Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.

Transkript

Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.
Annem de TÜRK’tü…
Kenan ERTÜRK*
Soruldu- Eylemlere dönük olarak verdiğiniz emir ve talimatlardan birkaçı seçilerek size
okunmuştur. Dosyamızda bunun gibi verdiğiniz yüzlerce emir ve talimat ve bunların kasetleri
mevcuttur. Ancak verilen bu eylem talimatları sonunda toplam 5346 güvenlik görevlisinin şehit
olduğu 10730 güvenlik görevlisinin yaralandığı ve birçoğunun sakat kaldığı. 4471 vatandaşımızın hayatlarını kaybettikleri, 5816 vatandaşımızın yaralandıkları ve bir kısmının sakat kaldığı,
ayrıca yine Türk vatandaşı olan 18073 militanın öldürüldüğü 50146 kişisinin de tutuklandıkları veya mahkûm oldukları anlaşılmıştır. Bütün bu olayların nedeni verdiğiniz emir ve talimatlardır.
Cevaben (Öcalan): “Bilanço doğrudur. Belki ölü ve yaralı sayısı şimdi bana okuduğunuz
rakamlardan da fazladır. Bu olayların benim eğilimlerime göre gerçekleşip gerçekleşmediği
münakaşa edilir ancak bu olayların sorumlusu benim doğrudur. Şunu da belirteyim ben silah
kullanmadım. Emri ben verdim sorumluluk bana aittir” dedi.1
PKK’ya “terör örgütü” diyemeyen, terör örgütü başına “sayın” diyenlere hatırlatılır.
Türkiye’ye Hizmet!
Terör örgütü başı Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilirken uçakta ilk sözleri “Ben
Türkleri severim, annemde Türk’tü, eğer bana bir hizmet imkânı verilirse yaparım” olmuştu. Tabii bugün içinde bulunduğu şartları tahmin edebilmiş olsaydı, bu sözlere gerek duymayabilirdi.
Yıllarca terör estirerek ülkeyi kana bulamış bir teröristin yakalanması ülke genelinde büyük bir
sevinçle karşılanmış, halk sokaklarda günlerce kutlamalar yapmış, herkes rahat bir nefes almıştı. Kimse Öcalan’ın idam edilmeyeceğini, canı sıkılmasın diye yanına başka mahkûmlar konacağını, odasının İtalyan duvar kağıdı ile kaplanacağını, 24 saat özel doktor nezaretinde olacağını,
avukatları ile talimatlar göndererek, “demokratik açılım” kapsamında Türkiye’nin politikalarını
yönlendirebileceğini tahmin etmemişti.
İmralı ile Görüşmeler ve “demokratik açılım”
Öcalan, 16-21 Şubat 1999’da alınan ifadesinde, yakalanmasının örgüt içerisinde dağılmaya
neden olup olmayacağı sorusuna “Dağılma olacağını sanmıyorum. Dağılmayı beklemeden ziyade "siyasi çözüm" ile "dönüştürme" politikaları izlenebilir. Siyasi çözüm olarak kültür, Kürtçe
*
1
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Düşük Yoğunluklu Çatışma Araştırmaları Bölüm Başkanı, [email protected]
Öcalan’dan itiraflar...(I), 15 Ağustos 2008, http://www.nasname.com/tr/1544.html
Ocak ’11 • Sayı: 25
21. YÜZYIL
[71]
Kenan Ertürk
eğitim yapan okulların kurulması,
Kürt kimliğinin tanınması önemlidir.”2 cevabını vermiştir. Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere bugün
“demokratik açılım” kapsamında
tartışılan konular 11 yıl önce Öcalan
tarafından açıklanmıştır.
“Demokratik açılım”dan kast
edilenin ne olduğu, bu paketin içerisinde nelerin yer aldığı henüz hükümet tarafından açıklanmamışsa
da bu kapsamda sürdürülen bir dizi
görüşmenin sonrasında, İmralı,
Kandil ve BDP’den açıklama gelmiştir. Hükümetle anlaştıklarını ifade eden bu kesimin “Askeri operasyonların durdurulması - Yeni bir
anayasa için çalışmaların derhal
başlatılması - PKK ve KCK ile olası bir çözümde "güvenlik" sorununun halledilmesi -Abdullah Öcalan
tarafından gündeme getirilen "Hakikatleri Araştırma Komisyonu"nun kurulması - Öcalan'ın daha
aktif rol alabilmesi için koşullarının
gözden geçirilmesi - KCK operasyonlarının sonlandırılması, yargılamalarda tahliyelerin olması”3
gibi hususların bir kısmının Mart 2011’e kadar, bir kısmının ise Haziran 2011’den (seçimler) sonra gerçekleştirileceği beklentisi içerisinde olduğu görülmektedir.
Kamuoyu ise bu süreçte tek taraflı bir bilgilendirmeye tabi tutulmaktadır. Medya’da sözde
“Kürt sorunun” çözümünde kendilerini “vazifeli” addedenler boy göstermekte ve Öcalan’ın 11
yıl önce söylediklerini daha da ileri götürerek tekrarlamaktadır.
Eğer bu görüşmeler, terörist başının “çok sevdiği Türk halkına” hizmet etmesi için devletin
kontrolünde yapılıyorsa kabul edilmesi çok zor ancak belki anlaşılabilir olabilir. Bu durum, terör örgütün kontrolünün tamamen Öcalan’da olduğu varsayımından hareketle yola çıkılmış bir
hal tarzıdır. Ancak Öcalan’ın daha yakalanmadan önce bile terör örgütüne hakim olamadığı kendi ifadelerinden anlaşılmaktadır.4 Ayrıca terör örgütünün daha önce de devletin bazı birimleri ile
görüştüğü, karşılıklı taahhütlerde bulunularak “ateşkes” kararları alındığı ancak bunun her seferinde terör örgütü tarafından bozulduğu Öcalan’ın itiraflarında yer almaktadır. 5
2
3
4
5
[72]
Öcalan’dan itiraflar...(I), agm
“AKP Bize Taahhütlerde Bulundu”, Oda TV, 24 Ekim 2010, www.odatv.com/n.php?n=akp-bize,
Bakınız: Öcalan’dan itiraflar...(I,II),15 Ağustos 2008, http://www.nasname.com/tr/1544.html
“Ateşkes önerisi bize Avrupa temsilcimiz Kani Yılmaz ve Şahin Kod Ferhat Abdi Şahin isimli arkadaş tarafından
getirildi. ABDİ ŞAHİN isimli arkadaşımıza da Selim Okçuoğlu isimli ve avukatlık yapan HADEP'te de faaliyet gösteren kişi getirmiş. Bana getirilen ateşkes önerisi çok kapsamlıydı, Olağanüstü halin kaldırılacağının, geçici köy koruculuk sisteminin kaldırılacağının, Türkiye'nin üniter yapısına halel gelmemek kaydıyla bir takım düzenlemelere girişileceğini belirtmişti. Bu belge sanırım şimdi Avrupa arşivimizdedir, fırsat olursa ileride bu belgeyi getirtiriz. Aynı konuda cezaevleri temsilcimiz SABRİ OK'la da bir görüşme yapılmış ben SABRİ OK'la telefonla konuştum.
SABRİ OK kendisi ile de görüşüldüğünü ve aynı önerilerin kendisine de yapıldığını söyledi.” Öcalan’dan itiraflar...(I), 15 Ağustos 2008, http://www.nasname.com/tr/1544.html
21. YÜZYIL
Ocak ’11 • Sayı: 25
Annem de TÜRK’tü…
Bu bilgiler ışığında iki önemli hususu belirtmekte yarar vardır. Birincisi, ilan edilen eylemsizlik süreci ve “demokratik açılım”dan anlaşılan, Öcalan’ın ve yandaşlarının defalarca gündeme
getirdikleri taleplerdir. Hükümet tarafından bu konu ile ilgili bir açıklama yapılmamış, sadece
devletin İmralı ile görüştüğü ifade edilmiştir. İkincisi ise Öcalan’ın terör örgütüne mutlak hakim
olduğu varsayımıdır ki bu yanlıştır.
Gizli Gerçekler
Ana dilde eğitim talebi, PKK terör örgütünün çeşitli zamanlarda düzenlediği kongrelerde aldığı kararlarda, Öcalan’ın Şubat 1999’da alınan ifadesinde de “siyasal çözüm” ve “dönüştürme”
kapsamında, PKK’nın siyasal uzantıları tarafından da çeşitli
ortamlarda gündeme getirilmiştir. TRT-6’da Kürtçe yayına
Amaç masum demokratik
başlanması, bazı BDP milletvekillerinin TBMM’de Kürtçe
bir hak arama talebi
konuşmalarının ve basın açıklaması yapmalarının önünü açde¤ildir. Dil konusu,
mış ve bir gerekçe oluşturmuştur. Ne var ki, TBMM’de,
Federasyon/Özerkli¤e
KCK davalarında Kürtçe konuşma ısrarı, nedense BDP’nin
düzenlediği mitinglerde yapılmaması, not düşülmesi geregiden ayr›flma ve
ken ilginç bir ayrıntıdır.
bölünmenin bir arac›
olarak gündeme
BDP’li Selahattin Demirtaş, “Esnafın alışveriş dili olagetirilmek istenmektedir.
rak ana dili kullanması, ticarethane isimlerini ana dillerinde koymaları, ticari markaların ana dilde olması, menü ve
tabelaların iki dilli olması gerektiğini savunarak, bunun önünde hiçbir yasal engelin bulunmadığını, bunun için artık devletin yasal ve anayasal düzenleme yapmasını beklemeyeceklerini” belirtmiştir.6 Avrupa Parlamentosunda Aşırı Sol Grubun (Gue/NGL) Düzenlediği "Türkiye ve
Kürtler: Barışa giden yolda zorluklarla yüzleşmek" gündemiyle 17 Kasım 2010’da yapılan 7.
Kürt Konferansı’nda ve daha önce düzenlenen konferanslarda da benzer talepler gündeme getirilmiştir. Demokratik hak ve özgürlükler kapsamında gündeme getirilen bu talepler, daha önce
yine aynı kesim tarafından engellenmiştir. 1987-1998 yılları arasında PKK terör örgütü tarafından 140 öğretmenimiz şehit edilmiş,7 okulları yakılmış, bölgedeki çocukların anayasa güvencesindeki “öğrenim” hakları ellerinden alınmıştır. Yine bölgede üniversiteye hazırlık kursuna giderken öldürülen çocukların yaşam hakkı gasp edilmiştir.8
Bütün bu gelişmeler göstermektedir ki bölge halkı ve Türkiye Cumhuriyeti devleti bir dayatma ile karşı karşıyadır. Amaç masum demokratik bir hak arama talebi değildir. Dil konusu, federasyon/özerkliğe giden ayrışma ve bölünmenin bir aracı olarak gündeme getirilmek istenmektedir. Duyarsızlığı hat safhalara ulaşan medya, talepleri gündeme getirerek, gündemde tutarak bu
gri propagandaya alet olmaktadır.
Yasama (KCK), Yürütme (PKK), Yargı (KCK Mahkemeleri)
Polis Akademisi'nce Antalya'da düzenlenen 2. Uluslararası Terörizm ve Sınır Aşan Suçlar
6
7
8
“Demirtaş: Bölgede iki dilli hayatı başlatıyoruz”, Radikal, 15 Aralık 2010,
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1032765&Date=15.12.2010&CategoryID=78
http://www.meb.gov.tr/belirligunler/sehitogretmenler/index.asp,
“Diyarbakır'da park halindeki bir otomobile konulan bomba, askeri personeli taşıyan servis aracının geçişi sırasında
patlatıldı. Saldırı sonucu 4'ü öğrenci 5 kişi hayatını kaybetti, 68 kişi de yaralandı.”, 3 Ocak 2008,
http://www.cnnturk.com/2008/turkiye/01/03/diyarbakirda.bombali.saldiri.5.olu/416557.0/index.html
Ocak ’11 • Sayı: 25
21. YÜZYIL
[73]
Kenan Ertürk
Sempozyumu’nda konuşan Diyarbakır Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Fatih Özgül,
PKK'nın şehir yapılanması değil onu da içine alan çatı örgüt olduğunu ifade etmiştir. KCK'nın
küçük bir devlet olarak adlandırabileceğini, 2005'te PKK'nın Irak'ın kuzeyindeki kampında kurulan KCK'nın da kendisini “konfederal devlet” olarak tanımladığını belirten Özgül, “Bir devletin anayasası, yasama, yürütme ve yargı organları olur . Bu örgütün kuruluş sözleşmesi de anayasa niteliğindedir.” demektedir.9
Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK), Güneydoğu'da sosyal ve siyasal alanlarda örgütlenmek için harekete
geçtiği bilgisi basında yer almıştır. Bu durum, terör örgütü
PKK'nın uzantısı olarak görülen DTK'nın, gücünü anayasadan alan devletin kurumlarına karşı, sözde alternatif kurumlar oluşturması anlamına gelmektedir.10 BDP’nin anayasa
taslağı çalışmaları kapsamında Diyarbakır’da düzenlediği
anayasa çalıştayında özerkliğe vurgu yapacağı ve DTK’nın
çalışmalarını esas alacağı belirtilmiştir. DTK Örgütlenme Komisyonu tarafından yapılan açıklamada, Öcalan’ın dikkat çektiği “Öz savunma gücü”ne vurgu yapılmış, bir “Güvenlik gücü” oluşturulacağı belirtilerek, “Halkımızın kültürel ve fiziki soykırıma maruz bırakılma süreci devam ettiği sürece, devlet eliyle yürütülen fuhuş, uyuşturucu ve diğer toplumsal istismarlara karşı Kürt
halkının kendi güvenliğini ve örgütlülüğünü oluşturması gerekliliği” ifade edilmiştir. Oluşturulacak “güvenlik gücü”nün, semt ve mahalle komiteleri şeklinde örgütleneceği, halkın sorunlarında hakem rolü üstleneceği, gelen şikâyetleri değerlendirip sonuçlandıracağı açıklanmıştır. Komitenin ayrıca fuhuş, uyuşturucu gibi suçlarla da mücadele edeceği ve bu kapsamda oluşturulan “sivil güvenlik birimleri” aracılığıyla caydırıcı rol üstleneceği belirtilmiştir.11 Bu kapsamda
Öcalan’›n daha
yakalanmadan önce
bile terör örgütüne
hakim olamad›¤›
kendi ifadelerinden
anlafl›lmaktad›r.
9
”KCK bir devlet, kurucusu Öcalan”, Akşam ,10 Aralık 2010, http://www.aksam.com.tr/kck,-bir-devlet-kurucusuocalan--2331h.html
10 DTK'dan Haddi Aşan Öneri”, Samanyolu, http://samanyoluhaber.com/h_477290_dtkdan-haddi-asan-oneri.html
11 “Kürtlerin Savunma Gücü Planı”, Milliyet, 06 Aralık 2010,
[74]
21. YÜZYIL
Ocak ’11 • Sayı: 25
Annem de TÜRK’tü…
yürütülen çalışmalardan anlaşıldığına göre, “federatif/özerk” bir bölgenin güvenlik alt yapısı da
oluşturulmaktadır.
KCK’nın bölge, şehir, semt mahkemeleri kurduğu ve KCK’nın talimatları dışında hareket
edenlerin bu mahkemelerde yargılanarak cezalandırıldığı bilgileri basına yansımış, KCK davalarında bu husus iddianamelerde yer almıştır. Diyarbakır Belediye Başkanı’nın da, bölgedeki iş
adamlarından yeterli para toplayamadığı için KCK’nın mahkemelerinde yargılandığı ve uyarı cezası aldığı basında yer almıştır. Bir yandan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne genel af talepleri iletilirken, bir yandan da “biz kendi mahkemelerimizde gereken cezayı veririz“ demek istenmektedir. Bu mahkemelerde Türk Devletine karşı işlenen suç,suç sayılmamakta; suçlu KCK’nın talimatlarına karşı çıkanlar ve uygulamayanlar olarak tanımlanmaktadır.
Ülkemizin bir parçasından, en azından şimdilik sadece
söylemlerde, ayrı bir tanımlama ile bahsedilmektedir. BDP
KCK’n›n mahkemelerinde
Grup Başkan Vekili Bengi Yıldız, TBMM’de yaptığı basın
Türk Devletine karfl›
açıklamasında Güneydoğu Anadolu bölgesinin bir bölümünü
ifllenen suç, suç
kastederek, “Biz bu bölgeye her zaman ya Kürdistan ya da
say›lmamakta, suçlu
welat deriz“ açıklamasını yapmıştır”. 12 Referandum öncesi
KCK’n›n talimatlar›na
benzer bölge tanımları söz konusu parti tarafından oldukça
karfl› ç›kanlar ve
fazla kullanılmıştır. Bölgedeki yer isimlerinin değiştirilme
uygulamayanlar olarak
talepleri ve Osman Baydemir’in Tunceli’de Munzur Festivali’nde “Belediye binamızın önünde ay- yıldızlı Türk baytan›mlanmaktad›r.
rağımızla, sarı kırmızı yeşil “bayrağımız” dalgalansa ne
olur” 13 ifadeleri ile beraber değerlendirildiğinde başka bir anlam kazanmaktadır.
Demokrasinin temeli, seçim sistemi ve siyasi partilerdir, halkın taleplerinin seçtikleri vekilleri vasıtasıyla parlamentoda kendileri adına gerçekleştirilmesidir. Peki halkın talebi nedir?
Özerklik, federasyon mu? Yoksa iş, aş, eğitim, sağlık, yol, su ve elektrik gibi ekonomik ve sosyal talepler midir? 2010 yılında üç ayrı araştırma merkezinin yaptığı araştırmaya göre, bölgede
“özerklik, federasyon” isteyenlerin oranı yüzde 13’tür.14 Bölge halkını temsil ettiğini iddia eden
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP/DTP) 2009 Yerel Seçimlerinde Türkiye genelinde yüzde 5,7
bölge genelinde yaklaşık yüzde 44 oy almıştır.15 Bölge halkının yüzde 87’sinin “özerklik, federasyon” gibi bir talebi yokken, yaklaşık yüzde 44’ünün iradesini temsil eden BDP bunu görmezlikten gelerek ısrarla kamuoyunun gündemine bunu taşımıştır.
Demokratik açılım kapsamında hükümetin girişimleri sürerken, Devlet-BDP- DTK-İmralıKandil arasında da görüşmeler devam etmektedir. Basına yansıyan açıklamalardan bazı taahhütlerde bulunulduğu anlaşılmaktadır. ABD'deki düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü’nde,
"Türkiye'nin Kürt Sorunu: Yeni Fırsat ve Zorluklar" konulu konferansta bir sunum yapan Henri
Barkey, "Hükümetin 2011'deki genel seçimlere kadar Kürt sorunu konusunda yeni girişim başlatmayacağını ancak seçimlerin ardından bu konudaki yeni adımların hızlı şekilde geleceğini" ifade etmiştir. Ayrıca “Kürtlerin Türkiye içinde idari ve siyasi sisteme alternatif bir sistem kurma
girişimi olduğunu da" belirtmiştir.16 TRT-6 örneğinde de görüldüğü gibi hak/talep ilişkisi tek ta12 “TBMM'de "Kürdistan" krizi”, CNN, 01 Aralık 2010, http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/12/01/tbmmde. kurdistan.krizi/598069.0/
13 “Baydemir'e bayrak soruşturması”, Vatan, 02 Ağustos 2010, http://haber.gazetevatan.com/Haber/320625/1 /Gundem
14 İhsan BAL, 21Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, HİLTON Toplantıları, 20 Ekim 2010
15 “2009 Yerel Seçim Sonuçları”, http://secim.haberler.com/2009/
16 “Kürt sorununun çözümü 20 yıl alır”, Zaman, 11 Aralık 2010, http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1063797&title=kurt-sorununun-cozumu-20-yil-alir&haberSayfa=1
Ocak ’11 • Sayı: 25
21. YÜZYIL
[75]
Kenan Ertürk
raflı genişletilerek istekler manzumesinden çıkıp ayrışmanın/bölünmenin bir aracı haline gelmektedir.
Sonuç
Türkiye’nin çok hassas bir döneme girdiği, üniter yapımızın ciddi bir tehdit algılamasıyla karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Özellikle Güneydoğu Anadolu’daki vatandaşlarımız baskı altına alınarak siyasi tercihleri yönlendirilmiştir. İktidarın yatırım taahhütleri ve buna bağlı yaptırımları ile KCK/PKK terör örgütünün “korku” gösterileri arasında sıkışan bölge halkı, meramını bir
türlü gerçek platformlarda ifade edememiştir. Bölge halkını temsil ettiğini ifade eden siyasi zihniyet, Öcalan’nın tehditleri, talimatları ve KCK’nın yaptırımları ile hareket etmek zorunda kalmış, ne kendisini ne de bölge halkının gerçek ihtiyaçlarını ifade edememiştir.
Bugün karşı karşıya kalınan durumun vahametini doğru değerlendirmek bir zorunluluk haline gelmiştir. Sorunu etnik temele dayandırarak hala bir “Kürt sorunu” olarak görmek, ayrımcılığın önünü açacağı gibi yanlış bazı çözüm yollarının denenmesi nedeniyle ayrımcı düşüncelerin
kullanabileceği propaganda malzemesi olabilecektir. Sorun bir terör sorunudur. Bunun ilk farkında olması gereken KCK/PKK’nın baskısı altında olan bölgeden seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları ve bölge halkıdır.
PKK terör örgütünün ilan ettiği eylemsizlik kararını sürdüreceğinin umulması, bunun karşılığında bazı taahhütlerde bulunulması ciddi bir devlet politikası ile bağdaşamaz. Terör örgütü,
geçmişten bu yana, ilan ettiği ve ardından ihlal ettiği “ateşkesleri” kendi taktik anlayışının bir argümanı olarak kullanmaktadır. Nihai hedef olarak ateşkesin kalıcı hale getirilmesi, terör örgütünün silahlarını bırakarak çekilmesi/dağılması/teslim olması varsayımının ne kadar hatalı olduğu,
Öcalan’ın Osman Baydemir’e çıkışı, Murat Karayılan’ın açıklamaları ile anlaşılmıştır.
Diğer bir husus da “demokratik açılım” sürecine, BDP/DTP’nin “çözüm isteniyorsa, Öcalan
muhatap alınmalı” sözüyle hareket edilerek, Öcalan vasıtası ile PKK terör örgütünün sürece dahil edilmesidir. Bu durum, sözde “Kürt sorununun”, terör örgütü ile görüşülerek çözülebileceği
izlenimini yaratmış, Öcalan’ı idam mahkûmu bir terörist olmaktan çıkararak “Kürt sorunun” çözümüne katkı sağlayan bir “lider” konumuna sokmuştur.
Eylemsizlik kararının Haziran 2011 seçimlerine kadar uzatılması (bunun gerçekleşmesi beklenmemelidir) doğru okunması gereken bir süreçtir. Bu süreç içerisinde bölgede siyasal üstünlüğü elinde bulunduran AKP ve BDP, sorunlara köklü çözümler üretmek yerine inanç ve etnik
kimlik üzerinden popülist yaklaşımları tercih edebilecektir. Bu durum en fazla terör örgütünün
işine yarayacaktır. “Demokratik açılım” kapsamında yapılacak her yasal düzenleme popülist yaklaşımın bir ürünü olacak ve bölgenin genetik dokusunda telafisi mümkün olmayan kalıcı yaralar
bırakabilecektir.
21. YÜZYIL
[76]
21. YÜZYIL
Ocak ’11 • Sayı: 25

Benzer belgeler

Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.

Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız. Kandil'deki PKK yöneticilerinden KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, 13 Ağustos'ta ilan edilen ateşkes öncesi BDP aracılığı ile AKP ile 6 konuda anlaşmaya vardıklarını, kendilerine düşeni yerin...

Detaylı

Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.

Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız. “PKK'liler 'İsrail ajanı' diye tutuklandı” http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=175774, 23 Eylül 2010 “Iraklı Kürtler İsrail PKK Yakınlaşmasından Rahatsız”, http://www.cnnturk.com/2010/dunya/10/08/irak...

Detaylı