Gazinin Sesi 2 E Dergi - AYDIN / GERMENCİK

Transkript

Gazinin Sesi 2 E Dergi - AYDIN / GERMENCİK
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Germencik Gazi Mustafa Kemal İlköğretim Okulu
Eğitim – Öğretim Kadrosu
İlhan ÇELİK
Okul Müdürü
Özgür TOPÇU
Müdür Yardımcısı
Asiye ULAŞ
Ana Sınıfı Öğr.
Gülsüm GÜNAY
Sınıf Öğretmeni
Arzu ERSOY
Sınıf Öğretmeni
Sema Z. KEYİK
Sınıf Öğretmeni
Narin S. ORUÇ
Sınıf Öğretmeni
A.ALBAYRAK
Sınıf Öğretmeni
Saliha YILMAZ
Sınıf Öğretmeni
Murat ARAS
Sınıf Öğretmeni
Güler TANRIVERDİ
Sınıf Öğretmeni
Deniz SANNAV
Sınıf Öğretmeni
Hüseyin OKUL
Bilişim Teknolojisi
Neslihan AK
Fen ve Teknoloji
Emel O. ALTINER
İngilizce Öğr.
Eyüp A. ÇELİK
Sosyal Bilgiler
Hasan TOPAL
Beden Eğitimi
Rıfat E. AKÇAY
Türkçe
Murat VAR
Din Kültürü ve A.B.
Özkan KARAAYVAZ
Matematik Öğr
Muharrem KÜÇÜK
Müzik Öğretmeni
Oğuzhan COŞKUN
Hizmetli
2
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
VİZYONUMUZ
Geleceğe umutla bakan, değişime açık, özgüveni yüksek,
yeteneklerini doğru kullanabilen, sorumluluk bilinci gelişmiş bireyler
yetiştirmek.
MİSYONUMUZ
Çevresiyle olumlu ilişkiler kurabilen, kendine güvenen, Atatürk ilke ve
inkılâpları ışığında çağdaş düşünebilen, milli değerlerine bağlı mutlu
bireyler yetiştirmek.
YAYIN EKİBİ
OCAK 2011
Yıl: 2
ÖNSÖZ
Sayı: 2
Sahibi :
Gazi Mustafa Kemal İlköğretim Okulu adına
İlhan ÇELİK (Okul Müdürü)
Yazı İşleri Sorumlusu:
Abdullah ALBAYRAK
Eyüp Ahmet ÇELİK
Saliha YILMAZ
Neslihan AK
Narin Sözen ORUÇ
Gülsüm GÜNAY
Yayın Kurulu:
Özgür TOPÇU
Hasan TOPAL
Emel Oflas ALTINER
Murat ARAS
Asiye ULAŞ
Arzu ERSOY
İnceleme Kurulu:
Güler TANRIVERDİ
Deniz SANNAV
Sema Zahide KEYİK
Rıfat AKÇAY
Grafik Tasarım:
Hüseyin OKUL
Basım Yeri:
AKGÜL OFSET
TEL: 0 256 312 13 43
Altıntaş Mah. 334. Sok. No:16/A
Nazilli / AYDIN
İLETİŞİM BİLGİLERİ TELEFON:
Telefon: 0256 563 07 17
E-Posta: [email protected]
WEB: http://germencikgmk.meb.k12.tr
Dergideki yazıların sorumluluğu yazarlarına
aittir.
Bu dergide yayımlanan bütün yazılar “İnceleme
Kurulu” tarafından incelenmiştir.
Şubat 2005 tarih ve 2559 Sayılı Tebliğler
Dergisi’ndeki MEB İlköğretim ve Ortaöğretim
Kurumlar Yönetmeliği’nin ilgili maddeleri
doğrultusunda hazırlanmıştır.
Merhaba;
Sevgili okurlar sizlere yeniden merhaba diyebilmenin mutluluğu
içerisindeyim. Yazarlığım yoktur. Öyle süslü püslü sözleri bir araya getirip
yazmasını da pek bilmem. Benim bildiğim resmi dil arz/rica ederimle biten
cevap veya istek yazılarıdır. Bu yüzden sizlerden peşinen özür diliyorum.
Yazımı okuma zahmetine katlandığınız için.
Yeni bir dergide sizinle birlikte olabilmek çok güzel bir duygu.
Dergimizin ilk sayısının üzerinden yaklaşık altı ay kadar bir zaman geçti. Bu
süre içinde bir yandan yeni sayımızın hazırlığını yaparken diğer taraftan da
okur tepkilerini yorumlamaya çalıştık. Her şey çok güzeldi, eleştirileri çok
olumlu bulduk.
İlk sayıda yapılan hataları gözden geçirerek aynı hatalara
düşmemeye gayret ettik. Dergimizi bütün öğrenci ve öğretmenlerimizin
işbirliği ile hazırladık. Herkesin yeni sayıda bir parça tuzu var. Tabi dergimizin
editörü Hüseyin OKUL beyin katkıları takdire şayandır.
Yeni sayımızı yayına vermeye hazırlandığımız şu sıralarda ilk
sayımızda bizlerle birlikte olup şu an aramızda olmayan Seçil VARDAR
öğretmeni de unutmadık. Dileğimiz hak ettiği yerlerde bulunmasıdır.
1. sayımızda bize yazılarıyla destek veren. Dr. Naim ÇAKAR Beye,
Ege Üniversitesi Türk Dili bölümü okutmanlarından Hasan Kağan YAYLA beye,
İlçemiz Müftülük Vaizi Ali PATIR Beye Teşekkür ederiz.
İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Tamer TUNÇ beye vermiş olduğu
mülakat ve destekler için ayrıca teşekkür ediyoruz.
İlk sayımızda Bizleri makamında kabul edip, öğrencilerimizin
sorularını içtenlikle cevaplayarak bizleri onurlandıran, İlçe Kaymakamımıza
teşekkürlerimizi sunuyoruz.
İkinci sayıyı çıkaralım mı, çıkarmayalım mı gibi bir endişe içerisine
hiç girmedik. Bunun nedeni de almış olduğumuz olumlu tepkilerdi. Hele İlçe
Kaymakamımız, Sayın Resul ÇELİK beyefendinin her ortamda dergimizden
övgüyle söz etmesi bizleri ziyadesiyle mutlu etti. Bizim için yapılacak tek şey
vardı oda yeni sayı dergiyi çıkarıp, yeni dergiler için hazırlık yapmaktı. Nitekim
öyle de oldu artık yeni sayımız basıma hazır.
Biz yazarken büyük bir keyif aldık. Sizlerinde okurken aynı keyfi
almanız dileğiyle esen kalın. Saygılarımla…
İlhan ÇELİK
Okul Müdürü
3
Özgür TOPÇU
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Okul olarak 2009-2010 eğitim ve öğretim yılında bir dizi
etkinlik düzenledik. Bu etkinliklerle seviyemizi bir adım daha
öteye taşıdık.
TEKNOLOJİ TASARIM DÖNEM SONU SERGİSİ
Öğrencilerimizin Teknoloji ve Tasarım dersinden bir
dönem boyunca yapmış olduğu çalışmaları sergiledik.
Serginin açılışını ders öğretmeni Neslihan AK ile birlikte
yapan okul müdürümüz bu çalışmalarda emeği geçen
öğrencilere, ayrıca teşvik ve yönlendirme çalışmalarından dolayı
da ders öğretmeni Neslihan AK'a teşekkür etti.
KERMES DÜZENLEDİK
Okulumuz ihtiyaçlarını karşılamak üzere, okulumuz
öğretmen ve velilerince kermes düzenledik. Her ne kadar katılım
istenilen düzeyde olmasa da, kermes sonrasında yapılan
etkinlikler tam bir karnaval havası estirdi.
Neler yoktu ki. Kasabada yapılan bir güzellik yarışmasını
konu alan mini bir tiyatro gösterisi. Ardından Okulumuz Müdür
Yardımcısı Özgür TOPÇU'nun çalıştırdığı zeybek ekibinin gösterisi
geldi. Daha sonra davul ve zurnanın ritmine kendini bırakan
öğrencilerimiz gönüllerince romen oyunu oynadılar.
Herhangi bir çağrı yapılmamasına rağmen çevreden
gelen velilerimizin kalabalıklığı da kermesimize ayrı bir hava
verdi.
HENDBOL KALERİMİZ YAPILDI
Okul öğrencilerimizin beden eğitimi derslerinde hentbol
oynayabilmeleri, okul zamanı dışında da küçük çapta futbol
oynamalarını sağlamak amacıyla okul bahçesine “Hentbol Kalesi”
yapımını gerçekleştirdik.
Belediyenin yeterli desteği vermemesi dolayısıyla saha
tam düz oluşturulamadı. Saha düzeltme işlemlerinin de
önümüzdeki yıllarda gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.
ŞİİR DİNLETİSİ
Okulumuz öğrencilerince hazırlanan şiir dinletisi büyük
ilgi ve beğeni topladı. İlçe Halk Kütüphanesi toplantı salonunda
düzenlenen dinletimize Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Tamer
TUNÇ, milli eğitimin değerli çalışanları ve öğrenci velilerinin
katılımıyla oldukça coşkulu geçti.
Türkçe Öğretmenimiz Seçil VARDAR'ın özverili
çalışmaları sonucunda; çağdaş ve yapılandırmacı eğitimin gereği
olarak, öğrencilerimizin sosyal ve kültürel alanda daha iyi bir
seviyeye yükselmeleri için düzenlenen "Şiir Dinletisi" beklenen
şekilde başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
Kendisine ve çalışmada emeği geçen tüm
öğrencilerimize teşekkür ederiz...
4
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
KÜTÜPHANELER HAFTASI ETKİNLİĞİ DÜZENLENDİ
YILSONU GECE EĞLENCESİ DÜZENLEDİK
Okulumuz “Kültür, Edebiyat ve Yayın Kulübü” nün
Bütün bir yılın yorgunluğunu öğretmen ve
hazırlamış olduğu etkinlik, Germencik ilçe kütüphanesi salonunda öğrencilerimizin düzenlemiş olduğu Yılsonu Eğlence Gecesinde
gerçekleştirildi. Okuma kıtlığımızı yüzümüze vuran bir tiyatro
attık.
gösterisinin de sergilendiği etkinlikte, Karagöz ve Hacivat gösterisi
Sunuculuğunu Türkçe öğretmenimiz Seçil VARDAR'ın
büyük ilgi topladı.
yaptığı gecemiz Okul Müdürümüz sayın İlhan ÇELİK'in konuşması
ile başladı. Gecede anasınıfı öğrencilerinin "çiçekçi kız" oyunu, 1.
sınıf öğrencileri "rond ve kınagecesi" gösterisi, 2. sınıf öğrencileri
"hacivat ile karagöz" orta oyunu, 3. sınıf öğrencileri "ıspanaklı
yumurta" gösterisini, 4. sınıflar "o şimdi asker" dans gösterisi, 5.
sınıflar "ferdi tayfur - kör talih" playback gösterisini sergilediler.
BARFİKS VE TIRMANMA MERDİVENİ YAPILDI
Öğrencilerimizin ders aralarında enerjilerini atmalarına;
derslerde de ilgili konuların öğrenilmesinde kullanılmak üzere
barfiks ve tırmanma merdiveni oluşturuldu.
İkinci kademe öğrencileri "Kız isteme" ve "Pazarlamacı"
tiyatro gösterisini sundular. Ayrıca "Çılgın kızlar", "zeybek" ve
"Roman" dans gösterilerini sergilediler. Gösteri aralarında
öğrencilerimizin okuduğu şiirler ise bizleri oldukça duygulandırdı.
Özellikle birinci kademe öğrencilerin aşırı ilgisini çeken
bu aletlere gelecek yıllarda yenilerini eklemeyi planlıyoruz.
GELENEKSEL YILSONU PİKNİĞİ
Üç öğrencimizin sunmuş oldukları ney resitali ise çok
güzeldi. Gecenin ilerleyen saatlarinde okul öğretmenlerimizden
Seçil VARDAR yine okul öğretmenimiz Sema Zahide KEYİK'in neyi
eşliğinde birkaç eser seslendirdi.
Geleneksel yılsonu pikniği tüm okul çalışanları ve
eşlerinin katılımıyla tam bir şenlik havası içinde geçti.
Geçmiş yıllarda hizmet veren öğretmen arkadaşlarının
da katılımıyla İncirliova Atatürk Parkında köfte partisi
gerçekleştirdik.
Hediye çekilişleri ile devam eden program iki
öğrencimizin oynadığı hareketli bir "Roman" oyunu ile son buldu.
5
Recep KÖKER
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
ÖĞRENCİ BAŞARISINA AİLENİN KATKISI
Bir öğrencinin okul başarısının kaynağı sadece çocuğun
yetenek ve zekâsında görülmemelidir. Çocuk okul başarısında sadece Çocuğumun okul başarısını artırmak için ne yapabilirim?
akademik yeteneklerini ortaya koyar. Sosyal hayatta, sosyal

Onun en iyi nasıl öğrendiğini, hangi yöntemle daha iyi
ilişkilerindeki başarısı da en az okul başarısı kadar önemlidir. Çocuğun
öğrendiğini birlikte tespit edin. Okuyarak, yazarak,
okul başarısı onun öğrenme yeteneğini yansıtır.
dinleyerek, anlatarak mı daha iyi öğreniyor?
Okul hayatında başarılı bir öğrenci, hem ailenin hem de
öğretmenlerin önemli beklentileridir. Ancak öğrenmeyi dolayısıyla
başarıyı engelleyen birçok faktör vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1.
2.
3.
4.
5.
Yeterli ve düzenli çalışmama, tekrar eksikliği
Çocuğun öğrenmeye karşı isteksizliği ve ilgisizliği
Bilgi, beceri ve yeteneklerin farklılığı
Psikolojik durum (arkadaş ilişkileri, anne-baba ilişkileri,
kişilik özellikleri)
Uygun çalışma ortamının ve buna bağlı olarak düzenli,
sistemli aile hayatının olmaması
Anne-baba çocuğun öğrenme ve başarı sağlamasından
direkt sorumlu olmasalar da, başarı ve öğrenmeyi sağlayıcı şartların
hazırlanmasından direkt sorumludur. Çalışma ortamı iyi bir şekilde
düzenlenen, sistemli bir yaşantıya sahip ailelerin çocukları diğerlerine
göre daha başarılı olmaktadır.
Bir çocuk öğrenirken zihninin yüzde 20'sini, duygularının
ise yüzde 80'ini kullanır. Bu da şu anlama gelir: Dersini severek,
isteyerek yapan öğrenci diğerlerine göre daha başarılı olur. Çocuktan
uzun zaman sonra eve gelen, çalışma takibini yapamayan, eve
geldiğinde ise daha çok ev işleri veya işyerinden getirdiği işlerle
meşgul olan anne-babaların çocuklarından ciddi bir başarı ve gayret
beklemeleri doğal değildir.
Çocuğun başarılı olmasında sistemli ve düzenli çalışması ve
programlı olması ne kadar çok önemliyse aile içinde ev ortamında
çalışan öğrencinin anne-babasının da hayatlarını bir programa
bağlamaları ve çocuklarının çalışma düzenini bu programa dahil
etmeleri gereklidir.
Çocuk ders çalışırken, anne-babanın TV seyredip çay içtiği,
gezmeye gittiği ya da misafirlikte olduğu bir ortamda "hadi sen odana
gidip ders çalış" dendiğinde çocuk odasına gider ders çalışır, ancak
aklı dışarıda kalır.
İki kardeşli evlerde çocukların çalışma zamanları birbirine
uygun olarak ayarlanmalıdır. Biri ders çalışıp, diğeri TV, bilgisayarla
meşgul olmamalıdır.
6

"Doğru dürüst çalışmıyorsun", "Az çalışıyorsun" şeklinde
uyarıların yerine "Çalışmalarını gözden geçir, eksiklerini
beraber belirleyelim, bu süre bu ders için yeterli mi?"
şeklinde cümleler kullanalım.

Ders çalışma ve çalışmamanın sonuçları hakkında konuşun.
Düzenli tekrar yapmadığında konuların birikeceğini, çalışma
isteksizliğinin oluşacağını unutmayın.

Çalışma süresi her öğrenciye göre farklılık gösterir. Bazı
öğrenciler için 20 dakika, bazıları için 40 dakika gerekebilir.
Bu sebeple dersini anladığı halde onu odasında hapsetmeye
devam etmeyin.

Çocuk ders çalışırken ondan bir şey istemeyin.

Her defasında ödül vermeyin. Başarı kendi başına ödüldür.

TV, bilgisayarı kontrol altına alın.

Çocuğun başarısını arkadaş ya da sınıfına göre değil, bir
önceki durumuyla karşılaştırarak değerlendirin.

Çocuğun derslerine yoğunlaşabileceği uygun çalışma ortamı
hazırlayın. Dikkatini dağıtacak ya da aklının sizin bulunduğunuz odada kalmasını sağlayacak ortamlar oluşturmayın.

Sadece dersler odaklı konuşma ve iletişim kurmayın. Sosyal,
duygusal, güncel meseleler hakkında konuşun.

Yatmadan tekrar yapmasını sağlayın. 10 dakikalık gözden
geçirme, okuma şeklinde tekrar öğrenilenlerin kalıcı olmasını
sağlar.

Kontrollü takip yapın. Sadece ödevlerini yaptın mı, derslerini
bitirdin mi? şeklinde soru-cevaplı takip yüzeysel bir takiptir.
Neler anladığını, öğrendiğini soru-cevap şeklinde sorun.

Sürekli ders çalışmasını istemeyin. Bu çocukta herhangi bir
istek ve gayret oluşturmaz. Bunun yerine ne zaman
çalışacağına, ne zaman dinleneceğine ait olan bir program
hazırlayın. Ya da hazırlanmış böyle bir program varsa beraber
takip edin. Sosyal faaliyetlere programda yer vermesini
sağlayın.

Mümkün oldukça yatmadan önce TV izlemesine müsaade
etmeyin.

Eve gelir gelmez derse oturtmayın. Sevdiği şeylerle meşgul
olmasını sağlayarak okul stresinden uzaklaşması için yardımcı
olun.

Çocuğun başarısızlık nedenlerini iyi tespit edin. Bazen çocuk
evde düzenli çalışır. Ama istenilen başarıyı elde edemez.
Bunun nedeni derste konuyu iyi öğrenememesi olabilir.
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Güler
TANRIVERDİ
- Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda
ilerleyemesinler... Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar,
savaşlar açarlar. Balkan milletlerini “İstiklal” diye kışkırtırlardı. Biz
böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayri
müslimler zenginleşirlerdi.
Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir
köylü, Atatürk’e verdiği kısa bir cevap ile çok güzel açıklamıştır.
ATATÜRK VE ŞİİR
Atatürk, Mersin’e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde
gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:
Ulu önderin, çoğunlukla askeri alanda olmak üzere kitaplar
yazdığını herkes bilir. Atatürk her zaman sanat ve sanatçıları
sevmiştir. Kendisinin de sayıları çok olmasa da zaman zaman şiir
yazdığı bilinmektedir. Aşağıda bu şiirlerden daha Harbiye öğrencisi
iken yazmış olduğu şiir verilmiştir.
- Bu köşk kimin?
- Kirkor’un...
- Ya şu koca bina?
- Yargo’nun...
- Ya şu?
- Salomon’un...
Bir Askerin Mezarına
Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir,
Beyaz taş var, onun altında bayraklar
Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken...
Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt
İle bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir
Asker yatıyor...
Onun hâbı istirahate çekildiği şu
Makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler.
Kadınlar dümü rizi mâtem oldular. İhtiyarlar
Nâle eylediler, çocuklar ağladılar.
Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin
Mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak,
Olunmuştur. İşte orası o kahramanı muhteremin
Câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan
Ona nâilini intizar olmuş!...
Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:
- Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz?
Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur:
- Biz mi nerede idik? Biz Yemen’de, Tuna Boyları’nda,
Balkanlar’da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslarda, Çanakkale’de,
Sakarya’da savaşıyorduk paşam...
Atatürk bu anısını naklederken:
- Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu aksakallı
ihtiyar olmuştur, der dururdu…
Semiha KARA, 5-A
ATA'NIN ANAFARTALAR'DAN BİR ANISI
Atatürk Anafartalar'da düşmanı şaşkına çevirirken
gerektikçe hasmının durumundan bilgi edinmek için "Bir dil (bilgi
verebilecek bir düşman askeri) yakalayın!" der, Mehmetçikler de ne
yapıp yapıp karşı taraftan asker yakalar getirirlermiş.
Mustafa Kemal
Nazlı İLBASAN, 5-A
BİZ HAZIRIZ
Bir gün getirilen dilden gerekli bilgiler alındıktan sonra Ata
Bir gün İtalyan Büyükelçisi Ata ile görüşmek ister ve huzura
kabul edilir. O zamanın muhtelif ekonomik - siyasi konuları hakkında sormuş:
konuşulduktan sonra, büyükelçi:
- Peki, sen Yeni Zelandalısın madem, Türklerden ne kötülük
-"Ekselans, dün Roma ile yapmış olduğum bir görüşmede gördün ki vuruşmak için ta oradan buraya gelmişsin?
hükümetimizin Hatay'ı almak istediği kararını size iletmem söylendi"
Zelandalının bunu sırf spor için yaptığını ve kendisinin
der.
sportmen olduğunu övüngen bir tavırla söylemesi üzerine Ata:
Odada buz gibi bir hava eser. Ata, büyükelçiye bir şeyler
- İyi ama sportmenliğin ne işe yaradı? Baksana, bir erimizin
daha ikram eder ve iki dakikalığına odadan ayrılır. Döndüğünde önüne düşmüş, kuzu kuzu buraya getirilmişsin! Deyince tutsak şu
ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması, belinde tabancası karşılıkta bulunmuş:
vardır. Doğruca masasına gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi
- Sizin eriniz spor kurallarını çok kaba bir şekilde çiğneyince
Çakmak'ın bağlanmasını ister ve Çakmak’a:
ben ne yapabilirdim? Sportmen olmayan hasımlarla karşılaşacağımı
-"Paşa, İtalyan dostlarımız Hatay'a gelmek istiyorlarmış, bilseydim hiç gelmezdim!
hazır mıyız? " der.
Meğer Mehmetçik, Zelandalıyı en can alacak bir yerinden
Fevzi Çakmak durumu anlar ve:
yakalayarak sıkıp bayıltmış, avını ayılıncaya dek sırtında taşımış, sonra
-"Biz hazırız Paşam" diye yanıtlar... Ata büyükelçiye döner da elini çekmeden Türk siperlerine deyin sürmüş.
ve:
Ata bu öyküyü anlatır. Zelandalının sportmenlik anlayışına,
-"Biz hazırmışız. Hükümetinize söyleyin, isterlerse gelip Mehmetçiğin de kullandığı pratik (!) usule gülerdi.
Hatay'ı alabilirler" der...
Ercan DOĞAN, 8-A
Tuğba GÜL, 8-A
ATATÜRK'ÜN CEVAP VEREMEDİĞİ TEK KİŞİ
Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan baş
kaldırıp ne memleketi imar edebilmiş, ne de kendimiz refaha
kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuz olduğu kadar
düşmanlarımızın da suçudur. Çünkü başta Ruslar olmak üzere
düşmanlarımız hep şöyle düşünürlerdi:
Nazlı
İLBASAN
7
Tuğba
GÜL
Semiha
KARA
Ercan
DOĞAN
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Çelik gözler bulutlandı. O eşsiz kafanın içinden kimbilir
ne düşünceler geçti o anda:
Büyüdüğü zaman ne olacağını konuştular sonrasında.
Sonra O’nu oyuna iade edip yoluna devam ederken
yanındakilere döndü:
- Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona
bırakacağım ve gözüm arkamda kalmayacak dedi.
Kiraz LALECİOĞLU, 5-A
HAPI YUTARDI
GÖZÜM ARKADA KALMAYACAK
Atatürk Galatasaray Lisesi'nde öğrencilerden birine
Mustafa Kemal’in ilk Cumhurbaşkanlığına seçildiği sordu:
sıraydı. Bir sabah Çankaya sırtlarında arkadaşlarıyla gezmeye
çıkmıştı. Gazi yanına sokulan bir çocuğu yakaladı. Çelik bakışlarını
onun yüzüne dikip gülümseyerek sordu;
-Adın ne senin bakayım?
-Nil olmasaydı, Mısır ne olurdu?
Öğrenci, çabuk yanıt vermek için boş bulunup:
-Hapı yutardı... Dedi.
- Cemil
Bu yanıt Atatürk'ün hoşuna gitti. Öğrenciye on numara
verdi.
- Çankaya’da mı oturuyorsun?
- Yok. Ayrancı’da
Gönül ALAN, 5-A
-Mektebe gidiyor musun?
YURDUMUN TOPRAĞI TEMİZDİR
Kral Edvard İstanbul'a geldiği zaman, yatından bir
motora binerek Dolmabahçe Sarayına yanaştı.
Çocuk başını “evet” anlamında öne doğru hızla eğdi.
-E… Ne okuyorsun mektepte?
Atatürk rıhtımda onu bekliyordu. Deniz dalgalıydı.
Kralın bindiği motor, inip çıkıyordu. İmparator rıhtıma çıkmak
istediği bir sırada, eli yere değerek tozlandı. O sırada Atatürk elini
uzatmış bulunuyordu. Bunu gören Kral bir mendille elini silmek
istediği zaman Atatürk:
-Her bir şey okuyoruz.
-Peki ben kimim Cemil?
Çocuk zeki bakışlarını Ata’nın üzerinde gezdirdi:
-Yurdumun toprağı temizdir, o elinizi kirletmez, diyerek
Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı.
-Sen Gazi Paşasın.
Ata gülümsedi.
- Olmadı Cemil, ben Gazi Paşa değilim. Beni benzettin
sen.
- Yok, benzetmedim iyi biliyorum, sen Gazi Paşasın.
-Nereden biliyorsun?
Çocuk kendinden emin bir tavırla.
Kiraz
LALECİOĞLU
-Çünkü dedi sana hiç kimse benzemez…
8
Gönül
ALAN
Duran
AÇIKGÖZ
Ali
SERT
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
HEYKELDEKİ ATATÜRK’Ü GÖREBİLMEK
Herkes merakla Atatürk’e bakmaktadır. Acaba
heykeldeki hatayı fark edebilecek mi, görürse ne yapacak diye bir
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatımıza kazandırdığı
telaş, bir merak kalplerde serçe kuşu çırpınırken, Atatürk,
sayısız güzelliklerden, yaşama sevincinden biri de heykel
Krippel’in yanına gider. Sanatçıya elini uzatır ve şunları söyler:
sanatıdır. Atatürk’ün yaşadığı yıllarda heykeli dikilmiş midir?
Atatürk ve heykel konusunda öncelikle bilmemiz gereken,
- “Sizi tebrik ederim beyefendi. Mehmetçiği hep
Özgürlük Çocuğu’nun ilk heykelinin hangi yılda, hangi heykeltıraş görmek istediğim çağdaş, modern kıyafetler içinde yapmışsınız.
tarafından yapıldığı ve özellikle de nereye konulduğudur.
Duran AÇIKGÖZ, 8-A
İtalyan heykeltıraş Kanonika eseri olan ve her biri
cumhuriyet tarihimizin birer belleğini oluşturan heykeller elbette
vardır. Lakin Atatürk’ün ilk heykelleri onun tarafından yapılmıştır.
Bu onur Avusturyalı heykeltıraş Krippel’e aittir. 1924 yılında
yapılan bu eser İstanbul’da Sarayburnu’nda durmaktadır. Yani ilk
Atatürk heykeli çaresizlik içinde kokuşmuş saraya ve onun bel
bağladığı Avrupa ülkelerine sırt çevirmiş, Anadolu’ya
bakmaktadır.
Bu duruş, uygarlık denilen satranç oyununda son
derece güçlü ve büyük bir taşın anlatımıdır. Son derece güçlü ve
büyük bir hamleyi işaret etmektedir. Atatürk’ün ilk heykelinin
Sarayburnu’na konulduğu ve sırtının nereye, yüzünün hangi yöne
dönük olduğunu bilmemek, ya da bu duruşu rastlantı saymak,
bakıp ta görememek, toplumun içinden çıkılamayacak bir kör
kuyuya sürüklendiğinin kanıtıdır.
TBMM Başkanı Gazi Mustafa Kemal, Bilecik Osmaneli İstasyonu'nda bir öğrencinin okuduğu şiiri dinlerken (20 Ocak 1923)
TÜRK DİLİ ve KÖY AĞASININ SİLAHLIĞI
Atatürk Türk’ün her şeyine inandığı gibi dilinin de
yeterliğine, enginliğine sonsuz bir inanç beslerdi.
Tarihin akışını oradan oraya çevirmiş, yer yer bunca
uygarlık ocakları kurmuş bir ulusun dili bu denli yoksul olabilir mi
idi?” diye soruyor ve sözünü aşağı yukarı şöyle tamamlıyordu:
-"Araplarla tanışıncaya dek Türk’ün devlet, hükümet,
hukuk, adalet gibi uygar kavramlara; şeref, namus, insaf, vicdan
gibi yüksek duygulara birer ad vermemiş olması düşünülebilir mi?
Belli ki her ulusta görüldüğü üzere Türk’ün de tarihte gaflet anları
olmuş, birçok varlıklarına ve bu arada diline de bakmaz olmuştur.
Biz şimdi ulusal benliğimize kavuştuğumuz gibi öz dilimize de
kavuşacağız.”
Atatürk bir ulusun dil varlığı bakımından, aslında bu
denli yoksul olamayacağını bir örnekle belirtmek için şu öyküyü
sık sık anlatırdı:
“Vaktiyle zengin bir köy ağası şehirde hamama gitmiş.
Yıkanmış... Kurulanmış... Giyinmek için bohçasına el attığı zaman
bir de bakmış ki silahlığından başka her şeyi çalınmış. Başlamış
hamamcılardan hesap sormaya.
O Krippel’dir ki Ankara Ulus meydanındaki Zafer
Anıtı’nın da sanatçısıdır. 1927 yılında oraya konulan bu
heykelinde müthiş bir öyküsü vardır. Krippel, heykeli meydana
yerleştirdiğinde büyük, hem de çok büyük bir hata fark edilir.
Sanatçının at üstündeki Atatürk’ün iki yanına koyduğu askerler
Türk Askerleri değildir. Kurtuluş savaşı sırasında askerlerimizin
miğferleri olmadığı gibi, üniformaları da farklıydı. Krippel’in
anıtındaki heykeller adeta birer Alman askerine benzemektedir.
Açılış töreninden önce bu büyük gafı görenler, artık geri dönüşü
olmayan bir yola girildiğinden çaresiz kalırlar. Çünkü heykel
meydana dikilmiş ve açılışa da çok az bir süre kalmıştır.
Hamamcılar ağanın şantaj yaptığını, yoksa çalınan
çarpılan bir şey olmadığını ileri sürmüşler. Bunun üzerine o da
silahlığını çıplak beline geçirerek ortaya çıkmış ve şöyle haykırmış:
“Görenler Allah için söylesin, ben buraya bu kılıkta gelebilir
miydim?”
Atatürk öyküsüne şunu da katardı:
- Ağanın hamama çıplak gelmediğine herkesin aklı yattı
ama Türk’ün yurdundan dilsiz çıkmadığına hala akıl erdiremeyen
gafiller vardır. (M.A. ÖNEN, Atatürk’ü Anlamak, s.119-120)
Ali SERT, 8-A
9
ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DUYGUSAL
GELİŞİM BOZUKLUKLARI
Asiye ULAŞ.
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Anne olmak, yaşamın en önemli aşamalarından biridir.
Her anne çocuğunu sağlıklı, başarılı ve mutlu yetiştirmek ister.
Bebek doğduğu andan itibaren annesiyle etkileşim halindedir.
Annenin çocuğuna gösterdiği ilgi, sevgi ve hoşgörü gibi tutumlar
çocuğun gelecekteki kişiliğini etkilemektedir.
Acaba anneler çocuklarını duygusal yönden yeterince
geliştirebiliyorlar mı?
ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DUYGUSAL UYUM BOZUKLUKLARI
Gelişim evrelerinin getirdiği doğal zorluklara yakın
çevrenin olumsuz etkileri katıldığında, çocukta buna tepki olarak
çoğunlukla duygusal düzeyde bozukluklar görülebilir.
Duygusal düzeydeki bozuklukları çocuklar uyumsuz
davranış sergileyerek gösterirler.
SIKILGANLIK, ÇEKİNGENLİK VE GÜVENSİZLİK
Sosyal uyumları az olan çocuklardır. Kendilerini ifade
etmekte kaçınırlar. Faaliyetlere ve derse katılımları az olan çocuk
kendine güvenmediği için çekingen davranır. Güvensizliğin
oluşumundaki temel güven ve güvensizlik dönemindeki anne
ilişkileri zayıf olan çocuklarlar kendilerine güvensizdirler.
YOKSA!




Öz güveni zayıf olan çekingen, sıkılgan çocuklar,
başkalarının beğeni, sevgi ve yakınlığını kazanacak girişimlere
girmeye gerek dahi görmez.
Parmağında bal mı varda emiyorsun?
Hiç kardeş kıskanılır mı?
Tırnağını yeme ağzına biber sürerim.
Allah seni taş eder.
Anneler çocuklarına buna benzer telkinlerde çok
bulunurlar. Sorunun kendi davranışlarında olduğunun farkında
mıdırlar acaba? Bazı annelerde çocuklarına geleneksel kalıplaşmış
yöntemlerle yaklaşmaya çalışırlar, çağdaş eğitim ilkelerinin
gereklerini benimsemekte güçlük çekerler. Bugünün yaşam
koşulları, daha girişken, bağımsız, hoşgörülü ve demokrat nesiller
yetiştirmeyi gerektiriyor. Bu da annelerin babaların tutumlarının
farkında olmalarıyla ve kendilerine çağın gereklerine göre
yetiştirmeleriyle mümkündür. Geleceğin büyükleri olan
çocukların duygusal açıdan sağlıklı yetiştirilmeleri anne- babaların
tutumlarına bağlıdır. Olumsuz baskıcı, hoşgörüsüz ve en önemlisi
sevgisiz ilgisiz ortamlarda büyüyen çocuklarda duygusal gelişim
bozuklukları görülür.
KORKAKLIK VE ÜRKEKLİK
Korku fobi demektir. Fobi bir nevroz türüdür. Fobi bir
nesneye, faaliyete ve olaya karşı geliştirilen bir tepkidir. Çocuğun
yaşamış olduğu bir olaya karşı bir nesneye ya da başka bir şeye
geliştirdiği duygular onda çeşitli korkular yaratır. Korku
beraberinde ürküntüyü de getirir, her an korktuğu olayla
karşılaşacakmışçasına bir ürküntü olur.
SİNİRLİLİK VE ÇABUK KIZMA
Sinirli çocuklar her şeye çok çabuk tepki gösterir,
kızarlar. Çocukların sinirli olması kalıtımsal olabileceği gibi
sonradan da kazanılmış olabilir. Sinirli ve çabuk kızan çocuklar
anne – babalarına her istediklerini yaptırabilen, istediği
yapılmayınca çabuk kızan çocuklardır.
BENCİLLİK VE PAYLAŞIMSIZLIK
3-4 yaşlarında çocuk benmerkezcidir. Çocuk bir olaya ya
da objeye başka birinin gözü ile bakamaz.
10
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
KENDİ BAŞINA BİR ŞEY YAPAMAMA, YARDIM BEKLEME
Genellikle öz güveni zayıf olan çocuklarda görülür.
Çocuk bir işi başaramadığı zaman horlanmışsa, kızılmışsa bu
davranışı kazanır. Bu konuda anne tutumları çok önemlidir.
Çocuğu yönlendireme ve teşvik etme güven kazanmasını
sağlamak gerekir.
Çocuğun gelişim basamağına göre yapabileceği işler
ona kazandırılırken zorlamalar, mükemmelini bekleme bu
durumu ortaya çıkarabilir.
Benmerkezcilik çocuğun yaşı ilerledikçe ve çocuğun
sosyal yaşı arttıkça değişir ve gelişir. Aileler çocukların çevresinde
kendinden başka kişilerinin olduğunu ve onlarla bazı şeyleri
paylaşmayı öğretmelidirler.
KISKANÇLIK
Kıskançlık ilk olarak kardeş kıskançlığı olarak kardeş
kıskançlığı ile başlar. Kendine gösterilen ilginin bir başkasına
kayması çocuğu kaygılandırır. Artık istenmediğini, sevilmediğini
düşünür. Bu durumu çocuklar farklı boyutlarda atlatırlar. Hele
kardeşin doğduğu sırada okula başlama çocuğu daha çok bunaltıp
kıskançlık krizlerine sokabilir.
KAYGI VE KURUNTU
HER ŞEYE AĞLAMA
Kaygılı çocuklar ürkek bakışlıdır. En ufak bir olay onları
Her şeye ağlayan çocuk bunu alışkanlık haline
getirmiştir. Her şeye ağlayan çocuk genellikle bunu istediklerini incitir. Çok çabuk ağlarlar. Alt ıslatma ve dışkı kaçırma
elde etmek için kullanırlar. Her şeye ağlama bağlandığı kişilerden problemleri olabilir.
ayrılma kokusu da taşır.
Bazı bedensel yakınmaları, tırnak yeme, ellerini
birbirine sürme, durmadan göz kırpma gibi problemleri olabilir.
Üzüntü ya da başlarını vurma eğilimi bazılarında
görülür. Bu çocuklar hayali dünyalarıyla gerçek dünyaları
arasındaki farkı ayırmada diğer çocuklardan daha zorluk çekerler.
Kaygılı çocuklar istenilenin en iyisini yapmak için büyük
çaba gösterirler kaygı genellikle bu çocukların düşüncelerinde
bozukluklar meydana getirir.
NOT: Bu sayfada konulan resimler okulumuz anasınıfı
öğrencilerinin faaliyetler sırasında çekilmiş fotoğraflarıdır.
Konularla ilgisi yoktur.
Bu başlık altındaki diğer konular da gelecek
sayımızda verilecektir.
İNATÇILIK VE SÖZ DİNLEMEME
İnatçılık obesif kompulsif davranışları olan insanlarda
görülen bir durumdur.
Karşıt olma karşı gelme bozukluğu olan çocuklar sık sık
hiddetlenir, büyükleriyle tartışmaya girer kurallara ve söylenenler
uymakta direnir.
İnatçı çocuk, saldırganlığını pasif direniş yoluyla açığa
vuran çocuktur. İnatçı çocuğun genel tutumu çoğunlukla gergin
anne çocuk ilişkisinin bir sonucudur ve başlangıcı özerklik
dönemine girer.
11










Yalan söyleme
Gece korkusu yalnız yatamama
Kendine ait olmayan eşyaları izinsiz alma
Yaşıtlarıyla geçinememe
Arkadaşsızlık ve yalnız oynama
Kavgacılık ve saldırganlık
Dikkatsizlik
Kekemelik
Tik
Tırnak yeme
Arzu ERSOY
OYUN
Gülsüm GÜNAY
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
TEMİZ BİR ÇEVRE LÜTFEN
Bir tatil sabahı, çayımı içerken küçük bir gezinti
Herhalde çocukların büyüme süreci içerisinde oyunun
etkisini göz ardı etmek yanlış olur. Oyun çocuklar için eğlenceli yapmaya karar veriyorum. Güneş pırıl pırıl, bu güzel günün tadını
olduğu kadar onların gelişimleri içinde çok önemlidir.
çıkartmak lazım diye düşünüyorum.
Çocuklarımızın nasıl belli bir saat uykuya ihtiyaçları var. Bu
uykuyu uyumadıkları zaman huzursuz ve mutsuz oluyorlar bu
etkilerin hepsini gün içerisinde yeterince oyun oynayamamış çocuklar
içinde söyleyebiliriz. Şunu asla unutmamalıyız ki oyun "çocukluk
mesleği" bunu unuttuğumuz zaman oynadıkları bazı oyunlar bize
anlamsız gelmeye başlıyor. Ama o anlamsızmış gibi gelen oyunlar
çocuklarımızın gelişimine yardımcı oluyor.
Giyinip çabucak çıkıyorum. Daha apartmanın kapısını
açar açmaz büyük bir hışırtı ile ayağımın üstüne bir çöp torbası
yıkılıveriyor. Ortalığı ağır bir koku kaplarken bakıyorum torbanın
ağzından pis sular dökülüyor. Görüntü tek kelimeyle iğrenç.
Sinirleniyorum, yan komşuya içimden söyleniyorum.
Neyse, yine de kararlıyım güzel bir yürüyüş yapacağım.
Birkaç adım sonrasında bir bakıyorum köşe başında bira şişeleri,
Mesela küçük plastik çiftlik hayvanlarını konuştururken
yine çöp torbaları. Üzerindeki köpek ve kedilerle manzara tam bir
sosyal gelişimleri ve dil gelişimleri hızlanıyor. Ama bize kendi kendine
rezalet. Dışarıya çıktığıma bin pişman olup geri dönüyorum.
uydurarak oynuyor diyoruz veya çocuklarımıza gülüyoruz.
Hepimiz evimizi temiz tutmak için çırpınıp duruyoruz.
Son zamanlarda yapılan araştırmalar, gün içerisinde yeteri
Neden
aynı
titizliği dışarıda da gösterip; okulumuzu, bahçemizi,
kadar oyun oynamış çocuklar, diğer yeteri kadar oyun oynamamış
olanlara göre çok daha mutlu olduklarını gösteriyor. Oyun üzerinde yürüdüğümüz yolları temiz tutmayalım.
çocuklarımızın agresifliklerini atmaları için de çok güzel bir araç.
Okulda çocuklar, her gün bir sınıf bahçeyi temizliyor.
Aslında biz büyükler bunu kendi yaşamımızda yaşamıyor Hâlbuki ambalaj kâğıtlarını, içtiğimiz suların şişelerini yerlere
muyuz? Bizlerde gün içerisinde meşgul olduğumuz bir uğraşımız atmasak, çöplerini de toplamak zorunda kalmayız. Öyle değil mi?
olduğunda bu ister is olsun isterse bizi meşgul tutan başka bir şey
Daha temiz bir çevrede yaşamak dileği ile güzel günler
bizde aksam olduğunda kendimizi çok mutlu hissediyoruz. Bunları da
sizin olsun…
göz önünde bulundurarak çocukları gün içerisinde yeteri kadar oyun
oynamaları için teşvik edin. Gün boyunca kreşe giden çocuklar için
sakın ha "kreşte yeteri kadar oyun oynamıştır" diye
düşünmeyin. Onları eve iş getirmeyi seven aile babaları gibi düşünün.
Oyun çocukların hayatı anlamaları ve hayatı öğrenmeleri için en iyi
yoldur.
Çocuklarınızla oyun oynarken dikkat etmeniz gereken en
önemli nokta, oyunu yönetmesi için çocuğunuza izin verin. Kesinlikle
oyunu nasıl oynaması gerektiğine dair bir yorum yapmayın. Ama
oyunu beraber oynarken sizde oyuna eşlik etmek için çocuğunuza
değişik ama yönlendirici olmayan sorular sorabilirsiniz. Şimdi bu
araba nereye gidiyor? Bebeğin uykusu mu gelmiş? Gibi. Çok soru
sorarak ta sıkılmasına sebep olmayın.
Devran
KARADUMAN
Dudu
DOĞA
Emircan
ÜŞÜNTÜ
Eşref
EVREN
Görkem
CAN
Gülzade
KALBURCU
Hanım
DOĞAN
Hüseyin
BASTI
Nazar
TOÇ
Olcay
TİRİT
Ömer Emre
SAĞLAM
Rabia
HOŞER
Ramazan
ÇİTİL
Rüya
VAR
Sıla
KARABACAK
Soncan
TOSUN
Çocuklarınızla uzun zaman geçirmek yerine onlarla kısa
ama verimli zaman geçirin.
Çocuklarımız bizim geleceğimiz onları gelecek için mutlu
büyütmeli.
12
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Sema Zahide
KEYİK
ŞEB-İ ARUZ TÖRENLERİ
bakmaktadır. Bu hak’tan aldığını halka dağıtmayı sembolize eder.
Sema sırasında semazenler sağdan sola doğru her dönüşlerinde
ALLAH demektedirler.
1. selam insanın kendi kulluğunu ve yüce Yaratanını
idrak etmesini anlatır. 1.selam sonunda baş semazen post önüne
ilerleyerek bazı dualar okur ve bir sonraki selam için izin verdiğini
belirtir. Müziğin aniden bitmesiyle 2. selama geçilir.
Semazenlerde müziğe uyup aniden semayı bırakırlar. Selam
verdikten sonra sırayla baş semazenin elini öperek destur alıp 2.
selamın dönüşüne başlarlar.
2. selam da yapılan semada müzik daha ağır seyreder.
Bu bölüm yaratılıştaki nizamı, Allah’ın kudreti karşısında hayranlık
duymayı anlatır.
Arkasından 3. selam a geçilir. Bu selamda müzik üç
farklı usulde seyreder ve tempo vardır. Semazenler 2. selamda
olduğu gibi semaya başlarlar. Bu bölümde ki coşkulu müzikle
yapılan dönüşte Allah’a olan hayranlık ve minnet duygusunun
Yaşamını “hamdım, piştim, oldum.” Sözleriyle özetleyen aşka dönüşmesi ve aklın aşk karşısında çaresizliğini anlatır.
Hz. Mevlana 30 Eylül 1207 yılında Afganistan sınırları içinde yer
Son bölüm olan 4. selamda 3. selamdaki ritmin
alan Horosan yöresinde Belh şehrinde doğmuştur. Ölümünü de
coşkusunun sarhoşluğuyla bir anda insanı gerçeklerle baş başa
düğün gecesi olarak nitelendiren Mevlana 17 Aralık 1273 günü
bırakırcasına çok ağır olarak icra edilir. Semazenler önceki
Hakk’ a kavuşmuştur.
selamda olduğu gibi semaya başlarlar. Ancak semazenler
Bu sene ölümünün 737. Yılını Şeb-i aruz törenleri ile semahaneye yayıldıktan sonra önceki selamlarda olduğu gibi
anacağız. Onun düşüncesinde ölüm hiçbir zaman yokluk olarak semahaneye dönmezler bulundukları yerde sema ederler. Bu
kabul edilmemektedir. “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde semaya baş semazende katılır. Ancak hırkasını çıkarmadan
aramayınız. Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.” Diyerek hırkasının sağ tarafını bel hizasına açarak hafifçe sema eder.
gönüllerdeki ölümsüzlüğe dikkat çekmektedir.
Bugünde Mevlevi hanelerde semazenler sema törenleri
ile Mevlana’nın ruhaniyetinde yaşadıklarını yaşamaya çalışıyorlar.
Şeb-i aruz törenlerinde gerçekleştirilen sema ayini de aslında her
bir hareketi ile derin bir anlam ifade etmektedir.
Şeb-i aruz törenine Peygamber efendimize sevgi ve
selamı ifade eden naat ile başlanır. Naat bir kaside türüdür. Şiiri
Hz. Mevlana’ya bestesi ise Itri’ ye aittir. Naatın arkasından
kudümden birkaç darp vurulur. Bu darp Allah’ın “OL” emrinin
sembolüdür. Sonra ney taksimi başlar. Neyzen rast makamında
icra edilecek ayinin makamına bir geçiş yapar. Bu İsrafil’ in “SUR”
u üflemesidir. Her şeye can veren nefesi simgeler. Ney
taksiminden sonra “peşrev” adı verilen okunacak ayinin
makamında bestelenmiş saz eseri çalınmaya başlar.
4. selam yani son bölüm insanın manevi yolculuğunu
tamamlayıp kaderine razı oluşluğunu ve kulluğa dönüşünü
Bu sırada semazenler 4 devirde olacak olan ayinin
vurgulamaktadır.
1.selamını gerçekleştirmek için ilk önce ellerini sertçe yere
vurarak ayağa kalkarlar. Bu hareket Allah’ın ol emrinden sonra
Bu selamın bitiminde sazlar son peşrev ile coşkulu bir
her şeyin olduğunun sembolüdür. Aynı zamanda kabirden kalkıp şekilde bitirir. Ve bir saz tarafından son taksim yapılır. Arkasından
tekrar dirilmeyi de sembolize eder.
kuranı kerim okumaya başlar. Kuran okunmasıyla semazenler
semayı bırakarak semahanenin kenarına çekilirler ve bulundukları
yere otururlar.
Kuran bitiminden sonra postnişin “Fatiha” der. Sure
gizli okunduktan sonra ayağa kalkılır. Yapılan bu dualar bütün
peygamberlere, şehitlerimize, bütün inananlara gönderilir.
Devletimizin selameti zikredilir. Sonra baş semazen, semazenler
ve saz ekibi ayrı ayrı selamlaşır ve huzur içinde terk edilir.
1. selamda semazenler baş semazenden destur aldıktan
sonra şeyh efendinin elini öper şeyh efendi de sikkelerinden
öperek semaya başlarlar. Semada kollar iki yana açıktır. Sağ el
yukarı sol el aşağıda gözler kısık olarak sol elin başparmağına
Bizlerin, sadece semazenlerin dönmesiyle izlediğimiz bu
görsellik, aslında tümüyle bakıldığında, bir ayinde nasıl detayların
gizli olduğunu gösteriyor. Hz. Mevlana’nın 17 Aralık ta 737.
senesini anacağımız Mevlevi ayinini ayrıntılara dikkat ederek
izlemek nefsimizi hakikatle daha da yüzleştirecek.
13
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
KEDİ ile KÖPEK
(Miniklerden minik bir hikâye)
Bir gün bir kedi, yemek ararken bir köpekle karşılaşmış.
Kedi öyle korkmuş ki kaçacakmış ama köpek ona saldırmamış. Köpek
kedinin titrediğini görünce “Neden titrediğini” sormuş. Kedi demiş ki
“Senin beni yiyeceğini sandım, ondan korktum”.
Köpek demiş ki “Ben öbür köpekler gibi değilim. Ben iyi bir
köpeğim gel istersen arkadaş olabiliriz”.
Kedi ”Tamam” demiş. Birlikte çok güzel eğlenmişler. Sonra
karınları acıkmış. Av aramaya çıkmışlar ve avlarını bulup yemişler.
Bundan sonra hep mutlu yaşamışlar. Hikâye de burada
bitmiş.
ENES EKİNCİ’NİN GÜNLÜĞÜ
Enes EKİNCİ
29 EKİM
29 Ekim geldi
Herkese sevinç getirdi
Ben 29 Ekimi çok sevdim
29 Ekime çok meraklandım
29 Ekim herkese mutluluk getirdi
Çünkü cumhuriyet geldi
29 Ekimi çok sevdim herkes 29 Ekimi çok sevdi
Herkese mutluluk getirdi
29 Ekimde yürüyüş yaptık
Sınıfımızı süsledik
29 Ekimden sonra okula gittik
Okulumuzda 29 Ekimi anlattık
Davut İLBASAN
6 Mayıs 2010
Okulda ders görmeyi de teneffüsleri de çok seviyorum.
Bazen şu teneffüsler hiç bitmese diyorum. Teneffüsü çok
seviyorum, arkadaşlarımla oynuyorum. Ödevlerimi aldım. Eve
geldim. Akşam oldu derslerimi bitirdim. Babam geldi. Çok
sevindik. Yemeğimizi yedik.
7 Mayıs 2010
Bugün okulda hiç yaramazlık yapmadım. Ablam
ödevlerime yardım etti, kısa zamanda bitirdim. Daha sonra
onunla oyun oynadım. Yemeğimizi yedikten sonra uyuduk. Sevgili
günlük yarın görüşmek üzere…
8 Mayıs 2010
Bu gün daha sevinçliyim. Çünkü akşama halamlar geldi.
Halamla birlikte kuzenlerim de geldiler. Akşama kadar onlarla
oyun oynadık. Hep beraber akşam yemeği yedik. Hava
kararmadan gittiler. Ben de derslerimi bitirdim. Yarın görüşmek
üzere…
9 Mayıs 2010
HALKIMIZ
Biz halkımızla seçim yapıyoruz
Halkımız cumhurbaşkanını seçiyor
Biz çok güzel halkız
Biz bütün haklara uyarız
Biz halk oyunu oynamayı da severiz
Ben çok mutluyum.
Tatil olduğu için kahvaltımızı geç yaptık. Kahvaltıdan
sonra dışarıda dolaştım. Daha sonra eve dönüp kardeşlerimle
oynadım. Öğleden sonra kitabımı okudum.
Ödevlerimi halamlar gittikten sonra bitirmiştim zaten.
Derslerime son bir defa baktım. Yarın okulum var erkenden
yatacağım. İyi geceler günlük.
10 Mayıs 2010
Elif İLBASAN
Erken yatmama rağmen geç kalktım. Tabii okula da geç
kaldım. Kahvaltı yapmadan okula gittim. Annem çantama yiyecek
bir şeyler koymuş. Bende annemim koyduklarını teneffüste
yedim.
Akşama kadar olağan dışı bir şey olmadı. Biraz
kardeşlerimle oynadım sonra uyuduk. Yarın görüşmek üzere
sevgili günlük.
Enes
EKİNCİ
14
Elif
İLBASAN
Davut
İLBASAN
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Narin Sözen
ORUÇ
Hafızayı Güçlendirmek
Tıpkı insan bedeninin vücut geliştirme egzersizleri
aracılığıyla kas gücünü artırarak güçlendirilebileceği gibi hafıza da
alıştırma ve egzersizler aracılığıyla güçlendirip geliştirilebilir.
* Güçlü bir hafıza öğrenciye başarı kapılarını açar.
* Gözlem dikkat ve hızlı karar verme yetenekleri gelişir.
GÜÇLÜ BİR HAFIZA SİZE ÇOK ŞEY KAZANDIRIR
*Hayal kurma yeteneği gelişerek kontrol altına
alınabilir.
Son tanık dinleniyordu. Her geçen an sanığın durumu
biraz daha kötüye gidiyordu Duruşma sırasında özellikle bir kadın
*Düşünme gücü ve zihnimiz büyük ölçüde gelişir.
tanığın olayı anlatmasından sonra durum sanık için hiç de iç açıcı
*Bir topluluk önünde takılmadan şaşırmadan ve kâğıda
görünmüyordu. Jüri üyeleri ve yargıç sanığa kötü kötü bakmaya
bakmadan uzun konuşmalar yapılabilir. (Ziya BARAN)
başlamışlardı.
Savunma avukatı tanık kadının ifadesinde aksayan bir
noktayı fark ediyor. O zaman sakin bir edayla tanık iskemlesine
yaklaşıp dostça bir tavırla bütün olayı bir defa daha anlatmasını
kadından rica ediyor. Kadın bu isteği yerine getirdiğinde, sanık
yargıcın kızgın bakışları arasında neredeyse yerin dibine batacak
hale geliyor. Ne var ki avukat hiç oralı olmadan tanığa üçüncü kez
anlattırıyor ve sonra da “Bir sözü unutmadınız mı?”diye soruyor.
Tanık duraksıyor ve bir sözü atlamış olduğunu kabul
ediyor. Avukat gülümseyerek “Güzel” diye karşılık veriyor, “Şimdi
ifadenizi bir defa daha tekrar edin ve unuttuğunuz sözü size
öğretildiği yerde, öğretildiği şekilde söyleyiniz.”
Dördüncü tekrarda jüri üyeleri, ortada ezberlenerek
öğrenilmiş bir ifadenin söz konusu olduğunu açıkça görüyorlar.
Bu şekilde avukatın şaşmaz hafızası bir insanı hiç hak etmediği
ağır bir cezaya çarptırılmaktan korumuş oluyor.
İfadenin tanığa kelimesi kelimesine belletilmiş olduğu
avukatın gözünden kaçmamıştı. Bu davada sanığın kurtulması
sadece avukatın güçlü hafızası sayesinde olmuştu.
İyi bir hafıza gündelik yaşamda da büyük avantajlar
ÖĞRETMENİM
Seni çok seviyorum,
Ama yeter ki gitme evine, kal bizimle.
İyi ki varsın, çok seviyorum seni öğretmenim.
Verdiğin ödevleri yapacağım,
Söz veriyorum öğretmenim…
Baran GÖKTÜRK, 2-B
sağlar.
Velilerin imzaları nasıl attıklarını hemen hatırlayıveren
bir öğretmen, veliler için olağanüstü değerdedir.
Öğretmen, veli toplantısını haber vermek için
öğrencilerine toplantının günü ve saatini belirten bir kâğıt verip
bunu ailelerine imzalatmalarını söyler. Ertesi gün Mehmet’in
getirdiği kâğıttaki imzada eksik olduğunu fark eder. Mehmet’i
biraz sıkıştırınca babasının imzasını taklit ettiğini anlar.
Profesyonel veya amatör aktörler, tiyatrocular ve
özellikle “stand-up”çılar için de hafıza gücü çok önemlidir. Çünkü
her seferinde birbirinden çok farklı rolleri ezberlemek ve geniş
kitlelerin karşısında hiç şaşırmadan ustaca aktarmak son derece
zor bir iştir. Farkında olmasalar bile usta sanatçılar için güçlü bir
hafıza çok önemli bir kaynaktır.
Aslında her birimiz müthiş bir hafıza kapasitesine
sahibiz. Ancak hafızamıza yeterince önem vermediğimiz ve onu
geliştirmek hiçbir şey yapmadığımız için hatırlama konusunda
çeşitli zorluklar yaşarız.
15
OKUL SEVGİSİ
Okulumu çok seviyorum,
Okulda ders yapıyoruz,
Okulda kitap okuyoruz.
Okulumu çok seviyorum,
Okuluma devam edeceğim,
Arkadaşlarımı seveceğim,
Öğretmenimiz bizleri çok seviyor,
Sevginle yaşıyoruz öğretmenim.
Emine KURU, 2-B
Baran
GÖKTÜRK
Emine
KURU
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Abdullah
ALBAYRAK
BASİT ÇÖZÜMLER
vantilatör alarak hatta doğru yöneltti. Vantilatörü açtığı anda dolu
olan kutular hattan geçerken boş olanlar hattın dışına doğru
savruldu.
Buradan çıkarılacak ders:

Her zaman basit çözümler arayın
PROBLEMLERE ODAKLANMAK ile ÇÖZÜMLERE ODAKLANMAK
ARASINDAKİ FARK

Problemleri çözmek için mümkün olan en basit
çözümü tasarlayın

Her zaman çözüme odaklanın.
Zeki insanlar basit çözümler üretir...‫‏‬
DURUM 1: NASA uzaya astronot gönderdiğinde tükenmez
kalemlerin yer çekimi olmayan ortamda çalışmadığını fark etti
(yerçekimi olmadığı için mürekkep kâğıdın üzerine akmıyordu).
ÇÖZÜM 1: Bu problemin çözümü NASA'ya on yıla ve 12
milyon dolara mal oldu. Öyle bir tükenmez kalem ürettiler ki bu
kalem, yerçekimsiz ortamda, yukarı yönde, suyun altında ve sıfırın
altından 300 C' ye kadar olan sıcaklıklarda yazı yazmaya olanak
sağlıyordu.
ÇÖZÜM 2: Peki Ruslar ne yaptı? Kurşun kalem kullandılar.
ÖĞRETMEN OLMAK İSTİYORUM
Karanlık yarınlara, bir ışık olmak için,
Öğretmen olmak istiyorum.
Her yeni öğrencimde, yeniden doğmak için,
Öğretmen olmak istiyorum.
İlimde, fende en ileriye,
Sevgi saygı gönüllere,
Demokrasiyi beyinlere yerleştirmek için,
Öğretmen olmak istiyorum.
Emre YAY 3-A
DURUM 2: Japon yönetim sistemindeki en hatırda kalır
çalışmalardan bir tanesi Japonya'daki en büyük kozmetik
firmalarından birinde yaşanan boş sabun kutusu problemidir.
Müşterilerden birisi firmaya, aldığı sabun kutusunun boş olduğu
konusunda şikâyette bulunmuştur.
Yetkililer hemen, üretilip paketlenen sabun kutularını
sevkiyat birimine gönderen hattı izole ettiler. Bu sırada bir şekilde bir
sabun kutusunun hattan içi boş şekilde geçtiği tespit edildi. Yönetim,
mühendislerine problemi çözmesi için talimat verdi.
ÇÖZÜM 1: Mühendisler iki kişi tarafından kullanılan
yüksek-çözünürlükte bir X-ışını cihazı tasarlamak için ciddi uğraş
verdiler. Bu sayede hattan geçen bütün sabun kutuları izlenebilecek
ve boş olmadıklarından emin olunacaktı.
ÇÖZÜM 2: Küçük bir şirketteki sıradan bir isçi ayni
problemle karsılaştığında, X- ışını vb karmaşık şeylerle uğraşmadı,
onun yerine farklı bir yol buldu. Güçlü endüstriyel bir elektrikli
16
ASLA PES ETME
Saliha YILMAZ
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Michigan Port Huran İlkokulu öğretmeni, ailesinin
başarısız olduğu gerekçesiyle okuldan aldığı öğrencisi Thomas
Alva Edison için,”O beyinsiz bir çocuk ve hiçbir işte başarılı
olamaz,” demişti.
Daha sonraki yıllarda Edison, yaptığı kimyasal
deneylerden birinin patlaması sonucu telgraf ofisindeki işinden
kovulmuştu.
Asla pes etmeye niyeti olmayan Edison, yaptığı buluşlar
ANNECİĞİM
sayesinde bir süre sonra “Menlo parkı sihirbazı olarak anılmaya
başlamıştı.
Her gün seni düşündüm,
Akşamları yatarken,
Edison elektrik ampulü başta olmak üzere insanlığın Meraktan öldüm
Seni düşünmekten,
hayatını kolaylaştıran icatları nedeniyle tarih boyunca Ağlaya ağlaya
Gözlerime uyku,
unutulmayacak bilim adamları listesine adını yazmayı başardı.
Gözümde yaş kalmadı
Girmez hale gelmişti.
Edison’un yaptığı gibi, hayatımızda önümüze çıkan
Habersiz geldiğin o gün
engeller karşısında pes etmeden, zorlukların üzerine giderek her
Sevinçten elim, kolum,
türlü başarıya ulaşabiliriz.
Dilim bile tutuldu.
Saliha YILMAZ
Benim güzel Anneciğim
Sinan GÖKALP
Harikulade şeyler ancak, içlerindeki bir şeyin koşulların
üzerinde olduğuna inanma cesaretini gösterenler
İLKBAHAR
tarafından yapılmıştır.
Ağaçların dalları,
Dağlarda gelincik,
Bruce BARTON
Çiçeklerin yaprağı,
Derelerde lalecik,
İlkbahar meyvesi,
Çok güzel kokar,
Ne güzeldir yemesi
Bizim çiçeklik.
Fadime DENER
ANNE
ATATÜRK KALBİMİZDE
Atatürk büyüktü,
Yurdumuzu düşmanlardan,
O olmadan kurtaramazdık,
Şimdi bizde olmazdık.
10 Kasım’da dokuzu beş geçe,
Atatürk öldü dediler
Analar, babalar, çocuklar,
Uygarlıklar ağladı.
O’nun bedeni toprakta,
Düşünceleri beynimizde,
Yenilikleri hayatımızda,
İlelebet yaşayacak.
Vedat HALMAN; 4-A
İlk gözlerimi açtığımda,
Seni gördüm karşımda.
Gözlerine baktığımda,
Anladım Annemle tanıştığımı.
Yardıma muhtaç olduğumda,
Sen varsın karşımda.
Annemle geçirdiğim zamanlar,
Değerlidir yanımda.
İyiyi, kötüyü,
Doğruyu yanlışı,
Canıma can katanın,
Anlarım annemin olduğunu
Anneler çiçektir.
Koparılmaya gelemez.
Çiçeğin tazesi,
Annelerin bir tanesi.
Ferdi KAYHAN
Vedat
HALMAN
17
Sinan
GÖKALP
Fadime
DENER
Ferdi
KAYHAN
ANNE-BABA VE ÇOCUK ARASINDA
İLETİŞİM
Murat ARAS
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
İletişim denince insanın aklına konuşmak, bilgi alışverişinde
bulunmak gelir. İlişkilerde, aynı zamanda karşılıklı duygu ve
düşüncelerin aktarımı ve en önemlisi dinlemektir. Anne-baba ve
çocuk arasındaki iletişimin ilk temelleri bebeklik döneminde atılır.
Çocuk, iletişimi genellikle anne-babadan öğrenir. Kendi anne-babası
küçükken ona nasıl davrandılarsa, onlarda çocuklarına benzer
biçimde davranırlar.
Anne-babaların çocuklarıyla iletişimlerinde yaptıkları
hatalar vardır. Emrivaki konuşmak, ders vermek, alay etmek, küçük
düşürmek, eleştirmek gibi. Anne-baba ve çocuk arasındaki olumlu
iletişim ailelerin mutluluğunu artırır. Çocukta bu iletişim şeklini
model alarak hayatı boyunca sağlıklı ilişkiler kurar.
İyi bir iletişim kurabilmek dinlemekle sağlanır. Ayrıca
dinlemeye yeterince zaman ayırarak, onun düşüncelerine değer
verdiklerini hissettirerek, dikkatle dinleyip anladıktan sonra, sabırla,
karşılaştığı sorunları kendisinin çözmesine fırsat vererek, uygun bir
biçimde yol gösterilmelidir. Bunlar yapılırken göz teması çok
önemlidir.
ANNE- BABA VEÇOCUK ARASINDAKİ OLUMLU İLETİŞİMİN
OLUŞMASI İÇİN ŞUNLARA DİKKAT ETMEK GEREKİR:
Bir Profesöre öğrencileri sorar?
-Hocam,
-Nasıl, böyle anlayışlı, araştırmacı, sorumluluk sahibi,
duyarlı ve sakinsiniz? Başarılarınızı kime, neye borçlusunuz?
-Profesör; "Bilmiyorum" der. Sonra hatırlamaya çalışır
edasıyla,
-Söylediklerinize memnun oldum, teşekkür ederim.
-Fakat beni iyi anlayan ve dinleyen anne babam vardı.
Diyerek bir anısını anlatır.
-Altı yaşlarındaydım, buzdolabını açtım. Süt şişesini alırken
düşürdüm. Süt şişesi paramparça oldu, süt etrafa yayıldı, yer
bembeyaz olmuştu.

Çocuğunuzla ilgilendiğinizi, ihtiyacı olduğunda yanında
olduğunuzu ona yardım edeceğinizi bilmesini sağlayın.

Konuşmak için kimsenin olmadığı, sakin bir yer seçerek,
konuşmalarınızı özel tutun.

Dikkatle ve nazik bir şekilde dinleyerek sözünü kesmeyin.

Başka insanların önünde utandırıp güç duruma düşürücü
şekilde konuşmayın.
sesle;

Salak, geri zekâlı, tembel gibi aşağılayıcı sözler
kullanmayın.
-Hadi camlardan kayık yapıp yüzdürelim dedi. Bende
çömelmiş vaziyetteydim, onunla birlikte oynamaya başladık.

Çok sinirli, yorgunsanız konuşmanızı erteleyerek daha
sonra yapınız.
-Epey oynadıktan sonra ben sakinleşmiştim. Kalbimin
çarpması durmuştu. Annem, bana:

Çocuğunuz sizinle konuşmak istediği zaman televizyonu
kapatın, gazeteyi elinizden bırakın, telefon görüşmesi
yapmaktan kaçının.
-Neye uğradığımı şaşırdım kafam allak bullak oldu ve
korktum. Şişenin sesini duyan annem yanıma geldi. Durdu, baktı,
yere çömeldi omzuma elini koydu sakin bir ses tonuyla;
-Sütten bir göl olmuş dedi.
-Bir nefes aldım. Biraz rahatladım. Annem tekrar sakin bir
-Burayı temizlemek için, süpürgeyle faraş mı istersin, yoksa
havluyu mu dedi?
Şimdi, aynı şey bizim başımıza gelseydi ne olurdu sizce? Süt
şişesinin sesini duyan annelerin çığlıklarını duyar gibiyim. Kaçımızın
annesi, bu kadar sakin olabilirdi. Değil mi? Bakın Profesörün annesi
çocuğu suçlamadan, azarlamadan, aşağılamadan , “neden dikkat
etmedin” diyerek sorgulamadan onu yatıştırıyor, "Burayı kirlettin
çabuk temizle, mecbursun" demeden; Zaten yapmak zorundasın
mesajını vererek;

Çocuk karşısındakini dinleme alışkanlığı kazandıkça takdir
edilmeli.

Çocuğunuzun tepesinden konuşmayın, onun düzeyine
inerek göz kontağı kurun.

Çocuğun olumsuz bir davranışını düzeltirken ’sen’ mesajı
yerine ‘ben’ mesajı verin.
-Burayı temizlemek için, süpürgeyle faraş mı istiyorsun?
Yoksa havluyu mu?

Olayların nedenini sormayın, ne olduğunu sorun.

Dinlemeye zaman ayırın.

Onun düşüncelerine değer verdiğinizi hissettirin.
İşte, sevgili anne ve babalar, çocukla iletişimde, onları
korkutmadan, suçlamadan, hayal kırıklığı yaratmadan kıyaslamadan,
sevgiyle iletişim kurmalı. Çocuklara her zaman önemlisin, değerlisin
mesajını vermeli. Ufacık çabaları abartılmadan desteklenmeli ve
yüreklendirilmelidir.
Aşağıda bir anne ve çocuğu arasında yaşanan olay, bizlere,
anne, baba ve çocuk arasındaki iletişim biçiminin çocuğun
gelişiminde ne derece önemli olduğunu açıklamaktadır.
MURAT ARAS (4-B Sınıf Öğretmeni)
KAYNAK: Hatice Baykallı (NLP Eğitmeni, Performans
Danışmanı, Selva BAKŞE (Çocuk Gelişimcisi)
18
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
ARZU
Bir ağaç olmak isterdim,
Yeşil yeşil yaprak yaprak,
Meyve vermek için,
Bir su damlası olmak isterdim,
Hiç kimseyi incitmeden,
Denizle kucaklaşmak için,
Bir kedi olmak isterdim,
Fare yakalamak için,
Yaşamak için.
Ebru ÇİTİL, 4-B
TASARRUF
Bak! Musluk ağlıyor,
Beni kapat diyor,
Kış geldi,
Elden geçmeli her şey,
Ah! Çöpteki ekmek,
Fırında kalsaydım, diyor.
Birde gereksiz yanan ampul,
İsraf etmemeliyiz,
Öğretmenim teker teker anlatıyor.
GAZETE
-Oğlum neden ağlıyorsun?
-Baba, kedim kayboldu.
Zeynep İLBASAN, 4-B
-Üzülme, buluruz oğlum.
-Nasıl buluruz?
BİLMECE BİLDİRMECE
-Gazeteye ilan veririz.
Hem ısıtır,
Hem yakarım.
Tüm canlılara tepeden bakarım.
Bilin bakalım ben kimim?
HEPSİ BİZE
İlerde sisli beyaz dağlar,
Aradan güneş sızar,
Yeşil yeşil çimenler,
Çiçekler renk renk açar,
Bu doğa sevilmez mi?
Sevilmez mi bu güzellik?
Mevla’m yaratmış özene bezene,
Hepsi bize, hepsi bize…
Yağmur cama “tak” dedi.
Dışarı çık “bak” dedi.
Teyzenler geliyor,
Kapıları aç dedi.
GÜNEŞ
Bulutlardan süzülür,
İnci gibi dizilir,
Çamur gibi ezilir,
Bilin bakalım bu nedir?
KARGA
Ebru ÇİTİL, 4-B
YAĞMUR
-Ama baba, kedim okuma bilmiyor ki !
Umut CİLASIN, 4-B
Ebru
ÇİTİL
Mahmut ÖRS, 4-B
19
Mahmut
ÖRS
Umut
CİLASIN
Zeynep
İLBASAN
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
AN’LAR
Güler
TANRIVERDİ
ARA SIRA DURMAKTA LAZIM
“Eğer yeniden başlayabilseydim hayata,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz,
Sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar.
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
Elbette mutlu anlarım oldu ama,
Yeniden başlayabilseydim eğer
Yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar.
Siz de anı yaşayın…
“Doğa acele etmez, yine de her şey hallolur” demiş
ünlü Çin düşünürü Lao Tzu.
Ne kadar da doğru. Oysa bizlerin hep acelesi vardır. Her
yaptığımız işi çabuk yapmaya çalışıyoruz. Sınavları, soruları, en
hızlı çözenler kazanıyor. İşe en hızlı karar verenler alınıyor. Hızlı
okuma kursları bile var, adım başı hem de… Kimse daha ne
okuduğunu doğru dürüst anlamayı beceremezken…
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda ayakkabılarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar,
Yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,
Güneşin tadına varır, çocuklarla oynardım.
Bir şansım daha olsaydı eğer.
Ama işte seksenbeşindeyim,
Ve biliyorum,
Ölüyorum…”
Oysaki iyi yapmak, hakkını vererek yapmak, düşünerek
yapmak, anlayarak yapmak gibi kavramlar da var bir yerlerde,
herkesin unuttuğu.
Anları kaçırmak istemiyorsak eğer çok hızlı yaşamak
yerine doya doya yaşamalıyız.
Güler TANRIVERDİ (5-A Sınıf Öğretmeni)
Bu zamanda hızlı olmamak kaybetmek anlamına
geliyor, o da doğru. Ama kim bilir belki de ayda yılda bir de olsa,
dursak… Bıraksak her ne yapıyorsak… Şöyle bir etrafımıza
bakınsak görmediklerimizi görsek, duymadıklarımızı duysak…
Hatta vakit ayırıp seyretsek, dinlesek, içimize sindirsek yavaş
yavaş… Acele etmeden.
Sevdiklerimize vakit ayırsak, çocuğumuzu oyun
oynarken izlesek, belki annemizi kitap okurken veya örgü
örerken, babamızı maç seyrederken… Sonra onlarla birlikte bir
şeyler yapsak plansız programsız acele etmeden…
Yaşamımıza ayda yılda bir de olsa rölanti yapsak,
keyfine baksak…
Fena mı olurdu?
20
GAFLETTEN UYANIN
Gafil, hangi üç asır, hangi asır,
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarih söylememiş bunu,
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak.
Yaşanan tarihi gömüp doğru tarihe gidin.
Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa' nın Alpler' inde Oğuz torunları,
Doğudan çıkan biz, batıda yine biz;
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biriz.
Türk sadece bir milletin adı değil
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar!
Ey yığın yığın insan gafletleri!
Yırtılsın gökteki gafletten perde,
Hakikat nerede…
Mustafa Kemal ATATÜRK
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
KARPUZ NEREDEN GELDİ?
SES SUDAN GEÇER Mİ?
Karpuz binlerce yıldır insanlar tarafından ekilen ve
yenen bir meyvedir. Anavatanı Afrika'nın tropikal bölgeleri olan
karpuzun Sanskritçe bir adı vardı! Mısır antik kalıntılarındaki
duvar resimlerinde de karpuz resmedilmiştir. Bu bilgilere
dayanarak, bu bölgelerde karpuz ekiminin 4.000 yıldan uzun bir
geçmişi olduğunu anlıyoruz. Bugün dünyada yaklaşık 500 çeşidi
yetiştirilen karpuz, kavunun yakın akrabası ve kabak familyasına
ait bir meyvedir. Bu aileye ait bütün bitkiler gibi geniş yapraklara
ve çan benzeri çiçeklere sahiptir, % 95'i sudan oluşan ve tek yıllık
bir bitki olan karpuzun kolları toprak yüzeyinde 3-4 metre kadar
uzayabilir.
Bütün sesler, cisimlerin titreşmesinden, yani hızlı ileri
geri hareketlerinden oluşur. Sesin titreşim kaynağından insan
kulağına ulaşmasını sağlayan şeye iletici denir ve bu iletici katı,
sıvı veya gaz olabilir. Titreşim kaynağından yayılan titreşim
dalgaları etrafındaki iletici parçacıklarına baskı yaparak onları
sıkıştırırlar ve daha sonra geri dönüşleri sırasında arkalarında
daha az parçacığın bulunduğu bir alan bırakırlar. İleticinin bu
genleşmeleri ve daralmaları ses dalgalarını yaratır.
Ses bu şekilde sudan da geçebildiği gibi sudaki hızı
havadakine göre 4 kat daha fazladır: Sesin havadaki hızı saniyede
331 metredir, suda ise bu hız saniyede 1.450 metreye çıkar. Sesin
iletici ortamındaki hızı bilindiğinde, ses dalgalarının ilerlemesi ve
yansıması için geçen süreden sesi yansıtan cismin konumu ve
uzaklığı belirlenebilir. Yarasaların uçarken, balinaların ise
denizlerde yüzerken kullandıkları sistem de benzer bir prensibe
dayanmaktadır. Öte yandan denizaltıların seyir sırasında ya da
balıkçıların balık sürülerini ararken kullandıkları sonar cihazları da
aynı mekanizma ile çalışırlar.
Nihat VAR, 5-A
ZEYTİNYAĞI NEDİR?
Eski Yunan efsanelerinde, zeytin ağacının akıl tanrıçası
Atena tarafından Yunanlılara hediye edildiği, onların da bu
yüzden en büyük kentlerine bu tanrıçanın adını verdikleri
anlatılır. Eski Yunan'da insanlar topraklarının sınırlarını belirtmek
üzere zeytin ağaçları dikerler ve Olimpiyat Oyunları'nı kazanan
atletlere ödül olarak zeytin yapraklarından bir taç verirlerdi.
Helenistik devirde ise zeytin ağacı kutsal sayılıyordu.
Zeytin ağacını kesenler ölümle cezalandırılır ya da sürgüne
gönderilirdi. Taş silindirler yardımıyla ezilen zeytin tanelerinden
çıkan yağ, eski devirlerden beri aydınlatma amaçlı lambalarda
kullanılırdı.
NEDEN BİR GÜN YİRMİDÖRT SAATTİR?
Bir günün 24 saate bölünmesinin tek nedeni, insanın
gününü böyle bölmeyi istemiş olmasıdır. Doğada saatle, dakikayla
veya saniyeyle ilişkili hiçbir şey bulunmaz. İnsanların böyle bir
bölümleme yapmış olmaları, sadece kendi işlerini daha planlı
yapabilmeleri içindir.
Dünyanın, doğudan batıya doğru, kendi ekseni
çevresinde bir tur dönmesi belirli bir zaman diliminde gerçekleşir.
Geçen bu zamana "bir gün" denir. Bilim adamları zamanı kesin
olarak ölçmek için yıldızları kullanırlar. Gözlemevlerinde,
"astronomik saat" denilen bir cihaz bulunur. Astronomik gün,
belirli bir yıldızın, belirli bir noktadan geçmesiyle başlar ve aynı
noktadan ikinci geçişinde biter. İnsan, günü saatlere, saati
dakikalara, dakikaları saniyelere bölerek bir astronomik günün
tam uzunluğunu belirlemiştir. Buna göre bir astronomik gün, 23
saat 56 dakika ve 4.09 saniye sürer. Ancak günlük kullanım için
böyle bir zaman bölümlemesi pek çok zorluk çıkarır. Bu nedenle
24 saatten oluşan bir gün belirleyip, dört yılda bir Şubat ayına bir
gün ekleyerek ortaya çıkan zaman farkını kapatırız.
İlk insanlar güneşin doğuşu ile batışı arasında geçen
zamandan oluşan bir günden yararlanıyorlardı ve gece geçen
zamanı hesaba katmıyorlardı. İnsanlar saati icat etmeden önce
gündüz ve geceyi onikişer eşit bölüme ayırıyorlardı. Ama bu
bölümleme, mevsimlere göre gündüz ve gecenin uzunluklarının
değişmesi yüzünden pek çok sorun çıkarıyordu.
Günümüzde, bütün dünyada 24 saatten oluşan ve Eski
Romalıların yaptığı gibi gece yarısından başlayıp bir sonraki gece
yarısında biten süre, bir gün olarak kabul ediliyor.
Neslihan YUMUK, 5-A
Yunanlılar ve Romalılar sabunun keşfinden çok önce
bedenlerini zeytinyağı ile yıkayıp temizlerlerdi. En önemlisi de bu
yağın günümüzde de önemli bir yiyecek olarak tüketilmesidir.
Seher
CİLASIN
Marziye EĞRİBOYUN, 5-A
21
Nihat
VAR
Lale Pınar
ÇUBUK
Neslihan
YUMUK
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
KİTAP OKUMAK
Deniz SANNAV
23 NİSAN
23 Nisanda
Trampet sesleriyle uyanırız.
Yürüyüşe başlarız.
Sağ, sol ritimleriyle.
Orada oynayın çocuklar.
Müzik sesiyle eğlenmeye başlayın.
Elinizdeki şiirlerle milyonlara,
Çocuk bayramına haykırın.
Perihan ARIKEŞ, 5-B
Bana “En iyi arkadaşın kim?” deseler, hiç düşünmeden
KÖPEĞİM
kitap derim. Çocukluğumdan beri benim en iyi arkadaşım hep
kitaplar olmuştur. Hâlâ da en iyi arkadaşım kitaplardır. Bu gidişle
Benim bir köpeğim var, adı “Gladio”. Gözleri sabah
ölene dek onlardan ayrılmayacağım.
yeşil, akşamları ise ela oluyor. Küçücük boylu Fino cinsi,
bembeyaz tüyleri var.
Onlar gerçek hayattaki arkadaşımız gibi değillerdir.
Sizden bir şey istemezler, yerli yersiz alınganlık gösterip; küsüp
Köpeğimi çok seviyorum. Onunla oyun oynuyor;
darılmazlar. Bazıları eğlendirir, bazıları düşündürür. Bazıları ise hareketlerine bakınca da onunla gurur duyuyorum. Sanki bir
sizi kanatlandırır, alır götürür başka yerlere…
insanmış gibi onunla koşturuyor ve top oynuyorum. Tokalarımla
oynamaya ise bayılıyor.
Kitaplar bu kadar önemli iken ne yazık ki günümüz
gençliği kitap okuma alışkanlığını kazanabilmiş değil.
Yemek seçmez. Et, süt ve yumurtayı çok sevmekle
Çocuklarımızın okumayan, düşünmeyen, kelime haznesi kıt ve birlikte, verdiğim meyve parçalarını da reddetmez.
düşündüklerini anlatamayan bireylere dönüşmesi, bir öğretmen
Köpeğimi çok seviyorum, onu kaybetmek istemiyorum.
olarak beni çok ama çok üzüyor. Okumamalarının sebebi kitap
Sevtap TOK, 5-B
okumanın tadına varamamak mı? Yoksa teknolojinin getirdiği
yeniliklere daha fazla zaman ayırmak mı? Bildiğim bir şey var ki,
buda bu durumun kısa zaman içerisinde olumlu yönde değişmesi
gerektiğidir.
EN SEVDİĞİM ÇİÇEK GÜL
Herkes çiçek sever.
En canlı renk ondadır.
Ben de severim
En güzel koku ondadır.
Benim için başka olur,
Bu başka bir şey,
En sevdiğim çiçek güldür.
En sevdiğim çiçek güldür.
Sepetteki güller,
Rengarenk çiçekler,
Ben gülden vazgeçemem.
En sevdiğim çiçek güldür.
Sürekli kitap okuma sevgisini öğrencilerimize nasıl
kazandırabiliriz? Aşısı yok ki, bu duyguyu enjekte edelim. Hapı da
yok yutturalım. Ne yapabiliriz öyleyse?
Burada anne ve babalara büyük görev düşüyor.
Haftanın belirli günlerinde (tüm elektronik cihazlar kapatılmış
olarak) aile büyüklerinin de katılacağı “kitap okuma saatleri”
belirlenip küçüklerin kitap okumaları sağlanabilir. Bunun
olabilmesi için de anne-babanın mutlaka okur-yazar ve eğitimli
olması gerektiği bir zorunluluktur. Bu düzeyde olmayan annebabalar çocuklarının geleceğini düşünerek bu açıklarını mutlaka
kapatmalılar.
Sevda KARTAL, 5-B
CANIM DÜNYAM
Her yerde eğleniyorum
Dünyamı seviyorum
Herşeyi biliyorum
Benim canım dünyam.
Herşeyi gösterdi
Kendini sevdirdi
Herşeyi anlattı
Benim canım dünyam.
Yavuz BALLI, 5-B
Sözün kısası, “bol kitap okuyan, derdini ve sevincini
hareketlerle değil de sözlerle anlatabilen, geniş düşünebilen,
bilgili ve bilinçli bir toplumda yaşamak dileğiyle hoşça kalın…
Deniz SANNAV
22
Sevtap
TOK
Sevda
KARTAL
Perihan
ARIKEŞ
Yavuz
BALLI
6_12 YAŞ ARASI OKUL COCUKLARININ
BESLENMESİ
Dr. İsa BARAN
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Okul çağı çocuklarının beslenmesi nasıl olmalıdır?
Yaşları 6-12 olan çocuklardan erkeklerin günlük
ortalama 2100 kalori, kızların 1700 kalori harcadıkları
bulunmuştur. Ancak bu yaşlarda enerji harcama fiziksel aktivite
faktöründen etkilenir. Dolayısı ile ebeveynlerin bu konuda ki
örnek davranışları ile 5 temel besin grubundan sağlanarak
gerçekleşmelidir. Bunlar:
1 - Süt Grubu
2 - Et, Tavuk, Balık, Kurubaklagil, Yumurta
3 - Ekmek ve Tahıl Grubu
4 - Sebze ve Meyve Grubu
5 - Yağ ve Şeker
Kahvaltı mutlaka güne başlamada ana öğün olarak
kullanılmalıdır.
oynamaktan çoğu zaman yemek yemeye vakit ayıramazlar.
Zayıflık veya şişmanlık (yeterli fiziksel aktivite olmadığında ) en sık
karşılaşılan sorunları teşkil eder çok fazla olabilir.
Okul çağı çocuklarına beslenme alışkanlığı nasıl kazandırılır?
Beslenme ile ilgili konularda, çocuklara, beslenme
ilkeleri, beslenme ile büyüme ve sağlık arasındaki ilişkiler
örneklerle ve sürekli olarak işlenmelidir.
Bu eğitim okulda ders olarak anlatılacağı gibi aileler
vasıtasıyla evlerde de yapılabilir.
- Okula gitmeden önce ailenin de örnek olması ile
mutlaka kahvaltı alışkanlığı geliştirilmelidir. Eğer okulda kahvaltı
veriliyor ise öğretmenlerin denetiminde bu önemli öğün zorlama
yapılamadan tüketilmelidir.
- Okulda kalma süresi uzun olduğu zaman, arada
çocuklara besin değeri yüksek, özel hazırlanmayı gerektirmeyen
ara kahvaltısı sağlanabilir.
- Eğer eğitim ve öğretim süresi uzun ve okulda öğlen
yemeği verilemiyor ise, ara kahvaltısının miktarı arttırılarak öğle
yemeği şeklinde verilebilir.
- Planlı yaşamanın önemi mutlaka anlatılmalıdır.
Yapacağı bütün işlerde zaman ayarlamasını öğretmek
gerekir. Çocuk, çalışma, uyuma, yemek yeme, oynama gibi işler
için zamanını dengeli kullanma alışkanlığını bu dönemde
kazanabilir.
- Bu alışkanlık, geç kalmak korkusu yüzünden kahvaltıyı
ihmal etme ve öğün atlama sorununu çözümler.
Germencik Sağlık Ocağı Doktoru Dr. İsa BARAN
Okul çağı çocuklarının beslemesini olumsuz etkileyen etmenler
nelerdir?
• Okula gidip gelme zamanları iyi ayarlanmadığı için
çocuğun, özellikle sabah kahvaltısını düzenli yapması
güçleşir. Büyümenin hızlı olduğu bu dönemde özellikle üzerinde
durulması
gereken bir konudur.
• Çocuklara eğitim nedeniyle okulda uzun süre kalırlar.
Eğer okulda yemek verilemiyorsa çocuk uzun süre aç olmak
zorunda kalabilir.
• Yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle çocuklar
evinde yeteri kadar beslenme olanağına sahip olmayabilirler.
• Birtakım nedenlerle çocuklar daha önce, düzenli bir
beslenme alışkanlığı kazanmamış olabilirler ve gün içinde düzenli
beslenemezler.
• Fiziksel anlamda en aktif dönem olan, okul çağı
çocuğu yeterli beslenmesi için engel teşkil edebilir. Oyun
23
Seçil VARDAR
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Kitabın adı: Küçük Kadınlar
Kitabın Yazarı: Louse May ALCOTT
Kitabın türü: Roman (Pulitzer ödülü de kazanmıştır.)
Ülkesi: Fransız edebiyatı
Başka eserleri: Jo, Hastaneden Çizgiler, Jo’nun çocukları
Çeviri yapanlar: Anahit YEZEGEL, Nazlı UZUNALİ, Ünal GÜRSEL
Kitabın adı: Küçük Ağa
Kitabın Yazarı: Tarık Buğra
Kitabın türü: Roman (Tarih)
Ülkesi: Türk edebiyatı
Başka eserleri:
Tiyatro: Ayakta Durmak İstiyorum, Akümülatörlü Radyo, Yüzlerce
Çiçek Birden Açtı,
Hikâye: Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, İki Uyku Arasında,
Gezi Yazıları: Gagaringrad (Moskova Notları)
Fıkra ve Deneme: Gençlik Türküsü, Düşman Kazanmak Sanatı,
Roman: Siyah Kehribar, Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, İbişin
Rüyası, Firavun İmanı, Gençliğim Eyvah, Dönemeçte, Yalnızlar,
Yağmur Beklerken, Osmancık,
ROMANIN KONUSU
ROMAN KAHRAMANLARININ KARAKTER ANALİZLERİ:
Meg: kardeşlerin en büyüğüdür. Sorumluluk sahibi, yardımsever
ve ailesine düşkündür. Tam bir hanımefendidir. Evlenmek ve
çocuk sahibi olmak en büyük hayalidir.
Jo: bir kızdan çok bir erkek gibi davranmaktadır. Ailenin erkek
çocuğu gibi davranmaktan zevk almaktadır. Kitapları çok sever ve
en büyük hayali iyi bir yazar olmaktır.
Beth: İçine kapanık bir kızdır. Müziğe, notalara ve piyanoya çok
düşkündür. Oyuncak bebeklerine bile gerçek bir insanmış gibi
davranmaktadır. İnce, narin, kırılgan bir yapısı vardır.
Amy: Kardeşlerin en küçüğüdür. Kendini daima en yüksekte
görmek ister. Soylu bir insan gibi davranmaya çalışır. Resim
yapmayı çok sevmektedir ve en büyük hayali resim yapmaktır.
Bayan March: Kızların anneleridir. Demokratik bir yapısı vardır.
Her sorunun konuşarak hallolabileceğini düşünür. Tam bir
hanımefendidir.
Bay March: Kızların babasıdır. Ülkesini çok seven, köleliğe karşı
mücadele eden biridir.
March Hala: Zengin, dul bir kadındır. Nezaket kurallarına çok
önem verir. Amy’nin kendine en çok örnek aldığı kişidir.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu topraklan, yabancı
güçlerce işgal edilmiştir. Osmanlı yönetimi, otoritesini ve gücünü
kaybederek kontrolü elden kaçırmıştır. Böyle bir ortamda Türk
halkı, dinini, yurdunu kurtarmak için Kuvay-ı Milliye hareketini
ROMANIN KONUSU
başlatır. Mehmet Reşit Efendi, 1918 de İstanbul’da Fatih
Louise May Alcott, çocukken kendi yaşadıklarından yola
medresesinde öğrenciyken coşkulu vaazlarıyla tanınır ve 1919 da
çıkarak yazdığı romanı Küçük Kadınlar, yayınlandığı 1868 yılında
Akşehir’e gönderilir. Halk arasında “İstanbullu Hoca” olarak
büyük başarıya ulaştı, tüm dünyada sadece çocukların değil,
tanınır. Bir süre sonra Emine ile evlenir.
büyüklerin de severek okuduğu, unutulmaz kitaplar arasına
Bu arada Yunanlılar Anadolu’ya girmiştir. “İstanbullu girmiştir. Romanın bu büyük başarısı kaçınılmaz olarak film ve
Hoca”, Kuvay-ı Milliyecilerin ve önderleri Haydar Bey’in karşısında müzikallerin de yapılmasını sağlamıştır. Roman, babaları savaşa
yer alır; Kuvay-ı Milliyecileri vatana ihanetle suçlar ve Padişah’ın giden ve uzun yıllar dönmeyen dört kız ve bir annenin hayat
desteklenmesini ister. Ankara’da “İstanbullu Hoca” için “vur mücadelesini anlatmaktadır. Çocuklara aile olmanın önemi ve
emri” çıkarılır. Hoca kaçar, Çakırsaraylı çetesine sığınır. Burada sorumluluk bilinci aşılanmaya çalışılmıştır. Bayan March tüm
“Küçük Ağa” olur. Kuvay-ı Milliyeciler çeteyi kıstırırlarsa da Küçük zorluklara rağmen yılmadan kızlarının önünde daima başı dik
Ağa kurtulur; Çerkez Ethem’in ortanca kardeşi Tevfik Bey’in duran bir annedir. Kızlar da kendilerine düşen görevi en güzel
çetesinde bir müfrezenin başına geçer. Küçük Ağa, zaman zaman şekilde yerine getirip her zorluğun üstesinden gelmektedirler.
Romandaki her karakterin farklı bir sanat dalıyla ilgisi vardır.
doğru yolda olup olmadığını düşünür.
Ayrıca bu kitapta sanatın insan karakteri üzerindeki etsinin de
I. Dünya Savaşı’nda Arabistan cephesinde çarpışmış ve öneminden bahsedilmektedir.
tek kolunu kaybetmiş olan Çolak Salih’e Hoca’yı yakalama görevi
ROMANIN ANA FİKRİ
verirler. Çolak Salih, Hoca’yı yakalamak üzere yola çıkar onu
bulur, onunla konuşur. Zaman içinde Hoca aslında, Kuvay-ı Milliye Aile çok önemli bir kurumdur.
hareketinin haklılığını kavramıştır. Çolak Salih’in de etkisiyle artık
YARDIMCI FİKİRLER
taraf değiştirir ve Kuvay-ı Milliyeci olur. Kurtuluş Savaşı’nın
Birlik ve beraberlik içerisinde hareket edildiğinde aşılmayacak
kazanılmasında önemli roller üstlenir; bir çarpışmada sağ
hiçbir engel yoktur.
kolundan yaralanır. Hilafet yanlısı olan Küçük Ağa, doğru
İnsanlar birbirlerinin farklılıklarına her zaman saygı duymalıdır.
düşünerek Kuvay-ı Milliye saflarına geçmiş ve Milli Mücadele
Aile içerisinde herkesin bir takım sorumlulukları vardır.
hareketine destek vermiştir.
24
GÜNÜMÜZ TEKNOLOJİSİ
BİYOTEKNOLOJİ
Neslihan KILIÇ
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
DNA’ nın yapısının çözümlenmesi 20. yy. da önemli bilimsel
gelişmelerden biridir. Bu gelişme biyoloji alanında yeni yüzyıl
biyoteknoloji yüzyılı olarak tanımlanmaktadır.
Biyoteknoloji kavramı ilk kez 1919 yılında Ereky tarafından
kullanılmıştır. Biyoloji ve teknoloji alanındaki gelişmeler hiç kuşkusuz
biyoteknoloji kavramını zenginleştirmiştir. Biyoteknoloji alanındaki ilk
çalışmalar biyolojik sistemin yardımı ile hammaddelerin yeni ürünlere
dönüştürülmesi alanında olmuştur. Bu çalışmalar ekmek, peynir,
yoğurt, alkol vb. maddelerin üretilmesinde kullanılmıştır. Daha sonra
çalışmalar bu çalışmalar endüstri alanında kullanılmış, sınırlı
tekniklerle antibiyotik, enzim, protein vb. maddelerin üretimi
yapılmıştır. Gelişmiş modern tekniklerin biyolojik sistemlere
uygulanması ile modern biyoteknoloji dönemi başlamıştır. Bu
dönemde, canlılardaki tüm bilgilerin ve DNA şifresini değiştirilmesi
istenen genlerin çıkarılması, istenilen genlerin çıkarılması, gen
haritalarının çıkarılması yeni canlıların oluşturulması olanaklı hale
gelmiştir.
İnsan geni taşıyan süt üreten keçilerin üretilmesi
Biyoteknoloji alanındaki
gelişmeler hastalıkların tedavisinde
yaygın olan ilaç tedavisinin yerine
bireye özgü tedavi yaklaşımının
gelişmesine olanak sağlamıştır.
Hastalıkların
genetik
mekanizmalarının
ve
kalıtım
şekillerinin anlaşılması sonucu
doğuştan metabolizma bozuklukları
ve kanser gibi hastalıkların klinik
belirtiler vermeden taramalar
yardımı ile yatkın bireylerin belirlenmesine ve önlem alınmasına
olanak sağlamaktadır. Örneğin günümüzde meme kanseri gelişimine
yatkın olan bireyler genetik testler sayesinde belirlenebilmekte ve
koruyucu tedavi ile bireyin yaşam süresi ve kalitesi
uzatılabilmektedir. Bu gelişmeler koruyucu hekimliğin yakında daha
önemli olacağını göstermektedir.
1997 de klonlanmış bir koyun olarak Dolly’ nin ardından
insan geni taşıyan klonlanmış ikinci bir koyun olan Polly’ nin doğumu,
ilk yapay insan kromozomunun yapılması, 2020 yılına kadar insan
bedenini % 95 inin laboratuarda yetiştirilmiş organlar ile
değiştirilebilme olasılığı, insan genomu projesi ile 2002 yılına kadar
bütün insan genomunun 100000 geninin ayrıntıları ile dizilişinin
saptanması çalışmaları gelinen aşamanın göstergesidir.
Bütün bunlar genlerin ilişkisiz türler (insan, hayvan, bitki)
arasında sayısız yeni yaşam biçimleri, yeni yaratıklar yaratmak için
gen nakli yapılması, klonlama yöntemi ile yeni yaratıkların
çoğaltılması, doğal dünyanın insan eli ile laboratuarlarda yeniden
düzenlenmesi anlamına gelmektedir.
İnsanoğlunun böylesine doğaya müdahale edebilme, doğal
dünyayı yeniden düzenleyebilme gücü sağlaması yararlarının yanı sıra
belirsizlikleri ve riskleri de beraberinde getirmektedir.
25
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Zekeriya ÇALLI
Germencik Müftüsü
HZ. MUHAMMED’İN AHLÂK DÜZENİ
Ahlâk hakkında belli olaylara bağlı olarak
Peygamberimizin ifade ettiği birçok hadis-i şerif vardır. Bunlar,
şahane bir kolye veya çok güzel bir çiçek demeti gibidir. İslam,
adaletli olmayı istemektedir. Hatta daha üstün bir duyguyu, ihsan
(iyi olmayı ve iyi davranmayı) duygusunu getirmiştir. İslam’dan
önce eşitlik yoktu. Dünyada efendiler ve köleler vardı. Haklı olan
değil, kuvvetli olan egemendi. Şimdi Peygamberimizin ahlâkını
bazı yönleriyle ortaya koyan hadisler demetini sunalım.
Hz. Aişe anlatıyor: “Peygamberin karnı hiç tam olarak
doymadı. Ailesinden yemek istemez ve yemeğe karşı çok istekli
olmazdı. Yemek verirlerse yerdi ve ne getirirlerse onu kabul
ederdi.
Peygamberimiz şöyle buyururdu: “İnsan, kendisi için
karnından daha zararlı bir kap doldurmamıştır. Ona belini
doğrultacak birkaç lokma yeter. Mutlaka yiyecekse, midesinin
üçte birini yemeğe, üçte birini içeceklere ve üçte birini de nefese
ayırsın. Çünkü çok yemek ibadete karşı tembellik verir, vücudu
bozar ve hastalığa sebep olur. Yiyeceğiniz de itidali (dengeyi)
elden bırakmayın. Bu, israftan uzaklaşmaktır, sağlık verir ve güç
kazandırır.”
Toplantılara katılma ile ilgili olarak, özel veya genel bir
toplantıya gidecek olan kişinin güzel bir kılık kıyafetle ve temiz
olarak toplantıya katılınmasıdır. Soğan, sarımsak gibi bunlar gibi
başkalarının rahatsız olacağı şeyler yememelidir. Bu konuda
Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
“Din, temizlik üzerine kurulmuştur. Temizlik
imandandır.”
Peygamberimiz, mescitte ter kokusundan hoşlanmazdı.
“Az sayıda kişinin katıldığı bir toplantıya gidince, siz
vardığınızda ayağa kalkarlarsa onlarla el sıkışınız. Ayağa
kalkmazlarsa selam verip, onların hemen yanına boş bulduğunuz
bir yere oturunuz.
Germencik Müftüsü Zekeriya ÇALLI
“Kendisi için ayağa kalkan topluluğa şöyle dedi:
“İnsanların en kötüsü, şerrinden sakındığı için, halkın
“Acemler gibi ayağa kalkmayın. Ben, Mekke’de kadid (kurutulmuş kendisini terk ettiği kişidir.”
et) yiyen bir kadının oğluyum. “
“Hayvanlar konusunda Allah’tan korkunuz.”
O, şöyle buyuruyor: “Sizden birisi, bir kişiyi kaldırıp ta
“Allah, günahkâr bir kadını bağışladı. Çünkü o,
onun yerine oturmasın. Ama yer açıp oturduğunuz yeri
susuzluktan dili dışarı düşmüş bir köpek görmüş ve ona su
genişletiniz.”
vermişti.”
“Herhangi bir
Peygamberimiz, insanların ihtiyaçlarını giderenlerle ilgili
genç, yaşından dolayı bir
olarak şöyle buyuruyor:
ihtiyara iyi davranırsa, Allah
ta yaşlılığında ona iyi
“Allah’ın, insanların ihtiyaçları için ayırdığı kulları vardır.
davranacak birisini
İnsanlar ihtiyaçları için onlardan yardım isterler. Allah’ın
lütfeder.”
azabından emin olanlar işte onlardır.”
Bir mecliste
Şöyle rivayet edilir: Peygamberimizin bir sene kurban
oturan kişi, halkı
hakkında: “Kim kurban keserse üçüncü günden sonra, evinde
ilgilendirmeyen
kurbandan bir şey bulundurmasın dedi. Ertesi sene:
konuşmalarını terk etmeli ve
- Ey Allah’ın elçisi, geçen sene yaptığımız gibi mi
o konuda konuşmamalıdır.
yapalım? Dediler.
Peygamberimiz şöyle diyor:
“Kişinin kendini
- Hayır. Yeyin, yedirin ve ilerisi için bırakın. Geçen sene
ilgilendirmeyen şeyleri terk
halkın geçim sıkıntısı vardı, bu sıkıntıya karşı yardımcı olmanızı
etmesi, Müslümanlığının güzelliğindendir”(Tirmizi)
istemiştim.” Dedi.
Peygamberimizin yemek adabı ile ilgili şu sözleri ne
Bu hadisi şerif, şartlara, ortama ve ihtiyaca göre
güzeldir: “Sağ elinle ye ve önünden ye.” “Biz acıkmadıkça
hükümlerin değişebileceğini göstermektedir. Zira dinin emirleri
yemeyen bir toplumuz. Yediğimizde de tıka basa yemeyiz.
statik, durağan değil, dinamiktir.
(Buhari, Müslim)
Unutulmamalıdır ki, Hz. Aişe’nin bildirmesiyle,
Hz. Aişe diyor ki: “Resulullahtan sonra ortaya çıkan ilk
peygamberimizin ahlâkı Kur’andı. İnsanlığın bu evrensel mesaja
bid’at, tıkabasa yemektir. Resulullah hiç tıka basa yemedi. O,
daima ihtiyacı var.
yeteri kadar yerdi.”
26
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Eyüp Ahmet
ÇELİK
OKU
Rabbin kuluna ilk sözüdür, oku!
Sevenlerin gören gözüdür, oku!
Okullar olmasa insan n'olurdu?
Aydınlık yolunu nasıl bulurdu?
Dünyayı; yer-içer pisler giderdik
Hayvandan bir farkımız mı, olurdu?
Âlimlerden kimseye bir zarar gelmez
Cahil insan sağını solunu bilmez
MORLALEM
Morlalem derenin yanı başında,
Belli bir mânâ var her bakışında.
Sanki henüz onüç, ondört yaşında.
Okuyan kendini bilen kişidir
Sevmeyeni bile seven kişidir
Allah'ın lütfüdür seven kuluna
O dünyaya şanslı gelen kişidir
Sallanır, salınır, titrer morlalem
Kışa güven olmaz inan morlalem!
Kişi adam olmaz okumayınca
İplik kumaş olmaz dokunmayınca
İncecik belinle salındın durdun.
Göründün gözüme kalbimden vurdun.
“Bahar geldi” diye nerden uydurdun.
Dünyayı aydınlatan afitaptır
İnsanları aydınlatan kitaptır.
Bilenle bilmeyen bir olur mu?
Kitap insana en güzel hitaptır
Uymadın sözüme açtın morlalem.
Kışa güven olmaz inan morlalem!
Oku! Okuyanlar bilgili olur
Allah'ın yanında sevgili olur
Çok üşümüş, donmuş, ölmüş morlalem?
Hüseyin yastadır bilsin tüm âlem.
Sensiz yaşamaktır en büyük elem.
Her okuyan insan, bir insan demek
Öğrenmeye çalış, ayıp bilmemek
Oku! Yoksa her şey boşuna emek
Oku diyeni olur mu sevmemek?
Bırakma, terk etme, gitme morlalem
Bu öksüzü yalnız koma morlalem…
Hüseyin OKUL / 09 Şubat 1988 / Gaziemir
Kişi okumakla kemale erer
Yüzünde bir nurla cemale erer
Gökte uçmasa da her yerde uçar
İlimdir insana kol-kanat veren
Bilenler her devir bir çığır açar
Bilmeyen olur mu? Önünü gören
Ali Nihat ÖZER
(Şairin kendi ağzından
biyografisi)
8 Şubat 1929da Germencik
ilçesinde doğdum. 6 çocuklu bir ailenin
en küçüğü olup, 6 yaşında annem vefat
ettiğinden, bir sevgiye ve şefkate en
muhtaç bir zamanımda, öksüzlüğün ve
garipliğin hüzünleriyle gönlümde hasretin
ve ilk aşkın tohumları atılmış olup, maddi
durumumuzdan ötürü ortaokul birinci
sınıftan (şimdiki 6. Sınıf dengi) sonra
okuyamayıp ayakkabı çıraklığına verildim.
Yedi yıllık çıraklıktan sonra 1949'da askere gittim, terhisimden
sonra işyerimi açtım. Elli yıldır da sayacılık mesleğinde
çalışmaktayım.
Biliriz ki insanı insan eden ilimdir
Okumadan ne olunur? Okuyan âlimdir.
Ali Nihat ÖZER
AŞK
Kalp,
Bir aşktan ötekine geçerken,
Az çok zedelenir çünkü.
Tam aşk ilk aşkım.
İşte asıl "Madalyon'un öbür yüzü" olan hayatım;
İçimde sevginin, aşkın, gurbetin, hasretin her türküsüyle
şiir yazmaya asker ocağında başlamış olup, bu güne kadar yazmış
olduğum 2000'e yakın şiirlerimden seçmeyle "YAR DİYE DİYE"
Gönlümde ilahi aşkı bulmuş, O'nun en güzel varlığını ve güzelliğini
beyan ve övgü mahiyetinde olan şiir kitabımı gönül dostlarımla
paylaşmak amacıyla hazırladım.
Şiirlerim daha önce Germencik Menderes Gazetesi,
Aydın Güzelhisar, Bakış ve Hürsöz gazetelerinde yayınlanmıştır.
Hâlen şiir yazmakta olup, daima güzellikleri görmekte ve dile
getirmekteyim…
Aşkın lezzetleri kısa,
Âlemleri uzun ömürlüdür.
Bir şüpheden doğan ızdırabı,
Bin teminat teskin edemez…
Aşk bir kaside şairi,
Kıskançlık bir hiciv şairidir…
Aşk alıngan ve itimatsızdır çünkü
Aşk zariftir, incitilemez…
Ayşe LALECİOĞLU 7-A
27
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
ATATÜRK
Çocukları severdin,
Bize çiçek verirdin,
Kurdun cumhuriyeti,
Bize armağan ettin.
Her bayramda süsleriz,
Senin güzel resmini.
Sabahları ant içip,
Anıyoruz hep seni.
Gülşah İÇLİ, 3-A
TÜRKİYEM
Bir ömre bedel, seninle yaşamak,
Bu can feda olsun senin yolunda.
Birlikte yaşarız, kedere yer yok,
Hilal sağ yanımda, yıldız solumda.
Okuyalım, çalışalım birlikte,
Meydan okuyalım yedi düvele.
İlerde bu toprağa girsem bile,
Hilal sağ yanımda, yıldız solumda.
Derya İLBASAN, 7-A
28
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Güler
TANRIVERDİ
Pozitif Düşünmek İçin
zenginlikleri ile çok mağrur, ama hiç paylaşmayı sevmeyen
insanlar oldukları için bu defineyi bulmayı hak etmemişlerdi.
Çatlağı kapayıp onları bu hazineden ebediyen mahrum ettim.
Dün gece fakir köylünün yatağında yatarken ölüm meleği, adamın
karısını almaya geldi. Kadının hayatını bağışlamasına karşılık ona
ineği verdim.
PEK AZ ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİDİR...
İki melek yeryüzünü insan kılığında dolaşmaya
çıkmışlar. Akşam olduğunda kentin en zengin semtinde lüks bir
villanın kapısını Tanrı misafiri olarak çalmışlar. Ev sahipleri
somurtarak buyur etmişler onları. Yemek falan teklif etmemişler.
Sıcacık misafir odaları yerine, buz gibi ve nemli bodruma iki şilte
atıp "Geceyi burada geçirebilirsiniz," demişler. Şilteleri betona
sererken yaşlı melek duvarda bir çatlak görmüş. Elini uzatmış.
Şöyle bir sürmüş yarığa. Duvar eskisinden sağlam olmuş. Genç
melek,
''Niye yaptın bunu?" diye sormuş merakla...
"Her şey her zaman göründüğü gibi değildir”, demiş
yaşlı melek yavaşça...
Ertesi akşam melekler bir köy evinde çok fakir, ama çok
iyiliksever bir aileye misafir olmuşlar. Her şeyleri bir tanecik
inekleri imiş. Onun sütünü satıp geçiniyorlarmış. Ev sahipleri
mütevazı sofralarına almış onları. Allah ne verdiyse beraber
yemişler. Yatma zamanı gelince kadın "Siz uzun yoldan
geliyorsunuz, yorgun olmalısınız," demiş. "Bizim yatakta siz yatın,
bir rahat uyuyun. Biz şu divanda idare ederiz." Güneş doğarken
uyanan melekler zavallı adamla karısını iki gözleri iki çeşme ağlar
bulmuşlar. Hayattaki tek servetleri inekleri bahçede ölü
yatıyormuş. Genç melek Öfkeden deliye dönmüş.
Her şey her zaman göründüğü gibi değildir. İşler bazen
istendiği gibi gitmez göründüğünde, aslında olan budur. Eğer
inançlı isen, her işte bir hayır olduğunu düşünürsün. O hayrın ne
olduğunu da, bir süre sonra anlarsın..."
OLAYLARA FARKLI BAKABİLMEK...
Yıllar önce, bir ayakkabı şirketinin sahibi pazar
araştırması yapmak üzere Afrika'ya aralıklı olarak iki pazarlamacı
gönderdi.
Birinci pazarlamacı araştırmasını bitirdikten sonra
patronunu arayıp şöyle dedi: "Burada bizim için hiçbir fırsat yok,
çünkü hiç kimse ayakkabı giymiyor."
Birkaç ay sonra giden ikinci pazarlamacı ise patronunu
arayıp heyecanla "Afrika'da inanılmaz fırsatlar var. Burada hiç
kimsenin ayakkabısı yok," dedi.
Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse bir şey
düşünmüyor demektir.
DERT AĞACI...
Eski çiftlik evini onarmak için tuttuğum marangoz, işteki
ilk gününü güçlükle bitirmişti. Arabasının patlayan lastiği onun işe
bir saat geç gelmesine neden olmuş, elektrikli testeresi bozulmuş
ve şimdi de eski püskü arabasının motoru çalışmıyordu. Onu
evine götürürken yanımda taş gibi oturuyordu. Evine
"Bunu nasıl yaparsın? Bu kadar iyi insanların yegâne
vardığımızda beni, ailesiyle tanışmam için içeri davet etti. Eve
servetinin ölmesine nasıl izin verirsin? Önceki gece gittiğimiz
doğru yürürken küçük bir ağacın önünde kısa bir süre durdu,
villada her şey vardı, ama kötü ev sahipleri bize hiçbir şey
dalların uçlarına her iki eliyle dokundu. Kapı açıldığında adam
vermediler. Sen onların bodrumlarını tamir ettin. Bu fakir insanlar şaşırtıcı bir biçimde değişti. Yanık yüzü gülümsemeyle kaplandı,
bizimle her şeylerini paylaştılar. İneklerinin ölmesine göz
iki küçük çocuğunu kucakladı ve eşine kocaman bir öpücük verdi.
yumdun?"
Daha sonra beni arabaya yolcu etmeye gelirken, ağacın
"Her şey her zaman göründüğü gibi değildir evlat,"
yanında durdum ve ona eve giderken ağacın dallarına niye
demiş, yaşlı melek gene.
dokunduğunu sordum.
"Nasıl yani?" diye daha da öfkeyle yinelemiş sorusunu
"O, benim dert ağacım," dedi. "Elimde olmadan işimde
genç melek.
kimi sorunlar çıkıyor; ama o sorunlar eşim ve çocuklarımın değil.
"Her şey her zaman göründüğü gibi değildir evlat,"
demiş yaşlı melek bir daha ve anlatmış.
"ilk gittiğimiz zengin evinin o duvar çatlağının içinde
yıllar önceden saklanmış bir hazine vardı. Ev sahipleri,
Bunun için iş sorunlarımı her akşam eve girerken o ağaca
asıyorum. Sabahları yeniden onları oradan alıyorum. Ama gülünç
olan ne biliyor musunuz? Ertesi sabah onları almaya gittiğimde,
astığım kadar çok olmadıklarını görüyorum."
29
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Saliha YILMAZ
AÇ KAPIYI BEZİRGÂN BAŞI
Oyun tekrar kaldığı yerden devam eder. Bu işlem
sıradaki tüm oyuncuların yakalanarak ebe arkasına alınmasına
kadar devam eder.
Oyuncular arasından iki ebe seçilir. Ebeler kendilerine
bir isim bulurlar. İki ebe Ellerini havada birleştirip bir köprü
biçimi alırlar.
Sonunda
tüm
oyuncular
ebelerin
arkasında
toplanırlar. Ebeler iki elleriyle birlikte birlerini sıkıca tutar ve
çekmeye başlarlar. Çekme işlemine arkalarındaki oyuncular da
yardım ederler.
Sonuçta karşı tarafı kendine doğru çekmeyi başaran
takım kazanır.
Bu arada diğer oyuncular, arkadaki olan bir öndekinin
belinden tutularak gezinirler. Gezinirlerken de “Bezirganbaşı”
şarkısını söylemektedirler.
------ ÖDÜLLÜ BULMACA -----Sevgili okuyucular, bu sayımızda sizlere küçük bir
beyin jimnastiği yaptıralım dedik. Hatta bunu başaranlara küçük
de olsa bir hediyemiz olsun diye düşündük. Evet, yanlış
okumadınız. Soruyu doğru cevapladığını düşünenler okulumuz
öğrencisi iseler sadece adı, soyadı ve sınıflarını yazarak,
değilseler adı, soyadı ve telefon numaralarını yazarak doğru
cevabı
[email protected]
e-posta
adresine
gönderebilirler.
Her kişinin bir katılma hakkı vardır. Cevaplama süresi
23 Nisan 2011 de dolacaktır. Doğru cevabı bilenlerin arasından
kazanan üç kişi kurayla belirlenecek ve e-postayı gönderdikleri
adrese bildirilecektir. Hediyeyi bir hafta içinde almayanların
hediyeleri yedekteki kişiye verilecektir. Buyurun sorunuz:
“Aç kapıyı, bezirganbaşı, bezirganbaşı”
Sıradakilerin bu şarkısına ebeler de:
“Kapı hakkı ne verirsin, ne verirsin” diyerek karşılık
verirler.
Sıranın en başındaki oyuncu da:
“Arkamdaki yadigâr olsun, yadigâr olsun”
MİRAS
Babaları ölünce dört kardeş miras olarak kalan
bahçeyi paylaşmaya karar verirler. "L" biçimli bu bahçeyi
“alan ve şekil olarak” aynı olacak biçimde dört parçaya nasıl
bölüştürebiliriz.
Diye cevaplar ve ebelerin kolları altından geçmeye
başlarlar. Geçiş sırası en sondaki oyuncuya geldiğinde oyuncu
ebeler tarafından kolla arasına alınır. Tutuklu oyuncuya
kendilerine taktıkları isimleri söyleyip birini seçmesini söylerler.
Oyuncu hangi ebenin ismini söylerse onun arkasına geçerler.
30
Doğru cevaplarınızı bölünmenin gösterildiği resim
ekinde olacak şekilde (çizim olmayan cevaplar kabul
edilmeyecektir)
[email protected]
adresine
gönderiniz.
DEPREM GERÇEĞİ
Deniz SANNAV
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Öğretmenliğimin ilk yılıydı. Tayinimin İstanbul’a çıktığını
öğrendiğimde o kadar sevinmiştim ki anlatamam. Düşünsenize
hayallerimin şehrinde yaşamak, orada dolaşmak, görev yapmak
inanılır gibi değildi.
Çok kısa zamanda ihtiyacım olan eşyaları temin edip
yola çıktım. İstanbul’a vardığımda eşyalarımı emanete bıraktım.
İlk işim görev yapacağım okula gitmek oldu. Fazla büyük olmayan
sevimli bir okuldu. Okulda idareciler ve benim gibi yeni atanmış
birkaç arkadaş daha vardı. Onlardan biri ile hemen arkadaş olduk
ve kısa bir zaman içinde okulumuza yakın bir yerden bir ev
Okul müdürümüz bir gün öğretmen arkadaşlarımızla
kiraladık.
birlikte “deprem” konulu bir toplantı yaptı. Bir gün sonra deprem
tatbikatı yapacağını söyledi. Bize de deprem konusunda
öğrencileri bilgilendirmemizi ve yapılacak olan tatbikata hazırlıklı
olmamızı söyledi.
O günü hiç unutamıyorum. Derse girdikten 10 dakika
sonra sallanmaya başladık. Deprem oluyordu. Tatbikatı derken,
depremin kendisini yaşamaya başlamıştık. Allahtan hiç kimse
fazla paniğe kapılmamıştı. Öğrencilerimizle birlikte sağ salim
okulu terk ettik.
Dışarıda öğrencilerimiz ağlıyor. Velilerimiz oradan oraya
koşuyordu. Evi yakın olanlar hemen okula koşmuşlardı. Müdür
beyin öğrencilerimize ve velilerimize geçmiş olsun diyerek
depreme ne kadar hazırlıklı olursak depremden o kadar az zarar
görürüz diyerek onları evlere gönderdi.
O günü ve yaşadıklarımı hiç unutamam.
Deniz SANNAV
Sabahları beş dakikalık bir yürüyüşle okulumuza
ulaşıyor; dönüşte de zaman kaybı yaşamıyorduk. Böylece okuldan
arta kalan zamanlarda bu güzel şehri inceleme fırsatı
buluyordum. İnanın kendimi bir rüyadaymışım gibi
hissediyordum.
Nihayet ikinci dönemin sonu geldi. Öğrencilerin ellerine
karneleri tutuşturduktan sonra, biraz buruk biraz sevinçli olarak
evlerimize döndük. Tekrar dönmek üzere bu güzel şehre veda
ettik.
Temmuz ayı geçmiş “Yaz tatilini bitti, artık İstanbul’a
gitme zamanı geldi” diye düşünmeye başlamıştık. 17 Ağustos
günü milletçe o malum felaketi yaşadık. Deprem bölgesinde
olmadığım halde oldukça etkilenmiştim.
Derken okulların açılma vakti gelip çattı. Eskiden neşe
içinde ve heyecanla gittiğim İstanbul artık beni korkutur olmuştu.
Biraz zorlanarak ta olsa geri döndüm.
Korkuyordum. Bundan daha doğal bir şey olamaz tabii
ki. Görev yaptığım okul depremde zarar gördüğü için, eğitim
öğretime önceki okula yakın başka bir okulda devam etmeye
başladık. Depremin artık yadsınamaz bir gerçek olduğunu
anlamıştık. Fırsat buldukça öğrencilerimize de deprem öncesinde,
deprem esnasında ve depremden sonra neler yapılacağı hakkında
bilgi veriyorduk.
31
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
TOZKONMAZ AĞA
İlhan ÇELİK
— Yavrum dışarıda helva ekmek yağıyor hadi çık biraz
topla, demiş.
Zaman ne çabuk geçti, birdenbire değişti her şey.
Büyüklerim eskiden diye lafa başladığında düşünürdüm “acaba
her şey mi eskiyor” diye. Meğer zaman denilen şey ne çabuk
geçermiş. Şimdi de ben “eskiden” diye söze başlıyorum. Değerli
okuyucular, eskiden radyonun, televizyonun olmadığı,
bilgisayarın düşünülmediği yakın eskiden bahsetmek istiyorum.
O güne kadar dışarıya hiç çıkmamış olan oğul korka,
korka dışarıya çıkmış. Tam o anda anne içeriden kapıyı
kapatıvermiş. Oğlan ne kadar yalvarıp ağlasa da fayda etmemiş.
Anne kapıyı bir daha açmamış. Zavallı oğlan ne yapacağını
şaşırmış ama “Tilki bizim evi biliyor gelir beni bulup yer”
düşüncesiyle kulübelerinden de hızla uzaklaşmaya başlamış. Az
gitmiş uz gitmiş bir pınarın başına gelmiş. Pınarın suyundan birkaç
yudum su içtikten sonra yorgun ve bitkinlikten oracıkta
uyuyakalmış.
Meğer bu pınar devlerin su ihtiyacını karşılayan pınar
değil miymiş? Devler her zaman olduğu gibi ellerinde manda
derisinden yapılmış kırbalarıyla su almaya gelmişler. Pınarın
başında uyuyan bir insan görünce ne yapacaklarını şaşırmışlar.
Çünkü o civarda hiçbir insanoğlu bu pınarın başına gelmeye
cesaret edemezmiş. Cesurca pınarın başına gelip hem de uyuyan
Ben yaştakiler ve daha büyüklerin tebessüm ettiği, daha bir insanla karşılaşınca önce biraz korkmuşlar, sonra aralarında
küçüklerin merak ettiği o yıllardan size küçük bir masal anlatayım konuşarak birini ne yapmaları gerektiğini öğrenmek için reislerine
dedim. Hem öyle böyle değil unutulmuş, buraya yazmasam belki göndermişler.
de tamamen yok olacak bir masal. Malum halkımızın sözlü
Reisleri de böyle cesur birinin tehlikeli olabileceğini
edebiyata çok önem vermiş yazıyı hep ikinci planda düşünmüş. düşünmüş ve adamlarına “Sessizce uyandırın. Yemeğe davet
Ve maalesef bizim kahramanlar isim değiştirerek batı edin.” Demiş. Devler Şamil’i ürkerek uyandırmışlar.
edebiyatında yerlerini almışlar.
O yıllarda evimizde küçük bir radyo vardı. Pili bitmesin
diye çok seyrek açılırdı. Uzun kış gecelerinde sobanın etrafına
üşüşüp büyüklerden masallar, hikâyeler dinlerdik. Bazen masalın
içerisinde kendimizi bulup masal kahramanına yardım ederken
uykuya dalardık.
Rahmetli dedemden dinlediğim bu masal hiçbir yerde
yayımlanmamıştır. İlk defa sizler tanışacaksınız. Sözü galiba fazla
uzattım. Buyurun masala…
TOZKONMAZ AĞA
Bundan yıllar önce köhne bir kulübede yaşlı bir kadınla
Şamil adında gencecik oğlu yaşarlarmış. Anne çalışkan bir Türk
kadını imiş, oğul ise evden çıkmayan ocak başında odun külünü
eşeleyip duran biriymiş. Annesi oğlum git çalış para kazan dedikçe
oğul; “Anne dışarıda tilkiler var beni yerler” diyerek korkusunu
dile getirirmiş.
Şamil uyanınca etrafına şöyle bir bakınmış. Birde ne
görsün? Boyu üç metre eni bir metre olan insanlar başında
dikilmiş kendisine bakıyorlar. Kısa bir şaşkınlık halinden sonra
hemen kendini toparlamış. Korkmaya, korkuyla hareket etmeye
vakit yok, korkmamak diye geçirmiş içinden. En iyisi onlarla
konuşmaya çalışayım demiş. Devler sesimi duyamazlar diye de
yüksek sesle bağırarak “kimsiniz ne istiyorsunuz?” demiş.
Devlerden bir tanesi duyduğu sesten ürkerek “Efendim reisimiz
sizi yemeğe davet etti, bizimle yemek yer misiniz?” diye cevap
vermiş.
Bir zaman sonra anne hastalanmış, çalışamaz olmuş.
Evdeki ihtiyaç maddeleri yavaş, yavaş tükenmeye başlamış. Oğul
ise evden çıkmıyor, ocak başında eşelenip duruyormuş. Bir gün
anne zar zor dışarı çıkıp, bir süre sonra tekrar içeri girmiş. Oğluna:
Şamil çaresiz kabul etmiş. Sonra “Olur, olur da siz beni
doyurabilir misiniz?” Diye sormuş. Devler “inşallah” diye
cevaplamışlar. Hep birlikte devlerin sarayına gitmişler. Saraydaki
diğer devler korkusuz bu insanoğluna uzakta bakıp
duruyorlarmış. Aralarında “Acaba bu insanoğlunun nasıl bir
hüneri var ki bu kadar cesurca bizim topraklarımıza girdi
32
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
pınarımızın başında hiçbir şey umursamadan uyudu” diye
-Dert ettiğiniz şeye bakın sizin dört adamınızın
sormadan edemiyorlarmış. Bir diğeri insanlar çok zeki getiremediği suyu ben yalnız başıma getiririm. Yalnız bir şartım
yaratıklardır, onlarla baş etmek çok zordur diye konuşuyormuş.
var suya giderken etrafımda hiç kimse bulunmayacak.
Devlerin reisi Şamil’i görünce ”Yahu bunun neyinden
korktuk” diye içinden geçirmiş. Ama sonra, aman bu insanların
meziyeti belli olmaz ne olur ne olmaz diye düşüncelerini gizlemiş.
Bir araya gelince elini Şamil’e uzatmış. Devlerin reisinin asıl niyeti
Şamil’in elini sıkarken onu kaldırıp fırlatmakmış. Şamil bakmış ki
kürek gibi bir el geliyor hemen yakasındaki iğneyi parmaklarının
arasına yerleştirip ele karşılık vermiş. Tam Şamil’in elini sıkarken
iğne eline batmış canı yanan dev elini hemen çekmiş. Etraftakiler
korkmaya başlamışlar. Reisimiz en güçlü kuvvetlimizdi, o elini
sıkamadığına göre biz hiç bulaşmayalım diye içlerinden
geçirmişler. Devlerin reisi ürkerek Şamil’e:
Devlerin reisi kabul etmiş.
Ertesi gün Şamil bir güzel kahvaltı ettikten sonra manda
derisinden yapılmış kırbayı omuzlamış ve pınara doğru yola
çıkmış. Pınarın başına varınca suyunu içmiş. Başlamış kırbanın
içine üflemeye kırba tam şişince içine bir maşrapa su katmış.
Kırbanın ağzını bir güzel bağlamış. Kırbayı top oynar gibi
tekmeleye, tekmeleye devlere doğru yola çıkmış. Devlerin
sarayının gözüktüğü yerde daha şiddetli tekmeler vurarak kırbayı
havalandırmış. Devler ise bu durumu uzaktan seyrediyor ve bir
birlerine korkuyla bakışıyorlarmış. Devlere iyice yaklaşınca birden
durmuş Manda derisinden yapılma kırbanın ağzını açıp havaya
-Beyim adınız nedir size nasıl seslenelim, diye sormuş. kaldırıp içindeki bir maşrapa suyu kafasına dikip birkaç yudumda
Şamil biraz düşünmüş:
içip bitirmiş ve kırbayı yere vurmuş. Devler; eyvah Tozkonmaz
- Benim adım Tozkonmaz Ağa’dır. Demiş. Bu fikir de Ağa çok sinirlendi diye her biri bir tarafa kaçışmış. Devlerin reisi
aklına, ocak başında oyalanırken annesi “Kalk dışarıda dolaş toz bu durum üzerine hemen koşup Şamil’in yanına varmış.
konmaz” diye çıkışmalarından dolayı aklına gelmiş, bu yüzdende
- Beyim bir şey mi oldu? Çok sinirli bir haliniz var. Demiş
“Tozkonmaz Ağa” diye isim uydurmuş.
Şamil bozuntuya vermeden yok, yok bir şey yok. Ben
Devler Şamil’e Tozkonmaz Ağa diye hitap edip onun çalışınca çok susarım size getirdiğim suyun hepsini içtim. Şimdi
bütün ihtiyaçlarını görmeye başlamışlar.
tekrar gidip kırbayı dolduracağım. Devlerin reisi:
Bir zaman sonra devlerin bir kısmı homurdanmaya
- Aman Tozkonmaz Ağa’m sen rahatına bak bizim
arkadaşlar bir koşu gidip suyumuzu getirirler, demiş.
-Biz bunun hiçbir özelliğini görmeden ona hizmet edip
duruyoruz. “Herkes bizden korkup kaçarken biz bundan
çekiniyoruz” diye söylenmeye başlamışlar. Bu söylenmeler
reislerinin kulağına kadar gitmiş. Adamlarının düşüncelerinde
haklı olabileceği düşüncesiyle hapsini toplayıp bu konuda
fikirlerini sormuş. İçlerinden biri “Biz her gün su getirmeye
gidiyoruz dört kişi bir kırba suyu zor getiriyoruz. Yarın suya
Tozkonmaz Ağa gitsin, eğer suyu getirebilirse sesimizi çıkartmayız
getiremezse gereğini yaparız” Demiş. Bu fikir reislerinin hoşuna
gitmiş diğerleri de onaylamış.
Aradan epey bir zaman geçmiş. Devler Şamil’in her
isteğini yerini getiriyor bir dediğini iki etmiyorlarmış. Fakat bu
sefa uzun sürmemiş. Bir gün suya giden devler yolda tilkiyi
görmüşler konuşup sohbet etmişler. Bu arada Şamil’in gücünden
cesaretinden de bahsetmişler. Tilki, tüm bunları duyunca devlerin
Tozkonmaz Ağa diye tanıttığı kişiyi hemen tanımış ve bir kahkaha
patlatmış. Devler tilkiye neden güldüğüne sormuşlar. Tilki:
başlamış.
O akşam Şamil’e yemekte korka, korka derdini
anlatmış. Şamil bakmış işler kötü şu cevabı vermiş
-Sizin Tozkonmaz Ağa dediğiniz kişi benden çok
korktuğu için evinden dışarıya çıkmayan biridir. Bu yüzden
gülüyorum, demiş. Devler buna inanmamışlar. Tilki de:
-Öyleyse beni ona götürün gerçeği sizde görün, demiş.
Devler ikilemde kalmışlar devlerden biri:
33
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
-Bir şartım var. Olur ya yarı yolda bırakıp kaçarsan bizim
halimiz nice olur. Kaçmaman için Tozkonmaz Ağa’nın yanına
giderken senin ayaklarından biri birimizin, diğer ayağında öteki
arkadaşımızın ayağına bağlı olacak, demiş.
demiş. Devler, hediyeleri bırakır bırakmaz arkalarına bile
bakmadan Tozkonmaz Ağa’larından izin istemeden koşmaya
başlamışlar. Onlarda bir an önce Tozkonmaz Ağa’dan kurtulmak
istiyorlarmış. Devler iyice uzaklaşınca, Şamil evlerini kapısını
çalmış. Kapıyı açan anası Şamil’i görünce boynuna sarılıp ağlamış,
yavrum nasılsın diye sormuş. Şamil “Anacığım iyi ki de beni evden
çıkarmışsın. Gezdim gördüm. Korkunun anlamsızlığını öğrendim.
Ben Tilkiden korkarken devlerin benden korktuklarını fark ettim
anladım ki korkarak yaşamak mümkün değil. Artık hiçbir şeyden
korkmuyorum.” Demiş. Annesi bir daha oğlunun boynuna
sarılmış öpmüş koklamış. Şamil devlerin hediyesini annesine
göstererek anneciğim artık yokluk ve yoksulluk bitti bunlarla
kendimize uzak diyarlarda verimli topraklarda bağlar, bahçeler
tarlalar alıp çalışıp kazanarak rahat içinde yaşarız demiş.
Tilki hemen kabul etmiş. Tilkinin arka ayaklarından
birini bir devin ayağına diğerini öteki devin ayağına bağlamışlar.
Birlikte Şamil’in yanına doğru yürümeye başlamışlar. Şamil tilkiyi
görür görmez korkudan bir bağırmış ki, devler ne yapacağını
şaşırmış ve kaçışmaya başlamışlar. Tilkiye bağlı olan devlerden
biri doğuya diğeri batıya kaçınca tilki de ortadan ikiye ayrılmış.
Şamil tilkiden kurtulduğuna oldukça memnun bir şekilde “Bu pis
kokulu, aç gözlü kurnaz hayvanı hiç sevmezdim zaten” diye
düşünmüş.
-O gün hemen oradan bir araba satın alarak taşınmışlar,
“Artık tilkiyle arkadaşlık edenlerin yanında da kalamam” uzak diyarlarda mutlu ve mesut bir şekilde bolluk içinde
diyerek onların yanından ayrılmak istediğini belirtmiş reise. yaşamışlar.
Devlerin reisi:
Devler ise bir daha Tozkonmaz Ağa’larını ne görmüşler,
“Kusurumuzu bağışla biz ettik sen etme” diye yalvarmış. ne tanıyanını duymuşlar onun gerçekten görünmez bir sarayı
Bizimki peki ben sizi affediyorum. Ama benim bir annem var olduğuna inanmışlar.
onun yanına dönmem lazım. Devlerin reisi :”Tozkonmaz Ağa’m
Onlar ermiş muradına biz çıkalım tahtına, gökten üç
Sen bize çok iyi davrandın kabul edersen sana hediye vermek
elma düşmüş. Biri Masalı yazanın, biri masalı yayınlayanın diğeri
isteriz.” Demiş. Şamil peki demiş. Devler bir sandık dolusu altın
de bu masalı okuyanın olsun.
mücevher yüklenmiş birlikte Şamil’in evine kadar gelmişler. Ev
gözükünce Şamil: “Benim sarayıma az kaldı bu evden sonra
Gelecek sayıda yeni bir masalda buluşmak dileğiyle.
benim sarayım var. Ama benim sarayım görünmezdir. O yüzden Sevgiyle kalın. Masal tadında bir hayat sürün.
şu evin yanında hediyeleri bırakın ben onları kendim taşırım
İlhan ÇELİK
34
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Aslı ÜŞAR: Turistik amaçlı veya piknik sepeti gibi değişik sepetler
örmeyi düşünür müsünüz?
Dudu DOĞAN: Şu anda mevsimi olmadığı için örmüyoruz. Kaba
toplama zamanı geldiğinde fazla miktarda olmasa da bu sepetlerden
örüyoruz.
Aslı ÜŞAR: Sepet örme işinden kazandığınız para sizin kazancınızın ne
kadarını karşılıyor?
Dudu DOĞAN: Yaptığım tüm sepetleri Germencik pazarında
satıyorum. Bu sepetlerden kazandığım parayla da tüm ihtiyaçlarımı
karşılıyorum. Başka bir gelirim yok. Çalışıp alnımın teriyle geçinip
gidiyorum.
Aslı ÜŞAR: Bir sepet yapımını kısaca anlatır mısınız?
Dudu DOĞAN: Sepet yapımında kullanılacak kargı ve hayıtlar kesim
zamanında bir yıl yetecek ölçüde kesimi yapılarak depolanır.
İşte bir sepet yapmak istediğinizde bu depodan yeterli
miktarda kargı ve hayıt seçilerek alınır. Hayıtların dalı budağı bıçakla
alınır, kargıların da kabuğu yine bıçakla soyulur. Kargılar
uzunlamasına yargıçla 4 eşit parçalara ayrılır. Bu parçalara tel kargı
denilir. Hayıtlar da uzunlamasına bölünür.
Geçen sayımızda “Ney ve Ney Yapımı” ile bilgiler
Bu hazırlık aşamalarını tamamladıktan sonra taban örme
aktarmıştık bu köşemizden. Bu sayımızda da, geçmişte çok geniş bir
işlemine
geçilir.
Taban örmeye taban hayıtlarının yerleştirilmesiyle
kullanım alanına sahip olmasına rağmen, plastik kullanımının
yaygınlaşmasıyla birlikte unutulmaya yüz tutmuş mesleklerimizden başlanır. Bu yerleştirme işleminden sonra bu hayıtların arası, sağlam
olması için yine hayıt telleriyle örülür. Bir miktar örüldükten sonra
birinden “Sepet ve Keletir” yapımından söz edeceğiz.
yine taban hayıtı ilave edilir ve örme işlemine devam edilir. Yapılacak
Bunun için de, mahallemizin yaşlılarından seksen beş olan sepetin büyüklüğüne göre taban çapı 30-40 cm. oluncaya kadar
yaşındaki Dudu ninenin kapısını çaldık. Kendisiyle ördüğü sepetler örme işlemine hayıt telleriyle devam edilir.
konusunda bir söyleşi yapacağımızı söyledik, kırmadı.
Aslı ÜŞAR: Bu mesleği kimden öğrendiniz?
Dudu DOĞAN: Küçüklüğümüzde anne ve babamız öğretmişti. İlk
sepetimi 14 yaşında ördüm. Şimdi 84 yaşındayım.
Aslı ÜŞAR: Sepet örmek için hangi malzemelere ihtiyaç vardır?
Dudu DOĞAN: Sepet örmek için kullanılan araçlar orak, bıçak, yargıç
ve yargıç çubuklarıdır. Ayrıca sepetin yapımında kullanılmak üzere
kargı ve hayıta ihtiyaç vardır.
Taban örme işlemi tamamlandığında taban hayıtları 90°
yukarı doğru kıvrılır. Artık bu safhadan sonra örme işlemine kargı
telleriyle devam edilir. Bu örme işlemi taban örmeye oranla daha
kolaydır. Taban çapının 1-1,5 katı oluncaya dek örme işlemine devam
edilir. Kenar örme işlemi tamamlanınca taban hayıtlarının uzantıları
kıvrılarak diğer uzantıların yanına doğru sokulur. Bu işlem karşılıklı iki
dal kalıncaya kadar devam edilir.
Karşılıklı iki dal, sap yapımında kullanılacağı için yay
biçiminde birbirlerine doğru kıvrılır. Sapın dayanıklı olması için de bu
dallara ilave olarak altı çift hayıt dalı daha ilave edilir. Bu dalları bir
arada tutmak için hayıt telleri ile etrafları örülür.
Son olarak çakı ile sepetin içinde ve dışında kalan çıkıntılar
temizlenir. Artık hazır hale gelmiştir.
Aslı ÜŞAR: Hangi tür sepet örüyorsunuz?
Aslı ÜŞAR: Bu mesleği birilerine öğretmeyi düşünür müsünüz?
Dudu DOĞAN: Bandırma, üçlü keletir ve sepet. Bunlardan sepet incir Dudu DOĞAN: Mahallede herkes bu sanatı kendi çocuğuna öğretir.
ve zeytin toplama gibi işlemlerde kullanılır ve boyutu küçüktür. Üçlü Dolayısıyla bir başkasından kurs almasına ihtiyaç yoktur. Sizin
keletir, sepetten biraz daha büyük olup kulpları her iki yandadır. anlayacağınız bizim meslek babadan oğla geçen bir meslektir.
Bandırma ise keletirin bir boy büyüğüdür. Sepeti her zaman örmekle
Aslı ÜŞAR, 7-A
birlikte diğer ikisini ihtiyaç zamanlarında öreriz.
35
SADAKAT
Hüseyin OKUL
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Sadakat en genel anlamıyla, samimi ve sağlam
dostluk, içten bağlılık, "his ve duygularda sağlamlık, ihanet
etmeme, hakikate uygunluk vs. anlamlarına gelmektedir."
Sadakat insanoğluna verilmiş güzel değerlerin en
üstünde yer alır. Bu özellik insanların arasında aşk, güven,
sevgi, sosyalleşme gibi kavramların gelişmesine de sebep
olmuştur.
Kırlangıcın biri alçaltan uçuş sırasında yoldan geçen bir otomobil
tarafından çarpılır. Yola düşen kırlangıç artık uçamayacak durumdadır.
Şaşkın şaşkın etrafına bakınır.
Sadakatte karşılık beklenmez, ama karşılık
bulması bu duygunun ve bununla birlikte gelişen diğer
duyguların gelişmesine yardımcı olacağı bir yadsınamaz bir
gerçektir. Ya karşılık bulmazsa ne olur dersiniz. İşte bunu
düşünmek bile istemem. Zira aldatılmaktan, ihanetten ve
karşılık bulamamış bir sevgiden daha kötüsü yoktur
herhalde.
Zamanımızda
“Ben”
kavramının
önem
kazanmasıyla, bir zamanların en üstün değerlerinden olan
sadakat da büyük oranda erozyona uğramıştır. Eşine
sadakati olana “kılıbık”, işine sadakati olana “keriz”, sözüne
sadık olana “enayi” olarak nitelendirerek bu erozyonun hızı
gittikçe artırılmıştır. “Vefa” nın bile İstanbul’da bir semt
olarak bilindiği günümüzde, artık ilişkiler hep çıkar üzerine
kurulmaya başlanmış; çıkarın olmadığı her hareket “saflık”
olarak nitelendirilmeye başlamıştır.
Bu sırada eşinin kaza geçirdiğini gören kırlangıç hızla onun bulunduğu
yere iner ve kalkması konusunda yardımcı olmaya çalışır.
Kazanın etkisiyle kendinden geçen kırlangıcı eşi kendine getirmek için
çaba sarf etmeye başlar.
Mecnun ile Leyla ve Tahir ile Zühre gibi âşıklar,
komutanın “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi
emrediyorum” dediğinde tereddütsüz süngü takıp sipere
yatan askerler, devlet işini yaparken kullandığı mumu, kendi
özel işinde kullanmayan devlet adamları artık bulunur mu
bilinmez. Ama bilinmesi gerekir ki, insanoğlu bu özelliğini
yitirdiği anda çok şeyini yitirecek ve ortaya büyük bir “güven”
kargaşası çıkacaktır.
Bu kadar gayrete rağmen eşinde bir hareket göremeyen kırlangıç feryat
etmeye başlar.
Aylar önce internette rastladığım bir yazı sadece
insanlara has olarak düşündüğüm sadakat, duygusunun
bazı hayvanlarda da güçlü olarak bulunduğunu görmeme
sebep olmuştu. Bu yazı ve resimleri sizinle paylaşmayı bir
görev bildim.
Birbirini seven anlayan, dostlarının olumsuz
yönlerini görmemezlikten gelen, işine olduğu gibi eşine de
sadık olan mutlu bir toplumda yaşamak dileklerimle…
36
Eşinin artık geri gelmeyeceğini anlamasına rağmen onu yolun ortasında
bırakarak çekip gitmeye bir türlü gönlü razı olmaz ve öylece başında
kalakalır…
Emel Oflas
ALTINER
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
OKULUMU SEVİYORUM
Okulumu çok seviyorum. Öğretmenlerimiz çok iyi. Bize
DOKTOR OLMAK İSTİYORUM
sanki anne-babamızmış gibi davranıyorlar. Bu okula yeni
Ben de sizler gibi bir öğrenciyim ve benim de sizler gibi
başladığımızda daha hiçbir şey bilmiyorken onlar bize her şeyi
hayallerim
var. Ben doktor olmak istiyorum. Kalp doktoru…
öğretti. Şu anda 5. Sınıfa gidiyorum ve her şeyi öğrendiğimi
düşünüyorum.
Bunun için çok çalışmam gerektiğinin farkındayım.
SBS’den
yüksek
bir puan alıp Anadolu lisesine gideceğim. Lisede
Ailemden beklediğim sadece beni okutmaları. Belki
okuyup bir meslek sahibi olabilirim. Öğretmenlerimden çok çalışıp üniversite sınavını kazanacağım ve tıp okuyacağım.
beklediğim hiçbir şey yok çünkü onlardan beklediğim her şey Sonra da TUS sınavını da kazanıp kalp doktoru olacağım. Umarım
oluyor. Gelecekte iyi bir meslek sahibi olmak ve aileme bakmak ailemin gücü beni okutmaya yeter. Düşüncelerimi ve hayallerimi
istiyorum. Annem benim okumam için çok çalışıyor. Babam şeker böylece gerçekleştirebilirim.
hastası olmasına rağmen bize bakmak için inşaatlarda çalışıyor.
Ben de derslerime çok çalışıp iyi bir meslek sahibi olacağım ve
ileride ben onlara bakacağım.
Ercan DOĞAN, 8-A
HAYALİM
Benim hayalim, gelecekte başarılı bir öğretmen olmak.
Çünkü çocuklara okuma-yazma öğretmek istiyorum. Bu yüzden
öğretmenlerimden beni gelecekte iyi bir öğretmen olmam için
yetiştirmelerini; ailemden de beni okutmalarını istiyorum.
Nazlı ERDAL, 5-B
NEYZEN
Benim de hayattan
bazı beklentilerim var. Bunları
sizinle paylaşmaktan zevk
duyarım.
Eğer bu hayalimi gerçekleştirirsem ailemi çok iyi
şartlarda yaşatabilirim. Tek istediğim annemi ve babamı bu
yoksulluktan kurtarmak. Bir de eğer bir dershaneye gidebilirsem
daha başarılı olacağıma inanıyorum.
Benim
hayattan
beklentim ilk olarak ortaokulu
başarıyla bitirmek ve iyi bir
lisede
eğitimime
devam
etmek. Liseyi de başarıyla
tamamlayıp
üniversiteye
gitmek istiyorum tabi ki.
Üniversite okumak benim en
büyük hayalim.
Kiraz LALECİOĞLU, 5-A
MERHABA
Hayatta en çok istediğim şey okumaktır. Okul deyince
kalbim güm güm atıyor. 14 yaşındayım. Çevremdeki insanlar
yaşımın büyüklüğünden dolayı okula gitmemi istemiyorlar. Ama
ben her şeye rağmen okuluma devam ediyorum.
Eğer üniversite sınavını kazanırsam öğretmen olmayı
çok istiyorum. Eğer kazanamazsam tekrar sınava gireceğim.
Kazanamazsam tekrar… Ta ki kazanana kadar… Bu arada ben
öğretmenlik konusunda branşımı da belirledim. Müzik öğretmeni
olmak istiyorum. Niye müzik öğretmeni olmak istiyorsun diye
soracak olursanız, “ney” çalmayı çok sevdiğim için derim. Tabi
sadece ney değil tek merakım. Gitar, piyano ve keman çalmayı
öğrenmeyi de çok istiyorum. Ama ben biraz çabuk mu karar
verdim acaba? Daha ortaokulu bitirmeme bir yıl var, lise ile
toplam beş yıl oluyor üniversite sınavına girmek için. Ama ben bu
söylediklerimi yapacağıma o kadar çok inanıyorum ki… Söz
veriyorum başaracağıma.
Ailemden tek bir şey istiyorum o da beni okutmaları.
Ablalarımın ve ağabeylerimin bu konuda bana destek olmalarını
istiyorum. Okuyup bu ülkeye faydalı olabilecek eğitimli bir birey
olmak istiyorum.
Gülistan ÇİTİL, 5-B
BEKLENTİLERİM
Okulumuzun boyasının yenilenmesini, fakir öğrencilere
giysi ve kırtasiye ihtiyaçları konusunda yardım yapılması,
kütüphanemizdeki kitapların tür ve adet olarak artırılmasını,
okulumuza oyun parkı ve oturma banklarının yapılmasını
istiyorum.
Aslı UŞAR, 7-A
Ayşe LALECİOĞLU, 7-A
Nazlı
ERDAL
Ayşe
LALECİOĞLU
Kiraz
LALECİOĞLU
Ercan
DOĞAN
37
Gülistan
ÇİTİL
Aslı
UŞAR
FIKRA ve KARİKATÜR
Neslihan AK
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Kanca
Sahil kasabasındaki meyhaneye giren tek bacağı, tek
kolu ve tek gözü olmayan korsan kılıklı biri müşterilerin derhal
dikkatini çekmiş.
Tahta bacağını ileri doğru uzatıp kanca kolunu
yanındaki iskemleye dayadıktan sonra içkisini yudumlayan
korsana meyhanedekiler biraz hoşbeşten sonra merakla
sormuşlar:
Sirk
Ruslar, Kırşehir'de gösteri yapmak için bir sirk getirmiş.
Sirk gösterilerinin başlamasına kısa bir zaman kala maymun
ölmüş. Yenisini getirmeleri mümkün olmadığından, çare aramaya
başlamışlar. Sonunda bir Kırşehirli'ye maymun kıyafeti
giydirmeye karar vermişler ve hiç konuşmaması için sıkı sıkı
uyarmışlar.
- Bacağını nerede kaybettin?
- Preveze deniz savaşında...
- Ya kolunu?
Kırşehirli, kafesine geçip, hoplayıp zıplamaya, çocukların
attıkları fıstıkları yemeye başlamış. Kendisini o kadar kaptırmış ki,
zıplarken, birden yandaki aslan kafesine düşmüş. Can havliyle:
- Düelloda...
- Peki ya gözüne ne oldu?
- Güvercin pisledi...
- “İmdaaat” diye bağırmaya başlamış.
- Güvercin pislemesi gözü kör eder mi?
Aslan, Kırşehirli maymunun kulağına eğilip:
- Güvercin pislediği gün koluma kancayı yeni
taktırmıştım!
- “Çaktırma lan, ben de Kırşehirli'yim” demiş.
Duran AÇIKGÖZ, 8-A
Hatice TOSUN, 8-A
Kamyon Şoförü
Bir kamyon şoförü şehir içinde yaptığı bir kaza sonucu
30 kişiyi ezerek öldürmüş. Yakalanıp mahkemeye çıkarılmış.
Mahkemede hâkim sormuş:
Sigara
-“Anlat bakalım nasıl oldu?”. Şoför anlatmaya başlamış.
Temel arkadaşları ile birlikte kahvede oturmaktadır.
Tam o sırada aceleyle içeri giren bir kişi sorar:
-“Kamyonla yokuştan aşağı inerken kamyonun fireni
patladı. Benimde durmam için sağa veya sola çarpmam
gerekiyordu. Sağ tarafta küçük çocuk, sol tarafta da Kalabalık bir
pazaryeri vardı.”
- Temel, ineklerinden sigara içen var mı?
- Yok
Hâkim konuşmanın burasında müdahale ederek:
- O zaman ahırın yanıyor!
-Fazla kişiyi ezmemek için, keşke çocuğun üzerine doğru
direksiyonu kırsaydın” deyince Şoför:
Efecan EĞRİBOYUN, 7-A
-“Bende aynen öyle yaptım efendim” der.
Hâkim yalan söylediğini düşünerek, biraz da sinirli:
-“Peki, bu 30 kişiyi nasıl ezdin öyleyse?” diye sorar.
-“Ben ne yapayım efendim, çocuk pazaryerine kaçtı”.
Gürkan
ÜŞÜNTÜ
Gürkan ÜŞÜNTÜ, 7-A
38
Duran
AÇIKGÖZ
Efecan
EĞRİBOYUN
Hatice
TOSUN
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Temel
‫‏‬Temel karısı Fadime’ye:
- "Bundan sonra gazetelerimi her gün sen alacaksın
Fadime" demiş. Tabii istemeyerekte olsa kabul etmiş kocasının
teklifini. Çünkü gazete satan yer evlerine hayli uzakmış.
Aradan bir ay, iki ay, üç ay derken Fadime her sabah o
kadar yol yürümekten bıkmış. Bakmış olacak gibi değil “Bir gitmeye
bir haftalık gazete alayım, her sabah birini vereyim” diye düşünmüş.
Dediği gibi de her sabah aynı gazetenin başka bir nüshasını
tutuşturmuş Temel’in eline.
Birinci, ikinci, üçüncü gün hiçbir
problem yok. Derken yedinci gün Temel
Fadime’ye dönmüş:
- " Ula Fadime, dünyada ne kadar çok
salak adam var" demiş. "Aynı adam aynı ağaca
aynı arabayla 7 gündür çarpıyor"...
Yakup İLBASAN, 8-A
Not:
Çizdiği bu güzel karikatürlerden dolayı öğretmenimiz Güler
TANRIVERDİ‘nin eşi Ahmet TANRIVERDİ beye çok teşekkür ederiz.
39
SATRANÇ
Abdullah
ALBAYRAK
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Sevgili Okuyucular,
Satrançta hesaplama, başarıda önemli faktörlerinden
biridir. Bu sebeple en usta satranç oyuncuları bile düzenli olarak
kombinezonlar ve mat soruları çözer.
Bu sayımızda sizlerle satranç konusunda biraz kafa
yoralım istedik. Bakalım verilen taşlarla istenilen hamleleri
gerçekleştirebilecek misiniz?
Satranç sporcuları, satranç severler! Buyurun hemen
çözmeye başlayın…
Oynama sırası siyahtadır. Siyahın iki hamlede mat edebilmesi
için hangi taşı nereye oynamalıdır?
Oynama sırası beyazdadır. Beyazın tek hamlede mat
edebilmesi için hangi taşı nereye oynamalıdır?
Oynama sırası beyazdadır. Beyazın iki hamlede mat
edebilmesi için hangi taşı nereye oynamalıdır?
Oynama sırası beyazdadır. Beyazın tek hamlede mat
edebilmesi için hangi taşı nereye oynamalıdır?
Oynama sırası siyahtadır. Siyahın iki hamlede mat edebilmesi
için hangi taşı nereye oynamalıdır?
40
SUDOKU
Hüseyin OKUL
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
Sudoku Nedir?
Sudoku, üstün ve hünerli zekânızı ortaya çıkaracak bir
mantık bulmacasıdır ve kesinlikle bağımlılık yapar. Üstelik
bulmacayı çözebilmek için matematik dehası olmanıza hiç gerek
yoktur!
“Su” Japonca rakam demek “doku” ise tek kişilik oyun
anlamına geliyor. Japonya'da 1980'lerden beri popüler olan
Sudoku'nun kökeni 18. yüzyılda İsviçreli matematikçi Leonhard
Euler tarafından tasarlanan Latin Kareleri'ne dayanır.
Sudoku’nun Faydaları
Sudoku her şeyden önce insanın bir noktaya
yoğunlaşmasını arttırır, zekâsını çalıştırır, yaratıcılığını destekler,
beyni dinç ve sağlıklı tutar. Bütün bunların yanında zihnen çok
dinlendirici bir oyundur. Sudoku oynarken başka bir şey
düşünmek güçtür, bu da günün stresini atmak için iyi bir
yöntemdir. Sudoku'yu her yaşta insan oynayabilir. Gelişim
çağındaki çocuklara da özellikle tavsiye edilmektedir.
Nasıl oynanır?
Toplamda 9 x 9 = 81 kare olan kümelere 1'den 9'a kadar
rakamlar yerleştirilir. Her bir rakam, 3 x 3 = 9 kareden oluşan
bloklarda, her satır ve her sütunda sadece bir kez bulunabilir.
Sudoku kuralları
Sudoku bazı karelerin rakamlarla doldurulması ile
başlar. Doldurulan kare sayısı belli olmamakla birlikte verilen
rakamların az olması zorluk derecesini artırır.
Sudoku'nun mantığı kalan boş kareleri 1 ile 9 arasındaki
rakamlarla doldurmaktır. Bu rakamları yerleştirirken dikkat
etmeniz gerekenler:
1. Aynı rakam o satırda sadece bir kez kullanılabilir
2. Aynı rakam o sütunda sadece bir kez kullanılabilir
3. Aynı rakam o bölgede sadece bir kez kullanılabilir.
4. Hiçbir hücre boş bırakılamaz.
41
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
AKGÜL OFSET
Telefon Numarası:
0 256 312 13 43
Altıntaş Mah. 334. Sok. No:16/A
Nazilli Merkez, Nazilli, Aydın
42
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
43
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu
44