PDF SAYI 107 - Hayat Online

Transkript

PDF SAYI 107 - Hayat Online
Sayfa: 14
Sayfa: 08
Sayfa: 13
Anitte Reker
Sayfa: 10
HASENE: “Avrupa’daki Mültecilere Yardım Elimizi Uzattık”
Saadet Partililer Frankfurt’ta Bayramlaşma ve İstişare Toplantısında Buluştu
IGMG Hessen Bölgesi Eğitim Başkanlığı Çocuk Kulübü
2. Çocuk Şenliği Kelsterbach’ta Yapıldı
Türklerin İnançlarına, Birlik ve Beraberliğe
Önem Verdiklerini Dikkatle İzliyorum
Hayat
Gerçekler “Hayat”ın Ýçinde Gizlidir
Aylık Üc ret siz Gazete / Kos ten lo se M onatlich e Zeitung • S a y ı / N r . : 1 0 7 • Yıl/Jah re: 12 • Aðus tos / August 201 5 / Þevval 143 6
Sünni’si ile Şii’si ile Arab’ı ile Alman’ı ile Zenci’si ile Beyaz’ı ile
...Müslümanlar Kardeştir...
Muslime sind Brüder / Muslims are brothers / Les musulmans sont frères / Moslims zijn broers
Yardım
Derneğii
ardım Derneğ
IGMG SSosyal
osyal Ya
Y
IGMG Hilfse. V..
Hilfs- und Sozialverein
Sozialverein e.
T +49 2237 92942-11 | F +49 2237 92942-42
www.hasene.org
haseneorg
w
ww.hasene.org | [email protected]
g
[email protected] |
haseneor
—
Havale
Havale için banka
banka bilgileri
bilgileri | Bankverbindung:
Bankverbindung:
Hesap SSahibi
ahibi | Kontoinhaber:
Kontoinhaber: IGMG HilfsHilfs- und SSozialverein
ozialverein ee.. V..
Banka
Bank:: KKreissparkasse
Banka | Bank
reissparkasse Köln
IBAN: DE75 3705 0299 0184 2731 64 | BIC: COKSDE
COKSDE 33
Amaç
Spender-ID
A
maç | Verwendungszweck:
Veerwendungszweck: Destekçi
Destekçi No veya
veya [Adresiniz]
[Adresiniz] | Spender
-ID oder [Adresse],
[Adresse], 0002351
Mazlum
Mazlum ve
ve M
Mağdurlar
ağdurlar İçin El Ele
Sayfa: 06
Almanya'nın İlk İslami Katılım
Bankası Frankfurt'ta Dualarla Açıldı
Mazlum
Mazlum ve
ve Mağdurlar
Mağdurlar İçin El Ele
.XUEDQ3D\ODčéQFD*¾]HOGLU
.
XUEDQ3D\ODčéQFD*¾]HOGLU
.
.XUEDQ.DPSDQ\DVé
XUEDQ.DPSDQ\DVé
15.08. - 25.09.2015
İki
Kötü
İki
İyi
Kadın
.XUEDQLVW7HLOHQWHLOHQLVWVFK¸Q
.
XUEDQLVW7HLOHQWHLOHQLVWVFK¸Q
5
Kurban-Kampagne
\ÕO
Jahre
15.08. - 25.09.2015
Dr. Yusuf IŞIK
05 Mahmut AŞKAR
Kitaplar
Ağlarken
Almanya’da
Sosyal Hizmet
Çalışmaları ve
Müslümanların
Konumları
07 A.Engin KARAHAN
20 Murat KUBAT
Fetih,
Fatih
ve
Fatiha
09
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Müslümanlar
Kardeştir!
[email protected]
Impressum / Künye
S
Sinan AKTÜRK
li. Kafkaslar coğrafyasının bugünkü hali. Afrika
coğrafyasının bugünkü hali vs.
Ne zamanki Hilafet makamı, Osmanlının yıkılmasıyla siyasi hırslar yüzünden verilen tavizler
neticesinde ortadan kaldırıldı o zaman yukarıda
bahsettiğimiz cografyalarda kan ve gözyaşı dinmez
oldu.
İlk olarak bu coğrafyadaki milletleri milliyetçilik akımı ile parça parça eden emperyalist zihniyet
hala zaman zaman bu coğrafyada istediği gibi cetvelle çizer gibi sınırları değiştirmeye devam ediyor.
Son dönemde özellikle İslam coğrafyasındaki
müslüman devletlerde kıpırdanmalar başlayınca
bunları istediği gibi kontrol edemeyeceğini anlayan Batılı emperyalist güçler, değişik taktikler denemeye başladılar. Milliyetçilik fitnesinin eskisi gibi tutmayacağını görünce bizim için daha da tehlikelisi olan mezhep çatışmalarını gündemde tutmaya başladılar. İslam ümmetinin mezhepsel sorunlarının tarihte çok fazla sıkıntıya sebeb olduğunu
yaptıkları araştırmalarda biliyorlardı, ama kabuk
bağlamış bu meseleyi kaşıyarak kanatmaya başladılar. Maalesef bunda da bugün başarılı oluyorlar.
Genelde İslam coğrafyasında, özelde Türkiye
coğrafyasında son 150 senedir yaptıkları tahribatlar sonucu bizler İslam`ın asli kaynaklarından
uzaklaştık. Bizim ilim kaynakları ile aramıza değişik engeller oluşturan bu zihniyet, zamanla bu kaynakları topluma yayan ilim adamlarını da savaşlar
ve göçlerle iyice zayıflattılar. Çanakkale Savaşları
buna en iyi örnek gösterilebilir. Sadece bu savaşta
Osmanlı ilmiyye sınıfından onbinlerce insan şehit
oldu. Buna Kemalist rejimin Cumhuriyetin kuruluşu ve devamındaki ilk 20 senede yaptıkları da eklenince müslüman olan toplum adı müslüman kaldı ama içi boşaltıldı. Öyle bir hale gelindi ki ölüleri kaldıracak bilgiye sahip imam bulunamaz hale
geldi. 1950`li yıllardan itibaren yavaş yavaş kendi
değerlerine dönmeye başlayan toplumumuz, inanç
değerlerini öğrenmek isterken aradaki yaklaşık 50
senelik kopukluk yüzünden asli kaynaklara ulaşmakta oldukça zorlandı. Tabi bu aşamada düşmanlar boş durmuyor, bu kıpırdanmaların önünü kesmek için değişik oyunlar tezgahlamaya devam ediyordu. En basiti Süleyman Demirel figürünün
Türkiye toplumuna kaybettirdiği yılları gözönünde
tutabiliz.
Son dönemde emperyalist güçler, özelde Ortadoğu coğrafyası olarak adlandırdığımız coğrafyada
mezhep çatışmalarını körüklemeye devam ediyor.
Ve maalesef bizler de bu ateşe körükle gitmeye devam ediyoruz. Zaten Türk toplumunda eskiden
beri kaşınan bir yara olan Alevi-Sünni yarası var-
Vallahi kim ne derse desin; Sünni`si ile Şii`si
ile Arab`ı ile Alman`ı ile Zenci`si ile Beyaz`ı ile
Allah`ın Kur`an-ı Kerim`de Hucurat suresinde
belirttiği gibi “Müslümanlar Kardeştir.”
Biz bu ayeti kendimize şiar edindiğimiz
müddetçe hiç bir güç Müslümanları bölemez ve
tarihte olduğu gibi İslam coğrafyası bir huzur
adası olmaya devam eder.
ken, bir de buna Sünni-Şii genel sorunu eklenir oldu.
Yazımızın girişinde belirttiğimiz Ortaçağ Avrupasındaki mezhep çatışmaları maalesef bugün İslam coğrafyasında aynı aymazlıkla oluyor. Maalesef
İslam`ın evrensel mesajından bihaber olan birbirimizi, sözde İslam adına sınıflandırıyor ve küfürle
yani İslam dairesinin içerisinde olmamakla suçluyoruz. Birbirimizin güzelliklerini değil kusurlarını
arıyoruz. Farklılıkların bir rahmet olduğunu değil
bir zahmet olduğunu söylüyoruz. İslam`ın tüm insanlığa değil haşa sanki Yahudiler gibi sadece bir
topluma geldiği gibi bir kanıya kapılıyoruz.
Tabi maalesef İslam`ı temel kaynaklarından
öğrenme noktasından noksan kaldığımız için bizim dışımızdaki müslüman milletleri sağlıklı bir
şekilde kabul edip değerlendiremiyoruz.
Bugün sadece Türkiye müslümanları değil,
İrandaki, Mısırdaki, Suudi Arabistandaki, Çindeki, Afrikadaki müslümanlar olarak bizleri birleştiren ortak paydaları değil belki teferruat mesabesindeki ufacık meseleleri aramızı açar sorunlar haline
getiriyoruz.
İran`da, bizlerin en güzel değerlerinden Mevlana Hazretlerinin belki de bizlerden daha çok sevildiğini bilmiyoruz. Mevlana Hazretlerinin Mesnevisinin Farsça olarak kaleme alındığını bilmiyoruz. Selman-ı Farisi Hazretlerinin İranlı olduğunu
unuttuk. Efendimiz (s.a.v)in kendisini Ehl-i Beytinden olduğunu söylediğini unuttuk.
İslam`ı bilmekten ve yaşamaktan aciz bir vaziyette iken kendi eksiklerimizi değil de başkalarının
eksiklerini arayıp kendimizi hüküm verir vaziyete
getirdik.
Yok şu tarikat İslam`ın dışında, yok İrandaki
Şiiler müslüman değil, Mısırdaki İhvan-ı Müslimin bizim müslümanlığımıza erişemez gibi sığ ve
aptalca değerlendirmelerden artık kurtulmalıyız.
Tamam eleştiri yapılacaktır elbet ama eleştiri yaparken ilk olarak kendimize bakmalıyız.
Vallahi kim ne derse desin; Sünni`si ile Şii`si
ile Arab`ı ile Alman`ı ile Zenci`si ile Beyaz`ı ile Allah`ın Kur`an-ı Kerim`de Hucurat suresinde belirttiği gibi “Müslümanlar Kardeştir.”
Biz bu ayeti kendimize şiar edindiğimiz müddetçe hiç bir güç Müslümanları bölemez ve tarihte
olduğu gibi İslam coğrafyası bir huzur adası olmaya devam eder.
Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın.
Çalışmak bizden başarı Allah`tandır.
Allah`a emanet olun.
HAYAT
Yayın Kurulu
Aylık Ücretsiz Gazete
Ağustos- August 2015
Şevval 1436
Dr. Yusuf Işık, Oğuz Üçüncü, Mehmet Ateş, Fikret Ekin,
Mahmut Aşkar, Yaşar Cimşit, Cengiz Şahbaz, A.Engin Karahan
M. Salih Aydın, Habib Yazıcı, Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk,
İskender Güngör, Ali Atik, Halit Erdemir, Murat Kubat
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni
Sinan AKTÜRK
editör
Gazetemizde Yayınlanan Yazıların ve Reklamların İçeriğinden Sorumlu Değiliz.
hasbihalhasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal
evgili dostlar!
Özellikle Ortaçağ Avrupasında mezhep çatışmaları öyle bir hal almıştı ki;
değişik mezheplere bölünmüş Hristiyanlar birbirlerini kafirlikle suçlamakla kalmıyor, verdikleri fetvalarla diğer mezhebe mensup olanları sözde Allah
adına katlediyorlardı. Avrupa tarihinde yüzyıl savaşları diye adlandırılan bu dönemde çok sayıda
insan öldürülüyordu.
Genel olarak Katolik, Protestan, Ortodoks olarak kendilerini adlandıran bu mezhepler birbirlerine üstünlük sağlayabilme adına yüzyıllar boyunca
didişip durmuşlar. Belki bugün sakin bir ortam görünebilir ama bu düşmanlık içten içe hala devam
ediyor.
Bu düşmanlıkların arka planında Krallıklarla
kilise arasındaki çekişmelerin asıl etken olduğunu
görebiliyorsunuz.
Zaman zaman kendi aralarında yaptıkları antlaşmalarla bu düşmanlıkları ortadan kaldırmaya
çalışsalar bile pek fazla başarılı olamıyorlardı.
Alemlere Rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed, İslam dinini tebliğe başladığında Mekke
gibi cahiliyye toplumu olarak adlandırdığımız bir
dönemde insanlara öyle bir mesaj ile geldiki, değişik sınıf ve statülere göre kendilerini tanımlayanlar
adeta darmadağın oldular.
Efendimiz (s.a.v)in yaptığı mücadele ile alakalı
burada detaylı bilgi vermemize gerek yok diye düşünüyoruz. Pekçoğumuzun malumu olan bu mücadele bizlere her daim örnek olacaktır.
Her kesimden insanı biraraya getiren ve hangi
milletten olursa olsun herkesi kardeş ilan eden bir
anlayışın önderi olan Efendimiz (s.a.v) üstünlüğün
ırk veya statüde değil Allah`a olan yakınlıkta olduğunu yani takvada olduğunu defaatle bildirmiştir.
En yakınında aile ve akrabasından isimlerin olmasının yanında Hz. Zeyd gibi bir yabancının, Hz.
Bilal gibi bir kölenin, Hz. Selman-ı Farisi gibi bir
Farslının bulunmasından ve bunları kendi ailesinden kabul etmesinden daha net olarak anlayabiliyorsunuz.
İslam ümmetinin başı olan Hilafetin Osmanlı
toplumuna geçmesinden sonra tarihin akışına baktığınızda özellikle bugün müslüman coğrafyası olarak adlandırdığımız coğrafyanın yüzyıllar boyunca
huzur ve sükun ortamında olduğunu görüyoruz.
Osmanlı herkesi dini inancı, milli kökenleri ne
olursa olsun kendi içerisinde özgür bırakmış. Böyle olunca da buralarda yüzyıllar boyunca huzur hüküm sürmüş. Örnek mi istiyorsunuz; buyurun Ortadoğu olarak adlandırdığımız coğrafyanın bugünkü hali. Balkanlar coğrafyasının son 30 yıldaki ha-
❬
❬ 03 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
Merkez
Königsbergerstr. 16
61169 Friedberg
Tel: 06031-162411
Fax: 06031-738644
E-Mail: [email protected]
Web: www.hayatonline.eu
Baskı: Sunprint GmbH Offenbach
HAYAT
ATİB
Genel Başkanı
İhsan Öner:
“Lanetliyoruz!”
anlıurfa'nın Suruç ilçesinde vuku bulan kanlı terör
eylemi neticesinde 32 vatandaşımızın ölümü ve onlarcasının yaralanmasıyla ilgili olarak, ATİB Genel Başkanı İhsan
Öner, aşağıdaki basın açıklamasını yapmıştır:
Türkiye'yi tekrar terör batağına sürüklemek isteyen kan ve
gözyaşından beslenenler, hain
emellerini gerçekleştirmek için
son günlerde yeniden saldırmaya başladılar. Kendi bölgesinde
bir istikrar adası olan Türkiye,
bölgede emperyal emelleri olan
güçlerin maşası olmaktan öte
bir özelliği olmayan terör guruplarının bu sefer hedefi olmaktan kurtulamadı.
Bir askerimizin bölücü terör
örgütü tarafından şehit edilmesinin ardından Şanlıurfa'nın
Suruç ilçesinde, bir intihar eylemcisi tarafından 32 genç vatandaşımızın ölümü ve onlarcasının yaralanmasının derin
üzüntüsü içerisindeyiz.
Farklı siyasi, etnik ve hatta
inanca mensup olsak da, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milletiyle, geçmişte olduğu gibi,
bugün de bu tür hain saldırıların üstesinden geleceğine olan
inancımız tamdır.
ATİB olarak, terörün her
türlüsünü şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz! Terör eylemlerinin
hedefi olmuş insanlara Allah'tan Rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyoruz.
Ş
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 04 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
haber
Dinslaken-Lohberg’de Yaşanan Gelişmeler
on günlerde FAZ gazetesi ve
ARD televizyon kanalında
yayımlanan belgeselde, Dinslaken-Lohberg’de gençlerin İŞİD
terör örgütüne katılmak üzere kandırılmaları konu edilmiş ve bu bağlamda bir dernek yöneticimizin fotoğrafı yayınlanmıştır.
Belgesele konu olan DinslakenLohberg derneğimizin adı geçen
yönetim kurulu üyesi DİTİB’e zarar vermemek maksadıyla istifasını
vermiş ve tüm görevlerinden ayrılmıştır. Dinslaken-Lohberg DİTİB
Camii yönetimi, medyada yer alan
haberler ve oluşan baskı üzerine
yönetim kurulu olarak, üyeler ve
kamuoyu nezdinde güven tazelemek için görevlerinden ayrılmışlar
ve olağanüstü seçime gitmek üzere
genel kurulu toplayacaklarını açıklamışlardır.
DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr.
Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, yayınlarla
ilgili yaptığı açıklamada, “Aşırıcılık
ve aktörleri DİTİB çatısı altında
destek bulamazlar. Cemiyetlerimizi
ve çalışma prensiplerimizi bilen
herkes bu duruşumuzu bilir. Bu
nedenle hakkımızda yapılan bu haber, din hizmetlerini toplumsal barışa ve karşılıklı saygı esaslarına riayet ederek sunan bir dini cemaat
S
olarak bizleri derinden üzmüştür.
Cemiyetlerimizde var olan iç
mekanizmalar, nadiren de olsa karşılaşılan zor durumlarda eyaletler
ve federal organlar tarafından desteklenmek zorundadırlar. Lohberg’de de cemaatin ve kamuoyunun güvenini yeniden kazanabilmek ve güçlendirmek üzere, gerektiğinde zor kararlar alabilecek hassasiyete sahip idarecilerimizin var
olması sevindiricidir.
Cemiyetlerimizi, radikalleşme
mekanizmalarını erken teşhis edebilme ve zamanında reaksiyon göstermek üzere daha fazla güçlendirmek istiyoruz. Özellikle yerel derneklerimizde buna yönelik çalışmalar yapılacaktır. Gençlik çalışmalarımızın prensip ve metotlarının uygulanabilmesi için DİTİB
Gençlik örgütlenme yapımız,
gençlerimizi uygun tedbirlerle daha iyi destekleyecektir.
DİTİB’de radikalliğin ve aşırıcı-
lığın yeri yoktur. Bu bizim aynı zamanda tüzük gereği uyduğumuz ve
savunmaya devam edeceğimiz temel prensiplerimizdendir.
Yine de Dinslaken-Lohberg örneğinde gördüğümüz gibi bu tür
gelişmeler toplumun tamamını ilgilendiren toplumsal ve yapısal bir
sorundur. Bu tür krizlerde bütün
tarafların ihmalleri söz konusudur.
Dinslaken DİTİB Derneği ihmalin
farkına varmıştır ve üzerine düşen
sorumluluğu yerine getirmeye hazırdır. Dinslaken belediyesi ve diğer aktörlerin de (okullar, sosyal ve
gençlik çalışması yapan kurumlar,
güvenlik güçleri vb.) sorumluluk
alarak, hedef kitlenin ve bölgenin
özelliklerini dikkate alan kalıcı tedbirler almaları ve camileri bu tür
gelişmeler karşısında yalnız bırakmamaları gerekir.
Sonuç olarak hepimiz daha uyanık olmak ve kendimizi her türlü
aşırıcılığa karşı korumak zorundayız, zira aşırı akımlar hepimiz için
tehlikedir. Bu ise suçlayıcı değil, sadece çözüm arayıcı yaklaşımlarla
gerçekleşebilir. Ne kadar soruna
odaklanılır ve birlikte hareket edilebilirse, aşırı unsurlara o derece
daha az alan bırakılmış olur.”
Yeneroğlu: Yurtdışı Emekli Vatandaşlarımızın Araçlarının Türkiye’de
Kalma Süresi 2 Yıla Çıkartıldı
K Parti İstanbul Milletvekili
Mustafa Yeneroğlu, Türkiye
Gümrük Bölgesi dışında yerleşik olan emeklilerin kişisel kullanımına mahsus araçlarının Türkiye’de kalma sürelerinin Bakanlar
Kurulu kararıyla 2 yıla çıkarıldığını
belirtti.
Yeneroğlu, 4458 Sayılı Gümrük
Kanununun Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı’nda yapılan yeni düzenlemenin, 60’lı yıllarda Türkiye’den
Avrupa ülkelerine misafir işçi olarak
giden ve emekli olarak Türkiye’de
hayatını sürdüren birinci göç nesline mensup vatandaşlarımız için
önemli bir adım olduğunu ifade etti. Yeneroğlu, “60’lı yıllarda zor şartlar altında âdeta varlık mücadelesi
A
sergileyerek hem çalıştıkları ülkeye
hem de anavatanları Türkiye’ye sosyal
ve ekonomik açılardan birçok katkısı
olan emekli birinci nesil için yapılan
yeni düzenleme hayırlı olsun.” dedi.
Yeneroğlu açıklamasında sadece
emeklilerin değil, yurt dışında yerleşik olan bütün vatandaşların araçlarının Türkiye’de kalma süresinin ayrıca gündemde olduğunu ve meselenin Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
nezdinde takip edildiğini hatırlattı.
Yeneroğlu, “Yurt dışında yerleşik vatandaşlarımızın getirdikleri araçların
Türkiye’de kalış sürelerinin 2 yıla çıkarılması gündemimizdedir. Bununla ilgili öncelikle yurt dışı emekli vatandaşlarımızın araçlarıyla ilgili düzenleme yapılmıştır. Bu adımın devamında yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın araçlarının Türkiye’de
kalma sürelerinin iki yıla çıkarılmasıyla ilgili düzenlemeler takip edilecektir.” ifadelerinde bulundu.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
İki Kötü
İki İyi Kadın
[email protected]
ur’ân-ı Kerim’de kendilerinden bahsedilen
dört kadın, bütün dünya kadınlarına örnek
gösterilmiştir.
Allah (c.c) şöyle buyurmuştur;
-“Allah, inkâr edenlere, Nûh’un eşini ve Lût’un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki
kulumuzun nikâhları altındaydı; ancak onlara ihânet
ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah’tan
gelen hiç bir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: ‘Ateşe
diğer girenlerle birlikte girin’ denildi.
Allah, îman edenlere de Firavun’un karısını örnek
verdi. Hani demişti ki: ‘Rabbim bana kendi katında,
cennette bir ev yap; beni Firavundan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da
kurtar. ‘İmrân’ın kızı Meryem’i de. Ki, O kendi namusunu korumuştu. Böylece biz O’na ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik
etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.” (Tahrîm: 10-12)
İşte ikisi mü’min ikisi kâfir olan dört kadın. Her
birinin ayrı ayrı önemi vardır. Ve âyetler önce kâfir
olanların durumunu anlatıyor.
Hz. Nûh’un karısı Vaile, O’nunla alay eden inkârcılar gibi davranıp kocasına deli diyor, onu hafife
alıyor ve öğrendiği, vahyedilen gizli bilgileri müşriklere sızdırıyordu.
Hz. Lût’un karısı Vahile (Valihe) ise gizlice eve
gelen misafirleri kavminin kötü niyetini bilmesine
rağmen, kavmine haber veriyor. Böylece onların sapıkça ters ilişkilerine ortam hazırlıyordu.
Bu iki kadın iki Peygamberin nikâhı altında oldukları için dünya ve ahiret hayrını ve saadetini kazanabilecek bir konumdaydılar. Öyleyken onlara ihanet ettiler. Nankörlükle küfredip onlara inanmadılar.
Hayır ve kurtuluşa çağıran kocalarının işlerini kolaylaştırmak için uğraşacakları yerde onlara eza edip hak
düşmanlarının fesatlarına yardım edecek gizli ihbarlarıyla fitneyi körüklemek suretiyle emanete ihanet
etmiş ve Allah’ın gazabına uğramışlardır.
Bunun için iki salih kul olan Peygamberler eşlerini Allah’ın gazabından kurtaramadılar.
Çünkü, Peygamberler her ne kadar inkârcıları ıslah etmek, kurtarmak isteseler de imana gelmeyen,
küfür ve hıyanetten tövbe etmeyenleri, -eşleri Peygamber bile olsa- Allah’ın azabından kurtaramazlar.
Onun için Peygamberlerin eşleri ve gerek diğer
salih kulların aileleri ve bütün kadınlar kocaları ve
yakınlarının kurtulmasına, Allah’ın katında makamlarına aldanmayıp Allah’tan korkmalı ve kendi kurtuluşlarına çalışmalıdırlar. Çünkü herkes kendi îman ve
ameline göre karşılık görecektir.
İçinde bulundukları nîmetin kıymetini anlayamayan bu iki kötü kadının aksine zorluk ve sıkıntılar
içinde Rablerine îman eden iki iyi kadın ki, her nesilden gelen îmanlı kadınlara iki iyi örnek;
Birincisi Müzahim’in kızı, Firavu’nun karısı Asiye.
Asiye, Hz. Mûsa’nın âsâsını salıverdiği (mûcize
gösterdiği) zaman îman etmiş, kocası olan Firavun da
K
❬
❬ 05 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
Dr. Yusuf IŞIK
dosya
İşte sizlere dört kadın timsâli. Kimisi dünya hayatının çekiciliğine aldanıp sonunda cehennem ateşine
atılmış, kimisi sahip olduğu dünya
rahatlığını elinin tersiyle itip ahirette
yükselmeyi tercih etmiştir.
onu îmanından dolayı şiddetli işkenceye tâbî tutmuştu.
Firavun onu güneşe karşı dört çivi ile çivileyip
üzerine koca bir kaya bırakıvermişti.
Asiye;
-“Ey Rabbim! İlâhî katında benim için cennette bir
ev yap ki, bu şekilde beni hem Firavun’dan hem de zalimler kavminden kurtar.” deyince ona derhal cennetteki makamı gösterilmiş ve hiç azap duymaksızın ruhu Cenab-ı Allah tarafından alınmıştı.
Asiye’nin duası ve durumu dünya hayatının basit
değerlerinin üstüne çıkışın açık misalidir.
Demek oluyor ki kadın, toplumun baskısına ve
hakimiyetine karşı daha hassas bir varlıktır. Onu daha çok hisseder. Ama işte bu kadın tek başına, bir
toplumun baskı ortamında, bir köşkün havasında,
bir kralın baskısı altında... Bütün bunların arasında
başını semaya kaldırmış, tek başına bu azgın küfür
okyanusunda avucunu Allah’a açmış.
Her türlü tesirden, her türlü bağlılıktan, her türlü engellemelerden ve çağrılardan kopup yalnız ve
yalnız kendini Allah’a vermenin üstün bir örneği
bu...
Demek ki, herkes kendi amelinden sorumlu olduğu için kötü kocaların eline düşmüş bulunan yüksek kadınlar, her tehlikeye rağmen fenalıktan sakınarak Allah’a karşı îman ve ihlâslarını muhafaza ettikleri takdirde kocalarının fenalığından sorumlu olmazlar. Allah onları sonuçta kurtarır.
İkinci iyi kadın, İmrân kızı Meryem.
-“Bir de İmran kızı Meryem’i de Allah îman edenler için örnek yapmıştır. O iffetini iyi korumuştur.”
İmran’ın karısı Hanne binti Fakuza daha hamileyken karnındaki çocuğun erkek olacağını düşünerek:
-“Yâ Rabbî! ‘Ben karnımdakini her bağımlılıktan
özgürlüğe kavuşturulmuş olarak, Sana adadım. Bu
adağı benden kabul buyur’ demiştir.
Derken onu kız doğurduğunda Allah, ne doğurduğunu daha iyi bilirken: Yâ Rabbî! Onu dişi doğurdum.
Halbuki erkek dişi gibi değildir. Bununla beraber ben
onun adını Meryem koydum. İşte ben onu ve soyunu o
taşa tutulmuş şeytanın şerrinden Sana ısmarlıyorum,
dedi. Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti ve güzel bir şekilde yetiştirdi.” (Âl-i İmrân: 3537)
Meryem mabette Hz. Zekeriyya’nın kendisi için
yaptığı kulübesinde ibadet ve tâatla meşgul olur ve
Rabbinin divanına dururdu. Derken;
-“Melekler: Ey Meryem! Haberin olsun Allah seni
tarafından bir kelime ile müjdeliyor; ismi Mesîh, Meryem oğlu Îsâ’dır...”
Meryem şöyle dedi: Yâ Rabbî! Bana bir insan dokunmamışken benim nasıl çocuğum olabilir? Allah buyurdu ki; Öyle. Allah neyi dilerse yaratır. O, bir işin olmasını isteyince sadece ona ‘ol’ der ve o da oluverir.”
(Âl-i İmrân: 45-46)
İmrân kızı Meryem, kendisini Allah’a kulluk etmeye öylesine vermiş, iffetini öylesine korumuştu ki,
Yüce Allah onu babasız dünyaya getirmeyi murat attiği Hz. Îsâ’ya anne yaptı. O izahı yapılamıyacak bu
durumdan ötürü çevresinden gördüğü ağır hakaret
ve baskılar karşısında inancından ve iffetine olan güveninden hiçbir şey kaybetmedi.
Başka da hiçbir kadının kaldıramıyacağı bu ağır
yükü, sırf Allah’tan geldi diye göğüslemiştir.
İşte sizlere dört kadın timsâli. Kimisi dünya hayatının çekiciliğine aldanıp sonunda cehennem ateşine
atılmış, kimisi sahip olduğu dünya rahatlığını elinin
tersiyle itip ahirette yükselmeyi tercih etmiştir.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 06 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
haber
Almanya'nın İlk İslami Katılım Bankası
Frankfurt'ta Dualarla Açıldı
uveyt Türk Bankası, Alman Merkez
Bankası’ndan (Bundesbank) lisans alarak şube açma hakkına sahip olan ilk
katılım bankası oldu. Tamamen Kuveyt Türk’e
ait olan KT Bank AG ile Avrupa’ya açılan banka, Frankfurt’un en işlek caddele- rinden biri
olan Schiller Caddesi’nde şube açtı.
Avrupalılara tam bankacılık hizmeti sunacak olan ve yüzde 100 Kuveyt Türk iştiraki Kuveyt Türk Bank AG’nin açılışı Frankfurt’ta gerçekleştirildi.
Frankfurt’taki ilk şubesi ile 4 milyon Avrupalı müşteriyi hedefleyen Kuveyt Türk, Almanya’da tam bankacılık lisansı alan ilk katılım bankası ünvanına da sahip oldu.
Açılış töreninde konuşan Kuveyt Türk Genel Müdürü Ufuk Uyan, uluslararası bankacılık hizmetleri veren bir kuruluş olarak birçok
ülkeye geçiş noktası üzerinde bulunan ve stratejik açıdan Avrupa’nın merkezi konumunda
olan Almanya’da katılım bankacılığı hizmeti
verecek olmalarından ötürü mutlu olduğunu
söyledi.
Katılım bankacılığı sektörünün özellikle
son dönemde dünyada hızlı bir şekilde büyüdüğünü ve Almanya’dan da bu yönde gelen talepleri değerlendir- diklerini ifade eden Uyan,
yalnızca Almanya’da değil Avrupa’da yaşayan
herkese ihtiyaç duydukları ürün ve hizmetleri
ulaştıracaklarını sözlerine ekledi.
“Bundesbank, bizi ilk faizsiz banka
kurulması noktasında yetkili kıldı”
Kuveyt Türk Katılım Bankası Yönetim Kurulu Başkanvekili Abdullah Tivnikli, üç senelik
çalışmadan sonra Almanya’da ilk faizsiz bankanın kuruluşunu yapmaktan dolayı gurur duyduklarını söyledi.
Kuruluş öncesinde ciddi çalışmalar yapıldığına dikkati çeken Tivnikli, “Almanya Merkez
Bankası (Bundesbank) bizim sistemimizi, yapımızı çok ciddi şekilde inceledi ve çok derinlemesine çalışmalar yaptı. Bizi ilk faizsiz banka
kurulması noktasında yetkili kıldı. Bu da bizim için gurur verici” diye konuştu.
“Bankanın, finansal piyasaları
güçlendireceğini düşünüyorum”
Türkiye’nin Frankfurt Başkonsolosu Ufuk
Ekici ise, Frankfurt’ta Türkiye’den 7 banka bulunduğunu ve Türk bankası sayısındaki artışın
gurur verici olduğunu ifade etti.
Frankfurt’un finans merkezi olarak çok
önemli bir kent olduğunu vurgulayan Ekici,
K
bu nedenle bir çok uluslararası banka merkezinin Frankfurt’ta olmasının doğal olduğunu
kaydetti.
Kuveyt Türk’ün Frankfurt’taki potansiyeli
değerlendireceğini söyleyen Ekici, “Bankanın,
finansal piyasaları güçlendireceğini düşünüyorum. Çünkü finansal piyasalara yeni bir konsept yeni bir yaklaşım getiriyor. Frankfurt’ta
çok başarılı olacaklarına eminim” dedi.
Çok sayıda yerli ve yabancı basın mensubunun ilgi gösterdiği açılış törenine Kuwait Finance House Başkanı Hamad Almarzouq, Kuwait Finance Hause Üst Yöneticisi (CEO)
Manzin Alnahedh, Frankfurt Ticaret Ataşesi
Gülay Babadoğan Tarakcıoğlu, Hessen Eyaleti’nden çok sayıda Türk iş adamı ve bankanın
üst düzey yöneticileri katıldı.
Yeni şubeler de açılacak
Verilen bilgilere göre faaliyetlerine Frank-
furt, Berlin ve Mannheim şubeleriyle başlayan
banka, kısa vadede Köln, Düsseldorf, Essen ve
Münih’te yeni şubeler açmayı planlıyor.
Kuveyt Türk AG, Almanya’nın önemli şehirlerinde şube ağını genişlettikten sonra Orta
Avrupa’ya açılmayı hedefliyor. 2015 yılı sonunda 10 binin üzerinde hesabı yöneteceğini
öngören banka, bu hesaplarla toplam 121 milyon avro mevduata sahip olmayı ve yıl sonunda 154 milyon avro aktif büyüklüğüne ulaşmayı hedefliyor.
Frankfurt şubesinde banka müdürüyle birlikte 6 kişi görev yapacak. Uzun yıllar Ziraat
Bankası’nın Frankfurt ve Ankara şubeleri ile
Turkmen Turkish Joint Stock Commercial
Bank ve Kazakhstan Ziraat İnternational Bank
Müdürü olarak görev yapan Gürbüz Gündüz,
Kuveyt Türk Bank AG’nin Frankfurt Şube
Müdürlüğü görevini üstlendi.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Kitaplar
Ağlarken
[email protected]
ereden ve nasıl başlasam bilemiyorum... Liseyi yeni bitirmiş, 19 yaşında bir delikanlıyken Almanya’ya
yüksek tahsilimi yapmaya gelmiştim. Türkiye’den gelen diğer talebe arkadaşlar gibi hepimiz bekârdık. Bir taraftan üniversite okuduk,
diğer taraftan memleketi kurtarmak için dernekler kurduk. Üniversite diplomamın hangi
dosyanın içinde olduğunu bile doğru dürüst
bilmiyorum ama raflardaki yüzlerce kitabı
gözüm gibi koruyorum. Willy Brandtların,
Helmut Schmidtlerin ve Helmut Kohlların
iktidarlarını, Doğu ve Batı Bloku diye ikiye
bölünmüş dünyanın Soğuk Savaş dönemini
ve ideolojik kamplaşmaları gördüm ve yaşadım.
Evet, dün bekârdık. Bugün torunlarımız
var. Dün en iyi Almanca’yı biz konuşuyorduk, bugün bizim çocuklarımız... Geçenlerde
yolda yürürken birden bire takılıverdi kafama: Benden sonra kitaplarım ne olacaktı? Yıllar yılı özene bezene seçip aldığım, sayfalarında didik didik “müminin yitik malı”nı aradığım, satırlarını çizip çizik hafızama nakşettiğim kitaplarım... Fuzuli’den Yahya Kemal Beyatlı’ya, Cemil Meriç’ten Ali Şeriati’ye, Muhammed İkbal’den Mehmet Akif ’e, Derviş
Yunus’tan Arif Nihat Asya’ya ve daha nicelerine kadar bizi anlatan, bizi yazan kitaplarım;
yegâne sermayem! Çocuklarımız... Iklaya zıklaya Türkçe konuşan çocuklarımız, sahip çıkarlar mıydı acaba bu kitaplara.... Yoksa kartonlara doldurup “kâğıt konteyner”e mi atarlardı?
Birkaç yazar arkadaşla sohbet ediyorduk.
Ürkütücü bir hakikatı çıplak kelimelerle dile
getirdim: Bizim kuşak piyasadan çekildikten,
yani öldükten sonra Türkçe yazacak kimse olmayacak buralarda... Zaten yeni nesilden çıkan yazarlar da şimdiden Almanca yazmaya
başlamışlar bile... Herkes birbirinin yüzüne
baktı, o kadar! Beraberinde yıllardan beri
abone olduğu bir kucak dolusu fikir, sanat ve
edebiyat dergisiyle gelen Hasan Hoca’nın
derdi tazalendi sanki: “Bir derneğimize 300
tane kitap hediye ettim. Sonra öğrendim ki,
kitapları satmışlar”.
Demek ki hâlâ kitap satın alacak insanlar
da varmış... Yüzlerce üniversiteli Türk’ün yetişmesine şahitlik yapmış, kapanan çok eski
bir öğrenci derneğimizin kitaplarının bir de-
N
❬
❬ 07 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
Mahmut AŞKAR
dosya
Tozlu raflarda yıllardan beri bekletilen; televizyon lakırdılarına, günlük dedikodulara harcanan zamanın çeyrekte
birinin bile esirgendiği kitaplarla göz
göze geldiğinizde, onların hazin hazin
ağladığını görmüş olacaksınız.
poda yığılı durduğunu biliyorum. Daha ne
zamana kadar? Evleri bilmem ama derneklerimizin kitaplıklarında zaman durmuş; yıllardan beri el sürülmemiş kitaplar sadece vitrin
süsü... Okuyan bir toplumda bizimkiler inadına okumuyor! Okuyan yerli-çoğulcu bir
toplumda okumayan bir azınlık kendini nasıl
ifade edebilir ve varlığını nasıl koruyabilir?
Kendi yakın arkadaşıyla konuşurken meramını Türkçe anlatamayan insandan Türkçe
kitap okumasını, Türkçe yazana ve yazılana
sahip çıkmasını beklemek mümkün mü?
Günlük gazeteleri takip etmeyi bir maharet
zanneden “temsilci”nin okumadığını zaten
konuşurken anlarsınız. Basmakalıp cümleler
ve dinlemekten gına getirdiğiniz hep aynı
sözcüklerle toplumun karşısındaki “öncülerle” gelmiş olduğumuz nokta, dünkünden bir
adım geridedir.
Diğer Türk kuruluşlarına kıyasla, daha çok
cami dernekleri etrafında toplanan kitlelerin
içinden okuyanlar da, anlamını dahi bilmediği duaları ezberlemeyi ve menkıbe kitaplarını
okumayı, “okumak” olarak değerlendiriyorlarsa; Almanya gibi feylezoflar ve edipler ülkesindeki Türklerin entelektüellik seviyesini
varın siz tahmin edin... Bu saatten sonra,
“Buraya gelen Türklerin geliş sebebi çalışmak
olduğunu ve kendilerinin de işçi olduklarını
unutmayınız!” gibi bir savunmanın artık geçerliliği kalmamıştır. İlk gelen Türkleri sadece
sokaktaki yürüyüşlerinden veya kara kafalı olduklarından değil, ellerindeki gazeteden de
Türk oldukları anlaşılırdı. Şimdi onların (eğitimli ve diplomalı) torunları, dedeleri kadar
bile gazete okumuyorlar.
Türkçe gibi hayatî önem arz eden bir ortak
derdimizi dahi, şahsî ikbâli uğruna istismar
eden “öncüleri”mizi gördükçe, Türkçe ve kültürümüz adına derdimiz katmerlenerek artıyor.
Raflarda renk renk, cilt cilt dizili kitaplar
okuyucu bekliyorlar ne zamandan beri... Göz
nuruyla yazılmış; sevdamızı, kahramanlığımızı, şiirimiz edebiyatımızı, fikriyatımız ve ilahiyatımızı anlatan kitaplar, günün birinde rutubetli depolarda küflenmekten veya çöp bidonlarına atılmaktan, nadan eline düşmek,
yaban eline terk edilmekten muzdarip; gözyaşlarını açılmayan, el sürülmeyen varaklarına akıtmaya devam ediyorlar. Tozlu raflarda
yıllardan beri bekletilen; televizyon lakırdılarına, günlük dedikodulara harcanan zamanın
çeyrekte birinin bile esirgendiği kitaplarla göz
göze geldiğinizde, onların hazin hazin ağladığını görmüş olacaksınız.
Elinize kitap almadan, âlimin yüzüne bakmadan, nasıl ve hangi yüzle, “Rabbim benim
ilmimi artır” diyeceksiniz?
Bayrak rüzgâr bekler, çiçek dokunmak, kitap okunmak ister.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 08 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
haber
IGMG Hessen Bölgesi Eğitim Başkanlığı Çocuk Kulübü
2. Çocuk Şenliği Kelsterbach’ta Yapıldı
GMG Hessen Bölgesi Eğitim Başkanlığı Çocuk
Kulübü tarafından organize edilen 2. Çocuk
Şenligi -Hasene ve Eğitim Fuarı- Kelsterbach`ta yoğun bir katılım ile gerçekleştirildi.
IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin,
IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz ve
IGMG Eğitim Başkanlığından Habib Yazıcı`nın
da katı-lım sağladığı program dualarla kurdela kesimi ile başladı.
IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz`ın
kısa açılış konuşmasından sonra Eğitim Fuarına katılan cemiyetlerin standları gezildi. Hasene Yardım
Derneğinin özellikle Afrika`daki su kuyu projelerinin tanıtıldığı standlar da ilgi gördü.
IGMG Çocuk Kulübü Gökkuşağı Dergisinden
Emre Abinin katılım sağladığı programda çocuklar
Emre abileri ile sohbet etme imkanı buldular. Programın yapıldığı mekanın dış bölümünde topluca
bir araya gelen çocukların Emre abileri ile sohbetlerine Hatice Şahin ve Bilal Kaçmaz da katıldılar.
Çok hoş bir ortamın gerçekleştiği sohbette Emre
abi çocuklara çeşitli sorular sordu.
IGMG Hessen Eğitim Başkanı Zafer Erten`in
de bir selamlama konuşması yaptığı programın salon bölümü etkinliklerine geçildi.
Hasene Hessen Sorumlusu Beytullah Gelgeç ve
IGMG Hessen Çocuk Kulübü Sorumlusu Ayşe
Sert salon bölümündeki programın sunuculuklarını yaptılar.
Programa katılan cemiyetlerin çocukları hazırladıkları gösterileri sahneye gelerek gerçekleştir-diler.
I
Programın Hollanda`dan misafirleri Gökkuşağı
Ekibi Hacivat ve Karagöz çocukların oldukça ilgisini çekti. Hacivat ve Karagöz gösterilerini gerçekleştirirken bir yandan da cemiyetlerdeki çocuklar gösterilerini sundular.
Programın sponsorlarının verdikleri hediyeler
için yapılan çekilişler oldukça eğlenceli geçti. Bellona Mobilya ve İstikbal Mobilyanın hediyeleri yapılan çekilişlerle kazananlara takdim edildi.
Yine IGMG Hessen Gençlik Teşkilatı ve Kadınlar Gençlik Teşkilatı`nın “Gençliğe Geçiş” belge
takdimi de burada gerçekleştirildi. Gençliğe geçiş
yaşına gelmiş kız ve erkeklere belgeleri Gençlik
Başkanları tarafından takdim edildi.
Programın diğer bir aksiyon bölümü olan Afrika`daki Çocuklar Yararına Yardım Koşusu Yarışmalarına geçildi. 5-6 etapta gerçekleştirilen koşulara
çocuklar oldukça ilgi gösterdiler.
Her etapta yapılan koşulara katılım sağlayan çocuklar koşu sonunda her tur için yardım kutusuna
velilerinin katkısıyla bir miktar yardım parası atarak katkı sağladılar.
Programa katılan ve yapılan yarışmalara katılım
sağlayan tüm çocuklara Çocuk Kulübü tarafından
birer belge ve madalya takdim edildi.
IGMG Hessen Eğitim Başkanı Zafer Erten;
“programın gerçekleşmesinde gerçekten olağan-üstü çaba gösteren komisyon üyelerine, IGMG Kelsterbach Cemiyeti mensuplarına, sponsorlar; Selam,
Altınküpe, Eura Döner, Bellona, İstikbal firmalarına çok teşekkür ediyoruz” dedi.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Fetih, Fatih
ve Fatiha
[email protected]
erçekleştirmek istediğimiz, olmasını arzu ettiğimiz şeylerin önüne kimi
zaman engeller çıkar. Bu engeller
bizden kaynaklanabileceği gibi, kimi zaman da dışsaldır; ne yaparsak
yapalım istenen şey bir türlü vücut
bulmaz. Kapıların açılması, engellerin kalkması için ne kadar çabalarsak çabalayalım istenen olmayabilir. Bize düşen kapıların açılmasını talep etmek ve gereğini yapmaktır. Kapıları açacak, engelleri kaldıracak olan Allah’tır.
Allah El-Fettah’tır; kapıları
açan. O’nun açmasıyla yol alır,
O’nun engelleri kaldırmasıyla yolumuzu buluruz. İnsanı var eden,
insanın yürüyeceği yolu da tayin
etmiştir. İşte bu yol, anlamı ‘açan’
olan Fatiha’da ‘dosdoğru yol’ olarak zikredilir. Öyle ki, bu yol kendilerine nimet verilenlerin yolu,
gazaba uğrayan ve sapıtanların yolu değil. O’dur kalpleri İslam’a
açan. O’dur kalpleri İslama açılanlar eliyle fetihler bahşeden. O açmayı murat ederse kim kapatabilir;
O’nun kapattığını kim açabilir?! O
açanların en hayırlısıdır. Kalplerin
anahtarı O’nun elindedir. Varlığın
anahtarı O’nun indindedir. Herşey
O’nun dilemesi ile vücut bulur.
Varlık O’nun ‘ol’ emri ile var olur.
Fetih, Fatiha’nın vermek istediği hakikati kavramak, kendilerine
nimet verilenlerin yoluna ulaşmak
için azami çaba göstermektir. Fatih, bu hakikati kavrayan ve o doğrultuda hareket eden kişi demektir.
Fatih, fethi gerçekleştiren, kendisine fetih ihsan edilen kişidir. Fetih,
açmak demektir. Fetih şerefli bir
zaferdir. Zafer ise ancak O’ndandır. Bu manada fetih nasip meselesidir; elde edilmez, lütfedilir. İstanbul’un daha önce onca kuşatmaya
rağmen fethedilememesi, Fatih
Sultan Mehmet’e nasip olması bu
kabildendir. Kul elinden geleni yapar, takdir Allah’ındır. İşte bu yüzden tüm çalışmalarımızın ardından, ‘Gayret bizden, tevfik Allah’tandır’ deriz. İşte bu yüzden
‘Zaferden değil, seferden sorumluyuz’ cümlesini kullanırız.
Fetih, güçlü bir birliktelik ruhu
oluşturur. Fetih, Bir olana iman et-
G
❬
❬ 09 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
Murat KUBAT
miş kişilerin güçlü birlikteliği ile
hayat bulur. Bu birliktelik, toplu
vuran yürekleri topun sindiremediği bir birlikteliktir. Kendi içerisinde parçalanmış, kendi kendisiyle uğraşan toplumlar fetih gerçekleştiremezler. Birliğini sağlayamayanlar dirlik bulamazlar. Fetih bir
müjdedir. Onca ilerlemiş yaşına ve
onca meşakkate rağmen Ebu Eyyüp El Ensari’yi İstanbul’a getiren
Efendimiz’in vermiş olduğu müjde
olmuştur. Bu müjdedir ki, İstanbul’un onlarca defa kuşatılmasına
vesile olmuştur. Fetih farkındalıktır. İnsan olarak yeryüzündeki bireysel ve toplumsal sorumluluklarımızın farkında olmaktır. Yaşanabilir bir yeryüzünün inşası, zalimin
ve zulmünün karşısında, mazlumun ve mustazafın yanında olmanın duruşuna sahip olmaktır. Fetih, ifsadı engelleme, ıslahı tesis etmektir.
Zaferler sadece savaşarak elde
edilmez. Peygamberimiz’in (a.s.)
‘Medine fetholunmuştur’ sözü bu
hakikate işarettir. Mekke’nin fethi
de savaşarak, kan dökerek elde
edilmiş bir zafer değildir. Bu fethi
müjdeleyen Fetih Sûresi Hudeybiye aktinin akabinde indi. Anlaşma
Müslümanların aleyhinde gözükse
de Efendimiz’in dilinde fetih olarak zikredildi. Zira bu “Doğrusu
biz sana ap açık bir fetih ihsan ettik” ayetinin bir yansımasıydı. Çok
değil, 8 yıl önce kendi doğduğu
topraklardan çıkartılan, kendisine
hayat hakkı tanınmayan, hayatına
kast edilen Peygamberimiz (a.s.) işte böyle bir fethin sonunda Mekke’ye dönmüştür.
Fetih geçici olan için değil, kalıcı olan için yapılır. Fetih dünyalık
içinse, dünya geçicidir. Fetihler sırf
toprak ve ganimet elde etmek için
yapılmaz. Fetih ne bir işgal, ne de
bir zorbalıktır. Fetih, öldürmek
için değil, yaşatmak için ortaya konan çabadır. Fetih kan dökmek
için değil; barış, huzur ve esenliğin
hakim olması için yapılır. Fetih bir
intikam değildir. Fetih bir rövanş
değildir. Peygamberimiz (a.s) Mekke’nin fethinde kendisinden eman
dileyenlere Hz. Yusuf ’un kardeşlerine dediğini söylemiş ve “Bugün
sizin üzerinize bir kınama yok. Allah sizi affetsin. Serbestsiniz.” demiştir.
Fetih, hakikatin ulaşmasına engel teşkil eden kapıların açılması,
engellerin kaldırılmasıdır. İslam ile
insanın buluşturulmasıdır. Fetihleri ancak özgür kişiler gerçekleştirebilirler. Kalpleri ve hayatları
Kur’an tarafından fethedilen ruhlar ancak fetih yapabilirler. Yürekleri ve zihinleri işgal altında olanlar
fetih gerçekleştiremezler. Tutsaklar,
kendi özgürlüklerini sağlayamamış
olanlar başkalarını özgürleştiremezler. Bu manada fatihlerin,
kalpleri ve zihinleri işgal altında
değildir.
Vakit; fetihler gerçekleştirme,
fatihler yetiştirme vaktidir. Vakit;
Fetihi, Fatih’i ve Fatiha’yı yeniden
anlama çabası için kendi içimize
dönme, El Fettah olanın rızası
doğrultusunda ve sahip olduğumuz imkanların farkında olma
vaktidir. Vakit; gönülleri hayırla
fetholunmuşların gönülleri fethetme vaktidir.
dosya
Mülteci Çocuklara
Bayram Hediyesi
Verdiler
öln’deki Porz Mevlana Cami mülteci
çocuklara bayram
hediyesi vererek sevindirdi. Suriye’den gelen ve eski
bir iş merkezinde yaşayan
yaklaşık 140 çocuğa bayram öncesi çeşitli oyuncaklar dağıtıldı.
Köln Porz Mevlana
Cami Kadın Kolları Başkanı Hanife Özkan, savaştan kaçıp gelen bu mülteciler için birşeyler
yapma ihtiyacı hissettiklerini, bunun için başvuru yaptıklarında ise sadece oyuncak yardımı yapabileceklerini öğrendiklerini belirterek şöyle
konuştu: “Arkadaşlarımız arasında mülteci çocuklar için ne yapabiliriz diye düşündük ve yardım etmek için müracat ettik. Yetkililer giysi ya
da başka şeyleri kabul etmediler, sadece oyuncak
olarak hediye verebileceğimizi söylediler. Biz de
dinimizin gereği olarak bayramda bu çocukları
sevindirmek istediğimizi söyledik. Onlar da kabul ettiler. Bu çocuklarımızı sevindirmek için
aramızda para topladık, 140 çocuğa oyuncak aldık.”
Daha önce farklı şekilde bu mültecilere yardım etme girişiminde de bulunduklarını belirten
Hanife Özkan, “Mültecilere ramazan boyunca
üç dört bayan sırayla yemek vermek istedik burası yemeği kabul etmedi. Bu mülteciler zaten sizin camiye gidip yemek yiyor dediler ve dışarıdan verilecek yemeği kabul etmediler. Bizde camide verdik ve kalan yemekleri de evlerine götürebiliyorlar” dedi.
Hediye dağıtma etkinliğinde cami yetkilileri
ile belediye görevlilerinin yanı sıra bağımsız olarak Köln Anakent Belediye Başkan adayı olan
Henriette Reker de hazır bulundu.
K
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 10 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
haber
HASENE: “Avrupa’daki Mültecilere Yardım Elimizi Uzattık”
2015 Kumanya Kampanyası kapsamında dünyanın farklı ülke ve bölgelerinde yardım faaliyetleri yürüten Hasene Derneği Avrupa’daki mülteciler için de kapsamlı çalışmalar yürütüyor. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle gerçekleştirilen program bunlardan bir tanesi. Hasene Derneği ve IGMG teşkilatının “Flüchtling. Nachbar. Freund.” (Mülteci. Komşu. Arkadaş) sloganıyla Avrupa’nın farklı ülke ve bölgelerinde birlikte
düzenlediği programlarda mültecilere kumanya paketleri dağıtıldı, çocuklar sevindirildi.
asene Derneği 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde de mültecileri yalnız
bırakmadı. Avrupa’daki birçok ülkeye sığı-nan mültecilere dönük kumanya dağıtımları
gerçekleştirdiklerini ifade eden Hasene Derneği
Başkanı Mesud Gülbahar, “Dünyanın çok farklı
ülke ve bölgelerinde mazlum ve mağdurların ihtiyaçlarını kumanya paketleri ile gidermeye çalıştık
ve yüz binlerce ihtiyaç sahibine ulaştık. Maksadımız ‘Yediklerinizden yediriniz’ sloganı çerçevesinde bir duyarlılık oluşturmak ve muhtaçlara ramazan ayı öncesi bir katkı sağlamaktı. Bu maksadımıza çok şükür sorunsuz ulaştık. Bir de Avrupa’da, içinde yaşadığımız ülke ve şehirlerde mülteci gerçeği var. Avrupa’da yaşayan bizler, yaşadığımız ülkelerin sorunlarına duyarsız kalamayız. Bu
noktada üzerimize düşen sorumlulukları yüklenmeye hazır olduğumuzu belirtmek isterim. Avrupa’daki mültecilere yardım elimizi uzattık; Avusturya Linz ve Berlin’de Suriye, Afganistan, Çeçenistan ve daha birçok ülkeden gelen mültecilere
kumanya dağıtımları yaptık. Belçika’nın başkenti
Brüksel’de kurduğumuz iftar çadırında mülteciler
için yemek dağıtımı yaptık.” diye konuştu.
Belçika: Brüksel’de Roger Meydanı’nda
mülteciler için iftar çadırı kuruldu
Brüksel’in en büyük ve en merkezi meydanı
olan Roger Meydanı’nda Belçika İslam Federasyonu Anderlecht’in öncülüğünde mülteciler için
7 günlük iftar çadırı kuruldu. Bir günlük iftar
programı Hasene Derneği’nin katkılarıyla gerçekleştirildi. İftar çadırında Gine, Burkina Faso, Somali, Etiyopya ve Gana’dan gelen mültecilerin yanında Belçika’daki evsiz, dışarda kalan, köprü altlarında yatan kişiler birlikte iftar yaptı. 300 kişiye
yemek ikram edildi. Bir program çerçevesinde yürütülen yardım çalışmalarına belediye başkanı,
H
kabine üyeleri ve dernek başkanları da katıldı.
Yardım çalışmalarıyla ilgili konuşan Hasene
Belçika Temsilcisi Muhammed Ünal şunları aktardı: “Belçika’ya gelmiş olan mültecilerin yeme
içme ve konaklama ihtiyaçları kısmen devlet tarafından karşılanıyor. Diğer taraftan mülteciler bürosuna kayıt olmamış veya olamamış sığınmacılar
terkedilmiş yerlerde ikâmet ederek hayatlarını
idame ettiriyorlar. Mültecilerle konuştuğumuzda
ilk gözlemlediğimiz onların içlerine kapalı olmaları; kendi durumları ile alakalı konuşmak istemeyişleri. Muhtemeldir ki yaşadıkları dramı, sıkıntıları tekrar hatırlamak istemiyorlar.”
Berlin: Mülteciler toplumun
kendilerine bakış açısından rahatsız
Berlin’de dört ayrı mülteci kampında yapılan
yardımlarla Suriye, Afganistan, Pakistan, Bosna
Hersek, Sırbistan, Türkmenistan, Eritre, Gana,
Kosova ve Vietnam’dan gelen 400’den fazla mülteciye ulaşıldı. İçerisinde yağ, şeker, tuz, bulgur,
pirinç ve makarna gibi temel gıda maddelerinin
bulunduğu kumanya paketleri dağıtıldı.
Dağıtıma katılan Hasene Gözlemcisi Süleyman Burak Şenel mültecilerin yaşantılarına dönük olarak “Mültecilerin çoğunluğunun çalışma
izni yok. Haftalık veyahut iki haftalık devlet tarafından verilen belli miktarlarla hayatlarını idame
ettiriyor. Pakistanlı bir mülteci ile konuşma fırsatı buldum. Biz kendilerine ulaşmadan önce çevresindekiler tarafından ‘Nerede Müslümanlar? Neden sizlere yardım etmiyorlar?’ gibi sorular sormuşlar. Bu tür sorular karşısında ezildiğini paylaştı benimle.” diye konuştu ve mültecilere olan bakış açısının onları üzdüğünü şöyle ifade etti: “Ayrıca edindiğimiz izlenim şu ki; toplumun mültecilere bakış açısı mültecileri incitiyor. Kendilerine
suçluymuş gibi bakılmasından, istenmeyen kişiler
olduklarının hissettirilmesinden, bir yükmüş gibi
değerlendirilmelerinden dolayı çok rahatsızlar.”
Bremen: “Bizim sizden ve
Allah’tan başka kimsemiz yok!”
Hasene Derneği’nin katkılarıyla Bremen’de 6
camide iftar programı düzenlendi. 3 mülteci kampına ise iftar yemekleri gönderildi. İftar programlarına Suriye, Irak, Somali, Fas ve Afganistanlı
mülteciler olmak üzere farklı ülkelerden gelen
toplam 150 sığınmacı katıldı. IGMG bünyesinde
faaliyetlerini yürüten camilerin yöneticileri birer
konuşma yaptı. Yapılan konuşmalarda ümmet bilinci, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi
konulara değinildi. Devletin mültecilere verdiği
desteğin az olduğuna temas edildi. Ayrıca Avrupa’daki mültecilerin her durumda yanlarında olduklarına vurgu yapıldı. Diğer bölge ve ülkelerde
olduğu gibi buradaki mültecilerin tavır ve davranışlarında bir çekingenlik farkedilirken, kendi hikâyelerini anlatmaktan çekindikleri gözlemlendi.
İftar programı sonrası bir mültecinin şu sözleri
içerisinde bulundukları durumu anlatıyor: “Bizim
Allah’tan ve sizden başka kimsemiz yok!”
Bayramda mülteci çocuklar sevindirildi
Ramazan ayı içerisinde Avrupa’ya sığınmış
mültecilere kumanya yardımları devam edecek.
Bunun yanı sıra bayramda düzenlenecek programlarda mülteci çocuklar bir araya getirilerek sevindirilecek. “Mülteci Çocuklarla Bayramlaşma
Programı” kapsamında ve “Bayram çocukların sevinciyle bambaşkadır” sloganı ile mülteci çocukların yaşadıkları sıkıntılar unutturulmaya çalışılacak. Programların Württemberg, Viyana ve Bremen’de bayramın üçüncü günü gerçekleştirilmesi
planlanıyor.
Mazlum
Mazlum vve
eM
Mağdurlar
ağdurlar İçin El Ele
IGMG S
osyal Y
Sosyal
Yardım
a
Derneğii
ardım Derneğ
IGMG HilfsHilfs- und S
V.
ozialverein e
Sozialverein
e.. V.
T +49 2237 92942-11 | F +49 2237 92942-42
[email protected] |
haseneor
w
ww.hasene.org | [email protected]
haseneorg
www.hasene.org
g
—
Havale
banka
Havale için bank
a bilgileri
bilgileri | Bankverbindung:
Bankverbindung:
Sahibi | Kon
ozialverein e
toinhaber: IGMG H
ilfs- und SSozialverein
Hesap Sahibi
Kontoinhaber:
Hilfse.. V
V..
Banka | Bank:
Bank: K
reissparkasse Köln
Kreissparkasse
Banka
COKSDE 33
IBAN: DE75 3705 0299 0184 2731 64 | BIC: COKSDE
Destekçi No veya
veya [Adresiniz]
[Adresiniz] | Spender-ID
Spender-ID oder [Adresse],
[Adresse], 0002351
A
maç | Verwendungszweck:
Ve
erwendungszweck: Destekçi
Amaç
.XUEDQ3D\ODčéQFD*¾]HOGLU
.
XUEDQ3D\ODčéQFD*¾]HOGLU
.
.XUEDQ.DPSDQ\DVé
XUEDQ.DPSDQ\DVé
15.08. - 25.09.2015
.XUEDQLVW7HLOHQWHLOHQLVWVFK¸Q
.
XUEDQLVW7HLOHQWHLOHQLVWVFK¸Q
5
\ÕO
Jahre
Kurban-Kampagne
15.08. - 25.09.2015
èèVYL©UH100
VYL©UH100 €**_'DQLPDUND800
_'DQLPDUND800 DKK_èVYH©1000
DKK_èVYH©1000 SEK
SEK_1RUYH©1000
_1RUYH©1000 NOK __èQJLOWHUH85
èQJLOWHUH85 £
£_$YXVWUDO\D100
_$YXVWUDO\D100 AUD | Kanada 150 CAD
* Tüm masraflar kurban bedeline dâhildir. | Alle Kosten sind im Preis für ein Opfertier enthalten.
** Kur değişimine göre bu fiyatta farklılıklar olabilir. | Dieser Betrag kann sich aufgrund von Schwankungen in den Währungskursen verändern.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 13 ❭
haber
Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
Türk Edebiyat Dünyasından Hatıralar Siyasiler Köln’de Ramazan’ın
ylık Referans Dergisi,
yayın
hayatının
üçüncü yılına, “Referans Dergisi Edebiyat Sohbetleri”yle girmişti. Her ayın
ilk Cuma akşamında gerçekleştirilen edebiyat sohbetlerinin bu seferki konuğu, Yazar Yücel Feyzioğlu oldu.
Seçkin bir davetli topluluğunun ilgiyle dinlediği
sohbetin ağırlıklı konusu;
Türk edebiyat dünyasından
hatıralardı. Referans Dergisi
Edebiyat Sohbetleri’nin takdimini yapan Nurdoğan Aktaş, Yücel Feyzioğlu’nun kısa
bir hayat hikâyesini sundu.
İnternet çağı nesillerin kendi kültürüyle tanışması için
Türk dünyasından derlediği
onlarca masal kitabının ya-
A
zarı Feyzioğlu, geçen zaman
içinde karşılaştığı önemli
olaylar ve edebi şahsiyetlerle
ilgili anektotlar anlattı.
Özellike Azerbaycanlı
yazarların Sovyetler Birliği
döneminde çok zor şartlarda
verdiklerini mücadeleden
örnekler verdiği sohbet ilgiyle takip edildi. Daha sonra Güney Azerbaycanlı
(İran) müzisyen, Neyzen
Ahmet’in üflediği ney ve
okuduğu türkülerle yer yer
duygulanan, yer yer coşan
davetliler de sanatçıya eşlik
ettiler.
Avrupa Türklerinin yeni
nesilleri giderek kendi edebiyatımızdan uzak düşmeğe
başladığı bir zaman diliminde, Referans Dergisi’nin bu
tür etkinlikler düzenlemesini son derece önemli bulduklarını dile getiren bazı
davetliler, edebiyatımız ve
milli kültürümüzün buralarda da yaşatılmasının önemine vurgu yaptılar.
Proğramın ikinci bölümü, daha çok soru ve cevap
şeklinde akşamın geç saatlerine kadar sürdü.
Son İftarını Fırsat Bildi
nitte Reker; “Türklerin inançlarına, birlik
ve beraberliğe önem
verdiklerini dikkatle izliyorum”
CDU`nun Türk kökenli
Milletvekili Serap Güler
Köln Keup caddesinde iftar
verdi. Caddenin trafiğe kapatılarak verilen iftar yemeğine
ilgi yoğun oldu. Yemeğin ardından IGMG`nin Keup
caddesindeki camisini ziyarete gelen siyasiler burada Türk
seçmeninden CDU`yu önümüzdeki belediye başkanlığı
seçiminde desteklemelerini
A
talep ettiler.
Caminin Lokalinde bir
konuşma yapan CDU, FDP
ve YEŞİLLER’in desteklediği
Anitte Reker Türklerin
inançlarına birlik ve beraberliğe önem verdiklerini aktardığı konuşmasında üç partinin ortak adayı olan kendisine destek talebinde bulundu.
Ziyarette Köln Eski Belediye Başkanı Fritz Schrama,
Almanya nişanı sahibi Meral
Şahin, Köln Uyum Meclis
üyesi Ali Esen, IGMG Köln
Bölge Başkanvekili Hüseyin
Koçum da hazır bulundu.
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Saadet Partililer
Frankfurt’ta Bayramlaşma
ve İstişare Toplantısında
Buluştu
aadet Partisi Hessen Bölge Başkanlığına İbrahim Gümüşoğlu getirildi.
Saadet Partisi Hessen Bölgesi teşkilat mensupları, hem
bayramlaşmak, hem de seçim sonrasında yeni dönem çalışmalarını gözden geçirmek amacıyla Frankfurt'ta bir araya
geldi.
Saadet Partisi Avrupa Koordinatörü Abdussamet Temel'in de katıldığı bayramlaşma ve istişare toplantısında
Saadet Partisi Avrupa Eğitim sorumlusu İbrahim Gümüşoğlu yaptığı selamlama konuşmasında davanın başarıya
ulaşmasındaki sırrın peygamberlerin takip ettiği stratejide
aranması gerektiğine işaret ederek, ''Ashab-ı Kiram gibi
inanmak ve davaya sahip çıkmak hepimizin görevidir'' dedi.
Temel: ''Bizler imkanlar dahilinde üzerimize düşen vazifelerimizi yaptık. Neticeyi yaratan Cenab-ı Allah'tır''
Saadet Partisi Avrupa Genel Koordinatörü Abdussamet
Temel, ilk defa Avrupa çapında girilen seçimlerdeki yaptıkları çalışmaları değerlendirdi. Avrupa'da 26 konsolosluk
bölgesinde bütün Avrupa'da bölge bölge, sokak sokak vatandaşlara ulaşmaya çalıştıklarını, sonuç olarak adeta yedi
düvele karşı mücadele ettiklerini ifade ettiği değerlendirmesinde her türlü maddi imkansızlıklara rağmen devlet
yardımı alan diğer partilerle eşit olmayan şartlarda yarıştıklarını ifade ederek, ''Bizler imkanlar dahilinde üzerimize
düşen vazifelerimizi yaptık. Neticeyi yaratan Cenab-ı Allah'tır'' dedi.
Temel. ''Önemli olan bütün olaylara Kur'an-ı Kerim
penceresinden bakarak değerlendirmektir'' dedi.
Her teşkilat mensubunun hedefe varmadaki hata ve eksikliklerini muhasebe etmesinin zorunlu olduğunu ve seçim sonrasında bu muhasebenin en geniş manada yapıldığına dikkat çeken Temel. ''Önemli olan bütün olaylara
Kur'an-ı Kerim penceresinden bakarak değerlendirmektir''
dedi.
Temel ''Bayramınız mübarek olsun. Cenab-ı Hak, bizlere ümmetin yüzünün güldüğü bir ortamda bayram yaşamayı nasip etsin'' diyerek bu çalışmaların tüm hızıyla devam edeceğini sözlerine ekledi.
SP Hessen yeni Bölge Başkanı İbrahim Gümüşoğlu:
''Bizler birlikte güçlüyüz''
Toplantıda ayrıca Saadet Partisi Avrupa Genel Koordinatörü Abdussamet Temel, istişareler sonucu Saadet Partisi
Hessen Bölgesi'ne İbrahim Gümüşoğlu'nu başkan olarak
görevlendirdiklerini açıkladı. Yönetim kadrosunu oluşturmak üzere çalışmalara ara vermeden başlayacağını söyleyen
Gümüşoğlu, tüm Avrupa genelinde eğitim çalışmalarının
önemine değinerek, ''Bizler birlikte güçlüyüz, el birliği ile
davamızın güçlenmesi için kanunlar çerçevesinde çalışacağız'' dedi.
Dilek ve temennilerden
sonra kapanış
Kur'an-ı Kerim'i okundu.
Bayramlaşma ve
istişare toplantısı yemek ikramının ardından
sona erdi.
haber
Temmuz · Juli 2015 · Ramazan 1436
Martina, Araştırmaları Sonucunda İslam’ı Seçti
urbetçilerimizin Avrupa`nın
çeşitli ülkelerine açtıkları camilere gelerek, şehadet getirenler her geçen gün artarak devam
ediyor. Yine dünyanın her bir coğrafyasında insanların inançlarını değiştirdiklerinde daha çok İslam`ı tercih ettikleri istatistiki raporlara da girmeye
başladı.
Geçtiğimiz Ramazan Bayramı`nın
hemen ardından Almanya`nın Köln
şehrinde Milli Görüş Teşkilatları Köln
Bölgesine bağlı Fatih camisi
Avrupa`da sıklıkla görülmeye başla-
G
S
❬ 14 ❭
nan bir irtihaya daha ev sahipliği yaptı.
Martina Baykal isimli bir Alman
bayan cami imamına telefonla ulaşarak, haftalarca sorduğu soruların neticesinde, İslam dinini tercih etti. Din
götevlisi Mustafa Topatan hocanın telkinleriyle şehadet getiren bayan Martina ayrıldığı eşi, seyahate gittiği Türkiye ve çevresindeki müslümanlar İslam`ı kabul etmesinde etkili olduğunu
söyledi. Tercihinde ailesinin tepkisi
nasıl oldu diye yöneltilirken soruyu,
çecresindekilerin tamamının desteğini
aldığını ifade etti.
Fatih cami imamı Mustafa Topatan, Martina`nın kendisini son zamanlarda sıklıkla aradığını, ona İslam`ı araştırmaya devam etmesini,
gördüklerinin de tesirinde kalmamasını, tercihde de tamamen kendinin karar vermesi gerektiğini telkinlediğini
ifade ederek gazetemize son zamanlardaki İslam`ı seçenlerde oldukca artış
olduğunu sözlerine ekledi. İmam Topatan içerisinde İslam`ın anlatıldığı
Almanca bir kitabı yeni müslüman
Martina Baykal`a hediye etti.
İBADETE DAHA FAZLA
ZAMAN AYIRIN DİYE...
HACI ADAYLARININ DİKKATİNE
HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ
HİZMETİNİZE SUNUYORUZ
Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz
www.hacdunyasi.de
- HAC'DA YÜK
PROBLEMİNE SON
11.90
- KALİTE GARANTİSİ
- İADE GARANTİSİ
- LÜX HEDİYELİK PAKET
- 20 SET VE ÜZERİ
SİPARİŞLERDE POSTA
ÜCRETİ BİZDEN
HED
HAC S İYELİK
ETLER
İMİZ
HEDİYELİK SETİMİZDE
BULUNAN MALZEMELER
seccade - takke - kina - tesbih - esans
- misvak - sürme - namaz başörtüsü
iTiBAR
EN
euro'dan
HAYAT
Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224
Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: [email protected]
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 15 ❭
Kırgınlıklarda Özür
ve Hediye Kırgınlığı
Ortadan Kaldırır
[email protected]
üzün halinde de en büyük hüznün paylaşılması her an kişinin yanında olduğunu hissettirmesi ile
hüzün halinde dahi mutluluk
yakalanabilir. Önemli bir husus:
Aile içerisinde olan olaylar dışarıya yansıtılır iken uygun olanlar yansıtılır. Özellikle evli olan
çift kendi anne-baba veya kardeşlerine Aile içerisinde olup biteni anlatırken çok dikkatli olmalı. Anne babalar da çok büyük bir problem (gençlerin içerisinden çıkamayacakları) olduğunda olaylara olgunluk ile yaklaşmalıdırlar.
Anadolumuzda güzel adetler
vardır. bunlardan birisi ve belki
aile yapısının çok önemli nasihatlerinden biridir. Gelin evden
çıkacağı zaman annesi: “bak kızım artık iki annen iki baban
var. Yeni gittiğin evinde kardeşlerin var. Onlar da kardeşin. Beyinden habersiz sakın bize gelme. Tartıştıktan sonra hele hiçgelme. Bu kapı kapalı olur o zaman” denirdi. Ve gelin kız anne
babasının bu nasihatini tutar
tartışmalarda (inşallah olmaz)
baba evine dönmeye cesaret
edemez iki tarafın da sakinleşmesine vesile olurdu.
Ama şimdi maalesef en küçük bir meselede bile baba evine
gidilir. Büyükler, gençlere yol
göstereceklerine maalesef olaylara duygusal yaklaşıp aklı selim
ile hareket etmemektedirler.
Uygun bir lisan ile evladlarının
hatalarını ortadan kaldıracak
adımlar atmak yerine hatayı affedilmez halde algılayıp (bu iki
taraf için de geçerlidir) olaylar
içinden çıkılmaz hal almaktadır.
Bu türden yaklaşımlar maalesef İslami bir yaklaşım tarzı olmayıp İslami olmayan düşünce
sistemlerinin kişiye alabildiğine
özgürsün diyerek nefislerini köleleştirme gayretlerinin sonucudur.
G
❬
Abdurrahman POLAT
Ailede görev bölümü yapılırken evin direği çocukların ve
dolayısıyla toplum mühendisi
olan Anne gerçek kimliğinden
soyutlanmış sadece Annecilik
oynar pozisyona sokulmuştur.
Erkek ise fiziki farklılığı üstünlük sebebi sayabilecek bir cehalete kapılmıştır.
Ayetlerde ifadeler “EY
İMAN EDENLER” olarak geçmekte KULLUK konusunda
ayırım yapılmamaktadır.
Erkeklerin fiziki farklılığından dolayı Bayanların korunması kollanması dışardan gelecek olumsuz etkileri bertaraf
edilmesi görevi ekstra yüklenmiştir.
Yaradılış gayesinden uzak yetişen bireylerin çoğunlukta olduğu toplumlarda boşanmaların temel sebeplerinden birisi de
budur.
İnsan fıtratında olan karakterler muhakkak ki aileyi oluşturan bireyler içinde geçerlidir.
Bu gerçek bazan hüzün, ba-
dosya
Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
zan öfke, bazan da kırgınlık olarak aile içerisinde görünür. Ve
çok doğaldır. Aslolan bu tarz
davranışlarda karşıdaki insanı
incitmemek özellikle öfke halinde çok dikkatli olmak gerekmektedir.
Hanımefendi veya beyefendi
öfkelendiğinde karşısında bulunan kişinin öfkeyi arttırıcı davranışlardan daha ziyade sakinleştirmek için uygun tavırlar
sergilemesi gerekir. Özellikle çocukların yanında öfke hallerini
veya tartışmaları hissetirmemek
gerekmektedir. Öfkeli olan kişi
öfkesi geçtikten sonra özür dilemeyi bilmeli ve kişiye göre özürü bir hediye ile taçlandırması
muhabbetin artmasına vesile
olur. Öfkeli olan kişi karşısındakini incitmek istemiyor ise dışarı çıkması çok faydalı olur.
Hata armaktan daha çok hatalarımızı kapatma veya çok uygun şekilde uyarma ile daha güzel olur. Nasıl mı! Hikayemizdeki gibi...
Mersin’den Gelen Heyet ATİB
Genel Merkezini Ziyaret Etti
vrupa Birliği Projeleri kapsamında
Türkiye’den gelen heyet ATİB Genel
Merkezini ziyaret etti. Kanal 33 Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Demirtaş, Sivil
Toplum Diyaloğu – Avrupa Medyası ile İşbirliği Projesi Proje Asistanı Hülya Güzel, Kanal
33 Program Yapımcılarından Leyla Ruken
Yolcu ve Binnur Yetik ile Mersin Toroslar Belediyesi Koordinatörü Ahmet Ata ve Mersin’de faaliyet gösteren STK temsilcilerinden
oluşan heyet, TV Program Yapımcısı-Gazeteci Zeki Şahin refakatinde geldiler.
Heyeti ATİB Genel Başkanı İhsan Öner,
Genel Başkan Danışmaları Mahmut Aşkar,
Nurdoğan Aktaş ile Genel Sekreter Oğuzhan
Erkmen ve Kadın Kolları Başkanı Hacer Diker karşıladılar.
ATİB’ in faaliyet alanları ve kuruluş gayesiyle ilgili misafirleri bilgilendiren Öner, yapılan ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Karşılıklı güzel diyalogların yaşandığı ziyarette günün anısına karşılıklı hediyeler takdim
edildi.
A
ATİB’liler Merkezde Bayramlaştı
vrupa Türk İslam Birliği’nin (ATİB)
geleneksel olarak her bayram düzenlediği bayramlaşma programı ATİB’in
Köln’deki genel merkezinde yapıldı. Bayramlaşma programına ATİB bölge, dernek yönetici ve üyeleri katıldı.
ATİB Genel Başkanı İhsan Öner programa katılanlara teşekkür ederek başladığı konuşmasında Ramazan ayı süresince ATİB
bünyesinde yapılan faaliyetler hakkında bilgi
verdi. ATİB’in yayınladığı Referans dergisinin
20. sayıya ulaştığının ve 21. sayının da çok kısa bir süre sonra yayınlanacağının altını çizen
Öner, kurban bağışı ve diğer yardım kampanyalarının da sürdüğünü ifade ederek bu alanlardaki çalışmalara da yoğunluk verilmesi gerektiğini belirtti.
Bayramlaşma programına katılan ATİB
eski Genel Başkanı Selahattin Saygın da kısa
bir konuşma yaptı. Artık Türkiye‘de yaşadığını ifade eden Saygın, bayram gibi önemli bir
günde bir arada olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Yapılan ikramların ardından program sona
erdi.
A
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 16 ❭
Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
dosya
Faizsiz Bankacılık Yöntemleri
Prof. Dr. Hamdi Döndüren
atılım bankaları tasarruf sahiplerinden gelen para kaynağını mudarebe esasına göre katılım havuzuna alır. Bankanın işletmeci (mudarib) sıfatıyla işleteceği havuzdan elde edilecek kâr, sözleşme
esaslarına göre paylaşılır. Bu, günümüzde genel olarak
%20 katılım banka payı, %80 sermaye sahipleri payı
olarak taksim edilir.
Faizsiz bankacılık sektöründe genel olarak dört çeşit
finansman kullandırma yöntemi uygulanır. Muşareke,
Mudarebe, Murabaha ve Leasing. Ancak bunların içinde %97 gibi yüksek oranda kullanılan yöntem “murabaha” dır. Bu yöntemleri kısaca açıklayacağız:
1) Muşareke: Muşareke “sermaye ortaklığı” demektir. Finans kuruluşu bazı projeler için kendi öz sermayesi ile vadesi uygun olan katılım fonundan da sermaye
koyarak, yatırım yapabilir. Elde edilen kâr, ana sözleşmeye ve muşareke ortağı müşteri ile yapılacak sözleşme
hükümlerine göre paylaşılır.
2) Mudarebe: Faizsiz bankacılık sistemi temelde,
mevduat sahiplerinin katılım hesaplarını işletmeci (mudarib) sıfatıyla işletmesi ve dönem sonunda oluşacak
kârı yaklaşık %20 emeğin, %80 sermaye payı ola rak
paylaşım esasına göre faaliyet gösterir. Zarara ilke olarak
sermaye sahibi katlan makla birlikte, günümüzde alınan munzam karşılıklarla, 100 bin TL’ye kadar olan katı lım hesapları TMSF güvencesine alınmıştır. Sermaye
sahibine “rabbü’l-mal (sermaye sahibi)”, parayı çalıştıran işletmeciye “mudârib (işletmeci)” denir.
Katılım bankası, katılım havuzundaki mevduatı
kârlı bir takım yatırımlar için alt mudarebe yoluyla, başarılı girişimcilere kullandırabilir. Oluşan kâr anaparayla birlikte sözleşme esaslarına göre katılım havuzuna
döner. Ancak günümüz faizsiz bankaları bu yöntemi de
çok az kullanmaktadırlar. Mevduat vadelerinin çok kısa
oluşu ve risk unsuru, sermayenin belirlenen tarihte
dönmeme riski bu yöntemin önünde başlıca engeller
olarak gösterilmektedir.
3) Murabaha Yöntemi: İslam fıkhında alım-satım
(bey’akdi) şekli olarak dört çeşit yöntem uygulanır. Musavemeli satış, Tevliye satışı, Vazîa satışı ve Murabahalı
satış. Bunları kısaca açıklarken murabaha hakkında daha fazla bilgi vereceğiz:
a) Serbest pazarlıkla yapılan satış (musâveme): Müşteriye önceki alış fiyatı veya malın maliyeti açıklanmaksızın, bir satış bedeli üzerinde serbest pazarlıkla yapılan
satışa “musâvemeli satış” denir. Yalan ve aldatma ihtimalini azalttığı için İslam fakihlerinin çoğu bu çeşit sa1
tış şeklini tavsiye ederler.1
b) Kârsız satış (tevliye): Bir malı alış fiyatına veya
maliyetine satmaya tevliye satışı denir. Satıcı bazen malı elinden çıkarmak, para darlığı yüzünden onu nakde
çevirmek, malın modasının geçmekte olması, mevsim
sonunun gelmesi gibi nedenlerle hiç kârsız satış yapabilir. Verilen bilgiler doğru olmak şartıyla zararına mal satışı caiz olur.
c) Zararına satış (vazîa): Kimi zaman malı zararına
satmak da gerekebilir. Müşteriye verilen bilgiler doğru
olmak şartıyla böyle bir satış da caiz olur.
d) Murâbaha yöntemi: Günümüz katılım bankacılığı uygulamasında geniş yer bulan murabaha yöntemi;
satıcının önceki alış fiyatını veya maliyeti açıklayarak ve
üzerine eklediği kâr oranını da belirtmek suretiyle yapılan alışverişe “murâbahalı satış” denir. Burada, kâr miktarı 100 lira gibi belli bir meblağ olabileceği gibi, yüzde
on veya yüzde yirmi gibi, malın önceki alış fiyatının veya maliyetinin yüzdesi olarak da belirlenebilir. Ancak
kârın, yüzde olarak belirlenmesi durumunda, malın
K
anaparasının ya mislî (standart) mal, ya da nakit para
niteliğinde olması gerekir.
Günümüz, faizsiz katılım bankaları büyük ölçüde
murâbaha yöntemini kullandıkları ve klasik bankaların
faiz oranlarına yakın kâr payı verdikleri için, faizcilik
yaptıkları ithamı ile karşılaşmaktadırlar. Bu yüzden, onların Mudarebe, Muşareke ve risk sermayesi gibi daha
kârlı alanlara yö- nelmesi beklenir. Uygulanan murâbahada İslami ölçülerin gözetilmesi gerekir. Bu da finans
kurumu ile vadeli mal alımı yapacak kimse arasındaki
“muamele-i şer’iyye”nin şu nitelikleri taşımasını gerekli
kılar.
aa) Finans kurumuna bir malı peşin bedelle almasını emreden kişi, bu malı vadeli olarak satın alma vaadini de yapmaktadır.
bb) Malı peşin bedelle satın alan finans kurumu,
mal müşteriye teslim edilinceye kadar olan hasar riskini, teslimden sonra da malın iadesini gerektirecek nitelikteki ayıp riskini üstlenmelidir.
cc) Malı alım vaadinde bulunan müşteri, ön anlaşması yapılan vadeli fiyat üzerinden malı teslim almalı2
dır.2
4) Leasing (finansal kiralama) yöntemi: İslam’da, taşınır veya taşınmaz malların kiraya verilmesi meşru görülmüştür. Finans kuruluşları bu yöntemi soyut bir kira sözleşmesini sürdürmek yerine, sonuçta malı satmayı
hedeflemektedirler. Ancak doğrudan satış yerine, kiralama süresi sonunda mülkiyetin alıcıya geçmesi esası
(leasing), taraflar için birtakım mali kolaylıklar sağlamaktadır. Burada satıcının, “satış va’di” sözleşmesi gereği alıcının elinde bulunan mal, leasing süresince “kiralanan mal” konumundadır. Finans kurumuna ödenen
aylık taksitler, mal bedeli ile kira toplamını kapsamaktadır. Bu yüzden muamelenin doğrudan faizi içerdiği
söylenemez.
5) Bey’bi’l-vefâ yoluyla finansman temini: Günümüzde kira sertifikası ve sukuk ihracı yoluyla finansman sağlama uygulaması yaygınlaşmaktadır. Sukuk ve
kira sertifikası mal varlığına dayalı olarak ihraç edildiği
için, belge ile birlikte malın mülkiyetinin belli süre için
müşteriye geçmesi, vadesinde yapılan ödemelerle mülkün yeniden asıl sahibine dönmesi, günümüz ipotek işlemine yaklaşmaktadır.
Nitekim günümüzde borcun tamamı ödeninceye
kadar, ipotekli mal üzerinde satıcı aslî, alıcı fer’î zilyed
durumundadır. Bunun bir sonucu olarak, şart yerine
gelmeden malda yapılacak temlikî her tasarruf geçersiz
sayılır. Bu konuda kötü niyetli üçüncü kişilerin hakkı
3
da korunmaz.3
Tarihte doğu İslam toplumlarında, faizsiz finansman temini için başvurulan “bey’ bi’l-vefa” işlemi de,
sözünü ettiğimiz bu ipotek çeşidine benzer ve fıkıhtaki
“rehin” işleminden başka bir şey değildir. Bu yöntem,
XV. miladi yüzyıldan itibaren kullanılmış ve örf hâline
gelmiştir. Bey’ bi’l-vefa sözleşmesinde, alıcı akit süresince mala malik olamaz. Satıcı, süre dolmadan her an
borcunu ödeyip malı geri isteyebilir. Ancak bu şekilde
ipotekli bir malı, ne satıcı ne de alıcı diğerinin izni olmadıkça başkasına satamaz. Bu hak mirasçılara da geçer.
İslam fıkhına göre, rehnedilen (ipotekli) bir maldan, sahibinin izni bulununca ipotek ettiren kimse yararlanabilir. Böyle bir yerde kendisi oturabilir, ticaret
4
yapabilir ya da kiraya verip kira bedelini alabilir.4
Son dönem İslam bilginlerinden Ömer Nasuhi Bilmen’in konu ile ilgili tespiti şöyledir: İslam bilginlerinin
çoğunluğu, mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışı (bey’bi’lvefa) rehin (ipotek) olarak kabul eder. Mal sahibinin iz5
ni olunca, alıcı malın gelirinden yararlanabilir.5
Ancak müşterinin bu ipotekli gayrimenkulden yararlanamama riski de vardır. Gayri menkulün boş kalması, tarım arazilerinden ürün alınamaması gibi riskler
6
bunlar arasın- da sayılabilir.6
Yukarıdaki örnekte satıcı, kendine ait ipotekli gayrimenkulü kullanmaya devam edecekse “kiracı” sıfatıyla
yararlanır. Bu durumda müşteriye rayiç fiyat üzerinden
kira bedeli ödemesi gerekir. Fıkıhta bu son işleme “Bey’
7
bi’l-istiğlâl” denilmiştir.7
Bu duruma göre kredi alacaklısı, şart konulmuşsa,
ipotekli yerden yararlanabilir. İpotekli yerin kira gelirini almak da yararlanma kapsamına girer. Günümüzde
faizsiz finansman kullandırma yöntemlerini İslami literatürde geniş yer bulan ortaklık çeşitleriyle zenginleştirmek gerekir. Özellikle inan, vucûh, sanayi’, mudarabe,
ziraat ortakçılığı, bağ-bahçe ortakçılığı ve ağaç dikimi
ortakçılığı bunlar arasında sayılabilir.
1. Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi’, V, 134; Ali Haydar, Durar, I,
469, Mecelle, md.298.
2. İslam Teşkilatı Konferansı İslâm Fıkıh Akademisi’nin 1015 Aralık 1988’de Kuveyt’te yaptığı 5. dönem toplantısında aldığı 2 ve 3 nolu kararı.
3. Türk MK. 901; TBK. 150/3
4. Ali Haydar, age, I, 666, 667; Mecelle, Madde, 396, 398
5. Bilmen, Ö. Nasuhi, Hukuk-ı İslâmiyye Kamusu, İst.
1967, VI, 127, 128.
6. Ali Haydar, age, I, 664, 655, 666.
7. Ali Haydar, age, I, 664, 655, 666; Mecelle, Madde, 119,
397. krş. İbn Rüşd, Bidâye, Mısır, t.y., II, 123, 124; Bilmen,
age, VI, 47, 48.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 18 ❭
Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
özel köşe
Hiciv, Sanat ve Basın Her Şeyi Yapabilir Mi?
Funda Yol-Gedikli
Bremen Üniversitesi Hukuk bölümü mezunu olan Yol-Gedikli, İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Hukuk Departmanı’nda çalışmaktadır.
fade özgürlüğüne yöneltildiği belirtilen saldırıların
ardından Almanya’da “Tanrı’ya hakaret paragrafı”
olarak bilinen yasal düzenlemenin kaldırılması etrafında bir tartışma alevlendi. Bu tartışma aynı zamanda dinî çoğulculuğun tolere edilebilmesine dair
tartışmaları da içeriyor.
Almanya’da CDU/CSU siyasetçilerinden Dine
Hakaret Yasası olarak bilinen düzenlemenin sertleştirilmesi yönünde talepler yükselirken, Yeşiller ve Sol
Partiden diğer politikacılar ilgili düzenlemenin tamamen kaldırılması gerektiğini belirttiler. Düzenlemenin
kaldırılmasını isteyenlerin temel savı, ilgili maddenin
modası geçmiş ve çağ dışı olarak değerlendirilmesiydi.
Ceza Hukukunun 166. maddesi olan düzenlemenin daha da sertleştirilmesini isteyen Prof. Dr. Hillgruber, paragrafın katılaştırılmaması durumunda ilgili
düzenlemenin bir anlamının kalmayacağını belirtti.
Buna karşın Henryk M. Broder, Hillgruber’e “İslamlaşma” tehlikesine çanak tutma ithamında bulunup
paragrafın tamamen kaldırılması gerektiğini vurguladı. Güncel gelişmelerin gölgesinde ve İslam’ın güvenlik sorunu olarak görüldüğü bir düzlemde sürdürülen
bu tartışmayı daha iyi anlayabilmek için 166. maddeye yakından bakmakta fayda var.
Almanya’da Tanrı’ya küfrün suç sayılması 1871 yılında yürürlüğe girmiş, yasa 1969’da yeniden düzenlenmiştir. Bu kapsamda inançlara, dinî cemaatlere ve
dünya görüşlerine ait kuruluşlara hakaret etmek cezalandırılmaktadır. Halk arasında “Tanrı’ya hakaret paragrafı” olarak da adlandırılan bu düzenleme en son
1972 yılında düzenlenmiştir. Bu paragraf şöyledir:
1) Alenen veya yazı veya resim yayarak (§ 11 Abs.
3) herhangi bir dinî inanca ve dünya görüşüne toplumsal barışı bozmaya elverişli olacak şekilde hakaret
eden kişi, üç seneye kadar hapis cezası ya da para cezası ile cezalandırılır.
2) Aynı şekilde alenen veya yazı veya resim yayarak
(§ 11 Abs. 3) ülke içerisinde bulunan bir kilise ya da
dinî cemaate ya da bir dünya görüşü cemiyetine, kurumlarına ve âdetlerine toplumsal barışı bozmaya elverişli olacak şekilde hakaret eden kişi de cezalandırılır.
Burada cezai anlamda muhafaza edilen hukuki
meta, inancın kendisi ya da “Tanrı’nın şerefi” değil,
“toplumsal barış”tır. Toplumsal barış, genel hukuki
güvenliğin objektif bir dışavurumu, halkın huzur ve
barış içerisinde yaşamasının ise sübjektif bir göstergesidir. Toplumsal barış, Almanya içinde yaşayan halkın
dikkate alınabilir bir kesiminde genel huzursuzluk baş
gösterdiğinde bozulur. Dikkate alınacak bu “halk”, sayı olarak önemli derecede bir çoğunluk mevzu bahisse söz konusudur. Hukuki açıdan bakıldığında ceza
eylemi de, hakaret “toplumsal huzuru” bozduğu zaman gerçekleşir. Bu eylem, ağır ve küçük düşürücü
ifade olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu ifadede
saldırgan bir eğilim yoksa sadece alay etmek ya da gülünç duruma düşürmek mevcut hukuk pratiğine göre
yeterli değildir.
Hakaretin kamu barışını bozması ve bir de saldırgan bir eğilim göstermesi gibi kısıtlamaların pratikteki uygulamaları genellikle azınlıklar için olumsuz koşullar doğurmaktadır. Zira azınlıklar, huzuru bozulması şart koşulan halkın büyük bir kısmını teşkil etmezler.
İ
Karikatürler, hicivcilere göre ifade, sanat ve basın
özgürlüğü kapsamındadırlar. Federal Anayasa Mahkemesi de meseleyi bu şekilde değerlendirmektedir. Yürürlükteki “sanat” tanımına geniş bir duyarlılık gösterildiği göz önüne alındığında ise ifade, basın ve sanat
özgürlüğünün dinler söz konusu olduğundaki sınırlarına dair geniş bir tartışma baş göstermektedir. Bu tartışmadaki temel sorular şunlardır: Hiciv her şeyi yapabilir mi? Devlet bu anlamda bir sınır çekebilir mi ya
da çekmek zorunda mı?
“Hiciv neyi yapabilir?” sorusuna genelde Kurt
Tucholsky’nin cevabı ile karşılık verilir: “Her şeyi”. Fakat sanatkârlar ya da yazarların sınırlar söz konusu olduğunda verdiği cevaplar hukuk ile her zaman örtüşmemektedir. Hukukçular için özgürlük haklarının da
sınırları olduğu açıktır; hiçbir özgürlük sınırsız değildir.
Sınırsız verilen temel haklar da, diğer temel haklar
sayesinde “içkin” bir sınıra toslarlar. Söz konusu temel
haklar özgür demokrasilerin temelini teşkil etse de, bu
özgürlüklerin sınırları diğer yasalara, örneğin gençlerin korunması ya da şahsi onurun korunması gibi düzenlemelere dayanırlar. Bu haklar, ifade ve basın özgürlüğünün de sınırlarını oluşturur.
Avrupa hukukunda da sınırsız bir özgürlük hakkı
söz konusu değildir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin 2. paragrafında şu ibareler geçmektedir: “Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu
özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve
haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
Paris saldırılarından sonra, fikir özgürlüğünün sınırlanamaz olduğuna dair tez de bu anlamda yanlıştır.
Öte yandan bu sınırların nerede başlayıp nerede
bittiği, Almanya’daki mevcut hukuki düzenlemeler incelendiğinde çok da anlaşılır değildir. Sınırlar bilhassa
devlet tarafsız olmak zorunda olduğu için de oldukça
zordur. Devlet, bir fikrin oluşturulma özgürlüğünü
değerlendiremez ya da sansürleyemez. Sınırlar genel
olarak, fikirlerin sosyal açıdan zararlı ya da barışı bozan bir yapı aldığı andan itibaren geçerli olur.
Anayasanın 4. maddesindeki din özgürlüğünün de
sanat ve ifade özgürlüğüne belirli sınırlar çektiğine
şüphe yoktur. Bununla birlikte başka bir soru daha ortaya çıkmaktadır: İnsanların dinî hassasiyetleri aşağılandığında bir zarar söz konusu değil midir?
Dinî hisler, üçüncü kişilerin muhtemel zararlarından temel haklarla korunan hukuki metalar arasında
yer almazlar. Anayasanın 4. maddesi din özgürlüğünü
garanti altına alsa da dinin “saygınlığının” korunmasını garanti etmemektedir. Kimse temel haklar itibariyle kendi dinî ya da ahlaki anlayışının itirazla ya da dil
uzatmalarla karşılaşmaması gibi bir garantiye sahip
değildir.
Öte yandan herhangi bir kişi küçük düşürüldüğünde bu genel şahsi haklara bir müdahale olarak algılanmaktadır. Bu temel hak, kişilerin kıymet ve saygınlık talebini mümkün kılmaktadır. Herhangi bir
gruba yönelik hakaret de, ancak grup içindeki bireylerin belirlenebiliyorsa hakaret olarak sayılmaktadır.
Aşağılayıcı ifadenin yöneltildiği kolektif grup ne kadar
büyükse, bireylerin o aşağılamadan etkilenmeleri de o
kadar zayıf olur. Her ne kadar bireylerin şahsi etkilenmeleri ispat edilemese de burada tolerans düşüncesine
karşı bir ihlal söz konusu olabilir. Tolerans düşüncesinden hareketle Ceza Hukuku’nun 166. maddesi ifade, basın ve sanat özgürlüğüne sınır çekmiş olur.
Bütüncül bir analiz yapıldığında güncel hukuki
düzenlemenin, inanca dair aşağılayıcı ifadeler için
kayda değer sınırlar çizmediği de görülmektedir. Dine
dair hakaretlerin ne zaman cezalandırılması gerektiğine kolay karar verilememektedir. Örneğin Bochum
Eyalet Mahkemesi 1988 yılında üzerinde İsa’nın bulunduğu bir haçın fare kapanı şeklinde sunulduğu
broşürlerin dağıtılmasının 166. madde kapsamında
cezalandırılamayacağına karar vermişti. Vatikan’da papaz Nicholas’ın maceralarının anlatıldığı çizgi dizi Popetown’da ise yetim çocukları köle olarak satan üç rüşvetçi kardinal ve “çıldırmış” papa ele alınmış, Berlin
Savcılığı 166. maddeyi devreye sokmak konusundaki
şikâyet hakkında takipsizlik kararı vermişti. Gelsenkirchen Eyalet Mahkemesi ise 1986 yılında üzerinde
Hz. Meryem’e atıfta bulunarak “Lekeli bir koruma lekesiz hamilelikten iyidir.” yazan rozeti 166. Madde
kapsamına alarak ceza vermiştir. Diğer yandan Lüdingshausen Sulh Mahkemesi üstüne “Kutsal Kur’an”
yazdığı tuvalet kâğıtlarını cami cemiyetlerine ve televizyon kanallarına gönderen adama 300 saat sosyal
bir işte çalışma ve hükmü geriye bırakılmak kaydıyla
5 yıl hapis cezası vermişti. Bu örnekler de göstermektedir ki, toplumsal huzurun bozulması konusundaki
karar oldukça değişkendir.
166. madde güncel durumda ancak halkın belirli
bir kesimi herhangi bir ceza eylemi sadır olmadan önce saldırgan eğilimler gösterdiğinde kullanılmaktadır.
Bu madde, yetersiz ve kısıtlayıcı bir şekilde kullanılmaktadır. Buna ek olarak söz konusu azınlıklar olduğunda 166. maddenin mevcut hâliyle azınlıkların toplumdaki hassas konumunu korumakta başarılı olmadığı da gözükmektedir. Ron Steinke ve Henryk M.
Broder gibi ilgili maddenin kaldırılmasını savunanlar,
bu tarz bir kararın bu boyutunu tamamen göz ardı etmektedirler. Öte yandan bu yaklaşım temel özgürlüklerin yanlış anlaşıldığını da göstermektedir, zira her
özgürlüğün bir sınırı vardır. Sanat özgürlüğü de, karşılıklı tolerans ve toplumsal barış gibi korunmaya ihtiyaç duyan bir hukuki meta olsa da farklı inançlara yönelik çirkin hakaretler, ifade ve sanat özgürlüğü adına
tolere edilemez. Broder’nin iddia ettiği gibi, yürürlükte olan yasalara riayet ederek aydınlanmanın temel kazanımlarına ihanet etmiş de olmayız.
http://www.perspektif.eu sitesinden alınmıştır.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 19 ❭
Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
özel köşe
Sedef Hastalığı (Psoriasis)
Doktor Nuray ERDEMİR • [email protected]
soriasis de denen sedef, hastalığın bulunduğu yerde kızarıklık şeklinde kendini
gösteren, zaman zaman ortaya çıkan, bir
deri hastalığıdır. Derinin üst tabakasının kalınlaşıp, büyümesiyle sedef renginde kabuklanmalar görülür. Deri birkaç günde bir kendini yenilemeye başlar. Derinin üstünde ölü hücre tabakası artmıştır.
Vücudun bir çok bölgesinde belirtisi görülebilir, sık olarak dirsekler, dizler, saçlı deri, bel
bölgesi ve tırnaklarda ortaya çıkar. Sedef hastalığı kimi zaman hafif, kimi zaman ağır olabiliyor.
Toplumun ortalama yüzde 2’sinde görülür.
Genç yaşta ortaya çıkabilir. Ailede bu hastalığın
olması, sedef hastası olma eğilimini arttırır. Ayrıca sedef, mikropların neden olmadığı bir hastalık olduğundan, bulaşıcı değildir.
SEDEF HASTALIĞININ
SEBEPLERİ VE TETİKLEYİCİLERİ
Hastalığın, kesin olarak sebebi bilinmemektedir, beyaz kan hücrelerindeki bir anormallik
sonucu gelişebildiği düşünülmektedir. İltihap
oluşur ve deri dökülmeye başlar. Deride meydana gelen kesikler, kaşıma, aşırı güneş yanması
sonucu ortaya çıkabilir. Sedef hastalığı bulaşıcı
değildir.
Yaralanmalar, tramvalar ve bazı hastalıklar
(eklem romatizması, mikropların neden olduğu
hastalıklar, boğaz enfeksiyonu) ve kanser gibi
P
hastalıklarda kullanılan, bağışıklık sistemini
azaltan ilaçların kullanılmasıyla sedef riski artar.
Sedef hastalığna sebep olabilecek başka bir
etken de strestir. Ani şoklar, psikolojik bozukluklar sedefin daha da şiddetlenmesine yol açar.
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ
NELERDİR?
Sedefin değişik şekilleri vardır. Her yaş grubuna göre farklı özellikler gösterebilir. Çocuklarda kırmızı renkli, kepekli beliritler vardır. Yetişkinlerde ise hastalığın bütün belirtileri görülür. Kabarıklıklar giderek genişler ve kabuklanmalar ortaya çıkar. Yaşlılarda daha büyük çapta
belirtiler görülür. Deri kalınlaşmıştır.
Deride; sınırları belli ve pembe renkli bir
plak, yüzeyinde gümüş renginde kabarıklıklar
ile belli olur. Genelde kuru ve kepeksim bir görüntü içindedir. Tırnak yüzeyinde küçük çukurlanmalar vardır ve tırnak, yatağından ayrılır.
Sedefin ortaya çıkacağı bölgeler arasında kasıklarda, koltuk altında, genital bölgede hastalığın belirtisi ortaya çıkabilir. Sedef hastalarında,
eklem iltihaplanması görülme ihtimali az değildir. Bazılarında bu iltihaplanma, hareket kısıtlılığına yol açar. Dolayısıyla eklem ağrısı da hastanın şikayetleri arasındadır.
Doktorunuzda yapılan fiziki muayene ile
hastalık teşhis edilebilir. Eğer hastalığın nadir
de olsa tanısı konması zor ise deriden parça alınır ve yapılan tetkikler sonucu tanı konur. Genelde kan testi yapılmaz.
SEDEF TEDAVİSİ
Hastalığın tedavisindeki amaç; derinin dökülmesinin önüne geçilmesi ve iltihap oluşumun azaltılmasıdır.
Kullanılan losyon ve kremlerle kaşıntının ve
deri üzerindeki kabarıklığın giderilmesi amaçlanır. Ayrıca doktorunuz, deri üzerine uygulanacak bazı ilaçlar verebilir. Bunlara kesinlikle uymanız gerekir. Gerek gördüğü takdirde bu ilaçlarla beraber fototerapi denilen güneş ışığı da
kullanılır.
Sedef hastalığında lokal ışık tedavisi kullanılır. Sadece sedefli bölgeye uygulanır ve böylece
diğer deri bölgelerinde oluşacak yan etkilerin
ortadan kaldırılması amaçlanır. Tedavi sürecinde kullanılan ışık, ultraviole B’dir. Bu sistem bir
çok hastada etkilidir ve başarılı sonuçlar alınır.
İlaç ya da krem tedavisi uygulanıp bırakıldığında hastalık tekrar kendini gösterir.
(www.saglik.net sayfasından kaynak olarak
istifade edilmiştir)
Almanya’nın Ormanlarında Bal Üretiyor Arılarına Çocukları Gibi Bakıyor
lmanya’nın Köln kenti çevresinde arıcılık
yapan Sivaslı Nurettin Karataş (53) arılarına adeta çocukları gibi dokunuyor, onlarla
konuşuyor ve arılarının kendilerini anladığını düşünüyor. Bu bölgedeki tek Türk bal üreticisi olan
Karataş, 28 yıl önce Almanya’ya gelmiş ve 6 yıldır
arıcılık mesleğiyle uğraşıyor.
Sadece 3 ay arı mevsimi olduğunu ve bu işe ilk
başta hobi olarak başladığını dile getiren Nurettin
Karataş kovanlardan bal alırken de genelde özel
arı elbisesini kullanmıyor. Arılarıyla aralarında
adeta gizli bir bağ olduğunu söyleyen Karataş,
“Elbiseyi ben ilk zamanlar giydim, sonra baktım
arılar insan dostu elbise giymekten vazgeçtim.
Hatta ben arılarla konuşabiliyorum, onların beni
anladığını hissediyorum. Çünkü onlara öyle öğretilmiş olarak kabul ediyorum. Onun için ilk başta
10 saniye onlarla temas kurarsam onlar beni san-
A
ki daha önce tanıyormuş gibi, ikimize de bir his
geliyor, aramızda güzel bir kontak oluşuyor” şeklinde konuştu.
Alman devletinin arıcılara maddi bir destek
vermediğini belirten Nurettin Karataş, “Ben bu
işe 2 tane arıyla başladım. Arı her sene çoğalan bir
hayvan cinsi. Tabi bunlar çoğaldıkça yeni kovanlara ihtiyaç var, çerçevelere ihtiyaç var, duvar kağıtlarına ihtiyaç var. Dolayısıyla arıcılık pahalı bir
uğraşı. Alman devletinden arıcılar olarak hiçbir
destek almıyoruz. Belediye sadece yer gösteriyor
bize ve yer kirası almıyor” dedi.
Arıların mucize birer yaratık olduğunu düşünen Kölnlü arıcı Nurettin Karataş sözlerine şöyle
devam etti: “Arılar Cenab-ı Allah’ın harika yaratıklarından bir tanesi. Arıların içine girdiğiniz zaman Allah’ın varlığını daha çok hissediyorsunuz.
Arılarla haşır neşir olduğunuzda yaptıkları işin
gerçekten mühendislik harikası olduğunu, bir yön
bulma navigasyon sistemi sahibi oldukları birkaç
sene evvel ortaya çıktı. Arı dansı dediğimiz olayla
arı bir çiçekten bal alıp getiriyor, diğer arılar da
sanki tarif edilmiş gibi aynı yerden bal getiriyorlar.
Bunların sucuları var, çiçek toplayanları var, kraliçeleri var, kraliçe olmadan bunlar yaşayamaz. Arılar hiçbir zaman boş duran bir hayvan cinsi değil.
Eğer kraliçeleri yoksa hemen kraliçe selesi örmeye
başlarlar. Bir taraftan da arı sütü dediğimiz mayasını üretirler.”
Gerçek balın nasıl anlaşılacağıyla ilgili ipucu
da vermeyi ihmal etmeyen Karataş, “Gerçek bal
donan baldır. Donmayan balda mutlaka bir katkı
maddesi vardır. 90 derecede kaynatılmış ballar
var, 365 gün donmayan sıvı halindedirler, onun
sadece şekeri vardır. Bu balların diğer vitaminleri
kaybolmuştur” diye belirtti.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Almanya’da Sosyal
Hizmet Çalışmaları ve
Müslümanların
Konumları
[email protected]
lmanya’da yaşıyorsanız geçmiş ya da gelecekte mutlaka muhatap olacağınız iki tür
kurum vardır: Bunun birincisi devlettir,
hemen ikinci sırada ise “Wohlfahrtsverbände” adıyla
bilinen Sosyal Hizmetler Kurumları’dır. Hastane’ye
gittiğinizde, çocuğunuzu ana okuluna gönderdiğinizde, bazı semtlerde yoğunlukla karşılaşabileceğiniz
gençlik merkezleri, aşırı borçlandığınızda danışabileceğiniz borçlanma danışmanları, yetimhaneler, yaşlılar yurtları - bunlar Almanya’da çok istisnai durumlarda bizzat devlet tarafından işletilir. Genelde ise bu
tür kurumlar bağımsız sosyal hizmet kurumları tarafından işletilir.
Bu kurumların Alman toplumu içindeki önemlerini görebilmek için çalışan sayılarına bakmak dahi
yeterli olur. Devletten sonra en çok insanı çalıştırdıklarını bildiğimiz sosyal hizmet kurumlarının toplamda 1,4 milyon istihdamlı çalışanının yanı sıra
yaklaşık üç milyon insan da bu kurumlarda fahri olarak görev yapmakta.
“Bağımsız Sosyal Hizmet Çalışmaları” tabiri Federal Sosyal Hizmetler Çalışma Grubu adı altında
biraraya gelmiş olan altı çatı kurumu için kullanılmakta. Almanya’daki sosyal hizmet alanını anlamak
için bu çatı kurumlarınının bilinmesinde fayda var:
Deutscher Caritasverband
(DCV/Caritas – www.caritas.de)
Caritas Almanya’daki Katolik Kilisesi’nin sosyal
hizmet kurumudur. 1897 yılında kurulan kurum Almanya’da toplam 24.646 kurum işletmekte ve bu
kurumlarda bir milyonun üzerindeki kapasitesi ile
en büyük kurum konumundadır. 559.000 istihdamlı çalışanının yanı sıra yarım milyona yakın da fahri
görev alan gönüllüleri vardır. Caritas’ın yerel çalışmaları mevcut 12.000 kilise cemiyetine bağlı olarak
yürütülmekteler.
Diakonie Deutschland (www.diakonie.de)
Diakonie Alman Protestan Kilisesi’nin sosyal hizmet kurumudur. 28.100 kurumda hizmetlerini sürdüren Diakonie 450.000 istihdamlı çalışanının yanı
sıra 700.000’de fahri elemana sahiptir. İlk kurumlarının 1848 yılında kurulan Diakonie’de Caritas gibi
hayatın tüm alanlarını kapsayan bir hizmet yelpazesine sahiptir. Diakonie’nin yerel yapıları protestan
kilise cemaatlerine bağlı olarak faaliyet gösterir.
Der Paritätische Gesamtverband
(Der Paritätische – www.paritaet.ort)
Paritätische çatısı altında diğer beş kurumun çatısı altına girmek istemeyen yada ideolojik yada mezhepsel olarak bağımsızlıklarından dolayı uymayan
kurumlar yer almaktalar. Yerel bazda mevcut az sayıda müslüman kökenli sosyal hizmet kurumları da
genelde Paritätische çatısı altında yer almaktadır.
10.000 üye kurumu ve işletmeyi temsil eden Paritätische 1924 yılından beri faaliyet göstermekte. Paritätische altında toplanmış olan işletmeler diğer çatı
kuruluşlarında olduğu gibi çoçuk hizmetlerinden
yaşlılar hizmetlerine kadar, aile ve mülteci çalışmala-
A
❬
❬ 20 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
A.Engin KARAHAN
dosya
Özellikle hizmetleri sürdürmek ve geliştirmek için yeterli insan kaynağına ulaşma
noktasında zorluk çeken cemaatler bu konuda mevcut kapasitelerini biraraya getirerek tüm müslüman camiaya sundukları
hizmetlerin kalitesini birlikte arttırma fırsatını yakalamış olurlar.
rı gibi çok farklı alanlarda faaliyetlerini sürdürmekteler.
Deutsches Rotes Kreuz (DRK – www.drk.de)
1863 yılında savaş mağdurlarına yardım amaçlı
kurulan Kızıl Haç Örgütü 149.000 istihdamlı çalışanının yanı sıra 400.000 üzerinde fahri çalışana ve 3,2
milyon üyeye sahip. Toplam 4500 şubede faaliyetlerini sürdüren kızıl haç özellikle sağlık hizmetleri alanında çalışmalarını sürdürmekte.
Arbeiterwohlfahrt (AWO – www.awo.org)
1919 yılında kurulan AWO sosyal demokrat işçi
hareketinin bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle seküler olması ile bilinen kurum çalışmalarını
sosyal olarak zayıf kesimlerde yoğunlaştırmakta.
3600 şubesi olan AWO’nun 362.000 üyesi, 75.000
fahri görevlisi ve 180.000 istihdamlı çalışanı mevcut.
Zentralwohlfahrtsstelle der Juden
in Deutschland (ZWST – www.zwst.org)
1917 yılında ilk defa kurulan ZWST’nin Nazilerin yönetiminde fes edilişinden sonra tekrar faaliyete
başlaması 1952 yılında olmuştur. 102.000 üyeyi
temsil eden ZWST yahudi cemaatlerine bağlı olarak
faaliyet göstermekte.
Resmi olarak tanınmış olan sosyal hizmetler kurumları arasında katolik, protestan ve yahudi kurumların olmasına rağmen Almanya’da en büyük
üçüncü büyük dini topluluğu oluşturan müslümanlara özel bir kurumun olmaması dikkat çekicidir. Yerel bazda İslami hassasiyetlere dikkate alan bazı sosyal hizmet kurumları oluşmaya başlamış olsa da, bir
çatı kuruluşu olarak halen bir müslüman sosyal hizmet kurumu mevcut değildir.
Halbuki özellikle cami cemiyetlerimizdeki ve bazı sivil toplum kurumundaki faaliyetlere baktığımızda Almanya’da “Bağımsız Sosyal Hizmetler” kavramı
altında kurumsallaşmış olan hizmetlerin birçoğunun
buralarda da gerçekleştiğini görebilmekteyiz. Başta
gençlik çalışmaları olmak üzere birçok sosyal projenin takip edildiği cemiyetlerde bu tür çalışmalar yer
almasına rağmen şu ana kadar genel kamuoyunun
pek de dikkatini çekememiştir. Cami cemiyetlerimiz
ise sundukları bu hizmetleri dinî hizmetlerinin bir
parçası olarak değerlendirdikleri için genelde bu çalışmaların sosyal hizmetler kavramı altında da yer aldığının farkında değiller.
Alman İslam Konferansı’nın aktüel devam etmekte olan üçüncü turunda müslüman sosyal hizmetleri konusunun gündeme alınmış olması ile birlikte devlet bu alanda bir ilerlemeye ön ayak olmaya
çalışmakta. Kamuoyunda da mevcut altı Bağımsız
Sosyal Hizmet Çatı Kuruluşu’nun yanı sıra yedincisi olarak Müslüman Sosyal Hizmetler Çatı Kuruluşu’nun oluşması yönünde bir ihtiyaç dillendirilmeye
başlanmıştır. Açıktan ifade edilmese de mevcut cemaatlerin herbirinin tek tek bu yedinci çatı kuruluşunu oluşturmaya çalışmaları değil, bu alanda en
azından eyalet ve federal çatı kuruluşu seviyesinde
birlikte çalışmaları beklentisi var.
Müslüman camia içinde de cemaatlerin sosyal
hizmetler alanında birlikte çalışmaları yönünde bir
beklenti mevcut. Genel olarak cemaatlerin ortak çalışmalar yürütebiliyor olması tabanda olumlu karşılanırken, özellikle sosyal hizmetler alanında ortak
çalışmaların ortaya konulabilmesi özellikle ümmet
bilinci bağlamında doğal bir gelişme olarak görülmekte. Nihayetinde ihtiyaç sahiplerine yönelik hizmetlerin, ana okulu ve ihtiyarlar yurdu gibi hizmetlerin cemaatlere göre ayrıştırılmış değil, müslümanların ortak ihtiyaçlarını birlikte giderme düsturu ile
en azından birlikte koordine edilen çalışmalar olması gerektiği düşüncesi kabul görmekte.
Gerekli olan bu çalışmaları hayata geçirmek tabiiki kolay olmayacaktır. Özellikle diğer kurumların
tarihcesine bakıldığında, ki en gencinin dahi 1952
yılında tekrar kurulan ZWST’nin olduğunu düşünürsek, bunların yerleşik kurumlar olarak tecrübe
noktasında çok daha ileride oldukları aşikar. Bu bağlamda neredeyse 60 yıl geriden gelecek olan bir Müslüman Sosyal Hizmet Çatı Kuruluşu çok hızlı bir şekilde gelişmesi gerekecek. Özellikle hizmetleri sürdürmek ve geliştirmek için yeterli insan kaynağına
ulaşma noktasında zorluk çeken cemaatler bu konuda mevcut kapasitelerini biraraya getirerek tüm müslüman camiaya sundukları hizmetlerin kalitesini birlikte arttırma fırsatını yakalamış olurlar.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 21 ❭
Gurbet
Mektupları-20
[email protected]
elamların en güzeli olan ALLAH’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Sevgili dostlar.
Dünya Müslümanları, üzerinde oturdukları toprakların bakir ve zengin olduğunu duymayanımız kalmamıştır.
Bu minval üzere gözlerini bu topraklara çeviren emperyalist ve kapitalist düşünceler, üzerinde oturan insanları hiçe sayarak zulüm çarklarını işleterek zulmetmeye
devam ederken, kendini savunmaya geçen
toprak sahipleri kendi evinin hırsızı, arsızı
durumuna düşerken arkasında kendi kardeşini bile bulamamıştır.
Aslında bu dünya insanlığın rahat ve
huzur içinde yaşamasına yeter de artar da.
Üstad Necip Fazıl’ ın dediği gibi:
“Allah’ın on pulunu bekleye dursun on
kul,
Bir kişiye tam dokuz dokuz kişiye bir pul,
Kurt yapmaz bu taksimi kuzulara şah olsa,
Yaşasın kefenimin kefili karaborsa.”
Milyarlarca insan aç yatarken kimileri
huzur içinde dünya sermayesini fakirin fukaranın hakkını yiyerek küstahlığını gösteriyor.
Birde üç, beş, kuruş yardım ederse dünyanın en büyük yardım severi oluyor.
Yaptığı günahlar da hasır altı ediliyor.
Bu devletler arası ve kişiler arası da böyle.
Şereflice yaşam kayıt altı diğeri kayıt üstü
öne çıkarılarak yağcıları tarafından reklamları yapılıyor.
Ayette buyrulduğu gibi:
“İnsan sınıflarından her birini biz o gün
imamlarıyla (önderleriyle) beraber çağıracağız.” (İsrâ: 71)
Kim kimin düdüğünü çalmışsa onunla
hesabı görülüp haşrolacak.
Hangi yolda bulunursa bulunsun insan
sevdiği ile beraberdir.
Kime uyup kiminle yola çıkmışsa yolu
onunla tamam edecektir.
Bu emperyalist insanlar, kendi elini işin
içine sokmadan, içerden o milletin içinden ruhunu satacak adamlarla işe başlıyor.
Bu ruhları satan insan kılıklı zatların
kullanma tarihi geçtikten sonra çöp tene-
S
❬
Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
M. Salih AYDIN
kesine atılarak, yenileri sıraya giriyorlar.
Ayrıca halkları medya ve diğer iletişim
araçları ile hipnoz ederek, düşünceleri dumura uğratıyorlar.
Arada bu gerçekleri görenler yobaz veya
çağın gerinde kalmış olarak tu kaka ediliyor.
İnsanlar kulakları duymaz, gözleri görmez, dilleri söylemez, beyinleri düşünmez
hale gelince, sen istediğin kadar bağır, çağır sadece gülüyorlar ve meczub olarak görüyorlar.
Sıraları gelince de kurbanlık koyun gibi
diziliyorlar.
Bütün bunları az bir refah için yapıyorlar.
Halbuki ALLAH c.c. cennetini vadediyor, karşılığında kulluk vazifemizi yapmamızı istiyor.
İnsanlar az bir dünya refahı için ahiretini satarak kula kul oluyorlar.
Halbuki Ayette Malikel mülk olan ALLAH c.c. şöyle buyuruyor:
“Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost
edinirler. Onların tarafında bir şeref ve
kudret mi arıyorlar? Bilsinler ki şeref ve
kudret tamamen Allah’a âittir.” (Nisâ:
139)
Bir Hadis-i şerif ’lerinde Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
“Benimle, Allah’ın beni kendilerine
peygamber olarak gönderdiği kimselerin
hâli şuna benzer: Bir adam bir topluluğa
gelerek: “Gözümle gördüm, üzerinize bir
ordu geliyor. Ben hiç bir maksadı olmayan
bir haberciyim. Hemen kaçıp kurtulun.”
der. Onlardan bir kısmı sözünü tutarak
gizlice kaçıp kurtulmuştur. Bir kısmı da
haberciye inanmadığından ordu sabahleyin ansızın gelip onları tamamen yok etmiştir.” (Buhârî)
Bütün bunları bilen bazı kaygı taşımayan sözde ilim sahibi olanlar, işi safsatalaya verip, Alinin takkasını veliye vererek
dünya hayatının rahatlığına devam ediyorlar.
Hayat dün ve bugün yarın şüpheli.
ALLAH’a emanet olun güzel insanlar.
Selam ve dua ile.
özel köşe
Irkçılığa Karşı
Dostluk Kazandı
essen Bölgesi Limburg GT tarafından düzenlenen
futbol turnuvası Diez Belediye Başkanı Frank
Dobra ve Rhein Kaymakamı Lahn Frank Puchtler’in katılımı ile gerçekleşti. 30 takımın katıldığı turnuva
heyecanlı görüntülere sahne oldu.
Bu yıl beşincisi düzenlenen ve “Kick gegen Rassismus”
sloganı altında tertip edilen turnuvada ırkçılığa dikkat çekildi. Şube GT Başkanı Osman Kutlucan, “Ey insanlar,
gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde)
kıldık.” manasına gelen Kur’an ayetlerini okudu. Kutlucan,
göçmen kökenlilerin de politikaya katılması gerektiğine ve
siyasilerin de göçmenler konusunu masaya yatırmaları gerektiğine vurgu yaptı.
Frank Dobra konuşmasında karşılıklı hoşgörünün
önemli olduğunu söyledi. Puchtler ise insanları aynı anda
eğlendiren futbol organizasyonunun entegrasyon için
önemli bir araç olduğunu dile getirerek, bu çeşit etkinliklerin devamlı olması gerektiğini belirtti. Huzurlu ve adil bir
ortamda gerçekleşen turnuvada birinciliği Sonntagskicker
takımı elde ederek, 500 Avro para ödülünün sahibi oldu.
H
ATİB Plochingen Derneği Öğrencileri Sertifikalarını Aldılar
TİB Plochingen Türk Kültür Merkezi, düzenlediği
eğitim kurslarının birinci yılını tamamlayan öğrencilere sertifika verdi.
Eğitim çalışmaları konusunda başarılı derneklerimiz
arasında yer alan ATİB Plochingen Türk Kültür Merkezi,
bir kurs eğitim yılının daha sonuna gelinmesiyle birlikte
tüm öğrencilerin katılımıyla sertifika töreni düzenledi.
İstiklal Marşı ve Din görevlisi Mehmet Yaygın’ın
Kur`an-ı Kerim okumasının ardından başlayan programın
açış ve selamlama konuşmasını dernek başkanı Serdar Düzgün yaptı. Derneklerde yapılan eğitim çalışmalarının önemine dikkat çeken Düzgün, “dernek olarak kaliteli, istikrarlı ve herkes tarafından talep edilen bir eğitim hedefliyoruz” diye konuştu.
Oldukça renkli görüntülerin oluştuğu sertifika töreninde öğrencilerin sunumları, okudukları şiirler büyük beğeni
topladı.
A
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 22 ❭
Ağustos · August 2015 · Şevval 1436
bulmaca