Değerli - Pleksus Bilişim Teknolojileri

Transkript

Değerli - Pleksus Bilişim Teknolojileri
-1-
-2-
İÇİNDEKİLER
12. TÜRK HEPATOPANKREATOBİLİER CERRAHİSİ KONGRESİ_________________________________________________
HOŞGELDİNİZ
DÜZENLEME KURULU
04
06
KONUŞMACI VE OTURUM BAŞKANLARI
07
BİLİMSEL PROGRAM
09
SERBEST BİLDİRİ OTURUMLARI
15
POSTER BİLDİRİLERİ
25
3. HEPATOPANKREATOBİLİER CERRAHİ HEMŞİRELİĞİ KONGRESİ____________________________________________
HOŞGELDİNİZ
34
DÜZENLEME KURULU
35
BİLİMSEL PROGRAM
37
SERBEST BİLDİRİ OTURUMLARI
39
POSTER BİLDİRİLERİ
39
BİLDİRİ ÖZETLERİ_________________________________________________________________________________________
EN İYİ 4 BİLDİRİ OTURUMU
43
SÖZLÜ BİLDİRİLER
47
VİDEO BİLDİRİLER
77
POSTER BİLDİRİLERİ
81
SÖZLÜ BİLDİRİLER (3.HPB CERRAHİ HEMŞİRELİĞİ KONGRESİ)
129
POSTER BİLDİRİLERİ (3.HPB CERRAHİ HEMŞİRELİĞİ KONGRESİ)
137
143
DİZİN____________________________________________________________________________________________________
-3-
Değerli Meslektaşlarımız,
Sizlerle 12. Türk Hepatopankreatobilier Cerrahi Kongresi’nde birlikte olmanın
gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bilimsel içeriği ile doyurucu ve kapsamlı
bir kongre geçireceğimize inanıyoruz.
Kongremize katılan tüm meslektaşlarımızın, özellikle genç arkadaşlarımızın
kongremizde bilimsel yönden daha zenginleşerek kurumlarına dönmesini
diliyoruz. Bilgiye ulaşmanın giderek kolaylaştığı günümüzde, bilimsel kongreler özellikle tartışma ortamı
yaratarak önemini korumaktadır. Tedavi seçeneklerinin karşıt görüşler ve farklı yaklaşımlar da dikkate alınarak
tartışılacağı ortamlar ancak kongrelerde sağlanabilmektedir. Kongremiz sizin değerli katkılarınızla daha da
verimli olacaktır.
Kongre başkanlığını yapan Prof. Dr. Ahmet Çoker’e ve sekreterliğini yürüten Prof. Dr. Yaman Tekant’a değerli
çalışmaları için teşekkür ediyorum.
Başarılı geçeceğine inandığımız 12. Kongremize katılım ve desteklerinizle bize güç verdiniz. Güzel bir kongre
geçirmenizi diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Prof. Dr. Osman Abbasoğlu
Türk Hepatopankreatobilier Cerrahi Derneği Başkanı
Osman Abbasoğlu
Türk Hepatopankreatobilier Cerrahi Derneği Başkanı
-4-
Değerli Türk HPB Cerrahi Ailesi,
1993 yılında mütevazi bir toplantı ile
başlayan ulusal kongrelerimiz artık ülkemizin
kendi alanında en önemli platformu haline
geldi. Giderek artan bir ivme ile devam eden
toplantılarımız son üç dönemde Hemşirelik
bölümü ile güçlendi ve bugün 12. kongremize
hep birlikte ulaştık. Antalya’nın kolaylık sağlayan iklim, ulaşım ve toplantı ortamında sizlere tüm düzenleme
komitesi adına hoşgeldiniz demekten onur duyuyoruz.
Kongrenin bilimsel programı hazırlanırken, deneyimli ve öncü meslektaşlarımızın birikimleri ile dinamizminin
bir araya gelmesini hedefledik. Program düzenlenirken en önemli hedeflerimiz; ülkemiz koşullarında HPB
Cerrahi eğitiminin özendirilmesi ve nitelikli eğitim verilmesi, dünyada güncel bilgilerin tartışılması ve
uygulamaya yönelik çıkarımların vurgulanması oldu. Kongremizin ilk gününde, HPB cerrahinin ilgi alanına
giren konularla ilgili kurslar gerçekleştirilecektir. Kongre süresince ilginizi çekeceğine inandığımız konular,
alanında deneyimli ve saygın ulusal ve uluslararası konuşmacıların katkılarıyla, içeriği en iyi yansıtacak çeşitli
sunum yöntemleri kullanılarak (kurs, panel, konferans, güncelleme, video, yandaş-karşıt görüş) işlenecektir.
Siz değerli katılımcıların bilimsel çalışmalarınızı sunacağınız sözlü ve video bildiri oturumları ile poster
sunularının izleyicilerin soru ve yorumlarıyla interaktif bir tartışma ortamında geçeceğini umuyoruz.
Değerli üyelerimiz; Türk HPB Cerrahisi kuruluşundan bu yana çağdaş seviyeyi yakalama yarışında 1980’li
yıllardan günümüze önemli aşamalar katetmiştir. Derneğimiz yetkin 400’ü aşkın üyesi, ileri akademik düzeyi,
ulusal ve uluslararası katılımlı yeterli kalitede ve düzenli aralıklarla seminer, sempozyum ve kongre yapabilme
kapasitesi ile uluslararası ve ulusal düzeyde hakettiği saygın konuma ulaşmıştır. Katkıda bulunan, aramızda
olmayan meslektaşlarımızı, hocalarımızı rahmet ve saygıyla anarken, halen katkısını sürdüren meslektaşlarımıza
da teşekkürlerimizi sunarız.
Yaman Tekant
Kongre Sekreteri
-5-
Ahmet Çoker
Kongre Başkanı
DÜZENLEME KURULU
KONGRE BAŞKANI
Ahmet Çoker
KONGRE SEKRETERİ
Yaman Tekant
TÜRK HPB CERRAHİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU
BAŞKAN
Osman Abbasoğlu
BAŞKAN YARDIMCISI
Yaman Tekant
GENEL SEKRETER
Metin Kapan
SAYMAN
ÜYELER
Aydın Alper
Ünal Aydın
Sedat Karademir
-6-
Ahmet Balık
KONUŞMACI VE OTURUM BAŞKANLARI
Osman Abbasoğlu, Ankara
Koray Karabulut, Elazığ
Koray Acarlı, İstanbul
Sedat Karademir, Ankara
Aydın Alper, İstanbul
Derya Karakoç, Ankara
İbrahim Astarcıoğlu, İzmir
Oğuzhan Karatepe, İstanbul
Ersin Ateş, Eskişehir
Kaan Karayalçın, Ankara
Cemalettin Aydın, Malatya
Cüneyt Kayaalp, Malatya
Ünal Aydın, İzmir
Mustafa Kerem, Ankara
Bülent Aydınlı, Erzurum
Murat Kılıç, İzmir
Deniz Balcı, Ankara
Sadık Kılıçturgay, Bursa
Ahmet Balık, Gaziantep
M.Çetin Kotan, Van
Giulio Belli, Napoli
Hauke Lang, Mainz
Orhan Bilge, İstanbul
Gökhan Moray, Ankara
Birol Bostancı, Ankara
İlgin Özden, İstanbul
M.Fatih Can, Ankara
Rowan W.Parks, Edinburgh
Sacit Çoban, Gaziantep
Salih Pekmezci, İstanbul
Ahmet Çoker, İzmir
Kaya Sarıbeyoğlu, İstanbul
Ali Eba Demirbağ, Ankara
Murat Sözbilen, İzmir
Mert Erkan, İstanbul
Yaman Tekant, İstanbul
Kenan Erzurumlu, Samsun
Serdar Topaloğlu, Trabzon
Thomas van Gulik, Amsterdam
Koray Topgül, İstanbul
Haldun Gündoğdu, Ankara
Pars Tunçyürek, Aydın
Erhan Hamaloğlu, Ankara
Acar Tüzüner, Ankara
Cem İbiş, İstanbul
Tarkan Ünek, İzmir
Turgut İpek, İstanbul
Jens Werner, Münih
Metin Kapan, İstanbul
Cumhur Yeğen, İstanbul
Melih Kara, İstanbul
Mehmet Yıldırım, İzmir
İlhan Karabıçak, Samsun
-7-
-8-
-9-
ÇARŞAMBA, 1 NİSAN 2015
14:00 - 18:00 Kurs - 1 (KANITA DAYALI TIP)
14:00 - 14:30
Veri nasıl toplanır?
14:30 - 15:00
Kanıtlar nasıl değerlendirilir?
OPAL - 1
Ahmet Çoker
Mert Erkan
15:00 - 15:30 Kahve Arası
15:30 - 16:00
Bilimsel abstrakt ve makale nasıl yazılır?
16:00 - 16:30
Etkili sunum teknikleri
Sadık Kılıçturgay
Aydın Alper
16:30 - 17:00 Kahve Arası
17:00 - 18:00
Makale diseksiyonu
14:00 - 16:30 Kurs - 2 (TIBBİ İSTATİSTİK)
14:00 - 14:30
Temel bilgiler / Hangi test uygun?
14:30 - 15:00
Klinisyen gözüyle tıbbi istatistik
OPAL - 2
Ali Eba Demirbağ
İlgin Özden
15:00 - 15:30 Kahve Arası
15:30 - 16:00
Makale yazımında sonuçlar nasıl ifade edilmelidir?
16:00 - 16:30
Makalenin istatistik diseksiyonu
Mert Erkan
Ali Eba Demirbağ
16:30 - 17:00 Kahve Arası
17:00 - 18:00 Akılcı ilaç kullanımı
OPAL - 2
Coşkun Usta
18:30-19:30
Açılış Töreni
ANA SALON
Kongre Başkanları ve Türk HPB Cerrahi Derneği Başkanının Konuşması
Açılış Konuşması - Fırtına Yaklaşırken: Dijitalleşen Dünyada Sağlık Sektörüne Bakış
19:30
Açılış Kokteyli
- 10 -
Serdar Kuzuloğlu
PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015
08:00 - 09:00 Serbest Bildiri Oturumu 1 - Karaciğer 1 (S1-S6)
Serbest Bildiri Oturumu 2 - Pankreas, Safra Yolları 1 (S7-S12)
09:00 - 10:30 Panel - 1: Ali Uras Oturumu - Güvenli Kolesistektomi
OPAL - 1
OPAL - 2
ANA SALON
Oturum Başkanları: Yaman Tekant, Çetin Kotan
09:00 - 09:15
Kime? Ne zaman? Nasıl?
09:15 - 09:30
Safra yolları neden yaralanır?
09:30 - 09:45
Güvenli kolesistektomi tekniği
09:45 - 10:00
Erken yaralanmaya yaklaşım
10:00 - 10:30
Tartışma
Cem İbiş
Mustafa Kerem
Aydın Alper
Thomas van Gulik
10:30 - 11:00 Konferans - 1: Ali Menteş Oturumu
ANA SALON
Oturum Başkanı: Cüneyt Kayaalp
Güncelleme: Kist hidatik nasıl tedavi edilmeli ?
Kaan Karayalçın
11:00 - 11:30 Kahve Arası ve Poster Turu (P1-P21)
11:30 - 12:30 Video - 1: Laparoskopik HPB Cerrahi
ANA SALON
Oturum Başkanları: Aydın Alper, Pars Tunçyürek
11:30 - 12:00
Hepatektomi
12:00 - 12:30
Pankreatektomi
Giulio Belli
Orhan Bilge
12:30 - 14:00 Öğle Yemeği
14:00 - 15:30 Panel - 2: Ameliyatta Karşılaştığımız Sürprizler
ANA SALON
Oturum Başkanları: Metin Kapan, Cemalettin Aydın
14:00 - 14:20
Safra kesesi tümörü
Gökhan Moray
14:20 - 14:40
Karaciğer metastazı
Ersin Ateş
14:40 - 15:00
Siroz
15:00 - 15:30
Tartışma
Acar Tüzüner
15:30 - 16:00 Konferans - 2
ANA SALON
Oturum Başkanı: Orhan Bilge
Güncelleme: Pankreas kanseri tedavisinde arayışlar
Mert Erkan
16:00 - 16:30 Kahve Arası ve Poster Turu (P22-P42)
16:30 - 17:30 Video - 2: Pankreas Akademi Oturumu - “Web”’den Canlı Yayın - Pankreas Cerrahisi
ANA SALON
Oturum Başkanları: Hauke Lang, Ahmet Çoker
16:30 - 17:00
Whipple, duodenum koruyucu, medial distal pankreatektomi
17:00 - 17:15
Posteriyör diseksiyonla pankreatoduodenektomi
17:15 - 17:30
Pankreas anastomoz teknikleri
Jens Werner
Melih Kara
Cumhur Yeğen
17:30 - 18:00 Yandaş-Karşıt Görüş - 1: Özelde ve Kamuda Karaciğer Nakli
ANA SALON
Oturum Başkanları: Koray Acarlı, Ünal Aydın
17:30 - 17:45
Özelde
17:45 - 18:00
Kamuda
Murat Kılıç
İbrahim Astarcıoğlu
18:00 - 19:00 Serbest Bildiri Oturumu 3 - Karaciğer Nakli (S13-S18)
- 11 -
ANA SALON
CUMA, 3 NİSAN 2015
08:00 - 09:00 Serbest Bildiri Oturumu 4 - Karaciğer 2 (S19-S24)
Serbest Bildiri Oturumu 5 - Pankreas, Safra Yolları 2 (S25-S30)
09:00 - 10:00 Panel - 3: Açık Panel - HPB Cerrahi Eğitimi
OPAL - 1
OPAL - 2
ANA SALON
Oturum Başkanları: Thomas van Gulik, Bülent Aydınlı
09:00 - 09:20
Uluslararası programlar
09:20 - 09:40
Türkiye’de sorunlar
09:40 - 10:00
Tartışma
Rowan W.Parks
Sadık Kılıçturgay
10:00 - 10:30 Konferans - 3
ANA SALON
Oturum Başkanı: Sedat Karademir
Osman Abbasoğlu
Güncelleme: HCC tedavisinde yenilikler
10:30 - 11:00 Kahve Arası ve Poster Turu (P43-P63)
11:00 - 11:30 Konferans - 4
katkılarıyla...
ANA SALON
Oturum Başkanı: Osman Abbasoğlu
Ahmet Çoker
Karaciğer cerrahisinde hemostaz teknikleri
11:30 - 13:00 Video - 3: Karaciğer Rezeksiyonları
ANA SALON
Oturum Başkanları: İbrahim Astarcıoğlu, Kenan Erzurumlu
11:30 - 12:00
Donör veya tümör nedeniyle hepatektomi: Benzerlikler, farklılıklar
Tarkan Ünek
12:00 - 12:30
Genişletilmiş hepatektomi
Hauke Lang
12:30 - 13:00
Hiler tümörde cerrahi
Thomas van Gulik
13:00 - 14:00 Öğle Yemeği
14:00 - 15:30 Panel - 4: HPB Cerrahide Perioperatif Dönem
ANA SALON
Oturum Başkanları : Cumhur Yeğen, Serdar Topaloğlu
14:00 - 14:15
Preoperatif görüntüleme nasıl olmalı?
14:15 - 14:30
Kalacak karaciğer yetecek mi?
14:30 - 14:45
Sarılıklı hastada hazırlık
14:45 - 15:00
Palyatif bakım ve nütrisyon
15:00 - 15:30
Tartışma
Oğuzhan Karatepe
Derya Karakoç
Deniz Balcı
Haldun Gündoğdu
15:30 - 16:30 Konferans - 5
ANA SALON
Oturum Başkanı: Haldun Gündoğdu
Güncelleme: Cerrahi sonrası hızlandırılmış iyileşme (ERAS) yaklaşımı
Rowan W.Parks
16:00 - 16:30 Kahve Arası ve Poster Turu (P64-P84)
16:30 - 17:30 Panel - 5: Benign ve Malignite Potansiyeli Taşıyan HPB Hastalıklar
ANA SALON
Oturum Başkanları: Jens Werner, Metin Kapan
Giulio Belli
16:30 - 16:50
Benign karaciğer kitleleri
16:50 - 17:10
Hangi kistik pankreas kitlelerini ameliyat edelim?
Erhan Hamaloğlu
17:10 - 17:30
Yüksek belirteç-geniş kanal-tromboze ven
Kaya Sarıbeyoğlu
17:30 - 18:00 Yandaş-Karşıt Görüş - 2: Geç Dönem Biliyer Darlık: Stent mi ? Cerrahi mi ?
ANA SALON
Oturum Başkanı: Osman Abbasoğlu
17:30 - 17:45
Stent
Yaman Tekant
17:45 - 18:00
Cerrahi
Ahmet Çoker
18:00 - 19:00 Serbest Bildiri Oturumu 6 - Video (V1-V6)
- 12 -
ANA SALON
CUMARTESİ, 4 NİSAN 2015
08:00 - 09:00 Serbest Bildiri Oturumu 7 - Karaciğer 3 (S31-S36)
OPAL - 1
Serbest Bildiri Oturumu 8 - Pankreas, Safra Yolları 3 (S37-S42)
OPAL - 2
09:00 - 10:30 Panel - 6: HPB Cerrahide Sınırlara Yeni Bakış
ANA SALON
Oturum Başkanları: Giulio Belli, Kaan Karayalçın
09:00 - 09:20
Hauke Lang
İnoperabilite kriterlerine yeniden bakış
09:20 - 09:40
Komplikasyon sonrası
09:40 - 10:00
Nüks sonrası
10.00 - 10:30
Tartışma
İlgin Özden
Birol Bostancı
10:30 - 11:00 Konferans - 6
ANA SALON
Oturum Başkanı: Sadık Kılıçturgay
Ahmet Balık
Güncelleme: Ağır akut pankreatitte yaklaşım
11:00 - 11:30 Kahve Arası
11:30 -12:30
En İyi 4 Bildiri Oturumu
ANA SALON
Oturum Başkanı: Ahmet Çoker
Yüksek periostin ekspresyonu pankreatik duktal adenokarsinomda bağımsız bir iyi prognostik belirteçtir
11:30 - 11:45
İbrahim Büdeyri1, Sencer Göklemez1, Zheng Pan2, Simone Hausmann2, Christoph W. Michalski3,
Nathalia A. Giese3, Helmut Friess2, Jörg Kleeff2, Mert Erkan1
1
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
2
Münih Teknik Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Münih
3
Heidelberg Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Heidelberg
Endoskopik sfinkterotomi sonrası yapılan laparoskopik kolesistektomi daha sorunlu mudur?
11:45 - 12:00
Pınar Sarkut1, İsmail Tırnova1, Mihrican Demiray2, Arzu Köklücan2, Sadık Kılıçturgay1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bursa
Pankreas rezeksiyonu sonrası pankreatik fistül gelişimi: Tek merkez deneyimi
12:00 - 12:15
Azer İsmayilov1, Ö.Vedat Ünalp1, Yiğit Türk1, Alper Uğuz1, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, İzmir
Pankreatikoduodenektomi sonrası gelişen ciddi pankreatik fistülleri erken öngörmede C-reaktif protein’in rolü
12:15 - 12:30
Fatma Ümit Malya1, Mustafa Hasbahçeci1, Enver Kunduz1, Yunus Taşçı1, Mehmet Güzel1, Süleyman Bozkurt1,
Oğuzhan Karatepe2, Mahmut Müslümanoğlu3
1
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
2
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
3
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
12:30 - 14:00 Panel - 7: Karaciğer Metastazlarında Yeni Yaklaşımlar
ANA SALON
Oturum Başkanları: Rowan W.Parks, M.Fatih Can
12:30 - 12:50
Kimi ameliyat etmeyelim?
12:50 - 13:10
Non-kolorektal metastazlar
13:10 - 13:30
Cerrahi endikasyonlar nasıl genişletilebilir?
13:30 - 14:00
Tartışma
14:00
KAPANIŞ TÖRENİ
Sedat Karademir
Salih Pekmezci
Jens Werner
- 13 -
- 14 -
- 15 -
PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015
08:00 - 09:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 1 - Karaciğer 1 (S1-S6)
OPAL - 1
Oturum Başkanları: Koray Topgül, Deniz Balcı
S-1 Hepatosellüler karsinom tedavisinde karaciğer rezeksiyonu: 99 olgunun değerlendirilmesi
Ömer Cennet, Osman Abbasoğlu, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
S-2 Perihiler kolanjiokarsinomda geniş hepatobilier rezeksiyon: İstanbul Tıp Fakültesi deneyimi
İlgin Özden1, Orhan Bilge1, Nergiz Dağoğlu2, Ayşen Yavru3, Koray Acarlı1, Mine Güllüoğlu4, Arzu Poyanlı5,
Yaman Tekant1, Ahmet Kizir2
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 3Anesteziyoloji ve
Reanimasyon AD, 4Patoloji AD, 5Radyoloji AD, 2 Onkoloji Enstitüsü, Radyasyon Onkolojisi AD, İstanbul
S-3 Hiler kolanjiokarsinom tedavisinde cerrahi stratejilerin karşılaştırılması: Yüksek hiler rezeksiyon mu?
hepatektomi mi?
Ömer Vedat Ünalp, Kamil Erözkan, Alper Uğuz, Murat Sözbilen, Ahmet Çoker
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İzmir
S-4 Non-kolorektal malignensilerin karaciğer metastazları: 115 karaciğer rezeksiyonunun değerlendirilmesi
Arman Erkan, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
S-5 Metastatik karaciğer tümörlerinde radyofrekans ablasyon tedavisi ve uzun dönem sonuçları
Ali Eba Demirbağ1, Gürel Neşşar1, Hakan Uzunoğlu1, Mustafa Özdemir2, Zişan Sakaoğulları3, Mehmet Ali
Çaparlar1, Seda Yamak3, Okan Akhan4
Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, 1Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği, 2Radyoloji Bölümü, 3Patoloji Laboratuvarı,
4
Radyoloji AD, Ankara
S-6 Künt karın travmalarında serum transaminaz seviyelerinin karaciğer yaralanmasında öngörücü değeri
Aylin Acar, Tolga Canbak, Fatih Başak, Adnan Özpek, Ali Kılıç, Gürhan Baş
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
- 16 -
PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015
08:00 - 09:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 2 - Pankreas, Safra Yolları 1 (S7-S12)
OPAL - 2
Oturum Başkanları: Cüneyt Kayaalp, Mehmet Yıldırım
S-7 Pankreasın solid psödopapiller neoplazileri: Literatür eşliğinde klinik olgularımızın sunumu
Alper Uğuz1, Avni Can Karaca3, Ela Ekmekcigil1, Ö.Vedat Ünalp1, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, İzmir
3
Denizli Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Denizli
S-8 BNIP3L ekspresyonu hipoksi ve p53 ile indüklenir ve pankreatik duktal adenokarsinonomda daha kötü
bir prognoz ile ilişkilidir
Sencer Göklemez1, İbrahim Büdeyri1, Simone Hausmann2, Christoph W. Michalski3, Nathalia A. Giese3, Helmut
Friess2, Jörg Kleeff2, Mert Erkan1
1
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
2
Münih Teknik Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Münih
3
Heidelberg Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Heidelberg
S-9 Major HPB ameliyatlarda preoperatif açlık gerekir mi?
Rıza Haldun Gündoğdu, M.Ömer Yazıcıoğlu, Pamir Eren Ersoy, Soner Akbaba, Ogtay Nasrullayev, Burak Çiftçi
Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
S-10 Acil hepatopankreatikobilier cerrahi vakaların değerlendirilmesi
Emil Guseinov, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
S-11 Ksantogranülomatöz kolesistit: 108 olgunun analizi
Osman Yücel1, Mehmet Ali Uzun1, Metin Tilki1, Sevcan Alkan1, Zeynep Gamze Kılıçoğlu2, Ceren Canbey Göret3
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Genel Cerrahi, 2Radyoloji, 3Patoloji Kliniği, İstanbul
S-12 ERCP, PTK, safra yolu yaralanması
Afi̇q Afi̇q Qocayev, Erhan Hamaloğlu, Derya Karakoç
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
- 17 -
PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015
18:00 - 19:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 3 - Karaciğer Nakli (S13-S18)
ANA SALON
Oturum Başkanı: Murat Sözbilen, Sacit Çoban
S-13 Akut karaciğer yetersizliğinde transplantasyon: İstanbul Tıp Fakültesi deneyimi
İstanbul Tıp Fakültesi Karaciğer Nakli Ekibi Adına İlgin Özden
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, İstanbul
S-14 Canlı vericili karaciğer transplant hastalarında geç dönem ortaya çıkan akut rejeksiyonun insidansı,
risk faktörleri ve immünsüpresif ajanların rolü
Mücahit Özbilgin1, Tufan Egeli1, Tarkan Ünek1, Sevda Özkardeşler2, Vildan Avkan Oğuz3, Özgül Sağol4,
Şule Özbilgin2, Aylin Bacakoğlu1, İbrahim Astarcıoğlu1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer Nakli
Birimi, 2Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, 3Enfeksiyon Hastalıkları AD, 4Patoloji AD, İzmir
S-15 Karaciğer nakli serimizde hepatosellüler kanser olgularının değerlendirilmesi
Gültekin Hoş, Yücel Yankol, Nesimi Mecit, Gökhan Ertuğrul, Turan Kanmaz, Koray Acarlı, Münci Kalayoğlu
Memorial Şişli Hastanesi, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Organ Nakli Merkezi, İstanbul
S-16 Karaciğer nakli sonrası biliyer komplikasyonlar
Tarkan Ünek1, Mücahit Özbilgin1, Tufan Egeli1, Mesut Akarsu2, Aylin Bacakoğlu1, Sedat Karademir1,
İbrahim Astarcıoğlu1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer Nakli
Birimi, 2İç Hastalıkları AD, Gastroenteroloji Bölümü, İzmir
S-17 Kadaverik karaciğer naklinde safra yolu anastomozu kaçağını önlemek amaçlı fibrin yapıştırıcı kullanımı
Serdar Topaloğlu, Adnan Çalık, Coşkun Aydın, Kadir Tomas
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Trabzon
S-18 Karaciğer operasyonları sonrası insizyonel herni gelişimi ve yaklaşımımız
Coşkun Aydın, Kadir Tomas, Serdar Topaloğlu, Adnan Çalık
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Trabzon
- 18 -
CUMA, 3 NİSAN 2015
08:00 - 09:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 4 - Karaciğer 2 (S19-S24)
OPAL - 1
Oturum Başkanları: Birol Bostancı, Serdar Topaloğlu
S-19 Hepatosellüler kanserlerde sağ kalım
Zeki Yılmaz, Ertan Emek, Mitat Erdal
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hepatopankreatobilier ve Transplantasyon Cerrahisi, Kayseri
S-20 Hepatosellüler karsinom tedavisinde karaciğer transplantasyonu dışındaki tedavi modellerinin
sağkalım analizi
Alper Uğuz1, Gözde Ertunç1, Kamil Erözkan1, Ömer Vedat Ünalp1, Şaziye Burçak Karaca2, Celal Çınar3, Halil
Bozyaka3, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, 3Radyoloji AD, İzmir
S-21 Primer karaciğer nöroendokrin tümörlerinde cerrahi deneyimimiz
Tolga Canbak1, Feza Ekiz2, Cem İbiş2, Mine Güllüoğlu3, Cüneyt Türkmen4, Yaman Tekant2, İlgin Özden2
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 2Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 3Patoloji AD, 4Nükleer Tıp
AD, İstanbul
1
S-22 Karaciğer hemanjiomlarında 16 yıllık deneyimin evrimi: 454 vakanın irdelemesi
Gültekin Hoş1, Arzu Poyanlı2, Bülent Acunaş2, Muharrem Battal1, Orhan Bilge1, Koray Acarlı1, Aydın Alper1, Ali
Emre1, Yaman Tekant1, İlgin Özden1
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 2Radyoloji AD, İstanbul
S-23 Karaciğer hemanjiomlarında tedavi
Zeki Yılmaz, Ertan Emek, Mitat Erdal
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hepatopankreatobilier ve Transplantasyon Cerrahisi, Kayseri
S-24 Karaciğer hemanjiomları
Emir Tuğrul Keskin, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
- 19 -
CUMA, 3 NİSAN 2015
08:00 - 09:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 5- Pankreas, Safra Yolları 2 (S25-S30)
OPAL - 2
Oturum Başkanları: Erhan Hamaloğlu, Turgut İpek
S-25 Pankreatik nöroendokrin tümörlerde cerrahi uygulanan hastaların değerlendirilmesi
Hilmi Anıl Dinçer, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
S-26 Laparoskopik distal pankreatektomi: 30 olgu
Erdal Birol Bostancı, Muhammed Kadri Çolakoğlu, Ali Sürmeli, Volkan Öter, Tahsin Dalgıç, İlter Özer, Murat
Ulaş, Musa Akoğlu
Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği, Ankara
S-27 Evre 4 pankreas adenokarsinomu tedavisinde metabolik destekli kemoterapi (MDKT) uygulamasının
sağkalım üzerine etkisi
Mehmet Salih İyikesici1, Ayshe Slocum2, Engin Türkmen3, Övünç Akdemir4, Abdul Kadir Slocum5, Ferhan
Bülent Berkarda2
Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1İç Hastalıkları ve Medikal Onkoloji AD, 2Kemotermi Onkoloji Merkezi,
3
İç Hastalıkları AD, 4Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi AD,
5
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul
S-28 İyatrojenik safra yolu yaralanmaları tedavi yönetimi: Morbidite ve mortalite üzerine etkin prediktif
faktörlerin çoklu lojistik regresyon analizi
Ela Ekmekçigil1, Ö.Vedat Ünalp1, Alper Uğuz1, Timur Köse3, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, 3Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim AD, İzmir
S-29 Perkütan kolesistostomi kateter çekim zamanının geç kolesistektomi bekleme süresindeki safra taşı
ile ilişkili komplikasyonlara ve postoperatif sonuçlara etkisi
Merve Büşra Cengiz, Hüseyin Akbulut, Fatma Ümit Malya, Enver Kunduz, Mustafa Hasbahçeci, Süleyman
Bozkurt
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
S-30 Akut kolesistitli hastalarda perkütan kolesistostomi deneyimi
Salih Tosun, Fatih Büyüker, Tarık Artış, Fatih Akkın, Orhan Alimoğlu
Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi,Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
- 20 -
CUMA, 3 NİSAN 2015
18:00 - 19:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 6 - Video (V1-V6)
ANA SALON
Oturum Başkanları: Bülent Aydınlı, Oğuzhan Karatepe
V-1 Laparoskopik Whipple ameliyatı
Muharrem Battal1, Oğuzhan Karatepe2
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği,
2
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
1
V-2 Lokal ileri pankreas tümöründe laparoskopik assisted pankreatikoduodenektomi ve portal ven
rezeksiyonu
Oğuzhan Karatepe1, Muharrem Battal2, Gökmen Öztürk1, Ahmet Yılmaz1
Medipol Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi,
2
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
1
V-3 Dalak koruyucu laparoskopik distal pankreatektomi
Fatma Ümit Malya, Mustafa Hasbahçeci, Enver Kunduz, Yunus Taşçı, Merve Büşra Cengiz, Yeliz Emine Ersoy,
Süleyman Bozkurt, Adem Akçakaya
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
V-4 Laparoskopik koledok kist eksizyonu ve roux-en-y hepatikojejunostomi
Cüneyt Kayaalp, Vural Soyer, Veysel Ersan, Cemalettin Aydın, Servet Karagül
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Malatya
V-5 Kolorektal kanserin karaciğer metastazı: laparoskopik metastazektomi
Fatma Ümit Malya, Yunus Taşçı, Mustafa Hasbahçeci, Enver Kunduz, Mehmet Güzel, Erhan Ayşan
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
V-6 Karaciğer kist hidatikte laparoskopi
Yusuf Yağmur, Serdar Gümüş, Ebral Yiğit, Mehmet Ali̇ Can
Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Diyarbakır
- 21 -
CUMARTESİ, 4 NİSAN 2015
08:00 - 09:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 7- Karaciğer 3 (S31-S36)
OPAL - 1
Oturum Başkanları: Kenan Erzurumlu, İlhan Karabıçak
S-31 Sıçanlarda %70 hepatektomi sonrası sistemik antianjiogenezin belirlenmesi ve lokal süreçlerle korelasyonu
Dauren Sarsenov1, Ahmet Bülent Doğrul1, Mehmet Bülent Tırnaksız1, Kemal Kösemehmetoğlu2, Osman Abbasoğlu1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2Patoloji AD, Ankara
S-32 Karaciğer rezeksiyonlarında perioperatif kanamaya yaklaşımımız
Coşkun Aydın, Kadir Tomas, Mehmet Uluşahin, Reyyan Yıldırım, Serkan Tayar, Serdar Topaloğlu, Adnan Çalık,
Mithat Kerim Arslan
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Trabzon
S-33 Hepatoselüler karsinomalı olgularda rezeksiyonlu veya rezeksiyonsuz radyofrekans ablasyon tedavisi
ve uzun dönem sonuçları
Ali Eba Demirbağ1, Gürel Neşşar1, Nesrin Turhan2, Mustafa Özdemir3, Mustafa Taner Bostancı1, Tülay
Temoçin2, Volkan Öter1, Mahmut Yüksel4, Okan Akhan5
Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, 1Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği, 2Patoloji Laboratuvarı, 3Radyoloji,
4
Gastroenteroloji Kliniği, Ankara
5
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, Ankara
S-34 Karaciğer tümörlerinin cerrahi tedavisinde ALPPS prosedürünün yeri ve erken sonuçları
Deniz Balcı, Onur Kırımker, Can Konca, Çağlar Uzun, Evren Üstüner, Menekşe Özçelik, Başak Ceyda Meço,
Ethem Geçim
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
S-35 Kist hidatikli hastalardaki kist lokalizasyonunun kistobilier bağlantı oluşumundaki prediktif değeri
Bircan Alan1, Murat Kapan2, Memik Teke1, Salih Hattapoglu1, Zülfü Arıkanoğlu2
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Radyoloji AD, 2Genel Cerrahi AD, Diyarbakır
S-36 Deneysel meme kanseri modelinde splenektominin immünolojik etkisi
Murat Sevmiş1, Diğdem Ermiş2, Güneş Esendağlı2, Derya Karakoç1, Erhan Hamaloğlu1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2Temel Onkoloji BD, Ankara
- 22 -
CUMARTESİ, 4 NİSAN 2015
08:00 - 09:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 8 - Pankreas, Safra Yolları 3 (S37-S42)
OPAL - 2
Oturum Başkanları: Tarkan Ünek, Koray Karabulut
S-37 Pankreas kanserlerinde CDC25A gen polimorfizmi ve ekspresyonu
Başar Aksoy1, Sacit Çoban2, Erdal Uysal1, Ersin Borozan2, Ahmet Orhan Gürer1, Ahmet Balık2, Alper Aytekin2
Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep
2
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep
1
S-38 Pankreatikoduodenektomi sonrası rutin ultrasonografi gerekli midir?
Erdem Kınacı1, Abdulkerim Özakay1, Ceyda Turan Bektaş2, Mert Mahsuni Sevinç1, Savaş Bayrak1,
Ekrem Çakar1, Hasan Ökmen1
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Genel Cerrahi, 2Radyoloji Kliniği, İstanbul
S-39 Pankreasın kistik neoplazmları: 18 olgunun analizi
Mehmet Ali Uzun1, Metin Tilki1, Osman Yücel1, Sevcan Alkan1, Aysun Şimşek Çelik1, Gamze Kılıçoğlu2,
Selvinaz Özkara3
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Genel Cerrahi, 2Radyoloji, 3Patoloji Kliniği, İstanbul
S-40 Erişkin hastalarda koledok kistlerinin cerrahi tedavisi
Damla Okan1, Feza Ekiz1, Yaman Tekant1, Orhan Bilge1, Koray Acarlı1, Aydın Alper1, Ali Emre1, Mine Güllüoğlu2,
İlgin Özden1
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 2Patoloji AD, İstanbul
S-41 Koledok kistlerinde cerrahi tedavi
Murathan Erkent, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
S-42 Ratlarda oluşturulan deneysel duodenum yaralanmalarında primer onarım, serozal patch ile onarım
ve domuz dermal kollajeni onarımının karşılaştırılması
Tayfun Bişgin1, Tarkan Ünek1, Tufan Egeli1, Sülen Sarıoğlu2, Mücahit Özbilgin1, İbrahim Astarcıoğlu1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, 1Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve
Karaciğer Nakli Birimi, 2Patoloji AD, İzmir
- 23 -
- 24 -
- 25 -
PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015
11:00 - 11:30 Poster Turu (P1-P21)
P01-P11 / Sadık Kılıçturgay
P12-P21 / Ahmet Çoker
16:00 - 16:30 Poster Turu (P22-P42)
P22-P32 / Osman Abbasoğlu
P33-P42 / Haldun Gündoğdu
CUMA, 3 NİSAN 2015
10:30 - 11:00 Poster Turu (P43-P63)
P43-P53 / Kaan Karayalçın
P54-P63 / Yaman Tekant
16:00 - 16:30 Poster Turu (P64-P84)
P64-P74 / İbrahim Astarcıoğlu
P-01
P75-P84 / Salih Pekmezci
Karaciğer
ekinokokkozunda
kanda,
karaciğer
dokusunda ve fibröz kapsülde lipid peroksidasyonu
P-05
Novruz Haciyev, Elman Tagiyev, Vidadi Allahverdiyev,
Elesker Cavadov
Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü
P-02
P-03
Karaciğer tümörünü taklit
aktinomiçes infeksiyonu
eden
lokal
P-06
Polikistik karaciğer hastalığında mini-laparoskopik
fenestrasyon ve transgastrik spesimen çıkartılması
Fatih Sümer, Cüneyt Kayaalp, Yılmaz Polat, İsmail
Ertuğrul, Servet Karagül
İnönü Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Malatya
invaziv
P-07
Alp Yıldız1, Hüseyin Göbüt1, Ali Çelik2, Mustafa Kerem1
1
Gazi Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
2
Gazi Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi AD, Ankara
P-04
Sercan Büyükakıncak1, Hüseyin Eken2, İsmail
Demiryılmaz2, Arda Işık2, Deniz Fırat2
1
Haçkalıbaba Devlet Hastanesi Genel Cerrahi AD,
Trabzon
2
Mengücek Gazi Eğitim Araştırma Hastanesi Genel
Cerrahi AD, Erzincan
Akut batın tablosuna neden olan hepatik brucelloma
Yavuz Savaş Koca1, İbrahim Barut2, Aykut Aktaş3, Onur Kaya4
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Genel Cerrahi AD
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Hepatobiliyer Cerrahi Bölümü
3
Süleyman Demirel Üniversitesi Radyoloji AD
4
Süleyman Demirel Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları AD
Ateşli silah nedeniyle karaciğer ve akciğer yaralanması
olan hastada göğüs tüpünden safra fistülünün
yönetimi: Olgu sunumu
Retained foreign body in a transplanted liver
Cüneyt Kayaalp, Serdar Kırmızı, Ramazan Kutlu, Me Ali
Yağcı, Burak Işık, Sezai Yılmaz
İnönü Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Malatya
Sıçanlarda deneysel karaciğer sirozu sırasında autoloji
mezenkimal multipotent kök hücreleri
naklinin
karaciğer mikrosirkülasyonuna etkisi
P-08
Rasim Elxan Caferli1, Andrey Gennadiyeviç Popandopulo2
1
Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü, Azerbaycan
2
V.K. Gusak Acil ve Rekonstrüktif cerrahisi Enstitüsü, Donetsk
Nadir karaciğer tümörü; parotis mukoepidermoid
karsinom metastazı
Musa Zorlu1, İbrahim Tayfun Şahiner1, Engin Dursun2,
Mete Dolapçı1
1
Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD,
Çorum
2
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kulak
Burun Boğaz AD, Rize
- 26 -
P-09
Donör
hepatektomi
sonrası
rekonstrüksiyon
gerektirmeyen sağ portal ven varyasyonu
P-15
İsmail Ertuğrul1, Fatih Özdemir1, Abuzer Dirican1, Adil
Başkıran1, Kerem Tolan2, Sezai Yılmaz1
1
İnönü Üniversitesi Karaciğer Nakli Enstitüsü
2
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi
P-10
Karaciğer kist hidatiğini taklit eden gossypiboma
olgusu
Muzaffer Atlı, Lütfi Soylu, Nedim Çekmen, Sedat
Karademir
Özel Ankara Güven Hastanesi, HPB Cerrahisi ve Organ
Nakli Bölümü
P-16
Serdar Gümüş, Yusuf Yağmur, Ebral Yiğit, Mehmet Ali
Can, Mehmet Babür
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği
P-11
Tekrarlayan
kolanjit
atakları
ile
hepatolitiazisli
hastada
segmenter
rezeksiyonu
seyreden
karaciğer
P-17
P-13
Laparoskopik cerrahi sırasında oluşan hepatik ven
yaralanmalarında laparoskopik onarım
P-18
Kist hidatik ile beraber tanı konan hepatoselüler
karsinoma. Olgu Sunumu
Mehmet Fatih Ekici1, Faik Yaylak2, Sezgin Zeren2, Zülfü
Bayhan2, Cengiz Koçak3, Sermin Tok4, Yalçın Sönmez1
1
Evliya Çelebi Eğitim Arş. Hastanesi Genel Cerrahi
Kliniği Kütahya
2
DPÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Kütahya
3
DPÜ Tıp Fakültesi Patoloji AD, Kütahya
4
Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma
Merkezi Radyoloji Kliniği Adana
Karaciğer kist hidatik hastalığında laparoskopi deneyimimiz
Hüseyin Akyol, Erkal Ziylan, Mehmet Akif Aydın,
Mustafa Erhun Eyüboğlu, Turgut İpek
Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi
AD, İstanbul
P-19
Cüneyt Kayaalp, Kerem Tolan, Bülent Ünal, Fatih
Sümer, Servet Karagül
İnönü Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Malatya
P-14
Sağ lob canli donör karaciğer naklinde 4 ayrı ven
anastomozu: Olgu sunumu
Sema Aktaş1, Selma Özgür2, Şinasi Sevmiş1, Cengiz
Erol3, Hamdi Karakayalı1
1
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD,
İstanbul
2
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anestezi ve
Reanimasyon AD, İstanbul
3
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD,
İstanbul
Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi’ye
bağlı 3. derece karaciğer yaralanması: Olgu sunumu
Ali Kılıç1, Aylin Acar1, Tolga Canbak1, Fatih Başak1,
Fatma Kulalı2, Gürhan Baş1
1
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi
Kliniği, İstanbul
2
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji
Kliniği, İstanbul
Canlı donör karaciğer nakli sonrası tanı alan diffüz
hepatosellüler karsinoma: Olgu sunumu
Sema Aktaş1, Şinasi Sevmiş1, Esin Korkut3, Cengiz Erol2,
Hamdi Karakayalı1
1
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
2
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, İstanbul
3
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji
Bilim Dalı, İstanbul
İbrahim Tayfun Şahiner1, Musa Zorlu1, Güven Güney2,
Mete Dolapçı1
1
Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD,
Çorum
2
Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji AD, Çorum
P-12
Gilbert sendromlu karaciğer donöründen canlı vericili
karaciğer nakli: Olgu sunumu
Çocukluk çağında yutulmuş ve unutulmuş iğnenin
erişkinlikte kendini hatırlatması: Orta hepatik ven
trombozu ve karaciğer absesi
Gültekin Hoş, Yücel Yankol, Gökhan Ertuğrul, Nesimi
Mecit, Turan Kanmaz, Koray Acarlı
İstanbul Memorial Şişli Hastanesi, Hepatopankreatobiliyer
Cerrahi ve Organ Nakli Merkezi
P-20
- 27 -
Portal ven invazyonu ve trombüsü olan hepatoselüler
karsinomunlu(HCC) hastada greft ile vena porta
revizyonu ve karaciğer nakli:Olgu sunumu
Şükrü Arslan, Erdem Karadeniz, Gürkan Öztürk, Bülent
Aydınlı
Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum
P-21
P-28
Dalak kistleri
Amil Rzayev, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD,
Ankara
P-22
P-23
P-29
P-30
Laparoskopik karaciğer cerrahisi deneyimi
Masif üst gis kanamasının nadir bir nedeni, pankreas kisti
P-31
Başar Aksoy1, Erdal Uysal1, Ahmet Orhan Gürer1, Soner
Karadaş2, Güner Dağlı2
1
Sanko Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep
2
Sanko Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD,
Gaziantep
P-26
Pankreatik psödokisti
iskemi olgusu
komplike
eden
P-27
Klinikte nadir görülen pankreatit olgu sunumu: Oluk
pankreatit
Erkan
Oymacı1,
Serdar
Aydoğan2,
Nurettin
Kahramansoy2, Ahmet Deniz Uçar2, Savaş Yakan2, Ayvaz
Ulaş Urgancı2, Mehmet Yıldırım2, Nazif Erkan2
1
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Gastroenteroloji Cerrahisi, İzmir
2
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel
Cerrahi Kliniği, İzmir
intestinal
Faik Yaylak1, Mustafa Özsoy2, Bekir Şanal3, Mehmet
Korkmaz3
1
Dumlupınar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi
AD, Kütahya
2
Afyon Kocatepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel
Cerrahi AD, Afyon
3
Dumlupınar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Radyoloji AD,
Kütahya
Pankreas kuyruğunu ve cisminin tamamını kaplayan
büyük ölçülü iyi difaransiye nöröendokrin tümor
olgusu
Eldar Ahmedov1, Kamran Beydullayev1, Behruz
Selimov1, Rövşen Yusifov1, Ağakişi Yahyayev2, Nedim
Polat4, Xeyyam Eyvazov3, Lale İsmayılova1, Ceyran
Memmedova1, Günay Allahverdiyeva1
1
Merkezi Neftçiler Hastanesi, Bakü
2
Respublika Diagnostik Merkezi, Bakü
3
Özel Medistyle Hospital, Bakü
4
Polat Patoloji Laboratuvarı,İstanbul
Tarık Artış, Fatih Büyüker, Salih Tosun, İbrahim Ali
Özemir, Tuğrul Özdemir, Orhan Alimoğlu
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim
Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği
P-25
Pankreas asiner hücreli karsinomu: İki olgunun
literatür eşliğinde sunumu
Ömer Vedat Ünalp1, Avni Can Karaca3, Ela Ekmekcigil1,
Alper Uğuz1, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet
Çoker1
1
Ege Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, İzmir
2
Ege Üniversitesi, İç Hastalıkları AD, İzmir
3
Denizli Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi AD, Denizli
Gebelik ve evre IV dalak kist hidatiği (Olgu sunumu)
Deniz Güzey1, Kıvanç Derya Peker1, Gülay Şahin1,
Cemal Seyhun1, Meral Çanaz2, Hakan Güraslan2, Dilek
Hacer Çeşme3, Fatma Aysun Erbahçeci Salık3
1
Genel Cerrahi Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi
2
Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi
Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
3
Radyoloji Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi
P-24
Ertuğrul Karğı1, Erdem Okay2, Abdullah Güneş2, Çağrı
Tiryaki3, Burcu Erbay2
1
Abant İzzzet Baysal Üniversitesi,Genel Cerrahi AD, Bolu
2
Kocaeli Üniversitesi,Genel Cerrahi AD, Kocaeli
3
Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi
Kliniği, Kocaeli
Primer karaciğer lenfoması
Safa Kürşat Nural, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD,
Ankara
Pankreatikoduodenektomi operasyonu sonuçları: 71
olguluk tek merkez deneyimi
P-32
Nadir bir akut pankreatit nedeni, karaciğer kist hidatiği
Erdal Uysal1, Ahmet Orhan Gürer1, Mehmet Dokur2
Sanko Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep
2
Sanko Üniversitesi, Acil Servis Bölümü, Gaziantep
1
- 28 -
Pankreas adenokarsinomunda neoadjuvan tedavi ile
tam regresyon: Vaka sunumu
Sarp Kaya Gorur1, Mustafa Arısoy1, Mert Erkan1, Andaç
Argon2, Orhan Bilge1
1
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD,
İstanbul
2
Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Onkoloji
Bilim Dalı, İstanbul
P-33
Indiyosiyanin tabanlı fotodinamik terapinin primer
insan pankreas tümör hücreleri üzerine etkisinin
in-vitro araştırılması
Tuğba Kiriş1, Fatma Ümit Malya2, Ayşenur Kiriş1, Saadet
Akbulut1, Necmi Mehmet Burgucu1, Zuhal Gücin3,
Haşim Özgür Tabakoğlu1
1
Fatih Üniversitesi, Biyomedikal Mühendislik Enstitüsü, İstanbul
2
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
3
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Tıbbi Patoloji AD, İstanbul
P-34
P-39
Şükrü Arslan, Erdem Karadeniz, Gürkan Öztürk, Bülent
Aydınlı
Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum
P-40
Distal pankreatektomi ile birlikte çöliak trunkus
rezeksiyonu
P-41
Yüksek cerrahi riskli bir hastada duodenal divertiküle
bağlı pankreatik psödokistin perkütan drenaj ile
tedavi / olgu sunumu
Mehmet Fatih Ekici1, Faik Yaylak2, Yalçın Sönmez1,
Sezgin Zeren2, Zülfü Bayhan2, Bekir Şanal3, Sertaç
Eraslan4
1
Evliya Çelebi Eğitim Araş. Hastanesi Genel Cerrahi
Kliniği Kütahya
2
DPÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Kütahya
3
DPÜ Tıp Fakültesi Radyoloji AD, Kütahya
4
Evliya Çelebi Eğitim Araş. Hastanesi Dahiliye Kliniği
Kütahya
P-36
Sinistral hipertansiyona neden olan pankreas kist
hidatiği: Olgu sunumu
Tolga Canbak , Aylin Acar , Fatih Başak , Fatma Kulalı ,
Gürhan Baş1
1
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi
Kliniği, İstanbul
2
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji
Kliniği, İstanbul
1
P-37
1
Dalak metastazlı pankreas
tümörü; olgu sunumu
1
solid
Whipple
ameliyatı
pankreatit olgusu
uygulanan
paraduodenal
Erdem Kınacı, Abdulkerim Özakay, Hasan Ökmen,
Mert Mahsuni Sevinç, Savaş Bayrak, Esin Kaplan
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi
Kliniği, İstanbul
P-42
Tıkanma sarılığına neden olan otoimmün pankreatit
olguları
Ahmet Seki, Tahsin Dalgıç, Erol Aksoy, Murat Ulaş, İlter
Özer, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Ankara
P-43
2
Pankreatikoduodenektomi deneyimimiz
Semra Tutcu Şahin, Yavuz Kaya, Şafak Ulutürk, Erdem
Obuz, Teoman Coşkun, Aslan Sakarya
Celal Bayar Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Manisa
P-44
psödopapiller
Pankreatikojejunostomi kaçağının ligamentum teres
hepatis yamasıyla onarımı: Bir olgu deneyimimiz
Tufan Egeli, Tarkan Ünek, Mücahit Özbilgin, Mustafa
Göztok, İbrahim Astarcıoglu
Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hastanesi,
Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve
Karaciğer Nakli Birimi, İzmir
Ebral Yiğit, Yusuf Yağmur, Serdar Gümüş, Mehmet Ali̇
Can
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği
P-45
P-38
Pankreas rezeksiyonu yapılan hastalarda dren
sıvısı amilaz değerinin pankreas fistüllerinin
değerlendirilmesindeki Yeri
Özgür Hakan Bulut, Şükrü Arslan, Erdem Karadeniz,
Gürkan Öztürk, Bülent Aydınlı, Sabri Selçuk Atamanalp
Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum
Cuneyt Kayaalp, Koray Kutlutürk, Mehmet Ali Yağcı,
Abdulhamid Alam, Emrah Otan, Cemalettin Aydın
İnönü Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Malatya
P-35
Whipple prosedüründe Cavitron Ultrasonic Surgical
Aspirator (CUSA) kullanımının pankreatik fistül
gelişimini azaltmadaki etkinliği
Akut bilier pankreatit olgularında ERCP hemen
yapalım mı?
Musa Zorlu, İbrahim Tayfun Şahiner, Ethem Zobacı,
Mesut Bala, Mete Dolapçı
Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum
- 29 -
Büyük pankreas kitlelerinde cerrahi tedavi
Ömer Cennet, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
P-46
Distal pankreatektomi sonrası pankreatik fistül ve
akut hemoraji
P-53
Şükrü Arslan1, Erdem Karadeniz1, Nurhak Aksungur2,
Gürkan Öztürk1, Bülent Aydınlı1
1
Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum
2
Tekman Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, Erzurum
P-47
Pankreatikoduodenektomi rezeksiyonu sırasında
oluşan superior mezenterik ven defektinin otojen
peritoneal greft ile kapatılması
Engi̇n Küçükdi̇ler, Murat Akın, Alp Yıldız, Yiğit Keleşoğlu
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi
AD, Ankara
P-54
Pankreas kanserinde superior mezenterik ven ve
rezeksiyonları deneyimi vaka serisi
P-55
Ufuk Utku Göktuğ, Elvan Onur Kırımker, İsmail
Çalıkoğlu, Çağlar Uzun, Menekşe Özçelik, Başak Ceyda
Meço, Deniz Balcı
Ankara Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
P-49
Fokal pankreatitle karışan pankreas başı tümörü:
Nonfonksiyone nöroendokrin tümör
Fatma Ümit Malya, Enver Kunduz, Yunus Taşçı, Mustafa
Hasbahçeci, Hüseyin Akbulut, Adem Akçakaya
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel
Cerrahi AD, İstanbul
P-50
Atipik prezente kist hidatik: pankreas başında kitle
Arda Işi̇k1, Deni̇z Fi̇rat1, Serdar Korkmaz2, İsmai̇l
Demi̇ryi̇lmaz1, İsmayi̇l Yi̇lmaz1
1
Erzincan Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Erzincan
2
Erzincan Üniversitesi Radyoloji AD, Erzincan
P-51
Idiopatik periportal lenfoadenopati
Arda Işi̇k1, Deni̇z Fi̇rat1, Mehmet Soyturk2, İsmai̇l
Demi̇ryi̇lmaz1, İsmayi̇l Yi̇lmaz1
1
Erzincan Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Erzincan
2
Erzincan Üniversitesi Radyoloji AD, Erzincan
P-52
Hepatobiliyer cerrahi birimi kurulması klinikteki olgu
sayılarını artırır
İbrahim Barut1, Yavuz Savaş Koca2, İhsan Yıldız2,
Mehmet Zafer Sabuncuoğlu2, Ömer Rıdvan Tarhan2,
Hasan Erol Eroğlu2, Mahmut Bülbül2
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel
Cerrahi AD, Hepatobiliyer Cerrahi Birimi, Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel
Cerrahi AD, Isparta
İlk başvuru nedeni mekanik ileus olan asemptomatik
kolanjiyoselüler karsinom, vaka sunumu
Ahmet Orhan Gürer1, Erdal Uysal1, Başar Aksoy1, Hasan
Bakır1, Mehmet Ali İkidağ2
1
Sanko Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep
2
Sanko Üniversitesi, Radyoloji Bölümü, Gaziantep
Cüneyt Kayaalp, Fatih Sümer, Yılmaz Polat, Ramazan Kutlu
İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya
P-48
Pankreas müsinöz adenokarsinom zemininde gelişen
rabdoid özellik gösteren anaplastik karsinom olgu
sunumu
Çift duktus sisticus
İsmail Zihni1, Ali Duran2, Oktay Karaköse1, Kazım Çağlar
Özçelik1, Hüseyin Pülat1
1
Süleyman Demirel Üniversitesi, Cerrahi Onkoloji Bilim
Dalı, Isparta
2
Kızıltepe Devlet Hastahanesi Genel Cerrahi Kliniği,
Mardin
P-56
Akut taşlı xolesistitli hastalarda TNFα ve IL-6 lokal ve
sistemik içerigi
Cabbar Haciyev, Elman Tagiyev, Novruz Hajiyev,
Mehman Quliyev
Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü
P-57
Safra kesesi tubulopapiller
hemobilia: Olgu sunumu
adenomuna
bağlı
Ali Tardu, Mehmet Ali Yağcı, Servet Karagül, Burak Işık,
Sezai Yılmaz
İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya
P-58
Squamous hücreli safra kesesi karsinomu
İhsan Yıldız1, Yavuz Savaş Koca1, İbrahim Barut2
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel
Cerrahi AD, Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel
Cerrahi AD, Hepatobiliyer Cerrahi Birimi, Isparta
1
P-59
- 30 -
Akut kolesistitli hastaların kısa yatış süresi ile
laparoskopik tedavisi
Yusif Aliyev1, Fazil Gurbanov1, Maksim Çinikov2, İlona
Panteleyeva2, Leyla Alvendova2
1
Baku Uluslararası Hastane
2
Moskova Halklar Dostluğu Universite Hastanesi
P-60
Koledok kistlerinin yönetimi: Tek merkezin 8 hastalık serisi
P-67
Muharrem Battal, Ufuk Oğuz İdiz, Özgür Bostancı,
Gültekin Hoş, Esin Kabul Gürbulak
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi,
İstanbul
P-61
Erkal Ziylan, Hüseyin Akyol, Mehmet Akif Aydın,
Mustafa Erhun Eyüboğlu, Turgut İpek
Kemerburgaz Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi
AD, İstanbul
Paratiroid adenomunun eşlik ettiği Limy Bile sendromu
Yavuz Savaş Koca1, Tuğba Koca2, İbrahim Barut3
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Genel Cerrahi AD,
Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Çocuk Gastroenteroloji
ve Beslenme Bilim Dalı, Isparta
3
Süleyman Demirel Üniversitesi Hepatobiliyer Cerrahi
Bölümü, Isparta
P-62
Ksantogranülomatöz kolesistit olgusu sunumu
P-68
P-69
Safra kesesinin skuamoz hücreli kanseri: Olgu sunumu
Hüseyin Pülat1, Oktay Karaköse1, İsmail Zihni1, Kazım
Çağlar Özçelik1, Metin Çiriş2, Hasan Erol Eroğlu1
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi
Onkoloji Bilim Dalı, Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji
AD, Isparta
P-64
P-65
P-70
P-71
Laparaskopik kolesistektomi sonrası safra fistülü
deneyimlerimiz
Soykan Arıkan, Soykan Arıkan, Ali Emre Naycı, Serkan
Sarı, Uğur Durukan
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
P-72
Safra kesesi poliplerini ne zaman ameliyat edelim ?
Laparoskopik kolesistektomilerde ameliyat süresini
etkileyen bir faktör olarak vücut kitle indeksi
Deniz Güzey1, Alpen Yahya Gümüşoğlu1, İlhan Gök1,
Süleyman Büyükaşık1, Burak Kankaya1, İlkay Halıcıoğlu1,
Evrim Tülübaş Kucür2, Hilal Köşük2
1
Genel Cerrahi Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, İstanbul
2
Anestezi Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, İstanbul
Antiagregan tedavi altında major cerrahi girişim
Aziz Serkan Senger, Mürşit Dincer, Kamuran Cumhur
Değer, Deniz Avan, Orhan Uzun, Erdal Polat, Mustafa
Duman, Sinan Yol
Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Ve Araştırma Hastanesi,
İstanbul
Künt travma sonrası izole ekstra hepatik safra yolu ve
duodenum yaralanması
Semra Tutcu Şahin, Ramazan Serdar Arslan, Erdem
Obuz, Yavuz Kaya, Teoman Coşkun
Celal Bayar Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Manisa
İbrahim Tayfun Şahiner, Musa Zorlu, Mete Dolapçı
Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum
P-66
Bouveret sendromu - bir olgu sunumu
Semra Tutcu Şahin, Erdem Obuz, Yavuz Kaya, Teoman
Coşkun, Aslan Sakarya
Celal Bayar Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Manisa
İkterin nadir bir nedeni: mide rezeksiyonu sonrası
internal herniasyon
Zeynep Deniz Kozluklu1, Mert Mahsuni Sevinç1, Özgür
Seğmen1, Yiğit Düzköylü2, Hasan Bektaş1, Serkan Sarı1
1
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi,
İstanbul
2
Islahiye Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, Gaziantep
Nadir bir ERCP komplikasyonu: Endoskopik basket
sıkışmasına cerrahi yaklaşımımız
Oğuzhan Özşay, Salih Can Çeli̇k, Turan Acar, Emine
Özlem Sayın Gür, Murat Kemal Atahan, Bilek Taşkın,
Coşkun Onak
Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma
Hastanesi,Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Serdar Gümüş, Yusuf Yağmur, Mehmet Babür, Mehmet
Ali Can
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Diyarbakır
P-63
Standart ile tek delikli laparoskopik kolesistektominin
yaşam kalitesi açısından karşılaştırılması
P-73
- 31 -
Genç yaşta safra kesesi kanseri, atnalı böbrek,
Hashimato tiroiditi. Yeni bir sendrom mu?
Cumhur Kamuran Değer, Serkan Aziz Senger, Mürşit
Dinçer, Orhan Uzun, Erdal Polat, Mustafa Duman, Sinan Yol
Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Hastanesi, Gastroenteroloji
Cerrahisi Departmanı, İstanbul
P-74
75 yaş üstü hastalarda laparoskopik kolesistektomi
sonuçlarımız
P-79
Semra Tutcu Şahin, Aslan Sakarya, Şafak Ulutürk,
Erdem Obuz, Yavuz Kaya, Teoman Coşkun
Celal Bayar Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Manisa
P-75
Zeynep Deniz Kozluklu1, Mert Mahsuni Sevinç1, Esin
Kaplan1, Yiğit Düzköylü2, Hasan Bektaş1, Serkan Sarı1
1
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi,
İstanbul
2
Islahiye Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, Gaziantep
3 port laparoskopik kolesistektomi ile 4 port
laparoskopik kolesistektomi karşılaştırması
P-80
Yavuz Özdemir, Mehmet Ergin Dipçin, Zafer Şenol,
Ergün Yücel, İlker Sücüllü, Bülent Güleç
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi
Servisi, İstanbul
P-76
Yetmiş yaş üzerindeki hastalarda
kolesistektomi sonuçlarımız
laparoskopik
P-81
Fasciola hepatica: kolelitiasisi taklit eden nadir bir
olgu
Arda Işi̇k1, İlyas Sayar2, Bari̇ş Gülhan3, Deniz Firat1
1
Erzincan Üniversitesi Genel Cerrahi AD,
2
Erzincan Üniversitesi Patoloji AD,
3
Erzincan Üniversitesi Mikrobiyoloji AD,
C-reaktif protein değeri gangrenöz kolesistit
ayrımında kullanılabilecek bir belirteç olabilir
P-82
Yavuz Özdemir, Berkay Çaralan, Ahmet Ziya Balta,
Ergün Yücel, Yavuz Kurt, Bülent Güleç
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi
Servisi, İstanbul
P-78
Safra kesesi duplikasyonu
Arda Işi̇k1, Deni̇z Fi̇rat1, Mehmet Soyturk2, Hüseyin
Eken1, Orhan Çimen1, İsmai̇l Demi̇ryi̇lmaz1, İsmayi̇l
Yi̇lmaz1
1
Erzincan Üniversitesi Genel Cerrahi AD,
2
Erzincan Üniversitesi Radyoloji AD,
Yavuz Özdemir, Mehmet Çuhadar, Meshut Gülderen,
Ali İlker Filiz, Yavuz Kurt, Bülent Güleç
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi
Servisi, İstanbul
P-77
Akut gastrik dilatasyona bağlı portal venöz gaz:
olgu sunumu
Yeni faaliyete başlayan hastanenin birinci yıl
hepatopankreatikobilier cerrahi deneyimi
Ti̇muçi̇n Erol1, Erkin İsmail1, Erhan Reis1, Osman
Abbasoğlu2
1
Memorial Hastanesi, Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara
Klatskin tümörü rezeksiyonundan üç yıl sonra ortaya
Çıkan ampulla vateri tümörü ve cerrahi tedavisi: Olgu
sunumu
P-83
Mücahit Özbilgin1, Tufan Egeli1, Tarkan Ünek1, Özgül
Sağol2, Funda Obuz3, Müjde Soytürk4, İbrahim
Astarcıoğlu1
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve
Karaciğer Nakli Birimi, İzmir
2
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Patoloji AD, İzmir
3
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Radyodiyagnostik AD, İzmir
4
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, İç
Hastalıkları AD, Gastroenteroloji Bölümü, İzmir
Ülser kökenli keskin qastroduodenal kanamalar cift
kanının progenerator kök hücrelerinin sitokin disbalansına etkisi
Cabbar Hacıyev1, Vidadi Allahverdiyev1, Sergey
Suşkov2, Novruz Hacıyev1, Elena Klimova2, Elena
Lavinskaya2, Elman Tagıyev1
1
Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü
2
Ukrayna TEA nın V.T Zaytsev adına Texiresalınmaz ve
Genel Cerrahi Enstitüsü, Kharkiv
P-84
- 32 -
Kolesistektomi sonrası sistik kanal kaçağında intraoperatif ERCP uygulanması
Mehmet Yıldırım, Nazif Erkan, Erkan Oymacı, Ahmet
Deniz Uçar, Savaş Yakan
İzmir Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi
Kliniği
- 33 -
Değerli Meslektaşlarım,
Karaciğer, pankreas, safra kesesi ve safra yollarının cerrahi tedavisini içeren
hepatopankreatobilier cerrahi karmaşık tıbbi süreçleri içeren özelleşmiş bir
alandır. Hastaların tanı, tedavi ve bakımına yönelik hizmetler, alana özgü
bilgi ve deneyime sahip birden çok sağlık profesyonellerinin çağdaş ekip
anlayışı doğrultusunda ortaklaşa çabasını gerektirir. Bu karmaşık tıbbi süreçte
hemşireler, hastaların servise kabulünden taburculuk sürecine ve sonrasında
evde bakımına uzanan yelpazede önemli sorumluluklar üstlenirler. Hastaların
hemşirelik bakımına ilişkin sorun ve gereksinimlerinin hemşirelik tanılama süreci kapsamında belirlenmesi
ve kanıt temelli bilimsel uygulamalarla karşılanması öncelikli görevleri arasında yer alır. Karmaşık bakım
gereksinimleri ve sorunlarla baş etmede iyi yetişmiş nitelikli hemşire insan gücünün önemi yadsınamaz.
Hemşirelikte özelleşmiş alanlara ilişkin bilgi ve becerilerin kazanılmasında, mezuniyet sonrası eğitimlerin
yanı sıra söz konusu bilim alanına özgü gerçekleştirilen kongre, sempozyum vb. bilimsel etkinliklerin de
katkısı oldukça önemlidir. Bu anlayıştan yola çıkarak gerçekleştirdiğimiz bu 3.Hepatopankreatobilier Cerrahi
Hemşireliği Kongresi’nde amacımız, klinik ve akademik statüde meslektaşlarımızla, alana özgü farklı bilgi
ve deneyimleri paylaşmak, hasta bakımında yeni ve etkili bakım yöntemlerini tartışarak ortak bir görüş
oluşturmaktır.
İki gün sürecek olan kongremizde ameliyat öncesi hasta hazırlığı, ağrının doğası ve kontrolü, radyolojik
girişimlerde hasta hazırlığı bakımı ve izlemi, ameliyat sonrası yaşanan sorunlara yönelik verilen hemşirelik
bakımı, kanser cerrahisi sonrası palyatif ve destek bakımı ile kurum dışından kabul edilmiş hastaya yaklaşım
gibi özgün konular yanısıra özelleşmiş birimlerde uzman hemşirelerin rolleri, hemşireliğin yasal boyutu,
çalışan güvenliği gibi genel mesleki konular olgu sunumu, konferans, panel, video oturumu ve forum
yöntemi ile tartışılacaktır. Sözel ve poster bildirilerle zenginleştirdiğimiz kongremizin katılımcılara yeni bakış
açıları kazandıracağını ümit ediyor, katkı veren ve destekleyen tüm meslektaşlarımıza sonsuz teşekkürlerimi
iletiyorum.
Saygılarımla,
Aytolan YILDIRIM
Kongre Başkanı
- 34 -
DÜZENLEME KURULU
KONGRE BAŞKANI
Aytolan Yıldırım
KONGRE SEKRETERİ
Zahide Tunçbilek
BİLİMSEL KURUL
Nurhan Bayraktar
Fatma Eti Aslan
Tuluha Atilla Ayoğlu
Hayat Yalın
- 35 -
- 36 -
- 37 -
PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015
09:00 - 10:00
Olgu Sunumları: Ameliyat öncesi hazırlık
OPAL - 1
Oturum Başkanı: Fatma Eti Aslan
09:00 - 09:20
İyatrojen biliyer yaralanmalı hasta
09:20 - 09:40
Karaciğer nakil hastası
09:40 - 10:00
Tartışma
10:00 - 11:00
Aysun Algan
Gülsen Koralay
Konferans - 1
OPAL - 1
Oturum Başkanı: Nurhan Bayraktar
Ağrı doğası ve kontrolünde kanıt temelli yaklaşımlar
11:00 - 11:30
11.30 - 12.30
Fatma Eti Aslan
Kahve Arası
Sözel Bildiri Oturumu - 1
OPAL - 1
Oturum Başkanı: Tuluha A.Ayoğlu
12.30 - 14.00
14.00 - 15.00
Öğle Yemeği
Video Oturumu: Radyolojik girişimlerde hasta hazırlığı, bakımı ve izlemi
OPAL - 1
Oturum Başkanı: Zahide Tunçbilek
14.00 - 14.40
Perkütan transhepatik kolanjiografi (PTK), transarteriyel kemoembolizasyon (TAKE) ve portal
ven embolizasyonu (PVE)
14.40 - 15.00
Tartışma
15.00 - 16.00
FORUM
Özelleşmiş birimlerde özelleşmiş hemşirenin rolü
Gülsenem Aras
Aytolan Yıldırım
İlgin Özden
CUMA, 3 NİSAN 2015
09.00 - 10.00
Panel - 1: Ameliyat sonrası gelişen sorunlar ve hemşirelik bakımı
OPAL - 1
Oturum Başkanı: Tuluha A. Ayoğlu
09.00 - 09.20
Hepatektomi sonrası
Zahide Tunçbilek
09.20 - 09.40
Whipple ameliyatı sonrası
Nurhan Bayraktar
09.40 - 10.00
Tartışma
10.30 - 11.00
Konferans - 2
OPAL - 1
Oturum Başkanı: Hayat Yalın
HPB kanser cerrahisi sonrası palyatif bakım/destek bakım
12.30 – 14.00
Öğle Yemeği
14.00 – 15.00
Panel - 2: Kurum dışından kabul edilmiş hastaya yaklaşım
Tuluha A. Ayoğlu
OPAL - 1
Oturum Başkanı: Zahide Tunçbilek
Klatskin tümörü bulunan hasta
İlgin Özden
14.20 – 14.40
Enfeksiyonu olan izole hasta
Hayat Yalın
14.40 – 15.00
Tartışma
14.00 – 14.20
15.00 – 16.00
Sözel Bildiri Oturumu - 2
OPAL - 1
Oturum Başkanı: Hayat Yalın
16.00 –16.30
Konferans - 3
OPAL - 1
Oturum Başkanı: Nurhan Bayraktar
Hemşireliğin yasal boyutu / Çalışan güvenliği
- 38 -
Aytolan Yıldırım
- 39 -
PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015
11.30 - 12.30
Sözel Bildiri Oturumu - 1
OPAL - 1
Oturum Başkanı: Tuluha A. Ayoğlu
HS–01 Eş zamanlı böbrek ve karaciğer transplantasyonu: Olgu sunumu
Ayşe Gül Atay1, Sevil Güler Demir2, Gökhan Moray1
1
Başkent Üniversitesi Hastanesi, Ankara
2
Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, Ankara
HS–02 Cerrahi kliniğinde yatan hastaların uyku düzenini etkileyen faktörler
Bedriye Yeniçeri1, Nurhan Bayraktar2
Gazi Magosa Devlet Hastanesi, Lefkoşa
2
Zirve Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Gaziantep
1
HS–03 Canlı vericiden karaciğer nakli için hastaneye yatırılan hastanın ameliyat öncesi dönemde
hemşirelik tanıları ve bakımı: Bir vaka çalışması
Tuğba Altuntaş Yıldız1, Melek Serpil Talas2, Evrim Bolat3
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği, Ankara
3
Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi, Transplantasyon Servisi, Ankara
1
HS–04 Pankreatikoduodenektomi operasyonu - Olgu sunumu
Senem Güneş, Türker Acehan
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
HS–05 Koledok eksplorasyonu ve koledokoduodonestomi operasyonu: Olgu sunumu
Senem Güneş, Cüneyt Akyüz, Cemalettin Kaan Mansıroğlu
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
HS–06 Açık ve laparoskopik cerrahi yöntem uygulanan karaciğer kist hidatik tanılı olguların
karşılaştırılması ve hemşirelik bakımı
Senem Güneş, Ahmet Cem Esmer, Cemalettin Kaan Mansıroğlu
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
- 40 -
CUMA, 3 NİSAN 2015
15.00 – 16.00
Sözel Bildiri Oturumu - 2
OPAL - 1
Oturum Başkanı: Hayat Yalın
HS–07 Kolesistolityazis, kolesistektomi ve kolesistektominin komplikasyonları
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cemalettin Kaan Mansıroğlu, Cüneyt Akyüz
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
HS–08 Akut pankreatit ve hemşirelik bakımı
Senem Güneş, Cemalettin Kaan Mansıroğlu, Ahmet Cem Esmer, Mehmet Can Aydın
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
HS–09 Whipple ameliyatı yapılan hastada Roy adaptasyon modeline dayalı hemşirelik hakımı: Olgu sunumu
Selcan Dündar1, Zehra Tatlı Gürgen1, Dilek Çeçen2, Nebile Özdemir1
1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi AD, Organ Nakli Merkezi
2
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Cerrahi Hemşireliği AD,
HS–10 Güncel karaciğer cerrahisinde hemşirenin rolü
Seda Öztürk
İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
HS–11 Pankreas kanseri ve hemşirelik bakımı
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
HS–12 Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi ve hemşirelik bakımı
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cemalettin Kaan Mansıroğlu, Cüneyt Akyüz, Nilay Baz, Nadi Nazım Öztürk
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
- 41 -
- 42 -
- 43 -
HP-01
Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi
(ERCP) yöntemi ile koledoktan fasciola hepatika
ekstirpasyonu
HP-05
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz,
Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel
Cerrahi Kliniği, İstanbul
Senem Güneş, Cemalettin Kaan Mansıroğlu
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel
Cerrahi Kliniği, İstanbul
HP-02
Subtotal pankreatektomi ve retroperitoneal lenf
bezi diseksiyonu operasyonu uygulanan olgu
sunumu - hemşirelik bakımı
HP-06
HP-07
Tıkanma sarılıkları ve manyetik rezonans
kolanjiyopankreatografi (MRKP): Olgu sunumu
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz,
Nadi Nazım Öztürk
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel
Cerrahi Kliniği, İstanbul
HP-04
Tip 2 diyabetin cerrahi tedavisi: Olgu sunumu
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz,
Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel
Cerrahi Kliniği, İstanbul
Senem Güneş, Cüneyt Akyüz, Mehmet Can Aydın,
Cemalettin Kaan Mansıroğlu
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel
Cerrahi Kliniği, İstanbul
HP-03
Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi sonrası
pankreatit gelişen: Olgu sunumu
Periampuller bölge tümörü: Olgu sunumu
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz,
Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel
Cerrahi Kliniği, İstanbul
HP-08
Safra yolu yaralanmaları: Olgu sunumu
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel
Cerrahi Kliniği, İstanbul
Sleeve gastrektomi: Olgu sunumu
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz,
Nadi Nazım Öztürk
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel
Cerrahi Kliniği, İstanbul
- 44 -
- 45 -
Y-01
Yüksek periostin ekspresyonu pankreatik duktal adenokarsinomda bağımsız bir iyi prognostik
belirteçtir
İbrahim Büdeyri1, Sencer Göklemez1, Zheng Pan2, Simone Hausmann2, Christoph W. Michalski3, Nathalia
A. Giese3, Helmut Friess2, Jörg Kleeff2, Mert Erkan1
1
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
2
Münih Teknik Üniversitesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Münih
3
Heidelberg Üniversitesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Heidelberg
Amaç: Daha önceki çalısmalarımızda pankreatik yıldızsı hücrelerin ürettikleri alfa-düz kas aktin’in (a-sma) kolajene oranını (aktive
olmuş stroma indeksi, ASI) pankreatik duktal adenokarsinom (PDAK) için bağımsız prognostik bir faktör olarak belirledik.
Periostin, özellikle PDAK’taki pankreatik yıldızsı hücreler tarafından eksprese olan ekstraselüler bir matriks proteinidir. Bu
çalışmada biz küratif amaçla ameliyat edilen PDAK’lı hastalarda periostinin prognostik etkisini analiz ediyoruz.
Gereç ve Yöntem: 117 PDAK hastasından periostin, kolajen ve alfa-düz kas aktinle boyanan alanları değerlendirmek
amacıyla yarı nicel immunohistokimya ve bilgisayarlı görüntü analizi kullanıldı. İki grup karşılaştırıldığında medyan
değerleri eşik değeri olarak alındı. Sağ kalım analizi Kaplan-Meier metodu ve Log-Rank analizi ile yapıldı. Prognostik
faktörler Cox orantısal risk modeli kullanılarak çok değişkenli analizde belirlendi. Çok değişkenli analizde değerlendirilen
parametreler şunlardır: Periostin-, kolajen- ve alfa-düz kas aktin-ekspresyonu, yaş, T, N, interaortocaval lenf nodumetastaz-durumu ve tümörün histopatolojik diferansiyasyon derecesi (grading).
BULGULAR: Yüksek periostin ekspresyonu (31.2 Ay vs. 14.9 Ay, p=0.006), T-Evrelemesi (T2/T3/T4: 42.7/21.5/10.6 Ay,
p=0.031), interaortocaval lenf nodu metastazı (22.5 Ay vs. 14.9 Ay, p=0.030) ve tümör diferansiyasyonu (G1/G2/G3:
34.2/22.4/15.1 Ay, p=0.044) tekli faktör analizinde anlamlı bulundu. Çok değişkenli analizde yüksek periostin ekspresyonu
sağ kalımı etkileyen en önemli bağımsız faktördü (p=0.008, Risk oranı: 2.12, Güven Aralığı (GA) %95 1.22-3.70).
Sonuç: Yüksek periostin ekspresyonu, cerrahi müdahale gören PDAK vakalarında yeni bir bağımsız prognostik belirteçtir.
Bu bulgu, stromanın kanser gelişimi ve hasta sağ kalımı üzerindeki etkisinin altını çizmektedir.
Y-02
Endoskopik sfinkterotomi sonrası yapılan laparoskopik kolesistektomi daha sorunlu mudur?
Pınar Sarkut1, İsmail Tırnova1, Mihrican Demiray2, Arzu Köklücan2, Sadık Kılıçturgay1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı, 2Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bursa
Amaç: Kolesistokoledokolitiazis nedeniyle endoskopik sfinkterotomiyi (ES) takiben laparoskopik kolesistektomi (LK)
uygulanan olguların, kronik kolesistit nedeniyle yapılan LK ye göre, açığa geçme insidansı, postoperatif komplikasyonlar
ve maliyet açısından farklı olup olmadığı değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntem: 1.1.2009-31.12.2014 tarihleri arasında ameliyat edilmiş tüm LK olguları retrospektif olarak
değerlendirilmiştir. Akut kolesistit olguları çalışma dışı bırakılmıştır. Olgular LK öncesi koledokta taş nedeniyle ES
uygulanan (Grup 1) ve uygulanmayanlar (Grup 2) olarak iki gruba ayrılmıştır. Gruplardaki olgular, yaş, cinsiyet, vücut
kitle indeksi (VKİ), diyabet, aspirin kullanımı, qumadin kullanımı, kortikosteroid kullanımı, kullandığı ilaç sayısı, kronik
kardiyak hastalıklar, kronik respiratuar hastalıklar, kronik renal hastalıklar ve diğer yandaş komorbid patolojiler açısından
karşılaştırılmıştır. Çalışmada primer end point olarak; ameliyat süresi, açığa geçme oranı, peroperatif komplikasyon
(kanama, safra bulaşı), postoperatif cerrahi alan enfeksiyonları (CAE), hastanede kalış süresi (HKS) ve toplam maliyet
arasındaki farklar analizlenmiştir. Ayrıca subgrup analizi olarak ES uygulaması ile LK arasında geçen sürenin sonuçları
etkileyecek bir faktör olup olmadığı değerlendirilmiştir.
Bulgular: 1.1.2009-31.12.2014 tarihleri arasında 1843 hastaya LK ameliyatı uygulanmıştır. Bunların 114’üne preoperatif
- 46 -
dönemde ES uygulanmıştır. Hastaların karakteristik özelliklerine bakıldığında operasyonu etkileyebilecek özellik olarak
sadece VKİ’indeki minimal farklılık dışında özellik saptanmamıştır. Ameliyat süresi her iki grupta benzerdi. Grup 1’de
11 (%9.6) hastada açığa geçilirken, grup 2’de 77 (%4.5) hastada açığa geçildi (p= 0.012). Postoperatif cerrahi alan
enfeksiyonu ve peroperatif komplikasyon açısından her iki grup arasında fark saptanmadı. Grup 1’deki hastalar daha
uzun süre hastanede kalırken (p < 0.05 ), toplam maliyette ES grubunda daha yüksekti (p= 0.003). ES grubundaki 114
hastanın 46’sına (%40) aynı gün, 7’sine ilk hafta içinde, 34’üne 2. haftada, 13’üne 3. haftada ve 14’üne de 3 haftadan
sonra LK yapıldığı görülmüştür. Yapılan subgrup analizinde farklı girişim zamanlarının ameliyat süresi, açığa geçme oranı,
peroperatif komplikasyon, postoperatif CAE, HKS ve maliyet üzerinde etkisi bulunmamıştır.
SONUÇ: ES sonrası LK’da açığa geçme oranı artmakla birlikte en erken dönemde emniyetle uygulanabilir.
Y-03
Pankreas rezeksiyonu sonrası pankreatik fistül gelişimi: Tek merkez deneyimi
Azer İsmayilov1, Ömer Vedat Ünalp1, Yiğit Türk1, Alper Uğuz1, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, İzmir
Amaç: Pankreas rezeksiyonları, cerrahlar tarafından uygulanan, teknik yönü oldukça tartışmalı operasyonlardır. Hem
pankreatikoduodenektomi (PD) hem de distal pankreatektomi (DP) için farklı teknikler bulunmaktadır ancak postoperatif
pankreatik fistül gelişimi sıklıkla gözlenmektedir. Pankreas rezeksiyonlarında uygulanan farklı tekniklerin, fistül gelişimi
üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçladık.
Yöntem: 2009-2014 yılları arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde küratif amaçlı pankreas cerrahisi uygulanan 500
hastanın verilerini inceledik. Pankreatikoduodenektomilerde (PD) ortak yöntem olarak duktus-mukoza pankreatikojejunostomi
uygulandı. Pankreatikoduodenektomilerde intraduktal pankreatik stent(İPS) uygulanan ve uygulanmayan hastaları, distal
pankreatektomilerde ise remnant pankreas güdüğünün kapatılmasında stapler tekniği ile el ile sutur konulma tekniği fistül
gelişimi yönünden karşılaştırıldı. Postoperatif pankreatik fistül (POPF) gelişimi, postoperatif ≥3. günde drenden gelen sıvının
amilaz değerinin, kan amilaz değerinden en az 3 kat yüksek olması olarak tanımlandı. POPF sınıflaması, Uluslararası Pankreatik
Fistül Çalışma Grubu (ISGPF) derecelendirme sistemine uygun olarak yapıldı (A,B,C).
BULGULAR: Demografik verileri incelediğimizde; 253 bayan ve 247 bay hasta ile yaş ortalaması 60.35 olarak gözlemlendi.
Uygulanan cerrahi yöntemler arasında antrektomili pankreatikoduodenektomi (Whipple operasyonu) oranı %60.4,
pylorus koruyuculu pankreatikoduodenektomi oranı %1.8, distal pankreatektomi oranı %30.6 iken kalan hastalara total
pankreatektomi ve enükleasyon uygulandı. PDlerin %7.39’nda ve DPlerin %6.53’nde POPF gelişimi gözlendi. IPS, 68
hastada (%21.8) kullanıldı. DP uygulanan 153 hastada POPF oranının; remnant pankreas güdüğü el ile sutur konulma tekniği
ile kapatılan hastalarda, stapler tekniği ile kapatılan hastalara oranla belirgin şekilde düşük olduğu gözlendi (%4.1-%57.1).
PD uygulanan hastalarda POPF oranı, IPS kullanılanlarda %20.5 iken, IPS kullanılmayanlarda %3.84 olarak gözlemlendi.
Sonuç: Pankretikojejunostomilerde, intraduktal pankreatik stent kullanımının postoperative pankreatik fistül oranını
anlamlı derecede arttırdığını gözlemledik. Distal pankreatektomi sonrası güdüğün el ile sütür konularak kapatılma
yönteminin ise stapler tekniğine gore fistül gelişimini anlamlı olarak azalttığını gözlemledik.
- 47 -
Y-04
Pankreatikoduodenektomi sonrası gelişen ciddi pankreatik fistülleri erken öngörmede C-reaktif protein’in rolü
Fatma Ümit Malya1, Mustafa Hasbahçeci1, Enver Kunduz1, Yunus Taşçı1, Mehmet Güzel1, Süleyman Bozkurt1,
Oğuzhan Karatepe2, Mahmut Müslümanoğlu3
1
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul
2
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul
3
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul
Giriş: Cerrahi teknik ve perioperatif bakım yöntemlerindeki son gelişmelere karşın pankreatik fistüllerle sıklıkla
karşılaşılmaktadır. Klinik olarak ciddi fistüllerin gelişimi hastanede kalış süresini uzatmakta, mortalitenin önemli bir nedeni
olmaktadır.. Fistül gelişimi için birçok risk faktörü tanımlanmakla birlikte etkin bir öngörü sistemi halen belirlenememiştir.
Bu çalışmada C-reaktif protein değerinin klinik olarak önemli fistül gelişimini öngörmedeki etkisinin belirlenmesi
amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: 2012- 2015 döneminde Pankreatikoduodenektomi uygulanan hastaların verileri retrospektif olarak
değerlendirildi. Postoperatif 1. 3.ve 5. gün (PO1,PO2,PO3) C-Reaktif Protein (CRP ) değerleri, pankreatik fistül gelişimi
(POF), diğer komplikasyonlarla hastanede yatış süreleri ve mortalite incelendi. Uluslararası Pankreatik Fistül Tanımı
Çalışma Grubunun Kriterlerine göre kan ve dren amilaz değerleri dikkate alınarak fistüller A,B, C olarak sınıflandırıldı. B
ve C grubu fistüller klinik olarak ciddi fistül olarak değerlendirildi. Sperman korelasyonu, Mann-Whitney testleri ve ROC
eğri analizi kullanıldı. P değerinin 0,05’ten küçük olması anlamlılık olarak kabul edildi.
BULGULAR: Çalışmaya yaş ortalaması 60,6 ± 13 olan 71 (%60,6) ve 46 (%39,4) kadın 117 hasta dahil edildi. POF A 21
(%17,9), POF B 2(%1,7) ve POF C 7( %5,98), hastada gelişti. Fistül dahil komplikasyonlar 43 hastada (%36,8) görüldü.
Ortalama hastanede kalış süresi 11 ± 5 gün idi. PO3 VE PO5 CRP değerleri ile POF gelişimi (her ikisi için p=0,001),
mortalite (sırası ile p=0,018 ve p=0,001) ve hastanede kalış süresi (sırası ile p=0,003 ve p=0,001) arasında anlamlı bir ilişki
PO1ve PO5 CRP değerleri arasındaki farkın POF öngörmede etkin olduğu tespit edildi (p=0,002). PO3 CRP değerinin
22 mg/dl üzerinde olması %70 duyarlılık ve %71 özgüllük, PO5 CRP değerinin 18mg/dl üzerinde olması %90 duyarlılık
ve %82,2 özgüllük ile klinik olarak ciddi POF (POF B vePOF C) gelişimini öngördü.
Sonuç: CRP değeri klinik olarak ciddi pankreatik fistül gelişimini etkin olarak öngörebilmektedir. Belirlenen cut-off
değerleri kullanılarak ciddi fistül gelişecek hastaların erken tespiti ile tedavinin şekillendirilmesi, yatış süresi ve mortalite
açısından önemli olabilir.
- 48 -
- 49 -
S-01
Hepatosellüler karsinom tedavisinde karaciğer rezeksiyonu: 99 olgunun değerlendirilmesi
Ömer Cennet, Osman Abbasoğlu, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
Giriş/Amaç: Hepotoselüler karsinom, karaciğerin en sık görülen primer kanseridir. Bu çalışmada bir üniversite
hastanesinde yapılan hepatosellüler karsinom ameliyatlarının analizinin yapılması amaçlanmıştır. Yöntem: Ocak 2000 ile Aralık 2014 tarihleri arasında, hepatosellüler karsinom nedeni ile ameliyat edilen 99 hastanın kayıtları
retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların ortanca yaşı 66 (sınır: 17-82), erkek/kadın oranı 3/1 idi. Viral hepatit serolojisi
72 hastada (%75) pozitifti(49 hasta HBsAg +, 23 hasta HCV+), alfafeto protein (AFP) düzeyi hastaların %70’inde normalden
yüksekti. Tümör hastaların 62’sinde (%63) sağ loba yerleşmişti ve 15 hastada çoklu hepatosellüler karsinom odağı vardı.
BULGULAR: Hastaların 8’i ameliyatta peritoneal karsinomatozis veya yaygın hastalık nedeni ile anrezektabl
bulundu. Rezeksiyon yapılan hastaların 45’ine nonanatomik, 41’ine anatomik rezeksiyonlar( 18 sağ hepatektomi,
10 sol hepatektomi, 8 bisegmentektomi, 3 segmentektomi, 2 genişletilmiş sağ hepatektomi) yapıldı. Toplam 12
hastaya radyofrekans ablasyonu tek başına ya da cerrahi rezeksiyonla birlikte uygulandı. Ortalama tümör çapı 5.2
cm (sınır 1-15 cm), ortanca yatış süresi 6 gün (sınır: 3-61 gün) olarak bulundu. Majör komplikasyon oranı (karaciğer
yetmezliği, safra kaçağı, kanama) %14, 30 gün mortalite oranı %5.2 oldu). Beş yıllık sağ kalım %33 olarak bulundu.
Sonuç: Serimiz, bildirilen diğer geniş serilerle kıyaslandığında ortalama tümör çapının büyük ve HbsAg pozitifliğinin
yüksek olduğu, diğer özellikler açısından ise geniş serilere paralellik gösterdiği bulunmuştur.
S-02
Perihiler kolanjiokarsinomda geniş hepatobilier rezeksiyon: İstanbul Tıp Fakültesi deneyimi
İlgin Özden1, Orhan Bilge1, Nergiz Dağoğlu2, Ayşen Yavru3, Koray Acarlı1, Mine Güllüoğlu4, Arzu Poyanlı5,
Yaman Tekant1, Ahmet Kizir2
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 3Anesteziyoloji ve
Reanimasyon AD, 4Patoloji AD, 5Radyoloji AD, 2 Onkoloji Enstitüsü, Radyasyon Onkolojisi AD, İstanbul
Giriş: Perihiler kolanjiokarsinomların seçkin tedavisi major hepatobilier rezeksiyondur. Adjuvan radyoterapi ve
kemoterapinin rolü evrim geçirmektedir.
Amaç: 2001-2012 yılları arasındaki kurumsal deneyimi irdelemek.
Hastalar ve Yöntemler: Çalışma döneminde, perihiler kolanjiokarsinom sebebiyle ameliyat edilen 53 hastanın kayıtları
irdelenmiştir. Bütün hastalara, bilgisayarlı tomografi ve/veya manyetik rezonans görüntüleme sonrasında geniş
hepatobilier rezeksiyona yönelik hazırlık uygulanmıştır. Gereğinde perkütan bilier drenaj, hepatektomi mertebesinin
hesaplanması, portal ven dalı embolizasyonu, safra içirme, safra kalitesinin değerlendirilmesi ve indosiyanin yeşili
temizlenme testi yöntemleri kullanılarak, ameliyat sonrası karaciğer yetersizliği riski azaltılmıştır. 2007 yılından itibaren,
adjuvan radyoterapi, 2011’den itibaren adjuvan kemoterapi gündeme gelmiştir.
BULGULAR: Hastaların 27’si erkek, 26‘sı kadındı; ortanca (sınırlar) yaş 54 (29-74)’tü. Ameliyat öncesinde 41 hastaya (%
77) perkütan bilier drenaj, 8 hastaya (% 15) portal ven dalı embolizasyonu uygulanmıştır. Yirmiyedi hastada (% 51) sağ
hepatektomi, 25 hastada (%47) sol hepatektomi, bir hastada sağ triseksiyonektomi, kaudat lobektomi (total veya subtotal)
ve ekstrahepatik safra yolu rezeksiyonu ile beraber gerçekleştirilmiştir. On hastada ( % 19) portal ven rezeksiyonu yapılması
gerekmiştir. Doksan günlük mortalite % 4’tür (2/53). Toplam 16 hastaya adjuvan radyoterapi, 4 hastaya ayrıca adjuvan
kemoterapi uygulanmıştır. Hastaların biri dışında hepsi izlenmiştir. Bütün seride 1,3 ve 5 yıllık sağkalım oranları sırasıyla %
87, % 59 ve % 42’dir. Üç hasta 10 yıldan daha uzun yaşamıştır; birisi nükssüz (12 yıl) birisi nüks şüphesi (13 yıl) ile hayattadır.
Sonuç: Perihiler kolanjiokarsinomlu hastalarda major hepatobilier rezeksiyon, düşük mortalite ile gerçekleştirilebildiğinde,
başarılı sağkalım sonuçları vermektedir. Adjuvan radyoterapi ve kemoterapinin katkılarının kesin olarak ortaya
koyulabilmesi için, daha fazla veriye gereksinim vardır.
- 50 -
S-03
Hiler kolanjiokarsinom tedavisinde cerrahi stratejilerin karşılaştırılması: Yüksek hiler rezeksiyon mu?
hepatektomi mi?
Ömer Vedat Ünalp, Kamil Erözkan, Alper Uğuz, Murat Sözbilen, Ahmet Çoker
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İzmir
Amaç: Cerrahi rezeksiyon, hiler kolanjiokarsinom (HK) tanısı alan hastalar için uzun dönem yaşam beklentisi sağlayan
tek seçenektir. Agresif cerrahi yaklaşım rezeksiyon sonrası karaciğer yetmezliğine neden olarak, yüksek oranda
postoperatif morbidite ve mortaliteye neden olur. Çalışmamızda mevcut cerrahi teknikleri, morbidite ve mortalite
yönünden karşılaştırmayı amaçladık.
Yöntem: Çalışmada 2008-2014 yılları arasında HK nedeniyle küratif amaçlı opere edilen 45 hasta retrospektif olarak
incelendi. Hastalar 2 gruba ayrıldı. Birinci grupta yüksek hiler yaklaşımlı (YHR) rezeksiyon uygulanan hastalar yer alırken
(n=24), ikinci grupta ise hiler rezeksiyonla beraber hepatektomi (HRH) uygulanan (n=21) hastalar yer aldı. Hastaların
demografik verileri, tümörün patolojik ve anatomik özellikleri göz önünde bulundurularak sağkalım süreleri analiz
edilmiştir. BULGULAR: Yaş ortalaması 62 olan (40-84 yaş arasında alınan hastalar) 45 hastanın 29 tanesi erkek, 16 tanesi ise kadındır.
21 hastaya yüksek hiler rezeksiyon (YHR) uygulanırken, 24 hastaya hiler rezeksiyonla beraber hepatektomi (HRH) ((Sağ
hepatektomi (n=6), sol hepatektomi (n=11), kısmı rezeksiyon (n=7)) uygulandı. Birinci grupta ortalama tümör çapı 2,96
cm, lenf nodu metastaz oranı %9,5 ve mortalite oranı %42,86 olarak gözlemlendi. İkinci grupta ortalama tümör çapı 3,5
cm, lenf nodu metastaz oranı %29,1 ve mortalite oranı %62,50 olarak gözlemlendi. YHR grubu ortalamadan daha yüksek
oranda hayatta kalma yüzdesi göstermiştir. Aynı zamanda buna bağlı olarak mortalite açısından değerlendirildiğinde,
birinci grupta (YHR) ortalama hayatta kalma süresi 18 ay iken, ikinci grupta (HRH) 12,46 ay olarak gözlemlendi.
Sonuç: YHR tekniği, hepatik rezeksiyon sonrası karaciğer yetmezliği ve mortalite riski yüksek olan hastalar için göz
önünde bulundurulmalıdır.
S-04
Non-Kolorektal malignensilerinkaraciğer metastazları: 115 karaciğer rezeksiyonunun değerlendirilmesi
Arman Erkan, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
Giriş: Karaciğer metastazı, günümüzde kolorektal malignensiler için ameliyat kontrendikasyonu olmaktan çıkmıştır.
Diğer malignensiler için tartışmalar devam etmekle birlikte, cerrahi uygulama sıklığı artmaktadır.
Amaç:Bu çalışmanın amacı, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD,’nda non-kolorektal karaciğer
metastazı nedeniyle ameliyat edilen hastaların değerlendirilmesidir.
Yöntem: Ocak 1998–Ocak 2015 arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD’nda non-kolorektal
karaciğer metastazı nedeniyle ameliyat edilen hastalar, demografik özellikleri, ameliyat öncesi tanıları, uygulanan
ameliyatlar, patoloji sonuçları ve ameliyat sonrası dönem takipleri açısından değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Ocak 1998–Ocak 2015 arasında 109 non-kolorektal karaciğer metastazlı hasta ameliyat edilmiştir.
Hastaların 47’si (%43) erkek, 62’si (%57) kadındır. Ortalama yaş 53.5 (23-81) idi. Üç hastada karaciğer metastazının primer
odağı tespit edilememiş olup, kalan hastalarda metastazların 24’ü mide, 23’ü pankreas, 17’si meme, 9’u ince barsak
kökenliydi; bunların dışında duodenum, safra kesesi, böbrek, adrenal korteks, dalak, uvea, akciğer, cilt, testis, başboyun ve jinekolojik kökenli metastazlar da bulunmaktaydı. Hastaların 38’inde tanı anında karaciğer metastazı mevcuttu
ve karaciğere yönelik girişim primer tümör cerrahisi ile eş zamanlı yapılmıştır. Diğer hastalarda primer tümöre yönelik
cerrahi ile karaciğer rezeksiyonu arasındaki ortanca dönem 26.2 ay olarak saptanmıştır. Seksen üç hastaya non-anatomik
karaciğer rezeksiyonu, 18 hastaya sağ lobektomi, 13 hastaya sol lobektomi, 7 hastaya sol lateral segmentektomi, 7
- 51 -
hastaya segmenter rezeksiyon, birer hastaya da genişletilmiş sağ lobektomi ve kaudat lobektomi yapılmıştır; yirmi
hastaya eş zamanlı birden fazla girişim, ayrıca 9 hastaya da ameliyat sırasında radyofrenaks ablasyon uygulanmıştır.
Ameliyat sonrası mortalite izlenmemiştir. Cerrahi spesimenlerde ortalama metastaz boyutu 4.4 cm idi (0.5-17). Ortanca
takip süresi 13 aydır (0.1-182.8), bu süre zarfında 50 hastada karaciğerde rekürren metastatik kitle saptanmış, altı hastaya
tekrar cerrahi girişim uygulanmıştır. Takip sırasında 14 hasta exitus olmuştur.
Sonuç:Karaciğer cerrahisindeki gelişmelerle birlikte, seçilmiş hastalarda non-kolorektal karaciğer metastazılarına da
cerrahi girişimler uygulanmaktadır. Uygulanan cerrahinin uzun dönem sonuçları ile ilgili veri artışı, uygulamanın gerekliliği
ve etkinliği konusunda daha net bilgilere sahip olunmasını sağlayacaktır.
S-05
Metastatik karaciğer tümörlerinde radyofrekans ablasyon tedavisi ve uzun dönem sonuçları
Ali Eba Demirbağ1, Gürel Neşşar1, Hakan Uzunoğlu1, Mustafa Özdemir2, Zişan Sakaoğulları3, Mehmet Ali
Çaparlar1, Seda Yamak3, Okan Akhan4
Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, 1Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği, 2Radyoloji Bölümü, 3Patoloji
Laboratuvarı, 4Radyoloji AD, Ankara
Giriş Karaciğer (KC) metastazlarında primer tümör ve KC rezeksiyonu ile kombine edilerek veya edilmeden uygulanan
radyofrekans ablasyon (RFA) işleminin etkinliği klinik araştırmalarla kanıtlanmış ve 2009’dan beri NCCN rehberlerinde
bir tedavi seçeneği olarak yerini almıştır. Amaç:Çalışmada kolorektal ve Oddi sfinkter adenokarsinomu ile, mide ve pankreas nöroendokrin tümörlerinin KC
metastazları için uygulanan RFA tedavisinin uzun dönem sonuçları sunulmuştur. Gereç ve Yöntem:Aralık 2002-Şubat 2015 tarihleri arasında KC metastazı saptanan 28 hastada (11 Kadın, 17 Erkek,
yaş ortalaması 60.4+8.6 yıl), yazılı onam alındıktan sonra, primer tümör ve/veya metastaz rezeksiyonu ile birlikte, veya
yalnız, 58 seansta 78 lezyona ultrasonografi eşliğinde RFA yapıldı. Olguların 24’ünde(%85.7) primer tümör kolorektal
adenokarsinom, metastazlar 14 olguda senkron, 14 olguda metakron idi. Bağımsız değişkenler yaş, cinsiyet, primer
tümör, metastazların lokalizasyon, sayı ve çapları, CEA, rezeksiyonlar, RFA, interval zamanı, neoadjuvan ve adjuvan
kemoterapi; bağımlı değişkenler komplikasyonlar, nüks, mortalite ve sağkalım süresi idi. Hastalar multidisipliner
yaklaşımla prospektif olarak ortalama 39.0+32.2(medyan:28; range:2-141) ay izlenip sonuçlar kaydedildi. Çapraz
tablolarda alt gruplar ki-kare testi, senkron ve metakron tümörlü olguların sağkalım eğrisi Kaplan-Meier log-rank
yöntemiyle karşılaştırıldı. BULGULAR: KC’de ortalama metastaz sayısı 3.8+3.6(medyan:3; range:1-13), metastaz çapı
33.9+16.6mm(medyan:30;range:10-91), RFA yapılan metastaz sayısı 1.8+1.1(medyan:1.5; range:1-5) idi. Tedavi
öncesi 5 olgu neoadjuvan tedavi aldı. Rezeksiyon işlemlerine bağlı olarak üç olguda gelişen intra abdominal abse
tomografi eşliğinde drene edildi. Erken dönemde mortalite olmadı. Postoperatif dönemde 27 olguya (%96.4) adjuvan
kemoterapi verildi. İzlemde toplam 16 olgu (%57.1) kaybedildi. Hastaların 1,2,3,4 ve 5 yıllık sağkalım oranları sırasıyla
%96.2; %72.7; %36.8; %31.6 ve %22.2, toplam sağkalım %42.9 oldu. İki olgu (%7.1) tam remisyonda olup, kalan
hastalar stabil hastalık veya progresyon halinde adjuvan tedaviye devam etmektedir. Sonuç:Bu prospektif çalışma sonuçlarına göre RFA, rezeksiyonla birlikte veya rezeksiyonun yapılamadığı metastatik
KC tümörlerinde güvenle uygulanmıştır. Rezeksiyon ve RFA tedavisini karşılaştıracak randomize çalışma yapmak
çok güçtür, bu nedenle her iki yöntemin birbirinin tamamlayıcısı olarak kullanılabileceği ve sağ kalıma olumlu etkiler
yaptığı düşünülmektedir.
- 52 -
S-06
Künt karın travmalarında serum transaminaz seviyelerinin karaciğer yaralanmasında öngörücü değeri
Aylin Acar, Tolga Canbak, Fatih Başak, Adnan Özpek, Ali Kılıç, Gürhan Baş
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Karaciğer künt karın travmalarında sık olarak yaralanmaktadır. Bu çalışmada, künt karın travmalı hastalarda serum
transaminaz düzeylerinin karaciğer yaralanmasındaki (KY) öngörücü değeri irdelendi.
Materyal-metod: Künt karın travması nedeniyle 2009-2014 tarihleri arasında yatırılarak tedavi edilen hastalar
değerlendirildi. Hastaların demografik verileri, serum transaminaz değerleri, ‘’American Association for the Surgery of
Trauma’’ya göre bilgisayarlı tomografi görüntülerindeki KY dereceleri, ‘ʻInjury Severity Score’’ (ISS) incelendi. Çalışma
verileri değerlendirilmesinde; tanımlayıcı istatistikler (ortalama, standart sapma ve frekans), verilerin karşılaştırılmasında
t-test, Kruskal Wallis, Mann Whitney U test ve eşik değer tespitinde ROC analizi kullanıldı. Anlamlılık p<0,05 düzeyinde
değerlendirildi.
Bulgular: Künt karın travmalı 285 hastanın 224’ü (%78,6) erkek ve 61’i (%21,4) kadındı. Ortalama yaş 39,87±15,81 (1886) idi. Elli (%17,5) hastada karaciğer yaralanması mevcuttu. KY olan hastaların 42’si (%84,0) erkek, 8’i (%16,0) kadın
ve KY olmayan hastaların 182’si (%77,4) erkek ve 53’ü (%22,6) kadındı. KY olan hastaların ortalama yaşı 40,62±16,89
ve KY olmayan hastaların ortalama yaşı 39,71±15,61 idi (p=0,713). Hastaların 184’ünde (%64,5) birden fazla organ
yaralanması mevcuttu. KY olan hastalarda ISS (23,26±12,49), KY olmayan hastalara (19,23±13,15) göre daha yüksekti
(p=0,044). Mortalite 27 (%9) hastada görüldü ve bu hastaların 8’inde karaciğer yaralanması mevcuttu. KY dereceleri
incelendiğinde; 16’sında birinci, 15’inde ikinci, 14’ünde üçüncü, 2’sinde dördüncü ve 3’ünde beşinci derece yaralanma
tespit edildi. KY olan hastaların AST ve ALT değerleri belirgin olarak yüksek saptandı (sırasıyla KY olan ve olmayan
değerler; AST 301±280 & 87±110 p=0,001 ve ALT 321±324 & 75±146 p=0,001). KY dereceleri arasındaki karşılaştırma
için birinci ve ikinci derece yaralanmalar bir grup; üçüncü, dördüncü ve beşinci derece yaralanma olanlar ikinci grup
olarak değerlendirildiğinde, grupların transaminaz değerleri arasında anlamlı fark saptandı (sırasıyla, AST 208±230 &
453±294, p=0,002; ALT 195±228 & 526±356, p=0,001). ALT 250 ve AST 313 üzeri değerlerde %95 spesifite ile KY’yi
göstermektedir.
Sonuç: Künt karın yaralanmalarında serum transaminaz yüksekliği KY’de öngörücüdür ve bu yükseklik KY derecesi ile
uyumlu olarak daha belirgindir.
S-07
Pankreasın solid psödopapiller neoplazileri: Literatür eşliğinde klinik olgularımızın sunumu
Alper Uğuz1, Avni Can Karaca3, Ela Ekmekcigil1, Ömer Vedat Ünalp1, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1,
Ahmet Çoker1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, İzmir
3
Denizli Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Denizli
Amaç: Solid psödopapiller neoplaziler(SPN), pancreas tümörleri arasında %1-2 sıklığında gözlenen, son derece
nadir rastlanan tümörlerdir. Klinik deneyimimiz ile SPNler üzerine gelecekte daha kapsamlı ve ileri incelemelere katkı
sağlamayı amaçladık.
Yöntem: 2000-2013 yılları arasında pankreatik rezeksiyon uygulanan 326 hastanın verileri retrospektif olarak analiz
edildi. Patoloji sonuçları doğrultusunda SPN tanısı alan 24 olgu çalışmaya dahil edildi. İstatistik verileri, SPSS version
16.0 (SPSS Inc., Chicago,Illinois, USA) ile analiz edildi.
BULGULAR: Demografik veriler yönünden incelendiğinde, 19 bayan ve 5 bay hasta ile beraber yaş ortalaması 47.2
idi. Tümoral lezyonların çoğunlukla pankreas kuyruk (11 olgu, %45.8) bölgesinde yerleşimli olması nedeniyle en çok
tercih edilen yöntem distal pankreatektomi oldu. Ortalama tümor çapı 5.8cm (1-19cm) idi. Kapsular invazyon sıklıkla
(12 olgu, %50) gözlemlenirken, vaskuler invazyonun çok nadir olduğu görüldü (1 olgu, %4.2). Perinöral invazyon, 18
olguda en sık gözlenen mikroskopik bulguyken (%75), immunohistokimyasal olarak en sık beta-cadherin’in pozitif
- 53 -
olduğu gözlemlendi (22 olgu, %91.7). Belirteçleri incelediğimizde CD56 ( 21 olgu, %87.5), CD10 ( 19olgu, %79.2),
alfa 1-antitripsin (18olgu, %75), nöron spesifik enolaz (18olgu, %75), snaptofizin (17olgu, %70.8) ve vimentin (17 olgu,
%70.8) pozitif olduğu gözlemlendi. Nükleer atipi, 16 olguda % 66.7 sıklığında mevcutken Ki-67 indeksi % 4.5 (0-15%) idi.
Ortalama izlem süresi 60 ay olan hastaların; ortalama tahmini yaşam süresi 144.5 ay ve median yaşam süresi 149.6 idi. Sonuç: Solid psödopapiller neoplazi için uygulanan tanısal yöntemler içerisinde belirgin görüntüleme ve histopatolojik
bulgular mevcuttur. Tanıda SPN şüphesi bulunan hastalarda, uzun dönem yaşam beklentisi ile cerrahi rezeksiyon
uygulanmalıdır.
S-08
BNIP3L ekspresyonu hipoksi ve p53 ile indüklenir ve pankreatik duktal adenokarsinonomda daha
kötü bir prognoz ile ilişkilidir
Sencer Göklemez1, İbrahim Büdeyri1, Simone Hausmann2, Christoph W. Michalski3, Nathalia A. Giese3,
Helmut Friess2, Jörg Kleeff2, Mert Erkan1
1
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Cerrahi AD, İstanbul
2
Münih Teknik Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Münih
3
Heidelberg Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Heidelberg
Giriş: BNIP3 ve BNIP3L hipoksi ile indüklenen proapoptotik Bcl-2 proteinleridir. Transmembran domainlerinde %80
homoloji mevcuttur. Pankreas duktal adenokarsinomunda (PDAK) BNIP3 kaybı apoptoz direnci ve kötü prognoz ile
ilişkiliyken, BNIP3L’nin rolü bilinmemektedir.
Gereç ve Yöntem: BNIP3L ekspresyonunu değerlendirmek için cDNA-microarray, kantitatif RT-PCR ve immunoblot
teknikleri kullanıldı. BNIP3L ekpresyonu ile PanIN lezyonlarının derecesi, tümörlerin p53 mutasyon durumu ve hastaların
hayatta kalması arasındaki korelasyon, PanIN doku microarrayleri (n=188), normal pankreas dokusu (n=20), kronik
pankreatit (n=20) ve PDAK (n=48) dokuları kullanılarak yarı kantitatif immünohistokimya ile analiz edildi. PDAK hücre
hatlarında BNIP3L ekspresyonu siRNA ve hipoksi yoluyla modüle edildi. Kemoterapötik ajanların pankreas kanseri
hücrelerindeki etkisi ise MTT tahliliyle değerlendirildi.
BULGULAR: Lineer regresyon analizi istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde pankreatik dokularda BNIP3 ve BNIP3L mRNA
ekspresyonlarının ters olduğunu ortaya çıkardı (Pearson Testi, R2:0.2928, p<0.0001). Normal pankreasla kıyaslandığında,
BNIP3 mRNA ekspresyonu pankreas kanseri hücrelerinde %80 azalmışken, BNIP3L ekspresyonun 14 katına çıktığı saptandı
(p<0.001). Sekiz değişik PDAK hücre hattında BNIP3L ekspresyonu hipoksi yoluyla indüklenip ortalama 9 katına çıkmıştır.
Dokularda, p53 mutasyonunun olduğu kanser hücrelerinde BNIP3L ekspresyonunun zayıf olduğu veya mevcut olmadığı
gözlendi. BNIP3L’nin baskılanması kanser hücre hatlarında kemoterapi direncini etkilememiştir. Tek değişkenli analizde
BNIP3L-pozitif hastaların hayatta kalma süresinin BNIP3L-negatif hastalardan daha kısa olduğu görülmüştür. (16.6 ay vs.
34.2 ay, p=0.043). Çok değişkenli analizde, tümörün diferansiyasyon derecesi hayatta kalmayı etkileyen tek faktördür.
Sonuç: BNIP3 ve BNIP3L ekspresyonları arasında ters korelasyon vardır. BNIP3L hipoksi ve p53 ile indüklenir. BNIP3’ün
aksine, pankreas tümörlerinde BNIP3L’nin yüksek ekspresyonu kemoterapi direncinden bağımsız olarak kısa sağkalımla
ilişkilidir.
- 54 -
S-09
Major HPB ameliyatlarda preoperatif açlık gerekir mi?
Rıza Haldun Gündoğdu, Mustafa Ömer Yazıcıoğlu, Pamir Eren Ersoy, Soner Akbaba, Ogtay Nasrullayev,
Burak Çiftçi
Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
Giriş: Büyük hepatopankreatobiliyer ameliyatlardan önce hastanın en az 8-12 saat süreyle aç bırakılması gerektiğine
inanılır. Son zamanlarda preoperatif açlık protokollerinin değişmesi ile postoperatif metabolik durumda ciddi bir
iyileşme sağlandığı gösterilmiştir. Ameliyat öncesi aç bırakma yerine karbonhidrat solüsyonu içirilmesi tüm sonuçları
olumlu etkilemektedir.
Amaç: Büyük ameliyatlardan önce aç bırakmak yerine oral karbonhidrat solüsyonu içirilmesinin postoperatif bulantı,
kusma ve ağrıya etkisini değerlendirmek amacıyla bir çalışma planlandı.
Gereç ve Yöntem: Büyük HPB cerrahisi planlanan hastalardan Grup A’ya (çalışma) ameliyat öncesi oral karbonhidrat
solüsyonu verildi. Grup B’deki (kontrol) hastalar ameliyattan önceki akşamdan itibaren aç bırakıldı. Laparaskopik
kolesistektomi yapılan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Postoperatif ilk 6 ve 24.saatteki bulantı, kusma ve ağrı skoru
belirlenerek analiz edildi.
BULGULAR: İlk 6 saatteki bulantı skoru A grubunda daha düşük olmasına rağmen 24 saatin sonundaki değerlendirmede
fark yoktu. Kusma, hem 0-6, hem de 6-24 saatlik periyodlarda A grubunda daha azdı. Ağrı skoru A grubunda hem 6
saatte ve hem de 24 saatin sonunda daha düşük olarak saptandı. Gruplardaki hasta sayıları henüz 15’er olduğu için
istatistiki değerlendirme yapılamadı.
Sonuç: Preoperatif aç bırakma yerine, oral karbonhidrat solüsyonu verilmesinin büyük HPB ameliyatlardan sonraki
bulantı, kusma ve ağrı üzerine olumlu etkisi vardır. Ameliyattan 2 saat öncesine kadar bu sıvıların kullanılması ek sorunlara
neden olmaz.
S-10
Acil hepatopankreatikobilier cerrahi vakaların değerlendirilmesi
Emil Guseinov, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
GİRİŞ: Cerrahi,yoğun bakım ve anestezideki gelişmelerle birlikte hepatopankreatikobilier cerrahi düşük morbidite ve
mortalite ile uygulanabilmektedir.Acil hastalarda uygulanan cerrahi sonuçları,elektif cerrahi sonuçlarına göre farklılık
gösterebilmektedir.
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı HÜTF Genel Cerrahi AD’da akut hepatopankreatikobilier patolojiler nedeni ile cerrahi
uygulanan hastaların değerlendirilmesidir.
MATERYAL-METOD: HÜTF Genel Cerrahi AD’da Ocak 1998- Ocak 2015 tarihleri arasında akut HPB patoloji nedeni
ile cerrahi uygulanan hastalardan dosya bilgilerine ulaşılabilenler çalışmaya dahil edilmiştir.Hastalar demografik
bulguları,ameliyat öncesi tanıları,uygulanan cerrahiler,ameliyat öncesi takip süresi,ameliyat sonrası yoğun bakım ve
hastanede kalış süreleri,kullanılan antibiyotikler,beslenme şekilleri,morbidite ve mortalite açısından değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Ocak 1998-Ocak 2015 tarihleri arasında HÜTF Genel Cerrahi AD da akut HPB patoloji nedeni ile ameliyat
edilen hasta sayısı 534 olarak saptanmıştır.Hastaların 230 u erkek (%43,1), 304 ü kadın (%56,9) olarak saptanmıştır.
Hastaların ortalama yaşı 39,73 (minimum 24,maksimum 73) olarak saptanmıştır. Ameliyat nedenleri 435 hastada akut
kolesistit,4 hastada akut pankreatit,16 hastada iyatrojenik safra yolu yaralanması,5 hastada perfore safra kesesi, 58
hastada kolanjit, 16 hastada karaciğer yaralanması olarak tespit edilmiştir.
- 55 -
Akut kolesistit nedeni ile ameliyata alınan 435 vaka laparoskopik başlanmıştır.
8 tanesinde sistik kanal güdük kaçağı saptanmıştır (%1,8). 3 tanesinde koledok yaralanması olmuş (%0,68) ve bunların
1 tanesinde post operatif mortalite izlenmiştir. (%0,22) Akut pankreatit nedeni ile ameliyata alınan 4 hastada morbidite
ve mortalite izlenmemiş olup, bunların 3 tanesine yıkama ve drenaj uygulanmış, bir tanesine de debritman ve drenaj
uygulanmıştır. Tüm acil HPB cerrahileri içinde toplamda 16 tane safra yolu yaralanması olmuştur. Bunların 10 tanesine
koledok eksplorasyonu +T tüp konulması yapılmış ve 6 tanesine de koledokoduodenostomi yapılmıştır.
Mortalite ameliyat sonrası 1 hastada görülmüştür. Karaciğer yaralanması nedeni ile alınan hastalarda kesici delici alet
yaralanması, araç içi ve dışı trafik kazaları, ateşli silah yaralanması ve yüksekten düşme başlıca sebepleri oluşturmuştur.
16 hastadan, 4 hastada morbidite, 2 hastada mortalite saptanmıştır.
SONUÇ: Doğru hasta değerlendirme,uygun ameliyat öncesi hazırlık,ameliyat yöntemi ve ameliyat sonrası bakım ile acil
HPB cerrahi düşük morbidite ve mortalite ile uygulanabilmektedir.
S-11
Ksantogranülomatöz kolesistit: 108 olgunun analizi
Osman Yücel1, Mehmet Ali Uzun1, Metin Tilki1, Sevcan Alkan1, Zeynep Gamze Kılıçoğlu2, Ceren Canbey Göret3
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Genel Cerrahi, 2Radyoloji, 3Patoloji, Kliniği, İstanbul
Amaç: Ksantogranülomatöz kolesistit akut veya kronik inflamasyonla seyreden, safra kesesi
duvarında asimetrik kalınlaşmaya neden olan nadir bir kolesistit seklidir. Bu durum safra kesesi kanseri ile benzerlik
gösterir. Ksantogranülomatöz kolesistit olan hastalar değişik klinik tablolara sahip olabilirler. Çalısmamızda bu nadir
hastalığın klinik belirtileri ve tedavi yöntemlerini irdelemeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Bir eğitim ve araştırma hastanesinde gerçekleştirilen bu retrospektif çalışmada 2004 – 2014 yılları
arasındaki olgular irdelendi. 7916 kolesistektomi piyesinin histopatolojik kayıtları incelenerek ksantogranülomatöz
kolesistit tanısı alan olguların verilerine ulaşıldı. Klinik, radyolojik, cerrahi, histopatolojik verilerle postoperatif sonuçlar
incelendi.
BULGULAR: Çalışma sürecinde histopatolojik tanı alan 108 ksantogranülomatöz kolesistit olgusu saptandı. Olguların
56’sı erkek, 52’si kadın olup erkek/kadın oranı 1.07 olarak bulundu. Olguların ortalama yaşı 62.3 idi. Tüm olgularda
ultrasonografi, kolanjit, obstrüktif ikter veya karsinom şüphesi olan olgularda bilgisayarlı karın tomografisi (BT), manyetik
rezonans görüntülemesi(MR/MRCP), endoskopik retrograd kolanjio pankreatografi (ERCP) gibi görüntüleme yöntemleri
uygulandı. 54 (%50) olguya açık, 31 (%29) olguya laparoskopik kolesistektomi uygulandı. 23 (%21) olguda laparoskopiden
açık kolesistektomiye dönüş gerekti. 11 (%10.2) olguda aşırı inflamasyon nedeni ile parsiyel kolesistektomi uygulandı.
15 (%13.8) olguda Mirizzi Sendromu ve 12 (%11.1) olguda koledok taşı saptanarak uygun endoskopik ve cerrahi
prosedürler ile tedavi edildi. Safra kesesi kanserine sadece iki olguda rastlandı ve radikal kolesistektomi ile tedavi edildi.
Morbidite oranı 8.3 % olup mortaliteye rastlanmadı.
Sonuç: Ksantogranülomatöz kolesistit nadir bir kolesistit şekli olup safra kesesi kanserini taklit edebilir. Ultrasonografinin
yanı sıra şüpheli durumlarda ek görüntüleme yöntemleri ve intraoperatif frozen çalışması tanıda yararlı olmaktadır.
Bu olgularda laparoskopik kolesistektomiden açık operasyona dönüs oranı yüksek olarak gözlendi. Gerektiğinde
operasyonun emniyeti için parsiyel kolesistektomi uygulandı. Radikal cerrahi yapmadan önce tanının intraoperatif
frozen incelemesiyle histopatolojik olarak doğrulanması gerektiğini düşünmekteyiz.
- 56 -
S-12
ERCP, PTK, safra yolu yaralanması
Afi̇q Afi̇q Qocayev, Erhan Hamaloğlu, Derya Karakoç
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
Giriş: Safra yolu yaralanmalarının çoğu iyatrojeniktir, nasıl önlenebileceği ve tedavi yöntemleriyle ilgili tartışmalar
devam etmektedir.
Amaç: bu çalışmanın amacı hütf genel cerrahi ana bilim dalında safra yolu yaralanmaları nedeniyle ameliyat edilen
hastalarda risk faktörleri, tanı ve tedavi yöntemleri retrospektif olarak değerlendirilmiştir.
Gereç ve yöntem: Ocak 2004 ve ocak 2014 tarihleri arasında hütf genel cerrahi ana bilim dalında iyatrojenik safra yolu
yaralanması nedeniyle tedavi edilen hastalar demografik verileri, yaralanma nedeni, ani konulma zamanı, yaralanma tipi,
tanı ve tedavi yöntemleri, morbidite ve mortalite oranları açısından değerlendirilmiştir.
Bulgular: bu çalışmada iyatrojenik safra yolu yaralanması olan 35 hasta değerlendirilmiştir. Yaralanmaların 30’u (%85i) diş merkezde gerçekleşmiştir. Hastaların 27-si(%77-si) kadın ve yaş ortalaması 47 olarak saptanmiştir.yaralanmarin
27-si(%77-si) laparoskopik kolesistektomi 5-i(%14) açık kolesistektomi sırasında meydana gelmiştir. Hastaların 25-i(%71-i)
akut kolesistit nedeniyle acil şartlarda ameliyata alınmıştır. Hastaların sadece 8-de(%23-de) yaralanma kolesistektomi
esnasında fark edilmiştir, geriye kalan 27 hasta(%77) postoperatif saptanmıştır. Tanıda us, abdominal bt, mrcp, ercp,
ptk gibi yöntemler kullanılsa da kesin tanı aracı ercp ve ptk idi. Hastaların 18-de(%52-de) ercp ve ptk kullanılmıştır.
En çok rastlanan yaralanma tipi strasberg tip d olup-12(%34) hastada saptanmıştır. Hastaların 21-ne(%60-na) roux-y
hepatikojejunostomi, 8-ne(%23-ne) cerrahi dişi minimal invaziv yöntemler uygulanmıştır. Onarım amaçlı uygulanan
ameliyatların 28-i(%80-i) elektif şartlarda yapılmıştır. Kliniğimizde onarım amaçlı yapılan ameliyatlardan sonra 3 hasta
exitus olmuştur. postopertif erken dönemde 3(%8,6) hastada batiniçi apse gelişmiş ve perkutan yolla drene edilmiştir. Bir
hastada safra fistülü, bir hastada yara yeri enfeksiyonu oluşmuştur. postoperatif geç dönemde 7 (%26) hastada benign
biliyer striktür gelişmiştir. Bunlardan 3-üne reopreasyon yapılmış, diğerleri cerrahi dişi yöntemlerle tedavi edilmiştir.
preoperatif dönemde perkutan biliyer kateter uygulanan hastaların sadece 2-sinde benign striktür oluşmuştur.
Sonuç: bizim serimizde iyatrojenik safra yolu yaralanmaları genellikle laparoskopik kolesistektomi sonrası oluşmuştur.
Akut kolesistit, acil şartlarda ameliyat yapılması risk faktörleri olarak belirlenmiştir. tanıda ercp ve ptk en sik kullanılan
yöntemlerdir. preoperatif perkutan biliyer kateter uygulanan hastalarda cerrahi ameliyat sonrası benign striktür gelişme
riski düşüktür.
S-13
Akut karaciğer yetersizliğinde transplantasyon: İstanbul Tıp Fakültesi deneyimi
İstanbul Tıp Fakültesi Karaciğer Nakli Ekibi Adına İlgin Özden
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, İstanbul
Giriş: Acil karaciğer nakli, yoğun bakım desteğine rağmen iyileşmeyen akut karaciğer yetersizliği vakalarının tek tedavi
yöntemidir.
Amaç: İstanbul Tıp Fakültesi’nin güncel sonuçlarını irdelemek. Hastalar ve yöntemler: 2008-2014 yılları arasında, akut karaciğer yetersizliği sebebiyle karaciğer nakli yapılan 37 hastanın
[13 erkek, 24 kadın; ortanca (sınırlar) yaş: 15(2-62)] sonuçları, geriye dönük olarak incelenmiştir. BULGULAR: Etiyolojik faktörler şunlardır: toksik ajanlar (10; mantar 8, bitki çayı 2), viral hepatit (7; B hepatiti 6, A hepatiti
1), Wilson hastalığı (5), otoimmün hepatit (3), fulminan Budd-Chiari sendromu (2); 10 vaka kriptojenikti. Toplam 29
hastaya kadaverik organlar nakledilmiştir (3’ü split karaciğerlerden sol lateral seksiyonlar, biri, sağ lobda kist hidatik olan
karaciğerden reduced sol lateral seksiyon); 8 hastaya canlı vericiden nakil yapılmıştır (4 sağ lob ve 4 sol lateral seksiyon).
- 57 -
Bir hasta (% 3), ameliyat sonrası ikinci günde, çalışan bir grefle, çoğul organ yetersizliği sebebiyle kaybedilmiştir.
En sık görülen erken komplikasyon bakteriyel infeksiyonlardı (27/36; % 75); bunu ameliyat sonrası deliryum (5/36;
14%) (psikotrop ajanlarla tedavi) ve ağır akut rejeksiyon (4/36; 11%) (yüksek doz steroid ile tedavi) izlemiştir. Birer
hastada, akut böbrek yetersizliği (hemodiyalizle sekelsiz iyileşme), trombotik trombositopenik purpura (plazmaferezle
tedavi), uzamış entübasyona bağlı trakea stenozu (çıkarılabilir stentle tedavi), kıvrılmaya bağlı nonanastomotik hepatik
arter stenozu (anjioplasti ile palyasyon), nüks otoimmün hepatit (immünosüpresyon protokolü değiştirilerek tedavi),
tetraparezi (fizik tedavi ile tam iyileşme), idiopatik çekum perforasyonu (geçici kolostomi), beyinde mantar infeksiyonu
(antifungal tedavi),takrolimusa bağlı inatçı sağ plörezi (ilaç değişimi ile kaybolmuştur) ve koledokokoledokostomi darlığı
(endoskopik stentleme ile tedavi) gelişmiştir. Uzun vadeli izlemde üç hasta, ameliyat sonrası ikinci ve üçüncü yıllar içinde
infeksiyöz sebeplerle kaybedilmiştir. Genel gref ve hasta sağkalımı 33/37’dir (% 89).
Sonuçlar: Kadaverik organların paylaşımındaki gelişmeler, mümkün olduğunda split grefler kullanılması, uygun
durumlarda canlı vericiden nakil yapılması, yoğun bakım tedavisine rağmen durumu bozulan hastalarda, yüksek erken
morbiditeli olsa da, başarılı sağkalım sonucu sağlamaktadır.
S-14
Canlı vericili karaciğer transplant hastalarında geç dönem ortaya çıkan akut rejeksiyonun insidansı,
risk faktörleri ve immünsüpresif ajanların rolü
Mücahit Özbilgin1, Tufan Egeli1, Tarkan Ünek1, Sevda Özkardeşler2, Vildan Avkan Oğuz3, Özgül Sağol4,
Şule Özbillgin2, Aylin Bacakoğlu1, İbrahim Astarcıoğlu1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer
Nakli Birimi, 2Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, 3Enfeksiyon Hastalıkları AD, 4Patoloji AD, İzmir
Amaç: Canlı vericili karaciğer transplantasyonu(CVKT)’nda en sık karşılaşılan problemlerden birisi akut rejeksiyondur.
Transplantasyonun 6.ayından sonra görülen rejeksiyonlar, ‘’geç dönemde ortaya çıkan akut rejeksiyon”(GOAR) olarak
tanımlanır. Çalışmamızda; canlı vericili karaciğer transplantasyonu alıcılarında görülen GOAR’un insidansı, risk faktörleri
ve immünosüpressif ajanların etkinliği araştırıldı.
METOD: Kliniğimizde Haziran 2000-Şubat 2014 yıllarında yapılan 18 yaşından büyük, en az 6 ay takip edilen 211 CVKT
hastasının kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi. GOAR hastalarının; demografik verileri, metilprednizolon ve
immünsüpresif ajanların rejeksiyondan önceki dozları ve kan düzeyleri, karaciğer biyopsilerinin histopatolojik incelemeleri
ve komorbiditeleri incelendi. Hastaların, olması gereken greft ağırlığı/mevcut greft ağırlığı oranı, soğuk iskemi süreleri,
Child ve MELD skorları değerlendirildi.
BULGULAR: 211 hastanın 21’nde(%9.9)(16 erkek/5 kadın) GOAR görüldü. Ortalama; yaş 46(33-58),izlem süresi 61.2(6152)ay, GOAR gelişme zamanı 26.4(7-77) aydı. Hastaların 12 tanesi(%57.1) Tacrolimus, 9 tanesi(%42.9) Cyclosporine
kullanmaktaydı. Tacrolimus grubundaki 12 hastanın 6’sında(%50) kan ilaç düzey ≤ 5 ng/mL ve Cyclosporine
kullanan 9 hastanın 6’sında(%66.6) kan ilaç düzeyi ≤ 400 ng/mL olarak tesbit edildi. GOAR tedavisinde iki doz pulse
metilprednizolon(15mgr/kg steroid) uygulandı. Transplantasyon sonrası ilk 6 ayda histopatolojik tanılı 9 akut rejeksiyon
(AR) hastasından, 1(%11) tanesinde GOAR saptandı. Karaciğer fonksiyon testleri yüksekliği ve klinik şüphe ile AR tanısı
konulan 35 hastadan, 5(%14.2) tanesinde GOAR gelişti. GOAR görülen transplant hastalarında uzun dönemde bilier
komplikasyonlar, greft kaybı ve ölüm sıklığında artma görülmedi. Çalışmada Cyclosporine-MMF kullanan grupta,
Tacrolimus-MMF kullanan gruba göre anlamlı olarak daha sık GOAR geliştiği saptandı (p=0.05). Ayrıca kan grubu uyumlu
olan grupta, identik olan gruba göre GOAR’ın istatistiksel olarak daha yüksek oranda geliştiği saptandı (p=0.028).
SONUÇ: Karaciğer nakli sonrası GOAR gelişme riski ile kullanılan immünosüpresyon rejimi ve kan grubu uyumu arasında
anlamlı ilişki vardır. Bu bulgular GOAR riski yüksek olan hastalarda yakın takip ve erken tedavi şansı sağlayabilir.
- 58 -
S-15
Karaciğer nakli serimizde hepatosellüler kanser olgularının değerlendirilmesi
Gültekin Hoş, Yücel Yankol, Nesimi Mecit, Gökhan Ertuğrul, Turan Kanmaz, Koray Acarlı, Münci Kalayoğlu
Memorial Şişli Hastanesi, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Organ Nakli Merkezi, İstanbul
GİRİŞ: Karaciğerin en sık görülen primer habis tümörü olan hepatosellüler karsinom (HCC), tedavi alternatiflerindeki
gelişmelere rağmen halen ciddi bir morbidite ve mortalite nedenidir. Uzunca bir dönem rezeksiyon tek potansiyel küratif
tedavi olmuşsa da son yıllarda uygun hastalarda karaciğer nakli HCC tedavisinde giderek artan oranda yer almaktadır. AMAÇ: Bu çalışmada karaciğer nakli serimizdeki HCC olgularının retrospektif analizi yapılmış ve pognozda etkili faktörler
araştırılmıştır. GEREÇ ve YÖNTEM: Ekim 2006 ile Aralık 2014 tarihleri arasında merkezimizde karaciğer nakli yapılan 756 hasta içinden
HCC tanısı olan 133 olgu retrospektif incelenmiştir. BULGULAR: Hastaların ortalama yaşı 54.2 ( 11-74 ), erkek/kadın oranı 4:1 ‘dir. Hasta grubunun % 53’ünde ( n= 71)
kronik Hepatit B enfeksiyonu ve % 18 ’inde (n=24) kronik Hepatit C enfesiyonu saptandı. Tümörlerin % 60.9’ü (n=81 )
Milan kriterlerine uygun nitelikte bulundu. 46 (% 34.5 ) hastaya kadavra donörden tüm karaciğer, 85 (% 63.9) hastaya
canlı donörden sağ lob, 2 (%1.5 ) hastaya canlı donörden sol lob nakli yapıldı. Hastalarımızdan 8’i (% 6) perioperatif
gelişen komplikasyonlar nedeniyle kaybedildi. Takipte olan hastalarımızdan 21‘inde (%15,8 ) nüks hastalık tespit edildi.
18 hasta nüks tespit edildikten sonra hastalık nedeniyle kaybedildi. 5 yıllık sağkalım oranları AFP değeri 100 ng/ml’nin
altında olan hastalarda % 78.7 iken AFP ≥ 100 ng/ml olan hastalarda % 50.2; iyi diferansiye olgularda %87.7 iken kötü
diferansiasyon gösterenlerde % 23.8; mikrovasküler invazyon olmayanlarda % 85.1 iken olanlarda ise % 42.4 idi. Milan
kriterleri içindeki olgularda 1 yıllık ve 5 yıllık sağkalım % 91.1 ve % 82.4 iken, dışındaki olgular için sırasıyla % 84.2 ve %
52.6 idi.
SONUÇ: HCC nedeniyle karaciğer nakli yapılan hastaların survilerini etkileyen temel faktörler tümörün diferansiasyon
derecesi, mikrovasküler invazyon durumu, AFP düzeyi ve Milan kriterlerine uygunluk durumudur. Karaciğer sirozu ile
birlikte seyreden HCC vakalarında en etkin tedavi seçeneği karaciğer transplantasyonudur.
S-16
Karaciğer nakli sonrası biliyer komplikasyonlar
Tarkan Ünek1, Mücahit Özbilgin1, Tufan Egeli1, Mesut Akarsu2, Aylin Bacakoğlu1, Sedat Karademir1,
İbrahim Astarcıoğlu1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer
Nakli Birimi, 2İç Hastalıkları AD, Gastroenteroloji Bölümü, İzmir
Giriş ve Amaç: Biliyer komplikasyon(BK)lar, karaciğer nakli (KN) sonrası morbidite ve mortalitenin en sık nedenidir.
Önceki çalışmalarda BK’lara bağlı morbidite %50, mortalite ise %25-30 oranlarında bildirilmekteyken, günümüzde
cerrahi teknikteki ilerlemeler, immünsüpresyon ve organ preservasyonundaki gelişmeler sayesinde BK’lara bağlı
morbidite %5-32, mortalite oranı ise %19 oranına düşmüştür. Bu bildiride merkezimize ait KN serisinde BK tartışıldı.
Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde Şubat 1997- Şubat 2015 tarihleri arasında 520 hastaya 526 KN uygulandı.520 hastanın
368(%70.7)’i erkek, 152 (%29.3)’ si kadındı.
Ortalama yaş 48.1’di.En sık KN nedeni hepatit B ve D’ye bağlı sirozdu. 343(%65.2) hastaya biliyobiliyer,
180(%34.2) hastaya biliyoenterik ve 3(%0.5) hastaya da kombine biliyoenterik-biliyobiliyer anastomoz uygulandı. BULGULAR: 34(%6.4) hastada BK gelişti. BK gelişen hastaların 29(%85.2)’u erkek, 5(%14.7)’i kadındı. Hastaların
21(%61.7)’si canlı vericili KN, 13(%38.2)’ü ise kadaverik KN’ydi. Bu hastaların 28(%82.3)’ünde biliyobiliyer, 5(%14.7)’inde
biliyoenterik ve 1(%2.9)’inde ise kombine biliyobiliyer-biliyoenterik anastomoz uygulandı. Bu hastalarda KN endikasyonu
hepatit B ve D enfeksiyonuna sekonder sirozdu. Gelişen BK komplikasyonları; 12(%35.2) hastada anastomotik striktür,
8(%23.5) hastada safra kaçağı, 6(%17.6) hastada nonanastomotik striktür, 6(%17.6) hastada minimal safra yolu
dilatasyonu ve 2(%5.8) hastada safra taşıydı. Bu hastalarda, kalsinörin inhibitör ağırlıklı immünosupresif kombinasyonlar
- 59 -
kullanılmaktaydı. 12(%35.2) hastada tanı anında kolanjit mevcuttu. Tanıda manyetik rezonans kolanjiyopankreatikografi
(MRCP), perkütan transhepatik kolanjiografi(PTK) ve endoskopik retrograd kolanjiyopankreatikografi(ERKP); tedavide
ise, PTK ve ERKP kullanıldı. 7(%20.5) hasta(6 biliyer sepsis,1 kronik rejeksiyon) BK nedeniyle öldü. Sonuçlar: Uygun cerrahi teknik ve hastaların postoperatif yakın izlemiyle, BK’lar düşük düzeylerde tutulabilir. Gelişen
komplikasyonların büyük bir bölümü de girişimsel yöntemlerle tedavi edilebilir.
S-17
Kadaverik karaciğer naklinde safra yolu anastomozu kaçağını önlemek amaçlı fibrin yapıştırıcı kullanımı
Serdar Topaloğlu, Adnan Çalık, Coşkun Aydın, Kadir Tomas
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Trabzon
Giriş ve amaç: Fibrin yapıştırıcılar karaciğer rezeksiyonu sonrasında oluşabilecek kanama ve safra kaçağı gibi
komplikasyonların gelişmesini önleyebilmektedir. Bu çalışmamızda prospektif olarak izlediğimiz kadaverik karaciğer
nakli uygulanan hastalarda safra yolu anastomozu etrafına uygulanan fibrin yapıştırıcının etkilerini inceledik. Gereç ve yöntem: Ocak 2011 ile Ocak 2015 tarihleri arasında kadaverik karaciğer nakli uygulanan 20 hastaya safra
yolu anastomozu etrafına fibrin yapıştırıcı uygulanmıştır. Hastaların ortalama yaşı 47.3 (26-63) olup 11’i kadın 9’u
erkekti. 19 hastaya uç-uca koledoko-koledokostomi (t-tüp uygulaması olmaksızın), bir hastaya ise hepatiko-jejunostomi
uygulanmıştır. Batın dreni takibi ve abdominal bilgisayarlı tomografi yardımı ile safra kaçağı tanısı konulmuştur.
BULGULAR: Karaciğer nakli yapılan 20 hastadan biri ameliyatın 48. saatinde primer non-fonksiyon nedeni ile
kaybedilmiştir. Geri kalan 19 hastanın ikisinde (%10.5) safra kaçağı komplikasyonu görülmüştür. Safra kaçağı hastalardan
birinde ameliyattan 7 gün sonra saptanmış olup, ERCP-sfinkterotomi ve stent uygulanması ile kontrol edilmiş, 16 aylık
takip süresince ek sorun gelişmemiştir. Diğer hastada ise ameliyatın 18. günüde batında gelişen koleksiyon sonrası
saptanmış, başarısız ERCP işlemi sonrasında re-operasyonda hepatiko-jejunostomi (internal stent konularak) yoluyla
tedavi edilmiştir. Bu hastanın takibinde postopertif 10.ayda anastomoz darlığı gelişmiş, perkütan transhepatik
kolanjiografi kateteri ve balon dilatasyon yöntemi ile anastomoz darlığı giderilmiştir. Ortalama 20 aylık takip süresince
(1-48 ay), diğer hastalarda safra yolu komplikasyonu gözlenmemiştir. Sonuç: Kadaverik karaciğer naklinde, safra anastomozu etrafına fibrin yapıştırıcı uygulaması safra yolu anastomozu
kaçağını azaltmaktadır.
S-18
Karaciğer operasyonları sonrası insizyonel herni gelişimi ve yaklaşımımız
Coşkun Aydın, Kadir Tomas, Serdar Topaloğlu, Adnan Çalık
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Trabzon
Giriş-Amaç: Karaciğer rezeksiyonu ve transplantasyonu için kullanılan insizyonlar standart karın cerrahisinde
kullanılan insizyonlardan farklılık taşır. Sıklıkla j insizyonu ve Mercedes insizyonu tercih edilmektedir. Bu non-anatomik
insizyonların takibinde insizyonel herni gelişimi önemli bir sorun teşkil etmektedir. Çalışmamızda karaciğer operasyonu
yaptığımız hastalarda insizyonel herni gelişimi prospektif olarak değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza K.T.Ü Genel Cerrahi Kliniğinde Ocak 2007 Aralık 2014 tarihleri arasında
karaciğer rezeksiyonu ve transplantasyonu yapılan ve postoperatif 1 aydan uzun süre hayatta kalan hastalar
dahil edildi. Serimizde karaciğer rezeksiyonu için sıklıkla (n=175/179) j insizyonu kullanılmış olup, 4 hastada
Mercedes insizyonu kullanıldı. Karaciğer transplantasyonu yapılan 18 hastada Mercedes insizyonu kullanıldı.
197 vakanın 105’si (%53,29) erkek, 92 ’si (%46,70) kadın hastaydı. Ortalama yaş 55,3 (23-84) idi. Hastaların BMI ortalaması
26,2 kg/m2 (16-47) idi. 41 hastanın (%20.81) kronik hastalığı (DM, KAH, KOAH) bulunmaktaydı. 25 hasta (%12,69)
preoperatif kemoradyoterapi almıştı. Hastaların 19’unda (%9,64) preoperatif sarılık, 23’ünde (%11,67) hipoalbüminemi
mevcuttu. Hastaların 191‘i (%96,95) elektif, 6’sı (%3,05) acil şartlarda opere edildi. Operasyon süresi ortalama 206,49
- 60 -
dakika (30-720 dk.) idi. Ortalama kanama miktarı 706,24 ml (20-13000 ml)idi.Hastaların postoperatif patoloji sonuçları
incelendiğinde 118’i (%59,89) malign olarak raporlandı. Postoperatif dönemde 51 hasta (%25,88) kemoradyoterapi, 18 hasta
(%9,13) immünsüpresif tedavi alırken, hastaların 25 hastada asit, 19 hastada sarılık, 33 hastada hipoalbüminemi görüldü. Postoperatif hastaların 46’sında (%23,35) pulmoner komplikasyonlar, 2’sinde (%1,01)kardiyovasküler
komplikasyonlar, 13’ünde (%6,59) yara yeri enfeksiyonu, 12’ünde (%6,09) yüzeyel safra kaçağı, 1’inde (%0,05) bilier
anastomoz kaçağı, 3’ünde (%1,52) kanama, 2’sinde eviserasyon (%1,01) görüldü. 8 hasta (%4,06) reopere edildi. Hastalar post operatif dönemde 1.ay, 3.ay, 6.ay, 1.yıl ve devam eden yıllarda insizyonel herni açısından fizik muayene ve
görüntüleme yöntemleri kullanılarak takibe alındı. 40 hastada (%20,30) insizyonel herni geliştiği görüldü. Bunların 4’üne
(%10) insizyonel herni onarımı yapıldı. Sonuç: Serimizde, literatürde verilen insizyonel herni gelişim oranlarını (%1-33 ) aşmayan bir herni sıklığı görülmüştür.
İnsizyonel herni gelişimindeki faktörler irdelenmiştir.
S-19
Hepatosellüler kanserlerde sağ kalım
Zeki Yılmaz, Ertan Emek, Mitat Erdal
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hepatopankreatobilier ve Transplantasyon Cerrahisi, Kayseri
AMAÇ: Hepatosellüler karsinom(HCC) dünyada 5. sıklıkta görülen ve kansere bağlı ölümlerde 3.sırada yer alan maliğn
bir tümördür. Kliniğimiz Hepatopankreatobilier Cerrahi Biriminde, HCC nedeni ile opere edilen hastalarımızda sağ
kalım sonuçlarını analiz ettik.
YÖNTEM: Birimimizde, 1 Ocak 2005 ile 31 Aralık 2014 tarihleri arasında 65 hastaya HCC nedeni ile karaciğer rezeksiyonu
yapıldı. Bunlardan 33’ü sirotik ve 32’si nonsirotik HCC idi. Hastalar postoperatif 1.ay ve sonraki her 3 ayda bir yapılan
poliklinik kontrolleri ile izlendi. Sağ kalım analizleri Kaplan-Meier yöntemi ile yapıldı.
BULGULAR: Sirotik 33 HCC hastasından 17’si erkek, 16’sı kadın hasta idi. En küçük hasta 52, en yaşlı hasta 78 yaşında idi.
Yaş ortalaması 63.32 yıl olarak hesaplandı. Sirotik hastalarda Kaplan Meier testi kullanılarak yapılan analizde ortalama
sağ kalım 24,32+- 1,47 ay olarak hesaplandı. Yine aynı test ile tespit edilen sağ kalım oranları: 1yıllık %53,18, 3 yıllık
%33,11 ve 5 yıllık ise %25,16 olarak hesaplandı. Non sirotik 32 HCC hastasından 27’si erkek ve 5’i kadın hasta idi. En
genç hasta 21 ve en yaşlı hasta 79 yaşında idi. Non sirotik hastalarda yaş ortalaması 61,28 yıl olarak hesaplandı. Kaplan
Meier testi kullanılarak yapılan analizde ortalama sağ kalım 23,11 +- 1,13 ay olarak hesaplandı. Yine aynı test ile tespit
edilen sağ kalım oranları: 1 yıllık %56,09, 3 yıllık %37,28 ve 5 yıllık sağ kalım ise %27,19 olarak hesaplandı. Her iki hasta
grubu için tesbit edilen sağkalım oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. TARTIŞMA: Hepatosellüler karsinomda tek küratif tedavi cerrahidir. Tümörün çapı, mutisentrik olması, siroz ve ileri
hepatit varlığı ile cerrahi rezeksiyon sonrası sağkalım arasında yakın ilişki vardır. Çalışmamızdaki sonuçlarımız literatür
verileri ile uyumludur.
S-20
Hepatosellüler karsinom tedavisinde karaciğer transplantasyonu dışındaki tedavi modellerinin
sağkalım analizi
Alper Uğuz1, Gözde Ertunç1, Kamil Erözkan1, Ömer Vedat Ünalp1, Şaziye Burçak Karaca2, Celal Çınar3,
Halil Bozyaka3, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, 3Radyoloji AD, İzmir
Amaç: Hepatosellüler kanser (HSK) dünyada en sık görülen altıncı kanser ve üçüncü kansere bağlı ölüm
nedenidir. HSK için küratif tedaviler rezeksiyon, karaciğer transplantasyonu, lokal ablatif yöntemler,perkütan alkol
ablasyonu ve radyofrekans ablasyon (RFA) yöntemleri çok erken evre ve erken evre hastalarda kullanılır. Ara evre
hastalarda transarteriyel kemoembolizasyon (TAKE) yöntemi önerilirken, ileri evre hastalarda sistemik kemoterapi
kullanılmaktadır. Transplantasyon dışı tedavi yöntemleri karaciğer transplantasyonu planlanan hastalarda, köprü
tedavi görevi üstlenirler. Çalışmamızda kliniğimizdeki transplantasyon dışı tedavi yöntemlerinin sağkalım üzerine olan
- 61 -
etkilerini incelemeyi amaçladık.
Yöntem:Ege üniversitesi tıp fakültesi hastanesinde 2008-2014 yılları arasında genel cerrahi, medikal onkoloji ve girişimsel
radyoloji klinikleri tarafından, transplantasyon dışı tedavi yöntemleri (cerrahi rezeksiyon, RFA, TAKE, alkol ablasyonu ve
sistemik kemoterapi) önerilen hastalar retrospektif olarak analiz edildi. Hastaların demografik verileri, tümör özellikleri
(boyut, karaciğer lokalizasyonu, multisentirisite varlığı) analiz edilerek transplantasyon dışı farklı tedavinyöntemlerinin
sağkalım üzerindeki etkisi incelendi. BULGULAR: 66 kadın, 330 erkek; toplam 396 hasta çalışmaya dahil edildi. Ortalama yaş 66 (20-86) idi. 29 hastaya küratif
cerrahi, 156 hastaya lokal ablasyon (RFA:40, TAKE:132, alkol ablasyon:29, ve bunların kombinasyonları), 131 hastaya
sistemik kemoterapi tedavileri uygulandı. Cerrahi tedavi uygulanan hastaların 5 yıllık sağkalım oranı %50 idi. Sistemik
kemoterapi alan hastaların sadece %13’ü 5 yıllık izlemde yaşam süreleri devam etmekteydi ve mortalitenin çoğunlukla
ilk iki yıllık izlem süreci içerisinde gerçekleştiği gözlemlendi. Lokal ablasyon (RFA, TAKE, perkütan alkol ablasyonu)
uygulanan hastaların %55’i ilk 5 yıl içinde eksitus ile sonuçlanırken ortalama sağkalım süreleri; küratif cerrahi için 24 ay,
lokal ablasyon için 17 ay ve sistemik kemoterapi için 7,7 ay olarak hesaplanmıştır. Sonuç:Terapötik tedavi seçimi; tümör evrelemesi, hasta yaşı, komorbid etmenlerin varlığı ve mevcut tedavi modalitelerinin
endikasyonları göz önünde bulundurularak planlanır. En uygun tedavi yönteminin seçilmesi, terapötik sonuçların elde
edilebilmesi ve hasta sağkalımının uzatılması yönünden önem taşımaktadır.
S-21
Primer karaciğer nöroendokrin tümörlerinde cerrahi deneyimimiz
Tolga Canbak1, Feza Ekiz2, Cem İbiş2, Mine Güllüoğlu3, Cüneyt Türkmen4, Yaman Tekant2, İlgin Özden2
1
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, 2Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 3Patoloji AD, 4Nükleer
Tıp AD, İstanbul
Giriş: Literatürde tanımlanan primer karaciğer nöroendokrin tümörü vakaları 200’den azdır. Amaç: Çok ender görülen bu tümöre dair kurumsal deneyimi irdelemek.
Hastalar ve Yöntemler: 2008–2014 yılları arasında ameliyat edilen vakaların kayıtları incelenmiştir. Tanı,
immünohistopatolojik olarak ve ekstrahepatik hastalık dışlandıktan sonra koyulmuştur. Vakaların hepsinde standart
biyokimyasal incelemeler, özofagogastroduodenoskopi, total kolonoskopi, detaylı aksial görüntüleme (bilgisayarlı
tomografi ve/veya manyetik rezonans inceleme) yapılmış, işaretlenmiş somatostatin analoğu ile sintigrafi veya pozitron
emisyon tomografisi çekilmiştir. BULGULAR: Beş vakanın (üç kadın, iki erkek) ortanca (sınırlar) yaşı 25 (24-56)’di. Bir vakada, ana tümörün intrahepatik
metastazı olarak değerlendirilen ikinci odak mevcutken, dört vakada tek odak görülmüştür. Ortanca (sınırlar) ana tümör
boyutu 7.5 (6-16) cm’di. Duodenal ülser kanaması sebebiyle acilen yatırılan bir hastada, bağımsız olarak kapalı tümör
rüptürü saptanmış ve ameliyata köprü amacıyla transarteryel embolizasyon uygulanmıştır. Bir hastada, hepatektomi
sonrası karaciğer yetersizliği riskini azaltmak için, portal ven sağ dalı embolizasyonu yapılmıştır. İki hastaya genişletilmiş
sağ, iki hastaya sağ, bir hastaya genişletilmiş sol hepatektomi yapılmıştır. Genişletilmiş sol hepatektomi yapılan vakada
sol hepatik ven içindeki tümör trombüsü çıkarılmıştır. World Health Organization 2010 nöroendokrin tümör sınıflamasına
göre üç vaka grade-2, iki vaka grade-1 olarak sınıflandırılmıştır. Ameliyat öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılan
incelemelerde ekstrahepatik hastalık saptanmamıştır. Tümör trombüsü saptanan vakaya uzun etkili somatostatin analoğu
uygulanmaktadır; diğer hastalara adjuvan tedavi uygulanmamıştır. Ortanca (sınırlar) 14 (9-75) aylık izlem boyunca nüks
veya mortalite olmamıştır.
Sonuç: Genç yaştaki hastalarda hipervasküler karaciğer kitlelerinde karaciğerin primer nöroendokrin tümörü akla
gelmelidir. Büyük boyutları sebebiyle sıklıkla geniş karaciğer rezeksiyonları gerektirmektedirler. Vaka sayısının az olması,
kesin değerlendirme yapmayı güçleştirse de, nükssüz sağkalım, benzer büyüklükteki diğer kötü huylu tümörlere göre
daha iyi gözükmektedir.
- 62 -
S-22
Karaciğer hemanjiomlarında 16 yıllık deneyimin evrimi: 454 vakanın irdelemesi
Gültekin Hoş1, Arzu Poyanlı2, Bülent Acunaş2, Muharrem Battal1, Orhan Bilge1, Koray Acarlı1, Aydın
Alper1, Ali Emre1, Yaman Tekant1, İlgin Özden1
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 2Radyoloji AD, İstanbul
GİRİŞ: Karaciğerin en sık görülen (% 2-20) selim tümörü olan hemanjiomların, küçük bir kısmında girişim gerekçesi
vardır.
AMAÇ: 1999-2014 yılları arasındaki kurumsal deneyimin evrimini irdelemek.
HASTALAR VE YÖNTEMLER: Çalışma döneminde, karaciğerde kitle sebebiyle, çok çeşitli tanılarla birimimize sevk
edilen 789 hastada hemanjiom saptanmıştır. En az bir defa kontrole gelen 454 hastanın kayıtları irdelenmiştir.
BULGULAR: Hastaların 358‘i kadın, 96’sı erkekti; 218 hastada bir, 82 hastada iki, 154 hastada üç veya daha fazla lezyon
mevcuttu. Medyan ana lezyon büyüklüğü 13 cm’di. Hastalar, ortanca 36 ay süreyle izlenmiştir. Hastaların 377’sinde
(%83) konservatif yaklaşım uygulanmıştır. 1999-2011 yılları arasında sevk edilen 217 hastanın, girişim yapılan 55’inde
(% 25) gerekçeler, şiddetli ağrı-şişkinlik (39), büyüme (14) ve tanı güçlüğüydü(2). Elli hastaya cerrahi (hepatektomi
(9), enükleasyon (39), hepatektomi+enükleasyon(2)), 5 hastaya polivinil alkol partiküllerle transarteryel embolizasyon
uygulanmıştır. Genişletilmiş sağ hepatektomi ve transarteryal embolizasyon yapılan birer hasta, taburcu olduktan
sonraki bir ay içinde, sırasıyla pulmoner emboli ve retroperitoneal hematom rüptürü ile uyumlu tablolarda ölmüşlerdir. 2012-2014 yıllarında arasında sevk edilen 237 hastanın girişim yapılan 22’sinde (% 9) ana gerekçeler, şiddetli ağrışişkinlik (14), büyüme (6) ve tanı güçlüğüydü (2). Beş hastaya cerrahi (hepatektomi(2), enükleasyon(3)), 17 hastaya
lipiodol-bleomisin karışımı ile transarteryel embolizasyon uygulanmıştır. SONUÇ: Ülkemizde karaciğer-safra yolları cerrahisi merkezinin, hemanjiom vakalarının çoğunluğundaki ana rolü,
tanının doğru koyulmasıdır. Hastaların küçük bir kısmında, ağrı, büyüme ve tanıda güçlük gerekçeleriyle girişim gerekir.
Son yıllarda, transarteryel embolizasyon rolü, cerrahinin önüne geçmiştir. Ancak, embolizasyonun başarısız olması
durumunda, enflamatuar değişikliklerin olası bir ameliyatı çok güçleştirmesi riski varsa veya kesin tanı koyulamıyorsa,
cerrahi birinci seçenektir.
S-23
Karaciğer hemanjiomlarında tedavi
Zeki Yılmaz, Ertan Emek, Mitat Erdal
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hepatopankreatobilier ve Transplantasyon Cerrahisi, Kayseri
Hemanjiom, Karaciğerin en sık raslanan mezenkimal kökenli beniğn tümörüdür. Küçük kapiller hemanjiomlar genellikle
asemptomatiktir ve seyrek raslanır. Büyüklüğü 4 cm’nin altında olan küçük, asemptomatik hemanjiomların US ve CT ile
rutin takipleri yeterli kabul edilmektedir. Ancak, 4 cm’den büyük dev hemanjiomların doğal seyri kesin olarak tanımlanmış
değildir. Dolayısiyle rutin takip sonuçları belli değildir.
YÖNTEM: Birimimizde, 1 Ocak 2005 ile 31 Aralık 2014 tarihleri arasında 247 hastaya hemanjiom nedeni ile cerrahi
uygulandı. Hastalardan 121’ine hemanjiom enükleasyonu, 126 hastaya ise karaciğer rezeksiyonu yapıldı.
SONUÇLAR: Opere edilen hastalardan 111’i erkek ve 136’sı kadın hasta idi. En genç hasta 24,en yaşlı hasta 81 yaşında
idi. Ortalama yaş 58.5 yıl idi. 242 olguluk serimizde hastaların tamamında karın ağrısı, 81’inde ele gelen kitle vardı.
121 hastada hemanjiom enükleasyonu, 126 hastada karaciğer rezeksiyonu yapıldı. 85 hastada lezyonun büyüklüğü
1-5 cm arasında, 106 hastada lezyon 5-8 cm arasında, 55 hastada lezyon 8cm’den büyüktü. Opere edilen en büyük
2 hemanjiomdan birisi 30 cm çapında ve 6600 gram ağırlığında, diğeri ise 16 cm çapında ve 4100 gram ağırlığında
idi. 93 hastada multipl hemanjiomlar vardı. Rezeksiyon yapılan 16 hastaya peroperatf kan transfüzyonu yapıldı. Hiç
bir hastamızda operatif mortalite görülmedi. Enükleasyon yapılan 5 hastada, rezeksiyon yapılan 6 hastada safra fistülü
görüldü. Safra fistülleri endoskopik sfinkteromi sonrası düzeldi.
- 63 -
TARTIŞMA: Karaciğer’in en sık raslanan mezenkimal kökenli beniğn tümörü hemanjiomlar genel popülasyonda %0.4 ile
%7.3 oranında görülür. Semptomatik olduklarında sağ üst kadran ağrısı, iştahsızlık, distansiyon sık raslanan bulgulardır.
247 olguluk serimizde, hastaların tamamında karın ağrısı ve 81’inde karında ele gelen kitle vardı.Semptomatik karaciğer
hemanjiomlarının tedavisinde cerrahi tadavi kalıcı ve etkin bir tedavi yöntemidir. Mortalitesi ve morbiditesi düşüktür.
S-24
Karaciğer hemanjiomları
Emir Tuğrul Keskin, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
GİRİŞ: Karaciğerin benign kitleleri genel popülasyonun %9’unda görülür. Solid, kistik veya her iki komponenti de
içerecek şekilde olabilirler. Kavernöz hemanjiyomlar, %3-20 ile karaciğerin en sık görülen benign kitleleridir. Kavernöz
hemanjiyomu olan hastalarda karaciğer fonksiyon testleri ve tümör belirteçleri çoğunlukla normaldir. Kavernöz
hemanjiyomların tedavi endikasyonları ve tedavi yöntemleri halen tartışmalıdır. Malign olduğu şüphesi, kitlenin
büyümesi ve hastanın semptomatik olması en sık tedavi endikasyonlarıdır.Bu çalışmadaki amaç; kliniğimizde 20002015 tarihleri arasında kavernöz hemanjiyom nedeniyle ameliyat edilen 58 hastanın ameliyat öncesi ve sonrasındaki
klinik, radyolojik ve laboratuvar bulguları temel alınarak ameliyat endikasyonlarının ve beklenen klinik yararın
değerlendirilmesidir. 58 hemanjiyom olgusu retrospektif olarak incelenmiştir. BULGULAR: Bu çalışmaya karaciğer hemanjiyomu nedeniyle ameliyat edilen 58 hasta dahil edilmiştir. Bu hastaların 46’sı
kadın(%79,3), 12’si erkektir(%20,68). Yaşları 26-70 aralığında değişmektedir. Ameliyat endikasyonlarını bası bulguları
(4 hasta; %6,89), kitlenin büyümesi (5 hasta; %8,62), ağrı şikayeti (43 hasta; %74,13) ve kitlenin rastlantısal olarak
tespit edilen dev kavernöz hemanjiyomlar oluşturmaktadır (6 hasta %10,34 ). Hastalara ameliyat yöntemleri olarak
sağ hepatektomi (15; %25,86), sol hepatektomi(9; %15.51), sol lateral segmentektomi(8; %13,79 ) ve enükleasyon(26;
%44,82) uygulanmıştır. Otuz iki hastada(%55,17) beraberinde kolesistektomi de yapılmıştır. Radyolojik görüntüleme
yöntemlerinden US, BT, MRG kullanılmıştır. Bu yöntemlerle elde edilen boyutlar patolojik spesimen boyutlarıyla ve
kendi aralarında kıyaslanmıştır. SONUÇ: Ameliyat endikasyonlarını bası bulguları, kitlenin büyümesi, ağrı şikayeti ve rastlantısal olarak tespit edilen
dev kavernöz hemanjiyomlar oluşturur. Radyolojik görüntüleme yöntemlerinde doğru tanı oranları US, BT ve MRG
için değerlendirildiğinde MRG en başarılı yöntem olarak bulunmuştur.Cerrahi tedavi planlanan hastalarda, tedaviyi
gerektiren endikasyonlar ayrıntılı olarak değerlendirilip özellikle ağrıya neden olabilecek ek hastalıklar olup olmadığı
araştırılmalıdır.
S-25
Pankreatik nöroendokrin tümörlerde cerrahi uygulanan hastaların değerlendirilmesi
Hilmi Anıl Dinçer, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
GİRİŞ: Pankreas nöroendokrin neoplazileri (PNET), tüm pankreatik neoplazilerin yaklaşık %5’ini oluşturur ve esas
tedavisi cerrahidir. Pankreasın diğer neoplazileriyle karşılaştırıldıklarında daha iyi prognoza sahiptirler. Nonspesifik
klinik bulguları nedeniyle tanı gecikmekte ve prognoz olumsuz etkilenmektedir.
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı ameliyat edilen PNET hastalarının klinik ve epidemiyolojik özelliklerini incelenmesidir. MATERYAL-METOD: HÜTF Genel Cerrahi AD’da Ocak 2000-Aralık 2014 tarihleri arasında PNET nedeniyle pankreas
cerrahisi uygulanmış ve dosya bilgilerine ulaşılan 47 hasta kayıtlardan retrospektif olarak incelenmiştir. Hastalar
demografik bilgileri, klinik ve patolojik özelliklerine göre değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Hastaların 21 tanesi kadın, 26 tanesi erkek, ortalama yaş 48,4(min: 20, maks:81) olarak tespit edilmiştir.
Hastaların patolojik tanıları incelendiğinde 9 tanesi insülinoma, 3 tanesi glukagonoma, 1 tanesi gastrinoma ve 34 tanesi
ise non-fonksiyone olarak rapor edilmiştir. Sekresyon durumlarına göre non-fonksiyone tümörlerden 13 tanesinde
- 64 -
insülin, 8 tanesinde glukagon, 6 tanesinde somatostatin, 5 tanesinde pankreatik polipeptit ve 4 tanesinde gastrin
sekresyonu olduğu rapor edilmiştir (Bazılarında 1’den fazla hormon sekresyonu mevcuttur). 8 hastaya insidental olarak
tanı konulurken geri kalan hastaların başvuru semptomları sıklık sırasına göre karın ağrısı, hipoglisemi semptomları,
GİS bulguları (bulantı-kusma, ishal, kabızlık), kilo kaybı, tıkanma sarılığı bulguları olarak saptanmıştır. Tümörlerin
ortalama çapı 3,02 cm (min:1, maks:10 cm) olarak bulunmuştur. Tümörlerin 13 tanesi baş kesimde, 7 tanesi unsinatta,
6 tanesi gövdede, 10 tanesi kuyrukta iken geri kalanları birden çok bölgeye lokalize olarak tespit edilmiştir. Buna göre
hastaların 24 tanesine Whipple, 4 tanesine total pankreatektomi ve 19 tanesine ise distal pankreatektomi+splenektomi
uygulanmıştır. 28 hastada lokalize, 15 hastada lokal ileri ve 4 hastada da metastatik hastalık tespit edilmiştir. Hastaların
2 tanesinde MEN-1 ve 1 tanesinde Von-hippel Lindau sendromları bulunmuştur.
SONUÇ: PNET nadir görülen ve tanısı genellikle sporadik olarak konulan pankreas tümörüdür. Hastalarda tümör
lokalizasyonuna göre cerrahi değişmektedir. Doğru cerrahi teknik ve cerrahın tecrübesi ile hastalarda sağ kalım
arttırılabilmektedir.
S-26
Laparoskopik distal pankreatektomi: 30 olgu
Erdal Birol Bostancı, Muhammed Kadri Çolakoğlu, Ali Sürmeli, Volkan Öter, Tahsin Dalgıç, İlter Özer,
Murat Ulaş, Musa Akoğlu
Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği, Ankara
GİRİŞ: Distal pankreas lezyonlarında laparoskopik rezeksiyon gittikçe daha fazla uygulanmaktadır. Bizlerde bu çalışmamızda
kliniğimizde gerçekleştirdiğimiz 30 Laparoskopik Distal Pankreatektomi (LDP) olgumuzun sonuçlarını sunmayı amaçladık. AMAÇ, GEREÇ ve YÖNTEM, BULGULAR: Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi
Kliniğinde 2010– 2014 yılları arasında uygulanan 30 ardışık LDP olgusunun prospektif olarak tutulan hasta kayıtları analiz
edildi. Teknik olarak sol lateral pozisyonda 5 trokardan çalışılarak LDP ameliyatı uygulandı. Pankreatektomi esnasında
endoskopik stapler kullanıldı.
LDP uyguladığımız 30 hastanın 1 (%3,3)’ inde konversiyona geçildi. Ameliyatı laparoskopik tamamlanan 29
hastanın 12’si erkek, 17’si kadın idi. Ortanca yaş, vücut kitle indeksi, operasyon süresi, kan kaybı, kitle büyüklüğü,
hastanede kalış süresi sırasıyla; 48 (20-74) yıl, 27.2(18.7-35.2) kg/m2, 185 (120-275) dakika, 50 (10-250) cc, 2.5
(1,3-6) cm ve 9 (6-27) gündü. LDP ile eş zamanlı olarak 21 hastaya splenektomi, 4 hastaya kolelitiazis nedeniyle
kolesistektomi, 1 hastaya mide GİST nedeniyle mide wedge rezeksiyonu uygulandı. 8 hastaya dalak koruyucu
LDP uygulandı. 17 hastada pankreatik kaçak (%58,6) gelişti. Pankreatik fistül 5 hastada grade A, 10 hastada grade
B ve 2 hastada Grade C idi. 1 hasta ameliyat sonrası 2. gün karın içi kanama nedeni ile tekrar ameliyat edildi. 7
hastaya perkütan drenaj işlemi uygulandı. Pankreatik fistül nedeni ile 4 hastaya ERCP uygulanarak pankreatik stent
yerleştirildi. Pankreas fistüllü 2 hastada kanama gelişti ve yeniden ameliyat edildi. Mortalitemiz olmadı. Ortanca
35 (2-60) aylık takip sürecinde bir hastada ileus gelişti ve yapılan laparotomide peritonitis karsinomatoza saptandı. SONUÇ: Laparoskopik distal pankreatektomi sonrası ciddi pankreatik fistül gelişebilmektedir. Bu nedenle LDP ‘nin
multidisipliner yaklaşımların uygulanabildiği merkezlerde yapılmasının uygun olduğunu düşünmekteyiz
S-27
Evre 4 pankreas adenokarsinomu tedavisinde metabolik destekli kemoterapi (MDKT) uygulamasının
sağkalım üzerine etkisi
Mehmet Salih İyikesici1, Ayshe Slocum2, Engin Türkmen3, Övünç Akdemir4, Abdul Kadir Slocum5, Ferhan
Bülent Berkarda2
Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1İç Hastalıkları ve Medikal Onkoloji AD, 2Kemotermi Onkoloji
Merkezi, 3İç Hastalıkları, 4Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi AD,
5
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul
- 65 -
Giriş: Metabolik Destekli Kemoterapi (MDKT), kanserin öncelikle metabolik disregülasyon sonucunda ortaya çıktığını
iddia eden Warburg hipotezine dayanır ve farmokolojik dozlarda insulin uygulanması sonrasında standart kemoterapi
protokollerinin uygulanması olarak tanımlanır. Amaç: Bu çalışma evre 4 (lokal ileri anrezektabl veya metastatik ) pankreas kanseri hastalarında MDKT’nin genel sağkalım
üzerine etkilerini sunmayı amaçlamaktadır.
Gereç-Yöntem:Temmuz 2012 - Aralık 2014 tarihleri arasında evre 4 pankreas adenokarsinomu tanılı ve 3 aydan uzunbir
süre MDKT alan tüm hastalar bu çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalar yaş, cinsiyet, tanı tarihi, lokal ileri anrezektabl
veya metastatik hastalık varlığı, remisyon tarihi, ölüm tarihi ve nedeni ile genel sağkalım açısından SPSS 16.0 veri analiz
programı ile değerlendirildi. Hastalara hastalık remisyonu elde edilene kadar 3 aylık periyotlar boyunca MDKT uygulandı
ve remisyona ulaşıldıktan sonra 3 ay daha aynı protokol devam ettirildi. Hasta takibi BT ve PET-BT ile gerçekleştirildi.
BULGULAR: 24(%73) erkek,9(%27) kadın olmak üzere toplam 33 hasta bu çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların yaş
ortalaması 61(±20) yıl olup, 27 hastanın(%81) tanı anında metastatik hastalığı mevcuttu.11 (%33) hastada gemsitabin
KT protokolü uygulanırken, 13(%39) hasta FOLFRINOX protokolü aldı. Diğer yandan, 9 hastaya ilk olarak gemsitabin
protokolü uygulanırken hastalığın ilerlemesi ile ikinci basamak tedavi olarak FOLFRINOX protokolüne geçildi. İstatiksel
analiz sonucunda ortalama remisyona ulaşma süresinin 3.7(±1.2) ay olduğu, medyan sağkalımın 13.8 ay olduğu ve
1-yıllık sağ kalım oranının %70 olduğu saptanmıştır. Şu anda 18(%54)hasta progresyonsuz sağlıklı bir şekilde hayatlarını
sürdürmektedir. Sonuç: Bu çalışma, evre 4 pankreas kanseri hastalarında standart kemoterapi rejimlerinin metabolik destekli bir formda
uygulanmasının genel sağkalım oranlarını artırabileceğini göstermektedir.
S-28
İyatrojenik safra yolu yaralanmaları tedavi yönetimi: Morbidite ve mortalite üzerine etkin prediktif
faktörlerin çoklu lojistik regresyon analizi
Ela Ekmekçigil1, Ömer Vedat Ünalp1, Alper Uğuz1, Timur Köse3, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, 3Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim AD, İzmir
Amaç: İyatrojenik safra yolu yaralanmaları, laparoskopik kolesistektomi sonrası gelişebilen ciddi komplikasyonlardır.
Postoperatif dönemde, tedavi başarısı üzerinde etkin prediktif faktörleri incelemeyi amaçladık.
Yöntem: Laparoskopik kolesistektomi sonrası Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne iyatrojenik safra yolu
yaralanması nedeniyle başvuran 105 hastanın klinik parametreleri retrospektif olarak lojistik regreyon analiz yöntemi
kullanarak incelendi. Yaralanma düzeyi Strasberg- Bismuth sınıflama yöntemine göre sınıflandırıldı ve hastalar başvuru
öncesinde uygulanan girişim yöntemlerine göre gruplandırıldı.
BULGULAR: 2004-2014 yılları arasında tedavi edilen 105 hasta içinde; ilk grup laparoskopik kolesistektomi sonrasında
yaralanma şüphesi ile yeniden girişim uygulanmaksızın kliniğimize sevk edilen 47 hasta (%45), ikinci grup yaralanma
sonrasında tekrarlanan cerrahi girişimlerden sonra sevk edilen 32 hasta (%31) ve üçüncü grup minor yaralanmalar
nedeniyle girişimsel yöntemler (ERKP, PTK) ile opere edilmeksizin tedavi edilen 26 hasta (%24) olmak üzere oluşturuldu.
Klinik parametreler SPSS version 8.0 ile analiz edildi. Forward LR yöntemi ile lojistik regresyon analizinde kullanılacak
parametreler, tek değişkenli analizde p değeri < 0.10 olan risk faktörleri arasından seçildi. Sepsis gelişimi yönünden
olası prediktif faktörler; yaralanma sonrası merkezimize başvuru öncesi uygulanan cerrahi yöntemlerin tipine ve sayısına
göre (RR: 10.1, RR: 3) belirleyici olduğu gözlendi. Çoklu değişkenli lojistik regresyon analizinde ise Clavien –Dindo
sınıflamasının ve sepsis gelişiminin belirleyici faktörler olarak ön planda yer aldığı gözlemlendi (DR:4.6 GA: 1.56-13.8).
Final modelinde; abse gelişimi (RR: 5.4), eşlik eden vaskuler yaralanma varlığı (RR: 11.8) ve kan biluribin değerinin
(RR:14.7) morbidite ve mortalite gelişimi üzerinde belirgin etkin olduğu gözlemlendi.
Sonuç: Sepsis durumu ve Clavien-Dindo sınıflaması prognoz seyri ile doğrudan ilişkilidir. Abse formasyonu gelişimi,
vaskuler yaralanma gelişimi ve kan biluribin düzeyi etkin prediktif faktörlerdir. Hastaların yönetiminde uygulanması
gereken klinik yaklaşım, morbidite ve mortalite üzerinde etkin prediktif faktörlerin ışığında belirlenmelidir.
- 66 -
S-29
Perkütan kolesistostomi kateter çekim zamanının geç kolesistektomi bekleme süresindeki safra taşı
ile ilişkili komplikasyonlara ve postoperatif sonuçlara etkisi
Merve Büşra Cengiz, Hüseyin Akbulut, Fatma Ümit Malya, Enver Kunduz, Mustafa Hasbahçeci, Süleyman Bozkurt
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
Giriş/Amaç: Akut kolesistit tedavisinde perkütan kolesistostomi sonrası geç kolesistektomi, etkin bir yöntemdir.
Perkütan kolesistostomi kateterinin geç kolesistektomi öncesinde ya da ameliyat esnasında çekilmesi ile ilgili farklı
görüşler bulunmaktadır. Bu çalışmada perkütan kolesistostomi sonrası geç kolesistektomi yapılan hastalardaki kateter
çekim zamanının morbidite ve cerrahi sonuçlar üzerindeki etkisi araştırılmıştır. GereçveYöntem: Ocak 2013-Aralık 2014 döneminde muayene, laboratuar ve görüntüleme bulguları ile akut taşlı
kolesistit tanısı konulan ve erken cerrahi yapılmayan hastalardan medikal tedaviye cevapsız toplam 17 hastaya perkütan
kolesistostomi işlemi gerçekleştirildi. Hastalar işlem sonrası 8-10. hafta geç kolesistektomi ameliyat programına dahil
edildi. Hastaların yaş, cinsiyet, ASA skoru, önceki biliyer sistem hikayesi ve laboratuar değerleri [lökosit sayısı (/mm3),
CRP değeri (mg/dL)] kaydedildi. Normal safra drenajı olan hastalara, kateter çekildikten sonra (Grup I) ya da kateter
çekilmeden (Grup II) geç kolesistektomi ameliyatı yapıldı. Hastalar ameliyat öncesi safra taşına ve katetere bağlı
komplikasyonlar ve cerrahi tedavi ile ilişkili çıktılar açısından değerlendirildi. Sürekli değişkenler ortalama±standart
sapma, kesikli değişkenler frekans/oran olarak verildi.
Bulgular: Perkütan kolesistostomi sonrası geç kolesistektomi yaş ortalaması 67.6±13.5 yıl olan 8 erkek 9 kadın toplam 17
hastaya gerçekleştirildi. Sadece bir hastada iki kez girişim gerekli oldu. Hastaların tamamında akut kolesistit tablosu geriledi. Ortalama 19.8±12.5 günlük izlem sonrasında kateter çekildikten sonra (n=11) ya da kateter çekilmeden (n=6) geç
kolesistektomi yapıldı. Yaş ortalaması Grup I’de 64±13.5 yıl ve Grup II’de 74.3±13.5 yıl idi. Demografik veriler ve
laboratuar değerleri açısından her iki grup benzerdi. Grup I’de bekleme sürecinde 2 hastada (%18) akut kolesistit
atağı görüldü. Ameliyatların tamamı laparoskopik olarak gerçekleştirildi. Postoperatif kanama ve safra yolu yaralanması
görülmedi. Grup I ve Grup II’de birer hastada sırası intra abdominal apse (%9) ve yara yeri enfeksiyonu (%16.6) görüldü.
Ameliyat süresi her iki grupta benzerdi (62±17 ve 59±13 dakika).
Sonuç: Perkütan kolesistostomi sonrası geç kolesistektomi planlanan hastalarda, bekleme sürecinde kolesistostomi
kateterinin yerinde bırakılması, akut kolesistit ataklarının tekrarlamasını önleyici bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir.
S-30
Akut kolesistitli hastalarda perkütan kolesistostomi deneyimi
Salih Tosun, Fatih Büyüker, Tarık Artış, Fatih Akkın, Orhan Alimoğlu
Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi,Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
GİRİŞ ve AMAÇ: Perkütan kolesistostomi(PK) ciddi komorbiditeli ve cerrahi olarak yüksek riskli olan akut kolesistitli
hastalarda geçici olarak safra kesesinin dekompresyonunda uygulanan bir yöntemdir. Biz bu çalışmada akut kolesistit
bulgularıyla kliniğimizde değerlendirilen hastalarda PK uygulanan hastalarımızın sonuçlarını irdelemeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2013 – Ocak 2015 tarihleri arasında akut kolesistit tanısıyla yatan 401 hasta retrospektif olarak
değerlendirildi. Acil girişim uygulanan hasta sayısı 112 (%27.9) idi. Bunlardan 80 (%19.9) hastaya acil kolesistektomi, 32
(%7,9) hastaya da PK 16 uygulandı. PK, yüksek komorbiditeye sahip (ASA IV ve üzeri) hastalara uygulandı. PK uygulanan
hastaların verileri analiz edilerek irdelendi.
BULGULAR: PK uygulanan hastaların 17’si erkek, 15’i kadındı. Yaş ortalaması 75,2 (r,47-93) idi. PK uygulanan hastalardan
3’ünde (%9.3) akalkülöz akut kolesistit, 29’unda (% 90,7) akut taşlı kolesistit hali mevcuttu. PK işlemini takiben;ortalama
yatış süresi 9 (r,2-30) gündü. Bu hastalardan 4 hastaya daha sonraki dönemde kolesistektomi uygulandı. PK sonrası
erken dönemde iki hastada mortalite gerçekleşti (%6.25).Hastaların kateter sonlandırıldıktan 4 hafta sonrasında yapılan
kontrollerinde ve radyolojik incelemelerinde yeni kolesistit atağı gelişmemiş ve işleme bağlı komplikasyona rastlanmamış
olduğu saptandı. - 67 -
SONUÇ: Literatürde ciddi komorbiditeli ve cerrahi olarak yüksek riskli olan hastalarda kolesistektomi sonrası %14-30
mortalite oranları bildirilmektedir. Perkütan kolesistostomi yüksek komorbiditeli akut kolesistitli hastalarda güvenli bir
tedavi seçeneği olarak dikkate alınmalıdır.
S-31
Sıçanlarda %70 hepatektomi sonrası sistemik antianjiogenezin belirlenmesi ve lokal süreçlerle
korelasyonu.
Dauren Sarsenov1, Ahmet Bülent Doğrul1, Mehmet Bülent Tırnaksız1, Kemal Kösemehmetoğlu2, Osman
Abbasoğlu1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, 2Patoloji AD, Ankara
Giriş/Amaç: Anjiogenez, karaciğer rejenerasyonu sürecinin önemli bir komponenti olup proanjiojenik ve antianjiojenik
süreçlerin etkileşiminden kaynaklanmaktadır. Bu çalışma bahsedilen bu iki sürecin hem lokal hem de sistemik düzeyde
özelliklerini ortaya koyup karaciğer rejenerasyonu sırasında oluşması beklenen bu iki sürecin korelasyonunu araştırmak
için tasarlanmıştır.
Gereç/Yöntem: Bu çalışmada 64 dişi sıçan %70 hepatektomi sonrası 0. (sham grubu), 1., 3., 5., 7., 10., 14. ve 21.
günlerde sakrifiye edildi. Her grupta anjiogenezin ve antianjiogenezin lokal ve sistemik etkileri değerlendirildi. Lokal
anjiogenez VEGFR-2’ye karşı oluşan immün reaktivite olarak, lokal antianjiogenez ise endostatine karşı immün reaktivite
olarak belirlendi. Sistemik düzeyde VEGF ile endostatin seviyeleri ELİSA tekniği kullanılarak değerlendirildi.
BULGULAR: hem VEGF hem de VEGFR-2’in ekspresyonu 3. günde artmaya başladı. Beşinci günde VEGF 260.60 pg/
ml değeri ile zirveye ulaşmış, VEGFR-2 ekspresyonu ise 3.63 birim olmuştur. Yirmi birinci günde her iki parametre de
bazal seviyelerine geri döndü. Sistemik endostatinin zirve seviyelerine (68.83 ng/ml) 7. günde ulaştığı tespit edildi.
Dokudaki lokal endostatin ekspresyonu 7. ilâ 14. gün arasında yüksek bulundu (ortalama ekspresyon derecesi 2).
Sistemik endostatin konsantrasyonu 14. ilâ 21. gün arasında plato yaptığı dönemde dokudaki endostatin düzeyinin
tedrici olarak düştüğü tespit edildi.
Sonuç: Bu çalışmada sistemik VEGF ile endostatin arasındaki korelasyonun (VEGF-endostatin oranı - VEO) 5., 7., 10.,
14. ve 21. günlerde yüksek olduğu görüldü (p > 0.69). Sekiz deney grubundan beşinde yüksek korelasyon bulunması,
tanımlanan VEGF-endostatin oranının tarama veya tanı amaçlı tetkik olarak kullanılabileceğini düşündürmektedir.
S-32
Karaciğer rezeksiyonlarında perioperatif kanamaya yaklaşımımız
Coşkun Aydın, Kadir Tomas, Mehmet Uluşahin, Reyyan Yıldırım, Serkan Tayar, Serdar Topaloğlu, Adnan
Çalık, Mithat Kerim Arslan
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Trabzon
Giriş-Amaç: Karaciğer rezeksiyonu sırasında kanama önemli bir sorundur. İleri teknolojik cihazlar ve hemostatik ajanlar
kullanılarak karaciğer cerrahisi güvenli sınırlarda yapılabilmektedir. Çalışmamızda karaciğer operasyonu yapılan
hastalarda perioperatif kanama kontrolü yöntemimizin etkinliği prospektif olarak değerlendirilmiştir. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde Ocak 2007 ile Ocak 2015 tarihleri arasında yapılan 191 vakanın 107’si (%56,02)
erkek, 84’ü (%43,98) kadın hastadan oluşmaktaydı. Ortalama yaş 56.24 (23-84) idi. Karaciğer rezeksiyonu için sıklıkla
(n=161/191) aralıklı pringle manevrası (15/5 dk. klemp/deklemp süreleri) kullanıldı. Parankim ayrılması için klemple
ezme ve ligasure kullanıldı. Yüzey hemostazı ise fibrin yapıştırıcı ve absorbe olabilen fibriler ajan yardımı ile yapıldı.
Postoperatif patoloji sonuçları incelendiğinde 127 (%66,49) hastada malignite olup bunların 47’si (%37)
hepatosellüler karsinom, 35’i (%27,55) kolorektal karsinom metastazı, 19’u (%14,96) Klatskin tümörü,
26’sı (%20,47) diğer malign nedenlerdi. 8 hasta intraoperatif değerlendirmede inoperable kabul edildi.
64 (%33,51) hastada patoloji sonucu benign olarak değerlendirildi. Bunlardan 35’i (%54,68) hemanjiom, 13’ü (%20,31)
- 68 -
kist hidatik, 6’sı (%9,37) hepatolitiazis, 10’u(%15,6) diğer benign nedenlerdi. Yapılan rezeksiyonlarda ortalama kanama
miktarı 379,26 ml (20-3500ml)idi. Operasyon süresi ortalama 177,33 dakika (30-570 dk.) idi.
Ortalama Pringle süresi 24 dk. (5- 70 dk.) idi. Serimizde postoperatif 5 hasta re-opere edildi (evisserasyon; n=2,
safra kaçağı; n=2, kanama; n=1). Kanama nedeni ile postroperatif 12.gün re-opere edilen hastada hemostaz
sağlanmasına rağmen hasta pulmoner emboli ve çoklu organ yetmezliği nedeni ile postoperatif 38. Gün kaybedildi. Postoperatif 8 hastada yoğun bakım ihtiyacı duyuldu. Ortalama yoğun bakım yatış süresi 10.62 gün (1-33 gün) idi.
Hastaların ortalama yatış süreleri 13,32 gün (3- 97 gün) bulundu. Postoperatif ilk ayda mortalite oranı %3.66 (n=7/191)
idi. Postoperatif morbidite oranımız ise %26,70 idi. Sonuç: Literatür ile karşılaştırıldığında, serimizde kabul edilebilir etkinlikte kanama kontrolüne ulaştığımız görülmektedir.
Uyguladığımız metodoloji ile karaciğer cerrahisi daha güvenli sınırlar içerisinde uygulanabilmektedir.
S-33
Hepatoselüler karsinomalı olgularda rezeksiyonlu veya rezeksiyonsuz radyofrekans ablasyon tedavisi
ve uzun dönem sonuçları
Ali Eba Demirbağ1, Gürel Neşşar1, Nesrin Turhan2, Mustafa Özdemir3, Mustafa Taner Bostancı1, Tülay
Temoçin2, Volkan Öter1, Mahmut Yüksel4, Okan Akhan5
Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, 1Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği, 2Patoloji Laboratuvarı, 3Radyoloji Bilim
Dalı, 4Gastroenteroloji Kliniği, Ankara
5
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, Ankara
Giriş:Hepatoselüler karsinom(HCC)’da radyofrekans ablasyon (RFA) tedavisinin etkinliği, çok sayıda randomizekontrollü çalışma, vaka serileri ve metaanaliz gibi klinik araştırmalarla kanıtlanmış ve 2009’dan beri NCCN
rehberlerinde HCC tedavisinin bir seçeneği olarak yerini almıştır. Amaç:Bu çalışmada HCC tanısı nedeniyle karaciğer (KC) rezeksiyonu ile birlikte veya rezeksiyonsuz RFA tedavisi
uygulanan hastaların uzun dönem sağkalım sonuçları verilmiştir. Gereç ve Yöntem:Ocak 2004-Şubat 2015 tarihleri arasında HCC tanısı almış, KC transplantasyon listesinde olmayan,
ardışık 10 olguda (2 Kadın, 8 Erkek, yaş ortalaması 59.8+9.2yıl), bilgilendirilerek yazılı onam alındıktan sonra, 10 seansta-12
adet lezyona (4 olguda rezeksiyonla birlikte, 4 olguda perkütan ultrasonografi eşliğinde RFA yapıldı. Olgulardan 7’sinde
siroz tanısı mevcuttu. Multidisipliner yaklaşımla olgular prospektif olarak ortalama 36.3+38.0(Medyan:20; Range:0-114)
ay izlenip sonuçları kaydedildi. Bağımsız değişkenler yaş, cinsiyet, tümörlerin lokalizasyon, sayı ve çapları, AFP düzeyi,
KC’in durumu, Child Pugh Sınıflaması, KC rezeksiyonu, RFA, yaklaşım, diğer prosedürler, KC rezervi; bağımlı değişkenler
minör ve major komplikasyonlar, rekürrens, mortalite ve sağkalım süresi idi. Çapraz tablolarda gruplar ki-kare testi;
perkütan ve laparotomi ile girişim yapılan olguların sağkalım eğrisi Kaplan Meier logrank yöntemi ile karşılaştırıldı. BULGULAR: Rezeksiyon veya ablasyon işlemlerine bağlı komplikasyon gelişmedi. Erken dönemde mortalite olmadı. KC’deki
HCC odak sayısı ortalama 1.8+0.9(medyan:2;range:1-4) adet, en büyük tümör çapı 40.2+16.4(medyan:38.5;range:20-80)
mm, RFA yapılan odak sayısı 1.3+0.5 (medyan:1; range:1-2) adet idi. Hiçbir olgu kemoterapi almadı, 1 olguya TACE
yapıldı. İzlem süresinde toplam 4 olgu(%40) primer KC hastalığı ve/veya progresyon nedeniyle kaybedildi, 3 olgu(%30)
HCC açısından tam remisyonda olup, diğer olgular stabil hastalık halinde primer KC hastalığına yönelik tedaviye devam
etmektedir. Perkütan veya laparotomi ile RFA yapılan gruplarda sağkalım açısından anlamlı fark saptanmadı, 1,3 ve 5
yıllık sağkalım oranları sırasıyla %77.8, %66.7 ve %60.0 olarak hesaplandı. Sonuç:Bu prospektif çalışma sonuçlarına göre HCC olgularında RFA tedavisi, rezeksiyonla birlikte veya rezeksiyonsuz,
perkütan veya laparotomi yaklaşımı ile güvenle uygulanmıştır. Rezeksiyon ve RFA yöntemlerinin birbirlerinin tamamlayıcısı
olarak kullanılabileceği ve sağkalıma olumlu katkı yaptığı düşünülmektedir.
- 69 -
S-34
Karaciğer tümörlerinin cerrahi tedavisinde ALPPS prosedürünün yeri ve erken sonuçları
Deniz Balci, Onur Kırımker, Can Konca, Çağlar Uzun, Evren Üstüner, Menekse Özçelik, Basak Ceyda
Meço, Ethem Geçim
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
Cerrahi olarak tedavi edilemeyen primer yada metastatik karaciğer tümörlerinde uzun süreli sağkalım son derece
nadirdir. Başarılı karaciğer cerrahisinde rezektabiliteyi belirleyen en önemli parametrelerden biri postoperatif karaciğer
yetmezliğinin gelişmemesi ve hastada kalacak karaciğer remnantıdır (KKR) (1). ALPPS prosedürü evreli hepatektomi için
karaciğer partisyonu ile portal ven ligasyonunun birleştirilmesini tanımlar ve KKR hızlıca artmasını sağlayıp kısa sürede
hastanın rezektabl hale gelmesini amaçlar. Bu çalışmanın amacı merkezimizde gerçekleştirilen ALPPS prosedürünün kısa
dönemli sonuçlarının analizidir. Bu çalışmada Aralık 2012-Şubat 2015 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde ALPPS prosedürü uygulanan
13 hastanın verileri analiz edildi. Hastalara preoperatif ve 1. evre sonunda dinamik karaciğer tomografisi çekilerek
lezyonları yerleşimleri, karaciğer volumleri ve KKR değerlendirildi. Operasyon sonrası hastalar ilk yılda 1,3,6,12 aylık
intervaller ile ilk yıldan sonra 6 ayda bir kontrol ile izlendi. Onbir hastada metastatik, 2 hastada primer karaciğer malignitesi saptandı. hastaya sağ trisegmentektomi, 2 hastaya
sol trisegmentektomi ve 3 hastaya genişletilmiş sağ hepatektomi yapıldı. Bir hastaya, sol hepatektomi ve sağ posterior
segmentektomi uygulandı. Bir hastaya aynı seansta kolorektal cerrahi uygulandı. Volumetri ile ortalama KKR artışı %53, ortalama max tümör çapı 5.5 (1.6-17.2) cm ve ortalama tümör sayısı 3.8 (1-7)
olarak saptandı. İki cerrahi arası interval süresi ortalama 10 (6-24) gündü. Ortalama eritrosit transfuzyonu 2.8 (0-6)
üniteydi. 1. evre sonrası (Dindo-Clavien Grade 3 ve üstü) Bir hastada multipl kot kırıkları, karaciğer yetmezliği ve uzamış mekanik
ventilatör tedavisi gerekti.Bir hastada spontan bakteryel peritonit ve böbrek yetmezliği gelişti.Bir hastada myokard
iskemisi nedeniyle koroner stent uygulandı. 2. evre sonrası: 3 hastada safari kaçağı gelişti bunların 2 si ERCP ile biri kendiliğinden durdu. 2 hastada pleural effuzyon, 3
hastada insizyonel herni gelişti. Perioperatif mortalite 2 hastada görüldü. 1 hasta 18. ayda tümör nüksü nedeniyle kaybedildi. ALPPS prosedürü unrezektabl karaciğer tümörlü hastalarda potansiyel olarak küratif cerrahi imkanı sunmakla beraber
ciddi morbidite ve mortalite riski içermektedir.
S-35
Kist hidatikli hastalardaki kist lokalizasyonunun kistobilier bağlantı oluşumundaki prediktif değeri
Bircan Alan1, Murat Kapan2, Memik Teke1, Salih Hattapoglu1, Zülfü Arıkanoğlu2
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Radyoloji AD, 2Genel Cerrahi AD, Diyarbakır
Giriş ve Amaç: Karaciğer kist hidatiğinin (KH) bilgisayarlı tomografi (CT) bulguları ve segmental yerleşiminin kistobilier
bağlantı (CBC) mevcudiyetiyle ilişkisinin retrospektif olarak araştırılmasıdır. METOD: Ocak 2011 ile Eylül 2014 yılları arasında KH nedeniyle ameliyat edilmiş 163 hastadan 111 hasta çalışmaya dahil
edilerek retrospektif olarak incelendi. Hastaların CT bulguları değerlendirilerek kistlerin boyutu, sayısı, evresi, segmental
ve lobar lokalizasyonu ile araştırıldı. Ayrıca hastaların ameliyat notları incelenerek kistobilier bağlantı mevcudiyeti ve
preoperatif laboratuar bulguları kaydedildi. BULGULAR: Tek ve büyük çaplı kistlerde CBC daha sık gözlendi. Segment 1(50%), segment 8 (48.3%), segment 7
(41.2%) ve segment 4 (40%) en fazla CBC saptanan segmentlerdi. Ayrıca sağ lob yerleşimli olanlarda (40.4%), Gharbi
evre 3 (41.8%) ile evre 4 (55.6%) kistlerde CBC daha sık iken, hilusa olan mesafe açısından sonuçlar benzerdi.. Ayrıca
- 70 -
preoperatif dönemde TB, DB, ALP ve GGT yüksekliği saptanan olgularda CBC daha fazla gözlenmekteydi (p<0.05). ALP
ve GGT yüksekliği, kist çapı ve kist evresi prediktif faktörler olarak saptandı. Sonuç: CBC preoperatif veya intraoperatif dönemde ortaya konduğundu postoperatif morbidite belirgin olarak
azalmaktadır. Bu nedenle kisto bilier bağlantı gelişimindeki prediktif faktörlerini belirlemesi önemlidir. Preoperatif
dönemde uygulanacak abdominal CT ile kistlerin segmental ve lober yerleşiminin, çapının, morfolojik evresinin
saptanması ve preoperatif ALP ile GGT değerleri preoperatif CBC mevcudiyetinin saptanmasında yol göstericidir.
S-36
Deneysel meme kanseri modelinde splenektominin immünolojik etkisi
Murat Sevmiş1, Diğdem Ermiş2, Güneş Esendağlı2, Derya Karakoç1, Erhan Hamaloğlu1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2Temel Onkoloji BD, Ankara
GİRİŞ: Kanser hücrelerinin oluşum,yayılım ya da yok olması sürecinde immün sistem belirgin rol oynamaktadır.Tümör
dokusuna yerleşen miyeloid kökenli hücreler (MKH) tümör gelişimine,yayılım ve damarlanmasına katkıda bulunabilir.
Dalak MKH’nin asıl yerleşim alanınıdır.
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı deneysel meme kanseri modelinde splenektominin MKH hücre düzeyleri ve tümör gelişimi
üzerine etkilerini araştırmaktır.
MATERYAL-METOD: Çalışma toplam 38 adet,altı haftalık Balb-c cinsi fare ile yapılmıştır.Fareler kontrol grubu(laparotomi+bir
hafta sonra fosfat tamponlanmış tuz çözeltisi(PBS)verilen grup),meme kanseri grubu(laparotomi+bir hafta sonra
PBS içerisinde 4T1 meme kanseri hücresi enjekte edilen grup),splenektomi grubu(splenektomi+bir hafta sonra PBS
verilen grup),meme kanseri sonrası splenektomi yapılan grup(splenektomi+bir hafta sonrası PBS içerisinde 4T1
meme kanseri hücresi enjekte edilen grup),meme kanseri öncesi splenektomi yapılan grup(PBS içerisinde 4T1 meme
kanseri hücreleri verilen ve bir hafta sonra splenektomi yapılan grup) gruplar olarak beş gruba ayrılmıştır.Farelerde
haftada iki kez tümör çapı,vücut ağırlıkları ve genel sağlık durumları takip edilmiştir.Tümör inokülasyonundan iki hafta
sonra deneyler sonlandırılmıştır.Toplanan kan,karaciğer ve dalak örneklerinde MKH hücre düzeyleri akım sitometrik
immünfenotiplendirme ile analiz edilmiştir.
BULGULAR: Operasyon sonrasında hayvan ağırlıklarında kısa süreli düşüş gözlenmiş olup kanser gelişen gruplarda
bu düşüş daha belirgin olmuştur.Splenektomi yapılan farelerde belirgin bir lökositoz izlenmiştir. Splenektomi yapılan
grupta farelerde tümör büyümesinde yavaşlama görülmüştür.Dalağın tümör gelişimi olduktan sonra çıkartıldığı grup
5 de bu yavaşlama daha anlamlı görülmüştür.Splenektomi yapılmayan tümörlü hayvanlarda splenomegali oluşmuştur.
Yapılan immünolojik analizlerde,dalakta ve karaciğerde yüksek düzeyde MKH(CD11b+Gr-1+)ve immatür granülositik
hücre(CD11b+Ly6CdüşükLy6G+)birikimi olduğu saptanmıştır.Splenektomi sonrasında ise,periferik kanda ve karaciğerde
hem immatür granülositik hücrelerin hem de monositik hücrelerin (CD11b+Ly6CyüksekLy6G+)belirgin şekilde arttığı
saptanmıştır.
SONUÇ: Bu çalışmada tümör varlığında MKH hücrelerin artması splenomegaliye neden olabileceği,Splenektomi ile
MKH hücrelerinin azaltılması ve tümör gelişimini yavaşlatabileceği sonucuna varılabilir.
S-37
Pankreas kanserlerinde CDC25A gen polimorfizmi ve ekspresyonu
Başar Aksoy1, Sacit Çoban2, Erdal Uysal1, Ersin Borozan2, Ahmet Orhan Gürer1, Ahmet Balık2, Alper
Aytekin2
1
Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep
2
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep
CDC25 fosfatazlar hücre farklılaşması, tümörijenez, kontrol noktası ve apoptoziste görev alır. Hücrenin akıbetinin ne
olacağı yönündeki rollerinden dolayı CDC25 fosfatazlar hücre bölünme siklusu boyunca sıkıca regüle edilmelidirler.
- 71 -
Ayrıca hücre siklusunun ilerlemesini durdurmak ve hücreye DNA tamiri ya da apoptozis için zaman tanımak amacıyla
kontrol noktası aktivasyon cevabında CDC25 fosfatazlar inaktive edilmelidirler. Bu işlemlerden herhangi birinin yanlış
düzenlenmesi genomik kararsızlıkla sonuçlanabilir. Birçok kanser olgusunda CDC25A çalışılmış ve yüksek bulunmuş
olmasına rağmen pankreas kanserlerinde sadece bir çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız; pankreas
kanserli vakalarda tümöral dokulardaki CDC25A gen ekspresyonu ve polimorfizmini ortaya koyarak CDC25A geni
polimorfizmleri ile pankreas kanseri arasındaki ilişkiyi belirlemektir.
MATERYAL-METOD: Bu amaçla CDC25A’nın 28 pankreas kanserli hastada dokuda ekspresyonunu, 118 hastada ise
kanda polimorfizmini çalışarak literatür verilerine daha kapsamlı hale getirdik. Hastalardan alınan doku ve kan örnekleri,
kontrol grubundan alınan kan örnekleri ile beraber DNA ve RNA izolasyonları yapıldı
SONUÇ: Pankreas kanseri mortalitesi yüksek olan bir hastalık olup, kanser etiyolojisinde genetiğin yeri tartışmasızdır.
Elde edilen veriler ışığında pankreas kanserinde CDC25A gen polimorfizminde ve ekspresyonu düzeyinde anlamlı
bir ilişki gösterilememiştir. Ancak, yapılan bazı pankreas kanseri CDC25 gen ailesi ekspresyon sonuçları; CDC25B’nin
pankreas kanserinde etkili olduğunu göstermiştir Bu sonuçlar göstermektedir ki CDC25 gen ailesinden olan CDC25A
pankreas kanserinde aktif olarak görev alan bir gen değildir. Ancak, CDC25A geninin pankreas kanserinde normal sınırlar
içinde çıkmış olması, bu genin pankreas kanserinde etkisinin olmadığını göstermez. Bu durumun daha iyi anlaşılması
için CDC25A geninin düzenlenmesinde rol alan genetik yolağın incelenmesi, CDC25A geninin pankreas kanserindeki
gerçek rolünü ortaya konmasını sağlayacaktır. Bundan dolayı polimorfizm ve ekspresyon çalışmalarının devam etmesi
gerektiği kanaatindeyiz.
S-38
Pankreatikoduodenektomi sonrası rutin ultrasonografi gerekli midir?
Erdem Kınacı1, Abdulkerim Özakay1, Ceyda Turan Bektaş2, Mert Mahsuni Sevinç1, Savaş Bayrak1, Ekrem
Çakar1, Hasan Ökmen1
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Genel Cerrahi,2Radyoloji Kliniği, İstanbul
Giriş ve Amaç: Whipple ameliyatı sonrası pankreatikojejunostomi fistülü en önemli sorundur. Fistül gelişimini doğru
zamanda belirlemek tedavi yönetimi açısından kritiktir. Bu amaçla rutin cerrahi hasta takibine ek olarak abdominal
ultrasonografi (USG) ilk uygulanan değerlendirme yöntemidir. Ancak bu USG’nin zamanlaması ve güvenilirliği
konusunda kesinleşmiş kriterler yoktur. Burada postoperatif birinci haftada uygulanan USG’nin başarısını ve
gevenilirliğini ortaya koymayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Merkezimizde haziran-2006 ve ocak 2015 arasında pankreatikoduodenektomi uygulanmış 98 olgunun
dosyası retrospektif olarak incelendi. Postoperatif ilk 7 gün içinde ultrasonografi yapılmış 45 olgu değerlendirmeye
alındı. Karın içinde belirgin koleksiyon varlığı USG-pozitif olarak değerlendirildi. Ayrıca ultrasonografi yapılmadan önce
yapılan en son lökosit sayısı, USG öncesi ateş varlığı ve postoperatif birinci gün serum amilaz değeri kaydedildi. Fistül
varlığı ve derecelendirilmesinde ISGPF kriterleri kullanıldı.
BULGULAR: USG-pozitif olgu sayısı 13, USG-negatif olgu sayısı 32 idi. USG-pozitif olgularda ISGPF tanımlamasına göre
klinik bulgu veren fistül gelişimi olan olgu sayısı 5, USG-negatif olup fistül gelişmeyen olgu sayısı 22 idi. USG-pozitif
olgularda ateş, hiperamilazemi ve lökositoz bulgularından en az birinin eşlik ettiği 10 olgudan 4 tanesinde klinik bulgu
veren fistül geliştiği görüldü. USG-negatif veya USG-pozitif olduğu halde üç veriden birinin eşlik etmediği 35 olgudan
17 tanesinde klinik bulgu veren fistül gelişti. USG’de koleksiyon varlığının fistül gelişimini göstermedeki sensitivitesi
%33, spesifisitesi %73 idi. PPD %38, NPD %69 idi. USG-pozitifliğine bahsedilen parametrelerden en az birinin eşlik
etmesi ile sensitivite %19, spesifisite %75, PPD %40, NPD %51 idi.
Sonuç: Whipple ameliyatı sonrası fistül gelişimi olmaksızın batın içi koleksiyon gelişimi oldukça sıktır. Postoperatif birinci
hafta içinde rutin ultrasonografik değerlendirme ile fistül gelişimini öngörmek mümkün olmayabilir. Bu nedenle Whipple
ameliyatı sonrası fistül gelişimini öngörmek için rutin ultrasonografik değerlendirmeye gerek yoktur.
- 72 -
S-39
Pankreasın kistik neoplazmları: 18 olgunun analizi
Mehmet Ali Uzun1, Metin Tilki1, Osman Yücel1, Sevcan Alkan1, Aysun Şimşek Çelik1, Gamze Kılıçoğlu2,
Selvinaz Özkara3
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Genel Cerrahi Kliniği, 2Radyoloji, 3Patoloji, Kliniği,
İstanbul
Amaç: Pankreasın kistik neoplazmları (PKN), pankreasın kistik lezyonlarının %10-20’sini oluştururken; sıklık, kesitsel
görüntülemelerdeki artışla birlikte %50’nin üzerine çıkmıştır. Seröz Kistik Tümörler (SKT), Müsinöz Kistik Neoplazmlar
(MKN), İntraduktal Papiller Müsinöz Neoplazmlar (İPMN) ve Solid Psödopapiller Neoplazmlar (SPN) olmak üzere dört
tipi tanımlanmıştır. SKT’ler genelde benign lezyonlar oup, diğerleri malignite potansiyeli olan ve ciddi orandada malign
olarak karşılaştığımız lezyonlardır. MKN, İPMN ve SPN’ler, malignite riski nedeniyle rezeksiyon ile tedavi edilirler. SKT’ler
ise semptomatik olduklarında yada şüpheli tanıda rezeksiyon gerektirirler. Çalışmamızda rezeksiyon uyguladığımız 18
PKN olgusunun, klinik, radyolojik, patolojik ve laboratuvar bulguları ile uygulanan cerrahi tedavi ve sonuçlarını irdelemeyi
amaçladık. Gereç ve Yöntem: 2005-2014 yılları arasında, kliniğimizde rezeksiyon uygulanan 18 PKN olgusunun hastane kayıtları
retrospektif olarak değerlendirildi. Olgular demografik verileri, klinik ve laboratuvar bulguları, tanı metodları, patolojik
bulguları ile cerrahi tedavi ve sonuçları açısından incelendi. BULGULAR: 18 olgunun 15’i kadın, 3’ü erkek olup, olguların yaş ortalaması 53.7’dir. Olguların en sık başvuru şikayeti
karın ağrısı olup, 2 olgu sarılık ile başvurmuştur. Asemptomatik 6 olgu ise başka nedenlerle yapılan radyolojik tetkikler
(USG, BT ve MR) ile insidental olarak bulunmuştur. Kistik lezyonların ortalama boyutu 5.9 cm (1.5-14.5) olup 8 olguda
gövde, 5 olguda baş ve 5 olguda kuyruk yerleşimli bulunmuştur. Cerrahi tedavide 10 olguya distal pankreatektomi,
splenektomi, 5 olguya ise pankreatikoduodenektomi uygulanmıştır. Piyeslerin patolojik tetkikinde; 7 olguda SKT, 6
olguda MKN, 3 olguda SPN ve 2 olguda İPMN rapor edildi. MKN’lı 1 olguda ve İPMN’lı 1 olguda kistadenokarsinom
saptandı. SPN’lı 1 olguda ise ameliyattan 4,5 yıl sonra çoklu karaciğer metastazları saptanarak metastazektomi ve RF
ablasyonu uygulandı. Rezeksiyon uygulanan 18 hastadan 1 hastada pulmoner emboli nedeniyle mortalite saptandı.
Sorunsuz takip edilen diğer hastalardan 3’ü hastalıkla ilişkisiz sebeplerle öldü. Sonuç: PKN’ları artan sıklıkla karşımıza çıkmakta olup, ayırıcı tanı ve malignite riskinin saptanmasındaki güçlükler devam
etmektedir. Rezeksiyon MKN, İPMN, SPN’lar ve semptomatik yada tanısı şüpheli SKT’ler için uygun tedavidir.
S-40
Erişkin hastalarda koledok kistlerinin cerrahi tedavisi
Damla Okan1, Feza Ekiz1, Yaman Tekant1, Orhan Bilge1, Koray Acarlı1, Aydın Alper1, Ali Emre1, Mine
Güllüoğlu2, İlgin Özden1
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 2Patoloji AD, İstanbul
Giriş: Koledok kistleri erişkin hastada rastlantısal olarak saptanabilir veya kolanjit, pankreatit, malign transformasyon
gibi ciddi komplikasyonlar ile ortaya çıkabilir.
Hastalar ve Yöntemler: 1999-2015 yılları arasında koledok kisti tanısı koyulan 28 kadın ve 12 erkek toplam 40 hastanın
[ortanca (sınırlar) yaş: 40 (13-83)] kayıtları geriye dönük olarak incelenmiştir.
BULGULAR: Kırk hastanın 18’i kolanjit, 17’si karın ağrısı, üçü pankreatit anamneziyle başvurmuştur; bir hasta tıkanma
sarılığı tablosunda yatırılmıştır; bir hastada lezyon insidental olarak saptanmıştır. Dokuz hasta başka hastanelerde
kolesistektomi ameliyatı olmuş ancak yakınmalarının devam etmesi üzerine yapılan tetkiklerde hastalara koledok kisti
tanısı koyulmuştur. Altı hastada kolanjiokarsinom(%15), bunların birinde ayrıca safra kesesi adenokarsinomu saptanmıştır. Altı hastanın
ikisi eski kistoduodenostomili hastalardır; kistoduodenostomi ile malignite tanısı arasında geçen süre bir hastada 40
- 73 -
diğerinde 35 yıldır. Kistoduodenostomili üç hasta, kanser olmaksızın, anastomoz darlığına bağlı problemler sebebiyle
başvurmuştur. Kolanjiokarsinom saptanan hastaların ikisine pankreatoduodenektomi, ikisine ekstrahepatik safra yolu
rezeksiyonu (ayrıca birine sol hepatektomi + subtotal kaudat lobektomi, birine safra kesesi yatağı rezeksiyonu) ve Roux-Y
hepatikojejunostomi yapılmıştır. Eski kistoduodenostomili bir hastada peritoneal karsinomatoz saptanmıştır. Ameliyat
edilen kolanjiokarsinomlu hastaların birisi izlem dışıdır; ikisi ameliyat sonrası 2. ve 5. yıllarda nüksle kaybedilmiştir; ikisi
8. ay ve 8. yılda hayattadır.
Caroli hastalığı tanısı koyulan 4 hastanın birine karaciğer nakli, birine sağ hepatektomi + ekstrahepatik safra yolu rezeksiyonu+
Roux-Y hepatikojejunostomi yapılmıştır. Bir hasta ameliyat beklemektedir; asemptomatik bir hasta izlenmektedir.
Kalan 30 hastanın 26 (%87) ’sına ekstrahepatik safra yolu rezeksiyonu ve Roux-Y hepatikojejunostomi (ikisine ayrıca sol
hepatektomi), birine(%3) pankreatoduodenektomi, yapılmıştır. Yaygın hepatoselüler karsinomlu, inoperabl pankreas
karsinomlu ve radyolojik görüntü dışında bulgusu olmayan birer hastaya girişim yapılmamıştır. Cerrahi mortalite olmamıştır. Kanama sebebiyle erken reoperasyon gerektiren bir hastada meydana gelen safra yolu
ayrışması geç dönemde cerrahi olarak düzeltilmiştir.
Sonuçlar:Koledok kistleri erişkin kliniğine çeşitli tablolarla başvurabilir. Ekstrahepatik safra yolu rezeksiyonundan
karaciğer nakline kadar yapılan ameliyatların mortalite ve morbiditesi deneyimli ellerde düşüktür. Kistoduodenostomi
terk edilmesi gereken bir ameliyattır.
S-41
Koledok kistlerinde cerrahi tedavi
Murathan Erkent, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
GİRİŞ: Koledok kistleri görülme sıklıklığı 1:13000 olmakla birlikte, erişkinlerde görülme sıklığı daha nadir, bu durum
erişkinlerde koledok kisti nedeniyle uygulanan cerrahi ve sonuçlarının değerlendirmesini güçleştirmektedir. AMAÇ: Bu çalışmanın amacı HÜTF Genel Cerrahi AD’ da Koledok kistleri nedeniyle cerrahi uygulanan hastaların
değerlendirilmesidir.
MATERYAL-METOD: HÜTF Genel Cerrahi AD’ da Ocak 1999- Ocak 2015 tarihleri arasında Koledok kisti nedeniyle
cerrahi uygulanan hastalardan dosya bilgilerine ulaşılanlar çalışmaya dahil edildi. Hastalar demografik bulguları, ameliyat
öncesi görüntüleme ile konulan tanıları, ameliyat esnasında saptanan tanıları, yapılan cerrahi prosedürler, ameliyat
sonrası hastanede yatış süreleri, taburculuk sonrası takip süreleri, morbidite ve mortalite açısından retrospektif olarak
değerlendirildi. BULGULAR: Ocak 1999-Ocak 2015 tarihleri arasında HÜTF Genel Cerrahi AD da Koledok kistleri nedeniyle ameliyat
edilen hasta sayısı 13 idi. Hastaların 10 u kadın (%76.9), 3 ü erkek (%23.1) olarak saptanmıştır. Hastaların ortalama
yaşı 42.9 (min.20, mak.72) olarak saptanmıştır. Koledok kistleri Todani sınıflamasına göre sınıflandırılmıştır. Tanı için
görüntüleme yöntemi olarak abdomen BT (%100), MRKP(%84.6) ve abdomen USG(%100) ve ERCP(%53.8) kullanılmıştır
Görüntüleme yöntemleri ile 8 hastada tip 1 kist (%61.5), 2 hastada tip 2 kist (%15.3), 1 hastada tip 3 kist (%7.6), 2 hastada
da tip 4 kist (%15.3) olarak saptanmıştır. On hastaya koledok eksizyonu + kolesistektomi + roux n y hepatikojejunostomi
ameliyatı yapılmış olup, 3 hastaya da whipple ameliyatı yapılmıştır. 3 hastanın frozen inceleme sonuçlarında alt koledok
cerrahi sınırında malign hücreler saptanırken, patoloji sonuçlarında malignite saptanmıştır. İki hastada morbidite, iki
hastada mortalite saptanmıştır. Taburculuk sonrası takipte bir hastada pankreas başında, bir hastada da sağ kolonda
malignansi saptanmıştır. SONUÇ: Erişkinlerde koledok kisti nadir olmakla birlikte hastalar tanı anında, cerrahi sırasında ve uzun süreli takipte
malignansi varlığı ya da gelişebilirliği açısından değerlendirilmelidir.
- 74 -
S-42
Ratlarda oluşturulan deneysel duodenum yaralanmalarında primer onarım, serozal patch ile onarım ve
domuz dermal kollajeni onarımının karşılaştırılması
Tayfun Bişgin1, Tarkan Ünek1, Tufan Egeli1, Sülen Sarıoğlu2, Mücahit Özbilgin1, İbrahim Astarcıoğlu1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, 1Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve
Karaciğer Nakli Birimi, 2Patoloji AD, İzmir
GİRİŞ: Duodenal travma çok sık görülmemesine rağmen, cerrahlar için ciddi bir stres kaynağıdır. Travma nedeniyle
yapılan laparotomilerin %3-5’inde görülür. Duodenal yaralanmaların yaklaşık %80’i güvenle primer onarılabilir. Yaklaşık
%20’si ise daha kompleks işlemler gerektiren ağır yaralanmalardır.
AMAÇ: Ratlarda oluşturulan deneysel duodenum yaralanmalarında primer onarım, serozal patch ile onarım ve domuz
dermal kollajeni onarımın karşılaştırılması.
GEREÇ ve YÖNTEM: Laparatomi yapılıp duodenum 2. kısım ön yüzünde yaklaşık 4-5mm çapında, lümenin çevresinin
%50’sinden fazlasını kapsayacak şekilde duodenum yaralanma modeli oluşturuldu. Ratlar her biri 7 rattan oluşan 4
gruba ayrıldı (duodenum yaralanması yapılıp onarılmayan grup, primer onarılan grup, serozal patch ile onarılan grup ve
domuz dermal kollajeni ile onarılan grup). Postoperatif 21. günde ratlar sakrifiye edildi ve patlama basınçları ölçülerek
histopatolojik incelemeye alındılar.
BULGULAR: Patlama basıncı açısından değerlendirildiğinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı.
En yüksek patlama basıncı değerleri (ortalama değer: 295.67mmHg) domuz dermal kollajen yama ile onarım grubunda
ölçüldü. Histopatolojik incelemede gruplar arasında inflamasyon, fibrozis ve ülser gelişimi açısından herhangi bir fark
bulunmadı. Epitelizasyon derecesi ve yabancı cisim varlığı açısından gruplar birbiriyle karşılaştırıldığında istatistiksel
olarak anlamlı fark bulunmuştur.
SONUÇ: Kompleks duodenal yaralanmalarda domuz dermal kollajen yama ile onarım düşük mortalite oranları ile
yapılabilir. Onarım güvenliğini ve sağlamlığını gösteren patlama basınçlarının en yüksek ortalama değeri domuz dermal
kollejen onarım grubunda görüldü. Bu da domuz dermal kollajenin kompleks duodenal yaralanma onarımında yeterince
sağlam bir iyileşme sağladığının göstergesi olabilir.
- 75 -
- 76 -
- 77 -
V-01
Laparoskopik Whipple ameliyatı
Muharrem Battal1, Oguzhan Karatepe2
1
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
2
Medipol Üniversitesi Genel Cerrahi AD, İstanbul
Tüm dünyada giderek artan sıklıkta uygulanmakta olan laparoskopik whipple ameliyatı, ülkemizde istenilen düzeyde
uygulanmamaktadır.Kliniğimizde uygulanan bu ameliyat tekniği ile ilgili tecrübemiz paylaşılmaktadır.
V-02
Lokal ileri pankreas tümöründe laparoskopik assisted pankreatikoduodenektomi ve portal ven
rezeksiyonu
Oğuzhan Karatepe1, Muharrem Battal2, Gökmen Öztürk1, Ahmet Yılmaz1
1
Medipo Üniversitesi, Koşuyolu Hastanesi, İstanbul
2
Şişli Etfal Hastanesi, İstanbul
Laparoskopik pankreatikoduadenektomi son yıllarda bir çok merkez tarafından yapılmaktadır. Biz bu video sunumunda
portal vene invaze lokal ileri pankreas tümöründe laparoskopik asisted whipple operasyonu sonrası portal ven
rezeksiyonu yaptığımız olguyu sunmayı amaçladık
V-03
Dalak koruyucu laparoskopik distal pankreatektomi
Fatma Ümit Malya, Mustafa Hasbahçeci, Enver Kunduz, Yunus Taşçı, Merve Büşra Cengiz, Yeliz Emine
Ersoy, Süleyman Bozkurt, Adem Akçakaya
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
Giriş: Laparoskopik distal pankreatektomi genellikle splenektomiyle beraber yapılmaktadır. Çoğunlukla bu durum
teknik nedenlere bağlı ve ameliyat süresini kısaltmak için uygulanmaktadır. Özellikle lezyon boyutunun büyük olduğu
ve splenik damarlarla yakın ilişki olan durumlarda dalak koruyucu pankreatektomi tercih edilmeyebilmekte veya
mümkün olmayabilmektedir. Benign patolojilere bağlı distal pankreatektomide ise dalağın korunması postoperative
enfeksiyöz ve kapsüllü mikroorganizmalara bağlı septik komplikasyonların önlenmesi açısından önemli olabilir. Bu
çalışmada benign ön tanıyla dalak koruyucu distal pankreatektomi uygulanan hastanın sunulması amaçlandı. VAKA: Karın ağrısı ve dispeptik yakınmalar ile başvuran 47 yaşında bayan hastanın yapılan radyolojik değerlendirmeleri
sonucu pankreas kuyruk kesiminde wirsung kanalıyla ilişkisi olmayan ve solid komponent içermeyen 80x60mm kistik
lezyon izlendi. Hastanın laboratuar değerleri ve tümör belirteçleri normal sınırlarda idi. Görüntülemelerde ek patoloji
saptanmayan ve semptomatik olan hastaya laparoskopik eksplorasyon planlandı. Eksplorasyonda distal pankreastan
kaynaklanan ve splenik arter ve ven ile yakın komşuluğu bulunan ancak invazyon bulgusu olmayan lezyon izlendi.
Splenik damarlar korunarak dalak koruyucu distal pankreatektomi uygulandı. İntraoperatif kanama 100 cc idi. Ek
komplikasyon gelişmedi. Hasta postoperatif 5. Gün sorunsuz olarak taburcu edildi. Patoloji sonucu retansiyon kisti
olarak değerlendirildi. Sonuç: Dalak koruyucu pankreatektomi benign patolojilerde ameliyat sonrası enfeksiyöz komplikasyonları ve hastanede
yatış süresini azaltan bir yaklaşımdır. Laparoskoik dalak koruyucu distal pankreatektomi lezyon büyüklüğüne bakılmaksızın
splenik damar invazyonu olmayan vakalarda güvenle uygulanabilir.
- 78 -
V-04
Laparoskopik koledok kist eksizyonu ve roux-en-y hepatikojejunostomi
Cüneyt Kayaalp, Vural Soyer, Veysel Ersan, Cemalettin Aydın, Servet Karagül
İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya
Amaç: Koledok kistleri safra yollarında nadir gözlenen kistik dilatasyonlardır. Gelişebilecek komplikasyonlar ve özellikle
kolanjiokarsinom riski nedeniyle tedavi gerektiren bu hastalıkta kabul edilen cerrahi işlem, kistin tam eksizyonu ve
hepatikojejunostomidir. Laparoskopik cerrahi çoğunlukla pediatrik yaş grubu hastalarında uygulanmaktadır. Biz burada
koledok kisti tanısıyla laparoskopik yöntem ile tedavi ettiğimiz erişkin bir olguyu sunmayı amaçladık.
Olgu ve Teknik: Birkaç aydır sağ üst kadranda ağrısı olan 37 yaşındaki erkek hastanın, başka bir merkezde yapılan
ultrasonografisinde koledok kisti saptanmış ve kliniğimize yönlendirilmiştir. Fizik muayene bulguları ve laboratuvar
değerleri normal sınırlarda olan hastanın bilgisayarlı tomografi ve MR görüntüleme tetkiklerinde yaklaşık 7x6x5cm
boyutlarında kistik dilatasyon saptandı. Hastaya laparoskopik cerrahi tedavi planlandı. Göbek altı, ksifoid altı ve
sağ hipokondriak bölgelerden birer adet 12mm’lik ve sağ hipokondriak bölgeden bir adet 5mm’lik trokar ile supin
pozisyonunda karına girildi. Karaciğer hilusunda koledok kisti gözlendikten sonra, sistik kanal ve sistik arter bağlanıp
kesildi. Safra kesesi dikiş ile sağ diafragmatik alana fundustan tespit edilerek karaciğerin retraksiyonu sağlandı. Kist
duodenumdan sıyrılarak duodenum arkasındaki daralmış distal safra kanalına ulaşıldı ve buradan endoskopik 60mm’lik
stapler ile kesildi. Ardından kist karaciğer hilusundaki diğer yapılardan disseke edilerek proksimalinden yine 60mm’lik
endoskopik stapler ile kesildi. Kist, ksifoid altındaki trokar yerinden karın dışına alındı. Treitz’den itibaren 25.cm’den
jejunum endoskopik stapler ile kesildi ve Roux ansı oluşturuldu. Tek tek 3/0 poliglaktin dikişlerle hepatikojejunostomi
yapıldı. Roux ansının 60cm distaline, Treitz’den gelen ans 60mm’lik stapler ile yan-yana enteroenterostomi şeklinde
birleştirilerek Roux-en-Y hepatikojejunostomi tamamlandı. Postoperatif komplikasyon izlenmedi. Hasta, postoperatif
24. ayında sorunsuz takip edilmektedir.
Sonuç: Laparoskopik cerrahinin avantajları koledok kist rezeksiyonu için de geçerlidir. Bize göre, ekip çalışması,
intrakorporal dikiş atma ve hepatobilier cerrahi tecrübesi bu ameliyat için önemli noktalardır.
V-05
Kolorektal kanserin karaciğer metastazı: Laparoskopik metastazektomi
Fatma Ümit Malya, Yunus Taşçı, Mustafa Hasbahçeci, Enver Kunduz, Mehmet Güzel, Erhan Ayşan
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
Giriş: Karaciğer anatomisinin giderek daha iyi anlaşılmasıyla beraber görüntüleme yöntemlerinde, anestezi ve yoğun
bakım şartlarında, teknoloji ve laparoskopide olan gelişmelerle son yıllarda karaciğer cerrahisinde hızlı bir ilerleme
olmuştur. Laparoskopik karaciğer cerrahisi ilk olarak benign ve küçük tümörler için yapılırken günümüzde majör karaciğer
rezeksiyonları da güvenle yapılabilmektedir. Malign tümörlerde karaciğer cerrahisinin negatif sınırlar ile yapıldığı taktirde
onkolojik sonuçlarının açık cerrahiyle benzer olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada rektum tümörünün karaciğer metastazı
olan hastada uygulanan laparoskopik metastazektominin sunulması amaçlandı. VAKA: Nisan 2014’te lokal ileri rektum tümörü nedeniyle uzun dönem neoadjuvant tedavi sonrası aşağı anterior
rezeksiyon yapılan ve koruyucu lop ileostomi açılan 57 yaşında kadın hasta ameliyat sonrası tedaviyi takiben rutin takibe
alındı. Eylül 2014 çekilen kontrol bilgisayarlı tomografide karaciğer segment 3’te 28x33 mm metastazla uyumlu lezyon
tespit edildi. Kemoterapi sonrası kontrol Manyetik Rezonans Görüntüleme’de lezyon boyutu 14x13mm belirgin regrese
olarak izlendi. Sistemik vücut taramasında ek patoloji görülmeyen hasta Şubat 2015’te ameliyata alındı. Laparoskopik
olarak yapılan eksplorasyonda karaciğer segment 3’te 2 cm metastatik lezyon izlendi. Karın içi ek lezyon mevcut değildi.
Harmonik disektör kullanılarak lezyon etrafından 1 cm sınır bırakılarak nonanatomik olarak rezeke edildi. Ameliyat
esnasında kanama 100 cc idi. Ameliyat süresi 60 dk idi. Ek bir komplikasyon görülmedi. Hasta ameliyat sonrası 3. gün
sorunsuz olarak taburcu edildi. Patoloji adenokarsinom metastazı olarak geldi. Cerrahi sınırlar temizdi. Sonuç: Karaciğer metastazlarına yönelik laparoskopik cerrahi ameliyat süresi ve kanama miktarı artışı olmaksızın
uygulanabilmektedir. Cerrahi sınırlar göz önüne alındığında onkolojik olarak da güvenli bir yaklaşım olmaktadır.
- 79 -
V-06
Karaciğer kist hidatikte laparoskopi
Yusuf Yağmur, Serdar Gümüş, Ebral Yiğit, Mehmet Ali̇ Can
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Diyarbakır
AMAÇ:Kist hidatik, başta ülkemiz olmak üzere Akdeniz ülkeleri ve dünyanın birçok yerinde görülmektedir. Karaciğer
kist hidatik cerrrahisinde son yıllarda önemli gelişmeler oldu. Karaciğer kist hidatiği tedavisinde laparoskopik tedavi ile
ilgili yayınlar artış gösterdi.Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son iki yılda laparaskopik olarak opere edilen
karaciğer kist hidatik vakalarının erken sonuçlarının sunulması amaçlanmıştır.
GEREÇ-YÖNTEM:Hastanemizde karaciğer kist hidatik tanısı alan 44 hasta ( Gharbi Tip I-IV) laparoskopik olarak tedavi
edilmiştir. Tüm hastalar ultrasonografi ve/veya batın bilgisayarlı tomografi ile tarandı. On hastada kist çapları 1-4 cm
arasında, 24 hastada 5-10 cm arasında, 8 hastada 10-15 cm arasında ve 2 hastada 15 cm üzerinde bulunmuştur. Tüm
hastalarda hidatik kistin laparoskopik tedavi yapıldı. Batın şişirildikten sonra karaciğer kisti bulundu. Etrafı povidone
iodine % 10 emdirilmiş spançlarla sarıldı. Kist içeri veres iğnesi ile boşaltıldıktan sonra kist içine povidone iodine % 10 ile
doldurulup 5 dakika beklenildikten sonra kistotomi yapıldı.Kist içi aspire edildi. 30 hastaya yalnız kistektomi ve 14 hastaya
kısmi perikistektomi yapıldı. Perikistektomi de yapılan rezeksiyon; sağlıklı karaciğerden hook ve/veya damar kapama cihazı
kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Operatif ve postoperatif mortalite gözlenmedi. Yedi hastada postoperatif kist içine konan
Foley drenden safra kaçağı gelişti. Takipte bu hastaların 5 inde kaçak 6-7. günde durdu. 2 hastada kaçak debisi azalmayınca
endoskopik retrograd kolanjiografi ile yapılan ampulla papillotomisi ve sfinkterotomi yapıldı ve safra kaçağı durduruldu. Yapılan ortalama 6 aylık takipte herhangi bir nüks görülmedi.
SONUÇ: Kist içeriğinin batın içine kontaminasyon riski olması, kistlere ulaşım problemi, kist içinde multipl kitlerin
aspirasyonundaki ve endobage konmasındaki zorluk laparoskopi tedaavisinde kısıtlayıcı faktörler olmakla beraber
laparoskopik yaklaşım; karaciğer hidatik hastalığı olan hastaların tedavisinde güvenli ve uygulanabilir metod olarak
kabul edilebilir.
- 80 -
- 81 -
P-01
Karaciğer ekinokokkozunda kanda, karaciğer dokusunda ve fibröz kapsülde lipid peroksidasyonu
Novruz Haciyev, Elman Tagiyev, Vidadi Allahverdiyev, Elesker Cavadov
Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü
Giriş: Modern cerrahideki gelişmeler rağmen karaciğer ekinokokkozu (KE) ameliyatlarından sonra %6-80 oranında
komplikasyon gelişmekte ve nüks oranı %12,4’e ulaşmaktadır. Ekinokokkozda lipid peroksidasyonu (LPO) - antioksidan
savunma (AOS) sisteminde meydana gelen değişiklikler henüz tam olarak incelenmemiştir.
Amaç: KE’de LPO-AOS göstergelerinin karaciğer dokusunda (KD), fibröz kapsül (FK) ve serumda incelenmesi. Bu amaçla
KE tanısıyla ameliyat edilen 45 hastada kanda, KD ve FK - dien konjugatlarının (DK), malon dialdehid’in (MDA), glutatyon
peroksidaz’ın (GP), katalaz’ın (KAT) ve süperoksit dizmutaz’ın (SOD) miktarları karşılaştırmalı olarak çalışılmıştır.
Sonuçlar: DK ve MDA miktarı KD ve kanda normalden sırasıyla 2,4 kez ve %44,5 (p<0,001) yüksek bulunmuştur. SOD
ve GP aktifliği normalden KD’de %8,3 ve %64,5 (p <0,001) yüksek, FK’de ise aksine düşük bulunmuştur. Sonuçta, KE
hastalarında KD, FK ve kanda LPO-AOS sisteminde benzer değişikliklerin oluştuğu saptanmıştır.
Karaciğer ekinokokkozunda LPO-AOS göstergeleri
Sonuç
Normal
DK
KD, 233/mg doku
4,53±0,38 ***
1,82±0,14
DK
FК, 233/mg doku
2,73±0,12
------
DK
Kan, 233/ml
4,86±0,14 ***
3,36±0,31
MDA
KD, mkmol/g doku
14,35±1,46***
6,23±0,39
MDA
FK, mkmol/g doku
12,65±0,94
------
MDA
Kan, nmol/ml
11,73±0,38***
9,05±0,21
GP
KD,,nmol/dk/mg doku
217,73±13,31***
132,33±6,07
GP
FK,,nmol/dk/mg doku
98,8±8,93
------
GP
Kan, mkmol/dk/g Hb
407,5±22
352,6±15,8
KAT
KD, BV/g doku
103,2±4,01***
75,17±3,17
KAT
FK, BV/g doku
167,02±25,8
-----
KAT
Kan, BV/mg Hb
75,4±2,99
75,1±0,4
SOD
KD, v/mg doku
36,27±4,53
33,5±1,98
SOD
FK, v/mg doku
19,7±2,22
------
SOD
Kan, v/mg Hb
47,9±1,9
44,8±0,2
- 82 -
P-02
Akut batın tablosuna neden olan hepatik brucelloma
Yavuz Savaş Koca1, İbrahim Barut2, Aykut Aktaş3, Onur Kaya4
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Genel Cerrahi AD,
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Hepatobiliyer Cerrahi Bölümü
3
Süleyman Demirel Üniversitesi Radyoloji AD,
4
Süleyman Demirel Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları AD,
Giriş: Bruselloz herhangi bir organ ya da sistemde olabilen nonspesifik klinik belirtiler veren sistemik
bir hastalıktır. Bruselloz’da hepatik abse oldukça nadirdir ve yetişkinlerde insidansı % 0,2 dir.
Biz bu makalede, akut karına neden olan Brucellanın neden olduğu hepatik abse olgusunu sunduk.
Olgu: Dört gündür 40.1ºC ateş, titreme, gece terlemesi ve sağ üst kadran karın ağrısı olan 40 yaşındaki erkek hasta hastanemiz
acil servise başvurdu. Vital bulguları ateş 38.4ºC, arteriyel kan basıncı 130/70 mmHg ve nabız 90/dk ve solunum hızı 14/dk idi. Fizik muayenede palpasyonda göbek çevresi, sağ üst kadranda rebaund ve hassasiyet vardı Karın sağ üst
kadranda periton irritasyon belirtileri klinik olarak akut karın düşündürdü. Bilgisayarlı karın tomografisinde,
karaciğer 4. segmentte, septasyonlu, multiloküle, subkapsüler düzeyde ve lezyonun merkezinde bir 12x15 mm’lik
kalsifikayon olan kistik lezyon saptandı. USG eşliğinde perkütan iğne ile pürülan apse materyali aspire edildi.
Aspirasyonun yaymasında birkaç lökosit, gram-negatif kokobasil görüldü. Hikayesinde pastörize edilmemiş
peynir ürünü tüketen hastanın apse drenajından Brucella izole edildi. Wright testi 1/1280 titrede pozitif geldi. Hastaya, Rifampisin (900 mg / gün), siprofloksasin (1000 mg / gün) ve doksisiklin (200 mg / gün) den oluşan antibiyotik
tedavisi başlandı. Klinik belirtiler hızla geriledi ve CRP düzeyi üç günde 14 mg/dl oldu.
Sonuç: Brusellada karaciğer apseleri, genellikle karaciğer sağ lobda 3 ila 10 cm boyutlarında değişir ve tek lezyon olarak
ortaya çıkar.Bizim hastamızda da, karaciğer apsesi karaciğer 4. segmentinde, heterojen, hipoekoik multiloküle ve yaklaşık
55x62 mm bir lezyondu. Hastamıza USG eşliğinde perkütan iğne aspirasyonu yapıldı. Daha sonra rifampisin, siprofloksasin
ve doksisiklin kombinasyonu ile tedaviye devam edildi. Perkütan drenaj ve birlikte verilen kombine antibiyotikler
karaciğer abseli hastalarda güvenli ve etkilidir. Olgumuzda bu tedaviye yanıt olumlu oldu ve hastamız hızla iyileşti.
Biz hastanın iyileşme süresini kısaltmak için Brucellaya etkili kombine antibiyotik tedavisi ile birlikte perkütan drenaj
önermekteyiz. Cerrahi drenaj ise perkütan drenajın başarısız olduğu hastalarda yapılmalıdır.
P-03
Karaciğer tümörünü taklit eden lokal invaziv aktinomiçes infeksiyonu
Alp Yıldız1, Hüseyin Göbüt1, Ali Çelik2, Mustafa Kerem1
1
Gazi Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
2
Gazi Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi AD, Ankara
Giriş: Aktinomiçes fırsatçı bir patojen olup genellikle %50-85 olguda oral kavite veya servikofasial enfeksiyon şeklinde
karşımıza çıkar.Karaciğer ve diğer abdominal organ tutulumu ve pelvik tutulum ise nadir olmakla birlikte,genellikle
var olan enfeksiyonun hematojen yayılımı veya geçirilmiş gastrointestinal /pelvik girişimler ve/veya cerrahiler sonrası
görülür.
Olgu Sunumu: 24 yaşında erkek hasta karaciğerde kubbesinde tespit edilen,diyafram,sürrenal ve göğüs duvarına
invaze kitle nedeniyle değerlendirildi.Karaciğer tümörü öntanısıyla eksplorasyon ve kitle eksizyonu yapılan hastanın
patoloji sonucu,aktinomiçes infeksiyonu olarak rapor edildi.Postoperatif dönemde herhangi bir sorunu olmayan hasta
antibiyotik tedavisi düzenlenerek taburcu edildi.
Tartışma: Aktinomiçes,çoğunlukla baş boyunenfeksiyonu şeklinde görülen bu patojen,intra abdominal cerrahi girişimler
sonrası veya torakoabdominal enfeksiyonlara sekonder intra abdominal organ tutulumu şeklinde veya immün yetmezlikli hastalarda fırsatçı patojen olarak karşımıza çıkabilir.
Özellikle intrauterin contraseptif device kullanan kadınlarda bu patojene bağlı pelvik enfeksiyon ve apse formasyonu
- 83 -
tanımlanmıştır.Klinik olarak aktinomiçes enfeksiyonları subfebril ateş, iştahsızlık,kilo kaybı,anemi,halsizlik ve lokalize ağrı
şeklinde kendini gösterir.
Tanıda histopatoljik ve kültür incelemeleri önemlidir.Aktinomiçes PAS (+) ve Gram (+) bakteridir.%78 olguda kültür
sonuçları negatiftir.Non spesifik klinik,radyolojik ve laboratuvar sonuçları nedeniyle aktinomiçes enfeksiyonlarının kesin
tanısı çoğu olguda cerrahi eksplorasyon sonucunda konulmaktadır.
P-04
Sıçanlarda deneysel karaciğer sirozu sırasında autoloji mezenkimal multipotent kök hücreleri naklinin
karaciğer mikrosirkülasyonuna etkisi
Rasim Elxan Caferli1, Andrey Gennadiyeviç Popandopulo2
1
Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü
2
V.K. Gusak Acil ve Rekonstrüktif cerrahisi Enstitüsü, Donetsk
Çalışmanın amacı: deneysel siroz modelinde autoloji kemik ilikli mültipotent kök hücreleri naklinin karaciğer
mikrosirkülasyonuna etkisi.
Araştırma malzeme ve yöntemleri: Tarafımızdan deneylerde 33 beyaz erkek sıçanı kullanıyordu. Muayene edilen hayvan
ağırlığı 150-180 gr., yaşı en az 3 aydır. Hücre transplantasyonu için autoloji multipotent mezenkimal stromal hücrelerden
yararlandık (AMMSK). Karaciğer mikrosirkülasyonunu alınmış verileri Beyvlet-tahlili yardımıyla otomatik rejiminde inceleme
olanağı tanıyan lazer doppler fluometri (LDF) yardımıyla incelendik. İncelemeleri ameliyat sırasında karaciyer sirrozu (KS)
modelleştirmesi sırasında AMMSK transplantasyonu öncesi ayrıca tedavinin 8 haftasında sensörü laparatomi yapılarak
bilavasıta sağ karaciğer sahasına yerleştirmesi yoluyla yapılmaktadır, bundan sonra hayvanlar dekapitalize edilmiştir.
Sonuçlar: Araştırmalara dayanarak oluşturulmuş KS modelinde mikrosirkülasyon göstergesi aynı kontrol grubu hayvan
göstergelerinin %24 altındaydı. Bu gösterge 8. Haftasında II grup hastalarda 4,45±1,2 pf. birim düzeyindedir. Adı
geçen gösterge aynı I grup hayvanlarda %12,9 (p<0,05) ve pratik olarak norma uygundur. KS aşamasında hayvanlarda
Amax norm göstergenin %41,9 oranında azalması endoteliosit apoptoz süreci bulunduğu kanıtlamaktadır. Tedavinin 8
haftasında II grup hayvanlarda AmaxN 0,28±0,04 pf. birimi aynı I grup hayvanlarda %31,04 oranında yüksektir. AmaxC
göstergesi ise I grup hayvanlarda önemli derecede artmıştır, bu da kalp flaksmosiyonu amplitüt göstergesidir.
Sonuç: Böylece modelleme KS bulunan hayvan tedavisinde dinamiğinde LDF yöntemi ile mikrosirkülasyonu araştırması
AMMSK intraarteriyel transplantasyonu kullanma avantajları kanıtlamaktadır. Bu bize göre portal atardamarda aşırı
durgunluk endeksi karaciğer parenşiminde morfofunksiyonel değişikler ayrıca genel karaciğer atardamarı rezistan
endeksinin azalması ile ilişkilidir. Alınan sonuçlar bu alanda araştırmaların devam ve günceliği korumaktadır.
P-05
Ateşli silah nedeniyle karaciğer ve akciğer yaralanması olan hastada göğüs tüpünden safra fistülünün
yönetimi: Olgu sunumu
Sercan Büyükakıncak1, Hüseyin Eken2, İsmail Demiryılmaz2, Arda Işık2, Deniz Fırat2
1
Haçkalıbaba Devlet Hastanesi Genel Cerrahi AD,Trabzon
2
Mengücek Gazi Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi AD,Erzincan
Giriş: Ateşli silah yaralanmaları acil servise başvuran travma hastalarının ciddi bir kısmını oluşturmakta, batına nafiz
yaralanmada varsa da %3-20 gibi mortalite oranı ile multidisipliner yaklaşım gerektiren önemli konudur.
OLGU: 20 yaşında erkek hasta ateşli silah ile yaralanma nedeniyle acil servisimize getiriliyor. Sağ üst
kadranda giriş sağ skapula altında çıkış deliği mevcut. Karaciğer grade 5 yaralanması mevcut idi(figure1).
Sonuç: Karaciğer travmalı hastalarda sepsis, safra fistülü, biloma, hemobilia, intra/perihepatik apse, karaciğer konjesyonu,
abdominall inflamatuar sendrom, abdominal kompartman sendrom gibi komplikasyonlarla karşılaşılmaktadır.
- 84 -
P-06
Polikistik karaciğer hastalığında mini-laparoskopik fenestrasyon ve transgastrik spesimen çıkartılması
Fatih Sümer, Cüneyt Kayaalp, Yılmaz Polat, İsmail Ertuğrul, Servet Karagül
İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya
Amaç; Laparoskopik cerrahi karaciğer hastalıklarında günümüzde artık daha sık kabul görmektedir. Polikistik karaciğer
hastalığı otozomal dominant bir hastalıktır ve daha sıklıkla erişkin kadınlarda görülür. Polikistik karaciğer hastalığında
cerrahi tedavi semptomatik ve komplikasyonlu hastalarda gerekli olabilir. Fenestrasyon ve/veya hepatik rezeksiyon en
sık yapılan cerrahi işlemdir. Mini-laparoskopik teknik ile trokar çaplarının azaltılması ve spesmenin doğal deliklerden
çıkarılması gibi ileri teknikler laparoskopik cerrahinin avantajlarını artırabilir. Burada amacımız mini-laparoskopi ve doğal
deliklerden spesmen çıkarılması kombinasyonu ile daha minimal invaziv bir cerrahi uygulamaktır. Olgu; 52 yaşında kadın hastanın beş yıldır polikistik karaciğer ve böbrek kisti olduğu biliniyordu. abdominal distansiyon,
ağrı, bulantı, kusma ve günlük işlerini sürdürmedeki zorluklar ve fizik muayenede ciddi abdominal distansiyon ve tüm
karnı dolduran kitle nedeniyle yatırıldı. Bilgisayarlı tomografide karaciğerde 23 cm çapına ulaşan çok sayıda kistleri vardı.
Cerrahi olarak supin pozisyonunda abdomene toplam 3 adet 5 mm.lik trokar girildi. Kist içerikleri aspire edildikten sonra
kist ön duvarları ultrasonik disektör ile eksize edildi. Spesmenleri çıkarmak için abdomendeki 5-mm.lik trokar yerlerini
genişletilmedi veya ayrı bir abdominal kesi yapılmadı. Mide korpusu ön yüzden açılarak endoskopi yoluyla çapları 9 ile
6 cm çapları arasında değişen toplam 4 adet kalın kist duvarı parçası transoral olarak çıkarıldı. Gastrotomi intrakorporal
olarak kapatıldı. İşlem süresince toplam 5000 ml kist içeriği ve 300 ml kan aspire edildi. Operasyon 270 dak sürdü.
Postoperatif 1. gün sıvı diyete başlandı. Hasta postoperatif 4. gün sorunsuz ve şikayetlerinde belirgin gerilemeler ile
taburcu edildi.
Sonuç; Minimal invaziv karaciğer cerrahisinde mini-laparoskopi ve doğal deliklerden cerrahi bir seçenek olarak akla
gelmelidir.
P-07
Retained foreign body in a transplanted liver
Cüneyt Kayaalp, Serdar Kırmızı, Ramazan Kutlu, M.Ali Yağcı, Burak Işık, Sezai Yılmaz
İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya
Liver transplantation is a technically complex and long surgical procedure. A large quantity of materials such as
catheters, sutures, needles and clips are frequently used during the procedure. These materials may enter in
the liver from the vascular or biliary orifices inadvertently. A 50-year-old patient who had hepatic failure due to
HBV underwent a deceased donor liver transplantation. The deceased donor was a 75 year-old HbsAg (+) man.
The recipient had subfebrile fever and leukocytosis postoperatively. A control computed tomography revealed a
cuneiform ischemic area, and a foreign body inside the right anterior portal vein branch proximal to this ischemic
area. A 10F Nelaton catheter of 5 cm was removed from the portal vein by surgery. Retrospectively, we understood
that the portal vein was cut during the back-table procedure and the portal vein catheter was replaced with a larger
one for better irrigation. Most probably, the original catheter was cut together with the portal vein, and the tip of the
catheter was retained in the portal system and migrated into the liver. As far as we know, such a complication of liver
transplantation has never been described previously.
- 85 -
P-08
Nadir karaciğer tümörü; parotis mukoepidermoid karsinom metastazı
Musa Zorlu1, İbrahim Tayfun Şahiner1, Engin Dursun2, Mete Dolapçı1
1
Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum
2
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kulak Burun Boğaz AD, Rize
GİRİŞ / AMAÇ: Parotis bezinin malign tümörlerinden olan mukoepidermoid karsinom karaciğere çok nadir olarak uzak
metastaz yapar. Bu olguda karaciğere metastaz yapmış parotis tümörüne yaklaşımı sunmak istedik.
OLGU / SONUÇ: 61 yaşında erkek hasta iki yıl önce boyun sağ kısmında şişlik nedeniyle dış merkezde KBB
polikliniğine başvurmuş.Yapılan tetkikler sonucunda parotis tümörü ve karaciğer metastazı tanısı konulmuş.Hastaya
neoadjuvan kemoterapi ve radyoterapi verilmesini takiben KBB kliniği tarafından total parotidektomi+modifiye boyun
diseksiyonu+pektoral kas flebi operasyonu gerçekleştirilmiş.Karaciğer metastazı açısından dış merkezden klniğimize
refere edildi.Hastanın karın muayenesi doğal, Hb:9.4, CEA, AFP, CA 19-9 normal.Batın usg: karaciğer sağ lob
posteriorda hipoekoik ekosu bulunan 10x5 cm ebatlı solid lezyon izlendi.Hastaya dinamik kontrastlı karaciğer BT çekildi.
Karaciğer sağ lob segment 7 de posterior subkapsüler alanda yaklaşık 95x168x90 mm boyutlarında lobule konturlu
heterojen hipodens lezyon izlendi. Hepatik ve portal venlerin açık olduğu raporlandı. Hastaya PET CT yapıldı.Karaciğer
segment 7 de subkapsuler bölgede yerleşimli 9x6.7 cm çaplı nekrotik ametobolik alan içeren hipodens lezyonda
heterojen paternde yoğun artmış fdg tutulumu izlenmiştir.Metastaz ile uyumlu olarak değerlendirildi.Karaciğer tru-cut
biyopsi yapıldı. Patoloji raporu,kesitlerde karaciğer iğne biyopsisinin bir kenarında solid adalar ve kordonlar halinde
infiltrasyonlar gösteren tümör izlenmektedir. Yapılan immunhistokimyasal incelemede hmwck diffuz(+), p63(+), ck516(+),
ck(-), ck20(-), cea fokal (+), em fokal (+), afp(-) sonuç vermiştir.Histopatolojik ve immunhistokimyasal incelemeler
ön planda parotis yerleşimli mukoepidermoid karsinom metastazı ile uyumlu olmakla birlikte kesin tanı rezeksiyon
materyalinde verilecektir, şeklinde raporlandı. Bunun üzerine hastaya nisan 2014’de sağ hepatektomi operasyonu
yapıldı.Postopeartif takiplerinde problem olmayan hasta şifa ile taburcu edildi.Hastanın rezeksizyon materyali patoloji
bölümünce değerlendirildiğinde,mikroskobik olarak, Hematoksilen Eozin boyalı tümör dokusuna ait kesitlerde diffüz
gelişim gösteren, geniş alanlarda koagülatif tümör nekrozu içeren solid tümör izlendi. Tümör skuamoid, intermediate
hücreli ve berrak sitoplazmalı hücrelerden oluşan mukoepidermoid karsinom olarak raporlandı.Hastanın şuan aktif bir
problemi bulunmamaktadır.
Parotisin mukoepidermoid karsinomu nadiren karaciğer metastazı yapmaktadır.Uygun yerleşimi karaciğer metastatik
tümörlerinde rezeksiyonunun hastanın surveyine olumlu katkı yapacağı akılda tutulmalıdır.
P-09
Donör hepatektomi sonrası rekonstrüksiyon gerektirmeyen sağ portal ven varyasyonu
İsmail Ertuğrul1, Fatih Özdemir1, Abuzer Dirican1, Adil Başkıran1, Kerem Tolan2, Sezai Yılmaz1
1
İnönü Üniversitesi Karaciğer Nakli Enstitüsü
2
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi
GİRİŞ: Canlı vericili karaciğer nakli ile son dönem karaciğer yetmezliğinde başarılı sonuçlar elde etmek için donör
adaylarının preoperatif olarak dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi ve olası anatomik varyasyonların uygun tekniklerle
rekonstrüksiyonu gerekmektedir. Cheng tarafından yapılan sınıflandırmayla portal venöz sisteme ait 7 tip varyasyon
tanımlanmıştır (1). Donör hepatektomi öncesinde Cheng tip 3 (sağ posterior ve sağ anterior portal venöz erken
dallanma) olarak değerlendirilen donör adayının hepatektomi sonrası greft rekonstrüksiyonu sırasında sağ anterior
ve sağ posterior portal venin karaciğer sağ loba ayrı ayrı girdiği ancak parankim içine girdikten hemen sonra tekrar
birleştiği nadir bir varyasyon gözlenmiştir. Bu nadir görülen portal ven varyasyonu literatürde bildirilen ilk olgudur.
OLGU SUNUMU: 21 yaşında kadın hasta kronik karaciğer hastası olan babası için donör olarak operasyona hazırlandı.
Operasyon öncesi çok kesitli bilgisayarlı tomografi ile anjiografik değerlendirmede erken dallanan sağ anterior
ve sağ posterior portal ven varyasyonu gözlendi. (Cheng tip 3) Back table’da karaciğer sağ loba ayrı ayrı girdiği
gözlenen sağ posterior ve sağ anterior portal ven dallarının parankime girdikten sonra tekrar birleştiği gözlenmiştir. Sağ portal venin anterior ve posterior dallarının bifurkasyon sonrası tekrar birleşmesi literatürde bildiğimiz kadarı ile
- 86 -
rastlanılan ilk vakadır. Ameliyat öncesi yapılan tomografik incelemeyi tekrar değerlendirdiğimizde bu nadir varyasyonu
görüntüledik. (Resim 1). Erken dallanan anterior ve posterior portal ven dalları back table’da kompleks rekonstrüksiyon
teknikleri gerektirir. Ancak bizim vakamızdaki gibi nadir görülen tekrar birleşme varyasyonu her iki portal ven dalına
rekonstrüksiyonu gereksiz kılmıştır. Anterior portal ven dalı giriş seviyesinde kapatılarak parankim içinde posterior
portal venle birleşmesi sayesinde sorunsuz bir şekilde alıcı portal veni ile anastomoze edilebilmiştir.(Resim 2). Donor ve
alıcı ameliyat sonrası dönemde sorunsuz olarak takip edilmiş ve taburcu edilmiştir.
SONUÇ: Preoperatif dönemde donör adaylarının dikkatli radyolojik değerlendirmesi back table’da gereksiz
rekonstrüksiyonları azaltacak ve canlı vericili karaciğer naklinde olası postoperatif komplikasyonların önüne geçecektir.
P-10
Karaciğer kist hidatiğini taklit eden gossypiboma olgusu
Serdar Gümüş, Yusuf Yağmur, Ebral Yiğit, Mehmet Ali Can, Mehmet Babür
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği
ÖZET: Gossypiboma; cerrahi bir işlem sonrası vücutta unutulan tekstil ürünlerini oluşturduğu lezyonlardır. Gossypiboma;
nadir bir cerrahi komplikasyon olmasının yanında ciddi morbidite ve mortalite yaratabilen mediko-legal problemlere
neden olabilir. Kısa sürede semptom verebileceği gibi uzun yıllar hiçbir semptom vermeyebilir.Klinik semptomlar nonspesifiktir. Görüntüleme yöntemleri ile tanı koymak güçtür. Gossypiboma olgularının sık karşılaşılan bir nedeni de açık
kolesistektomi operasyonlarıdır. Bu yazıda; kist hidatik ön tanısı ile opere edilen ancak 15 yıl önce geçirdiği açık kolesistektomide unutulan kompresin neden olduğu gossypiboma ile karşılaşılan bir olguyu sunmayı amaçladık.
OLGU : 41 yaşında bayan hasta; zaman zaman yaşadığı karın ağrısı şikayeti nedeni ile hastanemize başvurdu. 15 yıl
önce kolelitiazis nedeniyle sağ subkostal kesi ile açık kolesistektomi operasyonu geçirmiş. Fizik muayenesinde geçirilmiş
cerrahi skarı dışında anlamlı bir bulguya rastlanmadı. Labaratuar değerleri normaldi. Hastaya intravenöz kontrastlı batın
tomoğrafisi çekildi (Resim-1). Tomoğrafide; karaciğer seğment 7-8 de subdiafrağmatik yüzde, yaklaşık 7-8 cm, yer yer
kalsifikasyonun eşlik ettiği, evre 4-5 kist hidatik lehine anlamlı bir lezyon tespit edildi. Hastaya kist hidatik ön tanısı
ile laparatomi yapıldı. Yapışıklıklar ayrıştırıldıktan sonra karaciğer ile diafrağma arasına yerleşmiş lezyon tespit edildi.
Lezyonun etrafı batikonlu kompreslerle korundu. Veres iğnesi ile aspire edilip batikonla dolduruldu ve boşaldı. Lezyon
açıldığında koyu sarı renkli apse ile lifli yapısı kısmen bozulmuş komprese ait parçalar tespit edildi. Lezyon temizlendikten
sonra 1 adet dren konularak operasyon sonlandırıldı. Hasta postoperatif 3. günde dreni çekilerek antibiyotik tedavisi
ile taburcu edildi.
SONUÇ: Gossypiboma, nadir bir komlikasyondur ancak hastalar ile doktorlar arasında ciddi hukuki problemler
yaşanmasına neden olduğundan oldukça dikkate alınması gereken bir komplikasyondur. En sık abdominal ameliyatlardan
sonra görülür. Çoğunlukla da açık kolesistektomi sonrası rapor edilmektedirler.Olgumuzda sunduğumuz gibi kist
hidatikle bile benzer görüntü yorumlamalarına neden olabilmektedir. Eğer unutulan cerrahi bez radyoakfifle işaretli ise
X-Ray garfiler ile tanı koymak ve yerini tespit etmek oldukça kolaydır. Bu yüzden X-Ray ile işaretli spanç ve kompreslerin
kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
P-11
Tekrarlayan kolanjit atakları ile seyreden hepatolitiazisli hastada segmenter karaciğer rezeksiyonu
İbrahim Tayfun Şahiner1, Musa Zorlu1, Güven Güney2, Mete Dolapçı1
1
Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum
2
Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji AD, Çorum
GİRİŞ:Hepatolitiazis sıklıkla doğu asya ülkelerinde rastlanan (%18), batı toplumlarında da nadiren ortaya çıkan(%1),ortak
safra yolları bifurkasyonunun proksimalindeki intrahepatik taş oluşumunu içeren klinik bir durumdur. Sık kolanjit
ataklarının meydana gelmesi, taşların komple eksizyonunun güçlüğü ve kolanjiyokarsinoma gelişimi ile olabilen
muhtemel beraberliği nedeniyle ciddi bir sağlık problemidir. Kliniğimize başvuran hepatolitiazis tanısı alan ve karaciğer
segmenter rezeksiyon+ kolesistektomi+koledokoduedenostomi yapılan olgu sunulmuştur.
- 87 -
OLGU: 57 yaşında bayan hasta sık tekrarlayan karın ağrısı, bulantı kusma ve ateş şikayetleri ile kliniğimize başvurdu.
Anamnezinden şikayetlerinin yaklaşık üç yıldır olduğu dış merkezde iki kez ERCP yapıldığı ve karaciğer sol kısmında
kitle imajı tespit edildiği öğrenildi. Hastanın fizik muayenesinde batın sağ üst kadranda minimal hassasiyet mevcut olup,
rebound ve defans tespit edilmedi. Laboratuvar testlerinde ALT:38, ALT:39, GGT:110, ALP:150, diğer biyokimyasal
parametreler, tümör markerları, hemogram normal tespit edildi.Heaptobiliyer ultrasonografide karaciğer sol lob
lateral segmentte heterojenite tespit edilmiş olup, intrahepatik safra yolları ve koledokta belirgin dilatasyon gözlendi.
Koledok çapı 23 mm ölçüldü. Safra kesesi içerisinde yoğun safra çamuru mevcuttu.MR kolanjiografide intrahepatik
safra yollarında ve koledokta dilatasyon,safra kesesi normal boyutta olup koledok çapı en geniş lokalizasyonda 23 mm
ölçüldü ve distalde incelerek sonlandığı tespit edildi.Batın tomografisinde ise intrahepatik safra yollarında genişleme
ve karaciğer sol lob lateral segmentte geniş hipodens alan tespit edildi. Hastaya laparatomi yapıldı. Eksplorasyonda
koledokun yaklaşık 3 cm olduğu, safra kesesi içerisinde milimetrik taşlar olduğu ve karaciğer segment 2 ve 3 de
düzensiz alan olduğu tespit edildi. Hastaya intraoperatif ultrasonografi yapıldı..Kitle imajı tespit edilmedi. Yoğun
safra çamuru, hepatolitiazis düşünüldü. Hastaya kolesistektomi yapıldıktan sonra intraoperatif kolanjiografi yapıldı.
Segment 2-3 düzeyinde safra yollarında tıkanıklık tespit edildi. Hastaya segment 2-3’ü içerecek şekilde sol lateral
segmentektomi+koledokoduedenostomi yapıldı. Postoperatif takiplerde problem olmayan hasta şifa ile taburcu edildi.
Patoloji sonucunda hepatolitiazis rapor edildi.
SONUÇ:Sık kolanjit atakları geçiren,taşların tamamının çıkarılmasında güçlük çekilen ve kolanjiokarsinom birlikteliği riski
olan ve uygun segmenti etkileyen vakalarda karaciğer rezeksiyonu başarılı sonuçlar vermektedir.
P-12
Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi’ye bağlı 3. derece karaciğer yaralanması: Olgu sunumu
Ali Kılıç1, Aylin Acar1, Tolga Canbak1, Fatih Başak1, Fatma Kulalı2, Gürhan Baş1
1
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, İstanbul
Giriş: Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP)’ye bağlı karaciğer yaralanması nadir görülen bir komplikasyondur. Literatürde yalnızca birkaç olgu sunumu mevcuttur. Bu yazıda, ERCP’ye bağlı subkapsüler karaciğer
hematomu ve laserasyonu gelişen olgu sunuldu.
OLGU: Altmış sekiz yaşında kadın hasta sarılık şikayetiyle polikliniğe başvurdu. Fizik muayenede epigastrik hassasiyet
mevcuttu. Özgeçmişinde, 5 yıl önce konvansiyonel kolesistektomi operasyonu mevcuttu. Koledokolithiazis nedeniyle
hastaya ERCP yapıldı. ERCP’de hiler bölgede 1,5 cm dolma defekti görüldü. Endoskopik sfinkterotomi ve balon ve
basketle taş ekstrakte edildi. Taburcu edildikten 12 saat sonra hasta acil servise tansiyon düşüklüğü, halsizlik ve karın ağrısı
şikayetleri ile başvurdu. Tansiyon arteriel 90/60 mmHg, nabız 100 vuru/dakika idi. Karın muayenesinde yaygın hassasiyeti,
defans ve rebound mevcuttu. Ultrasonografide ve tüm abdomen bilgisayarlı tomografide, karaciğerde subkapsüler
hematom, subdiafragmatik serbest hava izlendi. Akut karın nedeniyle hasta operasyona alındı. Eksplorasyonda,
karaciğer sağ lob anterior segmentlerinden posteriora doğru uzanan yaklaşık 15 cm çaplı rüptüre subkapsüler hematom
mevcuttu. Duodenum ve koledokta patolojik bulgu saptanmadı. Postoperatif 9. gün komplikasyonsuz eksterne edildi.
Postoperatif 1. ayda ateş yüksekliği ve karın ağrısı ile başvuran hastaya yapılan USG ve BT görüntülemede, karaciğer sağ
lobdaki hematomun kısmen regrese olduğu ve karaciğer sol lob anterior komşuluğunda 10x3 cm boyutlu hematom ile
uyumlu heterojen kolleksiyon saptandı. Perkutan drenaj yapıldı. Drenaj 1 hafta süre ile devam etti, kontrol ultrasonografi
ile tam regresyon görüldü ve drenaj sonlandırıldı. Hastanın 1 yıllık takibinde komplikasyon gelişmedi.
Sonuç: ERCP’ye bağlı karaciğer yaralanması nadir görülen bir komplikasyondur. ERCP sonrası pankreatit, duodenum
perforasyonu ve bilioma daha sık görülmekle birlikte karaciğer yaralanması da olabileceği akılda tutulmalıdır. Konservatif
tedavi ön planda düşünülmelidir, ancak akut karın gelişmesi ya da instabilite durumunda cerrahi planlanmalıdır.
- 88 -
P-13
Laparoskopik cerrahi sırasında oluşan hepatik ven yaralanmalarında laparoskopik onarım
Cüneyt Kayaalp, Kerem Tolan, Bülent Ünal, Fatih Sümer, Servet Karagül
İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya
Amaç: Majör vasküler yaralanmalar laparoskopik cerrahilerde açık cerrahiye dönmeyi gerektirebilen, hayatı tehdit
edebilen komplikasyonlardır. Burada, laparoskopik cerrahi sırasında oluşan hepatik ven yaralanmalarını laparoskopik
olarak onardığımız iki farklı olguyu sunmayı amaçladık. Olgu ve Teknik: Olgu 1: 62 yaşında kadın hasta, özefagus orta kısımda squamöz hücreli kanser tanısıyla, torakoskopi
yardımlı laparoskopik transhiatal özefajektomi için ameliyata alındı. Gastro-hepatik ligaman kesilerek küçük kurvatur
ve ardından da diyafragmatik kruslar serbestleştirildi. Sol diafragmatik krusun diseksiyonu sırasında, sol hepatik ven
lateral yüzünde iatrojenik bir açılma oldu. Ven grasper ile tutuldu ve açıklık klipslenerek hava embolisi ihtimali önlendi.
Ardından 5/0 prolen ile vasküler onarım yapılarak klipsler alındı. İşlem sırasında toplam 100cc kan kaybı oldu. Büyük
kurvatur tüp mide şeklinde hazırlanarak sol servikal özefago-gastrostomi yapıldı. Hasta postoperatif servikal anastomoz
kaçağı nedeniyle 20 gün total parenteral nütrisyon ile takip edildi. Kaçağın spontan kapanmasından sonra sekelsiz
taburcu edildi. Hepatik ven onarımı ile ilgili bir sorun yaşanmadı. Olgu 2: 49 yaşında kadın hasta, sağ adrenalde 8 cm çaplı insidentaloma nedeniyle, laparoskopik sağ adrenalektomi
ameliyatına alındı. Sağ sürrenal lojda, inferior vena cava komşuluğundaki kitle çevre dokulardan disseke edildi. Karaciğer,
mediale ekartasyonu amacıyla diafragmadan disseke edilirken sağ hepatik venin lateral yüzünde açılma oldu. Hava
embolisini engellemek için açıklık grasper ile tutuldu ve 5/0 prolen devamlı sütürlerle grasper üzerinden laparoskopik
olarak onarıldı. İşlem esnasında 100cc hepatik ven, 100cc de trokar yaralanmasına bağlı karaciğer parankiminden olmak
üzere toplam 200cc kadar kanama oldu, hava embolisi olmadı. Hasta işlem sonrasında postoperatif 4. günde sekelsiz
taburcu edildi. Hepatik ven onarımıyla ilgili sorun yaşanmadı.
Sonuç: Laparoskopik cerrahide, vena kava veya hepatik ven yaralanmalarında hava embolisi riski nedeniyle, açıklığın
hızla kapatılması çok önemlidir. Damardaki açıklık kapatıldıktan sonra uygun olgularda laparoskopik onarım yapılabilir.
P-14
Kist hidatik ile beraber tanı konan hepatoselüler karsinoma. Olgu sunumu
Mehmet Fatih Ekici1, Faik Yaylak2, Sezgin Zeren2, Zülfü Bayhan2, Cengiz Koçak3, Sermin Tok4, Yalçın Sönmez1
1
Evliya Çelebi Eğitim Arş. Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Kütahya
2
DPÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Kütahya
3
DPÜ Tıp Fakültesi Patoloji AD, Kütahya
4
Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi Radyoloji Kliniği Adana
Giriş: Hidatik hastalık ekinokokus granulosusun sebep olduğu parazitik enfeksiyondur. Hidatik kist ve hepatoselüler
karsinom birlikteliği nadirdir. Hem hepatoselüler kanser hemde hidatik kistte genelde sağ üst kadranda ağrı, şişkinlik
hissi ile başvururlar. Hepatomegali, palpe edilen egzofitik lezyon muayene bulgularıdır. Ekinokok granulosuz’un
hepatoselüler karsinom için tetikleyici rol oynayabilir. Amaç/OLGU: Hidatik kist ve hepatoselüler kanser birlikteliği tespit ettiğimiz hastayı sunmayı amaçladık. Seksenüç
yaşında erkek hasta karın ağrısı, kilo kaybı, iştahsızlık şikayetleri ile başvurdu. abdominal ultrasonografide karaciğer
konturları düzgün, boyutları normal sınırda, parankim ekojenitesi homojen, karaciğer segment 2-3 lokalisazyonunda
segment 3 seviyesinde egzofitik uzanımlı olan 55x72 mm boyutlarında içerisinde anekoik kistik alanlar olan semisolid
heterojen izo-hiperekoik semisolid kist hidatik,segment 5-6 kısmen 7-8’de yerleşen 140x146 mm boyutlarında kalın
septalı kist hidatik tespit edildi. IV kontrastlı abdomen BT tetkikinde karaciğer sağ lopta içerisinde kalın septalar olan
öncelikle kist hidatik ile uyumlu kistik lezyon ve karaciğer sol lopta içerisinde kistik-nekrotik alanlar içeren hipodens solid
lezyon izlendiği belirtildi. Ameliyatta sağ lobu tama yakın dolduran kistik lezyon vardı, karaciğer dokusunun granuler
görünümde olduğu tespit edildi. Sağ lopdaki kistektomi drenaj yapılırken soldaki lezyonun rüptüre olduğu ve rüptüre
alandan nekrotik karaciğer dokusu geldiği görüldü. Frozen çalışıldı hepatoselüler karsinom ve nekroz tanısı aldı. Sol
hepatektomi planlanırsa sağlam karaciğer dokusunun hasta için yeterli olmayacağı düşünülerek hemostaz sonrası
cerrahi sonlandırıldı. Hasta 10. Gün taburcu edildi. Onkolojik tedaviyi kabul etmeyen hasta takipten ayrıldı. - 89 -
Sonuç: Hidatik kist ve hepatoselüler kanser birlikteliği nadirdir. Her iki hastalıkta kronik zeminde ilerler. Her iki hastalığın
kronik süreci göz önüne alındığında ekinokokun kanserin oluşumunda veya progresyonunda yol oynayabilir. Ekinokok
granulosuz’un hepatoselüler karsinom için tetikleyici rol oynayabilir. Parazitik enfeksiyonların immün sistemi baskıladığı,
enfeksiyonun kronikleşmesinde önemli rol oynadığı bilinmektedir.
P-15
Gilbert Sendromlu karaciğer donöründen canlı vericili karaciğer nakli: Olgu sunumu
Muzaffer Atlı, Lütfi Soylu, Nedim Çekmen, Sedat Karademir
Özel Ankara Güven Hastanesi, HPB Cerrahisi ve Organ Nakli Bölümü
AMAÇ : Ülkemizdeki kadavra organ bağışının kısıtlı olması nedeni ile, karaciğer nakillerinin %75’i canlı donörlerden
alınan greftler ile gerçekleşmektedir. Artan nakil sayıları, donör güvenliği ile ilgili kaygıları da öne çıkmaktadır. Bu
çalışmada, Gilbert sendromlu bir donörden gerçekleştirilen canlı vericili karaciğer nakli olgusunu sunacağız. OLGU: Alıcı, hepatit C’ye bağlı karaciğer sirozu gelişen erkek hasta (55 y, 79 kg, MELD: 16). Nakil için 3 donör adayı sıra ile
değerlendirildi. İki donör, yetersiz karaciğer hacmi ve düşük parankim kalitesi (steatoz >%30) nedeni ile uygun bulunmadı.
Yirmiüç yaşındaki kadın adayın, karaciğer hacim ölçümleri, vasküler anatomisi ve parankim kalitesi uygun olmakla birlikte,
özgeçmişi ve güncel karaciğer testleri Gilbert sendromu ile uyumlu bulundu (t.bil: 2,22 mg/dL, ind.bil: 1,6 mg/dL). Sağlık
durumu ile ilgili bilgilendirme ve onamı sonrası, alıcıya Gilbert sendromlu canlı donörden sağ karaciğer nakli uygulandı.
Nakil sonrası 4. ayda alıcı ve donörün karaciğer fonksiyonları normal sınırlardadır (t.bil düzeyleri <1 mg/dL). SONUÇ: Gilbert sendromlu canlı vericilerden alınan parsiyel greftler ile karaciğer nakli güvenli bir şekilde uygulanabilmektedir.
P-16
Canlı donör karaciğer nakli sonrası tanı alan diffüz hepatosellüler karsinoma: Olgu sunumu
Sema Aktaş1, Şinasi Sevmiş1, Esin Korkut3, Cengiz Erol2, Hamdi Karakayalı1
1
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
2
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, İstanbul
3
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İstanbul
Diffüz hepatosellüler karsinoma (HCC) karaciğer nakli için kontrendike patolojilerden biridir. Bununla beraber çok
nadir bir formu olan siroz benzeri mikronodüller ile seyreden diffüz HCC’ye ameliyat öncesi tanı konulması son derece
zordur ve genellikler karaciğer nakli sonrası çıkarılan karaciğerin patolojik incelemesi sonrası tanı konur. Aşağıda canlı
donör karaciğer nakli sonrası diffüz HCC tanısı alan olgu sunulmuştur. Sarılık ve halsizlik nedeni ile 1 ay önce doktora başvuran ve yapılan incelemelerde hepatit B saptanan 44 yaşındaki erkek
hasta kardeşinden karaciğer nakli alıcı adayı olarak başvurdu. Başvuru anında hastanın genel durumu kötü, yaygın asit
mevcuttu. Laboratuvar incelemelerinde; Trombosit:296000/mm3, AST:449 IU/l, ALT:151 IU/l, total bilirubin:27,3 mg/dl,
PTZ:22,3 sn, INR:2,3, kreatinin:2,9 mg/dl, Alfa-fetoprotein:1,38 IU/Ml saptandı. Hepatorenal sendrom tedavisi sonrası
çekilen bilgisayarlı tomografide; karaciğerin uzun eksende 27 cm çapında diffüz büyüdüğü, parankiminin heterojen ve
diffüz nodüler olduğu görüldü. HCC izlenimi veren kitle saptanmadı. Benzer bulgular MRI ile teyit edildi. Bunun üzerine
hastaya kardeşinden sağ lob karaciğer nakli yapıldı. Ameliyat sonrası 18. gün normal karaciğer ve böbrek fonksiyon
testleri ile taburcu edildi. Patolojik incelemede hepatektomi materyalinin tamamına yakınının tümör olduğu, izole adalar
halinde sirotik karaciğer dokusunun olduğu ve tümörün mikroskobik düzeyde lenfovasküler invazyon yaptığı saptandı.
Tümör patolojik T3a ve TNM sınıflamasına göre evre IV a kabul edildi. Takipte 3. ay AFP yükselmeye başladı (5 IU/
Ml). Yapılan taramada vücudun herhangi bir yerinde nüks saptanmadı. Beşinci ayda AFP:12 IU/Ml olarak saptandı. Bu
aşamada yapılan taramada her iki sürrenal bezde metastaz ile uyumlu kitleler saptandı.
Her iki kitleye radyoterapi uygulandı. Hasta 7. ayda gelişen bilateral bronkopnömoni ve sepsis nedeni ile exitus oldu. Sonuç olarak; siroz benzeri bulgu veren diffüz HCC nadir ve ameliyat öncesi tanısı son derece zordur. Genel durumu
bozuk olan ve radyolojik olarak heterojen büyük karaciğeri olan hastalara yapılabilirse biyopsi yapılması uygun olur.
- 90 -
P-17
Sağ lob canli donör karaciğer naklinde 4 ayri ven anastomozu: Olgu sunumu
Sema Aktaş1, Selma Özgür2, Şinasi Sevmiş1, Cengiz Erol3, Hamdi Karakayalı1
1
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
2
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon AD, İstanbul
3
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, İstanbul
Canlı donör karaciğer nakli sonrası greft kalitesi ve fonksiyonu üzerine etki eden en önemli faktörlerden biri venöz drenajdır.
Multipl hepatik veni olan greftlerde drenaj problemini çözmek için çeşitli rekonstrüksiyon teknikleri tanımlanmıştır.
Bu çalışmada 4 adet hepatic veni olan sağ lob karaciğer grefti kullanılarak karaciğer nakli yapılan vakayı sunduk. Otoimmün hepatit nedeni ile 6 yıldır takipte olan 56 yaşındaki bayan hasta kliniğimize oğlundan karaciğer nakli için
başvurdu. Child-Pugh C evresinde ve MELD skoru 15 idi. CT incelemede donörün toplam karaciğer volümü 1721 cc,
sağ lob karaciğer volümü 951 cc (%58) olarak hesaplandı. Portal ve arteriyel sistem anatomisi normaldi. Buna karşın sağ
hepatik venin yanında çapları 1 cm üzerinde olan segment 8 ve segment 5’i drene eden 2 adet hepatik ven ve 1 adet
inferior hepatik ven mevcuttu. Ailede başka donör olmaması üzerine bu donörün kullanılmasına karar verildi. Sağ lob donör hepatektomi ve perfüzyonu takiben; sağ hepatik ven-sağ hepatic ven güdüğüne uç-uç, segment 8
hepatik veni-orta-sol lob hepatik ven güdüğüne uç-uç, inferior hepatic ven- inferior vena kavaya uç yan anastomoz
edildi. Segment 5 hepatik veni 1 cm çaplı PTFE greft kulanılarak vena kavaya anastomoz edildi. Tüm anastomozlar 6/0
prolen kullanılarak yapıldı. Greftin reperfüzyonu sonrası greftte herhangi bir konjesyon ve renk değişikliği bulgusu olmadı. Ameliyat sonrası ilk
hafta günde 2 kez Doppler USG ile damarların açıklığı kontrol edildi. İlk hafta heparin infüzyonu ardından asetilsalisilik
asit ile antikoagülasyon yapıldı. Alıcı ve donörde ameliyat sonrası erken ve geç dönemde herhangi bir problem olmadı.
Hasta şu an ameliyat sonrası 9. ayında normal karaciğer fonksiyonları ile takip edilmektedir. Sonuç olarak canlı donör karaciğer naklinde greftin sıcak iskemi süresi uzatılmadan multipl venöz rekonstrüksiyonlar
yapmak mümkündür.
P-18
Karaciğer kist hidatik hastalığında laparoskopi deneyimimiz
Hüseyin Akyol, Erkal Ziylan, Mehmet Akif Aydın, Mustafa Erhun Eyüboğlu, Turgut İpek
Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi,Genel Cerrahi AD, İstanbul
Amaç: Karaciğer kist hidatik hastalığı ülkemizde endemik olarak görülen bir hastalıktır. Laparoskopik cerrahi tıp
alanında yaygın uygulanmaktadır. Bunun nedeni, laparoskopik yaklaşımın düşük morbidite, kısa süreli hastanede kalış
ve erken işe dönüş, daha iyi kozmetik sonuç avantajlarıdır. Bu çalışmada 7 yıllık klinik deneyimimizi sunduk.
MATERYAL-METOD: 2007-2014 yılları arasında kist hidatik tanısı konarak laparoskopik olarak opere edilen 54 hasta
retrospektif olarak incelenmiştir. Yaş, cinsiyet, kist sayısı, kistin yerleşim yeri, tanı yöntemi ve hastanede kalış süresi hasta
dosyaları taranarak incelendi.
BULGULAR: Olguların 32’ si kadın 22’ si erkek idi. Hastaların yaş ortalaması 41,2 idi. Olguların 18 tanesinde tek bir kist,
36 tanesinde birden fazla kist olduğu görüldü. Kistlerin 32 si sağ lobda, 14 tanesi sol lobda ve 8 tanesi her iki lobda
mevcuttu. Tüm olgularda tanı radyolojik inceleme ve seroloji ile konmuştu. Hastaların ortalama yatış süresi 2,7 gün idi.
Tartışma: Laparoskopik cerrahi uygulamalar her alanda giderek daha yaygın halde kullanılmaktadır. Karaciğer
kist hidatik hastalığının tedavisinde, laparoskopik yaklaşımın güvenilir ve etkin bir tedavi yöntemi olduğu, klinik
çalışmalarla kanıtlanmıştır. Zor yerleşimli hidatik kistler de laparoskopik cerrahi tercih edilen tedavi yöntemi olarak
uygulanabilmektedir.
- 91 -
P-19
Çocukluk çağında yutulmuş ve unutulmuş iğnenin erişkinlikte kendini hatırlatması: Orta hepatik ven
trombozu ve karaciğer absesi
Gültekin Hoş, Yücel Yankol, Gökhan Ertuğrul, Nesimi Mecit, Turan Kanmaz, Koray Acarlı
İstanbul Memorial Şişli Hastanesi, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Organ Nakli Merkezi
GİRİŞ: Yabancı cisim yutulması çocukluk çağında sık karşılaşılan bir problem olup cismin endoskopik yöntemlerle
uzaklaştırılması veya doğal seyrinin takibi genel yaklaşımı oluşturur. Yutulduğu unutulmuş veya endoskopik girişimlerle
çıkartılamamış cisimlerin dokular arasında çeşitli nedenlerle ‘’yer değiştirerek’’ ileri yaşlarda komplikasyonlara neden
olması ise oldukça nadir bir durumdur. OLGU: 37 yaşında erkek hasta sağ omuz ağrısı ve boyun ağrısı nedeniyle çekilen boyun MRG’si sonrasında mevcut
şikayetlerinin şiddetlenmesiyle başvurduğu merkezde lökositoz, CRP yüksekliği, direkt grafide diyafram düzeyinde
‘’iğne ile uyumlu opasite’’ ve MRG’de ’’ hepatik venler lokalizasyonunda yabancı cisim artefaktı’’ tespit edilmesi üzerine
antibiyoterapi başlanarak kliniğimize yönlendirildi. USG’de sol hepatik ven komşuluğunda apse izlenmesi üzerine ilk
merkezde başlanan tedavinin iki haftaya tamamlanması kararlaştırıldı. Şikayetleri gerileyen ve labaratuar parametreleri
düzelen hasta iki hafta sonra kontrole çağrıldı. Şiddeti daha az olmakla beraber karın ağrısı tekrar başlayan hastaya
çekilen kontrastlı BT’de önceki apsenin gerilediği fakat orta hepatik venin tromboze olduğu tespit edildi. Laparatomi
yapılarak sol hepatik ven komşuluğundaki apse loju drene edildi. Peroperatuar USG ve skopi yardımıyla orta hepatik ven
kökünde parankime gömülü iğne bulundu ve çıkarıldı. Postoperatif dönemi sorunsuz geçen hasta şifa ile taburcu edildi.
SONUÇ: Çocukluk döneminde yutulan yabancı cisimler çoğunlukla dışkı ile atılmakta veya endoskopik girişimlerle
çıkarılmaktadır. Yutulan cisimlerin bir kısmı da yıllarca vücutta zarasız kalabilmektedir. MRG nin oluşturduğu manyetik
alanın neden olduğu ‘’mıknatıs etkisinin’’ vücuttaki sivri metalik cisimleri hareket ettirebileceği de akılda tutulmalıdır.
Nadiren bazı cisimler ise şekil ve konumlarına göre yıllar içinde farklı dokulara geçebilmekte ve cerrahiyi de içeren
tedaviler gerektirecek ciddi komplikasyonlara neden olabilmektedirler.
P-20
Portal ven invazyonu ve trombüsü olan hepatoselüler karsinomunlu (HCC) hastada greft ile vena
porta revizyonu ve karaciğer nakli: Olgu sunumu
Şükrü Arslan, Erdem Karadeniz, Gürkan Öztürk, Bülent Aydınlı
Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum
Amaç: Transplantasyon endikasyonu olan HCC’li hastalarda özellikle vena portanın tamamının tümöral trombüsle tıkalı
olduğu tespit edildiğinde yapılacak olan işlem morbidite ve mortalitesi yüksek bir işlemdir ve ciddi deneyim gerektirir.
Bu olgu sunumunda vena porta invazyonuyla beraber vena porta trombüsü olan hastaya yaptığımız vena porta
rekonstrüksiyonuyla birlikte karaciğer transplantasyon ameliyatını sunmayı amaçladık.
OLGU: 40 yaşında erkek hastaya çeşitli dışmerkezlerde yapılan tetkiklerinde HCC tanısı konulmuş ancak tümörün
portal vene invazyonu ve portal vende tümöral trombüs tespit edilmesi üzerine cerrahi tedavi uygun görülmemiş.
Hasta kliniğimize müracaat ettiğinde yapılan tetkiklerinde karaciğer 5. ve 8. Segmentte portal hilusa uzanan, büyüğü
yaklaşık 5 cm çapında lezyon alanları izlendiği, sağ ve sol portal venin invaze olduğu, ana portal vende de ileri düzeyde
oklüzyona yol açan tümör trombüsüne ait görünüm rapor edildi. Hastaya transplantasyon planlandı. Ameliyatta yapılan
eksplorasyonda kitle lezyon tespit edildi, standart transplantasyon işlemleri sonrası vena porta askıya alınarak elle
kontrol edildiğinde süperior mezenterik vene kadar vena portanın tamamiyle trombüsle dolu olduğu görüldü. Pankreas
üst ve alt kenarlarından dekole edilerek vena porta, inferior mezenterik ven, süperior mezenterik ven, splenik ven
ve sol coroner ven dönülerek ayrı ayrı askıya alındı. İnferior mezenterik ven ve sol coroner ven kalibrasyonları ince
olduklarından klempe edilerek sütüre edildi. Vena porta splenik ven ve superior mezenterik venden klempler eşliğinde
kesilerek pankreas arkasından karaciğer hilusuna kadar lümeni açılmadan dekole edildi. Hepatektomi tamamlandıktan
sonra perikardial yama(bovin greft)’dan oluşturulan greft pankreas arkasında superior mezenterik ven ve splenik vene
ayrı ayrı anastomoz edildi, takiben dönör hepatektomi materyali üzerindeki vena porta güdüğü ile anastomozu yapıldı.
Transplantasyon gerçekleştirildi. Postoperatuar patolojik incelemelerde trombüsün tümöral olmadığı anlaşıldı. Hasta
- 92 -
postoperatuar 20.gününde şifa ile taburcu edilerek rutin kontrollerine çağrıldı.
Sonuç: Vasküler invazyonu yada tümöral trombüsü olan hilusu tutan HCC’li hastalarda çeşitli vasküler greft rekonstrüksiyon
operasyonları yapılarak teknik zor olsa dahi özellikle genç hastalara yaşam şansı verilmesi açısından transplantasyon
zorlanmalıdır.
P-21
Dalak kistleri
Amil Rzayev, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
Giriş: Dalak kistleri nadir görülen lezyonlar olup etiyoloji ve patogenezine göre primer ve sekonder olarak
sınıflandırılır. Primer dalak kistlerinin % 50’sini parazitik kistler oluşturmaktadır.
Amaç: Bu çalışmanın amacı hütf genel cerrahi ad’da dalak kisti nedeniyle ameliyat edilen hastaların incelenmesidir.
Materyal-metod: hütf genel cerrahi ad da ocak 1998 ile ocak 2015 tarihleri arasında dalak kistleri nedeniyle ameliyat
uygulanan ve dosyalarına bilgilerine ulaş ilan hastaların demografik bilgileri, ameliyat öncesi tanıları, uygulanan cerrahi
işlemler, postoperatif takip süreci, patolojik değerlendirme, morbidite ve mortaliteleri retrospektif olarak değerlendirildi
Bulgular: hütf genel cerrahi ad’da ocak 1998 ocak 2015 tarihleri arasında dalak kisti nedeniyle ameliyat edilen 11
hastanın dosya bilgilerine ulaşıldı. Hastaların 10’u kadın, 1’i erkek olarak saptanmıştır. Ortalama yaş 46,5 idi. Ameliyat
öncesi 7 hasta kist hidatik, 3 hasta dalak primer kisti olarak tani almişti. Sekiz hastanın karin ağrısı şikâyeti mevcuttu.
On hastaya splenektomi, 1 hastaya parsiyel kistektomi(psödokist)uygulandi. Postoperatif yatış süresi ortalama 4 gün,
ortalama kist boyutu 61 mm idi. Patoloji sonucu 7 hastada kist hidatik,2 hastada mezotelyal kist(1 skuamoz metaplazi
gösteren,1 hastada benign mezotelyal kist),1 hastada benign epitelyal kist,1 hastada psödokist ile uyumlu idi.
Postoperatif mortalite saptanmadı.
Sonuç: dalak kistleri nadir görülmektedir ve cerrahi uygulama sik değildir. Ayırıcı taninin kolay olmaması cerrahinin
temel nedenini oluştursa da, hastalar öncelikli olarak kist hidatik açısından değerlendirilmeli, patolojinin çoğu zaman
benign olduğu da akılda bulundurulmalıdır.
P-22
Primer karaciğer lenfoması
Safa Kürşat Nural, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
Giriş: Sistemik lenfomanın karaciğer tutulumu % 50-60 olarak görülmekle birlikte, diğer organ tutulumu olmaksızın
primer karaciğer tutulumu görülmesi nadirdir.
Amaç: Bu çalışmanın amacı primer karaciğer lenfoması nedeniyle ameliyat edilen bir olgu sunulurken karaciğer
lenfomasının klinik, radyolojik ve patolojik özelliklerinin tartışılmasıdır.
OLGU: 37 y, kadın hasta yaklaşık bir aydır devam etmekte olan karın ağrısı nedeniyle değerlendirildiğinde
karın muayenesinde patolojik özellik yoktu. Laboratuvar değerlerinde hemoglobin 13,8,lökosit 6400,trombosit
223.000,karaciğer fonksiyon ve böbrek fonksiyon testleri normaldi. Tümör markerlarında patolojik bir değer yoktu.
Hepatit markerları HBs AG negatif,ANTİ HCV negatifti. B2 MİKROGLOBULİN 1136, LDH 167 idi. abdominal
ultrasonografide karaciğer sağ lob posterior inferior kesimde 35x25 mm boyutlarında düzenli sınırlı hipoekoik lezyon,
karaciğer MR’da karaciğer sağ lobda ayırıcı tanıda Anjiyomyolipom,Fokal Nodüler Hiperplazi,Psudo Tümör,Hepato
Selüler Karsinom da düşünüldüğü ancak tam karakterize edilemeyen 4 cm lezyon saptanmıştı. Üst endoskopisinde ve
kolonoskopisinde patoloji yoktu. Bu bulgularla karaciğer non anatomik rezeksiyon uygulanan hastanın patoloji sonucu
Düşük dereceli B lenfoproliferatif neoplazm, “marjinal zon lenfoma” olarak rapor edildi. Ameliyat sonrası dönemde
- 93 -
yapılan PET BT’de patoloji saptanmadı. Hastaya tedavisiz takip kararı alındı.
Sonuç: Primer karaciğer lenfoması nadir görülmektedir. Tanıda klinik bulgular, laboratuar ve görüntüleme yöntemlerinin
yol göstericiliği sınırlıdır. Literatür bilgisinin sınırlı olması tedavinin belirlenmesini güçleştirmektedir. Hastaların uzun
süreli takiplerinin bildirilmesi tedavi protokollerinin belirlenmesinde önemli olabilir.
P-23
Gebelik ve evre IV dalak kist hidatiği (Olgu sunumu)
Deniz Güzey1, Kıvanç Derya Peker1, Gülay Şahin1, Cemal Seyhun1, Meral Çanaz2, Hakan Güraslan2, Dilek
Hacer Çeşme3, Fatma Aysun Erbahçeci Salık3
1
Genel Cerrahi Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
2
Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
3
Radyoloji Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Amaç: Echinococcus granulosus’un neden olduğu hidatik kist hastalığı ülkemizde oldukça yaygındır. İlk tanının gebelik
süresinde konulması veya takip edilmesi bazı sorunları beraberinde getirmektedir. Özellikle ilk trimestirde gerek invazif
veya minimal invazif gerek medikal tedavinin istenmeyen yan etkileri fetüs kaybı ile sonlanabileceğinden tedavinin
programlanmasında güçlükler görülmektedir. Literatürde konu ile ilgili az miktarda olgu bildirimleri mevcuttur.
Metod: İki çocuk annesi 26 yaşındaki hasta, dalakta kist hidatik tanısı ile takip edilirken dört haftalık hamile olduğunu
öğrenip polikliniğimize başvurdu. Bebeği istediğini ve kendisine önerilen gebeliğin sonlandırılması teklifine sıcak
bakmadığını belirtti. Hasta, aktüel durumu değerlendirilerek poliklinik takibe alındı.
Bulgular: Hastanın gebelik öncesi takibe ait bilgisayarlı tomografi (BT) kayıtlarında dalakta 80 mm çapında kitlenin
bulunduğu görüldü. abdomenin diğer kısımlarında başka kist mevcut değildi. Fizik muayenesinde sol üst kadranda
ağrısız bir kitlenin bulunduğu tespit edildi, ultrasonografik (USG) incelemede boyutu artmış dalak parankimi içinde 85x72
mm çapında ince cidarlı heterojen hipoekoik evre III-IV kist hidatik ile uyumlu kistik lezyon verifiye edildi. Karaciğerde
ve diğer organlarda başka bulgu görülmedi. Laboratuar incelemelerde kist aktivitesine veya süperenfeksiyonuna ait
bulgulara rastlanmadı. Jinekoloji ve radyoloji ile koordine bir şekilde takibe alınan hastada gebelik esnasında kist
çapında büyüme ve özelliklerinde değişme görülmedi. Tanı evre IV olarak rekonstrükte edildi ve gebelik programlı bir
şekilde takip edilerek sezeryan ile sonlandırıldı. Postpartum BT bulgusu kist boyutlarında değişiklik göstermemiştir.
Sonuç: Erken evre kist hidatik tedavi modalitelerinden olan sistemik medikal tedavi, antihelmintik ilaçların teratojenik
etkisinden dolayı ilk trimestrde önerilmemektedir. Minimal invazif yöntem PAİR (Ponksiyon, aspirasyon, enjeksiyon,
reaspirasyon) uygulanabilmekte fakat alerjik reaksiyonlara neden olabilmektedir. Cerrahi ilk trimestirde anaflaksi ve
fetüs kaybına neden olabilir. İleri evre kistlerde gebelik süresince hormonların etkisi ile kist boyutlarında büyüme
olabileceği endişesi mevcuttur. Karın içi basıncın artması, doğum için gerekli manüplasyonlar kist rüptürüne sebeb
olabilir, literatürde kist rüptürüne ait mortalite rapor edilmiştir. Hastamızda USG ile evre IV olarak değerlendirilen dalak
kist hidatiği komplikasyon oluşmadan takip edilebilmiştir.
P-24
Laparoskopik Karaciğer Cerrahisi Deneyimi
Tarık Artış, Fatih Büyüker, Salih Tosun, İbrahim Ali Özemir, Tuğrul Özdemir, Orhan Alimoğlu
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği
GİRİŞ VE AMAÇ: Laparoskopik karaciğer cerrahisi son zamanlarda gittikçe artan sıklıkla uygulanmaya başlamıştır.
Minimal invazif cerrahinin getirdiği avantajlar düşük morbidite ile karaciğer için de uygun hale gelmiştir. Bu çalışmada
laparoskopik karaciğer cerrahisi uyguladığımız vakalarımızı irdelemeyi amaçladık
GEREÇ ve YÖNTEM: Toplam 7 hastaya yapılan laparoskopik karaciğer işlemi retrospektif olarak incelendi. Hastaların
demografik yapıları, operatif veriler ve postoperatif mortalite ve morbidite irdelendi.
- 94 -
BULGULAR: Laparoskopik karaciğer cerrahisi uygulanan hastalarla ilgili veriler tablo1 de verilmiştir. Hastaların
biri(laparoskopik splenektomi+total perikistektomi) hariç 3 trokar kullanıldı. Karaciğer parenkim transeksiyonu için
Harmonic scalpel(n=5) ve ligasure (n=2) kullanıldı. Pringle manevrası hiçbir hastaya uygulanmadı. Median peroperatif
kan kaybı 110 cc. idi Hiçbir hastaya peroperatif kan transfüzyonuna gereksinim duyulmadı. Ortalama operasyon süresi
82±33 dak (r, 45-155 dak) idi. Postoperatif komplikasyon gelişmedi. Ortalama hastanede kalış süresi 4 gün idi.
SONUÇ: Laparoskopik karaciğer cerrahisi uygun vakalarda, ileri laparoskopi ve açık cerrahide tecrübeli ekipler tarafından
düşük morbidite ile uygulanabilecek güvenli bir seçenek olarak görülmektedir.Bu yöntem uygun vakalar için standart
tedavi haline getirilmelidir. Cinsiyet Yaş Endikasyon Cerrahi işlem Lezyon çapı 1 Erkek 51 Kist hidatik Total perikistektomi+splenektomi 4 cm
2 Kadın 36 Kist hidatik Total perikistektomi 5 cm
3 Kadın 28 Hemanjiom Enükleasyon 8 cm
4 Kadın 49 Hemanjiom Enükleasyon 11 cm
5 Kadın 54 Hemanjiom Enükleasyon 10 cm
6 Kadın 34 Hemanjiom Anatomik sol lat. segmentektomi 12 cm
7 Erkek 62 Kolorektal Metastaz Metastazektomi 2,5 cm
P-25
Masif üst gis kanamasının nadir bir nedeni, pankreas kisti
Başar Aksoy1, Erdal Uysal1, Ahmet Orhan Gürer1, Soner Karadaş2, Güner Dağlı2
1
Sanko Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep
2
Sanko Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Gaziantep
Giriş: Üst gastrointestinal (üst gis )kanaması hayatı tehtid eden mortalitesi yüksek olan klinik bir durumdur. Pek çok
nedene bağlı olarak gelişebilir. Ancak pankreas kistinin mide penetrasyonuna bağlı masif üst gis kanaması çok nadir
görülen bir durumdur.Çalışmamızın amacı pankreas kisti nedeniyle masif üst gis kanaması ile başvuran hastadaki klinik
deneyimimizi paylaşmak, nadir görülen bu olgulara dikkat çekmektir.
Olgu sunumu: 35 yaşında erkek hasta bir aydır olan epigastrik bölgede ağrı dışında medikal öyküsü olmayan hasta acil
servise kanlı kusma nedeniyle başvurdu. Hasta yoğun bakım ünitesinde takibe alındı. Yapılan tetkiklerinde hemoglobin 8
gr/dl, Plt 161 10³/mm³, Amilaz 9 U/L, Lipaz 5 U/L, AST 10 U/L, ALT 16 U/L, Üre 26 mg/dl, kreatinin 1.1 mg/dl, CRP 38.3
mg/l olarak ölçüldü. Yapılan Üst Gis Endoskopisinde mide korpus posteriorunda koagulüm tespit edildi. Aktif kanama
İzlenmedi. Hastaya yapılan abdominal tomografide pankreas korpusunda mideye posteriorda baskı yapan 8.5mm x
6.5mm lik kistik lezyon saptandı. Hasta cerrahi yoğun bakımda takipte iken abondan üst gis kanaması oldu. Hasta acil
operasyona alındı. Pankreas korpusundaki kistik lezyonun mideye penetre olduğu ve aktif arteriyel kanamaya neden
olduğu tespit edildi. Hipotansif ve masif kanaması olan hastaya hızlı hemostaz uygulanarak operasyon sonlandırıldı.
Cerrahi yoğun bakımda entübe takip edilen hastada önce ARDS sonra ventilatör ilişkili pnömoni gelişti. Hastada
yatışının 16. gününde sepsis ve multi organ yetmezliği nedeniyle mortalite gelişti. Sonuç: Üst gis kanaması ile başvuran hastalarda pankreas kistleri ayrıcı tanıda mutlaka akılta tutulmalıdır. Erken tanı ve
tedavi morbidite ve mortaliteyi önleyecektir.
P-26
Pankreatik psödokisti komplike eden intestinal iskemi olgusu
Faik Yaylak1, Mustafa Özsoy2, Bekir Şanal3, Mehmet Korkmaz3
1
Dumlupınar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Kütahya
2
Afyon Kocatepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Afyon
3
Dumlupınar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, Kütahya
- 95 -
Giriş: Daha önce pankreatik psödokiste ikincil kolonik nekroz bildirilmiş olmasına rağmen intestinal nekroz çok daha
nadir görülmektedir. Amaç, OLGU: Bu sunumda pankreatik psödokiste ikincil intestinal nekroz olgusu tartışılmıştır. Dış merkezden non-biliyer
pankreatit ön tanısı ile refere edilen 45 yaşındaki kadın hastanın ilk değerlendirmesinde safra kesesi ve safra yolları
normal olarak değerlendirildi. Peripankreatik minimal sıvı tespit edildi. Üç haftalık takip sonrasında pankreatik psödokist
gelişmesi nedeniyle (Figure 1) hospitalize edildi ve ultrasonografi eşliğinde perkütan drenaj uygulandı (Figür 2, 3).
Perkütan drenaj ile takip edilmekte iken akut batın bulgularının gelişmesi nedeniyle psödokist rüptürü (Figür 4) ön tanısı
ile ameliyata alındı. Laparotomide psödokist tabanın bir kısmını sağ alt kadranda yerleşik intestinal ansların oluşturduğu
ve yaklaşık 50 cm’lik bir ileum segmentin nekrotik olduğu saptandı. İntestinal rezeksiyon sırasında mezodaki vasküler
yapılarda trombozlar izlendi. Eksternal drenaj ile birlikte intestinal devamlılık enteroeneterostomi ile sağlandı.
Yoğun bakım takiplerinde genel durumunun düzeldiği ancak psödokistin tekrar ettiği gözlendi. ERCP ile endoskopik
sfinkterotomi yapıldı. Endoskopik girişim teknik olarak yapılamadığı ve perkütan drenaja izin veren bir pencere olmadığı
için kistogastrostomi yapıldı. Takip ve izleminde ek sorunu olmayan ve psödokist çapında küçülme izlenen hasta ayaktan
takip edilmektedir. Sonuç: İntestinal iskemi ve nekroz pankreatik psödokisti komplike edebilen bir klinik olarak karşımıza çıkabilir ve bizim
bu deneyimimiz pankreatik psödokist nedeniyle ortaya çıkan ileal nekrozu bildirilen ilk olgu sunumlarındandır.
P-27
Nadir bir akut pankreatit nedeni, karaciğer kist hidatiği
Erdal Uysal1, Ahmet Orhan Gürer1, Mehmet Dokur2
1
Sanko Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep
2
Sanko Üniversitesi, Acil Servis Bölümü, Gaziantep
Akut pankreatitin pek çok nedeni vardır. Safra yoluna açılan karaciğer kistt hidatiklerinde pankreatit son derece
nadirdir. Karaciğer kist hidatiğinin yoğun görüldüğü bölgelerde pankreatit etiyolojisinde karaciğer kist hidatiği akılda
tutulmalıdır.
Daha önceye ait hipertansiyon dışında öyküsü olmayan 46 yaşında erkek hasta karın ağrısı, bulantı şikayeti ile
başvurdu. Yapılan biyokimyasal incelemede amilaz 1506 u/L, lipaz 646 U/L, total bilirubin 5.09 mg/dl, direk bilirubin
3.09 mg/dl, AST 261IU/L, ALT 325 IU/L olarak tespit edildi. Yapılan batın ultrasonografide koledok ve intrahepatik
safra yollarında genişleme karaciğer sağ lobda 78x44 mm büyüklüğünde kist hidatik ile uyumlu bulgular saptandı.
Hastanın batın tomografisinde koledokta şüpheli debrisler izlendi. Hastaya ERCP yapıldı. Sfinkteretomi yapılarak kist
hidatiğe ait mebranöz debrisler temizlendi. Hasta klinikte takip altına alındı. Genel durumu düzelen hastaya albendazol
başlanarak 3 hafta sonra opere edildi. Parsiyel kistektomi, kapitonaj ve omentopeksi uygulandı. Kist içine açılan iki adet
safra kanalı polipropilen sütürle kapatıldı. Hastada postoperatif ilk haftada drenlerinden az miktarda safralı geleni oldu.
Takiplerde drenajı kesilen hastanın drenleri çekilerek tedavi sonlandırıldı.
Sonuç olarak safra yollarına açılan kist hidatiklerin pankreatite neden olması son derece nadirdir. Akut pankreatit
etiyolojisinde Akılda tutulmalıdır. Preoperatif ERCP ve gerekirse bilier stent oldukça yardımcıdır
P-28
Pankreatikoduodenektomi operasyonu sonuçları: 71 olguluk tek merkez deneyimi
Ertuğrul Karğı1, Erdem Okay2, Abdullah Güneş2, Çağrı Tiryaki3, Burcu Erbay2
1
Abant İzzzet Baysal Üniversitesi,Genel Cerrahi AD, Bolu
2
Kocaeli Üniversitesi,Genel Cerrahi AD, Kocaeli
3
Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Kocaeli
Amaç: Kliniğimizde gerçekleştirilen pankreatikoduodenektomi operasyonu sonuçlarının morbidite ve mortalite hızları
- 96 -
ve güvenilirlik açısından retrospektif olarak değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntemler: Ocak 2007-Eylül 2012 tarihleri arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD’nda
Whipple operasyonu yapılan 71 hastanın dosya kayıtları morbidite, mortalite ve güvenilirlik açısından geriye dönük olarak
incelenmiştir. Yaş, cinsiyet, lezyon tipi ve lokalizasyonu, cerrahi özellikler ve postoperatif komplikasyonlar kaydedildi.
BULGULAR: Ortalama yaşı 59.9 yıl olan ve pankreatikoduodenektomi uygulanan 71 hasta (48 erkek, 23 kadın) çalışmaya
dahil edildi.
Kırkiki olgu (%59) pankreas başı, 19 olgu (%27) ampulla, 4 olgu (%5,5) duodenum, 4 olgu (%5,5) koledok malignitesine
sahip idi. İki olguya ise (%3) pankreatit nedeniyle cerrahi uygulandı. Cerrahiye bağlı mortalite oranı %2,8 (2 olgu) idi. En
sık rastlanan postoperatif komplikasyonlar; mide boşalımında gecikme (%19), pankreas fistülü (%14) ve yara enfeksiyonu
(%10) idi. Postoperatif morbidite oranı ise %28 olarak saptandı.
Sonuç: Pankreas ve diğer periampuller bölge tümörleri ciddi morbiditeye neden olan klinik problemlerdir. Geleneksel
olarak bu hastalar karanlık bir prognoza sahip olmakla birlikte, doğru evreleme ve uygun hasta seçimi daha iyi sonuçlar
elde edilmesini sağlar. Tek uzun süreli hayatta kalım sebebi olması nedeniyle, mümkün olan her durumda cerrahi
rezeksiyon denenmelidir.
Sonuç olarak, bu küçük olgu serisinde pankreotikoduodenektomi cerrahisi pankreas ve koledok patolojilerinin tedavisinde
etkin ve güvenilir bir cerrahi yöntem olarak bulunmuştur. Cerrahi deneyimi olan düşük yoğunluklu merkezlerde de düşük
mortalite ve morbidite oranları ile bu cerrahi işlem yapılabilmektedir.
P-29
Pankreas asiner hücreli karsinomu: İki olgunun literatür eşliğinde sunumu
Ömer Vedat Ünalp1, Avni Can Karaca3, Ela Ekmekcigil1, Alper Uğuz1, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1,
Ahmet Çoker1
1
Ege Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, İzmir
2
Ege Üniversitesi, İç Hastalıkları AD, İzmir
3
Denizli Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi AD, Denizli
Amaç: Asiner hücreli karsinomlar (AHK); asiner hücrelerle benzer yapısal özellik gösteren malign epitelyal hücrelerin,
ekzokrin enzim üreten neoplastik aktivitesi sonucu meydana gelmektedir. Çalışmamızda nonspesifik semptomlar ile
başvuran pankreas gövde kısmında yerleşmiş iki asiner hücreli karsinom olgumuzu literature eşliğinde sunmaktayız.
Yöntem: Dispepsi ve nonspesifik künt karın ağrısı şikayetleri ile ayaktan tedavi olmak üzere başvuran 44 yaşındaki
hastanın yapılan batın ultrasonunda pankreas gövde kesiminde 4.5cm çapında solid kitleye rastlandı. Diğer olgumuz;
50 yaşında bayan hasta kliniğimize pankreatik solid kitle tanısı ile başvurdu. Klinik olarak sessiz seyirli kitle, hastanın
rutin olarak uygulanan kontrolleri sırasında rastlantısal olarak tanı aldı. Batın ultrasonu ile pankreas gövde kesiminde
yerleşimli, 2cm çapında olduğu belirtildi
BULGULAR: Preoperatif hazırlık evresi sonrasında, her iki hastaya da küratif amaçlı distal pankreatektomi ve
splenektomi uygulandı. İlk hastamızda rezeke edilen materyalde, gövde kesiminde yerleşmiş 4.5cm çapında tümor
olduğu gözlemlendi. Cerrahi sınır tümor varlığı yönünden negatif olarak değerlendirildi ancak PanIN2, yağ nekrozu
ve pankreatit bulguları mevcuttu. İkinci olguda ise, rezeke pankreatik dokuda tümörden bağımsız cerrahi sınır olduğu
belirtildi. Histolojik bulgularla hastaların, UICC TNM sınıflamasına göre sırasıyla T3N0M0 ve T1N0M0 olarak yer aldı.
Posteoperatif izlem sürecinde hastalar halen salim ve hayattadır.
Sonuç: Asiner hücreli karsinomlar, pankreatik adenokanserlerle kıyaslandığında pankreasın daha iyi seyirli nadir
tümörleridir. Çoğunlukla nonspesifik semptomlara neden olmaları, preoperatif dönemde tanı almalarını zorlaştırır.
Tedavi için standart yöntem cerrahidir ancak kabul edilen standart bir kemoterapi yöntemi bulunmamaktadır.
- 97 -
P-30
Pankreas kuyruğunu ve cisminin tamamını kaplayan büyük ölçülü iyi difaransiye nöröendokrin tümor
olgusu
Eldar Ahmedov1, Kamran Beydullayev1, Behruz Selimov1, Rövşen Yusifov1, Ağakişi Yahyayev2, Nedim
Polat4, Xeyyam Eyvazov3, Lale İsmayılova1, Ceyran Memmedova1, Günay Allahverdiyeva1
1
Merkezi Neftçiler Hastanesi, Bakü
2
Respublika Diagnostik Merkezi, Bakü
3
Özel Medistyle Hospital, Bakü
4
Polat Patoloji Laboratuvarı, İstanbul
GİRİŞ:Pankreas nöroendokrin tümorleri(PNET) nadir görülen ve yavaş büyüyen tümorlerdir. Görülme insidansı yılda
1/100000 olup tüm pankreas tümorlerinin %2-sini oluşturmaktadır. PNET-ler ürettiği hormona göre(insulin, glukagon,
gastrin, VİP, somatostatin) fonksiyonel ve nonfonksiyonel olurlar. Fonksiyonel tümorler genellikle üretilen horman
bağlı semptomatik olurlarsa, nonfonksiyonel tümorler büyük ölcülere ulaşana kadar semptomsuzdur. PNET-lerin
tedavisinde, malignite riski, hormonal etkiler ve bunlara bağlı gelişle bilecek hayatı tehdit edici olaylardan dolayı
öncellikle cerrahi girişim düşünülmelidir.
AMAÇ: Kliniğimizde opere ettiğimiz pankreas kuyruğunu ve cisminin tamamını kaplayan büyük ölçülü iyi difaransiye
nöroendokrin tümor vakasını sunmaktır. OLGU: 27 yaşında erkek hasta kliniğimize halsizlik, 6 aydır devam eden ishal,kusma, somnolens, baş dönmesi şikayyetleri
ile baş vurdu. Yapılan muayenede vital bulqular AT 114/59, PS 99, SpO2 99, ateş: 36.3 C derin asidoz(pH-7.213,
HCO3-10.4), derin hipokalemi (K-1.87mmol/l), hiponatremi (Na -123.5), hipokloremi (CL-90.5) hipeglikemi, hipovolemi
saptandı. Karın muayenesinde epigastriumda hassasiyet mevcut.Torako abdominal CT-de pankreas kuyruk ve cisminin
tamamına yakınını kaplayan 90x80 mm çapında solid kitle saptandı. İlk olarak fonksiyonel nöröendokrin tümör
düşünüldü ve kliniğine uyqun olarak kanda VİP(yurtdışı laboratuvarında) bakıldı, normal bulundu. Hastaya sivi, elektrolit
ve sandostatin tedavisi başlandı. İyileşen hasta 1 hafta sonra ameliyyata alındı. Genel anesteziyi takipen hastaya distal
pankreatektomi+splenektomi operasyonu yapıldı. Postop. dönemi normal geçen hasta 1 hafta sonra cerrahi şifa ile
taburcu edildi. Histopatalojik muayenede iyi difaransiye grade2 noroendokrin tümor(evre 2B T3N1M0) tanısı konuldu.
Yapılan immün-histokimyasal sinaptofizin(+), kromogranin(+), cd56(+), glukagon(-), calcitonin fokal (+), VIP(-), ACTH(-),
histamin(-), olarak bildirildi.
SONUÇ: WHO 2010 sınıflamasına göre PNET uç grupa ayilir. 1)Nöroendokrin tümor(NET) 2)Nöroendokrin Karsinom(NEC)
3)Mikst Adenonöroendokrin karsinomm(MANEC). PNET-ler pankreasın malign tümörlerin %3-5-ni oluşturur ve genelde
pankreasın ekzokrin tümörlerine oranla iyi proqnozludur. Tümörün lokalize ve rezeksiyon drumlarına göre 5senelik yaşam
%55 civarındadır. Tümör unrezektabl olduğu drumlarda ise bu gösterici %15-dir. Genellikle 5senelik yaşam göstericisi
%42-dir. Sonuc olarak ister fonksiyonel ister nonfonksiyonel olsun tüm nöröendokrin tümorlerin erken tanısı ve tedavisi
sürvi açısından önemlidir.
P-31
Klinikte nadir görülen pankreatit olgu sunumu: Oluk pankreatit
Erkan Oymacı1, Serdar Aydoğan2, Nurettin Kahramansoy2, Ahmet Deniz Uçar2, Savaş Yakan2, Ayvaz Ulaş
Urgancı2, Mehmet Yıldırım2, Nazif Erkan2
1
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahisi, İzmir
2
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
GİRİŞ/AMAÇ: Oluk pankreatiti kronik pankreatitin özel bir formu olup, pankreas başı, duodenum ve ana safra kanalı
arasındaki olukta inflamasyon ve fibröz doku oluşumu ile karekterizedir. Patogenezi tam bilinmemekle birlikte, peptik
ülser, gastrik rezeksiyon öyküsü, gastrik hipersekresyon, pankreatik heterotopi ve ana pankreatik kanal akımında
bozulma etyolojide düşünülmektedir. Oluk pankreatit ve pankreas kitlelerinin radyolojik benzerlikleri ayırıcı tanı
açısından önemlidir. - 98 -
OLGU: İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi kliniğinde ileri tetkik sonucunda oluk pankreatiti
tanısı alan ikisi erkek, biri kadın 3 olgu retrospektif olarak incelendi. Kadın hasta 43 yaşında, diabet ve hipertansiyon
öyküsü olan, kolesistektomili, morbid obes (BMI:44) idi. Erkek olgular 31 ve 48 yaşlarında, ek hastalık ve geçirilmiş
operasyon öyküleri bulunmayan, aralıklı alkol alan hastalardı. Olguların başvuru yakınmaları epigastik bölgeden sırta
doğru yayılan karın ağrısı, bulantı ve dispepsi idi. Fizik muayenede tüm olgularda sırta doğru yayılan epigastrik hassasiyet
mevcuttu. Labrotuvar değerlerinde her 3 olguda da lökositoz(>12.000), Serum C-reaktif protein değerlerinde artış ve
kadın hastamızda hiperglisemi(>250) saptandı. Karaciğer fonksiyon testleri, serum amilaz değerleri ve total bilirubin
değerleri normal sınırlardaydı. Hastaların kontrastlı batın BT’lerinde; duodenum, antrum çevresinde ve pankreas oluk
bölgesine uyan alanda heterojen dansite artışı, ödem ile uyumlu hipodens görünüm ve heterojen pankreas görünümü
oluk pankreatit açısından anlamlı olarak rapor edildi. Üst gastrointestinal sistem endoskopik incelemelerinde duodenum
ikinci kısmında belirgin ödem, bu bölgede lümeni daraltan polipoid ve hiperemik alanlar saptandı. Hastalara intravenöz
sıvı, PPİ, non-steroid antiinflamatuvar ilaçlar ve geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi başlandı. Yakınmaları gerileyen,
lökositoz değerleri normal sınırlara dönen hastalar taburcu edildi. 6 hafta sonraki kontrol batın BT tetkiklerinde,
duodenumdaki difüz duvar kalınlık artışı ve pankreastaki heterojen görünümün gerilediği saptandı. SONUÇ: Etyolojisi tam olarak bilinmese de oluk pankreatiti, kronik pankreatitli hastalarda akılda tutulması gerekli
önemli bir hastalıktır. Oluk pankreatiti ile pankreas başı kitlelerinde tedavi prosedürü tamamen farklı olduğundan doğru
tanı çok önemlidir ve görüntüleme bulgularının bilinmesi gereksiz radikal cerrahi girişimleri önler.
P-32
Pankreas adenokarsinomunda neoadjuvan tedavi ile tam regresyon: Vaka sunumu
Sarp Kaya Gorur1, Mustafa Arısoy1, Mert Erkan1, Andaç Argon2, Orhan Bilge1
1
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
2
Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Onkoloji Bilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ / AMAÇ: Metastatik olmayan pankreas adenokarsinomu için cerrahi rezeksiyon halen mevcut olan tek küratif
tedavi seçeneğidir. Hastaların ancak %20 kadarı tanı aldıkları sırada cerrahi tedavi şansına sahiptir. Son zamanlarda
giderek yaygınlaşan bir yöntem de lokal ileri (Borderline resectable) olarak sınıflandırılan olgularda neoadjuvan
kemoterapi uygulanarak ameliyat şansının kazanılmaya çalışılmasıdır. Bu tedaviyi savunanlar iyi kanlanan, henüz cerrahi
girişim uygulanmamış bir tümöre kemoterapi verilmesinin daha etkin olacağını öne sürmektedir. Böylece tümör
evresinin gerilemesi ile sınır negatif (R0) rezeksiyon olasılığının arttırılacağını düşünmektedirler. Ancak bu yaklaşım ile
doğrudan cerrahi seçeneği kıyaslayan prospektif randomize klinik bir çalışma henüz bildirilmemiştir
Biz, sınırda ameliyat edilebilir olarak sınıflandırılmış ve kemoterapiye dramatik yanıt vererek tam regresyon
(yPT0N0M0) göstermiş bir pankreas adenokarsinomu vakasını sunmak istiyoruz.
OLGU: 71 yaşında erkek hasta. CA 19-9 yüksekliği nedeni ile yapılan tetkiklerinde, pankreas unsinat prosesden
mezenter köküne uzanan, superior mezenterik arter invazyonu olan kitle tespit edilmiş. Pozitron Emisyon
Tomografisi(PET) ile kitlenin hipermetabolik olduğu izlenmiş. Endoskopik ultrasonografi ile yapılan iğne biyopsisi ile
tanı konulamamış. Hastaya başka bir hastanede eksploratif laparatomi yapılarak, kitlenin mezenter kökü ve süperior
mezenterik arter ile ilişkili olduğu izlenmiş. Alınan frozen biyopsi sonucu adenokarsinom olarak rapor edilmiş ve
palyatif amaçlı gastro-jejunostomi yapılarak ameliyatı tamamlanmış. Hastaya verilen altı kür Capecitabine ve Oxaliplatin
tedavisi sonrası tekrarlanan PET çalışması ile tümöral kitlede tam regresyon olduğu izlendi. Hastanın Manyetik
rezonans (MR) incelemesinde diffüzyon sinyal gücünde artış göstermeyen lezyonların boyutunda regresyon saptandı. Hastaya pankreatikoduodenektomi yapıldı. Patolojik incelenmede kitlede canlı tümör odağı saptanmadı. Cerrahi
sınırlarda ve 27 lenf nodunda tümör görülmedi.
SONUÇ: Cerrahi rezeksiyon pankreas adenokarsinomu için mevcut olan tek küratif seçenektir. Pankreas
adenokarsinomunda kemoterapiye yanıt derecesi farklılık göstermek ile beraber yanıt dramatik te olabilir. Bu nedenle
lokal ileri olarak sınıflandırılan vakalarda neoadjuvan kemoterapi seçeneği gözönünde bulundurulmalıdır.
- 99 -
P-33
Indiyosiyanin tabanlı fotodinamik terapinin primer insan pankreas tümör hücreleri üzerine etkisinin in
vitro araştırılması
Tuğba Kiriş1, Fatma Ümit Malya2, Ayşenur Kiriş1, Saadet Akbulut1, Necmi Mehmet Burgucu1, Zuhal Gücin3,
Haşim Özgür Tabakoğlu1
1
Fatih Üniversitesi, Biyomedikal Mühendislik Enstitüsü, İstanbul
2
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
3
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Tıbbi Patoloji AD, İstanbul
Pankreas tümörleriyle teşhis anında büyük oranda ileri evre olarak karşılaşılır. Literatürde yaşam süresine yapılan
en önemli katkının cerrahi olduğu gösterilmiştir. Tümörü cerrahi sınırlara indirgemek için yapılan radyoterapi veya
kemoterapi gibi tedaviler çoğu hastada başarısız veya yetersiz kalmaktadır. Fotodinamik Terapi (FDT) ışığa duyarlı
maddenin hastaya verilmesi ve tümör hücreleri tarafından tutulması prensibine dayanan FDA onaylı bir yöntemdir. Bu
uyarılma ile ya bir substrat ile reaksiyona girerek serbest radikaller oluşturur veya enerjisini moleküler oksijene transfer
ederek yüksek derecede reaktif olan singlet oksijen meydana gelerek tümörlü hücrelerde birikmesi oksidatif strese yol
açarak hücre ölümlerine neden olmaktadır.
Çalışmanın amacı ICG tabanlı fotodinamik terapinin insan ex-vivo pankreas tümör hücreleri üzerindeki etkisini
araştırmaktır. Çalışmada BVÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD’na müracaat eden pankreas kanseri tanılı veya ön tanılı
olup çalışmaya katılmaya gönüllü olan hastalardan, cerrahi tedavi amacıyla gerçekleştirilen rezeksiyon işlemiyle elde
edilen pankreas kanserli doku örnekleri kullanılmıştır. Kanserli dokulardan izolasyon yoluyla elde edilen pankreas tümör
hücreleri üzerine LED ışık kaynağı ile ICG tabanlı fotodinamik terapi uygulanmıştır. WST-1 hücre yaşamsallık testi ile
hücrelerin tedaviye verdiği cevap araştırılmıştır.
Pankreas tümör hücrelerinde ICG fotoduyarlı madde kullanılarak yapılan FDT tedavisinde hücre canlılığının % 65 azaldığı
bulunmuştur. Sonuçlar ICG tabanlı FDT’nin pankreas tümör hücrelerinde etkin olduğunu ilerleyen insan çalışmaları için
pankreas tümörünü cerrahi sınıra indirgemede umut vaad edici olduğunu göstermektedir.
P-34
Distal pankreatektomi ile birlikte çöliak trunkus rezeksiyonu
Cuneyt Kayaalp, Koray Kutlutürk, Mehmet Ali Yağcı, Abdulhamid Alam, Emrah Otan, Cemalettin Aydın
İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya
Metastatik olmayan pankreas gövde tümörlü hastalarda daha konforlu ve uzun bir yaşamın sağlanması kitlenin tam
rezeksiyonu ile sağlalabilmektedir. Çöliak trunkusu invaze eden pankreas gövde tümörleri ise genellikle unrezektable
olarak değerlendirilir. Burada çöliak trunkus invazyonu olan ama uzak metastazı olmayan pankreas gövde tümörlü iki
hastaya yapılan distal pankreatektomi ile kombine çöliak trunkus rezeksiyonu sunulmuştur. Olgu 1: Pankreas gövdesinde çöliak trunkusu, sol renal veni, mezokolonu ve mideyi invaze eden 60 yaşındaki erkek
hastaya unblok subtotal gastrektomi, distal pankreatektomi, splenektomi, sol hemikolektomi, sol nefrektomi, sol
sürrenalektomi ve çöliak trunkus rezeksiyonu yapıldı. Hasta ameliyat sonrası sorunsuz olarak postoperatif sekizinci
günde taburcu edildi. Hastanın ameliyat öncesi olan sırt ağrısı postoperatif dönemde tamamen geriledi. Histopatolojik
incelemede, pT4pN1 adenokarsinom rapor edildi. Adjuvan kemoterapi alan hasta postoperatif 20. ayda uzak metastazlar
(karaciğer ve intraperitoneal) nedeniyle kaybedildi. Olgu 2: 58 yaşındaki erkek hastada pankreas korpus ve gövde kısmını tamamen kaplayan 6cm’lik kitlenin, mide küçük
kurvatura, çölyak turunkusa, Treitz ligamanına, sol surrenale, portal vene, splenik arter ve splenik vene invaze olduğu görüldü.
Subtotal gastrektomi, distal pankreatektomi, splenektomi, sol surrenalektomi, parsiyel portal ven rezeksiyonu ve çöliak
trunkus rezeksiyonu yapıldı. Portal ven rekonstrüksiyonu 2cm’lik ven allogrefti ile kapatıldı. Hasta postoperatif 19. günde
sorunsuz taburcu edildi. Patolojik evrelemesi pT4pN1 olan hastaya adjuvan kemoterapi verildi. Preoperatif mevcut olan sırt
ağrısı postoperatif dönemde geriledi. Postoperatif 19. ayında olan hastanın önkolda ve karaciğerde şüpheli metastazları var. Çöliak trunkusu invaze eden bazı pankreas gövde tümörlerinde, kitlenin invaze ettiği çöliak trunkus ve komşu organların
unblok rezeksiyonu, hastaların yaşam süresi ve semptomlarının kontrolü açısından fayda sağlayabilir.
- 100 -
P-35
Yüksek cerrahi riskli bir hastada duodenal divertiküle bağlı pankreatik psödokistin perkütan drenaj ile
tedavi / olgu sunumu
Mehmet Fatih Ekici1, Faik Yaylak2, Yalçın Sönmez1, Sezgin Zeren2, Zülfü Bayhan2, Bekir Şanal3, Sertaç
Eraslan4
1
Evliya Çelebi Eğitim Araş. Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Kütahya
2
DPÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Kütahya
3
DPÜ Tıp Fakültesi Radyoloji AD, Kütahya
4
Evliya Çelebi Eğitim Araş. Hastanesi Dahiliye Kliniği Kütahya
Giriş: Duodenal divertiküller üst gastrointestinal sistemin nadir olmayan yapısal anormalliklerindendir. İleri yaşta ve
periampüller bölgede görülme sıklığı daha fazladır.Genellikle asemptomatiktir ancak perforasyon, hemoraji, bilier
obstruksiyon ve pankreatite neden olabilir. Amaç/OLGU: Bu olgu sunumunda yandaş hastalıkları nedeniyle cerrahi için yüksek morbidite ve mortalite riski taşıyan ve
perkütan drenaj ile tedavi ettiğimiz bir duodenal divertiküle bağlı pankreatik psödokist olgusu tartışılmıştır. Yetmişbeş
yaşında kadın hasta acil servise 1 haftadır devam eden karın ağrısı, iştahsızlık ile başvurdu. Üç gündür artan şikayetleri
olan hastada bulantı, kusma mevcuttu. Özgeçmişte kronik tip 2 diabet, hipertansiyon, kronik obstruktif akciğer hastalığı
ve 10 yıl evvel kolesistektomi öyküsü vardı. Hastanın kontrastlı batın tomografisinde intrahepatik safra yolları genişlemiş
ve koledok (25 mm) belirgin, pankreatik kanalda hafif genişleme vardı. Ampulla vateri düzeyinde içi muhtemel gıda
artıkları ile dolu geniş bir divertikül formasyonu ve pankreasta hafif ödematöz enflamasyon bulguları izlendi. Medikal
tedavi başlanan, oral alımı kesilen hastanın MR kolanjiografi incelemesinde koledok 15 mm ölçüldü. Koledok içerisinde
belirgin dolma defekti tespit edilmedi. Üst endoskopik değerlendirmede periampuller divertikül ve içerisinde gıda
artıkları tespit edildi. Serum fizyolojik enjeksiyonu ile divertikül içerisinde bulunan gıda artıkları temizlendi. İşlem
esnasında hipoksi ve aritmisi gelişen hastanın işlemi sonlandırıldı. Kontrol tomografisinde koledok dilatasyonu azalmış,
intrahepatik safra yollarındaki genişleme tamamen gerilemişti ve divertikül lümeni boştu. Ancak pankreas gövde-kuyruk
düzeyinden itibaren sol parakolik alanda inferiora uzanan 25x11x10 cm boyutlarında yeni gelişmiş oldukça geniş bir sıvı
kolleksiyonu psödokist olarak değerlendirildi Psödokisti ultrasonografi eşliğinde perkütan yolla drene edilen hastanın 1
hafta sonraki kontrolünde kistin yarıya yakın küçüldüğü görüldü Kontrol üst endoskopisinde divertikül içinde gıda artığı
yoktu. Hastanın perkütan drenaj kateteri çekilerek yatışından sonra yirmibeş gün, perkütan drenaj girişiminden sonraki
onsekizinci günde taburcu edildi. Sonuç: Semptomatik periampuller divertiküllerde yüksek cerrahi riskli hastalarda perkütan girişimler pankreatik kistlerin
yönetiminde kullanılabilir bir seçenek olarak düşünülebilir.
P-36
Sinistral hipertansiyona neden olan pankreas kist hidatiği: Olgu sunumu
Tolga Canbak1, Aylin Acar1, Fatih Başak1, Fatma Kulalı2, Gürhan Baş1
1
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, İstanbul
Giriş: Kist hidatik, en sık akciğer ve karaciğerde görülür. Pankreas yerleşimi ise endemik olduğu bölgelerde bile %0,12’yi geçmemektedir. Bu yazıda, sinistral hipertansiyona neden olan ve nadir görülen pankreas kist hidatiği olgu sunumu
amaçlandı. OLGU: Yirmi altı yaşında erkek hasta, karın ağrısı nedeniyle polikliniğe başvurdu. Özgeçmişinde 15 yıl önce akciğer kist
hidatik nedeniyle operasyon öyküsü mevcuttu. Soygeçmişinde özellik saptanmadı. Fizik muayenede, sol torakotomi
skarı mevcuttu. Laboratuar incelemede lökosit 5600 K/uL, hemoglobin 13 g/dL, eosinofil 0,34 K/uL idi. Bilirubin, amilaz,
lipaz, karaciğer enzimleri, böbrek fonksiyon testleri, albumin, protrombin zamanı ve INR değerleri normaldi. Tüm
abdomen ultrasonografide karın orta hat solunda 96x69 mm lobule konturlu, düzgün sınırlı, kalın septasyonlar içeren
kistik lezyon saptandı. abdominal magnetik rezonans incelemede sinistral portal hipertansiyona neden olan splenik
arter ve vene bası yapan pankreas korpus ve kuyruk kesiminde, içinde septasyonlar içeren 100x76 mm düzgün sınırlı
- 101 -
kistik lezyon mevcuttu, superior mezenterik vene drene olan splenik hilus etrafında sol gastroepiploic vende dilatasyon
saptandı. Karaciğer normaldi. Hasta operasyona alındı. Eksplorasyonda pankreas korpusunda 10 cm boyutunda kist
saptandı, kistotomi yapılarak aspire edildi. Postoperatif takiplerinde pankreatik fistül gelişti. Medikal tedavi verildi
Hasta postoperatif 20. gününde ek komplikasyon gelişmeden taburcu edildi. Postoperatif 1. ayda çekilen bazal
kontrastlı abdominal bilgisayarlı tomografide splenik venden başlayıp portal konfluens yanında superior mezenterik
vende sonlanan izole perigastrik kollateral venöz dilatasyonlar saptandı. Takip süresi 7 ayda komplikasyon gelişmedi.
Sonuç: Pankreas kist hidatiği pankreasın diğer kistleri ile karıştırılabilir, ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır. Basıya bağlı
komplikasyonlara neden olabilir, tedavide cerrahi düşünülmelidir.
P-37
Dalak metastazlı pankreas solid psödopapiller tümörü; Olgu sunumu
Ebral Yiğit, Yusuf Yağmur, Serdar Gümüş, Mehmet Ali̇ Can
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği
GİRİŞ: Pankreasın Solid-kistik pseudopapillary tümörü nadir görülür. Bu tümörlerin düşük malignensi potansiyeli
olup pankreas tümörlerinin %0.17-2.7 olustururlar. Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu tümör solid-pseudopapillary
neoplazm olarak tanımlanır. Tümör tipik kistik, solid ve pseudopapiller histolojik özellikleri olan yapıları içerir. OLGU SUNUMU: 39 yasında bayan hasta polikliniğimize karın ağrısı şikayeti ile geldi. Fizik muayesinde splenomegali
ve sol tarafta ele gelen yaklaşık 10 cm kitle mecvut idi. Hastada ilaçla regüle hipertansiyon mevcuttu. Hastaya batın
ultrasonoğrafisi ve batın tomoğrafisi(Şekil 1) yapıldı ve sol kadranda dalağa invaze yaklaşık 12 cm kitle saptandı.
Tüm kan testleri ve tömür markerları normaldi. PET–CT’ de (Şekil 2) 12x11x12 boyutunda sol sürrenalden baslayıp
dalağa invaze kitle (SUV max 12) görüldü. Eksplorasyonda pankreas distal kısmında dalağa metastaz yapmış 12 cm
çapında fibroz kapsül ile kaplı, yer yer kistik nodüler yapıda kitle saptandı. Splenektomi, distal pankreatektomi ve kitle
eksizyonu yapıldı (Şekil 3,4). Patalojik incelemede internal kanama, nekroz ve mitoz içeren; dalağa invaze solid kistik
pseudopapillar tümör saptandı. Postoperatif komlikasyonu olmayan hasta onkolojiye sevk edilerek taburcu edildi ancak
onkoloji herhangi bir kemoterapi veya radyoterapi uygulamadı. Hastanın erken dönem takiplerinde nüks görülmedi.
TARTIŞMA: Pankreasın Solid-kistik pseudopapillary tümörü nadir görülür ve iyi prognoza sahiptir. Bütün yaşlarda
görülebilir ama genelikle genç bayanlarda görülür ve kadın/erkek oranı 8:3 dür. Çoğu hastada gaz ve karın ağrısı gibi
nonspesifik semptomlar bulunur veya hiç semptom bulunmaz. Hastamızda tanı konulmadan yaklaşık 2-3 ay önce karın
ağrısı şikayetleri başlamıştı. Yavaş büyüyen pattern büyük boyutlu ve geç tanı konulması nedenidir. Bilgisayarlı tomografi
tümörün solid ve kistik alanlarını gösterir. Manyetik rezonans görüntüleme de kistik dejenerasyon alanları, kapsül ve
kanamayı ayırt etmede kullanılabilinir. SONUÇ: Metastatik ve preoperatif kesin tanı konamayan olgulara, agressif cerrahi uygulanması gerekebilir. Segmental
tutulum ve dalakta metastaz saptandığında pankreasın parsiyel rezeksiyon ve splenektomi yeterli olabilir. Metastatik
hastalık yoksa, primer tümörün total eksizyonu en etkili tedavi şeklidir.
P-38
Akut bilier pankreatit olgularında ERCP hemen yapalım mı?
Musa Zorlu, İbrahim Tayfun Şahiner, Ethem Zobacı, Mesut Bala, Mete Dolapçı
Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum
AMAÇ: Akut pankreatit(AP), pankreas bezinin lokal ve sistemik olarak diğer organları da etkilediği sistemik inflamatuar
süreçtir. AP’nin yıllık insidansı 100.000’de 5-80 kişi arasındadır. Alkole bağlı olmayan akut pankreatitte yaklaşık %60
oranında safra taşı saptanmıştır. Safra taşı olan popülasyonun yaklaşık %3-7 akut pankreatit gelişme riski bulunur. Bu
hastaların tanı ve tedavi seçeneklerinden biriside ERCP işlemidir.Çalışmanın amacı ERCP işlemi yapılamayan hastanelerde
- 102 -
Akut Biliyer pankreatit (ABP) tanısı ile kliniğe kabul edilen hastalarda,medikal tedavinin yeterlilik oranları ve ERCP işlem
gerekliliğini tespit etmektir.
YÖNTEM: 2014-2015 tarihleri arasında ABP nedeniyle yatırılan 51 hasta retrospektif değerlendirildi, demografik
bilgileri, klinik, laboratuar ve radyolojik bulgular, Ranson kriterleri, ERCP girişimleri, cerrahi işlemler kaydedildi.
BULGULAR: 51 hasta değerlendirmeye alındı. Hastaların 31 (%60.8)kadın,20(%39.2)erkekti. Yaş ortalaması 63 idi.
Başvuru anındaki Bilier Ranson kriterleri sıra ile 16 (%31.4) hasta;0, 22 (%43.1) hasta;1,8 (%15.7) hasta;2,5 (%9.8) hasta;3
olarak bulundu.48. saatte ise sırası ile 45(%88.2)hasta;0, 6 (%11.8) hasta;1 olarak bulundu. abdominal ultrasonografide
48 (%94.1) hastada pankreasta ödem ve heterojenite yok, 3(%5.9) hasta pankreasta ödem ve heterojenite ve
peripankreatik sıvı vardı. Batın tomografi Balthazar sınıflandırmasına göre,11(%21.6) hasta;Evre A, 1(%2); Evre B, 2(%3.9)
Evre C, olarak bulundu.MRCP değerlendirmesinde 18(%35.3) hasta normal,14(%27.5) hasta safra kesesinde taş var ve
koledok normal,13(%25.5) saf kesesi ve koledokta taş,6 (%11.8) koledok normalde geniş fakat safra kesesi normal
olarak belirlendi. Hastaların 28 (%54.9)’ine medikal tedavi,13 (%25.5) erken dönem kolesistektomi,10(%19.6) hastaya
ise ERCP işlemi gerekli görüldü.
TARTIŞMA: Akut pankreatit %75-80 hafif seyirli seyrederken,%20-25 oranında ağır seyretmektedir.Erken dönemde
periampuller bölgedeki inflamasyona veya milimetrik taşlara bağlı olarak bilier staz gelişmektedir. Medikal tedavi
sonrası ödemin gerilemesi veya taşların düşmesi sonucu staz bulguları da ortadan kalkmaktadır. Bizim sonuçlarımızda
da hastaların %54.9 medikal tedavi sonrası şikayetleri gerilerken,%25.5 hasta’ya medikal tedavi sonrası kolesistektomi
yapılmış olup,toplam %80.4 hastaya ERCP işlemi gerekli olmamıştır. ABP tanısı ile takip edilen hastaların tanı ve tedavi
amaçlı ERCP işlemi için medikal tedavinin sonuçlarının beklenilmesi uygundur.
P-39
Whipple prosedüründe cavitron ultrasonic surgical aspirator (CUSA) kullanımının pankreatik fistül
gelişimini azaltmadaki etkinliği
Şükrü Arslan, Erdem Karadeniz, Gürkan Öztürk, Bülent Aydınlı
Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum
Giriş: Pankreas rezeksiyonları sonrası gelişen en önemli komplikasyonlardan birisi pakreatik fistüldür. Postoperatif
morbidite ve mortalitenin en önemli nedenidir. Pankreatik fistül gelişimi uygulanan cerrahi teknikle de yakından ilgilidir. Amaç: Bu çalışmada Whipple prosedürü uygulanan hastalarda standart teknikle, CUSA eşliğinde yaptığımız tekniğin
pankreatik fistül gelişmesi açısından karşılaştırılması amaçlandı
Gereç Yöntem: Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümünde Ocak 2010 –Ocak 2015 tarihleri
arasında Whipple ameliyatı yapılan toplam 67 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastalar pankreas rezeksiyonu için
standart yöntem kullanılan ve CUSA kullanılan grup olarak ikiye ayrıldı. Standart grupta pankras rezeksiyonu bistüri
eşliğinde yapılırken, diğer grupta CUSA ile pankreas parankim dokusu aspire edilerek yaklaşık 2mm uzunluğunda
sağlam wirsung kanalı elde edildi. Tüm hastalara wirsungojejunostomi yapıldı.
BULGULAR: Hastaların 39’una Cusa eşliğinde 28’ine ise standart teknikle Whipple prosedürü uygulandı. Cusa kullanılan
grupta yaş ortalaması 58, standart grupta 60 idi. Hastalar 25-84 yaş aralığında idi. Cusa grubunda hastaların 21’i erkek,
18’i kadın iken standart grupta hastaların 16’sı erkek, 12’si kadın idi. Cusa grubunda toplam 6 (%15) hastada pankreatik
fistül gelişirken bunların 2’sine peruktan drenaj, 1’ine açık drenaj, 1’ine anastomoz revizyonu yapıldı, 2’si ise ex oldu.
Standart grupta toplam 9(%32) hastada pankreatik fistül gelişirken bunların 3’üne peruktan drenaj, 1’ine anastomoz
revizyonu yapıldı, 5 hasta ex oldu. Hastaların demografik özellikleri ve postoperatif klinik bulguları değerlendirildiğinde
iki grup arasında fistül gelişim farkı istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05) Sonuç: Pankreas rezeksiyonu Cusa eşliğinde yapıldığında yeterli uzunlukta wirsung kanalı açığa çıktığından
wirsungojejunostomi anastomozu daha emniyetli yapılabilmekte ve postoperatif fistül gelişim riski azaltılabilmektedir.
- 103 -
P-40
Pankreas rezeksiyonu yapılan hastalarda dren sıvısı amilaz değerinin pankreas fistüllerinin
değerlendirilmesindeki yeri
Özgür Hakan Bulut, Şükrü Arslan, Erdem Karadeniz, Gürkan Öztürk, Bülent Aydınlı, Sabri Selçuk Atamanalp
Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum
Giriş: Pankreas rezeksiyonlarından sonra görülen en önemli komplikasyon pankreatik fistüldür. Pankreatik fistülün,
diğer major komplikasyonların sebebi olduğu düşünülmektedir. Pankreatik fistülün erken tanısı için çeşitli yöntemler
tanımlanmıştır. Ameliyatta yerleştirilen drenlerden çalışılan amilaz değeri erken tanıda yardımcı olabilir Amaç: Bu çalışmada pankreas rezeksiyonu yapılan hastalarda dren amilazının pankreatik fistülün tanısındaki yeri
araştırıldı.
Gereç Yöntem: Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümünde Ocak 2010 –Aralık 2012 tarihleri
arasında 28 Whipple, 14 distal pankreas rezeksiyonu yapılan toplam 42 hasta incelendi. Kontrol grubu olarak pankreas
cerrahisi dışı operasyon geçiren 30 hasta belirlendi. Her hastadan postoperatif ilk 7 gün boyunca drenlerden alınan
sıvıda amilaz değerine bakıldı. Çalışma grubu, fistül gelişen hastalar ve fistül gelişmeyen hastalar olmak üzere iki gruba
ayrıldı. Analizde fistül grubuyla fistül gelişmeyen grup ve kontrol grubunun ortalama dren amilaz düzeyleri hem toplam
takip süresince hem de gün bazında karşılaştırıldı.
BULGULAR: Çalışma grubu ile kontrol grubu karşılaştırıldığında tüm günler için dren sıvısı amilazları arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark tesbit edildi (p<0,05). Pankreas rezeksiyonu sonrası fistül gelişen grup ile fistül gelişmeyen grup
karşılaştırıldığında dren amilazları arasında tüm günler için istatistiksel olarak anlamlı fark tesbit edildi (p<0,05). Pankreas
rezeksiyonu yapılıp fistül gelişmeyen grup ile kontrol grubu karşılaştırıldığında dren amilazları arasında ilk dört gün
istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu halde (p<0,05) 5- 7.günlerde fark anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Sonuç:Sonuç olarak pankreas rezeksiyonu sonrası fistül gelişiminin tesbitinde dren amilazının önemli bir gösterge
olduğu ancak ilk dört gün drenden amilaz çalışmanın fistülü göstermeyeceği, bununla birlikte uyarıcı bir değer olduğu
kanaatine varıldı.
P-41
Whipple ameliyatı uygulanan paraduodenal pankreatit olgusu
Erdem Kınacı, Abdulkerim Özakay, Hasan Ökmen, Mert Mahsuni Sevinç, Savaş Bayrak, Esin Kaplan
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş ve Amaç: Paraduodenal Pankreatit (PP) nadir görülen bir pankreatit formudur. Literatürede paraduodenal duvar
kisti, duodenumun pankretik hamartomu, heterotropik pankreasın kistik distrofisi gibi isimlerle anılmaktadır. Burada
nadir görülen bu pankretitin oluşturduğu kitle etkisi nedeniyle Whipple ameliyatı uygulanmış olan bir olguyu literatür
eşliğinde tartışmayı amaçladık.
OLGU: Elliüç yaşında erkek hasta yaklaşık 20 yıldır kronik alkol kullanımı mevcut. Beş yıldır kronik pankreatit tedavisi
alıyor. Bulantı, kusma ve kilo kaybı şikayetlerini artması sonrası yapılan karın ultrasonografisinde pankreas başı ile
duodenum arası yağlı planda yerleşimli orijni net ayırdedilemeyen yaklaşık 5cm’lik kitle saptandı. BT ve MR ile Pankreas
başı seviyesinde yaklaşık 6cm çapa ulaşan ve duodennum lümenine protruze olan malign görünümlü kitle saptandı.
Endoskopik US’de belirgin kitle saptanmadı. Endoskopik değerlendirmede pilor yapısı bozulmuştu, duedonum ileri
derecede daralmıştı ancak mukozası normaldi. PET değerlendirmesinde aynı bölgede patolojik tutulum saptandı.
Klasik Whipple ameliyatı ugulandı. Grade A pankreastikojejunostomi fistülü gelişti. Takip ile spontan geriledi. Ameiyat
sonrası kronik ağrı, kusma ve kilo kaybı şiakyeti oratadan kalktı. Üçüncü ayında sorunsuz olarak değerlendirildi. Patolojik
değerlendirmede PP saptandı, malignite bulgusu yoktu.
Sonuç: Kronik pankreatit olan bir hastada pankreas başında yerleşik bir kitle varlığı PP tanısını akla getirmelidir. Ancak
ameliyat öncesi tanı koymak ve maligniteyi ekarte etmek oldukça güçtür. Bu tip hastalarda ameliyat öncesi tetkikler
maliyet-etkin olarak kullanmalı ve cerrahi tedavi ön planlana alınmalıdır.
- 104 -
P-42
Tıkanma sarılığına neden olan otoimmün pankreatit olguları
Ahmet Seki, Tahsin Dalgıç, Erol Aksoy, Murat Ulaş, İlter Özer, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara
GİRİŞ: Otoimmün pankreatit (OİP), pankreasın nadir görülen, fibroinflamatuar hastalığıdır. Pankreas kanseri, safra yolları
tümörleri ve primer sklerozan kolanjit ile karışabilir. Bildirimizde tıkanma sarılığı ile ortaya çıkan, OİP tanısı konan 2
hastayı sunmayı amaçladık.
OLGU: 1. OLGU: Ellisekiz yaşında erkek hasta, sarılık şikayeti ile başvurdu. Total billirubin: 30.28, direkt billirubin:30.25.
abdominal tomografi tip 2 kolanjiosellüler ca ile uyumlu idi. Perkütan transhepatik kolanjiografi yapılıp fırça sitolojisi
alındı. Eksternal ve internal drenaj kateteri yerleştirildi. Patoloji benign raporlandı. OİP’den şüphelenilerek çalışılan
serum IgG4 düzeyi yüksekti [238mg/dl (0-125) ].
2. Olgu: 69 yaşında kadın hasta, sarılık, kilo kaybı ve karın ağrısı şikayetleri ile başvurdu. Total Billirubin: 7.4, Direkt Billirubin:
4.6 idi. Kolesistektomili hastanın abdominal MR’ında koledok distal lümeni içerisinde 0.7 cmlik dolum defekti mevcuttu. ERCP
yapıldı. Fırça sürüntüsü alındı. Stent kondu. Patoloji benign olarak raporlandı. Serum IgG4 yüksekti [1200mg/dl (0-125) ].
SONUÇ: OİP, pankreasın primer hastalığı olabileceği gibi, IgG4 üreten hücrelerin artışıyla ilişkili sistemik bir hastalığın parçası
olarak ortaya çıkabilir. Sistemik hastalıkta safra yolları, salgı bezleri, böbrekler, retroperiton ve lenf nodları etkilenebilir.
OİP’ler 2 alt gruba ayrılmıştır. Tip 1; pankreas ve diğer organların tutulduğu IgG4 seviyelerinde artışla ilişkili sistemik bir
hastalıktır. Tip 2; pankreasın primer hastalığıdır ve IgG4 hücrelerin kaybı ile ilişkilidir.
OİP’ler sıkça tıkanma sarılığı ile bulgu verir. Karın ağrısı, kilo kaybı seyrek görülen şikayetlerdir. Hastalığın tanı kriterleri
olarak Japon pankreas çalışma grubu ve Mayo Klinik (HISORt) kriterleri kullanılmaktadır.
Bu kriterlerde histoloji, görüntüleme, seroloji, diğer ogan yayılımı, kortikosteroid tedavisine yanıt değerlendirilir.
Hastalarımızda tıkanma sarılığı, pankreatik inflamasyon ve safra yollarında kitle mevcuttu.
Yapılan biyopsiler benign raporlandı. Bunun üzerine bu hastalarda OİP’den şüphelenilerek IgG4 seviyesi ölçüldü. Yüksek
saptanması üzerine OİP tanısı konuldu. Hastalara steroid başlandı. Tıkanma sarılığıyla başvuran, safra yollarında kitle
tespit edilen hastalarda OIP ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken bir hastalıktır.
P-43
Pankreatikoduodenektomi deneyimimiz
Semra Tutcu Şahin, Yavuz Kaya, Şafak Ulutürk, Erdem Obuz, Teoman Coşkun, Aslan Sakarya
Celal Bayar Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Manisa
Giriş: Pankreatikoduodenektomi (Whipple operasyonu) pankreas, ampulla vateri, distal koledok ve duodenumdan
kaynaklanan periampuller tümörlerde halen primer cerrahi tedavidir.
Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular: Bu çalışmamızda, periampuller bölge tümörü tanısı alan hastalarımıza
pankreatikoduodenektomi uygulama oranımızı ve bu hastalarda morbidite ve mortalite oranlarını araştırmayı
amaçladık. Mart 1999 ile Ekim 2014 tarihleri arasında periampuller tümör tanısı alan toplam 97 hasta retrospektif
olarak değerlendirildi. Hastaların 23’üne (%23.7) pankreatikoduodenektomi, 74’üne (%76.3 ) palyatif cerrahi uygulandı. Pankreatikoduodenektomi yapılan 23 hastanın 8’i kadın 15 ‘i erkek olup yaş ortalaması 56.5 idi. 12 hasta (%52.2)
pankreas tümörü, 7 hasta (%30.4) ampulla vateri tümörü, 2 hasta (%8.7) duodenum tümörü ve 2 hasta (%8.7) distal
koledok tümörü tanısı aldı. Tüm hastalarda rezeksiyondan sonra cerrahi sınır patolojik olarak negatifti. Postoperatif
mortalite oranı %26 (6 hasta), morbidite oranı %21,7 (5 hasta) olarak saptandı. Mortalite sebepleri; 2 hastada anostomoz
kaçağı, 1 hastada sepsis, 3 hastada DİK idi. Morbidite sebepleri; 2 hastada anastomoz kaçağı, 1 hastada akut eroziv
gastrit, 1 hastada pankreatik fistül ve 1 hastada sepsisti. Postoperatif komplikasyonlar, 2 hastaya cerrahi, 2 hastaya VAC
prosedürü ve 1 hastaya medikal tedavi uygulanarak kontrol altına alındı.
Sonuç: Serimizdeki hasta sayısı sınırlı olsa da, cerrahi teknikler, preoperatif hazırlık ve postoperatif yoğun bakım
şartlarındaki gelişmelere rağmen, bu prosedürün halen önemli derecede morbidite ve mortalite oranlarına sahip olduğu
söylenebilir.
- 105 -
P-44
Pankreatikojejunostomi kaçağının ligamentum teres hepatis yamasıyla onarımı: Bir olgu deneyimimiz
Tufan Egeli, Tarkan Ünek, Mücahit Özbilgin, Mustafa Göztok, İbrahim Astarcıoglu
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve
Karaciğer Nakli Birimi, İzmir
Giriş: Her ne kadar çeşitli anastomoz yöntemleri geliştirilmiş olsa da, Whipple ameliyatı sonrası pankreatikojejunostomi
kaçağı oranı litertürde %5-25 arasında değişmektedir. Pankreatikojejunostomi kaçağına sekonder mortalite ise değişik
serilerde %10-15 arasında bildirilmektedir. Burada ligamentum teres hepatis yaması ile başarılı bir şekilde tedavi edilen
pankreatikojejunostomi kaçağı olgusunu sunmayı amaçladık. OLGU: 69 yaşında erkek hasta kliniğimize pankreas başı kanseri tanısıyla yatırıldı. Hastaya elektif Whipple ameliyatı
uygulandı. Hastanın postoperatif izleminde pankratik fistül gelişmedi. Postoperatif 10. günde hastada ani gelişen karın
distansiyonu, yüksek ateş ve rebound bulguları saptandı. Laboratuvarda lökositoz, C reaktif protein artışı mevcuttu. Acil
abdominal tomografide intraabdominal yaygın serbest sıvı saptandı. Hasta anastomoz kaçağı ön tanısıyla acil ameliyata
alındı. Eksplorasyonda pankreatikojejunostomi hattının karaciğer komşuluğu hattında yaklaşık 3 mm’lik ayrışma saptandı.
Onarım için ligamentum teres hepatis serbestleştirildi ve ayrışma hattı üzerine gömüldü.
Ayrışma hattının pankreas ve jejenum kısımlarından geçilen 3 adet 4/0 polidiaksonon sütür,ayrışma hattı üzerine
konulan ligamanın üzerinden geçilerek (Graham onarıma benzer şekilde) sabitlenmesi sağlandı. Batın ılık serum
fizyolojik ile yıkandıktan sonra, loja ve pelvise drenler konuldu. Hasta postoperatif 10. günde şifa ile taburucu edildi. Sonuç: Pankreatikojejunostomi kaçağının onarımı için ligamentum teres hepatis yaması kullanımı düşük morbidite ile
başarılı sonuç vaad eden alternatif bir tekniki olabilir.
P-45
Büyük pankreas kitlelerinde cerrahi tedavi
Ömer Cennet, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu
Hacettepe Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
GİRİŞ: Pankreas kitleleri tanı anında kanser ve ölüm korkusuna neden olmaktadır. Saptanan kitlenin çapı, yerleşim yeri
ve görüntüleme yöntemleriyle elde edilen tanı tedavi sürecini belirlese de, kitlenin çapı ile histopatolojik bulgular,
uygulanan cerrahi ve uzun süreli takip sonuçları net değildir. AMAÇ:Bu çalışmanın amacı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD’da, 4 cm’den büyük pankreas
kitleleri nedeniyle ameliyat edilen hastaların değerlendirilmesidir.
MATERYAL-METOD: HÜTF Genel Cerrahi AD’da Ocak 2001 ve Aralık 2014 tarihleri arasında 4 cm’den büyük pankreasta
kitle nedeniyle ameliyat edilen ve dosya bilgilerine ulaşılabilen hastalar demografik özellikleri, tanıları, uygulanan
cerrahiler, histopatolojik veriler ve ameliyat sonrası takip süreçleri açısından retrospektif olarak değerlendirildi. BULGULAR: HÜTF Genel Cerrahi AD’da Ocak 2001 ve Aralık 2014 tarihleri arasında 4 cm’den büyük pankreasta kitle
nedeniyle ameliyat edilen ve dosya bilgilerine ulaşılabilen hasta sayısı 116 idi.Hastaların ortanca yaşı 57 olarak saptandı.
Hastaların %50,9 kadın idi. En sık başvuru şikayeti karın ağrısı, sırt ağrısı ve sarılık olarak bulundu. Ortalama tümör çapı
5,9 cm olarak saptandı. Kitlelerin %53,4’ü pankreas başına, %20,7’si pankreas kuyruğuna yerleşmişti. Histopatolojik
değerlendirmede hastaların %56,9’unda adenokarsinom, %12.1’inde ve % 7.8’inde nöroednokrin neoplazi saptandı.
Hastaların %38.8’inde ameliyat sonrası dönemde morbidite gelişti. SONUÇ: Ameliyat edilen hasta gruplarında küçük pankreas kitlelerinde olduğu gibi büyük pankreas kitleleri de en
sık pankreas başında saptanmaktadır. En sık patoloji adenokarsinom olmakla birlikte, uygun hasta değerlendirilmesi,
cerrahi teknik ve ameliyat sonrası bakım ile cerrahi güvenle uygulanabilmektedir.
- 106 -
P-46
Distal pankreatektomi sonrası pankreatik fistül ve akut hemoraji
Şükrü Arslan1, Erdem Karadeniz1, Nurhak Aksungur2, Gürkan Öztürk1, Bülent Aydınlı1
1
Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum
2
Tekman Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, Erzurum
Giriş: Pankreas gövde ve kuyruk yerleşimli malign tümörlerin tedavisinde dalak koruyuculu yada splenektomi ile beraber
distal pankreatektomi standart cerrahi yöntemdir. Distal pankretaektomi sonrası görülen en ciddi komplikasyonlardan
biri pankretik fistüldür. Pankreatik fistüle bağlı etraf yumuşak dokuda ve bölgedeki büyük damar duvarlarında erozyon
gelişmesi neticesinde görülen kanamanın mortalitesi oldukça yüksektir Amaç: Distal pankreatektomi yaptığımız hastalardan 3’ünde gördüğümüz pankreatik fistüle bağlı akut hemoraji vakalarını
sunarak bu ciddi komplikasyonun özellikle taburcu arifesinde olan hastalarda gelişebildiğini vurgulamayı amaçladık. Gereç Yöntem: Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde Mart 2011 Nisan 2014 tarihleri arasında
pankreas tümörü nedeniyle distal pankretektomiyle beraber splenektomi yapılan ve postoperatuar 2.haftada
intraabdominal kanama nedeniyle acil amelyata alınan 3 hastanın kayıtları incelendi.
BULGULAR: Hastalrın 2’si erkek 1’i kadın idi. Yaş ortalamaları 57,6 idi. Hastalara çekilen batın tomografisinde birinde
gövde yerleşimli 3 cm, ikisinde ise kuyruk yerleşimli sırasıyla 4 ve 5 cm kitle lezyon tespit edildi. Lezyonlar splenik arter
ve veni invaze ettiklerinden hastaların hepsine distal pankreatektomi ve splenektomi yapıldı. Hastaların hepsinde dren
amilazı yüksekliği tespit edildi. Hastalarda postoperatuar takipleri sırasında sırasıyla 12, 14 ve 20. günlerde genel durum
bozukluğu, hipotansiyon, taşikardi tespit edilmesi ve hemoglobin değerlerinde ani düşme meydana gelmesi üzerine
hastalar acil olarak ameliyata alındı. Yapılan eksplorasyonda her 3 hastada da pankreas lojunda hemorajik mayi olduğu,
splenik arter güdüğünün duvarının erozyona uğramış olduğu ve buradan aktif kanamanın olduğu görüldü. Güdükteki
rüptüre alan daha proksimalinden kesilerek plejit yardımıyla sütüre edildi. Hastalardan 2 ‘si postoperatuar sorunuz
şekilde taburcu edilirken biri postoperatuar 1.gün dissemine intravasküler koagülasyona bağlı ex oldu. Sonuç: Pankreas cerrahisi sonrası pankretaik fistül gelişen, özellikle geç dönemde ani olarak vital bulgularda stabilite
kaybı ve şok benzeri bulgu veren hastalarda vasküler duvar erozyonlarına bağlı kanama olabileceği daima akılda
tutulmalı ve cerrahi müdahale zamanlaması iyi yapılmalıdır.
P-47
Pankreatikoduodenektomi rezeksiyonu sırasında oluşan superiormezenterik ven defektinin otojen
peritoneal greft ile kapatılması
Cüneyt Kayaalp, Fatih Sümer, Yılmaz Polat, Ramazan Kutlu
İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya
Lokal ileri pankreatik kanserler porto-mezenterik venleri sıklıkla invaze eder. Pankreatikodeuodenektomi sırasında
venlerin de kitle ile birlikte rezeksiyonları günümüzde daha sıklıkla yapılmaktadır. Venöz rezeksiyonların çoğu
primer olarak onarılabilir, fakat bazen vasküler greftler onarımlarda gerekebilir. Burada sunulan olguda pankreas
başı kanseri olan 70 yaşındaki kadın hastaya SMV lateral duvarının en-blok rezeksiyonu ile birlikte pilor koruyucu
pankreatikoduodenektomi yapıldı. Kitle ile birlikte çıkartılan superior mezenterik ven (SMV) duvarında primer
kapatmaya uygun olmayan bir defekt oluştu. SMV deki defektin uzunluğu 2 cm. ve genişliği ven çevresinin yarısı
kadardı. Defekt sol subcostal bölgeden alınan 3x2 cm. boyutunda otolog parietal periton ile 6/0 polipropilen sütürler
kullanılarak kapatıldı. Venin üzerine genişlemeye izin veren bir bolluk bırakarak yamama işlemi yapıldı. Hasta 11.
günde bilgisayarlı tomografi ile hafif bir daralma olmasına rağmen SMV’nin açık olduğu doğrulandıktan sonra taburcu
edildi. Hastanın üç aylık takibinde ve genel durumu iyidir. Otolog parietal periton, pankreatikoduodenektomi sırasında
oluşan parsiyel venöz defektlerde greft olarak kullanılabilir. Etkili ve elde edilmesi kolaydır, hızlı ve ucuzdur.
- 107 -
P-48
Pankreas kanserinde superior mezenterik ven ve portal ven rezeksiyonları deneyimi vaka serisi
Ufuk Utku Göktuğ, Elvan Onur Kırımker, İsmail Çalıkoğlu, Çağlar Uzun, Menekşe Özçelik, Başak Ceyda
Meço, Deniz Balcı
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara
Giriş : superior mezenterik ve portal venin tümör tarafından invaze edildiği lokal ileri pankreas tümörleri sınırda
rezektabl pankreas tümörü olarak tanımlanmaktadır. Bu durum geçmiş dönemlerde tümörün inoperabl olarak
değerlendirilmesine neden olsa da yapılan arter ve ven rezeksiyonlu başarılı pankreatektomi ameliyatları ve
rekonstrüksiyonlar;özellikle ven invazyonlu tümörlerin günümüzde operablegruba girmiştir. Burada kliniğimizde
tarafından gerçekleştirilmiş sınırda rezektabl pankreas kanser vakalarında ven rezeksiyonlarının ve rekonstrüksiyonları
yapılan vakalarımızın sonuçlarını inceledik.
Materyal Metod : Nisan 2013-Ocak 2015 arasındaki süreçte tek cerrah tarafından gerçekleştirilmiş altı ayrı vaka
retrospektif olarak değerlendirildi. Altı hastadan ikisi erkekti. Ortalama yaş 63.6 (47-74)idi. Vakaların tümünde patolojik
tanı pankreas adenokarsinomu idi. Dört hastaya whipple operasyonu,bir hastaya total pankreatektomi,bir hastaya
RAMPS prosedürü yapıldı. İki hastaya segmental portal ven ve superior mezenterik ven rezeksiyonu ve yüzeyel femoral
ven ile rekonstrüksiyon yapılırken, bir hastaya segmental portal ven rezeksiyonu ve uc uca anastomoz,iki hastaya ise
superior mezenterik venin tanjansiyel rezeksiyonu ve primer tamiri,bir hastaya tanjansiyel portal ve rezeksiyonu ve
primer onarım yapıldı. Ortalama tümör çapı 4.7 cm (3.5-6cm)idi. Altı hasta da evre 2B pankreas kanseriydi. Bir hastada
14. ayda karaciğerde metastaz görüldü. Bir hastada yatışı esnasında safra kaçağı gelişti. Bir hastada yatışı esnasında
mide perforasyonu gelişti. Bir hastada altıncı ayda intraabdominal apse-sepsis nedeniyle eksitus gelişti.Perioperatif
mortalite olmadı. Ortalama postoperatif yatış süresi: 25.6(12-51) gün idi.
Sonuç : Sınırda rezektabl pankreas kanserlerinde başarılı rezeksiyon ve rekonstruksiyon mümkündür ancak morbidite
riskinde artış beklenebilir. Bu ameliyatların onkolojik sonuçlarının belirlenmesi için uzun süreli takiplerin verilerine ihtiyaç
vardır.
PANKREAS KANSERİNDE SUPERİOR MEZENTERİK VEN ve PORTAL VEN REZEKSİYONLARI DENEYİMİ VAKA SERİSİ
Yaş
Operasyon
Ven rezeksiyonu
şekli
Tümör çapı
Evre
komplikasyon
Hastane-de
yatış
Takip
süresi
1.Olgu
69
Whipple
Portal ven rezeksiyonu femoral ven ile
rekonstrüksiyon
3,5cm
2B
14.ayda Karaciğermetastazı
23gün
17ay
2.Olgu
66
Total Pankreatektomi
Portal ven rezeksiyonu femoral ven ile
rekonstrüksiyon
5,5 cm
2B
-
15 gün
17ay
3.Olgu
47
Whipple
Tanjansiyel SMV
rezeksiyonu
6 cm
2B
Safra kaçağı
51 gün
21ay
4.Olgu
59
RAMPS +sağ
hemikolektomi
Portal ven rezeksiyonu+
uc uca anastomoz
5 cm
2B
Mide perforasyonu
35 gün
4ay
5.Olgu
67
Whipple
Tanjansiyel SMV
rezeksiyonu
4cm
2B
-
18gün
1ay
6.Olgu
74
Whipple
Tanjansiyel portal
ven rezeksiyonu
5cm
2B
Apse- Sepsis- Eksitus
12 gün
6ay
- 108 -
P-49
Fokal pankreatitle karışan pankreas başı tümörü: Nonfonksiyone nöroendokrin tümör
Fatma Ümit Malya, Enver Kunduz, Yunus Taşçı, Mustafa Hasbahçeci, Hüseyin Akbulut, Adem Akçakaya
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
Giriş: Pankreasın nöroendokrin tümörleri tüm pankreas tümörlerinin %2-10’unu oluşturan nadir tümörlerdir. Nonfonksiyone
nöroendokrin tümörler ise belirti vermedikleri için genellikle geç evrede tespit edilebilmektedir. Radyolojik olarak karakteristik
özellikleri ile karşımıza çıktığında tanı koymak kolay olabilmekte ancak ender olgularda tipik özelliklerin olmaması nedeniyle
fokal pankreatit gibi benign patolojilerle karışabilmektedir. Bu durumda tanıda gecikmeler olabilmektedir. Bu çalışmada
pankreas başında fokal pankreatit ile karşan nöroendokrin tümörü olan hastanın sunulması amaçlandı. VAKA: Karın ağrısı ve sarılık şikayetiyle başvuran 63 yaşında erkek hastanın yapılan ultrasonografisinde kolelitiasis
ve intrahepatik safra yollarında dilatasyon saptanması üzerine Endoskopik Retrograt Kolanjiografi(ERCP) planlandı.
ERCP’de koledok alt uçta taşlar saptanarak sfinkterektomi ve plastik stent uygulaması yapıldı. Takibinde karın ağrısı
devam eden hastanın bilgisayarlı tomografisinde pankreas başında 23x22 mm hipodens fokal pankreatitle uyumlu alan
izlendi. Yapılan manyetik rezonans görüntülemede 22x23mm fokal pankreatitle uyumlualan izlendi. Pankreatik kanalda
dilatasyon bulunmadı. Tümör belirteçleri normal sınırlardaydı. Hastaya Endoskopik Ultrasonografi planlandı ve pankreas
başında 25x22mm kitleyle uyumlu görünüm saptanarak biyopsi alındı. Sonucu nöroendokrin tümör olarak gelen hastaya
pankreatikoduodenektomi uygulandı. Ameliyat sonrası sorunsuz izlenen hasta yedinci gün taburcu edildi. Patoloji iyi
differansiye nöroendokrin tümör olarak rapor edildi. İki adet metastatik lenf nodu mevcuttu.
Sonuç: Nonfonksiyone nöroendokrin tümörler nadir görülen ve tanısında zorluk yaşanabilen tümörleridir. Özellikle
benign patolojilerle karışması tedavide gecikmelere yol açabilmektedir. En etkin tedavinin cerrahi olduğu bilinen bu
tümörlerde tanı koymada zorluk yaşandığında endoskopik ultrasonografiyle yapılan biyopsi yardımcı olabilir.
P-50
Atipik prezente kist hidatik: pankreas başında kitle
Arda Işık1, Deni̇z Fı̇rat1, Serdar Korkmaz2, İsmai̇l Demi̇ryılmaz1, İsmayi̇l Yılmaz1
1
Erzincan Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzincan
2
Erzincan Üniversitesi, Radyoloji AD, Erzincan
Giriş: Echinococcus granulosus, ülkemizde sık görülen, genellikle karaciğerde gözlenen, paraziter bir hastalıktır.
OLGU: 20 yaşında erkek hasta, sağ ana hepatik kanala açılmış(fig 1) ve buna sekonder pankreas başında koledoğu
dilate(fig 2) kist hidatik olgusu ile prezente edildi. Sonuç: Kist hidatik, evresine göre tedavisi medikal ve cerrahi olarak uygulanan, nadirde olsa safra kanallarına acılan ve
buna sekonder kolanjit ve pankreas başında kitle ile klinik bulgu verebilir.
P-51
Idiopatik periportal lenfoadenopati
Arda Işi̇k1, Deni̇z Fi̇rat1, Mehmet Soyturk2, İsmai̇l Demi̇ryi̇lmaz1, İsmayi̇l Yi̇lmaz1
1
Erzincan Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzincan
2
Erzincan Üniversitesi, Radyoloji AD, Erzincan
Giriş: Periportal lenfadenopati, karaciğer kanserlerinde, safra yolları, pankreas ve lenfoma durumlarında görüntüleme
metodlarında sıklıkla gözlenir ve evreleme-tedavi açısından öneme haizdir. Fakat bu kanserler haricinde periportal lenf
nodunun önemiyle ilgili çalışma sayısı çok azdır.
Gereç ve yöntem: 2012 ocak-2015 ocak tarihleri arasında kliniğimizde idiopathik periportal lenfadenopati ile takip edilen
hastalar retrospektif olarak incelendi. Lenfadenopati capı 1 cmden büyük lenf nodları olarak değerlendirildi(figure 1).
Bilinen kanser öyküsü olan hastalar çalışma dışı tutuldu.
- 109 -
BULGULAR: Toplam 3 hasta( 2 kadın, 1 erkek) değerlendirildi. Hastaların demografik bulguları tablo 1 de özetlendi.
Lenfadenopati büyüklüğü sırasıyla 2,5; 1,5 ve 1,5 cm idi. Hastaların 2 yıllık takiplerinde, bir hastada lenfoma, bir hastada
başvurusundan bir hafta sonra bilier kolangit gözlendi. Diğer hastanın 2 yıllık takiplerinde herhangi bir patolojiye rastlanmadı. Sonuç: Periportal lenfadenopati, çeşitli hastalıkların öncü bulgusu olarak ileri araştırılması gereken radyolojik bir entitedir.
hastaların demografik bulguları
1. hasta
2. hasta
3. hasta
YAŞ
20
35
65
CİNSİYET
E
K
K
ŞİKAYET
Karın ağrısı
Karın ağrısı
Karın ağrısı
LENFADENOPATİ(CM)
1.5
1.5
2.5
PROGNOZ
Patoloji gözlenmedi
Lenfoma
Kolanjit
P-52
Hepatobiliyer Cerrahi Birimi kurulması klinikteki olgu sayılarını artırır
İbrahim Barut1, Yavuz Savaş Koca2, İhsan Yıldız2, Mehmet Zafer Sabuncuoğlu2, Ömer Rıdvan Tarhan2, Hasan
Erol Eroğlu2, Mahmut Bülbül2
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Hepatobiliyer Cerrahi Birimi, Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Isparta
Giriş ve Amaç: Hepatobiliyer Cerrahi, Genel Cerrahinin nitelikli bir üst dalı olup, hem eğitimi hem de uygulama alanları açısından
dikkat, özveri ve tecrübe isteyen bir cerrahi alandır. Bu birimin mevcut olduğu Klinik sayısı çok da fazla değildir ve bu
klinikler Ülkemizin HPB Cerrahisi açısından referans klinikleri konumundadır. Kurulma süreci 5 yılını tamamlamış HPB
Cerrahi Birimimizin, Kliniğin hepatobiliyer Olgu sayısı ve çeşitliliği üzerine etkisi olup olmadığını araştırmak üzere bu
çalışma planlandı.
Gereç ve Yöntem: Akademik kurul kararı alınıp HPB Cerrahi biriminin kurulduğu Temmuz 2010 tarihinden 5 yıl öncesi
ile Birimin kurulmasından bugüne dek Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD’na başvuran
ve ameliyat edilen hepatobiliyer cerrahi olguları retrospektif olarak tarandı. HPB Cerrahi Birimi kurulmadan önceki
olgular Grup 1, sonraki olgular Grup 2 olarak kaydedildi. Kolesistektomi, koledokoduodenostomi ve inrezektabl tümör
ameliyatları çalışma dışında bırakıldı.
Sonuçlar: Son 10 yıl içinde 695 Özgün HPB Cerrahi Olgusu opere edilmiştir.(Tablo 1) Bunların 196’sı (%28) HPB Birimi
kurulmadan önce, 499’u (%72) HPB Cerrahi birimi kurulduktan sonra yapılmıştır. HPB Cerrahi Birimini kurulmasıyla olgu
sayıları 499/196 oranında %254 artış göstermiştir.
HPB Cerrahi Birimi kurulmasının Kliniğin Özgün HPB Olgu sayılarını ciddi oranda artırması, benzer merkezlerin sayılarının
artması gerektiğini vurgular niteliktedir. Bu da nitelikli hepatobiliyer cerrahi eğitimini gerekli kılmaktadır. Asistan ve
uzmanların nitelikli eğitimi açısından HPB Cerrahinin bir yan dal olması için bu sonuçlar bir veri oluşturabilir.
Tablo 1
HPB Olguları
Grup 1
Grup 2
Periampuller bölge tümörü (pankreatikoduodenektomi)
58
87
Pankreas gövde ve kuyruk tümörü (distalpankreatektomi)
17
37
Orta ve Proksimal safra yolu tümörü
5
24
Safra yolu rekonstrüksiyonu
57
169
Komplike Hidatik kist cerrahisi
51
77
Majör Karaciğer rezeksiyonu
0
19
Segmenter KC rezeksiyonu
0
47
Metastazektomi
8
39
196
499
TOPLAM
- 110 -
P-53
Pankreas müsinöz adenokarsinom zemininde gelişen rabdoid özellik gösteren anaplastik karsinom
olgu sunumu
Engi̇n Küçükdi̇ler, Murat Akın, Alp Yıldız, Yiğit Keleşoğlu
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi AD, Ankara
Bilinen sistemik ek rahatsızlığı olmayan 34 yaşında kadın hasta tarafımıza dış merkezde batında kitle şikayeti ile tetkik
edildikten sonra yönlendirilmiş. Hastanın dış merkezde yapılan BT’sinde pankreas korpus ve kuyruğunu tutan, batın orta
hattı dolduran, en geniş yerinde yaklaşık 12x15.5 cm boyutlarında ölçülen, solid komponentleri olan ve septa içeren
kalın duvarlı kistik kitle lezyonu(müsinöz kistik tm?) olarak raporlanmış. Ayrıca sol sürrenal bezde metastaz? Lap?; sağ alt
kadranda çekum komşuluğunda 40x36 mm boyutunda hipodens lezyon(peritoneal implant?,nekroze lap?) saptanmış.
Dış merkez endoskopi ve kolonoskopi tetkiklerinde patoloji saptanmayan hastanın yapılan preop tetkiklerinde AFP:1,98
CEA:1,79 Ca19-9:276,4 Ca125: 47,39 Ca15-3:28,72 Ca72-4:28,71 olarak saptandı.
Hastaya tarafımızca eksplorasyon planlandı. Eksplorasyonda karın ön duvarını tamamen dolduran sol sürrenal beze,
mide korpusuna ve omentuma invaze kitle görüldü. Hastaya palyasyon amaçlı distal pankreatektomi, sol sürrenalektomi,
subtotal gastrektomi, kolesistektomi, omentektomi, splenektomi ve karaciğer biyopsisi yapıldı. Operasyona son verildi.
Post-op dönemde hastada intraabdominal,ominal abse ve ileus gelişti. Post-op komplikasyon tedavileri de yapılan
hastanın onkolojik markerlarında gerileme saptandı(CEA:1,58 Ca19-9:24,95 Ca15-3:23,96). Patoloji sonucu çıkan hasta
onkoloji bölümüne yönlendirildi
Mikroskopik Bulgular: Ana spesmen pankreasın rabdoid özellik gösteren anaplastik karsinomu olarak
raporlandı. Tümör pankreasın müsinöz kistadenom zemininde gelişmiştir. Tümör çapı 18x11cm olup
tümör distal pankreas kökenli müsinöz kistadenom zemininde gelişmiş olup pankreasın çevresindeki yağbağ dokuya, mide duvarına ve sol sürrenal glanda infiltredir(pT4b). Tümör, parsiyel mide rezeksiyonu
inferiorunda, rezeksiyon cerrahi sınırında yaygın olarak devamlıdır. Yaygın hemoraji ve nekroz mevcuttur.
İmmünhistokimyasal olarak, tümör hücreleri vimentin, pankeratin ve CK-19 ile diffüz pozitiftir. CK-7 ile fokal pozitiftir.
Beta-catenin ile tümör hücreleri fokal nükleer ve sitoplazmik pozitif boyanmıştır. Retikülin ile gruplar tarzında pozitiflik
mevcuttur.
P-54
İlk başvuru nedeni mekanik ileus olan asemptomatik kolanjiyoselüler karsinom, vaka sunumu
Ahmet Orhan Gürer1, Erdal Uysal1, Başar Aksoy1, Hasan Bakır1, Mehmet Ali İkidağ2
1
Sanko Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep
2
Sanko Üniversitesi, Radyoloji Bölümü, Gaziantep
Geçirilmiş apandektomi dışında klinik öyküsü bulunmayan 35 yaşındaki erkek hasta mekanik ileus bulguları ile başvurdu
Çekilen tüm batın bilgisayarlı tomografisinde ileoçekal valv seviyesinde tam obstrüksiyon saptandı. Acil şartlarda
laparatomi yapıldı. Gözlemde ileoçekal valv düzeyinde ileum ve çekumu içine alan tümöral kitle ve peritoneal
karsinamatozis hali saptandı. Çekum ve ileum kısmi rezeksiyonu ile ileostomi miköz fistül oluşturuldu. Patoloji sonucu
adenokarsinom yaygın metastazı olarak raporlandı. Postoperatif yapılan ayrıntılı biyokimya analizinde GGT’deki belirgin
artış dışında özellik yoktu. Çekilen MRCP de sol intrahepatik safra kanalında genişleme ve klatsin tümörü ile uyumlu
3x2 cm lik nodüler lezyon saptandı. Hastaya medikal onkoloji tarafından 6 kür kemoterapi tedavisi verildi. Kemoterapi
tedavisinin ardından 17. ayda yapılan MRCP de ve PET de tümöral kitle saptanmadı. Hastanın bütün biyokimyasal
parametreleri normal izlendi.
Hastanın kolostomisi kapatıldı. ilk tanıdan sonra 23. ayda nüks saptanmadan hastanın takibine devam edilmektedir.
sonuç olarak kolanjiyoselüler karsinomlar asemptomatik olarak ileri evrelere ulaşabilirler. Sarılık, karın ağrısı ve sindirim
sistemi bozuklukları ana belirtiler olmasına rağmen nadiren atipik prezantasyonlar ile hastalar başvurabilir.
- 111 -
P-55
Çift duktus sisticus
İsmail Zihni1, Ali Duran2, Oktay Karaköse1, Kazım Çağlar Özçelik1, Hüseyin Pülat1
1
Süleyman Demirel Üniversitesi, Cerrahi Onkoloji Bilim Dalı, Isparta
2
Kızıltepe Devlet Hastahanesi Genel Cerrahi Kliniği, Mardin
GİRİŞ: Tek safra keseli çift duktus sistikus ekstrahepatik bilier sistemin çok nadir görülen bir anomalisidir. Tanı genellikle
cerrahi işlem sırasında konmaktadır. Çift duktus sisticus olgu olarak ilk kez 1956 yılında C. Steger tarafından tanımlanmıştır.
Literatürde 14 olgu mevcuttur.Bizde laparoskopik kolesistektomi sırasında karşımıza çıkan çift duktus olgusunu sunduk
OLGU: Otuz sekiz yaşında kadın hasta sağ üst kadran ağrısı şikayeti ile hastanemize başvurdu. Öyküsünde şikayetlerinin
yaklaşık 2 yıldır olduğunu ve özellikle yağlı yiyecekler yedikten sonra artığını belirtmekte. Fizik muayenesi ve biyokimyasal
parametreleri normal olan hastaya yapılan batın USG sinde safra kesesinde multiple milimetrik taşlar mevcut. Hasta
operasyon için bilgilendirildi. Operasyon laparoskopik başlandı duktus sistikus disseke edildi klipslendikten sonra
disseksiyon sırasında ikinci bir kanalın safra kesesine girdiği görüldü. Koledok eksplore edilip ortaya kondu, kese
retrograt olarak karaciğer yatağından ayrıldı ve kanalın ikinci bir duktus sistikus olduğuna emin olundu, laparoskopik
kolesistektomi tamamlandı. Hastanın post operatif takiplerinde bir komplikasyon çıkmaması üzerine ikinci gün taburcu
edildi.
SONUÇ: Genel cerrahların en çok yaptığı ameliyatlardan biri olan laparoskopik kolesistektomi ameliyatı sırasında nadir
bir varyasyon olan çift duktus sistikus akılda bulunmalıdır.
P-56
Akut taşlı xolesistitli hastalarda TNFα ve IL-6 lokal ve sistemik içerigi
Cabbar Haciyev, Elman Tagiyev, Novruz Hajiyev, Mehman Quliyev
Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü
Sitokinler enflamatuar sürecin gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır fikrinden hareketle, akut taşlı xolesistit olan hastalarda
kan ve safra sitokinlerin önemli karşılaştırmalı bir çalışmadır. Bu çalışmanın amacı, akut taşlı xolesistit olan hastalarda serum
ve safra TNFa ve IL-6 içeriğini bir karşılaştırmalı çalışma oldu.
Malzeme ve çalışma yöntemleri: Akut taşlı xolesistit 30 hasta, serumdaki (TNFa ve IL-6 içeriğini incelendi – kataral – 10,
fleqmonoz – 7, kangren – 7 tıkanma sarılığı ve xolangit atakları ile – 6). Lokal göstergeler 26 hastada safra tanımlanan: 7’de
- kataral, 8 – fleqmonoz, 6-da – kangren ve 5 – tıkanma sarılığı ve xolangit ile komplike edildi. Serumunda TNFa seviyesi
ve IL-6 operasyon, ve safra önce belirlendi - kez (ilk bölümünü). Preoperatif serum TNFa 3.1 kat fleqmonoz – 2.7 kat,
kangren – 2.4 kat, obstrüktif sarılık ve xolangit - daha 2.2 kat daha fazla oldu sağlıklı bireylerde. Hastaların serumunda daha
düşük safra kesesi iltihabı her türlü safra bu sitokinin düzeyi. Karmaşık formlarda tıkanma sarılığı ve kolanjit ile safra TNFa
serum düzeyleri ve hastalığın diğer formları ile karşılaştırıldığında (111,1±4,1 pkg/ml) en yüksek konsantrasyonu vardır.
Ameliyat öncesi akut taşlı xolesistit her türlü serum proinflamatuar sitokin IL-6 konsantrasyonunda önemli bir artış oldu:
kataral - 45,0±4,5 pkg/ml kadar, kangren için 24,4±3,4 pkg/ml, qanqrenoz - 22,3±1,9 pkg/ml (18,3±1,2 pkg/ml serum)
arasındadır. Serumunda bu sitokinin preoperatif içeriği istatistiksel olarak anlamsız norm gore 4,7% oranında azalmıştır.
Serum ve safra IL-6 karşılaştırması safra serum daha düşük, özelliği olduğunu göstermektedir. 6,59±0,37 pkg/ml
kataralda, kangren 8,34±0,34 pkg/ml, qanqrende – 13,8±0,94 pkg/ml. Karmaşık formlarda akut taşlı xolesistit ile safra
obstrüktif sarılık ve xolangit IL-6 düzeyleri serumu (17,4±1,9 pkg/ml) daha (19,46±3,02 pkg/ml) biraz yüksek oldu.
Bu durumda, serum ve safra incelenmiştir sitokinlerin karşılaştırmalı değerlendirmesi hastalığı formları ve sitokin durumu
arasında açık bir ilişki gösterir.
- 112 -
P-57
Safra kesesi tubulopapiller adenomuna bağlı hemobilia: Olgu sunumu
Ali Tardu, Mehmet Ali Yağcı, Servet Karagül, Burak Işık, Sezai Yılmaz
İnönü Üniversitesi Genel cerrahi AD, Malatya
Giriş: Safra kesesi(SK) adenomları kolesistektomi yapılan yetişkin popülasyonda 0,5% oranında görülmekteyken
pediatrik yaş grubunda çok daha seyrek rastlanır. Adenomlar nadiren hemobilia nedeni olabilirler.
OLGU: Kanlı kusma nedeniyle pediatrik gastroenteroloji kliniği tarafından takip edilen 7 yaşında erkek hasta, üst GİS
endoskopisinde ampulla vateride pıhtı ve aktif kanama tespit edilmesi üzerine tarafımıza refere edildi. Tansiyon ve
nabızları normal sınırlardaydı. Konjuktivalarında ikteri bulunan hastanın, palpasyonla karın sağ üst kadranda hassasiyeti
mevcuttu. Rektal tuşede melena tespit edildi. Hastanın laboratuvar testlerinde hemoglobin 8,5 g/dl, total bilirubin 5
mg/dl, direkt bilurubin 3,8 mg/dl, AST 177 U/L, ALT 249 U/L idi. Diğer parametrelerinde patolojik değer saptanmadı.
Hepatobilyer sistem USG normaldi. Dimanik karaciğer tomografisinde SK çevresinde minimal mayi ve pankreas başına
kadar genişlemiş koledok tespit edildi. Hastaya çölyak ve süperior mezenterik arter anjiografisi ile gastrointestinal
sistem sintigrafisi yapıldı. Ancak kanama odağı saptanamadı. 3 ünite eritrosit süspansiyonu replasmanına rağmen
hemodinamisi bozulan hastaya hemobilia ön tanısıyla acil eksplorasyon kararı alındı. Laparotomide safra kesesi hidropik,
koledok geniş saptandı. Safra kesesi içerisinde kitle palpe edildi. Kolesistektomi yapıldı. Çıkarılan safra kesesinin
intraoperatif incelemesinde fundusta birbirine komşu yaklaşık 1 ve 2 cm çaplarında, üzeri pıhtılı, yüzeyi düzensiz 2 adet
polipoid kitle olduğu görüldü (Resim1). Sistik kanal içerisinden 5 F feeding sonda konularak safra yolları yıkandı ve
hemorajik sıvının normal safraya döndüğü görülerek operasyona son verildi. Hasta postoperatif 13. gün şifa ile taburcu
edildi. Kolesistektomi materyalinin histopatolojik incelemesinde safra kesesindeki polipoid lezyonların tubulopapiller
adenoma olduğu rapor edildi.
Sonuç: Hemobilia safra yollarında kan varlığını tanımlamak için kullanılan bir terim olup, GİS kanamasının nadir görülen
bir nedenidir. Biliyer sistem ile vasküler sistem arasında kurulan patolojik bir ilişkiye bağlı gelişir. Son yıllarda karaciğere
yönelik perkütan girişimlerin de artmasıyla en sık hemobilia nedeni iatrojeniktir. SK poliplerine bağlı hemobilia pediatrik
dönemde oldukça enderdir. GİS kanaması ile birlikte biliyer semptomların varlığında çocukluk çağında da hemobilia
akla gelmelidir.
P-58
Squamous hücreli safra kesesi karsinomu
İhsan Yıldız1, Yavuz Savaş Koca1, İbrahim Barut2
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Hepatobiliyer Cerrahi Birimi, Isparta
Giriş: Akut taşlı kolesistit ve safra kesesi kanseri % 2,3 oranında birlikte görülebilmekte, kanserlerin %90’nı adenokarsinom,
%0.5-3’ü ise squamous hücreli karsinomdur. İleri yaşlarda daha sık görülmekte ve kadın erkek oranları 2/1 dir. Akut kolesistit
kliniği dışında spesifik bir semptomu görülmemektedir. Safra kesesi kanserinde ultrason ile %34 tanı konabilmektedir. Tedavide öncelikle cerrahi, ek olarak da radyoterapi ve kemoterapi uygulanmaktadır. Erken evelerde
kolesistektomi ve genişletilmiş kolesistektomi geç evrelerde ise 4. 5. segmentektomi uygulanmaktadır.
Sağkalım oranları cerrahi geçiren erken evrelerde % 20 iken geç evrelerde % 10 gibi oldukça düşük seyretmektedir.
Bu makalede hastanemiz acil servise sağ üst kadran ağrısıyla kabul edilen daha sonra da akut kolesistit tanısıyla
kolesistektomi yapılan ve patoloji sonucu squamous hücreli kanser olarak rapor edilen 75 yaşındaki kadın hasta sunuldu.
OLGU: Acil polikliniğine müraacat eden 75 yaşındaki kadın hastada; sağ üst kadranda ağrı, bulantı,
kusma, 37.5 ateş, fizik muayenesinde ise sağ üst kadranda Murphy pozitifliği dışında belirgin bir
özellik yoktu. Laboratuar bulguları ve abdominal ultrasonografide akut kolesistit olarak kabul edildi.
Laparoskopide safra kesesi distandü, inflame,diğer karın içi organlar ise görünüm olarak normaldi. Hartman
poşunu,sistik kanalı ve koledokun 1cm kadar bir segmentini invaze eden kitle tesbit edildi. Açık operasyona
geçilerek kolesistektomi ve 1.5 cm lik koledok rezeksiyonu veT-tüp drenaj yapıldı. Klinik seyrinde herhangi bir sorun
- 113 -
olmayan olgu postoperatif 6. gün taburcu edildi. Patoloji sonucu squamous hücreli kanser olarak rapor edildi.
Olgu ek tedavileri kabul etmediği için cerrahiye ilave olarak herhangi tedavi uygulanamadı. Yapılan bir yıldır kontrollerinde
herhangi bir sorun gözlenmeyen olgu halen takip edilmektedir.
Sonuç: Squamous hücreli kanser kötü prognoza sahip olmasına karşın akut kolesistitle erken semptomlara neden
olduğu, erken tanı ve tedaviye imkan sağladığı için lokalizalizasyonu da önem arz etmektedir. İleri yaşlarda akut kolesistit
semptomlarıyla gelen hastalarda safra kesesi kanseri olabileceği akılda tutulmalıdır.
P-59
Akut kolesistitli hastaların kısa yatış süresi ile laparoskopik tedavisi
Yusif Aliyev1, Fazil Gurbanov1, Maksim Çinikov2, İlona Panteleyeva2, Leyla Alvendova2
1
Baku Uluslararası Hastane
2
Moskova Halklar Dostluğu Universite Hastanesi
Amaç Akut kolesistitli hastalarda kısa yatış süresiyle laparoskopik kolesistektomi olasılığı.
Gereç ve Yöntem: Akut kolesistit nedeniyle 2008-2013 yılları arasında Moskova devlet hastanesi ve Baku uluslararası
hastanesinde laparoskopik kolesistektomi yapılan olgular retrospektif değerlendirildi. Çalışmada 15-i erkek, 80-i kadın
olmak üzere 95 hasta incelendi. Hastaların ortalama yaşı 46.3 idi. Bulgu: Ameliyat öncesi incelemelere pelvik ve abdominal ultrasonografi, göğüs floroskopi, EKG dahildir. Laparoskopik
girişim bütün hastalara sıvı replasman ve geniş antibiyotik tedavisi sonrası hastaneye yatış gününde uygulanmışdır.
Operasyon süresi ortalama 46.5 dakika idi. Bütün olgularda safra kesesi ödemli, dilate, omentum ve çevre organlara
yapışık durumdaydı. Safra kesesi delinmesi ile drenaj sağlanması 15 hastada (%15.8) uygulanmıştır. İntraoperatif
obstrüktif kolesistit 24 (25.3%), kese flegmonu ise 4 hastada (4.2%) saptanmıştır. Hiçbir hastada laparotomi gerektiren
intraperitoneal komplikasyon gelişmemiştir. 83 hasta (% 87.3) operasyondan sonrakı gün taburcu edilmiştir. Geri kalan
12 hastanın (% 12.7) ameliyat sonrası hastanede kalış süresi 2 ile 4 gün arasında olduğu saptanmıştır. Bu hastalarda
uzamış yatış süresinin sebebi ek tedavi gerektiren eşlik eden komorbiditeleri olduğu belirlenmiştir. Hiçbir hastada postoperatif komplikasyon gelişmemiş. Bütün hastaların ortalama hastanede kalış süresinin 1.2 gün olduğu saptanmıştır
Sonuç: Böylece laparoskopik kolesistektomi akut kolesistitli hastalarda kısa dönem yatış süresiyle gevenli bir şekilde
uygulana bilir bir ameliyat tekniğidir.
P-60
Koledok kistlerinin yönetimi: Tek merkezin 8 hastalık serisi
Muharrem Battal, Ufuk Oğuz İdiz, Özgür Bostancı, Gültekin Hoş, Esin Kabul Gürbulak
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul
GİRİŞ: Koledok kistleri nadir olarak görülen bilier ağacın konjenital dilatasyonlarıdır. Benign olarak nitelendirilen
koledok kistleri kolanjit, pankreatit, kolelitiazis ve malign transformasyon gibi birçok komplikasyonla birlikte olabilirler.
Erişkin hastalarda bilier veya pankreatik semptomlar ile birlikte karın ağrısı ile başvururken çocuklarda karında kitle ve
sarılık ön plandadır. Kistlerin total eksizyonu en iyi tedavi yöntemidir. Biz de bu çalışmamızda koledok kisti nedeniyle
opere olan hastalarımızın sonuçlarını değerlendirdik. AMAÇ, GEREÇ ve YÖNTEM: Ocak 2012- Ocak 2015 tarihleri arasında Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
koledok kisti nedeniyle opere edilen 8 hasta ( 1 erkek/ 7 kadın) verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Çalışmadan
çıkarılma kriteri hastaların tip 2 ve tip 5 koledok kistleri olmasıdır. Hastaların patoloji sonuçları, postoperatif morbidite
ve mortalite, hastanede yatış süreleri ve demografik veriler incelenmiştir.
BULGULAR : Hastaların hastaneye başvurma kriterlerine bakıldığında batın sağ üst kadran ağrısı 7 hastada, sarılık 6
- 114 -
hastada bulantı 1 hastada gözlemlenmiştir. Hastaların sırasıyla 3 ‘ünde tip 1, 3’ünde tip 3, 2’sinde tip 4 koledok kisti
gözlenmiştir. Patoloji sonuçları değerlendirildiğinde tip 1 koledok kisti olan 2 hasta ve tip 4 koledok kisti olan 1 hastada
koledok kistine bağlı kolanjiokarsinom geliştiği görülmüştür. Benign hastalara Roux-en-Y Hepatikojejunostomi, malign
hastalara ise whipple operasyonu uygulanmıştır. Whipple operasyonu yapılan bir hasta post op 3. gün yoğun bakım
ünitesinde ek hastalıklarından dolayı ex olmuştur. Kalan 7 hastanın ortalama hastanede yatış süresi 8.7 (6-13) gündür.
Postoperatif bir hastada yara yeri enfeksiyonu, bir hastada da operasyon yerinde koleksiyon gelişmiş. Hastalar ortalama
1.8 yıl (6 ay- 3 yıl) takip edilmiş olup hastaların klinik olarak takibi devam etmektedir. SONUÇ : Koledok kisti nadir görülmesine karşın uzun dönem komplikasyonları sebebiyle dikkat edilmesi gereken bir
hastalıktır. Kistin total eksizyonu en iyi tedavi yöntemi olup malign transformasyon yoksa Roux-en-Y Hepatikojejunostomi
tercih edilebilecek operasyonlar arasındadır.
P-61
Paratiroid adenomunun eşlik ettiği Limy Bile sendromu
Yavuz Savaş Koca1, Tuğba Koca2, İbrahim Barut3
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Genel Cerrahi AD,
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Çocuk Gastroenteroloji ve Beslenme Bilim Dalı
3
Süleyman Demirel Üniversitesi Hepatobiliyer Cerrahi Bölümü
Giriş: Limy Bile (LB) kalsifiye safra taşlarının safra kesesi ve safra yolarında direk grafi ve bilgisayarlı tomografide (BT)
de görülmesiyle karaktarize nadir bir durumdur. Bu kalsifiye safra taşlarına primer hiperparatiroidizmin eşlik etmesi ise
çok daha nadir bir durumdur. İlk olarak 1911’de Volkmann bu beyaz, kalsifiye maddenin safra kesesindeki varlığından
bahsetmiştir. Knutsson “limy bile” ve “milky bile” terimlerini bu klinik başlık için kullanmıştır. Bizde burada primer
hiperparatiroidizmli olguda tespit ettiğimiz kalsifiye safra taşlarından kaynaklanan kolelitiyazis olgusunu literatür
eşliğinde sunduk.
OLGU: 40 yaşında bir bayan hasta sağ üst kadranda epigastrik ağrı ve 15 gün süren extremite güçsüzlüğüyle kayda
alındı. Hastanın sağ üst kadranında ve epigastrimunda hafif hassasiyet vardı. Hiçbir reaksiyon saptanmadı. Fizik
muayenesinde üst ve alt ekstremitelerde kas gücü 5/5, derin tendon refleksleri normal çıktı. Ayrıca hiçbir nörolojik
eksikliğe rastlanmadı. Fizik muayenesinde görülen tek ilginç bulgu, sağ tiroit lobunda bulunan bir nodül oldu. Safra kesesindeki çoklu milimetrik taşlar Abdominal ultrasonda gösterildi. Abdominal BT’de kalsiyum yoğunluğu göze
çarpan safra kesesi içerisinde taş görüldü (Resim 1). Ultrason muayenesinde sağ tiroit lobu 22x31x63 mm, sol tiroit lobu
ise 27x35x75mm olarak kaydedildi. Sol tiroit lobunu dolduran hem heterojen nekrotik hem de kalsifiye içerik ultrason
muayenesinde izlendi. Paratiroid sintigrafisi sol tiroitin paratiroid adenomuyla uyumlu olduğunu gösterdi. (Resim2).
Eş zamanlı laparoskopik kolesistektomi ve paratiroid adenoma eksizyonu yapılan hastanın histopatolojik incelemesi
paratiroid adenoma ve kolelitiyazis olarak rapor edildi.
Sonuç: LB safra kesesinde veya safra kanallarında röntgen filmlerinde kolayca görülebilen radyoopak taşlar ile tanımlanan
nadir bir durumdur. Hiperkalsemiye neden olan durumlarda görülen bu durum tedavi ve teşhisteki ilerlemelerden
dolayı günüzde artış eğilimi göstermektedir. LB 3/1 oranında bayanlarda daha yaygın olarak görülür her yaş grubu etki
altındadır ancak 40 yaş ve üstünde daha sık gözlemlenmiştir. Bizim olgumuzda 40 yaşında bir bayandı. Hiperparatiroidzmi
olan olgularda kolelitiyazis gelişebileceği akılda tutularak gerekli muayene ve tanı yöntemleri bu tip hastalarda akılda
bulundurulmalıdır.
- 115 -
P-62
Ksantogranülomatöz kolesistit olgusu sunumu
Serdar Gümüş, Yusuf Yağmur, Mehmet Babür, Mehmet Ali Can
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Diyarbakır
GİRİŞ: Ksantogranulomatöz kolesistit, oldukça nadir görülen, idiopatik bir kronik kolesistit nedenidir. Safra kesesinde
ilerleyici fibrozis nedeniyle irregüler duvar kalınlaşması mevcuttur. Genellikle safra kesesi taşları ile birliktelik
göstermektedir. En sık 6. ve 7. dekatta saptanmakla birlikte kadınlarda daha sık görülmektedir. Ksantogranulomatöz
kolesistit sıklıkla görüntüleme yöntemlerinde safra kesesi malignitesini taklit etmektedir.
OLGU: 65 yaşında bayan hasta, uzun zamandır varolan sağ üst kadaran ağrısı nedeniyle hastanemize başvurdu.Fizik
muayesinde batın sağ üst kadranda hasssiyet dışında bir bulguya rastlanmadı. Hastanın labaratuar parametrelerinde
demir eksikliği anemisi dışında bir bulguya saptanmadı. Hastaya yapılan batın ultrasonoğrafisinde; safra kesesinde en
kalın yerinde 1 cm’ye varan anormal duvar kalınlık artışı tespit edildi. Hepatik parankime belirgin invazyon bulgusu
izlenmedi. Hastaya manyetik rezonans kloanjio pankreatikografi (Şekil 1,2). Safra kekesinde ksantogranulomatoz
kolesistit ve/veya adenomyomatosis olabileceği yönünde değerlendirildi. Safra yollarının normal olduğu gözlendi.
Hastaya laparatomi yapıldı. Yapılan eksplorasyonda transvers kolonun, midenin, duodenumun ve omentumun safra
kesesini tamamen kapattığı, ileri derecede yapışıklıklar görüldü. Yapışıklıklar künt ve keskin disseksiyonla ayrıştırıldı
(Şekil 3,4). Aşıri yapışıklıklar nedeniyle ancak kesedeki taşlar çıkarılıp parsiyel kolesistektomi yapılabildi ve morrisona
dren konularak operasyon sonlandırıldı. Postoperatif 4 gününde hasta komplikasyonsuz taburcu edildi. Hastanın patoloji
sonucu Ksantogranulomatöz kolesistit olarak belirlendi.
SONUÇ: Ksantogranülomatöz kolesistitin oluşum mekanizması yeterince aydınlatılamamıştır. Gelişiminde kese içerisindeki
staz sonrasında safranın mukozal ülserlerden ya da bütünlüğü bozulmuş Rokitansky-Aschoff sinüslerinden submukozal
dokuya geçerek inflamasyona neden olduğu düşünülmektedir. Görüntüleme yöntemlerinde safra kesesi duvar kalınlaşması,
intramural nodul, safra kesesi içerisinde kitle ve safra kanallarında dilatasyon saptanabilmektedir. Ksantogranülomatöz
kolesistit sıklıkla safra kesesi karsinomu ile karışmaktadır. Gerçek tanı ancak materyalin histopatolojik incelenmesi ile
konulabilmektedir. Ameliyat öncesinde malignite şüphesi olan vakalarda ince iğne biyopsisi tanının konulmasında faydalıdır.
Preoperatif tanının olması gereksiz agresif cerrahileri, mortalite ve morbiditeyi azaltmaktadır.Ksantogranülomatöz kolesistit
preoperatif olarak safra kesesi karsinomu ile karıştırılabilmektedir. Ancak çoğu zaman kesenin tamamının çıkarılması bile
mümkün olmadığı bu bening hastalıkta gereksiz agesif cerrahiden kaçınmak gerekmektedir.
P-63
Safra kesesinin skuamoz hücreli kanseri: Olgu sunumu
Hüseyin Pülat1, Oktay Karaköse1, İsmail Zihni1, Kazım Çağlar Özçelik1, Metin Çiriş2, Hasan Erol Eroğlu1
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Onkoloji Bilim Dalı, Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji AD, Isparta
GİRİŞ: Safra kesesi kanserleri, seyrek görülmelerine rağmen mortaliteleri yüksektir. Yaşlı kadınlarda daha sık görülür.
Safra kesesinde en nadir görülen kanser tipi, saf skuamöz hücreli kanserdir.10 yıl önce mesane tümörü nedeniyle cerrahi
ve medikal tedavi uygulandığı dönemde safra kesesinde taş saptanan ancak asemptomatik olduğu için operasyon
önerilmeyen, ilerleyen zamanla safra kesesi skuamöz hücreli karsinomu gelişen 59 yaşında bir kadın hastayı sunduk.
OLGU: On yıl önce mesane ca nedeniyle tetkik edilirken kolelithiasiz tanısı konan 59 yaşında kadın hastanın asemptomatik
olduğu için herhangi bir tedavi uygulanmamış sorgulamasında, son 6 aydır künt vasıflı karın ağrısı, şişkinlik ve hazımsızlık,
son bir aydır bulantı ve kilo kaybı şikayetleri olması üzerine gittiği klinikte kolelityazis tanısı konarak bir ay önce opere
edildiği öğrenildi. Laparaskopik olarak başlanan operasyonda safra kesesinin boyun kısmında serozayı aşmış, koledoğa
yapışıklık gösteren kitle görülmesi üzerine açığa geçilmiş. Eksplorasyonda tüm kese duvarının yer yer 3 cm’ye kadar
kalınlaşmış olduğu, dış yüzeyinin düzensiz olup karaciğere ve çevre dokulara yapışık olduğu görülmüş. Safra kesesi,
kısmen çevre yağlı dokuları içerecek şekilde çıkartılmış. Piyesin patolojik incelemesinde 4x4x3 cm çapında safra kesesi
boyun kısmına lokalize, birkaç alanda perimüsküler bağ dokuya infiltrasyon gösteren, tümöral dokuda perinöral invazyon
gözlenen, cerrahi sınırları temiz, serozayı infiltre etmiş, orta derece diferansiyasyon gösteren safra kesesinin skuamöz
hücreli karsinomu tanısı konulmuş olan hastanın akıbetini sunduk.
SONUÇ: Kronik taşlı kolesistit zemininde ilerleyen zamanla gelişebilecek safra kesesi kanserleri nedeniyle; asemptomatik
bile olsa kardiyak, respiratuvar problemler gibi yandaş hastalığı olmayan kolelityazisli hastalarda kolesistektomi
önerilmelidir.
- 116 -
P-64
İkterin nadir bir nedeni: mide rezeksiyonu sonrası internal herniasyon
Zeynep Deniz Kozluklu1, Mert Mahsuni Sevinç1, Özgür Seğmen1, Yiğit Düzköylü2, Hasan Bektaş1, Serkan Sarı1
1
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul
2
Islahiye Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, Gaziantep
Giriş: İkter; metabolik, mekanik, inflamatuar, neoplastik birçok nedene bağlı olarak görülebilmektedir. Bu nedenle
özellikle nadir görülen sebepler iktere yol açtığında tanı geç konabilmektedir. Bu yazıda internal herniasyona bağlı
mekanik ikter gelişen 2 hastayı sunmayı amaçladık. OLGU: İlk hasta 65 yaşında ve erkekti. 1 hafta mekanik ikter ve buna bağlı pankreatit nedeniyle takip edildikten
sonra tarafımıza yönlendirildi. Bulantı, kusma, sarılık ve karın ağrısı şikayeti vardı. Hastanın anamnezinde laparoskopik
koleistektomi ve mide ülseri nedeniyle operasyon öyküsü mevcuttu. Muayenede epigastrik bölgede hassasiyet ve
minimal distansiyon görüldü. Batın tomografisinde İHSY geniş, duodenum dilate görüldü. Operasyona alınan hastada
subtotal gastrektomi sonrası Roux-en-Y anastomozla devamlılık sağlandığı, herniye olan jejunum ansı nedeniyle
duodenumun ileri derecede dilate olduğu ve bu durumun koledok dilatasyonuna neden olduğu görüldü. İkinci hasta 62 yaşında ve erkekti. 1 yıl mide adenokarsinomu nedeniyle merkezimizde total gastrektomi ve Roux-n-Y
anastomoz uygulan hasta kusma, sarılık, karın ağrısı nedeniye tarafımıza tekrar başvurdu. Akut karın tablosu olan hastada
operasyonda internal herniasyona bağlı jejunojejunostomi hattında perforasyon ve koledok genişlemesi görüldü. Sonuç: Roux-en-Y sonrası internal herniasyon sarılıki le görülebilir ve nadir bir komplikasyondur. Akla gelmediği takdirde
tanı konurken zaman kaybına ve ek komplikasyonlara yol açabilir. Bu durumu engellemek için internal herniasyonu
engelleyecek şekilde, mezenterik defektlerin kapatılması önemlidir.
P-65
Safra kesesi poliplerini ne zaman ameliyat edelim ?
İbrahim Tayfun Şahiner, Musa Zorlu, Mete Dolapçı
Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum
Giriş / Amaç: Safra kesesi polibi günlük cerrahi pratiğinde sıkça karşılaşılan bir durumdur. Poliplerin takibi ve uygun
cerrahi endikasyon konulmasında zaman zaman zorluklar yaşanmakta ve çoğu zaman safra kesesi polibi olan
hastalara kolesistektomi uygulanmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız safra kesesinde polip olan bireylerde malignensi
potansiyelini ortaya koymak ve cerrahi planlamasına yön göstermektir.
Gereç / Yöntem : Kliniğimize 2008-2013 tarihleri arasında 2656 kolesistektomi uygulanan hastanın, patoloji raporuna
göre, safra kesesi polip görülme sıklığı ve polip tipi, malignensi oranı ve histopatolojik inceleme sonuçları retrospektif
olarak incelenmiştir. Bulgular: Kliniğimizde 2008- 2013 tarihleri arasında toplam 2656 kolesistektomi ameliyatı gerçekleştirildi. Hastaların
ortalama yaşı 52 (12-90) olup %79,3 (n:2016) hasta kadın, %20, 7 (n:550) erkektir. Hastaların %88 ‘ine (n:2337)
laparaskopik kolesistektomi %12 ‘sine (n:318) açık kolesistektomi uygulanmıştır. Hastaların ameliyat sonrası
patoloji raporları incelendiğinde, %2,5 (n:66) akut kolesistit, %6,82 (n:180) akut taşlı kolesistit, %20,2 (n:536) kronik
kolesistit, %65 (n:1726) kronik taşlı kolesistit, %2,4 (n:64) kolesterol polipi, %0,4 (n:13) adenomyomatoz, %1,3 (n:34)
ksantogranülomatöz kolesistit, %0,15 (n:4) hiperplastik polip, %0,30 (n:8) adenomatöz polip, %0,26 (n:7) inflamatuar
polip ve %0,67 (n:18) adenokarsinom olduğu tespit edilmiştir.
Safra kesesindeki polipler incelendiğinde ise toplam 96 kişide polip tespit edilmiş ve bunların %66,6 (n:64) kolesterol
polipi, %13,54 (n:13) adenomyomatoz, %8,33 (n:8) adenokarsinom, %7,2 (n:7) inflamatuar polip, %4,16 (n:4) hastada
ise hiperplastik polip tespit edilmiştir. Adenokarsinom tespit edilen olguların ortalama yaşı 60 (55- 74) olarak tespit
edilmiştir. Polip boyutları incelendiğinde 4 olgunun 10 mm, 2 olgunun 9mm ve 2 olgunun ise 12 mm boyutlarında polibi
olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç: Semptomatik olmasa bile 50 yaş üzerinde, polip boyutu 10 mm üzerinde olan, kolelitiazis ile birlikte olan
olgularda malignite ihtimali olduğundan dolayı cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Bunların dışında boyutları 10 mm’nin
altında olan olgular 6 aylık periyotlarla USG izlem programına alınmalıdırlar. Bu zaman zarfında polip boyutlarında
büyüme, polip sayılarında artış olur,semptomlar gelişirse cerrahi tedavi gündeme getirilmelidir.
- 117 -
P-66
Antiagregan tedavi altında major cerrahi girişim
Aziz Serkan Senger, Mürşit Dincer, Kamuran Cumhur Değer, Deniz Avan, Orhan Uzun, Erdal Polat,
Mustafa Duman, Sinan Yol
Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
GİRİŞ: İlaç salınımlı stent uygulanan hastalarda klopidogrelin kesilmesi stent trombozu açısından güçlü bir etkendir.
Beklenmedik minör veya majör cerrahi girişimler sıklıkla ilaçların kesilmesini gerektirmektedir. Bu nedenle elektif
ameliyatların ertelenmesi önerilmektedir. İlaç salınımlı stent uygulanan ve 1 yıl içerisinde ameliyat olması gereken
acil ve malign vakalarda antiagregan tedavinin erken kesilmesi stent trombozu açısından yüksek risk oluşturmaktadır
(90 kat fazla). Literatür taramamızda antiagregan tedavi altında majör Abdominal cerrahi uygulanan sınırlı sayıda
hasta grubuna rastladık. Bu olgu sunumumuzda distal koledok tümörü tanısıyla Klopidrogel tedavisi altında whipple
ameliyatı olan koroner stentli hastanın postoperatif sürecini irdelemek istedik. OLGU : Karın ağrısı ve sarılık nedeniyle sağlık kuruluşuna başvuran hastanın (F.A./62 yaş, E) yapılan tetkikleri sonrasında
distal koledok tümörü tanısı konuldu. Yaklaşık 8 ay önce yapılan anjiyografisinde LAD’de %98 darlık olduğu görülmüş
ve LAD’ ye ilaç salınımlı stent uygulanmış. İşlem sonrası Aspirin ve Klopidrogel tedavisi alan hastaya Ameliyat öncesi
kardiyoloji tarafından değerlendirmede aspirini kesip klopidogrel 75 mg 1x1 kullanarak ameliyata alınması önerildi.
Klopidogrel tedavisi altında yapılan Whipple ameliyatı sonrası hastaya toplam 17 ünite eritrosit süspansiyonu ve 8 ünite
TDP replase edilmiştir. Ameliyat sonrası dönemde postoperatif 7. ve 12. günlerde 2 kere batın içi kanama nedeniyle
tekrar ameliyata alındı. Yapılan eksplorasyonda ameliyat sahasında yaygın sızıntı tarzında kanama ve hematom olduğu
görüldü. Bunla birlikte PJ anastomozunda kaçak tespit edilmesi üzerine wirsung kanalına eksternal drenaj kateteri
yerleştirilerek açıklık primer onarıldı. Drenaj ve hemostaz sağlandı. 2. Kez kanama ve sızıntı nedeniyle tekrar ameliyat
olması nedeniyle kardiyoloji ile rekonsülte edilerek hastanın Klopidrogel tedavisine ara verildi. Takibinde fistülü kapandı
ve oral gıdaya geçildi. Kanama açısından stabilizasyon sağlandıktan sonra Klopidrogel tedavisi tekrar başlanan hasta
taburcu edildi. SONUÇ: İlaç salınımlı stent uygulanan kardiak açıdan yüksek riskli hastalara da ertelenemeyen büyük cerrahi girişimler
gerekebilir. Bu hastalar ameliyat sonrası kanama açısından yüksek riskli gruptadır. Ve bu müdahalelerin yüksek morbidite
ve mortalite ihtimali olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.
P-67
Standart ile tek delikli laparoskopik kolesistektominin yaşam kalitesi açısından karşılaştırılması
Erkal Ziylan, Hüseyin Akyol, Mehmet Akif Aydın, Mustafa Erhun Eyüboğlu, Turgut İpek
Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
Amaç: Standart yapılan laparoskopik kolesistektomi ( LK ) ile tek delikli ( single port ) laparoskopik kolesistektomi (SLK )
ameliyatları arasında yaşam kalitesinin karşılaştırılması.
Materyal – METOD: 2007-2014 yılları arasında acil ve elektif koşullarda safra kesesinde taş tespit edilip laparoskopik
kolesistektomi yapılan 540 hasta retrospektif olarak incelenmiştir. Cinsiyet, yaş ve geri bildirim açısından SF-36 anket
formu ile yaşam kalitesini sindirim sistemi açısından ölçen index ( GIQLI ) kullanılarak hastaların ameliyat öncesi ile
ameliyat sonrası 6 ve 12 haftalık periyotları karşılaştırıldı.
BULGULAR: Olguların % 40’ı erkek ( 216 ) ve % 60’ı kadın ( 324) idi.Hastaların yaş ortalaması 42.2 idi.Olguların %6’ ı
(32 ) SLK ve % 94 ( 508 ) LK olarak yapıldı. Ameliyat öncesi ile sonrasında yapılan SF-36 anket formu kullanılarak yapılan
değerlendirmede 12. haftanın sonunda her iki gruptada fiziksel ağrı şikayetlerinde azalma görüldü.Her iki grugta 6 ve
12 haftalık dönemler karşılaştırldığında fiziksel,genel sağlık, psikolojik,bilişsel,sosyal durumlar açısından bariz farklılık
olmadığı tespit edildi.GIQLI kullanılarak yapılan değerlendirmede ise sosyal ve hazımsızlıkla ilgili bazı yakınmaların 12.
haftanın sonunda bile devam ettiği hatta az bile olsa arttığı tespit edildi.
Tartışma:LK ve SLK ameliyatları sonrası yaşam kalitesi açısından bariz bir fark olmadığı tespit edilmiştir.
- 118 -
P-68
Nadir bir ERCP komplikasyonu: Endoskopik basket sıkışmasına cerrahi yaklaşımımız
Oğuzhan Özşay, Salih Can Çeli̇k, Turan Acar, Emine Özlem Sayın Gür, Murat Kemal Atahan, Bilek Taşkın,
Coşkun Onak
Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi,Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Amaç: Endoskopik retrograd kolanjiyo pankreotografi (ERCP), safra yolu taşlarının hem tanı hem de tedavisini
yönlendirmede primer rol oynamaktadır. ERCP ile safra kanalına düşen taşların % 90’ını almak mümkün olmakta
ve hastaların % 5-25’inde ise iki veya daha fazla kez ERCP girişimi gerektiği bilinmektedir. ERCP işlemi sırasında
veya sonrasında % 4-16 arasında komplikasyona rastlanır. Endoskopik basket sıkışması da nadir görülen bir
komplikasyondur. Biz de bu yazımızda, koledokta sıkışan endoskopik basketin, açık cerrahi ile tedavi edilmesini
sunmayı amaçladık.
OLGU: Elli iki yaşında erkek hasta koledok taşı nedeniyle dış merkezden hastanemize yönlendirilmiş. Yaklaşık 8 ayda
4 defa safra yolu taşı nedeniyle ERCP yapılmış, ancak taş çıkarılamamış. Buna ek olarak dördüncü ERCP sırasında,
endoskopik basket kateteri safra yoluna sıkışmış ve endoskopik olarak çıkartılamamış. Bunun üzerine hasta operasyona
alındı. Koledok ekplorasyonu yapıldı. Safra yolu taşı ve sıkışan endoskopik basket çıkartıldı. Hastada postoperatif
komplikasyona rastlanmadı ve şifa ile taburcu edildi.
Sonuç: Günümüzde gelişen endoskopik girişimler ve düşük morbidite- mortalite oranları nedeniyle, safra yolu taşlarında
ilk tedavi seçeneği ERCP olmaktadır. Fakat komplikasyon oranlarını düşürmek için önemli bir deneyime gereksinim
olduğu unutulmamalıdır.
P-69
Bouveret sendromu-bir olgu sunumu
Semra Tutcu Şahin, Erdem Obuz, Yavuz Kaya, Teoman Coşkun, Aslan Sakarya
Celal Bayar Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Manisa
GİRİŞ: 1896 yılında Bouveret tarafından tanımlanmıştır.(1) Kolesistoduodenal veya koledokoduodenal fistül nedeniyle
duodenuma geçen safra taşının, bulbusta veya pilorik düzeyde gastrik çıkış obstrüksiyonu yaratmasıdır. Bouveret
sendromu oldukça nadir görülmektedir.(2)
OLGU: Kronik hastalık öyküsü olmayan, 47 yaşında kadın hasta, hematemez yakınması ile başvurdu. 7 aydır devam
eden dispeptik yakınmalar, bulantı-kusma ve melena öyküsü mevcuttu. Muayenesinde, vital bulguları stabildi. Batın
palpasyonunda hassasiyet mevcuttu. Rektal tuşede melena vasfında gayta bulaşı izlendi. Labaratuar incelemesinde
lökositoz ve anemi mevcuttu, karaciğer fonksiyon testleri ve bilirubin seviyeleri normal, ALP, GGT ve LDH yüksekti.
Ultrasonografi ve BT’de intrahepatik safra yolları ve kese lümeninde hava, kese içerisinde yoğun içerikli safra çamuru
görüldü. Üst GİS endoskopide,bulbusta, piloru tamamen kapatan taş saptandı, zorlanarak taşın arkasına geçildi ve
1 cm çapında bir taş daha görüldü.Taşlar endoskopik olarak çıkarılamadı, cerrahi tedavi planlandı. Eksplorasyonda
omentum, safra kesesi ve duodenum arasında yoğun yapışıklıklar olduğu görüldü. Yapışıklıkların ayrılmasından sonra
safra kesesi ile duodenum birinci kıta arasında fistül saptandı. Duodenum inflame görünümdeydi. Gastrotomi yapıldı
ve bulbus yerleşimli, en büyüğü 4.5x4x4 cm ölçülerinde 4 adet taş, pilordan geçirilerek gastrotomi hattından çıkarıldı. Gastrotomi onarıldı. Postoperatif problemi olmayan hasta altıncı günde şifayla taburcu edildi.
SONUÇ: Tedavisinde taşın endoskopik olarak çıkarılması, ESWL ile kırılması veya elektrohidrolik litotripsi uygulanabilir,
ancak bu yöntemlerin başarısı oldukça kısıtlıdır. (3)Cerrahi tedavi seçenekleri ise gastrolitotomi, enterolitotomi, tek veya
iki aşamalı gastro/enterolitotomiyle beraber kolesistektomi ve fistülün onarımıdır.(4)
Sadece taşın çıkarıldığı hastalarda %5-10 oranında kolanjit, kolesistit, rekürren ileus ve safra kesesi karsinomu gibi
komplikasyonlar gelişebilir.(5) İlk aşamada sadece taşın çıkarıldığı, enflamasyonun gerilemesini takiben fistüle yönelik
ikinci cerrahinin uygulanması da mümkündür. Ancak yoğun yapışıklıklar, inflamasyon ve teknik güçlükler nedeniyle
morbidite artabilir. Biz olgumuzda öncelikle obstrüksiyonun ortadan kaldırılması amacıyla gastrotomi ve taş ekstirpasyonu
uyguladık. Elektif cerrahi için hastanın klinik takibi devam etmektedir.
- 119 -
P-70
Künt Travma Sonrası İzole Ekstra Hepatik Safra Yolu Ve Duodenum Yaralanması
Semra Tutcu Şahin, Ramazan Serdar Arslan, Erdem Obuz, Yavuz Kaya, Teoman Coşkun
Celal Bayar Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Manisa
GİRİŞ: Künt travmaya bağlı ekstrahepatik safra yolu yaralanmaları nadir görülen bir durumdur. Ekstrahepatik safra
yolu yaralanmalarının büyük kısmı açık veya laparoskopik cerrahi operasyonları, ERCP ve perkütan bilier drenaj
sırasında olmaktadır. Travmatik safra yolu yaralanmalarına ait spesifik muayene, radyoloji ve laboratuvar bulgularının
olmaması tanıda ve tedavide gecikmelere yol açmaktadır. İzole safra yolu yaralanması olabildiği gibi, solid ve luminal
organ yaralanmaları da eşlik edebilmektedir. Ekstrahepatik safra yolu yaralanmasında uygulanacak cerrahi prosedür
yaralanmanın anatomik yeri ve yaralanma sonrası geçen süreye göre değişiklik gösterir.Primer onarım ve rekonstrüktif
cerrahi gibi alternatif yöntemler bulunmaktadır.
OLGU: 26 yaşında erkek hasta motosiklet kazası sonrası acil servise getirildi. Vital bulguları normaldi. Epigastrik bölgede
abrazyonlar, sağ üst kadranda defans ve rebound mevcuttu. Laboratuvarında AST, ALT, LDH, amilaz, lipaz değerleri
yüksek saptandı. Batın BT’de minimal serbest hava ve perihepatik sıvı olduğu saptandı. Hasta acil operasyona alındı.
Duodenum 2. kıtada yaklaşık 3 cm lik bir perforasyon ve koledok alt uçta tam kat kesi saptandı. Primer duodenal
onarım, Roux’n-Y kolesistojejunostomi ve koledok ligasyonu yapıldı. Postoperatif takipte problem olmadı, 10. gününde
şifayla taburcu edildi.
SONUÇ: Safra yolu yaralanmaları penetran karın travmalarında daha çok görülmektedir. Künt batın travmasına bağlı
safra yolu yaralanması nadir bir durum olup, özenli eksplorasyon yapılmadığı takdirde gözden kaçabilir. Travmaya bağlı
yaralanmalarda bilier sistemde en çok safra kesesi etkilenmekte ve insidansı %2-5 arasında değişkenlik göstermektedir.
Künt travma sonrası safra yolu yaralanmasının mekanizması çok net değildir. Ekstra hepatik yaralanmalar çoğunlukla
pankreas üst kenarı, hepatik kanal bifurkasyonu ve sol hepatik kanalda olmaktadır. Safra yolu yaralanmaları, bulantı,
kusma, karın ağrısı ve sarılık gibi nonspesik bulgular nedeniyle gecikmiş tanı alabilmektedir. Ultrasonografi ve tomografi
yanlış negatif sonuçlara sebep olabilmektedir. Solid organ yaralanması olmaksızın batın içi servest sıvı saptanması
durumunda laparatomi uygulanması komplikasyonları ve tanı ve tedavideki gecikmeleri azaltabilir.
P-71
Laparaskopik kolesistektomi sonrası safra fistülü deneyimlerimiz
Soykan Arıkan, Ali Emre Naycı, Serkan Sarı, Uğur Durukan
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Safra yolu yaralanmaları(syy) benign safra yolu striktürlerinin en önemli sebebidir.Safra yolu yaralanmalarınınen
önemli nedeni de safra kesesi ameliyatları başta olmak üzere cerrahi girişimlerdir.Laparaskopik kolesitektomi(LK)
sonrası ortaya çıkan safra yolu yaralanmaları için tekrar cerrahi,endoskopik tedavi ve perkutan tedavi olmak
üzere birden çok tedavi şekli mevcuttur.Ama bunların hangi hastada hangi sırayla uygulanacağı konsunda fikir
birliği bulunmamaktadır.Haziran 2014-haziran 2012 tarihleri arasında İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Servisinde hastanemizde yapılan ve dış merkezden kabul edilen 10 LK sonrası syy olan hastayı
retrospektif olarak inceledik.Bulardan 7 tanesi kendi merkezimizde 3 taneside dış merkezden kabul edilen hastaydı.
Amsterdam Tip A olan 2 hastada distal koledokta taş saptanmış buna bağlı duktus sistikus klipslerinins açıldığı
düşünülmüştür.Yine 2 hastada MRKP sonrası klipslerin boşta olduğu ve safra kaçağının burdan olduğu görülmüştür.
Yine tipB olan bir hastada peroperatif koledok yaralanmasına sütür konulmuş ve postoperatif dönemde burdan safra
kaçağı olduğu tespit edilmiştir.
Tip C olan 3 hastanın ikisinde koledokta klips ve bir hastada ise postoperatif hematomun distal koledokta bası ile
distansiyon oluşturduğu tespit edilmiştir.
Tip D olan iki hastada ise koledokta tam kat kesi tespit edilmştir.
Bu çalışmada safra yolu yaralanması ve fistül tanısı koymada LK ameliyatında dren koymanın önemi bir kez
daha görülmüştür.Postoperatif syy erken dönemde göstermede ve safrayı batın dışına almada dren cerrahın
en büyük yardımcısdır.Deneyimli cerrahlar bile sorunsuz geçtiğini düşündüğü ameliyatlarda dren koymalıdır(7).
Safra fistülü olan hastalarda koledok tam kat kesilmemişse sfinkterotomi ve stent yerleştirilmesi bir çok hastada yüz güldürücü
- 120 -
olabilir(8).Safra yollarında safra akışının önünde bir engel olmadığı sürece bir çok fistül kendiliğinden bile kapanabilir.
Cerrahi tedavi ise ya yaralanma anında veya bu bölgedeki enefeksiyon ve enflamasyon geçtikten
sonra yapılır(9). Cerrahi tedavi olarak daha çok roux-n-y heptikokojejunostomi tercih edilmektedir(9).
Safra yolu yaralanmaları zamanında müdahale edilmezse biliyer striktür,peritonit ve biliyer sepsis gibi komplikasyonlarla
hastanın yaşamını tehdit edebilir(10).Yine LA ameliyatı yapılan her hastaya dren konulmalıdır.
P-72
Laparoskopik kolesistektomilerde ameliyat süresini etkileyen bir faktör olarak vücut kitle indeksi
Deniz Güzey1, Alpen Yahya Gümüşoğlu1, İlhan Gök1, Süleyman Büyükaşık1, Burak Kankaya1, İlkay
Halıcıoğlu1, Evrim Tülübaş Kucür2, Hilal Köşük2
1
Genel Cerrahi Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
2
Anestezi Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Amaç: Laparoskopik kolesistektomi (LK) ameliyatlarında karşılaşılan zorlukların önceden belirlenmesini sağlayan bazı
parametreler önerilmiş ve klinikte uygulama alanı bulmuştur. Bu çalışmada vücut kitle indeksi yanı sıra, ameliyatın
günü ve zamanı da irdelenmiştir.
Materyal metot: Kliniğimizde 2014 yılıda gerçekleştirilen LK ameliyatlarına ait kayıtlar, hastanenin otomasyon programı
olan MEDİN®’den retrospektif olarak araştırıldı. Hastaların demografik bilgileri, ameliyatın günü ve saati, ameliyat ve
anestezi süresi, hastanın vücut kitle indeksi (VKİ kg/m²) değerlendirildi. Kayıtlarda hastanın indüksiyonu anestezi süresinin
başlangıcını, operatörün insizyonu ameliyat süresinin başlangıcını oluşturmaktadır. Hastalar VKİ’lerine (N:Normal,
K:Kilolu, O:Obes, MO:Morbid obes) ve ameliyat zamanlarına göre (M:Mesai içi, A:Akşam, G:Gece gruplandırıldı.
Sadece rakamsal parametreler değerlendirildi.
Bulgular: LK gerçekleştirilen 574 hastadan, kayıtları yeterli olan ve ek ameliyat yapılmayan 518’i değerlendirilmeye
alındı. Seride 141 erkek hasta, 114 acil ameliyat ve 132 dren konulan hasta mevcuttur. Ameliyat süreleri Tablo:2’de
verilmiştir. VKİ’sine göre N:130, K:254, O:98 ve MO:36 hasta bulunmakta ve zamana göre M:426, A:64, G:28 ameliyat
edildi. Ameliyatların 36’sı hafta sonu tatilinde, 387’si asistan hekim tarafından gerçekleştirildi. Serinin ameliyat süresi
68±32 dakika ve anestezi süresi 79±27 dakika olmasına rağmen alt gruplarda farklılıklar göze çarpmakta özellikle
MO’ların ameliyat sürelerinin M grubunda 82±65 dakika, acil ameliyatlarda 123±120 dakika, dren uygulananlarda
141±139 dakika, kadın cinsiyette 82±64 dakika olduğu görülmektedir. Asistan ve uzmanların ameliyatlarında süre
farklılığı gözlenmemektedir. Tartışma: Klinik, laboratuar ve radyolojik bulguların değerlendirilmesi ile öngörülen LK’nın zorluğu hakkında bilgi sahibi
olabilmekteyiz. Obes hastalarda diğer teknik zorluklara ek olarak port yerleştirmede ve pnömoperiton oluşturmakta
da zorluklar görülmektedir. Dren uygulamanın zor gerçekleştirilen disseksiyonu takip ettiği varsayılırsa, MO’larda
belirgin olarak az dren konulduğu ( MO: %17, Seri: %25) dolayısı ile diseksiyonun zor olmadığı gözlenmektedir. Hazırlık
prosedürünün ameliyat ve anestezi süresini uzatan bir unsur olduğu dikkat çekmektedir.
Sonuç: Obesite ile ilgili olarak yüksek VKİ’i diseksiyon zorluğu oluşturmasa bile özellikle acil ameliyatlarda, hazırlık süresi
ve ameliyat süresinin uzamasında etkin rol oynamaktadır.
Tablo:1, VKİ ve ameliyat zamanına göre ameliyat süreleri (dakika)
M (saat;08:00-16:00)
A (saat;16:00-24:00)
G (saat;00:00-08:00)
Toplam
VKİ (kg/m2)
n/n
426
64
28
518
N (Normal)
18,5-24,9
130
69±29
56±19
62±21
66±27
K (Kilolu)
25-29,9
254
66±27
69±12
75±23
67±28
O (Obes)
30-34,9
98
68±28
81±40
77±17
69±29
MO (Morbid
obes)
>35
36
82±65
80±42
85±35
82±62
518
68±32
67±31
70±23
68±32
Toplam
- 121 -
Tablo:2, Gruplara göre ameliyat süreleri (dakika)
N (Normal)
K (Kilolu)
O (Obes)
MO (Morbid obes)
Grup/n
130
254
98
36
Acil (n:114)
65±24
73±28
71±42
123±120
Elektif (n:404)
67±28
66±28
69±26
74±24
Acil Dren(+), (n:73)
79±32
84±30
86±35
141±139
Elektif Dren(-), (n:59)
60±22
62±25
65±26
70±23
Kadın (n:377)
63±24
63±26
68±25
82±64
Erkek (n:141)
76±32
75±30
75±40
80±42
P-73
Genç yaşta safra kesesi kanseri, atnalı böbrek, Hashimato tiroiditi. Yeni bir sendrom mu?
Cumhur Kamuran Değer, Serkan Aziz Senger, Mürşit Dinçer, Orhan Uzun, Erdal Polat, Mustafa Duman,
Sinan Yol
Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahisi Departmanı, İstanbul
GİRİŞ: Safra kesesi kanseri belli bölgeler haricinde (Şili, Polonya, Japonya) bilhassa Amerika ve Avrupa ülkelerinde
nadir görülen kanser türlerindendir. Kadınlarda erkeğe oranla 3 kat fazla görülür ve çoğu olgu 40 yaşın üzerindedir.
Bu olgumuzda safra kesesi kanseri şüphesiyle ameliyata alınan ve beraberinde atnalı böbrek ve hashimato tiroiditine
sekonder hipotiroidi bulguları olan 26 yaşında erkek bir hastayı tartışmayı amaçladık. Literatür taramamızda bu 3
bulgunun bir arada olduğu bir sendroma rastlamadık. Genç yaşta çok nadir rastlanan bu kanser türünün diğer bulgularla
bir arada olması, daha önceden tanımlanmamış bir sendrom olabilir mi?
OLGU: 26 yaşında erkek hasta (M.Ç/protokol: 497) yaklaşık 1 aydır olan karın ağrısı şikayetiyle polikliniğimize başvurdu.
Soygeçmişinde bir özellik yoktu. Özgemişinde çocukluğunda geçirilmiş menenjit hastalığı mevcuttu. Fizik muayenesi
normaldi. Batın ultrasonografisinde safra kesesi hidropik, posterior duvarda asimetrik duvar kalınlık artışı veya yoğun
çamur materyali ayrımı yapılamayan görünüm ve kese boynunda 22x22 mm. yine safra çamuru ayrımı yapılamayan
görünüm izlendi, atnalı böbrek anomalisi mevcuttu. Batın tomografisinde safra kesesi boynu lokalizasyonunda 32x33
mm. yumuşak doku dansitesinde heterojen kontrast tutulumu gösteren kitle lezyon izlendi. Kan tetkikinde hemogram
ve karaciğer biokimyası normal, CEA: 19.2↑, CA19-9<0.8 CA-125: 62.2↑, TSH: 17↑. İdi. Hasta dahiliye ile konsülte edildi.
Hashimato tiroiditi tanısıyla levatiron tedavisi başlanan hasta tedavi sonrası ötroid olması üzerine tekrar kliniğimize
yatırıldı. Ameliyata alınan hastanın laparoskopik eksplorasyonunda safra kesesi ileri derece hidropik, kese boynunda
sert kitle imajı veren lezyon saptanması üzerine laparotomi yapıldı. Kolesistektomi piyesi frozen inceleme için patolojiye
gönderildi. Frozen sonucu malign gelmesi üzerine paraaortakaval lenf nodlarından örnekler gönderildi. Negatif gelmesi
üzerine hastaya karaciğer yatak rezeksiyonu + hepatoduodenal lenf nodu disseksiyonu ameliyatı yapıldı. Postoperatif
seyri kliniğimizde stabil olarak devam etmektedir. SONUÇ: Bu olguda otoimmün bir hastalık olan hashimato tiroiditi ve genetik hastalıklara eşlik edebilen (Turner
Sendromu) atnalı böbrek bulgusunun gençlerde oldukça nadir rastlanan safra kesesi kanseri birlikteliği, bizlere daha
önce tanımlanmamış bir sendromun var olabileceğini düşündürdü.
- 122 -
P-74
75 yaş üstü hastalarda laparoskopik kolesistektomi sonuçlarımız
Semra Tutcu Şahin, Aslan Sakarya, Şafak Ulutürk, Erdem Obuz, Yavuz Kaya, Teoman Coşkun
Celal Bayar Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Manisa
Giriş: Günümüzde laparoskopik kolesistektomi, safra kesesi hastalıklarında en tercih edilen cerrahi tedavi yöntemidir.
Fakat hala, ileri yaşta, kardiak ve pulmoner yandaş hastalıkları olan hastalarda, bu cerrahi yöntemin güvenle uygulanıp
uygulanamayacağı konusunda net bir görüş sağlanamamıştır.
Amaç. Biz bu çalışmamızda 75 yaş üstü hastalarda laparoskopik kolesistektomi deneyimimizi paylaşmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem, Bulgular: Şubat 2001-Ağustos 2014 tarihleri arasında kolelithiazis tanısı ile laparoskopik kolesistektomi
yapılan toplam 47 hastanın preopertif kardiak ve pulmoner yandaş hastalıkları, morbidite ve mortalite oranları retrospektif
olarak değerlendirildi. Hastaların 34’ü (%72.3) kadın, 13’ü (%27.7) erkek olup, ortalama yaş 78.08 bulundu. Hastaların
tamamına preoperatif dönemde Kardiyoloji ve Göğüs hastalıkları konsültasyonu yapıldı. Operasyon öncesi 23 hastanın
(%48.9) hipertansiyon, 4 hastanın (%8.5) hipertansiyon ve kalp yetmezliği, 2 hastanın (%4.2) hipertansiyon ve koroner
arter hastalığı, 2 hastanın (%4.2) hipertansiyon ve kronik atrial fibrilasyonu, 2 hastanın (%4.2) hipertansiyon ve KOAH,
1 hastanın (%2.1) hipertansiyon koroner arter hastalığı ve kalp yetmezliği mevcuttu. 13 hastada (%27) yandaş kardiak
ve pulmoner hastalık saptanmadı. Postoperatif hastanede kalış süresi ortalama 1.8 gün olarak hesaplandı. Postoperatif
dönemde 2 hastada (%4.2) hipertansiyon ve taşikardi, 2 hastada (%4.2) kanama olmak üzere toplam 4 hastada (%8.5)
komplikasyon gelişti. Postoperatif morbidite gelişen 4 hasta (%8.5) yoğun bakım şartlarında medikal olarak tedavi
edildi. Komplikasyon gelişmeyen hastaların tümü servis şartlarında takip edildi.
Sonuç: İleri yaştaki hastalarda laparoskopik kolesistektomi uygulamalarının verileri ve kanıtları rutin kullanımı desteklemek
için henüz yeterince güçlü olmadığı için, kardiak ve pulmoner yandaş hastalığı olan ileri yaştaki hastalara daha çok
açık cerrahi yaklaşım tercih edilmektedir. Serimizdeki hasta sayısı sınırlı olsa da, morbidite ve mortalite oranlarımıza
bakıldığında preoperatif hazırlığı iyi yapılan ve laparoskopik cerrahi deneyimi yüksek olan merkezlerde bu hastalara
laparoskopik kolesistektominin güvenle yapılabileceği söylenebilir.
P-75
3 port laparoskopik kolesistektomi ile 4 port laparoskopik kolesistektomi karşılaştırması
Yavuz Özdemir, Mehmet Ergin Dipçin, Zafer Şenol, Ergün Yücel, İlker Sücüllü, Bülent Güleç
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul
GİRİŞ: Cerrahi tecrübenin artışına paralel olarak laparoskopik girişimlerde port sayısının ve insizyonun küçültülmesi
gibi alternatif yaklaşımlar uygulanmaya başlamıştır. Çeşitli klinik çalışmalarda 3 port laparoskopik girişimler güvenli
olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmada 3 port laparoskopik kolesistektomi sonuçları ile standart 4 port laparoskopik
kolesistektomi sonuçlarımızı karşılaştırmayı amaçladık. METOTLAR: Servisimizde 1 Ocak 2013 ile 31 Aralık 2014 tarihleri arasında elektif olarak laparoskopik kolesistektomi
uygulanmış olan toplam 283 hasta retrospektif olarak tarandı. Hastalar 3 port ve 4 port laparoskopik kolesistektomi
gruplarına ayrıldı. Gruplar yaş, cinsiyet, komorbidite, operasyon süresi, açığa geçiş oranları, hastanede kalış süreleri ve
komplikasyon açısından karşılaştırıldı. BULGULAR: 3 port laparoskopik kolesistektomi grubunda 45, 4 port kolesistektomi grubunda 238 hasta mevcuttu.
Gruplar arasında yaş, cinsiyet ve komorbidit hastalıklara sahip olma açısından anlamlı bir fark tespit edilmedi. Operasyon
süreleri açısından istatistiksel olarak bir fark tespit edilmedi. Her iki grupta da açığa geçiş olmazken 3 port grubunda
bir hastaya ilave port girildi. Gruplar arasında hastanede kalış süreleri ve komplikasyon oranları açısından fark yoktu. SONUÇ: Elektif kolesistektomi planlanan hastalarda 3 port laparoskopik kolesistektomi güvenli bir şekilde
uygulanabilecek bir prosedürdür.
- 123 -
P-76
Yetmiş yaş üzerindeki hastalarda laparoskopik kolesistektomi sonuçlarımız
Yavuz Özdemir, Mehmet Çuhadar, Meshut Gülderen, Ali İlker Filiz, Yavuz Kurt, Bülent Güleç
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul
GİRİŞ: Ortalama yaşam süresinin uzamasına paralel olarak ileri yaşta hastalara operasyon gereksinim de artmaktadır.
Komorbit hastalıkların daha sık gözlendiği bu hasta popülasyonunda yara iyileşme problemlerinin fazla görüleceği
düşünülmektedir. Bu çalışmada 70 yaş üzeri hastalarda laparoskopik kolesistektomi ameliyatının güvenirliliği araştırılmıştır. METOTLAR: Servisimizde 1 Ocak 2013 ile 31 Aralık 2014 tarihleri arasında laparoskopik kolesistektomi uygulanmış
toplam 322 hasta retrospektif olarak tarandı. Hastalar 70 yaş ve üzeri olanlar ile 70 yaş altında olanlar şeklinde 2 gruba
ayrıldı. Gruplar arasında cinsiyet oranları, komorbid hastalık varlığı, ameliyat süreleri, açığa geçiş oranları, hastanede
kalış süreleri ve komplikasyon oranları karşılaştırıldı. BULGULAR: Gruplar arasında cinsiyet oranları, ameliyat süreleri ve açığa geçiş oranları açısından fark yoktu. Yetmiş yaş
ve üzeri olan grupta komorbit hastalık varlığı anlamlı derecede fazla idi (p=0.002). Postoperatif dönemde hastanede
kalış süresi ve komplikasyonlar açısından gruplar arasında fark tespit edilmedi. SONUÇ: Laparoskopik kolesistektomi 70 yaş ve üzerindeki hastalarda güvenli bir şekilde uygulanabilir.
P-77
C-Reaktif protein değeri gangrenöz kolesistit ayrımında kullanılabilecek bir belirteç olabilir
Yavuz Özdemir, Berkay Çaralan, Ahmet Ziya Balta, Ergün Yücel, Yavuz Kurt, Bülent Güleç
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul
GİRİŞ: Gangrenöz kolesistit, akut kolesistit olgularında %2-30 oranında görülebilen ve göreceli olarak yüksek
morbidite ve mortalite oranlarına sahip olan ciddi bir enfeksiyon durumudur. CRP değeri inflamatuvar süreçlerde
yükselmekte olan bir akut faz reaktanı olup yüksekliği inflamasyonun şiddeti ile orantılıdır. Bu çalışmada CRP değerinin
gangrenöz kolesistit vakalarında prediktif değerini belirlemek amaçlandı. METOTLAR: Servisimizde 1 Ocak 2013 ile 31 Aralık 2014 tarihleri arasında acil şartlarda laparoskopik kolesistektomi
uygulanmış olan toplam 39 hasta retrospektif olarak tarandı. Gangrenöz kolesistit varlığı operasyon esnasındaki bulgulara veya
histopatoloji sonuçlarına göre belirlendi ve hastalar iki gruba ayrıldı. Gruplar yaş, cinsiyet ve CRP değerine göre karşılaştırıldı. BULGULAR: Gangrenöz kolesistit grubunda 6 (%15.4) hasta mevcuttu. Gruplar arasından cinsiyet oranları ve yaş
ortalaması bakımından anlamlı fark yoktu. CRP değeri gangrenöz kolesistit grubunda 149±45.5 iken kolesistit grubunda
58±16.8 olup gruplar arasında anlamlı anlamlı farklılık mevcuttu (p=0.028). CRP değerinin 200 mg/L üzerinde olduğu
tüm vakalarda gangrenöz kolesistit mevcuttu. SONUÇ: Bu çalışma her ne kadar hasta sayısı açısından yetersiz de olsa CRP değerinin gangrenöz kolesistit vakalarının
göstermede faydalı olabileceğini düşündürmektedir.
P-78
Klatskin tümörü rezeksiyonundan üç yıl sonra ortaya çıkan ampulla vateri tümörü ve cerrahi tedavisi:
Olgu sunumu
Mücahit Özbilgin1, Tufan Egeli1, Tarkan Ünek1, Özgül Sağol2, Funda Obuz3, Müjde Soytürk4, İbrahim
Astarcıoğlu1
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve
Karaciğer Nakli Birimi
2
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Patoloji AD,
3
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Radyodiyagnostik AD,
4
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, İç Hastalıkları AD, Gastroenteroloji Bölümü
- 124 -
Giriş: Çoğul primer malignite ilk defa 1889 yılında Billroth tarafından bildirilmiştir. Günümüzde çoğul primer
malignitelere, kanser hastalarının modern tedavi modaliteleriyle daha uzun süre yaşamaları ve tanısal yöntemlerin
giderek gelişmesi nedeniyle daha sık rastlanmaktadır. Burada Klatskin Tümörü rezeksiyonundan üç yıl sonra ortaya
çıkan, ikinci primer ampulla Vateri Tümör olgusunu sunmaktayız.
OLGU: Elli dokuz yaşında erkek hasta; epigastrik ağrı, karında şişkinlik, bulantı, kusma ve kilo kaybı yakınmalarıyla başvurdu.
Hastanın üç yıl önce tip 2 Klatskin tümörü nedeniyle küratif cerrahi rezeksiyon ve adjuvan kemoterapi öyküsü mevcuttu.
Radyolojik ve endoskopik incelemelerde, ampulla Vateri’de kitle saptanan hastaya proksimal pankreatikoduodenektomi ve
lokal invazyon nedeniyle sağ kolektomi uygulandı. Histopatolojik inceleme sonucu, ampulla Vateri kaynaklı iyi diferansiye
adenokarsinom olarak bildirildi. Lezyon ikinci primer tümör olarak değerlendirildi. Postoperatif komplikasyon gelişmeyen
hastanın adjuvan tedavisi planlandı. Hastanın postoperatif 1. yılında takiplerinde nüks saptanmadı. Sonuç: Gastrointestinal sistemde primer tümör saptanan hastaların, senkron, metakron tümör birlikteliği ve ikinci primer
tümör oluşumuna yatkınlık gösterebileceği göz önüne alınmalı, bu hastaların tedavi sonrası yakın izlemi yapılmalıdır. Bu
sayede, hastalarda gelişebilecek yeni malignitelere yönelik cerrahi ve medikal tedaviler daha erken dönemde uygulanabilir.
P-79
Akut gastrik dilatasyona bağlı portal venöz gaz: olgu sunumu
Zeynep Deniz Kozluklu1, Mert Mahsuni Sevinç1, Esin Kaplan1, Yiğit Düzköylü2, Hasan Bektaş1, Serkan Sarı1
1
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul
2
Islahiye Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, Gaziantep
Giriş: Portal venöz sistemde gaz görülmesi genellikle bağırsak nekrozuna bağlı olarak görülür ve acil operasyon gerektirir.
Ancak nediren benign nedenlerle de portal venöz gaz görülebilir. Akut gastrik dilatasyon da bu nedenlerden biridir. Keyif verici madde kullanımına bağlı akut gastrik dilatasyon nedeniyle takip ettiğimiz hastada görülen portal venöz gaz
tablosunu sunmayı amaçladık.
OLGU: 28 yaşında erkek hasta kusma ve karın ağrısı şikayetleriyle acile başvurdu. Bilinen madde bağımlılığı olan ve
madde kullanımı sonrası hiperfaji atakları olan hasta yemek sonrası ani başlayan ağrı nedeniyle tetkik edildi. Fizik
muayenede batında distansiyon vardı, akut karın bulgusu görülmedi. Nazogastrik kompresyon sonrası batın tomografisi
çekildi. Gastrik dilatasyonu olan hastada perforasyon saptanmadı ancak tüm hepatik portal veöz sistemde gaz görüldü.
Yapılan gastroskopide iskemi ve nekroz alanı saptanmaması üzerine hasta dekompresyon ve gastrokinetik ajanlarla
takibe alındı. Kontrol tomografisinde dilatasyon ve portal venöz gaz tablosu gerileyen hasta konservatif olarak tedavi
edildi. Sonuç: Portal venöz gaz genellikle iskemi ve nekroz ile ile ilişkilendirilir ve cerrahi tedavi gerektiren bir sebep olduğu
düşünülür. Ancak nekroz olmadan seyreden akut gastrik dilatasyon gibi nedenlere bağlı da gelişebilmekte ve konservatif
takip sonrası gerileyebilmektedir.
P-80
Safra kesesi duplikasyonu
Arda Işi̇k1, Deni̇z Fi̇rat1, Mehmet Soyturk2, Hüseyin Eken1, Orhan Çimen1, İsmai̇l Demi̇ryi̇lmaz1, İsmayi̇l
Yi̇lmaz1
1
Erzincan Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzincan
2
Erzincan Üniversitesi, Radyoloji AD, Erzincan
Giriş: Safra kesesi duplikasyonu embiryogenez sırasında oluşan nadir bir konjenital anomalidir. Dünya’ da bugüne kadar
210 vaka tanımlanmıştır.
OLGU: 40 yaşında karın ağrısı şikayeti ile değerlendirilen hastanın yapılan hepatobilier usgde safra kesesi duplikasyonu
tespit edildi.
Sonuç: Safra kesesinde duplikasyon, triplikasyon ve septalı safra kesesi olarak varyasyonlar olabilir. Preoperativ
değerlendirilmesi, perioperativ komplikasyonlar acısından önemlidir.
- 125 -
P-81
Fasciola hepatica: kolelitiasisi taklit eden nadir bir olgu
Arda Işi̇k1, İlyas Sayar2, Bari̇ş Gülhan3, Deniz Firat1
1
Erzincan Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzincan
2
Erzincan Üniversitesi, Patoloji AD, Erzincan
3
Erzincan Üniversitesi, Mikrobiyoloji AD, Erzincan
Giriş: Fasiyoliyaz insanlarda çok nadir gözlenen zoonotik bir hastalıktır. OLGU: 43 yaşında kolelitiasis tanısıyla opere edilen erkek hastanın safra kesesi patolojik değerlendirmesinde fasciola
hepatica tespit edildi.
Sonuç: Fasciola hepaticanın, karaciğer(akut) ve biliyer(kronik) fazları bulunmaktadır. Karaciğer fazında periferik
eozinofili hakimdir. Biliyer fazda kolelitiasis bulguları hakimdir.
P-82
Yeni faaliyete başlayan hastanenin birinci yıl hepatopankreatikobilier cerrahi deneyimi
Ti̇muçi̇n Erol1, Erkin İsmail1, Erhan Reis1, Osman Abbasoğlu2
1
Memorial Hastanesi, Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara
GİRİŞ: Görüntüleme yöntemleri, laboratuar incelemeleri ve cerrahi tekniklerdeki gelişmeler, geçmişe oranla
hepatopankreatikobilier cerrahi girişimlerde artışa neden olmuştur. Günümüzde deneyimli ekipler tarafından, yeterli alt
yapının da olduğu merkezlerde hepatopankreatikobilier cerrahi rutin olarak uygulanmaya başlanmıştır. AMAÇ: Yeni faaliyete geçen bir hastanenin birinci yıl hepatopankreatikobilier cerrahi deneyimini paylaşmak.
GEREÇ VE YÖNTEM: Hastane kayıt sistemi taranarak faaliyete başlanan Şubat 2014 ve Şubat 2015 tarihleri arasında
hepatopankreatikobilier sistem hastalıkları nedeniyle cerrahi girişim yapılan hastaların kayıtları retrospektif olarak
incelendi. Hastaların demografik verileri, yapılan cerrahi girişimler, hastanede yatış süreleri, postoperatif morbidite ve
mortalite oranları değerlendirildi.
BULGULAR: Hastanenin faaliyete geçtiği ilk yıl içerisinde 19’u kadın 34’ü erkek olmak üzere toplam 53 hasta,
hepatopankreatikobilier sistem hastalıkları nedeniyle ameliyat edildi.(Tablo 1.) Hastaların ortalama yaşları 48.6
±12.7 (27-89)’idi. Bu dönemde 33 hastaya laparoskopik kolesistektomi, 2 hastaya açık kolesistektomi, 10 hastaya
karaciğer segmentektomi, metastazektomi ve/veya RFA, 1 hastaya hepatikojejunostomi,1 hastaya koledok
rezeksiyonu, 2 hastaya distal pankreatektomi+splenektomi,1 hastaya distal pankreatektomi,splenektomi+karaciğer
metastazektomi,2 hastaya whipple, 1 hastaya parsiyel kistektomi+omentopeksi+ kolesistektomi ameliyatları yapıldı.
Ameliyat edilen hastaların 8’ine (%15 ) ek cerrahi işlemlerde uygulanmıştır. Ortanca hastanede kalış süresi 3 (1-14)
gündür. Bir yıllık süre içerisinde hepatopankreatikobilier sistem hastalıkları nedeniyle ameliyat edilen hastalarda
mortalite yaşanmamış, 7 (%11) hastada yüzeyel cerrahi alan enfeksiyonu, intra abdominal abse, anastomoz kaçağı,
pankreatik fistül, intra abdominal kanama ve atelektazi olmak üzere morbidite gelişmiştir.
SONUÇ: Yandaş hastalıkları olan ve birden fazla cerrahi girişim uygulanan hastalarda morbidite gelişme riski daha
yüksek olsa da deneyimli ekip ve tam donanımlı hastanelerde hepatopankreatikobilier girişimler düşük mortalite ve
morbidite ile yapılabilmektedir.
- 126 -
P-83
Ülser kökenli keskin qastroduodenal kanamalar cift kanının progenerator kök hücrelerinin sitokin
disbalansına etkisi
Cabbar Hacıyev1, Vidadi Allahverdiyev1, Sergey Suşkov2, Novruz Hacıyev1, Elena Klimova2, Elena
Lavinskaya2, Elman Tagıyev1
1
Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü
2
Ukrayna TEA nın V.T Zaytsev adına Texiresalınmaz ve Genel Cerrahi Enstitüsü, Kharkiv
Ülser hastalığının konservatif tedavisi alanındaki büyük başarılara rağmen, 10-30% durumlarda keskin qastroduodenal
qanaxmaya (KQDQ) tesadüf edilir. Edebiyat verilerine göre KQDQ zamanı profuz kanamalar 3,5-3%, nüks kanamalar
ise 6-18% durumlarda cerrahi işlem yapılması gerekliliği ortaya çıkar. Ağır qanitirma fonunda yapılan cerrahi
müdahalenin sonuçları önemli ölçüde immunitetda değişimlerin düzenlenmesini gerektirir.
İşin amacı: ağır dereceli KQDQ sırasında cerrahi müdahale geçirmiş hastalarda kriokonservleşdirilmiş cift kanının sitokin
profili göstergelerine etkisinin öğrenilmesi.
Malzeme ve yöntemler. KQDQ kökenli ağır dereceli qanitirma ile cerrahi müdahale geçirmiş 10 hastada dinamikada
sitokin profili göstergeleri öğrenilmiştir. Hastaların qanzadabında ameliyyatönü dönemde, ameliyyatdansonrakı 1, 3,
5, ve 7. sutkalarda iltihablehine (IFNy, IL-1, IL-2) ve iltihabeleyhine (IL-4, IL-10) sitokinler İFA yöntemi ile incelenmiştir.
ameliyyatdan sonraki dönemde hastalara bir kez vena içine 20 * 106 miktarda progenerator kriokonservleşdirilmiş cift
kanının kök (ana) hücreleri aktarılmıştır.
Sonuçlar ve tartışma. ameliyyat önü dönemde kan serumunda iltihablehine sitokinlerin miktarı keskin artmıştır: IFNy
konsantrasyonu normalden 7,0 kez (p<0,001), IL-1 - 11,4 olarak (p<0,001) ve IL-2 - 9,7 kez (p<0,001) çok, iltihabeleyhine
sitokin IL-4 düzeyi normalden 6,7 kez (p<0,01) yüksek olsa da, IL-10 miktarı normalden 54,5% (p<0,001) az olmuştur.
Cift kanının kök hücreleri aktarıldıktan sonra dinamikada iltihablehine sitokinlerin konsantrasyonu kan serumunda
dinamikada azalır. Transplantasiyada 5 gün sonra (ameliyattan 7 günsonra) ilkin göstericiye göre bu azalma statistic dürüst
IFNy miktarı üçün 76,9%, İL-1 için 80,5% ‘e ve İL-2 için 69,6%’ e eşit olur. Aynı zamanda İL-4 konsantrasyonu da 5’inci
günde ilk göstericiden 69,7% (P0<0,001) az olur. Fakat ameliyyatönü dönemde keskin azalmış İL-10 konsantrasyonu ilk
göstericiye nispeten 2,1defa (P0<0,01) artarak 5’inci günde normalden statistic olmayan dürüst toplam 5,6% az olur.
Böylece, dinamikada yapılan araştırmalar gösteriyorki, ülser kökenli ağır dereceli qanitirma fonunda yapılan cerrahi
müdahaleler sırasında bir kez progenerator kriokonservleşdirilmiş cift kanının kök hücrelerinin vena içine aktarılması
sitokin statüsündeki disbalansın daha hızla düzenlenmesine neden olur.
P-84
Kolesistektomi sonrası sistik kanal kaçağında intraoperatif ERCP uygulanması
Mehmet Yıldırım, Nazif Erkan, Erkan Oymacı, Ahmet Deniz Uçar, Savaş Yakan
İzmir Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği
Giriş: Kolesistektomi sonrası sistik kanal kaçağı safra peritonitinin önemli nedenlerindendir. Septik ve peritonitli
hastalarda cerrahi olarak abdominal temizlik ve safra yolunun onarımıve/veya drenajı gerekmektedir. Bu çalışmada
anatomik yapıların diseksiyon zorluğu nedeniyle laparoskopik başlananancak laparatomiye geçilen, postop 3. gün safra
peritoniti olan septik hastaya relaparotomide koledoğun tanımlanamaması nedeniyle yapılan intraoperatif ERKP ve
stentleme alternatifini sunmaktayız.
OLGU: Olgumuz 59 yaşında erkek olup biliyer pankreaitit nedeniyle tıbbi tedavi uygulanmıştı. Hastaya yapılan
laparaskopik kolesistektomi girişiminde anatomik yapılar identifiye edilemediği için açık kolesistektomiye dönüldü.
Postop 3.gün drenden 500 cc safra gelmesi nedeniyle, ERKP istendi. Hasta ERKP işlemini tolere edemediği için
yapılamadı. SIRS gelişmesi üzerine acil ameliyata alındı. Eksplorasyonda sistik kanala uyan bölgede 3 mm çapında safra
kanalı ağzı bulundu. Ancak biliyer yapılar tam olarak identifiye edilemedi.İntraoperatif kolanjıografide kaçağın sistik
kanaldan olduğu ve koledok alt ucunun daralmış olduğu saptandı. İntraoperatif ERKP yapılarak sfinkteretomi ve sistik
kanalın proksimaline uzanan stent kondu. Sistik kanal primer kapatıldı. Hasta postop 7.gün taburcu edildi
Sonuç: İntraoperatif ERKP ameliyat esnasında yetişmiş eleman ve gerekli ekipman gereği nedeniyle seçilmiş olgularda
uygulanabilmektedir. Komplikasyonlu olgularda mortalitenin azalmasında sfinkterotomi ve stentlemenin de, önemli bir
tanı ve tedavi yöntemi olduğu kanısındayız.
- 127 -
- 128 -
- 129 -
HS–01
Eş zamanlı böbrek ve karaciğer transplantasyonu: Olgu sunumu
Ayşe Gül Atay1, Sevil Güler Demir2, Gökhan Moray1
1
Başkent Üniversitesi Hastanesi, Ankara
2
Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, Ankara
Giriş/Amaç: Oksalozis, vücutta fazla miktarda oksalat birikimine neden olan nadir, otozomal resesif geçişli metabolik
bir hastalıktır. Tip I ve tip II olmak üzere iki tipi vardır. Oksalozis tip-I (PH-I)’in ana özelliği erken dönemde ilerleyici
böbrek harabiyetinin olmasıdır. Oksalozis tip-II’de ise böbreğin etkilenmesi daha azdır. Bu sunuda, Oksalozis nedeniyle
kronik böbrek ve karaciğer yetmezliği gelişen, bu nedenle de eş zamanlı böbrek ve karaciğer transplantasyonu yapılan
bir olgu sunulması amaçlanmıştır.
OLGU: Y.A., 23 yaşında, ilkokul mezunu, bekar ve ailesi ile birlikte Niğde‘de yaşayan bir erkektir. Üç yaşındayken idrarını
yapamama ve ağrı şikayetiyle Kayseri Üniversitesi Hastanesi’ne başvurmuş ve nefrolitiyazis tanısı konmuş.Sonrasında
sık aralıklarla nefrolitiyazis nedeniyle medikal ve cerrahi tedavi gören hastada kronik böbrek yetmezliği gelişmiş
(etyolojisi bulunamamış,Oksalozis?) ve 18.2.2014 tarihinde böbrek transplantasyonu (verici baba) yapılmış.Ancak
transplantasyondan üç ay sonra akut humoral rejeksiyon ve oksalozis gelişmiş.Rejeksiyon sonrası yapılan tetkiklerde
Y.A.’da karaciğer yetmezliği geliştiği saptanmış ve transplantasyon bekleme listesine alınmış.Y.A.’ya 10.01.2015
tarihinde kadavradan eş zamanlı böbrek ve karaciğer transplantasyonu yapıldı. Hasta,5 gün Transplantasyon Yoğun
Bakım Ünitesi’nde izlendikten sonra Transplantasyon Servisi’ne çıkarıldı.Postoperatif dönemde hastaya hemoraji, splenik
peliosis, akut humoral rejeksiyon ve elektolit dengesizlikleri komplikasyonları nedeniyle tedavi ve bakım uygulandı.
Hastaya, öncelikli olarak akut ağrı, kanama, akut rejeksiyon, doku perfüğzyonunda bozulma, özbakım eksikliği, anksiyete,
duygusal algılamada bozulma, etkisiz baş etme, benlik kavramında rahatsızlık, ölüm korkusu, ümitsizlik bakım sorunları
ile ilgili hemşirelik girişimleri uygulandı. Hasta ve ailesine transplantasyon sonrası dikkat edilecek durumlar, alınması
gereken önlemler ve gelişebilecek komplikasyonlar ile ilgili eğitim ve danışmanlık verildi. Y.A.,ameliyattan 29. gün sonra
transplantasyona uyumunu arttırmak amacıyla hastanemizin Rehabilitasyon Merkezi’ne gönderildi. Sonuç: Eş zamanlı böbrek ve karaciğer transplantasyonu uygulanan hastalarda tedavi ve bakımın özenle planlanıp uygulanması,
hasta ve ailesinin transplantasyon sonrası uyumun arttırılması için eğitim ve danışmanlık verilmesi çok önemlidir.
HS–02
Cerrahi kliniğinde yatan hastaların uyku düzenini etkileyen faktörler
Bedriye Yeniçeri1, Nurhan Bayraktar2
1
Gazi Magosa Devlet Hastanesi, Lefkoşa
2
Zirve Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Gaziantep
Giriş: İnsanın fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı bir birey olması, temel gereksinimlerinin dengeli bir biçimde karşılanmasına
bağlıdır. İnsan yaşamında uyku; hava, su, gıda, boşaltım gereksinimleri kadar önemli olmasına karşın az ilgi gören bir
kavram olmuştur Yapılan literatür taramasında KKTC’de konuya yönelik yapılan bir çalışmaya rastlanmamıştır. Amaç: Araştırma cerrahi kliniğinde yatan hastaların uyku düzenini etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla
gerçekleştirilmiştir. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı olarak planlanan araştırmanın örneklemini, KKTC Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet
Hastanesi’nin Cerrahi Kliniği’nde yatan 110 hasta oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak hastaların tanıtıcı özeliklerini
belirleme formu ve Uyku Düzenini Etkileyen Etmenler Formu (UDEEF) kullanılmıştır. Tosunoğlu A. (1997) tarafından
geliştirilen Uyku Düzenini Etkileyen Etmenler Formunda (UDEEF) Cronbach Alfa güvenilirliği katsayısı 0,70 olarak
bulunmuştur. Araştırmanın yapılabilmesi için gerekli resmi etik izinler ve araştırmaya katılan hastalardan aydınlatılmış
onamlar alınmıştır. Veri toplama formları bireylerle yüz yüze görüşülerek araştırmacı tarafından hasta odalarında
uygulanmıştır. Veriler SPSS programında sayı, yüzde ve Ki-kare testi kullanılarak değerlendirilmiştir. BULGULAR: Hastaların %60’ının hastaneye yattıktan sonra uyku düzeninde değişiklik olduğu belirlenmiştir.
Araştırmada hastaların UDEEF puan ortalaması 71.9+ 18.82 olarak saptanmıştır. UDEEF puan ortalamasına göre
hastaların en fazla uykusuzluğuna neden olan etmenler sırasıyla; ağrı (%71.80), çevredeki gürültüler (%40.90),
hasta odalarına sık sık girilip çıkılması (%40.90) ve hasta odalarının kalabalık olması (%37.30) olarak belirlenmiştir. Sonuç: Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda sağlık ekibinin hasaların uyku düzenlerini etkileyen etmenleri
dikkate alarak tedavi ve bakıma yönelik girişimleri planlamaları önerilmiştir.
- 130 -
HS–03
Canlı vericiden karaciğer nakli için hastaneye yatırılan hastanın ameliyat öncesi dönemde hemşirelik
tanıları ve bakımı: Bir vaka çalışması
Tuğba Altuntaş Yıldız1, Melek Serpil Talas2, Evrim Bolat
1
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği, Ankara
3
Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi, Transplantasyon Servisi, Ankara
GİRİŞ: Karaciğer nakli, akut karaciğer hastalığında ve tüm tıbbi tedavilere rağmen düzelmeyen kronik karaciğer
hastalıklarında önerilen tek tedavi yöntemidir. Karaciğer nakli öncesinde hastanın hazırlığı perioperatif bakımın en hayati
dönemidir ve hemşirelik ekibinin rolleri tedavinin başarısını belirleyebilmektedir. AMAÇ: Bu vaka çalışması, kronik karaciğer hastalığı nedeniyle karaciğer nakli uygulanacak bir hastada, hemşirelik
tanılarına dayalı olarak hemşirelik bakım sürecini sistematik olarak anlatmak amacıyla yapılmıştır. OLGU: 52 yaşındaki bayan hastaya 7 yıl önce yapılan diş tedavisi sırasında Hepatit C virüsüne sekonder karaciğer sirozu
tanısı konuldu. 4 ay önce karında şişlik, nefes darlığı ve sarılık artışı şikâyetleriyle üniversite hastanesine başvuran hastaya,
karaciğer nakli yapılmasına karar verildi. Hastanın oğlu verici olmak için gönüllü oldu ve her ikisi de 27.11.2014’de
gastroenteroloji servisine yatırıldı. Nakil hazırlıkları hastanenin karaciğer nakli için hazırlık protokolüne göre yapıldı.
30.01.2015’de alıcı ve donör hastanenin transplantasyon kliniğine yatırıldı.
METOD: Hastanın verileri, hastanenin karaciğer nakli fiziksel değerlendirme protokolüne ve Henderson’ın “Günlük
Yaşam Aktiviteleri-Fiziksel Tanılama Formu”na göre toplandı. BULGULAR: Yapılan fiziksel değerlendirmelerde hastanın BMI’i 38 kg/m2 idi ve abdomende asit, ikterik-kaşıntılı cilt, alt
ekstremitelerde yaygın ödem, ateş, peritonit, diyare, hipotansiyon vardı. Hastanın karaciğer fonksiyon testleri, kanamapıhtılaşma zamanı, C-reaktif proteini yüksek, tam kan değerleri düşüktü.
TEDAVİ VE BAKIM: Tıbbi tedavisinde antibiyotikler, bronkodilatörler, mide koruyucular, düşük molekül ağırlıklı heparin,
albümin ve izotonik NaCl vardı ve idrar kateterizasyonu uygulandı. Hastanın preoperatif dönemdeki hemşirelik tanıları; dispne, enfeksiyon, dolaşımda sıvı volüm eksikliği, gereksinimden
az beslenme, elektrolit dengesizliği riski, kanama riski, cilt ve oral mukoza bütünlüğünde bozulma riski, düşme ve
travma riski, aktivite intoleransı, ağrı, inefektif korunma, belirsizlik, ölüm korkusu, anksiyete, yorgunluk, düşme riski,
beden imajında bozulma idi. Hastanın nakil tarihi enfeksiyon nedeniyle bir hafta ertelendi. Hastanın hemşirelik bakımı
bu tanılara göre gerçekleştirildi. SONUÇ: Bu vaka sunumunun; karaciğer nakli öncesi dönemdeki bir hastada tedavi, bakım ve izlemlerin planlı bir
programla yapılmasını sağlayan hemşirelik rollerinin daha açık hale gelmesini sağladığını düşünüyoruz.
HS–04
Pankreatikoduodenektomi operasyonu - Olgu sunumu
Senem Güneş, Türker Acehan
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Periampuller tümörler, pankreas başı, ampulla vateri, distal safra kanalı ve duodenum tümörlerinden
oluşmaktadır. Genel olarak kötü seyirli bu tümörler arasında ampulla ve duodenum kanserleri, distal safra
kanalı ve pankreas kanserlerine göre daha iyi prognoza sahiptir. Periampuller tümörler içinde en sık görülen
ve en kötü prognoza sahip olan pankreas kanserleridir. Rezeksiyon yapılamayan lokal ileri hastalarda
ortanca sağ kalım 8-12 ayken, metastatik hastalıkta sadece 3-6 ay kadardır. Pankreatikoduodenektomi
(Whipple ameliyatı) pankreas ve periampuller kanserlerin tek potansiyel küratif tedavi seçeneğidir(1).
Amaç:Bu olguda karın ağrısı ve kilo kaybı şikayetleriyle Pankreas CA. tanısı alan ve Pankreatikoduodenektomi (Whipple
ameliyatı) uygulanan 49 yaşındaki erkek hastaya bütüncül hemşirelik ilkeleri kapsamında planlanıp uygulanan hemşirelik
bakımının sunulması amaçlanmıştır.
- 131 -
OLGU: 49 yaşında erkek hasta karın ağrısı ve kilo kaybı şikayetleriyle acil servise başvurmuştur. Hastanın rutin kan tahlilleri
ve görüntülemeleri yapıldı. Kan tahlillerindeki karaciğer fonksiyon testlerindeki anormal yükseklik ve görüntülemeleri
sonucu Hepatopankreatobiliyer Cerrahi Polikliniği konsultasyonu istenerek hasta ileri tetkik ve tedavi amacıyla HPB
Cerrahi servisine yatırıldı. Servise yatışı yapılan hastadan rutin kan tahlilleri tekrarlandı. Hastanın alınan biyokimyasında
karaciğer fonksiyon testleri ve bilirübin değerlerinde artış, tümör markerlarinda artış gözlendi. Hepatit markerları
negatiftir. Yapılan tüm batın ultrasonu, MRCP, tüm batın tomografisi ve ERCP işlemleri sonucu hastaya Pankreas CA
tanısı konularak opere edilmek üzere hastanın ameliyat öncesi hazırlıkları başlatıldı. 18/12/2014 tarihinde ameliyatı
planlanan hastaya Whipple operasyonu (splenektomi, total pankreatektomi ve duodenektomi) uygulandı.
Sonuç. PD yüksek morbidite ve mortalite oranlarına rağmen periampuller kanserlerin tek etkili tedavisi olmaya devam
etmektedir. Cerrahi mortalite oranlarında düşüş PD deneyiminin artmasıyla ilişkili olabilir. PD operasyonu yapılan
hastalarda hemşirelik bakımı hastanın kliniğe başvurmasından başlayıp taburculuğundan evde bakımını da kapsayan
uzun bir süreci kapsar. Ameliyat öncesi dönemde hasta ve ailesinin bilgilendirilmesi ve hazırlıkların eksiksiz olarak
yapılması ameliyat sonrası komplikasyonların oluşmasını engeller ya da en aza indirger. Bu süreçte hataya etkin ve
nitelikli hemşirelik bakımı bütüncül yaklaşımla uygulanması son derece önemlidir.
HS–05
Koledok eksplorasyonu ve koledokoduodonestomi operasyonu - Olgu sunumu
Senem Güneş, Cüneyt Akyüz, Cemalettin Kaan Mansıroğlu
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Biliyer obstrüksiyonun etyolojisinde safra taşları, benign striktürler ve tümörler en sık karşılaşılan patolojilerdir.
Safra taşları büyüklükleri ve sayıları ile orantılı olarak safra yollarında parsiyel obstrüksiyona neden olurlar. Koledokun 2
cm. nin üzerinde olduğu olgularla, koledokta multipl taşların bulunduğu olgularda, duktal klerens yetersiz olduğundan,
endoskopik veya cerrahi drenaj işlemlerinin uygulanması gerekmektedir. Serbest safra drenajı sağlamak için endoskopik
girişimlerin yanı sıra en sık latero-lateral koledokoduodenostomi ve transduodenal sfinkteroplasti ameliyatları
yapılmaktadır. Ayrıca koledok T tüp drenajı da biliyer dekompresyon amacı ile uygulanabilmektedir.
Amaç: Koledok eksplorasyonu ve kolekoduodonestomi hepatopankreatobiliyer cerrahi girişimlerin içerisinde önemli bir yer
tutar. Koledok eksplorasyonu ve kolekoduodonestomi cerrahi girişimi uygulanan hastalara verilen hemşirelik bakımı ameliyat
öncesi dönemden başlayıp hastanın taburculuğuna kadar devam eden uzun bir süreci kapsar. Hasta da ameliyat sonrası
dönemde komplikasyon gelişmemesiyle hastaya verilen etkin ve nitelikli hemşirelik bakımı arasında güçlü bir ilişki vardır. OLGU: 81 yaşında kadın hasta karın ağrısı ve sarılık şikayeti ile hastanemize başvuruyor. İleri tetkik ve tedavi amaçlı
servisimize yatışı yapılan hastanın fizik muayenede sağ üst kadranda ağrı ve ikterik görünüm dışında bulgu mevcut değil.
Geçirilmiş operasyon öyküsü bulunmayan hastada hipertansiyon dışında herhangi bir kronik hastalık bulunmamaktadır.
Sonuç: Laparoskopik koledok eksplorasyonu, koledok taşlarının tedavi protokolünde giderek artan oranda kullanılan bir
yöntem haline gelmiştir. Bu yöntem bazı hastalarda rekürrens sıklığını azaltmak için definitif bilier drenaj yöntemlerinin
uygulanmasına aday hale gelmektedir. Laparoskopik koledokoduodenostomi; koledok taşları ve malign bilier
obstrüksiyonlarda bypass amacıyla kullanılmaktadır.
HS–06
Açık ve laparoskopik cerrahiyöntem uygulanan karaciğer kist hidatik tanılı olguların karşılaştırılması
ve hemşirelik bakımı
Senem Güneş, Ahmet Cem Esmer, Cemalettin Kaan Mansıroğlu
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Karaciğer kist hidatikleri tedavisinde temel prensipler, hastalığa sebep olan parazitin ara konak formunun
öldürülmesi ve/veya vücuttan uzaklaştırılması, kistin yol açabileceği komplikasyonların önlenmesi boşaltılması ve
sorunsuz kapanmasının sağlanmasıdır. İdeal tedavi hem hastalığın iyileştirilmesini tam olarak sağlamalı, hem de
morbidite;mortalitesi minimal olmalıdır. Dezenfeksiyon amacı ile kullanılan skolosidal solüsyonların istenmeyen
etkilerinin başında anaflaksi, toksisite ve sklerozan kolanjit, tercihlerde rol oynayan en önemli etkenlerdir. Hidatik
- 132 -
hastalığın medikal, cerrahi ve perkütan tedavi olarak 3 ana tedavi yöntemi vardır(1,2).
Amaç: Bu çalışmada karaciğer kist hidatik hastalığı olan olguların cerrahi yöntemle tedavisine karar verilmiş olup,
olgunun birincisine açık cerrahi girişim ikincisine ise laparoskopik cerrahi girişim uygulanmıştır. Çalışmadaki amacımız
iki olgu arasındaki ameliyat sonrası dönemde yaşanılan sorunları karşılaştırmak ve uygulanan hemşirelik bakımındaki
farklılıkları değerlendirmektir.
Olgu 1. 43 yaşında kadın hasta karın ağrısı şikayeti ile hastanemize başvurmuştur. İleri tetkik ve tedavi amaçlı servisimize
yatışı yapılımıştır. Hastanın rutin alınan kan tahlillerinde (hemogram ve biyokimya değerlerinde) problem yoktur. Hastanın
kronik hastalık öyküsü olmayıp geçmişte operasyon öyküsü mevcut değildir.üst batın MR: Kc sağ lobu belirgin tutan
yaklaşık 12*13 cm içerisinde membranlara ait olduğu düşünülen görünüm izlenen kistik lezyon.izlenen hastaya açık
cerrahi girişim uygulandı ve hasta ameliyat sonrası 5. günde taburcu edildi.
Olgu 2: 25 yaşında erkek hasta hasta karın ağrısı şikayeti ile hastanemize başvuruyor. İleri tetkik ve tedavi amaçlı
servisimize yatışı yapılıyor. Hastanın rutin alınan kan tahlillerinde (hemogram ve biyokimya değerlerinde) problem
yoktur. Hastanın kronik hastalık öyküsü olmayıp geçmişte operasyon öyküsü mevcut değildir. hastaya kapalı cerrahi
girişim uygulandı ve ameliyat sonrası 1. günde hasta taburcu edildi. Sonuç. Kist hidatik hastalığı halen bölgemiz ve ülkemiz için yaygın bir sağlık sorunu olarak önemini korumaktadır(3).
Açık ve laparoskopik cerrahi girişim uygulanan hastaların ameliyat sonrası yaşadıkları sorunlar ve komplikasyonlar
farklı olmaktadır. Ameliyat sonrası dönemi en az komplikasyonla ya da komplikasyonsuz geçirme de etkin ve nitelikli
hemşirelik bakımının önemi oldukça büyüktür.
HS–07
Kolesistolityazis, kolesistektomi ve kolesistektominin komplikasyonları
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cemalettin Kaan Mansıroğlu, Cüneyt Akyüz
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) erişkinlerin %15- 20’sinde safra taşı olduğu, yılda
750.000’den fazla kolesistektomi yapılmakta olduğu saptanmıştır. Tüm dünya insanlarının i%620’sinde safra taşı olduğu, kadınlarda erkeklere oranla 2 kat fazla görüldüğü tahmin edilmektedİr (1,2).
Laparoskopik kolesistektomi (LK) günümüzde genel cerrahi kliniklerinde en sık uygulanan ameliyatlardan biridir. İlk
defa laparoskopik girişim 1987 yılında Fransa’dan Philippe Mouret tarafından gerçekleştirilmiştir(4). Ülkemizde de
1990 yılında Prof. Dr. Ergün Göney’ in İstanbul SSK Okmeydanı Hastanesi’ nde ilk kez gerçekleştirdiği laparoskopik
kolesistektomi yöntemi halen başarıyla uygulanmaktadır (5).
Amaç: Bu çalışma günümüzde cerrahi kliniklerinde en sık uygulanan kolesistektomi ameliyatı ve ameliyat sırası ve
sonrasında oluşabilecek komplikasyonlar hakkında bilgi edinme amacıyla yapıldı.
Gereç ve Yöntem: Literatür araması yapılarak, kolesistektomi ve komplikasyonları ile ilgili verileri incelenmiştir.
BULGULAR: Kolesistolityazis sıklığının, erkeklerde %20, kadınlarda %30 gibi yüksek oranda olduğunu bildiren çalışmalar
vardır (9). Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) erişkinlerin %15- 20’sinde, tüm dünya insanlarının %6-20’sinde
safra kesesi ta- şı olduğu tahmin edilmektedir. Kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha sık görülür. Her ne kadar
laparoskopik kolesistektomi açık ameliyatın yerini almışsa da %10-30 hastada halen açık ameliyat yapılmaktadır. 5 yıllık
verileri değerlendiren bir çalışmada hastaların %74’üne laparoskopik kolesistektomi, %26’sına açık ameliyat yapılmış;
laparoskopik cerrahi uygulanan hastaların %5.7’sinde açık ameliyata geçilmek zorunda kalınmıştır(2).
Sonuç: kolesistolityazis sık görülen, morbidite ve mortaliteye neden olabilen bir hastalıktır. Seçkin tedavisi laparoskopik
kolesistektomidir. Laparoskopik kolesistektomi elektif kolelitiyazis olgularında olduğu gibi, akut kolesistit olgularında da
açık cerrahiye oranla güvenli bir alternatiftir. Laparoskopik teknik düşük komplikasyon oranına olup hastaya daha konforlu
bir post operatif dönem sunsa da ameliyat sırası ve ameliyat sonrası dönemde hemşirelik bakım ve takibini gerektiren
önemli noktalar unutulmamalıdır. Hastada ameliyat sırası ve ameliyat sonrası dönemde dengeli genel anestezi, kontrollü
solunum, dikkatli pozisyon verme, peroperatif monitorizasyon ve özellikle CO2 insüflasyonu süresince dikkatli gözlem
ve değerlendirme hemşirelik bakımının en önemli ayrıntılarıdır.
- 133 -
HS–08
Akut pankreatit ve hemşirelik bakımı
Senem Güneş, Cemalettin Kaan Mansıroğlu, Ahmet Cem Esmer, Mehmet Can Aydın
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Akut pankreatit, pankreasta normalde inaktif halde bulunan sindirim enzimlerinin herhangi bir etyolojik faktörle
aktif hale geçerek pankreas dokularını sindirmesi ve buna karşı yaygın bir inflamasyonun gelişmesi ile karekterize;
organizmada lokal, bölgesel ve sistemik yansımalara, komplikasyonlara yol açan bir klinik tablodur (2).
Amaç: Bu çalışma akut pankreatitte etiyoloji, tedavi yöntemleri ve hemşirelik bakımının önemini vurgulamak amacıyla yapıldı.
gereç ve yöntem: literatür taraması yapılarak akut pankreatit ile ilgili veriler incelenmiştir.
BULGULAR: 1992 yılında Atlanta’da pankreatit alanında uzman bir grup hekim, klinik temele dayalı olarak
pankreatit klasifikasyonunu geliştirmek üzere toplanmıştır. Bu sempozyuma göre AP tanısı, 3 kriterden 2’sinin
varlığı ile konulmaktadır. Bu kriterler; tipik karın ağrısı, serum amilaz veya lipaz seviyelerinin normalin en az 3 katı
yükselmesi, USG veya BT’de AP’nin gösterilmesidir (5). AP’nin etyolojisinde batı toplumları ile ülkemizde farklılıklar
görülmektedir. Batı topluklarında biler nedenler ve alkol hemen hemen eşit oranda etyolojiden sorumlu iken
ülkemizde bilier nedenler daha ön plana çıkmaktadır.(5). Biliyer AP’de son yıllarda yapılan çalışmalarda AP’nin
akut atağın iyileşmesini takiben kolesistektomi yapılması tavsiye edilmektedir. Yaşlı hastalarda ek patolojilerin
mevcudiyeti nedeniyle ameliyat riskinin yüksek olduğu durumlarda endoskopik sfinkterotomi alternatif yöntemdir(5).
Literatürde AP’lerin %80-85 kadarı hafif pankreatit iken, %15-20’si ağır pankreatit olarak görülmektedir(5).
Sonuç: Sonuç olarak akut pankreatit şiddetli ve hafif olarak iki ayrı klinik seyir göstermektedir. Tedavi hastalığın şiddeti
ve etyolojik faktörlere göre değişiklik göstmektedir. Bilier pankreatitli hastalarda erken dönemde rekürrensin yüksek
olduğu bilinmektedir. Yaşlı veya komorbid hastalığı olanlarda ERCP ile sfinkterotomi ve diğer hastalarda aynı yatışta
uygulanan kolesistektomi rekürrensi önlemede güvenli ve etkili yöntemlerdir. Akut pankreatitin tedavisinde hastaya
verilen hemşirelik bakımı son derece önemlidir. Hastanın yaşam bulgularının düzenli aralıklarla takip edilip ve kaydının
tutulması, aldığı ve çıkardığı sıvı takibinin düzenli olarak yapılması, ağrı şiddetinin değerlendirilmesi, normal solunumun
sürdürülmesi bütüncül hemşirelik ilkeleri kapsamında etkin ve nitelikli bakım ile mümkün olup hasta da oluşabilecek
komplikasyonların önlenmesinde son derece önemlidir.
HS–09
Whipple ameliyatı yapılan hastada roy adaptasyon modeline dayalı hemşirelik bakımı: Olgu sunumu
Selcan Dündar1, Zehra Tatlı Gürgen1, Dilek Çeçen2, Nebile Özdemir1
1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi AD, Organ Nakli Merkezi
2
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Cerrahi Hemşireliği AD,
43 yaşında daha önce bilinen bir hastalığı olmayan kadın hasta 4 ay önce sırta vuran mide ağrısı, sarılık,bulantı/kusma
sebebi ile hastaneye başvurmuş, alınan kan tetkikinde amilaz,lipaz düzeyleri yüksek bulunmuş, MR, PET/CT tetkiki ve
doku tanısı uygun görülmüştür. Hastadan alınan patalojide solid psödopopillerneoplazi tespit edilmiştir. Hastanın tıbbi
tanı süreci tamamlandıktan sonra hasta whipple ameliyatına alınmıştır.
Olguya Sister Callista Roy tarafından geliştirilen “Roy Adaptasyon Modeli” ve NANDA Hemşirelik Tanılarına göre
bakım planlanmış ve uygulanmıştır. Roy Adaptasyon Modeli’ne göre hemşire, çevresel uyaranlarla mücadele ederek
odak ve/veya etkileyen uyaranların etkisinin azaltılmasını veya kaldırılmasını sağlayan kişidir. Hemşire hastanın
uyumunu kolaylaştırmak için bireyin sağlık ve hastalık durumunu tanımalı, bu durum ile baş edebilme mekanizmalarının
etkinliğini değerlendirebilmeli ve gerekli hemşirelik girişimlerini bu bilgiler ışığında planlayarak uygulamalıdır. Roy dört
adaptif biçim tanımlamıştır, Roy Adaptasyon Modeline göre konulan hemşirelik tanıları;
1.”Fizyolojik Alan” için konulan tanılar; Beden Gereksiniminden Az Beslenme, Bulantı-Kusma, Hava Yollarının Açıklığının
Sağlanması ve Sürdürülmesi, Ağrı, Enfeksiyon Riski
2,”Benlik Kavram Alanı” için konulan tanılar; Anksiyete, Beden İmajında Bozulma, Ruhsal Sıkıntı-çöküntü
3.”Rol Fonksiyon Alanı” için konulan tanılar; Rol Performansında Değişiklik,
- 134 -
4.”Karşılıklı Bağlılık Alanına İlişkin Saptanan Sorunlar” için konulan tanılar; Cinsel Yaşamda Değişiklik Riskidir.
Olgumuzun hastanede yatış süresi 18 gündür. Roy Adaptasyon Modeline göre bakımı planlanıp, uygulanan
bireyde Beden Gereksiniminden Az Beslenme tanısı alan bireyin,18 gün sonunda yemek saatlerinde bulantı/kusma
olmadan yeteri kadar yemek yediği, ağrısının geçtiği, solunum ritminin düzenli olduğu, sarılığının belirgin azaldığı,
kendine güveninin geldiğini ifade ettiği, mümkün olduğunca kendi kendine bakabilir hale geldiği görülmüştür.
Pankreas kanseri tanısı almış bireyde Roy Adaptasyon Modeliyle verilen hemşirelik bakımının olumlu sonuçlar yarattığı
görülmektedir. Hemşirelik modellerinin klinik hemşiresi tarafından kullanımının arttırılması önerilmektedir.
HS–10
Güncel karaciğer cerrahisinde hemşirenin rolü
Seda Öztürk
İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul
GİRİŞ: Karaciğer kanserleri, organın kendi dokusundan çıkan kötü huylu tümörlerdir. Bunların içinde en
sık görüleni hepatoselüler karsinomdur ve olguların yaklaşık %90’ını oluşturur. Geriye kalan olgular ise
çoğunlukla karaciğer içindeki safra yollarından köken alan kolanjiyoselüler karsinom adı verilen tümörlerdir.
Karaciğer tümörlerinde cerrahi endikasyonuna tümörün evresi çapı,lokalizasyonu, sınırları,metastazları, portal
veya hepatik tututlumlarına göre karar verilir. Ameliyata karar verildikten sonra cerrahi ekip preop hazırlıklara
başlar.Hastanın ameliyathaneye alınmasından itibaren sucrap ve sirküle hemşire vaka hazırlıklarına başlar. Hasta ameliyat masasına alındıktan sonra sirküle ve sucrap hemşire steril bohça ve cerrahi setlerini uygun masa düzeninde
açar. Karaciğer ameliyatlarında hastaya uygun olan supin pozisyon verilir. Hasta steril örtülerle örtülür. Personel ve sirküle
hemşire karaciğer ekartörünün montajını yapar. Tüm alet ve spanç sayımları yapılır. Hepatobiliyer cerrahide kullanılan
ters L insizyon ile cerrahi operasyona başlanır. İşlemin tipine göre gerekli malzemeler steril masaya alınır. Hepatobiliyer
bölgenin kanama açısından riskli bir bölge olması sebebiyle kanama kontrolünü sağlayacak tüm ekipmanlar hazır
olmalıdır. Burada cerrahi hemşiresinin deneyimi vakaya olan hakimiyeti önemlidir. Olusabilecek vasküler yaralanmalarda
olabilecek komplikasyonları önceden görüp cok hızlı enstrümante edebilmelidir. Bu sebeple cerrahi hemşire,cerrahı ve
cerrahi alanı çok iyi takip etmelidir. AMAÇ: Bu çalışma kliniğimizde gerçekleştirilen karaciğer cerrahisini gözden geçirmek,hemşirelik deneyimlerimizi
paylaşmak amacıyla yapılmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEMLER: Çalışma alanımız Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi genel cerrahi anabilimdalı ameliyathanesi.
Materyal konumuz yapmış olduğumuz karaciğer,pankreas,safra kesesi ameliyatlarıdır.
BULGULAR: Dünyada kanser olguların hızla artışı hepatobiliyer tümörlerinde artışını beraberinde getirmiştir.hepatobiliyer
karcinomlar (HCC) %90, kolanjiyoselüler karsinomlar (CCC) %10 oranında görülmektedir. Ortalama görülme yaşı 50 60, erkeklerde 4-9 kat daha fazla görülür. SONUÇ: Karaciğer cerrahisinde deneyimlerin artması ile daha güvenli bir cerrahi uygulanabilecek. cerrahi hemşirenin
deneyimli olması vakada oluşabilecek komplikasyonların minimuma inmesinde etkili olacaktır. Yapılan işlemin kalitesini
artıracaktır.
HS–11
Pankreas kanseri ve hemşirelik bakımı
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş:Periampüller bölge kanserleri, gastrointestinal sistemin en ölümcül kanserleri olarak kabul edilir. Bunun
sebeplerinden bazıları bu tip kanserlerin erken ve hızlı yayılımı, geç tanı alması ve tam bir sistemik tedavinin henüz
belirlenememiş olmasıdır (1). Periampuller tümörler, pankreas başı, ampulla vateri, distal safra kanalı ve duodenum
tümörlerinden oluşmaktadır. - 135 -
Amaç: Bu çalışma pankreas kanserleri ve pankreas kanserlerinde hemşirelik bakımının öneminin vurgulanması amacıyla
yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Literatür taraması yapılarak pankreas kanserleri ve pankreas kanserlerinde hemşirelik bakımının
önemi ile ilgili veriler toplanmıştır.
BULGULAR: Periampuller tümörler içinde en sık görülen ve en kötü prognoza sahip olan pankreas kanserleridir.
Rezeksiyon yapılamayan lokal ileri hastalarda ortanca sağ kalım 8-12 ayken, metastatik hastalıkta sadece 3-6 ay kadardır.
Pankreatikoduodenektomi (Whipple ameliyatı) pankreasve periampuller kanserlerin tek potansiyel küratiftedavi
seçeneğidir. ). Pankreas kanseri Dünya genelinde giderek artmaktadır. Gelişmiş ülkelerde görülme sıklığı son 40 yılda iki
üç kat artmıştır. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde pankreas kanserleri kanser ölümleri arasında beşinci sıradadır. Yaşla
birlikte artar ve en çok 50-70’li yaşlar arasında ortaya çıkar(3). Etiyolojisinde; sigara, endüstriyel kimyasallara ve zehirli
maddelere maruz kalma, fazla miktarda yağ ve et tüketimi pankreas kanseriyle ilişkilendirilir. Ancak rolleri tam olarak
bilinmemektedir. Sigara kullanımı arttıkça pankreas kanseri riski artar. Diabetes mellitus, kronik pankreatit ve kalıtımsal
pankreatit de pankreas kanseri ile ilişkilendirilir. Pankreas kanseri diğer kanserlerin metastazından da kaynaklanabilir(3).
Patolfizyolojisi; kanser pankreasın baş, gövde veya kuyruk herhangi bir kısmında ortaya çıkabilir. Hemşirelik Bakımı; cerrahi öncesi ve sonrası bakımın amacı, komplikasyonları önleme ve hastanın mümkün olduğunca
rahat bir yaşama ulaşması ve bunu sürdürmesini sağlamaktır. Sonuç: Pankreas kanseri tanısı alan hastaların bakımında hemşirelerin tanılama aşamasından yaşamın son günlerine kadar
bütüncül yaklaşımla sistematik bir bakım vermesi gerekmektedir. Verilen bakımın amaçları hastanın yaşam kalitesini
yükseltmek, komplikasyonları önlemek, komplikasyonlara neden olabilecek durumları erken dönemde tanılamak; hasta
ve ailesine hastanın bağımsız fonksiyonlarını evde de sürdürmesini sağlayacak şekilde taburculuk eğitimi vermektir.
HS–12
Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi ve hemşirelik bakımı
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cemalettin Kaan Mansıroğlu, Cüneyt Akyüz, Nilay Baz, Nadi Nazım Öztürk
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş. Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi, safra yolu ve pankreas hastalıkları tanı ve tedavisinde yaygın
biçimde kullanılmaktadır(1). ERCP ile karaciğer, safra yolları ve pankreas hastalıklarının tanı ve tedavisinde çok önemli
gelişmeler sağlanmıştır.. ERCP acil uygulanması ile hayat kurtaran, tedavi yöntemi olarak cerrahiden daha az morbiditesi
olan ve giderek uygulama ve başarı oranı artan bir yöntemdir. ERCP sonrası hastanın takibi çok önemlidir. İşlem sırasında
oluşan ya da daha sonra gelişen bir komplikasyon için gerekli önlemlerin alınması mutlak gereklidir(2).
Amaç: Bu çalışma ERKP işlemi komplikasyonları ve işlem öncesi, sırası ve sonrasında hemşirelik bakımının öneminin
vurgulanması amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: literatür taraması yapılarak, ERKP işlemi sonrası oluşan komplikasyonlarla ilgili veriler incelenmiştir.
BULGULAR: Endoskopun travmatik geçişine bağlı kanama ve perforasyon, işlem sırasında kullan›lan ilaçlara bağlı
yan etkiler, kardiyopulmoner olaylar, oksijen desatürasyonu gibi tüm endoskopik prosedürlerde karşılaşılabilecek
komplikasyonlar non-spesifik komplikasyonlard›r. Pankreatit, sepsis, kolanjit, endoskopik sfinkterotomiye bağlı kanama
ve perforasyon spesifik komplikasyonlardır. 1987 ve 2003 yılları arasında 16885 hastayı içeren toplam 21 çalışmanın
değerlendirilmesinde; 1154 (%6.85 ) hastada spesifik komplikasyon ve 55 (%0.33) hastada ölüm görülmüştür (13).
Yine 7252 hastayı içeren prospektif bir çalışmada komplikasyon ve ölüm oranları benzer olarak bildirilmiştir (3).
Non spesifik komplikasyonların 173 hastada (%1.33) non spesifik komplikasyon görülmüş olup 7 hasta (%0.87) ölüm
rapor edilmiştir (3).
Sonuç:ERKP işlemi spesifik ve non spesik komplikasyonları olan invaziv görüntüleme yöntemidir. ERCP işlemi günü birlik
cerrahi girişim uygulamalarını arasında yer alır. Bu nedenle işlem öncesi hasta hazırlıklarının ve hemşirelik bakımının
eksiksiz olması işlem sırasında ve işlem sonrasında oluşabilecek komplikasyonların önlenmesinde son derece önemlidir.
Hemşirelerin bu gerçeği dikkate alarak işlem öncesi hastayı değerlendirme, hasta ve ailesini bilgilendirme ve hastayı
işleme hazırlama sürecinde etkin rol ve sorumluluklarını yerine getirerek işlem sırası ve sonrasında oluşabilecek
komplikasyonları önleme ya da en aza indirgemede ki rol ve sorumluluklarının farkında olmaları ve buna uygun hemşirelik
bakımı uygulanmalıdır.
- 136 -
- 137 -
HP-01
Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP) yöntemi ile koledoktan fasciola hepatika
ekstirpasyonu
Senem Güneş, Cemalettin Kaan Mansıroğlu
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP), duodenoskop ve röntgen ışınları yardımıyla, kontrast madde
verilerek pankreas, safra kesesi ve karaciğerin drenajını sağlayan kanalların görüntülenmesi yöntemidir. Endoskopik
olarak ampulla vateri görüntülenerek, safra kanalları ve pankreas kanalı kanülize edilir. Bu yöntem, endoskopik
sfinkteretomi, koledok taş ekstraksiyonu, malign ve benign biliyer darlıklarda stent uygulaması, submukozal polip ve
kitle çıkarılması yanında biyopsi alınması amacıyla kullanılmaktadır.
Amaç: Endoskopik Retrograd Kolanjio Pankreotografi (ERCP) safra yolları ve pankreas hastalıklarının tanı ve tedavisinde
kullanılan, invaziv bir girişimdir. ERCP uygulanan hastalara işlem öncesi ve sonrasında uygulanacak hazırlık, takip ve tedavide
hemşirelik bakımı oldukça büyük önem taşımaktadır. Özellikle tedavi edici ERCP sonrası çeşitli komplikasyonlar gelişebilmektedir.
Komplikasyon gelişmiş ya da olası komplikasyon beklentisi olan hastalarda hemşirenin yakın takibi ve bakımı gereklidir.
OLGU: 62 yaşında kadın hasta karın ağrısı şikayeti ile hastanemize başvuruyor. İleri tetkik ve tedavi amaçlı servisimize
yatırılıyor. Hastanın fizik muayenesinde sağ üst kadranda ağrı dışında bulgu mevcut değil. Hastanın kronik hastalık
öyküsü olmayıp uzun süre önce yapılmış kolesistektomi öyküsü mevcuttur. Sonuç:Bilier trakta ait paraziter hastalıklar sıklıkla tropikal bölgelerde görülmekle birlikte yüksek morbidite ve mortaliteye
yol açmaktadır. Ancak günümüzdeki seyahat imkanlarıyla daha seyrek de olsa ılıman iklimlerde de gözlenmektedir.
Parazitoza bağlı pankreatit ise nadiren görülmekle birlikte, karaciğer kistleri ve abseleri de izlenmektedir. ERCP bilier
trakta ait parazitleri göstermede ve aynı zamanda tedavisinde faydalı bir yöntemdir. Mekanik ikter ve/veya kolanjit tanısıyla
yapılan 3548 ERCP’nin 24’ünde parazit saptanmıştır. Bu vakaların 16’sında hidatik kist, 4’ünde Fasciola hepatika ve kalan
4’ünde ise Ascaris lumbricoides saptanmıştır.Tanı ve tedavisinde ERCP’nin önemli yer tuttuğu bu parazit, özellikle endemik
bölgelerde nonspesifik dispepsi şikayetleri bulunan kolestatik hastalarda ön tanılar arasında akla gelmelidir.
HP-02
Subtotal pankreatektomi ve retroperitoneal lenf bezi diseksiyonu operasyonu uygulanan olgu
sunumu - hemşirelik bakımı
Senem Güneş, Cüneyt Akyüz, Mehmet Can Aydın, Cemalettin Kaan Mansıroğlu
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Periampuller tümörler, pankreas başı, ampulla Vateri, distal safra kanalı ve duodenum tümörlerinden oluşmaktadır.
Genel olarak kötü seyirli bu tümörler arasında ampulla ve duodenum kanserleri, distal safra kanalı ve pankreas
kanserlerinden görece daha iyi prognoza sahiptir. Periampuller tümörler içinde en sık görülen ve en kötü prognoza
sahip olan pankreas kanserleridir. Rezeksiyon yapılamayan lokal ileri hastalarda ortanca sağ kalım 8-12 ayken, metastatik
hastalıkta sadece 3-6 ay kadardır. Pankreatikoduodenektomi (Whipple ameliyatı) pankreas ve periampuller kanserlerin
tek potansiyel küratif tedavi seçeneğidir(1).
Amaç: Bu çalışma, karaciğer fonksiyon testlerinde ve bilirubim değerlerinde artış, kaşıntı ve ciltte sarılık şikayetleri ile
hastaneye başvuran ve yapılan tetkik ve görüntülemeler sonucunda Pankreas CA tanısı alan 77 yaşındaki erkek hastaya
bütüncül hemşirelik ilkeleri kapsamında planlanıp uygulanan hemşirelik bakımını sunmak amacıyla yapıldı.
OLGU: 77 yaşındaki erkek hasta kaşıntı ve cildinde beliren sarılık şikayetleri ile hastanemizin acil servisine başvuruyor.
Hastanın bilinen hipertansiyon öyküsü mevcut olup daha önceden geçirilmiş batın operasyonu yoktur. Acil serviste alınan
rutin kan tahlillerinde karaciğer fonksiyon testlerinde ve bilirübin değerlerinde anlamlı yükseklik olduğu saptanıyor.
Bunun üzerine hastaya tetklik ve tanı amaçlı görüntülemeleri yapılan hastaya Pankreas CA tanısı konuluyor. Hasta opere
edilmek üzere HPB cerrahi servisine yatırılıyor.
Sonuç: Ameliyat olmak üzere hastaneye kabul edilen hastada, cerrahi yöntemlerle gerçekleştirilecek tedavinin başarısı,
cerrahi teknik, bilgi, beceri kadar ameliyat öncesi hazırlık ve ameliyat sonrası hemşirelik bakımı ile uygulamalarının
kusursuz olmasına bağlıdır. Pankreas kanseri tanısı alan hastaların bakımında hemşirelerin tanılama aşamasından yaşamın
- 138 -
son günlerine kadar bütüncül yaklaşımla sistematik bir bakım vermesi gerekmektedir. Verilen bakımın amaçları hastanın
yaşam kalitesini yükseltmek, komplikasyonları önlemek, komplikasyonlara neden olabilecek durumları erken dönemde
tanılamak; hasta ve ailesine hastanın bağımsız fonksiyonlarını evde de sürdürmesini sağlayacak şekilde taburculuk
eğitimi vermektir(2). Bu çalışmada karaciğer fonksiyon testlerinde ve bilirubim değerlerinde artış, kaşınt ve ciltte sarılık
şikayetleri ile Pankreas CA tanısı alan 77 yaşındaki erkek hastaya bütüncül hemşirelik ilkeleri kapsamında planlanıp
uygulanan hemşirelik bakımı sunulmuştur.
HP-03
Tıkanma sarılıkları ve manyetik rezonans kolanjiyopankreatografi (MRKP) olgu sunumu
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Sarılık, safra yolu hastalıklarının en sık rastlanan belirtisi olup safra yolu taşları, taşa ikincil inflamasyon, periampuller
tümörler ve konjenital ya da kazanılmış safra yolu darlıkları ekstrahepatik safra yolu tıkanmalarına bağlı sarılık nedenleridir.
Özellikle ileri yaş grubunda tıkanma sarılığı ile başvuran hastalarda malignite olasılığı önem kazanmaktadır (1,2).
Manyetik rezonans kolanjiyopankreatografi (MRKP) günlük pratikte sık kullanılan bir görüntüleme yöntemidir
Amaç: Periampuller bölge tümörlerinin erken tanılanmasında derece önemlidir. Bu olgu sunumunda karın ağrısı, sarılık
ve idrarda koyulaşma şikayetleri ile hastanemize başvuran hastanın uygun tetkik ve doğru görüntüleme yöntemlerinin
mortalite ve mobidite üzerindeki olumlu etkisi vurgulanmıştır.
OLGU: başvuruyor. Gerekli tetkik ve tedavilerinin yapılması amacıyla kliniğimize hastanın yatışı yapılıyor. Hastanın daha
önceden geçirdiği operasyon ve herhangi ek bir hastalığı yoktur. Hastanın ön tanı için yapılan görüntülemeleri;Tüm Batın
USG (Safra kesesi ve lümen kalınlığı doğal,Ana hepatik kanal düzeyinden koledok alt uca kadar kanal genişliği belirgin
artmış(en geniş yerinde transvers çap 25 mm) MR/MRCP önerilir. MRCP ( Safra kesesi duvar kalınlığı ve içeriği doğal,
İHSY (İntrahepatik Safra Yollar) santralde belirgin olmak üzere dilatedir. Koledok belirgin dilate olup en geniş yerinde
26 mm.Koledok alt uçta duodenuma açıldığı düzeyden hemen önce ani şekilde sonlanmaktadır) sonucu Koledok Alt
Uç TM ön tanısı konularak, kolesistektomi, Koledok rezeksiyonu ve Roux-N-Y Hepatikojejenostomi ameliyatları yapıldı.
Sonuç: Sarılık, safra yolu hastalıklarının en sık rastlanan belirtisi olup safra yolu taşları, taşa ikincil inflamasyon,
periampuller tümörler ve konjenital ya da kazanılmış safra yolu darlıkları ekstrahepatik safra yolu tıkanmalarına bağlı sarılık
nedenleridir. Özellikle ileri yaş grubunda tıkanma sarılığı ile başvuran hastalarda malignite olasılığı önem kazanmaktadır.
Periampuller bölge tümörlerinde MRKP günlük pratikte sık kullanılan bir görüntüleme yöntemidir. Sarılık, açıklanamayan
karın ağrısı, kolestatik enzimlerde artış gibi bulguları olan, ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi ile altta yatan nedenin
saptanamadığı hastalarda invaziv bir yöntem olan ERKP öncesinde sıklıkla MRKP’ye başvurulmaktadır. MRKP, safra yolu
anatomisini başarılı bir biçimde ortaya koyan bir görüntüleme yöntemidir.
HP-04
Sleeve gastrektomi - olgu sunumu
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Obezite günümüzde dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde en önemli sağlık problemi haline gelmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü ICD-10’da obeziteyi bir hastalık olarak tanımlamış ve Vücut Kitle İndeksi (VKİ) 18.5 kg/
m2 altını zayıf, VKİ 18.5-25 kg/m2 arasını normal kilolu, VKİ 25-30 kg/m2 arasını aşırı kilolu, VKİ 30-35 kg/
m2 arasını Grade 1 obezite, VKİ 35-40 kg/m2 arasını Grade 2 obezite ve VKİ 40 kg/m2 ve üstünü ise Grade 3
obezite olarak sınıflandırmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) kadınların %33.2’sinin, erkeklerin ise %
27.6’sının VKİ 30 kg/m2 ve üzerindedir. Pek çok ülkede Grade 3 obeziteden etkilenmiş kişi sayısı milyonlara
dayanmıştır. Genel olarak obezitedeki artışın ötesinde, grade 3 obezitenin artış hızı, grade 1 ve 2 obezitedeki artış
hızına göre çok daha fazla olduğu, 1986’dan 2000 yılına kadar grade 3 obezitenin 4 kat arttığı gösterilmiştir(1). Amaç: Bu olguda aşırı kilolu olma şikayetiyle kliniğimize başvuran 36 yaşındaki erkek hastaya bütüncül hemşirelik ilkeleri
kapsamında planlanıp uygulanan bakım ve takip sunuldu.
OLGU: 36 yaşındaki erkek hasta aşırı kilolu olma şikayetleri ile kliniğimize başvurdu hastaya gerekli tetkikler yapıldıktan
- 139 -
sonra cerrahi operasyona uygun bir aday olduğuna karar verilerek Sleeve Gastrektomi operasyonu amacıyla kliniğimize
yatışı yapıldı. Hastanın bilinen hipertansiyon ve tip 2 diyabetus mellitus hastalıkları mevcuttu. 180 cm boyunda ve 157 kg
olan hastanın VKİ’i 48.45 kg/m2’dir. Literatürle uyumlu olarak grade 3 olarak değerlendirilen hasta 15/07/2014 tarihinde
opere edildi. Oral alımı tolere eden gaz ve gaita deşarjı olan ve vital bulguları stabil olan hasta batındaki dreni çekilerek
ameliyat sonrası 6. günde taburcu edildi.
Sonuç:Sleeve Gastrektomi obezite cerrahisinde en sık kullanılan tedavi yöntemlerinden birdir. Cerrahiye uygun hasta
seçimi cerrahi tedavinin başarısı için son derece önemlidir. Obezite cerrahisi uygulanan hastaların bakım ve takibi
ameliyat öncesi dönemden başlayıp ameliyat sonrası dönemden eve taburculuklarına kadar süren uzun bir süreci kapsar.
Bu süreçte bakım ve hasta takiplerinin planlı olarak yapılmasıve hastaların değerlendirilmesi çok önemlidir.
HP-05
Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi sonrası pankreatit gelişen olgu sunumu
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: ERKP sonrası gelişen komplikasyon oranları ve sıklığı, komplikasyonların tanımı, veri toplama yöntemleri, hasta
seçimi ve kullanılan tekniklere bağlı olarak değişkenlikler göstermektedir. ERKP sonrası gelişen komplikasyonların
spesifik ve non-spesifik komplikasyonlar şeklinde sınıflandırılması, komplikasyonların önlenmesi veya en aza indirgenmesi
açısından oldukça önemlidir
Amaç: Bu olguda ERCP sonrası komplikasyon olarak pankreatit gelişen hastaya bütüncül hemşirelik ilkeleri kapsamında
planlanıp uygulanan hemşirelik bakımı sunulmaktadır.
OLGU: 50 yaşındaki kadın hasta ERCP işlemi sonrası işlem sonrasında pankreatit ön tanısıyla takip ve tedavi amacıyla
servisimize yatırıldı. Servise yatırılan hastanın şiddetli karın ağrısı olması ve işlem sırasında yaşanılan zorluklara bağlı olarak
pankreatit açısından takip edilmesi planlandı. Hastanın işlem sonrası rutin kan tahlilleri alındı. Rutin kan tahlillerinde
amilaz, lipaz ve CRP değerlerinde anlamlı artış saptandı.
Sonuç: ERCP işlemi günü birlik cerrahi girişim uygulamalarını arasında yer alan ve işlem sırasında ve sonrasında
komplikasyonları olan zor bir işlemdir. Bu nedenle işlem öncesi hasta hazırlıklarının ve hemşirelik bakımının eksiksiz olması
işlem sırasında ve işlem sonrasında oluşabilecek komplikasyonların önlenmesinde son derece önemlidir. Hemşirelerin bu
gerçeği dikkate alarak işlem öncesi hastayı değerlendirme, hasta ve ailesini bilgilendirme ve hastayı işleme hazırlama
sürecinde etkin rol ve sorumluluklarını yerine getirerek işlem sırası ve sonrasında oluşabilecek komplikasyonları önleme
ya da en aza indirgemede ki rol ve sorumluluklarının farkında olmaları ve buna uygun hemşirelik bakımı uygulanmalıdır.
HP-06
Tip 2 diyabetin cerrahi tedavisi – Olgu sunumu
Senem Güneş, Dr. Mehmet Can Aydın, Dr. Cüneyt Akyüz, Dr. Nadi Nazım Öztürk, Dr. Nilay Baz
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş:1950 yılından beri özellikle Amerikalı Cerrahlar tarafından yapılan obezite operasyonlarından sonra zayıflayan
hastalarda tip 2 diyabetin süratle düzeldiği yada ilaç kullanımı minimal seviyede kaldığı bilinmektedir.Son 5 yıldan beri
hem Amerikalı hem de Avrupalı bariatrik cerrahlar hastalar obez olmasalar da (BMİ < 35 hastalar) tip 2 diabetli ve
ilaçla diabet kontrolü zor olan takibi yapılamayan olgularda obezite operasyonlarına benzer tekniklerle operasyonlar
yaparak diyabetin iyileşmesinde yüz güldürücü sonuçlar almışlardır(1).
Amaç:Bu olgu sunumu Tip 2 diyabeti olan hastada uygulanan cerrahi tedavi ve hemşirelik bakımını bütüncül ilkeler
kapsamında planlayıp uygulamak amacıyla yapıldı.
OLGU: 60 yaşında tip 2 diyabetus mellitusu olan kadın hasta kan şekeri regülasyonunun sağlanamamış olması ve 20
yıldır tip 2 diyabetus mellitus hastası olduğu için cerrahi tedavi amacıyla kliniğimize yatışı yapıldı. Hastanın ayrıca bilinen
- 140 -
hipertansiyon öyküsü olup başka ek bir hastalığı ve önceden geçirilmiş operasyonu mevcut değildir. Hastanın ameliyat
öncesi işlem ve hazırlıkları tamamlanıp kan şekeri regülasyonu sağlanarak ameliyat hazırlıkları tamamlandıktan sonra
operasyonu planlandı. Opere edilen hastanın ameliyat sonrası dönemde kan şeker takipleri ve vital bulguları stabil
olup herhangi bir komplikasyon yaşanmayan hasta ameliyat sonrası 4. Günde taburculuğu planlandı. Hastaya ameliyat
öncesi dönemden başlayıp taburculuk ve evde bakım süreçlerini içeren bilgi ve eğitimler hem sözlü hem de yazılı olarak
verilerek taburcu edildi.
Sonuç: Obezite cerrahisi günümüzde sık uygulanan cerrahi girişimlerdendir. Konuyla ilgili literatürdeki veriler
incelendiğinde obezite cerrahisi uygulanan hastalarda tip 2 diyabetus mellitusu olan hastalarda iyileşme gözlenmiştir.
Konuyla ilgili literatür bilgileri incelendiğinde, bariatrik cerrahi sonrası takiplerde özellikle tip 2 diabetik hastaların değişik
cerrahi tekniklerde farklı oranlarda iyileştiğini göstermektedir. Bunun üzerine özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde ve
İtalya da BMİ 35’in altında olan Tip 2 Diabetli hastalarda bariatrik cerrahi prosüdürleri uygulanarak yapılan ameliyatlarda
% 90 a varan iyileşmeler gözlenmiştir ve neticeler yayınlanmıştır.
HP-07
Periampuller bölge tümörü - olgu sunumu
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Günümüzde tanı ve tedavi olanaklarının hızla gelişmesine karşın, kanserler insan yaşamını tehdit eden başlıca
sorunlardan biridir. Sindirim sistemi göz önüne alındığında, üçüncü sırada yer alan periampuller kanserlerin görülme
sıklığı, son yıllarda düzenli bir artış eğilimi göstermektedir(1).
Amaç: bu olgu sunumu periampuller bölge tümörü tanısıyla kliniğimize yatırılan hastanın ameliyat öncesi dönemden
başlayarak hastanın taburculuğundan evde bakımını kapsayan cerrahi süreçte planlanıp uygulanan hemşirelik bakımının
sunulması amacıyla yapıldı.
OLGU: 50 yaşında Tip II diyabeti olan erkek hasta 3 ayda bir düzenli olarak kontrollerine gidiyor ve yapılan kan
tahlillerinde karaciğer enzimlerinin normalden yüksek değerde olduğu saptandı. Hastanın tekrarlanan kan tahlillerinde
AST, ALT, ALP, GGT ve bilüribin değerlerinin yüksek olması üzerine cerrahi konsultasyonu sağlanarak cerrahi servisine
sevk edildi. Yapılan USG, MRCP, ERCP ve Batın BT tetkiklerinin sonuçlarına göre hastaya Periampuller TM tanısı konuldu
ve ERCP işleminde alınan biyopsi sonucu (periampuller bölge kitle; endoskopik biyopsiler- adenokarsinom ile uyumlu
bulgular) ile kesinleşmiş tanı konularak hastaya Total Pankreatektomi ve Duodenektomi operasyonları yapıldı.
Sonuç: Günümüzde tanı ve tedavi olanaklarının hızla gelişmesine karşın, kanserler insan yaşamını tehdit eden başlıca
sorunlardan biridir. Sindirim sistemi göz önüne alındığında, üçüncü sırada yer alan periampuller kanserlerin görülme
sıklığı, son yıllarda düzenli bir artış eğilimi göstermektedir. Bu tür komplike vakalarda nitelikli ve etkin hemşirelik
bakımının önemi daha çok ortaya çıkmaktadır. Hemşireliğin temel amacı, bireyi bir bütün olarak ele alarak her bireyin
gereksinimleri doğrultusunda bireye özgü hemşirelik bakımı vermektir. Bu amaçtan yola çıkarak bütün hastalara
bireyselleştirilmiş hemşirelik bakım planı uygulanarak hem hasta gereksinimlerinin daha objektif değerlendirilmesi hem
de hastanın gereksinimleri doğrultusunda geliştirilmiş olan bireyselleştirilmiş hemşirelik bakımının etkin bir şekilde
planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi sağlanmış olur.
HP-08
Safra yolu yaralanmaları - Olgu sunumu
Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Safra yolu yaralanmaları ve darlıkları travma veya inflamasyon sonucu oluşmaktadır. En çok laparoskopik
kolesistektomi (LK) sırasında oluşan travmatik safra yolu yaralanmaları görülmektedir. Daha az görülen inflamatuar
darlıklara en çok pankreatitler, daha nadir olarak sklerozan kolanjit, septik kolanjit ve inflamatuar pseudotümörler
sebep olmaktadır (1).
- 141 -
Amaç. bu olgu laparoskopik kolesistektomi operasyonu sırasında safra yolu yaralanması olan hastada uygulanan tedavi
ve hemşirelik bakımını sunmak amacıyla yapıldı.
OLGU: 38 yaşındaki erkek hasta karın ağrısı idrarda koyulaşma şikayetleriyle acil servise başvuruyor. alınan rutin kan
tahlilleri ve görüntülemeleri sonucu safra kesesinde taş olduğu tespit ediliyor. hastaya uygun antibiyotik tedavisi verilerek
6 hafta sonrasına ameliyat randevusu verilerek laparoskopik kolesistektomi operasyonu planlanıyor. hasta ameliyat
olmak üzere kliniğimize yatırıldı. ameliyat öncesi işlem ve hazırlıkları tamamlanan hasta da laparoskopik kolesistektomi
operasyonu sırasında safra yolu yaralanması olması üzerine ayrıca koledok rezeksiyonu ve heptikojejunostomi
operasyonları yapıldı. sonuç: safra yolu yaralanmaları daha çok LK sırasında ortaya çıkan ve bu konuda tecrübeye sahip cerrahi ekiplerce
tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Eğer peroperatif tespit edilirse ve cerrahi ekip bu konuda tecrübeli ise hemen
laparatomi yapılmalı ve onarım işlemi literatürde belirtildiği gibi uygulanmalıdır.
- 142 -
- 143 -
A
ABBASOĞLU O.
ACAR A.
ACAR T.
ACARLI K.
ACEHAN T.
ACUNAŞ B.
AHMEDOV E.
AKARSU M.
AKBABA S.
AKBULUT H.
AKBULUT S.
AKÇAKAYA A.
AKDEMİR Ö.
AKHAN O.
AKIN M.
AKKIN F.
AKOĞLU M.
AKOSY B.
AKSOY E.
AKSUNGUR N.
AKTAŞ A.
AKTAŞ S.
AKYOL H.
AKYÜZ C.
16 22 26 32 50 68 126
27 29 53 88 101
31 119
16 18 19 23 27 50 59 63 73 92
40 131
19 63
28 98
18 59
17 55
20 30 67 109
29 100
21 30 78 109
20 65
69 52 22 16
30 111
20 67
20 29 65 105
23 28 30 71 95 111
29 105
30 107
26 83
27 90 91
27 31 91 118
40 41 44 132 133 135 136 138
139 140 141
ALAM A.
ALAN B.
ALİMOĞLU O.
ALİYEV Y.
ALKAN S.
ALLAHVERDEYEVA G.
ALLAHVERDIYEV V.
ALPER A.
ALVENDOVA L.
ARGON A.
ARIKAN S.
ARIKANOĞLU Z.
ARISOY M.
ARSLAN M.K.
ARSLAN R.S.
ARSLAN Ş.
ARTIŞ T.
ASTARCIOĞLU İ.
ATAHAN M.K.
ATAMANALP S. S.
ATAY A.G.
29 100
22 70
20 28 67 94
30 114
17 23 56 73
28 98
26 32 82 127
19 23 63 73
30 114
28 99
31 120
22 70
28 99
22 68
31 120
27 29 30 92 103 104 107
20 28 67 94
18 23 26 29 32 58 59
75 106 124
31 119
29 104
40 13
ATLI M.
ATLI M.
AVAN D.
AYDIN B.
AYDIN C.
AYDIN M.C.
AYDIN M.A.
AYDINLI B.
AYDOĞAN S.
AYOĞLU T.A.
AYŞAN E.
AYTEKİN A.
B
BABÜR M.
BACAKOĞLU A.
BAKIR H.
BALA M.
BALCI D.
BALIK A.
BALTA A.Z.
BARUT İ.
BAŞ G.
BAŞAK F.
BAŞKIRAN A.
BATTAL M.
BAYHAN Z.
BAYRAK S.
BAYRAKTAR N.
BAZ N.
BEKTAŞ C.T.
BEKTAŞ H.
BERKARDA F. B.
BEYDULLAYEV K.
BİLGE O.
BİŞGİN T.
BOLAT E.
BOROZAN E.
BOSTANCI B.
BOSTANCI E. B.
BOSTANCI M.T.
BOSTANCI Ö.
BOZKAYA H.
BOZKURT S.
BOZYAKA H.
BULUT H. Ö.
BURGUCU N. M.
BÜDEYRİ İ.
BÜLBÜL M.
BÜYÜKAKINCAK S.
- 144 -
27
90
31 118
103
18 21 22 29 60 68 100
41 44 134 135 136 138 139 140
27 31 91 118 133 141
21 27 29 30 92 104 107
28 98
40
21 79
23 71
27 31 87 116
18 58 59
30 111
29 102
16 22 30 70 108
23 71
32 124
26 30 31 83 110 113 115
16 27 29 53 88 101
16 27 29 53 88 101
27 86
19 21 31 63 78 114
27 29 89 101
23 29 72 104
40 130
41 44 135 136 140 141
23 72
31 32 117 125
20 65
28 98
16 19 23 28 50 63 73 99
23 75
40 131
23 71
19
20 29 65 105
22 69
31 114
61
20 21 48 67 78
19
29 104
29 100
17 46 54
30 110
26 84
BÜYÜKAŞIK S.
BÜYÜKER F.
C-Ç
CAFERLİ R. E.
CAN M. A.
CANBAK T.
CAVADOV E.
CEMALETTİN AYDIN
CENGİZ M. B.
CENNET Ö.
COŞKUN T.
ÇAKAR E.
ÇALIK A.
ÇALIKOĞLU İ.
ÇANAZ M.
ÇAPARLAR M. A.
ÇARALAN B.
ÇEÇEN D.
ÇEKMEN N.
ÇELİK A.
ÇELİK A.Ş.
ÇELİK S.C.
ÇEŞME D. H.
ÇINAR C.
ÇİFTÇİ B.
ÇİMEN O.
ÇİNİKOV M.
ÇİRİŞ M.
ÇOBAN S.
ÇOKER A.
ÇOLAKOĞLU M. K.
ÇOŞKUN T.
ÇUHADAR M.
D
DAĞLI G.
DAĞOĞLU N.
DALGIÇ T.
DEĞER K.C.
DEMİR S.G.
DEMİRAY M.
DEMİRBAĞ A. E.
DEMİRYILMAZ İ.
DİNÇER A.
DİNÇER H. A.
DİNÇER M.
DİPÇİN M.E.
31 121
20 28 67 94
26 84
21 27 29 31 80 87 102 116
16 19 27 29 53 62 88 101
26 82
79
20 21 67 78
16 29 50 106
29 31 32 119 120 123
23 72
18 22 60 68
30 108
28 94
16 52
32 124
41 134
27 90
26 83
23 73
31 119
28 94
19 61
17 55
32 125
30 114
31 116
18 23 71
16 17 19 20 26 28 47
51 53 61 66 97
20 65
105
32 124
28 95
16 50
20 29 65 105
31 118 122
40 130
46
16 22 26 52 69 109 125
30 32 32 84
20
64
31 118 122
32 123
DİRİCAN A.
DOĞRUL A.B.
DOKUR M.
DOLAPÇI M.
DUMAN M.
DURAN A.
DURSUN E.
DURUKAN U.
DÜNDAR S.
DÜZKÖYLÜ Y.
E-F
EGELİ T.
EKEN H.
EKİCİ M. F.
EKİZ F.
EKMEKCİGİL E.
EMEK E.
EMRE A.
ERASLAN S.
ERBAHÇECİ F. A.
ERBAY B.
ERDAL M.
ERKAN A.
ERKAN M.
ERKAN N.
ERKENT M.
ERMİŞ D.
EROĞLU H. E.
EROL C.
EROL T.
ERÖZKAN K.
ERSAN V.
ERSOY P. E.
ERTUĞRUL G.
ERTUĞRUL İ.
ERTUNÇ G.
ERZURUMLU K.
ESENDAĞLI G.
ESMER A. C.
EYÜBOĞLU M.E.
EYVAZOV X.
FIRAT D.
FİLİZ A.İ.
FİRAT D.
FRIESS H.
- 145 -
27 86
22 68
28 96
26 27 29 31 86 87 102 117
31 118 122
30 112
26 86
12 31
41 134
31 32 117 125
18 23 29 32 58
59 75 106 124
26 32 84 125
27 29 89 101
19 23 62 73
17 20 28 53 66 97
19 61 63
19 23 63 73
29 101
94
28 96
19 61 63
16 51
17 28 46 54 99
28 32 98 127
23 74
22 71
30 31 110 116
27 90 91
32 126
16 19 51 61
21 79
17 21 55 78
18 27 59 92
27 85 86
19 61
22
22 71
40 41 132 134
27 31 91 118
28 98
26 30 32 84
32 124
109 125 126
17 46 54
22 70
G
GEÇİM E.
GIESE N. A.
GORUR S. K.
GÖBÜT H.
GÖK İ.
GÖKLEMEZ S.
GÖKTUĞ U. U.
GÖRET C.C.
GÖZTOK M.
GURBANOV F.
GUSEINOV E.
GÜCİN Z.
GÜLDEREN M.
GÜLEÇ B.
GÜLHAN B.
GÜLLÜOĞLU M.
GÜMÜŞ S.
GÜMÜŞOĞLU A.Y.
GÜNDOĞDU H.
GÜNEŞ A.
GÜNEŞ S.
GÜNEY G.
GÜR E.Ö.S.
GÜRASLAN H.
GÜRBULAK E.K.
GÜRER A. O.
GÜRGEN Z. T.
GÜZEL M.
GÜZEY D.
H-I-İ
HACIYEV C.
HACIYEV N.
HAJİYEV N.
HALICIOĞLU İ.
HAMALOĞLU E.
17 46 54
28 99
26 83
31 121
17 46 54
30 108
17 56
29 106
30 114
17 55
29 100
32 124
32 123 124
32 126
16 19 23 50 62 73
21 27 29 31 80 87 102 116
31 121
17 26 55
28 96
40 41 44 131 132 133 134
135 136 138 139 140 141
27 87
31 119
28 94
31 114
23 28 30 71 95 96 111
41 134
21 48 79
28 31 94 121
30 32 112 127
26 32 82 127
30 112
31 121
19 20 22 23 28 29 50 51
64 71 74 106
HASBAHÇECİ M.
20 21 30 48 67 78 79 109
HATTAPOĞLU S.
HAUSMANN S.
HOŞ G.
ISMAYILOVA L.
IŞIK A.
IŞIK B.
İBİŞ C.
İDİZ U.O.
22 70
17 46 54
18 19 27 31 59 63 92 114
28 98
26 30 32 84 109 125 126
26 30 85 113
19 62
31 114
İKİDAĞ M.A.
İPEK T.
İSMAİL E.
İSMAYİLOV A.
İYİKESİCİ M. S.
K
KAHRAMANSOY N.
KALAYOĞLU M.
KANKAYA B.
KANMAZ T.
KAPAN M.
KAPLAN E.
KARABIÇAK İ.
KARABULUT K.
KARACA A.C.
KARACA Ş.B.
KARADAŞ S.
KARADEMİR S.
KARADENİZ E.
KARAGÜL S.
KARAKAYALI H.
KARAKOÇ D.
30 111
20 31 91 118
26 32 126
47
20 65
28 98
18 59
31 121
18 27 59 92
22 70
29 32 104 125
22
23
17 28 53 97
19 61
28 95
18 27 59 90
27 29 30 92 103 104 107
21 26 27 30 79 85 89 113
27 90 91
16 17 19 20 22 23 28 51
55 57 64 71 74 93 106
30 31 112 116
KARAKÖSE O.
21 48 78
KARATEPE O.
26
KARAYALÇIN K.
28 96
KARĞI E.
26 83
KAYA O.
29 31 32 105 119 120 123
KAYA Y.
17 21 26 27 29 30 79 85 89 100 107
KAYAALP C.
30 111
KELEŞOĞLU Y.
26 83
KEREM M.
19 64
KESKİN E. T.
16 27 53 88
KILIÇ A.
23 73
KILIÇOĞLU G.
17 56
KILIÇOĞLU Z.G.
26 46
KILIÇTURGAY S.
23 29 72 104
KINACI E.
30 108
KIRIKMER E.O.
22 70
KIRIMKER O.
26 85
KIRMIZI S.
29 100
KİRİŞ A.
29 100
KİRİŞ T.
16 50
KİZİR A.
17 46 54
KLEEFF J.
32 127
KLIMOVA E.
31 115
KOCA T.
26 30 31 83 110 113 115
KOCA Y. S.
- 146 -
KOÇAK C.
KORKMAZ M.
KORKMAZ S.
KORKUT E.
KOZLUKLU Z. D.
KÖKLÜCAN A.
KÖSE T.
KÖSEMEHMETOĞLU K.
KÖŞÜK H.
KUCÜR E.T.
KULALI F.
KUNDUZ E.
KURT Y.
KUTLU R.
KUTLUTÜRK K.
KÜÇÜKDİLER E.
22 27 70 89
28 95
30 109
27 90
31 32 117 125
46
20 66
22 68
31 121
31 121
27 29 88 101
20 21 30 48 67 78 79 109
32 124
26 30 85 107
29 100
30 32 111 127
M-N
20 21 29 30 48 67 78 79 100 109
MALYA F. Ü.
40 41 44 132 133 134 136 138
MANSIROĞLU C. K.
18 27 59
MECİT N.
92
MECİT N.
22 30 70 108
MEÇO B. C.
28 98
MEMMEDOVA C.
17 46 54
MICHALSKI C. W.
40 130
MORAY G.
48
MÜSLÜMANOĞLU M.
17 55
NASRULLAYEV O.
12 31
NAYCI A.E.
16 22 52 69
NEŞŞAR G.
28 93
NURAL S.K.
O-Ö
OBUZ E.
OBUZ F.
OĞUZ V.A.
OKAN D.
OKAY E.
ONAK C.
OTAN E.
OYMACI E.
ÖKMEN H.
ÖTER V.
ÖZAKAY A.
ÖZAKAY A.
ÖZBİLGİN M.
ÖZBİLGİN Ş.
ÖZÇELİK K.Ç.
ÖZÇELİK M.
ÖZDEMİR F.
29 31 32 96 100 105 119 120 123
32 124
18 58
23 73
28
31 119
29
28 32 98 127
23 29 72 104
20 22 65 69
72 104
23 29
18 23 29 32 58 59 75 106 124
18 58
30 31 112 116
22 30 70 108
27 86
ÖZDEMİR İ. A.
ÖZDEMİR M.
ÖZDEMİR N.
ÖZDEMİR T.
ÖZDEMİR Y.
ÖZDEN İ.
ÖZEMİR İ.A.
ÖZER İ.
ÖZGÜR S.
ÖZKARA S.
ÖZKARDEŞLER S.
ÖZPEK A.
ÖZSOY M.
ÖZŞAY O.
ÖZTÜRK G.
ÖZTÜRK N. N.
ÖZTÜRK S.
P-R
PAN Z.
PANTELEYEVA İ.
PEKER K. D.
PEKMEZCİ S.
POLAT E.
POLAT N.
POLAT Y.
POPANDOPULO A. G.
POYANLI A.
PÜLAT H.
QOCAYEV A.A.
QULIYEV M.
REİS E.
RZAYEV A.
S-Ş
SABUNCUOĞLU M. Z.
SAĞOL Ö.
SAKAOĞULLARI Z.
SAKARYA A.
SALIK F.A.
SARI S.
SARIOĞLU S.
SARKUT P.
SARSENOV D.
SAYAR İ.
SEĞMEN Ö.
SEKİ A.
SELIMOV B.
SENGER A.S.
SEVİNÇ M. M.
- 147 -
94
16 22 52 69
41 134
28 94
32 123 124
16 18 19 23 50 57 62 63 73
28
20 29 65 105
27 91
23 73
18 58
16 53
28 95
31 119
21 27 29 30 78 92 103 104 107
41 44 135 136 139 140 141
41 135
46
30 114
28 94
26
31 118 122
28 98
26 30 85 107
26 84
16 19 50 63
30 31 112 116
17 57
30 112
32 126
28 93
30 110
18 32 58 124
16 52
29 31 32 105 119 123
28
31 32 117 120 125
23 75
46
22 68
32 126
31 117
29 105
28 98
31 118 122
23 29 31 32 72 104 117 125
SEVMİŞ M.
SEVMİŞ Ş.
SEYHUN C.
SLOCUM A.
SLOCUM A. K.
SOYER V.
SOYLU L.
SOYTURK M.
SÖNMEZ Y.
SÖZBİLEN M.
SUŞKOV S.
SÜCÜLLÜ İ.
SÜMER F.
SÜRMELİ A.
ŞAHİN G.
ŞAHİN S. T.
ŞAHİNER İ. T.
ŞANAL B.
ŞENOL Z.
22 71
27 27 90 91
28 94
20 65
20 65
21 79
27 90
30 32 109 124 125
27 29 89 101
16 17 18 19 20 28 47 51 53 61 66 97
32 127
32 123
26 27 30 85 89 107
20 65
28 94
29 31 32 105 119 120 123
26 27 29 31 86 87 102 117
28 29 95 101
32 123
T
TABAKOĞLU H. Ö.
TAGIYEV E.
TALAS M.S.
TARDU A.
TARHAN Ö. R.
TAŞÇI Y.
TAŞKIN B.
TAYAR S.
TEKANT Y.
TEKE M.
TEKEŞİN O.
TEMOÇİN T.
TIRNAKSIZ M.B.
TIRNOVA İ.
TİLKİ M.
TİRYAKİ Ç.
TOK S.
TOLAN K.
TOMAS K.
TOPALOĞLU S.
TOPGÜL K.
TOSUN S.
TURGUT İ.
TURHAN N.
TÜRK Y.
TÜRKMEN C.
TÜRKMEN E.
29 100
26 30 32 82 112 127
40 131
30 113
30 110
21 30 48 78 79 109
31 119
22 68
16 19 23 26 50 62 63 73
22 70
17 20 28 47 53 66 97
22 69
22 68
46
17 23 56 73
28 96
27 89
27 86 89
18 22 60 68
18 19 22 60 68
16
20 28 67 94
27
22 69
47
19 62
20 65
U-Ü
UÇAR A. D.
UĞUZ A.
ULAŞ M.
ULUŞAHİN M.
ULUTÜRK Ş.
URGANCI A. U.
UYSAL E.
UZUN Ç.
UZUN M.A.
UZUN O.
UZUNOĞLU H.
ÜNAL B.
ÜNALP Ö. V.
ÜNEK T.
ÜSTÜNER E.
Y-Z
YAĞCI M. A.
YAĞMUR Y.
YAHYAYEV A.
YAKAN S.
YALIN H.
YAMAK S.
YANKOL Y.
YAVRU A.
YAYLAK F.
YAZICIOĞLU M.Ö.
YENİÇERİ B.
YILDIRIM M.
YILDIRIM R.
YILDIZ A.
YILDIZ İ.
YILDIZ T.A.
YILMAZ A.
YILMAZ İ.
YILMAZ S.
YILMAZ Z.
YİĞİT E.
YOL S.
YUSIFOV R.
YÜCEL E.
YÜCEL O.
YÜKSEL M.
ZEREN S.
ZİHNİ İ.
ZİYLAN E.
ZOBACI E.
ZORLU M.
- 148 -
28 32 98 127
16 17 19 20 28 47 51 53 61 66 97
20 29 65 105
22 68
29 32 105 123
28 98
23 28 30 71 95 96 111
22 30 70 108
17 23 56 73
31 118 122
16 52
27 89
16 17 19 20 28 47 51 53 61 66 97
18 23 29 32 58 59 75 106 124
22 70
26 29 30 85 100 113
21 27 29 31 80 87 102 116
28 98
28 32 98 127
41
16 52
18 27 59 92
16 50
27 28 29 89 95 101
17 55
40 130
17 28 32 98 127
22 68
26 30 83 111
30 110 113
40 131
21 78
30 32 109 109 125
26 27 30 85 86 113
19 61 63
21 27 29 80 87 102
31 118 122
28 98
32 123 124
17 23 56 73
22 69
27 29 89 101
30 31 112 116
27 31 91 118
29 102
26 27 29 31 86 87 102 117
NOTLAR
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 149 -
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 150 -
- 151 -
- 152 -