ar-ge`de tasarım - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Transkript
ar-ge`de tasarım - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi s.4 Tasarım/Ar-Ge ve İnovasyon Üçlemesi s. 10 İşletmelerde Teknoloji ve Ar-Ge Yönetimi s. 22 Sermayenin Verimli Kullanımında İnşaat -Sanayi Çelişkisi s. 32 T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI ŞUBAT 2016, Yıl 28, Sayı 326 EMEK - ANKARA - PP - 2 AR-GE’DE TASARIM ŞUBAT 2016 T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN AYLIK YAYIN ORGANIDIR ŞUBAT 2016 YIL: 28 SAYI: 326 Bu dergi 6.500 adet basılmaktadır. ISSN: 1300-2414 Yayın Türü: Yerel Süreli Türkçe - İngilizce SAHİBİ T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA GENEL MÜDÜR Anıl YILMAZ GENEL KOORDİNATÖR Dilek BİRBİL SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Cangül TOSUN YAZI KURULU Dilek BİRBİL - Cangül TOSUN - Lütfiye BALKAYA İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU Gülçin MANZAK AYDIN - Şirin Müge KAVUNCU WEB SİTESİ SORUMLUSU Aytunç AYHAN FOTOĞRAFLAR Hakan CANBAKIŞ - Özgür YURDAKADİM DAĞITIM SORUMLUSU Mehtap EMRE (312) 467 55 90 / 331 [email protected] Anahtar dergisinin PDF dosyalarını her ay düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini istiyorsanız, konu alanına Anahtar yazıp [email protected] adresine boş bir e-posta atabilirsiniz. Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. YÖNETİM YERİ T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Gelibolu Sokak No:5 Kavaklıdere 06690 ANKARA Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat) Faks: (312) 427 30 22 Faks (Dergi): (312) 467 47 79 e-posta: [email protected] İnternet: http://vgm.sanayi.gov.tr http://anahtar.sanayi.gov.tr GRAFİK TASARIM VE UYGULAMA www.chesscreative.com BASKI ELMA TEKNİK BASIM MATBAACILIK İvedik OSB Matbaacılar Sitesi 1516/1 Sok. No:35 Yenimahalle-ANKARA Tel:(312)229 92 65 Faks:(312) 231 67 06 BASILDIĞI TARİH Anahtar dergisinin ŞUBAT 2016 sayısı 08.02.2016 tarihinde basılmıştır. Son yıllarda sıklıkla telaffuz edilen bir kavram olan orta gelir ve orta teknoloji tuzağı ve Türkiye’nin bu orta seviye eşiğini atlaması için yapması gerekenler pek çok platformda tartışılmakta ve konu üzerinde çalışmalar yürütülmektedir. Bu çalışmalar tasarruf oranlarının yükseltilmesi, imalat sanayinin milli gelir içindeki payının artırılması, eğitim politikasının gözden geçirilmesi, Ar-Ge ve tasarım süreçlerinin geliştirilmesi gibi konuları da beraberinde gündeme getirmektedir. Ülkemizde gayri safi yurt içi Ar-Ge harcamalarının toplam gayri safi yurt içi hâsıla içindeki payı 2000’li yılların başlarında % 0,5 iken sonraki 10 yılda uygulanan politikalar sonucu 2014 yılı itibarıyla % 1 sınırını geçmiş olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği üyesi 28 ülke ve OECD üyesi ülkeler toplamları göz önünde bulundurulduğunda ise bu değer sırasıyla % 1,94 ve % 2,37 olarak karşımıza çıkmaktadır. Ulusal Yenilik Sistemi 2023 hedeflerinde toplam Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı % 3 ve özel sektör Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı % 2 olarak belirlenmiştir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı gerek özel sektörde gerekse üniversitelerde gerçekleşen Ar-Ge çalışmalarını çeşitli araçlarla desteklemektedir. Bunlar; Ar-Ge Merkezleri Destekleri, Rekabet Öncesi İşbirliği Programı, Teknogirişim Sermayesi Desteği, Sanayi Tezleri Projeleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Destekleri, Teknolojik Ürün Tanıtım ve Pazarlama Destek Programı ve Teknolojik Ürün Yatırım Destek Programı’dır. Yakın zamanda yasalaşarak uygulamaya girmesi beklenen Ar-Ge Reform Paketi de tüm bu desteklere ve Bakanlığımız ve kuruluşları ile diğer kamu kurumları tarafından yürütülmekte olan programlara ve uygulamalara hız verecek ve etkinliğini artıracak, 2023 hedeflerine giden yolda güç tazelenmiş olacaktır. Bakanlığımız Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü yönetici ve uzmanlarının katkılarıyla hazırlanan Anahtar Dergisi Şubat sayısında konuyla bağlantılı olarak Ar-Ge yönetimi, tasarım, inovasyon konularında farklı makaleleri okuyucularımıza sunuyoruz. Derginin ilgili tüm kesimlere faydalı olacağını umuyor, başta Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü Doç. Dr. İlker Murat AR olmak üzere Genel Müdürlüğün çalışanlarına ve bu sayıda emeği geçenlere değerli katkılarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Anıl YILMAZ Genel Müdür ŞUBAT 2016 İÇİNDEKİLER 04 04 Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Mehmet ÜNAL 06 Türkiye’de Tasarım Nilay YALÇINKAYA YÖRÜK Ali ZENGİN 10 Tasarım/Ar-Ge ve İnovasyon Üçlemesi Yrd. Doç. Dr. Hakan GÜRSU Bir Kavrama Genel Bakış: Tasarım İnovasyonu (Konsept Bazlı İnovasyon) Serdar BENLİ İşletmelerde Teknoloji ve Ar-Ge Yönetimi Hakan BAL 18 22 27 27 32 40 48 32 4 Tescilli Tasarım Hakkı Sahibi Tarafından İleri Sürülebilecek Talepler ve Açılabilecek Davalar Dr. İsmail FİDAN Sermayenin Verimli Kullanımında İnşaat Sanayi Çelişkisi Mehmet AŞICI Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve Sanayi Siteleri (SS)’ne Kullandırılan Kredilerin İtfalandırılmasına Yönelik Model Önerileri: T+1 Modeli ve T+0,5 Modeli Tevfik BULUT OECD’nin ‘Hayat Nasıl? 2015 - Refahın Ölçümü’ Raporu Yayımlandı ŞUBAT 2016 52 56 OECD Bilim Sanayi ve Teknoloji Göstergeleri 2015 Büyüme İçin İnovasyon ve Toplum Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) 59 Design In R&D 61 Bölgesel Verimlilik İstatistikleri Regional Productivity Statistics 62 Sanayi Göstergeleri Industry Indicators 63 Bilim ve Teknoloji Göstergeleri Science And Technology Indicators 64 Ulusal ve Uluslararası Verimlilik İstatistikleri National And International Productivity Statistics 48 52 5 ŞUBAT 2016 DEĞERLENDİRME TASARIM FAALİYETLERİNİN DESTEKLENMESİ Mehmet ÜNAL / Kurumsal Ar-Ge Destekleri Daire Başkanı (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü ) 3. Tasarım duyarlılığını eğitimin bütün aşamalarına yaymak ve insana ve çevreye duyarlı, katma değeri yüksek tasarımlar yapabilecek yetkinlikte tasarımcılar yetiştirmek, 4. Tasarımla ilgili sanayici, eğitimci, meslek örgütü ve kamu kuruluşu gibi farklı aktörler arasında iletişim ve işbirliğini güçlendirmek, 5. Toplumda ve sanayide tasarım farkındalığını artırmak şeklinde sıralanmıştır. Tasarımların yaşam kalitesi üzerindeki etkileri ve katma değeri, her geçen gün daha fazla önem arz etmekte ve belirginleşmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’nin uluslararası alanda rekabetçiliğinin artırılması, Türk tasarımcıların özendirilmesi ve Türk tasarım stratejilerinin belirlenmesi amacıyla 05/08/2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Türk Tasarım Danışma Konseyi1 kurulmuştur. Konsey Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı başkanlığında, kamu kurum ve kuruluşları üst düzey yetkilileri ve sivil toplum kuruluşlarından oluşmaktadır. Konseyin ana görevleri arasında; tasarım politika ve stratejilerinin belirlenmesi, tasarım bilincinin artırılması, yüksek katma değerli tasarımların yaratılması ve tasarımların korunması üzerine düzenlemeler yapılması yer almaktadır. 1 6 Ayrıca, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın, Türk Patent Enstitüsü koordinatörlüğünde ve tüm paydaşların katılımıyla hazırladığı “Tasarım Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2014-2016)”, 02/11/2014 tarihli ve 29163 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Eylem planında mevzuatın etkinleştirilmesi, desteklerin çeşitlendirilmesi ve farkındalığın artırılması gibi hedeflere yönelik 5 ana başlık altında 34 faaliyet alanı belirlenmiştir. Söz konusu hedefler; 1. Tasarımla ilgili mevzuatı, tasarımcıların ve iş dünyasının ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde uluslararası standartlara uyumlu hale getirmek ve uygulamaları etkinleştirmek, 2. Tasarımla ilgili destekleri çeşitlendirmek ve bu desteklerin niteliğini artırmak, Konseyin resmi internet sayfası: www.tasarimkonseyi.gov.tr Türk Tasarım Danışma Konseyi altı aylık dönemlerde toplanmaktadır. En son toplantı, 23/12/2015 tarihinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Fikri Işık başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Bu toplantıda “Tasarım Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2014-2016)” nın yenilenmesi kararı çıkmıştır. Yine konseyde “Tasarım Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2014-2016)”ndaki eylemlerin ilerleme durumları incelenmiştir. Son olarak, konsey bünyesinde ülkemizde ilk defa oluşturulan “Tasarım Onur Ödülü” mekanizması hakkında bilgi verilmiş ve yaptığı tasarımlar ile ülkemizi uluslararası platformlarda temsil eden ve 2015 yılı için konsey tarafından oybirliği ile seçilen duayen tasarımcı Sayın Yılmaz Zenger’e onur ödülü takdim edilmiştir. ŞUBAT 2016 Tasarım Onur Ödülü Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri IŞIK tarafından Yılmaz ZENGER’e verildi. “Tasarım Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2014-2016)” kapsamında Bakanlığımız Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü uhdesinde, 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun üzerinde değişiklik yapılarak, tasarımların ve tasarımcıların daha fazla desteklenmesinin ve bu kanun kapsamında “Tasarım Merkezlerinin” kurulmasının önü açılacaktır. Bu kapsamda belli sayıda tasarım personeli çalıştıran işletmelere, gelir vergisi teşviki, sigorta prim desteği ve damga vergisi istisnası sağlanacaktır. Bu kanun akabinde işletmelerin gerçekleştirdiği tasarımların maliyetlerinin düşürülmesi amaçlanmıştır. Böylece, Türk tasarımının ve tasarımcısının teşviki sağlanacaktır. Bu çalışmalara ilaveten, insana ve çevreye duyarlı, katma değeri yüksek tasarımların yaratılmasını ve korunmasını, ülkemiz tasarım ve tasarımcılarının sürdürülebilir bir şekilde dünya ile rekabet edebilir hale getirilmesini ve “Türk Tasarımı” kimliğinin tanınmasını ve yerleşmesini sağlamak için; Bakanlığın belirli kriterlerine haiz ulusal ve uluslararası tasarım yarışmalarında sergilenen gerçek kişilere ait tasarımların tescil giderlerinin desteklenmesi amaçlanmaktadır. Bu destek ile tasarımcıların özendirilmesi ve tasarımlarının hukuki bir kimliğe kavuşturulması hedeflenmiştir. Bu kapsamda Türk Patent Enstitüsü tarafından yapılacak tescil giderleri Bakanlık bütçesinden karşılanacaktır. Bu sayede Türk tasarımcıları tasarımlarını tescil ettirmek üzere cesaretlendirilmiş olacaktır. 7 ŞUBAT 2016 MAKALE TÜRKİYE’DE TASARIM Nilay YALÇINKAYA YÖRÜK-Ali ZENGİN / Heksagon Mühendislik Tasarım A.Ş. Giriş Endüstriyel tasarım; endüstride üretilen ve nihai kullanıcıya yönelik ürünlerin, -işlevsellik, -hedef kitlenin beğenisine ve kullanıcının ihtiyaçlarına uygunluk gibi ölçütleri gözeterek fikren geliştirilmesi ve üretime uygun yeni bir ürün olarak projelendirilmesidir (1). Ortaya çıkan tasarımın inovatif bir ürün, sistem veya hizmet olması ve yaşam kalitesini artırması beklenmektedir (2). Endüstriyel tasarımcının odağında “kullanıcı” vardır. Tasarımcı; inovasyon, teknoloji, müşteri ve ticarileşmeyi ilişkilendirerek ekonomik, sosyal veya çevresel boyutu olan çözümler üretir. 554 numaralı “Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”de ise “tasarım”, bir ürünün tümü veya bir parçası veya üzerindeki süslemenin, çizgi, şekil, biçim, renk, doku, malzeme veya esneklik gibi insan duyuları ile algılanan çeşitli unsur veya özelliklerinin oluşturduğu bütünü olarak tanımlanmıştır. Mühendislik Tasarımı ve Endüstriyel Tasarım Endüstriyel tasarım veya kısaca tasarım ifadesi ülkemizde mühendislik tasarımı terimi ile karıştırılmaktadır. Mühendislik tasarımı, endüstriyel tasarımın üretilebilir ve kullanılabilir hale getirilmesidir. Endüstriyel tasarım fikir üretme sürecini, tasarımın şekline yönelik stil çalışmasını, konsept (kavramsal) tasarımı ve ön seviye prototip üretimini içeren bir süreçtir. Bu sürecin konsept tasarım aşamasından sonra birlikte mühendislik tasarımı devreye girer. Şekil 1.Endüstriyel Tasarım Süreci Yapılan tasarımın ticarileşebilmesi için endüstriyel tasarım döngüsünün tamamlanması ve mühendislik tasarımı ile desteklenerek devam ettirilmesi önemlidir. Aksi takdirde tasarım, bir fikirden öteye geçemeyecektir. Ar-Ge, endüstriyel tasarım ile mühendislik tasarımının etkileşimi ile gerçekleşmelidir. Bu etkileşimde, doğrudan son kullanıcıya hitap eden ürünlerde (taşıt, beyaz eşya, cep telefonu, v.b.) endüstriyel tasarımın payı daha fazlayken, bu ürünlerin dışardan bakışta görülmeyen alt bileşenlerinde daha düşüktür. Ar-Ge’nin bu yapısından dolayı ekosistem içerisinde endüstriyel tasarımcıların ve mühendislerin birlikte çalışması gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerde bu tasarımın ArGe ekosisteminin bir parçası haline 8 gelmesi buna yönelik regülasyonlar ile sağlanmıştır. Endüstriyel tasarımın Ar-Ge’nin bir parçası olabilmesi ülkemizde de buna yönelik devlet politikalarıyla mümkün olacaktır (4). Ülkemizde Endüstriyel Tasarım Bilincinin Gelişimi Ülkemizde endüstriyelleşmenin ilk yıllarında yapılan yatırımlar daha çok yabancı menşeili firmaların üretim odaklı yatırımları şeklindedir. Bu sebeple endüstriyel tasarım, endüstriyelleşme planlarında uzun bir süre yer almamıştır. İlerleyen dönemlerde, kendi ürünlerini geliştiren ve üreten firma sayısının artmasıyla mühendislik tasarımı devlet politikalarıyla desteklenmeye başlamıştır. “Ar-Ge”yi desteklemeye yönelik tüm devlet destekleri temelde mühendislik ŞUBAT 2016 faaliyetlerini desteklemeye yönelik olarak kurgulanmıştır. Bu yıllarda büyük ölçekli bazı firmaların dışında birçok firma yabancı firmaların ürünlerine benzer ürün tasarımları yaparak ürün geliştirme yoluna gitmiştir (4). Gümrük Birliği Anlaşması ve birçok yabancı firmanın yerli pazarda boy göstermesi, Türk firmalarının rekabet edebilirlik seviyesini artırmak için daha fazlasını yapmasını gerektirmiştir. İlk kez 1990-1994 yılları arasını kapsayan 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda “ürün tasarımı”, Ar-Ge kavramı içerisinde kullanılmış ve ihracatın artması için gerekli bir unsur olarak belirtilmiştir. Özellikle markalaşmanın önem kazanması, buna paralel olarak tasarımı da ön plana çıkarmıştır. Çünkü tasarım marka değerinin oluşmasında önemli bir paya sahiptir. “Yeni tasarım” konusunda bir diğer motivasyon unsuru TPE’nin (Türk Patent Enstitüsü) Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’yi yürürlüğe koyması olmuştur. Bu kararname ile “benzer tasarım”ın önüne yasal bir bent çekilmiştir. Şekil 2.Mühendislik Tasarımı ve Endüstriyel Tasarımın İnovasyondaki Yeri (3) 2006 yılında ihracatın artması için tasarımın desteklenmesi gerektiği devlet stratejilerinde yerini sürekli hale getirince TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) bu alanda farkındalık yaratmak için çalışmalar yürütmeye başlamıştır. Bu çalışmalardan en önemlisi olan İMMİB Endüstriyel Tasarım Yarışması, 10 yılda 3410 başvuru almış, 332 tasarıma ödül vermiştir. Ödül alan 27 tasarımcı yurt dışına eğitime gönderilmiştir. Yarışmada ödül alan bazı tasarımcılar uluslararası organizasyonlara davet edilmiştir (5). Bu farkındalık yaratma çalışmaları ETMK (Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu) tarafından desteklenmiş, 2008 yılında ilki gerçekleştirilen Design Turkey yarışması ile önemli bir seviyeye getirilmiştir. Design Turkey Endüstriyel Tasarım Ödülleri, Türkiye’de kullanıcının ihtiyaçlarını gözeten, ihracatta ve ulusal pazarda ürüne katma değer ve rekabetçi üstünlük kazandıran iyi tasarımı ödüllendirmek amacıyla TURQUALITY® Programı dâhilinde, Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM), Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu (ETMK) iş birliğiyle düzenlenen bir tasarım yarışmasıdır. 2008’den bu yana birçok farklı dalda Şekil 3. A’DesignAward 2010-2015 Arasında En Başarılı Ülkeler (6) 9 ŞUBAT 2016 MAKALE TÜRKİYE’DE TASARIM Şekil 4.Yıllara Göre Doğrudan TPE’ye yapılan Endüstriyel Tasarım Tescil Başvuruları(10) ürün tasarımı ve konsept tasarım ödüllendirilmiştir. Türk tasarımcılarımız aynı zamanda uluslararası tasarım yarışmalarında da önemli başarılar elde etmiştir. Bu alandaki önemli tasarım yarışmalarından A’DesignAward’ın 2010-2015 yılları arasındaki sonuçlarına göre ülkemiz en fazla ödül alan ikinci ülkedir. Ülkemizde endüstriyel tasarımın yaygınlaşmasında üzerinde durulması gereken bir diğer husus, KOBİ’lerde bu bilincin oluşturulmasıdır. Ülkemizde de işletmelerin yüzde 99,77’sini oluşturan KOBİ’ler, toplam istihdamın yüzde 78’ini, toplam katma değerin yüzde 55’ini gerçekleştirmektedir (7). Firma içerisinde endüstriyel tasarımcı istihdam etmek istemeyen veya tam zamanlı bir tasarımcıya ihtiyaç duymayan KOBİ’lerin 10 bu alanda alacağı hizmetlerin devlet tarafından desteklenmesi; ortaya çıkacak ürünlerin katma değerini artıracaktır. Bunun yanı sıra hali hazırda inovasyon kültürüne endüstriyel tasarımı dâhil etmiş firmaların sayısının artması için bu firmaların desteklenmesi, diğer firmalar için özendirici bir unsur olmakla birlikte uluslararası rekabetçi markalar oluşturulması ve kalıcı ekonomik gelişimin sağlanması açısından faydalı olacaktır. Ülkemizde endüstriyel tasarımın hak ettiği değeri bulması, “Türk Tasarımı”nın dünya tasarım ekolleri arasında yerini almasını sağlayacaktır (8). Fikri Mülkiyet Boyutunda Endüstriyel Tasarım WIPO’nun (World Intellectual Property Organization) 2014 İstatistik Raporlarına göre 2014’te tüm dünyada toplam 854.400 adet endüstriyel tasarım tescil başvurusu yapılmıştır. Koruma kapsamına Türkiye’nin de dâhil olduğu 48.799 adet başvuru yapılmıştır ve bu sayıyla ülkemiz tüm dünyada dördüncü sıraya yerleşmiştir(9). Bu başvurulardan doğrudan TPE’ye (Türk Patent Enstitüsü) yapılan başvuru sayısı 9.028’dir. Fikri mülkiyet bilincinin zayıf olduğu ülkelerde endüstriyel tasarım başvurusu “patent” başvurusuna eşdeğer algılanmaktadır. Bu sebeple bu ülkelerde endüstriyel tasarım başvurusu patent başvurusundan daha fazladır. Fikri mülkiyet bilincinin yüksek olduğu ve teknoloji üreten ülkelerde ise patent başvurusu daha fazladır. Endüstriyel tasarım tescili ürünün teknik ve fonksiyonel özelliklerini değil; estetik özelliklerini korumaktadır. Özellikle bazı ülkelerde (Örneğin Çin(11)) endüstriyel ŞUBAT 2016 tasarım tesciline “Design Patent” denmesi bu algının oluşmasında rol oynamaktadır. Patent başvurularının daha kapsamlı olması, detaylı incelemeye tabi tutulması, başvuru/koruma maliyetlerinin daha yüksek olması ve tescil süresinin daha uzun olması kişilerin ve firmaların endüstriyel tasarım başvurusunu tercih etmesine sebep olmaktadır. Ülkemizde de özellikle endüstriyel tasarım başvurusunun yüksek olmasının nedeninin bu olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde Endüstriyel Tasarım Eğitimi Ülkemizde, 27 üniversitede lisans ve yüksek lisans seviyesinde endüstriyel tasarım bölümü bulunmaktadır. Eğitim kurumları daha çok İstanbul, Ankara ve İzmir’de yoğunlaşmıştır. Bu kapsamda 150’ye yakın öğretim üyesi, 70 asistan ve 188 yarı zamanlı öğretim üyesi görev yapmaktadır (12). Endüstriyel tasarımın Ar-Ge ekosistemine her geçen gün biraz daha yerleşmesi ve tasarım bilincinin gelişim süreci göz önüne alındığında bu değerlerin düşük olduğu görülmektedir. Endüstriyel tasarıma yönelik eğitim kurumlarının açılması 1970’lere dayanmasına rağmen, tasarımın Ar-Ge’nin bir parçası haline dönüşmesi yakın bir dönemde hayata geçmiştir ve hala çok az firma tarafından bu şekilde yürütülmektedir. Bu alanda üniversitesanayi iş birlikleri de ancak 2000’li yıllarda başlayabilmiştir ve büyük ölçekli şirketlerle yapılan iş birlikleri ile sınırlı kalmıştır. Ekonomimizde önemli bir yere sahip olan KOBİ’lerin de iş birliklerine dâhil olması endüstriyel tasarımın ülkemizde ekosistemin bir parçası olması için önem taşımaktadır (13). Dünya çapında birçok eğitim kurumunda lisans ve yüksek lisans eğitimleri esnasında endüstriyel tasarımcılar ve mühendisler birlikte çalışmayı öğrenememektedir. Bu durum, iş hayatında iş birliği içerisinde çalışmalarını zorlaştırmaktadır (14). Eğitim sürecinde gerçekleştirilen projelerde endüstriyel tasarım ve mühendislik öğrencilerinin birlikte yer alabileceği projelerin kurgulanması birlikte çalışma bilincini artırmada önemli rol oynamaktadır. Sonuçlar Ülkemizde endüstriyel tasarım bilincinin gelişmesi için tasarımın inovasyon yönetiminin bir parçası haline gelmesi gerekmektedir. Bu sayede mühendislik tasarımı ve endüstriyel tasarım, tasarım yönetimi içerisinde paralel ilerleyecek, katma değeri yüksek ürünler geliştirmek mümkün olacaktır. Bu durum desteklenen Ar-Ge faaliyetlerinin kapsamının genişletilerek endüstriyel tasarımın bu kapsama dâhil olmasıyla gerçekleşebilecektir. Bu kapsamdaki Ar-Ge faaliyetlerinin katma değere dönüşmesi Türk markalarının değerinin rekabet edebilirliğinin artmasını sağlayacaktır. Tasarım bilincinin gelişmesi, firmalarda tasarımcı istihdamını artıracaktır. Bu durum üniversitelerde bu alanda çalışabilecek insan gücünün piyasanın beklentisini karşılayabilecek nitelikte yetiştirilmesini gerektirmektedir. Üniversitelerde hem mühendislik hem de endüstriyel tasarım eğitimi esnasında iş birliği kültürünün kazandırılması gelecek kuşakların gerçekleştirilecek projelerde yüksek katma değerli sonuçlar elde etmesini sağlayacaktır. “Türk Tasarımı”nın gelişmesini sağlayacak diğer unsur, tasarım kültürünün KOBİ’lerde de oluşturulması ve buna yönelik destek programları ile KOBİ’lerin tasarıma özendirilmesidir. Kaynakça 1. Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu Web Sitesi. [Çevrimiçi] http://www.etmk. org.tr/. 2. The International Council of Societies of Industrial Design (Icsid) Web Sitesi. [Çevrimiçi] http://www.icsid.org/. 3. Measuring Design Value. Moultrie, Dr. James. Paris: OECD, 2012. 4. Industrial Design in Turkey: A Historical Segmentation in Policy, Industry and Design. Tezel, Doç. Dr. Elçin. s.l.: Intercultural Understanding, 2011, Cilt1. 5. İMMİB Endüstriyel Tasarım Yarışmaları 2005-2015 Almanak. [Çevrimiçi] http:// tasarim.immib.org.tr/. 6. World Design Ranking. [Çevrimiçi] 2015. http://www.worlddesignrankings.com/. 7. ERGÜN, Nihat. KOBİ’ler ve Girişimcilerin Türk Ekonomisindeki Yeri ve Önemi. Kalkınmada Anahtar ve Verimlilik Dergisi. [Çevrimiçi] Kasım 2012. 8.“Türkiye’de Tasarım” veya “Türk Tasarımı” Üzerine. KAYGAN, Yrd. Doç. Dr. Harun. s.l.: III. Ulusal Tasarım Kongresi, 2006. 9. World Intellectual Property Indicators 2015. s.l.: World Intellectual Property Organization, 2015. 10. İstatistikler. Türk Patent Enstitüsü. [Çevrimiçi] 2015. http://www.tpe.gov.tr/. 11. China Business Review. [Çevrimiçi]http:// www.chinabusinessreview.com/. 12. Characterizing Industrial Design Education in Turkey: A Current Synthesis for Future Directions. IRKDAŞ DOĞU, Derya, TİMUR ÖĞÜT, Şebnem ve ER, Alpay. 14, s.l.: Yedi: Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi, 2015. 1307-9840. 13. Tasarımı KOBİ’lerle Buluşturmak: Türkiye’de ve İtalya’dan İki Üniversite - Sanayi İşbirliği Örneği. Çırpanlı, M. Turgut ve Er, Prof. Dr. Alpay. s.l.: III. Ulusal Tasarım Kongresi, 2006. 14. Design Thinking in Conceptual Design Processes: A Comparison Between Industrial and Engineering Design Students. Jiang, Hao ve Yen, Ching-Chiuan. 52460, s.l. : InTech, 2013, Cilt 10.5772. 15. ER, Prof. Dr. Alpay;. Tasarım, Teknoloji ve İnovasyon. [Çevrimiçi] 2009. 16. Endüstriyel Tasarımcının Türk Endüstrisindeki Rolü: Üretici Firmaların Algıları. SÜEL, Dr. A. Bülben. s.l. : III. Ulusal Tasarım Kongresi, 2006. 11 ŞUBAT 2016 MAKALE TASARIM/AR-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ Yrd. Doç. Dr. Hakan GÜRSU/ Öğretim Üyesi - Endüstri Ürünleri Tasarımcısı (ODTÜ) 1. Ar-Ge Kültürü Sorunsalı ve Olası Ekonomik Sonuçları Küresel rekabet çağının dinamik gündeminde giderek daha da sıklıkla dile getirilen, diğer taraftan kavram ve içerik algısının doğasının gereği olarak karışan ve karıştırılan tasarım, Ar-Ge ve inovasyon eğretilemelerini anlam ve ilişkiler boyutunda anlamak giderek önem kazanırken; siyasi, ekonomik ve toplumsal alanlarda ülkeleri doğrudan etkileyen yeni bir sanayi devrimini, kimilerince de yeni bir çağa geçiş süreci olarak nitelenen bir değişimi yaşamakta olduğumuzun farkında mıyız? İşte bu kavramlar ve ilişkiler ağını günümüzün değişen ihtiyaçlarına uygun bir biçimde kurgulamak, üretici katmanlar için hedeflenen gelişme ve katma değeri yüksek ürünlere ulaşmak için oldukça yaşamsal olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Ar-Ge ve tasarımı, anlamak ve bir yaşam felsefesine taşımak; AB’nin tanımı ile inovasyon alt bileşenlerini kurgulamak öncelikle bir kültür sorunsalıdır. Kavramların, tanımları ve göreceli olarak kullanım ve konumlandırılma biçimleri özellikle karmaşa yaratan ve karıştırılan bu 3 olgu için; OECD ve AB’nin 2000 yılından günümüze kadar geliştirdiği ve sürekli olarak güncellenen bilgi kaynaklarına sadık kalarak yeniden basit, etkili ve kalıcı bir metin oluşturmak temel hedefimiz olacak. Ayrıca bu kavramlar üzerinde ülkemizde süregelen bilgi ve algı karmaşasının olası sebepleri üzerinden bir çözüm geliştirilmesi yazımızın konusu olacak. OECD ‘nin 2000 ve izleyen dönemde AB’nin 2006 Oslo kitapçığında tanımladığı yeni ilişkiler ağı ile “inovasyon” kavramı ve bileşenlerini yeniden tanımladığı bir değişimin başlangıcını oluşturduğunu biliyoruz. AB’nin bu yıl İtalya’da yapılan çalışmalarla (2015 Frascati Belgesi) de Ar-Ge kavramını ve çeşitlenmeleri yeniden tanımladığı geniş kaynakları esas almak mümkün gözüküyor. Gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde ekonominin büyümesi Bu değişimin temelinin nitelikli bilgi ve güçlenmesi için katma değeri üretimi ve yoğun yaratıcı faaliyetler sonucu yüksek mal ve hizmeti üreten, kendini ortaya çıkan büyük bir “görevdeşlik” yenileyen küresel markalar yaratma olarak tanımlarken diğer bir deyişle ‘iş ve sürdürülebilir bir şekilde çoğaltma süreci ve üretim sistemlerinin dayandığı gerekliliği yaşamsal duruyor. En teknoloji tabanındaki köklü değişimlere, küçüğünden en büyüğüne tüm üretim yani ortaya çıkan katma değer yaratma birimlerimizin; öncelikle Ar-Ge becerisine dayandığını ülke olarak ne yatırımını, tasarım ürünün değerini kadar görebildiğimiz’ sorusu kadar; diğer ve anlamını, eylemin fazlasıyla bir ifade şekli ile ‘bilgi ve teknolojinin en sabır gerektirdiğini ve bu yatırımın önemli üretim faktörü haline geldiği yeni sürekliliğinin de aslında pahalı bir dünya düzeninde, değişimin kaynağını risk olmadığını idrak etmesi ilk şart oluşturan inovasyon yapma becerisinin olarak önümüze geliyor. Bunları hayata stratejik öneminin ülkeler bazında geçirebilmek için öncelikle ve kesinlikle giderek arttığını ne kadar görebiliyor istek, sabır ve süreklilik gerektiğini ve uyum sağlayabiliyoruz?’ sorusuna toplum olarak anlamamız ve hızla yoğunlaşmamız gerekiyor. eyleme geçmemizin zamanı geldiğini ve kalan zamanın da hızla tükendiğini 12 düşünüyorum. Sürdürülebilir bir şekilde yeni, yenilikçi ve alanında özgün ürün ihtiyacı yaşamsal bir gereklilik olarak kabul edildiği her noktada sanayinin tasarımcı ile buluşacağının ve bu buluşmanın da ardışık üretimin doğasının bir gereği olduğunun altını çizmek istiyorum. Günümüzde değişim ve gelişim kaynağını oluşturan bilim, teknoloji ve tasarım doğrudan birer stratejik üretici güç haline yani ekonomik bir değer haline gelmiştir. Yaratıcı endüstriler kavramının ortaya çıkışı işte böyle bir değişimin kaçınılmaz sonucudur. Diğer bir deyişle, çağımızda ürün kavramı değişmiş ve nesnel olmanın ötesine geçmiştir. Bilim, teknoloji ve tasarım ürünleri “yüksek katma değerli” ve çoğu kez nesnel olmayan ürünler olarak geçmekte ve giderek daha fazla talep edilir hale gelmektedir. Bu alanlardaki faaliyetlerinin önemini erken kavrayan ve bu doğrultuda politikalar üreten ülkeler, sadece katma değerli nesnel ürün ve ürünler değil, bilgiye dayalı yaratıcı endüstriyel düşünce ürünleri de ihraç etmekte, alanlarında cazibe merkezlerine dönüşmektedir. Günümüzde gelişmiş ülke statüsündeki yerlerini güçlendirerek korumak ancak giderek artan bir şekilde altyapıya ve nitelikli insan gücüne yatırım yapmakla mümkündür. Dolayısıyla bu hedefi arzulayan ülkelerin bu konudaki istek ve kararlılığı daha çok kaynak ayırmalarını ve istikrarlı bir biçimde sürdürülebilir politikalar ortaya koymasını kaçınılmaz kılmaktadır. Ülkeler için artık stratejik rekabet, yüksek katma değerin ortaya çıkmasına yol açan yaratıcı endüstriler konusunda, yani nitelikli insan gücünü kendine çekmek, ortaya çıkarmak ve kazanmak konusunda yoğunlaşmakta, ŞUBAT 2016 uzun dönemde ekonomik büyümenin temel kaynağı bilgi ve yeni teknolojiler üreten Ar-Ge faaliyetlerini merkez almaktadır. Çağımızda teknolojiye sahip olan ülkeler sanayi başta olmak üzere, bütün ekonomik alanlarda mutlak bir üstünlük elde etme yolundadır. Kısaca, teknoloji, ülkelerin rekabet üstünlüğünün tek belirleyicisi haline gelmiştir. Bundan dolayıdır ki gerek toplumsal refahın yükselmesinde, gerekse dünya nimetlerinin paylaşımında teknolojik üstünlüğe sahip olan ülkeler uluslararası arenada belirleyici rol oynamaktadır. 2. İlişkiler ve Kodlar Ar-Ge merkezleri; önceden belirlenen özellikli konularda ürün geliştirmek amacıyla, hedeflenen araştırma kültürüne ve becerilerine sahip gerekli sayıda araştırmacının uygun altyapı ile donatılmış güvenlikli alanlarda ürettiği her türlü ürün ve aktivite olarak tanımlanmaktadır. Ar-Ge, inovasyon merkezleri dışarıdan tanımlanan salt fiziksel mekânlar olmadığı gibi, tabela ile tanımlanan fiziksel mekânlarda yer alan pahalı teknik donanımdan ibaret de değildir. Ar-Ge birimleri üretim zincirindeki bir formel ayrıntı veya üretim alanında yer alan pasif, sade ve arındırılmış bir vitrin bölümlemesinden ibarede değildir. Ar-Ge merkezleri, güvenlikleri ve yapılan çalışmaların doğası gereği dış etkilerden (fiziksel ve/veya psikolojik) korunması öngörülen alanlardır. Ar-Ge birimlerinin mevcut teknolojiler kullanarak, yenilikçi buluntu, buluş ve ürün geliştirmek kadar birikim ve deneyim geliştirmekte oldukları unutulmamalıdır. Zaman içerisinde gelişen deneyim ve tecrübe ise gelecek için teknolojik ve stratejik altyapılarının oluşması ve güçlenip özgünleşmesindeki en temel unsurlardır. Ar-Ge merkezinin stratejik değeri, sahip olduğu makine ve teçhizat ile değil, sahip olduğu know-how düzeyi ve birikim seviyesiyle belirlenmektedir. Ar-Ge personeli niteliği ve niceliği itibarıyla stratejik bir ekonomik gücü oluşturur. Sayısal değerler olmanın ötesinde, birikim ve deneyim düzeyleri ile kıymetlendirilir. Ar-Ge birimleri, üretim için yaşamsal öneme sahip yüksek katma değerli proje fikirlerinin geliştirilmesine olanak sağlayacak birimlerdir. Ar-Ge birimleri küresel markaların, en büyük entelektüel sermaye gücüdür. Küresel markalar için, hedef toplumların içinde yer alan, koşullandırılmış yaşamsal hücrelerdir. Ar-Ge hücreleri, markanın kendini yenilemesinin ve devamlılığının yegâne yaşam kaynağıdır. Ar-Ge merkezlerinin nihai amacı ve mutlak hedefi ise katma değeri yüksek ürün, ürünlere ve üretim süreçlerine odaklı çalışmalar yaparak ekonomik katma değer yaratmak ve nitelikli insan gücünü artırmaktır. 3. Ar-Ge Sürecinde Zaman Faktörü, Zaman-Ne Ar-Ge’ si Dünyada ortalama bir Ar-Ge projesi kavramsal fikir oluşturulmasından, ilk çalışır prototip aşamasına kadar ortalama 2 yıl sürmekte. Doğal olarak ilaç, savunma gibi sanayilerde bu sürelerin 10 yıla kadar uzayabilen, uzun soluklu araştırma geliştirme süreçleri olduğunu da görüyoruz. Ar-Ge projelerine, ortalama 12 aylık bir test, belgelendirme ve kıymetlendirme sürecini de eklememiz gerekmektedir. Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmesi ve ekonomik olarak tam bağımsız bir ülke olabilmesinin yolunun Ar-Ge’den geçmekte olduğu konusu artık kimsenin tartışma konusu değildir. Artık teknolojiyi kullanan ve tüketen değil aynı zamanda üreten bir toplum olabilmek ve bu anlamda farklılaşabilmek için Ar-Ge’ye ve inovasyona dayalı ekonomi açılımların içini doldurmanın yaşamsallığı kadar hedeflere ulaşmak için gerekliliği ortadadır. Bu nedenle Ar-Ge ulusal kalkınma stratejimizin bir parçası değil bizzat stratejimizin kendisi olmak durumundadır. Ar-Ge (Araştırma ve Geliştirme) kelimesi tüm ekonomik paydaşlar tarafından sıklıkla telaffuz edilmesine rağmen ortak bir “anlam” bütünlüğüne ulaşılamamıştır. Ar-Ge yeni bir ürün üretmek için yapılan her şeyi kapsamakla başlayan çok genel bir tanımdan başlayan; geriye mühendislik hizmetlerinden, teknoloji transfer çalışmalarına, ürün klonlamaktan, mevcut bir tesise; ürün ve üretim uyarlamaya kadar giden alt başlıkları da kapsamaktadır. Entelektüel ve akademik çevrelerde, önceden tanımlanmış alanda salt bilimsel çalışmalar yapmak olarak değerlendirilmektedir. Sistematik bir temele dayalı olarak bilimsel ve teknik bilgi birikimini artırmak için yürütülen Ar-Ge çalışmalarının tümünde, ilerde katma değer yaratabilecek sonuç odaklı mutlak hedefler olmak zorundadır. OECD’ye göre Ar-Ge çalışmaları öncelikle ürün Ar-Ge’si ve süreç Ar-Ge’leri olmak üzere 2 farklı başlıkta tanımlanırlar. Bu başlıklarda; Ar-Ge çalışmaları temelde, üç farklı uygulamayı bünyesinde barındırır: Temel Araştırma Projeleri (Temel Bilim Ar-Ge) (Basicresearchprojects) Belirli, özgün bir uygulama veya kullanım düşünülmeden, kuramsal veya deneysel çalışmalarla olguların ve gözlemlenebilir ilişkileri yeniden anlamlandırmak, deneyim kazanmak için yapılan temel akademik çalışmalar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Her ne kadar, ürün odaklı olmadığı ifade edilse de, bu tip kapsamlı çalışmaların sonunda çok farklı ürün ve ürün gruplarına yönelik buluntular gerçekleştiği bilinmektedir. Uygulamalı Araştırma (Appliedresearch) Uygulamalı araştırma da hedeflenmiş bir alanda özgün ve katma değer 13 ŞUBAT 2016 MAKALE TASARIM/AR-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ yaratabilecek potansiyel bilgiye ulaşmak için yürütülmektedir. Ana hedef olarak doğrudan özgün ve pratik sonuçlara odaklanmış araştırmalar, inovasyon odaklı projelerin önemli bir parçasıdır. Deneysel Çalışmalar (Experimentalstudies) Araştırma odaklı ve/veya pratik uygulama sonuçlar üzerindeki var olan bilgi düzeyini kullanarak geliştirilmesi hedeflenen çalışmaları kapsamaktadır. Yeni malzemelerin, üretim süreçleri, sistemleri hizmetler oluşturmaya veya halen üretilmiş veya oluşturulmuş olanları büyük ölçüde iyileştirmeye yönelik kapsamlı çalışmalardır. Diğer bazı çalışmalarda, Ar-Ge faaliyetleri; Temel bilim Ar-Ge, Spesifik Ar-Ge ve Standart Ar-Ge olmak üzere 3 farklı yapıda değerlendirilmektedir. Spesifik Ar-Ge, deneysel çalışmalar ve uygulamalı çalışmaları kapsarken, temel bilim Ar-Ge, basicresearch project anlamına gelmektedir. Bu çerçevede standart Ar-Ge gerek, uygulamalı gerekse deneysel çalışmalarında kapsayan ve hedefleri tutturmak için yapılması gereken zorunlu kabul edilen yeni bir gruptur (Frascatti Belgesi AB 2015). OECD, araştırma geliştirme faaliyetlerini, diğer üretim çalışmalarından ayırt ederken, bahse konu çalışmaların özellikle bilimsel veya teknolojik belirsizliğin olduğu durumlarda kullanıldığının altını çizmektedir. Dolayısıyla her Ar-Ge çalışmasının, belirlenen en az bir hedefe odaklı olduğunu ve geriye mühendislik hizmetlerine ve salt teknoloji transfer çalışmalarına odaklanmanın Ar-Ge kapsamına alınamayacağı gerçeğine de önemli bir katkı sağlıyor. Bazı Ar-Ge faaliyetlerinde nihai hedef; yeni bir ürün geliştirmek veya geliştirilmesine olanak sağlayacak gerekli bilimsel altyapı oluşturmak olarak da tanımlamaktır. Yaygın tanımıyla Ar-Ge, mevcut bir ürünün daha etkin ve ucuz üretilmesi ya da 14 hiç üretilmemiş ama ileride üretilmesi planlanan, pazarda öncü olmak amacıyla herhangi bir alanda araştırmaya kaynak ayırmak olarak da kabul edilmektedir. Ar-Ge hizmetleri; nitelikli insan gücü, ihtisas alan ve donanım gerektiren, kamu, özel sektör ve üniversitelerde tarafından gerçekleştirilebilen “nitelikli” faaliyetler olarak görülmelidir. Ar-Ge, adından da tam olarak anlaşılacağı üzere; araştırma ile başlayan, bir hedefe, bir hipoteze veya düşünceye odaklanmış, sonuçları itibarıyla hedef bilgiyi sorgulama, onama veya süreci geliştirmeyi veya yenilemeyi içermektedir. Küresel değerler itibarıyla her Ar-Ge çalışmasının temelde üç mutlak aşamayı içermesi gerekmektedir. Bu başlıklar; süreci ölçme, izleme ve sonuçları değerlendirme aşamalarıdır. Aşamaları başarıyla gerçekleştirmek ise, ancak sistematik bir çalışma yöntemini titizlikle uygulamakla mümkündür. Her aşama bir proje süreci olarak ele alınmalı, gerekirse süreç alt birimlere bölünerek yetkin kişilerce yönetilmelidir. Her araştırma projesinin mutlak suretle bir hedefi ve hedef müşterisi olması bir başka mutlak ön gereklilik olarak kabul edilmektedir. Ar-Ge projelerinin en kritik aşaması hedefin tanımlanması ve proje sürecin titizlikle planlamasıdır. Klasik bir bakış açısıyla bir Ar-Ge projesi; problemin tanımı, kavramsal yöntemler veya tasarım, geliştirme, test ve prototip yapımı ve üretim fizibilitesidir. Hedeflenen projenin uzun vadeli bir süreci kapsadığını, risk içerdiğini ve öngörülemeyen sonuçları barındırdığını en baştan kabul etmek durumundayız. Proje sonuçladığında ise katma değeri yüksek çözümleri ve ürünlerin ortaya çıkacağını bilmemiz gerekiyor. Rasyonel ve kademeli bir planlama yapılmadığı takdirde süreç içinde belirsizlikler artması riski yükselirken, yabancı olunan bu süreçteki istek kayıpları inanç sorunu yaşayan her üretici grubun, olmayan sabrının tamamen tüketilmesinin önünün açılmasını da kaçınılmaz kılmakta. 4. Ar-Ge’yi Anlamak Ulusların dünyadaki stratejik konumlarını belirleyen kıstasların başında “teknolojik düzeyleri” gelmektedir. Gelişmiş ülkeleri,gelişmekte olan ülkelerden ayıran “teknolojik gelişmişlik düzeyleri” ve “teknolojiyi verimli kullanma becerileri” olduğu herkesçe kabul edilmiş ve bilim ve teknolojiyi ekonomik katma değere ve toplumsal faydaya dönüştürebilme becerisi, bugün genel olarak yenilik becerisi ve yetkinliği kısaca “inovasyon” olarak ifade edilmektedir. Ülkelerin teknoloji / yenilik becerisindeki düzeyini belirlemede bazı normatif göstergeler kullanılmaktadır. Bunlar: ŞUBAT 2016 1. Araştırma ve geliştirme harcamalarının GSMH ‘e oranı, 2. Ar-Ge hizmetlerinde çalışan bilim adamı ve mühendis sayısı, 3. Toplam ihracat içinde yüksek teknoloji ürünlerinin oranı, 4. Bilgisayar, internet ve iletişim araçlarından yararlananların sayısı, 5. Bilimsel yayın sayısı, 6. Patent sayısı ve yaşama geçen patent oranı. Gelişmekte olan ülkeler yukarıda sıralanan ve teknolojiyi üretme veya üretimine katkı koyma anlamında farkı yaratan göstergelerini yükseltebildikleri ölçüde daha üretken yapıya ve daha stratejik bir ekonominin alt yapısına kavuşmaktadır. Henry Ergas, ülkeler arasında yenilik geliştirme; “inovasyon” hızının neden farklı olduğu konusunu ilk kuramsallaştıran iktisatçılardan biridir. Yenilik hızını etkiyen faktörleri üç gruba ayırmıştır. İnovasyon becerisini etkileyen başlıca girdiler, ülkenin bilimsel tabanının niteliği, araştırma kurumlarının mevcudiyeti, eğitim düzeyi; talebi etkileyenler ise sürekli yenilik için istekli ve bilinçli tüketiciler, sanayi alt yapısı firmalar düzeyinde bilimsel araştırmanın yayılması ve finansmanına katılması, kuvvetli rekabet fırsatların bir araya getirmesi olarak tanımlamaktadır. Dünyada gelişmiş ülkeler arasına katılmaya aday olan yeni ülkelerin yapısal profilleri kavramsal olarak analiz edildiğinde, “kendi teknolojisini üreten bir sanayileşme modeli”nin açık seçik başarısından söz edebiliriz. Diğer taraftan ülkemizin de içinde bulunduğu “teknoloji ithal ederek kendini sürdüren sanayileşme profilini” benimseyen ülkelerin ise teknolojiye bağımlılık düzeyinin önlenemez bir şekilde arttığı ve zaman içinde ithal teknolojinin kaçınılmaz maliyetinin nicel ve nitel sonuçları karşısında ülkenin dış borç grafiğinin dengesizleştiği izlenmektedir. Özellikle belli başlı alanlardaki teknolojik transfer girişimlerinin süreçsel olarak ihtiyaç duyduğu adaptasyon süresi ve ihtiyaç duyulan zaman diliminin o teknolojideki değişim hızını yakalayamaması, her geçen gün daha fazla kaynak kullanarak bu teknolojiyi ithal eden ülkenin verimliliğini ve rekabet gücünü giderek azaltmaktadır. 15 ŞUBAT 2016 MAKALE TASARIM/AR-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ Günümüzde yeni teknolojik açılımlar üzerine kurgulanan yeniliklerle yaşam tarzını kökten değiştirebilecek etkinlikte ürünler yaratılabildiği dolayısıyla firmaların sadece aynı ürünü daha ucuz üreterek değil ürün üzerinde yeni performans ve yeni teknik iyileştirme seçenekleri yaratabildikleri ölçüde rekabet güçlerini artırabilecekleri gerçeği küresel pazarın kurallarından birisi haline gelmiştir. Pek çok küresel markanın pazar içerisindeki geçerli ürünleri eş değer üretim imkânlarına ve benzer teknolojik özelliklere sahip olmalarıyla birbirine giderek yaklaşa dursun, bu ürünleri artık satılır kılan ve farkı yaratan tüm özellikleri ürünlerin tasarım boyutunda yoğunlaşmakta. Özellikle AB’de Green Paper on Innovation (1995) raporuyla beraber inovasyon kavramındaki sınırlı “Ar-Ge” yorumu geçerliliğini yitirirken, inovasyon süreçlerinde “tasarım kavramı” çok daha görünür hale gelmiştir. 2005 yılında; OECD’nin (OECD-Eurostat Oslo Manual) de benzer şekilde eski inovasyon tanımını ürün tasarımını da kapsayacak şekilde genişlettiği bu çerçeve de yeni bir vizyonel açılıma geçildiği izlenmektedir. Tüm teknolojik buluntuların yaratıcı süreçler içerisinde katma değere dönüştürülmesini, kullanımını ve toplumsal etkilerinin çözümlenmesini kapsayan her uygulama bir “yenilikçi tasarım” süreci olarak tanımlanmakta artık! Bu yaklaşım, teknolojinin, toplumsal her türlü etkinliğin içinde bir tasarım ürünü olarak yer aldığı gerçeğinin altını çizerken, giderek yükselen tüketici bilinci de ürünlerde tasarım boyutunun ön plana çıkmasında önemli etken olarak karşımıza çıkmakta. Ürün tasarlama sürecinin son 50 yıldaki kavramsal serüveni kadar, üreticinin tasarımcıdan beklentisinin de hızla evrimleşmesi sonucunda dinamik “inovasyon” metaforunun ürün tasarımıyla 16 entegrasyonu 2000’li yılların başında tanımlı bir hale gelmiştir. Bu yeni tanımlar çerçevesinde; bilim ve teknoloji kavramlarının tasarım olgusuyla birlikte bir yeni “üçleme” oluşturmasının yolu da sessizce açılmış bulunuyor... inovasyon ilişkisinin nasıl bir bütünleşik yapı oluşturduğu ortaya çıkmaktadır. Günümüzde her ürünün arkasında bir Ar-Ge ve tasarım süreci olmak zorundadır. Dolayısıyla salt Ar-Ge yapmak bir ürünü satmak için artık olması gereken salt İşte, 2000 sonrasında başlayan değişim; yeterlilik anlamını yitirmiştir. Ar-Ge inovasyon kavramını hızla yeniden buluntuları, nitelikli bir ürün geliştirme gündeme getirirken, AB‘nin 2006’da sürecine dönüşmektedir. Böylece ortaya hazırlanan Oslo belgesi ile “İnovasyon birçok rekabetçi ürün ve ürün grupları kavramı; Bilim, Teknoloji ve Tasarım alt çıkabilmekte ve rekabet gücü artmaktadır. bileşenlerine” endekslenmiştir. Günümüzde tasarım sürecinin maliyet içindeki katkısı % 5’lik bir artış getirirken, Tüm bilimsel teknolojik tabanlı araştırma satış üzerindeki olumlu etkisi faaliyetleri, bilimsel ve teknolojik gelişimin % 70’ler düzeyine çıkmaktadır. Ar-Ge en temel itici gücüdür ve sürdürülebilir ise sürdürülebilir olduğu sürece giderek olmalarıyla başarıya daha çok yaklaşırlar. etkisini hissedebileceğimiz bir olgudur. Bu çerçevede Ar-Ge faaliyetleri de gelişen Firmalar ve markalar, yarın küresel süreç içersinde değişimden ve dinamik rekabet sisteminde var olmak için Ar-Ge şartların gereği olarak gelişmelerden faaliyetleri için sadece devlet desteğini etkilenmiştir. Diğer taraftan ülkemizde, beklemek yerine, gelecekleri için yatırım en çok karıştırılan bir faaliyet türü de yapmak adına artık Ar-Ge‘ye kaynak ürün geliştirme eyleminin bir Ar-Ge ayırmayı önemsemek durumdadır. türü olarak algılanmasıdır. Özellikle, KOBİ’lerin yurt dışı ürün / tasarım, model Tüketicinin yaşam kalitesini yükseltmek veya örnek teminleri ile bunları yerel / ve katma değer yaratmak amacıyla yerli kaynakları kullanarak ülkemizde kavramsal ürüne göre malzeme, üretme çalışmalarını bir Ar-Ge faaliyeti malzemenin potansiyelinde yeni ürün kapsamı içinde görme isteği zaman tasarlama eylemleri bu ahengin yarattığı zaman TASARIM, yeri geldiğinde Ar-Ge verimliliğin ve zenginliğin en basit ve çoğu kez beraber yapılan bir eylem açılımları olarak yaşama yansımaya türü olarak değerlendirilmektedir. başladı bile. Oysaki yaygın tanımlarıyla millileştirme, tersine mühendislik veya kopyalama Günümüzde, küresel pazarda yer alan süreçleri asla bir Ar-Ge faaliyeti ürünler; teknoloji, katma değer ve olarak kabul edilmemektedir. Pek çok yaratıcılık düzeyi itibarıyla incelendiğinde ülkenin geçiş dönemlerinde kullandığı farklı değerlere sahip bir sıralamanın bu tarihsel yöntem, (5-7 sene kabul geçerli olduğunu görmekteyiz. Kopya ediliyor) ülkemizde son 25 yıldır giderek ürünler, stilistik ürünler, geriye yaygınlaşmış ve uygulama gerçeklerin mühendislik ürünleri (uyarlanmış önüne geçecek kadar kabul görmektedir. ürünler), tasarım ürünleri ve yaratıcı ürünler diziminin kârlılık ve risk analizi Küresel standartlarda, nitelikli katma Tablo 1’de ilişkilendirilmiştir. değer Ar-Ge faaliyetlerinde ortaya çıkan bilginin ve birikimin bir tasarım Özellikle Oslo belgesinde ifade edilen yeni süreciyle birlikte ürünleşerek sokaktaki inovasyon tanımı ile ürün gamı genişlemiş insanın kullanabileceği bir mal, hizmet ve gelişmişliğin tanımına paralel yeni ve bir değere dönüşmesiyle ortaya çıktığı bir vizyon gelişmeye başlamıştır. Bu kabul edildiğine göre Ar-Ge/Tasarım ve çerçeveden bakıldığında ise; gelişmişlik ŞUBAT 2016 Tablo 1. Tasarım Ürünleri ve Yaratıcı Ürünler Diziminin Karlılık ve Risk Analizi düzeyi itibarıyla gelişmiş ülke ulusal endüstrileri tarafından ortaya konan ürünlerin Tablo 1’de yer alan üst düzey teknolojilere dayanan ürün gruplarını kapsadığı, kopya, stilistik ve uyarlanmış ürünlerin ise daha az geliştiği düşünülen ülkeler tarafından fazlasıyla üretile geldiği izlenmektedir. Teknolojinin ivmelendirdiği, küresel pazarı ve geleceği şekillendiren ürünlerin katma değer yaratma ve fiyat belirleme özgürlüğü ile rekabetsizliğinin ekonomik avantajlarının altını tekrar çizmekte yarar olduğu açıktır. Bu ürünlere ulaşmada ise, Ar-Ge çalışmalarının ne kadar önemli olduğu, inanç, istek, sabır, istikrar ve destek konusundaki tutarlılığın ise başarının arkasındaki kaçınılmazlar gibi durduğu da gelişmiş tüm modellerde fazlasıyla izlenmektedir. Gelişmiş ülke olmanın yeni bir başka belirleyici unsuru da giderek $ / kg itibarıyla 10.000 doların üzerinde üretimini gerçekleştirdikleri stratejik ürünlerin toplam katma değer üzerindeki katkısı olarak ifade edilmektedir. Ülkemizin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin tüm stratejik üretimleri ve geleceğe yönelik yatırım tarzları aslında neden gelişmiş ülke statüsüne geçemediğimizi çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Ağır sanayinin gelecek için getirileriyle ağır inovasyon becerisinin kazanımları açık ara fark yaratan unsurlar olarak göz önüne gelmektedir. Artık ağır sanayinin katma değer yaratma gücü, giderek rekabete ve ucuz işçiliğe endekslenmekte ve getirisi giderek azalmaktadır. Sonuçta, ağır sanayi üretimleri verimlilik ve performans olarak sorgulandığında, hedeflenen getirinin kârlılık düzeyinde, gelecek için çok da ümit vermediği ve bu çalışmaların ancak sürdürülebilir bir inovasyon gücü ile desteklendiğinde ülkenin geleceği için rekabetçi ürünlere dönüşebileceği unutulmamalıdır. Gelecek, değişen ürün beklentilerine yanıt oluşturabilecek, nitelikli insan gücünü yaratabilecek, sürdürülebilir bir istikrarı yakalayan ve hedefleri olan toplumların olacaktır. Ar-Ge ve tasarım süreçleri, inovasyon odaklı bir ekonominin olmazsa olmazlarıdır. Bu konudaki eğitim ve gelişim süreçlerine kaynak yaratmak, gelişmekte olan ve büyük hedefleri olan bir ülke için yaşamsal durmaktadır. 17 ŞUBAT 2016 MAKALE TASARIM/AR-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ Sonuç Tarihsel süreçlerde; Ar-Ge’ yi batının işi, teknolojiyi gâvur icadı sayma girişimleri; küresel gelişimi ve yarattığı tüm potansiyel gücün dış mihraklara terk edilmesine neden olmuştur. Tek taraflı gelişimin doğası da, gelişmeyenin gelişen karşısında kolaylıkla bağımlı hale gelmesinin temel nedeni olduğu tarihin öğretileri arasında yerini almıştır. Değişime ve gelişmeye karşı irrasyonel tüm duruşlar, ülke ekonomilerinin çökmesine ve ülkelerin 18 yoksulluk çizgisine sürüklenmesine hatta köleleşmesine neden olmuş ve hala olmaktadır. Ülkeler için değişim karşısında direnmek değil, değişimin yönünü ve şiddetini önceden görerek değişim gerçekleşmeden değişime hazır olmak, hatta kontrol edilebilir bir değişimin belirleyicileri arasında yer almanın stratejisi bir var olma mücadelesine dönüşüyor artık. Devletleri kendilerine özgün Ar-Ge ve inovasyon politikaları geliştirmelerinin, yaşamsallığı artık tartışılacak bir konu bile değil. Devletlerin ve icracı tüm birimlerinin Ar-Ge’yi ve yenilikçiliği anlaması ve gerekli tüm sorumlulukları almasının gerekliliği kadar, bu aktörlerin zihniyet değişiminin hiç de kolay olmadığını kabul etmesi ve sabırla değişim için topyekun bir toplumsal sinerji oluşturma yönünde çaba göstermesi gerekmekte. ŞUBAT 2016 Hükümetler için sadece vergisel teşvikler vermek ve yasal düzenlemeler yaparak yükümlülüğü sanayicilerin ellerine teslim etmek kolay bir çözüm ve her zaman etkin bir icraat gibi durmakta. Gerçekte ise bütün bu çabalara rağmen yeniyi ve sıra dışını üretmekten çok, mevcut riskleri azaltmak konusunda çaba harcayan bir üretim kültürüne sahip sanayi ve sanayicinin Ar-Ge için istekli olmasını sadece teşvikle sağlamak zor gözüküyor. Ar-Ge kültürünün yaygınlaşmasının en temel basamağının yerel üretici ve markaların öncelikle bilinç ve algı düzeyinin yükseltilmesi aşaması olduğu ve Ar-Ge için büyük sermaye ve markaların gerekmediği gerçeğinin yaygınlaşmasıyla mümkün olabileceği realitesini üretici kitlelere sabırla anlatmak, tekrar tekrar anlatmak gerekiyor. Bütün somut mali ve idari teşviklerin sözde değil, uygulamada da geçerli olmadığı sürece ve eğitim politikasında köklü değişiklikler gerçekleştirilmeden ve bilinç yaratma politikaları için yeterli kaynak oluşturulmadan, araştırma kültürünün hedeflenen şekilde tabana yayılması da mümkün gözükmüyor. Ar-Ge kültürünün oluşmasında iyi olanı kopyalamanın ve yerelleştirmenin öneminden bahsetmek mümkünken, bu geçiş sürecinin kendi özgün ürün ve teknolojilerimizi geliştirmek yönünde hızla aşılması gerektiğinin de altının çizilmesi gerekiyor (bakınız, Japonya, Singapur, Çin ve benzeri ülkelerin sanayi politikalarının evrimi). Ancak bu aşamayı yaşayan yerel firma ve üreticinin salt kolay kopyalama alışkanlığını aşması, bu aşamayı kronik bir hastalığa ve bir bağımlılığa dönüştürmemesi gerekiyor. Gelişme modelleri ile Ar-Ge politikalarıyla küresel rekabet sistemine giren Singapur, İrlanda veya Malezya gibi ülke örneklerine oranla Türkiye’de kamunun çok daha pasif rol oynadığı ve aktif etken rolünden çok uzakta olduğunu görüyoruz. Devletin atması gereken çok adım olmasına karşın öncelikle araştırma geliştirme alt yapısının temel itici gücü olan nitelikli insan gücünü “rasyonel” ve edilgen bir politika çerçevesini yeniden oluşturacak çalışmalara ağırlık verilmesi gerekiyor. Dünyanın en çok Ar-Ge harcaması yapan şirketleri ağırlıkla; ABD, Almanya, Japonya, Güney Kore ve İskandinav ülkelerinin markalarından oluşuyor. Ar-Ge harcamaları ile rekortmen 1.500 firmanın, 2012 yılında Ar-Ge harcamalarını bir önceki yıla göre yüzde 7,8 artırdığını görüyoruz. Diğer bir deyişle, ekonomik kriz döneminde bile içinde yer aldıkları ülkelerin nominal ekonomik büyümesinden daha fazla Ar-Ge harcaması yaparak, kendi ve ülke geleceklerine yatırım yaptıklarının bilinci içerisinde, küresel pozisyonlarını korumak için, kararlı bir şekilde çaba harcamakta olduklarını gözlemliyoruz. Birlikte, ortak iş yapabilme ve takım oyunu oynama becerisinden bir hayli uzak ve birlikte güç birliği oluşturarak büyüme kültürü bile henüz oluşmamış veya tabana yaygınlaşmamış bir Türk sanayisi için yol uzun gözüküyor. Salt yasal desteklerin ve ilgili teşviklerin sahip olduğumuz üretim ataletini yenmemiz ve temel sektörleri harekete geçirmemiz için tek başına yeterli olmadığını söylemek mümkün. Yapılması gereken, vaat ve destek vermek yerine Ar-Ge’ ye dayalı kümeleşme ve iş ortaklıklarına yönelik somut modeller oluşturulmasıdır. Sektörel araştırma merkezlerine sürdürülebilir destek sağlanması ve katma değeri yüksek ürüne odaklı başarı hikâyeleri elde edilmesi, üreticilerle paylaşılması gerekmektedir. Teknokentler de bile yatay ve düşey iş birliği ve iletişim olanakları, mutlak surette son ürüne yönelik çözüm hedefleri konusunda istek bilinci bile henüz istenen düzeye çıkarılamadığı düşünüldüğünde, bu birimlerin vergiden arındırılmış bölgeler olmanın ötesine geçmediği sürece ülke ekonomisine beklenen katkıyı yapmakta zorlanacağı ortadadır. * H.Gürsu,Dr. “İnovasyon” Destek Yayınları, İş ve Yönetim, Mart 2014. 19 ŞUBAT 2016 MAKALE BİR KAVRAMA GENEL BAKIŞ: TASARIM İNOVASYONU (KONSEPT BAZLI İNOVASYON) Serdar BENLİ / Kimya Mühendisi (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü) Ekonomi ve tasarım güçlü bağlantıları olan iki alandır. Aslında tasarım pratiğiyle ekonomi teorisi arasında inovasyon ortak paydası temelinde karşılıklı proaktif bir ilişki vardır. Üzerinden ikiyüz yıldan fazla zaman geçen Ulusların Zenginliği’nde “teknik değişim” ve bunun ekonomik gelişmeye etkisini ilk kez çalışan Adam Smith’in tezi; ulusların zenginliğiyle “teknik değişim” arasında nedensel bir ilişki olduğudur. Ondan çok sonra Joseph Schumpeter kendi “Ekonomik Kalkınma” teorisinde, neo-klasik ekonomik kalkınma yaklaşımını reddederek “İnovasyonTeorisi”ni ortaya atmıştır. Bu teoriye göre, inovasyon, ekonomiye öncülük eden itici güçler içeren gelişim sıçramalarıdır. Günümüzde inovasyon kavramı, Schumpeter’in başlangıçtaki teorisinin çok ötesine geçmiş ve bazı pratikleri içine alan bir süreci kapsayacak şekilde genişlemiştir. Günümüze gelindiğinde ise tasarım, yönetim ve pazarlama gibi çeşitli disiplinlerin katkılarıyla inovasyon teorisi geliştirilmiştir. İlk olarak 1982 yılında Freeman tasarımın inovasyondaki rolüne vurgu yapmıştır. Bugün ise tasarım ve inovasyon kavramlarının özellikle tasarım döngüsü içerisinde, “tasarım inovasyonu” ibaresi ile yeni bir terminolojik kullanımıyla karşı karşıya bulunmaktayız. Evrensel bir tanımı olmamakla birlikte tasarım inovasyonu terimi, akademik ve profesyonel tasarım söylemlerinde son 10-15 yılda artarak kullanılmaktadır. İnovasyon sürecinde tasarımın rolü vurgulanmaya başlanmış olmakla birlikte, bu yeni kavramsal ve terminolojik genişlemeyi açıklamada yetersiz görünmektedir [1]. 20 Schumpeter, inovasyonu ürün ve süreç olmak üzere iki temel kategoride sınıflandırmaktadır. Takipçileri, organizayonel inovasyonu da ayrı bir kategori olarak belirtmişlerse de, kendisi bunu süreç inovasyonu içerisine dâhil etmiştir. Schumpeter’in teorisinde iki ana başlık altında beş tür inovasyon yer almaktadır: Tasarım çoğu zaman doğaçlama kullanılır. Bazen inovasyon, Ar-Ge ve/veya yeni ürün geliştirme ile eş anlamlı olarak da görülür. Bu kavram için net tanımlamalar da yapılmıştır [2]. Örneğin “tasarım; kavram, plan ve fikirlerin yaratıcı görselleştirilmesidir”[3]. Buna göre taslaklar, projeler, modeller ve prototipler sıklıkla tasarım prosesine yardım eden araçlar ve tasarım Süreç inovasyonu: aktivitelerinin belirtileridir ancak tasarım 1. Yeni bir üretim yöntemi, prosesinin kendisi değildir [2]. Freeman 2. Ham made veya yarı mamüllerin yeni bir (1982) inovasyonun Ar-Ge ve tasarım tedarik kaynağı. gibi kaynakları zorunlu kıldığından Ürün inovasyonu: bahsederken, OECD (1992) inovasyon 3. Yeni bir ürün, sürecinde tasarımın merkezî rolüne 4. Yeni bir pazar açan yeni kalite bir ürün, vurgu yapmaktadır. Bir başka çalışmada 5. Tekel pozisyonunu yıkan veya oluşturan ise tasarım boyutunun kurumsal ve yeni bir endüstri yapı. pazarlama stratejileri için opsiyonel olmasının daha fazla süremeyeceği ve OECD’de (1992) inovasyonu iki kategoriye aksine bunların merkezinde olması ayırır fakat farklı biçimde “teknolojik gerektiği ifade edilerek ne kadar önemli inovasyonu” hem ürün hem de süreç olduğu vurgulanmıştır [1]. inovasyonunu içeren farklı bir kategori olarak ayırır. OECD’ye göre, “buluşlar”da Tasarım kavramının tanımı üzerinde olduğu gibi, teknolojik inovasyonlar ticari bir mutabakat olmaması, iş dünyası değere sahip bir inovasyon olmak için bir için de geçerlidir. İngiltere Tasarım ürün veya sürece uygulanmak zorundadır Konseyi’nin 2004 yılında 1500 firma [1]. ile gerçekleştirdiği bir ankete verilen cevapların % 75’i, tasarımın yeni ürün ve Tasarım hizmetler geliştirmek için kullanıldığını En geniş tanımıyla tasarım “parçaların (en azından yeni ürün geliştirme sürecinin ve detayların belli bir amaca veya bir parçası olduğunu) ifade etmiştir. buluşa yönelik olarak düzenlenmesi” Ayrıca katılımcıların sadece üçte biri, şeklinde tanımlanmaktadır. Uluslararası tasarımın kendi işlerini rakiplerininkinden endüstriyel tasarım toplulukları konseyi farklılaştırmak için kullanılan stratejik (ICSID) ise tasarımı fonksiyonellik bir iş enstrümanı olduğunu belirtmiştir. açısından “amacı; nesnelerin, süreçlerin, Bu sonuçlardan da anlaşılabileceği gibi servislerin ve bunların sistemlerinin tüm yaşam tasarımdan ne anlaşıldığı, yorumcular döngüleri içerisinde çok yönlü kalitelerini ve firmalar arasında ciddi farklılıklar oluşturmak olan yaratıcı aktivite” olarak göstermektedir [2]. tanımlamıştır [1]. ŞUBAT 2016 Şekil1. Tasarım Konseyi Ulusal Firma Araştırması, 2004 Yine aynı çalışmada çıkan sonuçlara göre, imalat sektöründeki işletmeler tasarımı kendi işlerine entegre veya işlerinin önemli bir parçası olarak tanımlarken, hizmet sektöründeki işletmeler, tasarıma kendi işlerinde sınırlı bir rol biçmişler veya hiç rol biçmemişlerdir. Bu ise tasarım, yenilik ve yaratıcılığın katkısının hizmet sektöründe daha az görünür olmasına bağlanmıştır [2]. İmalat sektörü ve hizmet sektöründeki bu farklılık yorumlanırken, çalışmanın gerçekleştirildiği ülke de dikkatten kaçmamalıdır. Zira maliyetlerin ucuz olduğu ülkelere oranla yüksek maliyetli ürünlerin üretildiği İngiltere’de, üreticilerin bu nedenle kaliteyi ön plana çıkarmayı hedeflediklerini, bu nedenle de tasarım, inovasyon ve yaratıcılığa daha fazla yatırım yaptıklarını düşünmek mantıklıdır. Hizmet sektörü işletmeleri ise böylesi bir rekabetten ziyade iç pazarda maliyet esaslı bir rekabete girmek durumunda olduklarından, bu alanlara yatırım yapmakta daha az istekli olabilmektedir [2]. İngiltere 2001 yenilik araştırması kapsamında 1998-2000 yılları arasında teknolojik inovasyon aktiviteleri içerisinde yer alan firmalara çeşitli inovasyon faaliyetlerine yaptıkları harcamalar sorulmuş ve teknolojik inovasyon faaliyetleriyle uğraşan bu firmaların büyük çoğunluğunun (% 58) ne Ar-Ge ne de tasarım harcaması belirttiği görülmüştür. Bu firmalardan % 20’si sadece kurum içi Ar-Ge harcamaları yaptığını bildirirken, % 13’ü ise sadece tasarım harcamaları yaptığını rapor etmiştir. Her iki alanda da harcama yaptığını rapor eden % 9’luk kesim de dâhil edildiğinde, inovasyonla ilgili aktivite gerçekleştiren firmaların neredeyse beşte dördü, tasarım faaliyetlerine ilişkin harcama bildirmemiştir [2]. Eğer firmalarda tasarım, tasarımcı adını taşımayan kişiler tarafından yapılıyor ise, firmaların tasarım faaliyetlerinin “sessiz1” kalması ve kaydedilmemesi olasıdır. Bazı tasarım yatırımlarının “gizlenmiş” olması da mümkündür çünkü Ar-Ge ve pazarlama gibi diğer başlıklar içerisinde yer almaktadır. Esasında bir firmanın tasarım yatırımlarını ne oranda kaydettiği tamamen bir bakış açısıdır. Aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi, bir firmanın Ar-Ge, tasarım ve pazarlamada personel istihdam ettiğini ama tasarım ile Ar-Ge ve tasarım ile pazarlamada çakışmalar olduğu düşünüldüğünde eğer Ar-Ge ve pazarlama baskınsa, tasarım faaliyetinin çoğu, bu fonksiyonlar veya departmanlar tarafından gizlenebilmektedir [2]. Gorb ve Dumas (1987) sessiz tasarımı; “pazarlama, üretim ve diğer departmanlardaki personelin resmi olarak tasarımcı değilken veya tasarımcı olarak eğitilmemişken, tasarım kararlarına katkı vermesi veya tasarım ve geliştirme işi içerisinde yer alması” olarak tanımlamışlardır. 1 21 ŞUBAT 2016 MAKALE BİR KAVRAMA GENEL BAKIŞ: TASARIM İNOVASYONU (KONSEPT BAZLI İNOVASYON) Yukarıdaki durumun aksine tasarım baskın ise, Ar-Ge ve pazarlamanın bir kısmı tasarım fonksiyonu veya departmanı tarafından gizlenebilir. İki firmanın bu faaliyetlere yapmış olduğu katkı muhtemelen aynı iken yatırımların kaydedilme şekli, çok farklı izlenimler doğmasına sebep olabilmektedir. Şekil 1’de tasarım, Ar-Ge ve pazarlamaya yaptıkları yatırım aynı olmasına rağmen Firma 1’in tasarıma yaptığı yatırım, Firma 2’nin yaptığının iki katı olarak görünecektir. Ar-Ge/mühendislik ve/veya pazarlamanın tasarımdan daha yüksek bir statüye sahip olduğu firmalarda tasarımın kısmen gizlenmesi daha büyük bir olasılıktır [2]. başka deyişle Ar-Ge ve pazarlama, firmalarda genellikle daha yüksek bir statüye sahip olduğundan, firmanın tasarım katkıları kısmen de olsa dikkate alınmayabilir veya bir miktar gizlenir [2]. Şunu vurgulamak da özellikle önemlidir ki tasarım, Ar-Ge’nin sınırları içerisine hapsedilemez ve eğer dikkatimizi Ar-Ge ile sınırlandırırsak, çok önemli yaratıcı çabalar bu nedenle kaybedilebilir. Bir Tasarım inovasyonu; mevcut bir ürün veya hizmetin tasarımındaki artımlı (incremental) yenilikler ile teknik yeniliğin hiç olmadığı veya en az düzeyde olduğu Tasarım İnovasyonu (Konsept Bazlı İnovasyonlar) Tartışılır bir şekilde, inovasyon literatürü, temel olarak teknolojik inovasyonla ilgilenir ve bu inovasyon türü de bir firma, endüstri ya da ülkenin teknik veya teknolojik sınırının ilerlemesini ve dolayısıyla teknik veya teknolojik yeniliği kapsar. Çoğu inovasyon teknik yenilik içermez, bunun yerine yeni tasarımlar veya konseptlere dayanırlar [2]. tasarım çalışmaları ile elde edilen radikal anlamda yeni ürün veya hizmetleri kapsamaktadır [1]. Teknolojik inovasyon ile tasarım inovasyonu yaklaşımları arasındaki farkı basit olarak ifade etmek gerekirse, “teknik değişim” fen bilimleri yaklaşımını temsil ederken, tasarım çabaları ile elde edilen “yenilikler” beşeri bilimlerden sanatlara kadar çeşitli yaklaşımları temsil etmektedir [1]. Tasarım inovasyonu ve sıradan ürün tasarımı arasındaki fark belirsiz gibi durmaktadır. Tasarım inovasyonunun ayrı bir tanımının yapılmasının nedeni, tasarım faaliyetinin içermesi gereken “yenilik”tir. Yeniliğin düzeyi, bir tasarım inovasyonunun artımlı mı yoksa radikal mi olduğunu belirler. Sıradan bir tasarım faaliyeti, pazarda rekabet avantajı açısından bir yenilik veya kullanıcılar için anlamlı bir fayda içermek zorunda değildir. Oysa tasarım inovasyonu, yeni ürünler geliştiren ve tasarlayan bir girişimin rekabet stratejisinde önemli rol oynar. Bu da büyük oranda teknolojik yenilikle yürüyen inovasyonla karşılaştırıldığında tasarım inovasyonunun daha az riskli, daha az maliyetli ve daha az zaman alıcı olmasından kaynaklanmaktadır. Öte yandan tasarım tasarım inovasyonu, son kullanıcılar tarafından algılanan nitelikleri elde etmekte daha avantajlıdır [1]. Tasarım inovasyonu (konsept bazlı inovasyon) “yeni teknolojilerin olmadığı, özgün bir kavram içeren inovasyonlar” olarak da ifade edilmektedir. Çok bilinen bazı tasarım inovasyonları arasında dağ bisikleti, Sony Walkman, snowboard ve Apple iPhone sayılabilir [2]. Bu tür inovasyonlar sıklıkla teknik olmayan –son kullanıcıları da dâhiluzmanlar tarafından geliştirilir. Bu uzmanlar, yeni veya var olan problemler Şekil2. Ar-Ge Tasarım Pazarlama 22 ŞUBAT 2016 için yeni çözümleri veya yaklaşımları (var olan teknolojileri kullanarak) veya fırsatları hissedebilme yeteneğine sahip kimselerdir. Bu nedenle, önemli olan yaratıcı girdi ve bazı imgesel ya da kavramsal sıçramaları başarabilme kabiliyetidir. Tasarımcılar, bu tarz inovasyonun önemli bir kaynağıdır. Bu tür inovasyonlar Ar-Ge programlarından da çıkabilmelerine rağmen, tasarım inovasyonlarının, bilinen Ar-Ge aktiviteleri dışında geliştirilmeleri de olasıdır. Hatta bu şekilde Ar-Ge aktiviteleri dışında geliştirilmelerinin, teknolojik inovasyonlar’dan ciddi oranda daha olası olduğu söylenebilir [2]. Tasarım inovasyonlarının problemi, mevcut teknolojiler kullanılarak geliştirildiklerinden taklitlere karşı koruma sorunudur. Patent, tescil ve telif gibi araçlara rağmen korunmaları oldukça güçtür ve bu nedenle de radikal düzeyde yenilik içeren ürünleri piyasaya sürmekte pek istekli davranmazlar [2]. Bu noktada “tamamlayıcı değerler”den de bahsetmek faydalı olacaktır. Bu kavram ile firmalar, bir inovasyonun tek tedarikçisi olmasalar dâhi ondan para kazanabilirler. Birçok firma, aynı ürünü tedarik eden rakipleri olmasına ve kendi ürünleri rakiplerininkine kıyasla doğal bir üstünlüğe sahip olmamasına rağmen, etkin tasarım, pazarlama ve iletişim sayesinde pazarda büyük bir pay edinebilirler [2]. Bir ürünün fonksiyonel kalitesi kadar, tüketicilerin “o ürüne ilişkin” sembolik algıları da önemli bir tamamlayıcı değerdir. Tasarım ise bu algıyı inşa etmede markalaştırma, stil ve diğer iletişim kanalları yoluyla önemli bir rol oynamaktadır. Ancak bu algıyı inşa etmek kolay değildir ve bunu başarmış firmaların rakipleri tarafından taklit edilmesi oldukça güçtür. Tasarımın bu rolü sayesinde müşteri sadakati denilen olgu ortaya çıkar ve tasarımla aslında aynı olan ürün ya da teknolojiye daha fazla para ödenmesi sonucu ortaya çıkar [2]. Sonuç Tasarım inovasyonu, bir şirketin rekabet stratejisinde önemli bir yere sahiptir. Üstelik teknolojik inovasyonla karşılaştırıldığında hem inovasyonu gerçekleştirenin hem de son kullanıcının bakış açısından bazı avantajları vardır. Tasarım inovasyonu, teknolojik inovasyona kıyasla firma açısından daha az riskli, daha az maliyetli ve daha az zaman gerektirirken, son kullanıcı perspektifinden de daha faydalıdır. Buna ilaveten, tasarım inovasyonunda yeni ürün geliştirme faaliyeti, inovasyonu gerçekleştirmek için daha az teknik uzmanlık gerektirir. Organizasyonel bakış açısından ise, organizasyonların vurgusunun teknolojik inovasyondan tasarım inovasyonuna kayması, kurumsal anlayışlardaki değişimi ve yeni ürün geliştirme organizasyonlarının yapısının geleneksel “Ar-Ge Merkezleri” veya “Ürün Geliştirme Takımları”ndan, disiplinler arası “Tasarım Takımları” veya “Tasarım Merkezleri”ne doğru dönüşümünü de belirtir [1]. Kaynaklar 1. Mutlu, B. and Er, A. (2003) Design Innovation: HistoricalandTheoreticalPerspectives on Product Innovationby Design, A PaperPresented at the 5th European Academy of Design Conference, Barcelona, April. 2. Tether, B., 2005. ThinkPiece on the Role of Design in Business Performance. ESRCCentreforResearch on InnovationandCompetition (CRIC). 3. Walsh, V. (1996) ‘Design, InnovationandtheBoundaries of theFirm’ ResearchPolicy, 25(4), 509-529. Sonuç olarak, “tasarım inovasyonu”, tasarıma ve inovasyona katkılarına yönelik geliştirilen yaklaşımları anlamak için yeni bir zihniyet olma potansiyeline sahiptir ve bu kavram, tasarım literatürü ile inovasyon ve ekonomi literatürü arasındaki teorik boşluğu yaklaştırmak için bir köprüdür. Dahası, değişen müşteri ihtiyaçlarının tasarımla daha tatmin edici ve daha anlamlı bir biçimde karşılanmasının avantajı ile birlikte, tasarım inovasyonunun pratik uygulamaları, daha uzun dönemli kazançlara sahip olmak için organizasyonları umutlandırmaktadır [1]. 23 ŞUBAT 2016 MAKALE İŞLETMELERDE TEKNOLOJİ VE AR-GE YÖNETİMİ Hakan BAL / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü) Günümüz rekabet koşullarında, teknoloji geliştirme çalışmaları işletmeler açısından kaçınılmaz olmuştur. Teknoloji geliştirme faaliyetleri oldukça kapsamlı faaliyetler dizisinden oluşmaktadır. Bunlar arasında teknolojinin transfer edilmesi, kullanılması ve üretilmesi bulunmaktadır. Teknolojinin transfer yoluyla temin edilmesi kısa vadede teknolojik ilerlemeye katkıda bulunsa da, uzun vadede etkileri oldukça düşüktür. Uzun vadede teknolojik olarak ilerlemenin en etkili yolu, teknolojinin üretilmesidir. Bu noktada, teknoloji yönetimi çalışmaları içinde önemli bir yere sahip olan Ar-Ge faaliyetleri ön plana çıkmaktadır. Ar-Ge çalışmaları, oldukça kapsamlı ve maliyetli olmasının yanı sıra, getirisinin uzun vadede olması nedeniyle, işletmeler açısından riskler içermektedir. Bu riskleri en aza indirerek Ar-Ge’den etkili bir şekilde faydalanmak, faaliyetlerin sistematik bir çerçevede yürütülmesine ve Ar-Ge performans ölçümlerinin yapılmasına bağlıdır. Teknoloji Yönetim Süreci Hangi Aşamalardan Oluşmaktadır? Teknoloji yönetimi, yönetim ile teknik uzmanlık arasındaki bağlantıyı kurmak ve teknoloji transferi, teknolojinin pazarlanması, teknolojik planlama, araştırma-geliştirme, tasarım, imalat, prototip oluşturma, test etme gibi teknoloji teminine ve teknolojinin geliştirilmesine yönelik faaliyetlerin planlanması, örgütlenmesi, koordinasyonu ve kontrolü ile ilgili faaliyetlerin tümüdür [1]. Teknoloji yönetim süreci şu aşamalardan oluşmaktadır [1]: 24 Şekil 1. Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri 1. Stratejik Teknolojik Planlama • Güçlü ve zayıf yanların belirlenmesi, • Teknoloji ihtiyaçlarının belirlenmesi, • Teknolojik planlama yapılması, • Teknolojik planın işletme stratejisi ile bütünleştirilmesidir. 2. Teknolojik Tahmin • Yeni teknolojilerin izlenmesi, • Yatırım için teknoloji öngörüsünün yapılması, • Müşteriye uygun yeni mal ve/veya hizmetlerin belirlenmesi, • Rekabet üstünlüğü kazandıracak fikirlerin seçilmesidir. 3. Ar-Ge Faaliyetleri • İhtiyaçların belirlenmesi, • Çalışmaların planlanması, • Örgütlendirilmesi/projelendirilmesi, Performansın ölçülmesidir. 4. Ticarileştirme Faaliyetleri • Patent alınması, • Markanın tescillenmesidir. 5. Pazarlama Faaliyetleri • Pazar stratejisinin belirlenmesi, • Yeni mal ve/veya hizmetlere ilişkin tanıtım/reklam faaliyetlerinin yapılması, • Yeni mal ve/veya hizmetlerin pazara sunulması, • Satış sonrası hizmetlerin gerçekleştirilmesidir. İşletmelerde Ar-Ge Yönetim Sistemi Nasıl Oluşturulmalıdır? Araştırma ve Geliştirme kelimelerinin kısaltması olan Ar-Ge, “Bilimsel ve teknik bilgi birikimini artırmak amacıyla, sistematik bir temele dayalı olarak yürütülen, yaratıcı çaba ve bu bilgi birikiminin yeni uygulamalarda kullanımıdır” [1]. Araştırma faaliyetleri, “Temel Araştırma” ve “Uygulamalı Araştırma”; Geliştirme faaliyetleri ise, “Basit Geliştirme”, “Teknolojik Geliştirme” ve “Bilimsel Geliştirme” faaliyetlerinden oluşmaktadır (Bkz. Şekil 1). ŞUBAT 2016 Şekil 2. İşletmelerde Ar-Ge Sistemi [5] 1. ARAŞTIRMA i. Temel Araştırma: “Sonuçlarının pratik değeri ve uygulanıp uygulanmayacağına bakılmaksızın yapılan, teknik bilgi dağarcığını geliştirmeye, bilimin sınırlarını genişletmeye, öğrenmeye, özellikle doğayı ve doğa kanunlarını anlamaya yönelik çalışmalardır” [1]. ii. Uygulamalı Araştırma:“Özellikle ticari amaçlara yönelik ürünler, hizmetler, üretim süreçleri üzerinde yapılan ve yeni bilgilerin, geliştirmelerin elde edilmesini sağlayan çalışmalardır” [2]. 2. GELİŞTİRME “Temel ve uygulamalı araştırma sonucunda elde edilen bilgilerin kullanılarak uygulamada daha iyi malzemeler, mamuller, sistemler, üretim süreçleri ve hizmetler elde etmeyi amaçlayan, ancak yeni bir buluşun söz konusu olmadığı, araştırma ile üretim faaliyetleri arasında köprü görevi gören çalışmalardır.” [3]. i. Diyalog ve basit geliştirme: Mevcut durumu daha iyi bir hale getirmek amacıyla, mesleki bilgi ve tekniklerin artırılarak yararlı sonuçlar elde edilmesine yönelik küçük çaplı faaliyetler. ii. Teknolojik geliştirme: Bir çalışma yönteminin veya müşteri bakımından bir faydalanma durumunun eleştirisel gözlemi sonucunda edinilen fikirlerin uygulamasına ilişkin bir geliştirme çeşididir [4]. iii. Bilimsel geliştirme: Tamamen bilimsel bilgilerin ilerlemesini amaçlayan ve ticari hiçbir kaygı gütmeksizin gerçekleştirilen geliştirmelerdir. Tüm organizasyonların ürün ve hizmet üretmek için birlikte çalışan sistemlerden oluştuğu göz önünde bulundurulduğunda, Ar-Ge’nin de kendi girdileri, işlemleri ve çıktıları olan bir sistem olduğu düşünülebilir (Bkz. Şekil 2). Şekil 3. İşletmelerde Ar-Ge Faaliyetlerinin Aşamaları Girdiler: İnsanlar, işletme stratejisi, teknolojik strateji, bilgiler, fikirler, ekipmanlar, tesisler ve gerekli sermaye vb.dir. Çıktılar: Patentler, yeni ürünler, yeni süreçler, yayınlar ya da kısaca, daha önce bilinmeyen durum, kurallar ve bilgilerdir. Alıcı Sistem: Ar-Ge bölümünün çıktılarından faydalanan, pazarlama, iş planlama, imalat, mühendislik, operasyonlar ve diğer bölümlerin yanı sıra, akademik toplum gibi dış kullanıcılardır. 25 ŞUBAT 2016 MAKALE İŞLETMELERDE TEKNOLOJİ VE AR-GE YÖNETİMİ şekilde bir örgütlenmeye gitmesi gerektiği görülmektedir. Şekil 4. Ar-Ge Örgütlenmesinde Teknolojik Değişim Hızı Ürün Çeşitliliğinin Rolü Kazançlar: Ar-Ge bölümünün çıktıları sonucunda elde edilen faydalardır. Ar-Ge faaliyetleri şu aşamalardan oluşmaktadır: İşletmelerde etkin bir Ar-Ge yönetimi için, Ar-Ge bölümünün: • Doğru bir şekilde örgütlendirilmesi, • İşletmenin diğer bölümleri ile etkileşimli olması, • İşletmenin dış çevresi ile etkileşimli olması, • Performans ölçüm sistemine sahip olması gerekmektedir. ürün çeşitliliği az olan bir işletmede, süreç geliştirme faaliyetlerine ağırlık verecek şekilde bir örgütlenmeye gidilmesi gerektiği; teknolojik değişim hızı yüksek olan bir sektörde faaliyet gösteren ve ürün çeşitliliği fazla olan bir işletmenin ise her bir ürün için ayrı ayrı, hem süreç geliştirme hem de ürün geliştirme faaliyetlerine ağırlık verecek Ar-Ge’nin Diğer Bölümlerle Etkileşiminin Sağlanması: Ar-Ge bölümünün oluşturulmasından sonra, işletmenin diğer temel bölümleri (üretim ve pazarlama) ile etkileşiminin kurulması gerekmektedir. Ar-Ge bölümünün çıktılarını üretim ve pazarlama bölümlerinin kullandığı ancak, üretim ve pazarlama bölümünün çıktı ve hedeflerinden habersiz olduğu (zayıf etkileşim) durumda, Ar-Ge bölümü üretim ve pazarlamanın sorun, istek ve önerilerini dikkate alan projeler sunamayacaktır (Bkz. Şekil 5). Pazarlama bölümünden üretim bölümüne, üretim bölümünden de Ar-Ge bölümüne geri bildirimlerin olduğu (orta etkileşim) durumda ise, Ar-Ge projelerinde üretim bölümünün tüm sorun, istek ve önerileri dikkate alınırken, pazarlamanın sorun, istek ve önerilerinin tamamı dikkate alınmayacaktır. Bunun nedeni, üretim bölümü üzerinden bilgi akışı sağlandığı için, bilgi ve zaman kayıplarının oluşmasıdır. Tüm bu olumsuzlukların önüne geçilmesi için güçlü bir etkileşim sağlanması (yüksek düzey etkileşim) ve Ar-Ge’nin Örgütlendirilmesi: İşletmelerde Ar-Ge örgütlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken iki temel husus, işletmenin faaliyet gösterdiği sektörün “Teknolojik Değişim Hızı” ve işletmenin “Ürün Çeşitliliği”dir. Ar-Ge bölümünün oluşturulmasında teknolojik değişim hızı, “Ürün Geliştirme (ÜG)” ve “Süreç Geliştirme (SG)” faaliyetlerinden hangisine daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğini belirlerken; ürün çeşitliliği, örgütlenmenin her bir ürün bazında mı yoksa tüm ürün grupları için ortak mı olacağını belirlemektedir [6]. Şekil 4’te, teknolojik değişim hızı düşük olan bir sektörde faaliyet gösteren ve 26 Şekil 5. İşletmeler Ar-Ge Bölümünün Diğer Bölümlerle Etkileşimi ŞUBAT 2016 Şekil 7’de görüldüğü gibi araştırma ve geliştirme türlerine göre ölçüm yöntemleri de değişmektedir. Temel araştırmalarla ilgili performans ölçüm işleminde tamamen kalitatif ölçüm yöntemi kullanılırken, ürün ve süreç geliştirme ile ilgili performans ölçümünde kantitatif ölçümler kullanılmaktadır. Ar-Ge faaliyetleri, maliyetli ve risk düzeyi yüksek faaliyetlerdir. Bu nedenle, Ar-Ge faaliyetlerinin başarı düzeyinin belirlenmesi amacıyla, performans ölçme ve izleme çalışmalarının sürekli olarak yürütülmesi gerekmektedir. Bunun için öncelikle performans ölçüm kriterleri belirlenmelidir. Şekil 6. Ar-Ge Bölümünün İşletmenin Dış Çevresi ile Etkileşimi Ar-Ge bölümünün gerek üretim gerekse pazarlama bölümü ile uyumlu ve ortak çalışmasının sağlanması gerekmektedir [6]. Ar-Ge’nin, İşletmenin Dış Çevresi ile Etkileşiminin Sağlanması: İşletmede Ar-Ge bölümünün oluşturulması ve diğer bölümlerle etkileşimli hale getirilmesinden sonra, Ar-Ge bölümünün işletmenin dış çevresi ile de etkileşimli hale getirilmesi ve böylece Ar-Ge bölümünün dış gelişmeleri de dikkate alarak, iş birlikleri ile proje yürütmesi sağlanacaktır (Bkz. Şekil 6). Ar-Ge performans ölçümü nasıl yapılmalıdır? Ar-Ge faaliyetleri, sonuçları itibarıyla nitelik ve nicelik olarak ölçülebilen faaliyetler dizisinden oluşmaktadır. Bu nedenle, Ar-Ge performansı, sayısal olarak hesaplanan parametreleri değerlendiren kantitatif ölçümler ve sonradan sayısal hale dönüştürülen nicel parametreleri değerlendiren kalitatif ölçümler kullanılmaktadır. Ar-Ge performans kriterlerinin belirlenmesinde “Teknoloji Değer Piramidi (TPD)” temel teşkil etmektedir. Ar-Ge performansında kullanılacak kriterlerin belirlenmesinden önce TDP’de yer alan yönetimsel faktörlerin incelenmesinde yarar vardır. Bu yönetimsel faktörler ve TDP Şekil 8’de görülmektedir. Değer yaratma: Kuruluşun yerleşimi, kârlılığı ve büyümesi, hissedar değerlerinin yaratılması için Ar-Ge faaliyetlerinin değerini gösterir. Portföy değerlendirmesi: Zaman kriterleri, risk seviyeleri, işletme iç yetkileri, eski/yeni projeler gibi farklı ilgi boyutlarının sıralanması ile bütün Ar-Ge programının birleştirilmesini ifade eder. İşletme ile entegrasyon: Entegrasyon seviyesi, işletmenin Ar-Ge işlem ve programlarına karşı sorumluluğu, grup çalışması ve organizasyon içerisinde teknolojinin işletilmesi yeteneğini ifade eder. Şekil 7. Araştırma ve Geliştirme Türlerine Göre Ölçüm Yöntemleri [7]. Teknolojinin değeri: firmanın teknolojisinin kuvvetini ve dayanma gücünü ifade eder. Ar-Ge organizasyonunun firma için gelecek değerler yaratma potansiyelini önceden gösterir. 27 ŞUBAT 2016 MAKALE İŞLETMELERDE TEKNOLOJİ VE AR-GE YÖNETİMİ Şekil 8. Teknoloji Değer Piramidi [8]. Ar-Ge işlemlerinin uygulanması: Firmaya yararlı çıktılar üretmede Ar-Ge işlemlerinin verimliliğini ve etkilerini gösterir. Bu işlemler, proje yönetimi uygulamaları, fikir-kavram yaratma, iletişim ve Ar-Ge projelerinin yönetilmesinde diğer önemli uygulamaları kapsar. Ar-Ge performans kriterleri: • Ölçülebilir, • Sürekli, • Kapsamlı, • Karşılaştırılabilir, • Sade ve anlaşılır olmalıdır. 28 Kaynaklar 1. İnceler Sarıhan, H. (1998), Rekabette başarının yolu, Teknoloji yönetimi, İstanbul: Desnet Yayınları, s. 21. 2. Dinçer, Ö. (1999), İşletme Yönetimine Giriş, İstanbul: Beta Basım, 4.Baskı. 3. Mucuk, İ. (1987), Modern İşletmecilik, İstanbul: Der Yayınları, 3. Baskı, s. 293. 4. Bright, R.J. (1973), The Process of technological innovation içinde “A Guide ”o pracrical technological forecasting”, edited by Bright and Schomen, Printice Hall, Englewood Cliffs,. 5. Brown, M.G., Svenson, R.A. (1995), Measuring R&D Productivity: Measuring and Improving Performance and Return on R&D, Washington DC, s. 95-99. 6. Eren, E. (1990), İşletmelerde Stratejik Planlama ve Yönetim, İstanbul. 7. Werner, B.M., Souder, W. E. (1997), “Measuring R&D Productivity: Measuring R&D Performance: US and German Practices, “Measuring and Improving Performance and Return on R&D” , s. 5054, Washington DC. 8. Tipping, J.W., (1997), Zeffren, E. and Fusfeld, A.R., “Assesing the Value of Your Technology: Measuring and Improving Performance and Return on R&D”, s. 1633, Washington DC. ŞUBAT 2016 MAKALE TESCİLLİ TASARIM HAKKI SAHİBİ TARAFINDAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEK TALEPLER VE AÇILABİLECEK DAVALAR Dr. İsmail FİDAN/ Marka Uzmanı- Ticaret Hukukçusu (Türk Patent Enstitüsü) I. Giriş Serbest rekabet, teknoloji kullanmadaki artış ve standardizasyona bağlı olarak piyasadaki üretici sayısı çoğalmış ve ürünler arasındaki kalite farkı ortadan kalkmaya başlamıştır. Kalite farkının azalması ve üretici sayısının çoğalmasıyla birlikte, ürünlerin görünümünün tüketici tercihlerini belirlemedeki etkisi de artmıştır1. Diğer bir deyişle tüketici kalitesi aynı olan mallar arasında görünümü çekici olanı seçer hale gelmiştir. Eşyanın çalışma biçiminin veya üretildiği maddenin değil görünümünün önemli olmasıyla birlikte sanayiciler, ürünlerin dış görünümü için de ciddi miktarlarda harcama yapmak zorunda kalmışlardır. Tüm bu gelişmeler sonucu tasarım kavramının, ticari hayattaki önemi ve yaygınlığı artmıştır2 . Yaygınlaşması ve öneminin artmasıyla birlikte, tasarım kavramı, tasarımı yaratan, endüstri ve tüketici açısından ele alınmaya başlanmıştır. Bu çerçevede, ulusal kanunlar hazırlanmış, uluslararası anlaşmalara genel hükümler konmuş veya ayrı düzenlemeler yapılmıştır3. 554 sayılı KHK kural olarak tescil edilmiş tasarımlara7 ilişkin hükümler ihtiva etmekte olup KHK m.48 vd. maddelerinde Avrupa ülkelerinde tasarım hukuku ise tasarım hakkına tecavüz, tecavüz alanında özel düzenlemeler 18. halinde açılabilecek davalar ve hak yüzyılın sonunda4 yapılmasına karşılık, sahibi tarafından ileri sürülebilecek ülkemizdeki düzenlemeler yakın tarihte talepler düzenlenmiştir. Bu çerçevede hazırlanmıştır. Ülkemizde endüstriyel tasarım hakkı sahibi ihtiyatî tedbir tasarımlar konusunda kanuni düzenleme kararı verilmesini, delillerin tespitini, yapma amaçlı ilk çalışma, 1965 tarihli tasarımının taklidi ürünlere gümrüklerde “Sınaî Resim ve Modeller” konulu el konulmasını veya tecavüz eden kişi kanun tasarısıdır5. Ancak 1965 tarihli aleyhine verilen mahkeme kararının Tasarı yasalaşmamıştır. Sonrasında ise ilgililere tebliğ ve kamuya ilan yoluyla duyurulmasını talep edebilir. Yukarıda tasarımlar konusunda kanuni düzenleme yapma amacıyla, Bilim, Sanayi ve Teknoloji belirtilen taleplerin yanı sıra tasarım Bakanlığı’nda Mayıs 1993 tarihinde yeni bir hakkı tecavüze uğrayan tasarım hakkı komisyon kurulmuştur6. Ancak bu çalışma sahibi hukuk ve ceza8 davaları da açabilir. da kanunlaşma ile sonuçlanmamış ve Söz konusu hukuk davaları tecavüzün endüstriyel tasarımlar kanun hükmünde tespiti davası, tecavüzün durdurulması ve kararname ile düzenlenmiştir. Tasarım önlenmesi davası, tecavüzün giderilmesi hukuku konusundaki ilk özel düzenleme davası ile tazminat davasıdır. Aşağıda olan 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların tasarım hakkı sahibine tanınan bu haklar Korunması Hakkında Kanun Hükmünde ve açabileceği hukuk davaları incelenmeye Kararname 1995 yılında yürürlüğe çalışılacak böylelikle hak sahipleri bir girmiştir. nebze aydınlatılmaya çalışılacaktır. BENTLY, Lionel, SHERMAN, Brad, Intellectual Property Law, Third Edition, Oxford University Press, Newyork 2009, s.563. FELLNER, Christine , Industrial Design Law, Sweet & Maxwell, London 1995, s.1. 3 Tasarım hukuku konusunda ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden salt tasarımları düzenleyen anlaşmalar, tasarım tesciline konu ürünlerin uluslararası sınıflandırmasına ilişkin 1968 tarihli Locarno Anlaşması ile tasarımların uluslararası tesciline ilişkin 1925 tarihli Lahey Anlaşmasıdır. Ayrıca, Paris Sözleşmesi ile TRIPS anlaşmalarında da tasarımlara ilişkin hüküm bulunmaktadır. Ülkemiz münhasıran tasarımları düzenleyen anlaşmalardan Locarno Anlaşmasına 30.11.1998 tarihinde, Lahey Anlaşmasının Cenevre Metnine ise 23.09.2004 tarihinde üye olmuştur. Bununla beraber, Lahey Anlaşmasının Cenevre Metni ülkemizde 01.01.2005 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Sınai Mülkiyet ile ilgili Uluslararası Anlaşmalar ve Türkiye’nin Bu Anlaşmalarla ilgili Durumu, TPE Yayınları, Ankara 2002. 4 İngiltere’de tasarım hukuku konusunda ilk düzenleme 1787 yılında Fransa’da ise 1793 yılında yapılmıştır. WIPO Intellectual Property Handbook:Policy, Law and Use, Second Edition, WIPO Yayınları No:489, Cenevre 2004, s.112,113. Ayrıca endüstriyel tasarımların tarihçesi ve gelişimi konusunda daha detaylı bilgi için bkz. TEKİNALP, Ünal, Fikrî Mülkiyet Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, Arıkan Yayınları, 2005, s.601 vd. 5 Tasarı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. YASAMAN, Hamdi, “Sınaî Resimler ve Modeller”, Batider, 1984, C.XII, S.2-3, s.93. 6 Türkiye-AT Mevzuat Uyumu Sürekli Özel İhtisas Komisyonu Raporları Cilt 1: Fikri ve Sınai Haklar Alt Komisyonu, DPT Özel İhtisas Komisyonları, Ankara 1995, s.68. 7 KHK m.1, f.2, cümle. 2 uyarınca tescilsiz tasarımlar genel hükümler uyarınca korunurlar. Tescilsiz tasarımların korunması hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. FİDAN, İsmail, Tescilsiz Tasarımların Korunması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2011. 8 Her ne kadar KHK m.48/A maddesinde cezai hükümler yürürlükte olsa da Türk Ceza Kanunu ve Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun hükümleri kapsamında 01.01.2009 tarihinden itibaren 554 Sayılı KHK hükümleri kapsamında suç oluşması ve ceza verilmesi mümkün değildir. Nitekim Marka ile ilgili 556 sayılı KHK hakkında Yüksek Yargıtay 7. Ceza Dairesinin aynı yönde oturmuş içtihatları bulunmaktadır. Ayrıntılı bilgi için Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 2007/8361 Esas 2009/2290 Karar, 2007/14317 Esas 2009/2264 Karar, 2006/16811 Esas 2009/2220 Karar nolu ilanları 1 2 29 ŞUBAT 2016 MAKALE TESCİLLİ TASARIM HAKKI SAHİBİ TARAFINDAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEK TALEPLER VE AÇILABİLECEK DAVALAR Ancak Türk Ceza Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun hükümleri kapsamında 01.01.2009 tarihinden itibaren 554 Sayılı KHK hükümleri kapsamında suç oluşması ve ceza verilmesi mümkün olmadığından, çalışmada ceza hükümlerine hiç değinilmeyecektir. II. Tasarım Hakkı Sahibi Tarafından İleri Sürülebilecek Talepler Tasarım hakkı sahibi, 554 sayılı KHK uyarınca ihtiyatî tedbir kararı verilmesini, delillerin tespitini, tasarımının taklidi ürünlere gümrüklerde el konulmasını veya tecavüz eden kişi aleyhine verilen mahkeme kararının ilgililere tebliğ ve kamuya ilan yoluyla duyurulmasını talep etme hakkını haiz olup söz konusu talepler aşağıda açıklanmıştır. ihtiyati tedbir açısından görevli mahkeme ihtisas mahkemesi; yani “fikrî ve sınaî haklar hukuk veya ceza mahkemeleridir. İhtiyati tedbire karar verilmesi için teminat gösterilmesi (HMK m.392) ve ihtiyati tedbir kararı tarihinden itibaren 2 hafta içinde esas hakkında dava açılması lazımdır. Hukuk davası bu iki haftalık sürede açılmazsa ihtiyati tedbir kararı kendiliğinden kalkar (HUMK m.397 f.1). KHK madde 64’de düzenlenmiş olan ihtiyati tedbir örnekleri, tecavüz fiillerinin durdurulması, tecavüz eden ürünlere, ithal edilen şeylere, üretimde kullanılan vasıtalara el konulması ve teminattır. B- Delil Tespiti KHK, tasarım hakkını ileri sürmeye yetkili kişiye delil tespitinde bulunma imkânı da tanımıştır (KHK m.62). Düzenlemeye göre tasarımın sağladığı hakları ileri sürmeye A- İhtiyati Tedbir yetkili olan kişi, bu haklara tecavüz İhtiyati tedbirler esas olarak sayılabilecek olaylara ilişkin delillerin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda tespitini ve muhafazasını mahkemeden düzenlenmekle (m.389 vd.) birlikte, talep edebilir. Her ne kadar maddede KHK’nın 63 ve 64’üncü maddelerin de açıkça belirtilmese bile delil tespitinde tasarım hukukundaki ihtiyati tedbirlere bulunacak kişinin tespit isteyebilmesi ilişkin özel hüküm bulunmaktadır. KHK’nin için hukuki yararının olması ve iddialarını 65’inci maddesinde ise KHK’de özel desteklemeye yeterli ve makul olan hüküm bulunmayan hususlar da HMK’nın delilleri sunması gereklidir (HMK m.400, uygulanacağı belirtilmektedir. KHK’nin f.2, 402, f.1). Delillerin tespitine ve 63’üncü maddesine göre, tasarımın muhafazasına yönelik tedbirler; tasarımın sağladığı hakları ileri sürmeye yetkili sağladığı haklara tecavüz sayılan fiillere kişiler, dava sonucunda verilecek hükmün konu olan ürünler ile bunların üretiminde etkinliğini temin etmek üzere ihtiyati ve dağıtımında kullanılan malzemelerin, tedbire karar verilmesini talep edebilir. araçların ve bunlara ilişkin belgelerin İhtiyati tedbir talebi, dava açılmadan örnek alınarak veya alınmaksızın tespitinin önce, dava ile birlikte ya da daha sonra yapılması ya da bunlara el konulması yapılabilir. İhtiyati tedbir talebi, davadan şeklinde olabilir. Hukuk Muhakemeleri ayrı olarak incelenir (KHK m.63, f.2). Kanunu’nun delillerin tespitine ilişkin Esas hakkında dava açıldıktan sonra hükümleri (m.400 vd), KHK’de öngörülen delillerin muhafazasına yönelik tedbirler için de uygulanır (KHK m.65). C- Gümrüklerde El Koyma 554 sayılı KHK, hak sahibinin talebi üzerine taklit ürünlere ithalat ve ihracat esnasında Gümrük İdareleri tarafından ihtiyati tedbir mahiyetinde el konulmasını da düzenlemiştir (KHK m.66). Düzenlemeye göre el koyma ile ilgili uygulama bu konuda çıkarılacak mevzuatta düzenlenir9. Her ne kadar düzenleme sadece ihracat veya ithalat amacıyla gümrüğe getirilmiş mallardan bahsediyor olsa da düzenlemenin amacı açısından transit geçiş amacıyla gümrükte bulunan malları10 veya serbest bölgede bulunan malların da hüküm kapsamında olduğu sonucuna ulaşılmalıdır11. D- İlgililere Tebliğ ve Kamuya İlan KHK’de, tasarım hakkını ileri sürmeye yetkili kişilere ilgililere tebliğ ve kamuya ilanda bulunmayı talep etme hakkı da tanınmıştır. Bu hak kapsamında tasarımın sağladığı haklara tecavüz eden kişi aleyhine verilen mahkeme kararının, masrafları tecavüz eden tarafından karşılanarak ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya ilân yoluyla duyurulması düzenlenmiştir (KHK m.49, f.1, b.(g)). Hükümde ilanı talep hakkı, sadece davayı kazanan tasarım hakkı sahibine tanınmış gibi görünse de KHK madde 59 uyarınca dava sonucunda haklı çıkan taraf, haklı bir sebebinin veya menfaatin bulunması halinde hükmün ilanını isteyebilir. Bu açıdan kendisine karşı tecavüz davası açılan kişinin de davayı kazanması durumunda hükmün ilanını isteyebileceğinin kabulü gerekir. 4458 sayılı Gümrük Kanununun 57’nci maddesi 18.06.2009 tarih ve 5911 sayılı “Gümrük Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile değiştirilmiş olup mevcut hüküm “ 1. a) Fikri ve sınaî haklar mevzuatına göre korunması gereken haklar ile ilgili olarak hak sahibinin yetkilerine tecavüz eder mahiyetteki eşyanın alıkonulması veya gümrük işlemlerinin durdurulması hak sahibinin veya temsilcisinin talebi üzerine gümrük idareleri tarafından gerçekleştirilir. Durdurma veya alıkoyma kararı hak sahibi veya temsilcisi ile beyan sahibi veya 37 nci maddede belirtilen kişilere bildirilir…” düzenlemesini içermektedir. 5911 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin gerekçesi, fikrî ve sınaî hakların korunması konusunda, Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumunun sağlanmasıdır. Bu kapsamda, fikrî ve sınaî hakları ihlal eder mahiyette eşyanın gümrük işlemlerinin durdurulması kararının devamı için ihtiyati tedbir kararı alınması şartı getirilmiş ve koruma dışında tutulan eşyaya yer verilmiştir. 10 Gümrüklerden transit geçiş yapan eşyalara da el konulabileceği yolundaki Avrupa Birliği Mahkemesi kararı için bkz. FMR, 2002, C.II, S.3, s.113-137. 11 KARAN, Gülay, AB Mevzuatıyla Mukayeseli Olarak Taklit Markalı Ürünlere İlişkin Gümrük Uygulamaları: El Koyma ve İmha Prosedürü, I. İstanbul Fikrî Mülkiyet Hukuku Sempozyumu, İstanbul Ticaret Üniversitesi Yayın No:15, İstanbul 2005, s.33. 9 30 ŞUBAT 2016 İlgili kavramına bayiler, dağıtıcılar, servisler ve tüketici dernekleri gibi kişi ve kuruluşlar girer12. Mahkeme kararının sadece ilgililere duyurulması, tecavüzün sınırlı kaldığı, örneğin mütecavizin sadece servislerle ilişki kurduğunun saptandığı hallerde istenebilir. Tecavüze konu ürünlerin, fiilen piyasaya sürülüp dağıtımının yapıldığı hallerde ise, tecavüzün sonuçlarının ortadan kaldırılması için mahkeme kararının kamuya duyurulması gerekir13. Kararın ilan edilmesi yolundaki talep, başlangıçta ileri sürülebileceği gibi, kararın kesinleşmesinden sonraki üç ay içinde de talep edilebilir (KHK m.59, f.2). Bu yolda bir talep ileri sürülmezse mahkeme resen ilana karar veremez. Kararın ilanının istenebilmesi için kusur şart değildir14. III-Tasarım Hakkı Sahibi Tarafından Açılabilecek Davalar 554 sayılı KHK uyarınca tescilli tasarım hakkı sahibi tecavüzün tespiti, tecavüzün durdurulması ve önlenmesi, tecavüzün giderilmesi ve tazminat davaları açabilir. Söz konusu davalar kısaca aşağıda açıklanmıştır. A-Tecavüzün Tespiti Davası Tescilli tasarım hakkı tecavüze uğrayan hak sahibinin KHK uyarınca açabileceği ilk dava, fiilin tecavüz olup olmadığının tespitidir (KHK m.49, f.1, (a) bendi). Söz konusu dava ika edilen fiilin tecavüz olup olmadığının belirlenmesi amacıyla tecavüzün sona erdiği fakat etkilerinin devam ettiği durumlarda açılır15. Tecavüzün tespiti davası tasarım ve coğrafi işaret hukukunda düzenlenmesine karşılık, marka ve patent hukukunda özel olarak düzenlenmediğinden marka ve patent açısından davalar haksız rekabete ilişkin (TTK m.56, f.1, a bendi) hükümlerine dayanılarak açılabilir16. Söz konusu dava delillerin tespiti (KHK m.62) veya tecavüzün mevcut olmadığı hakkındaki davadan (KHK m.61) farklıdır. Tecavüzün mevcut olmadığı hakkında dava üçüncü kişiler tarafından açılırken, tecavüzün tespiti davasını tasarım hakkı sahibi açar. Delillerin tespiti ise işlenen fiile ilişkin delillerin toplanmasını amaçlarken, bu dava bizzat fiilin kendisinin tecavüz olup olmadığının saptanmasıyla ilgilidir17. Davanın açılabilmesi için kusur şartı bulunmamaktadır bu nedenle tasarım hakkı sahibi mütecaviz kusursuz olsa bile bu davayı açabilir. B- Tecavüzün Durdurulması ve Önlenmesi Davası KHK uyarınca tasarım hakkı sahibinin tecavüzün durdurulması ve önlenmesi davası açma hakkı da bulunmaktadır (KHK m.49, f.1, b. bendi). Tecavüzün durdurulması ve önlenmesi davası mahiyeti itibarıyla bir eda davasıdır. Dava tasarım hakkı sahibi tarafından tecavüz fiilini işleyenlere karşı açılır. Dava için tasarım hakkına fiilen tecavüz edilmesi şart olmayıp muhtemel tecavüz tehlikesinin varlığı halinde de dava ikame edilebilir19. Ancak, durdurma ve önleme davası açılabilmesi için tehlike veya ihtimal somutlaşmış olmalıdır20. Kural olarak dava tecavüz fiili gerçekleştikten sonra açılamaz21. Buna karşılık, tecavüzün etkileri, tecavüzün durmasından sonrada devam ediyorsa ve etkilerin bertaraf edilmesi mütecavizin iktidarında ise22 veya tecavüzün tekrarlanma ihtimali varsa23 tecavüz fiili gerçekleştikten sonra da durdurma ve önleme davası açılabilir. Dava için tasarım hakkı sahibinin zarara uğraması veya mütecavizin kusuru şart değildir24. Tecavüz devam ettiği müddetçe, anılan talep için zamanaşımı söz konusu olmaz. C- Tecavüzün Giderilmesi Davası KHK’de tasarım hakkı sahibine tecavüzün giderilmesi davası açma hakkı da tanınmıştır (KHK m.49, f.1, c. bendi). Bu dava ile tecavüz sonucu ortaya çıkan hukuka aykırılığın sonuçlarının ortadan kaldırılması amaçlanır. Davanın ikame edilebilmesi için tecavüzün bazı sonuçlar doğurmuş olması gerekir25. Tecavüzün giderilmesi davasının durdurma ve önleme davasından farkı da budur. Tecavüzün giderilmesi davasında amaç doğmuş bulunan sonuçların bertaraf TEKİNALP, Ünal, age, s.660, ARKAN, Sabih, Marka Hukuku, C.II, Ankara, AÜHF Yayınları, 1999, s.249. ARKAN, Sabih, Marka C.II, s.249. ARKAN, Sabih, Marka C.II, s.250. 15 TEKİNALP, Ünal, age, s.659, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, Uygulamalı Fikri Mülkiyet Hukuku Cilt III Tasarımlar, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2008, s.533. 16 TEKİNALP, Ünal, age, s.659, SARAÇ, Tahir, Patentten Doğan Hakka Tecavüz ve Hakkın Korunması, Ankara, Seçkin Yayınları, 2003, s.237, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.533. 17 SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534. 18 SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534, ÇELİK, Nefise, Koç, Tasarımların Ulusal ve Uluslararası Hukukta Tescili ve Korunması, Ankara 2009, s.114. 19 KARAN, Hakan, KILIÇ, Mehmet, Markaların Korunması 556 Sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara, Turhan Kitabevi, 2004, s.492, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534. 20 TEKİNALP, Ünal, age, s.658, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534. 21 TEKİNALP, Ünal, age, s.658, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115. SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534. 22 TEKİNALP, Ünal, age, s.658, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534. 23 SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534. 24 DÖNMEZ, İrfan, Markalar ve Haksız Rekabet Davaları, 2. Baskı, İstanbul, Beta Yayınevi, 1992, s.87, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534. 25 TEKİNALP, Ünal, age, s.462, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.116, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535 12 13 14 31 ŞUBAT 2016 MAKALE TESCİLLİ TASARIM HAKKI SAHİBİ TARAFINDAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEK TALEPLER VE AÇILABİLECEK DAVALAR uğraması durumunda ödenmesi gereken itibar tazminatı da hüküm altına alınmıştır (KHK m.54). edilmesi iken önleme davasında amaç tecavüzün durdurulması veya başlamamış ise başlamasının engellenmesidir26. Sözgelimi, tasarım hakkına tecavüz eden emtianın üretimine başlanması, önleme davası ile engellenir. Buna karşılık, hukuka aykırı şekilde üretilen ürünlerin imhası veya ürünlerde değişiklik yapılması ise tecavüzün giderilmesi davası ile sağlanır. Önleme ve tecavüzün giderilmesi davaları birlikte de açılabilir. Dava açılması için mütecavizin kusuru şart değildir27. Sonuç ortaya çıkmışsa dava açılması zamanaşımı hükümlerine tabi tutulur28 . KHK 49. madde 1. fıkra c bendinde tecavüzün giderilmesi ve maddi manevi zararın tazmini birlikte kaleme alınmış ise de tazminat davası ile tecavüzün giderilmesi davası birbirinden farklı davalardır. Zira tazminat davası için kusur şartı bulunurken, tecavüzün giderilmesi davası için mütecavizin kusuru aranmamaktadır. KHK’de tecavüzün giderilmesi davası kapsamında ileri sürülebilecek talepler örnekseme biçiminde sayılmıştır. Söz konusu talepler, tasarımın sağladığı haklara tecavüz sayılan fiillere konu olan ürünler ile bunların üretiminde doğrudan doğruya kullanılan cihaz, makine gibi araçlara el konulması ve tasarımın sağladığı haklara tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, masraflar tecavüz edene ait olmak üzere, el konulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi veya tasarımın sağladığı haklara tecavüzün önlenmesi için kaçınılmazsa imhası biçiminde belirtilmiştir (KHK m.49, f.son). D- Tazminat Davası KHK kapsamında tasarım hakkı sahibinin, kusurlu mütecavize karşı tazminat davası açma hakkı da düzenlenmiştir (KHK m.49, f.1, c.bendi). KHK uyarınca istenebilecek tazminat hem maddi hem manevi olabilir. Ayrıca, KHK’de, tasarımın itibarının zarara SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535. SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535. TEKİNALP, Ünal, age, s.463, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535. 29 BİLGİN, A., Aslı, Endüstriyel Tasarım Hakkı ve Tazminat Davaları, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2006, s.101. 30 BİLGİN, A., Aslı, age, 102. 26 27 28 32 KHK’nin 50’nci maddesinde tazminat başlığı altında maddi tazminat davası düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemede tasarım hakkına tecavüz dolayısıyla oluşan hukuka aykırılığın neden olduğu zararın giderilmesini amaçlamaktadır29. KHK’da tasarım hakkı sahibinin uğradığı zararın sadece fiili kaybın değerini değil, ayrıca yoksun kalınan kazancı da kapsadığı kabul edilmiştir (KHK m.52, f.1). Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, özellikle tasarımın ekonomik önemi, tasarımın sağladığı haklara tecavüz edildiği anda geçerlilik süresi ve tecavüz sırasında tasarıma ilişkin lisansların sayısı ve çeşidi gibi etkenler göz önünde tutulur (KHK m.52, f.son). KHK, yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında üç usul öngörmüş olup bu usullerden birini seçme hakkı zarar görene tanınmıştır. Söz konusu usuller, yoksun kalınan kârın, hesabının zor olması nedeniyle getirilmiştir30. Bu kapsamda yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında; a) Tasarımın sağladığı haklara tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, tasarım sahibinin tasarımı kullanmasıyla elde edebileceği muhtemel gelir, b) Tasarımın sağladığı haklara tecavüz edenin, tasarımı kullanmakla elde ettiği kazanç, c) Tasarımın sağladığı haklara tecavüz edenin, tasarımı bir lisans sözleşmesiyle hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeli esas alınabilir (KHK m.52, f.2). Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında (a) veya (b) bentlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden biri seçilmişse; mahkeme, ürünün üretilmesi ŞUBAT 2016 için tasarımın ekonomik bakımdan önemli bir katkısının bulunduğu kanaatine vardığı takdirde, kazancın hesaplanmasında makul bir payın daha eklenmesine karar verir (KHK m.53, f.1 ). Tasarımın, ilgili ürüne ekonomik bakımdan önemli bir katkısının olduğunun kabul edilebilmesi için, ilgili ürüne olan talebin oluşmasında tasarımın belirleyici etken olduğunun anlaşılmış olması gerekir (KHK m.53, f.2). tasarımın itibarı zarara uğrarsa, tasarım hakkı sahibinin bu nedenle ayrıca tazminat isteyebileceğini hükme bağlamaktadır. Tazminat hukukuna yabancı, bu nevi bir tazminata, PatentKHK’sının 142’nci maddesinde ve MarkaKHK’sının 68’inci maddelerinde de tesadüf edilmektedir. KHK’da düzenlenen itibar tazminatı maddi ve manevi tazminattan farklıdır35. Nitekim madde de geçen ayrıca kelimesi de bu Tasarım hakkı sahibi manevi zararının hususu ispatlamaktadır36. KHK’da ayrıca tazminini de talep edebilir. KHK’da özel kelimesinin kullanılmasının da ispatladığı hüküm bulunmadığından manevi tazminat gibi, itibar tazminatı diğer tazminatlara hakkında genel kaideler uygulanır. yığılır; yarışmaz. İtibar tazminatın Tasarım hukuku anlamında manevi zararın koşulları; hakkın tecavüze uğraması ve tazmininden amaç, tecavüz dolayısıyla kusur şartı ile itibarın zarara uğraması ve tasarım sahibinin ticari kişisel varlığında üretimin kalitesinin kötü olmasıdır37. meydana gelen olumsuz sonuçların ortadan kaldırılmasıdır31. Ticari kişisel İtibarın zarara uğrama nedeni, tasarımın kullanıldığı veya uygulandığı ürünlerin varlık tasarım hakkı sahibinin piyasada kötü şekilde üretimiyle uygun olmayan sahip olduğu imaj ve güvendir. Tasarım hakkına tecavüz bu imaj ve güvenin tarzda piyasaya sürülmesidir. Söz konusu sarsılmasına bazı durumlarda yıkılmasına fiil nedeniyle oluşan zarar büyük çapta neden olabilir. Bu tahribat dolayısıyla mamelekte oluşur, ancak işletmede yarattığı rahatsızlık da bir tarafa tasarım hakkı sahibinin duyduğu acı bırakılamaz. Bu açıdan itibar tazminatının ve elem manevi tazminatın neden ve konusunu oluşturur32. Yargıtay’a göre hem maddi hem de manevi tazminat tasarım hakkı sahibinin tüzel kişi olması boyutu vardır38. İtibar tazminatı hâkim manevi tazminat istemesine engel tarafından hesaplanır. Hakim, bir taraftan değildir33. tasarım hakkı tecavüze uğrayan üreticinin uğradığı imaj kaybının maddi boyutunu, KHK’da düzenlenen bir diğer tazminat diğer taraftan da manevi boyutunu göz türü de itibar tazminatıdır34 (KHK m.54). önüne almalıdır. Ayrıca, hakim tarafların İtibar tazminatı, tasarımın sağladığı sıfatını ve işgal ettikleri makamı değil, haklara tecavüz eden tarafından, tasarımın tasarımın toplumda ulaştığı tanınırlık ve kullanıldığı veya uygulandığı ürünlerin saygınlık derecesini, hitap ettiği müşteri kötü şekilde üretimi veya uygun olmayan kitlesini, haksız fiili ve dolayısıyla emek bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda ilkesi ile işletmenin yaşadığı rahatsızlığı hesaba katmalıdır39. İtibarın zarara uğradığının ispatı ise itibar tazminatını talep edene aittir40. IV-Sonuç Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız veçhile 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname tescilli tasarım hakkı sahibine, hakkını korumak için çeşitli taleplerde bulunma ve davalar açma hakları tanımaktadır. Söz konusu taleplerden ve davalardan hareketle etkin bir tasarım koruması mümkün olup KHK’nin kanunlaşması ile birlikte devreye girecek olan ceza hükümleri ile söz konusu koruma daha da ileri boyuta taşınacaktır. Bu sebeple ülkemizde tasarımla uğraşan tüm işletmelerin özgün tasarımlarını tescil ettirmeleri büyük önem taşımaktadır. Aksi durumda tasarımların yeterince korunmaması ihtimali bulunduğu gibi gerçek hak sahibi olmayan kişilerin özgün tasarımları kendi adlarına tescil ettirmesi gibi bir riskle karşılaşılması da mümkündür. TEKİNALP, Ünal, age, s.463, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.545. TEKİNALP, Ünal, age, s.468. 33 Bkz. Yargıtay 11. HD’nin 27.12.1982 tarih, 1982/5594 Esas, 1982/5674 Karar sayılı ilamı, YKD, C.9, S.7, Ankara 1983, s.1022–1023. Söz konusu kararda Yargıtay, bir tüzel kişi olan TSE’nin de manevi tazminat isteyebileceğine hükmetmiştir. 34 İtibar tazminatı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. TEKİNALP, Ünal, “İtibar Tazminatı ve Bazı Sorunlar”, Prof. Dr. Selahattin Sulhi Tekinay’ın Hatırasına Armağan, İstanbul, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1999, s.589–597. 35 Kılıçoğlu ise, ticari itibarın sarsılmasının maddi ve manevi tazminat içinde değerlendirilebileceğini ve bu nedenle ayrı bir dava türü yaratmaya gerek olmadığını belirtmektedir. KILIÇOĞLU, M., Ahmet, Sınaî Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar, Ankara, Turhan Kitabevi, 2006, s.419. 36 Aynı yönde görüş için bkz. TEKİNALP, Ünal, age, s.469. 37 TEKİNALP, Ünal, age, s.471, KARAN, Hakan, KILIÇ, Mehmet, age, s.533. 38 TEKİNALP, Ünal, age, s.471, KARAN, Hakan, KILIÇ, Mehmet, age, s.533, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.546. 39 TEKİNALP, Ünal, age, s.471. 40 İbid, s.47 31 32 33 ŞUBAT 2016 MAKALE SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ Mehmet Aşıcı /AB Uzman Yardımcısı (AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü) Şekil 1. Gayrisafi Sabit Sermaye Yatırımlarının Milli Gelire Oranı Son yıllarda Türkiye ekonomisi üzerine yapılan en hararetli tartışmalardan birisi, gayrimenkul ve sanayi arasındaki kaynak paylaşımı mücadelesidir. Tartışma bir dönem öylesine hararet kazanmıştır ki, ekonomiden sorumlu Devlet Eski Bakanı Ali Babacan: “Özel sektörün sabit sermaye yatırımı harcamaları iç açıcı değil. Büyümede özel sektörün sabit sermaye harcaması arzu ettiğimiz seviyelerde gitmiyor. Bu hem 34 bugünkü büyümemizi biraz baskı altında tutuyor hem de geleceğin büyümesi için bizi kaygılandırıyor. Sektörler arasında dengesizlik var. Son dönemde özellikle gayrimenkul sektörüne ilgi çok yoğun... Üretmeden, hak etmeden, hele hele dışarıdan sağlanan krediyle lüks alışveriş, lüks konut... Bu, Türkiye’yi çıkmaza sokabilir” (www.hurriyet.com.tr 2014) diyerek tartışmaya dahil olmuştur. Devlet Eski Bakanı Babacan bu ifadelerinin ardından Aralık 2014 tarihinde duyurduğu şeffaflık paketine ilişkin olarak ise belli başlı gayrimenkul projelerine bakıldığında, bunların önemli bir kısmının aslen sanayici olan ve inşaat sektörüne de giren firmaların projelerinden oluştuğunu ifade etmiştir. İnşaat sektöründe proje bazında rekabetten arındırılmış uygulamalar görülebildiğini ve böylece normalden çok daha fazla rant oluşabildiğini ŞUBAT 2016 Şekil 2. Tasarruf Oranı (% GSYH) anlatan Babacan, “Bunları biraz daha normalleştirmek gerekiyor. Bizim yapmak istediğimiz herhangi bir sektörün önünü kapatmak diğer sektörün önünü açmak değil, oyun sahasını düzeltmek ve rekabet sahasını eşitlemek” diyerek, bizim de değindiğimiz sektörler arası dengesizliği bir kez daha vurgulamıştır (www.milliyet. com.tr 2014). Makalemizde, Devlet Eski Bakanı Ali Babacan’ın bu tespitinin ne kadar doğru olduğu sorusuna cevap arayacağız. Bu soruya cevap ararken Gruneberg ve Folwell (2013) ile Ruddock (2002) tarafından da sorgulandığı gibi inşaat üretiminin ölçüm yöntemlerinin güvenilirliğini tartışacağız. Makalenin sonuç bölümünde ise sürdürülebilir büyüme sorununa bir çözüm önerisi sunacağız. Çözüm önerimiz bugün için kaygı verici görünen ve sektörler arasında gayrimenkul lehine olan dengesizliği fırsata çevirme imkânı sunma iddiasındadır. Kore sosyokültürel sebeplerle hariç tutulsa dahi, Türkiye’nin sabit yatırım seviyesi diğer ülkelere kıyasla düşüktür ve ülkenin hedeflediği gelişmişlik düzeyini yakalamasına imkân verecek büyüklükte değildir. Giriş kısmında bahsettiğimiz ve Devlet Eski Bakanı Babacan’ın da özel sektörün sabit sermaye yatırımları arzu ettiğimiz seviyede değil diyerek ifade ettiği düşük yatırım oranı Şekil 1’de görülmektedir. Şekil 1’de gözlenen olumsuz durum, ülkelerin tüketim harcamaları da göz önüne alınarak oluşturulan ve tasarruf oranını gösteren Şekil 2’de daha kötü bir grafik çizmektedir. Şekil 1’de Türkiye’nin karşılaştırılabileceği ülkeler grubunda yer alan Polonya, Meksika, Hindistan, Güney Kore ve hatta Yunanistan’daki sabit sermaye yatırımları / milli gelir oranı Türkiye’den daha iyi durumdadır. Hindistan ve Güney Milli gelire oranla Türkiye’den daha az sabit sermaye yatırımı yapan ülkelerin, Türkiye’den daha yüksek tasarruf oranına sahip olmasının sebebi bu ülkelerin cari fazla veren ihracatçı ülkeler olmasından kaynaklanmaktadır. Öte taraftan, 35 ŞUBAT 2016 MAKALE SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ Şekil 3. Konut Yatırımları / GSYH Oranı Yunanistan her ne kadar Türkiye’den daha fazla sabit sermaye yatırımı yapmış olsa da, yüksek tüketim harcamaları sebebiyle Türkiye’den daha düşük tasarruf oranına sahip olduğu görülmektedir. Bu yapısal sorun, Yunanistan’ı bugün içinde bulunduğu büyük ekonomik krize düşürmüştür. Şekil 1 ve Şekil 2’de görülen sabit sermaye yatırımı ile tasarruf oranı arasındaki fark, dış finansman ile kapatılmaktadır. 1980 sonrasında uygulanan liberal ekonomi politikalarıyla büyük bir hız kazanan uluslararası sermaye akımları Türkiye’nin dış finansmana erişimini 36 kolaylaştırmış ve neticede para tabanı ile kredi genişlemesine sebep olmuştur. İşte bu genişlemelerle ortaya çıkan kaynağın yönlendirildiği yatırımların kalitesi Türkiye’nin Yunanistan benzeri bir akıbete uğramaması için önem arz etmektedir. Miktar olarak yetersiz olan sabit sermaye yatırımlarının ayrıca bir de kalite değerlendirmesine tâbi tutulmasında fayda vardır. Değerlendirmeye başlamadan önce yatırım kalitesi tanımını yapmak gereğini görüyoruz. Bu makalede kullandığımız yatırım kalitesi kavramı, sabit sermaye yatırımlarının uzun vadede sürdürülebilir döviz geliri yaratma potansiyelidir. Konut yatırımlarının uzun vadeli ve sürdürülebilir döviz geliri yaratma potansiyeli sıfıra yakın olduğu için, sabit sermaye yatırımlarında konutun ağırlığı ile yatırımların kalitesi ters orantılıdır. Bu sözel tanımın, grafiklerle ifadesi için Şekil 3 incelenebilir. Şekil 3’te İspanya ve ABD’nin özellikle incelenmesi gereklidir. 1986’daki AB üyeliğiyle 1990’larda hızlanan uluslararası sermaye akımları sayesinde yabancı sermaye çekmeye başlayan İspanya, bu dış kaynaklar ve para çarpanı sayesinde ortaya çıkan ilave kaynağın önemli bir kısmını konut yatırımlarına yönlendirmiştir. Sermayenin hızlı ve kolay büyüme sağlayan inşaat sektörüne yönelmesi gayet tabiidir, ancak bunun yol ŞUBAT 2016 açacağı sorunların öngörülüp kontrollü bir büyüme sağlanması gerektiği 2008 krizinde anlaşılmıştır. konut yatırımlarının grafikte görüldüğü kadar düşük seviyelerde olması makul görünmemektedir. Şekil 3’te tespit ettiğimiz; ekonominin gerçek durumu ile resmi istatistikler arasındaki uyumsuzluğun ana kaynağının ülke ekonomisindeki kayıt dışı faaliyetler olduğu kanaatindeyiz. Türkiye ekonomisinin en önemli yapısal sorunlarından birisinin kayıt dışılık olduğu konusunda ekonomistler ve siyasetçiler hemfikirdir. Hatta sorun o kadar büyük boyuttadır ki, Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planı hazırlanarak http://www. kayitliekonomiyegecis.gov.tr/ web sitesi aracılığıyla kamuoyu bilgilendirilmektedir. Söz konusu web sitesinde kullanıcılara ABD’de konut kredilerinin yöneltilen; “Kayıt dışılığın en çok menkulleştirilmiş olması sebebiyle konut üreticilerinin zamanında üretim kısıntısına hangi sektörde yaygın olduğunu düşünüyorsunuz?” sorusuna katılımcıların gitmesine rağmen ekonomik gerekçelere dayanmadan yükselmiş olan konut fiyatları % 42’sinin inşaat sektörü cevabını vermiş olması da görüşümüzü desteklemektedir. sorunu finans piyasasına aktarılmıştır. Finansal bütünleşme sebebiyle, başta Buraya kadar olan kısımda öne ABD’de piyasaya sürülen ipotek teminatlı sürdüğümüz, konut yatırımlarının gerçek menkul kıymetlere yatırım yapan ülkeler büyüklüğünün ölçülemediği iddiamızı (İzlanda) olmak üzere sorun bütün destekleyici olarak 2002 yılından itibaren dünyaya yayılmıştır. yüksek bir hızla büyüyen konut kredilerini veri kaynağı olarak kullanacağız. 2002 yılı Şekil 3 incelenirken hatırda tutulması öncesindeki elverişsiz ekonomik koşullar gereken önemli bir bilgi de konut sebebiyle Türkiye’deki konut kredileri yatırımı / GSYH oranı en yüksek olan İspanya, Yunanistan ve ABD’nin krizden en yok sayılabilecek mertebede olduğu için analizlerde kullanılamamıştır ancak 2014 çok etkilenen ülkeler arasında olduğudur. yıl sonu itibarıyla 125 milyar TL bakiyeye ve GSYH’nin % 7’sine ulaşan konut Şekil 3’teki en dikkat çekici grafik ise kredileri artık konut sektörünün ekonomik Türkiye’ye aittir. Basın yayında yer alan büyüklüğünü doğrulamak amacıyla haberlere, siyasetçi ve ekonomistlerin kullanılabilecek boyuta ulaşmıştır. demeçlerine yansıyanın aksine resmi istatistiklerimize göre konut yatırımlarının TÜİK tarafından yayınlanan konut satış Türkiye ekonomisindeki ağırlığının istatistiklerine göre hem ilk el hem de abartıldığı kadar olmadığı görülmektedir. ikinci el konut satışlarında, adet bazında, İşte bu tezat, makalemizde irdelediğimiz konut kredisi kullanım oranı % 30 en önemli soruyu ortaya çıkarmıştır. civarındadır. Konutun değerinin en fazla Resmi istatistiklerimizde görülen konut % 75’ine kadar kredi kullandırılabildiği de yatırımları ile gerçekteki durum arasında göz önüne alındığında, konut yatırımlarının fark var mıdır? Şekil 3’te yer alan konut kredisi tutarının katbekat üzerinde ülkelere kıyasla yüksek nüfus artışı ve şehirleşme hızlarına sahip olan Türkiye’de olması beklenmektedir. İkinci el konut İspanya’dakine benzer durum 2008 krizinin çıkış noktası olan ABD için de geçerlidir. Her iki ülkede de krizden 2-3 yıl önce konut yatırımlarının payı azalmaya başlamıştır. Grafiklerde net bir şekilde gözlenen bu durumu, konut üreticilerinin yaklaşan tehlikeyi fark edip üretimi azaltmalarıyla açıklayabiliriz. ABD’de krizden yıllar önce Baker (2002) ve diğer birkaç ekonomist tarafından yazılan makalelerde bu soruna dikkat çekilmiş olması konut üreticilerinin daha erken tepki vermesini sağlamış olabilir. satışlarının ödemesinde kullanılan krediler de bu konutları satan kişiler tarafından büyük oranda tekrar yeni konut yatırımında değerlendirildiği için toplam konut kredisi kredi miktarı ile konut yatırımları arasında bir ilişki aranması makuldür. Yukarıda belirtilen konut kredisi kullanım oranı ile kredi / değer oranı değerlerine göre konut kredilerinin en az 3 katı civarında konut yatırımı yapılıyor olması gerekmektedir. Ancak Şekil 4’te bu durum gözlenmemektedir. Şekil 4 incelendiğinde, 2002’den 2008’e kadar beklendiği gibi krediler ile konut yatırımı arasında büyük fark olduğu görülmektedir, ancak bu yanıltıcı olmamalıdır. 2002 - 2008 arasında beklenen şeklin oluşması konut kredilerinin gelişme aşamasında olmasından kaynaklanmaktadır ve bu dönem değerlendirme yapmak için yeterli değildir. 2008’den itibaren ise konut yatırımları ile konut kredileri neredeyse birbirine eşitlenmiştir ki böyle bir durumun olması kayıt dışı ekonomik faaliyetlerle finanse edilen konut yatırımlarının delilidir. Eğer Türkiye’deki konut yatırımlarının tamamı konut kredileri ile finanse edilebiliyorsa, konut satış istatistiklerine göre adet bazında satışların yaklaşık % 70’ini oluşturan kredisiz satışlar nasıl açıklanabilir? Bu sorunun cevabı, kredisiz konut satışlarında kullanılan paranın kaynağının kayıt dışı faaliyetler olması olabilir. Şekil 4 üzerinde yaptığımız yoruma getirilebilecek eleştirilerden biri ise yıl içinde satışı yapılan yeni konutların tamamının o yıl içinde üretilmediği, bir kısmının stoklardan karşılandığı olabilir ki bu haklı bir eleştiridir. Ancak, bu eleştirinin geçerli olabilmesi için sadece bir yıllık analiz yapılmış olması gerekir, oysaki Şekil 4’te tam 12 yıllık 37 ŞUBAT 2016 MAKALE SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ Şekil 4. Konut Yatırımları – Konut Kredileri İlişkisi (Türkiye) veri grafiğe dönüştürülmüştür. Her ne kadar stoktan satışlar olsa da, 5 yıldan uzun bir sürede konut kredileri ile konut yatırımları arasında anlamlı bir ilişki ortaya çıkması gerekmektedir. Bu anlamlı ilişki beklentisinin sebebi, ürettiği konutu satamayan konut üreticisinin ertesi yıl daha az konut üretimi yapacak olması veya herhangi bir yılda beklentisinin üzerinde ve hızlı konut satışı yapacak olan üreticinin ertesi yıl çok daha fazla konut üretecek olmasıdır. Dolayısıyla yıllık konut yatırım tutarı ile toplam konut kredileri arasında doğrudan bir ilişki vardır ve bu ilişkide konut kredileri öncü gösterge niteliğindedir. Konut stoğuyla ilgili belirsizliğin tamamen ortadan 38 kalkması için TÜİK’in her ay Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nden veri alarak hazırladığı ve boş konut oranını da içeren raporun kamuoyuyla ve araştırmacılarla paylaşılması gerekmektedir. Söz konusu rapor yayınlandığı takdirde bu paragrafta ifade ettiğimiz görüşümüzün teyit edilme imkânı doğacaktır. Burada açıkladığımız konut kredileri konut yatırımı ilişkisi ve Türkiye’nin buna uyumsuzluğu, Şekil 5’teki uluslararası karşılaştırmada bütün netliği ile ortaya çıkmaktadır. Şekil 5, European Mortgage Federation (EMF), OECD, Türkiye Bankalar Birliği ve Kalkınma Bakanlığı verileri kullanılarak üretilmiştir. Yabancı ülke grafiklerinde gözlendiği üzere kullandırılan konut kredisi miktarıyla konut yatırımları arasında yüksek düzeyde bir ilgileşim vardır. Öte taraftan Türkiye grafiği incelendiğinde ise konut kredileri hızla artığı halde konut yatırımının bundan etkilenmediği görülmektedir. Böyle bir durumun açıklaması, daha önce kredisiz satın alınan konutların kredi kullanılarak satın alındığı ve toplam konut yatırımı miktarının değişmediği olabilir ancak bu yeterli bir açıklama değildir zira Türkiye’de her 100 konuttan 30’u kredi kullanılarak satılmaktadır. Konut kredilerindeki büyümenin konut yatırımlarına yansımaması mümkün değildir. Neticede, ŞUBAT 2016 Şekil 5’te gözlenen durum Şekil 3 ve Şekil 4 üzerine yaptığımız yorumları doğrular niteliktedir. Yukarıda bahsettiğimiz sorunlar sebebiyle bambaşka sosyal bir sorun daha ortaya çıkmaktadır. Bu sosyal sorun, gelir dağılımındaki adaletsizlik düzeyinin de olduğundan düşük ölçülmesidir. Adaletsizliğin olduğundan düşük ölçülmesi ise orta ve dar gelirli hane halklarının aleyhine bir durum oluşturmaktadır çünkü karar vericiler bu hane halkları için daha fazla transfer harcaması yapılması gerektiğinin farkına varamamaktadır. Aşıcı, Hepşen ve Yılmaz’ın (2011) çalışmasında da belirtildiği üzere, gelir dağılımındaki adaletsizliğin en bariz göstergelerinden biri, gelir gruplarına göre ayrı ayrı hesaplanması gereken konut edinme gücüdür. Gerek Türkiye’de gerekse dünyada yeterli veri olmadığı için farklı gelir grupları için farklı konut edinme gücü hesap edilememektedir. Öte taraftan ortalama gelir sahibi hane halkları için makro düzeyde üretilen konut edinme gücü ise dar gelirli hane halklarının sıkıntılı durumunu gizlemektedir. Sonuç Makalemizin giriş kısmında atıf yaptığımız, Devlet Eski Bakanı Sayın Babacan’ın gayrimenkul sektörü lehine olan dengesizlik tespitinin doğru olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar mevcut resmi istatistik kaynaklarında bu tespit teyit edilemese de, kullandırılan konut kredileriyle kurduğumuz ilişki doğrultusunda Türkiye’de konut yatırımlarının ve dolayısıyla inşaat sektörünün toplam büyüklüğünün hatalı ölçüldüğünü ifade edebiliriz. Bu ölçüm hatası Türkiye’ye has olmayıp daha önce zikredildiği gibi yabancı araştırmacılar tarafından da tespit edilmiş ve düzeltilmesi amacıyla çeşitli çözüm önerileri getirilmiştir. Bizim önereceğimiz çözümler bu ölçüm hatasının giderilmesinden ziyade, gayrimenkul Şekil 5. Konut Yatırımları – Konut Kredileri İlişkisi (Uluslararası Karşılaştırma) 39 ŞUBAT 2016 MAKALE SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ sektörüne ağırlık verilmesinden kaynaklanan sorunların giderilmesine yöneliktir. Karşılaştırma yapılan ülkeler referans alındığında, konut yatırımlarının 2014 yılı itibarıyla 20 milyar TL civarında düşük ölçüldüğünü tahmin ediyoruz. Tasarruflarımızın döviz getirisi sağlamayan verimsiz konut yatırımlarına yönlendirilmesi sorununa bir an evvel çözüm üretilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, Yunanistan ve İspanya’nın yaşadığı sorunlarla karşılaşma ihtimalimiz azımsanmayacak kadar yüksektir. Bu riski bertaraf etmek veya en azından etkisini hafifletmeyi amaçlayan önerilerimiz aşağıda sunulmuştur. 1. 2014 yılında yasal altyapısı hazırlanan gayrimenkul yatırım fonlarının, yurt dışında da yatırım yapmasına imkân verilmelidir. Aksi takdirde gayrimenkul piyasasında istenen rekabet düzeyi oluşmayacak ve kayıt dışı gelirleri gizlediği için hali hazırda aşırı yükselmiş olan gayrimenkul fiyatları daha da yükselecektir. Bu ise, makalemiz boyunca bahsettiğimiz şekilde gayrimenkul sektörüne daha fazla kaynak girişine yol açacak, gelir dağımı adaletsizliğini körükleyecek ve bir kısır döngü halinde sürdürülemez noktaya varıncaya dek devam edecektir. Ancak sürdürülebilir olmayan noktaya varıldığında 2008 yılında ABD’de yaşanan kriz benzeri bir sonuçla karşılaşmak sürpriz olmayacaktır. 2. Gayrimenkul yatırım fonlarına yurt dışında yatırım yapma izni şu koşulla verilmelidir: Fonların yurt dışında sahip olduğu ticari gayrimenkullerin asgari % 25’i Turquality marka destek programı kapsamında desteklenen firmalara kiraya verilmelidir. Bu sayede, yurt dışına çıkan Türk sermayesinin belirli bir kısmının Türkiye’ye döviz girdisi sağlayacak ve uzun vadede uluslararası marka olma potansiyeli taşıyan Türk şirketlerinin kullanımına sunulması sağlanacaktır. 40 3. İlk dönemde çok yüklü sermaye çıkışı olabileceği için, gayrimenkul yatırım fonlarının yurt dışı varlıklarının toplam varlıklarına oranı % 30 ile sınırlandırılabilir. 4. Türkiye’de kurulmuş gayrimenkul yatırım fonlarına ait ticari gayrimenkulleri kiralayan Turquality şirketleri için mağaza kira destek oranı % 60’a çıkartılabilir. Böylece, kira ödemelerinin tekrar yurda dönmesi teşvik edilmiş olacaktır. 5. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü – Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi kayıtları kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, sahip oldukları konut adedine göre tasnif edilmelidir. Bu tasnif, kayıt dışı ekonomiyle mücadelede çok faydalı olacaktır ki 3 adetten fazla konut sahibi olan kişilere ilave vergi getirilebilir. Bu yeni vergi kaynağının bir kısmı gelir dağılımının düzeltilmesi için transfer harcamalarında kullanılabileceği gibi, diğer kısmı ise Ar-Ge ve marka geliştirme gibi çalışmalarda kullanılabilir. 6. Gayrimenkul alımlarında, satın alan kişi / kurumun son 5 yıla ait gelir vergisi beyanı incelenmeli ve bu inceleme ŞUBAT 2016 enflasyon hedeflerinin tutturulmasına da katkı sağlanabilecektir. • www.hurriyet.com.tr. 24 Temmuz 2014. http://www.hurriyet.com.tr/sanayidenkacip-konut-yapiyoruz-26874076 (Kasım Burada listelenen çözüm önerilerinin 11, 2015 tarihinde erişilmiştir). uygulanması karar vericilerin takdirindedir • www.milliyet.com.tr. 08 Aralık 2014. ancak daha evvel belirttiğimiz üzere http://www.milliyet.com.tr/babacan-danİspanya, Yunanistan ve ABD örnekleri seffaflik-paketi--konut-1981185/ (Aralık bizi büyük bir endişeye sevk etmektedir. 07, 2015 tarihinde erişilmiştir). Türkiye’dekine benzer şekilde, yabancı ülkelerdeki resmi istatistikler de kayıt dışı ekonomi sebebiyle konut yatırımlarını olduğundan düşük göstermektedir. Doğru ölçülemeyen bir ekonomi yönetiminde karar almanın güçlüğü aşikârdır. Makalemizde sunduğumuz bilgilerin karar alma mekanizmasında kullanılarak ülke ekonomisinin daha verimli, güvenilir ve hızlı büyümesine katkıda bulunmasını temenni ediyoruz. neticesinde satın alabileceği gayrimenkul için azami bir değer belirlenmelidir. Bu azami değerden daha yüksek fiyatlı bir gayrimenkul satın almak isteyen kişi / kurumun buna ilişkin ilave gelir beyanı yapma zorunluluğu getirilmelidir. Gayrimenkul yatırım fonları aracılığıyla yurt içi konut yatırımlarına yönlenecek kaynak miktarının azaltılması ve 3’ten fazla konut sahibi olan kişilerin ilave vergilere tabi kılınması önerileri sayesinde konut fiyatlarındaki aşırı ve diğer sektörler aleyhine orantısız yükselişin önlenmesi mümkün olabilecektir. Hatta bu sayede Kaynakça • Aşıcı, Mehmet, Ali Hepşen, ve Özlem Yılmaz. «Housing Affordability Index Calculation Integrating Income Inequality in Turkey.» Empirical Economics Letters, 2011: 359-367. • Aşıcı, Mehmet, ve Ali Hepşen. «The Association between Current Account Deficit and House Prices in Turkey.» Journal of Applied Finance & Banking, 2013: 65-79. • Baker, Dean. “The Run-up in Home Prices: A Bubble.” Challlenge 45, no. 6 (2002): 93-119. • Calvo, G. A. «Capital Flows and Capital Market Crises, The Simple Economics of Sudden Stop.» Journal of Applied Economics, Kasım 1998: 35-54. • Gruneberg, Stephen, ve Keith Folwell. «The use of gross fixed capital formation as a measure of construction output.» Construction Management and Economics, 04 01 2013: 359-368. • Ruddock, Les. «Measuring the global construction industry: improving the quality of data.» Construction Management and Economics, 2002: 553556. 41 ŞUBAT 2016 MAKALE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ Tevfik BULUT / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü) 1.Giriş Günümüzde finansmana erişim koşullarındaki gelişmeler beraberinde finansman türlerini de çeşitlendirmiştir. Gerek kamu sektörü gerekse özel sektör bu alanda varlığını göstererek girişimcilere, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip kurum ya da kuruluşlara finansmana erişimde çeşitli olanaklar ve alternatifler sunmaktadır. Ancak sunulan bu olanaklar çoğunlukla kredi tedariki şeklinde olmakla birlikte kamu sektörü tarafından sağlanan krediler, özel sektöre göre çok daha uygun faiz ve geri ödeme koşullarına sahip olmakta, diğer bir deyişle teşvik niteliği taşımaktadırlar. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (BSTB) tarafından OSB ve SS’ler gibi ekonomik gelişim bölgelerine sağlanan bu krediler de teşvik niteliği taşıdığından, çalışmamızda kredi, kredinin işlevleri, kredi risk ve yönetimi ve söz konusu ekonomik gelişim bölgelerine sağlanan kredi teşvikleri konularına değinildikten sonra geliştirilen kredi itfalandırma modelleri ele alınacaktır. gücünün tahsis edilmesidir. Zarakolu (1971)’ya göre, krediye ilişkin bir diğer tanım da şu şekildedir: Kredi gerçek ya da tüzel kişilere doğrudan doğruya veya dolaylı olarak teminatlı, teminatsız, uzun veya kısa vadeli nakit, mal, kefalet teminat mektubu şeklinde faiz ve komisyon karşılığında ve belirli bir limit dâhilinde borç ve garanti verme işlemidir (Karakaş, 2010). 2.Kredi Kredi, genellikle faiz ve komisyon bedeli karşılığı gerçek veya tüzel kişilere süresi önceden tayin edilmek ve geri verilmek üzere belirli miktardaki satın alma 2.1.Kredinin İşlevleri Bir ekonomiye arz edilen paranın miktarı onun gelişmesi bakımından büyük önem taşır. Çünkü o, fiyatların seviyesini ve bazen de karakterini etkiler. Eğer para Tablo 1. Yörelere (İllere) Göre OSB’lere Kullandırılan Kredilerin Geri Ödeme Şartları ile Faiz Oranları 42 ŞUBAT 2016 3. Kredi Teşvikleri 3.1.OSB’lerde Kredi Teşviği Ekonomik gelişim bölgelerinden olan OSB’lere kullandırılan krediler, gerek OSB tüzel kişiliğinin kendisi gerekse OSB içinde faaliyet gösteren katılımcı firmalar üzerinde pozitif dışşallıklar oluşturmaktadır. Şekil 1. OSB’lere Yapılan Kredi Ödemeleri arzı bir ekonomide ticaretin genişlemesi ile uyumlu olarak genişlemezse -yani para mallara oranla daha kıt hale gelirse- fiyatlar düşme eğilimi gösterecek, üreticilerin cesareti kırılacak ve müteşebbisler için işlerini kurmak ve geliştirmekte gerekli mali kaynakları bulmak zorlaşacaktır. Aksine, çok serbest olarak ihraç edilirse, fiyatlar yükselecek ve yatırımlar fiyat artışından en çabuk etkilenen faaliyet alanlarına kayacaktır (Deane, 2000). Kredi de bahsedilen para arzının bir yönünü oluşturduğundan kredinin ekonomik işlevlerinin özetlenmesi yerinde olacaktır. Aras (1996)’a göre kredinin işlevleri üç grupta özetlenebilir (Tokel, 2004): 1. Ekonomideki atıl ve dağınık fonlar (sermaye ve tasarruflar), kredi sistemi sayesinde ekonomik faaliyetlerin gelişmesine yönlendirilmektedir. Sahiplerinin kullanmadığı fonlar, kredi şeklinde paraya ihtiyaç duyanlara aktarılabilmektedir. Bu şekilde fon sahipleri açısından gelir yaratılırken ekonomide de arz ve talep genişlemesi yaratılmaktadır. Böylece tasarruflar, ülke ekonomisinin gelişmesi yönünde değerlendirilmiş ve ekonomik faaliyetlere hız verilmiş olur. 2. Kredi sermaye birikimini artırır. Girişimciler ve yatırımcılar ihtiyaç duydukları sermayeyi kredi yoluyla tasarruf sahiplerinden sağlarlar. Vade sonunda da krediyi geriye ödeyerek sermaye birikimi elde ederler. 3. Kredi bir tedavül aracıdır. Kredi ekonomisi para ekonomisinin gelişmiş bir aşamasını teşkil eder. Kredi ile nakit para taşınması azalmakta, ticari faaliyetler hız kazanmaktadır. 2.2. Kredi Riski ve Kredi Risk Yönetimi Kredi riski, kullandırılan kredinin vadesinde kısmen veya tamamen ödenmeme olasılığını ifade etmektedir. Risk, kredilendirme sürecinin en başından başlayarak her aşamasında bulunur. Ancak zaman içinde kredinin vadesi gelmeden riskin derecesinde bazı değişiklikler olabilmektedir. Kredi tahsis kararı verenler risk derecesindeki bu değişiklikleri de göz önüne almalıdırlar (Usta, 1994). Kredi risk yönetiminde kredi talep edenin yükümlülüklerini zamanında yerine getirebilme kapasitesi veya gücü, yükümlülüklerini karşılamaya yetecek tutarda kaynak yaratmasına bağlı olduğundan kaynak yaratma potansiyeli yakından takip edilmelidir (Akgüç, 2011). Aynı zamanda kredinin geri dönüşünün sağlıklı bir şekilde izlenmesi için finansal performans analizi, likidite durumu, kârlılık durumu, verimlilik durumu ve finansal yönden gelişmesinin yeterli olup olmadığının incelenmesi ve takip edilmesi açısından önem taşıdığından belirli aralıklarla ve gerektiğinde her zaman yapılmalıdır (Bulut, 2014). OSB’lere sağlanan teşvikler içerisinde gerek ölçeği, gerekse faiz oranı ve geri ödeme koşulları bakımından katma değeri çok yüksek olan kredi teşvikleri OSB’lerin kurulmasında, kurulduktan sonra sürdürülebilir yatırım ortamının oluşturulmasında payı yadsınamaz bir gerçektir (Bulut, Şubat 2015). OSB’lere kullandırılan kredinin faiz oranları ve geri ödeme şartları şöyledir (Usul ve Esaslar, 2001): a) Kalkınmada öncelikli yörelerde; faiz oranı yıllık %1, geri ödeme süresi 5 yılı ödemesiz toplam 15 yıl, b) Normal illerde; faiz oranı yıllık %2, geri ödeme süresi 3 yılı ödemesiz toplam 13 yıl, c) Gelişmiş illerde; faiz oranı yıllık %3, geri ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 11 yıl olarak uygulanır. Anlatılanları özetlemesi açısından yörelere göre Bakanlığımızca kullandırılan kredinin faiz oranları ve geri ödeme şartları Tablo 1’de gösterilmiştir.Arsa satma durumuna gelmeyen ya da borcunu karşılayabilecek miktarda arsa satma durumuna gelmeyen OSB’lerde kredi anapara borç taksitleri, kredi kullanan OSB’ler itfa dönemlerinde tahakkuk eden borçlarını ödeyemeyeceğini ilgili belgelerle ispatlaması durumunda; anapara borç taksitleri yılda bir olmak üzere toplam 4 defa ertelenebilmekte, faiz borçları ise anapara borç taksitleri ödenmesi kaydıyla kredi hesabına ilave edilebilmektedir. Burada, bir önceki kısımda bahsedilen uygun geri ödeme sürelerine ve faiz oranlarına ilave olarak koşulların oluşması halinde OSB’lere borçlarını erteleme imkânı getirilmektedir. Bahse konu kredi teşvikleri kapsamında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca 43 ŞUBAT 2016 MAKALE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ c) Gelişmiş illerde; üstyapı kredilendirme oranı % 50, faiz oranı yıllık % 3, geri ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 11 yıl olarak uygulanır. 2. Altyapı kredilendirme oranları %100 olarak uygulanır. 3. Kredilerin faizi; kredinin ilgili SS’nin banka hesabına geçtiği tarihten itibaren başlar, ikraz edilen bütün meblağın tamamen itfa edilmiş olacağı tarihe kadar devam eder. Kredi itfa başlangıcına kadar tahakkuk ettirilerek biriktirilen faizler itfa döneminde eşit taksitler halinde, anapara taksitleri ve itfa döneminde tahakkuk edecek faizlerle birlikte tahsil edilir. Şekil 2. SS’lere Yapılan Kredi Ödemeleri son 13 yılda OSB tüzel kişiliklerine 2015 yılı fiyatlarıyla yapılan kredi ödeme tutarları Şekil 1’de gösterilmiştir. 3.2. SS’lerde Kredi Teşviği SS’lere kullandırılan kredinin faiz oranları ve geri ödeme şartları ile kredilendirme oranları şöyledir (Usul ve Esaslar, 2001): 1. Kullandırılacak kredinin kredilendirme ve faiz oranları ile geri ödeme şartları: a) Kalkınmada öncelikli yörelerde ve doğal afet geçiren yerlerde üstyapı kredilendirme oranı % 70, faiz oranı yıllık %1, geri ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 15 yıl, b) Normal illerde; üstyapı kredilendirme oranı % 60, faiz oranı yıllık % 2, geri ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 13 yıl, Tablo 2.Yörelere (İllere) Göre SS’lere Kullandırılan Üstyapı Kredilerinin Geri Ödeme Şartları ile Faiz Oranları Söz konusu madde kapsamında bahse konu yörelerin listesi ve bu yörelere kullandırılan kredilerin geri ödeme şartları ile faiz oranları Tablo 2’de gösterilmiştir. Uygun faiz ve geri ödeme koşullarına ilave olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca uygun görülmesi halinde, borçlarını ödeyememiş veya ödeyemeyecek durumda bulunan SS’lerin, yıllık anapara ve faiz taksitleri en fazla dört yıl ve sekiz taksit olmak üzere ertelenebilmektedir. Bahse konu kredi teşvikleri kapsamında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca son 13 yılda SS tüzel kişiliklerine 2015 yılı fiyatlarıyla yapılan kredi ödeme tutarları Şekil 2’de gösterilmiştir. 44 4. Kredi İtfalandırma Modelleri 4.1. Amaçları Geliştirilen itfalandırma modelleri ile kredi geri dönüşlerinin artırılması, kredi geri dönüşlerinin uygun finansal modellerle sürdürülebilirliğinin sağlanması, OSB ve SS’lerin kredi finansman yükünün hafifletilmesi, kanuni takibe geçilecek/geçilmesi muhtemel OSB ve SS sayısının azaltılması, ekonomik gelişim bölgelerinin yapılaşma sürecinin hızlandırılması, OSB ve SS’lerin kaynak ŞUBAT 2016 Tablo 3.Kalkınmada Öncelikli İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları 4. Borç Taksiti Birim Tutarı = İtfa Dönemine Esas Kredi Bakiyesi/Taksit Katsayıları Toplamı a u= c q / t s 5. Anapara Borç Taksit Tutarı = Borç Taksiti Birim Tutarı X Anapara Borç Taksit Katsayısı a q=a u x t yaratma kapasitesini sürdürerek kredinin geri ödenmesinin sağlanılması ve nihai olarak sanayide katma değerin artırılması amaçlanmıştır. 4.2. OSB’lerde Kredi İtfalandırma Modeli : t+1 Modeli Kalkınmada öncelikli, normal ve gelişmiş illerde OSB’lerde itfa dönemi ve yıllık faiz oranı değişiklik göstermekle birlikte bu durum formülün kompozisyonunu değiştirmemektedir. OSB’lerde kredi itfalandırma modelinin formülizasyon aşamaları şu şekilde sıralanabilir: 1. Yıl Anapara Borç Taksit Katsayısı = (İtfa Dönemi X Yıllık Faiz Oranı) /100 t=(pxn)/100 2. Anapara Borç Taksit Katsayısı Artış Oranı = Önceki Dönem Anapara Borç Taksit Katsayısı +1 t r=t+1 3. Borç Taksiti Katsayıları Toplamı illerdeki SS’lerde itfa dönemi ve yıllık faiz oranı değişiklik göstermekle birlikte bu durum formülün kompozisyonunu değiştirmemektedir. SS’lerde kredi itfalandırma modelinin formülizasyon aşamaları şu şekilde özetlenebilir: 1. Yıl İlk 6 Ay İçin Anapara Borç Taksit Katsayısı = (İtfa Dönemi X Yıllık Faiz Oranı)/100 t=(pxn)/100 2. Anapara Borç Taksit Katsayısı Artış Oranı = Önceki Dönem Anapara Borç Taksit Katsayısı + 0,5 t r=t+0,5 3. Borç Taksiti Katsayıları Toplamı 5. Uygulama Sonuçları 5.1.OSB’lerde Uygulama Sonuçları İtfa dönemine esas 10.000.000 TL’lik bir kredi bakiyesi üzerinden senaryo çalışması niteliğinde örnek bir hesaplama yapılarak sonuçlar karşılaştırmalı olarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmanın bu kısmında tablolarda yer alan “mevcut durum” ifadesinden hâlihazırda devam eden uygulama, “yeni durum” ifadesinden yeni modelin uygulanması halinde ortaya çıkan durum anlaşılmalıdır. 5.1.1. Kalkınmada Öncelikli İllerdeki OSB’ler Kalkınmada öncelikli illerdeki OSB’lerde yıllık faiz oranı %1, itfa dönemi ödemeler yıllık olmak üzere toplam 10 yıl olarak uygulanmaktadır. Yapılan hesaplamalara Tablo 4.Normal İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları 4. Borç Taksiti Birim Tutarı = İtfa Dönemine Esas Kredi Bakiyesi/Taksit Katsayıları Toplamı a u= c q / t s 5. Anapara Borç Taksit Tutarı = Borç Taksiti Birim Tutarı X Anapara Borç Taksit Katsayısı a q=a u x t 4.3. SS’lerde Kredi İtfalandırma Modeli : t+0,5 Modeli Kalkınmada öncelikli, normal ve gelişmiş 45 ŞUBAT 2016 MAKALE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ Tablo 5.Gelişmiş İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları ilişkin senaryo çalışması karşılaştırmalı olarak Tablo 3’te gösterilmiştir. 5.1.2. Normal İllerdeki OSB’ler Normal illerdeki OSB’lerde yıllık faiz oranı % 2, itfa dönemi, ödemeler yıllık olmak üzere toplam 10 yıl olarak uygulanmaktadır. Yapılan hesaplamalara ilişkin senaryo çalışması karşılaştırmalı olarak Tablo 4’te gösterilmiştir. Tablo 6. Kalkınmada Öncelikli İllerde İtfa Dönemine Esas Kredi Bakiyesi 46 5.1.3. Gelişmiş İllerdeki OSB’ler Gelişmiş illerdeki OSB’lerde yıllık faiz oranı % 3, itfa dönemi ödemeler yıllık olmak üzere toplam 9 yıl olarak uygulanmaktadır. Yapılan hesaplamalara ilişkin senaryo çalışması karşılaştırmalı olarak Tablo 5’te gösterilmiştir. 5.2. SS’lerde Uygulama Sonuçları Kredi itfa başlangıcına kadar tahakkuk ettirilerek biriktirilen faizler itfa döneminde eşit taksitler halinde, anapara taksitleri ve itfa döneminde tahakkuk edecek faizlerle birlikte tahsil edildiğinden ödemesiz döneme ait hesaplanan faiz tutarları, ilk kredi bakiyesine ilave edilerek itfa dönemine esas kredi bakiyesi oluşturulmuştur. Hesaplanan itfa dönemine esas kredi bakiyesi anapara taksit tutarları toplamına diğer bir deyişle itfa dönemine esas kredi bakiyesine eşit olacaktır. Benzer durum diğer yöreler (iller) için de aynı işlemi gerektirdiğinden tekrar ele alınmayacaktır. Çalışmamızda 5.000.000 TL’lik bir kredi bakiyesi üzerinden senaryo çalışması niteliğinde örnek bir hesaplama yapılarak sonuçlar karşılaştırmalı olarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sonuçlar ortaya konulurken tablolarda yer alan “mevcut durum” ifadesinden hali hazırda devam eden uygulama, “yeni durum” ifadesinden yeni modelin uygulanması halinde ortaya çıkan durum anlaşılmalıdır. 5.2.1.Kalkınmada Öncelikli İllerdeki SS’ler Kalkınmada öncelikli illerdeki SS’lerde yıllık faiz oranı %1, itfa döneminde Tablo 8. Normal İllerde İtfa Dönemine Esas Kredi Bakiyesi ŞUBAT 2016 Tablo 7. Kalkınmada Öncelikli İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları ödemeler 6 ayda bir yapılmak üzere toplam 11 yıldır. İtfa dönemine esas kredi bakiyesinin hesaplanması Tablo 6’da gösterilmiştir. İtfa dönemine ait yapılan hesaplamalar ise karşılaştırmalı olarak Tablo 7’de gösterilmiştir. 5.2.2.Normal illerdeki SS’ler Normal illerdeki SS’lerde yıllık faiz oranı %2, itfa dönemi ödemeler 6 ayda bir yapılmak üzere toplam 11 yıldır. İtfa dönemine esas kredi bakiyesi Tablo 8’de görüleceği üzere hesaplanıp itfa dönemine esas kredi bakiyesi oluşturulmuştur. İtfa dönemine ait yapılan hesaplamalar ise karşılaştırmalı olarak Tablo 9’da gösterilmiştir. 5.2.3.Gelişmiş İllerdeki SS’ler Hesaplamada yıllık faiz oranı %3, itfa dönemi, ödemeler 6 ayda bir yapılmak üzere toplam 9 yıldır. İtfa dönemine esas kredi bakiyesi Tablo 10’da görüleceği üzere hesaplanıp itfa dönemine esas kredi bakiyesi oluşturulmuştur. İtfa dönemine ait yapılan hesaplamalar ise karşılaştırmalı olarak Tablo 11’de gösterilmiştir. Tablo 9. Normal İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları 47 ŞUBAT 2016 MAKALE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ Tablo 10.Gelişmiş İllerde İtfa Dönemine Esas Kredi Bakiyesi 6.Modellerin Avantajları Geliştirilen kredi itfalandırma modellerinin OSB ve SS’lere sağladığı avantajlar şöyle özetlenebilir: durumunda anapara borç taksit tutarları ilk 5 yılda mevcut modele göre daha düşük olduğu için daha az gecikme faizi ödeyeceklerdir. • İlk 4-5 yıl içinde bütün yörelerde, OSB ve SS’ler daha az anapara borç taksiti ödedikleri için söz konusu ekonomik gelişim bölgelerinin ve içindeki firmaların toparlanma sürecine ivme kazandıracaktır. • OSB ve SS’ler, borçlarını ödeyememesi ve erteleme hakları kalmaması • İtfa dönemi boyunca anapara borç taksitleri artarak devam ettiği için OSB ve SS’yi yüksek miktarlardaki borçları ertelemeye zorlayacak ve bu durum, borç erteleme mantığının amacına daha iyi hizmet edecektir. • Yeni model, gecikme faizleri açısından irdelenmesi durumunda, borçlarını ödemekte güçlük çeken OSB ve SS lehine avantajlı bir durum ortaya koymaktadır. Bu durum, kalkınmada öncelikli bir ildeki OSB için örnekleştirmek ve senaryolaştırmak istenirse Tablo 12’deki gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Burada borçlara ait gecikme faizi 08.10.2015 tarihinde ödendiği varsayılmıştır. Örnek üzerinden gidilecek olursa, OSB yeni durumda 4.158.842 TL’lik bir gecikme faizi avantajı elde etmiş olacaktır. Tablo 11.Gelişmiş İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları 48 ŞUBAT 2016 Tablo 12. Gecikme Faizleri Açısından Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları • Gecikme faizleri açısından OSB, SS’ler ve dolaylı olarak bu ekonomik gelişim bölgelerinde faaliyet gösteren firmalar kısa ve orta vadede mevcut modele göre konjektürel dalgalanmalardan daha az etkilenecektir. • OSB ve SS’lerin kanuni takibe düşme riski azalacaktır. Sonuç itibarıyla, yapılan çalışmayla Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca OSB ve SS’lere kullandırılan kredilerin itfalandırılmasına yönelik modeller geliştirilerek farkındalık oluşturulması, modellerin uygulanabilirliğinin gösterilmesi ve avantajlarının ortaya konulması amaçlanmıştır. Kaynakça • BULUT, Tevfik. (Şubat 2015).Ekonomik Gelişim Bölgelerine Sağlanan Teşvikler-I. Anahtar Dergisi. • DEANE, Phyllis. (2000).İlk Sanayi İnkılabı • OSB ve SS’lerin borçlarını ödeyebilme (3. Baskı). Çev: Tevfik GÜRAN. Ankara: gücünü ve cesaretini artıracaktır. Türk Tarih Kurumu Basımevi. • BULUT, Tevfik. (2014).Organize Sanayi • Ekonomik gelişim bölgelerinin kredi Bölgelerinde Finansal Performans Analizi. talebini artıracaktır. Uzmanlık Tezi. Ankara: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı. • Kamu kaynaklarının daha etkin ve • KARAKAŞ, Fatih Rüştü. (2010).Bireysel verimli bir şekilde kullanılmasına yardımcı Krediler Kapsamında İpotekli Konut olacaktır. Kredileri (Mortgage).Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi. • Kademeli artan borç taksitleri, OSB ve SS’lerin kredi geri dönüş oranlarını artıracaktır. • TOKEL, Ö. Emre. (2004).Kredi Risk Modelleri Kullanılarak Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi. • Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı. Organize Sanayi Bölgeleri Ve Sanayi Siteleri Projeleri Ödeneklerinin Kullanımı Ve Kredilendirilmesine İlişkin Usul Ve Esaslar (Usul ve Esaslar).Yürürlük Tarihi: 01.01.2002 gün. • AKGÜÇ, Öztin. (2011).Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi. (Genişletilmiş 9. Baskı). İstanbul: Arayış Yayınevi. • USTA, Mahmut. (1994).Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi ve Tahsisi. İstanbul: Pamukbank T.A.Ş. Eğitim Müdürlüğü Yayınları. 49 ŞUBAT 2016 RAPOR TANITIMI OECD’NİN “HAYAT NASIL? 2015 – REFAHIN ÖLÇÜMÜ” RAPORU YAYIMLANDI Nazlı SAYLAM BÖLÜKBAŞ - Dursun BALKAN - Dr. Yücel ÖZKARA / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), 2015 yılı sonunda yayımladığı “How’s Life? 2015 – Measuring Well-Being (Hayat Nasıl? 2015 – Refahın Ölçümü)” isimli raporu ile sosyal ve ekonomik pek çok gösterge yoluyla ülkeler arası karşılaştırmalar ve değerlendirmeler sunmaktadır. Raporda yaklaşık 40 ülkede insan yaşamının detaylı bir değerlendirmesine ve bu ülkelerden elde edilen sonuçların karşılaştırmalı analizlerine yer verilmektedir. İnsanların maddi yaşam koşulları ile yaşam kalitesine dair pek çok göstergeyi uluslararası seviyede bir araya getiren ve daha önce yayınlanan Stiglitz Raporu’ndaki tavsiyeler dikkate alınarak hazırlanan bu rapor, OECD’nin yayımlamakta olduğu İyi Yaşam Endeksi (Better Life Index)’ne de katkı sunmaktadır. Raporda ana hatlarıyla şu konular yer almaktadır: • Refahın Bugünü ve Yarını: Genel Bir Bakış • Rakamlarla Hayat Nasıl? • Gelecek Nesiller için Kaynakların Gözetimi • Çocuklar için Hayat Nasıl? • Bağışların Değeri: Gönüllülük ve Refah • Bölgesel Düzeyde Refahın Ölçümü gibi çeşitli alanları kapsamaktadır. İnsanların hayatının iyi olup olmadığının değerlendirilmesi, çok geniş bir yelpazede ve insanların farklı deneyimlerini yansıtması ile mümkündür. Hayat Nasıl Raporu, refahı, yaşam kalitesi ve maddi yaşam koşulları ana başlıkları altında toplam on bir boyutta ele almıştır. OECD’nin refah ölçümü konusunda kullandığı çerçeve aşağıdaki gibidir: Rakamlarla Hayat Nasıl? Her ülkenin kendine özgü bir nüfus yapısı ve hane halkı gelir dağılımı olduğundan farklı ülkelerin farklı refah öyküleri vardır. Örneğin, Slovakya, Yunanistan ve İspanya’da alt gelir grubunu temsil eden % 60’lık kesim, toplam net zenginliğin % 20’sini almaktadır. Ancak bu oran Almanya, Hollanda, Avusturya ve ABD’de % 8’den azdır. Ayrıca, ülkeden ülkeye değişmekle birlikte iyi eğitimli kişilerin daha uzun yaşama eğiliminde olduğu görülmektedir. İtalya, Belçika, Macaristan, Avustralya, Lüksemburg ve İngiltere gibi bazı OECD ülkelerinde, 15-24 yaş aralığındaki genç çalışanların uzun dönemli işsizlik oranı, normal çalışma çağındaki (25-64 yaş) çalışanların iki katından fazladır. İskandinav ülkelerinde ise yaşam Refahın Bugünü ve Yarını: Genel Bir Bakış kalitesi, cinsiyet ve yaşa bağlı farklılıklar içermekle beraber gelir eşitsizliği düşük OECD, daha iyi bir yaşamı daha seviyelerde görülmektedir. Türkiye’deki iyi politikalarla sağlamayı amaç insanların zayıf maddi hayat şartları ile edinmektedir. Bu noktadan hareketle işsiz kalma riskinin görece yüksekliğinden insanların refah düzeyi de daha iyi bir bahsedilmektedir. yaşam için geliştirilen politikalarla yükseltilebilir. Refah çok boyutludur Raporda OECD ülkelerinin çoğunda ve sivil yaşam, hane halkı geliri, konut zengin ve yoksul aileler arasındaki sahipliği, iş yaşamındaki denge, farkın son 30 yılın en yüksek değerine iş yetenekleri ve sağlık durumu 50 ulaştığından bahsedilmektedir. Ayrıca, 2012 yılındaki Gini gelir eşitsizliği endeksine göre Türkiye’nin Meksika, Amerika ve İsrail ile birlikte en yüksek; Danimarka, Slovenya, Slovak Cumhuriyeti, Norveç ve Çek Cumhuriyeti’nin ise en düşük gelir eşitsizliğine sahip olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, Macaristan ve Türkiye’de istihdamda ciddi bir büyüme; uzun dönemli işsizlik ve işsiz kalma olasılığında ise azalma görülmüştür. 2014’te hesaplanan uzun dönemli işsizlik oranı, 2009’da ölçülenin Yunanistan’da beş, Hollanda, İspanya, Slovenya ve Danimarka’da üç katı olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna karşın, 2009’dan 2014’e uzun dönemli işsizlik oranı Türkiye, Almanya ve İsrail’de % 1’den fazla azalmıştır. Türkiye’de 2014 yılı itibariyle % 2 civarında seyreden uzun ŞUBAT 2016 genelinde % 88 olarak ortaya çıkmıştır. OECD ülkelerine göre Türkiye en yüksek seçmen katılımı oranına sahip ülkedir. Ancak bu durum Türkiye’deki yasal oy verme zorunluluğuna bağlanmaktadır. Gelecek Nesiller İçin Kaynakların Gözetimi Gelecek nesillerin daha iyi koşullara sahip olabilmesi, refahın kaynaklarının sürdürülebilirliğine bağlıdır. Zaman içinde dört farklı sermaye türünün (doğal sermaye, ekonomik sermaye, beşeri sermaye ve sosyal sermaye) devamlılığının sağlanması gelecekte refahın ve kaynakların sürdürülebilirliğine katkı sunacaktır. süreli işsizlik oranı, % 2,6 olan OECD ortalamasından daha iyi durumdadır. Japonya, Almanya, İsviçre ve Norveç işsiz kalma olasılığının en düşük olduğu ülkeler arasındadır. Bu ülkelerde işsiz kalma 33 işçiden 1’ini ilgilendirirken, Portekiz ve Finlandiya’da her 15 işçiden 1’ini, Türkiye’de 11 işçiden 1’ini, Yunanistan’da 10 işçiden 1’ini, İspanya’da 7 işçiden 1’ini ilgilendirmektedir. Birçok açıdan, refah düzeyi ortalama bir OECD vatandaşı için 2009 yılından 2015 yılına kadar iyi bir gelişim göstermiştir. Hane halkı gelirinde OECD ülkelerinin çoğunda kriz sonrasında yavaş da olsa iyileşme görülmektedir, ancak uzun dönemli işsizlik ve uzun çalışma saatleri gibi bazı alanlarda bu olumlu durumdan söz edilememektedir. Yunanistan, Portekiz, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde yüksek işsizlik, düşük ücretler ve düşük konut sahipliği 2009 yılından beri devam etmektedir. Çalışma yaşamında bahsi geçen birtakım olumsuzluklara karşın, yaşamın diğer boyutu olan eğitim alanında, hemen hemen bütün ülkelerde ikincil eğitim düzeyi ve beklenen yaşam süresinin 2009 yılından bu yana önemli ölçüde iyileştiği görülmektedir. Yaşam beklentisi Türkiye’de OECD ülkelerinin en düşüklerinden olmasına rağmen 2009-2013 yılları arasında 2,5 yıl artarak 76,6 yıla yükselmiştir. Sağlık durumuna göre ise Türkiye’nin OECD ortalamasına yakın olduğu görülmektetir. Türkiye’de nüfusun % 67,8’i sağlığının iyi yada çok iyi olduğunu ifade etmektedir. Türkiye’de lise ve daha üstü eğitime sahip 25-34 yaş arası yetişkinlerin oranı 2000 yılında % 27,7’den, 2013 yılında % 47,7’ye yükselmiştir. Ancak bu rakamın, % 83,6 olan OECD ortalamasının hâlâ altında bulunduğu belirtilmektedir. Türkiye’de nüfusun % 86,1’i sıkıntıya düştüklerinde güvenebileceği akraba ve arkadaşlarının olduğunu belirtmekte iken bu oran OECD Raporda çok geniş bir yelpazede konuyla ilgili sunulan göstergelere bakıldığında özellikle hava kalitesi hususunda bazı kritik değerlendirmeler yer almaktadır. 2002-2011 yılları arasında Türkiye, Yeni Zelanda ve İsrail hariç 34 OECD ülkesinin 31’inde hava kirliliğinin azaldığı görülmüştür. 2011 tahminlerine göre OECD genelinde, nüfusun % 64’ünün yaşadığı % 58’lik alanda hava kirliliği seviyelerinin Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiye ettiği (metreküpte en fazla 10 mikrogram kirletici partikül madde konsantrasyonu) miktardan daha fazla olduğu vurgulanmaktadır. Çin ve Hindistan’ın yanı sıra, Kore, Türkiye, Meksika, İtalya ve İsrail’in bazı bölgelerinde çok yüksek değerlerle karşılaşılmıştır. Ayrıca, Türkiye’de hava kalitesindeki bölgesel farklılığın diğer OECD ülkelerinin birçoğundan daha yüksek olduğu karşımıza çıkmaktadır. Beşeri sermaye bileşenlerinden biri olarak değerlendirilen obezite oranında ise Türkiye’nin % 22,3 ile % 21,8 olan OECD ortalamasından daha yüksek bir obezite yüzdesine sahip olduğu bulunmuştur. 51 ŞUBAT 2016 RAPOR TANITIMI Çocuklar İçin Hayat Nasıl? Raporun bu kısmında, çocuklara hayata güzel bir başlangıç imkânı verilmesinin hem bugün hem de gelecek için çok önemli olduğunun altı çizilmektedir. Ancak Türkiye, OECD ülkeleri arasında oldukça zayıf maddi yaşam koşulları ile en yüksek çocuk yoksulluğu oranına sahip ikinci ülkedir. Türk çocuklarının % 28,4’ü, medyan gelirin yarısından daha azına sahip harcanabilir geliri olan ailelerde yaşamaktadır. 2007 yılından itibaren Türkiye’de bebek ölüm hızı ve düşük kilolu doğum oranı konusunda önemli ilerlemeler kaydedilmiş ve bu gelişmeler 52 ile Türkiye, OECD ülkeleri arasında bu alandaki gelişmelerde en başarılı ülkeler arasına girmiştir. OECD genelinde çocukların ortalama % 2,7’sinde obezite görülmekte iken, Türk çocukları arasında obezite oranı % 1,6’dır. Türkiye, OECD ülkeleri içinde en düşük genç erişkin intihar oranına sahip ülkelerden birisidir. Rapor’a göre, Türk öğrencilerinin okuma becerileri ve yaratıcı problem-çözme yetenekleri OECD ortalama seviyesinin önemli ölçüde altında bulunmaktadır. Rapor’da ayrıca, Türkiye’de 15-19 yaş arası gençlerin % 22,2’sinin çalışmadığı, eğitimöğretim görmediği ve bu rakamların da OECD ortalaması olan % 7,1’in önemli ölçüde üzerinde bulunduğundan bahsedilmektedir. Almanya’da 15-19 yaş arası okuyamayan ve çalışmayan gençlerin oranı % 2,8 iken, Türkiye’de okumayan ve çalışmayan gençlerin sayısı Almanya’dan 8 kat fazladır. Türkiye’de öğrencilerin % 29,2’si okul hayatında oldukça baskı hissettiğini belirtmektedir. Bu oran OECD genelindeki en yüksek oranın da üzerinde bulunmuştur. Bununla birlikte Türk ŞUBAT 2016 Bölgesel Düzeyde Refahın Ölçümü Rapor’un ilgi çekici bir diğer bölümü de bölgesel düzeyde değerlendirmelerin ve ülkeler arası karşılaştırmaların sunulduğu “Bölgesel düzeyde refah ölçümü” bölümüdür. Bu bölümde sunulan bazı bulgulara göre, işsizlik oranında en iyi bölge ile en kötü bölge arasındaki farkın yüzde 20’ye yakın olduğu ülkeler Türkiye, İspanya ve İtalya olarak göze çarpmaktadır. Bu fark neredeyse Norveç ile Yunanistan arasındaki ulusal düzeydeki fark kadardır. Ayrıca gelir eşitsizliğinin büyük metropollerde daha da fazla olduğu görülmektedir. Rapor’da, bölgesel düzeyde var olan bazı farklılıkların zamanla daha da arttığına dikkat çekilmekte ve bu nedenle bölgesel politikaların daha da önemli hale geldiğine vurgu yapılmaktadır. Çünkü düşük düzeydeki bölgesel farklılıklar ile yüksek düzeydeki ulusal refah arasında yakın ilişki bulunmaktadır. öğrencilerin OECD ortalamasına göre okullarını daha çok sevme eğiliminde ve aynı zamanda okullarına görece daha fazla aidiyet duygusu içinde olduğundan bahsedilmektedir. Ancak Türkiye’de çocukların genel hayattan tatmin olma duygusunun OECD içinde en düşük seviyede olduğundan bahsedilmektedir. Bağışların Değeri: Gönüllülük ve Refah Rapor’da, gönüllü yapılan faaliyetlerin ekonomiye önemli bir dolaylı katkı sağladığından ve OECD ülkelerinde gayrisafi yurt içi hâsılanın ortalama % 2’sinin gönüllülük faaliyetleri sonucu oluştuğundan bahsedilmektedir. Türkiye’de gönüllülük faaliyetlerinde en önemli alanlar eğitim ve kültürdür. Bunu sosyal hizmetler ve sağlık hizmetleri izlemektedir. Türkiye’de gönüllülerin % 45’i eğitim ve kültürde aktif rol alırken, bu oran OECD’de ortalama % 29’dur. Ortalama bir OECD gönüllüsüyle kıyaslandığında Türkiye’de gönüllülerin sosyal hareketlere ya da spora katılma oranı daha düşüktür. Türkiye’de gönüllülerin % 9’u sosyal hareketler, % 7’si de spor alanında faaliyet göstermektedir. 53 ŞUBAT 2016 RAPOR TANITIMI OECD BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ 2015 BÜYÜME İÇİN İNOVASYON VE TOPLUM M. Emin DALOĞLU - Özlem KIRICI - Demet HARMANKAYA / Sanayi ve Teknoloji Uzmanları (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) bünyesinde faaliyet göstermekte olan Bilim, Teknoloji ve İnovasyon Direktörlüğü tarafından hazırlanan ve 1999 yılından başlamak üzere her iki yılda bir yayınlanan “OECD Bilim, Sanayi ve Teknoloji Göstergeleri” Raporu Ekim 2015 tarihinde yayınlanmıştır. Rapor; OECD üye ülkeleri ve OECD üyesi olmayan önemli ülkeler kapsamında 200 üzerinde gösterge ile ilgili olarak sayısal verilere dayalı değerlendirmeler ve karşılaştırmalar içermektedir. • Bilgi ekonomileri: Eğilimler ve özellikler Bilgi, yetenek ve becerilere yatırım • Bilgiye erişim • Firmalarda inovasyon • Küresel ekonomide rekabet • Bilim ve Teknoloji ile güçlenen toplum Konu başlıkları ile 6 ana kısımdan oluşan Rapor 54 alt başlıkta değerlendirmeler içermektedir. Bilgi Ekonomileri: Eğilimler ve Özellikler Bu bölüm; küresel bilgi ekonomilerinin uzun vadedeki eğilim ve özelliklerini vurgulayan göstergelerle ilgili değerlendirmeler içermektedir. Bu kapsamda; firma dinamikleri, verimlilik, istihdam, istihdamın niteliği gibi konular üzerinde durulmaktadır. • İyileşme döneminde verimliliğe, firma dinamiklerine, meslek ve becerilere ne olduğu, • Ar-Ge, küresel yatırım ve ticaret akışı için olası sonuçların neler olduğu • Son 20 yılda ekonomik büyüme kaynaklarının neler olduğu, 54 • Global yatırımların ve ticaret akışlarının Ar-Ge üzerindeki etkileri, • Bilgi tabanlı sermayenin ekonomiler üzerindeki etkileri, • Artan ekonomik bağımlılıkların meslek ve becerilere olan gereksinim üzerindeki etkileri, • Üretimin küresel ya da bölgesel olup olmadığı, • Yeni gelişen bölgelerde ortaya çıkan yeni aktörlerin kimler olduğu, • Bilim ve inovasyon alanlarında en iyi aktörlerin kimler olduğu, • Ekonomik ve inovasyon faaliyetlerinin ne kadar dağılmış ya da yoğun olduğu, • İnovasyon sistemindeki aktörlerin ne kadar iç içe geçmiş olduğu, • Günümüzde bilimsel araştırmanın özelliklerinin neler olduğu, • Yeni teknolojileri ortaya çıkarmak, geliştirmek ve olgunlaştırmak için en iyi yaklaşımın ne olduğu, • Yeni ve yıkıcı teknolojilerde en iyi aktörlerin kim olduğu, • İnovasyon sürecinin nasıl bir iş birliği ve ortaklık gerektirdiği, • Hükümetlerin inovasyonu desteklemek için kullanabileceği yöntem ve tekniklerin ŞUBAT 2016 neler olduğu sorularına ışık tutacak göstergeler ile ilgili değerlendirmeler içermektedir. Bilgi, Yetenek ve Becerilere Yatırım Eğitim ve Ar-Ge konularında yapılan yatırımlar bilgi tabanlı sermaye yaratmakla birlikte, hem özel hem de kamu sektörüne verimlilik ve rekabetçilik açısından önemli katkılar sağlamaktadır. • Yükseköğretime yapılan harcamalar ve bu harcamaların hangi amaçlar için kullanıldığı, • Gayrisafi yurt içi harcamalardan Ar-Ge faaliyetlerine harcanan pay ve hangi alanlarda kullanıldığı, • Bilgi ve iletişim teknolojilerine yapılan yatırımların aktif varlıklar içindeki payı, • Ar-Ge faaliyetleri için yapılan harcamaların hangi kaynaklar kullanılarak yapıldığı, • Doktora sahibi kişilerin mesleki alanlara göre dağılımı, • Doktora sahibi kişilerin yaş ve cinsiyete göre dağılımı, • Araştırma personel sayısı ve sektörel dağılımı, • Yapılan bilimsel yayın sayısı ve bu yayınlara yapılan atıf düzeyi, • Yapılan bilimsel yayınların hangi alanlarda yoğunlaştığı, • Entellektüel sermaye olarak rol oynayan personel sayısı, • Entellektüel sermaye yatırımlarının düzeyi, • Entellektüel sermaye yatırımlarının sektör ve firma ölçeğine göre dağılımı, • Entellektüel sermaye yatırımlarının kamu ve özel sektör dağılımı, • Firmaya özel eğitim alan personel oranı, • Firmaya özel eğitim için yapılan, harcamaların sektör ve firma ölçeğine göre dağılımı, • Firmaya özel eğitim için yapılan harcamaların kamu ve özel sektör dağılımı, • İşyerinde bilgisayar kullanım düzeyi ve bilgisayar kullanım amaçları gibi konularda sayısal verilere dayalı değerlendirmeler içermektedir. Bilgiye Erişim İnovasyon çabalarında verimliliğin ve etkinliğinin artırılabilmesi için bilginin yayılım kanallarının geliştirilmesine 55 ŞUBAT 2016 RAPOR TANITIMI düzeyi gibi konularda sayısal verilere dayalı değerlendirmeler içermektedir. Firmalarda İnovasyon İnovasyon ve girişimcilik için dinamik bir iş sektörü ve uygun çevre koşulları büyük önem arz etmektedir. Firmalar yenilik stratejisi olarak yeni ürünlerle beraber yeni üretim yöntemleri, yeni pazarlama yöntemleri ve organizasyonel yenilikleri kombine etme eğilimindedirler. Tüm inovasyonlar Ar-Ge tabanlı olmasa da yeni ürün inovasyonu yapma eğilimi Ar-Ge yapan firmalarda daha yüksektir. Ar-Ge genelde teknolojik olarak üst düzeyde olan sayılı küresel aktör arasında yoğunlaşmaktadır. Bu kapsamda: • Harcamayı yapan sektöre göre Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranı, • Özel sektör Ar-Ge harcamaları ve hükümet desteği, • Ar-Ge faaliyetlerinde uzmanlaşma ve bunu sergileyen ilk üç sektör, • En iyi kurumsal Ar-Ge şirketlerinde patent başına Ar-Ge yatırımı, • En iyi kurumsal Ar-Ge şirketlerinde duyulan ihtiyaç vurgulanmaktadır. Gerek ayrılan pay ve nasıl kullanıldığı, marka başına net satış düzeyi, bilim insanları gerek öğrenciler olsun, • Uluslararası iş birliği sonucu alınan • Bilgi İletişim teknolojileri sektöründe üstün yetenekli bireylerin uluslararası patentlerin düzeyi ve bilimsel alanlara yapılan Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi hareketliliği dünya çapında bilgi göre dağılımı, Yurt İçi Hasılaya oranı, dolaşımının temel etkenlerinden biri • Ülke ekonomilerindeki patenlerde • Bilgi iletişim teknolojileri ve ilgili olarak ifade edilmektedir. Bu kapsamda: yabancı buluşların düzeyi, sektörlerde patentler ve öncü ülkeler, • İnovasyon için yabancı bilgi kaynaklarının • Bilgi iletişim teknolojileri üretimi ve • Yükseköğrenim gören yabancı öğrenci kompozisyonu (Piyasa kaynakları ve hizmet faaliyetlerinde yenilikçi firma sayıları ve eğitim alanlarına göre dağılımı, kurumsal kaynaklar), düzeyi, • Yabancı uyruklu doktora sahibi kişilerin • Firma ölçeğine göre dış kaynaklı ürün ve • Firma ölçeğine göre yenilik çeşitleri ve oranı, hizmet yeniliklerinin dağılımı, oransal dağılımı, • Bilimsel yayın yapan kişilerin • Aktif olarak Ar-Ge yapma durumuna • İmalat sektöründe yenilik çeşitleri ve uluslararası geçişkenliği, göre yenilik konusunda iş birliği yapan oransal dağılımı, • Uluslararası bilimsel iş birliği düzeyi, firma düzeyi, • Hizmet sektöründe yenilik çeşitleri ve • Uluslararası bilimsel iş birliği ve bilimsel • Firma ölçeğine göre yenilik konusunda oransal dağılımı, çıktılara yapılan atıflar arasındaki ilişki, üniversiteler ve araştırma kuruluşlarıyla iş • Aktif olarak Ar-Ge yapma durumuna • Yayınlara açık erişim düzeyi, birliği yapan firma düzeyi, bağlı olarak firmalarda ürün yenilikleri, • Özel sektör Ar-Ge finansmanında • Firma ölçeğine göre yenilik konusunda • İmalat ve hizmet sektörlerinde pazara yabancı fon kullanım düzeyi bu fonların tedarikçiler ve müşterilerle iş birliği yapan yeni ürün süren firma düzeyi, kaynakları, firma düzeyi, • Firma ölçeğine göre pazara yeni ürün • Kamu sektörü Ar-Ge kaynaklarından • Firma ölçeğine göre yenilik konusunda süren firma düzeyi, uluslararası program ve faaliyetlere uluslararası düzeyde iş birliği yapan firma 56 ŞUBAT 2016 • Sektörel alanlara göre marka ve dizayn konusunda uzmanlaşma (Avrupa Amerika ve Japonya piyasaları), • Özel sektör Ar-Ge yatırımları için doğrudan veya dolaylı hükümet desteklerinin Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranı, • Özel sektör Ar-Ge yatırımları için doğrudan hükümet destekleri ve vergi teşviklerindeki değişim düzeyi, • Ar-Ge harcamalarında vergi sübvansiyon oranları, • Risk sermayesi yatırımlarının Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranı, • Kurumsal gelir ve kişisel gelir üzerindeki vergilendirme gibi konularda sayısal verilere dayalı değerlendirmeler içermektedir. Küresel Ekonomide Rekabet Günümüzde ekonomiler giderek hizmet odaklı bir hale gelmektedir. Ekonomik alanlarda Ar-Ge uzmanlık düzeyi ve firmaların iş süreçlerinde gelişmiş bilgi işlem teknolojilerini kullanması da önem kazanmaktadır. Küresel piyasalarda başarılı bir şekilde rekabet edebilmek için güçlü başlangıç dinamikleri yanında; yenilikçilik ve yaratıcılık gibi özellikler gereklilik haline gelmiştir. Küreselleşme sonucu artan karşılıklı ekonomik bağımlılıkların önemi vurgulanmaktadır. Bu kapsamda: • Özel sektör Ar-Ge yoğunluğu (Özel sektör Ar-Ge harcamalarının endüstriyel katma değere oranı), • Firma ölçeğine göre e-ticaret yöntemleriyle satış yapan firma düzeyi, • Seçilmiş bilgi ve iletişim teknoloji araçlarını kullanan firma düzeyi, • Firma ölçeğine göre bulut bilişim hizmetlerini kullanan firma düzeyi, • Uygulama alanına göre tasarım başvuru sayıları, • Ekonomik bölgelere göre (AB, NAFTA, Doğu ve Güneydoğu Asya) ihracat ve iç talebe bağlı olarak gerçekleşen yabancı katma değer oranı, • İmalat ve hizmet sektörleri ihracatındaki yabancı katma değer oranı, • Ekonomik bölgelere (AB, NAFTA, Doğu ve Güneydoğu Asya) göre dış talebe bağlı özel sektör istihdamı, • Sektörlere göre dış talebe bağlı istihdam, • Sektörlere göre iç talebe bağlı olarak gerçekleşen yabancı katma değer oranı gibi konularda sayısal verilere dayalı değerlendirmeler içermektedir. Bilim ve Teknoloji ile Güçlenen Toplum Ekonomilerin yenilik ve büyüme konusundaki yeterliliklerinin; nihayetinde vatandaşların yenilikçi süreçlere katılımı, talebin niteliksel özellikleri ve bilim teknoloji potansiyelini keşfetme ve adapte olmaya hazırlıklı olma düzeyine bağlı olduğu ifade edilmektedir. Yeniliği güçlendirici toplumlarda dijital ekonomiye katılımının önemi vurgulanmaktadır. Bu kapsamda: • 100 kişi başına sabit genişbant bağlantı ve bağlantı çeşitlerine göre dağılımı, • 100 kişi başına mobil genişbant bağlantı, • İnternet erişimine sahip hanelerde erişim için kullanılan cihazların çeşitlerine göre dağılımı, • Akıllı telefon uygulamaları kullanımı, • İnternet kullanıcılarının yaşa göre bulut bilişim hizmetlerini kullanma düzeyi, • 6-15 yaş öğrenciler arasında ilk defa internet kullanım yaşı, • 6-15 yaş öğrenciler arasında okulda internet kullanım durumu, • Son üç ay içinde internet kullanan bireyler arasında çevrimiçi kurslara katılanların yüzdesi, • 16-74 yaş grubunda mobil internet kullanımı, • Yaş grubuna göre internet kullanıcıların düzeyi, • Yaş grubuna ve cinsiyete göre internet kullanıcıların düzeyi, • Seçilmiş çevrimiçi aktivitelere göre (e-posta, haber okuma, oyun, vb.) internet kullanım yapısı, • E-ticaret yolu ile sınır ötesi satış yapan firma düzeyi, • Yaş grubuna göre kamu kurumlarıyla iletişim amaçlayan internet kullanıcılarının düzeyi, • E-devlet hizmetleri kullanımında yaşanan sorunlar ve memnuniyet düzeyi, • Firma ölçeğine göre kamu kurumlarıyla iletişim amaçlayan firma düzeyi, • Kamu tarafından Ar-Ge bütçesi içinde enerji ve çevre konusuna ayrılan pay, • Sağlıkla ilgili Ar-Ge için ayrılan kamu bütçesinin düzeyi, • Sağlıkla ilgili patentler, • Bilgi iletişim teknolojileri ile ilgili patentler, • Bilim ve teknolojinin toplum üzerindeki etkisi hakkında kamu algısı, • Bilim ve teknoloji konusunda cinsiyete göre tutum farklılıkları, • Bilim, bireysel değerler ve bireysel refah hakkındaki tutumlar arasındaki ilişki gibi konularda sayısal verilere dayalı değerlendirmeler içermektedir. 57 ŞUBAT 2016 TEMİZ ÜRETİM (EKO-VERİMLİLİK) TÜRKİYE’NİN SU AYAK İZİ Dünya üzerindeki 35 milyon km3 tatlı suyun yalnızca % 0.3’ü ekosistem ve insan kullanımına elverişli tatlı su kaynaklarından oluşmaktadır. Türkiye’de ise toplam 95 milyar m3 yüzey suyundan % 29 oranında faydalanılmakta olup bunun % 79’u sulamada, % 14’ü içme suyunda, % 10’u ise sanayide kullanılmaktadır1. Türkiye, sanıldığının aksine, su kıtlığı sınırında bir ülkedir. 1990–2010 yılları arasında, tüketilen toplam su miktarında % 40,5 oranında bir artış görülmüştür. Önümüzdeki 25 yıl içinde de ihtiyaç duyacağı su miktarının, bugünkü su tüketiminin üç katı olacağı değerlendirilmektedir2. Günümüzde yaşanan, hızlı nüfus artışı, kentleşme ve iklim değişikliğinin etkileri karşısında, tatlı su kaynaklarının korunması, geliştirilmesi, su kirliliğinin önlenmesi ve farklı sektörler arasında uygun paylaşımı gibi konular önem kazanmaktadır. Bunların yanı sıra ülke içinde tüketilen mal ve hizmetlerin üretiminde o ülke içinde ve küresel ölçekte kullanılan suyun miktarını ve kalitesini ölçmek de su ile ilgili belirlenecek politikalar ve alınacak kararlar bağlamında karar vericilere yol gösterici olacaktır. Bu kapsamda “Su Ayak İzi” kavramı suyun ekonomi içerisinde oynadığı rolün ve su yönetiminin ekonomik kalkınma süreçlerinde bir araç olarak kullanımının anlaşılmasını sağlayan, su kullanımına yönelik alternatif bir gösterge olarak ortaya çıkan yeni bir kavramdır. Türkiye, Su Ayak İzi Ölçülen 15. Ülkedir Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye) tarafından, 2014 yılında, T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile iş birliği içerisinde, Unilever’in desteğiyle “Türkiye’nin Su Ayak İzi Raporu” hazırlanmıştır. Türkiye, bu rapor ile ayak izi ölçülen 15. ülke olmuştur. Su ayak izi kavramı raporda şu şekilde tanımlanmaktadır: “Su ayak izi, hem üreticinin hem de tüketicinin doğrudan ve dolaylı olarak kullandığı tatlı su miktarını ifade eden bir göstergedir. Bireyin, topluluğun veya sektörün su ayak izi, birey veya topluluk tarafından tüketilen ve sektör tarafından da üretilen her mal ve hizmetin üretilmesi için gereken toplam tatlı su hacmidir.” Dolayısıyla su ayak izi, doğrudan su kullanımının yanı sıra, bir mal veya hizmet üretmek için gerekli tatlı su miktarının tüm tedarik zinciri içindeki dolaylı ölçümünü de hesaba katar. Mavi, yeşil ve gri su ayak izi kavramları ise su ayak izinde su kullanımını ve kalitesini temsil eden üç bileşendir. Türkiye’nin su ayak izi hesaplanırken, üretimin ve tüketimin su kullanımıyla, Türkiye’nin ithalat ve ihracatında yer alan su miktarı incelenmiştir. Üretimin Su Ayak İzi Ölçüldü Üretimin Su Ayak İzi raporda, “bir ülke içerisinde üretilen tüm ürünler için gereken toplam su (yeşil, mavi ve gri) miktarı” olarak tanımlanmıştır. Türkiye’de üretimin su ayak izi yaklaşık 139,6 milyar m3 / yıl’dır. Türkiye’de üretimden kaynaklanan su ayak izinin % 64’ü yeşil su ayak izidir; mavi su ayak izi % 19 ve gri su ayak izi ise % 17’dir. Sektörlere göre üretimin su ayak izi ise tarım % 89 ile en büyük payı oluştururken, evsel su kullanımı ve endüstriyel üretim, tüm su ayak izinde sırasıyla, % 7 ve % 4’lük bölümleri kapsamaktadır. Yeşil Su Ayak İzi: Bir malın üretiminde kullanılan toplam yağmur suyunu ifade eder. Mavi Su Ayak İzi: Bir malı üretmek için ihtiyaç duyulan yüzey ve yeraltı tatlı su kaynaklarının toplam hacmidir. Gri Su Ayak İzi: Kirlilik yükünün mevcut su kalitesi standartlarına göre bertaraf edilmesi ya da azaltılması için kullanılan tatlı su miktarıdır. Akın M., Akın G, (2007) Suyun Önemi, Türkiye’de Su Potansiyeli, Su Havzaları ve Su Kirliliği, Ankara Üniv. DTCF Dergisi, 47,2 105-118 Muluk, Ç.B., Kurt, B., Turak, A., Türker, A., Çalışkan M.A., Balkız, Ö., Gümrükçü, S., Sarıgül, G.,Zeydanlı, U. 2013. Türkiye’de Suyun Durumu ve Su Yönetiminde Yeni Yaklaşımlar: ÇevreselPerspektif. İş Dünyası ve SürdürülebilirKalkınma Derneği - Doğa Koruma Merkezi. 1 2 58 ŞUBAT 2016 ayak izinin % 17’sini oluşturur. Başka bir deyişle, Türkiye’ye ithal edilen mal ve hizmetlerle ilişkilendirilen sanal su miktarı, ülkedeki tüketimin su ayak izinin yaklaşık % 17’sidir. 1996-2005 yılları verilerine göre, Türkiye’nin kişi başına düşen su ayak izi 1.642 m3 / yıl olup, dünya ortalaması olan 1.385 m3 / yıl’ın yaklaşık % 20 üzerindedir. “Türkiye’nin Su Ayak İzi Raporu”nda, 2006-2011 verileri kullanılarak yeniden yapılan hesaplamaya göre Türkiye’nin kişi başına düşen su ayak izi 1.977 m3 / yıl’a çıkmıştır. Söz konusu artış, rapora göre, değişen tüketim alışkanlıklarından ve artan üretim hacminden kaynaklanmaktadır. Endüstriyel su ayak izinin düşük olması, su kaynakları üzerindeki etkinin de düşük olması anlamına gelmez. Bir ülkede tüketimin su ayak izi; ülke içinde tüketilen malların ve hizmetlerin üretiminde kullanılan tatlı su miktarı olarak tanımlanır. Türkiye’de tüketimin su Türkiye’de toplam su ayak izi içinde ayak izi yaklaşık 140,2 milyar m3 /yıl olarak endüstriyel ve evsel su ayak izinin payının hesaplanmıştır. Tüketimden kaynaklanan düşük olması, su kaynakları üzerindeki su ayak izinin % 66’sı yeşil su ayak izidir; etkinin de düşük olması anlamına gelmez. mavi su ayak izi % 17, aynı şekilde gri Tarımın su ayak izi değerlendirilirken su ayak izi de % 17’lik paya sahiptir. mavi ve yeşil su ayak izleri ön plandadır. Tüketimin su ayak izinin en büyük bölümü Evsel ve endüstriyel su ayak izinde ise % 89 ile tarımdan kaynaklanmaktadır. durum değişir, gri su ayak izine odaklanılır. Endüstriyel ve evsel su kullanımı, Türkiye’de endüstriyel su ayak izinin gri tüketimin su ayak izinin sırasıyla % 6’sını su ayak izi % 92’dir. Gri su ayak izi, yeşil ve % 5’ini oluşturur. Tüketimin tarım ve mavi su ayak izinden farklı olarak, su sektöründe yeşil su ayak izi ön plana kalitesine yönelik bir gösterge olup fiziksel çıkmakta iken, endüstriyel ve evsel su su miktarını belirtmekten ziyade, atık kullanımı ise neredeyse tamamen gri su suyun temizlenmesi için ihtiyaç duyulan ayak izinden oluşmaktadır. tatlı su miktarını ifade eder. Türkiye’de tüketimin su ayak izi büyük Tüketimin su ayak izi; ülke içinde oranda ülke içerisinde üretilen ürünlerden tüketilen malların ve hizmetlerin kaynaklanmaktadır. İthal ürünlerden üretiminde kullanılan tatlı su miktarı kaynaklanan su ayak izi, tüketimin su olarak tanımlanır. 59 ŞUBAT 2016 TEMİZ ÜRETİM (EKO-VERİMLİLİK) İhracatın ve ithalatın su ayak izinde pamuk ve buğdayın payı yüksek İhracatın su ayak izi kavramı, “Türkiye’nin Su Ayak İzi Raporu”nda “bir ülkenin ihraç ettiği mal ve hizmetlerin üretimi için gereken toplam su (yeşil, mavi ve gri) miktarı” olarak tanımlanmıştır. Türkiye’de ihracatın su ayak izinin önemli bir bölümü, ithal malların işlenip ihraç edilmesiyle oluşur. Pamuk, buğday ve çikolatalı şekerlemeler, ihracatta bitkisel üretimin su ayak izinin en büyük parçalarını oluşturur. İşlenmemiş tarım ürünleri, tekstil ürünleri ve işlenmiş tarım ürünlerinin payı, ihracatın su ayak izinin % 95’ine karşılık gelmektedir. Mineral, cam ve metal ürünleri ile makine aksamları ve diğer ürünlerin ihracatın su ayak izi içindeki payı ise sadece % 5’tir. 60 İthalatın su ayak izi ise raporda “bir ülkenin ithal ettiği mal ve hizmetlerin üretimi için gereken toplam su (yeşil, mavi ve gri) miktarı” olarak tanımlanmıştır. Türkiye’de ithalatın su ayak izinin büyük bir bölümünü buğday ve pamuk oluşturmaktadır. Pamuk % 20’lik payla ithalatın su ayak izinin en büyük parçası olmakla birlikte, mavi su ayak izi 1500 m3 / yıl’ı aşmıştır. Pamuk ve buğday gibi işlenmemiş tarım ürünlerinin ithalatın tüm ayak izi içindeki payı % 60’dır. Tekstil ürünlerinin payı % 14, işlenmiş tarım ürünlerinin % 18, mineral, cam ve metal ürünleri ile makine aksamları ve diğer ürünlerin toplam su ayak izleri ise % 8’e karşılık gelmektedir. Rapor, Türkiye’de üretimin ve tüketimin su ayak izlerinde olduğu gibi, ihracatın su ayak izi ile ithalatın su ayak izinin de neredeyse birbirine eşit olduğunu belirtmekte ve bu durumun, Türkiye’nin ekonomik sürdürülebilirlik açısından kendi su kaynaklarını korumasının önemini vurguladığını ifade etmektedir. Rapor, Türkiye’nin ekonomik hedefleri doğrultusunda, artan nüfusun ve büyüyen ekonominin, tarımın ve imalatın su ayak izleri üzerinde yaratacağı baskıyı dikkate alması ve su konusunu makroekonomik kararlara entegre etmesi gerektiğini ifade etmekte ve alınacak tedbirlere ilişkin karar vericiler, iş dünyası ve bireyler için bazı öneriler sunmaktadır. Rapor su kaynaklarımızın korunması gerektiğinin önemini vurguluyor http://awsassets.wwftr.panda.org/downloads/ su_ayak_izi_raporweb.pdf adresinden ilgili rapora erişim sağlamak mümkündür. ŞUBAT 2016 SUMMARY DESIGN IN R&D Support of Design Activities The added value of design and its impact on life-quality have become more important and significant day by day. Within this context, Turkish Design Advisory Council has been founded with Council of Minister’s decision under date of 05/08/2009 with the aim of increasing competitive power of Turkey in international level, encouraging Turkish designers and determining Turkish design strategies. This council is under the presidency of the Ministry of Science, Industry and Technology and involves senior government officials and non-governmental organizations. Main duties of the council are determination of design politics and strategies, build up consciousness in design, creation of design with high-added value and regulations design protection. Design-Driven Innovation: A general overview of the concept Design-driven innovation has an important place in a firm’s competition strategy. When it is compared with technologydriven innovation, it has low risks, costs; it is more time-saving than technologydriven innovation and it is more helpful from the perspective of the end-user. In addition to this, new product development in design-driven innovation requires less technical expertise. From organizational viewpoint, the emphasis on design-driven innovation rather than technologydriven innovation is an indicator of the change in corporate perspective and transformation in the structure of new product development from traditional R&D centres and product development teams to interdisciplinary design teams or design centres. Design-driven innovation is a new mentality that has the potential in comprehension of the developed perspectives that shape future of design and innovation. Furthermore, it is a bridge for the theoretical gap between literature of design, innovation and economy. In addition to the advantage of meeting changing customer demands in a more satisfactory and substantive way, designdriven innovation gives hope to enterprises for long-term gains. and product development with high added value would be possible. With the enlargement of the scope of R&D supports, industrial design would be integrated into the process. Within this context, transformation of R&D activities into added value would increase the competitive power of Turkish brands. Development of awareness in design would increase employment of designers within the firms. It is a requirement for universities to train qualified designers that would meet the labour demands of Trilogy of Design, R&D and the market. In addition to qualified training Innovation programmes, students in engineering and industrial design departments should have It has been important to understand the to work in collaboration in the projects for terms of design, R&D and innovation high value added product development. within the dimensions of their relationship Another factor that would foster the and content since this process has been progress of Turkish design is the creation considered as an era of change bringing of design culture in SME’s and motivation a new industrial revolution that would of the SME’s in design with financial transform the societies in social, economic supports. and political ways. In order to attain the objectives of high value-added product The paradox of industry and development, it has been vital to adapt these terms and their web of relationships construction in efficient use of to changing needs of our day. Therefore, capital comprehension and internalization of these terms as a life philosophy in our One of the most intense discussions in accession process to EU is a cultural Turkish economy has been the struggle problematic. Progress of innovation in share of resources between real estate capability of Turkey as the motor of change and property. There is a condition of and development has been a requirement imbalance in favour of real estate sector. for adjusting to technology-driven changes Although this imbalance is not noticeable in work processes and production systems in current statistics, the study indicates in new world order. the miscalculation of the overall size of the construction sector due to the co Design in Turkey relationship with the mortgage loans. Therefore the study argues that overall Design needs to be part of innovation size of residential investments in Turkey management for the development and the size of construction sector have of design in our country. By this way, been miscalculated. This calculation engineering design and industrial mistake is not solely in Turkey, it has been distinguished by the foreign researchers design would progress correspondingly 61 ŞUBAT 2016 SUMMARY as well and some solutions were recommended for the situation. Rather than adjusting calculation mistake, the solutions that has been suggested by this research considers the elimination of the problems concerning the imbalance in real estate sector. Technology and R&D Management in Enterprises Technology development studies are inevitable for the enterprises in global competition environment. These studies involve transfer, use and production of technology. Although technology transfer contributes to technologic progress in the short term; it does not have any effect in the long term. Therefore, the best way for technologic advance for long term gains is technology production. At this point, R&D studies have an important contribution in technology management studies. In addition to high costs and wide scope in R&D studies, waiting for long term gains carry some risks for the enterprises. Minimizing these risks and maximizing the benefits from R&D studies depend on carrying out activities in a systematic way and making R&D performance management. 62 12,3 N 22,5 P S TR31 TR22 N P TR32 P S M TR33 P S S I I I S TR61 P TR41 P I 15,7 N P S TR52 N TR51 TR81 N P S S P 5,9 TR42 11,2 P N TR62 P TR71 TR10 TR21 TR22 TR31 TR32 TR33 TR41 TR42 TR51 TR52 TR61 TR62 TR63 TR71 TR72 TR81 TR82 TR83 TR90 TRA1 TRA2 TRB1 TRB2 TRC1 TRC2 TRC3 Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir Kayseri, Sivas, Yozgat Zonguldak, Karabük, Bartın Kastamonu, Çankırı, Sinop Samsun, Tokat, Çorum, Amasya Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane Erzurum, Erzincan, Bayburt Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli Van, Muş, Bitlis, Hakkari Gaziantep, Adıyaman, Kilis Şanlıurfa, Diyarbakır Mardin, Batman, Şırnak, Siirt İBBS TR Düzey 2 Bölge Sınıflaması - NUTS Level 2 Regional Classification İstanbul Tekirdağ, Edirne, Kırklareli Balıkesir, Çanakkale İzmir Aydın, Denizli, Muğla Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak Bursa, Eskişehir, Bilecik Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova Ankara Konya, Karaman Antalya, Isparta, Burdur Adana, Mersin Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye M S I B C D E F G H I J L M N P Q R S Kaynak: TÜİK, VGM-Bölgesel Verimlilik İstatistikleri Source : TurkStat, VGM-Regional Productivity Statistics P S N N P 6,0 9,8 7,5 9,6 20,9 11,5 S P 13,5 13,3 10,2 27,9 16,3 6,2 S 25,1 31,8 19,3 10,9 36,6 24,8 17,9 6,2 13,6 12,8 7,5 13,9 17,9 10,7 24,6 11,3 10,6 10,9 8,0 26,9 13,8 16,2 10,1 S TR82 P 10,3 P P S S P N TR63 TR72 N S N TRC1 S P S P P P S N N TRC2 TRB1 TRA1 N S TRB2 N P N TRA2 S R P P 11,2 I S 12,1 0 - 40.000 TL 40.000 - 80.000 TL 80.000 - 120.000 TL 120.000 - 160.000 TL 160.000 - 200.000 TL TR Düzey 2 bölgelerinin çalışan kişi başına ciro değeri (Sektörler Toplamı) The turnover per employee value of NUTS 2 regions (Total Sectors) TRC3 P S 13,5 Mining and quarrying Manufacturing Electricity, gas, steam and air conditioning supply Water supply; sewerage, waste management and remediation activities Construction Wholesale and retail trade; repair of motor vehicles and motorcycles Transportation and storage Accommodation and food service activities Information and communication Real estate activities Professional, scientific and technical activities Administrative and support service activities Education Human health and social work activities Arts, entertainment and recreation Other service activities NACE Rev.2 Sanayi ve Hizmet Sektörleri Sınıflaması - NACE Rev. 2 Industrial and Service Sector Classification N I TR90 10,4 Madencilik ve taş ocakçılığı İmalat Elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı Su temini; kanalizasyon, atık yönetimi ve iyileştirme faaliyetleri İnşaat Toptan ve perakende ticaret; motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin onarımı Ulaştırma ve depolama Konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetleri Bilgi ve iletişim Gayrimenkul faaliyetleri Mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetler İdari ve destek hizmet faaliyetleri Eğitim İnsan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri Kültür, sanat, eğlence, dinlence ve spor Diğer hizmet faaliyetleri L S TR83 14,0 13,7 4,9 11,2 23,6 8,8 5,1 7,2 16,1 13,7 TR10 10,3 12,7 13,9 13,8 13,8 9,3 20,5 11,3 11,1 4,7 TR21 5,8 8,8 8,6 10,0 13,5 12,0 16,2 16,1 13,2 11,9 11,8 11,4 9,7 İBBS TR Düzey 2 Bölgelerinde Ekonomik Faaliyet Kısımlarına Göre Çalışan Başına Ciro Bazında En Düşük Üç Sektör, 2012 (Nace Rev. 2) (1000TL) The Lowest Three Sectors Based on Turnover Per Employee Value According to Economic Activity Sections in NUTS 2 Regions, 2012 (Nace Rev. 2) (1000 TL) ŞUBAT 2016 BÖLGESEL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / REGIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS 63 ŞUBAT 2016 SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) Industrial Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100) Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%) Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%) Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey 64 ŞUBAT 2016 BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde 1000 Çalışan Başına Ar-GE İnsankaynağı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2013) Total R&D Personnel Per Thousand Total Employment in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2013) Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Ar-Ge İnsankaynağı Sayısı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2013) Total R&D Personnel Annual Growth Rate in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2013) Kaynak: TÜİK, OECD MSTI - Source: TURKSTAT, OECD MSTI Türkiye’ de ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Ar-Ge İnsankaynağı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2002 - 2013) Total R&D personnel in selected OECD Countries and Turkey (Full time equivalent) (2002 - 2013) Türkiye’ de Ar-Ge İnsankaynağı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2013) Total R&D Personnel Annual Growth Rate in Turkey (Full time equivalent) (2013) Kaynak: TÜİK, OECD MSTI - Source: TURKSTAT, OECD MSTI 65 ŞUBAT 2016 ULUSAL VE ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ NATIONAL and INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data Resmi İstatistik Kalite Belgesi Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İstatistikleri - Source: National Productivity Statistics of Turkey Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları / Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected European Countries 66 Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İstatistikleri ve EUROSTAT - Source: National Productivity Statistics of Turkey and EUROSTAT ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS Resmi İstatistik Kalite Belgesi