pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası

Transkript

pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Editörden
TEKSTİL İŞVEREN
389 - Ekim 2012
Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası Adına
İmtiyaz Sahibi
HALİT NARİN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
AV. BAŞAR AY
Yayın Danışma Kurulu
SEVİL BURSA
TUĞRUL BORNOVALI
AV. SAMİM ERGENELİ
LEVENT OĞUZ
Basın Müşaviri
MİNE ŞENKUL ERGÜVEN
Yayın Kurulu
LERZAN ÖZTÜRK
AV. ÇİĞDEM SUBAŞI
AV. ÖMER EMRE KAYNAK
BORA KOCAMAN
CEREN ERMİŞ
MERVE ŞENEREN
İdari Merkezi
TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ
İŞVERENLERİ SENDİKASI
Metrocity A Ofis Blok
Büyükdere Cad. No: 171 K.19
34330 1. Levent-İstanbul
Tel: (0212) 344 07 77 (pbx)
Fax: (0212) 344 07 66-67
İnternet Adresi
www.tekstilisveren.org.tr
Ofset Hazırlık
DÜNYA YAYINCILIK A.Ş.
Tel: (0216) 681 18 39
Grafik Tasarım ve Uygulama
ALİ BAYRAM
Basıldığı Yer
DÜNYA YAYINCILIK A.Ş.
“Globus Dünya Basınevi”
100. Yıl Mah. 34440
Bağcılar-İstanbul
Tel: (0212) 629 08 08
Basıldığı Tarih: 2 Ekim 2012
Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın
ISSN: 1307-6566
Tekstil İşveren Dergisi,
Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası
tarafından aylık olarak
yayınlanır. Kaynak gösterilmek
suretiyle alıntı yapılabilir.
Dergide bulunan imzalı
yazıların sorumluluğu
yazarlara aittir.
DENİMDE NELER YAŞANACAK?
Tekstil ve hazır giyimde 'yeni pazar' ve
'müşteri' keşfetme bugünlerde daha da
çok önem kazandı. Global kriz nedeniyle daralan Avrupa pazarının zararını
azaltacak yeni pazarlar ve müşteri bulma başarısı gösteren işletmeler önümüzdeki süreçte başarılı olacak. Biz de
zaman zaman sayfalarımızda yer verdiğimiz haber, analiz ve araştırmalarla bu
sürece katkı sağlamaya çalışıyoruz.
Bilindiği gibi Türkiye dünyanın 5. büyük
konfeksiyon ihracatçısı. Ayrıca 8. büyük
tekstil ihracatçısı olan Türkiye'nin aynı zamanda önemli bir denim kumaş ve giysi üretim kapasitesi ve ihracat potansiyeli bulunuyor. Denim kumaş ihracatında dünya ikincisi olan Türkiye'nin bu alanda dünyadaki pazar payı yüzde 9. Denim
hazır giyim ihracatında dünya yedincisi
olan ülkemizin pazar payı ise yüzde 5.
Bu istatistiki veriler ışığında Türkiye'nin
bu güçlü konumunu koruyabilmesi, bugüne kadar aldığı mesafeyi daha da ileriye götürebilmesi elbette global kriz ortamında bugün daha da büyük önem kazanıyor. Peki, bunun için ne yapmalı? Bu
soruya cevap olabilecek ipuçlarını İTKİB'in hazırladığı 'Denim Kumaş ve
Konfeksiyon Dış Ticareti Üzerine İstatistiki Bilgiler ve Dünya Denim Pantolon
Pazarına Bakış' başlıklı raporda bulmak
mümkün. Sayfalarımızda 2015 yılı tahminleri ve gelecek vaat eden pazarların
analiziyle birlikte bulabileceğiniz rapora göre 2011'de 90 milyar dolar düzeyinde olan dünya denim ticareti 2015'e
kadar 100 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşacak.
taya koyuyor. Diğer önemli bir tespit,
'ekonomik denim pantolonlar' için en büyük pazar olarak Çin ve Hindistan öne çıkacak. Ayrıca araştırmalar Hindistan'ın
bir başka özelliğine daha dikkat çekiyor.
Sayıları 300 milyonu bulan orta sınıf her
yıl yüzde 2 artıyor. O yüzden bu kesime
dönük premium tabir edilen ürünler
için Hindistan ilk adres olacak. Yine
önümüzdeki 5 yıl içinde düşük birim fiyatla denim pantolon pazarında patlama
yaşanacak bölgeler ise Asya Pasifik, Latin Amerika, Afrika ve Ortadoğu olarak sıralanıyor. Tabii bu arada Türkiye'nin en
büyük ihraç pazarı Avrupa'yı da unutmamak gerekiyor. Avrupa coğrafyasında yaşlanan nüfus için daha muhafazakâr ve daha geleneksel denim giysi tasarlayanları da yeni fırsatlar bekliyor.
Raporda Rusya için de önemli bir not var:
Rus tüketici artık ucuz ürünler yerine
daha çok kaliteli ve nitelikli denim ürünlerine yönelmiş durumda...
Raporda yok ama bilinen bir gerçeği de
biz ekleyelim: Aslında dünyanın en eski
kumaşı olan denim, daima 'genç' kalacak. Ve tabii genç kalmak isteyenlerin de
tercihi olmaya devam edecek.
Peki, bu pastadan pay almak için hangi
ülkelere gitmeli? Şüphesiz 7'den 70'e her
yaştan insanın giydiği denimle ilgili ortaya
çıkan pazar bulguları, giysi satışlarında
nüfusları artan gelişme yolundaki ülkelere yoğunlaşmanın avantajlı olacağını or-
Sayı: 389 - Ekim 2012
1
İçindekiler
04
GÜNCEL
07
Sendikamız, Topkapı
Sarayı'ndaki padişah elbiselerini
gün yüzüne çıkarıyor
GÜNCEL
Eurocoton Yönetim Kurulu Paris’te toplandı
08
18
GÜNCEL
VERGİ DÜNYASI
Tekstilciler Première Vision
Fuarı'nda çıtayı yükseltti
Kira geliri evin değerinin
yüzde 5'inden az olamıyor
10
KAPAK
Denimde gelecek
vaat eden pazarlar
14
20
AYIN KONUSU
EKONOMİK DİYALOG
Dış dünya
Sayı: 389 - Ekim 2012
2
Etiyopya Türk
tekstilciyi cezbediyor
22
24
RİSK/FIRSAT
TARİHİMİZDEN
Anadolu
Hatay ipekleri
26
28
Tarih dokuyan 'Altıneller'
Kalifiye eleman sorunu zirveye çıktı
GÜNCEL
GÜNCEL
34
TEKSTİLİN KALELERİ
38
Malatya’da istihdamın
yüzde 50’sini tekstil kapsıyor
TEKNO TEKSTİL
Tekstile sağlam
‘Terbiye’ gerek!
41
ENERJİ
Biyoetanolde mısır dönemi
48
KÜLTÜR
SANAT
52
MEDYADAN
YANSIMALAR
60
GEZİ
62
İNGİLİZCE
ÖZETLER
Sayı: 389 - Ekim 2012
3
Güncel
SENDİKAMIZ, TOPKAPI SARAYI'NDAKİ PADİŞAH
ELBİSELERİNİ GÜN YÜZÜNE ÇIKARIYOR
Sendikamız eğitim ve kültür projelerine bir yenisini daha ekledi. Kültür ve Turizm
Bakanlığı ile imzalanan protokol kapsamında Topkapı Sarayı’ndaki Osmanlı
padişahlarının giysileri gün yüzüne çıkarılarak çağdaş teknik ve sistemlerle sergilenecek.
Tekstil ve moda eğitimi alan gençleri tarihsel bir yolculuğa çıkarmayı da amaçlayan proje
kapsamında kitap, broşür ve filmler de hazırlanarak bu kültür hazinesi gelecek nesillere
aktarılacak.
Kalkınmanın yolunun eğitimden geçtiğine inanan Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, 50'nci yılına özel olarak hazırladığı projeleri hayata geçirmeye devam ediyor. Mardin'de yenilenen eski Hükümet Konağı'nda Mardin
Artuklu Üniversitesi Tekstil, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi'ni Türk milli eğitimine kazandıran sendikamız, bu kez de Topkapı Sarayı’ndaki padişah elbiselerini gün yüzüne çıkaracak. Topkapı Sarayı Seferli Koğuşu Projesi kapsamında, Osmanlı padişahlarının gizli kalmış özel eşyaları ve giysilerinin çağdaş
teknik ve sistemlerle sergilenmesi sağlanacak. Proje kapsamında bu giysilerin, eğitim ve öğretime de katkı sağlayacak şekilde sergi tanıtımları yapılacak.
Türk tekstilinin özgün ve zengin geçmişinin daha iyi tanınması ve gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamak amacıyla yapılan teşhir ve tanzimin yenilenmesinin ardından kitap, broşür ve filmler hazırlanarak gelecek nesillere de aktarılacak. Proje, tekstil ve moda eğitimi alan gençleri tarihsel bir yolculuğa taşıyacağı için bu yönüyle de büyük önem taşıyor.
Sayı: 389 - Ekim 2012
4
Projenin uygulanmasına ilişkin protokol,
sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit
Narin ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay tarafından imzalandı. Protokol imza
töreninden önce konuşan Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay, "Bugün güzel bir kararın altını imzalayacağız ve yaklaşık bir yıl
içinde, Topkapı Sarayı içinde herkesin keyifle
gezebileceği yeni bir tarihsel alanı Türkiye'nin
kültür dünyasına kazandırmış olacağız. Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası'yla birlikte uzun bir süredir görüşmelerimiz vardı. Tarihi mekânlarda çalışmak yeni
bir bina yapmaktan daha zor. Projeler konusunda bazı gecikmeler oldu. Bu sürede
bazı eksiklikler tamamlandı. Şimdi Topkapı Sarayı'nda güzel bir başlangıç yapacağız.
Seferli Koğuşu olarak bilinen, padişahın
kendi özel kullanım alanındaki esvap odası
diyebileceğimiz, kendi giysilerinin bulunduğu mekânlarla ilgili yeni bir düzenleme
projesinin uygulanması için Türkiye Tekstil
Sanayii İşverenleri Sendikası ile bir protokolün altını imzalayacağız. Ama daha fazla-
sını yapmaya talip olduklarını biliyorum. Bugün bir başlangıç yapıyoruz. Bu önemli bir başlangıç" şeklinde konuştu.
Saray'a yakışacak yeni yüz
Konuşmasında Topkapı Sarayı'nın şu anki durumundan da bahseden Ertuğrul Günay, şöyle
konuştu: "Dünyada bazı örnekleri var. Dış duvarından içeriye girdiğiniz zaman bütünüyle saraya girdiğinizi hissediyorsunuz. Ben biraz önce Gülhane kapısından girerken bir saraya girdiğimi hissedemedim. Hiçbir zaman da hissedemiyorum. Çünkü orası bir otopark halinde. Bir
sarayın avlusuna girdiğinizde otoparka girdiğinizi hissetmezsiniz. Hissetmemeniz gerekir. Bu
özensizlik hâlâ sürüyor. Benden önceki bakan arkadaşım çok güzel bir şey yapmıştı. Bab-ı
Hümayun'dan otobüsler gidiyordu. Onu yasakladı. Bu, geçen dönem yapılan en iyi işlerden
bir tanesidir. Çok teşekkür ederim. Biz arkasını getirmeye çalıştık, buradan bir dolu kurumu
çıkardık. Ama hâlâ insanlar araçlarını sarayın avlusunda bir yere park etmeye çalışıyorlar.
Böyle bir şey yoktur. Biz bütünüyle bu mekânı, Sirkeci'den Ahırkapı'ya kadar, Gülhane'den Babı Hümayun'a kadar içeriden ve dışarıdan saray olduğunun hissedilebileceği bir hale getirmeye
çalışıyoruz. Bizim burada mekânlarımızı dairelerle, depolarla, başka kurumların ihtiyaçlarıyla doldurmayıp, tümüyle sarayın ihtiyaçlarına açmamız gerekiyor. Adım adım o çalışmaları yapıyoruz."
Seferli Koğuşu ve Harem'den sonra Milli Savunma Bakanlığı'ndan alınan depolarda çalışma
yapacaklarını söyleyen Ertuğrul Günay, "Aşağıda Milli Savunma'dan aldığımız depolar var. Onları da kumaşlar için, kaftanlar için, kâbe örtüleri için, çeşitli objeler için sergi mekânı haline getireceğiz" dedi. Günay, "Gülhane Parkı’ndan girildiğinde Alay Köşkü'nün yanında bulu-
Sayı: 389 - Ekim 2012
5
Güncel
Seferli Koğuşu hakkında
tarihi bilgiler
nan binanın dışındaki betonları yıktığımızda eski telgrafhane binası çıktı. Orayı bir Hat ve Kitap Müzesi yapma düşüncemiz var. Burayı bütünüyle bir müzeler adası haline getirmeye çalışıyoruz. Geçen yıl aldığımız yolu biliyorum. Bu yıl da aynı hızla gidersek gerçekten dünya çapında iftihar edilebileceğimiz bir imparatorluk kültürünün merkezini hep beraber görmüş olacağız" şeklinde konuştu.
Ertuğrul Günay, "Hayalimiz saray içinde ve dışında saray kavramıyla bağdaşmayan hiçbir yapının kalmaması. Bütün bu alanın bir imparatorluk merkezi olarak her taşının, her ağacının,
her köşesinin dünyanın bilgisine açık, iftihar edilebilecek bir mekân haline dönüştürülmesi"
dedi.
Narin: Tekstil ve eğitim dışında yokuz
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Başkanı Halit Narin de tekstilcilerin yatırımdan
başka bir şey bilmediğini ifade ederek, "Sayın bakanım, nerede tekstil varsa biz orada yanınızdayız. Ama tekstil ve eğitim olmayan hiçbir yerde yokuz'' dedi. Konuşmaların ardından Bakan Günay ve Narin, "Seferli Koğuşu, Padişah Elbiseleri ve Tekstil Eserlerinin Teşhiri, Tanzimi ve Depo Düzenlemesiyle İlgili Protokol"e imza attı. Bir yıl sürecek çalışmalar sonunda
halen 12 vitrinde gösterime sunulan eserler yeni düzenlemeyle sayıca daha fazla eserin teşhir edilebileceği hale getirilecek.
Birinci bölüm sürekli açık olacak
Verilen bilgiye göre Seferli Koğuşu'nun 350 metrekarelik birinci bölümünün sürekli sergilemeler için kullanılması planlanıyor. Padişahın kıyafetleri kronolojik bir akışla, tematik
yaklaşımı da birleştirerek teşhir edilecek. Mevcut haliyle 12 vitrinde gösterime sunulan eserler, yeni yapılacak düzenlemelerle modern sistemlerde ve sayıca daha fazla eserin teşhire sunulabileceği hale getirilecek. Koğuşun 150 metrekarelik ikinci bölümünde ise belli aralıklarla farklı konu ve eserlerle geçici sergiler yapılması planlanıyor. Teşhir ziyaretçinin farklı seviyelerde eğitim, bilgi ve yaş düzeyine göre algılayabileceği şekilde düzenlenecek. Minyatür, gravür, fotoğraf gibi görüntüler ile ilişkilendirerek, görsellik artırılacak ve bilgisayar destekli kurgu kullanılarak, ziyaretçilere ayrıntılı bilgi aktarımı ve geçmişe sanal bir gezi olanağı sunulacak. Bu bölümün özellikle tekstil ve moda
eğitimi gören gençler tarafından büyük ilgi görmesi bekleniyor.
Sayı: 389 - Ekim 2012
6
Enderun Teşkilatı'nın önemli bir birimi
olan Seferli Koğuşu, padişahların çamaşırlarını, özellikle sarığını törenle yıkayan ve
padişahla birlikte seferlere katılan iç oğlanların koğuşu olarak biliniyor. Koğuşun
ana mekânının bulunduğu ilk bölüm 14 kolon tarafından taşınıyor ve 350 metrekare
alanı kapsıyor. Arka taraftaki küçük hamam,
tuvaletler ve diğer mekânlar 20. yüzyılda
kaldırıldı. İkinci bölüm ise 150 metrekareden oluşuyor. Bu koğuş 1831 yılında lağvedilerek buradaki ağalar Hazine ve Kilerli koğuşlarına verildi. Kapısının üzerinde
Mehmet Reşad tarafından doğrudan Hazine'ye bağlandığını belirten en son onarım
kitabesi yer alıyor. Sarayın müze olmasından sonra Seferli Koğuşu'nda önce Çin porselenleri sergilenmeye başlandı. 1964 yılında padişah elbiseleri ve tekstil ürünlerinin sergilendiği sergi salonu olarak işlev kazandı. Saray kumaşları koleksiyonu da sultanların kaftan ve diğer giysilerinin ölümünden sonra bohçalanıp etiketlenmesi ve
saray hazinesinde saklanması geleneği ile
oluştu. Osmanlı kumaş sanatının en erken
örneklerinin bulunduğu koleksiyonda, 15.
yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadarki
sürece ait kaftan ve diğer kumaşlar bulunuyor. Koleksiyonda sultanlara ait kaftan,
şalvar, tılsımlı gömlek, kavuk, takke, fes, iç
çamaşırı, pabuç, çizme, çorap, setre ve pantolon gibi her türlü giysi yer alıyor.
Güncel
ULUSLARARASI EV TEKSTİLİ ÜRETİCİLERİ YUVARLAK
MASA TOPLANTISI’NA ÇİN EVSAHİPLİĞİ YAPTI
Uluslararası Ev Tekstili Üreticileri Yuvarlak
Masa Toplantısı, 28 Ağustos 2012 tarihinde
Şanghay’da gerçekleşti. Intertextile Shanghai
Ev Tekstili Fuarı ile eş zamanlı olarak düzenlenen toplantıya, Çin Milli Tekstil ve Hazır Giyim Konseyi (CNTAC) Başkanı Wang Tiankai evsahipliği yaptı. Toplantıya Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Erhan Özkan da katılarak Türk ev tekstili sektörünü temsil etti.
Ev tekstili üreticilerinin uluslararası alanda bir
araya gelmesi, sendikamızın üyesi olduğu
Uluslararası Tekstil Sanayicileri Federasyonu
(ITMF) tarafından 2009 yılında Ev Tekstili Üreticileri Komitesi’nin oluşturulması ile gerçekleşmiştir. ITMF Ev Tekstili Üreticileri Komitesi şimdiye kadar her sene ITMF Yıllık Konferansı esnasında ve ayrıca geniş katılım olan
uluslararası bir ev tekstili fuarı esnasında olmak üzere yılda en az iki defa toplantılar ya-
parak dünyanın çeşitli bölgelerinden
ve ülkelerinden ev tekstili sanayicilerinin bir araya gelmesini, bilgi ve
görüş alışverişinde bulunmalarını
sağlamaktadır.
Şanghay’da düzenlenen Uluslararası Ev Tekstili Üreticileri Yuvarlak
Masa Toplantısı’nın gündem maddeleri olarak, ev tekstili sanayiinin
mevcut performansı ve gelecek tahmini ile global ev tekstili sanayiinin
sürdürülebilir gelişmesi ve refahı için uluslararası ev tekstili ittifakı konuları görüşüldü. Uluslararası Tekstil Sanayicileri Federasyonu ITMF Başkan Yardımcısı Josue Gomes da Silva, Euratex Başkanı Alberto Paccanelli ve TETSİAD Başkanı Yaşar Küçükçalık da yuvarlak masa toplantısına katılarak görüşlerini sundular.
ITMF çatısı altında kurulu bulunan Ev Tekstili Üreticileri Komitesi, ev tekstili üreticileri için uluslararası alanda diyalog ve işbirliğini gerçekleştirmeye yönelik ideal platform olarak tanımlanmaktadır.
Söz konusu ITMF Komitesi’nin faaliyetlerinin geliştirilerek devam ettirilmesi, ev tekstili üreticilerine global alanda gelişmeleri izleme ve değerlendirme imkânı ve işbirliği fırsatları sağlayacaktır.
EUROCOTON YÖNETİM KURULU PARİS’TE TOPLANDI
Sendikamız, uluslararası örgütlerdeki çalışmalarını Eurocoton Yönetim Kurulu’na katılarak Eylül ayında da sürdürdü. 20 Eylül 2012
tarihinde Fransa’nın Paris şehrinde “Premiere Vision” esnasında gerçekleşen Eurocoton Yönetim Kurulu Toplantısı’na sendikamızı temsilen Euratex Yönetim Kurulu Başkan
Yardımcısı Bülent Başer, sendikamız Yönetim
Kurulu Üyesi Erhan Özkan, profesyonel kadrodan Genel Sekreter Yardımcısı Av. Samim Ergeneli ve Araştırma Uzman Yardımcısı Ceren
Ermiş katıldı. Toplantıya İTKİB Brüksel Temsilcisi Haluk Özelçi de iştirak etti.
Toplantıda Avrupa pamuklu tekstil sanayiinin sözcüsü ve habercisi olan Eurocoton’un yeni yapısı, geleceği, önemli tüzük maddeleri tartışıldı. Eurocoton Genel Sekreteri Michele Anselme, gündemdeki ticaret ve sanayi konularıyla ilgili üyeleri bilgilendirdi. Tekstil üreticilerinin gündeminde
olan önemli ticari konular şu şekilde sıralandı;
• AB’nin, Pakistan’da yaşanan sel felaketi ve Pakistan’ın terörizme karşı gösterdiği çabalara destek amacıyla, sadece bu ülkeden yapılan bazı tekstil ve konfeksiyon ürünlerinin ithalatına uygulanan gümrük tarifelerini 31 Aralık 2013 tarihine kadar sıfırlaması.
• Güney Kore’nin, AB-Güney Kore arasında Serbest Ticaret Anlaşması kapsamında uygulanmakta
olan menşe kurallarında değişiklik yaparak, GSP (genelleştirilmiş tercihler sistemi) kapsamındaki
kuralların uygulanmasına ilişkin talepleri.
• Brezilya’nın, bazı ürünlerde gümrük tarifelerinde artırıma gideceğini ve bu ürünlere dair liste
açıkladığını, söz konusu ürünler içerisinde tekstil ile ilgili sadece viscose iplik bulunduğu, şu
an için yüzde 18 olan gümrük tarife oranının 25 Eylül 2012 tarihinden itibaren yüzde 25 seviyesine yükseltildiği, bu konuyla
ilgili önlem alınması gerektiği.
Toplantı sonucunda 23 Kasım 2012 tarihinde Brüksel’de Olağanüstü Genel Kurul toplantısı yapılmasına, bu Genel Kurul ile
Eurocoton’un fesh edilmesine, yeni oluşumun kurulmasına karar verildi.
Sayı: 389 - Ekim 2012
7
Güncel
TEKSTİLCİLER PREMIÈRE VISION
FUARI'NDA ÇITAYI YÜKSELTTİ
Dünya genelinde kumaş trendlerinin belirlendiği Paris'teki Première Vision Kumaş
Fuarı’na Türk firmaları bu yıl adeta çıkarma yaptı. Türkiye, 60 firma ile fuarda yer alarak
İtalya ve Fransa’dan sonra en çok katılım sağlayan ülke olurken, Türk şirketler bu yıl da
ilgi odağı haline geldi.
Türk tekstil ve hazır giyimciler yurtdışı fuarlarda adından söz ettirmeye devam ediyor. Dünya
genelinde kumaş trendlerinin belirlendiği Paris'teki Première Vision Kumaş Fuarı’na Türk firmaları bu yıl adeta çıkarma yaptı. 19-21 Eylül 2012 tarihleri arasında düzenlenen fuarda Türkiye, bu yıl 60 firma ile yer alarak İtalya ve Fransa’dan sonra en çok katılım sağlayan ülke oldu. Yılın kumaş trendlerinin belirlendiği Paris’deki Première Vision Kumaş Fuarı'na bu yıl dünya genelinde 28 ülkeden
700’ün üzerinde firma katılırken, Türk şirketler her yıl olduğu gibi bu yıl
da büyük ilgi gördü.
2013-2014 Sonbahar-Kış koleksiyonlarının tanıtıldığı fuarda Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası üye işyerlerinden Akın Tekstil, Altınyıldız, Bahariye Mensucat, Bossa, İpekiş, Karma Kokteyl, Söktaş, Tüp Merserize ve
Yünsa da standlarıyla yer aldı. Première Vision Pluriel çatısı altında bulunan Expofil (iplik) bölümünde ise Karsu Tekstil stand açarak ürünlerini sergiledi.
Firma sayısı her yıl artıyor
Fuara katılan İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçı Birliği (İTHİB)
Başkanı İsmail Gülle, 12 yıllık geçmişe sahip fuara Türkiye’den katılan
Sayı: 389 - Ekim 2012
8
firma sayısının her yıl arttığını söyledi. Gülle,
"Türkiye, İtalya ve evsahibi Fransa’nın ardından fuara en fazla firmayla katılan 3’üncü ülke
oldu. Geçen yıl Eylül ayında 54 firma ile katıldığımız fuara, bu yıl yine artış kaydederek
60 firmayla katılıyoruz. Türk tekstilcileri kalitesiyle artık dünyada kendini ispatladı. Bugün ‘Made in Turkey’ yazan ürünler kaliteyle eşdeğer görülüyor” dedi.
Première Vision Kumaş Fuarı’nın dünya çapında tekstil sektörünün yeni sezon kumaşları ile ilgili takip ettiği en önde gelen fuar niteliğinde olduğuna dikkat çeken İsmail Gülle, şunları söyledi: "Bu fuar Türk tekstilcisinin dünyaya açılan kapısı oldu. 12 yıldır düzenlenen fuara Kuzey Amerika, İtalya, İngiltere, Japonya, Çin ve Rusya’nın da aralarında bulunduğu 28 ülkeden katılım sağlandı.
Première Vision Paris’e katılan firmalar, kuruluşun Moskova, Pekin, Tokyo, Sao Paulo ve
New York'ta düzenlediği fuarlara da katılabilecek" dedi.
yabancı alıcıların beğenisine sunulurken,
Türk katılımcılar için de bir buluşma ve fikir paylaşımı noktası oluşturuldu. Gerek
katılımcı gerek ziyaretçi profili açısından
Güney Amerika'dan Japonya'ya tüm tekstil profesyonellerinin yoğun ilgisine hedef
olan fuar, aynı organizatörün düzenlediği ve iştirakçisi olduğu Indigo (desen tasarım), Expofil (iplik), Modamont (aksesuar), Zoom (fason hazır giyim üretimi), Le
Cuir a Paris (deri) fuarlarıyla aynı alanda, Première Vision Pluriel etiketi altında sunuluyor.
Bir sonraki buluşma şubatta
Dünyanın en kapsamlı kumaş fuarı olarak bilinen Première Vision, 1980'lerden beri moda sektöründeki ağırlığını sürdürüyor. Profesyonel tasarımcıların da tercihi olan fuar, şubat ve eylül
aylarında olmak üzere yılda iki kez düzenleniyor. Première Vision, bir zamanlar çekimser kaldığı Türk üreticilerine bugün kapılarını ardına kadar açmış durumda. Fuara katılım için aranan
tasarım ve modern teknoloji gibi vasıflara sahip olan Türk tekstili artık kendini kanıtlamış olarak yoluna devam ediyor.
Hangi kumaşlar revaçta olacak
Yeni sezon kumaş trendleri hakkında ipucu
veren İsmail Gülle, önümüzdeki yıl dokularını gösteren, enerjik ve şehir yaşamını yansıtan canlı renklerin revaçta olacağını söyledi.
Çift taraflı kullanılabilen kumaşlar, ince ve hafif, desenleri örtüştüren kumaşlar, dokularda parlaklık ve ışıltı sunan göz alıcı örme ve
dokumaların yanı sıra sokak giyimi için canlı renklerde ancak 'grunge' ve yıpranmış
dokulara sahip denimlerin göze çarpacağını
söyledi.
Bu arada İTHİB tarafından fuarda oluşturulan lounge ve trend alanında katılımcı firmaların son koleksiyonlarından örnekler
Sayı: 389 - Ekim 2012
9
Kapak
DENİMDE GELECEK VAAT EDEN PAZARLAR
Denim sektöründe
önümüzdeki 5 yılda ağırlıklı
olarak gelişme yolunda
olan ülkeler denim
pazarının merkezi haline
gelecek. En çok gelecek vaat
eden ülkeler ise AsyaPasif'te yer alan Çin ve
Hindistan. Bu iki ülkede
hem düşük fiyatlı ürünler
hem de premium ürünler
alıcı bulacak. Ortadoğu
ülkelerinde de en düşük
fiyatlı denimlere ilgi
artacak.
Dünya denim giysi ticareti 2011'de 90 milyar doları aştı. Bu rakamın 2015'te 100 milyar doları aşması bekleniyor. Peki, bu pastadan pay almak için hangi pazarlara yönelmek, nasıl bir
satış stratejisi izlemek gerekiyor? Hangi pazarlarda tüketici eğilimi değişecek. Hangi pazarlar gelecek vaat ediyor?
Tüm bu sorulara cevap olacak yanıtlar geçtiğimiz ay yayınlanan bir araştırmayla ortaya kondu. İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri (İTKİB) Genel Sekreterliği tarafından
hazırlanan “Denim Kumaş ve Konfeksiyon Dış Ticareti Üzerine İstatistiki Bilgiler ve Dünya Denim Pantolon Pazarına Bakış' başlıklı raporda, Türkiye'nin de dünyanın büyük oyuncularından biri olduğu denim sektöründe önümüzdeki 5 yılda ağırlıklı olarak gelişme yolunda olan
ülkelerin denim pazarının merkezi haline geleceği vurgulandı. Euromonitor International'in yayınladığı 'Global Denim Eğilimleri' araştırmasına da yer verilen rapora göre denim pantolonlar dayanıklılıklarına rağmen 'eskimeden kaldırılıp atılabilecek' giysiler olmaya devam edecek. İTKİB'in istatistiki verileri, Euromonitor International'in eğilim tahminleri ve sektör temsilcilerinin gözlemleri de dikkate alınarak yapılan derlemeye göre önümüzdeki 5 yılda dünya denim pazarında şu gelişmeler yaşanacak:
BATI AVRUPA: Değer bazında Batı Avrupa ülkeleri global denim pazarının yüzde 23'üne denk geliyor. O yüzden bugün dünyanın dört büyük
denim giysi pazarı olan İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya'nın yer aldığı bu bölgedeki eğilimler, dünya çapında pazar büyümesi üzerinde ciddi şekilde etkili olmakta. Bundan sonraki süreçte Batı Avrupa ülkelerindeki nüfusun giderek yaşlanacağı göz önüne alındığında, jean pazarının da bu yönde şekilleneceği öngörülüyor. Bugün İtalya ve Almanya'da
Sayı: 389 - Ekim 2012
10
40'lı yaşların ortalarındaki nüfusun büyük bir
bölümü denim pantolon giymekte. Bu anlamda, bu pazara dönük geliştirilecek denim
pantolonların yaşlanan nüfusa göre şekillendirilmesi önem taşıyor. Sektör temsilcileri 50 yaşından sonra bedenleri değişen olgun kadınlar için de denim pantolonlar tasarlanmasıyla bu piyasadaki önemli boşluğun doldurulacağı görüşünde. Ayrıca üst düzey görevlerde bulunan olgun kadınların daha
fazla harcanabilir parası olacağı için bu segmentte de 'süper premium' denim giysilerin başarıyla pazarlanabileceği belirtiliyor.
DOĞU AVRUPA: Doğu Avrupa pazarı 2005
yılından bu yana yıllık ortalama yüzde 8 artışla 2020'de 7.3 milyar doları aşkın bir büyüklüğe ulaştı. Ancak bu ülkelerde talep patlaması görülen orta sınıf, küresel ekonomik
kriz sırasında harcamalarını kıstı. Rusya,
Bulgaristan, Gürcistan, Macaristan, Romanya, Ukrayna, Moldova ve Gürcistan'ı içine alan bu pazarda iki ülke öne çıkıyor. Rusya ve Ukrayna bu bölgede denim pazarının
hemen hemen yarısını oluşturuyor. Bu iki
ülkede denim pantolon satışları kriz sonrasında Romanya ve Macaristan gibi ülkelerden çok daha güçlü oldu. Rusya'da denim pantolon satışları 2005 yılından beri
(2009 hariç) her yıl hemen hemen ikiye katlanarak büyüdü. Rusya pazarında kaliteli ve
gelişmiş özellikli ürünlere de talep her
geçen yıl artıyor. Bu durum satış rakamlarında da kendini gösteriyor. 2005-2010 yılları arasında Rusya'da denim pantolon satışları adet bazında yüzde 9 artarken, değer
bazında satışlar yıllık ortalama yüzde 15 büyüdü. Rusya'da yaşanan bu sürecin önümüzdeki yıllarda da devam etmesi bekleniyor. Yani Rus tüketici ucuz ürünler yerine artık daha çok kaliteli ve nitelikli denim
ürünlerine yönelmiş durumda.
KUZEY AMERİKA: Kanada ve ABD'yi içine
alan bu bölgede 2010 yılında dünya denim
pantolon pazarının yüzde 22'sine denk gelen 19 milyar dolarlık satış yapıldı. Dolayısıyla
dünyanın en büyük denim pazarlarından biri
olmayı sürdüren Kuzey Amerika'nın global
denim piyasası üzerinde de büyük etkisi bulunuyor. Dünyanın en olgun ve en oturmuş
denim pazarı olan bu bölgede gelecek yıllarda miktar bazında artış zor görünüyor. Ancak yine de 2010 yılı satışları baz alındığında kadın tüketicilerin daha fazla denim
pantolon satın almaya başladıkları görülüyor. Bu durumun devam etmesi halinde önümüzdeki yıllarda kadın tüketicilere dönük tasarımlara daha fazla ağırlık verilmesi gerektiği ortaya çıkıyor.
KIYAT: AVRUPA VE AMERİKA PAYINI
KORUR, YENİ PAZAR ÇİN OLMALI
Orta Anadolu Tic. ve San. İşletmeleri T.A.Ş. Genel Müdürü Atilla Kıyat, Türkiye’nin önümüzdeki 5 yılda hem denim kumaş hem de denim giyimde Avrupa ve Amerika’daki pazar payını korumaya devam ettireceğini belirterek, bu yeni pazarlara Çin’in de katılmaya başlayacağını söyledi. Kıyat, “Neticede Çin son yıllarda yüzde 12’lik büyümesiyle çok zenginleşti. Bu parayı iç piyasada harcamak isteyecek. Bu ülke, bugün 2 milyarlık dev haline geldi. Artık Çin için
dış piyasada satmak yerine iç piyasa daha avantajlı hale geldi” dedi.
Bu yüzden denimcilerin Çin pazarına bizzat gitmesi gerektiğinin altını çizen Atilla Kıyat,
kendi hedeflerindeki pazarın da Çin olduğunu söyledi. Kıyat, “Biz fabrikalarımızda yılda 60 milyon metre kumaş üreterek satıyoruz. Buna Bahreyn’deki fabrikamız da dâhil. Bahreyn’deki fabrikamızın kapasitesini iki katına çıkararak Çin ve Amerika’ya yöneleceğiz. Hedef seçtiğimiz pazarlar bu iki ülke” dedi.
Atilla Kıyat, önümüzdeki yıllarda Hindistan pazarının ise nüfus ve büyüme nedeniyle cazip olduğunu ancak bazı riskler bulunduğunu anlattı. Kıyat, “Hindistan’da orta sınıfın yüzde 2
büyümesi bu ülkeyi cazip hale getiriyor. Ancak ülkede istikrarlı kararlar olmuyor” dedi. Bu konuda Hindistan’ın geçmişte pamuk ihracına getirdiği yasak kararını örnek gösteren Kıyat, “Ülkedeki bazı kurallar ve alınan kararlar nedeniyle uzun vadeli riskler görüyorum” diye konuştu.
ASYA PASİFİK ÜLKELERİ: 20 milyar doların üzerinde denim pantolonun satıldığı Asya Pasifik ülkelerinde ortalama pazar büyümesi 2005 yılından sonra yüzde 7 oldu. Güney Kore, Tayvan, Tayland, Çin ve Hindistan'ı da içine alan bu bölgede iki ülke dikkat çekiyor. Çin ve Hindistan. Çin'de denim pazarının büyüklüğü 2005-2010 yılları arasındaki 5 yıllık süreçte iki kat
büyüyerek en büyük oyuncu Japonya'yı geride bıraktı. Çin'de denim pantolon pazarının 2015'e
kadar ise yıllık ortalama yüzde 10 ile bu bölgede en yüksek büyümeyi gerçekleştirmesi bekleniyor. Denim pazarındaki büyüme hızında Çin'i Hindistan ve Tayland'ın takip etmesi bekSayı: 389 - Ekim 2012
11
Kapak
leniyor. Tahminlere göre Japonya'da tüketici kitlesinin yaşlanmasının yanı sıra demografik
yapının değişmesi, doğum oranının azalması nedeniyle toplam denim satışları bundan sonraki süreçte de Çin ve Hindistan'ın gerisinde kalacak. Sektör temsilcileri bu noktada değer
bazında Çin'deki denim pazarı Japonya'daki pazardan daha büyük olsa da Japonya'da kişi başına harcama tutarının Çin'den 10 kat fazla olduğuna dikkat çekerek, bu pazarda premium
denilen üst segment ürünlere talebin artacağını belirtiyor. Perakende pazarının 450 milyar
dolar büyüklüğe ulaştığı Hindistan'ın da Çin ile paralel bir büyüme kaydetmesi bekleniyor.
Hindistan'da denim pazarındaki büyüme beklentisini son yıllarda AVM sayısındaki artış ve toplam nüfusu 300 milyonu bulan orta sınıfın her yıl yüzde 2 çoğalması gibi faktörler de destekliyor.
ORTADOĞU VE AFRİKA: Ortadoğu ülkeleri ve Afrika, özellikle de Birleşik Arap Emirlikleri ve
Suudi Arabistan gibi dünyada kişi başına harcama açısından en üstteki ülkeler de bu ülke gruplarında yer almasına rağmen denim pantolonlar için en küçük pazar konumunda. Bölgedeki politik huzursuzluklar kısa vadede yabancı markaların bu pazarlarda tutunmasını olumsuz etkiliyor. Bununla birlikte Güney Afrika'daki ve biraz daha gelişmiş Ortadoğu ülkelerindeki alış veriş merkezlerinin sayısının giderek artması, denim giysi dağıtımına ve pazara daha çok markanın girmesine olanak veriyor. Öte yandan Ortadoğu ülkelerindeki genç nüfus, denim giysi pazarlaması açısından çok uygun görünüyor. Suudi Arabistan'da nüfusun
yüzde 60'ı 20 yaşın altında. Bilindiği gibi
genç nüfus denim tüketimi açısından daha fazla potansiyel arz etmekte. Ayrıca bu ülkelerdeki kadınların harcama gücünün artmaya başlaması, liberal ekonominin gelişmeye başlaması ve yurtdışında eğitim görmüş genç tüketicilerin Batılı fikirlerle ülkelerine dönmüş olmaları, önümüzdeki süreç içinde Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde denim pazarının gelişimine olumlu etki edecek.
Hangi pazarda, ne tür ürüne talep artacak?
• Bilindiği gibi şu anda dünyada satılan denim giysilerin yüzde 85'ini pantolonlar, satılan pantolonların üçte ikisini de ekonomik denim pantolonlar oluşturuyor. Bu 'ekonomik denim
pantolonlar'ın toplam denim pazarındaki payı ise değer olarak yüzde 39 civarında. 2005 yılından itibaren ekonomik denim pantolonlar değer olarak dünya pazarındaki payını kaybederken premium denilen yüksek fiyatlı, yüksek kaliteli markalı denim pantolonların pazar payı arttı. Miktar açısından gelişim dikkate alındığında ise 2005-2010 yılları arasında ekonomik denim pantolonlar, dünya pazarında miktar olarak paylarını artıran tek segment oldu.
Bu da gösteriyor ki ekonomik pantolonların fiyatı her geçen yıl düşüyor.
• Bu noktadan hareketle ekonomik denim pantolonlar bir pazara giriş noktası olarak görülüyor. Daha varlıklı ekonomilerde premium denim pantolonlar önem kazanırken, gelişmekte
olan ülkeler ise karakteristik olarak ekonomik denim pantolonlara rağbet ediyor. Bugün
ekonomik denim pantolonlar için en büyük pazar olarak Çin ve Hindistan'ın da aralarında
bulunduğu Asya Pasifik ülkeleri görülüyor. Ancak Asya Pasifik ülkeleri değer bazında ise
Batılı ülkelerin ardından ikinci sırada kalıyor. Hindistan'da miktar olarak ekonomik denim
pantolonların payı yüzde 88 düzeyinde. Doğu Avrupa ülkelerinde ekonomik denim pantolonların miktar bazında payı ise yüzde 70. Ancak Batı Avrupa ülkeleri ekonomik denim panSayı: 389 - Ekim 2012
12
DENİM GİYSİ İHRACATININ
TÜRKİYE'NİN KONFEKSİYON
İHRACATINDAKİ PAYI
(Milyon dolar)
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
Konfeksiyon
ihracatı
7.250
7.332
8.945
11.171
12.643
13.411
13.558
15.563
15.240
12.854
14.205
15.664
Denim giysi Denim giysilerin
ihracatı
payı (%)
409
571
885
1.015
1.510
1.935
1.865
2.174
1.741
1.400
1.502
1.556
5.6
7.8
9.9
9.1
11.9
14.4
13.6
14.0
11.4
10.9
10.6
9.9
DENİM KUMAŞ İHRACATININ
TÜRKİYE'NİN TEKSTİL
İHRACATINDAKİ PAYI
(Milyon dolar)
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
Tekstil Denim kumaş Denim kumaşların
ihracatı
ihracatı
payı (%)
2.549
2.797
2.917
3.562
4.434
4.807
5.403
6.363
6.640
5.374
6.352
7.709
101
173
180
177
283
291
265
352
369
328
388
426
4.0
6.2
6.2
5.0
6.4
6.1
4.9
5.5
5.6
6.1
6.1
5.5
•
•
•
•
tolonların genelde en yüksek fiyatlılarını
satın alırken Ortadoğu ülkeleri ile Afrika
ülkeleri de en düşük fiyatlı ekonomik denim pantolonlara rağbet gösteriyor.
Süper premium tabir edilen son moda butiklerde ve pazarın üst segmentine hitap
eden büyük mağazalarda satılan, statü
sembolü denim pantolonlar için en büyük
pazar ise sırasıyla Batı Avrupa ülkeleri,
Asya Pasifik ve Kuzey Amerika ülkeleri olarak sıralanabilir. Batı Avrupa ülkelerindeki
toplam denim satışlarının yarısından fazlası ise bugün İngiltere'de yapılıyor. Miktar bazında en üst gelir grubuna hitap eden
süper premium pantolonlar için en hızlı
büyüyen pazar ise Hindistan olarak öne çıkıyor. Calvin Klein, Armani, 7 For All
Mankind gibi uluslararası denim markaları yakın zamanda bu pazara girerek kendisine yer edindi. Bu pazarda her geçen
gün artan zengin sınıf, süper premium denimlere talebin artacağını gösteriyor.
Dünya denim pantolon pazarının büyümeye devam ederek 2015 yılında 100
milyar dolarlık bir satış seviyesini yakalaması bekleniyor. Gelecekte düşük birim
fiyatla denim pantolon pazarında patlama
yaşanacak ülkeler Asya Pasifik, Latin
Amerika, Afika ve Ortadoğu olarak sıralanıyor. Bu bölgelerdeki satışlar değer bazında büyümek yerine miktar bazında
büyümeye katkı sağlayacak. Yine bu bölgelerde moda zincirlerinin süratle genişlemeleri, miktar bazında satışların artmasını tetikleyecek. Zira tüketicilerin
önümüzdeki yıllarda modaya uygun, ama
düşük fiyatlı denim pantolonları daha sık
satın almaya eğilimli olmaları bekleniyor.
Gelişmiş ülkelerdeki yaşlanan nüfus daha
muhafazakâr ve daha geleneksel denim
giysi tarzında tasarımsal yenilikler için fırsatlar yaratacak. Bu anlamda büyük denim üreticilerinin önümüzdeki süreçte,
daha olgun yaş gruplarındaki kadınları hedef alır şekilde ürün seçeneklerini çoğaltmaları gerekebilir.
Global denim giysi pazarının 2015 yılına kadar hacimsel olarak yıllık yüzde 5 büyümesi bekleniyor. Asya Pasifik ülkelerindeki satışların miktar bazında büyümesi
DENİM KUMAŞTA DÜNYADA PAZAR PAYIMIZ
YÜZDE 9, DENİM GİYSİDE YÜZDE 5
Bilindiği gibi denim, dünyanın en eski kumaş çeşitlerinden biri. Denimden üretilen pantolonlar 18. yüzyıldan beri insanların gardıroplarını süslüyor. Zaman içerisinde denim kumaşlardan
gömlek, etek, elbise gibi farklı ürünler üretildi; ancak pantolonlar hep en temel ürün grubu olarak kaldı. Bugün dünya çapında dokunan denim kumaşların yüzde 85’inin sadece pantolon
üretiminde kullanıldığı biliniyor. Rahatlığı ve dayanıklılığı nedeniyle yüksek moda ürünü olan
denimin dünyadaki büyük üreticilerinden biri de Türkiye. Denim kumaş ihracatında dünya
ikincisi olan Türkiye'nin dünyadaki pazar payı yüzde 9, denim hazır giyim ihracatında dünya yedincisi olan ülkemizin pazar payı ise yüzde 5. Son verilere göre Türkiye'nin toplam dokuma kumaş ihracatı içerisinde denim kumaşların payı yüzde 5.5, denim giysilerin Türkiye
toplam hazır giyim ihracatı içindeki payı ise yüzde 9.9. 2000 yılında denim giysilerin toplam
hazır giyim ihracatı içindeki payı sadece yüzde 5.6 düzeyindeydi. Bu rakam, 2005 yılında yüzde 14.4'e kadar yükseldi. Türkiye geçen yıl 1 milyar 556 milyon dolarlık denim giysi ihracatı,
426 milyon dolarlık da denim kumaş ihracatı yaptı.
hemen hemen tüm denim pazarlarındaki büyümenin itici gücü olacak. Bu alan içinde büyümenin yüzde 85'i ise talebin artmaya devam
edeceği Çin'den kaynaklanacak.
• Ortadoğu, Afrika, Doğu Avrupa ve
Latin Amerika ülkelerinin denim
pantolon pazarlarındaki yıllık ortalama büyümesi, Batı ülkelerinden fazla olacak. O yüzden Ortadoğu ve Afrika ülkeleri ile Latin Amerika ülkelerinde Kuzey Amerika ve Batı Avrupa'dan daha fazla sayıda denim pantolon satılması beklenmekte.
• Değer bazında değerlendirildiğinde ise önümüzdeki 5 yılda biraz daha farklı bir görüntü ile
karşılaşılacak. Çin'deki denim pantolon pazarındaki büyüme global rakamlara değer bazında da yansıyacak. Fakat diğer Asya Pasifik ülkelerinde ve dünyanın geri kalanında ciddi bir büyüme beklenmiyor. Bu arada miktar bazında mütevazi büyümeye rağmen Kuzey
Amerika'daki satışların dolar bazında üçüncü en fazla büyüyen pazar olması öngörülüyor.
Brezilya ve Rusya’nın kendi bölgelerinde yüzde 59’luk ve yüzde 86'lık katkılar ile dikkat çekeceği tahmin ediliyor.
• Dünyanın en büyük denim pantolon pazarlarının yer aldığı Batı ülkelerinde ise 2015'e kadar yıllık ortalama sadece yüzde 3'lük büyüme tahmin ediliyor.
• Pamuk fiyatlarındaki dalgalanmaya rağmen önümüzdeki yıllarda denim pantolonun birim
fiyatının düşmeye devam edeceği tahmin ediliyor. Bu anlamda en kuvvetli büyüme ekonomik
denim pantolonlarda bekleniyor. Özellikle Asya Pasifik, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde ekonomik denim pantolon fiyatları daha da düşecek. Ancak miktar bazındaki güçlü büyüme,
değer bazındaki büyümeyi de destekleyerek sürdürülebilir kılacak. Ayrıca Batı Avrupa ülkelerinde satılan denim pantolonlarda da birim fiyat düşüşlerinin devam etmesi bekleniyor. Ancak süper premium ve premium denim pantolonlara pazarlarda gösterilen ilginin
de devam edeceği düşünülüyor.
Sayı: 389 - Ekim 2012
13
Ayın Konusu
ETİYOPYA TÜRK TEKSTİLCİYİ CEZBEDİYOR
ABD’ye kotasız ihracat imkânının olduğu Etiyopya başta tekstilciler olmak üzere Türk
yatırımcıların yeni üssü haline geldi. Ülkedeki Türk yatırımcı sayısı 300’e ulaşırken,
yatırım miktarı da 1.3 milyar doları aştı. Halen birçok şirket ise yatırım hazırlığında.
Her geçen gün zenginleşen Etiyopya, Türk girişimcilerin yeni yatırım üssü haline geliyor. Türkiye’nin son yıllarda yeni ihraç pazarlarına açılma stratejisi kapsamında Türk işadamlarının
keşfettiği Etiyopya’da bugün 300’e yakın Türk yatırımcı faaliyet gösteriyor. Bu firmalar başta tekstil, deri, inşaat, inşaat malzemeleri, gıda, turizm, sağlık ve kuyumculuk olmak üzere bugün birçok faaliyet alanına yayılmış durumda. Ülkede faaliyet gösteren şirketler
arasında Narin Örme, Saygın Tekstil, Ayka Addis Tekstil,
Else Tekstil, Ahmet Aydeniz İnşaat, Tümaş, Akgün İnşaat, Deniz İnşaat, Oyap Ethio Endüstri, Ata Ray, Çinisan, Hamidiye Su, Assan Food, Fatih Medikal, Tekron Alüminyum,
Akşeker, Karadiş Tour da bulunuyor. Halen birçok şirket
ise yatırım hazırlığında.
80 milyonluk ülkedeki en büyük yatırımlar ise Türk
tekstilcilere ait. ABD’ye kotasız ihracat imkânının olduğu ülkede en büyük tekstil yatırımını yapan şirket
Ayka Tekstil. Türkiye’nin önde gelen iplik üreticilerinden Ayka’nın Addis Ababa’daki ilk fabrikası Haziran 2010’da açıldı. 120 bin metrekare alana kurulu
Sayı: 389 - Ekim 2012
14
ilk fabrika 4 bin 50 kişiye istihdam sağlıyor. İkinci fabrikasının temeli ise Mart
2011’de atıldı.
Yusuf Aydeniz’in Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Ayka Tekstil, yeni tesisin tamamlanmasıyla birlikte 200 milyon dolarlık bir yatırıma sahip olacak. Yeni tesisle birlikte
şirket 10 bin istihdama ulaşmış olacak.
Günlük 20 ton iplik, 40 ton örgü, 40 ton boya
kapasitesine sahip tesis, yeni iplik fabrikasının devreye girmesiyle günlük iplik üretimini 45 tona, örgü ve boya üretimini de 80
tona çıkarmayı planlıyor. Fabrika 2012'de 75
milyon dolar, 2013'te de 100 milyon dolar ihracat hedefliyor. Ayka Addis yetkilileri bu rakamlar dikkate alındığında Etiyopya’nın 10
milyar dolarlık ihracat hedefine Türk şirketlerinin önemli bir katkı sağlayacağına dikkat çekiyorlar.
Etiyopya’da elyaftan başlayarak, hazır giyime kadar tüm üretim birimlerini bünyesinde barındıran ihracata yönelik tam entegre
bir tekstil yatırımı gerçekleştiren Ayka Tekstil’in 1988 yılında İstanbul'da kurulduğunu belirten yetkililer Etiyopya’ya neden gittiklerini ise şöyle anlatıyorlar: “Afrika’daki yatırımımız olan Ayka Addis Group da yeni teknoloji ile üretim imkânı ve fiyat avantajı sağlamaktadır. Etiyopya'daki yatırım kararımızda maliyet/kâr avantajı kadar önemli diğer bir sebep de ülkenin ve dolayısıyla bölgenin sosyal ve ekonomik olarak kalkınması.”
Aynı zamanda Afrika Birliği’nin de merkezi olan Etiyopya’ya ilk giden tekstilcilerden
bir diğeri ise Narin Örme. Şirketin ülkedeki yatırımları 100 milyon doları buluyor.
ETİYOPYA YATIRIMCIYI NEDEN CEZBEDİYOR?
Etiyopya'yı Türk yatırımcılar için
cazip hale getiren sebepler çok. Bunların en başında da ülkenin hızla gelişmesine bağlı olarak pazardaki artan talep gösteriliyor. Etiyopya, Afrika'nın fakir ülkelerinden biri olmakla birlikte, istikrarlı ve asayiş problemi olmayan bir
ülke. İşçilik, enerji, arazi kira bedelleri son
derece uygun. Afrika Birliği'nin merkezi olan Etiyopya, 70 milyonu aşan nüfusu
ve geniş coğrafyasıyla gıdadan inşaata her
türlü yatırıma, ticarete açık bir ülke. Yatırımda ise alt limit 100 bin dolar. Dış ticaret alanında
yatırım yapan yabancılar beş yıl boyunca bütün vergilerden muaf tutuluyorlar. Bu yatırımlar
için yurtdışında getirilen makineler için de gümrük vergisi ödenmiyor. Sanayi sektörünün yok
denecek kadar az olduğu Etiyopya’da yatırım teşvikleri de son derece cazip. Teşviklerde yerli
ve yabancı ayrımı gözetilmiyor. Kurulan tesislerin arsaları bedava olduğu gibi yatırım miktarının yüzde 70’ini 15 yıl gibi uzun vadeyle Etiyopya hükümeti finanse ediyor. Burada üretilen
ürünler Avrupa Birliği ve ABD’ye gümrüksüz ve kotaya tabi tutulmadan ihraç edilebiliyor. İhraç edilen hiçbir maldan her hangi bir vergi alınmıyor. 70 milyonluk Etiyopya’da bol miktarda ucuz işgücü mevcut. Kalifiye olmayan bir işçinin aylık ücreti 100 dolar. Nitelikli eleman ise
en az 250 dolar alıyor.
Yüzölçümü Türkiye’ye göre yüzde 30 daha büyük olan Etiyopya, Afrika kıtasında tarıma
elverişli toprakları en geniş ülkelerden biri. Kahvenin dünyada ilk üretildiği yer olan Etiyopya’da susam, çat bitkisi, pamuk, nohut, kuru fasulye, ayçiçeği, keten tohumu, kanola gibi daha
birçok tarım ürünü yetişiyor. Bu ürünleri işleyen sanayi tesisi sayısı ise çok fazla değil. Olanlar
da verimli çalıştırılamıyor. O yüzden devlet, tarım ve tarıma dayalı sanayide yabancı yatırımcılara önemli teşvikler veriyor.
Etiyopya’nın denize kıyısı yok. Ancak Hint Okyanusu kıyısında bulunan Cibuti Limanı,
Addis Ababa’ya 700 kilometre uzaklıkta. Bu limana tren bağlantısı mevcut. Ayrıca ülkede yeni
bir demiryolu atağı başlamış durumda. Cibuti’ye uzanan demiryollarının büyük bölümünü Çinliler yapıyor. En son bir Türk şirketi Yapı Merkezi de Etiyopya Demiryolu İdaresi’nin açtığı 390
kilometrelik Awash-Weldie Demiryolu projesinin yapım ihalesini 1.7 milyar dolarlık teklifle kazandı. Bu arada, Arap Yarımadası’nı Afrika’ya bağlamak amacıyla Yemen ile Cibuti arasında köprü inşa edilmesi planlanıyor.
Sayı: 389 - Ekim 2012
15
Ayın Konusu
SICAK İLİŞKİLER 2005’TE BAŞLADI
Etiyopya ile Türkiye arasındaki ilişkiler, son yıllarda gelişmeye başladı. Hükümetin 2005'i
Afrika yılı kabul etmesinin ardından Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bu ülkeyi iki kez ziyaret etmesi, TİKA ofisinin açılması önemli adımlar oldu. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) da
Afrika’da bugüne kadar faaliyet gösteren İş Konseyi sayısını da ülkenin artan önemi nedeni ile
Etiyopya ile birlikte sekize çıkardı. Son olarak THY'nin Addis Ababa'ya sefer başlatması da artan ticari ilişkilerin göstergesi olurken, yaşanan bir olay da iki ülke arasındaki sıcak ilişkilerin
simgesi haline gelmişti. Etiyopya'da çöllük alandaki Dimeka Köyü'nde yaşayan Ama Keyfe Ayke,
köyüne gelen bir şoförden aldığı THY bagaj etiketlerini kulağına küpe yapınca tesadüf eseri keşfedilmiş ve THY reklamlarında oynatılmıştı. Bu durum belgesel televizyon kanalı National Geografic'de de bir programa konu olmuştu. Ayke’yi İstanbul’da ağırlayarak 7 inek ve 5 keçi gönderen THY’nin yanı sıra bugün başta Kızılay olmak üzere birçok kurum açlık ve kuraklığın kol
gezdiği bölgede yardımlarını sürdürüyor. Bu durum da yüzde 38’i Müslüman olan ülkede Türkler’e bakışı da değiştiriyor. Bugün artık Etiyopya sokaklarında Türkler’e rastlayan yerli halk gıptayla selamlıyor.
Narin Örme, toplam 3 bin çalışandan oluşan
2 fabrikada üretim yapıyor. Adıyamanlı Habib Narin’in sahibi olduğu Narin Tekstil, özelleştirmeden aldığı fabrikalarda bugün entegre üretimle tüm bölgeye ve Avrupa’ya ihracat yapıyor. Şirketin ayrıca denize kıyısı olan
Cibuti’de de lojistik merkezi bulunuyor.
Etiyopya’yı keşfeden şirketlerden biri de
ELSE Grup. 1975 yılında ELSE Elektrik A.Ş.
ile iş dünyasına katılan, 1996 yılında ise
Else Tekstil’i kurarak pamuk ipliği üretimine giren ELSE Grup, Etiyopya’ya yatırım
kararını ise 2008 krizinin hemen ardından
almış. Çorlu'da 42 bin metrekare kapalı
alan olmak üzere 80 bin metrekare açık
alan üzerine kurulu fabrikada ürettiği
open-end ve ring ipliklerini başta Avrupa
ve Amerika olmak üzere dünyanın birçok
ülkesine ihraç eden Else Tekstil, Etiyopya’nın Nazareth-Adama şehrinde 200 bin
metrekare alan üzerine kurulu Else Addis
Industrial Development P.L.C. şirketiyle
hizmet veriyor.
Şirket, 120 bin metrekare kapalı alana sahip fabrikası, modern çırçır tesisleri, yüksek
kapasiteli open-end ve ring iplik ve dokuma
tesisleriyle yüzde 100 ihracat odaklı çalışıyor. İplik ve dokuma bölümü Mart 2011’de,
çırçır fabrikası ise Ekim 2011’de üretime başlayan tesislerin inşaatını da yine ELSE Grup
kendisi yapmış. ELSE Grup’un inşaat şirketi halen Etiyopya'da A grubu inşaat lisansı
olan birkaç firmadan biri konumunda. ELSE
Grup Yönetim Kurulu Başkanı Seyfettin
Koçak, “Projeyi hayata geçirirken en büyük
desteğimiz Etiyopyalı çalışanların gözlerindeki mutluluk oldu” derken, ülkenin gelişimine sağladıkları katkının hiçbir şeyle ölçülemeyecek kadar kendilerine haz verdiğini söylüyor.
Seyfettin Koçak, neden Etiyopya’ya yatırım
yaptıklarını ise şöyle anlatıyor: “Tekstilde son
durağın Afrika olacağını düşünüyorum. Biz
yatırım yaparken 50 yıl sonrasını planladık.
Afrika tekstil merkezi olacak. Yaptığımız
araştırmalarda da Etiyopya’nın Afrika ülkeleri içinde en istikrarlı ülke olduğunu gördük.
Sayı: 389 - Ekim 2012
16
Ayrıca Afrika ülkeleri içinde Etiyopya güvenlik
açısından da düzgün bir yönetime sahip.
Bunlar yatırım için en önemli kriterlerden
biri.”
Seyfettin Koçak, Etiyopya’da yatırım yapacakların iyi bir planlama yapmaları gerektiğini de belirterek, “İmkânlar kısıtlı olduğu
için zor bir ülke. O yüzden yatırım yapacak
olanlar iyi bir planlama yapıp gelsin. İnşaat
çok zor. Ekipman ve makine yok. Yatırımı yaparken ya iyi bir firmayla çalışsınlar ya da
kendi ekipmanlarını kursunlar. Biz de öyle
yaptık” diyor.
Sanayi bölgesini de
Türkler kuruyor
Etiyopya’da yatırımı bulunan şirketler
bunlarla Seyfettin Koçak ve Yusuf Aydeniz’le sınırlı değil. Kayseri merkezli Saygın Tekstil’in iplik fabrikası da Addis Ababa’da. Ülkedeki ilk Türk yatırımcılardan
olan Asaşpen’e, iki plastik kapı-pencere
imalatçısı daha katılırken Çinisan da, beton elemanları ve kaldırım taşı imali için
şirket kurdu. Hatta Denizli’den kalkıp giden yatırımcılar da Pamukkale Turkish
Restaurant’ı çoktan açmış.
Bugün gelinen noktada 300'den fazla Türk
şirketi özellikle tekstil, beyaz eşya, mobilya,
inşaat malzemeleri gibi sektörlerde, Etiyopya
ekonomisi için ciddi katma değer üretir hale
gelirken toplam Türk yatırımı tutarının da 1.3
milyar doları aştığı belirtiliyor. Peki, Etiyopya önümüzdeki dönemde yeni Türk yatırımları çeker mi?
Türkiye’yi 3 stratejik ülkeden biri olarak ilan eden Etiyopya yönetimine göre ülkeye önümüzdeki
dönemde daha çok Türk yatırımcı gelecek. Çünkü bunun altyapısı kurulan sanayi bölgesi ile
hazırlanıyor. Üstelik kurulan sanayi bölgesini de Türk şirketi Akgün Grup inşa ediyor. Altyapı inşaatı süren bölgeyle ilgili bilgi veren Etiyopyalı yetkililer, “Etiyopya bayrağının yanında Türk
bayrağını da görmek bize gurur veriyor. İşbirliğini daha da artırmayı planlıyoruz. Türk yatırımcılar ülkemizde halen mevcut ama bu yatırım sayesinde daha çok artırmayı planlıyoruz.
Ülkenin kalkınması için kurulacak sanayi bölgesini ‘tarihi’ görüyoruz” diyor.
Kurulacak OSB’nin yapımını üstlenen ve ortak olan Akgün Grup Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Akgün ise İkitelli OSB’nin kurucuları arasında olduklarını hatırlatarak, İkitelli’de bugüne
kadar 9 ayrı Etiyopyalı bakan ağırladıklarını belirtiyor. Yapılan görüşmeler neticesinde Etiyopya
Hükümeti’nin kendilerine görev verdiğini söyleyen Akgün, “Bize OSB arazisi gösterdiler. Çok
daha gelişmiş bir OSB kurmak için harekete geçtik. Projenin içerisinde çıraklık merkezleri,
meslek yüksek okulu, üniversite, hastane, teknoparklar, AVM, kültür ve fuar merkezi olacak.
Tekstilden ayakkabıya, gıdadan kimyaya, plastikten mobilyaya tüm sektörler kendi içinde ayrılarak dizayn edilecek. Lojistiği ve gümrüğü olacak” diyor. Bölgenin sanayi şehri olacağını
anlatan Akgün’ün verdiği bilgiye göre arazinin büyüklüğü 3 bin 500 hektar. Dünyanın en büyük sanayi şehri olacak projenin 1 milyon istihdam yaratması bekleniyor. Sanayi şehri tamamen
dolarsa 10 milyar dolar ihracat yapılacak. Projeyi yerinde görmek için ilk Türk sanayici heyeti de geçtiğimiz Nisan ayında bu ülkeye giderek inceleme yapmış. Şehirlerin hızla değişim
sürecine girdiği Etiyopya’da bugün yatırım hazırlığında olan birçok firma mevcut. Çerkezköy'ün
önemli ihracatçı firmalarından Bony Çorap Etiyopya'ya açılmayı planlıyor. Bizzat Etiyopyalı bakan tarafından ziyaret edilerek yatırım daveti alan Bony’nin yanı sıra Şahinler Holding de Bulgaristan, Mısır ve Ürdün’de bulunan üretim tesislerine, Etiyopya’da kuracağı yeni fabrikayı
da eklemeyi planlıyor.
Görünen o ki önümüzdeki dönemde Etiyopya, Türk girişimcilerin ilgi odağı olmaya devam edecek. Ancak bu ilginin fiyaskoya dönüşmemesi için Etiyopya’ya giden Türkler’den son bir tavsiye var: “Profesyonelce düşünsünler, gelmeden önce ön hazırlık yapsınlar. Gerekiyorsa dil
bilen bir uzmanlarını önceden göndersinler ya da yanlarında getirsinler. Ankara'daki Etiyopya
Büyükelçiliği ve Etiyopya’daki Türk Ticaret Müşavirliği ile irtibata geçsinler. Randevularını ayarlayıp programlarını yapsınlar."
Sayı: 389 - Ekim 2012
17
Vergi Dünyası
KİRA GELİRİ EVİN DEĞERİNİN YÜZDE 5'İNDEN AZ OLAMIYOR
Kira geliri elde edenlerin;
“Evi düşük bir kiraya, çok yakın bir
arkadaşıma kiraladım” diyebilme şansları yok.
Aynı şekilde;
“Evi halama, teyzeme, dayıma ya da
amcama bedelsiz kiraladım” diyebilmeleri de mümkün değil.
“Bu da nereden çıktı?” diyenler,
Gelir Vergisi Kanunu’nun 73. Maddesi’ni
açıp okusunlar.
Emlak Vergisi değeri önemli
Gelir Vergisi Kanunu’nun “Emsal Kira Bedeli” başlıklı 73. Maddesi’ne göre, kiraya verilen gayrimenkuller için beyanı zorunlu en az kira “emsal kira bedeli”dir.
Kiraya verilen gayrimenkullerin örneğin ev veya dükkânların, kira bedelleri emsal kira bedelinden düşük olamıyor.
Emsal kira bedeli ise kiraya verilen
gayrimenkulün emlak vergisi değerinin yüzde 5’idir.
ÖRNEK-1: Hasan Bey’in İstanbul
Maltepe’de, emlak vergisi değeri 300 bin
lira olan bir evi vardır. Bu evinde, yıllar
önce kocası vefat eden “Halası” bedelsiz yani kira ödemeden oturmaktadır.
Bu durumda Hasan Bey kira almadığı bu evi için “emsal kira bedeli esası”na göre, en az 15 bin lira kira geliri
beyan etmek zorunda.
ÖRNEK-2: Fatma Teyze, emlak vergisi değeri 280 bin lira olan evinden, yılda 9.600 lira kira almaktadır.
Fatma Teyze’nin, aldığı kira emsal
bedelinin altında. Bu durumda emsal kira bedeli esasına göre; (280 bin TL ) x (%
5) = 14 bin lira kira beyan etmesi gerekiyor.
Maliye ne diyor?
Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın hazırladığı “Kira Geliri Elde
Sayı: 389 - Ekim 2012
18
Prof. Dr. Şükrü KIZILOT
Edenler İçin Beyanname Düzenleme
Rehberi”nin beşinci sayfasında da;
“- Gayrimenkulün bedelsiz olarak
başkalarının kullanımına bırakılması,
- Kiraya verilen gayrimenkulün, kira bedelinin emsal kira bedelinden düşük olması hallerinde, ‘emsal kira bedeli’ uygulanacaktır.”
şeklinde açıklaması yer alıyor.
Çocuklara, anne-babaya
ve kardeşe bedelsiz kiralama
mümkün
Konutların;
- Anne ve babaya (kayınvalide ve kayınpeder hariç),
- Çocuklara ve torunlara,
- Kardeşlere
bedelsiz olarak ya da düşük bir kira
ile kiralanması mümkün.
Ancak, bunların her birinin ikametine birden fazla konut tahsis edilemiyor.
Edilmesi halinde, bu konutlardan yalnızca biri hakkında emsal kira bedeli uygulanmıyor.
Teyze, hala, kayınvalide,
dayı ve amcaya kiralamada
dikkat
Gelir Vergisi Kanunu sadece anne,
baba, çocuk, torun ve kardeşe bedelsiz
veya düşük bedelle kiralamayı kabul ediyor.
“Efendim, amca baba yarısıdır, teyze anne yarısıdır. Kayınvalide ikinci annemdir. Onlardan nasıl kira alırım?”
demeyin.
Gelir Vergisi Kanunu Madde 73, bunlara ve diğer akrabalarınıza, evi bedelsiz kiralamanızı veya düşük bedelle kiralamanızı kabul etmiyor.
“Kiralarsan, Emlak Vergisi değerinin, yüzde 5’i kadar kira beyanı isterim”
diyor.
Aman dikkat!..
Aynı evde kayınvalideye evet
Kayınvalideniz sizinle aynı evde birlikte yaşıyorsa sorun yok.
Kayınvalidenize, bedelsiz veya düşük
kira ile ayrı bir ev tahsis ederseniz gelir vergisi ödeyeceksiniz. Aynı evde beraber yaşarsanız sorun yok.
Benzer durum, evinizde yaşayan diğer akrabalarınız için de söz konusu.
Aynı evde kız arkadaşa hayır
Evinde kız arkadaşı ya da erkek arkadaşı ile birlikte yaşayanlara, sevimsiz bir haber. Kız arkadaşınızın veya erkek arkadaşınızın, evinizde kira ödemeden oturmasını kanun kabul etmiyor. Emsal kira bedelini hesaplayıp, kira geliri beyan
etmeleri isteniyor.
Çocuk, eş ve anne
babaya bedelsiz
işyeri kiralanamıyor
Anne, baba, çocuk, torun
veya kardeşe, bedelsiz olarak
konut kiralanması mümkün.
Ancak büro, dükkân, mağaza ve benzeri işyerinin, bedelsiz olarak kiralanması
mümkün değil.
ÖRNEK: Neriman Teyze‘nin iki dairesi var. Birini kızına konut olarak tahsis etmiş. Diğer dairesini de oğlu “büro” olarak kullanıyor. Her ikisinden de
kira almamaktadır.
Bu durumda Neriman Teyze, kızı için
kira geliri beyan etmeyecek. Oğlunun
büro olarak kullandığı gayrimenkul için
“emsal kira bedeli” üzerinden yani
emlak vergisi değerinin yüzde 5’i kadar
kira geliri beyan edecek.
Kocasının ödediği kira
karısının kira gelirinden
indirilir mi?
Bu konuyu da, Maliye Bakanlığı’nın
bir özelgesini kaynak göstererek açıklayalım.
“Eşle birlikte oturulan konut için
ödenen kira bedelinin”, evlilik birliğinde müşterek bir gider olması nedeniyle, eşlerden birinin konut geliri nedeniyle gerçek gider usulünde vereceği beyannamede, söz konusu giderlerin
istisnaya isabet eden kısmı hariç olmak
üzere, gelir vergisi matrahının tespitinde
indirim konusu yapılması mümkündür
(Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Bşk.
İstanbul V.D.Bşk.’nın 13 Temmuz 2011
Tarih ve GVK-74-962 sayılı özelgesi).
Yukarıdaki özelgeden de fark edileceği gibi; kira geliri tahsil eden kadın, aile birliğinde müşterek bir gider olması nedeniyle, oturdukları ev için kocasının ödediği kirayı, kendi tahsil ettiği konut kirasından indirebilir.
Sayı: 389 - Ekim 2012
19
Ekonomik Diyalog
DIŞ DÜNYA
Mayıs sayısındaki yazımda “Avrupa’da sıkıntı büyüyor, acaba Avrupa bu sıkıntıyı çözebilecek mi?” diye sormuş ve bu sorunun yanıtını kimsenin veremediğini vurgulamıştım.
Yılın son çeyreğine girerken aynı soruyu soruyoruz ve yanıtını hâlâ kimse veremiyor.
Dış dünyada durumu göreli olarak iyiye
giden tek ekonomi olarak ABD öne çıkıyor.
Aslında ABD’nin durumu “kötülerin iyisi” olarak tanımlanabilecek bir durum. Son dönemde ABD’den gelen veriler iyi kötü bir toparlanmanın başladığını ortaya koyuyor. Ne
var ki bu toparlanma ABD ekonomisi için şimdilik yeterli görünse de Avrupa’yı da peşine
takıp düzlüğe çıkarabilecek kadar güçlü bir
toparlanma değil.
Eylül başlarında Avrupa Merkez Bankası, uzun süredir beklenen tahvil alım programını açıkladı. Aslında beklenen bundan biraz daha kapsamlı bir adım olan Avrupa ortak tahvili çıkarılmasıydı. Ama Almanya Baş-
bakanı Merkel ve Alman Merkez Bankası
Bundesbank bu yaklaşımı hiçbir zaman
onaylamadıkları için sonunda mevcut tahvillerin alımının yapılarak karşılığında piyasaya likidite verilmesi konusunda uzlaşma
sağlandı. Bugün gelinen noktada Avrupa,
kendi önlemlerinden çok hâlâ FED’in alacağı önlemlerden medet umar görünüyor.
Küresel krizin olumsuzluğuna son birkaç
aydır Çin’deki ekonomik yavaşlama eklendi.
Ejderhanın alevli nefesi artık eskisi kadar güçlü değil. Bu gelişimi doğal karşılamak gerekiyor. Çin büyük ölçüde ihracatla ayakta duran bir ekonomik yapıya sahip bulunuyor.
Üretiminin büyük çoğunluğunu ABD ve Avrupa’ya ihraç ediyor. Ne var ki ABD ve Avrupa eski alım gücünde değil artık. Özellikle Avrupa’nın alım gücü giderek düşüyor. Bu durumda ithalat kapasitesi de düşüyor ve bu
Çin’in ürettiği malları satamamasına yol
açıyor. İhracatı düşen Çin’de ister istemez
üretim ve dolayısıyla da büyüme geriliyor. Çin,
ekonomik durgunluk tehlikesini aşabilmek
için büyük altyapı projelerini devreye sokma
kararı aldı. Bu yolla Çin kamu harcamalarını artıracak, bu harcamaları gelir olarak ellerine geçirenler bunları harcayacak ve yavaşlayan ekonomi yeniden canlanacak. Böylece ABD, İngiltere ve Euro Birliği’nden sonra Çin de Keynes’i imdada çağırmış oldu. Keynesyen genişleme politikasının ABD ve Avrupa’da etkili olması olağan görünüyor çünkü bu ekonomilerde iç talep tarihsel olarak
yüksek düzeyde. Ama aynı etkinin Çin’de görülmesi zor bir olasılık gibi görünüyor. Çünkü Çin iç taleple değil, dış taleple büyüyen bir
ekonomi.
Dünyayı ABD, Avrupa, Uzakdoğu devleri
(Çin ve Japonya) ve diğer ekonomiler olarak
dört büyük ekonomik güç olarak düşündüğümüzde bunlardan ABD, Avrupa ve Japonya’nın sıkıntıda olduğunu, Çin’in yavaş yavaş
sıkıntıya girdiğini görüyoruz. Bu durumda ister istemez diğer ekonomilerden oluşan
dördüncü grubun da sıkıntıya girmesi kaçınılmaz duruyor.
Türkiye
Türkiye, ekonomik açıdan bir süredir
başkalarıyla kıyaslandığında iyi durumda
görünüyor. Ama bu, Türkiye’nin iyiye gitmesinden mi yoksa ötekilerin kötüye gitmesinden mi kaynaklanıyor, kestirmek zor.
Uzun süredir tartıştığımız cari açık ile bütçe açığı arasındaki ters yönlü ilişki yeniden
ortaya çıkmaya başladı. Gerek ekonomide geçen yıla göre yaşanan yavaşlama gerekse cari
açığın, dolayısıyla ithalatın gerilemesi vergi
tahsilatında düşüşlere neden oluyor. İç talepteki düşüş dâhilde alınan KDV’nin, ithalattaki düşüş ise ithalde alınan KDV’nin düşmesine yol açınca bütçe açığı büyümeye
yönelmiş bulunuyor. İşin giderler yönünde de
sorunlar var. Bu sorunlar sosyal güvenlik sistemi harcamalarından, memur maaş zamlarının yansımasından, memur sayısındaki artıştan ve metro harcamalarının belediyeler-
Sayı: 389 - Ekim 2012
20
Dr. Mahfi EĞİLMEZ
den merkezi hükümete aktarılmasından
kaynaklanıyor. Hiç kuşkusuz son dönemde
artan askeri harcamaların da bu bozulmada etkisi var.
Özetle söylemek gerekirse cari açıktaki
düzelmenin getireceği olumlu havayı bütçe
açığındaki artış götürecek. Bütçe açığının düşürülmesi için ister istemez vergilere ve
kamu mallarının fiyatlarına yüklenecek olan
hükümetin bu düzenlemeleri de iç talebin
daha da daralmasına yol açacak.
Türkiye, gelir gider dengesizliği sorunlarıyla karşılaştığı yıllarda birçok alanda bir
defaya mahsus gelirler olarak adlandırılan
yolları başarıyla kullandı. Bunlar arasında
mali af, özelleştirme, 2B arazilerinin satışı gibi
yollar var. Ne var ki burada da artık kullanılabilecek yaratıcılık kalmadı. Bir örnek olarak 1985’ten bugüne yapılan özelleştirmeleri
aşağıdaki tabloda sunuyorum (Kaynak: Özel-
leştirme İdaresi Başkanlığı web sitesi).
Son olarak Milli Piyango İdaresi’nin özelleştirilmesine girişen hükümetin bu alandaki
imkânları oldukça daralmış bulunuyor. O nedenle artık kaçınılmaz biçimde bir vergi reformunun eşiğine gelmiş olduğumuz anlaşılıyor.
Bütün bu anlattıklarımıza karşın Türkiye’nin önemli sorunları makroekonomik
göstergelerde yatmıyor. Makroekonomik
göstergelerimiz bazı sorunlarımıza karşın giderek bozulan Avrupa ülkelerinin göstergeleri yanında göreli olarak iyileşmiş görünüyor. Bizim asıl sorunumuz gelişmişlik göstergeleri dediğimiz alanlarda ortaya çıkıyor.
Çünkü bu sorunlar iş hayatının çerçevesini çizen konularla ilgili. Aşağıdaki tablo Dünya
Ekonomik Forumu’nun hazırladığı Küresel
Rekabet Raporu’ndan aldığım bazı konuları içeriyor (World Economic Forum, The
1985’TEN BUGÜNE ÖZELLEŞTİRME (MİLYON USD)
Blok Satış
Tesis/Varlık Satışı
Halka Arz
İMKB'de Satış
Yarım Kalmış Tesis Satışı
Bedelli Devirler
TOPLAM
1985 - 2010
20.257,1
12.429,7
7.053,3
1.261,1
4,4
713,8
41.719,3
2011
0
1.352,0
0
0
0
6.,5
1.358,4
2012
170,5
63,6
0
0
0
77,5
234,1
TOPLAM
20.427,5
13.845,3
7.053,3
1.261,1
4,4
720,3
43.311,8
Global Competitiveness Report 2012 – 2013).
Tablo, karşılaştırmaya esas alınan 142
ekonomi içinde Türkiye’nin yerini ortaya koyuyor. Örneğin Türkiye, fikri mülkiyet haklarının korunmasında 142 ülke arasında 108’inci
sırada bulunuyor.
Genel olarak tablo bize iş yaşamında gelişmişlik göstergeleri denilebilecek alanlarda hiç de iyi bir durumda olmadığımızı gösteriyor. Bu durumda artık kısa vadeli sorunlarla boğuşmayı bırakıp biraz uzun vadede ülkenin görünümünü gerçekten gelişmiş bir
ekonomi görünümüne çevirecek adımları atmamız gerekiyor. Hükümetin cari açığı dengelemek için başlattığı teşvik programı bunun ilk adımıydı. Ne var ki bu yeterli değil.
Sektör ve hatta ürün bazında envanterler çıkarıp ayrıntılı analizler yaparak önlemler almak gerekiyor.
KÜRESEL REKABET
RAPORU’NDA TÜRKİYE
142 ülke içinde yerimiz
Türkiye
Fikri mülkiyet haklarının korunması 108
Yatırımcının korunması
47
Elektrik arzının kalitesi
73
Rüşvetin önlenmesi
68
Yargı bağımsızlığı
88
Firmaların etik davranması
65
Denetim standartları
86
Verginin etkinliği
122
İşe başlama için gerekli işlem sayısı
34
Finansal hizmetlerin ulaşılabilirliği
43
Yeni teknolojiye ulaşılabilirlik
52
İnovasyon kapasitesi
71
Sayı: 389 - Ekim 2012
21
Risk/Fırsat
ANADOLU
Yaşadığımız toprakların hikâyesini bilmek, yaşayacağımız sorunların da büyüklüğünü bize gösteren en somut delil
olacaktır. Yunanlılar bu topraklara geldiklerinde verdikleri isim dönüşerek Anadolu ismini almıştır. Anlamı, güneşin doğduğu yer, demektir. Bu nitelemeyi isterseniz doğa olayı olarak algılayın, isterseniz her şeyin başladığı yer olarak mitolojik bir anlam katın.
İki kıtanın birleşme ve kutsal topraklara geçiş noktasında olması nedeniyle ele
geçirmek için kavimlerin, devletlerin çaba sarf ettiği bereketli topraklar. Bu toprakları elinde bulunduran kavmi, bölgesinin hatta kıtaların hâkimi yapan topraklar. Sizce kavimler mi bu topraktan güç
Sayı: 389 - Ekim 2012
22
alıp imparatorluk mu olmuştur yoksa bu
toprakları elinde tutmak için zaten çok
güçlü mü olmak zorundaydılar? Muhtemelen bu topraklar zayıf devletlerin barınabileceği bir kara parçası hiç olmadı.
Bu size anlattığım bilgileri teyit etmek
için binlerce yıl öncesine gitmeye gerek yoktur. Yakın tarihe baktığımızda bile bu net bir
şekilde anlaşılmaktadır. Yazılarıma başladığım günden, bu güne geriye dönüp baktığımda size aktarmak istediğim konuların
ana taslağını Arap Baharı oluşturmuş.
Arap Baharı’nın bizim kışımız olmaması
üzerine yazdığım yazıları bir kez daha hatırlatmak istemiyorum fakat bir tehlikeyi hatırlatmakta yarar görüyorum. Devletler
savaş meydanlarında yenilmezler. Çoğun-
lukla krizin süresini doğru hesaplayamadıklarından lojistik nedeniyle yenilgiye uğrarlar. Lojistiği insan, malzeme ve doğru
planlama olarak düşünebilirsiniz. Yapacağınız işlerde önceden doğru planlama
yapmadığımız müddetçe doğru sonuca
ulaşmanız da mümkün olmayacaktır. Türkiye Arap Baharı’nın ne kadar süreceğini,
sonuçlarının neler olacağını, ekonomik ve
siyasal anlamda nasıl bir değişime yol
açacağını doğru hesaplamalıdır. Bu süreç
analizi doğru yapılırsa lojistik planlamada
doğru olacaktır. Bugün ülkemizde yaşanan
sıkıntıların ana nedeninin süreç analizinin
doğru yapılmamasından kaynaklandığını
düşünmekteyim.
Olaylar ülke sınırlarımız dışında ya-
Mete YARAR
şanmış dahi olsa da bizi etkilemediğini
söylemek mümkün değildir. Yabancısı olduğumuz bu olayların nasıl gelişebileceği
de iyi anlatılamadığı için toplumda karamsar bir hava oluşmuştur. Süreci doğru yönetemediğimiz ve olayların arkasından gidiyor izlenimi yaratılmıştır. Halkımızın endişesi, bilinmeyen bir tünelde gidiliyor hissiyatından kaynaklanmaktadır.
Bu tür değişim süreçlerinin tamamlanmasının, her şey yolunda giderse onlarca yıl süreceği net olarak söylenmeliydi.
Hiçbirimizin korkusunun süre olmadığını
tahmin edebiliyorum. Hepimizin merak ettiği, yaşanabilecek tusinamilerden korunabileceğimiz dalgakıranların olup olmadığıdır. Fakat şu anda yaşananlar bu
konuda kaygıları artıracak şekildedir. Kısaca bahsettigim o lojistik yığınaklanma
aynı zamanda gerekli sabır stoğuna da ihtiyaç gösterecektir.
Arap Baharı’nın kısa vadede kendisini etkileyeceğini düşünen Suriye, Irak ve
İran zamana yayarak bu etkiden kurtulmaya çalışmaktadır. Arap Baharı’nda proaktif bir dış politika izleyen Türkiye’nin etkisini azaltmaya çalışmaktadır. Konvansiyonel bir savaşı göze alamayan bütün taraflar, gayri nizami bir harp ile Türkiye’yi
bu aktif siyasetten uzaklaşmaya zorlamaktadırlar. Şemdinli’de başlayan olayların, yaşayacağımız sıkıntıların yalnızca
başlangıç işaretleri olduğunu asla unutmamamız gerekmektedir. Geri adım atacağımız her konu özgürlüğümüzden, ilkelerimizden veya çocuklarımıza bırakacağımız geleceğimizden vazgeçmemize yol
açacaktır. Yukarıda değindiğim lojistik
planlama içinde halkın sabır stoku da
önemli bir unsurdur. Çünkü devlet ana gücünü ve kararlılığını halkın kendisinden almaktadır. Milli güç unsurları içinde yer
alan bu faktör silahtan, ekonomiden ve diğer bütün unsurlardan daha önemlidir.
Bunu bilen herkes halkın kendisine saldırarak devletin kararlı tutumunu sarsmak
ister. Gaziantep’e ve diğer ekonomik hedeflere saldırı da bu nedenle yapılmıştır.
Devletlerin hareket tarzlarının içinde
sabır diye bir yöntem yoktur. Sabır yalnızca
sürecin analizi sırasında zaman kazandıran bir yöntemdir. Türkiye’nin Suriye konusunda ve PKK terörü konusunda aktif
bir siyasetten vazgeçmesi şu an için
mümkün değildir. Olayların yatışmasından
sonra yaptıklarımızın doğru bir analizine
ihtiyaç vardır. Dış politikada yapılacak
hatalar maalesef ülkenin geleceğine ipotek koyabilir. Hepimizin ders alacağı hatalar yapılmıştır, fakat bunun eleştirileceği
zaman bugün değildir.
Suriye’de yaşanan rejim sorununun dışında kalarak bu sorunun çözüme kavuşacağını düşünmek oldukça iyimser bir
düşüncedir. Bazı olaylar siz isteseniz de
istemeseniz de birinci sorununuz olabilmektedir. Bu yangının kendi kendine sönmesini beklemek bizim de yanmamıza sebep olacaktır.
Sayı: 389 - Ekim 2012
23
Tarihimizden
HATAY İPEKLERİ
Geçmişinde Halep’le de bağlantılı olarak Ortadoğu’ya açılan yolların üzerinde bulunmasıyla önemli bir merkez durumunda
olan Hatay, şu sıralarda gazetelerin ilk
sayfalarında Suriye’ye sınır kapısı olması nedeniyle gündemde yer alıyor.
Oysa Hatay Türk geleneksel tekstili
içerisinde önemli yer tutan ipekçiliğin kendine has ipekböceği türüyle öne çıkan başlıca merkezlerinden biri.
Çeşitli bilimsel araştırmalara konu olmuş bulunan “Hatay Sarısı” adı verilen
ipek hâlâ geleneksel yöntemlerle üretiliyor.
Geleneksel üretimin tipik özelliğini yansıtan
sistemde hem böceklerin yetiştirilmesi
hem ipliğin elde edilmesi hem de dokumanın gerçekleştirilmesi aynı kişiler tarafından üstleniliyor.
Son yıllarda İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’e Bursa’da hediye edilen ipek şal ve
peştemalin üretildiği yer olarak da gündeme gelen Hatay’ın ipekleri, üretim teknikleri açısından olmasa da ticari açıdan yenilenmeleriyle daha geniş bir kitleye ulaşmak
ve pazardan daha fazla pay almak çabasında.
Türkiye’de isim yapmış modacıların da
ipekli dokuma taleplerinin önemli bölümünü
Sayı: 389 - Ekim 2012
24
artık Hatay’daki üreticilerin karşıladığı biliniyor.
Hatay'da ipek üreticiliği geleneksel
olarak iki merkezde yoğunlaşmış durumda. Bunlardan bir tanesi Samandağ İlçesi diğeri ise Harbiye dolayları.
Bu iki bölgenin ortak özelliği tatlı su bolluğu. Suriye’den doğarak
Antakya'nın merkezinden de geçen Asi Nehri (antik dönemdeki ismiyle Orontes), Samandağ yakınlarında Akdeniz’e kavuşuyor.
Asi Nehri geçmişte ipek işçiliğinin
gerektirdiği su ihtiyacını karşılamaya her zaman yardımcı olmuş. Harbiye'de ise zaten beldenin simgesi olan şelalelerle akla
ilk gelen doğal varlık tatlı su. Bu
iki merkezde doğal bitki örtüsüne dikkat edildiğinde yoğun şekilde ipek böceğinin ana besin
maddesi olan dut ağaçlarının bulunduğu da hemen fark ediliyor.
Günümüzde belirli bir yaşı aşmış kişilerle konuştuğumuzda hemen hepsi eskiden yüzlerce tezgâhta üretim yapıldığı günleri hatırladıklarını belirtiyor. Ancak ilde
şu anda toplam üretim yıllık sadece birkaç
tonla sınırlı kalıyor.
El tezgâhlarında ipliğin inceliği ve tekniğin zorluğuna göre günde ancak bir ile beş
metre arasında dokuma yapmak mümkün.
O nedenle de koza üretiminin artırılmasının
yanında daha fazla ailenin dokuma alanına
çekilmesi de şart. Ustaların söylediğine
göre tezgâh üzerindeki emeğin en büyük kısmı çözgünün çekilmesine harcanıyor. Binlerce ipliği tezgâha geçirdikten sonra daha
rutin ve rahatlatıcı ritmi olan dokuma eylemi başlıyor. El tezgâhları arasında hâlâ az
sayıda 90 yıllık olanlar bile var. Ancak ipek
el dokuması için yeni tezgâhların yapımı da
haliyle hareketlenmiş durumda.
İpek dokumacılığının son yıllarda Hatay'da sivil toplum örgütlerinin ve Avrupa
Topluluğu destekli projelerin de odaklandığı bir nokta olması ipekçiliğin yüzyıl başındaki haline doğru yeniden yükselebilmesi
yönünde ümit veriyor. Önceki yıllarda hayli azalan üretimin son dönemde bir miktar
çıkış yakaladığını söylemek mümkün. Bun-
Dr. Sedat BORNOVALI
da dünyanın büyük üreticilerinin de üretimi kısması nedeniyle ithal ham ipek fiyatının artması ile bu nedenle yerli üretimin neredeyse yok pahasına işlenmeden yurtdışına
satılması döngüsünün kırılması da rol oynamakta.
Hatay'ın özellikle Roma İmparatorluğu
döneminde çok zengin görkemli bir yerleşim olduğu biliniyor. İl dâhilinde dünyanın
en büyük mozaik koleksiyonlarından birini
oluşturan ve sadece Gaziantep Müzesi'nin
rekabet edebildiği bir müze de var. Yeni yapılan birçok inşaat kazısından başta mozaikler olmak üzere Roma döneminden kalma eserlerin çıkması kimseyi şaşırtmıyor.
Hatta bu tarihi eser zenginliği öyle bir noktaya varmış durumda ki Hatay’da son yapılmakta olan otelin bir müze-otel olarak
hizmete açılmasına karar verildi.
Bu zenginliğin neticesinde Amerika
Birleşik Devletleri başta olmak üzere çeşitli
ülke müzelerinde Hatay kökenli mozaikler
bulunmakta. Bu mozaiklerin zengin renk ve
desenleri, Hatay'daki ipek üretimine de
katkıda bulunmuş durumda. Geleneksel
ürünler arasında yer almayan kravatlar, alıcıların geometrik desenleri tercih etmesi nedeniyle en çok bu antik mozaiklerin desenleriyle dokunuyor. Kravatların geometrik desenlerinin dışında özellikle geniş
kare formlarıyla panellerin bütünüyle aksettirilebildiği eşarplarda müzedeki mozaik kompozisyonların bire bir modellerine
rastlamak mümkün.
Hatay'ın ülkemizin tarihi zenginliğine
katkıda bulunan bir diğer özelliği de Hıristiyan inancına göre Hz. İsa'ya inananları nitelemek amacıyla "Hıristiyan" sözcüğünün, günümüzden iki bin yıl kadar önce, dünyada ilk kez kullanıldığı şehir olması. Dünyanın ilk kilisesinin de yine Antakya'da bulunduğu bilinmekte. Bu nedenle çok sayıda Hıristiyan, dini amaçlarla bu ili ziyaret ediyor. Yine geleneksel teknikler kullanılsa da,
bu alıcı kitlesine hitap etmek amacıyla, ürün
yelpazesi, artık Hıristiyan dini motiflerini de
içerecek şekilde genişletilmeye başlamış.
Bir yandan yabancıların Türk kültürüne
daha yakın ilgi göstermeye başlamasıyla, diğer yandan da tekstil ürünleri arasında en
büyük ilgiyi gören Türk halılarının fiyatlarının çok pahalanmasıyla beraber, hamam
kültürünün hem estetik hem de işlevsel
temsilcileri olan peştemaller tekstil kökenli
hediyelik eşya arasında yerini kuvvetlendirmekte. İpek peştemaller de bu kapsamda en değerli hediyelikler olarak hep
daha fazla ilgi çekiyor ve Hatay’ın üretiminin artması yönünde önemli bir talep yaratıyor.
Yine kısa süre öncesine kadar sadece
ufak parçalı üretimlere indirgenmiş olan Hatay ipek dokumacılığı son zamanlarda ipek
çarşaf ve yorgan gibi ürünlerle ülkemizin her
yöresinde evlere de girme yolunda bir atılım içerisinde. Üreticilerin yakın gelecek için
planları arasında, gerekli altyapının tamamlanmasıyla, halılar kadar pahalı olmasa
da ipeğin katma değerini içinde barındıracak şekilde ipek kilimler dokuyarak pazar
paylarını artırmak da var.
Tüketici taleplerindeki bu gelişmeler perakendeye de yansımış durumda. Daha iki sene öncesine kadar Hatay’ın ipekli ürünlerini satın almak için üretimin geleneksel olarak
yapıldığı noktalara gitmek gerekirken şimdi Antakya şehir merkezinde de dükkânlar bulmak mümkün.
Şu anda sadece biraz daha fazla vakti olan ve üretimi yerinde görmek isteyen ziyaretçilerle yetinmek yerine, özellikle Avrupa kökenli turistlerin yoğun olarak ziyaret ve ibadet ettiği Antakya Katolik Kilisesi’nin bulunduğu sokağın hemen yakınlarında dükkânların açılması ise
kuşkusuz bu gelişmenin en belirgin göstergesi.
Hatta turistlerin yoğun hareket ettiği yerlerdeki perakende fırsatını değerlendiren
Hatay ipekleri artık İstanbul’da Topkapı
Sarayı’nın hemen yakınında da kendini
göstermeye başladı.
Her ne kadar geçici bir süre için gazete manşetlerini komşu ülkedeki iç huzursuzluklara paralel konularla işgal etse de
Hatay’ın zengin geçmişi ve turistik olarak da
dünya çapında tanınırlığının artmasıyla,
yakın gelecekte geleneksel ipek ve ipekli
üretiminin canlandığı ve tekrar tarihteki yerini almaya başladığı bir kentimiz olarak görüleceği ümitleri son derece canlı.
Sayı: 389 - Ekim 2012
25
Güncel
TARİH DOKUYAN 'ALTINELLER'
Yıldırım Beyazıt'ın kızına gelinlik, Barbaros'un ise şal
dokuttuğu ustalar bugün artık yaşamıyor. Onların
yetiştirdiği 'altın eller' ise sanayi devriminden sonra
azaldı. İşte o altın ellerin günümüze taşıdığı,
neredeyse insanlık tarihiyle yaşıt el dokumacılığı
bugün sınırlı da olsa bazı bölgelerde yaşatılmaya
çalışılıyor. Rize'de feretiko, Gaziantep'te kutnu adıyla
dokunan kumaşlar Buldan'daki kara tezgâhlarda ise
bazen şal veya kravat, bazen de ev tekstili oluyor.
Kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarını desteklemek amacıyla 11-23 Eylül tarihleri arasında Beyoğlu'nda '7. Altıneller Geleneksel El Sanatları Günleri' adıyla düzenlenen sergide de kendisine
geniş yer bulan el dokumacılığının merkezi bugün şüphesiz Buldan. Denizli'nin bu şirin ilçesindeki ustaların el dokuması ürünleri bugün de yeniden gözde. Buldan Ticaret Odası Başkanı Halil Baştürkmen, bu yıl dokuma ürünlerinden özellikle şal, fular ve kravat gibi ürünlere Avrupa ülkelerinden yoğun sipariş aldıklarını söylüyor. Baştürkmen, "1 yıl içerisinde yaklaşık 150 bin adet
şal, 100 bin fular ve 10 bin de kravat dokuyup sattık. İç piyasaya sattığımız ve ihraç ettiğimiz ürünlerden 1 yılda 1.5 milyon lira gelir elde ettik" diyor.
Feretiko'ya gönül veren kadınlar
Karadeniz'in en önemli yöresel ürünlerinden olan, giyim ya da ev eşyası sektöründe kumaş olarak kullanılan 'feretiko' da yeniden yaşatılmaya çalışılıyor. 9 yıl önce Rize'de sadece 5 tezgâhta
dokunmaya başlanan 'feretiko', özellikle kurslara gidip sertifika alan Karadeniz kadınlarının bu
ürüne sahip çıkmasıyla yeniden hayat buldu. Rize'de Cumhuriyet'in ilk yıllarında hemen her evde
tezgâhlarda üretilen, özellikle giyimde yaygın şekilde kullanılan bir kumaş türü olan feretiko, gelişen tekstil sektörüne yenik düştü. 'Rize Bezi' olarak da bilinen feretiko bezi, üretiminde kullanılan Hint kenevirinin yasaklanması ve dokumalarda pamuk ipliğinin kullanılmasıyla son yıllarda giderek azaldı. Bu süreçte feretiko dokumacılığının yeniden yaygınlaştırılması amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı ve Rize Valiliği'nin işbirliğinde 2003 yılında 'Rize Bezi Dokumacılığı Projesi' başlatıldı. Aynı yıl kentteki Kız Meslek Lisesi'nde 5 tezgâh ile başlanan Rize bezi dokumacılığı kurslarında 9 yılda 6 bin kadın sertifika sahibi oldu. Mezun olan kursiyerlerin kendi iş yerlerini kurması ve sektörün kooperatifleşmesi sayesinde yok olmaya yüz tutmuş feretiko yeniden hayat bul-
Sayı: 389 - Ekim 2012
26
du. İyidere Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Muammer Mete, eskiden Rize'de her evde
bir feretiko tezgâhı olduğunu belirterek, çaya
yenik düşen feretikonun bugünlerde yeniden
canlandığını belirtiyor. Mete, "Feretiko için ipi,
Hint keneviri yetiştirmek Türkiye'de yasak olduğu için yurtdışından temin ediyoruz. İpleri
tezgâhta dokuyup kumaş haline getiriyoruz.
Feretiko'dan antibakteriyel çarşaf ve nevresim takımları üretiyoruz. Özellikle teri çektiği için atletlerimiz büyük ilgi görüyor. Atölyelerimizde sürekli üretim yaparak gelen taleplere yetişmeye çalışıyoruz. Ama yetişemiyoruz. Feretikodan üretilen 13 çeşit ürünümüz
var" diyor. "Feretiko'ya gönül veren eller"den
Yücel Bayraktar ise, Rize bezi dokumacılığını 9 yıldan beri yaptığını belirterek, "Kaybolmaya yüz tutmuş yöresel el dokumacılığını gelişmiş tekstil sektörü karşısında ayağa kaldırabileceğimize dair endişelerimiz vardı. Artık
bazı büyük firmalarla gömlek üretiminde ortaklaşa çalışma yapıyoruz. Çalışmamız büyük
ilgi kazanmış durumda" diyor.
En eski kutnu tezgâhı göz nuru
gibi korunuyor
Anadolu'da ve Gaziantep’te çok eskilerden beri
yapılan ve yörede bir zamanlar çok önemli geçim kaynağı olmuş kutnu kumaşı dokumacılığı ise bugün bölgede birkaç usta tarafından
yapılıyor. 16. yüzyıldan itibaren Gaziantep’te dokunan kutnu kumaşı, eskiden Anadolu’da
özellikle alımlı giyinmek isteyenlere özel dikilirken, Anadolu Selçukluları’ndan bu yana
dokunan kumaşlar, Osmanlı padişahları tarafından da elbise olarak giyilirdi. Hammaddesi suni ipek ve pamuk ipliği olan ve içinde
herhangi bir hammadde bulunmayan kumaşlar, görkem, zarafet ve estetiği simgeliyor. Daha çok el tezgâhlarında, kimi yerlerde ise motorlu tezgâhlarda dokunan kutnu kumaşı, ‘kutnu ve alaca’ olmak üzere ikiye ay-
12 BİN YILLIK DOKUMA İZİ BULUNDU
Diyarbakır Müzesi başkanlığında Bismil ilçesinde yürütülen
Körtiktepe arkeolojik kurtarma
kazılarında günümüzden 12 bin
yıl öncesine ait dokuma izleri bulundu. 'Ilısu Baraj Gölü Altında
Kalacak Kültür Varlıklarının Kurtarılması' projesi kapsamında,
Kültür ve Turizm Bakanlığı ve
DSİ'nin işbirliğiyle, Diyarbakır
Müze Müdürlüğü başkanlığında, 2000 yılından bu yana devam eden kurtarma kazılarından
Körtiktepe'deki kazılarda, günümüzden 12 bin yıl öncesinde bölgede dokuma yapıldığına dair
kanıtlara rastlandı. Kazıda, iskelet ve kullanılan eşyalar üzerinde dokumanın incesinden, kalınına varıncaya kadar bütün evrelerini gösteren desen izleri ortaya çıkarıldı. Körtiktepe kazı
ekibi ve Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Vecihi
Özkaya, "İskeletler üzerinden aldığımız tekstil örnekleri, tek düze, tek tip değil. Günümüzden 12 bin yıl öncesinde birden fazla teknikte dokuma yapılmış. İri, ince, hassas dokuma ve
bütün bunların örnekleri var. Daha önceki dönemlerde de benzeri ürünler olmakla birlikte
tek tip dokuma ve kaba dokuma, hasır örgüsü gibi bir dokuma söz konusu. Burada dokumanın incesinden, kalınına varıncaya kadar bütün evreler var. Gelişmişlik açısından ilklerin
olduğunu söyleyebiliriz. Tekstilin geliştiğini ve birden fazla kalınlıkta dokuma yapıldığı aşikâr. Çağdaşlarına göre dokuma türlerinin farklı ve çeşitli olması nedeniyle gelişkin" dedi.
rılıyor. ‘Mecidiye, hindiye, zencirli, kemha,
darcı, sedefli, mekkavi, cütari, rehvancıoğlu,
kırkalem, sultan, Osmaniye, mehtap mercan, sedyeli, çiçekli olmak üzere 60’tan fazla çeşidi bulunan kumaşta en çok kullanılan renk sarı. Çünkü altın rengindeki sarı,
kumaşa renk vermekle kalmıyor, doğal bir
parlaklık sağlıyor. Kırmızı, mor, yeşil, bordo, pembe, mavi ve siyah renklerin de tercih edildiği kumaş, halen bazı yörelerde giysi olarak kullanılıyor.
Daha önce imalatı Halep, Hama ve Humus’ta yapılan kumaş, daha sonra Gaziantep merkezinde, ilçelerinde ve köylerinde de üretilmeye başlandı. Şimdilerde kutnu kumaşı, yöresel bir kıyafet olarak kullanıldığı gibi, dekoratif amaçlı, çeşitli aksesuar, turistik giysi,
çanta, terlik, perdelik kumaş ve folklor kıyafeti olarak da kullanılıyor. Hammaddesi ve
işlemeleriyle dikkat çeken kutnu kumaşını dokuyan tezgâhlar günümüzde gittikçe azaldı. Bu tezgâhlardan biri de Medusa Cam Eserler Müzesi'nde sergilenen 150 yıllık tezgâh.
Tezgâh tamamen el ve ayakla çalışıyor. Tezgâhın bulunduğu yer olan Medusa Cam Eserler Müzesi Genel Müdürü İsmail Halil Algın, "4 yıldır müzemizi gezenler kutnu kumaş tezgâhını inceleyerek, kumaşın nasıl yapıldığını, nasıl üretildiğini görüyorlar. Türkiye’de sergilenen en eski tezgâhtır. Kumaş bu tezgâhta eski yöntemlerle yapılıyor. Türkiye’de kutnu kumaş üreten çok az sayıda insan var. Bunlardan biride biziz" diyor.
Sayı: 389 - Ekim 2012
27
Güncel
KALİFİYE ELEMAN SORUNU ZİRVEYE ÇIKTI
Sendikamızın yıllar
öncesinden METEM'leri
kurarak çözüm bulmaya
çalıştığı kalifiye eleman
sorunu, bugünlerde iyice
gün yüzüne çıktı. Mesleki
eğitimdeki eksiklik
nedeniyle bugün birçok
işletme kalifiye eleman
bulamıyor. Özellikle yeni
teşvik sistemi nedeniyle
bugünlerde Türkiye'nin
dört bir yanından 'kalifiye
eleman' talepleri
yükseliyor.
Sendikamızın yıllar öncesinden Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezleri'ni (METEM) kurarak çözüm
bulmaya çalıştığı, kalifiye eleman sorunu bugünlerde iyice gün yüzüne çıktı. Mesleki eğitimdeki
eksiklik nedeniyle bugün birçok işletme kalifiye eleman bulamıyor. Özellikle yeni teşvik sistemi
nedeniyle bugünlerde yeni fabrikaların devreye girmesi bu sorunun varlığını daha da önemli hale
getirdi. Bugün artık Türkiye'nin dört bir yanından 'kalifiye eleman' talepleri yükseliyor. İhtiyaç duyulan nitelikli eleman sayısının 100 binleri bulduğu belirtiliyor.
Yeni teşvik yasasıyla birlikte yatırım için cazip hale gelen illerden biri olan Sinop'un Sanayi İl Müdürü Hayati Yaşar, son dönemde özellikle tekstil firmalarının yatırım için Sinop'u tercih ettiklerini belirterek, "Sinop'ta iş arayan çok. Ama kalifiye eleman yok" dedi. Tekstil firmalarının yaşadıkları
en büyük sorunun kalifiye eleman sıkıntısı olduğunu belirten Yaşar, firmaların kendi bünyelerinde yetiştirdikleri elemanların ise daha iyi ücretlerle başka firmalara geçtiklerini belirtti. Şirketlere yaptıkları ziyaretlerde firma sahiplerinin eleman sıkıntısını dile getirdiklerini anlatan Yaşar, "Konfeksiyon sektöründe en çok makineci, kalıpçı ve kesici, sanayi sektöründe ise metal, kaynakçı, elektrikçiye ihtiyaç var. İl ve ilçelerde konfeksiyonda çalışacak işçilere ihtiyaç var. İstanbul'dan Sinop'a
gelen konfeksiyon firmaları İstanbul'da kalifiye işçisine 2 bin lira verirken, Sinop'ta asgari ücret
veriyor. Bu nedenle konfeksiyon firmaları İstanbul'dan Sinop'a taşınmaya başladı" dedi.
Sinoplu tekstilci Selamettin Özdemir ise 15 yıldır tekstil işiyle uğraştığını belirterek, tekstilde 5-6
yıl öncesine kadar eleman sıkıntısı yaşamadıklarını ve işçi sayısını 500 kişiye kadar çıkarttıklarını söyledi. Bugün ise tekstilde çalışacak eleman bulmakta zorlandıklarını belirten Özdemir, "Bırakın vasıflı gelen bir işçiyi bugün vasıfsız bir işçi dahi müracaat etmiyor, gelmiyor. Bu durum sadece bizim sıkıntımız değil, tüm sektörlerde aynı sıkıntılar devam ediyor. Dışarıdan Sinop'a yatırım için gelen firmalar işçi bulamıyor" dedi.
Bir başka Sinoplu tekstilci Tayfun Ör ise 14 yıldır Sinop'ta tekstil konusunda üretim yaptıklarını,
aynı zamanda fabrikalarında 2 bine yakın kalifiye eleman yetiştirdiklerini anlattı. Son zamanlar-
Sayı: 389 - Ekim 2012
28
da ise tekstilde eleman sıkıntısı yaşandığına işaret eden Ör, şunları söyledi: "Tekstil üretiminin çok cazip olmamasından dolayı insanlar artık bu konuya çok fazla talep göstermiyor. Daha
rahat iş kollarında, daha yüksek ücretlerle çalışmak istedikleri için farklı yerlerde iş arıyorlar. Bundan dolayı tekstilde eleman sıkıntısı var.
Daha kolay iş arayan ve emek vermeden çalışmak isteyen insanlar var. O insanlar da tekstil konusunda çalışma zamanının biraz daha
fazla olması ve ücretin düşük olmasından dolayı sanıyorum ki çalışmak istemiyorlar. Sinop'ta asıl ara eleman konusunda sıkıntı var.
Üniversiteler ve kız meslek liselerinin tekstilde ara elemanlar yetiştirmesi lazım. Şu anda
tekstil firmalarında daha çok eğitici, yönlendirici
olarak çalışacak ara elemanlara ihtiyaç var."
Maraş'a kalifiye işçi transferi
Kalifiye eleman sorunu tekstilin kalelerinden
olan Kahramanmaraş'ta da en büyük sorunların başında geliyor. İŞKUR İl Müdürü Ali Yücel, kentte özellikle tekstil, metal, gıda, elektrik, tarım ve dokuma gibi alanda işçi açığının
bulunduğunu belirtti. Yücel, "Son aylarda
özellikle tekstil sektöründe çalıştırılmak üze-
re 410 işçi talebinde bulunuldu. Kurum olarak
biz de 2 bin 654 kişiye davetiye gönderdik. Ancak sadece 611 kişiden cevap alabildik. Buradan da 365 kişiyi işe yerleştirdik" dedi. Birçok
firmanın başka illerden kalifiye işçi getirdiğini aktaran Yücel, kentte işsizliğin yok denecek
derecede az olduğunu, iş beğenmeme ve
beklentilerin yüksek olduğunu söyledi.
Bursa’da personel açığı var
Bursa Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi Sanayici ve İşadamları Derneği (DOSABSİAD) Başkanı Selim Yedikardeş ise otomotiv, tekstil, makine, plastik, turizm, gıda gibi sektörler başta
olmak üzere Bursa'da birçok firmada personel açığı olduğunu söyledi. Yedikardeş, "DOSAB'da sadece ana caddede yaklaşık 18 firma
tabela ile vasıflı ve vasıfsız eleman arıyor" dedi.
Asgari ücretin en vasıfsız personellere verilen
ücret olduğunu açıklayan Yedikardeş, nitelikler arttıkça çalışanların kazançlarının arttığını, işletmelerin de bu sayede hem nitelik kazandığını hem de kâra geçtiğini ifade etti. Yedikardeş, personel yokluğu sebebiyle emekliliği dolan insanların hâlâ çalıştığına da dikkat
çekerek, "Emekli maaşları gözden geçirilmeli
ve SGK'nın uygulamakta olduğu işsizlik sigortası 6 aydan 2 aya düşürülmelidir. İşsizlik
sigortası ülkemizde suistimal ve rehavet yaratıyor" diye konuştu.
Bursa Muhtelif Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanı Fehmi Duban da sadece sanayicinin değil esnafın da nitelikli ara eleman sorunu yaşadığını belirterek, "Bunun en önemli yolu meslek liseleri, teknik üniversiteler ve çıraklık okullarının sayısının artırılması" dedi. Türkiye'deki işsizlerin 'vasıfsız' tabir edilen insanlardan
oluştuğunu ifade eden Fehmi Duban, "Türkiye'nin sanayideki parlayan yıldızı Bursa'nın daha
da güçlenmesi ve Avrupa'nın sanayi lideri
kenti konumuna gelebilmesi için işsizlerin nitelikli hale getirilmesi lazım" diye konuştu.
Malatya da işçi bulamıyor
Malatya Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Başkanı Hasan Hüseyin Erkoç, Malatya’da tekstil sektöründe kadın işçi sıkıntısı bulunduğu-
ÖZEL SEKTÖR 100 BİN KALİFİYE İŞÇİ ARIYOR
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Türkiye İş Kurumu'nun özel sektörde çalıştırılmak üzere 100 bin nitelikli işçi aradığını; ancak bulamadığını söyledi. Açık iş
sayısının 100 bine ulaştığını belirten Çelik, "İş var, çalışan yok. Üstelik meslek danışmanlarının yönlendirmesiyle isteyenleri meslek sahibi yapıyoruz, üste para veriyoruz. İşsizlerimiz uzun süreli bir çalışma eğiliminde değiller" dedi. Çelik, "Yeni teşvikler sayesinde işsizlikte ciddi düşüşlerin yaşanacağı inancı içindeyiz. Şimdi 2 milyon 300 bin civarında işsizimiz var. Ancak diğer taraftan hemen işe başlatacağımız 100 bin kişilik alan var. Özel sektör, 100 bin kişiyi bekliyor. Özel sektör aradığı vasıflı insanı bulmakta zorlanıyor. O halde
ne yapmamız gerekiyor? Bunun için iki yolumuz var. Ya vatandaş kendisi gelip müracaat
edecek ve mesleki eğitim alacak. Ki biz buna da çare bulduk. 'Gelin iş ve meslek danışmanımıza,
gidip görüşün, iş ve meslek danışmanımız sizi aranan vasıftaki eleman haline dönüştürsün.
Ve işsizlikten kurtulun' diyoruz. Geçen yıl açık iş sayımız 50 bin civarındaydı. İş ve meslek danışmanımızın çabasıyla bu, bu yıl yüz bine çıktı. Ben inanıyorum ki iş ve meslek danışmanlarımız işsizlerin sayısını minimuma çekinceye kadar yoğun bir çalışma içinde olacaklardır" dedi. Çelik, şunları söyledi: "Türkiye'de tabii ki işsizimiz var. Ama bilelim ki ciddi oranda yüz binleri bulan işgücüne talepte bulunan iş dünyamız da var. Herkesin vasıflı ve nitelikli bir eleman olma konusunda bir yarış içinde olmalarını istiyoruz. Devlet olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak, İŞKUR olarak meslek öğrenmek isteyen
vatandaşlarımızın her zaman arkasındayız."
nu kaydederek, bu sıkıntıyı ortadan kaldırmak amacıyla İŞKUR ve mahalle muhtarlarıyla toplantı yaptıklarını anlattı. Erkoç, "Bir tarafta, işsizimiz var, diyoruz ama bir tarafta da tekstil sektöründe ciddi anlamda işçi sıkıntısı söz konusu" dedi.
Tekstilde yaşanan kalifiye işçi sıkıntısı en son işsizlik rakamlarının açıklandığı 17 Eylül'de de
gündeme geldi. İşsizlik oranının son 10 yılın en düşük seviyesi olan yüzde 8'e gerilediğinin açıklanmasının ardından bir açıklama yapan İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle, kalifiye eleman sıkıntısı yüzünden bugün birçok işletmenin
eleman bulamadığından yakındı. Gülle, o yüzden yakında ‘ithal işçi’ konusunun gündeme gelebileceğini de söyledi. Gülle, “İstihdamımız artarken, bir yandan da olan ihtiyacı karşılayamıyoruz. Bazı sektörlerde istihdam açığı var. Bir kısım kahvelerde oturuyor, çalışmıyor. O açıdan istihdam rakamları son derece anlamlı. Belki sene sonunda çok daha farklı şeyleri konuşacağız. Büyüme ve ihtiyaç karşılığında çoğu sektör eleman bulamıyor. Çoğu fabrikanın kapısında ‘eleman aranıyor’ yazıları var. Belki gelecekte işçi ithal etmeyi de gündeme getirebiliriz” dedi.
Sayı: 389 - Ekim 2012
29
Güncel
PAMUKTA YİNE AYNI SIKINTI
Pamukta fiyat düşünce çiftçi yine ekimden uzaklaştı. Böyle olunca da bu yıl tahminlere
göre Türkiye’de pamuk rekoltesi yüzde 30 düşüşle 650 bin tona kadar geriledi. Ulusal
Pamuk Konseyi’ne göre pamukta izlenen politikalar değişmezse üretim, önümüzdeki sezon
da yüzde 25 düşecek.
Başlayan pamuk hasadıyla birlikte her yıl yaşanan tartışmalar yine yaşanıyor. Üretici, pamuk fiyatlarında kaydedilen gerileme nedeniyle pamuk ekim alanlarından uzaklaştı. Böyle olunca da üretim düştü. ABD Tarım Bakanlığı'nın tahminlerine göre Türkiye’de bu yıl pamuk ekim alanı ve üretiminin yüzde 18 azalması bekleniyor. Ancak Ulusal Pamuk Konseyi’nin (UPK) hazırladığı rapora
göre ise bu sezon üretim düşüşü en az yüzde 30 olacak. UPK’nın hazırladığı rapora göre geçen
sezon 955 bin ton olan üretim, 650 bin tona kadar düşecek. Bunun da 2009 krizinden sonraki en
düşük rakam olduğuna dikkat çeken sektör temsilcilerine göre pamukta üretim düşüşüne yol açan
tek önemli faktör fiyat cephesinden geliyor.
Çukobirlik bu yıl 1. kalite pamuğa 1 lira 42 kuruş fiyat verdi. Halen 46 kuruş da pamuk prim desteği uygulanıyor. Ancak Ulusal Pamuk Konseyi’nce yapılan hesaplamalar, pamuğun maliyetinin
en az 1.90 lira olduğunu ortaya koyuyor. Bu yüzden şu andaki 46 kuruşluk prim desteği eklendiğinde bile fiyat maliyetinin altında kalıyor. O yüzden de üretici prim desteğinin en az 70 kuruşa çıkarılmasını istiyor.
Peki, pamukta üretim düşüşü bundan sonra da devam edecek mi? Ulusal Pamuk Konseyi Yönetim
Kurulu’nda Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nı temsilen yer alan Leon Piçon, “Bu durum devam ederse 2013/2014 sezonu için ekim alanlarında da en az yüzde 25 azalma olur” dedi.
Ulusal Pamuk Konseyi olarak hazırladıkları bir rapora da dikkat çeken Leon Piçon, “Dünya lif pamuk fiyatlarının uzun süredir tarihi rekoru takiben bulduğu dip değerlerindeki seyrini sürdürmesi
Sayı: 389 - Ekim 2012
30
ve hepsinden önemlisi yurtiçi pamuk fiyatlarının dünya fiyatlarının da gerisinde bulunması
gelecek sezon beklentilerini çok daha kötümser
yapmakta. Bu durumun tersine çevrilebilmesi için acil tedbirlerin alınmasını zorunlu” diye
konuştu. Leon Piçon, üretimin artırılabilmesi
için pamuğun stratejik ürün olarak ilan edilmesini, yıllık üretim eşiği olarak en az ‘1 milyon tonluk eşik’ belirlenmesini, destekleme
primlerinin en az 5 yıllık olarak belirlenmesini istedi. Piçon, hazırladıkları raporda yer
alan, çoğu orta ve uzun vadeli önerilerin gerçekleştirilmesi durumunda, halihazırda 2011
yılı için hesaplanan 2.1 milyar doları ithalat olmak üzere, toplam 3.4 milyar dolarlık kaybın
ülke ekonomisine geri kazandırılabileceğini anlattı. Piçon, “Orta-uzun vadede bu kazanç
katlanarak artacak ve tekstil sanayimizin rekabet gücünün gelişmesiyle birlikte, beklenenin
ötesinde büyüyecektir” dedi.
Pamuk Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi ve Şahin Pamuk Enerji A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Cahit Bingöl de bu yıl pamuk
ekili alanın 420 bin hektar ve beklenen rekoltenin 630 bin tona düşeceğini belirterek,
üretimin desteklenmesi gerektiğini, aksi
halde istihdamın lokomotif sektörlerinden
tekstilin de riske gireceğini vurguladı. Bingöl, "Türkiye’de pamuk üretimi biterse tekstil de biter. Hâl böyle olunca işsizlikle birlikte
kaos yaratır" diye konuştu. Pamuk sektörünün sorunlarının çözümü için öncelikle
üreticinin sorunlarına el atılması gerektiğini belirten Bingöl, "Pamuğa sahip çıkmak zorundayız. Bu sektör birçok sektörün lokomotifi durumunda. Üreticinin öncelikle sorunlarına eğilmek zorundayız. Üretimi artırmak için ilk olarak şu anda 46 kuruş olan
pamuk prim desteğinin 70 kuruşa çıkarılması
gerekir" ifadelerini kullandı. Pamuk sektörünün canlanabilmesi için devlet desteğinin
şart olduğunu aktaran Bingöl, "Organik pamukta da 250 kuruş olan desteği devlet 100
kuruşa indirdi, bunun mutlaka 250 kuruşa
çekilmesi gerekir” dedi.
Bu yıl 1. kalite kütlü pamuğun alım fiyatını 1 lira 42 kuruş olarak açıklayan Çukobirlik Yönetim Kurulu Başkanı Abdurrahman Bal ise pamuk alım fiyatlarını belirlerken; iç ve dış borsaları yakından takip
ederek, üreticilerin emeğinin korunmasına azami özeni gösterdiklerini söyledi.
Bal, "Özellikle hasat dönemlerinde fiyatlarla
ilgili spekülatif ve olumsuz gelişmeler,
çiftçimizi pamuk ekiminden giderek uzaklaştırıyor. Ülke olarak, pamukta istikrarlı bir
fiyat politikasını hayata geçiremediğimiz
takdirde, ekim sahalarının daha da daralması kaçınılmazdır. Bu da, gelecekte özellikle tekstil sektörümüzün büyük oranda
dışa bağımlı hale gelmesine ve yüksek maliyetlerle pamuk ithal etmesine neden olacaktır" dedi. Bu arada diğer bölgelerde pamuk ekim alanları düşerken Şanlıurfa'da
az da olsa artış yaşandı. Şanlıurfa Ticaret
Borsası (ŞTB) Başkanı Mehmet Kaya da pamuğun stratejik bir ürün olduğunu ve bu
nedenle pamuk desteklemelerinin artırılması gerektiğini kaydetti.
YERLİ PAMUĞU KURTARACAK ÖNERİLER
Ulusal Pamuk Konseyi (UPK) Yönetim
Kurulu Üyesi Leon Piçon, UPK olarak yerli pamuğu kurtaracak öneriler paketi hazırladıklarını söyledi. Leon Piçon’un verdiği bilgiye göre
UPK’nın bazı önerileri şöyle:
• Pamuk stratejik ürün ilan edilmeli. Bu bağlamda pamuk desteklemeleri ve üretici gelirleri,
belirlenecek hedefe ulaşmak adına diğer
ürünlere göre ayrı tutulmalı.
• Ülkemizin sahip olduğu agro-ekolojik potansiyel dikkate alınarak, yıllık lif pamuk üretimi için “Bir milyon ton” eşik hedef olarak belirlenmeli ve uygun politikalarla üretimin daima bu eşik değerin üzerinde kalması sağlanmalı.
• Çiftçilerimizin pamuğa dönmelerini sağlamak
için destekleme primleri ‘en az 5 yıllık dönem’
için belirlenmeli; ayrıca 5 yıllık dönem başında
ilan edilerek tüm dönem boyunca kararlılıkla
uygulanmalı.
• Yerli pamuk kullanan sanayicilerimiz desteklenmeli. Pamuk dünya piyasalarındaki
değişmelere, diğer tarım ürünlerinin hiçbirinde
görülmeyen ölçüde bağımlı bir üründür. Pamuk üretimimizin fiyat gibi dışsal etkilere bağımlılığını en aza indirmek üzere, destek sisteminin tamamlayıcısı olarak yeni bir “Karşıt
Devirli Ödemeler Sistemi” kurulmalı.
• Pamuk üretiminde en büyük maliyet unsuru mazot gideridir. Çiftçilerimizin halihazırdaki mazot giderleri, benzer iklim ve toprak
koşullarına sahip küresel rakiplerinden kat ve
kat fazladır. Bu nedenle çiftçilerimiz rakiplerinden çok daha fazla verim almasına rağmen
uluslararası rekabette yenik düşmektedir.
Bu yüzden, halen birim alan başına verilmekte
olan “mazot desteği”nden vazgeçilerek, pamuk
çiftçileri, ürettikleri pamuk miktarına endekslenecek üst limitli mazot ihtiyaçları oranında, bu üretime ilişkin mazot fatura tutarları üzerinden ödenecek ek primlerle desteklenmelidir. Bu şekilde istismarlar önlenecek, dahası üretilen ürün ile tüketilen mazot
kayda gireceği için devletin vergi geliri de artacak.
• Ayrıca girdi maliyetleri açısından; üreticilerimizin girdilerinden, başlıca gübre, makine ve
ekipman olmak üzere alınan KDV miktarlarının yüzde 1 seviyesine çekilmesi, stopaj tahakkuku ile vergisini ödeyen ve KDV hesabı tutmayan üretici için daha adaletli olacaktır.
• İsabetli ve doğru politikalar ancak sağlıklı bilgiler üzerine inşa edilebilir. Bunun için öncelikle pamuk üretimi ve rekolte doğru ve ger-
çekçi belirlenmeli. Bu amaçla sezon boyunca ve ilgili sezon sonunda üretilen ve denetlenen pamuk balya kayıtları ile üretim sonuçları karşılaştırılarak ilan edilmeli. Pamuk
ekim tahminleri ÇKS- Çiftçi Kayıt Sistemi ve
tapu kayıtlarından alınan parsel tanımlarıyla birlikte, TİKAS-Tarımsal İşletme Kayıt
Sistemi ile entegre olarak yürütülmeli. Uzaktan algılama ile rekolte tahminleri ülke genelinde yaygınlaştırılmalı. Pamuk istatistikleri
yayımlanmadan önce, ilgili kuruluşların katılımıyla toplu değerlendirmeye tabi tutulmalı.
• Ülkemiz pamuk tarımı, tarla verimi açısından
oldukça iyi durumda olmakla birlikte verimlilik açısından rakip ülkelerin bir çoğunun
gerisinde kalmakta ve bu durum, yüksek girdi fiyatlarıyla birlikte üretim maliyetlerinin artmasına ve neden olmakta. Bu dezavantajı ortadan kaldırabilmek için; pamuk üretiminde verimlilik geliştirilmeli. Bu amaçla arazilerin miras yoluyla parçalanması önlenmeli,
arazi toplulaştırılması çalışmaları hızlandırılmalı ve “Tarımda Kümelenme Modeli” geliştirilmeli.
• Kamu ve yüzde 100 Türk sermayeli özel kuruluşların yerli tohum ıslahı ve üretimi çalışmaları desteklenmeli.
• Hassas tarım teknoloji ve araçları ile yüksek
girdi etkinliği sağlayan tarım makineleri, kendi-yürür hasat makineleri kırsal kalkınma destekleri kapsamına alınmalı. Basınçlı sulama sistemleri için gerekli altyapı kurulmalı.
• Sahip olduğumuz potansiyel değerleri daha
verimli hale dönüştürmek üzere pamuk kalitesi iyileştirilmeli. Bu amaçla,
- Lisanslı depoculuk girişimlerinin yaygınlaşması teşvik edilmeli.
- Yerli tohum üretimine önem verilerek çeşit çokluğunun önlenmesi teşvik edilmeli.
- Pamuk standardizasyonu ülkemiz koşulları dikkate alınarak sektörün ihtiyaçları
doğrultusunda yenilenmeli.
- Çırçır ve prese işletmeleri günümüz ihtiyaçları doğrultusunda rehabilite edilmeli,
çalışma usul ve esasları yenilenmeli.
• Pamuk çok paydaşlı bir sektördür. Zaman ve
emek kaybını en aza indirgemek üzere, kurumlar arası eşgüdüm sağlanmalı, işbirliği geliştirilmeli. Bu bağlamda, Ulusal Pamuk
Konseyi’ne, temsil kabiliyetini güçlendirici faaliyetler yapmasını sağlamak üzere; pamuk üretimi, tüketimi faaliyetlerinden bir ya da bir kaçından cüzi kesinti yapılması gibi yeni gelir
kaynakları yaratılmalı. Ulusal Pamuk Konseyi
Yönetmeliği güncel ihtiyaçlar doğrultusunda
yenilenmeli.
Sayı: 389 - Ekim 2012
31
Güncel
YAŞAR DENİZER’İ SON YOLCULUĞUNA UĞURLADIK
şin en büyüğü olan Yaşar Denizer'dir. O
yüzden eğitimini yarıda bırakıp çalışmaya başlayan Yaşar Denizer için Yeşildirek'teki atölye hem lise hem üniversite olur.
Türkiye'nin en büyük iplik üreticilerinden Diktaş'ın sahibi işadamı Yaşar Denizer, 8 Eylül 2012'de hayata veda etti.
Sendikamızın geçmiş dönem Danışma
Kurulu Üyesi de olan Denizer, 9 Eylül'de
Üsküdar Şakirin Camii'nde kılınan cenaze namazı sonrası Karacaahmet Aile
Mezarlığı’nda toprağa verildi. 81 yaşında hayata veda eden Denizer'in cenazesine tekstil sektörünün önde gelen
isimleri, siyasetçiler, İl Genel Meclis
Üyesi Cesur Kılıç, Maltepe Belediyesi
eski Başkanı Fikri Köse ve çok sayıda
vatandaş katıldı.
Rize’de 1931 yılında doğan ve 16 yaşında girdiği tekstil sektöründe Altınbaşak,
Üçbaşak, Oltalı gibi markaları yaratan
Yaşar Denizer, 2000'lerin başında ise
Ören Bayan'ı bünyesine katarak Diktaş'ı
zirveye taşımıştı. Türk sanayisinin daima ön saflarında yer alan Yaşar Denizer’in, kardeşi ve eniştesi ile birlikte büyüttüğü Diktaş’ın temelleri babası Mustafa Denizer tarafından 1944 yılında
Yeşildirek’te atıldı. Denizer’in tekstille
tanışması da bu yıllara rastlıyor.
Sirkeci'de fırıncılık yapan babası Mustafa Denizer bir arkadaşıyla, 1944 yılında, Yeşildirek'te İtalyanlar'dan aldığı bir dikiş ipliği atölyesiyle tekstil piyasasına girer. 1945'te ise ortağından
ayrılıp tek başına işi yürütmeye karar verir. Mustafa Denizer bu kararı verir vermesine ama tek başına her yere yetişmesi söz konusu değildir. Genç işadamına yardım edebilecek en uygun kişi
ise henüz ortaokulda okuyan 3 karde-
İş hayatına Yeşildirek’te başlayan Yaşar Denizer bundan sonra tekstil dünyasında söz sahibi olmak için sürekli
yeni atılımlar içine girdi. Eniştesi Hayati Zırh ile kardeşi Ziya Denizer'in fabrikada çalışmaya başlamasıyla rahat
bir nefes alan Yaşar Denizer, 1971 yılında kabına sığmayan Diktaş’ı yer
darlığı ve kapasite yetersizliği nedeniyle halen çalışmakta olan Cevizli’deki tesislerine taşıdı. Fabrikasında
yoğun bir şekilde Karadenizli çalıştıran ve her fırsatta memleketine yardım ederek kalkınması için çabalayan
Denizer, mütevazi yaşamıyla da tanınıyordu. Başta Karadenizliler Vakfı
olmak üzere birçok vakıf ve spor kulübünün de üyesi olan Denizer, zaman
zaman bu örgütlerde başkanlık da
yaptı. Denizer 3 çocuk ve 6 torun sahibiydi.
Diktaş’ın sahibi işadamı Yaşar Denizer’e, 2008 yılında Maltepe Kaymakamlığı tarafından, Maltepe’ye
verdiği ekonomik destekten dolayı teşekkür plaketi verilmişti.
Sayı: 389 - Ekim 2012
32
Güncel
NARİN: YAŞAR BEY
TEKSTİL SANAYİİNİN
HEP ÖN
SAFLARINDAYDI
8 Eylül 2012’de hayata veda eden Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Danışma Kurulu eski Üyesi Yaşar Denizer’in vefatı sendikamızda da büyük
üzüntü yarattı. Denizer’in vefatının ardından bir açıklama yapan sendikamız
Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, Denizer’in hem Diktaş ailesi hem de Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’ndaki çalışmalarıyla öncü bir işadamı olduğunu söyledi. Türk tekstil sanayiinin gelişimi için her zaman ön saflarda yerini alan Yaşar Denizer’in tekstil sektörüne katkılarının daima hatırlanacağını belirten Halit Narin, “Kendisini sürekli yenileyen aydın fikirli, çevresinde çok sevilen ve sayılan birisiydi”
dedi. Sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, “Denizer’in vefatı tüm
tekstil camiamızda büyük üzüntü yaratmıştır. Tüm sevenlerine, dostlarına
ve ailesine sabır diliyorum. Yaşar Denizer, gönlümüzde sonsuza kadar yaşayacaktır” diye konuştu.
JEAN MONNET BURS PROGRAMI
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne
tam üyelik hedefi çerçevesinde, AB alanında uzmanlaşmış personel sayısının artırılması ve müktesebatın etkin bir biçimde uygulanabilmesi için gerekli idari kapasiteyi oluşturmayı hedefleyen
Jean Monnet Burs Programı’nın 2013-2014 akademik yılı
için başvuru süreci başladı.
Buna göre programa son başvuru tarihi 19 Kasım 2012 olarak belirlendi. Jean Monnet Burs Programı, AB ile ilgili konularda yüksek lisans veya araştırma yapmak isteyen kamu görevlilerine, üniversite öğrencilerine, akademik ve idari personele, STK ve özel sektör çalışanlarına AB üyesi ülkelerde eğitim imkânı sağlıyor ve AB alanında uzmanlar yetiştirmeyi hedefliyor. Bugüne kadar yaklaşık bin 400 kişinin faydalandığı program, AB tarafından finanse ediliyor ve Avrupa Birliği Bakanlığı'nca yürütülüyor.
Avrupa Komisyonu tarafından aday ülkelerde yürütülmekte olan en başarılı projelerden biri olarak gösterilen Jean Monnet Burs Programı’nın bütçesi artırıldı. Bugüne kadar her akademik yılda 100 kişiye burs veren program, 2013-2014 akademik yılı için 130
kişiye burs verecek. Bursun yüzde 60’ı kamu sektörüne, yüzde 30’u üniversitelere, yüzde 10’u ise sivil toplum kuruluşları ve özel sektöre tahsis edilecek. Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Jean Monnet bursiyerlerinin Avrupa Birliği sürecinin vazgeçilmez takım oyuncuları olduklarını kaydederken, "Kamu kuruluşları, yerel yönetimler, özel sektör kuruluşları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları gibi farklı alanlarda çalışan ve AB alanında uzmanlaşmak isteyen herkesi Jean Monnet Burs
Programı’na başvurmaya davet ediyorum" dedi.
Program kapsamında, bursiyerler AB alanında en az 3 ay, en fazla 12 aylık dönemde AB
üyesi ülkelerdeki bir üniversitede veya üniversiteye eş değer bir kuruluşta araştırma veya
yüksek lisans yapma hakkı kazanıyor. Türkiye’nin AB’ye katılım müzakereleri önceliklerine bağlı olarak çalışma alanları her yıl yeniden belirleniyor ve burs desteği AB müktesebat başlıklarına sağlanıyor. Jean Monnet Bursu Programı’na ilişkin detaylı bilgi ab.gov.tr,
cfcu.gov.tr, avrupa.info.tr ve jeanmonnet.org.tr internet sitesinde de yer alıyor.
Jean Monnet Burs Programı nedir?
Jean Monnet Burs Programı; 1989 yılında Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Komisyonu arasında yapılan bir anlaşma ile başlatıldı. Jean Monnet Burs Programı kapsamında toplumun
farklı kesimlerinden bugüne kadar yaklaşık bin 400 kişiye burs imkânı sağlandı. Jean Monnet burs miktarı; eğitim/okul ücreti, yaşam giderleri, çeşitli masraflar için bir defaya mahsus sabit ödenek (seyahat masrafı, kitap ödeneği, tez ödeneği, vize ücreti, çalışma ziyareti ödeneği, sağlık harcamaları, Eurozone üyesi olmayan ülkeler için kur farkı ödeneği, yerel makamlara kayıt ve her türlü vergi ve benzeri masraflar için ödenek), banka transferlerinden kaynaklanan masrafları kapsıyor.
Sayı: 389 - Ekim 2012
33
Tekstilin Kaleleri
44
MALATYA’DA İSTİHDAMIN
YÜZDE 50’SİNİ TEKSTİL KAPSIYOR
Tekstil denince ilk etapta
akla gelen illerden
olmamasına rağmen
Malatya, tekstil
sektöründe ciddi bir
potansiyele sahip. 10 bin
749 işçi ile ilin
istihdamının yüzde
50’sini karşılayan tekstil
sektörü, teşviklerle ve
desteklerle daha da
büyümeyi hedefliyor.
Y
eni Teşvik Paketi’nde dördüncü bölgede yer alan Malatya, tekstil sektöründe Türkiye’nin en
önemli bölgelerinden birtanesi. Malatya’nın belkemiği sektörü olarak gösterilen tekstil sektörü, yeni teşvik paketiyle birlikte işadamlarının yatırım yaptığı bir il olarak öne çıkmaktadır. Şehirde, sektörde faaliyet gösterenlerin temel sıkıntıları da mevcuttur. Bunların başında desteklerin yetersizliği gösterileceği gibi, kalifiye eleman ve merdiven altı üretim de sayılabilir. Bütün
bunların yanı sıra bölgenin ciddi sorunlarından bir tanesi de markalaşma sorunu. Bu konuda
öncü firmaların çabaları olsa da konunun daha titizlikle üzerinde durulması, bölgeyi daha da
ön plana çıkaracaktır. 10 bin 749 işçiyi istihdam eden Malatya tekstil sektörü, Malatya’daki sanayi firmalarının yüzde 15’ini oluşturduğu halde toplam istihdamın yüzde 50’sini karşılamaktadır. Bütün bu veriler gösteriyor
ki Malatya’da tekstilsiz bir hayat düşünülemez.
Türkiye’nin tekstil ithalatındaki payı yüzde 1.7
Tekstil sektörünün Malatya ili toplam istihdamı açısından bakıldığında en
önemli sektör olduğunu söyleyen Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Hüseyin Erkoç, Malatya’da imalat yapan TSO
üyesi 861 firma bulunduğunu belirtti. Bu 861 firmanın 126’sının ise tekstil sektöründe faaliyet gösterdiğini vurgulayan Erkoç, bu firmaların yüzde 32’sinin organize sanayi bölgelerinde bulunduğunun altını çizdi. Malatya’da sanayi sektöründe çalışan 21 bin 468 işçiden 10 bin 749 işçinin tekstil sektöründe çalıştığının bilgisini veren Erkoç, tekstil sektörünün Malat-
Sayı: 389 - Ekim 2012
34
ya’daki sanayi firmalarının yüzde 15’ini teşkil etmesine rağmen toplam istihdamın yüzde 50’sini oluşturduğunu vurguladı. Lojistik
kaynaklar bakımından en önemli sorunun işçi
temini olduğunu söyleyen Erkoç, merdiven altı
imalatlarda gerek sağlıklı çalışma şartları gerekse çıkarılan işin kalite ve niteliği bakı-
mından şehrin üretim marka değerini düşürdüğünü ifade etti. Malatya’da merdiven altı
tabir edilen işletme sayısının fazla olmadığını belirten Erkoç, niteliğin düşmemesi adına
bu konuya hassasiyetle yaklaşılması gerektiğini söyledi.
Türkiye’nin en büyük sorunu olan markalaşma probleminin Malatya’da da devam
ettiğini vurgulayan Hasan Hüseyin Erkoç, Türkiye’de toplam maliyet içinde işgücü ve hammadde maliyetlerinin dünya standartlarının
üzerinde olduğunu ve yüzde 84’lük bir paya
sahip olduğunu ifade etti. Türkiye’nin ve Malatya’nın sorunu olan markalaşmanın gerçekleştirilebilmesi için yatırım gerektiğini
belirten Erkoç, markalaşmak için belli bir süre
kârlılığı unutmak ve reklâm giderlerine yüksek pay ayırmak gerektiğini vurguladı.
Dünya tekstil sektörü ithalat rakamları incelendiğinde en fazla ithalat yapan ülkeler listesinin başında 80 milyar dolar ile ABD’nin geldiğini ileri süren Hasan Hüseyin Erkoç, Türkiye’nin ithalattaki payının yalnızca yüzde
1.7 olduğunu söyledi. Dünyadaki pamuk sıkıntısı ve Euro'nun dolar karşısındaki değer
kaybı sebebiyle Avrupalı alıcıların, siparişlerini Uzakdoğu'dan Türkiye'ye kaydırmaya
başladığını belirten Erkoç, pamuk sıkıntısı nedeniyle Hindistan ve Pakistan gibi büyük
üreticilerin ihracatının yavaşladığının altını çizdi. Doların Euro karşısında değer kazanması sebebiyle Uzakdoğu ülkelerinde üretim maliyetlerinin arttığını, Çin gibi ülkelerde işçi ücretlerinde artışların yanı sıra devlet teşviklerinin kalkmasıyla Türkiye'nin şansının arttığını ifade eden Erkoç, Avrupa'daki alıcıların
Türkiye'den 10 liraya alacağı malı Çin'den 8
liraya almak istemediklerini belirtti. Daha kaliteli ve hızlı üretim yapılması ve lojistik avantajı nedeniyle Türkiye’nin daha çok tercih edilmesinin kaçınılmaz hale geleceğini öngören
Erkoç, özellikle Avrupa'daki küçük mağazaların, artık Türkiye'yle çalışmayı tercih ettiklerini söyledi. Geçmişte Türk firmalarıyla
çalışmayı bırakarak Uzakdoğu'ya yönelen
birçok alıcının da Türkiye’ye dönmeye başladığını, bu gelişmenin birçok ihracatçının Eylül 2012’ye kadarki kapasitelerini doldurma-
Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı
Hasan Hüseyin Erkoç:
“5. BÖLGE AYIRIMI İLİMİZİN TEKSTİL
SEKTÖRÜNDEKİ KREDİSİNİ BİRAZ DÜŞÜRMÜŞTÜR”
Malatya tekstilde cazibe merkezi olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Malatya’nın sektörde çeşitli sorunları mevcuttur. En önemli sorunumuz olan markalaşma nedeniyle direkt
olarak ihracat yapan firma sayısı azdır. Firmalar genelde büyük
markaların üreticisi durumundadır. Genel merkezleri İstanbul’da
bulunan işletmelerin fabrika kısmı burada bulunmaktadır. İstanbul
üzerinden ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyaya
ihracat yapılmaktadır. Taha, Çalık, Baykanlar ve Ilıcak gibi gruplar Malatya’nın tekstilde markalaşması yolunda önemli adımlar
atmaktadır. Bölgemize yatırım çekmek de önemli konulardan bir
tanesi. İşçi desteği ve devlet yardımlarının teşviki ilimize yatırım
çekmenin en önemli etkenlerinin başında gelmektedir. UMEM Projeleri ile kısmen bu sağlanmış ise de son çıkarılan teşvik ile 5. Bölge ayırımı ilimizin tekstil sektöründeki kredisini
biraz düşürmüştür (İl komşularımız Adıyaman ve Kahramanmaraş 5. Bölge’de olması hesabı ile). Bu yıl itibari ile dağıtımına başlanacak olan 3. OSB’nin tez elden bitirilmesi, yatırımcının ilimizi tercih etmesi açısından önemli bir adım olacaktır. İlimize, il dışından gelen
büyük yatırımcılara da kapımız sonuna kadar açıktır. İhracat oranlarına baktığımızda ise istatistiklerde, Euro Bölgesi’nde geçen yıla göre yüzde 15-20'lik ihracat artışları yaşandığına dikkat çekmekte. Eylül ayı dâhil ihracat üreticilerimizin önemli bir kısmının üretim kapasitesinin dolu olduğu görülmektedir. Bunun sebebinin Türkiye ekonomisinin Uzakdoğu ülkelerinden daha iyi olması gerçeğidir. Pamuk fiyatlarının sürekli artması Çin ve Uzakdoğu
hazır giyim üreticilerinin de fiyatlarını artırmasına sebep olmuştur. Türk üreticisi ise bu zamları çok geç yansıtmıştır. Bunun sonucu olarak, fiyat artışlarının pamuktan ipliğe, iplikten
kumaşa, kumaştan hazır giyime yansıması uzun bir zaman aldı. Uzakdoğu'da fiyatların artmış olması nedeniyle oraya gitmiş olan siparişlerin bir kısmı Türkiye'ye geldi. Bu nedenle
de üreticilerimizin çoğu üretim kapasitelerini doldurmuşlardır. Ancak buna rağmen Euro
Bölgesi için bir yandan da endişe hâkimdir. Hatta 2013 yılbaşı itibariyle önemli bir talep düşüşü yaşanması beklenmektedir. Çin tekstil ürünlerinin, yuanın değer kazanması ile beraber fiyatlarının artmasının ardından, Vietnam ve Endonezya gibi Güneydoğu Asya ülkelerinin ürünleri karşısındaki fiyat avantajını kaybetmesine yol açması kuvvetle muhtemel görünmektedir.
larını sağladığını ifade eden Erkoç, bu avantajın sağlanmasında Türk kumaş üreticilerinin bir
yıllık pamuk kontratlarının yarısını hazır giyim üreticilerine ayırmalarının büyük katkısı olduğunu
söyledi. Sektördeki iyileşmenin hazır giyim ihracatçılarını bankaların gözde müşterileri haline
getirdiğini de vurgulayan Erkoç, Yunanistan'daki üreticilere verilen siparişlerin de Türkiye’ye kaydığını, bunun sebebinin de Avrupalı alıcıların bu ülkedeki kriz nedeniyle kendilerini garantiye alma
isteği olduğunu ifade etti.
Bölgeye yatırım çekmek için teşvik imkânları artırılmalıdır
Tekstil sanayisinin, Malatya sanayisinin lokomotif sektörlerinden biri olduğunu söyleyen Malatya Organize Sanayi İş Adamları Dernek Başkanı Ali Abbas Daşan, Malatya’da tekstil sektö-
Sayı: 389 - Ekim 2012
35
Tekstilin Kaleleri
yet göstermesinin kalitesiz üretime yol açtığını söyleyen Daşan, bu durumun kayıt dışı
ekonomik değerlerin makro düzeyde olmasına sebebiyet verdiğini vurguladı. Merdiven
altı üretim yapan esnafın da Malatya esnafı olduğunu ifade eden Daşan, son zamanlarda verilen teşviklerin küçük esnafı da kapsayacak
şekilde olmasının, sektörün canlanmasını
sağlayacağına dikkat çekti.
Eleman bulma sıkıntısı, maliyet
artışına sebep oluyor
rünün ihtiyaç duyduğu iş gücü potansiyelinin desteklenmesi gerektiğinin altını çizdi. Bölgeye yatırım çekmek için reklam ve iş gücü eğitiminin şart olduğunu söyleyen Daşan, teşvik imkânlarının genişletilmesi gerektiğini, ulaşım yollarının geliştirmesi ve çeşitlendirmesi, müşteri odaklı yaklaşımın benimsenmesi ve ileri teknolojinin kullanılmasına özen gösterilmesi gerektiğini
vurguladı. Bölgenin ihracat pazarlarıyla ilgili bilgi veren Daşan, ihracatın daha çok ABD, Avrupa ve yurtiçi pazarlara gerçekleştiğini belirtti. Bölgede sektörler arasında herhangi bir koordinasyondan ve iş birliğinden söz edilemeyeceğini ifade eden Daşan, bu ilişkilerin güçlendirilip
ortak hareket ortamının sağlanması gerektiğini kaydetti. Çok sayıda işletmenin bölgede faali-
Malatya Organize Sanayi İş Adamları Dernek Başkanı
Ali Abbas Daşan:
“TEKSTİLDE DÜNYA LİDERİ OLMAYA
OYNAYABİLİRİZ”
Malatya 4. Bölge teşviklerinden yararlanmakta olup, ancak yatırımın organize sanayide olması durumunda 5. Bölge teşviklerinden yararlanmaktadır, daha önce verilen enerji desteğinin de yeniden verilmesi gerekmektedir. Enerji ve petrolde dünyadaki değişime bağlı sorunlar yaşıyoruz. Enerjiyi bazı ülkelere göre ucuz kullanıyor olabiliriz. Ancak Türkiye gerçekleri ve şartları göz önüne alınırsa enerji maliyetleri çok yüksektir. Türk sanayicisinin önünü açmak için enerji fiyatlarını da makul seviyelere çekmek zorundayız. Özellikle gelişmekte
olan bölgelere Malatya gibi tekstil sektörünün yoğun olduğu bölgelere teşviklerin daha fazla artırılması gerekmektedir. Bölgede ana iş dalımız tekstildir. Bildiğiniz gibi gerek ülkemizde ve gerekse Malatya’da tekstil sektörü sorunlar yaşamaktadır. Şu anda Türkiye için kapasite fazlalığı olduğu ifade ediliyor. Dünya piyasasının yüzde 5’ine sahipsek alacağımız tedbirlerle tekstilde dünya lideri olmaya oynayabiliriz. Doğru tedbirlerle tekstilde markalaşma
yoluyla dünya tekstil ihtiyacını karşılayan ülke olabiliriz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki işsizliğin önlenmesi, buna bağlı olarak da göçün önlenmesinde de bu çok faydalı olacaktır. Bölgemiz gelişmekte olan bir il olup, bu konuda gerek yerli gerekse yabancı
yatırımcılar desteklenmelidir. İlimizde iki adet organize sanayi bölgesi vardır ve buna bir yenisi daha eklemektedir. Bölgemizde kayısı üretimi yapan yatırımcılarımızın dışında, ikinci
sırayı tekstil sektöründeki yatırımcılarımız almıştır. Her geçen gün bölgemiz daha da gelişmektedir.
Sayı: 389 - Ekim 2012
36
Malatya Aktif İş Adamları Derneği (MAKİAD)
Tekstil Komitesi Başkanı Sabahattin Kocaağa, Malatya’da son yıllarda tekstil sektöründe özellikle de konfeksiyonda kümelenme olduğunu belirtti ve irili ufaklı yaklaşık 200 işletmenin mevcut olduğu Malatya’da, bu işletmelerin yüzde 40-50’sinin son 2-3 yıl içinde kurulduğunu söyledi. Bu işletmelerin Malatya’ya gelmelerindeki nedenin teşvikler ve
batı illerinde yükselen maliyetler olduğunu ifade eden Kocaağa, bu hızlı kümelenmenin beraberinde vasıflı ve vasıfsız eleman bulma sorununu da getirdiğini sözlerine ekledi. Eleman
bulma sıkıntısının maliyetlerde kademeli
olarak artışa neden olduğunu belirten Kocaağa, konfeksiyon sektörünün emek yoğun
işletmeler olmasından dolayı istihdama büyük katkı sağladığının altını çizdi. Türkiye’de
genel olarak ciddi bir işsizlik sorunu olduğunu belirten Kocaağa, Malatya’da işçi arayan
firmaların sayısının artmasında tekstil sektörünün ciddi katkısının bulunduğunu vurguladı.
Bölgeye yatırım çekmek için yapılması gerekenleri de anlatan Sabahattin Kocaağa, bunun için tekstil sektörü temsilcilerinin mutlaka birlik olması gerektiğini, avantaj ve dezavantajları doğru tespit edip bunlarla ilgili önlem, öneri ve taleplerini ilgili kurumlara bildirmeleri gerektiğini vurguladı. Bütün bunların yanında sektör temsilcilerinin altyapıya
önem vermeleri, ar-ge birimleri kurmaları, vasıflı eleman yetiştirmek için eğitim bantlarını kurmaya önem vermeleri gerektiğini belirten Kocaağa, dernek olarak tüm bu konularda ellerinden geleni yapmaya hazır ol-
duklarının altını çizdi. Malatya ekonomisi ve
istihdamına ciddi katkı sağlayan tekstil sektörünün gerek kendi arasında gerekse bölgedeki diğer temsilcilerle bir araya gelmeleri,
avantaj ve dezavantajlarını paylaşmalarının
sektöre olumlu katkı sağlayacağını söyleyen
Kocaağa, bu birliktelik için meslek odalarının
koordinasyonunun gerekli olduğunu ifade etti.
Bölgeye yatırım çekmek için
sektör temsilcileri gayret
göstermeli
Malatya’daki tekstil sanayi hamlesinin Özal dönemi ile tüm Türkiye’de olduğu gibi Malatya’da
da yatırım atağına geçtiğini ve büyüme kaydettiğini belirten Özçiçek Tekstil Yönetim
Kurulu Başkanı Mehmet Özçiçek, daha sonra sektörün duraklama dönemine girdiğini
söyledi. Yatırımcı ruhunun yöneticiler tarafından heyecanlandırılması gerektiğini söyleyen Özçiçek, Malatya’da büyük oranda istihdam sağlayan sektörün, tekstil sektörü olduğunun altını çizdi. Bölgeye yatırım çekme
adına; sektör temsilcilerinin büyük gayret göstermek zorunda olduğunu vurgulayan Özçiçek, çıkan ve çıkacak teşviklerin çok cazip olması, özellikle tekstil sanayisinin en büyük gideri olan enerji ve işçi maliyetlerinin desteklenmesi gerektiğini söyledi. Özçiçek, tüm
bunların yanında firmaların bölgesel olarak
banka kredileriyle, KOSGEB ya da diğer
KOBİ kuruluşları tarafından desteklenmesini istediklerini vurguladı.
Malatya Aktif İş Adamları Derneği (MAKİAD) Tekstil Komitesi
Başkanı Sabahattin Kocaağa:
“TEŞVİKLERİN 10 YILLIK PAKETLER OLARAK
YAYINLANMASI GEREKMEKTEDİR”
Malatya’daki tekstil ihracatı büyük oranda Avrupa’ya yapılmaktadır. Azda olsa Rusya, Amerika ve Ortadoğu’ya ihracat yapan firmalarımız vardır. Ancak birçok firmanın merkezi İstanbul olarak görüldüğünden ihracat yapan il Malatya olarak görülmemektedir. Dünyanın önde gelen tüm firmalarına ürün tedariki yapan çok sayıda firmamız
mevcuttur. Bugün dünyanın hangi markası ve hangi ürünü olursa olsun Malatya’da üretim yapacak altyapı ve firmalarımız vardır. Bu firmaların yanı sıra merdiven altı üretim yapan firmalar da mevcuttur.
Bu üretim şekli yalnız tekstil değil, tüm sektörlere zarar vermektedir.
Tekstilde kayıt dışı üretim yapan bu firmalar sayesinde birim fiyatlarda istikrarsızlık, ülkeye mal
edilen kalitesizlik, sağlıksız ortamlarda ve sosyal güvencesi olmayan küçük yaştaki çalışanların varlığı bu yerlerin başlıca problemleridir. Bu problemlerin yanında tekstil firmalarının geleceği için de çeşitli çalışmalar gerekmektedir. Bölgemizde tekstilin geleceği için; firmalarımızın ar-ge ve eğitim birimlerini kurmaları ve devletin ilgili kurumları vasıtasıyla bu çalışmaları
finanse etmeleri gerekmektedir. İstihdamın lokomotifi olan bu sektörün sorunlarını aşabilmeleri
için mutlaka birlik olmaları, valilik, belediye, ticaret odası, İŞKUR il müdürlüğü, milletvekillerin katılımıyla yılda en az iki kez sorunların tartışıldığı, çözüm önerileri ve kararların alındığı tekstil sektörü çalıştayının yapılması gerekmektedir. Bir önceki teşvik paketinden faydalanan ve beş yıllık süreleri dolan firmaların mutlaka yeni teşvik paketlerinden yararlanmaları sağlanmalıdır. Vasıflı eleman yetiştirilmesi ve tedariki için yerel yönetimler daha aktif olarak sürece dâhil olmalıdır. Sektöre verilen teşviklere baktığımızda ise yeterli bir teşvik olduğunu söyleyemeyiz. Ancak tekstil sektörünün belli bölgelerde kümelenmesi, bu bölgelere pozitif ayrımcılık
yapılması, emek yoğun işletmeler olduğundan SSK işveren paylarının, stopajların ve elektrikte yüzde 50’lik bir muafiyetin bölgesel teşvikte yer alması ve bu teşviklerin en az 10 yıllık bir
paket olarak yayınlanması gerekmektedir.
Özçiçek Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özçiçek:
“TEKSTİL SEKTÖRÜNE VERİLEN TEŞVİKLER
YETERSİZDİR”
Malatya’daki tekstil ihracatı genellikle İstanbul merkezlidir. Kumaş
ihracatımız ise Rusya ve diğer Avrupa ülkelerine olmaktadır. Konfeksiyon olarak tüm dünya markalarına ihracat gerçekleşmektedir.
Amerika, İspanya, Fransa, İtalya, Almanya’ya iplik ihracatımız vardır.
Yine ihracatta Güney Amerika, Avrupa 1. sırada gelmektedir. Merdiven altı tabir edilen üreticiler, tekstil sektörüne ciddi zarar vermektedir. Onların da bir araya gelerek tek bir çatı altında üretim yapmalarına yönelik, meslek kuruluşlarının, sektör temsilcilerinin destek olmaları ve bu konuyu, geniş platformlarda tartışarak desteklemeleri gerekmektedir. Ayrıca tekstil sektörüne verilen teşvikler şu anda yeterli
değildir. En önemlisi enerji desteği kaldırılmıştır. Personel istihdam destekleri yeterli değildir,
kalifiye eleman yetiştirme konusunda eksikler vardır.
Sayı: 389 - Ekim 2012
37
Tekno-Tekstil
TEKSTİLE SAĞLAM ‘TERBİYE’ GEREK!
İyi terbiye almamış bir
tekstil malzemesine
müşteri zor çıkar.
Afilli bir tekstil
hazırlamak ve satışa
hazır hale getirmek ise
emek ister. Bir malın
terbiyesi yani istenen
görünüm, tutum,
kullanım özelliklerini
kazanması kimi
zaman 6-7 terbiye
işlemi gerektirir.
Bildiğiniz gibi, ham tekstil malzemeleri görünüş ve kullanışlılık açısından satılabilir durumda
değildirler. Bunların albenisini ve kullanışlılığını artırarak satışa hazır hale getirmek için bir
terbiyeden geçmesi gerekiyor. Son teknolojik boya terbiye makineleriyle ham tekstili satışa hazır hale getirmek artık daha kolay ve ekonomik.
hazır giysi halinde boyanabilirler. Her durum
için geliştirilmiş özel boyama makineleri vardır.
Apre (Bitim)
Tekstil terbiye işlemleri, tekstil üretiminin başından sonuna kadar her safhasında uygulanabilir, yani elyaf, ön iplik (tops), iplik, kumaş, ve dikilmiş parçaların terbiyesi mümkündür.
Bir malın terbiyesi, yani istenilen görünüm, tutum ve kullanılma özelliklerini kazanması için,
bazen 6-7 değişik terbiye işleminden geçmesi gerekmektedir.
Ön terbiye ve renklendirmenin ardından mekanik ve kimyasal apre (bitiş) işlemleri terbiye
olarak kabul edilir. Son işleme yani apreye başlamadan önceki süreci kısaca anlatalım.
Ön terbiye
Kumaşın dokuma veya örgü makinasından çıktıktan sonra boyanma veya basılmaya hazır
duruma gelene kadar gördüğü işlemlerin tümüne ön terbiye denir. Terbiye edilen tekstil malzemelerinin hemen hepsi ön terbiyeye uğrar ve ön terbiyeyi takip eden basamaklarda özellikle boyama ve baskıda görülen hataların yaklaşık yüzde 70’i yanlış veya yetersiz ön terbiyeden kaynaklanır.
Tekstil türüne göre uygulamada değişiklik
gösteren yukarıda bahsedilen işlemlerin ardından tekstil ürünlerinin tutum, görünüş ve
kullanım özelliklerini geliştirmek için yapılan son işlemlere ise bitim işlemleri denir.
Eskiden bitim işlemlerinin ana amacı alıcıda satın alma isteği uyandırmak, yani
ürünün albenisini arttırmaktı. Bugün ise
tutum ve görünümü geliştirmekte kullanılıyor. Çoğu kez tekstil ürününe bir takım
özelliklerin verilmesi yeterli olmakla birlikte bu özelliklerin kullanıma, özellikle yıkamaya, karşı dayanıklı olması istenmektedir.
Renklendirme
Tekstil malzemelerinin çeşitli boyar maddelerle muamele edilerek oldukça kalıcı bir şekilde
renklendirilmesine boyama denir. Tekstil malzemeleri açık elyaf, tops, iplik, kumaş hatta
Sayı: 389 - Ekim 2012
38
Tekrarlı yıkamalara karşı dayanıklı olup olmamasına göre geçici veya kalıcı diye sınıflandırdığımız bitim işlemleri ile tekstil
malzemesine verilen başlıca özellikler şunlardır:
1-Görünüş ile ilgili özellikler: Düzgünlük,
parlaklık, sıklık matlık gibi.
2-Tutum ile ilgili özellikler: Sertlik, dirilik,
dolgunluk, yumuşaklık, elastiklik, tokluk gibi.
3-Kullanım ile ilgili özellikler: Buruşmazlık, yanmazlık, su geçirmezlik, çekmezlik,
keçeleşmezlik, kir tutmazlık ve yıkama ile
kiri kolay giderme, küflenmezlik, antimikrobiklik gibi.
Bu işlemleri iki gruba ayrılıyor:
1.Kimyasal bitim işlemleri (yaş bitim işlemleri).
2.Mekanik bitim işlemleri (kuru bitim işlemleri).
Kimyasal bitim işlemlerinin esası, terbiye
maddelerinin herhangi bir uygulama yöntemine göre tekstil ürününe uygulanması
ve bu sırada life bağlanmasıdır. Terbiye
maddelerinin malzemeleri bir banyodan uygulandıkları için bu işlemlere yaş bitim işlemleri de denilmektedir. Kimyasal bitim işlemlerinde kullanılan tekstil terbiye maddelerinin genellikle liflere fazla afinetisi yoktur. Dolayısıyla çektirme yöntemi yerine çoğunlukla emdirme yöntemine göre uygulanırlar. Ayrıca aktarma, kaplama, püskürtme yöntemlerinden birine göre de çalışmak mümkündür.
likle kumaşın görünüm ve tutumunu geliştirmektir. Fakat; örneğin, pamuklu malların çekmesini önlemek için yapılan sanforizasyon gibi bazı işlemler kullanım özelliklerini geliştirmek içindir.
Bir tekstil malzemesine uygulanacak bitim işlemleri (kimyasal ve mekanik) lifin cinsine yakından bağlıdır. Örneğin, ipek ve yün gibi liflerin kendilerine has özellikleri nedeniyle satılabilir hale gelmek için oldukça küçük çapta ve mutedil bitim işlemine ihtiyaçları olduğu halde, pamuk lifi çok daha fazla ve şiddetli bitim işlemi gerektirir; ayrıca bu ölçüdeki işlemlere de dayanabilecek özelliktedir.
Malın kullanım amacı da uygulanacak bitim işlemlerini belirlemede önemlidir. Örneğin, giysi yapımında kullanılacak bir mala uygulanacak bitim işlemleri ile döşemelik mallara uygulanacak aynı değildir. Tutum ve görünümü geliştiren apreler ile kullanımı geliştiren apreler mevcuttur.
Tekstil terbiye işlemleri, tekstil üretiminin başından sonuna kadar her safhasında uygulanabilir.
Dokuma ve örgü kumaşlar için RAM Makinesi
Has Group Tekstil Finasaj Bölümü, 1984 yılında, Tekstil Sanayi yatırımları için çözüm ortağı ve makine tedarikçisi olarak faaliyetlerine başlamış ve bugün 47 ülkeden fazla merkezde, yerel iş ortakları ve mümessilleri vasıtası ile uluslararası satış ve satış sonrası servis hizmetleri faaliyetlerini sürdürmektedir. Yıllık 250 adet farklı tip makine imalat kapasitesi ile
makine imalatı konusunda bilgi ve tecrübelerini her geçen gün artırmaktadır. Ana ürün grup-
Mekanik bitim işlemlerine gelince, bu tür işlemlerde kimyasal bir madde uygulaması
söz konusu değildir. Elde edilmek istenen
efektler bastırma, kesme, tüylendirme, ısıl
işlemler gibi mekanik (fiziksel) yollarla
sağlanır. Bazı durumlarda mekanik bitim işlemleri sırasında tekstil malzemesine su,
yardımcı madde vb. etki ettirilse bile genellikle bu tip bitim işlemleri kuru işlemlerdir. Bu işlemler bazen tek başına, ama
çoğu kez kimyasal bitim işlemlerinden
sonra uygulanır.
Mekanik bitim işlemlerinden amaç, genelSayı: 389 - Ekim 2012
39
Tekno-Tekstil
ları, örgü ve dokuma kumaşlar için şardon, traş, fırça, tumbler ve sanfor, ram ve
kurutma makineleridir. Has Group’un yeni ram makinesi RAM-X2, dokuma ve örgü
kumaşların terbiye işlemleri için imal edilmiş. RAM-X2, tekstil ürünlerinin terbiye prosesleri için minimum enerji giderleriyle, mümkün olan en etkin operasyonel verimliliği sağlamak amacıyla her noktası seçilmiş ve tasarlanmış bir ram makinesidir. Makine, kabin izolasyon özelliği, etkin ısı kullanımı ve homojen hava akımı elde etmek için tasarlanmış çapraz fan-düze sistemi sayesinde, geleneksel makinelere göre yüzde 8 – yüzde 15 aralığında enerji tasarrufu ve üretim kapasitesi artışı sağlıyor.
Alkan RAM Makinesi
Tekstil terbiye makine imalatçısı Alkan Grup da çok geniş ürün gamına sahip
firmalardan biri olarak öne çıkıyor. Türkiye’de ilk ram makine üreticisi
olan ve beş kıtaya ram ihraç eden Alkan Grup’un, imal ettiği Ram Makinesi, kumaşın fabrika içerisinde enine açık bir şekilde iğne ve mandal
paletler yardımıyla tutularak kurutulduğu fiksaj ve egalize makinesidir.
Örgü ve dokuma kumaşlar için ayrı ayrı veya iki kumaş türünde de çalışabileceği şekilde imal edilmektedir. Firma,1998 yılından beri ram makinesi üretimini kendi tesislerinde yapmaktadır.
Alkan Ram Makinesi’nin özellikleri arasında; düşük enerji tüketimiyle yüksek üretim, güçlü ve dayanıklı üretim malzemeleri, tam donanımlı elektronik sistem, hızlı montaj ve anında servis imkânı bulunmaktadır.
Overflow Kumaş Boyama Makinesi
Alkan’ın imal ettiği Overflow Kumaş Boyama Makinesi de tekstilin terbiye sürecinde kullanılıyor. Makineler 1/5-1/6 flote oranı, 98 3C çalışma sıcaklığı ve atmosferik basınçta, halat
şeklindeki örgü ve dokuma mamüllerinin boyanmasında, beyazlatılması ve yıkanmasında
kullanılmaktadır. Genellikle pamuk, yün, orlon, havlu ve bunların karışımı kumaşların boyanması için uygun bir yapıya sahiptir.
Makinelerde 5 kg numune boyama laboratuvar makinesi, 25 kg ve 50 kg küçük parti mallar için yapılabildiği gibi büyük partiler için de 150 kg'dan 900 kg’a kadar değişik kapasitelerde üretilmektedir. 50 kg’dan itibaren her göz 150 kg kumaş almaktadır. Kullanılan değişik tip AC motor hız kontrol cihazı ile bugüne kadar karşılaşılan sorunlar ortadan kaldırılmıştır. Çalışma hızı minimum 45m/dak, maksimum 300 m/dak’dır.
Sayı: 389 - Ekim 2012
40
STM Kumaş Nemlendirme
Makinesi
1992 yılında kurulan Serteks Tekstil Makineleri, tekstil ve tekstil terbiye makinelerinin tüm yedek parçalarının imalatı ile girdiği sektörde, 1996 yılından itibaren Sonsuz Keçeli Non-Stop Tüp Kumaş Ütü Makinesi ile
makina imalatı yapıyor. Firmanın, tekstilin
terbiye sürecinde kullanmak için imal ettiği STM Kumaş Nemlendirme Makinesi,
kumaşın her iki yüzünü nemlendirmek için
iki nemlendirme ünitesinden oluşmaktadır.
Sistemde 18 adet sıvı kırıcı çanak bulunmaktadır. Bu sayede sıvı miktarı, genişliğin
tümü üzerine eşit şekilde tatbik edilir. Sıvı
miktarının sadece yüzde 25i fiilen kumaşa
tatbik edilmektedir. Kalan yüzde 75i akış borularından, besleme ünitesinden geri döner.
Çanakların aerodinamik yapısı ile kumaşın
her iki yüzüne eşit şekilde nemlendirme gerçekleşir. Çanakların sabit dönme hızı ; 2050 mikron arasında çok ince damlacıklar
üretir. Uygulamada kumaşın metrekare
yüzeyine 20 ile 1800 ml su püskürtür. Çanakların dönmesini sağlayan tahrik kayışına olası durumlara karşı emniyet sistemi yapılmıştır.
Enerji
BİYOETANOLDE MISIR DÖNEMİ
Yakıt konusunda çözüm arayışında olan ülkeler, bir süredir çeşitli bitkilerden biyoetanol
üretimine başlamıştı. Bölgelere göre yakıta karıştırılma miktarı farklı olan biyoetanolün
mısırdan da üretilebiliyor olması tüm dünya açısından yeni bir umut oldu. Mısırdan
üretilen biyoetanol sayesinde dünya ülkeleri artık yakıt konusunda daha rahat bir nefes
alabilecek.
Otomobil ve diğer motorlu araçlarda tek başına yakıt olarak ya da benzine karıştırılarak kullanılan katkı maddesi olan biyoetanol, hava kirliliğini azaltmak ya da petrol ürünlerinin tüketimini azaltmak amacıyla benzine karıştırılarak kullanılır. Bitkilerden elde edilen biyoetanol ise sağladığı çevresel ve ekonomik yararlar nedeniyle fosil yakıtlara oranla avantajlıdır. Yaygın olarak şeker kamışı ve mısırdan üretilen biyoetanol, bu şekilde elde edilen yakıttan yüzde 70 fazla enerji kullanıldığı için halen fosil yakıtlar karşısında yeterince güçlü değildir.
tüketiminin artmasıyla birlikte şeker kamışı
ve mısıra olan talep de giderek artmıştır. Gerek Türkiye gerekse de şeker kamışı ve mısır üreten diğer ülkelerde bu besin maddelerine ihtiyacın artması, geniş ve verimli ekim alanlarıyla su talebini de artırmıştır.
Biyoetanol üreticileri devletten destek bekliyor
Farklı besin kaynaklarından da
biyoetanol üretilmesi mümkün
Bugüne kadar kayda değer bir biyoetanol yakıt programı Brezilya, Kolombiya, ABD ve Çin
tarafından oluşturulmuştur. Brezilya’da biyoetanol üreten kurumların kârlılık elde edebilmeleri devletin biyoetanol endüstrisine yapacakları destekle doğru orantılıdır. Biyoetanol
Çok farklı yöntemlerle üretilebilme imkânı olan biyoetanol, kimi ülkelerde o ülkenin de şartları gereği farklı besin
Sayı: 389 - Ekim 2012
41
Enerji
DÜNYA BİYOETANOL ÜRETİMİ VE FİYATLARI
YILLAR
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011/1
2015/1
2020 /1
Kaynak: OECD
kaynaklarıyla üretilebilir. Buna en iyi örneklerden bir tanesi de Brezilya’nın
biyoetanol üretiminde şeker kamışını
kullanıyor olması gösterilebilir. Biyoetanol üretimi çeşitli adımlarla gerçekleşmektedir. Bunlar sırasıyla rafine
ederek nişasta haline getirmek, sıvılaştırmak ve sakarifikasyon (hidroliz
yöntemi ile nişasta glikoza dönüştürme),
fermantasyon, damıtma, dehidrasyon ve
opsiyonel olarak sıralanabilir. Fermantasyon adımı sırasında karbondioksit gazı açığa çıkar.
Yakıt olarak kullanılan
biyoetanolun sudan
uzaklaştırılması şart
Fermantasyon ile suda çözünmüş biyoetanol elde edilir. Biyoetanolün bir yakıt olarak
kullanılabilmesi içinse suyun uzaklaştırılması gereklidir. Eski yöntemlerle istenen sonuç
elde edilememekle
birlikte, bu yöntemle elde edilen
çözelti karışımı
damıtmayla yüzde 96’dan daha
saf biyoetanol elde
edilmesi mümkün
değildir. Bu durum
Sayı: 389 - Ekim 2012
42
ÜRETİM (MİLYAR LT)
48.4
58.1
72.1
83.6
91.9
99.4
105.6
130.7
155.0
FİYAT ($/100 LT)
34.9
45.6
41.1
46.5
43.9
58.2
64.4
64.8
66.4
önemlidir çünkü benzinle karıştırabilmek için en az yüzde 95.5 ile yüzde 99.9 arasında bir saflığa ihtiyaç vardır.
Yüzde 10’dan yüzde 25’e kadar karışımda artış sağlandı
Kolombiya’da yakıt pazarlayan şirketlere, benzinin içine etanolün karıştırılması konusunda zorunluluk getirilmiştir. Ayrıca 2009 yılına kadar karışımdaki biyoetanolün yüzde 10 olması, daha sonraki yıllarda yüzde 25 oranına kadar artırılması şart koşulmuştur. Böylece
tesislerde üretilen biyoetanole market garantisi getirilmiştir.
Endüstriyel amaçlı mısır tüketimi giderek artıyor
En büyük mısır üreticisi ülke olan ABD’de etanol talebindeki yükselmeyle birlikte artan ekim
alanlarının ve Güney Amerika’daki olumlu hava koşullarının
yanı sıra artan yem talebinin bu artıştaki katkısı oldukça
önemlidir. Petrol alternatifi ürünler arasında öne çıkan
biyoetanolün de içerisinde bulunduğu endüstriyel
amaçlı mısır tüketimi giderek artmaktadır. Özellikle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere enerji ihtiyaçlarını karşılamada yenilenebilir enerjinin payını artırmak isteyen ülkelerin etanol vb. alternatif yakıtları vergi avantajları gibi
uygulamalarla desteklemesi bu artışın gelecekte de devam edeceğini
göstermektedir.
ABD’de mısır, Brezilya’da
şeker kamışı ile
üretim yapılıyor
ABD’nin ardından en büyük
biyoetanol üreticisi olan Brezilya’da 2010 yılı itibarıyla 6.9
milyon ton üretim gerçek-
ÜLKELERE GÖRE KİŞİBAŞINA MISIR TÜKETİMİ (KG/YIL)
ÜLKE VEYA ÜLKE GRUBU
Dünya
Gelişmekte olan ülkeler
Gelişmiş ülkeler
Az Gelişmiş ülkeler
Düşük gelirli ve gıda açığı olan ülkeler
ABD
AB – 27
Arjantin
Brezilya
Çin
Güney Afrika
Hindistan
Japonya
Kanada
Güney Kore
Meksika
Türkiye
Kaynak: OECD
2007/2008-2009/2010 ORTALAMASI
16.7
17.5
13.7
18.9
25.1
16.1
7.6
7.3
22.9
5.3
93.0
6.1
26.7
3.4
1.9
144.6
13.1
leşmiştir. Bu iki ülke dünya toplam biyoetanol üretiminin yaklaşık 4/5’ini sağlarken, etanol üretimi açısından farklı hammaddeler kullanmaları ile birbirlerinden ayrılmaktadır.
ABD’de üretimde hammadde olarak mısır kullanılırken, Brezilya’da ise şeker kamışı kullanılmaktadır.
ABD’de biyoetanole talep yüksek
Etanol mısır piyasasını iki şekilde etkilemektedir. Bunlardan birincisi, etanol üretiminin hammaddesi olarak mısırın kullanımı iken, diğeri yan ürünleri ile yem sanayine hammadde üretmesidir. Birinci etki mısır açısından pazar genişlemesi sağlarken
ikincisi az da olsa pazarın daralmasına neden olmaktadır.
ABD’de biyoetanol talebinin önemli artışlar
göstermemesi (yıllık yüzde 1 artmaktadır),
yem sanayi talebinin azalması, bunların sonucunda toplam talebin gerilemesi beklenmektedir. AB’de benzer gelişimin olacağı
ancak azalmanın çok daha düşük oranda kalacağı tahmin edilmektedir. 2010 yılı verileri
dikkate alındığında, 2014 yılı itibarıyla 80 bin
metreküpe yakın biyoetanole ihtiyaç vardır.
Biyoetanol Türkiye’de de
zorunlu hale getirilecek
Biyoyakıt kullanımının Türkiye’de zorunlu
hale getirilerek üretiminin teşvik edilmesi ile
birlikte ithal ürün olan DDGS’nin yurtiçi
üretimi de artacaktır. Örneğin, 2014 yılında
benzine katılacak biyoetanol oranının yüzde üç olması ve bunun tamamının mısırdan
elde edilmesi halinde, kullanılacak olan
200 bin ton kadar mısırdan yan ürün olarak
60 bin ton civarında DDGS (damıtma küspesi)
elde edilebilecektir. Bu rakam toplam DDGS
talebi içerisinde düşük bir miktar gibi görünmekle birlikte yurtiçi kaynaklı kullanım
oranını artırması bakımından önemlidir.
Sayı: 389 - Ekim 2012
43
Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi
ULUSLARARASI FUARLAR, TÜRK
MALI İMAJINI PERÇİNLİYOR
Domotex Fuarı'na katılan profesyonel ziyaretçilerin yüzde 90'ının bağlı bulundukları şirketlerin satın alma kararlarında söz sahibi olduklarını belirten Bahariye Mensucat yetkilileri, "Ayrıca fuara gelen katılımcıların yüzde
60'ını Almanya dışından gelen profesyonel katılımcılar oluşturmaktaydı. Bu durum Domotex Fuarı'nın uluslararası pazarları ve trendleri çeken evrensel bir iş platformu olduğunu
doğrulamaktadır" diye konuştular.
Sendikamızın yürüttüğü 'Fuarlara Katımı Teşvik Projesi' meyvelerini vermeye devam ediyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde düzenlenen fuarlara katılan işletmeler, bir yandan mevcut pazarlardaki
fuarlara katılarak kalıcılıklarını perçinliyor. Türk işletmeler diğer yandan da Avrupalı işletmelerin çekindikleri pazarlardaki fuarlara geniş katılım sağlayarak 'Türk Malı' imajını güçlendiriyor.
Bu anlamda Türk işletmelerin çıkarma yaptıkları son ülke Libya oldu. 27-30 Haziran tarihleri arasında Libya'nın Tripoli kentinde düzenlenen Libya International Furniture Hotel Equipments Glassware&Home Textile Fuarı'nın yabancı katılımcılarını neredeyse Türkler oluşturdu. Toplam 63 firmanın katıldığı fuara 47 Türk şirketi iştirak etti. Fuara katılarak bu ülkedeki ticari ilişkilerini perçinleştiren sendikamız üyesi Bahariye Mensucat’ın yetkilileri, "Yeni dönemde ticaretini Türkiye'ye
yönelten Libya ile daha çok ticaret yapabilmek açısından fuar çok faydalı geçti" dediler. Fuarla ilgili izlenimlerini de paylaşan Bahariye Mensucat yetkilileri, toplam 16 bin 200 kişinin ziyaret ettiği fuarda 2 bin 750 profesyonel ve 620 de yabancı ziyeretçi sayısına ulaşıldığını söylediler.
Bahariye Mensucat yetkilileri ayrıca bu yıl başlarında düzenlenen ve 17 Ocak'ta
sona eren Domotex Fuarı ile ilgili geri dönüşlerin de olumlu olduğunu söylediler. Yetkililer fuarda tüm firmaların ziyaretçi ilgisinden oldukça memnun
kaldıklarını belirterek özellikle Doğu Avrupa, Kuzey Amerika ve Uzak Doğu'dan
gelen ziyaretçi sayısının bu memnuniyeti artırdığını anlattılar. Bahariye Mensucat yetkilileri "Bu yılki Domotex Fuarı'nda ziyaretçilerin büyük bir kısmı toptan ve perakende sektöründen alıcılar, nitelikli tüccar, mimar ve dekoratörlerden oluşmaktaydı. Rakamlar şimdiye kadarki tüm ziyaretçi sayılarının üzerindeydi. Özellikle perakende ve tüccar kategorilerindeki artış güçlüydü" dediler.
Sayı: 389 - Ekim 2012
44
Sendikamızın yürüttüğü 'Fuarlara Katımı Teşvik Projesi' kapsamında yurtdışı fuarlara katılan işletmeler, yurtiçindeki fuarları da ihmal
etmiyor. Yurtiçinde düzenlenen fuarlardan
biri de 19-21 Nisan tarihleri arasındaki Busworld Türkiye 2012 oldu. Bu fuara katılan sendikamız üyesi Epengle Tekstil yetkilileri oldukça
verimli bir fuar geçirdiklerini anlattılar. Fuarla ilgili izlenimlerini paylaşan Epengle yetkilileri, "Fuarda Türk firmaların yanı sıra İspanya ve Almanya'dan da gelen firmalar oldu. Fuar
genelde mekanik, elektrik, yedek parça otobüs ve koltuk üreticileriyle kumaş üreticilerinden oluşan bir katılımcı yelpazesine sahipti. Dünyanın dört bir yanından katılan ziyaretçiler için oldukça kalabalık ve verimli geçen bir
fuar yaşandı" dediler. Yetkililer, "Fuar, Epengle için de kumaşları sergileme, yeni müşteri diyalogları ve mevcut müşterilerle olan diyaloğu güçlendirme açısından oldukça verimliydi" diye konuştular.
FUAR TAKVİMİ (KASIM-ARALIK 2012 / OCAK-ŞUBAT 2013)
TARİH
FUAR
KASIM
01.11.2012-03.11.2012
Şanghay (Çin) Desing Shanhgai-Yenilikçi Tasarım Ürünleri Fuarı
07.11.2012-10.11.2012
İstanbul (Türkiye) AYMOD-9. Uluslararası Ayakkabı Fuarı
08.11.2012-10.11.2012
Guangzhou (Çin) Canton Tekstil-Giyim Kumaş ve Aksesuarları Fuarı
08.11.2012-11.11.2012
İstanbul (Türkiye) DOMOTEX Middle East-Ortadoğu Halı ve Yer Döşemeleri Fuarı
08.11.2012-11.11.2012
Denizli (Türkiye) Konfeksiyon Aksesuarları, Kumaş, İplik ve Yan Sanayi Fuarı
14.11.2012-16.11.2012
Tokyo (Japonya) JAPANTEX-31. Ev Tekstil Fuarı
15.11.2012-18.11.2012
Kişinev (Moldova) Karadeniz Tekstil ve Deri İşleme Sanayi Ekipmanları Fuarı
23.11.2012-25.11.2012
Floransa (İtalya) Pitti Immagine Modaprima- Giyim ve Moda Fuarı
ARALIK
02.12.2012-07.12.2012
Bangalore (Hindistan) INDIA ITME-Uluslararası Hindistan Tekstil Makineleri Fuarı
OCAK 2013
08.01.2013-11.01.2013
Floransa (İtalya) Pitti Immagine Uomo-Erkek Giyim Fuarı
08.01.2013-11.01.2013
Floransa (İtalya) Pitti Immagine W-Woman-Bayan Giyim ve Moda Fuarı
09.01.2013-12.01.2013
Frankfurt (Almanya) HEIMTEXTIL-Uluslararası Ev Tekstil Fuarı
12.01.2013-15.01.2013
Hannover (Almanya) DOMOTEX Hannover Fuarı
13.01.2013-14.01.2013
Amsterdam (Hollanda) Kleine Fabriek-Çocuk Giyim ve Moda Fuarı
14.01.2013-16.01.2013
New York (ABD) Texworld USA-Kumaş Fuarı
15.01.2013-17.01.2013
Berlin (Almanya) BREAD & BUTTER BERLIN-Marka Fuarı
17.01.2013-19.01.2013
Floransa (İtalya) Pitti Bimbo-Çocuk Giyim Fuarı
19.01.2013-22.01.2013
Paris (Fransa) Pret a Porter Paris-Uluslararası Hazır Giyim Fuarı
22.01.2013-24.01.2013
Düsseldorf (Almanya) CPD-Düsseldorf-Bayan Hazır Giyim ve Aksesuar Fuarı
23.01.2013-25.01.2013
Floransa (İtalya) Pitti Filati-İplik Fuarı
23.01.2013-25.01.2013
Floransa (İtalya) Pitti Immagine Filati-Tekstil, Kumaş ve Ev Tekstili Fuarı
ŞUBAT 2003
31.01.2013-02.02.2013
İstanbul (Türkiye) IFEXPO-2013-11. Uluslararası İstanbul Çorap, İç Giyim Fuarı
03.02.2013-06.02.2013
Münih (Almanya) Uluslararası Spor Giyim Fuarı,
06.02.2013-08.02.2013
Milano (İtalya) Uluslararası Tekstil Fuarı
12.02.2013-14.02.2013
Paris (Fransa) INDIGO-Tekstil Tasarım Fuarı
12.02.2013-14.02.2013
Paris (Fransa) EXPOFIL-İplik ve Elyaf Fuarı
12.02.2013-14.02.2013
Paris (Fransa) Premiere Vision-Kumaş Fuarı
12.02.2013-15.02.2013
Paris (Fransa) Texworld Fuarı
19.02.2013-22.02.2013
Moskova (Rusya) Textillegprom-Tekstil ve Makine Fuarı
Sayı: 389 - Ekim 2012
45
Moda
İSTANBUL FASHION WEEK'TE TAKVİM BELLİ OLDU
Moda tasarımcıları ile hazır giyim markalarını bir araya getiren İstanbul Fashion Week (IFW),
10-13 Ekim tarihleri arasında Karaköy Antrepo 3'te moda rüzgârları estirmeye hazırlanıyor. Türkiye'nin en büyük moda etkinliğinde koleksiyonunu sergileyecek tasarımcılar arasında; Mehtap Elaidi, Dilek Hanif, Atıl Kutoğlu, Zeynep Tosun, Özgür Masur, Elif Cığızoğlu,
Niyazi Erdoğan, Nejla Güvenç, Tuvana Büyükçınar, Gamze Saraçoğlu, Simay Bülbül, Özlem
Kaya, Gül Ağış, Hatice Gökçe, Erol Albayrak, Jale Hürdoğan, Deniz Kaprol, Şafak Tokur, Çiğ-
dem Akın, Günseli Türkay, Zeynep Erdoğan
ve Aslı Güler gibi moda dünyasının en başarılı isimleri yer alıyor. Bu yıl IFW kapsamında ilk defa solo defilesini gerçekleştirecek olan Hakan Akkaya ve Nihan Buruk'a
ilaveten 2'den 3'e çıkartılan karma defileler de yapılacak. Etkinlik kapsamında ayrıca Arzu Kaprol, geçen sezonlarda olduğu
gibi yine 4 genç tasarımcısının Studio Kaprol projesiyle İstanbul Fashion Week'te yer
alacak. Karma defile kapsamında yer alacak Nihan Peker, Ayşe Deniz Yeğin, Tuba
Benian ve Selim Baklacı gibi isimlerin yanı
sıra onlarca başvuru arasından seçilen ve
ilk defa İstanbul moda sahnesine çıkacak
olan Ayhan Yetgin, Nil Kandemir, Songül Cabacı, Emre Erdemoğlu ve Selma State tasarımlarını gösterme şansı yakalaycak.
Türkiye'nin moda merkezlerinden biri olan
İstanbul Moda Akademisi de hem öğrencileri arasından seçilen tasarımların yer aldığı defilesi hem de düzenleyeceği workshop ile İstanbul Fashion Week'e renk katacak. İstanbul Fashion Week bu sezon rekor sayıda tasarımcının yanı sıra birçok markaya da evsahipliği yapacak.
ALIŞVERİŞ FESTİVALİ İÇİN ESNAFTAN ÖZEL KREASYONLAR
Konak ve Kemeraltı esnafının koleksiyonlarından oluşan
kreasyonlar bir defileyle tanıtıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Ticaret Odası, Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği, Konak Belediyesi ve Karşıyaka Belediyesi işbirliği ile düzenlenen "İzmir Alışveriş Festivali" kapsamında gerçekleştirilen defile Uğurhan Akdeniz tarafından düzenlendi. 9 Eylül'deki defilede Tülin Şahin ve Özge
Ulusoy gibi ünlü mankenlerin yanı sıra Ebru Öztürk, Alona Kral, Sinem Sülün, Bürde Aslan, Dolunay Ergin, Simge Ünal, Begüm Yılmaz, Pelin Süzen, Ezgi Tuyuran, Sinem Tuncay, Yiğit Terzi, Berk Atan, Emir Türedi ve Mustafa Sürmen adlı mankenler podyuma çıktı. İzmir Enternasyonal Fuarı ile aynı günlerde Karşıyaka ve Kemeraltı
çarşılarında düzenlenen ve çarşılarda alışverişin canlanması ve kent ekonomisine katkıda bulunulması hedeflenen alışveriş festivali de aynı gün sona erdi.
Sayı: 389 - Ekim 2012
46
Tasarım Dünyası
Aylin SARAÇOĞLU
SEZGİ BEŞLİ İLE AYAKKABIDA CESUR ADIMLAR
2iki/Plus ve 2iki/Street ismiyle iki ayrı çizgide
moda severlerin beğenisine sunulan 2012
yaz koleksiyonu büyük ilgi gördü.
2iki kadınının gündüz tarzını, gece tarzına çevirebilmesi için baştan aşağı değişmesi gerekmiyor. Cesareti yüksek ve özgün tarzı olduğu için ufak bir hareketle gündüzden geceye devam edebiliyor. Dolayısıyla o isterse
gündüz giydiği 2iki ayakkabısını gece bir davette
de giyebiliyor. Detaylarda ufak hareketler onu
baştan yaratabiliyor.
Tasarımcı Sezgi Beşli, cesaretli, yeniliğe açık, farklı
duruşunu ortaya koymaktan çekinmeyen tarzıyla
ayakkabıda cesur adımlar sergiliyor.
Ayakkabı tasarımcısı Sezgi Beşli, genç kuşağın yükselen yıldızlarından… 2iki by Sezgi Beşli markasıyla yaptığı ayakkabılar, uluslararası alanda büyük ilgi görüyor. Nişantaşı’ndaki tasarım ofisinin şöhreti moda severler arasında kulaktan kulağa yayılıyor.
2004 senesinde 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Moda Aksesuar Tasarımı Bölümü’nden
mezun oldu. 2009’da Moda Tasarımcıları Derneği'ne katıldı. Aynı yıl bireysel markası olan 'Sezgi
Beşli'yi oluşturup, 2009-2010 Sonbahar/Kış “Patchgothic” koleksiyonunu hazırladı. Devamında 2010
ilkbahar/yaz “lady's soldier of fortune” ve “lady's bohemian rhapsody” koleksiyonu ile Bebek Şenliği'nde Galatamoda ekibi içerisinde yerini aldı. Moda tasarımcısı Tanju Babacan’ın defilesinde ayakkabılar ise onun imzasını taşıyordu. Cabani gibi önde gelen ayakkabı firmalarına müşteri odaklı
koleksiyonlar hazırladı. 2011 senesinde 2iki by Sezgi Beşli markasını oluşturdu. 2 logosu ters çevrildiğinde kadın ayakkabısını andırıyor. 2 adını seçmesi de bundan kaynaklanıyor. Küçüklüğünden beri var olan bir yönüydü tasarlamak… Bir objeyi yeniden yaratmak, değiştirmek, eklemek
veya çıkartmak... Annesinin de bu yönünü fark edip eğitimi konusunda yönlendirmesiyle izlediği
yol, sistemli bir yola girmiş oldu.
Neden ayakkabı, denildiğine şu cevabı veriyor; “Çünkü çok seviyorum. Yeteneğim en iyi bu yönde. Başlangıç noktam ayakkabı... Sonrasında tasarım
alanım çeşitlenecektir. Yakında deri ceket yapmayı planlıyorum. Çanta, cüzdan gibi aksesuarlarla yelpazemi genişleteceğim.” Kumaş, denim, hasır, deri, yılan baskılı rugan deri ve aksesuarları bir araya getirmekten çekinmiyor. Bunun dışında sürpriz eklemeleri de ara ara kullanıyor. Örneğin pencere sinekliği, işlevsel çıtçıtları işlevsiz (boşta) aksesuar olarak görsele ekleyebiliyor.
2iki cesaretli, yeniliğe açık, farklı, kendi duruşunu çekinmeden ortaya koyabilen bir marka. Ve bu özellikleri taşıyan kişilere hitap ediyor. Müşteri talebine göre kişiye özel
tasarımlar hazırlıyor ve üretim aşamasında kullanacağı
malzemeleri de müşterisiyle beraber belirleyebiliyor.
Tasarımları dizilerdeki karakterlerde, kliplerde ve programlarda sık sık kullanılıyor. Koleksiyonlarını hazırlarken bir değil, birden
fazla kadın karakterinin senaryolarını kendisi yazıyor. Dolayısıyla dizilerdeki karakterlerin
birçoğuyla örtüşen ayakkabı tarzları oturmuş
oluyor. Böylelikle koleksiyonlarında mevcut
olan ayakkabılar yerini buluyor. Son, Fatmagül'ün suçu ne, Kuzey Güney gibi dizilere ve
Benzemez Kimse Sana gibi yarışma programlarına ayakkabı tasarımları hazırladı. Seyfi Dursunoğlu’nun “huysuzluk” anında sahneye
attığı sarı ayakkabılar onundu. Bu mizansenden sonra aynı ayakkabıdan isteyen çok oldu.
Geniş kitleler arasında tanınırlığı iyice arttı.
Kendi tasarım okulunu açacak
Önümüzdeki yıllarda İstanbul Moda Haftası’na
katılmanın hazırlıkları içinde… Markası gibi
farklı bir defileyle, cesur bir çıkış yapacak. Farklı tarzlara açık hedef kitlesini genişletmek istiyor. Bir kaç tarzı bir arada görmeyi sevdiği için
cesur bir tasarım kalemine sahip. Gelecekte
bunun öncüsü olarak kendinden, tarzlarından
emin tasarımcılar yetiştirmek istiyor. Kendisini gelecekte eğitmen olarak görmek istiyor.
Kendi tasarım okulunu açmayı hedefliyor.
Şu an için de genç yetenekleri destekliyor. Sadece tasarıma değil hayata bakış açılarını çeşitlendirmeleri ve sınırlamalardan teknik anlamda uygulanabilirlikleri de göz önüne alarak uzak durmalarını öneriyor. Daima cesur olmalarını öğütlüyor.
Sayı: 389 - Ekim 2012
47
Kültür-Sanat
SİNEMALARDA NE VAR, NE YOK...
FATİH AKIN
BELGESEL ÇEKTİ
OSMAN SINAV’DAN
“UZUN HİKÂYE”
Dünyaca ünlü sinemacımız Fatih Akın’ın yönettiği “Cennetteki
Çöplük” (Der Müll im
Garten Eden) belgeseli, sinemalarımızda 5
Ekim’de vizyona girecek filmler arasında
yer alıyor. Bünyamin
Seyrekbasan ile Herve
Dieu’nun görüntü yönetmenliğini yaptığı
“Cennetteki Çöplük”
Corazon International
tarafından vizyona çıkarılıyor. ”Cennetteki
Çöplük” belgeselinde,
Karadeniz kıyısındaki
bir köydeki çay tarlaları ortasına kurulan dev çöp arıtma ve toplama tesisine karşı köylülerin
verdiği mücadele gözler önüne seriliyor. Fatih Akın, çevre felâketini öğrenir öğrenmez, bu tesisin kurulmasına engel olamasa da kurulma aşamasından günümüze kadarki her süreci belgeledi ve şimdi de sinemaseverlere sunuyor.
Osman Sınav’ın yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği
“Uzun Hikâye”, seyircilerle ekim ortasında
buluşuyor. Mustafa
Kutlu’nun yapıtından
beyazperdeye uyarlanan filmde başrolleri; Kenan İmirzalıoğlu, Altan Erkekli ve Tuğçe Kazaz yorumluyor. “Uzun Hikaye”nin oldukça
geniş bir oyuncu kadrosu var: Güven Kıraç, Zafer Algöz, Cihat Tamer, Mahir Günşiray, Mustafa Alabora, Mustafa Üstündağ ve Damla Sönmez, yapıt için kamera karşısına geçen isimler arasında yer alıyor. “Uzun Hikâye”; ufacık bir çocukken dedesiyle Bulgaristan’dan göçerek Eyüp’e yerleşen Bulgaryalı Ali’nin (Kenan İmirzalıoğlu), 1950’lerde yazlık sinema
işletmecisinin kızı Münire ile sevdalanıp kaçmaları ile başlıyor. Ali’nin
gözlerinin içindeki kocaman gülümseyişiyle her yeri güzelleştirmek isteyen dünyası, diğer yandan karşı koyamadığı eşitlik ve adalet tutkusuyla
da birleşince gittikleri her kasabada hayatın farklı bir yüzü ile karşılaşıyorlar. Oğulları Mustafa’nın da onlara eşlik etmesiyle birlikte 1960’lardan 1970’lerin sona kadar uzanıp giden demir yolları boyunca kasaba
kasaba süren bu “Uzun Hikâye” kimi zaman hüzünlü kimi zamansa neşeli bir yolculuğu anlatıyor.
ÇANAKKALE DESTANI
BEYAZPERDE
“Çılgın Türkler”, “Diriliş” ve “Cumhuriyet” kitapları ile milyonlarca okuyucuya ulaşan
yazar Turgut Özakman’ın kaleminden anlatılan, Türk milletinin diriliş hikâyesi “Çanakkale 1915”, 18 Ekim’de sinema seyircisiyle buluşacak. Yeşim Sezgin’in yönettiği
filmde önemli rolleri; Şevket Çoruh, Barış Çakmak, Serkan Ercan, Rıza Akın ve Bülent Alkış paylaşıyor. Film, Balkan Savaşı’nda hezimete uğrayarak yenik ayrılan bir
milletin silkinerek ayağa kalkışının, dirilişinin hikâyesi. Rusya’ya yardım etmek ve İstanbul’u işgâl etmek amacıyla Çanakkale’ye tarihin gördüğü en büyük donanmalardan biriyle saldıran Müttefik Kuvvetler’in hiçbir silahın yurt sevgisinden daha güçlü
olmadığını kısa sürede anladıkları; Bigalı Mehmet Çavuş’un, Seyit Onbaşı’nın, Mustafa Kemal Paşa’nın ve daha bir çok isimsiz kahramanın destansı hikâyeleriyle ulaşılan zaferin öyküsü. 2012 Haziran’ında çekimlerine başlanan filmin tamamı Çanakkale’de, savaşın gerçekten yer aldığı topraklar üzerinde çekildi. Girilmesi ve çekim yapılması yasak olan bu arazilerde ve SİT alanlarında (Anıtsal Yapılar) çekim yapılabilmesi için Genelkurmay Başkanlığı’ndan özel izinler alındı. Bazı arazilere geçici film
setleri de kuruldu. Filmin müzikleri, "Cariyeler ve Geceler", "1453 Sultanlar Aşkına",
"Aşk-ı Hürrem“, "Altınçağ“, “1453 Fatih Aşkına” beşlemesiyle tanınan ülkemizin elektronik müzikte en başarılı temsilcilerinden olan Can Atilla tarafından besteleniyor.
Sayı: 389 - Ekim 2012
48
KİTAP KURTLARI İÇİN...
BU KEZ
“BOLEYN GELİNİ”
Tarih kitaplarının anlatmadığı özel ilişkiler, televizyonun da pompalamasıyla pek çoğumuzun
ilgisini çeker oldu son yıllarda. “Boleyn” ailesi de bu furyayla hayatımıza girenlerden. VIII. Henry’nin
çevresindeki kadınların öyküleri birbiri ardına raflardaki yerlerini almaya devam ediyor. Bu seri
kapsamında son olarak Brandy Purdy’nin imzasını taşıyan “Boleyn Gelini” yayınlandı. Artemis Yayınları’nın okurlara sunduğu kitabın öyküsü şöyle özetlenebilir: Utangaç ve sıradan bir
genç kız olan Leydi Jane Parker, VIII. Henry’nin ihtişam ve entrika dolu sarayında yaşayacağını hayal bile edemezdi. Ta ki yakışıklı George Boleyn’le tanışana kadar. Evlenecekleri haberini aldığında mutluluktan havalara uçan Jane’in aşk dolu birliktelik hayalleri, George’un
kızkardeşi Anne’la tanıştığında sönüverdi. George kızkardeşine delicesine tutkundu, müstakbel eşineyse mesafeli
ve soğuk davranıyordu. Anne, aralarında Kral Henry’nin de olduğu geniş bir hayran kitlesi edinirken. Jane’nin kırgınlığı ve yalnızlığı günden güne büyüyordu.
ESARETE
YOLCULUK
15. yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl sonu arasında yaklaşık 400 yıl süren Atlantik köle ticaretinde 12.4 milyon insan köle gemilerine yüklenip Atlantik üzerinden binlerce kilometreye yayılmış yüzlerce teslim noktasına taşındı. Dehşet yolu boyunca
1.8 milyon insan ölmüş, cesetleri güverteden aşağı atılarak gemilerin peşinden
ayrılmayan köpekbalıklarına yem olmuştu. Sağ kalan 10.6 milyon kölenin çoğu
katil plantasyon düzeninin vahşi ortamına atıldı. Orada akla hayale sığmayan her
türlü direnişi göstermeyi öğreneceklerdi. Atlantik köle ticaretinin hikâyesi çoğunlukla plantasyonlar üzerinden anlatılmıştır. Bu vahşi sisteme katılıncaya kadar olanlarsa çok az bilinir. “Köle Gemisi” kitabında Marcus Rediker, yeni bir köle
ticareti tarihi anlatıyor. Konuya farklı bir açıdan, köle gemisinin güvertesinden bakan bir anlatı bu. Bu kitap okuruna plantasyonların, yani köle yapılan insanların
bu devasa üretim çarkında yok olup gitmelerinin hikâyesini değil, Afrika kıtasında nasıl, kimler tarafından
kaçırıldıklarından başlayarak bitmek bilmeyen Atlantik Okyanusu geçişi sırasında köle gemisinde neler
yaşandığını anlatıyor.
SIMMEL USÛLÜ
GERİLİM
J. Mario Simmel, farklı bir gerilim öyküsüyle çıkıyor karşımıza: “Güneşten de Sıcak.”
Hollywood’ta senaryo yazarlığı yapan James Elroy Chandler, beynindeki bir tümör yüzünden yakında öleceğini öğrenir. Çok az zamanı kalmıştır ve o an şunu fark eder:
Hayatından bıkmıştır. Yaşadığı senaryoyu ölmeden değiştirmek için sahte bir kimlikle yeni bir ülkeye kaçmayı planlar. Fakat hastalığı onu çoktan etkisi altına almaya, onu yalan söylemeye ve hırsızlığa itmeye başlamıştır. Zihninde yeni bir soru belirmiştir: Eğer bir gelecek yoksa ahlâklı olmak neye yarar? “Güneşten de Sıcak”, okurları mutlak bir sona doğru yolculuk ederken kafasında beliren seslerle savaşmaya devam eden bir adamın sürükleyici serüvenine davet ediyor.
Sayı: 389 - Ekim 2012
49
Kültür-Sanat
SERGİLERİ GEZERKEN...
GALERİ SELVİN’DE “BİR FİGÜR USTASI”
Arnavutköy’de bulunan Galeri Selvin, resmimizin ustalarından Neşet Günal’ı onuncu ölüm yıldönümü dolayısıyla açacağı bir sergiyle anıyor. “Bir Figür Ustası: Neşet Günal’dan Desenler” başlıklı sergi, 17 Ekim-30 Kasım tarihleri arasında Galeri Selvin’de görülebiliyor. Desenler bir sanatçının gizli bahçesidir. Bir desen de tıpkı bir tuval resmi gibi sanatçının özelliklerini yansıtır; hatta onu ele verir. Çünkü izleyici çoğu kez sanatçının kendisine sunulan son ürününü,
çoğunlukla tuval çalışmasını görür, öncesini, yani o resmin siyah-beyaz yüzünü, oluşumunu, yaratma sürecini bilmez.
Sanatçının bu süreçten geriye bıraktığı en önemli ipucu desenleridir. Sanatçının yeteneği, ressamlığı, kişiliği, özgünlüğü- eğer yapıyorsa- desenlerine bakılarak daha iyi anlaşılır. Galeri Selvin’deki desen sergisi, bu bağlamda sanatseveri Neşet Günal’ın dünyasına çağırıyor. Türk resminin figüratif duayeni Neşet Günal, 1923'te Nevşehir'de doğdu.
İlkokulu Şereflikoçhisar'da, Ortaokulu da Nevşehir'de okudu. Günal, sonra Güzel Sanatlar Akademisi'ne kaydoldu, devlet bursu aldı. 1939 yılında başlayan ve yaklaşık yedi yıl süren Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki eğitimi süresince sanatçı, Nurullah Berk, Sabri Berkel ve Leopold Levy'nin atölyelerinde çalıştı. Usta ressam, 26 Kasım 2002 sabahı hayata gözlerini kapadı.
ÖZDEMİR ALTAN’IN YORUMUYLA DON KİŞOT
Özdemir Altan, son dönem işlerinden oluşan “Don Kişot’un Soyağaçları” sergisiyle 4 Ekim - 4 Kasım tarihleri arasında 44A Sanat Galerisi’ne konuk oluyor. Bugüne kadar birbirinden farklı sekiz dönem geliştiren Altan, bu yeni çalışmaları için ''Gençliğimde çok sayıda figürlü resimler yaptım, uzun bir dönemdir. Soyağaçları çalışmalarım dolayısıyla figürü gerçekten özlemiştim. Bunun yanında soyut sanat yapan bir sanatçıdan figür resmi yapması istendiğinde birçok tuzak onu zorlayacaktır; akademik olabilir, illüstratif (medya ressamlığı) olabilir, Picasso taklidi olabilir... Don Kişot figürleri her zamanki yeniliklerim gibi tuvallerde
kendiliğinden yaşam buldular ve her tuvaldeki Don Kişot birbirinden farklı oldu'' diyor. Hocalığında öğrencilerine verdiği bir öğüdün öncelikle kendi sanatında gerçekleştiğini ifade ederken de bu önerisini açıklıyor: ''Sanata zorla anlam yüklenemez, onun kendi anlamını kendisinin bulmasına izin verilmelidir.''
MEVLUT AKYILDIZ’IN “VİNYET’LER”İ
Hobi Sanat Galerisi, sezon açılışını Mevlut Akyıldız’ın vinyetlerinin yer aldığı özel bir sergiyle yapıyor. “Bir Hiciv Ustası: Mevlut Akyıldız, Vinyet’ler” başlıklı sergi, 2-23 Ekim tarihleri arasında gezilebiliyor. “Her türlü etiket, vinyet olarak tanımlanıyor, sözlük tanımı ise “Herhangi bir obje için üretilmiş etiket resimleri, bir kitabın sayfalarını süsleyen
başlık, süslü harf gibi motif” şeklinde. Mevlut Akyıldız’ın geçtiğimiz dönemlerde yaptığı; bazı resimlerin uygulandığı, bazılarının ise henüz uygulanmadığı sabun etiketleri, şarap etiketleri, CD albümleri, kitap resimlemeleri vs. için yapmış olduğu vinyetler, bu serginin temasını oluşturuyor. Mevlut Akyıldız, yaşadığımız değerler, toplumun çarpıklıkları ve çelişkilerinden yola çıkarak ‘camaltı resim’, ‘heykel’, ‘yağlıboya resim’lerinin yanı sıra kimi zaman da hikâyelerini farklı disiplinlerde resmederek karşımıza çıkıyor. Mevlut Akyıldız, popülist bir kültür anlayışından uzak
bir biçimde, yaşamın görünürdeki ciddiyetinin ardındaki ciddiyetsizlikleri, küçük ve sıradan insanların küçük mutluluklar peşinde hayata tutunma çabalarını, kendini cilalayıp daha parlak görünmeye çalışan insanların, o parıltısının ve gösterişinin ardındaki komikliklerini ironik bir dil ile resmediyor.
Sayı: 389 - Ekim 2012
50
ETKİNLİKLERDEN...
DOT’UN İLK OYUNU “SARI AY”
Son yılların gözde topluluklarından Dot, 2012-2013 sezonunu “Sarı Ay” adlı oyunla açtı. Çağdaş bir “Bonnie ve Clyde” öyküsü olarak olarak anılan “Sarı Ay”, David
Greig’in imzasını taşıyor. Pınar Töre’nin sahneye koyduğu oyunda; Gizem Erdem,
İbrahim Selim, Kaan Turgut, Su Olgaç ve Ayşecan Tatari rol alıyor. Maçka G-Mall’daki Dot Salonu’nda Ekim ayı boyunca Çarşamba, Perşembe, Cuma ve Cumartesi akşamları saat 21.00’de yorumlanacak olan oyunun baş kişileri; “bir kere adı çıkmış
olan” Lee Macalinden, Lee’nin annesinin erkek arkadaşı olan Billy ve sessiz bir kız
olan Leila Suleiman. Leila ile Lee’nin yolları bir süpermarkette kesişiyor ve meydana gelen olaylar yüzünden kaçmak zorunda kalan ikili, İskoçya’nın dağlarında
Lee’nin babasını aramaya başlıyorlar. Ve sonunda yolları bir bekçi ile kesişiyor.
GOLDONI KLASİĞİNE YENİ YORUM
Tiyatro Ak'la Kara, yeni sezonda dünya tiyatro literatürünün en önemli yazarlarından Carlo Goldoni’nin meşhur oyunu “İki Efendinin Uşağı”nı çok farklı bir uyarlamayla 80’ler Beyoğlu’suna getiriyor. Savaş Özdural’ın adaptasyonunu yaptığı oyun,
19 Ekim’de prömiyer yapıyor. Oyunda; ikiz erkek kardeşi sevgilisi tarafından öldürülen Begüm, ailesine borcu olan mafya babasından alacağını tahsil etmek için erkek kardeşinin kılığına girerek Beyoğlu’na gelir. Sevgilisi Furkan’la ayrı ayrı kaçtıkları için bir yandan birbirlerini ararken, bir yandan da gerçek kimliklerini herkesten
saklamak zorundadırlar. İki sevgili birbirlerinden habersiz Tufan’ı kendilerine yardımcı olarak tutunca işler iyice karışır. “Patron Kim?”, bu karmaşaya seyircisini de
aktif olarak katarken canlı orkestra eşliğinde eğlenceli bir iki saat vaat ediyor. Ali
Gökmen Altuğ’un yönettiği “İki Efendinin Uşağı”nda; Savaş Özdural, Ece Uslu, Bahadır Vatanoğlu, Levent Ünsal, Nazan Diper, Mustafa Dinç, Pelin Turancı, Ilgın Angın, Taylan Atlıhan ve Lütfi Birses rol alıyor.
İDOB SEZONU AÇTI
İDOB’un bu sezonda
seyircilere sunacağı
eserlerden biri de “Hürrem
Sultan” balesi...
İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB), yeni sezonu 29 Eylül'de Giuseppe Verdi'nin çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemlerine ait eserlerinin seslendirildiği konserle açtı. İDOB, 2013 sezonunda
“Aşk İksiri”, “Midas'ın Kulakları”, “Yusuf ile Züleyha”, “Ariadne Naksos'ta”, “La Traviata”, “Bir Sevda Masalı”, “Kötülüğün Döngüsü”, “Sevil Berberi”, “Mançalı Şövalye”, “Şen Dul”, “Opera Müdürü”, “Önce Müzik Sonra Söz”, “Wolfgang ve Lorenzo”, “Faure Requiem”, “Çanakkale Oratoryosu” ve “Pera'da Opera” operaları, “Hürrem Sultan'”, “Genç Werther'in Acıları”, “Afife”, “Senfonik Minyatür”, “Kuğu Gölü”, “Jeunehomme”, “Arenal” ve “Sixdances” oratoryoları, “Şantiye”, “Ergime”, “Seyahatname II” ve “Minifest” adlı dans etkinliklerini sanatseverlere sunacak. Bu sezon,
“Fındıkkıran”, “Saraydan Kız Kaçırma”, “Çocuk Dünyası”, “Bremen Mızıkacıları” ve “Müziğe Dokunmak” adlı eserler de çocuk izleyicilerin beğenisine sunulacak.
Sayı: 389 - Ekim 2012
51
Medyadan Yansımalar
HÜRRİYET
6 Eylül
Sayı: 389 - Ekim 2012
52
YENİ ŞAFAK
6 Eylül
Sayı: 389 - Ekim 2012
53
Medyadan Yansımalar
ÖNCE VATAN
7 Eylül
CUMHURİYET
7 Eylül
Sayı: 389 - Ekim 2012
54
HÜRRİYET
7 Eylül
TÜRKİYE YENİ ÇAĞ
6 Eylül
HABERTÜRK
7 Eylül
Sayı: 389 - Ekim 2012
55
Medyadan Yansımalar
YENİ EKONOMİ
Sayı: 389 - Ekim 2012
Ağustos 2012
56
Sayı: 389 - Ekim 2012
57
Medyadan Yansımalar
YENİ EKONOMİ
Sayı: 389 - Ekim 2012
Ağustos 2012
58
Sayı: 389 - Ekim 2012
59
Gezi
DÖRT MEVSİM DOĞA MUCİZESİ ABANT, YEDİGÖLLER
pacağınız şey önce kahvaltı yapacağınız mekâna karar vermek ardından da o evin kapısını çalmak olacak. Buradaki halk fazlasıyla
misafirperver. Uyandırdığınız için size tepki
göstermeyip hemen kahvaltı hazırlamaya
başlıyorlar. Kenarda akan suyun sesiyle birlikte tavuklar ayağınızın altından geçerken
zengin bir köy kahvaltısı ve temiz havanın tadını çıkarabilirsiniz.
Kimi zaman yakınımızdaki güzelliklerin farkına varmayız.
Abant ve Yedigöller de bunlardan ikisi. Hem yazın hem de
kışın gidebileceğiniz, temiz hava ve dinlenme imkânını bir
arada sunan bu doğa harikası yerler İstanbul’a bölgesel
yakınlığıyla da dikkat çekiyor.
Türkiye, bulunduğu konum itibariyle tatil cenneti olarak anılan ülkelerden birtanesi. Doğası, tarihi yapısı, coğrafi konumu ve dört iklimi yaşamasıyla yabancı turistlerin yoğun ilgisini çeken ülkelerden biri olduğu gibi yerli turistlerin de gözbebeği. Özellikle tatil anlayışında dinlenmenin yeri
fazla olan insanlar için birçok seçenek sunan ülke toprakları içinde belki de en fazla tercih edilenleri Abant ve Yedigöller. Zira coğrafi yakınlığının yanı sıra dört mevsim tatil imkânıyla ziyaretçilerini bekliyor. Abant Gölü’ne yansıyan gün ışığına karşı çayınızı yudumlayabilir veya Yedigöller’i tepeden seyredebilirsiniz. Bunun için size bu bölgeleri tanıtan bir yazı kaleme aldık.
Kahvaltının ardından tekrar yola koyulup, ağaç
kokulu bir yolu takip ederek Abant Gölü’ne
ulaşabilirsiniz. Gölün olduğu alana girmek için
kapıda cüzi miktarda bir ödeme yapmanız gerekiyor. İçeride göl manzarasıyla karşılaştığınızda, bu görüntünün paha biçilemez bir güzellikte olduğunu anlayacaksınız. Civarda
çiftlik sahipleri atlarını görücüye çıkarırken,
siz istediğiniz bir ata binerek gölün kenarında tur atabilirsiniz. Çiçekler, yemyeşil ağaçlar arasında elinize bir bardak çay alarak göl
kenarında oturmanızı tavsiye ederiz. Çam
ağaçlarının kokusu nefesinizi açarken göle
yansıyan güneşin gölde bıraktığı resmin seyrine doyamayacaksınız. Gölün kıyısında büyüyen nilüferleri gördüğünüzde doğanın cömert davrandığı bir yerde olduğunuzun bir kez
daha farkına varacaksınız.
Gelinlik bir kız gibi şenlenen
doğasıyla Abant Gölü
Bir yanda su sesi, diğer yanda zengin köy kahvaltısı
Mevsim ne olursa olsun, her daim gezebileceğiniz bir yer Abant. İstanbul’a yakınlığı sayesinde hafasonu kaçamağı olarak düşünebileceğiniz Abant, gölüyle de huzurlu bir tatil geçirmenize olanak sunuyor. Bolu’ya İstanbul’dan yaklaşık iki saatlik bir yolculukla varmanız mümkün.
Tavsiyemiz Bolu’ya gece yolculuğu yaparak gitmeniz. Zira sabaha karşı gün doğumuyla birlikte yolculuğun ayrı bir keyfi oluyor. İki
saatlik Bolu yolculuğunun ardından yaklaşık 20 kilometre daha yol
alarak Abant Gölü’ne ulaşabilirsiniz. Burada hatırlatmamız gerekir ki özellikle gece yolculuğu yapıyorsanız çok dikkatli olun çünkü bu yol üzerinde karşınıza her an domuzlar çıkabilir. Yine Bolu
ile Abant Gölü arasında enfes bir kahvaltı yapabilirsiniz. Burada yol
üzerinde evlerin hemen hemen hepsi köy kahvaltısı imkânı da sunuyor. Ayrıca isteyenler için konaklama da mevcut. Çok erken saatte Bolu’ya varmış olacaklar için hatırlatalım kahvaltı yapabileceğiniz evsahipleri henüz uyanmamış olabilirler. Bu durumda yaSayı: 389 - Ekim 2012
60
İlkbaharda gelinlik bir kız edasıyla süslenen
Abant Gölü, kışın hüzünlü bir tabloyu andırıyor. Karın yağmasıyla birlikte etrafı kaplayan
beyaz örtü gölün donmasını sağlayarak bir
başka doğa harikası görüntüyü ortaya çıkarıyor. Üstelik kışın gidecekler için tavsiyemiz
buz tutan gölün üzerinde yürümeniz ve karın üzerinde mangal yapmanız olacak. Bu fikir sizi ısıtmaya yetmediğinde de göl etrafındaki restoran veya otellerden birine girebilirsiniz. Bu sayede sıcak bir ortamda kahvenizi yudumlarken manzarayı seyretmeye
devam edebilirsiniz.
Toplamda yedi kilometre olan göl çevresini
gezmenizi de tavsiye ederiz. İster yürüyerek
isterseniz de faytonla gezebilir, göl kenarının
romantik manzarasının tadını çıkarabilirsiniz.
Kış mevsiminde Abant’a gitmiş olanlara bir
uyarımız var; o da gölün etrafını yürüyerek
gezmek istiyorsanız bazı bölümlerinin daha
ağaçlıklı olduğunu görebilirsiniz. Buralar ise
daha rahat buz tuttuğu için tatilinizi sakatlanarak bitirmenize sebep olabilir.
Göl çıkışına köylülerin kurduğu pazara uğramadan Abant’tan dönmeyin. Köylülerin
elleriyle yaptığı enfes tarhanalardan yanınıza birkaç paket alarak bütün bir kışı sıcacık
tarhana kokusuyla geçirebilirsiniz. Göl çıkışında geldiğiniz yöne doğru yol alırsanız orman içine doğru gidebilir, şelale arayışına girebilirsiniz. Burada da belirtmemiz gerekir ki
orman içinde yollar biraz bozuk ve kaybolma
ihtimaliniz yüksek. Bunun için de köyün
gençlerinden birinden yardım alabilirsiniz.
Çoban Ömer’in köyüne
mutlaka uğrayın!
Bütün bu turun ardından açlığınızı ister restoranlarda isterseniz konaklamak için de kullanılan yol üzeri pansiyonlardan birinde bir
şeyler yiyerek bastırabilirsiniz. Pansiyonlardan birinde yemek yemeği seçenlere tavsiyemiz doğal ayranın tadına bakmaları olacak.
Zira burada ev yapımı yoğurtla yapılan ayranın tadı bir başka. Yemek yedikten sonra tekrar arabanıza atlayıp civar köylere doğru yola
çıkabilirsiniz. Bolu ve Abant Gölü civarında çok
sayıda köy bulunuyor. Bu köylerden bir tanesi
de Ömerler Köyü. Ömerler Köyü’nün hikâyesi
ise oldukça ilginç. Bizans döneminde Bizans’a
ait koyunları güden çobanlar arasında an-
laşmazlık çıkar ve Ömer ismindeki çoban yalnız başına bir ovaya yerleşerek evlenir. Daha sonraları buraya birçok kişi yerleşse de köyün adı Ömerler Köyü olarak kalır.
Açın gözlerinizi karşınızda Yedigöller
Bölgenin bir diğer gezilip görülmesi gereken yeri Yedigöller. Yedigöller bilindiği üzere Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl ve Sazlıgöl isimleriyle anılır. 1965 yılında milli park olarak korunma altına alınan Yedigöller Havzası, bugün hala doğal güzelliklerini korumasını buna borçludur. Köyyeri mevkiine gidecekler için belirmekte fayda var, burası çıkarılan kalıntılardan Bizans dönemine ait bir yerleşim yeri olarak biliniyor.
Yedigöller Milli Parkı yalnız gölleriyle değil, doğasıyla da cezp edici bir özelliğe sahip. Ayrıca zambak, sıklamen, çiğdem ve orkide gibi bitkilerin de içinde bulunduğu toplam 236 bitki türünü bünyesinde barındırmaktadır. Ayrıca çok sayıda ağaç çeşidiyle en karışık ormanlardan birisi bu park
içinde yer alır. Burada çok sayıda yaban hayvanıyla da karşılaşmanız mümkün. Özellikle de ayı,
yaban domuzu, kurt, tilki, dağ kedisi gibi hayvanlar ziyaretçilere kimi zaman korku dolu anlar
yaşatabiliyor. Ayrıca Büyükgöl ve Deringöl’de mayıs ayı ile eylül ayı arasındaki dönemde sportif olta balıkçılığı yapabilirsiniz.
Hayvanlardan korkmayanlar ve doğayla uzun süre baş başa kalabilenler için çadır kampı seçeneği de mevcut. İstanbul’a yakın olan Yedigöller’e giderken her ihtimale karşı yanınıza çadırınızı da almanızı tavsiye ederiz. Zira bu manzara karşısında daha uzun vakit geçirmek isteyebilir ve konaklayarak doğanın tadını çıkarabilirsiniz. Kamp yapmayı planlıyorsanız Bolu’nun
geceleri çok soğuk bir şehir olduğunu aklınızdan çıkarmayın deriz. Sırt çantanıza çok sayıda
battaniye ve kazak koymayı unutmadan yola çıkın.
Yedigöller Milli Parkı’nın tüm bu özelliklerinin yanı
sıra Türkiye’de ilk kültür alabalığı üretme istasyonu
1969 yılında burada kurulmuştur. Fakat balıkçıların
Abant’tan getirdikleri alabalık türünün buradaki alabalık çeşitlerinin yumurtalarını yemesiyle, bölgede alabalık türleri yok olma noktasına gelmiştir.
Yedigöller Milli Parkı içerisinde yer alan Kapankaya
manzara seyir yerine çıkarak bu eşsiz manzarayı yukardan seyretmenin tadına doyabilirsiniz.
Sayı: 389 - Ekim 2012
61
Summaries in English
MARKETS PROMISING A FUTURE IN DENIM
The world denim wear trade figure surpassed 90 billion dollars in 2011. This figure
is expected to exceed 100 billion dollars in 2015.
Which markets, then, are the ones that will ensure a share of the pie and what kind of a sales strategy should be followed? Which markets will exhibit a change in consumer trends?
And which markets promise a future? The answers to all of these questions were set out in
a survey that was published last month. According to the report of the İTKİB [Associations of Textiles and Apparel Exporters] General Secretariat on “Statistical Information on
Denim Fabrics and Apparel Foreign Trade and
a Look at the World Denim Trousers Market”,
Turkey is one of the bigger players in the world
denim sector, with a market share of 9 percent in denim fabrics and 5 percent in denim
apparel. In the world denim sector, mainly developing countries are expected to be the center of the world denim market in the next five
years. The report, which includes also Euromonitor International's “Global Denim Trends”
survey, asserts that denim trousers, despite
their durability, will continue to be the type of
clothing that will be discarded before they wear
out. China and India will become prominent as
the largest market for economical denim trousers. In terms of volume, too, India will again be the fastest growing market for the super-premium trousers category that appeals
to the high-income groups. The countries of
the Asia-Pacific, Latin America, Africa and the
Middle East are among the markets that are
expected to experience an explosion in the de-
nim trousers markets with their low unit prices. New opportunities will arise for innovative designs for more conservative and traditional denim apparel styles that will appeal to
the aging population in the developed countries. In this sense, the major denim manufacturers may have to increase their product
selections to cater to the more mature ladies’ group of consumers in the coming period.
ETHIOPIA ATTRACTS TURKISH TEXTILE MANUFACTURERS
Becoming wealthier every day, Ethiopia is
becoming a new investment base for Turkish
entrepreneurs. As part of Turkey’s strategy
in recent years to open out into new export
markets, Turkish businesspeople have discovered Ethiopia, and today, close to 300 Turkish investors are active in this market.
Sayı: 389 - Ekim 2012
62
Among the companies operating in Ethiopia
are Narin Örme, Saygın Tekstil, Ayka Addis
Tekstil, Else Tekstil, Ahmet Aydeniz İnşaat,
Tümaş, Akgün İnşaat, Deniz İnşaat, Oyap Ethio Endüstri, Ata Ray, Çinisan, Hamidiye Su,
Assan Food, Fatih Medikal, Tekron Alüminyum, Akşeker, and Karadiş Tour. Many other
companies are preparing
to invest. Indeed, Turkish
textile manufacturers have
the biggest investments
in this country, which has
a population of 80 million.
Ayka Tekstil is the company that has the largest
textile investment in Ethiopia, for which there is an
opportunity of quota-free
exports to the U.S. As one
of Turkey’s leading yarn
manufacturers, Ayka’s first
factory in Addis Ababa opened in June 2010. Situated
on an area of 120,000 square meters, this first
factory provides employment for 4,050 people.
The groundbreaking for a second factory took
place in March 2011. With the completion of
the new facility, Ayka will have made a 200 million-dollar investment in Ethiopia. With the
new facility, the company will reach an employment figure of 10,000 people. Narin
Örme, one of the first textile manufacturers
to go to Ethiopia, has reached the 100 million-dollar mark in its investments in the country. With a total of 3,000 employees, Narin
Örme operates in two factories. Else Tekstil,
another company to discover Ethiopia, serves
the sector in a factory established on an area
of 200,000 square meters in Ethiopia’s city of
Nazareth-Adama. The companies investing
in Ethiopia are not limited to these. Saygın
Tekstil, with headquarters in Kayseri, has a
yarn factory in Addis Ababa. In addition, the
industrial zone that is planned to provide employment to 1 million in the country is being
built by the Turkish Akgün Group.
OUR ASSOCIATION IS BRINGING TO LIGHT
THE SULTANS’ CLOTHING IN TOPKAPI PALACE
Turkish Textile Employers’ Association,
who believes that the development takes place by means of education, continues to
carry out the projects it has prepared especially for its 50th anniversary. After reintroducing the Artuklu University Textile, Design
and Architecture Faculty in the renovated old
Governor’s Mansion in Mardin to the Turkish
national education, our Association will this
time bring to light the sultans’ clothing in
Topkapı Palace. Within the framework of the
Topkapı Palace Seferli Ward Project, the sofar undisclosed private articles and clothing
of the Ottoman sultans will be exhibited by
the latest advanced techniques and systems.
As part of the project, the exhibition of these clothing will be introduced in a way that
it will also contribute to education and training. Following the renovation of the exhibition which will be made with the purpose
of promoting the authentic and rich history
of the Turkish textiles and transferring it to
the next generations, books, brochures and
films will also be prepared so that it will be
transferred to the future generations. The
project which will carry the textile and fashion students to a historical journey is also
of great importance from this aspect. The
protocol covering the implementation of
the project was signed by our Association’s
President Halit Narin and the Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay.
It was learned that the area of 350 square meters belonging to the first section of Seferli Ward will be used for permanent exhi-
bits. The sultans’ clothing will be exhibited on
a chronological platform, combined with a thematic approach. The 150 square-meter second section of the Ward is planned to be reserved for temporary exhibits of different
works of art and different subjects.
THE “GOLDEN HANDS” THAT WEAVE HISTORY
The masters who wove a bridal gown for
Yıldırım Beyazıt's daughter or a shawl for Barbaros are no longer alive. The “golden hands”
that they trained eventually diminished in
number after the industrial revolution. An at-
tempt is now being made however to perpetuate those “golden hands” of the craft of handweaving, an art that is almost as old as humanity and still alive in some regions, limited
in number as the masters may be. Feretiko fabric in Rize, materials called kutnu that are
woven in Gaziantep, and the black looms
of Buldan are used to produce shawls
and ties sometimes, and sometimes
home textiles. The objects hand-woven
by the master weavers of Denizli's district of Buldan are again in fashion.
Buldan Chamber of Trade President Halil Baştürkmen reveals that this year orders from Europe are particularly concentrated on products such as shawls,
scarves and ties. An attempt is being
made to rejuvenate “feretiko,” one of the
most well-known fabrics from the Black Sea
Region, in the apparel and household items
sector. Nine years ago, feretiko used to be woven on only five looms in Rize but the product
began to attract attention when the women of
the region started taking special courses to
earn certificates in the weaving of this fabric.
The fabric kutnu has been produced in Anatolia and Gaziantep since very early times and
kutnu weaving was once an important source of income in the region. Today, the material is produced by only a few masters of the
art. Produced in Gaziantep since the 16th century, kutnu fabric was once custom-made for
those who wanted a particularly attractive look
and since the times of the Anatolian Seljuks,
clothing made from this fabric was also worn
by the Ottoman sultans.
Sayı: 389 - Ekim 2012
63
Tebessüm
Sayı: 389 - Ekim 2012
64
Gülşen KARAGÖZ

Benzer belgeler