endüstriyel futbol 1
Transkript
endüstriyel futbol 1
ENDÜSTRİYEL FUTBOL 1 Dünyadaki genel söylemiyle’’Futbol Sanayi İşletmeciliği’’ bizde ise ‘’Endüstriyel Futbol’’. Çağımızın en büyük gelir kaynağı, en büyük ticarethanesi. Peki kimler için? Özellikle 1950’li yıllardan itibaren bakıldığında –ki bu süreç 1990’lı yılların başına kadar devam etmiştir- futbol sadece bir spor, bir zevk, bir hobi, insanların izlemek için gecesinden kapılarında uyuduğu stadlarda oynanan bir aşktı. Farklı bir tutkuydu, aynı formayı giyen 11 kişinin gene aynı şekildeki rakibine üstünlük kurması için dua etmek, tezahüratlarla destek vermek, yeri geldiğinde sinirlenmek, ağlamak, kendini harap etmekti. Lakin o da bir 90 dakika ile sınırlıydı. Olan her şey o stada kalıyor, o günün akşamı geriye tatlı, eğlenceli sohbetler kalıyordu. O tezahüratlara konu olan; yağmur, çamur, kar, fırtına demeden forma aşkı için takımlarına destek veren tribündeki insanlar, yani tribün emekçilerinin hayatları; geçim derdi ve futbol arasındaydı. Futbol onları hayata bağlıyordu, erkek kadın, yaşlı genç demeden takip edilesi bir forma aşkıydı futbol. O zamanlar paranın da değeri vardı, öyle derler ya büyüklerimiz, eskiden paranın değeri varmış. Ailede çalışan tek kişi olan baba, evi geçindermenin yanında cebinde parası kaldığını söylerdi. Futbol işte asıl o devrin sporu, eğlencesi yeri geldiğinde hüznüydü. Şimdilerde ise gözle görülür ve önü belki de hiçbir zaman kesilemeyecek bir endüstri hakim futbolun üzerinde. Hem Türkiye hem de dünya futbolunda bu endüstri günden güne, gücüne güç katarak sanayisini iyice geliştirmekte. Artık büyük bir ticaret çünkü futbol, istatistiksel ve reklam verileri göz önüne alındığında milyar dolarların üzerinde döndüğü büyük bir yatırım. Bu yatırımın üzerinde de oyunlar oynanmakta, tiyatrolar sahnelenmekte, çünkü bahsettiğimiz rakamlar milyar dolarlardır. Bu paralar kolay kolay yatırım yapılacak değerler olmadığı gibi, asla kolayca da kaybedilecek meblağlar değiller. İşte burada günümüzde sıkça adını duyup basından takip ettiğimiz tekelleşmiş sermaye sahipleri, milyarderler, futbol kulübü yöneticileri ceplerini doldurmakta. Futbol, dışarıdan bakıldığında göründüğü gibi 22 kişinin bir topun peşinden koştuğu basit bir oyun değil. Futbol, kendi içinde onlarca sektör barındıran, milyonlarca insanın geçim kaynağı artık. Futbol bir endüstri. Futbol ve endüstriyel futbol üzerine acı bir hikaye ile devam edelim. Adana Demirspor’un Livorno’ya yaptığı ev sahipliği, buluşmayı romantik telden yakaladı. Sol eksenli sosyal açılım ‘futbol mundial’ kıvamında güzellikleri taşıdı maç gündemimize ‘’ endüstriyel futbola hayır!.’’ diyerek. Sağ bir partinin meclis üyesi, başkanı lduğu takımın sol taraftar grubuna bir küçük ‘’sosyalist kurultay’’ organize ediyor ve bunu tüm ülke aynı sempatiyle karşılıyorsa, dünya futbol magazinini adım adım izleyen programcılar için harika bir fırsat doğmamış mıdır? Bu şahane işi dünyaya duyurmak isterler mi bilmem ama, benim bu sütunların takipçileri için içimde sakladığım bir ‘’futbol turkuvaz’’ hikayesi var. 15 yıl öncesiydi, neredeyse bugünler hatta. Adana sıcağında Türkiye Kupası kademe maçlarından birisi oynanacaktı. Adana Demirspor uzun yıllar birinci lig mücadelesi verdikten sonra ikinci lige düşmüş, kadrosunda önemli revizyon yaşanmıştı. Ekibin tek yıldız ismi bir dönem Fenerbahçe’de oynayan Büyük Şenol ve Küçük Şenol’un varlığında Şenol 3 olarak bilinen forvetti. Takım 5 Ocak Stadı’na gelmiş, soyunma odasında maç hazırlığı yapmaktaydı. İçeri TRT kamerası girdi, hocadan ilk onbir alındı. Şenol 3 konuşturuldu mikrofona… Ne de olsa Şenol 3’tü... ---------- ENDÜSTRİYEL FUTBOL 2 Aynı dakikalarda kırık dökük bir otobüs stada yanaşmış, Muşspor takımı oyuncuları artık eskilikten rengi atmış eşofmanlarıyla soyunma odalarına girmişlerdi. Adana Demirspor tarafındaki odaya hakim olan bengay kokusu yerini küf kokusuna bırakmıştı beri tarafta… Spiker kadroyu alma derdindeydi. İnanamıyorlardı maçlarının radyodan yayınlanacağına, telşala kadroyu vermeye çalıştılar. Bir türlü numaralı 11 çıkmıyordu. Bir süre beklenildi. Sarı-beyaz formalar çıkarıldı kocaman bir çuvaldan, özenle dağıtıldı. Nihayet teknik direktör geldi ve sırasıyla verdi onbiri. Bir taraftan da spikerin çantasındaki renkli kalemlere bakıyordu göz ucuyla. Teşekkür edip ayrılırken spiker, _’’Keçeli kaleminiz var mı?’’ diye sordu teknik adam… Spiker, takımları defterine renklerine göre işlediği için mavi ve siyahı ayırıp, kırmızıyı uzattı. Karşılıklı teşekkür edip ayrıldılar. İşte iki takım sahadaydı. Seremoni yapılıp, oyuncular sahaya dizildiğinde gözlerine inanamadı spiker. Evet tam oradaydı. Sekiz (8) numara kırmızı keçeli kalemle yazılmıştı oyuncunun arkasına, spikerin verdiği keçeli kalemle. Muşspor 8 numaralı oyuncunun attığı golle 1-0 öne geçip, 8-1 kaybetti maçı. Külüstüre yakın otobüsün önünde bekliyordu spiker maç bittiğinde. Oyuncular moralsiz birer birer girerken içeri, teknik adam keçeli kalemi iade etmeye kalkıştı. ‘’Hayır’’ dedi spiker, 8 numaralı formayı hediye eder misiniz? Teknik adam baktı ve iç geçirdi. _’’Sadece bir sezonluk formamız var!’’. Spiker asla unutmadı o günü. Yıllar sonra Adana Demirspor – Livorno maçındaki duygu yüklü görüntüler, kaleme alınan romantik hikayeler bir kez daha içini acıttı. İnternete girip Muşspor’un internet sitesini bulmaya çalıştı. O maçın isimlerini bulabilirim umuduyla dolaştı internet üzerinde… Siteleri yoktu, TFF(Türkiye Futbol Federasyonu) sayfasında numarayı bulup telefon etti kulübe, kimse açmadı. Tek ulaştığı bilgi yıl başında üçüncü lige terfi maçları için 200 bin türk lirasına ihtiyaç duydukları; ama bunun 125 binini güçlükle, o da esnaftan taahhüt olarak temin ettikleriydi. Fazla kurcalamadı, çıktı net sayfalarından. Endüstriyel futbolun kapsama alanı dışındaydı Muşspor forması… 12.09.2009 OKAY KARACAN ---------- ENDÜSTRİYEL FUTBOL 3 2006 yılı milli geliri 400 milyar dolar olarak ölçülen Türkiye ekonomisinde, ileri-geri bağlantıları ile futbol sektörü yüzde 1’lik büyüklüğe sahipse kendi başına 4 milyar dolar, yüzde 2 varsayımla 8 milyar dolarlık katma değer yaratıyor demektir. Bu bağlamda, 8-10 milyar dolarlık bir büyüklükten bahsetmek sanırım hiç de abartılı olmayacaktır. Şimdi gelelim bu büyük pasta içinde kimlerin ve nelerin olduğuna: 1 – Kulüp Yöneticileri (Genelde iş adamlarından oluşuyor. Kulüplerin malvarlığını ve nakdini yönetiyorlar) 2 – Yayıncı Kuruluş (Maçların naklen yayın hakkını alan TV kuruluşu olarak tanımlayabiliriz. Digiturk ve D-Smart gibi kuruluşlar) 3 – Sponsor Firmalar (Futbolu bir reklam mecrası olarak kullanan sponsor kuruluşlar diyebiliriz. Mesela Turkcell’in Süper Lige, Ziraat Bankası’nın da Türkiye Kupası’na adını vermesi gibi) 4 – Reklam Verenler (Maçların naklen yayını esnasında, kulüp formalarında, stadlarda milyonlarca kişiye ulaşıp kendine değer katmaya çalışan kurum ve kuruluşlardır) 5 – Bahis Şirketleri ( Futbol maçları üstünden bahis oynatmada uzmanlaşmış Spor Toto, İddia gibi kuruluşlar) 6 – Medya – Futbol Medyası (Futbolun oluşturduğu bir yan sanayi diyebiliriz başlı başına) 7 – Devlet ( Kamu arazilerini, stadları futbol kulüplerine kiralayarak, bahis oynatarak, futbolun katma değeri üzerindeki rolü büyüktür) 8 – Futbol Federasyonu ( Futbol kulüplerinin bağlı bulunduğu, naklen yayın gelirlerini paylaştıran, hakemlik kurumunu ve milli takımları yöneten özerk idaredir. 9 – Teknik Heyet (Futbol üzerinde, bir fabrikadaki teknik müdürler olarak niteleyebileceğimiz guruptur) 10 – Gerçek Emekçiler ( Futbolcusundan teknik heyetine, stadlardan tribünlerin bakımına kadar bir çok şeyde emeği bulunan, işleri; hazır etmek olan çalışanlar) 11 – Futbol Basının Emekçileri (Yorumcular, haberciler, fotoğrafçılar, kameramanlar) 12 – Biletli Seyirciler (Futbol oyunun stadlarda izleyenler. En az ödeyebilenler kale arkasına, en çok ödeyenler localara) 13 – Şifreli Yayın Abonmanları (İhale ile maçların naklen yayın hakkını elde eden kuruluşların sattığı cihazları evlerinde barındıran, maddi durumu daha elverişli olan kesim) 14 – Stadyumlar (Bir tür alışveriş merkezine dönüştürülen, içinde kiralanmış yerlerle firmaların kendi ürünlerini sattıkları yer olmuştur) 15 – Borsa (Şirketleşen kulüpler borsaya açılarak hisse senetlerini alım-satım konusu yaparlar. Hisse senetleri prim yaptıkça, kulüplerin değeri de yükselir) ---------- ENDÜSTRİYEL FUTBOL 4 Dünya futbolunda, daha doğrusu endüstriyel futbol ve bu ticaretin içinde bulunanlar biraz önce kabaca sıraladıklarımdır. Şimdi tekrar düşünelim, ‘’Futbol sadece futbol mudur?’’ Geçmişin toprak sahalarında, mahalle aralarında amatör ruhla oynanan bu eğlence, artık dünya genelinde evrensel dönemini büyük bir döner sermaye olarak yaşamaktadır. Futbol artık kapitalist düzenin bir parçası, hissedarı, metası ve daha da ileri giderek söylüyorum bence her şeyidir. Her ekonomik sektörde olduğu gibi, eşitsiz büyüme ve tekelleşme bu bahsettiğimiz endüstriyel futbol sektöründe de hızlı kutuplaşmaları yaratıyor. Süper zengin ve egemen kulüpler grubu, hemen her ülkede şampiyonluk dahil çoğu kupayı kendi aralarında nöbetleşe döndürürken, çoğunluk kalan diğer kulüpler ‘’konu mankeni’’ muamelesi görüyor. Bu da seyircinin, tüketicinin heyecanını, oyundan zevk alma duygusunu gün be gün öldürüyor. Endüstriyel futbol kendi dilini, ırkını, milletini yaratıyor ve maalesef bunun kimse önüne geçemeyecek. Kim bilir belki de 3. ya da olmadı 4. Dünya savaşı bu oyun yüzünden çıkacak… ---------- Asıl olanı, forma aşkını, amatör ruhu yansıtan ve de endüstriyel futbola değin birkaç kaynak kitap ve film isimleri KİTAPLAR Endüstriyel Futbol – Tuğrul AKŞAR – Literatür Yayınları 2005 Woody And Nord – Gareth Southgate Football Against The Enemy – Simon Kuper – ’’Futbol Asla Sadece Futbol Değildir’’ adıyla 1995 yılında ülkemizde yayımlanmıştır. FİLMLER Green Street Hoolligans – Yeşil Sokak Holiganları – 2005 ’’Lexi Alexander’ın yönettiği bu filmde, Eliah Wood’un canlandırdığı ’’Matt Buckner’’ karakteri orta sınıf, eğitimli ve toplumdaki hakim iktidar ilişkilerinin de kısmi mağduru bir karakterdir. Hayatında hiç karşılaşmadığı ’’Holigan’’ grubuyla tanışması onun hayatında ciddi etkilere sebep olacaktır. Futbola bakış açısı değişecek ve bu holigan grubu içerisinde büyük bir özgüven elde edecektir zamanla. Film, Matt Buckner karakterinin sokakta tek başına yaptığı tezahüratla duygusal bir şekilde bitiyor. Tek güç ve iktidara karşı belki hiç gerçek de olmasa bir zaferi temsil ediyor. Benim için ise ’’endüstriyel futbol’a’’ karşı!... Ferhat Karakaş