Yetenek çağı mı, yetenek açığı mı? Yetenek çağı mı

Transkript

Yetenek çağı mı, yetenek açığı mı? Yetenek çağı mı
1
Zorlu Grubu iç iletişim yayınıdır.
Üç ayda bir yayımlanır.
Temmuz-Ağustos-Eylül 2012
38
Yetenek çağı mı,
yetenek açığı mı?
sunuş 01
Yetenek ve teşvikle aşılan sınırlar
G
ünümüz dünyasının çalkantılı ve rekabetçi ortamında iş dünyası her gün yeni bir kavramla tanışıyor. Temel hedefi, büyümek, gelişmek ve karlılığını sürdürmek olan şirketler, değişen koşullar karşısında ayakta kalabilmek
için, bu kavramları hayatlarına sokuyor, yeni iş modelleri geliştiriyorlar. Hiç kuşkusuz şirketlerin rekabet güçlerinin
gelişmesinde özellikle kilit noktalardaki insan gücünün zenginliği büyük önem taşıyor. Buradan hareketle günümüzde “yetenek yönetimi” kavramı da adından sıkça söz ettiriyor.
Yetenek yönetimi, şirketin kaderinde rol oynayabilecek potansiyele sahip kişilerin seçiminden, onların uygun pozisyonlarda konumlandırılması, geliştirilmesi ve liderlik rollerine hazırlanması süreçlerini kapsayan bir iş modeli. Kurumlar parlayan yıldızları bir yandan kendilerine çekerek şirketin verimliliğini artırırken, rekabet üstünlüğü de sağlıyorlar.
Zorlu Grubu olarak biz de rekabette fark yaratmanın yolunun nitelikli insan kaynağından geçtiğinin bilincindeyiz. Yurtiçinde ve dünyada imza attığımız başarıların temelinde, doğru iş gücünün, doğru yönetimi olduğunu söyleyebilirim.
Zorlu Grubu olarak, “yetenek yönetimi”nde de farkımızı ortaya koyuyoruz. Sadece faaliyet gösterdiğimiz alanlarda
ihtiyaç duyduğumuz insan kaynağının değil, sektöre hizmet edecek potansiyel yeteneklerin de ortaya çıkarılmasına
destek oluyoruz. Bunun en başarılı örneklerinden birini 10 senedir destek verdiği “Bir De Sen Tasarla” Yarışması ile
Zorlu Tekstil gösteriyor. Bir De Sen Tasarla, genç yeteneklere kendilerini ifade etme fırsatı sunuyor, yüzlerce gencin
tasarımlarına hayat veriyor. Tekstilde, ülkemizi ve ürünlerimizi tercih edilebilir kılacak insan gücünün yetişmesi için
genç tasarımcıları cesaretlendiriyor.
Vestel, sanayi – üniversite işbirliği ile iş dünyasında yetenek yönetimini en üst seviyeye taşıyor. 2005 yılından bu
yana Bilkent Üniversitesi’yle yaptığı işbirliği neticesinde Vestel’in yönetim kültürünün omurgası oluşturuldu. Geçtiğimiz yıl başlayan ve Özyeğin Üniversitesi işbirliğiyle hayata geçen Vestel Teknoloji Akademisi de Vestel mühendislerinin mesleki ve yönetim becerilerini geliştirerek fark yaratıyor.
Zorlu Enerji, tüm insan kaynakları alt yapısını yetenek yönetimi üzerine kuran şirketlerimizden bir tanesi. Bunun yanı
sıra, geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızın yeteneklerinin geliştirilmesine imkan veren projeler üreterek
de “yetenek yönetimi” kavramına bambaşka bir yön veriyor. Zorlu Enerji, “Önce Çocuklarımız” gibi çalışmalarıyla
çocuklara enerji konusunda eğitimler veriyor, onları enerjinin önemi konusunda bilinçlendirirken, bilgi ve becerilerini
de geliştiriyor.
Zorlu Grubu olarak, her alanda yeteneklerin desteklenmesiyle ve toplumla buluşturulmasıyla toplumsal ilerlemeye
ulaşılacağına inanıyoruz. Bu inançla geçtiğimiz günlerde, Zorlu Gayrimenkul sponsorluğunda Avrupa’nın ünlü dans
topluluğu Zürih Balesi’ni ağırladık. Zorlu Center bünyesinde faaliyete geçecek olan Performans Sanatları Merkezi ile
dünyanın önde gelen müzikal, konser, dinleti, tiyatro ve dans gösterilerini, sergi ve müzayedeleri ülkemiz insanları ile
buluşturmaya devam edeceğiz.
Bu yıl, Londra Olimpiyatları’nda ülkemizin temsil eden sporcularımız yetenekleri ile dünyayı kendilerine hayran bırakırken, bizlerin de göğsünü kabarttı. Yetenekli sporcularımızın, desteklenmesi ve cesaretlendirilmesi ile önümüzdeki
dönemde uluslararası müsabakalarda çok daha iyi sonuçlar alacağına yürekten inanıyorum.
Zorlu Grubu olarak grubumuzda ve ülkemizde yeteneklerin ortaya çıkması ve gelişmesi için verdiğimiz destekleri
sürdürerek ülkemizin başarıdan başarıya koşmasında her daim öncü olmaya devam edeceğiz.
Sevgi ve saygılarımla,
Ah­met ZOR­LU
02 içindekiler
03
Türkiye’de ve Dünyada Zorlu Dergisi, Zorlu Holding A.Ş. yayınıdır. Para ile satılmaz.
Kapak Görseli: DrAfter123 / Vetta / Getty Images Turkey
Katkıda Bulunanlar:
Prof. Dr. Kerem Alkin / BloombergHT Genel
Yayın Yönetmeni
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden
mezun oldu. 1998’de doçentlik, 2004’te ise
profesörlük unvanı aldı. Halen İstanbul Ticaret
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü
ve Ticari Bilimler Fakültesi Bankacılık ve Finans
Bölüm Başkanlığı yapıyor. Aynı zamanda
Genelkurmay Başkanlığı ATASE Komutanlığı
SAREM biriminde Planlama ve Değerlendirme
Kurul Üyesi. BloombergHT’de ise Genel Yayın
Yönetmenliği görevini sürdürüyor.
Ayşegül Güngör / Minerva Eğitim Teknolojileri
A.Ş. Genel Müdürü
1989’da İstanbul Üniversitesi Ekonometri
Bölümü’nden lisans derecesi, 1991’de Ekonometri Bölümü’nden yüksek lisans derecesi
aldı. Bankacılık sektöründeki kariyerinin yanı
sıra 1995’te Marmara Üniversitesi Çağdaş
Bilimler Vakfı, Çağdaş İşletmecilik Sertifika
Programı’nda hazine ve sermaye piyasaları
konusunda dersler verdi. 2001’den bu yana
yönetici ortağı olduğu Minerva Eğitim ve Danışmanlık bünyesinde, çeşitli kurum ve kuruluşlara
eğitim ve danışmanlık hizmetleri veriyor.
Metin Salt / Vestek Genel Müdürü
Metin Salt 1990’da ODTÜ Elektrik ve Elektronik
Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. ABD’de Digital
Microwave Corp. ve Cellnet Technology Inc. Adlı
şirketlerde Ar-Ge grup yöneticiliği yaptı. Halen
Vestel Şirketler Grubu’nun Ar-Ge çalışmalarını
yürüten Vestek Elektronik Araştırma Geliştirme
A.Ş.’de genel müdür olarak görev yapıyor. ABD,
Avrupa ve Türkiye patent enstitüleri tarafından
verilen altı patenti bulunuyor.
08 Zorlu Center’dan
büyülü gösteri
12 Hedef küresel
liderlik
50 Her alanda önemli bir
aktör: Doğal gaz
54 Doğaya karşı
insan!
22 Bir solukta
Kuzey Ege
36 Zorlu Çocuk Tiyatrosu’na
ödül yağmuru
04 Kapak / Yetenek çağı mı, yetenek açığı mı?
11 İlerleme Bildirimi Raporu yayınlandı
14 Valeron, tasarımın kalbinde
15 Valeron şıklığı Dubai’de
16 Vestel, Rönesans’ın ustalarını buluşturdu
18 IFA Berlin’de Vestel Şov
20 Prof. Dr. Kerem Alkin / Yılsonunda enflasyon
yüzde 6,2’yi görmek zorunda
26 Mutluluğun tablosu
28 Zorlu Enerji, Ortadoğu’da da güçlü
adımlarla ilerliyor
29 Zorlu Enerji, Pakistan’da hızını artırıyor
30 Gönüllülerimiz 63 bin çocuğa ulaştı
32 Sakın geç kalma erken gel!
34 Enerji yatırımında yerel katılım
38 Çocuklara beşi bir yerde armağan
39 Dünyada bir ilk
40 Metin Salt / Hayatın barkodu
44 Akıllı olduğu kadar şık
45 Vestel televizyonlar artık daha renkli
46 Dijital dünyanın yıldızları
57 Sağlıklı günler için...
62 Ayşegül Güngör / İş hayatında epifaniyi yakalamak
64 Bize bir şey olmaz mı?
72 ‘‘Giyinirken stratejik düşünmeli”
74 Şampiyon Korteks
75 Korteks’in sanal performansı zirvede
76 Kısa kısa
78 Gökyüzünün getirdikleri
80 Kültür sanat
82 English summaries
Zorlu Holding A.Ş. Adına Sahibi
Olgun Zorlu
İçerik ve Tasarım Uygulama
Genel Koordinatör
Ayşegül Kuyucu
Görsel Yönetmen
Esen Ataman Kürklü
Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Yaprak Özer
indeks içerik-iletişim danışmanlık
Kore şehitleri Cad. Atılım İş Merkezi No: 28
K: 4 D: 4 34397 Zincirlikuyu-İstanbul
Tel: 0212 347 70 70 Faks: 0212 347 70 77
e-mail: [email protected]
web: www.indeksiletisim.com
Süreli Yayınlar Koordinatörü
Nilüfer Eyiişleyen
Grafik Tasarım
Serkan Bengin
Emre Ergül
Yayın Kurulu
Vedat Aydın, Lale İlalan, Necmi Kavuşturan
Yayın türü: Yerel, süreli, 3 aylık
Yayın Editörü
Umut Bavlı
Yazı İşleri
İsmail Polat
İdari İşler
Buket Çelikol
Fotoğraflar
Renk Ayrımı ve Basım
Bilnet Matbaacılık
Biltur Basım Yayın ve Hizmet A.Ş.
Dudulu Org. San. Bölgesi 1.Cad.
No:16 Ümraniye-İST
Tel: 0216 444 44 03
Faks: 0216 365 99 07-08
www.bilnet.net.tr
58 Ameliyat kapısının
ardında yaşananlar…
Dergi Yönetim Yeri
Zorlu Plaza, 34310 Avcılar - İstanbul
Telefon: 0212 456 20 00
Faks: 0212 422 00 49
e-posta: [email protected]
68 Vize yok,
dert yok!
“Zorlu” Dergisi’nin içerik ve tasarımı İndeks İçerik İletişim Danışmanlık tarafından yaratılmış olup,
Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Zorlu” Dergisi’nde
yayınlanan yazı ve fotoğrafları yayma hakkı ve “Zorlu” markası ve logosu Zorlu Holding A.Ş.’ye aittir. Kaynak gösterilse dahi, hak sahiplerinin yazılı izni olmaksızın ticari amaçlarla kullanılamaz.
Dergide yayınlanan yazılar, yazarların kişisel görüş, yorum ve tavsiyelerini içermektedir, İndeks
İçerik İletişim Danışmanlık veya Zorlu Holding A.Ş., yazılarda yer alan bilgi, görüş ve tavsiyeler
nedeniyle doğabilecek maddi veya manevi zararlardan hiçbir şekilde sorumlu değildir.
04 kapak
05
Yetenek çağı mı, yetenek açığı mı?
İnsan Kaynakları alanının parlayan kavramı “Yetenek Yönetimi”, firmaların olmazsa olmazları arasında yerini aldı. Yetenek
yönetimi 1990’ların sonlarında ortaya çıkan bir kavram. Şirketlerin büyümesi, agresif rekabet, çalışan kalifikasyonlarındaki
artışla birlikte İnsan Kaynakları departmanlarının Yetenek Yönetimi departmanı olarak evrimini sağladı.
Y
etenek yönetimi, doğru ekibi oluşturabilmek açısından
yöneticiler için büyük önem taşıyor. Uygun yeteneğe
sahip kişileri doğru pozisyona yerleştirmek, başarı şansı daha yüksek bir takım oluşturabilmenin de ilk adımı sayılabilir. Bu açıdan yetenek yönetimini, bir futbol teknik direktörünün sahaya çıkardığı takıma benzetmek mümkün. Yeteneği
yüksek oyuncular doğru pozisyonlarda görevlendirildiklerinde başarı da beraberinde gelecektir. Ancak sorun da tam bu
noktada başlıyor! Yetenek sahibi kişileri bulmak o kadar kolay
değil. Bunun temelde iki nedeni var. Yetenekli kişi sayısının
az olması ve herkesin yetenekli kişilerin peşinde olması. Bu
durum, hem firmalarda hem de sektörlerde yetenek açığını da
beraberinde getiriyor. Dolayısıyla yetenek yönetimi şirketlerin
başarısını belirleyen kriterlerden biri olarak öne çıkıyor. Yetenekleri çekmek için gösterdikleri çabayı, bu yetenekleri yönetmek için de göstermeleri gerekiyor.
Manpower tarafından 2012 yılı içerisinde 41 ülkeden 38 bin
işveren ile yapılan yetenek açığı araştırmasına göre belirli
meslek gruplarındaki pozisyon ihtiyacını dolduracak yeterli sayıda ve yetkinlikte iş gücü bulunamadığını aktarıyor.
2011’de dünyadaki işverenlerin yüzde 31’i yetenek açığından
yakınırken bu yılki sonuçlarda bu oran yüzde 34 olarak belirlenmiş. Dünya çapında, yetenek azalması en fazla Asya Pasifik
bölgesinde şiddetleniyor. İşgücünün yaşlanmasının kötüleşen
bir konu olduğu Japonya’da da işverenler önemli güçlüklerle
karşılaşıyor. Bu bölgenin işverenlerinin kapsamında en kaygılandıkları konular yetersiz yetenek ile IT ve mühendis adaylarında yetenek açıklıkları. ABD’de ise işverenler mühendislik
atamalarını, doldurulması en güç pozisyon olarak tanımlıyor.
Nitelikli meslek pozisyonlarının doldurulmasının en zor olduğu yerler ise Avrupa, Ortadoğu ve Afrika. Türkiye’de ise işverenlerin yüzde 48’i açık pozisyonlarını doldurabilecek nitelikli
eleman bulmakta sıkıntı çekiyor. Global değerlendirmede, işverenler pozisyonların doldurulma zorluğunun nedeni olarak
yeterli başvuru alınamaması (yüzde 33), teknik yetenek azlığı
(yüzde 33) ve deneyim yetersizliğini (yüzde 24) gösteriyorlar.
Global listede “zanaatkarlar, mühendisler ve satış temsilcileri” sıralamada ilk üçte yer alıyor. Özellikle “teknik işçiler” konusunda eleman bulmakta zorluk yaşanıyor. Gerekçe olarak
son yıllarda dünyada üniversite eğitiminin ağırlığının meslek
yüksekokullarından 4 yıllık programlara kaydırılması gösteriliyor. Pozisyonların doldurulamamasındaki asıl neden ise belli
meslek gruplarına olan işgücü talebi ve bu gruplardaki işgücü
arzı arasındaki dengesizlik olarak gözlemleniyor. İşverenler
bu dengesizlikleri çözmek için alacakları önlemleri şöyle sıralıyorlar: Mevcut çalışanlara sunulan meslek içi eğitimleri ile
iş niteliklerini arttırmak (yüzde 25), pozisyonu doldurabilecek
aday arayışlarını daha geniş bir coğrafyada devam ettirmek
(yüzde 12), mevcut durumda istenilen yeteneğe sahip olmadığı halde öğrenme kabiliyeti yüksek/eğitilebilir çalışanları
işe almak (yüzde 12). Türkiye dışındaki Avrupa bölgesi ülkelerinde işverenlerin yüzde 19’u “mevcut çalışanlara eğitim ve
gelişme olanakları sunarak bu açığı kapatmaya çalıştıklarını”
söylerken Türkiye’de bu cevabı verenlerin oranı yüzde 41.
Enerjiye yoğun talep
Zorlu Enerji Grubu, entegre insan kaynakları çalışmalarıyla
yeteneği keşfetmeye ve elinde tutmaya yönelik stratejik çalışmalar gerçekleştiriyor. Özel sektörde “enerji” çok yeni ve
hızla gelişen bir alan. Birçok deneyimli ve yeni mezun aday bu
sektörde rol almak istiyor. Uzmanlığın fazlasıyla öne çıktığı,
rekabetin yoğun olduğu, teknolojik ve değerli bu alan ile yeni
nesil bir araya geldiğinde çalışan devir oranı da artmış oluyor.
Yetişmiş, hazır çalışanı isteyen diğer şirketler transfer etmek
için cazip tekliflerle geliyorlar. Y kuşağı denilen yeni nesil hızla ilerlemek istediğinden bu teklifleri olumlu değerlendiriyor.
Yetenekleri elde tutmak için iyi bir insan kaynakları alt yapısının dışında bir şeyler yapılması gerekiyor. Yeni mezunken
alıp yetiştirilecek genç potansiyel yeteneklerin işe alım süreci
daha farklı yönetiliyor. Tek başına ve grupla nasıl iletişim kurduğu ve çalıştığı farklı senaryolarla gözlemleniyor. Yetenek-
Yetenek: Bir sonraki nesil için yatırım
Yetenek yönetimi, sürekliliği sağlamak için; “yerine yetiştirme ve
kariyer planlama” modelidir. İngilizce’de “replacement planning”
denilen; kısa, orta ve uzun vadede yedekleme modelinin oluşturması durumu olarak tanımlanabilir. Sistemler iyi olsa da içselleşmediği
sürece sistem olarak kalıyor. Genç yeteneklerin en büyük sorunu
bağlılık. Kuruma gönülden bağlanmaları için gerekli süreyi ya beklemiyorlar ya da kurum beklentilerini karşılamadığından çalıştıkları
süre boyunca kendilerini ait hissetmiyorlar. Bu da iş sonuçlarını
etkiliyor. İş sonuçlarından tatmin olmayan, katkı yaratamayan çalışan motivasyonunu kaybediyor ve bağlılığı iyice düşüyor. Bir kısır
döngüye giriyor.
06 kapak
07
Türkiye dahil, Avrupa bölgesinde yetenek açığını en fazla hisseden işverenler yüzde 53 ile Romanya, yüzde 48 ile
Türkiye, yüzde 46 ile İsviçre, yüzde 42 ile Bulgaristan. En az zorluk çeken ülkeler ise yüzde 9 Norveç, yüzde 5 İrlanda ve
yüzde 4 Polonya. Japonya, yüzde 80 oranı ile 2011 yılında dünyada en fazla yetenek açığını hisseden ülke oldu.
ler, işlerinin zenginleşmesi durumunda daha motive oluyorlar.
Bu nedenle bir süreç iyileştirileceğinde ya da yeni bir sistem
getirileceğinde Zorlu Enerji Grubu’nun farklı şirket ve bölümlerinden çalışma grupları oluşturuluyor. Grupların araştırma
ve görüşleriyle modelin çerçevesi belirleniyor. Projenin tamamlanmasının ardından çalışma grupları üst düzey yöneticilere sunumlarını gerçekleştiriyorlar. Bu, hem işleri dışında bir
konuda çalışmak, hem şirketin yeni bir sürecinin kahramanı
olmak, hem de tepe yönetimin önüne çıkma şansı verdiğinden
bağlılık ve istekliliklerin olumlu etkilenmesinde rol oynuyor.
Geleceğin yöneticileri yetiştiriliyor
Vestel, gelecekteki yöneticilerini Vestel MT programına katılan yeni mezunlar arasından yetiştiriyor. Vestel’in en büyük
değerinin insan gücü olduğu düşüncesinden hareketle kurulan Vestel Akademi, eğitim çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor. Eğitimlere, 2012 yılında hizmete giren Vestel Eğitim
Merkezi ev sahipliği yapıyor. Vestel, geleceğin yöneticilerini
yetiştiriyor. Vestel Şirketler Grubu İnsan Kaynakları Direktörü Semih Süslü, “Türkiye’de ciddi bir yetenek potansiyeli var
ama onu ortaya çıkaracak sistemler eksik. Bu sorun, şirketlerin ellerindeki yaratıcı olabilecek yetenek potansiyelini kulla-
namadan kaybetmesine neden oluyor. Yetişmekte olan nesilin
artık iş hayatından çok farklı beklentileri olmakla birlikte, kariyer anlayışlarının da farklı olduğunu görüyoruz. Yeni nesil için
kariyer “fedakarlık” olarak değil de, sosyal hayatından mümkün olan en az kaybı yaşayarak ama doğru motivasyon araçlarını kullanarak verimli bir çalışma hayatı olarak algılanıyor.
Biz de Vestel olarak Vestel Akademi ile bu araçları hem kişisel
gelişim hem de teknik gelişim alanlarında kullanmaya çalışıyoruz. Akademi ile işyerine kampüsü getirerek bu birleşmeyi
yapmalarını sağlıyoruz, öğrenci çalışan olarak motivasyonlarını yüksek tutmayı amaçlıyoruz. Vestel’in faaliyet gösterdiği
sektörler bazında baktığımızda bilişim, yazılım, donanım, mekanik ve optik alanlarında gerek Ar-Ge gerekse üretim, süreç
ve kalite mühendislerine ihtiyaç duyduğunu görüyoruz” diyor.
Süslü, Vestel Akademi programının başlangıcından bu yana,
120’si yüksek lisans ve doktora, 143’ü sertifika programına katılımcı olan 263 çalışanın mevcut olduğunu belirtiyor.
Sektöre değer katıyor
Zorlu Tekstil Grubu’nun ev tekstil alanındaki lider markası
Taç’ın, Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği
(TETSİAD) işbirliğiyle bu yıl 10’uncusunu düzenlediği “Bir De
Yetenek kültürü yaratmak
Şirkette yetenek konusunun konuşulması bile çalışanların şirkete
dair görüşlerini etkiliyor. Yetenek geliştiren ve elde tutan şirketler tüm paydaşları için (çalışan, müşteri, yatırımcı, yönetici) değer
yaratıyorlar. Sadece yeteneklerine değil, çalışanlarına yatırım yapmanın değerine varmış şirketler iyi sonuçlar alıyorlar. İş gücünü
kendilerine bağlıyorlar, sektörel değişimlere hızla uyum sağlıyorlar
ve tüm bunlar iş sonuçlarına, müşteri memnuniyetine, yatırımcı güvenine neden oluyor.
Sen Tasarla Yarışması”, genç yeteneklere tasarım ve iş dünyasının kapılarını açıyor. Türkiye genelindeki üniversitelerin Mimarlık ve Güzel Sanatlar Fakülteleri’nde öğrenim gören lisans
öğrencileri ile Eğitim Fakülteleri’nin Resim-İş Öğretmenliği
Bölümü lisans öğrencilerinin katıldığı yarışmayla, iyi yetişmiş
insan gücünün sağlanmasında sektörde öncü rol oynuyor.
Tekstil sektörü açısından projenin önemine değinen Zorlu
Holding Tekstil Grup Başkanı Vedat Aydın, “Taç Bir De Sen
Tasarla Yarışması, ev tekstili sektörü hakkında gençlerimizi
bilinçlendirmek, sektörü sevdirmek, iyi eğitimli ve sektöre
katma değer sağlayabilecek nitelikli genç çalışanlar yaratmak
konusunda 10 yıldır önemli bir görev üstleniyor” diyor.
Yetenek açığında öncelikli 10 pozisyon
Türkiye
Sıra
İşçiler
1
Satış Temsilcileri
2
Üretim Operatörleri
3
Mekanik İşçileri
4
Mühendisler
5
Teknisyenler
6
Muhasebe ve finans elemanları
7
Yöneticiler
8
Restoran ve otel personeli
9
Pazarlama/Halkla ilişkiler/İletişim elemanları
10
Toplam yanıtlayan
1001
Pozisyonları doldurmakta zorlanan işverenlerin oranı Yüzde 41
Pozisyonları doldurmakta zorlanmadığını belirten
işverenlerin oranı
Yüzde 59
Dünya
Zanaatkarlar
Mühendisler
Satış Temsilcileri
Teknisyenler
Bilgi işlem elemanları
Muhasebe ve finans elemanları
Şoförler
Yöneticiler
İşçiler
Kişisel/İdari Asistanlar/Sekreterler/
Ofis denetim elemanları
Toplam yanıtlayan
Pozisyonları doldurmakta zorlanan işverenlerin oranı Pozisyonları doldurmakta zorlanmadığını belirten
işverenlerin oranı
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
38.077
Yüzde 34
Yüzde 66
08 haber
09
Zorlu Center’dan büyülü gösteri
Zorlu Gayrimenkul’ün, İstanbul’a “değer” katmak hedefiyle geliştirdiği Zorlu Center projesi, henüz inşa aşamasında
olmasına rağmen kültür ve sanatın farklı alanlarına verdiği destekle dikkat çekiyor. Zorlu Center, Zürih Balesi özel
gösteriminde iş ve sanat dünyasını bir araya getirdi.
Z
orlu Center, 40. İstanbul Müzik Festivali’nde Avrupa’nın önde gelen koreograflarından Heinz Spoerli yönetimindeki dünyaca ünlü
dans topluluğu Zürih Balesi’ne sponsor oldu. İki gece üst üste Aya
İrini’de seyirciyle buluşan Zürih Balesi, 4 Haziran Pazartesi akşamı ünlü
koreografın, Bach’ın 1, 4 ve 5 numaralı viyolonsel süitleri için hazırladığı
“... ve Rüzgardan Sakındı” (“...und mied den Wind”) başlıklı prodüksiyonu sahneledi. Gösterinin ardından, Zorlu Center’ın ev sahipliğinde iş ve
sanat dünyasından isimlerin katıldığı bir davet verildi.
Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu’nun ev sahipliğinde
düzenlenen geceye Zorlu ailesinden; Zülal Zorlu, Berrin Zorlu, Zeynep
& Emre Zorlu’nun yanı sıra, iş ve sanat dünyasından; Bülent Eczacıbaşı,
Nihal & Tekzen Çamlıbel, Ebru & Levent Üzümcü, Çiğdem Solak, Tomru
Dereköylü, Ayşe Sözeri Cemal, Güneri Civaoğlu, Sevin & Engin Yiğitgil ve
Gonca Paşolar gibi tanınmış isimler katıldı. Gecede bir konuşma yapan
Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even bu anlamlı gecede IKSV işbirliğiyle Heinz Spoerli’nin veda turnesine destek vermekten
gurur duyduklarını söyledi.
İstanbul’a değer katıyor
Zorlu Gayrimenkul’ün, İstanbul’a “değer” katmak hedefiyle geliştirdiği Zorlu Center projesi, henüz inşa aşamasında kültür ve sanatın farklı
alanlarına verdiği destekle dikkat çekiyor. Son dünya turnesini gerçekleştiren Heinz Spoerli’nin Bach’ın 1, 4 ve 5 numaralı viyolonsel süitleri
Heinz Spoerli
Zürih Balesi’nin sanat yönetmenliğini üstlenen Avrupa’nın önde gelen koreograflarından Heinz Spoerli,
halen Stuttgart Balesi, Viyana Opera Balesi, Paris Operası, Helsinki Ulusal Balesi, İsveç Kraliyet Balesi,
Çin Ulusal Balesi ve La Scala Balesi ile işbirliğini sürdürüyor. 1940 yılında doğan ve Köln’den Montreal’e
pek çok seçkin kurumda solist balet olarak çalışan Heinz Spoerli, bugüne kadar 200’e yakın koreografiye
imza attı. Bach, Mozart, Brahms, Stravinsky, Ravel, Berio ve Schnittke gibi farklı bestecilerin müziklerine
koreografi yapan Spoerli, Külkedisi, Coppélia, Don Kişot ve Kuğu Gölü gibi klasik balelerin yeni
versiyonlarını gerçekleştirdi. Heinz Spoerli’nin aldığı ödüller arasında 1982 Hans Reinhart Ring, 1991
Basel Şehri Sanat Ödülü, 1995 Jacob Burckhardt Ödülü ve 2007 Zürih Sanat Ödülü sayılabilir. Sanatçıya
2009’da Alman Dans Ödülü ile Alman Dans Eleştirmenleri Ödülü verildi.
10 haber
haber 11
İstanbul’un kalbinde, iki kıtayı birleştiren iki köprünün arasında adeta yeni bir kent meydanı yaratacak olan Zorlu
Center’da yer alan Performans Sanatları Merkezi; dünyaca ünlü müzikallere, usta müzisyenlerin performanslarına,
görkemli tiyatro yapıtlarına, dans gösterilerine, resim sergilerine ve müzayedelere de ev sahipliği yapacak.
için hazırladığı “… ve Rüzgardan Sakındı” (… und mied den
Wind) başlıklı prodüksiyonu ilk defa 1999 yılında sahnelenmiş
ve eleştirmenler tarafından türünün en iyilerinden biri olarak
gösterilmişti.
Zürih Bale Topluluğu, 5 Haziran akşamı “Boşluktaki Rüzgarlar”
(In den Winden im Nichts) başlıklı ikinci gösterilerini sergiledi.
İstanbul’un kalbinde, iki kıtayı birleştiren iki köprünün arasında, Türkiye’de ilk defa rezidans, performans sanatları merkezi,
alışveriş merkezi, otel ve ofislerden oluşan 5 ayrı fonksiyonu
bir araya getirerek, adeta yeni bir kent meydanı yaratacak olan
Zorlu Center’da yer alan Performans Sanatları Merkezi; dünyaca ünlü müzikallerin, usta müzisyenlerin performanslarının,
görkemli tiyatro yapıtlarının yanı sıra dans gösterileri, dünya
prömiyerleri, resim sergileri ve müzayedeler gibi birçok sanatsal aktiviteye de ev sahipliği yapacak. Açıldığında Londra ve
Broadway gibi merkezlerde sahnelenen dünyaca ünlü eserleri
Türk sanatseverlerle buluşturacak olan Performans Sanatları
Merkezi’nin operatörlüğünü ise 100. yaşını kutlayan, canlı eğlence sektöründe faaliyet gösteren dünyaca ünlü şirket Nederlander yapacak.
İlerleme Bildirimi Raporu yayınlandı
Zorlu Holding, 19 Aralık 2007’de imzaladığı Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi kapsamında 2011 yılı İlerleme
Bildirimi Raporu’nu yayınladı. Zorlu Holding, ilk İlerleme Bildirimi Raporu’nu 23 Şubat 2010’da, ikincisini ise 24 Mayıs
2011’de yayınlamıştı.
1
Ocak-31 Aralık 2011 dönemini kapsayan üçüncü İlerleme
Bildirimi Raporu Zorlu Holding’in yıl içerisindeki sosyal,
ekonomik ve çevresel konulardaki faaliyetlerini kapsıyor.
Raporda, faaliyetlerin yanı sıra grup bünyesinde cirosu, aktif
büyüklüğü ve çalışan sayısı ile ön plana çıkan Korteks Mensucat A.Ş., Zorluteks Tekstil A.Ş., Vestel Elektronik A.Ş., Vestel
Beyaz Eşya A.Ş., Vestel Dayanıklı Tüketim Malları Pazarlama
A.Ş. ve Zorlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş.’nin ‘iyi uygulama’ çalışmalarına da yer verildi.
Yarın için şimdi
Zorlu Holding kurumsal sorumluluk ve “sürdürülebilirlik” yaklaşımını “Yarın için şimdi” sloganıyla destekliyor. Bu vizyonunu faaliyet gösterdiği tüm sektörlere yayan Zorlu Holding, tüm
stratejilerini ve yönetim yapılarını bu doğrultuda geliştiriyor.
Sürdürülebilirlik ilkesine verdiği önemle öne çıkan Zorlu Holding, sürdürülebilirlik yaklaşımını; kaynaklarını ve enerjisini
Zürih Balesi
Klasikten çağdaşa, çok geniş bir repertuara sahip olan ve dramatik bale prodüksiyonlarıyla ünlenen Zürih Balesi, kadrosunda
günümüzün en iyi dansçılarını barındırıyor. Topluluk ayrıca, dansındaki kusursuz teknik ve özgün stiliyle de öne çıkıyor. 1964’te
Nicholas Beriozoff’un sanat yönetmenliğinde başlayan Zürih Balesi, Rudolf Nureyev, Patricia Neary gibi bale dünyasının devleriyle
çalıştı. Topluluk, 1996 yılından bu yana çalışmalarını Heinz Spoerli
ile sürdürüyor.
İki gece üst üste Aya İrini’de seyirciyle buluşan Zürih Balesi, 4 Haziran Pazartesi akşamı ünlü koreografın, Bach’ın 1, 4 ve 5 numaralı
viyolonsel süitleri için hazırladığı “... ve Rüzgardan Sakındı” (“...
und mied den Wind”) başlıklı prodüksiyonu, 5 Haziran akşamı ise
“Boşluktaki Rüzgarlar” (In den Winden im Nichts) başlıklı ikinci
gösterilerini sergiledi.
geleceğe aktarabilecek bir yapıda kurguladığı çalışmalarıyla
faaliyetlerine yansıtıyor. Zorlu Holding, bu anlayışının bir parçası olarak dünyamızın ve gelecek nesillerin sürdürülebilirliği
için büyük bir önem taşıyan Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler
Sözleşmesi’ne 2007 yılında imza attı.
Sürdürülebilirlik raporu yayınlayan ilk enerji şirketi
Zorlu Enerji Grubu şirketleri, “Daha iyi bir gelecek için” yapılan
yatırımların sürdürülebilir büyümenin en önemli yapı taşları olduğuna inançla, bir yandan çevreyle dost ve yerli kaynakların
kullanımına öncelik verirken, diğer yandan sürdürülebilir ekonomik değerler yaratan kalıcı projelere imza atıyor.
Zorlu Enerji Grubu şirketleri, tüm paydaşlarıyla birlikte sosyal
ve ekonomik hayata artı değer katmayı hedefliyor. Bu anlayışla
bir ilke imza atan Zorlu Enerji Grubu, Türkiye’nin sürdürülebilirlik raporu yayınlayan ilk enerji şirketidir.
Sürdürülebilir teknoloji
Sektöründe Türkiye ve uluslararası pazarların güçlü oyuncularından biri olan Vestel, gerçekleştirdiği tüm çalışmalarda
sürdürülebilirliğe odaklı bir yaklaşım sergiliyor. Vestel bu bilinçle, kendi gelişimini toplumun gelişimiyle bir tutarak tüketicisinin hayatının her alanına nüfuz etmeyi, onun hayatının bir
parçası olmayı başarıyor.
Yenilikçi ve çevreci üretim anlayışı
Türk tekstil sektörünün devi Zorlu Tekstil, çalışmalarını yenilikçi, çevreye ve paydaşlarına duyarlı üretim politikaları ve
sürdürülebilir başarı hedefiyle gerçekleştiriyor. Zorlu Grubu;
geçmişten gelen değerlerinin yol göstericiliğinde, sürdürülebilir bir büyümenin, sorumlu vatandaşlığın, kurumsal sorumluluğunun ve küresel ilkelerin en doğru kompozisyonunu
yaratarak Türkiye’nin her alanında değer katmaya devam edeceğini taahhüt ediyor.
12 röportaj
13
Hedef küresel liderlik
Zorlu Holding Tekstil Grup Başkanı Vedat Aydın, küreselleşen dünyanın
küresel markası olma yolunda hedeflerine ilerleyen Zorlu Tekstil Grubu’nun bu
doğrultuda gerçekleştirdiği faaliyetleri aktardı.
Z
orlu Holding Tekstil Grup Başkanı Vedat Aydın, ev
tekstili ticaretinde grubun payını artırarak, dünya çapında sektörde gerçekleştirilen ticaret hacminde ilk
üçte yer alma hedefleri olduğunun altını çiziyor. Hindistan
ve Çin gibi büyük üreticilerin olduğu pazarda Zorlu Tekstil
Grubu’nun doğru stratejilerle hedefe yürüdüğünü aktaran
Aydın, Zorlu Tekstil’in Çin’e giriş nedenlerini de aktarıyor.
Dünyanın ilk ve tek devlet destekli marka programı olan
Turquality’ye de değinen Aydın, program kapsamında yer
alan Taç markasına yönelik hedefleri ve beklentilerini de
anlattı.
Z: Ev tekstili sektöründe küresel lige çıkma eşiği nedir?
Ev tekstili sektöründe “üretici ülke” olarak Türkiye büyük
bir değerdir. Özellikle Avrupa Birliği’nde ve ABD’de sektör oyuncuları Türkiye’nin bu sektördeki değerini biliyor.
Hesaplanabilen ülkelerden elde ettiğimiz raporlara göre
Türkiye’nin ticaretteki payı yüzde 5 civarında. Ama büyük bir
oyuncu olabilmek için en azından iki katı rakamlara ulaşmak
gerekiyor. Türkiye, ev tekstilinde 10 milyar Dolar üzerinde
ihracat yaptığı zaman daha kuvvetli olacaktır. Katma değeri
yüksek üst gelir grubu tüketicilere yönelik ürünlerimizde bu
rakamlar esasında Türkiye’nin ülke olarak “küresel üretici”
olmasını sağlayacak. Sektörde büyük oyuncular Hindistan,
Çin, Pakistan benzeri ülkeler. Ancak şirketler bazında buna
benzer güvenilir bir liste ne yazık ki mevcut değil.
Vedat Aydın
Z: Dünyanın en büyükleri arasında yer alan Zorlu Tekstil
Grubu’nun bu başarısındaki sır nedir?
AB ve ABD’de önemli bir yeri olan Zorlu Tekstil Grubu; uzun
yıllardır sektörde edindiği tecrübeye, kaliteye, titizliğe ve
müşteri memnuniyetine verdiği önemle başarısını sürdürüyor. AR-GE ve ürün geliştirme alanlarına bütçemizin yüzde
5’ini ayırıyoruz. Tüm üretim tesislerimizde SAP sistemini
kullanıyoruz. Bunlar Zorlu’yu her zaman “iyi üretici” konumuna taşıyan faktörler oldu. Üretim tesislerimiz makine ve
ekipman olarak sektörün en iyisi. Üretim kapasitelerimiz
ise AB ve ABD’deki tüm kapasitelerden daha yüksek. Özetle
kaliteli ve büyük üretim tesisleri, tecrübeli bir ekip ve titizlikle üretim şart. Ayrıca sürekli yenilik yapmak gerekiyor. Ev
tekstilinde moda yaratır hale gelmelisiniz. Müşteri memnuniyetini en üst seviyede tutacaksınız.
Z: Küreselleşme hedefinde bir sonraki adımınız nedir?
Küresel bir “üretici markası” olmak için çalışmalarımız sürüyor. Bilgi ve tecrübelerimizi kullanarak küresel pazarda hem
alıcı hem de satıcı konumumuzu geliştiriyoruz. Sonuç olarak
yalnızca Türkiye’de ürettiklerimizi satmakla kalmayıp dünyanın çeşitli yerlerindeki uygun ürünleri yine gelişmiş ülkelerdeki mevcut müşterilerimize satarak, toplam ev tekstili
ticaretindeki payımızı artırıyoruz. Firma bazında ev tekstili
ticaret hacmi olarak ilk üçte yer alma hedefimiz var. 6 yıl
önce ilk üçteydik, ancak son yıllarda Hindistan ve Çin’de büyük üreticiler devreye girdi.
Z: Dünyada devlet tarafından desteklenen ilk ve tek marka
programı Turquality çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu program, Türk şirketlerinin uluslararası pazarlardaki rekabet gücüne hangi düzeyde katkı sağlıyor?
Turquality marka olmaya ve yurtdışında markayı geliştirmeye yönelik gerçekten çok cesaret veren bir program. Bu
program sayesinde ülkemizden global markalar belki oluşmadı, ancak kesinlikle bölgesel markalar oluştu ve oluşmaya devam ediyor. Başta Rusya olmak üzere komşu ülkelerdeki tanınma ve beğeni düzeyini artırdı.
Z: Turquality Destek Programı’nın şirket faaliyetlerine ve
markanızın gelişimine katkıları neler oldu?
Turquality programına, 6 yıl önce 40 yıllık markamız Taç
ile katıldık. Program tabii ki yurtdışı faaliyetlerimize maddi destek sağladı. Taç markasıyla yurtdışı faaliyetlerimiz 15
yıldır devam ediyor. Başta Rusya olmak üzere İran, Ukrayna,
Polonya gibi ülkelerde kendimize ait ve/veya ortaklık olarak
faaliyet gösteren pazarlama şirketlerimiz, o ülkelerde ko-
numlanınca buralarda pazar payımız arttı. Rekabette başarılı olma imkanımız da artmış oldu. Yıllardır ülkemizde lider ev
tekstili markası olan Taç, özellikle çevre ülkelerde açık ara
tanınma ve beğeni gücüne sahip oldu.
Z: Kurumsal olarak bu programdan kısa, orta ve uzun vadeli
beklentileriniz nelerdir?
Devletimizin sınırlı kaynakları göz önünde tutulduğunda, verilen destek karşılığı, alınan faydanın ne olduğuna bakmak gerekiyor. ‘Bu programdan faydalanan şirketler markalarını nasıl
geliştirdiler, faaliyette oldukları ülkelerde pazar payları nedir,
ülkemizden yapılan ihracat ve ülkemize kalan katma değer nedir’ diye bakmak gerekiyor. Bu ölçümlemelerin ardından desteklerin orantılı olarak verilmesi yerinde olacaktır.
Z: Turquality kapsamında kendi markanız için bugüne kadar ne tür çalışmalar gerçekleştirdiniz?
Turquality desteği olmadan önce başladığımız marka ihracat faaliyetlerimize 15 yıl içinde 30 milyon Dolar’dan fazla
yatırım yaptık. Yurtdışı ofislerinin açılması, dağıtım kanallarına yönelik yatırımlar, üretim destekleyici faaliyetler, yerel
ve genel pazarlama çalışmaları sayesinde bugün Taç markası bölgesel gücü olan bir marka. Gelecek yıllarda da bu
artarak devam edecektir.
Z: Program kapsamında yer alan Taç’ın dünya pazarlarındaki bilinirliği ne düzeyde?
Rusya, İran, Irak, Ukrayna, Bulgaristan, Romanya, Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan, Macaristan, Polonya, Azerbaycan,
Kazakistan ve Gürcistan gibi ülkelerde Taç, lider veya ilk üç
marka içerisinde yer alıyor. Ürün çeşitliliğiyle birlikte dağıtım kanallarının yetersiz olduğu ülkelerde mağazalar açarak
pazar payımızı korumayı ve artırmayı hedefliyoruz.
Z: Çin’e giriş sürecinizi aktarabilir misiniz?
Türkiye’de artan üretim maliyetleri ve Çin’de üreticilere
yönelik destekler, Çin’e girmemize vesile oldu. Yaklaşık 6
yıl önce Çin’de üretim denemeleri yapmaya karar verdik.
Sanayi politikaları gereği özellikle gelişmeye ihtiyaç olan
bölgelerde destekler farklılaşıyor. Arazi tesis edilmesi,
arazi üzerinde istenen türde bina yapılıp işletmeciye uygun fiyatla kiralanması başta olmak üzere birçok destek
sağlanıyor. Kurulacak şirkete devlet de ortak olursa daha
cazip imkanlar ortaya çıkıyor. Sizin sunacağınız hizmete
bağlı olarak pazarlık gücünüz de oluyor. Çin’e gitmemizin
en önemli avantajı, rakiplerimize yakın olup onları daha
yakından takip ve kontrol edebilmektir. Global pazarlarda iş yapan firmaların mutlaka Çin’de de operasyonları
“Turquality marka olmaya ve yurtdışında markayı geliştirmeye yönelik
gerçekten çok cesaret veren bir program. Bu program sayesinde ülkemizden
belki global markalar oluşmadı, ancak kesinlikle bölgesel markalar oluştu ve
oluşmaya devam ediyor.”
olması gerekiyor. Çin’de hem üretim hem de satın alma
işlerini yönettiğimiz, Tekstil Grubumuza ait iki şirketimiz
var. Tabii başka alternatifler için de görüşmelerimiz devam
ediyor. Üretim ve ithalat kapasitesi olarak 80 milyon Dolar
seviyesindeyiz. Global pazarlarda ürünlerimizi pazarlarken
isteyene Türkiye’den, isteyene daha ucuz üretim imkanı
olan ülkelerden çeşitli kalite gruplarına ait ürünler sunarak pazar hakimiyetimizi korumaya çalışıyoruz. Türkiye’de
üretim, ürün geliştirme gibi olanaklarımız Çin’deki üretimimize büyük destek veriyor. Yani Türkiye’de üretim yapmadan yalnızca Çin’de üretim yapmanın çok faydalı olduğuna
inanmıyoruz.
Z: Sizin için tekstil sektörünün çıkmaza girdiği dönem hangi dönemdi?
2004, 2005 ve 2006 yılları zor yıllar oldu. Ürün hareketliliğine yönelik gümrük ve harç benzeri uygulamaların kaldırılmasıyla tüm dengeler sarsıldı. Problemlerin çözümün-
de sihirli değnek ne yazık ki yok. Aynı anda birçok alanda
mücadele etmek gerekti. Avantajları olsa bile tek bir ürün
çeşidine odaklanmak, tek bir pazar veya müşteriye çalışmak
büyük tesisler için çok sakıncalıdır. 2004’e kadar geliştirdiğimiz ABD pazarı, 2005 ve 2006’da neredeyse sıfırlandı.
Uzakdoğulu üreticiler bu pazarları ele geçirdiler. Benzer gelişmeler kuvvetli olduğumuz AB piyasaları ve iç piyasalarda
da yaşandı. Birçok açıdan mücadeleye giriştik. Masraflarımızı azaltmak yönünde köklü uygulamalar yaptık. Verimliliği artırdık, üretim kalitesini yükselttik, hızlı hareket yetenekleri geliştirdik. Başta Rusya olmak üzere Balkanlar’da ve
Polonya’da satış ofisleri kurup bölge müşterilerine yakın ve
konsantre olmaya çalıştık. En büyük rakibimiz olan Çin’de
ofis açtık. Çalıştığımız her ülke için özel koleksiyon oluşturup müşterilerimize karşı proaktif olduk. Ürün çeşitliliğini
sağladık. 8-10 çeşit üründen 20-25 çeşit ürüne çıktık. Yeni
ürünler, hızlı ve güvenilir servis sayesinde rakiplerimizin
hep önünde koştuk. Koşmaya da devam edeceğiz.
14 haber
15
Valeron, tasarımın kalbinde
Valeron şıklığı Dubai’de
Zorlu Tekstil Grubu markalarından Valeron, 2012 Koleksiyonu’nun en son ürünleriyle, 7-11 Eylül tarihleri
arasında gerçekleştirilen dünyanın önde gelen ev tekstili fuarlarından Maison&Objet Paris Fuarı’ndaki
yerini aldı ve büyük ilgi gördü.
Zorlu Tekstil Grubu’nun bilinen en özgün uluslararası markalarından Valeron, Jashanmal Group tarafından açılan
Dubai’nin en büyük lüks ev eşyaları mağazasında kalite ve zarafeti ile boy gösteriyor.
Z
K
şitlerine kadar oldukça zengin ve seçkin bir ürün yelpazesine
sahip olan Valeron, tasarım konusundaki iddiasının yanı sıra
“ulaşılabilir lüks” olma özelliğini de koruyor.
İlk olarak Avrupa tekstil pazarında adını duyuran Valeron, koleksiyonlarını dünya çapında, başta Avrupa olmak üzere Çin
ve Rusya’da 50’ye yakın ülkede piyasaya sunuyor.
2005 yılından bu yana yenilikçi, şık ve zarif koleksiyonları,
üstün kalite anlayışı ile ev tekstili sektöründe uluslararası
markalardan biri haline gelen Valeron’un yeni koleksiyonu,
2. Salon, A12-B11 standında ziyaretçileriyle buluştu. Şıklık ve
zarafetin sembolü Valeron’un fuarda tanıttığı yeni desenleri
arasında Ariane, Tresor ve Rosa yer aldı.
Valeron, toprak tonlarıyla sade ve zarif bir şıklığın hakim olduğu koleksiyonda, göz kamaştırıcı, ışıltılı tasarımlara da yer
veriyor. Canlı renkler ve dinamik desenler ile modern, altın
rengin kullanıldığı, dantel ve gipür işlemelerin bulunduğu
ürünlerle ise klasik tarzda seçenekler sunuluyor. Valeron, sezonun trendlerinden aldığı izlenimler ve farklı tasarımcıların
özel olarak tasarladığı ürünlerle oluşturulan özel bir koleksiyona imza atıyor.
Tasarımın kalbi burada atıyor
Paris’te düzenlenen ve her yıl yüz binlerce kişinin ziyaret ettiği Maison&Objet Paris Fuarı, dünyanın en prestijli fuarları
arasında ilk sıralarda yer alıyor. Katılımcı firmalar, markalar,
ünlü tasarımcılar kadar fuar; mekan ve stand konseptleriyle
de çok konuşuluyor. Büyük ilgi gören fuar, özellikle ev tekstili sektörü tarafından yakın markaja alınıyor.
Ulaşılabilir lüks
Nevresim takımlarından bornoza, havlu çeşitlerinden perdeye, runner, throw ve dekoratif yastıkları içeren aksesuvar çe-
Aynı zamanda koleksiyon içerisinde yer alan “Premium Collection” ile kendini ayrıcalıklı hissetmek isteyenlere en üstün
kalite ürünleri ve işçiliği ile hitap ediyor.
orlu Tekstil Grubu’nun en özgün uluslararası markalarından Valeron, yeni koleksiyonlarıyla 7-11 Eylül 2012
tarihleri arasında “Maison&Objet Paris Fuarı’na katıldı. Valeron, tasarım ve tekstil dünyasının en prestijli fuarı
Maison&Objet’de büyük ilgi gördü.
Paris-Nord Villepinte Fuar Merkezi’nde düzenlenen
Masion&Objet Paris Fuarı, “tasarımın kalbi”nin attığı bir organizasyon. En yeni ev modası ve trendlerinin sergilendiği fuar,
her yıl sektörün profesyonellerini bir araya getiriyor.
örfez bölgesinin en büyük gruplarından biri olan Jashanmal Group tarafından Dubai Mall’da açılan lüks ev
eşyaları mağazası 15 bin metrekare kullanım alanı ve
dünyanın farklı ülkelerinden getirilen lüks ev eşyaları ürünleri ile dikkati çekiyor.
Ev tekstilinde sıra dışı ve şık olma felsefesi ile yola çıkan Valeron, en yeni ve lüks ev tekstili ürünlerinin de sergilendiği
bu mağazada stil sahibi müşterileri ile buluşuyor. Oldukça
yenilikçi bir şekilde tasarlanan mağazaya giren misafirler
lüks ve ihtişamın büyülü dünyasına dokunarak ve yaşayarak
alışveriş yapabiliyorlar.
En lüks mutfak aletleri ve sofra gereçleri ile dünyanın en
harika porselenlerinin sergilendiği mağazanın ev tekstili
bölümünün yıldızı ise Valeron olacak gibi görünüyor. Ye-
mek gereçleri, tencere, yatak ve banyo aksesuvarları, ev
aletleri ve bavul gibi ürün kategorilerinin geniş bir yelpazede sunulduğu mağazanın ev tekstili bölümü de fazlasıyla
ilgi görüyor.
Ulaşılabilir lüks
Valeron’un “ulaşılabilir lüks” anlayışıyla örtüşen bu mağazada dünyanın dört bir yanından gelen müşteriler dünya standartlarında kaliteli ürünlere ve lüks mallara ulaşabiliyorlar.
Nevresim, pike, yatak örtüsü takımlarından bornoz ve havlu çeşitlerine, perdeden aksesuvarlara kadar zengin bir
ürün yelpazesine sahip olan Valeron, lükse daha yakından
dokunmak isteyenlerin misafir olduğu Jashanmal Home
Store’un renkli dünyasında seçkin müşterilerini heyecanla
bekliyor.
16 haber
17
Vestel, Rönesans’ın ustalarını
buluşturdu
Rönesans’ın sırları İstanbul’da Vestel ile aydınlandı... 16. yüzyıl İtalya’sının en ünlü üç ustası Michelangelo, Leonardo
ve Raphael’in bilim ve sanatta bıraktıkları izler, “The Great Masters” ile gözler önüne serildi ve Türkiye’nin ilk interaktif
sanat sergisi, Vestel sponsorluğunda İstanbul’da gerçekleştirildi.
Prof. Yalçın Karayağız, Türkiye’nin sanat eğitimi veren ilk ve
en köklü sanat okulu olarak, Rönesans ustalarına ev sahipliği yapmaktan onur duyduklarını söyledi. Serginin hem Türkiye hem dünya sanat tarihi açısından önem taşıdığını belirten
Karayağız, sözlerine şöyle devam etti: “Övünç ve gururla belirtmeliyim ki, böyle bir buluşma dünyada ancak burada gerçekleşebilirdi. Leonardo’nun eskizleri arasında şu an içinde
bulunduğumuz yapının neredeyse tam bir örneği yer alıyor.
Sanatçının kendisiyle hemen hemen yaşıt olan Tophane-i
Amire binasını görmediği bir gerçek. Ancak 16. yüzyılın hemen
başlarında, İstanbul için tasarım ve projeler yapması, Osmanlı
padişahıyla temas kurması onun burayı ne denli önemsediğini
ortaya koyuyor. Bu, Rönesans sürecinde henüz doğu-batı ayrımının olmadığının da göstergesidir. O nedenledir ki, dönemin
Osmanlı sanatçı ve mimarlarının çalışmalarından örneklere de
sergide yer veriyoruz.”
T
he Great Masters sergisi, Vestel’in ana sponsorluğunda sanatseverlerle buluştu. Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) ve Arter Tasarım’ın
gerçekleştirdiği Türkiye’nin ilk interaktif sergisi, Tophane-i
Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde 27 Ağustos’a kadar ziyaretçilerini ağırladı. Sanatla dost Vestel’in ana sponsorluğunda Türkiye’ye getirilen ve üç büyük usta üzerinden yola
çıkarak 16. yüzyıl İtalya’sını ve Rönesans’ı anlatan “The Great Masters” sergisinde, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Yalçın Karayağız, Vestel Pazarlama Genel
Müdür Yardımcısı Mert Gürsoy, küratörler Alessandro Vezzosi ve Prof. Francesco Buranelli, Arter Tasarım Kurucu Ortağı
Hakan Elbir ve Tuğçe Gündüz’ün katıldığı basın toplantısı
düzenlendi. Toplantıda, hem sanatçı hem bilim insanı olarak
insanlığa sayısız eser bırakan üç büyük dehanın İstanbul’la
ilgili bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış projeleri ortaya
kondu.
Böyle önemli bir serginin MSGSÜ’nün tarihi bir mekanında yapılmasından çok memnun olduklarını belirten MSGSÜ Rektörü
Teknolojinin öncüsü Vestel
• Türkiye’deki ilk interaktif sergi Vestel’in ana sponsorluğunda gerçekleşti
• Sergi izleyiciler tarafından büyük bir beğeniyle karşılandı ve 1
Haziran 27 Ağustos tarihleri arasında sergiyi yaklaşık 35 bin kişi
ziyaret etti.
• Vestel yalnızca ana sponsor olarak kalmayıp, vermiş olduğu teknolojik destekle de serginin içine dahil olarak hedef kitlesiyle interaktif bir iletişim kurma fırsatı yakaladı.
Serginin ana sponsoru Vestel Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı Mert Gürsoy, Rönesans’ın 3 büyük ustasını İstanbul’da
ağırlamaktan büyük mutluluk duyduklarını belirtti. Gürsoy,
“Sanatla dost Vestel’in ana sponsorluğunda ülkemize getirilen Türkiye’nin ilk interaktif sergisine sponsorluğumuzun yanı
sıra, interaktif ekranlarımız ve sunduğumuz dijital gösterim
olanağımızla teknolojik desteği de vermekten büyük gurur
duyuyoruz. Vestel’in sanata verdiği destek, önümüzdeki dönemde de sürecek” dedi.
Arter Tasarım Kurucu Ortağı Hakan Elbir, “The Great Masters”ın
Türkiye’nin ilk interaktif sergisi olduğunu ve Avrupa’da ilk kez
İstanbul’da sanatseverlerle buluştuğunu söyleyerek “Sergide,
dönemin en önemli keşifleri olan perspektif, anatomi ve ayna
farklı deneyimlerle ziyaretçilerle buluştu” dedi. Elbir, “Bu sergi sanatseverlere hiçbir yerde yaşayamayacakları bambaşka
bir deneyim sunuyor. Ziyaretçiler, Michelangelo’nun Sistine
Şapeli’ndeki eserlerini, Davud heykelini, Leonardo’nun Son
Yemek freskini, anatomi çalışmalarını, Vitrivius İnsanı’nı,
Raphael’in birçok resmini ve Atina Okulu freskinin detaylarını
modeller, dokunmatik ekranlar ve interaktif sistemler vasıtasıyla inceleme fırsatını yakalıyor” diye konuştu.
İnteraktif sergi kavramını açıklayan Elbir, Leonardo’nun
“Son Yemek” eseri ve Michelangelo’nun Sistine Şapeli üzerinden bilgi verdi: “Dünyanın en ünlü resimlerinden
olan “Son Yemek”, sergide gerçek ölçüsünde ziyaretçilerle
buluştu. Ziyaretçiler eserin önüne yerleştirilen göz izleme
cihazı ile ‘Genel izleyici ile aynı yere mi bakıyorum?’ ya da
‘Leonardo tabloyu yaparken neyi görmemizi istedi?’ sorularına cevap bulabiliyor. Dokunmatik ekranlar, dönemin
olağanüstü zor koşullarında yaratılmış Sistine Şapeli’nin tavanını detaylı inceleme fırsatı sunuyor. Ziyaretçiler dinin bu
dönemdeki önemini ve Michelangelo’nun 3 yıllık serüvenini
yakından izleyebiliyor.”
Sergi, İstanbul’da yerelleşti
Elbir, yurtdışından Türkiye’ye gelen sergilerin yerelleştirilmesine inanan bir tasarım firması olarak, sergiye MSGSÜ işbirli-
ğiyle yeni bir bölüm eklendiğini ve 3 büyük dehanın çağdaşları
olan Osmanlı sanatçıları ve mimarlarından örneklere yer verildiğini belirtti.
Leonardo Da Vinci müzesinin kurucusu İtalyan küratör Alessandro Vezzosi ise Da Vinci’nin İstanbul’a özel projeler önerdiğini belirterek, “Leonardo 3 Temmuz 1503’te Sultan II. Bayezid’e
gönderdiği mektupta, İstanbul için Haliç üzerinde tek kemerli
bir köprü ile İstanbul-Pera arasında bir köprü tasarlamış, ayrıca rüzgar değirmenleri ve yenilikçi hidrolik cihazlar imal etmeyi
teklif etmiş. Sergide bu mektup ve mektupta söz edilen Galata
Köprüsü’nün modeli de görülebiliyor” dedi.
Sergide ayrıca Pace Çocuk Sanat Merkezi’nin 5-14 yaş grubu
ve yetişkinlere yönelik renkli ve yaratıcı atölye çalışmaları da
yer aldı. Atölyeye katılan çocuklar kendi eserlerini yaratarak,
keşfetmenin, ellerini kirletmenin hazzını yaşadılar. Aynı alanda yetişkinler için de özel programlar yer aldı. Ayrıca sergi
kapsamında Tophane-i Amire açık hava sinema alanında her
Cumartesi saat 20.00’de National Geographic Channel’in katkılarıyla dönemle ve üç büyük ustayla ilgili ücretsiz belgesel
gösterimleri de gerçekleştirildi.
18 haber
19
IFA Berlin’de Vestel Şov
Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen Avrupa’nın en büyük elektronik fuarı IFA’ya 18. kez katılan Vestel, bu yıl 318
farklı elektronik ve beyaz eşya modeliyle fuarda yerini aldı. Vestel bu yıl IFA Fuarı’nda ilk kez yüzde yüz Vestel tasarımı
ve yerli üretimi olan tablet PC çözümünü sergiledi.
Akıllı Tahta konusunda, Hollanda’dan Almanya’ya,
Arjantin’den Güney Afrika’ya ondan fazla ülkede işbirliği başlattıklarını belirten Erdoğan, Afrika ve Balkan ülkelerinde projeler yürütmek üzere eğitim bakanlıkları ile yaptıkları görüşmelerin devam ettiğini, yıl sonuna kadar 50 milyon Dolarlık bir
ihracat hacmi hedeflediklerini vurguladı. Erdoğan, öte yandan
bu yıl ilk defa Mauritius, Maldiv Adaları, Seyşeller ve Kosova
gibi ülkelere de set üstü kutu sattıklarını ekledi.
Vestel’den beyaz eşyada yüzde 20 büyüme
Erdoğan, beyaz eşyada Avrupa’da enerji sınıfı konusunda
duyarlılığın artması ve Vestel’in A enerji verimliliğine sahip
geniş ürün yelpazesi sayesinde satışlarda yüzde 20 artış
kaydettiklerini söyledi. A+ ve üzeri enerji sınıfındaki buzdolaplarında satışların yüzde 80’in üzerinde büyüdüğünü
söyleyen Erdoğan, beyaz eşya ihracatına ilişkin şu bilgileri
sundu: “Özellikle Hindistan, Avustralya, Kuzey Afrika ve Güney Amerika’da ciddi bir artış gerçekleştirerek A sınıfı ürün
gamında birçok müşteriyi portföyümüze ekledik. Yılın ilk
altı ayında geçen senenin aynı dönemine göre çamaşır makinesi ihracatımızı yüzde 23 artırırken, bulaşık makinesinde bu oran yüzde 64 oldu. Vestel’in yüksek ürün geliştirme
kabiliyeti ve üretim gücü, tüketici tarafında global trendleri
başarıyla takip etmemizi ve bunu dış ticarette başarıya çevirmemizi sağlıyor.”
A
lmanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen Avrupa’nın
en büyük elektronik fuarı IFA’ya 18. kez katılan Vestel,
318 farklı elektronik ve beyaz eşya ürünüyle tüketicilerle buluştu. Vestel, 2 bin 650 metrekarelik alanda 10.1” Tablet
PC, 3D Smart LED TV, 21:9 3D Smart TV, Quad HD 60 inç LED
TV, şeffaf monitör, 80 inç akıllı tahta, Warner Bros LED TV, ses
ve hareket sayesinde kumanda edilebilen LED TV, 4 kapılı buzdolabı (French door), kurutmalı çamaşır makinesi modelleri
gibi öne çıkan ürünlerini de sergiledi.
Tüm kıtalardan ziyaretçi akınına uğrayan IFA’nın, Vestel’in
elektronik ve beyaz eşya sektörlerindeki büyük müşterileriyle
bir araya geldiği en önemli fuar olduğuna dikkat çeken Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkan Vekili Turan Erdoğan,
fuardaki Vestel standında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“IFA sayesinde yeni ürün ve modellerimizin tamamını sunmanın yanı sıra ürünler hakkında müşterilerimizden geri bildirim
alma şansını da yakalıyoruz. Mevcut müşterilerimizin birçoğu
ile IFA fuarında tanıştık. Bu yıl da Vestel teknolojisini mevcut
ve potansiyel müşterilere tanıtmayı, satışlarımızı artırmayı ve
yeni iş bağlantıları kurmayı hedefliyoruz.” Vestel’in bu yılın ilk
altı ayında bir önceki seneye kıyasla, TV grubunda adetsel olarak yüzde 70 büyüdüğünü belirten Erdoğan, “2012’nin ilk çeyreği itibarıyla Avrupa LCD TV pazarında payımızı yüzde 24’e
ulaştırdık. Beyaz eşyada yarıyıl sonu itibarıyla yüzde 20 büyüdük. Bu sayede 2012’nin ilk 6 ayında toplam ihracatımızı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 45 artırdık” diye konuştu.
Güney Amerika için de hazırız
Avrupa’da özellikle Büyük Britanya, İrlanda ve İskandinavya’da
televizyon pazarı küçülürken Vestel’in bu bölgelerde yüzde
30’un üzerinde büyüdüğünü aktaran Erdoğan, Japon müşterilerinin artan etkinliğinin Vestel’in tüm satışlarında Japon
markalarının yüzde 30’un üzerinde paya sahip olmasını sağladığını belirtti. Erdoğan, Güney Amerika kıtası için ülke şartlarına uygun ürün geliştirme çalışmalarını da tamamladıklarını,
Arjantin, Brezilya, Uruguay, Peru, Kolombiya ve Paraguay’a TV
ihracatına hazırlandıklarını Afrika’da ise tüm dağıtım haklarını
aldıkları Telefunken markası ile önemli satış hacmine erişmeyi
hedeflediklerini söyledi.
Finlux’te de pazarlar ve hedefler büyüyor
İskandinavya’nın popüler ve saygın ev elektroniği markası
Finlux’u 2006 yılında bünyesine katan Vestel, IFA’da Fin-
lux markalı ürünleri de tüketicilerle buluşturdu. Erdoğan,
Vestel’in Finlux’le büyük atılımlar yapmaya devam ettiğini belirterek “Bu markayla satış yaptığımız ülke sayısı 2012’de 29
oldu. Finlux markalı satışlarımız ciro bazında yüzde 22 artış
gösterdi” dedi.
Yüzde yüz yerli tablet PC
Vestel bu yıl IFA Fuarı’nda ilk kez yüzde yüz Vestel tasarımı ve
yerli üretimi olan tablet PC çözümünü sergiledi. 10,1 inç boyutunda olan Vestel tablet PC, Android 4.0 (ice cream sandwich)
ve 4.1 (jelly bean) işletim sistemlerini destekliyor. Mobil olarak film izleme, e-posta okuma, web’de sınırsız sörf yapma,
entegre kamera desteğiyle fotoğraf çekme ve binlerce Android uygulamasına erişim ile Vestel tablet PC eşsiz bir eğlence
ortamı sunuyor. Tüm fotoğraf, müzik ve film arşivine micro SD
ve USB gibi farklı giriş seçenekleri ile erişim sağlayan Vestel tablet PC HDMI, Bluetooth, GPS gibi çok çeşitli bağlantı
özelliklerini destekliyor, bu sayede her yerde kullanılabiliyor.
İnce ve hafif ekranıyla dikkat çeken ürün wi-fi ve 3G opsiyonuna sahip.
Tek tuşla internet
3D Smart LED TV, Vestel’in fuardaki en önemli ürünlerinden
biri. Uzaktan kumanda üzerindeki özel internet tuşuyla internete bağlanma olanağı sağlayan bu LED TV son kullanıcıya
istediği içeriği (müzik, video, film vb.) istediği zaman internet
üzerinden izleme olasılığı sunuyor. Ürün, kaçırılan TV programlarını izleme olanağı sunan catch-up servisi, sosyal medya
sitelerine erişim, hava durumu, spor, günlük haberlerin takibi,
oyunlar, izle-öde sistemi, çeşitli internet uygulamaları gibi birçok farklı hizmete sahip.
Evde sinema keyfi
Yeni trende uygun ve internete bağlanabilen 21:9 3D Smart
LED TV sayesinde televizyon izlerken hem videoyu hem de
internete bağlanma özelliği olan cihazları aynı anda ekranda
görmek mümkün. Geniş ekran seçeneğiyle evde sinema keyfi
yaşamak ve Blu-Ray’dan film izlemek için de ideal.
Akıllı tahta
Dokunmatik LED ekranın arka tarafına takılan PC kartı sayesinde ekran tahta olarak kullanılarak öğrencilere etkileşimli
eğitim sunulabiliyor. Herhangi bir kalem kullanmaksızın elle
ekrana yazı yazıp silmek, şekiller çizmek, döndürmek, hareket
ettirmek mümkün. Ekran elle yazılan her şeyi dijital formata
dönüştürüyor, yapılanlar saklanarak e-posta ile gönderilebiliyor. Ayrıca ekran üzerinden kişisel bilgisayarlar ile haberleşmek ve bilgisayarları kontrol etmek, ders/seminerler kaydederek kişilerin bilgisayarlarına göndermek mümkün.
Transparan ekranlar
1680 x 1050 çözünürlük sunan 22 inç şeffaf ekranlar 500:1
kontrast oranına sahip. 46 inç şeffaf ekran 1366x768 çözünürlükte ve 1000:1 kontrast oranına sahip. Bu ürünler ilk defa IFA
Fuarı’nda sergilendi. HDMI ve USB desteğine sahip olan bu
transparan LCD ekranlar mağazalarda reklam amaçlı kullanılabiliyor, TV ekranında istenilen ürünle ilgili bilgileri izlerken
ekranın arkasında gerçek ürünü görebilmek mümkün.
Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkan Vekili Turan Erdoğan, “2012’nin ilk 6 ayında toplam ihracatımızı geçen yılın
aynı dönemine göre yüzde 45 artırdık” dedi.
20 köşe yazısı/prof. dr. kerem alkin
21
Yılsonunda enflasyon
yüzde 6,2’yi görmek zorunda
Yeni vergi ayarlamaları, ekonomistlerin hesaplamalarına göre, 2012 yılsonu manşet enflasyonuna 0,6 puanlık bir ek
artış getirecek. 2013 yılına ek 0,3 puanlık bir ek yük. Bu durumda, 2012 yılını yüzde 6,2 ile 6,4 arasında bitirebilecek bir
fırsat elimizdeyken, şimdi yüzde 6,8 ile 7,2’yi konuşuyor olacağız.
A
navatan Partisi’nin iktidarda olduğu yıllarda, ekonomistler olarak en sıkıntı çektiğimiz konu ‘Türkiye’nin büyümesi için enflasyona katlanmak zorundayız’ paradigmasıydı. 2009 yılında
küresel kriz Türk ekonomisini ciddi ölçülerde etkilediğinde, yıl sonunda yüzde 6,5’i gören yıllıklandırılmış manşet enflasyon, 2010 yılında
yüzde 9,2’lik büyüme ile ciddi bir büyüme sıçramasına imza atıldığında da yine yıl sonunda yüzde 6,5’de kaldı. Dolayısı ile, Türk iş dünyasında ve bir dönem siyaset dünyasında en çabuk kabul gören paradigmanın artık geride bırakılması gereken bir dönemdeyiz. Türkiye, söz
konusu ‘tartışmalı’ paradigmayı kırmak adına, kendi değerlendirmem
açısından vaktinden önce geçilmiş olsa da, para politikası modellemesinde ‘enflasyon hedeflemesi’ni öne çıkardı. ‘Türkiye’nin büyümesi
için enflasyona göz yummak gerekiyor’ görüşü yerine, ‘Türkiye’nin
büyümesi için, enflasyonun yüzde 4 ve altında ‘sürdürülebilir’ düzeye
indirilmesi gerekiyor’ görüşünün artık daha fazla kabul gördüğü bir
sürecin içindeyiz. Ama, Merkez Bankamıza bu noktada, kamu ve özel
sektör olarak ne ölçüde yardımcı oluyoruz, bu konu tartışılır.
Nitekim, 22 Eylül cumartesi günü açıklanan ve Maliye Bakanlığı doğrulamasa da, kimi uzmanlarca devamının geleceği ifade edilen yeni
vergi ayarlamaları, ekonomistlerin hesaplamalarına göre, 2012 yılsonu manşet enflasyonuna 0,6 puanlık bir ek artış getirecek. 2013 yılına
ek 0,3 puanlık bir ek yük. Bu durumda, 2012 yılını yüzde 6,2 ile 6,4 arasında bitirebilecek bir fırsat elimizdeyken, şimdi yüzde 6,8 ile 7,2’yi
konuşuyor olacağız. Ekonomi Yönetimi, geçen yıl tütün mamulleri ve
enerji vergi-fiyat ayarlamasının enflasyona ne kadar ciddi bir arttırıcı
etkide bulunduğunu unutmayarak, bu defa enflasyona arttırıcı etkisi daha sınırlı olan kalemlerde vergi ayarlaması yapmış gözüküyor.
Geçen seneki hata tekrarlanmamış olsa da, 2012 yılını yüzde 6,2 ve
altında bir enflasyonla bitirmenin psikolojik etkisi çok güçlü olacaktı
ve bu fırsat kaçtı.
Başbakan Yardımcısı Babacan kamu harcamaları konusunda dikkatli davranıldığını ve ek tedbirler alınacağını ifade ediyor. Ancak, ekonomistler, son dönemdeki ciddi kamu personel alımı ve ücretlerdeki
ciddi ayarlamanın ek yükünü hatırlatıyorlar. Bu nedenle, yeni bir ek
tedbir düşünülüyor ise, bunun harcamalar kaleminde olmasında ciddi
yarar var.
özel sektörün ölçüsüz hizmet sektörü enflasyon katılığı ve sıkıştıkça
vergi ayarlamaları ile, Türkiye enflasyonda ‘sürdürülebilir düzeye’
yaklaşamaz.
Büyümede doğru motif özel sektör ağırlıklı büyüme
Madem ki, gerek Başbakan Erdoğan, gerekse de Ekonomi Yönetimi,
son küresel krizde, Türk ekonomisinin bir çok ekonomik parametre
açısından ayrıştığına işaret ediyor, ki biz de bu görüşe tümüyle katılıyoruz, o halde 2012 yılında kamu sektörünün büyümedeki rolünün
göreceli olarak artması, bu tabloya, bu başarı tablosuna çok uyan bir
detay olmasa gerek. Türk ekonomisi, artık tartışmasız, özel sektör
yatırım harcamaları ile sürdürülebilir düzeyde, yani yüksek miktarda hane halkı borçlanmasına dayalı olmayan bir özel kesim tüketim
harcamasıyla büyümesi gereken bir ekonomi. Bu nedenle, içsel ve
dışsal ekonomik faktörlerle, eğer 2011 yılında hem cari açıkta, hem
de enflasyonda önlem alınması gereken bir sapma yaşandı ise, bu
sapmadan, sürdürülebilir düzeye dönmek adına ‘yumuşak iniş’ süreci
uygulandı ise, Türk ekonomisi yüzde 3 civarında büyüyor diye, karalar
bağlamamamız gerekiyor. Özel sektör yatırım harcamaları, ‘yumuşak
iniş’ tedbirleri nedeniyle değil, orta vadede iç piyasa ve ihracat siparişleriyle ilgili artan belirsizlik nedeniyle yavaşlar.
Merkez ‘piyasa algısı’ ve ‘reel sektör psikolojisi’ni birlikte yönetecek
Küresel ekonomide gözlenen zafiyet ve keyifsizliğin, güçten düşmüşlüğün en kritik noktalarından birisi ‘güven’ sorunu. Bu nedenle, önde
gelen merkez bankalarının parasal genişlemeye yönelik çabaları sokaktaki vatandaşın alım gücüne, cebine yansıyamadığından dolayı,
istihdamın canlandırılmasına katkı sağlamadığından dolayı sorunlar
aşılamıyor. Batılı ekonomilerin makro ekonomik alanı düzenleyen
kurumsal yapıları, krizin, sorunların aşılması adına çok zayıf kaldılar.
Kredi piyasası da hareketlenemediğinden dolayı, ardı ardına alınan
parasal genişleme kararlarının, öncekilerden farklı olarak, sonuç verip
vermeyeceği meçhul.
Kamu ve özel sektöre ciddi sorumluluk düşüyor
Bu nedenle, ülkenin içeride ve dışarıda ekonomi-politik gündemine
bakıp, özel sektörü iç talep ve dış talep açısından endişelendirebilecek hususlara yoğunlaşmalıyız. TOBB’un, MÜSİAD’ın, TÜSİAD’ın,
TUSKON’un, İTO’nun, İSO’nun, TCMB’nin, TÜİK’in iş dünyasına yönelik, sanayi ve ticaret kesimine yönelik, tüketicilere yönelik anketlerinde bir sıkıntılı tablo var ise, bu sıkıntılı tablonun yumuşatılmasına yönelik tedbirler, hiç şüphesiz özel sektör ve özel kesim ağırlıklı
büyümenin de önünü açacaktır. Aksi durumda, kamu harcamaları ile
büyüme, sadece uluslararası kredibilitemizde önemli rol oynayan mali
disiplin görüntümüzü zora sokar. TCMB’nin faiz kararları Türk ekonomisinin dengeleri açısından etkili olacak ise, önce kamu ve özel sektörün enflasyonist alışkanlıklarını terk etmesi gerekiyor. Başta eğitim,
Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, 1 yıllık mücadelesi sonrasında, hak ettiği noktaya getirdiği kendisiyle ilgili ‘piyasa
algısı’ açısından, önümüzdeki 3 ay için zorlu bir etaba girdiği ifade edilebilir. Küresel ölçekteki merkez bankalarının bugün maruz kaldıkları
eleştiriler ve çözüm üretmede ‘dar alandaki kısa paslaşmalar’ Merkez
Bankamızın da işini zorlaştırıyor. Küresel ekonomi, önde gelen merkez bankalarının tutumları nedeniyle, yeni bir ‘küresel resesyon’ riski
ile ‘küresel maliyet enflasyonu’ riski arasında, iki ucu pek de hoş kokmayan bir değneğin üzerinde, nereye yuvarlanacağını kestiremeden
önünü görmeye çalışıyor. TCMB, 18 Eylül salı günkü Para Politikası
Kurulu (PPK) toplantısında, adımını ‘küresel resesyon’ riskine yönelik
bir ‘öncü önlem adımı’ için atmış gözüküyor.
TCMB beklenen faiz indirimini gerçekleştirdi
Son 10 gündür açıklanan makro veriler, ‘küresel resesyon’ riski ve
Türkiye’nin ihracat performansının reel büyümeye net katkısı ile ilgili olası artan belirsizlik dikkate alındığında, iç talebin reel büyümeye
katkısının kısmen hareketlendirilmesini gerektiriyordu. TCMB, elindeki veri setine bağlı olarak, Türkiye’nin potansiyel büyüme performansı
ile gerçekleşen büyüme performansı arasındaki ‘çıktı açığı’nı gözden
geçirerek, faiz koridorunun üst bandını 1,5 puan, ya da piyasa diliyle 150 baz puan indirdi. Bununla birlikte, kamunun enerji zamları ve
ek vergi önlemleri noktasında elini göstermemesine bağlı olarak, iç
talebi kontrollü bir canlandırma sürecine yönlendirmeyi hedefleyen
bu adım, TCMB açısından, yılsonu enflasyon tahminini tutturması
noktasında, umalım ki işini zora sokmaz. TCMB açısından, yüzde 70
ihtimalle, yıl sonunda yüzde 5,3 ile 7,1 arası öngörülen ve orta noktası
yüzde 6,2 olan yılsonu manşet enflasyon düzeyinin, geçen yılki enerji zamları ve vergi ayarlamalarının aynen tekrarı halinde, bizi yüzde
8,3-9,0 aralığına taşıyacağı göz ardı edilmemeli. Bu nedenle, Merkez
Bankası, iç talebin canlandırılmasına yönelik katkıyı ‘olağanüstü’ bir
hassasiyet içinde yönetmek zorunda.
Zamlar ve vergi ayarlamaları 2013’e sarkabilir
Bu süreçte, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın doğal gaz ve elektrik fiyat ayarlamaları hususunda, yılsonuna kadar bir gereklilik görülmediği noktasındaki net açıklamaları ve Maliye Bakanlığı’nın da ödenekleri dondurarak, bütçedeki sapmayı ek gelir operasyonu ile değil,
harcamaları kısarak yönetmesi, yılsonunda yüzde 6,2’lik enflasyonu
mümkün kılabilir. Yani, kamunun ek tedbirleri 2013’e sarkıtılabilir. Bu
durum, hem TCMB’nin kredibilitesini, hem de Türkiye’nin uluslararası
derecelendirme notunun artması yönündeki olasılığı güçlendirecektir.
Ancak, TCMB kamu tarafından tam emin olamadığından, para politikasında her iki yönde de esnekliğin korunmasının uygun olacağını
belirtmektedir. Her şey yolunda giderse, faiz indirimleri sürecek, eğer
enflasyon algısı bozulur ise, TCMB tekrar para politikasını sertleştirecek. Bu noktada, TCMB’nin hem kendi ‘algı’sını, hem de reel sektörün
piyasanın canlandırılmasıyla ilgili taleplerini iyi yönetmesi gerekiyor.
Bakalım, Ekonomi Yönetimi TCMB’yi destekleyecek mi?
‘Ek kaynak’ düzenlemesini küresel riskleri gözeterek yapmalıyız
Öncelikle, Türkiye’nin 2023 hedefleri için, önümüzdeki 10 yıla yönelik
yüzde 6’lık bir büyüme gerçekleştirmek zorunda olduğumuzun farkındayız. Yıllıklandırılmış manşet enflasyonun yüzde 5 ve altına çekildiği
bir süreçte, ortalama olarak her yıl Türk ekonomisinin nominal yüzde
11,7 büyümesi gerekiyor. Böyle bir ortalama büyüme trendi yakalar
isek, bugün nominal olarak, yani bugün geçerli olan piyasa fiyatlarıyla
1,3 trilyon lira düzeyinde hesapladığımız Türkiye’nin GSYH’sını, 2023
yılında 4,5 trilyon liraya taşımış oluyoruz. Bu da, dolar cinsinden yaklaşık 2,7 ile 3 trilyon dolar düzeyinde bir büyüklüğe, kişi başına GSYH
olarak ise 10 bin dolardan 35 bin dolar düzeylerine ulaşmamız anlamına
geliyor. 2002-2006 döneminde yüzde 7,2 ortalama büyüme yakalayan
Türk ekonomisi, 2007-2011 döneminde bu oranın yüzde 3,5’e düşmesine şahit oldu. Gerekçesi ise gayet net; ihracatçımızın küresel rekabet
becerisinde 2007’den itibaren başlayan ve 2008’de doruk noktasına
ulaşan bir rekabet zayıflaması gözlendi. Üstüne küresel kriz geldi. Türk
iş dünyasının yatırım harcamaları tökezledi ve bu tablo ortaya çıktı.
Özel sektör yatırımlarının hareketlendirilmesi önemli
Türk ekonomisinin reel olarak, GSYH büyümesinde ortalama yüzde
6’lık bir büyüme yakalayabilmesi için, her yıl reel olarak özel sektör
relasyonun ciddi anlamda dalgalanması. 2012 yılının 1. çeyreği dahil,
son beş çeyrektir ortalama 0,98’e kadar çıkmış olan sanayi üretimi ile
GSYH büyümesi arasındaki korelasyon, bir anda 2. çeyrekte 0,84’e
geriledi. Oysa, son dokuz çeyrektir korelasyon ortalama 0,86 düzeyindeydi. Tahminlerimizin tutmamasının önemli gerekçelerinden birisi, hizmetler sektöründeki katma değer üretiminin nasıl seyrettiğine
dair bir öncü göstergemiz olmaması. 2011 yılının 2. ve 3. çeyreğinde
ve 2012 yılının 1. çeyreğinde hizmetler sektörünün katma değer üretme performansı beklenenin üzerinde olunca, çeyrek dönemlik GSYH
büyüme hızı oranı, çeyrek dönemlik sanayi üretim artış oranının üzerinde gerçekleşti. Bu Cumhuriyet tarihinde pek gözlemlemediğimiz bir
durum. Yani, Türk ekonomisinde hizmetler sektörünün ağırlığı giderek
kendisini hissettiriyor.
yatırımlarının yüzde 9 ile 12 arasında büyümesi gerekiyor. Bu da, her
yıl minimum 90 milyar dolar olmak üzere, 120 milyar dolara kadar özel
sektör yatırımına imza atmamız anlamına gelmekte. Sadece, kentsel
dönüşüm ve inşaat sektörünün yeni yatırımları bu rakamın 3’te birini,
yani 30-40 milyar doları üstlenebilir. Yeni Teşvik Sistemi’nin sağladığı avantajlardan yararlanmak adına, Türkiye sathında bir özel sektör
yatırım seferberliği, açıkçası Türkiye’nin istihdam sorununa kalıcı
çözüm üretecektir. Ancak, bu noktada, ekonomi yönetiminin en fazla
üzerinde hassasiyetle durması gereken husus, Türkiye’nin uluslararası ekonomi alanında, uygulama ve mevzuatı çok sık değiştiren veya
yatırım hedeflerini zora sokacak değişikliklerde bulunan bir imaj vermemesi. Bunu, Kemal Unakıtan’ın Maliye Bakanı olduğu dönemde leasing sektöründe yaşattık. Yabancı sermayenin yoğun ilgi gösterdiği
bir dönemde, bir anda sektördeki KDV uygulaması, kimi suiistimaller
nedeniyle, leasing faaliyetlerini anlamsız hale getiren bir değişikliğe
uğratıldı ve yabancı sermaye küstürüldü. Sektör, sonradan getirilen
kolaylıklara rağmen hala toparlanamadı.
Olası ek vergiler küresel risklerle birlikte yönetilmeli
Bugün, aynı konu İMKB’de, söz konusu hisse senetlerinde en önemli
yatırımcı konumunda olan yabancılar açısından, gayrimenkul yatırım
ortaklıkları için de söz konusu. Başbakan Erdoğan’ın masasında olduğu ifade edilen, 2012 ve 2013 bütçelerine ek gelir üretme amaçlı
düzenlemeler, basına yansıdığı gibi onay alır ise, GYO yatırımcıları
mağdur olacağı gibi, Türk otomotiv endüstrisine yeni yatırım yapmayı
düşünen uluslararası markalar, düşük hacimli otomobillerde de artan
vergi yükü nedeniyle, yatırım kararlarını gözden geçirebilirler. Bu noktada, iç talebi bir süre daha kontrol etmek zorundayız. Çünkü, kritik
önemdeki küresel riskler aynen devam ediyor. Enflasyon ve cari açığı
daha da aşağı çekmeliyiz. Ancak, bu süreci reel sektörün yükünü daha
da arttırmadan ve yabancı sermayenin Türkiye algısını bozacak düzenlemeler yapmadan yönetmek zorundayız.
Bu büyüme verileri 2013 için de kalıcı olabilir
Piyasa profesyonellerinin 2012 yılının 2. çeyreği için yüzde 3,1; bizim
de minimum 3,3 düzeyinde beklediğimiz GSYH büyüme oranı, beklentilerin altında, yüzde 2,9 geldi. Tahminimizdeki sapmanın ana noktası,
son 5-6 çeyrektir, sanayi üretimi ile GSYH performansı arasında ko-
Çeyrek Sanayi Üretimi Üzerinden Büyüme Tahmini
Çeyrek
Dönem
2010 1. Çeyrek
2. Çeyrek
3. Çeyrek
4. Çeyrek
2010 Yıllık
2011 1. Çeyrek
2. Çeyrek
3. Çeyrek
4. Çeyrek
2011 Yıllık
2012 1. Çeyrek
2012 2. Ç Tahmin
2012 2. Ç Grçklşm
Sanayi Üretiminde
Değişim (%)
17,17
14,56
10,00
12,06
13,11
14,60
8,03
7,63
6,57
8,91
2,83
3,37
3,47
GSYH
Büyümesi (%)
12,22
10,22
5,28
9,25
9,20
12,04
8,81
8,22
5,20
8,49
3,19
3,30-3,80
2,88
‘Yumuşak iniş’ hizmetler sektörünü 2. Çeyrekte vurdu
Dün açıklanan verilerin ışığında, 2010 yılı Aralık ayında başlayıp, 2011
yılı Haziran ayında ek tedbirlerle sertleştirilen ‘yumuşak iniş’ süreci,
beklendiği gibi, tam olarak etkisini 6 ile 9 ay arasında, 2012 yılının 2.
çeyreğinde gösterdi. İnşaat sektörünün ilk 6 ayda katma değer artışı sadece yüzde 1,5’de kaldı. Toptan ve perakende ticaretteki katma
değer artışı ise yüzde 0,9’luk reel artışı ancak görebildi. Ulaştırma,
depolama ve haberleşme sektörlerindeki katma değer üretiminde de
gözle görülür katma değer üretimi ivme kaybı var. Hane halkının tüketimi 2012 yılının ilk 6 ayında yüzde 0,2 daraldı. Devletin nihai tüketim
harcamaları ise, tersine, reel olarak ilk 6 ayda yüzde 4,9 artmış durumda. Yılın ikinci çeyreğinde kamu yatırım harcamalarında yüzde 2
reel artış ve ilk 6 ayda sadece yüzde 1,5’lik daralma gözlenirken, özel
sektör yatırım harcamaları 2. çeyrekte reel olarak yüzde 7,9 daraldı ve
ilk 6 ayda reel daralma yüzde 3,5’i buldu. İnşaat sektöründe yüzde 7
reel artış gerçekleşmeden, özel kesimin yatırım harcamaları en az reel
olarak yüzde 6 ile 8 arasında artmadan yüzde 4 büyüme bu yıl için
zor. 3. çeyrekte de özel sektör yatırımlarını hızlandırmaz ise, bu sene
yüzde 3 büyüme bile zora girebilir. Bu durumda, 2013 yılında da yüzde
3 civarından daha iyi bir büyüme beklemeyelim.
22 gezi
23
Bir solukta Kuzey Ege
Korsan Gezi Timi, Zorlu çalışanlarıyla Ayvalık’tan başlayıp Bozcaada’ya kadar sayısız antik kent, köy, şelale ve Ege’nin
benzersiz maviliklerine güzel bir gezi gerçekleştirdi.
K
orsan Gezi Timi olarak 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı nedeniyle oluşan 3 günlük tatili değerlendirmek amacıyla güzel bir gezi planladık. Egemenliğimizi ve çocukluğumuzu sonuna kadar yaşayabileceğimiz bir
gezi!
Cuma gecesi buluşma noktalarından araca doluşup rotamızı
Ayvalık’a çevirmiştik. Hedefimiz Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan geceyi yolda geçirip Cumartesi sabahı erkenden otelimize
yerleşmekti. Tüm geceyi Eskihisar-Topçular feribot kuyruğunda geçirmemek için Tekirdağ-Çanakkale yolunu kullanmayı
tercih ettik. Rahat bir yolculuk sonrası sabah 7’de herkes oda-
larına yerleşip dinlenmeye başlayınca “güzergah konusunda
ne kadar da isabetli bir karar vermişiz” diye düşündük.
Ayvalık, Cunda, Şeytan Sofrası
Tatil dediğiniz, insanı önce dinlendirmeli. Hem ruhunu, hem
bedenini. Bizim gezilerimizde elinde düdükle kahvaltıda beliren
rehberler, toplanmak için minibüsün kornasını düğün konvoyunun başını çekermişcesine çalan şoförler, yediğinizi içtiğinizi
boğazınıza dizen tur liderleri yok. Çünkü Korsan Gezi Timi için,
denizin kokusunu içinize çekerek yaptığınız uzun kahvaltılar, bir
ağacın gölgesinde içilen ada çayları, köy ekmeğiyle tabağın dibini sıyırmak gibi aktiviteler, gezilerin olmazsa olmazlarından...
24 gezi
25
1.800 metreye yaklaşan zirveleri ve sarp vadilerinde Sarıkız,
Hasanboğuldu gibi pek çok ünlü hikayeyi barınrıdan Kazdağları, aynı zamanda bir Milli Park olma özelliği de taşıyor. Kazdağı Milli Parkı’nda Kazdağı Göknarı başta olmak üzere pek
çok endemik türü barındıran zengin bir bitki ve hayvan yaşamı
var. Dağın kalbine doğru gerçekleştirdiğimiz kısa yolculukta,
Sutüven Şelalesi ve Hasanboğuldu’yu görme şansı bulduk.
Keyifli bir orman ve dere yürüyüşü de yaptıktan sonra ayaklarımızı “bin pınarlı İda”nın buz gibi sularında serinlettik.
“Bir gezide ne yediğiniz, ne gördüğünüz kadar önemli.” Bu
söz, özellikle bizim gibi “sonradan gurme”ler için son derece önemli. Gittiğimiz yerlerde doğal, taze ve yerel lezzetleri
tatmaya çalışıyoruz. Bu konuda Edremit’teki Cumhuriyet Lokantası tahtını kimselere kaptırmasa da, bizim çok zamanımız
yok ve yol üzerindeki Sasa Dinlenme Tesisleri’nde yapılan “çiğ
börek” de gayet yerel bir lezzet! Yolunuz düşerse deneyin.
Ayvalık gezilerinde ilk durak genellikle Ayvalık’tır fakat herkesin bir an önce görmek istediği yer “Cunda”dır.
Yani Alibey Adası. Daha popülerdir, yeme-içme keyfi buradadır.
Nisan güneşi gerçek gezginlere vururmuş. Küçükkuyu Altıner
Otel’in denize sıfır restoranında güneşlenerek yaptığımız ve
uzattıkça uzattığımız kahvaltının sonunda çimenlerde kahve
keyfi yapacağımızı düşünen gezginlerimiz, neyse ki ‘yüksek
sesli ama son derece nazik’ uyarımızı kırmayarak restoranı
hızla terkettiler de, yola çıkabildik...
Çok keyifli bir yoldur Küçükkuyu’dan başlayan, yer yer denizle
buluşan; Kazdağlarını Altınoluk, Güre, Edremit’le boydan boya
katedip Dikili, Burhaniye, Gömeç’in ufka uzanan zeytinlikleriyle Ayvalık’a ulaşan yol... Gömeç’te minibüsü yavaşlatarak
Mustafa Kemal Atatürk’ün dağlarda oluşan silüetini selamlayıp fotoğraf çekmeden de olmaz.
Öğleden önce Ayvalık’tayız. Ayvalık’ın isminin yabani ayvadan
geldiği söylense de biz, antik çağdaki adıyla Aioliki (Eolya)
yerleşiminden dilimize dönüştüğüne inanmayı tercih ediyoruz.
Hem anlatırken de böylesi daha havalı! Ayvalık iyi güzel de, bir
de şu eski çarşı bölgesi çirkin dükkanlarla dolu olmasa!..
Çarşıyı hızlı geçip yaklaşık iki yüz yıldır ayakta olan Aya Yannis
(Saatli Cami) Kilisesi ile Taksiyarhis Kilisesi’ni geziyor, bol bol
fotoğraf çekiyoruz. Saatli Cami’nin imamı, bize kilisenin hika-
yesini keyifle anlatıyor. Limana inmeden önce yeşillikler arasındaki Çınarlı Camii (Aya Yorgi Kilisesi)’ye uğramamak olmaz.
Sahile sıralanmış eski sabun imalathanesi, zeytinyağı fabrikası gibi yapılar, Ayvalık’ın bir zamanlar çok hareketli ve güçlü
olan ticaret hayatını hatırlatıyor. Neyse ki zeytin, hala önemli
bir gelir kaynağı.
Masal Diyarı Cunda
Cunda, Ayvalık’a ince bir köprüyle bağlanıyor. Dört yanı suyla
çevrili fakat denizin ortasında bir ada değil. Alibey Adası ismini, Kurtuluş Savaşı sırasında padişahın “Yunanlılar’a teslim
olun” emrine karşı gelerek silahlı mücadeleye başlayan ilk birliğin kumandanı Yarbay Ali Çetinkaya’dan almış. Adanın kıyıları, otellerden çok yazlık konutlarla çevrili. Merkeze inmeden
önce müze-kitaplığa dönüştürülen eski bir kilise ve yel değirmenine misafir olup sahile kadar Cunda’nın arnavut kaldırımlı
dar sokaklarında keyifli bir yürüyüş yapıyoruz. Rengarenk çiçeklerle bezeli avlularıyla taş evler ve zarif işlemeli cumbalı
ahşap evler görülmeye değer. Adanın en büyük kilisesi olan
Taksiyarhis ise, yıllar önce ev sahipliği yaptığı Bir İstanbul Masalı isimli diziden sonra başlatılan ve ebediyete uzanacağı tahmin edilen restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalı.
Cunda demek, birbirinden leziz deniz ürünleri, taze Ege otları, Taş Kahve’de sakızlı türk kahvesi demek. Gerekli ritüelleri
itinayla yerine getirip yenilip içilebilen tüm ürünlerin hakkını
verdikten sonra direksiyonu Şeytan Sofrası’na doğru kırıyoruz.
Baş döndüren bir manzara
Şeytan Sofrası, sönmüş bir volkandan kalan lav birikintileriyle oluşmuş bir tepe. Şeytanın ayak izi olduğuna inanılan yerde şeytana taş yerine para atarak dilek dileyebildiğiniz; para
harcamak istemeyenlerin güzelim ağaçlara çaput bağlayarak
da dilek tutabildikleri, manzarası başınızı döndürecek kadar
güzel bir yer. Ayvalık adalarını, Midilli ve Edremit Körfezi’ni
kuş bakışı izleyebileceğiniz bir nokta. Biz gün batımına kalamadık ama, uzun bir molayla manzaranın tadını çıkardık
doğrusu.
Kazdağları, Şelaleler, Adatepe, Assos
Mitolojide sayısız efsaneye konu olmuş “İda”nın adı,
Homeros’un İlyada’sında bolca geçmektedir. Tanrılar tanrısı
Zeus, Troia Savaşı’nı buradan izlemiş; dünyanın ilk güzellik
yarışmasında Paris, elmayı Hera yerine Afrodit’e vererek kıskançlığın tohumlarını İda’da atmıştır.
yanımızdan geçerken heyecanla el sallayan “Vestel Ayvalık
Bayisi” bizi nihayet burada yakalamış olmanın verdiği keyifle
gülümseyerek geliyor. Tanışıp bir hatıra fotoğrafı çektiyoruz
hemen. Minibüsümüzün önündeki Zorlu ve Vestel logoları, bu
hoş buluşmaya vesile oluyor.
Assos anlatmakla bitmez. Ama akşam olmadan gideceğimiz
yeni yerler var. Anlatmaya zamanımızın yetmediği kısımları
yanımızdaki rehber kitaplardan yolculuk sırasında okuyor katılımcılar... Ne demişler: “Bilmemek değil, kitap taşımamak
ayıp!” Güneş gökyüzünü kızıla boyamaya başlarken, eski bir
Rum köyü olan Adatepe’de önce Zeus Sunağı, sonra da köyün
bir kaç asırlık çınarları altında çay keyfiyle günü noktalıyoruz.
Akşam yemeği sonrasında kumsalda yaktığımız ateşin etrafındaki gitar sesi, 25 kişinin kahkahaları, hep bir ağızdan söylenen şarkılar ve dalga sesleri, geç saatlere kadar gecenin koyu
karanlığında yankılanıyor.
Binlerce yıllık kültür
Kuzey Ege’nin taşı toprağı tarih. Büyük kısmı araştırılmamış onlarca antik kent var hala. Biz bu gezide en ünlüsünü, Assos’u
görmekle yetindik. Tarih sevmeseniz de Assos’u seversiniz.
Herhangi bir noktasında oturup karşınızdaki Midilli Adası’nı
izlemek bile çok keyifli. Aristo, ilk felsefe okulunu burada kurmuş. İnsanın ruhunu dinlendiren, adeta büyülü bir yer Assos...
Tiyatroyu ve limanı hızlı ama tadını çıkararak gezdikten sonra
sahilde bir dondurma yemeden olmaz. Yolumuz dik, Athena
Tapınağı’na doğru hatırı sayılır bir tırmanış bizi bekliyor. Tapınak, Behramkale Köyü’nün üzerinde, zirvede kurulmuş. Yaklaşık 2.500 yıl önce burada görkemli ve zengin bir hayat süren
halk, dor tipi bir tapınak inşa ederek kendilerini koruması için
savaş tanrıçası Athena’ya adamışlar.
Bozcaada ve dönüş
Hiç bitmeyecekmiş gibi duran tatilin son gününe girildiğinde
gezginlerimizin yüzünden hiç eksilmeyen mutluluğun, dokunsan ağlayacak bir ruh haline geçişin bu denli ışık hızıyla
gerçekleşmesine şahit olmak, 100 tonluk bir kambur balinanın suyun üzerinde taklalar atmasını görmek kadar ilginç. İki
sabahtır keyif yapıyorduk fakat bugün biraz erkenciyiz. Yetişmemiz gereken bir Bozcaada vapuru var. İlk gemiyle geçiyoruz
Bozcaada’ya ve ilk işimiz limanda kaleye karşı mükellef bir
ada kahvaltısı yapmak oluyor. Hava sıcak mı sıcak, günlerden
23 Nisan, deniz sezonu neredeyse Antalya’da bile açılmamışken, bütün grup Ayazma Plajı’nda kendimizi denize atarak lodosla ısınmış suyun tadını çıkarıyoruz.
Tapınağın zorlu yürüyüşü sonunda Behramkale’nin köy kahvesinde güzel bir adaçayıyla yeniden enerjimizi topluyoruz. Bu
sırada güzel bir sürprizle neşemiz artıyor. Gün içinde iki kez
Ayazma Plajı adanın en büyük kumsalı ve çok sayıda tesis olduğundan turistler genellikle burayı tercih ediyor. Akvaryum Koyu,
Habbeli Plajı da en az Ayazma kadar güzel denize sahip diğer
plajlar. Bozcaada, denize girilebilecek pek çok bakir kumsala sahip. Deniz sefamızı, tahmin edeceğiniz üzere yine güzel bir öğle
yemeğiyle taçlandırıp adayı gezmeye başlıyoruz. Önce adanın
batı burnundaki rüzgar santrali ve eski deniz fenerini görüyoruz.
Buralar özellikle gün batımlarında dolup taşıyor. Ayazma Plajı’na
adını veren Rumlar’ın kutsal suyu ise, Ayazma Rum şenliklerinin
artık eskisi gibi coşkuyla kutlanmadığı, dev çınar ağaçları ve
metruk binalarıyla hüzünlü bir diğer ziyaret noktası oluyor.
Adanın büyük bölümü üzüm bağlarından oluşuyor.
Bozcaada’ya özgü üzüm türlerinin yetiştiği, hala 4 büyük üreticinin şarap yaptığı verimli bağlar... Evliya Çelebi, seyahatnamesine “dünyanın hiç bir yerinde Tenedos’taki gibi Çavuş
Üzümü yetişmez” diye bir not düşmüş. Son yıllarda adanın yok
olmaya yüz tutmuş yerli üzümlerini canlandıracak umut verici
projeler geliştiriliyor.
Bozcaada, Türkiye’nin köyü olmayan tek ilçesi. 2 bin 500 kişilik yerli nüfus merkezdeki iki mahalleye sıkışmış. Ziyaretçilerini merkezdeki limanda karşılayan, 700 yaşında olduğu sanılan
büyükçe bir kalesi var. Kilisenin çevresindeki Rum Mahallesi
ve iki camiyi çevreleyen Osmanlı Mahallesi’nde yıllara meydan
okuyan eski ve güzel evler görmek mümkün. Adanın, birbirini
dik kesen, denizden gelen rüzgarın tüm sokaklarda özgürce
dolaştığı, şirin dar sokakları var. Rüzgarı dillere destan. Kışın
dellendi mi, arabalı vapur seferlerini bile aksatabiliyor.
Bu rüzgarlı adayı da ardımızda bırakma zamanı gelip çattı. Ada
Cafe’de buz gibi gelincik şerbeti ve Çınaraltı’nda bir kahve içmeden dönmek olmaz. Küresel gezginleriz fakat yerel davranmayı seviyoruz. Böylesi daha doğal, daha güzel. Yola çıkarken
belki de kimse, bu kadar eğleneceğini, bu kadar dolu dolu bir
gezi olacağını, böylesine muhteşem yerler göreceğini, her yeri
gezip hiç yorulmayacağını, yeni arkadaşlıklar, sımcısak dostluklar kuracağını, kalbinin Ege’de kalacağını hayal etmemişti.
Oysa kalbimiz Ege’de kalmıştı...
26 haber
27
Mutluluğun tablosu
Size bir iyi bir de kötü haberimiz var. Kötü haber, “Türkiye, dünyanın en mutlu ilk üç ülkesi arasında yer almıyor”.
İyi haber ise “Türkiye, dünyanın en mutsuz üç ülkesi arasında da yer almıyor.” Aksine araştırmalar yıllar geçtikçe
Türkiye’nin daha umutlu ve mutlu olduğu sonucunu ortaya koyuyor.
Sağlık koşullarının üst düzeyde olması insanların kendisini
mutlu hissetmesini sağlıyor. Afrika ülkelerinde ise yeni doğan bebeklerin bile 1 yaşına gelmeden ölme oranı yüzde 10.
Salgın hastalıklar, tıbbi imkanların yetersizliği insanların
sağlıklı bir yaşam sürmelerine dolayısıyla da mutluluklarına engel oluyor.
Mutlu kadınlar ülkesi
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2011 yılında
gerçekleştirilen “Yaşam Memnuniyeti” araştırmasının sonuçlarına göre Türkiye’deki bireylerin yüzde 62,1’i mutlu.
Ayrıca yüzde 75,2’si de umutlu. 2010’da gerçekleştirilen
araştırmada bireylerin yüzde 61,2’si kendini mutlu olarak
ifade etmişti.
Peki “Mutlu kadınlar nerede yaşar” diye sorsak cevabınız ne
olurdu? TÜİK verilerine göre sorunun yanıtı Türkiye. Tabii ki
dünyanın en mutlu kadınlarının Türkiye’de yaşadığını söylemek yanlış. Araştırmadan da bu sonuç çıkmıyor. Ancak araştırmadan çıkan çarpıcı sonuç, kadınların erkeklere oranla
daha mutlu oldukları. Kadınlarda mutluluk oranı yüzde 64,6
iken erkeklerde bu oran yüzde 59,5 olarak belirlendi.
Cehalet mutluluk getirmez
Dünya sinemasının kült filmlerinden “Matrix”ten öğrendiğimiz kadarıyla “Cehalet mutluluktur” ancak araştırmalar hiç
de öyle demiyor. En azından Türkiye için bu tez geçerli değil. Mutluluğun eğitimle de yakından ilişkisi var. Türkiye’de
eğitim seviyesi artıkça mutluluk da artıyor. 2011’de ilkokul
mezunlarında mutluluk oranı yüzde 61,1; önlisans ve lisans
mezunlarında ise bu oran yüzde 66,7 olarak saptandı.
H
er ne kadar para tek başına insanları mutlu etmeye
yetmese de mutlu olmamızı sağlayan faktörler arasında ilk sırada yer aldığı bir gerçek. Her yıl yapılan
mutluluk araştırmalarında, yüksek refah seviyesine sahip
olan İskandinav ülkeleri aynı zamanda en mutlu ülkeler olarak göze çarpıyor.
de iyileşiyor. İskandinav ülkelerinde yaşayan insanların kişi
başına düşen milli geliri ortalama 50 bin Dolar düzeyinde.
Bu rakam anketlerde en mutsuz ülkeler olarak gösterilen
Afrika ülkelerinin kişi başına düşen milli gelirinden yaklaşık
40 kat daha fazla. Bu durum anketlerde çıkan tabloyu açıklamaya fazlasıyla yetiyor.
Para mutlu olmak için yeterli olmadığı halde; daha yüksek
yaşam standartlarına ulaşmak için önemli bir araç. İnsanların maddi durumu iyileştikçe yaşam koşulları da aynı düzey-
Elbette ki ekonomik durumun iyi olması insanların mutlu
olmasında tek başına yeterli değil. Sağlık, eğitim, sosyal
ilişkiler, güvenlik, özgürlük, gibi birçok etken bireylerin
mutluluğunda etkin rol oynuyor. Dünya mutluluk raporuna
göre en mutlu üç ülke Danimarka, Finlandiya ve Norveç. En
mutsuzlar ise Togo, Benin ve Orta Afrika Cumhuriyeti.
Sağlık, insanların mutluluğunda birinci dereceden etkili bir
unsur. İskandinav ülkelerindeki sağlık ve hastane hizmetleri dünya ortalamasının oldukça üstünde. Bir İskandinav
ülkesinde yaşayan kişinin ortalama yaşam süresi 80 yılın
üzerinde. Kişi hastalandığında veya cerrahi bir müdahale
gerektiğinde kolayca ve çok iyi şartlarda tedavi olabiliyor.
Bekarlık sultanlık mı?
Araştırmanın, geçersiz kıldığı beylik söylemlerden biri de
“Bekarlık sultanlıktır” oldu. Araştırmaya göre evlilerin, evli
olmayanlara oranla daha mutlu olduğu sonucuna ulaşıldı.
Evlilerin yüzde 65,5’i, evli olmayanların ise yüzde 52,9’u
kendini mutlu olarak ifade ediyor.
Türkiye’de mutluluğun kaynağı ise aile ve tabii ki sağlık.
Kendilerini en çok ailenin mutlu ettiğini belirtenlerin oranı
yüzde 73,8; kendilerini en çok sağlıklı olmanın mutlu ettiğini belirtenlerin oranı ise yüzde 72,8 oldu. Mutluların yanında umutlularda da artış var. Araştırmaya katılanların yüzde
75,2’si geleceklerinden umutlu. Bu oran bir önceki yıl yüzde
72,8’di.
Sağlık koşullarının üst düzeyde olması insanların kendisini mutlu hissetmesini
sağlıyor. Afrika ülkelerinde yeni doğan bebeklerin bile 1 yaşına gelmeden
ölme oranı yüzde 10. Salgın hastalıklar, tıbbi imkanların yetersizliği insanların
sağlıklı bir yaşam sürmelerine, dolayısıyla da mutluluklarına engel oluyor.
Umutsuz ev kadınları
Ünlü televizyon dizisi Umutsuz Ev Kadınları (Desperate Housewives), ABD’deki umutsuz kadınların öyküsünü anlatıyor.
Dizinin orijinal olarak Türkiye’den çıkmamış olması araştırma sonuçlarına göre çok normal. Çünkü Türkiye’deki kadınların 74,9’u umutlu. “Türkiye’de umutsuz kadın yok” desek
yeridir. Erkekler ise daha umutlu. Erkeklerde oran yüzde
75,5.
Yaşam Memnuniyeti Araştırması dahilinde ekonominin bireylere etkisi de mercek altına alındı. 2010’da bireylerin
yüzde 54,2’si ekonomik gelişmeler karşısında “daha ucuz
ürün tükettiğini” naklederken; 2011’de bireylerin yüzde
32,3’ü borçlandığını, yüzde 20,4’ü gelirinin daraldığını, yüzde 26’sı tasarruflarının gerilediğini kaydetti.
Bireylerin yüzde 24’ü de eğlence ve tatil masraflarını kıstığını açıkladı. Bir önceki yıl söz konusu oranlar yüzde 33,8,
yüzde 21,7, yüzde 24,5 ve yüzde 22,7 civarındaydı.
28 haber
29
Zorlu Enerji, Ortadoğu’da da
güçlü adımlarla ilerliyor
Zorlu Enerji, Pakistan’da
hızını artırıyor
Zorlu Enerji’nin yüzde 42,15 oranında ortağı olduğu İsrail’deki Ashdod ve Ramat Negev doğal gaz santralleri için
yaklaşık 1,1 milyar İsrail Şekeli kredi sağlandı.
Zorlu Enerji’ye ait Pakistan Rüzgar Santrali’nin finansman kapanışı, 29 Mayıs 2012 tarihinde İslamabad’da yapılan bir
törenle gerçekleştirildi.
Z
orlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş.’nin yüzde 42,15 ve
Edeltech Ltd.’nin yüzde 57,85 oranında ortak olduğu,
İsrail’de faaliyet gösteren Ashdod ile Ramat Negev
kojenerasyon santral projelerinin finansman kapanış töreni
İsrail’de gerçekleştirildi. Törene İsrail Enerji Bakanı Uzi Landau, Zorlu Holding ve Zorlu Enerji yönetiminden Ahmet Zorlu, Olgun Zorlu, Ömer Yüngül, Selen Zorlu Melik, Sinan Ak,
M.Erdoğan Güneş ile Edeltech Ltd. ve Bank Leumi LeIsrael
yöneticileri katıldı.
Sinan Ak
Zorlu Enerji, Bank Leumi LeIsrael başta olmak üzere finans kurumlarından Ashdod Doğal Gaz Santrali için 355 milyon İsrail
Şekeli, Ramat Negev Doğal Gaz Santrali için ise 766 milyon
İsrail Şekeli olmak üzere toplamda yaklaşık 1,1 milyar İsrail
Şekeli tutarında kredi sağladı.
Proje finansman sürecinin tamamlanmasının ardından
İsrail’de gerçekleştirilen törende konuşan Zorlu Holding
Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu, konu ile ilgili yaptığı
açıklamada,“Dünyanın en stratejik sektörü olarak önemi her
geçen gün artan enerji alanında, yurtiçindeki ve yurtdışındaki
yatırımlarımızla başarılı işlere imza atmaya devam ediyoruz.
Avrupa, Asya ve Ortadoğu’da enerji talebi hızla artan pazarlarda fırsatları değerlendirerek, bölgesel bir güç konumuna
gelmek için projeler geliştiriyoruz.
İsrail’de yaptığımız yatırımların bu kapsamda önemli adımlar olduğunu düşünüyoruz. Bu proje ile İsrail’de özel sektör
tarafından yapılan ilk kojenerasyon projesinin finansmanını
gerçekleştirdik. Zorlu Holding olarak İsrail’de 1 milyar Dolar’ı
aşkın yatırımımız bulunuyor” dedi.
Ahmet Zorlu, önümüzdeki dönemde fırsatları değerlendirerek
uluslararası arenada önemli enerji yatırımlarını sürdürmeyi
planladıklarını ve İsrail’de, önümüzdeki iki yıl içinde kademeli
Z
olarak faaliyete geçirilmesi planlanan Ashdod ve Ramat Negev
doğal gaz santrallerinin yanı sıra Dorad ile toplam 975 MW kurulu güce ulaşacaklarını ekledi.
Zorlu Enerji’nin yüzde 42,15 oranında hissedarı olduğu ve
İsrail’de bulunan sanayi tesislerine elektrik ve buhar sağlanması amacıyla kurulan Ashdod ve Ramat Negev doğal gaz
santralleri, bölgenin en önemli kimyevi sahalarından Makhteshim ve Agan üzerinde bulunuyor. 55 MW elektrik ve 40 ton/
saat buhar üretim kapasitesine sahip Ashdod Energy Ltd. ile
120 MW elektrik ve 70 ton/saat buhar üretim kapasiteli Ramat
Negev Energy Ltd. doğal gaz santrallerinin 2014 yılında faaliyete alınması hedefleniyor.
Ashdod ve Ramat Negev doğal gaz santrallerinin kredi geri
ödemesinin yüzde 80’i (geri dönüşsüz) kredi, yüzde 20’si ise
özkaynak ile finanse edildi.
2014 yılının ikinci yarısında tamamlanması düşünülen projelerin kredi geri ödeme süreci santrallerin işletmeye alınmasından
itibaren 18 yıl olup, kredi faizi ise projelerin reytingine bağlı olarak değişkenlik gösterecek ve yüzde 5,75 oranında olacak.
orlu Enerji’ye ait Pakistan Rüzgar Santrali 2013 yılında faaliyete geçiyor. Zorlu Enerji Genel Müdürü Sinan
Ak, yaptığı açıklamada, Pakistan’ın ilk rüzgar santralinin inşasında kullanmak üzere, Uluslararası Finans Kurumu IFC, Asya Kalkınma Bankası, ECO Ticaret ve Kalkınma
Bankası ve Pakistan’ın en büyük özel bankalarından Habib
Bank Limited’den alınan toplam 111,1 milyon Dolar tutarındaki kredinin finansman sürecinin tamamlanmasıyla santralin inşasının hız kazanacağını söyledi.
Pakistan’ın Jhimpir eyaletindeki 56,4 MW kapasiteli santralin 2013 yılında üretime geçmesi hedefleniyor. Ülkenin yüksek potansiyele sahip Gharo-Keti-Bandar-Hyderabad rüzgar
koridorunda inşası devam eden santral, tam kapasite olarak
faaliyete geçtiğinde yaklaşık 160 MW/saat elektrik üretecek. Toplam maliyeti 158,7 milyon Dolar olan santralin 6 MW
kurulu güce sahip ilk fazı 2009 yılında üretime geçti. Ak, konuşmasında, santralin ikinci faz çalışmalarında kullanılacak
28 adet Vestas V90 model türbinin İspanya’dan sevk edilen
ilk partisinin haziran ayının ilk yarısında sahaya ulaştığını
belirtti.
Ak, uluslararası finans kuruluşları ile yürütülen finansman sürecinin, 2011 yılında, Euromoney Uluslararası Yayın Grubu’nun ekonomi dergisi Project Finance tarafından
“2011 Ortadoğu’nun En İyi Yenilenebilir Enerji Finansmanı
Ödülü”nü aldığına dikkat çekti ve “Bu ödül, finansman sürecinde sağlanan güçlü ve uyumlu işbirliğinin önemli bir göstergesidir” dedi. Ak, konuşmasında, 2011 yılında, Pakistan
Ulusal İletim ve Dağıtım Şirketi ve Pakistan Alternatif Enerji
Geliştirme Kurulu ile imzalanan Enerji Satış ve Uygulama
Anlaşması’na da değindi. Ak, bu anlaşma ile santralin 20
yıllık elektrik satış garantisini sağlamanın yanı sıra mevzuat
değişikliği ve rüzgar hızındaki olası değişiklik gibi üretimi
etkileyebilecek risklere karşı da Pakistan devletinin teminatının alındığını belirtti. Ak, “Zorlu Enerji olarak, dost ve
kardeş ülke Pakistan’ın ilk rüzgar santrali ile ülkenin enerji
arz güvenliğine katkı sağlamaktan gurur duyuyoruz” dedi.
30 haber
31
Gönüllülerimiz 63 bin çocuğa ulaştı
“Enerjimiz Çocuklar İçin” Projesi kapsamında geçtiğimiz yıl başlatılan doğal gazın çocuklara tanıtılması çalışması,
büyük bir gönüllük projesine dönüştü. GAZDAŞ’ta çalışan gönüllülerimiz 2011’den bu yana Gaziantep’te 41 okulda 25 bin
400, Trakya’da 96 okulda 37 bin 600 öğrenciye ulaştı.
G
AZDAŞ çalışanlarının pazarlama ve tanıtım çalışmalarına paralel olarak 2011’de doğal gazın evlerine
ve şehirlerine sunacağı katkıları anlatmak amacıyla
Trakya ve Gaziantep’teki ilköğretim okullarında başlattıkları
çocuklara yönelik sunumlar, bu yıl büyük bir gönüllülük projesine dönüştü.
63 bin çocuğa ulaşıldı
Gaziantep’te 41 okulda 25 bin 400, Trakya’da 96 okulda 37
bin 600 öğrenciye ulaşıldı. Toplamda 63 bin çocuğa, doğal
gaz hakkında detaylı bilgiler aktarılmış oldu.
Pedagog desteği
Çalışmayı gerçekleştirecek çalışanlara sunumlarla ilgili brief
verildi ve pedagoglar eşliğinde örnek uygulamalar yapıldı.
Bir ders saatini kapsayan sunumlar sırasında çocuklardan
hem çok ilginç sorular geldi hem de güzel fikirler paylaşıldı.
Çocuklara; ısınmak için kullanılan yakıtlar hakkında genel
bir bilgilendirme sağlandı ve odun, kömür, petrol gibi fosil
yakıtların kullanılmasının doğaya ve bütçeye olumsuz etkileri anlatıldı.
Küresel ısınma ve sera gazı etkisi, çocukların sevimli enerji
kahramanı “Yeşil Ejderha” nın sözcülüğünde resimlerle birlikte anlatıldı. Fosil yakıtlardan çıkan dumanın atmosferde
birikmesi, atmosferi kalınlaştırarak güneş ışınlarının filtrelenememesi gibi dikkat çekici konular çeşitli canlandırmalarla gösterildi. Çocuklar doğal gazla tanıştırıldı ve bu temiz
enerji kaynağının avantajları anlatıldı.; Doğal gazın sağlıklı,
verimli, konforlu, ekonomik, doğa ve tarih dostu, güvenli bir
yakıt olduğu mesajları özel olarak hazırlanan şemalar ve resimler eşliğinde sunuldu.
Doğal elçiler
Eğitimlerin sonunda çocuklara, evlerini ideal sıcaklık olan
20-24 derecede tutarak yakıttan tasarruf edebilmeleri için
buzdolaplarına yapıştırılmak üzere dereceli magnetler hediye edildi. Sunumları dikkatle dinleyen çocuklar, öğrendiklerini daha sonra ailelerine ve tanıdıklarına da anlatmak üzere
doğal gazın tanıtımı konusunda doğal elçilik yapma sözü
verdiler.
Devam etmesi planlanıyor
Projede yer alan çalışanlar, yürüttükleri bu özverili çalış-
maları için 7 ve 14 Temmuz tarihlerinde düzenlenen Çalışan
Paylaşım Toplantıları’nda teşekkür plaketlerini aldılar.
“Enerjimiz Çocuklar İçin” projesinin yeni katılımlarla gelecek yıllarda da devam ettirilmesi planlanıyor.
Eğitimler süresince çocuklara;
doğal gazın temiz, sağlıklı, verimli,
konforlu, ekonomik, doğa dostu, tarih
dostu ve güvenli bir yakıt olduğu
mesajları akatrıldı. Her bir mesaj için
özel olarak hazırlanan şemalar ve
resimler eşliğinde çocukların doğal
gaz hakkındaki görüşleri alındı ve
GAZDAŞ gönüllüleri tarafından doğal
gazın faydaları hakkında açıklamalar
yapıldı.
32 haber
33
Sakın geç kalma erken gel!
GAZDAŞ, sadece kış aylarında yoğunlaşan doğal gaz abonelik işlemlerini yaz aylarına da yayabilmek amacıyla
bir kampanya başlattı. “Sakın geç kalma erken gel!” sloganını taşıyan kampanya, 15-23 Mayıs tarihleri arasında
düzenlenen bir dizi basın toplantısıyla faaliyet gösterilen bölgelerde vatandaşlara duyuruldu.
Düzenlenen basın toplantıları sonucunda; abonelik için erken başvurunun önemi hakkında farkındalık
yaratılması sağlandı. Mayıs 2012 tarihinde başlatılan “Sakın Geç Kalma Erken Gel” kampanyasıyla
abonelere sunulan ödeme avantajları duyuruldu.
G
AZDAŞ, kampanya ile ilgili ayrıntılar ve bugüne kadar gerçekleştirilen yatırımlar hakkında bilgi vermek
üzere 15-23 Mayıs tarihleri arasında düzenlediği bir
dizi basın toplantısıyla bilgilendirmede bulundu.
Çerkezköy, Kırklareli, Tekirdağ, Lüleburgaz, Edirne, Gaziantep ve Nizip’te düzenlenen 7 adet basın toplantısına toplamda 93 medya kuruluşundan 109 gazeteci katıldı. Toplantı ile
ilgili 30 gazete sayfasına karşılık gelecek alanda toplam 84
haber yayımlandı.
Basın toplantılarında verilen mesajlarla abonelik için erken
başvurunun önemi hakkında farkındalık yaratılması sağlandı. Mayıs 2012 tarihinde başlatılan “Sakın Geç Kalma Erken
Gel” kampanyasının abonelere sunduğu ödeme avantajları
duyuruldu. Ayrıca, 2006’dan bugüne gerçekleştirilen yatırımlar, tamamlanan altyapı çalışmaları ve hedefler aktarıldı,
basının ve vatandaşların çalışmalar hakkında bilgilendirilmesi sağlandı.
Toplantıda basınla şu mesajlar paylaşıldı; GAZDAŞ’ın sunduğu avantajlı ödeme sistemiyle doğal gaz abonesi olmak
isteyenler, abonelik bedeli için 6, güvence bedeli için 4
taksit fırsatından yararlanabiliyorlar. Ayrıca, iç tesisat dö-
nüşüm çalışmaları için 12 aya kadar vade farksız, kredi kullanabiliyorlar.
Trakya’nın ve Gaziantep bölgelerinin yüzde 80’i doğal gaz
kullanır hale gelecek
Toplantıda; doğal gaz altyapı çalışmalarına başlandığı 2006
yılından bu yana Trakya ve Gaziantep bölgelerinde 200 milyon Dolar’ın üzerinde yatırımın gerçekleştirilerek doğal gazın konut ve sanayi müşterilerinin kullanımına sunulduğu
bilgisi verildi.
2012 yılı içinde gerçekleştirilecek yatırımlar hakkında bilgi
veren GAZDAŞ yöneticileri; 2012 yılında servis ve bağlantı
hatlarının yapımı için yaklaşık 23 milyon Dolarlık bir yatırım
programı yapıldığını belirttiler.
2015 yılında ise her iki dağıtım bölgesinde yatırımların toplamının yaklaşık 300 milyon Dolar’a ulaşmasının planlandığını
ve bu süreç içinde faaliyette bulunulan bölgelerde 1,5 milyar
Dolarlık piyasanın oluşacağının öngörüldüğünü söylediler.
Ayrıca,2015’e kadar Gaziantep ve Trakya Bölgesi’nde yaşayan vatandaşların yüzde 80’inin doğal gaz kullanmasını sağlamayı hedeflediklerine dikkat çektiler.
34 haber
35
Enerji yatırımında yerel katılım
Zorlu Enerji Grubu, İkizdere Hidroelektrik Santrali’nde kapasite artırım kararını almadan önce halka danıştı. Türkiye’de
bir “ilk”i gerçekleştiren Zorlu Enerji Grubu, ÇED sürecini durdurarak paydaşlarının görüşüne başvurdu; Trabzon, Ankara
ve İstanbul’da 100’den fazla görüşme gerçekleştirildi.
Z
orlu Enerji Grubu şirketlerinden Zorlu Doğal Elektrik
Üretim A.Ş.’nin özelleştirme kapsamında 2008 yılında
işletme hakkını aldığı İkizdere Hidroelektrik Santrali’ndeki 18,6 MW olan mevcut kurulu gücün, lisans gereği 78
MW’a yükseltilmesi konusunda yatırım kararının alınması için
fizibilite çalışmalarıyla birlikte, paydaş katılım çalışması da
başlatıldı.
Görüşmeler 3 Ocak 2012 tarihinde Rize’de başladı. Rize’de
mülki erkan, yerel yöneticiler, çeşitli kamu ve özel kuruluşlar
ile sivil toplum kuruluşlarının yetkilileriyle görüşmeler yapıldı.
İkizdere’de de yerel halk ve yetkililerle görüşüldükten sonra
belirlenen diğer paydaşlarla Trabzon, Ankara ve İstanbul’da
100’den fazla görüşme gerçekleştirildi.
Enerji sektörüne örnek olacak ve iletişim eksikliğini ortadan
kaldırarak karşılıklı bilgi ve görüş alışverişine dayanan, katılımcı ve yenilikçi bir iş modeli geliştirme yolunda önemli bir
adım sayılabilecek çalışmayla ilgili Zorlu Enerji Genel Müdürü Sinan Ak, “Grup olarak, projelerimizde yerel değerleri ve
fikirleri dikkate almayı, doğal hayata saygılı davranmayı ilke
edindik. Yatırım yaptığımız yerlerde heyelan, sel gibi doğal
afetleri önleyici tedbirleri hayata geçirmek, yöreye özgü doğal
varlıkları ve kültürel değerleri korumak her zaman en önemli
önceliğimiz oldu. Projelerin maddi getirilerinin etik değerlerimizin önüne geçemeyeceğini her platformda dile getirdik. Zorlu Enerji Grubu olarak, paydaş katılımını sıradan bir araç olarak değil, yatırım kararının alınıp alınmaması için kullanılacak
gerçek bir yol gösterici olarak görüyoruz. Bu bakımdan ortaya
çıkan rapor, tüm tarafların görüşlerini yansıtan, çok önemli bir
yol gösterici oldu” dedi. Fizibilite ve proje çerçevesi hazırlanırken önceliğin Ekvator Prensipleri’nin çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik kriterlerine uygun olarak belirlendiğini vurgulayan
Ak, “Elektrik üretimi, karlılık gibi konulara değil; can suyu,
heyelan, yer altı suları, iletim hatları gibi çevresel etkiler ile
istihdam, yerele katkı ve turizm gibi bölgesel dinamikler başta
olmak üzere, paydaşların projeden beklentilerini tam anlamıyla karşılayabilecek duyarlılıkta, aynı zamanda dünyadaki yatırımlara yön veren bir proje geliştirebilmeyi amaçlıyoruz” dedi.
Fizibilite çalışmalarının ardından yatırım kararı aşamasında da
halka danışılacağını söyleyen Ak, projenin paydaş onayına sunulmasının ardından yatırım kararına yön verileceğini belirtti.
Ak, “Havza planlamasına uygun olmayan, paydaşlarımızın çok
yönlü beklentilerini karşılamayan bir projeyi hayata geçirmek
istemiyoruz. Zorlu Enerji, İkizdere’nin doğasının, kültürünün
ve suyunun korunması yolunda üzerine düşeni yapacaktır.
Ekosistemin aklı yok, dili yok, avukatı yok. Onu koruyacak
olan bizleriz” dedi.
Zorlu Enerji Grubu, 1961 yılından bu yana faaliyet gösteren İkizdere HES’in 30 yıllık işletme hakkını 2008 yılında gerçekleştirilen ADÜAŞ ihalesi ile devralmıştı. Bu tarihten itibaren geçen
üç yıl içinde santralin iyileştirilmesi ve ömrünün uzatılması
yönünde bir dizi çalışma yürüttü ve İkizdere’ye bırakılan suyun
düzenli ölçümünü sağlayan bir sistem kurdu. Yüzeysel akışın
düzenli olarak izlendiği yeni sistem, mevsimsel koşullar da takip edilerek nehir habitatındaki canlı yaşamının ihtiyacı kadar
suyun dere yatağına bırakılmasını sağlıyor. İkizdere Hidroelektrik Santrali, vadideki doğal hayatın ve ekosistem dengesinin
korunması için can suyu konusunda da azami dikkat gösteriyor.
36 tiyatro
37
Zorlu Çocuk Tiyatrosu’na
ödül yağmuru
Zorlu Çocuk Tiyatrosu, 2011-2012 sezonunda İstanbul’da sahnelenen Çirkin Ördek Yavrusu Müzikali ile 12. Direklerarası
Seyirci Ödülleri’nde, müzisyen ve yazar ödülü ile özel ödüle layık görüldü. “Kurbağa Prens Oyunu” ise ASSITEJ ve Sahne
Dergisi işbirliğiyle verilen Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Ödülleri kapsamında “En İyi Kadın Oyuncu” ve “En İyi Erkek
Oyuncu” ödüllerinin sahibi oldu.
Z
Hasan Erkek, Ertuğrul Işık, Nedim Yıldız
orlu Çocuk Tiyatrosu tarafından sahnelenen Çirkin
Ördek Yavrusu Müzikali, 12. Direklerarası Seyirci
Ödülleri’nde çocuk oyunları kategorisinde yer alan müzisyen ve yazar ödülü ile özel ödüle layık görüldü. Mehmet
Zorlu Vakfı’nın “sosyal sorumluluk projesi” olan “Çirkin Ördek
Yavrusu Müzikali”, Andersen’in “Çirkin Ördek” masalından
yola çıkılarak Prof. Dr. Hasan Erkek’in kaleminden yazıldı ve
Prof. Dr. Nurhan Karadağ tarafından yönetildi. Müzikal, 12.
Direklerarası Seyirci Ödülleri kapsamındaki müzisyen kategorisinde Yrd. Doç. Dr. Nedim Yıldız’a, yazar kategorisinde de
Prof. Dr. Hasan Erkek’e ve özel ödül kategorisinde Zorlu Çocuk
Tiyatrosu’na ödül getirdi. Direklerarası Seyirci Ödülleri, Direklerarası Seyircileri tarafından “Halk Jürisi” olgusu ile İstanbul,
Anadolu ve KKTC’de sahnelenen tiyatro oyunlarının seyredilmesi ile kategorilerindeki kriterlere uyan ve başarılı bulunan
sanatçılara veriliyor. Seçim sürecinde ayrıca oyunları izleyen
çocukların görüşlerine de başvuruluyor.
“En İyi Kadın Oyuncu” ve Kemal Aydın Sezgin’e “En İyi Erkek
Oyuncu” kategorisinde ödül getirdi.
Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun, 2011-2012 sezonunda Anadolu
turnesi kapsamında 16 ili dolaşarak çocuklarla buluşan “Kurbağa Prens Oyunu” ise Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Ödülleri
kapsamında “En İyi Kadın Oyuncu” ve “En İyi Erkek Oyuncu”
ödüllerinin sahibi oldu. Grimm Kardeşler’in ünlü masalı Kurbağa Prens, Özlem Saraç tarafından günümüze uyarlandı ve
Gaye Çankaya’nın yönetmenliğinde sahnelendi. Oyun, ASSITEJ (Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatrolar Birliği) Türkiye
Merkezi ve Sahne Dergisi tarafından düzenlenen Çocuk ve
Gençlik Tiyatrosu Ödülleri kapsamında Zeynep Sevi Yılmaz’a
Zorlu Çocuk Tiyatrosu, Mehmet Zorlu Vakfı’nın eğitimden,
kültür sanat ve spora kadar birçok alanda gençlerin ve çocukların gelişimini destekleyen çalışmalar kapsamındaki faaliyetlerinden biri olarak 2003 yılında kuruldu. Türkiye’nin dört bir
yanında tiyatroya gitmeyen çocuğun kalmaması ve çocukların
sanatla küçük yaşlarda tanışması için kurulan Zorlu Çocuk
Tiyatrosu, 2003 yılından bu yana Müziğin Kalbi, Burun, Karagöz, Cadılar ve Hint Fakiri, Kurşun Askerin Utancı, Kediler
ve Fareler Mutfağı, Oz Büyücüsü ve Bremen Mızıkacıları oyunlarını yüzlerce kez sergileyerek çocukları tiyatro ile tanıştırdı.
Bu sene ikincisi düzenlenen, 2012 Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Ödülleri’ne başvuran oyunlar arasında Gençlik Tiyatrosu
alanında iki oyun yer alırken; çocuk tiyatrosu başlığı altında
26 oyun değerlendirildi. Türkiye genelinde 22 topluluğun 28
oyunla başvuruda bulunduğu yarışmada, toplam 12 dalda
ödül verildi. Ülkemizdeki Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu’nun gelişimine katkıda bulunmak, tiyatronun bir sanat alanı olarak
algılanması ve bu yönde çalışan sanatçılara, araştırmacılara
destek vermek amacı ile verilen ödüller jüri seçimleri ile belirleniyor.
450 binden fazla çocuk tiyatroyla buluştu
Zorlu Çocuk Tiyatrosu, bugüne kadar 450 binden fazla çocuğu
tiyatro ile tanıştırdı.
38 tiyatro
haber 39
Çocuklara beşi bir yerde armağan
Dünyada bir ilk
Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu oyunların kitapları 5’i 1 yerde kampanyasıyla set halinde ve indirimli olarak
Türkiye çapında seçkin kitabevlerinde satışa sunuldu. Kitaplardan elde edilecek tüm gelir, Anadolu’daki çocukları
tiyatroyla buluşturma amacıyla kullanılacak.
Zorlu Hometex, gerçekleştirdiği çevre dostu iyileştirmelerle, dünyada Eco-Factory Standard sertifikasına sahip
ilk ev tekstil fabrikası oldu. Zorlu Hometex, bu iyileştirmeler neticesinde yılda yaklaşık 506 bin KW enerji
tasarrufu da sağladı.
2
003 yılında sahnelenen ilk oyunun ardından 450 binden
fazla çocuğu tiyatroyla buluşturan Zorlu Çocuk Tiyatrosu, sahneye konulan oyunların kitaplarıyla da çocuklara okuma sevgisini aşılıyor. Mehmet Zorlu Vakfı bünyesinde
yer alan Zorlu Çocuk Tiyatrosunun sahneye koyduğu “Çirkin
Ördek Yavrusu”, “Kurbağa Prens”, “Oz Büyücüsü”, “Bremen
Mızıkacıları” ve “Kediler ve Fareler Mutfağı” oyunları, aynı zamanda masal kitaplarıyla da çocuklarla buluşuyor.
Anadolu’daki tüm çocuklara tiyatroyu ulaştırmayı hedefleyen bir sosyal sorumluluk projesi olarak yoluna devam eden
Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun Kelime Yayınları tarafından yayınlanmış 5 oyunun hikaye kitabı, 5’i bir yerde olarak set halinde
Türkiye genelinde seçkin kitabevlerinde satışa sunuldu. Ayrıca, Kanyon, Cevahir, İstinye Park, Palladium, Akbatı, Florya Fly
Inn, İş Kuleleri, Ankara Bilkent, Ankara Gimat ve Bursa Zafer
Plaza’da olmak üzere 10 D&R Mağazası’nda kitaplara özel vit-
rin düzenlemesi gerçekleştirildi. Kitaplarla birlikte özel olarak
hazırlanmış 30 bin ayraç da çocuklara ücretsiz dağıtılıyor. Çocukların yaklaşık yüzde 35 indirimle sahip olabilecekleri setler Türkiye çapından seçkin kitabevlerinde çocukları bekliyor.
Mehmet Zorlu Vakfı bu projeyle de kitaplardan elde ettiği tüm
geliri, Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun Anadolu’daki çocuklara
ücretsiz oyunlar sergilemesi ve gösteriler yapması amacıyla
değerlendirmeye devam edecek.
D
ünyamızın sınırlı doğal kaynaklarının tükenmeye yüz
tuttuğu, tartışmasız bilimsel bir gerçek. Sürdürülebilir bir gelecek için dünyanın kaynaklarının daha
verimli kullanılması ve yenilenebilir kaynaklara yönelmek
büyük önem taşıyor. Bu kapsamda global çapta yürütülen
birçok çalışma bulunuyor.
Marks & Spencer tarafından 2007 yılında başlatılan “Plan
A” projesi, küresel ısınmanın dünyamızdaki etkisini azaltmaya yönelik büyük önem taşıyan girişimlerden biri. Marks
& Spencer’ın, tüm üretici, ofis ve mağazalarda uygulanmak
üzere 2007 yılının ocak ayında hayata geçirdiği projeye Zorlu
Hometeks 2010 yılının Kasım ayında katıldı. Zorlu Hometeks,
2010 yılı kasım ayından bu yana bu kapsamda gerçekleştirdiği çalışmaları raporladı. Raporda en çok dikkat çeken unsur,
tesislerde kullanılan enerjinin Zorlu Enerji Grubu tarafından
sağlanan yenilenebilir jeotermal enerji olması. “Plan A” projesine dahil olan kurumların, çeşitli konu başlıkları altında
yapmaları gereken bir takım iyileştirmeler mevcut. Bunlar temel olarak; “Enerji Denetimi ve Verimlilik Yönetimi”, “Enerji
Kaynaklarının Kullanımı”, “Yalıtım”, “Aydınlatma ve Sıcaklık
Kontrol Yönetimi”, “Su ve Atıkların Yönetimi” ve “Eco Factory
Yönetimi”. Bu proje kapsamında Eco Factory Yönetimi çerçevesinde çalışanlara, hem iş yerinde hem evlerinde enerji
verimliliğini artırıcı tavsiyeleri içeren broşürler dağıtılıp konu
hakkında eğitimler düzenlenerek projeye dahil olmaları sağlandı.
2011’in ocak ayından itibaren ve periyodik olarak 3 ayda bir
yapılan görüşmeler sonucunda 2011 yılının aralık ayında,
proje kapsamında tüm çalışmalar ve raporlar tamamlanarak
Marks & Spencer‘a sunuldu. Gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde Zorlu Hometeks, 505 bin 872 KW/yıl kazanç elde
etmeyi başardı. Bu sayede Zorlu Hometeks, dünyada EcoFactory Standard sertifikasına sahip ilk ev tekstil fabrikası
oldu.
40 köşe yazısı/metin salt
41
Vestek Elektronik Araştırma Geliştirme A.Ş.
Genel Müdür
[email protected]
Hayatın barkodu
Modern teknoloji doğru kullanıldığında yaşarken de sonrasında da kolaylıklar sağlıyor.
T
ürkiye A Milli Bayanlar Voleybol Takımı, halkın gönlündeki adıyla Filenin Sultanları, elde ettikleri başarılarla
voleybolu ülkemizde daha çok izleyici çeken bir spor
haline getirdiler. Polonya’yı devirerek 2012 Londra Olimpiyatlarına katılma vizesini aldıklarında sadece voleybol branşında bir ilke imza atmakla kalmadılar, Türkiye’nin 52 yıldır
beklediği olimpiyatlara takım sporlarında katılma özlemini
de giderdiler. Bu haklı başarıları sonucu haber, magazin ve
reklam dünyasında aranır oldular. Elbette başarılı milli sporcuların reklam spotlarında yer alması yeni bir olgu değil, ancak İngiliz milli plaj voleybolcuları Zara Dampney ve Shauna
Mullin’ın yaptıkları reklam alanında gerçek bir yenilik oldu.
Plaj voleybolu altı kişilik klasik voleybolun, iki kişilik takımların plaj mayoları ile kumlar üzerinde oynadıkları popüler bir
versiyonu. Deniz, güneş, kum ve sporcu formunda insanların
mücadelesi elbette tüm dünyada ilgi çekiyor ve artan bir reklam potansiyeli taşıyor. Yayıncı kuruluşların da portföyünde
hatırı sayılır bir yeri olan bu spor dalında kameralar ve fotoğraf makineleri fazla mesai yapıyorlar.
Teknolojinin parası reklamlardan çıkıyor
Bütün bu anlattıklarımın içinde “teknoloji” nerede dendiğini
duyar gibiyim. Resme dikkatli bakarsanız teknoloji sporcu
mayolarının tam ortasında. Evet, Zara ve Shauna’nın mayolarının arkasında görülen bu garip şekil (QR KOD) bir moda
tasarımı değil oldukça teknolojik bir reklam aracıdır. Betfair
adlı bahis şirketi, Londra Olimpiyatları öncesinde test amaçlı
düzenlenen uluslar arası turnuvada Zara ve Shauna’nın milli
mayolarının arkasına kendi ürünleri ve markasıyla ilgili bilgileri kodlayarak bastırdı. Böylelikle reklamcılık tarihinin en
yaratıcı reklamlarından birine imza atmış oldu. Firmanın sözcüsü Andy Lulham’ın yaptığı açıklama söyle: “Plaj voleyboluna büyük ilgi var ve biz reklam kampanyamızın sporseverlere ulaştığından emin olmak istedik. Bildiğimiz kadarıyla QR
kodlarının spor reklamcılığındaki ilk kullanımıdır. QR kodların
etkinliğini denemek için fotoğraflanma olasılığının en yüksek
olduğu yerleri denemek istedik”. Reklamın mantığı aslında
aşikar. Voleybol karşılaşması esnasında bir oyuncu servis
atarken, her iki takımın oyuncuları da hamle yapmaya hazır,
ancak durağan bir şekilde topun oyuna girmesini beklerler.
Bu sırada tüm kamera ve fotoğraf makinaları görüntü alırlar.
QR kodların sağlıklı çalışması için düzgün bir görüntü alınması gereklidir.
QR Kod nedir?
Her QR kod bir bilgi içerir. Aslında Barkod mantığı ile aynıdır.
Genelde Barkod bir sayı içerir. Barkod okuyucuları bu sayıyı
barkod denen çubuklu resimden çıkarırlar. Süpermarketlerde
ve süper olmayan bakkallarda bile ürün üzerindeki barkod
okutulur. Kod bilgisayar tarafından işlenerek bir sayıya dönüştürülür. Bu sayıya karşılık gelen, dükkan bilgisayarında
(ürün veritabanında) o ürüne ait, fiyat gibi, bilgilere erişilir. QR
KOD, barkodun gelişmiş halidir ve sadece sayı değil çok daha
uzun bir yazı içerebilir. Tanıtım yapmak isteyenler genelde QR
kod içine bir internet sitesinin adresini gömerler. Bütün akıllı
telefonlar için QR Kod okuma uygulamaları vardır. Bilgi almak
isteyen kişi, QR kodun resmini çeker. Bu resim okuyucu uygulama tarafından işlendiğinde ortaya bir yazı çıkar. Uygulamaların çoğu bu yazıları yorumlama yeteneğine sahiptir. Örneğin
birçok uygulama, internet web sitelerinin adreslerinin başında bulununan “http:” başlığını görünce ardından gelen adresi
doğrudan internet tarayıcısına aktarır. İnternet uygulaması
doğrudan QR kod içerisindeki web sitesine yönlenir.
Zara ve Shauna’ya geri dönecek olursak, Betfair firması mayoların arkasına koyduğu QR kod içerisine http://sports.betfair.com adresini işlemişti. Bu yöntemle karşılaşma sırasında
fotoğraf çeken seyirciler, akıllı telefonlarındaki okuyucu uygulamalara bu resmi işlettiklerinde doğrudan bahis sitesine
yönlendirilmekteydi. Ayrıca gazetecilerin çektiği fotoğraflar-
da eğer QR kod düzgün görüntülendiyse, ertesi gün okuyucular akıllı telefonlarını gazete sayfasına doğru tuttuklarında bu
siteye yönlendirilmekteydi.
Mayo üzerindeki QR kod kullanımı aslında QR kodların dar bir
alana çok bilgi sığdırma özelliğini vurguluyor. Çogunlukla tanıtım ve reklam maliyetlerinin önemli bir yüzdesini tanıtımın
yer alacağı alanın büyüklüğü oluşturur. Bazen parası verilmek
istense de alan kısıtlıdır. Eğer Betfair firması, Zara’nın mayosu üzerine kendi web sitesinin adını yazmaya kalksaydı, olasılıkla kimse okuyamacaktı. Alternatif olarak, Betfair 60-70cm
bel formundaki voleybolcuları değil, yine mayolarıyla özdeşleşen sumo güreşçilerini tercih edecekti. Bu durumda sadece
web sitesinin adını değil, lig fikstürünü bile verebilirdi. Ancak
sumo mayosunda yer alan bilgi, seyircinin gözünde anlık olacaktı. İzleyici orada gördüğü web sitesinin adını ezberleyip,
internet tarayıcısına kendi yazmak zorunda kalacaktı. Oysa
QR kod kullanımında, izleyici yönlendirilmek istediği web sitesine akıllı telefonu üzerinden otomatik yönlenir. İzleyicinin
sadece telefonun kamerasını birkaç saniye QR kod üzerinde
tutması yeterlidir. Gerisini uygulama yapar. Eğer kod içerisinde bir web sitesi değilde bir kişinin kontak bilgileri varsa
otomatik olarak telefonun rehberine ekler. Örnekler çoğaltılabilir. İ-nigma, mobile-tag, ve iScanner bu yeteneklere sahip,
uygulama pazarlarında kolayca bulabileceğiniz birkaç QR
okuyucudur.
İlk olarak otomotiv endüstrisinde kullanıldı
QR kod adını İngilizce Quick Response – çabuk yanıt – sözcüklerinden alıyor. Matrix barkod olarak da bilinir. 1994 yılında
Japon Denso firmasının patentlediği bu özel kodlama tekniği,
ilk olarak Toyota fabrikalarında otomobil parçalarının takibi
için kullanılmış. QR kod içerisinde yedi bin sayı veya dört bin
harf taşıyabilmesi nedeniyle, klasik sayı barkodlarına göre
daha çok tercih edilmeye başlamıştır. Otomotiv endüstrisin-
den çıkıp, bizlerin günlük yaşamına girmesini ise akıllı cep telefonlarına ve teknoloji düşkünü zeki reklamcılara borçludur.
QR kod oluşturmak için bir bilgisayar programına ihtiyacınız
vardır. Internette onlarca ücretsiz QR kod oluşturma sitesi
vardır (örn. http://www.qurify.com/tr/). Bu sitelerde vermek
istediğiniz mesajı, web sitesi adını, erişim bilgilerinizi, veya aklınıza gelebilecek herhangi bir bilgiyi yazıp, programın QR kodunu oluşturmasını sağlayabilirsiniz. QR kod size bir resim olarak üretiliyor. Birçok site bu resmi size elektronik posta olarak
gönderiyor veya doğrudan sitenin sayfasından bilgisayarınıza
kaydedebiliyorsunuz. Daha sonra bu resmi hedef kitlenizdeki
insanlarla paylaşıyorsunuz. Reklam, tanıtım gibi kurumsal işler
beni ilgilendirmiyor diyorsanız, kişisel kullanımları da olduğunu bilmenizde yarar var. Örneğin elektronik postalarınızın sonuna eklerseniz, sizi rehberine eklemek isteyenler tüm erişim
bilgilerinizi otomatik olarak alabilir. Bazıları tişörtlerinin üzerine de bastırıyor ama ben olsam yapmazdım. Yapılabilecekler
sınır tanımazken, bu teknolojinin genç yaşlı ayırmadan benimsenmesi kaçınılmaz. Hatta aramızdan ayrılanlar için bile.
Beşikten mezara…
Tim Tuttiett birçokları için sıradan sayılabilecek bir İngilizdi.
Onu sıradışı yapan ve dünya medyasına taşıyan ise eşi oldu.
Geçen yıl 53 yaşında vefat eden eşi için, Gill Tuttiett, oldukça sıra dışı bir mezar taşı yaptırdı. Tuttiett’in mezarı başına
gelenler bilindik yazılar yerine bir QR kod ile karşılaşıyorlar.
Akıllı telefonlar tarafından okunan bu kod, telefonun internet
tarayıcısını, eşi tarafından Tim Tuttiett için hazırlanan bir web
sitesine yönlendiriyor. Bu sitede merhumun resmi ve özgeçmişine yer veriliyor.
Telefon gibi kişisel cihazlarımızın yetenekleri arttıkça daha
yaratıcı birçok uygulamaya tanıklık edeceğiz. Modern teknoloji doğru kullanıldığında beşikten mezara kadar insanların
hayatını kolaylaştırmaya devam edecek.
44 haber
45
Akıllı olduğu kadar şık
Vestel televizyonlar artık daha renkli
Estetik görünüşü kadar akıllı ve pratik özellikleriyle de herkesi kendine hayran bırakan Vestel Puzzle, çok işlevli
bölmeleri sayesinde 14 farklı şekilde kullanılabiliyor. Vestel Puzzle’ın akıllı ışık teknolojisi ise karanlık ortamda
hareketi algılıyor ve kapı kolu ışığı otomatik olarak yanıyor.
Warner Bros.’un en sevilen çizgi karakterleriyle tasarlanan Vestel TV’ler satışa sunuldu. Vestel, Warner Bros.’la
işbirliği yaparak Tweety, Slyvester, Batman ve Superman gibi en sevilen çizgi kahramanları
Vestel LED TV’lerle buluşturdu.
D
ost teknoloji Vestel akıllı buzdolabı serisine Puzzle
adlı yeni gardırop tipi buzdolabını ekledi. Soğutucu
ve dondurucu fonksiyonları arasında rahatlıkla geçiş
yapılabilen Vestel Puzzle, çok işlevli bölmeleri sayesinde 14
farklı şekilde kullanılabiliyor.
Enerji dostu
Kullanım ihtiyacına göre ister soğutucu ister dondurucu olarak kullanılabilen çok işlevli bölmeler, kullanılmadığı durumlarda kapatılarak yüzde 35’e varan enerji tasarrufu sağlanıyor.
Hayatı kolaylaştırıyor
Vestel Puzzle’ın ortam ışığına göre parlaklığının ayarlanabildiği özel LED iç aydınlatmaları, mutfaktaki hayatı kolaylaştırıyor ve tüketiciye dost çözümler sunuyor. Ortam ışığına göre
parlaklığını ayarlayarak hem gözleri yormuyor hem de enerji
tasarrufuna katkıda bulunuyor.
Ayrıca yüzey seviyesinde bulunan özel patentli bir dokunuş
ile buzdolabınızın modunu değiştirebileceğiniz dokunmatik ekranı, üzerinde parmak izi bırakmayan inox kapıları,
“soft-touch” kapı kolları, düz ve pürüzsüz dış yüzey tasarımı ile mükemmel bir estetik deneyim ve kullanım keyfi
sunuyor.
Soğutmada akıllı çözüm
Vestel Puzzle, özel soğutma sistemi ile soğutucu ve dondurucu bölmelerdeki hava sirkülasyonunun diğer bölmelere
karışmasını önlüyor. Bu akıllı çözüm sayesinde bölmeler
arasında koku geçişi de engelleniyor ve sebzeler daha uzun
süre tazeliğini koruyor.
Kolay kapanan kahvaltılık bölmesi
Vestel Puzzle’da yer alan teleskopik ray sistemli kahvaltılık
bölmesi, “Kendinden kapanma” özelliği sayesinde açık kalma ve kapıya çarpma ihtimalini ortadan kaldırılıyor.
Akıllı ışık teknolojisi
Sadece Vestel Puzzle’ın kapı kollarında yer alan akıllı ışık
teknolojisiyle karanlık ortamda aktif hale gelen aydınlatma
sistemi hem kullanıcıya kolaylık sağlıyor hem de mutfağa
benzersiz bir şıklık katıyor.
Özel kapı tasarımı
Yaylı sistem özel kapı tasarımı sayesinde kapıların yanlış kapatılması sonucu kırılma riski ortadan kaldırılıyor. Temperli
ve yüksekliği ayarlanabilir cam raflar ise 200 kilogram’a kadar yükü dahi zorlanmadan taşıyabiliyor.
Gizli aydınlatma
Gizli LED aydınlatma tasarımı ile soğutucu kısmına estetik bir
görünüm kazandırılan buzdolabı, özgün hava kanalı tasarımı
sayesinde ise fanların soğutucuya her raf seviyesinde soğuk
hava göndermesini sağlıyor ve böylece rafların kokusunu birbirine karıştırmıyor.
Tasarım ödülleri ile şıklığını kanıtlıyor
Vestel Puzzle buzdolabı sahip olduğu göz alıcı güzelliği ve
kullanım kolaylığını sahip olduğu ödüllerle tescil ediyor. Plus
X Award ve Good Design ödüllerine layık gösterilen Vestel
Puzzle buzdolabı 2012 yılının en prestijli tasarım yarışmalarında öne çıkan buzdolaplarından bir tanesi.
Mert Gürsoy
V
estel, televizyonları Tweety ve Slyvester ile renklendirdi. Vestel’in Warner Bros. karakterlerinin renk
kattığı yeni TV serisini tanıtmak için Party Kids’te
düzenlediği partiye iş dünyası ve cemiyetin ünlü simaları
çocuklarıyla katıldı. Elektronik alanında ilk kez böyle bir işbirliği yapıldığını söyleyen Vestel Pazarlama Genel Müdür
Yardımcısı Mert Gürsoy, “2012 yılına renkli seri televizyonlarımız ve buzdolaplarımızla cıvıl cıvıl bir başlangıç yapmıştık. Warner Bros. ile yaptığımız işbirliği sonucu hem ürünlerimizi hem de sektörü daha da renklendirdik. Çocuklar,
çizgi kahramanların yer aldığı Vestel LED TV’ler ile renkli
bir dünyaya adım atacak” dedi.
“Sevimli Kahramanlar Vestel’de” sloganıyla gerçekleşen
etkinliğe iş dünyasından ve sosyal yaşamdan ünlü simalar
çocukları ile birlikte katıldı.
Partide Begüm Şen, Aslı Şen, Gülşah Alkoçlar, Hediye Güral, Işıl Rençber, Fatoş Sarıgül, İpek Varol, Selen Keçeli, Zuhal Pirinçcioğlu, Pınar Talay Ayaydın, Sinem Ayan, Şebnem
Aslan, Eda Kosif, Zeynep Ilıcalı, Yelda Çiftlik, Mahbube Gürkan, Ümmühan Kutlualp, Elif Aydın, Bahar Şer, Sibel Arna
gibi sosyal yaşamın sevilen simaları buluştular. Çocuklar,
en sevdikleri çizgi film karakterlerini bu kez Vestel’in yeni
televizyonlarından izlemenin keyfini yaşadılar.
46 sosyal medya
47
Dijital dünyanın yıldızları
Zorlu Tekstil Grubu, TAÇ ve Linens markalarıyla dijital dünyada da büyük beğeni topluyor. Dijital medya ajansları
Propaganda ve Wanda Digital ile sosyal medya iletişimini kurgulayan Zorlu Tekstil Grubu, tüketiciyle birebir iletişim
kuruyor.
D
ijital teknolojilerin ve internetin gelişimi, hayatın her
alanında birçok unsuru değiştirdi ve dönüştürdü.
Özellikle iletişim, internet ile birlikte en fazla değişim
gösteren alanlardan biri. Sosyal medyaların yaygınlaşması ve
etkilerinin artmasıyla birlikte, iletişim de tek yönlü olmaktan
çıkıp interaktif bir yapıya kavuştu. Hedef kitlesiyle doğru biçimde temas kurup iletişime geçmek isteyen kurumlar açısından sosyal mecralar büyük önem taşıyor.
Lale İlalan
Sosyal mecralarda etkin bir iletişim stratejisi geliştirmenin önemine inanan Zorlu
Tekstil Grubu, ev tekstili sektörünün lider
markası TAÇ ve Türkiye’nin ilk uluslararası ev tekstili mağazalar zinciri Linens ile
sosyal medyada tüketicileriyle buluşuyor.
Sosyal mecranın markalar açısından önemini ve iletişimdeki etkilerini Zorlu Tekstil
Grubu İletişim Müdürü Lale İlalan aktardı.
Markalarının iletişiminde dijital ajanslarla
çalışan Zorlu Tekstil Grubu’nun iş ortakla-
rı Propaganda ve Wanda Digital, sosyal medyada yönetimini
üstlendikleri markalar hakkında detaylı bilgiler paylaştılar.
TAÇ markasının sosyal medya hesaplarını yöneten Propaganda ve Linens’in sosyal medya hesaplarını yöneten Wanda Digital yetkililerinden bu alanda gerçekleştirilen çalışmaları ve
hedefleri dinledik.
Z: Zorlu Tekstil Grubu açısından sosyal
mecraların önemini aktarır mısınız?
Sosyal mecra kullanımı, dijital çağda
sayısız firma için olduğu gibi Zorlu Tekstil Grubu için de hedef kitleyle interaktif iletişimin inşası ve sürdürülebilirliği
açısından büyük önem taşıyor. Sosyal
medyada, ev tekstili modasının rotasını
belirleyen, sektörün lideri konumundaki TAÇ ile Türkiye’nin ilk uluslararası ev
tekstili mağazalar zinciri Linens gibi iki
büyük markanın itibarının yönetilmesi ol-
dukça önemli ve biz bu doğrultuda etkili bir iletişim platformu
oluşturmayı amaçladık. Ev tekstiline ilgi duyan, trendleri takip
eden hedef kitlemizin, TAÇ ve Linens tüketicilerinin markalarımız ile etkin şekilde ilişki kurmasını ve bunun sürdürülebilir
olmasını hedefledik. Bunun yanı sıra, henüz tüketicimiz olmayan, ancak ileride olabilecek 18-22 yaş arası potansiyel tüketicilerimize de sosyal medya aracılığıyla şimdiden ulaşmayı,
kendimizi anlatmayı amaçladık. Tüm bu temel hedeflerimize
ise, amaçlanan ve öngörülen süreden çok daha kısa bir zamanda ulaştığımızı belirtmek isterim.
yakalamak ve bunu sürdürülebilir kılmak zorunda. Sosyal medya yönetimi bütünüyle ayrı bir uzmanlık alanı ve profesyonellerce yürütülmeli. Firmanın, örneğin sosyal medyada yönettiği
bir sayfanın karakterinden, geniş kapsamlı bir sosyal medya
kılavuzunun hazırlanmasına; her türlü içeriğin üretilmesinden,
hedefler doğrultusunda yeni fikirler geliştirilmesine kadar her
türlü konuda, uzman bir ekipten danışmanlık alması önemli.
Markalarımız ve rakip firmalar adına veri toplama, ölçümleme
ve raporlamanın profesyonel bir şekilde yapılabilmesi için de
sosyal medya ajansıyla çalışmak önemlidir.
Z: Sosyal medya ajansıyla çalışma ihtiyacı hakkında bilgi
alabilir miyiz? Ajansla çalışmanın avantajları nelerdir?
Günümüzde firmaların online dünyada sadece var olup, tek
yönlü iletişimi devam ettirmeleri asla yeterli değil; interaktif
bir platform yaratılması gerekiyor. Sosyal mecralarda aktif
şekilde var olmak, büyük bir platformda büyük bir topluluk
yaratmak, topluluğu yönetmek anlamını taşıyor. Bu nedenle
markalar, sosyal medya iletişiminde en üst düzeyde kaliteyi
Z: Sosyal medya kullanımının tekstil markalarına etkileri ve
katkıları neler oldu?
Zorlu Tekstil Grubu olarak, hedeflediğimizden çok daha kısa
bir sürede çok sayıda marka elçimiz olduğunu gördük; markalarımıza karşı duyulan güveni ve ürünlerimize karşı duyulan
beğeniyi bir kez de sosyal medyada görmek bizi çok mutlu
etti. Sosyal medyada yönettiğimiz sayfalar; beğeni, yorum ve
paylaşımlar açısından önemli başarılar yakaladı. Biz de sun-
duğumuz içeriklere yönelik olarak kullanıcılarımızın düşüncelerini paylaşmaları ve geri bildirimleri sayesinde, hedef kitlemizin, tüketicilerimizin görüşlerini öğrenme olanağına sahip
olduk. Sayfalarımızın her geçen gün yeni takipçileri olması da
bizi ayrıca mutlu ediyor.
Z: Sosyal mecralar yeni çağrı merkezleri olarak değerlendirilebilir mi?
Çağrı merkezleri ile sosyal mecraların işlevleri birbirinden
farklı. Çağrı merkezlerine ağırlıklı olarak sorular iletilip ürün
veya hizmetle ilgili şikayetlerde bulunulması, belirli konularda
detaylı bilgi talep edilmesi söz konusuyken; sosyal mecralar
ise yorumların, görüşlerin, memnuniyet ve memnuniyetsizliklerin paylaşıldığı alanlar olma özelliği taşır. Sosyal mecralarda çok fazla iletiyle karşılaşılması, çok sayıda kişiyle belirli
platformlarda buluşulması söz konusu. Ayrıca firmalar, bu
platformlarda çeşitli anketler uygulayarak tüketicilerin görüşlerini alma imkanı bulur. Bu anlamda sosyal mecralar, yoğun
etkileşimin olduğu ortamlardır. Aynı zamanda sosyal mecra-
larda tüketiciler görüşlerini, sorularını direkt olarak markaya
iletme olanağına sahip. Dolayısıyla sosyal medyada markalar
iyi yönetildiğinde, tüketicilerle başarılı iletişim süreçleri de
yürütülür.
Sosyal medyanın TAÇ’ı...
Z: Sosyal medya denince nasıl bir potansiyeli anlamak gerekiyor?
Sosyal medya deyince artık “herkes”ten bahsetmek mümkün.
İlk dönemlerde doğal olarak dijital dünyanın içindeki kişiler ve
daha çok genç kesim bu dünyanın içerisindeyken, şimdi etrafımızdaki herkesin sosyal medyayla iç içe olduğunu görüyoruz.
Facebook özelinde baktığımızda Türkiye’de 30 milyonu aşkın
Facebook kullanıcısı bulunuyor.
Z: Zorlu çalışanlarına sosyal medya hesaplarıyla ilgili önerileriniz neler olur? Nelere dikkat etmeleri gerekir?
Sosyal medya, insanlara istediklerini özgürce ifade edebile-
48 sosyal medya
cekleri bir platform sunuyor. Dolayısıyla bir kullanıcı bir ürün
veya hizmetten memnun değilse bunu kolaylıkla dile getirebiliyor. Bu durumda kurum çalışanlarının konuyu duygusal
olarak ele almamaları en önemli konu. Bir Zorlu çalışanı, TAÇ
hakkında yapılmış olumsuz bir yoruma –eğer ki sosyal medya
sorumlusu değilse– kesinlikle cevap vermekle yükümlü değildir ve hatta cevap vermemelidir. Kullanıcılardan kuruma dair
gelecek olumlu, olumsuz veya nötr yorumlar, kurumun sosyal
medya iletişiminden sorumlu kişiler tarafından değerlendirilmeli ve gerektiğinde cevaplanmalıdır.
Z: Zorlu Holding ile iş birliğiniz ne zaman başladı?
Propaganda olarak TAÇ markasıyla çok uzun yıllardır birlikte
çalışıyoruz. Dijital iletişim ortaklığımız, TAÇ’ın sosyal sorumluluk projesi olan “TAÇ Bir De Sen Tasarla” yarışmasının sosyal
medya iletişimiyle 2011’in sonlarına doğru başladı. TAÇ markasının sosyal medyadaki varlık yönetimi çalışmalarına ise aktif olarak Haziran 2012’de başladık. TAÇ markasına 9 kişilik bir
ekip ile hizmet veriyoruz.
Deniz Dördüncü
Z: Zorlu Tekstil Grubu markalarının sosyal medya kanalları hakkında bilgi alabilir miyiz?
TAÇ markasının sosyal medyadaki kanalları Facebook ve Pinterest. TAÇ Facebook sayfasında, TAÇ’ın ev tekstilindeki
uzmanlığı ve liderliğini destekleyen bir
duruş esas alınmıştır. Bu duruşu kullanıcılarla interaktif bir ilişkiye dönüştürmek
TAÇ Facebook iletişimindeki en önemli
49
hedefimiz. 4 aydır hayatta olan TAÇ Facebook sayfası 30 bine
yakın takipçiye sahip. Hedef kitle parametrelerine baktığımızda bizi takip eden kullanıcıların yüzde 95’inin kadın ve bunun
yüzde 80’inin 18-44 yaş aralığında olduğunu görüyoruz. Sayfada gerçekleşen iletişim çalışmalarına baktığımızda ise TAÇ
fanlarıyla buluştuğumuzu ve onlarla pek çok markanın yakalayamadığı gerçek ve samimi bir ilişki kurduğumuzu görmekten
mutluluk duyuyoruz. Artık klişe bir tabir haline gelen “marka
avukatlarımız” sayfamızda bizden önce bizi savunur, tüm paylaşımlarımızı yakından takip edip yorum yapar ve paylaşır bir
konumdalar. Pinterest hesabı ise TAÇ’ın yeniliklere açık tavrını
destekleyen ve markaya prestij ve imaj anlamında katkısı olan
bir kanal.
Z: TAÇ gibi bir markanın sosyal medya iletişimini yönetmenin
avantajları nelerdir?
En önemli avantajı, kullanıcılara markayı anlatmak zorunda
olmamak. TAÇ, halihazırda tanınan ve çok sevilen bir marka
olduğu için, kullanıcılar TAÇ’ın Facebook
Propaganda Dijital Grup Başkanı
sayfasıyla karşılaştıklarında sevinçle karşılıyor ve hemen sayfayı beğenip, yorumlarında bu sevgilerini dile getiriyorlar.
Z: Sosyal mecra üzerinde hangi kampanyalar ve uygulamalar gerçekleştirildi?
TAÇ için Facebook’ta pek çok farklı çalışma yürütüyoruz. Öncelikle Freemood
markasını tanıtmak ve TAÇ’ın modern yüzünü desteklemek üzere “Moodunu Seç”
uygulamasını hayata geçirdik. Bu uygu-
lamada kullanıcıların mooduna göre karşılarına çıkardığımız
kimi zaman komik kimi zaman keyif veren videolarla onlara
hoş bir sürpriz yapmayı hedefledik. Ayrıca, bu uygulama ile
Freemood ürünlerinin tanıtımını gerçekleştirdik. Önümüzdeki dönemde eğlenceli başka bir uygulamayı kullanıcılarımızla
buluşturmayı hedefliyoruz. Uygulamalar haricinde Facebook
duvarımızda kullanıcılarımızla sürekli olarak iletişim halindeyiz. Öncelikle şunu açıkça söyleyebiliriz ki, TAÇ kullanıcısı
TAÇ’tan ürün görmek istiyor. Facebook sayfasını tıpkı mağazayı gezer veya kataloga bakar gibi kullanmayı seviyor. Dolayısıyla yaptığımız yaratıcı ürün paylaşımları kullanıcıda yüksek
bir seviyede karşılık buluyor. Öte yandan, Salı Vitrini –Flash
Sale– uygulamamız kullanıcımız tarafından çok hızlı bir şekilde algılandı ve her hafta merakla beklenen bir fenomene dönüştü. Ayrıca kullanıcılarımıza sorduğumuz basit ve eğlenceli
ödüllü sorularla kullanıcılarımızdan rekor seviyede yorum ve
beğeni almayı başarıyoruz.
Z: Sosyal mecra kullanımının amacı hakkında bilgi alabilir
miyiz?
Sosyal medya kullanımındaki amaçlarımızı şöyle özetlemek
mümkün; TAÇ markasını sosyal medya kanallarında etkin kılarak, tüketicisi ile arasında yakın ve samimi bir ilişki kurmasını
sağlamak. Genç kitleyi markaya yakınlaştırmak. Mevcut sadık
tüketicilerimizin markayı sahiplenmelerini sağlamak, böylece
TAÇ ana markası ve alt markalarını takip eden, markanın elçiliğini üstlenen, çevresine tavsiye eden interaktif bir topluluk yaratmak. Ayrıca, TAÇ’ın sektörde lider duruşunu bu mecrada da
etkin ve etkileşimli bir şekilde varolarak desteklemek, taklitlerinden ayrıştırmak. Markaya dair yenilik ve haberleri duyurmak.
Z: TAÇ markasına yönelik yıl sonu sosyal mecra hedefleri nelerdir?
TAÇ Facebook sayfasına hedef kitle anlamında baktığımızda,
öncelikli hedefimiz nicelikten öte nitelik. Dolayısıyla sayfamıza gelen kullanıcının TAÇ ile özel bir bağ kurma potansiyeli
olan insanlar olmasına özellikle özen gösteriyoruz. Şu anda
30 bine yaklaşmış olan kullanıcı sayımızı yıl sonunda 50 bin
kullanıcıya çıkarmayı amaçlıyoruz.
mıza girmiş bir alan. Bu alanda yer alan
kadınlara ulaşmak ve ürün çeşitliliğimizin
yayılmasını sağlamak amacıyla bulunuyoruz. İki alanın geri dönüşlerinden de
memnunuz. Ancak sosyal mecralarda her
kanalda olmak gerektiğini düşünmüyoruz.
Her alan her marka için kesinlikle uygun
değil. Bu kadar sosyal mecra var; ancak
her birinin farklı kitleleri ve farklı dinamikleri var. Buna göre markalara uygun stratejiler sunulduğunda başarının geldiğine
inanıyoruz.
Linens’te 20 binin üzerinde kullanıcı bulunuyor. Sayfa, yüksek oranla 25-34 yaş arası
kadınlara hitap ediyor. Bu kitleyi, 35-44 yaş
arası kadınlar takip ediyor.
Z: Sosyal mecra kullanımının amacı hakkında bilgi alabilir miyiz?
Sosyal medya kullanımının elbette asıl amacı algı yaratmaktır. Bizim yaratmak istediğimiz algı Linens’in ulaşılabilir ve tüketicilere
Dijital dünyada Linens şıklığı...
Burcu Atasoy
yakın bir marka olduğudur. Bundan sonraki
Wanda Digital Marka İlişkileri Direktörü
süreçte markayı hep akıllarda tutacak ve tüZ: Linens ile işbirliğiniz hakkında bilgi alabilir miyiz?
keticiyi satışa yönlendirecek aksiyonlar planlıyoruz. Sonuçta
Linens ile haziran ayından bu yana birlikteyiz, ancak uzun yıllar beraber çalışmayı arzu ediyoruz. Wanda Digital yaklaşık 40 Z: Linens markasına özel sosyal mecra çalışmaları hakkında yapılan tüm bu yatırımın sonucundaki beklenti satış yapmak
ve tüketiciyi memnun etmektir.
kişilik kalabalık bir aile. Linens’e; sosyal medya, müşteri iliş- bilgi alabilir miyiz?
kileri, kreatif grup, tasarım grubu ve development grubundan Linens markası ile bugüne kadar kitleyi tanımak üzerine
ilerledik. Bundan sonraki süreçte Linens ile tüketicinin ara- Z: Sosyal mecra kullanımının etkileri neler oldu?
oluşan bir ekiple destek veriyoruz.
sındaki bağı daha da güçlendirme üzeri- Linens bazında bunu söylemek için henüz erken. Genel olane gideceğiz. Bunun için Facebook’a özel rak bakacak olursak insanlar erişebilir olmaktan mutlu olduğu
Z: Hangi sosyal medya kanalları kullanılıindirim ve ürünler sunacağız. Böylece bu için negatif durumların bile pozitife çevrilmesinin kolaylaştığı,
yor? Bu kanallarda nasıl bir iletişim politisayfada hayran olan kişilere kendilerini doğrudan iletişim kurulabilen ve geri bildirim alınabilen bir
kası izleniyor?
özel hissettirmeye devam edeceğiz. Bu ana mecra haline geldiğini söyleyebiliriz.
Kitlemizi hangi alanlarda yakalayabilealanda bulunmaları, aktif olarak duygu ve
ceğimize dair uzunca bir çalışma yaptık
düşüncelerini paylaşmaları, bizim için ger- Z: Linens markasına yönelik yıl sonu sosyal mecra hedefleri
ve sonucunda Facebook ve Pinterest ile
çekten önemli.
nelerdir?
ilerlemeye karar verdik. Facebook, şu nokLinens’in yıl sonu sosyal medya hedefi, kampanyalar yaparak
tada olmazsa olmaz diyebileceğimiz bir
Z: Kullanıcı sayıları ve hedef kitle hakkın- tüketiciyi sayfasında sürprizlerle yakalayan bir marka olmakalan. Hedeflemeli reklam kampanyalarıyla
da bilgi alabilir miyiz?
tır. 2013 yılında ise daha büyük projelerle tüketicilerimizin
da gerçekten markamızla ilgilenen kitleye
Linens,
Temmuz’dan
beri
sosyal
medyada
karşısına çıkmayı hem etkileşim oranımızı hem de hayran sakonuştuğumuzu düşünüyoruz. Pinterest
Lara Akış Baruh
Wanda Digital Sosyal Medya Grup Başkanı
aktif olarak bulunuyor. Şu anda Facebook yımızı artırmayı hedefliyoruz.
ise 2012’de ciddi bir büyüme ile hayatı-
50 söyleşi
51
Her alanda önemli bir aktör: Doğal gaz
Doğal gaz, evlerimiz içerisinde bütçemizden dünya siyasetine kadar her alanda önemli bir aktör. Zorlu Enerji Gaz Grubu
Genel Müdürü Fuat Celebci, doğal gazın dünya siyasetinin geleceğindeki yerini, önemini ve Zorlu Grubu’nun bu alandaki
faaliyetlerini aktardı.
E
nerji, özellikle günümüzde, uluslararası ilişkilerin ve
küresel siyasetin temelini oluşturan en önemli aktör.
Enerjinin üretimi ve arz güvenliği, neredeyse tüm dünya barışına yön veriyor. Enerji senaryosunun en can alıcı kaynakları ise petrol ve doğal gaz. Hem dünya siyasetini hem de
bütçelerimizi doğrudan etkileyen doğal gaz piyasası ve Zorlu
Enerji Grubu’nun doğal gaz alanında yürüttüğü çalışmaları
Gaz Grubu Genel Müdürü Fuat Celepci ile konuştuk.
Z: Enerji, özellikle de doğal gaz ve petrol, dünya gündemini
nasıl etkiliyor?
Günümüz koşullarında üretim için en ucuz enerji kaynağı pet-
rol ve doğal gaz. Bu nedenle, bu iki hammadde hem enerji
sektörünün hem de ekonominin ana kaynakları durumunda.
Tüm ülkeler stratejilerini, bu kaynakları daha ucuz, daha kolay
ve daha fazla sağlayabilmek üzerine kurguluyor. Bu da dünya
siyasetinin ana eksenini oluşturuyor. Dünyada petrolün ve doğal gazın bilinen rezervlerinin yaklaşık yüzde 65’i Ortadoğu ve
Kuzey Afrika’da. Bunun için, Ortadoğu günümüzde dünyanın
en fazla ilgi toplayan bölgesi durumunda. Zengin kaynaklara
sahip Irak, İran, Suriye dünya gündeminin merkezini oluşturuyor. Buna Türkiye’yi de dahil edebiliriz. Çünkü ülkemiz de
enerji kaynaklarının dünyaya transferi için doğal enerji koridoru konumunda. Ortaduğudaki bu ülkeler, dünya siyasetinin
büyük oyuncuları ABD, Avrupa Birliği, Rusya ve Çin’in müdahaleleri ile günümüzün ve geleceğin siyaset ve ekonomi senaryolarını oluşturuyorlar.
Z: Türkiye ne yazık ki önemli rezervlere sahip olmadığı için
bir tüketici olarak ve doğal koridor niteliğindeki jeopolitik
yapısıyla kendisini nasıl konumlandırmalı?
Birçok gaz transit hattının kavşak noktasındayız. Avrupa’nın
doğu ucunda fiziki ve ticari gaz merkezi olma potansiyelimiz
var. Fakat ülkemizin, uzun vadede birçok hattın buluşma ve
dağılma noktası (enerji hub’u) olma hedefinin önünde çok
ciddi sıkıntılar bulunuyor. Komşu ülkelerde yaşanan siyasi is-
tikrarsızlıklar nedeniyle Türkiye’yi by-pass eden projeler gündeme gelmeye başladı. Türkiye bu konuda aktif, çözüm üretici
ve pastadan pay almaya odaklı bir enerji politikası ne yazık ki
yürütemiyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde ülkemizin hedeflerini ve stratejilerini yeniden gözden geçirmesi gerekecek.
Z: Önümüzdeki günlerde Türkiye’de doğal gaz sıkıntısı gündeme gelebilir mi?
Doğal gazda dışa bağımlı olduğumuz sürece enerji arz güvenliği konusunda risklerimiz her zaman olacak. Bu alanda ithalat
ancak kısa vadeli bir çözüm sunuyor, uzun vadede kendi kendimize yetmemiz gerekli. Doğal gazı ithal ettiğimiz ülkelerin
kendi kullanım önceliği var. Örneğin İran’ın kış aylarında hava
soğuduğunda günlük olarak 30 milyon metreküp gaz vermesi
gerekiyor. Ama bunu 5-6 milyon metreküpe kadar düşürüyor.
İran’daki tüketim birden bire patlayınca, İran bize vermiş olduğu gazı iç tüketime yönlendiriyor ve vatandaş gazı tükettiği
için de bize gaz gelmiyor. Bu nedenle depolama kapasitemizin
artırılmasına yönelik çalışmaları hızla geliştirmemiz önemli.
Komşu ülkelerimizden yaptığımız ithalat, bu ülkelerde yaşanan siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle de kesintiye uğrama
tehlikesi içinde. Enerji tarafında bu denli büyük bağımlılığı
olan Türkiye’nin önümüzdeki dönemde enerji politikalarını dış
politikadan bağımsız yürütmemesinin sonuçları sıkıntı verici
olabilir.
Z: Zorlu Enerji Grubu olarak doğal gaz setöründe nasıl bir yapılanmaya ve faaliyet çeşitliliğine sahipsiniz?
Zorlu Enerji Grubu olarak, doğal gaz alanında iki tür faaliyet
yürütüyoruz; doğal gaz ticareti ve doğal gaz dağıtımı. Ticarete
yönelik çalışmalarımızı Zorlu Doğal Gaz Toptan ve Zorlu Doğal
Gaz Tedarik şirketlerimiz, doğal gaz dağıtım çalışmalarımızı
ise GAZDAŞ şirketimizle yürütüyoruz. GAZDAŞ şirketimizle,
Gaziantep ve Trakya bölgelerinde 20 ayrı yerleşim biriminde
2036 yılına kadar doğal gaz dağıtım hizmeti vereceğiz. Altyapı
çalışmalarının başladığı 2006 yılından bu yana Gaziantep ve
Trakya’daki doğal gaz altyapı çalışmalarımızı yaklaşık yüzde
95 oranında tamamladık. Bugüne kadar bu bölgelerde 380
milyon TL’lik yatırım gerçekleştirerek, ülkemizin hava kirliliğinin yüksek olduğu Edirne, Kırklareli, Lüleburgaz, Çerkezköy,
Tekirdağ, Gaziantep, Kilis ve Nizip gibi il ve ilçelerimizi doğal
gaza kavuşturduk.
Z: Kaç kişilik bir kadro ile hizmet veriyorsunuz?
Doğal gaz dağıtım ve ticareti alanında yürüttüğümüz çalışmalarımızı toplam 270 kişilik deneyimli ve yetkin bir çalışan kadrosuyla yürütüyoruz. 2010 yılına kadar lisans kapsamımızdaki
bölgelerde doğal gazın altyapısını kurduk. Bu nedenle arka-
Fuat Celepci
52 söyleşi
53
2012 hedefleri...
Bu yıl sonuna kadar Trakya bölgesindeki 17 yerleşim yerinde 160
bin bağımsız birim ile Gaziantep, Nizip ve Kilis’te ise 124 bin bağımsız birimin abonelik işlemlerini gerçekleştirmiş olmayı hedefliyoruz.
2012’de her iki yatırım bölgemizde doğal gaz kullanmak isteyen
yeni müşterilerimizin servis ve bağlantı hatlarının yapımı için yaklaşık 23 milyon Dolarlık bir yatırım programımız var. 2015’te, bu
rakamın yaklaşık 300 milyon Dolar’a ulaşmasını planlıyoruz. 2015
yılına kadar faaliyette bulunduğumuz bölgelerde 1,5 milyar Dolarlık piyasanın oluşacağını öngörüyor; altyapı çalışmaları, iç tesisat
yapımı ve bunun gibi alanlarda dolaylı olarak yaklaşık 5 bin kişiye
istihdam yaratılmasını bekliyoruz.
Doğal gaz ticaretinde ise 2012 yılında ciro hedefimiz 110 milyon
Dolar. Doğal gaz satışındaki hedefimiz ise 350 milyon metreküp.
Bu yılın ilk 8 ayında 155 milyon 500 bin metreküp doğal gaz satışı
yaptık. 2013 yılında 500 milyon metreküpü Enerco Enerji’den, 850
milyon metreküpü Bosphorus Gaz’dan, 150 milyon metreküpü de
Zorlu Enerji’nin kendi üretiminden olmak üzere toplam 1,5 milyar
metreküp doğal gazın ticaretini yapma hedefiyle çalışmalarımızı
ve görüşmelerimizi sürdürüyoruz.
“2016’dan itibaren kademeli olarak devreye girecek projeyle, Tuz Gölü’nün altına 500 milyon
metreküp doğal gaz depolanacak.”
“Doğal gazda dışa bağımlı olduğumuz
sürece enerji arz güvenliği konusunda
risklerimiz her zaman olacak. Bu
alanda ithalat ancak kısa vadeli bir
çözüm sunuyor, uzun vadede kendi
kendimize yetmemiz gerekli.”
daşlarımız ağırlıkla altyapı çalışmalarında görev aldılar. Şimdi
altyapı çalışmaları sadece yerleşim bölgelerindeki genişlemeye bağlı olarak yürütülürken, çalışmalarımız müşteri ilişkilerinde yoğunlaştı. İç tesisat çalışmaları, işletme ve pazarlama
alanındaki faaliyetlerimiz önemli derecede artış gösterdi. Arkadaşlarımız bir taraftan yoğun şekilde abonelik işlemlerini
gerçekleştirirken, bir taraftan da henüz doğal gazı tanımayan
vatandaşlarımıza doğal gazın nasıl kullanılacağını ve avantajlarını anlatıyorlar. Gerektiğinde yaşlı ve engelli kişilerin abonelik hizmetlerini, evlerine kadar giderek gerçekleştiriyorlar.
Bulunduğumuz bölgelerde yaşayan vatandaşların ve sanayi
kuruluşlarının tamamına yakınının hedef kitlemiz olduğunu
düşünürsek, ki Trakya’daki lisans alanımızda ve Gaziantep,
Kilis, Nizip bölgelerinde geniş bir kitleye hizmet veriyoruz. Vatandaşlarımızın yoğun ilgisi karşısında kaliteli hizmet vermek
için arkadaşlarımızın gösterdiği özveriyi daha iyi anlayabiliriz.
Vatandaşlarımıza bu süreçte üzerlerine düşen sorumlulukları
anlatmak da bizim görevimiz. Doğal gaz dağıtım faaliyeti aynı
zamanda kamu hizmeti niteliği de taşıdığı için güvenli kullanımını sağlamak adına önemli bir misyona sahibiz.
Z: Zorlu Enerji olarak, doğal gaz piyasasına sunduğunuz hizmet ve yatırımlar kapsamında müşteri portföyünüzden söz
eder misiniz?
GAZDAŞ olarak, Gaziantep ve Trakya bölgelerinde, abone
statüsündeki konut tüketicilerinin yanı sıra serbest tüketici
konumundaki sanayi kuruluşlarına doğal gaz satışı gerçekleştiriyoruz. Ayrıca, lisansla yetkilendirilmiş olduğumuz dağıtım
bölgesi içinde, başta BOTAŞ olmak üzere diğer tedarikçilerin
doğal gazını da dağıtım faaliyeti kapsamında son kullanıcılara
taşıyoruz. Doğal gaz ticareti alanında ise, şu anda, Zorlu Enerji
Grubu’nun doğal gaz dağıtımı yaptığı bölgelerde, diğer dağıtım şirketlerinden Polgaz ve Torosgaz’a ve “ulusal dengeleme
noktası”ndan da diğer taşıtanlara doğal gaz satışı yapıyoruz.
Z: Doğalgaz sektörünün mevcut sorunlarından kısaca söz
eder misiniz? Özel sektör olarak hangi koşullar altında çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz?
Doğal gaz sektörünün yaşadığı problemlerden doğal gaz dağıtım ve ticaret sektörü de payına düşeni alıyor. Türkiye’de
tüketilen doğal gazın neredeyse tamamı ithal ediliyor. Trak-
ya bölgesinde TPAO ve özel şirketler tarafından yapılan sınırlı üretim dışında ihtiyacımızın yüzde 98’ini yurtdışından
ithal ediyoruz. Dolayısıyla doğal gaz sektörü arz yönünden
tamamıyla dışarıya bağımlı. Bu nedenle zaman zaman arz
güvenliği açısından sıkıntılar yaşanıyor ve yaşanmaya da
devam edecek. Başka ülke ve bölgelerde ortaya çıkan ve
kontrol edemediğimiz olaylar nedeniyle özellikle kış dönemlerinde gaz ithalatında, dolayısıyla tüketicilerin ihtiyacının
olduğu miktarda doğal gazın sağlanmasında sıkıntılar yaşanabiliyor.
Nitekim 2012 Ocak-Şubat ayları bu sıkıntıların yoğun yaşandığı dönemler oldu. Konut sektöründe doğal gaz tüketimi yıl
bazında çok dengesiz bir seyir izliyor. Konut sektörü toplam
yıllık tüketiminin yüzde 80’ini 6 aylık kış döneminde, buna
karşılık yalnızca yüzde 20’sini 6 aylık yaz döneminde gerçekleştiriyor. Tüketimin kendi içindeki bu dengesizliğine bir
de kış aylarında rezervlere sahip ülkelerin kendi kullanımlarının artması sonucu ithal edilen doğal gaz miktarındaki
azalmayı eklediğimizde, sürecin yöneltilmesi iyice zorlaşı-
yor. Türkiye’nin yeterli depo alt yapısının olmaması da kış
aylarında ortaya çıkan bu sıkıntıların daha ağır geçirilmesine neden oluyor. Bu çerçevede, temennimiz en kısa sürede
yeterli depo alt yapısının oluşturulmasıdır. Depo alt yapısı
Türkiye’de yetersiz olduğu için her an bir kriz çıkabilir. Bu
konuda BOTAŞ’ın başlattığı Tuz Gölü Yeraltı Doğalgaz Depolama Projesi çok önemli.
pazar payının 2009 yılına kadar yüzde 20’ye düşürülmesi gerekiyordu. Bu süreçte kontratlar kanunda öngörüldüğü üzere
devredilemedi ve piyasa henüz beklenen rekabetçi yapıya
kavuşamadı. Oysa, özel sektörün, enerjinin potansiyel gelişme alanlarından olan doğal gaz ticaretinde aktif olabilmesi,
enerjinin her alanında olduğu gibi piyasanın liberalleşmesine
endeksli.
2016’dan itibaren kademeli olarak devreye girecek projeyle,
Tuz Gölü’nün altına 500 milyon metreküp doğalgaz depolanacak. İhtiyaç olması halinde depodan sisteme günlük 40 milyon
metreküp gaz verilebilecek. En kısa sürede bu tür örneklerin
çoğalması gerekiyor. Bu yolla kış döneminde bir taraftan artan
tüketimimizin getirdiği ilave yükü, diğer taraftan da azalan ithalat miktarı nedeniyle ortaya çıkan kısıtları daha iyi yönetme
imkanına kavuşabiliriz.
Özel sektörün piyasada, yüksek alım bedellerine karşın sübvanse edilmiş bir satış fiyat tarifesi ile çok uzun süre rekabet
edebilmesi mümkün değil. Maliyet bazlı fiyatlandırmanın en
doğru sistem olduğuna inanıyoruz. Maliyet bazlı ama gazın
gazla rekabet edeceği dinamik bir piyasanın oluşturulması bir
yanda tedarikçiler üzerindeki aşırı zarar baskısını hafifletecek, diğer yanda da tüketicilerin şok artışlar karşısında doğal
gazdan vazgeçmelerini engelleyecektir. Böylece pazara daha
fazla sayıda yatırımcı girebilecek. Bu da ülkemizde gelecekte artması beklenen talebi karşılayabilmek için çoklu tedarik
alternatifleri ile beraber arz çeşitliliğinin yaratılabilmesine zemin hazırlayacak.
Karşı karşıya olduğumuz bir başka sorun da, özelleştirmelerin zamanında ve planlandığı gibi gerçekleştirilememesi.
2001 yılında yayınlanan 4646 sayılı kanun uyarınca, BOTAŞ’ın
54 spor
55
Oryantiring’in geçmişi
İsveç’te doğmuş bu sporun orijinal adı İsveççe orienteering. İlk
kez 1897’de askeri olmayan yön bulma yarışması yapılmış. Yine de
oryantiring’in gerçek doğumunun 1918’de Stockholm’de düzenlenen yarış olduğu kabul ediliyor. Yarışa, çoğunluğu gençlerden oluşan 220 kişi katılmış. Türkiye’de oryantiring, 1970’lerden beri Silahlı
Kuvvetler’e bağlı kurumlar ve diğer kamu kurumları bünyesinde yapılıyor. 1999’da İstanbul ve Ankara’da halka açık oryantiring gruplarının kurulmasıyla yayılmaya başlamış. Resmi örgütlenme çalışması 2001’de başlamış ve 2002’de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
Dağcılık Federasyonu’na bağlı Oryantiring Asbaşkanlığı,2006’da
ise Türkiye Oryantiring Federasyonu kurulmuş. Türkiye Oryantiring
Federasyonu bugün 38 ilde 46 kulüp ile faaliyet gösteriyor. Başta
Ankara olmak üzere, İstanbul, İzmir, İzmir-Bergama, Antalya, TokatNiksar, Antalya-Manavgat, Isparta, Balıkesir-Edremit, Bursa, Eskişehir, Bolu, Yozgat- Akdağmadeni, Kastamonu, Muğla, Nevşehir ve
diğer illerde yarışmalar organize ediyor. Pek çok ilde federasyon
desteğiyle de özel yarışmalar düzenleniyor.
Doğaya karşı insan!
Oryantiring (Yön Bulma), her geçen gün adı daha fazla duyulmaya başlanan bir doğa sporu. Bir elinizde pusula
diğerinde harita ve kaskınızın üstünde fenerle, doğanın ortasında “Nereye gideceğim?” diye düşünmek sizi
heyecanlandırıyorsa oryantiring tam size göre.
D
oğa sporu oryantiring, Yön Bulma ve Macera Yarışı
olarak da adlandırılıyor. Her türlü arazide yapılabilen
ve katılımcıların kontrol noktalarını harita ve pusula
yardımıyla en kısa zamanda ziyaret etmeye çalıştığı sporu, benzerlerinden ayıran en önemli unsur
koşarken takip edilecek bir liderin veya işaretlenmiş bir parkurun olmaması. Önceden özel
haritası çıkarılmış olan bir arazide, 10-15 tane
kontrol noktası yer alır. Bu noktalar haritada
işaretlidir. Yarışmacının görevi start aldıktan
sonra bu noktaları, harita okuyarak ve pusula kullanarak bulmak ve en kısa zamanda bitiş
noktasına gelmek. Yarışmacılar, 1 numaralı he-
deften başlayarak, geçmeleri gereken kaç hedef varsa hepsine sırayla ve eksiksiz olarak uğrar. Ve en hızlı şekilde hedeflerini tamamlayan kişi birinci olur.
Yön Bulma sporu, insanın doğaya karşı mücadele vererek kendi sınırlarını aşmasını sağlıyor.
Sınırlarını aşmak konusunda çok daha istekli
ve heyecanlı olanlar için Yön Bulma sporunun
neredeyse tüm doğa sporlarını birleştiren Macera Yarışı versiyonu, doğa sporu tutkunları
için bire bir. Macera yarışı, yarışları, sınırları
zorlayan birkaç spor dalından oluşan disiplinlerin bir araya gelmesiyle yapılan ve dayanıklılık
gerektiren bir spor çeşidi. Yarışın yapılacağı yer ve spor disiplinleri mevsim koşullarına göre belirlenir. Mevsime ve araziye
göre dağ bisikleti, dağcılık, kano, rafting, mağaracılık, kanyon
geçişi, yüksek kayalar arasında ip geçişleri, yüksek dağlardan
ip ile inişler, yamaç paraşütü, yüzme, dalma, kayak, snowboard, yürüyüş, navigasyon gibi disiplinler arasından bir sıralama yapılır. Coğrafya ve iklim koşullarına göre disiplinler
eklenip çıkarılabilir.
Takım olarak yapılan macera yarışları en az 2 ve en fazla 4
kişiden oluşan ekiplerle gerçekleştirilir. Macera yarışlarında
başarı elde edebilmek için doğanın zorlu koşullarının ve diğer
yarışmacıların yanı sıra ekip içerisindeki insan ilişkileriyle de
başa çıkabilmek gerekir. Takımların yarışı bitirebilmeleri için
tüm üyelerin bitiş noktasına hep beraber ulaşması şart.
Nasıl yapılır?
Yarışma süresi organizasyona göre değişiklik gösterir. Minumum 5 saat ile 12 gün arası değişir. Takımların uğramak zorunda oldukları kontrol noktaları bulunur ve kontrol noktalarına ulaşımda izleyecekleri rotayı takımlar kendileri belirler.
Kontrol noktalarına nasıl ve hangi spor dalları ile ulaşacakları
ise yarışmacılara verilen ufak kitapçıklarda veya yol notlarında belirtilir. Örneğin, yarışa bisiklet ile başlayıp ilk üç kontrol
noktasına kadar bisiklet ile gidip bir nehre vardıklarında, yarışmacılar bisikletleri bırakıp nehirden rafting yaparak devam
haber 57
56 spor
Sağlıklı günler için...
Zorlu Plaza Oditoryumu’nda düzenlenen sağlık söyleşileri, Memorial Sağlık Grubu’nun uzman hekimleriyle
birlikte gerçekleştirildi. “Kadınlarda Meme Hastalıkları”, “Sağlıklı Beslenme ile Formda Kalma”, “Cilt Sağlığı”
ve “Duruş Oturuş Bozuklukları” başlıklı söyleşiler çalışanlardan yoğun ilgi gördü.
Takım olarak yapılan macera yarışları en az 2 ve en fazla 4 kişiden oluşan ekiplerle gerçekleştirilir. Macera yarışlarında
başarı elde edebilmek için doğanın zorlu koşullarının ve diğer yarışmacıların yanı sıra ekip içerisindeki insan
ilişkileriyle de başa çıkabilmek gerekir.
ederler. Ulaşılan her kontrol noktasında bir hakem takımların
o noktadan geçip geçmediklerini kontrol eder ve yanlarında
bulundurdukları yarış pasaportlarını imzalar. Ancak tüm noktalar geçildikten sonra bitiş noktasına gitmek mümkün. Tabii ki
yarışın gece ve gündüz devam ettiğini de belirtmek gerekiyor.
Macera yarışları, yarışçılara takım arkadaşlarıyla uyum, doğa
ile baş edebilen ama hiçbir zaman onu alt edemeyeceğini kavrayan bir bellek, daima geleceği ve başarıyı hedefleyen bir bakış açısı kazandırır. Macera yarışçıları bütün yorgunluklarına,
çektikleri acılara, sıkıntıya, sıcağa, soğuğa, ıslanmaya rağmen
yine de adrenalin dolu bu yarışta hep daha zorunu arzularlar.
Her seferinde bir adım daha ileriye gittiklerini ve kendi sınırlarını biraz daha aştıklarını hissederler.
Oryantiring’in yararları
• Fiziksel gelişimin yanı sıra baskı ve stres altındayken bağımsız
olarak düşünme ve zorlukları çözme yeteneğini geliştirir.
• Kişinin kendisine olan güvenini artırır.
• Harita okuma öğrenilir. Bilinmeyen bir şehir veya dağda istenilen
yere gidebilmeyi öğretir.
• Özen gösterme ve karar verme yeteneğini geliştirir.
• Yeteneklerin sınır tanımadığını öğretir.
• Hedefe en kısa zamanda ulaşmak için cesur olmaya, fiziki güç ve
beyni kullanmaya zorlar.
• Gurup üyesi sorumluluğunu almayı, dirayetli olmayı ve bir bütünün parçası olarak üzerine düşen görevin önemini benimsemeyi
geliştirir.
Z
orlu Holding ve Memorial Sağlık Grubu işbirliğiyle gerçekleştirilen sağlık söyleşileri Zorlu Plaza
Oditoryumu’nda düzenlendi. Uzman hekimlerle Zorlu
Grubu çalışanlarını bir araya getiren söyleşilerde tüm çalışanları yakından ilgilendiren sağlık konularına ilişkin bilgilendirmeler gerçekleştirildi. Uzman hekimler merak edilen soruların
yanıtlarını aktardılar.
Kadınlarda meme hastalıkları
Op. Dr. Sertaç Demirel, 08 Mart’ta 15:00-16:00 saatleri arasında “Kadınlarda Meme Hastalıkları” konulu söyleşide Zorlu
Grubu çalışanlarını bilgilendirdi. Demirel, meme hastalıkları
ve meme kanserinde erken tanı ve tedavi konularında aydınla-
tıcı bilgiler vererek meme sağlığıyla ilgili merak edilen soruları
yanıtladı.
Sağlıklı beslenme ile formda kalma
Beslenme ve Diyet Uzmanı Merve Yüksek, 11 Nisan’da 14:3015:30 saatleri arasında gerçekleştirilen söyleşide, Zorlu Grubu çalışanlarına, bilinçsiz ve uzman kontrolü dışında yapılan
diyetlerin uzun vadede vücuda verebileceği zararlar; düzenli
ve sağlıklı beslenmenin önemi gibi konularda bilgi vererek soruları yanıtladı.
Cilt sağlığı
Uzman Dr. Ahu Birol ile 9 Mayıs’ta 15:00-16:00 saatleri arasında,
cilt sağlığına ilişkin bir söyleşi gerçekleştirildi. Söyleşide, sağlıklı bir cilde sahip olabilmek için yapılması ve kaçınılması gereken
hususlar, güneş ışınlarının zararlı etkilerine karşı alınması gereken koruyucu önlemler paylaşıldı ve sorular yanıtlandı.
Duruş-oturuş bozuklukları
Op. Dr. Yalın Dirik, 21 Haziran’da 15:00-16:00 saatleri arasında, tüm çalışanları yakından ilgilendiren duruş ve oturuş bozukluklarına ilişkin bilgilendirme gerçekleştirdi. Yanlış duruş
ve oturuş pozisyonlarının omurga üzerindeki olumsuz etkilerinden söz ederek doğru duruş ve oturuş şekillerini aktardı.
Ayrıca, gün içinde ofis içindeki yaşam kalitesini artırabilecek
basit egzersizleri göstererek merak edilen soruları yanıtladı.
58 röportaj
59
Ameliyat kapısının ardında
yaşananlar…
Konu sağlık olunca cevaplar da büyük önem taşıyor. Prof. Dr. Bingür Sönmez, özellikle kalbimiz için büyük önem taşıyan
soruların cevaplarını paylaştı. Sönmez, cerrahinin yanı sıra farklı alanlardaki ilgisi ve uzmanlığıyla birlikte renkli
kişiliğiyle de dikkat çekiyor.
Bingür Sönmez
H
asta olmayı kimse istemez. Ancak işin doğrusu büyük
bir çoğunluk bunun için özel bir çaba da sarf etmez.
Hasta olunduğunda ise bir an once iyileşip normal
yaşantıya dönmek için üstün çaba sarf edilir. Oysa ki gerekli
önlemler önceden alınıp gerekli özen önceden gösterildiğinde
tüm bu sıkıntılara gerek kalmayabilir. Unutulmamalı ki tıbbın
amacı hastalıkları iyileştirmek değil, hasta olunmasının önüne
geçmektir. Bu noktada tıbba yardımcı olmak bize düşüyor.
Madem ki hepimiz sağlıklı yaşamak istiyoruz ve sağlıklı yaşamın formüllerini arıyoruz. O halde bir bilene danışmaktan
daha doğru bir şey olamaz. Türkiye’de en fazla kalp ameliyatını gerçekleştiren, alanında çok önemli bir birikime sahip Prof.
Dr. Bingür Sönmez, sağlık alanında mutlaka bilinmesi gereken
soruların yanıtlarını verdi. Yalnızca nasıl yaşamımız gerektiğini değil, hasta yakınlarının en çok merak ettikleri ameliyat
kapısından içeride yaşananları da aktardı.
Bingür Sönmez kimdir?
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Bingür Sönmez, Londra St. Thomas Hastanesi’nde kalp cerrahisi asistanı ve
Rayne Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1988 yılında doçent, 1997’de profesör olan Sönmez, bugüne kadar 13 binin
üzerinde açık kalp ameliyatı gerçekleştirdi. Profesyonel mesleğinin
yanı sıra birçok değişik dalla da ilgili. Radial Arter Greft Hazırlanması, Kalp Yogası ve Ateşe Dönen Dünya: Sarıkamış isimli kitapları
var. Birçok tıbbi derginin editor listesinde görevli olup Sarıkamış ile
ilgili sinema, belgesel, kitap gibi tüm çalışmalara katkıda bulunuyor
ve bilimsel danışmanlığını yapıyor. Yurtiçi ve yurtdışında bulunan
24 derneğin üyesidir.
“Sihirbaz Doktor” olarak da adlandırılan Sönmez, aslında gerçekten bir sihirbaz. Kurtardığı hastaları ona kendilerini kurtardıkları için bu yakıştırmayı yapmışlar. Gerçek bir illüzyon sanatçısı. Çocukluğundan bu yana meraklı olduğu bir iş illüzyon
sanatı. Bir gün yapabilmek için fırsat yakalıyor ve 45 dakika
show yapabilecek kadar da iddia sahibi olabiliyor. Başka ilgi
alanları da var. Kaval çalmak, kayak yapmak, tüplü dalış yapmak, Sarıkamış tarihi ve her şeyi gibi…
Z: Günde kaç tane ameliyata giriyorsunuz?
Ameliyatlarımız, günlük bir ile dört arasında değişiyor. Bu ilginç bir şekilde, ülke ekonomisine göre fark ediyor. Ekonomi
iyi gidiyorsa, o gün dört tane ameliyat yapabiliyoruz. İnanma-
yacağınız bir şekilde; bayram önceleri, sömestr önceleri, üniversite sınavları bile insanların kalp ameliyatları sayısını etkiliyor. Cumartesi ve pazar hariç, her gün ameliyat yapıyoruz.
Cumartesi ve pazar sadece acil hastalarımız olursa ameliyat
yapıyoruz. Çok şükür, eskisi kadar acil hastamız yok: Çünkü
artık insanlar sağlığına daha düşkün.
Z: Size “sihirbaz doktor” diyorlarmış.
Bu iki anlamlı; ben aslında illüzyonistim. Ünlü sihirbaz
Mandrake’nin talebesiyim, Erdem Bulungiray’ın talebesiyim
ve sertifikalıyım, İllüzyonistler Derneği’nin onursal üyesiyim.
45 dakikalık bir şovu çok rahatlıkla götürebilirim. Bu süre içinde en az 10 tane oyun yapılabilir. Hem de eğlendirecek şekilde.
Güzel bir müzem de var. O da ayrı bir hobi… Ünlü sihirbazların
elleri ile yaptıkları, nadir sihirbazlık aletlerini topluyorum. Mesela Mandrake’nin yaptığı özel aletleri.
Z: Ne kadar zamandır topluyorsunuz?
5 yıldır yaklaşık. Ünlü sihirbaz Zati Sungur’un eliyle yaptığı
afişleri, posterleri, kitapları topladım. Bunları daha sonra, İllüzyonistler Derneği’ne armağan edeceğim.
Z: Çocukluğunuzdan beri meraklıymışsınız; ama sonra hastaları eğlendirmek, moral vermek istediniz herhalde…
Sigara ile ilgili birtakım eğitim çalışmaları yaparken aklıma
geldi. Çocukluğumdan beri meraklıydım; ama bir sigara eğitim
toplantısında, sigaraları kaybetmek istedim. Öyle büyük bir sihirbaz olsam dünyadaki bütün sigaraları kaybetsem şeklinde
bir espri yapabilmekten yola çıktık. Zaten bir oyun öğrenince
arkası geliyor ve Mandrake’ye rastlamak da büyük bir şans
oldu benim için.
Z: Hemen her şeyde bir tek suçlu sigara mıdır?
Şöyle; çok faktörlü bir hastalığı konuşuyoruz ve o hastalığı
yaratan faktörlerden birisi sigara; ama en kuvvetli olan da sigara. Yoksa 6-7 tane parametre saymam lazım size. İşte şeker,
yüksek tansiyon, yaş, menepoz, kilo, yanlış beslenme, stres
gibi birçok faktör var. Bana hasta dostlar şunu söyler; “Doktor, ben hasta olmamak için ne yiyeyim?” Zannediyorlar ki;
“Şunu ye, hasta olma” denebilir. O Gılgamış’ın ölmez otu. O
ölmez otunu bulamadık henüz.
Z: Herhangi bir yiyecek ya da içecek için mutlak iyi ya da kötü
denilebilir mi?
Şimdi, tıpta çok ilginç bir konu var. Bugün kötü dediğimiz
şeye, yarın iyi diyebiliyoruz; çünkü bugünkü tanı yöntemlerimiz ile onun zararlarını görüyoruz ama birtakım biyokimya
testleri gösteriyor ki içinde faydalı maddeler de var. Yumurta,
1960’lı yıllarda içinde çok kolesterol olduğu için veya o miktar kolesterol çok zannedildiği için kolesterol bombası, damar
sertliği nedeni diye yasaklanmış. O günlerde Amerika’daki yayınlarda şöyle diyor; “Yumurtada çok kolesterol var, haftalık
doz 3 veya 4’e indirilmelidir”. Çünkü Amerikalı günde üç-dört
tane yiyor. Bu, bizim memleketimize gelene kadar hiç yumurta yememeye döndü. Son 10 yılda da çok ciddi yayımlar çıktı.
İçinde omega 3 bulundu, faydalı amino asitler bulundu, 11 vitamin ve 12 mineral bulundu test edildikten sonra. Bakıyorsunuz ki; 210 miligram kolesterol zaten çok önemli bir şey değil.
Bir toplantıda söze şöyle başladım; “Bugüne kadar pastanın
üzerindeki yumurtayı yemesini yasak ettiğim hastalarımdan
özür dileyerek söze başlamak istiyorum” dedim ve kıyamet
koptu. Ben deseydim ki; “Yumurta iyi bir şey, yiyin” o kıyamet olmayacaktı. Orada bir ilginç pazarlama taktiği oldu sanki. Ben bir pazarlamacı olsaydım, belki yumurtayı bu kadar iyi
pazarlayamazdım.
Z: Sizin için “Hoca döndü, fikirlerini değiştirdi” dediler.
Aslında fikir değiştirmek yok zaten. Hastalarımıza haftada iki
yumurta tavsiye ediyordum; ama bir hekim, bir şeyi yanlış biliyorsa, doğru söylendiği zaman “O yanlıştı, doğrusu budur”
demesi, dönmek değil tabi.
Z: Günde kaç bardak çay içiyorsunuz?
Tabiatta kırmızı olan her şey kalp sağlığı için yararlı. Bir bitki
ne kadar yüksekte yetişiyorsa, o kadar çok antioksidan içeriyor. Çay yükseklerde yetişir ve güneşin oksidan etkisinden
kendini korumak için antioksidanlar salgılar. Çay çok yükseklerde yetişen, kırmızı bir içecek, bundan daha ötesi var mı?
Günde beş bardak çay çok rahatlıkla içilebilir.
Z: Kahve de içiyor musunuz?
Kahve günde bir tane mutlaka içiyorum ve çok büyük bir keyif
alıyorum. Yıllarca içmedim, çok ince bir iş yaptığımız için elde
titreme yapabilir diye. Şimdi her sabah bir tane kahve içiyorum ve çok büyük keyif alıyorum.
Z: Ortalama ameliyat süresi nedir?
Ameliyatlarımızın özelliği şöyle; ameliyatlar dört saat ve 12
saat arası değişebiliyor; ama bir uzman kalp cerrahı, bunun
hepsine girmez. Sabahleyin erkenden anestezi hekimi hastayı
alır, hastayı hazırlar, yaklaşık 40-45 dakika sürer bu, sonra uzman ekibim girer. Hastanın göğsünü açar, kalbi hazırlar, bacak
damarını hazırlar, göğüs damarını hazırlar, ben o sırada yoğun
bakımı dolaşırım, servis hastaları ile ilgilenirim, ameliyathane
ve yoğun bakımdayımdır .
60 röportaj
61
Sağlıklı bir yaşam için gizli bir formül var mıdır? Kalbimizi dış etkenlerden nasıl koruyabiliriz? Nasıl beslenmemiz
gerekiyor? İdeal kilo nedir? Kalp krizine engel olabilir miyiz? Stres ne kadar etkili? Yanıtlarını Prof. Dr. Bingür Sönmez
veriyor.
değilim, kendimi korumadım, iyi bir baba olamadım, mesleğime sahip çıkamadım” diye. Sonra ameliyat ediyoruz…
Z: Bu arada hasta, ameliyatta ve işlem başlamış.
Evet, işlem başlamıştır. Ama ben hep oradayım, o sırada yalnızca ameliyatın içinde değilim. Kalbi durdurma aşamasında
gelirim, kalbi durdururum, asıl ameliyatı yaparım. Yani bir buçuk – iki saat, bazen üç saatlik bölümü, tam ortadaki bölümü,
o hassasiyet gereken bölümü yaparım. O bir damarı dikmek
için ameliyata dinç girmeniz lazım. Siz göğsü açar, bacak damarı çıkarır, onu yapar bunu yaparsanız hem çok vakit kaybedersiniz hem o üstün performansı göstermeniz gereken yerde
yorulursunuz. By-pass’ları yaparım, kalbi çalıştırırım, kanama
kontrol yaparım ve o esnada ikinci bir hasta masaya alınmıştır, o baştaki progresi geçirmiştir ve yandaki ameliyathaneye
geçerim. Bunu şöyle ayarlarız; bu ameliyat iyi gidiyorsa ikinci
hasta ameliyata çağrılır; eğer bu ameliyatta sorun varsa, ikinci
ameliyat bekletilir veya iptal edilebilir; ama genellikle kolaydan zora doğru gideriz ve zor hastayı en sona bırakırız ki, bir
problem çıkarsa bir sonraki hastayı engellemesin diye.
Z: “Dört tane ameliyat yapıyorum” dediniz. Bu nasıl bir şey?
İki ameliyat arasında bir – bir buçuk saat dinlenme süremiz
oluyor. O sürede çayımızı içiyoruz, kahvemizi içiyoruz, hatta
bazen yoğun bakımda doğum günü partileri bile yapıyoruz.
Z: İnanılır gibi değil.
Bu bir yaşam tarzı.
Z: Ölüm oranları, risk oranı… Ne söyleyebilirsiniz? Yaptığınız
ameliyatlarda ne tür gelişmeler gözlemliyorsunuz?
Şu bir gerçek ki; son 10-15 yılda Türkiye’de kalp cerrahisi çok
gelişti, bir defa biz ameliyatları yapmayı çok iyi öğrendik, çok
iyi hemşirelik hizmetleri sağlandı, anestezide çok büyük ilerlemeler oldu, çok mükemmel ilaçlarımız gelişti. Cerrahi teknik
olarak çok büyük bir gelişme yok aslında; bundan 20 sene
önce hangi damarları kullanıyorsak, bugün yine aynı damarları kullanıyoruz. Yani yeni bir damar keşfetmedik; ama cerrahi
becerimiz arttı, yoğun bakım kalitemiz arttı, anestezi imkanlarımız arttı. Cerrahi olarak yaptığımız en güzel şey, ameliyat
süreleri biraz kısaldı. Kalp-akciğer makinası dediğimiz, kalp
durduğu sırada dolaşımı üstlenen sistemde çok büyük gelişmeler oldu. Evvelce böyle bir makinaya bağlı olan hastamız,
günlerce kendine gelemezdi. Bugün ise, dört-beş saat sonra
uyanıyor ve hiçbir şey olmamış gibi sizinle konuşabiliyorlar
yoğun bakımda. 12 saatlik bir ameliyattan sonra hastanızın,
ertesi sabah size “günaydın” demesi inanılmaz bir keyif.
Z: Hasta ertesi sabah hangi duygularla “Merhaba” diyor?
Şimdi, özellikle genç kalp hastaları ani tanışmışsa hastalıkla,
bir reddetme dönemi yaşıyorlar; “Hayır, ben hasta değilim.”,
“İnkar dönemi” diyoruz buna. Bu, çok kritik bir dönem. Bir
sabah evinden çıkıyor, göğsüne bir ağrı geliyor, hastaneye
geliyor ve acilden 15 dakika sonra anjiyo odasında buluyor
kendisini, anjiyosu çekiliyor ve ciddi 3 damar rahatsızlığı var.
Bunun üzerine “Ben hasta değilim” diyor. İşte bu, reddetme
dönemi, daha sonra ise suçlama dönemi başlıyor. Hastalığını
kabul ediyor; ama en yakın çevresini suçlamaya başlıyor.
Z: Ne ile suçluyor?
“Sizin yüzünüzden hasta oldum.” Önce eşini, yani karısını
veya kocasını, sonra patronunu, sonra mesleğini, sonra toplumu daha sonra kendisinden şikayetçi oluyor; “Ben iyi bir insan
Z: Bu suçlama dönemi ne kadar sürüyor?
Ağrılarına göre değişiyor. Eğer ağrıları varsa, çok kısa zamanda ameliyata karar veriyor. Eğer ağrısı yoksa, yani sessiz kalp
hastalığıysa, gerçekten çok üzülüyoruz o insanlara ve acımasız bir şekilde, “Siz ciddi bir kalp hastasınız. Bakın ameliyat
olmazsanız ölebilirsiniz” demek zorunda kalıyoruz. Çünkü
öbür türlü hastayı kaybedeceğiz. Anjiyosunu seyrettiriyoruz,
damarlarını gösteriyoruz… Daha fazla ısrar etmek mümkün
değil tabii ki, çünkü bizim görevimiz hastalığı kabul ettirme.
Z: Hasta dedi ki “Tamam”, ağrısı da var…
Ameliyat da oldu. Ameliyat sabahı gözünü açıyor, günaydınlaşıyoruz, bana minnet dolu gözlerle bakıyor ama beynindekileri ben biliyorum; “Ne oldu şimdi? Kaç by-pass oldum? Bu
by-passlar ne kadar açık kalır? Tekrar ameliyat olmam gerekir
mi? Ben ne kadar yaşarım? Meslekte yükselebilecek miyim?”,
genel müdür yardımcısıysa “Genel müdür olabilecek miyim?”,
asker ise “Terfi alabilecek miyim?”, minibüs şoförüyse “Patron acaba işten çıkaracak mı?” bunlar yüzünden hasta ciddi
bir depresyona giriyor. Biz hastalarımıza diyoruz ki; “Bypass
ameliyatı olduktan sonra tamamıyla normal alışkanlığınıza döneceksiniz.” Burada iki sıkıntı yaşıyoruz. Bir, normal yaşantıyı
insanlar 15-20 sene önceki yaşantısı zannediyorlar, şaşkınlıkla
abartılı şeyler yapıyorlar. İlk üç ay çok dengeli gidiyor. Üç ay
sonra bakıyor ki, her şey biyonik, ilaç da bir asprin kullanıyorum. Bu şekilde tekrar sigara içmeye başlayan, kötü beslenen,
kilo alan, kontrole gelmeyen çok hastamız var.
Z: Onlara buradan çağrı yapıyoruz; bu yol, yol değil.
Diyoruz ki; “Kalbinizi değiştirmedik. Kalbinizi rektifiye ettik.
Dolayısıyla bunun ciddi bir bakıma ihtiyacı var. Önce, ilk üç ay
içerisinde sonra her altı ayda bir mutlaka kardiyoloğunuza gidiniz ve su, yağ bakımını yaptırınız.”
Z: Gününüz kaçta başlıyor?
O, ayrı bir muamma. Pazartesi hastaneye gelirsem, salı sabahı
eve dönüyorum. Yani gece yarısından sonra eve dönüyorum.
Herkesin haftası, pazartesi sabah başlar, benim haftam ise
pazar akşamı başlar. Pazar akşamı hastaneye gelirim, ertesi
gün ameliyat edeceğim hastaları dolaşırım, filmlerini görürüm, gece 12.00-01.00’a kadar çalışırım, ondan sonra evime
giderim.
Z: Sonra kaç saat kalıyorsunuz evde?
Beş saat uyuyorum. Bütün başarımın sırrı o. Yıllardır beş saat
uyuyorum, altı saat uyuduğum zaman çok büyük bir keyif alıyorum; ama ancak pazar günleri yapabiliyorum onu. Dolayısıyla geri kalan zaman sürekli çalışmayla geçiyor.
Z: Uykusuzluk ne kadar zararlı?
Bebekler 12 saat uyur; yaş ilerledikçe bu azalır. Sekiz saat
herkes için idealdir; ama altı saat disiplinli uyuyorsanız, uykunun REM fazı vardır, derinlik fazı vardır, yani siz gece uyuyoruyanıyor, uyuyor-uyanıyorsanız 15 saat uyusanız da bir şeye
yaramaz. Başınızı koyup, derin bir uykuya dalıp, 5 saat sonra
uyanıyorsanız; bu sizin için yeterli. Bunların arasında gün içerisinde öğlen uykusu, kalp sağlığı açısından çok gerekli. Özellikle emekli olanlar, mutlaka öğleden sonra yarım saat – bir
saat uyusunlar; çünkü çok sağlıklı.
Z: Siz uyuyabiliyor musunuz?
Ben böyle şeyleri yapamıyorum; ama ameliyathanede zaman
zaman akşam üzeri, camın önünde ayaklarımı uzatıp uyuduğum fotoğraflar var arkadaşlarımın çektiği.
Z: Ev halkının, sizin bu hayat ritminizle uyumu nasıl?
Kızım üniversitede okuyor. Yani hafta ortasında desem ki;
“Gel kızım, seni yemeğe götüreyim”, “Gel seni sinemaya götüreyim”, böyle bir şey sağlayabilmek mümkün değil veya eşime
aynı şeyi söylesem. Herkes o kadar yoğun ki. Ne yapıyoruz?
Cumartesi akşamı ailece sinemaya gidiyoruz, giderken mutlaka abur cubur yenecek bir yemek yiyoruz.
Z: Abur cubur mu yiyorsunuz?
Kızımın seçimi; çünkü o da bir detoks aslında. İyi, sağlıklı beslenen insanlar haftada bir, canının istediğini yemeli. Çünkü vücudun bir biyo dengesi var ve o dengeyi sağlamak için haftada
bir abur cubur tarzı yiyecekler yenebilir.
62 köşe yazısı/ayşegül güngör
63
Minerva Eğitim Teknolojileri A.Ş. Genel Müdürü
[email protected]
İş hayatında
epifaniyi yakalamak
“Bana bir dayanak noktası verin dünyayı yerinden oynatayım.”
Arşimed
B
u kelime ile tanışmamız ta Arşimed’e dayanıyor.
kası ile anlaşılması zor ve karmaşık hastalıkları hayatındaki
esiri olmadığımız anlarda gerçekleşir. Bu anı yaşadığımızda
Eğer her gün bugün de geçer, iş nasıl olsa benim gerçek ama-
27 metre büyüyor. Eğer özenle bakarsanız 38 metreye ulaşa-
Arşimed’i hepimiz büyük bir matematikçi olarak bili-
rutin olayları gözlemleyerek çözüyor ve kimsenin bakmadığı
hayatımıza yeni anlam katmaya başlarız. Bir anda yapmakta
cım değil sadece para kazanma yolu düşüncesiyle işe gidiyor-
bilen bambuların sahibi olabiliyorsunuz. Tarlasına ilk bambu
yoruz. Matematiği formüle etmesinin yanında suyun
yerlere bakarak hastaları ölümden kurtarıyor. Her bölümde
olduğumuz iş gözümüzde farklılaşır ve yaptığımız iş aslında
sak epifaniyi yakalamak biraz zor. Çünkü bu düşünce ile ken-
tohumunu eken çiftçinin beş yıl sonra karşılaştığı manzara
kadırma kuvveti gibi oldukça karmaşık bir konuyu bize “Eu-
“Euraka” diyor ya da ekibindeki başkalarına dedirtiyor. Zih-
gerçek amacımız haline gelir. Bu anı yakaladığımızda kendi
dimizi her türlü olumlu olaya da kapatmış oluyoruz.
epifani anı için mükemmel bir tanımlama bence.
raka, Euraka” söylencesiyle anlatmasıyla hatırlıyoruz. Hikaye
nimizin sürekli bilgi topladığını ama bu bilgileri zamanı ge-
dayanak noktamızı bulur ve Arşimet gibi dünyayı yerinden
tamamıyla bir söylenceye dayanıyor.
lince doğru yerde ve doğru şekilde kullanma gücünün bizde
oynatmak isteriz. İş hayatında karşılaştığımız bütün rutin
Epifani anını yakalamak bambu ağacının yetiştirilmesini anım-
Beynimizi bir bambu tarlası olarak düşünüp yaşadığımız sürece
olduğunu gösteriyor.
olaylar epifani anını yakalamak için fırsattır aslında. Ba-
satıyor bana. Bambu sıcak ülkelerde yetişen ve neredeyse
elde ettiğimiz başarıları ve bizi mutlu eden anıları biriktirirsek bir
gün biz de otuzsekiz metrelik bambu tarlalarına sahip olabiliriz.
Arşimed’in arkadaşı Kral Heiron kendisine som altından bir
şarıyla yaptığımız bir satış, kazanılan bir ihale, yepyeni bir
yaşamın her alanında kullanılabilen ama yetiştirilmesi çaba
taç yaptırır ama kuyumcunun tacı som altından yaptığından
İş hayatında epifaniyi yakalamak biraz da yaptığımız işin
teknolojiyi içeren bir ürünü tasarlamak, bize katkısı bulun-
ve sabır gerektiren özel bir bitki. Çocukluğumda bahçeli ev-
bir türlü emin olamaz. Kral, Arşimed’e taca zarar vermeden
farkında olmakla ilgili sanırım. Eğer gerçekten yaptığımız işi
duğuna inandığımız bir elemanımızın istifasını geri almasını
lerde ve balkonlar da bambudan yapılmış koltuklar yer alırdı.
Dr. House olmak biraz zor olsa da kendi epifani anımızı ya da
som altından yapılıp yapılmadığını öğrenmesini ister. Arşi-
seviyor ve her gün ben doğru işteyim diyebiliyorsak ya da
sağlamak, kar etmek ve aslında kimsenin yapmak isteme-
Bir uzakdoğu seyahatimde bambu filizlerinin Uzakdoğu mut-
anlarımızı hatırlamak hepimiz için oldukça önemli. Bunun için
med kafasında bu sorunu nasıl çözeceğim diye düşünürken
bu duyguyu kaybettiğimizde gerçekten sığınabileceğimiz ve
diği bize verilen zor dediğimiz bir işin üstesinden gelmek.
fağı için vazgeçilmez lezzetlerden biri olduğunu öğrendim. Tur
de kendimizde oluşturduğumuz ön yargılarımızı yenmemiz
bir gün hamama gider ve suyun,vücudunu, batan bölümü-
hatırlayabileceğimiz epifanik anlar varsa kendimiz için doğ-
Diğer bir deyişle, kendimize “Ne için çalışıyorum?” diye
rehberimiz bambunun yetiştirilmesini anlatmıştı. Bambu için
gerekiyor.
nün hacmiyle orantılı bir şekilde yukarı ittiğini bulur. Böyle-
ru işi seçmişiz demektir.
sorduğumuzda “Evet işte bunun için” diyebileceğimiz anla-
önce tohum ekiliyor, sulanıyor ve gübreleniyormuş. Birinci
ra sahip olmak. Bunun içinde başarılarımızı biriktirmemiz ve
yılın sonunda ektiğiniz tarlaya baktığınızda hiçbir değişiklik
Birçoğumuz işimiz ve hayatımızla ilgili karar alırken geçmişe
başardığımız anları unutmamız gerekiyor.
olmadan aynı sabırla ikinci yılda aynı özeni göstererek tarlayı
takılıp kalabiliyor ve kendi kendimize yarattığımız ön yargıla-
sulamanız gerekiyor. Bu şekilde hiçbir ürün almadan beş yıl
rımızın ve zaman zamanda yaşadığımız başarısızlıklarımızın
ce tacın gerçek ağırlığını ölçebilecek ve taca zarar vermeden
som altından yapılıp yapılamadığını belirleyebilecektir. As-
Epifaniyi sıradan basit gördüğümüz bir olayda da yakalaya-
lında suyun kaldırma kuvvetinin olduğunu ve herhangi bir
biliriz ya da yaşadığımız her olayı kendimiz için epifani anı
şeyin sudan ağır olmamak kaydı ile yüzebileceğini keşfet-
olarak kullanabiliriz. Ben gerçek anlamda epifani anının
Geriye dönüp baktığımızda yaşadığımız duygu, bizi ileri-
boyunca ordan ne çıkacağını bilmeden bambu tarlanıza bakıp
kurbanı oluyoruz. Değişen dünyada ve yeni normal denilen
miştir ama bunun henüz farkında değildir. Bu kadar önem-
motivasyonun ana faktörü olduğuna inanıyorum. Yaptığımız
ye taşıyan ve daha iyileri başarmamız için sahip olmamız
yapmanız, gübrelemeniz ve sulamanız gerekiyor.
düzende keskin sınırlar kalkıyor artık. Bu dönemde yaşaya-
li bir matematikçinin ölümü de farklı bir yazı konu konusu
işte “Başardım” diyebiliyorsak ve bu duyguyu “Ben olma-
gereken gücü ve motivasyonu bize veriyor. Başarılarımızı
aslında.Günümüzde epifaniyi en güzel anlatan örnek Dr. Ho-
saydım başaramazlardı” duygusundan ayırabiliyorsak kendi
kendimize kerteriz noktası olarak belirlediğimizde dünyayı
Eğer sabreder de tüm olumsuzluklara karşı yılmadan devam
bilmek için herkesin kendi epifani anlarını bulmasının dikkate
use dizisi sanırım. Dr House akademik bilgisi ve sıra dışı ze-
epifanimizi yakalamışız demektir. Epifani anı mutlak gücün
yerinden oynatacak gücü de kendimizde buluyoruz aslında.
edebilirseniz beşinci yılda bir anda tarlanızdaki ağaçlar tam
değer olduğunu düşünüyorum.
bilmek ve ne yapmak ya da ne yapmamak gerektiğini anlaya-
Epifani sözlük anlamıyla bir
şeyin özünü ve anlamını bulma
duygusu. Diğer bir deyişle “Ben
yaptım ve başardım” demenin
tarifsiz mutluluğu. Kendimizde
dünyayı yerinden oynatacak gücü
bulduğumuz an.
64 röportaj
65
Bize bir şey olmaz mı?
Doğal Afet Sigorta Kurumu (DASK) Yönetim Kurulu Üyesi Okan Utkueri, çoğumuzun görüp bakmadığı, bilip unuttuğu,
görmezden geldiği, kaçınılmaz sorun ve gerçekleri aktardı.
Okan Utkueri
D
eprem hayatımızın bir parçası. Türkiye, ne yazık ki
deprem nedeniyle can kaybı sıralamasında dünya
üçüncüsü. Bir yılda deprem nedeniyle toplam can kaybı yaklaşık 950. Türkiye’de, yılda 5 veya daha büyük şiddette
depremin olma olasılığı ise yüzde 76. Dünya altıncısıyız. Tüm
bu bilimsel verilere rağmen Türkiye’de 9 milyondan fazla konut sigortasız. İstanbul’da bulunan 2 milyon 714 bin binanın
yüzde 39’u sigortalı. Ankara’da bulunan 902 bin 900 konutun
ise sigortalı oranı yüzde 46. İzmir’de 912 bin 585 konutun yalnızca yüzde 28’i sigortalı.
Okan Utkueri kimdir?
İş hayatına 1990 yılında T.C. Ziraat Bankası A.Ş.’de başlayan Utkueri, Tam Sigorta, Münih Re, Alois Alzheimer, Hür Sigorta A.Ş.,
Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği gibi kurumlarda çalıştı. 2006’dan beri Eureko Sigorta Genel Müdürlüğü görevinde.
2005’ten beri DASK’ın kurum idareciliğini yapıyor.
Doğal Afet Sigorta Kurumu (DASK) Yönetim Kurulu Üyesi Okan
Utkueri, Türkiye’nin doğal afetlere bakış açısını, özellikle ülkemizin gerçeği olan depreme ilişkin gerçekleri anlattı.
Z: Türkiye, depremi önemsiyor mu?
Sonuçta deprem riskini herkes biliyor. Bundan korkuyor, ürkü-
yor. Sürekli yaptığımız algı araştırmalarında depremin, doğal
afet sigortaları kurumunun, zorunlu deprem sigortası sisteminin bilinirlik alanının epey yüksek olduğunu görüyoruz. Sorduğunuzda yaklaşık yüzde 80-85’i biliyor. Sorunumuz aslında
bilmek değil aksiyona dönüştürmek.
Z: Pahalı mı geliyor?
Aslında pahalı da gelmiyor. Deprem risklerine göre fiyatlarımız, primlerimiz değişir. Birinci deprem bölgesi dediğimiz en yüksek deprem riskine sahip olan İstanbul. Marmara
Bölgesi’nin birçok yerinde yaklaşık yıllık tutar 150 TL. Bir konut sahibinin 100 metrekarelik bir konutu için yıllık ödeyeceği
prim bu. Rakamsal olarak bunun ödenemez ya da fazla yüksek
bir prim olduğunu savunan yok. Sanıyorum kadercilik öne çıkıyor. “Büyük bir deprem olacak ve öleceğim. Sigorta yaptırsam
ne olur, yaptırmasam ne olur?” şeklinde bir algı da hakim. Halbuki bu o kadar yanlış ki! Kandilli’yle beraber yaptığımız bir
Acil durum rehberi
Ülkemizde her yıl ihmalkarlık yüzünden hem trafik kazalarında hem
de doğal felaketlerde pek çok can kaybı yaşanıyor. Günlük hayatın
koşuşturması içinde çoğu zaman unutsak veya ertelesek de felaketlere karşı hazırlıklı olmalıyız.
İşe başlamak için yapılacak en temel şey, bir kişisel afete hazırlık planıdır. Ailenizin hayatta kalmasını sağlayacak temel ihtiyaçları belirleyip bir liste çıkarın. Bu liste sizin yiyecek, su, barınak, aydınlatma,
ısıtma, soğutma gibi ihtiyaçlarınızı karşılayacak şekilde olmalı. Bir de
temel ihtiyaçlar kadar acil olmayan, ancak makul bir yaşam sürmek
için de ihtiyacınız olan şeyleri de unutmamak gerekir. İlaç, iletişim,
finansal güvenlik, ulaşım gibi ihtiyaçlar da bu kategoriye girer.
Depremden önce yapılması gerekenler
• Gardırop, kütüphane, şofben, buzdolabı gibi eşyaları duvara sabitleyin.
• Yükseğe yerleştirilmiş eşyalar, ailenin en kısa üyesinin baş hizasından en aşağıya indirilmelidir
• Duvarlardaki ayna ve büyük çerçeveli resimleri duvara sağlam monte edin ve yatakların üstüne asmayın
• Yaşadığınız evin depreme ne kadar dayanıklı olduğunu bir uzman
veya firmaya incelettirin
• Evin her odasında, depremden sığınabileceğiniz bir köşe belirleyin
• Ailenizle birlikte depreme hazırlık tatbikatları yapın
Deprem sırasında yapılması gerekenler
• Evin içinde iseniz, o odada belirlediğiniz güvenli bir köşeye gidin ve
sağlam bir eşyanın veya masanın altında durun
• Çömel/Kapan/Tutun metodunu kullanın
• Pencere, ayna, dış duvarlar ve balkonlardan uzak durun
• Deprem sırasında dışarıda iseniz, binalardan, elektrik direklerinden, büyük işaret levhalarından uzak durun
• Araba içindeyseniz, olabildiğince hızlı kenara çekip durun ve arabanın içinde kalın
Enkaz altında kalınca
• Kibrit veya çakmak kullanmayın
• Bağırarak yardım çağırmaktan kaçının çünkü o durumda, ağzınızın
içine toz kaçabilir
Depremden sonra
• Eve girerken dikkatli olun ve resmi otoriteler söylemeden gazı açmayın.
• Artçı şoklara hazırlıklı olun ve tsunami riskine karşılık sahillerden
uzak durun.
• Cep telefonları ve diğer elektrikli cihazlar çalışırken (gaz kaçağı
olan yerlerde) kıvılcım çıkarabilir ve patlama veya yangına neden
olabilir.
66 röportaj
67
Zorunlu deprem sigortası yaptırmayanlara nedeni sorulduğunda verdikleri ilk cevap “Evim yıkılsa sağ mı çıkacağım
sanki?” oluyor. Oysa ki DASK’tan yardım almak için evinizin yıkılmasına gerek yok. Eviniz yıkılmasa ve yalnızca hasar
görse bile DASK meydana gelen hasarınızı karşılıyor.
Tarihin en büyük depremleri
• 22 Mayıs 1960 Güney Şili-9,5
• 27 Mart 1964 Alaska-9,2
• 26 Aralık 2004 Sumatra, Endonezya-9,1
• 4 Kasım 1952 Kamçatka, Rusya-9,0
• 27 Şubat 2010 Şili-8,8
• 31 Ocak 1906 Ekvador-8,8
• 4 Şubat 1965 Alaska-8,7
• 28 Mart 2005 Güney Sumatra, Endonezya-8,6
• 15 Ağustos 1950 Tibet-8,6
• 9 Mart 1957 Alaska-8,6
araştırmaya göre nüfusun yaklaşık yüzde 99,7’si, depremden
sonra da hayatına devam edecek.
yinde. En son Van ve ondan öncesinde Simav’da yaşadığımız
depremlerde ödemeler yapıldı.
Z: Evlerinden yürüyerek çıkacaklar diyebilir miyiz?
Çıkacaklar. Ancak binalarında çok ciddi bir hasarla karşılaşacaklar. Güvence altına almadıkları için sıkıntı yaşayacaklar.
Eğer bir maddi birikiminiz yoksa ve sigortanız yoksa o tutarı
kendi bünyenizden, maddi imkanlarınızla karşılamanız gerekecek. Bunu yapamadığınız takdirde de hayata devam etme
konusunda çok ciddi bir sıkıntı yaşayacaksınız. Halbuki bizim
söylediğimiz yıllık 150 lira gibi son derece makul, herkesin
rahatlıkla ödeyebileceği bir primi ödeyerek etrafınızdaki herhangi bir sigorta acentesinden veyahut bankadan alabildiğiniz
bir ürün. Satın aldığınızda en azından depremin oluşturacağı
maddi zararlarınızı bir güvence altına almış oluyorsunuz.
Z: Van’da evlerin yalnızca yüzde 8’i deprem sigortasına sahipmiş doğru mu?
Doğrudur. Türkiye genelinde bu oran yüzde 23’lerde. Aslında bizim şu anda en önemli konu başlıklarımızdan birisi bu.
Türkiye’de yaklaşık 3,8 milyon konutun zorunlu deprem sigortası var. Toplam konut sayımız 16 milyon civarında. 1999 depreminin yaşandığı dönemde poliçe adedi 500 bin civarındaydı.
Yurt genelinde baktığımızda şöyle bir tablo var. Marmara bölgesinde özellikle Yalova, Bolu, Düzce gibi illerde sigortalılık
oranlarımız daha yüksek. Yüzde 40 ve üzerinde bir sigortalılık
oranına sahibiz. Ama bu Doğu’ya ve Güneydoğu’ya doğru gittikçe oranlarımız ne yazık ki aşağıya doğru düşüyor.
Z: 2000 yılı başlangıç olmak üzere bugüne kadar DASK ne
kadar ödeme yaptı?
Şu ana kadar toplam ödediğimiz tutar 100 milyon TL’ler düze-
Z: Acılar öğretiyor mu?
Mutlaka! Geçen yıla göre Türkiye genelinde poliçe sayısında
yaklaşık yüzde 12 oranında artış yaşadık. Van’a baktığımızda
ise bu artış yüzde 100’ün üzerinde. Deprem döneminde 7 bin
küsurlardaki poliçe adedi şu anda 15 bine ilerledi. Türkiye’de
nerede ne zaman ne büyüklükte bir deprem olacağını önceden
bilmek mümkün değil.
Z: DASK özgün bir yapı mıdır? Türkiye’ye özel olarak mı oluşturuldu?
Evet. Herhangi bir ülkeden kopyalanmış değil. Bütünüyle
Türkiye’ye özgü. Tabii ki dünyada mevcut benzerleri var.
DASK, 17 Ağustos 1999’da yaşanan büyük Marmara depreminin ardından çok kısa sürede hayata geçirilen bir yapı.
Kurumun herhangi bir elemanı, kadrosu yok. Bütün işlerini bir sigorta veya reasürans şirketi aracılığıyla yürütüyor.
DASK, ilk dönemde Milli Reasürans aracılığıyla işliyordu.
2005’ten bu yana Eureko Sigorta üstlenmiş durumda. Bütün sigorta şirketleri ve acentelerin dağıtım kanalı olarak
poliçelerin sigortalılara, yani konut sahiplerine ulaştırılmasını Eureko Sigorta üstleniyor. Bugün Türkiye’de her
noktada gerçek zamanlı veri transferiyle online poliçe
kesilebiliyor. Poliçelerin tamamı ana sistemde yer alıyor.
Ayrıca bir özel afet durumunda devreye alınmak üzere
ikincil bir sistem de mevcut. Açıkçası hem kuruluşu hem iş
modeli hem teknik altyapısıyla bakıldığında bugün birçok
ülkenin örnek aldığı bir yapı. DASK, zorunlu deprem sigortası poliçeleri de hem riski hem hasar yükümlülüğünü kendi bünyesinde taşıyor. Kişilerin ödediği primler, DASK’ın
kendi hesaplarına birikiyor. Bu hesaplarda toplanan primlerin kullanılabileceği yerler mevzuatta açık ve net biçimde tanımlanmış. Bunlar arasında tabii ki en önemli kalem,
deprem. DASK, 1999 depreminden sonra oluşturduğumuz
en önemli başarı hikayelerinden birisi Son derece sağlıklı
bir yapı. Çok cüzi primlerle çok kolay bir şekilde binanızı
depreme karşı güvence altına alabiliyorsunuz. Lütfen sisteme sahip çıksın konut sahipleri. Poliçelerini yaptırsınlar.
Böylece hem sistemimiz büyüsün hem konutlar güvence
altında olsun hem de olası bir depremde herhangi bir şekilde maddi bir zararla karşılaşmadan hayata devam edebilsinler.
68 gezi
69
Vize yok, dert yok!
Sınır kapılarında vize alınabilen ülkeler
Bahreyn
Doğu Timor
Dominik Cumhuriyeti
Endonezya
Güney Afrika Cumhuriyeti
Katar
Kenya
Sudan
Ukrayna
Umman
Zambiya
Yunanistan’ın Midilli, Sakız, Sisam, Rodos ve Kos adaları.
Özgürce seyahatin önündeki en büyük engellerden biri vizeler. Gerekli belgeler, bürokratik işlemler ve bazen boşa giden
zahmetler birçok insanın seyahat planlarını ertelemesiyle sonuçlanıyor. Çantayı alıp gitmek büyük rahatlık. Türkiye son
dönemde yaptığı vize anlaşmalarıyla vatandaşlarına bu rahatlığı sunuyor.
T
ürk vatandaşlarının vizesiz seyahat edebileceği ülke
sayısı 73’e ulaştı. Bu ülkelerden en cazip olanlara nasıl gidilebileceğini ve buralarda neler yapılabileceğini
sizler için araştırdık. Umuma mahsus pasaport sahibi Türk
vatandaşları 62 ülkeye vizesiz girebilirken, 11 ülkede sınır
kapılarında ücret karşılığı vize alabiliyor.
Maldivler: Direkt uçuş ile gidilemeyen, ancak Dubai, Katar
ya da Abu Dabi aktarmalı olarak yaklaşık dokuz saatlik bir
yolculuk ile ulaşılabilen Hint Okyanusu’ndaki Maldivler’de
30 günden az kalacak Türkiye pasaportlu ziyaretçiler için
vize istenmiyor. Maldivler’e gitmek için en ideal zaman ise
kasım ile aralık aylarını kapsıyor. Yağmurun en yoğun olduğu
temmuz ve ağustos aylarını bu seyahatiniz için seçmemenizi
öneririz. Diğer yandan yılın 12 ayı denize girmek mümkün.
1190 adadan oluşan ve 97 adasında resort otellerin bulunduğu Maldivler’de su sporları, özellikle de binlerce çeşit
balık türünü görmek için dalış en cazip aktiviteler arasında
bulunuyor. Maldivler, balayı seyahatleri için de sıkça tercih
ediliyor.
Rusya: Rusya seyahatinizde, iki buçuk saatlik bir yolculuk ile başkent Moskova’ya, 4 saatlik bir yolculukla da St.
Petersburg’a ulaşabilirsiniz. Moskova’da bulunan Kremlin
Sarayı, yine bu bölgede bulunan freskoları bozulmamış kiliseler, imparatorluk mücevherlerinin sergilendiği saray oda-
ları görmeye değer. Ayrıca Puşkin Müzesi son derece önemli
adreslerden biri. Burada Troya’dan götürülen bazı eserleri
de görmek mümkün.
Rusya’nın bir diğer önemli kenti St. Petersburg’da ise dünyanın en önemli saraylarından biri olan ve yine dünyanın en büyük sanat-arkeoloji müzelerinden biri olarak bilinen Hermitage Müzesi görülmeli. Olağanüstü güzellikte nehirler ve göllere
ev sahipliği yapan şehirdeki Kiji adasında bulunan ve 1774’e
tarihlenen ahşap kilise oldukça dikkat çekici. Ayrıca Kanlı Kilise, kentte dolaşırken karşınıza çıkacak bir diğer güzellik.
Bahamalar: Bahamalar’a İngiltere veya Miami aktarmalı
olarak İstanbul’dan uçabilirsiniz. Aktarmalar dahil yakla-
şık 13 saatlik bir yolculuğun ardından Nassau Uluslararası
Havaalanı’na ineceksiniz. Buradan şehir merkezine olan mesafe ise 16 km. Yaklaşık 700 tane adadan oluşan Bahamalar,
özellikle balayı seyahatleri için tercih ediliyor.
Kuzey Atlas Okyanusu’nda, Küba’nın hemen kuzeyinde yer
alan Bahamalar’da en sıcak dönem, yağışsız sezon olarak
da bilinen mayıs-ekim arası. Kasım-aralık ya da mart-nisan
aylarında adaların sıcaklıkları 30 derecenin hemen altında
seyrediyor. Adaların kıyıları, mercan kayalıklarıyla çevrili olduğu için, sualtı sporlarıyla ilgilenenlerin akınına uğruyor.
Bahamalar, tropik, romantik ve sakin bir tatil arayanlar için
ideal.
70 gezi
71
Rio kentini gezdikten sonra, dünyanın en büyük şelalelerinden biri olan İguazu, Amazon Ormanları’nın gezilebilecek
belli yerleri, Korkovado Tepesi’nde bulunan ve yerden 730 metre yükseklikteki dev Hz. İsa heykeli, Brezilya’da
görülmesi gereken önemli turistik noktalar.
Bin kilometrelik sahili, 1185
adet adası olan Hırvatistan’ın
güneyindeki Dubrovnik’te,
uluslararası yarışmalarda ödüller
kazanmış istiridye çeşitlerinin
tadına bakabilirsiniz. Ülkenin
kuzeyinde ise daha çok kremalı et
yemekleri tercih ediliyor.
Vize uygulamayan ülkeler
Hırvatistan: Hırvatistan’a, başkent Zagrep’e olan direkt uçuşlar ile gidebileceğiniz gibi, yine vize istemeyen Bosna Hersek
üzerinden de ulaşabilirsiniz. Böylece iki ülke görme şansını da
yakalayabilirsiniz.
Başkente direkt uçuşu tercih ettiyseniz buradan araba kiralayıp ülkenin güneyinde bulunan ve “Hırvatistan’ın en güzel
şehirlerinden” diyebileceğimiz Dubrovnik’e geçebilirsiniz. 6
bin kilometrelik sahili, 1185 adet adası bulunan ülkenin güneyinde bulunan Dubrovnik’te, uluslararası yarışmalarda ödüller
kazanmış istiridye çeşitlerinin tadına bakabilirsiniz. Ülkenin
kuzeyinde ise daha çok kremalı et yemekleri tercih ediliyor.
Ülke, Venedikliler’den ve Romalılar’dan kalma tarihi eserleriyle de bir cazibe merkezi. Roma İmparatorluğu’ndan kalma
Diocletianus Sarayı ise mutlaka ziyaret edilmeli.
Brezilya: İstanbul’dan Paris aktarmalı olarak, Rio de Janeiro’ya
yaklaşık 15 saatlik bir yolculuk ile gidiliyor. Dünyanın en büyük karnavalına ev sahipliği yapan şehirde eğer bu eğlenceye katılmak isterseniz, etkinliğin her yıl şubat ayının değişen
tarihlerine denk geldiğini belirtelim. Kasım ayından itibaren
nisan sonuna kadar yaz mevsiminin yaşandığı Brezilya’da, turistik olarak en çok ziyaret edilen kent, Rio de Janeiro.
Rio kentini gezdikten sonra, dünyanın en büyük şelalelerinden biri olan İguazu, Amazon Ormanları’nın gezilebilecek belli
yerleri, Korkovado Tepesi’nde bulunan ve yerden 730 metre
yükseklikteki dev Hz. İsa heykeli görülmesi gereken önemli
turistik noktalar. Ayrıca Vatikan’dan sonra dünyanın en eski
İncil’i de yine buradaki Ulusal Kütüphane’de sergileniyor.
Antigua-Barbuda
Kosta Rika
Arjantin
Libya
Arnavutluk
Lübnan
Bahamalar
Makau Özel Bölgesi
Barbados
Makedonya
Belize
Maldivler
Bolivya
Malezya
Bosna-Hersek
Mauritius
Brezilya
Nikaragua
Brunei Sultanlığı
Pakistan (işadamları vizeden muaf)
Ekvador
Palau Cumhuriyeti
El Salvador
Paraguay
Fas
Rusya
Fiji
Seyşeller
Filipinler
Saint Kitts and Nevis
Guatemala
St. Lucia
Gürcistan
St. Vincent-Grenadines
Haiti
Sırbistan
Hırvatistan
Singapur
Honduras
Solomon Adaları
Hong Kong
Sri Lanka
İran
Suriye
Jamaika
Svaziland
Japonya
Şili
Karadağ
Tayland
Kazakistan
Trinidad-Tobago
Kırgızistan
Tunus
KKTC
Tuvalu
Kolombiya
Uruguay
Kore Cumhuriyeti (Güney Kore)
Ürdün
Kosova
Venezuela
72 röportaj
73
‘‘Giyinirken stratejik düşünmeli”
Ünlü modacı Dilek Hanif, başarılı bir modacı olmanın yanı sıra başarılı bir işkadını. Çalışan kadının “Bugün
ne giysem?” sorusunun yanıtını uzmanından aldık. Alışverişe ve giyime dair verdiği bilgilerle Hanif, iş
dünyasında şıklığın ve pratik olmanın kapılarını açıyor.
Dilek Hanif
B
azı kavramlar vardır ki, hemen her gün medyada
rastlarız, hatta cümle içinde kullanırız ama hangi dünyaları anlattığını tam olarak bilemeyebiliriz.
Moda kavramları da bunlardan biri. Özel ‘couture’ defileler
nasıl yapılır, moda tasarımcıları asıl nereden para kazanır,
Türk bir modacının Paris ve Milano’da defilelere katılmasının arkasında ne gibi hikayeler vardır… Ünlü modacı Dilek
Hanif ile sohbetimizde moda dünyasının kapılarını araladık.
Bu kadarla da kalmadık, iyi giyinmek konusunda birçok pratik bilgiyi de sizler için birinci ağızdan toparladık.
Z: Herkes Dilek Hanif’in birden bire hayatımıza düştüğünü
sanıyor, kaç yıllık bir serüven sizinki?
Aslında benimkisi oldukça uzun. Yani aslında çok çocukluk
yaşlarından hayatıma girmiş bir şey moda... İlk başta 3 kişiydik. Bir modelist, bir model makinacımız ve ben. Bugün
30 kişiyiz. Epey büyüdük. Bugün 1100 metre karedeyiz ve 30
kişiyiz. Kalabalıklaşmamızın esas nedeni couture çalışıyor
olmamız.
Z: Nedir “couture”?
Couture; aslında “Kişiye özel tasarımlar” olarak ifade edilebilir. Tam karşılığı tamamen elde yapılan tasarımlar. Ama
bunun yanında hazır giyim de yapıyoruz. Bugün dünya mar-
kalarınının tümünde hem hazır giyim hem de couture vardır.
Z: Hazır giyim seri mi üretiliyor?
Evet seri üretim yapılır. Çok adette yapılabiliyor. Fason olarak
dışarıda da yaptırıyoruz. 30 kişilik esas bir kadrodan söz ediyoruz, ama dışarıda da bir o kadar insan bizim için çalışıyor.
Z: Couture, ticari olarak büyük bir getirisi olan bir model
mi? Oysa konfeksiyonda yüzlerce satılabiliyor.
Esasında ikisi çok farklı. Moda ve tasarım anlamında baktığınız zaman; couture hakikaten modanın, tasarımın zirvesi.
Bütün moda camiası için böyledir. Birçok marka couture’den
para kazanmaz. Ama bütün güçlü markaların couture koleksiyonları vardır ve senede iki kere bunu Paris Couture
Haftası’nda sergilerler.
Z: Israrla Paris Moda Haftası’na katılmışsınız. Pahalı bir
şey midir, bu?
200-250 bin Euro defile başına harcadığımız para. Benim
gibi sıfırdan başlamış biri için büyük para. 2004’te başladım
ve yalnızca iki sene yapabildik. O bütçeleri kaldıramadı bünyemiz.
Z: Siz hep “Dilek Hanif” mi giyinirsiniz?
Genelde “Dilek Hanif” giyiniyorum ama başka markalar da
“Alışveriş yaparken bir kere en baştan doğru seçim yapmak lazım. Birbirine kombin edilebilecek
şeyleri almalı. ‘Çok beğendim. Şunun yeşilini alayım, bunun da morunu alayım,
şurada da pembe bir ayakkabı var’ dememek gerekiyor.”
giyerim. Ama marka saplantım yoktur. New York’a çok sık
gidiyorum, Paris’e işim gereği çok sık gidiyorum. Bir yerden
bir yere giderken biraz vaktim varsa beğendiğimi alırım.
Z: Görünce alır mısınız hemen?
Evet, kolay alırım. Çünkü ne giyeceğimi bilirim dolayısı ile
hani insanın kendini tanıması ve “Bu bana olur.” demesi
çok önemli bir şey. Çalışan kadınlar için özellikle. “Bu bana
olur.” derim ve alırım. Denemeden aldığım çok olmuştur.
Z: Yurtdışında kimleri giydiriyorsunuz?
Yurtdışında Florance Welch’i, ve Sophia Bush’u giydirdik.
Jane Fonda kırmızı halıda bizim kıyafetimizi giydi.
Z: Bu insanlar sizi nasıl buluyor?
Defilelerimizi önemli stilistler izliyorlar. Bu stilistler bu kişilerle ya da ajanslarıyla çalışıyor. Görüyor ve beğeniyor.
Gelip sizinle kontrat imzalıyorlar. “Biz, sizin çizginizi beğendik, bizim elimizdeki stilistler sizinle çalışmak istiyor”
diyorlar. Çünkü bunun bir prosedürü olması lazım; “Biz
elbiseyi yolladık, o giydi.” gibi bir şey olamaz. Çünkü onların uyması gereken, bizim uymamız gereken bazı şartlar
gerekli.
Z: Çalışan kadın nasıl pratik giyinebilir? Nelere dikkat etmek gerekir?
Özellikle kendim de yoğun çalışan bir insan olarak; bunu her
zaman hissettiğim için çok rahat paylaşabiliyorum. Zaman
bizim için çok önemli. Çok uzun zaman ayıramıyorsunuz. Dolayısıyla alışveriş yaparken bir kere en baştan doğru seçim
yapmak lazım. Birbirine kombin edilebilecek şeyleri almalı.
“Çok beğendim. Şunun yeşilini alayım, bunun da morunu
alayım, şurada da pembe bir ayakkabı var” dememek gerekiyor.
Z: Demek ki birbirleriyle uyumlu olabilen şeyler almalı. Biraz stratejik düşünmek lazım.
Kesinlikle, alışverişe biraz öyle bakmak lazım. Bir kere aksesuvarların çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Z: Aslında empati kuruyorsunuz.
Evet, biraz empati kuruyorum. Yani diyorum ki; düz elbiseyle gündüz bunun üzerine bir ceket giyip iş toplantısına da gidebilirsiniz, ceketi çıkardığınızda akşam bir inci kolye takıp
ya da küçük bir fularla kokteyle de gidebilirsiniz. Yani biraz
bizi gündüzden geceye de taşıyabilecek, hayatımızı pratik
yapabilecek, bir düz ayakkabıdan topukluya geçerek akşamı
da geçirebileceğimiz tarzda düşünmek lazım.
Z: Alışverişe bir yatırım olarak bakmak lazım, biraz stratejik düşüneceğiz. Evden çıkarken biraz planlama yapacağız.
Kesinlikle.
74 haber
75
Şampiyon Korteks
Korteks’in sanal performansı zirvede
Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nde düzenlenen, 36 firmanın katıldığı 8. Futbol Turnuvası’nda Korteks futbol takımı
şampiyon oldu. Korteks, turnuvayı üst üste üçüncü kez kazanarak kırılması güç bir rekora da imza attı. Korteks,
beraberlik dahi almadan namağlup şampiyon olma başarısını gösterdi.
Korteks, IBM işbirliğiyle fiziksel sunucularının önemli bölümünü sanallaştırarak veri depolama hizmetlerinde
performans ve maliyet açısından büyük bir avantaj elde etti. 7 gün, 24 saat, 365 gün sistem sürekliliği ve veri
güvenliğine ulaştı.
K
S
orteks, “Hep Zirvede Kal” sloganıyla yola çıktığı Bursa Organize Sanayi Bölgesi 8. Futbol Turnuvası’nda
şampiyon oldu. 2 Haziran 2012 Cumartesi Günü saat
18.00’de oynanan final maçında Destek Otomotiv’i 6-0 gibi net
bir skorla geçen Korteks futbol takımı üst üste üçüncü şampiyonluğuyla kırılması zor bir rekora imza attı. Turnuvada 32 gol
atan Korteks futbol takımı kaptanı Olgay Dabakoğlu da ikinci
kez gol kralı olma başarısını gösterdi. Grup ve eleme maçlarında toplam 64 gol atıp yalnızca 4 gol yiyerek muhteşem bir
performans sergileyen Korteks, ayrıca turnuvayı beraberlik
dahi almadan tüm maçlarını kazanarak namağlup bitirdi. Korteks futbol takımının teknik heyet ve futbolcuları 3 Temmuz
2012’de düzenlenen törenle, Zorlu Holding Yönetim Kurulu
Eşbaşkanı Zeki Zorlu tarafından ödüllendirildi.
istem sürekliliği ve veri güvenliğini,
çözümü sayesinde fiziksel sunucu sayısı
kazanımlar arasında ilk sırada, enerji tasarrufunu sayabili-
7 gün 24 saat ve 365 gün boyunca
azaltılırken, donanımsal kaynaklı sistem
riz. Toplam 15 adet sunucu için yılda 9 bin TL tasarruf sağ-
sürdürmeyi hedefleyen Korteks,
duruşları ve üretim kayıpları da minimuma
ladık. Donanım ürünlerimizin planlananın dışında kesinti-
indirildi.
ye uğramaması, iş kayıplarının önüne geçmemiz anlamına
IBM tarafından sağlanan sunucu sanal-
Tuncay Kartal
laştırma ve veri depolama hizmetleriyle
geldi.
hedefine ulaştı. Korteks, IBM sunucu sa-
Gerçekleştirilen çalışmayla ilgili bilgi ve-
nallaştırma ve depolama ürünleriyle, veri
ren Korteks Bilgi Teknolojileri Müdürü ve
Yazılım tarafında da kesintileri en aza indirgemeyi başardık.
depolamada hedeflerinin üzerinde bir per-
Proje lideri Tuncay Kartal, “IBM ve Pro-
Dolayısıyla 7 gün, 24 saat, 365 gün sistem sürekliliği ve veri
formans artışı da yakaladı. Sanallaştırma
sistem ile hayata geçirdiğimiz projedeki
güvenliğine ulaştık” diyor.
76 kısa kısa
77
Denizli’de 8 bin fidan toprakla buluştu
Vestel’den renkli dolap
dolusu serinlik
Z
orlu Enerji Grubu, “2015’te 150 bin Ağaç” hedefine ulaşmak
için yeni orman kurma projelerine devam ediyor. Denizli Sarayköy Kızıldere Santrali’nde geçtiğimiz aylarda hayata geçirilen erozyon kontrolü ve ağaçlandırma projesiyle 2 bin 140 ağaç,
2 bin 100 çalı ve 4 bin 100 yer örtücü olmak üzere 8 bin 240 adet
bitki dikildi.
D
ost teknoloji Vestel, Coca Cola ile birlikte düzenlediği
kampanyayla For You serisi renkli buzdolabı satın alan
herkese dolap dolusu kutu Coca Cola, Fanta, Sprite ya da
retro şişe Coca Cola hediye etti. Türkiye’de sadece Vestel
tarafından üretilen ve tüketicilere kişisel zevklerini mutfaklarına yansıtma fırsatı veren renkli buzdolapları kırmızı, turuncu, yeşil ve bej olmak üzere dört farklı renk seçeneğine
sahip.
Ayrıca, eğimli alanlarda 6 bin metreden fazla teras yapılarak
santral sahasındaki şiddetli erozyonun önüne geçildi. Fıstık
çamı, servi, zakkum, ateş dikeni gibi türlerin yanı sıra toprağı
hızla yeşil örtüsüne kavuşturmak amacıyla yer örtücü bitkilerin
de kullanıldığı ağaçlandırma sahasında, santral çalışanları tarafından sulama ve bakım çalışmaları sürdürülüyor.
Çorbalar, Vestel Çorbacı’dan
Stadyum keyfi evinize taşınıyor
D
estel dahili ses sistemi, ince tasarımı ve Pixellence Full
HD görüntü kalitesiyle öne çıkan yeni LED televizyonu
Maxisound TV’yi teknoloji ve estetik tutkunlarının beğenisine sundu. Televizyonun alt kısmında yer alan soundbar
sayesinde toplam 80 W’lık ses çıkış gücü sunan Vestel Maxisound LED TV, harici bir ses sistemine ihtiyaç duymuyor.
Vestel Maxisound TV fonksiyon, tasarım ve gerçeğe yakın
ost teknoloji Vestel, küçük ev aletleri serisinin yeni ürünü Çorbacı ile sofralara lezzet, mutfaklara renk katıyor.
Geniş cam haznesi ve inox gövdesiyle şık ve estetik bir görünüme sahip olan Vestel Çorbacı, ev hanımlarına çorba pişirme konusunda rahatlık sağlıyor. Tüm malzemelerin aynı anda
eklenebildiği Vestel Çorbacı, tek tuşla istenilen çorbayı kısa
sürede ve kolayca hazırlıyor; geriye ise sadece servis etmek
kalıyor. Vestel Çorbacı, çorba tarifleri kitabı hediyesiyle sofraları zenginleştirecek çorbalar pişirmek için bire bir.
V
görüntü açısından gelişmiş özellikleriyle de dikkat çekiyor.
Ürün, Vestel patentli Pixellence görüntü teknolojisi ile görüntü keskinliği, renklerin canlılığı ve renk parlaklığı gibi
konularda standart LED TV’ler arasından sıyrılıyor. Vestel
Maxisound TV toplam ses gücünün yarısını oluşturan 40
W’lık harici subwoofer ünitesi ile tüketicileri yüksek kalitede bas seslerle buluşturuyor.
Vestel’in For You renkli buzdolabı serisi mutfaklara hem
renk hem de serinlik getiriyor. Vestel, tüketicilere farklı
renk alternatifi sağlayan, sıradışı bir estetiğe sahip yeni
buzdolabı konseptini en iyi teknolojiyle harmanlıyor. 60 ve
70 cm genişliğinde No-Frost kombi, 60 cm genişliğinde tek
ve çift kapılı olmak üzere dört farklı buzdolabı modeline sahip Vestel’in yeni buzdolabı serisi turuncu, kırmızı, yeşil ve
bej renklerinde.
Çocuklarla dünya denizlerine yolculuk
Z
orlu Enerji Grubu, her yıl olduğu gibi bu yıl da Ramazan
ayında çocuklarla bir araya gelerek keyifli bir etkinlik
gerçekleştirdi. İstanbul Bolluca Sevgi Evi Çocuk Yuvası
ve Yetiştirme Yurdu’ndaki 7-13 yaş arası 38 çocukla dünyanın en büyük tematik akvaryumlarından olan İstanbul
Akvaryum’a bir gezi düzenlendi.
Zorlu Enerji Grubu’nun İstanbul’daki çalışanlarından gönüllüler de etkinliğe katılarak çocuklara eşlik etti. Çocuklar, Florya’daki dev akvaryumda, su altının büyüleyici dünyasını yakından görme şansı yakaladılar. 5 boyutlu sinema
macerasını deneyerek sevinç çığlıklarıyla dolu bir öğleden
sonra geçirdiler.
Geleneksel iftar yemeği
Z
orlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu ve
Zorlu Holding Yönetim Kurulu Eşbaşkanı Zeki Zorlu’nun
ev sahipliğinde her yıl düzenlenen geleneksel iftar yemekleri, Zorlu Ailesi’nin ve grup yöneticilerinin katılımıyla
gerçekleştirildi. 24 ve 25 Temmuz 2012 tarihlerinde Four
Seasons Bosphorus Hotel İstanbul’da düzenlenen iftar akşamlarında sahne alan Altın Kızlar Müzik Grubu, Türk Sanat
Müziği dinletisi sundular.
Gazdaş çalışan paylaşım toplantıları gerçekleştirdi
G
azdaş, 4. Paylaşım Toplantısı’nı 7 ve 14 Temmuz tarihlerinde Trakya ve Gaziantep bölgelerinde gerçekleştirdi.
Faaliyetlerin ve stratejilerin paylaşıldığı toplantılarda, 2011 yılı
ve 2012’nin ilk 3 aylık döneminde gerçekleştirilen çalışmalar
değerlendirildi. Süreç takımları yaptıkları çalışmalarla ilgili
bilgi verdi. Temiz enerji ve doğal gaz bilincinin geliştirilmesine
yönelik yürüttükleri çalışmalar nedeniyle gönüllülere teşekkür
plaketleri verildi. Toplantıların açılış konuşmasını gerçekleştiren Zorlu Enerji Genel Müdürü Fuat Celepci, kurumlarda en
değerli unsurun çalışanlar olduğunu vurguladı.
Celepci, insana yapılan yatırımın büyük önem taşıdığını ve çalışma koşullarının, iş kalitesinin artırılması için herkesin görüş ve
fikirleriyle katkıda bulunmasının önemli olduğunun altını çizdi.
78 gökyüzünün getirdikleri
79
Astrolojik düğümler
Astroloji’nin başvurduğu Ay Düğümleri; Ay’ın Güneş etrafındaki yörüngesi ile Güneş’in yörüngesinin kesiştiği noktalara verilen isim.
Ay Düğümleri, geçmiş (Ay), şimdiki zaman (Dünya) ve geleceğin (Güneş) kesişim noktası olarak yorumlanır.
K
KOÇ
TERAZİ
Geliştirmesi gereken özellikleri; inisiyatif sahibi olmak, öne çıkmak, liderlik,
Geliştirmesi gereken özellikleri paylaşma, adil olma, işbirliği, aracılık et-
bireyselcilik, kendine yetmek, cesaret göstermektir. Bu burcun tersindeki,
mek, diplomatik olmak, başkalarının ihtiyaçlarına duyarlı olmak, güzellik-
yani Güney Ay Düğümü’ndeki burç, Terazidir. Bu da size kararsızlık, bağım-
lerin farkına varmak. Tersindeki burç Koç’tur. Bu da size bencillik, sabırsız-
sız bir kimlik geliştirememe gibi kaçınmanız gereken eğilimleri gösterir.
lık ve güdülerle hareket gibi geride bırakmanız gereken eğilimleri gösterir.
BOĞA
AKREP
Geliştirmesi gereken özellikleri; sabırlı olmak, çaba göstermek, güven ka-
Geliştirmesi gereken özellikleri; kendini dönüştürme kapasitesinin farkı-
zanmak, kendine yetmek, becerikli olmak, pratiklik, iş yeteneğini artırmak,
na varmak, iş bitirme yeteneklerini geliştirmek, paylaşabilmek, iradeli ve
işisel gelişim, geride bırakılması gereken eğilim-
ğümü ve Alçalan Düğüm adı verilen, Kuzey Ay Düğümü’nün
artistik yeteneklerini geliştirmektir. Güney Ay Düğümü’ndeki burç Akreptir.
tutkulu olabilmeyi öğrenmektir. Tersindeki burç Boğa’dır. Bu da size para
ler ve bu hayatta almamız gereken derslerin neler
tam karşısında yer alan Güney Ay Düğümü.
Aşırılık, kriz ve dram yaratma gibi kaçınmanız gereken eğilimleri gösterir.
hırsı, inatçılık gibi geride bırakmanız gereken eğilimleri gösterir.
İKİZLER
YAY
olabileceğini anlatmak için Astroloji’nin başvur-
duğu Ay Düğümleri; Ay’ın Güneş etrafındaki yörüngesi ile
Ay Düğümleri, geçmiş (Ay), şimdiki zaman (Dünya) ve gele-
Güneş’in yörüngesinin kesiştiği noktalara verilen isim.
ceğin (Güneş) kesişim noktası olarak yorumlanır. Kuzey Ay
Düğümü de neye yönelmemiz gerektiğini gösterir. Bunun
Geliştirmesi gereken özellikleri; yazma yeteneği ve kendini ifade becerisi
Geliştirmesi gereken özellikleri; öğrenmek, güven duymak, inanç geliştir-
Ay ve Güneş yörüngelerinin çizdiği çember, gökyüzünde iki
tersi olan Güney Ay Düğümü ise geride bırakmamız gereken
kazanmak, mantıklı analizler yapabilmek, öğrenme isteği, soyuttan somuta,
mek, sezgiyi artırmak ve geniş bakış açısı kazanmaktır. Tersindeki burç
noktada kesişiyor; Yükselen Düğüm adı verilen Kuzey Ay Dü-
eğilimleri...
güncel olana geçebilmektir. Tersindeki burç Yaydır. Bu da size dar kafalılık
İkizlerdir. Bu da size kendini odaklayamamak, kararsızlık, yüzeysellik, çok
gibi kaçınmanız gereken eğilimleri gösterir.
kolay değişmek gibi kaçınmanız gereken eğilimleri gösterir.
YENGEÇ
OĞLAK
KUZEY AY DÜĞÜMÜ BURÇ TABLOSU
Kuzey Ay Düğümünüz’deki burcunuzu bulmak için aşağıdaki tabloyu kullanabilirsiniz.
Geliştirmesi gereken özellikleri; hassaslık geliştirmek, merhamet sahibi ol-
Geliştirmesi gereken özellikleri; kişisel disiplin kazanmak, hırs, sıkı çalış-
17 Mart 1983 - 11 Eylül 1984 İkizler
mak, koruyuculuk, sezgilere yer vermek, annelik yapabilmek, empati geliş-
ma, sorumluluk duygusu, kendine yetmek, pratik olmak, inisiyatif sahibi
12 Eylül 1984 - 6 Nisan 1986 Boğa
tirmek, duygusal olarak yakınlık kurabilmektir. Tersindeki burç Oğlaktır. Bu
olma ve liderlik gösterebilmektir. Tersindeki burç Yengeçtir. Bu da size
11 Haziran 1961 - 23 Aralık 1962 Aslan
7 Nisan 1986 - 2 Aralık 1987 Koç
da size hırs, açgözlülük, bencillik gibi kaçınmanız gereken eğilimleri gösterir.
objektif olamamak, depresyon gibi kaçınmanız gereken eğilimleri gösterir.
24 Aralık 1962 - 25 Ağust 1964 Yengeç
3 Aralık 1987 - 22 Mayıs 1989 Balık
26 Ağustos 1964 - 19 Şubat 1966 İkizler
19 Kasım 1990 - 1 Ağustos 1992 Oğlak
20 Şubat 1966 - 19 Ağustos 1967 Boğa
2 Ağustos 1992 - 1 Şubat 1994 Yay
ASLAN
KOVA
20 Ağustos 1967 - 19 Nisan 1969 Koç
2 Şubat 1994 - 31 Temmuz l995 Akrep
Geliştirmesi gereken özellikleri; kendine güven geliştirmek, liderlik kazan-
Geliştirmesi gereken özellikleri; insancıl olmak, orijinal ve buluşçu olabil-
1 Ağustos 1995 - 25 Ocak 1997 Terazi
mak, yaratıcılığını sıcak biçimde gösterebilmek, kendini ifade edebilmek,
mek, işbirliği geliştirmek, toleranslı olmaktır. Tersindeki burç Aslandır. Bu
3 Kasım 1970 - 27 Nisan 1972 Kova
26 Ocak 1997 - 20 Ekim 1998 Başak
yönetici yetenekleri kazanmaktır. Tersindeki burç Kovadır. Bu da size tutku
da size egoizm, aşırı gurur, sürekli kendine yönelik olmak, çok fazla dra-
28 Nisan 1972 - 27 Ekim 1973 Oğlak
21 Ekim 1998 - 9 Nisan 2000 Aslan
eksikliği ve aşırı idealist olmak gibi kaçınmanız gereken eğilimleri gösterir.
matik olmak gibi kaçınmanız gereken eğilimleri gösterir.
28 Ekim 1973 - 10 Temmuz 1975 Yay
10 Nisan 2000 - 12 Ekim 2001 Yengeç
11 Temmuz 1975 - 7 Ocak 1977 Akrep
13 Ekim 2001 - 13 Nisan 2003 İkizler
8 Ocak 1977 - 5 Temmuz 1978 Terazi
14 Nisan 2003 - 25 Aralık 2004 Boğa
BAŞAK
BALIK
6 Temmuz 1978 - 12 Ocak 1980 Başak
26 Aralık 2004 - 21 Haziran 2006 Koç
13 Ocak 1980 - 24 Eylül 1981 Aslan
22 Haziran 2006 - 18 Aralık 2007 Balık
ve organize olmayı öğrenmek, analiz yapabilmek, kendini kurban komplek-
liştirmek, ruhsal derinlik aramak, idealist, insancıl ve şefkatli olmaktır.
25 Eylül 1981 - 16 Mart 1983 Yengeç
19 Aralık 2007 - 21 Ağustos 2009 Kova
sinden kurtarmak ve yararlı olabilmektir. Tersindeki burç Balıktır. Bu da size
Tersindeki burç Başaktır. Bu da size aşırı eleştirel ve analitik, ön yargılı,
sürekli kaçış ve dağınık olmak gibi kaçınmanız gereken eğilimleri gösterir.
endişeli olmak gibi kaçınmanız gereken eğilimleri gösterir.
17 Haziran 1958 - 15 Aralık 1959 Terazi
16 Aralık 1959 - 10 Hazira 1961 Başak
20 Nisan 1969 - 2 Kasım 1970 Balık
Geliştirmesi gereken özellikleri; pratik olmak, detaylara önem vermek, etkin
Geliştirmesi gereken özellikleri; kendini hizmete adamak, sezgilerini ge-
81
80 kültür-sanat
ULTRA KOLAY DİYET
Yazar: Dr. Mark Hyman
Yayınevi: PROFİL YAYINCILIK
Kilo sorunu olanlara ve
zorlu diyetlerden yorulanlara müjde! Tıp uzmanı ve çok satan Ultra
Metabolizma’nın yazarı Dr. Mark Hyman, New
York Times çok satanlar listesine giren yeni
kitabında hızlı, güvenli ve sağlıklı kilo kaybı
için, bir haftada 10 kiloya kadar, hızlandırılmış bir programın sırlarını açıklıyor. Kitap, Dr.
Hyman’ın binlerce hastası üzerinde denenmekle tıbben kanıtlanmış 7 günlük bir programı içeriyor. Her şey, herkesin yapabileceği
şekilde açık ve anlaşılır. Pek çok kişinin bir
numaralı sorunu olan ‘Zayıfladıktan sonra kilo
nasıl korunur?’ sorusuna dair çözüm önerileri
kitabın çarpıcı bölümleri arasında yer alıyor.
Orhan Gencebay ile Bir Ömür
SERT OYUN
HERKES İÇİN OSMANLI
PADİŞAHLARI
Yazar: Prof. Oğuz Aytepe
Yayınevi: İnkilap Kitabevi
Yazar: Sara Paretsky
Yayınevi: ARTEMİS YAYINLARI
BİR KAPIDAN GİRECEKSİN -Türkiye
Sineması Üzerine Denemeler-
ÖLÜLER GENÇ KALIR
Yazar: Umut Tümay Arslan
Yayınevi: Metis Yayınları
ASTROLOJİ VE AŞK
Yazar: Anna Seghers
Yayınevi: Yordam Kitap
Yazır Anna Seghers’in en
önemli ve kapsamlı romanı.
Almanya’nın 1918-1945 yılları arasında yaşadığı büyük çalkantıları, emekçi ayaklanmalarını, Nazizmin iktidara gelişini ve İkinci Dünya
Savaşı’nı büyük bir gerçeklikle anlatır. Roman, farklı sınıflardan ve siyasal eğilimlerden
insanların hayat hikâyelerini bir araya getirerek zengin bir panorama sunar. Romanın başkişileri, 1918’de Spartakist ayaklanmasına katılmış genç bir komünistin “yargısız infazı”yla
çeşitli derecelerde ilişkili kişilerdir. Bu şekilde
hem faillerin ve onların akrabalarının, hem de
kurbanın akrabalarının hikâyesini anlatan bir
kurgu ortaya çıkmaktadır.
Yazar: B. K. Chaturvedi
Yayınevi: Arunas Yayıncılık
New York Times çok satanlar
listesinde üst sıralarda yer
alan romanda, Chicago’nun karmaşık siyasetinin dünü, bugünü ve yarını tüm çıplaklığıyla
gözler önüne seriliyor. Chicago’da en sevilen
oyun beyzboldur. Fakat işin içine politika, ticaret ve yasalar girdiğinde oyunun adı sert
oyun olur. Kitapta kırk yıldır kayıp bir adamı
bulması için görevlendirilen bir dedektifin
yürüttüğü soruşturma, beklenmedik biçimde
ölümcül bir hal alır. Şehrin ırkçılık dolu, utanç
verici geçmişi ve beklenmedik bir anda ortaya
çıkan aile sırları dedektifi derinden sarsarken,
Chicago’nun çarpıcı tarihinden de kesitleri
bize yansıtır.
Dönem dizilerinin popülerleşmesi ile birlikte Osmanlı
tarihine ilginin arttığı bir gerçek. Herkes için
Osmanlı Padişahları, Osmanlı Devleti’ni kuran
ve 622 yıl yaşatan yöneticilerin siyasi, askeri,
ekonomik yaklaşımlarını ve uygulamalarını
ana hatlarıyla inceleyen bir çalışmadır. Osmanlı İmparatorluğu’nda 36 padişahın yaşamı
ve beşeri yönleri öne çıkartılarak anlatılan bu
eserde Osmanoğulları hakkında genel bir bilgi
sahibi olurken, üç kıtaya yayılarak güçlü ve
etkili bir imparatorluk kimliği kazanmış olan
bu büyük devletin tarihiyle birlikte padişahlarını da tanıyacaksınız. Padişahları daha yakından tanımak isteyenler bu kitabı kaçırmasın.
“The Project”
İstanbul Tasarım Bienali kapılarını açtı
Susam Sokağı Live Show
B
Ç
Karışık Sanatçılar
Serdar Şenel & Kaan Gökman
Türk müzik tarihinin en önemli, en özel, en
güçlü isimleri ORHAN GENCEBAY’ın müzikteki
60. sanat yılını kutlamak için bir araya geldi.
Türk müzik tarihinde yapılmış en özel proje albümlerinden biri olan Orhan Gencebay’ın müzikteki 60. sanat yılına özel “Orhan Gencebay
ile Bir Ömür” albümü için, aralarında Ajda Pekkan, Tarkan, Emel Sayın, Sezen Aksu’nun da
bulunduğu 32 dev isim şarkı seslendirdi. Albümde yer alan tüm sanatçılardan oluşan koro
ise “Batsın Bu Dünya” şarkısını seslendirdi.
Serdar Şenel ve Kaan Gökman imzasını taşıyan “The Project” albümü 6 şarkı ve 1
versiyonla yayınlandı. Tamamının dans şarkılarından oluştuğu albümün ilk klibi 14 profesyonel dansçı ve toplamda 60 kişilik cast
ekibi kullanılarak “Efendi” isimli şarkıya
çekildi. Konsept bir albüm projesi olan “The
Project”, müzikal altyapısı ve görsel imajı ile
uluslararası standartları yakalayarak, modern Türk müziğine yeni bir vizyon getirmeyi
amaçlıyor.
u yıl ilk kez gerçekleştirilen İstanbul Tasarım Bienali, çeşitli etkinliklerle 13
Ekim-12 Aralık tarihleri arasında şehrin farklı noktalarına yayılıyor. “Kusurluluk”
(Imperfection) teması altında yaratıcı endüstrilerdeki
tüm aktörleri fikir, proje,
söylem veya ürünleriyle
bir araya getiren bienalin küratörlüğünü Emre
Arolat ve Joseph Grima
birlikte üstleniyor.
Vestel’in de anasponsorları arasında yer aldığı bienal kapsamında, İstanbul Modern’de
izlenebilecek “Musibet” (Emre Arolat) ile
Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda izlenebilecek “Adhokrasi” (Joseph Grima)
Benzersiz metinleriyle yakın dönem Türkiye sinemasını anlamak, anlamlandırmak ve kişisel
yorumlar için alt-metinler oluşturabilmek için
mükemmel kaynak. On dokuz yazarlık bir koronun, yeni dönem Türkiye sineması üzerine
farklı bakış açılarıyla seslerini yükselttikleri
bir kitap. Umut Tümay Arslan’ın yine Metis
Yayınları’ndan yayımlanmış iki değerli kitabı
“Mazi Kabrinin Hortlakları” ve “Bu Kâbuslar
Neden Cemil?” ile birlikte “Bir Kapıdan Gireceksin” her sinemaseverin kitaplığında olması gereken önemli bir çalışma. Sinemaya özellikle de Türk sinemasına ilgi duyuyorsanız, bu
kitabı mutlaka okuyun.
ise bienalin iki ana sergisini oluşturuyor. Bienal,
küratör sergilerinin yanı
sıra birçok farklı etkinliğe de ev sahipliği yapıyor:
“Akademi Programı” ile
26 üniversiteden 76 bölüm
bienal teması çerçevesinde
hazırladığı etkinlikleri kampüslerde gerçekleştirirken,
“Paralel Katılımcı Programı”
kapsamında tasarım odaklı
stüdyolar ve firmalar kurumsal
kültürlerini çeşitli etkinliklerle
paylaşıyorlar. “Yaratıcı Film Kuşağı” kapsamında bienal izleyicilerine ücretsiz film
gösterimleri yapılırken, “Tasarım Yürüyüşleri” de katılımcıların İstanbul’un tarihi ve
kültürel mirasına tasarım perspektifinden
bakmasına olanak sağlıyor.
ocukluk anılarımız canlanıp bizimle buluşuyor. Efsanevi çocuk programı Susam
Sokağı; Susam Sokağı Live Show adıyla, 28
Kasım-10 Aralık tarihleri arasında ilk kez ve
sadece 10 gösteri için Türkiye’de. 40 yıllık
tarihine 118 Emmy ve 8 Grammy ödülü sığdırmış olan Susam Sokağı projesi, dünyanın
gelmiş geçmiş en iyi çocuk projelerinden biri
olarak gösterilmekte. Katy Perry, Andrea
Astroloji her zaman merak
uyandırır. Üzerine bir de aşk
eklerseniz merak kat sayısı artar. Bu duru w
wmda belki size hayatınızın aşkını veremeyiz
ama iyi bir rehber sunabiliriz... Müstakbel eşiniz ya da müstakbel sevgiliniz nasıl birisidir
acaba? En çok neyi sever, en çok neye kızar?
Âşık olduğunuz kişinin sizi terk etme ihtimali
nedir? Hayatınızın aşkını bulmak için nelere
dikkat etmelisiniz? Ya da hayatınızın aşkı sizi
nasıl bulacak? Tüm bu soruların cevabını ve
daha fazlasını merak ediyorsanız, “Astroloji
ve Aşk” kitabını mutlaka okuyun. Kalplerini
aşkla doldurmuş insanlar için yazılmış bu kitapta çok şey bulacaksınız.
Bocelli, Jason Myraz, Usher gibi dünya starlarının da eşlik ettiği, The Simpsons, Family
Guy, American Dad gibi televizyon serilerine
ilham veren efsane proje, 140 ülkede 160
milyondan fazla seyirciye ulaştı. Edi, Büdü,
Minik Kuş, Elmo, Kurabiye Canavarı, Kırpık
gibi son 40 yıla damgasını vuran kahramanları ile çocuklarınıza ve sizlere büyülü dakikalar yaşatacak.
ASLA BAŞKASINI SEVME
Yazar: Susanna Dubot
Yayınevi: Altın Bilek Yayınları
Sevgiyi anlatmak için, bazen
çok klasik hikâyelere başvururuz, bazen de hiç olmadık kahramanların peşinden gideriz. Bu kitaptaki şaşırtıcılık, olmadık bir karakterin bize hissettirdiği bu sıradan
aşkın içimizi kıpır kıpır etmesi... Uzun yıllardır
pek çok takma isimle onlarca muhteşem aşk
öyküsü yazan Susanna Dubot, ilk defa tüm
eserlerinin kendi gerçek adıyla yayınlanmasına izin verdi. Asla Başkasını Sevme de bunlardan biri ve pek çok aşk romanı arasında,
kendisine film çekilme başarısı da yakalayan,
yazarın ilk ve en önemli romanı. Dubot, yeni
romanlarıyla da aşkı ve insanlığı bize anlatmaya devam edecek.
Zorba
Yönetmen: Michael
Cocoyannis
Oyuncular: Alan Bates,
Anthony Quinn
En İyi Görüntü Yönetmeni dalında ödül sahibi olan klasik filmin senaryosu, Nikos
Kazancakis’in aynı adlı romanından uyarlandı.
Basil (Alan Bates) bir Yunan adası olan Girit’te
yaşayan ve son derece sosyal, kaba ve hayatı
seven köylü Zorba’nın (Anthony Quinn) dostça davrandığı çekingen ve utangaç İngiliz bir
yazardır. Zorba Basil’in terk edilmiş maden
ocağında çalışmayı kabul ettiğinde genç adam
dünyayı gözlemek yerine onun bir parçası olmaya başlar.
BAY TANRI
Yazar: Alan Lightman
Yayınevi: Aylak Kitap
Ünlü bilimadamı Albert
Einstein’ın Düşleri’nin yazarı Alan Lightman’ın Tanrı’nın ağzından evrenin oluşumunun anlatıldığı eğlenceli romanı
Bay Tanrı bu cümleyle başlıyor. Calvino’nun,
Saramago’nun ve Salman Rushdie’nün büyülü dünyasından esintiler taşıyan roman bilimi,
felsefeyi ve teolojiyi biraraya getirerek bizi
Büyük Patlama’dan başlayıp evrenin hazin
sonuna dek süren, yaşamın ortaya çıkışıyla
doğan kaçınılmaz sorularla bezeli neşeli bir
yolculuğa davet ediyor. Siz de evrenin yaratılışı ve insanlığın gizemleri hakkında daha fazla
bilgi edinmek istiyorsanız, Lightman imzalı bu
kitabı kaçırmayın.
Yukarı Bak
Yönetmen: Bob Peterson,
Pete Docter
2009 ABD yapımı 3 boyutlu komedi macera
çizgifilmi. Hayatı boyunca yaşamak istediği
macera hayalini gerçekleştirmek için evine
binlerce balon bağlayıp Güney Amerika’nın
vahşi doğasına doğru yolculuğa çıkan 78 yaşındaki baloncu Carl Fredricksen’ın hikayesinin anlatıldığı yeni bir komedi. Ancak Carl, yolculuğa başladıktan sonra en büyük kabusunu
da yanında götürmekte olduğunu fark eder:
fazlasıyla iyimser, doğa kaşifi 8 yaşındaki
Russel’ı.

Benzer belgeler