Güncel Konuşma Özetleri ve Bildiri Özetleri Kitabı`na ulaşmak için

Transkript

Güncel Konuşma Özetleri ve Bildiri Özetleri Kitabı`na ulaşmak için
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
KONUŞMA
ve
BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI
www.endodontisempozyum.com
[email protected]
www.twitter.com/endosemp2015
0
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
2
KURULLAR
4
BİLİMSEL PROGRAM
5
KONUŞMA ÖZETLERİ
8
SÖZLÜ BİLDİRİLER
21
(ARAŞTIRMA) POSTER BİLDİRİLERİ
37
(OLGU) POSTER BİLDİRİLERİ
95
1
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Değerli Meslektaşlarım,
Sizleri, 6-8 Mart 2015 tarihleri arasında Erzurum'da gerçekleştirilecek olan 6. Uluslararası Endodonti
Sempozyumuna davet etmekten büyük bir mutluluk duyuyoruz. Bu sempozyumun en önemli yanı,
organizasyonun Erzurum, Trabzon, Kayseri, Malatya ve Sivas’ta bulunan diş hekimliği fakülteleri
endodonti anabilim dallarının oluşturduğu ortak bir kurul tarafından yapılmasıdır. Türk Endodonti
Derneği olarak, bu genç ve dinamik ekibin, bu sempozyumun üstesinden büyük bir başarı ile
geleceğine inancımız tamdır.
Bu organizasyonun en güzel yanlarından biri de Erzurum'da yapılacak olmasıdır. Meslektaşlarımızın,
en iyi kayak merkezlerinden biri olmanın yanında, Türk tarihinde çok önemli bir yer tutan, bu serhat
şehrimizde, bir süre için bile olsa, bulunmaktan mutlu olacaklarına eminiz. Sempozyum oteli olan
Xanadu Snow-White Palandöken, Erzurum'un en yeni ve güzel kayak otellerinden biri. Bu güne kadar
hiç kayak yapmamış olsanız bile, burada kolayca başlayabilirsiniz. Sempozyumda, çok değerli
hocalarımızın konferanslarının yanı sıra her aktivitemizde olduğu gibi genç akademisyen
arkadaşlarımız sözlü bildiri ve poster sunumları yapacaklar, çeşitli kurslar düzenlenecek ve
geleneksel bildiri ödülleri de verilecektir.
Öncelikle bu organizasyonun gerçekleşmesinde görev alan değerli arkadaşlarım Doç. Dr. K. Meltem
Çolak Topçu, Doç. Dr. Tamer Taşdemir, Doç. Dr. Burak Sağsen, Doç. Dr. Fuat Ahmetoğlu ve Yrd. Doç.
Dr. Kerem Engin Akpınar'a emekleri için teşekkür ediyorum. Bilimsel aktivitelerin yanında, sosyal ve
sportif anlamda da çok iyi geçeceğine inandığımız bu sempozyumda, tüm meslektaşlarımız ve aileleri
ile bir arada olmayı diliyoruz.
Sempozyumumuzda birlikte olmak dileği ile...
Prof. Dr. Faruk Haznedaroğlu
Türk Endodonti Derneği Başkanı
2
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Saygıdeğer Hocalarım, Kıymetli Meslektaşlarım,
Türk Endodonti Derneği'nin 6. Uluslararası Sempozyumu’nu 6-8 Mart 2015 tarihinde ilk defa Doğu
Anadolu'da, Erzurum'da yapacak olmanın heyecanını yaşıyoruz. Atatürk, Karadeniz Teknik, Erciyes,
İnönü ve Cumhuriyet Üniversiteleri Diş Hekimliği Fakülteleri Endodonti Anabilim Dalları olarak büyük
özveri ile hazırlamaya çalıştığımız bu sempozyumda sizlerle -30°C 'de donmayıp Endodonti ailesinin
sıcaklığı ile ısınacağınızı umduğumuz unutulmaz günler geçirmeyi amaçladık.
Sempozyumumuzun, gerek yurt dışından gerekse ülkemizin dört bir yanından gelecek siz değerli
katılımcılarla birlikte alanımızdaki yeni gelişmeleri paylaşarak geleceğe daha umutla bakmamıza
imkân sağlayacağına inanmaktayız.
Anadolu’nun zirvesinde, 2500m yükseklikte sizleri ağırlamaktan büyük mutluluk duyacağımızı
belirtir, sempozyum düzenleme kurulu adına saygı ve sevgilerimi sunarım.
Doç. Dr. K. Meltem ÇOLAK TOPÇU
Sempozyum Başkanı
3
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ 6. ULUSLARARASI BİLİMSEL SEMPOZYUMU
ONURSAL BAŞKAN
Prof. Dr. Faruk HAZNEDAROĞLU
SEMPOZYUM BAŞKANI
Doç. Dr. K. Meltem ÇOLAK TOPÇU
SEMPOZYUM DÜZENLEME KURULU
Doç. Dr. Tamer TAŞDEMİR
Doç. Dr. Burak SAĞSEN
Doç. Dr. Fuat AHMETOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Kerem Engin AKPINAR
BİLİMSEL DANIŞMA KURULU
Prof. Dr. Oğuz AKTENER
Prof. Dr. Tayfun ALAÇAM
Prof. Dr. Hikmet AYDEMİR
Prof. Dr. Kürşat ER
Prof. Dr. Ali ERDEMİR
Prof. Dr. Raif ERİŞEN
Prof. Dr. A. Diljin KEÇECİ
Prof. Dr. Funda KONT ÇOBANKARA
Prof. Dr. Mustafa KÖSEOĞLU
Prof. Dr. Işıl KÜÇÜKAY
Prof. Dr. Hesna SAZAK ÖVEÇOĞLU
Prof. Dr. Bahar ÖZÇELİK
Prof. Dr. Jale TANALP
Prof. Dr. Mete ÜNGÖR
Prof. Dr. H. Oğuz YOLDAŞ
Prof. Dr. Fatmagül ZIRAMAN
Doç. Dr. Özgür ER
Doç. Dr. Sadullah KAYA
Doç. Dr. M. Murat KOÇAK
Doç. Dr. Hasan ORUÇOĞLU
Doç. Dr. Senem YİĞİT ÖZER
MALİ KOMİTE
Doç. Dr. Ali KELEŞ
Yrd. Doç. Dr. Hakan ARSLAN
Yrd. Doç. Dr. Neslihan Şimşek
KAYIT KOMİTESİ
Yrd. Doç. Dr. Davut ÇELİK
Yrd. Doç. Dr. Kadir Tolga CEYHANLI
Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul KARATAŞ
SOSYAL KOMİTE
Yrd. Doç. Dr. Halit ALADAĞ
Yrd. Doç. Dr. Aziz Şahin ERDOĞAN
Yrd. Doç. Dr. Demet ALTUNBAŞ
TEKNİK VE SERGİ KOMİTESİ
Yrd. Doç. Dr. Sinan TOPÇUOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Tuğrul ASLAN
4
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
5
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
6
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
7
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Konuşma Özetleri
Abstracts of Lectures
8
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
06 Mart 2015 Cuma, 11.00 – 12.00
Apikal Periodontitisin Tedavisinde Kanıta Dayalı Tedavi Stratejileri
Prof. Dr. Oğuz YOLDAŞ
Çukurova Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Adana, Türkiye
Kronik apikal periodontitis kök kanal sisteminde kalan mikroorganizmalar tarafından oluşturulan
inflamatuar bir hastalıktır. Endodontik tedavilerin temel amacı kök kanallarındaki bu enfeksiyonların
engellenmesi veya ortadan kaldırılmasıdır. Bu inatçı veya yeni oluşan apikal periodontitis olguları
genellikle kanal tedavisi uygun koşullarda yapılmadığında oluşur. Tedavi sonrası oluşan bu hastalık
kök kanallarında bulunana mikroorganizmaların uzaklaştırılmasında yetersiz klinik uygulamaların
sonucudur. Karmaşık kök kanal anatomisi, gerçek kistler, dirençli mikroorganizmalar ve yabancı
cisim reaksiyonları kök kanal tedavisi sonrası iyileşme oranlarını azaltır. Bu sunumun amacı aşağıda
verilen maddeler doğrultusunda apikal periodontitis olgularını ve kanal tedavisinin başarı oranlarını
kanıta dayalı bir yaklaşım ile irdelemektir. Bu sunumda şu konu başlıklarının anlatılması
hedeflenmektedir: Kök kanal tedavisinde ideal kriterler, kök kanallarından mikroorganizmaların
uzaklaştırılmasında stratejiler, apikal cerrehi veya yeniden kök kanal tedavisinde karar verme süreci,
tek veya çok seanslı endodontik tedavi, kanal içi pansuman materyali uygulaması ve irigasyon, kanal
tedavisinin başarısının değerlendirilmesi, implant veya kanal tedavisi.
Evidence Based Approach in Treatment Strategies of Apical Periodontitis
Prof. Dr. Oğuz YOLDAŞ
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Çukurova University, Adana, Turkey
Chronic apical periodontitis is an inflammatory disorder of periradicular tissues caused by persistent
microbial infection within the root canal system. The main goal of endodontic treatment is to
prevent or eliminate the infection in root canals. Persistent or emerging apical periodontitis occurs
when root canal treatment has not adequately performed. Usually presence of post treatment
disease reflects poor clinical techniques ant the failure to eliminate infection. Alternatively, the
complexity of root canal anatomy, true cysts, resistant microorganisms and foreign objects may also
decrease healing rates of root canal treatment. The aim of this lecture is to provide an overview of
apical periodontitis and to discuss the outcome of root canal treatment in an evidence based
approach. The objectives of the presentation are given this: Ideal criteria for satisfactory root canal
treatment, strategies to eliminate microorganism from root canals, surgery vs. retreatment, and
single visit vs. multiple visit, intracanal medication and irrigation, success rates of root cal
treatment, implant vs. root canal treatment.
9
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
06 Mart 2015 Cuma, 13.30 – 14.30
Kök Kanalını Tek Aletle (One Shape) Şekillendirme: Tasarım, Performans ve Alet
Sıralamaları
Prof. Dr. Vladimir Ivanović, DDS, MSc, PhD, SDS
Belgrad Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Hekimliği & Endodonti Anabilim Dalı,
Belgrad, Sırbistan
Günümüzde; piyasaya farklı tasarım ve üretime sahip çok sayıda kanal aleti temin eden önde gelen diş
hekimliği firmaları, (bu firmalar aynı zamanda gelişmiş cihazlar da üretmektedir), belirgin bir şekilde daha hızlı
ve daha kolay çalışma imkânı sağlayarak modern endodontik teknolojileri ve kök kanal şekillendirme
uygulamalarını çok yüksek seviyedeki etkinliğe ve başarıya taşıdılar. Bu; tasarım özellikleri, Ni-Ti alaşım
modifikasyonları ve aletlerin geliştirilmiş özellikleri sayesinde, fakat bunlardan daha önemli olarak kanal
şekillendirmeyi ve mekanik temizlemeyi bitirmek için gereken alet sayısının azaltılması sayesinde olmuştur.
Bütün bunlar, klinisyenlere (pratisyen diş hekimi ya da Endodonti uzmanı olmalarına bakılmaksızın) önemli
faydalar sağlamıştır.
Bu sunum, güncel döner aletlerin gelişimini, tasarım özelliklerini, önemli prensiplerini ve çalışma sırasındaki
alet sıralamalarını ortaya koyacaktır. Kök kanal şekillendirmeyi sadece bir alet kullanarak bitirmeyi
kolaylaştırmak ve mümkün kılmak için geliştirilmiş aletlerin kıyaslanması ve avantajları üzerinde durulacaktır:
“One Shape” (MICRO-MEGA), “Reciproc” (VDW) ve “SAF” (ReDent Nova) sistemleri, iki çoklu alete sahip
döner sistemle: yılan benzeri hareketle ilerleyen “Revo-S” (MICRO-MEGA) ve burgu hareketiyle ilerleyen
“ProTaper Next” (Dentsply/Maillefer) ile karşılaştırılacaktır. Sunum ağız içi fotoğraflar, konvansiyonel
radyografiler ve 3 boyutlu cone-beam bilgisayarlı tomografi (CBCT) kullanılarak klinik vakalarla
desteklenmiştir.
SHAPING Root Canal with ONE Instrument: Design, Performance and Sequences
Prof. Dr. Vladimir IVANOVIĆ, DDS, MSc, PhD, SDS
Department of Restorative Odontology & Endodontics, School of Dental Medicine, Belgrade
University, Belgrade, Serbia
Current leading dental companies with numerous differently designed and manufactured canal
instruments, as well as with additional sophisticated devices, elevated modern endodontic
technologies and procedures of the root canal preparation to a very high level of efficacy,
predictability, andsuccess with significantly easier and faster work. This is due to a design
characteristics, Ni-Ti alloy modifications, and improved properties of the instrument, but primarily
10
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
to a less number of instruments, and consequently less numberof sequences,necessary to complete
root canal enlargement, shaping and mechanical cleaning. All these brought significant benefits to
theclinicians, irrespective to the fact are they general practitioners or endodontic specialists.
The lecture will present evolution, design concepts, crucial principles and working sequences
withrecently introduced machine driven instruments. It will be stressed on the comparison and
advantages of systems developed to enable and facilitate root canal preparation with only one Ni-Ti
instrument: “One Shape” (MICRO-MEGA), “Reciproc” (VDW) and “SAF” (ReDent Nova) versus two
multi-instrument rotary systems with “snake-like motion”: “Revo-S” (MICRO-MEGA) and “ProTaper
Next” with “swaggering motion” (Dentsply/Maillefer). The presentation is supported with clinical
cases, with the aid of intraoral photos, conventional radiography and 3D Cone-beam computed
tomography (CBCT).
11
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
06 Mart 2015, Cuma 15.00 – 16.00
5N
e zaman
eden
ereye kadar
e ile
asıl
1 K
anal dolgu
?
Prof. Dr. Hikmet AYDEMİR
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Samsun, Türkiye
Bu sunumun amacı; endodontik tedavide enfeksiyonu hazırlayan, dolayısıyla tedavide başarısızlığa
neden olan faktörler dahilinde, tedavi endikasyonları, tedavi yapım gerekçeleri ve yapım esnasında
tedavi sınırının ne olacağı, başarı için kök kanal dolgusunun hangi materyal ve teknikler ile
sağlanabileceği hususunda güncel literatür bilgilerini özet olarak takdim etmektir.
5W
hat time
hat for
here to
ith what
here with
1 C
anal filling
?
Prof. Dr. Hikmet AYDEMİR
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ondokuz Mayıs University, Samsun, Turkey
The aim of this presentation is; to introduce the current literature knowledge briefly for treatment
indications, rationale, limits and root canal obturation materials and techniques for success within
the factors that predispose infection in endodontic treatment and cause treatment failures.
12
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
06 Mart 2015 Cuma, 16.30 – 17.30
MTA’nın Retrograt Dolgu Olarak Kullanıldığı Endodontik Mikrocerrahi Uygulamalarının
Uzun Dönem Sonuçları
Prof. Dr. M. Kemal ÇALIŞKAN
Ege Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye
Kanal tedavisi ve retreatment uygulamalarının başarısızlıkla sonuçlandığı inatçı periradiküler
lezyonların tedavisinde endodontik apikal cerrahi uygulamaları, güvenilir bir tedavi yöntemi olarak
düşünülmektedir.
1997 yılından sonra endodontik mikrocerrahi uygulamaları geleneksel endodontik cerrahi
uygulamaları yerine önerilmeye başlanmıştır. Bu iki tedavi yöntemi arasında önemli farklılıklar göze
çarpmaktadır: Kullanılan ekipmanlar (standart frezler-piezzo uçlar), osteotomi büyüklükleri,
kullanılan aletler (standart-mikroaletler), kökün kesim açısı (2-3 mm 45°-2-3 mm 0° -10°), kök ucu
preparasyonu (frezler-ultrasonikler), retrograt dolgu malzemeleri (amalgam-daha biyouyumlu olan
IRM, SuperEBA ve MTA), endoskop ya da mikroskop yardımıyla yüksek büyütme ve aydınlatma
altında kök kırıklarının ya da ekstra kanalların tespiti.
Yapılan meta-analiz değerlendirmeleri geleneksel endodontik cerrahi uygulamalarının başarısını
%43,5 ile %75 değiştiğini ve ortalama olarak %59 olduğunu ortaya koymaktadır. Buna karşı
endodontik mikrocerrahi uygulamalarında başarı %89-%100 arasında değişmektedir. Diğer taraftan
çalışma dizaynları ve tedavi protokolleri tedavinin başarısına etki eden faktörlerin incelenmesini
zorlaştırmaktadır. Uygulanan retrograt dolgu materyalleri incelenen kriterler arasında en çok göze
çarpan faktörlerdendir.
Endodontik cerrahi uygulamalarının kısa dönem sonuçlarını değerlendiren çok sayıda çalışma
olmasına rağmen uzun dönem sonuçları değerlendiren kısıtlı sayıda çalışma mevcuttur. Bunun
yanında tedavi prognozunu etkileyen faktörlerin uzun dönemde değerlendirilmesi gerekliliği de
bilinmektedir. Fakat bu değerlendirmeler hâlihazırda sadece iki çalışmayla sınırlıdır.
Ülkemizde endodontik apikal cerrahi konusunda yeterli sayıda çalışma bulunmamaktadır. Bu
sunumumda, kök ucu dolgu materyali olarak MTA’nın kullanıldığı, endodontik apikal
mikrocerrahinin 2 ve 6 yıllık uzun dönemli klinik sonuçlarını ve başarıya etki eden çeşitli preoperatif
prognostik faktörlerden bahsedeceğim.
13
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Long-Term Outcome of Endodontıc Microsurgery using MTAas Root-End Filling Material
Prof. Dr. M. Kemal ÇALIŞKAN
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey
Endodontic apical surgery is a reliable procedure for the treatment of teeth with persistent
periradicular lesions that failed previous primary or secondary orthograde root canal treatment
Since 1997 instead of traditional root-end surgery (TRS), endodontic microsurgery (EMS) was
recommended for apical surgery. These twotechniques for root-end surgery differ significantly in
the methods used to achieve the goal of periapical healing. The differences between TRS and EMS
include the access armamentarium (standard size surgical bur versus bone cutting bur or piezo tip),
the size of the osteotomy, the instruments used (large regular versus small micro instrument), the
bevel angle (acute, in which the tip of the root is cut at approximately 2-3 mm with a 45° bevel,
versus shallow, in which the apical root is resected 2-3 mm with a 0° or 10° bevel angle), the rootend preparation (bur versus ultrasonic tip with a depth of 3-4 mm), the direction of cavity
preparation (off-angle versus aligned), the root-end filling material (amalgam versus better
biocompatible cement IRM, Super EBA and MTA, respectively), and the possible identification of
microfractures and additional canals under the high-power magnification of the endoscope or a
microscope.
In a recent meta-analysis and systematic review, clinical success rates ranging from 43.5%-75% with
a weighted average of 59% were reported for TRS. In contrast, improved success rates ranging from
89%-100% were presented for recent studies incorporating EMS.
On the other hand, significant differences in study designs and treatment protocols complicated
the evaluation of the various factors influencing the outcome and the assessment of an acceptable
protocol for EMS.Typically; clinical studies on periapical surgery have evaluated the outcome with
respect to the root-end filling material.
Although several EMS studies have evaluated the short-term results, few recent studies have
reported the long-term success of EMS. Similarly, the assessment of significant outcome predictors
requires long-term observation, but long-term results have been reported in only two previous
studies focusing on EMS.
There is no enough study about apical surgery in our country. The aim of present study was to
evaluate the long-term clinical outcomes (2-6 years) of endodontic apical microsurgery when MTA
was used as the root-end filling material and additionally was to investigate the influence of various
preoperative prognostic factors on the outcome.
14
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
07 Mart 2015 Cumartesi, 11.00 – 12.00
Endodontik Tedavi Sonrası Güncel Restoratif Yaklaşımlar
Prof.Dr. Murat TÜRKÜN
Ege Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye
Bir endodontik tedavinin başarısı sadece kök kanal tedavisinin kalitesine değil aynı zamanda koronal
restorasyonun başarısına da bağlıdır. Endodontik tedavili dişin koronal restorasyonu ile ilgili en
önemli sorun kesin tedavi protokolünün olmayışıdır. Bu sunumda endodontik tedavi sonrası dişte
oluşan mekanik ve fizyolojik değişimler irdelenecek ve bunların tedavi prognozuna etkisi
tartışılacaktır. Endodontik tedavi sonrası doku kaybı göz önüne alınarak uygun restoratif tedavi
protokolleri ele alınıp ve bu protokollerde yer alan güncel restoratif yaklaşımlar anlatılacaktır.
Contemporary Restorative Approaches Following Endodontic Treatment
Prof.Dr. Murat TÜRKÜN
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey
The success of endodontic treatment depends on not only the quality of root canal filling but also
the quality of restorative treatment. The most important problem for the coronal restoration of
endodontically treated teeth is the absence of the precise treatment protocols. In this presentation
mechanical and physiological changes on the tooth after endodontic treatment and the possible
effects of these on the prognosis will be discussed. Considering the amount of tooth loss, the
restorative treatment protocols will be addressed and contemporary treatment approaches will be
explained.
15
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
07 Mart 2015 Cumartesi, 16.00 - 17.00
Kök Kanal Tedavisi Sırasında Apikalden Debris Çıkışı ve Seanslar Arası Alevlenmeler
Prof. Dr. Jale TANALP
Yeditepe Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye
Kanal tedavisinin en önemli amaçlarından biri kök kanal sisteminin uygun olarak şekillendirilmesi ve
temizlenmesidir. Bu nedenle, şekillendirme işleminin tam olarak yapılması kanal tedavisinin
başarısını önemli ölçüde etkilemektedir. Kök kanallarının şekillendirilmesi sırasında tüm önlemlere
rağmen kök ucundan dışarı bir miktar debris itilebilmektedir ve hiçbir yöntem bu olguyu tam
anlamıyla önleyememektedir. Apikalden dışarı itilen materyal birtakım mekanizmaları tetikleyerek
seanslar arası “flare-up” denilen ağrılı bir tabloya yol açabilmektedir. Bu konuşmada apikalden
debris çıkışı ve alevlenmeler konusu ele alınacak ve bu olgu üzerine günümüze dek yapılan
araştırmalar eleştirel bir gözle incelenecektir.
Apically Extruded Debris during Endodontic Treatment and Interappointment Flare-Ups
Prof. Dr. Jale TANALP
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Yeditepe University, Istanbul, Turkey
One of the fundamental steps of endodontic treatment is thorough shaping and cleaning of the root
canal system. Therefore; a complete shaping has significant influence on the overall success of
endodontic treatment. In spite of all precautions, the extrusion of debris into periradicular tissues is
a common occurrence and no technique and method has been able to resolve this problem. The
material extruded during root canal treatment can trigger some mechanisms and cause a painful
condition called “inter-appointment flare-ups”. This lecture will focus on the apical extrusion of
debris during endodontic treatment and flare-ups and the studies performed on this topic will be
critically evaluated.
16
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
07 Mart 2015 Cumartesi, 17.30 - 18.30
Alet kırıkları: Nasıl önlenir ve Nasıl Çıkartılır?
Prof. Dr. Baybora KAYAHAN
Okan Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye
Son yıllarda endodontik tedavi oranı anlamlı ölçüde artmıştır. Bununla birlikte, daha fazla tedavi
yapılması, tedavide karşılaşılan problem olasılığını da arttırmaktadır. Bilindiği gibi kök kanalının
şekillendirilmesinde kullanılan bütün aletler kırılma riskine sahiptir. Kırılma sebepleri aletlerin fazla
kullanılması, yanlış kullanılması, üretim sırasında ortaya çıkan çatlaklar ve kök kanalının karmaşık
konfigürasyonudur. Alet kırıldığında diş hekiminin seçenekleri aletin bırakılması ya da cerrahi veya
cerrahi olmayan yöntemlerle çıkartılmasıdır. Bu konuşmanın konusu alet kırılmalarında yaklaşımların
değerlendirilmesidir. Alet kırılmasının önlenmesi ve kırık aleti çıkartma teknikleri tartışılacaktır.
Kanaldan çıkartılamayan aletin tedavi sonuçlarına etkisi değerlendirilecektir.
Broken Instruments: Prevention and Removal
Prof. Dr. Baybora KAYAHAN
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Okan University, Istanbul, Turkey
The rate of root canal treatment has significantly increased recently. However, endodontic
treatment is really a challenge and this rate is directly proportional with procedural errors that can
be encountered in clinical practice. It is well-known that all endodontic instruments have the
potential to break within the canal during root canal shaping. Reasons include overuse of the
instrument, improper use of the instrument, microcracks inherent in the new instrument, and
complex root canal configuration. When instrument separation occurs, the dentist has the choice of
leaving the instrument in the canal or attempting to remove it either surgically or non-surgically.
The aim of this lecture is to present the management of fractured instruments. Prevention and
techniques for removal will be discussed. The impact of a retained instrument on root canal
treatment will be evaluated.
17
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
08 Mart 2015 Pazar, 11.00 – 12.00
Kök Kanal Tedavisinde Üçüncü Boyut
Prof. Dr. Tayfun ALAÇAM
Gazi Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye
Kök kanal sistemindeki anatomik varyasyonlar endodontik tedavinin başarısında önem taşımaktadır.
Önceki çalışmalar daha çok çalışma boyutu üzerinde yoğunlaşırken, günümüzde enine kesit
anatomisi ve üçüncü boyutta başarılan etkili bir endodontik tedavi konusunda farkındalığın arttığı
görülmektedir. Oval kanallar ve isthmuslarda preparasyon kalitesinin değerlendirilmesi önem
kazanmaktadır. Rotary aletler ve gutta perka konlar enine kesidi yuvarlak olarak imal edilmişlerdir.
Bu şekil yuvarlak kök ve kanallarda işlev görürken, ovoid kanallarda yetersiz kalmaktadır. Bu
sunumda çevresel eğelemeyi esas alan mekanik preparasyon yaklaşımları, akselere irrigasyon
sistemleri, irregulariteleri doldurmaya yönelik dolgu tekniklerinin başarıları ve ovoid kanallarda post
uygulamaları konu edinilecektir.
Third Dimension in Endodontic Therapy
Prof. Dr. Tayfun ALAÇAM
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara, Turkey
The internal anatomic variations of the root canal system have a role on the success of endodontic
therapy. While cleansing length has been the main focus of earlier discussions, there is an increasing
awareness of the importance of cross-sectional cleansing. It is crucial to evaluate the preparation
quality of instruments in oval canals and isthmuses. Rotary instruments and obturating points of
gutta percha are round because of the limitations of their mechanical nature. They create
anatomically appropriate shapes in round roots but can fail in ovoid roots. Importance of
circumferential filing and benefit of using new systems, optimizing irrigation, best obturation
technique/material for canal irregularities and post fitting to elliptical post-spaces will be discussed
in this presentation.
18
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
08 Mart 2015 Pazar, 13.30 – 14.30
Diş Hekimliği Uygulamaları ve Hukuk
Prof. Dr. Ahmet Nezih KÖK
Atatürk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı, Erzurum, Türkiye
Hukuk devletinde gerçek ve tüzel kişilerle kurumlar kendilerine yasalarla verilen görevleri yerine
getirmek, yetkilerini zamanında ve doğru kullanmak zorundadırlar. Sağlık hizmetleri alanının
önemli aktörlerinden birisi olan diş hekimleri de kendilerine verilen görevleri yerine getirmek,
verilen yetkileri yasalar çerçevesinde kullanmak zorundadırlar.
Hiç şüphesiz ki diş hekimlerine verilen görevlerin ve yetkilerin başında diş ve ağız sağlığının
korunması ve sağlanması yer alır. Söz konusu görevlerin bilimsel tıbba, hukuka ve etiğe uygun
yapılması gereklidir. Aksi takdirde, görevin yerine getirilmesi anında ortaya çıkan hatalı tıp
uygulamaları iddiaları diş hekimlerine sorumluluk getirecektir. Bu nedenle diş hekimliği
uygulamalarında malpraktis iddialarına muhatap olmamak amacı ile farkındalığın artırılması
önemlidir. Diğer yandan, ağız ve diş sağlının korunması ve sağlanması uygulamalarının yanında diş
hekimlerinin farklı adli görevleri de söz konusu olabilmektedir. İhbar yükümlülüğünün yanı sıra
bilirkişilik faaliyetlerinde bulunmak adli görevler arasında öncelikli olanlardır. Bilindiği üzere, hukuki
uyuşmazlıkların çözümünde farklı bilimlerin katkısının elde edilmesi, hukukta bilirkişilik olarak
adlandırılmaktadır. İşte diş hekimliği de adli bilimler evrensel kümesinin önemli bir alt kümesi olarak
çok değişik amaçlarla bilirkişilik faaliyetlerine katılmaktadır.
Bu sunumda ülkemizdeki diş hekimliği uygulamalarının Türk Hukuk Sistemi ile kesişimi ele alınarak
mevzuat ışığında bilgi aktarımı yapılmaya çalışılacaktır.
Dental Practice and Law
Prof. Dr. Ahmet Nezih KÖK
Department of Forensic Medicine, Faculty of Medicine, Ataturk University, Erzurum, Turkey
In a constitutional state natural and legal persons and institutions have to fulfill their duties given by
law, use their commands timely and accurate. One of the major players of health care field dentists
also fulfill their assigned tasks and use the commands within the law.
19
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
No doubt that beginning of the tasks and commands given to dentists is protection of dental and
oral health. These tasks must be performed in accordance with scientific medicine, law and ethics.
Otherwise, the allegation of resulted with incorrect medical practice at the time of fulfillment of the
duties will bring responsibility to dentists. Therefore with the aim of not addressing to the
allegations of malpractice in the dental practice, raising awareness is important. On the other hand,
dentists have different legal duties besides to protection and to ensure dental and oral health
pracitce. Making expert activities is priority of legal tasks together with denunciation responsibility.
As is known, obtaining the contribution of different sciences in solving legal disputes called by
expert in the law. Here dentistry which is an important subset of the universal set of forensic
sciences, join to expert activities for different aims.
In this presentation, in the light of legislation attempting to perform the transfer of information will
be made by discussing the intersection of the Turkish Legal System of dental practices in our
country.
20
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Sözlü Bildiriler
Oral Presentations
21
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
07 Mart 2015 Cumartesi, 09.00 – 10.45
SB1
Propolis, kitosan ve octenidine solüsyonlarının antibakteriyel etkilerinin geleneksel endodontik
solüsyonlarla karşılaştırılması
Hüda Melike Bayram (1), Emre Bayram (1), Umut Say Coşkun (2)
(1) Gaziosmanpaşa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Tokat
(2) Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Tokat
Amaç: Endodontik tedavi uygulaması enfekte kök kanallarından, pulpa, nekrotik doku ve bakterilerin
temizlenmesini içerir. Bu işlemler doku çözücü ve antibakteriyel özelliklere sahip irrigasyon solüsyonları
ile desteklenmiş kanal enstrümanları ile yapılır. Bunun için sodyum hipoklorit, salin, klorheksidin
glukonat gibi farklı irrigasyon solüsyonları kullanılmaktadır ve yeni solüsyon arayışı da devam
etmektedir. Bu çalışmada, kanal tedavisi esnasında kullanılan geleneksel irrigasyon solüsyonları yerine
kullanılabilecek alternatif solüsyonların antibakteriyel etkinliklerini test etmek amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma için 6 grupta toplam 72 insan dişi kullanıldı. 15 mm kök uzunluğu kalacak
şekilde kuronlar uzaklaştırıldı. Nİ-Ti döner aletler ile kök kanalları genişletildi. Dişlerin otoklavda
sterilizasyonu sonrası 4 hafta inkübe edildi. Kök kanallarından üçer tane kâğıt kon ile irrigasyon sonrası
örnek alındı. Alınan örnekler 48 saat kanlı agarda inkübe edilerek CFU sayımı yapıldı ve verilerin
istatistiksel değerlendirmesi yapıldı. (Kruskall-Wallis, P<0,05).
Bulgular: İrrigasyon sonrası kanal içinden alınan sonuçlara göre Klorheksidin, NaOCl, propolis, kitosan ve
octidine ’nin E. faecalis’e karşı antibakteriyel etkinlikleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmamıştır.
Sonuç: Kullandığımız konsantrasyonlardaki propolis, kitosan ve octenidin solüsyonlarının antibakteriyel
etkinliği kök kanal florası için yeterli olduğu tespit edildi.
Comparison of antibacterial effect Propolis, Chitosan, and Octenidine solution with conventional
endodontic solution
Hüda Melike Bayram (1), Emre Bayram (1), Umut Say Coşkun (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gaziosmanpasa University, Tokat
(2) Department of Microbiology, Faculty of Medicine, Gaziosmanpasa University, Tokat
Aim: Endodontic therapy includes cleaning pulp, necrotic tissue and bacteria from infected root canals.
This process is done by root canal instruments which are supported by irrigation solutions which have
the tissue solvent capacity and antibacterial properties. Therefore, irrigation solutions such as NaOCl,
Saline, CHX have been used up to date, and the search for new solutions still continue. In this study, we
aimed to test the antibacterial activity of alternative solutions can be used instead of conventional
irrigating solutions used during root canal treatment.
Methodology: A total of 72 human teeth were used in 6 groups. The crowns were removed, and the
roots were adjusted to 15 mm long. Root canals were prepared with ProTaper rotary instruments. After
the teeth were sterilized in autoclave, incubated for 4 weeks. After irrigation samples were taken from
the root canals with three paper point. Samples were incubated for 48 hours in blood agar, and CFU
were counted, and the statistical evaluation of the data was performed.
Results: According to the results obtained in the root canal after irrigation, CHX, NaOCl, propolis,
chitosan ve octidine weren’t found to be statistically significant regarding their antibacterial activities
against E. faecalis.
Conclusions: Propolis, chitosan, and octenidine solutions used in this study was found to be sufficient
for antibacterial activity of root canal flora.
22
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
SB2
QMix 2in1 irrigasyon solusyonunun pulpa dokusu çözücü etkinliği
Dilara Arslan (1), Mehmet Burak Güneşer (1), Alper Kuştarcı (2), Kürşat Er (2), Şeyda H. Siso (3)
(1) Bezmialem Vakıf Üniversitesi Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul
(2) Akdeniz Üniversitesi Endodonti Anabilim Dalı, Antalya
(3) Bezmialem Vakıf Üniversitesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Dört farklı kök kanal irrigasyon solüsyonunun [Sodyum hipoklorit (NaOCl), klorheksidin glukonat
(KHX), oktenidin hidroklorit (OKT) ve QMix 2in1] doku çözücü etkisinin sığır pulpası üzerinde
incelenmesidir.
Gereç ve Yöntem: Her biri 6,55 mg olacak şekilde toplam 50 adet sığır pulpa dokusu örneği hazırlandı.
Örnekler doku çözücü etkinliği değerlendirilecek solüsyonlara göre rastgele dört deney grubuna ve bir
kontrol grubuna (n=10) ayrıldı. (1) % 5,25 NaOCl grubu; (2) KHX grubu; (3) OKT grubu; (4) QMix 2in1
grubu; ve kontrol grubu (serum fizyolojik). Ardından örnekler hazırlanan sığır dentin rezervuar
modellerine yerleştirildi ve model içine ilave edilen her bir test solüsyonu (0,1 mL) ile 1 saat süreyle oda
sıcaklığında bekletildi. Doku örnekleri kurulandı ve tekrar tartıldı. Doku kaybı yüzdesi ölçüldü ve tek
yönlü varyans analizi ve post-hoc tukey testleri kullanılarak verilerin istatistiksel analizi yapıldı.
Bulgular: En yüksek doku çözücülüğü % 5,25 NaOCl grubunda gözlendi (P < 0,05). Serum fizyolojik
solüsyonu ise sığır pulpa dokusunu çözmedi. OKT grubu haricindeki tüm gruplar kontrol grubundan daha
etkili bir şekilde pulpa dokusunu çözdü (P < 0,05). QMix 2in1 ve %2 KHX grupları arasında doku
çözücülüğü etkinliği bakımından istatistiksel bir fark bulunmadı (P > 0,05).
Sonuç: %2 KHX ve QMix 2in1 solüsyonları sığır pulpa dokusunu %5,25 NaOCl solüsyonu kadar etkili
çözememiştir. OKT ve serum fizyolojik solüsyonlarının ise pulpa dokusu üzerine etkisi hiç
gözlenmemiştir.
Pulp tissue-dissolution effectiveness of QMix 2in1 irrigation solution
Dilara Arslan (1), Mehmet Burak Güneşer (1), Alper Kuştarcı (2), Kürşat Er (2), Şeyda H. Siso (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Bezmialem Vakif University, Istanbul
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Akdeniz University, Antalya
(3) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Bezmialem Vakif University, Istanbul
Aim: The aim of this study was to evaluate the tissue dissolution efficacy of four root canal irrigation
solutions [sodium hypochlorite (NaOCl), chlorhexidine gluconate (CHX), Octenidine (OCT), and QMix
2in1] on bovine pulp tissue.
Methodology: Fifty bovine pulp tissue samples, each weighing 6.55 mg, were prepared and randomly
divided into four experimental groups and one control group (n = 10) according to the
dissolution irrigants used: (1) 5.25% NaOCl group; (2) 2% CHX group; (3) OCT group; (4) QMix 2in1
group; and (5) control group (saline solution). These samples were then placed into special bovine
dentin reservoir models and immersed for 1 h with each test solution (0.1 mL of each) at room
temperature. The pulp samples were then blotted dry and weighed again. The percentage of weight loss
was calculated and statistically analyzed with one-way analysis of variance and post hoc Tukey tests.
Results: The highest tissue dissolution was observed in 5.25% NaOCl group (P < .05).Saline solution did
not dissolve the bovine pulp tissue. All groups, except OCT, dissolved pulp samples more effectively than
the control group (P < .05). No statistically significant difference was found between the tissuedissolving effect between QMix 2in1 and those of 2% CHX (P > .05).
Conclusions: CHX and QMix 2in1 could not dissolve pulp tissue when compared with NaOCl solution.
OCT and saline solution showed no tissue-dissolving effect.
23
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
SB3
Foton-indüklenmiş fotoakustik dalgalanma (PIPS) tekniği ile aktive edilen sodyum hipokloritin doku
çözme etkinliği
Mehmet Burak Güneşer (1), Dilara Arslan (1), Aslıhan Üşümez (2)
(1) Bezmialem Vakıf Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul
(2) Bezmialem Vakıf Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Bu çalışmanın amacı Foton-İndüklenmiş Fotoakustik Dalgalanma (PIPS) tekniğinin sodyum
hipokloritin (NaOCl) pulpa dokusu çözme etkinliğini EndoAktivator Sistem (Dentsply Tulsa Dental
Specialties, Tulsa, OK) ve endodontik fiber uç ile kullanılan Er:YAG lazer ile karşılaştırarak
değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Sığırdan elde edilen pulpa dokuları (45 ± 15 mg) ve dentin tozu (10 mg) içinde 1-mL
%5,25 NaOCl (Wizard, Rehber Kimya, Istanbul, Türkiye) veya distile suyun bulunduğu 1-5 mL’lik
Eppendorf tüplerine her grupta 10’ar örnek olacak şekilde yerleştirildi. EndoAktivator Sistem (EA),
endodontik fiber uç ile kullanılan Er:YAG lazer veya PIPS tekniği ile 5 dakika süreyle aktive edildi. Aktive
edilmeyen NaOCl pozitif kontrol grubu olarak kullanıldı. Tüm deneysel işlemler oda sıcaklığında yapıldı.
Doku örnekleri işlemlerden hem önce hem sonra tartıldı ve doku kaybı yüzdesi hesaplandı. Farklılıklar
istatistiksel olarak analiz edildi.
Bulgular: En yüksek doku çözücülük oranı NaOCl + Er:YAG grubunda gözlendi (P < .05). NaOCl + PIPS
grubu aktive edilmeyen NaOCl grubundan daha fazla doku çözdü (P < .05). NaOCl + EA ile aktive
edilmeyen NaOCl grupları arasında doku çözme oranları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmadı (P > .05). Distile suyun kullanıldığı negatif kontrol gruplarında doku çözünmesi gözlenmedi.
Sonuç: NaOCl’nin endodontik fiber uç ile kullanılan Er:YAG lazer ile aktivasyonu sığır pulpa dokusu
çözücülüğünde en etkili bulunmuştur. PIPS tekniği de ayrıca doku çözücü etkinliğine katkıda
bulunmuştur. Ancak EndoAktivatör Sistemin doku çözücü etkinliğine doğrudan bir etkisi bulunmamıştır.
Tissue dissolution ability of sodium hypochlorite-activated by photon-initiated photoacoustic
streaming technique (PIPS)
Mehmet Burak Güneşer (1), Dilara Arslan (1), Aslıhan Üşümez (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Bezmialem Vakif University, Istanbul
(2) Department of Prosthetic Dentistry, Faculty of Dentistry, Bezmialem Vakif University, Istanbul
Aim: The aim of this study was to evaluate the effect of photon-initiated photoacoustic streaming (PIPS)
technique on the pulp tissue-dissolving capacity of sodium hypochlorite (NaOCl) in comparison with the
EndoActivator System (Dentsply Tulsa Dental Specialties, Tulsa, OK) and Er:YAG laser with an endodontic
fiber tip.
Methodology: Bovine pulp tissue samples (45 ± 15 mg) and dentin powder (10 mg) were placed in 1.5mL Eppendorf tubes with 1-mL 5.25% NaOCl (Wizard, Rehber Kimya, Istanbul, Turkey) or distilled water
(control) for 5 min with activation by the EndoActivator System (EA), Er:YAG laser with an endodontic
fiber tip, and the PIPS technique (n=10 per each group). Non-activated NaOCl was served as a positive
control. All testing procedures were performed at room temperature. The tissue samples were weighed
before and after treatment, and the percentage of weight loss was calculated. The differences were
statistically analyzed.
Results: The highest rate of tissue dissolution was observed in the NaOCl + Er:YAG group (P < .05). The
NaOCl + PIPS group dissolved more bovine pulp tissue than the non-activated NaOCl group (P <.05).
There was no statistically significant difference between the rates of tissue dissolution of the NaOCl + EA
and the non-activated NaOCl groups (P > .05). No pulp tissue dissolution was observed in any negative
control groups with distilled water.
24
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Conclusions: NaOCl activation with the Er:YAG laser with an endodontic fiber tip was the most effective
in bovine pulp tissue dissolution. The PIPS technique also promoted superior tissue-dissolving effects
when compared with no activation. However, the EndoActivator System had no direct effect on tissue
dissolution.
SB4
Faklı güç ayarlarında uygulanan lazer aktivasyon tekniğinin apikalden taşan sıvı miktarı üzerine etkisi
Öznur Tuncay, Alper Kuştarcı, Kürşat Er
Akdeniz Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Antalya
Amaç: Bu çalışmanın amacı Er,Cr:YSGG lazerin kullanıldığı bir irigasyon aktivasyon tekniğinin farklı güç
ayarlarında apikalden taşan sıvı miktarı üzerine etkisinin belirlenmesidir.
Gereç ve Yöntem: Kök kanal preperasyonu 75 adet çekilmiş tek köklü mandibular premolar dişte, F3
nolu eyeye kadar ProTaper döner alet sistemi kullanılarak gerçekleştirildi ve sonrasında örnekler
uygulanacak irrigasyon prosedürüne göre rastgele 5 gruba ayrıldı: (a) 0.25W lazer; (b) 0.50W lazer; (c)
0.75W lazer; veya (d) 1.00W lazer ve (e) açık-uçlu iğne ile geleneksel irrigasyon (kontrol). Lazer
aktivasyon gruplarında endodontik uç olarak RFPT5-14 mm fiber uç kullanıldı. Taşan sıvı miktarı modifiye
edilmiş bir metod kullanılarak değerlendirildi. Her grup için hassas terazi kullanılarak irrigasyon öncesi ve
sonrası net ağırlıklar ölçüldü ve apikalden taşan sıvı miktarı belirlendi. Elde edilen veriler Kruskal-Wallis
ve Mann Whitney U testi kulla nılarak analiz edildi (P<0.05).
Bulgular: Apikalden taşan sıvı miktarı olarak, en yüksek değer geleneksel irrigasyon grubunda
gözlenirken; en düşük değer 0.25 W lazer irridasyon grubunda gözlendi. Bununla birlikte lazer grupları
arasındaki fark istatistiksel olarak önemsizdi (P>0.05). 1W lazer irridasyonu grubu dışında, diğer lazer
grupları ve geleneksel irrigasyon grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlendi.
Sonuç: Lazerle aktive irrigasyon geleneksel irrigasyon ile karşılaştırıldığında apikalden daha az miktarda
sıvı taşması ile sonuçlansa da; daha yüksek güç ayarlarında faklı fiber uçları kullanıldığında, apikalden
taşan sıvı miktarını belirlemek için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
Apical extrusion of irrigants using a laser-activated irrigation technique at different power settings
Öznur Tuncay, Alper Kuştarcı, Kürşat Er
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Akdeniz University, Antalya
Aim: The aim of this study was to determine the effect of an irrigation activation technique by pressure
waves generated by pulsed middle infrared laser (Erbium, Chromium: Yttrium Scandium Gallium Garnet
[Er, Cr:YSGG]) at different power settings on extrusion of irrigation solution.
Methodology: Root canal preparation was performed up to size F3 file on 75 extracted single-rooted
mandibular premolar teeth were then divided into five groups according to the irigation procedures to
be applied: (a) 0.25W laser; (b) 0.50W laser; (c) 0.75W laser or (d) 1.00W laser; and (e) conventional
irrigation open-ended needles (control). The RFPT5-14 mm fiber tip was used as an endodontic tip in the
laser-activated irrigation groups. Apical extrusion of irrigating solution was evaluated using a modified
model. The net weight of the extruded irrigating solution was measured for each group. The data were
analyzed statistically using Kruskal-Wallis and Mann Whitney U tests (P<0.05).
Results: While the conve ntional irrigation group resulted in the largest quantity of irrigation solution,
the 0.25W laser group was the least. However, the difference between laser groups was not statistically
significant (P>0.05). Except for 1.00W laser group, there were statistically differences between the other
laser and conventional irrigation groups.
25
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Conclusions: Although laser-activated irrigation extruded less amount of irrigant compared with
conventional irrigation, further studies are needed to determine the amount of irrigant extrusion using
various fiber tips at higher laser power levels.
SB5
Tek seans kanal tedavilerinin başarı oranlarında pulpa diagnozunun rolü: Kanıta dayalı bir meta-analiz
İbrahim Ethem Yaylalı (1), Ayşe Diljin Keçeci (2), Bulem Üreyen Kaya (2)
(1) Asker Hastanesi, Isparta
(2) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilm Dalı, Isparta
Amaç: Bu çalışmanın amacı, pulpanın vital veya devital olmasının, tek seansta yapılan endodontik
tedavilerin başarı oranı üzerine etkisini meta-analitik bir yaklaşımla değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, PROSPERO veri tabanına CRD42015016154 kayıt numarası ile kayıtlı olup,
Preferred Reporting Items for Systematic Reviews and Meta-Analyses (PRISMA) kriterlerine uygun olarak
yürütüldü. PICO yapılanması araştırma sorusu ile uyumlu, İngilizce dili ve 01.01.2004 tarihinden itibaren
sınırlandırılan, kapsamlı literatür taraması MEDLINE (PubMed), EMBASE, CENTRAL (Cochrane), TRIP
elektronik veritabanları kullanılarak yapıldı. Son tarama tarihi 01.09.2014 idi. Elektronik taramanın yanı
sıra, el ile arama ile ilgili çalışmaların referansları ve kongre özet kitapları tarandı. Araştırma yöntemleri
olarak randomize kontrollü çalışmalar, randomize klinik çalışmalar, prospektif kohort çalışmaları ve vaka
serileri, (Cross-sectional çalışmalar hariç) seçildi. Kabul ve red kriterleri belirlenip, ilgili çalışmaların
verileri alınarak, kritik değerlendirme ve taraf tutma riski açısından incelemeye ve metodolojik kalite
sınıflamasına tabi tutuldu. Kritik değerlendirmede çalışmalar yüksek, orta ve az taraf tutma riski olarak 3
kademede değerlendirildi. Kantitatif analize (meta-analize) uygun veriler Comprehensive Meta-Analysis
(CMA) programı kullanılarak değerlendirildi. Heterojenite varlığı Cochran Q ve p-value, varyanslar arası
farklılık derecesi ise I2 istatistiği kullanılarak test edildi. Yayınsal taraf tutma Funnel Plot ile
değerlendirildi. Önemlilik seviyesi α = 0.05 olacak şekilde ayarlandı.
Bulgular: Toplam 322 makale değerlendirmeye alındı. Duplikasyon ve ret kriterleri çerçevesinde
çalışmalar hariç tutulduktan sonra, 6 makale kabul kriterlerini karşıladı. Heterojenite saptanmadı
(p=0,136). Tek seans kanal tedavilerinde pulpanın vital olduğu durumlarda başarı şansının 1,98 kat daha
fazla olduğunu göstermiştir. (OR: 1,98; 95% [CI] 1,42-2,73; p<0,05).
Sonuç: Bu meta-analizin sonuçları, pulpanın durumunun tek seansta yapılan endodontik tedavinin
başarısını etkilediğini göstermektedir. Vital pulpalı dişlerde yapılan tek seans kanal tedavilerinde başarı,
nekrotik pulpalı dişlerde yapılan tek seans kanal tedavilerine göre 1,98 kat fazladır.
The role of pulp diagnosis on the succes rate of single-visit root canal treatment: A systematic review
and meta-analysis of the evidence
İbrahim Ethem Yaylalı (1), Ayşe Diljin Keçeci (2), Bulem Üreyen Kaya (2)
(1) Military Hospital, Isparta
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
Aim: The aim of the study was to assess the role of pulp diagnosis on the outcomes of single-visit
endodontic treatments through an evidence-based approach.
Methodology: The study was registered to PROSPERO database with CRD42015016154 number, and
was conducted in accordance with Preferred Reporting Items for Systematic Reviews and Meta-Analyses
(PRISMA) crieria. A comprehensive systematic literature search through MEDLINE (PubMed), EMBASE,
CENTRAL (Cochrane), and TRIP electronic databases restricted to reports in English from 01.01.2004 was
performed in accordance with the PICO-structured review question. The last search was perfomed on
01.09.2014. A hand searching was also carried out by screening the reference lists of the related studies
26
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
and congress abstract books. Randomized controlled trials, randomized clinical studies, prospective
cohort studies, case series, (except cross-sectional studies) were selected. Inclusion and exclusion
criteria were confirmed. Data extraction was performed by two independent reviewers and was
subjected to quality appraisal by using a specific quality appraisal checklist in terms of risk of bias and
method ological quality classification. The studies were assessed in three levels as high, moderate and
low risk of bias. The data, which were appropriate for quantitative analyzing (meta-analysis) were
assessed by using Comprehensive Meta-Analysis (CMA) software. The heterogeneity was evaluated
using Cochran Q and p-value. The degree of heterogeneity was analysed using the I2 statistics.
Publication bias was tested by using the funnel plot. The level of significance was set at α = 0.05.
Results: A total of 322 articles were evaluated. According to rejection and duplication criteria, 6 articles
met the inclusion criteria. No heterogeneity was observed (p=0,136). It was determined that the success
rate of the single-visit endodontic treatments in vital pulps are 1,98 times higher than the treatment of
teeth with nonvital pulp (OR: 1,98; 95% [CI] 1,42-2,73; p<0,05).
Conclusions: The results of this meta-analysis showed that the pulp diagnosis affects the outcome of the
single-visit endodontic treatment. The success rate of the single-visit endodontic treatment in vital pulps
is 1,98 times higher than the treatment in nonvital ones.
SB6
Endodontide resiprokasyon hareketi
İsmail Davut Çapar (1), Hakan Arslan (2)
(1) İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Nikel titanyum alaşımlar zamanla endodontik tedavide vazgeçilmez bir malzeme olmuştur. Malzeme
bilimindeki teknolojik gelişmelerle birlikte, üreticiler daha yüksek özellikli enstrümanlar üretmeyi
amaçlamaktadır. Bu gelişmeler doğrultusunda endodontik motorlarda tork kontrolü ve farklı yönlerde
ayarlanabilir kinematik konusunda devrim yaşamıştır. Bu bildiri, enstrümantasyon kinematiğindeki
gelişmelere ve kök kanal prosedürleri ve enstrümanın performansı üzerine enstrümantasyon
kinematiğinin etkisine genel bir bakış açısı amaçlamaktadır.
Reciprocating movement in endodontics
İsmail Davut Çapar (1), Hakan Arslan (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Over the years NiTi alloys became an indispensable material in endodontic treatment. With the
technological advancement in the metallurgy, manufacturers intended to produce higher featured
instruments. Also in accordance with these developments, endodontic motors have undergone a
revolution regarding torque control and adjustable kinematics in different directions. This presentation
aims an overview of the advancements in instrumentation of kinematics and the effect of
instrumentation kinematics on root canal shaping procedures and instrument’ s performance.
SB7
Rejeneratif endodontik işlemlerin ve apeksifikasyon tedavisinin immature dişlerin kırılma direncine
etkisi: ex vivo çalışma
Tuğba Türk (1), Ales Fidler (2)
(1) Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
27
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
(2) Ljubljana Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi ve Endodonti Anabilim Dalı,
Ljubljana, Slovenya
Amaç: Bu çalışmanın amacı immature dişlere uygulanan rejeneratif endodontik tedavinin veya mineral
trioksit agregat (MTA) ile yapılan apeksifikasyonun, dişlerin kırılma direncine etkisini incelemektir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada yüz sekiz adet tek köklü alt premolar dişler kullanıldı. Dişler mine sement
sınırının 2 mm üstünden ve 12 mm altından kesildi. Dişler rastgele pozitif kontrol grubu (kanallara hiçbir
işlem uygulanmadı), negatif kontrol grubu (kanallar sadece genişletildi) ve 4 adet deney grubuna ayrıldı
(n=18). Grup 1 de dişler üçlü antibiyotik patı (TAP) ile 2 hafta muamele edildikten sonra kök kanallarının
koronal üçlüsüne MTA yerleştirildi (TAP+kMTA). Grup 2 de dişler kalsiyum hidroksit (KH) ile 2 hafta
muamele edilip kök kanallarının koronel üçlüsüne MTA yerleştirildi (KH+kMTA). Grup 3 de dişler
kalsiyum hidroksit ile muamele edilip (2 hafta), kök kanallarının apikal üçlüsüne MTA yerleştirildi ve kök
kanalları guta perka ve kanal patı ile dolduruldu (KH+aMTA+GP). Grup 4 deki ise dişler KH ile 2 hafta
muamele edilip, tüm kanal kanalı MTA ile dolduruldu (KH+fMTA). Örneklere universal test cihazında
kuvvet uygulanarak kırılma dirençleri (KD) ölçüldü. Elde edilen bulgular Tek yönlü Anova ve Tukey post
hoc testi ile incelendi.
Bulgular: Dişlerin kırılma direncinin uygulanan tedavinden anlamlı şekilde etkilendiği gözlendi (p < .001).
En yüksek kırılma direnci pozitif kontrol grubundan sonra, KH uygulanıp, tamamen MTA ile doldurulan
grupta gözlendi (p < .001). TAP+kMTA ve KH+kMTA grubunda benzer sonuçlar elde edildi (p = .377).
Kırılma direnci KH+aMTA+GP grubunda anlamlı olarak daha düşüktü (p< .001).
Sonuç: MTA’nın kök kanalı içindeki lokalizasyonunun immature dişlerin kırılma direncini anlamlı olarak
etkilediği gözlendi. Kök kanallarının 2 haftalık KH veya TAP ile muamele edilmesi, köklerin kırılma
direncini benzer şekilde etkiledi.
The effect of regenerative endodontic treatment or apexification procedures on fracture resistance of
immature teeth: an ex vivo study
Tuğba Türk (1), Ales Fidler (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir
(2) Department of Restorative Dentistry and Endodontics, Faculty of Dentistry, Ljubljana University,
Ljubljana, Slovenya
Aim: The aim of this study was to evaluate the effects of clinical procedures used for MTA apexification
or regenerative endodontic treatment (RET) on fracture resistance (FR) of immature roots.
Methodology: One hundred and eight intact mandibular single-rooted premolars were sectioned 2 mm
above and 12 mm below the CEJ and then randomly divided into six groups (n = 18): a positive control
(no canal enlargement), a negative control (without treatment), and four experimental groups that were
treated either with (1) triple antibiotic paste (TAP) and a coronal MTA plug (TAP+cMTA), (2) calcium
hydroxide and a coronal MTA plug (CH+cMTA), (3) CH and filled with an apical MTA plug and cold lateral
compaction (CH+aMTA+GP), or (4) CH and completely filled with MTA (CH+fMTA). Compressive loading
until fracture was used to measure fracture resistance (FR). Data were analyzed by one-way analysis of
variance and the Tukey post hoc test.
Results: FR of roots was significantly affected by the type of treatment (p < .001). The highest FR was
found for the CH+fMTA group, although significantly lower than that of the positive control. The
CH+tMTA group showed significantly higher FR than the TAP+cMTA and CH+cMTA groups (p < .001).
However, no significant difference was found between the TAP+cMTA and CH+cMTA groups (p = .377).
The lowest FR was found for the CH+aMTA+GP group.
28
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Conclusion: The results of this study indicate that MTA location and extent in the root canal space
seemed to have a significant effect on FR of immature teeth, while in RET, there was no difference
between CH and TAP medications.
08 Mart 2015 Pazar, 09.00 – 10.45
SB8
Kök kanal dolgusunun çeşitli NiTi sistemler kullanılarak sökülmesi sırasında apikalden taşan debris
miktarının değerlendirilmesi
Asiye Nur Dinçer (1), Özgür Er (2), Burhan Can Çanakçı (3)
(1) Bezmialem Vakıf Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul
(2) Trakya Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Edirne
(3) Endodonti Uzmanı, Serbest Diş Hekimi, Kayseri
Amaç: Tekrarlayan tedavilerde ProTaper, Reciproc, Mtwo aletlerinin ve H-tipi el eğesinin apikalden taşan
debris miktarı üzerindeki etkisini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 60 adet çekilmiş insan mandibular santral ve lateral dişleri kullanıldı.
Dişler Reciproc sisteminin R25 eğesi ile şekillendirildi, guta perka konlar ve AH Plus kanal patı ile lateral
kondansasyon tekniği ile dolduruldu. Dişler rastgele 4 gruba ayrıldı (n=15). Grup 1’de ProTaper Universal
Retreatment eğeleri ile kanal dolgusu söküldükten sonra ProTaper Universal F3 ve F4 eğeleri ile ileri
şekillendirme yapıldı. Grup 2’de Mtwo retreatment eğeleri ile kanal dolgusu söküldükten sonra 30. 06,
35. 06, 40. 06 eğeleri ile ileri şekillendirme yapıldı. Grup 3’te Reciproc R25 eğesi ile kanal dolgusu
söküldükten sonra ileri şekillendirme R40 eğesi ile yapıldı. Grup 4’te Gates-Glidden frezleri ve 35, 30, 25
numaralı eğelerle kanal dolgusu söküldükten sonra 40 numaraya kadar ileri şekillendirme yapıldı. Taşan
debrisin toplanması amacıyla cam tüpler kullanıldı. Cam tüpler kanal dolgusu sökümü öncesi ve son
rasında tartıldı ve aradaki fark hesaplanarak taşan debris ağırlığı belirlendi. Ayrıca tekrarlayan tedavi
süreleri not edildi. Veriler istatistiksel olarak tek yönlü varyans analizi ile değerlendirildi.
Bulgular: Taşan debris miktarı değerlendirildiğinde Reciproc grubu istatistiksel olarak anlamlı olmak
üzere diğer gruplardan daha az taşmaya neden olmuştur (P < 0.05). Mtwo, H tipi ve ProTaper grupları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktur. Tekrarlayan tedavi süresi değerlendirildiğinde
ProTaper ve Reciproc grubu H tipi ve Mtwo gruplarına göre istatsitiksel olarak anlamlı olmak üzere daha
hızlıdır (P < 0.001).
Sonuç: Reciproc sistemi, sürekli rotasyon yapan döner eğe sistemleri ve el ile şekillendirmeye göre daha
az debris çıkışına neden olmuştur. ProTaper ve Reciproc grubu, tekrarlayan tedavi işlemleri için, Mtwo ve
H-tipi eğe gruplarına göre daha az zaman gerektirmiştir.
Evaluation of apically extruded debris during root canal retreatment with several NiTi systems
Asiye Nur Dinçer (1), Özgür Er (2), Burhan Can Çanakçı (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Bezmialem Vakif University, Istanbul
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Trakya University, Edirne
(3) Endodontics Specialist, Private Practice, Kayseri
Aim: To compare the amount of debris extruded apically during root canal retreatment using ProTaper,
Mtwo and Reciproc instruments with hand H-files.
Methodology: In total, 60 freshly extracted human mandibular incisor teeth were used. All root canals
were prepared with a Reciproc R25 file than filled with Gutta-percha and AH Plus sealer using cold
lateral condensation before being assigned randomly to four groups (n = 15 each). In group 1, root
fillings were removed with the Protaper Universal retreatment system; ProTaper Universal F3 and F4
29
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
instruments were used for the final preparation. In group 2, root fillings were removed with the Mtwo
retreatment system; Mtwo size 30, .06 taper, size 35, .06 taper and size 40, .06 taper files were used for
the final preparation. In group 3, root fillings were removed with Reciproc R25 instruments; Reciproc
R40 instruments were used for the final preparation. In group 4, the root fillings were removed with
Gates Glidden burs and sizes 35, 30 and 25 H-files; for final preparation, a size 40 H-file was used. Glass
vials were used for debris collection. The vials were weighed before and after Gutta-percha removal. the
Times required for the retreatment procedures were recorded. Data were analysed statistically using
one-way analysis of variance.
Results: The Reciproc system produced significantly smaller amounts of apical extruded debris than the
other groups (P < 0.05). There was no significant difference between the Mtwo, H-file and ProTaper
groups. The ProTaper and Reciproc groups required significantly less time than the Mtwo and H-file
groups (P < 0.001).
Conclusions: Use of the reciprocating single file system resulted in the extrusion of significantly less
debris compared with the full-sequence rotary NiTi instruments and hand filing. Use of the ProTaper and
Reciproc instruments required less time for retreatment procedures than use of the Mtwo or H-file.
SB9
Post boşluğu hazırlanması sırasında sıcaklık artışının infrared termometre ile incelenmesi
Hakan Göktürk (1), İsmail Özkoçak (1), Mehmet Murat Taşkan (2), Fatma Aytaç (3), Emine Şirin
Karaarslan(3)
(1) Gaziosmanpaşa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Tokat
(2) Gaziosmanpaşa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı, Tokat
(3) Gaziosmanpaşa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Tokat
Amaç: Endodontik tedavi sonrası pulpası alınmış dişlerin uygun restorasyonu, tedavi görmüş dişlerin
uzun süre fonksiyon görmesi bakımından önemlidir. Bu çalışmanın amacı altı farklı post dirili kullanılarak
post boşluğunun preparasyonu sırasında diş kök yüzeyindeki sıcaklık değişimlerinin infrared bir
termometre kullanılarak incelenmesidir.
Gereç ve Yöntem: Altmış adet çekilmiş, tek kanallı insan alt keser dişi kullanılmıştır. Kök kanal dolgusu
yapıldıktan sonra dişler altı gruba ayrılmıştır (n=10). Post boşluğunun hazırlanması sırasındaki sıcaklık
değişimleri 0,1 °C hassasiyet ile temassız bir infrared termometre kullanılarak köklerin orta üçlüsünden
ölçülmüştür. Termometreden elde edilen veriler bilgisayara aktarılarak, grafiğe dönüştürülmüştür.
Bulgular: En yüksek ısı artışı Snowpost 2’de (29.95±10.21°C) tespit edilmiş (p<0.001) fakat Snowpost 2
(29.95±10.21°C), Snowpost 1 (24.6±7.99°C), ve Relyx 2 (17.68±9.07°C) arasında önemli bir fark tespit
edilmemiştir (p>0.05).
Sonuç: Su soğutması kullanılmasına rağmen kritik sıcaklık artışı tüm gruplarda gözlenmiştir.
The investigation of temperature increase during post space preparation using an infrared
thermometer
Hakan Göktürk (1), İsmail Özkoçak (1), M. Murat Taşkan (2), Fatma Aytaç (3), E. Şirin Karaarslan(3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gaziosmanpaşa University, Tokat
(2) Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Gaziosmanpaşa University, Tokat
(3) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Gaziosmanpaşa University, Tokat
Aim: After endodontic treatment, appropriate restoration of pulpless teeth is important to ensuring the
longevity of treated teeth. The aim of this study was to investigate temperature changes on the external
root surface during post space preparation with six different post drills by using an infrared
thermometer.
30
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Methodology: Sixty extracted human mandibular incisor teeth with a single canal were used. After root
canal obturation, the teeth were divided in to six groups (n=10). During post space preparation, the
temperature changes were measured in the middle third of the roots using a non-contact infrared
thermometer with a sensitivity of 0.1 °C. The temperature data were transferred from the thermometer
to the computer and were observed graphically.
Results: The maximum temperature rise was observed in Snowpost 2 (29.95±10.21°C) (p<0.001), but
there were no significant differences among Snowpost 2 (29.95±10.21°C), Snowpost 1 (24.6±7.99°C),
and Relyx 2 (17.68±9.07°C) (p>0.05).
Conclusions: Although water coolant used, the critical temperature rise was observed on the outer root
surface in all post systems.
SB10
Farklı Nİ-Tİ döner alet sistemleri ile yapılan preparasyonun apikalden taşan sıvı, debris ve bakteri
miktarına etkisinin in vitro olarak incelenmesi
Kerem Engin Akpınar (1), Betül Kaya (2), Demet Altunbaş (1)
(1) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Sivas
(2) Mersin Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Mersin
Amaç: Bu çalışmanın amacı, manuel ve 4 farklı nikel titanyum enstürmanının ( Saf Sistemi, Reciproc,
Twisted File ve Mtwo) invitro koşullarda; çekilmiş dişler üzerinde kullanılması sonucu, apikalden taşan
debris, irrigasyon solüsyonu miktarı ve bakteri sayısının incelenmesidir.
Gereç ve Yöntem: 150 adet benzer boyutlardaki çekilmiş insan mandibular premolar dişi kullanıldı ve bu
dişler debris ve bakteri grupları olmak üzere iki ana gruba ayrıldı. İlk olarak; 75 adet diş 15µl E.faecalis
süspansiyonu ile kontamine edildi. Kontamine kanallar 24 saat süre boyunca 36.5 °C’ de inkübatör
içerisinde kurutuldu. Dişler rastgele; Mtwo, SAF Sistemi, Twisted File, Reciproc ve K-tipi paslanmaz çelik
el eğesi gruplarına ayrıldı. Enstürmantasyon sırasında apikal foramenden taşan bakteriler flakonlar
içerisinde toplandı. Preparasyon öncesi ve sonrasında, flakonlar içerisindeki salin solüsyonundan
örnekler alındı ve kanlı agar plaklarının farklı bölgelerine ekilerek büyümeye bırakıldı. Apikalden taşan
bakteri miktarlarındaki değişim, CFU sınıflmasındaki, sayımlara göre hesaplandı. İkinci olarak; 75 adet
diş, rastgele Mtwo, SAF Sistemi, Twisted File, Reciproc ve K-tipi paslanmaz çelik el eğesi olmak üzere 5
deney grubuna ayrıldı. Apikal foramenden taşan debris eppendorf tüplerde toplandı ve miktarı
belirlendi. Preparasyon sonrası taşan irrigasyon solüsyonları; kanül ağızına yerleştirilmiş 5ml kalibreli
plastik insülin şırıngaları kullanılarak toplandı. Elde edilen veriler, Kruskal-Wallis tek yönlü varyans analizi
ve Mann-Whitney U-testi kullanılarak, P = 0.05 istatistiksel anlamlılık düzeyinde, analiz edildi.
Bulgular: Birinci ana grupta, tüm deney grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulundu. ( P<
0.05). Manuel teknik, en fazla miktarda mikroorganizma taşması ile ilişkilendirildi. İkinci ana grupta,
deney grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı ( P< 0.05).
Sonuç: Sonuçlar göz önüne alındığında; tüm enstürmantasyon tekniklerinde apikal foramenden debris,
irrigasyon solüsyonu ve bakteri taşması gözlenmiştir. Rotary enstürmanlarıyla kullanılan Ni-Ti
sistemlerde, step back tekniğine göre, anlamlı olarak daha az debris taşması ve kanal içi bakteri
saptanmıştır.
An in vitro examination about the effect of the different Ni-Ti rotary instrument systems on the
amount of apically extruded irrigant, debridement and bacteria
Kerem Engin Akpınar (1), Betül Kaya (2), Demet Altunbaş (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(2) Mersin Oral and Dental Health Center, Mersin
31
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: The purpose of this study was to evaluate the amount of the debridement, the irrigant and number
of the bacteria extruded apically from the extracted teeth in vitro after canal instrumentation using a
manuel technique and four engine-driven techniques utilizing nickel-titanium instruments (SAF System,
Reciproc, Twisted File and Mtwo).
Methodology: One hundred and fifty extracted human mandibular premolar teeth with similar
dimensions and root canals were used and divided into two main groups to evaluate on account of
debridement and bacteria amount. Firstly; 75 teeth were contaminated with 15 μl
suspension containing E. faecalis. The contaminated root canals were dried in an incubator for 24 hours
at 36.5ºC. The teeth were randomly divided as Mtwo, SAF System, Twisted File, Reciproc and K-type
stainless steel hand file. The bacteria extruded from the apical foramen during instrumentation were
collected into the vials. Before and after the preparation, samples were taken from the salin solution in
the vials and allowed to grow in the different sides of the blood agar plates. Change in the amount of
the apically extruded bacteria was calculated by counting, according to the CFU classification. Secondly;
75 teeth were randomly divided into five experimental groups consisting of Mtwo, SAF System, Twisted
File, Rec iproc and K-type stainless steel hand file. The debris extruded from the apical foramen was
collected into the eppendorf tubes and the amount was determined. The extruded irrigant was collected
by using a 5 ml calibrated plastic insulin syringe placed in cannula mouth after the preparation. The data
obtained were analysed using the Kruskal-Wallis one-way analysis of variance and Mann-Whitney Utests, with P=0.05 as level for statistical significance.
Results: In the first main group; there was a significant difference between all experimental groups
(P<0.05). The manuel technique was associated with the greatest extrusion of microorganism. In the
second main group; there was no significant difference between all experimental groups (P<0.05).
Conclusions: Based on the results all instrumentation techniques produced debridement, irrigant and
bacteria extrusion from foramen apicale. The engine-driven Ni-Ti systems extruded significantly less
apical debris and intracanal bacteria than step back technique.
SB11
Üç farklı kök kanal şekillendirme sisteminin oluşturduğu dentinal mikro-çatlakların mikro-CT ile
değerlendirilmesi
Kadir Tolga Ceyhanlı (1), Necdet Erdilek (2), Davut Çelik (1), İlkan Tatar (3)
(1) Karadeniz Teknik Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Trabzon
(2) Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
(3) Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Bu ex-vivo çalışmanın amacı ProTaper Universal (PTU), RaCe ve Safesider sistemleri ile yapılan
şekillendirme sonrasında kök dentininde oluşan mikro-çatlak insidansını Mikro-CT ile değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada, iki ayrı foramen ve iki ayrı mesial kanala sahip olan 30 adet taze çekilmiş
alt molar diş kullanıldı. Kurvatür açısı ve yarıçapı hesaplanan dişler 3 benzer gruba ayrıldı.
Dişlerin distal kökleri uzaklaştırıldıktan sonra mesial kökleri koronal kısımdan akrilik rezine gömüldü. Kök
kanal şekillendirme işlemlerinde ProTaper, RaCe ve Safesider sistemleri kullanıldı. Bütün şekillendirme
sistemlerinde apikal genişletmeler 30 no’lu alette bitirildi (ProTaper Universal grubu için F3, RaCe ve
Safesider grubu için 30/.04). Dentinal mikro-çatlaklar köklerin apikal 10 mm’lik kısmına ait horizontal
mikro-CT görüntüleri üzerinde 1 mm aralıklarla değerlendirilmiştir. Deneyimli bir kör gözlemci kesit
görüntülerini iki kez değerlendirmiştir. Dentinal mikro-çatlakların (tamamlanmış / tamamlanmamış
çatlaklar ve ince çatlaklar) varlığı not edilmiş ve istatistiksel olarak McNemar ve Ki-Kare testi ile değerle
ndirilmiştir (P=.05).
Bulgular: Şekillendirme yapılmamış kök yüzeylerinde dentinal mikro-çatlaklar vardı ve şekillendirme
sistemlerinin hepsi dentinal mikro-çatlak oluşumunu anlamlı bir şekilde arttırdılar (P<.05). PTU sistemi
32
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
(%42), Safesider (%35) ve RaCe (%25) sistemlerinden daha fazla dentinal mikro-çatlak oluşumuna neden
oldu. Ancak, yalnızca PTU sistemi ile RaCe sistemi arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (P<.05).
Sonuç: Bu ex-vivo çalışmanın sınırlamaları göz önüne alınarak yapılan değerlendirmede çalışmada
kullanılan şekillendirme sistemlerinin anlamlı bir şekilde mikro-çatlak oluşumunu arttırdığı sonucuna
ulaşıldı. PTU sisteminin RaCe sisteminden daha fazla mikro-çatlak oluşumuna yol açması PTU
sistemindeki aletlerin daha yüksek konisite açısına sahip olmalarına bağlanabilir.
Dentinal microcrack formation with three different instrumentation systems assessed by micro-CT
Kadir Tolga Ceyhanlı (1), Necdet Erdilek (2), Davut Çelik (1), İlkan Tatar (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir
(3) Department of Anatomy, Faculty of Medicine, Hacettepe University, Ankara
Aim: The purpose of this ex vivo study was to evaluate the incidence of microcracks in root dentine after
root canal preparation with ProTaper Universal (PTU), RaCe or Safesider instrumentation systems by
using micro-CT.
Methodology: Thirty freshly extracted mandibular molars with two separate mesial canals and separate
foramina were used for the study. The teeth were allocated into three similar groups according to
curvature angles and radii. Distal roots were removed and mesial roots were embedded in acrylic resin
and instrumented with the ProTaper Universal, RaCe or Safesider systems. Apical preparations were
finished with size 30 (F3 for PTU, 30/.04 for RaCe and Safesider) for all instrumentation groups. Dentinal
microcracks were evaluated on micro-CT images of the apical 10 mm of the roots with 1 mm intervals.
An experienced endodontist observed the image sections for two times in a blinded fashion. The
presence of dentinal microcracks (complete/incomplete cracks and craze lines) were noted and
statistically analysed by using McNemar and chi-square tests (P=.05).
Results: There were dentinal microcracks on root surfaces of mesial roots of unprepared mandibular
molars and all instrumentation systems significantly increased dentinal microcrack formation (P<.05).
PTU system (42%) led to higher number of post-instrumentation microcracks than Safesider (35%) and
RaCe (25%) systems respectively. But only the difference between PTU and RaCe system was significant
(P<.05).
Conclusions: Within the limitations of this ex-vivo study, the evaluated instrumentation systems
increased the number of pre-existing microcracks. PTU system led to high number of postinstrumentation microcracks than RaCe system. This result can be attributed to increasingly tapered
design of instruments of the PTU system.
SB12
Kan kontaminasyonunun farklı endodontik tamir materyallerin bağlanma dayanımları üzerine etkisi
Yakup Üstün, Hüseyin Sinan Topçuoğlu, Firdevs Akpek, Tuğrul Aslan
Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Kayseri
Amaç: Bu çalışmanın amacı, kanla kontamine olmuş furkasyon perforasyonlarında ProRoot MTA,
RetroMTA, Supra MTA ve Biodentine biyomateryallerinin tutunma özelliklerinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem: 96 adet alt 1. büyükazı dişinde furkasyon bölgesinde1.3 mm çapında 2 mm
yüksekliğinde perforasyonlar oluşturuldu ve dişler perforasyon tamiri öncesi kan ile kontamine olan (+)
ve olmayan (-) olmak üzere rastgele 2 gruba ayrıldı. Sonra gruplar kullanılan perforasyon tamir
materyaline gore 4’e ayrıldı (ProRoot MTA, Retro MTA, Supra MTA ve Biodentine). Örnekler 14 gün
37°C’de %95 nemlilikte sertleşmesi için bekletildi. Örnekler daha sonra push-out testine tabii tutuldu.
33
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Veriler kaydedildi ve tek yönlü ANOVA testi ile istatistiksel değerlendirme yapıldı. Örneklerin kopma
tipleri analiz edildi.
Bulgular: RetroMTA grupları (+/-) ve (+) ProRoot MTA grubu, Supra MTA gruplarına (+/-) göre daha fazla
retansiyon kuvveti göstermişlerdir (P<.05). RetroMTA (+) ve ProRoot MTA (+) grupları Biodentine (-)
grubuuna oranla daha üstün bulunmuştur (P < .05). Deney grupları arasında en çok görülen başarısızlık
tipinin 'adeziv başarısızlık' olduğu gözlenmiştir. Diğer gruplar arasında anlamlı bir farklılık bulunamamıştır
(P>.05).
Sonuç: ProRoot MTA ve Retro MTA ürünleri Biodentine'e göre daha iyi bir retansiyon kuvvetine sahiptir.
Supra MTA' nın, Biodentine ile benzer retansiyon kuvvetine sahip olduğu görülmüştür. Kullanılan tüm
materyallerde kan kontaminasyonunun bağlanma direncine etkisinin olmadığı görülmüştür.
The effect of blood contaminatıon on dislocation resistance of different endodontic repair materials
Yakup Üstün, Hüseyin Sinan Topçuoğlu, Firdevs Akpek, Tuğrul Aslan
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University, Kayseri
Aim: The aim of the present study was to evaluate the retention characteristics of ProRoot MTA,
RetroMTA, Supra MTA and BioDentine biomaterials used in repair of simulated furcation perforations
contaminated with blood.
Methodology: Furcal perforations with 1.3 mm diameter and 2 mm height were made in 96 mandibular
first molar teeth and were randomly divided into 2 groups (n=48) according to the contamination (+) or
non-contamination (-) of the dentin previously furcal perforation repair. Then, the groups were
subdivided into 4 groups according to the material used to seal the perforations (ProRoot MTA, Retro
MTA, Supra MTA and Biodentine). The samples were allowed to set for 14 days at 37 °C and 95% relative
humidity. Then the samples were used in to push-out testing. Dislodgment forces were measured and
statistically analyzed by ANOVA test. Then, the failure modes of each experimental group was analyzed.
Results: The RetroMTA groups (+/-) and (+) ProRoot MTA group showed higher retention forces than
Supra MTA groups (+/-) (P<.05). RetroMTA (+) and ProRoot MTA (+) groups were superior to Biodentine
(-) group (P < .05). Among the experimental groups mostly observed failure mode was "Adhesive failure
mode". There were no significant differences among the rest of the experimental groups (P>.05).
Conclusions: ProRoot MTA and Retro MTA products showed better retention force than Biodentine.
However, Supra MTA showed similar retention force to Biodentine. For each product, blood
contamination did not exert any influence on bond strength values.
SB13
İn vitro koşullarda kalsiyum hidroksit ve Ledermix kanal içi ilaçların apikal sızıntıya etkisinin
değerlendirilmesi
Bilge Gülsüm Nur (1), Evren Ok (2) , İbrahim Ersoy (2), Mustafa Altunsoy (1), Abdüssamet Kalkan (2)
(1) Şifa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
(2) Şifa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: Bu çalışmanın amacı kanal tedavilerinde kanal içi ilaç olarak kullanılan Kalsiyum hidroksit ve
Ledermix’in apikal sızıntı üzerine etkilerini incelemektir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada, 60 adet çürüksüz, kök gelişimini tamamlamış kök rezorpsiyonu olmayan alt
çene küçük azı dişleri kullanıldı. Hazırlanan örnekler 2 çalışma grubu (n=20), bir pozitif kontrol grubu
(n=20) olmak üzere 3 gruba ayrıldı. İki çalışma grubunda kalsiyum hidroksit ve Ledermix kök kanallarını
tamamen dolduracak şekilde yerleştirildi. Kontrol grubu dişlerde kanallar boş bırakıldı. Hazırlanan deney
ve kontrol grubu örnekleri 37°C’de %100 nemli ortamda 30 gün bekletildi. Otuz günün sonunda kanal içi
ilaçlar sırası ile %5,25 NaOCI, % 19 EDTA ve serum fizyolojik ile yıkandı. Tüm gruplar kanal dolgu patı
34
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
AH26 kullanılarak soğuk lateral kompaksiyon tekniğine göre gutta perka ile dolduruldu. Daha sonra
örnekler 37°C etüvde %2’lik metilen mavisi boya solüsyonu içerisinde 72 saat boyunca bekletildi.
Bulgular: Kalsiyum hidroksit grubunda istatistiksel farklılık oluşturacak şekilde Ledermix (p=0.020) ve
kontrol grubuna (p=0.008) oranla daha fazla boya sızıntısı görüldü. Buna karşın Ledermix ve kontrol
grupları arasında istatistiksel farklılık olmadığı görüldü (p=0.936)
Sonuç: AH26 ile birlikte kullanılan kalsiyum hidroksit, kanal dolgulu dişlerde apikal sızıntıyı arttırabilir.
Ledermix kanal içi ilaç ile ilgili fazla klinik ve deneysel çalışma yapılmalıdır.
İn-vitro evaluation of the effects of calcium hydroxide and Ledermix as an intracanal medicament on
apical seal
Bilge Gülsüm Nur (1), Evren Ok (2) , İbrahim Ersoy (2), Mustafa Altunsoy (1), Abdüssamet Kalkan (2)
(1) Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir
Aim: The aim of this study was to investigate the effect of calcium hydroxide and Ledermix in root canal
treatment as an intracanal dressing on the apical leakage.
Methodology: Sixty extracted premolars without caries and root resorption were used in this study. The
prepared specimens were seperated into 3 groups as 2 experimental (n=20), one control group (n=20).
Calcium hydroxide and Ledermix were applied completely to fill the root canal in the experimental
groups, respectively. No medication was placed in the control group. The roots were incubated in 100%
humidity at 37°C for 30 days. After 30 days, root canals were irrigated with 5.25% NaOCl, 19% EDTA and
salina solution. All the root canals were obturated with gutta-percha and AH26 root canal sealer using
the cold lateral compaction technique. Then, all the specimens were soaked in %2 methylene blue inside
an incubator at 37ºC for 72 hours.
Results: It was observed that statistically significant differences existed between both Calcium hydroxide
and Ledermix(p=0.020) and Calcium hydroxide and control groups (p=0.008). However, no statistically
significant differences could be found between Ledermix and control groups (p=0.936).
Conclusions: Calcium hydroxide intracanal medication may increase apical leakage when AH26 sealer is
used. Clinical and experimental studies must be performed about Ledermix intracanal medication.
SB14
Farklı kinematiklerde kullanılan Twisted File Adaptive eğeleri ile yapılan kök kanal şekillendirmesi
sonrası dentin çatlağı insidansı
Ertuğrul Karataş (1), Hakan Arslan (1), Meltem Alsancak (1), Damla Özsu Kırıcı (1), İbrahim Ersoy (2)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
(2) Şifa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Twisted File Adaptive eğelerinin kök kanal şekillendirmesinde farklı
kinematiklerde kullanılmasının dentin çatlağı oluşumu üzerine etkisini ölçmektir ( adaptive hareket, 90°
saat yönünde (SY)- 30° saat yönünün tersi (SYT), 150° (SY)- 30° (SYT), 210° (SY)- 30° (SYT) ve devamlı
rotasyon).
Gereç ve Yöntem: Yüz beş adet alt çene ön keser diş seçildi. On beş diş herhangi bir işlem yapılmadan
kontrol grubu olarak ayrıldı ve geriye kalan 90 adet diş 5 farklı kök kanal şekillendirme grubuna ayrıldı
(n=15): adaptive hareket, 90° (SY)- 30° (SYT), 150° (SY)- 30° (SYT), 210° (SY)- 30° (SYT) devamlı rotasyon
ve el aleti. Tüm dişler, apeksten 3, 6, ve 9 mm uzaklıkta olacak şekilde, su soğutması altında düşük hızlı
testere kullanılarak horizontal doğrultuda kesildi ve kesitler stereomikroskop altında 25 büyütmede
görüntülendi. Kamera kullanılarak her bir kesitten çatlak varlığı açısından değerlendirmek üzere dijital
görüntüler elde edildi.
35
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Bulgular: Kontrol grubunda çatlak tespit edilmedi ve devamlı rotasyon grubu resiprokasyon gruplarına
göre daha fazla dentin çatlağına sahipti (90° (SY)- 30° (SYT), 150° (SY)- 30° (SYT), 210° (SY)- 30° (SYT) )
(P<0.05). Hem devamlı rotasyon hem de adaptive hareket grupları el aleti grubuna göre anlamlı
derecede daha fazla dentin çatlağına sahipti (P < 0.05). Kesitlere göre değerlendirme yapıldığında ise (3,
6, ve 9 mm), 9 mm seviyesinde gruplar arasında anlamlı farklılık olduğu görüldü (P < 0.05).
Sonuç: TF Adaptive eğeleri 210° (SY)- 30° (SYT) açılarında resiprokasyon hareketi ile kullanıldıkları zaman
adaptive hareket ve devamlı rotasyonla kullanıldıklarına göre daha az dentin çatlağı oluşumuna neden
olmaktadırlar.
Incidence of dentinal cracks after root canal preparation with TF Adaptive ınstruments using different
kinematics
Ertuğrul Karataş (1), Hakan Arslan (1), Meltem Alsancak (1), Damla Özsu Kırıcı (1), İbrahim Ersoy (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir
Aim: The purpose of the present study was to assess the effect of root canal instrumentation using TF
Adaptive instruments with different kinematics (adaptive motion, 90° clockwise (CW)–30° counterclockwise (CCW), 150° CW–30° CCW, 210° CW–30° CCW, and continuous rotation) on crack formation.
Methodology: One hundred and five mandibular central incisor teeth were selected. Fifteen teeth were
left unprepared (control group) and the remaining 90 teeth were assigned to the five root canal shaping
groups as follows (n = 15): adaptive motion, 90° CW–30° CCW, 150° CW–30° CCW, 210° CW–30° CCW,
continuous rotation and hand file. All the roots were sectioned horizontally at 3, 6, and 9 mm from the
apex with a low-speed saw under water cooling, and the slices were then viewed through a
stereomicroscope at 25× magnification. Digital images of each slice were captured using a camera to
determine the presence of dentinal cracks.
Results: No cracks were observed in the control group, and the continuous rotation group had more
cracks than the reciprocation groups (90º CW–30º CCW, 150º CW–30º CCW, 210º CW–30º CCW) (P <
0.05). Both the continuous rotation and adaptive motion groups had significantly more dentinal cracks
than the hand file group (P < 0.05). Regarding the different sections (3, 6, and 9 mm), there was a
significant difference between the experimental groups at the 9 mm level (P < 0.05).
Conclusions: The incidence of dentinal cracks is less with TF Adaptive instruments working in 210º CW–
30º CCW reciprocating motion compared with working in continuous rotation and adaptive motion.
36
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Poster Bildiriler
(Orijinal Araştırmalar)
Poster Presentations
(Original Researches)
37
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
PB1
QMix ve EDTA'nın sıcaklık artışının epoksi rezin esaslı kanal dolgu patının bağlanma dayanımına etkisi
Emel Uzunoğlu (1), Sevinç Aktemur Türker (2), Sevilay Karahan (3)
(1) Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ankara
(2) Bülent Ecevit Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Zonguldak
(3) Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Farklı sıcaklıklarda kullanılan Qmix ve EDTA solüsyonlarının AH Plus patının bağlanma dayanımına
olan etkisini incelemektir.
Gereç ve Yöntem: Altmış adet premolar ProTaper döner eğe sistemi ile son eğe F4 olarak
şekillendirilmiştir. Şekillendirme sırasında %3’lük NaOCl ile kök kanalı yıkanmıştır. Devamında örnekler
smear tabakasının uzaklaştırılması için dört alt gruba ayrılmıştır: 22°C veya 37°C’deki 5 mL %17’lik EDTA
ya da 22°C veya 37°C’deki 5 mL QMix. Şekillendirme ve yıkama işlemlerinin sonunda her gruptan 3’er
örnek tarama elektron mikroskobu altında incelenmek üzere rastgele seçilmiştir. Geriye kalan Örnekler
bağlanma dayanımı testi için gütaperka ve AH Plus kanal dolgu patı ile doldurulmuştur. İtme bağlanma
dayanımı testi sonucunda elde edilen veriler Anova ve Bonferroni testleri kullanılarak değerlendirilmiştir
(p<0.05).
Bulgular: QMix ile yıkanılan örneklerin bağlanma dayanımı değerleri anlamlı olarak her iki sıcaklık içinde
EDTA ile yıkanan Örneklerden yüksek bulunmuştur. 37°C’deki EDTA ile yıkanılan ör neklerin bağlanma
dayanımı değerleri anlamlı olarak, 22°C’deki EDTA ile yıkanılan örneklerden yüksek bulunmuştur.
Sonuç: Sıcaklık artışı EDTA’nın etkinliğini arttırırken, QMix Üzerinde etki göstermemiştir. Her iki durumda
da QMix AH Plus’ın bağlanma dayanımını olumlu etkilemiştir.
The effect of increased temperatures of QMix and EDTA on the push-out bond strength of an epoxyresin based sealer
Emel Uzunoğlu (1), Sevinç Aktemur Türker (2), Sevilay Karahan (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Hacettepe University, Ankara
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Bulent Ecevit University, Zonguldak
(3) Department of Bioistatistics, Faculty of Medicine, Hacettepe University, Ankara
Aim: The aim was to evaluate effect of temperatures of QMix and EDTA on the bond-strength of AH
Plus.
Methodology: Sixty premolars were prepared with ProTaper F4. 3% NaOCl was performed during
preparation. Specimens were divided into 4 groups as follows: 5-mL 17% EDTA at 22°C and 37°C; 5-mL
QMix at 22°C and 37°C. Three specimens from each group were prepared for observation using SEM.
Remaining roots were obturated and prepared for a push-out test. Data was analyzed using Anova and
Bonferroni tests (p<0.05).
Results: Samples irrigated with QMix had higher push-out bond strength values than those irrigated
with EDTA (p=0.01), regardless of temperature. Samples irrigated with 37°C EDTA resulted in higher
bond-strength values than those irrigated with 22°C EDTA (p<0.001).
Conclusions: Temperature of the final irrigant does affect the bond strength values of AH Plus to root
dentin irrigated with EDTA. Bond strength of AH Plus sealer to root canal dentin may improve with
QMix.
PB2
Ozonlu su ile kombine edilen çeşitli irriganların ve Nd:YAG lazerin Enterococcus faecalis biofilmi
üzerine bakterisidal etkinliği
38
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Recai Zan (1), İhsan Hübbezoğlu (2), Tutku Tunç (3), Zeynep Sümer (3), Figen Kaptan (4), Esra Güven
Pamukçu (4)
(1) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Sivas
(2) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Sivas
(3) Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Sivas
(4) Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Ozonlu su ile kombine uygulanan çeşitli irriganların ve Nd:YAG lazerin insan kök kanallarındaki
Enterococcus faecalis biyofilmine karşı bakterisidal etkinliğinin incelenmesi.
Gereç ve Yöntem: 100 tek kök premolar dişler seçildi. Öncelikle, kök kanalları genişletildi ve dezenfekte
edildi. Daha sonra, bakteri ekim prosedürü, birinci, dördüncü, yedinci ve onuncu günlerde taze bakteri
kültürleri ile tekrarlandı. E. faecalis biofilmi elde edildi ve kök kanalları enfekte edildi. Daha sonra, SEM
analizi yapıldı. Enfekte kök kanalları kontrol grupları (serum fizyolojik ve sodyum hipoklorit) ve dört
deney grubuna (Süper-okside su, 10% Borik asit ve Nd:YAG lazer) (n=20) ayrıldı. Bütün dezenfeksiyon
işlemlerinde son irigasyon ozonlu su (8 ppm) ile yapıldı. Kombine dezenfeksiyon prosedürlerinin
uygulanmasını takiben bakteri örnekleri kök kanallarından kağıt koniler yardımı ile izole edildi ve beyinkalp infüzyon besi yerine transfer edildi. Koloni (CFU) sayımı
kanlı agar plakaları üzerinde yapıldı. Veriler tek yönlü ANOVA ve Tukey testi kullanılarak değerlendirildi
ve istatistiksel olarak analiz edildi.
Bulgular: Tüm dezenfeksiyon prosedürleri ve son irigasyon olarak uygulanan ozonlu su ile kombinasyon
benzer sonuçlar gösterdi; Tüm deney grupları arasında yapılan ikili karşılaştırmalara göre istatistiksel
olarak anlamlı farklılıklar görülmesine rağmen (P<0,05), SPO ve NaOCl istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık göstermemektedir (P>0,05).
Sonuç: Ozonlu su ile kombinasyon sonuçları, dezenfeksiyon prosedürlerine göre daha belirgin
antibakteriyel etkiler göstermiştir. SPO irigasyonu ile birlikte son irigasyon olarak kombine edilen ozonlu
su başarılı endodontik tedavi için faydalı olabilir.
Bactericidal efficacy of Various irrigants and Nd:YAG laser combined with aqueous ozone on
enterococcus faecalis biofilms
Recai Zan (1), İhsan Hübbezoğlu (2), Tutku Tunç (3), Zeynep Sümer (3), Figen Kaptan (4), Esra Güven
Pamukçu (4)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(2) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(3) Department of Microbiology, Faculty of Medicine, Cumhuriyet University, Sivas
(4) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Yeditepe University, Istanbul
Aim: The investigation of bactericidal efficacy of various irrigants and Nd:YAG laser applied in
combination with aqueous ozone against Enterococcus Faecalis biofilm in human root canals.
Methodology: 100 single-root premolars were selected. Firstly, the root canals were prepared and
disinfected. and E. faecalis biofilms were obtained. Subsequently, bacterial inoculation procedure has
been renewed in the first, fourth, seventh and tenth days with fresh bacterial culture. E. faecalis biofilms
were obtained and root canals were infected. Then SEM analysis were perfomed. The infected root
canals were divided into control groups (saline and sodium hypochlorite) and four experimental groups
(Super-oxidized water, 10% Boric acid and Nd:YAG laser) (n=20). Final irrigation was performed with
aqueous ozone (8ppm) in all disinfection procedures. Following the implementation of the combined
disinfection procedures, bacterial samples were isolated from root canals with the help of paper points
and were transferred to brain heart infusion broth. Colony (CFUs) counts were performed
39
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
on blood agar plates. Data were evaluated using one-way ANOVA and Tukey's test and were statisticall y
analyzed.
Results: All disinfection procedures and combination of aqueous ozone applied as final irrigation
indicated similar outcomes as; Although all experimental groups indicated statistically significant
differences in pairwise comparisons (P<0.05), SPO and NaOCl was not show a statistically significant
difference (P<0.05).
Conclusions: Results of aqueous ozone combination demonstrated the more remarkable antibacterial
effects according to disinfection procedures. SPO irrigation with aqueous ozone combination as final
irrigation may be useful for successful endodontic treatment.
PB3
Revo-S, Twisted File Adaptive, One-Shape New Generation, Protaper Next, ve K3™XF döner alet
sistemleri kullanılarak kanaliçi biofilm taşması: in-vitro çalışma
Recai Zan (1), Hüseyin S. Topçuoğlu (2), Tutku Tunç (3), Senem G. Yiğit Özer (4), İhsan Hubbezoğlu (5),
Zeynep Sümer (3)
(1) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Sivas
(2) Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Kayseri
(3) Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Sivas
(4) Adnan Menderes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Aydın
(5) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Sivas
Amaç: Farklı nikel-titanyum (NiTi) döner alet sistemleri kullanılarak yapılan kök kanal şekillendirilmesi
sırasında apikalden taşan biofilm miktarının değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: Seksen tek kök mandibular premolar insan dişi kullanıldı. Başlangıçta giriş kavitesi
hazırlandı ve 10 K tipi eğe foramen apikale’de görününceye kadar kanal içinde ilerletildi ve çalışma boyu
bu boydan 1 mm kısa olarak hesaplandı. Enterococcus faecalis kök kanallarına inoküle edildi ve reinokülasyon prosedürü birinci, dördüncü, yedinci ve onuncu günlerde olmak üzere 72 saatte bir taze
kültürler ile yenilendi. Enfekte kök kanalları Revo-S (RS), Twisted File Adaptive (TFA), One Shape New
generation (OSNG), Protaper Next (PN), ve K3™XF ile şekillendirildi. Şekillendirme sırasında apikal
foramenden taşan biofilm %0,9 NaCl içeren şişelerde toplandı. Şişede kalan biofilm miktarı beyin kalp
infüzyon agar’a 24 saat boyunca inkübe edildi. Herbir örnekteki biofilm sayısı belirlendi. Elde edilen
veriler tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey post-hoc testleri kullanılarak analiz edildi.
Bulgular: RS gurubu diğer tüm gruplara göre daha fazla biofilm taşmasına neden olmuştur (P < 0,05).
OSNG ve K3™XF NiTi sistemler TFA ve PN NiTi sistemlerine göre daha az miktarda biofilm taşmasına
neden olmuştur (P <0,05), ancak OSNG ve K3™XF arasında istatistiksel olarak fark yoktur (P> 0,05). TFA
grubu PN grubuna göre daha fazla biofilm taşması sergilemiştir (P < 0,05).
Sonuç: Tüm NiTi şekillendirme sistemleri biofilmin apikalden taşması ile ilişkili bulunmuştur. OSNG ve
K3™XF apikalden biofilm taşması açısından test edilen diğer enstrümanlara göre daha güvenle tercih
edilebilir.
Apical extrusion of intracanal biofilm using Revo-S, Twisted File Adaptive, One Shape New Generation,
ProTaper Next,and K3™XF rotary systems: an in-vitro study
Recai Zan (1), Hüseyin S. Topçuoğlu (2), Tutku Tunç (3), Senem G. Yiğit Özer (4), İhsan Hubbezoğlu (5),
Zeynep Sümer (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University, Kayseri
(3) Department of Microbiology, Faculty of Medicine, Cumhuriyet University, Sivas
(4) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Adnan Menderes University, Aydin
40
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
(5) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
Aim: To evaluate the amount of apical extrusion of biofilm during root canal instrumentation using
different nickel titanium (NiTi) rotary instruments.
Methodology: Eighty the extracted single-rooted human mandibular premolar teeth were used. Initially,
access cavities were prepared and a size 10 K-file was placed into the canal until it was visible at the
apical foramen, and the working length was established 1 mm short of this length. Then, Enterococcus
faecalis were inoculated into the root canals and the re-inoculation procedure
was then repeated every 72h with fresh cultures on the first, fourth, seventh and tenth days. The
infected root canals were instrumented using Revo-S (RS), Twisted File Adaptive (TFA), One Shape New
Generation (OSNG), ProTaper Next, and K3™XF. Biofilm extruded from the apical foramen during
instrumentation were collected into vials containing 0.9 % NaCl. The amount of biofilm
remaining in the vial were taken and incubated in brain heart infusion agarfor 24 h. The number of
biofilm was determined for each sample. The data obtained were analysed using the one-way analysis of
variance (ANOVA) and Tukey p ost-hoc tests.
Results: The RS group caused more biofilm extrusion compared to the all other groups (P < 0.05). The
OSNG and K3™XF caused the less the amount of biofilm extrusion than TFA and PN groups (P <0.05), but
there wasno statistically significant difference between OSNG and K3™XF (P> 0.05). TFA exhibited more
extrusion of biofilm than PN group (P< 0.05).
Conclusions: All NiTi instrumentation systems were associated with apical extrusion of biofilm. OSNG
and K3™XF can be preferable as a safer instrument in terms of biofilm extrusion compared to tested
other instruments.
PB4
Ozonlu su, borik asit, süper okside su ve klorheksidin glukonat irigasyon solüsyonlarının kullanımı
sonucu apikalden taşan biofilm
Recai Zan (1), Hüseyin Sinan Topçuoğlu (2), Tutku Tunç (3), İhsan Hubbezoğlu (4), Figen Kaptan (5),
Zeynep Sümer (3), Esra Güven Pamukçu (5)
(1) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Sivas
(2) Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Kayseri
(3) Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Sivas
(4) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Sivas
(5) Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Farklı yeni iriganların kök kanal irigasyonu sonrası apikalden biofilm taşması üzerine etkilerinin
belirlenmesi.
Gereç ve Yöntem: Seksen tek kök mandibular premolar insan dişi kullanıldı. Başlangıçta giriş kavitesi
hazırlandı ve 10 K tipi eğe foramen apikale’de görününceye kadar kanal içinde ilerletildi ve çalışma boyu
bu boydan 1 mm kısa olarak hesaplandı. Kök kanalları ProTaper rotary eğeleriyle crown-down tekniğiyle
şekillendirildi. Daha sonra, Enterococcus faecalis kök kanallarına inoküle edildi ve re-inokülasyon
prosedürü birinci, dördüncü, yedinci ve onuncu günlerde olmak üzere 72 saatte bir taze kültürler ile
yenilendi. E. faecalis biyofilmi ile enfekte edilen kök kanalları 4 gruba ayrıldı. Ozonlu su, borik asit, süper
okside su (SPO) ve klorheksidin glukonat her grup için ayrı ayrı sırasıyla uygulandı. Şekillendirme
sırasında apikal foramenden taşan biofilm %0.9 NaCl içeren şişelerde toplandı. Şişede kalan biofilm
miktarı beyin kalp infüzyon agar’a 24 saat boyunca inkübe edildi. Her bir örnekteki biofilm sayısı
belirlendi. Elde edilen veriler tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey post-hoc testleri kullanılarak
analiz edildi.
41
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Bulgular: Borik asit en yüksek miktarda biofilm taşırırken, SPO en az miktarda biofilm taşmasına neden
olmuştur. Tüm gruplar arasında yapılan ikili karşılaştırmaların sonuçlarına göre, tüm gruplar arasında
istatistiksel olarak analamlı farklar vardır (p<0.05).
Sonuç: Tüm irigasyon solüsyonları apikalden biofilm taşması ile ilişkili bulunmuştur. Ozonlu su ve SPO
diğer irriganlarla biofilm taşması açısından karşılaştırıldığında daha güvenli irrigantlar olarak tercih
edilebilir.
Apical extrusion of biofilm using aqueous ozone, boric acid, super-oxidized water and chlorhexidine
gluconate irrigation solutions
Recai Zan (1), Hüseyin Sinan Topçuoğlu (2), Tutku Tunç (3), İhsan Hubbezoğlu (4), Figen Kaptan (5),
Zeynep Sümer (3), Esra Güven Pamukçu (5)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University, Kayseri
(3) Department of Microbiology, Faculty of Medicine, Cumhuriyet University, Sivas
(4) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(5) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Yeditepe University, Istanbul
Aim: To determine the influence of various new irrigants on amount of apical extrusion of biofilm after
root canal irrigation.
Methodology: Eighty the extracted single-root single-canal human mandibular premolar teeth were
used. Initially, access cavities were prepared and a size 10 K-file was placed into the canal until it was
visible at the apical foramen, and the working length was established 1 mm short of this length. The root
canals were instrumented in a crown-down manner with ProTaper rotary files. Then, Enterococcus
faecalis were inoculated into the root canals and then the re-inoculation procedure was repeated every
72h with fresh cultures on the first, fourth, seventh and tenth days.
The infected root canals with E. faecalis biofilm were divided into four groups. Aqueous ozone, Boric
acid, Super-oxidized water (SPO) and Chlorhexidine gluconate applied for each
group, respectively. Biofilm extruded from the apical foramen after instrumentation were collected into
vials containing 0.9% NaCl. The amount of biofilm remaining in the vial were taken and incubated in
brain heart infusion agar for 24 h. T he number of biofilm was determined for each sample. The data
obtained were analysed using the one-way analysis of variance (ANOVA) and Tukey post-hoc tests.
Results: While boric acid extruded the most amount of biofilm, SPO caused the least biofilm extrusion.
According to the results of pairwise comparisons performed among all groups, there were statistically
significant differences among all groups (p<0.05).
Conclusions: All irrigation solutions were associated with apical biofilm extrusion. Aqueous ozone and
SPO can be preferable as a safer irrigants in terms of biofilm extrusion compared to other irrigants.
PB5
Tam seri resiprokasyon ve 360° dönme hareketi ile yapılan enstrümantasyonun debris ekstrüzyonu ve
çalışma sürelerinin karşılaştırılması
İsmail Davut Çapar (1), Banu Uysal (1), Hakan Arslan (2), Ece Avcı (1)
(1) İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu çalışmanın amacı dönme hareketi ve resiprokasyon hareketiyle aynı eğe sıralaması kullanılarak
yapılan kanal şekillendirme prosedürleri sonrasında apikalden taşan debrisin incelenmesidir.
Gereç ve Yöntem: 36 mandibular premolar iki gruba bölünmüştür (Grup 1: dönme hareketi ve Grup 2:
resiprokasyon hareketi). Ardından dişler ProTaper Universal eğe sistemi ile 40 numaraya kadar, SX, S1,
42
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
S2, F1, F2, F3 ve F4 sıralamasıyla şekillendirilmişlerdir. Apikalden çıkan debris önceden tartılmış
Eppendorf tüplerine toplanıp kurutulmuştur. Debris elektronik bir tartıyla ölçülmüştür. Farklı
hareketlerle kök kanal şekillendirilmesi için gereken zaman da ayrıca kaydedilmiştir. Anlamlılık derecesi p
= .05 olacak şekilde ayarlanmıştır.
Bulgular: Şekillendirme zamanı ve apikale taşan debris açısından gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık izlenmemiştir. (p > 0.05).
Sonuç: Tam seri resiprokasyon ve dönme hareketi benzer miktarda debris taşmasına neden olmuştur.
Comparison of full-sequence reciprocating instrumentation and 360° rotary instrumentation: Affect
on debris extrusion and instrumentation times
İsmail Davut Çapar (1), Banu Uysal (1), Hakan Arslan (2), Ece Avcı (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, İzmir
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Atatürk University, Erzurum
Aim: The purpose of the present study was to observe apically extruded debris after root canal shaping
procedures with rotary instrumentation compared to reciprocating instrumentation using instruments
with the same sequence.
Methodology: Thirty-six mandibular premolars were divided into two groups (Group 1: rotary
instrumentation; and Group 2: reciprocating instrumentation). They were then shaped with ProTaper
Universal instruments (Dentsply Maillefer, Ballaigues, Switzerland) up to size 40 with a sequence of SX,
S1, S2, F1, F2, F3, and F4. The apically extruded debris was collected and dried in preweighed Eppendorf
tubes. The extruded debris was assessed with an electronic balance. The total time required to complete
root canal shaping with the different motions was also recorded. The significance level was set at p =
.05.
Results: There were no significant differences among groups with respect to instrumentation time and
apically extruded debris (p > 0.05).
Conclusions: Full-sequence reciprocating and rotary instrumentation extruded similar amounts of
debris.
PB6
Kelebek etkisi görülen kök kesitlerinde rezin simanların mikro push out bağlanma dayanımı
Hakan Arslan, Ahmet D. Uygun, Hicran Ateş Gündüz, Ertugrul Karataş, Meltem Alsancak
Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Rezin simanların kelebek etkisine sahip olan veya olmayan kök kesitlerindeki bağlanma
dayanımına olan etkisinin belirlenmesi
Gereç ve Yöntem: 15 tek köklü maksiller orta keser dişler kronsuz hale getirildi ve apical boyut 40 olacak
şekilde genişletildi. Post boşluğu hazırlanmasından sonra, rezin siman post boşluğuna yerleştrildi ve fiber
postlar simante edildi. 1mm kalınlıkta diş kesitleri elde edildi ve kelebek etkisine sahip olanlar kaydedildi.
Rezin siman ve kök dentininin bağlanma dayanımı push out testi uygulanarak ölçüldü. Veriler bağımsız
örneklem t testi ve ki-kare testi uygulanarak analiz edildi (P=.05)
Bulgular: Kelebek etkisine sahip olan örnekler diğer örneklere göre itme testinde daha yüksek sonuçlar
vermiştir (P < .05).
Sonuç: Kelebek etkisi bağlanma dayanımını etkileyebilmektedir. Bu yüzden push out testi
uygulanacağında bu faktör dikkate alınmalıdır. Kelebek etkisi bulunan kök kesitleri bulunmayanlara göre
daha yüksek push out bağlanma dayanımı değerlerine sahiptir.
Micro push-out bond strength of resin cement in roots exhibiting the butterfly effect
43
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Hakan Arslan, Ahmet D. Uygun, Hicran Ateş Gündüz, Ertugrul Karataş, Meltem Alsancak
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Atatürk University, Erzurum
Aim: The aim of this study was to determine the bond strength of resin cement in root sections with or
without butterfly effect.
Methods: Fifteen single-rooted human maxillary central incisors were decoronated and prepared up to
size 40. After post space preparation, the resin cement was placed into the post space and the fiber
posts were luted. 1 mm thickness slices were obtained and the presence of the butterfly effect was
recorded. A push-out test was then used to measure the bond strength between the resin cement and
root dentin. Data were analyzed using independent samples of t and chi-square tests (P=.05).
Results: The sections exhibiting butterfly effect showed higher push-out bond strength values than
those of without butterfly effect (P < .05).
Conclusions: Butterfly effect can influence the push-out bond strength. Thus, this phenomena should be
taken into account, when push-out bond strength test is performed. Root sections exhibiting butterfly
effect resulted in higher push-out bond strength values to root sections without butterfly effect.
PB7
Tekrarlayan kök kanal tedavisinde ilave eğe kullanımının apikalden debris taşmasına etkisinin
incelenmesi
Ersan Çiçek, Baran Can Sağlam, Sibel Koçak, Mustafa Murat Koçak
Bülent Ecevit Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Zonguldak
Amaç: Bu çalışmanın amacı tekrarlayan kök kanal tedavisinde ilave eğe kullanımının apikalden debris
taşmasına etkisinin incelenmesidir.
Gereç ve Yöntem: Çalışma için tek kanallı ve kanal uzunlukları birbirine benzer 48 adet çekilmiş alt çene
küçük azı dişi seçildi. Kök kanalları tork kontrollü motor kullanılarak ProTaper Universal sistem ile
şekillendirildi. Kök kanalları kurutuldu ve guta-perka ve kanal patı ile dolduruldu. Örnekler tekrarlayan
kök kanal tedavisi işlemlerine göre rastgele dört gruba ayrıldı (Grup 1, Mtwo retreatment eğeleri, Grup 2
Mtwo retreatment eğeleri+ ilave eğe olarak 30 numara Mtwo döner eğe; Grup 3, ProTaper Universal
retreatment eğeleri ve Grup 4, ProTaper Universal retreatment eğeleri+ ilave eğe olarak ProTaper F3).
Apikalden taşan debris miktarı önceden ağırlıkları ölçülmüş ependorf tüplerinde toplandı. Apikalden
taşan debris miktarı tüpün başlangıç ağırlığının final ağırlığından çıkarılması ile elde edildi. Verilerin
istatistiksel analizi Kruskal Wallis testi ile yapıldı. Bulgular: Grup 1 ve 3 arasında apikalden taşan debris
miktarları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı (p=0.590). Grup 1 ve 2 (p<0.05) ve de
Grup 3 ve 4 (p<.05) arasında anlamlı farklar bulundu (p<0.05).
Sonuç: Sonuç olarak tekrarlayan kök kanal tedavisinde ilave eğe kullanımı apikalden taşan debris
miktarını arttırmıştır.
Effect of supplemantary file application on apical debris extrusion in retreatment
Ersan Çiçek, Baran Can Sağlam, Sibel Koçak, Mustafa Murat Koçak
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Bülent Ecevit University, Zonguldak
Aim: The aim of this study was to evaluate the effect of supplementary file application on the amount of
apical debris extrusion in retreatment.
Methodology: Forty-eight extracted mandibular premolars with a single canal and similar length were
selected. The root canals were prepared with the ProTaper Universal system with a torque-
44
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
controlled engine. The root canals were dried and were obturated using gutta-percha and sealer. The
specimens were randomly divided into four equal groups according to the retreatment
procedures (Group 1, Mtwo retreatment files; Group 2, Mtwo retreatment files+Mtwo rotary file #30
supplementary file; Group 3, ProTaper Universal retreatment files; and Group 4, ProTaper Universal
retreatment files+ ProTaper F3 supplementary file). The extruded debris during instrumentation was
collected into pre-weighed Eppendorf tubes. The amount of apically extruded debris was calculated by
subtracting the initial weight of the tube from the final weight. Statistical analysis of the data was
performed by Kruskal Wallis test.
Results: No statistically significant difference was found in the amount of apically extruded debris
between Groups 1 and 3 (p=0.590). A significant difference was observed between Groups 1 and 2
(p<0.05), and between Groups 3 and 4 (p<0.05).
Conclusions: In conclusion, the use of supplementary file significantly increased the amount of apically
extruded debris in retreatment.
PB8
Farklı yoğunluklardaki Er,Cr:YSGG lazerin dentin yüzey işlemlerine etkisinin kök dentinindeki cam fiber
postların push-out bağlanma dayanımı üzerine etkisi
Ömer Kırmalı (1), Alper Kuştarcı (2), Alper Kapdan (3), Kürşat Er (2)
(1) Akdeniz Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Antalya
(2) Akdeniz Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Antalya
(3) Cumhuriyet Üniversitesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Sivas
Amaç: Bu çalışmanın amacı, farklı yoğunluklardaki erbium-chromium; yttrium-scandium-gallium-garnet
(Er,Cr:YSGG) lazer kullanılarak yapılan dentin yüzey işlemlerinin, cam fiber postların kök dentinine pushout bağlanma dayanımı üzerine etkisinin incelenmesidir.
Gereç ve Yöntem: Kırk adet insan maksiller kesici dişi kök kanal dolgusu ile dolduruldu ve post boşlukları
hazırlandı. Bu işlemlerden sonra, örnekler dentin yüzey uygulamalarına göre rastgele 4 gruba ayrıldı: (i)
herhangi bir uygulama yapılmamış yüzey (kontrol), (ii) 1W lazer, (iii) 2W lazer, (iv) 3W lazer. Daha sonra
postlar kök kanallarına simante edildi. Bütün kökler 1 mm kalınlığında kesitler halinde kesildi ve
Universal test cihazında bağlanma dayanım testi uygulandı. Örneklere kırılma meydana gelene kadar
yükleme yapıldı ve kırılma tipleri 32x büyütmede steriomikroskop altında incelendi. Verilerin istatistiksel
incelemesi, tek yönlü varyans analizi, Tukey HSD ve Wil coxon testleri kullanılarak yapıldı.
Bulgular: Push-out bağlanma dayanım değerleri 3.22 ile 4.68 MPa arasında bulundu. İstatistiksel olarak
gruplar arasındaki farklılık, bölgelerdeki farklılık göz önüne alınmadığında anlamsız bulundu (P > 0.05).
Post boşluğunun koronal ve orta bölgelerindeki bağlanma dayanımı apikal bölgeyle karşılaştırıldığında
önemli derecede daha yüksekti (P < 0.05).
Sonuç: Farklı yoğunluklardaki Er,Cr:YSGG lazer uygulaması fiber postların kök kanal dentin duvarlarına
bağlanma dayanımını artırmadı.
Effects of dentin surface treatments including Er,Cr:YSGG laser irradiation with different intensities on
the push-out bond strength of the glass fiber posts to root dentin
Ömer Kırmalı (1), Alper Kuştarcı (2), Alper Kapdan (3), Kürşat Er (2)
(1) Department of Prosthetic Dentistry, Faculty of Dentistry, Akdeniz University, Antalya
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Akdeniz University, Antalya
(3) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Akdeniz University, Antalya
45
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: The aim of this study was to evaluate the effects of dentin surface treatments including erbiumchromium; yttrium-scandium-gallium-garnet (Er,Cr:YSGG) laser irradiation with different intensities on
the push-out bond strength of the glass fiber posts to root dentin.
Methodology: Forty single-rooted human maxillary incisors were filled and post spaces were prepared.
After these procedures, the specimens were divided randomly into four groups according to the dentin
surface treatments, as follows: (i) untreated surface (control), (ii) 1W laser application, (iii) 2W laser
application and (iv) 3W laser application. Then the posts were cemented into the root canals. All
specimens were cut into 1-mm-thick slices and push-out tests were performed using a universal testing
device. All specimens were loaded until fracture and the failure modes were evaluated with a
stereomicroscope at 32× magnification. Representative specimens were analyzed by scanning electron
microscopy. Data were analyz ed using a one-way ANOVA, Tukey and Wilcoxon tests.
Results: The bond strength values ranged from 3.22-4.68 MPa. There were no statistically significant
differences among the groups, regardless of the different levels (P > 0.05). The coronal and middle levels
of the post space had significantly higher bond strength values compared with the apical level (P < 0.05).
Conclusions: Er,Cr:YSGG laser irradiation with different intensities did not increase the bond strength of
the fiber posts to the root canal dentin walls.
PB9
Resiprokal ve rotary sistemlerin kanal tedavisi tekrarı sırasında uzaklaştırdığı dentin miktarının
değerlendirilmesi
Dilek Helvacıoğlu- Yiğit (1), Ayça Yılmaz (2), Cansu Gür (1)
(1) Kocaeli Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Kocaeli
(2) İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Enfekte dentin dokusunu uzaklaştırmak, endodontik tedavinin amaçlarından biridir ancak dişin
yapısal dayanıklılığı bozmamak için sağlam dentin dokusu olabildiğince korunmalıdır. Bu çalışmada,
resiprokal ve rotary sistemlerinin, kanal tedavisi tekrarında uzaklaştırdıkları dentin miktarı mikro BT
görüntüleme tekniği kullanılarak değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya düz ve yuvarlak kesitli kanallara sahip 30 adet üst kesici diş dahil edilmiştir.
Dişlerin kron kısımları uzaklaştırıldıktan sonra kök kanalları Protaper Universal NiTi döner sistemi
kullanılarak şekillendirilmiştir. Kanal dolumları lateral kondansasyon tekniğini kullanarak AH plus kanal
patı ve guta perka ile yapılmıştır. Hazırlanan örnekler her grupta 10 adet olmak üzere üç gruba
ayrılmıştır. Birinci grupta WaveOne Resiprokasyon sistem, ikinci grupta ProTaper Universal Retreatment
(PTU-R) sistem ve üçüncü grupta el eğeleri kullanılarak kanal dolgusu kaldırılmıştır. Kanal tekrarından
önce ve sonra tüm dişler mikro BT ile taranmış, uzaklaştırılan dentin hacim yüzdeleri hesaplanmıştır.
Sonuçların istatiksel analizi için ANOVA ve Tukey’s post hoc testlerinden yararlanılmıştır.
Bulgular: İstatiksel sonuçlara göre kanal tekrarı sonrası uzaklaştırılan dentin miktarı incelendiğinde, iki
döner sistem arasında anlamlı fark bulunamamıştır.(p=1,2). Ancak, el eğeleri ile uzaklaştırılan dentin
hacminin, döner sistemlere göre daha fazla olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç: NiTi döner sistemler endodontik uygulamalarda yaygın olarak kullanılmaktadır, bu nedenle
uzaklaştırılan dentin miktarı önem taşımaktadır. Yapılan çalışmaya göre; kanal tekrarı uygulanırken, iki
NiTi döner sistemin uzaklaştırdıkları dentin miktarı benzerdir.
Comparative micro - computed tomography evaluation of removed dentine volume by using
reciprocating and rotary systems during retreatment procedure
Dilek Helvacıoğlu- Yiğit (1), Ayça Yılmaz (2), Cansu Gür (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Kocaeli University, Kocaeli
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Istanbul University, Istanbul
46
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: Removing of infected dentin is one of the most important procedure of endodontic treatment. The
aim of the study was to compare the removed dentine volume during retreatment procedure by
reciprocating, rotary systems and hand instrumentation using micro-computed tomography (micro-CT)
imaging.
Methodology: Thirty extracted human maxillary incisor teeth were selected. The teeth with straight and
round canals were included in the study. The teeth were decoranated and instrumented with ProTaper®
Universal (PTU) (Dentsply Maillefer, Switzerland) system. After instrumentation procedure, root fillings
were completed with using lateral condensation of gutta–percha and AH Plus (Dentsply DeTrey,
Germany) sealer and teeth were divided in three groups randomly (n=10). After a week, retreatment
procedure was performed by using WaveOne (Dentsply Maillefer, Switzerland) reciprocating system in
first group, ProTaper® Universal Retreatment (PTU-R) (Dentsply Maillefer, Switzerland) system in second
group and hand files in third group. All teeth were investigated with micro-CT(SkyScan 1172, Kontich,
Belgium) before and after retreatment procedure and percentage of removed dentin volume was
measured. The one-way analysis of variance (ANOVA) test and Tukey’s post hoc test were used to
compare and evaluate the results.
Results: Statistical results show that there was no significant difference between resiprocal and rotary
systems for dentin removal (p=1,2). However, removed dentine volume by using hand files is more than
WaveOne Reciprocating and ProTaper files.
Conclusions: Reciprocating and rotary systems showed similar performances in terms of dentin removal
during retreatment procedure. Key words; NiTi rotary systems, removed dentine, reciprocating systems
PB10
Rehber yol oluşturmanın ProTaper Next kullanımı sırasında dentinde oluşan çatlaklar üzerindeki
etkisinin değerlendirilmesi
Sevinç Aktemur Türker (1), Emel Uzunoğlu (2)
(1) Bülent Ecevit Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Zonguldak
(2) Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Bu çalışmanın amacı rehber yol (glide path) oluşturulan ve oluşturulmayan kök kanallarında
ProTaper Next (PTN) sistemi ile yapılan şekillendirme işlemi sırasında oluşan çatlak insidansının
incelenmesidir.
Gereç ve Yöntem: 45 adet kök eğimi 25°-35° olan alt çene 1.azı dişleri seçilmiştir. Herhangi bir işlem
yapılmayan 15 diş kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Kalan 30 dişin meziolingual ve meziobukkal
kanallarını içeren deney grupları 2 gruba ayrılmıştır (n=15). Grup PG/PTN ‘de: rehber yol ProGlider
sistemi kullanılarak oluşturulduktan sonra kök kanalları ProTaper Next sistemi ile X2 ‘ye kadar
genişletilmiştir, grup PTN’de: rehber yol oluşturmaksızın kök kanalları sadece ProTaper Next sistemi ile
X2’ye kadar genişletilmiştir. Kök kanal şekillendirilmesinden sonra her bir kökten uzun eksenine paralel
olacak şekilde kök ucundan 1, 2, 3, 4, 6 ve 8 mm uzaklıklarda kesitler alınmıştır. Kesitler stereomikroskop
altında incelenmiş, çatlak varlığı/yokluğu kaydedilmiştir. Veriler ki kare testi ve Yates düzeltmesi ile
analiz edilmiştir.
Bulgular: Kontrol grubunda çatlak olmadığı ve kontrol grubunun deney gruplarından istatistiksel olarak
farklı olduğu bulunmuştur (p<.05). ProGlider kullanılarak rehber yol oluşturulan ve oluşturulmayan
gruplarda çatlak oluşumu açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür (p > .05).
Kök dentinin de görülen çatlak insidansı PG/PTN grubu için % 28,9 ve PTN grubu için %17,8 olarak tespit
edilmiştir.
Sonuç: Bu çalışmanın sınırları ve koşulları altında, ProTaper Next döner eğe sistemi öncesinde ProGlider
sistemi ile rehber yol oluşturmanın kök dentininde oluşan çatlakları anlamlı olarak azaltmadığı sonucuna
varılabilir.
47
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Evaluation of glide path preparation on the dentinal crack formation of ProTaper Next system
Sevinç Aktemur Türker (1), Emel Uzunoğlu (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Bulent Ecevit University, Zonguldak
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Hacettepe University, Ankara
Aim: The aim of this study was to evaluate dentinal crack formation incidence in root canal dentin after
root canal preparation with ProTaper Next system (PTN) with and without a glide path.
Methodology: Forty-five mandibular first molars with curvatures of 25°-35° were selected. Fifteen teeth
were left unprepared and served as a control. The experimental groups consist of mesiobuccal and
mesiolingual root canals of remaining 30 teeth which were divided into 2 groups (n=15). In group
PG/PTN: glide path was created with ProGlider (PG) and then canals were shaped with PTN system up to
size X2, in group PTN: glide path was not performed and canals were shaped with PTN system up to size
X2 only. After root canal preparation, all of the roots were sectioned perpendicular to the long axis at 1,
2, 3, 4, 6, and 8 mm from the apex. The sections were observed under a stereomicroscope and the
absence/presence of cracks was recorded. Data were analysed with a chi-square tests with Yates
correction.
Results: The control group had no cracks, and the difference between the control group and the
experimental groups was statistically significant (p < .05). There was no significant difference in crack
formation between groups with and without a glide path created with ProGlider (p > .05). The incidence
of cracks observed in root dentin was 28,9% and 17,8% of the roots in PG/PTN and PTN groups,
respectively.
Conclusions: Under the study conditions and within the limitations of this study, it can be concluded
that creation a glide path with ProGlider before ProTaper Next rotary system did not significantly reduce
the dentinal crack formations in root dentin.
PB11
Klorheksidin ve QMix ile irrige edildikten sonra Kök kanallarında oluşan Turuncu-kahverengi çökeltinin
değerlendirilmesi ve klorheksidin/NaOCl ve QMix/NaOCl karışımları ile üretilen çökeltilerin
spektroskopik analizi
Hakan Arslan (1), Ahmet Demirhan Uygun (1), Ali Keskin (2), Ertuğrul Karataş (1), Fatih Seçkin (1), Alper
Yıldırım (2)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
(2) Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü, Erzurum
Amaç: (i) Klorheksidin ve QmixTM’nin kök kanallarındaki turuncu-kahverengi çökelti oluşumu açısından
karşılaştırılması ve (ii) para-kloranilin üretilip üretilmediğini belirlemek için klorheksidin ile QmixTM’nin
NaOCl ile karışımından üretilen çökeltinin analizi.
Gereç ve Yöntem: 57 tek köklü anterior diş Protaper Universal döner alet enstrümanları kullanılarak F4’e
kadar hazırlandı. 2 ml % 2.5’luk NaOCl her iki enstrüman arası değişimde kullanıldı. Numuneler 3 gruba
ayrıldı (n=19) ve şu şekilde irrige edildi: 1. Grup, 5 ml’lik distile su (kontrol grubu) ile 60 sn; 2. Grup, 5 ml
%2’lik klorheksidin ile 60 sn; ve 3. Grup, 5 ml’lik QMix ile 60 sn. Kökler boylamasına ayrıldı, ve
yarımlardan biri stereomikroskop kullanılarak fotoğraflandı. Turuncu-kahverengi çökelti miktarı 4
dereceli puanlama sistemi ile değerlendirildi. Veriler Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney U testleri
kullanılarak analiz edildi. (P=0,05) Para-kloranilin içeren çökelri olup olmadığını değerlendirmek için 5 ml
%2’lik klorheksidin ve 5 ml QMix iki ayrı şişede 5ml %2,5’luk NaOCl ile karıştırıldı. Santrifüj işleminden
sonra çökeltiler 1H NMR spektrası kullanılarak elde edildi. Veriler Kruskal Wallis ve Mann-Whitney tes
tlerine %95 güven düzeyinde tabi tutularak analiz edildi (P=0,05).
48
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Bulgular: Klorheksidin kök kanallarında turuncu-kahverengi çökelti oluşumu açısından anlamlı derecede
QMixTM’den daha yüksek skorlara sahipti (P<0.001). 1H-NMR spektrumuna göre para-kloranilin
klorheksidin ve NaOCl’ün karışımında mevcuttu. Bununla birlikte, QMixTM ile NaOCl karışımı parakloranilin oluşumu ile sonuçlanmamıştır.
Sonuç: QMixTM NaOCl ile ilişkilendirildiğinde para-kloranilin oluşturmamıştır.
Evaluation of orange-brown precipitate formed in root canals after irrigation with chlorhexidine and
QMix and spectroscopic analysis of precipitates produced by a mixture of chlorhexidine/NaOCl and
QMix/NaOCl
Hakan Arslan (1), Ahmet Demirhan Uygun (1), Ali Keskin (2), Ertuğrul Karataş (1), Fatih Seçkin (1), Alper
Yıldırım (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Chemistry, Faculty of Science, Ataturk University, Erzurum
Aim: (i) To compare chlorhexidine and QMixTM interms of orange-brown precipitate generation in root
canals and (ii) to analyse the precipitate produced by mixing chlorhexidine and QMixTM with NaOCl to
determine whether para-chloroaniline was produced.
Methodology: The root canals of 57 single-rooted anterior teeth were prepared using ProTaper
Universal rotary instruments up to size F4. Two millilitres of 2.5% NaOCl was used between each
instrument change. The specimens were then divided randomly into three groups (n = 19) and irrigated
as follows: group 1, 5 mL of distilled water (control group) for 60 s; group 2, 5 mL of 2% chlorhexidine for
60 s; and group 3, 5 mL of QMix for 60 s. The roots were split longitudinally, and one of the halves was
photographed using a stereomicroscope. The amount of orange-brown precipitate was evaluated using
a four-grade scoring system. The data were analysed statistically using the Kruskal–Wallis and Mann–
Whitney U-tests (P = 0.05). To evaluate whether the precipitates included para-chloroaniline, 5 mL of 2%
chlorhexidine and 5 mL QMix were separately mixed with 5 mL of 2.5% NaOCl in two flasks. After
centrifugation, precipitates were obtained and analysed using 1H NMR spectra. The data were subjected
to statistical analysis using the Kruskal–Wallis and Mann–Whitney tests at a 95% confidence level (P =
0.05).
Results: Chlorhexidine had significantly higher scores than QMixTM in terms of orange-brown
precipitate formed in the root canals (P < 0.001). According to the 1H NMR spectra, para-chloroaniline
was present in the mixture of chlorhexidine and NaOCl. However, the mixture of QMixTM and NaOCl did
not result in para-chloroaniline formation.
Conclusions: QMixTM does not form para-chloroaniline when associated with NaOCl.
PB12
Türkiye nüfusundaki bireylerin tüm diş gruplarında C-şekilli kanal görülme sıklığının ve tiplerinin konik
ışınlı bilgisayarlı tomografi kullanılarak belirlenmesi
Mevlüt Sinan Ocak, Fuat Ahmetoğlu
İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Malatya
Amaç: Bu çalışmanın amacı, konik ışınlı bilgisayarlı tomografi kullanarak Türkiye nüfusunda tüm dişlerde
C-şekilli kanal görülme sıklığını ve yapılarını yaş ve cinsiyet faktörlerini de göz önünde bulundurarak
belirlemektir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma retrospektif bir araştırma olup, Kasım 2011 – Nisan 2014 tarihleri arasında
İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (Malatya, Türkiye) Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim
Dalı’na farklı nedenlerle başvuran 550 hastanın ortodontik planlama, dental implant öncesi
değerlendirme, gömülü dişler için teşhis ve planlama gibi çeşitli sebeplerle alınmış konik ışınlı bilgisayarlı
49
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
tomografi (KIBT) görüntüleri kullanıldı. KIBT görüntüleri üzerinde tespit edilen C-şekilli kanal yapıları
dişlerin sagittal, koronal ve aksiyal tomografik kesitsel görüntülerinde tarandı ve kanal ağızından
başlayarak apikale kadar beş ayrı noktada değerlendirildi.
Bulgular: Değerlendirilen 458 hasta içerisinde C-şekilli kanal yapısının görülme sıklığında yaş ve cinsiyet
açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı gözlemlendi. Çalışmada, incelenen tüm dişler
içerisinde C-şekilli kanal yapısı en çok sırasıyla alt çene ikinci büyük azı dişlerinde (% 56.1), üst çene ikinci
büyük azı dişlerinde (% 17.8), üst ve alt çene üçüncü büyük azı dişlerinde (% 7.5), alt çene ikinci küçük azı
dişlerinde (% 3.7), alt çene birinci küçük azı dişlerinde (% 2.8), alt çene yan kesici dişlerde (% 2.8) ve alt
çene birinci büyük azı dişlerinde (% 1.9) C-şekilli kanal yapısı görüldüğü tespit edildi (n = 107). Her diş
grubunda C-şekilli kanal yapısının görülme sıklığı ise alt çene ikinci büyük azı dişlerinde % 8.4, üst çene
ikinci büyük azı dişlerinde % 2.6, üst çene ve alt çene üçüncü büyük azı dişlerinde % 3.0, alt çene ikinci
küçük azı dişlerinde % 0.5, alt çene birinci küçük azı dişlerinde % 0.4, alt çene birinci büyük azı dişlerinde
% 0.4 ve alt çene yan kesici dişlerinde % 0.3 olarak belirlendi. Sonuç: Türkiye nüfusunda C-şekilli kanal
yapısının literatürde belirtildiği gibi en çok alt çene ikinci büyük azı dişlerinde görüldüğü ve hiçbir
araştırmada belirtilmeyen alt çene yan kesici dişlerde C-şekilli kanal yapısının görüldüğü tespit edildi. Cşekilli kanal yapısı bulunan dişlerde sıklıkla kanal ağızı
seviyesinde tek kanal, kökün orta bölgesinde birden fazla kanal ve apikal bölgede ise tek kanal
bulunduğu görüldü ve ilave kanal tiplerinin varlığı tespit edildi.
The determination of incidence and types of C-shaped canals in all teeth in the Turkish population
using cone beam computed tomography
Mevlüt Sinan Ocak, Fuat Ahmetoğlu
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
Aim: The purpose of this study is to determine, for all teeth, the prevalence of C-shaped canal in Turkish
population through conical beam computed tomography and its structure by taking the factors of age
and gender into consideration.
Methodology: This study is a retrospective survey, and we have used cone beam computed tomography
(CBCT) images which were taken from 550 patients who admitted to the Department of Oral and
Maxillofacial Radiology at Inonu University in Malatya, Turkey for various reasons such as orthodontics
planning, assessment before dental implant, diagnosis and planning for impacted teeth between
November 2011 and April 2014. C-shaped canal configurations detected on the CBCT images have been
scanned on the teeth’s sagittal, coronal and axial cross-sectional tomographic images, and have been
assessed in five different points from root canal orifice to apical.
Results: Among the assessed 458 patients, it has been observed that there is no significant difference in
terms of age and gender in the prevalence of C-shaped canal configuration. In the study, among all the
teeth examined, C-shaped canal configuration has been detected in the mandibular second molar teeth
most (% 56.1), maxillary second molar teeth (% 17,8), in the mandibular and maxillary third molar teeth
(% 7.5), in the mandibular second premolar teeth (% 3.7), in the mandibular first premolar teeth (% 2.8),
in the mandibular lateral incisor teeth (% 2.8), and mandibular first molar teeth (% 1.9), respectively
(n=107) As for the prevalence of C-shaped canal configuration in each teeth group, it has been detected
as follows: in the mandibular second molar teeth at the rate of % 8.4, in the maxillary second molar
teeth at the rate of % 2.6, in the maxillary and mandibular third molar teeth at the rate of % 3.0, in the
mandibular second premolar teeth at the rate of % 0.5, in the mandibular first premolar teeth at the
rate of % 0.4, in the mandibular first molar teeth % 0.4, and in the mandibular lateral incisor teeth at the
rate of % 0.3.
Conclusions: In Turkish population, C-shaped canal configuration has been detected to be encountered
mostly in the mandibular second molar teeth as reported in literature and in the
50
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
mandibular lateral incisor teeth, which has not been reported in any surveys before. In teeth with Cshaped canal configuration, it has been observed that there is frequently one canal in the level of root
canal orifice, more than one canal in the middle area of the root, and one canal in the apical area, and at
the same time, it has also been detected that additional canal types exist.
PB13
Farklı apikal açıklığa sahip dişlerde internal matrix ile birlikte kullanılan MTA’nın apikal sızıntısının
değerlendirilmesi
Emre Bayram (1), Hüda Melike Bayram (1), Necla Demir (2), Elif Sümeyye Tobi (2)
(1) Gaziosmanpaşa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Tokat
(2) Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Konya
Amaç: Bu çalışmanın amacı, farklı apikal çaplara sahip (1mm ve 1.4mm) immature dişlere ortograt ve
retrograt yollarla, farklı uygulama teknikleri ile yerleştirdiğimiz MTA’nın apikal sızıntılarının bilgisayarlı
sıvı filtrasyon tekniği ile belirlenmesidir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada kullanmak için toplamda 90 adet üst çene keser insan dişi kullanıldı.
Çalışmamızda, açık apekse sahip immatür dişleri simüle etmek amacıyla apikal foramen, çapı 1mm ve 1.4
mm genişliğinde olacak şekilde prepare edildi. Üretici firmanın talimatları doğrultusunda karıştırılan MTA
dört farklı yolla (retrograt yolla, ortograt yolla, 2 aşamalı ortograt yolla ve internal matrix destekli
ortograt yolla) farklı apikal foramen çapa sahip kök kanallarının içerisine yerleştirildi. Dişler bilgisayarlı
sıvı filtrasyon cihazında mikrosızıntı testi için hazırlandı. Sızıntı çalışmasındaki her bir örnekteki sıvı
hareketi ölçümleri 15 saniye aralıklarla 8 kez tekrarlandı ve bu ölçümlerin ortalama değerleri kaydedildi [
µl / (dk * cmH2O * cm2) ]. Sızıntı deneylerinden elde edilen verilerin istatistiksel analizinde SPSS 20
programı kullanıldı. Elde edilen veriler tek yönlü ANOVA ve post-hoc Tukey testle ri kullanılarak analiz
edildi.
Bulgular: MTA’nın ortograt veya retrograt yerleştirilmesinin sızıntıya olumsuz bir etkisi gözlenmemiştir.
Ancak MTA’nın internal matrix ile birlikte kullanıldığı gruplarda ve MTA’nın iki aşamalı yerleştirildiği
gruplarda sızıntı miktarı MTA’nın tek seferde yerleştirildiği gruplardan daha azdır.
Sonuç: Çalışmamızda uyguladığımız ortograt prosedürde daha az apikal sızıntı belirlenmiştir. Klinik olarak
bu metodun tercih edildiği durumlarda, cerrahi uygulama sayıları azaltılabilir ve daha az invaziv
uygulamalarla tedaviler yapılabilir.
Evaluation of apical leakage MTA different apical aperture teeth used with internal matrix
Emre Bayram (1), Hüda Melike Bayram (1), Necla Demir (2), Elif Sümeyye Tobi (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gaziosmanpasa University, Tokat
(2) Department of Proshtetic Dentistry, Faculty of Dentistry, Selcuk University, Konya
Aim: To determine the effect of apical foramen diameter, and different application methods on the
sealing ability of mta using computerized fluid filtration device.
Methodology: 90 extracted human teeth were used for this study. In our study, apical foramen were
prepared diameter of 1- 1.4 mm in width for to simulate the open apex with an immature teeth. MTA
was mixed according to manufacturer's recommendations, and was placed into the root canals which
have a different apical foramen diameter. by four different ways
(retrograde way, two-phased ortograde way, and ortograde with or without internal matrix way). The
teeth were prepared for the microleakage test with computerise fluid-filtration method. Measurements
of fluid movement were made at intervals of 15-seconds and repeated 8 times and means of these
measurements were recorded [ µl / (min * cmH2O * cm2) ].SPSS 20 software was used for statistical
51
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
analysis of apical leakage of data. The data was analysed with one-way ANOVA and post-hoc Tukey
tests.
Results: Ortograde or retrograde placement of the MTA didn’t have a negative impact on leakage.
However, the amount of leakage in groups the internal matrix used together with MTA and two stages
arranged MTA are less than the group placed one step MTA.
Conclusions: In our study, less apical leakage was determined in performed ortograde procedure. When
this method is prefered clinically, the cases can be treated by less invasive application and reducing the
number of surgery.
PB14
Kalsiyum hidroksitin kök kanallarından uzaklaştırılmasında Er,Cr:YSGG lazerin Self Adjusting File,
Endovac ve konvansiyonel irrigasyon yöntemleriyle karşılaştırılması: CBCT ile hacimsel analiz
Davut Çelik (1), K. Tolga Ceyhanlı (1), Saadettin Kayıpmaz (2), Ömer S. Sezgin (2), Tamer Taşdemir (1)
(1) Karadeniz Teknik Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Trabzon
(2) Karadeniz Teknik Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Radyolojisi A. Dalı, Trabzon
Amaç: Bu çalışmanın amacı kalsiyum hidroksitin (Ca(OH)2) kök kanalından uzaklaştırılmasında Erbium:
Chromium, Yttrium, Scandium, Gallium ve Garnet (Er,Cr:YSGG) lazer ile aktive irrigasyon (LAI) yöntemini
EndoVAC, Self Adjusting File (SAF) ve konvansiyonel şırınga ile irrigasyon (CSI) yöntemleriyle
karşılaştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Yeni çekilmiş 60 adet tek köklü, çürüksüz, apeks oluşumu tamamlanmış tek kanallı
dişlerin apikal preperasyonu ProTaper Universal döner eğe sistemi kullanılarak F5 ile bitirildi. Lentulo
yardımıyla Ca(OH)2 - gliserin karışımı bu dişlerin kök kanalları içine yerleştirildi ve CBCT ile ilk tarama
yapıldı. Bir hafta sonra her bir grupta 15 örnek olacak şekilde Ca(OH)2 - gliserin karışımı CSI, EndoVAC,
SAF veya Er,Cr:YSGG LAI kullanılarak kök kanallarından uzaklaştırıldı. Dişler tekrar CBCT ile tarandı ve
geriye kalan Ca(OH)2’in hacmi ölçülerek uzaklaştırılan miktarın yüzdesi hesaplandı. İstatistiksel
değerlendirmede Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney U testleri kullanıldı.
Bulgular: Bütün deney dişlerinde artık Ca(OH)2 tespit edildi. SAF, EndoVac, Er,Cr:YSGG LAI ve CSI grupları
için uzaklaştırılan Ca(OH)2 miktarı sırasıyla %98.95, %85.07, % 83.55 ve %83.07’dir. SAF, diğer
yöntemlerden istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla Ca(OH)2 uzaklaştırdı (P < .001). CSI,
EndoVAC, SAF ve Er,Cr:YSGG LAI grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (P > .05).
Sonuç: SAF’ın NaOCl ve EDTA ile kombine olarak kullanılması, kök kanallarından Ca(OH)2 patını
uzaklaştırmada daha etkili bulunmuştur.
Comparison of calcium hydroxide removal using Er,Cr:YSGG laser irradiation versus Self Adjusting File
System, EndoVac, and conventional syringe Irrigation with NaOCl and EDTA: Volumetric analysis using
CBCT
Davut Çelik (1), K. Tolga Ceyhanlı (1), Saadettin Kayıpmaz (2), Ömer S. Sezgin (2), Tamer Taşdemir (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon
(2) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon
Aim: The purpose of this study was to evaluate the efficacy of conventional syringe irrigation (CSI),
EndoVAC, Self Adjusting File (SAF), and Erbium: Chromium, Yttrium, Scandium, Gallium and Garnet
(Er,Cr:YSGG) Laser Activated Irrigation (LAI) on calcium hydroxide (Ca(OH)2) removal and to measure the
volume and percentage of Ca(OH)2 remaining in the root canal system using cone beam computed
tomography.
52
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Methodology: Sixty freshly extracted mandibular premolar with single root canal were prepared with
rotary instruments. Mixture of Ca(OH)2 powder and gliserin was placed into root canals by using a
lentulo spiral and teeth were scanned using CBCT to determine the dressing volume. The specimens
were randomly assigned to four groups. After 7 days, in each group, 15 teeth were assigned to each
removing protocol, CSI, EndoVAC, SAF, or Er,Cr:YSGG LAI. The teeth were again scanned u sing CBCT to
calculate volume and percentage of Ca(OH)2 removed. The data were statistically analyzed using
Kruskal-Wallis (P < .05) and intergroup comparisons were done using Mann-Whitney U test (P < .001)
assuming unequal variance.
Results: Remnants of Ca(OH)2 were found in all groups. The mean percentage of the removed Ca(OH)2
was 98.95% for the SAF, 85.07% for the EndoVac, 83.55% for the LAI and 83.07% for the CSI. SAF showed
better removal efficiency than the other groups (P < .001). There was no significant difference between
EndoVac, Er,Cr:YSGG LAI and CSI groups (P > .05).
Conclusions: Within the limitations of this ex vivo study, the use of the SAF system, with the
combination of NaOCl and EDTA, enhanced Ca(OH)2 removal from root canals.
PB15
Ultrasonikle aktive edilerek yerleştirilen rezin simanın kök dentinine bağlanma dayanımının
değerlendirilmesi
Cenk Burak Yılmaz (1), Hakan Arslan (2), Hicran Ates Gündüz (2), Ahmet Demirhan Uygun (2), Ertugrul
Karatas (2), Özlem Özbayram (1)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu çalışmanın amacı ultrasonik aktivasyonla ya da ultrasonik aktivasyonsuz yerleştirilen rezin
simanın bağlanma dayanımını karşılaştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Benzer boyutlarda 30 adet üst santral kesici diş seçildi ve kök boyları 15 mm olacak
şekilde kuronları kesildi. Kök kanalları ProTaper döner aletler kullanılarak F4’e kadar şekillendirildi. Kök
kanallarının soğuk lateral kondensasyon tekniği ile doldurulmasından sonra post boşluğu preparasyonu
için kök kanal dolgusu, ısıtılmış alet kullanılarak çıkarıldı. Sonrasında 10 mm derinlikte post boşluğu
sırasıyla Gates-Glidden frezleri (3-5 numara) ve 1.5 mm çapında post frezi kullanılarak hazırlandı. Rezin
simanın yerleştirilme tekniğine göre örnekler rastgele iki gruba ayrıldı: 1) ultrasonikle aktive edilmeden
yerleştirilen ve 2) ultrasonikle aktive edilerek yerleştirilen. Tüm gruplarda self adesive dual cure rezin
siman kullanıldı. Ultrasonik aktivasyon grubunda ultrasonik uç (15 numara, 0.02 taper) post boşluğu
içerisine yerleştirildi ve rezin siman 10 saniye aktive edildi. Postlar yerleştirildikten sonra örnekler 24
saat boyunca 37 °C’de % 100 nemde muhafaza edildi. Örneklerden 1 mm’lik kesitler alınarak bağlanma
dayanımı testi 0.5 mm hızda Universal test makinesi (Instron) ile yapıldı. Veriler tek yönlü varyans analizi
ve ki kare testleri kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi (P = 0.05)
Bulgular: Kök dentinine bağlanma dayanımı açısından ultrasonikle aktive edilen rezin siman ultrasonikle
aktive edilmeyen rezin simandan daha yüksek değerlere sahipti (P = 0.001). Kopma tipi açısından gruplar
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmedi (P > 0.05).
Sonuç: Bu çalışmanın sınırları içerisinde, ultrasonikle aktive edilen rezin siman ultrasonikle aktive
edilmeyen rezin simana göre kök dentinine daha yüksek bağlanma dayanımı gösterdiği bulunmuştur.
Evaluation of bond strength of ultrasonically activated resin cement placement to root dentine
Cenk Burak Yılmaz (1), Hakan Arslan (2), Hicran Ates Gündüz (2), Ahmet Demirhan Uygun (2), Ertugrul
Karatas (2), Özlem Özbayram (1)
(1) Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
53
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: The aim of this study was to compare the bond strength of the resin cement placed with ultrasonic
activation or not.
Methodology: Thirty maxillary central incisors with similar size were selected and their crown were
separated to obtain a standardized root length of 15 mm. Root canals were prepared using ProTaper
rotary instruments up to an F4. After root canals were filled using cold lateral compaction, root canal
filling material was removed using a heated instrument for post space preparation. 10-mm-deep post
space was then prepared using Gates-Glidden bur (3-5 numbers) and 1.5 mm diameter post bur,
respectively. The specimens were divided into two groups according to the resin cement placement; 1)
non-activated resin cement placement and 2) ultrasonically activated resin cement placement. In all
groups, self-adhesive dual curing resin cement was used. In
ultrasonic activation group, an ultrasonic tip (size 15, 0.02 taper) was placed into the post space and
resin cement was activated for 10 s. The bond strength test was performed using Universal test machine
(Instron) at 0.5 mm speed. Data were analy zed statistically using one-way analysis of variance and chisquare test (P = 0.05).
Results: Ultrasonically activated resin cement resulted in higher push-out bond strength values to root
dentin than those of non-activated resin cement (P = .001). There were no statistically significant
differences between the groups in terms of failure type (P > .05).
Conclusions: Within the limitation of the present study, ultrasonically activated resin cement resulted in
higher push-out bond strength values to root dentin than those of non-activated resin cement.
PB16
Farklı güta-perka çözücülerin Mini Root ZX elektronik apeks bulucuların doğruluğu üzerindeki etkisi
Elif Kol (1), İbrahim Ersoy (2), Ahmet Demirhan Uygun (1), Damla Kırıcı (1), Mehmet Sinan Evcil (3)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
(2) Şifa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
(3) İzmir Eğitim Diş Hastanesi, Endodonti Kliniği, İzmir
Amaç: Ökaliptol, portakal ve limon yağı gibi organik güta-perka çözücülerin Mini Root ZX elektronik
apeks bulucuların (EAL ) doğruluğu üzerindeki etkisini değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma için kırk adet çekilmiş insan mandibular premolar dişi kullanıldı. Kronlar
kaldırıldıktan sonra, 10 numara K-file kanal içine, apikal forame apikal foramenin gözlendiği yere kadar
yerleştirildi ve gerçek çalışma boyu (AWL) bu ölçümden 0,5 mm kısaltılarak hesaplandı. Bütün örnekler
ProTaper F4 kullanılarak genişletildi ve AH Plus ve güta-perka yardımıyla dolduruldu. Bu çalışmada Mini
Root ZX EAL kullanıldı. Örnekler dört gruba ayrıldı (n=10) ; ölçümler sırasıyla Grup1 ' de, solvent
kullanılmadan; Grup 2' de, ökaliptol, Grup 3'de, portakal yağı; Grup 4'de limon yağı kullanılarak yapıldı.
Bütün örnekler Mini Root ZX ile ölçüldü. Ölçümlerin doğruluğu ki-kare testi kullanılarak değerlendirildi.
Bulgular: Grup 1 ve diğer gruplar arasında 0,5 mm hata payında anlamlı farklılık vardı. Grup2, 3 ve 4
arasında anlamlı bir farklılık yoktu. Organik solventle beraber EAL 'nin doğruluk oranı, solvent
kullanılmayana göre anlamlı derecede düşüktü. (p<0.05).
Sonuç: Kök dolumları kaldırılırken solvent kullanımı gerekebilir. Bu gibi durumlarda, EAL daha düşük
doğruluk gösterebilir, bu yüzden operatörler, EAL kullanarak çalışma boyu belirleyeceği zaman dikkatli
olmak için ekstra çaba harcamalıdırlar.
The effects of different organic gutta-percha solvents on the accuracy of the Mini Root ZX electronic
apex locator
Elif Kol (1), İbrahim Ersoy (2), Ahmet Demirhan Uygun (1), Damla Kırıcı (1), Mehmet Sinan Evcil (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir
54
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
(3) Izmir Educational Dentistry Hospital, Izmir
Aim: To evaluate the effects of organic gutta-percha solvents, such as eucalyptol oil, orange oil and
lemon oil, on the accuracy of Mini Root ZX electronic apex locator (EAL).
Methodology: Forty extracted human mandibular premolar teeth were used for this study. After the
crowns were removed, size 10 K-file was placed in the canal until it was visualized at the apical foramen
and the actual working length (AWL) was determined by subtracting 0.5 mm from this measurement. All
samples were prepared by using ProTaper F4 and filled with AH Plus and gutta-percha. Mini Root ZX EAL
was used in this study. Samples were divided into four Groups (n:10) as follows: In Group1,
measurements were made without any solvent; n Group2, by using eucalyptol; in Group3,by using
orange oil; in Group4 by using lemon oil. All samples were measured with Mini Root ZX. The accuracy of
measurements was assessed by using chi-square test.
Results: There were significant differences between Group 1 and other groups at a 0.5 mm margin of
error. There were no significant differences among Group 2, 3 and 4. The accuracy rates of the EAL with
organic solvents were significantly lower than with no solvent (p < 0.05).
Conclusions: Removing root fillings may necessitate use of a solvent. In these cases, EAL may display a
lower accuracy, thus operators must spend extra effort for caution when measuring the working length
using EAL.
PB17
Maksiller molar dişlerde gömme kuvvetinin büyüklüğünün pulpa kan akımı üzerine etkisi
Fidan Alakus Sabuncuoglu, Seyda Ersahan, Ergül Ertürk
Mareşal Çakmak Asker Hastanesi Diş Servisi, Erzurum
Amaç: Bu çalışmanın amacı, farklı intrüzyon kuvvetleri uygulayarak, ortodontik intrüzyonun başlangıç ve
6 aylık periyod boyunca maksiller molar dişlerin pulpa kan akım değişimlerini karşılaştırmak ve
değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: 20 hasta, uygulanacak intrüzyon miktarına göre, rastgele 2 gruba bölündü. (n=10)
Simetrik molar dişlerde hiçbir kuvvet uygulanmamasına karşın, mini implant kullanılan aşırı sürmüş
molar dişlere, 125 g (“Hafif”) ve 250 g (“Ağır”) intrüzyon kuvvet uygulandı. Başlangıç (T0) ve intrüzyon
boyunca 24.saat (T1), 3.gün (T2), 7.gün (T3), 3.hafta (T4), 4.hafta (T5), 3.ay (T6) ve 6.ay(T7)'da PBF
ölçmek için, LDF kullanıldı. Veriler Mann-Whitney U ve Wilcoxon signed rank testleri ile analiz edildi ve
istatistiksel anlamlılık seviyesi p< 0.05 olarak düşünüldü.
Bulgular: PBF, T2'de anlamlı azaldı ve T4'e kadar devam etti, bundan sonra T6'ya kadar kademeli olarak
iyileşme gösterdi ve bu aşamada intrüzyon öncesi ölçülen değere yakın noktaya geri döndü.
Uygulanan kuvvet miktarları ile ilgili olarak, veriler analiz edildiği zaman, her iki gruptada sadece T2 ve
T3'de anlamlı farklılık gözlendi.
Sonuç: Bu çalışmada, kısa dönemde pulpa dokusunda hafif gerileyen değişimler olmasına rağmen, 125ve
250g kuvvet ile molar dişlerde radikal intrüzyon boyunca bile, PBF değerleri,3. ayın içinde başlangıç
seviyesine dönme eğiliminde olduğu ve PBF değişimleri geri dönüşümlü olduğu gözlenmiştir.
The effects of magnitude of intrusive force on pulpal blood flow in maxillary molars
Fidan Alakus Sabuncuoglu, Seyda Ersahan, Ergül Ertürk
Maresal Cakmak Military Hospital, Dental Clinic, Erzurum
Aim: This study aimed to evaluate and compare blood-flow changes in pulp tissue of human maxillary
molars over a 6-month period following the initiation of orthodontic intrusion using different
magnitudes of force.
55
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Methodology: 20 patients were randomly divided into two groups (n=10) according to the amount of
intrusive force applied. An intrusive force of either 125 g (“Light”) or 250 g (“Heavy”) was applied to
overerupted maxillary first molars using mini-implants, whereas no force was applied to the contralateral molars. Laser Doppler Flowmetry (LDF) was used to measure pulpal blood flow (PBF) at baseline
(T0) and during intrusion at 24 hours (T1), 3 days (T2), 7 days (T3), 3 weeks (T4), 4 weeks (T5), 3 months
(T6) and 6 months (T7). Data was analyzed using Mann-Whitney U and Wilcoxon signed rank tests, with
a level of p<0.05 considered statistically significant.
Results: PBF decreased significantly at T2 and continued to remain suppressed until T4, after which a gra
dual trend of recovery was observed until T6, at which point levels had returned to near those measured
prior to intrusion. When data was analyzed with regard to the amount of applied force, significant
differences were observed between the two groups only at T2 and T3.
Conclusions: The study findings demonstrated that despite slight regressive changes in pulpal tissue
over the short-term, PBF values tend to return to their initial levels within 3 months, indicating that
changes observed in PBF are reversible, even during radical intrusion of molars with 125 and 250 g of
forces.
PB18
Ortodontik intrüzyon boyunca maksiller molar pulpa kan akımında değişiklikler
Şeyda Ersahan, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu, Ergül Ertürk
Mareşal Çakmak Asker Hastanesi Diş Servisi, Erzurum
Amaç: Bu prospektif çalışmanın amacı, lazer Doppler flowmetre (LDF) tarafından kaydedilen insanlarda
pulpa kan akımı (PBF) üzerine maksiller birinci molar intrüzyon etkilerini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: 16 katılımcının maksiller 1.molarları iki gruba bölündü. Çalışma grubunda, 6 ay
boyunca, 10 katılımcının 20 dişine, mini implant ile 100g intrüzyon kuvveti uygulandı. 6 katılımcısı olan
kontrol grubuna (12 diş) ortodontik tedavi uygulanmadı. LDF ölçümleri, başlangıç ve intrüzyon boyunca
3. gün, 3. hafta, 3.ay ve 6.aylarda kaydedildi. Veriler Mann-Whitney U ve Wilcoxon signed rank testleri
ile analiz edildi ve istatistiksel anlamlılık seviyesi p< 0.05 olarak düşünüldü.
Bulgular: Çalışma süresi boyunca kontrol grubunda, PBF perfüsyonda (PU) önemli bir değişiklik
gözlenmemiştir. Fakat çalışma grubunda PBF, T0 (8.7 ± 0.9 PU) ile T1 (6.1 ± 0.6 PU, p < 0.001) ve T2 (6.0 ±
0.6 PU, p < 0.001) karşılaştırıldığı zaman anlamlı yüksektir. PBF'da, T1 ve T2 (p = 0.073) ya da T3 ve T4 (p
= 0.262) anlamlı değişiklik yoktur. Ayrıca, PBF değeri her iki grupta da (çalışma grup: p = 0.687; kontrol
grup: p = 0.525) çalışmanın sonunda (T4), çalışmanın başlangıç değerlerine benzerdir.
Sonuç: Mini implant ile 100g kuvvetin devamlı molar intrüzyon boyunca uygulanması pulpa dokusunda
kısa dönemde önemli değişiklikler yapmasına rağmen, PBF değerlerinin, LDF ölçümlerinin gösterdiği
üzere, gözlem periyodu sonunda, başlangıç değerlerine dönme eğilimindedir. Bu sonuçlar ile özellikle 6
ay molar inrüzyonu boyunca, molar vasküleritede ki değişiklikleri vurgulamıştır.
Changes in maxillary molar pulp blood flow during orthodontic intrusion
Şeyda Ersahan, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu, Ergül Ertürk
Maresal Cakmak Military Hospital, Dental Clinic, Erzurum
Aim: The aim of this prospective study was to evaluate the effects of maxillary first molar intrusion on
pulpal blood flow (PBF) in humans as recorded by laser Doppler flowmetry (LDF).
Methodology: Maxillary first molars of 16 participants were divided into two groups. In the study group,
20 teeth in 10 participants were subjected to an intrusive force of 100 g delivered from mini-implants
for 6 months. A control group of 6 subjects (12 teeth) received no orthodontic treatment. LDF
measurements were recorded at baseline and at 3 days, 3 weeks, 3 months and 6 months during
56
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
intrusion. Data was analysed using the Wilcoxon Signed Rank and Mann-Whitney U tests, with a level of
p < 0.05 considered statistically significant.
Results: No significant changes in PBF perfusion units (PU) were observed in the control group over the
course of the study. However, PBF in the study group was significantly higher at T0 (8.7 ± 0.9 PU) when
compared with T1 (6.1 ± 0.6 PU, p < 0.001) and T2 (6.0 ± 0.6 PU, p < 0.001). PBF did not vary significantly
between T1 and T2 (p = 0.073) or between T3 and T4 (p = 0.262). Moreover, PBF at the end of the study
(T4) was similar to baseline PBF values for both groups (study group: p = 0.687; control group: p =
0.525).
Conclusions: Despite significant short-term regressive changes in pulpal tissue during continuous molar
intrusion with mini-implants and an applied force of 100 g, blood vessel function was maintained
throughout intrusion, as indicated by LDF measurements of PBF, which tended to return to baseline
values by the end of the observation period. These results highlight the changes that can occur in molar
vascularity, especially during six months of intrusion.
PB19
Ortodontik intrüzyon boyunca maksiller pulpa kan akımındaki değişim
Fidan Alakus Sabuncuoglu, Seyda Ersahan, Ergül Ertürk
Mareşal Çakmak Asker Hastanesi Diş Servisi, Erzurum
Amaç: Bu çalışmada cerrahi sonrası 12 ay boyunca Lefort I (LF-I)osteotomisinin, maksiller dişlerin pulpa
kan akım(PBF) üzerine etkisi araştırıldı.
Gereç ve Yöntem: LF-I osteotomisi uygulanan(çalışma grubu) 14 hastanın, mandibuler osteotomi
uygulanan 7 hastanın(cerrahi kontrol grup), cerrahi uygulanmayan 7 kontrol hastanın maksiller keserler,
kanin ve 1.premolar dişlerin PBF'ını ölçmek için laser Doppler flowmetre kullanıldı. PBF
cerrahi dışı kontrol bireylerde de benzer aralıklarda olacak şekilde, başlangıç(cerrahi öncesi) ve 1. hafta
ve 1,3,6 ,12.aylarda ölçüldü. Veriler, Kruskal-Wallis ve post hoc Mann-Whitney testleri kullanılarak
değerlendirildi.Her bir diş tipi için PBF 'un zaman içindeki değişimleri Wilcoxon signed-rank testi
kullanılarak değerlendirildi.Anlamlılık seviyesi P < 0.05 kabul edildi.
Bulgular: Çalışmanın bulguları, PBF başlangıç değerlerinin, gruplar arasında anlamlı farklılık olmadığını
göstermektedir. Kontrol grubunun maksiller PBF'da, zaman içinde değişiklik yoktur, fakat çalışma
grubunda cerrahi sonrası hemen ardından, bütün diş tiplerinde PBF 'ın başlangıç değerinden düşük
olduğu gözlendi.12 aylık iyileşme süreci boyunca, operasyon öncesi seviyeye kademeli yaklaşıldığı
gözlemlendi.
Sonuç: Başlangıç seviyeleri ile karşılaştırıldığında LF-I osteotomiden 1 hafta, 1ay sonra maksiller
1.premolar ve kanin pulpa perfüzyonlarında dramatik düşüş olmasına rağmen(P < 0.001),PBF zaman
içinde önemli miktarda iyileştiği gözlemlendi. Ayrıca, LF-I osteotomisinin PBF üzerine spesifik etkisi
olarak cerrahi sonrası 3. ayda lateral keserler de hiperemi gözlendi.
Changes in maxillary molar pulp blood flow during orthodontic intrusion
Fidan Alakus Sabuncuoglu, Seyda Ersahan, Ergül Ertürk
Maresal Cakmak Military Hospital, Dental Clinic, Erzurum
Aim: This study examined the effects of Le Fort I (LF-I) osteotomy on pulpal blood flow (PBF) in maxillary
teeth during a 12-month postsurgical period.
Methodology: A laser Doppler flowmeter was used to measure PBF in maxillary incisors, canines, and
first premolars of 14 patients undergoing LF-I osteotomy (study group), 7 patients undergoing
mandibular osteotomy (surgical control group), and 7 nonsurgical controls. The PBF was measured at
baseline (preoperatively) and at 1 week and 1, 3, 6, and 12 months postoperatively
57
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
and at similar intervals in nonsurgical control subjects. Data were evaluated using Kruskal-Wallis and
post hoc Mann-Whitney tests. Changes in PBF over time for each tooth type were evaluated using the
Wilcoxon signed-rank test. The level of significance was set at P < 0.05.
Results: Study findings showed that baseline PBF values did not differ significantly between groups.
Maxillary PBF in the control group did not vary over time; however, an initial decrease in PBF was
observed in all tooth types immediately after surgery in the study group. A gradual increase to nearpreoperative levels was then observed during a 12-month healing period.
Conclusions: Although dramatic reductions in maxillary perfusion of the first premolar and canine pulps
were observed at 1 week and 1 month after LF-I osteotomy when compared with baseline (P < 0.001),
PBF significantly recovered over time. Moreover, hyperemia was observed in lateral incisors 3 months
postoperatively, demonstrating a tooth type– specific effect of LF-I osteotomy on PBF.
PB20
Maksiller dişlerde utility ark ve mini-implant ile yapılan intrüzyon boyunca pulpa kan akımının
karşılaştırmalı değerlendirilmesi
Şeyda Ersahan, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu, Ergül Ertürk
Mareşal Çakmak Asker Hastanesi Diş Servisi, Erzurum
Amaç: Amacımız, üst çene intrüzyonu boyunca oluşan PBF değerlerini utility ark ve mini implant içeren
iki intrüzyon yöntemi arasında karşılaştırmalı olarak değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: 2 tedavi grubu ve 1 kontrol grubu olacak şekilde 30 hasta 3 gruba ayrıldı. Utility ark ve
mini implant gruplarına sırayla utility ark ve mini implantlar ile üst çene keser intrüzyonu uygulandı.
Kontrol grubu üst keser dişlere kuvvet uygulanmamasına karşın, utility ve mini implant her bir gruba
100gr intrüzyon kuvvet uygulandı. LDF, başlangıç (T0), ve intrüzyon boyunca 24. saatte (T1), 3. gün (T2),
7.gün (T3) ve 3. hafta(T4), PBF ölçümü için kullanıldı. PBF değişimleri istatistiksel anlamlılık P< 0.05 ile
Wilcoxon Signed Rank ve Mann-Whitney U testleri ile değerlendirildi.
Bulgular: Her iki grupta PBF değerleri,T0'da T1, T2 ve T3 ile karşılaştırmalarında anlamlı olarak yüksektir.
Her iki grup için, T4 'de PBF başlangıç aşamasına benzerdir. İntrüzyon metodlarına ilişkin analiz
edildiğinde, her iki gruptada T1 ve T2 anlamlı farklılık vardır ve T1 ve T2'de mini implant grupta PBF
değerleri, utility gruba göre istatiksel olarak daha düşüktür.
Sonuç: Bu çalışma, hem utility hem mini implant intrüzyon sistemlerinin keser dişlerin pulpasının kan
akımına etki yaptığını göstermektedir. İlk üç gün boyunca mini implant grubunda ciddi artış olmasına
rağmen, bu değişiklikler kullanılan intrüzyon yöntemi ile bağlantılı olmayabilmektedir.
Comparative evaluation of pulpal blood flow during intrusion by utility arch and mini-implant in
maxillary incisors
Şeyda Ersahan, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu, Ergül Ertürk
Maresal Cakmak Military Hospital, Dental Clinic, Erzurum
Aim: To comparatively evaluate the PBF values generated during anterior maxillary intrusion between
the two intrusion methods involving utility arches and mini-implants.
Methodology: 30 subjects were divided into 3 groups: 2 treatment groups and 1 control group. The
utility arch and the mini-implant groups underwent maxillary incisor intrusion with utility arches and a
mini-implant system, respectively. An intrusive force of 100g was applied by means of a utility arch or
mini-implant in each group, whereas no force was applied to the upper incisors in the control group. LDF
was used to measure PBF at baseline (T0) and during intrusion at 24 hours (T1), 3 days (T2), 7 days (T3)
and 3 weeks (T4). Changes in PBF were assessed by the Wilcoxon Signed Rank and Mann-Whitney U
tests, with statistical significance set at p < 0.05.
58
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Results: PBF in both study groups was significantly higher at T0 when compared with T1, T2 and T3. At
T4, PBF was similar to baseline PBF values for both study groups. When analyzed in relation to intrusion
methods, significant differences were observed between two groups at T1 and T2 which the subjects in
mini-implant group had statistically lower PBF values than those in utility group.
Conclusions: This study has shown that both the utility arch and the mini-implant intrusion systems
have an effect upon the vascularity of the dental pulp in incisors. The changes could not be directly
related to the method of the intrusion employed, although there was a tendency toward increased
severity with mini-implant group during the first three days.
PB21
Yaşın ortodontik diş hareketi sırasında insan dişlerinin pulpa kan akımı üzerine etkisi
Şeyda Ersahan, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu, Ergül Ertürk
Mareşal Çakmak Asker Hastanesi Diş Servisi, Erzurum
Amaç: Bu çalışmanın amacı insan pulpa kan akımındaki (PBF) yaş bağlantılı değişiklikleri incelemek ve
ortodontik diş hareketinin genç ve yaşlı bireylerde PBF üzerine etkisini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Ortodontik tedavinin başlangıç seviyeleme aşaması gerektiren onsekiz birey yaşa göre
genç (18-25 yaş) ve erişkin (>45 yaş) gruplarına ayrıldı. Otuzaltı kesici diş dört hafta boyunca sabit
ortodonti uygulamaları ile tedavi edildi ve karşılaştırmalar aynı bireylerden 36 tedavi edilmemiş kontrol
kesici dişlerle yapıldı. PBF ölçümleri laser Doppler flowmetre (LDF) kullanılarak yapıldı. Başlangıç PBF
değerleri ortodontik tedavinin başlamasından 1 gün önce kaydedildi ve izleyen şekilde 1 ay devam etti.
Veriler Wilcoxon’un signed rank testi ve çiftli karşılaştırmalar ile analiz edildi. İstatistiksel anlamlılık P<
0.05 olarak tanımlandı.
Bulgular: Genç bireylerdeki ortalama PBF tüm zaman dilimlerinde yaşlılarınkine anlamlı derecede
farklılık gösterdi. Her iki grupta da ortodontik kuvvet uygulanmasından sonra PBF anlamlı derecede
azaldı. Genç grupta PBF’deki ilk azalma tedavinin 3. gününden sonra başlayan kademeli iyileşme modeli
ile 3.haftada ortodontik tedavi öncesi ölçülen değerlere benzer seviyeye ulaştı. Erişkin grubundaki PBF
değerleri 1.günde genç gruba gore daha ciddi azaldı ve tüm izleme süresi boyunca başlangıç
değerlerinden anlamlı seviyede düşük kaldı.
Sonuç: Genç pulpalar pulpa odası ve apical formanin genişliğiyle bağlantılı olarak tüm zaman
dilimlerinde erişkin pulpalardan daha yüksek kan akım sonuçları gösterdi. Erişkin grubunda hiç bir zaman
diliminde PBF yokluğu bildirilmedi. Ortodontik diş hareketi genç pulpaların kan akımında hafif geri
dönüşümlü bir değişikliğe sebep olsa da, daha yaşlı pulpaların kan akımı genç pulpalarınkinden daha
ciddi etkilendi ve 4. haftada bile başlangıç değerlerine ulaşamadı. Ortodontik tedavi sırasında PBF’deki
ciddi azalma bireylerin yaşlanmasıyla pulpanın yaralanmaya direnme yeteneğinin bozulabileceği
anlamına gelebilir.
Influence of age on pulpal blood flow of human teeth during orthodontic tooth movement
Şeyda Ersahan, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu, Ergül Ertürk
Maresal Cakmak Military Hospital, Dental Clinic, Erzurum
Aim: The purpose of this study was to examine the age-related changes in human pulpal blood flow
(PBF) and to evaluate the effects of orthodontic tooth movement on PBF in young and aged individuals.
Methodology: Eighteen subjects who required initial alignment and leveling phase of orthodontic
treatment were divided according to age into young (18-25 years) and adult groups (>45 years) (n=9 for
each group). Thirty six incisor teeth were treated with straight-wire fixed orthodontic appliances for four
weeks, and comparisons were made with 36 untreated control incisor teeth from the
59
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
same subjects. PBF recordings were made by using laser Doppler flowmeter (LDF). Baseline PBF values
were recorded 1 day before the start of orthodontic treatment, and subsequently monitored up to 1
month. The data analyzed by Wilcoxon’s signed rank test and pairwise comparisons. Statistical
significance was defined as P < 0.05.
Results: The average PBF in subjects who was young differed significantly to those who was older at all
time points. PBF decreased significantly after the application of orthodontic force in both groups. For
the young group, the initial decrease in PBF was followed by a gradual trend of recovery beginning after
3 days of treatment in which PBF values at 3 weeks attained levels similar to those measured prior to
orthodontic treatment. PBF values in the adult group decreased more severely than that of young group
at day 1 and remained significantly lower than baseline values throughout the entire observation period.
Conclusions: Young pulps demonstrated higher blood flow results with regard to size of pulp chamber
and apical foramen than adult pulps at all time points. At no time was the absence of PBF recorded in
the adult group. Although orthodontic tooth movement caused a slight regressive change in blood flow
of young pulps, blood flow of older pulps affected more severely than that of young pulps and did not
reach to the baseline values even at week 4. Severe reduction in PBF during the orthodontic treatment
may imply that with ageing of the individuals, the pulp’s ability to resist injury may be compromised.
PB22
Ortodontik diş hareketinden sonra dental pulpa canlılığınındaki değişimin incelenmesi
Fidan Alakus Sabuncuoglu, Seyda Ersahan, Ergül Ertürk
Mareşal Çakmak Asker Hastanesi Diş Servisi, Erzurum
Amaç: Üst altı ön dişi kapsayan ortodontik tedavinin, aktif ortodontik tedavi ve retansiyonu sırasında
hem termal hem de elektrikli uyarana karşı pulpa cevabına etkisini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem:
Sabit ortodontik tedavi ihtiyacı olan yirmi 27 birey çalışma grubu olarak kullanılırken, 27 ortodonti
hastası olmayan bireyde kontrol grubu olarak seçildi. Soğuk ve elektrikli uyaran üst kesici ve kanin dişlere
sabit apareylerin yerleştirilmesinden hemen önce ve aktif tedavi esnasında düzenli aralıklarla ve
retansiyon aşamasında ise 4 ay boyunca uygulandı. Her bir zaman dilimindeki her bir diş için negatif
yanıt sayısı her grupta da kaydedildi. Verilerin analizi Mann Whitney U ve ki kare testleri kullanılarak
yapıldı.
Bulgular: Kontrol grubunda tüm dişler EPT ve termal pulpa testlerine tüm zaman dilimlerinde pozitif
yanıt verdi. Ortodonti grubunda, başlangıçta EPT’e 2 diş, termal teste sadece 1 diş yanıt vermedi.
Bundan sonra, her iki test içinde negatif yanıt sayısı kademeli olarak arttı ve aktif tedaviden 3 ay sonra
maksimum değere ulaştı ve sonra test süresinin sonuna doğru kademeli olarak azaldı. Başlangıçta,
ortodonti hastalarında EPT yanıt eşiği özellikle de üst lateral kesici diş için daha yüksekti. Kontrol grubu
için, çalışma süresi boyunca yanıt eşiği göreceli olarak sabitti. Ortodonti grubunda, kuvvetin uygulanması
EPT yanıt eşiğini hemen artırdı ve 2 aydan sonra en yüksek değere ulaştı ve sonra kademeli olarak azalttı.
Aktif tedavinin sonunda, cevap eşikleri artmış kaldı fakat retansiyon aşamasının sonuna doğru tedavi
öncesi değerlere döndü.
Sonuç: Diş hekimleri ortodonti hastalarında elektrikli pulpa testi yanıtlarını dikkatli yorumlamalıdır.
Study of changes in the dental pulp vitality after orthodontic tooth movement
Fidan Alakus Sabuncuoglu, Seyda Ersahan, Ergül Ertürk
Maresal Cakmak Military Hospital, Dental Clinic, Erzurum
Aim: To investigate the effect of orthodontic tooth movement involving the six maxillary anterior teeth
on the pulp response to both thermal and electric stimuli during active orthodontic treatment and
retention.
60
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Methodology: Twenty-seven subjects who required fixed orthodontic appliances were used as a study
group with 27 non-orthodontic subjects recruited as a control group. Cold and electrical stimuli were
applied to the maxillary incisors and canines immediately before and after the placement of fixed
appliances and at regular intervals for both groups during active treatment and 4 months into retention.
The numbers of negative responses for each tooth at each time interval were recorded for both groups.
Analysis of the data were performed by using Mann Whitney U and chi-square tests.
Results: In the control group, all teeth tested positively to the EPT and thermal pulp tests at all time
intervals. In the orthodontic group, two teeth failed to respond to EPT and only one tooth to thermal
testing at baseline (Time 0). After that, the number of negative responses to both tests increased
gradually at each time interval reaching a peak after 3 months of active treatment (Time 3) and then
declined gradually towards the end of observation period (Time 6). At baseline, response thresholds to
electric testing were typically higher for orthodontic subjects, particularly for the maxillary lateral incisor
tooth. For the control group, the response threshold over the study period was relatively constant. For
the orthodontic group, application of force immediately increased the response threshold to EPT (Time
1), which peaked after 2 months (Time 3) and then gradually reduced. At the end of the active
treatment, response thresholds remained elevated, but they returned to pre- treatment values towards
the end of the retention phase.
Conclusions: Dental practitioners should interpret responses to electrical pulp testing cautiously in
orthodontic patients.
PB23
İki farklı endodontik cetvelin (endoblok) milimetrik doğruluğunun incelenmesi
Olga Yücel, Esma Sarıçam, Güven Kayaoğlu
Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Endobloklar (endodontik cetveller), endodonti pratiğinde çalışma boyunun tespiti ve
sürdürülmesinde yararlanılan araçlardır. Bu çalışmada iki farklı endobloğun milimetrik olarak
doğruluğunun değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Dentsply-Maillefer firması tarafından üretilen iki adet endoblok (Mini-Endo-Bloc,
Ballaigues, İsviçre) ve yerli üretim iki adet endoblok (ENDOBLOK, Kibar Dental, İstanbul, Türkiye) test
edildi. Bu endoblokların cetvelleri üzerinde bulunan milimetre çizgileri (12-30 arası) doğrudan 0.01 mm
hassasiyetinde bir dijital kumpas ile ölçüldü (TorQ, Çin). Endoblok üzerinde bulunan deliklerin (12.0-27.5
arası) derinlikleri ise lastik stoperli #40 eğeye transfer edilerek yine dijital kumpas ile ölçüldü. Her bir
paralel iki kez ölçüldü, bu ölçümlerin aritmetik ortalamaları alındı ve en yakın 0.5 katsayı değerine
yuvarlandı. Her bir marka için, iki paralelde birden, olması gerekenden farklı çıkan sonuç ‘sapma’ olarak
kabul edildi.
Bulgular: Mini-Endo-Bloc’ta sapma görülmedi. ENDOBLOK’ta cetvel kısmında sapma görülmedi; ancak
14, 16, 16.5, 19, 21, 22, 25, 27 ve 27.5 numaralı deliklerde sapma görüldü. Sapma değeri 0.5 mm idi.
Sonuç: Mini-Endo-Bloc’un doğru milimetrik kalibrasyona sahip olduğu, ENDOBLOK’un doğru milimetrik
kalibrasyona sahip olmadığı kararına varıldı. Yerli üretici firmaya bu durum bildirildi, bunun karşılığında,
firma yetkilisi hatanın düzeltileceğini belirtti. Endodontik araçların ülkemizde üretilmesi girişimleri umut
vericidir.
Examination of the millimetric accuracy of two different endodontic rulers (endoblocs)
Olga Yücel, Esma Sarıçam, Güven Kayaoğlu
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara
61
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: Endobloc (endodontic ruler) is a device that helps determine and maintain the precise working
length in endodontic practice. The aim of this study was to evaluate the millimetric accuracy of two
different endoblocs.
Methodology: Two endoblocs produced by Dentsply-Maillefer (Mini-Endo-Bloc, Ballaigues, Switzerland)
and two domestic-manufacture endoblocs (ENDOBLOK, Kibar Dental. Istanbul, Turkey) were tested in
this study. The millimetric marks (betweeen 12-30) located on the ruler side of the endobloc was
measured by using a digital caliper with a 0.01 mm precision (TorQ, China). The depth of holes (12.027.5) located on the upper side of the endobloc was measured by using the same digital caliper, but
after transferring the depth to a #40 file with silicone stopper. Each parallel was measured twice, the
arithmetical mean of these measurements were taken and rounded to the nearest 0.5 value. For each
brand, readings different from the claimed length were considered as ‘deviation’ only when the finding
was identical in the two parallels.
Results: No deviation was identified in the whole Mini-Endo-Bloc and on the ruler side of ENDOBLOK.
However, deviation was observed in the hole numbers 14, 16, 16.5, 19, 21, 22, 25, 27 and 27.5 of
ENDOBLOK. The deviation was 0.5 mm.
Conclusions: Mini-Endo-Bloc had correct millimetric calibration, whereas ENDOBLOK had incorrect
calibration. The domestic manufacturer was informed of this finding, and the company official, in
response, stated that the error would be corrected. We are hopeful for the endodontic instrument
manufacturing enterprise in our country.
PB24
Farklı irrigasyon solüsyonlarının yüzey gerilimlerinin değerlendirilmesi
Elif Kalyoncuoğlu (1), Okan Uçar (2), İsmail Uzun (1), Cangül Keskin (1), Buğra Güler (1)
(1) Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endondonti Anabilim Dalı, Samsun
(2) Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Samsun
Amaç: Bu çalışmanın amacı, yeni bir irrgasyon solüsyonu olan Qmix’ in ve farklı irrigasyon solüsyonlarının
oda sıcaklığındaki yüzey gerilim değerlerinin karşılaştırılmasıdır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda kök kanal irrigasyonu amacıyla kullanılan %5.25 sodyum hipoklorit
(NaOCl), %2 klorheksidin (CHX), %17 etilen diamin tetraasetik asit (EDTA) ve Qmix kullanılmıştır.
İrrigasyon solüsyonlarının yüzey gerilimi tayininde Traube Stalogmometre’si ile damla metodu
kullanılmıştır. Solüsyonların yüzey gerilimleri Hagen-Poiseuille denklemine dayalı bir eşitlikle
hesaplanmıştır.
Bulgular: En yüksek yüzey gerilimi %5.25 NaOCl solüsyonunda gözlenirken, en düşük yüzey gerilimi Qmix
solüsyonunda gözlenmiştir.
Sonuç: Qmix irrigasyon solüsyonunun yüzey gerilimi düşük olduğu için daha yüksek penetrasyon
kabiliyeti olduğu görülmektedir. Bu nedenle, dentin tübüllerine daha yüksek penetrasyon
gösterebileceği kanısındayız.
Evaluation of surface tension of different irrigation solutions
Elif Kalyoncuoğlu (1), Okan Uçar (2), İsmail Uzun (1), Cangül Keskin (1), Buğra Güler (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ondokuz Mayis University, Samsun
(1) Department of Chemistry, Faculty of Science, Ondokuz Mayis University, Samsun
Aim: Aim of this study is to compare surface tension of newly developed irrigation solution Qmix with
different irrigation solutions in room temperature.
62
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Methodology: 2% Chlorhexidine, 5.25% sodium hypochlorite (NaOCI), 17% ethylenediaminetetraacetic
acid and Qmix were used. Traube stalagmometer was used for determination of surface tension of
different materials. Surface tension of solutions was calculated by Hagen-Poiseuille equation.
Results: The highest surface tension was detected in 5.25% NaOCI whereas the lowest surface tension
was detected in Qmix.
Conclusions: Qmix irrigation solution has higher penetrability due to its low surface tension. Therefore,
we assume that Qmix is capable of deeper penetration in dentinal tubules.
PB25
Endodontik tamir materyalleri implante edilen sıçanların organlarında ICP-MS metodu ile iz
elementlerin belirlenmesi
Neslihan Şimsek (1), Elçin Tekin Bulut (1), Fuat Ahmetoğlu (1), Hilal Alan (2)
(1) İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Malatya
(1) İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Malatya
Amaç: Micro Mega Mineral Trioksit Agregat (MM-MTA), Bioaggregate (BA) ve Biodentine (BD) tamir
materyallerinin sıçanlara implante edilmesi sonrasında indüktif eşleşmiş plazma-kütle spektrometre
metodu kullanılarak deney hayvanlarının beyin, böbrek ve karaciğer dokularındaki 7 iz elementin
[berilyum (Be), magnezyum (Mg), alüminyum (Al), kalsiyum (Ca), krom (Cr), arsenik (As) ve kurşun (Pb)]
seviyelerinin araştırması amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: MM-MTA, BA ve BD tamir materyalleri 15 adet Wistar albino sıçanın subkutanöz bağ
dokuları içerisine implante edildi. Operasyon uygulanmayan 3 adet sıçan ise kontrol grubu olarak
kullanıldı. Operasyondan 45 gün sonra sıçanlar sakrifiye edildi. Deney hayvanlarının beyin, böbrek ve
karaciğer dokuları çıkarıldı. İz elementlerin saptanması için ICP-MS analizi kullanıldı. Veriler, KruskalWallis ve Connover post hoc testleri ile analiz edildi.
Bulgular: Organların doku örneklerinde Al, Ca, Ar ve Pb yoğunlukları açısından MM-MTA, BA ve BD
grupları ile kontrol grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Berilyum hiçbir
örnekte tespit edilmedi. Beyin ve böbrek dokularında materyallerin Cr seviyeleri kontrol gruplarına göre
daha yüksek olarak tespit edildi (p=0.038 ve p=0.037). Bununla birlikte materyallerin Mg seviyeleri
böbrek ve karaciğer dokularında, kontrol gruplarına göre daha yüksek olarak tespit edildi (p=0.030 ve
p=0.008).
Sonuçlar: Bu çalışmada farklı organlarda 0.2 ppb algılama hassasiyetiyle ölçüm yapan ICP-MS yöntemi ile
Mg, Al, Ca, Cr, As ve Pb iz elementlerinin miktarları ölçüldü. Beyin, böbrek ve karaciğer doku
örneklerindeki iz element seviyelerine göre MM-MTA, BA ve BD materyalleri nontoksik olarak
değerlendirildi. Bu materyaller subkütanöz doku ile temasta olduğunda, iz elementlerin en az
miktarlarını serbest bırakmaktadır. Bu sonuçlar tamir materyallerinde çözünme oluştuğunu
göstermektedir. Bu çalışmanın önemi disiplinlerarası olmasıdır ve biyolojik doku ve sıvılarda
materyallerin çözülmesi ve kalitesi gibi sorunların bazılarının üstesinden gelmeye katkı sağlayabileceği
düşünülmektedir. Bu materyallerin sistemik etkilerini anlamak için daha fazla araştırma gerekmektedir.
Determination of trace elements in rat organs implanted with endodontic repair materials by ICP-MS
Neslihan Simsek (1), Elçin Tekin Bulut (1), Fuat Ahmetoğlu (1), Hilal Alan (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
(2) Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
Aim: To investigate the levels of seven elements [beryllium (Be), magnesium (Mg), aluminum (Al),
calcium (Ca), chromium (Cr), arsenic (As), and lead (Pb)] using an inductively coupled plasma-mass
63
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
spectrometry (ICP-MS) method in the brain, kidney and liver of rats after the implantation of Micro
Mega Mineral Trioksit Aggregate (MM-MTA), Bioaggregate (BA) and Biodentine (BD) materials.
Methodology: MM-MTA, BA and BD materials were implanted into the subcutaneous tissue of 15
Wistar albino rats and 3 animals which had no operation used as a control. After 45 days, the rats were
sacrificed and their brains, kidneys and livers were removed. The ICP-MS analysis was used to determine
trace elements. Data were analysed using the Kruskal-Wallis and Connover post hoc tests.
Results: There was no significant difference between the control groups and the MM-MTA, BA and BD
groups according to the concentration of aluminum, calcium, arsenic and lead in the rats’ organs.
Beryllium was not detected in all tissue samples. Chromium levels of these materials were higher than
the control group in brain and kidney samples (p=0.038 and p=0.037); magnesium levels were higher
than the control group in kidney and liver samples (p=0.030 and p=0.008).
Conclusions: Mg, Al, Ca, Cr, As and Pb trace elements accumulations were measured by ICP-MS method
in different organs with a detection limit calculated with a sensitivity of 0.2 ppb. MM-MTA, BA and BD
were nontoxic according to trace element levels in brain, kidney and liver samples of rats. The materials
release minimal quantities of trace elements when in contact with subcutaneous tissue. These results
indicate that repair material dissolution occurs. It is considered that the relevance of this study is clearly
interdisciplinary and might contribute to overcoming some of the present problems of quality and
dissolution of materials in biological tissues and fluids. Further investigation is required to understand
the systemic effects of these materials.
PB26
Yeni bir epoksi rezin bazlı kanal patının sıçan organlarına implante edilmesi ile iz element miktarının
ICP-MS ile değerlendirilmesi
Neslihan Şimşek (1), Levent Akıncı (1), Hilal Alan (2), Orhan Geçör (2), Ülkü Özan (3)
(1) İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Malatya
(2) İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Malatya
(3) Abant İzzet Baysal Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Bolu
Amaç: Bu çalışmanın amacı indüktif eşleşmiş plazma kütle spektrometresi (ICP-MS) kullanarak epoksi
rezin bazlı kök kanal patlarının sıçanlara implantasyon yöntemi ile yerleştirilmesi ve beyin, böbrek ve
karaciğerde biriken iz element (berilyum, magnezyum, alüminyum, kalsiyum, arsenik ve kurşun)
seviyesini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Yirmi adet steril edilmiş polietilen tüpler AH Plus ve Obtuseal kanal patı ile
doldurulduktan sonra sıçanların sırt derialtı dokularına yerleştirildi. Kırk beş gün sonra sıçanlar,
anesteziyi takiben servikal dislokasyon yolu ile feda edildi. Bütün deney hayvanlarının beyin, böbrek ve
karaciğeri alındı. Örnekler ICP-MS kullanılarak analiz edildi. Veriler Kruskal-Wallis ve Connover post hoc
testleri ile istatistiksel olarak değerlendirildi.
Bulgular: Bütün organlarda, alüminyum ve kalsiyum seviyeleri arasında önemli bir fark görülmemiştir.
Kontrol gruplarına göre beyin, böbrek ve karaciğerde önemli oranda yüksek miktarda magnezyum ve
krom birikimi gözlenmiştir. Arsenik, böbrek ve karaciğer örneklerinde kontrol grubuna göre yüksek
miktarda bulunmuştur. Kurşun sadece AH Plus grubunun karaciğer örneklerinde yüksek olarak
bulunmuştur. Berilyum hiç bir organda bulunamamıştır.
Sonuç: Sonuç olarak AH Plus ve Obtuseal kanal patlarındaki iz elementler subkütanöz doku ile temasta
olduğunda minimal miktarlarda salındığı sonucuna varılmıştır, bununla birlikte bu alanda daha ileri
çalışmalara gerek duyulmaktadır.
Determination of trace elements in rat organs which ımplanted a new epoxy resin-based sealer by
ICP-MS
64
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Neslihan Şimşek (1), Levent Akıncı (1), Hilal Alan (2), Orhan Geçör (2), Ülkü Özan (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
(2) Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
(3) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Abant Izzet Baysal University, Bolu
Aim: The objective of this study was to evaluate the levels of trace elements (beryllium, magnesium,
aluminum, calcium, chromium, arsenic and lead) in rat brains, kidneys and livers following the
implantation of epoxy resin-based sealers using inductively coupled plasma mass spectrometry (ICPMS).
Material and Methods: Twenty sterilized polyethylene tubes were filled with AH Plus and Obtuseal and
implanted into rat dorsal subcutaneous tissue. After 45 days, the rats were sacrificed by cervical
dislocation following anesthesia. Brains, kidneys and livers were removed from all experimental animals.
The samples were analyzed using ICP-MS. Data were analyzed using the Kruskal-Wallis and Connover
post hoc tests.
Results: There were no significant differences in aluminum and calcium levels between each test
material in all organs. Brains, kidneys and livers showed significantly higher amounts of magnesium and
chromium than the corresponding controls. In kidney and liver samples, arsenic was higher than the
control group. Lead was detected at higher levels only in liver samples of the AH Plus group. Beryllium
was not detected in any organs.
Conclusions: It was concluded that AH Plus and Obtuseal release minimal quantities of trace elements
when in contact with subcutaneous tissue, however further studies are needed for these area.
PB27
Er:YAG, Nd:YAG ve KTP lazer sistemlerinin kök dentin yüzeyi üzerindeki pürüzlendirme etkisi
Recai Zan (1), İhsan Hubbezoglu (2), Hüseyin Sinan Topcuoglu (3), Zuhal Mutlu (1), Gizem Kutlu (1)
(1) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Sivas
(2) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Sivas,
(3) Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Kayseri
Amaç: Bu çalışmanın amacı, farklı lazer sistemlerinin kökün orta ve apical üçlü bölgeleri üzerindeki
pürüzlendirme yeteneğinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem: Altmış çekilmiş tek kök tek kanallı insan mandibular premolar dişler rastgele olarak 3
gruba ayrıldı (n=20). Standart preparasyon ve sterilizasyon prosedürleri uygulandı. Örnekler Er:YAG,
Nd:YAG ve KTP lazer sistemleri ile ışınlandı. Lazerlerle ışınlama (1,5 Watt) apeksin 1mm yukarısından
spiral hareketlerle başlanarak, koronale doğru 10sn boyunca uygulandı ve her ışınlama sonrası 15sn
beklenildi. Bu prosedür 12 kez tekrarlandı. Eşit uzunluk ve kalınlıkta standardize edilen kökler dişin uzun
aksına paralel olacak şekilde ayrıldı. Daha sonra, her kök kesitinin orta ve apikal 1/3 bölgelerinde
meydana gelen yüzey pürüzlülük değerleri profilometer kullanılarak ölçüldü ve SEM analizi uygulandı.
Elde edilen veriler, iki yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey post-hoc analiz testleri kullanılarak analiz
edilmiştir.
Bulgular: Orta ve apikal 1/3 yüzeylerinden elde edilen ölçüm sonuçlarına göre; istatistiksel olarak en
yüksek pürüzlülük değeri Nd:YAG lazer sonrası tespit edilmesine rağmen (p<0,05), istatistiksel olarak en
düşük değer Er:YAG lazer ışınlama sonrasında tespit edildi (p<0,05).
Sonuç: Bu çalışmanın ışığında, tüm lazer sistemleri önemli ölçüde yüzey pürüzlülüğüne neden oldular. Bu
nedenle, lazer sistemleri insan kök kanallarında dikkatle uygulanmalıdır.
The roughening effects of Er:YAG, Nd:YAG and KTP laser systems on root dentin surface
Recai Zan (1), İhsan Hubbezoglu (2), Hüseyin Sinan Topcuoglu (3), Zuhal Mutlu (1), Gizem Kutlu (1)
65
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(2) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(3) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University, Kayseri
Aim: The aim of present study was to evaluate the roughening ability of different laser systems on
middle and apical third of roots.
Methodology: Sixty extracted human single-rooted single canal mandibular premolar teeth were
randomly assigned to 3 groups (n=20). The standardized preparation and sterilization procedures was
perfomed. The samples were irradiated with Er:YAG, Nd:YAG and KTP laser systems. The laser irraditions
(1.5 Watt) was applied with a spiral motion, starting 1mm short of the apex and then moving coronally
for 10 sec, interleaved with 15 sec recovery intervals for each irradiation. This process was repeated
twelve times. The root that standardized in the same length and thicknesses were divided as parallel to
the longitudinal axis. Then, the middle and apical 1/3 surface roughness values of each root section
were measured with using profilometer and SEM analysis was perfomed. The data obtained were
analysed using the two-way analysis of variance (ANOVA) and Tukey post-hoc tests.
Results: According to measurements obtained from middle and apical 1/3 surfaces; Although, the
statistically highest roughness value was determined after Nd:YAG laser (p<0.05), the statistically lowest
value was detected following the Er:YAG laser irradiation (p<0.05).
Conclusions: In light of present study, all laser systems caused significant roughness surface. Therefore,
laser systems should be carefully applied in human root canals.
PB28
Çeşitli dezenfeksiyon prosedürleri sonrasında kök dentinin eğilme dayanımı insidansının
değerlendirilmesi
Recai Zan (1), İhsan Hubbezoglu (2), Kerem Engin Akpınar (1), Zuhal Mutlu (1), Gizem Kutlu (1), Zeliha
Uğur (1)
(1) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Sivas
(2) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Sivas
Amaç: Bu çalışmanın amacı çeşitli kök kanal irrigasyon ve iki farklı lazer ışınlaması sonrasında kök dentini
eğilme dayanımı insidansının karşılaştırılmasıdır.
Gereç ve Yöntem: 105 adet çekilmiş insan tek kök tek kanallı alt çene küçük azı dişleri rastgele 4 gruba
ayrıldı (n=15 diş grubu başına). Standardize preparasyon ve sterilizasyon prosedürleri uygulandı.
Örnekler Süper Okside su (SPO) Klorheksidin Glukonat (CHX), Sodyum Hipoklorit (NaOCI), Etilen Diamin
Tetra Asetik Asit (EDTA), Salin solüsyonları içinde depolandı, Er:YAG ve KTP lazerler (1,5 Watt) ile
ışınlama işlemine tabi tutuldu. Solüsyonların temas süreleri ve hacimleri dikkatle standardize edildi.
Örnekler üç-noktalı eğilme testine maruz bırakıldı. Veriler istatistiksel tek yönlü ANOVA ve Tukey posthoc testleri kullanılarak analiz edildi.
Bulgular: Salin, CHX ve KTP lazer grupları istatistiksel olarak en yüksek eğilme dayanım değerlerine yol
açtı (p<0,05), bunu sırasıyla NaOCl, SPO, Er:YAG lazer ve EDTA takip etti. Ayrıca, NaOCl ile SPO arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi (p>0,05). Ayrıca, Er:YAG lazer diğer tüm gruplar ile
karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark gösterdi (p<0,05). EDTA tüm gruplar arasında kırılmaya
anlamlı olarak en düşük direnci gösterdi (p<0,05).
Sonuç: Bu çalışmanın ışığında, tüm dezenfeksiyon prosedürlerinin kök dentin direncini azalttığı görüldü.
Özellikle, EDTA ile uzun süreli irigasyon endodontik tedavilerde tavsiye edilmeyebilir. Çünkü EDTA dişin
okluzal kuvvetlere karşı direncinde azalmaya yol açabilir.
66
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Examination of flexural strength incidence of root dentin after various disinfection procedures: invitro study
Recai Zan (1), İhsan Hubbezoglu (2), Kerem Engin Akpınar (1), Zuhal Mutlu (1), Gizem Kutlu (1), Zeliha
Uğur (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(2) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
Aim: The aim of this study was to compare the incidence of root dentin flexural stranght after various
root canal irrigation and two different laser irradiation.
Methodology: 105 extracted human single-rooted single canal mandibular premolar teeth were
randomly assigned to 4 groups (n=15 teeth per group). The standardized preparation and sterilization
procedures was perfomed. The samples were stored in super-oxidized water (SPO), Chlorhexidine
gluconate (CHX), sodium hypochlorite (NaOCl), ethylene diamine tetra acetic acid (EDTA), Saline
solutions and irradiated with Er:YAG and KTP lasers (1.5 Watt). The time of contact and volume of
solutions were carefully standardized. The samples were exposed a three-point bending test. The data
were statistically analyzed using one-way ANOVA and Tukey’s post-hoc tests.
Results: The Saline, CHX and KTP laser groups led to statistically highest flexural strength values (p<
0.05), these were followed respectively, NaOCl, SPO, Er:YAG laser and EDTA. Moreover, no statistically
significant difference was observed between NaOCl and SPO (p>0.05). Furthermore, Er:YAG laser
indicated statistically significant difference compared with other all groups (p<0.05). EDTA presented
significantly lowest resistance to fracture in all groups (p<0.05).
Conclusions: In the light of this study, all disinfection procedures decreased the resistance of root
dentin. Specially, the long term irrigation with EDTA may not advisable for endodontic treatments.
Because it may cause the reduction of resistance of teeth against occlusal forces.
PB29
One Shape New Generation, K3™XF, Twisted File Adaptif ve Protaper Next enstrümantasyon
sistemleri kullanımı sonrası kök dentinin eğilme dayanımı
Recai Zan (1), İhsan Hubbezoglu (2), Kerem Engin Akpınar (1), Gizem Kutlu (1), Zuhal Mutlu (1)
(1) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Sivas
(2) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Sivas
Amaç: Çeşitli döner nikel-titanyum enstrümantasyon sistemlerinin kullanımı sonrası kök dentini eğilme
dayanımının değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: Seksen çekilmiş tek köklü insan mandibular premolar dişi kullanıldı. Başlangıçta, giriş
kaviteleri hazırlandı ve 10 K tipi eğe apikal foramenden görününceye kadar kanala yerleştirildi ve çalışma
uzunluğu (WL) bu uzunluktan 1 mm kısa belirlendi. Aynı uzunluk ve kalınlıklarda standardize edillen kök
kanalları One Shape New Generation (OSNG), K3™XF, Twisted File Adaptif ve Protaper Next ile prepare
edildi. Örnekler üç-noktalı eğilme testine maruz bırakıldı. Elde edilen veriler, varyans analizi (ANOVA) ve
Tukey post-hoc testler tek yönlü analizi kullanılarak analiz edilmiştir.
Bulgular: TFA grubu tüm diğer gruplarla kıyaslandığında istatistiksel olarak daha düşük değerler sağladı
(p<0,05). PTN grubu sonrasında oluşan kök dentini eğilme dayanımı TFA grubuna göre önemli ölçüde
daha yüksek olmasına rağmen, istatistiksel olarak düşük değerler sağlamıştır (p<0,05). Ayrıca, OSNG ile
K3™XF arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0,05).
Sonuç: Bu çalışmanın koşulları altında, tüm enstrümantasyon sistemleri kök dentininde eğilme
dayanımının azalmasına neden olmuştur. Özellikle, OSNG ve K3™XF enstrümanları kök dentini üzerinde
en düşük eğilme dayanımı değerlerine neden olmuşlardır.
67
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Flexural strenght of root dentin after root canal preparation using One-Shape New Generation,
K3™XF, Twisted File Adaptive, and Protaper Next ınstrumentation systems
Recai Zan (1), İhsan Hubbezoglu (2), Kerem Engin Akpınar (1), Gizem Kutlu (1), Zuhal Mutlu (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(2) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
Aim: To assessed the flexural strenght of root dentin after using various rotary nickel-titanium
instrumentation systems.
Methodology: Eighty the extracted single-rooted human mandibular premolar teeth were used. Initially,
access cavities were prepared and a size 10 K-file was placed into the canal until it was visible at the
apical foramen, and the working length (WL) was established 1 mm short of this length. The root canals
that standardized in the same length and thicknesses were prepared using One Shape New Generation
(OSNG), K3™XF, Twisted File Adaptive (TFA) and ProTaper Next (PTN). The samples were exposed a
three-point bending test. The data obtained were analysed using the one-way analysis of variance
(ANOVA) and Tukey post-hoc tests.
Results: The TFA group provided statistical lower values compared to all other groups (p<0.05).
Although the flexural strength of root dentin formed after PTN group was significantly higher (p<0.05)
than TFA group, it ensured statistically lower values (p<0.05). Moreover, there was no significant
difference between the OSNG and K3™XF (p>0.05).
Conclusions: Under the conditions of this study, all instrumentation systems caused the reduction of the
flexural strength of root dentin. Specially, OSNG and K3™XF instruments caused the least flexural
strength value on root dentin.
PB30
Farklı post boşluğu irrigasyon prosedürlerinin self-adeziv rezin simanla yapıştırılan fiber postların
bağlanma dayanımına etkisi
Esra Kul (1), Kübra Yeşildal Yeter (2), Lütfü İhsan Aladağ (1), Leyla Benan Ayrancı (3)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum
(2) Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Eskişehir
(3) Ordu Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Ordu
Amaç: Bu çalışmanın amacı, değişik post boşluğu irrigasyon prosedürlerinin self-adeziv simanlar ile
yapıştırılmış fiber postların bağlanma dayanımına etkilerinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma için tek köklü 40 adet diş seçildi ve kök kanal preparasyonu ve
doldurulması işlemlerinin ardından post boşlukları hazırlandı. Dişler bu aşamada uygulanacak irrigasyon
prosedürüne göre 4 gruba ayrıldı; 1, 15 ml distile su; 2, sırasıyla 5 ml %5.25 NaOCl, 5ml %17 EDTA VE 5
ml distile su; 3, 15 ml %2 CHX solüsyonu; 4, %35 fosforik asit uygulamasının ardından 15 ml distile su.
Fiber postlar self-adeziv rezin siman(Rely X U200) ile yapıştırıldı. Örneklerden, push-out testi için,
yaklaşık 1 mm’lik kalınlıkta horizantal olarak kesitler alındı. Push- out testi sonunda elde edilen veriler
one-way ANOVA ve post-hoc Tukey’s HSD testi ile istatistiksel olarak değerlendirildi.
Bulgular: En yüksek ortalama bağlanma dayanımı değeri 2. grupta elde edildi. 3,4 ve kontrol grupları
arasında bağlanma dayanımı açısından anlamlı bir farklılık yoktu. Kökün farklı bölgelerinde bağlanma
dayanımı değerleri benzerdi.
Sonuç: Çalışmamızın sonuçlarına göre, fiber postlar self-adeziv rezin simanlarla yapıştırıldığında post
boşluğu irrigasyonu için EDTA ve NaOCl’nin kullanımı bağlanma dayanımı açısından avantajlı olabilir.
Effect of different post space irrigation procedures on the bond strength of fiber post attached with
self-adhesive resin cement
68
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Esra Kul (1), Kübra Yeşildal Yeter (2), Lütfü İhsan Aladağ (1), Leyla Benan Ayrancı (3)
(1) Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Eskisehir Osmangazi University, Eskisehir
(3) Ordu Oral and Dental Health Center, Ordu
Aim: The purpose of this study was to evaluate the effects of alternate post-space irrigation procedures
in enhancing cement strength of posts attached using self-adhesive cement.
Methodology: Forty single rooted teeth were selected and after root canal preparation and obturation,
post spaces were prepared. Teeth were divided into 4 groups corresponding to the post space irrigation
procedure and treated as follows: 1, 15 ml distilled water; 2, 5 ml 5.25% NaOCl, 5 ml 17% EDTA and 5 ml
distilled water, respectively; 3, 15 ml 2% CHX solution; 4: 35% phosphoric acid. Fiber posts were
attached using a self-adhesive resin cement. Specimens were cut horizontally approximately 1 mm
thickness for push-out testing. Statistical evaluation of data consisted of one-way ANOVA with post-hoc
Tukey's HSD.
Results: The highest mean bond strength was obtained for group 2. Bond strength was no significantly
different among groups 3, 4 and the control group. Different root regions showed similar bond strength
values.
Conclusions: The results show that EDTA, in combination with NaOCl, could be advantageous for post
space irrigation when fiber posts are attached using a self-adhesive cement resin.
PB31
Cerrahi olmayan endodontik tedavi sonrasında periapikal lezyonlu dişlerin uzun dönem takibi
Levent Akıncı, Seren İspir, Neslihan Şimşek
İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Malatya
Amaç: Bu çalışmanın amacı klinik ve radyografik olarak uzun dönem takip edilen geniş periapikal
lezyonlu dişlerin cerrahi olmayan kök kanal tedavisi ile iyileşmesini göstermektir.
Gereç ve Yöntem: İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalına sevk edilen
hastaların detaylı klinik ve radyografik muayenesi yapıldı. Bunun sonucunda dental kaynaklı periapikal
lezyonu bulunan dişlerin kök kanal tedavileri yapıldı. Kök kanallarının şekillendirilmesi step-back tekniği
ile tamamlandı. AH Plus (Dentsply De Trey, Konstanz, Almanya) kanal patı ve guta perka kullanarak
lateral kompaksiyon yöntemi ile kanal dolguları tamamlandı. Bu çalışmaya en az 12 ay takibi yapılan
hastalar dâhil edildi. Periapikal bölgede bulunan lezyonu tamamen iyileşmiş ve yeterli kök kanal dolgusu
bulunan dişler başarılı olarak kabul edildi.
Bulgular: Yapılan tedaviler sonucu üst çenede 6 santral, 5 lateral, 2 kanin, 2 premolar ve 1 molar diş alt
çenede ise 5 santral, 2 lateral, 1 kanin, 5 premolar ve 3 molar diş olmak üzere toplamda 32 dişin
değerlendirilmesi yapıldı. Yapılan radyografik değerlendirmenin sonucunda bu dişlerin periapikalinde
bulunan lezyonların tamamen iyileştiği ve klinik olarak asemptomatik olduğu görüldü.
Sonuç: Periapikal lezyonlu dişler iyi bir kök kanal tedavisinden sonra cerrahi müdahaleye gerek kalmadan
iyileşebilmektedir. Bu gibi durumdaki dişleri olan hastaların tedaviden sonra takibinin yapılması gerekir.
Long-term follow-up of teeth with periapical lesions after non-surgical endodontic treatment
Levent Akıncı, Seren İspir, Neslihan Şimşek
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
Aim: The aim of this study is to indicate the improvement of teeth with long-term large periapical
lesions followed clinically and radiographically through non-surgical root canal treatment. Methodology:
Patients having been referred to the Inonu University Faculty of Dentistry, Department of
69
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Endodontics underwent a detailed clinical and radiographic examination. Then, root canal treatment
was applied to the teeth with dental-related periapical lesion. Shaping the root canal was completed
with step-back technique. Then canal fillings were completed with lateral compaction method using AH
Plus (Dentsply De Trey GmbH, Konstanz, Germany) root canal sealer and gutta percha. The patients
followed up at least 12 months were included in this study. Lesion in the periapical area was completely
healed and teeth with adequate root canal fillings were considered successful.
Results: As a result of the treatment applied, a total of 32 teeth were evaluated to include 6 central, 5
lateral, 2 canine, 2 premolar and 1 molar teeth in upper jaw and 5 central, 2 lateral, 1 canine, 5 premolar
and 3 molar teeth in lower jaw. Based on the results of the radiographic evaluation, lesions found in the
periapical of these teeth were seen to heal completely and that it was found to be clinically
asymptomatic.
Conclusions: Teeth with periapical lesions can heal without the need for surgical intervention after a
good root canal treatment. The patients with the teeth in such conditions should be followed after
treatment.
PB32
İzmir Eğitim Diş Hastanesi’nde kanal tedavisi uygulanan bireylerin oranı: retrospektif çalışma
Ümit Candan (1), Gülser Kılınç (2), Mehmet Sinan Evcil (1),
(1) İzmir Eğitim Diş Hastanesi, İzmir
(2) Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Diş Kliniği, İzmir
Amaç: İzmir Eğitim Diş Hastanesine başvuran hastalara uygulanan kanal tedavisinin yaş, cinsiyet ve diş
lokalizasyonuna göre dağılımını değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Araştırmamızda 2009-2013 yılları arasında İzmir Eğitim Diş Hastanesine müracaat
eden ve yaşları 9-56 arasında değişen toplam 1005189 hastanın dosyaları çalışma kapsamına alındı. Kök
kanal tedavileri yapılan 53440 diş, yaş, cinsiyet, lokalizasyonlarına göre dağılımı değerlendirildi. Bulgular:
Kanal tedavisi yapılan hastaların % 39.8 (21268) erkek, % 60.2 (32172) kadındır. Kanal tedavisi yapılan
toplam 53440 adet dişin % 61.1 (32662) üst çenede, %38.9 (20778)’unun alt çenede olduğu saptanmıştır
(p<0.001). Cinsiyete göre dağılımlarına bakıldığında kadınlarda üst çenede % 36.9 (19740), alt çenede
%23.3(12432), erkeklerde üst çenede % 24.2 (12922), alt çenede ise %15.6
(8346) olduğu belirlenmiştir (Tablo 1). Yaş grupları içerisinde en fazla kanal tedavisi yapılan grubun her
iki cinste de 26-35 (%24.6) yaş grubu olduğu görülmüştür. En az kanal tedavisi yapılan yaş grubu
ise her iki cinste de 56 ve üzeri (%18.5) yaş grubu olduğu saptanmıştır (Tablo 2). Tüm diş grupları
içerisinde en fazla kanal tedavisinin 2. küçük azı dişine (%24.8) uygulandığı görülmüştür (Tablo 3).
Çenelere göre dağılım değerlendirildiğinde ise en fazla kanal tedavisi yapılan dişin üst çenede 2. küçük
azı (%23.4) alt çe nede ise 1. büyük azı (%28.3) diş olduğu bulunmuştur (Tablo 4).
Sonuç: Bu çalışmada farklı yaş gruplarındaki hastalarda endodontik tedavi uygulanarak dişlerin çekilmesi
yerine ağızda kalmasını sağlamanın önemli olduğu sonucuna varılmıştır.
Rate of individuals with root canal treatment in patients admitting to the Izmir Dental Education
Hospital: A retrospective study
Ümit Candan (1), Gülser Kılınç (2), Mehmet Sinan Evcil (1),
(1) Izmir Educational Dentistry Hospital, Izmir
(2) Clinic of Pediatric Dentistry, Faculty of Medicine, Dokuz Eylul University, Izmir
Aim: The purpose of this study was to evaluate the distrubition according to age, gender, location of
root canal treatment in patients admitting to the İzmir Dental Education Hospital.
70
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Methodology: In this study, between 2009-2013, a total of 1005189 patient files between the ages of 956 who applied to Izmir Education Dental Hospital were included. Total number of 53440 teeth with
root canal treatment were evaluated in depending on the age, sex, tooth and location.
Results: Male patients 39.8 % (21268) and female patients 60.2 % (32172) received endodontic therapy.
A total of 53440 which applied root canal treatment, 61.1%(32662) in the maxilla and 38.9%(20778) in
the mandible was determined (p<0.001). Considering distribution by gender, female patients 36.9 %
(19740) in the maxilla and 23.3%(12432) in the mandible, male patients %24.2(12922) in the maxilla and
%15.6 (8346) in the mandible. It has seen that, the most of root canal treatment has been done, are in
the age group of 26-35(%24.6) in both genders. The age group that fewest root canal treatment has
been done is determined in both gender 56 or older (%18.5) ones. It has seen that the most of root
canal treatment has been done second premolar teeth (%24.8) in all tooth groups. Considering
distribution by jaw, second premolar teeth were most frequently needed for endodontic treatment in
the maxilla (23.4%), first molar teeth (28.3%) in the mandible.
Conclusions: In this study, it was concluded that patients in different age groups are important to
ensure remain in the mouth applying the endodontic treatment instead of extraction of the teeth.
PB33
Diyot lazerin kök kanal dentini üzerindeki antimikrobiyal etkisinin değerlendirilmesi
Bağdagül H. Kıvanç (1), Hacer D. Arısu (2), Baran Can Sağlam (3), Gülçin Akça (4), Güliz Görgül (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara
(2) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara
(3) Department of Endodontics, Bülent Ecevit University, Faculty of Dentistry, Zonguldak
(4) Department of Microbiology, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara
Amaç: Bu çalışmanın amacı, diyot lazerin antimikrobiyal etkilerinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem: 46 dişin kökü ayrıldı ve dişler kemomekanik olarak prepare edildi. Kökler %2 NaOCl ve
%17 EDTA ile irrige edildi, otoklavda steril edildi, E. faecalis süspansiyonu ile inkübe edildi. Daha sonra
örnekler rastgele 3 gruba ayrıldı (n=12). Kök kanallarına Grup1’de 1,2W, Grup 2’de 2W, Grup 3’de 3W
diyot lazer uygulandı. 5 kök pozitif kontrol grubu ve 5 kök de negatif kontrol grubu olarak kullanıldı.
Dentin örnekleri Headström eğelerle toplandı. 1 mL PBS içeren steril test tüplerine yerleştirildi. Tüpler
dilüe edildi ve her bir tüpteki süspansiyon TYC agar plaklarına 2 kez yayıldı. 37 ºC’de 24 saat
inkübasyondan sonra üreyen bakteriler sayıldı ve her bir test tüpündeki ortalama miktar belirlendi. Her
bir grup için sonuçların ortalama değerleri ANOVA and Tukey testi ile karşılaştırıldı (α=0.05).
Bulgular: Test sonuçlarına göre, canlı bakteri sayısı diyot lazerin gücünün artışı ile azaldı, ancak önemli
istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmedi (p>0.05).
Sonuç: Diyot lazerin yüksek güçte kullanılması, ilave bir antimikrobiyal etki sağlamadı.
Evaluation of antimicrobial effects of diode laser on the root canal dentin
Bağdagül H. Kıvanç (1), Hacer D. Arısu (2), Baran Can Sağlam (3), Gülçin Akça (4), Güliz Görgül (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara
(2) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara
(3) Department of Endodontics, Bülent Ecevit University, Faculty of Dentistry, Zonguldak
(4) Department of Microbiology, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara
Aim: The objective of this study was to evaluate the antimicrobial effects of diode laser.
Methodology: Fourty-six teeth sectioned and were chemomecanically prepared. The roots were
irrigated with 2.5% sodium hypochlorite and 17% EDTA and then autoclaved and incubated with a
suspension of E. faecalis. The specimens were randomly divided into 3 groups (n=12). In Group1 1.2 W,
71
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Group2 2 W, Group3 3 W diode laser was applied into the root canals. Five roots were used as positive
control group and five roots were used as negative control group. Dentin samples were collected with
Headstrom files and put into sterile test tubes containing 1 mL PBS. The tubes were diluted and 25 µL
suspensions of each tube were spreaded onto the TYC agar plates two times. After incubating 24 hours
at 37 ºC, the grown bacteria were counted and the mean numbers of the each test tubes were
determined. The mean values of results for each group were compared using ANOVA and Tukey test
(α=0.05).
Results: According to the test results, the number of viable bacteria were decreased by increasing the
power of diode laser, but no significant differencewas obtained (p>0.05).
Conclusions: Irradiation of diode laser at higher power settings showed no additional antimicrobial
efficacy.
PB34
ProTaper Gold ve ProTaper Universal sistemleri ile kök kanal şekillendirilmesi boyunca dentinal çatlak
oluşumunun karşılaştırılması
İbrahim Ersoy (1), Ahmet Demirhan Uygun (2), Elif Kol (2), Mehmet Tanrıver (3), M. Sinan Evcil (4)
(1) Şifa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
(3) Şifa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
(4) İzmir Eğitim Diş Hastanesi, İzmir
Amaç: Bu çalışmada amacımız, ProTaper Gold ve ProTaper Universal döner alletleri ile kök kanal
şekillendirilmesinden sonra kökte meydana gelen çatlak oluşumunu karşılaştırmak.
Gereç ve Yöntem: 108 çekilmiş alt çene küçük azı dişi kullanıldı. Dişler 3 gruba ayrıldı (n: 36). Kontrol
grubundaki dişlere herhangi bir işlem yapılmdı. Geriye kalan örnekler ProTaper Universal ve ProTaper
Gold döner aletleri kullanılarak genişletildi. Kök ucundan 3, 6 ve 9mm olacak şekilde düşük hızlı, su
soğutma altında testere kullanılarak bütün örneklerden yatay diskler elde edildi. Kesitlerde çatlakları
belirlemek için çürük markerler kullanıldı. Örnekler, stereomikroskopta 25 büyütme altında incelendi.
Örneklerde dentin çatlağı olup olmadığını incelemek için fotoğrafları çekildi. İstatistiksel analiz için chi
square testi uygulandı (P˂0.01).
Bulgular: Kontrol grubunda hiç çatlak görülmedi. ProTaper ile genişletilen grup ile control grubu arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (P˃0.01). ProTaper Gold ile genişletilen grupta, ProTaper
Universal ile genişletilen gruba göre daha az çatlak görüldü ve bu fark istatistiksel olarak anlamlıydı.
(P˂0.01)
Sonuç: Hem ProTaper Gold hemde ProTaper Universal sistemlerinin dentin çatlağına sebep olduğu, fakat
ProTaper Universal sisteminin ProTaper Gold sisteminden daha fazla dentin çatlağına sebep olduğu
sonucuna vardık.
A comparison of dentinal crack formation during root canal preparations with the ProTaper Universal
and ProTaper Gold
İbrahim Ersoy (1), Ahmet Demirhan Uygun (2), Elif Kol (2), Mehmet Tanrıver (3), M. Sinan Evcil (4)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(3) Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir
(4) Izmir Educational Dentistry Hospital, Izmir
Aim: The aim of this study was to compare the incidence of root cracks after root canal preparations
with ProTaper Gold and ProTaper Universal systems.
72
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Methodology: One hundred and eight extracted mandibular premolars were selected. Teeth were
randomly divided 3 groups. Control Group was not instrumented. Group 2 and 3 were instrumented
with using ProTaper Universal and ProTaper Gold systems respectively. All the roots were horizontally
sectioned 3, 6 and 9 mm from the apex with a low speed saw under water cooling. The slices were
examined under a stereomicroscope at × 25 magnification. The cracks were detected with caries
markers. The slices were photographed with a camera to detect the presence or absence of dentinal
cracks. The differences between the experimental groups were analysed with a chi square test (P˂0.01).
Results: The control group had no cracks, and the incidence of cracks the ProTaper Gold group versus
that in the control group was not statistically significant. (P˃0.01) The ProTaper Gold group contained
significantly less cracks than the ProTaper Universal group in the apical, middle and coronal sections
(P˂0.01).
Conclusions: Within the limitations of this in vitro study, it can be concluded that ProTaper Gold and
ProTaper Universal instruments can cause crack formation in root canal dentin. The ProTaper Gold
instruments have a tendency to cause fewer dentinal cracks compared with the ProTaper Universal
instruments.
PB35
Tek kon dolum tekniğinde farklı kök kanal patlarının güta perkaya bağlanma dayanımlarının
karşılaştırılması
İbrahim Ersoy (1), Evren Ok (1), Hüseyin Ertaş (2), Banu Uysal (2)
(1) Şifa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
(2) İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Sealapex, AH Plus, 2Seal ve I Root SP kanal patlarının güta perkaya
bağlanma dayanımlarını karşılaştırmaktı.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 20 adet düz köklü ve kök ucu gelişimini tamamlamış alt çene küçük azı
dişleri kullanıldı. Dişler 13 mm sabitlenecek şekilde mine sement sınırından kesildi. Bütün örnekler
Reciproc döner alet sistemi kullanılarak R40 eğesine kadar genişletildi. Örnekler rastgele dört gruba
ayrıldı (n:5). AH plus, 2Seal, I root SP ve Sealapex kanal patları kullanılarak Reciproc R40 güta perka ile
tek kon dolum tekniğiyle kanallar dolduruldu. Örnekler iki hafta %100 nemli ortamda bekletildi ve
ardından kesitler alınarak push out testi uygulandı. İstatistiksel analiz olarak verilere tek yönlü ANOVA ve
gruplar arası farklılıkları bulmak için Tukey çoklu karşılaştırma testi uygulandı (p<0.05).
Bulgular: Gruplar ortalamaları arasındaki farklar istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Sealapexin güta
perkaya bağlanma dayanımı diğer kanal patlarına göre daha azdı (p<0.05). . Bütün örneklerde adheziv tip
başarısızlık görüldü.
Sonuç: Bu çalışmanın limitleri dahilinde, kalsiyum hidroksit bazlı Sealapexin tek kon dolum tekniği
uygulandığında güta perkaya bağlanma dayanımının rezin bazlı AH Plus, 2Seal ve kalsiyum silikat bazlı I
Root SP kanal patlarından daha azdı.
Comparison of bond strengths of different canal sealers to gutta-percha used in single cone obturation
technique
İbrahim Ersoy (1), Evren Ok (1), Hüseyin Ertaş (2), Banu Uysal (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir
Aim: The aim of this study was to compare bond strengths of Sealapex, AH Plus, 2Seal and I Root SP
canal sealers to gutta-percha.
73
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Methodology: Twenty mandibular premolar teeth, which had straight roots and completed their
development of root tips, were used. The teeth were cut to be at fixed length of 13 mm from the
enamel-cement border. All samples were prepared up to Reciproc R40 file. The teeth were divided into
four groups (n: 5). In all groups Reciproc R40 gutta-percha used as single cone and filled with AH Plus;
2Seal; iRoot SP; and Sealapex. After keeping the teeth in a 100% humid environment for two weeks,
roots were sliced and push out test was performed. For statistical analysis, one- way ANOVA and Tukey’s
multiple comparison tests were used (p<0.05).
Results: Among groups, the difference of means were statistically significant. The bond strength of
Sealapex to gutta-percha was found to be less when compared to other sealers (p<0.05). Adhesive-type
failure was found in all samples.
Conclusions: In the limitation of this study, when single cone obturation technique was performed, the
bond strength of the calcium hydroxide-based root canal sealer (Sealapex) to gutta-percha was less,
when compared to the resin-based (AH Plus and 2Seal) and calcium silicate-based canal sealers.
PB36
ProTaper Universal, Twisted File Adaptive, Reciproc ve WaveOne sistemlerinin döngüsel yorgunluk
dirençleri
Hüseyin Ertaş (1), İsmail Davut Çapar (1), Hakan Arslan (2)
(1) İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu çalışmanın amacı ProTaper Universal, Twisted File Adaptive, Reciproc ve WaveOne
sistemlerinin döngüsel yorgunluk dirençlerini karşılaştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Dört eğe grubundan oluşan nikel-titanyum (Ni-Ti) endodontik enstrümanlar çelik
kanallarda test edildi. Döngüsel yorgunluk dirençleri test edilen enstrümanlar sırasıyla şu şekildeydi:
ProTaper F2, Twisted File Adaptive ML 1, Reciproc R25 ve WaveOne primary. Her bir sistem için test
bloğu içerisindeki ortalama dönüş hızları ve her bir eğenin kırılana kadar yaptıkları döngü sayısı
kaydedildi.
Bulgular: Test edilen sistemler içerisinde Reciproc en yüksek döngüsel dirence sahipti (p < 0.001).
WaveOne ve Twisted File Adaptive sistemleri arasında ortalama kırılma öncesi yaptıkları döngü sayısı
açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p = 0.124) ve ProTaper Universal bu sistemler
arasında en düşük döngüsel yorgunluk direnci gösterdi (p < 0.001).
Sonuç: Bu sistemler arasında en son tanıtılan Twisted File Adaptive systemi ProTaper Universal dışındaki
diğer sistemlere döngüsel yorgunluk açısından bir üstünlük sağlayamamıştır.
Cyclic fatigue resistance of ProTaper Universal, Twisted File Adaptive, Reciproc and WaveOne systems
Hüseyin Ertaş (1), İsmail Davut Çapar (1), Hakan Arslan (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: The aim of this study was to compare the cyclic fatigue resistance of ProTaper Universal, Twisted
File Adaptive, Reciproc and WaveOne systems.
Methodology: Four groups of nickel-titanium (Ni-Ti) endodontic instruments were tested in steel canals.
The cyclic fatigue of the following Ni-Ti instruments was tested: ProTaper F2, Twisted File Adaptive ML
1, Reciproc R25 and WaveOne primary. The mean rpm of each system was evaluated in the testing
block, and the number of cycles to failure was recorded for each instrument.
Results: The Reciproc had the highest fatigue resistance (p < 0.001) in the tested systems. There was no
significant difference between the mean number of cycles to fracture of the WaveOne and the Twisted
74
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
File Adaptive (p = 0.124), and the ProTaper Universal showed the least cyclic fatigue resistance (p <
0.001).
Conclusions: The latest Twisted File Adaptive system could not outclass tested instruments other than
ProTaper Universal by means of the cyclic fatigue resistance.
PB37
Bir internet arama motorunda “Diş Ağrısı” aramalarının aylık değişiminin incelenmesi
Hatice Harorlı (1), Osman Tolga Harorlı (2)
(1) Akdeniz Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Antalya
(2) Akdeniz Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Antalya
Amaç: Bilişim ve iletişim teknolojisi alanındaki gelişmeler internetin hayatın birçok alanında
kullanılmasını sağlamıştır. Sağladığı bilgiler her zaman doğruyu yansıtmasa da, internet sağlık
problemleri konusunda bilgi edinmek için kullanılan en önemli bilgi kaynaklarından biri haline gelmiştir.
İnternet arama motorları kullanılarak yapılan milyonlarca aramanın analiz edilmesi toplumun o anki
durumu hakkında faydalı bilgiler vermekte ve geleceğe ışık tutmaktadır. Bu çalışmanın amacı bir internet
arama motoru üzerinde “diş ağrısı “ başlığında yapılan aramaların yıllık değişimini incelemektir.
Gereç ve Yöntem: 2008 –2014 tarihleri arasında “https://www.google.com” internet sitesinde sağlık
kategorisinde, Türkiye çapında; “Diş ağrısı”, başlığı altında yapılmış olan aramalar ile ilgili bilgiler
“https://www.google.com/trends/” internet sitesi aracılığı ile bir CSV dosyasına kaydedildi. Elde edilen
veriler incelendi ve arama eğilimlerinin aylık değişimleri incelendi. İstatistiki farklar ANOVA testi
kullanılarak araştırıldı.
Bulgular: İncelenen süreçte, “Diş ağrısı” arama ortalamalarının yıldan yıla artış gösterdiği, aylık bazda
aralık ayında maksimum değerde mayıs ayında ise minimum değerde olduğu saptanmıştır ancak
istatistiki bir fark bulunamamıştır (P>0.05).
Sonuç: İnternet arama verilerinin incelenmesi toplumsal sağlık gereksinimlerinin incelenmesi açısından
faydalı sonuçlar ortaya koyarak yol gösterici olabilir. Çalışmamızda diş ağrısı başlığı altında yapılan
aramalar, zamana bağlı dalgalanmalar gösterse de aylık bazda istatistiki bir fark bulunamamıştır.
Analyses dental pain searches in an internet search engine on a monthly basis
Hatice Harorlı (1), Osman Tolga Harorlı (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Akdeniz University, Antalya
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Akdeniz University, Antalya
Aim: Advances in information and communication technology have led to the use of the internet in
many areas of life. While the documents in internet is not always correct, it has become one of the most
important source of information about health problems. The analysis of Internet searches in internet
search engines gives useful information about the millions of searches done by the population and
illuminates the future. The aim of this study was to examine the annual change on the internet search
trends of the term “diş ağrısı” (toothache) in an internet search engine.
Methodology: ” Diş ağrısı" searches in the health category of websites across Turkey in
“https://www.google.com” internet web site between 2008 -2014 were saved to a CSV file via the
website “https://www.google.com/trends/". The obtained search trends data were analyzed and
examined monthly. Statistical differences were evaluated using ANOVA test.
Results: In this time period, average "Toothache" searches showed an increase from year to year, the
maximum values was observed in December and the minimum values was in May but there was not a
statistical difference (P> 0.05).
75
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Conclusions: Analysis of Internet search data may give beneficial information about public health
requirements and can be pathfinder. In this study searches of toothache showed fluctuations during the
year however no statistical difference was found in monthly periods.
PB38
Twisted File Adaptif aletler kullanılarak yapılan kinematik hareketlerin kanal transportasyonuna
etkisi: farklı açılarla resiprokasyon, adaptive hareket ve devamlı rotasyon
Ertuğrul Karataş (1), Hakan Arslan (1), Elif Kol (1), İbrahim Şevki Bayrakdar (2)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anablim Dalı, Erzurum,
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu çalışmanın amacı TF Adaptif aletlerin farklı kinematiklerde (resiprokasyon, devamlı hareket ve
adaptif hareket ), çekilmiş insan mandibular dişlerin mezyobukkal kanallarındaki kanal
transportasyonunu karşılaştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Toplam 60 adet çekilmiş insan mandibular birinci molar dişin (25° 0.05).
Bulgular: Kanalı ortalama verilerinin gösterdiğine göre enstrumantasyon sonrası kök kanalının bütün
kesitlerinde, test grupları arasında anlamlı bir farklılık yoktu (P>=.05).
Sonuç: Bu çalışmanın sonuçlarına göre, TF Adaptive aletleri, farklı kinematik hareketleri kullanıldığında
benzer kanal trasportasyonuna ve kanalı ortalama oranına neden oluyor.
Effect of movement kinematics on canal transportation using Twisted File Adaptive Instruments:
reciprocation with different angles, adaptive motion, and continuous rotation
Ertuğrul Karataş (1), Hakan Arslan (1), Elif Kol (1), İbrahim Şevki Bayrakdar (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: The aim of this study was to compare canal transportation in mesiobuccal root canals of extracted
human mandibular molars instrumented with TF Adaptive instruments with different kinematics
(reciprocation, continuous rotation, and adaptive motion).
Methodology: A total of 60 extracted human permanent mandibular first molars with curved mesial
root canals (25° 0.05).
Results: The data for the centering ratio showed that there was no significant difference among the
tested groups after instrumentation in each section of the root canal (P > 0.05).
Conclusions: Within the limitations of this study, the TF Adaptive instruments produce similar canal
transportation and centering ratio when used with different movement kinematics.
PB39
Farklı kinematiklerde Reciproc® eğeleri kullanılarak yapılan kök kanal preparasyonun ardından
apikalden ekstrüze olan debrisin in vitro olarak kıyaslanması
Hakan Arslan (1), Ezgi Doğanay (1), Meltem Alsancak (1), İsmail Davut Çapar (2), Ertuğrul Karataş (1),
Hicran Ates Gündüz (1)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anablim Dalı, Erzurum
(2) İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: Reciproc® eğelerini farklı açılarda (150°saat yönünün tersinde[SYT]-30° saat yönünde[SY], 270°
SYT-30°SY,360° SYT-30° SY ve devamlı rotasyon) kullanarak apikalden ekstrüze olan ortalama debris
miktarını belirlemektir.
76
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Gereç ve Yöntem: Kırk sekiz maksiler santral kesici diş seçilmiştir ve kök kanal şekillendirmesi için dört
gruba ayrılmıştır (n = 12): 150° SYT-30°SY 270° SYT-30°SY,360° SYT-30° SY ve devamlı rotasyon. Tüm
gruplarda Reciproc R25 ve R50 eğeler kullanılmıştır. Eğeler 300 rpm hızda kullanılmıştır. Tüm gruplarda,
preparasyon işlemi SY ve SYT resiprokasyon açılarının kullanıcı tarafından değiştirilmesine izin veren
elektrikli bir motor kullanılarak yapılmıştır. Apikalden ekstrüze olan debris toplandıktan sonra daha
önceden tartılmış Eppendorf tüplerinde kurutulmuştur. Ekstrüze olan ortalama debris miktarı elektronik
bir terazi kullanılarak belirlenmiştir. Ekstrüze olan debrisin net ağırlığı son ağırlıktan ilk ağırlığın
çıkarılmasıyla elde edilmiştir.
Bulgular: 150° SYT-30°SY ve 270° SYT-30°SY resiprokasyon açılarında devamlı rotasyona kıyaslandığında
anlamlı olarak daha az debris ekstrüzyonu olmuştur. Ayrıca, 360° SYT-30° SY ve devamlı rotasyon
arasındaysa anlamlı bir faklılık bulunmamıştır (P > .05). Benzer şekilde, 150° SYT-30°SY ve 270° SYT-30°SY
resiprokasyon açıları arasında da anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (P > .05).
Sonuç: Kullanılan kinematiklerin tümü apikalden debris ekstrüzyonuyla sonuçlanmıştır. Ayrıca, 150° SYT30°SY ve 270° SYT-30°SY resiprokasyon açılarında devamlı rotasyona kıyaslandığında anlamlı olarak daha
az debris ekstrüzyonu olmuştur.
An in vitro comparison of apically extruded debris after root canal instrumentation using Reciproc®
instruments with different kinematics
Hakan Arslan (1), Ezgi Doğanay (1), Meltem Alsancak (1), İsmail Davut Çapar (2), Ertuğrul Karataş (1),
Hicran Ates Gündüz (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir
Aim: To assess the amount of apically extruded debris using Reciproc® instruments with different
kinematics (150° counter clockwise [CCW]- 30° clockwise [CW], 270° CCW - 30° CW, 360° CCW - 30° CW,
and continuous rotation).
Methodology: Forty-eight maxillary central incisors were selected and were assigned to the four root
canal shaping groups as follows (n = 12): 150° CCW - 30° CW, 270° CCW - 30° CW, 360° CCW - 30° CW,
and continuous rotation. Reciproc R25 and R50® instruments were used in all groups. The instruments
were used at a speed of 300 rpm. For all groups, instrumentation was performed using an electric motor
that allows the user to modify and set the reciprocating angles in both CW and CCW directions. The
apically extruded debris was collected and dried in preweighed Eppendorf tubes. The amount of
extruded debris was assessed with an electronic balance. The net weight of the extruded debris was
determined by subtracting the initial weight from the final weight.
Results: The 150° CCW - 30° CW and 270° CCW - 30° CW reciprocating motions extruded significantly
less debris than the continuous rotation360° (P < .05). However, no significant differences were
obtained between the 360° CCW - 30° CW reciprocating motion and the continuous rotation (P > .05).
Likewise, there was no significant difference between the 150° CCW - 30° CW and 270° CCW - 30° CW
reciprocating motions (P > .05)
Conclusions: All of the kinematics resulted in apically extruded debris. However, the 150° CCW - 30° CW
and 270° CCW - 30° CW reciprocating motions were associated with less extrusion than the continuous
rotation.
PB40
ProTaper Universal, Endoflare, Revo-S, HyFlex aletleri ve Gates Glidden frezleriyle yapılan koronal
flaring’in çatlak üzerine etkisi
Hakan Arslan (1), Ertuğrul Karataş (1), Ismail Davut Capar (2), Damla Özsu Kırıcı (1), Ezgi Doğanay (1)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anablim Dalı, Erzurum
77
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
(2) İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: Koronal flaring işlemi dentinle temas edecek daha büyük taper’lı aletler gerektirmektedir. Buna
bağlı olarak dentinde çatlak oluşturma ihtimali artabilir. Bu çalışmanın amacı koronal flaring için
kullanılan farklı aletlerin çatlak oluşumuna etkilerinin incelenmesidir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada benzer uzunluklardaki mandibular birinci molarlar mesial kökler
ayrılarak kullanılmıştır. Daha sonra kökler hiçbir eksternal defekt ya da çatlak olmadığını göstermek için
stereomikroskopta incelenmiştir. Bukkolingual kalınlık ölçüldü ve bu ölçümlere göre örnekler eşit şekilde
6 gruba ayrılmıştır. 1. Kontrol grubu: flaring uygulanmamıştır. 2. Gates-Glidden frezleri 1,2,3,
kullanılmıştır. 3. ProTaper Universal: SX kullanılmıştır. 4. Endoflare 5. Revo-S SC1 kullanılmıştır. 6. Hyflex:
25 numara 08 taper eğe kullanılmıştır. Bütün sistemlerde ki hız ve tork üretici firmanın önerilerine göre
ayarlanmıştır. Kesitler sementoenemal junction’dan 1, 2, 3, 4, 6 ve 8 mm den su soğutması altında düşük
hızda alınmıştır. Her kesit stereomikroskopta 15x büyütmede başka bir araştırmacı tarafından incelendi.
“çatlak yok” kararı hem internal yüzeyde hem de external yüzeyde olmadığında ve “çatlak var” kararı
hem kök kanal lümeninden dentine uzanan hem de dış yüzeyden dentine uzanan çatlak olduğunda
verilmiştir.
Bulgular: Toplam 648 kesit incelenmiştir. Kontrol grubunda 3 kökte çatlak görülmüştür. Gates grubunda
kontrol grubuna kıyasla yüksek oranda çatlak görülmüştür. ProTaper Universal, Endoflare, Revo-S ve
HyFlex gruplarında ise kontrol gurubuna benzer sonuçlar alınmıştır.
Sonuç: Gates Glidden frezlerinin kullanımı en fazla çatlağa sebep olmuştur. ProTaper Universal,
Endoflare, Revo-S ve HyFlex ile yapılan flaring Gates Glidden frezleri ile kıyaslandığında daha az çatlağa
sebep olma eğilimindedir.
Effect of ProTaper Universal, Endoflare, Revo-S, HyFlex coronal flaring instruments, and Gates Glidden
drills on crack formation
Hakan Arslan (1), Ertuğrul Karataş (1), Ismail Davut Capar (2), Damla Özsu Kırıcı (1), Ezgi Doğanay (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir
Aim: The coronal flaring procedure requires that more tapered instruments come in contact with
dentinal walls. Thus, the possibility of dentinal defects may increase after such a procedure. The aim of
this study is to investigate the effect of different coronal flaring instruments on crack formation.
Methodology: Mesial roots of mandibular first molars with similar lengths were used for this study.
Then, the roots were observed under a stereomicroscope to exclude any external defects or cracks. The
buccolingual thickness was measured and the specimens were distributed equally across 6 groups. 1.
Control group: the specimens were left nonflared. 2. Gates Glidden drills: size #1,#2,#3 of Gates Glidden
drills were used. 3. ProTaper Universal: The SX instrument was used. 4. Endoflare. 5. Revo-S:The SC1
instrument was used. 6. HyFlex: The 25.08 instrument was used. The rotational speed and torque limits
of each system were determined as suggested by the manufacturer. Slices were obtained at 1, 2, 3, 4, 6,
and 8 mm from the cementoenamel junction using a low-speed, water-cooled saw. Each section was
then examined under a stereomicroscope at 15x magnification by another examiner. ‘‘No crack’’ was
defined as root dentin without cracks or craze lines either at the internal surface of the root canal wall
or at the external surface of the root and ‘‘crack’’ was defined as all lines observed on the slice that
either extended from the root canal lumen to the dentin or from the outer root surface into the dentin.
Results: A total of 648 slices were examined. There were 3 roots with cracks in the control group. The
Gates Glidden drills caused a higher rate of crack formation than that found in the control group. Flaring
of the root canals using the ProTaper Universal, Endoflare, Revo-S, and HyFlex instruments resulted in a
78
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
rate of crack formation similar to that found in the control group.
Conclusions: The use of Gates Glidden drills resulted in the most crack formation. The ProTaper
Universal, Endoflare, Revo-S, and HyFlex flaring instruments have a tendency to cause less crack
formation compared with the Gates Glidden drills.
PB41
ProTaper Gold, ProTaper Next ve ProTaper Universal döner aletlerinin farklı seviyelerdeki döngüsel
yorgunluk varyasyonları
Ahmet Demirhan Uygun (1), Elif Kol (1), Meltem Çolak Topçu (1), Fatih Seçkin (1), İbrahim Ersoy (2),
Mehmet Tanrıver (3)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
(2) Şifa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
(3) Şifa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: Bu çalışmanın amacı ProTaper Gold, , ProTaper Next ve ProTaper Universal döner aletlerinin
döngüsel yorgunluk dirençlerinin karşılaştırılmasıdır.
Gereç ve Yöntem: 72 adet eğe (24 PTU/F2, 24 PTN/X2 ve 24 PTG/F2) grup 1 ve grup 2 olmak üzere ikiye
ayrıldı. Daha sonra her grup alt gruplara ayrıldı (n=12): Grup 1A: PTU/ F2: Grup 1B: PTN/ X2: Grup 1C:
PTG/ F2: Grup 2A: PTU/ F2: Grup 2B: PTN/ X2: Grup 2C: PTG/ F2. Grup 1 de döngüsel yorgunluk direnci
uçtan 5mm seviyede, grup 2 de döngüsel yorgunluk direnci uçtan 8mm seviyede değerlendirildi. DY
direnci paslanmaz çelik eğimli kanallarda test edildi (60°, r=3mm). Kırılma zamanları kaydedildi. Örnek
dağılımının normalliği Tek yönlü ANOVA kullanılarak belirlendi. DY direnci ve kırılan fragmanın
uzunlukları bağımsız örneklem t testi kullanılarak karşılaştırıldı (P˂ 0.01).
Bulgular: Uçtan 5mm de seviyede gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı derece fark vardı. PTG
eğeleri en yüksek döngüsel yorgunluk direncine sahipti, PTN eğeleri, PTU eğelerinden daha yüksek
döngüsel yorgunluk direncine sahiptir. Uçtan 8mm de PTG ve PTN eğeleri arasında istatistiksel olarak
anlamlı derece fark yoktur. PTG ve PTN eğeleri, PTU eğelerine göre daha yüksek döngüsel yorgunluk
direncine sahiptir.
Sonuç: 5mm ve 8mm seviyelerinde PTG eğeleri en yüksek döngüsel yorgunluk direncine sahip olduğu
kanıtlanmıştır, fakat 8mm de PTG ve PTN eğeleri arasında istatistiksel olarak fark yoktur. PTU bütün
seviyelerde en az döngüsel yorgunluk direncine sahiptir.
Variations in cyclic fatigue resistance among ProTaper Gold, ProTaper Next and ProTaper Universal
instruments at different levels
Ahmet Demirhan Uygun (1), Elif Kol (1), Meltem Çolak Topçu (1), Fatih Seçkin (1), İbrahim Ersoy (2),
Mehmet Tanrıver (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir
(3) Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir
Aim: The aim of this study was to compare the cyclic fatigue resistance of ProTaper Gold, ProTaper Next
and ProTaper Universal instruments at different levels.
Methodology: A total of 72 files (24 PTU/F2, 24 PTN/X2 and 24 PTG/F2) were divided into Group1 and
Group 2. Thereafter, each group was divided into subgroups (n =12 in each): Group 1A: PTU/ F2: Group
1B: PTN/ X2: Group 1C: PTG/ F2: Group 2A: PTU/ F2: Group 2B: PTN/ X2: Group 2C: PTG/ F2. Group 1
was evaluated for CF resistance at a distance of 5 mm from the tip and Group 2 was evaluated for CF
resistance at a distance of 8 mm from the tip. CF resistance was tested in stainless steel curved canals
(60°, r = 3 mm). The time to fracture was recorded. The normality of the sample
79
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
distribution was assessed using one- way ANOVA. An independent sample t test was used to compare
the cyclic fatigue resistance and length of the fractured fragment of all samples among the different
groups (P˂ 0.01).
Results: Statistically significant differences were found among the instruments at 5mm from the tip. PTG
files had the highest CF resistance, and PTN files displayed greater CF resistance than PTU files. No
statistically significant differences were found between PTG and PTN files at the 8 mm from the tip. PTG
and PTN files demonstrated greater CF resistance than PTU files.
Conclusions: PTG files proved to be the most resistant instruments at 5 and 8 mm from the tip, but at 8
mm, no statistically significant difference was found between PTG and PTN files. PTU files had the
lowest CF resistance at all levels.
PB42
Tek eğe sistemlerinin apikalden taşan yıkama solüsyonu ve debris yönünden karşılaştırılması
Özgür Genç Şen (1), Esin Özlek (1), Sıddık Keskin (2)
(1) Yüzüncü Yıl Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Van
(2) Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik Anabilim Dalı, Van
Amaç: Bu in vitro çalışmanın amacı, farklı tek eğe sistemlerinin apikalden taşan yıkama solüsyonu ve
debris miktarı yönünden karşılaştırılmasıdır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada benzer ebatlara sahip 75 adet tek kanallı alt küçükazı diş kullanıldı. Dişler,
her grupta 15'er adet diş olacak şekilde rastgele 5 gruba ayrıldı. Gruplar beş farklı tek eğe sistemi
kullanılarak şekillendirildi: 1. grup OneShape, 2. grup WaveOne, 3. grup OneFile (resiprokal hareket) , 4.
grup OneFile (rotasyonel hareket) ve 5. grup Reciproc. Enstrümantasyon sırasında apikalden taşan
yıkama solüsyonu ve debris, daha önceden ağırlığı belirlenmiş eppendorf tüplerinde biriktirildi. Biriken
materyal 10-4 gr hassasiyetindeki elektronik tartı ile ölçüldü. Kuru debris miktarının belirlenmesi için
tüpler 68oC ' de 5 gün etüvde bekletildi ve yeniden tartıldı. Sonuçlar istatistiksel olarak Wilcoxon testi ile
değerlendirildi.
Bulgular: Taşan yıkama solüsyonu miktarlarına göre; One Shape sistemi ile One File sisteminin
rotasyonel kullanımı arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p=0,004). Diğer sistemler
arasındaki farklar istatistiksel olarak anlamlı değildi. Taşan debris miktarlarına göre; One Shape sistemi
ile One File sisteminin rotasyonel kullanımı arasındaki fark (p=0,005) ve One Shape sistemi ile Resiproc
sistemi arasındaki fark (p=0,001) istatistiksel olarak anlamlı bulundu.
Sonuç: Bu çalışma koşullarında tek eğe sistemlerinin hepsi apikale bir miktar yıkama solusyonu ve debris
taşmasına yol açmıştır. En az debris taşıran One Shape olmuştur.
Comparison of apically extruded irrigant and debris using single-file systems
Özgür Genç Şen (1), Esin Özlek (1), Sıddık Keskin (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Yuzuncu Yil University, Van
(2) Department of Bioistatistics, Faculty of Medicine, Yuzuncu Yil University, Van
Aim: The aim of this in vitro study was to compare the amount of irrigant and debris extruded apically
using different single-file systems.
Methodology: In the study 75 inferior premolar teeth with similar lenghts and single canal were used.
Teeth were randomly divided into 5 equal groups of 15 teeth each. Groups were instrumented using
different single file systems as following: Group 1 OneShape, group 2 WaveOne, group 3 OneFile
(Reciprocal motion), group 4 OneFile (Rotation motion) and group 5 Resiproc. Irrigant and debris
extruded during instrumentation were collected into pre-weighed eppendorf tubes. The collected
material was weighed using an electronic scale with a sensitivity of 10-4 g. In order to
80
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
determine the extruded dry debris, tubes were stored in incubator at 68⁰C for 5 days and weighed
again. Results were statistically evaluated by Wilcoxon test.
Results: According to apically extruded irrigant, there was a significant difference between One Shape
system and rotational use of One File system (p=0,004). According to apically extruded debris, there
were significant differences between One Shape system and both rotational (p=0,005) and reciprocal
(p=0,001) use of One File system.
Conclusions: Under the conditions of this study, all single file systems used in this study caused some
amount of irrigant and debris extrusion. One Shape file associated with the least debris extrusion.
PB43
Farklı endodontik irriganların neden olduğu kök dentin yüzey pürüzlülüğünün değerlendirilmesi
Recai Zan (1), İhsan Hubbezoglu (2), Hüseyin Sinan Topcuoglu (3), Gizem Kutlu (1), Zuhal Mutlu (1)
(1) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Sivas
(2) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Sivas
(3) Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Kayseri
Amaç: Sodyum hipoklorit (NaOCl), Klorheksidin glukonat (CHX), Etilen daimine tetra asetik asit (EDTA),
Sulu ozon ve Süper-okside su (SPO) irigasyon solüsyonlarının kök dentin yüzeyi üzerindeki pürüzlendirme
etkisini değerlendirmek ve karşılaştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: 100 adet çekilmiş tek köklü tek kanal alt çene küçük azı dişler rastgele 5 gruba ayrıldı
(n=20). Kökler boyuna kesitlere ayrıldı. Daha sonra, cilalama yapılarak standardizasyonu elde etmek
amacıyla akrilik reçine gömüldü. Başlangıç ölçümlerinden sonra örnekler aşağıdaki şekilde sırayla 10 dak.
Bekletildi; % 5.25 NaOCl, %2 CHX, %17 EDTA, 10 ppm Aqueous Ozone and SPO. Dentin yüzey
pürüzlülüğü tedavi öncesi ve sonrasında bir profilometre kullanılarak saptandı. Wilcoxon testi tedavi
öncesi ve sonrasındaki değerleri karşılaştırmak için kullanıldı.
Bulgular: EDTA tüm diğer gruplar ile karşılaştırıldığında en yüksek derecede pürüzlülük üretmiştir
(p<0.05), Bunu sırasıyla NaOCl, ozonlu su, SPO and CHX takip etti. Ozonlu su ve SPO istatistiksel olarak
anlamlı bir fark göstermemesine rağmen, kalan diğer tüm gruplar arasındaki farklar istatistiksel olarak
anlamlıdır (p<0.05).
Sonuç: Tüm irigasyon solüsyonları kök dentin yüzeyinde belirli miktarda pürüzlülüğe neden olmuştur.
Ancak, en etkili irrigan olan EDTA, kök kanallarında uygun irigasyon sürelerinde dikkatlice
uygulanmalıdır.
Evaluation of root dentin surface roughness caused by different endodontic irrigants
Recai Zan (1), İhsan Hubbezoglu (2), Hüseyin Sinan Topcuoglu (3), Gizem Kutlu (1), Zuhal Mutlu (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(2) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(3) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University, Kayseri
Aim: To assessed and compared the roughening effect of Sodium hypochlorite (NaOCl), Chlorhexidine
gluconate (CHX), Ethylene daimine tetra acetic acid (EDTA), Aqueous ozone and Super-oxidized water
(SPO) on root dentin surface.
Methodology: 100 extracted human single-rooted single canal mandibular premolar teeth were
randomly assigned to 5 groups (n=20). The roots were sectioned longitudinally, embedded in acrylic
resin and polished to obtain standardization of surface roughness. After initial measuments, the each
sample were stored for 10 min. As follows: 5.25% NaOCl, 2% CHX, 17% EDTA, 10 ppm Aqueous Ozone
and SPO irrigants. The dentin surface roughness (Ra) was determined before and after
81
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
treatments using a profilometer. The Wilcoxon test was used to compare the values before and after
treatments.
Results: EDTA produced the highest degree of roughness compared with all other groups (p<0.05), this
was respectively followed by NaOCl, Aqueous ozone, SPO and CHX. Although, the Aqueous ozone and
SPO were not indicated a statistically significant different, there were statistically significant differences
among all other groups remaining (p<0.05).
Conclusions: All irrigation solutions may cause a certain amount of roughness on root dentin surface.
However, the most effective irrigant, EDTA should be applied carefully at the appropriate irrigation
times in root canals.
PB44
Endodontik tedavi hakkında detaylı bilgilendirmenin hastalardaki dental anksiyete üzerindeki etkisi
Süleyman Gündüz (1), Hicran Ateş Gündüz (2), Damla Kırıcı (2), Ertuğrul Karataş (2), Mustafa Köseoğlu(2)
(1) Sağlık Bakanlığı Erzurum Palandöken Devlet Hastanesi, Erzurum
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Ana Bilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu çalışmanın amacı endodontik tedavi öncesi detaylı bilgilendirmenin hastaların dental
anksiyeteleri üzerindeki etkisinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Bölümüne
endodontik tedavi için başvuran hastalar dahil edildi. Daha önce endodontik tedavi yaptırmamış olan
200 hasta endodontik tedavi hakkında bilgilendirme yapılıp yapılmamalarına göre 2 gruba ayrıldı. Grup
1: Endodontik tedaviden önce detaylı bilgilendirilen hastalar Grup:2 endodontik tedaviden önce detaylı
bilgilendirme yapılmayan hastalar. Dental anksiyete anketi ve sosyodemografik veri formları endodontik
tedavi yapılmadan önce bütün gruplar tarafından dolduruldu. Elde edilen tüm veriler Pearson ki-kare ve
Fisher-kesinlik testi kullanılarak SPSS programı ile istatistiksel olarak analiz edildi. (P=.05) Bulgular: Grup
1 de 100 hastadan 10 kişide dental anksiyete vardı, grup 2 de 100 hastadan 23 kişide dental anksiyete
vardı. Bu bulgular istatistiksel olarak anlamlı bulundu. (P< .05) Çalışmanın diğer bir bulgusuda, kadınlarda
dental anksiyete görülme oranının erkeklere göre istatistiksel olarak daha yüksek bulunmasıdır. (P< .05),
diğer veriler ise (yaş, ekonomik durum, eğitim düzeyi) istatistiksel olarak anlamlı değildi. (P>.05)
Sonuç: Kök kanal tedavisi yapılmadan önce hastaların endodontik tedavi hakkında detaylı ve tam
bilgilendirilmesinin hastalardaki dental anksiyeteyi azalttığı sonucuna varılmıştır.
The effect of detailed information about endodontic treatment on dental anxiety
Süleyman Gündüz (1), Hicran Ateş Gündüz (2), Damla Kırıcı (2), Ertuğrul Karataş (2), Mustafa Köseoğlu(2)
(1) Ministry of Health, Erzurum Palandoken State Hospital, Erzurum
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Atatürk University, Erzurum
Aim: The purpose of the present study was to evaluate the effect of detailed information about
endodontic treatment on patients’ dental anxiety.
Methodology: Patients who have been referred to Atatürk University Faculty of Dentistry Department
of Endodontıcs and need endodontıc treatment were invited to the study. Two hundred patients who
have not been previously applied endodontic treatment were randomly divided to two groups according
to the given detailed information about endodontıc treatment. Group 1: Patients who were given
detailed information before endodontıc treatment. Group 2: Patients who were not given detailed
information before endodontic treatment. Two tests, sociodemographic data form and dental fear
survey were done to both groups. All data were analyzed statistically by using Pearson chi-square and
Fisher-exact test SPSS software.
82
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Results: In Group 1; 10 of every 100 patients had with dental anxiety, In group 2, 23 of every 100
patients had dental anxiety. These results were statistically significant.(P <.05) An other result of the
study is; women had higher dental anxiety scores than men.(P <.05) However other data (age, economic
status, education level) terms were not statistically significant.(P>.05)
Conclusions: According to the results of the present study it can be concluded that patients should be
accurately informed about endodontic treatment before root canal treatment to reduce dental anxiety.
PB45
Hareket kinematiklerinin OneShape nikel titanyum enstrümanlarının döngüsel yorgunluk direnci
üzerine etkisi
Ertuğrul Karataş, Hakan Arslan, Mine Büker, Fatih Seçkin
Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu çalışmanın amacı, One Shape® (Micro Mega, FRANCE ) eğelerinin farklı kinematiklerde ki
döngüsel yorgunluk direncinin karşılaştırılmasıdır ( 150° saat yönünde(SY)- 30° saat yönünün tersi (SYT),
210° (SY)- 30° (SYT), 360° (SY)- 30° (SYT) ve devamlı rotasyon).
Gereç ve Yöntem: One Shape® (Micro Mega, FRANCE ) eğeleri üç mm yarıçap, 60 derecelik açı ve 1,5
mm iç çapa sahip paslanmaz çelikten yapılmış test bloğu olan yapay kanalda 19 mm etkin uzunlukta
döngüsel yorgunluk testine tabi tutuldu. Gruplar sırasıyla şu şekildeydi (n:20): ( 150° (SY)- 30° (SYT), 210°
(SY)- 30° (SYT), 360° (SY)- 30° (SYT) ve devamlı rotasyon). Kırık zamanı saniye şeklinde kaydedildi ve
veriler tek yönlü varyans analizi ve Tukey post hoc testleri kullanılarak istatiksel olarak analiz edildi (P =
.05).
Bulgular: İstatiksel analiz 4 grup arasında anlamlı bir fark olduğunu gösterdi (P < 0.001). 150°(SY)- 30°
(SYT) grubu en yüksek kırılma direncine sahipken diğer gruplar arası sıralama şöyleydi: 210° (SY)- 30°
(SYT) > 360° (SY)- 30° (SYT) > devamlı rotasyon (P < 0.001).
Sonuç: Bütün resiprokal hareketler, devamlı rotasyon hareketine kıyasla uzamış yorgunluk ömrüyle
sonuçlandı.
Effect of movement kinematics on the cyclic fatigue resistance of OneShape nickel titanium
instruments
Ertuğrul Karataş, Hakan Arslan, Mine Büker, Fatih Seçkin
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: The aim of this study was to compare the cyclic fatigue resistance of OneShape instruments when
used with different kinematics (150° clockwise [CW]- 30° counter clockwise [CCW], 210° CW – 30° CCW,
360° CW – 30° CCW, and continuous rotation).
Methodology: An artificial canal, which was made out of a testing block of stainless steel with an inner
diameter of 1.5 mm, a 60° angle of curvature, and a curvature 83ccess of 3 mm, was used for cyclic
fatigue test of OneShape instruments with an effective length of 19 mm. Groups were as follows (n =
20): 150° CW – 30° CCW, 210° CW – 30° CCW, 360° CW – 30° CCW, and continuous rotation. The time to
fracture was recorded in seconds, and the data were statistically analyzed using a one-way ANOVA and
Tukey post hoc tests (P = .05).
Results: Statistical analysis showed that there was a significant difference between the 4 groups (P <
0.001). The 150° CW – 30° CCW group had the highest fatigue resistance followed by 210° CW – 30°
CCW, 360° CW – 30° CCW and continuous rotation respectively (P < 0.001).
Conclusions: All the reciprocating motions (150° CW – 30° CCW, 210° CW – 30° CCW, and 360° CW – 30°
CCW) resulted in extended fatigue life when compared with the continuous rotation. Key Words: Cyclic
fatigue, kinematics, reciprocation, continuous rotation.
83
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
PB46
Eğri kök kanallarında Reciproc, OneShape ve WaveOne tek eğe sistemleri kullanılarak kanal
şekillendirilmesi esnasında apikalden taşan debris miktarı üzerine glide path oluşturmanın etkisi
Hüseyin Sinan Topçuoğlu (1), Salih Düzgün (1), Firdevs Akpek (1), Gamze Topçuoğlu (2), Ahmet Aktı (1)
(1) Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anablim Dalı, Kayseri
(2) Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği, Fakültesi Pedodonti Anablim Dalı, Kayseri
Amaç: Eğri kök kanallarında tek eğe sistemleri kullanılarak kök kanal preparasyonu sırasında apikalden
taşan debris miktarı üzerine glide path oluşturmanın etkisini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 90 adet çekilmiş mandibular molar diş kullanılmıştır. Bu dişler kanal
preparasyonu için rastgele altı gruba ayrılmıştır. Her bir diş için endodontik giriş kaviteleri açılmıştır. Bu 6
grubun üçünde glide path oluşturulmamış, geriye kalan 3 grubun tüm dişlerinin mezial kanallarında
PathFile eğeleri kullanılarak glide path oluşturulmuştur. Mezial kanallar sırasıyla gruplara göre; Waveone
(WO), Reciproc ve OneShape (OS) tek eğe sistemleri ile şekillendirilmiştir. Şekillendirme esnasında
apikalden taşan debris, önceden tartılmış Eppendorf tüpleri içerisinde toplanmıştır. Bu tüpler daha sonra
5 gün süreyle 70° C de inkübatörde saklanmıştır. Taşan debrisin kuru ağırlığı, her bir grup için Eppendorf
tüplerinin şekillendirme sonrası ağırlığından şekillendirme öncesi ağırlığının çıkartılması ile
hesaplanmıştır. Elde edilen veriler Tukey’s çoklu karşılaştırma testi ve tek yönlü varyans analizi ile analiz
edilmiştir.
Bulgular: OS, glide path olmaksızın kanal şekillendirilmesi yapıldığı zaman Reciproc ve WO eğelerinden
daha az debris taşmasına neden olmuştur (P < 0.05). Bununla birlikte, Reciproc ve WO eğeleri arasında
anlamlı farklılık bulunmamıştır (P > 0.05). Eğri kök kanallarında kanal şekillendirilmesinden önce glide
path oluşturulduğu zaman, OS, Reciproc ve WO eğeleri arasında debris taşması bakımından anlamlı
farklılık yoktu (P>0.05).Glide path yapılan gruplar, glide path yapılmayan gruplarla karşılaştırıldığı zaman
tüm sistemlerde daha az debris taşırmışlardır (P < 0.05).
Sonuç: Test edilen tek eğe sistemleri, debrisin apikalden taşmasına neden olmuştur. Kanal
şekillendirilmesinden önce glide path oluşturulması eğri kanallarda Reciproc, OS ve WO sistemleri
kullanıldığı zaman, apikalden taşan debrisin miktarını azaltabilmektedir.
Influence of glide path on apical extrusion of debris during the canal preparation using reciproc,
OneShape, and waveone single-file systems in curved canals
Hüseyin Sinan Topçuoğlu (1), Salih Düzgün (1), Firdevs Akpek (1), Gamze Topçuoğlu (2), Ahmet Aktı (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University, Kayseri
(2) Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University, Kayseri
Aim: The aim of this study was to evaluate the effect of a glide path on the amount of apically extruded
debris during root preparation using single-file systems in curved canals.
Methodology: Ninety extracted mandibular molar teeth were used 84ccess84s study. The teeth were
randomly assigned 84ccess groups (n = 15 for each group) for canal instrumentation. Endodontic
84ccess cavities were prepared in each tooth. In three of the six groups, a glide path was not created; a
glide path was created using PathFile instruments on the mesial canals of all teeth in the remaining
three groups. The mesial canals of the teeth were then instrumented with the following single-file
instrument systems: WaveOne (WO), Reciproc, and OneShape (OS). Debris extruded apically during
instrumentation was collected into pre-weighed Eppendorf tubes. The tubes were then stored in an
incubator at 70° C for five days. The weight of the dry extruded debris was established by subtracting
the pre-instrumentation and post-instrumentation weight of the Eppendorf tubes for each group. The
data obtained were analyzed using one-way analysis of variance (ANOVA) and Tukey’s post-hoc tests.
84
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Results: The OS file caused less debris extrusion than the Reciproc and WO files when canal
instrumentation was performed without a glide path (P < .05). However, no significant difference was
found between the Reciproc and WO files (P > .05). There was no significant difference among the OS,
Reciproc, and WO files when creating a glide path before canal preparation in curved root canals (P >
.05). All systems extruded less debris in groups with a glide path than in groups without a glide path (P <
.05).
Conclusions: All tested instruments caused apical extrusion of debris. Creating a glide path prior to canal
instrumentation may reduce the amount of apically extruded debris when using Reciproc, OS, and WO
systems in curved canals.
PB47
Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 5. Sınıf öğrencilerinin yaptıkları kök kanal tedavilerinin
radyografik kalitelerinin değerlendirilmesi: Retrospektif bir araştırma
Tuğrul Aslan (1), Burak Sağsen (1), Sema Şahin (1), Osman Yıldız (2), Aybüke Bahadır (2)
(1) Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anablim Dalı, Kayseri
(2) Serbest Diş Hekimi, Kayseri
Amaç: Bu retrospektif çalışmanın amacı Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 5. Sınıf öğrencilerinin
yaptıkları kök kanal tedavilerinin radyografik kalitelerinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem: Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Kliniği’nde 2010-2014 yılları
arasında 5. sınıf öğrencileri tarafından tedavi edilmiş olan 1308 hastanın radyografik kayıtları bu
retrospektif çalışma için incelenmiştir. Bunun için, 1308 hastanın kanal tedavisi görmüş 1503 adet dişine
yapılan 2708 adet kök kanal dolumu radyografik olarak değerlendirilmiştir. Her bir kök kanalı için ilgili
dişten alınan başlangıç, çalışma boyutu ve dolum olmak üzere en az 3 adet periapikal film göz önünde
bulundurulmuştur. Kök kanal dolgularının uzunluğu, yoğunluğu ve konikliği “uygun / uygun değil”
şeklinde kaydedilmiştir. Dişlerin eğri /düz köklü olmasına göre ve bulundukları lokalizasyona göre
karşılaştırmaları ki-kare testleri ile gerçekleştirilmiştir (α=0.01).
Bulgular: İncelenen kök kanal dolgularının %77.9’ u uzunluk, %55.8’ i yoğunluk ve %79.5’ i koniklik
bakımından uygun olmasına karşın, kök kanal dolgularının ancak %33.2’si bu 3 kriteri aynı anda
sağlamakta idi. Eğri / düz kök kanallarının dolumlarının radyografik kaliteleri arasında istatistiksel olarak
anlamlı farklılık bulunmuştur (P < 0.01). Dişlerin mandibulada ya da maksillada lokalize olması kök kanal
dolumu kalitesi üzerinde her hangi bir etkiye sahip değildi (P > 0.01).
Sonuç: Bu çalışmanın sınırları dahilinde, Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 5. sınıf öğrencilerinin
yaptıkları kök kanal tedavilerinin kalite açısından aranan 3 kriteri de birlikte sağlama bakımından yetersiz
olduğu görülmektedir. Bununla beraber, kriterler tek tek ele alındığında başarı oranı düşük değildir.
Bunda, öğrencilerin, o dönem için, henüz yeterli deneyim seviyesine ulaşamamış olmasının rolü
bulunabilir.
The evaluation of root canal treatments’ radiographic quality performed by senior students of the
Dentistry Faculty of Erciyes University: A Retrospective Research
Tuğrul Aslan (1), Burak Sağsen (1), Sema Şahin (1), Osman Yıldız (2), Aybüke Bahadır (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University, Kayseri
(2) Private Practice, Kayseri
Aim: The aim of this retrospective study was to evaluate the root canal treatments’ radiographic quality
performed by senior students of the Dentistry Faculty of Erciyes University.
85
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Methodology: Radiographic records of 1308 patients, who were treated by senior students in
Endodontics Clinic of Dentistry Faculty of Erciyes University between 2010-2014 years were analyzed for
this retrospective study. For this purpose, 2708 root canal filling on 1503 teeth of 1308 patients were
assessed on radiography. At least three periapical films were evaluated which was initial, working length
and root canal filling radiagraphs of the teeth. The length, density and flaring of root canal treatments
are recorded as “appropriate” or “inappropriate”. The comparisons of teeth having curved or straight
root canals and their localizations were performed by chi-square test (α=0.01).
Results: %77.9, %55.8, and %79.5 of assessed root canal fillings were appropriate regarding length,
density and flaring, respectively. However, only %33.2 of root canal filling provided the three
appropriate conditions at the same time. Statistically significant difference was found between curved
and straight root canal fillings on radiography (P < 0.01). The localization of teeth did not have an effect
on the quality of root canal filling (P > 0.01).
Conclusions: Within the limitations of this study, it was seen that root canal treatments performed by
senior students of the Dentistry Faculty of Erciyes University were unsatisfactory at all of three criteria
for quality at the same time. However, when each criteria assessed one by one, the success rate of
treatment was not low. This could be the result of the senior students being not expert yet.
PB48
Intravenöz zolendronat tedavisi gören hastalarda periapikal iyileşmenin radyografik olarak
incelenmesi: Retrospektif çalışma
Ekim Onur Orhan (1), Aykut Kanat (1), Esra Yeşilova (2), Özgür Irmak (3), Kübra Yeşildal Yeter (1)
(1) Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Eskişehir
(2) Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi A. Dalı, Eskişehir
(3) Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı Eskişehir
Amaç: Kemik metabolizmasını etkileyen aminobifosfanat grubu olan i.v. zolendronik asit (zolendronat)
düzenli kullanan ve kemik osteonekrozu riski taşıyan hastaların endodontik tedavi başarısının
değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Semptomlu ve semptomsuz apikal periodontitis tanısı ile kliniğimize yönlendirilen ve
ayda 4mg/5mL i.v. zolendronat (ZOMETA®) kullanan 24 kanser hastasının Amerikan Oral ve
Maksillofasiyal Cerrahi Derneği (AAOMS) “2009 KON” evrelerine göre risk kategori evreleri belirlendi.
Enfekte dişlerine çok seanslı rutin kök kanal tedavileri uygulandı (n=37). Kök kanallarının biyomekanik
preparasyonu Reciproc® sistem (VDW, Münih, Almanya) ve Sonik aktivasyonlu (Endoactivator®,
Dentsply, ABD) %2,5 sodyum hipoklorit ile tamamlandı. Seans arasında 14 gün süre ile kök kanallarına
kalsiyum hidroksit bekletildi. Kök kanalları Reciproc® sistem tek kon ve AHPLUS® (De Trey, Konstanz,
Almanya) ile dolduruldu. Rutin kontrol muayeneleri ve radyograflar değerlendirildi ve skorlandı. Dişlerin
periapikal indeksleri başlangıç ve 12 aylık takipleri X-ışını incelemesi ile 1-5 arası skorlandı. Endodontik
başarı “Bender ve Seltzer”i kriterl erine göre değerlendirildi. X2 ve Fisher’s exact testleri anlamlılık
düzeyinin hesaplanmasında kullanıldı ve anlamlılık %5 olarak ayarlandı.
Bulgular: Yirmi dört hastada toplam 37 diş incelendi ve bu dişlerin % 8,1 kök kanal tedaviliydi (n=3).
Tedavi sonrası 12 ay takip döneminde %89,1 başarılı bir şekilde iyileştiği görüldü (p<0.05). %10.9 oranda
çiğneme sırasında ağrının görülen ortak semptom olduğu sonucuna ulaşıldı. Apikal periodontitis skorları
aynı olan ve 12 aylık takip sonucunda endodontik tedavisi başarısız olan dişlerin, %75’inin i.v.
zolendronat tedavisini 2 yıl ve üzeri kullanan hastalara ait olduğu görüldü (p<0.05).
Sonuç: Oral ve maksilofasiyal cerrahi işlemler açısından yüksek KON riski taşıyan ve 2 yıldan kısa sürede
i.v. zolendronat kullanan hastalarda apikal periodontitisin endodontik tedavi sonrası klinik başarı
86
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
oranının yüksek olduğu, dişlerin ağızda semptomsuz bir şekilde fonksiyon gösterdiği izlendi. 2 yıldan
uzun süredir i.v. zolendronat tedavisi kullanan hastaların endodontik tedavi sonrası klinik başarısının ise
düşük olduğu sonucuna ulaşıldı.
The radiographic examination of the periapical healing in patients receiving intravenous therapy
zolendronate: a retrospective study
Ekim Onur Orhan (1), Aykut Kanat (1), Esra Yeşilova (2), Özgür Irmak (3), Kübra Yeşildal Yeter (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Eskisehir Osmangazi University, Eskisehir
(2) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Eskisehir Osmangazi University, Eskisehir
(3) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Eskisehir Osmangazi University, Eskisehir
Aim: The aim of the study was to evaluate the success of endodontic therapies on patients at high risk of
bone osteonecrosis caused by long term intravenous zoledronic acid (zolendronate) as amino
bisphosphonate which affected bone metabolism.
Methodology: Prediagnosed with symptomatic or asymptomatic apical periodontitis, twenty four
patients using 4mg/5mL i.v. Zolendronate (ZOMETA®, Novartis Pharma Stein AG Stein, Switzerland )
monthly consulted our clinic. These patients were divided in terms of their stage of BON risk levels
according to the American Association of Oral and Maxillofacial Surgeons (AAOMS) "2009 KON" risk
category phases. Two-visit endodontic therapies were performed in the infected teeth (n=37). The
Biomechanical preparation of root canals was completed by using the Reciproc® system (VDW, Munich,
Germany) and sonic-activated (Endoactivator®, Dentsply, USA) 2.5% sodium hypochlorite. Calcium
hydroxide was selected as medical dressing agents inter appointment for 14 days. Root canals were
obturated with Reciproc® Single cone and AHPLUS® (De Trey, Konstanz, Germany). The routine followups and X-rays were evaluated and scored. The periapical index of the teeth was scored from 1 to 5 in
12- month follow-up by X-ray examinations. The endodontic success was evaluated according to Bender
and Seltzer’s criteria. X2 and Fisher's exact tests were used to calculate the significance level and
significance was set at 5%.
Results: Thirty-seven teeth of 24 patients were examined and 8.1% of these teeth (n=3) had root canal
treatment previously. The success rate of the Root canal therapy was 89.1% (p<0.05) after 12 months. A
pain during the function was found to be the most common failure symptom (10.9%). 75% of the teeth
with similar scores of apical periodontitis and with endodontic therapy failing after 12-month follow up
were found to belong to the patients who had been treated with i.v. zolendronate for 2 years and over
(p<0.05).
Conclusion: It was observed that the clinical success rate of apical periodontitis after endodontic
therapy was high in the patients having a high BON risk for dental surgical procedures and having
received i.v. zolendronate for less than 2 years, and that the teeth functioned in an asymptomatic way.
On the other hand, the clinical success rate after endodontic therapies was found to be low in the
patients having received i.v. zolendronate for over 2 years.
PB49
Endodontik tedavisi yapılmış dişlerde, farklı tip postların farklı simanlar kullanılarak yapıştırıldıktan
sonra kırılma dirençlerinin in-vitro olarak karşılaştırılması
Hulki Caner Yeğin (1), Rahmi Eken (1), Mert Gökay Eroğlu (1), Gürol Zırhlıoğlu (2)
(1) Yüzüncü Yıl Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Van
(2) Yüzüncü Yıl Universitesi Eğitim Fakültesi Ölçme ve Değerlendirme Anabilim Dalı, Van
Amaç: Deneysel dentin post ve fiber postların iki farklı simantasyon maddesiyle kök kanallarına
yerleştirip kor materyali yapıldıktan sonra postların kırılma dayanımlarının karşılaştırılması.
87
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Gereç ve Yöntem: Çalışmada 40 adet çürüksüz, apeksi kapanmış, kök yüzeyinde herhangi bir çürük, kırık
ya da çatlağı olmayan alt 1. premolar diş kullanıldı. Dişlerin kuronları kesildi, kök kanalları Mtwo döner
alet sistemi ile #25 .06 olacak şekilde şekillendirildi. Kök kanalları MMSeal ve Gutta Percha ile lateral
kompaksiyon yöntemiyle dolduruldu. Post boşlukları Reforpost sisteminin drilleriyle 8 mm. derinlikte
hazırlandı. Daha sonra örnekler 4 ayrı gruba ayrıldı: 1. Grup: Deneysel dentin post + Panavia F2.0 2.
Grup: Fiber post + Panavia F2.0 3. Grup: Deneysel dentin post + Clearfil DC Core Plus 4. Grup: Fiber post
+ Clearfil DC Core Plus Postlar yapıştırıldıktan sonra Majesty Esthetic tepilebilir kompozit ile 4 mm
yükseklikte kor restorasyonlar yapıldı. Bonding ajanı olarak Clearfil SE Bond kullanıldı. Örnekler yapay
periodontal ligament oluşturularak akrilik bloklar içine gömüldü. Daha sonra örneklere Instron test
cihazında dikey kuvvet uygulanarak maksimum kırılma dirençleri ölçüldü. Bulgular: Örnekler kırılma
dayanımı açısından değerlendirildiğinde 4. grup ve 2. gruplar arasında anlamlı fark gözlenemedi. 1. grup
ve 3. grup arasında da anlamlı fark bulunamadı. Ancak 2. ve 4. gruplar, 1. ve 3. gruplara göre anlamlı
derecede daha fazla kırılma direnci gösterdi.
Sonuç: Çalışmamızda fiber postların kırılma dirençlerinin deneysel dentin postlara göre anlamlı derecede
fazla olduğu, kullanılan simantasyon maddelerinin sonuçlar üzerinde anlamlı bir fark yaratmadığı
sonucuna ulaşıldı.
The comparison of fracture resistance of different post systems cemented with different luting agents:
an in vitro study
Hulki Caner Yeğin (1), Rahmi Eken (1), Mert Gökay Eroğlu (1), Gürol Zırhlıoğlu (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Yuzuncu Yil University, Van
(2) Department of Measurement and Evaluation, Faculty of Educational, Yuzuncu Yil University, Van
Aim: The aim of the study was to evaluate the fracture resistance of experimental dentin posts and fiber
posts cemented with different luting agents.
Methodology: In this study 40 mandibular premolar teeth, which had no caries, root fracture or cracks
and had mature apex, had been used. The crowns of the teeth were cut and the root canal shaping were
completed gently with Mtwo rotary system with the file size of #25 .06. The root canals were filled with
MMSeal and Gutta Percha by using lateral compaction.The post cavities were prepared with the drills of
Reforpost systems in depth of 8mm. Subsequently, the samples were seperated randomly in 4 different
groups. 1. Group: Experimental dentin post + Panavia F2.0 2. Group: Fiber post + Panavia F2.0 3. Group:
Experimental dentin post + Clearfill DC Core Plus(Kuraray, Japan) 4. Group: Fiber post + Clearfill DC Core
Plus After the posts were cemented. The core restorated with Majesty Esthetic packable composite 4
mm high. Clearfill SE bonding agent was used. The samples were placed inside the acrylic blocks by
creating artifical periodontal ligament. Maximum fracture resistance was measured by applying vertical
strength to the samples using the Instron testing machine.
Results: Once the samples were evaluated regarding the fracture resistance, no significant difference
had been observed between group 4 and group 2. Moreover, no significant difference had been
observed between group 1 and group 3. However, 2nd and 4th groups showed significantly more
resistance then the groups 1st and 3rd.
Conclusion: As the result of the study, that fiber posts have significant difference fracture resistance
then experimental dentin posts. Moreover, the cementation material doesn't make a significant
difference over the results.
PB50
Mineral Trioksit Agregat’ın farklı mikroorganizmalar üzerine antimikrobiyal etkinliğinin incelenmesi
Tuğba Türk (1), Hicran Dönmez Özkan (2), Tansel Yalçın (3), Ilgın Akçay (1)
(1) Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
88
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
(2) Adnan Menderes Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Aydın
(3) Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Temel ve Endüstriyel Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: Bu in vitro çalışmanın amacı; disk difüzyon yöntemiyle beyaz Mineral Trioksite Aggregate
(MTA)’ın standart Enterococcus faecalis (ATCC 29212), Enterococcus faecium (DSM 13590), Candida
albicans (ATCC 10239) ve Streptococcus epidermidis (ATCC 12228) suşları üzerindeki antimikrobiyal
etkinliğini incelemektir.
Gereç ve Yöntem: Her suş için farklı tüpler içinde 1,5x108 cfu/ml olacak şekilde mikroorganizma
süspansiyonları hazırlandı ve bu süspansiyonlardan triptik soy besiyerlerine yayma ekimleri yapıldı. Her
petride çapı 6 mm, kalınlığı 2 mm olan kuyucuklar açıldı. Kuyucuklara aynı boyutlarda hazırlanan MTA
diskleri veya kontrol ajanları yerleştirildi. Yirmi dört saatlik inkübasyondan sonra örneklerin etrafında
oluşan inhibisyon zonları ölçüldü ve kaydedildi. Elde edilen bulgular Tek Yönlü Anova ve Tukey testleri ile
istatistiksel olarak değerlendirildi (p=0.05).
Bulgular: Disk difüzyon testi sonuçlarına göre 24 saatlik inkübasyon periyodu sonunda; MTA, test edilen
tüm mikroorganizmalar üzerinde çeşitli düzeylerde inhibisyona neden oldu. MTA, E. faecalis, E. faecium
ve S. epidermidis üzerinde benzer antibakteriyel etki gösterdi (p>0,05). C. albicans üzerindeki antifungal
etkinin ise anlamlı olarak daha fazla olduğu görüldü (p<0,05). Kontrol ajanları, test edilen
mikroorganizmalar üzerinde daha büyük inhibisyon alanı oluşturdu (p<0,05).
Sonuç: Bu çalışmanın limitleri dahilinde; MTA, test edilen mikroorganizma türleri üzerinde inhibe edici
etki gösterdi.
Evaluation of antimicrobial effect of Mineral Trioxide Aggregate on various microorganisms
Tuğba Türk (1), Hicran Dönmez Özkan (2), Tansel Yalçın (3), Ilgın Akçay (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Adnan Menderes University, Aydin
(3) Faculty of Science, Department of Basic and Industrial Microbiology, Ege University Izmir
Aim: The aim of this study was to evaluate the antimicrobial effects of white Mineral Trioxide Aggregate
(MTA) by agar disc diffusion test on the standard strains of Enterococcus faecalis (ATCC 29212),
Enterococcus faecium (DSM 13590), Candida Albicans (ATCC 10239) and Streptococcus Epidermidis
(ATCC 12228).
Methodology: Colonies of each strain were harvested from the medium and microorganisms were
diluted to obtain a suspension of approximately 1,5x108 cfu/ml. Petri plates with Triptic soy broth were
inoculated with experimental suspensions. MTA discs prepared as 2 mm length and 6 mm diameter.
Standard holes were punched in the cultivated agar plates and filled with MTA disc or control agents.
After 24 hours incubation, the diameters of the zone of inhibition were measured and recorded. One–
way Anova and Tukey tests were used for statistical analysis (p=0.05).
Results: The result of the disc diffusion tests showed that MTA were effective on the tested
microorganisms. MTA showed similar antimicrobial effects on E. faecalis, E. faecium and S. Epidermidis
(p > 0.05), however it was more effective on C.albicans (p<0,05). Control agents showed larger inhibition
zone than MTA (p > 0.05).
Conclusion: It appears that under the conditions of this study, MTA displayed same antibacterial and
antifungal effects against each of the microorganisms tested.
PB51
Nikel-titanyum döner alet sistemlerinin kök kanal tedavisi yenilenmesi sırasındaki kök kanal dolgu
materyali uzaklaştırma etkinliklerinin karşılaştırılması
Taha Özyürek, Ebru Özsezer Demiryürek
89
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Samsun
Amaç: Bu çalışmada ProTaper Next, Reciproc ve TF Adaptive nikel-titanyum döner alet sistemlerinin kök
kanal tedavisi yenilenmesi sırasında, kök kanallarından kök kanal dolgu materyallerini uzaklaştırma
etkinliklerinin karşılaştırılması amaçlanmaktadır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada 60 adet tek köklü maksiller orta keser çekilmiş insan dişi kullanıldı. Tüm
kanallar apikal genişlik #40 olacak şekilde step-back yöntemi ile manuel K-tipi eğeler kullanılarak ve
%5.25’lik sodyum hipoklorit irrigasyonu ile şekillendirildi. Daha sonra dişler AH Plus kanal patı ve gutaperka kullanılarak vertikal kompaksiyon yöntemi ile dolduruldu. Dişler her bir grupta 20 diş olacak
şekilde 3 gruba ayrıldı. Gruplarına göre farklı nikel-titanyum döner alet sistemleri kullanılarak kök kanal
dolgu materyalleri uzaklaştırıldı. Gruplar sırasıyla; grup 1) ProTaper Next, grup 2) Reciproc ve grup 3) TF
Adaptive olacak şekilde belirlendi. Daha sonra dişler uzunlamasına bukkolingual yönde ikiye ayrılarak,
dişlerin × 8 büyütme altına fotoğrafları çekildi. Çekilen fotoğraflar AutoCAD programı ile incelenerek,
kanal içerisinde bulunan rezidüel kök kanal dolgu materyalinin yüzdesi hesaplandı. Elde edilen verile r
SPSS programı ile çift yönlü varyans analizi yapılarak istatistiksel olarak % 95 güvenirlik seviyesinde
değerlendirildi (P< 0,05).
Bulgular: Kök kanal dolgusu sökümü için gereken toplam süre karşılaştırıldığında gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (P= 0,153). Örnekler rezidüel kök kanal dolgu materyali
açısından karşılaştırıldığında, ProTaper Next grubunun diğer gruplardan istatistiksel olarak anlamlı
ölçüde daha fazla dolgu materyali uzaklaştırdığı bulundu (P< 0,001).
Sonuç: Çalışmanın limitasyonları dahilinde, ProTaper Next nikel titanyum eğe sisteminin Reciproc ve TF
Adaptive döner alet sistemine göre daha fazla kök kanal dolgu materyali uzaklaştırdığı bulunmuştur.
Ancak kullanılan yönteme bakılmaksızın hiç bir sistemin dolgu materyalini tamamen temizleyemediği
görülmektedir.
Comparison of the efficacy of nickel-titanium rotary systems for removing root canal filling material
during root canal retreatment
Taha Özyürek, Ebru Özsezer Demiryürek
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ondokuz Mayis University, Samsun
Aim: The aim of this study is to compare the efficacy of ProTaper Next, Reciproc, and TF Adaptive nickeltitanium rotary systems during root canal retreatment.
Methodology: Sixty extracted maxillary central incisor human teeth with a patent and single canal were
used. The root canals were prepared up to apical size #40 using step-back technique with manual K-files
under 5.25% sodium hypochlorite irrigation. Then canals were obturated with AH Plus and guta-percha
using vertical compaction technique. The teeth were assigned to three groups (n= 20), and removal of
the root fillings was performed using one of the following techniques: group 1) ProTaper Next, group 2)
Reciproc, and group 3) TF Adaptive. The teeth were split longitudinally and photographed under 8 ×
magnification. The images were examined and the ratio of remaining filling material to root canal
periphery was evaluated with AutoCAD software. The data were analyzed statistically using two way
ANOVA test at a 95% confidence level (P< 0,05).
Results: There was no significant difference between the groups with respect to the total time required
for retreatment (P= 0,153). The percentage of residual material was lowest in the ProTaper Next group
and was statistically significant when compared to the other groups (P< 0,001).
Conclusion: Within the limitations of this study, ProTaper Next nickel-titanium rotary system was
removed more root canal filling material when compared with Reciproc and TF Adaptive rotary system.
However all root canals had residual root canal filling material after retreatment even which instrument
systems were used.
90
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
PB52
ProTaper Gold, Profile Vortex, F360, Reciprok ve ProTaper Universal aletleri ile kök kanal
preparasyonu sonrası dentin çatlağı sıklığı
Ertuğrul Karataş, Hicran Ateş Gündüz, Damla Özsu Kırıcı, Hakan Arslan
Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu çalışmanın amacı, kök kanal preparasyonunda ProTaper Gold, Profile Vortex, F360, Reciproc
ve ProTaper Universal aletleri kullanarak bu aletlerin çatlak oluşumuna etkisini araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Apikal gelişimini tamamlamış, tek köklü, düz kanallı (<5˚), distile suda bekletilen
doksan adet mandibular santral kesici diş seçildi. Ayrıca, 15 diş preparasyon yapılmaksızın ayrılırken
(kontrol grubu) kalan 75 diş (n = 15), preparasyon yapılmak üzere aşağıdaki gibi beş gruba ayrıldı.
ProTaper Gold, Profile Vortex, F360, Reciproc, and ProTaper Universal. Bütün köklerden apekse 3, 6 ve
9mm mesafede düşük hızda, su soğutması altında uzun eksene dik kesitler alındı. Alınan parçalar daha
sonra 25× büyütme ile stereomikroskop kullanılarak görüntülendi. Dentin çatlakların varlığı, bir dijital
kamera ile tüm örnekler için belirlenmiştir.
Bulgular: Bütün deney grupları F360 dışında, kontrol grubundan (P < 0.05) önemli ölçüde daha fazla
çatlak oluşumuna neden oldu. Farklı bölümlerde (3, 6 ve 9 mm) ilgili olarak gruplar arasında 6 ve 9 mm
seviyesinde anlamlı farklılık gözlenmedi. (P > 0.05) ProTaper Universal grubu apikal bölümde (3 mm)
kontrol grubu, ProTaper Gold, Profile Vortex, F360 ve Reciprok gruplarından anlamlı olarak daha fazla
çatlak üretti.
Sonuç: Bu çalışmanın sınırları içerisinde, tüm sistemlerin dentin çatlağı oluşumu açısından test edildiği
sonucuna varabiliriz. Dentin çatlağı oluşumu açısından kontrol grubu ve F360 grubu arasında anlamlı bir
fark yoktu.
Incidence of dentinal cracks after root canal preparation with ProTaper Gold, Profile Vortex, F360,
Reciproc, and ProTaper Universal instruments
Ertuğrul Karataş, Hicran Ateş Gündüz, Damla Özsu Kırıcı, Hakan Arslan
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: The purpose of the present study was to assess the effect of root canal preparation using ProTaper
Gold, Profile Vortex, F360, Reciproc, and ProTaper Uni. instruments on crack formation.
Methodology: Ninety mandibular central incisor teeth with mature apices and straight root canals (<5o)
and stored in distilled water were selected. Further, 15 teeth were left unprepared (control group) and
the remaining 75 teeth were assigned to the five root canal shaping groups in the following manner (n =
15): ProTaper Gold, Profile Vortex, F360, Reciproc, and ProTaper. All the roots were sectioned
perpendicular to the long axis at 3, 6, and 9 mm from the apex with a low-speed saw under water
cooling. The slices were then viewed through a stereomicroscope at 25× magnification. The presence of
dentinal cracks was determined by photographing all samples using a digital camera.
Results: All the experimental groups, except F360, produced significantly more cracks than the control
group (P < 0.05). With regard to the different sections (3, 6, and 9 mm), no significant difference was
observed among the groups at the 6 and 9 mm levels (P > 0.05). The ProTaper Uni. group produced
significantly more cracks than the control, ProTaper Gold, Profile Vortex, F360, and Reciproc groups at
the apical section (3 mm) (P < 0.05).
Conclusion: Within the limitations of the present study, it can be concluded that all the systems that
were tested produced dentinal cracks. There was no significant difference between the control and F360
groups in terms of dentinal crack formation.
91
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
PB53
Estetik post materyallerinin radyoopasitesi: dijital analiz tekniği ile değerlendirme
Mehmet Emin Kaval (1), Hakan Akin (2), Pelin Güneri (3)
(1) Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
(2) Cumhuriyet Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Sivas
(3) Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: Beş farklı post materyalinin radyoopasitelerinin karşılaştırılmalı olarak değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem: Farklı üreticilere (CosmoPost (Ivoclar Vivadent, Leicester, İngiltere), Custom Zr post
(Supra, Liaoning Upcera Co. Ltd., Benxi, Çin), Unicore (Ultradent, Salt Lake City, CA, ABD), D.T.Light-Post
(Bisco Inc, Schaumburg, IL ABD), FRC Postec Post (Ivoclar Vivadent, Schaan, Liechtenstein) ait postlardan
ve periodontal nedenlerle çekilmiş kesici dişlerden düşük hızda dönen elmas separe yardımıyla 2 mm
kalınlığında 12’şer adet örnek elde edildi. Örnekler %99 saflıkta alüminyum step wedge ile birlikte fosfor
plak üzerinde konumlandırıldı ve standart dijital radyografiler alındı. TIFF formatında kaydedilen
görüntüler, görüntü analiz programıyla değerlendirildi ve her örneğin ortalama grilik değerleri tespit
edildi. Veriler tek yönlü varyans analizi ve Holm-Sidak çoklu karşılaştırma testleri kullanılarak olarak
analiz edildi (p=0,05).
Bulgular: En yüksek radyoopasite değeri Cosmopost (5,798 mmAl) ve Custom Zr post (5,842 mmAl)
gruplarında saptandı. Bu materyalleri sırasıyla Unicore (3,368 mmAl), D.T.Light-Post (1,968 mmAl) ve
FRC Postec (1,716 mmAl) izledi (p<0,001). Değerlendirilen tüm post materyalleri dentinden (0,968
mmAl) daha yüksek radyoopasite gösterdiler.
Sonuç: Zirkonia içerikli post materyalleri fiber içerikli olanlara göre daha yüksek radyoopasite
sergilediler. Post materyalleri için optimum radyoopasite özelliklerinin belirlenmesi başarılı klinik
değerlendirmelerin yapılabilmesinde olumlu katkılar sağlayacaktır.
Radiopacity of esthetic post materials: evaluation with digital analysis technique
Mehmet Emin Kaval (1), Hakan Akin (2), Pelin Güneri (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir
(2) Department of Prosthetic Dentistry, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(3) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir
Aim: To evaluate the radiopacity of different types of esthetic post materials by using a digital image
analysis method.
Methodology: Five different post systems CosmoPost (Ivoclar Vivadent, Leicester, UK), Custom Zr post
material (Supra, Liaoning Upcera Co. Ltd., Benxi, China), Unicore (Ultradent, Salt Lake City, CA, USA),
D.T.Light-Post (Bisco Inc, Schaumburg, IL, USA), FRC Postec (Ivoclar Vivadent, Schaan, Liechtenstein)
were used in this study. Twelve specimens from each post type of 2 mm in thickness were obtained
using a diamond blade mounted on a cutting machine. Twelve digital radiographs of the specimens,
dentine discs and 99% pure aluminum (Al) step wedge (SW) were acquired under standard exposure
conditions. The mean gray values of each specimen and Al-SW were measured using a computer
graphics program. Data were analyzed using one-way ANOVA followed by Holm-Sidak multi-comparison
test (p= 0.05).
Results: Statistically significant differences in radiopacity values were found among all groups (p< 0.05),
except between zirconia post materials (p= 0.56). The highest opacity was observed in Custom Zr (5.842
mmAl) and CosmoPost (5.798 mmAl) groups, which were followed by Unicore (3.368 mmAl), D.T.LightPost (1.968 mmAl) and FRC Postec (1.716 mmAl) respectively (p< 0.001). All tested post materials had
higher radiopacity than dentin (0.968 mmAl).
92
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Conclusions: Zirconia based post materials demonstrated higher radiopacity than tested fiber posts.
Further studies will be required to clarify optimum radiopacity properties of the post materials in order
to provide a precise clinical observation.
PB54
Diş hekimlerinin çocuk ve adolesanlarda spor yaralanmaları ve ağız koruyuculara bakış açısının
değerlendirilmesi
Ayşegül Sarıtekin, Zuhal Kırzıoğlu
Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, Isparta
Amaç: Bu çalışmada, diş hekimlerinin ağız koruyucularla ilgili görüşlerinin araştırılması ve ağız
koruyucular ile spor yaralanmaları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Gereç ve Yöntem: Farklı illerde ve kurumlarda çalışan 506 diş hekiminin görüşlerini değerlendiren bir
anket çalışması yapılmıştır. Anket, diş hekimlerinin demografik bilgilerini, travma hastalarının hangi tip
kazalar sonrasında diş hekimlerine başvurduklarını ve spor yaralanmaları ile bu kazalar arasındaki oranı,
diş hekimlerinin sporla ilgilenen hastalara yaptıkları önerileri, dişlenme dönemlerine göre ağız koruyucu
tercihlerini, ağız koruyucular hakkında hastalardan aldıkları geri bildirimleri ve yakın dövüş sporlarının
yanında hangi spor dallarında ağız koruyucu kullanılmasının gerekli olduğunu içeren sorulardan
oluşmaktadır.
Bulgular: Anket çalışmamıza katılan diş hekimlerininin %56,13’ü kadın, %43,87’si erkektir. Ağız koruyucu
yapan hekimler arasında cinsiyet açısından herhangi bir farklılık görülmemiştir (p>0,005). Diş
hekimlerinin %42,29’ u 30 yaşının altında, %32,01’ i 30-40 yaşları arasında, %17,58’ i 40-50 yaşları
arasında ve % 8,1’ i 50 yaşın üstündedir. Ağız koruyucu yaptığını bildiren hekimlerin %44,64’ ü 30 yaşın
altındadır. Diş hekimlerinin %43.08’ i özel kliniklerde, %26,87’ si devlet kurumlarında ve %30,03’ ü
üniversite hastanelerinde çalışmaktadır. Ağız koruyucu yaptığını bildiren hekimlerin %83,48’ i üniversite
ve özel kliniklerde çalışmaktadır. Diş hekimlerine başvuran dental travma hastaları arasında okul içi
yaralanmaları %23,9 ile en yüksek orana sahiptir. Spor yaralanmalarının oranı ise %11,47’ dir. Sporla
ilgilenen hastalara hekimlerin %50,5’ i ağız koruyucu kullanmalarını önermektedir. Diş hekimlerinin
%44,2’ sinin isteyen sporcu hastalarına ağız koruyucu yaptıkları öğrenilmiştir. Diş hekimlerinden
dişlenme dönemi ve ağız koruyucu tipleri arasındaki ilişkiyi değerlendirmelerini isteyen sorular
incelendiğinde; Diş hekimlerinin %53,75’ i daimi dişlenme döneminde özel hazırlanan ağız koruyucuları
tercih edebileceklerini belirtmiştir. Karma ve süt dişlenme dönemlerinde ise bu oranlar sırasıyla %33,4 ve
%23,5’ dir. Diş hekimleri ağız koruyucu yaptıkları hastaların en sık konuşma ile ilgili problemlerden
şikayet ettiklerini bildirilmiştir. Diş hekimleri, yakın dövüş sporlarının yanı sıra basketbol, bisiklet, buz
pateni, futbol, kayak ve voleybol dallarında ağız koruyucu kullanımının yararlı olacağı görüşündedirler.
Sadece yakın dövüş spor dallarının yeterli olduğunu belirten diş hekimi oranı ise %29,64’ tür.
Sonuç: Travmatik diş yaralanmaları çocuklarda ve adolesanlarda büyük sıklıkla gerçekleşmektedir. Sporla
ilgilenen bireyler travmatik diş yaralanmaları açısından risk grubudur. Bu riski azaltabilmek adına, diş
hekimleri sporla ilgilenen bireylerde ağız koruyucu kullanımının yaygınlaştırılması için destek vermelidir.
Ağız koruyucu kullanımının ülkemizde zorunlu olduğu yakın dövüş sporlarının yanı sıra; basketbol,
bisiklet, buz pateni, futbol, kayak ve voleybol gibi spor dallarında da ağız koruyucu kullanımının gerekliliği
kanısına varılmıştır.
Evaluation of dentists perspective to sports injuries and mouthguards in children and adolescents
Ayşegül Sarıtekin, Zuhal Kırzıoğlu
Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
93
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: The study aims to investigate the views of dentists regarding to mouthguards and evaluate
relationship between mouthguards and sports injuries.
Methodology: A survey assessing views of 506 dentists who works different cities and institution is
made on. The survey consists on questions including demographics of dentists, traumatized patiens
applied dentists after which type of accidents and rate between sport injuries and other accidents,
dentists suggestions to patiens who interested sports, preferences of mouthguards according to
dentition stages, received feedbacks about mouthguards and as well as combat sports, which type of
sports are needed mouthguards.
Results: Dentists participating survey of 56,13% of women and 43,87% of men. Any differences were
seen about dentists gender who made mouthguards (p>0,005). Dentists of 42,29% under 30 years,
32,01% between 30-40 years, 17,58% between 40-50 and 8,12% over 50 years. Dentists made
moutguards reported of 44,64% are under 30 years. Dentists has been studying of 43,10% in private
dental clinics, 26,87% state instutions and 30,03% university hospitals. . Dentists made moutguards
reported 83,48% has been working at pivate dental clinics and university hospitals. Among traumatized
patiens admitted to dentists causes of school traumas has the highest rate of 23,9%. Sport injuries rate
is 11,47%. Dentists of 50,5% suggests mouthguards to patients interested in sports. The study showed
that 44,2% of dentists made mouthguards to patiens who wanted. Evaluating relationship between
dentition stage and type of mouthguard questions were examined, 53,75% of dentists pointed out could
be preferred custom type mouthguards in permanent dentition. In mixed and deciduous dentition this
rate were 33,4% and 23,5 % respectively. Dentists reported patients often complaints about speaking
problems. As well as martial sports, dentist suggested that using mouthguard are beneficial in
basketball, cycling, ice skating, football, skiing and volleyball. Dentists of 29,64% indicated only martial
sports are enough.
Conclusions: Traumatic dental injuries are often occurs in children and adolescents. About traumatic
injurie ssports interested indivudials are risk groups. To reduce this risk, for individuals interested in
sports, dentists should provide support for promotion of using mouthguards and gives information
about these appliances. In this study has also agreed necessity of mouthguard use that in addition
martial arts which the mouthguard using is mandatory in our country to martial arts as well as; such as
basketball, cycling, skating, football, skiing and volleyball.
94
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Poster Bildiriler
(Olgu Bildirimleri / Klinik Teknikler)
Poster Presentations
(Case Reports / Clinical Techniques)
95
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
PB55
Mandibular premolar füzyonlu bir süpernümere dişin kök kanal tedavisi: bir olgu sunumu
Hakan Aydın, Kürşat Er, Alper Kuştarcı, Öznur Tuncay
Akdeniz Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Antalya
Amaç: Süpernümere diş (SD), normal diş serisine ilave bir diştir ve herhangi bir çeyrek çenede
görülebilir. Bu dişler, normal morfolojiye sahip olabilir veya rudimenter ve minyatür kalabilir. SDler,
mandibulaya göre maksillada daha fazla görülürler. Diş füzyonu ise, iki veya daha fazla diş germinin
gelişim sürecinde birleşmesinden oluşmaktadır. Dentin ve mine tabakalarının her ikisi arasında meydana
gelebilmektedir veya sadece mine tabakasını kapsayabilmektedir. Her iki epitel ve mezenkimal germ
tabakalarını kapsamaktadır ve dişin morfolojisinde düzensizliklere yol açmaktadır. Süpernümere dişleri
içeren vakaların teşhis ve doğru bir tedavi planlaması çoğunlukla tartışmalıdır.
Bu olgu sunumunda, bir SD ile bir mandibular daimi birinci premolar diş arasındaki tek taraflı füzyon
olgusunun başarılı endodontik tedavisi anlatılmaktadır.
Olgu: 33 yaşındaki bir erkek hasta sol mandibular premolar bölgesindeki aşırı ağrı şikayeti ile kliniğimize
başvurdu. Klinik olarak, mandibular premolar dişe füzyonlu bir SD gözlendi. Radyolojik olarak, SD ile
ikinci premolar dişte çürük tespit edildi. SD perküsyona aşırı hassas idi. Elektrik pulpa ve soğuk
testlerinde, SD aşırı hassasiyet ve diğer komşu dişleri ise normal sınırlarda cevap verdiler. SD’e kök kanal
tedavisi uygulandı. Kök kanalı güta-perka ve bir kök kanal patı ile tek kon tekniği kullanılarak dolduruldu.
SD üst restorasyonu kompozit bir dolgu ile tamamlandı. Ayrıca, ikinci premolar dişin çürüğü temizlendi
ve kavite kompozit bir dolgu ile restore edildi.
Sonuç: 6 aylık kontrollerde, diş asemptomatik idi ve ayrıca radyografik olarak kontrolde bir probleme
rastlanmadı. Bu olgu sunumu, tek taraflı füzyonlu bir SD’in konservatif bir yaklaşımla başarılı bir şekilde
tedavi edilebileceğini göstermiştir. İyileşme, ilave bir cerrahi müdahaleye gerek kalmadan sağlanmıştır.
Root canal treatment of a supernumerary tooth fused with a mandibular premolar: a case report
Hakan Aydın, Kürşat Er, Alper Kuştarcı, Öznur Tuncay
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Akdeniz University, Antalya
Aim: A supernumerary tooth (ST) is an additional entity to the normal series of teeth and may be seen in
any quadrant of the jaws. These teeth may have a normal morphology, or they may be rudimentary and
miniature. STs are much more commonly seen in the maxilla than in the mandible. Tooth fusion results
from the union of two or more tooth germs during the developmental process and may occur between
both the dentin and enamel layers, or it may involve just the enamel layer. Both the epithelial and
mesenchymal germ layers are involved, which leads to irregularities in tooth morphology. Diagnosis and
delineatio n of an accurate treatment plan in cases involving STs are often a challenge. The aim of this
case report was to present the successful endodontic management of a unilateral fusion of a ST to a
mandibular permanent premolar.
Case: A 33-year-old male was came to our clinic with complaints of pain in the mandibular left premolar
region. Clinically, a ST fused with mandibular first premolar was seen. Radiographically, caries lesions
were determined on the ST and second premolar teeth. The ST was excessively tender to percussion.
Electronic pulp testing and cold application were hypersensitive for ST and normal for the neighboring
teeth. Root canal treatment was performed on the ST. The root canal was filled with gutta-percha and a
sealer, using a single cone technique. The restoration of ST was completed using composite. Besides,
caries lesion of the second premolar was removed and cavity restored with composite.
Conclusions: At follow-up examination after 6 months, the tooth was asymptomatic and
radiographically showed no problem. This report describes a case of unilateral fusion of a ST to a
maxillary permanent
96
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
lateral incisor in which a conservative approach was used to reach a favorable outcome. Healing was
achieved without any need for further endodontic surgical intervention.
PB56
Maksiller santral dişler ile süpernumerer dişlerin bilateral füzyonu: bir olgu sunumu
Cansu Gür, Aslıhan Göktürk, Dilek Helvacıoğlu-Yiğit
Kocaeli Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Kocaeli
Amaç: Bu olgu raporunda, üst santral keser dişler ile süpernumerer dişleri içeren çift taraflı füzyonun
multidisipliner tedavisi anlatılmaktadır.
Olgu: Tanı amacıyla klinik ve radyografik muayeneler yapıldı. Kanallar step-back tekniği ile el aletleri
kullanılarak şekillendirildi. Kanallar AH-plus kanal patı (Dentsply, De Trey, Almanya) ve guta-perkalar ile
lateral kondensasyon yöntemiyle dolduruldu. Kanal dolum kalitesi periapikal radyografiler kullanılarak
kontrol edildi. Dişler seramik kronlar ile restore edildi. Endodontik ve protetik tedaviler başarılı bir
şekilde tamanlandı. 6 aylık takip süresi sonunda hastada herhangi bir semptom varlığı gözlenmedi ve
periapikal bölgedeki radyolüsensinin büyüklüğünde azalma belirlendi.
Sonuç: Fonksiyonel, ortodontik, endodontik ve estetik problemlere sebep olan füzyona uğramış dişler
multidisipliner tedavi yaklaşımları gerektirmektedirler.
Bilateral fusion of maxillary central incisor teeth with supernumerary teeth: a case report
Cansu Gür, Aslıhan Göktürk, Dilek Helvacıoğlu-Yiğit
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Kocaeli University, Kocaeli
Aim: This case report discusses multidisciplinary treatment of an unusual case of bilateral fusion
involving maxillary central incisors with supernumerary teeth.
Case: Clinical and radiographic examinations were used to arrive at a diagnosis. Root canals were
shaped using step-back technique by hand instruments. Root fillings were completed using lateral
condensation technique with gutta-percha and AH plus sealer (Dentsply, DeTrey, Germany). Obturation
quality was confirmed with periapical radioghraphy. Teeth were restored with ceramic crowns.
Endodontic and prosthetic treatments were performed successfully. After 6 month follow-up period, the
tooth remained symptom-free and there was a reduction in the size of periapical radiolucency.
Conclusions: Fused teeth may lead to functional, orthodontic, endodontic and aesthetic problems that
require multidisciplinary management.
PB57
Mandibular kanala kök kanal patı taşması sonucu görülen parestezi: bir olgu sunumu
K. Tolga Ceyhanlı (1), Celal Çandırlı (2), Davut Çelik (1), Arif Onur Günseren (1), Tamer Taşdemir (1)
(1) Karadeniz Teknik Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Trabzon
(2) Karadeniz Teknik Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Trabzon
Amaç: Bu olgu sunumu, sol alt birinci molar dişin tedavisi sırasında mandibular kanala Forfenan kök
kanal patı taşması sonucu oluşan parestezinin cerrrahi tedavisini anlatmaktadır.
Olgu: Sol alt birinci molar dişinde ağrı şikâyeti ile pratisyen diş hekimine başvuran hastaya tek seansta
kök kanal tedavisi yapılmıştır. Tedaviden sonra alt dudak bölgesinde uyuşukluk ve karıncalanma hissi
ortaya çıkmıştır. Bir hafta sonra geçmeyen uyuşukluk ve karıncalanmaya ilaveten ağrı şikâyeti de oluşan
hastanın sol alt ikinci premolar dişine de aynı pratisyen diş hekimi tarafından tek seansta kanal tedavisi
uygulanmıştır. Bu uygulamalardan sonra iki hafta geçtiği halde şikâyetleri geçmeyen hasta Karadeniz
Teknik Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne yönlendirilmiştir. Endodonti kliniğinde alınan anamnez ve
97
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
yapılan klinik muayene sonrasında hastanın sol alt dudağında geçmeyen bir karıncalanma ve uyuşukluk
ve sol alt çene diş eti bölgesinde karıncalanma olduğu, radyografik değerlendirmede sol alt ikinci
premolar diş ve sol alt birinci molar dişinin apikal kısmında taşkın kanal dolgusu bulunduğu tespit edildi.
Sol alt birinci molar dişin apikalindeki taşkın dolgu mandibular kanal içerisinde olduğu için cerrahi tedavi
uygulanması ve apikal küretajla taşkın dolguların uzaklaştırılması planlandı. Cerrahi işlem sırasında flep
kaldırıldıktan sonra alt birinci molar dişin apikal kısmından kemik uzaklaştırılarak taşkın kanal patının
bulunduğu alt alveoler sinir bölgesine ulaşıldı. Bölgede bulunan taşkın dolgular küretajla temizlendi.
Sonuç: Cerrahi uygulamadan 1, 3, 6, 12, 18 ay sonra yapılan kontrollerde hasta, ağrı şikâyetinin
tamamen geçtiğini ancak uyuşma ve karıncalanmanın azalmakla birlikte tamamen kaybolmadığını
bildirdi.
Paresthesia following extrusion of a root canal paste into the mandibular canal: A case report
K. Tolga Ceyhanlı (1), Celal Çandırlı (2), Davut Çelik (1), Arif Onur Günseren (1), Tamer Taşdemir (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon
(2) Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon
Aim: The present study describes a case of endodontic paste (Forfenan) penetration within and along
the mandibular canal from the periapical zone of a left lower first molar following endodontic treatment
of the latter.
Case: In the present case, immediate one visit root canal treatment was performed to left firs molar of
the patient by a local dentist. The clinical manifestations comprised paresthesia of the left side of the
lower lip and paresthesia of the gums in the third quadrant after this treatment, appearing immediately
after endodontic treatment. The same dentist performed one visit root canal treatment to the left
second premolar one week later due to pain appeared after first treatment. The pain and paresthesia
increased in time and the practitioner send the patient to Karadeniz Technical University, Faculty of
Dentistry two weeks later. According to clinical examination and patient history; there was a lingering
paresthesia of the left side of the lower lip and gingival mucosa of the left side of the mandibula. There
was a paste penetration and an overfilling within and along the one part of the mandibular canal
associated with left second mandibular premolar and left first mandibular molar in the radiographic
evaluation. Since the overfilling of first molar was associated with mandibular canal, apical surgery was
planned. After reflection of the flap and bone harvesting, the mandibular canal was seen with the
extruded paste. The extruded filling material was removed with curretes.
Conclusions: The patient was unpainful and the paresthesia was decreasing at the 1, 3, 6, 12, and 18
months follow-up controls.
PB58
Aşırı diş dokusu kaybının cad/cam ile restore edilmesi: bir olgu sunumu
Ömer Sağsöz, Nurcan Özakar İlday
Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu olgu sunumunda, kırık molar bir diş indirekt CAD/CAM onley ile restore edildi.
Olgu: 32 yaşında bayan hasta, endodontik olarak tedavi edilmiş sağ alt birinci büyük azı dişindeki
başarısız kompozit restorasyon ve hareketli lingual diş parçası şikayeti ile Atatürk Üniversitesi Restoratif
Diş Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurdu. Oral hijyen ve dişetlerinin durumu çok iyi olan hastaya indirekt
restorasyon önerildi. Hastanın olumlu kararıyla hareketli lingual parça ve sekonder çürükler
uzaklaştırıldı. Dişin vestibül kısmını korumak için tam kuron uygulanmadı ve onley için CEREC BlueCam
kullanılarak dijital ölçü alındı. Restorasyon, bir rezin nano seramik blok (Lava Ultimate, 3M ESPE)
kullanılarak CEREC MCXL freze cihazı ile kazındı. Onley bir self-adeziv rezin siman (Rely X U200, 3M ESPE)
98
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
ile yapıştırıldı. Onleyin diğer dişlerle okluzal ve arayüz kontaktları tatmin ediciydi. Aynı zamanda, diş
renginin taklit edilmesi başarılıydı. Hasta restorasyonu takiben 3 ay sonraya kontrol için çağrıldı.
Muayenede diş veya onleyde kırık oluşmadığı, renk devamlılığının olduğu görüldü. Hastanın herhangi bir
şikayeti yoktu.
Sonuç: Tam seramik sistemler arka grup dişlerin restorasyonu için ümit verici bir alternatif sunarlar.
Klinik değerlendirmeler bu teknikle yüksek başarı oranlarının elde edildiğini göstermektedir. Seramik
materyallerin mükemmel estetiklerinin yanısıra, rezin nano seramikler dentine benzer elastik özellikler
göstermektedir. Aynı zamanda yorulma direncinin geleneksel seramiklerden daha iyi olması bu materyali
daha cazip kılmaktadır.
Restoring excessive tooth tissue loss with cad/cam: a case report
Ömer Sağsöz, Nurcan Özakar İlday
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Atatürk University, Erzurum
Aim: In this case report, a fractured molar tooth was restored with a CAD/CAM onlay.
Case: A 32-year-old female patient, with complaint of failed composite restoration and mobile lingual
tooth part in her mandibular right first molar tooth that has been treated endodontically, presented to
Department of Restorative Treatment, Ataturk University. As the patient’s oral hygiene and gingival
condition were excellent, an indirect restoration was offered. After the patient’s positive decision, the
mobile lingual part and seconder caries was removed. Full crown was not applied in order to protect
vestibular part of the tooth and a digital impression was get using CEREC BlueCam for an onlay.
Restoration was milled using a resin nano ceramic block (Lava Ultimate, 3M ESPE) with CEREC MCXL
milling unit. Onlay was cemented with a self-adhesive resin cement (Rely X U200, 3M ESPE).
Results: Occlusal and proximal contacts of the onlay with other teeth were satisfying. Also, imitation of
tooth color was successful. The patient was called for the control following the 3 months after the
restoration. The examination showed that no fracture was occurred in tooth or onlay, and the color was
consistent. The patient did not have any complaint.
Conclusion: All-ceramic systems offer a promising alternative for the restoration of posterior teeth.
Clinical evaluations have demonstrated that high success rates can be achieved with this technique.
Besides the excellent esthetic of ceramic materials, resin nano ceramics has elastic properties similar to
dentin. Also fatigue resistance of this material is better than conventional ceramics, making it more
attractive.
PB59
Endodontik periodontal lezyonlu mandibular üçüncü moların kombine tedavisi: vaka raporu
Arife Yaran (1), Elif Bilgir (2), Murat Maden (1)
(1) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilm Dalı, Isparta
(2) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi A.D., Isparta
Amaç: Endo-perio lezyonlar primer olarak pulpa ve periodonsiyum arasındaki yakın anatomik ve
damarsal bağlantılar vasıtasıyla oluşur. Bu kombine lezyonlar klinikte ikilem oluştururlar çünkü ayırıcı
tanı koymak ve prognoza karar vermek zordur. Bu raporun amacı kök apeksine kadar uzanan derin
meziyo-gingival olukla şiddetli periodontal yıkımı olan ve nekrotik pulpalı 38 numaralı dişin teşhisi ve
tedavisini sunmaktır.
Olgu: 47 yaşında bayan hasta kliniğe sol alt köprü bölgesinde yapışık gingivada enflamasyon, pü drenajı
ve perküsyonda ağrı hikâyesiyle geldi. Radyografik muayenede 38 numaralı dişin meziyal kökü etrafında
şiddetli kemik kaybı gözlendi. 38 numaralı diş vitalite testlerine tepkisizdi. Endodontik tedavi uygulandı
ve hasta periodontoloğa yönlendirildi. Sonuçlar: 9 aylık takiplerde, hasta şikayetleri tamamen geçmişti.
99
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Periodontal sondalamada cep derinliğinin 2mm’ e düştüğü bulunmuştur. Radyografik muayenede defekt
bölgesinde önemli miktarda yeni kemik oluşumu izlenmiştir.
Sonuç: Sekonder periodontal tutulumlu primer endodontik lezyonların tedavisi için kombine bir yaklaşım
gereklidir. Periodontal cerrahi işlemlere hemen hemen her zaman için ihtiyaç duyulur. Kombine perioendo lezyonun prognozu; özellikle periodontal lezyonlar geniş ataşman kaybıyla kronik durumdaysa,
genellikle zayıf hatta umutsuzdur. Bu vakada, periodontal ve endodontik tedaviyi kapsayan
multidisipliner tedaviyle enfeksiyonun başarılı eliminasyonu sunulmuştur.
Combined treatment of mandibular third molar with endodontic periodontal lesion: case report
Arife Yaran (1), Elif Bilgir (2), Murat Maden (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Süleyman Demirel University, Isparta
(2) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Süleyman Demirel University, Isparta
Aim: Endo-perio lesions primarily occur by way of the intimate anatomic and vascular connections
between the pulp and the periodontium. Endodontic-periodontal combined lesion is a clinical dilemma
because making a differential diagnosis and deciding a prognosis are difficult. The aim of this report is to
describe the diagnosis and management of tooth 38 with a necrotic pulp and severe periodontal
destruction associated with a deep mesiogingival groove extending to the root apex.
Case: A 47 year old female patient came to our department with a history of inflammation of attached
gingiva, pus discharge, and pain on percussion in the the lower left bridge. Radiographic examination
presented severe bone loss around the mesial root of tooth 38. The tooth 38 was nonresponsive to
vitality tests. Endodontic treatment was performed and than patient were referred to periodontolog.
Result: At the 9-month follow-up, the complaint of patient was completely passed. The periodontal
probing pocket depth was found to reduce to 2 mm. Radiographic examination showed a significant
bony fill in the defect.
Conclusions: Combined management is necessary for treatment of primary endodontic lesions with
secondary periodontal involvement. Periodontal surgical procedures are almost always called for. The
prognosis of a combined perio-endo lesion is often poor or even hopeless, especially when periodontal
lesions are chronic with extensive loss of attachment. In this case, was presented succesful the
elimination of infection by multidisipliner management included periodontal and endodontic treatment.
PB60
Komşu dişteki periodontal lezyondan etkilenen dişin hemiseksiyon ile tedavisi: vaka raporu
Arife Yaran (1), Elif Bilgir (2), Murat Maden (1)
(1) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Isparta
(2) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi A.D., Isparta
Amaç: Dişlerin uzun zaman boyunca korunması diş hekimliğinin temel amacıdır. Hemiseksiyon ve kök
amputasyonları dişleri periodontal, endodontik ve protetik bakımdan korumak için yapılan minör cerrahi
işlemdir. Bu vaka raporunun amacı altçene molar dişe yapılan başarılı hemiseksiyonu sunmaktır.
Olgu: 19 yaşında kadın hasta kliniğimize alt molar bölgede dişeti kanaması ve derin çürük şikayetiyle
başvurdu. İntraoral muayene de yetersiz oral hijyen görüldü ve özellikle sol alt birinci molar diş
bölgesinde çok şiddetli olan yaygın dişeti hastalığı belirlendi. Radyografik muayene de ikinci molar dişin
komşu dişteki periodontal lezyondan etkilendiği görüldü. İkinci moların distal kökünde periodontal
destek iyiydi ancak mesial kök rezorbe olmuştu. Bulgular: Hastanın periyodik kontrollerinde tedavinin
başarısı ve iyileşme değerlendirildi.
Sonuç: Köklerin mesial ya da distalinde herhangi bir defekt görüldüğünde, çekim en yaygın tedavi planı
olark karşımıza çıkar ancak spesifik şartlar altında dişin sadece lezyonlu kökünün çekilmesinin ardından
100
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
kalan kısmı endodontik olarak başarılı bir şekilde tedavi edilebilir.
Hemisection for treatment of the tooth affected by periodontal lesion in the adjacent tooth: a case
report
Arife Yaran (1), Elif Bilgir (2), Murat Maden (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
(2) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
Aim: The maintenance of teeth for a long time is a main goal of dentistry. Hemisections and root
amputations are small surgical methods to conserve impaired teeth for periodontic, endodontic and
prosthodontic view part. The aim of this case report is to present the successful hemisection of a lower
jaw molar.
Case: A 19 year old female patient admitted to our clinic with a complaint deep cavities and gum
bleeding in the lower molar tooth region. İntraoral examination revealed fair oral hygiene and common
gingival disease which especially very severe in the left lower first molar region were identified.
Radiographic examination showed that second molar tooth partially affected by periodontal lesion in
the adjacent tooth. Periodontal support of distal root of second molar was good but the mesial root was
resorbed. Endodontic treatment with hemisection was performed. Recall was done periodically to
assure the healing and success of the treatment.
Conclusions: Any defect in the root either mesial or distal, extraction is the most common treatment
plan, but under specific conditions, only the diseased part of the tooth can be extracted after an
endodontic treatment.
PB61
Endoperiodontal lezyonlu dişlerde hemiseksiyon
Volkan Dinç (1), Gözde Uyanık (2), Ayşe Diljin Keçeci (1)
(1) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Isparta
(2) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Isparta
Amaç: Kliniğimize ağrı, kanama ve dişetinde şişlik sebebiyle başvuran hastanın simetrik dişlerinde endoperiodontal lezyonlar saptanmıştır. Dişlerin çekimi yerine, kalan diş dokusundan faydalanarak
fonksiyonel ve estetik özelliklerin yeniden kazandırılması için kök kanal tedavisi, hemiseksiyon ve
protetik restorasyon planlanmıştır.
Olgu: 43 yaşındaki kadın hastanın, anamnezinde tekrarlayan abse formasyonu olduğu öğrenilmiş
muayenesinde alt birinci molar dişlerde (36 ve 46) ağrı, şişlik kanama saptanmıştır. Primer periodontal,
sekonder endodontal kaynaklı lezyonlar olduğu öngörülen dişlerin distal kök etrafında yapılan
periodontal cep ölçümünde cep derinliklerinin 10mm ve üstü olduğu meziyal kök etrafında ise patolojik
cep bulunmadığı, sondlamada kanama ve cepten pü drenajı mevcudiyeti saptanmıştır. Dişlerde mobilite
görülmezken, perküsyona hassasiyet saptanmıştır. Röntgen bulgularında alt birinci molarların distal
kökleri çevreleyen geniş bir radyolüsensi olduğu; meziyal köklerin ise etkilenmediği saptanmıştır. İlk
seansta lokal anesteziyi takiben tüm köklerde kemomekanik preparasyon yapılırken, ikinci seansta
yalnızca meziyal köklerin kök kanalları doldurulmuş ve dişlerin üst restorasyonu tamamlanmıştır. Daha
sonra hasta periodontoloji klin iğine yönlendirilerek birer hafta arayla önce sağ, sonra sol birinci molar
dişlerine hemiseksiyon tedavisi uygulanmıştır. 1 aylık iyileşme takibi sonrasında, her iki dişte de sabit
protetik restorasyon planlandı.
Sonuç: 3, 6 ve 12 aylık takipleri sonucunda endodontik ve periodontal olarak herhangi bir patolojiye
rastlanmamıştır.
101
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Hemisection of the teeth with endoperiodontal lesions
Volkan Dinç (1), Gözde Uyanık (1), Ayşe Diljin Keçeci (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
(2) Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
Aim: Patient who had endo-periodontal lesions in her symmetrical teeth, attended our clinic with
complains of pain, bleeding and swelling of the gums. Instead of extraction of the teeth, root canal
treatment, hemisection and prosthetic restoration were planned to regain function and esthetic by
using the remaining tooth structure.
Case: 43 year-old female patient complained about pain, swelling, bleeding and recurrent abscess
formation of lower first molars. In the clinical examination of the teeth with primer periodontal and
seconder endodontic lesions, 10 mm probe depth of the distal roots but no pathological probe depth of
the mesial roots was determined. There were bleeding on probing and pus drainage from periodontal
pocket, but no mobility. Teeth had tenderness to percussion. In radiological examination, large lesions
were determined around the distal roots although no patholgy was detected on mesial roots. In first
appointment, following local anesthesia chemomecahanical preparation was performed in all roots, in
second appointment only the mesial roots were obturated and crown restorations were completed.
Afterward the patient was referred to periodontology department where firstly lower right first molar's
and one week later left molar's roots were resected. After 1 month healing process, bridge restoratio ns
were planned.
Conclusions: After 3,6 and 12 months follow ups no endodontic or periodontal pathology. The lesions
were healed and teeth were in function.
PB62
Alt çene ön bölgede miniplak ve vidalarla birlikte görülen geniş bir periapikal lezyonun tedavisinde
cerrahi olmayan endodontik tedavi yaklaşımı: bir olgu sunumu
Ali Keleş, Hatice Alçin
İnönü Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Malatya
Amaç: Bu olgu sunumunun amacı, geleneksel kök kanal tedavisinin ardından, travmatize dişlerden
kaynaklanmış, miniplak ve vidalara komşu geniş bir periapikal lezyonun iyileşmesini sunmaktır.
Olgu: Kliniğimize başvuran 48 yaşındaki erkek hasta, yedi yıl önce trafik kazası geçirdiğini ve kaza
esnasında oluşan mandibular kırığın tedavisi için ameliyat olduğunu bildirdi. Hasta, alt çene ön dişlerinde
rahatsızlık hissetmesine rağmen, kazadan sonra dişhekimine başvurmadığını bildirdi. Hastanın tıbbi bir
problemi yoktu. Klinik muayenede, alt çene ön dişlerde patolojik mobilite ve alt çene lingual bölgede bir
intraoral fistül yolu görüldü. Panaromik radyografide alt çene ön bölgede çok sayıda miniplak ve vida ile
alt keserlerin kök uçları çevresinde geniş bir radyolüsent lezyon görüldü. Alt sol orta ve yan keserler ile
kanin dişler, termal ve elektrik pulpa testlerine yanıt vermezken, alt sağ orta keser ve sol birinci küçük azı
bu testlere normal sınırlarda yanıt verdi. Alt sol orta ve yan keserler ile sol kanin dişe kök kanal tedavisi
uygulandı. Hasta 6. ve 18. aylarda kontrole çağırıldı. Radyografik muayenede periapikal lezyonda
çözülme ve yeni kemik birikimi görüldü. Klinik muayenede perküsyon veya palpasyona duyarlılık
görülmezken, dişlerin mobilitesinin önemli ölçüde azaldığı ve periodontal dokuların sağlıklı olduğu
izlendi.
Sonuç: Çene yüz travmalarını takiben kırık tespiti araçlarının yakınında periapikal lezyonlar
gelişebilmektedir. Dental kaynaklı lezyonların doğru teşhis edilmesi, enfekte kök kanallarının
dezenfeksiyonu ve yeterli kalitede yapılan kök kanal dolgusu ile bu tip periapikal lezyonlar tedavi
edilebilir.
102
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Nonsurgical endodontic treatment approach of a large periapical lesion with miniplates and screws in
the mandibular anterior region: a case report
Ali Keleş, Hatice Alçin
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
Aim: To present the resolution of a large periapical lesion originating from traumatized teeth adjacent to
miniplates and screws following conventional root canal treatment.
Case: A 48-year-old male patient reported he had a traffic accident seven years ago and had an
operation for treatment of mandibular fracture that had occurred during the accident. He had not seen
a dentist after that accident although he had sustained discomfort in the mandibular anterior teeth. The
patient’s medical history was not contributory. Clinical examinations showed that mandibular anterior
teeth had pathologic mobility and there was an intraoral fistula in the mandibular lingual region. A
panoramic radiograph demonstrated multiple miniplates and screws in the mandibular anterior region
and a large radiolucent lesion around the apices of the mandibular incisors. The mandibular left central
and lateral incisors and canine teeth failed to respond to thermal and electric pulp testing, whereas the
mandibular right incisor and left first premolar teeth responded within normal limits. Root canal
treatment was performed on the mandibular left central and later al incisors and mandibular left canine
teeth. The patient was recalled at 6 and 18 months. Radiographic examination showed resolution of the
periapical lesion and deposition of new bone structure. Clinical examinations showed no sensitivity to
percussion or palpation, mobility of teeth decreased significantly, and periodontal tissues were healthy
at these examinations.
Conclusions: Following maxillofacial traumas, periapical lesions can be found near fracture fixation
devices. Periapical lesions can heal by accurate diagnosis of lesions of dental origin, disinfection of
infected root canals and root filling of good quality.
PB63
Sadece endodontik tedavi ile iyileşen geniş periapikal lezyon: vaka raporu
Arife Yaran (1), Elif Bilgir (2), Murat Maden (1)
(1) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Isparta
(2) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi A.D., Isparta
Amaç: Periapikal lezyonların teşhisi klinik, radyolojik ve histopatolojik inceleme temellidir. Radyografik
teşhis genellikle lezyonun ebatına göre yapılır. 1 cm’den büyük sınırları düzenli radyolüsent lezyonlar
kist, 1 cm’den küçük lezyonlar granüloma olarak adlandırılır. Bu vaka raporunda sadece endodontik
tedavi ile iyileşen, 1 cm’den büyük bir lezyon sunulmuştur.
Olgu: Rutin panoramik radyografta, sol maksiller 1. Molar dişin apeksinde 1 cm’den büyük lezyon
belirlendi. İlgili diş asemptomatikti. Lezyonun maksiller sinüsle ilişkisinin incelemek amacıyla konik ışınlı
bilgisayarlı tomografi alındı. Diş; döner alet sistemleri kullanılarak tedavi edildi. Hasta klinik ve
radyografik olarak takip edildi. 9 ay sonraki kontrol radyografında lezyonun tamamen iyileştiği gözlendi.
Sonuç: Klinisyenler büyük periapikal lezyonlarla karşılaştıklarında başlangıçta sadece endodontik tedavi
yapıp, lezyonu takip altında tutmalıdır. Bu rapor; büyük peiapikal lezyonlar için cerrahinin zorunlu
olmadığını ve sadece konservatif endodontik tedaviyi takiben kist benzeri periapikal lezyonun iyileştiğini
göstermektedir.
Large periapical lesion healed with only endodontic treatment: a case report
Arife Yaran (1), Elif Bilgir (2), Murat Maden (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Süleyman Demirel University, Isparta
(2) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Süleyman Demirel University, Isparta
103
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: The diagnosis of periapical lesions has been based on clinical, radiological, and histopathological
examinations. Radiographic diagnosis usually is performed according to size of the lesions. A wellcircumscribed radiolucent periapical lesion measuring less than 1 cm in size is diagnosed as a periapical
granuloma, lesion measuring more than 1 cm in size is diagnosed as a periapical cyst. In this case report
was reported the huge lesion that healing with only endodontic treatment.
Case: The lesion that larger than one centimeter was determined at the apex of the left maxiller first
molar tooth, in rutin panoramic radiograph. The tooth was asymptomatic. Cone beam computed
tomography was performed to see the periapical lesion relationship with maxillary sinus. The tooth was
treated using rotary enstrumations systems. Clinically and radiographically, the patient was followed-up
nine month after the treatment. Result: Completely healed of the lesion was observed in the control
radiographs.
Conclusions: When clinicians encountering large periapical lesions, initially endodontic treatment and
follow-up should be done. This report confirms that the large size of a periapical lesion does not
mandate its surgical removal, and that even cyst-like periapical lesions heal following a conservative
endodontic theraphy.
PB64
Geniş bir periapikal lezyonun üçlü antibiyotik patı ve kanal içi aspirasyon ile cerrahi olmayan
endodontik tekrarlayan tedavisi: bir olgu sunumu
Berna Özcan (1), Alper Kuştarcı (1), Kürşat Er (1), Öznur Tuncay (1), Ömer Kırmalı (2)
(1) Akdeniz Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Antalya
(2) Akdeniz Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Antalya
Amaç: Bu olgu bildiriminde, geniş bir periapikal lezyonun kök kanallarından sıvı aspirasyonu ve yeterli
üçlü antibiyotik patı uygulaması ile cerrahi olmayan endodontik tedavisi sunulmaktadır.
Olgu: Bir erkek hasta mandibular sol bölgedeki şişlik ile tedavi için başvurdu. Radyografik inceleme 36
nolu dişte eksik doldurulmuş kök kanalları olduğu görüldü. Ayrıca, bu dişin apikal bölgesinde geniş
radyolusent bir lezyon vardı. Bu nedenlerden dolayı dişe kök kanal tedavisi başlandı. Drenaj kesildikten
sonra, kanal içi ilaç olarak, kök kanallarına kalsiyum hidroksit uygulandı. Ancak, semptomlarda değişiklik
olmamasından dolayı tedavi protokolü değiştirildi. Üç ay süresince kanal içi ilaç olarak üçlü antibiyotik
patı uygulandı. Takiben diş asemptomatik hale geldi ve periapikal lezyon radyografik olarak iyil eşme
gösterdi. Bir yıl sonraki kontrolde diş asemptomatik idi ve radyografik olarak tam bir periapikal iyileşme
gözlendi.
Sonuç: Bu olgu sunumu geniş periapikal lezyonların bile cerrahi olmayan endodontik tedaviye cevap
verebildiğini göstermektedir ve bu yüzden her zaman ilk tedavi seçeneği olmalıdır.
Nonsurgical endodontic retreatment of a large periapical lesion using triple antibiotic paste and
intracanal aspiration: a case report
Berna Özcan (1), Alper Kuştarcı (1), Kürşat Er (1), Öznur Tuncay (1), Ömer Kırmalı (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Akdeniz University, Antalya
(2) Department of Prosthetic Dentistry, Faculty of Dentistry, Akdeniz University, Antalya
Aim: This case report presents the nonsurgical endodontic treatment of a large periapical lesion by
aspiration of fluid through the root canal space and subsequent application of triple antibiotic paste.
Case: A male patient was referred for treatment of swelling at the left mandibular region. A radiographic
evaluation demonstrated poorly filled root canals in relation to tooth 36. Also, there was a large
radiolucent lesion involving the apices of this tooth. Thus, root canal treatment was initiated to this
tooth. When the drainage ceased, a calcium hydroxide dressing was applied to the root canals. Since the
104
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
symptoms did not subside, the treatment protocol was changed. A triple antibiotic paste was used
instead for 3 months. On follow up, tooth were clinically asymptomatic and radiographically showed
healing of the periradicular lesion. At follow-up examination after 1 year, the tooth was asymptomatic
and radiographically complete periapical healing was observed. Healing was achieved without any need
for further endodontic surgical intervention.
Conclusions: This case report confirms that even large periapical lesions can respond favorably to
nonsurgical endodontic treatment, and therefore, it must always be the first treatment of choice.
PB65
Geniş bir kist benzeri periradiküler lezyonun cerrahi olmayan endodontik tedavisi: 3 yıl takipli bir olgu
sunumu
Alper Kuştarcı (1), Hasan Hüseyin Köşger (2), Kürşat Er (1)
(1) Akdeniz Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Antalya
(2) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Sivas
Amaç: Bu olgu bildiriminde, geniş kist benzeri bir periradüküler lezyonla ilişkili bir dişin, kalsiyum
hidroksit kullanılarak yapılan cerrahi olmayan kök kanal tedavisinin klinik ve radyografik uzun dönem
başarısı sunulmaktadır.
Olgu: 49 yaşındaki bir erkek hasta sol mandibular bölgedeki şişlik ile tedavi için başvurdu. Radyografik
muayenede mandibular kanalın üzerinde ve 34 nolu dişin apikalinden 38 nolu dişin apikaline kadar
uzanan iyi sınırlı radyolusent bir lezyon görüldü. Ayrıca, 37 nolu dişte yetersiz kanal dolumu vardı. Bu
yüzden, 37 nolu dişe kök kanal tedavisi başlandı. Kanallardan saman renkli sıvı akışı vardı ve sıvı örneğine
yapılan mikroskobik incelemede kolesterol kristalleri saptandı. Drenaj kesildikten sonra kalsiyum
hidroksit uygulandı. Daha sonra kanallar dolduruldu ve diş restore edildi. Üç yıllık takipte diş
asemptomatikti ve radyografik olarak tam periapikal iyileşme görüldü.
Sonuç: Bu vaka sunumu periapikal lezyon boyutunun, geleneksel kök kanal tedavisi veya lezyonun
cerrahi olarak temizlenmesinde ana belirleyici faktör olmadığını göstermektedir. Kolesterol kristalleri
içeren geniş kist benzeri lezyonlar bile cerrahi olmayan kök kanal tedavisi ile iyileşebilmektedir.
Nonsurgical endodontic treatment of a large cyst-like periradicular lesion: a case report with 3-year
follow-up
Alper Kuştarcı (1), Hasan Hüseyin Köşger (2), Kürşat Er (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Akdeniz University, Antalya
(2) Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
Aim: This case report presents clinically and radiographically the long-term clinical outcome of
nonsurgical root canal treatment using calcium hydroxide in a tooth with large cyst-like periradicular
lesion.
Case: A 49-year-old male was referred for treatment of swelling at the left mandibular region.
Radiographic examination showed a well-circumscribed radiolucent lesion located above the mandibular
canal and extending from the apices of teeth 34 to 38. Besides, Tooth 37 had an inadequate canal filling.
Thus, root canal treatment was initiated on Tooth 37. A straw-colored fluid was exuded from the canals
and the presence of cholesterol crystals was determined on
microscopic examination of the fluid sample. A calcium hydroxide dressing was applied after active
drainage ceased. The canals were then filled and tooth was restored. At follow-up examination after 3
year, the tooth was asymptomatic and radiographically complete periapical healing was observed.
Conclusions: This case report confirms that the size of a periapical lesion is not a major determining
factor in the decision to perform conventional root canal treatment or surgical removal of the lesion.
105
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Even large cyst-like periapical lesions containing cholesterol crystals can heal following nonsurgical root
canal treatment.
PB66
Cerrahisiz endodontik tedavi sonrası geniş bir periradiküler lezyonun iyileşmesi: bir olgu sunumu
Davut Çelik, Kadir Tolga Ceyhanlı, Onur Pirgon, Tamer Taşdemir
Karadeniz Teknik Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Trabzon
Amaç: Bu olgu bildirimi büyük bir periradiküler lezyonu olan sağ üst santral kesici dişin,MTA ile apikal
plug ve termoplastik guta perka enjeksiyon tekniği kullanılarak cerrahi olmayan tedavisini anlatmaktadır.
Olgu:19 yaşında bir bayan hasta üst anterior bölgede ağrı ve şişlik şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Klinik
muayenede hastanın şikayeti olan bölgedeki vestibül mukozada hafif şişlik tespit edildi. Perküsyonda
şiddetli ağrı vardı. Periapikal radyografta sağ üst kanin dişten sol üst santral kesici dişe kadar uzanan
büyük bir lezyon görülmekteydi.Sadece sağ üst kesici diş Elektrikli Pulpa Testine (EPT) negatif yanıt
veriyordu. Sağ üst kesici dişe MTA ile apikal plug ve termoplastik guta perka enjeksiyon tekniği
kullanılarak cerrahi olmayan endodontik tedavi uygulandı. Takip kontrollerinde, diş asemptomatikti ve
lezyonun radyografik olarak iyileştiği görüldü.
Sonuç: İlave endodontik cerrahi müdahaleye gerek kalmaksızın 2 yıl sonra tamamen radyografik iyileşme
gözlendi. Bu olgu, doğru teşhis edilmiş büyük periradiküler lezyonlu dişlerin ortograd endodontik tedavi
yaklaşımlarıyla endodontik cerrahi yapılmaksızın tamamen iyileşebildiğine bir örnek sunmaktadır.
Non surgical endodontic treatment of a large periradicular lesion: A case report
Davut Çelik, Kadir Tolga Ceyhanlı, Onur Pirgon, Tamer Taşdemir
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon
Aim: In this case presentation, non surgical endodontic treatment of maxillary central incisor tooth,
observed periradicular radiolucency, with apical plug via MTA and thermoplastic injection technique.
Case: A 19-year-old female patient was referred to our clinic with severe pain and swelling on the
maxillary anterior region. Clinical examination revealed an intra oral swelling in the specified region and
sensitive to percussion were observed. Radiographical examination revealed a large periradicular lesion
around apices of maxillary right central and lateral incisors. Maxillary central incisor that gave negative
response to electrical pulp test (EPT), the non surgical root canal therapy was applied with apical plug
via MTA and thermoplastic injection technique. At follow-up examinations, the tooth was asymptomatic
and radiographically showed repair of the lesion.
Conclusions: Healing was completely achieved without any need for further endodontic surgical
intervention after 2 years. Even in the presence of a large periapical lesion, the appropriate diagnosis
and treatment of the infected root canal system allowed complete healing without surgical procedures.
PB67
Geniş lezyonlu dişlerde periapikal iyileşme
Meral Gül Uzman, Ayşe Ertan Bayraktaroğlu
İzmir Eğitim Diş Hastanesi, İzmir
Amaç: Periapikal alanda geniş apikal lezyonları olan dişlerin kurallara uygun endodontik tedavi
yapıldığında, cerrahi girişime gerek kalmadan iyileştiğini örneklemektir. Sunulan olgular, 6- 15 aylık
izleme sonuçlarıdır.
Olgu: Olgu 1: 52 yaşında bayan hasta, 12 numaralı dişinde; spontan ağrı nedeni ile kliniğimize gelmiştir.
Radyolojik incelemesinde, eksik kanal dolgusu, klinik muayenede perküsyon ağrısı saptandı. Kanal
106
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
tedavisi yenilendi ve izlemeye alındı. 6 ay sonra lezyonun iyileşmiş olduğu gözlendi. Olgu 2: 23 yaşında
bayan hasta, 41 numaralı dişindeki renk değişikliği nedeniyle kliniğimize gelmiştir. 5 yıl önce geçirmiş
olduğu travma nedeniyle kron kırığı, radyolojik incelemede geniş apikal lezyon saptandı. Kanal tedavisi
yapıldı, 9 ay sonra lezyonun iyileşmiş olduğu gözlendi. Olgu 3: 39 yaşında, erkek hasta 34 numaralı
dişinde fistül ve çiğneme sırasında ağrı nedeniyle kliniğimize gelmiştir. Klinik muayenede kompozit dolgu
sınırlarının renklendiği, sızıntı nedeniyle dişin devital olduğu görülmüştür. Radyolojik incelemede, apikal
lezyon tespiti yapılmıştır. Kanal tedavisini takip eden 15 ayda lezyonun iyileşmiş olduğu gözlendi. Olgu 4:
27 yaşında, bayan hasta, 46 numaralı dişinde spontan ve perküsyon ağrı şikayetleri ile kliniğimize
gelmiştir. Klinik muayenede çürük nedeniyle kron harabiyeti, radyolojik olarak meziyal kökte lezyon
izlendi. Kanal tedavisini izleyen 15. ayda lezyonun iyileşmiş olduğu gözlendi. Dişlerin kök kanallarının
kemomekanik preparasyonları döner sistem ( Pro-taper ) eğelerle % 2.5’luk NaOCI irigasyon solüsyonu
kullanılarak yapıldı. Son yıkaması % 5’lik EDTA, % 2.5 ‘luk NaOCI, steril saf su ve % 2’lik klorheksidin ile
yapıldı. % 2’lik klorheksidin ile karıştırılan Ca(OH)2, past-inject ile uygulandı. 2 hafta sonra Ca(OH)2
kanallardan temizlendi, MM Seal kanal patı kullanılarak tek kon tekniğine göre kanallar dolduruldu.
Gerektiğinde lateral kompaksiyon yapılarak kanalların sızdırmaz bir şekilde doldurulmasına özen
gösterildi. Aynı seansta kompozit restorasyonlar yapıldı. İlk seansı izleyen ilk 15 gün içinde hastalarımızın
klinik semptomları tamamen kaybolmuştu. 3’er aylık takiplerde, dişlerin klinik semptomlarının
bulunmadığı, radyografik değerlendirmelerde periapikal lezyonların küçülmeye başladığı izlenmiştir.
Sonuç: Endodontik tedavi, kurallara uygun şekilde yapıldığında geniş periapikal lezyonlu dişler dahi
cerrahi işleme gerek duyulmaksızın tedavi edilebilmektedir.
Periapical healing of the teeth with large lesions
Meral Gül Uzman, Ayşe Ertan Bayraktaroğlu
Ministry of Heath, State Hospital of Dentistry, Clinic of Endodontics, Izmir
Aim: To show the examples of healing following non-surgical endodontic therapy of the teeth with large
periapical lesions. Follow-ups at 6-15 months of the cases are presented.
Case: Case 1: Fifty two years old female patient was attended our clinic because of spontaneous pain in
tooth number 12. In radiographical examination a failed root canal filling and tenderness to percussion
was diagnosed and retreatment was performed. At the 6-month recall, periapical healing was observed.
Case 2: Twenty three years old female patient attended our clinic associated with a discoloration of
tooth number 41. A crown fracture due to trauma 5 years ago and a large periapical lesion were
observed. Root canal treatment was performed. At the 6-month recall, periapical healing was observed.
Case 3: Thirty nine years old male patient attended our clinic due to a sinus tract related with tooth
number 34 and pain during mastication. Discoloration due to percolation was determined. Tooth was
nonvital and had a large periapical lesion. At the 15-month recall, periapical healing was observed. Case
4: Twenty nine years old female patient attended our clinic due to spontaneous pain and tenderness to
percussion. There was a caries clinically, and periapical lesion on mesial root radiographically. At the 15month recall, periapical healing was observed. Following chemomechanical preparation with 2.5%
NaOCl and rotary instruments (Pro-Taper) and final irrigation with 5% EDTA, 2.5% NaOCI, sterile distilled
water and 2% chlorhexidine, mix of Ca(OH)2 and 2% chlorhexidine was placed into roots via past-inject.
Following the removal of the medication after two weeks, single cone gutta-percha or an additional
lateral compaction, and sealer (MM-sealer) were used for root filling. Coronal restorations were made
using composite resin filling materials. Clinical symptoms were completely resolved 15 days after first
visit. Recalls every 3 month showed signs of healing with resolving of clinical symptoms and periapical
lesions.
Conclusions: Nonsurgical endodontic treatment performed by principals of endodontics provides
successful healing even in large lesions without any surgical intervention.
107
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
PB68
Geniş periapikal lezyonu olan dişlere endodontik yaklaşım: iki olgu sunumu
Cevat Emre Erik, Gül Çelik Ünal
Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Isparta
Amaç: Üst ön dişlere ait geniş periapikal lezyonların cerrahi olmayan kök kanal tedavisi ile iyileşmesini
sunmak.
Olgu: Olgu 1, 26 yaşında erkek hastanın sağ maksiller kesicilerinin apikalinde büyük periapikal bir lezyon
tanımlanmıştır. Lezyonun, santral kesici dişe 4 yıl önce yapılan radyografik olarak yetersiz kök kanal
tedavisi sonrası meydana geldiği düşünülmektedir. Sağ lateral diş elektrikli pulpa testine yanıt
vermemiştir. Santral dişin kök kanal tedavisinin yenilenmesine ve laterale kök kanal tedavisi yapılmasına
karar verilmiştir. Olgu 2, 53 yaşında bayan hasta sağ mandibular santral ve lateral kesicilerin apikalinde
geniş bir periapikal lezyon tanımlanmıştır. Lezyonun okluzal travma nedeniyle oluştuğu
düşünülmektedir. Mandibular kesici ve kanin dişi elektrik pulpa tesitine yanıt vermemiştir. Bu dişlere kök
kanal tedavisi yapılması planlanmıştır. Her iki olgu da, irrigasyon amacıyla %2.5 luk sodyum hipoklorit,
%2 lik klorheksidin glukonat ve kanal içi ilaç olarak da kalsiyum hidroksit kullanılmıştır. Kök kanalları guta
-perka ve AH Plus yardımıyla lateral kompaksiyon yöntemi ile doldurulmuştur.
Sonuç: Her iki olgu da 6 aylık ve 12 aylık klinik ve radyografik takibi sonrası iyileşme göstermiştir.
Endodontic approach to teeth with large periapical lesion: report of two cases
Cevat Emre Erik, Gül Çelik Ünal
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
Aim: To report the healing of two large periapical lesion following non-surgical root canal treatment.
Case: case 1, A 26-year-old male with a large periapical lesion around the apices of his right maxillary
incisors is described. Periapical lesion is thought to occur because the central incisor 4 years ago
inadequate root canal treatment has been applied. The right lateral incisor did not respond to electrical
pulp testing. It is decided that the santal incisor is revised and the lateral incisor is performed root canal
treatment. Case 2, A 53-year-old female with a large periapical lesion around the apices of her
mandibular incisors is described. The lesion is thought to occur due to occlusal trauma. The right
mandibular incisors and canine did not respond to electrical pulp testing. The teeth are planned root
canal treatment. In both cases, the purpose of irrigation during root canal treatment sodium
hypochlorite and chlorhexidine gluconate and canal medicaments with calcium hydroxide was used. The
root canals are filled with gutta percha and AH Plus aid of lateral compaction techn ique.
Conclusions: Both of the cases showed healing after 6-month and 12-month clinical and radiographic
follow-up.
PB69
Horizontal kök kırığı: bir olgu sunumu
Damla Kırıcı, K. Meltem Çolak Topçu
Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu vaka raporunda travma nedeniyle horizontal kök kırığı oluşan dişin tedavisi ve dişten farklı
açılarla alınan periapikal röntgenin kırık teşhisindeki önemi anlatılmıştır.
Olgu: 22 yaşında erkek bir hasta 21 numaralı dişinde ağrı şikayetiyle kliniğimize başvurmuştur. Hasta 2 ay
önce bir kaza geçirmiştir. Ağız içi muayenede dişte orta şiddetli bir lüksasyon mevcuttur. Diş perküsyona
ve palpasyona hassastır. Dişten daha önce alınan radyografilerden kırık teşhis edilememiş ve diş
semptomatik olduğu için kanal tedavisine başlanmıştır. Tekrar alınan anamnez
108
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
sonucu dişten farklı açılarda film istendi. Yeni alınan filmle eski film karşılaştırıldı ve kökte kırık teşhis
edildi. Radyografik ve klinik bulgulara göre yeniden bir tedavi planlaması yapıldı. Üst sağ köpek dişinden
sol köpek dişine kadar fiber splint kompozit ile birlikte uygulandı. Bu işlemden sonra hastanın yarım
kalan kanal tedavisi işlemi bitirildi.
Sonuç: Radyografik bulgular diş ile ilgili travmaların teşhisinde önemlidir ve farklı açılardan alınan
radyografiler kök kırığını belirlemede etkilidir.
Horizontal root fracture: a case report
Damla Kırıcı, K. Meltem Çolak Topçu
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: We are reporting the case of male presenting horizontal root fractures treatment which is due to
trauma and the importance of periapical radiographs taken from a different angle because of root
fracture diagnosis.
Case: 22-year-old male patient referred to our clinic with complaint of pain left maxillary central incisor.
The patient had an accident 2 months ago. Clinical examination revealed that left maxillary central
incisors presented mobility (grade 2) and sensitivity to percussion and palpation. Recent radiograph,
root fractures was not diagnosed and root canal treatment was started due to pain. Patient’s anamneza
were asked again and radiograph was taken to different angles from the tooth. We checked against first
and second radiographs and we diagnosed root fracture of tooth. We planned based on newly clinical
and radiographical findings, the rigid splint was applied with composite resin material from maxillary left
canine to maxillary right canine. After this process, root canal treatment which previously started was
finished.
Conclusions: Radiographic findings are important to diagnose dental trauma and radiographs taken
from a different angles affect to determine root fractures
PB70
Horizontal kök kırığının iki farklı tedavisi
Emre Bayram, Hüda Melike Bayram
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Tokat
Amaç: Bu olgu raporunda travma nedeniyle oluşmuş horizontal kök kırığı olan 2 vakanın farklı tedavileri
anlatılmaktadır.
Olgu: İlk vakada; travmadan yaklaşık 2 gün sonra kliniğimize başvuran 13 yaşında bayan hastanın
radyografik muayene sonucunda 21 ve 22 no lu dişin orta 1/3'ünde kök kırığı izlenmiştir. Yapılan canlılık
testine göre 21 ve 22 no lu dişlerin vital olduğu saptanmıştır. 21 ve 22 no lu dişlerin mobiliteleri
nedeniyle hastanın ön dört dişine fiber splint uygulanmıştır. 4 hafta sonra splint sökülmüş. Vitalite testi
yenilenmiş. Dişlerin vital ve hastanın herhangi bir şikayeti olmadığından herhangi bir tedavi
yapılmamıştır. Hasta 12 ay boyunca takip edilmişitir. İkinci vakada ise, 11 ve 12 nolu dişlerinde orta
üçlüsünde horizontal kök kırığı bulunan 20 yaşında erkek hastaya yapılan kök kanal tedavisi
anlatılmaktadır. Hastanın radyolojik muayene sonucunda üst çene sağ santral ve lateral dişlerinin orta
üçlüsünde horizontal kök kırığı olduğu tespit edilmiştir. Tedavi başlangıcında dişlerin splintlenerek takip
edilmesine karar verilmiş ancak 3 hafta süren takibin ardından yapılan vitalite testinde dişlerin devital
olduğu tespit edilmiş ve o seansta dişlere kanal tedavisi başlanmıştır. Fragmanları ayrılmış horizontal kök
kırığı bulunan 11 ve 12 numaralı dişlere 4 hafta boyunca Ca(OH)2 uygulandıktan sonra kök kanal dolguları
tamamlanmış ve 12 ay süreyle takip edilmiştir.
109
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Sonuç: Bu vaka raporu, hem herhangi bir tedavi yapılmaksızın, hem de kanal tedavisiyle iyileşen
horizontal kök kırıklarına bir örnek oluşturmaktadır.
Two different treatment of horizontal root fracture
Emre Bayram, Hüda Melike Bayram
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gaziosmanpasa University, Tokat
Aim: This case report is described different treatment of two cases of horizontal root fracture was
caused by trauma.
Case: In first case, a girl admitted to our clinic approximately 2 days after trauma, as a result of
radiographic evaluation middle 1/3 root fracture was seen on teeth #21- 22. Due to mobility of teeth,
fiber splint was applied. The splint removed after 4 weeks. vitality test was renewed. Teeth were vital
and there was not any treatment because there is no complaints. Patient was followed for 12 months.
The second case report describes horizontal root fracture of the maxillar right central and lateral incisors
of a 20 year-old boy and its healing after root canal treatment. On clinical examination both of maxillar
central and lateral incisors were slightly mobile. Teeth were splinted for 3 weeks after the traumatic
injury and endodontic treatment was applied at the and of this period due to the loss of vitality of both
teeth. The teeth were treated using Ca(OH)2 for 4 weeks. Patient was followed for 12 months.
Conclusions: These cases are an example of horizontal fracture roots both spontaneously healed and
healed with root canal treatment.
PB71
Horizontal kök kırığının tedavi yapılmadan iyileşmesi: Olgu Bildirimi
Elif Kol, Mustafa Köseoğlu
Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Spor kazası sonucunda maksiller santral kesicide horizontal kök kırığı görülen klinik vakayı
sunmak.
Olgu: Yirmi yaşındaki sporcu hasta, spor kazasından üç gün sonra kliniğimize başvurdu. Radyografik
değerlendirmede, sol santral kesici dişte, orta üçlüde horizontal kırık vardı. Fraktür parçaları radyolüsent
bir çizgi ile ayrıydı. Başlangıçta elektronik pulpa testi ile pulpa vitalitesi değerlendirildi
ve diş vital bulundu. Anestezi yapıldı ve koronal parça tekrar yerine yerleştirildi. Sonra stabilizasyon için
splint uygulandı ve 3 ay beklendi. Üç ay sonunda splint çıkarıldı. Diş vitaldi ve asemptomatikti, kronda
renklenme, mobilite, perküsyona ve palpasyona hassasiyet yoktu. Sekiz aylık takip sonunda klinik
incelme tatmin ediciydi ve radyografik bulgular kırık hattının sert doku ile tamir olduğunu gösterdi.
Sonuç: Bazı vakalarda horizontal kök kırığı tedavi yapılmadan spontan olarak iyileşebilir.
Repair of untreated horizontal root fracture: A Case report
Elif Kol, Mustafa Köseoğlu
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: We report a clinical case of horizontal root fracture in the maxillary central incisor induced by
sports accident. The fracture spontaneously healed and diagnosed radio graphically.
Case: Twenty-year-old sportsman patient was referred to our clinic tree days after the sports accident.
In radiographic examination, the left central incisor was fractured horizontally in middle thirds. A distinct
radiolucent line separated fractured places. Initially pulp vitality assessed using electronic pulp test and
tooth was vital. Anesthesia was made and coronal fragment was repositioned. Than the stabilization
110
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
splint was applied and remained tree months. End of the three months splint was removed. Tooth was
vital and asymptomatic, there was no discoloration of crown, no mobility, no tenderness to percussion
on or palpation. Eighth-mount follow-up examination revealed satisfactory clinical and radiographic
findings with hard tissue repair of fracture line.
Conclusions: Horizontal root fractures may heal spontaneously without treatment in some cases.
PB72
Travma geçirmiş anterior dişte gelişen horizontal kök kırığında tedavi yaklaşımı: olgu sunumu
Seda Aydemir, Göze Arukaslan
Kocaeli Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Kocaeli
Amaç: Bu olgu raporunda, 30 yaşında bir erkek hastanın üst santral kesici dişinin apikal üçlüsünde
gelişen horizontal kök kırığına tedavi yaklaşımının sunulması amaçlanmıştır.
Olgu: Travmadan 4 gün sonra kliniğimize başvuran hastada yapılan ekstraoral muayene sonrası maksiller
anterior vestibül bölgede diş etinde yaralanma ve şişlik gözlendi. Alınan periapikal radyografide 11
numaralı dişin apikal üçlüsünde horizontal kök kırığı tespit edildi. Ağız içi muayenede kuronda herhangi
bir renkleşme, perküsyon ve palpasyona duyarlılık gözlenmeyen dişte hafif bir mobilite görüldü. Yapılan
Elektrikli Pulpa Testine (EPT) diş pozitif yanıt verdi. İlgili diş sağlam komşu dişlere adeziv rezin ve tel ile
splintlendi. Başlangıç tedavisinden 1 hafta, 1 ay ve 3 ay sonra klinik ve radyografik kontrol ve EPT yapıldı.
Pulpa yanıtı normal, radyografik bulgular olumlu ve mobilitede azalma olduğu için splint çıkarıldı. Hasta 3
ay sonraya kontrole çağrıldı. 3 ay sonunda dişler semptomsuz olup, dişte herhangi bir renkleşme ve
mobilite gözlenmezken; perküsyon ve palpasyona duyarlılık saptanmamıştır. EPT, dişin vitalitesini
koruduğunu göstermiştir.
Sonuç: Kırığın prognozu; kırık çizgisinin uzandığı noktaya, pulpanın durumuna, oklüzyona, fragmanların
birbirinden ayrılıp ayrılmamasına göre değişmektedir. Kırık dişte pulpanın vitalitesinin korunduğu
durumlarda herhangi bir tedavi uygulanmadan iyileşme beklenirken, pulpanın nekrotik olduğu
durumlarda ise kök kanal tedavisi yapılmalıdır.
Endodontic management of a horizontal root-fractured anterior tooth: a case report
Seda Aydemir, Göze Arukaslan
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Kocaeli University, Kocaeli
Aim: This case report describes approach for the treatment of 30 years old patient’s maxillary central
incisor with horizontal root fracture.
Case: A patient was referred to our clinic four days after trauma. In extraoral examination, gum injury
and swelling was observed. In radiographic examination, a horizontal root fracture was detected in
apical thirds of the right maxillary central incisor. Intraoral examination revealed that tooth had any
sensitivity to percussion and palpation and any discoloration but there was little mobility. According to
the EPT, tooth was depending on the vitality of the pulp. Then the resin-wire splint was applied. Clinical
and radiographic evaluation and EPT was performed after 1 week, 1 month, and 3 months from the
initial treatment. The splint was removed because the tooth was depending its vitality and the
radiographic examination of the root-fractured tooth revealed periodontal space of a normal width,
normal lamina dura continuity. The patient was recalled every 3 months during follow-up. At the end of
3 months, The tooth was clinically free of symptom, presented physiological mobility and sensitivity to
percussion and palpation has not been established. According to the EPT, tooth was depending on the
vitality of the pulp.
111
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Conclusions: The prognosis of the fracture can change according to line extends the point of fracture,
pulp status, occlusion and separation of the fragments from each other. When pulp remains vital
spontaneous healing can be observed but if pulp looses its vitality endodontic treatment is indicated.
PB73
Horizontal kök kırığı: olgu sunumu
Ertuğrul Karataş (1), Damla Özsu Kırıcı (1), Eyüp Candaş Gündoğdu (1), Recep Serdar Kırıcı (2)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu olgu sunumunda, horizontal kök kırığı bulunan üst çene santral dişlerin vitaliteleri korunarak
yapılan tedavileri sunulmaktadır.
Olgu: 38 yaşında erkek hasta travma sonucu üst ön grup dişlerinde lüksasyon, sol lateral dişte kron kırığı
ve ağrı şikayeti ile Haziran 2013 tarihinde Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne başvurdu.
Hastanın klinik muayenesinde 11 ve 21 nolu dişlerinde mobilite (3. derece) olduğu, 21 nolu dişinde ise
kron kırığı, diş etlerinde ödem ve harabiyetin bulunduğu gözlemlendi. Radyolojik muayene sonucunda
ise her iki üst santral dişte de orta üçlülerde horizontal kök kırığı olduğu tespit edildi. Dişler
pozisyonlandırılarak yarı rijit fiber splintler ve kompozit rezinlerle komşu dişlere splintlendiler. Daha
sonra hasta 1 ay boyunca haftalık kontrollere çağrıldı ve tedavinin 3. ayında splint çıkarıldı. Tedavi
başlangıcından 1 yıl sonra yapılan kontrollerde mobilitenin normal sınırlar içerisinde olduğu (1. derece)
ve elektrikli pulpa testine dişlerin pozitif cevap verdiği belirlendi. Radyolojik muayenede kırık parçalar
arasındaki mesafenin azalmadığı ancak bu bölgedeki radyolusent sahanın yerini kalsifiye dokuya bıraktığı
belirlendi.
Sonuç: Bu vakada kök kırıkları kalsifiye dokuyla iyileşti. Sonuç olarak dişlere eski fonksiyonları yeniden
kazandırıldı.
Horizontal Root Fracture: A Case Report
Ertuğrul Karataş (1), Damla Özsu Kırıcı (1), Eyüp Candaş Gündoğdu (1), Recep Serdar Kırıcı (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: This case report describe the treatment of maxillary central incisors with horizontal root fracture
that remained vital.
Case: In June 2013, 38 years old male patient presented with luxation of maxillary central incisors and
crown fracture of maxillary lateral incisor as a result of trauma apllied to Atatürk University Faculty of
Dentistry. On clinical examination both of the maxillar central incisors (11 and 21) were slightly mobile
(grade 3), and left lateral incisor (22) had crown fracture, and the gingival tissues around the tooth were
severely injured and edematous. Radiographic examination revealed that there were root fractures at
middle third in both maxillary incisors. The teeth were repositioned and splinted to adjacent teeth using
semi-rigid splints and komposite resins. The patient recalled for controls every week during first month
and the splint were removed 3 months later. After one year from the initial treatment, the mobility of
the both central incisors were within normal limits (grade 1) and the response to the electrical pulp test
of the both central incisors were positive. The radiologic examination of the teeth revealed that the
distance between fragments didn’t decreased, but radiolucent field between the fragments were healed
with calcified tissue.
Conclusions: In this case, the root fractures were healed with calcified tissue. Consequently the teeth
were reintegrated former functions.
112
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
PB74
Horizontal kök kırığına sahip bir üst santral kesici dişin endodontik tedavisi ve klinik prognozu
Erhan Tahan, Banu Arıcıoğlu
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Rize
Amaç: Bu olgu sunumu travma sonucu meydana gelen bir horizontal kök kırığının endodontik tedavisini
ve prognozunu değerlendirmektedir.
Olgu: 21 yaşında erkek bir hasta sağ üst birinci kesici dişinin tedavisi için Endodonti Böülümü’ne sevk
edildi. O bir askerdi ve iki gün önce askeri eğitim sırasında travmatik yaralanmaya maruz kaldı. Herhangi
bir semptomu veya ağrısı mevcut değildi. Buna karşın, teşhis radyografisinde kökün orta üçlüsünde
horizontal bir kök kırığı tespit edildi. Koronal parça hareketli idi ve lokal anesteziyi takiben repoze edildi.
Daha sonra yarı-rijit bir travma splinti 1 ay süresince kanin dişler arasına uygulandı. Başka herhangi bir
girişimsel tedavi uygulanmaksızın takip edilmesi kararlaştırıldı. 4 hafta sonra splint dişten uzaklaştırıldı.
Koronal parça artık hareketli değildi. Diş asemptomatik idi ve pulpa hassasiyet testleri ile vital olarak
değerlendirildi. Dişte herhangi bir klinik bulgu veya semptom mevcut değildi. Hastanın periodik olarak
gözlenmesi kararı verildi. Ancak, 3. ayın sonunda etkilenen dişte fistül oluştu. Radyografide distal kök
yüzeyi üzerinde periradiküler lezyon varlığı ve dişin vitalitesini kaybetmiş olduğu tespit edildi. Bu nedenle
endodontik müdahale gerekliliği anlaşıldı ve uygulandı. Travmatik yaralanmadan 6 ay sonrasında diş
asemptomatik idi ve hasta tatminkar bir sonuç elde etmişti. Radyografideki periradiküler lezyonun
kaybolduğu görüldü.
Sonuç: Yarı-rijit travma splinti kullanımı ve akabinde uygun bir kök kanal tedavisi, hasta memnuniyetinin
eşlik ettiği tedavi başarısı ile sonuçlandı.
Endodontic treatment and clinical prognosis of a maxillary central incisor with a horizontal root
fracture
Erhan Tahan, Banu Arıcıoğlu
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Recep Tayyip Erdogan University, Rize
Aim: This case report evaluates the endodontic treatment and prognosis of a traumatic horizontal root
fracture.
Case: A 21 year-old male patient was referred to our Department of Endodontics for the treatment of
his maxillary right incisor. He was a soldier and had a traumatic injury during military training two days
ago. He had no symptoms or pain. However, it was diagnosed in the initial radiograph that a horizontal
root fracture was present in the middle third of the root. The coronal fragment was mobile so it was
repositioned after local anaesthesia. Then a semi-rigid titanium trauma splint was performed between
the canine teeth for one month. It was decided to follow-up the tooth without further treatment. After
four weeks, the splint was removed from the affected tooth. The coronal fragment was not mobile. The
tooth was asymptomatic and evaluated as vital with the pulp sensibility tests. It had no clinical signs or
symptoms. It was decided to observe the patient periodically. Unfortunatelly, the affected tooth had a
sinus tract at the end of the 3rd month. During radiographic examination a radiolucent lesion was
detected on the distal root surface and the tooth was non-vital. For this purpose, an endodontic
intervention was decided to perform in a multi-session treatment. Six months later after the traumatic
injury, the tooth was asymptomatic and the patient had a good satisfaction. The radiolucent lesion in
the radiograph was disappeared.
Conclusions: Using semi-rigid trauma splints followed by a proper root canal tretament resulted with
the success of treatment and excellent patient satisfaction.
113
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
PB75
Travmaya maruz kalmış dört üst kesici dişe uygulanan dört farklı endodontik tedavi yaklaşımı
Ahter Şanal Çıkman, Davut Çelik, Kadir Tolga Ceyhanlı, Tamer Taşdemir
Karadeniz Teknik Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Trabzon
Amaç: Kök kırıkları, dental yaralanmalar arasında en nadir görülen yaralanmalardır. Kırıklar daha çok
orta ve servikal üçlüde meydana gelirken, seyrek olarak apikal üçlüde oluşmaktadır. Bu olgu bildiriminde
travmaya maruz kalmış 4 üst kesici dişe uygulanan 4 farklı endodontik tedavi yaklaşımı sunulmaktadır.
Olgu: 18 yaşındaki bayan hasta geçirdiği trafik kazası sonrası üst ön bölgede ağrı ve dişinin uzaması
şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Radyografik muayenede santral kesicilerin ve sol lateral kesicinin apikal
üçlü bölgesinde horizontal kök kırığı görüldü. Klinik muayenede sağ santral kesicinin koronal kırık parçası
ekstrüzeydi ve tüm üst kesici dişlerde mobilite vardı. Koronal parça yerine yerleştirildikten sonra dişler
splintlendi. Dört hafta sonra splint çıkarıldı ve yapılan elektrikli pulpa testine negatif yanıt veren santral
kesicilere ve sağ lateral kesiciye endodontik tedavi başlandı. Sağ santral kesici dişte sadece koronal kırık
parçasına sol santral dişte ise her iki kırık parçasına da MTA ve enjekte edilebilen ısıtılmış guta perka
uygulanarak endodontik tedavileri tamamlandı. Vital olan sol lateral kesici dişin tedavi edilmeden takip
edilmesine karar verildi. Otuz altı aylık kontrolde dişler k linik olarak asemptomatikti, radyografik olarak
iyileşme izlenmekteydi ve sol lateral diş vitalitesini koruyordu.
Sonuç: Kök kırıkları ancak zamanında doğru tedavi prosedürleri uygulandığında başarılı sonuçlar veren
oldukça zor vakalardır. Bu olguda travma geçirmiş 4 dişin birbirinden farklı tedavi prosedürleri
uygulanarak uzun süre ağızda tutulduğunu görmekteyiz.
Four different endodontic management of four traumatized maxillary incisors
Ahter Şanal Çıkman, Davut Çelik, Kadir Tolga Ceyhanlı, Tamer Taşdemir
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon
Aim: Root fractures are rare occurrences among all dental injuries. Fractures occur most often in the
middle and cervical third of a root and rarely at the apical third. This case report describes four different
endodontic management with 3-year follow-up of 4 traumatized maxillary incisors.
Case: A 18 years old female patient presented to our clinic with complaints of pain and partial extrusion
following a traumatic injury on both maxillary incisors. In the radiographic evaluation, horizontal apicalroot fracture was seen at central incisors and left lateral incisor. In the clinical evaluation, in right central
incisor extrusion of coronal fragment was seen and all of the incisors were mobile. After repositioning
the coronal fragment, the teeth were fixed with semi-rigid splint. The patient was recalled four weeks
later. In this appointment splint was removed and the root canals of central incisors and right lateral
incisor, that gave negative response to electrical pulp test (EPT), the root canal therapy was applied. In
right central incisor only coronal fragment and in left central incisor both fragments were managed with
mineral trioxide aggregate (MTA) and thermoplastic injection technique. The left lateral tooth that gave
vital response to EPT has been decid ed to be controlled without performing endodontic treatment. At
36 month follow-up period the clinical evaluation of the teeth has been asymptomatic, radiographic
evaluation has shown healing and left lateral incisor has been maintaining vitality.
Conclusions: Root fractures are challenging clinical cases that can be managed with a collaborative
approach and careful follow-up. In this case, individually management of these four traumatized
maxillary incisors ensure the survival of the teeth.
PB76
Geniş periapikal lezyonlu immatür bir dişin MTA ile apeksifikasyonu
114
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Öznur Özcan, Elif Kalyoncuoğlu, Cangül Keskin
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endondonti Anabilim Dalı, Samsun
Amaç: Yetersiz doldurulmuş geniş periapikal lezyonlu ve açık apeksli bir dişin kök kanal tedavisinin
yenilenmesi ve MTA ile apeksifikasyonu.
Olgu: 11 numaralı dişinden kaynaklı şiddetli ağrı ve şişlik şikayeti ile kliniğimize başvuran 13 yaşında
kadın hastadan alınan anamnezde, 8 yaşında ilgili bölgenin travmaya uğradığı ve 4 yıl önce dişin kanal
tedavisinin yapıldığı öğrenilmiştir. Yapılan klinik muayenede, 11 ve 12 numaralı dişlerde perküsyon
hassasiyeti olduğu ve ilgili dişlerin dişeti bölgesinde kızarıklık ve şişlik oluştuğu belirlenmiştir. Dişler
radyolojik olarak değerlendirildiğinde, 11 numaralı dişte yetersiz kök kanal dolgusu ve 12 numaralı dişe
kadar uzanan geniş bir lezyon gözlenmiştir. Bu durum dikkate alınarak 12 numaralı dişe vitalite testi
uygulanmış ve negatif cevap elde edilmiştir. İlk seansta rubber-dam takıldıktan sonra 11 numaralı dişin
kanal dolgusu sökülüp, kök kanal boyu radyografi ile tespit edildikten sonra apikalde tıkama sağlamak
için 120 numaralı K-tipi eğeye kadar kanal preperasyonu yapılmıştır. 12 numaralı dişin kanal
preparasyonu Protaper eğeler ile F5’e kadar genişletilmiştir. Ara seans medikamanı olarak kök
kanallarına Ca(OH)2 yerleştirilmiştir. İki hafta sonraki seansta dişlerin asemptomatik olduğu
belirlenmiştir. Ca(OH)2 kanaldan uzaklaştırıldıktan sonra, 12 numaralı diş soğuk lateral kompaksiyon ile
doldurulmuş ve kompozit rezin ile restorasyonu yapılmıştır. 11 numaralı diş ise MTA ile mine-sement
sınırının 2mm apikaline kadar doldurulmuş, steril ıslak pamuk pelet yerleştirilerek geçici dolgu materyali
ile kapatılmıştır. Bir sonraki gün MTA materyalinin sertleştiği tespit edildikten sonra, 11 numaralı dişin
restorasyonu kompozit rezin ile tamamlanmıştır. Hasta 3, 6 ay ve 1 yıl sonra kontrole çağrılmıştır, alınan
kontrol radyografisinde lezyonun iyileştiği görülmüştür ve klinik olarak dişlerde herhangi bir semptom
oluşmadığı belirlenmiştir.
Sonuç: Açık apeksli vakalarda kök kanal dezenfeksiyonu sonrası MTA apikalı tıkamada etkili ve güvenli bir
yöntemdir.
MTA Apexification of an immature tooth with large periapical lesion
Öznur Özcan, Elif Kalyoncuoğlu, Cangül Keskin
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ondokuz Mayis University, Samsun
Aim: To present the management of a inadequately filled teeth with a large periapical lesion and open
apex with the use of mineral trioxide aggregate (MTA).
Case: A 13-year old female patient was referred to our clinic with severe pain and swelling related to her
tooth #11. Patient history revealed that she suffered a trauma to this area at the age of 8 and the tooth
was treated 4 years ego. In clinical examination gingival erythema and swelling were observed and the
teeth #11 and #12 was tender to palpation and percussion. Radiographic examination indicated tooth
#11 has an inadequate root canal filling and wide radiolucent area extending the root of #12.
Considering this condition, vitality test was applied the tooth 12 and the test resulted in negative
response. In first visit rubber dam was applied, gutta-percha was removed from tooth #11, working
length was determined with radiographic method. Thin dentinal walls were debrided with 120 K file with
a gentle pressure. Tooth #12's root canal was prepared up to F5 with ProTaper rotary system. Ca(OH) 2
was placed into the canals. Two week later teeth were asymptomatic. Ca(OH)2 was removed from the
teeth and tooth #12 were obturated by cold lateral compaction technique with AHPlus and gutta-percha
and restorated with composite resin. Tooth #11 were obturated with MTA up to 2mm apical
enamelocemental junction and a wet cotton pellet with sterile water was placed in the pulp chamber
and the access cavity was closed with a temporary filling material. Next day when MTA was found set,
115
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
tooth #11 was restorated with composite resin. Patient was called for control 3, 6 months and 1 year
later, healing of the lesion with hard tissue formation was detected in radiographic examination and the
teeth were asymptomatic.
Conclusions: Following root canal disinfection in open apex cases, one visit apexification with MTA is a
safe and effective method.
PB77
Üst keser dişte meydana gelen travma sonrası multidisipliner tedavi yaklaşımı: bir olgu sunumu
Aliye Kamalak (1), Hakan Kamalak (2), Ali Keleş (3)
(1) İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Malatya
(2) İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Malatya
Amaç: Bu olgu bildiriminde, apeksi açık daimi dişlerde mineral trioksit aggregate (MTA) apikal bariyer
tekniği kullanılarak apeksifikasyon tedavisinin gerçekleştirildiği ve dişlerin kompozit rezin ile restore
edildiği olgunun sunumu amaçlanmıştır.
Olgu: 24 yaşında olan hastadan alınan anamnezde hastanın 15 yıl önce travma geçirdiği ancak herhangi
bir şikayetinin bulunmamasından dolayı diş hekimine başvurmadığı öğrenildi. Klinik muayenede travma
sonucunda hastada komplike mine dentin kırığı olduğu ve pulpa odasının açıldığı gözlemlendi. Palpasyon
ve perküsyona normaldi ve sekonder çürük gözlendi. Radyografik muayenede dişin kök ucunda geniş bir
radyolüsensi gözlendi ve kök ucunun açık olduğu görüldü. Kök kanalları step-back tekniği ile
şekillendirildi ve %2,5 NaOCl solüsyonu ile irrige edildi. Daha sonra dişlerin kök kanallarına kanal içi
medikamenti olarak kalsiyum hidroksit patı uygulandı ve giriş kaviteleri geçici dolgu maddesi (Cavit) ile
kapatıldı. Hastaya, bir hafta sonrasına randevu verildi. İkinci seansta, kök ucunu tıkamak için MTAAngelus tamir materyali apikal bariyer tekniği ile yerleştirildi. Kökün kalan kısmı enjekte edilebilen
termoplastik guta perka tekniği ve AH Plus kanal patı kullanılarak dolduruldu. Dişin kuron kısmı kompozit
rezin ile restore edildi. 3 ay sonundaki klinik muayenede herhangi bir klinik patoloji gözlenmedi.
Hastanın dişetleri sağlıklıdır, perküsyon veya palpasyon normaldir, şişlik ya da fistül gibi semptomlar
bulunmamaktadır.
Sonuç: Kök gelişimi tamamlanmamış dişlerin kök kanal tedavisinde, MTA ile uygulanan apikal bariyer
tekniği ideal bir yöntem gibi görünmektedir.
Multidisciplinary treatment approach for a patient after traumatic injury of upper incisor: a case
report
Aliye Kamalak (1), Hakan Kamalak (2), Ali Keleş (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
(1) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
Aim: To report the endodontic tretments of immature permanent tooth treated with mineral trioxide
aggregate (MTA) apical barrier technique and restored with composite resin.
Case: In medical history, 24-year-old patient, who was 15 years ago that traumatized, however In the
absence of any complaint it was learned that apply to the dentist. İn clinical examination, as a result of
trauma observe that complex enamel dentin fracture and opening of pulpa champer. Palpation and
percussion is normal and secondary caries was observed. İn radiographic examination, a large
radiolucent was observed in periapex and was found that the root end was opened. İn the case, the root
canals were instrumented with the step-back technique and irrigated with 2.5% NaOCl. Calcium
hydroxide paste was applied for one weeks as an intracanal medication. An apical plug of MTA was
performed in the second appointment. The remaining part of the root canals were then back-filled with
njectable thermoplastic gutta percha te chniqueusing AH Plus root canal sealer. The teeth were restored
116
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
with composite resin. The clinical examination in the 3th months showed no clinical signs of pathology in
the cases. The patient's gingiva are healthy, percussion or palpation is normal, there is no swelling or
other symptoms such as fistula.
Conclusions: Apical barrier technique by using MTA has been demonstrated to be an ideal procedure for
the immature permanent tooth.
PB78
Açık apeksli dişlerin MTA ile apeksifikasyonu: iki olgu bildirimi
Öznur Özcan (1), Elif Kalyoncuoğlu (1), Evren Sarıyılmaz (2), Cangül Keskin (1)
(1) Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endondonti Anabilim Dalı, Samsun
(2) Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endondonti Anabilim Dalı, Ordu
Amaç: Periapikal lezyonlu ve açık apeksli devital dişlerin mineral trioksit aggregate (MTA) ile
apeksifikasyon tedavisi hakkında iki vakanın sunulmasıdır.
Olgu: Vaka 1; Maksillar santral dişin bukkal bölgesinde sinüs yolu ile 20 yaşında bayan hasta kliniğimize
başvurmuştur. Hasta maksillar sol santral dişinin 12 yıl önce düşmeye bağlı travmaya uğradığını
bildirmiştir. Radyografik inceleme apikal bölgesinde geniş radyolusensi bulunan geniş açık apekse sahip
olgunlaşmasını tamamlamamış maksillar sol santral dişin varlığını ortaya koymuştur. Diş palpasyon ve
perküsyona duyarlılık göstermektedir. Kronik apikal apse teşhisi konuldu. Kök kanalı 120 numara K tipi
eğeyle prepare edildi. Ca(OH)2 patı iki haftalığına kanala yerleştirildi. İkinci seansta hastanın
semptomsuz olduğu ve sinüs yolunun kapandığı görüldü. MTA tozu ve distile su ka rışımı kök kanalına
MTA taşıyıcı ile yerleştirildi ve plugger ile kondanse edildi. Distile su nemlendirilmiş pamuk pelet pulpa
odasına yerleştirildi. Giriş kavitesi IRM ile kapatıldı. Ertesi gün geçici dolgu uzaklaştırıldı. MTA’nın
sertleştiği teyit edildikten sonra dişin koronal restorasyonu kompozit rezinler ile yapıldı. Vaka 2: 16
yaşında erkek hasta sol maksillar dişinde ağrı ve şişlik ile kliniğimize başvurmuştur. 10 yaşında iken bu
bölge travma uğramıştır. Radyografik muayene geniş açık apeksli sol maksillar santral diş ve apikal
bölgesinde radyolusensi varlığını ortaya çıkarmıştır. Diş vitalite testlerine negatif yanıt vermiştir.
Palpasyona ve perküsyona hassasiyet göstermektedir. 100 numara K tipi eğe ile preparasyonu
yapılmıştır. İki haftalığına Ca(OH)2 patıyla pansuman yapılmış ve geçici koronal kapama Cavit ile temin
edilmiştir. İki hafta sonra diş asemptomatikti. Ca(OH)2 patı uzaklaştırılmış. MTA tozu ve distile su karışımı
kök kanalına MTA taşıyıcı ile yerleştirildi ve plugger ile kondanse edilmiştir. Dist ile su nemlendirilmiş
pamuk pelet pulpa odasına yerleştirildi ve giriş kavitesi IRM ile kapatıldı. Ertesi gün geçici dolgu
uzaklaştırılmış ve MTA’nın sertleştiği teyit edildikten sonra dişin koronal restorasyonu kompozit rezinler
ile yapılmıştır. Altıncı aydaki kontrol randevusunda diş asemptomatiktir ve radyografik incelemede
radyolusent lezyon alanında sert doku oluşumu görülmektedir.
Sonuç: Açık apeksli kök kanalının apikal kısmının katı dezenfeksiyon protolu uygulayarak MTA ile
tıkaçlanması çok etkili ve güvenli bir tedavi seçeneğidir.
Apexification with MTA for teeth with open apex: two case reports
Öznur Özcan (1), Elif Kalyoncuoğlu (1), Evren Sarıyılmaz (2), Cangül Keskin (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ondokuz Mayis University, Samsun
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ordu University, Ordu
Aim: To present two cases of management of devital tooth with periapical lesion and open apex with
the use of mineral trioxide aggregate(MTA) for apexification.
Case: CASE 1: A 20-year-old female patient was referred to our clinic with a sinus tract related with the
maxillary left central incisor. Patient history revealed that the tooth was traumatized 12 years ago.
Radiographic examination revealed an immature root and a uniform radiolucency surrounding apical
117
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
region of the tooth. It was sensitive to percussion and palpation. The tooth was diagnosed to have
chronic apical abscess. The root canal was prepared gently with 120 K file. Ca(OH)2 paste was applied.
Temporary coronal seal was established with Cavit. At the second appointment, the patient was free of
symptoms and the sinus tract had disappeared. A mixture of MTA powder and distilled water was
prepared and transferred to the root canal with an MTA carrier and compacted with pluggers. A wet
cotton pellet was placed and the access cavity was closed with IRM. IRM was removed next day and
after confirming MTA was set, the tooth was restored with composite resin. CASE 2: A 16-year-old male
patient was referred to our clinic with severe pain and swelling related to the maxillary left central
incisor. Patient history revealed that he suffered trauma to this area when he was 10 years old.
Radiographic examination revealed the tooth had a wide-open apex and radiolucency surrounding the
apical region of the tooth. It was sensitive to palpation and percussion. It was isolated with rubber dam.
Working length was determined according to radiograph. The root canal was prepared with 100 K file
and it was dressed with Ca(OH)2 paste, then coronal seal was established with Cavit. The tooth was
asymptomatic two weeks later. MTA powder was mixed with distilled water and placed in the root
canal. A wet cotton pellet was placed and the access cavity was sealed with IRM. The temporary filling
was removed next day and the tooth was restored with composite resin. The teeth were asymptomatic
and hard tissue formation was detected in the lesion site in radiographic examination at sixth month
follow-up appointment in both cases.
Conclusions: Apexification with MTA following strict disinfection protocol of the root canal is very
effective, and safe treatment choice.
PB79
Açık apeksli devital daimi bir dişin MTA ile endodontik tedavisi: olgu sunumu
Gülşah Uslu, Uğur İnan
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Samsun
Amaç: Bu olgu sunumunun amacı, açık apeksli ve periapikal lezyonlu bir maksiller kesici dişin mineral
trioksit agregat (MTA) kullanılarak tedavisinin sunulmasıdır.
Olgu: 11 numaralı dişindeki renk değişimi nedeniyle kliniğimize başvuran 16 yaşındaki kadın hastadan
alınan anamnezde geçmişte dişinin travmaya uğradığı öğrenilmiştir. Yapılan radyolojik muayenede 11 ve
12 numaralı dişleri kapsayan geniş bir lezyon ve 11 numaralı dişin apeksinin açık olduğu gözlenmiştir. 11
ve 12 numaralı dişler vitalite testine negatif cevap vermiştir. İlk seansta apeks bulucu ve radyografi ile
kanal boyları tespit edilmiş ve 11 numaralı dişin kök kanal preperasyonu 140 numaralı K tipi eğede
bitirilmiştir. İki hafta sonra CA(OH)2 kanaldan uzaklaştırılıp sırasıyla %2,5 NAOCI, %17’ lik EDTA, distile su
ve %2’ lik klorheksidin ile kanal irrigasyonu yapılmıştır. 11 numaralı diş MTA ile mine sement sınırının 2
mm apikaline kadar doldurulmuştur. Steril nemli pamuk pelet yerleştirilerek geçici dolgusu yapılmış ve
bir hafta sonra ilgili dişin restorasyonu kompozit dolgu ile tamamlanmıştır. 3 ay sonraki kontrolde
hastanın ilgili dişlerinde herhangi bir klinik semptoma rastlanılmamıştır. Yapılan radyografik muayenede
periapikal lezyonda azalma ve trabeküler yapıda iyileşme gözlenmiştir.
Sonuç: MTA’ nın temel özellikleri göz önüne alındığında, apikal tıkama için etkili bir yöntem gibi
görülmektedir.
Endodontic treatment of a nonvital permanent tooth with open apex using MTA: A case report
Gülşah Uslu, Uğur İnan
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ondokuz Mayis University, Samsun
Aim: To present the treatment of a maxillary central incisor with open apices and periapical lesion using
mineral trioxide aggregate (MTA).
118
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Case: A sixteen-year-old female patient applied our clinic with a discoloured right central incisor. She
reported an accidental trauma in the past. The radiographic examination showed a wide periapical
lesion including the teeth #11-12 and right central incisor had an open apices. Right central and lateral
incisors gave negative response to the vitality test. In the first visit, working length was determined by
radioraphy and apex locator. Central insicor was prepared up to no 140 K file. After two weeks, Ca(OH)2
was removed and the root canal was irrigated as follows: %2,5 NaOCI, %17 EDTA, distilled water, %2
clorhexidine. Then MTA was placed up to the coronal 2 milimeters. A wet sterile cotton pelet was placed
into the pulp chamber and covered with a temporary filling material. The tooth was restorated with a
composite restoration after 1 week. At 3 months follow up, the teeth exhibited no clinical signs and
symptoms. Radiographic examination showed a decrease of periapical lesion and healing of trabecular
structure.
Conclusions: Considering basic characteristics of the material MTA, seems to be an effective method for
apical plug.
PB80
Mineral trioksit agregatı ile apeksifikasyon: olgu sunumu
Taha Özyürek, Ebru Özsezer Demiryürek
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Samsun
Amaç: Mineral trioksit agregatın (MTA) apikal bariyer ve kök kanal dolgusu olarak kullanıldığı kök kanal
tedavisi yenilenmesi işlemini sunmaktır.
Olgu: Yirmi beş yaşındaki erkek hasta sol maksiller bölgede bulunan şişlik şikayetiyle endodonti kliniğine
başvurdu. Alınan anamnezde hastanın sol maksiller yan keser dişine iki defa apikal cerrahi yapıldığı
öğrenildi. Yapılan ağız içi muayenede sol maksiller yan keser diş bölgesinde fistül yolu varlığı görüldü.
Ayrıca dişin semptomsuz olduğu, palpasyon ve perküsyona hassas olmadığı belirlendi. Radyografik
muayenede ilgili dişin kök kanal tedavili, apeksinin açık olduğu ve periapikal dokularda lezyon olduğu
görüldü. Kronik apikal periodontitis tanısı koyularak, kök kanal tedavisi yenilenmesi işlemine başlandı. İlk
seansta diş rubber dam ile izole edildikten sonra endodontik giriş kavitesi açıldı ve zayıf olarak kompakte
edilmiş guta perka manuel eğeler ile uzaklaştırıldı. Radyolojik olarak çalışma boyu hesaplandı. Kök kanalı
%2.5’lik sodyum hipoklorit (NaOCl) eşliğinde minimal olarak prepare edildi ve irrigasyon solüsyonu sonik
aktivasyon sistemi yardımıyla aktive edildi. Kök kanalına medikamasyon amaçlı kalsiyum hidroksit patı
koyularak diş geçici olarak restore edildi. On gün sonra yapılan ikinci seansta dişin semptomsuz olduğu
ve fistül yolunun kapandığı görüldü. Rubber dam izolasyonunun ardından geçici dolgu materyali kaldırıldı
ve kök kanalındaki kalsiyum hidroksit patı NaOCl eşliğinde sonik aktivasyon sistemi yardımıyla
uzaklaştırıldı. Seçilen açılı gutta-perkanın (30.05) arka kısmı radyolojik apeksten yaklaşık 3 mm uzakta
olacak şekilde ters olarak kanala yerleştirildi ve radyolojik olarak kontrol edildi. Daha sonra kök kanalı
sırası ile; %2.5 NaOCl, %17 EDTA, distile su ve %2’lik klorheksidin solüsyonları ile yıkanıp, steril paper
pointler ile kurulandı. Daha sonra kök kanalı yaklaşık olarak mine-sement birleşimine kadar tamamen
MTA ile dolduruldu. Daha sonra MTA’nın sertleşmesini sağlamak için üzeri nemli steril pamuk peletler ile
örtüldü ve diş geçici olarak restore edildi. Bir gün sonra MTA’nın sertliği kontrol edilerek diş daimi olarak
kompozit resin ile restore edildi. On iki ay sonra yapılan radyolojik ve klinik muayenede dişin
semptomsuz olduğu ve hastanın herhangi bir rahatsızlığı olmadığı görüldü.
Sonuç: MTA ile yapılan apeksifikasyon tedavisi, konvansiyonel apeksifikasyon tekniğine güçlü bir
alternatiftir. Tedavinin süresinin kısaltması, periapikal iyileşmesi sağlaması ve biouyumlu olması
açısından MTA’nın apeksifikasyon tedavilerinde güvenle kullanılabileceğini düşünmekteyiz.
Apexification with Mineral Trioxide Aggregate (MTA): a case report
Taha Özyürek, Ebru Özsezer Demiryürek
119
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ondokuz Mayıs University, Samsun
Aim: To present the apexification with Mineral Trioxide Aggregate (MTA) of a previously treated tooth.
Case: 25-year-old male patient was referred to department of endodontics due to swelling associated
with left maxillary region. Patient history revealed that he had apical surgery to his left maxillary lateral
incisor two times before. Intraoral examination revealed that his left lateral incisor was asymptomatic,
not sensitive to percussion or palpation. There was a sinus tract associated with his left maxillary lateral
incisor. Radiographic examination revealed a poorly root canal treated tooth with open apex and a
periradicular lesion. The diagnosis was made as chronic apical periodontitis and non-surgical
retreatment was initiated. In the first visit tooth was isolated with rubber dam, endodontic access cavity
was prepared and poorly compacted gutta-percha was removed by hand files. Than working length was
determined by periapical radiograph. The canal was prepared minimally and irrigated with 2.5% sodium
hypochlorite (NaOCl) solution also solution was activated via sonic a ctivation system. Than root canal
was dressed with calcium hydroxide paste and tooth was restorated with temporary filling material. Ten
days later at the second appointment tooth was asymptomatic and the sinus tract was absent. After
isolation with rubber dam, temporary filling was removed and the calcium hydroxide paste was rinsed
out with NaOCl by the aid of sonic activation system. A tapered gutta-percha cone (30.05) was selected
and back of the cone was adapted to the root canal until the cone was 3 mm above the radiologic
foramen. The root canal was irrigated with 2.5% NaOCl, 17% EDTA, distilled water and 2% chlorhexidine
respectively and dried with sterile paper points. MTA mixture was carried and than whole root canal
space was filled with MTA via MTA plugger approximately until the cemento-enamel junction and sterile
moist cotton pellet was placed onto MTA. One day later temporary filling was removed and setting of
MTA was controlled. The tooth was restored permanently with composite resin. In 12-months follow-up
tooth was asymptomatic and patient had no discomfort.
Conclusions: Apexification with MTA is a strong alternative to conventional apexification technique,
since it has several advantages such as eliminating the long apexification procedure, promoting
periapical healing, creating a good seal and biocompability.
PB81
Başarısız apisektomi sonrası cerrahi olmayan endodontik yeniden tedavi: İki olgu nedeniyle
Hakan Göktürk, İsmail Özkoçak
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Tokat
Amaç: Daha önce cerrahi müdahale geçirmiş dişlerin cerrahi olmayan endodontik yeniden tedavi
işlemlerini sunmaktır.
Olgu: Olgu 1; 53 yaşındaki bayan hasta üst çene sol yan kesici dişinde ısrarlı ağız içi fistül ve aralıklarla
tekrarlayan şişme şikayetini belirtmektedir. Klinik muayene perküsyon ve palpasyona aşırı duyarlılığı ve
derece 1 hareketliliği göstermiştir. Periapikal radyografiler kesilmiş kök ucu ile ilişkili periapikal lezyonu
ortaya çıkarmıştır. Cerrahi olmayan endodontik tedavi planlandı ve hastandan bilgilendirilmiş onam
alındı. Guta perka ve kanal patı Gates Glidden frezleri, K tpi ve Hedström eğeleri kullanılarak kanaldan
uzaklaştırıldı. Kalsiyum hidroksit pastası kanala yerleştirildi ve 14 gün sona diş semptomsuz olduğunda,
kök kanalı dolduruldu. Bir yıl ve dört yıl sonraki kontrollerde semptomların yok olduğu ve periapikal
dokuların iyileşmesi saptandı. Olgu 2; 17 yaşındaki bayan hasta Endodonti kliniğine üst sol orta keser
dişinde ağrı ile başvurdu. Hastadan anamnez alındı, klinik muayene ve radyografik değerlendirme
yapıldıktan sonra cerrahi olmadan endodontik tedavinin yenilenmesine karar verildi. Kök kanal dolgu
materyalleri %5,25‟lik sodyum hipoklorit (NaOCl) eşliğinde Hedström eğeler yardımı ile uzaklaştırıldı.
Kalsiyum hidroksit ile iki haftalık medikamasyonun ardından diş semptomsuzdu. Kök kanalının apikal 4
mm’si mineral trioxide aggregate (MTA) ile dolduruldu. İki gün sonra, kök kanalının kalan kısmı
120
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
backfilling ile dolduruldu. Üç ve altı aylık kontrollerde hastada klinik ve radyografik olarak semptom
yoktu.
Sonuç: Bu olguların sonuçları cerrahi olmadan yeniden tedavinin başarısız periapikal cerrahinin
tedavisinde bir seçenek olduğunu gösterdi.
Non-surgical endodontic retreatment following unsuccessful apicoectomy: Two case reports
Hakan Göktürk, İsmail Özkoçak
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gaziosmanpasa University, Tokat
Aim: To present the non-surgical endodontic retreatment procedure of teeth that had previously
undergone surgical intervention.
Case: Case 1; A 53 year old female patient presented complaining of persistent intraoral fistula and
episodes of intraoral swelling associated with the maxillary left lateral incisor. Clinical examination
revealed severely sensitive to percussion and palpation, and had Grade I mobility. Periapical radiographs
revealed periapical lesion associated with the resected root end. Non-surgical endodontic retreatment
was planned and informed consent was obtained from the patient. Gutta-percha and sealer from the
canals were removed by using Gates-Glidden drills, K-type files, and
Hedström files. Calcium hydroxide paste was applied to the canal and 14 days later that the tooth was
asymptomatic, root canal was obturated. One year and four years follow-up revealed the absence of
symptoms and the healing of periapical tissues. Case 2: A 17 years old female patient was referred to
the endodontic clinic with pain in left maxillary central incisor. After patient history was taken and the
clinical examination and radiographic evaluation was applied, the non-surgical endodontic retreatment
was decided. Old root canal filling materials were removed by Hedström files under copious irrigation
with 5.25% sodium hypochlorite (NaOCl). After two-week medication period with calcium hydroxide,
tooth was asymptomatic. Apical 4mm of root canal was obturated with mineral trioxide aggregate
(MTA). Two days later, the remaining portion of the root canal was obturated backfilling. In the three
and six month follow-up there were no clinic and radiographic symptoms in patient.
Conclusions: The results of these cases demonstrated that, non-surgical retreatment is a treatment
option of failed periapical surgery.
PB82
Ağız dışında 3 saat kalmış bir dişin replantasyonu: Olgu Bildirimi
Kadir Tolga Ceyhanlı, Davut Çelik, Ayşe Tuba Özalp, Tamer Taşdemir
Karadeniz Teknik Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabiim Dalı, Trabzon
Amaç: Bu olgu bildiriminde tükürük içinde saklanarak geç replante edilen avulse dişin iyileşmesi
anlatılmaktadır.
Olgu: Bu olguda 22 yaşındaki bayan hasta bisiklet kazası nedenyle dental travmaya maruz kalmıştı. Sol
üst santral dişi avulse olmuş ve gittiği hekim tarafından kliniğimize sevk edilmişti. Kazadan 3 saat sonra
kliniğimize gelen hastanın avulse dişi daha sonra arkadaşları tarafından bulunarak tükürük içinde
getirildi. Ağız içi muayenesi sonrasında alveolar kemik dokuda kırık bulgularına rastlanmadı. Avulse dişin
kök yüzeyindeki nekrotik ve iyileşme potansiyeli olmayan periodonsiyum dokusu nazik şekilde kürete
edilerek uzaklaştırıldı. Replante edilecek diş % 2 sodyum florid iyonu içeren jelde 20 dakika bekletildi.
Serum fizyolojik eşliğinde soketteki kan pıhtısı uzaklaştırıldı ve serum fizyolojikle yıkanan diş replante
edildi. Dişe on gün süreyle yarı rijit splintleme yapıldı ve endodontik tedavisi replantasyondan bir hafta
sonra bitirildi. Bir aylık takipte alt ve üst anterior dişlerin vitalitesi elektrikli pulpa testi ve soğuk testi
kullanarak belirlendi. Sağ santral kesici diş negatif yanıt verdi ve pulpasının nekrotik olduğuna karar
verildi. Sağ santral kesici dişe de kök kanal tedavisi yapıldı.
121
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Sonuç: Hasta, üçüncü, altıncı aylarda ve bir yılsonunda kontrole çağrıldığında etkilenmiş dişlerin klinik ve
radyografik muayenelerinde herhangi bir patolojik durum gözlenmedi.
Delayed replantation of an avulsed tooth with 3 hours extra-oral time: A case report
Kadir Tolga Ceyhanlı, Davut Çelik, Ayşe Tuba Özalp, Tamer Taşdemir
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon
Aim: To present healing in a delayed replantation of an avulsed tooth with 3 hours extra-oral time.
Case: In the present case a twenty two years old female patient was exposed to trauma because of
bicycle accident and her left maxillary central tooth was avulsed. The patient was transferred to our
clinic by the dentist who examined her and came to our clinic 3 hour after accident. Her avulsed tooth
was found and brought in saliva by her friends. The necrotic and unhealable periodontium was gently
removed with curettes. The tooth was stored in gel containing 2% sodıum fluoride ion for 20 min. The
blood clot in the tooth socket was gently removed with saline solution and the tooth was replanted after
a flush with saline solution. Semi-rigid splint was kept in place for 10 days. Endodontic treatment of the
avulsed tooth was finished one week later. At the one month follow-up vitality of the upper and lower
anterior teeth was determined by using electrical vitality test and cold test. Right central incisor gave
negative results and considered to be necrotic. Root canal treatment was also performed to the right
central incisor.
Conclusions: No pathology was observed in the clinical and radiographic examination of affected teeth
at 3rd, 6th months and 1 year follow-up.
PB83
Komplike kron kök kırıkları ve kron kırıklarının kırık parçalarının tekrar yapıştırılması ile tedavisi: vaka
raporları
Erdal Sarıtekin, Bulem Üreyen Kaya, Emre Çiçek, Ayşe Diljin Keçeci
Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Isparta
Amaç: Bu raporun amacı komplike kron kırığı olan dört vakanın ve bu vakaların, fiber ile güçlendirilmiş
kompozit postlar kullanılarak veya kullanmadan kırık parçaların tekrar yapıştırılması ile tedavisini
sunmaktır.
Olgu: Sınırları dudak tarafında dişeti seviyesinin altına uzanan travma geçirmiş üç üst çene lateral kesici
diş ve bir komplike horizontal kron kök kırığı olan üst çene santral keser dişin tedavisi endodonti
kliniğinde yapılmıştır. Tüm vakalarda, öncelikle kırık parçaların çekimi yapılmıştır. Daha önceden kök
kanal tedavisi yapılmış üç vakada kırık parçalar, dual-kür rezin siman (Grandio Core; VOCO, Cuxhaven,
Germany) ile yapıştırılan fiber ile güçlendirilmiş kompozit post (Reforpost; Angelus, Londrina, Brazil)
uygulandıktan sonra yapıştırılmıştır. Komplike kron kırığı olan vakada, parsiyel ampütasyonun ardından
kırık parçalar yapıştırılmıştır. Tüm vakalarda kırık parçalar ilgili dişlere dual-kür rezin siman (Grandio
Core; VOCO, Cuxhaven, Germany) ile yapıştırılmıştır. 6 aylık klinik ve radyografik takip muayenelerinden
sonra başarılı estetik ve fonksiyonel sonuçlara ulaşılmıştır.
Sonuç: Tedavi edilen dört vaka, kırık dişlerin kendi parçaları ile tedavisinin ekonomik, biyolojik olarak
kabul edilebilir ve estetik bir tedavi seçeneği olduğunu göstermiştir.
Rehabilitation of complicated crown-root and crown fractures by fragment reattachment: case
reports
Erdal Sarıtekin, Bulem Üreyen Kaya, Emre Çiçek, Ayşe Diljin Keçeci
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
122
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: The aim of this report is to present four cases with complicated anterior tooth fractures and their
treatments by bonding the crown fragments with or without the use of fiber-reinforced composite
posts.
Case: Traumatized three maxillary lateral incisors with crown-root fracture line localized below the
gingival margin on the labial surface and a maxillary central incisor with a complicated horizontal
fracture were treated in Department of Endodontics. In all cases, initially the fractured crown fragments
were extracted. In three cases which were root canal treated, fractured fragments were reattached
after the placement of fiber-reinforced composite posts (Reforpost; Angelus, Londrina, Brazil) luted with
dual cured resin cement (Grandio Core; VOCO, Cuxhaven, Germany). In a case with complicated crown
fracture, after partial pulpotomy, fractured fragments were reattached. In all cases the fractured
fragments were reattached to the respective teeth using dual cured resin cement (Grandio Core; VOCO,
Cuxhaven, Germany). Clinical and radiographical follow-up examinations after 6 months revealed
successful esthetic and functional results.
Conclusions: Treatment of these four cases showed that restoration of the fractured tooth by
reattaching the original fragment is the most economical, biologically acceptable and esthetic
restorative option for dental trauma.
PB84
İki kök kanalına sahip maksiller lateral kesici dişin endodontik tedavisi: vaka raporu
İsmail Uzun, Cangül Keskin, Özgür Özdemir
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endondonti Anabilim Dalı, Samsun
Amaç: Vertucci tip IV kanal konfigürasyonu gösteren maksiller lateral kesici dişin başarılı kök kanal
tedavisini ve 1 yıllık takibinin klinik ve dijital radyoloji ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile desteklenen
radyolojik bulgularını sunmaktır.
Olgu: 21 yaşında kadın hasta maksiller lateral kesici dişindeki ağrı sebebiyle kliniğimize başvurdu.
Hastanın herhangi bir sistemik rahatsızlığı yoktu ve ekstra oral muayene bulguları normaldi. Intraoral
muayene sonucunda 12 nolu dişin palatinal yüzeyinde kompozit restorasyon tespit edildi. Diş
perküsyona hassasiyet göstermekle birlikte soğuk ve elektrikli pulpa testlerine negative yanıt verdi.
Radyolojik muayene lamina duranın kalınlaştığını ve ana kanalın yanısıra seyreden bir radyolusent çizgi
varlığını gösterdi. KIBT değerlendirmesi sonucunda kök kanallarının Vertucci tip IV konfigürasyonu
gösterdiği anlaşıldı. Dişe semptomatik apikal periodontitis tanısı kondu. Lokal anestezi ve lastik örtü
izolasyonunun ardından dişe giriş kavitesi açıldı. Ana kök kanalının bulunmasının ardından lup ile
magnifikasyondan faydalanılarak palatalde yer alan ikinci kanal ağzı bulundu. İkinci kanala #10 K tipi eğe
ile girilebilindi. Çalışma boyları elektronik apeks bulucu ve radyografik teknik kullanılarak saptandı.
Kanalların preparasyonu ProTaper sistemi ile F4 nolu eğeye kadar devamlı %5.25’lik NaOCl irrigasyonu
altında yapıldı. Kök kanalları steril kağıt konlarla kurutulduktan sonra kalsiyum hidroksit pansumanı
yapıldı ve giriş kavitesi geçici olarak restore edildi. Bir hafta sonraki ikinci seansta dişin asemptomatik
olduğu saptandı. Lastik örtü ile izolasyonun ardından geçici restorasyon ve pamuk pellet uzaklaştırıldı.
Kalsiyum hidroksit Endo Activator ve %5.25’lik NaOCl kullanılarak uzaklaştırıldı. Kök kanalları %5.25’lik
NaOCl, %17’lik EDTA, distile su ve %2’lik klorheksidin solusyonları ile irrige edildi ve steril kağıt konlarla
kurutuldu. Kök kanalları gütaperka ve AH Plus kullanılarak soğuk lateral kompaksiyon tekniği ile
dolduruldu.
Sonuç: Bir yıllık klinik ve radyolojik takip sonucunda tedavinin başarılı olduğu saptandı. Üç boyutlu
görüntüleme teknikleri kök kanal konfigürasyonlarının belirlenmesinde ve anomalilerin teşhisinde
kullanışlı bir araçtır.
123
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Endodontic treatment of maxillary lateral incisor with two root canals: a case report
İsmail Uzun, Cangül Keskin, Özgür Özdemir
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ondokuz Mayis University, Samsun
Aim: To describe the successful root canal treatment of a unique case of maxillary lateral incisor with a
Vertucci type IV root canal system and a one-year follow-up demonstrated by digital radiography and
cone beam computed tomography (CBCT).
Case: A 21-year-old female patient was referred toour clinic with complaint of pain related to the right
maxillary lateral incisor. Her medical history was noncontributory, and extraoral findings were normal.
Intraoral examination revealed previous composite restoration with discolored margins on the palatal
side of tooth #12. The tooth was tender to percussion and nonresponsive to cold and electric pulp
testing. Radiological examination revealed a thickened lamina dura and a radiolucent line alongside the
main root canal space. CBCT examination confirmed a palatally located second root canal showing a
Vertucci class IV configuration. The tooth was diagnosed to have symptomatic apical periodontitis. After
the administration of local anesthetic and isolation with a rubber dam, endodontic access cavity was
prepared. Following the localization of the main root canal, inspection via loupe (x4) revealed the
second canal orifice palatally. The second root canal was introduced with a #10 K file, working lengths
were determined using an electronic apex locator and periapical radiographs from two different angles
were obtained. The canals were chemomechanically prepared with ProTaper rotary system files size SxF4 to a master apical file size 40 in conjunction with 5.25% NaOCl irrigation.The root canals were dried
with sterile paper points and dressed with calcium hydroxide paste, and the access cavity was restored
with temporary restorative material. One week later, the tooth was asymptomatic. After isolation with a
rubber dam, the restorative material and cotton pellet were removed. EndoActivator and 5.25% NaOCl
irrigation were used to remove the calcium hydroxide paste. The root canals were irrigated with 5.25%
NaOCl, 17% EDTA, distilled water and 2% chlorhexidine solutions, and then sterile paper p oints were
used to dry the root canals. The root canals were obturated with gutta percha and AHPlus using the cold
lateral compaction technique.
Conclusions: One year later clinical and radiological examinations revealed no pathology and all findings
were consistent with treatment success. Three-dimensional imaging techniques provide a useful clinical
tool to examine root canal configuration and diagnose abnormalities.
PB85
İki kanallı alt çene köpek dişlerinin endodontik tedavileri: Üç olgu nedeniyle
Hakan Göktürk, Fevzi Büyükgebiz, Elif Tekin
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Tokat
Amaç: Bu çalışmanın amacı nadir görülen iki kanallı köpek dişlerinin kök kanal tedavilerini olgu sunumu
olarak sunmaktır.
Olgu: Olgu1: 44 yaşında bayan hasta alt çene sol bölgesinde ağrı şikayeti ile kliniğimize başvurmuştur.
Klinik muayene ve radyografik değerlendirme sonucu pulpitis teşhisi konulan alt sol köpek dişine kanal
tedavisine başlandı. Giriş kavitesi açılan dişte iki ayrı kanal ağzı olduğu tespit edildi. Kök kanalları
%5,25’lik NaOCl irrigasyonu altında ProTaper NiTi eğeler ile F3 boyutuna kadar genişletildi. Kök kanalları
son yıkama işlemi için sırası ile; %5,25’lik NaOCl, %17’lik EDTA ve tekrar NaOCl ile yıkanıp steril kurutma
kağıtları ile kurulandı, güta perka ve rezin içerikli kanal patı ile dolduruldu. Diş kompozit rezin ile restore
edildi. Hastanın bir yıllık takibi planlanmaktadır. Olgu 2: 57 yaşındaki erkek hasta ağrı şikayeti ile
Endodonti kliniğine başvurmuştur. Klinik ve radyografik muayene sonucu sol alt küçük azı dişlerine ve
köpek dişine geri dönüşümsüz pulpitis teşhisi konuldu. Kök kanalları step-back tekniğine göre K-tipi
124
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
eğeler ile apikal genişlik #35 olana kadar genişletildi. Kök kanalları soğuk lateral kondansasyon tekniği
kullanılarak dolduruldu. Diş kompozit rezin ile restore edildi. Altı aylık takipte, diş klinik olarak
asemptomatikti ve radyografik olarak patolojik bir bulguya rastlanılmamıştır. Olgu 3: 43 yaşındaki erkek
hasta diş çürükleri şikayeti ile Endodonti kliniğine başvurmuştur. Klinik ve radyografik muayene sonucu
sol alt köpek dişine kronik apikal periodontitis teşhisi konuldu. Dişlerin kök kanallarının şekillendirilmesi
Protaper F2 döner aleti ile %5,25’lik NaOCl ve %17’lik EDTA jel uygulamasıyla yapıldı. Kök kanalları güta
perka ve rezin içerikli kanal patı ile dolduruldu. Hastanın uzun dönem takibi planlanmaktadır.
Sonuç: Kapsamlı klinik muayene ve radyolojik yorumlama başarılı tedavi sağlamak için önemlidir. Diş
hekimi dişlerin anatomik varyasyonlarının farkında olmalı ve kanal sisteminin basit olduğunu asla
varsaymamalıdır.
Endodontic treatment of mandibular canines with two root canals: Three case reports
Hakan Göktürk, Fevzi Büyükgebiz, Elif Tekin
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gaziosmanpasa University, Tokat
Aim: The aim of this study is to represent the root canal treatments of rarely detected two rooted
canines as case presentation.
Case: Case 1: 44 years old female patient referred our clinic with the complaint of pain at mandibular
left region. Clinical examination and radiographic evaluation revealed that, mandibular left canine tooth
was diagnosed with pulpitis. Root canal treatment was initiated. After access cavity preparation, two
separate canal orifices were determined. The root canals were prepared with ProTaper NiTi files to size
F3 under copious irrigation with 5.25% NaOCl. The root canals were irrigated with 5.25% NaOCl, 17%
EDTA, and again NaOCl respectively for final irrigation and dried with sterile paper points. Root canals
were obturated with gutta percha and resin based sealer. Tooth was restored with composite resin. One
year follow-up is planned for the patient. Case2: A 57-year-old male patient was admitted to our clinic
with the complaint of pain. After the clinical and radiographic examinations, the mandibular left
premolars and canine were diagnosed irreversible pulpitis. Root canal enlargement was performed by KFiles up to apical size #35 according to step-back technique. Root canals were obturated using cold
lateral compaction technique. The access cavities were restored with composite resin. In 6-month
follow-up, the teeth were clinically asymptomatic and there was no evidence of periradicular lesion.
Case 3: A 43-year-old male patient was admitted to the Department of Endodontics with the complaint
of dental caries. After the clinical and radiographic examinations, the mandibular left canine was
diagnosed chronic apical periodontitis. Chemomechanical debridement of the canals was completed
using a combination of ProTaper F2 while irrigating with 5.25% NaOCl and 17% EDTA gel. The root canals
were then filled with gutta-percha and resin based root canal sealer. The access cavities were restored
with composite resin. A long term follow-up is planned for the patient.
Conclusions: Thorough clinical examination and radiographic evaluation are important to provide
successful treatment. Clinicians should be aware of anatomical variations in the teeth, and should never
assume that canal systems are simple.
PB86
İki köklü ve iki kanallı mandibular premolar dişlerin endodontik tedavisi: vaka raporu
Elif Bilgir (1), Arife Yaran (2), Murat Maden (2)
(1) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi A.D., Isparta
(2) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Isparta
Amaç: Kök-kanal sistemini anatomisinin doğru tespiti, başarılı kanal tedavisinin ön şartıdır. Tedavi
edilmeyen kök kanalların enfeksiyonun kalması endodontik tedavideki başarısızlığın temel sebeplerinden
125
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
biridir. Dikkatli bir radyografik muayene kök kanal girişlerinin yerlerinin belirlenebilmesinde yardımcı
olur. Bu vaka raporunda alt premolarlardaki anatomik varyasyonlar ve endodontik tedavileri
sunulmuştur.
Olgu: 42 yaşında erkek hasta, kliniğimize sağ alt çenede ağrı şikayetiyle başvurdu. Dişler semptomatik ve
perküsyona hassastı. Radyografik muayene yapıldı. Bulgular: Radyografik ve klinik muayenede sağ alt 2.
Premolar dişin iki kanallı, 1. Premolar dişin de 2 köklü olduğu ve önceden başarısız bir endodontik tedavi
gördüğü belirlendi. Her iki dişe de kök-kanal tedavisi yapıldı. 6 aylık takipte dişlerde herhangi bir
semptom yoktu ve periapikal lezyon küçülmüştü.
Sonuç: İyi bir endodontik tedavi için denatal anatomi bilgisi temeldir. Kanal konfigürasyonunda
varyasyonlarla sık karşılaşılmasa bile tedavi sonrası ağrı ve akut alevlenmelerden kaçınmak için,
klinisyenler her bir vakayı hem klinik hem de radyografik olarak çok dikkatli bir şekilde
değerlendirmelidir.
The endodontic treatment of double canals and double rooted mandibular premolar teeth: case
report
Elif Bilgir (1), Arife Yaran (2), Murat Maden (2)
(1) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Süleyman Demirel University, Isparta
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Süleyman Demirel University, Isparta
Aim: An accurate diagnosis of the morphology of the root canal system is a prerequisite for successful
root canal treatment. A major cause of endodontic treatment failure untreated root canals is that they
still harbor infection. Careful radiographic examination of pulp chamber floors are helpful in locating
root canal entrances. These case report present anatomical variations in lower premolars and their’s
endodontic treatment.
Case: A 42 year-old male patient reported to our clinic with a complaint of pain in right mandibular
region. The tooth was symptomatic and tender on percussion. Radiographic examination was
performed. Results: Radiographical and clinical examination revealed double rooted first premolar and
second premolar with double canals, unsuccesful root canal treatment of the first premolar tooth was
done previously. Both tooth root canal treatment was performed. 6-month follow-up showed periapical
lesion smaller and didn’t have any symptom.
Conclusions: Knowledge of dental anatomy is fundamental for good endodontic practice. Though
variations in root canal configurations do not come across regularly, an adept clinician should very
carefully investigate each case clinically and radiographically, to avoid post endodontic flare-ups and
pain.
PB87
İki kanallı alt premolarların endodontik yönetimi - 4 vaka raporu
Ahmet Keleş
Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Bu vaka raporunun amacı, tip 2 ve tip 4 kök-kanal anatomisine sahip alt çene premolarlarının
endodontik teşhis ve tedavisini tanımlamaktır.
Olgu: Hastalar kliniğimize alt premolarlarında şiddetli ağrı, gıda sıkışması ve soğuk hassasiyeti şikayetleri
ile geldiler. Klinik muayenede dişlerde derin çürük görüldü. Radyografik muayene sırasında dişler iki kökkanal görüldü. Anestezi ve rubber-dam uygulandı. Dental operasyon mikroskopu altında giriş kaviteleri
hazırlandı. Pulpa odası incelendiğinde tek bir kanal ağzı saptandı. 15 numaralı k-file kullanılarak ilk önce
daha düz olan kanala girilerek apex locater ve radyografı yardımıyla kanal boyu ölçüldü. Daha sonra
ikinci bir 15 k-file iyice bükülerek ilk yerleştirilen kanal aletinin yanına yerleştirildi. Tekrar alınan
126
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
radyografilerde dişlerin vertucci sınıflamasına göre tip 2 ve tip 4 kök-kanal anatomisi sergiledikleri
doğrulandı. Biomekanik preparasyon sırasında ana irrigant olarak %2.5 NaOCl kullanıldı. Final
irrigasyonda %17 EDTA kullanıldı. Preparasyonda Mtwo rotary kanal aletleri kullanıldı. Kanallar mtwo
25.06 eğeye kadar genişletildi. Steril paper-pointlerle kurutuldu. Kanallar daha sonra 25.06 açılı gütaperka ve ah-plus kök-kanal patı ile birlikte dolduruldu. Vakaların yarısı tip 2 configürasyon gösterdi. Pulpa
odasından tek ayrılan, kökün bünyesinde 2’ye dallandıktan sonra apikale doğru birleşip tek bir kanal
olarak sonlanan bir yapı ihtiva ediyorlardı. Diğer vakalar tip 4 konfigürasyon sergilediler. Pulpa odasından
tek ayrılıp apikale gelmeden 2’ye ayrılan ve ayrı foramenle sonlanan bir yapıya sahiptiler. Hastaların
üçüncü ve altıncı aylık kontrollerinde dişler sağlıklı, semptomsuz ve fonksiyoneldi.
Sonuç: Klinisyen mandibular premolarların anatomik varyasyonlarına hakim olmalıdır. Parmak
hassasiyeti ile nispeten daha düz olan kanaldan ayrılık gösteren ikinci kanalı lokalize etmek önemlidir.
Dental operasyon mikroskobu kullanmak pulpa odasının ve kanal formlarının görüşününün kalitesini
arttırabilir. Bu yüzden özellikle tip 2 ve tip 5 configürasyon gösteren mandibular premolarlarda
magnifikasyon, özellikle dental operasyon mikroskobu başarıda anahtar rol oynar.
Endodontic management of mandibular premolars with two canals – 4 case reports
Ahmet Keleş
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Hacettepe University, Ankara
Aim: The aim of this case report is to describe the diagnosis and treatment of mandibular premolars
with type 2 and type 4 root canals.
Case: Patients presented to the department of endodontics, Hacettepe university faculty of dentistry,
with the complaint of cold sensitivity, severe pain and food impaction in their lower premolar teeth.
Clinical examinaton showed profund caries with pulp exposure. During radioghraphic examination two
root canals were seen. Anesthesia was administered and rubber-dam was placed. After acces cavity –
under the dental operation microscop- chamber floor examinated and single orifice was detected. Using
k-file -size 15- the working lenght was detected in straight canal with apex locator in conjugation with
radiography. The second k-file –#15- was severely precurved and placed alongside first k-file and
radiography taken again that confirmed the two of type 2 and one of type 4 root canals in mandibular
premolars according to vertucci classification. Biomechanical preparation was carried out with %2.5
NaOCl as the main irrigant, and final irrigation with %17 EDTA solution. Canals prepared with mtwo
rotary systems till mtwo 25.06 file. The canals were dried with sterilized paper points and obturated
with 25.06 tapered gutta percha with ah-plus root canal sealer. Results: Half of cases showed type 2
configuration, one canal leaves the pulp chamber, divides into two within the body of the root, and
merges again to exit as a one canal. The other cases were the fourth type, one canal leaves the the pulp
chamber and divides before reaching the apex and forms two seperate and distinct canals, each with a
separate apical foramen. After root canal treatments, patients were controlled at third and sixth
months. Teeth are still functional and symptom-free.
Conclusions: Clinician should be aware of variation types of mandibular premolars. Tactile examination
with precurved k-file is important for locating extra/splitting canals. Use of a dental operating
microscope can enhance the visualization of pulp chamber and canal forms. Hence, in treatment of type
2 and type 4 mandibular premolars, magnification, especially dental operation microscope, play as a key
role of succes.
PB88
Üç farklı meziobukkal kanalı olan maksiller ikinci molar dişin endodontik tedavisi: bir olgu raporu
Levent Akıncı, Neslihan Şimşek
127
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Malatya
Amaç: Bu olgu sunumunun amacı kök kanal sisteminin karmaşıklığının endodontik tedavinin başarısı için
hem teknik açıdan hem de mikrobiyolojik açıdan bütün diş hekimleri tarafından bilinmesi gerektiğinin
önemini vurgulamaktadır.
Olgu: Sol üst posterior bölgesinde şiddetli ağrı şikâyeti ile kliniğimize başvuran hastadan alınan
anamnezde ilgili bölgenin çiğnemede ağrılı olduğu, ayrıca termal uyaranlara karşı hassas olduğu
öğrenilmiştir. Yapılan klinik muayene sonucu dişte derin çürük tespit edilmiştir. Radyografik
değerlendirmeler sonucunda ise pulpanın çürük ile perfore olduğu, ancak periapikal bölgede lezyon
olmadığı görülmüştür. Hastanın üst ikinci molar dişine akut pulpitis teşhisi konulmuştur. Giriş kavitesi
açıldıktan sonra mezial, distal ve palatinal kanallar lokalize edilmiştir. Meziobukkal kanaldan palatinal
bölgeye doğru ekstra birbirine çok yakın 2 farklı kanal daha tespit edilmiştir. Böylece toplamda 5 ayrı kök
kanalı saptanmıştır. Apeks bulucu (NSK, Tochigi, Japonya) yardımı ile çalışma uzunluğu tespit edilen
kanallar Revo-S (Micro-Mega, Besancon Cedex, Fransa) döner eğe sistemi ile şekillendirilip AH Plus (Dent
sply De Trey GmbH, Konstanz, Almanya) kök kanal patı ve güta perka kullanılarak soğuk lateral
kompaksiyon yöntemi ile kök kanal dolgusu tamamlanmıştır. Dişin kök kanal tedavisinden sonraki 1 yıllık
takip sürecinde klinik olarak asemptomatik olduğu görülmüş ve radyografik olarak herhangi bir
patolojinin bulunmadığı gözlemlenmiştir.
Sonuç: Bu olgu, ilave kanallara ve normal olmayan kanal morfolojilerine bakmanın önemini işaret
etmektedir. Çünkü bu durumların bilinmesi klinisyenlerin başarılı bir şekilde tedavi gerçekleştirmelerine
olanak tanır, aksi halde tedavi başarısızlıkla sonuçlanabilmektedir.
Endodontic treatment of maxillary second molar tooth with three different mesiobuccal canal: a case
report
Levent Akıncı, Neslihan Şimşek
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
Aim: The purpose of this case report is to emphasize the importance of the need of the complexity of
the root canal system to be known by all dentists for the success of endodontic treatment both
technically and microbiologically.
Case: In anamnesis of the patient admitted to our clinic with complaints of severe pain in the left upper
posterior, it was learned that the relevant part was in pain while chewing and it is also sensitive to
thermal stimuli. Deep caries were detected in the tooth at the end of the clinical examination. As a
result of radiographic evaluation, it was indicated that pulp was perforated with caries, but lesion was
not detected in the periapical region. Upper second molar tooth of the patient was diagnosed with acut
pulpitis. Mesial, distal and palatal canals were localized once the access cavity opened. 2 more different
canals very close to each other were determined from mesiobuccal canal towards the palatine region.
Thus, a total of 5 different root canals was determined. Canals were shaped with the help of Revo-S
(Micro-Mega, Besancon Cedex, France) rotary file system after detecting their workinglength with Apex
locator (NSK, Tochigi, Japan) and then root canal filling was co mpleted with cold lateral compaction
method using AH Plus (Dentsply De Trey GmbH, Konstanz, Germany) root canal sealer and gutta percha.
In 1-year follow-up period after the tooth root canal treatment, it was indicated that it was found to be
clinically asymptomatic and there was no radiographic evidence of any pathology.
Conclusions: This case points to the importance of looking for unusual canal morphology and additional
canals. Because to know this situation allows clinicians to successfully perform the treatment, otherwise
it may result in treatment failure.
128
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
PB89
Üç kanala sahip mandibular ikinci premolar dişin endodontik tedavisi: olgu sunumu
Elif Bahar Çakıcı, Fatih Çakıcı
Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ordu
Amaç: Bu çalışmanın amacı, kliniğimizde tespit edilen birbirinden bağımsız üç kanala sahip mandibular
ikinci premolar dişin tedavi prosedürünün sunulmasıdır.
Olgu: Sol alt ikinci premolar dişinde şiddetli ağrı şikâyetiyle kliniğimize başvuran 24 yaşındaki bayan
hastanın klinik muayenesinde dişte önceden yapılmış restorasyon ve perküsyon ağrısı saptandı.
Radyografik incelemede apikal bölgede lezyon, önceden yapılan yetersiz kök kanal tedavisi ve ilave kanal
mevcudiyeti gözlendi. Klinik ve radyografik bulgular sonucunda apikal periodontitis teşhisi koyularak
retreatment yapılması planlandı. Rutin kök kanal tedavisi işlemleri sırasında yetersiz yapılan kök kanal
dolgusu söküldü, ilave kanallar bulundu ve ayrı foramenlerle sonlanan birbirinden bağımsız 3 adet kök
kanalı varlığı tespit edildi. Rutin endodontik işlemlerle kök kanal tedavisi tamamlandı.
Sonuç: Endodontik tedavide, yetersiz yapılan kök kanal dolguları başarısızlığın ilk sebebi olarak kabul
edilebilir. Ayrıca tespit edilemeyen kök kanalları ve ekstra kanallar da tedavinin başarısızlığında büyük
role sahiptir. Klinisyenlerin genel anatomilerle birlikte varyasyonlara da hazırlıklı olmaları gerekmektedir.
Endodontic treatment of a mandibular premolar with three canals: a case report
Elif Bahar Çakıcı, Fatih Çakıcı
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ordu University, Ordu
Aim: The aim of this study is to report root canal treatment of a mandibular premolar tooth with three
independ canals.
Case: A 24 years old, female patient was referred to the Department of Endodontics with severe pain in
the lower left second premolar tooth. In clinical examination, an old restoration was determined and the
tooth was tender to percussion. In radiographic examination, a periapical lesion, inadequate root canal
treatment and extra root canals were observed. Based on the clinical and radiologic examinations, a
diagnosis of apical periodontitis was made and endodontic retreatment was planned. In routine
retreatment procedures; inadequate root canal filling was removed, extra canals were found then all
three independent canals were filled.
Conclusions: It’s possible that inadequate root canal fillings are regarded as the first reason of failures in
endodontic treatments. Additionally, unestablished root canals and extra canals also have major role in
failures of treatments. It is necessary that clinicians should be provided for all variations besides usual
anatomy of root canals.
PB90
Beş kanala sahip mandibular molar dişlerin endodontik tedavisi: iki olgu sunumu
Elif Bahar Çakıcı, Fatih Çakıcı, Mehmet Çıtak
Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ordu
Amaç: Bu olgu sunumunun amacı, rutin endodontik tedaviler sırasında iki adet mandibular molar dişte
tespit edilen alışılmadık kök kanal anatomilerinin sunulmasıdır.
Olgu: Olguların ilkinde sol alt birinci molar dişinde ağrı şikâyetiyle kliniğimize başvuran 16 yaşındaki
erkek hastanın klinik muayenesinde derin çürük ve perküsyon hassasiyeti kaydedildi. Radyografik
muayenesinde mesial pulpa boynuzuyla ilişkili derin dentin çürüğüne rastlandı. Furkasyon bölgesini içine
alan yaygın lezyon varlığı görüldü. İkinci olgu; sol alt ikinci molar dişinde ağrı şikâyetiyle kliniğimize
başvuran 17 yaşındaki erkek hastanın ilgili dişinde klinik muayenede önceden yapılmış dolgu ve dentin
129
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
çürüğüne rastlandı. Radyografik incelemede derin dentin çürüğü ve furkasyonu içeren yaygın lezyon
varlığı gözlendi. Klinik ve radyografik bulgular sonucunda her iki diş için de apikale periodontitis teşhisi
koyularak kök kanal tedavisi yapılması planlandı. Rutin kök kanal tedavisi işlemleri sırasında her iki dişte
de mesial kökte 3 ve distal kökte 2 adet olmak üzere, ayrı foramenlerle sonlanan, birbirinden bağımsız 5
adet kök kanalına rastlandı. Rutin endodontik prosedürle kanal tedavileri tamamlandı.
Sonuç: Tespit edilemeyen kök kanalları ve ekstra kanallar endodontik tedavinin başarısızlığında major
sebeplerden biridir. Klinisyenlerin kök kanal anatomisine hâkim olmaları, genel anatomilerle birlikte
varyasyonlara da hazırlıklı olmaları gerekmektedir.
Root canal treatment of mandibular molar teeth with five root canals: two case report
Elif Bahar Çakıcı, Fatih Çakıcı, Mehmet Çıtak
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ordu University, Ordu
Aim: The aim of this study is to report unusual root canal anatomy of two mandibular molar teeth
determined during routine root canal treatment.
Case: In the first case, a 16 years old, male patient was referred to the Department of Endodontics with
severe pain in the lower left first molar tooth. In clinical examination, a large cavity was determined and
the tooth was tender to percussion. In radiographic examination, a large dental caries related with
mesial pulp horn were observed. The exist of extensive lesion involving furcation were observed. Based
on the clinical and radiologic examinations, for both of the teeth, diagnosis of apical periodontitis was
made and endodontic treatment was planned. During the routine root canal treatment, in mesial root 3
canals and in distal root 2 canal, totaly 5 independent root canals were found for both of teeth.
Conclusions: Unestablished root canals and extra canals have major role in failures of endodontic
treatments. It is necessary that clinicians should be provided for all variations besides usual anatomy of
root canals. Key Words: middle mesial canal, mandibular molar with five canals, , root canal
morphology.
PB91
Beş kanallı üst birinci büyük azı dişin kök kanal tedavisi: olgu bildirimi
Hatice Alçin, Ali Keleş
İnönü Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Malatya
Amaç: Bu olgu bildiriminin amacı, üst çene birinci büyük azı dişte beşinci kanal varlığını gösteren bir
olgunun sunulmasıdır.
Olgu: Herhangi bir sistemik hastalığı olmayan 16 yaşındaki bayan hasta, sağ üst çene bölgesinde uzun
süreli ağrı şikayeti ile İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Kliniği’ne başvurdu. Klinik ve
radyolojik değerlendirmeler sonucunda, derin disto-oklüzal çürük gözlenen üst sağ birinci büyük azı
dişine, semptomatik irreversible pulpitis tanısı kondu. Lokal anestezi altında giriş kavitesi açıldı ve
rubber-dam ile izolasyon sağlandı. Pulpa odası tabanı incelendiğinde meziobukkal kökteki ikinci kanal
görüldü ve dişin 4 adet kök kanalı olduğu düşünülerek preparasyona başlandı. Ancak daha sonra
distobukkal kanalın palatinalindeki ikinci kanal girişi fark edildi. Meziobukkal kökte 2, distobukkal kökte 2
ve palatinal kökte 1 olmak üzere toplam beş kanal temizlenip şekillendirildikten sonra, kök kanalları AH
Plus ve gutta perka kullanılarak lateral kompaksiyon tekniği ile dolduruldu. Giriş kavitesi kompozit rezin
ile restore edildi. Klinik kontrollerde, kök kanal tedavisin ardından hastanın şikayetlerinin ortadan kalktığı
saptandı.
Sonuç: Bu olgu bildirimi, üst çene birinci büyük azı dişlerinde görülebilen bir anatomik farklılığı
göstererek, distobukkal kökte ikinci kanal varlığını bildirmektedir. Diş hekimleri, hem dişlerin normal
kanal morfolojileri hem de olabilecek kanal varyasyonları hakkında yeterli bilgiye sahip olmalıdırlar.
130
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Anatomik yapılardaki farklılıkların belirlenememesi, kök kanal tedavisinin uzun dönem başarısını olumsuz
yönde etkilemektedir.
Root canal treatment of a maxillary first molar with five root canals: a case report
Hatice Alçin, Ali Keleş
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
Aim: To present a case with the presence of the fifth root canal in the maxillary first molar.
Case: A 16-year-old female patient with noncontributory medical history was referred to Inonu
University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics with a chief complaint of long-term pain in
the right maxillary region. Clinical and radiographic examination revealed a deep disto-occlusal carious
lesion in relation to the maxillary right first molar, and a diagnosis of symptomatic irreversible pulpitis
was made. Endodontic access cavity was prepared following local anaesthesia and isolation was ensured
using rubber-dam. Examination of the pulp chamber floor revealed the second canal in the mesiobuccal
root and the preparation was started on four root canals. However, following a careful examination, it
was noticed that there was a second canal orifice in the distobuccal root. After the cleaning and shaping
of five root canals (two in mesiobuccal root, two in distobuccal root and one in palatinal root), the root
canals were obturated using AH Plus and gutta-percha by later al compaction technique. The Access
cavity was restored with composite resin. Clinical examinations revealed that the patient was
comfortable after root canal treatment.
Conclusions: This case report illustrates a rare anatomical variation of a maxillary first molar and
presents the existence of the second canal in the distobuccal root. It was concluded that clinicians
should have a thorough knowledge about both the normal canal anatomy and the canal variations in the
root canal system. Failure to detect these anatomical variations affects the long-term success of
endodontic therapy.
PB92
İki ayrı palatinal köklü üst molar diş: vaka raporu
İdil Arıker
Hacettepe Üniversite Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Bu vaka raporunun amacı az rastlanan bir varyasyon olan iki ayrı palatinal köklü üst 1. Molar dişin
anatomisini değerlendirmektir.
Olgu: 38 yaşındaki herhangi bir sistemik rahatlığı bulunmayan erkek hasta sol üst molar bölgede
kendiliğinden başlayan ağrı şikayetiyle endodonti kliniğine başvurdu. Klinik ve radyografik muayene
sonucunda 26 numaralı dişinde mine ve dentini içeren derin çürük varlığı görüldü. İlgili dişin elektrikli ve
termal pulpa testlerine gecikmiş cevap verdiği ve periapikal radyograflarda kök ucunda radyolusensi
izlenmediği tespit edilerek semptomatik irrevesibl pulpitis teşhisi kondu. Lokal anestezinin ardından
rubber dam izolasyonu sağlandı ve giriş kavitesi açıldı. Kavite açıldıktan ve koronal pulpa çıkarıldıktan
sonra ilk etapta üç kanal ağzı lokalize edildi ve hemen sonra palatinal kanal ağzının hemen yakınında
kanamalı bir nokta tespit edildi. İlave kanala rahat giriş sağlayabilmek amacıyla geleneksel üçgen
şeklindeki giriş kavitesi ikizkenar yamuk şekline modifiye edildi. Her kök için çalışma boyu apex loca ter
ve radyografik teknik kombine kullanılarak tespit edildi. Kök kanalları %2,5 konsantrasyondaki NaOCl ile
irrige edilerek Protaper Next NiTi döner eğe sistemi ile şekillendirildi. Ardından kanallar AH Plus kanal
dolgu patı ve açılı tek kon tekniği ile dolduruldu. 4 aylık takipler sonucunda dişte herhangi bir semptom
bulunmadığı, hastanın şikayetlerinin geçtiği ve periapikal dokuların sağlıklı olduğu bulundu.
131
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Sonuç: Endodontik tedavinin başarısı için kök kanal morfolojisini ve olası varyasyonlarını bilmek esastır.
Endodontist kök kanalı kaynaklı enfeksiyonların ve hastalardaki semptomların üstesinden gelebilmek için
dişlerdeki ilave kök ve kanal varlığını gözönüne almalıdır.
Maxillary first molar with two seperate palatal roots: a case report
İdil Arıker
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Hacettepe University, Ankara
Aim: The aim of this case report is to evaluate the unusual morphology of two palatal-rooted maxillary
first molar.
Case: A 38-year-old male patient referred to department of endodontics with spontaneous pain on his
left maxillary molar region. His medical history was non-contributory. Clinical and radiological
examination revealed that the tooth 26 has a large carious lesion including enamel and dentin. The
tooth showed prolonged response to vitality tests ( EPT and thermal tests ) and in radiologic
examination there was no presence of periradicular radiolucency around the tooth. The diagnosis of
irreversibl symtomatic pulpitis was made for the tooth 26. After local anesthesia access cavity was
prepared under rubber dam isolation. After opening the cavity three canal orificises was seen and in
addition, a small hemorrhagic point were noted adjacent to the palatal canal orifice. The conventional
triangular access was modified to a trapezoidal shape to improve access to additional canal. Working
length was determined for each root by apex locater and radiographic combined technique. Th e root
canals were cleaned and shaped with rotary NiTi Protaper Next system (Dentsply, Maillefer) under
copious % 2,5 NaOCl irrigation. Canals were obturated with AH Plus root canal sealer and tapered single
cone technique. In the 4 months follow-ups tooth was asymptomathic, the patient was comfortable and
periradicular structures were radiographically normal.
Conclusions: The knowledge of common anatomic characteristics and their possible variations are
essential for managing endodontic treatment. The endodontist should consider unusual number of roots
and canals to overcome the endodontic infections and symptoms of patients.
PB93
Olağandışı kök kanal anatomisine sahip küçük azı dişlerinin kök kanalı tedavisi: 2 vaka raporu
Aliye Kamalak, Ali Keleş
İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Malatya
Amaç: Bu olgu raporunun amacı; İnönü Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Kliniğine
başvuran farklı hastalara ait, beklenmeyen sayıda ve farklı morfolojilerde kök kanalları bulunan alt azı
dişlerine uygulanan kök kanal tedavilerinin sunulmasıdır.
Olgu: Kliniğimize ağrı şikayeti ile başvuran iki farklı hastadan alınan radyografiler incelendiğinde, alt 1. ve
2. küçük azı dişlerinin normalden fazla sayıda kök kanallarına sahip olduğu gözlendi. Hastalardan alınan
anamnez doğrultusunda ve klinik ve radyografik muayeneler sonucunda; ilgili dişlere akut apikal
periodontitis teşhisi konuldu ve çok seansta kök kanalı tedavisine başlandı. Birinci vakada; alt ikinci
küçük azı dişin kökünün orta kısma yakın bir bölgede, üç ayrı köke ayrıldığı saptandı. İkinci vakada, iki
ayrı kökü ve kanalı bulunan alt birinci küçük azı dişine kök kanalı tedavisi yapıldı. Bu vakalarda aynı
endodontik protokol uygulandı. İlgili dişlerin giriş kaviteleri açıldıktan sonra çalışma uzunluğu radyografik
apeksten 1 mm kısa olacak şekilde tespit edildi. Kök kanallarının preparasyonu Sybron Endo döner
aletler kullanılarak crown-down tekniği ile tamamlandı %2,5 sodyum hipoklorit solüsyonu tüm işlemler
esnasında kullanıldı. Son yıkamada %2,5 NaOCl ve %17 lik EDTA ve serum fizyolojik solüsyonu ile yapıldı
ve kök kanalları steril paper-pointler ile kurulandı. Daha sonra dişlerin kök kanallarına kalsiyum hidroksit
patı uygulandı ve giriş kaviteleri geçici dolgu maddesi (Cavit) ile kapatıldı. Hastalara, bir hafta sonrasına
132
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
randevu verildi. Sonraki seansta, klinik olarak dişlerin asemptomatik olduğu görüldü ve kök kanalları AH
Plus kanal patı kullanılarak lateral kondensasyon güta-perka tekniği ile dolduruldu ve üst restorasyonları
yapıldı. Çalışmamızda uygulanan kök kanalı tedavileri, dişlerin morfolojilerini de gösteren ayrıntılı
radyografiler içeren, vaka raporları halinde sunuldu.. Yapılan klinik kontrollerde, kök kanalı tedavileri
sonucunda hastaların şikâyetlerinin kaybolduğu saptandı.
Sonuç: Endodontik tedavi sırasında karşılaşılan zorlukların başında, kök kanal sistemindeki anatomik
farklılıklar gelmektedir. Dişlerde, normalden daha fazla sayıda ve sık rastlanmayan morfolojide kök
kanallarının bulunması durumunda; işlem öncesi radyografilerde dişlerin kanal sayılarının ve
morfolojilerinin doğru olarak belirlenmesi, giriş kavitesi açıldıktan sonra pulpa odasının tabanının
dikkatlice incelenmesi, yeterli miktarda dentin dokusunun uzaklaştırılması ve kök kanalı girişlerinin doğru
şekilde belirlenmesi, tedavinin başarısını olumlu yönde etkileyecektir.
Canal treatments of premolars with unusual root canal anatomy: report of two cases
Aliye Kamalak, Ali Keleş
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
Aim: To present the endodontic treatments of teeth having unexpected number of root canals with
unusual morphology detected in different patients referred to our endodontic clinic.
Case: Two patients were referred to our clinic with the complaints of severe pain. Radiographic
examination of the patients showed the presence of extra root canals in the involved mandibular
premolars. Following the clinical and radiographic examinations, these teeth were diagnosed as acute
apical periodontitis, and multi-sessioned root canal treatment was initiated in each patient using the
same protocol. . In the first case, treatment was performed in the mandibular second premolar which
separates into three distinct roots near the apical third. In the second case, the mandibular first
premolar with two separate roots and two root canals was endodontically treated. Root canal
treatments of the involved teeth were then completed using the conventional procedures. Endodontic
access cavity was prepared, and the working length was established radiographically at approximately 1
mm short of the apex The root canals were prepared with Sybron Endo (Glendora, CA, USA) rotary inst
ruments using the crown-down technique, and 2.5% sodium hypochlorite solution was used during
preparation process. They were finally irrigated with 2.5% NaOCl and 17% EDTA and saline solution, and
dried with sterile paper-points. Calcium hydroxide paste was then applied into the root canals, and the
endodontic access cavity was sealed with temporary restorative material (Cavit). Patients were called up
after one week. Since the teeth were clinically asymptomatic and in this session, the root canals were
obturated with cold lateral compaction technique using AH Plus sealer and gutta-percha. The teeth were
then restored. Root canal treatments of these cases would be presented with detailed radiographs and
photographs representing the morphology of the teeth. In the clinical follow-ups, the patients were
relieved of pain and the teeth were symptom-free.
Conclusions: One of the most common difficulties encountered during root canal treatment is the
anatomical variation in the root canal system. Treatment success will be positively influenced by
accurate determination of the additional root canals with unusual morphology and careful examination
of the pulp chamber floor following access cavity preparation.
PB94
Talon tüberkül ve dens invajinatus dental anomalilerin teşhis edildiği üst kesici dişlerin endodontik
tedavisi: üç olgu sunumu
Elçin Tekin Bulut, Neslihan Şimsek, Fuat Ahmetoğlu
İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Malatya
133
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Amaç: Üst kesici dişlerde; ağız içi muayene ile sonrasında elde edilen radyografların ve konik ışınlı
bilgisayarlı tomografi (KIBT) görüntülerinin dens invajinatus ve talon tüberkül anomalileri açısından
ayrıntılı olarak incelendiği ve başarılı endodontik tedavilerin uygulandığı olguları sunmaktır.
Olgu: Vaka 1; 27 yaşında erkek hastada ağız içi muayene ve radyografik değerlendirmede sol üst lateral
dişte dens invajinatus varlığı saptandı. Dens invajinatus anatomisinin daha ayrıntılı incelenebilmesi
amacıyla hastanın rızası alınarak KIBT görüntüleri elde edildi. Yapılan elektrikli pulpa testi ile dişin canlı
olduğu tespit edildi. Dişin palatinal yüzeyinde mevcut olan ve invajinasyon boyunca uzanan derin çürük
uzaklaştırıldı. Ana pulpa kanalı perfore olmadı. İnvajinasyon mineral trioksit agregatı (Angelus MTA,
Londrina, PR, Brezilya) ile dolduruldu. Üst restorasyon kompozit rezin ile tamamlandı. Altı aylık takip ile
dişin canlılığını sürdürdüğü ve semptomsuz olduğu tespit edildi. Vaka 2; 14 yaşında erkek hasta üst
lateral dişlerinde var olan periapikal lezyonların tedavisi için kliniğimize sevk edildi. Ağız içi muayene
sonrasında hastanın kendisinin ve velisinin rızası alındıktan sonra elde edilen KIBT ve radyograflar ile
dişlerde dens invajinatus anomalisi varlığı tespit edildi. Kök kanal tedavisi lateral kondensasyon tekniği
ile üst restorasyonu ise kompozit rezin kullanılarak tamamlandı. Altı aylık takipte dişler semptomsuzdu
ve radyografik değerlendirme periapikal bölgedeki iyileşmeyi gösterdi. Vaka 3; 53 yaşında erkek hastanın
ağız içi muayenesinde üst santral dişlerinde talon tüberkül varlığı görüldü. Radyografik muayene ve
hastanın rızası ile elde edilen KIBT görüntüleri ile dişler anatomik olarak değerlendirildi. Elektrikli pulpa
testi ile sağ santral dişin canlı, sol santral dişin ise cansız olduğu tespit edildi. Sol santral dişin kök kanal
tedavisi lateral kondensasyon tekniği ile üst restorasyonu ise kompozit rezin kullanılarak tamamlandı.
Altı aylık takipte dişler semptomsuzdu ve sağ santral diş canlılığını korumaktaydı. Yapılan radyografik
değerlendirme periapikal bölgedeki iyileşmeyi ortaya çıkardı.
Sonuç: Dişlerde nadir olarak görülen dental anomalilerin teşhis edilebilmesi ve doğru tedavilerin
uygulanabilmesi başarılı sonuçlar elde edebilmek açısından önemlidir. Farklı tipleri ile dişlerin sağlığı
açısından tehlike oluşturan dental anomalilere endodontik yaklaşımların paylaşılması, klinisyenlerin
doğru teşhis ve doğru tedavi ile daha başarılı olmalarının yolunu açacaktır.
Endodontic treatment of dens invaginatus and talon cusp in maxillary incisors: report of three cases
Elçin Tekin Bulut, Neslihan Şimsek, Fuat Ahmetoğlu
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
Aim: Our study aims to present cases with dens invaginatus and talon cusp anomalies in maxillary
incisors which were investigated in detail with the oral examination, radiographs and cone beam
computed tomography (CBCT) images and successfully applied endodontic treatment.
Case: Case 1; 27-year-old male patient's oral examination and radiographic evaluation showed a dens
invaginatus on his maxillary left lateral tooth. To further investigate the anatomy of the dens
invaginatus, CBCT images were taken with the consent of the patient. The tooth was determined to be
vital after the electric pulp testing. The deep caries that lie across the invaginatus is removed from the
palatinal surface of the tooth. Main pulp canal was not perforated. Invagination is filled with MTA
(Angelus MTA, Londrina, PR, Brasil) and restoration was completed with composite resin. 6 months
follow up showed that the tooth is still vital without any symptoms. Case 2; 14-year-old male patient
referred to our clinic for the treatment of periapical lesions on his maxillary lateral teeth. After the oral
examination with the consent of his and his family’s, CBCT images and radiographs revealed a dens
invaginatus anomaly. Root canal treatment was performed by using lateral condensation technique and
restoration was completed with composite resin. 6 months follow up showed no symptoms and
radiographic evaluation showed healing in periapical areas of both teeth. Case 3: 53-year-old male
patients' oral examination revealed a talon cusp anomaly in his maxillary central incisors. The teeth were
evaluated anatomically using radiographic examination and CBCT images that taken with patients
consent. Electric pulp test revealed a vital maxillary right central incisor but the left tooth was non-vital.
134
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Root canal treatment of left central incisor was performed by using lateral condensation technique and
restoration was completed with composite resin. 6 months follow up showed no symptoms and right
central incisor was still vital. Radiographic assessment showed healing in periapical area.
Conclusions: The diagnosis of rare dental anomalies and performing of true and necessary treatments
are important for getting successful results. With their different types dental anomalies have potential
risk to teeth’s health and reporting the diagnosis and treatment methods will help clinicians for success.
PB95
Bilateral Tip 2 dens invaginatuslu maksiller lateral dişlerde farklı tedavi yaklaşımları: bir olgu sunumu
Ali Keleş, Levent Akıncı, Neslihan Şimşek
İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Malatya
Amaç: Bu olgu sunumunun amacı, dens invaginatus (Tip 2) teşhisi konulmuş bilateral maksiller lateral
kesici dişlerinde uygulanan farklı endodontik tedavi yaklaşımlarını bildirmektir.
Olgu: Otuz dokuz yaşındaki bir kadın hasta şiddetli ağrı ve şişlik şikâyeti ile kliniğimize sevk edildi. Yapılan
klinik değerlendirmede hastanın her iki maksiller lateral dişinde foramen çekum tespit edildi.
Radyografik değerlendirme her iki dişte de tip 2 dens invaginatus olduğunu ve sol lateral kesici diş ile
ilgili geniş bir periapikal lezyonun varlığını ortaya çıkardı. Elektrikli pulpa testi ile sol lateral dişin devital
olduğu ve sağ lateral dişin ise vital olduğu tespit edildi. Sol lateral kesici dişin hem kök kanalına hem de
invaginasyon kanalına kök kanal tedavi uygulanırken, sağ lateral dişin pulpa vitalitesini ve sağlığını
korumak için sadece invaginasyon kanalına kök kanalı tedavisi uygulandı. Yapılan 1 yıllık ve 3 yıllık
takipler sonucunda radyografik olarak sol lateral diş ile ilişkili periapikal lezyonda iyileşmenin olduğu ve
periapikal dokunun sağlığına kavuştuğu izlendi. Bu takip randevularında sağ lateral dişin vital olduğu
tespit edilmiştir.
Sonuç: Dens invaginatus gibi diş anomalilerinin erken tespit edilerek tedavisinin yapılması pulpa ve
periapikal dokuların sağlığı açısından önemlidir. Klinik incelemede diş kuronunda tespit edilen foramen
çekum gibi anomalilerin radyografik incelemesi yapılarak gerekli tedavi girişimi zaman kaybetmeden
yapılmalıdır.
Different treatment approaches in maxillary lateral teeth with bilateral Type II dens invaginatus: a
case report
Ali Keleş, Levent Akıncı, Neslihan Şimşek
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
Aim: The aim of this case report is to announce different endodontic treatment approaches applied to
bilateral maxillary lateral incisors with dens invaginatus (Type 2).
Case: A 39-year-old female patient was referred to our clinic with complaints of severe pain and
swelling. Foramen caecum was found in the both maxillary lateral teeth of patient in the clinical
evaluation performed. Both of the teeth were found to be type 2 dens invaginatus and a large periapical
lesion was emerged in the left lateral incisor. Left lateral tooth was found to be non-vital and right
lateral tooth was found to be vital with electric pulp test. While root canal treatment was applied to
both the root canal and invagination canal of the left lateral incisor, it was only applied to invagination
canal to maintain vitality and health of the pulp of right lateral tooth. As a result of 1-year and 3-year
follow-ups, it was indicated that periapikal lesion in left lateral tooth got healed and periapikal tissue
was observed to get better. The right lateral tooth was determined to be vital.
Conclusions: The early treatment of dental anomalies such as dens invaginatus is important for the
health of the pulp and periapical tissues. In clinic examination, appropriate treatment should be
135
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
performed without delay by doing radiographic examinations of abnormalities such as foramen caecum
detected in the crown of tooth.
PB96
Tip 3 dens invajinatus anomaliye sahip lateral kesici dişin cerrahi olmayan endodontik yeniden
tedavisi: bir olgu bildirimi
Davut Çelik, Kadir Tolga Ceyhanlı, Tuğba Koşar, Tamer Taşdemir
Karadeniz Teknik Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabiim Dalı, Trabzon
Amaç: Bu olgu bildiriminde yetersiz kök kanal tedavisi uygulanmış Tip 3 dens invajinatus gözlenen üst
lateral kesici dişin cerrahi olmayan endodontik yaklaşımla tedavisi sunulmaktadır.
Olgu: 26 yaşında bir bayan hasta sol maksiller anterior bölgede şişlik ve ağrı şikayetleri nedeniyle
kliniğimize başvurdu. Klinik muayenede hastanın ilgili bölge vestibül mukozasında hafif şişlik tespit edildi.
İlgili diş perküsyona hassastı. Aynı bölgedeki lateral kesici dişte eski bir kompozit restorasyon ve insizal
kenarda pit şeklinde çürük vardı. Periapikal radyografide üst lateral kesici dişte Tip 3 dens invajinatus ile
birlikte kökün koronal üçlüsüne uygulanmış kanal dolgusu gözlendi. Ayrıca, apikal bölgede radyolusensi
tespit edildi. Tüm elde edilen verilere bağlı olarak, sol üst lateral kesici dişin kanal tedavisi yenilendi.
Kanalların şekillendirilmesi esnasında kökün apikal kısmında #35 Hedstrom kanal aleti kırığı meydana
geldi. Alet kırığı by-pass edildi ve kök kanalları güta perka ve AH plus kullanılarak dolduruldu. Yirmi dört
aylık klinik takip sonucunda dişin asemptomatik olduğu ve periapikal lezyonun radyografik olarak
iyileştiği tespit edildi.
Conclusions: Endodontik tedavinin başarısı, kök kanallarının yeterli düzeyde şekillendirilmesine,
dezenfeksiyonuna ve 3 boyutlu hermetik bir şekilde doldurulmasına bağlıdır. Bu olgu bildiriminde,
yetersiz kök kanal tedavisi sonrası apikal periodontitis meydana gelmiş Tip 3 dens invajinatus anomalili
bir dişte kırık kanal aleti by-pass edilerek yapılan cerrahi olmayan kanal tedavisi sonrası klinik ve
radyografik iyileşme olabileceği gösterilmiştir.
Nonsurgical retreatment of a Type 3 dens invaginatus in maxillary lateral incisor: A case report
Davut Çelik, Kadir Tolga Ceyhanlı, Tuğba Koşar, Tamer Taşdemir
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon
Aim: In this case presentation, nonsurgical endodontic treatment of maxillary lateral incisor tooth which
performed inadequate endodontic treatment and observed type 3 dens invaginatus.
Case: A 26-year-old female patient was referred to our clinic with severe pain and swelling on the left
maxillary anterior region. Clinical examination revealed an intraoral swelling in the specified region and
sensitive to percussion were observed. There were composite restoration on the palatinal side and a
carious lesion on the incisal margin of the tooth. Radiographical examination revealed inadequate
endodontic treatment, a radiolucent lesion surrounding apex and Type 3 dens invaginatus anomaly of
maxillary lateral incisor. According to findings tooth was diagnosed as chronic apical periodontitis and
non-surgical retreatment was initiated. During root canal preparation, a size #35 Hedstrom file was
seperated at the apical third of the root canal. This seperated file was by-passed and obturation was
done using by gutta-percha cones and AH Plus sealer. At 24 month follow-up period the clinical
evaluation of the teeth has been asymptomatic, radiographic evaluation has shown healing.
Conclusions: The success rate of an endodontic treatment is related to completely disinfection,
adequate preparation and 3 dimensional hermetical obturation. In this case, apical periodontitis related
to inadequate endodontic treatment of a tooth with a Type 3 dens invaginatus anomaly might show
healing, even a seperated instrument was by-passed, and nonsurgical endodontic treatment was
achieved.
136
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
PB97
Anatomik varyasyonlar gösteren dişlerin endodontik tedavisi
Selen Küçükkaya, Sevinç Askerbeyli
Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Bu bildirinin amacı, Oehlers sınıflamasına göre tip 1 ve tip 2 dens invaginatusu olan iki adet üst
lateral dişin ve radiküler groove varlığı gösteren alt birinci premolar dişin teşhis ve endodontik tedavisini
anlatmaktır.
Olgu: Vaka 1 ve 2’de giriş kaviteleri rubber dam izolasyonu altında açıldıktan sonra, her iki üst lateral
dişteki invajinasyon girişleri sond yardımı ile lokalize edildi. Ana kanallar enfeksiyon ile ilişkili oldukları
için endodontik olarak tedavi edildiler. İnvajinasyon girişleri akışkan kompozit ile kapatıldı. Her iki dişin
daimi üst restorasyonu öncesi, lingual yüzeylerindeki düzensiz çıkıntılar aşındırıldı ve böylece
düzensizlikler giderildi. Vaka 3’te, alt birinci premolar dişin giriş kavitesi açıldıktan sonra sadece tek bir
kök kanalı lokalize edildi. Radyografik görüntü birden fazla kök kanalı varlığını düşündürmekteydi. Dental
operasyon mikroskobu altında daha detaylı inceleme gerçekleştirildi ancak birden fazla kök kanalı tespit
edilemedi. Bu noktada, anatomiyi anlamak ve tanımlamak için dişten Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi
(KIBT) görüntüleri alınmasına karar verildi. KIBT görüntüleri radiküler gr oove varlığına bağlı olarak
oluşan C-şekilli kök kesitini ve ayrıca yuvarlak şekilli tek bir kanal varlığını ortaya net bir şekilde koydu. Bu
analiz ışığında, alt birinci premolar dişin endodontik tedavisi gerçekleştirildi. Bir yıllık takip sonunda üç
vaka da klinik olarak fonksiyonel ve asemptomatikti, ayrıca radyografik olarak periapikal bölge sağlıklı
görünmekteydi.
Sonuç: Anatomik olarak varyasyon gösteren dişin ağızda tutulabilmesi için anomalinin düzgün bir şekilde
teşhis edilmesi ve değerlendirilmesi çok önemlidir. Radiküler groove varlığı radyograflarda ekstra kök
kanalları olduğunu düşündürecek görüntülere neden olabilir. KIBT üç boyutlu görüntüler oluşturarak,
klinisyenlerin kök kanal sisteminin gerçek morfolojisi hakkında daha derin bilgilere sahip olmasını
sağlamaktadır.
Endodontic management of teeth with anatomical variations
Selen Küçükkaya, Sevinç Askerbeyli
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Hacettepe University, Ankara
Aim: This case report describes the diagnosis and endodontic treatment of two maxillary lateral teeth
with Oehlers type 1 and type 2 dens invaginatus and a mandibular first premolar tooth with a radicular
groove.
Case: In cases 1 and 2, after access cavities were opened under rubber dam isolation, the orifice of
invagination in both maxillary lateral teeth were located with endodontic explorer. The main root canals
were endodontically treated because they were associated with infection. The orifice of invagination in
both teeth were sealed with flowable composite. Before permanent restoration of both teeth, slight
grinding of irregular lingual surfaces were performed and irregularities were smoothened. In case 3,
after opening access cavity of mandibular first premolar only one root canal was located. The presence
of more than one root canal was suspected based on the radiographic appearance. A further search was
performed under dental operation microscope but no additional canal was detected. At this point, it
was decided to obtain a Cone Beam Computed Tomography(CBCT)image of the tooth to understand and
confirm the anatomy. CBCT image clearly revealed the C-shaped root cross section due to the pr esence
of a radicular groove and also showed the presence of only one round root canal. Based on this analysis,
the mandibular first premolar was endodontically treated. All three cases were clinically functional and
asymptomatic and healthy periapical area was observed in all the teeth at the 1-year follow-up.
137
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Conclusions: A proper diagnosis and evaluation of the anomaly is essential to save the involved tooth.
The presence of a radicular groove can generate an image on radiograph that may be misdiagnosed as a
root canal. CBCT imaging produces 3-dimensional images and provides the clinician with a more indepth understanding of the true morphology of the root canal system.
PB98
Dens in dente anomalisine sahip dişlerde tedavi yaklaşımı
Gözde Aşar (1), Vasfiye Işık (2)
(1) Biruni Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul
(2) İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul
Dens in dente, mine ve dentinin dişin gelişimi sırasında pulpa odasına doğru göstermiş olduğu ilerleme
sonucunda oluşan gelişimsel bir anomalidir. Etiyolojileri kesin olarak bilinmemekle beraber diş germi
üzerine çevre dokulardan gelen anormal basınçların etkisi, minenin lokal gelişim yetersizliği, dış mine
organı hücrelerinin ani ve anormal gelişim göstermesi, diş tomurcuğu bölgesinin uyarılması, odontojenik
epitelyumun beslenme bozukluğu, genetik faktörlerin anomalinin oluşumunda etkili olduğu ileri
sürülmektedir. Genel görülme insidansı % 0.04-10’ dur. Genellikle üst çene yan keserlerde görülür. Daha
sonra sırasıyla üst çene orta keserler, kaninler, küçük azılar ve büyük azılarda görülmektedir. Nadir
olarak alt çenede de ortaya çıkar. Bu bildiride anomaliye sahip dişlerde tedavi yaklaşımı ve dikkat
edilmesi gereken hussuslara değinilerek 4 yıllık bir vaka takibi örneğine yer verilmiştir.
Dens in dente and treatment approaches
Gözde Aşar (1), Vasfiye Işık (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Biruni University, Istanbul
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Istanbul University, Istanbul
The anomaly is a result of an infolding of the enamel organ into the dental papilla beginning at the
crown. Dens in dente is unknown ethiology yet but authors have suggested genetic factors and an
abnormal pressure from the surrounding tissue, focal growth retardation or stimulation in the area of
the tooth bud, as the ethiology. Its prevalence ranges from 0.04%–10%, with the maxillary lateral
incisors being the most commonly affected and less frequently mandibular teeth. In this report
problems associated with this condition and their management is discussed and 4 years follow up dens
in dente treatment is shown.
PB99
Mandibular sol santral dişin kök kanalında yabancı cisim: bir olgu raporu
Aliye Kamalak, Ali Keleş
İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Malatya
Amaç: Bu olgu sunumunda kök kanalında tespit edilen yabancı cisim sonucu periapikal patoloji gözlenen
mandibular sol santral kesici dişte yabancı cismin uzaklaştırılmasını takiben endodontik tedavinin
tamamlanması amaçlanmıştır.
Olgu: Bu olgu sunumunda, 24 yaşındaki erkek hasta sol alt santral dişinde ağrı şikayeti ile kliniğimize
başvurdu. Hastadan alınan anamnezde, hastanın 2 yıl önce travma geçirdiği ancak herhangi bir
şikayetinin bulunmamasından dolayı diş hekimine başvurmadığı öğrenildi. Klinik muayenede travma
sonucunda hastada komplike mine dentin kırığı olduğu ve pulpa odasının açıldığı gözlemlendi. Palpasyon
ve perküsyona cevap negatifti ve inspeksiyonda dişte renk değişikliği ve sekonder çürük gözlendi.
Radyografik muayenede dişin kök ucunda geniş bir radyolüsensi ve kök kanalının koronal bölgesinde
138
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
radyoopak bir cisim tespit edildi. Kök kanalı %5’lik NaOCl kullanılarak yıkandı. Ardından 15 numaralı K
tipi kanal eğesi yabancı cismin yanında geçmek ve cismi gevşetebilmek amacıyla kullanıldı. Ultrasonik
kanal eğesi kanala yerleştirilerek yabancı cisim kanaldan uzaklaştırıldı. Kanalın preparasyonu nikel
titanyum döner eğe sistemi ile tamamlandı. Kök kanal dolgusu güta perka ve AH Plus patı kullanılarak
lateral kondensasyon tekniği ile yapıldı. Diş kompozit dolgu ile restore edildi. Hasta 3 ay sonra kontrole
çağırıldı ve alınan radyografi de periapikal radyolüsensinin gerilediği, dolayısıyla yapılan endodontik
tedavi ile lezyonun iyileşmeye başladığı gözlendi. Hastadan alınan anamnez de ise dişte her hangi bir
semptom olmadığı gözlendi.
Sonuç: Endodontik tedavi sırasında, dişin ve hastanın durumu göz önünde bulundurularak yabancı cisim
kök kanalı içinde bırakılabilir, by-pass edilebilir ya da çıkarılabilir. Kırık alet parçasının çıkarılmasında
önemli olan, farklı olgularda endikasyona uygun bir teknik kullanılarak amaca ulaşılmasıdır.
Foreign object in mandibular incisors root canal
Aliye Kamalak, Ali Keleş
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Inonu University, Malatya
Aim: In this case report, result of the detect foreign bodies in the root canal, periapical pathology
observed in mandibular left central incisor tooth. Later following the removal of the foreign body,
endodontic treatment is aimed to complete.
Case: In this case report, 24-year-old male patient was admitted to our clinic with pain in the lower left
incisor. The history of the patient, he suffered a trauma 2 years ago and it has been learned that he did
not go to the dentist because of the absence of any complaint. After clinical examination, it was
observed that the opening of the pulp chamber and complicated enamel dentin fracture as a result of
trauma. Response to palpation and percussion are negative. Discorolation of the tooth and secondary
caries were observed in the inspection. After radiographic examination, a large radiolucency at the root
end of the tooth and a radiopaque substance was detected in the coronal area of the root canal. Then,
15 K type file was used in order to pass next to a foreign body and relax the body. Foreign bodies
removed from the channel with Ultrasonic channel files placing the channel. Channel preparation was
completed with nickel titanium rotary file system. Root canal obturation was performed by lateral
condensation technique with using gutta-percha and AH Plus sealer. Later, tooth was restored with
composite fillings. After three months patient was checked and regression of periapical radiolucency has
been seen. So, it was observed that lesions begin to improve with endodontic treatment. In history from
patients, symptoms were not observed.
Conclusions: During the endodontic treatment, considering the localization of the fractured instrument
and the prognosis, the fractured instrument can be left in the root canal, by-passed or removed. The
important issue in the removal process is to reach the goal by using the appropriate techniques in
different cases.
PB100
Endodontik kaynaklı ekstraoral fistülün teşhis ve tedavisi: bir vaka raporu
Hakan Aydın, Alper Kuştarcı, Kürşat Er
Akdeniz Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Antalya
Amaç: Bu vaka raporu sağ maksiller birinci molar diş ile bağlantılı apikal periodontitisden kaynaklı geniş
bir kütanoz fistül oluşumunu sunmaktadır.
Olgu: 24 yaşında sağlıklı bir bayan hasta deri lezyonundaki olası dental kaynağı sorgulamak için
kliniğimize yönlendirilmiştir. H asta, hikayesinde iki ay önce şişlik geliştiğini ve antibiyotik tedavisi ile
kontrol altına alındığını bildirmiştir. Fakat hasta tedavi için tekrar diş hekimine başvurmamıştır.
139
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Tekrarlayan enfeksiyon sonrası, intraoral abse gelişmiş ve ekstraoral olarak drene olmuştur. Hasta acil
servise başvurmuş ve rutin kan testleri, yara debridmanı, yara pansumanı ve abse drenajı yapılmıştır.
Hasta daha sonrasında enfeksiyon hastalıkları servisine yatırılmış ve antibiyotik tedavisi başlamıştır ve
sonrasında konsültasyon için bize yönlendirilmiştir. Klinik ve radyografik inceleme (periapikal, panoromik
ve bilgisayarlı tomografi), ekstraoral kütanoz fistülün nedeninin 16 nolu dişteki pulpa nekrozu ve apikal
periodontitis ile bağdaşan periapikal radyolusensi olduğu görülmüştür. Bu yüzden, bu dişin kök kanal
tedavisine başlanmış ve kök kanallarına kalsiyum hidroksit yerleştirilmiştir. Fakat hasta verilen
randevularına gelmemişti r. Beş ay sonra hasta tedavilerin devamı için bize başvurmuştur. Bu sürede
plastik cerrahi tarafından tam kat deri grefti yapılmıştır. On altı nolu ve ilerlemiş çürük lezyonu ile
pulpitis tanısı konan 15 nolu dişlerin tedavileri tamamlanmıştır. Altı aylık takipte dişin asemptomatik
olduğu ve periapikal dokulardaki iyileşmenin devam ettiği görülmüştür.
Sonuç: Hastaların yanlış tedavi planlarına maruz kalmasından kaçınmak için doktorlar ve diş hekimleri
arasındaki sağlıklı iletişim önemlidir.
Diagnosis and treatment of extraoral sinus tract of endodontic origin: a case report
Hakan Aydın, Alper Kuştarcı, Kürşat Er
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Akdeniz University, Antalya
Aim: This case report presents a large cutaneous sinus tract resulted from apical periodontitis
associated with a right maxillary first molar.
Case: A healthy 24-year-old woman was referred to the our clinic to verify a possible dental cause for a
skin lesion. During history taking, the patient reported that a swelling developed two months ago and
had been controlled b y treatment with antibiotics. However, the patient didn’t refer to dentist again for
treatment. As a result of repeated infection, intraoral abscess developed and drained to extraoral. The
patient referred to emergency service and routine blood tests, wound debridement, wound dressing
and drainage of abscess were performed. Patient was then hospitalized to infectious diseases service
and started treatment of antibiotic and referred to us for consultation. The clinical and radiographic
examination (periapical, panaromic and computed tomography) revealed pulp necrosis in tooth 16 and a
periapical radiolucency compatible with apical periodontitis, which probably caused the extraoral
cutaneous sinus tract. Thus, root canal treatment was initiated to this tooth and a calcium hydroxide
dressing was applied to the root canals. However, the patient did not come to next visits. After five
months, the patient referred again to continuation of treatment. A full-thickness skin graft was perfo
rmed by plastic surgeons. Root canal treatment of tooth 16 and tooth 15 which had further caries
lesions were completed. At follow-up examination after 6 months, the tooth was asymptomatic and
radiographically periapical healing was going on.
Conclusions: It is important that interaction occurs between physicians and dentists to avoid exposing
patients to insufficient treatment schemes.
PB101
Endodontik orijinli odontojenik deri fistüllerinin teşhis ve tedavisi: 3 olgu sunumu
Çiçek E, Kurnaz S, Dinç V, Üreyen Kaya B, Keçeci AD
Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Isparta
Amaç: Bu raporun amacı odontojenik deri fistülü bulunan 3 hastayı ve bu hastaların cerrahi olmayan kök
kanal tedavileri ile 6 aylık kontrollerini sunmaktır.
Gereç ve Yöntem: Mandibula alt sınırında, molar diş kökleri hizasında odontojenik deri fistülü bulunan
ve zaman zaman fistül ağzından pü drenajı ve yüzde şişlik şikayetleri olan 3 erkek hastanın klinik ve
radyografik muayeneleri yapıldı. Hastaların, 37, 36 ve 47 nolu dişlerine kronik apikal apse teşhisi konuldu
140
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
ve kök kanal tedavileri tamamlandı. Kök kanallarının genişletilmesinde, bir hastada el aletleri, diğer iki
hasta da ise ProTaper döner alet sistemleri kullanıldı. Seanslar arasında CaOH2 kanal patı kullanıldı. Kök
kanalları el aleti kullanılan vakada lateral kompaksiyon tekniği, diğer 2 vakada ise tek kon tekniği ile
gutta-perka ve AH Plus kanal dolgu patı kullanılarak dolduruldu. Vakaların klinik kontrolleri 1., 3., 6. ayda,
radyografik kontrolleri 6. ayda yapıldı. Tüm vakalarda semptomların gerilemesini takiben fistül ağzı iki
hafta içinde küçük çukur şeklinde bir skarla iyileşirken, 6. ay sonunda radyografik olarak kemik
iyileşmesinin devam ettiği izlendi.
Sonuç: Yüz ve boyunda kronik olarak drene olan herhangi bir fistülün diş kaynaklı olabileceği
düşünülmelidir. Deri fistülü bulunan geniş periapikal lezyonlar doğru teşhis ile cerrahi olmayan kök kanal
tedavisiyle iyileşebilirler.
Diagnosis and treatment of odontogenic cutaneous sinus tracts of endodontic origin: Three case
reports
Çiçek E, Kurnaz S, Dinç V, Üreyen Kaya B, Keçeci AD
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
Aim: The aim of this report is to present three cases with odontogenic cutaneous sinus tracts, their nonsurgical root canal treatments and 6 months follow-ups.
Methodology: Three patients with odontogenic cutaneous sinus tract at the lower border of the
mandible and the level of molar roots, who were complaining about swelling and pus drainage, were
examined clinically and radiographically. Chronic apical abscess was diagnosed and 37, 36 and 47
numbered teeth were endodontically treated. Hand files were used for the preparation of root canals in
one patient and ProTaper rotary systems in two patients. Calcium hydroxide paste was placed into the
root canals between the appointments. Root canals were obturated with gutta-percha and AH Plus canal
sealer using lateral compaction technique in the case prepared with hand files and single cone
technique in the other two cases. The clinical follow-ups were performed at 1,3,6 months and the
radiographic controls at 6 month. In all cases, the sinus tract was completely healed within two weeks
with a small dimple-like scar, and it was revealed that bone healing continued radiographically at the
end of the six month.
Conclusions: Dental origins should be considered for any chronically draining sinus of the face or neck.
Large periapical lesions with cutaneous sinus tract can heal with the correct diagnosis and non-surgical
root canal treatment.
PB102
Alt birinci molarda kronik apikal apseye bağlı ekstra oral fistülizasyonun tedavisi: olgu sunumu
Recai Zan (1), Fatma Kanmaz (1), Kerem Engin Akpınar (1), İhsan Hubbezoglu (2), Dila Çelikkol (3)
(1) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Sivas
(2) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Sivas
(3) Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Sivas
Amaç: Üç kök üç kanallı sağ alt birinci molar kaynaklı ekstra oral fistülizasyon ve periapikal lezyon
tedavisi.
Olgu: 16 yaşındaki bayan hasta sağ alt birinci molar ile ilişkili spontan ağrı şikayeti ile kliniğimize
başvurdu. Radyografik değerlendirmede, dişte derin bir kavite, periapikal radyolüsent ve 35 mm çaplı
ekstra oral fistül varlığını gösteren kronik apikal apse tablosu tespit edilmiştir. Öncelikle, kök kanal
tedavisine başlandı. Kök kanalları Protaper Next (Dentsply Maillefer, Ballaigues, İsviçre)
enstrümantasyon sistemleri ile genişletildi ve 5.25% NaOCl, %17 EDTA solüsyonları ile irrige edildi.
141
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
İnsizyon fistülün en fluktuan kısmından bistüri ile yapıldı. Fistül girişine dren yerleştirildi ve 24 saat
boyunca Drenaj sağlandı. Periyodik kök kanal pansumanları ve ağız dışı % 2 Fucidin ve Bepanthol krem
uygulamaları yapıldı. Belirtilerin çözülmesi sonrasında, kök kanalları gutta perka ve AH plus ile
dolduruldu (Dentsply De Trey GmbH, Konstanz, Almanya). Diş kompozit dolgu ile restore edildi.
Sonuç: 5 aylık takibin ardından, endodontik tedavi yapılan alt birinci molar asemptomatik hale edildi.
Ayrıca, periradiküler lezyon küçüldü ve ağız dışı fistül neredeyse tamamen tedavi edildi.
Treatment of extra oral fistulation depending on the cronic apical abscess of mandibular first molar:
case report
Recai Zan (1), Fatma Kanmaz (1), Kerem Engin Akpınar (1), İhsan Hubbezoglu (2), Dila Çelikkol (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(2) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
(3) Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas
Aim: The treatment of extra oral fistulization and periapical lesion caused by right mandibular first molar
with three root canals.
Case: A 16 years old female referred to our clinic with complaint of spontaneous pain associated with
the right mandibular first molar. The radiographic evaluation showed cronic apical abscess observed
with the tooth had a deep cavity, there was a periapical radiolucent and 35 mm diameter extra oral
fistula width. Firstly, root canal treatment was initiated. Root canals were prepared with Protaper Next
(Dentsply Maillefer, Ballaigues, Switzerland) instrumentation systems and irrigated with 5.25% NaOCl
and %17 EDTA. Then, incision was performed with scalpel from the most fluctuant part of the fistula.
Drain was inserted into the entrance of fistula and drainage was provided for 24 hours. Periodic
intracanal dressing and extraoral application of %2 fucidin and bepanthol creams was performed.
Following the resolving of the symptoms, the root canals were obturated with gutta-percha and AH plus
(Dentsply De Trey GmbH, Konstanz, Germany) sealer. The tooth was restored with composite resin.
Counclusions: In 5 months follow-up, the endodontically treated mandibular first molar was become
asymptomatic. Moreover, the periradicular lesion minimized and extraoral fistulation almost completely
cured.
PB103
Apikal periodontitis ile ağız dışı fistül yolunun cerrahi olmayan endodontik yenileme tedavisi: Bir olgu
raporu
Ekim Onur Orhan, Aykut Kanat, Kübra Yeşildal Yeter
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Eskişehir
Amaç: Alt çene kanin dişte yetersiz biyomekanik preparasyon ve obturasyon sonucu görülen apikal
periodontitis ve ağız dışı fistül yolunun cerrahisiz endodontik tedavi yenilenme sonrası başarısı sunuldu.
Olgu: Dermatoloji konsültasyonu sonrasında kliniğimize yönlendirilen 58 yaşındaki kadın hastanın çene
ucunda fistül yolu olduğu görüldü. Bu fistülün X-ışını incelemesinde apikal periodontitis ve yetersiz kök
kanal dolumu bulunan 43 (FDI) numaralı dişten kaynaklandığı tespit edildi. Hasta onamı alınmasını
takiben kök kanalları Resiprocal® hareket eden tek eğe sistemi (Reciproc® R50, VDW GmbH, Münih,
Almanya) kullanılarak söküldü. Kök kanalları biyomekanik olarak temizlendi, dezenfekte edildi ve 14 gün
süre ile kanal içinde kalsiyum hidroksit esaslı pat bekletildi. İkinci randevuda başlangıçtaki semptomların
gerilemesinden dolayı, kök kanalı soğuk güta perka yöntemi ve kanal dolgu patı (AH Plus, Dentsply De
Trey GmbH, Konstanz, Almanya) ile dolduruldu. Hastanın takiplerinde asemptomatik seyri koruduğu ve
ağız dışı fistül yolunun küçük bir skar dokusu ile tamamen kapandığı kaydedildi. Altı ay sonraki radyagrafi
k takipte, apikal periodontitisin küçüldüğü görüldü.
142
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Sonuç: Kontamine Kök kanallarının neden olduğu ağız dışı fistüllerde, “etkin biyomekanik preparasyon
teknikleri” ile yeniden uygulanan kök kanal tedavisinin, iyileşme için yeterli olduğu bu olguda
gösterilmiştir.
Non-surgical retreatment of apical periodontitis with extraoral sinus tract: A case report
Ekim Onur Orhan, Aykut Kanat, Kübra Yeşildal Yeter
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Eskisehir Osmangazi University, Eskisehir
Aim: To present the healing of non-surgical endodontic retreatment of apical periodontitis with extra
oral sinus tract caused by the lack of biomechanical preparation and filling in mandibulary canine tooth.
Case: A 58-year-old female patient with extra oral sinus tract referred to our clinic from dermatology.
The sinus tract was originated from tooth #43 (FDI) with apical periodontitis and inadequate root canal
filling in X-ray examination. Root canals were removed using Resiprocal action single file rotary system
(Reciproc® R50, VDW GmbH, Munich, Germany) following signed legal procedures for dental treatment.
The root canal cleaned and disinfected biomechanically and calcium hydroxide dressing were performed
in root canal for 14 days. The initial symptoms and sinus tract were decreased in the second
appointment therefore the canal was obturated with cold gutta percha technique and sealer (AH Plus,
Dentsply De Trey GmbH, Konstanz, Germany). It was noted that patient was asymptomatic and sinus
tract was totally healed with tiny scar tissue during follow-ups. The apical periodontitis was decreased in
X-ray examination in 6th-month.
Conclusion: The presented case has been shown that extra oral sinus tract caused by contamined root
canals can be healed successfully using the effective biomechanical preparation techniques.
PB104
İnternal kök rezorbsiyonlarının farklı tamir materyalleri kullanılarak tedavisi: üç vaka raporu
Anıl Teke, Ayşe Diljin Keçeci
Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Isparta
Amaç: Bu vaka raporunda, internal kök rezorpsiyonu olan üç vakada endodontik tedavi ve sonuçlarının
gösterilmesi amaçlanmıştır.
Olgu: Birinci vakada; 19 yaşındaki kadın hasta 24 numaralı dişinde perküsyon hassasiyeti ile kliniğimize
başvurmuştur. Radyografik muayenede palatinal kök kanalının 1/3’lük bölümünde radyolusensi tespit
edilmiştir. İkinci vakada; 45 yaşındaki kadın hastanın rutin radyografik muayenesi sırasında 43 numaralı
diş kökünün orta 1/3’lük bölümünde lokalize olmuş radyolusensi tespit edilmiştir. Üçüncü vakada; 23
yaşındaki erkek hasta 36 numaralı dişinde palpasyon ve perküsyon hassasiyeti şikayetiyle başvurmuştur.
36 numaralı diş ile ilişkili periapikal radyolusensi ve distal kökün orta 1/3’lük bölümünde radyolusent
alan görülmüştür. Tüm vakalarda kemomekanik preperasyonu takiben en az üç hafta süre ile kök
kanalına kalsiyum hidroksit yerleştirilmiştir. İnternal rezorpsiyon görülen köklerin apikal kısmları açılı
güta ile tek kon tekniği kullanılarak doldurulmuştur. Rezorbsiyon alanları ve köklerin kuronal kısmları
birinci ve üçüncü vakalarda MTA (Angelus, Londrina, PR, Brezilya) ile doldurulmuştur. İkinci vakada ise
Biodentine (Septodont, Saint Maur des Fosses, Fransa) kullanılmıştır. 18 aylık süreçte 6 aylık periyotlar
ile klinik ve radyografik kontroller yapılmıştır. Tedavi edilen vakaların hiç birinde klinik semptom ve
periapikal patoloji görülmemiştir. Periapikal radyografilerde herhangi bir internal ve/veya eksternal
radyolusensi görülmemiştir.
Sonuç: Radyolojik değerlendirmede, 18 aylık süreçte, MTA ve Biodentine rezorptif defektlerin
tedavisinde düzgün tıkama ve başarı göstermiştir.
Treatment of internal root resorptions with using different repair materials: three case reports
143
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Anıl Teke, Ayşe Diljin Keçeci
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
Aim: To present the endodontic treatments and outcome of three cases with internal root resorptions.
Case: In case 1, a 19-year-old female was referred to our clinic with tenderness to percussion on tooth
24. There was a radiolucency located in the middle third of the palatal root canal. In case 2, a
radiolucent area located in the middle third of the root canal of tooth 43 was noticed during routine
radiographic controls of a 45-year-old female patient. In case 3, a 23-year-old male patient was referred
with tenderness to percussion and palpation on tooth 36. A periapical radiolucency associated with the
tooth 36 and a radiolucent area located in the middle part of the distal root canal were observed. In all
cases, after chemomechanical preparation, calcium hydroxide dressing was placed into the canal and
left for at least 3 weeks. Apical parts of the root canals with internal resorption were obturated with
tapered single cone technique. Area of resorptions and coronal parts of the root canal were obturated
with MTA (Angelus, Londrina, PR, Brazil) in cases 1 and 3. In case 2, Biodentine (Septodont, Saint Maur
des Fosses, France) was used in the resorption area and in the coronal part of the root canal. Recalls
were performed at 6 month-intervals during a 18 months period clinically and radiographically. None of
the treated teeth presented clinical symptoms associated with periapical diseases. Periapical
radiographs showed no radiolucency either internally or externally both at the resorption defects and
the periapex.
Conclusions: In radiological evaluation, both MTA and Biodentine fillings demonstrated adequate
obturation and successful treatment of the resorptive defects during 18 months follow-up.
PB105
Bilateral taurodontizm: Olgu sunumu
Yeşim Taş Uzuner (1), Işıl Büyükbayram (1), Ece Çalışkan (1), Gizem Çolakoğlu (2), Seda Aydemir (3)
(1) İstanbul Aydın Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul
(2) İstanbul Aydın Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Radyolojisi A. Dalı, İstanbul
(3) Kocaeli Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Kocaeli
Amaç: Bu olguda çift taraflı taurodontizmi olan hastanın taurodont maksiler sağ üst dişinde yapılan kök
kanal tedavisinin sunulması amaçlanmaktadır.
Olgu: 22 yaşındaki erkek hasta sağ üst bölgesinde ağrı şikayeti ile kliniğimize başvurmuştur. Yapılan klinik
muayenesinde maksiler sağ üst büyükazı dişinde derin bir çürük gözlenmiştir. Diş semptomatik ve
perküsyona karşı duyarlıydı. Hastadan alınan panoramik röntgende irreversible pulpitis tanısını destekler
tarzda pulpaya yaklaşmış derin çürük gözlenmiştir. Ayrıca üst sağ ve sol büyükazı dişlerinde pulpada
genişleme ve köklerde aşırı kısalık gözlenmiş ve bu dişlere taurodont tanısı konmuştur. Bu komplex
anatomik yapıya sahip dişleri üç boyutlu olarak inceleyebilmek için konik ışınlı bilgisayarlı tomografi
(CBCT) alınmıştır. Üst sağ birinci büyükazı dişine kanal tedavisi endikasyonu konulduktan sonra %2’lik
articaine ile anestezi yapılmıştır. İlgili dişe rubber dam uygulandıktan sonra giriş kavitesi açılarak 15 nolu
k tipi eğe ile kök kanal boyu apeks bulucu yardımı yla tespit edilmiştir. Kök kanalı oldukça geniş olduğu
için 80 nolu H tipi eğeye kadar genişletilmiştir. Her eğe arasında % 2.5 sodyum hipoklorit ile kök kanalı
yıkanmış ve final yıkama %15 Edta solüsyonu ardından %2.5 sodyum hipokloritle yapılmıştır. Kök kanalı
kurutulduktan sonra geleneksel lateral kondansasyon tekniği ile doldurulmuş ve uzamış olan pulpa odası
kısmı vertikal kondansasyon tekniği kullanılarak Ah Plus kanal patı ve guta-perka ile doldurulmuştur.
Alınan dolum radyografisinde kök kanalının kök ucundaki dallanmalar ile birlikte sıkıca dolduğu
gözlenmiştir. Daha sonra dişe kompozit dolgu yapılmıştır. 1 yıllık radyografik ve klinik kontrol sonunda,
dişin periapikal dokularının sağlıklı ve asemptomatik olduğu gözlenmiştir.
144
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Sonuç: Bu vaka raporu, diş anomalilerinde kompleks kök kanal morfolojisinin üstesinden gelinmesinde
Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi’nin endodontik tedavinin başarısındaki önemini vurgulamaktadır.
Bilateral taurodontism: A case report
Yeşim Taş Uzuner (1), Işıl Büyükbayram (1), Ece Çalışkan (1), Gizem Çolakoğlu (2), Seda Aydemir (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Istanbul Aydin University, Istanbul
(2) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Istanbul Aydin University, Istanbul
(3) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Kocaeli University, Kocaeli
Aim: The aim of this report is to presents a case of bilateral taurodontism and the successful endodontic
treatment of maxillary right first molar that had taurodontism.
Case: A 22 years-old male patient applied to the endodontic clinic with pain around right maxillary molar
area. Intraoral examination revealed a deep carious lesion in the maxillary right first molar. The tooth
was symptomatic and sensitive to percussion. A panoramic radiograph showed the presence of a
coronal radiolucency close to the pulp chamber, confirming the diagnosis of symptomatic irreversible
pulpitis and a large pulp chamber, as well as extremely short roots, signifying taurodontism. and
revealed bilateral taurodontism in the maxillary right and left molars. A CBCT scan was taken to see a
three-dimensional image of this complex anatomy. The use of cone-beam computed tomography scan
in this rare case greatly contributed to making a confirmatory diagnosis and successful nonsurgical
endodontic management Root canal therapy was advised for maxillary right first molar. The tooth was
anesthetized using 2% articaine with 1:200 000 epinephrine, and the pulp chamber was acces sed under
rubber-dam isolation. Working length was determined with a #15 K file and confirmed by an electronic
apex locator. Root canal was very large and instrumented up to 80 H- files. Passive ultrasonic irrigation
and 2.5% sodium hypochlorite were also used between each file, and the final flush was performed with
15% EDTA, following 2.5% sodium hypochlorite. After drying the canal the root canal was filled with AH
Plus root canal sealer and gutta-percha cones using traditional lateral compaction and the elongated
pulp chamber was obturated using the vertical compaction method. The final radiograph confirmed a
well-condensed filling of the apical delta at the apex, and the tooth was then restored with a composite
resin. After endodontic treatment, 1 -year follow-up was performed and it's seen that the tooth was
asymptomatic
Conclusions: This case emphasizes the importance of CBCT for management of complex root canal
anatomy in tooth anomalies
PB106
Tip IV Wiene kök kanal anatomisine sahip alt ikinci premolar dişin endodontik tedavisi
Meltem Alsancak, Meltem Çolak Topçu
Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu vaka raporunda, Wiene tip IV kök kanal anatomisine sahip alt ikinci premolar dişin endodontik
tedavisi anlatılmıştır.
Olgu: 32 yaşında erkek hasta kliniğimize ağrı şikayetiyle başvurmuştur. Ağız içi klinik muayenesinde sol
alt ikinci küçükazı dişinde derin çürük tespit edilmiştir. Radyografik muayenesinde kök kanalının orta
üçlüde dallanma gösterdiği ve iki ayrı kanal olarak seyir gösterdiği gözlenmiştir. Koronal genişletme
amacıyla furkasyon noktasına kadar ölçülen boy 6 numara peeso reamer frezler kullanılarak
genişletilmiş. Kanal duvarları ultrasonik yardımıyla düzleştirilmiştir ve kanal ağızları tespit edilmiştir.
Kanal tedavisi #25 Reciproc döner sistem ve soğuk lateral kondansasyonla tamamlanmıştır.
145
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Sonuç: Endodontik tedavi sırasında karşılaşılan zorlukların başında, kök kanal sistemindeki anatomik
farklılıklar gelmektedir. Klinisyenler taurodontizm gösteren mandibular premolar dişlerin kök kanal
sistemi hakkında dikkatli olmalıdır. Preoperatif radyografiler mutlaka farklı açılardan çekilmelidir.
Endodontic treatment of mandibular second premolar with type IV Wiene’s root canal
Meltem Alsancak, Meltem Çolak Topçu
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: In the present case report, the endodontic treatment of mandibular second premolar with type IV
Wiene’s root canal anatomy was described.
Case: A 32 year old male patient was referred to our clinic with complaint of pain in his premolar tooth.
Clinical examination revealed a deep carious lesion. Radiograghic examination revealed root canals
which seperated into two distinct roots at the middle third of the root. For coronal flaring, the lenght
was determined until the furcation area and enlarged with size 6 peeso reamer burr. The cavity walls
were straightened using ultrasonic tips and canals orifices were opened. Endodontic treatment of the
teeth were prepared using the #25 Reciproc file and obturated with cold lateral condensation.
Conclusion: One of the most common difficulties during root canal treatment is the anatomical variation
in the root canal system. Clinicians should be careful about the root canal systems of mandibular
premolars with taurodontism.
PB107
Anatomik varyasyonlar gösteren dişin kök kanal tedavisi: vaka raporu
Ruslan Halilov, Meltem Çolak Topçu
Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu vaka raporunda kliniğimize ağrı şikayetiyle başvuran hastadan alınan radyografilerde farklı
anatomik varyasyona sahip olduğu belirlenen dişe uygulanan kök kanalı tedavisinin vaka sunumu olarak
sunulmasıdır.
Olgu: Sıcak ve soğukta ağrı şikayeti ile kliniğimize gelen hastanın klinik ve radyografik muayeneleri
sonucunda tek kanala sahip sol alt ikinci mandibular dişine hiperemi teşhisi konulmuştur. Radyolojik
muayenede ilgili dişin hipertauorodont olduğu görüldü. Anestezi uygulamasını takiben, rubber-dam ile
dişin izolasyonu sağlanarak uygun endodontik giriş kavitesi açılmış ve kanal lokalize edilmiştir. Elektronik
apeks bulucu yardımı ile çalışma uzunluğu belirlendikten sonra, ProTaper döner alet sistemi (ProTaper
with ATR Technika, Advanced Technology Research, Pistoia, İtalya) ile F3 eğeye kadar kök kanalları
şekillendirilmiş ve her eğe değişiminde 10 ml 1% NaOCl solüsyonu ile yıkanmıştır Bir seans kalsiyum
hidroksit pansumanından sonra, kök kanalı AH plus kanal patı ve güta-perka kullanılarak doldurulmuş ve
diş kompozit ile restore edilmiştir. Çalışmamızda uygulanan kök kanalı tedavisi, dişlerin morfolojilerini de
gösteren ayrıntılı radyografi içeren vaka raporları halinde sunulmuştur.
Sonuç: Endodontik tedavi sırasında karşılaşılan zorlukların başında, kök kanal sistemindeki anatomik
farklılıklar gelmektedir. Dişlerde, normalden daha fazla sayıda ve sık rastlanmayan morfolojide kök
kanallarının bulunması durumunda; işlem öncesi radyografilerde dişlerin kanal sayılarının ve
morfolojilerinin doğru olarak belirlenmesi, giriş kavitesi açıldıktan sonra pulpa odasının tabanının
dikkatlice incelenmesi, yeterli miktarda dentin dokusunun uzaklaştırılması ve kök kanalı girişlerinin doğru
şekilde belirlenmesi, tedavinin başarısını olumlu yönde etkileyecektir.
The root canal treatments of the tooth with anatomical variation: case reports
Ruslan Halilov, Meltem Çolak Topçu
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
146
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: To report the root canal treatment of the tooth with different anatomical variation.
Case: As a result of the clinical and radiographic examinations in a patient who visited our clinic with the
complaint of pain related to thermal stimuli, which had only one canal, the mandibular left second
molar was diagnosed as hyperemia. Radiological examination showed that this tooth was
hipertauorodont Following the administration of the anesthetic solution, access cavity was opened
under rubber-dam isolation, the pulp tissue was removed, and the working length was determined using
an electronic apex locator. Root canal was prepared from SX to F3 with ProTaper rotary instruments
(ProTaper with ATR Technika, Advanced Technology Research, Pistoia, Italy), and irrigated with 10 ml of
1% NaOCl solution. The root canal was medicated with calcium hydroxide paste for seven days, and then
obturated with gutta-percha and an AH Plus sealer. Results: Root canal treatments of these cases would
be presented with detailed radiographs and photographs representing the morphology of the teeth.
Conclusions: One of the most common difficulties encountered during root canal treatment is the
anatomical variation in the root canal system. Treatment successwill be positively influenced by
accurate determination of the additional root canals with unusual morphology with the aid of
preoperative radiographs and careful examination of the pulp chamber floor following access cavity
preparation.
PB108
Çekim endikasyonu konmuş alt molar dişin yeniden tedavisi: vaka raporu
H. Melike Bayram, Emre Bayram, Merve Kanber
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Tokat
Amaç: Bu makalenin amacı; daha önceden kanal tedavisi yapılmış geniş periapikal lezyonlu alt molar
dişin cerrahi olmayan yeniden endodontik tedavisinin sunulmasıdır.
Olgu:16 yaşındaki bayan hastanın sağ alt 1. Molar dişindeki geniş periapikal lezyon nedeniyle çekim
endikasyonu konmuştu. Dişini çektirmek istemeyen hasta, kliniğimize yönlendirilmişti. Yapılan
radyografik muayenede ilgili dişte daha önceden kanal tedavisi yapıldığı ve dişin apikalinde sınırlı kist
benzeri bir radyolusensi olduğu görüldü. Giriş kavitesi açıldı, eski kanal dolgusu uzaklaştırıldı. Kök
kanalları prepare edildi ve kanal içi medikaman olarak ikili antibiyotikli pat ile dolduruldu. 3 hafta sonra
klinik inceleme yapıldı. Medikaman uzaklaştırıldı ve kök kanalları güta perka ve kanal patı ile dolduruldu.
2 ay sonra klinik ve radyografik inceleme tam iyileşme olduğunu gösterdi.
Sonuç: Bu vaka raporu, yeniden kök kanal tedavisinin kist benzeri geniş periapikal lezyonların
iyileşmesinde dahi başarılı olduğunu göstermiştir.
Retreatment of mandibular molar tooth with extraction ındication: case report
H. Melike Bayram, Emre Bayram, Merve Kanber
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gaziosmanpasa University, Tokat
Aim: The purpose of this case report is presented previously made canal treatment of large periapical
lesions lower molar tooth nonsurgical endodontic retreatment.
Case: 16-year-old woman with right lower 1st Molar tooth due to large periapical lesion was diagnosed
extrusion. Patient, who do not want to pull her tooth, referred to our clinic. During the radiologic
examination the previously root canal treatment and cyst like lesions were determined on the apices of
the mandibular molar tooth. Access cavity was opened, removed the old canal obturation. Root canals
were prepared and the canal was filled with double antibiotics medicament. After 3 weeks, clinical
examination was performed. Medicament was removed and the root canal was filled with gutta percha
and root canal sealer. 2 months later showed complete resolution of clinical and radiographic
examination.
147
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Conclusions: This case report showed that retreatment succeed in the healing of large periapical lesions.
PB109
Kronik apikal periodontitisli 36 ve kronik apikal apseli 46 numaralı dişin kanal tedavisinin yenilenmesi
ve uzun süreli takibi: Olgu sunumu
Emir Faruk Yılmaz, Nejdet Adanır
Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Isparta
Amaç: Bu vaka raporunda 47 ve 26 yaşındaki bayan hastalarda, endodontik kaynaklı periapikal
radyolusent lezyonu olan iki ayrı alt molar dişe uygulanan cerrahi olmayan kök kanal tedavisi yenileme
işlemi sunulmuştur.
Olgu: 47 yaşındaki bayan hastada, kök kanal tedavisi yenileme işlemi ProTaper döner eğe sistemi
kullanılarak crown-down tekniği ile ve %5.25'lik NaOCl ile irrigasyon yapılarak uygulandı. Kanal içi
medikament olarak kalsiyum hidroksit kullanıldı. Kök kanalları güta-perka ve rezin bazlı kök kanal patı
kullanılarak dolduruldu, kuronal restorasyon ise kompozit rezin ile tamamlandı. 26 yaşındaki bayan
hastada, eski kök kanal dolgusu H-tipi el eğeleri kullanılarak uzaklaştırıldı. Kök kanallarının genişletilmesi
ise K-tipi el eğeleri kullanılarak step-back tekniği ile yapıldı. %5.25'lik NaOCl ile kök kanalları irrige
edildikten sonra kanal içi medikament olarak kalsiyum hidroksit kullanıldı. Bir hafta sonra 15 numaralı Ktipi eğe ve bol miktarda %5.25'lik NaOCl ile irrige edilerek kalsiyum hidroksit uzaklaştırıldı. Kök kanalları
güta-perka ve rezin bazlı kanal patı kullanılarak soğuk lateral kompaksiyon tekniği ile dolduruldu. Koronal
restorasyon ise rezin kompozit kullanılarak bitirildi.
Sonuç: Bu vaka raporu ile endodontik kökenli periapikal lezyonu olan dişlerin kök kanal tedavisinde
cerrahi işleme gerek kalmadan uygun kemo-mekanik preparasyon ile başarı sağlanabileceği
gösterilmiştir.
Endodontic retreatment and long term follow up of teeth no 36 with chronic apical periodontitis and
no 46 with chronic apical abscess: Case report
Emir Faruk Yılmaz, Nejdet Adanır
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
Aim: This case reports present the non-surgical endodontic retreatment of two mandibular molar with
periapical radiolucent lesion of endodontic origin in 47-year-old and 26-year-old female patients.
Case: In 47-year-old female patient, endodontic retreatment was performed with crown-down
instrumentation using ProTaper rotary system and irrigation with 5.25% NaOCl. Calcium hydroxide was
used as intracanal medicament. Root canals were obturated with gutta-percha and resin based root
canal sealer and coronal restoration was finished with composite resin. In 26-year-old female patient,
gutta-percha was removed using H-type hand instruments. Root canals were prepared with step-back
technique using K-files. Root canals were irrigated with 5.25% NaOCl and filled with calcium hydroxide
as intracanal medicament. After 1 week, calcium hydroxide was removed copious irrigation with 5.25%
NaOCl and K-file size 15. Root canals were obturated with lateral compaction technique using guttapercha and resin based root canal sealer. Coronal restoration was finished with composite resin.
Conclusions: These case reports showed that proper chemo-mechanic preparation of root canals can
prove the success of endodontic treatment of teeth with periapical lesion of endodontic origin without
surgical procedures.
PB110
Kök kanallarındaki kırık aletlerin farklı yöntemlerle yönetimi: 3 vaka raporu
148
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Sevinç Askerbeyli, Derya Deniz Sungur
Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Endodontik tedavide sık karşılaşılan komplikasyonlardan biri kök kanalı içerisinde kullanılan
aletlerin kırılmasıdır. Kanal içinde endodontik alet kırılması kanalın tam olarak temizlenip
şekillendirilmesine engel olur; dolayısıyla tedavinin başarısından ödün verilir. Alet tedavinin ileri
aşamasında, kanalın muhtemelen iyi temizlendiği ve enfeksiyondan arındırıldığı safhada kırıldığında
prognozun olumlu olduğu söylense de alet kırıldığı esnada kanalın dezenfeksiyon durumunun anlaşılması
güçtür. Bu nedenle kırık aletin yanından geçilmesi ya da uzaklaştırılması önemlidir.
Olgu: VAKA 1: 20 yaşındaki erkek hasta kliniğimize 36 numaralı dişin kanal tedavisinin yenilenmesi için
yönlendirilmiştir. Radyografik muayenenede mezial kanalların birinde kökün orta üçlüsünde yaklaşık 3
mm’lik kırık alet görülmüştür. # 6, # 8 ve #10 numaralı K-tipi eğeler ile aletin yanından geçilerek çalışma
boyuna ulaşılmıştır. Kanal dolumu daha sonra gerçekleştirilmiştir. VAKA 2: 55 yaşındaki erkek hasta
kliniğimize 11 numaralı dişin kanalındaki aletin çıkarılması için yönlendirilmiştir. Radyografik muayenede
kanal boyunca izlenen ve apeksten 3 mm taşmış bir kırık alet ve kronik apikal periodontitis tespit
edilmiştir. Kuron uzaklaştırılarak eski dolgu kaldırılmış ve kırık alet kanal ağzında görülmüştür. Eğe
sardırma yönteminin uygulanabilmesi için kırık aletin etrafında koronal bölgede üç adet # 20 numaralı
Headström tipi eğenin yerleşebileceği kadar boşluk oluşturulmuştur. Eğeler üç ayrı noktadan kırık aletin
çevresine yerleştirilmiş ve çevrilerek kırık eğeye sıkıca tutunduktan sonra çekme hareketi ile kırık alet tek
parça halinde kanaldan uzaklaştırılmıştır. Geniş apeks MTA ile tıkanmıştır. VAKA 3: 35 yaşındaki hasta
irreversible pulpitis teşhisi ile # 16 numaralı dişin kanal tedavisi için kliniğimize yönlendirilmiştir. Kanal
preparasyonu esnasında meziobukkal ikinci kanalda nikel-titanyum alet koronal seviyede kırılmıştır.
Rubberdam izolasyonu altında dental operasyon mikroskobu kullanılarak kırık aletin 2 mm’lik koronal
kısmı ultrasonik uçlar yardımıyla açığa çıkarılmış ve hareketlendirilmiştir. Ligatür teli ve enjektör ucu ile
hazırlanan kement yöntemiyle kırık parça sıkıştırılıp çekilerek kanaldan uzaklaştırılmış ve kanal tedavisi o
seans tamamlanmıştır. Tüm vakaların takibinde dişlerin fonksiyonda olduğu ve periapikal lezyonların
iyileştiği görülmüştür.
Sonuç: Kök kanalında alet kırıldığında izlenilecek yola karar verilirken her bir tedavi seçeneğinin başarı
oranları, kırık aletin uzaklaştırılmasının ya da kanal içinde bırakılmasının potansiyel riskleri
karşılaştırılmalıdır. Bazı vakalarda kırık aletin yanından geçilmesi diş yapısının korunması açısından uygun
tedavi seçeneği olabilir. Kırık aletin uzaklaştırılmasına karar verildiğinde dental operasyon
mikroskobunun büyütme ve aydınlatmasından yararlanılması başarıyı artırır. Aletin görülebilir olması
ultrasonik uçların kontrollü kullanımını sağladığı için önemlidir.
Management of intracanal separated instruments using different methods: 3 case reports
Sevinç Askerbeyli, Derya Deniz Sungur
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Hacettepe University, Ankara
Aim: Seperated instruments compromises the outcome of the treatment. It has been suggested that
separation of an instrument occurring in the later stage of canal instrumentation, has the best prognosis
because the canal is probably well debrided and free from infection. However, in most cases it is difficult
to determine the true extent of how well the canal is disinfected when the instrument separates.
Therefore, it is important to be able to bypass or retrieve the separated instruments. CASE 1: A 20-yr-old
male was referred to our clinic for retreatment of tooth number # 36. Preoperative radiograph showed
approximately 3 mm of a separated instrument in the middle third of one of the mesial canals. The
separated instrument in the mesiobuccal canal was bypassed using # 6 , # 8 and #10 K -files . Obturation
was completed in another session. CASE 2: A 55-yr-old male was referred to our clinic for retrieval of
seperated instument in tooth number #11. Radiographic examination revealed seperated instrument all
149
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
along canal with 3 mm of the segment extended beyond the apex. The braided Hedström files tecnique
was applied. Three Headström files size 20 were screwed in as far as possible apically in three areas,
then twisted together and pulled out through the access, the instrument was removed completely. The
root canal treatment was completed using MTA apical plug tecnique. CASE 3: A 35-yr-old male was
referred to our clinic for treatment of tooth number # 26 diagnosed with irreversible pulpitis. The nickeltitanium rotary file was seperated in coronal portion of second mesiobuccal canal during the
instrumentation. The coronal 2 mm segment of the broken file was loosened under dental microscope
magnification by using ultrasonic tips. The loosened file was retrieved by wire-loop method and the
treatment was completed in the same session. During follow-up period all cases were functional and
periapical lesions were healed.
Conclusions: The definitive management of the broken file should be based on a thorough knowledge of
the success rates of each treatment option, balanced against potential risks of removal or retention of
the broken instrument. By-passing of the broken instruments should be considered on some occassions.
Sufficent illumination and visualisation provided by the magnification of operating microscope is useful
during the retrieval of separated instruments.
PB111
Farklı endikasyonlarda MTA uygulamaları
Ayşe Ertan Bayraktaroğlu (1), Meral Gül Uzman (1), Işıl Alanyalı Bakırsoy (2), Funda Sarsılmaz (3)
(1) İzmir Eğitim Diş Hastanesi Endodonti Kliniği, İzmir
(2) İzmir Eğitim Diş Hastanesi Periodontoloji Kliniği, İzmir
(3) İzmir Eğitim Diş Hastanesi Çene Cerrahisi Kliniği, İzmir
Amaç: Farklı endikasyonlarda MTA uygulamalarının başarılı olgularından altı örneği sunmaktır. Olgu 1 ve
Olgu 2, 16 yaşlarında kız çocuklarında, geçirdikleri travma nedeniyle keser dişlerinin kök gelişimlerinin
tamamlanmadığı izlenmiştir.
Olgu: Kanalların çalışma boyları paper point ve radyografik yöntem birlikte kullanılarak saptandı;
biyomekanik preparasyonları tamamlandı. Ca(OH)2, kanallara 2 hafta uygulandı; MTA, nemli kanal
içerisine servikale kadar yerleştirildi; nemli pamuk ile örtülendi, cam iyonomer simanla kapatıldı. Olgu 3:
23 yaşında, erkek hastanın, 36 numaralı dişinin devital olduğu saptandı; radyografide distal kökte
eksternal rezobsiyon izlendi. Yöntem: Kanalların çalışma boyları apeks belirleyici ve radyografi ile
saptandı. Biyomekanik preparasyonları tamamlandı, 2 hafta Ca(OH)2 uygulandı. Meziyal kanallar kanal
patı ve güta, distal kanal MTA ile dolduruldu. Olgu 4: 41 yaşında, bayan hastanın, 21 numaralı dişinden
kaynaklanan fistül saptandı. Yöntem: Kanal tedavisini on yıl önce yapıldığı öğrenildi, röntgen incelenerek
apikal rezeksiyona karar verildi. Operasyonda, apikal 3 mm’lik kısım uzaklaştırıldı, MTA ile retrograd
dolgu yapıldı. Olgu 5: 46 yaşında, bayan hastanın, 24 numaralı dişinde subgingival iyatrojenik
perforasyon saptandı. Yöntem: Perforasyon, MTA ile kapatıldı, 2 gün sonra kanal tedavisi yapıldı. Olgu 6:
16 yaşında, erkek hasta, 22 numaralı dişi için travmadan 1 saat sonra kliniğimize başvurdu. Gingival
seviyenin 2 mm üzerinde kron kırığı ve pulpa perforasyonu izlendi. Yöntem: Lokal anestezi sonrası, steril
rond frezle kron pulpası uzaklaştırıldı. % 2.5 NaOCl emdirilmiş pamuk peletle kanama kontrolü sağlandı.
Perforasyon alanı MTA ile örtülendi, steril nemli pamuk pelet yerleştirilerek cam ionomer simanla geçici
dolgu yapıldı. Olgu 7: 38 yaşında, erkek hasta, 26 numaralı dişinde kron-kök kırığı saptandı. 3 yıl önce
kanal tedavisi yapılmış olan dişte, subgingival 4 mm derinliğinde palatinal kron-kök kırığı saptanmıştır.
Kırık parça çıkarıldı, palatinalden flep kaldırıldı, kök yüzeyi yıkandı, MTA kırık kök parçasının çıkarıldığı
yüzeye iki katman halinde uygulandı. Flep kapatıldı, periodontal pat ile örtülendi. Bir hafta sonra, kron
dolgusu yenilendi ve kron yapılması için hasta yönlendirildi.
Sonuç: Multidisipliner konservatif yaklaşımlar ile mevcut dişler ağızda tutularak hastaların tedavileri,
estetik ve fonksiyonel olarak tamamlanmıştır. Olgular, 3’er ay aralıklarla izlendi. Dişlerin radyografik ve
150
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
klinik olarak sağlıklı olduğu belirlendi.
Clinical applications of mineral trioxide aggregate for different indications
Ayşe Ertan Bayraktaroğlu (1), Dr. Meral Gül Uzman (1), Işıl Alanyalı Bakırsoy (2), Funda Sarsılmaz (3)
(1) Ministry of Heath, State Hospital of Dentistry, Clinic of Endodontics, Izmir
(2) Ministry of Heath, State Hospital of Dentistry, Clinic of Periodontology, Izmir
(3) Ministry of Heath, State Hospital of Dentistry, Clinic of Oral and Maxillofacial Surgery, Izmir
Aim: To present six examples of successful cases for different indications of MTA applications.
Case: Case 1 and 2; In 16 years old girls, root development of their incisors was not completed due to
acute traumas. Method: Biomechanical root canal preparations were finished. Following the application
Ca(OH)2 for 2 weeks, MTA was applied into root canals at cervical level. Case 3: 23 years old male had a
nonvital tooth, number 36; external resorption was diagnosed on its distal root. Method: Following
biomechanical preparation, Ca(OH)2 was applied 2 weeks. Mesial root canals were filled with sealer and
gutta-percha, and the distal with MTA. Case 4: A sinus tract was diagnosed originating from the tooth 21
in a 41 year old female. Method: After radiographic evaluation, an apical root resection is planned. A
retrograde filling was performed using MTA. Case 5: A subgingival iatrogenic perforation was
determined on the tooth 24 of 46 years old female patient. Method: Perforation area was covered with
MTA. Case 6: A 16 years old boy was attended our clinic after 1 hour of acute trauma to his tooth 22.
Crown fracture and pulp expose was observed above 2 mm of gingiva level. Method: Perforation area
was sealed with MTA. Case 7: Male patient, 38 years old had a crown-root fracture on his tooth 26.
Method: The tooth, which was treated endodontically before, had a palatal crown-root fracture at
subgingival 4 mm level. Flap was elevated, the fragment was removed, and root surface was scaled.
MTA was placed on this surface in two layers.
Conclusions: Treatments of the cases were performed by preserving the esthetic and function with a
multidisciplinary, conservative approach. Follow-ups were performed with 3 month intervals. Teeth
were in function according to clinical and radiographic examinations.
PB112
Endo-perio lezyona sahip sınıf iki furkasyon defektli mandibular molar dişin tedavisi: olgu sunumu
Fatih Çakıcı (1), Ceren Gökmenoğlu (2), Elif Bahar Çakıcı (1)
(1) Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ordu
(2) Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı, Ordu
Amaç: Bu çalışmanın amacı endo-perio lezyonu bulunan sınıf 2 furkasyon defektli sol alt birinci molar
dişin tedavi prosedürünün sunulmasıdır.
Olgu: 20 yaşında erkek bir hasta sol alt birinci molar dişinde şiddetli ağrı şikâyetiyle Ordu Üniversitesi Diş
Hekimliği Fakültesi Endodonti bölümüne başvurdu. İntraoral muayenede ilgili bölgede derin periodontal
cep (8-9 mm) ve dişte plak birikimi tespit edildi. Radyografik olarak ilgili dişe önceden kök kanal tedavisi
yapıldığı ancak tedavinin yetersiz olduğu ve furkasyonu içeren ileri derecede kemik defekti gözlendi.
Klinik ve radyografik bulgular sonucunda endo-perio lezyon teşhisi koyuldu. İlgili dişe tek seansta
retreatment tedavisi uygulandı. Sonrasında tam kalınlık flep kaldırılarak lezyon cerrahi müdahale ile
elimine edildi ve sınıf 2 furkasyon defekti kemik grefti ve konsantre büyüme faktörü ile dolduruldu. 3 ve
6 ay sonraki radyografik kontrollerde kemik defekti, apikal periodontitis ve periodontal cep tamamen
iyileşmişti.
Sonuç: Endo-perio lezyonlar ilgili dişin teşhisi, tedavisi ve prognozu açısından klinisyenlere meydan
okuyan inatçı lezyonlardır. Basitten komplekse kadar çeşitli patogenezi bulunan bu dişlerin başarılı
tedavisi, doğru teşhis ve uygun tedavi planlamasına bağlıdır.
151
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Treatment of a mandibular molar tooth with endo-perio lesion and class II furcatıon defect: a case
report
Elif Bahar Çakıcı (1), Ceren Gökmenoğlu (2), Fatih Çakıcı (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ordu University, Ordu
(2) Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Ordu University, Ordu
Aim: The aims of this study is to report the treatment of a mandibular molar tooth with endo-perio
lesion and class II furcation defect.
Case: A 20 years old male patient with severe pain in mandibular left first molar tooth was referred to
Ordu University Dental Faculty Department of Endodontics. According to intraoral examination, it was
established exist of deep periodontal pocket (8-9 mm) and dental plaque accumulation on surface of
tooth. It was radiographically observed that the tooth was treated endodontically but the treatment was
inadequate and extensive bone deffects involving furcation were observed. As a result of clinical and
radiographic examination, it was diagnosed ‘endo-perio lesion’. Single visit retreatment was done. Then
the lesion were eliminated with surgical intervention by elevating full thickness flap and class II furcation
defect was filled with bone greft and concentrated growth factor (CGF). In the control visit after 3 and 6
months bone defects, apikal periodontitis and periodontal pockets were healed.
Conclusions: Endo-perio lesions challenge to the clinicians in their diagnosis, treatment and prognosis of
involved teeth. They have varied pathogenesis from simple to complex. Successful treatment of these
teeth is associated with correct diagnosis and proper treatment plan.
PB113
Taşkın doldurulmuş kök kanalı komplikasyonu sonucu gelişmiş maksiller sinüste yabancı madde varlığı
Nesrin Saruhan (1), Adnan Kılınç (1), Tahsin Tepecik (1), Fatih Seçkin (2), Ahmet Demirhan Uygun (2)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilm Dalı, Erzurum
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu posterde endodontik tedavinin bir komplikasyonu olarak maksiller sinüste bulunan bir yabancı
madde (taşmış kanal dolgu maddesi) vakasını ve cerrahi olarak çıkarılmasını sunuyoruz.
Olgu: Bu vaka raporunda üst çene bölgesinde ağrı ve şişlik yakınması olan ve bu şikayetlerin, bir yıl önce
çekilen 15 numaralı dişin endodontik tedavi sonrası başladığını bildiren bayan hastayı sunuyoruz.
Çıkarılan materyalin taşmış kanal dolgu maddesi olduğu görüldü.
Sonuç: Üst çene arka bölge dişlerinin kökleri maksiller sinüs tabanını geçebilir ve bu dişlerin endodontik
tedavi veya çekimleri bazı komplikasyonlarla sonuçlanabilir. Çekim sonrasında sinüse kök kaçırılması ve /
veya oroantral fistül oluşumu nadir değildir. Kök kanal dolgularının, irrigasyon solüsyonlarının veya
endodontik aletlerin maksiller sinüs içerisine kaçırılması da endodontik tedavi sırasında karşılaşılabilir
durumlardır. Sonuç olarak endodontik materyallerin sinüs içerisine kaçırılması gibi muhtemel
komplikasyonlar gelişebilir. Bu tür vakalarda tercih edilecek tedavi metodu intraoral yaklaşımla cerrahi
olarak veya eğer mümkünse, endoskopik metod ile yabancı maddenin çıkarılmasıdır.
Foreign material in a maxillary sinus as a complication of overfilled root canal material
Nesrin Saruhan (1), Adnan Kılınç (1), Tahsin Tepecik (1), Fatih Seçkin (2), Ahmet Demirhan Uygun (2)
(1) Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: This poster presents a well documented case of an foreign material (extruded root canal filling
material) in a maxillary sinus as a complication of endodontic treatment and surgical removal of the
foreign material.
152
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Case: In this case report we present a patient complaining about the pain and swelling in her maxillary
region, and the patient told that the onset of these symptoms were associated with the end of the
endodontic treatment of the 15 no tooth that had been extracted 1 year ago. Removed material was
identified as extruded root canal filling material.
Conclusions: Roots of the posterior maxillary teeth may penetrate the floor of the maxillary sinus, and
endodontic therapy or extraction of these teeth can result in some complications. Accidental root
displacement and/or oroantral fistula formation after the extraction is not uncommon. Penetration of
root canal fillings, irrigation solutions or endodontic instruments into the maxillary sinus may also be
encountered during endodontic theraphy. And as a result, possible complications such as displacement
of endodontic materials into the maxillary sinus may develop. Preferred treatment of such cases are
surgical removal via intraoral approach or if it is available, endoscopically removal of foreign material.
PB114
Taşkın kök kanal materyali komplikasyonu sonucu maksiller kist kavitesi içinde yabancı cisim
Adnan Kılınç (1), Alpin Değirmenci (1), Nesrin Saruhan (1), Fatih Seçkin (2)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilm Dalı, Erzurum
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu çalışmada üst sağ birinci ve ikinci keser dişlerden kaynaklı maksiller kist içindeki endodontik
orjinli yabancı cisim (kanal patı) ve kist ile beraber içindeki yabancı cismin cerrahi olarak çıkartılması
anlatılmaktadır.
Olgu: Endodontik tedavi sırasında apikal yapının aşırı genişletilmesi ve doldurucu olarak sadece kanal
patı kullanılması sonucunda; kanal patı dişlerin apekslerini geçerek kist kavitesine ulaşmaktadır.
Periapikal röntgen film kist kavitesi içindeki doldurucu materyali göstermektedir. Hastanın sağ maksiller
keser bölgesinde palpasyonda sert ve ağrılı bir şişlik mevcuttu. Cerrahi operasyon esnasında sağ üst
keser bölgesinden triangular bukkal flep kaldırıldı ve irigasyon altında osteotomi ile kist kavitesinde
ulaşıldı. Üst birinci ve ikinci keser dişlerin kök uçları rezeke edildi ve cam iyonomer simanla retrograd
olarak dolduruldu. Kist ve yabancı cisim çıkartıldı. Kemik kavitesinin kenarlarındaki kemik düzensizlikleri
ortadan kaldırıldıktan sonra flep sütüre edildi.
Sonuç: Cerrahi operasyondan sonra şişlik ve ağrısı ortadan kalktı ve sorunsuz iyileşti. Üst birinci ve ikinci
keser dişlerde mobilite bulunmamaktaydı.
Foreign body in the maxillary cyst cavity as a complication of overfilled root canal material
Adnan Kılınç (1), Alpin Değirmenci (1), Nesrin Saruhan (1), Fatih Seçkin (2)
(1) Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: The present study describes a case of foreign body cause of endodontic origin (endodontic sealer)
in the maxillary cyst cavity origin from superior first and second incisor teeth and surgical removal of the
foreign material with the cyst.
Case: During endodontic treatment overextension of apical construction and use only the sealer for
obturation cause extrusion the sealer beyond the apices of the teeth and reaches the cyst cavity.
Periapical X-ray image showed the obturation material in the cyst cavity. The patient had a hard
palpable swelling and pain in the right maxillary incisor region. During surgical operation triangle buccal
flap was raised in the right incisor area and reached to the cyst cavity with osteotomy under irrigation.
Root apices of superior first and second incisor teeth were resected and retrograd filling was applied
with glass ionomer cement. The cyst and foreign materials were removed. Raised flap was sutured after
the elimination of irregular marginal bone cavity.
153
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Conclusions: After the surgical operation the swelling and pain didn’t appear and healing was
uneventfully. There was not any mobility on superior right first and second incisor teeth.
PB115
Kök gelişimi tamamlanmamış nekrotik pulpalı ve periapikal lezyonlu bir dişin rejeneratif endodontik
tedavisi: olgu sunumu
Burcu Şerefoğlu, Ilgın Akçay
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: Bu olgu sunumunda kök gelişimi tamamlanmamış daimi molar dişin kökleri ile ilişkili periapikal
lezyonun iki yıllık takip sonucunda iyileşmesi ve kök gelişiminin devam etmesi açıklanmaktadır.
Olgu: On-dört yaşında bayan hasta sol alt çene arka bölgesinde ağrı şikayeti ile bölümümüze başvurdu.
Klinik muayene sonucu sol alt ikinci büyük azı dişte derin çürük olduğu ve dişin elektrikli pulpa testine
cevap vermediği tespit edildi. Radyografik incelemede #37 no’lu dişin tam gelişmemiş mezyal ve distal
kökleri ile ilişkili radyolüsensi gözlendi. Lokal anestezi uygulanması ve rubber-dam izolasyonu altında
endodontik giriş kavitesi hazırlandı. Nekrotik pulpa artıkları uzaklaştırıldı. Kanallar mekanik preparasyon
gerçekleştirilmeden % 2,5 NaOCl ile yıkandı. Kök kanallarına 2 hafta süresince kalsiyum hidroksit
uygulandı. İkinci seansta Ca(OH)2 uzaklaştırıldı. Kanallar steril paper pointler ile kurulandı ve ikili
antibiyotik (metronidazol ve ciprofloksasin) distile su ile karıştırılarak kanal içerisine yerleştirildi. Üç hafta
sonraki randevuda antibiyotik karışımının uzaklaştırılmasından sonra, kanal içeri sinde kan pıhtısı
oluşturmak amacıyla periapikalde kanama gerçekleştirildi. Oluşan kan pıhtısının üzerine 3mm
kalınlığında mineral trioksit-agregat yerleştirildi. Diş 24 saat sonra kompozi rezin ile restore edildi. 2 yıllık
takip sonucunda köklerin gelişiminin devam ettiği ve periapikal lezyonun iyileşmekte olduğu gözlendi.
Sonuç: Endodontik tedavinin başarısında kök kanallarından bakterilerin uzaklaştırılması en önemli
etkendir. Kanalların sterilizasyonu ve periapikal patolojinin iyileşmesi amacıyla ikili antibiyotik karışımı
kullanılabilir. Rejeneratif endodontik tedavi yaklaşımları kök gelişiminin devamı, sert doku depozisyonu
ile dentin duvarlarının kalınlaşması gibi avantajlara sahiptir. Bu uygulama, gelişimini tamamlamamış
nekrotik pulpalı daimi dişler için uygun bir tedavi seçeneği sunabilir.
Regenerative endodontic treatment of an ımmature tooth with necrotic pulp and apical periodontitis:
a case report
Burcu Şerefoğlu, Ilgın Akçay
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir
Aim: This case report describes the continued root development and resolution of a periapical lesion
associated with the apices of an immature permanent molar tooth with necrotic pulp after two years
follow-up.
Case: A 14 years old female patient referred to our department with chief complaint of pain in the left
mandibular posterior region. There was no dental history of trauma or any hereditary conditions.
Medical history was non-contributory. Clinical examination revealed profound caries on the left
mandibular second molar tooth, which gave (-) response to EPT. Radiographic examination revealed
radiolucency in relation to incompletely formed mesial and distal roots with open apices of tooth #37.
Under local anaesthesia and rubber dam isolation, endodontic access cavity was prepared. Necrotic pulp
tissue remnants were removed. Canals were copiously irrigated with sodium hypochlorite (%2.5)
without mechanical instrumentation. The root canals were dressed with calcium hydroxide for two
weeks. At the second appointment, Ca(OH)2 was removed. Root canals were dried with sterile paper
points and double antibiotic (metronidazole, ciprofloxacin) mixed with distilled water was packed in the
can als and left for 3 weeks. After removal of the antibiotic mixture, root canals were dried and bleeding
154
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
was stimulated to form an intracanal blood clot. Mineral trioxide aggregate was placed directly over the
blood clot to a thickness of 3 mm. 24 hours later the tooth was restorated with composite resin
material. At two-years follow-up, further root development and resolution of the periapical lesion was
observed.
Conclusions: Elimination of bacteria from the root canals is the key factor for the success of the
endodontic treatment. Double antibiotic mixture can be used for sterilization of canals and healing of
periapical pathology. Regenerative endodontic treatment modalities have the advantage of further root
development and thickening of dentinal walls by deposition of hard tissue. This procedure may offer a
viable treatment option for immature permanent teeth with necrotic pulp tissue.
PB116
Eksternal rezorbsiyonlu vital bir dişin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi kullanılarak teşhisi ve indirekt
kompozit tekniği ile tedavisi: Olgu sunumu
Ahmet Demirhan Uygun (1), Mehmet Polat (2), Mustafa Gündoğdu (3), Mustafa Düzyol (4), Şuayip Burak
Duman (5)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Erzurum
(3) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum
(4) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum
(5) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu olgu sunumunun amacı eksternal rezorbsiyonlu vital bir dişin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi
kullanılarak teşhis ve indirekt kompozit tekniği ile tedavisinin gösterilmesidir.
Olgu: 50 yaşındaki bayan hasta üst çene sol orta keser dişindeki ağrı şikayetiyle devlet hastanesinden
Atatürk üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine sevk edilmiştir. Preoperatif radyografik muayenesinde
kökün koronal ve orta üçlülerinde rezorbsiyon olduğu fark edilmiştir. Rezorbsiyon bölgesinin ayrıntılı
tespiti için konik ışınlı bilgisayarlı tomografi kullanılmasına karar verildi. Dişin perküsyona hassas
olmadığı fakat palpasyona hassas olduğu görüldü, aynı zamanda elektrikli pulpa testine pozitif yanıt
verdiği görüldü. Rezorbsiyonun bölgesinin değerlendirilmesi için konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT)
çekimi yapılmıştır. KIBT görüntülerine göre, rezorbsiyon kökün palatinal yüzeyindeydi ve rezorbsiyon kök
kanalı ile ilişkili değildi. Lokal anestezi altında insizyon yapıldı ve flep kaldırıldı. Rezorbsiyon alanı kürete
edildi ve silikon esaslı bir ölçü maddesi ile bölgeden ölçü alın dı. Alçı model hazırlandı ve kompozit
restorasyon model üzerinde hazırlandı. Son olarak self adeziv rezin siman ile simantasyon yapıldı.
Tedaviden 3 ay sonraki kontrollerde hastada herhangi bir klinik ve radyografik semptoma
rastlanmamıştır.
Sonuç: KIBT rezorbsiyonun yeri ve tipinin tespitinde faydalı olabilir. İndirek kompozit restorasyon ucuz ve
pratik bir yöntem olduğundan eksternal rezorbsiyon defektinin kapatılmasında kullanılabilir.
The diagnosis of a vital teeth with external cervical resorption by using cone-beam computed
tomography and the treatment with indirect composite technique: A case report
Ahmet Demirhan Uygun (1), Mehmet Polat (2), Mustafa Gündoğdu (3), Mustafa Düzyol (4), Şuayip Burak
Duman (5)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(3) Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(4) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(5) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
155
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: The aim of the present case report is to show the diagnosis of a vital teeth with external cervical
resorption by using cone-beam computed tomography and the treatment with indirect composite
technique.
Case: A 50-year-old female patient with the complaint of pain in the left maxillary central incisor teeth
referred from public hospital to the Ataturk University dentistry faculty Department of endodontics. A
preoperative periapical radiograph showed resorption at the coronal and middle thirds of the root.
Tooth was tender to palpation but not to percussion also tooth positive responded to electric pulp tests.
Usage of cone-beam computed tomography (CBCT) scan was performed for evaluation of the resorption
area. According to CBCT images, the resorption was on the palatal surface of the root and did not reach
to the root canal. Under local anesthesia, an incision was made in the palatal region and flap were
removed. Resorption area was curette and impression was taken with silicon based impression material.
The plaster model was obtained and indirect composite restoration was prepared on the model. Finally,
cementation was made with self-adhesive resin cement. In the three months follow-up after completion
of the treatment, there were no clinic and radiographic symptoms in patient.
Conclusions: CBCT can be beneficial in determining the location and type of resorption. Because indirect
composite restoration is a cheap and practical method, it can be used in the restoration of external
resorptive defect.
PB117
Kompozit endokron, aşırı madde kaybı olan premolarda alternatif restorasyon: vaka raporu
Mügem Aslı Gürel (1), Şebnem Erol (1), Adil Ekici (2)
(1) Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ankara
(2) Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara
Aim: Bu vaka sunumunda, üst çene ikinci premolar dişin restoratif tedavisi kompozit endokronla
tamamlanmıştır.
Olgu: Gazi üniversitesi diş hekimliği fakültesi endodonti ve restorative diş tedavisi kliniklerine başvuran
38 yaşında erkek hastanın alınan tıbbi anamnezinde herhangi bir sistemik hastalığı olmadığı
öğrenilmiştir. Klinik değerlendirmede sağ üst çene ikinci premolar dişin palatinal duvarında kırık ve aşırı
madde kaybı saptanmıştır. Operasyon öncesi radyografik değerlendirmede 15 nolu dişte zayıf bir kök
kanal tedavisi ve periapikla lezyon gözlenmiştir. Tedavinin ilk seansında, kök kanal dolgusu sökülmüş,
çalışma boyutunun tespitinden sonra döner enstürmanlarla kök kanalı prepare edilmiştir. Son yıkama
EndoActivator ile yapılmıştır. Kök kanal tedavisi aynı seansta tamamlanmıştır. Pulpa odası elmas frezlerle
hazırlnamıştır. Polivinil siloksan silikonla birinci ve ikinci ölçü alınmıştır. Diş geçici dolguyla kapatılmıştır.
Hazırlanan kalıp üzerinde kompozit endokron hazırlanmıştır. Simantas yon seansında geçici dolgu
kaldırılmış, pulpa odası ve kavite marjinleri temizlenmiştir. Endokron uyumlandırılmış ve aproksimal
ayarlamalar yapılmıştır. Diş pamuk rulolar ve tükrük emici ile izole edilmiş, diş %37’lik fosforik asitle
mineden kenarlarından başlayarak 30 sn pürüzlendirilmiştir. Diş su ile yıkanmış, hafif kurutulup nemli
bırakılmış ve bonding ajan uygulanmıştır. Dual-cure rezin siman endokronun iç yüzeyine uygulanmış ve
kaviteye yerleştirilmiş, fazla siman temizlendikten sonra ışıkla sertleştirilmiştir.
Sonuç: Endokronlar aşırı koronal madde kaybı olan endodontik tedavili arka grup dişlerde uygun bir
seçenek olarak görülmektedir. Endokronlar dişlerin fonksiyon ve estetiğini tamamlayabilmektedir.
The composite endocrown, an alternative restoration for damaged premolar: a case report
Mügem Aslı Gürel (1), Şebnem Erol (1), Adil Ekici (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara
(2) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara
156
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: In this case, restorative treatment of maxillary second premolar was completed with composite
endocrown.
Case: A 38-year-old man was referred to the Department of Endodontics and Restorative Dentistry of
Gazi University Dental Faculty who had no systemic diseases in medical history. In clinical examination
revealed that fracture on the palatinal face of the tooth right maxillary second premolar with extensive
loss of coronal tissue. In the a preoperative radiological examination, that a weak root canal filling and a
periapical lesion in 15 was seen. In the first session of treatment, root canal filling was removed and root
canal was prepared with rotary instruments after detecting the working length. Final rinse was
accomplished with EndoActivator. Root canal treatment completed in one session. Pulp chamber was
prepared with the diamond bur. Polyvinyl siloxane silicone of light and heavy consistency was used to
take the impression. The teeth was restored with temporary filling. A composite endeocrown was
prepared on mold. In the cementation session, the temporary filling was remo ved, and the pulp cavity
and cavity margins were cleaned. The endocrown was tried-in, and small proximal adjustments were
made. After isolated of the tooth with cotton rolls and suction, the tooth was etched with 37%
phosphoric acid for 30 seconds, with the application starting from the margins in enamel. Afterward, the
tooth was washed with abundant water, the preparation was dried, keeping the dentin moist, and the
bonding agent were applied. The dual-cure resin cement was placed internal surface of endocrown and
endocrown was pressed onto the preparation, excess cement was removed and light activation was
performed.
Conclusions: Endocrowns appear to be a valuable option for endodontically treated posterior teeth with
extensive loss of coronal structure. Endocrowns should be recovery of function and esthetic of teeth.
PB118
Meziyodens vakalarında endodontik yaklaşım: bir olgu raporu
Cevat Emre Erik (1), Gül Çelik Ünal (1), AA Erik (2)
(1) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Isparta
(2) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı, Isparta
Amaç: Bu olguda çürük sebebiyle periapikal lezyonlu mezyodens vakasının rutin endodontik tedavisi ve
1 yıllık takibi sunulmuştur.
Olgu: Üst ön anterior bölgede ağrı şikâyeti ile 50 yaşındaki bayan hasta kliniğimize başvurmuştur. Rutin
klinik muayenesinde santral kesiciler arasında mezyodens tespit edilmiştir. Dişte geniş bir çürük
kavitesinin ve perküsyon hassasiyetinin olduğu görülmüştür. Radyografik muayenede ilgili dişte
periapikal lezyon gözlenmiştir. Hastanın estetik açıdan herhangi bir şikayeti olmaması sebebiyle rutin kök
kanal tedavisi yapılmış ve kök kanalı gütte perka ve AH Plus ile doldurulmuştur.
Sonuç: Bir yıl sonraki kontrolünde klinik olarak hastanın herhangi bir şikayeti olmadığı ve radyografik
olarak da iyileşmenin devam ettiği gözlenmiştir.
Endodontic approach of mesiodens: a case report
Cevat Emre Erik (1), Gül Çelik Ünal (1), AA Erik (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
(2) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
Aim: In this case, routine endodontic therapy and one-year follow-up of the mesiodens with periapical
lesion formed due to decay is presented.
Case: 50-year-old female patient attend to our clinic with pain on the upper anterior region. mesiodens
among the central insicors was determined in the routine clinical examination. extansive caries and
percussion were detected. Periapical lesion was observed in the apices of respective tooth in the
157
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
radiography. Routine root canal treatment was performed because the absence of any complaint
esthetically, it was filled with gutta-percha and AH Plus.
Conclusions: Follow up at 1 year progression, it was observed that clinically the patient had no
complaints and that continued periapical healing.
PB119
Submandibular apsenin cerrahi olmayan endodontik tedavisi: bir olgu raporu
Cevat Emre Erik (1), Gül Çelik Ünal (1), AA Erik (2)
(1) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Isparta
(2) Süleyman Demirel Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı, Isparta
Amaç: Submandibular apsenin cerrahi olmayan endodontik tedavisini sunmak.
Olgu: 37 yaşındaki kadın hasta kliniğimize şiddetli ağrı ve şişlik şikayeti ile başvurdu. Klinik muayenede
hastanın sol alt ikinci molar dişinden kaynaklanan ve submandibular alana yayılım gösteren abse tespit
edildi. Radyografik muayenede ikinci molar dişte beş yıl önce yapılmış başarısız bir kanal tedavisi
görüldü. İlk olarak hastaya acil müdahale yapıldı ve sistemik antibiyotik tedavisine başlandı. Hastaya gün
aşırı kanal pansumanı yapıldı. Bir hafta sonra hastanın şikâyetlerinin geçtiği gözlendi ve bu seansta kanal
içi medikament olarak kalsiyum hidroksit uygulandı. Sonraki hafta kanallar AH Plus kanal patı ve gutta
perka yardımıyla lateral kompaksiyon tekniği kullanılarak dolduruldu.
Sonuç: Hastanın 2 yıl sonraki takibinde klinik olarak herhangi bir şikayetinin olmadığı, radyografilerinde
ise iyileşmenin devam ettiği görülmektedir.
Non-surgical endodontic treatment of submandibular abscess: a case report
Cevat Emre Erik (1), Gül Çelik Ünal (1), AA Erik (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
(2) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University, Isparta
Aim: To report nonsurgical endodontic treatment of submandibular abscess
Case: 37-year-old female patient attend to our clinic with complaint severe pain and swelling. On the
clinical examination, it was determinated that the abscess resulting from second left molar tooth and
extending submandibular region. Unsuccessful root canal treatment of second molar tooth was
observed on radiographic examination. Firstly, emergency therapy was performed and prescribed
systemic antibiotics. The patient was performed a canal dressing every other day. After one week, it was
observed that patient complaints disappeared and performed calcium hydroxide that root canal
medicament in this session. Next week, the root canals were filled with gutta-percha and AH Plus using
lateral compaction technique.
Conclusion: After 2 year follow up, patient had no clinical signs or symptoms of the disease and the
radiographs showed signs of healing of the lytic lesion with sclerosis.
PB120
Hatalı çekim prosedürü sonucu oluşan kök perforasyonunun MTA ile tedavisi: olgu sunumu
Eyüp Candaş Gündoğdu (1), Mehmet Melih Ömezli (2), Fatih Çakıcı (3), Meltem Çolak Topçu (1)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
(2) Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Ordu
(3) Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ordu
Amaç: Bu olgu sunumunda diş çekimi esnasında hatalı uygulama sonucu oluşmuş kök perforasyonunun
MTA ile tedavi edilmesi sunulmaktadır.
158
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Olgu: 49 yaşında sistemik olarak sağlıklı erkek hasta kliniğimize sol alt çenesindeki ağrı ve şişlik
şikayetiyle başvurmuştur. Hastadan alınan anamnezde 1 hafta önce 36 nolu dişinin çekimi için gittiği
klinikte çekim esnasında dişinin kırıldığı ve bu nedenle kliniğimize sevk edildiği öğrenilmiştir. Yapılan
klinik ve radyografik muayenede 36 no’lu dişin mesial köklerinin soket içerisinde bulunduğu ve 35 no’lu
dişin kökünün orta üçlüsünde perforasyon varlığı görülmüştür. Perforasyonun muhtemelen kırılan dişin
kökleri çıkarılırken frezle müdahale sonucu olduğu düşünülmektedir. Hastanın 35 nolu dişine lokal
anestezi yapılarak giriş kavitesi açıldı.35 nolu dişin K tipi el aletleriyle %5,25 sodyum hipoklorit
irrigasyonu altında kök kanal preparasyonu tamamlandı. Daha sonra kök kanalına 35 no güta perka kon
yerleştirilerek pulpa odasına pamuk pelet konuldu ve giriş kavitesi geçici dolgu maddesi ile kapatıldı.
Hasta cerrahi kliniğine alınarak tam kalınlık flap kaldırıldı soket içerisinde bırakılan kök parçası çekildi ve
35 nolu dişin perforasyon bölgesi görünür hale getirildi. Perforasyon bölgesi MTA ile kapatılarak flap
süture edildi.7 gün sonra süturlar uzaklaştırıldı. Operasyon bölgesinde herhangi bir komplikasyon
olmadığı görüldü. Operasyondan 10 gün sonra 35 nolu dişin geçici dolgusu uzaklaştırılarak AH Plus kanal
dolgu patı ve Güta Perka ile soğuk lateral kompaksiyon tekniği ile dişin kanal tedavisi tamamlandı.
Hastanın 1 ay sonra yapılan kontrolünde herhangi bir şikâyeti olmadığı öğrenildi.
Sonuç: MTA biyouyumluluk ve doku oluşumunu teşvik etmek gibi özellikleri nedeniyle perforasyon
tedavilerinde tercih edilmektedir.
Treatment of root perforation by mistaken extraction procedure by using MTA: a case report
Eyüp Candaş Gündoğdu (1), Mehmet Melih Ömezli (2), Fatih Çakıcı (3), Meltem Çolak Topçu (1)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Ordu University, Ordu
(3) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ordu University, Ordu
Aim: In this case report, treatment with MTA of root perforations by incorrect application during tooth
extraction has been presented.
Case: 49-year-old systemically healthy male patient referred to our clinic with complaints of swelling
and pain in his left lower jaw. We have been informed that; one week ago he went to a clinic for
extraction of his tooth 36 and the tooth was broken during the extraction. Therefore, he referred to our
clinic. Clinical and radiographic examination revealed that mesial roots of the tooth 36 were in the
socket and there was perforation in the middle third of root of the tooth 35. It has been considered that
the perforation may be happened due to bur interference when the roots were extracted. Access cavity
was opened to his tooth 35 after the local anesthesia. Root canal preparation of the tooth 32 was
completed with K-file hand instruments under irrigation of 5,25% NaOCl. Then the gutta-percha size 35
was placed to root canal, the cotton pellet was placed in the pulp chamber and the access cavity was
closed with a temporary filling. The patient was taken to the surgery clinic in order to remove fullthickness flap, the remained part of root in the socket was extracted and the perforation area of the
tooth 35 was visualized. Perforation area was closed with MTA and the flap was sutured. The sutures
were removed after seven days. No complication was seen in operation site. Ten days after the
operation, temporary filling in the tooth 35 was removed, the canal treatment of tooth was completed
with cold lateral compaction technique with AH Plus canal sealer and Gutta Percha. We have been
informed that there was no complaint at the control visit after one month.
Conclusions: MTA is preferred at the treatments of perforation for its properties such as promoting
tissue formation and biocompatibility.
PB121
Travma sonucu ekstrüzyon ve yumuşak doku yaralanması olan apikali kapanmamış dişe tedavi
yaklaşımı: Vaka sunumu
159
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Fevzi Büyükgebiz, Elif Tekin, Merve Kanber
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Tokat
Amaç: Bu çalışmanın amacı, travma sonucu, yumuşak doku yaralanması ve ekstrüzyon görülen apikali
kapanmamış sağ santral dişin; repozisyonu, endodontik tedavi gereksiniminin ve splintlenme sürecinin
vaka raporu olarak sunulmasıdır.
Olgu: Sekiz yaşında, erkek hasta, kliniğimize düşme sonucu başvurmuştur. Yapılan klinik ve radyografik
incelemede 11 numaralı dişin ekstrüze olduğu tespit edildi. Alveol kırığı olmadığını belirlemek için cerrahi
olarak flep kaldırıldı. Alveol kırığı görülmedi. 11 nolu diş repoze edildi. Rijit splint ile 2 hafta süre ile
splintlendi. 2 hafta sonra, yarı-rijid splint ile splintlendi. Toplamda; 1 ay sonra splint söküldü. Bulgular:
Hastanın 1 aylık ve 6 aylık kontrollerindeki klinik ve radyolojik muayenesinde, 11 numaralı diş
asemptomatikti. Travmaya uğramış diş ve komşu dişler, soğuk testi ve elektrikli pulpa testine pozitif
yanıt vermişti. Dişin mobilitesi fizyolojik sınırlardaydı. Diş etleri sağlıklıydı. Herhangi bir şişlik veya fistül
ağzı bulunmamaktaydı.
Sonuç: Travmaya uğramış dişler, pulpa nekrozu için fazla şüphelidir. Ancak, travmaya uğramış apikali
kapanmamış dişe her zaman kök kanal tedavisi gerekmemektedir. Apikali kapanmamış dişlerin takibi
önemlidir, dişler canlılığını koruyabilmektedir.
After trauma; dental treatment approach of extrusion and soft-tissue injury of immature tooth: A case
report
Fevzi Büyükgebiz, Elif Tekin, Merve Kanber
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Gaziosmanpasa University, Tokat
Aim: The aim of this study is to present the treatment process of extrusion and soft-tissue injury of
immature right central tooth including reposition, endodontic treatment needs and fixation procedures
as case report.
Case: Eight years old male patient referred our clinic because of trauma due to falling down. After
clinical and radiographic examination, extrusion in tooth number 11 were determined. Surgıcal flap is
applied to determine if it is alveolar broken. There was no alveolar fracture. No. 11 tooth were
repositioned. A rigid splint was performed for 2 weeks. Then, the semi-rigid splint was applied for 2
weeks. Totally 1 month later, splint was removed. The tooth number 11 was asymptomatic in clinical
and radiological examination at 1-month and 6-month. Traumatized tooth and the adjacent teeth gave
positive response to cold test and electric pulp test. Tooth mobility were within physiological limits.
Gingival tissues were healthy. There were no swelling or fistula.
Conclusions: Traumatized teeth have a high susceptibility to pulp necrosis. However, root canal
treatment is not always necessary for traumatized immature tooth. The following of immature teeth is
important, teeth can maintain its vitality.
PB122
ProTaper Universal Retreatment sistemi kullanılarak yapılan tekrarlayan kanal tedavileri ve 2 yıllık
takipleri: 2 olgu sunumu
Tuğrul Aslan, Yakup Üstün, Sema Şahin, Firdevs Akpek
Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Kayseri
Amaç: Bu olgu sunumunun amacı, 2 hastada ProTaper Universal Retreatment sistemi ile yapılmış
tekrarlayan kanal tedavilerinin 2 yıllık klinik takiplerini sunmaktır.
Olgu: Birinci olguda, 29 yaşındaki bayan hasta 2 yıl önce sağ alt büyük azı bölgesinde mevcut olan ağrı ile
başvurdu. Yapılan radyografik muayenede, 47 no’lu dişte daha önceden yapılmış yetersiz bir kanal
160
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
tedavisi ve bu dişle ilişkili periapikal lezyon varlığı gözlendi. Kanal dolgusu söküm işlemi, ProTaper
Universal D1, D2 ve D3 Retreatment eğeleri kullanılarak crown-down tekniği ile, tork kontrollü bir motor
yardımıyla gerçekleştirildi. Final preparasyonu ProTaper F2 ve F3 enstrümanları ile gerçekleştirildi.
İşlemler sırasında, her bir enstrüman arasında 3 ml %2’lik NaOCl ile irrigasyon yapıldı. Son irrigasyon için
3 ml %17’lik EDTA, 3 ml %2’lik NaOCl ve 5 ml serum fizyolojik kullanıldı. Seans sonunda, seans arası
medikamanı olarak kalsiyum hidroksit patı kanallara yerleştirildi ve giriş kavitesi geçici restorasyon
maddesi ile örtülendi. Takip eden seansta, kanal içi medikaman uzaklaştırıldı ve final ir rigasyonu yapıldı.
Kanallar rezin esaslı bir kanal dolgu patı ve güta-perka ile dolduruldu. Giriş kavitesi kompozit rezin ile
restore edildi ve tedavi tamamlandı. İkinci olguda, 46 numaralı dişinde zayıf kanal dolguları ve bu dişle
ilişkili periapikal lezyon varlığı gözlenen 42 yaşındaki erkek hastada öncelikle, eski koronal restorasyon
uzaklaştırıldı ve çürük lezyonu temizlendi ve sonrasında giriş kavitesi hazırlandı. Daha sonra, ProTaper
Universal D1, D2 ve D3 Retreatment eğeleri crown-down tekniğiyle kullanılarak kanal dolguları
uzaklaştırıldı. İrrigasyon, kanal içi medikasyon ve obturasyon işlemleri birinci olguda anlatıldığı gibi
gerçekleştirildi. Kompozit rezin ile koronal restorasyon yapılarak tedavi bitirildi. Bulgular: Her iki olguda
da iki yıllık takipler sonucunda mevcut lezyon boyutlarının küçüldüğü ve hastalarda herhangi bir klinik
semptom bulunmadığı gözlendi.
Sonuç: ProTaper Universal Retreatment sistemi daha önce pek çok in vitro çalışmada kanal tedavisi
yenileme etkinliği bakımından incelenmiş ve olumlu sonuçları rapor edilmiştir. Bu olgu sunumunda
anlatılan 2 olguda da, ProTaper Universal Retreatment sisteminin in vivo kullanımı ile 2 yıllık süreçte
periapikal lezyon küçülmeleri elde edilmiştir.
Retreatment with ProTaper Universal Retreatment system and two years follow-up: 2 case reports
Tuğrul Aslan, Yakup Üstün, Sema Şahin, Firdevs Akpek
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University, Kayseri
Aim: The aim of this case report is to present the retreatment with ProTaper Universal Retreatment System
of two patients and two years follow-up results.
Case: In the first case, a 29 years old female patient admitted to our clinic with complaint of pain in the
right mandibular molars region. According to radiological examination, there were previously
inadequate root canal treatment and a periapical lesion in 47. The canal filling materials were removed
with the use of ProTraper Universal D1, D2 and D3 Retreatment files with a torque-controlled electric
motor and crown-down technique. Final preparation was done with ProTraper F2 and F3. During the
preparation procedures 3 ml of 2.5% NaOCl solution was used between each file. For the final irrigation,
3 ml EDTA 17%, 3 ml NaOCl 2%, and 5 ml saline solution were used. Calcium hydroxide paste was placed
into the canals as an interappointment medicament, and the access cavity was sealed with a temporary
filling material. In the next appointment, intra-canal medicament was removed and final irrigation was
performed. The canals were filled with a resin based sealer and gutta-percha. The access cavity was
restorated with composite resin and treatment was terminated. In the second case, a 42 years old male
patient had poor root canal treatment and a periapical lesion in 46. Previous coronal restoration and
seconder decay was removed. Then, access cavity was prepared. The canal filling materials were
removed with the use of ProTraper Universal D1, D2 and D3 Retreatment files with a torque-controlled
electric motor with crown-down technique. Irrigation, medication and obturation were performed as
stated in first case. Access cavity was restorated with composite resin and treatment was finished.
Results: In both cases, at the end of two years follow-up periods, size of lesions decreased and there
were no related symptoms.
Conclusions: Previously, ProTaper Universal Retreatment system was investigated in many in-vitro
studies, and favorable results were reported in the root canal retreatment. In the present case report,
161
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
with the in-vivo use of ProTaper Universal Retreatment system, decreased size of periapical lesions were
observed at the end of two years follow-up periods.
PB123
Travma geçmişi olan internal kök rezorbsiyonun kasıtlı reimplantasyon yöntemi ile tedavisi: Olgu
sunumu
Hakan Arslan (1), Ahmet Demirhan Uygun (1), Tahsin Tepecik (2), İbrahim Şevki Bayrakdar (3)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Erzurum
(3) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: İnternal rezorbsiyon bulunan maksiller orta kesici dişin kasıtlı reimplantasyon yöntemi ile
tedavisini ve 6 aylık takibini sunmaktır.
Olgu: 17 yaşındaki bayan hasta maksiller orta keser dişindeki renklenme sebebi ile kliniğimize
başvurmuştur. Alınan anamnezde herhangi bir sistemik hastalığı olmadığı görülmüştür, fakat travma
hikayesi olduğu anlaşılmıştır. Radyografik değerlendirmede kökün apikal üçlüsününde internal
rezorbsiyon olduğu ve aynı zamanda dişin düzgün bir kök kanal anatomisine sahip olmadığı fark
edilmiştir. Ortograt kök kanal tedavisi denenmiş ancak yapılamamasından dolayı kasıtlı reimplantasyon
yöntemi ile tedavisine karar verildi. Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi kullanılarak kök kanalı ve
rezorbsiyon alanı ayrıntılı olarak incelendi. Dişeti flebi elave edildikten sonra herhangi bir kırılma
olmaması için hassas bir şekilde dişin çekimi yapıldı. Giriş kavitesi açıldıktan sonra, kök kanalları Reciproc
50 numaraya kadar genişletildi. Her eğe değişiminde 5ml %2.5’lik NaOCl ile irrigasyon yapıldı. Final yıkam
a 2ml %17’lik EDTA ve 2ml %2.5’lik NaOCl ile yapıldı. Apikal kısım retrograt olarak amalgam ile kapatıldı.
Kök kanalları self adeziv rezin siman ile lentulo yardımıyla dolduruldu. Üst dolgusu kompozit ile yapıldı.
Diş soketi kürete edildikten sonra antibiyotik ile yıkandı ve diş reimplante edildi. Fiber splint ile yarı rijit
fiksasyon yapıldı. 4 hafta sonra splint söküldü.
Sonuç: Kasıtlı reimplantasyon doğru teşhisler konulduğu zaman internal rezorbsiyon tedavilerinde iyi bir
tedavi seçeneği olabilir. 6 aylık takibinde periapikal dokularda iyileşme gözlenmiştir. Klinik muayenede
hiçbir semptom gözlenmemiştir.
Treatment of internal root resorption with a trauma history using intentional reimplantation method:
A case report
Hakan Arslan (1), Ahmet Demirhan Uygun (1), Tahsin Tepecik (2), İbrahim Şevki Bayrakdar (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(3) Department of Oral Radiology, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: To treat the internal resorption in the maxillary central incisor using the intentional reimplantation
method and to present the 6 month follow-up case.
Case: A 17 year old female patient presented to our clinic with complaint of the discoloration of
maxillary central incisor teeth. No systematic disease has been observed in the recorded medical history
of the patient but trauma history was learned. In the radiographic evaluation, it has been observed that
the tooth had an internal resorption on apical third of the root and also the tooth did not have the
proper root canal anatomy. Due to the fact that ortograde root canal treatment was tried and could not
be done, the treatment of the intentional reimplantation method has been decided. The root canal and
the area of resorption have been analyzed in detail with the application of cone beam computed
tomography. After the gingival flap elavation has been done, the tooth has been carefully extracted so
that no fracture occurred during the process. After the access cavity has been performed, the root
162
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
canals were instrumented until Reciproc number 50. With each file change, irrigat ion has been done
with 5 ml 2.5% NaOCl. The final flush process has been done with 2ml of 17% EDTA and 2 ml of 2.5%
NaOCl. The canal has been dried with the paper point. Apical area closure has been done as retrograde
with amalgam. The root canals have been filled with self adhesive resin cement using lentulo.
Furthermore, the upper restoration filling has also been applied with composite. After the tooth socket
has been curated, it has been washed with the antibiotic solution and the tooth has been reimplantated.
Semi-rigid fixation has been done with the help of fiber splint and after 4 weeks the splint has been
removed.
Conclusion: Intentional reimplantation is the optimal solution in the treatment of internal resorption if
the right diagnosis is made. In the 6 month-follow-up of the patient, a recovery in the periapical tissues
has been observed. No symptoms have been observed in the clinical examination.
PB124
Nekrotik pulpalı ve apikal periodontitisli immatür bir dişin konsantre büyüme faktörü (CGF) ve mineral
trioksit agregat (MTA) kullanılarak rejeneratif endodontik tedavisi: vaka raporu
Nur Bağcı Demirci (1), Sevinç Aktemur Türker (1), Şeyma Bozkurt Doğan (2)
(1) Bülent Ecevit Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Zonguldak
(2) Bülent Ecevit Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı, Zonguldak
Amaç: Konsantre büyüme faktörü (CGF) kullanarak rejeneratif endodontik tedavinin klinik ve radyografik
sonuçlarını rapor etmek.
Olgu: 11 yaşında erkek bir hasta travma sonucu kırılmış ve nekrotik pulpaya sahip maksiler sağ santral
kesici dişini tedavi ettirmek için kliniğimize geldi. Radyografik muayene ile açık apeksli kök gelişimini
tamamlamamış kök varlığı açığa çıktı. Lokal anestezi ve rubber dam izolasyonu yapıldıktan sonra, giriş
kavitesi açıldı ve nekrotik pulpal artıkları temizlendi. Kanal, mekanik enstrümentasyon yapılmaksızın %
5.25 NaOCl solüsyonu ile dezenfekte edildi ve steril kağıt konlarla kurutuldu. Üçlü antibiyotik
(metranidazol, siprofloksasin ve tetrasiklin) distile su ile karıştırılarak 28 gün süresince kanal içinde
bekletildi. Konsantre büyüme faktörü (CGF) elde etmek için, hastadan 10 ml kan alındı. Antibiyotik
karışım kanaldan uzaklaştırıldıktan sonra, CGF mine-sement birleşiminden 2 mm aşağı yerleştirildi. 3 mm
beyaz MTA, CGF’ nin üzerine direkt olarak uygulandı. Dişte tetrasiklinden dolayı renklenme mev cut
olduğundan dişin kuronal kısmına intrakoronal ağartma ajanı (Opalescence Endo, Ultradent, Almanya) 3
gün süre ile uygulandı. Beyazlatma işlemi tamamlandıktan sonra, kuron harabiyetinden dolayı fiber post
yerleştirerek dişin restorasyonu tamamlandı. Hasta takibi açısından tedavi tamamlandıktan sonra
periapikal ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (CBCT) görüntüleri alındı. Hasta 3 ay sonra
klinik/radyografik değerlendirme için tekrar çağrıldı. Hasta 3 ay sonra geldiğinde diş asemptomatikti. 3
aylık takip radyografisinde, periapikal lezyon bölgesinde kemik trabeküllerinde artış olduğu gözlendi.
Hastanın takibi devam etmektedir.
Sonuç: Rejeneratif endodontik prosedürler hem pulpa hem de dental sert dokuların rejenerasyonunda
potansiyel tedavi seçeneği görülmektedir. CGF açık apeksli ve nekrotik pulpalı dişlerde umut vaat
etmektedir.
Regenerative endodontic treatment of an immature tooth with a necrotic pulp and apical
periodontitis using concentrated growth factor (CGF) and mineral trioxide aggregate (MTA): a case
report
Nur Bağcı Demirci (1), Sevinç Aktemur Türker (1), Şeyma Bozkurt Doğan (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Bülent Ecevit University, Zonguldak
(2) Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Bülent Ecevit University, Zonguldak
163
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: To report the clinical and radiographic outcome of a regenerative endodontic treatment with CGF.
Case: An 11-year-old male patient presented with fractured, maxillary right central incisor with a
necrotic pulp. Radiographic examination revealed an incompletely developed root with an open apex.
Under local anaesthesia and rubber dam isolation, an access cavity was prepared and the necrotic pulpal
remnants were removed. The canal was disinfected without mechanical instrumentation with 5.25%
NaOCl solution and dried with sterile paper points. A triple antibiotic (metronidazole, ciprofloxacin and
tetracycline) mixed with distilled water was packed in the canal and left for 28 days. Ten millimetres of
whole blood was drawn from the patient for preparation of concentrated growth factor (CGF). After
removal of the antibiotic mixture, the CGF was injected into the canal space up to 2 mm below the
cementoenamel junction. Three millimetres of white MTA was placed directly over the CGF clot.
Because of tetracycline discoloration intracoronal bleaching (Opalescence Endo, Ult radent, Germany)
was applied for 3 days. After bleaching was achieved, fiber post was placed and restoration of tooth was
completed. For patient follow up, after the treatment completed periapical and cone beam computed
tomography (CBCT) images were taken. The patient was recalled for 3 month clinical/radiographic
follow-up. 3 months after the patient came to our clinic and the tooth was asemptomatic. The 3 month
radiographic follow-up showed that bone trabecula were increased in the lesion region. Follow up of the
patient will be continued.
Conclusions: Regenerative endodontic procedures have the potential for regenerating both pulp and
the dental hard tissues and therefore may offer a viable treatment option for immature teeth with a
necrotic pulp. CGF is potentially a suitable scaffold for this procedure.
PB125
Travma sonrası oluşan kron-kök kırığında multidisipliner tedavi yaklaşımı: olgu sunumu
Hakan Arslan (1), Fatih Seçkin (1), Filiz Uslu (2), Mustafa Gündoğdu (3), Ali Kiki (2)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Orotodonti Anabilim Dalı, Erzurum
(3) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu vaka sunumunda travma sonrası kron-kök kırığı gelişen 21 nolu dişin ortodontik ekstrüzyon
sonrası tedavisi anlatılmaktadır.
Olgu: 24 yaşındaki bayan hasta 21 nolu dişindeki kırık şikayetiyle Endodonti kliniğine başvurdu. Hastanın
genel sağlık durumunda problem yoktu. Hastadan alınan anamnezde 1 hafta öncesinde geçirmiş olduğu
travma sebebiyle dişinde mobilite olduğu tespit edilmiştir. Yapılan klinik muayenede palatinalden
vestibul yüzeye uzanan oblik kron kök kırığı tespit edildi. Koronal parça mobildi. Radyografik muayenede
kırık hattının kemik seviyesinin altında olduğu tespit edildi. Kökün ortodontik ekstruzyonuna karar verildi
ve tedavi planlamasının ilk aşamasında mobil olan kırık parça diş dokusundan uzaklaştırıldı. Ortodontik
tedaviye başlamadan önce kanal tedavisi yapıldı. Ortodontik ekstrüzyon 2 ayda tamamlandı. Ortodontik
ekstrüzyondan sonra fraktür hattı supragingival konuma getirildi. Post + kompozit restorasyon
yapıldıktan sonra metal destekli porselen sabit kuron protezi ile tedavi tamamlandı.
Sonuç: Hastanın 6 ay sonra yapılan kontrolünde tedavi edilen dişin klinik ve radyografik olarak herhangi
bir semptom olmadığı görüldü.
Multidisciplinary treatment approach in a crown- root fracture after dental trauma: a case report
Hakan Arslan (1), Fatih Seçkin (1), Filiz Uslu (2), Mustafa Gündoğdu (3), Ali Kiki (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Orthodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(3) Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
164
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Aim: The treatment approach of a crown-root fracture after trauma in the 21 no tooth after orthodontic
extrusion was reported in this case study.
Case: 24 years old female patient applied to the Endodontic Clinic with a complaint of fracture in the 21
no tooth. There was no problem in the general medical condition of the patient. According to the
anamnesis of the patient, the tooth had mobility because of the trauma which happened one week ago.
In the clinical examination, an oblique crown-root fracture extending from palatal to vestibular aspect of
the tooth was determined on the palatal aspect of the tooth. The coronal fragment was mobile. In the
radiographic examination, it was determined that the fracture line was under marginal bone level. It was
decided to orthodontic extrusion of the root and at the first stage of the treatment planning, mobile
coronal fractured fragment was removed. Before starting the orthodontic treatment, endodontic
treatment was done. Orthodontic extrusion was completed in 2 months. After completing orthodontic
extrusion, the fracture line was supplied over the gingival margin. After the po st+composite restoration
was built, metal backed ceramic crown prosthesis was made.
Conclusion: At the six-month-follow-up examination, there was no problem clinically and
radiographically.
PB126
Geniş periapikal lezyonlu dişlerin apisektomisi: Olgu sunumu
M. Zahit Baş (1), Adnan Kılınç (1), E. Candaş Gündoğdu (2)
(1) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Erzurum
(2) Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu vaka raporunda diş çekimi ve protetik tedaviye gerek kalmadan sağ alt birinci ve ikinci molar
dişlere apikal rezeksiyon tedavisi uygulanmıştır.
Olgu: 18 yaşındaki bayan hasta, sağ alt posterior bölgede ağrı şikayeti ile cerrahi kliniğine başvurmuştur.
Klinik muayenede dişin perküsyon ve palpasyona hassas olduğu gözlendi. Alınan panoramik radyografide
sağ alt birinci ve ikinci molar dişlerin kanal tedavili olduğu ve birinci molar dişin kökü mezyal kökü ile
ikinci molar dişin distal kökleri boyunca uzanan radyolojik olarak yuvarlak geniş lezyon izlenmiştir.
Lezyonun bu haliyle radikuler kist olduğu düşünüldü. Lokal anesteziyi takiben bukkal mukoperiostal flep
kaldırıldı. Lezyon enükleasyonla alındı, birinci ve ikinci molar dişlerin mezyal ve distal köklerine apikal
rezeksiyon prosedürü uygulandı. Mukopriostal flep 3,0 ipek ile suture edilerek kapatıldı. Lezyonun
histopatojik incelenmesinde klinik ön tanı doğrulandı. Operasyondan altı ay sonraki intraoral incelemede
sol alt birinci ve ikinci molar dişlerin etrafında enflamatuar bulguya rastlanmamıştır. Panomarik
radyografide rezeke edilmiş alanda kemik iyileşmesi görülmüştür.
Sonuç: Molar dişlerde başarı oranın yüksek olması nedeniyle, hem diş çekimine ve protetik tedaviye
gerek kalmaması, hemde bu tür geniş boyutta lezyonların içerisinde bulunan dişlerin çekimi sonrasında
oluşabilecek defektin engellenmesi açısından molar dişlerde lezyon eksizyonu ile birlikte apikal
rezeksiyon tedavisi ilk planda tercih edilebilir.
Apicoectemy of the teeth with a large periapical lesion: A case report
M. Zahit Baş (1), Adnan Kılınç (1), E. Candaş Gündoğdu (2)
(1) Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
(2) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: In this case report an apicoectomy was carried out on the right mandibular first and second molars
without needing extraction and prosthetic treatment.
Case: 18 -year-old female patient visited our department with the complaint of pain in the left right
lower posterior region. Clinical examination revealed that the tooth was sensitive to percussion and
165
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
palpation. In panoramic radiography, it was revealed that right mandibular first and second molars were
endodontically treated and there was a round large radioluscent lesion in the area between the mesial
root of the first molar tooth and the distal root of the second molar tooth. The lesion diagnosed as
radicular cyst. After local anesthesia, a buccal mucoperiosteal flap was elevated, the lesion was
enucleted, root-end resection of the mesial and distal roots of the right lower first and second molars
was performed. The mucoperiosteal flap was sutured with 3.0 silk. The intraoral examination at 6 mount
after the operation revealed no inflammatory findings around the lower right first and second molar. A
panoramic radiograph showed bony healing of the resected area. Histopathological examination of the
lesion was confirmed initial clinical diagnosis.
Conclusions: Apicoectomy should be preferred as initial treatment, because of high succesfully rate on
molar tooth, without needing extraction and prosthetic treatment and inhibition of defect which may
occur after tooth extraction in the large lesions.
PB127
Eksternal kök rezorbsiyonlarında biyoseramikler: çoklu olgu bildirimi
Ekim Onur Orhan (1), Kübra Yeşildal Yeter (1), Aykut Kanat (1), Duygu Yazıcıoğlu (2), Özgür Irmak (3)
(1) Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Eskişehir
(2) Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı, Serbest Diş Hekimi, Eskişehir
(3) Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı Eskişehir
Amaç: Dişlerde oluşan travmatik yaralanmalardan sonra eksternal apikal kök rezorbsiyonu görülebilir. Üç
farklı dişe ait bu olgu bildirimlerinde, kök kanal tedavisi ile eksternal kök rezorbsiyonunun durdurulması
ve kök apeksinde biyoseramikler ile sızdırmaz bir bariyer sağlanması amaçlanmıştır.
Olgular: 1)On dört yaşında erkek hasta 11 numaralı dişine kök kanal tedavisi yapılması için kliniğimize
yönlendirildi. Klinik ve radyolojik incelemede eksternal apikal kök rezorbsiyonu ve palatinal yüzeyde
kompozit rezin ile dolgu yapılmış bir kavite varlığı gözlemlendi. Perküsyon ve palpasyon hassasiyeti ve
mobilite yoktu. Kök kanal preparasyonu, irrigasyonu ve dezenfeksiyonundan sonra, kök kanalları
Bioaggregate(Innovative BioCaramix Inc, Vancouver, BC, Kanada) ile dolduruldu. Üç aylık takip
radiografisinde eksternal kök rezorbsiyonunun durduğu gözlendi. Klinik değerlendirmede mobilite,
perküsyon ve palpasyon hassasiyeti yoktu. 2)On sekiz yaşında erkek hasta 11 numaralı dişinde 10
yaşındayken gerçekleşen bir travmatik yarlanma ile kliniğimize başvurdu. Klinik ve radyolojik incelemede
komplike olmayan kuron kırığı, internal kök rezorbsiyonu, eksternal apikal kök rezorbsiyonu, periapikal
kemik yıkılımı, palpasyon ve perküsyon hassasiyeti gözlendi. Diş canlılık testlerine cevap vermedi. Kök
kanal preparasyonu, irrigasyonu ve dezenfeksiyonundan sonra, kök kanalları MTA (Dentsply Tulsa
Dental, Tulsa, OK, ABD) ile ortograd olarak dolduruldu. Üç aylık takip radyografisinde eksternal kök
rezorbsiyonunun durduğu ve periapikal kemik iyileşmesi gözlemlendi. Klinik değerlendirmede mobilite,
perküsyon ve palpasyon hassasiyeti yoktu. 3)Yirmi üç yaşında bayan hasta 21 numaralı dişindeki kök
kanal tedavisinin yenilenmesi amacıyla kliniğimize yönlendirildi. Hasta dişiyle ilgili herhangi bir travma
hikayesi hatırlamadığını belirtti. Klinik ve radyolojik incelemede mine-dentin kırığı, önceden yapılmış bir
kök kanal tedavisi, periapikal dokulara taşmış bir gutta-perka parçası, periapikal kemik yıkılımı, eksternal
apikal kök rezorbsiyonu, perküsyon ve palpasyon hassasiyeti gözlemlendi. Kök kanal dolgusunun sökümü
sırasında apeksden taşan gutta-perka parçası ortograd olarak çıkarılamadı. Bu yüzden apikal rezeksiyon
operasyonu gerçekleştirildi. Kök kanal dolgusu apikal rezeksiyon sırasında MTA (Dentsply Tulsa Dental,
Tulsa, OK, ABD) ile yapıldı. Bir yıllık takip radyografisinde eksternal kök rezorbsiyonunun durduğu ve
periapikal kemik iyileşmesi gözlemlendi. Klinik değerlendirmede mobilite, perküsyon ve palpasyon
hassasiyeti yoktu.
166
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Sonuç: Bioaggregate and MTA gibi biyoseramik materyallerinin kök kanal dolgusu olarak kullanılması
eksternal apikal rezorbsiyonlu daimi dişlerin uzun dönem ağızda kalmalarına olanak sağlayabilir. Böylece
hastanın estetik ve fonksiyonel gereksinimleri sağlanmış olur.
Bioceramics in external root resorptions: Multiple Case Reports
Ekim Onur Orhan (1), Kübra Yeşildal Yeter (1), Aykut Kanat (1), Duygu Yazıcıoğlu (2), Özgür Irmak (3)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Eskisehir Osmangazi University, Eskisehir
(2) Oral Surgery Specialist, Private Practice, Eskisehir
(3) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Eskisehir Osmangazi University, Eskisehir
Aim: External apical root resorption could be occured after traumatic injuries of teeth. In these case
reports of three different teeth, it was aimed to perform root canal treatment to inhibit external apical
resorption and to provide an artificial barrier in the root apex with bioceramics.
Cases: 1) A 14 year-old male patient was referred for endodontic treatment of tooth #11. The clinical
and radiographical examination revealed external apical resorption and cavity preparation at palatinal
surface sealed with composite resin. Tooth did not tender to percussion and palpation. Following
biomechanic preparation with large endodontic hand files, root canal was obturated in an orthograd
way with Bioaggragate (Innovative BioCaramix Inc, Vancouver, BC, Canada). In 3 month follow up
periapical radiograph inhibition of external apical root resorption was observed, Tooth did not present
mobility and did not tender to percussion and palpation. 2) A 18 year-old male patient referred to our
clinic with a traumatic injury of tooth #11 realized when the patient was 10 years old. In clinical and
radiological examination an uncomplicated crown fracture, internal root resorption, external apical root
resorption, periapical bone rarefaction, tenderness to percussion and palpation was observed. Tooth did
not respond to vitaly tests. After preparation, irrigation and disinfection procedures root canal was
obturated with MTA in an orthograd way (Dentsply Tulsa Dental, Tulsa, OK,USA). In 3 month follow up
radiograph inhibition of external&internal root resorption and healing of periapical bone was observed.
Tooth did not present mobility and did not tender to percussion and palpation. 3) A 23 year-old female
patient referred to our clinic for endodontic treatment of tooth #21. The patient did not report any
traumatic injury about her tooth. In clinical and radiographcal examination enamel-dentin fracture,
tenderness to percussion and palpation, a previous endodontic treatment, a gutta percha out of apex,
periapical bone rarefaction and external apical root resorption was observed. During retreatment
procedure gutta-percha remain over the apex could not be removed as orthograd. Therefore apical
resection was performed. Root canal was obturated with MTA during apical resection operation. In 1
year follow up radiograph inhibition of external apical root resorption and healing of periapical bone
was observed. Tooth did not present mobility and did not tender to percussion and palpation.
Conclusion: The use of bioceramic materials such as Bioaggregate and MTA for root canal obturation
could allow long-term survival of permanent teeth with external apical resorption. Thus, aestetic and
functional conditions of patient are preserved.
PB128
Endodontik tedavide zorluk oluşturan durumlardan radikülomegali: 2 olgu bildirimi
Ekim Onur Orhan (1), Kübra Yeşildal Yeter (1), Aykut Kanat (1), Özgür Irmak (2)
(1) Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Eskişehir
(2) Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı Eskişehir
Amaç: Radikülomegali gözlenen daimi kanin dişin endodontik tedavisinin sunulması ve ender olarak
görülen bu anomaliye endodontistlerin ilgisini çekmektir.
167
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Olgular: 1)Yirmi iki yaşında erkek hasta kist operasyonu öncesi 12 ve 13 numaralı dişlerinin kök kanal
tedavisi için kliniğimize başvurdu. Klinik ve radyografik incelemeden sonra lastik örtü uygulandı ve
endodontik giriş kavitesi prepare edildi. Elektronik apeks bulucu ve #40 K-Reamer ile çalışma boyunun
tespiti sırasında 13 numaralı dişin kök kanal uzunluğunun insizal kenar tepesinden itibaren 33,5 mm
olduğu tespit edildi. Giriş kavitesi modifiye edildikten sonra kök kanal preparasyonu 31 mm’lik #25
Resiproc eğesi ile gerçekleştirildi. Preparasyon ve irrigasyonu takiben soğuk gutta-perka tekniği ile kök
kanalı dolduruldu. Daha sonra hasta radiküler kist operasyonu için ağız, diş ve çene cerrahisi anabilim
dalına yönlendirildi. 2)Kırk dört yaşında erkek hasta 36 numaralı dişinin kök kanal tedavisi için kliniğimize
başvurdu. Hasta dişindeki spontan ağrıdan bahsetti. Klinik incelemede kuronda geniş bir dentin çürüğü
görüldü, perküsyon ve palpasyon hassasiyeti yoktu, canlılık testlerine pozitif cevap verdi. Radyografik
incelemede apikal bölgede radyolüsent bir alan görülmedi. Klinik teşhis irreversible pulpitis olarak
kaydedildi. Rubberdam izolasyonundan sonra çürük uzaklaştırıldı ve endodontik giriş kavitesi prepare
edildi. Çalışma boyu elektronik apeks bulucu ile mesiobukkal 31 mm, mesiolingual 31.5 mm, distobukkal
29.5 mm ve distolingual 30.5 mm olarak saptandı. Nikel titanyum döner sistem eğesi ile giriş yolu
sağlandı (PathFile® Dentsply-Maillefer). Kök kanal preparasyonu 31 mm’lik #25 Resiproc eğesi ile
gerçekleştirildi. Yeni bir Resiproc eğesi kullanılmasına rağmen apikal kurvaturdan dolayı distobukkal
kanalda eğe kırıldı ve çıkarılamadı. Preparasyon ve irrigasyon prosedürlerinin ardından kök kanalları
dolduruldu. Üç aylık kontrol radyografisinde bir sorun yoktu. Yine, klinik değerlendirmede de perküsyon,
palpasyon hassasiyeti, mobilite ve herhangi bir rahatsızlık yoktu.
Sonuç: Radikülomegali gibi dental anomaliler, kök kanal tedavisi için zorluk oluşturmaktadır. Diş
hekimleri, bu ender durumların tanısının konması ve tedavisinin gerçekleştirilmesi için öncelikle farkında
olmalıdır. Bunun için dişlerin dikkatli bir şekilde klinik olarak ve radyografik olarak muayenesi oldukça
önem taşımaktadır.
Radiculomegaly as a challenge in endodontic treatment: two case reports
Ekim Onur Orhan (1), Kübra Yeşildal Yeter (1), Aykut Kanat (1), Özgür Irmak (2)
(1) Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Eskisehir Osmangazi University, Eskisehir
(2) Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Eskisehir Osmangazi University, Eskisehir
Aim: To present 2 cases describing the endodontic treatment of a permanent canine and a permanent
first molar with radiculomegaly and to draw the attention of the endodontic community to this rare
anomaly.
Cases: 1 )A 22-year-old male patient referred to our clinic for endodontic treatment of teeth #12 and
#13 before cyst operation. After clinical and radiographic examination rubberdam was applied and
endodontic access cavity was prepared. During determination of working length with electronic apex
locater and 40mm-length K-Reamers, it was detected that the length of the root canal of tooth #13 was
33.5 mm from incisal edge. the root canal biomechanically prepared after the access cavity was
modified according to the Reciproc file (31mm length R50) . Cold gutta percha technique was selected
for obturation root canal was obturated. Then the patient was referred to maxillofacial surgery
department for radicular cyst operation. 2) A44 year-old male patient referred to our clinic for
endodontic treatment of tooth #36. Patient reported that a spontenous pain related to tooth #36. In
clinical and radiographical examination an extensive crown decay was observed. Tooth did not tender to
percussion and palpation. Tooth was respond to vitality tests positive. Radiographic examination did not
reveal the presence of radiolucent area in the apical region. The clinical diagnosis was irreversible
pulpitis. After rubberdam isolation, caries was removed and endodontic access cavity was prepared.
Working length was determined with electronic apex locator as mesiobuccal canal 31 mm, mesiolingual
canal 31.5 mm, distobuccal canal 29.5 mm and distolingual canal 30.5 mm. rotary nickel-titanium
instruments were performed for mechanical glide path and preflaring (PathFile). Root canal preparation
168
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
was performed with single use 31 mm Resiproc R25 file. Even a new Resiproc #25 file was used during
preparation of root canals, a file was seperated in distobuccal canal because of apical curvature and it
could not be removed. After preparation and irrigation procedures, root canals were obturated. In 3
month follow up radiograph no trouble was reported. Also, in terms of clinical examination tooth did
not tender to percussion and palpation, no mobility was detected and did not detect any discomfort.
Conclusion: Root canal treatment in such cases is challenging. The dentist should be aware of these rare
entities in order to provide an accurate diagnosis and management for which detailed examination of
the tooth both clinically and radiographically is very important.
PB129
Güncel biyomekanik preparasyon teknikler: Apikal periodontitis izlenen başarısız kanal tedavilerinin
yenilenmesinde ve iyileşmedeki rolü: Çoklu olgu raporu
Ekim Onur Orhan, Aykut Kanat, Kübra Yeşildal Yeter
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Eskişehir
Amaç: Güncel biyomekanik sistemler kullanılarak yetersiz kök kanal dolgusuna bağlı endodontik
başarısızlıkların, yeniden tedavisi ve apikal periodontitisin iyileşmesi sunuldu.
Olgu: Endodontik tedavi edilmiş dişlerinde çiğneme sırasında ağrı şikayetiyle kliniğimize başvuran dört
hasta sunuldu. X-ışını incelemesinde yetersiz biyomekanik preparasyon ve obturasyon sonucu oluşmuş
apikal periodontitis tanısı kondu. Hastaların aydınlatılmış onamı imzalanması takiben güta perkalar
Resiprokal hareket eden tek eğe sistemi (Resiproc® system, VDW GmbH, Münih, Almanya) kullanılarak
uzaklaştırıldı. Kök kanallarının dar ve eğri olması nedeni ile dört olguda R25 ile biyomekanik preparasyon
tamamlandı ve kalsiyum hidroksit esaslı pat (Calcipast, cerkamed, Stalowa Wola, Polonya)14 gün süre
bekletildi. Olguların tümünde, ikinci seansta başlangıç semptomlarının kaybolduğu görülerek kök kanal
dolumu soğuk güta perka tekniği ve kanal dolgu patı ile tamamlandı (DentsplyTM, De Trey GmbH,
Konstanz, Almanya). Kök kanal tedavisi yenilenen her bir olgunun bir yıllık takipleri sonrasında
asemptomatik seyrini devam ettirdiği, X ışını kontrollerinde ise apikal periodontitisin küçüldüğü
kaydedildi.
Sonuç: Etkin biyomekanik preparasyon teknikleri ile kök kanal tedavi yenilemeleri sonrasında başarılı
iyileşmeler gösterildi.
Current biomechanical preparation technique: its role in retreatment to failed root canal treatment
with apical periodontitis and healing: Multiple case reports
Ekim Onur Orhan, Aykut Kanat, Kübra Yeşildal Yeter
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Eskisehir Osmangazi University, Eskisehir
Aim: To present retreatments of failed root canal treatments caused by inadequate root canal filling
with apical periodontitis using effective biomechanical preparation techniques.
Case: Four patients who referred to our clinic with tenderness during chewing as main complaints in
their endodontic treated teeth. Apical periodontitis caused by inadequate cleaning and filling of canals
were diagnosed in X-ray examination of teeth. Legal procedures were done before treatment and gutta
percha were removed using Resiprocal® action single file rotary system. Biomechanical preparation was
completed with R25 in four cases because of narrow and curved root canals. Calcium hydroxide-based
paste (Calcipast, cerkamed, Stalowa Wola, Poland) was placed in root canal for 14 days. The initial
symptoms were disappeared in all cases therefore canals were filled with cold gutta percha technique
and sealer (AH Plus, Dentsply De Trey GmbH, Konstanz, Germany) in second visits. Patients were
maintained asymptomatic condition during follow-ups. The apical periodontitis was decreased in X-ray
examination in 12th-month.
169
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Conclusion: Successful healing after retreatment was presented using effective biomechanical
preparation techniques in all cases.
PB130
Kırık fragmanın fiberle güçlendirilmiş post kullanılarak reataşmanı
Erhan Tahan, Banu Arıcıoğlu
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Rize
Amaç: Bu olgu sunumu kırık bir parçanın kanal içi fiber post kullanılarak reataşmanı işlemini
açıklamaktadır.
Olgu: 51 yaşında erkek bir hasta travmatik yaralanma sebebiyle endodonti kliniğine başvurdu. Klinik
muayene sırasında sağ üst lateral dişte komplike bir kron kırığı tespit edildi. Travma sebebi zemine
düşme idi. Hastada herhangi bir sistemik rahatsızlık mevcut değildi. Radyografide herhangi bir alveoler
kemik kırığı veya periradiküler patoloji kanıtı söz konusu değildi. Labial marjin supragingival pozisyonda
idi. Aksine palatinal marjin serbest dişeti seviyesinin 2-3 mm apikalinde idi. Travma yaklaşık 4-5 saat
önce meydana gelmişti. Tedavi seçenekleri hastaya anlatıldı. Hasta orijinal kırık parçanın korunmasını
istedi. Palatinal marjine gingivektomi yapıldı. Kök kanal tedavisi sonrası reataşman işlemi uygulandı.
Daha sonra cam fiber bir post retansyion amacıyla kök kanalı içerisine ayarlandı ve yerleştirildi. Kırık
parça repoze edildi ve hem labial hem de palatinal yönden ışınlandı. 3 ay sonraki takip seansında serbest
dişetinin normal biçimde iyileştiği görüldü. Reataşman işlemi estetik ve fonksiyonel açıdan başarılı
bulundu ve hasta gayet memnundu.
Sonuç: Kırık parçanın fiber post ile direkt reataşmanı yönteminin, kompozit ile restorasyon yöntemine
kıyasla daha güvenilir ve avantajlı olduğu gözükmektedir.
Reattachment of a fractured fragment with fiber-reinforced post
Erhan Tahan, Banu Arıcıoğlu
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Recep Tayyip Erdogan University, Rize
Aim: This case report describes a reattachment procedure of a fractured fragment using intracanal fiber
post.
Case: A 51 year-old male patient was referred to the endodontic clinic because of a traumatic injury.
During clinical examination a complicated crown fracture of the right maxillary lateral tooth was
detected. The fracture was caused by falling to the ground. The patient had no systemic diseases and
there was no evidence of alveolar bone fracture or periradicular pathology in the radiograph. The labial
margin was supragingival, whereas the palatal margin was present 2-3 mm below the free marginal
gingiva. The injury occured approximately 4-5 hours ago. The treatment choices were explained to the
patient. He wanted to preserve the original fractured fragment. Therefore, gingivectomy was performed
in the palatal margin. After endodontic treatment a reattachment procedure was performed. Then a
glass-fiber post was adjusted and inserted into the root canal for retention. The fragment was
repositioned and cured from both the labial and palatal aspects. The 3 months follow-up showed that
the gingiva had healed normally. The reattachment procedure was considered aesthetically and
functionally successful. The patient was satisfied.
Conclusions: The direct reattachment method of the fractured fragment with fiber-reinforced post is
more reliable and advantageous than the composite build-up technique.
PB131
Bilateral 2. üst premolar dişlerde gelişen palatinal kasp kırığı: vaka raporu
Yasemin Yaman, Mete Üngör
170
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Başkent Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Bilateral üst 2. premolar dişte gelişen palatinal kasp kırığı vakasının teşhis ve tedavisinin
sunulması. Hasta hikayesi, klinik ve radyografik bulgular değerlendirildi. Teşhis ve tedavi planlaması
sunuldu.
Olgu: Yurtdışında yaşayan 57 yaşındaki sistemik olarak sağlıklı erkek hasta kliniğimize sağ üst 2.
premolarındaki kırık nedeniyle başvurdu. Dişte herhangi bir travma hikayesi, çürük veya restorasyon
yoktu. Hasta hikayesinde uzun zamandır dişinde çiğneme ve termal hassasiyeti olduğu belirlendi.
Bruksizm hikayesi belirgin değildi. Yapılan klinik muayenede dişin palatinal kaspın santral sulkustan
kırıldığı, kırık hattının dişetinin 2 mm altına indiği ve pulpanın çok küçük bir noktadan perfore olduğu
belirlendi. Radyografik muayenede ise periapikal lezyon ya da kökte kırık belirlenmedi. Kök kanal tedavisi
tamamlandıktan sonra, zaman olmaması nedeniyle palatinal kasp sadece kompozit rezin ile restore
edildi. Yaklaşık 1.5 sene sonra tekrar simetrik dişinin aynı şekilde kırılması nedeniyle kliniğimize
başvurdu. Bu dişine de aynı tedaviler uygulandı. Hastanın her iki dişine de kron önerildi.
Sonuç: Restorasyon ya da çürüğü olmayan, travma hikayesi bulunmayan dişlerde de çatlak oluşumu ve
sonrasında kasp kırığı gelişebilir. Bu hastada da olduğu gibi uzun zamandır mevcut olan termal hassasiyet
ve çiğneme hassasiyeti, tamamen sağlıklı (çürüksüz ve restorasyonsuz) görülen dişlerde bile çatlak diş
açısından dikkatle değerlendirilmelidir.
Bilateral fractured palatal cusp of maxillary second premolar teeth: case report
Yasemin Yaman, Mete Üngör
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Baskent University, Ankara
Aim: to present the diagnosis and treatment planning of bilateral fractured palatal cusp of maxillary
second premolar teeth. Patient histories, clinical and radiographic features of the case were evaluated.
Diagnosis and treatment plan were presented.
Case: 57-year-old healthy male patient who lives abroad was referred to our clinic with complaint of
fractured cusp of maxillary second premolar teeth. There were no history of trauma, caries or
restoration. The teeth was sensitive to chewing or thermal stimulus for a long time. Bruxism history was
not clear. In clinic examination, the fracture was seen on the central sulcus and the fracture line was
extended to 2 mm below the gingival marjin. There was a very small pulpal perforation. In radiographic
examination, there were no periapical lesion or fracture line in the root. After root canal treatment;
instead of crown, the teeth was restorated with composite resin because of patient's preference.
Approximately 1.5 year later, the patient came again because of fractured cusp of symmetrical tooth.
The same treatment protocol was administered. Crown treatment was advised to the patient.
Conclusion: Although the teeth had no restoration, caries or trauma history, crack may occur on teeth,
then the cusp of the teeth may fracture. If the teeth was was sensitive to chewing or thermal stimulus as
we experienced, even the teeth was sound(no caries or restoration), we should evaluate the teeth
carefully in terms of cracked teeth.
PB132
Başarılı bir kök kanalı tedavisi sonrası periapikal lezyon iyileşmesi: olgu raporu
Elif Defne Tacettinoğlu
Medipol Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Bu olgu sunumunun amacı; başarılı bir kök kanalı tedavisinin diş ve çevre dokuların sağlığına
etkisini vurgulamaktır.
171
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
Olgu: Üst ön bölgede ağrı nedeni ile kliniğe başvuran 17 yaşındaki erkek hastanın, yapılan klinik
muayenede üst sağ orta, yan keser ve üst sol keser dişlerde perküsyonda duyarlılık olduğu tespit
edilmiştir. Yapılan vitalometrik muayenede; üst sol yan keser dişin nekroze olduğu belirlenmiştir.
Radyografik muayenede ise; üst sağ orta keser dişte taşkın kök kanalı dolgusu, üst sağ yan keser dişte
hermetik olmayan kök kanalı dolgusu, üst sol orta keser dişte hermetik olmayan bir kök kanalı dolgusu,
üst sol yan keser dişin periapikalinde lezyon olduğu görülmüştür. Üst sağ orta ve yan keser diş ile sol orta
keser dişlerin kök kanal dolguları yenilenmiş ve nekroze olan yan keser dişe kök kanalı tedavisi
yapılmıştır. Daha sonra, hasta klinik ve radyografik kontrollere çağrılmıştır. Bir ay sonra yapılan
kontrolde; radyografide gözlenen lezyonun küçülmekte olduğu gözlenmiştir. Klinik muayenede ise;
semptomların ortadan kalktığı belirlenmiştir. Bir sene sonra yapılan kontrolde; herhangi bir klinik
semptomun olmadığı ve radyografide periapikal bölgede kemik oluşumu ile birlikte lezyonun iyileştiği
belirlenmiştir.
Sonuç: Yetersiz kök kanalı tedavisi veya üst restorasyon nedeni ile diş ve çevre dokularında oluşan ve ya
iyileşmeyen iltihabi durumlar; dişlere uygulanan başarılı bir kök kanalı tedavisi sonrası iyileşebilmektedir.
The effects of a successfull root canal treatment on tooth and periradicular tıssues: a case report
Elif Defne Tacettinoğlu
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Medipol University, Istanbul
Aim: To emphasize the effects of successful root canal treatment on tooth and periapical tissues.
Case: A 17-year-old male patient who had no history of systemic diseases, referred to clinic for pain on
maxillar anterior region. Clinical examination revealed that the right maxillary central and lateral incisors
and the left maxillary central incisor presented sensitivity to percussion. The left maxillary lateral incisor
was found to be necrosis in vitalometric control. Radiographic analysis showed the maxillary right lateral
incisor and maxillary left central incisor had non-hermetically filled root canal filling, the maxillary left
lateral incisor had a periapical lesion and the maxillary right central incisor had an over-filled root canal
treatment. Maxillary right central and lateral incisors, and maxillary left central incisors had
retreatments performed on them and the necrotic lateral incisor was treated. Patient was called for
clinic and radiographic follow-ups. In the medical examination after a month since the dental treatment
is done; it is observed that, lesion images which can be seen in radiography is reduced. In the clinical
examination, it is observed that all symptoms disappeared. In the check-up after a year it is observed
that; there are no symptoms according to clinical examinations and periapical region images that can be
seen before the treatment have disappeared according to radiographical examination.
Conclusion: It is observed that, prognosis and dental and periradicular tissues which are infected due to
unsuccessfully root canal treatment or restoration, become healthier after successful root canal
treatment.
PB133
Periapikal lezyonlu üst kesici dişlerin multidisipliner tedavisi: olgu sunumu
Şirin Güner (1), Ahmet Arslan (2), Nüket Sandalli (1)
(1) Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul
(2) Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş, Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Bu olgu bildiriminin amacı maksiller kesici diş bölgesinde dental travma sonrasında periapikal
lezyon gelişen bir hastaya uygulanan multidisipliner tedavinin sunulması ve geniş periapikal lezyonların
varlığında doğru teşhis ve tedavi planlamasının dişlerin prognozuna etkisini vurgulanmasıdır.
Olgu: Üst çene anterior bölgede yumuşak dokuda meydana gelen fistül nedeniyle ile Yeditepe
Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na yönlendirilen 13 yaşındaki kız hastanın
172
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
yapılan klinik muayenesinde, maksiller bölgede mukozada ekspansiyon ve fistül ağzı görülmüştür. 11 ve
12 numaralı dişlerde kompozit restorasyonlar gözlenmiş ve alınan anamnezde ön kesici dişlerin dental
travmaya uğradığı öğrenilmiştir. Radyografik değerlendirmede üst santral kesici dişler ile ilişkili periapikal
lezyonlara rastlanmıştır ve her iki diş vitalite testlerine negatif yanıt vermiştir. Endodontik tedavilerinin
tamamlanmasının ardından periapikal lezyonların iyileşmemesi nedeniyle 11 ve 12 numaralı dişlere kök
ucu rezeksiyonu uygulanmış, kistik lezyon enükle edilmiştir ve retrograd dolgu materyali olarak MTA
yerleştirilmiştir.
Sonuç: 1 yıllık takip süresinin sonunda lezyonların tam olarak iyileştiği ve söz konusu dişlerd e herhangi
bir patolojik bulgunun gözlenmediği klinik ve radyografik değerlendirmeler sonucu tespit edilmiştir.
Multidisciplinary treatment of maxillary central İncisors associated with periapical lesions: a case
report
Şirin Güner (1), Ahmet Arslan (2), Nüket Sandalli (1)
(1) Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Yeditepe University, Istanbul
(2) Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Yeditepe University, Istanbul
Aim: The aim of this case report is to present the multidiciplinary treatment of a patient who had
periapical lesions as a result of dental trauma to her maxillary incisor region and to highlight the
importance of correct diagnosis and treatment planning in the presence of wide periapical lesions.
Case: 13 old patient was referred to Yeditepe University Faculty of Dentistry Department of Pediatric
Dentistry with the presence of fistula in the maxillary anterior region. At clinical examination mucosal
expansion and presence of fistula at anterior region were observed. Maxillary central incisors had crown
fractures restored with composite resin restorations after a traumatic dental injury. Radiografic
examination revealed periapical lesions related to tooth number 11 ve 12 and the teeth responded
negatively to pulp vitality tetss. Endodontic treatments of maxillary central incisors were performed.
After 6 months follow up healing was not observed in periapical lesions and endodontic surgery was
planned. Cystic lesion was enucleated and apical resection of the teeth was performed. MTA was used
as an retrograd filling.
Conclusion: At the end of the 1 year follow-up, clinical and radiographic examinations showed complete
healing of the lesion and no pathological signes or symptoms were observed for the central incisors.
PB134
Anatomik varyasyonlar gösteren dişlerin kök kanal tedavileri: vaka raporu
Ahmet Demirhan Uygun, Yahya Güven, Meltem Çolak Topçu
Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu vaka raporunda kliniğimize ağrı şikayetiyle başvuran hastalardan alınan radyografilerde farklı
anatomik varyasyonlara sahip oldukları belirlenen dişlere uygulanan kök kanalı tedavileri anlatılmıştır.
Olgu: Sıcak ve soğukta ağrı şikayeti ile kliniğimize gelen hastanın klinik ve radyografik muayeneleri
sonucunda sol alt ikinci mandibular molar dişine hiperemi teşhisi konulmuştur. .Radyolojik muayenede
ilgili dişin hiper tauorodont olduğu görüldü. Anestezi uygulamasını takiben, rubber-dam ile dişin
izolasyonu sağlanarak uygun endodontik giriş kavitesi açılmış ve kanallar lokalize edilmiştir. Elektronik
apeks bulucu yardımı ile çalışma uzunlukları belirlendikten sonra, ProTaper döner alet sistemi (ProTaper
with ATR Tecnika, Advanced Technology Research, Pistoia, Italy) ile 30 numaraya kadar kök kanalları
şekillendirilmiş ve her eğe değişiminde 15 ml 1% NaOCl solüsyonu ile yıkanmıştır. Bir seans kalsiyum
hidroksit pansumanından sonra, kök kanalları sialapex kanal patı ve güta-perka kullanılarak System B
tekniği ile doldurulmuş ve diş kompozit ile restore edilmiştir.
Sonuç: Endodontik tedavi sırasında karşılaşılan zorlukların başında, kök kanal sistemindeki anatomik
farklılıklar gelmektedir. Dişlerde, normalden daha fazla sayıda ve sık rastlanmayan morfolojide kök
173
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
kanallarının bulunması durumunda; işlem öncesi radyografilerde dişlerin kanal sayılarının ve
morfolojilerinin doğru olarak belirlenmesi, giriş kavitesi açıldıktan sonra pulpa odasının tabanının
dikkatlice incelenmesi, yeterli miktarda dentin dokusunun uzaklaştırılması ve kök kanalı girişlerinin doğru
şekilde belirlenmesi, tedavinin başarısını olumlu yönde etkileyecektir.
The root canal treatments of the teeth with anatomical variations: case reports
Ahmet Demirhan Uygun, Yahya Güven, Meltem Çolak Topçu
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum
Aim: To report the root canal treatments of the teeth with different anatomical variations.
Case: As a result of the clinical and radiographic examinations in a patient who visited our clinic with the
complaint of pain related to thermal stimuli, the mandibular left second molar was diagnosed as
hyperemia. Radiological examination showed that this tooth was hiper taurodont. Following the
administration of the anesthetic solution, access cavity was opened under rubber-dam isolation, the
pulp tissue was removed, and the working length was determined using an electronic apex locator. All
root canals were prepared to size 30 with the ProTaper rotary instruments (ProTaper with ATR Tecnika,
Advanced Technology Research, Pistoia, Italy), and irrigated with 15 ml of 1% NaOCl solution. The root
canals were medicated with calcium hydroxide paste for seven days, and then obturated with guttapercha and an sialapex sealer using the System B technique. Results: Root canal treatments of these
cases would be presented with detailed radiographs and photographs representing the morphology of
the teeth.
Conclusions: One of the most common difficulties encountered during root canal treatment is the
anatomical variation in the root canal system. Treatment success will be positively influenced by
accurate determination of the additional root canals with unusual morphology with the aid of
preoperative radiographs and careful examination of the pulp chamber floor following access cavity
preparation.
PB135
Anterior bölgedeki tek diş eksikliklerinin restoratif yöntemlerle rehabilitasyonu: iki olgu sunumu
M. İnci Başer Kolcu, Erhan Özcan
Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Ana Bilim Dalı, Konya
Amaç: Anterior bölgede sağlam dişlere komşu tek diş eksiklikleri olan olgularda, direkt yöntem
uygulanılarak fiberle güçlendirilmiş kompozit ile adeziv köprü uygulamaları ile restorasyonunu ve klinik
takiplerini sunmaktır.
Olgu: Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Kliniği’ne periodontal problem veya
travmatik yaralanma şikayetiyle başvuran ve anterior dişlerinden birine çekim endikasyonu konulmuş iki
farklı olgu da çekilmi gerçekleştirilmiş dişin fiberle güçlendirilmiş kompozit ile adeziv köprü uygulaması
yapılmasına karar verildi. Çekim boşluğunun iyileşmesi için beklenilen süre içerisinde çekilen dişler steril
serum fizyolojik içerisinde bekletildi. İyileşmenin ardından dişler mine sement sınırından ya da mine
sement sınırının altından kesilerek pulpa odası rezin esaslı kompozit materyal ile dolduruldu. Dişlerin
lingual yüzeyinde fiber materyal (Ribbond, Seattle, WA, USA) ve kompozit için yuva açıldı, komşu dişlere
de sırasıyla asit ve bonding ajanları ile işlem yapıldıktan sonra uyumlandırılan dişler kompozit rezin esaslı
materyal ve güçlendirilmiş polietilen fiber ile komşu dişlere adapte edilerek polimerize edildi. Dişlerin
lingual yüzeylerine polisaj yapıldı. Bir yıl içerisinde yapılan kontrol muayenesinde hastaların dişlerini
fonksiyonel olarak kullandığı görüldü.
Sonuç: Diş çekimi planlanan hastalarda özellikle anterior tek diş eksikliklerinde doğal estetiğin sağlandığı,
kısa süre içerisinde uygulanabilen ve diğer birçok protetik restorasyona oranla daha düşük maliyetli olan
174
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
güçlendirilmiş polietilen fiberler ile köprü yapılması kullanılabilecek alternatif tedavi yöntemleri
içerisinde yer almaktadır.
Restorative treatment of anterior single tooth defiency: two case reports
M. İnci Başer Kolcu, Erhan Özcan
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Selcuk University, Konya
Aim: The aim of this case reports is to present the restoration of anterior single tooth defiency with
adhesive bridge application of fibre reinforced composites and clinical follow ups.
Case: Two patients were referred to Selcuk University Faculty of Dentistry Endodontic Department with
the complaint of either periodontal problem and traumatic injury. Tooth was planned to extract and to
be restorated with adhesive bridge application of fibre reinforced composites. Extracted teeth were
stored in sterile saline until healing of wound. After healing the teeth was cut off from the cemento
enamel junction and pulp chambers were filled with composite resin. Essential slots for composite resins
and fibre materials were opened on the lingual surface, etching and bonding agents were applied to
adjacent tooth and extracted tooth were adapted with the composite resin and reinforced polyethlene
fibre. Lingual surface of the tooth was polished. İt has been bserved that teeth were functionally used
without any complainment.
Conclusion: The patients with the anterior single tooth defiency, adhesive bridge application of fibre
reinforced composites are more predictable alternative treatment for providing the natural esthetic,
less time requiring and less cost in comparison of prothtetic restorations.
PB136
Horizontal kök kırıklarında tedavi yaklaşımı: vaka sunumu
Çiğdem Dik, Derya Deniz Sungur
Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Ana Bilim Dalı, Ankara
Amaç: Bu olgu raporunda travma nedeniyle oluşmuş horizontal kök kırığı olan vakanın takibi
anlatılmaktadır.
Olgu: 24 yaşındaki kadın hasta düşerek dişini sert zemine çarpmış ve 24 saat sonra üst öne dişlerinde
sızlama şikayetiyle kliniğimize başvurmuştur. Klinik muayenesinde üst santral ve lateral dişlerde
perküsyon, palpasyon hassasiyeti ve hafif derecede mobilite artışı gözlenmiş ancak yer değiştirme
izlenmiştir. Dişler elektrikli pulpa testi ve soğuk testine pozitif cevap vermiştir. Alınan radyografta sadece
21 nolu dişte orta üçlü bölgesinde horizontal kök kırığı saptanmıştır. Diş komşu dişlere misina ve
kompozit ile semirijit olarak splintlenmiş ve 6 hafta beklenmiştir. Bu süre içerisinde hasta düzenli olarak
1., 2., 4. ve 6. haftalarda takip edilmiştir.
Sonuç: 6 hafta sonra klinik ve radyografik bulguları normal olan hastanın splinti çıkarılmış ve takiplere
devam edilmiştir. 3., 6. ve 12. ay takiplerinde klinik ve radyolojik bulguların normal olduğu görülmüştür.
Vitalite testine pozitif yanit vermektedir.
Treatment procedures of horizontal root fracture: case report
Çiğdem Dik, Derya Deniz Sungur
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Hacettepe University, Ankara
Aim: This case report is described the follow-up of case of horizontal root fracture was caused by
trauma.
Case: 24 years old female patient had a travmatic injury on permanent maxillar anterior teeths. During
clinical examination maxiller incisor teeth have percusion, palpation and mobility but there is no need
175
TÜRK ENDODONTİ DERNEĞİ
6. ULUSLARARASI
ENDODONTİ SEMPOZYUMU
06-08 Mart 2015
Xanadu Snow White Otel ERZURUM
for reposition. Pulp vitality test and cold test give positive answer. During radiograpic examination only
#21 tooth has horizontal root fracture at middle third of root. Semi-rigid splints were applied to the
teeth for 6 weeks without further treatment and they were followed-up for 1., 2., 4., 6. week.
Conclusion: Then follow ups taken monthly 3., 6., and 12. Month. At the end of 12. month the tooth was
vital and they had no clinical and radiographic signs nor symptoms.
176

Benzer belgeler