Çalıştay raporu
Transkript
Çalıştay raporu
Çalıştay: “Toplumsal Barış İçin İş Dünyası” (I) 14.10.2015 – İstanbul Çalıştay Raporu Hazırlayan: Beril Bahadır, PODEM PODEM, 14 Ekim 2015’te Türkiye’nin Doğu ve Batısından iş dünyası mensuplarının katılımıyla, orta ve uzun vadede Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin kalkınması için somut öneriler geliştirmek üzere bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda Diyarbakır, Şırnak, Van, Batman’dan katılan oda başkanları ve dernek temsilcileri, barış ve çözüm sürecinin ilanından çatışmanın yeniden başladığı 2015 yazına dek bölgenin ekonomik ve sosyal hayatındaki gelişmeleri paylaştılar. Aşağıda öne çıkan bazı bulguları okuyabilirsiniz. Bölgenin kalkınma potansiyeli Türkiye’de ekonomik gelişmişlik sıralamasında son 20 şehir, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde bulunuyor. Türkiye’nin 30 milyar dolarlık ihracatından bölgelerin elde ettiği 120 milyon dolarlık payın büyük kısmı tarımsal ham maddeden geliyor. Bölgedeki ekilebilir toprak alanının Türkiye ortalamasının iki katı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, güvenlik nedeniyle bastırılan potansiyelin büyüklüğü ortaya çıkıyor. Benzer durumun istihdam için de geçerli olduğu söylenebilir. Genç nüfusun toplam nüfusun yaklaşık %26’sını oluşturduğu bölgede, işsizliğin %30ları bulduğu görülüyor. Diyarbakır Organize Sanayi Bölgesi’nde, ancak Batı’da ortalama büyüklükteki bir fabrikadaki işçi sayısı kadar istihdam sağlanabiliyor. Bölgedeki iş insanları bölgenin yatırıma açlığını tek başlarına bastırıp istihdam potansiyelini kullanamıyorlar. Bölgenin güncel sorunları Çözüm süreci yıllarındaki umut iklimi sayesinde bölgeye bir yatırım havası gelmiş ve o dönemde bölge halkı tarafından beklenen sıçrama yaşanamasa da, olumlu gelişmeler kaydedilmiş. Sürecin donmasıyla bölge ekonomisi aniden çok ağır bir darbe almış vaziyette. Ocak 2015’ten Ekim 2015’e, çatışmanın yeniden başladığı yaz aylarını kapsayan dokuz ay içinde, daha önce artışta seyreden ihracat %21 azalmış, yeni şirket açılmalarında da %25 oranında yavaşlama kaydedilmiş. Çatışmanın şiddetlenmesiyle ve Kasım 2015 sonu itibariyle sokağa çıkma yasakların kent merkezlerinde de uygulanmaya başlamasıyla, özellikle kent ekonomisinin itici gücü olan küçük esnaf için durum çok daha vahim bir boyuta evrilmiş halde. Diyarbakır Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği verilerine göre, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde çatışmanın başlamasından Aralık 2015’e kadar 300 işyeri kapandı ve 5 bine yakın çalışan işten çıkarıldı 1. Yaklaşık iki hafta süren sokağa çıkma yasaklarının ve merkeze gittikçe hakim olan çatışma ortamının durumu daha da ciddileştirdiği düşünülüyor. Bölgedeki girişimcilerin bankalarla kredi alımı konusundaki sorunlu ilişkileri de çatışma ortamıyla iyiden iyiye çıkmaza girmiş durumda. İşyerleri kapalı olmadığı 1 http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/surda-ekonomik-afet-talebi. 2 zaman yarı kapasiteyle çalışan Sur esnafı, bankalara borçlarını kapatamıyor. Son verilere göre, bankalarda vadesi dolan 70 milyon lira kredi için yasal takip başlamış2. Borcunu kapatamayan esnaf için ileride ticarete dönme şansı kalmıyor. Bölge iş insanları, son aylarda yaşanan gelişmelere istinaden barış gelmeden bölge ekonomisinin tam anlamıyla çökeceğinin farkındalar. Batı’daki iş insanlarının güvenlik zafiyetinden dolayı bölgeye yatırım konusundaki çekimserliklerini anlıyorlar. Aynı derecede olmasa da, kendileri de Batı pazarına açılmakta emin olamıyorlar — Doğu plakalı tırlar, Batı’da saldırıya uğrayabiliyor. Bu durum iki bölge iş dünyası arasındaki ticari ilişkilerin gelişmesini engelliyor. Bu çıkmazdan kurtulabilmek için, özellikle Doğu bölgelerine yönelik çekinceleri en aza indirgeyen çıkış yollarını bulmak ve her iki tarafın da faydalanacağı somut projeler geliştirmek gerekiyor. Kalkınmanın önünde bürokratik engeller Doğu ve Güneydoğulu iş insanları, özellikle bölgedeki bürokrasinin hantallığından yıllardır muzdarip olduklarını; artık bürokrasiyle çabalarında kendilerini “dilenci” gibi hissetmeye başladıklarını belirttiler. Örneğin, Batman Organize Sanayi Bölgesi’nin dolması üzerine yaklaşık 160 yatırımcı, ikincisinin açılması için 2013 senesinde talepte bulunmuş. Resmi iznin çıkması için çok yoğun uğraş verilen iki senenin sonunda, iş insanları pes etmişler. Sırada bekleyen yatırımcıların geri çevrilmesi, bir bölge gerçeği olarak kabul ediliyor. Kalkınmanın önündeki temel problemin, bürokrasinin etkileşime, yeniliğe kapalılığı olduğu görülüyor. Doğu’da daha ideolojik bir renk alan bu durum, bölge iş dünyasını bir kıskaç altına alarak bölgenin potansiyelini bastırıyor. Bürokrasinin, özellikle kalkınma konusunda etkileşime açık, yeniliği destekleyici olması için yeniden tanzim edilmesi gerekiyor. Bölgeye ilgisizlik ve Doğu’nun güven kaybı Doğu ve Güneydoğulu iş insanlarının yakındığı konuların bir diğeri, tüm Türkiye’yi derinden etkileyen bölge sıkıntılarının çözümü için işbirliği yapmak istedikleri aktörlerin bu sıkıntılara ilgisizliği. Bölgeden iş insanları, çözüm süreci yıllarında yaptıkları destek çağrılarına Batı’dan hiçbir şekilde karşılık bulamadıkları için artık Batı iş dünyasının samimiyetine inanmıyorlar. Batı ile ilişkilerinin bir borçlu – alacaklı veya patron – işçi ilişkisinden öteye gidemediğinden yakınıyorlar. Bölge iş insanlarının siyasilere güvenleri de gittikçe azalıyor. Hükümete iletilen ve sürekli olarak yinelenen taleplerin ciddiye alınmaması, bölge iş insanlarının siyasi iradeye güvenini derinden sarsmış. Örneğin bölge altyapısı için elzem sulama kanallarının GAP’tan elde edilen gelire rağmen otuz beş senede bitirilememiş olması doğrudan siyasi iradenin eksikliğine atfediliyor. Özellikle son çatışma dönemindeki 2 http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/surda-ekonomik-afet-talebi. 3 gerginlik nedeniyle merkez ile ilişkilerin kopma noktasına geldiği aşikar. Siyasiler, bölgenin kalkınmasında ‘çözüm’ değil ‘sorun’ olarak görülüyorlar. İş dünyasına düşen rol Türkiye’deki iş dünyasının bir zihniyet dönüşümü geçirerek, ülkenin geleceğinde ve barış sürecinde rol oynayabilecek bir hale gelmesi gerekiyor. Doğu’daki iş insanları, ilk adım olarak Batı’daki meslektaşlarından bölgenin sorunlarına daha duyarlı olmalarını, bilinçli yaklaşmalarını bekliyorlar. Kendilerine baktıklarında bölgenin kalkınabilmesine yönelik bir dinamizm oluşturabilmek için çok daha fazla çaba harcamaları gerektiğini düşünüyorlar. Bununla birlikte halihazırdaki çatışma ortamında bunun pek mümkün olmadığına dair aralarında güçlü bir kanı var. Kalkınma meselelerinin hiç gündeme gelmediği çatışmalı dönemde, ekonomik aktör olarak boy gösterip mesafe almaları mümkün görünmüyor. Çözüm sürecinde ekonomik boyut ihtiyacı Doğu bölgelerinden iş insanları, Kürt meselesinin özünde bir adaletsizlik, eşitsizlik sorunu olduğuna değinerek, bunun sadece vatandaşlık alanında değil sosyoekonomik alanda da geçerli olduğunu vurguladılar. Bu durum bölgeler arasındaki gelişmişlik farkında kendini gösteriyor. Türkiye’de Batı ve Doğu bölgelerinin gelişmişlik seviyesi arasındaki makas %75’i buluyor (gelişmiş ülkelerde bu ortalama %25). Dolayısıyla bölgenin ekonomik sorunlarını görmezden gelmek, çözümün bir ayağını dışarda bırakmak anlamına geliyor. Bölge iş insanları bundan hareketle, çözüm süreci kapsamında bölge ekonomisini dikkate alan güçlü bir adım atılmamış olmasını, çözümün yapısını etkileyen büyük bir eksiklik olarak değerlendiriyorlar. Kalıcı çözüm için “siyasi cömertliğin” tek başına yeterli olmadığını, sorunların sadece siyasi perspektifle çözülemeyeceğini ve bölgeler arası gelişmişlik farkının yarattığı handikapların da dikkate alınması gerektiğini savunuyorlar. Bölge iş insanlarına göre çözüm sürecinde siyasi alandaki olumlu gelişmeler, yoğun bir kalkınma stratejisiyle desteklenmeliydi. Geriye dönüp baktıklarında Ankara’nın bu alandaki bakış açısını oldukça sınırlı buluyorlar. Sadece teşvik paketleri değil; teşviği de içeren, fakat daha kapsamlı, bütünlüklü, ince düşünülmüş uygulamalar gerekiyor. Çözüm süreci yeniden gündeme girecekse, karar alıcıların ekonomik bütünleşmeyle siyasi bütünleşmenin birlikte gerçekleşmesinin gerekliliğini göz önünde bulundurarak hareket etmeleri öneriliyor. Çözüm sürecinin başı, sonu, ve geleceği Doğu’dan iş insanları, 2013 Newroz’unun kendilerini çok heyecanlandırdığını, bölge halkının süreci sahiplendiğini, bu sahiplenmenin de çatışma sonrası ekonomik hayatın 4 iyileşmesini kolaylaştırdığını söylediler. Sürecin başlamasıyla halk nezdinde sorunun çözüleceğine dair muazzam bir kanaat oluşmuş ve bu siyasi hayata, ekonomik hayata da hızlı bir şekilde yansımış. Tam da “barış fikri toplumun en değerli fikri” haline gelmişken, çözüm sürecinin bir anda rafa kalkmış olmasından ciddi endişe duyuluyor. Özellikle iş insanları, çatışmasızlığa dönülmesi için neredeyse her gün ortaklaşa çaba gösteriyorlar. PKK’nin ateşkes ilan edip buna sadık kalmasını, devletin, sorunun çatışarak değil konuşarak çözülmesine karar verdiği günlere keskin bir dönüş yapmasını diliyorlar. 5