Hakemli Makale - Eğitim Bilim Toplum
Transkript
Hakemli Makale - Eğitim Bilim Toplum
Hakemli Makale TOPLUMSAL CİNSİYET BAKIŞ AÇISIYLA MEVCUT KÜRESEL EKONOMİK KRİZ VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE EKONOMİLERİNE ETKİLERİ The Current Economic Crisis and Its Impacts on Developing Countries: A Gender Perspective Rania Antonopoulos* Emel Memiş** 78 Öz Bu makale, Büyük Buhran’dan günümüze dek yaşanan en büyük ekonomik krize dönüşen mevcut krizin etkilerini toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış açısıyla incelemektedir. Toplumsal cinsiyete duyarlı görüş, iktisadi her tür değişim ve gelişimin tam olarak anlaşılabilmesi için iktisadi yaşamın her alanında yer alan cinsiyet temelli eşitsizliklerin göz önünde bulundurulması gerektiğini söyler. Yazı öncelikle krizin toplumsal cinsiyete duyarlı bir analizinin gerekçelerini tartışmaktadır. Daha sonra kriz etkilerinin menşei olan Birleşik Devletlerden diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerine çeşitli aktarım mekanizmalarıyla transfer sürecini, hanehalklarına ve çalışma yaşamına yansımalarını incelemektedir. Çalışmada ayrıca, Türkiye’de yaşananlara ışık tutacağı düşünülerek kriz etkilerinin dünyanın değişik bölgelerinde ve farklı gelişmekte olan ülkelerdeki biçimlerinden de örnekler sunulmaktadır. Krizin toplumsal cinsiyete duyarlı analizi, toplumun farklı sosyal grupları üzerinde yarattığı değişik etkilerinin tam ve doğru değerlendirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Yazı, bu bağlamda mali erimeye odaklanmış kriz sonrası önlem paketlerine eleştirel bir yaklaşım sunmaktadır. Alınan önlemlerin niteliği kısmen mali meselelerin öneminin herkesçe kabul görmesinden kaynaklanmaktadır. Krizin toplumsal cinsiyete dayalı ‘görünmeyen’ etkileri de incelenmeli ve su yüzüne çıkarılarak, politik kararları alanların dikkatine sunulmalıdır. Anahtar Sözcükler: ekonomik kriz, toplumsal cinsiyet, karşılıksız emek, feminist iktisat, iktisadi politika. * ABD - The Levy Economics Institute, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İktisat Program Direktörü, [email protected] ** Ankara Üniversitesi SBF İktisat Bölümü, Yrd. Doç. Dr., [email protected] Bu yazıya emeği geçen Cem Dişbudak ve Sezai Temelli’ye yardımları için; yazıyı değerlendiren hakemlere görüş ve katkıları için çok teşekkür ederiz. Yanlışlıkların sorumluluğu bize aittir. Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:7 Sayı:27 Güz: 2009 Sayfa: 78-130 Education Science Society Journal / Volume: 7 Issue: 27 Autumn: 2009 Page: 78-130 EBT_SAYI_27.indd 78 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Abstract Current economic crisis has now become the worst global financial crisis since the Great Depression and this article explores current crisis from a gender perspective. In the paper, we first discuss why there is a need for an analysis of the crisis from a gender perspective. We then discuss the repercussions of the crisis that are transmitted onto the real sector and the world of work in other countries through gendered transmission mechanisms. We look at the issues both in Turkey as well as in other regions and countries in the world as they shed further light on the changes in our economy. A complete and proper evaluation of the impacts of the crisis requires a gender-aware analysis. Current responses after the crisis focused mainly on the financial meltdown. This results mainly from the fact that significance of the financial issues is widely accepted. In a similar manner, the ‘invisible’ gendered impacts of the crisis need to be studied and brought to the attention of policy makers. Keywords: economic crisis, gender, unpaid work, feminist economics, economic policy. Giriş Amerika Birleşik Devletleri’nde ‘subprime mortgage’ olarak bilinen, riskli müşterilere verilen yüksek faizli ipotekli gayrimenkul kredilerinin geri ödenmemesi sonucu başlayan çöküş, Büyük Buhran’dan günümüze dek yaşanan en büyük mali krize dönüşmüştür1. 2008 yılında küresel iktisadi büyüme rakamı %3,4 seviyelerinde iken Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Birleşmiş Milletler İktisadi ve Toplumsal İşler Birimi’nin (UN/DESA) birlikte hazırladığı raporda 2009 yılına ait küresel büyüme tahminleri bu oranın sadece %0,5 seviyesinde kaldığı belirtilmiştir. Şubat 2009 itibariyle tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler istihdam sorunlarıyla birlikte daha da derinleşen durgunluk içerisine gömülmüştür.2 2009 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) tahminlerine göre işsizler ordusu, iki yıl içerisinde 34 milyon işsizin katılımıyla önceki yıldaki artışın iki katından daha fazla artarak son derece hızlı bir biçimde genişlemiştir (ILO, 2010: 9). 79 Birçok gelişmekte olan ülke yalnızca büyüme ve istihdam cephesinde değil, aynı zamanda gıda güvenliği ve mali durum cephesinde yaşanan olumsuzlukların baskısı altında kalmaktadır. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin büyüme ve istihdam dinamiğini oluşturan ihracat talebi hızla daralmaktadır. Uluslararası ticaret hacmi 2007 yılında %22, 2008 yılında ise %15 büyümüşken, 2009 yılında %12,2 daralmıştır. Bu daralmalar geleneksel bir ihracat sektörü olan tekstil sektörünün yanı sıra ihracata konu diğer sektörlerde de gözlemlenmektedir. Benzer gelişmeler tarım ve turizm sektörleri için de geçerlidir. Maden ve hammadde ihracatına dayalı ülke ekonomilerinde de düşmekte olan emtia fiyatları olumsuz gelişmelerin kaynağını oluşturmaktadır. Tarımsal politikalara dair son yıllardaki uygulamalar nedeniyle ortaya çıkan gıda güvenliği sorunları; azalan işçi döviz gelirleri; uluslararası düzeyde gözlemlenmekte EBT_SAYI_27.indd 79 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... olan tersine göç; azalan yabancı doğrudan yatırımlar, azalan resmi kalkınma yardımlarındaki (ODA) dalgalanmalar gibi sorunlar da gelişmekte olan ülke ekonomileri üzerindeki diğer baskı unsurlarıdır. Ayrıca, kriz öncesinde Binyıl Kalkınma Hedefleri (MDGs) çerçevesinde verilen taahhütlerin geleceğine dair ve donör ülkelerin katkılarındaki belirsiz durum bahsedilen sorunlara eklenmektedir. 80 Kriz etkilerini halen yaşadığımız şu günlerde, yoksullukla mücadele ve kadın erkek eşitliği gibi iki temel kalkınma hedefine yönelik stratejilerin bir kenara bırakılacağı ve hatta ters yönde gelişmelerin yaşanacağına dair işaretler gözlemlenmektedir. Her ne kadar refahın eşit bölüşümü ve beşeri kalkınma konusunda iktisadi büyüme/daralma başlı başına belirleyici etken değilse de; geçmişte yaygın durgunlukların ve uzun soluklu mali krizlerin kadın erkek eşitliği ve benzeri kalkınma hedeflerini sekteye uğrattığı belgelenmiştir3 (UNIFEM, 2005: 8-9). Gerçekten de, özellikle endişe verici bir durum, bu krizin Binyıl Kalkınma Hedeflerinin (MDGs) gerçekleştirilmesi için yapılan girişimlerin artırıldığı dönemde kendini göstermiş olmasıdır. Bu bağlamda, 2005 Gleneagles Zirvesinde verilen taahhütlerin4 yerine getirilmesi, birçok ülkede krizin etkilerini hafifletici sonuçlar yaratacağından, ivedilik taşımaktadır. Kriz etkilerini kalkınma ve toplumsal cinsiyet bakış açısıyla5 ele aldığımızda iki temel mesele olduğunu görmekteyiz. Bunlardan en acil olanı krizin çalışma yaşamında, kadın ve erkek çalışanlar üzerindeki farklı etkilerinin ön plana çıkarılması ve incelenmesidir. Bu, yeni politikalar önermek ve bugüne kadar toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerle mücadele açısından elde edilen kazanımları muhafaza etmek için çok önemlidir. Ayrıca krizin açık olarak görünmeyen etkilerinin şeffaflaştırılması kendi başına bir gereklilik taşımaktadır. Bilindiği üzere, konvansiyonel analizler ekonominin ve uygulanan politikaların cinsiyet karşısında yansız olduğunu varsaymaktadırlar. Toplumsal cinsiyete duyarlı incelemeler ise bunun tersini göstermiştir (Elson/ Çağatay, 2000: 1348-1364). ‘Görünmeyen’ etkilerin açığa çıkarılması, iktisadi yaklaşımın makro iktisat yapısını oluşturan bileşenler üzerine geniş bir öngörüye sahip olunmasını gerektirmektedir. Bu nedenle, öncelikle piyasaların dışında gerçekleşen, ekonominin karşılıksız emek cephesinde yerine getirilen üretim faaliyetlerinin görünür hale getirilmesi şarttır. Bugüne kadar özellikle mali erimeyi ve büyümedeki daralmayı engellemek için önlemler alındığını görmekteyiz. Benzer biçimde, krizin toplumsal cinsiyete dayanan etkileri, özellikle de karşılıksız emek cephesi üzerine etkileri de incelenmeli ve açıkça ortaya konularak politik kararlar alanların dikkatine sunulmalıdır. EBT_SAYI_27.indd 80 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Kalkınma ve toplumsal cinsiyet bakış açısıyla krize dair ikinci temel mesele ise, mevcut durumu muhafaza etmenin ötesinde ülkelerin yeni politikalar üretebilecekleri alana ve uygulayacak serbestîye sahip olup olmamaları meselesidir. Dünyada mali ve dış açık pozisyonları açısından ağır baskı altında olmayan ülke sayısı ancak birkaç tanedir. Baskı altında olmayan ülkelerin ödemeler dengesi dahi kriz tehdidi altındadır. Hatta bu gerçek, yıllardır faiz dışı fazla vermiş ve yabancı rezerv birikimi sağlamış ülkeler için bile geçerlidir. Uluslararası kurumlar ve onların politika üreticileri için zor da olsa bu noktada yapılması gereken güçlü bir liderlik ortaya koymaktır. Küresel boyutta konjonktür karşıtı politikaları uygulama yönünde gerekli mekanizmaların, koordine bir biçimde yürürlüğe konması gereklidir. Bugün gelinen kritik noktada bizi bir yandan büyük bir tehlike bir yandan da önemli bir fırsat beklemektedir. Büyük tehlike, yeniden yapılandırılacak olan düzenlemelerin ve ekonomiyi yeniden canlandırma çabalarının ülke içinde sınıflar arası ve ülkeler arası eşitsizlikleri daha da güçlendirecek biçimde; gücü elinde tutanları kayıracak şekilde oluşturulması durumunda ortaya çıkacak sonuçtur. Eğer bu yönde gelişirse çabalar, farklılıkların daha çok vurgulandığı ve bunun vahim, toplumsal, iktisadi ve siyasal yansımalarının yaşandığı, toplumsal dışlamaların derinleştiği bir dünyayı hep beraber göreceğiz. Diğer yanda, önemli bir fırsatın beklemekte olduğunu belirtmemizin sebebi ise bu dönemde atılacak adımların yoksulluk ve toplumsal cinsiyet bağlamında ülke içinde ve ülkeler arası eşitsizlikleri yok edecek şekilde oluşturabileceğini düşünmemizdir. 81 Bu çalışma, ikinci durumun gerçekleşeceği umuduyla kaleme alınmıştır. Yazı, altı bölümden oluşmaktadır. İkinci bölümde toplumsal cinsiyete duyarlı bir analizin gerekçeleri üzerinde durulmaktadır. Çalışma, krizin cinsiyete göre farklı etkilerinin tam bir değerlendirmesinin yapılması için gerekli analitik araçların geliştirilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Politik hedeflerin bu doğrultuda belirlenmesinde eldeki sonuçların politik kararları alanlara şeffaf hale getirilmesi açısından da krizin cinsiyet temelli etkilerinin tartışılması ve anlaşılması çok önemlidir. Bu bağlamda, üçüncü bölüm, kriz etkilerinin gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere aktarılma mekanizmaları üzerinde durmakta ve bu mekanizmaları ekonominin toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı yapısını göz önüne alarak incelemektedir. Krizin gelişmekte olan ülkelerdeki hanehalkları ve çalışma yaşamı üzerindeki çeşitli şekillerdeki yansımalarını anlamak, çalışma yaşamında hâlihazırda var olan toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin incelenmesini gerektirir. Bu amaçla dördüncü bölüm çalışma yaşamının toplumsal cinsiyeti gözeten bir EBT_SAYI_27.indd 81 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... resmini sunmaktadır. Beşinci bölüm ise kriz sonrası şimdiye kadar alınan tedbirlerin toplumsal cinsiyet boyutlarını kısaca incelemekte ve bundan sonra alınacak önlemler ve üretilecek politikalar için toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir gündem yaratılmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu politikalar, ülkeleri mevcut küresel karmaşadan çıkaracak bir yol haritasının planlamasında geçmişteki hataların tekrarlanmaması açısından büyük önem taşımaktadır. 82 2. Toplumsal cinsiyete duyarlı bir analiz çerçevesi neden gereklidir? Toplumsal cinsiyete duyarsız bir analiz, ekonomik yaşamı piyasa ile kısıtlı olarak algılamakta ve bu sebeple herhangi bir ekonomik gelişimi sadece piyasanın kapsadığı kısmını inceleyerek anlamaya çalışmaktadır. Ancak, unutulmamalıdır ki, ekonomiler yalnızca piyasalaşmış üretim ve tüketim dinamikleriyle çevrilmezler. İktisadi gereksinimlerin büyük bir kısmı piyasa dışı faaliyetlerle yeniden üretim cephesinde6 yerine getirilmektedir (Ferber/ Nelson, 1993: 1-22; Power, 2004: 3-19; Barker/Kuiper, 2003: 2-3)7. Piyasa ve piyasa dışı tüm iktisadi faaliyetleri bir bütün olarak inceleyen feminist iktisat, iktisadı, insan yaşamının sürdürülmesi, yaşamsal ihtiyaçların karşılanması, insanın eylem kapasitesinin geliştirilmesi gibi insan odaklı kavramlar etrafında yeniden tanımlar. Gelişmekte olan ülkelerde üretim faaliyetlerinin oldukça büyük bir kısmının piyasa dışında yerine getirildiği düşünülürse, iktisatın inceleme alanının meta ekonomisiyle kısıtlı kalması bu ülkeler açısından daha sorunludur. Yaşamsal ihtiyaçlar yalnızca yeme, içme, giyinme, barınma gibi bazı temel ihtiyaçlardan oluşmaz. Aynı zamanda kişilerin eğitimi, sağlığı gibi hayatta kalma, gelişme ve onurlu bir yaşam sürdürebilmeleri için gerekli haklarını kullanabilmelerini sağlayacak özgürlük ve olanakların savunusunu da kapsar (Beneria 1979: 203-225; Mutari, 2001: 379-399; Laslett/Brenner, 1989: 381-404). Yaşamsal ihtiyaçların karşılanmasının gerekli olduğu gerçeği bu gereksinimlerin iktisadın hangi cephesinde sağlandığından bağımsızdır. Dolayısıyla bu ihtiyaçların üretimi, nerede gerçekleştiğinden bağımsız olarak, ister üretim ister yeniden üretim sürecinde, ister ücretli ister karşılıksız emek tarafından, ister evde ister ev dışında yerine getirilsin, kısacası her ne şekilde ve nerede üretiliyorsa üretilsin iktisatın inceleme alanına girmelidir (Memiş/ Toğrul, 2008). Toplumsal cinsiyete duyarlı yaklaşım, konvansiyonel iktisadi yaklaşımların karşılıksız emek cephesini yok saymalarının önemli sakıncaları olduğuna dikkat çeker. Örneğin, hanehalkı sektörünün yalnızca tüketici role değil, hem EBT_SAYI_27.indd 82 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş üretici hem de tüketici olarak ikili role sahip olduğunu belirtir. Konvansiyonel yaklaşımlarca ekonomi, meta ekonomisi ile sınırlı üç sektörden oluşur; hanehalkı, hükümet ve iş âlemi sektörüdür. Makro iktisatta temel araştırma konulardan biri bu üç sektör arasında gerçekleşen gelir-harcama akımlarındaki sürekliliği getiren koşulların belirlenmesi ve dengeli bir şekilde bu akımların sürdürülebilmesidir. Dengesizlik durumu, konvansiyonel yaklaşımlardan ana akım iktisat anlayışına göre, hanehalkının yetersiz tasarruf yapmasından, Keynes ve Keynesgil yaklaşıma göre ise tasarrufların yatırıma dönüştürülememesinden yani yetersiz ve istikrarsız olmasından kaynaklanır. Sonuçta da çözüm ana akım yaklaşımına göre göreli fiyatlarda değişikliklerin gerçekleşmesiyle, ekonomik faaliyetler arası ikamelerin gerçekleşmesiyle piyasada kendiliğinden oluşacaktır. Keynesyen yaklaşıma göre ise ancak mali ve para politikaları araçlarıyla bu dengesizliğin giderilmesi mümkündür, çünkü fiyatlar genellikle esnek değil aksine yapışkandır. Toplumsal cinsiyete duyarlı yaklaşım her iki yaklaşımın da karşılıksız emeğin ürettiği iktisadi değerin görmezden geldiklerini ve bu sebeple karşılıksız emek cephesinin ekonomik dengesizlikleri nasıl dengelediğini çözümleyemediklerine dikkat çeker (Elson, 1998). Feminist iktisat yaklaşımı göreli fiyatların ancak karşılıksız emek sayesinde intibak ettiğini; örneğin oluşan istihdam açıkları yüzünden ücretlerin düşük tutulmasının karşılıksız emeğin bu ücret sahiplerini sübvanse etmesiyle mümkün olabileceğini vurgular. Oluşan açıkların, hanehalkı tarafından hanehalkının yeniden organize edilmesiyle kapatıldığını gözler önüne serer. Özellikle kriz dönemlerinde iktisadi şokların olumsuz etkilerinin hanehalkları tarafından massedildiği açıkça gözlemlenmektedir. Feminist iktisat yaklaşımı, sadece göreli fiyatların değişiminde değil, Keynesyen yaklaşımın çözüm önerilerinde yer alan makro iktisadi politikaların hedeflerinin gerçekleşmesinin de ancak karşılıksız emek yükünün görünmez ve eşitsiz biçimde paylaşılmasıyla mümkün olabildiğini ve bu gerçeğin farkında olunması gerektiğini belirtir. Dolayısıyla, kriz etkilerinin tam olarak anlaşılması da ancak toplumsal cinsiyete duyarlı bir analiz çerçevesi ile mümkün olabilir. 83 Toplumsal cinsiyete duyarlı iktisadi analizler çalışma yaşamını geniş bir yelpazeye yayılan farklı istihdam biçimlerini gözönüne alarak inceler. Birçok kozmopolit şehirde yer alan iş merkezlerinde, bir fotokopi dükkânının (küçük aile işletmesi) önünde öğle yemeği hazırlayan, caddenin hemen karşısındaki finans şirketlerini (küresel boyutta rekabet eden firmalar) barındıran cam binalardaki çalışanlara satış yapan, bir sokak satıcısına (kendi hesabına çalışan) şüphesiz rastlanmaktadır. Aynı anda, binlerce “gönüllü” çalışan (karşılıksız emek) dünyanın değişik köşelerinde karşılığını almadan çeşitli hizmetler ve EBT_SAYI_27.indd 83 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... iktisadi değer üretmektedir. Her gün saatlerce biraz olsun diğerlerinin yükünü hafifletmek amacıyla hasta yakınlarına/çocuklara/bakıma muhtaçlara ev içi bakım hizmetleri sağlayan “gönüllü” çalışanları düşünün. Yine aynı anda, milyonlarca kadın ve çocuğun, yemek hazırlamak ve/veya temizlik yapmak için evlerine su taşımak ve yakacak temin etmek durumunda olduğunu düşünün. Ekonominin dört üretim kurumunu da (piyasalar, hanehalklarını, kamu ve sivil toplum kuruluşlarını (NGOs)8) içeren bir resimdir bu. Burada hem ekonominin özel ve kamu sektöründeki ücretli çalışanlar yer almaktadır hem de ücretsiz aile işçilerinin katkıları, geçimlik üretim, su, yakacak gibi ortak alanlardan kaynak temin edenler ve hem de karşılıksız emek sahipleri yer almaktadır. Hanenin ayakta kalması, sürdürülmesi ve geliştirilmesi için diğer aile bireyleri için yapılan bakım, temizlik gibi üretim ve hizmetleri de içeren direkt gelir getirmeyen çalışma da bu ekonomide yer almaktadır (Elson, 1998: 929-941; Antonopoulos, 2008: 10-14). Dolayısıyla ‘çalışma’ ücretli ya da ücretsiz çalışma olarak meta ekonomisi kapsamında yer aldığında konvansiyonel iktisadi görüşlerce kabul görürken, karşılıksız emek, direkt, gelir getirmeyen çalışma bu kavramın dışında tutulmaktadır. 84 Bu bağlamda, krizin etkilerini değerlendirirken öncelikle iki eksen doğrultusunda inceleme yapmak gerekir. İlk olarak, toplumdaki grupların kriz öncesinde başlangıçta bulundukları yer ve konumu itibariyle inceleme yapılmalıdır. Ekonomik yaşama kriz öncesinde ücretli mi yoksa gelir getirmeyen çalışma alanında mı katkıda bulunduğu krizden nasıl etkilendiğini belirleyici temel bir etkendir. İkinci ekseni ise ekonominin dört üretim kurumu olan piyasalar/hanehalkları/kamu/sivil toplum kuruluşları arasında bulundukları kurum/kurumlar oluşturmaktadır. Herhangi bir dışsal şokun veya yapılan politika değişikliklerinin (mali, parasal, döviz kuru, ödemeler dengesinde yapılan uyarlamalar ve bu gibi) toplumsal cinsiyet açısından etkilerini değerlendirmek için, kullanılacak analitik makro çerçevenin bu iki ekseni, farklı üretim sahalarını ve çalışma yelpazesini göz önünde bulundurması gerekmektedir. Ayrıca, her ülke, kalkınma süreci içerisinde farklı bir konumda olduğundan bu tür ekonomik gelişmelerin ülkenin süreç içerisinde bulunduğu durumuna bağlı olarak etkilerin değişiklik göstereceği belirtilmelidir. Mevcut yaşanan gelişmeler hem bazı ülkeler hem de toplumdaki bazı gruplar açısından, sadece kriz öncesindeki büyüme sürecine ket vurmuş sayılabilir. Bu ülkeler kriz öncesinde artan çalışma imkânlarının damgasını vurduğu dönemlerden sonra krizle karşı karşıya kalmışlardır. Diğerleri açısından ise son dönem, son derece kötü yoksulluk koşullarının, işsizlik ve/veya düşük ücret ve güvencesiz EBT_SAYI_27.indd 84 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş çalışma koşullarının hepsinin birden yaşandığı (değişik seviyelerde) bir dönem olmuştur. Onlar için bu kriz, daha önce yaşanmakta olan krizlerin üzerine yeni etkiler, yeni yükler eklemiştir. Makro iktisadi koşulların yanı sıra, kriz, mevcut kurumsal her türlü farklılık dolayısıyla değişik etkiler yaratacaktır. Politik alandaki farklılıklar, sosyal güvenlik ağlarının hâlihazırda oluşturulmuş olup olmaması bu kurumsal yapılara örnek olarak verilebilir. Bireylerin sahip olduğu seçenekler ve yeniden gelir yaratma gücü (güçsüzlüğü) hanehalkının yapısına göre de değişiklik göstererek farklı kırılganlık biçimleri ortaya çıkarabilir. Ekonominin her alanına yayılmış asimetriler düşünüldüğünde, geniş anlamıyla ‘çalışma’ yaşamındaki sektörel, mesleki, yapılan faaliyetin niteliği ve çalışma koşullarındaki farklılıklardan dolayı herkesin krizden aynı şekilde etkilenmeyeceği ortadadır. Çalışma yaşamında, aktif olarak mal ve hizmet üretme faaliyetlerinde bulunanların, değişik şekillerde; ücretli (formel ve enformel), ücretsiz (ücretsiz aile işçiliği) ve/veya karşılıksız emek cephesinde çalışma yaşamına katılmakta olduğunu belirtmiştik. Bilindiği üzere hangi konumlarda kimlerin yer aldığı toplumsal cinsiyet, sınıf, etnik köken, ırk, din, dil temelli hiyerarşik yapılar tarafından belirlenmektedir. Son yıllarda, diğer kategorilerin yanı sıra bu toplumsal cinsiyetçi yapı iktisadi şoklara karşı kırılganlık açısından çeşitli kaygıları da yükseltmiştir. Örneğin, erkekler daha çok yüksek ücretli; genellikle sanayi9, inşaat, mali hizmetler ve gayrimenkul gibi sektörlerde çalışmaktayken, kadınlar hizmet sektörünün diğer alanlarında ve tarım sektöründe yoğunlaşmış ve çoğunlukla düşük ücretli meslek gruplarında yer almıştır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde tarım, tekstil ve diğer ihracata yönelik basit-ucuz imalat üretiminde ve kendi hesabına çalışma biçimleriyle nitelenen alanlarda yer almaktadırlar. Tüm dünyada, erkek ve kadın arasındaki ücret faklılıkları bu gerçeği açıkça desteklemektedir. Yine ücretsiz emek cephesine baktığımızda geçimlik üretimde ve ücretlendirilmeyen aile içi emek cephesinde kadın çalışanların yoğunluğu erkeklere kıyasla çok daha yüksektir (Antonopoulos, 2008: 22-24; ILO, 2004a: 2; ILO, 2004b:10; ILO, 2007: 1213). 85 Burada kadınların ve erkeklerin benzer şoklara farklı tepkiler verdiklerine dair bulgular olduğunu da eklemeliyiz. Örneğin, Elson (1993: 241) kadınların daha fazla çalışarak ve sınırlı gelirleriyle imkânsızı mümkün kılarak istikrar politikalarının ekonomide yarattığı şokların etkisini karşılayabilme kabiliyetleriyle esasen ekonomide gizli dengeleyici etken rolü üstlendiklerini vurgular. Kriz dönemlerinde kadınların üretken mal varlıklarını satışa çıkarma EBT_SAYI_27.indd 85 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... veya teminat olarak rehin verme eğilimi gösterirken, erkeklerin, eril mallar daha değerli olarak algılandığı için ve bu malların mülkiyet sahipliği net olarak belli olduğu için, potansiyel olarak değerli kaynaklarını stokladıkları bulgular arasındadır. Yazında kadınların bu tüketim davranışlarının hanehalkı tüketim harcamalarındaki dalgalanmaları törpüleyen bir etki yarattığı da belirtilmiştir (Antonopoulos/Floro, 2005: 22-23). Yine, erkekler işsiz kaldığında, düşük ücret koşullarına rağmen kadınların iş gücü arzının arttığı gözlemlenmiştir (Kızılırmak, 2008; Toksöz, 2009: 4-5; Fizsbein vd., 2003: 92-106) ve bu gelir getirmeyen çalışma alanı için de geçerlidir. Diğer yanda, erkeklerin, ailelerini geçindirme gücünü kaybedince utanç ve umutsuzluk duygularına kapıldığı, zaman zaman intiharlara (Asya krizinde ve Hindistan’da küçük toprak sahipliği krizinde yaşandığı gibi) kadar sürüklendiği görülmüştür. Krizin erkeklerin yaşam sürelerinde ciddi azalmalara (1990’ların Rusya’sında geçiş döneminde yaşam süresinde 10 yıl azalma görülmüştür) neden olan yıkıcı davranışlara yol açmış olduğu da bulgular arasındadır. 86 İstihdamdaki asimetrik yapının yanı sıra kadın ve erkeklerin mali kaynaklara erişimindeki farklılıklar da ve aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde bankacılık sektörünün mevcut kurumsal yapısı da özellikle kadınların krize karşı savunmasız konumlarına ek etkenler yaratmaktadır. Birçok gelişmekte olan ülkede krediler gelişmiş ülkelere kıyasla çok daha maliyetlidir ve kredi ile mevduat faizleri arasındaki makas daha yüksektir (Antonopoulos, 2009). Bunun bir nedeni de gelişmekte olan ülkelerde borçlanan grupların yüksek risk grupları olduğuna dair önyargıdır. Kadınların çoğunlukta yer aldığı enformel alanın gelişmekte olan ülkelerde geniş olması da bu riski artıran etkenlerdendir. Dolayısıyla çoğu gelişmekte olan ülkede bankalar zaten akışkan olmak durumunda kaldığından borçlandırma açısından var olan kısıtların üzerine bir de kadınların mali kaynaklara erişim kısıtları eklendiğinde, kadın istihdamı açısından olumsuz etkiler katlanmaktadır. Kadınların üretken kaynaklara erişim engelleri açısından yalnızca özel kaynaklarda değil aynı zamanda kamu kaynaklarına erişimde de asimetrik yapı geçerlidir. Kamu hizmetlerinin yetersizliği durumunda toplumun cinsiyetçi yapısı dezavantajlı/avantajlı olarak oluşmuş grup ayrımlarının tekrarlanarak yeniden üretilmesine sebep olmaktadır. Örneğin, Ağrı’nın Adakent köyünde karayolu ya da köprü olmadığından okula gitmek için nehir geçmek zorunda olan çocuklardan erkek çocuklar geçebilip okula devam edebilirken, kız çocukları okula gönderilmemektedir10. Oysa kamu yatırımlarıyla bu tür erişim eşitsizliklerinin önüne geçilebildiği bilinmektedir (Klasen, 2006: 7-8). Özel ve kamu kaynaklarını da içeren mali ve diğer üretken kaynaklara erişimdeki EBT_SAYI_27.indd 86 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş mevcut cinsiyet temelli farklılıklar olası bir iktisadi şokun etkilerini çeşitlendirdiğinden ve sonrasında hayatta kalma biçimlerini belirleyici rol oynadığından dolayı toplumsal cinsiyete duyarlı bir analizin gerekliliğini bir kez daha ortaya çıkarmaktadır. Kısaca özetlemek gerekirse, çalışma yaşamında ve iktisadi kaynaklara erişim ve kullanımında gözlemlenen toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikler, kriz etkilerinin bu kategoriye duyarlı bir analizini gerektirmektedir. Üçüncü olarak krizin toplumsal cinsiyete duyarlı analizi, hükümetlerin daha önce saptadıkları kalkınma hedeflerine ulaşmaları açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu araştırmalar hükümetlerin bu hususta verdikleri taahhütlerin yerine getirilmesine katkıda bulunacaktır. Toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikleri yok etmek, Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformunda11 1995’de ortaya konan açık hedeflere ulaşmak amacıyla, hükümetler kadın erkek eşitliğini ve kadının güçlendirilmesini hızlandıracak taahhütlerde bulunmuş ve önlemler almıştır. Uluslararası kalkınma kuruluşları ve bağış yapan ülkeler de bu amaç doğrultusunda kaynak tahsis etmiş ve gayret göstermişlerdir. Araştırmalar kadının iş olanaklarına, parasal gelir ve kaynaklara erişiminin – başlı başına kalkınma hedefleri arasında yer alması yanında - çocukların, ailelerin ve toplumların refahı ve hatta ülkelerin bir bütün olarak iktisadi açıdan büyümeleri ile el ele ilerlediğine dair bulgulara yer vermektedir. 87 Geçmişteki çabalar çoğunlukla, direkt olarak kadın ve kız çocuklarının eğitim, sağlık, ölüm oranları ve diğer beşeri kalkınma alanlarında karşılaştıkları dezavantajları hedefleyen önlemler alınmasını ve programların hazırlanmasını sağlamıştır. Buna paralel olarak, ulusal ve yerel seviyede bakanlık ve temsilciliklerde, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ulusal önceliklerle bütünleştirilmesi amacıyla, toplumsal cinsiyet kavramının, ana plan ve programlara yerleştirilmesi yönünde yavaş yavaş gayretler ortaya konmaktadır. Bu aynı zamanda politik kararları alanlar, bu kararları uygulayanlar ve istatistik enstitü ve kuruluşları çalışanları arasında da toplumsal cinsiyet açısından duyarlılığın kademeli olarak inşa edilmesini de kapsamıştır. Bugün gelinen nokta, Binyıl Kalkınma Hedefleri çerçevesinde belirtilenler dâhil olmak üzere verilen tüm bu taahhütlere rağmen, elde edilen sonuçların ne yazık ki çok da olumlu olmadığını göstermektedir. Bulgular, kadınlar için hedeflenen programların etkili olmanın çok gerisinde kaldığına açıkça işaret etmektedir. Bu taahhütlerin yerine getirilmesi süreci, insanların mevcut üretim süreçleri içinde yaşamsal geçimlerini sağlayabilmesi, gelir dağılımının iyileştirilmesi için gerekli ulusal hedeflemelerin yapılmasını ve o EBT_SAYI_27.indd 87 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... hedeflerin sağlanması için uygun politikaların üretilip uygulamaya konmasını gerektirmektedir. Bunun için bir ekonominin genel işlerliğini sağlayan kurumsal düzenlemeleri ve yükümlülükleri, toplumsal cinsiyet açısından ekonomik eşitliği sağlamayı öncelikli teşkil etmelidir. Ancak aynı kurumlar ve düzenlemeler toplumsal cinsiyet açısından eşitliğe odaklanabileceği gibi, bu konunun askıya alınmasına da neden olabilir. Örneğin kriz dönemlerinde 1997’de Asya ülkelerinde, 2001’de Arjantin’de yaşandığı şekliyle olsun, 1980’lerin ve 1990’ların sonundaki yapısal uyum politikaları kalkınma hedeflerini ciddi sektelere uğratmıştır. Krizin geldiğimiz bu noktasında öncelikle ihtiyaç duyulan şey toplumsal eşitlik konusunda geride bırakacak tüm adımları engelleyecek dirayete sahip bir kararlılıktır. 88 3. Kriz etkilerinin aktarım mekanizmalarıyla gelişmekte olan ülkelerde hanehalkları ve çalışma yaşamına yansımaları Gelişmekte olan ülkelerde çalışma yaşamının değişik noktalarında bulunan toplumsal gruplar farklı aktarım mekanizmalarıyla krizden etkilenmektedirler (Corner, 2009: 14; Griffith-Jones/Ocampo, 2009: 2-7). Bunlardan birincisini şekil 3.1’de de görüldüğü gibi dış ticaret - uluslararası mal ve hizmet akımları oluşturmaktadır. Bu alt başlık altında kriz sonucu genel olarak dış ticarette yaşanan, özellikle de ihracat talebi daralmasından kaynaklanan ihracata yönelik sektörlerde ücretli çalışma yaşamındaki etkilerden bahsedilecektir. İkincisi, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında gerçekleşen finansal akımlardır. Üçüncü aktarım mekanizmasını bazı gelişmekte olan ülkeler için kritik öneme sahip doğrudan yabancı yatırımlar oluşturmaktadır. Dördüncü aktarım mekanizması ise işçi döviz gelirleri ve uluslar arası göçtür (Şekil 3.1). İşçi dövizleri bugün Türkiye gibi ülkeler için önem arz etmese de, diğer bazı gelişmekte olan ülkeler açısından kadın göçmen işçileri de içeren göçmen aileleri için en temel gelir kaynağını teşkil etmekte olduğundan önemli bir aktarım mekanizmasıdır. Bu tür gelirlerde kriz dolayısıyla oluşan dalgalanmalar göçmen ailelerin savunmasız niteliğini daha da derinleştiren etkiler yaratır. Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere söz konusu mekanizmalarla aktarılan mevcut kriz etkileri hanehalklarına ve bireylere, çalışma yaşamındaki konumlarına göre farklı şekillerde yansımaktadır. Daha önce belirtildiği gibi çalışma yaşamı yalnızca meta üretimi ve piyasa sınırları içerisindeki üretim faaliyetleri ile sınırlı değildir. Ekonomilerde finans ve üretim cephelerinin yanı sıra aynı zamanda yeniden üretim cephesinin yer aldığı unutulmamalıdır. İktisadi ihtiyaçların bazıları piyasada alınıp satılmayan, üretildiği halde ücretlendirilmeyen, karşılıksız emek tarafından karşılanmaktadır. Zaman EBT_SAYI_27.indd 88 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş kullanım anket verileriyle karşılıksız emek cephesinin boyutu ve kapsamına dair yapılan çalışmalara göre gayri safi yurt içi hâsıla (GSYH) hesaplamalarında karşılıksız ev içi emeğin üretimi göz önüne alındığında GSYH’nın %20 ile %60 arasında artış gösterdiği görülmektedir12. Meta ekonomisi ve karşılıksız emek cephesi arasında birbirini bazen besleyici ve destekleyici, bazen de engel teşkil edici bir ilişki bulunur (Hartmann, 1976: 137-169; Beneria, 2003: 83-86; Elson, 1998: 189-208; Antonopoulos, 2008: 14-20). Birinci türden ilişkiyi bazıları karşılıksız emeğin piyasayı olumlu bir dışsallık yaratarak desteklemesi olarak niteler. Bazıları için bu karşılıksız emeğin piyasa ekonomisini sübvanse etmesi olarak tanımlanır. Burada piyasa dışı ekonomik faaliyetlerin piyasadaki maliyetlerin düşük tutulmasını sağladığı fikrinden yola çıkılır. Örneğin ücretlerin daha düşük seviyelere çekilebilmesi ve bu düşük ücretlerle emeğin yeniden üretilmesi sürecinin sürdürülebilmesinin ancak karşılıksız emeğin desteği ile gerçekleşebildiği savunulur (Gardiner, 1997: 240). İkinci türden ilişki de son yıllarda Avrupa’da sıkça tartışılan ‘aile ve iş yaşamının uzlaştırılması’ politikaları ile açıkça ortaya çıkmıştır. Bu uygulamalar kadının direkt gelir getirmeyen çalışma yaşamının işgücü piyasasına katılımını engellediği ve çeşitli sosyal, ekonomik ve politik olumsuz etkileri olduğunu vurgulamakta ve kadının her iki cephedeki rolünü yerine getirebilmesi için çalışma koşullarının gerekli şekilde değiştirilmesini savunmaktadır. Uzlaşma kavramı zaten başlı başına bu iki çalışma yaşamı arasında bir çelişki olduğunu belirtmektedir. Yapılan anket çalışmaları birçok ülkede kadınların işgücüne katılmamalarının başlıca nedeni olarak ev işleriyle meşgul olmalarını göstermektedir (ECLAC, 2007: 74; TÜİK, 2006). 89 Ekonominin söz konusu ikili yapısı sonucu çalışma yaşamında konvansiyonel yaklaşımların savunduğundan farklı olarak dört farklı istihdam biçimi ortaya çıkmaktadır: ücretli formel emek,13 ücretli enformel emek, ücretsiz emek ve karşılıksız emek. Bunlardan ilk üçü diğer yaklaşımlarca da çalışma ve emek kavramı dâhilinde incelenir ancak dördüncüsü görünmeyen emek olarak kalır hatta emek kavramı dışında tutulur. EBT_SAYI_27.indd 89 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... Şekil 3.1 Kriz Etkilerinin Gelişmekte Olan Ülke Hanehalklarına Yansıması 90 Kaynak: Yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini merkeze alan görüşe göre krizin istihdam üzerindeki etkileri yalnızca açık olarak gözlemlenen kısmına bakılarak anlaşılamaz, daha kapsamlı bir analizde örtük maliyetlerin gözlemlenebileceği EBT_SAYI_27.indd 90 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş karşılıksız emeğin yer aldığı direkt gelir getirmeyen çalışma14 alanına da bakılmalıdır. Gözardı edildiği takdirde krizin bu alandaki yükünü taşıyan toplumsal grupların üzerindeki etkisi küçümsenmiş hatta yok varsayılmış olacaktır. Ekonominin ve çalışma yaşamının bahsedilen çoklu yapısı dolayısıyla krizin hanehalkları üzerinde yarattığı etkilerin çok boyutlu olduğu görülebilir. Kriz dolayısıyla bir yandan meta ekonomisinde oluşan istihdam açıkları ve gelir kayıpları yaşanırken diğer yandan ekonomik daralma sebebiyle kamu gelirlerinde düşüşler gözlemlenecektir. Yukarıda bahsettiğimiz mekanizmalar ve ilişkiler nedeniyle hem artan işsizlik hem de kamu harcamalarında ve hizmetlerinde oluşacak düşüşler nedeniyle karşılıksız emek cephesinde zorunlu bir genişleme ve bu alanda yer alanların yükünde artışlar olacaktır. Bütün bu etkiler, yoksulluğun artması ve derinleşmesi, toplumsal eşitsizliğin ve gerginliğin yükselmesi hatta toplumsal eşitlik ve barışın sağlanması yolunda atılan adımların sekteye uğraması ile sonuçlanabilir. Öyle ki artan yoksulluk bazı gelişmekte olan ülkelerde gıda güvenliğini tehdit edecek hale gelebilir. Finans sektörünün diğerlerine kıyasla öncelikli hale gelmesi ve bunu körükleyen tüm politikalar birçok ülkenin tarım sektörünü olumsuz yönde etkilemiş ve temel gıda maddelerini ithal etmek durumunda kalan ülkeler, fiyat dalgalanmalarıyla gıda güvensizliği riski ile karşı karşıya kalmıştır. Bu gelişmeler özellikle korunmasız grupları yoksulluk ve açlık ile başbaşa bırakmışken, kriz bu etkileri daha da derinleştirebilir. Aşağıda aktarım mekanizmaları daha detaylı olarak ekonominin cinsiyetçi yapısı göz önüne alınarak ele alınacaktır. 91 3.1. İhracatta Yaşanan Gelişmeler: İhracata Konu Sektörlerdeki İstihdam Tüm dünyada son yıllarda, tekstil ve tarım ürünleri ticareti üretim hacminden daha hızlı büyümüştür (Griffith-Jones/Ocampo, 2009: 6). Bu bulgu, dünya ticaretine konu sektörlerde istihdamın hızla artacağına işaret ederken, aynı zamanda, iktisadi durgunlukların yaşandığı dönemlerde, bu ilişkinin devam edeceği varsayılırsa, dış ticaretin çıktıdaki büyümeye oranla daha hızlı daralacağı anlamına da gelmektedir. Gerçekten de son otuz yıllık süreçte dış ticaretteki gelişmeler ve bu sektörlerdeki istihdam artışı bu savın ilk kısmını destekler niteliktedir. Dış ticarette genişleme süreci, kadınlar açısından istihdam olanaklarında artışı da beraberinde getirmiştir. Birçok kadın işçi tarım dışındaki tekstil ve hazır giyim gibi (bir anlamda Çoklu Fiber AntlaşmasıMFA-sonucu) sektörlerde, çalışma olanağı bulmuştur. Bu gelişmeleri kalkınma yazınında ‘emeğin feminizasyonu’ olarak kavramlaştıracak kadar son derece EBT_SAYI_27.indd 91 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... kadın-yoğun bir endüstri haline gelmiştir tekstil üretimi. Örneğin Malezya ve Bangladeş’te kadınlar bu sektörlerdeki işgücünün sırasıyla %78 ve %85’ini oluşturmaktadır. Türkiye’de de %40 olan bu rakam imalat sanayinin diğer alt sektörleriyle karşılaştırıldığında oldukça yüksektir. Ancak belirtilmelidir ki emeğin feminizasyonu hem kadın çalışanların sayısının oran olarak artmasını hem de esnekliğin artışıyla kalitesi düşük çalışma koşullarının oluşmasının bir arada gerçekleştiğini anlatır (Standing, 1989: 1077-1095; Standing, 1999: 583-602). 92 Üretim ve ticaret hacminin bu denli devrevi olduğu düşünüldüğünde, madalyonun diğer yüzü bize, bu sektörlerin ürünlerine olan dış talep dramatik bir şekilde düşerken söz konusu sektörlerde hızlı istihdam daralmalarının yaşanacağını göstermektedir. Dış ticarete konu sektörlerdeki son gelişmeler, ihracata yönelik sektörlerin krizin birincil etkileriyle karşı karşıya kalmış olduklarını göstermektedir. Bu sadece gelişmekte olan ülkeler için değil, aynı zamanda ihracatlarında düşüşlerin kaydedildiği birçok gelişmiş ülke için de geçerli bir mesele olmuştur. Dünya Ticaret Örgütü’nün verilerine göre gelişmiş ülkelerin ticaretinde 2008 yılına kıyasla 2009 yılında %23’lük bir daralma gerçekleşmiştir15. Yine, UN/DESA’nın 2009 Ağustos ayı Dünya Kırılganlık raporuna göre gelişmekte olan ülkelerin gayri safi yurt içi hâsılasında (GSYH) dış ticaret şoku sebebiyle %5 daralma olacağı tahmin edilirken bu rakam gelişmiş ülkeler için %3,2 olarak hesaplanmıştır16. Dünya Bankası’na (WB) (2009: 5) göre 2008 yılının dördüncü çeyrek verilerini açıklamış olan 51 ekonomi arasında 36’sı bir önceki yıla kıyasla ihracatlarında iki basamaklı düşüşler kaydetmiştir. Birçok Avrupa ülkesi (Birleşik Krallık ve İspanya da dâhil olmak üzere), ve birçok gelişmekte olan ülkelenin (Endonezya, Tayland, Filipinler ve Türkiye gibi) ihracatında %20 ve daha yüksek seviyelerde düşüşler gerçekleşmiştir. Dış ticaret verilerine göre 2008–2009 döneminde ihracat yıllık büyüme rakamları Türkiye’de imalat sanayi ihracatının (%24’lük bir düşüşle) diğer sektörlere oranla daha olumsuz etkilendiğini göstermektedir. Kadın yoğun sektörler olan tekstil ve giyim ihracatının da %16’lık bir negatif büyüme ile imalat sanayi ihracatındaki olumsuz gelişmelerden diğer alt sektörlere göre daha az etkilenmiş olduğunu söylemek mümkündür. EBT_SAYI_27.indd 92 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Şekil 3.2 Kaynak: Dış Ticaret İstatistikleri, TÜİK. Türkiye’de işsizlik rakamları özellikle sanayi ihracatında ve üretiminde gözlemlenenleri destekleyecek biçimdedir. 2007 yılı sonu işsizlik rakamlarını 2009 yılı ekim ayı sonu rakamlarıyla karşılaştırdığımızda toplam yaklaşık bir milyon kişinin işsizler ordusuna eklendiği görülmektedir. Bu grubun içerisinde kadın işsizlerin oranı %3717 gibi oldukça yüksek bir rakamdır. Kadın işgücünün toplam işgücü içerisindeki payının yalnızca %28 olduğu düşünülürse bu rakam mevcut kriz sürecinde işgücü piyasasındaki kadın nüfusunun işsiz kalma olasılığının erkeklere kıyasla çok daha yüksek olduğunu göstermektedir. 93 Gelişmekte olan diğer bazı ülkelerde artan işsizlikten en olumsuz şekilde etkilenen ihracata yönelik sektörlerin başında tekstil ve giyim sektörünün geldiği gözlemlenmiştir18. Sadece tekstil ihracatında değil, birçok ülkenin döviz rezervlerini sağlayan diğer sektörlerde de (ihracata yönelik tarım sektörü ve turizm sektörü gibi) işgücünün çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktadır. Örneğin, ihracata yönelik yüksek katma değerli tarım üretiminde, Uganda, Tayland ve Ekvador’da çiçek kesimi ve meyve üretiminde de kadınlar %70– 85 oranlarda yoğunlaşmıştır. Dünyanın birçok bölgesinde (Doğu Asya, Güney Asya ve Sahra-altı Afrika bölgeleri), kadınlara istihdam olanağı sağlayan en temel sektörün son dönemlerde tarım olmaktan çıkıp hizmetlere kaymış olmasına rağmen, tarım sektörü halen kadın istihdamı açısından en önemli sektördür. EBT_SAYI_27.indd 93 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... Mevcut kriz birçok gelişmekte olan ülkede görece daha dinamik ve daha üretken ihracat sektörlerindeki çalışanları bu sektörler dışına çıkarmasının ötesinde, ayrıca çalışanları şehirlerden kırsal kesimlere geri dönmek zorunda bırakmak gibi bir etki de yaratmıştır. Bu gelişmelerin büyüme yolunda atılan adımları riske atması ve daha fazla insanın yaşamını yoksulluğa karşı savunmasız bırakması oldukça olasıdır. Krizin yoksulluğa dair etkileri hususundaki tahminlere göre yoksulluğun artacağı 2009 yılında 64 milyon insanın daha yoksulluk sınırı altına düşeceğine işaret etmektedir. Göstergeler birçok kadın çalışanın ticarete konu sektörlerdeki işlerini kaybedeceğine işaret etmektedir ancak unutulmamalıdır ki aralarından çok azı gerçek anlamda ‘işsiz’ veya iktisadi olarak ‘aktif olmayan’ kişiler olarak kalacaktır. Ücretsiz aile işçiliği ve karşılıksız emek, tüm dünyada halen kadınların zamanını tüketen temel aktiviteler olmaya devam etmektedir. 94 3.2 Finansal Akımlar ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar Mevcut krizin finansal akımlar dolayısıyla gelişmekte olan ülkelere aktarılan etkisi söz konusu ülkelerin küresel sermaye piyasalarıyla ne kadar bütünleşik olduğuna bağlı olarak değişmektedir. Yükselen ekonomiler, görece düşük hızla büyüyen gelişmekte olan ülkelere göre daha direkt ve daha olumsuz etkilenmiştir. Yükselen ekonomilere net sermaye girişleri 2007 yılında 1,2 trilyon dolar iken 2008 yılında yarıya düşmüş ve 2009 yılında düşmeye devam ederek 350 milyar dolara inmiştir. UN (2009) uluslararası finansal akımlar içerisinde en büyük düşüşün uluslararası bankaların yükselen ekonomilere verdiği kredilerde yaşandığını belirtmektedir: 2007 yılında 400 milyon dolarlık net girişlerin yerini 2009 yılında 80 milyar dolar net çıkış izlemiştir. Benzer şekilde banka dışı finansal kurumların sağladığı kredilerde de daralma görülmektedir. Bu gelişmelerden en olumsuz etkilenen ülkeler Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri olmuştur. Ayrıca, söz konusu rapor, portföy hareketlerinde de süreç boyunca net çıkışlar olduğunu belirtmekte ve 2009 yılının Mart ayından itibaren gözlemlenen girişlerin ise riskli varlıklara olan spekülatif sebeplerle oluşan talepten kaynaklanabileceği hususunda uyarıda bulunmaktadır. Uluslararası finansal akımlar içerisinde doğrudan yabancı yatırımların diğer kalemlere kıyasla istikrarlı bir yapıya sahip olmasına rağmen mevcut kriz etkisiyle 2009 yılında bu yatırımlarda %30 düşüş gerçekleşmiştir (UN, 2009: 11-12). Türkiye’de de diğer gelişmekte olan ülkelere benzer şekilde doğrudan yatırımlarda 2008 yılı aylık ortalamasına oranla 2009 yılında %60 azalma olmuştur19. EBT_SAYI_27.indd 94 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Kriz öncesi dönemde yükselen ekonomilerden diğer gelişmekte olan ülkelere yapılan sermaye yatırımlarında artışlar görülmekteydi. Ancak göstergeler, 2008 sonrası bu eğilimde duraklama olduğunu ortaya koymuştur. Çin haricinde gelişmekte olan ülkelerden diğer gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye hareketlerinde düşüşler kaydedilmiştir. Özellikle de petrol gelirlerindeki kayıplar sebebiyle olumsuz etkilenen petrol ihraç eden ülkelere yönelik sermaye yatırımlarında oldukça büyük düşüşler gerçekleşmiştir (UN, 2009: 15). Bütün bu gelişmeler gelişmekte olan ülke ekonomilerinde dış finansman maliyetlerini yükseltmiştir. 2007 yılından itibaren yükselen ekonomi piyasalarında faizlerin yakınsaması riskin artmış olduğuna ve herhangi bir değişimin çok daha hızlı yayılabileceğine işaret etmektedir. Finansman maliyetlerinde artış üretken varlıklara erişim hususunda var olan eşitsizlikleri derinleştirecektir. Krediye ulaşımda cinsiyet temelli eşitsizliklerin erkek nüfusun verimliliğini olumlu etkilerken kadınların verimliliğini azalttığı bulgular arasındadır (Klasen, 2006: 7).20 Kredi piyasasına bakıldığında kadınların çiftçilere sağlanan kredilerin %10’dan da az kısmına ulaşabildiği görülmektedir. Kadınların birçoğu hukuki olarak toprak sahipliği haklarından da mahrum olarak çalışmaktadırlar. Aynı zamanda, hükümetin tarım sektörüne yönelik birimleri tohumlara, tarımsal araç gereçlere, eğitim ve kredi gibi hizmetlerine ihtiyaç duyanların erkekler olduğunu varsaymakta ve hitap ettikleri kesim olarak erkekleri hedef almaktadır. Bu eşitsizlik, yalnızca büyüme üzerinde yarattığı negatif etkiler dolayısıyla değil, aynı zamanda direkt olarak da yoksulluğu etkilemekte ve artırmaktadır (Ravallion/Datt, 2002: 89-108). Oysa çalışmalar kadınların krediye erişimlerinin, üretken rollerinin güçlendirilerek yoksulluğu azaltma hususunda önemli bir rol oynayabildiğini göstermektedir (Khandker/Pitt, 1998: 958; WB, 2001: 83-92). Kadınların kaynak erişimi sağlandığında, diğer bütün etkenler aynı kalsa bile, verimliliğinin, erkeklerin kontrolünde kaldığı durumdaki değişime kıyasla, %10 ila 20 ve daha fazlası oranlarda arttığı bulgular arasındadır. 95 3.3 Uluslararası Göç ve İşçi Dövizleri Azalan ihracat ve ihracat sektörlerinde azalan istihdam sonuçlarından biri de işçilerin bir ülkeden diğerine göç etmesi olmuştur. Kentleşme ve kırsal kesimden göç sosyal bilimcilerin dikkatini yeterince çekmişse de, sınır ötesi göç ve işçi dövizlerine dair bilgimiz halen yüzeysel kalmaktadır. Buna rağmen, krizin etkilerini taşıyan aktarım mekanizmalarından birinin işçi dövizleri olduğu yadsınamaz. İşçi dövizleri, Moldova, Tacikistan, Tonga, Lübnan, Lesoto, Honduras, Guyana, Haiti, Jamaika, Ürdün, El Salvador, EBT_SAYI_27.indd 95 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... Nikaragua ve Nepal gibi ülkelerin GSYH büyüklükleri içerisinde %17 den %40’lara varacak kadar yüksek paya sahiptir. İşçi döviz gelirlerinin yoksulluğu azaltma yönünde önemli bir rol oynadığı bulgular arasındadır (Lucas, 2004: 2; Adams, 2006: 1; WB, 2006: 25-51). Bu nedenle 2009 yılında ciddi düşüşlerin gerçekleşeceğine dair yapılan mevcut tahminler bazı ülkelerde birtakım güçlüklere işaret etmektedir. İstatistikler, 2008 yılında işçi dövizlerinin 305 milyar dolar olarak gerçekleştiğini ve bu rakamın dünyadaki tüm dış-yardım bütçesinin (104 milyar dolar) üç katı kadar olduğunu göstermektedir (Awad, 2009: 34). İşçi dövizleri, Fas’ta turizm sektörünün sağladığı dövizden daha fazlasını, Sri Lanka’da çay ihracatının döviz gelirinden daha fazlasını ülkeye getirmektedir (Deparle, 2007: 1). 96 İşçi alan ülkelerin artan ucuz işçi talebinden veya kendi ülkelerinde iş olanaklarının yetersizliğinden kaynaklanan ve/veya dış ülkelerde daha iyi koşullarda çalışma beklentisi gibi sebeplerle milyonlarca kadın sınırlar ötesine göç etmektedir (UN, 2005: 5; ILO, 2004c: 3-12). Ancak, göç edilen ülkedeki toplumsal cinsiyet temelli işbölümünün mevcut yapısı nedeniyle kadın göçmenler geleneksel olarak “kadın işlerinde” – ev işleri, çocuk/yaşlı bakımı, hemşirelik/hastabakıcılık, ev içi hizmetler veya seks işçileri olarak çalışmaktadırlar. Çoğunlukla da bu işler düşük ücretli, sosyal hizmetlerden yararlanılamayan ve kötü çalışma koşulları sağlayan, istikrarsız işlerdir (İnsan Hakları İzleme Komitesi, Dünya Raporu, 2007: 2-3). Dolayısıyla ücretli enformel emek biçiminin kadın göçmenlerin tüm dünyada uluslararası göçmen işçi olarak çalışmasının temel kaynaklarından biri olduğu ortadadır. New York’un ana kent bölgesinde, finansal sektördeki iş kayıplarının toplam olarak 80.000’lere21 çıktığı bölgede, göçmen kadın işçilerin en azından yarısının işlerini kaybetmiş olduğunu varsaymak mümkündür (ILO, 2009). Mesleklerde ırk, etnik köken ve milliyet gibi ayrımcılıktan kaynaklanan hiyerarşide, dezavantajlı olan gruplar daha düşük ücretli bakıcılık gibi işlerde yoğunlaşmaktadır. Ev işlerinde ve çocuk/yaşlı bakımında çalışanlar ister Arap ülkelerinde çalışan Filipinliler olsun, ister Karabiyan ülkelerinden gelip Birleşik Devletlerde, ister Doğu Avrupa ülkelerinden gelip Avrupa’nın batı ülkelerinde oradaki kadınların ‘çifte-mesai’ yapmalarının önüne geçerek ücretli çalışma hayatına katılmalarını sağlayan, fiili olarak onların ev işi yüklerini sırtlayanlar mevcut krizden patronlarının işlerini kaybetmesi sonucu olumsuz şekilde etkilenebilir. Ayrıca, gelişmiş dünya ülkelerinde işlerini kaybeden göçmen işçiler evlerine döndüğünde bu kendi ülkelerindeki işsizliğin artması yönünde bir etki de yaratabilir. EBT_SAYI_27.indd 96 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Herhangi bir toplum içerisinde işçi dövizlerindeki düşüşten hangi sosyal grupların daha çok etkileneceğine baktığımızda, temel gelir kaynağını yurt dışında çalışan kadınların sağladığı hanehalklarını görmekteyiz. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA)’na göre 2006 yılındaki göçmenlerin sayısı tüm dünyada 200 milyon iken, bu göçmenlerin 95 milyonunu kadın göçmenler oluşturmaktadır (dünya çapındaki uluslararası göçmenlerin yaklaşık yarısı). Bazı durumlarda bu kadınlar geride çocuklarını büyük aile bireylerine bırakarak ailelerine daha iyi yaşam koşulları hazırlama umuduyla sınır ötesine gitmek durumunda kalmakta. Bazı durumlarda ise göç eden hanenin erkek ferdi olunca, kadınlar çocuklarıyla baş başa yurt dışından gelecek paralara bağımlı kalmaktadır. Her iki durumda da kadınlar göç ve işçi dövizleri girdabında yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Kadınların Gelişimi için Uluslararası Araştırma ve Eğitim Enstitüsü (UN-INSTRAW)’nün 2003 yılında başlattığı ‘toplumsal cinsiyet, işçi dövizleri ve kalkınma’ konulu araştırma, birçok ülkede, küçük işletmelerin kurulması, yerleşim birimlerinin iyileştirilmesi ve kalkındırma projelerinin, bu işçi dövizlerinden sağlanan gelirlerle gerçekleştiğini belirtmektedir. Dolayısıyla işçi dövizlerinin azalması bu gelişimleri de tehlikeye sokabilir. GSYH’leri büyük oranda turizm gelirlerine ve işçi dövizlerine bağımlı ülkeler için bu gelirlerdeki düşüşleri bertaraf edecek uluslararası politikalar ve yeni iş olanaklarının yaratılması ve sosyal yardım ihtiyacı kilit önem taşımaktadır. Bu, muhtaç aileler için çok önemli olduğu kadar küçük yerel ekonomilerdeki daralmayı da engelleyecektir. 97 4. Çalışma Yaşamı ve Hanehalkı Bu bölümde krizlerden bağımsız olarak, çalışma yaşamının cinsiyetçi yapısı üzerinde duracağız. Bölüm, yukarıda bahsettiğimiz dört istihdam cephesinde yer alan çalışan gruplarının krizden ne şekilde etkileneceğine dair ipuçları vermektedir. Tüm dünyada kadınların işgücü piyasasına katılım oranı ortalama olarak %51’dir ve erkek nüfusa (%78) kıyasla çok daha düşüktür (ILO, 2009a: 37). Gelişmiş ülkeler, Avrupa Birliği ve Doğu Avrupa ülkeleri dışında kalan bölgelerde bu fark daha da yükselmektedir. Orta Doğu, Kuzey Afrika ülkelerine benzer şekilde Türkiye’de de22 işgücüne katılımda cinsiyete dayalı fark çok daha yüksek seviyelere çıkmaktadır (Tablo 4.1). Son yıllarda tarım sektörü tüm dünyada kadın çalışanlar için temel çalışma alanı olmaktan çıksa da halen küresel düzeyde tarım sektöründe çalışan kadınların oranı %35,4’tür. Bu oran erkek çalışanlar için %32,2’dir (ILO, 2009a: 40). Neredeyse 10 kadından yedisinin tarım sektöründe çalıştığı Sahra-altı Afrika’da EBT_SAYI_27.indd 97 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... bu rakam %65’ten daha yüksektir ve kadınlar çoğunlukla ekonomik güvencesi düşük veya güvenceden yoksun geçimlik tarım üretiminde yer almaktadır. Kadın tarım işçileri, dünyanın yiyecek üretiminin yarısını üretmekte olup; pirinç, mısır ve buğday gibi temel gıda ürünlerinde birçok gelişmekte olan ülkedeki gıda ihtiyacının %60 ila %80’ini sağlamaktadırlar (ILO, 2009a: 10). Bu ürünlerin kırsal yoksul kesimin gıda tüketiminin %90’ınına tekabül ettiği düşünülecek olursa yoksul ailelerin yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanmasında kadınların elzem bir rol oynadığı görülebilir. Kadın tarım işçilerinin bu rolleri çalışmakta oldukları sektöre özgü zorluklarla karşı karşıya kalmasını engellememektedir: toprak ve diğer üretken varlıklara erişimde kısıtlı hakları olması; kredilere, eğitim olanaklarına erişimlerindeki kısıtlar gibi (ILO, 2007: 8). 98 Benzer biçimde Türkiye’de de kadın çalışanlar halen tarım sektöründe yoğunlaşmakta (2008’de %42 olan oran 1980’lerde %75 seviyelerinde idi) ve bu grubun yarıdan fazlası ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır (Tablo 4.1). Tüm sektörlere bakıldığında ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınların toplam kadın istihdamı içerisindeki oranı dünyada ortalama %25’dir (ILO 2007: 10). Bizde ise bu oran %56’dır. Elde edilen son veriler mevcut krizde tarımda kadın çalışanların ağırlığını daha da artacağına işaret etmektedir. Toksöz (2009: 12) Türkiye’de 1994 ve 2001 kriz dönemlerine benzer şekilde mevcut kriz sonrası tarım dışı istihdam daralırken tarımsal istihdamın arttığını ve yine kadınlar açısından geleneksel üretim alanı olan tarımın başlıca istihdam alanı olduğunu vurgulamaktadır. EBT_SAYI_27.indd 98 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Tablo 4.1. Türkiye’de Çalışma Yaşamı – Seçilmiş Göstergeler $''!)##%" 79/: <5/6 7</6 <6/7 $"#)% "0755=1 " 97/6 6</6 ) 6:/5 78/6 *%" 97/7 :7/6 $% 5/= </< $"#)% "0755> 1 "%())() 79/> 99/; $(" 5/= :/7 # 6=/: 8=/= "%#*$# ::/> 66/9 $#*"0$''!)##1 755= 66/; 65/< 2 69/5 67/< %&"&& "$#*"" &")*")" 755= 7/8 7/: 2 755> 6/> 7/9 #%%" 755= 8</> ;:/9 755> 2 8;/9 ;9/9 #(#%" 755= 89/> 77/: 2 755> 88/> 78/7 '#& 755= 79/> >/: 2 7</= 65/5 88/5 7:/5 755= 2 755> 2 755> 755> 2 ")&*&#'"$#*""0755> 1 99 Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları. * 2009 yılı ekim ayı sonuna ait verilerdir. EBT_SAYI_27.indd 99 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... Cinsiyet temelli iş bölümü dolayısıyla sanayide çalışan kadınların oranı Türkiye’de yalnızca %15 iken bu grubun büyük bir çoğunluğu tekstil, giyim ve gıda sanayi gibi emek yoğun düşük ücretli alt sektörlerde yer almaktadır (Özay, 2010: 64). Çalışma yaşamında gözlemlenen cinsiyet ayrımı sadece sektörel düzeyde değil mesleki düzeyde de kendini göstermektedir. Tüm dünyada kadınlar işgücü piyasasında nitelik olarak daha çok hane içi işlerle benzerlikler taşıyan çalışma alanlarında yoğunlaşmaktadır. Hizmet sektöründe, temizlik, bakım gibi işlerinden sorumlu olarak, eğitim, sağlık ve benzeri sektörlerde yer almaktadır (Antonopoulos, 2008: 27-33). Bu ayrım, kadınların yoğun olarak bulunduğu sektörlerde ve mesleklerde düşük ücretleri de beraberinde getirmektedir. Düşük ücretlendirme kadın emeğine verilen değerin de bir işaretidir. Kadın-erkek arasındaki ücret farklılıkları kısmen bu sektörel ve mesleki cinsiyet ayrımından kaynaklanmaktadır. 100 İşsizlik oranlarına bakıldığında ise kadınlarda işsizliğin (2008 yılı dünya ortalaması %6,1’dir) erkek işgücüne kıyasla (2008 yılı dünya ortalaması %5,6’dır) daha yüksek olduğu görülmektedir. Türkiye’de tablo 4.1’de görüldüğü gibi 2008 yılı sonu-2009 ekim ayı aralığında kadın işsizlik oranı %14’e çıkmıştır. Bu artışın, GSYH yıllık büyümeye göre hesaplanan esneklik katsayısı sonuçları ile çelişkili olduğu görülmektedir (Şekil 4.1). GSYH’nın pozitif büyüme dönemlerinde kadın istihdamındaki artış, erkek istihdam artışının gerisinde kalırken, negatif büyüme daralma döneminde ise kadın istihdamına ait negatif esneklik bu dönemde istihdam artışı olduğuna işaret eder. İşsizlik rakamındaki artışın krizin ilk işten çıkarma etkisinden kaynaklı olduğu söylenebilir. İkinci aşamada hanelerin krizle baş etme stratejileri kapsamında hanenin azalan gelirlerine yardımcı olmak için kadınların işgücüne katılması (Toksöz, 2009: 67) ve kadın istihdamında artışla sonuçlanacağı beklenebilir. Bu bulgular mevcut krizin olası cinsiyete dayalı etkilerine dair bilgi sunmaktadır. EBT_SAYI_27.indd 100 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Şekil 4.1 Kaynak: ILO (2006) Küresel İstihdam Eğilimleri Tahmin Modeli, İşgücü Piyasası Temel Göstergeleri Veri Seti (KILM). Eğitim durumuna göre işsizlik verileri, kadınların eğitimlerini artırarak işsizlikten kurtulamayacaklarına işaret etmektedir. Aynı dönemde yüksekokul mezunu kadın işsizlerin toplam işsizler arasındaki oranının arttığını görmekteyiz. Bu bulgu kalifiye işsizliğin cinsiyetçi yüzünü bize göstermektedir. İşsizlik oranlarında gözlemlenen cinsiyet farkı işsizlik süresine de yansımaktadır. Bir yıldan daha uzun işsiz kalanların oranı kadınlarda erkeklere kıyasla daha yüksektir (Tablo 4.1). Bu da işsizliğin getirdiği sosyoekonomik yükü kadınların daha ağır ve derin olarak yaşadığını göstermektedir. Bu gösterge neden kadın nüfusu içinde cesareti kırılmış işsizlerin daha fazla olduğu sorusuna kısmen cevap veriyor denebilir. 101 4.1. Enfermol İstihdam, Korumasız İstihdam ve Ücretsiz Çalışma Biçimi Kriz öncesi döneme bakıldığında, özellikle son yıllarda hızlı büyüyen ülkelerin (Hindistan gibi) ne yazık ki bu büyüme hızlarını formel istihdamdaki artışlarla değil, enformel istihdam artışlarıyla gerçekleştirmiş olduğu görülmektedir. Beklentilerin tersine, enformelleşme yüksek büyüme hızlarıyla ele ele gerçekleşmekte ve artık yalnızca durgun ekonomilerle ilişkilendirilmemektedir. Enformel çalışmanın sektörel niteliklerden bağımsız yeniden tanımı, yapılan işin niteliğine ve çalışma koşullarına odaklanmaktadır. Sosyal güvence yoksunluğu, düzenleme yetersizlikleri, düşük gelirli ve kötü çalışma koşulları enformel çalışma biçimini belirleyici nitelikler arasındadır (Chen vd., 2004: 1-5). Tüm dünyada kadın çalışanların en az %60’ının enformel alanda çalıştığı EBT_SAYI_27.indd 101 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... sıkça vurgulanmaktadır (bu rakamın %43 olduğu Kuzey Afrika ülkeleri dışında). Bu oran bölgelere göre önemli farklılıklar göstermektedir. Örneğin, Sahra-altı Afrika ülkelerinde enformel istihdamın erkek çalışanlar arasındaki oranı %63 iken, kadın çalışanlar arasındaki oranı %84’tür. Latin Amerika’da bu oranlar sırasıyla erkek ve kadın çalışanlar içinde %58 ve %48’dir. Asya’da oranlar kadın ve erkek çalışanlar için neredeyse eşit seviyededir (ILO, 2002; Chen vd., 2004: 6). Enformel istihdam içerisinde kadın çalışanların oranına baktığımızda bazı ülkelerde bu rakamın %80’lere kadar çıktığını görmekteyiz. Fas’tan Tayland’a, Guatemala’dan Benin’e uzanan yelpaze üzerinde 13 gelişmekte olan ülkenin yedisinde bu rakam %70’ten daha yüksek seviyededir (Antonopoulos, 2008: 77). Türkiye’de 2005 yılı verilerine göre toplam istihdamın yarısından fazlası (%51,1) enformel alanda yer almaktadır. Yevmiyeli çalışanların %93’ü enformel biçimde çalışırken ücretsiz aile işçilerinin %96’sı (tarımda bu rakam %98’lere çıkar) bu çalışma koşulları ile karşı karşıyadır (TÜİK, 2005). 102 Çoğunluğunu kadın çalışanların oluşturduğu iki istihdam biçimi, kendi hesabına çalışma ve ücretsiz aile işçiliği, ILO tarafından ‘korunmasız istihdam’ kavramıyla yazına girmiştir. Korunmasız istihdam bu iki çalışan grubunun toplamı olarak hesaplanır. Diğerleriyle kıyaslandığında görece daha istikrarsız ve riskli, sosyal güvenlik ve benzeri soysal güvenlik ağlarına erişimin yetersiz olduğu iki çalışma biçimi bu nitelikleri dolayısıyla iktisadi döngülere karşı daha savunmasız ve korumasızdır. Tüm dünyada, korunmasız istihdamın toplam kadın istihdamı içerisindeki payına bakıldığında bu rakamın 2007 yılında (%52,7) erkek istihdamı içerisindeki paya (%49,1) kıyasla daha yüksek olduğu görülmektedir; Sahra-altı Afrika ülkelerinde bu rakamlar çok daha yüksek seviyelere çıkmaktadır. ILO’nun (2008) belirttiğine göre Sahra-altı Afrika bölgesinde 2007 yılında çalışan kadınlar arasında her 10 kadından 8’i (%81,7) ya ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır ya da kendi hesabına riskli koşullar altında çalışmaktadır. Afrika’da erkek çalışanlar için de korunmasız istihdam göstergelerinin iç açıcı olmadığı görülmektedir: çalışan 10 erkek arasında yalnızca üçü düzenli ücret ve maaşlı çalışan grubuna girmektedir. Ancak kadınlardan farklı olarak, daha az sayıda erkek çalışan ücretsiz, direkt olarak kendisine herhangi bir gelir sağlayamayan aile işçiliğinde saplanıp kalmış durumdadır. Kadınlar için ücretsiz aile işçisi olarak çalışanların oranı %34,7 iken bu rakam erkeklerde %18,4’tür. 2009 yılının Ekim ayı verilerine göre Türkiye’de kadın çalışanların neredeyse yarısının kendi hesabına çalışan (%12) veya ücretsiz aile işçisi (%36) olarak çalıştığı göz önüne alındığında, kadınların savunmasız istihdamın önemli bir bölümünü oluşturduğu görülmektedir. Bu gerçek tarım sektörü çalışanları düşünüldüğünde daha EBT_SAYI_27.indd 102 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş belirgin hale gelmektedir. Tarım sektöründe bu iki çalışma biçimi daha da yaygındır. Örneğin tarımda çalışan kadınların %75’i ücretsiz aile işçisi olarak, %19’u ise kendi hesabına çalışmaktadır. Dünyanın diğer bölgelerinde de benzer durumlar görülmektedir. Örneğin Orta Doğu’da kadın çalışanların arasında korunmasız istihdam oranı (2007 rakamlarına göre %43,5) erkek çalışanlara göre (%28,2) çok daha yüksektir. Kadınların ücretsiz aile işçisi olarak çalışma olasılığı da yine erkeklere kıyasla çok daha yüksektir (kadınlar için %25,3 iken erkekler için bu rakam %5,2’dir). Korunmasız istihdam oranlarının hem kadın hem de erkek çalışanlar açısından en yüksek olduğu bölge olan Güney Asya’da da her on erkekten yedisi bu gruba girerken, her on kadın çalışandan sekizi güvencesiz korunmasız işlerde çalışmaktadır (ILO, 2008: 6). Türkiye’de kendi hesabına çalışanların %83’ü erkek çalışanlardan oluşurken, ücretsiz aile işçilerinin %73’ünün kadınlardan oluştuğu görülmektedir (TÜİK, 2009) Diğer gelişmekte olan ülke örneklerine benzer şekilde Türkiye’de de kadın çalışanların korunmasız istihdamda yer alma olasılığı (%48) erkek çalışanlara (%28) göre daha yüksektir. Korunmasız istihdam grubundaki çalışanlar kendilerini iktisadi durgunluk dönemlerinde koruyacak sosyal güvenlik ve güvence ağlarından yoksun olduklarından ve genellikle bu tür dönemlerin olumsuz etkilerini bertaraf edecek yeterli tasarrufları yapabilecek gelire sahip olmadıklarından, bu istikrarsız çalışma biçimi ile yoksulluk arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. 103 Korunmasız istihdam biçimi ile sosyal güvenceden yoksunluk arasındaki ilişki Türkiye örneğinde açık olarak görülmektedir (Şekil 4.2). 2009 yılının Ekim ayı verilerine göre toplam istihdamın %45’i herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmaksızın çalışmaktadır. Bu oran kadın çalışanlar için ise %60’dır. Yoksulluk ve korunmasız kadın istihdamı arasında da sıkı bir ilişki olduğu da sıkça vurgulanmaktadır. Dünyada yoksulluğun daha derin yaşandığı bölgelerinde kadınların korunmasız istihdam grubunda çalışan olarak yer alma olasılığının daha yüksek olduğu görülmektedir (ILO, 2009a: 10-17). EBT_SAYI_27.indd 103 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... Şekil 4.2 Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları. Veriler 2009 Ekim ayı sonu itibariyle elde edilen verilerdir. 104 Enformel ve korunmasız istihdam biçimleri bu grupta yer alan çalışanları iktisadi krizlerin olumsuz etkilerine daha da savunmasız bırakmaktadır. Mevcut kriz sonrası yapılan tahminler bu gerçeği destekler biçimdedir. ILO’nun (2010: 19) istihdam raporu AB dışı Orta ve Güney-Doğu Avrupa, Birleşik Devletler Topluluğu (Commonwealth Independent States), Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde 2009 kötü senaryo tahminlerine göre korunmasız istihdamdaki artışın %5 puan olacağını belirtmektedir. ILO (2010: 54) artan işsizliğin yanı sıra, çalışan yoksulların da iktisadi durgunluğun yayılmasıyla birlikte artacağını belirtmektedir. 2008 yılında 633 milyon çalışan günlük kazanç olarak 1,25 Amerikan doları elde edememekte ve çalıştığı halde aşırı yoksul gruba girmekteydi. ILO bu nüfusun 2008-2009 döneminde %7 artacağı ve bunun 215 milyon daha fazla çalışana tekabül ettiğini belirtmektedir. Söz konusu raporda yoksulluk sınırı 2 Amerikan dolarına çıkarıldığında kriz dolayısıyla 183 milyon çalışanın yoksulluk sınırı altına düşeceğinin tahmin edildiği belirtilmektedir. Toplumsal cinsiyet temelli farklılıkların varlığı ve pazarlık güçlerinin yetersizliği sebebiyle kadınlar enformel istihdamın, ev eksenli üretim biçimlerinde veya işportacılık gibi daha istikrarsız, görece daha düşük ücretli ve gelir garantisinin olmadığı güvenceden yoksun çalışma cephelerinde yoğunlaşmaktadır (UNIFEM, 2005: 58-72). Ev eksenli çalışan kadınların EBT_SAYI_27.indd 104 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş büyük bir çoğunluğu tekstil, giyim ve ayakkabı imalatında yer almaktadır. Türkiye’de kadın çalışanların işyeri durumuna göre dağılımına bakıldığında düzenli işyerinde çalışanların oranı zaman içinde artmış olsa dahi toplam istihdamın yaklaşık %40’ı kadardır. Kadınların %60’ından fazlası ev, tarla bahçe veya sabit olmayan işyerlerinde çalışmaktadır (Şekil 4.3). Düzenli olmayan işyerlerinde çalışan gruplar enformel ve korunmasız istihdamda olduğu gibi iktisadi durgunluklarda görece daha olumsuz etkilenecek gruplar arasındadır. Şekil 4.3 105 Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları Enformel ve korunmasız istihdamın bir başka yüzü esnek çalışma biçimiyle birlikte sözü edilen yarı veya az zamanlı çalışma biçimleridir. Zamana göre eksik istihdam verileri Türkiye’de özellikle 2003 yılından itibaren daha fazla kadın çalışanın haftada 30 saatten daha az çalıştığını göstermektedir. Kadın çalışanlar arasında 2007 yılında 20 saat ve daha az çalışanlar grubu ile 20-39 saat çalışanlar toplam istihdam içerisinde sırasıyla %7,5 ve %11,7’lik bir paya sahipken bu rakamlar erkek çalışanlarda yine sırasıyla %1,6 ve %3’tür (Şekil 4.4). Bu veriler yarı zamanlı çalışanlar içinde kadınların payının 2008 yılında %60’lara kadar yükselmiş olduğunu destekler biçimdedir. EBT_SAYI_27.indd 105 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... Şekil 4.4 Kaynak: ILO, KILM Veri Tabanı, 2009. 106 4.2 Karşılıksız Emek ve “Görünmeyen” Kırılganlıklar Çalışma geniş kapsamıyla ele alınırsa, kadınların ekonomik faaliyetlere katılımının erkeklere göre daha düşük değil, aksine toplam iş yükünün özellikle gelişmekte olan ülkelerde erkeklere kıyasla çok daha fazla olduğu görülmektedir (Şekil 4.5). Türkiye’de kadınlar toplamda ücretli ve karşılıksız emeğe yaklaşık sekiz buçuk saat harcarken erkekler yedi saat zaman ayırmaktalar. Aradaki zaman farkı gelişmiş ülkelerde (İtalya’da diğer gelişmiş ülkelerden farklı olarak bu rakam 1 saat 43 dakikadır) dakikalarla ölçülebilirken Guatemala, Benin, Hindistan, Meksika gibi ülkelerde iki saate kadar çıkmaktadır (Antonopoulos, 2008: 73). Şekil 4.5 Kaynak: EUROSTAT Basın İlanı, 93/2004-27 Temmuz 2004 ve TÜİK 2006 yılı zaman kullanım anket verileri. EBT_SAYI_27.indd 106 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Ücretsiz aile işçiliğinden farklı olarak burada bahsettiğimiz çalışma sonucu üretilenler metalaşmamış mal ve hizmetlerdir, piyasada alınıp satılması için üretilmezler. Karşılıksız emek yazında dört ayrı başlık altında incelenmektedir: geçimlik emek, ev içi emek, ücretsiz enformel emek, gönüllü emek (Beneria, 2003: 131-160). Burada karşılıksız emeğin içerisinde görece daha büyük bir yer kaplayan ve diğer iktisadi görüşlere göre çalışma olarak kabul görmeyen ev içi hanehalkı ve ev bakımı için harcanan emeği daha detaylı inceleyeceğiz. Yazında, ev içinde yapılması gereken ‘görevlerin’, orantısız biçimde kadınlar tarafından yerine getirildiği gerçeğinden sıklıkla söz edilmiştir. Bu görevler yalnızca kadınların ve kız çocuklarının aile bireylerine sunduğu bakım hizmetlerini değil aynı zamanda bu bakım işlerini yerine getirmek için gerekli girdileri sağlamayı da içerir: yemek pişirmek için gerekli olan su taşıma ve yakacak temin etme faaliyetleri; yiyecek ve gıda maddelerini dayanıklı hale getirme aktiviteleri gibi. Ev ve yaşanılan alanların temizliği ve sağlığa uygunluğunun sağlanması; hasta, yaşlı, çocuk ve diğer aile bireylerinin bakım işleri gibi günlük ihtiyaçların yerine getirilmesi ev içi karşılıksız emeğin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Zaman kullanım anket verileri gelir getirmeyen çalışma saatleri açısından Güney Afrika, Guatemala, Mauritus gibi gelişmekte olan ülkelerin ve Birleşik Devletler, Japonya, Fransa gibi OECD ülkelerinin yer aldığı grup içerisinde kadın erkek arasındaki ortalama farkların beş saate kadar çıktığını göstermektedir (Antonopoulos, 2007: 10; Antonopoulos, 2008: 73). Bu açıdan bakıldığında Türkiye söz konusu ülkelere kıyasla cinsiyet farkının yüksek olduğu ülkelerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de kadın çalışanlar hanehalkı ve ev bakımına 4 saat 3 dakika zaman ayırırken erkek çalışanlar yalnızca 43 dakika ayırmaktadır (Şekil 4.6). Batılı bazı ülkelerle karşılaştırıldığında bu farkın dört kat daha fazla olduğu gözlemlenmektedir. Bu, Türkiye’de yalnızca hanehalkı ve ev bakımına harcanan zamana ait bulgulardır. Karşılıksız emeğin diğer kategorileri göz önüne alındığında bu fark tahminlerimize göre daha da yüksek çıkacaktır. EBT_SAYI_27.indd 107 107 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... Şekil 4.6 Kaynak: EUROSTAT Basın İlanı, 93/2004-27 Temmuz 2004 ve TÜİK 2006 yılı zaman kullanım anket verileri. 108 Karşılıksız çalışmanın yükü kısmen fiziksel altyapının uygun olup olmadığına ve kısmen de kamu mal ve hizmetlerinin sunulup sunulmadığına bağlıdır. Eldeki zaman kullanım anket verileri su ve temizlik hizmetlerinin, eğitim hizmetlerinin ve sağlık hizmetlerinin sunumundaki farkların kadın ve kız çocuklarının karşılıksız iş yükünü artırma yönünde etkilediğini ortaya koymaktadır (Kızılırmak/Memiş, 2009: 17-21). Örneğin hastanelerdeki hastabakıcı, temizlik görevlileri, aşçı ve benzer görevlilerin yetersiz sayıda olması sonucu, hastanelerden evlerine gönderilmiş hasta ve diğer bakıma ihtiyacı olanların evde bakımlarının devam ettirildiği durumlarda, bu görevler kadınların omzuna ek yük olarak gelmektedir. Dolayısıyla, kadınlar karşılıksız biçimde çalışarak kamu hizmetlerindeki açıkları kapatma yönünde önemli bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, 1980’lerde uygulanan yapısal uyum politikaları; özelleştirme ve mali kemer sıkma politikaları yalnızca sosyal hizmetlere erişim olanaklarını kısıtlayarak sunulan hizmetlerin kalitesinin düşürmemiş, aynı zamanda, kadınların omuzlarına yüklenen görünmeyen maliyetler ortaya çıkarmıştır. Eğer mevcut kriz mali politika alanının daralmasına neden oluyorsa ki beklentiler bu yöndedir, bütçe kalemlerinden saf dışı bırakılacaklar yine en az dirençli olanlar olacaktır – sağlık, erken çocuk gelişimi, temizlik ve benzeri kalemlere yapılan kamu harcamaları gibi. Bu da benzer ihtiyaçları karşılayan kadınlara ve kız çocuklarına yükün aktarılmasına yol açacaktır. Yoksul ailelerdeki kadınlar aynı zamanda, zaman yoksulluklarının23 daha da arttığını, derinleştiğini göreceklerdir. Yoksulluğun yükünün hane içinde dağılımının eşitsiz olduğunu gösteren çalışmalar bu tahminleri destekler yöndedir. EBT_SAYI_27.indd 108 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Bazı durumlarda, kadınların karşılıksız çalışması, geçimlik üretime, serbest çalışma veya piyasaya katılıma harcadıkları zamanı kısıtlamaktadır. Bu konuda Sahra-altı Afrika’da HIV/AIDS hastalarının evde bakımının kadınların işgücü piyasasına katılımı hususunda engel teşkil ettiğine dair bulgular örnek gösterilebilir (Akintola, 2004: 22-28; Antonopoulos/Toay, 2009). Benzer biçimde Türkiye’de kadınların işgücüne dahil olmama nedenlerine baktığımızda ev işlerinin birincil neden olduğu gözlemlenmektedir (Şekil 4.7). Bu gerçek bazı durumlarda kadının, siyasi süreçlere katılımını kısıtlarken, bazen okula devam etmesini, bazen doktor randevularına gidebilmesini engellemekte, bazen de kendine ayırdığı zamanı kısıtlamakta hatta uykuya zaman ayırmasını engelleyebilmektedir. Karşılıksız emek, yoksulluk ve işsizlikle beraber arttığından (Antonopoulos, 2008: 39-44), hükümetlerin harcamalarını kısması bu tür hizmetlerin kamu tarafından sunumunu azaltarak, kadınların zamanını aleni biçimde vergilendirmektedir. Şekil 4.7 109 Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anket Verileri, 2006. Kriz dönemlerinde dünyanın birçok yerinde, birçok kadın özellikle de yoksul kadınlar yaşamlarındaki anlamsız çelişkinin; çok az ücretli olarak çalıştıklarının ve çok fazla karşılıksız çalıştıklarının farkına varırlar. Ücretli çalışmanın tersine, diğerinin maliyeti görünmez kalmakta ve göz ardı edilmektedir. Gerçek bir çalışma olarak algılanmadığı için ölçmeye değer görülmemekte ve hesaba katılmamaktadır. Krizin bu cephede yaratacağı olumsuz etkiler, maliyetler ve yükler çözüm aranacak problemler olarak da görülmemektedir. Ancak kadınlar ve çocuklar piyasa dâhilindeki ekonomik EBT_SAYI_27.indd 109 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... faaliyetlerin dışında bırakılsalar ya da kalsalar da kriz etkilerini aynı şekilde hissetmektedirler. 110 Karşılıksız emek cephesindeki eşitsizliklerin daha fazla artması istenmiyorsa bu çalışmanın karşı yönlü devrevi niteliğe sahip olduğu göz önüne alınmalı ve kriz sonrası tedbir ve önlemlerin bu gerçeğe duyarlı hale getirilmesi gerekmektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi kadının karşılıksız çalışma yükü artan işsizlik ve yoksulluk beraberinde yükselen kırılganlıklarla birlikte daha da artmaktadır. Hükümetler kamu hizmetlerinin bütçedeki paylarını daha düşük seviyelere çekmek yerine bu cephede çareler sunacak tersi yönde politikalar uygulamaya koymalı ve tam tersine harcamaların artırılmasını sağlamalıdır. Eğer politika alanı mevcut uluslararası kurumsal düzenlemeler çerçevesinde verilen taahhütler sebebiyle kısıtlanıyorsa, Binyıl Kalkınma hedefleri ile mevcut durum arasındaki uçurumların daha derinleşeceği göz önünde bulundurulmalı. Bu durumdan kadınların ve korunmasız grupların görece daha olumsuz etkileneceği kuvvetle muhtemeldir. Meta ekonomisinde oluşan istihdam açıkları ve dolayısıyla beraberinde gelen hanehalkı gelir kayıpları daha önce de bahsettiğimiz gibi karşılıksız emek cephesinde zorunlu bir genişleme ve bu alanda çalışanların yükünde artış etkisi yaratacaktır. Ayrıca, ekonomik daralma sebebiyle kamu gelirlerinde oluşacak azalma kamu harcamaları ve hizmetlerini negatif yönde etkileyecek ve yoksulluğu, toplumsal eşitsizliği artıracak etkiler ortaya çıkaracaktır. 4.3 Gıda Güvenliği Gıda güvenliği, krizin olası etkileri göz önüne alınırsa belki de en acil olarak önlem ve tedbirlerin alınmasını gerektiren bir meseledir. Bilindiği üzere krizin hemen öncesinde 2008 yılında pirinç, mısır, darı ve diğer temel gıda ürünlerinin fiyatları ani bir biçimde yükselmişti. Dünyadaki milyonlarca insanı24 özellikle de şehirlerde (insanların yiyeceklerini piyasadan satın alarak sağlamak zorunda kaldığı) yoğunlaşmış nüfusu etkisi altına alan gıda güvensizliği önemli sorunlarından biri olarak kriz öncesinde ortaya çıkmıştı. Araştırmacılar kuraklık, artan taşıma maliyetleri, tahılların ve yağlı tohumlarının biyoyakıt ve endüstriyel hammadde olarak kullanılması, tarıma yetersiz yatırım yapılması gibi farklı birçok nedenden söz etmişlerdir. Bunların hepsi gıda güvenliği krizini kısmen açıklamış olsa da, geçmişte hükümetlerin uygulamaları ve uluslararası antlaşmalar ve düzenlemeler sonucu verilen politik kararlar mevcut durumun oluşmasında rol oynamışlardır. Kuzey ve Güney ülkeleri arasında yapılan uluslararası ticaret antlaşmalarının asimetrik etkileri olduğu ve bu sebeple Güney’de milyonlarca küçük tarım EBT_SAYI_27.indd 110 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş işletmesinin iflasına katkıda bulunduğu unutulmamalıdır. Zengin ülkelerde tarımda uygulanan teşviklerin özellikle çok zarar verdiği, Güney’deki birim fiyatı daha düşük olmasına rağmen daha az verimli üreticinin üretimi sürdürebilmesini engellediği ortadadır. Gelişmekte olan ülkeler arasındaki rekabeti engellediği için, büyük ölçekli tarım işletmeleri piyasalara hâkim olarak yoksul ülkelerin gıda ürünlerini ithal eden ülkelere dönüşmesine katkıda bulunmaktadır. Bu sırada, dış baskılar ve uluslararası antlaşmalar yoksul ülkeleri yerel tarımsal üretimi ve gıda güvenliğini destekleyici uygulamalardan yoksun bırakmaktadır. Uluslararası ticari politikalar böylece yoksul insanların karşısında çok-uluslu şirketlerin haklarını korur hale gelmişlerdir. Bu gelişmeler sonucu ve ithal edilen temel gıda ürünlerinin fiyatları da artınca, insanlar daha az tüketmek, öğün atlamak ve hatta günlerce yetersiz gıda almak durumunda kalmıştır. Açlıkla baş etmek için çeşitli yöntemlere başvuranlar çoğunlukla ilk önce diğer harcamalarından sağlık eğitim gibi daha az elzem harcamalarından ödün vermek zorunda kalırlar. Tarımsal üretim, hem dünya nüfusunun büyük bir bölümünün bu alanda istihdam edilmesinden dolayı ve hem de gıda güvenliği ile özü itibariyle birbirine bağlı olmasından, açlık yetersiz beslenme ve beraberinde gelen tüm hastalıklardan çıkış yolu olmasından dolayı hayati önem taşımaktadır. Küresel mali kriz sonucu ve düşük enflasyonist baskıların oluşması, politika üreticilerinin dikkatini gıda güvenliği dışındaki başka meselelere çekmiştir. Ancak bu tür yapısal sorunlar uzun solukludur hükümetlerin kamu yatırımlarını kırsal kesimlere yöneltmesi acilen zorunludur. Bu hususta iki mesele büyük önem taşımaktadır. İlk olarak dış ticaret politikaları ve düzenlemeleri madde madde yeniden gözden geçirilmeli ve toplumsal cinsiyet temelli meseleler ciddiyetle ele alınmalıdır. 111 Kırsal bölgelerin kalkınması için yapılan harcamalar öncelikli hale gelmelidir. Kriz önlem paketleri ortaya koyan gelişmekte olan ülkeler arasında bazıları tarım ve kırsal gelişim için yeni harcama uygulamaları ve önlemleri yürürlüğe koymuştur. Çin hükümeti Kasım 2008’de kırsal altyapı yatırımlarının kriz önlem paketinin bir parçası olduğunu duyurmuştur. Benzer şekilde Malezya ve Endonezya’da da bu yönde adımlar atılmış, Tayland ve Vietnam’da çıkarılan paketler çiftçilere sağlanacak kredi teşviklerini kapsam dâhiline almıştır. Bu ülkeler örnek alınabilir, tarımı yeniden canlandıracak kaynak akışkanlığını sağlayacak uygulamalar birçok ülkede hemen şimdi başlatılabilir: tarım istihdamı koşullar gereği zorunlu olarak işsiz durumda olanların dolaysız istihdam yaratma programları dâhilinde üretken hale getirilebilir. Bir sonraki bölümde krizden sonra alınan önlemlere değineceğiz ve birçok gelişmekte olan ülkenin karşı karşıya kaldığı kısıtlı politika alanlarının nasıl genişletilebileceği üzerinde duracağız. EBT_SAYI_27.indd 111 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... 5. Krize Karşı Politik Önlemler: Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Gözeten Bir Gündem Yaratma Gelişmiş veya gelişmekte olan hiçbir ülkenin, mevcut krizin yaygınlaşan etkilerinden kaçabilmesinin mümkün olmadığı artık açıkça ortadadır. Ülkeler kriz girdabına yakalandığında, ihracat, işçi dövizleri ve turizm gelirlerinde gözlemlenen düşüşler, birçoğunun yabancılara olan taahhütlerini yerine getirebilme gücüne karşı tehdit oluşturmakta ve mali alan üzerine aşırı bir baskı yaratmaktadır. Göstergeler birbiri ardına tüm ülkelerde işsizlik oranlarında son otuz yılda görülmemiş keskin artışların yaşandığını göstermektedir. Fırtına etkilerini azaltacak güce sahip daha iyi pozisyonda görünen ülkeler bile sıkıntılı dönem yaşadıklarını bildirmekteler. Dolayısıyla tüm dünyada ortak acil bir hedef bulunmaktadır: mali krizin erken etkilerini kontrol altına almak ve hızlı bir şekilde ekonomik canlanma sağlayacak politikalar ortaya koymak. Gelişmekte olan ülkeler için, ihtiyaç duyulan, Birleşik Devletlerin, Avrupa Ülkelerinin, Kanada, Çin ve Hindistan’ın ilan ettiği büyüklükteki iktisadi destek ve kurtarma paketlerini finanse etmeyi zorlaştıran sadece ulusal değil uluslararası kısıtlamalardır (iktisadi ve kurumsal). Bu alanda yapılacak değişikliklerin acilen gerekli olduğunu düşünmekteyiz. 112 Durgunluk ve kriz ortamları ister hafif isterse şiddetli biçimde yaşanıyor olsun bu dönemlerde toplumsal cinsiyete dair meselelerin gözetilmesi normal dönemlere kıyasla görece daha zorlu hale gelse dahi kritik ve elzemdir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten önlemlere dair gündem yaratırken ilk olarak bu gündemin ne gibi kıstasları olabilir sorusu akla gelecektir. Biz bu hususta başlıca dört temel ölçüt olduğunu düşünmekteyiz: •Finansal istikrarı sağlamanın ve makro iktisadi dengesizlikleri önlemenin yanı sıra, genişlemeci maliye ve para politikalarıyla iş kayıplarını engellemek, herkes için, kadınlar da dâhil olmak üzere, ücretli çalışma olanaklarına erişimi geliştirmek; •Toplumdaki tüm bireylerin gıda güvenliğini sağlama hususunda geçimlerini sağlayabilmeleri için üretken kaynaklara erişimlerini desteklemek; •Karşılıksız emek cephesinde toplumsal cinsiyet temelli mevcut eşitsizliklerin farkındalığını artırmak; •Herkesin, sosyal sınıf, din, dil, ırk, etnik köken, yaş, aile içindeki statü, çalışma biçimi gibi ayrımlardan bağımsız olarak tüm bireylerin, EBT_SAYI_27.indd 112 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş kadınların, çocukların en azından minimum sosyal güvenceye sahip olmalarını sağlamak ve bu hususta sosyal güvenlik ağlarına erişimini sağlamak. Şu ana kadar alınan önlemleri bu ölçütlere göre hızlıca gözden geçirmek bu noktada yararlı olacaktır. Öncelikle, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere yirmiden fazla ülkede finansal istikrarı sağlamak amacıyla alınan önlemlerin daha önce hiç görülmediği kadar cesurca olduğu görülmektedir25 ve yakın gelecekte de bu eğilimlerinin devam edeceği beklenmektedir. Artık bu noktada mesele finansal, mali ve her türlü önlemin zamanından önce uygulamadan kaldırmasına neden olacak bütçe ve finansman kısıtları olacaktır. Ülkelerin kalkınma planlarının uluslararası ve bölgesel kalkınma bankaları ile koordinasyonu ile bölgesel girişimlerin başlatılması, gelişmekte olan ülkelerin pazarlık masalarında temsili için baskının oluşturulması, uluslararası kanun ve düzenlemelerin çoğunluğun (çoklu paydaşların) meselelerini yansıtmasının sağlanması bakımından büyük önem taşımaktadır. Finansal istikrar yolunda atılan adımların yanı sıra, 2008 yılı sonundan itibaren birçok ülke mali canlandırma paketleri açıklamış ve uygulamaya koymuştur. UN (2010: 19) 59 ülke tarafından uygulanan mali canlandırma paketlerinin küresel toplam gayri safi hâsılanın %4,7’sine tekabül ettiğini yaklaşık toplam 2,6 trilyon dolar değerinde olduğunu belirtmektedir26. Söz konusu raporda canlandırma paketlerinin genellikle kamu harcamalarında artış, alt yapı yatırımları, iş âlemi vergi indirimleri, diğer vergi indirimleri ve teşviklerle hanehalkı gelir artışları gibi çeşitli uygulamaları içerdiği ancak ülkeden ülkeye bu içeriklerin farklılıklar gösterdiği de belirtilmektedir (UN, 2010: 20-22). Gelişmiş ülkelerde ağırlıklı olarak kamunun gelir kanadında vergi yönlü politikaları içerirken, gelişmekte olan ülkelerde gelir yerine daha çok harcama yönünde yapılan değişikliklerdir. Harcama yönlü değişikliklerin çarpan etkisinin gelir yönlü politikalardan daha etkin olduğu ve gelişmiş ülkelere kıyasla gelişmekte olan ülkelerde savunmasız kesimlere yapılan gelir transferlerinin direkt tüketim artışlarına neden olduğu bulgular arasındadır (UN, 2010: 21). Türkiye’de ağırlıklı olarak vergi indirimleri, yatırım ve istihdamı teşvik uygulamaları destek içeriğini oluşturmaktadır27. 113 İstihdamı destekleme paketleri toplumsal cinsiyete duyarlı diğer tedbirler ve önlemler arasında ayrı bir öneme sahiptir. Toksöz (2009: 29-42) istihdamı korumaya ve işsizliği önlemeye yönelik alınan önlemlerin toplumsal cinsiyete duyarlı kapsamlı bir incelemesini sunmaktadır. Kriz sonrası çıkarılan kanun ve kararnamelerin ve ayrıca hükümetin 2010 Yılı Programı, Dokuzuncu EBT_SAYI_27.indd 113 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program ve Yıllık Programlarının istihdama yönelik içeriklerini inceleyen Toksöz (2007: 53-60; 2009: 34) tüm bu karar ve programların kadınların çalışma yaşamındaki eşitsiz konumuna dair önemli saptamalarda bulunduğunu ancak öncelikli politikalar ve tedbirler içinde yer almadıklarına dikkat çekmektedir. Alınan önlemleri kısaca belirtmek gerekirse sigorta primlerinde indirimler, işsizlik ödeneğinde artışlar, kadınları da içeren işgücü piyasasında dezavantajlı durumda olan nüfus için teşvikler verilmesi, kısa çalışma ödeneği uygulamasının süresinin uzatılması ve yapılan ödemelerin artırılması, işverenlerin sigorta kesintilerinde işsizlik ödemeleri fonundan geri ödemeler yapılması gibi uygulamalar olarak özetlenebilir28. 114 Yukarıdakilere ek olarak 2009 Temmuz ayından itibaren aktif istihdam politikası olarak toplum yararına çalışma projesi (TYÇP) uygulanmaya başlanmıştır. Program kapsamındaki çalışma alanları çevre temizliği, kamusal altyapının yenilenmesi, çevre düzenlemesi, bakım onarım ve temizlik işleri yapılması gibi altyapı çalışmalarına ait alanlar olduğundan bu proje kapsamında istihdam edilenlerin yalnızca %27’sini kadın çalışanlar oluşturmaktadır. Güney Doğu Anadolu Projesiyle (GAP-II) ortak olarak TYÇP kapsamında istihdam edilen 839 çalışandan ise yalnızca %14’ünün kadın çalışan olduğu görülmektedir. Tüm bu göstergeleri destekleyecek biçimde, istihdam paketleri kapsamındaki uygulamalara rağmen, 2008 yılına kıyasla 2009 yılında Ocak-Aralık dönemi rakamları iş bulma kurumuna başvuran işsiz sayısının kadınlarda %49,7 erkeklerde %1,3 artış gösterdiği ve işe yerleştirmelerde ortalama %4’lük bir azalma olduğu görülmektedir (İŞKUR, 2009). Kadın başvuru sayısının yüksek olması tek başına bize istihdam uygulamalarının başarısız olduğu sonucunu göstermez. Kriz dönemlerinde kadınların işgücüne katılımındaki artış da kısmen bu rakamı açıklayabilir. Bu bağlamda uygulamaların tam bir değerlendirmesini yapmanın henüz elimizde yeterli veri bulunmadığı için pek mümkün olmadığı söylenebilir. Ancak TYÇP’nin içeriğine bakıldığında, işgücü piyasasında toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikleri yeniden üretecek sonuçlar ortaya çıkarma tehlikesi olduğunu belirtmekte fayda görmekteyiz. Kriz zamanlarında kamunun son çare olarak istihdam yaratması ve garanti altına alması fikri, uzun bir geçmişe dayanıyor. Bugüne kadar birçok ülke29 kriz zamanlarında değişik adlar altında ‘istihdam garantisi programları’, ‘kamu yararına çalışma projeleri’, ‘ayni ödemeli çalışma’ ve ‘nihai istihdam mercii’ gibi çeşitli istihdam artırıcı ve yaratıcı programlar uygulayagelmiştir (Antonopoulos, 2007: 4). Bu ülkeler içinde en öne çıkanı Hindistan’dır. Hindistan bu alandaki geçmiş tecrübelerine ve uygulamalarına ek olarak, 2005 yılında Hindistan anayasasına Kırsal İstihdam Garanti maddesi ekledi30. EBT_SAYI_27.indd 114 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Hindistan’ın yanı sıra Güney Afrika’dan Şili’ye birçok ülke krizden önce ILO’nun desteğiyle kamu yararına istihdam olanakları sağlamaya başlamıştı31. Şimdiye kadar istihdam garantisi projelerine dair iktisadi bakış açısıyla destekleyici birçok tez ortaya konmuştur. İşsizliğin hem iktisadi, hem sosyal hem de psikolojik maliyetleri olduğu belirtilmiştir (Sen, 1999: 14). Ekonomik yoksunluğun, zorunlu göçler, etnik düşmanlık, demokratik olmayan siyasi hareketlerle yakından ilişkili olduğu savunulmaktadır (Nafziger, vd. 2000: 91147; Ocampo, 2006: 5-15). Tam istihdam gerçekten de kriz dönemleri veya normal zamanlardan bağımsız olarak başlı başına ‘çalışma hakkı’ ile birebir ilişkili olduğundan dolayı çok önemlidir. Bu ‘hak’ Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Bağımsızlık Bildirgesi dâhil olmak üzere birçok belgesinde yer alır. Ancak bu haktan daha çok erkek nüfusun yararlandığı bu yazıda da belgelenmiştir. İstihdam yaratıcı projelerde örneğin alt yapı ve inşaat işlerinde %80–90 oranında erkeklerin çalıştığı görülmektedir (ILO, 2009b: 9). Benzer şekilde Birleşik Devletlerde, Kore’de çevre projeleri kapsamında iş bulanlar arasında erkek çalışanlar yoğunluktadır. Burada aktif istihdam politikalarına dair toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış açısıyla iki temel mesele olduğunu belirtelim. Bunlardan ilki bahsedilen aktif istihdam paketlerinde kadınlara da iş yaratılması ve bu amaçla gerekli kursların ve eğitimlerin bu paketlerin bir parçası haline getirilmesi gerektiğidir. Uygulanan projeler kadın yoğun sektörlere önem verecek şekilde hazırlanmalıdır. Kadın yoğun sektörlere gerekli önem verilmediği takdirde, işgücü yetiştirme eğitimlerinin yararının da kısıtlı olabileceğini belirtmek gerekir. Yukarıda, Türkiye’deki aktif istihdam politikası örneği olan TYÇP’nin sonuçlarına değinmiştik. İşgücü yetiştirme kurslarına katılanların arasında kadınların oranı %48-50 olmasına rağmen işe yerleştirilenlerin içerisinde oranın çok daha düşük olduğu görülmektedir (İŞKUR, Aralık 2009 Bülteni, Tablo 19). Ayrıca, kadın çalışanların bu projelerde yer almasını sağlamak amacıyla bakıma ihtiyacı olan çocukları için gerekli kreş ve bakım merkezlerinin kurulması çok önemlidir. Aksi takdirde çocuk bakması gereken kadın işsizleri bu projelere çağırmak onlardan çok zor ve haksız yere bir tercih yapmalarını istemek olur. 115 Bunların yanı sıra, kadınların yararına onların karşılıksız iş yüklerini hafifletici etkisi olacak şekilde projeler hazırlanmasıdır. Örneğin, kamu yararına yapılan alt yapı çalışmaları, kırsal kalkınma ve sosyal hizmetlerin sunulması için hazırlanan istihdam projeleri bu etkeni göz önüne alabilir. Yeni istihdam alanları temiz su sağlanması ve kanalizasyon gibi sağlığı koruma yönünde EBT_SAYI_27.indd 115 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... sunulan hizmetler, köprüler inşa edilmesi, yollar açılması, erken çocuk gelişimi için gerekli bakım hizmetleri gibi alanlarda olabilir. Bazı gelişmekte olan ülkeler için bu hizmetlerin icra edilmesi elzemdir ve bu ülkelerde örneğin su taşımak zorunda olan kadın ve kız çocuklarının yaşamlarını değiştirebilir. Mevcut kamu yararına çalışma program ve projeleri arasında toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten en iyi uygulamalara örnek olarak Hindistan’daki Milli Kırsal Kesim İş Garantisi Yasası (NREGA) gösterilebilir. Bu program kadınlara çocuk kreşleri ve çocuk bakımı gibi alanlarda çalışmalarını sağlamakta ve bu çalışma alanlarının evlerinden belli bir uzaklıkta olmasına dikkat etmektedir. Arjantin’in 2001 mali krizinden sonra uygulamaya başladığı Jefes e Jefas de Hogar, daha çok kadınlara istihdam fırsatı sağlamıştır ve çalışanların çoğu kamu kalkınma projelerinde daha çok sonuçlarından kendilerinin yararlandığı projelerde çalışma imkânı bulmuştur. Güney Afrika’nın Genişletilmiş Kamu Yararına Çalışma Projesinin bir parçası olan sosyal hizmetler projesi bu anlamda bir diğer örneği oluşturmaktadır. 116 Toplumsal cinsiyete duyarlı istihdam paketlerini destekleyici sesler yalnızca sivil toplum örgütlerinin çağrılarında kısıtlı kalmamalıdır. İktisadi görüşle ‘etkinlik’ açısından da toplumsal cinsiyeti gözeten projelerin gelir etkilerinin ve yoksul-yanlı büyüme açısından etkilerinin alt yapı çalışmalarında yoğunlaşan istihdam artışlarından çok daha güçlü olduğuna dair bulgular vardır (UNDP Gender Team/Levy Institute Project 2008)32 (Fackler, 2009: 1-3). Ayrıca kadınların gelire erişimi sağlandığında ve geliri kontrol gücü olduğunda yoksul hanehalklarının ve özellikle çocukların refahında artışlar olduğu gözlemlenmiştir. Bangladeş, Brezilya, Kenya ve Güney Afrika üzerine yapılan çalışmalar kadınlar geliri kontrol ettiğinde yoksul hanelerde çocukların beslenmesi, okula kayıtlı olma oranları açısından erkeklere kıyasla daha olumlu gözlemler sunmaktadır (Buvinic, 2009: 5). Bütün bunların yanı sıra krizin karşılıksız emek cephesindeki olası etkileri düşünüldüğünde, sosyal hizmetlerin sağlanmasına yönelik ve altyapı harcamalarının en azından mevcut seviyelerinde tutulması gerektiği, özellikle gıda yardımı, sağlık ve eğitim gibi alanlarda kesintiye gidilmemesi gerektiği ortadadır. Bu alanlardaki harcamalar kadınların güçlendirilmesi açısından cinsiyete dayalı direkt harcamalardan daha önemli ve verimlidir. Birçok ülkede kamu sektörü ve özellikle de eğitim, sağlık ve diğer sosyal hizmetler kadın işgücü açısından düzenli ve formel istihdam alanları olarak ağırlıklı sektörlerdir. Kriz dolayısıyla kamu istihdamını azaltarak yapılabilecek bütçe kesintileri kadınların işsizlik oranlarını erkeklere oranla daha hızlı artıracaktır. EBT_SAYI_27.indd 116 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Yine sağlık, eğitim ve altyapı gibi alanlarda yapılan kesintiler kadın istihdamını negatif etkilediği gibi kadınlar üzerindeki ücretlendirilmeyen çalışma yükünü de arttıracaktır. Son rakamlara bakıldığında birçok ülkede bütçe kalemleri artırılırken bazı ülkelerde bütçe kısıtlamalarına gidilmiştir. Örneğin Gürcistan’da 2009 yılında bazı sağlık programlarına sağlanan finansmanda kısıtlamaya gidilmiş; çocuk sağlığı programı, onkolojik ve jinekolojik acil sağlık hizmetleri programı ve kırsal bölge sağlık programları gibi. Bu kısıtlamalar özellikle kadınlar açısından yalnızca istihdam olanaklarını daraltmakla kalmamakta aynı zamanda sağlık riskini artıran ve kadınların ücretlendirilmeyen emek yükünü de artıran etki yaratmaktadır. Bunun tersine Çin mali destek paketinin önemli bir bölümünü sağlık sistemini geliştirmeye ayırmıştır. Sosyal güvenlik ve düşük gelirli hanehalklarını desteklemek açısından bu tür adımlar kritik öneme sahiptir. Mevcut durumda birçok ülkenin bütçe açıklarından kaynaklanan zorluklarla karşı karşıya olduğu bilinmektedir. Gelişmekte olan ülkeler açısından bakıldığında hâlihazırda var olan bütçe açıklarının yanı sıra bahsedilen önlem paketlerinin nasıl finanse edileceği en büyük sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Gerçekten de gelişmiş ülkeler bu önlem paketlerini hükümet tahvilleri/ bonoları yaratarak, petrol ve kaynak zengini ülkeler gibi bazı gelişmekte olan ülkeler de kriz öncesi yarattıkları rezerv birikimleri ile finanse edebilirken, diğer gelişmekte olan ülkeler fon yetersizliği ile karşı karşıya kalmış ve gerekli önlemleri alamamıştır. 117 UN (2010: 22) raporu kamu bütçesindeki açıkların avro bölgesinde 2010 yılında GSYH içerisinde %6,5’lık paya sahip olacağına dair tahminler sunmaktadır. Bu rakam kriz öncesi dönemle karşılaştırıldığında 2007 yılına göre on kat daha yüksektir. Japonya, Birleşik Devletler, İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde açıkların hâsıla içindeki payı %10’dan daha yüksektir. Gelişmekte olan ülkelerde durum çok daha ciddidir. Uluslararası finans kuruluşları bu tür kamu açıkları gibi zorluklara yenilerini eklemek yerine ortadan kaldırma yoluna gitmelidir. Bu bazı durumlarda uygulanan programlardaki koşulların yeniden gözden geçirilmesini, hatta geçici olarak kaldırılmasını gerektirse bile atılması gereken bir adımdır. Enflasyonla mücadele için kemer sıkma politikaları uygulanmamalı ve herhangi bir özelleştirmenin gelecekteki kamu gelirlerinde kayıp yaratacağı ve dolayısıyla kamu harcamalarında baskı oluşturacağı ve ayrıca kamu mal ve hizmetlerine getirilecek kullanıcı vergisi uygulamalarının özellikle bu vergileri verebilecek güce sahip olamayanları dışlayıcı etki yaratacağı da unutulmamalıdır. Şu an gerekli olan kısa dönem canlanma ve uzun dönemli hedefler arasındaki dengeleri oluşturmaktır. EBT_SAYI_27.indd 117 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... Bu konuda G20 üyeleri önlemler hususunda beraber hareket etmek ve uygulamalarda koordinasyonun sağlanması üzere Londra ve Pittsburg’da yapılan zirve toplantılarında taahhütlerde33 bulundular, ancak şu ana kadar ne yazık ki herhangi bir kesin hedef ortaya konup somut bir adım atılmamıştır. Mevcut krizin faydalı bir yan etkisi de ekonomi için kamunun iktisadi sistem içindeki öneminin yeniden teyit edilmesi olmuştur. Tüm dünyada hükümetler ve merkez bankaları, krizle mücadelede çöken finansal sistemin ayakta tutulup güçlendirilmesinde, özel şirketlerin sermaye yapılarının düzeltilmesinde ve özel sektörde işsizlik yüksek boyutlarda yaşanırken istihdam yaratılmasında önemli roller oynadılar. İstihdam alanında bir süre daha kalıcı olacağı görünen ciddi kriz ortamında kamu kaynaklarıyla yeni iş alanları yaratılması ciddi bir fırsat olarak düşünülebilir. 118 Mevcut kriz tarım sektörü için gerekli müdahalelerin gıda güvenliği açısından acilen yerine getirilmesi gerektiğini göstermiştir. Tarım, halen yoksul kesimin en temel gelir kaynağı durumundadır ve dünya nüfusunun, çoğunluğunu kadınların oluşturduğu %60-70’ine istihdam sağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında gelişmiş ülkelerin korumacı politikaları (OECD, 2009: 1-5) yeniden gözden geçirilmesi, gelişmekte olan ülkelerde çiftçilere fiyat istikrarsızlığı ve benzeri durumlara önlem teşkil edecek kurumsal desteklerin sağlanması çok önemlidir. Üretken kaynaklara ulaşımlarındaki kısıtların kaldırılması ve kamu yatırımlarının kırsal bölgelere yönlendirilmesi kritiktir. Kamu yararına çalışma projelerinde bu bölgelerin kalkınması öncelikli hale gelmelidir. Gelişmiş ülkelerin tüm bu önlemleri yerine getirebilmesi, daralan mali alanlarının genişletilmesi açısından önemli bir rol de resmi kalkınma yardımlarına düşmektedir. Unutulmamalıdır ki gelişmekte olan ülkeler kısmen de olsa korumacı tarım politikaları, mali serbestleşme ve ağır borç yükleri sebebiyle büyük gelir kayıplarına uğramıştır. Bu yardımların özellikle durgunluk dönemlerinde artırılması tüm bu etkenlerden dolayı çok önemlidir. 6. Sonuç Mevcut durumda küresel ekonominin dönüştürülmesi için mali piyasalara ve tek başına özel sektöre güvenmenin mümkün olmadığı sıkça tekrarlanmaktadır. Bu hususta hükümetlere ve uluslararası kuruluşlara önemli görevler düşmektedir ve yapılacak müdahaleler durumun ciddiyetinin farkında olacak şekilde olmalıdır. Uygulamalar ve gerekli düzenlemeler tüm ülkeleri durumdan kurtaracak, eşit şekilde kurtulmalarını sağlayacak EBT_SAYI_27.indd 118 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş biçimde hazırlanmalıdır. Ne yazık ki dünya ekonomisinin yakın geleceğe dair resmi pek de iç açıcı görülmemektedir. Krizin yarattığı fırtınadan etkilenenlerin bazıları görece iyi pozisyonunu sürdürürken diğerleri derinden sarsılmış durumdadır. Bazı araştırmacılara göre en kötü senaryo mali açıklardan kaynaklanan istikrarsızlıklar olarak görülse de önümüzde bizi bekleyen en kötü senaryo yoksulluğun yarattığı umutsuzluk, üzüntü ve insanlık onurumuzun kaybolmasıdır. Cesurca ve eşitlikçi biçimde hareket edilmemesinin geriye döndürülemeyecek maliyetleri olabilir. Bahsettiğimiz sorunları çözecek politikaları oluşturmak bizim elimizde, ancak bunun için eski birtakım yargıları; cinsiyet körü iktisadi politikaları, bütünüyle piyasaya güçlerine dayalı kalkınma anlayışlarını bir kenara bırakmalıyız. DİPNOTLAR 1 Mevcut krizi doğuran tarihsel gelişmeler üzerine yapılan analizler kriz öncesinde uygulanan makro iktisadi politikalara önemli bir rol biçmektedir. Kriz öncesi döneme ait uygulamalar beklentilerin tersine ciddi istihdam kayıpları, yoksulluk ve gelir eşitsizliğinde artışlarla sonuçlanmıştır (Wade, 2004: 163-188; Cornia, 2004:1-3; Milanovic, 2003:1-4). Aynı dönemde ayrıca ‘istihdamsız büyüme’ kalkınma söylemine girmiş, ücretlerin atıl kaldığı, daha istikrarsız, belirsizliğin arttığı, güvenceden yoksun çalışma koşullarının ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Mevcut mali kriz aslen bu gelişmelerden bağımsız değildir. Finans piyasalarının diğerlerinden daha ayrıcalıklı hale getirilmesi ve dönüşümü (Kregel, 2009:8-12), piyasalarda ‘balonların’ (varlıkların değerlenmesi ve sonrasında fiyatların çökmesi) yaratılarak kârlılığın geçici olarak ertelenmesi gibi etkenler kriz sonucunu doğuran uygulamalar arasında sıralanmaktadır. Krizin nedenleri çalışmanın kapsamı dışında olduğundan inceleme dışı bırakılmıştır. Kriz öncesi gelişmeler ve uygulanan makro ekonomik politikalara dair detaylı bir analiz için bkz. Antonopoulos (2009). 119 2 Bkz. World Economic Outlook Update: Global Economic Slump Challenges Policies, Imf, 01/28/2009; 10 Şubat 2009 Tarihinde Erişim Sağlanmıştır: Http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2009/update/01/index.htm 3 Bkz. Report of the Fourth World Conference on Women, Pekin, 4–15 Eylül 1995 (Birleşmiş Milletler (UN) Yayın No. E.96.IV.13), Bl. I, Karar 1, ek II, paragraf 16. EBT_SAYI_27.indd 119 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... 4 İskoçya’da yapılan G8 zirvesinde yoksul ülkelere yardımın 2010 yılına kadar ikiye katlayarak 50 milyar dolara çıkarılması ve borçların silinmesi hususunda uzlaşılmıştı. 5 Kalkınma düşüncesinde farklı yaklaşımları derinlemesine işleyen bir kaynak için bkz. Toksöz (2011). 6 Yeniden üretim yalnızca çocuklar ve/veya hane içindeki diğer bireylerin bakımı ve emeğin yeniden üretimi gibi günlük ihtiyaçların giderilmesinden ibaret değildir. Aynı zamanda tüm faaliyetlerin yenilenerek yinelenmesi ve kuşaktan kuşağa aktarılmasının sağlanması için yapılanları da içerir; örneğin çocukların bağımsız kişiler olarak yetiştirilmesi gibi. 7 Burada verilen referanslar ilgili yazından yalnızca bazı örneklerdir. Burada tüm çalışmalara yer vermememizin yapılan katkılara da adil bir yaklaşım olmadığının farkında olarak verdiğimiz referansların yalnızca bazı örnekler olarak anlaşılması gerektiğini belirtmek isteriz. 120 8 Bu kurumların her birini düzenleyen üretim, dağılım kuralları farklı olduğundan ve aynı zamanda her birinde kullanılan mali ve mali olmayan girdilerin birbirinden çok farklı olması sebebiyle ayrı tutuyoruz. 9 Honduras, Macau, Çin, Maldivler ve Fas gibi ülkelerde sanayi sektörü ve ayrıca tüm dünyada ihracata yönelik tekstil imalat sanayi bu grubun dışında tutulmalıdır. 10 Anadolu Ajansı, 5 Ocak 2010 tarihli haberi: http://www.ntvmsnbc.com/ id/25040557/ 11 Diğer birçok hedefin yanı sıra bu platform kadının iktisadi olarak bağımsızlık kazanmasının önemini vurgular, ekonomide yapısal değişikliklere giderek yoksulluğun kadınların üzerinde devamlılık gösteren ve artan yüküyle mücadele edilmesi gerekliliğini belirtir. 12 Kanada için bu rakam %45 (Harvey/Mukhopadhyay, 2007: 58); Birleşik Devletler için %42, Japonya için %15 ila %23 aralığında ve Filipinlerde EBT_SAYI_27.indd 120 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş %38 (APEC, 1999: 5); Meksika ve Nikaragua’da sırasıyla %21,6 ve %30’dur (ECLAC, 2007: 91). 13 Burada ücretsiz aile işçiliği gibi Türkiye’de de özellikle tarım işletmelerinde görülen kadın çalışanların yoğunlukta yer aldığı çalışma biçimi olan istihdam biçimi kastedilmektedir. 14 Direkt gelir getirmeyen çalışma kavramı, karşılıksız emeğin dolaylı olarak söz konusu hanehalkı ve yaşanan çevrenin refahını gelire benzer şekilde olumlu etkiyebildiğinden, bu emeğin dolaylı olarak gelir etkisi yaratan üretim faaliyetleri yerine getirdiğini vurgulamak amacıyla burada kullanılmıştır. 15 Bkz.http://www.wto.org/english/res_e/statis_e/its2010_e/its10_ appendix_e.htm. 16 Almanya ve Japonya imalat sanayi ürünlerine olan talebin daralması sonucu grup içerisinde en kötü etkilenen ekonomilerdir. Bu rakamlar batı Asya’da yer alan petrol ihraç eden ülkeler için ticaret hadlerindeki olumsuz etki dolayısıyla %12’lere kadar çıkmaktadır (UN/DESA, 2009: 2). 121 17 TÜİK hanehalkı anket sonuçlarına göre elde edilen 2007–2009 Ekim ayı verileri kullanılarak hesaplanmıştır. 18 Örneğin, Vietnam’da 2008 sonrası kapatılan firmaların %65’inin tekstil ve giyim fabrikası olduğu belirtilmiş, Kamboçya’da giyim sanayinde çalışan 300 bin işçi işten çıkarılmış, Hindistan’da tekstil imalatını da kapsayan ihracata yönelik sektörlerde yaklaşık 500 bin iş kaybı yaşanmıştır (WB, 2009: 9). 19 Kaynak: TCMB, Ödemeler Dengesi Analitik Sunum (Aylık). 2009 yılı aylık ortalaması Ocak-Ekim dönemi rakamları kullanılarak hesaplanmıştır. 20 Bu konuda daha detaylı bilgi için bkz. Blackden/Bhanu (1999), WB (2001; 2002) ve Bamberger vd. (2001). EBT_SAYI_27.indd 121 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... 21 New York Times (2008) “Trickle down downsizing,” Aralık 11. 22 Türkiye’de çalışma yaşamının yapısı ve kadın istihdamının durumu üzerine yapılmış kapsamlı bir çalışma için bkz. Toksöz (2007). 23 Bkz. Antonopoulos ve Memiş (2010). 24 Son iki yılda 3 milyar insan için temel gıda maddesi olan pirincin fiyatı üç katına çıkmış; buğdayın fiyatı bir yıldan daha az bir süre zarfında iki katına çıkmıştır. 122 25 UN (2010: 17) raporuna göre kriz sonrasında, yirmiden fazla sayıda ülke kredi ve mevduat garantileri sağlayarak bankaların iflas etme olasılığını azaltmış ve bankaların borç ödeme gücünü artıracak ve finansal kaldıraç oranlarını indirecek biçimde mali yapılarını değiştirmiştir. Fransa örneğini izleyerek birçok ülke bankaların yeni krediler vermek için hükümet desteği alma koşulu getirmiş ve bazı hükümetler büyük mali kuruluşlarının elindeki sorunlu varlıkları satın almışlardır. İzlanda, Birleşik Krallık ve Birleşik Devletler hükümetleri, iflas etmiş mali kuruluşları, mevduat sahiplerini korumak ve krizin daha da yayılmasını engellemek için kamulaştırmıştır. Ayrıca merkez bankaları yüksek faiz indirimleri getirmiş hatta faiz oranlarını sıfıra indirmişlerdir. Merkez bankaları ayrıca risk artışlarına karşı önlemler almış ve bazıları deflasyonist riski azaltmak, yerli para biriminde değer artışlarını kontrol altına almak için döviz piyasasına müdahalede bulunmuştur. Likiditeyi artırmak için genişletici bir dizi önlemle birlikte merkez bankalarının bilânçoları genişlemiş ve kompozisyonları değişmiştir. 26 Destek miktarları bazı ülkelerde gayri safi yurt içi hâsılanın %1’inden daha düşük seviyelerde iken bazılarında %10’unu aşmaktadır. GSYH oranına göre bakıldığında gelişmekte olan ülkelerde alınan önlemlerin payı gelişmiş ülkelere kıyasla daha yüksektir. Türkiye’de bu rakamların 2008– 2010 yılları arasındaki dağılıma baktığımızda 2008 yılında GSYH’nin %0,91’ine, 2009 yılında %3,15’ine ve 2010 yılında %1,56’sına tekabül ettiği görülmektedir (Yeldan, 2009: 4). 27 Uygulamaların maliyetleri detaylı olarak Yeldan (2009: 5) tarafından sunulmaktadır. EBT_SAYI_27.indd 122 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş 28 Burada çok kısaca başlıklarıyla bahsettiğimiz önlemlerin kapsamlı bir analizi için bkz. Toksöz (2009: 29-42). Uygulamaların miktarları ve içerikleri konusunda detaylı bilgi Yeldan’da (2009: 4-6) bulunmaktadır. 29 Konu üzerine yapılan çalışmalara bu adresten ulaşılabilir: http://www. economistsforfullemployment.org (21 Aralık 2009 tarihinde erişilmiştir). 30 Detaylı bilgi için bkz. http://www.nrega.ap.gov.in (21 Aralık 2009 tarihinde erişilmiştir). 31 Detaylı bilgi için bkz. http://www.ilo.org/public/english/employment/recon/eiip/index.htm (21 Aralık 2009 tarihinde erişilmiştir). 32 http://www.undp-povertycentre.org/paper-seminar/IPCSeminar_Rania_ Antonopoulos.pdf (21 Aralık 2009 tarihinde erişilmiştir). 33 Bu amaçlarla G20, 1.1 trilyon dolarlık kaynak ayrılacağına ve IMF’ye ayrılan kaynakların üç katına çıkarılacağına dair kararlar almıştır. UN (2010: 23) raporu, IMF ve Dünya Bankası standby antlaşmaları ve borçlandırma yoluyla İzlanda, Doğu Avrupa ülkeleri, Meksika, Kolombiya gibi gelişmekte olan ülkelere kaynak aktarımında bulunduğunu fakat yine de 2009 yılında gelişmekte olan ülkelere net resmi fon transferinin negatif olmasının engellenemediğini belirtmektedir. 123 KAYNAKÇA Adams, R., (2006), “Remittances and Poverty in Ghana.” Policy Research Working Paper Series 3838, (Washington, DC: The World Bank). Akıntola, O., (2004), “Gendered Analysis of The Burden of Care on Family and Volunteer Caregivers in Uganda and South Africa,” Research Report (Durban: University of KwaZuluNatal). Antonopoulos, R., (2009), “The Current Economic and Financial Crisis: A Gender Perspective, ” Working Paper Series, 562 (Annandale-on-Hudson, NY: The Levy Economics Institute of Bard College). EBT_SAYI_27.indd 123 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... Antonopoulos, R., (2007), “The Right to a Job, the Right Types of Projects: Employment Guarantee Policies from a Gender Perspective,” Working Paper Series, 516 (Annandale-on-Hudson, NY: The Levy Economics Institute of Bard College). Antonopoulos, R., (2008), “The Unpaid Care Work-Paid Work Connection,” Working Paper Series, 541 (Annandale-on-Hudson, NY: The Levy Economics Institute of Bard College). Antonopoulos, R.,/ Floro, Maria S. (2005), “Asset Ownership along Gender Lines: Evidence from Thailand,” Working Paper Series, 418 (Annandaleon-Hudson, NY: The Levy Economics Institute of Bard College). Antonopoulos, R.,/ Toay, T., (2009), “Macroeconomic Implications of HIV/ AIDS and Women’s Time-Tax Burdens: From Unpaid to Paid Care Work,” Working Paper Series, 570 (Annandale-on-Hudson, NY: The Levy Economics Institute of Bard College). 124 Antonopoulos, R.,/ Memiş, E., (2010), “Time and Poverty from a Developing Country Perspective, ” Working Paper Series, 600 (Annandale-on-Hudson, NY: The Levy Economics Institute of Bard College). APEC (Asia Pacific Economic Cooperation) (1999), “Time for Work: Linkages between Paid and Unpaid Work in Human Resource Policy.” Report of the APEC Human Resource Development Working Group. http://www.nsiins.ca/english/pdf/time.pdf Awad, İ., (2009), “The Global Economic Crisis and Migrant Workers:Impact and Response “, ILO International Migration Report (Geneva: ILO). Bamberger, M., / Blackden, M., / Manoukian, V., / Fort, L., (2001), Integrating Gender into Poverty Reduction Strategies (Washington, DC: World Bank). Barker, D., / Kuiper, E., (eds) (2003), Towards A Feminist Philosophy of Economics. (London: Routledge). Beneria, L., (1979), “Reproduction, Production and The Sexual Division of Labour”, Cambridge Journal Of Economics, 3/3: 203-25. Beneria, L., (2003), Gender, Development, and Globalization (New York: EBT_SAYI_27.indd 124 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Routledge). Blackden, M., / Bhanu, C., (1999), “Gender, Growth, and Poverty Reduction. Special Program of Assistance for Africa 1998 Status Report on Poverty,” Technical Paper, 428. (Washington, DC: The World Bank). Buvinic, M., (2009), “The Global Financial Crisis: Assessing Vulnerability for Women and Children, Identifying Policy Responses.” Prepared written statement, Division for the Advancement of Women Interactive Expert Panel on Gender Perspectives of the Financial Crisis, March 5. Commission on the Status of Women, Fifty-third Session, New York. Chen, Martha A. / VANEK, Joann / CARR, Marilyn (2004), Mainstreaming Informal Employment and Gender in Poverty Reduction: A Handbook for Policy-makers and Other Stakeholders (Ottawa: IDRC). Cornia, Giovanni.A. (2004), Inequality, Growth and Poverty in an Era of Liberalization and Globalisation. (Oxford: Oxford University Press). Corner, Lorraine (2009), “Gender Analysis of Fiscal Responses to the Economic Crisis in Asia,” Presented at the UNRISD conference on the “Social and Political Dimensions of the Global Crisis: Implications for Developing Countries,” 12 – 13 Kasım 2009, Geneva. 125 De Parle, J., (2007), “A Good Provider Is One Who Leaves,” New York Times Magazine, Nisan 22 2007. ECLAC (2007), “Women’s Contribution to Equality in Latin America and the Caribbean,” Paper prepared by Women and Development Unit of the Economic Commission for Latin America and the Caribbean (ECLAC) for the Regional Conference on Women in Latin America and the Caribbean, Ağustos 6–9, Ecuador. Elson, D., (1998), “The Economic, the Political and The Domestic: Businesses, States and Households in The Organisation of Production,” New Political Economy, 3/2: 189-208. Elson, D., / Çağatay, N., (2000), “The Social Content of Macroeconomic Policies”, World Development, 28/7: 1347-1364. EBT_SAYI_27.indd 125 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... ELSON, Diane (1998), “Integrating Gender Issues Into National Budgetary Policies and Procedures; Some Policy Options,” Journal of International Development, 10: 929-41. Elson, D., (1993), “Gender-Aware Analysis and Development Economics,” Journal of International Developmet,. 5/2: 237-247. EUROSTAT (2004) Basın İlanı, 93/2004-27 Temmuz 2004. Fackler, M., (2009) “Japan’s Big-Works Stimulus is Lesson.” New York Times Magazine, 6 Şubat 2009. Ferber, Marianne A. / NELSON, Julie A. (eds.) (1993), Beyond Economic Man: Feminist Theory and Economics (Chicago: Chicago University Press). 126 FiszbeinI, A., / Giovagnoli, P., / Thurston, N., (2003), “Household Behavior in the Presence of Economic Crisis: Evidence from Argentina, 2002” Review of Development Economics, 11/1: 92-106. Gardiner, J., (1997), Gender, Care and Economics (Basingstoke: Macmillan). Griffith-Jones, S., / Ocampo, Jose A., (2009) “The financial crisis and its impact on developing countries,” UNDP için hazırlanan yayınlanmamış metin. Hartman, H., (1976), “Capitalism, Patriarchy, and Job Segregation By Sex,” Signs, 1/3: 137-169. Harvey, Andrew S. / MUKHOPADHYAY (2007), “When Twenty-Four Hours is Not Enough: Time Poverty of Working Parents,” Social Indicators Research, 82/1: 57-77. ILO Key Indicators of the Labour Market (KILM) Veri tabanı, ILO. ILO (2010), Global Employment Trends for Women Report (GET), Ocak. (Geneva: International Labour Organisation). ILO (2009a), Global Employment Trends for Women Report (GET), Mart. (Geneva: International Labour Organisation). EBT_SAYI_27.indd 126 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş ILO (2009b), “Asia in the global economic crisis: Impacts and responses from a gender perspective A technical note for meeting: Responding to the Economic Crisis “– Coherent Policies for Growth, Employment and Decent Work in Asia and Pacific, Manila, Philippines, 18-20 Şubat 2009 (Geneva: International Labour Organisation). ILO (2008), Global Employment Trends for Women Brief, Mart (Geneva: International Labour Oranisation). ILO (2007), Global Employment Trends for Women Brief, Mart (Geneva: International Labour Oranisation). ILO (2006) Key Indicators of the Labour Market (KILM). Geneva: ILO. ILO (2004a) Global Employment Trends. http://www.ilo.org/public/english/ employment/strat/stratprod.htm ILO (2004b) Global Employment Trends for Women. http://www.ilo.org/ public/english/employment/strat/stratprod.htm 127 ILO (2004c) Towards a fair deal for migrant workers in the global economy, International Labour Conference Report VI, 92nd Session (Geneva, ILO, 2004). ILO (2002), Women and Men in the Informal Economy: A Statistical Picture (Geneva: International Labour Organisation). ILO (2009), “Impact of the Financial Crisis on Finance Sector Workers,” Krizin Mali Sektör Çalışanları Üzerindeki Etkileri - Küresel Diyalog Forumu tartışma metni, Cenevre, Şubat 24–25, 2009. IMF (2009), World Economic Outlook Update: Global Economic Slump Challenges Policies, (28 Ocak, 2009), IMF. İŞKUR (2009), Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü İstatistik Yıllığı 2008 (Ankara: İŞKUR). Khandker, Shahidur R., / Pitt, Mark M., (1998), “The Impact of Group-Based Credit Programs on Poor Households in Bangladesh: Does the Gender of Participants Matter?,” Journal of Political Economy, 106/5: 958. EBT_SAYI_27.indd 127 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... Klasen, S., (2006), “Pro Poor Growth and Gender Inequality,” Ibero America Institute for Economic Research (IAI) Discussion Papers, 151 (Göttingen: Ibero America Institute for Economic Research). Kregel, J., (2009), “Minsky’s Cushions of Safety: Systemic Risk and the Crisis in the U.S. Subprime Mortgage Market,” Public Policy Brief (Annandaleon-Hudson, NY: The Levy Economics Institute of Bard College). Kızılırmak, Burça A. (2008), “Labour Market Participation Decisions of Married Women:Evidence from Turkey, P.176-186, Deshpande, Ashwini (ed.), Globalization and Development (New Delhi: Oxford University Press). Kızılırmak, Burça A., / Memiş, E., (2009) “The Unequal Burden of Poverty on Time Use,” Working Paper Series, 572 (Annandale-on-Hudson, NY: The Levy Economics Institute of Bard College). 128 Laslett. B., / Brenner. J., (1989), “Gender and Social Reproduction: Historical Perspectives,” Annual Review of Sociology. 15: 381-404. Lucas. Robert E.B. (2004), “International Migration Regimes and Economic Development,” Report from the seminar of the executive Group on Development Issues on International Migration Regimes and Economic Development. Stockholm, Mayıs 13. www.egdi.gov.se/seminars6.htm. Memiş. E., / Toğrul. H., (2008), “Feminist İktisat,” BAŞKAYA, Fikret / ÖRDEK, Aydın (eds.), Ekonomik Kurumlar ve Kavramlar Sözlüğü, Ankara. Milanovic, B., (2003), “Can We Discern the Effect of Globalisation on Income Distribution? Evidence from Household Budget Surveys,” Policy Research Working Paper, 2876 (Washington, DC: The World Bank). Mutari, E., (2001), “...As Broad As Our Life Experience: Visions of Feminist Political Economy, 1972-1991,” Review of Radical Political Economics. 33: 379-399. Ocampo, Jose A. (2006), “Market, Social Cohesion, and Democracy.” DESA Working Paper, 9, (New York: UN Department of Economic and Social EBT_SAYI_27.indd 128 3/18/11 2:30 PM Rania Antonopoulos / Emel Memiş Affairs (DESA)). OECD (2009), “Agriculture,” Key Issues for Policy Coherence for Development. (Paris: OECD). Özay. Ö., (2010), “Gender İnequlities, Capital Deepening and Trade in Turkey’s Manufacturing Sector: 1990-2000’, Doktora Tezi (Utah: University of Utah). Power. M., (2004), “Social Provisioning As A Starting Point For Feminist Economics,” Feminist Economics, 10/3: 3-19. Ravallion. M., / Datt. G., (2002), “Is India’s Economic Growth Leaving the Poor Behind?,” Journal of Economic Perspectives, 16/3: 89–108. Sen. A., (1999), Development as Freedom, (NY. Knoph: Oxford and Delhi; Oxford University press) Standing. G., (1989), “Feminization Through Flexible Labor,” World Development, 17/7: 1077-1095. 129 Standing. G., (1999), “Global Feminization Through Flexible Labor: A Theme Revisited,” World Development, 27/3: 583-602. Toksöz. G., (2011), Görünmeyeni Görünür Kılmak: Kalkınma ve Kadın Emeği, (yayınlanacak). Toksöz. G., (2009), “Kriz Koşullarında Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden İşgücü Piyasaları,” (Ankara: ILO). Toksöz. G., (2007), “Türkiye’de Kadın İstihdamının Durumu,” (Ankara: ILO). TÜİK (2005), Hanehalkı İşgücü Anket Ağustos Haber Bülteni. TÜİK (2006), Hanehalkı İşgücü Anket Verileri. TÜİK (2006), Zaman Kullanım Anket Verileri. TÜİK (2009), Hanehalkı İşgücü Anket Verileri. EBT_SAYI_27.indd 129 3/18/11 2:30 PM Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke... UNIFEM (2005), Progress of the World’s Women 2005: Women, Work and Poverty (New York: UNIFEM). UN (1995) Report of the Fourth World Conference on Women, Pekin, 4–15 Eylül 1995 (Birleşmiş Milletler (UN) Yayın No. E.96.IV.13), Bl. I, Karar 1, ek II, paragraf 16. UN (2005), “Trends in Total Migration Stock, 2005 Revision,” Population Division, Department of Economics and Social Affairs (New York: UN). UN (2009), UN-DESA: World Economic Situation and Prospects 2009: Update as of mid-2009 (New York:UN/DESA) http://www.un.org/esa/ policy/wess/wesp2009files/wesp09update.pdf UN/DESA (2009), Monthly Briefing World Economic Situation and Prospects and Monitoring of Global Vulnerability (New York:UN/DESA). 130 UN (2010), World Economic Situation and Prospects, 2010, (New York: UN) http://www.un.org/esa/policy/wess/wesp2010files/wesp2010.pdf Wade. Robert H. (2004), “Is Globalisation Reducing Poverty and Inequality?,” World Development, 32/4: 567–89. WB (2009), “Swimming against the Tide: How Developing Countries Are Coping With the Global Crisis.” Background Paper prepared by World Bank Staff for the G20 Finance Ministers and Central Bank Governors Meeting, Horsham, United Kingdom, Mart 13–14. WB (2006), The Economic Implications of Remittances and Migration, Annual Global Economic Prospects (GEP) Report. (Washington, DC: World Bank). WB (2001), Engendering Development (New York: Oxford University Press). Yeldan. E., (2009), “Turkey’s Response To The Global Crisis: An Initial Assessment of the Effects of Fiscal Stimulus Measures on Employment and Labor Markets”, Mimeograf. EBT_SAYI_27.indd 130 3/18/11 2:30 PM TARTIŞMA EKONOMİK KRİZLER VAR DA, SOSYO-EKONOMİK KRİZLER YOK MU? We Have Economic Crises, But What About Socio-Economic Ones? Meryem Koray * 2008 sonbaharında ABD’de ortaya çıkan ve domino etkisiyle tüm ülkeleri etlkileyen ekonomik krizin epeyce korku yarattığını, söz konusu korku ve kaygıların bugün de devam ettiğini biliyoruz. Bu nedenle sürekli bir kriz kaygısı yaşandığı ve konunun gündemden düşmediği de ortada. Tabii ki ekonomik krizler, hele bu çapta olanlar önemli ve çeşitli boyutlarıyla konuşulmaları gerekiyor. Ancak bu krizler olsun olmasın, bir de hiç bitmeyen ve dünyanın çok geniş kesimini kapsayan öyle sosyo-ekonomik koşullar var ki, devasa bir “sosyo-ekonomik krizden” söz etmeyi gerektiriyor. Dolayısıyla bunları kriz olarak adlandırmak hiç söz konusu olmadığı ve insana dair bu koşullar toplumsal bir patlama ile ortaya çıkmadığı anlarda sayısal bazı veriler olarak anılmaktan öteye gidemez. Bugünkü sistemin asıl krizini bu eşitsiz/ adaletsiz koşullarda görmek durumundayız. 131 Örneğin liberal iddialara inanırsak, “insan” temelli bir sistem var ortada; bunun ardından haklar, özgürlükler ve demokrasi söylemlerinin geldiğini biliyoruz. Eğer bu iddialar doğruysa, küresel ve toplumsal düzeydeki sosyo-ekonomik tabloyu nereye koymalı? En başta milyarlarca insan “insanca” sayılmayacak koşullarda yaşamını sürdürmeye mahkûm. Bölgeler, ülkeler, insanlar arasında büyük bir adaletsizlik ve dengesizlik ortaya çıkmış durumda ve ekonomik/ teknolojik gelişmeler bunlara uzanamazken, aksine bunlar eşitsizliği arttıran yanlarıyla dikkat çekmekte. Derdimiz insan ve özgürlükse, bu tablo da hem düşünce sistemi hem ekonomik sistem açısından önemli olmalı, değil mi? * Yıldız Teknik Üniversitesi İ.İ.B.F, Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:7 Sayı:27 Güz: 2009 Sayfa: 131-143 Education Science Society Journal / Volume: 7 Issue: 27 Autumn: 2009 Page: 131-143 EBT_SAYI_27.indd 131 3/18/11 2:30 PM Ekonomik Krizler Var da, Sosyo-Ekonomik Krizler Yok mu? Oysa gördüğümüz ne? Tüm bu adaletsizliklere yol açan temel faktörün kapitalizmin aşırı tamah/kar hırsı olduğu görmezlikten gelinirken, esas olarak bu tamahın yol açtığı krizlerin sisteminin doğasına bağlanmasından kaçınılmakta, bir taraftaki ekonomik gelişmenin öteki tarafta yol açtığı eşitsiz/ adaletsiz koşullarla sağlandığı ise hiç konuşulmamaktadır. Üstelik sistemin günahlarını veya sorunlarını üstlenen daha yoksul halklar, kesimler ve ücretli çalışanlar, genellikle ekonomik/finansal krizlerin de en büyük faturasını ödeyen kesimler olmaktadır. İşte bu noktada, kurulamayan bu ilişki ve bağlantıların sistemin hegemonyasının ne kadar başarılı olduğunu göstermek açısından önemli olduklarını da söylemek gerekiyor. 132 Dünya her zaman sorunlu, acılı ve eşitsiz olmuştur denillebilir. Ama aynı gezegende yaşayan ve yaklaşık 300 yıldır insanların eşitliğinden ve doğal haklarından söz edilen bir dünyada insanlar arası eşitsizliğin bugün ulaştığı boyutların bu kadar “olağan” bulunması düşündürücü olsa gerek. Kaldı ki, bugün ulaşılan zenginlik ve teknolojik olanaklar nedeniyle yaşanan sorunlar ve ortaya çıkan adaletsizliğin çok daha acımasız ve kabul edilemez olduğu gibi bir gerçek de var. Kısacası yaklaşık 500 yıl önce başlayan Batı-Doğu ayrılması bugün artarak sürüyorsa, birileri de artık bunun olağanlığını değil, kabul edilemezliğini konuşmak durumunda. Doğaldır ki, konuşanların çoğunun Batı’dan çok gelişmekte olan ülkelerden gelmesi de beklenir. Beklenir ki, bu ülkelerin aydınları hem küresel hem eşitlikçi/adaletçi bir bakış açısını esas alsın ve kendi sorunlarıyla küresel sistem arasındaki ilişkilere ağırlık veren bir duyarlılığı benimsesinler. Ne yazık ki gelişmekte olan ülkelerin Batı düşünce sistematiğini takip etmek ve kendi iç sorunlarına yoğunlaşmakla uğraşan aydınları, küresel eşitsizlik ve adaletsizliklerle ilgilenmek, kendi sorunlarıyla küresel sistem arasında ilişki kurmakta epeyce ihmalkâr davranmaktalar. Bu nedenle küresel eşitsizlik ve adaletsizlik konusunda da çok zaman Batı’dan yükselen seslerle yetinmek durumunda kalınmakta. Oysa gelişmekte ve hatta gelişmiş ekonomilerde artan sosyal eşitsizliklerden, gerileyen sosyal politikalardan söz ediliyorsa -ki öyle- bunların gerisinde bir de küresel sistem var. Bu sistemi ve politikalarını konuşmak yalnız bir ideolojik mesele de değil; olmamalı da. Evet, günahın büyüğü küresel kapitalizmde ve bu mesele temelde kapitalizmle derdi olanların meselesi. Ancak insani değer ve yaklaşımlardan söz edenler, ya da sosyal kaygı ve politikaları konu edenler, hatta felsefi anlamda liberalizmin insan odaklı düşünce sistemini benimseyenler için de, bunlardan söz edilecekse bu dünyayı ve bu dünya sistemini odak noktasına almak kaçınılmaz EBT_SAYI_27.indd 132 3/18/11 2:30 PM Meryem Koray görünmekte. Ya da insani değerler, iansan hakları, eşitlik ve özgürlük gibi kavramları kullanan herkesin hangi eşitlik, kimin hak ve özgürlüğünden söz edildiğini düşünüp “yalana” dönüşen bu değerleri sorgulaması gerekmekte. Örneğin 20. yüzyılın son çeyreğinde küresel piyasaya geçilirken, dünyayı birbirine yakınlaştıracak fırsat ve olanaklarlardan söz ediliyordu. Oysa belirsizliklerin, çelişkilerin, karmaşanın ve güvensizliğin arttığı bir dünya bulduk karşımızda. Uluslararası ve ulusal düzeylerde barışın, anlaşmanın, dayanışmanın azaldığı bir dünya ile karşılaştık. Bunca gelişmenin derman olamadığı sosyo-ekonomik sorunlar ve artan küresel adaletsizlik kaygı duymamız için yeterli olurken, bir de küresel ısınma, bitmeyen ekonomik krizler ve küresel terörün artışına tanık olduk. Hangi gelişmeden söz ediliyor? Uzaya gitmek, Mars’a ulaşmak, yapay organlar geliştirmek, kansere aşı bulmak iyi de, her gün çok basit hastalıklardan ölen 25-30 bin çocuk varsa bunların anlamı ne? Daha kolay iletişim sağlayan telefonlar, daha etkin yazılımlar, daha güçlü internet bağlantıları sağlanıyor olmasına karşın, açlık tehlikesi altında bir milyar insanı nereye koyacağız? I-podlar, i-padlar keşfedilirken, sağlıklı içme suyuna ulaşamayan milyonlarca insan, hiçbir eğitim olanağı olmayan milyonlarca çocuğun görmezlikten gelinmesi kabul edilebilir mi? 133 Güvenliksiz Bir Dünya Örneğin dünyanın ne kadar güvensiz olduğu biliniyor; savaş, şiddet ve terörün yaygınlığı da, artan silahlanma harcamaları da bunun en önemli göstergeleri. Günümüzde genel bir savaş hali yaşanmıyor; ancak toplumlar arasında, aynı toplum içinde ve gayrı-medeni savaş biçiminde savaşların arttığına kuşku yok. Örneğin 2000 yılında silahlı çatışmalarda 300 000 kişinin öldüğü bildirilmektedir. Bir de en başta petrol olmak üzere doğal kaynaklar azaldıkça bunlarla ilgili çatışmaların artacağı da bekleneceğine göre, gelecek açısından daha fazla kaygı duymak gerektiği ortada. Bu konuda Joxe’ye kulak vermekte de yarar var:1 “Seksenli yıllardan bu yana Afrika’da, Asya’da, Latin Amerika’da, Balkanlar’da, Kafkasya’da zincirlerinden boşanmış bir şiddet yaşanıyor. Ama Güney Ülkelerinde silahlı şiddetin coğrafi bakımdan baskın niteliğine bakıp, bunun ’kültürel vahşilik’ olduğunu düşünemeyiz. Bu durum, egemen ülkelerdeki şiddete uzam kazandırma stratejisinin sonucudur; şiddeti üreten en güçlü nedenler güneye doğru püskürtülmüştür. İki Dünya savaşı sırasında Kuzey ülkelerinin beceremedikleri bir şeydir bu “(vurgulama yazarın). EBT_SAYI_27.indd 133 3/18/11 2:30 PM Ekonomik Krizler Var da, Sosyo-Ekonomik Krizler Yok mu? Yani savaşlar Güney’e itilmekte, ama silahlar Kuzey’den gelmektedir. Küresel düzeyde silahlanma harcamaları yılda 1,2 trilyon doları bulmakta ve bu harcamaların 1998’den buyana son 10 yılda % 45 arttığı görülmekte. En büyük harcama da, Birleşmiş Milletler’in beş daimi ülkesine ait ve silah harcamaları dünyanın Gayri Safi Hâsılasının % 2,5- 3 dolayında bir büyüklüğe sahip.2 Ya Güvensizlik Nedenleri? Bunca silahlanmanın, ya da güvensizliğin nedeni sorulduğunda bölgesel, toplumsal çatışmalar, etnik, dinsel anlaşmazlıklar sıralanmakta, ama güvensizliğin asıl kaynaklarına gelinmemektedir. Oysa tüm bu çatışmaların gerisinde, kaynak ve gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi temel bir neden yatmaktadır. 134 Örneğin:3 -Açlık riski 1990 ortalarından buyana artmakta ve yaklaşık 1 milyar insanı tehdit etmektedir. -135 milyon insan topraklarından atılma tehlikesi altında. -Böyle giderse, 2015 yılında yaklaşık 3 milyar insan (dünya nüfusunun % 40’ı) su sorunu olan ülkelerde yaşayacak. -Tüm dünyada çalışanların dörtte üçü ekonomik açıdan güvencesiz koşullarda çalışmakta. -1.4 milyar insan geçimini sağlayacak yeterli topraktan yoksun. -Dünya nüfusunun en yoksul yüzde % 40’ı gelirin % 5’ini alırken, en zengin % 20’si toplam gelirin % 5’ini almakta. -Dünya nüfusunu yaklaşık yarısı, üç milyardan fazla insan günde iki doların altında bir gelire sahip. -Dünyada 2,2 milyar çocuk var ve bunların bir milyarı, yani her iki çocuktan biri yoksul. -UNICEF’e göre, her gün 26 ile 30 bin çocuk yoksulluktan ölmekte. -Her yıl 1,8 milyon çocuk ishal nedeniyle ölmekte. -Dünyada 121 milyon çocuk eğitimden uzak. -Gelişmekte olan ülkelerde 2005 yılında ilokul çağındaki 72 milyon çocuk okulda değil; bunların % 57’si de kız çocuk. -Oysa her yıl silahlara harcanan paranın yalnızca % 1’i her çocuğu okula kavuşturmak için yeter; ama yapılamamakta. Şimdi bu koşullarda hangi barış, hangi hukuk ve düzen, hangi insanlık ve hangi uygarlıktan söz edilebilir? Bir düşünmek gerek! EBT_SAYI_27.indd 134 3/18/11 2:30 PM Meryem Koray Ve bu yoksulluk ve yoksunluk tablosu, inanılmaz büyüme, gelişme ve zenginleşme hikâyelerinin yaşandığı bir dünyada ortaya çıkıyor. Kahredici ve isyan uyandıran yanı da burada. Bu nedenle güvenlik isteniyorsa, aslında insanlığa ait bu tablonun değişmesine ihtiyaç var. Bu koşullar ortada durdukça yalnızca askeri tedbirler ve daha fazla silahla güvenlikten konuşmak aldatmacadan başka bir şey olamaz. Ekonomik Adaletsizlik Ekonomik adaletsizlik ya da “bölüşüm adaletsizliği” konusu da çok önemli. Tek bir gezegenimiz var ve bunu tüm insanlığa ait olduğunu düşünmek için pek çok neden. Bugün çevresel felaketlerin endüstriyel büyüme ile ilgisi açıkça ortaya konmuş durumda ve bunun getirdiklerini endüstriyel büyümeden nasibini almmış, dolayısyla en az günahkâr ülkeler de yaşıyorlar. Oysa nimetlerin dağışımında büyük eşitsizlik/adaletsizlik söz konusu. Örneğin: -Dünya nüfusu yaklaşık 6,5 milyar, 2006 yılındaki gayri safi hâsıla ise (GSYH) 48,2 trilyon dolar. -GSYH’nin 36,6 trilyonu (% 76) dünyanın en zengin ülkelerine, yaklaşık 1 milyar insana ait. -Düşük gelirli ülkelerin veya 2,4 milyar insanın toplam geliri ise, yalnızca 1,6 trilyon dolar (GSYH’nin % 3,3). -Orta gelir grubundaki ülkeler, 3 milyar insan GSH’nın geri kalanını, 10 trilyon doları paylaşmakta (Toplam GSYH’nin % 20,7’si). -Buna karşın dünya milyarderlerinin (497 kişi) geliri 3,5 trilyon dolar, yani dünyadaki GSYH’nin % 7’si kadar. 135 Küreselleşen piyasaların bir şeyleri birbirine yakınlaştırdığı bir gerçek; ama uzaklaştırdıklarına ne demeli! Örneğin küresel düzeyde en zengin % 20’nin en yoksul % 20’ye göre gelir farkı şöyle bir seyir izlemiş: -1820’de 3 kat -1913’te 11 kat -1950’de 35 kat -1973’te 44 kat -1992’de 72 kat Ve bu eşitsiz-adaletsiz dünyanın birbirine yakınlaştığından, hatta “küresel bir köye” dönüşten nasıl söz edilebilmekte? Biraz utanmak gerek! EBT_SAYI_27.indd 135 3/18/11 2:30 PM Ekonomik Krizler Var da, Sosyo-Ekonomik Krizler Yok mu? İşsizlik-Yoksulluk Sarmalı Bu koşullarda dünyayı saran bir işsizlik, yoksulluk ve yoksunluk hali olması da kaçınılmaz. Ama sistemin bu “çıktıları”, aynı zamanda sistemin işe yarayan “girdileri” olduğundan, sorunlar gösterilse de, ilişkiler karartılmakta. Üstelik her biri bir diğeriyle çok yakından ilişkili. Biliniyor ki, ücretli iş her yerde yoksulluk tehlikesini önlüyor; ama iş yaratmak giderek zorlaşmakta. Örneğin: -İşi olmayan ve yalnız yaşayanların % 46’sı ise yoksulluk riski altında. Bu oran kısmen çalışanlarda % 28; tam gün çalışanlarda % 8 düzeyinde. -1995-2005 arasında dünyada genel olarak % 3,68 dolayında bir büyüme gerçekleşmiş, buna karşın istihdam artışı yüzde 1,6’da kalmıştır. -Örneğin 1,4 milyar dolayında insan, küresel istihdamın yaklaşık yarısı (% 48,7), günde iki doların altında bir gelirle çalışmaktadır. -Enformel ekonomide çalışan yoksulların oranının Güney Amerika’da ve Güney Asya’da yüzde 60-80 dolayına varmaktadır. 136 Büyüme ile istihdam artışı arasındaki ilişki büyük ölçüde kopar ve artık istihdam artışı için daha düşük ücretler, daha esnek ve kuralsız istihdam koşullardan başka bir şey önerilmezken, bunların birçok ülkede zaten fazlasıyla geçerli olduğu unutulabilir mi? Biraz İnsaf gerek! Bu tablo içinde, bir yanda umutsuzluğun yanısıra isyan ve öfkenin, öte tarafta kendini kurtarmış olsa bile içten içe işleyen utanç ve suçluluk duygusunu önlemek de mümkün değil. Bu kadar farklılaşmış, ayrışmış bir dünyada küresel toplum, küresel hukuk gibi olumlu anlamda bir yakınlaşma, bütünleşme de beklenemez. Bu tablodan ne barış, ne yakınlaşma, ne hak ve hukuk çıkar; olsa olsa güçlünün güçsüzün sırtına bindiği adaletsizliğin daha da artarak sürmesi beklenebilir. Bugün görülen manzara da bu. Bu manzaradan örnekleri yalnız Asya veya Afrika’daki ülkelerde değil, hemen yakınımızda, çevremizde görmek de zor değil. Bir örnek: “Birleşik Devletler’de son kırk yılda yaşamlarının ilk birkaç yılında cinayete kurban giden çocukların resmi kayıtlara geçen sayısı ikiye katlandı; birle dört yaş arası çocukların katledildiği vakaların dayısı dörde katlandı; Afro-Amerikalılar arasında her 100.000 çocuktan yirmisi katledilmektedir.” 4 Öte yandan büyüyen fuhuş ve porno endüstrisinin çocuklara kadar ulaşması, alınıp satılanlar arasına insan organlarının katılması, çoğunun yollarda telef EBT_SAYI_27.indd 136 3/18/11 2:30 PM Meryem Koray olduğu milyar dolarlık göç piyasalarının doğması, birileri göçle kurtuluş beklerken ötekilerin onlardan kurtulmak için kin ve nefrete sarılmaları gibi birçok gerçek gözlerimizin önünde değil mi? Ama ne yazık ki, bir yanda insanlar bunları görmezlikten gelmeye koşullanır, öte yandan dünyanın her tarafını saran iletişim ağları bu gerçekleri bireysel trajediler olarak sunmaya itina gösterirken bu acı gerçeklerin sistemle ilişkisinin silinmesi de çok zor olmuyor. İşsizi Bol Türkiye Türkiye’nin bilinen koşullarından fazla söz etmek istemiyorum. Yalnızca küreselleşme ile birlikte etkisini arttıran “kuralsızlaşma, esnekleşme, sendikasızlaştırma ve kutuplaşma” gibi istihdamın “dört atlısı” nın Türkiye’de de tüm haşmetiyle geçerli olduğunu söylemek isterim. Örneğin:5 -2001 krizinden 2008 yılına kadar Türkiye yüksek bir büyüme göstermesine karşın (% 7-9 arasında) istihdam yaratma kapasitesi sınırlı kalmakta (2005 yılında % 1,2), Türkiye genelinde % 14-15’ i bulan bir işsizlik yaşamakta, kentlerde ve genç yaş grubunda bu işsizlik ikiye veya üçe katlanmaktadır -İşsizleri kapsayan genel bir sigorta olmadığından, gerçek işsizliğin bunun çok üstünde olduğunu düşünmek de doğru olur. Dolayısıyla gerçek işsiz sayısının 5-6 milyonu bulduğu yolundaki tahminler hiç de haksız değil. -Enformel istihdam genişlediğinden çalışan yoksul gerçeği Türkiye’de de büyümektedir. Örneğin kentlerde de 2002 yılında % 33 dolayında olan kayıt dışılığın 2005 yılında % 40 dolayına yükseldiği görülmektedir. 137 Ama asıl mesele, bu sorunların yalnız Türkiye’nin, ya da Türkiye ile sınırlı sorunlar olmadığıyla ilgili. Tüm bunları, “emek piyasasını” da küreselleştiren küresel kapitalizmle ilgili olduğunu, bir başka deyişle geç kapitalizmin “maharetleri” olduğunu bilmek ve konuşmak durumundayız. Bu nedenle ilginin küresel düzeye ve arkasındaki sisteme uzanması şart. Ve Asıl Mesele, Sistemi ve Sistemin Hegemonyasını Konuşmak Kuşkusuz dünyanın sorunları sosyo-ekonomik sorun ve adaletsizliklerle sınırlı değil; “zenginliğin yol açtığı” ekolojik çöküş ile teknolojik-endüstriyel tehlikeler de önemli; yığınlara yönelik nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların yarattığı tehlikeler de var.6 Gelişmekte olan ülkelerde silaha ve endüstriyel teknolojiye dayalı bağımlılık gibi tarım üretiminde bağımlılığın artması gibi sorunlar da söz konusu. Fakat tüm bu sorunların arkasında asıl fail olarak küresel kapitalizmin hegemonyasını görmemek mümkün değil. EBT_SAYI_27.indd 137 3/18/11 2:30 PM Ekonomik Krizler Var da, Sosyo-Ekonomik Krizler Yok mu? Ve bu hegemonyanın ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel sisteme dönüşerek sorunları çözecek değil, arttıracak biçimde örgütlenip işlediği de bir gerçek. 21. yüzyıla girdik ve artık postlar çağından söz ediliyor. Bu nedenle postmodern, post-endüstri gibi kavramları kullanmaya, bu kavramlar ışığında bazı analizler yapmaya koyulduk. Ancak bu analizler postlar dünyasındaki olumsuzlukları ve karmaşıklığı ortaya koyarken, çareleri gözden düşürüyor. Bireysel kimlik arayışları önem kazanırken, toplumsal ayrışma ve dışlanmalar artıyor, ideolojiler gözden düşerken kollektiviteler çözülüyor, bireycilik öne çıkarken depolitizasyon yaygınlaşıyor ve post-modern yaklaşımlar çerçevesinde belirsizlik, karmaşa, görecelilik ve olasılıklardan söz etmekle yetinildiğini görüyoruz. 138 Tüm bu konularda konuşulacak çok şey var. Kapitalist sistemin sosyokültürel bir sisteme dönüşmesinden karşı ideolojilerin yetersizliklerine, ulus devletin gerilemesinden küresel düzeyin siyaseten doldurulamamasına, depolitizasyondan farklılıkların ve çözülmelerin artmasına kadar birçok konudan söz edilebilir. Ancak sosyal-siyasal ekonomi açısından küresel kapitalizmin bir fotoğrafını ortaya koymayı amaçladığım bu yazıda, bunlara girmeyeceğim. Küresel bölüşüm adaleti gibi bir konunun ideolojik bir çerçeveye oturtulmadan konuşulması da zor. Kuşkusuz bu yazıda da temel alınan ideolojik bir yaklaşım var. Fakat dünyadaki sosyo-ekonomik adaletsizlik öyle bir boyutta ki, bunlardan etkilenmek ve konuşmak için yalnız solda olmak, sol olmak da gerekmiyor diye düşünüyorum. Bu nedenle humanizmadan, insan hakları ve demokrasiden söz eden çevrelerde bunlara uzak kalınmasını dikkat çekici nitelikte bulduğum gibi, dünyanın bu hallerinden söz edilirken bunlarla Batı ve Batı’nın egemen ekonomik sistemi arasında ilişki kurulmamasını da anlıyor değilim. Çünkü bugünkü sorunlar, çok zaman yapıldığı gibi yalnızca “neo-liberalizmle” açıklanacak konular değil; bunun arkasında duran ve uzun süredir devam eden hegemonik bir sistem olduğunu görmemek de kolay değil. Örneğin geçmişten bugüne uzanan eşitsizliklerin “insanlık hali” diye kabul edilmesine ne demeli? Bireysel ve toplumsal farklılıkları insana veya topluma ait niteliklere bağlayan yaklaşımın geleneksel ve dinsel temelleri olduğu biliniyor; ancak bugün ve modern anlamda liberal yaklaşımla ilgisi büyük. Sistemin bundan yararlandığı da çok açık. Böylece bireyi ve toplumları onları çevreleyen koşullardan bağımsız düşünemeyeceğimiz unutulmakta, EBT_SAYI_27.indd 138 3/18/11 2:30 PM Meryem Koray buna karşın sorunlar ve eşitsizlikler şu bireyin, bu toplumun yetersizliklerine bağlanmakla yetinilmektedir. Bugün gördüğümüz de bu; eşitsizlik ve adaletsizlik ekonomik sistemin sosyoekonomik yüzü, sonuçları iken, ortaya çıkan sorunlar -sanki mümkünmüş gibisistemden koparılıp kendi başlarına ele alınmakta. Örneğin dünyanın işsizlik ve yoksulluk gibi iki sorunu olduğu yadsınamamamakta, ama bu sorunların neden ortaya çıktığı ve büyüdüğü de bir türlü “ortaya konamamakta”! Vicdanlar sızlamakta, projeler ortaya dökülmekte, ama kaynak hep “görünmez” kalmaktadır. Bunun gibi, zengin ülkelerin bu zenginlik/yoksulluk hikâyesindeki yorumları üzerinde düşünmekte de yarar var. Yani, daha akıllı, daha çalışkan ve becerikli Batı’ya karşın, hem dünyayı anlamakta geç kalan hem kendi kaynaklarını kötü kullanan hem tembellik ederek kolaya kaçan ve sonra da geri kaldığından sızlanan yoksul ülkeler hikâyesi. Hikâyenin bu versiyonu bir dereceye kadar doğru tabii; ancak 1500’lü yıllarda başlayan birinci küreselleşme dalgası, onu izleyen ikinci ve bugün süregelen üçüncü küreselleşme dalgası içinde Batı çeşitli yollarla üstünlüğünü kurmak ve kuralları koymak açısından hep önde oldu; çok zaman da siyasal, askeri ve ekonomik gücünü kullanmaktan geri durmadı. Üstelik bu süreç içinde Batı kendi düşünce sistemini dünyanın öteki bölgelerine ihraç etiğinden, geri kalmış dünyaya da oryantalist bir bakış armağan etmiş oldu! Bu bakış açısına göre de, geri kalmış dünyaya ve işsiz, yoksul insanlara kendilerini suçlamaktan başka bir şey kalmıyor! Bunları da unutmamak gerekiyor. 139 Öte yandan bu yaklaşım doğru olsa bile -ki, doğru yanları var-Batı’nın zenginliğinin önemli bir kısmının dünyanın her bölgesindeki kaynakların kullanılmasına bağlı olduğu, ondan kaynaklandığı da yadsınamaz bir gerçek. Dün öyleydi, bugün de öyle. Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ve insangücüyle dünyanın tümü bu sistemin varlığı ve devamı için çalışmakta. Dolayısıyla dünyadaki her üretim küresel ve toplumsal bir sonuç. Bugün küresel şirketlerin hem endüstri hem hizmet sektöründeki üretim ve tüketim zincirleri ile dünyadaki toplam gelirin çok daha fazla küresel bir nitelik kazadığı ortada. Buna karşın, bölüşümün bu kadar adaletsiz olması ve bunun da “olağan” karşılanmasında epeyce soru işareti yok mu? Ancak bu sorgulamaları yapacakların önemli kısmı sistemle bütünleşmiş, sistem tarafından içselleştirilmiş olduğundan, gerçekler apaçık olsalar da bunlara ses çıkarılması zor oluyor. Sistemle bütünleşmenin aracı da yalnız EBT_SAYI_27.indd 139 3/18/11 2:30 PM Ekonomik Krizler Var da, Sosyo-Ekonomik Krizler Yok mu? ekonomik çıkarlar değil; onlardan önce Batı değerler ve düşünce sisteminin kazandığı bir güç var. Batılılaşma denilen şey de aslında burada. Bugün Batı’dan kaynaklanan ekonomik ve siyasal hegemoniden çok kültürel hegemoninin öneminden söz eden Said’i hatırlarsak7, dili, kavramları, bilgisi, bilimi ile dünyanın öteki bölgelerini ciddi biçimde şekillendiren bir Batı karşısında olduğumuzu bilmemiz gerekir. Üstelik bugün kültürel hegemonyayı sağlayan araçlar da çok ve çeşitli. Bu koşullar altında, bir yandan daha fazla insanın giderek “homo-economicus’laşması, öte yandan modern olan herşeyin yıkımına yönelen ve bireye kendinden başka bir şey bırakmayan postmodern yaklaşımların güç kazanmasını görmek şaşırtıcı değil. Öyle olunca da, etrafımızda sorgulamanın değil sisteme uymanın, dayanışmanın değil acımasız rekabetin egemen olduğu bir kültürün giderek boy attığını görmek üzücü, ama şaşırtıcı değil. 140 Bu nedenle Hard ve Negri8 , gerek “İmparatorluk” (Empire) , gerek “Çokluk” (Multitude) kitaplarında, günümüzdeki düzenin uzamsal ve zamansal anlamda sınırlarının olmadığını, yalnız yönetmekle kalmayıp yaşadığı dünyayı yaratan bir bio-politik iktidar haline geldiğini söylerken, haklılar. Hayatı bütün yönleriyle kuşatan kendi norm ve değerlerini üreten, bunu beyinler ve bedenler üzerinden kontrol eden bir imparatorluğa benzeten yazarların, bu imparatorluğun kurulmasında bir yandan Batı’yı, öte yandan kapitalizme merkeze aldıkları da ortada. Tabii bu noktada, “post-modernizmi geç kapitalizmin kültürel mantığı” olarak niteleyen Jameson’ı da hatırlamakta yarar var. Jameson,9 geç kapitalizmin kültürel mantığı olarak post-modernizmi, onu tekrarlayan ve yeniden üreten bir kavramlaştırma olarak tanımlamakta ve bu kültürün estetik olarak vücut buluşunun rahatlıkla söylem ve içeriğe karışmasını sağladığını, film kameraları, video ve teyp kayıt cihazları gibi tüm teknolojilerin durmadan bu kültürün kopyalarının üretimine hizmet ettiğini söylemektedir ki yadsınacak gibi değil. Dolayısıyla ekonomik anlamda adaletsizliği artan bu dünyada, bireyi, toplumu, kültürü içine alan daha geniş bir hegemonya kurulmuş durumdadır. Geç kapitalizm aynı zamanda sosyo-kültürel bir sistemdir ve hegemonyasını bilim, teknoloji, üniversite, medya gibi çeşitli yollarla var etmek ve güçlendirmek olanağına ulaşmış bulunmaktadır. Böyle bir dünyada, eşitsizlik ve adaletsizliklerin bir yandan olağanlaşması veya sistem dışına atılmasına da şaşmamak gerekmekte! Öte yandan bu dünyada kültürel farklılıklar, sınıfsal çözülmeler, belirsizlik ve karmaşanın artarken, bireysel, değişken, göreceli EBT_SAYI_27.indd 140 3/18/11 2:30 PM Meryem Koray yaklaşım ve çözümlerden başkasına yer bırakılmamasında da şaşılacak bir şey yoktur! Sistem bu düşüncelerle ayakta durmakta, bu yolla “meşruiyetini” kurmakta ve korumaktadır. Bu hegemonya içinde insanın da çeşitli biçimlerde araçsallaştırıldığı da ortada. İnsan, bir yandan tüketim yoluyla sistemi döndüren çark haline getirilmekte, öte yandan üretim zincirinde makinelere eklemlenmiş bir parça olarak görev yapması beklenmektedir. Bu da yetmezmiş gibi, düşünce sistematiğini haklılaştırmakta kullanılan bir “temel” görevi görmektedir. Liberal düşüncenin insan merkezli yaklaşmı gibi, ekonomik sistem de insan ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğu söylenir. Yatırımlar istihdam yaratmak içindir, devletten teşvik beklenirken büyüme ve refah bağlantısı önceliklidir. Ya da ekonomik/finansal krizler nedeniyle devletten destek beklenir ve bulunurken, kriz nedeniyle kapanan işyerleri, işten çıkarılan insanlar gerekçe olarak kullanılır. Buna karşın kriz olsun olmasın işsizlik yaşayan veya işini yitirme tehdidi altında çalışan milyonlar karşısında devletten bir şey yapması beklenemez! İşsizlik ekonomik kriz olmadıkça oldukça “olağandır”; çözümü de kişiye düşer. Yani insana, insanlara gerçekte ne olduğu meselesine gelince gerçeklerin sesi kısılır, görünen tablo karartılır veya fotoshoplarla bambaşka kılıklara sokulabilir. Açlıktan kırılan insan yerine birbiriyle savaşan insanlar görürsünüz, diz boyu yoksulluk yerine çocuklarını fuhuşa iten ailelere tanık olursunuz, basit hastalıklardan ölen çocuklar yerine buralara uğrayan yardımsever ünlülerin hikâyelerini dinlersiniz ve yok olan milyonları düşünüp üzülmek yerine kurtarılan bir kaç “denizyıldızı” hikâyesiyle teselli bulursunuz. 141 Oysa tablo, bu dünyada “küresel eşitsizlik ve adaletsizlik” gibi çok temel bir “krizin” varlığını ve sistemin bir yandan eşitsizlikleri üretirken öte yandan bunlardan yararlandığı gibi gerçekleri açıkça gösteriyor. Gösteriyor da, dedim ya, gören görmek isteyen az. Dolayısıyla sürekli yaşanan sosyoekonomik adaletsizliği “kriz” olarak göremiyor ve bunca sorunu sistemle ilişkilendiremiyorsak, bunu sistemin “marifeti” olarak değerlendirmek kaçınılmaz. Hem bu ekonomik adaletsizliği ve dünyanın sürekli kriz yaşayan bölge ve insanlarını konu edecek hem de küresel kapitalizm ile onun kültürel mantığın arasındaki ilişkiyi daha görünür kılacak olanlar da, en başta solcular kuşkusuz. Ancal bu eşitsizlik ve adaletsizlikler sürdükçe dünyanın hiçbir bölgesinde ve hiçbir insan için umutlu ve güvenli bir gelecek olamayacağı, bu koşullarda insan hak ve özgürlüklerinden de, küreselleşmeden de söz edilemeyeceği EBT_SAYI_27.indd 141 3/18/11 2:30 PM Ekonomik Krizler Var da, Sosyo-Ekonomik Krizler Yok mu? düşünülürse, kendine aydın diyen herkesin bu konuları gündeme getirme borcundan da söz edilebilir.10 Ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülke aydınına da, bu ülkede solu var etmeye çalışan çevrelere de kendi iç sorunlarından başını aldırıp “küresel” düşünmek (ya da enternasyonal), küresel yaklaşımları öne almak gibi bir sorumluluk düştüğü açık. Gerçekten, küresel düzeydeki bu açık adaletsizlik, yani “bölüşüm adaletsizliği”, solun dayanışma ahlakına aykırı olduğu gibi, genel olarak ahlak, vicdan, insan hakları gibi insani değerlerle de uyuşmamakta. Bir anlamda, insanlık ve uygarlık kavramlarını ciddiye alanlar açısından düşünülecek yanları çok. 142 Öte yandan bu adaletsizliğin pratik anlamdaki uzantılarını da düşünmek kaçınılmaz. Küresel ve bölgesel düzeyde bunca adaletsiz-eşitsiz koşullar varsa, hiçbir ülkenin ve insanın bu adaletsizliğin yansımalarından kaçması mümkün değil. Yine bu eşitsizlik ve adaletsizliği konu etmedikçe, tek başına kendisi veya kendi toplumu için “kurtuluş” beklemek hayal. Bir zamanlar sosyal eşitlik ve sosyal adalet iddialarının ciddiye alındığı, sosyal refahın oldukça geliştiği Batı Avrupa ülkelerinde bugün olup bitenler bile, yeryüzündeki acı gerçeklerin er geç kendini kurtarmış bölgelere de uzanacağını ortaya koyarken, sanırım, daha iyi bir dünya hayal eden herkes dünyanın asıl krizini ve bunun arkasındaki sistemi konuşmanın öncelikli mesele olduğunu anlamak durumunda. DİPNOTLAR 1 Alain, Joxe, 2003), Kaos İmparatorluğu, İletişim Yayınları, İstanbul; 10. 2 Bu rakamlar Social Issues sitesinden derlenmiştir. 3 İstatistikî bilgiler Social Issues ve Social Watch sitelerinden derlenmiştir. 4 John, Keane, (1998), Şiddetin Uzun Yüzyılı, Dost Kitabevi, Ankara; 115. 5 Türkiye ile ilgili sistatistikler TUİK Hanehalkı İşgücü İstatistikleri verilerine dayanmaktadır. 6 Ulrich Beck, (1999), World Risk Society, Polity Pres, Cambridge. EBT_SAYI_27.indd 142 3/18/11 2:30 PM Meryem Koray 7 Edward W. Said, (1998), Kültür ve Emperyalizm, Hil Yayın, İstanbul. 8 Michael Hard, Antonio Negri, (2001), İmparatorluk, Ayrıntı Yay. İstanbul; Michael Hard, Antonio Negri, (2004), Çokluk-İmparatorluk Çağında Savaş ve Demokrasi, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 9 Fredric Jameson, (1997), Postmodernism or The Cultural Logic of Late Capitalism, Duke University Press, Durham. 10 Burada da Thomas Pogge’u anmak gerekiyor. Pogge, libaral bir anlayış benimsendiğinde bile dünyadaki bölüşüm adaletsizliğinin temel insan hak ve özgürlükleri uyuşmaz, bu nedenle kabul edilemez olduğunu ve bu yaklaşımla bakıldığında bile bu adaletsizliğin giderilmesi konusunda zengin ülke vatandaşlarına sorumluluk düştüğünden söz etmekte ve bu konuda doğal kaynakların tüketilmesinden alınacak paylarla bir fon yaratılmasını önertmektedir (Thomas W. Pogge, (2006), Küresel Yoksulluk ve İnsan Hakları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları). Yaklaşım ve öneri tartışılabilir tabii ki; ancak bu yaklaşımın dayandığı düşünce zeminini dikkate almakta da yarar var. EBT_SAYI_27.indd 143 143 3/18/11 2:30 PM KİTAP ADAM SMITH PEKİN’DE 21. YÜZYILIN SOYKÜTÜĞÜ Adam Smith in Beijing [2007 Verso, London] Giovanni Arrighi Çev: İbrahim Yıldız Yordam Kitap: 64, 2009, İstanbul Sezai Temelli* 144 ‘Uzun Yirminci Yüzyıl’1 kitabı 2000 yılında Türkçede yayınlanan (İngilizcesi 1994) Giovanni Arrighi, Dünya Sistemi Yaklaşımı üzerinden kapitalist sistemi okuyan ve sistemin işleyiş dinamiklerini bu analitik çerçeveden ele alan bir bilim insanıydı. 2009’da yitirdiğimiz bu önemli araştırmacının daha önce de Wallerstein ve Hopkins ile beraber “Sistem Karşıtı Hareketler”2 adlı kitabı Türkçeye çevrilmişti. Sistem karşıtı hareketlerin oturduğu zemin de, sonraki kitap ve çalışmalarındaki zemin de dünya sistemi analizini esas alan bir yerden şekillenmektedir. Bu analiz Fernand Braudel Merkezi’nde Wallerstein ve Hopkins ile ortak yürütülen çalışmalarının bir ürünüdür. Arrighi sadece emek sermaye ilişkileri ekseninde kalmadan, kapitalist gelişmenin uzun döngüselliklerini devlet, sermaye, sistem üzerinden bütünlüklü olarak yorumlayarak, sistemik hareketlerin gelişimini açıklayan ama bu açıklamalarını Marksist sınıf analizi temelinden koparmadan ve bu sayede de alışılagelmiş ortodoksinin dışında yeni bir yaklaşımı bize sunabilen son dönem değerli araştırmacılar arasındadır. Bu farklılık sosyal bilimler alanında, özellikle Marksizm referanslı çalışmalarda, Negri, Harvey gibi araştırmacılarla birlikte, sosyalizmin gerilediği bir dönemde yeni yaklaşım alanlarının zenginleşmesi açısından önemli katkılar sunarak kalıcı bir referans oluşturmuştur. * İstanbul Üniversitesi, Yrd. Doç. Dr., [email protected] Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:7 Sayı:27 Güz: 2009 Sayfa: 144-147 Education Science Society Journal / Volume: 7 Issue: 27 Autumn: 2009 Page: 144-147 EBT_SAYI_27.indd 144 3/18/11 2:30 PM Sezai Temelli Arrighi Uzun Yirminci Yüzyıl kitabında kapitalist sistemin çevrimlerini anlatırken, yalın haliyle sistemin mali genişleme aşamasına ulaşarak kendi olgunluğunu ilan ettiğini söyler. Bu aslında ‘bir sonbahar belirtisi’dir. Ceneviz dairesinden Hollanda dairesine, İngiliz’den ABD dairesine kadar olan yolculuk boyunca sitemin dönüşüm dinamiklerini büyük çevrimler perspektifinden okuyarak Braudel’in dünya ticaret hiyerarşisi yaklaşımını kapitalist dünya ekonomisi altında yeniden üretir. Arrighi’nin yaklaşımına göre, sistem yeni bir finansallaşma sürecini takiben eğer kendisini yeniden inşa etmeyi başarırsa bu durumda yeni bir çevrimden, henüz adı konmamış bir daireden bahsetmemiz gerekecektir. Arrighi bu süreçte Pekin’i, Çin merkezini ABD dairesi sonrası şanslı görmekte, konuyu toplumsal, ekonomik ve politik gelişimler ışığında ‘Adam Smith Pekin’de’ kitabıyla ele almaktadır. Kitap bu haliyle Uzun Yirminci Yüzyıl’ın tamamlanmasıdır. Neden Smith? Arrighi’nin Smith’in yöntemini referans alarak yola çıkması Dünya Sistemi yaklaşımıyla olan teorik tutarlılıkta aranmalıdır. Smith’in küresel ekonominin dinamiklerine bağlı olarak ileri sürdüğü Avrupa halklarıyla Avrupa dışı halklar arasındaki güç eşitleyici iktisadi ilişkiler bugünün dünyasında yeniden yorumlanabilir bir teorik referans olma özelliği göstermektedir. Smith’in eşitliğe dayalı bir dünya pazarı nosyonu Çin’in iktisadi gelişimine koşut olarak bugün yeniden düşünülebilmekte. 1970’lerin başında, Vietnam yenilgisi sonrası hızlana ABD merkezli kriz, aslında ABD hegemonyasının gerileyişinin başlangıcı kabul edilebilir. Bu uzun yolculuk bugün 2008 krizi sonrası artık dünya sistemi açısından yeni bir hegemonik merkez düşünmeye ve/veya merkezsiz bir sistem üzerine konuşmaya bizi davet etmekte. 145 Adam Smith’in Pekin yolculuğu Marx’ın Detroit yolculuğuyla birlikte okunabilir. Tronti’nin “Marx Detroit’te” makalesi ile Adam Smith Pekin’de çalışması aslında değişen üretim algoritması, dönüşen toplumsal ilişkiler üzerinden ele alındığında Arrighi’nin Ceneviz çevriminde başlattığı kurgusunun teorik olarak güçlülüğünü göstermektedir. Çalışmanın özellikle Marksist perspektifle ele alındığında vurgulanması gereken eksiklikleri olmasına karşılık, iç tutarlılığı ve küresel ölçekte şekillenen ilişkileri açıklaması ve yaşanan gerçekliğe olan yakınlığı emek sermaye ilişkileri ötesinde, sermayenin iktisadi dolayımı dışında gelişebilen dinamiklerin analizi açısından büyük önem taşımaktadır. Marx’ın sınıfsal analizi ile Smith’in siyasal iktidar merkezli analizi aslında Arrighi’nin teorik kurgusunda birbirini tümleyen bir işlev görebilmektedir. Sınıfsal ilişkilere göre şekillenen EBT_SAYI_27.indd 145 3/18/11 2:30 PM Adam Smith Pekin’de 21. Yüzyılın Soykütüğü üretim – sosyal formasyon, piyasa üzerinden realizasyon ve piyasa üstü iktidar ilişkileri. Her iki yönden okuma ortak bir çözümleme sağlayabilir mi? Dünya sistemi yaklaşımında olsun, yeni dönem diğer Marksist çalışmalarda olsun (Negri’nin İmparatorluğu, Harvey’in Yeni Emperyalizmi…) bu çabanın giderek yaygınlaştığını bize göstermekte. 146 Kitap temelde “uygarlıklar arası eşitliğe dayalı bir dünya – pazar toplumu” şeklinde formüle edilen Smith’in tezinin gelinen aşamadaki olasılığına vurgu yapmakta. ABD hegemonyasının gerileyişi, hatta Arrighi’nin deyimiyle hüsranla sonuçlanması, buna karşılık yükselen Çin Smith’in tezinin ‘test’ edilebilirliğini gündeme getiriyor. I. Kısımda yer alan başlıklar Smith’in kuramının yeniden inşa edilmesine yönelik. Marx ve Shumpeter ile karşılaştırmalı olarak ele alınan Smith, bugünün pazar ekonomilerinin anlaşılması açısından önemli addediliyor. Avrupa merkezli gelişime eklemlenmeyen, silah sanayi, askeri harcama konsepti dışında kalan, bunun sonucu İngiltere Kraliyet Donanmasının saldırıları sonucu yüzyıllık hegemonya mücadelesi dışında kalan Çin, yeni ekonomik gelişim süreciyle kendine has modeliyle geri dönmekte. Bu geri dönüşü Arrighi yeni hegemonyanın belirlenimi olarak varsayıyor. Özellikle emek yoğun üretim yapılanması ve kapitalist piyasa ilişkileri dışında bir yol izlemesi hegemonyanın farklılaşmış iktisadi ayaklarını oluşturmaya adaydır. Bunun sonucu olarak da toplumsal formasyon ve uluslararası iktisadi ilişkiler daha eşitlikçi bir kulvarda gelişebilir. Bu sav kendi teorik yolculuğuyla tutarlıdır. II. Kısımda ise küresel türbülansın izi sürülmekte. Çin’in ekonomik açıdan yükselmesine neden olan küresel türbülans aşırı sermaye birikimine neden olan gelişmelerin sonucu olarak görülmektedir. Sinyal krizi ve nihai kri olarak kriz evrelerini adlandıran, 1970’lerin başında yaşanan aşırı birikim krizini sinyal krizi olarak okuyan, bu düzlemin sermaye dolayımında ortaya çıktığını, buna bağlı gelişen süreçlerin, yani nihai krize giden yolun piyasa üstü, politik düzlemde şekillenen hegemonya düzleminde meydana gelebilecek gelişmelerle şekillenebileceğini ileri süren Arrighi, son dönemi Çin merkezli bir gelişimin habercisi olarak yorumlamakta. Türbülans yaklaşık kırk yıllık bir gelişimi içinde barındırmakta. Finansallaşma eğilimlerinin, borçlanma aracılığıyla ABD ekonomisine yönelen fonların sinyal krizi olarak ortaya çıkan gelişmeleri nihai krize çevirme anlamında geciktirici rol oynadığını ileri sürebiliriz. III. Kısım teritoryal ölçekte bir çözümleme temelinde ele alınıyor. Irak savaşı ile Vietnam savaşı arasındaki bağıntı ve sürecin ilk iki kısımda ele alınan yöntem EBT_SAYI_27.indd 146 3/18/11 2:30 PM Sezai Temelli ışığında yeniden sorgulanması ve Çin’in bu süreçte nasıl dünya sistemi içinde önemli bir unsura dönüştüğü açıklanmakta. Son kısım Çin’in yükselişinin dinamiklerini ele alan, batı merkezli gelişme dinamiklerinin gerilediği bir dönemde Çin’in gelişme dinamiklerinin nasıl dominant bir faktör olmaya başladığının gösterilmeye çalışıldığı bölüm Epilog başlıklı bölümle devam ediyor. Epilog ABD’nin ölümcül krizinin açıklanmaya çalışıldığı bir bölüm. Varsayımsal olarak Çin’in yükselişi üzerinden inşa edilen bu süreç üzerine nihai hatları belirgin teorik bir konuşma yapmak için henüz erken. Kuramsal zenginliği, kuramlar arası eklektik bir sunumun heyecan uyandırması bu çalışmayı çok nitelikli, özgün hale getirmekte. Dünya Sistemi Yaklaşımı analizinin dayandığı temel varsayımlar ışığında son dönemi gerçekliğe en yakın okuma başarısını gösteren bu çalışma akademik olduğu kadar politik alanın da önemli bir eseri olmaya adaydır.1 Bütün bu olumlamaların yanı sıra, süreç yeni bir düzenek yerine kaotik bir gelişime de dönüşebilir. Çin emek soğurmalı, yoğun insan kullanımlı ve temel ihtiyaçların karşılanmasıyla yeterlilik anlayışında şekillendirdiği ekonomik ve toplumsal ilerleyişini, kapitalist olmayan yol üzerinden hayata geçirirken, dünya sistemi içinde oynadığı, oynayacağı rolle Smithyen bir uygarlıklar arası eşitliği sağlamaya yönelik bir hegemonya merkezi olabilmeyi başarabilir mi? Bu soruya yanıt vermek bugün için çok güç. Güç, çünkü Çin’in küresel düzlemde hegemonik bir adres olmayı başarabilecek küresel siyaseti belirleme gücü henüz görünür değil. Arrighi’nin piyasa üstü çözüm alanına dair Çin’e yönelik beklentileri bu anlamıyla umut var görülmemekte. Ama ekonomik alana dair öngörüleri ise hızla hayata geçmekte. Önümüzdeki çeyrek yüzyıl büyük bir dönüşüme gebe diyebiliriz… 147 2009 yılında yitirdiğimiz bu usta bilimcinin bıraktığı çalışmalar akademi ve politika dünyasının sürekli besleneceği kaynaklar arasında olacaktır. DİPNOTLAR 1 Arrighi, G., 2000, “Uzun Yirminci Yüzyıl”, çev: Boztemur, R., İmge yay., Ankara. 2 Arrighi, G. ve Haopkins, T.K. ve Wallerstein, I., 1995, “Sistem Karşıtı Hareketler”, çev: Kanat, C. ve diğ., Metis yay., İstanbul. EBT_SAYI_27.indd 147 3/18/11 2:30 PM EĞİTİM BİLİM TOPLUM DERGİSİ YAZI BİÇEMİ* A)Yollamalar, Kaynakça ve Dipnotu 1.Metin içinde yapılacak yollamaIar ayraç içinde (Yazar,kaynağın yayımlandığı yıl:sayfa numarası sırasıyla) gösterilecektir. Kaynakça da bu yolIama sistemine göre düzenlenecektir. Aşağıda farklı nitelikte kaynakların metin içinde ve kaynakçadaki yazılış biçimleri gösterilmektedir: a)Tek yazarlı kitaplar ve makaleler Kaynakçada: Tilly, C. (2001), Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu (Ankara:İmge Yayınları,1. Baskı) (Çev.K.Emiroğ lu). 149 Metin içinde yollamada:... (Tllly,2001:120). Kaynakçada:Robinson, William I. (2001), “Social Theory and Globalization: The rise of a transnational state” Theory and Society 30:157-200. Metin içindeki yollamada: ...(Robinson, 2001:170). b)İki yazarlı kitaplarla makaleler Kaynakçada:Hirst, Paul/Thomson,Grahame (2000) Küreselleşme Sorgulanıyor (Ankara:Dost Kitabevi) (Çev.Ç.Erdem E.Yücel). Metin içindeki yollamada:...( Hirst/Thomson, 2000:80). Kaynakçada: Robinson, Will iam I./Harris, Jerry (2000), “Towards A Global Rul ing Class? Globalization and the Transnational Capitalist Class”, Science and Society (Cilt:64,Sayı.1) 11-54. Metin içindeki yollamada:...(Robinson/Harris,2000:40). EBT_SAYI_27.indd 149 3/18/11 2:30 PM c)İkiden çok yazarlı kitapIarIa makaIeler Kaynakçada:Heitmeyer,Wilhelm/Müller,Joachim/Schröder,Helmut (1997),VerIockender FundamentaIismus (Frankfurt:Suhrkamp Verl ag). Metin içindeki yollamada:...(Heitmeyer vd.,1997:171). d)DerIeme yayınIar içinde yer alan makaIeIer Kaynakçada: Boratav, Korkut (2000), “EmperyaIizm mi? KüreselIeşme mi?” Tonak, E.Ahmet (Der.), KüreselIeşme (Ankara:İmge Yay.):15- 25. Metin içindeki yollamada: ...(Boratav,2000:21). e)Yazarsız yayınIar ya da diğer kaynakIar Kaynakçada: DİE (1996), İstatistik GöstergeIer 1923-1995, (Ankara). Metin içindeki yollamada: ...(DİE,1996:141). 150 f)Bunların dışında adı uzun resmi yayınlara ya da mevzuata metin içinde yapıIacak yolIamaIarda kısaltmaIar kulIanılmaIıdır. Örneğin Yüksek Öğretim Kanunu (YÖK), MilIi Eğitim Temel Kanunu (METK) gibi. 2)Yollamalar dışındaki açıklamalar için dipnotu kullanılmalıdır. Ancak, sayfa düzeninde yarattığı sorunlar dolayısıyla dipnotu olabildiğince az kullanılmalı ve yazının sonuna eklenmelidir. B)Yazının yazılacağı bilgisayar programları, Font ve Harf Büyüklükleri 1)Yazı PC’de hazırIandıysa “Word for Windows”un değişik versiyonIarında (2.07.0), AppIe Macintosh’ta hazırIandıysa Microsoft Word’un değişik versiyonIarında (4.0- 5.1) “save” edilmiş bir diskette ve aynı zamanda 3 nüsha A4 boyutunda bilgisayar çıktısı olarak verilmelidir. 2)Yazının ana böl üml erinde 12 punto, dipnotu, özet kaynakça, tablo gibi bölümIerinde ise 10 punto harf büyükIüğünün ve Times (New Roman Times) karakterinin kullanılması gerekmektedir. 3)YazıIarda 800-1000 karakteri aşmayacak hem Türkçe hem İngilizce özet yer almaIıdır. EBT_SAYI_27.indd 150 3/18/11 2:30 PM 4)Orta başlık yazı alanının ortasında, yan başlık yazı alanının sol kenarında, girintisiz, kalın ve paragraf başlığı satır başından itibaren yazılır. Orta ve yan başlıklarda kelimlerin tamamı büyük harfle başlar, paragraf başlıklarında sadece ilk kelime büyük harfle başlar ve metin devamında gelir. Başlıklarda numaralandırma ve harflendirme yapılmamalıdır. C) Yayımlanma Koşulları 1)Dergiye gönderilecek yazıIar başka bir yerde yayımlanmamış ya da yayımIanmak üzere gönderilmemiş olmaIıdır. Eğitim Bilim TopIum Dergisi yayımlanan yazıların bütün yayın haklarına sahiptir. 2)Bir yazının dergide yayımIanması hakem kuruI unun konu alanı ile ilgiIi üyelerinden ya da yayın kurulunun yeniden belirleyeceği ilgili bilimcil erden en az üç hakeme yollanıp çoğunluğunun olumlu kararı ile yayınlanır. 3)Hakem kuruIu tarafından öneriIen değişikIikIer benimsenmezse, yazı yanzarlar)! tarafından geri çekiIebiIir. Ayrıca, böyIe durumIarda yayın kuruIu yazıyı geri çekme ya da başka hakeme göndermek konusunda tam yetkilidir. 151 4)Derginin hakemli bölümünde yer alacak makaleler hakem önerilerine uyularak düzeltilmek zorundadır. Düzeltme yapılmayan yazılar hakemli bölümden çekilmiş sayılır. 5)Hakemli yazılarda bilimsel anlatımın gerektirdiği öğelere ve ölçütlere uyulur. Bunun dışında kaldığı düşünülen yazılar hakemsiz bölümde (TARTIŞMA) değerlendirilir. 6)TARTIŞMA yazıları a-Yaklaşık 5 sayfayı geçemez, b-Yayın Kurulu’nun incelemesinden geçerek yayımlanır, c-Yazıda yer alan/alacak iddiaları açıklayan/destekleyen belgelerinin bibliyografik kimlikleri Kaynakça’da ya da Dipnotlar bölümünde mutlaka belirtilir. Ya da belgenin aslı/fotokopisi konulur. 7)(1) ay içerisinde Yayın Kurulu ile herhangi bir şekilde iletişim kurmayan ve bu süre içersinde Hakem Değerlendirme Raporu göndermeyen hakemlerin değerlendirmeleri dikkate alınmaz ve anılan yazı için yeni hakem belirlenir. EBT_SAYI_27.indd 151 3/18/11 2:30 PM 8)Düzeltilmesi için yazar(lar)ına gönderilen makaleler (1) ay içerisinde hakemlerin değerlendirmelerine uyularak düzeltilir ve EĞİTİM BİLİM TOPLUM DERGİSİ Yayın Kurulu’na ulaştırılır. 9)(KİTAP TANITIMI) makale formatında olmak zorundadır. Tanıtım yazısının ayrı özgün bir başlığı ve bu başlık altında kitabın açık bibliyografik kimliği olmalıdır. Kitabın adı tanıtım yazısının ana başlığı olamaz. Tanıtım yazısı eleştiri ve değerlendirme içermelidir. Tanıtım yazısına kitabın neden söz ettiğini anlatan çok kısa (2-3 cümle ya da 1 paragraf) İngilizce bilgi eklen¬melidir. Ayrıca özgün başlığın İngilizcesi de verilmelidir. 10)Yazarlar ile yazının hakem kurulu arasındaki ilişki Yayın Kurulu tarafından sağlanır. 11)Yazılardaki tüm değişiklikler yazarları tarafından yapılır. 152 12)Hakem Kurulundan geçen ve son biçimi verilen yazılar üzerinde değişiklikler yapılamaz. Her ne nedenle olursa olsun yazısını yayımlamaktan vazgeçen bir yazar, yazısını başvurudan sonra en çok 15 gün içerisinde yazısını geri çekebilir. 13)Yazıların 7000 sözcüğü aşmaması önerilir. 14)Yazının yayımlanması durumunda beş adet dergi yazar(lar)a gönderilir. 15)Bilimsel toplantılarda sunulmuş ve başka bir yerde yayınlanmamış bildirilerin tam metni yayın kurulu kararı ile yayınlanır. * Web sayfamızda yayınlanmaktadır. EBT_SAYI_27.indd 152 3/18/11 2:30 PM