ar-ge`de tasarım - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

Transkript

ar-ge`de tasarım - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi s.4
Tasarım/Ar-Ge ve İnovasyon Üçlemesi s. 10
İşletmelerde Teknoloji ve Ar-Ge Yönetimi s. 22
Sermayenin Verimli Kullanımında
İnşaat -Sanayi Çelişkisi s. 32
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
ŞUBAT 2016, Yıl 28, Sayı 326
EMEK - ANKARA - PP - 2
AR-GE’DE TASARIM
ŞUBAT 2016
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN
AYLIK YAYIN ORGANIDIR
ŞUBAT 2016 YIL: 28 SAYI: 326
Bu dergi 6.500 adet basılmaktadır.
ISSN: 1300-2414
Yayın Türü: Yerel Süreli
Türkçe - İngilizce
SAHİBİ
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA
GENEL MÜDÜR
Anıl YILMAZ
GENEL KOORDİNATÖR
Dilek BİRBİL
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Cangül TOSUN
YAZI KURULU
Dilek BİRBİL - Cangül TOSUN - Lütfiye BALKAYA
İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU
Gülçin MANZAK AYDIN - Şirin Müge KAVUNCU
WEB SİTESİ SORUMLUSU
Aytunç AYHAN
FOTOĞRAFLAR
Hakan CANBAKIŞ - Özgür YURDAKADİM
DAĞITIM SORUMLUSU
Mehtap EMRE
(312) 467 55 90 / 331
[email protected]
Anahtar dergisinin PDF dosyalarını her ay
düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini
istiyorsanız, konu alanına Anahtar yazıp
[email protected] adresine boş bir e-posta
atabilirsiniz.
Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler
yazarlarına aittir.
YÖNETİM YERİ
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Gelibolu Sokak No:5
Kavaklıdere 06690 ANKARA
Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat)
Faks: (312) 427 30 22
Faks (Dergi): (312) 467 47 79
e-posta: [email protected]
İnternet: http://vgm.sanayi.gov.tr
http://anahtar.sanayi.gov.tr
GRAFİK TASARIM VE UYGULAMA
www.chesscreative.com
BASKI
ELMA TEKNİK BASIM MATBAACILIK
İvedik OSB Matbaacılar Sitesi 1516/1 Sok.
No:35 Yenimahalle-ANKARA
Tel:(312)229 92 65 Faks:(312) 231 67 06
BASILDIĞI TARİH
Anahtar dergisinin ŞUBAT 2016 sayısı
08.02.2016 tarihinde basılmıştır.
Son yıllarda sıklıkla telaffuz edilen bir kavram olan orta gelir ve orta teknoloji tuzağı ve
Türkiye’nin bu orta seviye eşiğini atlaması için yapması gerekenler pek çok platformda
tartışılmakta ve konu üzerinde çalışmalar yürütülmektedir. Bu çalışmalar tasarruf
oranlarının yükseltilmesi, imalat sanayinin milli gelir içindeki payının artırılması,
eğitim politikasının gözden geçirilmesi, Ar-Ge ve tasarım süreçlerinin geliştirilmesi gibi
konuları da beraberinde gündeme getirmektedir.
Ülkemizde gayri safi yurt içi Ar-Ge harcamalarının toplam gayri safi yurt içi hâsıla
içindeki payı 2000’li yılların başlarında % 0,5 iken sonraki 10 yılda uygulanan politikalar
sonucu 2014 yılı itibarıyla % 1 sınırını geçmiş olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği üyesi
28 ülke ve OECD üyesi ülkeler toplamları göz önünde bulundurulduğunda ise bu değer
sırasıyla % 1,94 ve % 2,37 olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ulusal Yenilik Sistemi 2023 hedeflerinde toplam Ar-Ge harcamalarının GSYİH
içindeki payı % 3 ve özel sektör Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı % 2 olarak
belirlenmiştir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı gerek özel sektörde gerekse
üniversitelerde gerçekleşen Ar-Ge çalışmalarını çeşitli araçlarla desteklemektedir.
Bunlar; Ar-Ge Merkezleri Destekleri, Rekabet Öncesi İşbirliği Programı, Teknogirişim
Sermayesi Desteği, Sanayi Tezleri Projeleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Destekleri,
Teknolojik Ürün Tanıtım ve Pazarlama Destek Programı ve Teknolojik Ürün Yatırım
Destek Programı’dır. Yakın zamanda yasalaşarak uygulamaya girmesi beklenen Ar-Ge
Reform Paketi de tüm bu desteklere ve Bakanlığımız ve kuruluşları ile diğer kamu
kurumları tarafından yürütülmekte olan programlara ve uygulamalara hız verecek ve
etkinliğini artıracak, 2023 hedeflerine giden yolda güç tazelenmiş olacaktır.
Bakanlığımız Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü yönetici ve uzmanlarının katkılarıyla
hazırlanan Anahtar Dergisi Şubat sayısında konuyla bağlantılı olarak Ar-Ge yönetimi,
tasarım, inovasyon konularında farklı makaleleri okuyucularımıza sunuyoruz. Derginin
ilgili tüm kesimlere faydalı olacağını umuyor, başta Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü
Doç. Dr. İlker Murat AR olmak üzere Genel Müdürlüğün çalışanlarına ve bu sayıda
emeği geçenlere değerli katkılarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.
Anıl YILMAZ
Genel Müdür
ŞUBAT 2016
İÇİNDEKİLER
04
04
Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Mehmet ÜNAL
06
Türkiye’de Tasarım
Nilay YALÇINKAYA YÖRÜK
Ali ZENGİN 10
Tasarım/Ar-Ge ve İnovasyon Üçlemesi
Yrd. Doç. Dr. Hakan GÜRSU
Bir Kavrama Genel Bakış: Tasarım
İnovasyonu (Konsept Bazlı İnovasyon)
Serdar BENLİ
İşletmelerde Teknoloji ve Ar-Ge Yönetimi
Hakan BAL
18
22
27
27
32
40
48
32
4
Tescilli Tasarım Hakkı Sahibi Tarafından
İleri Sürülebilecek Talepler ve
Açılabilecek Davalar
Dr. İsmail FİDAN
Sermayenin Verimli Kullanımında İnşaat Sanayi Çelişkisi
Mehmet AŞICI
Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve Sanayi
Siteleri (SS)’ne Kullandırılan Kredilerin
İtfalandırılmasına Yönelik Model
Önerileri: T+1 Modeli ve T+0,5 Modeli
Tevfik BULUT
OECD’nin ‘Hayat Nasıl? 2015 - Refahın
Ölçümü’ Raporu Yayımlandı
ŞUBAT 2016
52
56
OECD Bilim Sanayi ve Teknoloji
Göstergeleri 2015 Büyüme İçin İnovasyon
ve Toplum
Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) 59
Design In R&D
61
Bölgesel Verimlilik İstatistikleri
Regional Productivity Statistics
62
Sanayi Göstergeleri
Industry Indicators
63
Bilim ve Teknoloji Göstergeleri
Science And Technology Indicators
64
Ulusal ve Uluslararası Verimlilik
İstatistikleri
National And International Productivity
Statistics
48
52
5
ŞUBAT 2016
DEĞERLENDİRME
TASARIM FAALİYETLERİNİN DESTEKLENMESİ
Mehmet ÜNAL / Kurumsal Ar-Ge Destekleri Daire Başkanı (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü )
3. Tasarım duyarlılığını eğitimin bütün
aşamalarına yaymak ve insana ve çevreye
duyarlı, katma değeri yüksek tasarımlar
yapabilecek yetkinlikte tasarımcılar
yetiştirmek,
4. Tasarımla ilgili sanayici, eğitimci,
meslek örgütü ve kamu kuruluşu gibi
farklı aktörler arasında iletişim ve
işbirliğini güçlendirmek,
5. Toplumda ve sanayide tasarım
farkındalığını artırmak
şeklinde sıralanmıştır.
Tasarımların yaşam kalitesi üzerindeki
etkileri ve katma değeri, her geçen
gün daha fazla önem arz etmekte ve
belirginleşmektedir. Bu kapsamda,
Türkiye’nin uluslararası alanda
rekabetçiliğinin artırılması, Türk
tasarımcıların özendirilmesi ve Türk
tasarım stratejilerinin belirlenmesi
amacıyla 05/08/2009 tarihli Bakanlar
Kurulu kararıyla Türk Tasarım
Danışma Konseyi1 kurulmuştur. Konsey
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
başkanlığında, kamu kurum ve
kuruluşları üst düzey yetkilileri ve sivil
toplum kuruluşlarından oluşmaktadır.
Konseyin ana görevleri arasında; tasarım
politika ve stratejilerinin belirlenmesi,
tasarım bilincinin artırılması, yüksek
katma değerli tasarımların yaratılması
ve tasarımların korunması üzerine
düzenlemeler yapılması yer almaktadır.
1
6
Ayrıca, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı’nın, Türk Patent Enstitüsü
koordinatörlüğünde ve tüm paydaşların
katılımıyla hazırladığı “Tasarım Strateji
Belgesi ve Eylem Planı (2014-2016)”,
02/11/2014 tarihli ve 29163 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanmıştır. Eylem planında
mevzuatın etkinleştirilmesi, desteklerin
çeşitlendirilmesi ve farkındalığın
artırılması gibi hedeflere yönelik 5
ana başlık altında 34 faaliyet alanı
belirlenmiştir. Söz konusu hedefler;
1. Tasarımla ilgili mevzuatı, tasarımcıların
ve iş dünyasının ihtiyaçlarına cevap
verecek şekilde uluslararası standartlara
uyumlu hale getirmek ve uygulamaları
etkinleştirmek,
2. Tasarımla ilgili destekleri
çeşitlendirmek ve bu desteklerin niteliğini
artırmak,
Konseyin resmi internet sayfası: www.tasarimkonseyi.gov.tr
Türk Tasarım Danışma Konseyi altı aylık
dönemlerde toplanmaktadır. En son
toplantı, 23/12/2015 tarihinde Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Fikri
Işık başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Bu
toplantıda “Tasarım Strateji Belgesi ve
Eylem Planı (2014-2016)” nın yenilenmesi
kararı çıkmıştır.
Yine konseyde “Tasarım Strateji Belgesi ve
Eylem Planı (2014-2016)”ndaki eylemlerin
ilerleme durumları incelenmiştir. Son
olarak, konsey bünyesinde ülkemizde ilk
defa oluşturulan “Tasarım Onur Ödülü”
mekanizması hakkında bilgi verilmiş ve
yaptığı tasarımlar ile ülkemizi uluslararası
platformlarda temsil eden ve 2015 yılı
için konsey tarafından oybirliği ile seçilen
duayen tasarımcı Sayın Yılmaz Zenger’e
onur ödülü takdim edilmiştir.
ŞUBAT 2016
Tasarım Onur Ödülü Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri IŞIK tarafından Yılmaz ZENGER’e verildi.
“Tasarım Strateji Belgesi ve Eylem Planı
(2014-2016)” kapsamında Bakanlığımız
Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü
uhdesinde, 5746 sayılı Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun üzerinde değişiklik
yapılarak, tasarımların ve tasarımcıların
daha fazla desteklenmesinin ve bu kanun
kapsamında “Tasarım Merkezlerinin”
kurulmasının önü açılacaktır.
Bu kapsamda belli sayıda tasarım
personeli çalıştıran işletmelere, gelir
vergisi teşviki, sigorta prim desteği ve
damga vergisi istisnası sağlanacaktır.
Bu kanun akabinde işletmelerin
gerçekleştirdiği tasarımların maliyetlerinin
düşürülmesi amaçlanmıştır. Böylece,
Türk tasarımının ve tasarımcısının teşviki
sağlanacaktır.
Bu çalışmalara ilaveten, insana ve çevreye
duyarlı, katma değeri yüksek tasarımların
yaratılmasını ve korunmasını, ülkemiz
tasarım ve tasarımcılarının sürdürülebilir
bir şekilde dünya ile rekabet edebilir
hale getirilmesini ve “Türk Tasarımı”
kimliğinin tanınmasını ve yerleşmesini
sağlamak için; Bakanlığın belirli
kriterlerine haiz ulusal ve uluslararası
tasarım yarışmalarında sergilenen
gerçek kişilere ait tasarımların
tescil giderlerinin desteklenmesi
amaçlanmaktadır. Bu destek ile
tasarımcıların özendirilmesi ve
tasarımlarının hukuki bir kimliğe
kavuşturulması hedeflenmiştir.
Bu kapsamda Türk Patent Enstitüsü
tarafından yapılacak tescil giderleri
Bakanlık bütçesinden karşılanacaktır.
Bu sayede Türk tasarımcıları tasarımlarını
tescil ettirmek üzere cesaretlendirilmiş
olacaktır.
7
ŞUBAT 2016
MAKALE
TÜRKİYE’DE TASARIM
Nilay YALÇINKAYA YÖRÜK-Ali ZENGİN / Heksagon Mühendislik Tasarım A.Ş.
Giriş
Endüstriyel tasarım; endüstride üretilen ve
nihai kullanıcıya yönelik ürünlerin,
-işlevsellik,
-hedef kitlenin beğenisine ve kullanıcının
ihtiyaçlarına uygunluk
gibi ölçütleri gözeterek fikren
geliştirilmesi ve üretime uygun yeni bir
ürün olarak projelendirilmesidir (1). Ortaya
çıkan tasarımın inovatif bir ürün, sistem
veya hizmet olması ve yaşam kalitesini
artırması beklenmektedir (2). Endüstriyel
tasarımcının odağında “kullanıcı” vardır.
Tasarımcı; inovasyon, teknoloji, müşteri
ve ticarileşmeyi ilişkilendirerek ekonomik,
sosyal veya çevresel boyutu olan çözümler
üretir.
554 numaralı “Endüstriyel Tasarımların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname”de ise “tasarım”, bir ürünün
tümü veya bir parçası veya üzerindeki
süslemenin, çizgi, şekil, biçim, renk,
doku, malzeme veya esneklik gibi insan
duyuları ile algılanan çeşitli unsur veya
özelliklerinin oluşturduğu bütünü olarak
tanımlanmıştır.
Mühendislik Tasarımı ve
Endüstriyel Tasarım
Endüstriyel tasarım veya kısaca tasarım
ifadesi ülkemizde mühendislik tasarımı
terimi ile karıştırılmaktadır. Mühendislik
tasarımı, endüstriyel tasarımın üretilebilir
ve kullanılabilir hale getirilmesidir.
Endüstriyel tasarım fikir üretme sürecini,
tasarımın şekline yönelik stil çalışmasını,
konsept (kavramsal) tasarımı ve ön seviye
prototip üretimini içeren bir süreçtir. Bu
sürecin konsept tasarım aşamasından
sonra birlikte mühendislik tasarımı
devreye girer.
Şekil 1.Endüstriyel Tasarım Süreci
Yapılan tasarımın ticarileşebilmesi
için endüstriyel tasarım döngüsünün
tamamlanması ve mühendislik tasarımı
ile desteklenerek devam ettirilmesi
önemlidir. Aksi takdirde tasarım, bir
fikirden öteye geçemeyecektir.
Ar-Ge, endüstriyel tasarım ile mühendislik
tasarımının etkileşimi ile gerçekleşmelidir.
Bu etkileşimde, doğrudan son kullanıcıya
hitap eden ürünlerde (taşıt, beyaz eşya,
cep telefonu, v.b.) endüstriyel tasarımın
payı daha fazlayken, bu ürünlerin dışardan
bakışta görülmeyen alt bileşenlerinde
daha düşüktür. Ar-Ge’nin bu yapısından
dolayı ekosistem içerisinde endüstriyel
tasarımcıların ve mühendislerin birlikte
çalışması gerekmektedir.
Gelişmiş ülkelerde bu tasarımın ArGe ekosisteminin bir parçası haline
8
gelmesi buna yönelik regülasyonlar ile
sağlanmıştır. Endüstriyel tasarımın
Ar-Ge’nin bir parçası olabilmesi ülkemizde
de buna yönelik devlet politikalarıyla
mümkün olacaktır (4).
Ülkemizde Endüstriyel
Tasarım Bilincinin Gelişimi
Ülkemizde endüstriyelleşmenin ilk
yıllarında yapılan yatırımlar daha çok
yabancı menşeili firmaların üretim
odaklı yatırımları şeklindedir. Bu sebeple
endüstriyel tasarım, endüstriyelleşme
planlarında uzun bir süre yer almamıştır.
İlerleyen dönemlerde, kendi ürünlerini
geliştiren ve üreten firma sayısının
artmasıyla mühendislik tasarımı devlet
politikalarıyla desteklenmeye başlamıştır.
“Ar-Ge”yi desteklemeye yönelik tüm
devlet destekleri temelde mühendislik
ŞUBAT 2016
faaliyetlerini desteklemeye yönelik olarak
kurgulanmıştır. Bu yıllarda büyük ölçekli
bazı firmaların dışında birçok firma
yabancı firmaların ürünlerine benzer
ürün tasarımları yaparak ürün geliştirme
yoluna gitmiştir (4). Gümrük Birliği
Anlaşması ve birçok yabancı firmanın yerli
pazarda boy göstermesi, Türk firmalarının
rekabet edebilirlik seviyesini artırmak için
daha fazlasını yapmasını gerektirmiştir.
İlk kez 1990-1994 yılları arasını kapsayan
6. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda “ürün
tasarımı”, Ar-Ge kavramı içerisinde
kullanılmış ve ihracatın artması için
gerekli bir unsur olarak belirtilmiştir.
Özellikle markalaşmanın önem
kazanması, buna paralel olarak tasarımı
da ön plana çıkarmıştır. Çünkü tasarım
marka değerinin oluşmasında önemli bir
paya sahiptir. “Yeni tasarım” konusunda
bir diğer motivasyon unsuru TPE’nin (Türk
Patent Enstitüsü) Endüstriyel Tasarımların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname’yi yürürlüğe koyması olmuştur.
Bu kararname ile “benzer tasarım”ın
önüne yasal bir bent çekilmiştir.
Şekil 2.Mühendislik Tasarımı ve Endüstriyel Tasarımın İnovasyondaki Yeri (3)
2006 yılında ihracatın artması için
tasarımın desteklenmesi gerektiği
devlet stratejilerinde yerini sürekli hale
getirince TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi)
bu alanda farkındalık yaratmak için
çalışmalar yürütmeye başlamıştır. Bu
çalışmalardan en önemlisi olan İMMİB
Endüstriyel Tasarım Yarışması,
10 yılda 3410 başvuru almış, 332 tasarıma
ödül vermiştir. Ödül alan 27 tasarımcı yurt
dışına eğitime gönderilmiştir. Yarışmada
ödül alan bazı tasarımcılar uluslararası
organizasyonlara davet edilmiştir (5).
Bu farkındalık yaratma çalışmaları
ETMK (Endüstriyel Tasarımcılar Meslek
Kuruluşu) tarafından desteklenmiş,
2008 yılında ilki gerçekleştirilen Design
Turkey yarışması ile önemli bir seviyeye
getirilmiştir. Design Turkey Endüstriyel
Tasarım Ödülleri, Türkiye’de kullanıcının
ihtiyaçlarını gözeten, ihracatta ve
ulusal pazarda ürüne katma değer ve
rekabetçi üstünlük kazandıran iyi tasarımı
ödüllendirmek amacıyla TURQUALITY®
Programı dâhilinde, Dış Ticaret
Müsteşarlığı (DTM), Türkiye İhracatçılar
Meclisi (TİM) ve Endüstriyel Tasarımcılar
Meslek Kuruluşu (ETMK) iş birliğiyle
düzenlenen bir tasarım yarışmasıdır.
2008’den bu yana birçok farklı dalda
Şekil 3. A’DesignAward 2010-2015 Arasında En Başarılı Ülkeler (6)
9
ŞUBAT 2016
MAKALE
TÜRKİYE’DE TASARIM
Şekil 4.Yıllara Göre Doğrudan TPE’ye yapılan Endüstriyel Tasarım Tescil Başvuruları(10)
ürün tasarımı ve konsept tasarım
ödüllendirilmiştir.
Türk tasarımcılarımız aynı zamanda
uluslararası tasarım yarışmalarında
da önemli başarılar elde etmiştir. Bu
alandaki önemli tasarım yarışmalarından
A’DesignAward’ın 2010-2015 yılları
arasındaki sonuçlarına göre ülkemiz en
fazla ödül alan ikinci ülkedir.
Ülkemizde endüstriyel tasarımın
yaygınlaşmasında üzerinde durulması
gereken bir diğer husus, KOBİ’lerde bu
bilincin oluşturulmasıdır. Ülkemizde de
işletmelerin yüzde 99,77’sini oluşturan
KOBİ’ler, toplam istihdamın yüzde
78’ini, toplam katma değerin yüzde
55’ini gerçekleştirmektedir (7). Firma
içerisinde endüstriyel tasarımcı istihdam
etmek istemeyen veya tam zamanlı bir
tasarımcıya ihtiyaç duymayan KOBİ’lerin
10
bu alanda alacağı hizmetlerin devlet
tarafından desteklenmesi; ortaya çıkacak
ürünlerin katma değerini artıracaktır.
Bunun yanı sıra hali hazırda inovasyon
kültürüne endüstriyel tasarımı dâhil
etmiş firmaların sayısının artması için
bu firmaların desteklenmesi, diğer
firmalar için özendirici bir unsur olmakla
birlikte uluslararası rekabetçi markalar
oluşturulması ve kalıcı ekonomik gelişimin
sağlanması açısından faydalı olacaktır.
Ülkemizde endüstriyel tasarımın hak ettiği
değeri bulması, “Türk Tasarımı”nın dünya
tasarım ekolleri arasında yerini almasını
sağlayacaktır (8).
Fikri Mülkiyet Boyutunda
Endüstriyel Tasarım
WIPO’nun (World Intellectual Property
Organization) 2014 İstatistik Raporlarına
göre 2014’te tüm dünyada toplam 854.400
adet endüstriyel tasarım tescil başvurusu
yapılmıştır. Koruma kapsamına Türkiye’nin
de dâhil olduğu 48.799 adet başvuru
yapılmıştır ve bu sayıyla ülkemiz tüm
dünyada dördüncü sıraya yerleşmiştir(9).
Bu başvurulardan doğrudan TPE’ye (Türk
Patent Enstitüsü) yapılan başvuru sayısı
9.028’dir.
Fikri mülkiyet bilincinin zayıf olduğu
ülkelerde endüstriyel tasarım başvurusu
“patent” başvurusuna eşdeğer
algılanmaktadır. Bu sebeple bu ülkelerde
endüstriyel tasarım başvurusu patent
başvurusundan daha fazladır. Fikri
mülkiyet bilincinin yüksek olduğu ve
teknoloji üreten ülkelerde ise patent
başvurusu daha fazladır. Endüstriyel
tasarım tescili ürünün teknik ve
fonksiyonel özelliklerini değil; estetik
özelliklerini korumaktadır. Özellikle bazı
ülkelerde (Örneğin Çin(11)) endüstriyel
ŞUBAT 2016
tasarım tesciline “Design Patent” denmesi
bu algının oluşmasında rol oynamaktadır.
Patent başvurularının daha kapsamlı
olması, detaylı incelemeye tabi tutulması,
başvuru/koruma maliyetlerinin daha
yüksek olması ve tescil süresinin daha
uzun olması kişilerin ve firmaların
endüstriyel tasarım başvurusunu tercih
etmesine sebep olmaktadır. Ülkemizde
de özellikle endüstriyel tasarım
başvurusunun yüksek olmasının nedeninin
bu olduğu düşünülmektedir.
Ülkemizde Endüstriyel Tasarım Eğitimi
Ülkemizde, 27 üniversitede lisans ve
yüksek lisans seviyesinde endüstriyel
tasarım bölümü bulunmaktadır. Eğitim
kurumları daha çok İstanbul, Ankara ve
İzmir’de yoğunlaşmıştır. Bu kapsamda
150’ye yakın öğretim üyesi, 70 asistan
ve 188 yarı zamanlı öğretim üyesi görev
yapmaktadır (12). Endüstriyel tasarımın
Ar-Ge ekosistemine her geçen gün biraz
daha yerleşmesi ve tasarım bilincinin
gelişim süreci göz önüne alındığında bu
değerlerin düşük olduğu görülmektedir.
Endüstriyel tasarıma yönelik eğitim
kurumlarının açılması 1970’lere
dayanmasına rağmen, tasarımın
Ar-Ge’nin bir parçası haline dönüşmesi
yakın bir dönemde hayata geçmiştir ve
hala çok az firma tarafından bu şekilde
yürütülmektedir. Bu alanda üniversitesanayi iş birlikleri de ancak 2000’li
yıllarda başlayabilmiştir ve büyük ölçekli
şirketlerle yapılan iş birlikleri ile sınırlı
kalmıştır. Ekonomimizde önemli bir yere
sahip olan KOBİ’lerin de iş birliklerine
dâhil olması endüstriyel tasarımın
ülkemizde ekosistemin bir parçası olması
için önem taşımaktadır (13).
Dünya çapında birçok eğitim kurumunda
lisans ve yüksek lisans eğitimleri
esnasında endüstriyel tasarımcılar
ve mühendisler birlikte çalışmayı
öğrenememektedir. Bu durum, iş
hayatında iş birliği içerisinde çalışmalarını
zorlaştırmaktadır (14). Eğitim sürecinde
gerçekleştirilen projelerde endüstriyel
tasarım ve mühendislik öğrencilerinin
birlikte yer alabileceği projelerin
kurgulanması birlikte çalışma bilincini
artırmada önemli rol oynamaktadır.
Sonuçlar
Ülkemizde endüstriyel tasarım bilincinin
gelişmesi için tasarımın inovasyon
yönetiminin bir parçası haline gelmesi
gerekmektedir. Bu sayede mühendislik
tasarımı ve endüstriyel tasarım,
tasarım yönetimi içerisinde paralel
ilerleyecek, katma değeri yüksek ürünler
geliştirmek mümkün olacaktır. Bu
durum desteklenen Ar-Ge faaliyetlerinin
kapsamının genişletilerek endüstriyel
tasarımın bu kapsama dâhil olmasıyla
gerçekleşebilecektir. Bu kapsamdaki
Ar-Ge faaliyetlerinin katma değere
dönüşmesi Türk markalarının değerinin
rekabet edebilirliğinin artmasını
sağlayacaktır.
Tasarım bilincinin gelişmesi, firmalarda
tasarımcı istihdamını artıracaktır.
Bu durum üniversitelerde bu alanda
çalışabilecek insan gücünün piyasanın
beklentisini karşılayabilecek nitelikte
yetiştirilmesini gerektirmektedir.
Üniversitelerde hem mühendislik hem de
endüstriyel tasarım eğitimi esnasında iş
birliği kültürünün kazandırılması gelecek
kuşakların gerçekleştirilecek projelerde
yüksek katma değerli sonuçlar elde
etmesini sağlayacaktır.
“Türk Tasarımı”nın gelişmesini sağlayacak
diğer unsur, tasarım kültürünün
KOBİ’lerde de oluşturulması ve buna
yönelik destek programları ile KOBİ’lerin
tasarıma özendirilmesidir.
Kaynakça
1. Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu
Web Sitesi. [Çevrimiçi] http://www.etmk.
org.tr/.
2. The International Council of Societies of
Industrial Design (Icsid) Web Sitesi. [Çevrimiçi]
http://www.icsid.org/.
3. Measuring Design Value. Moultrie, Dr.
James. Paris: OECD, 2012.
4. Industrial Design in Turkey: A Historical
Segmentation in Policy, Industry and Design.
Tezel, Doç. Dr. Elçin. s.l.: Intercultural
Understanding, 2011, Cilt1.
5. İMMİB Endüstriyel Tasarım Yarışmaları
2005-2015 Almanak. [Çevrimiçi] http://
tasarim.immib.org.tr/.
6. World Design Ranking. [Çevrimiçi] 2015.
http://www.worlddesignrankings.com/.
7. ERGÜN, Nihat. KOBİ’ler ve
Girişimcilerin Türk Ekonomisindeki Yeri
ve Önemi. Kalkınmada Anahtar ve Verimlilik
Dergisi. [Çevrimiçi] Kasım 2012.
8.“Türkiye’de Tasarım” veya “Türk Tasarımı”
Üzerine. KAYGAN, Yrd. Doç. Dr. Harun. s.l.:
III. Ulusal Tasarım Kongresi, 2006.
9. World Intellectual Property Indicators
2015. s.l.: World Intellectual Property
Organization, 2015.
10. İstatistikler. Türk Patent Enstitüsü.
[Çevrimiçi] 2015. http://www.tpe.gov.tr/.
11. China Business Review. [Çevrimiçi]http://
www.chinabusinessreview.com/.
12. Characterizing Industrial Design Education
in Turkey: A Current Synthesis for Future
Directions. IRKDAŞ DOĞU, Derya, TİMUR
ÖĞÜT, Şebnem ve ER, Alpay. 14, s.l.: Yedi:
Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi, 2015.
1307-9840.
13. Tasarımı KOBİ’lerle Buluşturmak:
Türkiye’de ve İtalya’dan İki Üniversite - Sanayi
İşbirliği Örneği. Çırpanlı, M. Turgut ve Er,
Prof. Dr. Alpay. s.l.: III. Ulusal Tasarım
Kongresi, 2006.
14. Design Thinking in Conceptual Design
Processes: A Comparison Between Industrial
and Engineering Design Students. Jiang, Hao
ve Yen, Ching-Chiuan. 52460, s.l. : InTech,
2013, Cilt 10.5772.
15. ER, Prof. Dr. Alpay;. Tasarım, Teknoloji
ve İnovasyon. [Çevrimiçi] 2009.
16. Endüstriyel Tasarımcının Türk
Endüstrisindeki Rolü: Üretici Firmaların
Algıları. SÜEL, Dr. A. Bülben. s.l. : III.
Ulusal Tasarım Kongresi, 2006.
11
ŞUBAT 2016
MAKALE
TASARIM/AR-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ
Yrd. Doç. Dr. Hakan GÜRSU/ Öğretim Üyesi - Endüstri Ürünleri Tasarımcısı (ODTÜ)
1. Ar-Ge Kültürü Sorunsalı ve Olası
Ekonomik Sonuçları
Küresel rekabet çağının dinamik
gündeminde giderek daha da sıklıkla
dile getirilen, diğer taraftan kavram ve
içerik algısının doğasının gereği olarak
karışan ve karıştırılan tasarım, Ar-Ge
ve inovasyon eğretilemelerini anlam ve
ilişkiler boyutunda anlamak giderek önem
kazanırken; siyasi, ekonomik ve toplumsal
alanlarda ülkeleri doğrudan etkileyen
yeni bir sanayi devrimini, kimilerince de
yeni bir çağa geçiş süreci olarak nitelenen
bir değişimi yaşamakta olduğumuzun
farkında mıyız?
İşte bu kavramlar ve ilişkiler ağını
günümüzün değişen ihtiyaçlarına uygun
bir biçimde kurgulamak, üretici katmanlar
için hedeflenen gelişme ve katma değeri
yüksek ürünlere ulaşmak için oldukça
yaşamsal olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla
Ar-Ge ve tasarımı, anlamak ve bir yaşam
felsefesine taşımak; AB’nin tanımı ile
inovasyon alt bileşenlerini kurgulamak
öncelikle bir kültür sorunsalıdır.
Kavramların, tanımları ve göreceli olarak
kullanım ve konumlandırılma biçimleri
özellikle karmaşa yaratan ve karıştırılan
bu 3 olgu için; OECD ve AB’nin 2000
yılından günümüze kadar geliştirdiği
ve sürekli olarak güncellenen bilgi
kaynaklarına sadık kalarak yeniden basit,
etkili ve kalıcı bir metin oluşturmak temel
hedefimiz olacak. Ayrıca bu kavramlar
üzerinde ülkemizde süregelen bilgi ve algı
karmaşasının olası sebepleri üzerinden
bir çözüm geliştirilmesi yazımızın konusu
olacak.
OECD ‘nin 2000 ve izleyen dönemde
AB’nin 2006 Oslo kitapçığında tanımladığı
yeni ilişkiler ağı ile “inovasyon” kavramı
ve bileşenlerini yeniden tanımladığı bir
değişimin başlangıcını oluşturduğunu
biliyoruz. AB’nin bu yıl İtalya’da yapılan
çalışmalarla (2015 Frascati Belgesi) de
Ar-Ge kavramını ve çeşitlenmeleri yeniden
tanımladığı geniş kaynakları esas almak
mümkün gözüküyor.
Gelişmekte olan ülkelerde olduğu
gibi ülkemizde ekonominin büyümesi
Bu değişimin temelinin nitelikli bilgi
ve güçlenmesi için katma değeri
üretimi ve yoğun yaratıcı faaliyetler sonucu yüksek mal ve hizmeti üreten, kendini
ortaya çıkan büyük bir “görevdeşlik”
yenileyen küresel markalar yaratma
olarak tanımlarken diğer bir deyişle ‘iş
ve sürdürülebilir bir şekilde çoğaltma
süreci ve üretim sistemlerinin dayandığı
gerekliliği yaşamsal duruyor. En
teknoloji tabanındaki köklü değişimlere,
küçüğünden en büyüğüne tüm üretim
yani ortaya çıkan katma değer yaratma
birimlerimizin; öncelikle Ar-Ge
becerisine dayandığını ülke olarak ne
yatırımını, tasarım ürünün değerini
kadar görebildiğimiz’ sorusu kadar; diğer ve anlamını, eylemin fazlasıyla
bir ifade şekli ile ‘bilgi ve teknolojinin en
sabır gerektirdiğini ve bu yatırımın
önemli üretim faktörü haline geldiği yeni
sürekliliğinin de aslında pahalı bir
dünya düzeninde, değişimin kaynağını
risk olmadığını idrak etmesi ilk şart
oluşturan inovasyon yapma becerisinin
olarak önümüze geliyor. Bunları hayata
stratejik öneminin ülkeler bazında
geçirebilmek için öncelikle ve kesinlikle
giderek arttığını ne kadar görebiliyor
istek, sabır ve süreklilik gerektiğini
ve uyum sağlayabiliyoruz?’ sorusuna
toplum olarak anlamamız ve hızla
yoğunlaşmamız gerekiyor.
eyleme geçmemizin zamanı geldiğini
ve kalan zamanın da hızla tükendiğini
12
düşünüyorum. Sürdürülebilir bir şekilde
yeni, yenilikçi ve alanında özgün ürün
ihtiyacı yaşamsal bir gereklilik olarak
kabul edildiği her noktada sanayinin
tasarımcı ile buluşacağının ve bu
buluşmanın da ardışık üretimin doğasının
bir gereği olduğunun altını çizmek
istiyorum.
Günümüzde değişim ve gelişim kaynağını
oluşturan bilim, teknoloji ve tasarım
doğrudan birer stratejik üretici güç haline
yani ekonomik bir değer haline gelmiştir.
Yaratıcı endüstriler kavramının ortaya
çıkışı işte böyle bir değişimin kaçınılmaz
sonucudur. Diğer bir deyişle, çağımızda
ürün kavramı değişmiş ve nesnel olmanın
ötesine geçmiştir. Bilim, teknoloji ve
tasarım ürünleri “yüksek katma değerli”
ve çoğu kez nesnel olmayan ürünler
olarak geçmekte ve giderek daha fazla
talep edilir hale gelmektedir.
Bu alanlardaki faaliyetlerinin önemini
erken kavrayan ve bu doğrultuda
politikalar üreten ülkeler, sadece katma
değerli nesnel ürün ve ürünler değil,
bilgiye dayalı yaratıcı endüstriyel düşünce
ürünleri de ihraç etmekte, alanlarında
cazibe merkezlerine dönüşmektedir.
Günümüzde gelişmiş ülke statüsündeki
yerlerini güçlendirerek korumak ancak
giderek artan bir şekilde altyapıya ve
nitelikli insan gücüne yatırım yapmakla
mümkündür. Dolayısıyla bu hedefi
arzulayan ülkelerin bu konudaki istek ve
kararlılığı daha çok kaynak ayırmalarını
ve istikrarlı bir biçimde sürdürülebilir
politikalar ortaya koymasını kaçınılmaz
kılmaktadır. Ülkeler için artık stratejik
rekabet, yüksek katma değerin ortaya
çıkmasına yol açan yaratıcı endüstriler
konusunda, yani nitelikli insan gücünü
kendine çekmek, ortaya çıkarmak ve
kazanmak konusunda yoğunlaşmakta,
ŞUBAT 2016
uzun dönemde ekonomik büyümenin
temel kaynağı bilgi ve yeni teknolojiler
üreten Ar-Ge faaliyetlerini merkez
almaktadır. Çağımızda teknolojiye sahip
olan ülkeler sanayi başta olmak üzere,
bütün ekonomik alanlarda mutlak bir
üstünlük elde etme yolundadır. Kısaca,
teknoloji, ülkelerin rekabet üstünlüğünün
tek belirleyicisi haline gelmiştir.
Bundan dolayıdır ki gerek toplumsal
refahın yükselmesinde, gerekse dünya
nimetlerinin paylaşımında teknolojik
üstünlüğe sahip olan ülkeler uluslararası
arenada belirleyici rol oynamaktadır.
2. İlişkiler ve Kodlar
Ar-Ge merkezleri; önceden belirlenen
özellikli konularda ürün geliştirmek
amacıyla, hedeflenen araştırma kültürüne
ve becerilerine sahip gerekli sayıda
araştırmacının uygun altyapı ile donatılmış
güvenlikli alanlarda ürettiği her türlü ürün
ve aktivite olarak tanımlanmaktadır.
Ar-Ge, inovasyon merkezleri dışarıdan
tanımlanan salt fiziksel mekânlar
olmadığı gibi, tabela ile tanımlanan
fiziksel mekânlarda yer alan pahalı
teknik donanımdan ibaret de değildir.
Ar-Ge birimleri üretim zincirindeki bir
formel ayrıntı veya üretim alanında yer
alan pasif, sade ve arındırılmış bir vitrin
bölümlemesinden ibarede değildir.
Ar-Ge merkezleri, güvenlikleri ve yapılan
çalışmaların doğası gereği dış etkilerden
(fiziksel ve/veya psikolojik) korunması
öngörülen alanlardır. Ar-Ge birimlerinin
mevcut teknolojiler kullanarak, yenilikçi
buluntu, buluş ve ürün geliştirmek kadar
birikim ve deneyim geliştirmekte oldukları
unutulmamalıdır. Zaman içerisinde
gelişen deneyim ve tecrübe ise gelecek
için teknolojik ve stratejik altyapılarının
oluşması ve güçlenip özgünleşmesindeki
en temel unsurlardır.
Ar-Ge merkezinin stratejik değeri, sahip
olduğu makine ve teçhizat ile değil, sahip
olduğu know-how düzeyi ve birikim
seviyesiyle belirlenmektedir.
Ar-Ge personeli niteliği ve niceliği
itibarıyla stratejik bir ekonomik gücü
oluşturur. Sayısal değerler olmanın
ötesinde, birikim ve deneyim düzeyleri ile
kıymetlendirilir. Ar-Ge birimleri, üretim
için yaşamsal öneme sahip yüksek katma
değerli proje fikirlerinin geliştirilmesine
olanak sağlayacak birimlerdir.
Ar-Ge birimleri küresel markaların, en
büyük entelektüel sermaye gücüdür.
Küresel markalar için, hedef toplumların
içinde yer alan, koşullandırılmış yaşamsal
hücrelerdir. Ar-Ge hücreleri, markanın
kendini yenilemesinin ve devamlılığının
yegâne yaşam kaynağıdır.
Ar-Ge merkezlerinin nihai amacı ve
mutlak hedefi ise katma değeri yüksek
ürün, ürünlere ve üretim süreçlerine
odaklı çalışmalar yaparak ekonomik
katma değer yaratmak ve nitelikli insan
gücünü artırmaktır.
3. Ar-Ge Sürecinde Zaman Faktörü,
Zaman-Ne Ar-Ge’ si
Dünyada ortalama bir Ar-Ge projesi
kavramsal fikir oluşturulmasından,
ilk çalışır prototip aşamasına kadar
ortalama 2 yıl sürmekte. Doğal olarak ilaç,
savunma gibi sanayilerde bu sürelerin
10 yıla kadar uzayabilen, uzun soluklu
araştırma geliştirme süreçleri olduğunu
da görüyoruz. Ar-Ge projelerine, ortalama
12 aylık bir test, belgelendirme ve
kıymetlendirme sürecini de eklememiz
gerekmektedir.
Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle rekabet
edebilmesi ve ekonomik olarak tam
bağımsız bir ülke olabilmesinin yolunun
Ar-Ge’den geçmekte olduğu konusu
artık kimsenin tartışma konusu değildir.
Artık teknolojiyi kullanan ve tüketen
değil aynı zamanda üreten bir toplum
olabilmek ve bu anlamda farklılaşabilmek
için Ar-Ge’ye ve inovasyona dayalı
ekonomi açılımların içini doldurmanın
yaşamsallığı kadar hedeflere ulaşmak için
gerekliliği ortadadır. Bu nedenle Ar-Ge
ulusal kalkınma stratejimizin bir parçası
değil bizzat stratejimizin kendisi olmak
durumundadır.
Ar-Ge (Araştırma ve Geliştirme) kelimesi
tüm ekonomik paydaşlar tarafından
sıklıkla telaffuz edilmesine rağmen ortak
bir “anlam” bütünlüğüne ulaşılamamıştır.
Ar-Ge yeni bir ürün üretmek için yapılan
her şeyi kapsamakla başlayan çok genel
bir tanımdan başlayan; geriye mühendislik
hizmetlerinden, teknoloji transfer
çalışmalarına, ürün klonlamaktan,
mevcut bir tesise; ürün ve üretim
uyarlamaya kadar giden alt başlıkları da
kapsamaktadır.
Entelektüel ve akademik çevrelerde,
önceden tanımlanmış alanda salt
bilimsel çalışmalar yapmak olarak
değerlendirilmektedir. Sistematik bir
temele dayalı olarak bilimsel ve teknik
bilgi birikimini artırmak için yürütülen
Ar-Ge çalışmalarının tümünde, ilerde
katma değer yaratabilecek sonuç odaklı
mutlak hedefler olmak zorundadır.
OECD’ye göre Ar-Ge çalışmaları öncelikle
ürün Ar-Ge’si ve süreç Ar-Ge’leri olmak
üzere 2 farklı başlıkta tanımlanırlar. Bu
başlıklarda; Ar-Ge çalışmaları temelde, üç
farklı uygulamayı bünyesinde barındırır:
Temel Araştırma Projeleri (Temel Bilim
Ar-Ge) (Basicresearchprojects)
Belirli, özgün bir uygulama veya kullanım
düşünülmeden, kuramsal veya deneysel
çalışmalarla olguların ve gözlemlenebilir
ilişkileri yeniden anlamlandırmak,
deneyim kazanmak için yapılan temel
akademik çalışmalar bu kapsamda
değerlendirilmektedir. Her ne kadar, ürün
odaklı olmadığı ifade edilse de, bu tip
kapsamlı çalışmaların sonunda çok farklı
ürün ve ürün gruplarına yönelik buluntular
gerçekleştiği bilinmektedir.
Uygulamalı Araştırma (Appliedresearch)
Uygulamalı araştırma da hedeflenmiş
bir alanda özgün ve katma değer
13
ŞUBAT 2016
MAKALE
TASARIM/AR-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ
yaratabilecek potansiyel bilgiye ulaşmak
için yürütülmektedir. Ana hedef olarak
doğrudan özgün ve pratik sonuçlara
odaklanmış araştırmalar, inovasyon odaklı
projelerin önemli bir parçasıdır.
Deneysel Çalışmalar
(Experimentalstudies)
Araştırma odaklı ve/veya pratik
uygulama sonuçlar üzerindeki var olan
bilgi düzeyini kullanarak geliştirilmesi
hedeflenen çalışmaları kapsamaktadır.
Yeni malzemelerin, üretim süreçleri,
sistemleri hizmetler oluşturmaya veya
halen üretilmiş veya oluşturulmuş
olanları büyük ölçüde iyileştirmeye yönelik
kapsamlı çalışmalardır.
Diğer bazı çalışmalarda, Ar-Ge faaliyetleri;
Temel bilim Ar-Ge, Spesifik Ar-Ge ve
Standart Ar-Ge olmak üzere 3 farklı
yapıda değerlendirilmektedir. Spesifik
Ar-Ge, deneysel çalışmalar ve uygulamalı
çalışmaları kapsarken, temel bilim
Ar-Ge, basicresearch project anlamına
gelmektedir. Bu çerçevede standart
Ar-Ge gerek, uygulamalı gerekse deneysel
çalışmalarında kapsayan ve hedefleri
tutturmak için yapılması gereken zorunlu
kabul edilen yeni bir gruptur (Frascatti
Belgesi AB 2015).
OECD, araştırma geliştirme faaliyetlerini,
diğer üretim çalışmalarından ayırt
ederken, bahse konu çalışmaların özellikle
bilimsel veya teknolojik belirsizliğin
olduğu durumlarda kullanıldığının
altını çizmektedir. Dolayısıyla her Ar-Ge
çalışmasının, belirlenen en az bir hedefe
odaklı olduğunu ve geriye mühendislik
hizmetlerine ve salt teknoloji transfer
çalışmalarına odaklanmanın Ar-Ge
kapsamına alınamayacağı gerçeğine de
önemli bir katkı sağlıyor.
Bazı Ar-Ge faaliyetlerinde nihai hedef; yeni
bir ürün geliştirmek veya geliştirilmesine
olanak sağlayacak gerekli bilimsel altyapı
oluşturmak olarak da tanımlamaktır.
Yaygın tanımıyla Ar-Ge, mevcut bir ürünün
daha etkin ve ucuz üretilmesi ya da
14
hiç üretilmemiş ama ileride üretilmesi
planlanan, pazarda öncü olmak amacıyla
herhangi bir alanda araştırmaya kaynak
ayırmak olarak da kabul edilmektedir.
Ar-Ge hizmetleri; nitelikli insan gücü,
ihtisas alan ve donanım gerektiren, kamu,
özel sektör ve üniversitelerde tarafından
gerçekleştirilebilen “nitelikli” faaliyetler
olarak görülmelidir. Ar-Ge, adından da
tam olarak anlaşılacağı üzere; araştırma
ile başlayan, bir hedefe, bir hipoteze
veya düşünceye odaklanmış, sonuçları
itibarıyla hedef bilgiyi sorgulama, onama
veya süreci geliştirmeyi veya yenilemeyi
içermektedir.
Küresel değerler itibarıyla her Ar-Ge
çalışmasının temelde üç mutlak aşamayı
içermesi gerekmektedir. Bu başlıklar;
süreci ölçme, izleme ve sonuçları
değerlendirme aşamalarıdır. Aşamaları
başarıyla gerçekleştirmek ise, ancak
sistematik bir çalışma yöntemini titizlikle
uygulamakla mümkündür. Her aşama bir
proje süreci olarak ele alınmalı, gerekirse
süreç alt birimlere bölünerek yetkin
kişilerce yönetilmelidir. Her araştırma
projesinin mutlak suretle bir hedefi ve
hedef müşterisi olması bir başka mutlak
ön gereklilik olarak kabul edilmektedir.
Ar-Ge projelerinin en kritik aşaması
hedefin tanımlanması ve proje sürecin
titizlikle planlamasıdır. Klasik bir bakış
açısıyla bir Ar-Ge projesi; problemin
tanımı, kavramsal yöntemler veya tasarım,
geliştirme, test ve prototip yapımı ve
üretim fizibilitesidir. Hedeflenen projenin
uzun vadeli bir süreci kapsadığını, risk
içerdiğini ve öngörülemeyen sonuçları
barındırdığını en baştan kabul etmek
durumundayız. Proje sonuçladığında
ise katma değeri yüksek çözümleri ve
ürünlerin ortaya çıkacağını bilmemiz
gerekiyor. Rasyonel ve kademeli bir
planlama yapılmadığı takdirde süreç içinde
belirsizlikler artması riski yükselirken,
yabancı olunan bu süreçteki istek kayıpları
inanç sorunu yaşayan her üretici grubun,
olmayan sabrının tamamen tüketilmesinin
önünün açılmasını da kaçınılmaz kılmakta.
4. Ar-Ge’yi Anlamak
Ulusların dünyadaki stratejik konumlarını
belirleyen kıstasların başında “teknolojik
düzeyleri” gelmektedir. Gelişmiş
ülkeleri,gelişmekte olan ülkelerden ayıran
“teknolojik gelişmişlik düzeyleri” ve
“teknolojiyi verimli kullanma becerileri”
olduğu herkesçe kabul edilmiş ve bilim
ve teknolojiyi ekonomik katma değere
ve toplumsal faydaya dönüştürebilme
becerisi, bugün genel olarak yenilik
becerisi ve yetkinliği kısaca “inovasyon”
olarak ifade edilmektedir. Ülkelerin
teknoloji / yenilik becerisindeki düzeyini
belirlemede bazı normatif göstergeler
kullanılmaktadır. Bunlar:
ŞUBAT 2016
1. Araştırma ve geliştirme harcamalarının
GSMH ‘e oranı,
2. Ar-Ge hizmetlerinde çalışan bilim adamı
ve mühendis sayısı,
3. Toplam ihracat içinde yüksek teknoloji
ürünlerinin oranı,
4. Bilgisayar, internet ve iletişim
araçlarından yararlananların sayısı,
5. Bilimsel yayın sayısı,
6. Patent sayısı ve yaşama geçen patent
oranı.
Gelişmekte olan ülkeler yukarıda
sıralanan ve teknolojiyi üretme veya
üretimine katkı koyma anlamında farkı
yaratan göstergelerini yükseltebildikleri
ölçüde daha üretken yapıya ve daha
stratejik bir ekonominin alt yapısına
kavuşmaktadır. Henry Ergas, ülkeler
arasında yenilik geliştirme; “inovasyon”
hızının neden farklı olduğu konusunu
ilk kuramsallaştıran iktisatçılardan
biridir. Yenilik hızını etkiyen faktörleri üç
gruba ayırmıştır. İnovasyon becerisini
etkileyen başlıca girdiler, ülkenin bilimsel
tabanının niteliği, araştırma kurumlarının
mevcudiyeti, eğitim düzeyi; talebi
etkileyenler ise sürekli yenilik için istekli
ve bilinçli tüketiciler, sanayi alt yapısı
firmalar düzeyinde bilimsel araştırmanın
yayılması ve finansmanına katılması,
kuvvetli rekabet fırsatların bir araya
getirmesi olarak tanımlamaktadır.
Dünyada gelişmiş ülkeler arasına
katılmaya aday olan yeni ülkelerin
yapısal profilleri kavramsal olarak
analiz edildiğinde, “kendi teknolojisini
üreten bir sanayileşme modeli”nin açık
seçik başarısından söz edebiliriz. Diğer
taraftan ülkemizin de içinde bulunduğu
“teknoloji ithal ederek kendini sürdüren
sanayileşme profilini” benimseyen
ülkelerin ise teknolojiye bağımlılık
düzeyinin önlenemez bir şekilde arttığı ve
zaman içinde ithal teknolojinin kaçınılmaz
maliyetinin nicel ve nitel sonuçları
karşısında ülkenin dış borç grafiğinin
dengesizleştiği izlenmektedir. Özellikle
belli başlı alanlardaki teknolojik transfer
girişimlerinin süreçsel olarak ihtiyaç
duyduğu adaptasyon süresi ve ihtiyaç
duyulan zaman diliminin o teknolojideki
değişim hızını yakalayamaması, her geçen
gün daha fazla kaynak kullanarak bu
teknolojiyi ithal eden ülkenin verimliliğini
ve rekabet gücünü giderek azaltmaktadır.
15
ŞUBAT 2016
MAKALE
TASARIM/AR-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ
Günümüzde yeni teknolojik açılımlar
üzerine kurgulanan yeniliklerle yaşam
tarzını kökten değiştirebilecek etkinlikte
ürünler yaratılabildiği dolayısıyla
firmaların sadece aynı ürünü daha
ucuz üreterek değil ürün üzerinde yeni
performans ve yeni teknik iyileştirme
seçenekleri yaratabildikleri ölçüde
rekabet güçlerini artırabilecekleri gerçeği
küresel pazarın kurallarından birisi haline
gelmiştir.
Pek çok küresel markanın pazar
içerisindeki geçerli ürünleri eş değer
üretim imkânlarına ve benzer teknolojik
özelliklere sahip olmalarıyla birbirine
giderek yaklaşa dursun, bu ürünleri
artık satılır kılan ve farkı yaratan tüm
özellikleri ürünlerin tasarım boyutunda
yoğunlaşmakta. Özellikle AB’de Green
Paper on Innovation (1995) raporuyla
beraber inovasyon kavramındaki sınırlı
“Ar-Ge” yorumu geçerliliğini yitirirken,
inovasyon süreçlerinde “tasarım kavramı”
çok daha görünür hale gelmiştir. 2005
yılında; OECD’nin (OECD-Eurostat Oslo
Manual) de benzer şekilde eski inovasyon
tanımını ürün tasarımını da kapsayacak
şekilde genişlettiği bu çerçeve de yeni bir
vizyonel açılıma geçildiği izlenmektedir.
Tüm teknolojik buluntuların yaratıcı
süreçler içerisinde katma değere
dönüştürülmesini, kullanımını ve
toplumsal etkilerinin çözümlenmesini
kapsayan her uygulama bir “yenilikçi
tasarım” süreci olarak tanımlanmakta
artık! Bu yaklaşım, teknolojinin, toplumsal
her türlü etkinliğin içinde bir tasarım
ürünü olarak yer aldığı gerçeğinin altını
çizerken, giderek yükselen tüketici bilinci
de ürünlerde tasarım boyutunun ön plana
çıkmasında önemli etken olarak karşımıza
çıkmakta.
Ürün tasarlama sürecinin son 50 yıldaki
kavramsal serüveni kadar, üreticinin
tasarımcıdan beklentisinin de hızla
evrimleşmesi sonucunda dinamik
“inovasyon” metaforunun ürün tasarımıyla
16
entegrasyonu 2000’li yılların başında
tanımlı bir hale gelmiştir. Bu yeni
tanımlar çerçevesinde; bilim ve teknoloji
kavramlarının tasarım olgusuyla birlikte
bir yeni “üçleme” oluşturmasının yolu da
sessizce açılmış bulunuyor...
inovasyon ilişkisinin nasıl bir bütünleşik
yapı oluşturduğu ortaya çıkmaktadır.
Günümüzde her ürünün arkasında bir
Ar-Ge ve tasarım süreci olmak zorundadır.
Dolayısıyla salt Ar-Ge yapmak bir ürünü
satmak için artık olması gereken salt
İşte, 2000 sonrasında başlayan değişim;
yeterlilik anlamını yitirmiştir. Ar-Ge
inovasyon kavramını hızla yeniden
buluntuları, nitelikli bir ürün geliştirme
gündeme getirirken, AB‘nin 2006’da
sürecine dönüşmektedir. Böylece ortaya
hazırlanan Oslo belgesi ile “İnovasyon
birçok rekabetçi ürün ve ürün grupları
kavramı; Bilim, Teknoloji ve Tasarım alt
çıkabilmekte ve rekabet gücü artmaktadır.
bileşenlerine” endekslenmiştir.
Günümüzde tasarım sürecinin maliyet
içindeki katkısı % 5’lik bir artış getirirken,
Tüm bilimsel teknolojik tabanlı araştırma
satış üzerindeki olumlu etkisi
faaliyetleri, bilimsel ve teknolojik gelişimin % 70’ler düzeyine çıkmaktadır. Ar-Ge
en temel itici gücüdür ve sürdürülebilir
ise sürdürülebilir olduğu sürece giderek
olmalarıyla başarıya daha çok yaklaşırlar.
etkisini hissedebileceğimiz bir olgudur.
Bu çerçevede Ar-Ge faaliyetleri de gelişen Firmalar ve markalar, yarın küresel
süreç içersinde değişimden ve dinamik
rekabet sisteminde var olmak için Ar-Ge
şartların gereği olarak gelişmelerden
faaliyetleri için sadece devlet desteğini
etkilenmiştir. Diğer taraftan ülkemizde,
beklemek yerine, gelecekleri için yatırım
en çok karıştırılan bir faaliyet türü de
yapmak adına artık Ar-Ge‘ye kaynak
ürün geliştirme eyleminin bir Ar-Ge
ayırmayı önemsemek durumdadır.
türü olarak algılanmasıdır. Özellikle,
KOBİ’lerin yurt dışı ürün / tasarım, model
Tüketicinin yaşam kalitesini yükseltmek
veya örnek teminleri ile bunları yerel /
ve katma değer yaratmak amacıyla
yerli kaynakları kullanarak ülkemizde
kavramsal ürüne göre malzeme,
üretme çalışmalarını bir Ar-Ge faaliyeti
malzemenin potansiyelinde yeni ürün
kapsamı içinde görme isteği zaman
tasarlama eylemleri bu ahengin yarattığı
zaman TASARIM, yeri geldiğinde Ar-Ge
verimliliğin ve zenginliğin en basit
ve çoğu kez beraber yapılan bir eylem
açılımları olarak yaşama yansımaya
türü olarak değerlendirilmektedir.
başladı bile.
Oysaki yaygın tanımlarıyla millileştirme,
tersine mühendislik veya kopyalama
Günümüzde, küresel pazarda yer alan
süreçleri asla bir Ar-Ge faaliyeti
ürünler; teknoloji, katma değer ve
olarak kabul edilmemektedir. Pek çok
yaratıcılık düzeyi itibarıyla incelendiğinde
ülkenin geçiş dönemlerinde kullandığı
farklı değerlere sahip bir sıralamanın
bu tarihsel yöntem, (5-7 sene kabul
geçerli olduğunu görmekteyiz. Kopya
ediliyor) ülkemizde son 25 yıldır giderek
ürünler, stilistik ürünler, geriye
yaygınlaşmış ve uygulama gerçeklerin
mühendislik ürünleri (uyarlanmış
önüne geçecek kadar kabul görmektedir.
ürünler), tasarım ürünleri ve yaratıcı
ürünler diziminin kârlılık ve risk analizi
Küresel standartlarda, nitelikli katma
Tablo 1’de ilişkilendirilmiştir.
değer Ar-Ge faaliyetlerinde ortaya
çıkan bilginin ve birikimin bir tasarım
Özellikle Oslo belgesinde ifade edilen yeni
süreciyle birlikte ürünleşerek sokaktaki
inovasyon tanımı ile ürün gamı genişlemiş
insanın kullanabileceği bir mal, hizmet
ve gelişmişliğin tanımına paralel yeni
ve bir değere dönüşmesiyle ortaya çıktığı
bir vizyon gelişmeye başlamıştır. Bu
kabul edildiğine göre Ar-Ge/Tasarım ve
çerçeveden bakıldığında ise; gelişmişlik
ŞUBAT 2016
Tablo 1. Tasarım Ürünleri ve Yaratıcı Ürünler Diziminin Karlılık ve Risk Analizi
düzeyi itibarıyla gelişmiş ülke ulusal
endüstrileri tarafından ortaya konan
ürünlerin Tablo 1’de yer alan üst düzey
teknolojilere dayanan ürün gruplarını
kapsadığı, kopya, stilistik ve uyarlanmış
ürünlerin ise daha az geliştiği düşünülen
ülkeler tarafından fazlasıyla üretile geldiği
izlenmektedir. Teknolojinin ivmelendirdiği,
küresel pazarı ve geleceği şekillendiren
ürünlerin katma değer yaratma ve fiyat
belirleme özgürlüğü ile rekabetsizliğinin
ekonomik avantajlarının altını tekrar
çizmekte yarar olduğu açıktır. Bu ürünlere
ulaşmada ise, Ar-Ge çalışmalarının ne
kadar önemli olduğu, inanç, istek, sabır,
istikrar ve destek konusundaki tutarlılığın
ise başarının arkasındaki kaçınılmazlar
gibi durduğu da gelişmiş tüm modellerde
fazlasıyla izlenmektedir.
Gelişmiş ülke olmanın yeni bir başka
belirleyici unsuru da giderek $ / kg
itibarıyla 10.000 doların üzerinde üretimini
gerçekleştirdikleri stratejik ürünlerin
toplam katma değer üzerindeki katkısı
olarak ifade edilmektedir. Ülkemizin
de içinde bulunduğu gelişmekte olan
ülkelerin tüm stratejik üretimleri
ve geleceğe yönelik yatırım tarzları
aslında neden gelişmiş ülke statüsüne
geçemediğimizi çarpıcı bir şekilde ortaya
koymaktadır. Ağır sanayinin gelecek için
getirileriyle ağır inovasyon becerisinin
kazanımları açık ara fark yaratan unsurlar
olarak göz önüne gelmektedir.
Artık ağır sanayinin katma değer yaratma
gücü, giderek rekabete ve ucuz işçiliğe
endekslenmekte ve getirisi giderek
azalmaktadır. Sonuçta, ağır sanayi
üretimleri verimlilik ve performans
olarak sorgulandığında, hedeflenen
getirinin kârlılık düzeyinde, gelecek için
çok da ümit vermediği ve bu çalışmaların
ancak sürdürülebilir bir inovasyon gücü
ile desteklendiğinde ülkenin geleceği
için rekabetçi ürünlere dönüşebileceği
unutulmamalıdır. Gelecek, değişen ürün
beklentilerine yanıt oluşturabilecek,
nitelikli insan gücünü yaratabilecek,
sürdürülebilir bir istikrarı yakalayan ve
hedefleri olan toplumların olacaktır. Ar-Ge
ve tasarım süreçleri, inovasyon odaklı
bir ekonominin olmazsa olmazlarıdır. Bu
konudaki eğitim ve gelişim süreçlerine
kaynak yaratmak, gelişmekte olan ve
büyük hedefleri olan bir ülke için yaşamsal
durmaktadır.
17
ŞUBAT 2016
MAKALE
TASARIM/AR-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ
Sonuç
Tarihsel süreçlerde; Ar-Ge’ yi batının işi,
teknolojiyi gâvur icadı sayma girişimleri;
küresel gelişimi ve yarattığı tüm potansiyel
gücün dış mihraklara terk edilmesine
neden olmuştur. Tek taraflı gelişimin
doğası da, gelişmeyenin gelişen karşısında
kolaylıkla bağımlı hale gelmesinin temel
nedeni olduğu tarihin öğretileri arasında
yerini almıştır. Değişime ve gelişmeye
karşı irrasyonel tüm duruşlar, ülke
ekonomilerinin çökmesine ve ülkelerin
18
yoksulluk çizgisine sürüklenmesine
hatta köleleşmesine neden olmuş ve hala
olmaktadır. Ülkeler için değişim karşısında
direnmek değil, değişimin yönünü ve
şiddetini önceden görerek değişim
gerçekleşmeden değişime hazır olmak,
hatta kontrol edilebilir bir değişimin
belirleyicileri arasında yer almanın
stratejisi bir var olma mücadelesine
dönüşüyor artık.
Devletleri kendilerine özgün Ar-Ge ve
inovasyon politikaları geliştirmelerinin,
yaşamsallığı artık tartışılacak bir konu bile
değil.
Devletlerin ve icracı tüm birimlerinin
Ar-Ge’yi ve yenilikçiliği anlaması ve
gerekli tüm sorumlulukları almasının
gerekliliği kadar, bu aktörlerin zihniyet
değişiminin hiç de kolay olmadığını kabul
etmesi ve sabırla değişim için topyekun bir
toplumsal sinerji oluşturma yönünde çaba
göstermesi gerekmekte.
ŞUBAT 2016
Hükümetler için sadece vergisel teşvikler
vermek ve yasal düzenlemeler yaparak
yükümlülüğü sanayicilerin ellerine teslim
etmek kolay bir çözüm ve her zaman etkin
bir icraat gibi durmakta. Gerçekte ise
bütün bu çabalara rağmen yeniyi ve sıra
dışını üretmekten çok, mevcut riskleri
azaltmak konusunda çaba harcayan
bir üretim kültürüne sahip sanayi ve
sanayicinin Ar-Ge için istekli olmasını
sadece teşvikle sağlamak zor gözüküyor.
Ar-Ge kültürünün yaygınlaşmasının
en temel basamağının yerel üretici
ve markaların öncelikle bilinç ve algı
düzeyinin yükseltilmesi aşaması olduğu ve
Ar-Ge için büyük sermaye ve markaların
gerekmediği gerçeğinin yaygınlaşmasıyla
mümkün olabileceği realitesini üretici
kitlelere sabırla anlatmak, tekrar tekrar
anlatmak gerekiyor.
Bütün somut mali ve idari teşviklerin
sözde değil, uygulamada da geçerli
olmadığı sürece ve eğitim politikasında
köklü değişiklikler gerçekleştirilmeden
ve bilinç yaratma politikaları için yeterli
kaynak oluşturulmadan, araştırma
kültürünün hedeflenen şekilde tabana
yayılması da mümkün gözükmüyor.
Ar-Ge kültürünün oluşmasında iyi
olanı kopyalamanın ve yerelleştirmenin
öneminden bahsetmek mümkünken,
bu geçiş sürecinin kendi özgün ürün ve
teknolojilerimizi geliştirmek yönünde hızla
aşılması gerektiğinin de altının çizilmesi
gerekiyor (bakınız, Japonya, Singapur, Çin
ve benzeri ülkelerin sanayi politikalarının
evrimi). Ancak bu aşamayı yaşayan yerel
firma ve üreticinin salt kolay kopyalama
alışkanlığını aşması, bu aşamayı
kronik bir hastalığa ve bir bağımlılığa
dönüştürmemesi gerekiyor.
Gelişme modelleri ile Ar-Ge politikalarıyla
küresel rekabet sistemine giren Singapur,
İrlanda veya Malezya gibi ülke örneklerine
oranla Türkiye’de kamunun çok daha
pasif rol oynadığı ve aktif etken rolünden
çok uzakta olduğunu görüyoruz. Devletin
atması gereken çok adım olmasına
karşın öncelikle araştırma geliştirme alt
yapısının temel itici gücü olan nitelikli
insan gücünü “rasyonel” ve edilgen bir
politika çerçevesini yeniden oluşturacak
çalışmalara ağırlık verilmesi gerekiyor.
Dünyanın en çok Ar-Ge harcaması yapan
şirketleri ağırlıkla; ABD, Almanya,
Japonya, Güney Kore ve İskandinav
ülkelerinin markalarından oluşuyor.
Ar-Ge harcamaları ile rekortmen
1.500 firmanın, 2012 yılında Ar-Ge
harcamalarını bir önceki yıla göre yüzde
7,8 artırdığını görüyoruz. Diğer bir
deyişle, ekonomik kriz döneminde bile
içinde yer aldıkları ülkelerin nominal
ekonomik büyümesinden daha fazla
Ar-Ge harcaması yaparak, kendi ve ülke
geleceklerine yatırım yaptıklarının bilinci
içerisinde, küresel pozisyonlarını korumak
için, kararlı bir şekilde çaba harcamakta
olduklarını gözlemliyoruz.
Birlikte, ortak iş yapabilme ve takım oyunu
oynama becerisinden bir hayli uzak ve
birlikte güç birliği oluşturarak büyüme
kültürü bile henüz oluşmamış veya tabana
yaygınlaşmamış bir Türk sanayisi için yol
uzun gözüküyor. Salt yasal desteklerin ve
ilgili teşviklerin sahip olduğumuz üretim
ataletini yenmemiz ve temel sektörleri
harekete geçirmemiz için tek başına
yeterli olmadığını söylemek mümkün.
Yapılması gereken, vaat ve destek vermek
yerine Ar-Ge’ ye dayalı kümeleşme ve iş
ortaklıklarına yönelik somut modeller
oluşturulmasıdır. Sektörel araştırma
merkezlerine sürdürülebilir destek
sağlanması ve katma değeri yüksek ürüne
odaklı başarı hikâyeleri elde edilmesi,
üreticilerle paylaşılması gerekmektedir.
Teknokentler de bile yatay ve düşey iş
birliği ve iletişim olanakları, mutlak
surette son ürüne yönelik çözüm hedefleri
konusunda istek bilinci bile henüz istenen
düzeye çıkarılamadığı düşünüldüğünde, bu
birimlerin vergiden arındırılmış bölgeler
olmanın ötesine geçmediği sürece ülke
ekonomisine beklenen katkıyı yapmakta
zorlanacağı ortadadır.
* H.Gürsu,Dr. “İnovasyon” Destek
Yayınları, İş ve Yönetim, Mart 2014.
19
ŞUBAT 2016
MAKALE
BİR KAVRAMA GENEL BAKIŞ: TASARIM İNOVASYONU
(KONSEPT BAZLI İNOVASYON)
Serdar BENLİ / Kimya Mühendisi (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü)
Ekonomi ve tasarım güçlü bağlantıları
olan iki alandır. Aslında tasarım pratiğiyle
ekonomi teorisi arasında inovasyon ortak
paydası temelinde karşılıklı proaktif bir
ilişki vardır. Üzerinden ikiyüz yıldan fazla
zaman geçen Ulusların Zenginliği’nde
“teknik değişim” ve bunun ekonomik
gelişmeye etkisini ilk kez çalışan Adam
Smith’in tezi; ulusların zenginliğiyle
“teknik değişim” arasında nedensel bir
ilişki olduğudur. Ondan çok sonra Joseph
Schumpeter kendi “Ekonomik Kalkınma”
teorisinde, neo-klasik ekonomik
kalkınma yaklaşımını reddederek
“İnovasyonTeorisi”ni ortaya atmıştır.
Bu teoriye göre, inovasyon, ekonomiye
öncülük eden itici güçler içeren gelişim
sıçramalarıdır.
Günümüzde inovasyon kavramı,
Schumpeter’in başlangıçtaki teorisinin
çok ötesine geçmiş ve bazı pratikleri
içine alan bir süreci kapsayacak şekilde
genişlemiştir. Günümüze gelindiğinde
ise tasarım, yönetim ve pazarlama gibi
çeşitli disiplinlerin katkılarıyla inovasyon
teorisi geliştirilmiştir. İlk olarak 1982
yılında Freeman tasarımın inovasyondaki
rolüne vurgu yapmıştır. Bugün ise tasarım
ve inovasyon kavramlarının özellikle
tasarım döngüsü içerisinde, “tasarım
inovasyonu” ibaresi ile yeni bir terminolojik
kullanımıyla karşı karşıya bulunmaktayız.
Evrensel bir tanımı olmamakla birlikte
tasarım inovasyonu terimi, akademik ve
profesyonel tasarım söylemlerinde son
10-15 yılda artarak kullanılmaktadır.
İnovasyon sürecinde tasarımın rolü
vurgulanmaya başlanmış olmakla
birlikte, bu yeni kavramsal ve terminolojik
genişlemeyi açıklamada yetersiz
görünmektedir [1].
20
Schumpeter, inovasyonu ürün ve süreç
olmak üzere iki temel kategoride
sınıflandırmaktadır. Takipçileri,
organizayonel inovasyonu da ayrı bir
kategori olarak belirtmişlerse de, kendisi
bunu süreç inovasyonu içerisine dâhil
etmiştir. Schumpeter’in teorisinde iki
ana başlık altında beş tür inovasyon yer
almaktadır:
Tasarım çoğu zaman doğaçlama kullanılır.
Bazen inovasyon, Ar-Ge
ve/veya yeni ürün geliştirme ile eş anlamlı
olarak da görülür. Bu kavram için net
tanımlamalar da yapılmıştır [2]. Örneğin
“tasarım; kavram, plan ve fikirlerin
yaratıcı görselleştirilmesidir”[3]. Buna
göre taslaklar, projeler, modeller ve
prototipler sıklıkla tasarım prosesine
yardım eden araçlar ve tasarım
Süreç inovasyonu:
aktivitelerinin belirtileridir ancak tasarım
1. Yeni bir üretim yöntemi,
prosesinin kendisi değildir [2]. Freeman
2. Ham made veya yarı mamüllerin yeni bir (1982) inovasyonun Ar-Ge ve tasarım
tedarik kaynağı.
gibi kaynakları zorunlu kıldığından
Ürün inovasyonu:
bahsederken, OECD (1992) inovasyon
3. Yeni bir ürün,
sürecinde tasarımın merkezî rolüne
4. Yeni bir pazar açan yeni kalite bir ürün,
vurgu yapmaktadır. Bir başka çalışmada
5. Tekel pozisyonunu yıkan veya oluşturan ise tasarım boyutunun kurumsal ve
yeni bir endüstri yapı.
pazarlama stratejileri için opsiyonel
olmasının daha fazla süremeyeceği ve
OECD’de (1992) inovasyonu iki kategoriye
aksine bunların merkezinde olması
ayırır fakat farklı biçimde “teknolojik
gerektiği ifade edilerek ne kadar önemli
inovasyonu” hem ürün hem de süreç
olduğu vurgulanmıştır [1].
inovasyonunu içeren farklı bir kategori
olarak ayırır. OECD’ye göre, “buluşlar”da
Tasarım kavramının tanımı üzerinde
olduğu gibi, teknolojik inovasyonlar ticari
bir mutabakat olmaması, iş dünyası
değere sahip bir inovasyon olmak için bir
için de geçerlidir. İngiltere Tasarım
ürün veya sürece uygulanmak zorundadır
Konseyi’nin 2004 yılında 1500 firma
[1].
ile gerçekleştirdiği bir ankete verilen
cevapların % 75’i, tasarımın yeni ürün ve
Tasarım
hizmetler geliştirmek için kullanıldığını
En geniş tanımıyla tasarım “parçaların
(en azından yeni ürün geliştirme sürecinin
ve detayların belli bir amaca veya
bir parçası olduğunu) ifade etmiştir.
buluşa yönelik olarak düzenlenmesi”
Ayrıca katılımcıların sadece üçte biri,
şeklinde tanımlanmaktadır. Uluslararası
tasarımın kendi işlerini rakiplerininkinden
endüstriyel tasarım toplulukları konseyi
farklılaştırmak için kullanılan stratejik
(ICSID) ise tasarımı fonksiyonellik
bir iş enstrümanı olduğunu belirtmiştir.
açısından “amacı; nesnelerin, süreçlerin,
Bu sonuçlardan da anlaşılabileceği gibi
servislerin ve bunların sistemlerinin tüm yaşam tasarımdan ne anlaşıldığı, yorumcular
döngüleri içerisinde çok yönlü kalitelerini
ve firmalar arasında ciddi farklılıklar
oluşturmak olan yaratıcı aktivite” olarak
göstermektedir [2].
tanımlamıştır [1].
ŞUBAT 2016
Şekil1. Tasarım Konseyi Ulusal Firma Araştırması, 2004
Yine aynı çalışmada çıkan sonuçlara göre,
imalat sektöründeki işletmeler tasarımı
kendi işlerine entegre veya işlerinin
önemli bir parçası olarak tanımlarken,
hizmet sektöründeki işletmeler, tasarıma
kendi işlerinde sınırlı bir rol biçmişler veya
hiç rol biçmemişlerdir. Bu ise tasarım,
yenilik ve yaratıcılığın katkısının hizmet
sektöründe daha az görünür olmasına
bağlanmıştır [2].
İmalat sektörü ve hizmet sektöründeki
bu farklılık yorumlanırken, çalışmanın
gerçekleştirildiği ülke de dikkatten
kaçmamalıdır. Zira maliyetlerin ucuz
olduğu ülkelere oranla yüksek maliyetli
ürünlerin üretildiği İngiltere’de,
üreticilerin bu nedenle kaliteyi ön plana
çıkarmayı hedeflediklerini, bu nedenle
de tasarım, inovasyon ve yaratıcılığa
daha fazla yatırım yaptıklarını düşünmek
mantıklıdır. Hizmet sektörü işletmeleri
ise böylesi bir rekabetten ziyade iç
pazarda maliyet esaslı bir rekabete
girmek durumunda olduklarından, bu
alanlara yatırım yapmakta daha az istekli
olabilmektedir [2].
İngiltere 2001 yenilik araştırması
kapsamında 1998-2000 yılları arasında
teknolojik inovasyon aktiviteleri içerisinde
yer alan firmalara çeşitli inovasyon
faaliyetlerine yaptıkları harcamalar
sorulmuş ve teknolojik inovasyon
faaliyetleriyle uğraşan bu firmaların büyük
çoğunluğunun (% 58) ne Ar-Ge ne de
tasarım harcaması belirttiği görülmüştür.
Bu firmalardan % 20’si sadece kurum içi
Ar-Ge harcamaları yaptığını bildirirken,
% 13’ü ise sadece tasarım harcamaları
yaptığını rapor etmiştir. Her iki alanda
da harcama yaptığını rapor eden
% 9’luk kesim de dâhil edildiğinde,
inovasyonla ilgili aktivite gerçekleştiren
firmaların neredeyse beşte dördü,
tasarım faaliyetlerine ilişkin harcama
bildirmemiştir [2].
Eğer firmalarda tasarım, tasarımcı adını
taşımayan kişiler tarafından yapılıyor ise,
firmaların tasarım faaliyetlerinin “sessiz1”
kalması ve kaydedilmemesi olasıdır.
Bazı tasarım yatırımlarının “gizlenmiş”
olması da mümkündür çünkü Ar-Ge ve
pazarlama gibi diğer başlıklar içerisinde
yer almaktadır. Esasında bir firmanın
tasarım yatırımlarını ne oranda kaydettiği
tamamen bir bakış açısıdır. Aşağıdaki
şekilde görüldüğü gibi, bir firmanın Ar-Ge,
tasarım ve pazarlamada personel istihdam
ettiğini ama tasarım ile Ar-Ge ve tasarım
ile pazarlamada çakışmalar olduğu
düşünüldüğünde eğer Ar-Ge ve pazarlama
baskınsa, tasarım faaliyetinin çoğu, bu
fonksiyonlar veya departmanlar tarafından
gizlenebilmektedir [2].
Gorb ve Dumas (1987) sessiz tasarımı; “pazarlama, üretim ve diğer departmanlardaki personelin resmi olarak tasarımcı değilken veya tasarımcı olarak eğitilmemişken,
tasarım kararlarına katkı vermesi veya tasarım ve geliştirme işi içerisinde yer alması” olarak tanımlamışlardır.
1
21
ŞUBAT 2016
MAKALE
BİR KAVRAMA GENEL BAKIŞ: TASARIM İNOVASYONU (KONSEPT BAZLI İNOVASYON)
Yukarıdaki durumun aksine tasarım
baskın ise, Ar-Ge ve pazarlamanın
bir kısmı tasarım fonksiyonu veya
departmanı tarafından gizlenebilir. İki
firmanın bu faaliyetlere yapmış olduğu
katkı muhtemelen aynı iken yatırımların
kaydedilme şekli, çok farklı izlenimler
doğmasına sebep olabilmektedir. Şekil
1’de tasarım, Ar-Ge ve pazarlamaya
yaptıkları yatırım aynı olmasına rağmen
Firma 1’in tasarıma yaptığı yatırım,
Firma 2’nin yaptığının iki katı olarak
görünecektir. Ar-Ge/mühendislik ve/veya
pazarlamanın tasarımdan daha yüksek
bir statüye sahip olduğu firmalarda
tasarımın kısmen gizlenmesi daha büyük
bir olasılıktır [2].
başka deyişle Ar-Ge ve pazarlama,
firmalarda genellikle daha yüksek bir
statüye sahip olduğundan, firmanın
tasarım katkıları kısmen de olsa dikkate
alınmayabilir veya bir miktar gizlenir [2].
Şunu vurgulamak da özellikle önemlidir
ki tasarım, Ar-Ge’nin sınırları içerisine
hapsedilemez ve eğer dikkatimizi Ar-Ge
ile sınırlandırırsak, çok önemli yaratıcı
çabalar bu nedenle kaybedilebilir. Bir
Tasarım inovasyonu; mevcut bir ürün
veya hizmetin tasarımındaki artımlı
(incremental) yenilikler ile teknik yeniliğin
hiç olmadığı veya en az düzeyde olduğu
Tasarım İnovasyonu (Konsept Bazlı
İnovasyonlar)
Tartışılır bir şekilde, inovasyon literatürü,
temel olarak teknolojik inovasyonla
ilgilenir ve bu inovasyon türü de bir
firma, endüstri ya da ülkenin teknik
veya teknolojik sınırının ilerlemesini ve
dolayısıyla teknik veya teknolojik yeniliği
kapsar. Çoğu inovasyon teknik yenilik
içermez, bunun yerine yeni tasarımlar
veya konseptlere dayanırlar [2].
tasarım çalışmaları ile elde edilen radikal
anlamda yeni ürün veya hizmetleri
kapsamaktadır [1].
Teknolojik inovasyon ile tasarım
inovasyonu yaklaşımları arasındaki
farkı basit olarak ifade etmek gerekirse,
“teknik değişim” fen bilimleri yaklaşımını
temsil ederken, tasarım çabaları ile elde
edilen “yenilikler” beşeri bilimlerden
sanatlara kadar çeşitli yaklaşımları temsil
etmektedir [1].
Tasarım inovasyonu ve sıradan ürün
tasarımı arasındaki fark belirsiz gibi
durmaktadır. Tasarım inovasyonunun ayrı
bir tanımının yapılmasının nedeni, tasarım
faaliyetinin içermesi gereken “yenilik”tir.
Yeniliğin düzeyi, bir tasarım inovasyonunun
artımlı mı yoksa radikal mi olduğunu
belirler. Sıradan bir tasarım faaliyeti,
pazarda rekabet avantajı açısından bir
yenilik veya kullanıcılar için anlamlı
bir fayda içermek zorunda değildir.
Oysa tasarım inovasyonu, yeni ürünler
geliştiren ve tasarlayan bir girişimin
rekabet stratejisinde önemli rol oynar.
Bu da büyük oranda teknolojik yenilikle
yürüyen inovasyonla karşılaştırıldığında
tasarım inovasyonunun daha az riskli,
daha az maliyetli ve daha az zaman alıcı
olmasından kaynaklanmaktadır. Öte
yandan tasarım tasarım inovasyonu, son
kullanıcılar tarafından algılanan nitelikleri
elde etmekte daha avantajlıdır [1].
Tasarım inovasyonu (konsept bazlı
inovasyon) “yeni teknolojilerin olmadığı,
özgün bir kavram içeren inovasyonlar”
olarak da ifade edilmektedir. Çok bilinen
bazı tasarım inovasyonları arasında dağ
bisikleti, Sony Walkman, snowboard ve
Apple iPhone sayılabilir [2].
Bu tür inovasyonlar sıklıkla teknik
olmayan –son kullanıcıları da dâhiluzmanlar tarafından geliştirilir. Bu
uzmanlar, yeni veya var olan problemler
Şekil2. Ar-Ge Tasarım Pazarlama
22
ŞUBAT 2016
için yeni çözümleri veya yaklaşımları
(var olan teknolojileri kullanarak) veya
fırsatları hissedebilme yeteneğine
sahip kimselerdir. Bu nedenle, önemli
olan yaratıcı girdi ve bazı imgesel ya
da kavramsal sıçramaları başarabilme
kabiliyetidir. Tasarımcılar, bu tarz
inovasyonun önemli bir kaynağıdır. Bu
tür inovasyonlar Ar-Ge programlarından
da çıkabilmelerine rağmen, tasarım
inovasyonlarının, bilinen Ar-Ge aktiviteleri
dışında geliştirilmeleri de olasıdır.
Hatta bu şekilde Ar-Ge aktiviteleri
dışında geliştirilmelerinin, teknolojik
inovasyonlar’dan ciddi oranda daha olası
olduğu söylenebilir [2].
Tasarım inovasyonlarının problemi,
mevcut teknolojiler kullanılarak
geliştirildiklerinden taklitlere karşı
koruma sorunudur. Patent, tescil ve telif
gibi araçlara rağmen korunmaları oldukça
güçtür ve bu nedenle de radikal düzeyde
yenilik içeren ürünleri piyasaya sürmekte
pek istekli davranmazlar [2].
Bu noktada “tamamlayıcı değerler”den
de bahsetmek faydalı olacaktır. Bu
kavram ile firmalar, bir inovasyonun
tek tedarikçisi olmasalar dâhi ondan
para kazanabilirler. Birçok firma, aynı
ürünü tedarik eden rakipleri olmasına ve
kendi ürünleri rakiplerininkine kıyasla
doğal bir üstünlüğe sahip olmamasına
rağmen, etkin tasarım, pazarlama ve
iletişim sayesinde pazarda büyük bir pay
edinebilirler [2].
Bir ürünün fonksiyonel kalitesi kadar,
tüketicilerin “o ürüne ilişkin” sembolik
algıları da önemli bir tamamlayıcı
değerdir. Tasarım ise bu algıyı inşa
etmede markalaştırma, stil ve diğer
iletişim kanalları yoluyla önemli bir rol
oynamaktadır. Ancak bu algıyı inşa etmek
kolay değildir ve bunu başarmış firmaların
rakipleri tarafından taklit edilmesi oldukça
güçtür. Tasarımın bu rolü sayesinde
müşteri sadakati denilen olgu ortaya
çıkar ve tasarımla aslında aynı olan
ürün ya da teknolojiye daha fazla para
ödenmesi sonucu ortaya çıkar [2].
Sonuç
Tasarım inovasyonu, bir şirketin
rekabet stratejisinde önemli bir yere
sahiptir. Üstelik teknolojik inovasyonla
karşılaştırıldığında hem inovasyonu
gerçekleştirenin hem de son kullanıcının
bakış açısından bazı avantajları
vardır. Tasarım inovasyonu, teknolojik
inovasyona kıyasla firma açısından
daha az riskli, daha az maliyetli ve daha
az zaman gerektirirken, son kullanıcı
perspektifinden de daha faydalıdır. Buna
ilaveten, tasarım inovasyonunda yeni
ürün geliştirme faaliyeti, inovasyonu
gerçekleştirmek için daha az teknik
uzmanlık gerektirir. Organizasyonel
bakış açısından ise, organizasyonların
vurgusunun teknolojik inovasyondan
tasarım inovasyonuna kayması, kurumsal
anlayışlardaki değişimi ve yeni ürün
geliştirme organizasyonlarının yapısının
geleneksel “Ar-Ge Merkezleri” veya “Ürün
Geliştirme Takımları”ndan, disiplinler
arası “Tasarım Takımları” veya “Tasarım
Merkezleri”ne doğru dönüşümünü de
belirtir [1].
Kaynaklar
1. Mutlu, B. and Er, A.
(2003) Design Innovation:
HistoricalandTheoreticalPerspectives
on Product Innovationby Design, A
PaperPresented at the 5th European
Academy of Design Conference,
Barcelona, April.
2. Tether, B., 2005. ThinkPiece on
the Role of Design in Business
Performance. ESRCCentreforResearch on
InnovationandCompetition (CRIC).
3. Walsh, V. (1996) ‘Design,
InnovationandtheBoundaries of theFirm’
ResearchPolicy, 25(4), 509-529.
Sonuç olarak, “tasarım inovasyonu”,
tasarıma ve inovasyona katkılarına yönelik
geliştirilen yaklaşımları anlamak için yeni
bir zihniyet olma potansiyeline sahiptir ve
bu kavram, tasarım literatürü ile inovasyon
ve ekonomi literatürü arasındaki teorik
boşluğu yaklaştırmak için bir köprüdür.
Dahası, değişen müşteri ihtiyaçlarının
tasarımla daha tatmin edici ve daha
anlamlı bir biçimde karşılanmasının
avantajı ile birlikte, tasarım inovasyonunun
pratik uygulamaları, daha uzun
dönemli kazançlara sahip olmak için
organizasyonları umutlandırmaktadır [1].
23
ŞUBAT 2016
MAKALE
İŞLETMELERDE TEKNOLOJİ VE AR-GE YÖNETİMİ
Hakan BAL / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü)
Günümüz rekabet koşullarında, teknoloji
geliştirme çalışmaları işletmeler
açısından kaçınılmaz olmuştur. Teknoloji
geliştirme faaliyetleri oldukça kapsamlı
faaliyetler dizisinden oluşmaktadır.
Bunlar arasında teknolojinin transfer
edilmesi, kullanılması ve üretilmesi
bulunmaktadır. Teknolojinin transfer
yoluyla temin edilmesi kısa vadede
teknolojik ilerlemeye katkıda bulunsa da,
uzun vadede etkileri oldukça düşüktür.
Uzun vadede teknolojik olarak ilerlemenin
en etkili yolu, teknolojinin üretilmesidir.
Bu noktada, teknoloji yönetimi çalışmaları
içinde önemli bir yere sahip olan Ar-Ge
faaliyetleri ön plana çıkmaktadır.
Ar-Ge çalışmaları, oldukça kapsamlı ve
maliyetli olmasının yanı sıra, getirisinin
uzun vadede olması nedeniyle, işletmeler
açısından riskler içermektedir. Bu
riskleri en aza indirerek Ar-Ge’den etkili
bir şekilde faydalanmak, faaliyetlerin
sistematik bir çerçevede yürütülmesine
ve Ar-Ge performans ölçümlerinin
yapılmasına bağlıdır.
Teknoloji Yönetim Süreci Hangi
Aşamalardan Oluşmaktadır?
Teknoloji yönetimi, yönetim ile teknik
uzmanlık arasındaki bağlantıyı kurmak
ve teknoloji transferi, teknolojinin
pazarlanması, teknolojik planlama,
araştırma-geliştirme, tasarım, imalat,
prototip oluşturma, test etme gibi teknoloji
teminine ve teknolojinin geliştirilmesine
yönelik faaliyetlerin planlanması,
örgütlenmesi, koordinasyonu ve kontrolü
ile ilgili faaliyetlerin tümüdür [1].
Teknoloji yönetim süreci şu aşamalardan
oluşmaktadır [1]:
24
Şekil 1. Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri
1. Stratejik Teknolojik Planlama
• Güçlü ve zayıf yanların belirlenmesi,
• Teknoloji ihtiyaçlarının belirlenmesi,
• Teknolojik planlama yapılması,
• Teknolojik planın işletme stratejisi ile
bütünleştirilmesidir.
2. Teknolojik Tahmin
• Yeni teknolojilerin izlenmesi,
• Yatırım için teknoloji öngörüsünün
yapılması,
• Müşteriye uygun yeni mal ve/veya
hizmetlerin belirlenmesi,
• Rekabet üstünlüğü kazandıracak
fikirlerin seçilmesidir.
3. Ar-Ge Faaliyetleri
• İhtiyaçların belirlenmesi,
• Çalışmaların planlanması,
• Örgütlendirilmesi/projelendirilmesi,
Performansın ölçülmesidir.
4. Ticarileştirme Faaliyetleri
• Patent alınması,
• Markanın tescillenmesidir.
5. Pazarlama Faaliyetleri
• Pazar stratejisinin belirlenmesi,
• Yeni mal ve/veya hizmetlere ilişkin
tanıtım/reklam faaliyetlerinin yapılması,
• Yeni mal ve/veya hizmetlerin pazara
sunulması,
• Satış sonrası hizmetlerin
gerçekleştirilmesidir.
İşletmelerde Ar-Ge Yönetim Sistemi Nasıl
Oluşturulmalıdır?
Araştırma ve Geliştirme kelimelerinin
kısaltması olan Ar-Ge, “Bilimsel ve
teknik bilgi birikimini artırmak amacıyla,
sistematik bir temele dayalı olarak yürütülen,
yaratıcı çaba ve bu bilgi birikiminin yeni
uygulamalarda kullanımıdır” [1]. Araştırma
faaliyetleri, “Temel Araştırma” ve
“Uygulamalı Araştırma”; Geliştirme
faaliyetleri ise, “Basit Geliştirme”,
“Teknolojik Geliştirme” ve “Bilimsel
Geliştirme” faaliyetlerinden oluşmaktadır
(Bkz. Şekil 1).
ŞUBAT 2016
Şekil 2. İşletmelerde Ar-Ge Sistemi [5]
1. ARAŞTIRMA
i. Temel Araştırma: “Sonuçlarının pratik
değeri ve uygulanıp uygulanmayacağına
bakılmaksızın yapılan, teknik bilgi dağarcığını
geliştirmeye, bilimin sınırlarını genişletmeye,
öğrenmeye, özellikle doğayı ve doğa kanunlarını anlamaya yönelik çalışmalardır” [1].
ii. Uygulamalı Araştırma:“Özellikle ticari
amaçlara yönelik ürünler, hizmetler, üretim
süreçleri üzerinde yapılan ve yeni bilgilerin,
geliştirmelerin elde edilmesini sağlayan çalışmalardır” [2].
2. GELİŞTİRME
“Temel ve uygulamalı araştırma sonucunda
elde edilen bilgilerin kullanılarak uygulamada
daha iyi malzemeler, mamuller, sistemler,
üretim süreçleri ve hizmetler elde etmeyi
amaçlayan, ancak yeni bir buluşun söz konusu
olmadığı, araştırma ile üretim faaliyetleri arasında köprü görevi gören çalışmalardır.” [3].
i. Diyalog ve basit geliştirme: Mevcut durumu daha iyi bir hale getirmek amacıyla,
mesleki bilgi ve tekniklerin artırılarak
yararlı sonuçlar elde edilmesine yönelik
küçük çaplı faaliyetler.
ii. Teknolojik geliştirme: Bir çalışma
yönteminin veya müşteri bakımından bir
faydalanma durumunun eleştirisel gözlemi sonucunda edinilen fikirlerin uygulamasına ilişkin bir geliştirme çeşididir [4].
iii. Bilimsel geliştirme: Tamamen bilimsel
bilgilerin ilerlemesini amaçlayan ve ticari
hiçbir kaygı gütmeksizin gerçekleştirilen
geliştirmelerdir.
Tüm organizasyonların ürün ve hizmet
üretmek için birlikte çalışan sistemlerden
oluştuğu göz önünde bulundurulduğunda,
Ar-Ge’nin de kendi girdileri, işlemleri ve
çıktıları olan bir sistem olduğu düşünülebilir (Bkz. Şekil 2).
Şekil 3. İşletmelerde Ar-Ge Faaliyetlerinin Aşamaları
Girdiler: İnsanlar, işletme stratejisi, teknolojik strateji, bilgiler, fikirler, ekipmanlar,
tesisler ve gerekli sermaye vb.dir.
Çıktılar: Patentler, yeni ürünler, yeni
süreçler, yayınlar ya da kısaca, daha önce
bilinmeyen durum, kurallar ve bilgilerdir.
Alıcı Sistem: Ar-Ge bölümünün
çıktılarından faydalanan, pazarlama,
iş planlama, imalat, mühendislik,
operasyonlar ve diğer bölümlerin yanı sıra,
akademik toplum gibi dış kullanıcılardır.
25
ŞUBAT 2016
MAKALE
İŞLETMELERDE TEKNOLOJİ VE AR-GE YÖNETİMİ
şekilde bir örgütlenmeye gitmesi gerektiği
görülmektedir.
Şekil 4. Ar-Ge Örgütlenmesinde Teknolojik Değişim Hızı Ürün Çeşitliliğinin Rolü
Kazançlar: Ar-Ge bölümünün çıktıları
sonucunda elde edilen faydalardır. Ar-Ge
faaliyetleri şu aşamalardan oluşmaktadır:
İşletmelerde etkin bir Ar-Ge yönetimi için,
Ar-Ge bölümünün:
• Doğru bir şekilde örgütlendirilmesi,
• İşletmenin diğer bölümleri ile etkileşimli
olması,
• İşletmenin dış çevresi ile etkileşimli
olması,
• Performans ölçüm sistemine sahip
olması gerekmektedir.
ürün çeşitliliği az olan bir işletmede,
süreç geliştirme faaliyetlerine ağırlık
verecek şekilde bir örgütlenmeye
gidilmesi gerektiği; teknolojik değişim
hızı yüksek olan bir sektörde faaliyet
gösteren ve ürün çeşitliliği fazla olan
bir işletmenin ise her bir ürün için ayrı
ayrı, hem süreç geliştirme hem de ürün
geliştirme faaliyetlerine ağırlık verecek
Ar-Ge’nin Diğer Bölümlerle Etkileşiminin
Sağlanması: Ar-Ge bölümünün
oluşturulmasından sonra, işletmenin diğer
temel bölümleri (üretim ve pazarlama) ile
etkileşiminin kurulması gerekmektedir.
Ar-Ge bölümünün çıktılarını üretim ve
pazarlama bölümlerinin kullandığı ancak,
üretim ve pazarlama bölümünün çıktı
ve hedeflerinden habersiz olduğu (zayıf
etkileşim) durumda, Ar-Ge bölümü üretim
ve pazarlamanın sorun, istek ve önerilerini
dikkate alan projeler sunamayacaktır (Bkz.
Şekil 5). Pazarlama bölümünden üretim
bölümüne, üretim bölümünden de Ar-Ge
bölümüne geri bildirimlerin olduğu (orta
etkileşim) durumda ise, Ar-Ge projelerinde
üretim bölümünün tüm sorun, istek ve
önerileri dikkate alınırken, pazarlamanın
sorun, istek ve önerilerinin tamamı
dikkate alınmayacaktır. Bunun nedeni,
üretim bölümü üzerinden bilgi akışı
sağlandığı için, bilgi ve zaman kayıplarının
oluşmasıdır. Tüm bu olumsuzlukların
önüne geçilmesi için güçlü bir etkileşim
sağlanması (yüksek düzey etkileşim) ve
Ar-Ge’nin Örgütlendirilmesi: İşletmelerde
Ar-Ge örgütlendirilmesinde dikkat
edilmesi gereken iki temel husus,
işletmenin faaliyet gösterdiği sektörün
“Teknolojik Değişim Hızı” ve işletmenin
“Ürün Çeşitliliği”dir. Ar-Ge bölümünün
oluşturulmasında teknolojik değişim hızı,
“Ürün Geliştirme (ÜG)” ve “Süreç Geliştirme
(SG)” faaliyetlerinden hangisine daha fazla
ağırlık verilmesi gerektiğini belirlerken;
ürün çeşitliliği, örgütlenmenin her bir
ürün bazında mı yoksa tüm ürün grupları
için ortak mı olacağını belirlemektedir [6].
Şekil 4’te, teknolojik değişim hızı düşük
olan bir sektörde faaliyet gösteren ve
26
Şekil 5. İşletmeler Ar-Ge Bölümünün Diğer Bölümlerle Etkileşimi
ŞUBAT 2016
Şekil 7’de görüldüğü gibi araştırma ve
geliştirme türlerine göre ölçüm yöntemleri
de değişmektedir. Temel araştırmalarla
ilgili performans ölçüm işleminde
tamamen kalitatif ölçüm yöntemi
kullanılırken, ürün ve süreç geliştirme
ile ilgili performans ölçümünde kantitatif
ölçümler kullanılmaktadır.
Ar-Ge faaliyetleri, maliyetli ve risk
düzeyi yüksek faaliyetlerdir. Bu nedenle,
Ar-Ge faaliyetlerinin başarı düzeyinin
belirlenmesi amacıyla, performans ölçme
ve izleme çalışmalarının sürekli olarak
yürütülmesi gerekmektedir. Bunun için
öncelikle performans ölçüm kriterleri
belirlenmelidir.
Şekil 6. Ar-Ge Bölümünün İşletmenin Dış Çevresi ile Etkileşimi
Ar-Ge bölümünün gerek üretim gerekse
pazarlama bölümü ile uyumlu ve ortak
çalışmasının sağlanması gerekmektedir
[6].
Ar-Ge’nin, İşletmenin Dış Çevresi ile
Etkileşiminin Sağlanması: İşletmede
Ar-Ge bölümünün oluşturulması
ve diğer bölümlerle etkileşimli hale
getirilmesinden sonra, Ar-Ge bölümünün
işletmenin dış çevresi ile de etkileşimli
hale getirilmesi ve böylece Ar-Ge
bölümünün dış gelişmeleri de dikkate
alarak, iş birlikleri ile proje yürütmesi
sağlanacaktır (Bkz. Şekil 6).
Ar-Ge performans ölçümü nasıl
yapılmalıdır?
Ar-Ge faaliyetleri, sonuçları itibarıyla
nitelik ve nicelik olarak ölçülebilen
faaliyetler dizisinden oluşmaktadır. Bu
nedenle, Ar-Ge performansı, sayısal
olarak hesaplanan parametreleri
değerlendiren kantitatif ölçümler ve
sonradan sayısal hale dönüştürülen nicel
parametreleri değerlendiren kalitatif
ölçümler kullanılmaktadır.
Ar-Ge performans kriterlerinin
belirlenmesinde “Teknoloji Değer Piramidi
(TPD)” temel teşkil etmektedir. Ar-Ge
performansında kullanılacak kriterlerin
belirlenmesinden önce TDP’de yer alan
yönetimsel faktörlerin incelenmesinde
yarar vardır. Bu yönetimsel faktörler ve
TDP Şekil 8’de görülmektedir.
Değer yaratma: Kuruluşun yerleşimi,
kârlılığı ve büyümesi, hissedar
değerlerinin yaratılması için Ar-Ge
faaliyetlerinin değerini gösterir.
Portföy değerlendirmesi: Zaman
kriterleri, risk seviyeleri, işletme iç
yetkileri, eski/yeni projeler gibi farklı ilgi
boyutlarının sıralanması ile bütün Ar-Ge
programının birleştirilmesini ifade eder.
İşletme ile entegrasyon: Entegrasyon
seviyesi, işletmenin Ar-Ge işlem ve
programlarına karşı sorumluluğu, grup
çalışması ve organizasyon içerisinde
teknolojinin işletilmesi yeteneğini ifade
eder.
Şekil 7. Araştırma ve Geliştirme Türlerine Göre Ölçüm Yöntemleri [7].
Teknolojinin değeri: firmanın
teknolojisinin kuvvetini ve
dayanma gücünü ifade eder. Ar-Ge
organizasyonunun firma için gelecek
değerler yaratma potansiyelini önceden
gösterir.
27
ŞUBAT 2016
MAKALE
İŞLETMELERDE TEKNOLOJİ VE AR-GE YÖNETİMİ
Şekil 8. Teknoloji Değer Piramidi [8].
Ar-Ge işlemlerinin uygulanması:
Firmaya yararlı çıktılar üretmede
Ar-Ge işlemlerinin verimliliğini ve
etkilerini gösterir. Bu işlemler, proje
yönetimi uygulamaları, fikir-kavram
yaratma, iletişim ve Ar-Ge projelerinin
yönetilmesinde diğer önemli uygulamaları
kapsar.
Ar-Ge performans kriterleri:
• Ölçülebilir,
• Sürekli,
• Kapsamlı,
• Karşılaştırılabilir,
• Sade ve anlaşılır olmalıdır.
28
Kaynaklar
1. İnceler Sarıhan, H. (1998), Rekabette
başarının yolu, Teknoloji yönetimi,
İstanbul: Desnet Yayınları, s. 21.
2. Dinçer, Ö. (1999), İşletme Yönetimine
Giriş, İstanbul: Beta Basım, 4.Baskı.
3. Mucuk, İ. (1987), Modern İşletmecilik,
İstanbul: Der Yayınları, 3. Baskı, s. 293.
4. Bright, R.J. (1973), The Process of
technological innovation içinde “A Guide
”o pracrical technological forecasting”,
edited by Bright and Schomen, Printice
Hall, Englewood Cliffs,.
5. Brown, M.G., Svenson, R.A. (1995),
Measuring R&D Productivity: Measuring
and Improving Performance and Return
on R&D, Washington DC, s. 95-99.
6. Eren, E. (1990), İşletmelerde Stratejik
Planlama ve Yönetim, İstanbul.
7. Werner, B.M., Souder, W. E. (1997),
“Measuring R&D Productivity: Measuring
R&D Performance: US and German
Practices, “Measuring and Improving
Performance and Return on R&D” , s. 5054, Washington DC.
8. Tipping, J.W., (1997), Zeffren, E. and
Fusfeld, A.R., “Assesing the Value of Your
Technology: Measuring and Improving
Performance and Return on R&D”, s. 1633, Washington DC.
ŞUBAT 2016
MAKALE
TESCİLLİ TASARIM HAKKI SAHİBİ TARAFINDAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEK
TALEPLER VE AÇILABİLECEK DAVALAR
Dr. İsmail FİDAN/ Marka Uzmanı- Ticaret Hukukçusu (Türk Patent Enstitüsü)
I. Giriş
Serbest rekabet, teknoloji kullanmadaki
artış ve standardizasyona bağlı olarak
piyasadaki üretici sayısı çoğalmış ve
ürünler arasındaki kalite farkı ortadan
kalkmaya başlamıştır. Kalite farkının
azalması ve üretici sayısının çoğalmasıyla
birlikte, ürünlerin görünümünün tüketici
tercihlerini belirlemedeki etkisi de
artmıştır1. Diğer bir deyişle tüketici kalitesi
aynı olan mallar arasında görünümü çekici
olanı seçer hale gelmiştir. Eşyanın çalışma
biçiminin veya üretildiği maddenin değil
görünümünün önemli olmasıyla birlikte
sanayiciler, ürünlerin dış görünümü için
de ciddi miktarlarda harcama yapmak
zorunda kalmışlardır. Tüm bu gelişmeler
sonucu tasarım kavramının, ticari
hayattaki önemi ve yaygınlığı artmıştır2 .
Yaygınlaşması ve öneminin artmasıyla
birlikte, tasarım kavramı, tasarımı
yaratan, endüstri ve tüketici açısından
ele alınmaya başlanmıştır. Bu çerçevede,
ulusal kanunlar hazırlanmış, uluslararası
anlaşmalara genel hükümler konmuş veya
ayrı düzenlemeler yapılmıştır3.
554 sayılı KHK kural olarak tescil edilmiş
tasarımlara7 ilişkin hükümler ihtiva
etmekte olup KHK m.48 vd. maddelerinde
Avrupa ülkelerinde tasarım hukuku
ise tasarım hakkına tecavüz, tecavüz
alanında özel düzenlemeler 18.
halinde açılabilecek davalar ve hak
yüzyılın sonunda4 yapılmasına karşılık,
sahibi tarafından ileri sürülebilecek
ülkemizdeki düzenlemeler yakın tarihte
talepler düzenlenmiştir. Bu çerçevede
hazırlanmıştır. Ülkemizde endüstriyel
tasarım hakkı sahibi ihtiyatî tedbir
tasarımlar konusunda kanuni düzenleme
kararı verilmesini, delillerin tespitini,
yapma amaçlı ilk çalışma, 1965 tarihli
tasarımının taklidi ürünlere gümrüklerde
“Sınaî Resim ve Modeller” konulu
el konulmasını veya tecavüz eden kişi
kanun tasarısıdır5. Ancak 1965 tarihli
aleyhine verilen mahkeme kararının
Tasarı yasalaşmamıştır. Sonrasında ise
ilgililere tebliğ ve kamuya ilan yoluyla
duyurulmasını talep edebilir. Yukarıda
tasarımlar konusunda kanuni düzenleme
yapma amacıyla, Bilim, Sanayi ve Teknoloji belirtilen taleplerin yanı sıra tasarım
Bakanlığı’nda Mayıs 1993 tarihinde yeni bir hakkı tecavüze uğrayan tasarım hakkı
komisyon kurulmuştur6. Ancak bu çalışma sahibi hukuk ve ceza8 davaları da açabilir.
da kanunlaşma ile sonuçlanmamış ve
Söz konusu hukuk davaları tecavüzün
endüstriyel tasarımlar kanun hükmünde
tespiti davası, tecavüzün durdurulması ve
kararname ile düzenlenmiştir. Tasarım
önlenmesi davası, tecavüzün giderilmesi
hukuku konusundaki ilk özel düzenleme
davası ile tazminat davasıdır. Aşağıda
olan 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların
tasarım hakkı sahibine tanınan bu haklar
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
ve açabileceği hukuk davaları incelenmeye
Kararname 1995 yılında yürürlüğe
çalışılacak böylelikle hak sahipleri bir
girmiştir.
nebze aydınlatılmaya çalışılacaktır.
BENTLY, Lionel, SHERMAN, Brad, Intellectual Property Law, Third Edition, Oxford University Press, Newyork 2009, s.563.
FELLNER, Christine , Industrial Design Law, Sweet & Maxwell, London 1995, s.1.
3
Tasarım hukuku konusunda ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden salt tasarımları düzenleyen anlaşmalar, tasarım tesciline konu ürünlerin uluslararası
sınıflandırmasına ilişkin 1968 tarihli Locarno Anlaşması ile tasarımların uluslararası tesciline ilişkin 1925 tarihli Lahey Anlaşmasıdır. Ayrıca, Paris Sözleşmesi ile TRIPS
anlaşmalarında da tasarımlara ilişkin hüküm bulunmaktadır. Ülkemiz münhasıran tasarımları düzenleyen anlaşmalardan Locarno Anlaşmasına 30.11.1998 tarihinde, Lahey Anlaşmasının Cenevre Metnine ise 23.09.2004 tarihinde üye olmuştur. Bununla beraber, Lahey Anlaşmasının Cenevre Metni ülkemizde 01.01.2005 tarihinden itibaren
uygulanmaya başlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Sınai Mülkiyet ile ilgili Uluslararası Anlaşmalar ve Türkiye’nin Bu Anlaşmalarla ilgili Durumu, TPE Yayınları, Ankara
2002.
4
İngiltere’de tasarım hukuku konusunda ilk düzenleme 1787 yılında Fransa’da ise 1793 yılında yapılmıştır. WIPO Intellectual Property Handbook:Policy, Law and Use,
Second Edition, WIPO Yayınları No:489, Cenevre 2004, s.112,113. Ayrıca endüstriyel tasarımların tarihçesi ve gelişimi konusunda daha detaylı bilgi için bkz. TEKİNALP,
Ünal, Fikrî Mülkiyet Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, Arıkan Yayınları, 2005, s.601 vd.
5
Tasarı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. YASAMAN, Hamdi, “Sınaî Resimler ve Modeller”, Batider, 1984, C.XII, S.2-3, s.93.
6
Türkiye-AT Mevzuat Uyumu Sürekli Özel İhtisas Komisyonu Raporları Cilt 1: Fikri ve Sınai Haklar Alt Komisyonu, DPT Özel İhtisas Komisyonları, Ankara 1995, s.68.
7
KHK m.1, f.2, cümle. 2 uyarınca tescilsiz tasarımlar genel hükümler uyarınca korunurlar. Tescilsiz tasarımların korunması hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. FİDAN, İsmail,
Tescilsiz Tasarımların Korunması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2011.
8
Her ne kadar KHK m.48/A maddesinde cezai hükümler yürürlükte olsa da Türk Ceza Kanunu ve Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
hükümleri kapsamında 01.01.2009 tarihinden itibaren 554 Sayılı KHK hükümleri kapsamında suç oluşması ve ceza verilmesi mümkün değildir. Nitekim Marka ile ilgili
556 sayılı KHK hakkında Yüksek Yargıtay 7. Ceza Dairesinin aynı yönde oturmuş içtihatları bulunmaktadır. Ayrıntılı bilgi için Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 2007/8361 Esas
2009/2290 Karar, 2007/14317 Esas 2009/2264 Karar, 2006/16811 Esas 2009/2220 Karar nolu ilanları
1
2
29
ŞUBAT 2016
MAKALE
TESCİLLİ TASARIM HAKKI SAHİBİ TARAFINDAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEK
TALEPLER VE AÇILABİLECEK DAVALAR
Ancak Türk Ceza Kanunu ve Türk Ceza
Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun hükümleri kapsamında
01.01.2009 tarihinden itibaren 554 Sayılı
KHK hükümleri kapsamında suç oluşması
ve ceza verilmesi mümkün olmadığından,
çalışmada ceza hükümlerine hiç
değinilmeyecektir.
II. Tasarım Hakkı Sahibi Tarafından İleri
Sürülebilecek Talepler
Tasarım hakkı sahibi, 554 sayılı KHK
uyarınca ihtiyatî tedbir kararı verilmesini,
delillerin tespitini, tasarımının taklidi
ürünlere gümrüklerde el konulmasını
veya tecavüz eden kişi aleyhine verilen
mahkeme kararının ilgililere tebliğ ve
kamuya ilan yoluyla duyurulmasını talep
etme hakkını haiz olup söz konusu talepler
aşağıda açıklanmıştır.
ihtiyati tedbir açısından görevli mahkeme
ihtisas mahkemesi; yani “fikrî ve sınaî
haklar hukuk veya ceza mahkemeleridir.
İhtiyati tedbire karar verilmesi için
teminat gösterilmesi (HMK m.392) ve
ihtiyati tedbir kararı tarihinden itibaren 2
hafta içinde esas hakkında dava açılması
lazımdır. Hukuk davası bu iki haftalık
sürede açılmazsa ihtiyati tedbir kararı
kendiliğinden kalkar (HUMK m.397 f.1).
KHK madde 64’de düzenlenmiş olan
ihtiyati tedbir örnekleri, tecavüz fiillerinin
durdurulması, tecavüz eden ürünlere,
ithal edilen şeylere, üretimde kullanılan
vasıtalara el konulması ve teminattır.
B- Delil Tespiti
KHK, tasarım hakkını ileri sürmeye yetkili
kişiye delil tespitinde bulunma imkânı da
tanımıştır (KHK m.62). Düzenlemeye göre
tasarımın sağladığı hakları ileri sürmeye
A- İhtiyati Tedbir
yetkili olan kişi, bu haklara tecavüz
İhtiyati tedbirler esas olarak
sayılabilecek olaylara ilişkin delillerin
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda
tespitini ve muhafazasını mahkemeden
düzenlenmekle (m.389 vd.) birlikte,
talep edebilir. Her ne kadar maddede
KHK’nın 63 ve 64’üncü maddelerin de
açıkça belirtilmese bile delil tespitinde
tasarım hukukundaki ihtiyati tedbirlere
bulunacak kişinin tespit isteyebilmesi
ilişkin özel hüküm bulunmaktadır. KHK’nin için hukuki yararının olması ve iddialarını
65’inci maddesinde ise KHK’de özel
desteklemeye yeterli ve makul olan
hüküm bulunmayan hususlar da HMK’nın delilleri sunması gereklidir (HMK m.400,
uygulanacağı belirtilmektedir. KHK’nin
f.2, 402, f.1). Delillerin tespitine ve
63’üncü maddesine göre, tasarımın
muhafazasına yönelik tedbirler; tasarımın
sağladığı hakları ileri sürmeye yetkili
sağladığı haklara tecavüz sayılan fiillere
kişiler, dava sonucunda verilecek hükmün konu olan ürünler ile bunların üretiminde
etkinliğini temin etmek üzere ihtiyati
ve dağıtımında kullanılan malzemelerin,
tedbire karar verilmesini talep edebilir.
araçların ve bunlara ilişkin belgelerin
İhtiyati tedbir talebi, dava açılmadan
örnek alınarak veya alınmaksızın tespitinin
önce, dava ile birlikte ya da daha sonra
yapılması ya da bunlara el konulması
yapılabilir. İhtiyati tedbir talebi, davadan
şeklinde olabilir. Hukuk Muhakemeleri
ayrı olarak incelenir (KHK m.63, f.2).
Kanunu’nun delillerin tespitine ilişkin
Esas hakkında dava açıldıktan sonra
hükümleri (m.400 vd), KHK’de öngörülen
delillerin muhafazasına yönelik tedbirler
için de uygulanır (KHK m.65).
C- Gümrüklerde El Koyma
554 sayılı KHK, hak sahibinin talebi
üzerine taklit ürünlere ithalat ve
ihracat esnasında Gümrük İdareleri
tarafından ihtiyati tedbir mahiyetinde
el konulmasını da düzenlemiştir (KHK
m.66). Düzenlemeye göre el koyma ile
ilgili uygulama bu konuda çıkarılacak
mevzuatta düzenlenir9. Her ne kadar
düzenleme sadece ihracat veya ithalat
amacıyla gümrüğe getirilmiş mallardan
bahsediyor olsa da düzenlemenin amacı
açısından transit geçiş amacıyla gümrükte
bulunan malları10 veya serbest bölgede
bulunan malların da hüküm kapsamında
olduğu sonucuna ulaşılmalıdır11.
D- İlgililere Tebliğ ve Kamuya İlan
KHK’de, tasarım hakkını ileri sürmeye
yetkili kişilere ilgililere tebliğ ve kamuya
ilanda bulunmayı talep etme hakkı da
tanınmıştır. Bu hak kapsamında tasarımın
sağladığı haklara tecavüz eden kişi
aleyhine verilen mahkeme kararının,
masrafları tecavüz eden tarafından
karşılanarak ilgililere tebliğ edilmesi
ve kamuya ilân yoluyla duyurulması
düzenlenmiştir (KHK m.49, f.1, b.(g)).
Hükümde ilanı talep hakkı, sadece
davayı kazanan tasarım hakkı sahibine
tanınmış gibi görünse de KHK madde
59 uyarınca dava sonucunda haklı çıkan
taraf, haklı bir sebebinin veya menfaatin
bulunması halinde hükmün ilanını
isteyebilir. Bu açıdan kendisine karşı
tecavüz davası açılan kişinin de davayı
kazanması durumunda hükmün ilanını
isteyebileceğinin kabulü gerekir.
4458 sayılı Gümrük Kanununun 57’nci maddesi 18.06.2009 tarih ve 5911 sayılı “Gümrük Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile değiştirilmiş olup mevcut hüküm “ 1. a) Fikri ve sınaî haklar mevzuatına göre korunması gereken haklar ile ilgili olarak hak sahibinin yetkilerine
tecavüz eder mahiyetteki eşyanın alıkonulması veya gümrük işlemlerinin durdurulması hak sahibinin veya temsilcisinin talebi üzerine gümrük idareleri tarafından gerçekleştirilir. Durdurma veya alıkoyma kararı hak sahibi veya temsilcisi ile beyan sahibi veya 37 nci maddede belirtilen kişilere bildirilir…” düzenlemesini içermektedir. 5911
sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin gerekçesi, fikrî ve sınaî hakların korunması konusunda, Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumunun sağlanmasıdır. Bu kapsamda, fikrî ve
sınaî hakları ihlal eder mahiyette eşyanın gümrük işlemlerinin durdurulması kararının devamı için ihtiyati tedbir kararı alınması şartı getirilmiş ve koruma dışında tutulan
eşyaya yer verilmiştir.
10
Gümrüklerden transit geçiş yapan eşyalara da el konulabileceği yolundaki Avrupa Birliği Mahkemesi kararı için bkz. FMR, 2002, C.II, S.3, s.113-137.
11
KARAN, Gülay, AB Mevzuatıyla Mukayeseli Olarak Taklit Markalı Ürünlere İlişkin Gümrük Uygulamaları: El Koyma ve İmha Prosedürü, I. İstanbul Fikrî Mülkiyet Hukuku Sempozyumu, İstanbul Ticaret Üniversitesi Yayın No:15, İstanbul 2005, s.33.
9
30
ŞUBAT 2016
İlgili kavramına bayiler, dağıtıcılar,
servisler ve tüketici dernekleri gibi kişi
ve kuruluşlar girer12. Mahkeme kararının
sadece ilgililere duyurulması, tecavüzün
sınırlı kaldığı, örneğin mütecavizin
sadece servislerle ilişki kurduğunun
saptandığı hallerde istenebilir.
Tecavüze konu ürünlerin, fiilen piyasaya
sürülüp dağıtımının yapıldığı hallerde
ise, tecavüzün sonuçlarının ortadan
kaldırılması için mahkeme kararının
kamuya duyurulması gerekir13.
Kararın ilan edilmesi yolundaki talep,
başlangıçta ileri sürülebileceği gibi,
kararın kesinleşmesinden sonraki üç
ay içinde de talep edilebilir (KHK m.59,
f.2). Bu yolda bir talep ileri sürülmezse
mahkeme resen ilana karar veremez.
Kararın ilanının istenebilmesi için kusur
şart değildir14.
III-Tasarım Hakkı Sahibi Tarafından
Açılabilecek Davalar
554 sayılı KHK uyarınca tescilli tasarım
hakkı sahibi tecavüzün tespiti, tecavüzün
durdurulması ve önlenmesi, tecavüzün
giderilmesi ve tazminat davaları açabilir.
Söz konusu davalar kısaca aşağıda
açıklanmıştır.
A-Tecavüzün Tespiti Davası
Tescilli tasarım hakkı tecavüze uğrayan
hak sahibinin KHK uyarınca açabileceği
ilk dava, fiilin tecavüz olup olmadığının
tespitidir (KHK m.49, f.1, (a) bendi). Söz
konusu dava ika edilen fiilin tecavüz
olup olmadığının belirlenmesi amacıyla
tecavüzün sona erdiği fakat etkilerinin
devam ettiği durumlarda açılır15.
Tecavüzün tespiti davası tasarım ve
coğrafi işaret hukukunda düzenlenmesine
karşılık, marka ve patent hukukunda özel
olarak düzenlenmediğinden marka ve
patent açısından davalar haksız rekabete
ilişkin (TTK m.56, f.1, a bendi) hükümlerine
dayanılarak açılabilir16. Söz konusu
dava delillerin tespiti (KHK m.62) veya
tecavüzün mevcut olmadığı hakkındaki
davadan (KHK m.61) farklıdır. Tecavüzün
mevcut olmadığı hakkında dava üçüncü
kişiler tarafından açılırken, tecavüzün
tespiti davasını tasarım hakkı sahibi açar.
Delillerin tespiti ise işlenen fiile ilişkin
delillerin toplanmasını amaçlarken, bu
dava bizzat fiilin kendisinin tecavüz olup
olmadığının saptanmasıyla ilgilidir17.
Davanın açılabilmesi için kusur şartı
bulunmamaktadır bu nedenle tasarım
hakkı sahibi mütecaviz kusursuz olsa bile
bu davayı açabilir.
B- Tecavüzün Durdurulması ve
Önlenmesi Davası
KHK uyarınca tasarım hakkı sahibinin
tecavüzün durdurulması ve önlenmesi
davası açma hakkı da bulunmaktadır
(KHK m.49, f.1, b. bendi). Tecavüzün
durdurulması ve önlenmesi davası
mahiyeti itibarıyla bir eda davasıdır.
Dava tasarım hakkı sahibi tarafından
tecavüz fiilini işleyenlere karşı açılır.
Dava için tasarım hakkına fiilen tecavüz
edilmesi şart olmayıp muhtemel tecavüz
tehlikesinin varlığı halinde de dava ikame
edilebilir19. Ancak, durdurma ve önleme
davası açılabilmesi için tehlike veya
ihtimal somutlaşmış olmalıdır20. Kural
olarak dava tecavüz fiili gerçekleştikten
sonra açılamaz21. Buna karşılık,
tecavüzün etkileri, tecavüzün durmasından
sonrada devam ediyorsa ve etkilerin
bertaraf edilmesi mütecavizin iktidarında
ise22 veya tecavüzün tekrarlanma ihtimali
varsa23 tecavüz fiili gerçekleştikten sonra
da durdurma ve önleme davası açılabilir.
Dava için tasarım hakkı sahibinin zarara
uğraması veya mütecavizin kusuru şart
değildir24. Tecavüz devam ettiği müddetçe,
anılan talep için zamanaşımı söz konusu
olmaz.
C- Tecavüzün Giderilmesi Davası
KHK’de tasarım hakkı sahibine tecavüzün
giderilmesi davası açma hakkı da
tanınmıştır (KHK m.49, f.1, c. bendi). Bu
dava ile tecavüz sonucu ortaya çıkan
hukuka aykırılığın sonuçlarının ortadan
kaldırılması amaçlanır. Davanın ikame
edilebilmesi için tecavüzün bazı sonuçlar
doğurmuş olması gerekir25. Tecavüzün
giderilmesi davasının durdurma ve
önleme davasından farkı da budur.
Tecavüzün giderilmesi davasında amaç
doğmuş bulunan sonuçların bertaraf
TEKİNALP, Ünal, age, s.660, ARKAN, Sabih, Marka Hukuku, C.II, Ankara, AÜHF Yayınları, 1999, s.249.
ARKAN, Sabih, Marka C.II, s.249.
ARKAN, Sabih, Marka C.II, s.250.
15
TEKİNALP, Ünal, age, s.659, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, Uygulamalı Fikri Mülkiyet Hukuku Cilt III Tasarımlar, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2008, s.533.
16
TEKİNALP, Ünal, age, s.659, SARAÇ, Tahir, Patentten Doğan Hakka Tecavüz ve Hakkın Korunması, Ankara, Seçkin Yayınları, 2003, s.237, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age,
s.533.
17
SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.
18
SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534, ÇELİK, Nefise, Koç, Tasarımların Ulusal ve Uluslararası Hukukta Tescili ve Korunması, Ankara 2009, s.114.
19
KARAN, Hakan, KILIÇ, Mehmet, Markaların Korunması 556 Sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara, Turhan Kitabevi, 2004, s.492, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age,
s.534.
20
TEKİNALP, Ünal, age, s.658, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.
21
TEKİNALP, Ünal, age, s.658, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115. SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.
22
TEKİNALP, Ünal, age, s.658, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.
23
SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.
24
DÖNMEZ, İrfan, Markalar ve Haksız Rekabet Davaları, 2. Baskı, İstanbul, Beta Yayınevi, 1992, s.87, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.
25
TEKİNALP, Ünal, age, s.462, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.116, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535
12
13
14
31
ŞUBAT 2016
MAKALE
TESCİLLİ TASARIM HAKKI SAHİBİ TARAFINDAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEK
TALEPLER VE AÇILABİLECEK DAVALAR
uğraması durumunda ödenmesi gereken
itibar tazminatı da hüküm altına alınmıştır
(KHK m.54).
edilmesi iken önleme davasında amaç
tecavüzün durdurulması veya başlamamış
ise başlamasının engellenmesidir26.
Sözgelimi, tasarım hakkına tecavüz eden
emtianın üretimine başlanması, önleme
davası ile engellenir. Buna karşılık, hukuka
aykırı şekilde üretilen ürünlerin imhası
veya ürünlerde değişiklik yapılması ise
tecavüzün giderilmesi davası ile sağlanır.
Önleme ve tecavüzün giderilmesi davaları
birlikte de açılabilir. Dava açılması için
mütecavizin kusuru şart değildir27. Sonuç
ortaya çıkmışsa dava açılması zamanaşımı
hükümlerine tabi tutulur28 .
KHK 49. madde 1. fıkra c bendinde
tecavüzün giderilmesi ve maddi manevi
zararın tazmini birlikte kaleme alınmış
ise de tazminat davası ile tecavüzün
giderilmesi davası birbirinden farklı
davalardır. Zira tazminat davası için
kusur şartı bulunurken, tecavüzün
giderilmesi davası için mütecavizin kusuru
aranmamaktadır.
KHK’de tecavüzün giderilmesi davası
kapsamında ileri sürülebilecek talepler
örnekseme biçiminde sayılmıştır. Söz
konusu talepler, tasarımın sağladığı
haklara tecavüz sayılan fiillere konu olan
ürünler ile bunların üretiminde doğrudan
doğruya kullanılan cihaz, makine gibi
araçlara el konulması ve tasarımın
sağladığı haklara tecavüzün devamını
önlemek üzere tedbirlerin alınması,
masraflar tecavüz edene ait olmak üzere,
el konulan ürünler ile cihaz ve makine gibi
araçların şekillerinin değiştirilmesi veya
tasarımın sağladığı haklara tecavüzün
önlenmesi için kaçınılmazsa imhası
biçiminde belirtilmiştir (KHK m.49, f.son).
D- Tazminat Davası
KHK kapsamında tasarım hakkı sahibinin,
kusurlu mütecavize karşı tazminat davası
açma hakkı da düzenlenmiştir (KHK m.49,
f.1, c.bendi). KHK uyarınca istenebilecek
tazminat hem maddi hem manevi olabilir.
Ayrıca, KHK’de, tasarımın itibarının zarara
SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535.
SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535.
TEKİNALP, Ünal, age, s.463, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535.
29
BİLGİN, A., Aslı, Endüstriyel Tasarım Hakkı ve Tazminat Davaları, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2006, s.101.
30
BİLGİN, A., Aslı, age, 102.
26
27
28
32
KHK’nin 50’nci maddesinde tazminat
başlığı altında maddi tazminat davası
düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemede
tasarım hakkına tecavüz dolayısıyla oluşan
hukuka aykırılığın neden olduğu zararın
giderilmesini amaçlamaktadır29. KHK’da
tasarım hakkı sahibinin uğradığı zararın
sadece fiili kaybın değerini değil, ayrıca
yoksun kalınan kazancı da kapsadığı kabul
edilmiştir (KHK m.52, f.1). Yoksun kalınan
kazancın hesaplanmasında, özellikle
tasarımın ekonomik önemi, tasarımın
sağladığı haklara tecavüz edildiği anda
geçerlilik süresi ve tecavüz sırasında
tasarıma ilişkin lisansların sayısı ve
çeşidi gibi etkenler göz önünde tutulur
(KHK m.52, f.son). KHK, yoksun kalınan
kazancın hesaplanmasında üç usul
öngörmüş olup bu usullerden birini seçme
hakkı zarar görene tanınmıştır. Söz konusu
usuller, yoksun kalınan kârın, hesabının
zor olması nedeniyle getirilmiştir30. Bu
kapsamda yoksun kalınan kazancın
hesaplanmasında;
a) Tasarımın sağladığı haklara tecavüz
edenin rekabeti olmasaydı, tasarım
sahibinin tasarımı kullanmasıyla elde
edebileceği muhtemel gelir,
b) Tasarımın sağladığı haklara tecavüz
edenin, tasarımı kullanmakla elde ettiği
kazanç,
c) Tasarımın sağladığı haklara tecavüz
edenin, tasarımı bir lisans sözleşmesiyle
hukuka uygun şekilde kullanmış olması
halinde ödemesi gereken lisans bedeli
esas alınabilir (KHK m.52, f.2).
Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında
(a) veya (b) bentlerinde belirtilen
değerlendirme usullerinden biri
seçilmişse; mahkeme, ürünün üretilmesi
ŞUBAT 2016
için tasarımın ekonomik bakımdan önemli
bir katkısının bulunduğu kanaatine vardığı
takdirde, kazancın hesaplanmasında
makul bir payın daha eklenmesine karar
verir (KHK m.53, f.1 ). Tasarımın, ilgili
ürüne ekonomik bakımdan önemli bir
katkısının olduğunun kabul edilebilmesi
için, ilgili ürüne olan talebin oluşmasında
tasarımın belirleyici etken olduğunun
anlaşılmış olması gerekir (KHK m.53, f.2).
tasarımın itibarı zarara uğrarsa, tasarım
hakkı sahibinin bu nedenle ayrıca tazminat
isteyebileceğini hükme bağlamaktadır.
Tazminat hukukuna yabancı, bu nevi
bir tazminata, PatentKHK’sının 142’nci
maddesinde ve MarkaKHK’sının 68’inci
maddelerinde de tesadüf edilmektedir.
KHK’da düzenlenen itibar tazminatı maddi
ve manevi tazminattan farklıdır35. Nitekim
madde de geçen ayrıca kelimesi de bu
Tasarım hakkı sahibi manevi zararının
hususu ispatlamaktadır36. KHK’da ayrıca
tazminini de talep edebilir. KHK’da özel
kelimesinin kullanılmasının da ispatladığı
hüküm bulunmadığından manevi tazminat gibi, itibar tazminatı diğer tazminatlara
hakkında genel kaideler uygulanır.
yığılır; yarışmaz. İtibar tazminatın
Tasarım hukuku anlamında manevi zararın koşulları; hakkın tecavüze uğraması ve
tazmininden amaç, tecavüz dolayısıyla
kusur şartı ile itibarın zarara uğraması ve
tasarım sahibinin ticari kişisel varlığında
üretimin kalitesinin kötü olmasıdır37.
meydana gelen olumsuz sonuçların
ortadan kaldırılmasıdır31. Ticari kişisel
İtibarın zarara uğrama nedeni, tasarımın
kullanıldığı veya uygulandığı ürünlerin
varlık tasarım hakkı sahibinin piyasada
kötü şekilde üretimiyle uygun olmayan
sahip olduğu imaj ve güvendir. Tasarım
hakkına tecavüz bu imaj ve güvenin
tarzda piyasaya sürülmesidir. Söz konusu
sarsılmasına bazı durumlarda yıkılmasına fiil nedeniyle oluşan zarar büyük çapta
neden olabilir. Bu tahribat dolayısıyla
mamelekte oluşur, ancak işletmede
yarattığı rahatsızlık da bir tarafa
tasarım hakkı sahibinin duyduğu acı
bırakılamaz. Bu açıdan itibar tazminatının
ve elem manevi tazminatın neden ve
konusunu oluşturur32. Yargıtay’a göre
hem maddi hem de manevi tazminat
tasarım hakkı sahibinin tüzel kişi olması
boyutu vardır38. İtibar tazminatı hâkim
manevi tazminat istemesine engel
tarafından hesaplanır. Hakim, bir taraftan
değildir33.
tasarım hakkı tecavüze uğrayan üreticinin
uğradığı imaj kaybının maddi boyutunu,
KHK’da düzenlenen bir diğer tazminat
diğer taraftan da manevi boyutunu göz
türü de itibar tazminatıdır34 (KHK m.54).
önüne almalıdır. Ayrıca, hakim tarafların
İtibar tazminatı, tasarımın sağladığı
sıfatını ve işgal ettikleri makamı değil,
haklara tecavüz eden tarafından, tasarımın tasarımın toplumda ulaştığı tanınırlık ve
kullanıldığı veya uygulandığı ürünlerin
saygınlık derecesini, hitap ettiği müşteri
kötü şekilde üretimi veya uygun olmayan
kitlesini, haksız fiili ve dolayısıyla emek
bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda
ilkesi ile işletmenin yaşadığı rahatsızlığı
hesaba katmalıdır39. İtibarın zarara
uğradığının ispatı ise itibar tazminatını
talep edene aittir40.
IV-Sonuç
Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız
veçhile 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname tescilli tasarım hakkı sahibine,
hakkını korumak için çeşitli taleplerde
bulunma ve davalar açma hakları
tanımaktadır. Söz konusu taleplerden ve
davalardan hareketle etkin bir tasarım
koruması mümkün olup KHK’nin
kanunlaşması ile birlikte devreye girecek
olan ceza hükümleri ile söz konusu
koruma daha da ileri boyuta taşınacaktır.
Bu sebeple ülkemizde tasarımla uğraşan
tüm işletmelerin özgün tasarımlarını tescil
ettirmeleri büyük önem taşımaktadır.
Aksi durumda tasarımların yeterince
korunmaması ihtimali bulunduğu gibi
gerçek hak sahibi olmayan kişilerin
özgün tasarımları kendi adlarına tescil
ettirmesi gibi bir riskle karşılaşılması da
mümkündür.
TEKİNALP, Ünal, age, s.463, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.545.
TEKİNALP, Ünal, age, s.468.
33
Bkz. Yargıtay 11. HD’nin 27.12.1982 tarih, 1982/5594 Esas, 1982/5674 Karar sayılı ilamı, YKD, C.9, S.7, Ankara 1983, s.1022–1023. Söz konusu kararda Yargıtay, bir tüzel
kişi olan TSE’nin de manevi tazminat isteyebileceğine hükmetmiştir.
34
İtibar tazminatı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. TEKİNALP, Ünal, “İtibar Tazminatı ve Bazı Sorunlar”, Prof. Dr. Selahattin Sulhi Tekinay’ın Hatırasına Armağan, İstanbul,
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1999, s.589–597.
35
Kılıçoğlu ise, ticari itibarın sarsılmasının maddi ve manevi tazminat içinde değerlendirilebileceğini ve bu nedenle ayrı bir dava türü yaratmaya gerek olmadığını belirtmektedir. KILIÇOĞLU, M., Ahmet, Sınaî Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar, Ankara, Turhan Kitabevi, 2006, s.419.
36
Aynı yönde görüş için bkz. TEKİNALP, Ünal, age, s.469.
37
TEKİNALP, Ünal, age, s.471, KARAN, Hakan, KILIÇ, Mehmet, age, s.533.
38
TEKİNALP, Ünal, age, s.471, KARAN, Hakan, KILIÇ, Mehmet, age, s.533, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.546.
39
TEKİNALP, Ünal, age, s.471.
40
İbid, s.47
31
32
33
ŞUBAT 2016
MAKALE
SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ
Mehmet Aşıcı /AB Uzman Yardımcısı (AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü)
Şekil 1. Gayrisafi Sabit Sermaye Yatırımlarının Milli Gelire Oranı
Son yıllarda Türkiye ekonomisi üzerine
yapılan en hararetli tartışmalardan birisi,
gayrimenkul ve sanayi arasındaki kaynak
paylaşımı mücadelesidir. Tartışma bir
dönem öylesine hararet kazanmıştır ki,
ekonomiden sorumlu Devlet Eski Bakanı
Ali Babacan:
“Özel sektörün sabit sermaye yatırımı
harcamaları iç açıcı değil. Büyümede özel
sektörün sabit sermaye harcaması arzu
ettiğimiz seviyelerde gitmiyor. Bu hem
34
bugünkü büyümemizi biraz baskı altında
tutuyor hem de geleceğin büyümesi için
bizi kaygılandırıyor. Sektörler arasında
dengesizlik var. Son dönemde özellikle
gayrimenkul sektörüne ilgi çok yoğun...
Üretmeden, hak etmeden, hele hele
dışarıdan sağlanan krediyle lüks
alışveriş, lüks konut... Bu, Türkiye’yi
çıkmaza sokabilir” (www.hurriyet.com.tr
2014)
diyerek tartışmaya dahil olmuştur. Devlet
Eski Bakanı Babacan bu ifadelerinin
ardından Aralık 2014 tarihinde duyurduğu
şeffaflık paketine ilişkin olarak ise belli
başlı gayrimenkul projelerine bakıldığında,
bunların önemli bir kısmının aslen
sanayici olan ve inşaat sektörüne de giren
firmaların projelerinden oluştuğunu ifade
etmiştir. İnşaat sektöründe proje bazında
rekabetten arındırılmış uygulamalar
görülebildiğini ve böylece normalden
çok daha fazla rant oluşabildiğini
ŞUBAT 2016
Şekil 2. Tasarruf Oranı (% GSYH)
anlatan Babacan, “Bunları biraz daha
normalleştirmek gerekiyor. Bizim yapmak
istediğimiz herhangi bir sektörün önünü
kapatmak diğer sektörün önünü açmak
değil, oyun sahasını düzeltmek ve rekabet
sahasını eşitlemek” diyerek, bizim de
değindiğimiz sektörler arası dengesizliği
bir kez daha vurgulamıştır (www.milliyet.
com.tr 2014).
Makalemizde, Devlet Eski Bakanı Ali
Babacan’ın bu tespitinin ne kadar doğru
olduğu sorusuna cevap arayacağız.
Bu soruya cevap ararken Gruneberg
ve Folwell (2013) ile Ruddock (2002)
tarafından da sorgulandığı gibi inşaat
üretiminin ölçüm yöntemlerinin
güvenilirliğini tartışacağız. Makalenin
sonuç bölümünde ise sürdürülebilir
büyüme sorununa bir çözüm önerisi
sunacağız. Çözüm önerimiz bugün
için kaygı verici görünen ve sektörler
arasında gayrimenkul lehine olan
dengesizliği fırsata çevirme imkânı sunma
iddiasındadır.
Kore sosyokültürel sebeplerle hariç
tutulsa dahi, Türkiye’nin sabit yatırım
seviyesi diğer ülkelere kıyasla düşüktür
ve ülkenin hedeflediği gelişmişlik düzeyini
yakalamasına imkân verecek büyüklükte
değildir.
Giriş kısmında bahsettiğimiz ve Devlet
Eski Bakanı Babacan’ın da özel sektörün
sabit sermaye yatırımları arzu ettiğimiz
seviyede değil diyerek ifade ettiği düşük
yatırım oranı Şekil 1’de görülmektedir.
Şekil 1’de gözlenen olumsuz durum,
ülkelerin tüketim harcamaları da göz
önüne alınarak oluşturulan ve tasarruf
oranını gösteren Şekil 2’de daha kötü bir
grafik çizmektedir.
Şekil 1’de Türkiye’nin karşılaştırılabileceği
ülkeler grubunda yer alan Polonya,
Meksika, Hindistan, Güney Kore ve hatta
Yunanistan’daki sabit sermaye
yatırımları / milli gelir oranı Türkiye’den
daha iyi durumdadır. Hindistan ve Güney
Milli gelire oranla Türkiye’den daha az
sabit sermaye yatırımı yapan ülkelerin,
Türkiye’den daha yüksek tasarruf oranına
sahip olmasının sebebi bu ülkelerin cari
fazla veren ihracatçı ülkeler olmasından
kaynaklanmaktadır. Öte taraftan,
35
ŞUBAT 2016
MAKALE
SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ
Şekil 3. Konut Yatırımları / GSYH Oranı
Yunanistan her ne kadar Türkiye’den daha
fazla sabit sermaye yatırımı yapmış olsa
da, yüksek tüketim harcamaları sebebiyle
Türkiye’den daha düşük tasarruf oranına
sahip olduğu görülmektedir.
Bu yapısal sorun, Yunanistan’ı bugün
içinde bulunduğu büyük ekonomik krize
düşürmüştür.
Şekil 1 ve Şekil 2’de görülen sabit sermaye
yatırımı ile tasarruf oranı arasındaki
fark, dış finansman ile kapatılmaktadır.
1980 sonrasında uygulanan liberal
ekonomi politikalarıyla büyük bir hız
kazanan uluslararası sermaye akımları
Türkiye’nin dış finansmana erişimini
36
kolaylaştırmış ve neticede para tabanı ile
kredi genişlemesine sebep olmuştur. İşte
bu genişlemelerle ortaya çıkan kaynağın
yönlendirildiği yatırımların kalitesi
Türkiye’nin Yunanistan benzeri bir akıbete
uğramaması için önem arz etmektedir.
Miktar olarak yetersiz olan sabit sermaye
yatırımlarının ayrıca bir de kalite
değerlendirmesine tâbi tutulmasında
fayda vardır.
Değerlendirmeye başlamadan önce
yatırım kalitesi tanımını yapmak gereğini
görüyoruz. Bu makalede kullandığımız
yatırım kalitesi kavramı, sabit sermaye
yatırımlarının uzun vadede sürdürülebilir
döviz geliri yaratma potansiyelidir. Konut
yatırımlarının uzun vadeli ve sürdürülebilir
döviz geliri yaratma potansiyeli sıfıra yakın
olduğu için, sabit sermaye yatırımlarında
konutun ağırlığı ile yatırımların kalitesi
ters orantılıdır. Bu sözel tanımın,
grafiklerle ifadesi için Şekil 3 incelenebilir.
Şekil 3’te İspanya ve ABD’nin özellikle
incelenmesi gereklidir. 1986’daki AB
üyeliğiyle 1990’larda hızlanan uluslararası
sermaye akımları sayesinde yabancı
sermaye çekmeye başlayan İspanya,
bu dış kaynaklar ve para çarpanı
sayesinde ortaya çıkan ilave kaynağın
önemli bir kısmını konut yatırımlarına
yönlendirmiştir. Sermayenin hızlı ve
kolay büyüme sağlayan inşaat sektörüne
yönelmesi gayet tabiidir, ancak bunun yol
ŞUBAT 2016
açacağı sorunların öngörülüp kontrollü
bir büyüme sağlanması gerektiği 2008
krizinde anlaşılmıştır.
konut yatırımlarının grafikte görüldüğü
kadar düşük seviyelerde olması makul
görünmemektedir.
Şekil 3’te tespit ettiğimiz; ekonominin
gerçek durumu ile resmi istatistikler
arasındaki uyumsuzluğun ana
kaynağının ülke ekonomisindeki kayıt
dışı faaliyetler olduğu kanaatindeyiz.
Türkiye ekonomisinin en önemli yapısal
sorunlarından birisinin kayıt dışılık
olduğu konusunda ekonomistler ve
siyasetçiler hemfikirdir. Hatta sorun
o kadar büyük boyuttadır ki, Kayıt
Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi
Eylem Planı hazırlanarak http://www.
kayitliekonomiyegecis.gov.tr/ web sitesi
aracılığıyla kamuoyu bilgilendirilmektedir.
Söz konusu web sitesinde kullanıcılara
ABD’de konut kredilerinin
yöneltilen; “Kayıt dışılığın en çok
menkulleştirilmiş olması sebebiyle konut
üreticilerinin zamanında üretim kısıntısına hangi sektörde yaygın olduğunu
düşünüyorsunuz?” sorusuna katılımcıların
gitmesine rağmen ekonomik gerekçelere
dayanmadan yükselmiş olan konut fiyatları % 42’sinin inşaat sektörü cevabını vermiş
olması da görüşümüzü desteklemektedir.
sorunu finans piyasasına aktarılmıştır.
Finansal bütünleşme sebebiyle, başta
Buraya kadar olan kısımda öne
ABD’de piyasaya sürülen ipotek teminatlı
sürdüğümüz, konut yatırımlarının gerçek
menkul kıymetlere yatırım yapan ülkeler
büyüklüğünün ölçülemediği iddiamızı
(İzlanda) olmak üzere sorun bütün
destekleyici olarak 2002 yılından itibaren
dünyaya yayılmıştır.
yüksek bir hızla büyüyen konut kredilerini
veri kaynağı olarak kullanacağız. 2002 yılı
Şekil 3 incelenirken hatırda tutulması
öncesindeki elverişsiz ekonomik koşullar
gereken önemli bir bilgi de konut
sebebiyle Türkiye’deki konut kredileri
yatırımı / GSYH oranı en yüksek olan
İspanya, Yunanistan ve ABD’nin krizden en yok sayılabilecek mertebede olduğu için
analizlerde kullanılamamıştır ancak 2014
çok etkilenen ülkeler arasında olduğudur.
yıl sonu itibarıyla 125 milyar TL bakiyeye
ve GSYH’nin % 7’sine ulaşan konut
Şekil 3’teki en dikkat çekici grafik ise
kredileri artık konut sektörünün ekonomik
Türkiye’ye aittir. Basın yayında yer alan
büyüklüğünü doğrulamak amacıyla
haberlere, siyasetçi ve ekonomistlerin
kullanılabilecek boyuta ulaşmıştır.
demeçlerine yansıyanın aksine resmi
istatistiklerimize göre konut yatırımlarının
TÜİK tarafından yayınlanan konut satış
Türkiye ekonomisindeki ağırlığının
istatistiklerine göre hem ilk el hem de
abartıldığı kadar olmadığı görülmektedir.
ikinci el konut satışlarında, adet bazında,
İşte bu tezat, makalemizde irdelediğimiz
konut kredisi kullanım oranı % 30
en önemli soruyu ortaya çıkarmıştır.
civarındadır. Konutun değerinin en fazla
Resmi istatistiklerimizde görülen konut
% 75’ine kadar kredi kullandırılabildiği de
yatırımları ile gerçekteki durum arasında
göz önüne alındığında, konut yatırımlarının
fark var mıdır? Şekil 3’te yer alan
konut kredisi tutarının katbekat üzerinde
ülkelere kıyasla yüksek nüfus artışı ve
şehirleşme hızlarına sahip olan Türkiye’de olması beklenmektedir. İkinci el konut
İspanya’dakine benzer durum 2008
krizinin çıkış noktası olan ABD için de
geçerlidir. Her iki ülkede de krizden
2-3 yıl önce konut yatırımlarının payı
azalmaya başlamıştır. Grafiklerde net
bir şekilde gözlenen bu durumu, konut
üreticilerinin yaklaşan tehlikeyi fark edip
üretimi azaltmalarıyla açıklayabiliriz.
ABD’de krizden yıllar önce Baker (2002) ve
diğer birkaç ekonomist tarafından yazılan
makalelerde bu soruna dikkat çekilmiş
olması konut üreticilerinin daha erken
tepki vermesini sağlamış olabilir.
satışlarının ödemesinde kullanılan
krediler de bu konutları satan kişiler
tarafından büyük oranda tekrar yeni konut
yatırımında değerlendirildiği için toplam
konut kredisi kredi miktarı ile konut
yatırımları arasında bir ilişki aranması
makuldür.
Yukarıda belirtilen konut kredisi kullanım
oranı ile kredi / değer oranı değerlerine
göre konut kredilerinin en az 3 katı
civarında konut yatırımı yapılıyor olması
gerekmektedir. Ancak Şekil 4’te bu durum
gözlenmemektedir.
Şekil 4 incelendiğinde, 2002’den
2008’e kadar beklendiği gibi krediler
ile konut yatırımı arasında büyük
fark olduğu görülmektedir, ancak
bu yanıltıcı olmamalıdır. 2002 - 2008
arasında beklenen şeklin oluşması
konut kredilerinin gelişme aşamasında
olmasından kaynaklanmaktadır ve bu
dönem değerlendirme yapmak için yeterli
değildir.
2008’den itibaren ise konut yatırımları
ile konut kredileri neredeyse birbirine
eşitlenmiştir ki böyle bir durumun olması
kayıt dışı ekonomik faaliyetlerle finanse
edilen konut yatırımlarının delilidir. Eğer
Türkiye’deki konut yatırımlarının tamamı
konut kredileri ile finanse edilebiliyorsa,
konut satış istatistiklerine göre adet
bazında satışların yaklaşık
% 70’ini oluşturan kredisiz satışlar nasıl
açıklanabilir? Bu sorunun cevabı, kredisiz
konut satışlarında kullanılan paranın
kaynağının kayıt dışı faaliyetler olması
olabilir.
Şekil 4 üzerinde yaptığımız yoruma
getirilebilecek eleştirilerden biri ise
yıl içinde satışı yapılan yeni konutların
tamamının o yıl içinde üretilmediği,
bir kısmının stoklardan karşılandığı
olabilir ki bu haklı bir eleştiridir. Ancak,
bu eleştirinin geçerli olabilmesi için
sadece bir yıllık analiz yapılmış olması
gerekir, oysaki Şekil 4’te tam 12 yıllık
37
ŞUBAT 2016
MAKALE
SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ
Şekil 4. Konut Yatırımları – Konut Kredileri İlişkisi (Türkiye)
veri grafiğe dönüştürülmüştür. Her ne
kadar stoktan satışlar olsa da, 5 yıldan
uzun bir sürede konut kredileri ile konut
yatırımları arasında anlamlı bir ilişki
ortaya çıkması gerekmektedir. Bu anlamlı
ilişki beklentisinin sebebi, ürettiği konutu
satamayan konut üreticisinin ertesi yıl
daha az konut üretimi yapacak olması
veya herhangi bir yılda beklentisinin
üzerinde ve hızlı konut satışı yapacak
olan üreticinin ertesi yıl çok daha fazla
konut üretecek olmasıdır. Dolayısıyla
yıllık konut yatırım tutarı ile toplam konut
kredileri arasında doğrudan bir ilişki
vardır ve bu ilişkide konut kredileri öncü
gösterge niteliğindedir. Konut stoğuyla
ilgili belirsizliğin tamamen ortadan
38
kalkması için TÜİK’in her ay Adrese Dayalı
Nüfus Kayıt Sistemi’nden veri alarak
hazırladığı ve boş konut oranını da içeren
raporun kamuoyuyla ve araştırmacılarla
paylaşılması gerekmektedir. Söz konusu
rapor yayınlandığı takdirde bu paragrafta
ifade ettiğimiz görüşümüzün teyit edilme
imkânı doğacaktır.
Burada açıkladığımız konut kredileri konut yatırımı ilişkisi ve Türkiye’nin buna
uyumsuzluğu, Şekil 5’teki uluslararası
karşılaştırmada bütün netliği ile ortaya
çıkmaktadır.
Şekil 5, European Mortgage Federation
(EMF), OECD, Türkiye Bankalar Birliği ve
Kalkınma Bakanlığı verileri kullanılarak
üretilmiştir.
Yabancı ülke grafiklerinde gözlendiği üzere
kullandırılan konut kredisi miktarıyla
konut yatırımları arasında yüksek düzeyde
bir ilgileşim vardır. Öte taraftan Türkiye
grafiği incelendiğinde ise konut kredileri
hızla artığı halde konut yatırımının bundan
etkilenmediği görülmektedir. Böyle bir
durumun açıklaması, daha önce kredisiz
satın alınan konutların kredi kullanılarak
satın alındığı ve toplam konut yatırımı
miktarının değişmediği olabilir ancak bu
yeterli bir açıklama değildir zira Türkiye’de
her 100 konuttan 30’u kredi kullanılarak
satılmaktadır. Konut kredilerindeki
büyümenin konut yatırımlarına
yansımaması mümkün değildir. Neticede,
ŞUBAT 2016
Şekil 5’te gözlenen durum Şekil 3 ve Şekil
4 üzerine yaptığımız yorumları doğrular
niteliktedir.
Yukarıda bahsettiğimiz sorunlar sebebiyle
bambaşka sosyal bir sorun daha ortaya
çıkmaktadır. Bu sosyal sorun, gelir
dağılımındaki adaletsizlik düzeyinin
de olduğundan düşük ölçülmesidir.
Adaletsizliğin olduğundan düşük ölçülmesi
ise orta ve dar gelirli hane halklarının
aleyhine bir durum oluşturmaktadır
çünkü karar vericiler bu hane halkları için
daha fazla transfer harcaması yapılması
gerektiğinin farkına varamamaktadır.
Aşıcı, Hepşen ve Yılmaz’ın (2011)
çalışmasında da belirtildiği üzere, gelir
dağılımındaki adaletsizliğin en bariz
göstergelerinden biri, gelir gruplarına
göre ayrı ayrı hesaplanması gereken konut
edinme gücüdür. Gerek Türkiye’de gerekse
dünyada yeterli veri olmadığı için farklı
gelir grupları için farklı konut edinme
gücü hesap edilememektedir. Öte taraftan
ortalama gelir sahibi hane halkları için
makro düzeyde üretilen konut edinme
gücü ise dar gelirli hane halklarının
sıkıntılı durumunu gizlemektedir.
Sonuç
Makalemizin giriş kısmında atıf
yaptığımız, Devlet Eski Bakanı Sayın
Babacan’ın gayrimenkul sektörü lehine
olan dengesizlik tespitinin doğru
olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar
mevcut resmi istatistik kaynaklarında bu
tespit teyit edilemese de, kullandırılan
konut kredileriyle kurduğumuz ilişki
doğrultusunda Türkiye’de konut
yatırımlarının ve dolayısıyla inşaat
sektörünün toplam büyüklüğünün
hatalı ölçüldüğünü ifade edebiliriz. Bu
ölçüm hatası Türkiye’ye has olmayıp
daha önce zikredildiği gibi yabancı
araştırmacılar tarafından da tespit edilmiş
ve düzeltilmesi amacıyla çeşitli çözüm
önerileri getirilmiştir. Bizim önereceğimiz
çözümler bu ölçüm hatasının
giderilmesinden ziyade, gayrimenkul
Şekil 5. Konut Yatırımları – Konut Kredileri İlişkisi (Uluslararası Karşılaştırma)
39
ŞUBAT 2016
MAKALE
SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ
sektörüne ağırlık verilmesinden
kaynaklanan sorunların giderilmesine
yöneliktir.
Karşılaştırma yapılan ülkeler referans
alındığında, konut yatırımlarının 2014
yılı itibarıyla 20 milyar TL civarında
düşük ölçüldüğünü tahmin ediyoruz.
Tasarruflarımızın döviz getirisi
sağlamayan verimsiz konut yatırımlarına
yönlendirilmesi sorununa bir an evvel
çözüm üretilmesi gerekmektedir. Aksi
takdirde, Yunanistan ve İspanya’nın
yaşadığı sorunlarla karşılaşma ihtimalimiz
azımsanmayacak kadar yüksektir. Bu riski
bertaraf etmek veya en azından etkisini
hafifletmeyi amaçlayan önerilerimiz
aşağıda sunulmuştur.
1. 2014 yılında yasal altyapısı hazırlanan
gayrimenkul yatırım fonlarının, yurt
dışında da yatırım yapmasına imkân
verilmelidir. Aksi takdirde gayrimenkul
piyasasında istenen rekabet düzeyi
oluşmayacak ve kayıt dışı gelirleri
gizlediği için hali hazırda aşırı yükselmiş
olan gayrimenkul fiyatları daha da
yükselecektir. Bu ise, makalemiz boyunca
bahsettiğimiz şekilde gayrimenkul
sektörüne daha fazla kaynak girişine
yol açacak, gelir dağımı adaletsizliğini
körükleyecek ve bir kısır döngü halinde
sürdürülemez noktaya varıncaya dek
devam edecektir. Ancak sürdürülebilir
olmayan noktaya varıldığında 2008 yılında
ABD’de yaşanan kriz benzeri bir sonuçla
karşılaşmak sürpriz olmayacaktır.
2. Gayrimenkul yatırım fonlarına yurt
dışında yatırım yapma izni şu koşulla
verilmelidir: Fonların yurt dışında sahip
olduğu ticari gayrimenkullerin asgari
% 25’i Turquality marka destek programı
kapsamında desteklenen firmalara kiraya
verilmelidir. Bu sayede, yurt dışına çıkan
Türk sermayesinin belirli bir kısmının
Türkiye’ye döviz girdisi sağlayacak ve
uzun vadede uluslararası marka olma
potansiyeli taşıyan Türk şirketlerinin
kullanımına sunulması sağlanacaktır.
40
3. İlk dönemde çok yüklü sermaye
çıkışı olabileceği için, gayrimenkul
yatırım fonlarının yurt dışı varlıklarının
toplam varlıklarına oranı % 30 ile
sınırlandırılabilir.
4. Türkiye’de kurulmuş gayrimenkul
yatırım fonlarına ait ticari gayrimenkulleri
kiralayan Turquality şirketleri için mağaza
kira destek oranı % 60’a çıkartılabilir.
Böylece, kira ödemelerinin tekrar yurda
dönmesi teşvik edilmiş olacaktır.
5. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü –
Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi kayıtları
kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının, sahip oldukları konut
adedine göre tasnif edilmelidir. Bu tasnif,
kayıt dışı ekonomiyle mücadelede çok
faydalı olacaktır ki 3 adetten fazla konut
sahibi olan kişilere ilave vergi getirilebilir.
Bu yeni vergi kaynağının bir kısmı gelir
dağılımının düzeltilmesi için transfer
harcamalarında kullanılabileceği gibi,
diğer kısmı ise Ar-Ge ve marka geliştirme
gibi çalışmalarda kullanılabilir.
6. Gayrimenkul alımlarında, satın alan
kişi / kurumun son 5 yıla ait gelir vergisi
beyanı incelenmeli ve bu inceleme
ŞUBAT 2016
enflasyon hedeflerinin tutturulmasına da
katkı sağlanabilecektir.
• www.hurriyet.com.tr. 24 Temmuz 2014.
http://www.hurriyet.com.tr/sanayidenkacip-konut-yapiyoruz-26874076 (Kasım
Burada listelenen çözüm önerilerinin
11, 2015 tarihinde erişilmiştir).
uygulanması karar vericilerin takdirindedir • www.milliyet.com.tr. 08 Aralık 2014.
ancak daha evvel belirttiğimiz üzere
http://www.milliyet.com.tr/babacan-danİspanya, Yunanistan ve ABD örnekleri
seffaflik-paketi--konut-1981185/ (Aralık
bizi büyük bir endişeye sevk etmektedir.
07, 2015 tarihinde erişilmiştir).
Türkiye’dekine benzer şekilde, yabancı
ülkelerdeki resmi istatistikler de kayıt
dışı ekonomi sebebiyle konut yatırımlarını
olduğundan düşük göstermektedir. Doğru
ölçülemeyen bir ekonomi yönetiminde
karar almanın güçlüğü aşikârdır.
Makalemizde sunduğumuz bilgilerin karar
alma mekanizmasında kullanılarak ülke
ekonomisinin daha verimli, güvenilir ve
hızlı büyümesine katkıda bulunmasını
temenni ediyoruz.
neticesinde satın alabileceği gayrimenkul
için azami bir değer belirlenmelidir. Bu
azami değerden daha yüksek fiyatlı bir
gayrimenkul satın almak isteyen
kişi / kurumun buna ilişkin ilave gelir
beyanı yapma zorunluluğu getirilmelidir.
Gayrimenkul yatırım fonları aracılığıyla
yurt içi konut yatırımlarına yönlenecek
kaynak miktarının azaltılması ve 3’ten
fazla konut sahibi olan kişilerin ilave
vergilere tabi kılınması önerileri sayesinde
konut fiyatlarındaki aşırı ve diğer sektörler
aleyhine orantısız yükselişin önlenmesi
mümkün olabilecektir. Hatta bu sayede
Kaynakça
• Aşıcı, Mehmet, Ali Hepşen, ve Özlem
Yılmaz. «Housing Affordability Index
Calculation Integrating Income Inequality
in Turkey.» Empirical Economics Letters,
2011: 359-367.
• Aşıcı, Mehmet, ve Ali Hepşen. «The
Association between Current Account
Deficit and House Prices in Turkey.»
Journal of Applied Finance & Banking,
2013: 65-79.
• Baker, Dean. “The Run-up in Home
Prices: A Bubble.” Challlenge 45, no. 6
(2002): 93-119.
• Calvo, G. A. «Capital Flows and Capital
Market Crises, The Simple Economics
of Sudden Stop.» Journal of Applied
Economics, Kasım 1998: 35-54.
• Gruneberg, Stephen, ve Keith
Folwell. «The use of gross fixed capital
formation as a measure of construction
output.» Construction Management and
Economics, 04 01 2013: 359-368.
• Ruddock, Les. «Measuring the global
construction industry: improving
the quality of data.» Construction
Management and Economics, 2002: 553556.
41
ŞUBAT 2016
MAKALE
ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE
KULLANDIRILAN KREDİLERİN İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL
ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ
Tevfik BULUT / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü)
1.Giriş
Günümüzde finansmana erişim
koşullarındaki gelişmeler beraberinde
finansman türlerini de çeşitlendirmiştir.
Gerek kamu sektörü gerekse özel
sektör bu alanda varlığını göstererek
girişimcilere, özel hukuk tüzel kişiliğine
sahip kurum ya da kuruluşlara
finansmana erişimde çeşitli olanaklar
ve alternatifler sunmaktadır. Ancak
sunulan bu olanaklar çoğunlukla kredi
tedariki şeklinde olmakla birlikte kamu
sektörü tarafından sağlanan krediler, özel
sektöre göre çok daha uygun faiz ve geri
ödeme koşullarına sahip olmakta, diğer
bir deyişle teşvik niteliği taşımaktadırlar.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
(BSTB) tarafından OSB ve SS’ler gibi
ekonomik gelişim bölgelerine sağlanan
bu krediler de teşvik niteliği taşıdığından,
çalışmamızda kredi, kredinin işlevleri,
kredi risk ve yönetimi ve söz konusu
ekonomik gelişim bölgelerine sağlanan
kredi teşvikleri konularına değinildikten
sonra geliştirilen kredi itfalandırma
modelleri ele alınacaktır.
gücünün tahsis edilmesidir.
Zarakolu (1971)’ya göre, krediye ilişkin bir
diğer tanım da şu şekildedir: Kredi gerçek
ya da tüzel kişilere doğrudan doğruya veya
dolaylı olarak teminatlı, teminatsız, uzun
veya kısa vadeli nakit, mal, kefalet teminat
mektubu şeklinde faiz ve komisyon
karşılığında ve belirli bir limit dâhilinde
borç ve garanti verme işlemidir (Karakaş,
2010).
2.Kredi
Kredi, genellikle faiz ve komisyon bedeli
karşılığı gerçek veya tüzel kişilere süresi
önceden tayin edilmek ve geri verilmek
üzere belirli miktardaki satın alma
2.1.Kredinin İşlevleri
Bir ekonomiye arz edilen paranın miktarı
onun gelişmesi bakımından büyük önem
taşır. Çünkü o, fiyatların seviyesini ve
bazen de karakterini etkiler. Eğer para
Tablo 1. Yörelere (İllere) Göre OSB’lere Kullandırılan Kredilerin Geri Ödeme Şartları ile Faiz Oranları
42
ŞUBAT 2016
3. Kredi Teşvikleri
3.1.OSB’lerde Kredi Teşviği
Ekonomik gelişim bölgelerinden olan
OSB’lere kullandırılan krediler, gerek
OSB tüzel kişiliğinin kendisi gerekse
OSB içinde faaliyet gösteren katılımcı
firmalar üzerinde pozitif dışşallıklar
oluşturmaktadır.
Şekil 1. OSB’lere Yapılan Kredi Ödemeleri
arzı bir ekonomide ticaretin genişlemesi
ile uyumlu olarak genişlemezse
-yani para mallara oranla daha kıt
hale gelirse- fiyatlar düşme eğilimi
gösterecek, üreticilerin cesareti kırılacak
ve müteşebbisler için işlerini kurmak
ve geliştirmekte gerekli mali kaynakları
bulmak zorlaşacaktır. Aksine, çok serbest
olarak ihraç edilirse, fiyatlar yükselecek
ve yatırımlar fiyat artışından en çabuk
etkilenen faaliyet alanlarına kayacaktır
(Deane, 2000). Kredi de bahsedilen para
arzının bir yönünü oluşturduğundan
kredinin ekonomik işlevlerinin özetlenmesi
yerinde olacaktır. Aras (1996)’a göre
kredinin işlevleri üç grupta özetlenebilir
(Tokel, 2004):
1. Ekonomideki atıl ve dağınık fonlar
(sermaye ve tasarruflar), kredi sistemi
sayesinde ekonomik faaliyetlerin
gelişmesine yönlendirilmektedir.
Sahiplerinin kullanmadığı fonlar, kredi
şeklinde paraya ihtiyaç duyanlara
aktarılabilmektedir. Bu şekilde fon
sahipleri açısından gelir yaratılırken
ekonomide de arz ve talep genişlemesi
yaratılmaktadır. Böylece tasarruflar,
ülke ekonomisinin gelişmesi yönünde
değerlendirilmiş ve ekonomik faaliyetlere
hız verilmiş olur.
2. Kredi sermaye birikimini artırır.
Girişimciler ve yatırımcılar ihtiyaç
duydukları sermayeyi kredi yoluyla
tasarruf sahiplerinden sağlarlar. Vade
sonunda da krediyi geriye ödeyerek
sermaye birikimi elde ederler.
3. Kredi bir tedavül aracıdır. Kredi
ekonomisi para ekonomisinin gelişmiş bir
aşamasını teşkil eder. Kredi ile nakit para
taşınması azalmakta, ticari faaliyetler hız
kazanmaktadır.
2.2. Kredi Riski ve Kredi Risk Yönetimi
Kredi riski, kullandırılan kredinin
vadesinde kısmen veya tamamen
ödenmeme olasılığını ifade etmektedir.
Risk, kredilendirme sürecinin en
başından başlayarak her aşamasında
bulunur. Ancak zaman içinde kredinin
vadesi gelmeden riskin derecesinde bazı
değişiklikler olabilmektedir. Kredi tahsis
kararı verenler risk derecesindeki bu
değişiklikleri de göz önüne almalıdırlar
(Usta, 1994).
Kredi risk yönetiminde kredi talep
edenin yükümlülüklerini zamanında
yerine getirebilme kapasitesi veya gücü,
yükümlülüklerini karşılamaya yetecek
tutarda kaynak yaratmasına bağlı
olduğundan kaynak yaratma potansiyeli
yakından takip edilmelidir (Akgüç, 2011).
Aynı zamanda kredinin geri dönüşünün
sağlıklı bir şekilde izlenmesi için finansal
performans analizi, likidite durumu,
kârlılık durumu, verimlilik durumu ve
finansal yönden gelişmesinin yeterli olup
olmadığının incelenmesi ve takip edilmesi
açısından önem taşıdığından belirli
aralıklarla ve gerektiğinde her zaman
yapılmalıdır (Bulut, 2014).
OSB’lere sağlanan teşvikler içerisinde
gerek ölçeği, gerekse faiz oranı ve geri
ödeme koşulları bakımından katma
değeri çok yüksek olan kredi teşvikleri
OSB’lerin kurulmasında, kurulduktan
sonra sürdürülebilir yatırım ortamının
oluşturulmasında payı yadsınamaz bir
gerçektir (Bulut, Şubat 2015).
OSB’lere kullandırılan kredinin faiz
oranları ve geri ödeme şartları şöyledir
(Usul ve Esaslar, 2001):
a) Kalkınmada öncelikli yörelerde; faiz
oranı yıllık %1, geri ödeme süresi 5 yılı
ödemesiz toplam 15 yıl,
b) Normal illerde; faiz oranı yıllık %2, geri
ödeme süresi 3 yılı ödemesiz toplam 13 yıl,
c) Gelişmiş illerde; faiz oranı yıllık %3, geri
ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 11 yıl
olarak uygulanır.
Anlatılanları özetlemesi açısından yörelere
göre Bakanlığımızca kullandırılan kredinin
faiz oranları ve geri ödeme şartları Tablo
1’de gösterilmiştir.Arsa satma durumuna
gelmeyen ya da borcunu karşılayabilecek
miktarda arsa satma durumuna gelmeyen
OSB’lerde kredi anapara borç taksitleri,
kredi kullanan OSB’ler itfa dönemlerinde
tahakkuk eden borçlarını ödeyemeyeceğini
ilgili belgelerle ispatlaması durumunda;
anapara borç taksitleri yılda bir olmak
üzere toplam 4 defa ertelenebilmekte,
faiz borçları ise anapara borç taksitleri
ödenmesi kaydıyla kredi hesabına ilave
edilebilmektedir. Burada, bir önceki
kısımda bahsedilen uygun geri ödeme
sürelerine ve faiz oranlarına ilave olarak
koşulların oluşması halinde OSB’lere
borçlarını erteleme imkânı getirilmektedir.
Bahse konu kredi teşvikleri kapsamında
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca
43
ŞUBAT 2016
MAKALE
ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN
İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ
c) Gelişmiş illerde; üstyapı kredilendirme
oranı % 50, faiz oranı yıllık % 3, geri
ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 11 yıl
olarak uygulanır.
2. Altyapı kredilendirme oranları %100
olarak uygulanır.
3. Kredilerin faizi; kredinin ilgili SS’nin
banka hesabına geçtiği tarihten itibaren
başlar, ikraz edilen bütün meblağın
tamamen itfa edilmiş olacağı tarihe kadar
devam eder. Kredi itfa başlangıcına kadar
tahakkuk ettirilerek biriktirilen faizler itfa
döneminde eşit taksitler halinde, anapara
taksitleri ve itfa döneminde tahakkuk
edecek faizlerle birlikte tahsil edilir.
Şekil 2. SS’lere Yapılan Kredi Ödemeleri
son 13 yılda OSB tüzel kişiliklerine 2015
yılı fiyatlarıyla yapılan kredi ödeme
tutarları Şekil 1’de gösterilmiştir.
3.2. SS’lerde Kredi Teşviği
SS’lere kullandırılan kredinin faiz oranları
ve geri ödeme şartları ile kredilendirme
oranları şöyledir (Usul ve Esaslar, 2001):
1. Kullandırılacak kredinin kredilendirme
ve faiz oranları ile geri ödeme şartları:
a) Kalkınmada öncelikli yörelerde ve
doğal afet geçiren yerlerde üstyapı
kredilendirme oranı % 70, faiz oranı yıllık
%1, geri ödeme süresi 2 yılı ödemesiz
toplam 15 yıl,
b) Normal illerde; üstyapı kredilendirme
oranı % 60, faiz oranı yıllık % 2, geri
ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 13 yıl,
Tablo 2.Yörelere (İllere) Göre SS’lere Kullandırılan Üstyapı Kredilerinin Geri Ödeme
Şartları ile Faiz Oranları
Söz konusu madde kapsamında bahse
konu yörelerin listesi ve bu yörelere
kullandırılan kredilerin geri ödeme
şartları ile faiz oranları Tablo 2’de
gösterilmiştir.
Uygun faiz ve geri ödeme koşullarına
ilave olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığınca uygun görülmesi
halinde, borçlarını ödeyememiş veya
ödeyemeyecek durumda bulunan SS’lerin,
yıllık anapara ve faiz taksitleri en fazla
dört yıl ve sekiz taksit olmak üzere
ertelenebilmektedir.
Bahse konu kredi teşvikleri kapsamında
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca
son 13 yılda SS tüzel kişiliklerine 2015 yılı
fiyatlarıyla yapılan kredi ödeme tutarları
Şekil 2’de gösterilmiştir.
44
4. Kredi İtfalandırma Modelleri
4.1. Amaçları
Geliştirilen itfalandırma modelleri ile kredi
geri dönüşlerinin artırılması, kredi geri
dönüşlerinin uygun finansal modellerle
sürdürülebilirliğinin sağlanması, OSB
ve SS’lerin kredi finansman yükünün
hafifletilmesi, kanuni takibe
geçilecek/geçilmesi muhtemel OSB
ve SS sayısının azaltılması, ekonomik
gelişim bölgelerinin yapılaşma sürecinin
hızlandırılması, OSB ve SS’lerin kaynak
ŞUBAT 2016
Tablo 3.Kalkınmada Öncelikli İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları
4. Borç Taksiti Birim Tutarı = İtfa
Dönemine Esas Kredi Bakiyesi/Taksit
Katsayıları Toplamı
a u= c q / t s
5. Anapara Borç Taksit Tutarı = Borç
Taksiti Birim Tutarı X Anapara Borç Taksit
Katsayısı
a q=a u x t
yaratma kapasitesini sürdürerek kredinin
geri ödenmesinin sağlanılması ve nihai
olarak sanayide katma değerin artırılması
amaçlanmıştır.
4.2. OSB’lerde Kredi İtfalandırma
Modeli : t+1 Modeli
Kalkınmada öncelikli, normal ve gelişmiş
illerde OSB’lerde itfa dönemi ve yıllık
faiz oranı değişiklik göstermekle birlikte
bu durum formülün kompozisyonunu
değiştirmemektedir. OSB’lerde kredi
itfalandırma modelinin formülizasyon
aşamaları şu şekilde sıralanabilir:
1. Yıl Anapara Borç Taksit Katsayısı = (İtfa
Dönemi X Yıllık Faiz Oranı) /100
t=(pxn)/100
2. Anapara Borç Taksit Katsayısı Artış
Oranı = Önceki Dönem Anapara Borç
Taksit Katsayısı +1
t r=t+1
3. Borç Taksiti Katsayıları Toplamı
illerdeki SS’lerde itfa dönemi ve yıllık
faiz oranı değişiklik göstermekle birlikte
bu durum formülün kompozisyonunu
değiştirmemektedir. SS’lerde kredi
itfalandırma modelinin formülizasyon
aşamaları şu şekilde özetlenebilir:
1. Yıl İlk 6 Ay İçin Anapara Borç Taksit
Katsayısı = (İtfa Dönemi X Yıllık Faiz
Oranı)/100
t=(pxn)/100
2. Anapara Borç Taksit Katsayısı Artış
Oranı = Önceki Dönem Anapara Borç
Taksit Katsayısı + 0,5
t r=t+0,5
3. Borç Taksiti Katsayıları Toplamı
5. Uygulama Sonuçları
5.1.OSB’lerde Uygulama Sonuçları
İtfa dönemine esas 10.000.000 TL’lik
bir kredi bakiyesi üzerinden senaryo
çalışması niteliğinde örnek bir hesaplama
yapılarak sonuçlar karşılaştırmalı olarak
ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmanın
bu kısmında tablolarda yer alan “mevcut
durum” ifadesinden hâlihazırda devam
eden uygulama, “yeni durum” ifadesinden
yeni modelin uygulanması halinde ortaya
çıkan durum anlaşılmalıdır.
5.1.1. Kalkınmada Öncelikli İllerdeki
OSB’ler
Kalkınmada öncelikli illerdeki OSB’lerde
yıllık faiz oranı %1, itfa dönemi ödemeler
yıllık olmak üzere toplam 10 yıl olarak
uygulanmaktadır. Yapılan hesaplamalara
Tablo 4.Normal İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları
4. Borç Taksiti Birim Tutarı = İtfa
Dönemine Esas Kredi Bakiyesi/Taksit
Katsayıları Toplamı
a u= c q / t s
5. Anapara Borç Taksit Tutarı = Borç
Taksiti Birim Tutarı X Anapara Borç Taksit
Katsayısı
a q=a u x t
4.3. SS’lerde Kredi İtfalandırma
Modeli : t+0,5 Modeli
Kalkınmada öncelikli, normal ve gelişmiş
45
ŞUBAT 2016
MAKALE
ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN
İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ
Tablo 5.Gelişmiş İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları
ilişkin senaryo çalışması karşılaştırmalı
olarak Tablo 3’te gösterilmiştir.
5.1.2. Normal İllerdeki OSB’ler
Normal illerdeki OSB’lerde yıllık faiz
oranı % 2, itfa dönemi, ödemeler yıllık
olmak üzere toplam 10 yıl olarak
uygulanmaktadır. Yapılan hesaplamalara
ilişkin senaryo çalışması karşılaştırmalı
olarak Tablo 4’te gösterilmiştir.
Tablo 6. Kalkınmada Öncelikli İllerde İtfa
Dönemine Esas Kredi Bakiyesi
46
5.1.3. Gelişmiş İllerdeki OSB’ler
Gelişmiş illerdeki OSB’lerde yıllık
faiz oranı % 3, itfa dönemi ödemeler
yıllık olmak üzere toplam 9 yıl olarak
uygulanmaktadır. Yapılan hesaplamalara
ilişkin senaryo çalışması karşılaştırmalı
olarak Tablo 5’te gösterilmiştir.
5.2. SS’lerde Uygulama Sonuçları
Kredi itfa başlangıcına kadar tahakkuk
ettirilerek biriktirilen faizler itfa
döneminde eşit taksitler halinde, anapara
taksitleri ve itfa döneminde tahakkuk
edecek faizlerle birlikte tahsil edildiğinden
ödemesiz döneme ait hesaplanan faiz
tutarları, ilk kredi bakiyesine ilave
edilerek itfa dönemine esas kredi
bakiyesi oluşturulmuştur. Hesaplanan itfa
dönemine esas kredi bakiyesi anapara
taksit tutarları toplamına diğer bir deyişle
itfa dönemine esas kredi bakiyesine eşit
olacaktır. Benzer durum diğer yöreler
(iller) için de aynı işlemi gerektirdiğinden
tekrar ele alınmayacaktır. Çalışmamızda
5.000.000 TL’lik bir kredi bakiyesi
üzerinden senaryo çalışması niteliğinde
örnek bir hesaplama yapılarak sonuçlar
karşılaştırmalı olarak ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Sonuçlar ortaya konulurken
tablolarda yer alan “mevcut durum”
ifadesinden hali hazırda devam eden
uygulama, “yeni durum” ifadesinden yeni
modelin uygulanması halinde ortaya çıkan
durum anlaşılmalıdır.
5.2.1.Kalkınmada Öncelikli İllerdeki
SS’ler
Kalkınmada öncelikli illerdeki SS’lerde
yıllık faiz oranı %1, itfa döneminde
Tablo 8. Normal İllerde İtfa Dönemine
Esas Kredi Bakiyesi
ŞUBAT 2016
Tablo 7. Kalkınmada Öncelikli İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları
ödemeler 6 ayda bir yapılmak üzere
toplam 11 yıldır. İtfa dönemine esas kredi
bakiyesinin hesaplanması Tablo 6’da
gösterilmiştir. İtfa dönemine ait yapılan
hesaplamalar ise karşılaştırmalı olarak
Tablo 7’de gösterilmiştir.
5.2.2.Normal illerdeki SS’ler
Normal illerdeki SS’lerde yıllık faiz
oranı %2, itfa dönemi ödemeler 6 ayda
bir yapılmak üzere toplam 11 yıldır. İtfa
dönemine esas kredi bakiyesi Tablo 8’de
görüleceği üzere hesaplanıp itfa dönemine
esas kredi bakiyesi oluşturulmuştur.
İtfa dönemine ait yapılan hesaplamalar
ise karşılaştırmalı olarak Tablo 9’da
gösterilmiştir.
5.2.3.Gelişmiş İllerdeki SS’ler
Hesaplamada yıllık faiz oranı %3, itfa
dönemi, ödemeler 6 ayda bir yapılmak
üzere toplam 9 yıldır. İtfa dönemine esas
kredi bakiyesi Tablo 10’da görüleceği
üzere hesaplanıp itfa dönemine esas kredi
bakiyesi oluşturulmuştur. İtfa dönemine ait
yapılan hesaplamalar ise karşılaştırmalı
olarak Tablo 11’de gösterilmiştir.
Tablo 9. Normal İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları
47
ŞUBAT 2016
MAKALE
ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN
İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ
Tablo 10.Gelişmiş İllerde İtfa Dönemine Esas Kredi Bakiyesi
6.Modellerin Avantajları
Geliştirilen kredi itfalandırma modellerinin
OSB ve SS’lere sağladığı avantajlar şöyle
özetlenebilir:
durumunda anapara borç taksit tutarları
ilk 5 yılda mevcut modele göre daha
düşük olduğu için daha az gecikme faizi
ödeyeceklerdir.
• İlk 4-5 yıl içinde bütün yörelerde, OSB
ve SS’ler daha az anapara borç taksiti
ödedikleri için söz konusu ekonomik
gelişim bölgelerinin ve içindeki firmaların
toparlanma sürecine ivme kazandıracaktır.
• OSB ve SS’ler, borçlarını ödeyememesi
ve erteleme hakları kalmaması
• İtfa dönemi boyunca anapara borç
taksitleri artarak devam ettiği için OSB
ve SS’yi yüksek miktarlardaki borçları
ertelemeye zorlayacak ve bu durum, borç
erteleme mantığının amacına daha iyi
hizmet edecektir.
• Yeni model, gecikme faizleri açısından
irdelenmesi durumunda, borçlarını
ödemekte güçlük çeken OSB ve SS lehine
avantajlı bir durum ortaya koymaktadır.
Bu durum, kalkınmada öncelikli bir
ildeki OSB için örnekleştirmek ve
senaryolaştırmak istenirse Tablo 12’deki
gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Burada
borçlara ait gecikme faizi 08.10.2015
tarihinde ödendiği varsayılmıştır. Örnek
üzerinden gidilecek olursa, OSB yeni
durumda 4.158.842 TL’lik bir gecikme faizi
avantajı elde etmiş olacaktır.
Tablo 11.Gelişmiş İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları
48
ŞUBAT 2016
Tablo 12. Gecikme Faizleri Açısından Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları
• Gecikme faizleri açısından OSB, SS’ler
ve dolaylı olarak bu ekonomik gelişim
bölgelerinde faaliyet gösteren firmalar
kısa ve orta vadede mevcut modele göre
konjektürel dalgalanmalardan daha az
etkilenecektir.
• OSB ve SS’lerin kanuni takibe düşme
riski azalacaktır.
Sonuç itibarıyla, yapılan çalışmayla
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca
OSB ve SS’lere kullandırılan kredilerin
itfalandırılmasına yönelik modeller
geliştirilerek farkındalık oluşturulması,
modellerin uygulanabilirliğinin
gösterilmesi ve avantajlarının ortaya
konulması amaçlanmıştır.
Kaynakça
• BULUT, Tevfik. (Şubat 2015).Ekonomik
Gelişim Bölgelerine Sağlanan Teşvikler-I.
Anahtar Dergisi.
• DEANE, Phyllis. (2000).İlk Sanayi İnkılabı
• OSB ve SS’lerin borçlarını ödeyebilme
(3. Baskı). Çev: Tevfik GÜRAN. Ankara:
gücünü ve cesaretini artıracaktır.
Türk Tarih Kurumu Basımevi.
• BULUT, Tevfik. (2014).Organize Sanayi
• Ekonomik gelişim bölgelerinin kredi
Bölgelerinde Finansal Performans Analizi.
talebini artıracaktır.
Uzmanlık Tezi. Ankara: Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı.
• Kamu kaynaklarının daha etkin ve
• KARAKAŞ, Fatih Rüştü. (2010).Bireysel
verimli bir şekilde kullanılmasına yardımcı Krediler Kapsamında İpotekli Konut
olacaktır.
Kredileri (Mortgage).Yüksek Lisans Tezi.
İstanbul Üniversitesi.
• Kademeli artan borç taksitleri, OSB
ve SS’lerin kredi geri dönüş oranlarını
artıracaktır.
• TOKEL, Ö. Emre. (2004).Kredi Risk
Modelleri Kullanılarak Kredi Taleplerinin
Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi.
Ankara Üniversitesi.
• Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı.
Organize Sanayi Bölgeleri Ve Sanayi
Siteleri Projeleri Ödeneklerinin Kullanımı
Ve Kredilendirilmesine İlişkin Usul Ve
Esaslar (Usul ve Esaslar).Yürürlük Tarihi:
01.01.2002 gün.
• AKGÜÇ, Öztin. (2011).Kredi Taleplerinin
Değerlendirilmesi. (Genişletilmiş 9.
Baskı). İstanbul: Arayış Yayınevi.
• USTA, Mahmut. (1994).Kredi Taleplerinin
Değerlendirilmesi ve Tahsisi. İstanbul:
Pamukbank T.A.Ş. Eğitim Müdürlüğü
Yayınları.
49
ŞUBAT 2016
RAPOR TANITIMI
OECD’NİN “HAYAT NASIL? 2015 – REFAHIN ÖLÇÜMÜ” RAPORU
YAYIMLANDI
Nazlı SAYLAM BÖLÜKBAŞ - Dursun BALKAN - Dr. Yücel ÖZKARA / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü
(OECD), 2015 yılı sonunda yayımladığı
“How’s Life? 2015 – Measuring Well-Being
(Hayat Nasıl? 2015 – Refahın Ölçümü)”
isimli raporu ile sosyal ve ekonomik
pek çok gösterge yoluyla ülkeler arası
karşılaştırmalar ve değerlendirmeler
sunmaktadır.
Raporda yaklaşık 40 ülkede insan
yaşamının detaylı bir değerlendirmesine
ve bu ülkelerden elde edilen sonuçların
karşılaştırmalı analizlerine yer
verilmektedir. İnsanların maddi yaşam
koşulları ile yaşam kalitesine dair pek
çok göstergeyi uluslararası seviyede bir
araya getiren ve daha önce yayınlanan
Stiglitz Raporu’ndaki tavsiyeler dikkate
alınarak hazırlanan bu rapor, OECD’nin
yayımlamakta olduğu İyi Yaşam Endeksi
(Better Life Index)’ne de katkı sunmaktadır.
Raporda ana hatlarıyla şu konular yer
almaktadır:
• Refahın Bugünü ve Yarını: Genel Bir
Bakış
• Rakamlarla Hayat Nasıl?
• Gelecek Nesiller için Kaynakların
Gözetimi
• Çocuklar için Hayat Nasıl?
• Bağışların Değeri: Gönüllülük ve Refah
• Bölgesel Düzeyde Refahın Ölçümü
gibi çeşitli alanları kapsamaktadır.
İnsanların hayatının iyi olup olmadığının
değerlendirilmesi, çok geniş bir yelpazede
ve insanların farklı deneyimlerini
yansıtması ile mümkündür.
Hayat Nasıl Raporu, refahı, yaşam kalitesi
ve maddi yaşam koşulları ana başlıkları
altında toplam on bir boyutta ele almıştır.
OECD’nin refah ölçümü konusunda
kullandığı çerçeve aşağıdaki gibidir:
Rakamlarla Hayat Nasıl?
Her ülkenin kendine özgü bir nüfus yapısı
ve hane halkı gelir dağılımı olduğundan
farklı ülkelerin farklı refah öyküleri
vardır. Örneğin, Slovakya, Yunanistan ve
İspanya’da alt gelir grubunu temsil eden
% 60’lık kesim, toplam net zenginliğin
% 20’sini almaktadır. Ancak bu oran
Almanya, Hollanda, Avusturya ve ABD’de
% 8’den azdır. Ayrıca, ülkeden ülkeye
değişmekle birlikte iyi eğitimli kişilerin
daha uzun yaşama eğiliminde olduğu
görülmektedir.
İtalya, Belçika, Macaristan, Avustralya,
Lüksemburg ve İngiltere gibi bazı OECD
ülkelerinde, 15-24 yaş aralığındaki
genç çalışanların uzun dönemli işsizlik
oranı, normal çalışma çağındaki (25-64
yaş) çalışanların iki katından fazladır.
İskandinav ülkelerinde ise yaşam
Refahın Bugünü ve Yarını: Genel Bir Bakış kalitesi, cinsiyet ve yaşa bağlı farklılıklar
içermekle beraber gelir eşitsizliği düşük
OECD, daha iyi bir yaşamı daha
seviyelerde görülmektedir. Türkiye’deki
iyi politikalarla sağlamayı amaç
insanların zayıf maddi hayat şartları ile
edinmektedir. Bu noktadan hareketle
işsiz kalma riskinin görece yüksekliğinden
insanların refah düzeyi de daha iyi bir
bahsedilmektedir.
yaşam için geliştirilen politikalarla
yükseltilebilir. Refah çok boyutludur
Raporda OECD ülkelerinin çoğunda
ve sivil yaşam, hane halkı geliri, konut
zengin ve yoksul aileler arasındaki
sahipliği, iş yaşamındaki denge,
farkın son 30 yılın en yüksek değerine
iş yetenekleri ve sağlık durumu
50
ulaştığından bahsedilmektedir. Ayrıca,
2012 yılındaki Gini gelir eşitsizliği
endeksine göre Türkiye’nin Meksika,
Amerika ve İsrail ile birlikte en yüksek;
Danimarka, Slovenya, Slovak Cumhuriyeti,
Norveç ve Çek Cumhuriyeti’nin ise en
düşük gelir eşitsizliğine sahip olduğu
vurgulanmıştır. Ayrıca, Macaristan ve
Türkiye’de istihdamda ciddi bir büyüme;
uzun dönemli işsizlik ve işsiz kalma
olasılığında ise azalma görülmüştür.
2014’te hesaplanan uzun dönemli işsizlik
oranı, 2009’da ölçülenin Yunanistan’da
beş, Hollanda, İspanya, Slovenya ve
Danimarka’da üç katı olarak karşımıza
çıkmaktadır. Buna karşın, 2009’dan
2014’e uzun dönemli işsizlik oranı
Türkiye, Almanya ve İsrail’de % 1’den
fazla azalmıştır. Türkiye’de 2014 yılı
itibariyle % 2 civarında seyreden uzun
ŞUBAT 2016
genelinde % 88 olarak ortaya çıkmıştır.
OECD ülkelerine göre Türkiye en yüksek
seçmen katılımı oranına sahip ülkedir.
Ancak bu durum Türkiye’deki yasal oy
verme zorunluluğuna bağlanmaktadır.
Gelecek Nesiller İçin Kaynakların
Gözetimi
Gelecek nesillerin daha iyi koşullara
sahip olabilmesi, refahın kaynaklarının
sürdürülebilirliğine bağlıdır. Zaman
içinde dört farklı sermaye türünün (doğal
sermaye, ekonomik sermaye, beşeri
sermaye ve sosyal sermaye) devamlılığının
sağlanması gelecekte refahın ve
kaynakların sürdürülebilirliğine katkı
sunacaktır.
süreli işsizlik oranı, % 2,6 olan OECD
ortalamasından daha iyi durumdadır.
Japonya, Almanya, İsviçre ve Norveç işsiz
kalma olasılığının en düşük olduğu ülkeler
arasındadır. Bu ülkelerde işsiz kalma
33 işçiden 1’ini ilgilendirirken, Portekiz
ve Finlandiya’da her 15 işçiden 1’ini,
Türkiye’de 11 işçiden 1’ini, Yunanistan’da
10 işçiden 1’ini, İspanya’da 7 işçiden 1’ini
ilgilendirmektedir.
Birçok açıdan, refah düzeyi ortalama bir
OECD vatandaşı için 2009 yılından 2015
yılına kadar iyi bir gelişim göstermiştir.
Hane halkı gelirinde OECD ülkelerinin
çoğunda kriz sonrasında yavaş da olsa
iyileşme görülmektedir, ancak uzun
dönemli işsizlik ve uzun çalışma saatleri
gibi bazı alanlarda bu olumlu durumdan
söz edilememektedir. Yunanistan,
Portekiz, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde
yüksek işsizlik, düşük ücretler ve düşük
konut sahipliği 2009 yılından beri devam
etmektedir.
Çalışma yaşamında bahsi geçen birtakım
olumsuzluklara karşın, yaşamın diğer
boyutu olan eğitim alanında, hemen
hemen bütün ülkelerde ikincil eğitim
düzeyi ve beklenen yaşam süresinin 2009
yılından bu yana önemli ölçüde iyileştiği
görülmektedir.
Yaşam beklentisi Türkiye’de OECD
ülkelerinin en düşüklerinden olmasına
rağmen 2009-2013 yılları arasında 2,5
yıl artarak 76,6 yıla yükselmiştir. Sağlık
durumuna göre ise Türkiye’nin OECD
ortalamasına yakın olduğu görülmektetir.
Türkiye’de nüfusun % 67,8’i sağlığının iyi
yada çok iyi olduğunu ifade etmektedir.
Türkiye’de lise ve daha üstü eğitime sahip
25-34 yaş arası yetişkinlerin oranı 2000
yılında % 27,7’den, 2013 yılında % 47,7’ye
yükselmiştir. Ancak bu rakamın, % 83,6
olan OECD ortalamasının hâlâ altında
bulunduğu belirtilmektedir. Türkiye’de
nüfusun % 86,1’i sıkıntıya düştüklerinde
güvenebileceği akraba ve arkadaşlarının
olduğunu belirtmekte iken bu oran OECD
Raporda çok geniş bir yelpazede konuyla
ilgili sunulan göstergelere bakıldığında
özellikle hava kalitesi hususunda bazı
kritik değerlendirmeler yer almaktadır.
2002-2011 yılları arasında Türkiye,
Yeni Zelanda ve İsrail hariç 34 OECD
ülkesinin 31’inde hava kirliliğinin
azaldığı görülmüştür. 2011 tahminlerine
göre OECD genelinde, nüfusun %
64’ünün yaşadığı % 58’lik alanda hava
kirliliği seviyelerinin Dünya Sağlık
Örgütü’nün tavsiye ettiği (metreküpte
en fazla 10 mikrogram kirletici partikül
madde konsantrasyonu) miktardan
daha fazla olduğu vurgulanmaktadır.
Çin ve Hindistan’ın yanı sıra, Kore,
Türkiye, Meksika, İtalya ve İsrail’in bazı
bölgelerinde çok yüksek değerlerle
karşılaşılmıştır. Ayrıca, Türkiye’de hava
kalitesindeki bölgesel farklılığın diğer
OECD ülkelerinin birçoğundan daha
yüksek olduğu karşımıza çıkmaktadır.
Beşeri sermaye bileşenlerinden biri olarak
değerlendirilen obezite oranında ise
Türkiye’nin % 22,3 ile % 21,8 olan OECD
ortalamasından daha yüksek bir obezite
yüzdesine sahip olduğu bulunmuştur.
51
ŞUBAT 2016
RAPOR TANITIMI
Çocuklar İçin Hayat Nasıl?
Raporun bu kısmında, çocuklara hayata
güzel bir başlangıç imkânı verilmesinin
hem bugün hem de gelecek için çok
önemli olduğunun altı çizilmektedir.
Ancak Türkiye, OECD ülkeleri arasında
oldukça zayıf maddi yaşam koşulları ile en
yüksek çocuk yoksulluğu oranına sahip
ikinci ülkedir. Türk çocuklarının % 28,4’ü,
medyan gelirin yarısından daha azına
sahip harcanabilir geliri olan ailelerde
yaşamaktadır. 2007 yılından itibaren
Türkiye’de bebek ölüm hızı ve düşük
kilolu doğum oranı konusunda önemli
ilerlemeler kaydedilmiş ve bu gelişmeler
52
ile Türkiye, OECD ülkeleri arasında bu
alandaki gelişmelerde en başarılı ülkeler
arasına girmiştir.
OECD genelinde çocukların ortalama
% 2,7’sinde obezite görülmekte iken,
Türk çocukları arasında obezite oranı
% 1,6’dır. Türkiye, OECD ülkeleri içinde
en düşük genç erişkin intihar oranına
sahip ülkelerden birisidir. Rapor’a göre,
Türk öğrencilerinin okuma becerileri
ve yaratıcı problem-çözme yetenekleri
OECD ortalama seviyesinin önemli ölçüde
altında bulunmaktadır. Rapor’da ayrıca,
Türkiye’de 15-19 yaş arası gençlerin
% 22,2’sinin çalışmadığı, eğitimöğretim görmediği ve bu rakamların
da OECD ortalaması olan % 7,1’in
önemli ölçüde üzerinde bulunduğundan
bahsedilmektedir. Almanya’da 15-19 yaş
arası okuyamayan ve çalışmayan gençlerin
oranı % 2,8 iken, Türkiye’de okumayan ve
çalışmayan gençlerin sayısı Almanya’dan 8
kat fazladır.
Türkiye’de öğrencilerin % 29,2’si okul
hayatında oldukça baskı hissettiğini
belirtmektedir. Bu oran OECD
genelindeki en yüksek oranın da üzerinde
bulunmuştur. Bununla birlikte Türk
ŞUBAT 2016
Bölgesel Düzeyde Refahın Ölçümü
Rapor’un ilgi çekici bir diğer bölümü de
bölgesel düzeyde değerlendirmelerin
ve ülkeler arası karşılaştırmaların
sunulduğu “Bölgesel düzeyde refah
ölçümü” bölümüdür. Bu bölümde sunulan
bazı bulgulara göre, işsizlik oranında
en iyi bölge ile en kötü bölge arasındaki
farkın yüzde 20’ye yakın olduğu ülkeler
Türkiye, İspanya ve İtalya olarak göze
çarpmaktadır. Bu fark neredeyse Norveç
ile Yunanistan arasındaki ulusal düzeydeki
fark kadardır. Ayrıca gelir eşitsizliğinin
büyük metropollerde daha da fazla olduğu
görülmektedir. Rapor’da, bölgesel düzeyde
var olan bazı farklılıkların zamanla daha
da arttığına dikkat çekilmekte ve bu
nedenle bölgesel politikaların daha da
önemli hale geldiğine vurgu yapılmaktadır.
Çünkü düşük düzeydeki bölgesel
farklılıklar ile yüksek düzeydeki ulusal
refah arasında yakın ilişki bulunmaktadır.
öğrencilerin OECD ortalamasına göre
okullarını daha çok sevme eğiliminde ve
aynı zamanda okullarına görece daha
fazla aidiyet duygusu içinde olduğundan
bahsedilmektedir. Ancak Türkiye’de
çocukların genel hayattan tatmin olma
duygusunun OECD içinde en düşük
seviyede olduğundan bahsedilmektedir.
Bağışların Değeri: Gönüllülük ve Refah
Rapor’da, gönüllü yapılan faaliyetlerin
ekonomiye önemli bir dolaylı katkı
sağladığından ve OECD ülkelerinde
gayrisafi yurt içi hâsılanın ortalama
% 2’sinin gönüllülük faaliyetleri sonucu
oluştuğundan bahsedilmektedir.
Türkiye’de gönüllülük faaliyetlerinde en
önemli alanlar eğitim ve kültürdür. Bunu
sosyal hizmetler ve sağlık hizmetleri
izlemektedir. Türkiye’de gönüllülerin
% 45’i eğitim ve kültürde aktif rol
alırken, bu oran OECD’de ortalama %
29’dur. Ortalama bir OECD gönüllüsüyle
kıyaslandığında Türkiye’de gönüllülerin
sosyal hareketlere ya da spora katılma
oranı daha düşüktür. Türkiye’de
gönüllülerin % 9’u sosyal hareketler, % 7’si
de spor alanında faaliyet göstermektedir.
53
ŞUBAT 2016
RAPOR TANITIMI
OECD BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ 2015
BÜYÜME İÇİN İNOVASYON VE TOPLUM
M. Emin DALOĞLU - Özlem KIRICI - Demet HARMANKAYA / Sanayi ve Teknoloji Uzmanları (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
(OECD) bünyesinde faaliyet göstermekte
olan Bilim, Teknoloji ve İnovasyon
Direktörlüğü tarafından hazırlanan ve
1999 yılından başlamak üzere her iki yılda
bir yayınlanan “OECD Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Göstergeleri” Raporu Ekim 2015
tarihinde yayınlanmıştır. Rapor; OECD üye
ülkeleri ve OECD üyesi olmayan önemli
ülkeler kapsamında 200 üzerinde gösterge
ile ilgili olarak sayısal verilere dayalı
değerlendirmeler ve karşılaştırmalar
içermektedir.
• Bilgi ekonomileri: Eğilimler ve özellikler
Bilgi, yetenek ve becerilere yatırım
• Bilgiye erişim
• Firmalarda inovasyon
• Küresel ekonomide rekabet
• Bilim ve Teknoloji ile güçlenen toplum
Konu başlıkları ile 6 ana kısımdan oluşan
Rapor 54 alt başlıkta değerlendirmeler
içermektedir.
Bilgi Ekonomileri: Eğilimler ve Özellikler
Bu bölüm; küresel bilgi ekonomilerinin
uzun vadedeki eğilim ve özelliklerini
vurgulayan göstergelerle ilgili
değerlendirmeler içermektedir. Bu
kapsamda; firma dinamikleri, verimlilik,
istihdam, istihdamın niteliği gibi konular
üzerinde durulmaktadır.
• İyileşme döneminde verimliliğe, firma
dinamiklerine, meslek ve becerilere ne
olduğu,
• Ar-Ge, küresel yatırım ve ticaret akışı
için olası sonuçların neler olduğu
• Son 20 yılda ekonomik büyüme
kaynaklarının neler olduğu,
54
• Global yatırımların ve ticaret akışlarının
Ar-Ge üzerindeki etkileri,
• Bilgi tabanlı sermayenin ekonomiler
üzerindeki etkileri,
• Artan ekonomik bağımlılıkların meslek
ve becerilere olan gereksinim üzerindeki
etkileri,
• Üretimin küresel ya da bölgesel olup
olmadığı,
• Yeni gelişen bölgelerde ortaya çıkan yeni
aktörlerin kimler olduğu,
• Bilim ve inovasyon alanlarında en iyi
aktörlerin kimler olduğu,
• Ekonomik ve inovasyon faaliyetlerinin ne
kadar dağılmış ya da yoğun olduğu,
• İnovasyon sistemindeki aktörlerin ne
kadar iç içe geçmiş olduğu,
• Günümüzde bilimsel araştırmanın
özelliklerinin neler olduğu,
• Yeni teknolojileri ortaya çıkarmak,
geliştirmek ve olgunlaştırmak için en iyi
yaklaşımın ne olduğu,
• Yeni ve yıkıcı teknolojilerde en iyi
aktörlerin kim olduğu,
• İnovasyon sürecinin nasıl bir iş birliği ve
ortaklık gerektirdiği,
• Hükümetlerin inovasyonu desteklemek
için kullanabileceği yöntem ve tekniklerin
ŞUBAT 2016
neler olduğu sorularına ışık tutacak
göstergeler ile ilgili değerlendirmeler
içermektedir.
Bilgi, Yetenek ve Becerilere Yatırım
Eğitim ve Ar-Ge konularında yapılan
yatırımlar bilgi tabanlı sermaye
yaratmakla birlikte, hem özel hem de
kamu sektörüne verimlilik ve rekabetçilik
açısından önemli katkılar sağlamaktadır.
• Yükseköğretime yapılan harcamalar
ve bu harcamaların hangi amaçlar için
kullanıldığı,
• Gayrisafi yurt içi harcamalardan
Ar-Ge faaliyetlerine harcanan pay ve hangi
alanlarda kullanıldığı,
• Bilgi ve iletişim teknolojilerine yapılan
yatırımların aktif varlıklar içindeki payı,
• Ar-Ge faaliyetleri için yapılan
harcamaların hangi kaynaklar kullanılarak
yapıldığı,
• Doktora sahibi kişilerin mesleki alanlara
göre dağılımı,
• Doktora sahibi kişilerin yaş ve cinsiyete
göre dağılımı,
• Araştırma personel sayısı ve sektörel
dağılımı,
• Yapılan bilimsel yayın sayısı ve bu
yayınlara yapılan atıf düzeyi,
• Yapılan bilimsel yayınların hangi
alanlarda yoğunlaştığı,
• Entellektüel sermaye olarak rol oynayan
personel sayısı,
• Entellektüel sermaye yatırımlarının
düzeyi,
• Entellektüel sermaye yatırımlarının
sektör ve firma ölçeğine göre dağılımı,
• Entellektüel sermaye yatırımlarının
kamu ve özel sektör dağılımı,
• Firmaya özel eğitim alan personel oranı,
• Firmaya özel eğitim için yapılan,
harcamaların sektör ve firma ölçeğine
göre dağılımı,
• Firmaya özel eğitim için yapılan
harcamaların kamu ve özel sektör
dağılımı,
• İşyerinde bilgisayar kullanım düzeyi ve
bilgisayar kullanım amaçları
gibi konularda sayısal verilere dayalı
değerlendirmeler içermektedir.
Bilgiye Erişim
İnovasyon çabalarında verimliliğin ve
etkinliğinin artırılabilmesi için bilginin
yayılım kanallarının geliştirilmesine
55
ŞUBAT 2016
RAPOR TANITIMI
düzeyi gibi konularda sayısal verilere
dayalı değerlendirmeler içermektedir.
Firmalarda İnovasyon
İnovasyon ve girişimcilik için dinamik
bir iş sektörü ve uygun çevre koşulları
büyük önem arz etmektedir. Firmalar
yenilik stratejisi olarak yeni ürünlerle
beraber yeni üretim yöntemleri, yeni
pazarlama yöntemleri ve organizasyonel
yenilikleri kombine etme eğilimindedirler.
Tüm inovasyonlar Ar-Ge tabanlı olmasa
da yeni ürün inovasyonu yapma eğilimi
Ar-Ge yapan firmalarda daha yüksektir.
Ar-Ge genelde teknolojik olarak üst
düzeyde olan sayılı küresel aktör arasında
yoğunlaşmaktadır. Bu kapsamda:
• Harcamayı yapan sektöre göre Ar-Ge
harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya
oranı,
• Özel sektör Ar-Ge harcamaları ve
hükümet desteği,
• Ar-Ge faaliyetlerinde uzmanlaşma ve
bunu sergileyen ilk üç sektör,
• En iyi kurumsal Ar-Ge şirketlerinde
patent başına Ar-Ge yatırımı,
• En iyi kurumsal Ar-Ge şirketlerinde
duyulan ihtiyaç vurgulanmaktadır. Gerek
ayrılan pay ve nasıl kullanıldığı,
marka başına net satış düzeyi,
bilim insanları gerek öğrenciler olsun,
• Uluslararası iş birliği sonucu alınan
• Bilgi İletişim teknolojileri sektöründe
üstün yetenekli bireylerin uluslararası
patentlerin düzeyi ve bilimsel alanlara
yapılan Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi
hareketliliği dünya çapında bilgi
göre dağılımı,
Yurt İçi Hasılaya oranı,
dolaşımının temel etkenlerinden biri
• Ülke ekonomilerindeki patenlerde
• Bilgi iletişim teknolojileri ve ilgili
olarak ifade edilmektedir. Bu kapsamda:
yabancı buluşların düzeyi,
sektörlerde patentler ve öncü ülkeler,
• İnovasyon için yabancı bilgi kaynaklarının • Bilgi iletişim teknolojileri üretimi ve
• Yükseköğrenim gören yabancı öğrenci
kompozisyonu (Piyasa kaynakları ve
hizmet faaliyetlerinde yenilikçi firma
sayıları ve eğitim alanlarına göre dağılımı, kurumsal kaynaklar),
düzeyi,
• Yabancı uyruklu doktora sahibi kişilerin
• Firma ölçeğine göre dış kaynaklı ürün ve • Firma ölçeğine göre yenilik çeşitleri ve
oranı,
hizmet yeniliklerinin dağılımı,
oransal dağılımı,
• Bilimsel yayın yapan kişilerin
• Aktif olarak Ar-Ge yapma durumuna
• İmalat sektöründe yenilik çeşitleri ve
uluslararası geçişkenliği,
göre yenilik konusunda iş birliği yapan
oransal dağılımı,
• Uluslararası bilimsel iş birliği düzeyi,
firma düzeyi,
• Hizmet sektöründe yenilik çeşitleri ve
• Uluslararası bilimsel iş birliği ve bilimsel • Firma ölçeğine göre yenilik konusunda
oransal dağılımı,
çıktılara yapılan atıflar arasındaki ilişki,
üniversiteler ve araştırma kuruluşlarıyla iş • Aktif olarak Ar-Ge yapma durumuna
• Yayınlara açık erişim düzeyi,
birliği yapan firma düzeyi,
bağlı olarak firmalarda ürün yenilikleri,
• Özel sektör Ar-Ge finansmanında
• Firma ölçeğine göre yenilik konusunda
• İmalat ve hizmet sektörlerinde pazara
yabancı fon kullanım düzeyi bu fonların
tedarikçiler ve müşterilerle iş birliği yapan yeni ürün süren firma düzeyi,
kaynakları,
firma düzeyi,
• Firma ölçeğine göre pazara yeni ürün
• Kamu sektörü Ar-Ge kaynaklarından
• Firma ölçeğine göre yenilik konusunda
süren firma düzeyi,
uluslararası program ve faaliyetlere
uluslararası düzeyde iş birliği yapan firma
56
ŞUBAT 2016
• Sektörel alanlara göre marka ve dizayn
konusunda uzmanlaşma (Avrupa Amerika
ve Japonya piyasaları),
• Özel sektör Ar-Ge yatırımları için
doğrudan veya dolaylı hükümet
desteklerinin Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya
oranı,
• Özel sektör Ar-Ge yatırımları için
doğrudan hükümet destekleri ve vergi
teşviklerindeki değişim düzeyi,
• Ar-Ge harcamalarında vergi sübvansiyon
oranları,
• Risk sermayesi yatırımlarının Gayri Safi
Yurt İçi Hasılaya oranı,
• Kurumsal gelir ve kişisel gelir
üzerindeki vergilendirme
gibi konularda sayısal verilere dayalı
değerlendirmeler içermektedir.
Küresel Ekonomide Rekabet
Günümüzde ekonomiler giderek hizmet
odaklı bir hale gelmektedir. Ekonomik
alanlarda Ar-Ge uzmanlık düzeyi ve
firmaların iş süreçlerinde gelişmiş bilgi
işlem teknolojilerini kullanması da önem
kazanmaktadır. Küresel piyasalarda
başarılı bir şekilde rekabet edebilmek
için güçlü başlangıç dinamikleri yanında;
yenilikçilik ve yaratıcılık gibi özellikler
gereklilik haline gelmiştir. Küreselleşme
sonucu artan karşılıklı ekonomik
bağımlılıkların önemi vurgulanmaktadır.
Bu kapsamda:
• Özel sektör Ar-Ge yoğunluğu (Özel
sektör Ar-Ge harcamalarının endüstriyel
katma değere oranı),
• Firma ölçeğine göre e-ticaret
yöntemleriyle satış yapan firma düzeyi,
• Seçilmiş bilgi ve iletişim teknoloji
araçlarını kullanan firma düzeyi,
• Firma ölçeğine göre bulut bilişim
hizmetlerini kullanan firma düzeyi,
• Uygulama alanına göre tasarım başvuru
sayıları,
• Ekonomik bölgelere göre (AB, NAFTA,
Doğu ve Güneydoğu Asya) ihracat ve iç
talebe bağlı olarak gerçekleşen yabancı
katma değer oranı,
• İmalat ve hizmet sektörleri ihracatındaki
yabancı katma değer oranı,
• Ekonomik bölgelere (AB, NAFTA, Doğu
ve Güneydoğu Asya) göre dış talebe bağlı
özel sektör istihdamı,
• Sektörlere göre dış talebe bağlı
istihdam,
• Sektörlere göre iç talebe bağlı olarak
gerçekleşen yabancı katma değer oranı
gibi konularda sayısal verilere dayalı
değerlendirmeler içermektedir.
Bilim ve Teknoloji ile Güçlenen Toplum
Ekonomilerin yenilik ve büyüme
konusundaki yeterliliklerinin; nihayetinde
vatandaşların yenilikçi süreçlere katılımı,
talebin niteliksel özellikleri ve bilim
teknoloji potansiyelini keşfetme ve
adapte olmaya hazırlıklı olma düzeyine
bağlı olduğu ifade edilmektedir. Yeniliği
güçlendirici toplumlarda dijital ekonomiye
katılımının önemi vurgulanmaktadır. Bu
kapsamda:
• 100 kişi başına sabit genişbant bağlantı
ve bağlantı çeşitlerine göre dağılımı,
• 100 kişi başına mobil genişbant bağlantı,
• İnternet erişimine sahip hanelerde
erişim için kullanılan cihazların çeşitlerine
göre dağılımı,
• Akıllı telefon uygulamaları kullanımı,
• İnternet kullanıcılarının yaşa göre bulut
bilişim hizmetlerini kullanma düzeyi,
• 6-15 yaş öğrenciler arasında ilk defa
internet kullanım yaşı,
• 6-15 yaş öğrenciler arasında okulda
internet kullanım durumu,
• Son üç ay içinde internet kullanan
bireyler arasında çevrimiçi kurslara
katılanların yüzdesi,
• 16-74 yaş grubunda mobil internet
kullanımı,
• Yaş grubuna göre internet kullanıcıların
düzeyi,
• Yaş grubuna ve cinsiyete göre internet
kullanıcıların düzeyi,
• Seçilmiş çevrimiçi aktivitelere göre
(e-posta, haber okuma, oyun, vb.) internet
kullanım yapısı,
• E-ticaret yolu ile sınır ötesi satış yapan
firma düzeyi,
• Yaş grubuna göre kamu kurumlarıyla
iletişim amaçlayan internet kullanıcılarının
düzeyi,
• E-devlet hizmetleri kullanımında
yaşanan sorunlar ve memnuniyet düzeyi,
• Firma ölçeğine göre kamu kurumlarıyla
iletişim amaçlayan firma düzeyi,
• Kamu tarafından Ar-Ge bütçesi içinde
enerji ve çevre konusuna ayrılan pay,
• Sağlıkla ilgili Ar-Ge için ayrılan kamu
bütçesinin düzeyi,
• Sağlıkla ilgili patentler,
• Bilgi iletişim teknolojileri ile ilgili
patentler,
• Bilim ve teknolojinin toplum üzerindeki
etkisi hakkında kamu algısı,
• Bilim ve teknoloji konusunda cinsiyete
göre tutum farklılıkları,
• Bilim, bireysel değerler ve bireysel refah
hakkındaki tutumlar arasındaki ilişki
gibi konularda sayısal verilere dayalı
değerlendirmeler içermektedir.
57
ŞUBAT 2016
TEMİZ ÜRETİM (EKO-VERİMLİLİK)
TÜRKİYE’NİN SU AYAK İZİ
Dünya üzerindeki 35 milyon km3 tatlı
suyun yalnızca % 0.3’ü ekosistem ve
insan kullanımına elverişli tatlı su
kaynaklarından oluşmaktadır. Türkiye’de
ise toplam 95 milyar m3 yüzey suyundan
% 29 oranında faydalanılmakta olup
bunun % 79’u sulamada, % 14’ü
içme suyunda, % 10’u ise sanayide
kullanılmaktadır1. Türkiye, sanıldığının
aksine, su kıtlığı sınırında bir ülkedir.
1990–2010 yılları arasında, tüketilen
toplam su miktarında % 40,5 oranında
bir artış görülmüştür. Önümüzdeki 25 yıl
içinde de ihtiyaç duyacağı su miktarının,
bugünkü su tüketiminin üç katı olacağı
değerlendirilmektedir2.
Günümüzde yaşanan, hızlı nüfus artışı,
kentleşme ve iklim değişikliğinin
etkileri karşısında, tatlı su kaynaklarının
korunması, geliştirilmesi, su kirliliğinin
önlenmesi ve farklı sektörler arasında
uygun paylaşımı gibi konular önem
kazanmaktadır. Bunların yanı sıra ülke
içinde tüketilen mal ve hizmetlerin
üretiminde o ülke içinde ve küresel
ölçekte kullanılan suyun miktarını
ve kalitesini ölçmek de su ile ilgili
belirlenecek politikalar ve alınacak
kararlar bağlamında karar vericilere yol
gösterici olacaktır. Bu kapsamda “Su Ayak
İzi” kavramı suyun ekonomi içerisinde
oynadığı rolün ve su yönetiminin ekonomik
kalkınma süreçlerinde bir araç olarak
kullanımının anlaşılmasını sağlayan, su
kullanımına yönelik alternatif bir gösterge
olarak ortaya çıkan yeni bir kavramdır.
Türkiye, Su Ayak İzi Ölçülen 15. Ülkedir
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye)
tarafından, 2014 yılında, T.C. Orman ve
Su İşleri Bakanlığı ile iş birliği içerisinde,
Unilever’in desteğiyle “Türkiye’nin Su Ayak
İzi Raporu” hazırlanmıştır. Türkiye, bu
rapor ile ayak izi ölçülen 15. ülke olmuştur.
Su ayak izi kavramı raporda şu şekilde
tanımlanmaktadır:
“Su ayak izi, hem üreticinin hem de tüketicinin
doğrudan ve dolaylı olarak kullandığı tatlı su
miktarını ifade eden bir göstergedir. Bireyin,
topluluğun veya sektörün su ayak izi, birey
veya topluluk tarafından tüketilen ve sektör
tarafından da üretilen her mal ve hizmetin
üretilmesi için gereken toplam tatlı su
hacmidir.”
Dolayısıyla su ayak izi, doğrudan su
kullanımının yanı sıra, bir mal veya hizmet
üretmek için gerekli tatlı su miktarının
tüm tedarik zinciri içindeki dolaylı
ölçümünü de hesaba katar. Mavi, yeşil
ve gri su ayak izi kavramları ise su ayak
izinde su kullanımını ve kalitesini temsil
eden üç bileşendir.
Türkiye’nin su ayak izi hesaplanırken,
üretimin ve tüketimin su kullanımıyla,
Türkiye’nin ithalat ve ihracatında yer alan
su miktarı incelenmiştir.
Üretimin Su Ayak İzi Ölçüldü
Üretimin Su Ayak İzi raporda, “bir ülke
içerisinde üretilen tüm ürünler için
gereken toplam su (yeşil, mavi ve gri)
miktarı” olarak tanımlanmıştır. Türkiye’de
üretimin su ayak izi yaklaşık
139,6 milyar m3 / yıl’dır. Türkiye’de
üretimden kaynaklanan su ayak izinin
% 64’ü yeşil su ayak izidir; mavi su ayak
izi % 19 ve gri su ayak izi ise % 17’dir.
Sektörlere göre üretimin su ayak izi ise
tarım % 89 ile en büyük payı oluştururken,
evsel su kullanımı ve endüstriyel üretim,
tüm su ayak izinde sırasıyla, % 7 ve %
4’lük bölümleri kapsamaktadır.
Yeşil Su Ayak İzi: Bir malın üretiminde kullanılan
toplam yağmur suyunu ifade eder.
Mavi Su Ayak İzi: Bir malı üretmek için ihtiyaç
duyulan yüzey ve yeraltı tatlı su kaynaklarının
toplam hacmidir.
Gri Su Ayak İzi: Kirlilik yükünün mevcut su
kalitesi standartlarına göre bertaraf edilmesi ya
da azaltılması için kullanılan tatlı su miktarıdır.
Akın M., Akın G, (2007) Suyun Önemi, Türkiye’de Su Potansiyeli, Su Havzaları ve Su Kirliliği, Ankara Üniv. DTCF Dergisi, 47,2 105-118
Muluk, Ç.B., Kurt, B., Turak, A., Türker, A., Çalışkan M.A., Balkız, Ö., Gümrükçü, S., Sarıgül, G.,Zeydanlı, U. 2013. Türkiye’de Suyun Durumu ve Su Yönetiminde Yeni
Yaklaşımlar: ÇevreselPerspektif. İş Dünyası ve SürdürülebilirKalkınma Derneği - Doğa Koruma Merkezi.
1
2
58
ŞUBAT 2016
ayak izinin % 17’sini oluşturur. Başka
bir deyişle, Türkiye’ye ithal edilen mal
ve hizmetlerle ilişkilendirilen sanal su
miktarı, ülkedeki tüketimin su ayak izinin
yaklaşık % 17’sidir.
1996-2005 yılları verilerine göre,
Türkiye’nin kişi başına düşen su ayak izi
1.642 m3 / yıl olup, dünya ortalaması olan
1.385 m3 / yıl’ın yaklaşık % 20 üzerindedir.
“Türkiye’nin Su Ayak İzi Raporu”nda,
2006-2011 verileri kullanılarak yeniden
yapılan hesaplamaya göre Türkiye’nin
kişi başına düşen su ayak izi 1.977 m3 /
yıl’a çıkmıştır. Söz konusu artış, rapora
göre, değişen tüketim alışkanlıklarından
ve artan üretim hacminden
kaynaklanmaktadır.
Endüstriyel su ayak izinin düşük olması,
su kaynakları üzerindeki etkinin de
düşük olması anlamına gelmez.
Bir ülkede tüketimin su ayak izi; ülke
içinde tüketilen malların ve hizmetlerin
üretiminde kullanılan tatlı su miktarı
olarak tanımlanır. Türkiye’de tüketimin su
Türkiye’de toplam su ayak izi içinde
ayak izi yaklaşık 140,2 milyar m3 /yıl olarak
endüstriyel ve evsel su ayak izinin payının
hesaplanmıştır. Tüketimden kaynaklanan
düşük olması, su kaynakları üzerindeki
su ayak izinin % 66’sı yeşil su ayak izidir;
etkinin de düşük olması anlamına gelmez. mavi su ayak izi % 17, aynı şekilde gri
Tarımın su ayak izi değerlendirilirken
su ayak izi de % 17’lik paya sahiptir.
mavi ve yeşil su ayak izleri ön plandadır.
Tüketimin su ayak izinin en büyük bölümü
Evsel ve endüstriyel su ayak izinde ise
% 89 ile tarımdan kaynaklanmaktadır.
durum değişir, gri su ayak izine odaklanılır. Endüstriyel ve evsel su kullanımı,
Türkiye’de endüstriyel su ayak izinin gri
tüketimin su ayak izinin sırasıyla % 6’sını
su ayak izi % 92’dir. Gri su ayak izi, yeşil
ve % 5’ini oluşturur. Tüketimin tarım
ve mavi su ayak izinden farklı olarak, su
sektöründe yeşil su ayak izi ön plana
kalitesine yönelik bir gösterge olup fiziksel çıkmakta iken, endüstriyel ve evsel su
su miktarını belirtmekten ziyade, atık
kullanımı ise neredeyse tamamen gri su
suyun temizlenmesi için ihtiyaç duyulan
ayak izinden oluşmaktadır.
tatlı su miktarını ifade eder.
Türkiye’de tüketimin su ayak izi büyük
Tüketimin su ayak izi; ülke içinde
oranda ülke içerisinde üretilen ürünlerden
tüketilen malların ve hizmetlerin
kaynaklanmaktadır. İthal ürünlerden
üretiminde kullanılan tatlı su miktarı
kaynaklanan su ayak izi, tüketimin su
olarak tanımlanır.
59
ŞUBAT 2016
TEMİZ ÜRETİM (EKO-VERİMLİLİK)
İhracatın ve ithalatın su ayak izinde
pamuk ve buğdayın payı yüksek
İhracatın su ayak izi kavramı, “Türkiye’nin
Su Ayak İzi Raporu”nda “bir ülkenin
ihraç ettiği mal ve hizmetlerin üretimi
için gereken toplam su (yeşil, mavi ve
gri) miktarı” olarak tanımlanmıştır.
Türkiye’de ihracatın su ayak izinin önemli
bir bölümü, ithal malların işlenip ihraç
edilmesiyle oluşur. Pamuk, buğday
ve çikolatalı şekerlemeler, ihracatta
bitkisel üretimin su ayak izinin en büyük
parçalarını oluşturur. İşlenmemiş tarım
ürünleri, tekstil ürünleri ve işlenmiş tarım
ürünlerinin payı, ihracatın su ayak izinin %
95’ine karşılık gelmektedir. Mineral, cam
ve metal ürünleri ile makine aksamları
ve diğer ürünlerin ihracatın su ayak izi
içindeki payı ise sadece % 5’tir.
60
İthalatın su ayak izi ise raporda “bir
ülkenin ithal ettiği mal ve hizmetlerin
üretimi için gereken toplam su (yeşil, mavi
ve gri) miktarı” olarak tanımlanmıştır.
Türkiye’de ithalatın su ayak izinin
büyük bir bölümünü buğday ve pamuk
oluşturmaktadır. Pamuk % 20’lik payla
ithalatın su ayak izinin en büyük parçası
olmakla birlikte, mavi su ayak izi
1500 m3 / yıl’ı aşmıştır. Pamuk ve buğday
gibi işlenmemiş tarım ürünlerinin ithalatın
tüm ayak izi içindeki payı % 60’dır. Tekstil
ürünlerinin payı % 14, işlenmiş tarım
ürünlerinin % 18, mineral, cam ve metal
ürünleri ile makine aksamları ve diğer
ürünlerin toplam su ayak izleri ise % 8’e
karşılık gelmektedir.
Rapor, Türkiye’de üretimin ve tüketimin
su ayak izlerinde olduğu gibi, ihracatın
su ayak izi ile ithalatın su ayak izinin
de neredeyse birbirine eşit olduğunu
belirtmekte ve bu durumun, Türkiye’nin
ekonomik sürdürülebilirlik açısından
kendi su kaynaklarını korumasının
önemini vurguladığını ifade etmektedir.
Rapor, Türkiye’nin ekonomik hedefleri
doğrultusunda, artan nüfusun ve büyüyen
ekonominin, tarımın ve imalatın su ayak
izleri üzerinde yaratacağı baskıyı dikkate
alması ve su konusunu makroekonomik
kararlara entegre etmesi gerektiğini ifade
etmekte ve alınacak tedbirlere ilişkin
karar vericiler, iş dünyası ve bireyler için
bazı öneriler sunmaktadır.
Rapor su kaynaklarımızın korunması
gerektiğinin önemini vurguluyor
http://awsassets.wwftr.panda.org/downloads/
su_ayak_izi_raporweb.pdf adresinden ilgili
rapora erişim sağlamak mümkündür.
ŞUBAT 2016
SUMMARY
DESIGN IN R&D
Support of Design Activities
The added value of design and its
impact on life-quality have become
more important and significant day by
day. Within this context, Turkish Design
Advisory Council has been founded with
Council of Minister’s decision under
date of 05/08/2009 with the aim of
increasing competitive power of Turkey
in international level, encouraging
Turkish designers and determining
Turkish design strategies. This council
is under the presidency of the Ministry
of Science, Industry and Technology and
involves senior government officials and
non-governmental organizations. Main
duties of the council are determination
of design politics and strategies, build
up consciousness in design, creation
of design with high-added value and
regulations design protection.
Design-Driven Innovation: A
general overview of the concept
Design-driven innovation has an important
place in a firm’s competition strategy.
When it is compared with technologydriven innovation, it has low risks, costs;
it is more time-saving than technologydriven innovation and it is more helpful
from the perspective of the end-user. In
addition to this, new product development
in design-driven innovation requires less
technical expertise. From organizational
viewpoint, the emphasis on design-driven
innovation rather than technologydriven innovation is an indicator of the
change in corporate perspective and
transformation in the structure of new
product development from traditional R&D
centres and product development teams
to interdisciplinary design teams or design
centres.
Design-driven innovation is a new
mentality that has the potential in
comprehension of the developed
perspectives that shape future of design
and innovation. Furthermore, it is a bridge
for the theoretical gap between literature
of design, innovation and economy. In
addition to the advantage of meeting
changing customer demands in a more
satisfactory and substantive way, designdriven innovation gives hope to enterprises
for long-term gains.
and product development with high
added value would be possible. With
the enlargement of the scope of R&D
supports, industrial design would be
integrated into the process. Within this
context, transformation of R&D activities
into added value would increase the
competitive power of Turkish brands.
Development of awareness in design
would increase employment of designers
within the firms. It is a requirement for
universities to train qualified designers
that would meet the labour demands of
Trilogy of Design, R&D and
the market. In addition to qualified training
Innovation
programmes, students in engineering and
industrial design departments should have
It has been important to understand the
to work in collaboration in the projects for
terms of design, R&D and innovation
high value added product development.
within the dimensions of their relationship
Another factor that would foster the
and content since this process has been
progress of Turkish design is the creation
considered as an era of change bringing
of design culture in SME’s and motivation
a new industrial revolution that would
of the SME’s in design with financial
transform the societies in social, economic
supports.
and political ways. In order to attain the
objectives of high value-added product
The paradox of industry and
development, it has been vital to adapt
these terms and their web of relationships construction in efficient use of
to changing needs of our day. Therefore,
capital
comprehension and internalization of
these terms as a life philosophy in our
One of the most intense discussions in
accession process to EU is a cultural
Turkish economy has been the struggle
problematic. Progress of innovation
in share of resources between real estate
capability of Turkey as the motor of change and property. There is a condition of
and development has been a requirement
imbalance in favour of real estate sector.
for adjusting to technology-driven changes Although this imbalance is not noticeable
in work processes and production systems in current statistics, the study indicates
in new world order.
the miscalculation of the overall size of
the construction sector due to the co
Design in Turkey
relationship with the mortgage loans.
Therefore the study argues that overall
Design needs to be part of innovation
size of residential investments in Turkey
management for the development
and the size of construction sector have
of design in our country. By this way,
been miscalculated. This calculation
engineering design and industrial
mistake is not solely in Turkey, it has been
distinguished by the foreign researchers
design would progress correspondingly
61
ŞUBAT 2016
SUMMARY
as well and some solutions were
recommended for the situation. Rather
than adjusting calculation mistake, the
solutions that has been suggested by this
research considers the elimination of the
problems concerning the imbalance in real
estate sector.
Technology and R&D Management
in Enterprises
Technology development studies are
inevitable for the enterprises in global
competition environment. These studies
involve transfer, use and production of
technology. Although technology transfer
contributes to technologic progress in the
short term; it does not have any effect in
the long term. Therefore, the best way for
technologic advance for long term gains is
technology production. At this point, R&D
studies have an important contribution in
technology management studies.
In addition to high costs and wide scope in
R&D studies, waiting for long term gains
carry some risks for the enterprises.
Minimizing these risks and maximizing
the benefits from R&D studies depend
on carrying out activities in a systematic
way and making R&D performance
management.
62
12,3
N
22,5
P
S
TR31
TR22
N
P
TR32
P
S
M
TR33
P
S
S
I
I
I
S
TR61
P
TR41
P
I
15,7
N
P
S
TR52
N
TR51
TR81
N
P
S
S
P
5,9
TR42
11,2
P
N
TR62
P
TR71
TR10
TR21
TR22
TR31
TR32
TR33
TR41
TR42
TR51
TR52
TR61
TR62
TR63
TR71
TR72
TR81
TR82
TR83
TR90
TRA1
TRA2
TRB1
TRB2
TRC1
TRC2
TRC3
Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir
Kayseri, Sivas, Yozgat
Zonguldak, Karabük, Bartın
Kastamonu, Çankırı, Sinop
Samsun, Tokat, Çorum, Amasya
Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane
Erzurum, Erzincan, Bayburt
Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan
Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli
Van, Muş, Bitlis, Hakkari
Gaziantep, Adıyaman, Kilis
Şanlıurfa, Diyarbakır
Mardin, Batman, Şırnak, Siirt
İBBS TR Düzey 2 Bölge Sınıflaması - NUTS Level 2 Regional Classification
İstanbul
Tekirdağ, Edirne, Kırklareli
Balıkesir, Çanakkale
İzmir
Aydın, Denizli, Muğla
Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak
Bursa, Eskişehir, Bilecik
Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova
Ankara
Konya, Karaman
Antalya, Isparta, Burdur
Adana, Mersin
Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye
M
S
I
B
C
D
E
F
G
H
I
J
L
M
N
P
Q
R
S
Kaynak: TÜİK, VGM-Bölgesel Verimlilik İstatistikleri Source : TurkStat, VGM-Regional Productivity Statistics
P
S
N
N
P
6,0
9,8
7,5
9,6
20,9
11,5
S
P
13,5
13,3
10,2
27,9
16,3
6,2
S
25,1
31,8
19,3
10,9
36,6
24,8
17,9
6,2
13,6
12,8
7,5
13,9
17,9
10,7
24,6
11,3
10,6
10,9
8,0
26,9
13,8
16,2
10,1
S
TR82
P
10,3
P
P
S
S
P
N
TR63
TR72
N
S
N
TRC1
S
P
S
P
P
P
S
N
N
TRC2
TRB1
TRA1
N
S
TRB2
N
P
N
TRA2
S
R
P
P
11,2
I
S
12,1
0 - 40.000 TL
40.000 - 80.000 TL
80.000 - 120.000 TL
120.000 - 160.000 TL
160.000 - 200.000 TL
TR Düzey 2 bölgelerinin çalışan kişi başına ciro değeri (Sektörler Toplamı)
The turnover per employee value of NUTS 2 regions (Total Sectors)
TRC3
P
S
13,5
Mining and quarrying
Manufacturing
Electricity, gas, steam and air conditioning supply
Water supply; sewerage, waste management and remediation activities
Construction
Wholesale and retail trade; repair of motor vehicles and motorcycles
Transportation and storage
Accommodation and food service activities
Information and communication
Real estate activities
Professional, scientific and technical activities
Administrative and support service activities
Education
Human health and social work activities
Arts, entertainment and recreation
Other service activities
NACE Rev.2 Sanayi ve Hizmet Sektörleri Sınıflaması - NACE Rev. 2 Industrial and Service Sector Classification
N
I
TR90
10,4
Madencilik ve taş ocakçılığı
İmalat
Elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı
Su temini; kanalizasyon, atık yönetimi ve iyileştirme faaliyetleri
İnşaat
Toptan ve perakende ticaret; motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin onarımı
Ulaştırma ve depolama
Konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetleri
Bilgi ve iletişim
Gayrimenkul faaliyetleri
Mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetler
İdari ve destek hizmet faaliyetleri
Eğitim
İnsan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri
Kültür, sanat, eğlence, dinlence ve spor
Diğer hizmet faaliyetleri
L
S
TR83
14,0
13,7
4,9
11,2
23,6
8,8
5,1
7,2
16,1
13,7
TR10
10,3
12,7
13,9
13,8
13,8
9,3
20,5
11,3
11,1
4,7
TR21
5,8
8,8
8,6
10,0
13,5
12,0
16,2
16,1
13,2
11,9
11,8
11,4
9,7
İBBS TR Düzey 2 Bölgelerinde Ekonomik Faaliyet Kısımlarına Göre Çalışan Başına Ciro Bazında En Düşük Üç Sektör, 2012 (Nace Rev. 2) (1000TL)
The Lowest Three Sectors Based on Turnover Per Employee Value According to Economic Activity Sections in NUTS 2 Regions, 2012 (Nace Rev. 2) (1000 TL)
ŞUBAT 2016
BÖLGESEL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / REGIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
63
ŞUBAT 2016
SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS
Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100)
Industrial Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100)
Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat
İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%)
Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%)
Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey
64
ŞUBAT 2016
BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS
Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde 1000 Çalışan Başına Ar-GE İnsankaynağı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2013)
Total R&D Personnel Per Thousand Total Employment in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2013)
Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Ar-Ge İnsankaynağı Sayısı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2013)
Total R&D Personnel Annual Growth Rate in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2013)
Kaynak: TÜİK, OECD MSTI - Source: TURKSTAT, OECD MSTI
Türkiye’ de ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Ar-Ge İnsankaynağı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2002 - 2013)
Total R&D personnel in selected OECD Countries and Turkey (Full time equivalent) (2002 - 2013)
Türkiye’ de Ar-Ge İnsankaynağı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2013)
Total R&D Personnel Annual Growth Rate in Turkey (Full time equivalent) (2013)
Kaynak: TÜİK, OECD MSTI - Source: TURKSTAT, OECD MSTI
65
ŞUBAT 2016
ULUSAL VE ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ
NATIONAL and INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler
Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data
Resmi İstatistik
Kalite Belgesi
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İstatistikleri - Source: National Productivity Statistics of Turkey
Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları /
Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected European Countries
66
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İstatistikleri ve EUROSTAT - Source: National Productivity Statistics of Turkey and EUROSTAT
ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
Resmi İstatistik
Kalite Belgesi

Benzer belgeler