abd`nin ırak`tan çekilme süreci ve bölge dinamikleri açısından

Transkript

abd`nin ırak`tan çekilme süreci ve bölge dinamikleri açısından
T.C.
BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ
ULUSLARARASI GÜVENLİK VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
ABD’NİN IRAK’TAN ÇEKİLME SÜRECİ
VE
BÖLGE DİNAMİKLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
ANALİZ VE PROJEKSİYON ÇALIŞMASI
İSTANBUL
Ocak - 2009
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ .............................................................................................................. 1
1 . IRAK- ABD GÜÇLERİN STATÜSÜ ANLAŞMASI (SOFA)
NASIL BİR ÇEKİLME PLANI .................................................................. 5
2. TÜRKİYE-ABD-IRAK ÜÇGENİ .................................................................. 7
• İşgal Sonrası Irak’ın Kuzeyindeki Gelişmeler................................... 7
• 2003 İşgali ve 2005 Seçimleri .......................................................... 9
• 2007 Sonrası.................................................................................. 10
• ABD’nin Değişen Çıkarları ve Strateji Projeksiyonu....................... 13
3. ÇEKİLME PLANININ ORTADOĞU-TÜRKİYE EKSENİNE ETKİLERİ.... 22
SONUÇ VE DEĞERLENDİRMELER............................................................ 26
KAYNAKÇA ..................................................................................................30
GİRİŞ: 2003 İŞGALİNDEN ÇEKİLME PLANINA
11 Eylül saldırılarından sonraki dönemde ABD dış politikasının temel referans noktası
“terörle mücadele” olarak nitelendirilmiştir. ABD, bu saldırının doğrudan kendisini hedef
almadığını, aslında tüm uygar ve özgür toplumlara karşı olduğunu ilan etmiştir. Bu görüş 2002
yılında yayınlanan Amerikan Ulusal Güvenlik Doktrini’nde de yer almış ve 20.yüzyılda
totalitarizm ile özgürlük arasında yaşanan savaşı özgürlüğün kazandığına işaret edilerek,
21.yüzyılın da benzer bir mücadeleye sahne olacağı öngörülmüştür. Bu öngörüye göre
uluslararası sistemin dengesi ve insanlığın geleceği için, temel insan hakları ile ekonomik ve
siyasal özgürlüklere bağlı ulusların, özgürlük, demokrasi ve serbest girişimi savunmaları
gerekmektedir.1
Bu çerçevede, 11 Eylül saldırıları sonrasında Irak’ın da içinde bulunduğu bir grup
ülkenin ABD tarafından “şer ekseni” ilan edilmesi ile başlayan süreç, ABD’nin Irak’a
müdahalesinin zeminini hazırlamıştır.2 Yine aynı dönemde yayınlanan “Ulusal Güvenlik ve
Strateji” belgesinde ortaya çıkan ön alıcı saldırı (Preemptive Strike) konsepti ile ABD için orta ve
uzun dönemde güvenlik riski oluşturduğu düşünülen ülkelere tehdidin oluşma aşamasında
askeri operasyon düzenleme hakkı ortaya konmuştur.3 Bu çerçevede Saddam Hüseyin’in
Kitle İmha Silahlarına (KİS/WMD) sahip olduğu, BM gözlemcileri ile işbirliği yapmayarak BM
deneticilerini sınır dışı ettiği ve BM kararlarını uygulamadığı önleyici saldırının gerekçeleri olarak
vurgulanmıştır. Bu bağlamda 20 Mart 2003’te, ABD’nin Saddam Hüseyin’in elinde olduğu iddia
edilen KİSleri yok etmek, Irak’ı silahsızlandırmak, Ortadoğu’ya demokrasiyi getirmek ve Irak
halkını özgürleştirmek söylemi ile Irak’ı işgali gerçekleşmiştir.
ABD, Irak işgalinin gerekçesini Irak’ın İran-Irak savaşında Fao bölgesi ve Halepçe’de
daha önce kullandığı ve tüm denetimlere rağmen hala sahip olduğunu öngördüğü kimyasal ve
biyolojik silahlarını komşuları üzerinde kullanabileceği ve bu silahların teröristlerin eline kolayca
geçebileceği söylemi üzerine oturturken, 11 Eylül saldırılarını bu korkuları artırarak
doğrulayabilecek önemli bir örnek olarak göstermekte idi. Bununla birlikte KİS’in ötesinde
Irak’ta yaygın insan hakları ihlalleri yapıldığı, dolayısıyla Irak’ın demokratikleştirilmesi gerekliliği
de müdahalenin belirtilen gerekçelerinden birisine dönüştürülmüştür.
Gelinen noktada işgalin temel gerekçesini oluşturan biyolojik ve kimyasal silahların
varlığı kanıtlanamadığı gibi harekat öncesinde açıklanan istihbarat raporlarının da yönlendirici,
amaçlı ve yanlış bilgiler içerdiği daha sonra ortaya çıkmıştır.4 Dolayısıyla müdahalenin
1
The National Security Strategy of the USA 2002, <http://www.whitehouse.gov/nsc/nss.pdf>.
Eylül 2002’de George W. Bush’un dünya liderlerini Irak’ın yarattığı ağır tehdit konusunda uyarması ile
ABD’nin Irak’a müdahalesinin temel dayanakları şekillenmiştir.
3
M.Aydın,A.Özcan, N.Kaplanoğlu, “Riskler ve Fırsatlar kavşağında Irak’ın geleceği ve Türkiye”.
TEPAV Orta Doğu Çalışmaları II, Temmuz 2007, s. 28.
4
M.Aydın,A.Özcan, N.Kaplanoğlu, a.g.e., s. 28-30.
2
1
başından itibaren çeşitli çevrelerce dile getirilen askeri risk ve maliyetlerin yanı sıra ABD’nin tek
taraflı bu hareketinin meşruiyet sorunu ilerleyen yıllarda daha yaygın olarak tartışılmaya
başlanmış, özellikle önleyici vuruş konsepti dahilinde gerçekleşebilecek müdahalelerin
uluslararası hukuk açısından tehlikeli olduğu daha sıklıkla vurgulanmıştır.
Irak’ın güvenliğinin sağlanması ve demokratikleştirme gerekçesi ise işgalden beş yıl
sonra gerçekleştirilemeyen bir diğer unsurdur. İşgalin başlamasından 5 yıl sonra Irak’taki siyasi
ortamın kalıcı bir istikrara kavuştuğunu söylemek imkânsız olmaktan öteye, günümüzde Irak
istikrarsızlık ve şiddetin kaynağına dönüşmüş bulunmaktadır.5 Irak’ın işgalden sonraki
durumunun daha iyi kavranabilmesi ve gelinen noktanın daha net bir şekilde
değerlendirilebilmesi açısından günümüzdeki siyasi ve etnik tabloya göz atılması
gerekmektedir.
Irak Parlamento’sunda 2005 yılı aralık ayı seçim sonuçlarına göre; Birleşik Irak
İttifakı’nın 128 üyesi, Kürdistan Demokratik Yurtsever İttifakı’nın 53 üyesi, Sünnilerden oluşan
Irak Tevafuk Cephesi’nin 44 üyesi, Irak Ulusal Cephesi’nin 25 üyesi, Sünnilerin ağırlıkta olduğu
Irak Ulusal Diyalog Cephesi’nin 11 üyesi, Kürdistan İslam İttifakı’nın 5 üyesi, Irak Türkmen
Cephesi’nin 1 üyesi ve 8 bağımsız üye bulunmakta ve toplam 275 üyeden oluşmaktadır. Yeni
seçim yasasının 50. maddesine göre Hıristiyanlar ve Yezidiler gibi azınlık grupları da gelecekte
parlamentoda yer alacaklardır.
Irak’ta Aralık 2005 seçimleri ile kurulmuş olan hükümette, Birleşik Irak İttifakı’nın Şii
listesi çoğunluğu elde edemeyerek koalisyon oluşturmak zorunda kalmış olmasına rağmen Şii
politik partiler devletin kilit pozisyonlarını (Başbakanlık, Ticaret Bakanlığı, Petrol Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı) tekelleştirmişlerdir. Bu durum Şiilerin devlet yönetiminde etkin olduğu
anlamına gelebilir. Ancak, güneyde Şii devleti kurulmasını isteyen Abdel-Aziz Baqr al-Hakim
liderliğindeki Irak Yüksek İslam Partisi’nden farklı olarak, Mukteda El-Sadr’ın radikal Şii partisi,
Irak Başbakanı Nuri al-Maliki’nin partisi Dava ve Şiiliğin kutsal kentlerinden olan Necef’te
Ayetullah Ali al-Sistani’ye bağlı olan İslami Fazilet Partisi ülke nüfusunun %60’ını oluşturan
Şiilerin bölünmüşlüğünü ortaya koymaktadır.
Irak’ta nüfusun %17’sini oluşturan Kürtler ise en güçlü azınlık durumunda olup,
parlamentoda Şiilerden sonra en etkin gruptur. Mesud Barzani’nin KDP’si (Kürt Demokrat
Partisi) ve Celal Talabani’nin KYB’si (Kürdistan Yurtseverler Birliği) 2005 seçimlerine birleşerek
girmişlerdir. Bu durum Irak’ta Kürtlerin birleşme konusunda daha başarılı oldukları izlenimini
verebilir. Ancak Talabani’nin Irak devlet başkanı kimliği ile
Irak ve Kürtlerin çıkarlarının
örtüşmediği noktalarda zor durumda kalacak olması sorun yaratabilir. Öte yandan Iraklı
Kürtlerin kendi içlerinde yaşadıkları sorunlar bu kadarla kalmamaktadır. Meşruiyetlerini aşiret
yapısına dayalı sosyo-kültürel özelliklerden alan Kürt liderler Talabani ve Barzani, en kalabalık
5
Serhat Erkmen, Stratejik Analiz, ASAM, Mayıs 2008, s.18.
2
Kürt aşiretlerinin değil, para ve silahlı gücü elinde tutan en iyi organize olmuş aşiretler ittifakının
liderleridir. Dolayısıyla Irak’taki Kürt kökenli büyük aile ve aşiretlerin tamamını temsil ettiklerini
söylemek zordur.
Irak’ta Kürtlerden sonra en büyük azınlık grubunu Sünni Araplar oluşturmaktadır. 2005
Ocak ayındaki seçimlere katılım, Irak genelinde % 56.8 oranında olmuş, Sünni Arapların
büyük çoğunluğu seçimleri boykot etmiştir. Aralık seçimleri ile meclise girebilen Sünni Araplar,
Baas rejiminin uzantısı olarak görüldüklerinden Kürt ve Şii gruplar ve ABD tarafından yeni
oluşan siyasi sistemin dışında bırakılmak istenmişlerdir. Ancak Sünni Arapları dışarıda bırakan
yapılanma, tam demokratik bir yapıya uygun olmayacağından Sünni Arapların yeniden
sisteme entegre edilmesi gerekmiş bu yönde girişimlerde bulunulmuştur. Sünni Araplarda
Harith al–Dari’nin “İslam İttifakı” seküler bir parti olup, bütün dış güçlerden arındırıldıktan sonra
Irak’ı ulusal bir koalisyon hükümetinin yönetmesi gerektiğini savunmuş ancak El-Kaide ile
bağlantısı olduğu iddiası ile Dari’ye tutuklama kararı çıkarılmıştır. Bu arada El-Kaide etkisinden
rahatsız olan bir grup Sünni Arap, “Anbar Uyanış Konseyi”ni kurmuşlardır. Sünni Araplar
parlamento içinde Irak İslam İttifakı’nın da bulunduğu bir koalisyon partisi olan Irak Tevafuk
Cephesi tarafından temsil ediliyor olmalarına rağmen, bu parti 2007 yılında hükümetten
çekilmiştir. Ancak başkanları Tarık Al-Haşimi meclis’te kalarak Sünni Arapların haklarını
savunmaya devam etmiştir. Bu anlamda, Sünni Araplar arasında da bütünlüklü bir yapıdan
bahsetmek mümkün görünmemektedir.
Dolayısıyla etnik ve siyasi duruma bakıldığında durağan bir oluşumdan çok derin
ayrılıklar ve sorunlar yumağını barındıran ve konjonktürel gelişmelere göre savrulabilen
karmaşık bir yapıdan söz edilebilir. ABD’nin işgali Irak’a demokrasi ve istikrar sağlamaktan öte
güvenlik, siyasi ve ekonomik istikrarla ilgili pek çok sorunu beraberinde getirmiştir. Irak’ta
güvenliğin sağlanamamış olması sonucu ABD kamuoyunda da başarısızlık söylemleri sıklıkla
yer almaya başlamıştır. Aradan geçen yıllar boyunca, işgale neden olarak gösterilen KİS’lerin
Irak’ta bulunamaması, 4000’den fazla ABD askerinin ölmesi6, yüz binlerce7 Iraklı’nın yaşamını
yitirmesi savaşın haklılığına olan inancın ve Bush yönetimine verilen desteğin azalmasına
neden olmuştur.8
Savaş sonrasındaki tabloya bakıldığında Irak’a müdahale için gerekli planlamanın
yeterince yapılmadığı ve ülkedeki gelişmelere göre reaksiyoner (reaktif) bir politika uygulandığı
6
Pentagon Irak savaşı öncesi ABD ordusunun kayıplarını 1000 dolayında tahmin etmiş ve bu kaybı
“tolere edilebilir” olarak nitelendirmiştir. Savaşın başladığı 2003 yılından bu yana ise en az 3 bin 902
Amerikan ordu mensubunun yaşamını yitirdiği, ve 15000’i aşkın Amerikan askerinin yaralandığı
ajanslarca kaydedilmiştir.
7
Iraq Body Count (IBC)'ye göre, savaşın başladığı 2003 yılından itibaren, 81 bin ile 109 bin arasında
sivil yaşamını yitirmiştir. İngiliz tıp dergisi Lancet 2007’de yayımladığı raporda, 2003'teki Amerikan
işgalinden bu yana Irak'ta 655 bin kişinin öldüğünü öne sürmüştür.
8
NTV Haber Portalı, http://www.ntvmsnbc.com/news/403085.asp
3
dile getirilmiştir.9 Bununla birlikte uluslararası kamuoyu açısından Irak işgali siyasi, ekonomik ve
güvenlik alanlarında istikrarın sağlanması açısından son derece başarısız olarak yorumlanmış,
gelinen noktada işgalin Saddam Hüseyin’i devirmek ve Baas egemenliğine son vermenin
dışında başkaca bir işe yaramadığı, Orta Doğu’yu istikrarsızlaştırdığı ve Irak’ı parçalanma
sürecine sürüklediği belirtilmiştir. Bununla birlikte ABD’nin amacının her istediğini yapabilen
süper güç konumunu dünyaya kanıtlamak olduğu fakat sonuçta sanılandan daha güçsüz
duruma düştüğü yorumları da uluslararası kamuoyunda yer almıştır.10 Dolayısıyla bu tabloda
ABD’nin Ortadoğu politikalarında önemli bir zemin kaybının oluştuğu gözlemlenmektedir. Bu
zemin kaybı ile ABD’de iç ve dış kamuoyu desteğinin giderek düşmesi ile yaşanan prestij kaybı
ve imaj erozyonu Amerikan dış politikasında değişim söylemine eşlik etmiş, sonuçta Irak’ta
işgalci ülke konumundaki ABD’de Irak’tan çekilme planı daha fazla destek görürken, 2009
başında yürürlüğe girmesi beklenen anlaşma Irak parlamentosunda 28 Kasım 2008 günü
onaylanmıştır. Bununla birlikte ABD’nin çekilme planını uygulama kararının arkasında dış
politikadaki değişim havasının etkisinin ötesinde başkaca nedenler olduğunu da
değerlendirmek gerekmektedir.
Öncelikle ABD’nin Irak’a bu ölçüde güç tahsisi ileride müdahale gerektirebilecek diğer
var olan ve olası kriz alanlarına yönelik hareket kabiliyetini kısıtlayan bir unsur olarak
değerlendirilmektedir. Bu çerçevede ABD’nin halihazırda gerek Afganistan gerekse Irak’ta
görev yapan askeri personelinin görev değişimi konusunda (rotasyon) yetersiz kaldığı
belirtilmekte ve bunun Amerikan ordusunun moral motivasyonu açısından olumsuz etkileri
gündeme getirilmektedir. Irak’ta görev yapan ABD askerleri arasında intihar olayları ile firarların
giderek arttığının çeşitli araştırmalarda açıklanması bu durumun en önemli göstergesi olarak
değerlendirilmektedir. 11 Dolayısıyla ABD’nin çekilme planı Irak’taki askeri yükün azaltılması ve
Afganistan’a yoğunlaşılmasına olanak sağlayacaktır.12
Öte yandan, Irak savaşının maliyetinin sürekli artması ve bunun ABD bütçesine
getirdiği ek yük önemli bir diğer unsur olarak ortaya çıkmaktadır. 2003 yılının başında 100
milyar dolar olarak hesaplanan savaşın maliyet hesabı her geçen yıl artmıştır. George W.
Bush’un, 2.9 trilyon dolarlık 2008 bütçe önerisi içerisinde terörle mücadele, Irak ve Afganistan
için 245 milyar dolar ödenek ayrılmasını önermesi son dönemde tartışmaları yoğunlaştırmıştır.
Irak savaşının ABD’ye maliyetinin 700 milyar dolar ile 2 trilyon dolar arasında olduğu iddiaları
haber ajanslarında manşet olarak geçerken kamuoyunda ciddi rahatsızlığa neden olmuştur. 13
Demokrat lider Harry Reid konu ile ilgili açıklamasında; "Irak savaşı için 400 milyar dolar belki
9
M.Aydın,A.Özcan, N.Kaplanoğlu, a.g.e., s. 33.
“5.
yılda
ırak
Savaşı
muhasebesi”
haberi,
NTV
Haber
Portalı,
http://www.ntvmsnbc.com/news/403180.asp
11
Reşat Ödün, “ABD’nin Irak’tan çekilmesinin Türkiye ve Orta Doğu’ya Muhtemel Etkileri”, ASAM
İnternet Sayfası, s.1-2.
12
Middle East Online, http://www.middle-east-online.com/english/
13
“Irak savaşının maliyeti 2 trilyon doları buldu”, NTV Haber Portalı, 5 Şubat 2007.
10
4
daha fazla para harcandı. Nasıl ki çöl ortasında yapılan olimpik yüzme havuzu için harcanan
para boşa gitmişse bu para da öyle israf edildi" diyerek Irak savaşına yönelik tepkilere önemli
bir örnek vermiştir. 14 Bu maliyet ABD merkezli finansal krizle birlikte düşünüldüğünde Bush
yönetimine karşı tepkiler her geçen gün artmış ve Başkanlık seçimlerinde Obama’nın değişim
mesajı ile birlikte yürüttüğü seçim kampanyasının odak noktası olmuştur.
Yeni yönetimle birlikte Amerikan dış politikasında yeni açılım ve yaklaşımlar
yaşanacağı değerlendirilmektedir. Bu yenilenme iç kamuoyundaki tepkileri azaltmaya ve
güven tazelemeye yönelik olacağı gibi aynı zamanda ABD’nin uluslararası alanda kaybettiği
prestij, destek ve imaj erozyonunu bir ölçüde onarma temelli olacaktır. Irak’tan çekilme planı bu
çerçevede değerlendirildiğinde Amerikan dış politikasında ”bir jesti” ifade ederek Obama’yla
birlikte ortaya konan yeni görüntü ve vizyon açısından büyük önem taşıyacak ve ABD’ye 3
yıllığına da olsa nefes alma olanağı sağlayabilecektir.
15
Bir başka deyişle ABD’nin 11 Eylül
sonrası dış politikasında temel referans noktası olan “terörizmle savaş” çok taraflı işbirliği ve
uluslararası hukuka daha uygun bir görünümle sürdürülebilecek, küresel kriz ile bozulan
ekonomik/finansal sistem sonrası tırmanma trendine giren sorunlara yoğunlaşabilen bir dış
politika stratejisi geliştirilebilecektir. Bush yönetimi dönemindeki önleyici vuruş gibi güç kullanımı
stratejileri yerine Obama döneminde, askeri operasyon seçenekleri yerine, çok yönlü
diplomatik baskı ve ekonomik yaptırım politikalarının ağırlık kazanacağı vaat edilmiştir.
Buradan hareketle, Bush yönetimine kıyasla daha ağırlıklı olarak jeo-ekonomik bir yaklaşımın
benimseneceği söylenebilir. 16
1. IRAK ABD GÜÇLERİN STATÜSÜ ANLAŞMASI (SOFA), NASIL BİR ÇEKİLME
PLANI?
İşgalin beşinci yılının sonunda ABD’nin seçilmiş başkanı Barack Obama görevi
resmen devralmadan Bush yönetimi ile Irak hükümeti tarafından imzalanan anlaşma ABD’nin
2011 yılına kadar Irak’tan kademeli çekilmesini öngörmektedir. Anlaşma öncelikle her iki taraf
arasında global barış ve istikrarın sağlanmasında işbirliğinin altını çizmektedir. Bunun yanı sıra
anılan işbirliğinin Irak’ın toprak bütünlüğü ve egemenliğine yönelik her türlü saldırı ile terörist
faaliyetleri engellemek amaçlı devamı ve güvenliğin sağlanması hususlarına da vurgu
yapılmaktadır.
Bu işbirliği kapsamında Irak’ın egemenlik haklarına saygı vurgulanırken Irak
yönetiminin meşruiyetinin sağlanmasına ayrı bir önem verildiği görülmektedir. Irak ordusu,
Irak’ın içsel hukuku çerçevesinde ülke içerisinde otorite ve güvenliği sağlayan birim olarak
14
“Irak savaşının maliyeti 2 trilyon doları buldu”, NTV Haber Portalı, 5 Şubat 2007.
Erol Manisalı “ Irak’ta Askeri İşgalden Sivil İşgale”, Cumhuriyet Gazetesi, 21 Kasım Cuma.
16
Obama-Biden Web Sitesi, http://www.barackobama.com/issue/defense/
15
5
belirtilirken Amerikan askerlerinin güvenlik ve istikrarı sağlamakta Irak askerlerine yardımcı ve
yol gösterici olarak tanımlandıkları dikkat çekmektedir. Bu amaçla Ortak Askeri Operasyonlar
Koordinasyon Komisyonu (Joint Military Operations Coordination Committee) oluşturulması ve
askeri faaliyetlerin bu komisyon kapsamında eşgüdüm ve yönetimi öngörülmekte olup,
Amerikan askerlerinin faaliyetlerinin Irak hükümetinin denetiminde ve karşılıklı uzlaşmaya bağlı
olarak gerçekleşeceği anlaşmada ayrıca yer almıştır. Dolayısıyla görünürde Irak devletinin
egemenliği güvenlik anlaşmasının temel dayanağını oluşturmaktadır.
Anlaşma çerçevesinde Irak’ın egemenliğine yapılan vurgu ile bağlantılı olarak Irak
hava sahasının anlaşma yürürlüğe girdikten sonra Ocak 2009 itibari ile Irak devletinin
kontrolüne verilmesi ve Irak topraklarının başka ülkelere yapılacak bir saldırı için
kullanılmaması hususları da gelecekte Türkiye-Irak-ABD-İran ilişkilerinde önemli parametreler
kimliğinde değerlendirilmektedir.
Bununla birlikte Amerikan askerlerinin Irak kentlerinde yürütmekte olduğu devriye
görevlerinin en geç 2009 Haziran ayında sona erecek olması ile kentsel alanlardaki Amerikan
askerlerinin varlığı ortadan kalkarken güvenliğin sağlanmasının Iraklı askerlere devredilmesi
öngörülmektedir. Anlaşma ile ayrıca ABD askerlerinin görev tanımları dışındaki
uygulamalarından Irak yasalarına karşı sorumlu olmaları yükümlülüğü de getirilmektedir.
Anlaşma metni incelendiğinde Irak devletinin egemenliğine yapılan sayısız vurgu ile
ABD’nin işgalci ülke görünümüne son verilmesi arzusu açıkça gözlemlenmektedir. Böylece
Irak merkezi hükümetinin zedelenen meşruiyet ve otoritesi yeniden onarılmak istenilmekte,
bağımsız bir Irak kurgusu öncelenmektedir. Irak’ta güvenlik sorunu konusunda yetki ortak
oluşturulacak komisyona verilirken, ABD askerleri kentsel alanlarda daha az görünerek hem
zayiat riskini minimize edecek hem de daha az tepki görecek şekilde Irak’taki varlıklarını en az
3 yıl daha sürdürmeye devam edeceklerdir. Kentsel alanlar dışında ya da kentlerde oluşturulan
güvenli bölgelerdeki büyük askeri üslerde konuşlanarak Irak devleti ve güvenlik güçlerine
istemleri doğrultusunda geçici destek verecek olan ABD, böylece Irak’taki etkinliğini devam
ettirirken güvenlik yükünü bir anlamda Irak ordusu ile paylaşmış aynı zamanda Irak’taki
varlığının meşruiyetini sağlamış olacaktır. Kısaca, ABD’nin Irak’tan çekilme planı ve güvenlik
anlaşması Irak’tan koşulsuz ve bütünü ile bir çekilmeyi değil, Irak devletine koşullu ve görece
azaltılmış destek sağlayan bir Amerikan varlığını öngörmektedir. Bu durum Amerika’nın
Irak’taki varlığı açısından büyük oranda bir güç indirimi olarak tanımlanabilir.
Bu anlaşma çevresinde, ABD’nin çekilme planının bölgesel ve küresel etkileri
açısından yapılacak olan analizde pek çok değişken bulunmaktadır. Süreci daha iyi
anlamlandırabilmek,
anılan
değişkenler
arasındaki
bağlantılar
ve
tarihsel
sürecin
incelenmesiyle doğrudan ilintilidir. Bu nedenle, ABD’nin çekilme planının etkileri incelenir ve
6
geleceğe yönelik projeksiyonlar üretilirken, Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesinde bugüne kadar
yaşanan gelişmeler temel parametreler olarak ele alınmaktadır. Türkiye’nin bölgesel
politikalarını oluşturmasında önemli bir etken olan güncel ve geleceğe dönük gelişmeler aynı
zamanda Türkiye-ABD, Türkiye-Ortadoğu, Türkiye-İsrail ve Türkiye-İran ilişkileri açısından da
belirleyici konumdadır. Bu doğrultuda, öncelikle Irak’ın kuzeyindeki gelişmelerin bölgedeki
başat aktörler olan ABD, İsrail, Türkiye, İran, ve ikincil planda Suriye’nin olası politikalarına etkisi
incelenecektir. Daha sonra bu politikalar ve gelişmeler çerçevesinde Türkiye’nin bölgesel
konumu ve gelecekteki yönelimleri analiz edilmeye çalışılacaktır.
2. TÜRKİYE-ABD-IRAK ÜÇGENİ
İşgal sonrası Irak’ın kuzeyindeki gelişmeler
ABD’nin Irak işgali ile birlikte bölgedeki birincil amacının Irak’ın siyasi ve coğrafi
bütünlüğünün Washington güdümünde görece güçlü bir merkezi hükümet aracılığıyla
sağlanması olduğu söylenmektedir. Ancak Irak’ın coğrafi bütünlüğünün korunmasını öncelikli
olarak destekler görünen ABD’nin bu söylemlerindeki içtenlik sınanmaya muhtaç
görünmektedir. Mevcut konjonktür Irak’ın şu aşamada parçalanmasını ABD’nin bölgesel
çıkarları açısından olumsuzluğa eviriyor olsa da Orta Doğu’nun kontrollü krizleri kolaylıkla
denetim dışına sürükleyebilen kaygan ve kırılgan zemininin hangi değişkenleri gündeme
getirebileceğinin bilinmezliği, ABD’nin Irak politikasının değişmez
olarak algılanmasını
mümkün kılmamaktadır. Bu aşamada, Türkiye’nin Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasını
öngören politikası ile ABD’nin bütünlüklü Irak söylemleri
örtüşüyor görünse de; petrol
gelirlerinin paylaşılması, bulunan yeni rezerv alanlarının merkezi
hükümetin denetimine
bırakılmasına çekince ile yaklaşan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin Irak içindeki yayılmacı ve
egemenlik alanlarını genişletmeye yönelik
uygulamaları, bölgedeki demografik yapının
Kürtleştirme biçiminde değişimine yönelik planlı girişimler, Kerkük sorununun şimdilik kaydı ile
dondurulmuş olmasına karşın her an ısınma ve domino efekti yaratabilecek gelişmeleri
tetikleme olasılığı, Irak’ın bütününde kontrolünü yitirebilecek bir ABD’nin Irak’ın kuzeyinde
kendisine bir “güvenli liman” (safe-haven) yaratması sonucuna eşlik edebilecektir. Olasılık
derecesi orta düzeyde de olsa gerçekleşmesi halinde bu durum, ABD ve Türkiye’nin şu
aşamada örtüşür görünen Irak politikalarında onarılması mümkün olmayan bir ayrışma ya da
radikal politika değişimlerine eşlik edebilecektir.
Türkiye’nin 1 Mart 2003 tarihli Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi
ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için hükümete yetki verilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresinin Meclis’te yapılan oylamada kabul oylarının karar yeter sayısına
7
ulaşamaması nedeniyle kabul edilmemesi17 ile birlikte değişen dinamikler, ABD-Irak-Türkiye
arasındaki ilişkilerin yeniden şekillenmesine neden olmuştur. Bu açıdan, ABD güçlerinin bir
bölümünün Türkiye üzerinden Irak’a geçerek kuzeyden cephe açılmasına olanak sağlayacak
tezkerenin kabul edilmemesi ile ABD-Türkiye ilişkilerinde meydana gelen bozulma ve güven
bunalımı, bir taraftan Türkiye’nin Irak’ın yeniden yapılandırılması üzerindeki etkisini en iyimser
görüşle sınırlandırmış, kimi analistlere göre ise sıfırlamış; diğer taraftan, bölgedeki siyasi ve
askeri boşluğun ABD tarafından Irak’ın kuzeyindeki yapılanmanın lehine doldurulmasına yol
açmıştır. Bu bağlamda, bölgenin bir diğer aktörü kimliğindeki Iraklı Kürtlerin önceliği olan Irak’ın
kuzeyindeki yarı-bağımsız/özerk yapılanmalarının güvenliği ve devamlılığı ABD tarafından da
desteklenmeye başlamıştır. Bu destek, 2005 seçimleri ve sonrasında yürürlüğe giren Irak
anayasası18 ile Irak devlet sisteminin üniter yapıdan federe yapıya geçişini sağlaması ve Kuzey
Irak Bölgesel Yönetimi’nin varlığının meşrulaştırılmasıyla19 en yüksek noktaya ulaşmıştır.20 Bu
süreç içinde, ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki haline gelen Kuzey Iraklı Kürtler, Irak
Merkezi Yönetimi’nde de nüfuzlarını önemli ölçüde arttırmıştır. Ancak, 2007 yılının sonlarına
gelindiğinde, ABD’nin Irak’taki varlığının ABD’ye ekonomik ve askeri anlamda ciddi bir yük
oluşturması, Irak’a verilen askeri öncelik nedeniyle Afganistan’ın kontrol altına alınamaması,
uluslararası kamuoyu tarafından ABD politikalarının sıklıkla eleştirilmeye başlanması (antiAmerikan söylemin küresel düzlemde yükselmesine koşut olarak Amerikan karşıtı akımların
giderek güçlenmesi)21, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin Kerkük petrollerine ilişkin Irak merkezi
hükümeti ile çelişen talepleri ABD’nin Irak’ta çok yönlü diplomasi geliştirmesini zorunlu kılmış,
bu bağlamda Türkiye’nin süreç içine yeniden dahil edilmesi gönüllülüğe dayalı olmasa da
zorunluluk sonucu sınırlı ölçülerde gerçekleşmiştir. Sonuçta, ABD bölgedeki iki müttefiki olan
Türkiye ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ne karşı daha dengeli ve özenli olmasına çalışılan bir
politika geliştirmeye başlamıştır.22
2003 Irak işgali ve 2005 seçimleri
İşgal öncesi beklentilerinden ve öngörülerinden farklı olarak ABD, Irak işgali ile birlikte
uluslararası kamuoyunda ve Irak’ta güçlü bir muhalefet ile karşı karşıya kalmıştır. Avrupalı
17
‘‘TBMM’de Tarihi Oturum’’, http://www.belgenet.com/2003/tbmm_010303.html, 1 Mart 2003
Irak Geçici hükümeti Mayıs 2005 tarihinde yeni anayasa taslağını hazırlamak üzere, değişik etnik
gruplardan oluşan bir komite kurmuştur. Eylül 2005’te çalışmaların sonuçlanmasıyla 15 Ekim 2005’te
kabul edilmiştir.
19
Irak Anayasası, Madde 141
20
, “Turkey and Iraqi Kurds: Conflict and Cooperation?”, International Crisis Group Middle East
Report, No. 81, 13 November 2008.
21
Mart 2007’de BBC tarafından yürütülen araştırma İngilizlerin yüzde 60’ının Irak’a yapılan askeri
müdahaleye destek vermediğini ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra İngilizlerin yüzde 50’si ileride ulusal
güvenliği tehdit ettiği gerekçesi ile başka bir ülkeye söz konusu olacak bir müdahaleyi haklı
görmediklerini ve böyle bir durumda hükümete güvenemeyeceklerini belirtmişlerdir.
22
Aram Rafaat, US-Kurdish Relations in Post-Invasion Iraq, Middle East Review of International
Affairs, Vol. 11, No.4, December 2007
18
8
müttefiklerinden destek alamayan, bölgedeki stratejik ortağı Türkiye’nin ABD askerlerinin
sınırlarından geçmesini onaylamamasıyla ikili ilişkileri gerilen, Sünni-Şii Araplar tarafından işgal
nedeniyle eleştirilen ve karşı karşıya gelen ABD, gerekli gördüğü desteği Kürtlerden almıştır.
Yaklaşık 70.000 Kürt peşmergesinin silahlı desteğinin yanında Irak’ın kuzeyinin görece daha
istikrarlı olması ABD’nin Irak’ta içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında stratejik öneme
sahip görünmektedir. Türkiye-ABD ilişkilerinin Mart 2003 tezkeresi nedeniyle bozulması ise Irak
Kürtlerinin manevra alanını genişletmiştir. Sonuçta ABD, Türkiye ve Irak arasındaki dengeyi
Irak’ın kuzeyine kaydırmayı öncelikli çıkarlarına uygun bulmuş, Kuzey Iraklı Kürtlerin, ABD için
önemi 2005 seçimleri ile daha da artmıştır.
Öte yandan, 2005 seçimleri, Irak’taki laik ve radikal gruplar arasındaki dengeyi
bozmuş, ABD’nin görünürdeki amacı olan laik ve bütün Irak beklentisi darbe almıştır. Özellikle
Şii ve Sünni ılımlı grupların seçimlerde başarı gösterememesi, parlamentoda ikinci büyük
grubu oluşturan Kürtlerin Irak’ın siyasi yapılandırılmasındaki önemini arttırmıştır. Irak’taki yeni
siyasi dengeler, Irak’ın kuzeyindeki Kürtler lehinde gelişmeye başlamış bu bağlamda yeni
anayasa ile birlikte Irak’ın devlet yapısı federe sisteme dönüştürülmüştür. Oluşan federal
yapıda demografik üstünlüklerinin yanı sıra siyasi alanda da güçlenen Şii bloğa karşı Kürtler
önemli bir denge unsuruna dönüşmüştür. Böylelikle yoğun olarak yaşadıkları ve feodal düzenin
egemenliğindeki Irak’ın kuzeyinde Irak’ın bütününden kopuk, içsel siyaset üzerinde aktör
kimliğinden soyutlanmış olarak yaşayan Kürtler, ABD’nin güçlü desteğinin yanı sıra ülke
siyasetinin belirlenmesinde de aktif rol oynamaya başlamışlardır. Bir yandan ABD’nin destek
ve koruması altında Irak’ın kuzeyindeki yapılandırmalarını güçlendirir, bölgesel yönetim
kimliğini
uluslararası
alana
taşır,
ülkenin
bütününden
ayrı
yaşayabilecekleri
yönetsel/askeri/ekonomik sisteme ivme kazandırırken Kürtler Irak’ın yakın tarihinde hiç
olamadığı kadar güçlenmişler ve sıkıştıkları coğrafi bölgenin dışına çıkarak ülkenin yönetsel ve
siyasi sisteminde ağırlıklı bir yer edinmişlerdir. Bu konjonktürde, Iraklı Kürtler önceden elde
edemedikleri kazanımları ABD’nin doğrudan desteği ve katkısı ile sağlamaya başlamışlardır.
(Talabani’nin Cumhurbaşkanı seçilmesi, federal yönetim..gibi)23 Bölgedeki gelişmelerin
yönlendirme ve denetim ekseni dışına kayan Türkiye ise PKK ile mücadele adına Irak merkezi
hükümetini terörle mücadele anlaşmasına zorlamaya çalışmıştır. 7 Ağustos 2007 tarihinde,
Türk-Irak merkezi hükümetleri arasında ilkesel temelde görüş birliğine varılan memorandum,
28 Eylül 2007 tarihinde Irak ve Türkiye İçişleri Bakanları’nın imzaladığı terörle mücadele
anlaşması ile sonuçlanmıştır. Ancak anlaşma, özellikle KIBY lideri Barzani’nin karşı çıkması
üzerine Irak parlamentosuna onay için sunulamaması nedeniyle yürürlüğe girmemiştir24.
23
Aram Rafaat, US-Kurdish Relations in Post-Invasion Iraq, Middle East Review of International
Affairs, Vol. 11, No. 4, Aralık 2007
24
Tarafların İçişleri Bakanları tarafından imzalanan terörle mücadele anlaşmasının işler hale gelmesi
için tarafların parlamentolarında onaylanması gereklidir. Irak tarafında, terörle mücadele anlaşmasının
hem Irak Merkezi Hükümet’i hem de Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi tarafından kabul edilmesi gereklidir.
9
Türkiye’nin bir sonraki girişimi olan ilkesel temelde ABD-Irak-Türkiye arasında oluşturulacak
üçlü anti-terör mekanizması ise Irak tarafının çekinceli tavrı nedeniyle gerçekleşememiştir.
2007 sonrası
ABD’nin Irak’ın kuzeyi ve Türkiye’ye yönelik politikaları, 2007 yılının sonlarına doğru
yeniden şekillenmeye başlamıştır. Bu bağlamda, ABD bölgede Türkiye ve Kuzey Irak Bölgesel
Yönetimi arasında görece daha dengeli bir politika uygulamaya başlamıştır. Bu değişim ve
dönüşümün nedenleri:
-
Kürtlerin 2005 seçimleri sonucunda güçlenmeleri ile bağımsızlık taleplerinin artması
(Kerkük’te referandum yapma, petrol yasasına karşı çıkma, demografik yapıyı Kürtler
lehine değiştirme, yayılmacı siyaset, merkezi hükümete rağmen bölgelerinde petrol
arama anlaşmaları yapmaları...vb.) ve bu durumun istikrarsızlık unsuru yaratma
ihtimali ABD tarafından anlaşılmıştır.25
-
Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde üslenen PKK’ya karşı tek başına harekete geçmesinin
önüne geçilmesi adına ortak bir mekanizmanın sağlanması ihtiyacı doğmuştur.
Özellikle 21 Ekim 2007 Dağlıca baskını sonrasında, Türkiye’nin tek taraflı olarak
bölgeye müdahalesi ihtimali artmıştır.26
-
Afganistan konusunda ABD giderek zorlanmaya başlamış ve askeri desteğe olan
ihtiyacı artmıştır. Nitekim, Afganistan’daki gelişmeler ile NATO bağlamında Türkiye’nin
yeniden önem kazanması gündeme gelmiştir.27 Afganistan’da Kabil ve çevresinde
yürütülen NATO harekatının (ISAF-International Security Assistance Force) dışında
ABD ve İngiltere’nin ülkenin güneyinde (Celalabad) Pakistan sınırına yakın
bölgelerdeki askeri varlığı Afganistan’daki gelişmeler karşısında giderek etkisizleşmeye
başlamıştır. Gerek Taliban’ın güçlenmesi gerek El Kaide’nin varlığını ve eğitim
faaliyetlerini sürdürmesini Afganistan’daki mevcut gücü ile engelleme olanağı
bulunmayan ABD’nin NATO ülkelerinden muharip birlik talebi olumlu karşılanmamıştır.
-
Afganistan’ın çeşitli İslam ülkelerinden gelen gönüllülere bir eğitim ve pratik üssüne
dönüşmüş olması ABD’nin Orta Doğu’da gerçekleştirmek istediği modeli tehdit
etmekte, radikal-dinciliğin yükselmesi Peştun çoğunluklu Pakistan’ı Afganistan odaklı
ekstremist hareketlerin periferisine sürüklemektedir. Afganistan’ı durağanlaştıramayan
bir ABD’nin Irak’ta başarı şansı azalmakta ve terörizmle mücadeledeki içtenliği ile taktik
uygulamaları yaygınlaşarak sorgulanmaya başlamaktadır.
25
Serhat Erkmen, Son Gelişmeler Işığında Kuzey Irak Politikası, Stratejik Analiz, Nisan 2008.
“Turkey and Iraqi Kurds: Conflict and Cooperation?”, International Crisis Group- Middle East
Report, No. 81, 13 November 2008.
27
Serhat Erkmen, a.g.e., Nisan 2008.
26
10
-
Afganistan’ın Mackinder’in “Kalpgah” (“Heartland”)28 nitelemesini doğrulayan ve
Asya’nın denetimine olanak sağlayan coğrafyası, ABD dışında başkaca güç
odaklarının da ilgisini çekmekte, bu bağlamda ABD’nin önündeki zaman giderek
daralmaktadır. Öte yandan, ISAF hareketinin başarısızlığı NATO’nun işlev, güç ve yeni
konseptini de sorgulama alanına taşıyacağından ABD, Afganistan’da gerek
NATO’nun lider gücü gerek NATO dışı yürüttüğü askeri harekât nedeniyle kendisini
sıkışmış hissetmektedir. Irak’tan asker çekmeden Afganistan’daki güçlerini takviye
olanağı yeterli olmayan ABD bu nedenle NATO müttefiklerini sıkıştırmaktadır. ABD’nin
bu politikası NATO üyesi AB ülkelerini Afganistan sorununa daha fazla angaje ederek
olası bir başarısızlığı anonim hale dönüştürmek olarak da değerlendirilmektedir. AB
üyesi NATO ülkeleri ise ABD’nin muharip birlik talebine soğuk bakmakta, bu görevin
ekonomik maliyet ve yansımaları ile olası kayıpların sorumluluğuna kamu oyları
baskısı nedeniyle ortak olmak istememektedirler. Bu noktada Afganistan’da iki kez
ISAF komutasını üstlenmiş olan Türkiye’nin önemi ve önceliği ABD açısından
artmaktadır.
-
Türkiye’nin ISAF’a kuvvet veren ülkelere oranla tarihi geçmiş ve kültürel özdeşlikler
nedeniyle Afgan halkınca sempati ile karşılanması Türkiye’ye NATO üyeliği dışında
özel bir önem de yüklemektedir. Sonuçta, Afganistan konusunda olası bir talep
karşısında Türkiye’nin direnç ve isteksizliliğinin kırılması ABD açısından son dönemde
öncelikli bir hedefe dönüşmüş görünmektedir. Bu hedefe ulaşmanın yolu ise Kuzey
Irak Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasında dengeli bir politika izleme olarak
belirmektedir. (Anılan dengeyi geçerli kılan bir diğer unsur, Irak’tan çekilme sürecinde
İncirlik, Mersin ve İskenderun limanlarını kullanmaları olası talebi ayrı bir başlık altında
incelenecektir.)
Bu çerçevede, ABD ile Türk hükümeti arasında işbirliği görüşmelerine yeniden
başlanmıştır. 5 Kasım 2007 tarihinde, Erdoğan-Bush görüşmesi ile ABD ve Türkiye arasında
PKK terör örgütüne karşı ortak hareket etme prensibine varılmıştır. Bu bağlamda, ABD Irak
hava sahasının Türkiye’ye açılmasını ve askeri istihbarat paylaşımında bulunulmasını taahhüt
etmiştir.29 ABD’nin işgal gücü kimliği ile denetimindeki Irak hava sahasını TSK’nın PKK’ya
yönelik harekatlarına ‘‘anlık istihbarat paylaşımı’’ ile birlikte açmış olması aslında de jure bir
kimlik taşımamaktadır. ABD ile Türkiye arasında varılan anılan anlaşmanın uluslararası hukuk
alanında ‘‘onanmış bir kimlik’’ kazanabilmesi için Irak hükümeti ve parlamentosu ile Kuzey Irak
28
Güncel jeopolitiğin kurucusu olarak kabul edilen Sir Halford John Mackinder, 1904 yılında
Avrasya’nın, içinde eksen bölgesi olarak yer aldığı ve Orta-Doğu Avrupa’nın merkez olarak bulunduğu
“Kalpgah” tasviriyle bu “Büyük Oyun’u” teorileştirmiştir. Bu teori içerisinde Orta Asya, Kafkasya ve
Sibirya’nın da içinde bulunduğu coğrafya yaşamsal sıçrama tahtaları olarak adlandırılmıştır. Zbigniew
BRZEZİNSKİ, Büyük Satranç Tahtası, çeviren Yelda TÜREDİ, İstanbul, İnkilap Kitabevi, 2005, s. 61
29
‘Turkey and Iraqi Kurds: Conflict and Cooperation?’ , International Crisis Group -Middle East
Report, No. 81, 13 November 2008
11
Bölgesel yönetimi ve meclisince de onaylanmış olması gerekirken hava harekatlarına bilinen
nedenlerle karşı çıkmamak durumunda olan Bağdat’ın aksine Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi
operasyonları egemenlik hakları ihlali olarak nitelemiş olup, bu nitelemeyi sürdürmektedir. Bu
nitelemenin aslında Bağdat tarafından yapılması gerekirken Bölgesel Yönetim’in rol
üstlenmesi, KDP ve KYB’nin bölge ülkelerinde yaşayan Kürtlerin haklarının savunulması gibi
sınır aşan bir misyonu yüklenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim anılan misyon
bölgesel yönetimce hazırlanan Anayasa taslağının başlangıç bölümünde ayrıntılı bir biçimde
yer almış, KDP ve KYB liderlerinin konjonktürün elvermesi halinde gelecek tasarımları
hakkında önemli ipuçlarını sergilemiştir. 1 Aralık 2007’de Türkiye,Irak’ın kuzeyindeki PKK
hedeflerine hava harekatına başlamıştır. Bu harekatı, 21 Şubat 2008 tarihli Kara harekatı takip
etmiştir. Söz konusu gelişmeler Irak merkezi hükümeti ile Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi
arasındaki uyuşmazlık ve yaşamsal konulardaki ayrışmanın bir başka yönünü daha ortaya
çıkarmıştır. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin aşırı isteklerinden bunalan Irak merkezi hükümeti,
Türkiye’nin askeri operasyonunu haklı gördüğünü bildirmiştir. 30
ABD’nin her şartta Kürtleri koşulsuz desteklemeyeceğini göstermesi (ABD’nin yeni
denge politikası) ve Irak merkezi hükümeti-Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi arasındaki
uyuşmazlık, Iraklı Kürtlerin yaklaşım ve politikalarında görece daha ihtiyatlı olmalarına neden
olmuştur. Iraklı Kürtler, ABD-Türkiye arasında yeniden canlanan işbirliğinin bölgedeki
avantajlarını tehlikeye soktuğunu görmüşlerdir. Bunun yanında, özellikle Kerkük, petrol yasası
ve yayılma konusundaki tavırları diğer gruplarla anlaşmazlığa düşmelerine neden olmuş,
sonuçta Iraklı Kürtler iç politikada işgalle birlikte edindikleri gücü görece kaybetmeye
başlamıştır. Neticede Irak’ın kuzeyinde Türkiye lehine daha dengeli bir tablo ortaya çıkmaya
başlamıştır.
Şu ana kadar Irak’ın kuzeyine yönelik politikasında konusunda ABD ve Irak Merkezi
Hükümeti’ni muhatap alan Türk hükümeti, Irak’ın kuzeyine yönelik politikasında farklı bir
açılıma gitmiştir. Ekim 2008’de Türkiye’nin Irak özel temsilcisi Murat Özçelik’in Barzani ile
görüşmesi, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile doğrudan diyaloga geçilmesinin başlangıcıdır.
Türk Hükümeti, PKK’nın Irak’ın kuzeyindeki varlığının etkisiz hale getirilmesinde etkin yol
olarak; bölgesel yönetim ile diyaloga geçilmesini ve ABD ile aktif işbirliğine gidilmesini yeni bir
açılım olarak belirlemiştir.
Bu bağlamda, Türk tarafı Iraklı Kürtleri PKK sorununun çözümünde bir işbirliği aracı
olarak görmeye başlamıştır. Bu işbirliğinin temel parametresini ise Iraklı Kürtlerle ekonomik
işbirliğinin geliştirilmesi oluşturmaktadır.31 Ancak Barzani’yle geliştirilecek diyalog ileride Irak’ın
30
31
Hicran Kazancı, ‘‘Dengeler Değişiyor’’, Cumhuriyet Strateji, 17 Mart 2008
Serhat Erkmen, a.g.e., Nisan 2008
12
parçalanması senaryosu gerçekleştiği takdirde Irak’ın kuzeyindeki oluşumu tanımama
seçeneğini ortadan kaldırması açısından tartışmaya açıktır. Bu noktada Türkiye’nin bölgesel
güç olma kimliğinin etkin bir şekilde kullanılarak ulusal çıkarları doğrultusunda stratejik öngörü
ile hareket etmesi önemli görünmektedir. Türkiye’nin dışında bölgedeki diğer aktörler de
bölgenin kendi istekleri doğrultusunda şekillenmesi için mevcut politikalarında değişiklikler
yapma yoluna gidebilirler. Bu durum bölgedeki dinamiklere farklı pencerelerden bakılmasını
zorunlu kılmaktadır.
ABD’nin değişen çıkarları ve strateji projeksiyonu
ABD işgal ile başlayan süreçte sürekli olarak Irak’ın toprak bütünlüğünü savunduğunu
dile getirmiştir. Ancak Irak’ın iç dinamikleri göz önünde bulundurulduğunda Amerika’nın
bölgeye yaklaşımında da değişikler olduğu gözlenmektedir. Bu bağlamda, Aralık 2005’te
yapılan seçimlerin bir kırılma noktasını tetiklediği değerlendirilmektedir. Özellikle radikal
grupların Irak siyasetinde etkinliğini arttırmasının ABD’nin söylemdeki hedefi olan Irak’ın
bütünlüğünün sağlanmasını da önemli ölçüde değiştirdiği söylenebilir. Nitekim yönetim şeklinin
federe olduğu Irak anayasasında onaylanmış ve Irak’ın kuzeyindeki Bölgesel Yönetim de
böylece meşru hale gelmiştir. Ancak şu ana kadar, ABD’nin Irak’taki varlığını ve etkinliğini zora
sokacak ve Irak’ın toprak bütünlüğünü tehlikeye atacak doğrudan bir yaklaşımdan da kaçındığı
söylenebilir. Özellikle Irak’ın bölünmesi halinde İran’ın Irak üzerindeki etkinliğini artıracak olması
ihtimali ABD’yi en fazla kaygılandıran kritik konulardan biridir.
Dünya konjonktüründeki ve ABD iç siyasetindeki değişimler ABD’nin Irak’taki varlığının ve
hedeflerinin yeniden şekillenmesine yol açmaktadır. Bu değişimler;
-
ABD’nin öncelikli kaygısı siyasi, ekonomik yük olarak gördüğü Irak’taki askeri varlığının
hafifletilmesi ve Afganistan’a askeri ve ekonomik kaynak ayrılması,
-
Mackinder’in “heartland” olarak nitelendirdiği Orta Asya ve Spykman’ın Rimland
teorisinde yer alan “Eski Dünya”da Çin, Rusya ve Hindistan’ın geliştirdiği yeni stratejiler
ve politikalar çerçevesinde, ABD’nin İran-Irak-Ortadoğu ekseninin yanı sıra yeni
bölgesel açılımlara yönelmesinin önem kazanması,
-
Yeni ABD yönetiminin, Cumhuriyetçilerden devralınan sorunların çözümüne öncelik
vermesi; bu bağlamda, ABD ekonomisinin küresel finansal kriz nedeniyle daralmaya
girmesi ile birlikte Obama yönetiminin öncelikli hedefinin ekonominin düzeltilmesine
odaklanması ve ABD’nin Bush yönetimi süresince bozulan/yıpranan uluslararası
imajının ve itibarının onarılması gibi temel nedenlerle uluslararası terörle mücadelenin
Bush yönetimindeki öncelikli konumunun değişmesi,
13
-
Obama’nın kişiliği ve Demokratların dış politika vizyonunun yeni ABD yönetiminin dış
politikasına yansıması, (Demokratların daha uzlaşmacı, diplomatik yöntem odaklı
olması ve Obama’nın azınlık sorunlarına karşı bilinen hassasiyetinin önümüzdeki
dönem ABD dış politikasında daha belirleyici hale gelmesi) olarak sıralanabilir.
Irak ve ABD arasında imzalanan anlaşmanın bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir.
Fakat, ABD’nin 2011 tarihinde tamamlanması planlanan askeri çekilmesi, ülke ve bölge
üzerindeki etkinliği ve gücünün ortadan kalkacağı anlamına gelmemektedir. ABD geri çekilme
planının neden olacağı
bir siyasi ve askeri boşluk, bölgede terör örgütlerinin varlığını
arttırabileceği buna koşut olarak İsrail ve ABD çıkarları aleyhine bir yapılanmaya neden
olabileceği için istenmeyen bir durum olarak algılanmaktadır.32 Ayrıca, ABD’nin askerlerini
kademeli olarak çekmesi ile birlikte Irak’ın bir iç savaşa sürükleneceği ihtimali de göz önüne
alınmaktadır. Dolayısıyla ABD, yeniden şekillenen çıkarları ve mevcut kaygıları göz önünde
bulundurulduğunda, çekilmenin başlaması ile birlikte bölgedeki varlığını devamlı kılacak ve
çıkarlarını güvence altında alacak bir yapılanmayı hedefleyecektir. Bu bağlamda farklı
opsiyonlar söz konusudur;
- ABD askerlerinin güvenli bir şekilde çekilmesini sağlamak adına bölge ülkelerdeki
askeri üslerin kullanımını talep edebilir. 33
- ABD Irak’ta askeri mevcudiyetini görece sürdürebilir ya da Irak’ta ve bölge ülkelerinde
kuracağı üslerle çıkarlarını koruyabilir. 34
- NATO üyesi ülkelerden bölgede istikrarı sağlamak için güç talebinde bulunabilir. 35
- Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine yönelik müdahalesini engellemek adına PKK terör
örgütünü pasifize edebilir. 36
- Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin bağımsız bir siyasi yapılanmaya dönüşmesini
hedefleyen ekonomik, askeri açılımlarda bulunabilir.
Yukarıda görüldüğü üzere, ABD’nin bölgedeki tutumu ile ilgili projeksiyonlarda çelişkiler
gözlemlenebilir. Bu bağlamda, Irak iç dinamiklerindeki ve uluslararası sistemdeki değişimler
ABD’nin hangi stratejiyi takip edeceğini belirleyecektir. Bu açıdan, ABD ve Türkiye’nin mevcut
politikaları, Irak toprak bütünlüğünün korunması konusunda kısa vadede örtüşür gibi görünse
de, uzun vadede bire bir örtüşmeyebileceği göz önüne alınmalıdır. Bu aşamada Türkiye’nin
bölge ile ilgili hassas olduğu noktalar:
32
Reşat Ödün, ‘‘ABD’nin Irak’tan Çekilmesinin Türkiye ve Orta Doğu’ya muhtemel etkileri’’, ASAM
Internet sayfası, 6 Ekim 2008
33
Reşat Ödün, a.g.e.
34
Reşat Ödün, a.g.e.
35
Reşat Ödün, a.g.e.
36
Reşat Ödün, a.g.e.
14
- Türkiye için öncelikli unsur, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması dolayısıyla Kuzey
Irak Bölgesel Yönetimi’nin ya da Irak anayasasında önü açılan özerk bölgelerin
bağımsızlıklarını kazanmalarının önüne geçilebilmesidir. ABD’nin Irak’ın toprak
bütünlüğü konusunda nasıl bir yol izleyeceği ile ilgili farklı görüşler mevcuttur. Bir
taraftan, ABD’nin Güney Irak’ta oluşabilecek bağımsız Şii Irak yapılanmasına şiddetle
karşı çıktığı bundan dolayı da bağımsız Kürt yönetimini desteklemeyeceği iddia
edilirken diğer bir taraftan ise, ABD’nin Irak’tan çekilmesi ile Irak’ta çıkabilecek bir iç
savaş ihtimaline karşın bölgedeki etkinliğini sürdürmesinde aracı olacak ABD
yanlısı/güdümlü bağımsız bir Kürt devletini Irak’ın kuzeyinde görmek isteyeceği
konusu gündemdedir.
- Anlaşma ön görüşmesinin hemen ardından yapılan Irak-Türkiye-ABD güvenlik
görüşmelerine Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi yetkilileri de katılmıştır. Görüşmelerde,
PKK’nın Irak’ın kuzeyi ile Türkiye sınırındaki faaliyetlerini izleyecek bir komitenin
oluşturulduğu dile getirilmiştir.37 Türkiye’nin talepleri; Irak’ın kuzeyindeki hava sahasının
PKK’ya karşı yapılacak muhtemel operasyonlar için açılması ve Irak hükümetinin bu
konuda yardımcı olması; PKK ile mücadelede üçlü mekanizmanın işleyişi için Kürt
yönetiminin destek vermesi, ABD’den Bağdat ile diyalogun takipçisi olması
38
ve
PKK’nın varlığına son verilmesidir.
- Anlaşmanın taraflarca onaylanması ile ABD yetkilerinin Irak hükümetine geçmesi,
yasal zeminde değişiklik yapılmasını zorunlu kılacaktır.39 Irak hava sahası kontrolünün
ABD ve Irak hükümeti arasında imzalanan Güçlerin Statüsü Anlaşması ile birlikte 1
Ocak 2009 tarihinde Irak hükümetinin denetimine geçmesi söz konusudur. Bazı
çevrelerce dile getirilen Türkiye’nin bir hava operasyonu için Irak Hükümetinden izin
istemesi gerekeceği ve bu durumun TSK’nın Irak’ın kuzeyine operasyon
düzenlemesine engel oluşturacağı görüşleri Türkiye’nin pozisyonunu zayıflatacaktır.
Nitekim, Irak topraklarından Türkiye’ye PKK tarafından gerçekleştirilecek bir saldırı
durumunda uluslararası hukuka göre Türkiye’nin de facto kendi topraklarını koruma ve
karşılık verme hakkı saklıdır.
-
Kerkük’ün
statüsünün
belirlenmesi,
ertelenen
referandum
nedeniyle
gerçekleşmemiştir. Türkiye, Kerkük’ün coğrafi ve idari yönlerden Kuzey Irak Bölgesel
Yönetimi’nin denetimine geçmesinden büyük endişe duymaktadır. Endişenin temel
dayanaklarından birini, Iraklı Kürtlerin bölgedeki petrol kaynaklarından sağlayacakları
ekonomik kazançlarını siyasi amaçları olarak görülen bağımsızlık yolunda kaynak
37
Hilal Köylü, ‘‘PKK’ya karşı üçlü komiteye Kuzey Iraklı Kürtler de katılıyor’’, Radikal, 21 Kasım 2008
Hilal Köylü, ‘‘PKK’ya karşı üçlü komiteye Kuzey Iraklı Kürtler de katılıyor’’, Radikal, 21 Kasım 2008
39
Sami Kohen, ‘‘Irak’ta Yeni Gerçekler’’, Milliyet, 25 Kasım 2008
38
15
olarak kullanmaları ve Irak’ın kuzeyinin bir çekim merkezine dönüşme ihtimali
oluşturmaktadır. Bir diğer endişe unsuru ise, Kerkük’te yaşayan Türkmen azınlık ile
Kürt yönetimi arasında çıkabilecek muhtemel gerginliğin Türkmenlerin can güvenliği ve
haklarının korunması konusunda olumsuz gelişmelere neden olabilecek olmasıdır.
- Nitekim Kürt bölgesindeki Tewke ve Shiwashuk
petrol sahalarında arama ve
üretme faaliyetleri için Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, Norveç’ten DNO isimli şirketle
sözleşme imzalamıştır. Üretilecek petrolün Kerkük-Yumurtalık boru hattından
taşınması konusunda Bağdat yönetiminin de onayının alınması ve üretilen petrolün
ihracat sistemine dahil edilmesi Ankara’yı rahatsız etmektedir. Ankara’da Bağdat
yönetiminin bu geri adımını Kürt yönetiminin Irak rezervlerinin önemli bir bölümünü
barındıran Musul ve Kerkük’ü uzun vadede Kürt şehirlerine dönüştürme çabasına güç
vereceği endişesinin hakim olduğu değerlendirilmektedir.
- Bunun yanı sıra, Washington Post, Kürt yönetiminin gizlice Bulgaristan’dan silah
aldığını öne sürmüş Bağdat yönetimi bu gelişmeden haberi olmadığını belirtmiştir. 40
Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ne silah satımı Bulgaristan hükümeti tarafından
yalanlanmıştır. Ancak Irak’ın kuzeyindeki yetkililer tarafından gazeteye yapılan yazılı
açıklamada ‘‘Bölgesel Kürt Yönetimi Irak’ta terörle savaşın cephesinde yer almaya
devam etmektedir. Devam eden bu tehditle birlikte anayasadaki hiç bir şey, Kürt
yönetiminin bölge güvenliği için savunma malzemeleri edinmesini engelleyemez’’
denilmiştir. Irak’ın kuzeyinde silahlanmanın artması, Türkiye ve Irak Merkezi Hükümeti
tarafından da endişe ile karşılanmış, Irak Merkezi Hükümeti bu durumu
onaylamadığını dile getirmiştir. Irak İçişleri Bakanı Cevad El-Bolani, Irak Merkezi
Hükümeti’nin silah satın alımı konusunda hiç kimseye yetki vermediğini, silah
alımlarından Irak İçişleri ve Savunma Bakanlıklarının sorumlu olmasından41 dolayı bu
tür bir silah temininin Irak yasalarının ihlal edilmesi anlamına geleceğini vurgulamıştır42.
- Diğer bir endişe kaynağı ise, ABD yönetiminin Irak ekonomisinin merkezini kuzeye
kaydırması ihtimalidir. Görece olarak daha istikrarlı olan bölgenin, yeniden
40
Deniz Zeyrek, “Kürt Petrolleri Kerkük Yumurtalık boru hattına bağlandı”, Radikal Gazetesi, 26 Kasım
2008
41
Irak ordusuna silah teminini Savunma Bakanlığı sağlarken polis güçlerinin silahlandırılması İçişleri
Bakanlığı’nın yetkisi dahilindedir. Ancak kimi Irak anayasası uzmanları, anayasada eyalet ve otonom
yönetimlerin silah satın alma yetkisinin bulunup bulunmadığı konusunda açık bir ifade olmadığını dile
getirmektedir.
42
‘‘Kuzey Irak’taki Kürt Yönetimi, Bulgaristan’dan silah satın aldı’’, 23 Kasım 2008,
http://www.haberler.com/kuzey-irak-taki-kurt-yonetimi-bulgaristan-dan-haberi/
16
yapılandırılan Irak ekonomisinin merkezi konumuna gelerek, Iraklı Kürtlerin ülkede ve
bölgede ciddi siyasi güç kazanımına yol açabileceğinden bahsedilmektedir. 43
Öte yandan, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi için ise, ABD’nin kısa vadede Irak’tan
çekilmesi tercih edilen bir durum değildir. Anlaşmanın 3 yıl boyunca ABD’nin Irak’taki varlığını
garanti altına alması Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi açısından olumlu bir gelişme olarak
yorumlanmış ve anlaşmanın mecliste onaylanması için desteklerini bildirmişlerdir.
Iraklı Kürtler, 2003 ABD işgalinden sonra süregelen Şii-Sünni çatışmasından büyük
avantaj sağlamış ve ABD’nin Irak’ın istikrarı için Kürtlere olan bağımlılığı, Iraklı Kürtlerin siyasi
gücünün artmasına neden olmuştur. Iraklı Kürtler, Irak’ın birçok federe yönetime bölünmesini
ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin de bunlardan biri olması gerektiğini savunmaktadırlar.
Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin temel endişesi, ABD’nin erken çekilmesi ile birlikte ortaya
çıkacak iç savaş olasılığıdır. Bu endişe, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi tarafından dile
getirilmiştir. İç savaş ile birlikte Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, ABD’nin Irak işgalinden itibaren
süregelen kazanımlarını kaybedeceği, bağımsızlığa giden yolda
yaşamsal sorunlarla
mücadele etmek zorunda kalacağı ve nihai projelerinin çok uzun bir süre, belki de tümden
ötelenebileceği endişesini taşımaktadır.
Mevcut durumda, Merkezi Hükümet ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi arasında pek
çok konuda görüş ayrılığı söz konusudur. Musul ve Kerkük’ün statüsü ve Kürt yönetiminin
imzaladığı petrol anlaşmalarının yanı sıra Merkezi hükümetin Kürt yönetiminin peşmerge
güçlerini44 kullanarak bölgeyi güneye doğru genişlettiği iddiaları Irak’ta yaklaşan yerel seçimler
ve ABD’nin çekilmesi ile başlayacak yeni dönemde taraflar arasında tansiyonun yükselmesine
neden olacak konular olarak görülebilir45. Başbakan Nuri Al-Maliki’nin Irak ordusunu kendi
otoritesini yaymak ve kabul ettirmek için milliyetçi eğilimlerle kullanacak olması Kürtlerle
sürtüşmenin yükselmesine, Kerkük gibi sorunlu yerleşim bölgeleri ile ilgili sorunların bu
sürtüşmeyi kuvvetlendirmesine neden olabilir. Maliki’nin merkezileştirme politikası, Amerika
tarafından ileriki dönemde de desteklenebilecek olsa da, ülke içindeki yerel tarafları
yabancılaştırmıştır. Bu durum, Irak merkezi hükümeti ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi
arasındaki gerginliği tırmandırarak Irak’ın gelecekteki istikrarsızlığını arttırabilecektir.
Irak Merkezi Hükümeti’nde Sünnileri temsil eden Tarık el-Haşimi ile Şii grubun
temsilcisi Başbakan Nuri el-Maliki’nin Aralık 2008’de gerçekleştirdikleri Türkiye ziyaretleri
kapsamında terör örgütünün Irak’ın kuzeyinden tasfiyesine ilişkin kapsamlı bir plan üzerinde
43
Reşat Ödün, ABD’nin Irak’tan Çekilmesinin Türkiye ve Orta Doğu’ya muhtemel etkileri, ASAM
Internet sayfası, 6 Ekim 2008
44
2003 işgali ile birlikte Kürt bölgesi sınırları içinde faaliyet gösteren peşmerge güçleri, 2004 yılında
militanlarla mücadele için Musul’a gönderilmiştir. Irak merkezi hükümeti peşmergelerin bölge dışında
faaliyet göstermesinden rahatsızlık duymaya başlamış ve tedbirler almaya çalışmıştır.
45
‘‘Kuzey Irak’taki Kürt Yönetimi, Bulgaristan’dan Silah satın aldı’’, 23 Kasım 2008,
http://www.haberler.com/kuzey-irak-taki-kurt-yonetimi-bulgaristan-dan-haberi/
17
görüşülmesi, Merkezi hükümetin PKK ile mücadele konusunda insiyatifi elinde tutmak isteğinin
ve bu bağlamda KIBY ile Irak Merkezi Hükümeti arasındaki etkinlik mücadelesinin önemli bir
göstergesi olarak yorumlanabilir.
Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin Bulgaristan’dan silah alımı ile ilgili çıkan haberler ve
sonrasında Irak merkezi hükümeti tarafından yapılan açıklamalar bu gerginliğin bir diğer işareti
olarak değerlendirilebilir. Buna ek olarak, ABD askerlerinin çekilmesini isteyen Irak merkezi
hükümetine karşı Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, anlaşmanın imzalanmaması ihtimalinde,
bölge topraklarının Amerikan üssü kullanımı için verilebileceğini vurgulamıştır.46 Ancak
Talabani’nin Irak’ın resmi televizyon kanalı Irakiya’a yaptığı ‘‘Amerikan birlikleri merkezi
hükümetin onayı olmadan Kürdistan’da konuşlanamaz, zira Kürdistan Irak’ın bir parçasıdır ve
ülkenin Anayasasına tabidir’’ şeklindeki açıklaması Kürt kökenli Irak Cumhurbaşkanı Talabani
ile Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi lideri Mesut Barzani arasındaki tutum farklılıklarını
sergilemektedir47. PKK’nın Türkiye’ye yönelik saldırılarının devam etmesi, Irak Merkezi
hükümeti ve Kuzey Irak Bölgesel yönetimi arasında terör örgütüne karşı izlenecek tutum
konusunda da görüş ayrılığına neden olabilir.
Öte yandan, Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt siyasi yapılanmasını ABD’nin
desteklemesi durumunda bile bölgesel dinamikler ve Irak’ın sosyolojik yapısı, Irak’taki iç siyasi
çekişme göz önünde bulundurulduğunda kısa vadede gerçekleşme ihtimali uzak bir olasılıktır.
Bölge devletleri olan Suriye, İran ve Türkiye, Irak’ta kısa vadede bağımsızlığını ilan edecek bir
Kürt Devletinin önündeki en önemli engeller olarak görünmektedir. Söz konusu devletler olası
bir Kürt Devletinin oluşumunu bir tehdit olarak algılayacaklar, ve bölgede varolan sorunların
tarafları artmış olacaktır. Örneğin su sorunu, komşu ülkelerdeki soydaşların statüsü sorunu ve
petrolün taşınması (güzergahlar, limanlar, nakil hatlarının güvenliği...vb.) gibi pek çok sorun
Kürt Irak Bölgesel yönetiminin bağımsızlığını ilan etmesiyle karmaşık bir hal alabilecektir.
Ayrıca bölgedeki tüm Kürtlerin Barzani ve Talabani’ye, aşiret yapılanmasından
kaynaklanan bir yaklaşımla geleneksel itaat mekanizmasına dayalı bir bağlılıkları bulunduğunu
iddia etmek abartılı olacaktır. Aralarındaki dengeyi kurmak ve varolan statükoyu muhafaza
edebilmek devlet kurmaktan önceki amaçları olarak değerlendirilebilinir. Ayrıca bölgede bir
arada yaşayan aşiretlerin yalnız Kürt kökenli olmadığı düşünüldüğünde Kürt milliyetçiliğine
dayalı bir girişim bölgedeki Türkmen ve Arap aşiretler ile Kürt aşiretler arasındaki sürtüşmeyi
tırmandırabilecek ve bağımsızlık önünde ciddi bir engel oluşturabilecektir.
Sonuçta, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, ABD’nin Irak’taki varlığı süresince elde ettiği
kazanımlarının garanti altına alınması, buna ek olarak temel hedefleri olan bağımsızlığın
46
‘‘Barzani: Sign US-Iraqi Security Agreement or face civil war’’, Global Research, 13 November 2008
Dış Basında Irak, TC Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,
http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/bultenler/disbasindairak-yeni/arsiv/2008/db-irak-2008.143.htm
(31.10.2008-12.11.2008)
47
18
kazanılması ve Kerkük’ün yönetiminin ele geçirilmesi amaçları doğrultusunda Irak’ın kuzeyinde
ABD desteğinin devamlılığı için çabalamaktadır.
Türkiye’nin talepleri ve hassas olduğu noktalar, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ve
ABD’nin çıkarları göz önünde bulundurulduğunda ne kadar örtüşmektedir sorusu geleceğe
dönük senaryoların altyapısını oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında olası senaryolar;
- ABD, Irak’taki kuvvetlerinin bir kısmının veya tamamının daha kısa sürede ve güvenli
bir şekilde çekilmelerini sağlamak maksadıyla Türk topraklarını, hava sahasını ve
limanlarını kullanmak isteyebilir. Anımsanacağı üzere Irak savaşı sırasında ABD’nin
talebi üzerine İncirlik Üssü, yaralıların tahliyesi için insani amaçlarla kullanılmıştı. ABD,
bu kez çekilme sırasında tahliye amaçlı olarak İncirlik Üssü’nün kullanılmasını talep
edebilir. Bu durum
Ermeni Soykırımı karar tasarısının Kongre’de kadük hale
getirilmesi, Kerkük’e özel statü verilmesi, Türkmenlerin güvenliği ve
PKK ile
mücadelede etkin sonuçlar alınması konularında Türkiye’nin çeşitli kazanımlar
sağlamasına olanak sağlayabilecektir. Ancak, böyle bir senaryoda Türkiye’nin güvenlik
risklerinin artacağı (EL Kaide’nin hedefi olmak gibi) öngörülebilir.
- Diğer taraftan, Türkiye’ye alternatif olarak Irak’ın kuzeyindeki hava limanının kullanımı
veya çekilme planının Kuveyt üzerinden yapılması gündeme gelebilir. Bu alternatifin
dile getirilmesi Türkiye’nin imkan ve kabiliyetlerinin kullanılmasına karşılık ABD ile
(PKK ile mücadele vb.) pazarlık gücünü kırmak için bir taktik olarak da
değerlendirilebilir. Ancak, ABD güçlerinin Kuveyt üzerinden problemsiz bir şekilde
ülkelerine çekilme senaryosunun gerçekleşmesi zor gözükmektedir. Bölgeden
askerlerin yanı sıra elektronik sistemler, çok namlulu roketatar sistemleri, erken uyarı
ve yüksek teknolojili silah sistemleri ile helikopterlerin çekileceği düşünüldüğünde,
Kuveyt gibi saldırıya açık bir bölge başta El Kaide olmak üzere terör örgütlerinin hedefi
haline gelebileceğinden böyle bir plan daha riskli olacaktır. Bunun yanı sıra, Kuveyt’in
etnik yapısı incelendiğinde Şii nüfusu toplam nüfusun %30’unu oluşturmaktadır.48 Bu
bölgedeki Şii milisler ABD’nin varlığından son derece rahatsızdırlar. Dolayısıyla
çekilme esnasında bölgedeki Şii milislerin de ciddi bir direniş gösterebilecekleri
değerlendirilmektedir.
- ABD Irak’taki askeri mevcudiyetini bir şekilde sürdürmek isteyeceğinden bölgedeki
müttefiklerinde ya da Irak’ta kuracağı üslerle çıkarlarını korumak isteyebilir. Bu açıdan,
Irak’ın kuzeyinin ABD’nin olası askeri üslerine ev sahipliği yapma ihtimali yüksektir.
ABD’nin bölgede kalıcı nitelikli üsler inşa ettiği dikkate alındığında, Irak’ın kuzeyinin bu
yönde değerlendirilebileceği ve ABD’nin “komşu kimliğinin” süreceğinin güçlü olasılığı
48
“ABD’nin Irak’ı İşgalinin Bölge Ülkelerine Etkisi”, Köksav E-Bülten, 27 Kasım 2008
19
Türkiye’nin bölgesel projeksiyonlarında dikkate alınması gereken bir etmen olarak
belirmektedir.
- ABD, Irak’ta mevcut olan askerlerinin bir bölümünü Afganistan’a kaydırmayı
planlaması nedeniyle, Irak’ta boşalacak ABD varlığının NATO tarafından
doldurulmasını talep edebilir. (Çekiç Güç gibi bir oluşum) Bunun yanı sıra, ABD’nin
Afganistan’a daha fazla asker göndermesi Türkiye gibi NATO üyesi bir ülkeden de
aynılık kapsamında talepte bulunurken daha ısrarcı olmasına neden olabilir.
- ABD Irak’tan çekildikten sonra, Taliban’ın Afganistan’ın özellikle güney ve doğu
eyaletlerinde yaptığı49gibi, El Kaide50, vb. terör örgütleri Bağdat’ın kuzeyinde (Tikrit,
Samara, ve Felluca) ve El-Anbar’da “kurtarılmış bölgeler” oluşturabilirler. Bu bölgeler,
terör örgütlerinin militan sayılarını artırma/eğitme yeteneklerini genişletebilir. Böyle bir
durum ise bölgeyi yakın gelecekte geniş ölçüde kontrol dışına taşıyabilecek
gelişmelere eşlik edebilir ve Türkiye’nin bölgesel politikalarının güvenlikle sınırlı
kalmasına neden olarak yeni açılımları engelleyebilir.
- ABD’nin çekilmesi durumunda Irak’ın kuzeyinde güçlenen Kürtler, İran ve Suriye’de
yerleşik Kürtlerle Türkiye’deki Kürtlerin bağımsız bir Kürt devleti kurulması konusunda
desteğini aramaya devam edebilir. Böyle bir durum, KIBY’yı Kerkük konusundaki
uzlaşmaz tutumlarının sürdürülmesi yönünde daha da cesaretlendirebilir. ABD ise,
Kerkük sorununun çözümünde söz sahibi taraflardan biri olmayı sürdürecektir. Bu
bağlamda, Kerkük sorununun kesin çözümünü uzun bir süreye yayarak yeni
sorunsalların meydana gelmesini önleyici tedbir olarak Irak’ın Kuzeyinde askeri
varlığını devam ettirmeyi tercih edebilir ve Kerkük kartını elinde tutarak Kuzey Irak
Bölgesel Yönetimi üzerinde etki gücünü karşılıklı çıkarlar temelinde sürdürmeyi bir
seçenek olarak değerlendirebilir.
- ABD, çekilme sonrasında Irak ordusu ve güvenlik güçlerinin yapılandırılmasında etkin
bir rol üslenmek üzere silah ve eğitim desteği sağlayabilir. Bu destek silah satışı ve var
olan Amerikan orijinli silahların onarımı ve yedek parça sağlanması şeklinde
gerçekleşebilir. Bu durum Amerikan silah sektörünün pazar açılımı için önemli fırsatlar
yaratacağı gibi silah sektörü kanalıyla Irak’ı kontrol etmesine fırsat tanıyacaktır. Ancak
bu gelişme Türk-Amerikan ilişkilerinde rahatsızlığa neden olabilir.51 Çünkü Irak’taki
49
Sami Kohen, “Afganistan Yeni bir Irak mı oluyor?”, Milliyet Gazetesi, 29 Nisan 2008
“Anbar’dan çıkmak zorunda kalan bazı direnişçi guruplar ve Irak’taki El Kaidecilerin büyük bir kısmı
faaliyetlerini Musul bölgesinde devam ettirmektedir.” Serhat Erkmen, “İşgalin Beşinci Yılındaki
Irak’taki Gelişmeler”, 30 Haziran 2008, http://www.asam.org.tr
51
Onur Öymen, “Orta Doğu’daki Son Gelişmelerin Türk Dış Politikasında Yansımaları”, 30 Mart 2006,
http://onuroymen.com
50
20
yerel güçlerin silahlanması anlamına gelebilecek bu durum, Türkiye için uzun vadede
kontrol dışına çıkarak, tehlikeli bir ortam yaratabilir.
- Irak’tan çekilme sürecinde, ABD birliklerinin özellikle Irak’ın kuzeyinde bırakabileceği
çeşitli silah, araç ve gereçlerin PKK/Kongra-Gel terör örgütünün eline geçmesi,
görünür gelecekte Türkiye için önemli bir tehdit oluşturabilir.52 Örneğin, Bağdat
hükümeti başta Humvee zırhlı araç ve Abrams tanklarının Irak’ta bırakılması için
ABD’den talepte bulunmuştur. Bu talep ağır silah sistemlerinin ABD’ye geri
götürülmesinin yüksek maliyeti ve beş yıl boyunca savaş koşullarında kullanılan bu
araç ve silah sistemlerinin yıpranma katsayıları göz önüne alınarak
olumlu
değerlendirilmiştir. Öte yandan Irak ordusunun ABD yapımı silah sistemlerine
entegresi, Irak’ı silah üreten başka ülkelerin pazar alanı dışına çıkaracağı için ABD çift
yönlü bir kazanım elde edebilir.Verdiği /hibe edeceği/ satacağı silah sistemleri ile Irak
ordusunun ateş ve operasyon gücünün sınırlarını tayin etme olanağına kavuşacak
ABD, aynı zamanda Irak’ı silah satacağı ülkelerin envanterine dahil ederek silah
sanayi için ekonomik bir girdi sağlayacak ve Irak’ı kendisine daha da bağımlı hale
getirebilecektir.
Bununla birlikte ordusunu yeniden yapılandıran Irak, başka ülkelerden silah
almaktan pratikte alı konarak böylelikle Rus/ Çin/ Fransa/ Almanya/ G.Afrika/ Brezilya/
İspanya gibi ülkelere kapalı pazara dönüşebilecektir. Bu durum ABD’ye Irak’ın silah
gücünü doğrudan denetleme olanağının yanı sıra Irak ekonomisini de dolaylı olarak
yönlendirme imkanını tanıyabilecektir.
ABD’nin kısa ve orta vadedeki bu kazanımlarına karşın hibe edilen silah sistemleri
ve araçların Irak’ın “corruption”a (yolsuzluk) açık yapısı ve ideolojik nedenlerle
geçmişte olduğu gibi terör örgütlerinin, özellikle Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi
üzerinden PKK’nın eline geçebilme olasılığı Türk-Amerikan ilişkileri ile Türkiye-Irak
ilişkilerinde gerginlik yaratabilecek unsurlardır.
- ABD çekilme sürecinde Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine müdahale etmesini gerektirecek
sebepleri ortadan kaldırmak için, PKK/Kongra-Gel terör örgütünü pasifize etme yoluna
gidebilir.53 Sonuçta terörist bir gruba korunak sağlamaktan, bir müttefiki destekleme
yönüne gitmek; ABD için hem Bush döneminde sarsılan imajını onarmak, hem de
çıkarları açısından daha avantajlı olacaktır.
- ABD Irak’tan çekildikten sonra iki müttefiki olan Türkiye ve Iraklı Kürtler arasında
çatışma çıkması durumunda Washington’da birçok kişi bunu çekilmenin yanlışlığını
52
Şanlı Bahadır Koç, “Türk-Amerikan İlişkileri: İkinci Bahar mı? Sonun Başlangıcı mı?”, Stratejik
Analiz, Cilt 7, No.74, s.17-27
53
Fikret Bila, “ABD’nin çekilmesi Türkiye’yi nasıl etkiler?”, Milliyet Gazetesi, 19 Kasım 2008.
21
kanıtlamak için kullanabilecektir. Bu nedenle ABD Irak’tan Türkiye ve Iraklı Kürtleri
“barıştırarak” çekilmek isteyecektir.54 Türkiye’nin, ABD’nin çekilmesinden doğacak
boşluk nedeniyle ortaya çıkacak sorunların çözümüne katkıda bulunması, Bölgesel
Kürt Yönetimi ile ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirmesi, bunun karşılığında da
PKK’nın etkisiz hale getirilmesi yeni bir formül olarak gündeme gelebilir. Böylece
Ankara'nın, Irak’taki Kürt Yönetimi ile ilişkileri daha sağlıklı bir yapıya kavuşabilir.
3. ÇEKİLME PLANININ ORTA DOĞU-TÜRKİYE EKSENİNE ETKİLERİ
9/11 sonrası dönemde
varolan belirsizlik, Türkiye’yi bölgesinde yeni ortaklıklar
geliştirmeye ve varolanları güçlendirmeye sevk etmiştir. Özellikle, 2003 Irak savaşı
ve
sonuçları bölgede oluşan yeni dengelerin analizi ve geleceğe yönelik politikalar konusunda
ipuçları vermektedir. Amerikan Askerlerinin 2011 yılına kadar Irak’tan çekilme planlarının ise,
bölge ülkelerinin yalnız Irak ile değil birbirleri ile olan ikili ve çoklu ilişkileri açısından da kritik
olduğu söylenebilir. ABD’nin
Irak’tan çekilmesi sonucunda oluşabilecek
yeni dengeler,
Amerika’nın bölgeye girişiyle oluşan gelişmeler tersten okunarak değerlendirilmeye
çalışılacaktır. Bu bağlamda, Türkiye-İsrail ikili ilişkilerinin ABD çekilmesi sonrası geleceği
yorumlanırken, Suriye ve İran ile ilişkiler de göz ardı edilmemelidir.
2003 yılında ABD’nin Irak’a müdahalesi (1) ABD–İsrail fiili varlığının bölgede
bulunmasıyla, Türkiye’nin İsrail’in batı müttefiki olarak etkinliğini yitirmesi ve (2) Türkiye’nin
bölgede istikrar arayışlarının aksine, İsrail’in Suriye ve İran’a karşı saldırgan politikaları
nedeniyle, Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerginleşmesine neden olmuştur. Önümüzdeki dönemde,
radikal İslami yönelimlerin bölgede yükselerek yayılması potansiyeline karşı anlayış-algılama
birliği içine girebilecek olan İsrail ile Türkiye’nin, terörle mücadele ve enerji hatları konusunda
sürdürdüğü işbirliği de ilişkilerin temel parametrelerini oluşturacaktır. Bu bağlamda İsrail-Türkiye
ilişkileri ve bölgesel etkileşimler aşağıdaki unsurlar çerçevesinde ele alınabilir.
Ortadoğu’da İslam’ın siyaset üzerinde en etkin belirleyicilerden biri olduğu kabul
edilmektedir. Kimi devletler ve düşünce kuruluşlarınca, siyasal İslam’ın, 11 Eylül sonrası
dönemde de yoğunluğunu giderek hissettiren terör sorununun ideolojik boyutunu oluşturduğu
varsayılmaktadır.55 Arapların yoğun olarak yaşadığı Ortadoğu’da Arap olmayan ve radikal
İslam’a karşı demokratik-laik model’e sahip iki örnek ülke konumunda bulunan İsrail ve Türkiye
ilişkilerinin bu bağlamda, işbirliğine yönelmesi beklenmiştir. 2003 yılında Amerika Irak’a,
KİS’lerden arındırma ve demokratikleştirme- liberalleştirme amacıyla müdahale ettiğinde, ‘şer
ekseni’ ülkeleri olarak kabul edilen Suriye ve İran ile de dolaylı olarak komşu olmuştur. İran,
54
55
Wall Street Journal, 21 Ağustos 2008.
İhsan D. Dağı, Ortadoğu’da İslam ve Siyaset, Boyut Kitapları, İstanbul, 2002
22
Suriye’nin aksine Saddam rejiminin düşmesinden duyduğu mutluluğu gizlememiştir. Bununla
birlikte bölgedeki siyasi nüfuz alanını genişletmek ve siyasi model olarak İslami yönetim şeklini
yayma politikası kapsamında İran, Irak’taki Şii güçlerle işbirliğine girmiş, Güney Irak’taki radikal
Şii toplumlarıyla ilişkilerini güçlendirmekten geri durmamıştır. Bir yandan da nükleer programını
geliştirdiği iddia edilen İran bu bağlamda bölgede “Küçük Şeytan” kabul ettiği İsrail ile “Büyük
Şeytan” ABD’nin en büyük tehdit algılamalarından birisine dönüşmüştür. ABD’nin Irak’tan
çekilmesiyle, Merkezi Irak hükümetinin, İran etkisinde kalabileceği, “İslamlaştırma” politikaları
uygulayarak bölgedeki azınlıkları bastırabileceği düşünülmektedir. 2007 Ağustos ayında
yaptığı konuşmasında ABD Başkanı George Bush çekilmeleri halinde Irak’ta, Vietnam’dakine
benzer böyle bir durumun belireceğini söylemiştir.56 Radikal İslam’ın yayılması korkusunun
ABD’nin geri çekilmesi ile birlikte bu ideolojik mücadele de Türkiye ve İsrail’i yeniden
yakınlaştıracağı düşünülebilir. Aynı zamanda, 20 Ocak 2009’da görevine başlayacak olan
Obama hükümetinin, saldırgan politikalar yerine çok taraflı diplomasi ile sorunların çözümüne
yaklaşacağı düşünülürse, İsrail’in yeniden bölgedeki uzun vadeli müttefiki Türkiye ile
yakınlaşma içine girmesi beklenebilir.
Suriye ise ABD’nin Irak müdahalesine tepki olarak, başlangıçta bir sonraki hedefin
kendisi olacağını öngörerek, Irak’ı desteklemiştir. Dönemin Suriye Dışişleri Bakanı Faruq aShar, “Irak’in zaferini istiyoruz” diyerek Suriye’nin pozisyonunu net bir şekilde ifade etmiştir.
Amerika buna karşılık Suriye’yi Irak’a askeri ekipman desteği göndermekle suçlamıştır.
Savaşın ardından, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Suriye’ye askeri müdahale
seçeneğini öne sürse de, Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın Suriye’ye ikinci bir şans verme eğilimi
tercih edilmiştir. Bu dış politika tercihinin
sonucu olarak,
Suriye’den Hizbullah’ın
silahsızlandırılması, Lübnan’da Suriye’nin askeri varlığının sona erdirilmesi, ve İsrail- Filistin
görüşmelerini engelleyecek her türlü aktiviteden uzak durması istenmiştir. Saddam Hüseyin’in
Suriye’deki banka hesaplarında tutmakta olduğu milyarlarca doların, Suriye hükümeti
tarafından Irak’taki anti- Amerikan eğilimleri desteklemek için kullandığı bilinmektedir. Bush
yönetimi
bu paranın da
Irak hükümetine devredilmesini istemiştir.57
ABD yönetiminin
Suriye’ye ılımlı yaklaşımı karşılığında beklentileri, Arap- İsrail ve Lübnan sorununun çözümüne
yönelik eğilimleri arttırmış bu dönemde Suriye’nin dış politika söylemlerini yumuşattığı ve her iki
tarafında Türkiye moderatörlüğünde diplomatik çözüm arayışına yöneldiği görülmüştür. Öte
yandan Amerika’nın verdiği sözü tutarak
bölgeden kademeli çekilme planıyla, bölgesel
sorunların yeniden kızışması, İsrail’in İran ve Suriye’ye karşı daha agresif politikalar izlemesi
beklenebilir.
56
NTV Haber Portalı, http://www.ntvmsnbc.com/news/418052.asp
Eyal Zisser, “Syria, United State, and Iraq-Two years after the downfall of Saddam Hussein”, The
Middle East Review of International Affairs (MERIA), Vol. 9, No.3, Article 2 , Eylül 2005, s.3-4
57
23
ABD’nin 2003 yılında Irak’a müdahalesiyle, 1946 yılında kurulan Mahabad Kürt
Cumhuriyeti’nden beri ilk defa, Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt Devleti ihtimaline bu kadar
yaklaşılmıştır. Irak’ta etkin azınlık durumuna gelen Kuzey Irak Kürtleri Türkiye’nin en büyük
rahatsızlık kaynaklarından biri olmuştur. Bu durum, bölgede ayrılıkçı Kürt azınlıklara sahip iki
ülkenin,
İran, ve Suriye’nin de
politikalarını etkilemiş ve Irak’ın toprak bütünlüğünün
korunması, üç ülkenin dış politika önceliklerinden biri haline gelmiştir. Saddam Hüseyin’in 90’lı
yıllarda uyguladığı Kürt politikaları ile karşılaştırıldığında, Şam’ın politikaları görece çok adil
gözükmüş, bu nedenle Suriye Kürtleri problem yaratmamıştır. Ancak 2003 sonrası dönemde,
Irak’ta Kürtlerin etkinliğinin artmasıyla, Suriye Kürtleri de hak talep etmeye başlamışlardır. 2004
yılının Mart ayında Suriye-Türk sınırında Hasaka şehrinin kuzeyinde Kamışlı’da meydana
gelen Kürt ayaklanması bu durumun bir sonucu olarak yorumlanmıştır. Suriye, Hafız Assad’ın
siyasi mirasına uygun olarak, Amerika ile ilişkilerinin gerginleştiği bu dönemde Ankara ile
yaklaşmayı dış politika önceliklerinden biri haline getirmiştir.58 2004 yılında yapılan karşılıklı
ziyaretler bu durumun göstergesidir. Türkiye sınırları içerisindeki Kürt sorunu ile ilgili karar
vermeye çalışırken Dünya kamuoyu gibi İran’da Mayıs 2007’de Başkanlık sözcüsü Hüseyni
aracılığı ile “Sınır ötesi harekatı desteklemiyoruz, meseleyi işbirliği ve diyalog ile çözün” demiş,
Irak’ın kuzeyine olası bir saldırıyı onaylamadığını açıkça belirtmiştir. Ancak 2007 yılında, Türk
sınırlarında oldukça artan terör olaylarına karşılık, Ekim 2007’de Türk Dışişleri Bakanı Ali
Babacan’ın Tahran ziyareti sırasında Ahmedinejat Türkiye’ye “PKK’yı birlikte bitirme” sözü
vermiştir. 22 Kasım 2008 tarihinde yapılan “Irak: Üçlü Terör Zirvesi” üç ülkenin işbirliğini
derinleştirmek istemelerinin kanıtı olarak görülebilir. Bu üçlü yakınlaşma ile İsrail’in Irak’ın
kuzeyinde Kürtlere destek verdiği iddiaları da İsrail -Türkiye ilişkilerinin gerilmesine neden olan
bir başka unsur olarak görülebilir.
Suriye, İran ve Türkiye’nin ayrılıkçı Kürt hareketine karşı yakınlaşması, ABD’nin Irak’a
girmesinden sonra gerçekleşmiştir. Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının ardından demokratik
konfederalizm tezi altında bölgedeki dört ülkede Kürtleri birleştirmeyi hedefleyen PKK terör
örgütü, İran’da PJAK, Irak’ta Demokratik Çözüm Partisi, Suriye’de ise Demokratik Birlik Partisi
kurulması kararı almıştır. Bugüne kadar, İran’da, siyasal olarak varlık gösterebilen59 ve bunun
karşılığında İran’ın kendi Kürt muhalif gruplarına karşı istihbarat desteği veren PKK, PJAK
oluşumu ile İran’daki Kürtler arasındaki bölünmeyi60 aşabilmiştir. İran ve Suriye’deki yeni
oluşumları ile ABD’nin bölgesel kurgu ve arayışlarında yer almak isteyen PKK, ABD ile
58
Eyal Zisser, a.g.e., s.7
Abdullah Öcalan’ın kitapları Kültür Bakanlığı onayı ile yayımlanmış, bir Kürt Enstitüsü kurulmuş ve
Türkiye İran sınırında Mokriyan isimli bir Kürt ili kurulması gibi girişimler İran’da desteklenmiştir. Bu
durum, İran’ın bölgesel rakip olarak gördüğü Türkiye’yi zayıflatma politikalarının da bir parçasıdır. Arif
Keskin, “PJAK: PKK’nın Bölgedeki Yeni Misyon Arayışı”, Türksam Internet Sitesi, 2008
60
İran’da yaşayan beş milyon Kürt’ün %30’unun Şii kökenli olması, ve bu Şii Kürtlerin bölgedeki diğer
Kürtlerle işbirliğine yanaşmamaları İran devletinin Kürtleri yönetebilmesini kolaylaştırmıştır. Ancak
PJAK, Şii Kürtlerin diğer Kürtlerle birleşmeme konusundaki dirençlerini kırabilmiştir. Arif Keskin, “PJAK:
PKK’nın Bölgedeki Yeni Misyon Arayışı”, Türksam Internet Sitesi, 2008
59
24
yakınlaşması sonucu geleneksel destekçileri olan İran ve Suriye’den uzaklaşmaya
başlamıştır.61 Bu uzaklaşma, PKK-ABD ilişkilerini olduğu kadar ABD’nin bölgeden çekilmesinin
ardından Kuzey Irak-İsrail ilişkilerinin de gelişmesinin önünü açabilecek ve yine bu bağlamda
İsrail-Türkiye ilişkilerinin gerginleşmesine yol açabilecektir.
Türkiye-İsrail İlişkileri, Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi 90’lı yıllarda da Suriye’ye
karşı yakınlaşmış, ve Türkiye, Suriye’nin PKK’ya verdiği desteğe karşı İsrail’le askeri
anlaşmaya girme gereği duymuştur62 Ayrıca, İran-Irak savaşı sırasında Irak’ta Scud füzeleri
bulunduğunun fark edilmesi, Ermeni kökenli ASALA’nın Filistinli örgütlerle yardımlaşması,
PKK’nın Güney Kıbrıs’ta faal olması gibi sebepler İsrail'le istihbarat ve güvenlik temaslarının
artmasını sağladığı gibi Türkiye’yi İsrail silah sanayi’nin önemli pazarı haline dönüştürmüştür.
Ancak, İsrail-Türkiye ilişkileri, ABD Irak’a girmeden önce bozulmaya başlamış, dönemin
başbakanı Bülent Ecevit, 2002 yılında İsrail’in Batı Şeria saldırılarını soykırım olarak
nitelendirmiş, Mart 2004’de Hamas’ın kurucularından biri olarak bilinen Şeyh Ahmed Yassin’in
İsrail tarafından öldürülmesi ve İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki eylemlerini hükümet düzeyinde
‘terör’ olarak nitelendirmiştir.63 Buna karşılık Haziran 2004’te İsrailli ajanların Irak’ın kuzeyinde
Kürt komandoları eğittiğine dair haberler yayınlanmış, Abdullah Gül söz konusu durumun
doğru olması durumunda sonuçlarının çok ağır olacağına dair sert uyarılarda bulunmuştur.
Türkiye 2007 yılı içinde, terörist eylemleri destekleyen Filistinli radikal Hamas partisinin
sürgündeki lideri Halid Meşal ile Ankara’da görüşmüş, soykırım suçlusu olarak görülen Sudan
devlet Başkanı Ömer El-Beşir’i ağırlamıştır.Türkiye’nin İsrail’in hassas olduğu konularla ilgili
olumsuz algılanan tavrı da ilişkilerin gerginleşmesine neden olan diğer unsurlardır. Bu olumsuz
gelişmeler çerçevesinde İsrail’in, bölgedeki Kürt hareketlenmesine karşı bir tutum izlemediği
gibi, destek verdiği de söylenebilir. İsrail'in Kürtlerin destekçisi olarak Irak’ın kuzeyinde faal
durumda olduğu, bölgede yatırım yaptığı, teknik ve askeri eğitimler verdiği düşünülmektedir. Bu
söylentiler, Barzanilerin kökeninin Yahudi olduğu iddiasına kadar gitmektedir. Ayrıca Saddam
Hüseyin döneminde Irak’ın kuzeyinden İsrail’e göç ettirilen 100-150 bin civarında Yahudi
Kürt’ün, ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında İsrail’den Irak’a geri döndüğü bilinmektedir. İsrail’in geri
dönen bu Kürtleri bölgede desteklemeye devam edeceği düşünülebilir. İsrail’in bölgedeki
Yahudi Kürtleri desteklediği yönünde güçlü bir algı oluşmasına rağmen, 2003’den günümüze
olan dönemde İsrail'in resmi söylemi Irak'ın bölünmemesine yönelik olmuştur. Bir bölünme
halinde Irak’ın Güneydeki Şii ağırlıklı bölgenin Irak'ın İran yörüngesine girmesi olasılığı belki de
İsrail'i frenlemektedir.64 Ancak İsrail’in Şii çoğunluğun gücünü kırmak, Yahudi Kürtlere destek
61
Arif Keskin, “PJAK: PKK’nın Bölgedeki Yeni Misyon Arayışı”, Türksam Internet Sitesi, 2008
Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, İstanbul, Alfa
Yayınevi, 2007 s. 634
63
William Hale, Turkey, The US and Iraq, London Middle East Institute at SOAS, 2007, s.134
64
Bill Park, “US-Turkish Relations: Can the Future Resemble the Past?”, Defense and Security
Analysis, Vol. 23, No.1, s. 41-54, Mart 2007
62
25
vermek için ABD’nin çekilmesinin ardından bölgede etkinliğini artırması beklenebilir. İsrail’in
bölgede gücünü artırması, Şiilerden sonra en çok nüfuslu azınlık olarak görülen Kürtleri,
ekonomik ve askeri yardımlarla desteklemek şeklinde olabilecektir. Bu anlamda Türkiye ile
ilişkilerinin gerginleşmesi de bir olasılık olarak değerlendirilebilir. Öte yandan Seferdi Yahudileri
ile genetik ilişkisi bulunduğu iddia edilen Irak’ın kuzeyindeki Yahudi Kürtlerin bölgedeki diğer
Sünni Kürt gruplardan çok Yahudilere yakınlık duyduğu bilinmektedir. Bu bağlamda, İsrail’in
Yahudi Kürtleri desteklemesi, Kürt gruplar arasında bölünmeye yol açacağı için, Türkiye
açısından olumsuz olarak değerlendirilmeyebilir.
İsrail’in bölgedeki enerji hatları konusunda etkinliğini artırma politikası ise, Hayfa
limanını, ‘Avrupa’nın Rotterdam’ı konumuna getirmek istemesine dayandırılabilir. Ortadoğu ve
belki de Güney Asya enerji trafiğinin merkezi olmasını hedefledikleri Hayfa limanı üzerinden,
Kerkük-Hayfa ve Musul-Hayfa boru hatlarının etkinleşmesini istemektedirler. Bu nedenle
Kerkük-Yumurtalık boru hatlarına yapılan sabotaj saldırılarının arkasında İsrail gizli servisi
MOSSAD’ın bulunduğu, böylece buradan taşınan petrolün İsrail üzerinden taşınmasının
hedeflendiği iddia edilmiştir. Kerkük Yumurtalık Boru Hattının Irak Kürt Bölgesindeki petrolün
taşınmasında kullanılmasının gündemde olduğu bu dönemde, İsrail’in Hayfa Hattını gelecek
dönemde öne çıkarmak istemesi de Kürt-İsrail ilişkilerinin geliştirilmesinin önünü açacağı gibi,
Türk- İsrail ilişkilerinin gerginleşmesine de neden olabilir.
SONUÇ ve DEĞERLENDİRMELER
ABD’nin Güçler Statüsü Anlaşması ile Irak’ta güç indirimine gitmesi durumunda
yukarıda irdelenen olası gelişme ve senaryolara yönelik Türkiye’nin takınacağı tavır bölgenin
siyasal şekillenmesinde önemli olacaktır. Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması, şu anda
Türkiye’nin öncelikli hedefi olarak görünmektedir. Dolayısıyla bu hedefin, bölgesel eksenli
ulusal güvenlik politikalarının çıkış noktası olduğu değerlendirilmektedir. Etnik temele dayalı
federe bölgelerin olası bağımsızlık eğilimlerine karşı Irak’ın istikrarının korunması ve
yaygın/yoğun çatışmaların engellenmesi kısa vadede Türkiye’nin en önemli çıkarlarından biri
olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD’nin Irak’ın toprak bütünlüğünü destekleyen söyleminin ne
kadar gerçekçi olduğu tartışmalıdır. Zira, Irak’ta ki durum giderek daha karmaşık bir hal
almaktadır. Günümüzde, söylemsel temelde değerlendirildiğinde Türkiye ve ABD’nin Irak’ın
toprak bütünlüğünün korunması hedefinde örtüşme olduğu gözlemlenmektedir. Bununla
birlikte, bu söylem birliğinin orta ve uzun vadeli bütünlüklü bir eylem birliğine evrilebileceği,
Irak’ta içsel ve dışsal dinamiklerdeki yapısal özellikler dikkate alındığında olası
görünmemektedir. Dolayısıyla, Türkiye’nin çok taraflı bir denklem içerisinde, hızla değişen
26
koşullara uyum sağlayabilecek ve yeterli ölçüde alternatifi bulunan stratejiler üretmesi yararlı
olacaktır. Anılan stratejiler, aşağıda sunulmuştur:
1. Bölgede bir iç savaşın engellenmesi ve Kürt bağımsızlık hareketinin ötelenmesi
amacıyla Irak’ta varolan bütün iç unsurlarla rasyonel ve sonuç alıcı bir diyalogun
geliştirilmesi, müzakere edilebilir temel üzerine kurulu karşı taleplerin diplomatik tavırla
dile getirilme zemininin sağlanması,
2. Öngörülen diplomatik süreçte; Türkiye’nin uluslararası kamuoyu tarafından siyasi bir
sorun olarak adlandırılarak çözümü bu temelde dayatılan “sözde” Kürt meselesini, Irak
ve Ortadoğu ile olan ilişkilerinde kendisine karşı sosyo-politik bir kart olarak
kullanılmaktan çıkarması,
3. ABD’nin, İskenderun, ve Mersin limanları ile İncirlik üssünü Irak’tan geri çekilme
sürecinde olası kullanma talebinin olumlu değerlendirilmesi ile Mart 2003 tezkere krizi
sonucunda zayıflayan Türkiye-ABD stratejik ortaklığının yeniden güçlendirilmesi,
4.
ABD’nin Türkiye üzerinden çekilme planı çerçevesinde yürütülecek müzakerelerde;
Türkiye’nin tehdit algılamalarının Washington’a olabilen en açık şekliyle aktarılması ve
ulusal güvenliğine yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması için pragmatik açıdan etkili bir
zemin olarak değerlendirilmesi,
5. Bilindiği gibi 2009’dan itibaren, Türkiye’nin bölücü terör örgütüne yönelik hava
operasyonlarında kullandığı Irak hava sahası Bağdat yönetiminin kontrolüne girecektir.
Anılan gelişmenin Türkiye’nin askeri imkan ve kabiliyetinin aleyhine bir hal almaması
büyük önem taşımaktadır. Bu durumun Türkiye için yaşamsal bir husus olarak ABD’li
yetkililere aktarılması,
6. Irak’taki ABD kuvvetlerinin çekilirken geride bırakacağı ağır silah sistemleri ve askeri
teçhizatın PKK/ Kongra-Gel Terör Örgütünün eline geçmesinin engellenmesi,
7. Irak Merkezi Hükümeti ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi arasında PKK konusunda
çıkabilecek
olası
uyuşmazlıkların
ve
görüş
ayrılıklarının
Türkiye
lehine
sonuçlanmasının sağlanması,
8. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin PKK Terör Örgütüne desteğinin engellenmesi
konusunda yeni politikaların üretilmesi ve farklı yaptırımların uygulanması; Barzani
yönetiminin merkezi Irak hükümeti ile birlikte PKK’yı terörist örgüt ilan ve kabul
etmesinin meclis kararlarına dayalı olarak sağlanması, PKK’nın Irak’ın kuzeyinde
siyasi parti, dernek kurmasının engellenmesi, Irak’ın kuzeyinde istihbarat örgütleri
arasında işbirliğinin artırılması, Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda ortak planlama
yapılması,
PKK
faaliyetlerinin
Irak’ın
kuzeyindeki
Kürt
gruplar
tarafından
27
onaylanmadığının Barzani yönetimi tarafından yerel ve uluslararası kamuoyuna
duyurulması,
9. Barzani’nin PKK’yı pazarlık kozu olarak kullanmasının önüne geçilmesi ve bu konuda
psikolojik üstünlüğün Türkiye lehine dönüştürülmesi. “Büyük Kürdistan’ın liderliğine
soyunan Barzani’nin PKK’ya destek vermesinin akılcı olmadığı söyleminin etkin
şekilde ekonomik ve diplomatik yollarla desteklenmesi, Barzani ile bölücü terör örgütü
arasında gelişebilecek olası siyasi etkinlik mücadelesinin Türkiye’nin çıkarlarına hizmet
edecek şekilde yönlendirilmesi,
10. İstikrarsızlığın olası bir iç savaşa dönüşebileceği en kritik tarih 2009 yılı ortaları ve 2010
olarak düşünülürse, Irak’ta dört ay gecikmeli olarak 31 Ocak 2009’da yapılacak
parlamento seçimlerinin Kürt bölgesel yönetimi tarafından yönetilen üç sorunlu bölge
(Süleymaniye, Erbil, Dohuk) ve Kerkük’ü kapsamamasının en büyük istikrarsızlık ve
çatışma kaynaklarından biri olabileceğinin göz önünde bulundurulması,
11. Irak’ta yeni seçim yasasına göre, Kerkük’te yaşayan dört etnik gruptan (Kürtler,
Türkmenler, Araplar, Süryani Ortodokslar) oluşturulacak bir komitenin 2009 ortasına
kadar, etkin bir güç paylaşımı ile ilgili sunacağı öneri neticesinde Kerkük’te güç
paylaşımından
kaynaklanabilecek
tansiyonun
bu
dönemde
artabileceğinin
değerlendirilmesi,
12. Türkiye’nin anılan kaotik durumda, açıkça Türkmenlerden yana taraf olmak yerine
dört farklı etnik grubun liderlerini bir araya getirecek diplomatik çözümleri destekleyen
girişimlerde bulunması; ayrıca Türkmenlerin önceki seçimlerde maruz kaldıkları
haksızlığın tekrar edilmemesi için bölgede gözlemciler bulundurulması,
13. Gelişmeler doğrultusunda Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlığı ötelenemez
ve söz konusu politik gelişme kaçınılmaz bir hale gelirse, Irak’ın kuzeyinde kurulacak
bir Kürt devletinin Türkiye’nin desteği olmadan varlığını sürdüremeyeceğinin
Ankara’nın Irak ekonomisi ve toplumsal yaşamındaki etkinliğini arttıracak araçların
kullanılması ile ortaya konulması,
14. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile yapılan ekonomik işbirliğinin bağımlılık ilişkisine
dönüştürülmesi için iki temel stratejik düşüncenin varlığından söz edilebilir:
a) Irak’ın yeniden yapılanmasında Türk firmalarının rolünün geliştirilmesi, Habur
sınır kapısının bölgenin ticari faaliyetlerinde kilit konumunun güçlendirilmesi,
bölgenin elektrik ihtiyacının Türkiye üzerinden arttırılarak sağlanması, KerkükYumurtalık hattının işlevsel kılınması, ticari ortaklıklar temelinde ekonomik
ilişkilerin
geliştirilmesi
bağlamında
Türkiye’nin
ekonomik
nüfuzunun
pekiştirilmesi veya,
28
b) Tam tersi bir politika ile Habur sınır kapısının kapatılması ya da ticaretin kısmi
olarak durdurulması, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin ekonomik olarak izole
edilmesi; bu sayede ekonomik ve dolayısıyla politik serbestisinin daraltılması,
15. İlk stratejik düşüncenin (a) benimsenmesi durumunda, bölgeye yapılacak ekonomik
açılımlarla birlikte, Türkiye’nin sosyal ve kültürel nüfuz alanının artırılması ve Irak’ın
kuzeyinin bir çekim merkezi olmaktan çıkarılması; bu doğrultuda sivil toplum
kuruluşlarının ve medyanın araç olarak kullanılması, özel ve devlet kanallarında
yayınlanacak programlar ve belgeseller sayesinde PKK/Kongra-Gel terör örgütünün
ideolojik dayanaklarını çürütecek yayın politikasının geliştirilmesi,
16. Irak’ın genelinde, temel sağlık, eğitim ve benzeri temel ihtiyaçların tespit edilmesi;
Türkiye’ye bağımlı unsurlar yaratılması amacıyla bu ihtiyaçların Türk kurumları
aracılığıyla karşılanması, tüm bu etkinlikler yürütülürken Irak’ın kuzeyinde bağımsızlık
alt yapısı oluşturabilecek sonuçlardan özenle kaçınılması; bu çalışmanın ortaya
koyduğu sonuçlar olarak değerlendirilmekte ve sunulmaktadır.
29
KAYNAKÇA
“ABD’nin Irak’ı İşgalinin Bölge Ülkelerine Etkisi”, Köksav E-Bülten, 27 Kasım 2008.
Arı, Tayyar, Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi,
İstanbul, Alfa Yayınları, 2007.
Aydın, M.,Özcan A., Kaplanoğlu N., “Riskler ve Fırsatlar kavşağında Irak’ın geleceği
ve Türkiye” TEPAV Orta Doğu Çalışmaları II, Temmuz 2007.
‘‘Barzani: Sign US-Iraqi Security Agreement or face civil war’’, Global Research, 13
November 2008.
Bila Fikret, “ABD’nin çekilmesi Türkiye’yi nasıl etkiler?”, Milliyet Gazetesi, 19 Kasım
2008.
Brzezinski, Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, çeviren Yelda TÜREDİ, İstanbul,
İnkilap Kitabevi, 2005.
Dağı, İhsan, Ortadoğu’da İslam ve Siyaset, Boyut Kitapları, İstanbul, 2002.
Dış Basında Irak, TC Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü İnternet Sitesi.
Erkmen, Serhat, “Son Gelişmeler Işığında Kuzey Irak Politikası”, Stratejik Analiz,
ASAM Yayınları, Mayıs 2008.
Erkmen Serhat, “İşgalin Beşinci Yılındaki Irak’taki Gelişmeler”, 30 Haziran 2008,
Asam Internet Sitesi.
Hale, William, Turkey, The US and Iraq, London Middle East Institute at SOAS,
2007.
Kazancı, Hicran, ‘‘Dengeler Değişiyor’’, Cumhuriyet Strateji, 17 Mart 2008.
Keskin, Arif, “PJAK: PKK’nın Bölgedeki Yeni Misyon Arayışı”, Türksam Internet
Sitesi, 2008.
30
Koç, Şanlı Bahadır, “Türk-Amerikan İlişkileri: İkinci Bahar mı? Sonun Başlangıcı
mı?”, Stratejik Analiz, Cilt 7, No.74.
Kohen, Sami, ‘‘Irak’ta Yeni Gerçekler’’, Milliyet Gazetesi, 25 Kasım 2008.
Kohen, Sami, “Afganistan Yeni bir Irak mı oluyor?”, Milliyet Gazetesi, 29 Nisan
2008.
Köylü, Hilal, ‘‘PKK’ya karşı üçlü komiteye Kuzey Iraklı Kürtler de katılıyor’’, Radikal,
21 Kasım 2008.
Manisalı, Erol, “Irak’ta Askeri İşgalden Sivil İşgale”, Cumhuriyet Gazetesi.
Ödün, Reşat, “ABD’nin Irak’tan çekilmesinin Türkiye ve Orta Doğu’ya Muhtemel
Etkileri”, ASAM İnternet Sayfası.
Öymen,
Onur,
“Orta
Doğu’daki
Son
Gelişmelerin
Türk
Dış
Politikasında
Yansımaları”, 30 Mart 2006, http://onuroymen.com.
Park, Bill, “US-Turkish Relations: Can the Future Resemble the Past?”, Defense
and Security Analysis, Vol. 23, No.1, Mart 2007.
Rafaat Aram, US-Kurdish Relations in Post-Invasion Iraq, Middle East Review of
International Affairs, Vol. 11, No.4, 2007.
Zeyrek, Deniz, “Kürt Petrolleri Kerkük Yumurtalık boru hattına aktarılacak”
www.haberler.com, 23 Kasım 2008.
Zisser Eyal, “Syria, United State, and Iraq-Two years after the downfall of Saddam
Hussein”, The Middle East Review of International Affairs (MERIA), Vol: 9, No.3,
Article 2 , Eylül 2005.
The
National
Security
Strategy
of
the
USA
2002,
<http://www.whitehouse.gov/nsc/nss.pdf>.
NTV Haber Portalı, http://www.ntvmsnbc.com/news/403085.asp.
31
Middle East Online, http://www.middle-east-online.com/english/.
Obama-Biden Web Sitesi, http://www.barackobama.com/issue/defense/.
‘‘TBMM’de Tarihi Oturum’’, http://www.belgenet.com/2003/tbmm_010303.html, 1
Mart 2003.
“Turkey and Iraqi Kurds: Conflict and Cooperation?”, International Crisis Group
Middle East Report, No. 81,2008.
32

Benzer belgeler