Rekabet ortamı iyimidir?

Transkript

Rekabet ortamı iyimidir?
Rekabet ortamı iyimidir?
Bilimde rekabetin daima iyi sonuçlar çıkaracağını ve bilim adamını dinç tutacağını düşünen biriyim. Yakın bir arkadaşım
‘bilimsel kıskançlığım’ olduğunu söyledi. Durup dururken değil tabii. Bir kongrede yazdığı kitabını imzalayıp veriyordu. Sesli
olarak ‘’acaba bende mi bir kitap yazsam’’ deme gafletinde bulundum. Ben kıskanmam, kıskanmayı gıpta etmeye çevirecek
tecrubede biriyim. Rekabet insan hayatında daima olan bir şeydir. Siz onu seçmez, çoğu zaman kendinizi içinde bulursunuz.
Bazı iyi ve kötü rekabet öykülerini ibret olması amacıyla sizler için toparladım.
HIV virüsünü kim buldu?
1983 yılında Paris'teki Pasteur Enstitüsü'nde Montagnier öncülüğünde bir grup bilim adamı HIV virüsünü keşfettiler ancak
buldukları RNA virüsünün AIDS etkeni olduğunu bilmiyorlardı. Preparatları aynı yıllarda benzer konular üzerinde çalışan ABD'li
bilim adamı Robert Gallo’ya gönderdiler. İki ay sonra Gallo, HIV virüsünü bulduğunu tüm Dünyaya ilan etti. Doğal olarak,
Montagnier buna itiraz etti. O’nun mu yoksa Gallo'nun mu ilk olarak HIV'i izole ettiği uzun yıllar anlaşmazlık konusu oldu. Bu
tartışma Amerikan ve Fransız hükümetlerini karşı karşıya getirmiş işe politik bir boyutta katmıştı. En sonunda NOBEL bu işi
çözdü. Prof. Dr. Jean Luc Montagnier’i haklı buldu ve ödülü ona verdi.
Üniversitelerin rekabeti
Türkiye'nin ilk yüz naklini yapan Akdeniz Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ömer Özkan'ın başarısı, hem kendisini hem de
üniversitesini çok yüceltti. Bu başarıya kimileri gıpta ile bakarken, kimileri kıskançlık içinde ‘’niye biz değil de ‘O’ dediler. Yüz
nakillerini kompozit doku, ekstremite nakilleri izledi. Resimdeki kişi, bu rekabetin kurbanlarından biri. Hacettepe üniversitesinde
çift kol, çift bacak nakli oldu. Dünyada da bir ilk olma özelliği taşıyan operasyonun ardından bildiğiniz gibi hasta kaybedildi.
Bakanlık bu olaydan sonra Hacettepe Üniversitesinin kompozit doku nakli merkezi ruhsatını iptal etti. Kamuoyuna “Hacettepe
ekibi, hastaya 4 organı aynı anda naklederek girdiği riskin farkındadır. Tabi ki hastaya, yalnızca iki kol ya da iki bacak
nakledilseydi ölüm riski daha az olacaktı. Çünkü vücuda daha az yük binecekti" şeklinde bir açıklama yapıldı. Bu 27 yaşındaki
kişiye, kimsenin bu bilgiyi ameliyattan önce verdiğini sanmıyorum. Ne olurdu önce iki kol, bir yıl sonra iki bacak takılsa idi. Size
söyleyeyim ‘Bu dünyada ilk olarak yapılan bir ameliyat’ olma cazibesini yitirecekti. Yapılan bu cerrahi girişim bir tedavi ise
acaba hasta bu tedavinin ayrıntılarından ve risklerinden ne kadar haberdardı. Yok bu bir araştırma ise (bence kesinlikle bir
araştırma, hatta bir deney), Dünyada ilk defa yapılan bu 4 uzuv nakline bir etik kurul onayı alınmış mıdır acaba?
Maalesef iki üniversite arasındaki rekabetin tek bir kurbanı yok. Akdeniz Üniversitesi’nde yapılan çift kol ve çift bacak naklinin
de öldüğünü biliyormuydunuz!
Stanford Üniversitesi’nin Doğuşu
Leland Stanford eşi Jane ile birlikte Harvard'ın rektörünü ziyaret ettiğinde, 16. yaş gününden hemen önce tifodan ölen tek
oğullarının anısına ne yapacaklarına karar vermeye çalışıyorlardı. Niyetlerinin Harvard üniversitesinde bir bina yaptırmak ve
oğullarının ismini vermek olduğu söyleniyor. Fakat Harvard rektörü bu isteklerini kabul etmeyip, onlara üniversite kurmalarını
öneriyor ve başlangıç için 5 milyon doların yeterli olduğunu söylüyor. Leland Stanford ve eşi üniversiteyi yaptırmaya karar
verdikten sonra düşünür taşınır, yeni bir üniversite kurarak herşeye sıfırdan başlamaktansa, başarılı bir üniversitenin benzerini
yaptırmayı daha uygun bulurlar. Zengin bir iş adamı olan Leland Standford, 20 milyon dolara Harvard’ın bir benzerini "Stanford
Üniversitesi" olarak kuruyor. Taklitler asıllarını yaşatsalar da, Stanford kısa sürede başarılı üniversitelerin arasındaki yerini alır.
Belki başarılı üniversiteler sıralamasında Harvard’ın tahtını hiçbir zaman eline geçiremez ama 4. sıraya kadar yükselir. Harvard,
bugün, dünyanın en büyük akademik kütüphanesine sahip üniversitesi.
Kardeşlerin rekabeti
1920’lerde dünyanın en hafif spor ayakkabılarını üretme hedefiyle işe koyulan Rudolf ve Adolf Dassler kardeşlerin rekabeti,
Puma ve Adidas markalarının ortaya çıkmasına neden oluyor. Puma ve Adidas’ı üreten kişilerin kardeş olduklarını ve
birbirlerine dargın olarak öldüklerini biliyor muydunuz? Hikaye Almanya’nın güneyindeki küçük bir kasabada başlıyor. Kasaba,
bir kardeş kavgası nedeniyle tam ortadan ikiye bölünmüş. İki tarafın fırınları, kasapları, barları hatta okulları bile ayrıymış.
Öldüklerinde, kasaba mezarlığında birbirlerinden olabilecek en uzak noktaya gömülmüşler. Her iki kardeş öldükten sonra,
Adidas ila Puma markaları arasındaki altmış yıllık rekabet, çalışanlarının yaptığı sembolik bir dostluk maçıyla sona ermiş.
Kadere taş atmayı sevmem ama sormadan edemiyecegim. Acaba iki kardeşin arasında böyle bir ezeli rekabet olmamış olsa
idi ne olurdu? Bakış açısı ile ilişkili olarak, bu soruya farklı çevaplar gelebilir. Kimisi iki kardeşin birbirlerinin hayatlarını gereksiz
bir rekabet uğruna harcadığını düşünebilir. Kimileri de, bu rekabet olmasaydı, bugün adidas ve puma gibi iki büyük markanın
olmayacagını, hatta birlikte yürüttükleri fabrikanın bile tek marka olarak rekabetsiz ortamda, bugünlere gelemeyeceğini
düşünebilir. Ne diyelim.
Koyun Kurt ile gezerdi, Fikir başka başka olmasa…

Benzer belgeler

3B Tarama Prosesinden CAD Yazılımınıza Giden En Hızlı Yol

3B Tarama Prosesinden CAD Yazılımınıza Giden En Hızlı Yol önemli ölçüde kısaltabilirsiniz. Prototipleri, mevcut veya ilgili parçaları tarayarak, manuel ölçüm ile çizimlerden elde ettiğiniz CAD tasarımlarınız için ayırdığınız süre zarfında tasarımınızı bit...

Detaylı

Çalış ey genç arkadaşım çalış. Namerde muhtaç olmak ölmekten

Çalış ey genç arkadaşım çalış. Namerde muhtaç olmak ölmekten Almanların “disiplinli çalışma”larının bir neticesidir. Made in Germany ise bir ürün akla hemen kalite gelir. Avrupa’da: “Türk gibi başla, Alman gibi bitir” derler. Biz Türkler, bir işe başlarken g...

Detaylı