PDF SAYI 96 - Hayat Online

Transkript

PDF SAYI 96 - Hayat Online
Sayfa: 12
Sayfa: 21
HASENE Derneği Kurban
Kampanyasına Hazır
ATİB Remscheid’de Diyanet İşleri Türk İslam Birliği
Bed-i Besmele Töreni Yapıldı
Yeni Yönetim Kurulu’nu Seçti
(KRV) Eyaleti Uyum ve Teknoloji
Bakanı Sevnja Schulze
Sayfa: 13
Sayfa: 14
“Türk Beyin Göçü Bizim İçin
Çok Vahim Bir Durumdur”
Hayat
Gerçekler “Hayat”ın Ýçinde Gizlidir
Aylık Ücretsiz Gazet e / Ko sten lose Monatlic he Zeitung • S a y ı / N r . : 9 6 • Yıl/Ja hre: 11 • Eylü l / September 20 14 / Zilkad e 1435
BİLGE Başbakan
Sayfa: 08
Dini
İstismar
Eden
Büyük
Bela:
Terörizm
Dr. Yusuf IŞIK
05 Mahmut AŞKAR
Kurban;
Teslimiyet
ve Adanmışlığın
Zirvesi
Murat KUBAT
09
İnandığı
Gibi
Yaşamak
15 İhsan ÖNER
Gurbet
Mektupları
9
M.Salih AYDIN
Hangi
Vatan
17
Dil Sınavı
Şartı
Avrupa
Hukukuna
Aykırı
21 Muhterem DİLBİRLİĞİ
07
IGMG Kadınlar
Teşkilatı
Başkanı
Hatice Şahin
IGMG Kadınlar Teşkilatı
Ramazan Boyunca
Hayırda Yarıştı
Mazlum
M
azlum vve
eM
Mağdurlar
ağdurlar İçin El Ele
IGMG S
Sosyal
osyal Y
Yardım
ardım Derneği | IGMG H
HilfsSozialverein
e.. V
V..
ilfs- und S
ozialverein e
T +49 2237 92942-11 | F +49 2237 92942-42
www.hasene.org
www.hasene.org | [email protected]
[email protected] |
haseneorg
haseneor
g
—
Havale için bank
a bilgileri | B
ankverbindung:
Havale
banka
Bankverbindung:
Sahibi | Kon
toinhaber: IGMG H
ilfs- und SSozialverein
ozialverein e
Hesap Sahibi
Kontoinhaber:
Hilfse.. V
V..
Banka | Bank
reissparkasse Köln
Banka
Bank:: K
Kreissparkasse
OKSDE 33
IBAN: DE75 3705 0299 0184 2731 64 | BIC: C
COKSDE
Amaç | V
Ver
erwendungszweck:
Amaç
Verwendungszweck:
K
urban Kampanyası
Kampanyası | Kurban-Kampagne
Kurban-Kampagne 2014, [[Adresiniz
Adresiniz | A
dresse]
Kurban
Adresse]
Kurban
K
urban bedeli
Kosten
K
osten für
Opfertier
ein O
pffertier
KURBANLA YAKLAŞ VE PAYLAŞ
100
100€*
€*
TEILE MIT IHNEN UND KOMM ALLAH NÄHER
Kurban Kampanyası | Kurban-Kampagne vom
23.08. - 05.10.2014
* Tüm masraflar kurban bedeline dâhildir. | Alle Kosten sind im Preis für ein Opfertier enthalten.
Fotoğraf | Foto:
Kırgızistan, 2013 | Kirgisistan, 2013
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Bilge
Başbakan
[email protected]
Impressum / Künye
S
Sinan AKTÜRK
ri caiz ise katletmesi Batı tarafından anlaşılmak istenmiyor. İnsanlar insani tepkilerini
sadece gösteri yaparak ortaya koymak isterlerken sanki savaş ortamındaymış gibi karşılık görüyorlar.
İngiltere`de, İspanya`da benzer olaylarda
polis bir travma içerisinde olaylara müdahale ediyor.
Katil İsrail Hükümeti; Gazze`de masum
binlerce insanı katlederken ses çıkarmayan
Batı, kendisini savunma niyetiyle karşı koyan insanlara terörist muamelesi gösteriyor.
Bu iki yüzlü tavra İsrail içerisinde aklı selim insanlar ve tüm dünyadaki aklı selim Yahudiler de tepkilerini gösteriyorlar.
Kısacası zulüm payidar olmaz. Siz zulüm
etmeye devam ederseniz İlahi Adalet bu yaptığınız zulümleri bir gün mutlaka sizin ayağınıza dolaştırır. Allah`ın adaletinden kimse
kaçamaz. Bu dünyada da öbür dünyada da.
Malumunuz 10 Ağustos 2014`te Türkiyemizde ilk defa halk oyuyla seçimi yapılan
Cumhurbaşkanlığı yarışını Recep Tayyip Erdoğan kazandı. Bizler de izin dolayısıyla araba ile gittiğimiz ülkemizde Kapıkule`de oyumuzu kullandık. Cumhur`un ilk defa oyuyla seçtiği başkanı yine cumhuriyet tarihimizde olmamış bir olgunluk ve nezaketle halef
selef evsahipleri birbirlerini ağırlayarak devir
teslim yaptılar. Bu güzel geleneğin tüm devlet kurumlarında ve tüm ülkedeki kurumlarda aynı şekilde devam etmesini temenni ediyoruz.
Daha öncesinde Sayın Prof. Dr. Ahmet
Davutoğlu`nun AKPARTİ Genel Başkanı
olması ve Türkiye Cumhuriyetinin 26. Başbakanı olmasının gelişimini hep birlikte takip ettik. Artık insanımız tabiri caiz ise eski
Türkiyedeki gibi kavga döğüş, sandalyelerin
havalarda uçuştuğu kongreleri istemiyor. İstişareler sonucu herkesin benimsediği bir
adayın -ki bu gelenek Milli Görüş Camiasında olduğu günden beri uygulanmaktadır- seçilmesi herkes tarafından kabul görmektedir.
Artık insanımız cazgırlık değil sükünet istiyor. Devlet kurumları arasında koordine isti-
Buradan hareketle Türkiye Cumhuriyetinin yeni Başbakanı`nın BİLGE BİR BAŞBAKAN olduğunu görüyor ve bunun
Türk insanı ve insanlık alemi için bir güzel kazanım olduğunu düşünüyoruz. Allah
utandırmasın, yar ve yardımcısı olsun.
yor. Birbirine rakip veya düşman değil birbirinin eksiğini tamamlayan kurumlar istiyor.
Belki zaman zaman Recep Tayyip Erdoğan hükümetleri döneminde bazı kurumlar
arasında sürtüşmeler oldu. Ama bu sürtüşmeler zamanla karşılıklı anlayışa dönüştü.
Böyle geçiş dönemlerinde bu tür olayların
olması tabii karşılanabilir.
Sayın Ahmet Davutoğlu döneminin de
aynı şekilde ve daha da iyi olması için dua
ediyoruz. Davutoğlu teorisyen ve akademik
kimliğinin yanında bürokat ve siyasetçi kimliği ile Türk insanının ve dünyadaki pekçok
kişi ve milletin takdirini kazanmış bir şahsiyettir. Üniversite yıllarında okudugum
“Stratejik Derinlik” kitabını Sayın Davutoğlu Dışişleri Bakanı olduğunda bir kere daha
ve sindire sindire okudum. Sayın Davutoğlu`nun bu kitapta yazdıklarını kademe kademe uygulamaya koyduğuna şahit oldum. Bir
insanın yapacağı şeyleri önceden planlayarak
ve bilerek yapması devlet geleneği açısından
gerçekten önemli diye düşünüyoruz. El yordamıyla değil bulunduğu zamanın ve zeminin şartlarına göre ve tarih ışığında olaylara
yaklaşmak ve çözmek daha kolay ve insanlığın daha faydasına olur diye düşünüyoruz.
Buradan hareketle Türkiye Cumhuriyetinin yeni Başbakanı`nın BİLGE BİR BAŞBAKAN olduğunu görüyor ve bunun Türk
insanı ve insanlık alemi için bir güzel kazanım olduğunu düşünüyoruz. Allah utandırmasın, yar ve yardımcısı olsun.
Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın.
Çalışmak bizden başarı Allah`tandır.
Allah`a emanet olun.
Not: Kıymetli Dostum Mehmet Kahraman
Bey`in Yeğeni izin dönüşü geçirdiği trafik kazasında Hakk`ın rahmetine kavuşmuştur.
Merhuma Cenab-ı Alah’tan rahmet diliyoruz.
Yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyoruz. Bir
Fatiha rica ediyoruz.
Kıymetli kardeşimiz İrfan Altınküpe`nin
evladı bir iş kazası geçirmiştir. Geçmiş olsun
der Cenab-ı Allah`tan acil şifalar dileriz.
HAYAT
Yayın Kurulu
Aylık Ücretsiz Gazete
Eylül - September 2014
Zilkade 1435
Dr. Yusuf Işık, Mehmet Ateş, Bilal Demiroğlu, Fikret Ekin,
Mustafa Uyanık, Mahmut Aşkar, Yaşar Cimşit, Cengiz Şahbaz,
M. Salih Aydın, Habib Yazıcı, Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk,
İskender Güngör, Ali Atik, Halit Erdemir
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni
Sinan AKTÜRK
editör
Gazetemizde Yayınlanan Yazıların ve Reklamların İçeriğinden Sorumlu Değiliz.
hasbihalhasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal
evgili dostlar!
Dünya güngeçtikçe insanlık ekseninden çıkmaya devam ediyor.
Özellikle İslam cografyasında yaşananlar ve
nereden çıktıkları belli olmayan, her gün
başka başka çeşitlerinin piyasaya sürüldüğü,
sanki film platolarında rol kesen artistler gibi bir sürü sözüm ona insan müsvettesi medyada boy gösteriyor.
IŞİD diye bir belayı aynı EL-KAİDE gibi insanlığın başına bela eden Batı dünyası
yine üç maymunu oynayarak doymayan midelerini ve beyinlerini tıka basa doyurmaya
devam ediyor. Günlük 1 dolar gibi bir gelirle geçinmeye çalışan coğrafyalardaki insanları sömürerek sözde medeniyetlerini sürdürmeye çalışan Batı, ayağının altındaki toprağın kaydığının hala farkına varamadı. Tarihin pek çok döneminde özellikle de İslam
coğrafyası diye adlandırdığımız topraklarda
pek çok kez katliamlar yapan ve her yaptığı
katliamdan sonra da kendi topraklarında
karmaşalar yaşayan Batı, özellikle Körfez
Krizi bahanesiyle yerleştiği Arap Yarımadasında savaşlar döneminde milyonlarca masumun kanına girdiği yetmiyormuş gibi, sözde
çekildiği yerlerde ortaya çıkan hayvandan da
daha aşağı seviyeye sahip devşirme örgütlere
silah ve lojistik destek sağlayarak buralardaki
toplumların birbirlerine düşmeleri için zemin oluşturuyor. Oluşan bu zemine baktığınızda yüzlerce yıldır bir arada yaşayan insanların sanki birbirlerini hiç tanımadıklarını ve
birebirlerini insanlıktan hiç nasip almamış
gibi katletmelerini medyada hergün artık kanıksamış bir şekilde izliyoruz.
Bu olaylar meydana gelirken dünya kılını
kıbırdatmıyor, sadece birkaç devletin sözde
müdahalesi ile bir kaç bomba atarak bu vahşeti savuşturmaya çalışıyor. Buralardaki insanları değişik kategoriler bahanesiyle birbirine düşüren Batı, kendi arka bahçesinde ve
evinde yaşadığı şok dalgalarıyla cin çarpmışa
dönüyor.
Mesela Amerika`da son dönemde yaşanan polisin orantısız güç kullanması ve savunmasız ve de maalesef siyahi gençleri tabi-
❬
❬ 03 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
Merkez
Königsbergerstr. 16
61169 Friedberg
Tel: 06031-162411
Fax: 06031-738644
E-Mail: [email protected]
Web: www.hayatonline.eu
Baskı: Sunprint GmbH Offenbach
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
ATİB Genel Başkanı İhsan Öner:
Camileri Kim Kundakladı
ve Bizi Niçin Dinlediniz?
TİB Genel Başkanı İhsan Öner,
bir hafta içine Berlin ve Bielefeld’de vuku bulan cami kundaklanması ve Alman Haber Alma Teşkilatı
(BND)’nın Türkiye’yi dinlediği gibi, Almanya’da yıllardan beri toplum yararına
faaliyet gösteren Türk kuruluşlarının da
dinlenmiş olması üzerine yaptığı basın
açıklamasında şöyle dedi:
Son günlerde Almanya’da camilere
saldırılan peş peşe gelmesinden duyduğumuz endişe ve üzüntüden daha çok, devlet ve hükümet yetkililerin, siyasilerin ve
medyanın duyarsızlığı veya görmemezlikten gelmesidir.
Berlin ve Bielefeld ‘ de camilerin yakılmasından birkaç gün sonra tekrar Bielefeld’de bir başka camiye yapılan saldırı,
Müslümanlara karşı planlı bir terör eylemi şüphesini güçlendiriyor. Kundaklama
sonucu çıkan yangınlara rağmen, siyasiler
sessiz kalmasını anlamak mümkün değil!
Öteden beri, NATO üyesi olmanın da
ötesinde, Türkiye’nin Batı dünyasındaki
en yakın dostu olarak bilinen ve yarım asrı aşkın bir zamandan beri üç milyon civarında Türkiye kökenli göçmenin yaşadığı Almanya’nın, Türkiye’yi ve Almanya’daki Türk kuruluşlarını dinlemesi, bizde hayal kırıklığı yaratmıştır.
Alma istihbaratının, dost ve müttefik
ülke Türkiye’yi ve yıllardan beri kanunlar
çerçevesinde kamu yararına hizmet veren
Türk kuruluşlarını da dinlemiş olmasını,
dostluk ve karşılıklı güvenle asla bağdaştıramadığımız bir davranış olarak değerlendiriyoruz.
Kundaklanan camilerin faillerinin bir
an önce yakalanmasını ve saldırının perde arkasındakilerin ortaya çıkarılmasını
yetkililerden beklediğimiz gibi, Türk kuruluşlarını dinleme konusunda da, yetkili ağızlardan tatmin edici bir açıklama
bekliyor ve soruyoruz: Bizi niçin dinlediniz?
A
❬ 04 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
haber
Thüringen Araştırma Komisyonunun Nihai
Raporu: “Sarsıcı ve Kaygılandırıcı Bir Durum”
hüringen Eyalet Meclisi’nde açıklanan, NSU
araştırma komisyonu nihai raporu üzerine IGMG Genel
Sekreteri Mustafa Yeneroğlu bir
açıklamada bulundu. “NSU araştırma komisyonunun nihai raporunun ardından Almanya’nın emniyet ve istihbarat birimlerinde
şiddetli bir sarsılma gerçekleşmelidir ve konu bütün boyutlarıyla ele
alınıp aydınlatılmalıdır.” ifadelerinde bulunan Yeneroğlu sözlerini
şöyle sürdürdü:
“Rapor biz Müslümanları derinden sarsmıştır. Bu felaket karşısında kendimizi çaresiz ve savunmasız hissediyoruz. Bu neticeyi sıradan bir ‘ihmal’ olarak algılamak
mümkün değil. Zira NSU’nun
ortaya çıkmasından sonraki süreçte yaşanılan dosya imhaları, tanıkların ölümü ve devlet görevlilerinin inanılması güç hafıza kayıpları gibi hadiseler göz önünde bulundurulduğunda, bu algı daha da
güçlenmektedir. İstihbarat ajanlarının korunmasının, aşırı sağcıların işlediği cinayetlerin aydınlatılmasından daha önemli görülmesi
kabul edilemez bir durumdur.
Böyle bir şeyin Almanya gibi bir
ülkede mümkün olabileceğini hayal dahi edemezdik.
Yine de bu korkunç eylemlerin
T
açıklığa kavuşturulacağına, sorumluların adalet önünde hesap
vereceğine ve tüm emniyet sisteminin köklü bir reforma tabi tutulacağına dair inancımızı henüz
bütünüyle kaybetmiş değiliz. Bu
vesileyle, Thüringen Eyalet Meclisi araştırma komisyonunun üyelerine ortaya koydukları bu samimi
ve şeffaf çalışmadan dolayı teşekkür ediyorum. Meselenin üzerine
cesaretle giderek, durumun vehametini gizlemeye çalışmadan araştırmalarını sürdüren politikacıların olduğunu bilmek bizleri biraz
da olsa teselli ediyor.
NSU araştırma komisyonunun nihai raporundan kısa bir
alıntı:
Garaj Soruşturması olarak da
bilinen ve Böhnhardt, Mundlos
ve Zschäpe’nin kaçarak saklanmalarının ardından bulunmaları için
başlatılan arama çalışmalarında
tespit edilen dezenformasyon, hatalı organizasyon, olağan prosedürün dışında hareket etme ve başarıya ulaştıracağı muhtemel bilgilerin ve izlerin takibinde gösterilen
ihmaller karşısında komisyon,
bunların tümünün bir talihsizlik,
aksilik veya hata olarak açıklanamayacağı kanaatine varmıştır.
Arama çalışmalarında görev alan
memurların tespit edilen bu büyük başarısızlığının ardında en
iyimser tabirle ciddi bir ilgisizlik
bulunmaktadır... Arama çalışmaları sırasında alınan yanlış veya
alınması gerektiği hâlde alınmayan kararların çokluğu ve en temel çalışma standartlarının dahi
gözetilmemiş olması kasıtlı bir sabotaja veya kaçakların bulunmasına engel olmaya yönelik bilinçli
bir çabanın varlığına işaret etmektedir. 1998’den 2003 yılına kadar
uzanan ve görev alan yetkililer tarafından yapılan ya da yapılmayan
araştırmanın hikâyesi bu açıdan
değerlendirildiğinde eşi benzeri
görülmemiş bir felakettir.
Almanya’da Camiler Yanıyor ve Hiç
Kimse Bunu Umursamıyor
lmanya’da birkaç gün
içinde farklı şehirlerde üç
cami kundaklanmıştır. Bu
kundaklamaların ikisinde zanlılar ateşi caminin içinde daha fazla alana yayabilmek için için bizzat Kur’an-ı Kerim nüshalarını
kullanmıştır. Böylece bu saldırıların, özellikle İslam’a ve Müslümanların inanç değerlerine yönelik olduğunu göstermişlerdir. Aynı zamanda Federal Almanya
Hükûmeti’nin Federal Alman
Meclisi’nde verilen bir soru önergesine verdiği cevaptan elde edilen sonuçlara göre, camilere ve
müslümanlara yapılan saldırılarda bir artış gözlenmektedir. Ancak bu durum karşısında,
Almanya çapında yayın yapan
medya organlarının, camilerin
A
kundaklanması haberlerine çok
az yer vermesi de ayrıca düşündürücüdür. Aynı şekilde bu olaylar hakkında çok az siyasinin
olaylardan ancak birkaç gün sonra ve müslümanların bariz bir şekilde bu umursamazlığa şaşkınlıklarını ifade etmelerinden sonra
beyanat vermeleri de üzüntü vericidir. Özellikle NSU skandalının ortaya çıkmasından sonra
toplumun ve siyasetin bu son
kundaklamalar karşısında şiddete
ve nefrete karşı tavır alma yerine
yine umursamazlık göstermeleri,
çoğu müslüman için anlaşılamaz
bir durumun da ötesindedir. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) olarak kime yönelik
olursa olsun, cami, kilise, sinagog
ve diğer ibadethanelere ve müntesiplerine yapılan her türlü saldırı ve şiddet eylemini büyük kararlılık ve nefretle bir kez daha
kınıyoruz. Başka dini kurumların
benzeri saldırılara uğradıklarında
resmi makamların ve siyasilerin
gösterdikleri hassasiyetin aynısını
Almanya’daki Müslümanlara ve
onların kurumlarına yönelik ırkçı saldırılar söz konusu olduğunda da göstermelerini bekliyoruz.
Kamuoyunun bilgisine saygı
ile duyurulur.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Dini İstismar Eden
Büyük Bela:
Terörizm
[email protected]
nsan, Kur’an-ı Kerîm’in ifadesiyle “En
güzel sûrette (Ahsen-i Takvîm) üzerine”
yaratılmıştır. İnsan, akıl ve şuur sahibi
olması ve iradesinin bulunması sebebiyle diğer
yaratılanlardan farklıdır.
Toplumsal ilişkilerin sınırları hukuk kurallarıyla düzenlenmektedir. Ancak, örf-âdet, ahlak
ve din kurallarının da hukuk kuralları gibi dünyada mevcut konjonktüre göre var olan yaptırım
gücünün uygulanması durumunda ve insanî
ilişkilere yön vermede katkıları inkâr edilemez.
Din olgusu!
Tarihsel olarak, ne kadar geriye gidilirse gidilsin, dinsiz bir topluma rastlamak mümkün
değildir. Din, ilk insanla beraber var olan bir olgudur.
Din, “Akıl sahibi şuurlu insanları kendi irade
ve arzularıyla hak ve gerçeğe, mutlak doğruya götüren, insanlara saadet yollarını gösteren ve Peygamberlere gelen vahiylere dayanan ilâhî kanunlar manzumesi” olarak ifade edilmektedir.
Din, öncelikle ferdin kendisine bakar. Sonra
da ferdin içinde yer aldığı topluma bakar ve bu
ikisinin barış içerisinde her iki dünya saadet ve
selameti için kurallar koyar.
Terörizm!
Terör, büyük çaplı korku veren ve bireylerde
yılgınlık meydana getiren bir eylem durumunu
ifade ederken terörizm; siyasal amaçlar için mevcut durumu illegal yollardan değiştirmek amacıyla örgütlü, sistemli ve sürekli terör eylemlerini kullanmayı bir yöntem olarak benimseme
durumudur.
İslâm - Terörizm paradoksu!
Dînin tanımına bakıldığında, dînin amaçladığı nihâî hedefin, insanları bu dünyada ve öteki dünya hayatında mutlu kılmak olduğu görülmektedir. Ve bu mutluluğa götüren yolun zorlama ile olduğuna dair bir hükme rastlamak
mümkün değildir.
Kur’an-ı Kerîm’deki;
-“Resûlüm! Şübhesiz ki biz bu kitabı sana, insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru
yolu seçerse kendi lehinedir, kim de saparsa ancak
kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde
vekil değilsin.” (Zümer: 41)
-“Ey Muhammed! Öğüt ver. Çünki sen ancak
öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin.” (Gâşiye: 21 - 22)
-“Dinde zorlama yoktur.” (Bakara: 256)
Ayetlerden anlaşıldığu üzere, İslâm iyiyi ve
kötüyü ortaya koyduktan sonra seçme işini fer-
İ
❬
❬ 05 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
Dr. Yusuf IŞIK
dosya
Terör örgütleri, cihad kavramını istismar ederek kendi çıkar ve emellerine alet etmektedirler. Başka bir deyişle, dînî kavramları ana ekseninden saptırarak zorlama te’vîl ve yorumlarla kendi heva ve hevesleri için kullanmaktadırlar. Terör örgütlerinin, cihad kavramını
savaş ve öldürme ile özdeşleştirmeye çalışmasının altında değişik sebepler vardır.
din kendi irâdesine bırakmıştır. Bu konuda herhangi bir zorlamanın olamıyacağı bahse konu
âyetlerden anlaşılmaktadır. İslâm Dîni, bu âyetlerle insanlara en geniş mânâda din ve vicdan
özgürlüğünü tanımaktadır.
Halbuki terör, cebir ve şiddeti içermektedir.
Yani, terörün olduğu yerde; şiddet, zorlama, yıldırma, korkutma, sindirme, baskı, kan ve göz
yaşı...vb. vardır. Dinde zorlama olmadığına göre, terör, terörizm ve terörist eylem ve söylemler
hiç bir zaman din ile bağdaştırılamaz ve de uzlaşamaz.
Buna göre; Din ile terörizm kavramı arasında bir ilişki değil, çelişki mevcuttur.
Cihad kavramı!
Sözlükte çalışmak, uğraşmak, güç ve gayret
sarfetmek, bir işi başarmak için elden gelen bütün imkânları kullanmak anlamlarına gelen Cihad, Dînî bir kavram olarak dînî emir ve yasakları öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına
zorlama ve baskı uygulamadan öğretmek, iyiliği
emredip kötülükten sakındırmaya ve İslâm’ı
tebliğe çalışmak, nefse ve dış düşmanlara karşı
kırıp dökmeden mücadele etmek anlamına gelmektedir.
Kur’an’da savaşı ifade etmek için “kıtâl” tabiri kullanılmaktadır. Oysa ki, Âyet ve Hadislere
bakıldığında cihadın hemen hemen hayatın her
safhasıyla ilgili iyilikler yolunda gayret etme, çalışma ve kötülüklerle mücadeleyi kapsadığı görülür.
Hz. Muhammed (s.a.v);
-“Gerçek mücahid, nefsiyle mücadele edendir”
buyurmuşlardır.
Buna göre; Cihad, hayatın gayesi olarak Al-
lah’a kulluk etmek, bu uğurda nefsin meşrû olmayan arzularına karşı koymak ve şeytanla mücadele etmek, Allah ve Resûlünün koyduğu evrensel ölçülerin baskı, şiddet ve zorlama olmaksızın fert ve cemiyet hayatında uygulanmasına,
toplum hayatında da yaygınlaştırılmasına çalışmak, İslâm’ı tebliğ etmek, ülke ve müslümanları her türlü tehlike ve haksız saldırılara karşı savunmayı içeren bir davranış biçimidir.
Terör örgütleri, cihad kavramını istismar
ederek kendi çıkar ve emellerine alet etmektedirler. Başka bir deyişle, dînî kavramları ana ekseninden saptırarak zorlama te’vîl ve yorumlarla
kendi heva ve hevesleri için kullanmaktadırlar.
Terör örgütlerinin, cihad kavramını savaş ve öldürme ile özdeşleştirmeye çalışmasının altında
değişik sebepler vardır.
Buna göre;
- Öncelikle “Cihad” kavramı gerçek anlamından uzaklaştırılarak, sadece şiddet içerikli
bir anlam yüklenmektedir.
- “Cihad” kavramı, dînî literatüre ait bir kavram olduğu için, bu kavram ile gerçekleştirilen
her türlü terörist eylemlere meşrû bir zemin
oluşturulmaya çalışılmaktadır.
- “Cihad” kavramı, din kisvesi altında yapılan her türlü eylem (öldürme eylemleri de dahil)
din adına yapılıyor gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.
.....................
İslâm Dîninin konuya bakışı ise şöyledir.
Kur’an-ı Kerîm’deki;
-“Kim bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde
bozgunculuk yapmamış bir canı öldürürse, sanki
bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onun
hayatını kurtarmak suretiyle yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Mâide: 32)
-“Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin.” (İsrâ: 33)
-“Kim bir mü’mini kasten öldürürse onun cezası, içinde sürekli kalacağı cehennemdir. Allah
bunu yapana gazâb etmiş, onu lânetlemiş ve onun
için korkunç bir azab hazırlamıştır.” (Nisâ: 93)
Bu ve benzeri âyetlerin hükümleri açık ve
nettir. Haksız yere adam öldürmek günâh-ı kebâir yani, büyük günahlardan sayılmıştır.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)
şöyle buyurmuştur;
-“Müslüman; İnsanların elinden ve dilinden
emin olduğu kimsedir.”
Bütün bu gerçekler apaçık ortadayken din
motifi yapıştırılan terör örgütleri ne yapıyorlar?
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Terör örgütleri, Kur’an’dan sadece cihad ile ilgili âyetleri cımbızla ayıklamakta ve daha sonra kendi dogmatik felsefeleri çerçevesinde yorumlayarak
mensuplarına bir dînî anlayış(!) olarak sunmaktadırlar. Böylece de sadece kendi dînî anlayışlarının
hak ve esas olduğunu, kendi anlayışları dışındaki
her türlü anlayışın dinden çıkmak olacağı fikrini
çeşitli beyin yıkama metodlarıyla mensuplarına
benimsetmektedirler.
Dolayısıyla bu türden terör örgütlerine eleştiri
getirmek ile dîne eleştiri getirmek bir tutulmaya
çalışılmaktadır. Bu sayede örgütlerin görüşleri sor-
❬ 06 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
gulanamaz mutlak doğrular olarak kabul edilmektedir.
Sonuç olarak;
İşte bu yüzden din istismarı (dînin kötüye kullanılması), terör örgütlerinin istismar edebileceği
diğer alternatiflere nazaran daha kolay ve etkili bir
metoddur.
Dîni ve diğer mukaddes değerleri kötüye kullanan terör örgütlerinin niyeti, insanların dinlerini
yaşayarak mutlu olmalarını sağlamak değil, gerçekleştirdikleri terör eylemlerine dîni ve mukaddes değerleri kalkan yapmaya çalışmaktır.
haber
Din adına hareket ettiklerini iddia eden terör
örgütleri, dîne ve dindarlara en büyük zararı vermektedirler.
Terörün, dili, dîni, mezhebi, rengi, ırkı ne olursa olsun ayırım yapılamaz, mâsum ve mâzur gösterilemez. Onların ortak amaçları, cemiyeti zaafa
uğratmak ve toplumsal huzuru bozmaktır. Çünki
kargaşa ortamları, onlar için bulunmaz ortamlardır.
Unutulmamalıdır ki;
Sinekler bataklıkları severler. İşte esas toplumsal sorumluluğumuz, bataklıkları kurutmaktır. Zîra, çamur herkesin üzerine sıçrayabilir...
BPN “Basel III”e Karşı Çözüm Arayışında
Genel Başkan Aşıkoğlu
Kredi Kısıtlamaları KOBİ’leri Yakabilir
DİTİB Birimlerini Ziyaret Etti
iyanet İşleri Türk İslam Birliği‘nin (DİTİB) Frankfurt’ta 17
Ağustos 2014 tarihinde gerçekleştirmiş olduğu 15. Olağan
Genel Kurulu‘nda oluşan yeni Yönetim Kurulunda, Yönetim
Kurulu Başkanlığa seçilen Prof. Dr. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, DİTİB
Genel Merkez ve Sosyal Dayanışma Merkezi (ZSU) birimlerini ziyaret etti.
DİTİB Genel Başkan Prof. Dr. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, birimlerde
görev yapan personelle tanıştı ve birimlerin yapısı ile ilgili bilgi aldı.
Gerçekleştirilen ziyarette Genel Başkan Yardımcısı Suat Okuyan ve
Genel Sekreter Dr. Bekir Albağa da hazır bulundular.
Ziyaretler esnasında personel ile kısa süre sohbet eden Genel Başkan Prof. Dr. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, “Çalışmalarımızı yeni bir ivme
ile devam ettireceğiz. Bu dönemde hepimize çok büyük görevler düşmektedir. Özveriyle çalışan tüm personelimize teşekkür ediyorum”
dedi.
D
asel III düzenlemesi, KOBİ’leri
uzun vadeli kredi alma konusunda
endişelendiriyor. Özellikle acil paraya ihtiyacı olan esnafların durumu daha da zorlaşacak. BPN, en kısa zamanda
çözüm geliştirip bunu işletmelere sunacak.
Almanya’da bankaların sermaye yeterlilikleri ve bu konudaki riskleri bertaraf
etmeye yönelik düzenlenen Basel III Kriterleri, hem bankaları hem de küçük ve
orta ölçekli işletmeleri (KOBİ) olumsuz
yönde etkiliyor. Önümüzdeki aylarda yürürlüğe girecek yeni düzenlemeye göre
bankalar, gelecekte karşılaşabilecek muhtemel krizlere karşı sermayelerini arttırmak zorundalar. Mali Hizmetler Federal
Denetleme Dairesi (Bafin) tarafından sıkı kontrollere tabii tutulan bankalar, bu
durumda kredi verme şartlarını zorlaştırıyor. Kredi başvurusunda bulunan şirketler, böylece bankalar tarafından finansal durumlarına yönelik daha detaylı
kontrol ediliyor. Şirketlerin krediye başvurmaları durumunda risk derecelendirmesi yapılıyor. Şirketin finansal durumu
riskli olarak derecelendiği takdirde ya
yüksek faizli krediler veriliyor ya da başvurular tamamen reddediliyor. Şimdiye
kadar daha esnek olan derecelendirme
prosedürü, Basel III düzenlemesiyle daha
kritik bir yol izliyor.
KAÇINILMAZ ETKİLERİ
OLACAK
Polat Consulting adlı danışmanlık
şirketinin Genel Müdürü Thomas Polat
konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “KOBİ’lerin bankalarla olan işbirliklerinin
B
kaçınılmaz olduğu bir gerçektir. Basel III
Kriterleri’nin getirdiği risk odaklı yaklaşımından özellikle KOBİ’lerin etkileneceği çok açık bir şekilde öngörülebilir”
diye konuştu. KOBİ’lerin kalkınmasına
yönelik faaliyet gösteren BPN’nin (Business Power Network) Basın Danışmanı
Neslihan Yavuz ise, ‘’KOBİ’ler finansal
açıdan uzun vadeli planlar yapmalı. Şirketlerin kredi alamama durumu zincirleme iflas sonucunu oluşturabilir. Bankalardan kredi alma ihtimalini yükseltmek
için şirket sahipleri vergi ödemelerini düşürmek düşüncesiyle bilançolarını olduğundan az göstermekten kaçınmalılar”
dedi.
Bankalardan alınabilecek krediler dışında alternatif yöntemlerin de olduğunu
açıklayan Yavuz, en kısa zamanda KOBİ’lerin taleplerini karşılayabilecek çözümler sunacaklarını duyurdu.
BPN Hakkında
BPN (Business-Power-Network) ilk
kez 2011 yılında kurulmuştur. Almanya’da küçük ve orta ölçekli şirketlerin ticari olarak kalkınmasına yönelik faaliyet
gösteren bağımsız ve tarafsız bir kuruluştur. “Birlikten güç doğar” sözünü ilke
edinerek beraberlik ruhuyla üyelerini siyasi ve ekonomi alanlarında aktif lobi ve
basın çalışmaları ile temsil eden, aynı zamanda ticari açıdan ihtiyaç duydukları
her konuda destek olmayı, bilgilendirmeyi ve kolaylık sağlamayı hedef edinen
BPN Network, muhasebe, finans, hukuk
ve danışmanlık alanlarındaki uzman işbirliği ortakları ile üyeleri için etkin çalışmalar yürütmektedir.
ATİB Genel Başkanı İhsan Öner:
“Aile Birleşiminde Adalet Yerini Buldu”
TİB Genel Başkanı İhsan Öner, Avrupa
Adalet Divanı’nın (10.07.2014), itibariyle aile birleşimi için Almanca bilme
zorunluluğunu kaldırmış olmasından dolayı
aşağıdaki basın açıklamasını yapmıştır:
Aile birleşimi çerçevesinde Türkiye’den, Almanya’ya gelmek isteyen eşlere 2007 yılından
beri Federal Alman Hükümeti tarafından uygulanan, “Almanca dil bilgisi şartı”nın, Avrupa
Adalet Divanı tarafından kaldırılmış olmasını
büyük bir memnuniyetle karşıladık.
Yıllardan beri büyük mağduriyetlere ve birçok yeni evliliklerin bozulmasına da vesile olan, Almanca lisan testi, hatırlanacağı gibi, özellikle Türkiye’den gelecek eşlerin önünü kesmek için
yürürlüğe konmuş bir uygulamaydı.
İnsanlık haysiyetini zedeleyen, bu ayrımcı ve adaletsiz kararın, Avrupa Adalet Divanı tarafından kaldırılmış olmasını, Türkiye’deki Alman Konsolosluklarının kapısında çile çeken eşler adına memnuniyetle karşıladık. Geç gelmiş olsa da, aile birleşimindeki adalet yerini nihayet bulmuştur.
A
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 07 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
dosya
Dil Sınavı Şartı Avrupa Hukukuna Aykırı
Muhterem Dilbirliği · [email protected]
lmanya, 2007 yılında CDU/CSU (Hristiyan Demokrat Birlik Partisi) ile SPD
(Almanya Sosyal Demokrat Partisi) koalisyonu döneminde, zorunlu evliliklerin önüne
geçeceği ve aile birleşimi yoluyla AB üyesi olmayan ülkelerden gelecek olan eşlerin Alman toplumuna entegrasyonunu daha kolay sağlayacağı
düşüncesi ile Almanca bilme zorunluluğu şartını getirmişti. Uygulamaya konulduğu günden
beri çeşitli platformlarda bu uygulamanın hukuka aykırı olduğu dile getirilse de, bu uygulamanın kaldırılması için gerekli adımlar atılmadı. Uygulamanın devam ettiği süre zarfında
üçüncü ülkelerden aile birleşimi yoluyla Almanya’ya gelmek isteyen birçok kişi dil şartını
yerine getiremediği için vize alamadı.
Dil şartının kaldırılması konusundaki örnek
davada, davacı Doğan’ın eşi 1998 yılından beri
Almanya’da yaşamaktadır ve bir şirketin müdürlüğünü yapmaktadır. Doğan, önceden eşiyle
dinî nikahlı olarak evlidir ve 1988 ile 1993 yılları arasında çiftin 4 tane çocuğu dünyaya gelmiştir. Aile birleşimi vizesi için yapılan müracaatların sonuncusunun, 2012 yılında, Doğan’ın
Almanca bilmediği ve okur yazar olmaması sebebiyle dil öğrenme imkânının olmayacağı gerekçesiyle, reddedilmesi üzerine, Doğan Berlin
İdare Mahkemesi’nde dava açar. Davacı Doğan,
müracaatında, Almanya tarafından 2007’den
itibaren uygulamaya konulan, aile birleşimi ile
Almanya’ya gelecek olanlara yönelik dil şartı uygulamasının, Türkiye ile AB arasındaki anlaşmalara ve yerleşme serbestisine aykırı olduğunu, aynı zamanda da “Standstill” şartını zedelediğini iddia eder. Berlin İdare Mahkemesi, davacının iddia ettiği hususların açıklığa kavuşturulması amacıyla davayı Avrupa Birliği Adalet
Divanı’na (ABAD) tevdi eder.
ABAD’a gelen davada Savcı P. Mengozzi,
ABAD başsavcılığının bu konudaki görüşünü
30 Nisan 2014 tarihinde bildirdi. Savcılığın,
ABAD’ın ilgili dairesine gönderdiği müracaatında, Almanya’nın 2007 yılında uygulamaya
koyduğu üçüncü ülkeler için aile birleşiminde
dil şartının, genel olarak Türkiye’den gelecek
olanlar için uygulanamayacağını, bu dil şartı
uygulamasının AB ile Türkiye arasındaki ortaklık anlaşmalarına aykırı olduğunu ve yerleşme
serbestisi açısından yeni durum yarattığı için
“Standstill” şartına aykırı olduğunu belirtti.
Savcı ayrıca, aile birleşiminde uygulanan dil şartının, aile birleşimine ilişkin 2003 tarihli AB
yönergesine de aykırı olduğunu ve dil şartı uygulamasının aile birleşimini güçleştirdiğini belirtti.
Öte yandan, Berlin İdare Mahkemesi tarafından yöneltilen soruya verilen cevapta, bilhassa Almanya’nın aile birleşiminde dil şartı getir-
A
Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda (ABAD) görülen
ve Almanya’ya karşı açılan davada, ABAD savcısı P.
Mengozzi, üçüncü ülkelerden aile birleşimi yoluyla
gelecek olanlara konulan dil şartının Avrupa Birliği
hukukuna aykırı olduğu yönünde görüş bildirdi.
mesinin ana sebeplerinden biri olan zorunlu evliliklerin engellenmesi amacı göz önüne alındığında bu şartın aşırı bir uygulama olduğu yönünde görüş bildirdi.
ABAD’a yöneltilen ikinci soru ise, uygulanan dil şartının AB aile birleşimi yönergelerine
uygunluğu sorusuydu. Savcı Mengozzi, önüne
getirilen davada, esasen birinci soruya verilen
cevapla meselenin açıklığa kavuşturulduğunu
belirtmektedir. Savcı yine de bu soruya cevap
vererek, aile birleşiminde dil şartının AB aile
birleşimi yönergelerine de aykırı olduğunu, olay
ve şahısların özel durumları göz önünde bulundurulmaksızın vize talebinin reddedilmesi kararının hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir.
Savcı, vize talebi incelenirken ailenin küçük çocuklarının olmasının, vize talebinde bulunan
eşin bulunduğu yerde kursa gitme ya da dil öğrenme materyallerine ulaşma imkânının ve hatta münferit olarak eşin okur yazar olmayışının
dahi değerlendirilmemesini hukuka aykırı bulduğunu ifade etmiştir.
Savcının ikinci soruya verdiği cevap, bir bakıma Almanya’nın bu konuda hukuku hiçe sayan uygulamalarını da gözler önüne sermiştir.
Almanya, şimdiye kadarki uygulamalarda, aile
birleşimi için yapılan vize başvurularında, kişilerin yaşını, okur yazar olup olmadığını, eğitim
seviyesini ve engelli olup olmadığını hiç dikkate almamaktaydı. Aynı şekilde, kurs yerlerinin
yüzlerce kilometre uzakta olması, ders materyallerine ulaşım ve kurs maliyeti gibi hususların
vize taleplerinde hiç değerlendirilmemesi söz
konusuydu.
ABAD savcılığının baktığı bu davada (C138/13) kararın verilmesi aylar sürebilir. İlgili
daire, bu konularda genellikle savcılığın görüşünü takip etmektedir. Fakat asıl önemli olan
nokta savcılığın bildirdiği görüştür. Savcılığın
her iki soruya ilişkin görüşü, davada siyasi bir
karar verilmesi ihtimalinin de önüne geçmektedir.
ABAD’dan Almanya’nın aile birleşiminde
uyguladığı dil şartını kaldırması beklenmektedir. Bu yönde daha önce 2011’de Hollanda ile
ilgili ve 2012’de Avusturya ile ilgili verilen kararlarda, bu iki ülke için aile birleşimlerinde dil
şartının kaldırılması sağlanmıştır. 2012’de AB
Komisyonu tarafından Almanya’ya karşı AB ortaklık sözleşmelerine aykırı davrandığı için soruşturma başlatılmıştır. Almanya bu soruşturmaya karşı şimdiye kadar hiçbir reaksiyon göstermemiştir. ABAD önünde görülen söz konusu davaya ilişkin savcılığın görüşü ile Almanya,
göçmen hakları açısından iyice baskı altına alınmıştır. Bu açıdan, aile birleşimlerinde getirilen
dil şartının bu dava ile kaldırılacağını düşünmek, bir iyimserlikten öte, hukuk kaidelerinin
gereğidir.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 08 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
ropörtaj
IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin
IGMG Kadınlar Teşkilatı Ramazan Boyunca Hayırda Yarıştı
amanını, emeğini esirgemeyen IGMG Kadınlar Teşkilatı yönetimi, bu Ramazan ayı
boyunca 32 bölgede düzenlenen, 280’i aşkın
program dahilinde, yaklaşık 15 bin kişiye hitap etti. Bu çalışmanın başında bulunan IGMG Kadınlar
Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin sorularımızı yanıtladı.
Soru: “IGMG Kadınlar Teşkilatı Ramazan ayını
nasıl geçirdi, nasıl böyle bir sonuca vardınız?”
IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin: “Londra’dan Üsküp’e, Rotterdam’dan Berlin’e,
Stockholm’dan Viyana’ya kadar her yere ulaşmaya
çalıştık. ‘Gayret bizden, netice Rabbimizden’ dedik.
Mevcut ve emektar yöneticilerimizle, mensuplarımızla, farklı kuruluşlarla, siyasilerle bir araya gelerek sofralarımızı, dualarımızı, bilgilerimizi, duygularımızı paylaştık.”
Soru: “Ne tür hizmetler sundunuz?”
HŞ: “Seminerler düzenleyerek, Ramazanın faziletini, zekat ve fitrenin önemini anlatmak için yoğun bir şekilde çalıştık. Bu mübarek ayı bölge ve şube idarecilerimizle,
üyelerimiz ve cemaatimizle buluşmak, sohbetler
yapmak için bir fırsat olarak değerlendirdik.”
Soru: “Kimler bu çalışmalara dahil oldu?”
HŞ: “IGMG Kadınlar Teşkilatı İrşad Başkanımız
Nermin Şeker hocamız ve Sosyal Hizmetler Başkanımız Selma Zor hanımefendi aylar öncesinden gerekli hazırlıkları yapıp, Ramazan ayı boyunca ciddi
takiplerle, yoğun bir tempoyla bütün MYK’mız bir
arada çalıştık. Ramazan boyu IGMG Genel Merkez KT MYK
üyeleri olarak bölgelere seferber olduk. Ayrıca GM
hatibelerimiz, bölge idarecilerimiz ve hatibelerimizle gidilmeyen bölge ve şube bırakmamaya çalıştık.”
Soru: “Hangi ortamlarda düzenlediniz?”
HŞ: “Salon, cami, lokal, lokanta, ev ortamında,
mukabele gruplarına, tefsir halkalarına, genelde iftar
öncesi bazen iftar sonrası, teravih sonrası, sahur öncesi pogramlarda.”
Soru: “Niçin böyle bir organizasyona ihtiyaç duydunuz?”
HŞ: “Ramazanın faziletini ve maneviyatını yaşatmak, zekat ve fitrenin önemini anlatmak için.
Müminlerin mali ibadetlerini yerine getirmelerine
yardımcı olmak, onları rahatlatmak için. İhtiyaç sahiplerinin hakkını verebilmek için. Kısacası sorumluluğumuz gereği vazifemiz olduğu için.”
Soru: “Hangi konulara değinildi?”
HŞ: “Ramazanın anlamı, nasıl eda edilmesi gerektiği, yardımlaşma ve paylaşma ayı olduğu, Ramazan kumanyalarında yaşanan tecrübeler gibi kapsamlı konulara yer verdik. IGMG’de ve Kadınlar Teşkilatındaki gelişmeler,
açılan okullar, kurumlarımız, Genel Merkez’e ve camilere üyelik gibi çeşitli konulara yer verdik. Ama
ağırlık infak konusuydu.
“Müminlerin malından zekat al ki onunla kendilerini arındırmış ve mallarını bereketlendirmiş olursun’ ayetinden (Tevbe 9;103) yola çıkarak zekatın
önemi vurgulandı.”
Soru: “Nasıl, hangi metodlarla?”
Z
“Afrika’da da bir insanı açlıktan kurtarmak, Myanmar’daki bir müslümanı esaretten kurtarmak, Doğu
Türkistan’daki kardeşlerimizin dini
özgürlüğü için mücadele etmek, zulüm altındaki her insanı zalimin
elinden kurtarmak, dünya barışı için
çaba sarfetmek ne kadar önemliyse,
Avrupa’daki gençlerimizin imanını
kurtarmanın da bir o kadar önemli
olduğuna değindik. Bunlara kim
katkıda bulunmak istemez?”
HŞ: “Genelde sadece selamlama konuşmalarıyla
yetinemezdik. 1-2-3 saat süren seminerlerimizi slayt
sunumlarımız ve klip projeksiyonlarımızla desteklememiz ilgiyle ve memnuniyetle karşılandı. Buralarda zekat/fitre zarflarımızı dağıttık.”
Soru: “Kliplerde neleri yansıttınız?”
HŞ: “Yapılan yardımların ulaştığı yerlerde yaşanılan olayların görüntüleri ilgiyle izlenip, duygu dolu anlar yaşandı. Hanımların dağıtımlara dahil olması memnuniyetle karşılandı. İnfak çalışmalarımıza müspet bir şekilde yansıdı. Buna fırsat veren ve
emeği geçen bütün kardeşlerimize teşekkür ederim.”
Soru: “Ramazan bizim için neden bu kadar önemlidir?”
HŞ: “Recep Allah’ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ise mü’minlerin ayıdır” buyurur Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v). Recep ayında kulluğumuzu gözden geçirdik, Şaban ayında ümmet bilincimizi pekiştirdik, Ramazan
geldiğinde ise hem Rabbimize yakınlık hem Habibine yakınlık devam ederken mü’minlere yakın olmak
için de gayret ettik. Bir araya gelip mukabeleler okuduk, teravihler kıldık, iftarlar yaptık, malımızı kirinden arındırıp ihtiyaç sahiplerine zekat, fitre, sadakalarımızı ulaştırdık.”
Soru: “Ramazanı bir teşkilat mensubu nasıl anlamalı?”
HŞ: “Ramazan, nimet ayı, şükür ayıdır!
Her nimetin şükrü kendi cinsinden ödenir. Hidayetimizin, imanımızın şükrünü, hizmet ederek
öderiz; malımızın şükrünü infak ederek, fitre, zekat,
sadakalarımızla öderiz; bedenimizin şükrünü, na-
maz, oruç, hac, hizmet ile öderiz; aklımızın şükrünü
Kur’anla, okumakla, tefekkürle eda ediriz.” Soru: “Programlara katılanlar nasıl değerlendirdi?”
HŞ: “Genel merkez yönetiminin yaptığı çalışmalarda katılımlar yüksek olup, motivasyon ve gayretin
arttığı gözlendi.
Bizzat bölge ve şubelere GM, KT, MYK olarak
inmemiz memnuniyetle karşılandı. Bütün bu çalışmalar sonucunda kilometrelerce
ötedeki kardeşlerine yardımda bulunup, kardeşlik
bağlarını güçlendirmek, ümmet bilincini pekiştirmek isteyen bağışçılar sadaka, fitre ve zekâtlarını
IGMG’ye teslim etmenin huzurunu yaşadılar.”
Soru: “Nedir bağışçıları motive eden?”
HŞ: “Afrika’da da bir insanı açlıktan kurtarmak,
Myanmar’daki bir müslümanı esaretten kurtarmak,
Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin dini özgürlüğü
için mücadele etmek, zulüm altındaki her insanı zalimin elinden kurtarmak, dünya barışı için çaba sarfetmek ne kadar önemliyse, Avrupa’daki gençlerimizin imanını kurtarmanın da bir o kadar önemli olduğuna değindik. Bunlara kim katkıda bulunmak
istemez?!”
Soru: “Ramazan programlarının yanı sıra neler yapıldı?”
HŞ: “Programlara gidildiğinde bölge ve şube idarecilerimizle buluşmak için fırsat bildik. Ramazan
sohbeti dışında da toplantılar yapıp, yaşanılan sıkıntılar, yapılması gereken programlar ve projeler, üyelikler, sorumluluklar hakkında görüşmeler yaptık. Güzel hizmetlerin devamı için, mutlaka genel
merkezin desteklenmesi, Milli Görüş’e aidiyet mensubiyet maddi destekten de geçtiğini hatırlatıp, başta bütün idarecilerimizi teşvik ettik.
Yaz kurslarımızı, hafızlık yapan talebelerimizi,
camilerimizi, kurumlarımızı ziyaret ettik, sıkıntılarını ihtiyaçlarını dinledik. Ayrıca dünya gündeminden dolayı Filistin Gazze için özel dualarda bulunduk.” Soru: “Hatice hanım, son olarak neler aktarmak istersiniz?”
HŞ: ‘‘Ramazan ayında yapılan faaliyetlerle manevi hoşnutluk yaşandı, çok yoğun ve yorucu oldu
ama herşey sevgiyle muhabbetle yapıldı ve değdi elhamdulillah. Ramazan öncesi ve Ramazan ayı boyunca üzerilerine düşen vazifeleri en güzel şekilde
yerine getirmek için gayret eden bütün teşkilat mensuplarımıza ve özellikle gecesini gündüzüne katıp
harıl harıl çalışan Kadınlar Teşkilatımıza canı gönülden teşekkür ediyorum. Rabbim kat kat mükafatlandırsın. İhtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermek için
seferber olan kardeşlerimizin de Rabbim bütün ihtiyaçlarını gidersin, hayır dualarını kabul etsin, dünyada da ahirette de iyilikler ihsan etsin. Allah (cc)
emeği geçen bütün kardeşlerimizden razı olsun. Daha nice hayırlı hizmetlerde buluşmak ümidiyle.
Teşekkür ederim.
IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin
sözlerini Mü’minun suresi 61. Ayetle bitirdi: “İşte
onlar iyiliklere koşarlar ve iyilik için yarışırlar” diyerek sözlerini sonlandırdı.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hangi Vatan
[email protected]
nsanlık tarihinin hiçbir döneminde insanoğlu bugünkü kadar hareketli olmamıştı. Bunu, teknolojik gelişmelere
borçluyuz. Sermaye küreselleştikçe, şirketler de
buna paralel olarak yeryüzüne dağılıyor. Bu şirketlerde çalışmak isteyen vasıflı-vasıfsız elemanlar da, ekmek parasını kazanmak için bazen ülke sınırları içinde, bazen de ülkelerarası düzeyde hareketliliği göze alabiliyor. Gurbet türkülerimizin çoğunluğu, ulaşımın, iletişimin çok zor
şartlarda sağlandığı dönemlere aittir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun son 2013 yılı
raporuna göre dünyada 231 milyon insan kendi ülkesinin dışında göçmen olarak yaşıyor. Bu
göçmenlerin yarıdan fazlası ise, Avrupa Birliği
ve diğer sanayileşmiş Batılı ülkelerde yaşamaktadırlar. Başka bir ifadeyle, bunlar genellikle gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerden Batı’ya göç etmiş işçi veya ilticacı konumundaki
insanlardır.
Bir taraftan insanlar, geçim temin etmek için
doğup büyüdükleri diyarlardan, “aşrı aşrı memleketlere”, ecnebi ülkelere göç ederken, diğer taraftan da; “vatanın bir karış toprağı uğruna”,
günümüzde olduğu gibi, kendilerini feda etmekten çekinmiyorlar. İşte böylesi bir zaman
diliminde, özellikle anavatanın dışında yaşayanlar için “vatan” mefhumunu anlamaya ve irdelemeğe çalışacağız. Biz Türkler; “Ana gibi yâr, vatan gibi diyar olmaz!” demişiz… Peki ya başka
diyarları vatan tutmak mecburiyetinde kalanlarımız?... Onlar için vatan; doğdukları yer,
doydukları yer, yoksa aidiyet duygusu
besledikleri yer midir?
“Vatanın evlatları özge kapılarında
Nice derbeder düşüp”
Türk Dünyası’nın en büyük şairlerinden Bahtiyar Vahabzade 1972 yılında
Berlin’de ilk defa karşılaştığı Türklerle
sohbet ederken içlerinden birisi; Nerde
karnım doyuyorsa, ora vatandır bana”
babından bir söz sarf etmiş olmalı ki, o
husus şiirde şöyle terennüm edilmiş:
“Nerde karnım tok ise, ora vatandır bana,
Diye kahkaha çekti.
O, bu kahkahasıyla yüzüme sille çekti.”
“Çöreg (Ekmek) Veten” veya “Çörek
Saadet” adlı şiirlerinde, böylesi vatan tanımlamasına şiddetle karşı çıkarken, şöyle der:
İ
“Sen veteni çöreğe (ekmeğe) nece gurban eledin
Burada çöreg kazanıp özünü de itirdin.”
❬
❬ 09 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
Mahmut AŞKAR
dosya
Felsefî anlamda vatan; kişinin aslında
kendine dönmesi ve kendini bulmasıdır. Sılaya veya vatana yolculuk; biraz da epey uzak kaldığımız, ihmal
ettiğimiz kendimize dönüşten başka
bir şey değil ki zaten...
Doğrudur; buralarda ekmek kazanmak için
gelenlerin bir kısmı kendisini yitirmiş olsa da,
hâlâ dinamik bir Avrupa Türk’ünden bahsedebiliyorsak, onu da kendini yitirmemişlere borçluyuz. Şimdi bütün meselemiz; burada ekmeğini kazanırken kendini yitirmemek olmalı!
Onun için de, gurbette vatan yaşanmalı, gurbet
vatana dönüşmeli...
İsmail Gaspıralı; “Türk’ün vatanı, Türkçe’nin
konuşulduğu yerdir” diyor. Bundan hareketle;
Avrupa Türklerinin en öncelikli meselesi olarak
son yıllarda her fırsatta dillendirdiğimiz, Türkçe’nin yaşatılması konusu, aynı zamanda yeni
nesillerin, (mesela) Almanya’ya nasıl bir “vatan”
tarifi getirecekleriyle alâkalıdır. Tersinden okuduğumuzda ise; Türkçe’nin unutulduğu bu diyarlarda artık Türk de yoktur! Olsa olsa, ataları
Türk olan Almanlar vardır.
Arif Nihat Asya’nın,
“Vatan ettim sizi ey topraklar
Beş vakit damgalayıp anlımla”
diyerek veciz bir şekilde tarif ettiği vatan, aynı zamanda Avrupa Türkü’nün göç ettiği topraklara niçin “vatan” diyemediğine de bir izahtır.
Çocukluğumda, babamla buğday biçimine
gittiğimizde, yanık sesiyle okuduğu bir türkü
vardı: “Kesildi nişanem yad oldu vatan/Gözden
yitti bizim yerin dağları”. Vatanla olan bağları
koptukça (nişanesi kesildikçe), kişi kendini da-
ha da göçebe hisseder. Gönül rahatlığıyla aidiyet duyacağı bir toprak parçası artık kalmamıştır yeryüzünde... Bazen doğup büyüdüğü topraklarla uzun yıllardan beri ilişkisi kalmamış
dostlarla konuştuğumuzda, yüz ifadelerinde
hep o eksikliğin burukluğunu görmüşümdür:
Kimliğinin şekillendiği yöre ile irtibatın kesilen
her insanda, şimdi yad olan o yerlere olan özlem, ömrü billah devam eder. Zaten bizim türkülerimizin yürek sızlatan en önemli konusu,
ayrılıktır. Bu ayrılık da, bilindiği gibi, bazen sılaya, bazen de sevgiliyedir. Fakat değil sadece
oradaki eşe dosta, sılanın dağına, bağına, deresine, bayırına bile ayrı bir özlem vardır. “Ordu’nun Dereleri” ve “Erzincan’a girdim ne güzel
bağlar/Erzurum’a vardım dumanlı dağlar” gibi
yüzlerce türkümüz kadar, meşhur “Haydar Baba” şiiri de adını aynı isimli bir dağdan almaktadır. Bu da, bizim kültürümüzde insan-tabiat
ilişkisinin önemine delalettir.
“Heyder Baba, bulagların yarpızı
Bostanların gülbeseri garpızı”
Bu şiirde, bulagların (pınarlar) yarpuzu, bostanların gülbeseri (salatalık) ve karpuzu gibi tabiat varlıklarına yer verilmesi, kişinin doğup
büyüdüğü toprağa ve orada yetişen ürünlere ayrı bir nostaljik duyguyla yakınlığını ele verir.
Türk Dünyası’nın en meşhur şairlerinden
birisi olan Muhammed Hüseyin Şehriyar, bu
derece tanınmışlığını belki de, “Heyder Baba”
şiirini borçludur. Heyder (Haydar) Baba’yı
bizim kültür coğrafyamızda her okuyan insan, kendisinin çocukluk ve gençlik yıllarından birşeyler bulabilmektedir. Şehriyar’a bu şiiri yazdıran sebep, doğup büyüdüğü ve kültürel kimliğinin şekillendiği
topraklara olan hasretten başka ne olabilir
ki... Şiiri okuyanlar; gelenek, töre, inanç,
aile, komşuluk, kollektif ve sözlü edebiyatın çerçevesini çizdiği ve nesilden nesile intikal eden kültür mirasının, tabiatla içiçe
sürdürülen bir hayatta insanları nasıl yoğurduğunu görecekler.
Yine aşağıdaki mısralarda, köydeki
(kent) düğünden (toy), köyün kızları ve gelinlerinden, Anadolu’nun da birçok yöresinde uygulanan; beyin dam üstünden gelinin başına elma atması gibi bir düğün âdetinden ve sazlarıyla çalıp söyleyen âşıklardan bahsedilmesi, kişinin aidiyet duyduğu
kültüre olan bağlılığını ifade eder.
“Heyder baba, kendin toyun tutanda
Gız gelinler hena, pilte satanda
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Bey geline damdan alma atanda
Menim de o gızlarında gözüm var
Aşıgların sazlarında sözüm var”
Aslen nerelisin?
Bazen, “Hemheşrim memleket nere?” diye
sorulduğunda, şöyle bir cevap alınabiliyor:
Doğma büyüme İstanbul’luyum ama aslen
Trabzon’luyum. Nitekim bir dostun 20 yaşındaki oğluna nereli olduğunu sordum: “Ben
kundaktayken ailem Bayburt’tan İzmir’e göç etmiş. İzmir’de büyüdüm fakat ben Bayburtlu’yum” dedi. Sohbetimizin ilerleyen bölümlerinde, aile ortamında yaşanan Bayburtluluğun,
genç adamda Bayburt’a aidiyat şuurunun gelişmesine vesile olduğunu anlıyoruz. Aynı soruyu
Almanya’lı bir Türk’e sorduğunuzda ise, şöyle
bir cevap alabilirsiniz: Doğma büyüme Köln’lüyüm ama aslen Sivas’lıyım. Şimdilik bunun
kendisi bile büyük bir teselli kaynağıdır. Bizi
asıl düşüncelere gark eden nokta ise; bunların
çocuklarının “aslen” nereli olacaklarıdır…
“Institut Info”nun 15 yaş üzeri Türklerle
yaptığı bir kamuoyu araştırmasına göre, 2009
yılında Almanya’yı vatan olarak görenlerin oranı %21 iken, 2010’da %18’e ve 2012 yılında ise
bu oran %15’e inmiştir. Bunun niye böyle olduğunu, ailelerinin göç ettikleri ülkede doğup
büyüyenlerden daha çok, o ülkelerin yetkili ve
sorumluları düşünmelidirler.
Türklerin düşünmesi gereken husus ise; vatan mefhumunun nesilden nesile nasıl aktarılacağı olmalıdır. Anavatan olarak Türkiye’nin zihinlerde ve gönüllerde yaşatılması, Avrupa’daki
Türklere manevi destek, psikolojik güç verir ve
kültürel kimliğinin pekişmesini sağlar.
“Vatan; anladığım ve anlaşıldığım yerdir.”
(Karl Jaspers)
Belki de Avrupa Türkleri için en uygun vatan tarifi bu olsa gerek. Anladığım ve anlaşıldığım yer... Fakat yeni nesillerin anlamak gibi bir
engelleri kalmadı. Onların, doğup büyüdükleri
topraklara “vatan” diyebilmelerinin önündeki
en büyük engel, anlaşılmamalarıdır. Açıkçası,
onları anlamak istemiyorlar!
Arşivimde nereden elime geçtiğini bilmediğim, “Fremdlandheld” başlığıyla, Türkçe’ye
“gurbet kahramanı” veya “yabancı ülke kahramanı” diye de tercüme edebileceğimiz, şiirin altında Hayrettin (Turkish Power Boys) imzası
var. Anlaşılan, Hayrettin burada (Almanya) yetişen Türklerden… Hayrettin şiirinde; “Yabancı
bir ülkede bir ömür/Düşünememiştin/Bu senin
alın yazın… /Bu (alınyazısı) seni vatansız bıraktı.” diyor ve şöyle (Türkçe’si tarafımızdan tercüme edilmiştir) devam ediyor:
“Hier bist du ein Türke/Burada bir Türk’sün
Und dort ein Deutschländer;/Ve orada bir Almancı…
Die Türkei ist dir fremd geworden/Türkiye sana yabancılaştı,
Und den Deutschen bist du ein Fremder./Almanlar içinse sen bir yabancısın.”
❬ 10 ❭
Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
Yeni nesil Avrupa Türklerinin galiba en büyük bedbahtlığı; gurbette yabancı, (burada bir
Türk), orada (Türkiye) ise “Almancı” olarak görülmeleridir. Hattızatında şikâyetçi oldukları
yegâne konu; anlaşılmamaktır. En azından “yenivatan” diye sahiplenecekleri ülkelerde
etnik/kültürel kökenlerinden dolayı anlaşılmak
istenmemeleri, onların yönünü Türkiye’ye çevirirken, orada da her ne kadar “Almancı” olarak
görülseler de, Türk/Müslüman olduğundan dolayı dışlanmamış olmaları; Türkiye’ye “vatan”
diye sarılmalarına vesiledir.
Aslında sağlıklı bir süreç olmamasına rağmen, Avrupalının her dışlamasında, buradaki
Türk biraz daha Türkiye’ye yaklaşıyor. Berlin
Maxim Gorki Şehir Tiyatrosu’nun Türk asıllı
müdürü Şermin Langhoff gibi Alman toplumunda üst seviyelere tırmanabilmiş Türklerde
bile aynı şikâyetleri görmek mümkün: “Artık
bazı tiyatrolarda; karnevalı, kimlik değişikliği
gibi görme mülahazalarına itibar edilmesi çok
önemlidir. (...) Gerçi melezlik günümüzde çok
memnuniyetle karşılanmaktadır, lâkin sadece
yüksek kültürün bekleme odasında...”. Evet; siz
“düşük kültür”den gelen birisi olarak, karnavalı
can-ı gönülden benimsemiş ve melezlenmiş olsanız bile, henüz daha size sıra gelmediğinden,
“yüksek kültür”ün bekleme odasında adam yerine konulmak için “ya sabır” çekeceksiniz.
Almanya’da yayınevi sahibi, burada doğma
büyüme, Selma Weiss adlı bir başka Türk kökenli kadın; Almanların, Türk edebiyatına klişeleşmiş, tepeden bakan, önyargılı bakışlarından
duyduğu rahatsızlığı dile getirdikten sonra; “Alman okuyucular, Türk edebiyatından ne yazık
ki, genellikle önyargılarının tasdiklenmesini
bekliyorlar” diyor. (Kultur Spiegel, April 2014).
Bu topraklarda gözünü dünyaya açmalarına
rağmen, niçin kendilerini buralı sayamadıklarını veya burayı vatan olarak göremediklerini, sıradan halkından en üst düzey aydınına kadar,
yerli toplumun bu ve benzeri tutumlarında görmek mümkün.
Gurbetteki vatan
Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Avrupa
şehirlerinde günün birinde Türk bakkallarının
ve lokantalarının tamamıyla piyasadan çekilmiş
olmasını, buradaki varlığımız açısından bir kıyamet alameti olarak görürüm, çünkü; gurbette
vatanı yaşamanın çok önemli unsurlarından birisi de, mutfak kültürü ve beslenme alışkanlıklarıdır.
Almanya’da doğup büyüyen birkaç tane gencimizden “vatan” konusunda aldığımız cevaplarda da görüleceği gibi; onlar, Türkiye ile gönül
bağını aile ortamında kurmuşlar. Dil, edebiyat,
müzik gibi sözlü kültürün yanısıra, inanç kültürü ve aile ortamında fertlerin karşılıklı davranış
biçimleri, gurbette vatanı yaşatan başlıca ögelerdendir. Demek ki, yerine göre gurbette, yad elde de vatan elbette yaşanabilir ve yaşatılabilir…
Meselâ, Balkan Türkleri için yüzyıllardan beri
haber
üzerinde yaşadıkları topraklar, onlar için vatandır. Yüzyıllar boyunca sürgün hayatı yaşayan Yahudiler için, yerine göre oturdukları mahalleler
(getto), yerine göre aile ocağı, sürgündeki vatan
olmuştur. On sekizinci Yüzyıl’da Volga Nehri
kıyılarına yerleşmiş olan Almanlar da (Wolgadeutsche) oralara vatan diye sahiplenmişlerdi.
Fakat günün birinde Hitler diye birisi tarihin
akışını değiştirmeye yeltenince, karşısına en az
onun kadar zalim, Stalin adlı bir başka diktatör
çıkıverdi. Kırım Türklerini, asırlardan beri yaşadıkları yurtlarından söküp alan Stalin, Volga Almanlarını da yurtlarından sürdü:
Hitler Almanyası’yla, Rusya savaşa girince,
Rusya Almanları, “1941 yılında, 24 saat içinde
evlerini ve yurtlarını terk etmek mecburiyetinde
kaldılar. Stalin’in emri gereği, ya Asya’nın içlerine veya uzaklarına yerleştirildiler. Alman asıllı
göçmen kadınla eski bir İncil tablosu önünde
eğilirken, dedesinin, beraberinde götürmeğe
müsaade edilen yedi adet kitabı ve bunlar arsında bir İncil’i nasıl bavula yerleştirdiğini ve Asya’da kalan amcasının onu (İncil) bir hazine gibi nasıl koruduğunu anlatıyor. Fakat daha sonra gurbet onu anadilinden mahrum bıraktığından, İncil’i okuyamıyordu. (Friedrich Dickmann, Heimat, Journal für Philosophie/der blaue reiter 23 ).
Burası Avrupa Türkleri için çok önemli:
Gurbette vatanı yaşayabilen Volga Almanları,
daha sonra Rusya’nın başka yerlerine sürgün
edilince, Almanca’dan mahrum bırakılan Alman, İncil’i okuyamadığı gibi, anadilindeki diğer kitapları da okuyamadı. İş bu noktaya gelince, gurbetteki vatanı hayal bile edemezsiniz!
Vatan nedir?
Felsefî anlamda vatan; kişinin aslında kendine dönmesi ve kendini bulmasıdır. Sılaya veya
vatana yolculuk; biraz da epey uzak kaldığımız,
ihmal ettiğimiz kendimize dönüşten başka bir
şey değil ki zaten... Uzun bir aradan sonra vatana her yolculukta, bir zamanlar oradaki kendimizle karşılaşıyor, hasret gideriyor ve kelimenin
tam anlamıyla, kendimize geliyoruz. Orada,
gurbettekinden daha da hürüz veya kendimizi
öyle hissediyoruz. Zaten vatan, bir parça da özgürlük demektir.
Yurtdışında doğup büyüyenler için vatan
olarak Türkiye, ancak aile bağları ve aldığı değerler üzerinden, biraz da içinde yaşadığı toplumun onu ötekileştirmesi neticesinde bir anlam
ifade edebilmektedir. Avrupa veya başka diyarlarda yetişen Türkler için anavatanla irtibatın
temelleri aile ortamı ve cemiyetlerimizde atılmalıdır. Ancak bu yolla gurbetteki vatanla, anavatan arasında irtibat sağlanabilir.
Hangi vatan sorusunun cevabı, yukarıdaki
açılımların ışığında, birden fazladır. Vatan mefhumu, Avrupa Türklerinin varlığı açısından hayatî önem arz ettiğinden; gurbette vatan yaşanmalı, gurbet vatana dönüşmelidir!
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 11 ❭
Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
haber
Köln’deki KOBİlere BPN Desteği
ke ekonomisi için çok önemlidirler. Bizler de BPN ticari bir
güç ağı olarak kobilere sağlam bir temel oluşturmak adına,
muhasebe finans, hukuk, danışmanlık, noktalarında uzman
işbirliği ortaklarıyla üyeleri için etkin işbirliği imkanları sunuyoruz’’ denildi.
BPN basın danışmanı Neslihan Yavuz; “Çalışma ortak-
larımızın uzman oldukları alanlardan yararlanıp üyelerimize
karşılaştıkları sorunlara yönelik çözümler sunuyoruz’’ dedi.
Kahvaltılı basın toplantısında ayrıca BPN avukatlarından Klaus Grummısch kobileri yakından ilgilendiren digital
defter saklama işlemleri noktasında yanlış ve eksik bilinen
bazı örnekler verdi.
ölnde kobilere yönelik etkin çalışmalar yapan BPN
Busines Powwer Network çalışmalarını basın mensuplarıyla paylaştı. Şirket Birlikten güç doğar espirisi ve sloganıyla yola çıkarak, küçük ve orta ölçekli işletmelerin etkinliğini artırarak ticari sinerji sağlamayı hedefliyor.
Şirket kurulduğu günden bu yana işletmelerin danışmanlıktan, hukuk yardımına, finans vergi danışmanlığına, özellikle 2011`de Maliye Bakanlığınca yeni çıkarılan digital defter saklamaya kadar pek çok alanda üyelerinin her türlü sorunlarında onlara çözüm önerileri sunmaya gayret ediyor.
Kahvaltılı basına verilen brifingte şirket sorumlularının
verdiği bilgilendirmede şu ifadelere yer verildi.
“Küçük işletmelerin ekonomi alanlarındaki lobi faaliyetlerine yönelik pasif kalma veya erişememe durumu, güçsüz
bir gurup olma izlenimini veriyor. Fakat Almanya genelinde
küçük ve orta boylu işletmeler çok fazla olmakla birlikte ül-
K
İlahiyatçı-Eğitimci-Yazar
Osman ARSLANTÜRK
Tarafından Hazırlanan
Sahasında Geniş İçerikli Kitaplar
PEYGAMBERİMİZ
HZ. MUHAMMED'İN
LİDERLİĞİ
192 SAYFA
AVRUPA'DA
MÜSLÜMAN AİLE
VE ÇOCUK EĞİTİMİ
288 SAYFA
Daha fazla bilgi için sayfamızı ziyaret edin veya bizi arayın:
Schützenstraße 5
64283 Darmstadt
Kitapları Temin Etmek İçin
zum Festnetztarif. Mo. - Fr.: 10:00 - 17:00 Uhr
*Gilt nur in Verbindung mit einem 24 Monate Laufzeitvertrag. Alle Preis inkl. 19% MwSt. Druckfehler, Änderungen und Irrtümer vorbehalten.
0049(0)157-85309686 • [email protected]
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 12 ❭
Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
haber
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Yeni Yönetim Kurulu’nu Seçti
MÜSİAD Nürnberg’e UETD’den Ziyaret
iyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) 17.08.2014 Pazar günü yeni
Yönetim Kurulu’nu seçti.
30 yıl önce 05.07.1984 tarihinde kurulan DİTİB, Almanya’da yerleşik hale gelmiş
insanımıza dini, sosyal ve kültürel alanlarda
kuşatıcı ve kesintiz hizmetler sunmuştur.
Kurulduğu günden bu yana, özellikle din
eğitimi ve öğretimi dahil Müslümanları ilgilendiren her alanda kusursuz hizmet sunmayı kendisine ilke edinmiş olan DİTİB,
bu uzun hizmet seyrinde her türlü siyasi görüş ve eğilimin dışında kalarak, tarafsız, tutarlı, dini hizmeti esas alan, sevgi, barış ve
hoşgörü temeline dayalı çalışma tarzı ile Almanya´daki Müslüman Türklerin en büyük
sivil toplum kuruluşu haline gelmiştir. DİTİB Müslüman kurum ve mercilerle olduğu
kadar, Alman kamuoyu ve kurumları ile geliştirdiği başarılı iletişim ve işbirliği, ortak
D
proje ve etkinliklerle toplumsal güven kazanmış, güvenilir paydaş olmayı başarmıştır.
Frankfurt’ta 17 Ağustos 2014 tarihinde
15.si gerçekleştirilen Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) olağan Genel Kurulu
bağlamında yeni Federal Yönetim Kurulu
seçimini de gerçekleştirdi.
Yeni Yönetim Kurulu ve görev dağılımı
şu şekildedir:
Prof. Dr. Nevzat Yaşar AŞIKOĞLU,
Genel Başkan
Suat OKUYAN,
Genel Başkan Yardımcısı
Dr. Bekir ALBOĞA,
Genel Sekreter
Dr. Emine SEÇMEZ,
Genel Sekreter Yardımcısı
Ramazan ILIKKAN, Muhasip
Hakan AYDIN, Muhasip Yardımcısı
Mehmet TOPRAK, Üye
ürnberg`de yeni yapılanmada olan UETD Yönetim Kurulu Başkanı Çınar
Derin yönetim kuruluyla birlikte
MÜSİAD Nürnberg`e bir ziyaret
gerçekleştirdi.
MÜSİAD`dan Başkan Kadir
Bozkurt, Kurucu Başkan İsmail Satır, Başkan Yardımcısı Ümit Sormaz, Joung MÜSİAD Başkanı Janberg Suruh ve diğer
yönetim
kurulu
üyeleri hazır bulundu.
Başkan Bozkurt
göreve yeni getirilen UETD Nürn-
N
berg Başkanı Çınar Derin`i tebrik
edip görevlerinde başarılar diledi
ve ileride birlikte güzel proğramları icra edebileceklerini söyledi.
UETD Nürnberg Başkanı Çınar Derin de MÜSİAD Nürnberg`in kuruluşlarından bu yana
kendilerine hem kapılarını hem
gönüllerini açtıklarını söyledi.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 13 ❭
haber
Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
Bakan Schulze “Türk Beyin Göçü Bizim İçin Çok Vahim Bir Durumdur”
ürk Alman Akademisyenler Platformu’nun
(TD-Plattform) Bosporus restoranda düzenlediği toplantıda konuşan Kuzey Ren Vestfalya
(KRV) Eyaleti Uyum ve Teknoloji Bakanı Sevnja
Schulze Türk gençlerinin eğitim seviyelerini güçlendir-
T
mesi ve yükseltmeleri gerektiğini, yüksek nitelikli ve
kalifiye Türklerin ülkelerine geri dönmesinin ise endüstri ülkesi Almanya için çok vahim ve kötü bir durum olduğunu söyledi.
Bakan Schulze; “Burdan öncelikle gençlere tavsiyem şu dur ki onların eğitim seviyelerini yükseltmek
için vasıflı ve tecrübeli kişilerden destek almalarıdır.
Gençlerin mesleklere yönelirken rastgele meslekler seçmek yerine kendilerine uygun meslek dallarına yönelmelerini tavsiye ediyorum. Endüstrileşmiş ülkelerin
gelişmesi için en önemli faktör konusunda uzmanlaşmış kalifiye personelidir. Almanya’da şu an kalifiye eleman eksikliği olduğu için ve demografik yapıdan dolayı gelecekte bu açık artacağı için gerek Türk gerekse
Alman gençlere eğitim seviyelerini yükseltmelerini tav-
siye ediyoruz ve mutlaka ya meslek eğitimi yapmalarını ya da üniversiteye gitmelerini tavsiye ediyoruz. Bu
aynı zamanda siyasi görüşümüzdür ve bu görüşün ardında Eyalet Başbakanı Hannelore Kraft’ın da söylediği gibi, “hiçbir çocuğu tek başına bırakmayacağız ve
politikamızı da buna göre belirleyeceğiz” dedi.
Beyin göçünün de Almanya için vahim bir durum
olduğunu belirten KRV Uyum ve Teknoloji Bakanı
Sevnja Schulze, “Yüksek nitelikli ve kalifiye Türklerin
ülkelerine geri dönmesi endüstri ülkesi Almanya için
çok vahim ve kötü bir durumdur. Türk gençlerinin
çok dilli ve kültürlü olmasının Almanya için büyük bir
avantajdır. Geri giden gençlere tavsiyemiz Almanya’da
kalmaları yönündedir. Eğer bu kişiler Almanya’da dışlandıklarını hissediyorlarsa bunlara karşı savaşmalarını
tavsiye ediyorum. Çok dilli ve çok kültürlü olmaları bizim için çok büyük bir avantajdır. Dolayısıyla gerek şahsım gerekse bakanlığım adına
Türk gençlerini burada kalmalarını tavsiye ediyorum ve destekliyorum” dedi.
Türk Alman Akademisyenler Platformu
(TD-Plattform) Başkanı Caner Aver ise yaptığı
konuşmada; “Derneğimiz bünyesinde düzenli
olarak düzenlediğimiz bugünkü davetimize teşrif eden Sayın KRV Uyum ve Teknoloji Bakanı
Sevnja Schulze, sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Karşılıklı bilgi alışverişinde bulunduk
kendilerine çalışmalarımızdan bahsettik. Sorunlarımızı ve yapılması gerekenleri aktardık”
şeklinde konuştu.
Müslüman Kuruluşlara
İlgi Artıyor
lmanya’da “Yabancılar” denince Türkler
akla geldiği gibi, “Müslümanlar” denince de ilk akla gelen yine Türklerdir. Bunun sebebi; Almanya’daki müslümanların büyük çoğunluğunu Türklerin oluşturmasıdır.
Buna ilaveten, Türklerin diğerlerine kıyasla daha teşkilatlı olmaları da önemli bir yer tutmaktadır.
Bir taraftan İslam karşıtlığı (İslamafobi) Alman halkı arasında giderek artış gösterirken, diğer taraftan da müslüman kuruluşlarına ve oradaki faaliyetlere ilgi giderek artıyor. Bu çerçevede yılda birkaç defa gruplar halinde camiler ziyaret edilerek, yetkililerden bilgiler alınır.
Geride bıraktığımız günlerde, yine bir grup
Alman ATİB’in Köln-Sachsenring’deki camisini ziyaret etti. ATİB Dışişlerden Sorumlu ve
Genel Başkan Başdanışmanı Mahmut Aşkar,
gelen grubu karşıladı.
ATİB-Ahmet Yesevi Camiii Din Görevlisi
Saadettin Muştakoğlu’nun da hazır bulunduğu
buluşmada, M. Aşkar; bir çatı kuruluşu olan
ATİB’in kuruluş felsefesi ve faaliyetleri hakkında kısa bilgi verdi. Cami, Müslümanlar ve İslam üzerine yöneltilen soruların cevaplandırıldığı ziyaret, samimi bir hava içinde geçti.
A
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 14 ❭
haber
Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
HASENE Derneği Kurban Kampanyasına Hazır
010 yılında kurulan Hasene Derneği bu sene beşinci kurban kampanyasını düzenliyor. Dernek,
kampanyayı 80’den fazla ülkede, Türkiye’de
50’den fazla ilde ‘Kurbanla yaklaş ve paylaş’ sloganıyla
gerçekleştirecek. 23.08. – 05.10 tarihleri arasında yürütülecek olan kampanyanın kurban hisse bedeli 100
€ olarak açıklandı. Geçtiğimiz sene topladığı 133 bin
11 hisseyi 74 ülkede milyonlarca mazlum ve mağdura
ulaştıran derneğin bu seneki hedefi ise 135 bin kurban
hissesini aşmak.
Kurban kampanyasıyla gerek toplanan hisse gerekse de ulaştırılan kişi olarak her sene daha fazla insana
ulaştığını söyleyen Hasene Derneği Başkanı Mesud
Gülbahar kampanyanın önemini şu şekilde vurguladı:
“Kurban, kelime manası olarak Allah’a yakınlaşmayı
ifade ediyor. Kurban kampanyasıyla değişik coğrafyalardaki ihtiyaç sahiplerine ulaşabilmek ve onlarla paylaşım içerisinde olmayı amaçlıyoruz. Kurban kampanyamız toplumsal dayanışmayı, birlik ve beraberliği,
2
kardeşlik şuurunu, dayanışma ve paylaşmayı ön plana
çıkarıyor. Kurban, mü’mini Allah’a yaklaştırmanın yanında, ihtiyaç sahiplerine de yaklaştırıyor. Kampanyamız, dünyanın farklı kıta ve ülkelerindeki mazlum ve
mağdurları, kimsesizleri ve ihtiyaç sahiplerini unutmamanın ve unutturmamanın, umudu tükenmiş olan insanlara yalnız olmadıklarını hissettirmenin sembolü
İBADETE DAHA FAZLA
ZAMAN AYIRIN DİYE...
HACI ADAYLARININ DİKKATİNE
HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ
HİZMETİNİZE SUNUYORUZ
oluyor. Kurban kampanyasıyla her sene daha fazla insana ulaşıyoruz.”
Bu sene 400’den fazla gözlemciyi kurban kampanyası bağlamında farklı ülke ve bölgelere göndereceklerini ifade eden Gülbahar, kampanyanın en güçlü yönünün bu olduğunu ve şeffaflığı bu şekilde tesis ettiklerini ifade etti: “Avrupa’nın birçok ülkesinden, Avusturya ve Kanada’dan, insanımızın içerisinden 400’den
fazla gözlemci seçip, kampanyayı takip etmek için
farklı ülkelere gönderiyoruz. Gözlemcilerimiz kurbanlıkların alımından kurbanlıkların dini açıdan uygun
olmasına, kampanyanın muhasebe açısından takibinden tanıtım bakımından fotoğraf ve video çekimlerine
varana kadar birçok hususta takiplerini yapmaktadır.
Kampanyamızın en güçlü yanını bu takibimiz oluşturmaktadır. Bu aynı zamanda kampanyanın şeffaflığını
da yansıtmaktadır. Duyarlı insanlardan topladığımız
yüz binlerce hissenin nerede, ne şekilde kullanıldığını
yansıtmak gibi bir sorumluluğu taşıyoruz. Gözlemcilerimiz çalışmalar hakkında bizlere rapor sunmaktadır”
dedi.
Akif Gülle’den MÜSİAD
Nürnberg’e Ziyaret
Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz
www.hacdunyasi.de
- HAC'DA YÜK
PROBLEMİNE SON
11.90
- KALİTE GARANTİSİ
- İADE GARANTİSİ
- LÜX HEDİYELİK PAKET
- 20 SET VE ÜZERİ
SİPARİŞLERDE POSTA
ÜCRETİ BİZDEN
HEDİYELİK SETİMİZDE
BULUNAN MALZEMELER
seccade - takke - kina - tesbih - esans
- misvak - sürme - namaz başörtüsü
iTiBAR
EN
euro'dan
H ED
HAC S İYELİK
ETLER
İMİZ
Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224
Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: [email protected]
K Parti Genel Başkan Danışmanı ve 21, 22, 23.
Dönem Amasya Milletvekili Akif Gülle, MÜSİAD NÜRNBERG`e bir ziyaret gerçekleştir-
A
di.
MÜSİAD Nürnberg ofisinde ağırlanan Gülle,
Başta Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Yurt dışındaki vatandaşların sorunlarıyla ilgili fikir alışverişinde bulunuldu.
Akif Gülle’nin ve UETD Genel Başkanı Süleyman
Çelik`in ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getiren MÜSİAD Nürnberg Başkanı Kadir Bozkurt
Müsiad Nürnberg olarak kapılarının her zaman açık
olduğunu toplumumuzun sıkıntısını da bu vesileyle
dile getirdiklerini söyledi. Yurt dışına gelindiği zaman
özellikle Nürnberg`e yolları düştüğü zaman kapılarının her zaman açık olduğunu söyledi.
Kurucu Başkan İsmail Satır da; Sayın vekilimiz
MÜSİAD Nürnberg kurulduğundan bu yana özellikle toplumumuzun sorunlarıyla ilgili önemli faaliyetlere imza attıklarını ekledi. Ayrıca ziyarette UETD
Nürnberg Başkanı Çınar Derin ve Yılmaz Deliduman
da hazır bulundu.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 15 ❭
Kurban; Teslimiyet
ve Adanmışlığın
Zirvesi
[email protected]
amazan ayında vahiyle yeniden buluşan,
vahyin bütün imkânlarının farkına varan, kendisini bu mânada yenileyen
mü’min, Ramazan ayının ardından vereceği sınav
kurban, kurbiyet yani yakınlaşma sınavı olacaktır.
Vahiyle donanan mü’min elbette kendisini Rabb’e
yakınlaştırmak için pratik zeminde vesileler arayacaktır. İşte kurban bu mânada en güzel yakınlaşma vesiledir.
Teslim olmadan yakınlaşmak, yakınlaşmadan
adanmak mümkün olmaz. Allah’a kendilerini
adayanlara baktığımızda kendilerini O’na yakınlaştırmak için vesileler aradığını görürüz. Yakınlaşabilmek için, insan olmamız ve inanıyor olmamız vechi ile taşıdığımız sorumlulukları kuşanmamız gerekmektedir.
İnsan, sorumluluk alabilen ve sorumlu davranabilen bir varlıktır; iman ederek teslim olduğunu
ibrâz ettikten sonra Allah’a karşı sorumluluklarını
yerine getirirken ya Habil rolünü örnek alır veyahut da Kabil kompleksi ile davranır. Hz. Âdem’in
iki oğlu üzerinden bizlere sunulan bu iki özünde
farklı davranış ve sonucu Mâide Suresinin 27.
Ve onlara gerçeği
ayetinde şu şekilde ifade edilir: “V
göstermek için Âdem’in iki oğlunun kıssasını anlat; nasıl ikisinin birer kurban sunduklarını ve birinden kabul edildiği halde diğerinden kabul edilmediğini...”. Habil elindeki olanın en iyisini Allah yolunda vermiş, yapmış olduğu bu yaklaşım
Allah’a yakınlaşmasına vesile olmuşken; Kabil sahip olduğu şeyin en çürüğünü, en kötüsünü Allah
yoluna layık görmüş ve bu yaklaşımıyla Allah’a
yakınlaşmasına engel koymuştur.
Demek ki Allah yoluna sunulan kurban, bizatihi kurbanların kabulü için yeterli olmamakta. O
eylemi gerçekleştirmek kadar, nasıl gerçekleştirdiğimiz de önem arzetmektedir. Habil elinde olanın
en iyisini Allah’a sunarken elinin altındakileri sahip olduğu bilinci üzerinden değil, emanet olduğu bilincinden hareket etti; Kabil ise elinde olanın
mutlak sahibiymiş gibi davrandı ve elinde olanın
en kötüsünü Allah’a layık gördü.
Sahibi olduğunu düşündüğümüz şeylere ne
kadar sahip olduklarımızla alakalı tasavvurumuz,
Allah için vermek ya da vermemek; O’nun yolunda harcamak ya da harcıyamamak da en belirgin
kriter olacaktır. Sahip olduğumuzu sandığımız
şeylerin sahibi biz değilsek; sahip olduğumuz bize
imtihan gereği verilmiş ise, bu imtihanın neticesinde sahip olduğumuzu paylaşmak yahut paylaşmamak sınavına tabii tutuluyoruz demektir. Sahibi olduğu şeylere mutlak sahibiyet edasıyla davrananlar ise paylaşmakta zorluk çekecek, paylaşanları dahi anlamakta zorlanacaktır. Bütün varlığını
kendisine borçlu olduğu Allah karşısında mutlak
R
❬
Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
Murat KUBAT
dosya
Teslim olmadan yakınlaşmak, yakınlaşmadan
adanmak mümkün olmaz. Allah’a kendilerini
adayanlara baktığımızda kendilerini O’na yakınlaştırmak için vesileler aradığını görürüz.
Yakınlaşabilmek için, insan olmamız ve inanıyor olmamız vechi ile taşıdığımız sorumlulukları kuşanmamız gerekmektedir.
sahibiyet rolü ve tavrı en basit ifade ile hoş durmayacaktır.
Hayatının nerede ve ne zaman biteceğini bilmeden yaşayan insan teki, kendisine verilen ömrün içerisinde asla bu dünyada hakiki manada
ulaşamayacağı gerçek mutluluk diyarı cenneti aramaktadır; ona ulaşmaya çalışmaktadır. İnsanlığın
rahat ve konfor noktasında geldiği noktaya ve
ulaşmak istediği yöne baktığımızda bunu anlamakta zorlanmayacağız. Hakiki manada cenneti
dünyaya taşıyamayacak olan insan, o halde cenneti elde edecek teslimiyet tavrı içinde olması ve
paylaşıma girmesi kendisi için en makul yol gözükmektedir. Burada Peygamber Efendimiz’in
(s.a.v.) bir sahabiye bir hurma ile de olsa (onu infak ederek) cehennem ile arasına mesafe koymasını tavsiye ettiği sözlerini hatırlıyoruz. Allah için
zamanını, maddi imkanını kısaca ömrünü harcayamayan insanların harcandığına şahit oluyoruz.
Şayet mutlak mânada taşıyamayacağımız cenneti dünyaya O’nun kapısına teslimiyetin ve
adanmışlığın sembolü olarak bir şekilde taşıyabilirsek, akıbet dünyadaki yaşam ile uyumlu olacaktır. Aksi takdirde Kabil kompleksine sahip olup,
Habil’in akıbetini beklemek doğru olmayacaktır.
Kurban dünyayı ahirete kurban etmektir; elindeki imkanları o bilinçle kullanarak ve harcayarak. Kim için? Kendisine hayatı veren İrade için.
O zaman kurban edilmiş bir hayatın akıbeti/ahireti bayram olacaktır. Dünyayı ahirete kurban etmekten kastımız elbette dünyadan el etek çekmek
değil; dünyaya tamah etmemek, dünyaya bel bağlamamak, geçici olana geçici olduğu kadar rağbet
etmek olarak anlaşılmalıdır.
İslam, bir yönü ile bizim Allah ile olan boyutumuzu ve ilişkimizi güçlendirirken; diğer yönü
ile biz ile toplum arasındaki ilişkileri düzenler. Bizim için din hayatımızın her safhasını kuşatan bir
yaşam biçimidir. Allah ile kurmuş olduğu ilişki
güçlü olan bir mü’minin, toplum ile kurmuş olduğu ilişkinin zayıf olması beklenemez. Toplumla
girilen ilişkide en öne çıkan yön ise en genel ifade
ile paylaşmaktır. Adeta teslimiyet ve adanmışlığın
ispat zeminlerinden biri paylaşmaktır. Kurban ise
bize paylaşarak yakınlaşma imkânı sunmaktadır.
Yaklaşan kurban bayramı vesilesi ile kurbanları Allah’a adamanın, adayarak yakınlaşmanın çe-
kim alanına giriyoruz. Çekim alanına girdiğimiz
bu manevi zaman diliminde paylaşmayı öne çıkarmak, bizleri Allah’a daha da fazla yakınlaştıracaktır.
Uzun yıllar evlat özlemi çekmiş ve bu özlemine kavuşmuş Hz. İbrahim oğlu İsmail’i kurban etmek üzerinden çetin bir imtihana tâbi tutulur. Bu
adeta Hz. İbrahim’in imtihanının zirvesidir. Daha
önce de ateşe atılmakla büyük bir sınav vermiş ve
bu sınavını başarıyla geçmiştir. Acaba Hz. İbrahim için ateşe atılmak mı daha çetindi, yoksa evladı ile sınanmadaki imtihanı mı diye sorsak cevabımız ne olur? Biri dışardan tehdit eden bir yangın, diğeri tâ ciğerden gelen, içerden kaynaklanan
bir yangın. Bir imtihanı vermeden/geçmeden daha ileri imtihanlara katılabilmenin mümkün olmayacağı bilgisini gözönünde tutarsak, Hz. İbrahim’in evladı üzerinden girdiği imtihanın daha
çetin olduğu düşüncesine varırız. Allah’ın dostu
anlamına gelen Halîlullah nitelemesini alacak kadar teslimiyette ve adanmışlıkta yakınlık kesbeden
Hz. İbrahim, bu sıfatı taşımanın gereği olarak oğlunu kurban etme üzerinden imtihanını başarıyla
verdiğine şahitlik ediyoruz.
Hz. İbrahim ve oğlu İsmail üzerinden sembolleşen kurban, bugün de bu semboller üzerinden
bize çok şeyler söylemektedir. Bizler de paylaşmak, teslimiyet ve adanmışlık üzerinden yakınlaşmayı sağlamak için bugün bir şeyler yapabiliriz.
Örneğin; bazı anlar vardır ki o anlarda paylaşmak daha fazla anlam kazanır. Doğu Afrika’da;
Somali’de, Kenya’da, Etiyopya’da açlıktan, susuzluktan, kuraklıktan ‘kurban olan’ çocuklar, yaşlılar, kadınlar aklımıza geliyor. Kurban edilecek
olan İsmail’i kurban olmaktan kurtaran ve kurbanı bayrama çeviren model süreç önümüzde duruyor. Pekala bağışta bulunacağımız kurbanlarla Afrika’nın doğusunda ‘kurban’ olan çocuklara kurban bağışlarımızla destek olabiliriz. Bu şekilde
kurbanlarımız, yakınlaşmalarımız daha da bir anlam kazanacak; açlıktan ölen insanlara uzattığımız
el Allah’a yakınlaşmamızı güçlendirecektir.
Evlatları üzerinden imtihana tabi tutulan Somali’li, Etiyopya’lı, Kenya’lı, Cibuti’li mazlum,
mağdur ve çaresiz annelerin imtihanlarını kolaylaştırabilir, yürek yangınlarına su taşıyabiliriz.
Yangına su taşıyan karınca misali. Bu yangını benim taşıdığım su mu söndürecek sorusunu ise asla sormayız. Umuda ihtiyaçları olan annelerin
umudu ve duası olmak bu yangına taşıdığımız su
ile orantılı olacaktır. Kurban üzerinden Hz. İbrahim’in rolünü talim edenler, her ne kadar kurban
edilecek evlatlar üzerinden sınanmasalar da, evlatları ‘kurban’ olanlar üzerinden sınanmakta; kesecekleri/kestirecekleri kurbanlar ile paylaşıma girerek bu sınav için Allah’a yakınlaşmayı kuvvetli kılacak vesileler ve şahitler edineceklerdir.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 16 ❭
Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
haber
Altay; “Gençlik Dairesi Soyumuzu Kurutuyor!”
lmanya’nın Neuss kentinde korunmaya
muhtaç çocuklar yararına çalışmalar yapan
Umut Yıldızı Derneğinin kurucusu Kamil
Altay Almanyadaki Gençlik Dairesinin 2013 yılı
istatistiklerini açıkladı. Kaçı Türk bilinmiyor Alman İstatistik Dairesi açıklamalarına göre
2013 yılında Almanya genelinde Gençlik Dairesi tarafından 42.123 çocuğun koruma altına alındığını
açıklayan Altay, bu çocukların 13.240’ını Göçmen
çocuklar olduğunu ancak 2000 yılında çıkan yasaya
göre Almanya’da doğan göçmen çocuklar kayıtlara
Alman olarak geçtiği için 42.123 çocuğun içinden
kaçının Türk veya Türk asıllı olduğunun tespit edilemeyeceğini açıkladı. Bir çocuğa şiddet, cinsel istismar veya ihmal söz
konusuysa, Gençlik Dairesinin koruma altına çocuğu alarak görevini yapması gerektiğinde değinen Altay; „Gençlik Dairesi koruma altına aldığı göçmen
çocukların öz değerlerini korumaya özen göstermeli
ve aileleri ile bağlarını koparmamalı, bu konuda
Gençlik Daireleri özen göstermiyor“ dedi. Kayıtlara Alman Vatandaşı olarak geçiriliyor
Gençlik Dairesi bir Türk çocuğunu koruma altına aldığı zaman direkt Alman Vatandaşı olarak kayıtlara geçirdiğine değinen Altay; “bu şekilde rahat-
A
lıkla elimizde Türk çocuğu yok diyebiliyorlar” dedi.
Rakamların gayet açık ve net olduğuna değinen
Altay,Türk çocuklarını kaderlerine terk etmeyeceklerini belirterek olaya siyasi veya dini gözle bakmıyoruz ama çocuklarımızı yurt köşelerinde veya yabancı koruyucu ailelerde kaderlerine terk etmeyeceklerini belirterek; “tek bir tane Türk çocuğunun
yurt köşesinde veya yabancı koruyucu ailede kalmayana kadar çalışmalarımız sürecek” dedi.
ATİB Göppingen Şampiyon Oldu
ençler Futbol Turnuvası‘na toplam 16 takım katıldı.
Turnuva iki grupta oynandı. DİTİB Süssen ve ATİB
Göppingen şampiyon oldular.
Bu yıl ilki gerçekleştirilen 1. Süssen Gençlik Turnuvası Süssen Futbol sahasında yapıldı. İki grupta yapılan karşılaşmalara
toplam 16 takım katıldı. 13-15 yaş grubunda şampiyon ev sahibi DİTİB Süssen olurken, İslâm Kültür Merkezi Göppingen
ikinci ve Ülkü Ocağı Göppingen de üçüncü oldu.
Süssen DİTİB‘in kupasını ATİB Türk Kültür Merkezi Hacı Bayram Veli Cami İmamı Hidayet Karahan verdi, Ülkü Ocağına kupayı ATİB Göppingen Türk Kültür Merkezi başkanı
Doğan Tufan verdi. ATİB Göppingen‘e kupayı Ülkü Ocağı
İmamı Salih Hoca takdim etti.
9-12 yaş grubunda ise ATİB Göppingen birinci, DİTİB
Süssen ikinci ve DİTİB Göppingen de üçüncü oldular. Turnuva arasında da dernek başkanları ve din görevlileri arasında bir
de dostluk maçı yapıldı.
Sağlık ekibinin de hazır beklediği spor müsabakasında, centilmenlik örneği sergilendi. Katılan tüm sporcular madalya ile
ödüllendirilirken, dereceye giren takımlara da kupa, madalya
ve para ödülü verildi.
DİTİB Süssen Başkanı Ahmet Kahraman, ödül töreninde
bir konuşma yaparak, “Bu ilkini gerçekleştirdiğimiz 1. Süssen
Gençlik Turnuvası’nda emeği geçen, özellikle gençlik kolları ve
kadın kolları başta olmak üzere, tüm yönetim kurulu ve dernek
üyelerime teşekkür ederim. Genç ve dinamik yönetim kurulumuz bu gibi projeleri sizlere sunmaya devam edecek” dedi.
G
Tek Başına
Gençlik Dairesi koruması altındaki çocukları ailelerine kavuşturmak için çalışmalar başlatan ve
Türk çocuklarının Türk koruyucu ailelerde yetişmesi için ilk çalışma başlatan Umut Yıldızı Derneği
Kurucusu ve Başkanı Kamil Altay Yurtdışı Türkler
ve Akraba Topluluklarının 41 bin Euro Bütçe ile sınırlı kalması ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları ile Diyanet İşleri İslam Birliği’nin Gençlik
Daireleri ile Proje imzalaması üzerine protesto ederek Umut Yıldızı Derneği başkanlığından istifa ederek, tek başına Gençlik Dairesi koruması altındaki
Türk çocukları için mücadeleye başlamıştı.
Koruma altına alınan çocuk
YIL TOPLAM KIZ ERKEK GÖÇMEN
2011 38456
19880 18576 9209
2012 40227
20062 20165 10757
2013 42123
19935 22188 13240
Türk toplumu kendi içinde kısır çekişme ve ayrımcılıklarla uğraşırken 1995-2012 yılları arası Almanya Genelinde 551.962 çocuğun Gençlik Dairesi tarafından koruma alındığına ve bu çocukların
kaçının Türk olduğunun bilinmediğine dikkat çeken Altay; “bu çocukların Türkiye’de akrabalarının
olduğuna dikkat çekerek öz değerleri korunmalı”
dedi.
Emeklilik Konusunda Bilgilendirme Toplantısı Yapıldı
TİB Göppingen Türk Kültür Merkezi hafta
sonu sohbet etkinliğine Stuttgart Başkonsolosluğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ateşesi
Ayşe Günaydın‘ı davet ettiği programa, çok sayıda
vatandaşımız iştirak etti.
Yönetim kurulu üyesi Şeref Salgın‘ın moderatörlüğünde başlayan programın açılış konuşmasını
Göppingen Türk Kültür Merkezi Başkanı Doğan
Tufan yaptı. Tufan, selamlama konuşmasında; “iki
gün önce bu salonumuzda gençlerimizin eğitimi ve
geleceği üzerine konuşuldu, bu günde emekliliği
yani biz yaşlıların sorunlarını konuşacağız. Doğru
bilgi almamız için Stuttgart Başkonsolosluğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ataşemiz Ayşe Günaydın
Hanım‘ı davet ettik kendisine teşekkür ediyorum”
dedi.
Stuttgart Başkonsolosluğu Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Ataşesi Ayşe Günaydın emeklilik hakkında şöyle konuşdu. “3201 sayılı, yurtdışında bulunan Türk vatandaşlarının yurtdışında geçen sürelerinin sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilmesini de içeren kanun gereğince, 18 yaşından
sonraki sürelerin Türk vatandaşı olarak geçmiş olması ve borçlanma tarihinde Türk vatandaşı olunması şartlarıyla borçlanılabileceğini belirtti.
Söz konusu maddede, “Türk vatandaşlarının
yurtdışında 18 yaşını doldurduktan sonra, Türk
vatandaşı iken geçen ve belgelendirilen sigortalılık
süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her
birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile yurtdışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu kanun-
A
da belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim
ödenmemiş olması ve istekleri halinde, bu kanun
hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından
değerlendirilir.” ifadesi yer alıyor.
Türkiye’den borçlanarak emeklilik mevzuatı ile
emekli aylığı alanların dikkat etmeleri gereken hususları da anlatan Günaydın, Türkiye’deki yaşlı bakım ve huzurevlerinde kalma koşullarına da değindi. Türkiye’de hiç çalışması bulunmayan kişilerin
durumu ile buraya gelmeden önce çalışması olanların durumlarının farklı olduğuna değinen Ayşe
Günaydın, hiç çalışması bulunmayan bayanların
20 yıl (7 bin 200 iş günü) erkeklerin ise 25 yıllık
süreye (9 bin iş günü) borçlanması gerektiğini söyledi.
Almanya’daki mevzuatlara da değine Ataşe Günaydın, halihazırdaki yasalara göre normal emekli
(Regelaltersrente) olabilmek için en az beş yıllık sigorta primi ödenmesi ve 65 yaşın doldurulmuş olması şartı var. Bu beş yıllık sigorta prim süresine,
çocuk bakma süresi de dahil ediliyor. Almanya’da
doğan ve yetiştirilen bir çocuğa bakan bir kişinin
emeklilik sigortasına, bu kişinin çalışmaması halinde dahi emeklilik primi yatırılıyor. 1992 yılından
sonra doğan çocuklar için çocuk başına emeklilik
primi ödeme süresinin üç yıl. Çocuk yetiştirme süreleri de aynen sigortalı çalışılmış gibi kabul ediliyor dedi.
Daha sonra vatandaşların sorularına cevaplar
verdi.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 17 ❭
İnandığı Gibi
Yaşamak
İhsan ÖNER
lk insan Hz. Âdem (as) aynı zamanda ilk
peygamberdi. Dinin fert ve toplum hayatındaki yerini anlamak bakımından
bu çok önemli bir mesajdır. Kâinatı yaratan yüce
Allah, ilk insanla birlikte dinini de indiriyor. Yaratanı bilmek, yaratılış gayesini bilmek ve ona göre amel etmek dinin ana gayesidir. Dinin Sahibi,
insanoğlunu niçin yarattığını, onun yaratılış gayesinin ne olduğunu, nasıl bir hayat sürmesi gerektiğini, ferdin sorumluluklarını, mesuliyetlerini de
görevlendirdiği elçiler aracılığıyla anlatır.
İnsanoğlunun, hem Yaratanına karşı, hem de
dünyadaki tüm yaratılmışlara karşı yerine getirmesi gereken yükümlülükleri, mesuliyetleri vardır. Gönderilen peygamberlerin tamamı Yaratanın bu mesajını insanlığa ulaştırmışlardır. İnsanoğlu yoldan sapınca, yaratılış gayesini ve Yaratanını unutunca, bu mesaj peygamberlerle yinelenmiştir.
Her ferdin, dolayısıyla fertlerden oluşan toplumların dine inanmaya ihtiyacı vardır. Bizler Avrupa’da yaşayan Türkler olarak, İslam dinine mensubuz. Dinimiz İslam evrensel bir dindir. Mekâna, zamana, belli bir ırka değil, tüm kâinata ve insanlığa hitap eder. İslam dinine mensup olan insanlar dünyanın her tarafında yaşamaktadır. İslam’ın özü değişmemekle beraber, farklı kültürlere mensup olan topluluklar, kendi kültürel yapıları içerisinde dinlerini yaşamaktadırlar. İslam’ın
özüne ters gelen alışkanlıklar terk edilmiş, ancak
dinin özüne ters gelmeyen kültürel değerler, gelenekler, törelerle beraber İslam inancı yaşanmaktadır.
Avrupa’da yaşayan ve Türk toplumuna mensup olan Müslümanlar olarak, dünyanın farklı
kültürel toplumlarından gelen Müslümanlarla
karşılaşıyoruz. Bazen dindaş olduğumuz onlarla,
dinimizin aynı ama yaşantımızın farklı olduğunu
müşahede etmekteyiz. Bu İslam dininin hoşgörüsünün evrenselliğinin, tek tip insan arzu etmediğinin şekilciliğe hiç yer vermediğinin işaretidir.
İslam dininin en önemli özelliği birleştirici,
bütünleştirici olmasıdır. Onun için bütün insanlar, ‘Ademin Çocuklarıdır’ mesajını verir. Giyimine, kuşamına, sakalına, bıyığına, ırkına, mezhebine, rengine göre ayrıştırmaz.
Evet, İslam dininin mesajı bu kadar açıkken,
bu dine mensup olan Müslümanlar bu mesajı alabilmişler midir? Bu sorunun cevabını “evet” olarak verebilmek pek mümkün görünmüyor maalesef… Avrupa’da yaşıyoruz, binlerce camimiz,
mescidimiz, ibadethanelerimiz var. Bundan 50 yıl
önce bunların hiç biri yoktu. Buraya gelen Müslümanlar, özelliklede Türkler kendi inançlarını icra edebilmek ve bu yabancı kültür içerisinde varlığını devam ettirebilmek için çok büyük fedakâr-
İ
❬
Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
dosya
Dinler toplumu dizayn eder, yönlendirir. Bu
halimize baktığımda, toplumların dinleri kendilerine göre dizayn etmeye, kendilerine benzetmeye çalıştığını görüyorum. İnancını inandığı şekilde yaşayamayan, yaşantısını inancı
saymaya başlar. Bugün itibariyle din anlayışımız, herkesin kendi yaşantısına yorumlanmakta
ve kendisi gibi olmayanlar dışlanmaktadır.
lıklarla bu ibadethaneleri meydana getirdiler. Bu,
Hristiyan inancına mensup toplumlar içerisinde
yalnızlaşmamak ve kendi iç huzurlarını korumak
için gerekli olan bir durumdu.
Birinci ve ikinci nesil insanımızın bu samimiyetlerini, fedakârlıklarını unutmamalıyız. Allah
onlardan razı olsun. Kalanlarına sağlık, ölenlere
rahmet diliyorum. Tarih boyunca dinler hep siyasi ve şahsi istismar konusu edilmiştir. Bu istismar
konusu dinler arasında sataşma, ayrıştırmadan
başlıyor ama aynı dinin mensupları arasında da
maalesef devam ediyor.
Hristiyan Avrupası yıllarca mezhep kavgalarına sahne oldu, maalesef İslam tarihinde de benzeri çatışmalar zaman zaman yaşandı.
Bugüne geldiğimizde, şekil değiştirerek de olsa
aynı ayrıştırma ve çatışmalara şahit olmaktayız.
Yaşadığımız batıda “İslamafobi’’ adı altında İslam
düşmanlığının artarak geliştiğini gözlemliyoruz.
Modern demokrasinin insan haklarının ve insan
hürriyetinin tavan yaptığı söylenen Batı dünyasında bu gelişmeleri izlemek üzüntü vericidir. Bu
noktada izlenen Batı’nın siyasetinin ve medyasının rolünün çok büyük olduğu ortadadır.
“İkiyüzlü” diye bir deyim vardır. Ben Batı siyasetini iki değil çok yüzlü siyaset olarak algılıyorum ve izliyorum. Bu, inanç hürriyetini hiçe sayan anlayışın, insani değerlerin toplumda kaybolmasına yol açtığını endişeyle takip ediyorum. Bir
İnancın sahibini başka bir inanç sahibine karşı
kışkırtmak, onu yok saymak bir insanlık suçudur.
Hangi dinden olursa olsun bütün insanlar bu
noktada birleşmelidir. Hepimiz Hz. Âdemin torunlarıyız ve Âdemoğluyuz.
Bütün bu gelişmelerde tabiikî biz de hatalıyız.
Aynayı kendimizi doğrulttuğumuzda ve samimi
olarak bir değerlendirme yaptığımızda, bunu anlarız. Tavırlarımız, davranışlarımız, yaşantı hallerimiz, vurdumduymazlığımız bütün bunlar zaten
var olan önyargıları arttırdı. Çoğu zaman sokakta, tramvayda gençlerimizin tavır ve davranışlarında ben bile ciddi manada rahatsız oluyorum.
Dinimiz; hoşgörüyü, arkadaşlığı, dostluğu, kardeşliği, samimiyeti önerir. Müslüman; “elinden ve
dilinden kimseye zarar gelmeyen” insandır.
Dinler toplumu dizayn eder, yönlendirir. Bu
halimize baktığımda, toplumların dinleri kendilerine göre dizayn etmeye, kendilerine benzetmeye
çalıştığını görüyorum. İnancını inandığı şekilde
yaşayamayan, yaşantısını inancı saymaya başlar.
Bugün itibariyle din anlayışımız, herkesin kendi
yaşantısına yorumlanmakta ve kendisi gibi olmayanlar dışlanmaktadır.
Netice itibariyle Hz. Ömer’in dediği gibi;
“İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi
inanmaya başlarsınız”.
Konsolos Şeref Karafilik:
“Bizler Sizler İçin Varız”
öppingen şehrinde ATİB
üyesi Türk Kültür Merkezi,
Hacı Bayram Veli Camii'nde
yaplan etkinliğe katılım yoğun oldu.
Basın mensuplarının ve üniversite öğrencilerinin davetli olduğu akşam yemeğine, İşadamları çevre dernek idarecileriyle birlikte Stuttgart
Başkonsolosluğundan Konsolos Şeref
Karafilik, Göppingen Belediyesi Kültür Müdürü Wolfram Hosch, Uyum
Sorumlusu Dragicia Horvat Belediye
Meclis Üyesi Avukat Jürgen Schile
Koordinatör Öğretmen Doğan Aydoğan, Öğretmen Nedim Kır, Göppingen ve Çevresi Türk Dernekleri
Birliği Başkanı Vedat Dağ ve Emniyet Müdürlüğünden Komiser Hülya
Yılmaz ile çok sayıda davetli iştirak
etti.
Proğramı Almanca ve Türkçe olarak Hilal Salgın ve Müjgan Ersoy yönetti. Kısa bir
takdimle Müjgan Ersoy ve Hilal Salgın ATİB Güppingen Türk Kültür Merkezinin tanıtımını yaptılar.
Toplu halde yemekler ikram edildi. Yemek duasını
sesli olarak din görevlisi Hidayet Karahan yaptı. Dua
aynı anda Alman misafirler için Almanca tercüme
edildi. Daha sonra Stuttgart başkonsolosluğumuzdan
Muavin Konsolos Şeref Karafilik konuşma kürsüsüne
davet edildi.
Konsolos Karafilik, “Bu tür etkinlikler çok önemli, bizler sizler için varız ve her zaman yanınızdayız”
dedi.
Daha sonra Göppingen Kültür Müdürü Wolfram
Hosch, konuşma yapmak için kürsüye davet edildi.
Wolfram Hosch; “Davetiniz için teşekkür ediyorum.
Bu tür kültürel faaliyetlerinizden dolayı memmun
oluyor, başkanı ve siz yöneticileri kutluyorum. Kültürel çalışmalarınızda sizlerin destekçisi olacağız” dedi.
Türk Kültür Merkezi Başkanı Doğan Tufan da,
yaptığı acıklamada, “Sosyal ve kültürel faaliyetlere
önem veriyor, bizi biz yapan değerlerimizle bilgilenmeye çalışıyoruz. Genç nesillerimize görerek örnek olmayı, birlik ve beraberlik sağlamayı bu sofraların
manevi ortamında bir arada bulunmayı hedefliyoruz”
dedi.
G
TÜRKÇE
ÖĞRETEN
SÖZLÜK
(2 Cilt)
Türkçe Öğreten Sözlük çocuklara ve gençlere Türkçenin
özünü kavramalarını, doğru ve güzel konuşup yazmayı
öğrenmelerini sağlayacak bir başvuru kaynağıdır.
Türkçe Öğreten Sözlük’ü kullananlar aradıkları sözcüğe
anında ulaşabilecekleri gibi hem de söz konusu sözcükle
aynı sayfada bulunan diğer sözcüklere de göz atarak kelime hazinelerini geliştirme fırsatı bulacaklardır.
Türkçe Öğreten Sözlük’te yaklaşık 10.000’i aşkın madde
başı sözcük, 25.000’e yakın tanım cümlesi, 15.000’i
40,-€
Almanya İçi Posta
Ücreti Dahil
aşkın örnek cümle, 1000’i aşkın resim, binlerce eş ve
yakın anlam ile karşıt anlam maddesi, atasözü, deyim ve
özdeyiş bulunmaktadır.
Sözlüğün her sayfasında, ulusal kültürümüzün
değerlerinden Nasrettin Hoca’yla ilgili en az bir resim ve
buna ilişkin örnek bir cümle yer almaktadır.
21x25,5 cm Büyük Ciltli
Renkli resimli
Sıvama kapak
2 Cilt 1288 Sayfa
Sipariş İçin: [email protected] · Handy: 0171-1970212
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 19 ❭
Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
özel köşe
Bağışıklık Sisteminin Önemi
Doktor Nuray ERDEMİR • [email protected]
ağışıklık sistemi, vücudu hastalıklara karşı koruyan,
patojen (bakteri, virüs vb.) ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden işleyişlerin tümüdür. Bağışıklık sistemi güçlendirilmesi durumunda, hastalıklara karşı
direnç sağlar ayrıca soğuk algınlığı, grip ve kanserden etkilenme olasılığını azaltmak için önemli rol oynar. Tekrarlayan hastalıklar ya da kronik enfeksiyonlar genelde bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda ortaya çıkar. Zayıf
bir bağışıklık sistemi enfeksiyona sebep olur, enfeksiyon
bağışıklık sisteminde hasara neden olur ve bu da vücut direncini daha da zayıflatır.
Zayıf bağışıklık sisteminin en önemli nedeni besin yetersizliğidir. Eğer günlük beslenmede çok fazla şekere yer
verilir ise, obezite, alkol tüketimi çeşitli nedenlerle bağışıklık sisteminin işlevini azaltır. Yeterli proteinli yiyecekler tüketilir ise bağışıklık sistemimiz güçlenir. Vücuda alınan besinler enerji için oksijenle yandığında serbest radikaller
oluşur. Serbest radikaller hücre ve dokularda çoğaldığında
DNA yapısında hasara neden olur. Artış durumunda kanser, kalp-damar hastalıkları, artritler sağlık sorunları oluşur. Besinlerle birlikte aldığımız antioksidanlar vücuttaki
serbest radikallere karşı savaşırlar. Serbest radikallerin yarattığı olumsuz etkinin önlenmesi ve etkisinin en aza indirilmesi için yeterli miktarda antioksidan tüketilmelidir.
Bağışıklık sistemini güçlendirmek için hangi sebze
ve meyveler tüketilmeli?
İçerdikleri antioksidan maddeler nedeniyle sebze ve
meyve tüketimi kansere karşı korunmada oldukça etkin
bulunmuştur.
Domates içeriğindeki likopen nedeniyle; prostat, meme, sindirim sistemi, mesane, deri ve serviks kanseri riskini azaltmaktadır.
Turunçğil meyvesinin içeriğindeki karoten nedeniyle
kanser önlemedeki önemi büyüktür.
Brokoli, karnabahar ve lahana gibi bitkisel besinlerin
B
içerdikleri glukozinolatlar nedeniyle kanser riskini azalttığı bilinmektedir.
Sarımsak ve soğanda bulunan allılık sülfitler bağışıklık
sistemini güçlendirir, serbest radikallerin atılımını arttırır,
tümör hücre çoğalmasını engeller, kolesterol düzeyini azaltır. Yapılan bir çalışma mide kanseri gelişme riski ve soğan
sarmısak tüketimi arasında ters bir ilişki olduğunu göstermiştir.
Meyve ve sebzeler, çay, kakao içeriğindeki flavonoidler
kanser gelişimini, ishali, ülser gelişimini engeller ve enfeksiyonlara karşı korur.
Soya içeriğindeki fitoostrojenler özellikle hormon bağımlı olan kanserlerin kontrol ve önlenmesinde rol oynar.
Ayrıca kalp hastalıklarının ve kemik erimesinin önlenmesinde de etkisi vardır.
Omega 3 yağ asitleri en önemli kaynağı balıktır; meme
ve akciğer kanserini azalttığını gösteren veriler vardır.
Probiyotikler ise hastalık yapan mikroorganizmaların
çoğalmasını engeller, bağırsağın düzenli çalışmasına yardımcı olur. Kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Yoğurt ve
kefirde yoğun olarak bulunur. Bu probiyotik bakteriler besin olarak prebiyotikleri (pirasa, enginar, patlıcan, soğan ve
sarımsakta bulunan karbonhidratları) kullanır. Bu açıdan
beraber tüketildiklerinde daha iyi fayda gösterirler.
Zencefil; enfeksiyon azaltıcı etkisi vardır, kolon kanserine karşı önleyici etkisi olduğuna dair çalışmalar bulunmaktadır.
Zerdecal, üzüm çekirdeği, vişne, göji kanserin engellenmesinde rol oynar.
Yeşil çay, siyah çaya göre 3-5 kat daha kuvvetli antioksidan etkisi bulunur. Çeşitli tip kanser gelişimini önlediğine dair çalışmalar vardır.
Nar, kanser üzerinde etkili olabileceği ileri sürülen kısmı çekirdeğidir. Dolayısıyla narı çekirdeğiyle çiğneyerek
tüketmek daha etkili olabilir.
Bağışıklık sistemini zayıflatan faktörler
Yaşlanmak doğal bir süreçtir fakat beraberinde otomatikman bağışıklık sisteminin zayıflamasını da getirir. Bunun dışında bir sürü başka faktörler bağışıklığımızın gücünü düşürür.
Şu sebeplerden dolayı sağlık durumu zayıflar:
- Temiz hava, şu ve ışık eksikliği
-Uzun ve kronik bir hastalık dönemi
- İlaçlı ımmunsupresse uygulaması yani ımmun sistemini baskılayıcı ilaç tedavisi (Kanser tedavisi!)
- Organ nakli
- Düzenli nikotin, alkol ve uyuşturucu tüketimi
- Yetersiz beslenme, dolayısıyla vitamin, mineral ve iz
elementlerin eksikliği
- Çevre zehirleri, ışın ve radyasyona maruz kalma
- Psikolojik faktörler
- Sürekli stres durumu
- Yetersiz uyku
-Yetersiz hareket
- Aşırı soğuğa maruz kalma, üşüme
Kötü Kalpli Bomba
Şengül USLU • [email protected]
üşmeseydin şehrime, kimbilir nerelere düşerdi gönlümün cemresi. Toprağa mı, suya mı
yoksa esip geçen öpözgür rüzgara mı? Düşmeseydin ocağıma, ocağımız tütecekti belki de mütemadiyen. Tütsü tütsü... Hiç benzemezdi kokusu senin
kalleş dumanlarına. Soğuk değildi sıcağı seninkisi gibi.
Sıcacık, ama yakmayan. Sadece ama sadece ısıtan.
Bahçemde senin oyukların yerine salıncağım gülerdi,
kırmızı güllerle birlikte. Yıkıp döktüğün karşı evin camından, en can arkadaşımın gözleri de gülecekti, biz
büyüyene dek. Papatyamın her yaprağı “Seviyor!” diyecekti sonsuza dek. Sus! demeseydin eğer, cami minaremizden beş kere yükseliyor olacaktı Allahu Ekber.
Sus demeseydin sen eğer. Sen, kötü kalpli bomba!
Annem olacaktı belki hala. Ve babam da. Işıldayan
gözlü bir anne, güçlü kollu bir baba. Bir herkül gibi.
Güçlüydü babam aslında! Senden de daha fazla. Ama
kalleş değildi senin gibi. Güçlüydü, senin bileğini de
bukerdi pek tabii, arkadan vurmasaydın yine sinsice.
Nasıl da kararttın dünyamı, ne kadar sisli, ne kadar
bulutlu heryer şimdi. Ne kadar da kara kalbin, ne kadar kara gözlerin. Hiç mi sevemedin beyazı, hiç mi
ısınmaz kötü yüreğin onca kızgın ateşin derinliğinde?
Gülmeyi de deneyemez misin bir kerecik, şu güzelim
yeşil yeryüzüne?
Benim göğümün pasparlak yıldızları vardı eskiden,
her akşam gezinirdi özgürce. Senin göğünde de güler
D
mi yıldızlar, kanatlarını gerer mi aydede gecene? Güneş beni hiç mi hiç unutmazdı eskiden, bir gün dahi
bekletmemişti gözlerimi yollarda. Senin güneşin hiç
baktırdı mı seni peşinden? Benim ağaçlarım vardı eskiden, mutluluğun melodisini mırıldayan, çiçeklerim
vardı o nağmelerle kıvrım kıvrım dans eden. Senin duvarların da benimkiler gibi hüzün şarkılarını öğrendiler mi hiç? Hep ağlayan. Artık, ama artık, hep, ama
hep ağlayan. Ardına bakıp duran, nemli gözlerim gibi.
Yürümekte direnen kırık dizlerim gibi. Tutunmaya çalışan güçsüz ellerim gibi. Kabirlere yığılmış kanlı bedenler gibi. Gökyüzünde direnen garip bayrağım gibi...
Ve bi de, acımadan bedenini yaktığın, oyuncak bebeğim gibi. O da kötürüm şimdi, buruk yüreğim gibi.
Onun da gözü yaşlı, mahzun vatanım gibi. Onun da
kalbi kırık, bütün bebekler gibi. Bütün anneler mutsuz, tıpkı benim gibi...
Bir yeşil fidanı yerinden söktüğünde sızlamıyorsa
için, bir çocuğun kanlı gözyaşıyla sönmüyorsa ateşin,
sen kötüsün be bomba! Savurduğun yollara, dağıttığın
dağlara, ağlattığın bayrağa dönüp de bakmadıysan sen
kötüsün be bomba! Duymaz mı kulakların yayılan feryatları, görmez mi ki gözlerin, akan gözyaşlarını. Birgün gelip de sorgular mı vicdanın, acımaksızın yakıp
yıktıklarını?
Herşeye rağmen, korkmayacağım senden! Ateş ateş
olalı, cürmü kadar yer yaktı. Alsan bile annemi, her gece rüyalarımda yanağıma kondurduğu pembe öpücük
kaldı. Alsan bile babamı, elimi her tutuşundaki o eşsiz
güç bileklerimde kaldı. Alsan bile yüzümdeki son gülücüğü, Yaradanın verdiği o minik gamze kaldı. Alsan
da tüm mutluluklarımı, tüm umutlarımı bütüüün hayallerimi, Rabbimin vaadettiği o büyük zafer kaldı. Almış olsan da tüm geleceğimi, gökyüzünde parıldayan
parlak bir yıldız kaldı. Henüz görünmese de çehresi,
karanlığın ardında mesud bir kader kaldı. Buruksa da
mescidlerin minaresi, semalarda dolaşan gururlu ezan
kaldı. Tüm dillerde büyüyerek çoğalan koca Fatiha kaldı. Her an için gökyüzüne açılan, parlak avuçlar kaldı.
Tüm evrene yayılan, çelenk misali, müşterek mi müşterek dualarımız kaldı. Ümit bahçelerinde mis kokulu
gül kaldı. Gözkapaklarından düşen yaşlar hatırına,
gökkapaklarından düşen, koca bir rahmet kaldı. Yaradanın, ödül diye sakladığı yeşil bir cennet kaldı. Bakmaya doyulmayan güzel cemali kaldı.
Biliyor musun, acı diye gönlümüze saldığın zehir,
koskoca çiçek açtı. Kan diye akıttığın kırmızı, âbı hayat misali, o koca çiçeğin dibine aktı. Hüzün diye yüreklere saldığın o katran, dar geçitlerden geçti, kevsi ırmağa aktı. Soldu sandığım umut, buket buket gül açtı. Gitti sandığım güneş yeniden kucak açtı. Boynunu
büken vatan yine ayağa kalktı. Düşür düşürebilirsen,
kötü kalpli bomba, belki başım, belki naaşım. Elinden
geleni ardına koma, bu da benim kutlu savaşım!
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 20 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
biyografi
Yılmaz Adalet Bekçisi
Muhammed Marmaduke Pickthall
SEVDE BETÜL ARDAHANLI · [email protected]
armaduke Pickthall, 7 Nisan 1875’te
Anglikan bir papazın oğlu olarak Londra’da dünyaya gelir. Ailesi çok muhafazakâr bir ailedir, babasından önce dedesi de papazlık yapmıştır ve iki kız kardeşi rahibedir. Pickthall
1881 yılında babasını kaybeder ve annesi ile Avrupa’nın farklı şehirlerinde yaşamaya başlar. Yaklaşık
13 yıl sonra 1894’te tekrar İngiltere’ye döner ve yabancı dillere olan kabiliyetinden ötürü yurt dışında okumak için devlet sınavlarına girer. Fakat bu
sınavları başaramayan Pickthall’e hayalindeki yurt
dışının kapıları çok farklı bir şekilde açılır. Pickthall, aile dostları olan Thomas Dawling tarafından
Filistin’de pa-pazlık yapmak üzere davet edilir. Filistin’e gitmeden önce Kahire’ye gidip Arapça öğrenmek ister. Yabancı dil hususunda kabiliyetli olduğundan Kahire’nin yerlilerinden Arapça’yı kısa
bir sürede öğrenir. Filistin’e geçmeden Orta Doğu’da birçok beldeyi gezer ve ilk izlenimlerini şöyle
anlatır: “Binbir gece masallarından okuduğum manzaranın aynısını Şam, Halep, Kahire ve Kudüs’te gördüm. Bu insanların biz Avrupalılardaki gibi zengin
olma, yaşama hırsı ve ölüm korkusu gibi endişeler taşımadıklarını hissettim.” Orta Doğu’da geçirdiği zaman içerisinde İslam’a çok büyük sempati duymuştur; fakat Müslümanlığı henüz kabul etmemiştir.
Birkaç sene sonra annesinin ricası üzerine tekrar
İngiltere’ye döner ve Muriel hanım ile evlenir. Eşi
ile iki seneliğine İsviçre’ye giden Pickthall burda
yazarlık hayatına başlar ve 1906’da “The House of
Islam”, yani “İslam Evi“ isimli eserini yazar.
1907’de ise tekrar Kahire’ye, İngiliz bir memurun
yanına döner. Hristiyan bir ailede yetişmiş olmasına rağmen Pickthall, bu yıllarda Osmanlı topraklarında başlayan isyanlara ve Müslümanların Ortodoks papazlar tarafından öldürülmesini Hristiyanların bir zafer gibi kutlamalarına anlam verememektedir ve insanlığa olan inancını giderek yitirmektedir. Osmanlı topraklarının parçalanmaya
başlaması ve savaş çanlarının çalması üzerine
Pickthall, “The New Age” isimli dergisinde kesin
tavrını sergilemiştir; Müslümanlar ve Türklere karşı savaşı tamamıyle reddetmiş ve yazılarında bağımsız bir Osmanlı için çok kez çağrıda bulunmuştur. Bilhassa İngiliz toplumunda Müslümanlara lanetli bir göz ile bakılması Pickthall’in yoğun
eleştirilerine maruz kalmıştır. Batı’nın Müslümanlara karşı bu tutumuna ve binlerce Müslüman’ın
Bulgaristan’da katledilmesine karşılık “The Black
Crusade” yani “Kara Haçlı Sefer” isimli kitabı ile
bu algıyı yıkmaya ve Müslümanları müdafaa etmeye çalışmıştır.
1914’te savaşın başlaması ile Pickthall’in tavrı
açık ve net Müslümanlardan yanadır; o artık Müslümanların savunucusu hâline gelir. 1917’de bir
konferansta açıkça Müslümanlığı kabul ettiğini itiraf eder ve bundan sonra Muhammed Marmaduke Pickthall ismi ile tanınır. İslam’da Hz. Muhammed (s.a.v)’in Hristiyanlık’taki Hz. İsa anlayışının
M
Yaşadığı çağda Müslümanlara karşı yapılan haksızlıklarla
mücadele eden ve muhafazakâr Hristiyan bir ailenin oğlu olan Muhammed Marmaduke Pickthall, 61 senelik
hayatına birçok kitap ve ülke ziyareti sığdırmış bir Müslüman. İçinde yaşadığı çağda buhrana düşmektense İslam’a sarılan Pickthall, İngilizce Kur’an tercümesiyle de
bilinmektedir.
aksine ne Tanrı ne de bir hükümdar olması, söylediklerini öncelikle kendisi yerine getiren ve hayatı
ile ümmete yol gösteren bir peygamber olması
Marmaduke Pickthall’i en çok etkileyen hususlardan biri olmuştur. Bu nedenle hayranlık duyduğu
Peygamber (s.a.v.)’in ismiyle çağrılmak istemiştir.
“Bombay Chronicle” için editörlük yapar. Bu
yıllarda Hindistan’ın bölünmesi ve MüslümanHindu çatışmalarından dolayı Pakistan bölgesinin
Müslümanlara, diğer bölgenin ise Hindistan olarak Hindulara kalması söz konusudur. Pickthall
daha önce gösterdiği çabaların aynısını burada da
sarfeder. Ülkenin ikiye ayrılmasına karşıdır; bölünmenin her iki taraf -Hindular ve Müslümanlar–
için sağlıksız olacağını savunur.
Hindistanlı Müslümanların talebi doğrultusunda Kur’an’ı İngilizce’ye tercüme eder ve hayatının
en büyük çalışmasını ortaya koyar. “The Meaning
of the Glorious Qur’an” yani “Yüce Kur’an’ın Anlamı” ismiyle İngilizce Kur’an mealini yazar ve
bundan sonra daima Kur’an’ı İngilizce’ye tercüme
eden mütercim olarak anılır.
Hindistan’daki hizmetlerinden sonra tekrar İngiltere’ye döner ve oradaki Müslümanların dertleriyle bizzat ilgilenir, onlara liderlik yapar. 19 Mayıs
1936’da vefat eden Pickthall’ın çalışma masasında
bir seminer için hazırladığı son notlar bulunur. Kağıda yazdığı son cümle şöyledir:
“Kim halis olarak kendisini Allah’a teslim edip
güzel davranışlarda bulunursa Rabb’in nezdinde
onun mükafatı olacaktır. Onlar ne korkacak ne de
üzüntü duyacaklardır.” (Bakara suresi, 2:112)
TÜRKÇE
ÖĞRETEN
SÖZLÜK
(2 Cilt)
Tür kçe Öğre te n Söz lük çocuklara ve gençlere Türkçenin
özünü kavramalarını, doğru ve güzel konuşup yazmayı
öğrenmelerini sağlayacak bir başvuru kaynağıdır.
T ürkç e Öğreten Sözl ük’ü kullananlar aradıkları sözcüğe
anında ulaşabilecekleri gibi hem de söz konusu sözcükle
aynı sayfada bulunan diğer sözcüklere de göz atarak
kelime hazinelerini geliştirme fırsatı bulacaklardır.
T ürk çe Öğreten Sözl ük’te yaklaşık 10.000’i aşkın madde
başı sözcük, 25.000’e yakın tanım cümlesi, 15.000’i
40,-€
Almanya İçi Posta
Ücreti Dahil
aşkın örnek cümle, 1000’i aşkın resim, binlerce eş ve
yakın anlam ile karşıt anlam maddesi, atasözü, deyim ve
özdeyiş bulunmaktadır.
Sözlüğün her sayfasında, ulusal kültürümüzün
değerlerinden Nasrettin Hoca’yla ilgili en az bir resim ve
buna ilişkin örnek bir cümle yer almaktadır.
21x25,5 cm Büyük Ciltli
Renkli resimli
Sıvama kapak
2 Cilt 1288 Sayfa
Sipariş İçin: [email protected] · Handy: 0171-1970212
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Gurbet
Mektupları-9
[email protected]
Yazdık bir kıyaslama..
Önce ALLAH’ın selamıyla selamlarım.
ALLAH’ın selamı bereketi Rahmeti üzerinize
olsun, kardeşlerim.
Bir Ramazan-ı Şerif daha bize elveda dedi. Biz hala yaşıyoruz ve hayat acılarla devam ediyor. İşte bu acıları haberlerde, tartışma ve analizlerde seyrediyor, veya tartışıyorsunuzdur.
Bu psikolojik ruhla, gününüzü geçirdikten sonra durumları belki de kendi zihninizde analiz edip yatıyorsunuz.
Gecelerden bir gece uyuyorsunuz, rüyalarına giren bir
kabus sizi rahatsız ediyor.
İşte o anda dünyanın başka bir merkezinde insanlar boğazlanıyor, çoluk çocuk demeden. Savunma haklarına bile
sahip değil.
Ekmek, aş alacak fırsat tanımadan. Sığınacak bir yerleri
olmadığı halde, evler üzerinize yıkılıyor.
Sabah o kabusla kalkıyorsunuz, o acını birileri ile paylaşıyor veya protesto ile kendini avutup kurtuluyorsun, ya
olayları yaşayan?.
O anda dünyanın bir başka bölgesinde insanların emekleri sömürülüyor.
Hakları gasbediliyor.
Sen sabah kalkıyorsun haberleri seyrederken, kahvaltını
yapıyorsun.
Kahvaltıdan sonra alış verişe gidip bazı şeyleri alamadığına veya bulamadığına üzülürken, dünyanın başka bir ikliminde anne ot ve ağaç kökleri toplayıp evdeki çocuğumu
nasıl doyururumun peşinde.
Sen istediğim arabayı alamadığına üzülürken, dünyanın
herhangi bir yerinde, insanlar hala yürüyerek işlerini hallettiği için dua ediyorlar, mutlu oluyorlar.
Sen su israfı yaparak banyoda saatlerce duş alırken, dünyanın herhangi bir yerinde, insanlar, on litre su için kilometrelerce yürüyorlar.
Ve sen hala bunları vicdanında hesaplaşmadıysan, biran
önce hesaplaşman gerektiğini düşünmen lazım.
Şu dünyadaki bütün haksızlığı görüyor fakat vicdanında hissetmiyorsan, o zaman sende birşeylerin yanlış olduğunu anlaman lazım.
Ama hayat öyle mi?
Hayat insanı düşünmediğinde içine çeken bir düden gibidir, adeta bütün gücüyle kendine çeker, ancak ölüm gelince insan uyanır.
İşte o zaman geç olduğunu anlarız.
Kainatın bu kadar alıcılığını, RABBİN gücüne yorumlamak, gerekirken, yaşamaya bak anlıyor ve bir yere tosluyor.
İşte o zaman ayet ikaz ediyor:
Hâl böyle iken, siz nereye gidiyorsunuz? (Tekvir 26.)
Gidiş yine Yaradana teslim olmak ve hesabını vererek.
Ve yine ayet ikaz ediyor:
Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz? (Karia Suresi 8.)
Bütün, bu ikazlara rağmen, ben hayatımı yaşıyorum, diyorsanız, işte o da size kalmış.
Ayet onu da haber veriyor:
Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır.
Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre
hüküm veriyorlar. (Casiye 24.)
Burada son sözü yine ayet verecek:
İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek,
kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar
kurtuluşa erenlerdir. (Âl-i İmran 104.)
M
❬
❬ 21 ❭ Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
M. Salih AYDIN
Bütün dünya haberlerinde olaylar etrafta ateş püskürür.
Vicdan kendinden utanır, ar gelir.
Ama, beyhude vicdan, adamdan utanıp, terketmiş vücudu.
İnsanlık nerede?
Bırak, zamana bırak, Hakka dayan, var git çalış, uğraş,
bir nebzecik olsun, emek ver.
Uzaktan uzağa, seyretme olanı.
Varsa emeğinle, yoksa yüreğinle, gerçeğe dayan.
Önümüzde, bir sefer var, haklının hakikate varması.
Uzat elini boğulmaktan kurtar, RABBİN kulunu.
Tek tesellim diye başlama, derdini sev, örnek ol.
Mazlumu seçme, şucu, bucu diye, Yaradanın kulu.
Uzat elini, ışıldıyan gözlerin sevincidir, hayatın özü.
Yalnız, kendi pencerenden, bakmak, marifet değil.
Gör nice kullar, teslim olmuş ruhunu vermiş RABBİNE.
Kimisi isyanlarda, kendine zulmeder.
İşte bu minval üzere aşağıdaki şiirimi yazdım:
Yanarken alem.
Ta uzaklarda, bir ah vardı,
Kurşunlar, yüreklerde patlarken,
Acılar, yürekleri parçalardı,
Yanarken alem, senin perden mi kapandı.
özel köşe
ATİB Remscheid’de Bed-i
Besmele Töreni Yapıldı
evlet-i Aliye’den günümüze miras
kalan kültürümüzün önemli parçası “Bed-i Besmele Töreni” ATİB
Remscheid Türk Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Programa, okula yeni başlayan çocuklar
ile velileri ve dernek yöneticileri katıldılar.
Okunan Kur’an-ı Kerim’le başlayan
programda açılış konuşması yapan dernek
başkanı Hasan Aktaş, Bed-i Besmele Törenlerinin önemini anlattı. Özellikle farklı bir
kültürün içerisinde yaşayan çocukların bu
tür programlardan olumlu etkilendiğini belirten Aktaş, bu törenlerin devlet eliyle yapılması gerektiğini söyledi.
ATİB Remscheid Türk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen program din görevlisi
Abdullah Atay’ın yaptığı dualarla ve çocuklara verilen armağanlarla son buldu.
D
Hayatına hala, bir düzen veremedin,
Umuda yolculuk dedin, bitiremedin,
Karanlığı, aydınlığa, hala çeviremedin,
Yanarken alem, senin perden mi kapandı.
Uzun bir yola çıkarken, acılar geride kalmaz,
Yanan yürekler, su dökmekle, asla sönmez,
Hasretler, yürekleri daima yakar, ama bitmez,
Yanarken alem, senin perden mi kapandı.
Salih rüzgar eser, fırtına gelir, ah gelir,
Acılar yürekte birikir, gözlere yaş gelir,
Izdırap verir, sıkar yüreği, dar gelir,
Yanarken alem, senin perdenmi kapandı.
Hayatın her aşamasında bir gariblik ruhuma ahtapot gibi sarılır.
Yüreğimi aşağı doğru asılır, sanki beni sarsarak, her saniye kum saati, senin lehine çalışıyor, der gibi.
Ben niye ahiretimi şu üç günlük alem için satayım.
Ben niye bu hayatın geçici olduğunu bildiğim halde,
boşa kürek sallayayım!
Değer mi?
Hasta, bir hayatın sonu marazdır.
Hayatın bunca nimetleri arasında sınırını koyarak, gerçeğe, hakikate, hakka yürümek değil midir.
Haydi öyle ise hakikat kervanının yolcusu ol.
Buralarda bir zamanlar kuş uçmaz kervan geçmezdi,
şimdi cıvıl, cıvıl, yarın ne olacağını biliyor muyuz?
İşte bu minval üzere:
Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence
için yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık (ENBİYA/16-17)
Son noktada Rabbimin yukardaki sözü ile bitiriyorum.
ALLAH’a emanet olun.
T.C. Stuttgart
Başkonsolosu M. Türker
Arı’ya Veda Ziyareti
TİB Göppingen Türk Kültür Merkezi yöneticileri, görev süresi sona
eren T.C. Stuttgart Başkonsolosu
M.Türker Arı’ya veda ziyaretinde bulundular.
ATİB Göppingen Türk Kültür Merkezi
Başkanı Doğan Tufan görevi süresince ayrım yapmadan desteğini esirgemeyen Başkonsolos Arı’ya plaket takdim etti.
A
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 22 ❭
Eylül · September 2014 · Zilkade 1435
bulmaca
Almanya’da
100% Şoksuz
Helal Kesim
Etlerden
Üretilen
Mamüllerimiz
Bu Sene de Kurbanlarınızı
Şoksuz Kesiyoruz
LEZZETİN
VAZGEÇİLMEZİ
Size En Yakın
Markette Bulabilirsiniz
Kurban Siparişi İçin
Acele Edin!
Şimdilik Sadece
Hessen Eyaletinde
Altınküpe Fleischerei Fleisch- und Viehhandel e.K.
Tel: 06443-2519 . Handy: 0171-2428667
Web: www.altinküpe.de . E-Mail: [email protected]

Benzer belgeler

PDF SAYI 113 - Hayat Online

PDF SAYI 113 - Hayat Online Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın. Çalışmak bizden başarı Allah`tandır. Allah`a emanet olun. Not: Kıymetli Dostum Mehmet Kahraman Bey`in Yeğeni izin dönüşü...

Detaylı

PDF SAYI 73 - Hayat Online

PDF SAYI 73 - Hayat Online Yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyoruz. Bir Fatiha rica ediyoruz. Kıymetli kardeşimiz İrfan Altınküpe`nin evladı bir iş kazası geçirmiştir. Geçmiş olsun der Cenab-ı Allah`tan acil şifalar dileriz.

Detaylı

PDF SAYI 74 - Hayat Online

PDF SAYI 74 - Hayat Online Yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyoruz. Bir Fatiha rica ediyoruz. Kıymetli kardeşimiz İrfan Altınküpe`nin evladı bir iş kazası geçirmiştir. Geçmiş olsun der Cenab-ı Allah`tan acil şifalar dileriz.

Detaylı