Dergimizin 2. Sayısı Yayınlandı - SİLİVRİ

Transkript

Dergimizin 2. Sayısı Yayınlandı - SİLİVRİ
Kültür Sanat Dergisi
SAYI 2
AKL-I SELİM
Bu sayıda
Sensizlik Senfonisi/Rabia Yazıcı
Bir Gece Bir İnsan /Cansu Can
DERGİNİN 2. SAYISI İÇİN
Sensizlik Her Yanım/ Zeliha Çilingir
2023’e Mektup/ Şehnaz Fındık
Konuşma Sonrası/ Muhammet İkbal TUĞ
Nasılsın Çocukluğum? / Gökhan Yılmaz
Sil Dudaklarını / Muhammet İkbal Tuğ
“Kelebeğin Rüyası” ve “Selam” filmlerinin eleştirisi
Bendeki Sen / Rabia Yazıcı
Ölüm/ Betül Şeyma Karakaya
Bir Şehrin Panoraması/ ilknur Çil, Şeyma Tuğ
Mutluluk/ M. Bilal Arı
Gözlerin/ Zeliha Çilingir
Doğru Bilinen Yanlışlar / Belma Çetin
Dene’den Sofraya/ Seda Yılmaz
İnsan Sevgisi/K. Firdevs EFE
Aşka Yatır Ruhumu/ Şule ÇAKIR
Anne / Emine Oğuz
İmam-Hatiplinin Çağrısı/Hatice Mızrak
İmam-Hatipli Olmak / Dilan AYDIN
Osmancık/Şeyma TUĞ
Uzun Hikaye/ Sedaunur UÇAR
Yerel Zenginliklerimiz/ Fuat Yapıcı
Arasat/ Şehnaz FINDIK
İkinci sayısını çıkardığımız “Akl-ı Selim”,
edebiyattan sanata, sinemadan gündelik yaşama ilişkin yorumlarıyla sizleri, hayatın
izlerini sürmeye davet ediyor. Yazma heyecanıyla yanıp tutuşan taze beyinlerin kendi
iç dünyalarını, hayata bakış açılarını heyecanını hissettiren bir terennümünü sizlere dinletiyor. Yazdıkları,yazın yaşamında bir satırbaşı , bir romanın ön sözü belki. Şu var ki
bütün bunlar , ben de varım, diyebilmenin
en medeni ve insancıl hali.Genç yazarlarımız
belki yazacakları cümleler arasında kaybolacak, kelimelere sıkışacak, düşünceler onlara
bol gelecek; ama belli bir zaman sonra onlar,
cümleler içinden pusula yardımı almadan,
kelimeleri aşarak, düşünceleri oturmuş tutarlı birer insan, belki, kim bilir, yazar olarak
Sayfa 4
SAYI 2
Sensizlik Senfonisi
RABİA YAZICI
“Unutulmuş anıların dil sancısı sarıyor etrafımı; kırılgan günler,
yıkık dökük hayaller, sensizlik senfonisi ve bir çift buğulu göz…”
re: düşlerimdi… Umutlarım meydan
okuyamadı rüzgâra! O kadar çok
düşledim ki seni, akşam matemin
rengine büründü. Acınası bir ben
çıktım ortaya ya da yaşayamadıklarımı özledim. Tıpkı bir bülbülün gülü
yaşayamaması gibi…
Bazen okunduğu gibi yaşanmıyor
çoğu şey… Öz-lem. İki hecelik bir
kelime, “ne ifade edebilir ki?” diye
düşünebilirsin bazen… Ama ne
yazık ki öyle bir hayat oyununun
içine düşmüşsündür ki, süresiz
mahkumiyetin içinde kaybolmuşsundur adeta.
İşte! Galiba gitgide yabancılaşıyorum kendime… Çevreme… En
kötüsü de hayata… Kanadı kırık
sevgilere hapsoluyor özlemim.
Şimdi aynalarda saklı bir gölge
gibi her şey. Ve ben, loş bir sokakta o gölgenin izine düştüm.Ya da
şu zamana kadar söylenen sözler,izin gölgesine düşmüştür.Gölgeler…İzler…Yeter artık!
Her şey o kadar soğuk o kadar
savurucuydu ki, üşüyordum…
Belki de yağan kar değildi bu şeh-
Unutulmuş anıların dil sancısı sarıyor etrafımı; kırılgan günler, yıkık
dökük hayaller, sensizlik senfonisi ve
bir çift buğulu göz… Zamanın tik
takları o kadar çok kanatıyor ki yaralarımı, bütün saatler gidişine takılmış gibi.İşte bu acıyı biraz olsun dindirmeye ihtiyacım var. Hadi bakalım!
Son kadehimi de aşka içiyorum: Şerefe!
Şimdi ne bir ruj kapatır gecenin karanlığını, ne bir rimel ne de bir allık.
Ve kayboldum gözlerinde… Düş
sürdüm rimellerime…Gözyaşlarımı
öyle bir astım ki kirpiklerine, her
gözyaşında buhar oluyor düşlerim…
Kanı donduran bir şubat soğuğu gibiydi gidişin. Ağıt yakıyorum mevsimlere…Ben mevsimlere, mevsimler
sonbahara. Sen gittin gideli avuç
avuç sensizlik yağıyor üzerime. Sonbahar alfabesiyle yazıyorum senli
satırlarımı. Sıyrıl artık elvedalardan,
kahrolası hıçkırıklardan! Yağmurlardan önce sen serpil yüreğime, önce
sen gel, şiirler anlamını yitirmeden, geceler islenmeden…
Yokluğun, bilmem kaç nüfuslu
şu koca şehirde kendini yapayalnız hissetmek gibi. Ama ben yine
de eğreti bir gülüşle hayatı anlamlandırmaya çalışıyorum. Karanlıktan sıyrılıp aydınlığa muhtaç gözlerin görmeye özlem duyması gibi, bende hayatın anlamına özlem duyuyorum.
Gel sen yine de öldürme gazellerde yazılmış bu aşkları… Anlamsızlaştırma sakın! Leyla’yı Mecnunsuz, Mecnun’u da Leylasız
bırakma olur mu? Devrik cümlelerle ört üstünü söylenen sözlerin. Hatta kuruyan dudakların
suçunu da kadere atalım. Hazır
mısın?
SUSUZUM EY HAYAT!
SUSKUNUM.
AKL-I SELİM
Sayfa 5
BİR GECE / BİR İNSAN
Bir gece düşün;
Öyle bir gece ki bu, hiçliğin sınırları çizilmiş gökyüzüne. Sessizliğin hükmü yankılanmakta boş
caddelerde. Hipnoz altında sokak lambaları. Yan
desen yanacak, sön desen
sönecek. Sön demiş birileri, belli. Karanlık gökkuşağı yansımış çatılara. Sahilde renksiz dalgalar vurmakta iskeleye..
Bir insan düşün;
Öyle bir insan ki dilsiz
hayalleri, biçare kirlenmiş odaları var kalbinin. Parmak uçları isyan dolu. Donuk düşünceleri birini çağırmakta. Miadını
doldurmuş bekleyişi son bulmamış hala..
“ Benim; karanlık gecede tek
başına sahnede duran. ,
Bu gece zihnime soktuğum
tüm yok oluşlar, seni silmeye
yetmiyor kafamdan.”
Cansu CAN
Öyle bir insan ki dilsiz hayalleri, biçare kirlenmiş
odaları var kalbinin.
SENSİZLİK HER YANIM
İğne iplikle diker gibi diktim
Çaresizliğin söküğünü
Pencereden sızar gibi sızdı,
Acımasız hayat
Terazinin diğerini doldursam da
Mutlaka biri indi aşağı
Bir türlü tutturamadım dengeyi
Aynalara bile yalan söyledim
İnanmayacağını bile bile
Sensizliği ittim uzaklara
Bu seferde,
Gölgesi vurdu gözlerime
Sensizliği attım denize,
Dalgası vurdu kıyılarıma
Şimdi
Sırılsıklam sensizlik her yanım.
Zeliha ÇİLİNGİR
Sayfa 6
SAYI 2
2023’E MUKTUP
Şehnaz FINDIK
İdeolojik saplantıların
tutsağında bir toplumun,
gelecek nesillerinin çağrısını sesleniyorum. 2023 haritasındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin, kesesinde biriktirdiği toplum menfaatlerini aktarmayı gaye ediniyorum. Bununla beraber dapdar kalıplarda, sıkma zihinlerin meşru gösterdiği gelişim çabalarının yetersizliğinden dem vuruyorum.
2023... Hangi gayenin, tarafından muhatap alınacağından habersiz, sana yazıyorum...
Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze uzanan bir
gelişim döneminde, sonraki zamanın getireceği yeniliklerden habersiz bir çizgide ilerleyen ülkemiz, kendisini çağın teknolojik ve
sosyolojik etkileşiminin ortasında buldu. Hal böyle
iken, tarihte eşine az rastlanan bir durumla karşı karşıya geldi. 2023'ün temeline
uzanan bu karşılaşma yine
2023'ün hangi hedefe yön veren pusula olacağını belirleyecekti.
19.yy semalarında günden
güne dibe vuran bir imparatorluğun, 20.yy'ın ilk çeyreğinde uçurumun son zerresine tutunuşuyla, 2013 semalarında yer edinme mücadelesi
başarıyla sonuçlandı. Fakat
sadece tutunmanın, yer edinmenin, hayatta kalabilmenin
mücadelesini kimse yeterli
görmeyecekti. Nitekim öyle
de oldu. Uluslararası arenada
hayatta kalmaktan daha
önemli bir nokta keşfedildi:
Yeniden doğmak... Hasta
adam diye tasvir edilen bir
milletin, tarihe meydan okuyan bir dirilişi söz konusu
olunca, güçler dengesi hepten
değişti. 2023 hedefleri, bu
dengedeki Arşimet rolünü
başarıyla oynadı. Demokrasinin ve kalkınmanın hasta
adamı yatağından kaldırma
kuvvetiyle, nesilleri yeşillendirme gayesine bir adım yaklaşıldı.
2023 hedeflerinin eylem
planları genç bir neslin
eliyle çizilecek, realist bir
tutumla gerçekleşecekti.
Dolayısıyla Genç, 2023 temalarının merkezinde bulunacak, politik ve diplomatik etki alanlarını genişletecek; kalkınma örgütleriyle G-20'nin zirve potansiyelini oluşturacaktı. G20'nin teorik bir yapılanmadan ibaret olduğu gerçeği, 2023 dünyasının Türkiye vizyonunda yankı bulacaktı. Beklenen 2023,
ulusların ekonomik hava
sahasının kilit noktası olacaktı. Türkiye, beklenenin
aksine ulusların savaş
alanlarından pragmatik bir
zihniyetle gelir sağlayan
bir ülke olmayacaktı.
Cumhuriyetin 100. yılında
hedeflenen dış politika,
ekonomik ayrıcalıkların
son bulduğu, insani değerlerin öncelik kazandığı,
savaş varlığıyla beslenen
sistemlerin yerle bir olduğu bir dünya olacaktı. Öyle
AKL-I SELİM
Nitekim Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik yapı, önümüzdeki yıllar göz önüne alındığında yeterli bir düzeyde sayılmaz. İhtiyacımız olan finans
paketleri, toplumsal vakıf anlayışının dayanışma içerisinde
desteklenmesiyle mümkün olabilmekte. Geçmişin izlerini, vicdani ve manevi mertebede 2023
hedeflerine yansıtan Türk milletinin kitlesel beklentisi de
2023'ün tarihteki vakıf ve yardımlaşma ortamına zemin hazırlaması yönünde. Dünyanın
yarıdan fazlası açlık ve savaş
ortamlarının koşullarında hayat
sürerken; diğer yarısının bundan bihaber kalması engellenecek potansiyalde, ekonomik gücün, destek ve yardımlaşma
dürtülerini de beraberinde getirmesi beklenmekte.2023'ün
Türkiye ekonomisi, küresel bir
birlikteliği hedeflemekte.
Dünya ekonomi devlerinin,
her defasında ekonomik kastlarını oluşturma gayesi, 2023 sularında Türkiye'nin teknolojik
ve ekonomik ilerleyişiyle hedeflenenin aksine bir doğrultuda
son bulacaktır. Türkiye, Afrika'nın açlık sorununa, Ortadoğu'nun sömürülen varlığına, Asya'nın katledilen insanlarına ve
bitiş çizgisine santim uzaklıktaki diğer toplumlara asla seyirci
kalmamakla birlikte, gereken
maddi ve manevi desteği sağlayabilen bir öncü olacaktır.
Sayfa 7
2023, rollerin değiştiği,
maddi olanakların tek elden çıktığı, toplumsal dayanışma ve uluslar arası
kardeşlik platformlarının
harekete geçtiği çağın
projesi olacaktır. Mektup
yerini bulursa, 2023, yalnızca Türkiye'nin ekonomik- kültürel vizyonunu
yansıtmamakla birlikte
dünya refahı ve barışı için
de umut meşalesi yakacaktır.
2023... Hümanist bir zihniyetin, Türkiye hareketinin öncüsü, yeniden doğuşun habercisi... Yakın
bir gelecekte beklenen bu
tusunami etkisi, nokta atışıyla yerini bulabilecek
mi? Peki 2023, milli menfaatlerimizi koruma yeti-
sini uluslararası kamuoyunda yitirmeksizin devam edebilecek mi?
Mektup yerini bulursa,
yeniden doğmak üzere
olan bir toplumun kaygıları dinebilecek mi?
Genç bakışların, genç
fikirlerin, tarihte ne denli değişimlere imza attığı
yadsınamaz bir gerçek.
Genç kalemlerin ufkunda yol alan bir toplum
olarak, 2023 vizyonunda
Türkiye , kamuoyu yoklaması yapabilen genç
beyinlere sahip olacak.
Yazdıklarıyla topluma
önder olabilecek olan
yeni kitle, iletişim ve
ulaşımın imkanlarını
zorlayarak, çağ açıp kapayan bir geçmişin ayak
izleriyle yön bulacak .
Sayfa 8
SAYI 2
Türk dilinin küresel etki yarattığı bir dönem olup, insanlığa sevgi dili
Türkçenin özüyle seslenilen, insanlığın da Türkçe seslenişlerle bağ kurduğu bir
kardeşlik gökkuşağı oluşturulacak.
Türk dilinin küresel etki yarattığı bir dönem olup, insanlığa sevgi dili Türkçenin özüyle seslenilen, insanlığın da
Türkçe seslenişlerle bağ kurduğu bir kardeşlik gökkuşağı
oluşturulacak. En kutsal hedef, şüphesiz, insanlığa sevgi
aşılamaktır. 2023 Türkiye'si,
kafatası şekilciliğine son vermiş, sevgi dilini cihana duyurmuş bir ülke olma yolundadır.
Mektup yerini bulursa, 2023
insanlığın sevgiyi konuştuğu
bir dönemi yansıtacaktır.
2023... Hayallerin gerçek ötesinde hayat bulduğu, zamanın
tarihsel bir süzgeçte sınandığı
kırılma noktası.
Genç simaların, geleceğin
Nobel ödüllerinin sahibi olma
amaçları, günümüz dünyasında gündem oluşturabilecek
türden. Fakat hayır! 2023, Fatih Sultan Mehmet'in gemileri
karadan yürüttüğü anın coşkusunda olup kendi derinlerinde yatan edebi ve ilmi hazineyi gözler önüne sermeli.
Geleceğin hedeflerine seslenen biz genç kalemlerin, 10 yıl
ötesinde gördüğü hedef tahta-
sında, değişen edebiyat çizgisinin kaynağında Türk edebiyatının eşsiz ezgilerine değinilmeli. Nobel Ödülleri tarihe
karışmışçasına, Türk Sanat ve
Edebiyat Ödülleri başlıkları,
evrensel ölçütlerde hayat bulmalı. "Çanakkale Destanı"nın
yoğun hislerini her okuyuşta
anımsatan bir şairin ne denli
kıymetli bir cevher olduğu
cihana duyurulmalı; Türk
Milli Mücadelesinin, dünya
tarihinin en onursuz hareketine karşı olup, bir milletin
yokluğun bağrından kopup
varlığa vuslatının mücadelesi
olduğu hakikati güneşin doğup battığı her yere ulaşmalı.
2023, milli ve manevi hakikatlerin kör noktalara erişebildiği, hakikatlerin şehitlerimizin alın yazısı kadar temiz
olduğu yeryüzüne bildirildiği bir dönüm noktası olmalıdır. Edebiyatımızın dahi şehitlerin veda tebessümünün
kederli bir esintisi olduğu
gerçeği, safsatadan ibaret
edebiyat yapan nice topluma
örnek olmalıdır.
2023... Edebi bir hazinenin
şahlandığı; medeniyetler kuşağında yepyeni bir dönemin taçlandığı, hakikatler kördüğümünün çözüldüğü zaman...
Amaçlar çerçevesinde, kronolojik bir istikrar sağlayan ülkemizin 2023 rotası, stabil değerler üzerinde oynamakta. Medya gibi. Medya olgusu, nitelikleri etkisiyle dünya üzerinde
olağanüstü bir yetkinlik aracı.
Medyanın toplum üzerindeki
söz hakkının ağırlığına bakılırsa, bazı ülkeler, medyayı milli
menfaatlerinin aracı olarak
görmekten geri kalmıyor. Türkiye, gerek milli menfaatler hususundaki insani tavırları, gerekse halkının vicdani ve örfi
bağlılıkları sebebiyle, medyayı,dostluk, iyilik, bilim ve sanat
kavramlarının temsilcisi olarak
görüyor.Cumhuriyetin 100.yılı
kapsamındaki hedefler dahilinde 2023, uluslar arası yayın organlarının statü farklarını kaldırmayı hedefleyecek nitelikte;
ötekileştirme çabası gütmeyecek, toplumların ahlaki ve milli
değerlerini yozlaştırma eğilimindeki karanlık planların maşası olmayacak, politik amaçlarla siyasi otorite boşlukları
AKL-I SELİM
Sayfa 9
Edebiyat vb. alanlarda, milli
çizgilerden kopmadan, geleneksel ve modern yapıların
kaynaştırılmasıyla oluşturulacak yepyeni bir sanat olgusunu,
çağlara bırakabilmenin hazzıyla 1071'de açılan medeniyet kapılarından bir diğerine talip
olacaktır.
2023... Küresel yayınların
emellerinin sağlam temellere
oturtulduğu anın eşsiz manzarası… ürkiye'nin turizm
potansiyalinde günümüz dünyasında ileri ülkelerden olduğu
da bir gerçek. Ne yazık ki bu
Aziz Vatanın her karış toprağının insanlık tarihinde ne denli
eşsiz olduğu bugünün fotoğraflarında yeterince gösterilemiyor. Turizm ve Reklamcılık faaliyetlerinde 2023 hedeflerinin
umut vermesi, ülkemizin bu
hedeflerde ne denli ısrarcı bir
istikrar arayışında olduğunun
en keskin göstergesi. Turizm
Faaliyetleri çerçevesinde, medeniyetler kucağı Anadolu'nun
antik kentleri ve doğal güzellikleri dış dünyada yeni bir
keşfin izlerini taşıyor. Cumhuriyetin 100.yılında Turizm Ülkesi olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Türkiye,
2023'ten yepyeni Turizm merkezleri, tatil imkanlarını arttıracak ve yenileyecek, sektörlerin kalitesini dış rekabete gösterebilecek bir vizyon bekliyor.
2023... Paris'in Eyfel'ini unutturan, Taç Mahal'in kaderini
değiştiren; İstanbul'u 16.yy
düşler şehri kuşağına geri götüren, Anadolu'yu evrensel
niteliklerde sunabilen bir turizm deryası...
2023...
Türkiye Cumhuriyeti'nin
100. yılının insanlık tarihinde
etki alanını genişletmeyi hedefleyen, milli iradeyi muhasır medeniyetler seviyesine
taşımanın sorumluluğunu üstlenen, genç nesillerin küresel
rekabette yer edinmesini düş-
BARIŞIN GİZLERİ
Artık direnmeye gücü kalmayan bir insanın yok
oluşunu izlememektir barış...İki kişinin düşmanken
yoldaş olmasıdır belki de…Ya da hayata parantez açmaktır bir köşede.Geçmişte demlenen birçok anının
gelecekte var olması için çay bardağına doldurulmuş
yaşanmışlığın şekerli halidir.
Rabia YAZICI
leyen, hukuki ve sosyolojik
onarımlarla daha hür bir ortam hazırlayan, insan onurunu evrensel ölçütlerde yansıtan, kardeşlik ve barış ortamlarında en ön safta yer tutan,
milletinin milli ve dini değerlerini korumayı kendine vazife edinen ve daha nice emellerin gerçekleşmesi hususunda
gerekli çalışmlarda boy gösteren 2023 vizyonunun mimarlarına müteşekkiriz. Bizler,
gençliğin birer tarla olduğunun bilincinde;farkındalık
kazanmış ve kazandırmış bireyler olarak 2023'ün Türkiye
ve dünya ülkeleri açısından
gaye edinilen özgürlük ve
dostluk ortamının oluşturulabilineceği kanaatindeyiz.
Mektup yerini bulursa, 1000
yıllık bir tarihin tozlu sayfaları
geride bırakıp yepyeni bir tarih yazma yetisi yeniden doğacaktır.
Şehnaz FINDIK
Sayfa 10
SAYI 2
KONUŞMA SONRASI
Muhammet İKBAL TUĞ
Odamızı gökyüzüne boyayalım mı ?
Ya da gökyüzünü odamıza ?
Yani demek istiyorum ki ikimiz olalım sadece
Ya dar bir oda sonsuzluğunda
Ya da sonsuz bir oda darlığında.
Kimi göstersem bana,
Cebimdeki resmin kadar yer etmez hayatımda.
İki kelime daha edersem,
Hiç kuşkusuz gidip gireceğim tepemdeki mezara.
Tabi önce günahını kabullenerek öpeceğim varlığını
Ve bütün bunları ayıp sayıp
Bedenimize enjekte edilen tedirginlik ve suçluluk duygusunu da yok edeceğim.
İçimize attığımız tüm çekingenlik ve aşk,
İçimizde çoktan taht kurmuş uyuşturucu kompozisyonu,
İçimizde yaşaması için gerekli koşulları sağlayamadığımız mutluluk,
Dışımızda gülümseyen ve hayatından hapları çıkaran bir adam görüntüsü.
Bir adam gürültüsü kulaklarımda,
Öyle ki sesini bastırıyor derinde kanayan,
Teninde kararan yerler var başkasının dokunduğu
Başkasının dokunduğu senin ellerin,
Senin ellerin o çocuğun ellerini ısıtırken
Ben sana yeni bir şiir daha yazdım.
18.02.2013 00.58
AKL-I SELİM
Sayfa 11
NASILSIN ÇOCUKLUĞUM?
Nasılsın çocukluğum? Mutlu musun
hala? Büyümeyi istiyor musun telaşla, heyecanla? Beni sorsan iyi değilim. Senden ayrılırken çok şey büyüdü benle birlikte; küçücük
ellerim, ayaklarım, gözlerim, hatalarım, günahlarım, keşkelerim… Ve çok şey de küçüldü. O büyük sandığım insanlar, küçücükmüş
meğer, hem insanlıklarıyla hem de duygularıyla. Görüldüğü gibi değilmiş hiçbir şey. Gökyüzü hep mavi değilmiş mesela. Tavana bakınca ulaşılmaz sandığımız lamba, hani o yatağın üzerinde zıplayarak değmeye çalıştığımız
ama bir türlü değemediğimiz. Hani küçükken
boğulmaktan korktuğumuz su, temizlermiş
insanı. Yalnızlık hem iyi, hem kötüymüş.
Şimdi düşünüyorum da her şeyi benim
sanarken, hiçbir şeyim olmamış benim senden
başka. Bisikletten düşüp canını acıttığım için,
büyümeyi senden çok sevdiğim için, oyuncaklarımızı sana bırakmadığım için, artık seninle
hiç oynamadığım için özür dilerim senden.
du ya her şey. Keşke gözyaşlarımı her akıttığımda benim olsan. Gördüğün gibi telafisi
olmayan zamanlarda mahkumum ben. Tadı
damağımda kalmış çocukluğumun tek günahıydı büyümeyi delicesine istemek.
Keşke bir kez daha hayata aynı pencereden bakabilsek.
Hoşça kal Çocukluğum.
Futbol oynarken komşu teyzenin camını kırdığımızda yediğin tokat için senden özür
dilerim. Hani çocukken ağlayınca bizim olur-
Gökhan YILMAZ
SİL DUDAKLARINI
Öptüğün yalanlar bulaşmış,
Dudaklarını sil.
Benle gülen o yüzüne
Benle parlayan o gözlerine artık,
Başkasının yüzü yansımış.
Yokluğunda günleşen saatler,
Varlığında göz açıp kapamakmış,
Benliğimde seni beslemek,
Senliğinde beni aramakmış.
Sil dudaklarını
Öptüğün yalanlar bulaşmış.
Muhammet İkbal TUĞ
Sayfa 12
Sinema
SAYI 2
“KELEBEĞİN
Şiiri sinemaya yaklaştıran
film…
“Şairler erken ölür” derler.
Yılmaz Erdoğan, yoksulluğun
tüm acımasızlığıyla gözler önüne sermiş ölümü. Diğer yandan
da sıkı sıkıya sarmış şiiri ve
aşkı. Kıymeti bilinmemiş iki
şairin hikayesi, Unutulmuşlar
Bahçesi’nden çıkartılmış ve
başarılı bir şekilde perdeye
yansıtılmış. Bence Yılmaz Erdoğan bu filmi, sinema kariyerinin başlangıcı olarak kabul
etmeli. Üzerinden uzunca bir
zaman geçmiş dönemi yansıtırken başarı yakalayabilmek her
sinemacıya nasip olmuyor şu
günlerde. Fakat Kelebeğin Rüyası’nı izlerken ben o dönemi
yaşamış kadar oldum. Başrollerdeki iki şair Rüştü Onur ve
R Ü YA S I ”
Muzaffer Tayyip, ekranda beliren iki resim değil de adeta bizimle nefes alan, öksürüklerini
kendi ciğerlerimizde hissettiğimiz iki dostumuz gibi samimi ve
içten işlenmiş. Karakterlere hayat veren asıl kişilere gelecek
olursak, Kıvanç Tatlıtuğ’un film
için oldukça zayıflamış olduğu-
nu görüyoruz. Zaman zaman
hüzne teslim ettiği bakışları ve
acı tebessümleriyle filmin gerçek starı olduğunu düşünüyorum. Canlandırdığı karakterin
ağırlığı başarısıyla doğru orantılı. Diğer bir oyuncu Farah
Zeynep Abdullah’ta genç yaşına ve az tecrübesine rağmen
verilen rolün üstesinden gelmiş.
Fakat Belçim Bilgin için aynı
şeyi söyleyemeyeceğim. Hiç
kuşkusuz yeteneği ortada fakat
Belçim’in bir lise öğrencisi olduğuna inanmak biraz zor.
Zeynep’le rolleri değiştirseler
daha ikna edici bir tablo olabilirdi. Yazının başında da söylediğim gibi şiiri sinemaya yaklaştıran bu film izlemeye değer.
Hatta ağlamaya bile…
Cansu CAN
M u z a f f e r TAY Y İ P U S L U ş i i r i
ÖLDÜKTEN SONRA
Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde
Elleri cebinde gezerdi
Yazık diyecek
Hatıra defterimi okuyan
Ne talihsiz adammış
İmanı gevremiş parasızlıktan
AKL-I SELİM
Sayfa 13
“SELAM”
şatmak yaşamak esas alınmıştır .
Doğdukları yerde ölenlerin
ne kadar kısa ne kadar noksan
ne kadar bencilce bir hayat yolculuğu içinde olduklarını düşündüm.
Büşra YAĞIN
Filmdeki oyuncuların hepsi
kendi hayatından büyük
fedakarrlıklar yapıp minik
kalplere dokunmaya çalışıyorlar . Bilmedikleri tanımadıkları
bir yere gidip daha önce tanışmadıkları kişiler için hizmet
verme çabası içine giriyorlar .
Şefkatin dili yoktur . Samimi
fedakarlıklar sizinle aynı dili
konuşmayanlarla bile anlaşabileceğinizin göstergesidir. Ya-
Selam filminde ilk insandan buyana süre gelmiş ve bizim ecdadımızında çok iyi uygulayıp bu sayede nasıl kalpleri fetettiği ve bu geleneğide
dünyanın her yerine yaymak
için insanların nasıl çaba
sarfettiği ve nelerden fedakarlık yaptığı çok iyi anlatılmıştır.Selam sayesinde gittikleri
her yerde hoşgörüyle karşılanmış ve taş kalpli olan insanların
bile selamın samimiyetine dayanamayıp yumuşamış ve se-
lamı getirenlere busayede iyi davranmıştır.
Ülkemizdeki insanların tüm insanlığa örnek olacak davranışları bu
filimdede
göze
çarpmaktadır.Örneğin hiç hayatı boyunca et
yememiş,oyuncakları
olmamış,okulun ne olduğunu bile bilmeyen çocuklara maddiyatı göz
önüne almadan samimi
bir manevi ortam kurup bu imkanları muhtaç olan insanlara sunduğu gözler önündedir.
Aslında bunlar bazı insanlar için
zor olmayan imkanlar çünkü onların suyu musluklarından kolayca
akıyor ama bu suyu kilometrelerce
yürüyüpte bulanık olanları içenlerde var.İşte bu filim sayesinde
bu
insanlara
yardım
elini
uzatlıması bilinci uyandırılmaya
çalışılmıştır.
Emeği geçen herkese teşekkürler
Ersin BIYIK
“Selam” filmi konulu röportaj
1-)Filmin sizi en çok etkileyen tarafı ne oldu?
Adem hocanın,çocukları kurtarma uğruna kendi canını feda edip,nehre atladığında boğulup şehit olması ve de insanlara yardım etmek
için,sevgisinden vazgeçen,aşkını feda eden geçlerin
yaptıkları fedakarlıklar…
2-)Filmdeki oyuncuların yaptıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnsanlara örnek teşkil edecek
davranışlardır.Rol yaptıklarını
biraz belli etselerde verilmesi
gereken mesajı yaptıklarıyla en
iyi şekilde verdiklerini düşünüyorum.
3-)Filmden sonra kendinizin
filmin etkisi altında kaldığınızı
düşünüyor musunuz?
Filmin sonlarına doğru ağlamıştım zaten.sinema salonundan çıkarken,o kadar etkilenmişim ki bir vakit kendime
gelemedim ve ‘başkalarının
mutluluğu için
yaşamalıyım’dedim kendi
kendime.
Belma ÇETİN
SAYI 2
Sayfa 14
BENDEKİ SEN
Kıyıya vuran dalgaların
Sessiz çığlıkları arasında kaybolmuştum sana,
Sessizliğe pençelenmiş dudaklarımda
Tek bir kelime…
Sensizliğe ait tende
Tek bir hece…
Sen…
Gülüşünde saklı bulduğum o bakışlar
Kalbimi sonsuz yolculuğa uğurlayan
Tek umut…
Beni tamlayansız bırakmayan
Tek bir nefesti belki de…
“Seviyorum” yüklemini uzak tutmak,
Özneye ayıp olmaz mı?
Bak işte!
Anlamlar yüklüyorum cümlemdeki sana
Kuytu yüreğimin en köşesinde
Islaklığını hissediyorum ara sıra.
Sensizliği düşünemediğim adımlarımı,
Usulca yere vurmaktı bendeki sen.
Sensizlik derken bile tesadüf!
İlk hecemde yine sen… Rabia YAZICI
ÖLÜM
Betül Şeyma KARAKAYA
İnsanlar ne zaman öleceğini bilmediği için hayatı sonsuz sanırlar ama
ölüm ansızın çalar kapıyı. Ölümün seni
nerede, ne zaman yakalayacağı belirsizdir. Bu yüzden çaresizliktir ölüm,aslında
hiçbir şeyin öneminin olmadığının kanıtıdır: Geçmişin,hayatın,yaşadığın her şeyin
sonu.Özlemdir ölüm geride kalanlara,sevinçtir ölüm bütün düşmanlarına
ama en önemlisi ölüm kavuşmaktır, Allah'a, yepyeni bir sonsuzluğa...
AKL-I SELİM
Sayfa 15
BİR ŞEHRİN PANORAMASI
‘‘Bu şehr-i Stanbul ki misl-i behadır
Bir sengine yek-pare Acem mülkü fedadır.’’ diyen
İstanbul aşığı Nedim’e,
‘‘Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer’’
diyen Yahya Kemal’e ve birçok şaire, yazara ilham veren
şehir İstanbul. Nasıl anlatılmalı ki?
Aşığın gözünde nasılsa maşuk, Türk’ün gözünde
de maşuktur İstanbul. Bir sevda ki yalnız vazgeçince biter.
Önce onu fetheden komutan vazgeçmedi. Çünkü peygamber müjdeliydi.’’Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, Onu fetheden asker ne güzel askerdir.’’ sözlerinin
mucizeleneniydi.İstanbul’un fethi bir tesadüf sonucunda
değil, Hz. Muhammed’in bu sözleri uğruna iman ve inanç
sonucunda bir cihanı, bir ülküyü devam ettirmek için gerçekleştirilmiştir. Bir çağı bitirip yeni bir çağ açtıran, büyük
bir imparatorluğu sonlandıran, gemileri karadan yürüten,
devasa toplar döktüren ataların , 21 yaşında ‘ Ya İstanbul
beni alır, ya ben İstanbul’u!’’ diyerek tüm inancını ortaya
koyan ecdadın torunlarıyız. Dünyanın gözbebeği Yeditepeli İstanbul her ne kadar düşman devletlerinin kuşatmalarına uğrasa da Sultan Mehmed’in kuşatma fikri ve İstanbul’a olan tutkusu bizi diğer devletlerden üstün kıldı.Yakın zaman da gittiğim Panorama Müzesi bana bir kez
daha o ihtişamlı ve mağrur Osmanlı ruhunu hatırlattı. Fatih’in atının üstünde duran sanki bendim. Surları geçmek
için var gücünü ortaya koyan sanki bendim. Top mermilerinin sesi 6 y.y. önce sanki benim kulaklarımda çınladı. Kaleye bayrağı diken cesur nefer sanki bendim. Şairlerin, şehzadelerin hayal ve rüyalarındaki şehrin puslu kokusunu
hissettim, birçok kültürden insanın ayak izlerini
barındıran tozlu yollarını gördüm, çok okunmuş bir kitabın sayfalarını yeniden açmak gibi
tarifsiz bir heyecana kapıldım. İstanbul okundukça yeni bir anlamın zenginleştiği çok özel
bir şiirdi o an. O şiirin bitmesini hiç istemedim.Bu şanlı tarihin sayfaları arasında dolaşmak, o ruh izlerini kendimde duymak tüylerimi
diken diken etti.Bütün bu hisleri yüreğimde
duyarak diyorum ki işte böyle bir sevdadır İstanbul…
İlknur ÇİL-Şeyma TUĞ
İ S TA N B U L / M . İ k b a l T U Ğ
Bir kalem bu koca şehir
Bir temiz sayfaya
İki küp şeker İstanbul
Bir bardak çaya
Bir buluşma anı her sabah aslında
Bir beraberlik her gece uykuda
İki küp şeker İstanbul
Bir bardak çaya
Ampulun içindeki aydınlık kıpırtıları
Gözümün içinde mutluluk parıltıları
Bir kalem bu koca şehir
Yazar bir temiz sayfayı
Bir koca şehir
Bir kalem budur
Bir temiz sayfada durur
Bir bardak çaya
Bir koca İstanbul
Sayfa 16
SAYI 2
MUTLULUK
Doğduktan sonra bir zaman
kaybedersin ve bir ömür boyu ararsın
Kimine göre, kocaman kocaman kahkahalarla birlikte akan bir
gözyaşı damlası, kimilerine göre de bir aysbergin görünen kısmının tezahürü bir tebessüm… Aslında bir çelişkiden doğar bazen,
gülerken ağlamak ya
da ağlarken gülmek
gibi. Sözlükteki karşılığı ne olursa olsun tanımı size aittir. Bütün
vücudunu sarmışsa bir
örümcek ağı gibi; gözlerde fer, kalpte mem-
nuniyet ve iliklerine
kadar giren gizli bir
huzur olarak gösterir
kendini. Herkesin yitik
malıdır. Doğduktan
sonra bir zaman kaybedersin ve bir ömür boyu ararsın. Zaman zaman bulduğunu zannedersin ama; bulduğun
sadece bir parçasıdır. O
bile kendinden geçirir
seni bitmesini istemediğin bir rüya gibi veya
aslı diye ararken gölgesini aslı tasavvur edip
kandığımız bir serap
gibi… Belki gerçeğini
idrak etmek ölene dek
pek mümkün olmaz.
Kucaklamak, sarılmak
istersin ona ama kucağına sığmayacak kadar
büyüktür; kollarının
arasından sıyrılır, uçar
ve sen, gittiği yeri bile
soramadan çekip gider.
Güneş kaybolur, bulutlar kaplar her yanı.
Gökyüzü karardıkça
bir hüzün çöker, can
sıkıntısıyla başlar ve
giderek üzerinde etkisini arttırır. Negatif elektronlar sarınca etrafını
güneşin bulutların arasından gülümsemesini,
ışığının içini ısıtmasını,
içindeki hafakanları
dağıtacak, sevinç çığlıklarına döndürecek po-
zitif elektronların bütün hücrelerini sarmasını beklersin. Yerinde
durup güneşin açmasını beklemek yerine ışığın huzmelerinin vurduğu yerleri takip etmek, o an orada bulunmaktır onu yakalamak.
Dünya hayatının
kendisine hiçbir zaman
gülmediği, kapısından
hep geri çevirdiği kimi
insanlar da var olduğuna inandığı başka bir
hayatta, dünya hayatı
gibi fani olmayan ebedi
bir aleme bırakmıştır
onu. Ona göre zaman
sürekli deveran etmekte, gecelerin ardından
gündüzler hızla gelmekte. Bugün onun
için kurak ve çorak olabilir.Hüzünlü günlerin
ardından döktüğü gözyaşları belki ahretini
bahara çevirecek ,dünyadaki çorak
topraklar öbür tarafta
yemyeşil bir vahaya
dönüşecek. Dünyada
aslını bulamadığı saadete ahrette erişecek,
bu dünyada ara ara
yakaladığına tamamen
sahip olacak.
Sen onu nerede arıyorsun?
M. Bilal ARI
AKL-I SELİM
Sayfa 17
Gözlerin
Zeliha çilingir
Haram lokma gibi
Boğazımda kalıyor gözlerin
Sonunu düşünmeden başlanmış
Bu yolculukta
Sesini arıyorum
Belki de
Baştan belliydi sonu
Ya da en başında düşünmeliydik
Yokluğun acıyla kucaklaşan izlerini
Haram lokma gibi
Boğazımda kalıyor gözlerin
İmkansızlığın çığlıklarıyla
Uyanıyor sensizliğim
Bedenime sığınan üç şey;
Aklımda; Sen
Damağında; bir hayalin izleri
Ruhumda; sensizliğin tazeliği durur.
Sayfa 18
SAYI 2
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
Okulumuzun Meslek Dersleri öğretmeni Bilal Erel Hoca’mızla
gündelik hayatta karşılaştığımız bazı durumların dinimiz
açısından nasıl değerlendirilmesi gerektiği, İslam diniyle
örtüştürülen bazı inanışlara ilişkin bir söyleşi
gerçekleştirdik.O söyleşiden:
Hocam, dinimizce kalbin
temizliğinin ölçüsü nedir?
detsiz iman desteksiz, imansız
ibadette abestir.
Kadının tokalaşması caiz
midir?
Kalpleri en iyi bilen Allah'tır.Bu durumda Allah'ın emir
ve yasaklarını gereği gibi yerine getiren kişinin kalbinin temizliği söz konusu olabilir.Onun dışında yapılan kalp
temizliği iddiası ölçü değildir.
Dinde zorlamama yoktur.
Sözünü nasıl anlamalıyız?
İnsanın karşı cinse karşı
olan duygularını ön plana çıkaran , etkileyen tokalaşma şekli
doğru değildir.
Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmek kalp temizliğinin ölcüsüdür dediniz.Bunun başında da ibadet
etmek geliyor.İbadetsiz imanın değeri nedir?
İman ve ibadet birbirinin
gereğidir bunun içindir ki iba-
Dini kabul etme noktasında
zorlama yoktur. Ancak dini kabul edenlere de ibadet ve itaat
noktasında tavsiyeler ve yaptırımlar söz konusudur.
Kur'an'da örtünmenin ölçüleri nedir?
İman eden bir kadına örtünmek farzdır.Ancak örtünmeyenlere de imansız demek
mümkün değildir.
Kadının sesi haram mıdır?
Kadının sesi dünyevi arzu
ve istekleri hatırlatıyorsa ve
insanları boş ve yersiz düşüncelere sevk ediyorsa haramdır.
Aksi takdirde haram değildir.
Makyaj yapmak caiz midir?
İnsanları etkilemek amacıyla
yapılan makyaj caiz değildir.
AKL-I SELİM
Sayfa 19
Televizyon izlemek günah mıdır?
Televizyonda izlenen
programlara göre caiziyeti
tartışılır. Doğruya iyiye ve
güzele yönlendiren programlar izleniyorsa gerekli, hiç bir
şey kazandırmayan programlar yersizdir.
Türbe ziyaretinin ölçüsü
nedir?
Türbede yatan kişiye dua
maksatlı ziyaret doğru ancak
orada yatan kişiden medet
ummak mum dikmek çaput
bağlamak haramdır.
Nazarlık ve muska insanı
korur mu?
Nazarlık ve muska bizim
dinimizde yoktur.Ancak nazar haktır ve nazar duası yapılarak Allah'tan şifa istenebilir.
Abdestsiz Kur'an okunur mu ?
Gusül (boy abdesti) olmayan
kişi namaz kılamaz .Kur'an okuyamaz ve dokunamaz.
Kurbanın hikmeti nedir?
Kurban kendimizi malımızı ve
evlatlarımızı Allah'a adamanın bir
sembolüdür.Yapabilenler yapabildikleri için ayrıca şükretmelidirler.
Muhkem ayet nedir?
Bütün insanların bu ayetleri
okuduğu zaman aynı manayı ve
aynı hükmü anladığı üzerinde
herhangi bir yorum yapılmasına
gerek olmayan ayetlerdir.Örneğin;
namaz,hac,oruç hakkındaki ayetlerde olduğu gibi.
Müteşabih ayet nedir?
olan yoruma açık ayetlerdir.Örneğin; gökyüzünün yükseltilişi ,devenin yaratılışı,yerin serilişi ile ilgili ayetlerde olduğu gibi.
Kevni ayet nedir?
Allah'ın yeryüzünde yarattığı
varlıkların tamamı kendi içersinde bir takım sırlar barındırır .Bunları bulmak , insanların
araması ve düşünmesiyle ortaya
çıkar.Dolayısıyla bir arının bal
yapması , yıldızların varlığı ve
işlevi ,suyun kaldırma kuvveti
gibi... sırlar tamamen Allah'ın
kevni ayetleridir.
Lafzi ayet nedir?
Allah'ın cebrail vasıtasıyla
peygamberlere bildirdiği ve
Kur'an-ı Kerim'in içerisinde toplanmış olan ayetlerin tümüdür.
Herkesiz okuduğu zaman aynı
şeyi anlamadığı farklı fikir ve düşüncelerin ortaya çıkmasına sebep
ONUN GİBİ OLMAK
571 yılında,bir pazartesi
gecesi,kainatı nuruyla aydınlatan,Allahın onun hürmetine alemleri yarattığı,yaratılmışların en
hayırlısı, gül kokulu Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa
(s.a.v) dünyaya teşrif etmiştir.
Karanlıkları nuruyla aydınlatan, cahiliye devrinin yerini saadet devrinin
aldığı, 23 yıl gibi kısa bir süre zarfında bir
din olan islamiyeti insanlara anlatan, alemlere rahmet olan kutlu nebi Kur’an’ın ahlakıyla
ahlaklanan, Allah’ın himayesi altında bulunan, Allah'ın emir ve yasaklarını hak din olan İslamiyet’i
insanlara anlatan, yol haritamız
olan kuranı kerimi bizlere açıklayan, Müslümanların örnek alması
gereken, önderimizdir. İnsanlar bu
hayatta hep başkalarını taklit ederler aslında. Bir düşünelim bize en iyi örnek
olacak kişinin kim olması gerektiğini …
BELMA ÇETİN
Sayfa 20
SAYI 2
DENE’DEN SOFRAYA
SEDA YILMAZ
Kocaman torbalar da birçok tohumdan
biri de benim. Yanımdakilerden öğrendiğime
göre tarlaya gidiyormuşuz. Tarlaya geldiğimde
birçok insan ve kocaman tarla sanki bana ucuz
bucaksız bir ufku gösteriyordu. Tarlada tohum
arkadaşlarım gibi ben de yerimi aldım. Güneşle
dost, ay ile arkadaş oldum. Toprak annem; tohumlar kardeşim, komşularım oldu. Bir tek arkadaşım eksik o da yağmur. Dostlarımın verdği enerji beni bir güneş yapmasa da bir kavak kadar
boyum olmasa da bu uçsuz bucaksız yerde memnundum hayatımdan.
dığımız yağmur ansızın üstümüze yağmaya
başladı. Sonra çıkardılar, uzun bir kalıp haline
getirdiler. Bir de karnımızdan çizdiler. Sıcak bir
yere koydular. Oradan çıkınca vitrin camlarındaki yerimiz hazırdı. Gidene tokluk veririz, gelene açlık... Sonumuz ya mide ya da çöplük...
Sonra bizi sofraya koydular, dilimlediler, mideye indirdiler. Büyük bir kısmımız arttı. Beni poşete koydular. Koca geceyi poşette tek başıma geçirdim. Kimse
gelmedi. İlerleyen zamanlarda
vücudumun buruştuğunu, boyumun kısaldığını hissettim.
“Artık benim sonumda çöplük.”diye düşündüm. Bir tarlada
Diğer kardeşlerimden bebaşlayan hayatım belki
şinci ayın başlarında biçerde çöplükte çürümekle
döverle ayırdılar beni. TorDünyanın birçok bölgesi açlıkla
sona erecekti. Sabah olbalara koydular. Götürdüsavaşırken benim yerim pis
du, fırına gidildi ve taze
ler. Giderken arabanın kırık
kokan bir çöp tenekesi mi
başka ekmekler alındı.
kasasından diğer dostlarımı
Yendi... Ben hala aynı
ve arkadaşlarımı gördüm.
poşetteyim. Kırışan vücudum, yeşillenmeye başİçim bir hoş oldu. Onlar bana sanki asırlarca
ladı. Bir kez daha sonum geldi diye dündüm ve
uzaktı. Uzun bir yolculuktan sonra bacası kocagözlerimi iki gün sonra açtım. Aynı poşette, bu
man bir fabrikaya getirdiler beni. Kendimi köle
sefer kokuyordum. Evin hanımı çayla dolu çöpü
pazarında gibi hissediyordum. Tarlada bana
tuttuğu gibi beni de içine koyarak sokaktaki çöp
komşuluk eden can dostumla ayrı yerlere düşkovasına fırlattı.
müştük. Beşinci ayda olanları ayırıyorlarmış.
Poşetin içinde yaşlanmış, kokmuş
Makineye konduk. Bizi ilk önce döndürdüler,
bedenimde o hasat tarlasındaki mağrur
sonra sıcaklık verdiler ve torbalara koydular. O
başaktan eser yoktu. Beni bu hale kim
anda kendimden geçmiştim. Uyandığımda çığgetirdi? Benim yerim burası mıydı? Solık attım; tarlada çıkan sarılık, torbada bembenum böylemi olacaktı. Dünyanın birçok
yaz seraba yerini bırakmıştı. Herkes birbirine
bölgesi açlıkla savaşırken benim yerim
benziyordu. “Hoop!” artık kamyona atıldık.
pis kokan bir çöp tenekesi mi olacaktı.
Camlı bir yere getirdiler. İndirdiler. Derin bir
Ölüyorum. Öl... Öldü...
kazana boşalttılar. Döndürüldük ve hasret kal-
AKL-I SELİM
Sayfa 21
İNSAN SEVGİSİ
K. Firdevs EFE
Cenab-ı Allah insana sonsuz sevme kabiliyeti vermiştir. Bu sebepten dolayı insan bütün mevcudata karşı sevgi besler. Sevgiyi
bizlere en iyi öğreten ve yansıtan Efendimiz
(a.s)’dir.
Efendimiz “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman
etmiş sayılmazsınız” hadisinde sevginin
önemini bizlere anlatıyor.
Mevlana “İnsanları iyi tanıyın, her insanı fena bilip kötülemeyin, her insanı da iyi
bilip övmeyin.” diyor. Biz de hastalık olmuş
bu. İnsanların sadece bir hoş olmayan huyuna bakıp muhabbet göstermiyoruz. Belki
onun bir hoş olmayan huyundan ziyade yirmi hoş olan huyu var, bilinmez. Aynı şekilde
makam sevgisi ile insanların karakterlerine,
huylarına bakmadan aşırı övgü gösteriyoruz.
Makam sahibi olana karşı hürmet gösterip
bir çaycıya ya da çöpçüye karşı saygısızca
davranabiliyoruz. Hakiki sevmek böyle olmaz, olmamalı.
ranışı devamlı hale getiren adam sürekli
tekrarlıyor. Birkaç gün üst üste kapıya işkembe koymadığında Efendimiz adamın
kapısını çalıyor “Kardeşim, başına bir iş mi
geldi ? Neden gelmedin ?” diyor.
İşte Efendimizde olan insan sevgisi başka
“Ben gelmedim kavga için, benim işim
bir yerde görünmüyor. Belki o adamın zulsevgi için.” der Yunus Emre, güzel ahlakın metine ve merhametsizliğine bakıp bu davve sevginin önemini bir kez daha hatırlataranışı yapmayabilirdi. Ancak Allah Resulü
rak.
belki saygılı olmasına, sabırlı olmasına, müBir gün Efendimizin kapısının önüne cahi- tevazi olmasına bakarak muhabbetini kesliye devrinde yaşayan bir adam işkembe ko- memiştir.
yuyor, Efendimize eziyet olsun diye. Bu dav
Sayfa 22
SAYI 2
AŞKA YATIR RUHUMU
Şule ÇAKIR
Önce
Şaraba yatır ruhumu:
Geçen yıllar mânamı arttırsın.
Üzüm gibi ayaklarının altında
ezsin insanlık,
Baktıklarında mest olacakları bir tarih bırakacağım.
Ey gözleri Beyoğlu gecesi yorgunluğu
sevgilim!
Aşka yatır ruhumu:
Gözlerim gözlerinin menziline girene dek,
Bir Ağustos gecesi titreyerek sabahla kendinden
bir şeyler vaad et,
Elde etmek için
elindekini kaybet.
Mutlak krallığımın yıkılmaz surlarının
en soğuk mahzenindeyim
Tanrı beni bağışlamayacak
Korkma,tüm kutsal kitaplarda satır aralarındaki
o boşlukların tek sahibiyim.
Aşka yatır ruhumu!
Şarabım asır devirdiği gün,
Boşluklar bir araya geldiğinde:
En büyük mânayım.
AKL-I SELİM
Sayfa 23
ANNE
EMİNE OĞUZ
Sevgiliyi, en yakın dosrı bir tarafa bırakmayı göze altu, mutluluğu, gülen
mışlardır. Sizce hangi duygu bu
gözleri, yaşama sevinciHuzur ve mutluluğun da eş denli fedakar ve güven verici
ni, tatlı bir gülümsemeolabilir ki . . .
anlamlısıdır: Anneler ...
yi tek başına ifade edeAnne ve çocuk arasındaki bu
bilen tek kelimedir. Ankutsal bağ tıpkı Allah Teâlâ ve
ne kelimesi öyledir ki
melekler arasındaki bağ kadar
hayatımızın en orta noktasına yerleşmiş
güçlü ve saftır. Bildiğimiz gibi melekler Alolup güldüğümüzde, ağladığımızda hatlah tealaya duydukları sevgiden ötürü Alta şaşırdığımızda dahi o kelimeyi kullanlah’a boyun eğmektedirler ve onun uğruna
maktayız. Neden kullanıyoruz acaba?
her şeyi göze almışlardır. Annelerde melekÇünkü anne o kadar özel bir varlıktır ki
ler gibi çocukları için bütün her şeye boyun
onun sevgisi bütün benliğimize işlediği
eğmişlerdir ve onlar uğruna her şeyi göze
için her anımızda o kelimeyi dile getirialmışlardır.
riz. Ayrıca kelimelerle anlatılan, fedakârBu yüzden annelerde aslında birer melektirlık karşısındaki sevgiyi tarif edebilen tek
ler.
kelimedir o.
Her biri ayrı ayrı şefkat dolu birer melek. . .
Peki ya anne sevgisi nedir? Anne sevgisi
dilimizde ve beynimizde en kapsamlı
EMİNE OĞUZ
duygusal bağ olup hayatımıza yön verebilen tek
kelimedir. Huzur ve
mutluluğun da eş anlamlısıdır. Anneler . . .
Onlar çocuklarını ilk hissettikleri günden beri
koşulsuzca hayatını hiçe
sayarak yalnızca çocuklarının geleceği için hayatlarındaki bazı planla-
Sayfa 24
SAYI 2
İMAM HATİPLİNİN ÇAĞRISI
Hatice MIZRAK
değildir. Onun gönlünde herkesin oturabileceği bir sandalye vardır. Çilelidir aynı zamanda,
bu vatanın çocuğu olduğunu bilir. Vatanına,
milletine, bayrağına yürekten bağlıdır.
Yüreğimi yüreğine değdirmek için bütün
yürekleri yaratana duayla…
“Bir insanı kötülüklerden alıkoyup iyiliğe sevk etmek, üzerine Güneş’in doğduğu
her şeyden daha hayırlıdır.” sözünden icra
ettiğim gibi İmam Hatipli olmak ne kadar
onurlu ve yüce bir gayeyi amaçladığını söyleyebilirim. İmam Hatip okulları sayesinde
bu milletin biz evlatlarının dinlerimizi öğrenmemiz, ahlak sahibi olmamız, Kuran-ı
Kerim’i hakkıyla tilavet etmemiz açısından
hayati bir misyona sahiptir. Dini öğrenmek
kadar yaşamanın da gerekli olduğunu en
iyi bir şekilde burada öğreniyoruz.
İmam Hatipli olmak, insanın vicdanına
tabii bir sorumluluk yüklüyor; temsil sorumluluğu gibi. İmam Hatipli en doğru
düzgün yetiştirdiği için dürüst bir adamdır.
Onun ince hesaplarla, kurnazlıklarla işi olmaz. İmam Hatipli, gönüldendir, davranışlarında hep kuran edalı bir samimiyet
nümâyandır. Sevecendir İmam Hatipli, itici
İmam Hatipli, bu sorumluluğun farkında
olarak, dünyanın neresinde olursa olsun muhtaç gönüllere iman, Kuran hakikatlerini taşımanın derdini yüreğinde hisseder. Rabbülalemi
bilmeyen Resulullah’ı tanımayan her insan,
onun sinesinde bir büyük olarak durur ve bu
acıyla iki büklüm halde elinde tutunmasıyla
imdada koşar. Artık, “İmam hatipli olmak ayrıcalıktır.” gibi slogan dönemi bitmiş, hizmet,
fedakârlık, koşturma ve temsil dönemi başlamıştır. Yıllar sonra biz ve bizden sonraki kardeşlerimin Allah’ın yeniden ihsan ettiği bu nimetin hakkını vermek biz imam hatiplilerin en
önemli görevidir. Henüz 3. senemde olmama
rağmen İmam-Hatip okulları ciddi bir teveccühe mazhar oldu. İnanıyorum ki önümüzdeki
senelerde, bu katlanarak büyüyecektir. Milletimiz okuluna sahip çıkacaktır. İnşallah Milli
Eğitim Bakanlığı da bu yeniden canlanan sene
gibi çok iyi etüt ederek eksiklikleri, kusurları
tespit etmeli ve bu okulların her yönüyle mükemmel olmaları için gerekeni yapmalıdırlar.
Ben de bir İmam Hatipli olarak beni bu okula
gönderen anneme her zaman dua ediyorum.
Dünyaya bir kere daha gelsem tereddütsüz yine İmam Hatip’e giderim. İmam Hatip’te geçirdiğim ve geçireceğim yıllar hayatımın en güzel
ve en dolu dönemlerinde olmuştur. Sayelerinde gerçekten bir şeyler öğrendiğim kıymetli
hocalarım hep dua ettiklerim arasındalar. Allah
hepsinden ebeden razı olsun.
AKL-I SELİM
Sayfa 25
İ M A M H AT İ P L İ O L M A K
Dilan AYDIN
İki dünya mutluluğudur önümüze gelen bu cevher
Olmuştur her seferimizde bize rehber
Bil ki gelmek ister buraya her er,
İmam Hatipli olmak emek ister.
Ey insanoğlu!Bak bir etrafa
Gördüğün her şey İmam Hatip’te bir başka
Farkını sen de koy ortaya
Haydi sen de imana…
Elbet bir gün gelecek,
Bilgiler seni alıp götürecek.
Canı gönülden bilmek gerek,
Din okulda birleşecek.
Tüm bakışları tek hamlede yendik,
İman dolu yüreğimizle geldik.
Selimpaşa’ya yürek verdik,
Artık biz de İmam Hatipliydik.
Sayfa 26
SAYI 2
OSMANCIK/Tarık BUĞRA
Şeyma TUĞ
‘‘ Ey Osmancık Beysin. Bundan sonra öfke
bize uysallık sana, güceniklik bize katlanma sana, acizlik bize yardım sana, geçimsizlikler, uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar,
çatışmalar bize adalet sana, kötü göz şom
ağız, haksız yorum bize bağışlama sana,
bölmek bize bütünlemek sana…’’ Şeyh
Edebalı’nın Osman Bey’e verdiği bu öğütler üzerine kurulmuş büyük bir imparatorluğun hikayesi.
Osmanlı Devleti’nin yavaş yavaş ve sağlam temeller üzerine kuruluşunu, aşkı ve
savaşları en güzel şekilde yazıya dökülerek okura sunulan bu kitap tarihin en
uzun ömürlü, en büyük devletini kuran
irade, şuur ve karakteri olan Osman Bey’in
hikayesi tarihi ve duygusallığı birleştirerek
insanların duygularını harekete geçirmektedir.
Kendinizi tarihin içinde bulmak istiyorsanız
keyifle okuyacağınız bir kitap. Okumanız dileğiyle…
Tarık Buğra’nın üslubunun ışığında
okunabilecek tadı damağınızda kalacak bir
roman...
AKL-I SELİM
Sayfa 27
U Z U N H İ K AY E / M u s t a f a K U T L U
Sedanur UÇAR
Yeni bir kitapla tanıştım. Yazarı Mustafa KUTLU.
İlk kez duyduğum bu isim bana bu güzel kitabı
okuttu. Uzun Hikaye ile katıldığım bir yarışmada
tanıştım. Kitap okuma yarışmasında okuyacağımız bir kitaptı. Kasaba yaşantısı, aile bağları ve
biraz da aşk konulu bu kitap insana değişik hayatların hikayelerini anlatır. Kitabın dili gayet güzel
akıcı ve konuşuyor gibi.
1940'lı yıllardan başlıyor, 1970'li yılların sonuna
uzanıyor. Dönemin siyasi gerçekleri ile baş başa
kalan , bildiğini söylemekten çekinmeyen, dürüst,
gözü kara bir karakterle karşılaşıyoruz. Hayatı
boyunca yerleşik düzeni tutturamamış, oğluyla
kasaba kasaba dolaşan Bulgaristan göçmeni
Bulgaryalı Ali'nin hikâyesi.Zaman zaman neşeli,
komik, zaman zaman dramatik ama çok sıcak bir
hikaye.
Kitaptan iki cümle:
‘Hayat dediğin nedir ki?Anlaşılmaz bir sır. Kurduğumuz düzen hep böyle sürüp gidecek sanırız.Birden ip kopar ışık söner, her şey darmadağın
olur.’
‘…solunan hava,yüzülen su,oturup-kalktığın insan,yürüdüğün yol seni değiştirir.’
Kayıtsız şartsız sevgiyi,küçük yerlerde muhalif
olmanın zorluğunu anlatıyor Uzun Hikaye. Okuduğum zaman kitabın sonunu merakla bekleyip
hemen bitirmek isteği duyabilirsiniz. Bu çok normal. Çünkü anlatılan olaylar o kadar sahici ve o
kadar müthiş bir anlatıma sahip ki. Herkesin özellikle 14-18 yaş arası gençlerin okumasını şiddetle
tavsiye ederim.
Kitap okunduktan sonra da mutlaka yönetmenliğini Osman Sınav’ın yaptığı ve Kenan
İmirzalioğlu’nun başrolünde oynadığı Uzun Hikaye filmi izlenmeli… Filmde olayların geçtiği mekanlar zamanlar insana geçmişten duygular özel
tatlar bırakmakta.
Vagon evlerde geçen maceralar, imkansızlıklara rağmen mutlu bir aile yaşantısı, kopmayan
aile bağları hepimize örnek olabilecek derecede.
İnsanın kimi zaman çıkmaza girdiyi durumlarda yapabilecek bir şeyi kalmaz.Hepimiz
yaşarız bunu. Sosyalist Ali lakablı başrol oyuncusu o dönemin siyasi olaylarına, haksızlıklarına göz yummayışı ile bizlere adaleti, sevgiyi ve
saygıyı göstermek istemiştir. Ayrıca kitapta bahsedilen ve filmde de görebileceğimiz üzere Ali
iyi bir baba olmuş ve eşini kaybetmesine rağmen oğlunu büyütmüş okutmuş ve sonunda da
kendi yolunda yürümesini istemiş ve daktilosunu oğluna vermiştir.Oğlunun bu daktilo ile yazdığı Uzun Hikaye bu olay üzerine oluşmuştur.Oğlundan babasına en büyük manevi hatıra
ve hediye...
Sayfa 28
SAYI 2
YEREL ZENGİNLİKLERİMİZ
FUAT YAPICI
Ana dilimiz olan Türkçe her
yerde kendi ağzı ve şivesine göre değişiklik göstermektedir. Ülkemizin
resmi dili Türkçedir. Bütün bölgeler
farklı ağzı olmasına rağmen resmi
evraklarda İstanbul Türkçesini kullanmaktadırlar. Halk arasında kullanılan ağızlar ise yerel kültürü yansıtan renklerdir. Bunlar bizim zenginliğimizdir.Ben bir Tokatlı “Tohatlı”
olarak yerel ağız farklılıklarından
bahsedeceğim.
Örneğin ‘’Ezücük’’Tokat ağzında “az,biraz” anlamına gelir. Bu
ağzın özelliklerini bilmeyen bunu
farklı yorumlayabilir. Tokat ağzındaki bu ses ve söyleyiş değişimleri sadece Tokat’a has değil. Bugün Türkiye’nin hangi bölgesine,beldesine,köyüne gitseniz bu değişimleri görürsünüz. Ben Tokatlı
olarak normal yazılışı Tokat olmasına rağmen kendi yöresel özellikleri-
mi işin içine katarak “Tohat” diye
teleffuz ediyorum.. Tokat ağzından
bazı örnekler:
Aha anağan babağan: hayret, şaşma
Göresi gelmek: özlemek
Badal: merdiven
Bişibaba: yağda kızarmış hamur
Bannak: parmak
Ellağam: galiba, zannederim
Sokranmak: söylenmek
Kelem: lahana
Gı: bayanlara
Keşik: sıra
Gı: bayanlara kullanılan bir hitap
Gıyak: güzel, torpil geçme
Zımzık: yumruk
Örneklerde gördüğümüz gibi
Tokat ağzı İstanbul Türkçesinde
farklı olarak bu şekilde yorumlanır.
Yörelere arası bu tür söyleyiş farklılıkları insanlarımız , kültürümüzün
ve her şeyden öte Türkçenin dil zenginliğini ortaya çıkarır.
AKL-I SELİM
Sayfa 29
ARASAT
ŞEHNAZ FINDIK
Gönül bucaklarında yükselen bu semaya
Muhabbet ehlinden kopan firari bir elçiyim
Ramak kala kördüğüme hain bir tutulmaya
Harabeler cennetinde Arasat’ta bekçiyim.
Çağrısıyla ötelerin Semerkant’a uzanan
Esbabında Suffe’nin kilitli kaldı zaman
Hakkın divanında, ıstırabı sevda olan
Gönlü virane gezen Arasat’ta bekçiyim.
Kalp düşmüş yeise elbet tevekkül gerek
Uçurumun ötesine hasret ettik bilerek
Yitik meltemin savurduğu şu yaprağı görerek
Esrara talib olan Arasat’ta bekçiyim.
Asra and içilen o hakikat kadehinde
Adanmış bu ruhun saklı bir tarihinde
Bir yudum ilimle,kaybolan talihinde
Nice mecnuna yurt olan Arasat’ta bekçiyim.
Zamanın zelzelesi duyulurken ötelerde
Öyle ki, haşin sesler tutunuyor göklerde
Ezelden kalan mabed susarken keşkelerde,
Aminlerle müjdelenen Arasat’ta bekçiyim.
Arafın gölgesindeki bir yüreğin kıyameti
Bekçilik hasıl oldu bilinmezken kıymeti,
Nice gönül ki virane,kayıplarda selameti
Tan vakti güneşinde,Arasat’ta bekçiyim.

Benzer belgeler