Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.

Transkript

Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.
Küresel Isınma ve Sonuçları
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
(*)
Mavi-yeşil gezegenimizde neler oluyor, yakın dönemde neler yaşanmış,
öncelikle bunları değerlendirelim. Günümüzde, “Sera etkisi”, “Asit yağmurları”, “Ozon tabakasının incelmesi”, “Erozyon”, "Toprak-su-hava kirliliği”, “Küresel ısınma” gibi terimler çok sık bir şekilde kullanılmaktadır. Bu temel olgular, birbiriyle çok yakından ilişkilidir. Bu nedenle de,
ekolojik sorunlar, bütünsel yaklaşımla incelenmelidir.
Küresel ısınmayı şu şekilde tanımlayabiliriz: “İnsan aktiviteleri sonucunda oluşan sera gazlarının yoğunluk artışına bağlı olarak yeryüzüne yakın atmosfer tabakaları ve yeryüzü sıcaklığının artışıdır.” Diğer
bir deyişle, Dünya'nın ateşinin yükselmesidir. Son yıllarda, hızlı bir şekilde
yaşanan Küresel İklim Değişimi de, şu şekilde açıklanabilir: “Hava hareketleri, sıcaklık, yağış, nemlilik, bulutluluk gibi iklimsel faktörlerin, küresel ısınma sonucunda -jeolojik devirlerdekinin aksine- 20-25 yıl gibi çok kısa bir
sürede hızla değişmesidir”. “Doğal İklim Değişimi” ile “Küresel İklim
Değişim” süreçleri arasında farklılıklar vardır: Doğal iklim değişikliği, bir
bölgede uzun süre cereyan eden atmosferik olayların ortalamasıdır. Kıtasal
sürüklenmeler, volkan faaliyetleri, güneş lekeleri, güneş enerjisindeki dalgalanmalar, Dünya'nın yörüngesinde meydana gelen değişimler, Doğal İklim
Değişimi üzerinde etkili olan faktörlerdir. Diğer yandan, insan aktivitesinin
yarattığı olumsuz etkiler nedeniyle, dünya çapında meydana gelen iklim değişikliği, “Küresel Isınma ve Küresel İklim Değişimi”dir.
(*)
Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Ekoloji Anabilim Dalı
[119]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
Farklı yöntemlere dayanılarak yapılan tahminlere göre, doğal iklim değişimi olayı, binlerce, milyonlarca yıldan beri devam etmektedir. Bu tahminlerin yapılmasında yararlanılan yöntemlerden bazıları şu şekilde özetlenebilir:
nRadyokarbon Yöntemi: Bu yöntem yardımıyla derin buz tabakalarında sıkışmış olan CO2 miktarı ölçümlerine dayanılarak buz tabakalarının jeolojik yaşı tahmin edilebilmektedir. Bundan yararlanılarak, buz
tabakalarının kalınlığı ve bunun için gerekli kar yağışı miktarı hesaplanabilmektedir. Antarktika ve Grönland'da 2000 metreden daha derinde bu tip çalışmalar yapılmaktadır. O18 ve O16 izotoplarının oranları araştırılmaktadır.
nPolen Analizleri: Bitkilerin iklim açısından ekolojik istekleri dikkate
alınarak, polen analizleri yöntemleriyle bitki örtüsünün değişimi tespit
edilebilmektedir. Buna göre de, iklimsel farklılıklar ortaya konmaktadır.
nDendroklimatolojik Yöntemler: Ağaç gövdelerindeki yıllık halka
genişliği ile iklim koşulları arasında ilişki kurularak, iklim değişiklikleri
saptanabilmektedir.
Özellikle son 30-33 yıl içinde dünyada görülen sıcaklık artışları ve çok
büyük buz kütlelerinin erimesi, küresel ısınmanın boyutlarını göstermektedir. Bu belirtilerin bazıları, aşağıda sunulmuştur:
n1974'te Sahra'da kuraklık, Hindistan'da Musonlar, Avustralya'da kasırgalar,
n1975'te Brezilya'da kahve mahsülünü silip süpüren şiddetli don olayları,
n1976'da Avrupa'da kuraklık, Sovyetler Birliği'nde mahsulü etkileyen
mevsimsiz yağışlar,
n1976 ve 1977'de Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşanan şiddetli kış,
milyarlarca dolarlık ürün kayıpları,
n1977'de Hindistan'da Andra Pradesh kasırgası,
n1978'de Hindistan'da büyük sel olayı,
n1998'de El-Niño, Orta Amerika'da fırtınalar, sel, toprak kaymaları;
Endonezya'da tropikal orman yangınları; Amerika ve Avrupa'da aşırı
yağışlar; Hindistan ve Çin'de seller,
nSon yüzyılın en sıcak ve kurak yazları, yüksek sıcaklık sırasına göre,
1991, 1998, 1983, 1987 ve 1989 yıllarında tespit edilmiştir.
[120]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
nBirçok ülkede ve Türkiye'de, Temmuz-Ekim 2002'de sürekli yağış,
İç Anadolu'da Ağustos ayında sürekli yağış,
n2003 yılında yaz aylarının çok sıcak geçmesi, Fransa'da binlerce kişinin ölmesi,
n2004 yılında, Kuzey Amerika ve Japonya'da fırtınalar; Hindistan,
Bengaldeş ve Avrupa'da seller; dünya genelinde sürekli depremler,
nOcak 2004'te İstanbul'da aşırı kar yağışı, don olayları,
n2005 yılında, Uzak Doğu'da Tsunami, 300.000 kişinin ölümü; Japonya, Çin ve ABD'de tayfun ve sel felaketi,
n2006'da yaz aylarında aşırı sıcaklar,
n2007 yılı kış döneminde, hava sıcaklığının normal değerlerin üstünde seyretmesi; bitkilerin erken çiçek açması (erik ağacında meyve oluşumu); İç Anadolu, Ege ve Marmara Bölgeleri'nde yağışların normalin altında yağması; buna karşın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yağış ve yer yer seller (Iğdır, Diyarbakır, Van gibi),
nYüksek enlemlerde sıcaklık artışları,
nKutuplar ve dağlardaki buz kütlelerinin parçalanıp kopması ve
erimesi, buz tabakaları arasında göllerin oluşması,
nYapılan araştırmalara göre İzlanda'nın %8'ini oluşturan Vatna dev
buzulu, 1930 yılından bu yana hızla erimektedir; küresel ısınmanın
bu şekilde sürmesi halinde, bu dev buzulun yaklaşık 100 yıl sonra
yok olacağı ve İzlanda'nın sular altında kalabileceği tahmin edilmektedir.
nGüney Kutbu'nda 1995 yılında 37 km genişliğinde, 77 km uzunluğunda büyük bir buzulun kopması,
nGüney Kutbu'nda ana buzullardan biri olan Larsan-B buzulunun
kopması: Yaklaşık 12 000 yıllık olan, 3250 km2 lik, 200 metre derinliğindeki buzdağının binlerce aysberge bölünmesi. Sulara karışan kütlenin 720 milyar ton buza karşılık olduğu belirtilmiştir.
nAntarktika'da son 50 yıl içinde 2.5°C'lik sıcaklık artışı: 7 buzul kütle2
sinin alanı, 1974 yılından bu yana 13500 km azalmıştır.
nYapılan ölçümlere göre, denizlerde 0.1-1°C arasında sıcaklık yükselmesi,
nSon yıllarda atmosfer sıcaklığının sürekli yükselmesi, 1860-1990 yılları arasında 0.5°C'lik bir artış olması (son buzul çağından sonra sadece 5°C'lik bir sıcaklık artışı olduğuna dikkat edersek, bu kısa
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[121]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
zaman dilimindeki farklılığın önemini anlayabiliriz),
n İklim kuşaklarının kutuplara doğru ilerlemesi,
n Okyanuslarda su sıcaklığının yükselmesi sonucu, kasırga oluşumunun hızlanması,
n Denizlerde su seviyesinin yükselmesi, adalar, verimli kıyı şeritleri ve
toprakların su altında kalması,
n Mercan resiflerinde renk değişimi,
n Sıcak deniz/okyanuslarda yaşayan hayvan türlerinin kuzey enlemlere doğru yayılması (Kızıldeniz'den Akdeniz'e doğru),
n Dere, nehir ve göllerde su seviyesinin düşmesi, su akış havzalarında
kuraklık görülmesi,
n Çöl alanlarının genişlemesi,
n Göçmen kuşların göç döneminin değişmesi,
n Çeşitli hastalıkları yayan vektör türlerinin etkinlik sürelerinin uzaması; bu zararlıların dikey dağılımları yani ovadan dağ yükseltilerine
doğru habitatlarının genişlemesi.
Küresel ısınmayı ve etkilerini inceleyen çeşitli araştırmalar bulunmaktadır(Gribbin, 1985; Brundtland et al. 1987; Berkes ve Kışlalıoğlu, 1990; Firor, 1992; Çepel, 1992, 2003; Kupchella ve Hyland, 1993; McElroy, 1994;
Owen ve Chiras, 1995; Türkeş, 1995; Berner ve Berner, 1996; Kormondy,
1996; Stiling, 1996; NASA, 2002; Anonymous, 2006; Linderholm, 2006;
Apak ve Ubay, 2007; IPCC, 2007; Kadıoğlu, 2007).
Dünyadaki ekosistemlerin işleyişi ile ilgili olarak şu soruları sorabiliriz:
1. Dünyadaki kara ve su ekosistemlerinde yaşayan tüm bitkilerin fotosentez reaksiyonlarını kontrol edip, CO2 alımı, O2 sentezlenmesini kontrol
edebiliyor muyuz?
2. Atmosferik azot fiksasyonunu gerçekleştiren mikroorganizmaları
kontrol edebiliyor muyuz?
3. Karbon dioksit, oksijen, ozon, azot, kükürt, potasyum, fosfor, kalsiyum, demir gibi element döngülerini sağlayabiliyor muyuz?
4. Atmosfer, kara ve su ekosistemleri arasında gerçekleşen su döngüsünü sağlayabiliyor muyuz? Kar, yağmur, dolu yağdırabiliyor muyuz?
5. Bitkilerdeki tozlaşmayı sağlayabiliyor muyuz?
6. Ekvator-kutuplar ve kutuplar-ekvator arasındaki hava akımlarını,
[122]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
rüzgârların esmesini kontrol edebiliyor muyuz? Sıcak-soğuk havanın karışması ile dünya sıcaklığını ayarlayabiliyor muyuz?
7. Çöplerin, atıkların, artıkların topraktaki ayrışma süreçlerini ve toprak canlılarının faaliyetlerini kontrol edebiliyor muyuz?
8. Güneşten gelen ışınları kontrol edebiliyor muyuz? Ultraviyole ışınlarının tutulmasını sağlayabiliyor muyuz?
9. Biyolojik çeşitliliği kontrol edebiliyor muyuz?
Bu örnekler, arttırılabilir. Yukarıda belirtilen, Dünyada çok sessiz, düzenli ve devamlılık arz eden bu işlevlere karşılık olarak ödediğimiz bedel,
“hiç”tir. Ekonomistlerin 1997 yılında yaptıkları hesaplamalara göre, sağlıklı
olarak işlevini sürdüren çevrelerdeki doğal kaynakların verdiği ekolojik hizmetlerin parasal değeri, yılda 33 trilyon dolar olarak tahmin edilmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri Arizona-Sono- Ekonomistlerin 1997 yıran'da 1991-1993 yılları arasında Biyosfer-2 adı
verilen bir deneme yapılmıştır. Dünya, Biyosfer- lında yaptıkları hesapla1 olarak kabul edilmiş, bu deneysel sistem de Bi- malara göre, sağlıklı olayosfer-2 olarak isimlendirilmiştir. Çalışmada, 8 rak işlevini sürdüren çevgönüllü kişi, 1.3 hektarlık alanda kurulan tesiste, relerdeki doğal kaynakla2 yıl süreyle yaşamlarını sürdürmeyi denemiştir. rın verdiği ekolojik hizBu süre içinde, dış dünya ile haberleşme devam
metlerin parasal değeri,
etmekle birlikte, dış ortama çıkış engellenmiştir.
Kapsüle güneş enerjisi ve fosil yakıt aracılığıyla yılda 33 trilyon dolar
enerji temin edilmiştir. Bu önemli bir noktadır; olarak tahmin edilmiştir.
dışarıdan enerji desteğine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu büyük sera içinde, yağmur ormanı, savan, bataklık, çöl, tarımsal alan
ve yerleşim bölgesi gibi gerçek yaşamdaki habitatlar oluşturulmuştur. Ortamda, sanayi faaliyetleri ve otomobil, tren gibi ulaşım araçları bulunmamaktadır. Biyosfer-2 sakinleri, yiyeceklerini kendileri yetiştirmiştir. Çalışmanın son 6 aylık süresinde, tesisteki O2-CO2 dengesini sağlayacak miktarda
fotosentez gerçekleşmediği saptandığı için, dekompresyon hastalığını önleyebilmek amacıyla, dışarıdan O2 ilâvesi yapılmıştır. Bu deneme, şu açıdan
önemlidir: Gereksinim duyulan enerji, dış ortamdan temin edilse bile, dünyanın sahip olduğu işlevsel çeşitliliği düzenli ve sürekli olarak sağlamak
mümkün değildir. Herşeyden önce, yaşam için “olmazsa olmaz” oksijeni
üretmede yetersiz kalıyoruz. Beklenmedik durumlarda aşırı artış gösteren
faktörleri, tek başımıza düzenlemeyi başaramıyoruz. Özetlemek gerekirse,
çok önemli işlevlerin yerine getirilmesinde, bizim pek de farkında olmadığımız “gizemli fabrikalar” ses soluk çıkartmadan çalışıyor.
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[123]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
Şekil 1. Doğal sera etkisi ve gelecekteki durum. Doğal sera etkisi (a), Güneş'ten gelen ışınlar, atmosferi geçerek Dünya'ya ulaşmaktadır. Infrared ışınlardan bazıları atmosfere
yansımakta, bazıları da karbon dioksit ve diğer sera gazları tarafından tutulmaktadır. Doğal çevrimlere ilâve olarak fosil yakıtların tüketilmesi, sera gazlarının miktarını artıran endüstriyel faaliyetlerin hızlanması, ormanların
yok edilmesi vb aktiviteler sonunda sera
gazlarının konsantrasyonları artmaktadır. Bu
durumda da infrared radyasyon önlenmekte
(b) ve sıcaklık yükselmektedir.
Bu işlevlere örnek olarak, “doğal
sera etkisi”ni inceleyelim. Güneşten
gelen ışınlar, dalga boylarına göre, üç
grupta değerlendirilir: ultraviole (<0.4
μm), görünen ışınlar (0.4-0.7 μm), infrared (>0.7 μm). Yeryüzüne gelen ışın
enerjisi, sıcaklık enerjisine dönüşür ve
uzun dalga boyuna sahip enerji dalgaları haline gelir. Bu dalga boyundaki enerji, atmosferdeki sera gazları denilen
(CO2, metan, azot oksitler, atmosferik
su buharı, klorofluorokarbon) gazları
tarafından tutulur.
Küresel çapta, yeryüzündeki ısınmaya karşı etkili önlemlerin alınabilmesi için sera gazlarının küresel ısınmadaki paylarının bilinmesi gerekmektedir. Şekil 1'de gösterildiği gibi, atmosferde bu gazların yoğunluğu arttığı
takdirde, sera etkisi de artmakta ve sıcaklık yükselmektedir. Atmosferik sera
gazlarının absorpsiyon spektrumu Şekil 2'de gösterilmiştir. Su buharı önemli bir sera gazıdır. Küresel ısınma sonucu, su yüzeylerindeki buharlaşma
ve bunun etkisiyle de su buharı miktarı artacaktır. Buharlaşmanın yoğun
olduğu su ekosistemlerinde tuzlanma oranında da artış beklenmelidir. Karbon dioksit, şekilde görüldüğü gibi geniş bir spektrumda etkilidir. O3, O2,
N2O ve CH4 etkin sera gazlarıdır. Bir sera gazından kurtulan ışın, diğeri
tarafından absorbe edilmektedir.
[124]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
Atmosferik konsantrasyon
1750-1800 yılları
1990 yılı
1990 yılı itibariyle yıllık değişim
Atmosferik ömür (yıl)
Konsantrasyonun iki katına çıkması halinde
küresel sıcaklık artışına katkısı (°C)
CO2
(ppmv)
280
353
1.8 (%0.5)
50-200
3.0±1.5
Sera Gazları
CH4
CFC-11
(ppmv)
(pptv)
0.8
0
1.72
280
0.015 (%0.9)
9.5 (%4)
10
65
0.3-0.4
0.1
CFC-12
(pptv)
0
484
17(%4)
130
0.1
N2O
(ppbv)
288
310
0.8(%0.25)
150
0.3
Tablo 2. Bazı atmosferik sera gazlarının konsantrasyonlarındaki değişim (Kadıoğlu 2007)
Bu sera gazlarının kaynağı nedir? Küresel ısınmadaki katkı oranı
ne kadardır?
Bu konudaki bilgiler, Tablo 1 ve 2'de özetlenmiştir. Şekil 3-6'da, sera
gazlarının atmosferdeki artış miktarları gösterilmiştir. Sanayi devriminden
bu yana, tüm faktörlerin değerleri artış göstermektedir.
Küresel ısınmada en büyük pay, CO2'ye aittir. Biyosfer, fotosentez yoluyla atmosferdeki CO2'den karbonu almaktadır. Bitki ve hayvanların çürümesi, orman yangınları, anız yakılması, biyokütle miktarının azaltılması, karbonun CO2'ye dönüşerek atmosfere karışmasına neden olmaktadır. Sanayi
faaliyetleri ve konutlardaki ısınma, ulaşım CO2 miktarını artırmaktadır. Özellikle, atmosferdeki CO2 konsantrasyonu iki katına çıktığında, ice-albedo,
su buharı ve bulut geri besleme mekanizmalarının etkisiyle sıcaklığın 3°C
artacağı tahmin edilmektedir. Sanayi devriminden bu yana, sıcaklıkta ne ka21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[125]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
dar artış olmuştur?
Öncelikle, 1000 yıllık süreyi inceleyelim(Şekil 7). Dünya'da 900-1900 yıllarında,1.5°C'lik bir
aralıkta değişen sıcaklık dalgalanmaları olmuştur. Son
1000 yılın en soğuk
dönemi, 1500'den
1800'lü yıllara kadar
süren “Küçük Buzul Çağı”dır. Bu
dönemde, kuzeydeki buzullar güneye
doğru İzlanda ve
Norveç'e kadar sürüklenmiştir.18.yüz
yıldan 20.yüzyıla
kadar sıcaklığın devamlı olarak arttığı
görülmektedir.
1870-1980 yılları arasındaki sıcaklık dalgalanmaları Şekil 8'de gösterilmiştir. 1910-1940
yılları arasında dünya iklimi yaklaşık 0.5°C ısınmış, 1950'den sonra kısmî bir azalma gözlenmiştir. 1980'li yıllardan itibaren de artış göstermektedir.
Küresel ısınma deniz-okyanus ve karaları nasıl etkileyecektir?
Küresel ısınma devam ederse ekosistemlerde neler olabilecektir?
Dünya sıcaklığının azalmasına neden olan partiküler yapılara karşın insan aktivitesi çerçevesinde fosil yakıtların yoğun bir şekilde kullanılması,
hızlı sanayileşme, plansız kentleşme ve bitki örtüsünün özellikle de ormanların hızla tahrip edilmesi sera etkisini güçlendirmektedir.
İnsan faaliyetlerine bağlı olarak 1860-1980 yılları arasında CO2 ve parti[126]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
kül konsantrasyonlarına
göre sıcaklık değişimleri
ve tespit edilen gerçek sıcaklık dalgalanması Şekil
9'da gösterilmiştir. 1900'lü yıllarda sıcaklığın yükseldiği görülmektedir.
Şekil 10'da ise, sera gazları ve sera gazları+sülfat
aerosollerinin birlikte bulunma koşulunu içeren
model görüntüsü, gözlenmiş değerler(18601995) ve 2040'a kadar ki
dönemde tahmin edilen
gelişmeler gösterilmiştir.
Sanayi devriminden bu
yana, artış devamlılık arz
etmektedir. Şekil 11'de
kara ve deniz verileri hesaba katılarak kuzey, güney yarıkürelerindeki ve
küresel sıcaklıktaki artışlar gösterilmiştir. Yukarıda ifade edilen tablo, bu
grafikte de kendini göstermektedir; ısınma eğilimi dikkat çekmektedir.
1860-1988 yılları arasında
sıcaklık kuzey-güney yarıkürede 0.5°C artmıştır.
Atmosfer ile okyanuslar arasında karbon akışı mevcuttur. Okyanus,
deniz ve göllerdeki fitoplanktonlar, fotosentez sırasında kullandıkları karbonu, biyokütlenin çürümesi sürecinde CO2 ola21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[127]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
Okyanuslardaki tuzlu su oranı :
% 97.5
Tatlısu (yeraltı suyu, buzullar, yüzey suyu, nehirler,
bataklıklar, göller) :
Toplam:
% 2.5
% 100
Tatlı suyun dağılım oranı (%2.5 içindeki dağılım)
Yeraltı suyu + Buzullar + Buzdağları:
Diğerleri:
Toplam:
% 90
% 10
% 100
%10’luk diğerleri grubunda (yaklaşık değerler);
Göller:
Bataklıklar:
Nehirler:
Tatlı yüzey suyu:
% 87
% 11
%2
% 0.26
rak geri verir. Denizlerin üst katmanlarındaki canlılar, sanayiden kaynaklanan CO2'yi su ekosistemlerinin derinliklerine aktarmaktadır. Stratosferdeki
ozon tabakasının tahrip edilmesi halinde, ultraviyole radyasyon miktarının
artışına bağlı olarak fitoplankton populasyonlarının ortadan kalkmasıyla
atmosferik CO2'in parçalanarak karbon haline dönüşmesi de mümkün olamayacak ve sonuçta sera etkisi artacaktır (Şekil 12).
Küresel ısınma ile su ekosistemleri arasındaki ilişki çok önemlidir. Konuyu derinlemesine ele almadan önce, dünyadaki su miktarı ile ilgili genel
bilgileri inceleyelim.
Dünyadaki toplam su-yun %97.5'i okyanus ve de-nizlerde tuzlu su
olarak, %2.5'i ise nehir, göl ve bataklıklarda bulunmaktadır. %2.5 gibi çok
düşük olan tatlı suyun buzullarda ve yeraltı sularında depolanmış olarak bulunması çok ilginçtir. Ulaşılması en kolay kaynak, oranı yalnızca %0.26 olan
yüzeysel sulardır. Birleşmiş Milletler Dünya Su Konseyi, Dünya Kaynakları
Enstitüsü, Dünya Sağlık Örgütü'nün bildirdiğine göre; 1950'li yıllarda yalnızca birkaç ülkede su sorunu bulunmakta iken, 1990'larda 300 milyon kişinin yaşadığı 26 ülkede susuzluk çekilmiştir; 2050'de ise, dünya nüfusunun
2/3'sinin yaşadığı 66 ülkede şiddetli su sıkıntısı görüleceği tahmin edilmekte
ve KÜRESEL SU KRİZİ'nin işaretlerinin ortaya çıkmaya başladığı belirtilmektedir. Günümüzde, arazi bozulması ve çölleşme, 100 ülkede 4 milyar
hektarlık alanda yaşayan yaklaşık 1.2 milyar insanı tehdit etmektedir. Dünya
yüze-yinin %6'sının çölleştiği, %29'unun da çölleşmekte olduğu bilinmektedir.
[128]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
Su varlığına göre, ülkelerin gruplandırılması:
1. Su fakiri ülkeler:
Kişi başına, kullanılabilir
3
su miktarı yılda 1000m 'ten az olanlar,
2. Su sıkıntısı bulunan ülkeler: Kişi başına, kullanılabilir su miktarı yılda 1000-3000m3 olanlar,
3. İ h t i y a ç l a r ı n ı
karşılayan ülkeler: Kişi
başına, kullanılabilir su
miktarı yılda 300010.000m3 olanlar,
4. Su zengini ülkeler: Kişi başına, kullanılabilir su miktarı yılda
10.000m3'ten fazla olanlar.
Türkiye'de kişi başına, yıllık kullanılabilir su
miktarı 1500m3'tür; dolayısıyla da, ülkemiz su sıkıntısı bulunan 2. grupta
yer almaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü, 2030
yılında ülkemizin nüfusunun 100 milyon olacağını öngörmüştür. Bu durumda, 2030 yılında kişi
başına kullanılabilir su
miktarı 1000 m3/yıl olacaktır.
Dünya genelinde tüketilen suyun yaklaşık
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[129]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
%67'si tarımda, %23'ü endüstride ve %10'u konutlarda tüketilmektedir. Günümüzde su kıtlığının nedenleri şu şekilde özetlenebilir:
1.Yenilenebilir kaynak miktarının kıtlığı (günümüzde deniz suyundan
tatlı su eldesi için çalışılmaktadır),
2.Su kullanımındaki
hatalar(suyun doğrudan
salımı yerine, yağmurlama
ve damlama yöntemleri
kullanılmalıdır),
3.Hızlı nüfus artışı (kişi başına kaynak azalması),
Bu durumda karşılaşılabilecek sonuçlardan bazıları şunlardır:
n Dünya nüfusunun yoğun olduğu ülkelerde tarım sektörünün ağırlığı
ön plâna çıkmaktadır. Küresel ısınma ve kuraklık durumunda besin
arzı azalacak, talep artacaktır; ancak, bu koşullarda imkânlar sınırlı
kalacaktır. Tarım ve orman alanları daralacaktır. Tahıl, meyve, sebze,
hayvancılık, balıkçılık sektörlerinde ekonomik ve sosyal çöküşler olacaktır. Birim fiyatların artışı ile ticarî dengesizlikler, iş kolu değişiklikleri, göçler, açlık, sağlık sorunları, sosyal kargaşalar ve kitlesel ölümler
görülebilecektir. Bu konuda, 1970'li yıllarda Sahra'da yaşanan ve
100.000 kişinin hayatını kaybettiği, binlerce hayvanın öldüğü olaylar
örnek verilebilir.
n Diğer taraftan, kuzey enlemlerinde küresel ısınmaya bağlı olarak şimdi ekilip işlenemeyen topraklarda çeşitli ürünler yetiştirilebilecektir.
Burada unutulmaması gereken nokta, buzulların erimesi sonucunda
bu alanların su altında kalması halinde, bu plânın işlemesinin mümkün olmadığıdır.
n Küresel ısınma sonucunda, kara ve su ekosistemlerinde günümüzde
[130]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
çok uyumlu çalışabilen besin ağlarında dengesizlikler olabilir. Bu düzensizlik/yetersizliklere uyum sağlayamayan türler ortadan kalkacak,
ortamlarda beslenme sorunları gündeme gelecektir; sonuç olarak, biyolojik çeşitlilikte azalma olacaktır.
n Kuzey enlemlerinde yaşayan ve soğuk iklim koşullarına uyum sağlamış olan birçok tür ortadan kalkacak, bunların yerine sıcak koşullara
adapte olmuş türler yerleşecektir. Biyolojik çeşitlilikte azalma olacaktır.
n Küresel ısınma, buharlaşmayı; atmosferde su buharı miktarının yükselmesi de sera etkisini artıracaktır. Buna bağlı olarak, su ekosistemlerine yakın yerlerde yağış ve nemlilik artarken, kapalı havzalarda ve
merkezi karasal bölgelerde ise kuraklık ve çölleşme oranı artacaktır.
Yeraltı su rezervleri de azalacaktır. Kuraklık, kuzey yarıküredeki kıtaların orta yükseklikteki bölgelerinde daha sık meydana gelebilir; bunun sonucunda, sosyo-ekonomik sorunlar ortaya çıkabilir.
n Suyun azalmasına bağlı olarak hidroelektrik enerji üretimi de azalacaktır.
n İklimin etkisine bağlı olarak, hidrolojik çevrim değişebilir; nehir, göl
ve yeraltı sularında tükenme belirtileri ortaya çıkabilir. Tatlısu kaynakları tuzlanabilir; tatlısu sıkıntısı başlayabilir.
Buzulların erimesi sonucunda neler ortaya çıkabilecektir?
1. Sıcaklığın yükselmesi sonucunda kutuplar ve yüksek dağlardaki buzullar eriyecek; deniz, göl ve akarsulardaki su seviyeleri yükselecektir. Buna
bağlı olarak, denizlere, okyanuslara yakın kıyı şeritleri ve akarsuların kıyılarındaki verimli topraklar sular altında kalacaktır. Dünya nüfusunun üçte biri,
kıyılara 55 km uzaklıktaki kıyı şeridinde yaşamaktadır. Bu yerleşim birimlerinde, can ve mal kaybı olabilecektir. Yapılan değerlendirmelere göre; son
100 yıl içinde, denizlerdeki su düzeyi 10-40 cm arasında yükselmiştir. Bu
yükselmenin 2100 yılına kadar, 10-120 cm daha artabileceği ifade edilmektedir. Diğer bir değerlendirmeye göre, küresel ısınmanın 1.5-4.5°C arasında
artması halinde, deniz seviyesi 70 cm yükselebilecektir. Deniz seviyesindeki
yükselme sonucunda, kıyı, koy ve verimli topraklar etkilenecektir. Bunun yanı sıra, ekvator ile kutup bölgelerinin sıcaklık farklılığına dayanan mekanizmalar bozulacağı için, yağış ve okyanuslardaki sıcak-soğuk su akıntı rejimleri
aksayacaktır.
2. Küresel ısınmaya bağlı olarak, Sibirya ve Kanada'daki tundra toprakları çözünecek, batak-lıkların oluşmasına neden olacak, zaman içinde bu
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[131]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
habitatlarda bataklık gazı
olarak da bilinen metan
(CH4) teşekkül edecektir.
Bu gaz, atmosfere karışarak, küresel ısınmayı biraz daha artıracaktır. Uzun dönemler içinde, Antarktika'da da, buzul erimesi devam edecek ve
toprak ortaya çıkacaktır.
3. Suların yükselmesi sonucunda, erozyon
ve toprak kaymaları ve
buna bağlı olarak da, büyük boyutlu göçler ortaya
çıkabilecektir.
4. Küresel ısınma
sonucunda atmosfer ve
hidrosfer arasında yatay
ve düşey yönde hava
hareketleri meydana
g el ecekti r. Bunun
sonucunda da tro-pikal siklonlar, kasırgalar ve fırtınalar oluşacaktır.
Kasırgaların şiddeti, deniz suyu sıcaklığı ile yakından ilişkilidir. Uzmanlar,
bilgisayar modellerine daya-narak, sıcaklıkta 2-3°C'lik artış ile kasırgaların
yıkıcı potansiyelinde %40-50 artış olabileceğini, saatteki hızlarının 350 km
ye ulaşabileceğini açıklamak-tadır.
Küresel ısınma, ormanları da etkileyecektir.
n Orman denildiğinde, yalnızca ağaç, çalı ve diğer bitkiler değil; hava,
su, toprak, çeşitli hayvan toplulukları ve toprak canlılarını da kapsayan bir dünya akla gelmelidir.
n Ülkemizde 21.8 milyon hektar orman vardır ve yüzölçümün %27.2'lik kısmını teşkil etmektedir. Bu oran, Japonya'da %68, Finlandiya'da
%77, Brezilya'da %80'dir.
Orman ekolojisi ve ağaçlarla ilgili olarak bazı değerlendirmeler yapılmıştır. Bu konuda bazı örnekler verebiliriz:
[132]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
nGünümüzde yoğun bir şekilde yaşanan hava kirliliğinin yaklaşık
%50'si, ormanlar sayesinde temizlenmektedir.
nYaklaşık 1 hektarlık ormanın, 100-200 ton CO2'yi tutabildiği tahmin
edilmektedir.
2
nYaklaşık 1600 m yaprak yüzeyine sahip olan bir kayın ağacı, 10 kişinin yıllık O2 gereksinimini karşılayabilir.
nOrmanlar, yüzeysel akışla su kaybını çıplak toprağa göre 15-17 kat
azaltır. İnfiltrasyon kapasitesini %100 arttırır.
3
nSanayi bölgelerinin atmosferinde 1 m havada 500.000 partikül bulunduğu halde ormanlık alanda bu değer, 500'dür.
nOrmanlar, gürültü kirliliğini engeller; örneğin, 80dB şiddetindeki
gürültü 250m genişliğinde bir orman şeridi tarafından 40dB'e düşürülebilir.
n1 hektarlık orman, yılda 16 tona yakın biyokütle üretir.
Küresel ısınmanın sürmesi halinde, ormanların tahrip olması kaçınılmazdır. Özellikle de, tropikal ormanlar önem taşımaktadır. Tropikal ormanların %50'si tahrip edilmiştir; eğer bu hızla devam edilirse, 2050 yılında,
günümüzde mevcut olan ormanların ancak %25'i kalabilecektir. Tropikal
ormanlar, neden yok edilmektedir? Bunun 3 temel sebebi vardır:
1. Orman alanlarının tarım faaliyetlerinde kullanılması (%50),
2. Değişimli ekim yapılması (%40),
3. Kereste üretimi (%10).
Tropikal ormanların yok edilmesinin bölgesel iklime ve ekosistemlere
etkisi şu şekilde özetlenebilir:
1. Yağış miktarında %20 oranında azalma,
2. Buharlaşmada %30 oranında azalma,
3. Akarsu havzalarının beslenmesinde azalma ve nehirlere karışacak su
miktarında %10'un üstünde azalma,
4. Gündüz sıcaklığında 5°C'lik artma,
5. Hidrolik çevrimde düzensizlik ve kurak mevsim süresinde uzama,
6. Toprak erozyonunda artma,
7. Biyolojik zenginliğin yok olması.
Orta ve yüksek enlemlerde iklim kuşaklarının hızla değişmesi, vejetasyonu etkileyecektir. Yaklaşık 3°C'lik sıcaklık artışı halinde, mevcut Boreal
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[133]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
Şekil 13. Dünyada küresel sıcaklık artışına bağlı olarak sağlık ve tarımda görülen etkiler ve öngörülen değişimler (http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/GencKalemler/kureseli_4.jpg)
ormanların durumu değişecektir. Hipotetik olarak hazırlanan orman kuşağı
ile bugünkü orman kuşağının ancak çok az bir kesimde çakışabileceği tahmin edilmektedir. Ormanların bu şekilde yok olması, fotosentez düzeyini
azaltarak atmosferde CO2 birikimini artıracaktır. Ağaçların çürümesi sırasında açığa çıkan CO2,sera etkisini daha da arttıracaktır.
Boreal orman kuşağının yer aldığı bölgelerde, son yıllarda değişik bir
manzara ile karşılaşılmaktadır. Sıcaklık artışına bağlı olarak, buzulların çözülmesi, topraklarda aşırı su birikmesi nedeniyle ağaçların farklı açılarda eğildikleri tespit edilmiştir; bu görünüşleri nedeniyle “sarhoş ağaçlar” şeklinde benzetmeler yapılmıştır.
Küresel ısınma ne tip sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına yol
açabilecektir?
n Sıcak iklim koşullarının hakim olduğu bölgelerde, sıtma, sarı humma,
Dank, Afrika uyku hastalığı, menenjit, mide-bağırsak enfeksiyonları
gibi hastalıklar ön sıralarda yer almaktadır. Küresel ısınmaya bağlı olarak, bu hastalıkların yanı sıra, şark çıbanı, veba, Q-humması, Güney
Afrika kene humması, tatarcık humması, Rift Vadisi humması, Kı[134]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
rım-Kongo kanamalı ateşi gibi hastalıkların insidansının artış göstereceği tahmin edilmektedir. Bu hastalıklara yol açan vektörlerin (sivrisinek ve tatarcık türleri, çeçe sineği, pire ve kene türleri) yaşam alanları
genişleyecektir (Şekil 13).
n Yüksek irtifalarda sonbahar ve kış aylarında görülecek olan ısınma,
ılık-soğuk iklim koşullarına uyum sağlamış organizmalar ve insanlar
üzerinde olumsuz etkiye neden olacaktır.
n İklim değişikliği nedeniyle temel gıda maddelerinin üretimindeki düşüş ve temiz su kaynaklarının yetersizliğine bağlı olarak, günümüzdekinden çok daha fazla sayıda insan aç kalacak, içme suyu bulamayacak, ömür uzunluğu kısalacak, yaşam kalitesi düşecektir.
n Yüksek sıcaklıkta hipertansiyon, yorgunluk, uykusuzluk, öğrenme
kapasitesinin düşmesi, hafıza bozukluğu, depresyon gibi rahatsızlıkların sıklığı artacaktır.
n Yaz aylarında sıcaklığın aşırı yükselmesi, ölüm oranını arttıracaktır.
Son yıllarda, bunun örnekleri görülmektedir (yüksek sıcaklık koşullarında, akciğerler etkilenir, kandaki CO2 miktarı artar ve asit oranı yükselir. Kalbin çalışma ritmi bozulur, karaciğer enzimleri parçalanır, sinirler zedelenir; bu sırada beyin, CO2 akımını dengelemeye çalışır.
Durum düzeltilemezse, kalp krizi, felç ve ölüm görülür).
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin insan sağlığı üzerindeki etkilerini
inceleyen Epstein (2000) ve McMichael et al. (2006) dan yararlanılabilir.
Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye
Çevre ve Orman Bakanlığı, 2007 yılında “Türkiye İklim Değişikliği
Birinci Ulusal Bildirimi”ni yayınlamıştır(Apak ve Ubay, 2007). İklim değişikliği tahminlerinde kontrol testleri “standart” 30 yıllık klimatolojik dönemi, yani 1961-1990 yıllarını kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Geleceğe
ait simulasyonlar ise, 2071-2100 dönemini içerecek şekilde değerlendirilmiştir. Buna göre;
n Kış ve ilkbahar mevsimlerinde yağış, Türkiye'nin Ege ve Akdeniz kıyılarında azalacak; Karadeniz kıyılarında ise artacaktır. İç Anadolu'da yağış ya çok az etkilenecek ya da değişiklik göstermeyecektir. En
fazla azalma, güneybatı kıyılarında gözlenecek, kuzeydoğuda ise aksine oldukça fazla yağış alınacaktır.
n Yaz mevsiminde Türkiye'ye düşen yağış miktarında çok büyük bir
de-ğişiklik olmayacaktır.
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[135]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
n Türkiye genelinde sonbaharda toplam yağış miktarında az bir artış
beklenmektedir. Bu mevsimde, Fırat-Dicle Havzası'nda yağış miktarı biraz daha artacaktır.
n Kış ayları için tahmin edilen sıcaklık artışı, ülkenin doğu kesiminde
daha yüksek olacaktır. Yaz mevsiminde ise, özellikle Ege Bölgesi
başta olmak üzere, batı kesimlerinde 6°C'ye kadar çıkan sıcaklık artışları olabilecektir. Ülke geneline bakıldığında, bölgelere göre yıllık
ortalama sıcaklık artışı, 2-3°C olarak tahmin edilmektedir.
n Kar-su eşdeğerinde değişiklik olabilecektir. Doğu Anadolu'nun yüksek ovalarında ve Karadeniz dağlarının doğu kesimlerinde azalma,
200 mm'ye ulaşmaktadır. Bu değer, su akış havzalarında olumsuz
yönde değişiklik olacağını göstermektedir; dolayısıyla, sulama, elektrik üretimi, içme suyu, kent ve sanayide kullanılan suyun temininde
dar boğaza girilecektir. Tahminlere dayalı olan bu verilerin periyodik
olarak kontrol edilmesi ve bilgilerin güncelleştirilmesi gerekmektedir.
Ülkemizde küresel iklim değişikliği üzerinde etkili olan sera gazlarının
(CO2, NOx, CFCs, CH4 vb) emisyon değerleri ölçülmektedir. Bu bağlamda,
1990-2005 yılları arasında sera gaz emisyonları tespit edilmiş, 2010-2020 yıllarındaki tahmini emisyonlar hesaplanmıştır. Sera gazları arasında CO2, CH4
ve N2O emisyonları üzerinden değerlendirmeler yapılmıştır. Önlemler gözetilmeyen senaryo (Referans Senaryo) ile önlemler gözetilen senaryo (Talep Yönetimi Senaryosu), Tablo 3-4'te sunulmuştur. Değerler, sektörlere
göre eşdeğer karbon emisyonları üzerinden ele alınmıştır. Talep Yönetimi
Senaryosu, hayata geçirildiği takdirde 2010-2020 yıllarındaki emisyonlar,
belirli ölçüde azaltılabilecektir; ancak, 1990 yılındaki 35.721.20 MTCE (milyon metrik ton karbon eşdeğeri)'den 147.006.73 MTCE'ye çıkacağı belirtil[136]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
miştir. Önlemlerin alınması koşulunda dahi, emisyon değerleri katlanarak
artış gösterecektir. Sektörel bazda elektrik, sanayi ve konutlardan kaynaklanan emisyon miktarlarında belirli düşüşler öngörülmüştür. Ulaştırma sektöründe de ciddi boyutlarda önlem alınması, kaçınılmazdır.
Küresel Isınmanın Ülkemiz Üzerindeki Etkileri Nelerdir?
Konuyu belli başlıklar altında ele alabiliriz:
1. İklim kuşakları, ekvatordan kutuplara doğru kaydığı takdirde
Türkiye, bugün Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da hakim olan sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisi altına girebilecektir. Bu değişime uyum sağlayamayan
flora ve fauna ortadan kalkacak, biyolojik çeşitlilik azalacak, önemli gen
merkezleri bozulacaktır.
2. Sıcak ve kurak dönemlerin uzamasına bağlı olarak, orman yangınları
artacaktır. Orman zararlılarının sayısı yükselecektir.
3. Tarımsal üretim faaliyetleri değişecek, tarım zararlıları ve buna bağlı
olarak hastalıklarda artışlar olabilecektir.
4. Yaz mevsimindeki aşırı kuraklığa bağlı olarak, çölleşme, tuzlanma ve
erozyon oranı yükselecektir.
5. Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün bulunduğu alanlarda, ani
kar erimeleri ve çığlar görülebilecektir. Bu durum, su kaynakları, tarım ve
ulaşımı olumsuz yönde etkileyebilecektir.
6. Dağ, kanyon ve vadilerdeki ekosistemler üzerindeki insan baskısı ve
çevre sorunları artacaktır.
7.Kurak, yarı-kurak alanlarda ve özellikle şehirlerde, su kaynakları yetersiz kalacaktır.
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[137]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
8. Su yetersizliği ve yüksek sıcaklık stresinden kaynaklanan sağlık sorunları ortaya çıkacaktır.
9. Deniz seviyesinin yükselmesine bağlı olarak, deltalar, kıyı ovaları, haliçler, yerleşim birimleri, turizm merkezleri sular altında kalabilecektir. Son
yüzyılda, Akdeniz ve Karadeniz Bölgeleri'nde deniz seviyesi 12 cm yükselmiştir. Büyük Çekmece, Küçük Çekmece, Haliç, Terkos Gölü, tuzlu su girişine maruz kalabilecektir. İstanbul Boğazı'ndaki kültürel ve tarihi eserler/
alanlar, deniz seviyesindeki öngörülen artıştan etkilenecektir (Apak ve Ubay, 2007). Kızılırmak, Yeşilırmak, Gediz, Seyhan, Ceyhan Ovaları'nda tarımsal faaliyetler, kesintiye uğrayacaktır.
10.Denizlerde tuz konsantrasyonu, sıcaklık, pH vb faktörler değişecek;
balıkçılık sektöründe sorunlar gündeme gelebilecektir. Karadeniz'de 1980'li
ve 1990'lı yıllarda anî ısınma ve soğuma nedeniyle, hidro-meteorolojik özelliklerde değişmeler olmuştur; bu ekosistemde, Mnemiopsis leidyi ve
Beroe ovata gibi yabancı karnivor türlerin sayısı artmıştır.
11.Göllerde ve sulak alanlarda, biyoçeşitlilik azalacak ve bu habitatların
özellikleri değişecektir.
12.Kentlerde gece sıcaklıklarının yükselmesi nedeniyle, soğutma ve havalandırma amaçlı enerji tüketim miktarında artış görülebilecektir.
13.Yenilenebilir enerji kaynakları (güneşlenme süresi, güneş şiddeti,
rüzgâr kuvveti) üzerinde, bölgelere göre farklılıklar olmakla birlikte, bazı
değişimler ortaya çıkabilecektir.
Küresel Isınmayı Önleyebilmek için Neler Yapılabilir?
İnsanoğlu, sanayi devriminden bu yana, buzdolabı, çamaşır ve bulaşık
makinaları, elektrik süpürgesi, radyo ve televizyon, bilgisayar gibi çeşitli
cihazları kullanmakta; petrol ve doğalgazı tüketmektedir. Bir an için, bunları
kullanamadığımızı veya temin edemediğimizi varsayalım. Öncelikle, birçok
aktivitenin yavaşladığını ve işlemlerin durduğunu görürüz. İşte, bu yüzyılda
yaşam düzenini bozan etmenlerin başında yer alan küresel ısınma ve küresel
iklim değişikliğini yavaşlatabilmek için, bazı acil önlem planlarının yapılması
zorunludur. Bunların başında, enerji tasarrufu, yenilenebilir temiz enerji
kaynaklarının kullanımı, atıkların geri kazanımı (geri dönüşüm), ormanların
ve sulak alanların korunması gelmektedir.
Enerji Tasarrufu
1. Yerkürenin önemi ve korunmasıyla ilgili eğitim programları hazırlan[138]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
malıdır. Bu kapsamda, enerji tasarrufu ele alınmalıdır.
2. Fosil yakıt kullanımı (benzin, mazot, fuel oil, asfaltit) yerine, temiz enerji olarak adlandırılan (rüzgâr, güneş, hidrolik, jeotermal, biyogaz) enerji
çeşitlerinin kullanımına ağırlık verilmeli ve teşvik edilmelidir.
3. Sanayi tesislerinden kaynaklanan emisyonlar, mutlaka kontrol altına
alınmalıdır.
4. Yoğun enerji gerektiren teknolojiler tercih edilmemeli; yeni yöntemler seçilmelidir.
5. İmar planları hazırlanırken, meteorolojik ve topografik koşullar ile
çevresel değerler dikkate alınarak pasif yöntemle bina ısınmasına yönelik
projeler oluşturulmalıdır.
6. Bölgesel olarak “Albedo Etkisi” ni ortadan kaldıracak faaliyetlerden
kaçınılmalıdır(Albedo, bir cismin güneş ışınlarını yansıtma yeteneğidir. Yeryüzü albedosunun değişmesi, güneş radyasyonunun yeri ısıtmasına ve yer
radyasyonunun miktarına etkili olur).
7. Konutların ısıtılmasında kömür kullanılacaksa, yüksek kalorili, kükürt ve nem oranı düşük kömürler tercih edilmelidir.
8. Her yıl soba boruları ve bacalar temizletilmelidir. Kullanılan soba gibi ısıtma araçlarının TSE belgeli olmasına dikkat edilmelidir.
9. Bina izolasyonlarının ısınma ile ilgili teknik detaylar dikkate alınarak
yapılması ve merkezi ısıtma sistemlerinin kurulmasına önem verilmelidir.
10.Pencere, kapı, çatı, duvar, dış cephe izolasyonlarına önem verilmelidir. Çok geniş pencere yerine, normal boyutlardaki pencere ve çift cam yapımına geçilmelidir.
11.Oda sıcaklığını belirli aralıkta tutmaya yarayan termostat sistemleri
kullanılmalıdır.
12.Ortam sıcaklığı yükseldiğinde pencereyi açmak yerine radyatör vanası kapatılmalıdır.
13.Radyatör önüne ve üstüne hava akımını önleyebilecek engeller konulmamalıdır.
14.Enerji tasarruflu elektrik ve elektronik cihazlar kullanılmalıdır. Bunlar, uzun süre bekleme konumunda bırakılmamalıdır.
15.Çamaşır ve bulaşık makinaları tam doldurulmadan çalıştırılmamalıdır. Enerji tasarrufu sağlayacak program seçimine özen gösterilmelidir.
Kireçlenme önlenmelidir; çünkü, elektrik enerjisi kullanımı kireçlenme sonucu artmaktadır. Yıkama çok sıcak suyla yapılmamalıdır. Çamaşır kurutma
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[139]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
işleminde, açık havada güneş ve rüzgârdan yararlanılmalıdır.
16.Banyoda çok sıcak su kullanılmamalıdır. Duş tercih edilmelidir. Kullanılmadığı süre içinde musluk kapalı tutulmalıdır.
17.Yemek pişirme sırasında, enerji tüketimine dikkat edilmelidir.
18.Buzdolabı, ısı ve güneşten uzak yerde bulundurulmalıdır. Buzdolabına konulacak yemeklerin sıcak olmamasına, kapları kapalı olmasına özen gösterilmelidir. Aksi halde, buharlaşma nedeniyle cihaz daha fazla enerji
tüketecektir. Buzdolabı kapağı uzun süre açık tutulmamalıdır.
19.Enerji tasarruflu ampuller kullanılmalı, lambalar gereksiz yere açık
bırakılmamalıdır.
20.Kent, konut, eğlence yerleri ve mağazaların aydınlatılmasında aşırı
enerji tüketiminden kaçınılmalıdır.
21.Motorlu taşıtlar, gerekli olduğu zaman kullanılmalıdır. Kısa mesafelerde, bisiklete binme ve yürüme alışkanlığı kazanılmalıdır. Toplu taşımacılığa yönelinmelidir.
22.Motorlu taşıtlar, çalışır durumda bırakılmamalıdır. Ani fren ve kalkışlardan kaçınılmalıdır. Periyodik egzoz muayenesine özen gösterilmelidir.
Yıllık bakım aksatılmamalıdır; periyodik bakımı yapılan bir otomobilin %9
oranında daha az yakıt harcadığı bilinmektedir. Lastiklerin hava basıncı düzenli olarak kontrol edilmelidir. Aracın taşıma kapasitesinin üzerinde yük ve
yolcu taşınmamalıdır.
23.Klorofluorokarbon (CFCs) içeren maddeler ve cihazlar üretilmemeli ve kullanılmamalıdır.
Bu konuyla ilgili önlemler için bkz Çepel ve ark. 2007.
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Kullanımı
1973 yılındaki petrol krizi, giderek artan çevre kirliliği ve küresel ısınma,
fosil yakıtlara alternatif olabilecek yeni enerji kaynakları üzerindeki araştırmaları ve uygulamaları hızlandırmıştır. Biyokütle (biomass), güneş, rüzgâr
ve jeotermal enerji, yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer almaktadır.
Biyokütle Enerjisi
Biyokütle kökenli yakıtlar (odun, hayvan ve bitki artıkları), 1990 yılında
dünya birincil enerji ihtiyacının %12'sini karşılamıştır. Nepal, enerji ihtiyacının %95'ini; Kenya, %75'ini; Hindistan, %50'sini; Çin, %33'ünü; Brezilya,
%25'ini; Mısır, %20'sini biyokütleden temin etmektedir. Bu yakıtların, fosil
[140]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
yakıtlara göre CO2 salınmasına katkısı daha düşük olduğundan, son yıllarda,
biyokütle enerji üretimini arttırabilmek için, enerji ormanlarının yetiştirilmesine ağırlık verilmiştir.
Biyokütle kaynakları, ülkemizde uzun yıllardan beri, ısıtma ve yemek pişirme amacıyla kullanılmaktadır. Birincil enerji tüketiminin %13'ünü karşılamaktadır. Enerji amaçlı yakacak odun üretimiyle ilgili olarak yapılan çalışmalara göre, ülkemizde 5 milyon hektar enerji ormanına tahsis edilecek alan
mevcuttur. Birincil enerji kaynağı olarak, 1980 yılında odundan 15765 bin
ton, hayvan ve bitki artıklarından 12839 bin ton üretim gerçekleşmiştir;
2010 yılı üretim tahminlerine göre, bu değerler, sırasıyla 19767 bin ton ve
8260 bin ton olarak hesaplanmıştır.
Biyokütleden alkol(etanol) elde edilmekte ve yakıt olarak kullanılmaktadır. Şeker kamışı, melas, mısır koçanı, fıstık kabuğu, yulaf kabuğu, selüloz
hamuru, patates, narenciye, manyok gibi ürünlerin yanı sıra; çöp, sanayi artıkları, su bitkileri, tarım ve orman artıkları, biyoyakıt üretiminde değerlendirilmektedir. Bu konuda verilebilecek en çarpıcı örnek, Brezilya'dır; bu ülkede, 4 milyona yakın araç, yakıt olarak etanol kullanmaktadır.
Son yıllarda, çöpten enerji elde etmek üzere araştırmalar sürdürülmektedir. Kapalı hacimde depolanan çöpten, 6-12 ay sonra organik atıkların fermentasyonuyla gaz üretimi başlamaktadır. İçinde, %60'a kadar metan bulunan bu gaz, çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Bu yöntemin çevre ve sağlık
açısından birçok yararı vardır:
1.Fermentasyon sonucu ortaya çıkan gübrede, azotlu ve fosforlu bileşikler, daha küçük moleküllere parçalandığı için, bitkiler bunları daha kolay
kullanabilmektedir. Bu uygulama şekliyle, verim artışı buğdayda %16, pancarda %25'e kadar çıkabilmektedir.
2. Çöplerin fermentasyonu sonunda, zararlı birçok mikroorganizma ve
parazit yok olmaktadır.
3. Hayvancılığın yoğun olduğu ülkelerde, hayvan gübresinden biyogaz
üretilmektedir (örn., Hollanda).
Güneş Enerjisi
Güneş enerjisi, 16x106K sıcaklığa sahip olan güneş merkezindeki nükleer reaksiyondan kaynaklanır. Bu enerji, hidrojen taşınımı ve ışımayla güneşin merkezine göre daha soğuk olan dış yüzeyine geçer. Güneş yüzeyinin
5800K sıcaklıkta olduğu kabul edilirse, güneşin uzaya yaydığı toplam enerji,
yaklaşık 3.883x1020MW kadardır (bir nükleer güç reaktörünün ısıl gücünün
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[141]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
yaklaşık 1017 katıdır). Yeryüzüne ulaşan enerji, güneşin yaydığı enerjinin çok
küçük bir kısmını oluşturur. Dünyanın aldığı güneş ışınımını etkileyen bazı
faktörler vardır: Bunlar, güneşin ışınım yayma gücü, Güneş-Dünya arasındaki mesafe, güneşin yüksekliği (ışın demetinin geliş açısı), gün uzunluğudur
(Kadıoğlu, 2007).
2
Deniz seviyesinde maksimum güneş enerjisi yoğunluğu 1kW/m olduğu halde, dünya genelinde bu değer 0.20kW/m2'ye düşmektedir (Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, 1995). Güneş enerjisinin dünyadaki uygulanması, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak elektrik üretimi ve termal
uygulamalar şeklinde olmaktadır. Doğrudan elektrik üretimi, güneş pillerinin fotovoltaik çevrim yoluyla elektrik üretmesine; dolaylı üretim ise, güneş
enerjisinin çeşitli teknolojiler kullanılarak yoğunlaştırılması ve açığa çıkan
termal enerjinin geleneksel yöntemlerle elektrik enerjisine dönüştürülmesine dayanmaktadır. Elde edilen elektrik, sıcak su üretimi, alan ısıtma ve soğutma, sanayi kuruluşları için proses ısı enerjisi ve sera ısıtmasında kullanılmaktadır. Dünyada güneş enerjisi kullanımı ile ilgili projeksiyon, Tablo 5'te
özetlenmiştir. Güneş enerjisi kullanım oranı, kademeli olarak artmakta,
2020 yılında dünya enerji tüketimi içindeki payı %0.8'e çıkmaktadır.
Ortadoğu, Kuzey ve Güney Afrika, Avustralya-Yeni Zelanda'da enerji
2
düzeyi yüksektir. Türkiye'nin yıllık ortalama ışınım şiddeti, 308 cal/cm gün
(3.6 kWh/m2 gün) ve yıllık toplam güneşlenme süresinin 2640 saat olduğu
2
tespit edilmiştir. Ülkemizde yıllık ortalama güneş ışınım şiddeti (MJ/m
gün) dikkate alındığında, ilk sırada, Güneydoğu Anadolu'nun (14.3) yer aldığı, bunu sırasıyla Akdeniz (13.9), İç Anadolu (13.7), Ege (13.6), Doğu Anadolu (13.4), Marmara (10.9), Karadeniz (10.3)'in izlediği bilinmektedir.
Türkiye'de sıcak su üretiminde kullanılan düzlemsel güneş kollektörleri oldukça yaygın bir şekilde değerlendirilmekte ve enerji dengesine katkı sağlamaktadır. Dünyada güneş enerjisiyle çalışan otomobiller, botlar, telefonlar
ve çeşitli cihazlar hizmete girmiştir (ayrıntılı bilgi için bkz. Boşgelmez ve ark.
2000). Bu kapsamda, hidrojen enerjisiyle ilgili araştırmalara da, ağırlık verilmelidir.
Rüzgâr Enerjisi
Dünya rüzgâr enerjisi potansiyelinin 50° kuzey ve güney enlemleri arasındaki bölgede 26000 TWh/yıl olduğu, bunun da 9000TWh/yıl kapasite7
sinin kullanılabileceği tahmin edilmektedir. Dünya yüzey alanının (10.7x10
2
7
2
km ) %27'sinin (3x10 km ) yıllık ortalama 5m/s'den daha yüksek rüzgâr hızının etkisinde kaldığı belirtilmektedir. Bu tahminlere göre, 8MW/km2
[142]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
Projelendirilmiş Toplam Enerji Kullanımı 1
1985
MTEP
7400
2000
MTEP
9395
2010
MTEP
11090
2020
MTEP
13125
Güneş Enerjisi Kullanım Oranı Tahminleri 2
2000
MTEP
18
%
0.2
2010
MTEP
42
%
0.4
2020
MTEP
109
%
0.8
1
1989 WEC senaryo M esas alınmıştır. 2İlgili yılın toplam enerji kullanım miktarına oranı.
Tablo 5. Mevcut politikalar sonucu elde edilebilecek güneş enerjisi kullanımı ile ilgili projeksiyonlar
üretim kapasitesiyle 240000 GW kurulu güce ulaşılacağı hesaplanmaktadır
(Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, 1995).
Rüzgâr enerjisi de, güneş enerjisi gibi hava koşullarından ve topografik
yapıdan etkilenmektedir. Rüzgâr enerjisi, yatay ve düşey rüzgâr türbinleri ile
mekanik enerjiye dönüştürülmektedir. Elektrik üretimi ve su pompalamak
amacıyla, bu mekanik enerjiden yararlanılmaktadır. ABD, Danimarka ve
Hollanda'da rüzgâr enerjisinden oldukça yüksek oranda elektrik üretimi yapılmaktadır. Ülkemizde rüzgâr potansiyeli, teknolojisi ve enerjisi üzerinde
araştırmalara hız verilmiştir. Rüzgâr hızı ve güç yoğunluğu açısından en yük2
sek değer, 3.29m/s ve 51.91 W/m ile Marmara'da; en düşük değerler de,
2
(2.12 m/s, 13.19 W/m ) Doğu Anadolu'da tespit edilmiştir. Yıllık ortalama
rüzgâr gücü yoğunluğu bakımından Marmara Bölgesi'nden sonra, sırasıyla
2
2
Güneydoğu Anadolu(29.33W/m ), Ege (23.47W/m ), Akdeniz
2
2
2
(21.36W/m ), Karadeniz (21.31W/m ), İç Anadolu (20.14W/m ) yer almaktadır. Rüzgâr potansiyelinin değerlendirilebileceği yerleşim birimlerinin
başında, Bozcaada, Bandırma, Mardin, Çorlu, Çanakkale, Antakya, Bodrum, Sinop, Gökçeada, İnebolu, Bergama, Anamur, Malatya, Akhisar, Samsun, Antalya, Afyon gelmektedir.
Rüzgâr enerjisinin birçok olumlu yanı bulunmakla birlikte, bazı dezavantajları da görülmektedir: Rüzgâr türbini ve rüzgâr tarlaları görsel ve estetik açıdan görüntü kirliliği ve gürültüye yol açması, kuş ölümlerine neden
olması, haberleşmede parazit oluşumuna sebep olması nedeniyle eleştirilmektedir.
Jeotermal Enerji
Jeotermal enerji, yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş, basınç
altındaki sıcak su, buhar, gaz veya sıcak kuru kayaçların içindeki ısı enerjisidir. Jeotermal enerji, MÖ 400'lerde kaplıca tedavisi şeklinde kullanılmaya
başlanmıştır. Daha sonraki yıllarda, balık çiftliklerinde, yüzme havuzu, kent,
sera, kümes ve ahır ısıtılmasında, balık-organik madde-kereste-çimento kurutulma işlemleri sırasında değerlendirilmiştir. Çeşitli ülkelerde elektrik e21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[143]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
nerji üretimi de, bu enerjiden sağlanmaktadır; bu ülkelerin başında, ABD,
Filipinler, İzlanda, Japonya, İtalya, Meksika ve Yeni Zelanda gelmektedir.
Türkiye, jeotermal kaynak açısından zengin bir ülkedir; enerji potansiyeline
göre gruplama yapıldığında, sırasıyla Ege (697.27MWt), İç Anadolu
(159.20MWt), Marmara (133.60MWt), Doğu Anadolu (26.60MWt), Kuzey
Anadolu (20.11MWt), Akdeniz (7.00MWt), Güneydoğu Anadolu
(1.95MWt)'nun yer aldığı görülmektedir. Denizli-Kızıldere, Aydın-Germencik ve Salavatlı, İzmir-Seferihisar ve Dikili, Çanakkale-Tuzla, KütahyaSimav, Afyon-Ömer ve Gecek, Manisa-Salihli, Balıkesir-Gönen, AnkaraKızılcahamam ve Haymana, Kırşehir-Kozaklı, Sivas-Sıcakçermik, Van-Erciş ve Zilan'da önemli jeotermal alanlar saptanmıştır. Potansiyel güç,
1045.79 MWt olarak hesaplanmıştır. Ükemizde, 20MW kurulu güçteki ilk
jeotermal santral, Denizli-Kızıldere'de, 1984 yılında kurulmuştur. AydınGermencik'te yaklaşık 100MW civarında bir potansiyel tespit edilmiştir.
Elektrik üretimi dışında, jeotermal ısıtmaya yönelik uygulamalar da
mevcuttur. Örneğin, Gönen ve Simav'ın önemli bir bölümü, Kırşehir'in bir
bölümü, Balçova termal tesisleri, Dokuz Eylül Üniversitesi'ne ait bazı binalar, Gediz, Salihli, Rize-Ayder, Afyon-Ömer kaplıca ve motelleri, bu enerjiyle ısıtılmaktadır.
Bu yenilenebilir enerji kaynaklarının yanı sıra, dünyada hidrolik enerji
de yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra, gel-git olayı ve dalga
enerjisinden de yararlanılmaktadır (bilgi için bkz Boşgelmez ve ark. 2000).
Geri Kazanım/Geri Dönüşüm
Bu faaliyet, programlı ve hijyenik kurallara uygun şekilde yürütüldüğü
takdirde doğal kaynaklar korunmakta, enerji tasarrufu yapılmakta, ekonomiye katkı sağlanmakta, atık ve artık miktarı azaltılarak tüm ekosistemler
korunmaktadır. Bu durum, birkaç örnekle açıklanabilir:
Doğada cam şişe 4000 yıl, plastik 1000 yıl, bira kutusu 10-100 yıl, ciklet 5
yıl, sigara filtresi 2 yıl yok olmadan kalabilmektedir. Sürelerin çok uzun olduğu görülmektedir. Bu atıkların organik maddelerle karışarak depolanması,
toprak, yeraltı ve yüzeysel su kirliliğine neden olmaktadır. Çöplerden kurtulmak amacıyla, açık havada yapılan yakma işlemleri çevre ve insan sağlığı açısından son derece tehlikelidir; yanma sırasında, dioksin gibi toksik maddeler
çevreye yayılabilmektedir.
nÜlkemizde kişi başına 1kg/gün çöp üretilmektedir; bu da, günde 70000
ton çöp demektir. Evsel katı atıkların %68'ini organik atıklar, geri kalanını kâğıt, plastik, deri, metal, cam, ağaç ve kül gibi maddeler oluştur[144]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
maktadır. Organik atıklar, biyogaz üretiminde; diğerleri geri kazanımla
yeniden kullanılabilir.
nSon yıllarda, ambalajlama sistemleri çok değişmiştir; daha önceleri bez
torba, sepet, filede taşınan eşyalar günümüzde plastik, kağıt-karton, metal materyallerden yapılmış kaplarda taşınmakta ve kısa süre içinde çöpe
atılmaktadır. Yapılan bir değerlendirmeye göre, 1 ton kullanılmış beyaz
kâğıt geri dönüştürüldüğünde 16 çam ağacı; 1 ton kullanılmış gazete kâğıdı geri kazanıldığında da 8 çam ağacı kesilmekten kurtarılmaktadır.
nBir kez kullanılıp atılan kâğıt peçete ve havlu kâğıtları için binlerce ağaç
kesilmektedir. Bez peçete ve havlu kullanımı özendirilmelidir.
nGeri kazanım sayesinde, yeni üretime kıyasla, cam, metal ve plastik üretiminde %95 oranında enerji tasarrufu sağlanabilmektedir. Plastik ambalaj atıkları, ikincil ürün üretiminde hammadde olarak kullanılmaktadır; bunlardan sera örtüsü, otomobil parçaları, plastik torba, su borusu, dolgu malzemesi üretilmektedir.
Canlılar gibi, yerkürenin de bir taşıma kapasitesi olduğunu hiçbir zaman
unutmamalıyız. Gelecekte bu değerli gezegenin çöp yığınları altında kalmasını istemiyorsak, minimum düzeyde çöp üretmeliyiz. Bilinçli bir tüketici
olarak, cam, kâğıt, plastik ve metallerden yapılmış materyalleri israf etmeden kullandığımızda, besinlerin çöpe dökülmesini engellediğimizde, çöp
toplama tekniğini geliştirdiğimizde çevreye, ülkeye ve dünya ekonomisine
ne ölçüde katkı sağladığımızı tahmin edebiliyor musunuz? (bkz Kurgun ve
ark. 2004).
Ormanlar ve Sulak Alanların Korunması
Ormanlar, sağladıkları ekolojik ve ekonomik yararlar nedeniyle, dünyada en önemli doğal zenginliklerin başında yer almaktadır. Ormanlara “dünyanın yeşil akciğerleri” denilmektedir. Küresel ısınma açısından bakıldığında, bu ekosistemlerin koşulsuz olarak korunması gerektiği, tüm ülkelerce
kabul edilmeli ve koruma önlemleri alınmalıdır. Ormanlar üzerinde çok sayıda araştırma yapılmış ve bilgi birikimi sağlanmıştır (bkz Çağlar 1992; Bayar
ve Behrend 1994; Akman 1995; Günay 1997; Çepel 1992, 2003; Geray
1998; Işık 1999, 2004).
Sulak alanlar, yeraltı suyu reşarjı ve deşarjını, taşkın kontrolünü, taban
suyunun dengelenmesini ve bölgenin iklim stabilizasyonunu sağlar. Ayrıca,
tuzlu su girişini önler (Sungur ve ark. 2001). Turba alanları, karbon depolayıcı sistemlerdir (Dugan 1990); bu nedenle, turbalıkların koruma altına alınması gerekmektedir (sulak alan yönetimi için bkz Özbek 2007).
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[145]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
Uluslararası Düzeyde Hangi Çalışmalar Yapılmıştır?
Çevre sorunları ve iklim değişikliği ile ilgili olarak, 1970'li yıllardan günümüze kadar birçok komisyon çalışması yapılmış; konferanslar düzenlenmiş ve anlaşmalar imzalanmıştır. Bu faaliyetlere örnek olarak, Birinci
Dünya İklim Konferansı, Montreal Protokolü, Brundtland Komisyon Çalışması, IPCC Değerlendirme Raporları, İkinci Dünya İklim Konferansı,
Johannesburg Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Kyoto Protokolü gösterilebilir. Arıkan (2006)ın
kaydettiği şekilde, Kyoto Protokolü'nün 4. madde, 2. altbaşlığı “a” alt paragrafında ülkelerin iklim değişikliği konusunda nasıl hareket etmesi gerektiği
vurgulanmıştır.
Küresel iklim değişikliği ile ilgili olarak Paris'te Şubat 2007'de, çok sayıda biliminsanı biraraya gelmiş; sera etkisi, CO2 ve CFC emisyonları üzerinde
çeşitli senaryolar hazırlamışlardır. Buzulların erimesiyle deniz ve okyanuslarda su seviyesinin 18-59 cm yükseleceğini, kuraklığın artacağını, tatlısu
kaynaklarının azalacağını, en az 4 milyar insanın bu durumdan etkileneceğini, hastalıkların yaygınlaşacağını belirtmişlerdir. Mayıs 2007'de Bangkok'ta
düzenlenen toplantıda, 2050 yılına kadar CO2 miktarının %50-80 oranında
azaltılması, fosil yakıtların yerine güneş, rüzgâr, biyokütle ve jeotermal enerji kaynaklarının kullanılması vurgulanmıştır. Eylül 2007'de de Birleşmiş Milletlerin çağrısı üzerine New York'ta liderler toplantısı yapılarak, küresel ısınma bir kez daha tartışılmıştır. Sonuç olarak, şu hususun belirtilmesinde yarar
vardır: İnsanoğlu bugüne kadar, bilimsel verilere ve gözlemlere dayanılarak
hazırlanmış olan tüm anlaşmalara saygı göstermelidir, hiçbir mazeret öne
sürmeden, ertelemeden çevreyi koruyacak tüm eylem plânlarını uygulamalıdır.
[146]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
Küresel Isınma ve Sonuçları
Kaynaklar
Akman, Y. 1995. Türkiye Orman Vejetasyonu. Ankara, 450 s.
Anonymous. 2006. İklim değişikliği ve ulusal bildirim. TC Çevre ve Orman
Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü Hava Yönetimi Dairesi
Başkanlığı. Çevre ve İnsan, 2006/3, 66:32-35.
Apak, G., Ubay, B. (Editörler) 2007 Türkiye İklim Değişikliği Birinci Ulusal
Bildirimi. TC Çevre ve Orman Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel
Müdürlüğü. 272s.
Arıkan, Y. 2006. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto
Protokolü Metinler ve Temel Bilgiler. Bölgesel Çevre Merkezi REC
Türkiye.
Bayar, A.B., Behrend, H. 1994. The Global Environmental Problems Greenhouse
effect, depletion of the ozone layer and destruction of forests. Refik
Saydam Hygiene Center and German Technical Cooperation. 149pp.
Berkes, F., Kışlalıoğlu, M. 1990. Ekoloji ve Çevre Bilimleri. Remzi Kitabevi, İstanbul,
350s.
Berner, E.K., Berner, R.A. 1996. Global Enviroment:Water, Air, and Geochemical
Cycles. Prentice-Hall, Inc, 376pp.
Boşgelmez, A., Boşgelmez, İ.İ., Savaşçı, S., Paslı, N., Kaynaş, S. 2000. Ekoloji I.
Ankara, 884s.
Brundtland, G.H., et al. 1987. Ortak Geleceğimiz. Dünya Çevre ve Kalkınma
Komisyonu Raporu. Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını (1991),
451s.
Çağlar, Y. 1992. Türkiye Ormanları ve Ormancılık. İletişim Yayınları, İstanbul, 144s.
Çepel, N. 1992. Doğa-Çevre-Ekoloji ve İnsanlığın Ekolojik Sorunları. Altın Kitaplar
Yayınevi, İstanbul, 248s.
Çepel, N. 2003. Ekolojik Sorunlar ve Çözümleri. TÜBİTAK Popüler Bilim
Kitapları:180, 183s.
Çepel, N., Ergün, C., Aydemir, A. 2007. Küresel Isınma ve Küresel İklim Değişimi.
TEMA www.tema.org.tr
Dugan, P.J. 1990. Sulak Alanların Korunması. IUCN-The World Conservation Union,
96s.
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi. 1995. 1994 Enerji Raporu, Ankara, 85s.
Epstein, P.R. 2000. Is global warming harmful to health? Scientific American, 50-57.
Firor, J. 1992. Değişen Atmosfer. (TUİSAV) Çevre Sorunları Araştırma Merkezi. Dış
Politika Enstitüsü Yayınları: 92(7), 152s.
Geray, U. 1998. Ulusal Çevre Eylem Planı. Orman Kaynaklarının Yönetimi. TC
Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, 115s.
Gribbin, J. 1985. İklim ve İnsan. Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını. 84s.
Günay, T. 1997. Orman Ormansızlaşma Toprak Erozyon. TEMA, Türkiye Erozyonla
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007
[147]
Prof. Dr. Ayşe Boşgelmez
Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı Yayınları
I, 286s.
IPCC. 2007. Climate Change 2007:The Physical Science Basis, Summary for
Policymakers. Contribution of Working Group I to the Fourth
Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate
Change. 18:1-18.
Işık, K. 1999. Çevre Sorunları Biyolojik Çeşitlilik ve Orman Gen Kaynaklarımız.
TEMA, Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal
Varlıkları Koruma Vakfı Yayınları 25, 195s.
Işık, K. 2004. Bitki Biyolojisi. (Yazarlar: Graham, L.E., Graham, J.M., Wilcox, L.W.
Çeviri Editörü, Işık, K.) Palme Yayıncılık, Ankara, 497s (+71ek sayfa).
Kadıoğlu, M. 2007. Küresel İklim Değişimi ve Türkiye, Bildiğiniz Havaların Sonu.
Güncel Yayıncılık: 110, Açık Bilim:8. 382s.
Kormondy, E.J. 1996. Concepts of Ecology. Prentice-Hall Inc. 559pp.
Kupchella, C.E., Hyland, M.C. 1993. Environmental Science Living within the System
of Nature. Prentice-Hall Inc. 579pp.
Kurgun, E., Tarkay, N., Aydın, N. 2004. Çevre El Kitabı. TC Çevre ve Orman
Bakanlığı, Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı, 142s.
Linderholm, H.W. 2006. Growing season changes in the last century. Agricultural and
Forest Meteorology, 137:1-14.
McElroy, M.B. 1994. Climate of the Earth: An Overview. Environmental Pollution.
83:3-21.
McMichael, A.J., Woodruff, R.E., Hales, S. 2006. Climate change and human health:
present and future risks. www.thelancet.com 367:859-869.
NASA. 2002. Global Warming. National Aeronautics and Space Administration,
Goddard Space Flight Center. The Earth Science Enterprise Series. NF222. http://earth.nasa.gov
Owen, O.S., Chiras, D.D. 1995. Natural Resource Conservation Management for a
Sustainable Future. Prentice-Hall Inc. 586pp.
Özbek, H. (Editör) 2007. Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi.TC Çevre ve Orman
Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Kuş
Araştırmaları Derneği. 176s.
Stiling, P.D. 1996. Ecology:Theories and Applications. Prentice-Hall Inc. 539pp.
Sungur, H., Yıldırımkaya, E. ve ark. 2001. İklim Değişikliklerinin Tarım Üzerine
Etkileri. TC Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel
Müdürlüğü, 40s.
Türkeş, M. 1995. Toronto 1988'den Berlin 1995'e iklim değişikliği sözleşmesi. Bilim
ve Teknik, 331:46-49.
[148]
21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007