Hakemli Makale - Eğitim Bilim Toplum

Transkript

Hakemli Makale - Eğitim Bilim Toplum
Hakemli Makale
TOPLUMSAL CİNSİYET BAKIŞ AÇISIYLA MEVCUT
KÜRESEL EKONOMİK KRİZ VE GELİŞMEKTE OLAN
ÜLKE EKONOMİLERİNE ETKİLERİ
The Current Economic Crisis and Its Impacts on Developing
Countries: A Gender Perspective
Rania Antonopoulos*
Emel Memiş**
78
Öz
Bu makale, Büyük Buhran’dan günümüze dek yaşanan en büyük ekonomik krize dönüşen
mevcut krizin etkilerini toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış açısıyla incelemektedir. Toplumsal
cinsiyete duyarlı görüş, iktisadi her tür değişim ve gelişimin tam olarak anlaşılabilmesi için
iktisadi yaşamın her alanında yer alan cinsiyet temelli eşitsizliklerin göz önünde bulundurulması
gerektiğini söyler. Yazı öncelikle krizin toplumsal cinsiyete duyarlı bir analizinin gerekçelerini
tartışmaktadır. Daha sonra kriz etkilerinin menşei olan Birleşik Devletlerden diğer gelişmiş
ve gelişmekte olan ülke ekonomilerine çeşitli aktarım mekanizmalarıyla transfer sürecini,
hanehalklarına ve çalışma yaşamına yansımalarını incelemektedir. Çalışmada ayrıca,
Türkiye’de yaşananlara ışık tutacağı düşünülerek kriz etkilerinin dünyanın değişik bölgelerinde
ve farklı gelişmekte olan ülkelerdeki biçimlerinden de örnekler sunulmaktadır. Krizin toplumsal
cinsiyete duyarlı analizi, toplumun farklı sosyal grupları üzerinde yarattığı değişik etkilerinin
tam ve doğru değerlendirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Yazı, bu bağlamda
mali erimeye odaklanmış kriz sonrası önlem paketlerine eleştirel bir yaklaşım sunmaktadır.
Alınan önlemlerin niteliği kısmen mali meselelerin öneminin herkesçe kabul görmesinden
kaynaklanmaktadır. Krizin toplumsal cinsiyete dayalı ‘görünmeyen’ etkileri de incelenmeli ve
su yüzüne çıkarılarak, politik kararları alanların dikkatine sunulmalıdır.
Anahtar Sözcükler: ekonomik kriz, toplumsal cinsiyet, karşılıksız emek, feminist iktisat,
iktisadi politika.
* ABD - The Levy Economics Institute, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İktisat Program
Direktörü, [email protected]
** Ankara Üniversitesi SBF İktisat Bölümü, Yrd. Doç. Dr., [email protected]
Bu yazıya emeği geçen Cem Dişbudak ve Sezai Temelli’ye yardımları için; yazıyı
değerlendiren hakemlere görüş ve katkıları için çok teşekkür ederiz. Yanlışlıkların
sorumluluğu bize aittir.
Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:7 Sayı:27 Güz: 2009 Sayfa: 78-130
Education Science Society Journal / Volume: 7 Issue: 27 Autumn: 2009 Page: 78-130
EBT_SAYI_27.indd 78
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Abstract
Current economic crisis has now become the worst global financial crisis since the Great
Depression and this article explores current crisis from a gender perspective. In the paper, we
first discuss why there is a need for an analysis of the crisis from a gender perspective. We then
discuss the repercussions of the crisis that are transmitted onto the real sector and the world of
work in other countries through gendered transmission mechanisms. We look at the issues both
in Turkey as well as in other regions and countries in the world as they shed further light on the
changes in our economy. A complete and proper evaluation of the impacts of the crisis requires
a gender-aware analysis. Current responses after the crisis focused mainly on the financial
meltdown. This results mainly from the fact that significance of the financial issues is widely
accepted. In a similar manner, the ‘invisible’ gendered impacts of the crisis need to be studied
and brought to the attention of policy makers.
Keywords: economic crisis, gender, unpaid work, feminist economics, economic policy.
Giriş
Amerika Birleşik Devletleri’nde ‘subprime mortgage’ olarak bilinen, riskli
müşterilere verilen yüksek faizli ipotekli gayrimenkul kredilerinin geri
ödenmemesi sonucu başlayan çöküş, Büyük Buhran’dan günümüze dek
yaşanan en büyük mali krize dönüşmüştür1. 2008 yılında küresel iktisadi
büyüme rakamı %3,4 seviyelerinde iken Uluslararası Para Fonu (IMF)
ve Birleşmiş Milletler İktisadi ve Toplumsal İşler Birimi’nin (UN/DESA)
birlikte hazırladığı raporda 2009 yılına ait küresel büyüme tahminleri bu
oranın sadece %0,5 seviyesinde kaldığı belirtilmiştir. Şubat 2009 itibariyle
tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler istihdam sorunlarıyla birlikte daha
da derinleşen durgunluk içerisine gömülmüştür.2 2009 yılında Uluslararası
Çalışma Örgütü’nün (ILO) tahminlerine göre işsizler ordusu, iki yıl içerisinde
34 milyon işsizin katılımıyla önceki yıldaki artışın iki katından daha fazla
artarak son derece hızlı bir biçimde genişlemiştir (ILO, 2010: 9).
79
Birçok gelişmekte olan ülke yalnızca büyüme ve istihdam cephesinde değil, aynı
zamanda gıda güvenliği ve mali durum cephesinde yaşanan olumsuzlukların
baskısı altında kalmaktadır. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin büyüme ve
istihdam dinamiğini oluşturan ihracat talebi hızla daralmaktadır. Uluslararası
ticaret hacmi 2007 yılında %22, 2008 yılında ise %15 büyümüşken, 2009 yılında
%12,2 daralmıştır. Bu daralmalar geleneksel bir ihracat sektörü olan tekstil
sektörünün yanı sıra ihracata konu diğer sektörlerde de gözlemlenmektedir.
Benzer gelişmeler tarım ve turizm sektörleri için de geçerlidir. Maden ve
hammadde ihracatına dayalı ülke ekonomilerinde de düşmekte olan emtia
fiyatları olumsuz gelişmelerin kaynağını oluşturmaktadır. Tarımsal politikalara
dair son yıllardaki uygulamalar nedeniyle ortaya çıkan gıda güvenliği
sorunları; azalan işçi döviz gelirleri; uluslararası düzeyde gözlemlenmekte
EBT_SAYI_27.indd 79
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
olan tersine göç; azalan yabancı doğrudan yatırımlar, azalan resmi kalkınma
yardımlarındaki (ODA) dalgalanmalar gibi sorunlar da gelişmekte olan ülke
ekonomileri üzerindeki diğer baskı unsurlarıdır. Ayrıca, kriz öncesinde Binyıl
Kalkınma Hedefleri (MDGs) çerçevesinde verilen taahhütlerin geleceğine
dair ve donör ülkelerin katkılarındaki belirsiz durum bahsedilen sorunlara
eklenmektedir.
80
Kriz etkilerini halen yaşadığımız şu günlerde, yoksullukla mücadele ve kadın
erkek eşitliği gibi iki temel kalkınma hedefine yönelik stratejilerin bir kenara
bırakılacağı ve hatta ters yönde gelişmelerin yaşanacağına dair işaretler
gözlemlenmektedir. Her ne kadar refahın eşit bölüşümü ve beşeri kalkınma
konusunda iktisadi büyüme/daralma başlı başına belirleyici etken değilse de;
geçmişte yaygın durgunlukların ve uzun soluklu mali krizlerin kadın erkek
eşitliği ve benzeri kalkınma hedeflerini sekteye uğrattığı belgelenmiştir3
(UNIFEM, 2005: 8-9). Gerçekten de, özellikle endişe verici bir durum, bu
krizin Binyıl Kalkınma Hedeflerinin (MDGs) gerçekleştirilmesi için yapılan
girişimlerin artırıldığı dönemde kendini göstermiş olmasıdır. Bu bağlamda,
2005 Gleneagles Zirvesinde verilen taahhütlerin4 yerine getirilmesi,
birçok ülkede krizin etkilerini hafifletici sonuçlar yaratacağından, ivedilik
taşımaktadır.
Kriz etkilerini kalkınma ve toplumsal cinsiyet bakış açısıyla5 ele aldığımızda
iki temel mesele olduğunu görmekteyiz. Bunlardan en acil olanı krizin
çalışma yaşamında, kadın ve erkek çalışanlar üzerindeki farklı etkilerinin ön
plana çıkarılması ve incelenmesidir. Bu, yeni politikalar önermek ve bugüne
kadar toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerle mücadele açısından elde
edilen kazanımları muhafaza etmek için çok önemlidir. Ayrıca krizin açık
olarak görünmeyen etkilerinin şeffaflaştırılması kendi başına bir gereklilik
taşımaktadır. Bilindiği üzere, konvansiyonel analizler ekonominin ve
uygulanan politikaların cinsiyet karşısında yansız olduğunu varsaymaktadırlar.
Toplumsal cinsiyete duyarlı incelemeler ise bunun tersini göstermiştir (Elson/
Çağatay, 2000: 1348-1364). ‘Görünmeyen’ etkilerin açığa çıkarılması, iktisadi
yaklaşımın makro iktisat yapısını oluşturan bileşenler üzerine geniş bir
öngörüye sahip olunmasını gerektirmektedir. Bu nedenle, öncelikle piyasaların
dışında gerçekleşen, ekonominin karşılıksız emek cephesinde yerine getirilen
üretim faaliyetlerinin görünür hale getirilmesi şarttır. Bugüne kadar özellikle
mali erimeyi ve büyümedeki daralmayı engellemek için önlemler alındığını
görmekteyiz. Benzer biçimde, krizin toplumsal cinsiyete dayanan etkileri,
özellikle de karşılıksız emek cephesi üzerine etkileri de incelenmeli ve açıkça
ortaya konularak politik kararlar alanların dikkatine sunulmalıdır.
EBT_SAYI_27.indd 80
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Kalkınma ve toplumsal cinsiyet bakış açısıyla krize dair ikinci temel mesele
ise, mevcut durumu muhafaza etmenin ötesinde ülkelerin yeni politikalar
üretebilecekleri alana ve uygulayacak serbestîye sahip olup olmamaları
meselesidir. Dünyada mali ve dış açık pozisyonları açısından ağır baskı
altında olmayan ülke sayısı ancak birkaç tanedir. Baskı altında olmayan
ülkelerin ödemeler dengesi dahi kriz tehdidi altındadır. Hatta bu gerçek,
yıllardır faiz dışı fazla vermiş ve yabancı rezerv birikimi sağlamış ülkeler
için bile geçerlidir. Uluslararası kurumlar ve onların politika üreticileri için
zor da olsa bu noktada yapılması gereken güçlü bir liderlik ortaya koymaktır.
Küresel boyutta konjonktür karşıtı politikaları uygulama yönünde gerekli
mekanizmaların, koordine bir biçimde yürürlüğe konması gereklidir.
Bugün gelinen kritik noktada bizi bir yandan büyük bir tehlike bir yandan da
önemli bir fırsat beklemektedir. Büyük tehlike, yeniden yapılandırılacak olan
düzenlemelerin ve ekonomiyi yeniden canlandırma çabalarının ülke içinde
sınıflar arası ve ülkeler arası eşitsizlikleri daha da güçlendirecek biçimde; gücü
elinde tutanları kayıracak şekilde oluşturulması durumunda ortaya çıkacak
sonuçtur. Eğer bu yönde gelişirse çabalar, farklılıkların daha çok vurgulandığı
ve bunun vahim, toplumsal, iktisadi ve siyasal yansımalarının yaşandığı,
toplumsal dışlamaların derinleştiği bir dünyayı hep beraber göreceğiz. Diğer
yanda, önemli bir fırsatın beklemekte olduğunu belirtmemizin sebebi ise bu
dönemde atılacak adımların yoksulluk ve toplumsal cinsiyet bağlamında ülke
içinde ve ülkeler arası eşitsizlikleri yok edecek şekilde oluşturabileceğini
düşünmemizdir.
81
Bu çalışma, ikinci durumun gerçekleşeceği umuduyla kaleme alınmıştır.
Yazı, altı bölümden oluşmaktadır. İkinci bölümde toplumsal cinsiyete
duyarlı bir analizin gerekçeleri üzerinde durulmaktadır. Çalışma, krizin
cinsiyete göre farklı etkilerinin tam bir değerlendirmesinin yapılması için
gerekli analitik araçların geliştirilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Politik hedeflerin bu doğrultuda belirlenmesinde eldeki sonuçların politik
kararları alanlara şeffaf hale getirilmesi açısından da krizin cinsiyet temelli
etkilerinin tartışılması ve anlaşılması çok önemlidir. Bu bağlamda, üçüncü
bölüm, kriz etkilerinin gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere aktarılma
mekanizmaları üzerinde durmakta ve bu mekanizmaları ekonominin toplumsal
cinsiyet eşitsizliğine dayalı yapısını göz önüne alarak incelemektedir. Krizin
gelişmekte olan ülkelerdeki hanehalkları ve çalışma yaşamı üzerindeki
çeşitli şekillerdeki yansımalarını anlamak, çalışma yaşamında hâlihazırda
var olan toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin incelenmesini gerektirir. Bu
amaçla dördüncü bölüm çalışma yaşamının toplumsal cinsiyeti gözeten bir
EBT_SAYI_27.indd 81
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
resmini sunmaktadır. Beşinci bölüm ise kriz sonrası şimdiye kadar alınan
tedbirlerin toplumsal cinsiyet boyutlarını kısaca incelemekte ve bundan sonra
alınacak önlemler ve üretilecek politikalar için toplumsal cinsiyet eşitliğini
gözeten bir gündem yaratılmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu
politikalar, ülkeleri mevcut küresel karmaşadan çıkaracak bir yol haritasının
planlamasında geçmişteki hataların tekrarlanmaması açısından büyük önem
taşımaktadır.
82
2. Toplumsal cinsiyete duyarlı bir analiz çerçevesi neden gereklidir?
Toplumsal cinsiyete duyarsız bir analiz, ekonomik yaşamı piyasa ile kısıtlı
olarak algılamakta ve bu sebeple herhangi bir ekonomik gelişimi sadece
piyasanın kapsadığı kısmını inceleyerek anlamaya çalışmaktadır. Ancak,
unutulmamalıdır ki, ekonomiler yalnızca piyasalaşmış üretim ve tüketim
dinamikleriyle çevrilmezler. İktisadi gereksinimlerin büyük bir kısmı piyasa
dışı faaliyetlerle yeniden üretim cephesinde6 yerine getirilmektedir (Ferber/
Nelson, 1993: 1-22; Power, 2004: 3-19; Barker/Kuiper, 2003: 2-3)7. Piyasa ve
piyasa dışı tüm iktisadi faaliyetleri bir bütün olarak inceleyen feminist iktisat,
iktisadı, insan yaşamının sürdürülmesi, yaşamsal ihtiyaçların karşılanması,
insanın eylem kapasitesinin geliştirilmesi gibi insan odaklı kavramlar etrafında
yeniden tanımlar. Gelişmekte olan ülkelerde üretim faaliyetlerinin oldukça
büyük bir kısmının piyasa dışında yerine getirildiği düşünülürse, iktisatın
inceleme alanının meta ekonomisiyle kısıtlı kalması bu ülkeler açısından daha
sorunludur.
Yaşamsal ihtiyaçlar yalnızca yeme, içme, giyinme, barınma gibi bazı temel
ihtiyaçlardan oluşmaz. Aynı zamanda kişilerin eğitimi, sağlığı gibi hayatta
kalma, gelişme ve onurlu bir yaşam sürdürebilmeleri için gerekli haklarını
kullanabilmelerini sağlayacak özgürlük ve olanakların savunusunu da kapsar
(Beneria 1979: 203-225; Mutari, 2001: 379-399; Laslett/Brenner, 1989:
381-404). Yaşamsal ihtiyaçların karşılanmasının gerekli olduğu gerçeği bu
gereksinimlerin iktisadın hangi cephesinde sağlandığından bağımsızdır.
Dolayısıyla bu ihtiyaçların üretimi, nerede gerçekleştiğinden bağımsız olarak,
ister üretim ister yeniden üretim sürecinde, ister ücretli ister karşılıksız emek
tarafından, ister evde ister ev dışında yerine getirilsin, kısacası her ne şekilde
ve nerede üretiliyorsa üretilsin iktisatın inceleme alanına girmelidir (Memiş/
Toğrul, 2008).
Toplumsal cinsiyete duyarlı yaklaşım, konvansiyonel iktisadi yaklaşımların
karşılıksız emek cephesini yok saymalarının önemli sakıncaları olduğuna
dikkat çeker. Örneğin, hanehalkı sektörünün yalnızca tüketici role değil, hem
EBT_SAYI_27.indd 82
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
üretici hem de tüketici olarak ikili role sahip olduğunu belirtir. Konvansiyonel
yaklaşımlarca ekonomi, meta ekonomisi ile sınırlı üç sektörden oluşur;
hanehalkı, hükümet ve iş âlemi sektörüdür. Makro iktisatta temel
araştırma konulardan biri bu üç sektör arasında gerçekleşen gelir-harcama
akımlarındaki sürekliliği getiren koşulların belirlenmesi ve dengeli bir şekilde
bu akımların sürdürülebilmesidir. Dengesizlik durumu, konvansiyonel
yaklaşımlardan ana akım iktisat anlayışına göre, hanehalkının yetersiz tasarruf
yapmasından, Keynes ve Keynesgil yaklaşıma göre ise tasarrufların yatırıma
dönüştürülememesinden yani yetersiz ve istikrarsız olmasından kaynaklanır.
Sonuçta da çözüm ana akım yaklaşımına göre göreli fiyatlarda değişikliklerin
gerçekleşmesiyle, ekonomik faaliyetler arası ikamelerin gerçekleşmesiyle
piyasada kendiliğinden oluşacaktır. Keynesyen yaklaşıma göre ise ancak mali
ve para politikaları araçlarıyla bu dengesizliğin giderilmesi mümkündür, çünkü
fiyatlar genellikle esnek değil aksine yapışkandır. Toplumsal cinsiyete duyarlı
yaklaşım her iki yaklaşımın da karşılıksız emeğin ürettiği iktisadi değerin
görmezden geldiklerini ve bu sebeple karşılıksız emek cephesinin ekonomik
dengesizlikleri nasıl dengelediğini çözümleyemediklerine dikkat çeker
(Elson, 1998). Feminist iktisat yaklaşımı göreli fiyatların ancak karşılıksız
emek sayesinde intibak ettiğini; örneğin oluşan istihdam açıkları yüzünden
ücretlerin düşük tutulmasının karşılıksız emeğin bu ücret sahiplerini sübvanse
etmesiyle mümkün olabileceğini vurgular. Oluşan açıkların, hanehalkı
tarafından hanehalkının yeniden organize edilmesiyle kapatıldığını gözler
önüne serer. Özellikle kriz dönemlerinde iktisadi şokların olumsuz etkilerinin
hanehalkları tarafından massedildiği açıkça gözlemlenmektedir. Feminist
iktisat yaklaşımı, sadece göreli fiyatların değişiminde değil, Keynesyen
yaklaşımın çözüm önerilerinde yer alan makro iktisadi politikaların
hedeflerinin gerçekleşmesinin de ancak karşılıksız emek yükünün görünmez
ve eşitsiz biçimde paylaşılmasıyla mümkün olabildiğini ve bu gerçeğin
farkında olunması gerektiğini belirtir. Dolayısıyla, kriz etkilerinin tam olarak
anlaşılması da ancak toplumsal cinsiyete duyarlı bir analiz çerçevesi ile
mümkün olabilir.
83
Toplumsal cinsiyete duyarlı iktisadi analizler çalışma yaşamını geniş bir
yelpazeye yayılan farklı istihdam biçimlerini gözönüne alarak inceler. Birçok
kozmopolit şehirde yer alan iş merkezlerinde, bir fotokopi dükkânının (küçük
aile işletmesi) önünde öğle yemeği hazırlayan, caddenin hemen karşısındaki
finans şirketlerini (küresel boyutta rekabet eden firmalar) barındıran cam
binalardaki çalışanlara satış yapan, bir sokak satıcısına (kendi hesabına çalışan)
şüphesiz rastlanmaktadır. Aynı anda, binlerce “gönüllü” çalışan (karşılıksız
emek) dünyanın değişik köşelerinde karşılığını almadan çeşitli hizmetler ve
EBT_SAYI_27.indd 83
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
iktisadi değer üretmektedir. Her gün saatlerce biraz olsun diğerlerinin yükünü
hafifletmek amacıyla hasta yakınlarına/çocuklara/bakıma muhtaçlara ev içi
bakım hizmetleri sağlayan “gönüllü” çalışanları düşünün. Yine aynı anda,
milyonlarca kadın ve çocuğun, yemek hazırlamak ve/veya temizlik yapmak
için evlerine su taşımak ve yakacak temin etmek durumunda olduğunu
düşünün. Ekonominin dört üretim kurumunu da (piyasalar, hanehalklarını,
kamu ve sivil toplum kuruluşlarını (NGOs)8) içeren bir resimdir bu. Burada
hem ekonominin özel ve kamu sektöründeki ücretli çalışanlar yer almaktadır
hem de ücretsiz aile işçilerinin katkıları, geçimlik üretim, su, yakacak gibi
ortak alanlardan kaynak temin edenler ve hem de karşılıksız emek sahipleri
yer almaktadır. Hanenin ayakta kalması, sürdürülmesi ve geliştirilmesi için
diğer aile bireyleri için yapılan bakım, temizlik gibi üretim ve hizmetleri
de içeren direkt gelir getirmeyen çalışma da bu ekonomide yer almaktadır
(Elson, 1998: 929-941; Antonopoulos, 2008: 10-14). Dolayısıyla ‘çalışma’
ücretli ya da ücretsiz çalışma olarak meta ekonomisi kapsamında yer aldığında
konvansiyonel iktisadi görüşlerce kabul görürken, karşılıksız emek, direkt,
gelir getirmeyen çalışma bu kavramın dışında tutulmaktadır.
84
Bu bağlamda, krizin etkilerini değerlendirirken öncelikle iki eksen
doğrultusunda inceleme yapmak gerekir. İlk olarak, toplumdaki grupların
kriz öncesinde başlangıçta bulundukları yer ve konumu itibariyle inceleme
yapılmalıdır. Ekonomik yaşama kriz öncesinde ücretli mi yoksa gelir
getirmeyen çalışma alanında mı katkıda bulunduğu krizden nasıl etkilendiğini
belirleyici temel bir etkendir. İkinci ekseni ise ekonominin dört üretim
kurumu olan piyasalar/hanehalkları/kamu/sivil toplum kuruluşları arasında
bulundukları kurum/kurumlar oluşturmaktadır. Herhangi bir dışsal şokun
veya yapılan politika değişikliklerinin (mali, parasal, döviz kuru, ödemeler
dengesinde yapılan uyarlamalar ve bu gibi) toplumsal cinsiyet açısından
etkilerini değerlendirmek için, kullanılacak analitik makro çerçevenin
bu iki ekseni, farklı üretim sahalarını ve çalışma yelpazesini göz önünde
bulundurması gerekmektedir.
Ayrıca, her ülke, kalkınma süreci içerisinde farklı bir konumda olduğundan
bu tür ekonomik gelişmelerin ülkenin süreç içerisinde bulunduğu durumuna
bağlı olarak etkilerin değişiklik göstereceği belirtilmelidir. Mevcut yaşanan
gelişmeler hem bazı ülkeler hem de toplumdaki bazı gruplar açısından,
sadece kriz öncesindeki büyüme sürecine ket vurmuş sayılabilir. Bu ülkeler
kriz öncesinde artan çalışma imkânlarının damgasını vurduğu dönemlerden
sonra krizle karşı karşıya kalmışlardır. Diğerleri açısından ise son dönem, son
derece kötü yoksulluk koşullarının, işsizlik ve/veya düşük ücret ve güvencesiz
EBT_SAYI_27.indd 84
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
çalışma koşullarının hepsinin birden yaşandığı (değişik seviyelerde) bir
dönem olmuştur. Onlar için bu kriz, daha önce yaşanmakta olan krizlerin
üzerine yeni etkiler, yeni yükler eklemiştir.
Makro iktisadi koşulların yanı sıra, kriz, mevcut kurumsal her türlü farklılık
dolayısıyla değişik etkiler yaratacaktır. Politik alandaki farklılıklar, sosyal
güvenlik ağlarının hâlihazırda oluşturulmuş olup olmaması bu kurumsal
yapılara örnek olarak verilebilir. Bireylerin sahip olduğu seçenekler ve yeniden
gelir yaratma gücü (güçsüzlüğü) hanehalkının yapısına göre de değişiklik
göstererek farklı kırılganlık biçimleri ortaya çıkarabilir. Ekonominin her alanına
yayılmış asimetriler düşünüldüğünde, geniş anlamıyla ‘çalışma’ yaşamındaki
sektörel, mesleki, yapılan faaliyetin niteliği ve çalışma koşullarındaki
farklılıklardan dolayı herkesin krizden aynı şekilde etkilenmeyeceği ortadadır.
Çalışma yaşamında, aktif olarak mal ve hizmet üretme faaliyetlerinde
bulunanların, değişik şekillerde; ücretli (formel ve enformel), ücretsiz
(ücretsiz aile işçiliği) ve/veya karşılıksız emek cephesinde çalışma yaşamına
katılmakta olduğunu belirtmiştik. Bilindiği üzere hangi konumlarda kimlerin
yer aldığı toplumsal cinsiyet, sınıf, etnik köken, ırk, din, dil temelli hiyerarşik
yapılar tarafından belirlenmektedir. Son yıllarda, diğer kategorilerin yanı
sıra bu toplumsal cinsiyetçi yapı iktisadi şoklara karşı kırılganlık açısından
çeşitli kaygıları da yükseltmiştir. Örneğin, erkekler daha çok yüksek ücretli;
genellikle sanayi9, inşaat, mali hizmetler ve gayrimenkul gibi sektörlerde
çalışmaktayken, kadınlar hizmet sektörünün diğer alanlarında ve tarım
sektöründe yoğunlaşmış ve çoğunlukla düşük ücretli meslek gruplarında yer
almıştır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde tarım, tekstil ve diğer ihracata
yönelik basit-ucuz imalat üretiminde ve kendi hesabına çalışma biçimleriyle
nitelenen alanlarda yer almaktadırlar. Tüm dünyada, erkek ve kadın arasındaki
ücret faklılıkları bu gerçeği açıkça desteklemektedir. Yine ücretsiz emek
cephesine baktığımızda geçimlik üretimde ve ücretlendirilmeyen aile içi emek
cephesinde kadın çalışanların yoğunluğu erkeklere kıyasla çok daha yüksektir
(Antonopoulos, 2008: 22-24; ILO, 2004a: 2; ILO, 2004b:10; ILO, 2007: 1213).
85
Burada kadınların ve erkeklerin benzer şoklara farklı tepkiler verdiklerine
dair bulgular olduğunu da eklemeliyiz. Örneğin, Elson (1993: 241) kadınların
daha fazla çalışarak ve sınırlı gelirleriyle imkânsızı mümkün kılarak
istikrar politikalarının ekonomide yarattığı şokların etkisini karşılayabilme
kabiliyetleriyle esasen ekonomide gizli dengeleyici etken rolü üstlendiklerini
vurgular. Kriz dönemlerinde kadınların üretken mal varlıklarını satışa çıkarma
EBT_SAYI_27.indd 85
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
veya teminat olarak rehin verme eğilimi gösterirken, erkeklerin, eril mallar
daha değerli olarak algılandığı için ve bu malların mülkiyet sahipliği net olarak
belli olduğu için, potansiyel olarak değerli kaynaklarını stokladıkları bulgular
arasındadır. Yazında kadınların bu tüketim davranışlarının hanehalkı tüketim
harcamalarındaki dalgalanmaları törpüleyen bir etki yarattığı da belirtilmiştir
(Antonopoulos/Floro, 2005: 22-23). Yine, erkekler işsiz kaldığında, düşük
ücret koşullarına rağmen kadınların iş gücü arzının arttığı gözlemlenmiştir
(Kızılırmak, 2008; Toksöz, 2009: 4-5; Fizsbein vd., 2003: 92-106) ve bu gelir
getirmeyen çalışma alanı için de geçerlidir. Diğer yanda, erkeklerin, ailelerini
geçindirme gücünü kaybedince utanç ve umutsuzluk duygularına kapıldığı,
zaman zaman intiharlara (Asya krizinde ve Hindistan’da küçük toprak
sahipliği krizinde yaşandığı gibi) kadar sürüklendiği görülmüştür. Krizin
erkeklerin yaşam sürelerinde ciddi azalmalara (1990’ların Rusya’sında geçiş
döneminde yaşam süresinde 10 yıl azalma görülmüştür) neden olan yıkıcı
davranışlara yol açmış olduğu da bulgular arasındadır.
86
İstihdamdaki asimetrik yapının yanı sıra kadın ve erkeklerin mali kaynaklara
erişimindeki farklılıklar da ve aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde
bankacılık sektörünün mevcut kurumsal yapısı da özellikle kadınların krize
karşı savunmasız konumlarına ek etkenler yaratmaktadır. Birçok gelişmekte
olan ülkede krediler gelişmiş ülkelere kıyasla çok daha maliyetlidir ve kredi
ile mevduat faizleri arasındaki makas daha yüksektir (Antonopoulos, 2009).
Bunun bir nedeni de gelişmekte olan ülkelerde borçlanan grupların yüksek risk
grupları olduğuna dair önyargıdır. Kadınların çoğunlukta yer aldığı enformel
alanın gelişmekte olan ülkelerde geniş olması da bu riski artıran etkenlerdendir.
Dolayısıyla çoğu gelişmekte olan ülkede bankalar zaten akışkan olmak
durumunda kaldığından borçlandırma açısından var olan kısıtların üzerine bir
de kadınların mali kaynaklara erişim kısıtları eklendiğinde, kadın istihdamı
açısından olumsuz etkiler katlanmaktadır.
Kadınların üretken kaynaklara erişim engelleri açısından yalnızca özel
kaynaklarda değil aynı zamanda kamu kaynaklarına erişimde de asimetrik yapı
geçerlidir. Kamu hizmetlerinin yetersizliği durumunda toplumun cinsiyetçi
yapısı dezavantajlı/avantajlı olarak oluşmuş grup ayrımlarının tekrarlanarak
yeniden üretilmesine sebep olmaktadır. Örneğin, Ağrı’nın Adakent köyünde
karayolu ya da köprü olmadığından okula gitmek için nehir geçmek zorunda
olan çocuklardan erkek çocuklar geçebilip okula devam edebilirken, kız
çocukları okula gönderilmemektedir10. Oysa kamu yatırımlarıyla bu tür erişim
eşitsizliklerinin önüne geçilebildiği bilinmektedir (Klasen, 2006: 7-8). Özel
ve kamu kaynaklarını da içeren mali ve diğer üretken kaynaklara erişimdeki
EBT_SAYI_27.indd 86
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
mevcut cinsiyet temelli farklılıklar olası bir iktisadi şokun etkilerini
çeşitlendirdiğinden ve sonrasında hayatta kalma biçimlerini belirleyici rol
oynadığından dolayı toplumsal cinsiyete duyarlı bir analizin gerekliliğini bir
kez daha ortaya çıkarmaktadır.
Kısaca özetlemek gerekirse, çalışma yaşamında ve iktisadi kaynaklara erişim
ve kullanımında gözlemlenen toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikler, kriz
etkilerinin bu kategoriye duyarlı bir analizini gerektirmektedir. Üçüncü olarak
krizin toplumsal cinsiyete duyarlı analizi, hükümetlerin daha önce saptadıkları
kalkınma hedeflerine ulaşmaları açısından da büyük önem taşımaktadır.
Bu araştırmalar hükümetlerin bu hususta verdikleri taahhütlerin yerine
getirilmesine katkıda bulunacaktır. Toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikleri
yok etmek, Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformunda11 1995’de ortaya
konan açık hedeflere ulaşmak amacıyla, hükümetler kadın erkek eşitliğini ve
kadının güçlendirilmesini hızlandıracak taahhütlerde bulunmuş ve önlemler
almıştır. Uluslararası kalkınma kuruluşları ve bağış yapan ülkeler de bu amaç
doğrultusunda kaynak tahsis etmiş ve gayret göstermişlerdir. Araştırmalar
kadının iş olanaklarına, parasal gelir ve kaynaklara erişiminin – başlı başına
kalkınma hedefleri arasında yer alması yanında - çocukların, ailelerin ve
toplumların refahı ve hatta ülkelerin bir bütün olarak iktisadi açıdan büyümeleri
ile el ele ilerlediğine dair bulgulara yer vermektedir.
87
Geçmişteki çabalar çoğunlukla, direkt olarak kadın ve kız çocuklarının
eğitim, sağlık, ölüm oranları ve diğer beşeri kalkınma alanlarında
karşılaştıkları dezavantajları hedefleyen önlemler alınmasını ve programların
hazırlanmasını sağlamıştır. Buna paralel olarak, ulusal ve yerel seviyede
bakanlık ve temsilciliklerde, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ulusal önceliklerle
bütünleştirilmesi amacıyla, toplumsal cinsiyet kavramının, ana plan ve
programlara yerleştirilmesi yönünde yavaş yavaş gayretler ortaya konmaktadır.
Bu aynı zamanda politik kararları alanlar, bu kararları uygulayanlar ve istatistik
enstitü ve kuruluşları çalışanları arasında da toplumsal cinsiyet açısından
duyarlılığın kademeli olarak inşa edilmesini de kapsamıştır.
Bugün gelinen nokta, Binyıl Kalkınma Hedefleri çerçevesinde belirtilenler
dâhil olmak üzere verilen tüm bu taahhütlere rağmen, elde edilen sonuçların
ne yazık ki çok da olumlu olmadığını göstermektedir. Bulgular, kadınlar
için hedeflenen programların etkili olmanın çok gerisinde kaldığına açıkça
işaret etmektedir. Bu taahhütlerin yerine getirilmesi süreci, insanların
mevcut üretim süreçleri içinde yaşamsal geçimlerini sağlayabilmesi, gelir
dağılımının iyileştirilmesi için gerekli ulusal hedeflemelerin yapılmasını ve o
EBT_SAYI_27.indd 87
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
hedeflerin sağlanması için uygun politikaların üretilip uygulamaya konmasını
gerektirmektedir. Bunun için bir ekonominin genel işlerliğini sağlayan
kurumsal düzenlemeleri ve yükümlülükleri, toplumsal cinsiyet açısından
ekonomik eşitliği sağlamayı öncelikli teşkil etmelidir. Ancak aynı kurumlar
ve düzenlemeler toplumsal cinsiyet açısından eşitliğe odaklanabileceği gibi,
bu konunun askıya alınmasına da neden olabilir. Örneğin kriz dönemlerinde
1997’de Asya ülkelerinde, 2001’de Arjantin’de yaşandığı şekliyle olsun,
1980’lerin ve 1990’ların sonundaki yapısal uyum politikaları kalkınma
hedeflerini ciddi sektelere uğratmıştır. Krizin geldiğimiz bu noktasında
öncelikle ihtiyaç duyulan şey toplumsal eşitlik konusunda geride bırakacak
tüm adımları engelleyecek dirayete sahip bir kararlılıktır.
88
3. Kriz etkilerinin aktarım mekanizmalarıyla gelişmekte olan ülkelerde
hanehalkları ve çalışma yaşamına yansımaları
Gelişmekte olan ülkelerde çalışma yaşamının değişik noktalarında bulunan
toplumsal gruplar farklı aktarım mekanizmalarıyla krizden etkilenmektedirler
(Corner, 2009: 14; Griffith-Jones/Ocampo, 2009: 2-7). Bunlardan birincisini
şekil 3.1’de de görüldüğü gibi dış ticaret - uluslararası mal ve hizmet akımları
oluşturmaktadır. Bu alt başlık altında kriz sonucu genel olarak dış ticarette
yaşanan, özellikle de ihracat talebi daralmasından kaynaklanan ihracata
yönelik sektörlerde ücretli çalışma yaşamındaki etkilerden bahsedilecektir.
İkincisi, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında gerçekleşen
finansal akımlardır. Üçüncü aktarım mekanizmasını bazı gelişmekte olan
ülkeler için kritik öneme sahip doğrudan yabancı yatırımlar oluşturmaktadır.
Dördüncü aktarım mekanizması ise işçi döviz gelirleri ve uluslar arası göçtür
(Şekil 3.1). İşçi dövizleri bugün Türkiye gibi ülkeler için önem arz etmese
de, diğer bazı gelişmekte olan ülkeler açısından kadın göçmen işçileri de
içeren göçmen aileleri için en temel gelir kaynağını teşkil etmekte olduğundan
önemli bir aktarım mekanizmasıdır. Bu tür gelirlerde kriz dolayısıyla oluşan
dalgalanmalar göçmen ailelerin savunmasız niteliğini daha da derinleştiren
etkiler yaratır.
Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere söz konusu mekanizmalarla
aktarılan mevcut kriz etkileri hanehalklarına ve bireylere, çalışma yaşamındaki
konumlarına göre farklı şekillerde yansımaktadır. Daha önce belirtildiği gibi
çalışma yaşamı yalnızca meta üretimi ve piyasa sınırları içerisindeki üretim
faaliyetleri ile sınırlı değildir. Ekonomilerde finans ve üretim cephelerinin
yanı sıra aynı zamanda yeniden üretim cephesinin yer aldığı unutulmamalıdır.
İktisadi ihtiyaçların bazıları piyasada alınıp satılmayan, üretildiği halde
ücretlendirilmeyen, karşılıksız emek tarafından karşılanmaktadır. Zaman
EBT_SAYI_27.indd 88
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
kullanım anket verileriyle karşılıksız emek cephesinin boyutu ve kapsamına
dair yapılan çalışmalara göre gayri safi yurt içi hâsıla (GSYH) hesaplamalarında
karşılıksız ev içi emeğin üretimi göz önüne alındığında GSYH’nın %20 ile
%60 arasında artış gösterdiği görülmektedir12.
Meta ekonomisi ve karşılıksız emek cephesi arasında birbirini bazen besleyici
ve destekleyici, bazen de engel teşkil edici bir ilişki bulunur (Hartmann, 1976:
137-169; Beneria, 2003: 83-86; Elson, 1998: 189-208; Antonopoulos, 2008:
14-20). Birinci türden ilişkiyi bazıları karşılıksız emeğin piyasayı olumlu bir
dışsallık yaratarak desteklemesi olarak niteler. Bazıları için bu karşılıksız
emeğin piyasa ekonomisini sübvanse etmesi olarak tanımlanır. Burada
piyasa dışı ekonomik faaliyetlerin piyasadaki maliyetlerin düşük tutulmasını
sağladığı fikrinden yola çıkılır. Örneğin ücretlerin daha düşük seviyelere
çekilebilmesi ve bu düşük ücretlerle emeğin yeniden üretilmesi sürecinin
sürdürülebilmesinin ancak karşılıksız emeğin desteği ile gerçekleşebildiği
savunulur (Gardiner, 1997: 240).
İkinci türden ilişki de son yıllarda Avrupa’da sıkça tartışılan ‘aile ve iş yaşamının
uzlaştırılması’ politikaları ile açıkça ortaya çıkmıştır. Bu uygulamalar kadının
direkt gelir getirmeyen çalışma yaşamının işgücü piyasasına katılımını
engellediği ve çeşitli sosyal, ekonomik ve politik olumsuz etkileri olduğunu
vurgulamakta ve kadının her iki cephedeki rolünü yerine getirebilmesi için
çalışma koşullarının gerekli şekilde değiştirilmesini savunmaktadır. Uzlaşma
kavramı zaten başlı başına bu iki çalışma yaşamı arasında bir çelişki olduğunu
belirtmektedir. Yapılan anket çalışmaları birçok ülkede kadınların işgücüne
katılmamalarının başlıca nedeni olarak ev işleriyle meşgul olmalarını
göstermektedir (ECLAC, 2007: 74; TÜİK, 2006).
89
Ekonominin söz konusu ikili yapısı sonucu çalışma yaşamında konvansiyonel
yaklaşımların savunduğundan farklı olarak dört farklı istihdam biçimi ortaya
çıkmaktadır: ücretli formel emek,13 ücretli enformel emek, ücretsiz emek ve
karşılıksız emek. Bunlardan ilk üçü diğer yaklaşımlarca da çalışma ve emek
kavramı dâhilinde incelenir ancak dördüncüsü görünmeyen emek olarak kalır
hatta emek kavramı dışında tutulur.
EBT_SAYI_27.indd 89
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
Şekil 3.1 Kriz Etkilerinin Gelişmekte Olan Ülke Hanehalklarına Yansıması
90
Kaynak: Yazarlar tarafından hazırlanmıştır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini merkeze alan görüşe göre krizin istihdam
üzerindeki etkileri yalnızca açık olarak gözlemlenen kısmına bakılarak
anlaşılamaz, daha kapsamlı bir analizde örtük maliyetlerin gözlemlenebileceği
EBT_SAYI_27.indd 90
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
karşılıksız emeğin yer aldığı direkt gelir getirmeyen çalışma14 alanına da
bakılmalıdır. Gözardı edildiği takdirde krizin bu alandaki yükünü taşıyan
toplumsal grupların üzerindeki etkisi küçümsenmiş hatta yok varsayılmış
olacaktır.
Ekonominin ve çalışma yaşamının bahsedilen çoklu yapısı dolayısıyla krizin
hanehalkları üzerinde yarattığı etkilerin çok boyutlu olduğu görülebilir.
Kriz dolayısıyla bir yandan meta ekonomisinde oluşan istihdam açıkları ve
gelir kayıpları yaşanırken diğer yandan ekonomik daralma sebebiyle kamu
gelirlerinde düşüşler gözlemlenecektir. Yukarıda bahsettiğimiz mekanizmalar
ve ilişkiler nedeniyle hem artan işsizlik hem de kamu harcamalarında ve
hizmetlerinde oluşacak düşüşler nedeniyle karşılıksız emek cephesinde
zorunlu bir genişleme ve bu alanda yer alanların yükünde artışlar olacaktır.
Bütün bu etkiler, yoksulluğun artması ve derinleşmesi, toplumsal eşitsizliğin
ve gerginliğin yükselmesi hatta toplumsal eşitlik ve barışın sağlanması
yolunda atılan adımların sekteye uğraması ile sonuçlanabilir. Öyle ki artan
yoksulluk bazı gelişmekte olan ülkelerde gıda güvenliğini tehdit edecek hale
gelebilir. Finans sektörünün diğerlerine kıyasla öncelikli hale gelmesi ve bunu
körükleyen tüm politikalar birçok ülkenin tarım sektörünü olumsuz yönde
etkilemiş ve temel gıda maddelerini ithal etmek durumunda kalan ülkeler,
fiyat dalgalanmalarıyla gıda güvensizliği riski ile karşı karşıya kalmıştır.
Bu gelişmeler özellikle korunmasız grupları yoksulluk ve açlık ile başbaşa
bırakmışken, kriz bu etkileri daha da derinleştirebilir. Aşağıda aktarım
mekanizmaları daha detaylı olarak ekonominin cinsiyetçi yapısı göz önüne
alınarak ele alınacaktır.
91
3.1. İhracatta Yaşanan Gelişmeler: İhracata Konu Sektörlerdeki
İstihdam
Tüm dünyada son yıllarda, tekstil ve tarım ürünleri ticareti üretim hacminden
daha hızlı büyümüştür (Griffith-Jones/Ocampo, 2009: 6). Bu bulgu, dünya
ticaretine konu sektörlerde istihdamın hızla artacağına işaret ederken, aynı
zamanda, iktisadi durgunlukların yaşandığı dönemlerde, bu ilişkinin devam
edeceği varsayılırsa, dış ticaretin çıktıdaki büyümeye oranla daha hızlı
daralacağı anlamına da gelmektedir. Gerçekten de son otuz yıllık süreçte dış
ticaretteki gelişmeler ve bu sektörlerdeki istihdam artışı bu savın ilk kısmını
destekler niteliktedir. Dış ticarette genişleme süreci, kadınlar açısından
istihdam olanaklarında artışı da beraberinde getirmiştir. Birçok kadın işçi tarım
dışındaki tekstil ve hazır giyim gibi (bir anlamda Çoklu Fiber AntlaşmasıMFA-sonucu) sektörlerde, çalışma olanağı bulmuştur. Bu gelişmeleri kalkınma
yazınında ‘emeğin feminizasyonu’ olarak kavramlaştıracak kadar son derece
EBT_SAYI_27.indd 91
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
kadın-yoğun bir endüstri haline gelmiştir tekstil üretimi. Örneğin Malezya ve
Bangladeş’te kadınlar bu sektörlerdeki işgücünün sırasıyla %78 ve %85’ini
oluşturmaktadır. Türkiye’de de %40 olan bu rakam imalat sanayinin diğer
alt sektörleriyle karşılaştırıldığında oldukça yüksektir. Ancak belirtilmelidir ki
emeğin feminizasyonu hem kadın çalışanların sayısının oran olarak artmasını
hem de esnekliğin artışıyla kalitesi düşük çalışma koşullarının oluşmasının
bir arada gerçekleştiğini anlatır (Standing, 1989: 1077-1095; Standing, 1999:
583-602).
92
Üretim ve ticaret hacminin bu denli devrevi olduğu düşünüldüğünde,
madalyonun diğer yüzü bize, bu sektörlerin ürünlerine olan dış talep dramatik
bir şekilde düşerken söz konusu sektörlerde hızlı istihdam daralmalarının
yaşanacağını göstermektedir. Dış ticarete konu sektörlerdeki son gelişmeler,
ihracata yönelik sektörlerin krizin birincil etkileriyle karşı karşıya kalmış
olduklarını göstermektedir. Bu sadece gelişmekte olan ülkeler için değil, aynı
zamanda ihracatlarında düşüşlerin kaydedildiği birçok gelişmiş ülke için de
geçerli bir mesele olmuştur. Dünya Ticaret Örgütü’nün verilerine göre gelişmiş
ülkelerin ticaretinde 2008 yılına kıyasla 2009 yılında %23’lük bir daralma
gerçekleşmiştir15. Yine, UN/DESA’nın 2009 Ağustos ayı Dünya Kırılganlık
raporuna göre gelişmekte olan ülkelerin gayri safi yurt içi hâsılasında (GSYH)
dış ticaret şoku sebebiyle %5 daralma olacağı tahmin edilirken bu rakam
gelişmiş ülkeler için %3,2 olarak hesaplanmıştır16.
Dünya Bankası’na (WB) (2009: 5) göre 2008 yılının dördüncü çeyrek
verilerini açıklamış olan 51 ekonomi arasında 36’sı bir önceki yıla kıyasla
ihracatlarında iki basamaklı düşüşler kaydetmiştir. Birçok Avrupa ülkesi
(Birleşik Krallık ve İspanya da dâhil olmak üzere), ve birçok gelişmekte olan
ülkelenin (Endonezya, Tayland, Filipinler ve Türkiye gibi) ihracatında %20 ve
daha yüksek seviyelerde düşüşler gerçekleşmiştir. Dış ticaret verilerine göre
2008–2009 döneminde ihracat yıllık büyüme rakamları Türkiye’de imalat
sanayi ihracatının (%24’lük bir düşüşle) diğer sektörlere oranla daha olumsuz
etkilendiğini göstermektedir. Kadın yoğun sektörler olan tekstil ve giyim
ihracatının da %16’lık bir negatif büyüme ile imalat sanayi ihracatındaki
olumsuz gelişmelerden diğer alt sektörlere göre daha az etkilenmiş olduğunu
söylemek mümkündür.
EBT_SAYI_27.indd 92
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Şekil 3.2
Kaynak: Dış Ticaret İstatistikleri, TÜİK.
Türkiye’de işsizlik rakamları özellikle sanayi ihracatında ve üretiminde
gözlemlenenleri destekleyecek biçimdedir. 2007 yılı sonu işsizlik rakamlarını
2009 yılı ekim ayı sonu rakamlarıyla karşılaştırdığımızda toplam yaklaşık
bir milyon kişinin işsizler ordusuna eklendiği görülmektedir. Bu grubun
içerisinde kadın işsizlerin oranı %3717 gibi oldukça yüksek bir rakamdır.
Kadın işgücünün toplam işgücü içerisindeki payının yalnızca %28 olduğu
düşünülürse bu rakam mevcut kriz sürecinde işgücü piyasasındaki kadın
nüfusunun işsiz kalma olasılığının erkeklere kıyasla çok daha yüksek olduğunu
göstermektedir.
93
Gelişmekte olan diğer bazı ülkelerde artan işsizlikten en olumsuz şekilde
etkilenen ihracata yönelik sektörlerin başında tekstil ve giyim sektörünün
geldiği gözlemlenmiştir18. Sadece tekstil ihracatında değil, birçok ülkenin
döviz rezervlerini sağlayan diğer sektörlerde de (ihracata yönelik tarım sektörü
ve turizm sektörü gibi) işgücünün çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktadır.
Örneğin, ihracata yönelik yüksek katma değerli tarım üretiminde, Uganda,
Tayland ve Ekvador’da çiçek kesimi ve meyve üretiminde de kadınlar %70–
85 oranlarda yoğunlaşmıştır. Dünyanın birçok bölgesinde (Doğu Asya, Güney
Asya ve Sahra-altı Afrika bölgeleri), kadınlara istihdam olanağı sağlayan
en temel sektörün son dönemlerde tarım olmaktan çıkıp hizmetlere kaymış
olmasına rağmen, tarım sektörü halen kadın istihdamı açısından en önemli
sektördür.
EBT_SAYI_27.indd 93
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
Mevcut kriz birçok gelişmekte olan ülkede görece daha dinamik ve daha
üretken ihracat sektörlerindeki çalışanları bu sektörler dışına çıkarmasının
ötesinde, ayrıca çalışanları şehirlerden kırsal kesimlere geri dönmek zorunda
bırakmak gibi bir etki de yaratmıştır. Bu gelişmelerin büyüme yolunda
atılan adımları riske atması ve daha fazla insanın yaşamını yoksulluğa
karşı savunmasız bırakması oldukça olasıdır. Krizin yoksulluğa dair etkileri
hususundaki tahminlere göre yoksulluğun artacağı 2009 yılında 64 milyon
insanın daha yoksulluk sınırı altına düşeceğine işaret etmektedir.
Göstergeler birçok kadın çalışanın ticarete konu sektörlerdeki işlerini
kaybedeceğine işaret etmektedir ancak unutulmamalıdır ki aralarından çok
azı gerçek anlamda ‘işsiz’ veya iktisadi olarak ‘aktif olmayan’ kişiler olarak
kalacaktır. Ücretsiz aile işçiliği ve karşılıksız emek, tüm dünyada halen
kadınların zamanını tüketen temel aktiviteler olmaya devam etmektedir.
94
3.2 Finansal Akımlar ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Mevcut krizin finansal akımlar dolayısıyla gelişmekte olan ülkelere aktarılan
etkisi söz konusu ülkelerin küresel sermaye piyasalarıyla ne kadar bütünleşik
olduğuna bağlı olarak değişmektedir. Yükselen ekonomiler, görece düşük
hızla büyüyen gelişmekte olan ülkelere göre daha direkt ve daha olumsuz
etkilenmiştir. Yükselen ekonomilere net sermaye girişleri 2007 yılında 1,2
trilyon dolar iken 2008 yılında yarıya düşmüş ve 2009 yılında düşmeye
devam ederek 350 milyar dolara inmiştir.
UN (2009) uluslararası finansal akımlar içerisinde en büyük düşüşün
uluslararası bankaların yükselen ekonomilere verdiği kredilerde yaşandığını
belirtmektedir: 2007 yılında 400 milyon dolarlık net girişlerin yerini 2009
yılında 80 milyar dolar net çıkış izlemiştir. Benzer şekilde banka dışı finansal
kurumların sağladığı kredilerde de daralma görülmektedir. Bu gelişmelerden
en olumsuz etkilenen ülkeler Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri olmuştur. Ayrıca,
söz konusu rapor, portföy hareketlerinde de süreç boyunca net çıkışlar
olduğunu belirtmekte ve 2009 yılının Mart ayından itibaren gözlemlenen
girişlerin ise riskli varlıklara olan spekülatif sebeplerle oluşan talepten
kaynaklanabileceği hususunda uyarıda bulunmaktadır. Uluslararası finansal
akımlar içerisinde doğrudan yabancı yatırımların diğer kalemlere kıyasla
istikrarlı bir yapıya sahip olmasına rağmen mevcut kriz etkisiyle 2009 yılında
bu yatırımlarda %30 düşüş gerçekleşmiştir (UN, 2009: 11-12). Türkiye’de de
diğer gelişmekte olan ülkelere benzer şekilde doğrudan yatırımlarda 2008 yılı
aylık ortalamasına oranla 2009 yılında %60 azalma olmuştur19.
EBT_SAYI_27.indd 94
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Kriz öncesi dönemde yükselen ekonomilerden diğer gelişmekte olan ülkelere
yapılan sermaye yatırımlarında artışlar görülmekteydi. Ancak göstergeler,
2008 sonrası bu eğilimde duraklama olduğunu ortaya koymuştur. Çin haricinde
gelişmekte olan ülkelerden diğer gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye
hareketlerinde düşüşler kaydedilmiştir. Özellikle de petrol gelirlerindeki
kayıplar sebebiyle olumsuz etkilenen petrol ihraç eden ülkelere yönelik
sermaye yatırımlarında oldukça büyük düşüşler gerçekleşmiştir (UN, 2009:
15).
Bütün bu gelişmeler gelişmekte olan ülke ekonomilerinde dış finansman
maliyetlerini yükseltmiştir. 2007 yılından itibaren yükselen ekonomi
piyasalarında faizlerin yakınsaması riskin artmış olduğuna ve herhangi
bir değişimin çok daha hızlı yayılabileceğine işaret etmektedir. Finansman
maliyetlerinde artış üretken varlıklara erişim hususunda var olan eşitsizlikleri
derinleştirecektir. Krediye ulaşımda cinsiyet temelli eşitsizliklerin erkek
nüfusun verimliliğini olumlu etkilerken kadınların verimliliğini azalttığı
bulgular arasındadır (Klasen, 2006: 7).20 Kredi piyasasına bakıldığında
kadınların çiftçilere sağlanan kredilerin %10’dan da az kısmına ulaşabildiği
görülmektedir. Kadınların birçoğu hukuki olarak toprak sahipliği haklarından
da mahrum olarak çalışmaktadırlar. Aynı zamanda, hükümetin tarım
sektörüne yönelik birimleri tohumlara, tarımsal araç gereçlere, eğitim ve
kredi gibi hizmetlerine ihtiyaç duyanların erkekler olduğunu varsaymakta ve
hitap ettikleri kesim olarak erkekleri hedef almaktadır. Bu eşitsizlik, yalnızca
büyüme üzerinde yarattığı negatif etkiler dolayısıyla değil, aynı zamanda
direkt olarak da yoksulluğu etkilemekte ve artırmaktadır (Ravallion/Datt,
2002: 89-108). Oysa çalışmalar kadınların krediye erişimlerinin, üretken
rollerinin güçlendirilerek yoksulluğu azaltma hususunda önemli bir rol
oynayabildiğini göstermektedir (Khandker/Pitt, 1998: 958; WB, 2001: 83-92).
Kadınların kaynak erişimi sağlandığında, diğer bütün etkenler aynı kalsa bile,
verimliliğinin, erkeklerin kontrolünde kaldığı durumdaki değişime kıyasla,
%10 ila 20 ve daha fazlası oranlarda arttığı bulgular arasındadır.
95
3.3 Uluslararası Göç ve İşçi Dövizleri
Azalan ihracat ve ihracat sektörlerinde azalan istihdam sonuçlarından biri
de işçilerin bir ülkeden diğerine göç etmesi olmuştur. Kentleşme ve kırsal
kesimden göç sosyal bilimcilerin dikkatini yeterince çekmişse de, sınır ötesi
göç ve işçi dövizlerine dair bilgimiz halen yüzeysel kalmaktadır. Buna
rağmen, krizin etkilerini taşıyan aktarım mekanizmalarından birinin işçi
dövizleri olduğu yadsınamaz. İşçi dövizleri, Moldova, Tacikistan, Tonga,
Lübnan, Lesoto, Honduras, Guyana, Haiti, Jamaika, Ürdün, El Salvador,
EBT_SAYI_27.indd 95
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
Nikaragua ve Nepal gibi ülkelerin GSYH büyüklükleri içerisinde %17 den
%40’lara varacak kadar yüksek paya sahiptir.
İşçi döviz gelirlerinin yoksulluğu azaltma yönünde önemli bir rol oynadığı
bulgular arasındadır (Lucas, 2004: 2; Adams, 2006: 1; WB, 2006: 25-51). Bu
nedenle 2009 yılında ciddi düşüşlerin gerçekleşeceğine dair yapılan mevcut
tahminler bazı ülkelerde birtakım güçlüklere işaret etmektedir. İstatistikler,
2008 yılında işçi dövizlerinin 305 milyar dolar olarak gerçekleştiğini ve bu
rakamın dünyadaki tüm dış-yardım bütçesinin (104 milyar dolar) üç katı
kadar olduğunu göstermektedir (Awad, 2009: 34). İşçi dövizleri, Fas’ta turizm
sektörünün sağladığı dövizden daha fazlasını, Sri Lanka’da çay ihracatının
döviz gelirinden daha fazlasını ülkeye getirmektedir (Deparle, 2007: 1).
96
İşçi alan ülkelerin artan ucuz işçi talebinden veya kendi ülkelerinde iş
olanaklarının yetersizliğinden kaynaklanan ve/veya dış ülkelerde daha iyi
koşullarda çalışma beklentisi gibi sebeplerle milyonlarca kadın sınırlar
ötesine göç etmektedir (UN, 2005: 5; ILO, 2004c: 3-12). Ancak, göç edilen
ülkedeki toplumsal cinsiyet temelli işbölümünün mevcut yapısı nedeniyle
kadın göçmenler geleneksel olarak “kadın işlerinde” – ev işleri, çocuk/yaşlı
bakımı, hemşirelik/hastabakıcılık, ev içi hizmetler veya seks işçileri olarak
çalışmaktadırlar. Çoğunlukla da bu işler düşük ücretli, sosyal hizmetlerden
yararlanılamayan ve kötü çalışma koşulları sağlayan, istikrarsız işlerdir (İnsan
Hakları İzleme Komitesi, Dünya Raporu, 2007: 2-3).
Dolayısıyla ücretli enformel emek biçiminin kadın göçmenlerin tüm dünyada
uluslararası göçmen işçi olarak çalışmasının temel kaynaklarından biri olduğu
ortadadır. New York’un ana kent bölgesinde, finansal sektördeki iş kayıplarının
toplam olarak 80.000’lere21 çıktığı bölgede, göçmen kadın işçilerin en azından
yarısının işlerini kaybetmiş olduğunu varsaymak mümkündür (ILO, 2009).
Mesleklerde ırk, etnik köken ve milliyet gibi ayrımcılıktan kaynaklanan
hiyerarşide, dezavantajlı olan gruplar daha düşük ücretli bakıcılık gibi işlerde
yoğunlaşmaktadır. Ev işlerinde ve çocuk/yaşlı bakımında çalışanlar ister
Arap ülkelerinde çalışan Filipinliler olsun, ister Karabiyan ülkelerinden gelip
Birleşik Devletlerde, ister Doğu Avrupa ülkelerinden gelip Avrupa’nın batı
ülkelerinde oradaki kadınların ‘çifte-mesai’ yapmalarının önüne geçerek ücretli
çalışma hayatına katılmalarını sağlayan, fiili olarak onların ev işi yüklerini
sırtlayanlar mevcut krizden patronlarının işlerini kaybetmesi sonucu olumsuz
şekilde etkilenebilir. Ayrıca, gelişmiş dünya ülkelerinde işlerini kaybeden
göçmen işçiler evlerine döndüğünde bu kendi ülkelerindeki işsizliğin artması
yönünde bir etki de yaratabilir.
EBT_SAYI_27.indd 96
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Herhangi bir toplum içerisinde işçi dövizlerindeki düşüşten hangi sosyal
grupların daha çok etkileneceğine baktığımızda, temel gelir kaynağını yurt
dışında çalışan kadınların sağladığı hanehalklarını görmekteyiz. Birleşmiş
Milletler Nüfus Fonu (UNFPA)’na göre 2006 yılındaki göçmenlerin sayısı
tüm dünyada 200 milyon iken, bu göçmenlerin 95 milyonunu kadın göçmenler
oluşturmaktadır (dünya çapındaki uluslararası göçmenlerin yaklaşık yarısı).
Bazı durumlarda bu kadınlar geride çocuklarını büyük aile bireylerine
bırakarak ailelerine daha iyi yaşam koşulları hazırlama umuduyla sınır ötesine
gitmek durumunda kalmakta. Bazı durumlarda ise göç eden hanenin erkek
ferdi olunca, kadınlar çocuklarıyla baş başa yurt dışından gelecek paralara
bağımlı kalmaktadır. Her iki durumda da kadınlar göç ve işçi dövizleri
girdabında yer almaktadır.
Birleşmiş Milletler Kadınların Gelişimi için Uluslararası Araştırma ve Eğitim
Enstitüsü (UN-INSTRAW)’nün 2003 yılında başlattığı ‘toplumsal cinsiyet,
işçi dövizleri ve kalkınma’ konulu araştırma, birçok ülkede, küçük işletmelerin
kurulması, yerleşim birimlerinin iyileştirilmesi ve kalkındırma projelerinin,
bu işçi dövizlerinden sağlanan gelirlerle gerçekleştiğini belirtmektedir.
Dolayısıyla işçi dövizlerinin azalması bu gelişimleri de tehlikeye sokabilir.
GSYH’leri büyük oranda turizm gelirlerine ve işçi dövizlerine bağımlı ülkeler
için bu gelirlerdeki düşüşleri bertaraf edecek uluslararası politikalar ve yeni
iş olanaklarının yaratılması ve sosyal yardım ihtiyacı kilit önem taşımaktadır.
Bu, muhtaç aileler için çok önemli olduğu kadar küçük yerel ekonomilerdeki
daralmayı da engelleyecektir.
97
4. Çalışma Yaşamı ve Hanehalkı
Bu bölümde krizlerden bağımsız olarak, çalışma yaşamının cinsiyetçi yapısı
üzerinde duracağız. Bölüm, yukarıda bahsettiğimiz dört istihdam cephesinde
yer alan çalışan gruplarının krizden ne şekilde etkileneceğine dair ipuçları
vermektedir. Tüm dünyada kadınların işgücü piyasasına katılım oranı
ortalama olarak %51’dir ve erkek nüfusa (%78) kıyasla çok daha düşüktür
(ILO, 2009a: 37). Gelişmiş ülkeler, Avrupa Birliği ve Doğu Avrupa ülkeleri
dışında kalan bölgelerde bu fark daha da yükselmektedir. Orta Doğu, Kuzey
Afrika ülkelerine benzer şekilde Türkiye’de de22 işgücüne katılımda cinsiyete
dayalı fark çok daha yüksek seviyelere çıkmaktadır (Tablo 4.1).
Son yıllarda tarım sektörü tüm dünyada kadın çalışanlar için temel çalışma alanı
olmaktan çıksa da halen küresel düzeyde tarım sektöründe çalışan kadınların
oranı %35,4’tür. Bu oran erkek çalışanlar için %32,2’dir (ILO, 2009a: 40).
Neredeyse 10 kadından yedisinin tarım sektöründe çalıştığı Sahra-altı Afrika’da
EBT_SAYI_27.indd 97
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
bu rakam %65’ten daha yüksektir ve kadınlar çoğunlukla ekonomik güvencesi
düşük veya güvenceden yoksun geçimlik tarım üretiminde yer almaktadır.
Kadın tarım işçileri, dünyanın yiyecek üretiminin yarısını üretmekte olup;
pirinç, mısır ve buğday gibi temel gıda ürünlerinde birçok gelişmekte olan
ülkedeki gıda ihtiyacının %60 ila %80’ini sağlamaktadırlar (ILO, 2009a: 10).
Bu ürünlerin kırsal yoksul kesimin gıda tüketiminin %90’ınına tekabül ettiği
düşünülecek olursa yoksul ailelerin yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanmasında
kadınların elzem bir rol oynadığı görülebilir. Kadın tarım işçilerinin bu
rolleri çalışmakta oldukları sektöre özgü zorluklarla karşı karşıya kalmasını
engellememektedir: toprak ve diğer üretken varlıklara erişimde kısıtlı hakları
olması; kredilere, eğitim olanaklarına erişimlerindeki kısıtlar gibi (ILO, 2007:
8).
98
Benzer biçimde Türkiye’de de kadın çalışanlar halen tarım sektöründe
yoğunlaşmakta (2008’de %42 olan oran 1980’lerde %75 seviyelerinde idi)
ve bu grubun yarıdan fazlası ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır (Tablo
4.1). Tüm sektörlere bakıldığında ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınların
toplam kadın istihdamı içerisindeki oranı dünyada ortalama %25’dir (ILO
2007: 10). Bizde ise bu oran %56’dır.
Elde edilen son veriler mevcut krizde tarımda kadın çalışanların ağırlığını
daha da artacağına işaret etmektedir. Toksöz (2009: 12) Türkiye’de 1994 ve
2001 kriz dönemlerine benzer şekilde mevcut kriz sonrası tarım dışı istihdam
daralırken tarımsal istihdamın arttığını ve yine kadınlar açısından geleneksel
üretim alanı olan tarımın başlıca istihdam alanı olduğunu vurgulamaktadır.
EBT_SAYI_27.indd 98
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Tablo 4.1. Türkiye’de Çalışma Yaşamı – Seçilmiş Göstergeler
$''!)##%"
79/:
<5/6
7</6
<6/7
$"#)% "0755=1
"
97/6
6</6
)
6:/5
78/6
*%"
97/7
:7/6
$%
5/=
</<
$"#)% "0755> 1
"%())()
79/>
99/;
$("
5/=
:/7
#
6=/:
8=/=
"%#*$#
::/>
66/9
$#*"0$''!)##1
755=
66/;
65/<
2
69/5
67/<
%&"&& "$#*""
&")*")"
755=
7/8
7/:
2
755> 6/>
7/9
#%%"
755=
8</>
;:/9
755> 2
8;/9
;9/9
#(#%"
755=
89/>
77/:
2
755> 88/>
78/7
'#&
755=
79/>
>/:
2
7</=
65/5
88/5
7:/5
755=
2
755>
2
755> 755> 2
")&*&#'"$#*""0755> 1
99
Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları.
* 2009 yılı ekim ayı sonuna ait verilerdir.
EBT_SAYI_27.indd 99
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
Cinsiyet temelli iş bölümü dolayısıyla sanayide çalışan kadınların oranı
Türkiye’de yalnızca %15 iken bu grubun büyük bir çoğunluğu tekstil,
giyim ve gıda sanayi gibi emek yoğun düşük ücretli alt sektörlerde yer
almaktadır (Özay, 2010: 64). Çalışma yaşamında gözlemlenen cinsiyet ayrımı
sadece sektörel düzeyde değil mesleki düzeyde de kendini göstermektedir.
Tüm dünyada kadınlar işgücü piyasasında nitelik olarak daha çok hane içi
işlerle benzerlikler taşıyan çalışma alanlarında yoğunlaşmaktadır. Hizmet
sektöründe, temizlik, bakım gibi işlerinden sorumlu olarak, eğitim, sağlık ve
benzeri sektörlerde yer almaktadır (Antonopoulos, 2008: 27-33). Bu ayrım,
kadınların yoğun olarak bulunduğu sektörlerde ve mesleklerde düşük ücretleri
de beraberinde getirmektedir. Düşük ücretlendirme kadın emeğine verilen
değerin de bir işaretidir. Kadın-erkek arasındaki ücret farklılıkları kısmen bu
sektörel ve mesleki cinsiyet ayrımından kaynaklanmaktadır.
100
İşsizlik oranlarına bakıldığında ise kadınlarda işsizliğin (2008 yılı dünya
ortalaması %6,1’dir) erkek işgücüne kıyasla (2008 yılı dünya ortalaması
%5,6’dır) daha yüksek olduğu görülmektedir. Türkiye’de tablo 4.1’de
görüldüğü gibi 2008 yılı sonu-2009 ekim ayı aralığında kadın işsizlik oranı
%14’e çıkmıştır. Bu artışın, GSYH yıllık büyümeye göre hesaplanan esneklik
katsayısı sonuçları ile çelişkili olduğu görülmektedir (Şekil 4.1). GSYH’nın
pozitif büyüme dönemlerinde kadın istihdamındaki artış, erkek istihdam
artışının gerisinde kalırken, negatif büyüme daralma döneminde ise kadın
istihdamına ait negatif esneklik bu dönemde istihdam artışı olduğuna işaret
eder. İşsizlik rakamındaki artışın krizin ilk işten çıkarma etkisinden kaynaklı
olduğu söylenebilir. İkinci aşamada hanelerin krizle baş etme stratejileri
kapsamında hanenin azalan gelirlerine yardımcı olmak için kadınların işgücüne
katılması (Toksöz, 2009: 67) ve kadın istihdamında artışla sonuçlanacağı
beklenebilir. Bu bulgular mevcut krizin olası cinsiyete dayalı etkilerine dair
bilgi sunmaktadır.
EBT_SAYI_27.indd 100
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Şekil 4.1
Kaynak: ILO (2006) Küresel İstihdam Eğilimleri Tahmin Modeli, İşgücü
Piyasası Temel Göstergeleri Veri Seti (KILM).
Eğitim durumuna göre işsizlik verileri, kadınların eğitimlerini artırarak
işsizlikten kurtulamayacaklarına işaret etmektedir. Aynı dönemde yüksekokul
mezunu kadın işsizlerin toplam işsizler arasındaki oranının arttığını görmekteyiz.
Bu bulgu kalifiye işsizliğin cinsiyetçi yüzünü bize göstermektedir. İşsizlik
oranlarında gözlemlenen cinsiyet farkı işsizlik süresine de yansımaktadır.
Bir yıldan daha uzun işsiz kalanların oranı kadınlarda erkeklere kıyasla daha
yüksektir (Tablo 4.1). Bu da işsizliğin getirdiği sosyoekonomik yükü kadınların
daha ağır ve derin olarak yaşadığını göstermektedir. Bu gösterge neden kadın
nüfusu içinde cesareti kırılmış işsizlerin daha fazla olduğu sorusuna kısmen
cevap veriyor denebilir.
101
4.1. Enfermol İstihdam, Korumasız İstihdam ve Ücretsiz Çalışma Biçimi
Kriz öncesi döneme bakıldığında, özellikle son yıllarda hızlı büyüyen ülkelerin
(Hindistan gibi) ne yazık ki bu büyüme hızlarını formel istihdamdaki artışlarla
değil, enformel istihdam artışlarıyla gerçekleştirmiş olduğu görülmektedir.
Beklentilerin tersine, enformelleşme yüksek büyüme hızlarıyla ele ele
gerçekleşmekte ve artık yalnızca durgun ekonomilerle ilişkilendirilmemektedir.
Enformel çalışmanın sektörel niteliklerden bağımsız yeniden tanımı, yapılan
işin niteliğine ve çalışma koşullarına odaklanmaktadır. Sosyal güvence
yoksunluğu, düzenleme yetersizlikleri, düşük gelirli ve kötü çalışma koşulları
enformel çalışma biçimini belirleyici nitelikler arasındadır (Chen vd., 2004:
1-5). Tüm dünyada kadın çalışanların en az %60’ının enformel alanda çalıştığı
EBT_SAYI_27.indd 101
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
sıkça vurgulanmaktadır (bu rakamın %43 olduğu Kuzey Afrika ülkeleri
dışında). Bu oran bölgelere göre önemli farklılıklar göstermektedir. Örneğin,
Sahra-altı Afrika ülkelerinde enformel istihdamın erkek çalışanlar arasındaki
oranı %63 iken, kadın çalışanlar arasındaki oranı %84’tür. Latin Amerika’da
bu oranlar sırasıyla erkek ve kadın çalışanlar içinde %58 ve %48’dir. Asya’da
oranlar kadın ve erkek çalışanlar için neredeyse eşit seviyededir (ILO,
2002; Chen vd., 2004: 6). Enformel istihdam içerisinde kadın çalışanların
oranına baktığımızda bazı ülkelerde bu rakamın %80’lere kadar çıktığını
görmekteyiz. Fas’tan Tayland’a, Guatemala’dan Benin’e uzanan yelpaze
üzerinde 13 gelişmekte olan ülkenin yedisinde bu rakam %70’ten daha yüksek
seviyededir (Antonopoulos, 2008: 77). Türkiye’de 2005 yılı verilerine göre
toplam istihdamın yarısından fazlası (%51,1) enformel alanda yer almaktadır.
Yevmiyeli çalışanların %93’ü enformel biçimde çalışırken ücretsiz aile
işçilerinin %96’sı (tarımda bu rakam %98’lere çıkar) bu çalışma koşulları ile
karşı karşıyadır (TÜİK, 2005).
102
Çoğunluğunu kadın çalışanların oluşturduğu iki istihdam biçimi, kendi
hesabına çalışma ve ücretsiz aile işçiliği, ILO tarafından ‘korunmasız istihdam’
kavramıyla yazına girmiştir. Korunmasız istihdam bu iki çalışan grubunun
toplamı olarak hesaplanır. Diğerleriyle kıyaslandığında görece daha istikrarsız
ve riskli, sosyal güvenlik ve benzeri soysal güvenlik ağlarına erişimin yetersiz
olduğu iki çalışma biçimi bu nitelikleri dolayısıyla iktisadi döngülere karşı
daha savunmasız ve korumasızdır. Tüm dünyada, korunmasız istihdamın
toplam kadın istihdamı içerisindeki payına bakıldığında bu rakamın 2007
yılında (%52,7) erkek istihdamı içerisindeki paya (%49,1) kıyasla daha yüksek
olduğu görülmektedir; Sahra-altı Afrika ülkelerinde bu rakamlar çok daha
yüksek seviyelere çıkmaktadır. ILO’nun (2008) belirttiğine göre Sahra-altı
Afrika bölgesinde 2007 yılında çalışan kadınlar arasında her 10 kadından 8’i
(%81,7) ya ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır ya da kendi hesabına riskli
koşullar altında çalışmaktadır. Afrika’da erkek çalışanlar için de korunmasız
istihdam göstergelerinin iç açıcı olmadığı görülmektedir: çalışan 10 erkek
arasında yalnızca üçü düzenli ücret ve maaşlı çalışan grubuna girmektedir.
Ancak kadınlardan farklı olarak, daha az sayıda erkek çalışan ücretsiz, direkt
olarak kendisine herhangi bir gelir sağlayamayan aile işçiliğinde saplanıp
kalmış durumdadır. Kadınlar için ücretsiz aile işçisi olarak çalışanların oranı
%34,7 iken bu rakam erkeklerde %18,4’tür. 2009 yılının Ekim ayı verilerine
göre Türkiye’de kadın çalışanların neredeyse yarısının kendi hesabına çalışan
(%12) veya ücretsiz aile işçisi (%36) olarak çalıştığı göz önüne alındığında,
kadınların savunmasız istihdamın önemli bir bölümünü oluşturduğu
görülmektedir. Bu gerçek tarım sektörü çalışanları düşünüldüğünde daha
EBT_SAYI_27.indd 102
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
belirgin hale gelmektedir. Tarım sektöründe bu iki çalışma biçimi daha da
yaygındır. Örneğin tarımda çalışan kadınların %75’i ücretsiz aile işçisi olarak,
%19’u ise kendi hesabına çalışmaktadır.
Dünyanın diğer bölgelerinde de benzer durumlar görülmektedir. Örneğin
Orta Doğu’da kadın çalışanların arasında korunmasız istihdam oranı (2007
rakamlarına göre %43,5) erkek çalışanlara göre (%28,2) çok daha yüksektir.
Kadınların ücretsiz aile işçisi olarak çalışma olasılığı da yine erkeklere kıyasla
çok daha yüksektir (kadınlar için %25,3 iken erkekler için bu rakam %5,2’dir).
Korunmasız istihdam oranlarının hem kadın hem de erkek çalışanlar açısından
en yüksek olduğu bölge olan Güney Asya’da da her on erkekten yedisi bu
gruba girerken, her on kadın çalışandan sekizi güvencesiz korunmasız işlerde
çalışmaktadır (ILO, 2008: 6).
Türkiye’de kendi hesabına çalışanların %83’ü erkek çalışanlardan oluşurken,
ücretsiz aile işçilerinin %73’ünün kadınlardan oluştuğu görülmektedir (TÜİK,
2009) Diğer gelişmekte olan ülke örneklerine benzer şekilde Türkiye’de de
kadın çalışanların korunmasız istihdamda yer alma olasılığı (%48) erkek
çalışanlara (%28) göre daha yüksektir. Korunmasız istihdam grubundaki
çalışanlar kendilerini iktisadi durgunluk dönemlerinde koruyacak sosyal
güvenlik ve güvence ağlarından yoksun olduklarından ve genellikle bu tür
dönemlerin olumsuz etkilerini bertaraf edecek yeterli tasarrufları yapabilecek
gelire sahip olmadıklarından, bu istikrarsız çalışma biçimi ile yoksulluk
arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
103
Korunmasız istihdam biçimi ile sosyal güvenceden yoksunluk arasındaki ilişki
Türkiye örneğinde açık olarak görülmektedir (Şekil 4.2). 2009 yılının Ekim
ayı verilerine göre toplam istihdamın %45’i herhangi bir sosyal güvenlik
kurumuna bağlı olmaksızın çalışmaktadır. Bu oran kadın çalışanlar için ise
%60’dır. Yoksulluk ve korunmasız kadın istihdamı arasında da sıkı bir ilişki
olduğu da sıkça vurgulanmaktadır. Dünyada yoksulluğun daha derin yaşandığı
bölgelerinde kadınların korunmasız istihdam grubunda çalışan olarak yer alma
olasılığının daha yüksek olduğu görülmektedir (ILO, 2009a: 10-17).
EBT_SAYI_27.indd 103
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
Şekil 4.2
Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları. Veriler 2009 Ekim ayı
sonu itibariyle elde edilen verilerdir.
104
Enformel ve korunmasız istihdam biçimleri bu grupta yer alan çalışanları
iktisadi krizlerin olumsuz etkilerine daha da savunmasız bırakmaktadır.
Mevcut kriz sonrası yapılan tahminler bu gerçeği destekler biçimdedir.
ILO’nun (2010: 19) istihdam raporu AB dışı Orta ve Güney-Doğu Avrupa,
Birleşik Devletler Topluluğu (Commonwealth Independent States), Orta Doğu
ve Kuzey Afrika ülkelerinde 2009 kötü senaryo tahminlerine göre korunmasız
istihdamdaki artışın %5 puan olacağını belirtmektedir. ILO (2010: 54) artan
işsizliğin yanı sıra, çalışan yoksulların da iktisadi durgunluğun yayılmasıyla
birlikte artacağını belirtmektedir. 2008 yılında 633 milyon çalışan günlük
kazanç olarak 1,25 Amerikan doları elde edememekte ve çalıştığı halde aşırı
yoksul gruba girmekteydi. ILO bu nüfusun 2008-2009 döneminde %7 artacağı
ve bunun 215 milyon daha fazla çalışana tekabül ettiğini belirtmektedir. Söz
konusu raporda yoksulluk sınırı 2 Amerikan dolarına çıkarıldığında kriz
dolayısıyla 183 milyon çalışanın yoksulluk sınırı altına düşeceğinin tahmin
edildiği belirtilmektedir.
Toplumsal cinsiyet temelli farklılıkların varlığı ve pazarlık güçlerinin
yetersizliği sebebiyle kadınlar enformel istihdamın, ev eksenli üretim
biçimlerinde veya işportacılık gibi daha istikrarsız, görece daha düşük ücretli
ve gelir garantisinin olmadığı güvenceden yoksun çalışma cephelerinde
yoğunlaşmaktadır (UNIFEM, 2005: 58-72). Ev eksenli çalışan kadınların
EBT_SAYI_27.indd 104
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
büyük bir çoğunluğu tekstil, giyim ve ayakkabı imalatında yer almaktadır.
Türkiye’de kadın çalışanların işyeri durumuna göre dağılımına bakıldığında
düzenli işyerinde çalışanların oranı zaman içinde artmış olsa dahi toplam
istihdamın yaklaşık %40’ı kadardır. Kadınların %60’ından fazlası ev, tarla
bahçe veya sabit olmayan işyerlerinde çalışmaktadır (Şekil 4.3). Düzenli
olmayan işyerlerinde çalışan gruplar enformel ve korunmasız istihdamda
olduğu gibi iktisadi durgunluklarda görece daha olumsuz etkilenecek gruplar
arasındadır.
Şekil 4.3
105
Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları
Enformel ve korunmasız istihdamın bir başka yüzü esnek çalışma biçimiyle
birlikte sözü edilen yarı veya az zamanlı çalışma biçimleridir. Zamana göre
eksik istihdam verileri Türkiye’de özellikle 2003 yılından itibaren daha fazla
kadın çalışanın haftada 30 saatten daha az çalıştığını göstermektedir. Kadın
çalışanlar arasında 2007 yılında 20 saat ve daha az çalışanlar grubu ile 20-39
saat çalışanlar toplam istihdam içerisinde sırasıyla %7,5 ve %11,7’lik bir paya
sahipken bu rakamlar erkek çalışanlarda yine sırasıyla %1,6 ve %3’tür (Şekil
4.4). Bu veriler yarı zamanlı çalışanlar içinde kadınların payının 2008 yılında
%60’lara kadar yükselmiş olduğunu destekler biçimdedir.
EBT_SAYI_27.indd 105
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
Şekil 4.4
Kaynak: ILO, KILM Veri Tabanı, 2009.
106
4.2 Karşılıksız Emek ve “Görünmeyen” Kırılganlıklar
Çalışma geniş kapsamıyla ele alınırsa, kadınların ekonomik faaliyetlere
katılımının erkeklere göre daha düşük değil, aksine toplam iş yükünün
özellikle gelişmekte olan ülkelerde erkeklere kıyasla çok daha fazla
olduğu görülmektedir (Şekil 4.5). Türkiye’de kadınlar toplamda ücretli ve
karşılıksız emeğe yaklaşık sekiz buçuk saat harcarken erkekler yedi saat
zaman ayırmaktalar. Aradaki zaman farkı gelişmiş ülkelerde (İtalya’da diğer
gelişmiş ülkelerden farklı olarak bu rakam 1 saat 43 dakikadır) dakikalarla
ölçülebilirken Guatemala, Benin, Hindistan, Meksika gibi ülkelerde iki saate
kadar çıkmaktadır (Antonopoulos, 2008: 73).
Şekil 4.5
Kaynak: EUROSTAT Basın İlanı, 93/2004-27 Temmuz 2004 ve TÜİK 2006
yılı zaman kullanım anket verileri.
EBT_SAYI_27.indd 106
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Ücretsiz aile işçiliğinden farklı olarak burada bahsettiğimiz çalışma sonucu
üretilenler metalaşmamış mal ve hizmetlerdir, piyasada alınıp satılması için
üretilmezler. Karşılıksız emek yazında dört ayrı başlık altında incelenmektedir:
geçimlik emek, ev içi emek, ücretsiz enformel emek, gönüllü emek (Beneria,
2003: 131-160). Burada karşılıksız emeğin içerisinde görece daha büyük bir
yer kaplayan ve diğer iktisadi görüşlere göre çalışma olarak kabul görmeyen
ev içi hanehalkı ve ev bakımı için harcanan emeği daha detaylı inceleyeceğiz.
Yazında, ev içinde yapılması gereken ‘görevlerin’, orantısız biçimde kadınlar
tarafından yerine getirildiği gerçeğinden sıklıkla söz edilmiştir. Bu görevler
yalnızca kadınların ve kız çocuklarının aile bireylerine sunduğu bakım
hizmetlerini değil aynı zamanda bu bakım işlerini yerine getirmek için gerekli
girdileri sağlamayı da içerir: yemek pişirmek için gerekli olan su taşıma
ve yakacak temin etme faaliyetleri; yiyecek ve gıda maddelerini dayanıklı
hale getirme aktiviteleri gibi. Ev ve yaşanılan alanların temizliği ve sağlığa
uygunluğunun sağlanması; hasta, yaşlı, çocuk ve diğer aile bireylerinin bakım
işleri gibi günlük ihtiyaçların yerine getirilmesi ev içi karşılıksız emeğin büyük
bir kısmını oluşturmaktadır. Zaman kullanım anket verileri gelir getirmeyen
çalışma saatleri açısından Güney Afrika, Guatemala, Mauritus gibi gelişmekte
olan ülkelerin ve Birleşik Devletler, Japonya, Fransa gibi OECD ülkelerinin yer
aldığı grup içerisinde kadın erkek arasındaki ortalama farkların beş saate kadar
çıktığını göstermektedir (Antonopoulos, 2007: 10; Antonopoulos, 2008: 73).
Bu açıdan bakıldığında Türkiye söz konusu ülkelere kıyasla cinsiyet farkının
yüksek olduğu ülkelerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de kadın
çalışanlar hanehalkı ve ev bakımına 4 saat 3 dakika zaman ayırırken erkek
çalışanlar yalnızca 43 dakika ayırmaktadır (Şekil 4.6). Batılı bazı ülkelerle
karşılaştırıldığında bu farkın dört kat daha fazla olduğu gözlemlenmektedir.
Bu, Türkiye’de yalnızca hanehalkı ve ev bakımına harcanan zamana ait
bulgulardır. Karşılıksız emeğin diğer kategorileri göz önüne alındığında bu
fark tahminlerimize göre daha da yüksek çıkacaktır.
EBT_SAYI_27.indd 107
107
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
Şekil 4.6
Kaynak: EUROSTAT Basın İlanı, 93/2004-27 Temmuz 2004 ve TÜİK 2006
yılı zaman kullanım anket verileri.
108
Karşılıksız çalışmanın yükü kısmen fiziksel altyapının uygun olup olmadığına
ve kısmen de kamu mal ve hizmetlerinin sunulup sunulmadığına bağlıdır.
Eldeki zaman kullanım anket verileri su ve temizlik hizmetlerinin, eğitim
hizmetlerinin ve sağlık hizmetlerinin sunumundaki farkların kadın ve kız
çocuklarının karşılıksız iş yükünü artırma yönünde etkilediğini ortaya
koymaktadır (Kızılırmak/Memiş, 2009: 17-21). Örneğin hastanelerdeki
hastabakıcı, temizlik görevlileri, aşçı ve benzer görevlilerin yetersiz sayıda
olması sonucu, hastanelerden evlerine gönderilmiş hasta ve diğer bakıma
ihtiyacı olanların evde bakımlarının devam ettirildiği durumlarda, bu görevler
kadınların omzuna ek yük olarak gelmektedir. Dolayısıyla, kadınlar karşılıksız
biçimde çalışarak kamu hizmetlerindeki açıkları kapatma yönünde önemli
bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, 1980’lerde uygulanan yapısal uyum
politikaları; özelleştirme ve mali kemer sıkma politikaları yalnızca sosyal
hizmetlere erişim olanaklarını kısıtlayarak sunulan hizmetlerin kalitesinin
düşürmemiş, aynı zamanda, kadınların omuzlarına yüklenen görünmeyen
maliyetler ortaya çıkarmıştır. Eğer mevcut kriz mali politika alanının
daralmasına neden oluyorsa ki beklentiler bu yöndedir, bütçe kalemlerinden
saf dışı bırakılacaklar yine en az dirençli olanlar olacaktır – sağlık, erken
çocuk gelişimi, temizlik ve benzeri kalemlere yapılan kamu harcamaları
gibi. Bu da benzer ihtiyaçları karşılayan kadınlara ve kız çocuklarına yükün
aktarılmasına yol açacaktır. Yoksul ailelerdeki kadınlar aynı zamanda, zaman
yoksulluklarının23 daha da arttığını, derinleştiğini göreceklerdir. Yoksulluğun
yükünün hane içinde dağılımının eşitsiz olduğunu gösteren çalışmalar bu
tahminleri destekler yöndedir.
EBT_SAYI_27.indd 108
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Bazı durumlarda, kadınların karşılıksız çalışması, geçimlik üretime, serbest
çalışma veya piyasaya katılıma harcadıkları zamanı kısıtlamaktadır. Bu
konuda Sahra-altı Afrika’da HIV/AIDS hastalarının evde bakımının kadınların
işgücü piyasasına katılımı hususunda engel teşkil ettiğine dair bulgular
örnek gösterilebilir (Akintola, 2004: 22-28; Antonopoulos/Toay, 2009).
Benzer biçimde Türkiye’de kadınların işgücüne dahil olmama nedenlerine
baktığımızda ev işlerinin birincil neden olduğu gözlemlenmektedir (Şekil 4.7).
Bu gerçek bazı durumlarda kadının, siyasi süreçlere katılımını kısıtlarken,
bazen okula devam etmesini, bazen doktor randevularına gidebilmesini
engellemekte, bazen de kendine ayırdığı zamanı kısıtlamakta hatta uykuya
zaman ayırmasını engelleyebilmektedir. Karşılıksız emek, yoksulluk ve
işsizlikle beraber arttığından (Antonopoulos, 2008: 39-44), hükümetlerin
harcamalarını kısması bu tür hizmetlerin kamu tarafından sunumunu azaltarak,
kadınların zamanını aleni biçimde vergilendirmektedir.
Şekil 4.7
109
Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anket Verileri, 2006.
Kriz dönemlerinde dünyanın birçok yerinde, birçok kadın özellikle de
yoksul kadınlar yaşamlarındaki anlamsız çelişkinin; çok az ücretli olarak
çalıştıklarının ve çok fazla karşılıksız çalıştıklarının farkına varırlar. Ücretli
çalışmanın tersine, diğerinin maliyeti görünmez kalmakta ve göz ardı
edilmektedir. Gerçek bir çalışma olarak algılanmadığı için ölçmeye değer
görülmemekte ve hesaba katılmamaktadır. Krizin bu cephede yaratacağı
olumsuz etkiler, maliyetler ve yükler çözüm aranacak problemler olarak da
görülmemektedir. Ancak kadınlar ve çocuklar piyasa dâhilindeki ekonomik
EBT_SAYI_27.indd 109
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
faaliyetlerin dışında bırakılsalar ya da kalsalar da kriz etkilerini aynı şekilde
hissetmektedirler.
110
Karşılıksız emek cephesindeki eşitsizliklerin daha fazla artması istenmiyorsa
bu çalışmanın karşı yönlü devrevi niteliğe sahip olduğu göz önüne alınmalı
ve kriz sonrası tedbir ve önlemlerin bu gerçeğe duyarlı hale getirilmesi
gerekmektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi kadının karşılıksız çalışma
yükü artan işsizlik ve yoksulluk beraberinde yükselen kırılganlıklarla birlikte
daha da artmaktadır. Hükümetler kamu hizmetlerinin bütçedeki paylarını
daha düşük seviyelere çekmek yerine bu cephede çareler sunacak tersi yönde
politikalar uygulamaya koymalı ve tam tersine harcamaların artırılmasını
sağlamalıdır. Eğer politika alanı mevcut uluslararası kurumsal düzenlemeler
çerçevesinde verilen taahhütler sebebiyle kısıtlanıyorsa, Binyıl Kalkınma
hedefleri ile mevcut durum arasındaki uçurumların daha derinleşeceği göz
önünde bulundurulmalı. Bu durumdan kadınların ve korunmasız grupların
görece daha olumsuz etkileneceği kuvvetle muhtemeldir. Meta ekonomisinde
oluşan istihdam açıkları ve dolayısıyla beraberinde gelen hanehalkı gelir
kayıpları daha önce de bahsettiğimiz gibi karşılıksız emek cephesinde zorunlu
bir genişleme ve bu alanda çalışanların yükünde artış etkisi yaratacaktır.
Ayrıca, ekonomik daralma sebebiyle kamu gelirlerinde oluşacak azalma
kamu harcamaları ve hizmetlerini negatif yönde etkileyecek ve yoksulluğu,
toplumsal eşitsizliği artıracak etkiler ortaya çıkaracaktır.
4.3 Gıda Güvenliği
Gıda güvenliği, krizin olası etkileri göz önüne alınırsa belki de en acil olarak
önlem ve tedbirlerin alınmasını gerektiren bir meseledir. Bilindiği üzere
krizin hemen öncesinde 2008 yılında pirinç, mısır, darı ve diğer temel gıda
ürünlerinin fiyatları ani bir biçimde yükselmişti. Dünyadaki milyonlarca
insanı24 özellikle de şehirlerde (insanların yiyeceklerini piyasadan satın
alarak sağlamak zorunda kaldığı) yoğunlaşmış nüfusu etkisi altına alan
gıda güvensizliği önemli sorunlarından biri olarak kriz öncesinde ortaya
çıkmıştı. Araştırmacılar kuraklık, artan taşıma maliyetleri, tahılların ve yağlı
tohumlarının biyoyakıt ve endüstriyel hammadde olarak kullanılması, tarıma
yetersiz yatırım yapılması gibi farklı birçok nedenden söz etmişlerdir. Bunların
hepsi gıda güvenliği krizini kısmen açıklamış olsa da, geçmişte hükümetlerin
uygulamaları ve uluslararası antlaşmalar ve düzenlemeler sonucu verilen
politik kararlar mevcut durumun oluşmasında rol oynamışlardır.
Kuzey ve Güney ülkeleri arasında yapılan uluslararası ticaret antlaşmalarının
asimetrik etkileri olduğu ve bu sebeple Güney’de milyonlarca küçük tarım
EBT_SAYI_27.indd 110
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
işletmesinin iflasına katkıda bulunduğu unutulmamalıdır. Zengin ülkelerde
tarımda uygulanan teşviklerin özellikle çok zarar verdiği, Güney’deki
birim fiyatı daha düşük olmasına rağmen daha az verimli üreticinin üretimi
sürdürebilmesini engellediği ortadadır. Gelişmekte olan ülkeler arasındaki
rekabeti engellediği için, büyük ölçekli tarım işletmeleri piyasalara hâkim
olarak yoksul ülkelerin gıda ürünlerini ithal eden ülkelere dönüşmesine katkıda
bulunmaktadır. Bu sırada, dış baskılar ve uluslararası antlaşmalar yoksul
ülkeleri yerel tarımsal üretimi ve gıda güvenliğini destekleyici uygulamalardan
yoksun bırakmaktadır. Uluslararası ticari politikalar böylece yoksul insanların
karşısında çok-uluslu şirketlerin haklarını korur hale gelmişlerdir. Bu
gelişmeler sonucu ve ithal edilen temel gıda ürünlerinin fiyatları da artınca,
insanlar daha az tüketmek, öğün atlamak ve hatta günlerce yetersiz gıda almak
durumunda kalmıştır. Açlıkla baş etmek için çeşitli yöntemlere başvuranlar
çoğunlukla ilk önce diğer harcamalarından sağlık eğitim gibi daha az elzem
harcamalarından ödün vermek zorunda kalırlar. Tarımsal üretim, hem dünya
nüfusunun büyük bir bölümünün bu alanda istihdam edilmesinden dolayı
ve hem de gıda güvenliği ile özü itibariyle birbirine bağlı olmasından,
açlık yetersiz beslenme ve beraberinde gelen tüm hastalıklardan çıkış yolu
olmasından dolayı hayati önem taşımaktadır. Küresel mali kriz sonucu ve
düşük enflasyonist baskıların oluşması, politika üreticilerinin dikkatini gıda
güvenliği dışındaki başka meselelere çekmiştir. Ancak bu tür yapısal sorunlar
uzun solukludur hükümetlerin kamu yatırımlarını kırsal kesimlere yöneltmesi
acilen zorunludur. Bu hususta iki mesele büyük önem taşımaktadır. İlk
olarak dış ticaret politikaları ve düzenlemeleri madde madde yeniden gözden
geçirilmeli ve toplumsal cinsiyet temelli meseleler ciddiyetle ele alınmalıdır.
111
Kırsal bölgelerin kalkınması için yapılan harcamalar öncelikli hale gelmelidir.
Kriz önlem paketleri ortaya koyan gelişmekte olan ülkeler arasında bazıları
tarım ve kırsal gelişim için yeni harcama uygulamaları ve önlemleri yürürlüğe
koymuştur. Çin hükümeti Kasım 2008’de kırsal altyapı yatırımlarının kriz
önlem paketinin bir parçası olduğunu duyurmuştur. Benzer şekilde Malezya ve
Endonezya’da da bu yönde adımlar atılmış, Tayland ve Vietnam’da çıkarılan
paketler çiftçilere sağlanacak kredi teşviklerini kapsam dâhiline almıştır. Bu
ülkeler örnek alınabilir, tarımı yeniden canlandıracak kaynak akışkanlığını
sağlayacak uygulamalar birçok ülkede hemen şimdi başlatılabilir: tarım
istihdamı koşullar gereği zorunlu olarak işsiz durumda olanların dolaysız
istihdam yaratma programları dâhilinde üretken hale getirilebilir. Bir sonraki
bölümde krizden sonra alınan önlemlere değineceğiz ve birçok gelişmekte olan
ülkenin karşı karşıya kaldığı kısıtlı politika alanlarının nasıl genişletilebileceği
üzerinde duracağız.
EBT_SAYI_27.indd 111
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
5. Krize Karşı Politik Önlemler: Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Gözeten
Bir Gündem Yaratma
Gelişmiş veya gelişmekte olan hiçbir ülkenin, mevcut krizin yaygınlaşan
etkilerinden kaçabilmesinin mümkün olmadığı artık açıkça ortadadır. Ülkeler
kriz girdabına yakalandığında, ihracat, işçi dövizleri ve turizm gelirlerinde
gözlemlenen düşüşler, birçoğunun yabancılara olan taahhütlerini yerine
getirebilme gücüne karşı tehdit oluşturmakta ve mali alan üzerine aşırı bir baskı
yaratmaktadır. Göstergeler birbiri ardına tüm ülkelerde işsizlik oranlarında
son otuz yılda görülmemiş keskin artışların yaşandığını göstermektedir.
Fırtına etkilerini azaltacak güce sahip daha iyi pozisyonda görünen ülkeler
bile sıkıntılı dönem yaşadıklarını bildirmekteler. Dolayısıyla tüm dünyada
ortak acil bir hedef bulunmaktadır: mali krizin erken etkilerini kontrol altına
almak ve hızlı bir şekilde ekonomik canlanma sağlayacak politikalar ortaya
koymak. Gelişmekte olan ülkeler için, ihtiyaç duyulan, Birleşik Devletlerin,
Avrupa Ülkelerinin, Kanada, Çin ve Hindistan’ın ilan ettiği büyüklükteki
iktisadi destek ve kurtarma paketlerini finanse etmeyi zorlaştıran sadece ulusal
değil uluslararası kısıtlamalardır (iktisadi ve kurumsal). Bu alanda yapılacak
değişikliklerin acilen gerekli olduğunu düşünmekteyiz.
112
Durgunluk ve kriz ortamları ister hafif isterse şiddetli biçimde yaşanıyor
olsun bu dönemlerde toplumsal cinsiyete dair meselelerin gözetilmesi normal
dönemlere kıyasla görece daha zorlu hale gelse dahi kritik ve elzemdir.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten önlemlere dair gündem yaratırken ilk
olarak bu gündemin ne gibi kıstasları olabilir sorusu akla gelecektir. Biz bu
hususta başlıca dört temel ölçüt olduğunu düşünmekteyiz:
•Finansal istikrarı sağlamanın ve makro iktisadi dengesizlikleri
önlemenin yanı sıra, genişlemeci maliye ve para politikalarıyla iş
kayıplarını engellemek, herkes için, kadınlar da dâhil olmak üzere,
ücretli çalışma olanaklarına erişimi geliştirmek;
•Toplumdaki tüm bireylerin gıda güvenliğini sağlama hususunda
geçimlerini sağlayabilmeleri için üretken kaynaklara erişimlerini
desteklemek;
•Karşılıksız emek cephesinde toplumsal cinsiyet temelli mevcut
eşitsizliklerin farkındalığını artırmak;
•Herkesin, sosyal sınıf, din, dil, ırk, etnik köken, yaş, aile içindeki
statü, çalışma biçimi gibi ayrımlardan bağımsız olarak tüm bireylerin,
EBT_SAYI_27.indd 112
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
kadınların, çocukların en azından minimum sosyal güvenceye sahip
olmalarını sağlamak ve bu hususta sosyal güvenlik ağlarına erişimini
sağlamak.
Şu ana kadar alınan önlemleri bu ölçütlere göre hızlıca gözden geçirmek
bu noktada yararlı olacaktır. Öncelikle, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere
yirmiden fazla ülkede finansal istikrarı sağlamak amacıyla alınan önlemlerin
daha önce hiç görülmediği kadar cesurca olduğu görülmektedir25 ve yakın
gelecekte de bu eğilimlerinin devam edeceği beklenmektedir. Artık bu noktada
mesele finansal, mali ve her türlü önlemin zamanından önce uygulamadan
kaldırmasına neden olacak bütçe ve finansman kısıtları olacaktır. Ülkelerin
kalkınma planlarının uluslararası ve bölgesel kalkınma bankaları ile
koordinasyonu ile bölgesel girişimlerin başlatılması, gelişmekte olan ülkelerin
pazarlık masalarında temsili için baskının oluşturulması, uluslararası kanun ve
düzenlemelerin çoğunluğun (çoklu paydaşların) meselelerini yansıtmasının
sağlanması bakımından büyük önem taşımaktadır.
Finansal istikrar yolunda atılan adımların yanı sıra, 2008 yılı sonundan
itibaren birçok ülke mali canlandırma paketleri açıklamış ve uygulamaya
koymuştur. UN (2010: 19) 59 ülke tarafından uygulanan mali canlandırma
paketlerinin küresel toplam gayri safi hâsılanın %4,7’sine tekabül ettiğini
yaklaşık toplam 2,6 trilyon dolar değerinde olduğunu belirtmektedir26. Söz
konusu raporda canlandırma paketlerinin genellikle kamu harcamalarında
artış, alt yapı yatırımları, iş âlemi vergi indirimleri, diğer vergi indirimleri
ve teşviklerle hanehalkı gelir artışları gibi çeşitli uygulamaları içerdiği ancak
ülkeden ülkeye bu içeriklerin farklılıklar gösterdiği de belirtilmektedir (UN,
2010: 20-22). Gelişmiş ülkelerde ağırlıklı olarak kamunun gelir kanadında
vergi yönlü politikaları içerirken, gelişmekte olan ülkelerde gelir yerine daha
çok harcama yönünde yapılan değişikliklerdir. Harcama yönlü değişikliklerin
çarpan etkisinin gelir yönlü politikalardan daha etkin olduğu ve gelişmiş
ülkelere kıyasla gelişmekte olan ülkelerde savunmasız kesimlere yapılan gelir
transferlerinin direkt tüketim artışlarına neden olduğu bulgular arasındadır
(UN, 2010: 21). Türkiye’de ağırlıklı olarak vergi indirimleri, yatırım ve
istihdamı teşvik uygulamaları destek içeriğini oluşturmaktadır27.
113
İstihdamı destekleme paketleri toplumsal cinsiyete duyarlı diğer tedbirler ve
önlemler arasında ayrı bir öneme sahiptir. Toksöz (2009: 29-42) istihdamı
korumaya ve işsizliği önlemeye yönelik alınan önlemlerin toplumsal cinsiyete
duyarlı kapsamlı bir incelemesini sunmaktadır. Kriz sonrası çıkarılan kanun
ve kararnamelerin ve ayrıca hükümetin 2010 Yılı Programı, Dokuzuncu
EBT_SAYI_27.indd 113
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program ve Yıllık Programlarının istihdama
yönelik içeriklerini inceleyen Toksöz (2007: 53-60; 2009: 34) tüm bu karar ve
programların kadınların çalışma yaşamındaki eşitsiz konumuna dair önemli
saptamalarda bulunduğunu ancak öncelikli politikalar ve tedbirler içinde
yer almadıklarına dikkat çekmektedir. Alınan önlemleri kısaca belirtmek
gerekirse sigorta primlerinde indirimler, işsizlik ödeneğinde artışlar, kadınları
da içeren işgücü piyasasında dezavantajlı durumda olan nüfus için teşvikler
verilmesi, kısa çalışma ödeneği uygulamasının süresinin uzatılması ve yapılan
ödemelerin artırılması, işverenlerin sigorta kesintilerinde işsizlik ödemeleri
fonundan geri ödemeler yapılması gibi uygulamalar olarak özetlenebilir28.
114
Yukarıdakilere ek olarak 2009 Temmuz ayından itibaren aktif istihdam politikası
olarak toplum yararına çalışma projesi (TYÇP) uygulanmaya başlanmıştır.
Program kapsamındaki çalışma alanları çevre temizliği, kamusal altyapının
yenilenmesi, çevre düzenlemesi, bakım onarım ve temizlik işleri yapılması
gibi altyapı çalışmalarına ait alanlar olduğundan bu proje kapsamında istihdam
edilenlerin yalnızca %27’sini kadın çalışanlar oluşturmaktadır. Güney Doğu
Anadolu Projesiyle (GAP-II) ortak olarak TYÇP kapsamında istihdam edilen
839 çalışandan ise yalnızca %14’ünün kadın çalışan olduğu görülmektedir.
Tüm bu göstergeleri destekleyecek biçimde, istihdam paketleri kapsamındaki
uygulamalara rağmen, 2008 yılına kıyasla 2009 yılında Ocak-Aralık dönemi
rakamları iş bulma kurumuna başvuran işsiz sayısının kadınlarda %49,7
erkeklerde %1,3 artış gösterdiği ve işe yerleştirmelerde ortalama %4’lük
bir azalma olduğu görülmektedir (İŞKUR, 2009). Kadın başvuru sayısının
yüksek olması tek başına bize istihdam uygulamalarının başarısız olduğu
sonucunu göstermez. Kriz dönemlerinde kadınların işgücüne katılımındaki
artış da kısmen bu rakamı açıklayabilir. Bu bağlamda uygulamaların tam bir
değerlendirmesini yapmanın henüz elimizde yeterli veri bulunmadığı için
pek mümkün olmadığı söylenebilir. Ancak TYÇP’nin içeriğine bakıldığında,
işgücü piyasasında toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikleri yeniden üretecek
sonuçlar ortaya çıkarma tehlikesi olduğunu belirtmekte fayda görmekteyiz.
Kriz zamanlarında kamunun son çare olarak istihdam yaratması ve garanti
altına alması fikri, uzun bir geçmişe dayanıyor. Bugüne kadar birçok ülke29
kriz zamanlarında değişik adlar altında ‘istihdam garantisi programları’,
‘kamu yararına çalışma projeleri’, ‘ayni ödemeli çalışma’ ve ‘nihai istihdam
mercii’ gibi çeşitli istihdam artırıcı ve yaratıcı programlar uygulayagelmiştir
(Antonopoulos, 2007: 4). Bu ülkeler içinde en öne çıkanı Hindistan’dır.
Hindistan bu alandaki geçmiş tecrübelerine ve uygulamalarına ek olarak,
2005 yılında Hindistan anayasasına Kırsal İstihdam Garanti maddesi ekledi30.
EBT_SAYI_27.indd 114
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Hindistan’ın yanı sıra Güney Afrika’dan Şili’ye birçok ülke krizden önce
ILO’nun desteğiyle kamu yararına istihdam olanakları sağlamaya başlamıştı31.
Şimdiye kadar istihdam garantisi projelerine dair iktisadi bakış açısıyla
destekleyici birçok tez ortaya konmuştur. İşsizliğin hem iktisadi, hem sosyal
hem de psikolojik maliyetleri olduğu belirtilmiştir (Sen, 1999: 14). Ekonomik
yoksunluğun, zorunlu göçler, etnik düşmanlık, demokratik olmayan siyasi
hareketlerle yakından ilişkili olduğu savunulmaktadır (Nafziger, vd. 2000: 91147; Ocampo, 2006: 5-15). Tam istihdam gerçekten de kriz dönemleri veya
normal zamanlardan bağımsız olarak başlı başına ‘çalışma hakkı’ ile birebir
ilişkili olduğundan dolayı çok önemlidir. Bu ‘hak’ Birleşmiş Milletlerin
İnsan Hakları Bağımsızlık Bildirgesi dâhil olmak üzere birçok belgesinde
yer alır. Ancak bu haktan daha çok erkek nüfusun yararlandığı bu yazıda da
belgelenmiştir. İstihdam yaratıcı projelerde örneğin alt yapı ve inşaat işlerinde
%80–90 oranında erkeklerin çalıştığı görülmektedir (ILO, 2009b: 9). Benzer
şekilde Birleşik Devletlerde, Kore’de çevre projeleri kapsamında iş bulanlar
arasında erkek çalışanlar yoğunluktadır.
Burada aktif istihdam politikalarına dair toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış
açısıyla iki temel mesele olduğunu belirtelim. Bunlardan ilki bahsedilen
aktif istihdam paketlerinde kadınlara da iş yaratılması ve bu amaçla
gerekli kursların ve eğitimlerin bu paketlerin bir parçası haline getirilmesi
gerektiğidir. Uygulanan projeler kadın yoğun sektörlere önem verecek
şekilde hazırlanmalıdır. Kadın yoğun sektörlere gerekli önem verilmediği
takdirde, işgücü yetiştirme eğitimlerinin yararının da kısıtlı olabileceğini
belirtmek gerekir. Yukarıda, Türkiye’deki aktif istihdam politikası örneği olan
TYÇP’nin sonuçlarına değinmiştik. İşgücü yetiştirme kurslarına katılanların
arasında kadınların oranı %48-50 olmasına rağmen işe yerleştirilenlerin
içerisinde oranın çok daha düşük olduğu görülmektedir (İŞKUR, Aralık
2009 Bülteni, Tablo 19). Ayrıca, kadın çalışanların bu projelerde yer almasını
sağlamak amacıyla bakıma ihtiyacı olan çocukları için gerekli kreş ve bakım
merkezlerinin kurulması çok önemlidir. Aksi takdirde çocuk bakması gereken
kadın işsizleri bu projelere çağırmak onlardan çok zor ve haksız yere bir tercih
yapmalarını istemek olur.
115
Bunların yanı sıra, kadınların yararına onların karşılıksız iş yüklerini hafifletici
etkisi olacak şekilde projeler hazırlanmasıdır. Örneğin, kamu yararına yapılan
alt yapı çalışmaları, kırsal kalkınma ve sosyal hizmetlerin sunulması için
hazırlanan istihdam projeleri bu etkeni göz önüne alabilir. Yeni istihdam
alanları temiz su sağlanması ve kanalizasyon gibi sağlığı koruma yönünde
EBT_SAYI_27.indd 115
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
sunulan hizmetler, köprüler inşa edilmesi, yollar açılması, erken çocuk
gelişimi için gerekli bakım hizmetleri gibi alanlarda olabilir. Bazı gelişmekte
olan ülkeler için bu hizmetlerin icra edilmesi elzemdir ve bu ülkelerde örneğin
su taşımak zorunda olan kadın ve kız çocuklarının yaşamlarını değiştirebilir.
Mevcut kamu yararına çalışma program ve projeleri arasında toplumsal cinsiyet
eşitliğini gözeten en iyi uygulamalara örnek olarak Hindistan’daki Milli Kırsal
Kesim İş Garantisi Yasası (NREGA) gösterilebilir. Bu program kadınlara
çocuk kreşleri ve çocuk bakımı gibi alanlarda çalışmalarını sağlamakta ve bu
çalışma alanlarının evlerinden belli bir uzaklıkta olmasına dikkat etmektedir.
Arjantin’in 2001 mali krizinden sonra uygulamaya başladığı Jefes e Jefas de
Hogar, daha çok kadınlara istihdam fırsatı sağlamıştır ve çalışanların çoğu
kamu kalkınma projelerinde daha çok sonuçlarından kendilerinin yararlandığı
projelerde çalışma imkânı bulmuştur. Güney Afrika’nın Genişletilmiş Kamu
Yararına Çalışma Projesinin bir parçası olan sosyal hizmetler projesi bu
anlamda bir diğer örneği oluşturmaktadır.
116
Toplumsal cinsiyete duyarlı istihdam paketlerini destekleyici sesler yalnızca
sivil toplum örgütlerinin çağrılarında kısıtlı kalmamalıdır. İktisadi görüşle
‘etkinlik’ açısından da toplumsal cinsiyeti gözeten projelerin gelir etkilerinin
ve yoksul-yanlı büyüme açısından etkilerinin alt yapı çalışmalarında
yoğunlaşan istihdam artışlarından çok daha güçlü olduğuna dair bulgular
vardır (UNDP Gender Team/Levy Institute Project 2008)32 (Fackler, 2009:
1-3). Ayrıca kadınların gelire erişimi sağlandığında ve geliri kontrol gücü
olduğunda yoksul hanehalklarının ve özellikle çocukların refahında artışlar
olduğu gözlemlenmiştir. Bangladeş, Brezilya, Kenya ve Güney Afrika
üzerine yapılan çalışmalar kadınlar geliri kontrol ettiğinde yoksul hanelerde
çocukların beslenmesi, okula kayıtlı olma oranları açısından erkeklere kıyasla
daha olumlu gözlemler sunmaktadır (Buvinic, 2009: 5).
Bütün bunların yanı sıra krizin karşılıksız emek cephesindeki olası etkileri
düşünüldüğünde, sosyal hizmetlerin sağlanmasına yönelik ve altyapı
harcamalarının en azından mevcut seviyelerinde tutulması gerektiği, özellikle
gıda yardımı, sağlık ve eğitim gibi alanlarda kesintiye gidilmemesi gerektiği
ortadadır. Bu alanlardaki harcamalar kadınların güçlendirilmesi açısından
cinsiyete dayalı direkt harcamalardan daha önemli ve verimlidir. Birçok
ülkede kamu sektörü ve özellikle de eğitim, sağlık ve diğer sosyal hizmetler
kadın işgücü açısından düzenli ve formel istihdam alanları olarak ağırlıklı
sektörlerdir. Kriz dolayısıyla kamu istihdamını azaltarak yapılabilecek bütçe
kesintileri kadınların işsizlik oranlarını erkeklere oranla daha hızlı artıracaktır.
EBT_SAYI_27.indd 116
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Yine sağlık, eğitim ve altyapı gibi alanlarda yapılan kesintiler kadın istihdamını
negatif etkilediği gibi kadınlar üzerindeki ücretlendirilmeyen çalışma
yükünü de arttıracaktır. Son rakamlara bakıldığında birçok ülkede bütçe
kalemleri artırılırken bazı ülkelerde bütçe kısıtlamalarına gidilmiştir. Örneğin
Gürcistan’da 2009 yılında bazı sağlık programlarına sağlanan finansmanda
kısıtlamaya gidilmiş; çocuk sağlığı programı, onkolojik ve jinekolojik
acil sağlık hizmetleri programı ve kırsal bölge sağlık programları gibi. Bu
kısıtlamalar özellikle kadınlar açısından yalnızca istihdam olanaklarını
daraltmakla kalmamakta aynı zamanda sağlık riskini artıran ve kadınların
ücretlendirilmeyen emek yükünü de artıran etki yaratmaktadır. Bunun tersine
Çin mali destek paketinin önemli bir bölümünü sağlık sistemini geliştirmeye
ayırmıştır. Sosyal güvenlik ve düşük gelirli hanehalklarını desteklemek
açısından bu tür adımlar kritik öneme sahiptir.
Mevcut durumda birçok ülkenin bütçe açıklarından kaynaklanan zorluklarla
karşı karşıya olduğu bilinmektedir. Gelişmekte olan ülkeler açısından
bakıldığında hâlihazırda var olan bütçe açıklarının yanı sıra bahsedilen önlem
paketlerinin nasıl finanse edileceği en büyük sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
Gerçekten de gelişmiş ülkeler bu önlem paketlerini hükümet tahvilleri/
bonoları yaratarak, petrol ve kaynak zengini ülkeler gibi bazı gelişmekte olan
ülkeler de kriz öncesi yarattıkları rezerv birikimleri ile finanse edebilirken,
diğer gelişmekte olan ülkeler fon yetersizliği ile karşı karşıya kalmış ve
gerekli önlemleri alamamıştır.
117
UN (2010: 22) raporu kamu bütçesindeki açıkların avro bölgesinde 2010
yılında GSYH içerisinde %6,5’lık paya sahip olacağına dair tahminler
sunmaktadır. Bu rakam kriz öncesi dönemle karşılaştırıldığında 2007 yılına
göre on kat daha yüksektir. Japonya, Birleşik Devletler, İngiltere gibi gelişmiş
ülkelerde açıkların hâsıla içindeki payı %10’dan daha yüksektir. Gelişmekte
olan ülkelerde durum çok daha ciddidir. Uluslararası finans kuruluşları bu
tür kamu açıkları gibi zorluklara yenilerini eklemek yerine ortadan kaldırma
yoluna gitmelidir. Bu bazı durumlarda uygulanan programlardaki koşulların
yeniden gözden geçirilmesini, hatta geçici olarak kaldırılmasını gerektirse
bile atılması gereken bir adımdır. Enflasyonla mücadele için kemer sıkma
politikaları uygulanmamalı ve herhangi bir özelleştirmenin gelecekteki kamu
gelirlerinde kayıp yaratacağı ve dolayısıyla kamu harcamalarında baskı
oluşturacağı ve ayrıca kamu mal ve hizmetlerine getirilecek kullanıcı vergisi
uygulamalarının özellikle bu vergileri verebilecek güce sahip olamayanları
dışlayıcı etki yaratacağı da unutulmamalıdır. Şu an gerekli olan kısa dönem
canlanma ve uzun dönemli hedefler arasındaki dengeleri oluşturmaktır.
EBT_SAYI_27.indd 117
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
Bu konuda G20 üyeleri önlemler hususunda beraber hareket etmek ve
uygulamalarda koordinasyonun sağlanması üzere Londra ve Pittsburg’da
yapılan zirve toplantılarında taahhütlerde33 bulundular, ancak şu ana kadar ne
yazık ki herhangi bir kesin hedef ortaya konup somut bir adım atılmamıştır.
Mevcut krizin faydalı bir yan etkisi de ekonomi için kamunun iktisadi sistem
içindeki öneminin yeniden teyit edilmesi olmuştur. Tüm dünyada hükümetler
ve merkez bankaları, krizle mücadelede çöken finansal sistemin ayakta tutulup
güçlendirilmesinde, özel şirketlerin sermaye yapılarının düzeltilmesinde ve
özel sektörde işsizlik yüksek boyutlarda yaşanırken istihdam yaratılmasında
önemli roller oynadılar. İstihdam alanında bir süre daha kalıcı olacağı görünen
ciddi kriz ortamında kamu kaynaklarıyla yeni iş alanları yaratılması ciddi bir
fırsat olarak düşünülebilir.
118
Mevcut kriz tarım sektörü için gerekli müdahalelerin gıda güvenliği
açısından acilen yerine getirilmesi gerektiğini göstermiştir. Tarım, halen
yoksul kesimin en temel gelir kaynağı durumundadır ve dünya nüfusunun,
çoğunluğunu kadınların oluşturduğu %60-70’ine istihdam sağlamaktadır. Bu
açıdan bakıldığında gelişmiş ülkelerin korumacı politikaları (OECD, 2009:
1-5) yeniden gözden geçirilmesi, gelişmekte olan ülkelerde çiftçilere fiyat
istikrarsızlığı ve benzeri durumlara önlem teşkil edecek kurumsal desteklerin
sağlanması çok önemlidir. Üretken kaynaklara ulaşımlarındaki kısıtların
kaldırılması ve kamu yatırımlarının kırsal bölgelere yönlendirilmesi kritiktir.
Kamu yararına çalışma projelerinde bu bölgelerin kalkınması öncelikli hale
gelmelidir.
Gelişmiş ülkelerin tüm bu önlemleri yerine getirebilmesi, daralan mali
alanlarının genişletilmesi açısından önemli bir rol de resmi kalkınma
yardımlarına düşmektedir. Unutulmamalıdır ki gelişmekte olan ülkeler
kısmen de olsa korumacı tarım politikaları, mali serbestleşme ve ağır borç
yükleri sebebiyle büyük gelir kayıplarına uğramıştır. Bu yardımların özellikle
durgunluk dönemlerinde artırılması tüm bu etkenlerden dolayı çok önemlidir.
6. Sonuç
Mevcut durumda küresel ekonominin dönüştürülmesi için mali piyasalara
ve tek başına özel sektöre güvenmenin mümkün olmadığı sıkça
tekrarlanmaktadır. Bu hususta hükümetlere ve uluslararası kuruluşlara
önemli görevler düşmektedir ve yapılacak müdahaleler durumun ciddiyetinin
farkında olacak şekilde olmalıdır. Uygulamalar ve gerekli düzenlemeler
tüm ülkeleri durumdan kurtaracak, eşit şekilde kurtulmalarını sağlayacak
EBT_SAYI_27.indd 118
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
biçimde hazırlanmalıdır. Ne yazık ki dünya ekonomisinin yakın geleceğe
dair resmi pek de iç açıcı görülmemektedir. Krizin yarattığı fırtınadan
etkilenenlerin bazıları görece iyi pozisyonunu sürdürürken diğerleri
derinden sarsılmış durumdadır. Bazı araştırmacılara göre en kötü senaryo
mali açıklardan kaynaklanan istikrarsızlıklar olarak görülse de önümüzde
bizi bekleyen en kötü senaryo yoksulluğun yarattığı umutsuzluk, üzüntü ve
insanlık onurumuzun kaybolmasıdır. Cesurca ve eşitlikçi biçimde hareket
edilmemesinin geriye döndürülemeyecek maliyetleri olabilir. Bahsettiğimiz
sorunları çözecek politikaları oluşturmak bizim elimizde, ancak bunun için
eski birtakım yargıları; cinsiyet körü iktisadi politikaları, bütünüyle piyasaya
güçlerine dayalı kalkınma anlayışlarını bir kenara bırakmalıyız.
DİPNOTLAR
1 Mevcut krizi doğuran tarihsel gelişmeler üzerine yapılan analizler kriz öncesinde uygulanan makro iktisadi politikalara önemli bir rol biçmektedir.
Kriz öncesi döneme ait uygulamalar beklentilerin tersine ciddi istihdam
kayıpları, yoksulluk ve gelir eşitsizliğinde artışlarla sonuçlanmıştır (Wade,
2004: 163-188; Cornia, 2004:1-3; Milanovic, 2003:1-4). Aynı dönemde
ayrıca ‘istihdamsız büyüme’ kalkınma söylemine girmiş, ücretlerin atıl
kaldığı, daha istikrarsız, belirsizliğin arttığı, güvenceden yoksun çalışma
koşullarının ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Mevcut mali kriz aslen bu
gelişmelerden bağımsız değildir. Finans piyasalarının diğerlerinden daha
ayrıcalıklı hale getirilmesi ve dönüşümü (Kregel, 2009:8-12), piyasalarda
‘balonların’ (varlıkların değerlenmesi ve sonrasında fiyatların çökmesi)
yaratılarak kârlılığın geçici olarak ertelenmesi gibi etkenler kriz sonucunu doğuran uygulamalar arasında sıralanmaktadır. Krizin nedenleri
çalışmanın kapsamı dışında olduğundan inceleme dışı bırakılmıştır. Kriz
öncesi gelişmeler ve uygulanan makro ekonomik politikalara dair detaylı
bir analiz için bkz. Antonopoulos (2009).
119
2 Bkz. World Economic Outlook Update: Global Economic Slump Challenges Policies, Imf, 01/28/2009; 10 Şubat 2009 Tarihinde Erişim Sağlanmıştır:
Http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2009/update/01/index.htm
3 Bkz. Report of the Fourth World Conference on Women, Pekin, 4–15 Eylül
1995 (Birleşmiş Milletler (UN) Yayın No. E.96.IV.13), Bl. I, Karar 1, ek II,
paragraf 16.
EBT_SAYI_27.indd 119
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
4 İskoçya’da yapılan G8 zirvesinde yoksul ülkelere yardımın 2010 yılına
kadar ikiye katlayarak 50 milyar dolara çıkarılması ve borçların silinmesi
hususunda uzlaşılmıştı.
5 Kalkınma düşüncesinde farklı yaklaşımları derinlemesine işleyen bir
kaynak için bkz. Toksöz (2011).
6 Yeniden üretim yalnızca çocuklar ve/veya hane içindeki diğer bireylerin
bakımı ve emeğin yeniden üretimi gibi günlük ihtiyaçların giderilmesinden ibaret değildir. Aynı zamanda tüm faaliyetlerin yenilenerek yinelenmesi ve kuşaktan kuşağa aktarılmasının sağlanması için yapılanları da içerir;
örneğin çocukların bağımsız kişiler olarak yetiştirilmesi gibi.
7 Burada verilen referanslar ilgili yazından yalnızca bazı örneklerdir. Burada
tüm çalışmalara yer vermememizin yapılan katkılara da adil bir yaklaşım
olmadığının farkında olarak verdiğimiz referansların yalnızca bazı örnekler
olarak anlaşılması gerektiğini belirtmek isteriz.
120
8 Bu kurumların her birini düzenleyen üretim, dağılım kuralları farklı
olduğundan ve aynı zamanda her birinde kullanılan mali ve mali olmayan
girdilerin birbirinden çok farklı olması sebebiyle ayrı tutuyoruz.
9 Honduras, Macau, Çin, Maldivler ve Fas gibi ülkelerde sanayi sektörü
ve ayrıca tüm dünyada ihracata yönelik tekstil imalat sanayi bu grubun
dışında tutulmalıdır.
10 Anadolu Ajansı, 5 Ocak 2010 tarihli haberi: http://www.ntvmsnbc.com/
id/25040557/
11 Diğer birçok hedefin yanı sıra bu platform kadının iktisadi olarak bağımsızlık
kazanmasının önemini vurgular, ekonomide yapısal değişikliklere giderek
yoksulluğun kadınların üzerinde devamlılık gösteren ve artan yüküyle
mücadele edilmesi gerekliliğini belirtir.
12 Kanada için bu rakam %45 (Harvey/Mukhopadhyay, 2007: 58); Birleşik
Devletler için %42, Japonya için %15 ila %23 aralığında ve Filipinlerde
EBT_SAYI_27.indd 120
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
%38 (APEC, 1999: 5); Meksika ve Nikaragua’da sırasıyla %21,6 ve
%30’dur (ECLAC, 2007: 91).
13 Burada ücretsiz aile işçiliği gibi Türkiye’de de özellikle tarım işletmelerinde
görülen kadın çalışanların yoğunlukta yer aldığı çalışma biçimi olan istihdam biçimi kastedilmektedir.
14 Direkt gelir getirmeyen çalışma kavramı, karşılıksız emeğin dolaylı
olarak söz konusu hanehalkı ve yaşanan çevrenin refahını gelire benzer
şekilde olumlu etkiyebildiğinden, bu emeğin dolaylı olarak gelir etkisi
yaratan üretim faaliyetleri yerine getirdiğini vurgulamak amacıyla burada
kullanılmıştır.
15 Bkz.http://www.wto.org/english/res_e/statis_e/its2010_e/its10_
appendix_e.htm.
16 Almanya ve Japonya imalat sanayi ürünlerine olan talebin daralması sonucu grup içerisinde en kötü etkilenen ekonomilerdir. Bu rakamlar batı
Asya’da yer alan petrol ihraç eden ülkeler için ticaret hadlerindeki olumsuz etki dolayısıyla %12’lere kadar çıkmaktadır (UN/DESA, 2009: 2).
121
17 TÜİK hanehalkı anket sonuçlarına göre elde edilen 2007–2009 Ekim ayı
verileri kullanılarak hesaplanmıştır.
18 Örneğin, Vietnam’da 2008 sonrası kapatılan firmaların %65’inin tekstil ve
giyim fabrikası olduğu belirtilmiş, Kamboçya’da giyim sanayinde çalışan
300 bin işçi işten çıkarılmış, Hindistan’da tekstil imalatını da kapsayan
ihracata yönelik sektörlerde yaklaşık 500 bin iş kaybı yaşanmıştır (WB,
2009: 9).
19 Kaynak: TCMB, Ödemeler Dengesi Analitik Sunum (Aylık). 2009 yılı
aylık ortalaması Ocak-Ekim dönemi rakamları kullanılarak hesaplanmıştır.
20 Bu konuda daha detaylı bilgi için bkz. Blackden/Bhanu (1999), WB (2001;
2002) ve Bamberger vd. (2001).
EBT_SAYI_27.indd 121
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
21 New York Times (2008) “Trickle down downsizing,” Aralık 11.
22 Türkiye’de çalışma yaşamının yapısı ve kadın istihdamının durumu üzerine yapılmış kapsamlı bir çalışma için bkz. Toksöz (2007).
23 Bkz. Antonopoulos ve Memiş (2010).
24 Son iki yılda 3 milyar insan için temel gıda maddesi olan pirincin fiyatı üç
katına çıkmış; buğdayın fiyatı bir yıldan daha az bir süre zarfında iki katına
çıkmıştır.
122
25 UN (2010: 17) raporuna göre kriz sonrasında, yirmiden fazla sayıda ülke
kredi ve mevduat garantileri sağlayarak bankaların iflas etme olasılığını
azaltmış ve bankaların borç ödeme gücünü artıracak ve finansal kaldıraç
oranlarını indirecek biçimde mali yapılarını değiştirmiştir. Fransa örneğini
izleyerek birçok ülke bankaların yeni krediler vermek için hükümet desteği
alma koşulu getirmiş ve bazı hükümetler büyük mali kuruluşlarının elindeki sorunlu varlıkları satın almışlardır. İzlanda, Birleşik Krallık ve Birleşik
Devletler hükümetleri, iflas etmiş mali kuruluşları, mevduat sahiplerini
korumak ve krizin daha da yayılmasını engellemek için kamulaştırmıştır.
Ayrıca merkez bankaları yüksek faiz indirimleri getirmiş hatta faiz
oranlarını sıfıra indirmişlerdir. Merkez bankaları ayrıca risk artışlarına
karşı önlemler almış ve bazıları deflasyonist riski azaltmak, yerli para biriminde değer artışlarını kontrol altına almak için döviz piyasasına müdahalede bulunmuştur. Likiditeyi artırmak için genişletici bir dizi önlemle
birlikte merkez bankalarının bilânçoları genişlemiş ve kompozisyonları
değişmiştir.
26 Destek miktarları bazı ülkelerde gayri safi yurt içi hâsılanın %1’inden daha
düşük seviyelerde iken bazılarında %10’unu aşmaktadır. GSYH oranına
göre bakıldığında gelişmekte olan ülkelerde alınan önlemlerin payı
gelişmiş ülkelere kıyasla daha yüksektir. Türkiye’de bu rakamların 2008–
2010 yılları arasındaki dağılıma baktığımızda 2008 yılında GSYH’nin
%0,91’ine, 2009 yılında %3,15’ine ve 2010 yılında %1,56’sına tekabül
ettiği görülmektedir (Yeldan, 2009: 4).
27 Uygulamaların maliyetleri detaylı olarak Yeldan (2009: 5) tarafından
sunulmaktadır.
EBT_SAYI_27.indd 122
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
28 Burada çok kısaca başlıklarıyla bahsettiğimiz önlemlerin kapsamlı bir analizi için bkz. Toksöz (2009: 29-42). Uygulamaların miktarları ve içerikleri
konusunda detaylı bilgi Yeldan’da (2009: 4-6) bulunmaktadır.
29 Konu üzerine yapılan çalışmalara bu adresten ulaşılabilir: http://www.
economistsforfullemployment.org (21 Aralık 2009 tarihinde erişilmiştir).
30 Detaylı bilgi için bkz. http://www.nrega.ap.gov.in (21 Aralık 2009 tarihinde erişilmiştir).
31 Detaylı bilgi için bkz. http://www.ilo.org/public/english/employment/recon/eiip/index.htm (21 Aralık 2009 tarihinde erişilmiştir).
32 http://www.undp-povertycentre.org/paper-seminar/IPCSeminar_Rania_
Antonopoulos.pdf (21 Aralık 2009 tarihinde erişilmiştir).
33 Bu amaçlarla G20, 1.1 trilyon dolarlık kaynak ayrılacağına ve IMF’ye
ayrılan kaynakların üç katına çıkarılacağına dair kararlar almıştır. UN
(2010: 23) raporu, IMF ve Dünya Bankası standby antlaşmaları ve
borçlandırma yoluyla İzlanda, Doğu Avrupa ülkeleri, Meksika, Kolombiya
gibi gelişmekte olan ülkelere kaynak aktarımında bulunduğunu fakat yine
de 2009 yılında gelişmekte olan ülkelere net resmi fon transferinin negatif
olmasının engellenemediğini belirtmektedir.
123
KAYNAKÇA
Adams, R., (2006), “Remittances and Poverty in Ghana.” Policy Research
Working Paper Series 3838, (Washington, DC: The World Bank).
Akıntola, O., (2004), “Gendered Analysis of The Burden of Care on Family
and Volunteer Caregivers in
Uganda and South Africa,” Research Report (Durban: University of KwaZuluNatal).
Antonopoulos, R., (2009), “The Current Economic and Financial Crisis: A
Gender Perspective, ” Working Paper Series, 562 (Annandale-on-Hudson,
NY: The Levy Economics Institute of Bard College).
EBT_SAYI_27.indd 123
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
Antonopoulos, R., (2007), “The Right to a Job, the Right Types of Projects:
Employment Guarantee Policies from a Gender Perspective,” Working
Paper Series, 516 (Annandale-on-Hudson, NY: The Levy Economics
Institute of Bard College).
Antonopoulos, R., (2008), “The Unpaid Care Work-Paid Work Connection,”
Working Paper Series, 541 (Annandale-on-Hudson, NY: The Levy
Economics Institute of Bard College).
Antonopoulos, R.,/ Floro, Maria S. (2005), “Asset Ownership along Gender
Lines: Evidence from Thailand,” Working Paper Series, 418 (Annandaleon-Hudson, NY: The Levy Economics Institute of Bard College).
Antonopoulos, R.,/ Toay, T., (2009), “Macroeconomic Implications of HIV/
AIDS and Women’s Time-Tax Burdens: From Unpaid to Paid Care
Work,” Working Paper Series, 570 (Annandale-on-Hudson, NY: The Levy
Economics Institute of Bard College).
124
Antonopoulos, R.,/ Memiş, E., (2010), “Time and Poverty from a Developing
Country Perspective, ” Working Paper Series, 600 (Annandale-on-Hudson,
NY: The Levy Economics Institute of Bard College).
APEC (Asia Pacific Economic Cooperation) (1999), “Time for Work: Linkages
between Paid and Unpaid Work in Human Resource Policy.” Report of the
APEC Human Resource Development Working Group. http://www.nsiins.ca/english/pdf/time.pdf
Awad, İ., (2009), “The Global Economic Crisis and Migrant Workers:Impact
and Response “, ILO International Migration Report (Geneva: ILO).
Bamberger, M., / Blackden, M., / Manoukian, V., / Fort, L., (2001), Integrating
Gender into Poverty Reduction Strategies (Washington, DC: World Bank).
Barker, D., / Kuiper, E., (eds) (2003), Towards A Feminist Philosophy of
Economics. (London: Routledge).
Beneria, L., (1979), “Reproduction, Production and The Sexual Division of
Labour”, Cambridge Journal Of Economics, 3/3: 203-25.
Beneria, L., (2003), Gender, Development, and Globalization (New York:
EBT_SAYI_27.indd 124
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Routledge).
Blackden, M., / Bhanu, C., (1999), “Gender, Growth, and Poverty Reduction.
Special Program of Assistance for Africa 1998 Status Report on Poverty,”
Technical Paper, 428. (Washington, DC: The World Bank).
Buvinic, M., (2009), “The Global Financial Crisis: Assessing Vulnerability
for Women and Children, Identifying Policy Responses.” Prepared written
statement, Division for the Advancement of Women Interactive Expert
Panel on Gender Perspectives of the Financial Crisis, March 5. Commission
on the Status of Women, Fifty-third Session, New York.
Chen, Martha A. / VANEK, Joann / CARR, Marilyn (2004), Mainstreaming
Informal Employment and Gender in Poverty Reduction: A Handbook for
Policy-makers and Other Stakeholders (Ottawa: IDRC).
Cornia, Giovanni.A. (2004), Inequality, Growth and Poverty in an Era of
Liberalization and Globalisation. (Oxford: Oxford University Press).
Corner, Lorraine (2009), “Gender Analysis of Fiscal Responses to the
Economic Crisis in Asia,” Presented at the UNRISD conference on the
“Social and Political Dimensions of the Global Crisis: Implications for
Developing Countries,” 12 – 13 Kasım 2009, Geneva.
125
De Parle, J., (2007), “A Good Provider Is One Who Leaves,” New York Times
Magazine, Nisan 22 2007.
ECLAC (2007), “Women’s Contribution to Equality in Latin America and
the Caribbean,” Paper prepared by Women and Development Unit of the
Economic Commission for Latin America and the Caribbean (ECLAC) for
the Regional Conference on Women in Latin America and the Caribbean,
Ağustos 6–9, Ecuador.
Elson, D., (1998), “The Economic, the Political and The Domestic: Businesses,
States and Households in The Organisation of Production,” New Political
Economy, 3/2: 189-208.
Elson, D., / Çağatay, N., (2000), “The Social Content of Macroeconomic
Policies”, World Development, 28/7: 1347-1364.
EBT_SAYI_27.indd 125
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
ELSON, Diane (1998), “Integrating Gender Issues Into National Budgetary
Policies and Procedures; Some Policy Options,” Journal of International
Development, 10: 929-41.
Elson, D., (1993), “Gender-Aware Analysis and Development Economics,”
Journal of International Developmet,. 5/2: 237-247.
EUROSTAT (2004) Basın İlanı, 93/2004-27 Temmuz 2004.
Fackler, M., (2009) “Japan’s Big-Works Stimulus is Lesson.” New York Times
Magazine, 6 Şubat 2009.
Ferber, Marianne A. / NELSON, Julie A. (eds.) (1993), Beyond Economic
Man: Feminist Theory and Economics (Chicago: Chicago University
Press).
126
FiszbeinI, A., / Giovagnoli, P., / Thurston, N., (2003), “Household Behavior
in the Presence of Economic Crisis: Evidence from Argentina, 2002”
Review of Development Economics, 11/1: 92-106.
Gardiner, J., (1997), Gender, Care and Economics (Basingstoke: Macmillan).
Griffith-Jones, S., / Ocampo, Jose A., (2009) “The financial crisis and its
impact on developing countries,” UNDP için hazırlanan yayınlanmamış
metin.
Hartman, H., (1976), “Capitalism, Patriarchy, and Job Segregation By Sex,”
Signs, 1/3: 137-169.
Harvey, Andrew S. / MUKHOPADHYAY (2007), “When Twenty-Four Hours
is Not Enough: Time Poverty of Working Parents,” Social Indicators
Research, 82/1: 57-77.
ILO Key Indicators of the Labour Market (KILM) Veri tabanı, ILO.
ILO (2010), Global Employment Trends for Women Report (GET), Ocak.
(Geneva: International Labour Organisation).
ILO (2009a), Global Employment Trends for Women Report (GET), Mart.
(Geneva: International Labour Organisation).
EBT_SAYI_27.indd 126
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
ILO (2009b), “Asia in the global economic crisis: Impacts and responses
from a gender perspective A technical note for meeting: Responding to
the Economic Crisis “– Coherent Policies for Growth, Employment and
Decent Work in Asia and Pacific, Manila, Philippines, 18-20 Şubat 2009
(Geneva: International Labour Organisation).
ILO (2008), Global Employment Trends for Women Brief, Mart (Geneva:
International Labour Oranisation).
ILO (2007), Global Employment Trends for Women Brief, Mart (Geneva:
International Labour Oranisation).
ILO (2006) Key Indicators of the Labour Market (KILM). Geneva: ILO.
ILO (2004a) Global Employment Trends. http://www.ilo.org/public/english/
employment/strat/stratprod.htm
ILO (2004b) Global Employment Trends for Women. http://www.ilo.org/
public/english/employment/strat/stratprod.htm
127
ILO (2004c) Towards a fair deal for migrant workers in the global economy,
International Labour Conference Report VI, 92nd Session (Geneva, ILO,
2004).
ILO (2002), Women and Men in the Informal Economy: A Statistical Picture
(Geneva: International Labour Organisation).
ILO (2009), “Impact of the Financial Crisis on Finance Sector Workers,”
Krizin Mali Sektör Çalışanları Üzerindeki Etkileri - Küresel Diyalog
Forumu tartışma metni, Cenevre, Şubat 24–25, 2009.
IMF (2009), World Economic Outlook Update: Global Economic Slump
Challenges Policies, (28 Ocak, 2009), IMF.
İŞKUR (2009), Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü İstatistik Yıllığı 2008
(Ankara: İŞKUR).
Khandker, Shahidur R., / Pitt, Mark M., (1998), “The Impact of Group-Based
Credit Programs on Poor Households in Bangladesh: Does the Gender of
Participants Matter?,” Journal of Political Economy, 106/5: 958.
EBT_SAYI_27.indd 127
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
Klasen, S., (2006), “Pro Poor Growth and Gender Inequality,” Ibero America
Institute for Economic Research (IAI) Discussion Papers, 151 (Göttingen:
Ibero America Institute for Economic Research).
Kregel, J., (2009), “Minsky’s Cushions of Safety: Systemic Risk and the Crisis
in the U.S. Subprime Mortgage Market,” Public Policy Brief (Annandaleon-Hudson, NY: The Levy Economics Institute of Bard College).
Kızılırmak, Burça A. (2008), “Labour Market Participation Decisions of
Married Women:Evidence from Turkey, P.176-186, Deshpande, Ashwini
(ed.), Globalization and Development (New Delhi: Oxford University
Press).
Kızılırmak, Burça A., / Memiş, E., (2009) “The Unequal Burden of Poverty on
Time Use,” Working Paper Series, 572 (Annandale-on-Hudson, NY: The
Levy Economics Institute of Bard College).
128
Laslett. B., / Brenner. J., (1989), “Gender and Social Reproduction: Historical
Perspectives,” Annual Review of Sociology. 15: 381-404.
Lucas. Robert E.B. (2004), “International Migration Regimes and Economic
Development,” Report from the seminar of the executive Group on
Development Issues on International Migration Regimes and Economic
Development. Stockholm, Mayıs 13. www.egdi.gov.se/seminars6.htm.
Memiş. E., / Toğrul. H., (2008), “Feminist İktisat,” BAŞKAYA, Fikret /
ÖRDEK, Aydın (eds.), Ekonomik Kurumlar ve Kavramlar Sözlüğü,
Ankara.
Milanovic, B., (2003), “Can We Discern the Effect of Globalisation on Income
Distribution? Evidence from Household Budget Surveys,” Policy Research
Working Paper, 2876 (Washington, DC: The World Bank).
Mutari, E., (2001), “...As Broad As Our Life Experience: Visions of Feminist
Political Economy, 1972-1991,” Review of Radical Political Economics.
33: 379-399.
Ocampo, Jose A. (2006), “Market, Social Cohesion, and Democracy.” DESA
Working Paper, 9, (New York: UN Department of Economic and Social
EBT_SAYI_27.indd 128
3/18/11 2:30 PM
Rania Antonopoulos / Emel Memiş
Affairs (DESA)).
OECD (2009), “Agriculture,” Key Issues for Policy Coherence for
Development. (Paris: OECD).
Özay. Ö., (2010), “Gender İnequlities, Capital Deepening and Trade in Turkey’s
Manufacturing Sector: 1990-2000’, Doktora Tezi (Utah: University of
Utah).
Power. M., (2004), “Social Provisioning As A Starting Point For Feminist
Economics,” Feminist Economics, 10/3: 3-19.
Ravallion. M., / Datt. G., (2002), “Is India’s Economic Growth Leaving the
Poor Behind?,” Journal of Economic Perspectives, 16/3: 89–108.
Sen. A., (1999), Development as Freedom, (NY. Knoph: Oxford and Delhi;
Oxford University press)
Standing. G., (1989), “Feminization Through Flexible Labor,” World
Development, 17/7: 1077-1095.
129
Standing. G., (1999), “Global Feminization Through Flexible Labor: A Theme
Revisited,” World Development, 27/3: 583-602.
Toksöz. G., (2011), Görünmeyeni Görünür Kılmak: Kalkınma ve Kadın
Emeği, (yayınlanacak).
Toksöz. G., (2009), “Kriz Koşullarında Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden
İşgücü Piyasaları,” (Ankara: ILO).
Toksöz. G., (2007), “Türkiye’de Kadın İstihdamının Durumu,” (Ankara: ILO).
TÜİK (2005), Hanehalkı İşgücü Anket Ağustos Haber Bülteni.
TÜİK (2006), Hanehalkı İşgücü Anket Verileri.
TÜİK (2006), Zaman Kullanım Anket Verileri.
TÜİK (2009), Hanehalkı İşgücü Anket Verileri.
EBT_SAYI_27.indd 129
3/18/11 2:30 PM
Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte Olan Ülke...
UNIFEM (2005), Progress of the World’s Women 2005: Women, Work and
Poverty (New York: UNIFEM).
UN (1995) Report of the Fourth World Conference on Women, Pekin, 4–15
Eylül 1995 (Birleşmiş Milletler (UN) Yayın No. E.96.IV.13), Bl. I, Karar
1, ek II, paragraf 16.
UN (2005), “Trends in Total Migration Stock, 2005 Revision,” Population
Division, Department of Economics and Social Affairs (New York: UN).
UN (2009), UN-DESA: World Economic Situation and Prospects 2009:
Update as of mid-2009 (New York:UN/DESA) http://www.un.org/esa/
policy/wess/wesp2009files/wesp09update.pdf
UN/DESA (2009), Monthly Briefing World Economic Situation and Prospects
and Monitoring of Global Vulnerability (New York:UN/DESA).
130
UN (2010), World Economic Situation and Prospects, 2010, (New York: UN)
http://www.un.org/esa/policy/wess/wesp2010files/wesp2010.pdf
Wade. Robert H. (2004), “Is Globalisation Reducing Poverty and Inequality?,”
World Development, 32/4: 567–89.
WB (2009), “Swimming against the Tide: How Developing Countries Are
Coping With the Global Crisis.” Background Paper prepared by World
Bank Staff for the G20 Finance Ministers and Central Bank Governors
Meeting, Horsham, United Kingdom, Mart 13–14.
WB (2006), The Economic Implications of Remittances and Migration,
Annual Global Economic Prospects (GEP) Report. (Washington, DC:
World Bank).
WB (2001), Engendering Development (New York: Oxford University Press).
Yeldan. E., (2009), “Turkey’s Response To The Global Crisis: An Initial
Assessment of the Effects of Fiscal Stimulus Measures on Employment
and Labor Markets”, Mimeograf.
EBT_SAYI_27.indd 130
3/18/11 2:30 PM
TARTIŞMA
EKONOMİK KRİZLER VAR DA, SOSYO-EKONOMİK
KRİZLER YOK MU?
We Have Economic Crises, But What About Socio-Economic
Ones?
Meryem Koray *
2008 sonbaharında ABD’de ortaya çıkan ve domino etkisiyle tüm ülkeleri
etlkileyen ekonomik krizin epeyce korku yarattığını, söz konusu korku
ve kaygıların bugün de devam ettiğini biliyoruz. Bu nedenle sürekli bir
kriz kaygısı yaşandığı ve konunun gündemden düşmediği de ortada. Tabii
ki ekonomik krizler, hele bu çapta olanlar önemli ve çeşitli boyutlarıyla
konuşulmaları gerekiyor. Ancak bu krizler olsun olmasın, bir de hiç bitmeyen
ve dünyanın çok geniş kesimini kapsayan öyle sosyo-ekonomik koşullar var
ki, devasa bir “sosyo-ekonomik krizden” söz etmeyi gerektiriyor. Dolayısıyla
bunları kriz olarak adlandırmak hiç söz konusu olmadığı ve insana dair bu
koşullar toplumsal bir patlama ile ortaya çıkmadığı anlarda sayısal bazı veriler
olarak anılmaktan öteye gidemez. Bugünkü sistemin asıl krizini bu eşitsiz/
adaletsiz koşullarda görmek durumundayız.
131
Örneğin liberal iddialara inanırsak, “insan” temelli bir sistem var ortada; bunun
ardından haklar, özgürlükler ve demokrasi söylemlerinin geldiğini biliyoruz.
Eğer bu iddialar doğruysa, küresel ve toplumsal düzeydeki sosyo-ekonomik
tabloyu nereye koymalı? En başta milyarlarca insan “insanca” sayılmayacak
koşullarda yaşamını sürdürmeye mahkûm. Bölgeler, ülkeler, insanlar arasında
büyük bir adaletsizlik ve dengesizlik ortaya çıkmış durumda ve ekonomik/
teknolojik gelişmeler bunlara uzanamazken, aksine bunlar eşitsizliği arttıran
yanlarıyla dikkat çekmekte. Derdimiz insan ve özgürlükse, bu tablo da hem
düşünce sistemi hem ekonomik sistem açısından önemli olmalı, değil mi?
* Yıldız Teknik Üniversitesi İ.İ.B.F, Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi
Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:7 Sayı:27 Güz: 2009 Sayfa: 131-143
Education Science Society Journal / Volume: 7 Issue: 27 Autumn: 2009 Page: 131-143
EBT_SAYI_27.indd 131
3/18/11 2:30 PM
Ekonomik Krizler Var da, Sosyo-Ekonomik Krizler Yok mu?
Oysa gördüğümüz ne? Tüm bu adaletsizliklere yol açan temel faktörün
kapitalizmin aşırı tamah/kar hırsı olduğu görmezlikten gelinirken, esas
olarak bu tamahın yol açtığı krizlerin sisteminin doğasına bağlanmasından
kaçınılmakta, bir taraftaki ekonomik gelişmenin öteki tarafta yol açtığı eşitsiz/
adaletsiz koşullarla sağlandığı ise hiç konuşulmamaktadır. Üstelik sistemin
günahlarını veya sorunlarını üstlenen daha yoksul halklar, kesimler ve ücretli
çalışanlar, genellikle ekonomik/finansal krizlerin de en büyük faturasını
ödeyen kesimler olmaktadır. İşte bu noktada, kurulamayan bu ilişki ve
bağlantıların sistemin hegemonyasının ne kadar başarılı olduğunu göstermek
açısından önemli olduklarını da söylemek gerekiyor.
132
Dünya her zaman sorunlu, acılı ve eşitsiz olmuştur denillebilir. Ama aynı
gezegende yaşayan ve yaklaşık 300 yıldır insanların eşitliğinden ve doğal
haklarından söz edilen bir dünyada insanlar arası eşitsizliğin bugün ulaştığı
boyutların bu kadar “olağan” bulunması düşündürücü olsa gerek. Kaldı ki,
bugün ulaşılan zenginlik ve teknolojik olanaklar nedeniyle yaşanan sorunlar
ve ortaya çıkan adaletsizliğin çok daha acımasız ve kabul edilemez olduğu
gibi bir gerçek de var. Kısacası yaklaşık 500 yıl önce başlayan Batı-Doğu
ayrılması bugün artarak sürüyorsa, birileri de artık bunun olağanlığını değil,
kabul edilemezliğini konuşmak durumunda.
Doğaldır ki, konuşanların çoğunun Batı’dan çok gelişmekte olan ülkelerden
gelmesi de beklenir. Beklenir ki, bu ülkelerin aydınları hem küresel hem
eşitlikçi/adaletçi bir bakış açısını esas alsın ve kendi sorunlarıyla küresel
sistem arasındaki ilişkilere ağırlık veren bir duyarlılığı benimsesinler. Ne
yazık ki gelişmekte olan ülkelerin Batı düşünce sistematiğini takip etmek ve
kendi iç sorunlarına yoğunlaşmakla uğraşan aydınları, küresel eşitsizlik ve
adaletsizliklerle ilgilenmek, kendi sorunlarıyla küresel sistem arasında ilişki
kurmakta epeyce ihmalkâr davranmaktalar. Bu nedenle küresel eşitsizlik ve
adaletsizlik konusunda da çok zaman Batı’dan yükselen seslerle yetinmek
durumunda kalınmakta. Oysa gelişmekte ve hatta gelişmiş ekonomilerde
artan sosyal eşitsizliklerden, gerileyen sosyal politikalardan söz ediliyorsa -ki
öyle- bunların gerisinde bir de küresel sistem var. Bu sistemi ve politikalarını
konuşmak yalnız bir ideolojik mesele de değil; olmamalı da.
Evet, günahın büyüğü küresel kapitalizmde ve bu mesele temelde kapitalizmle
derdi olanların meselesi. Ancak insani değer ve yaklaşımlardan söz edenler, ya
da sosyal kaygı ve politikaları konu edenler, hatta felsefi anlamda liberalizmin
insan odaklı düşünce sistemini benimseyenler için de, bunlardan söz
edilecekse bu dünyayı ve bu dünya sistemini odak noktasına almak kaçınılmaz
EBT_SAYI_27.indd 132
3/18/11 2:30 PM
Meryem Koray
görünmekte. Ya da insani değerler, iansan hakları, eşitlik ve özgürlük gibi
kavramları kullanan herkesin hangi eşitlik, kimin hak ve özgürlüğünden söz
edildiğini düşünüp “yalana” dönüşen bu değerleri sorgulaması gerekmekte.
Örneğin 20. yüzyılın son çeyreğinde küresel piyasaya geçilirken, dünyayı
birbirine yakınlaştıracak fırsat ve olanaklarlardan söz ediliyordu. Oysa
belirsizliklerin, çelişkilerin, karmaşanın ve güvensizliğin arttığı bir dünya
bulduk karşımızda. Uluslararası ve ulusal düzeylerde barışın, anlaşmanın,
dayanışmanın azaldığı bir dünya ile karşılaştık. Bunca gelişmenin derman
olamadığı sosyo-ekonomik sorunlar ve artan küresel adaletsizlik kaygı
duymamız için yeterli olurken, bir de küresel ısınma, bitmeyen ekonomik
krizler ve küresel terörün artışına tanık olduk. Hangi gelişmeden söz ediliyor?
Uzaya gitmek, Mars’a ulaşmak, yapay organlar geliştirmek, kansere aşı bulmak
iyi de, her gün çok basit hastalıklardan ölen 25-30 bin çocuk varsa bunların
anlamı ne? Daha kolay iletişim sağlayan telefonlar, daha etkin yazılımlar, daha
güçlü internet bağlantıları sağlanıyor olmasına karşın, açlık tehlikesi altında
bir milyar insanı nereye koyacağız? I-podlar, i-padlar keşfedilirken, sağlıklı
içme suyuna ulaşamayan milyonlarca insan, hiçbir eğitim olanağı olmayan
milyonlarca çocuğun görmezlikten gelinmesi kabul edilebilir mi?
133
Güvenliksiz Bir Dünya
Örneğin dünyanın ne kadar güvensiz olduğu biliniyor; savaş, şiddet ve terörün
yaygınlığı da, artan silahlanma harcamaları da bunun en önemli göstergeleri.
Günümüzde genel bir savaş hali yaşanmıyor; ancak toplumlar arasında,
aynı toplum içinde ve gayrı-medeni savaş biçiminde savaşların arttığına
kuşku yok. Örneğin 2000 yılında silahlı çatışmalarda 300 000 kişinin öldüğü
bildirilmektedir. Bir de en başta petrol olmak üzere doğal kaynaklar azaldıkça
bunlarla ilgili çatışmaların artacağı da bekleneceğine göre, gelecek açısından
daha fazla kaygı duymak gerektiği ortada.
Bu konuda Joxe’ye kulak vermekte de yarar var:1 “Seksenli yıllardan bu
yana Afrika’da, Asya’da, Latin Amerika’da, Balkanlar’da, Kafkasya’da
zincirlerinden boşanmış bir şiddet yaşanıyor. Ama Güney Ülkelerinde
silahlı şiddetin coğrafi bakımdan baskın niteliğine bakıp, bunun ’kültürel
vahşilik’ olduğunu düşünemeyiz. Bu durum, egemen ülkelerdeki şiddete
uzam kazandırma stratejisinin sonucudur; şiddeti üreten en güçlü nedenler
güneye doğru püskürtülmüştür. İki Dünya savaşı sırasında Kuzey ülkelerinin
beceremedikleri bir şeydir bu “(vurgulama yazarın).
EBT_SAYI_27.indd 133
3/18/11 2:30 PM
Ekonomik Krizler Var da, Sosyo-Ekonomik Krizler Yok mu?
Yani savaşlar Güney’e itilmekte, ama silahlar Kuzey’den gelmektedir.
Küresel düzeyde silahlanma harcamaları yılda 1,2 trilyon doları bulmakta
ve bu harcamaların 1998’den buyana son 10 yılda % 45 arttığı görülmekte.
En büyük harcama da, Birleşmiş Milletler’in beş daimi ülkesine ait ve silah
harcamaları dünyanın Gayri Safi Hâsılasının % 2,5- 3 dolayında bir büyüklüğe
sahip.2
Ya Güvensizlik Nedenleri?
Bunca silahlanmanın, ya da güvensizliğin nedeni sorulduğunda bölgesel,
toplumsal çatışmalar, etnik, dinsel anlaşmazlıklar sıralanmakta, ama
güvensizliğin asıl kaynaklarına gelinmemektedir. Oysa tüm bu çatışmaların
gerisinde, kaynak ve gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi temel bir neden
yatmaktadır.
134
Örneğin:3
-Açlık riski 1990 ortalarından buyana artmakta ve yaklaşık 1 milyar insanı
tehdit etmektedir.
-135 milyon insan topraklarından atılma tehlikesi altında.
-Böyle giderse, 2015 yılında yaklaşık 3 milyar insan (dünya nüfusunun %
40’ı) su sorunu olan ülkelerde yaşayacak.
-Tüm dünyada çalışanların dörtte üçü ekonomik açıdan güvencesiz koşullarda
çalışmakta.
-1.4 milyar insan geçimini sağlayacak yeterli topraktan yoksun.
-Dünya nüfusunun en yoksul yüzde % 40’ı gelirin % 5’ini alırken, en zengin
% 20’si toplam gelirin % 5’ini almakta.
-Dünya nüfusunu yaklaşık yarısı, üç milyardan fazla insan günde iki doların
altında bir gelire sahip.
-Dünyada 2,2 milyar çocuk var ve bunların bir milyarı, yani her iki çocuktan
biri yoksul.
-UNICEF’e göre, her gün 26 ile 30 bin çocuk yoksulluktan ölmekte.
-Her yıl 1,8 milyon çocuk ishal nedeniyle ölmekte.
-Dünyada 121 milyon çocuk eğitimden uzak.
-Gelişmekte olan ülkelerde 2005 yılında ilokul çağındaki 72 milyon çocuk
okulda değil; bunların % 57’si de kız çocuk.
-Oysa her yıl silahlara harcanan paranın yalnızca % 1’i her çocuğu okula
kavuşturmak için yeter; ama yapılamamakta.
Şimdi bu koşullarda hangi barış, hangi hukuk ve düzen, hangi insanlık ve
hangi uygarlıktan söz edilebilir? Bir düşünmek gerek!
EBT_SAYI_27.indd 134
3/18/11 2:30 PM
Meryem Koray
Ve bu yoksulluk ve yoksunluk tablosu, inanılmaz büyüme, gelişme ve
zenginleşme hikâyelerinin yaşandığı bir dünyada ortaya çıkıyor. Kahredici
ve isyan uyandıran yanı da burada. Bu nedenle güvenlik isteniyorsa, aslında
insanlığa ait bu tablonun değişmesine ihtiyaç var. Bu koşullar ortada
durdukça yalnızca askeri tedbirler ve daha fazla silahla güvenlikten konuşmak
aldatmacadan başka bir şey olamaz.
Ekonomik Adaletsizlik
Ekonomik adaletsizlik ya da “bölüşüm adaletsizliği” konusu da çok önemli.
Tek bir gezegenimiz var ve bunu tüm insanlığa ait olduğunu düşünmek
için pek çok neden. Bugün çevresel felaketlerin endüstriyel büyüme ile
ilgisi açıkça ortaya konmuş durumda ve bunun getirdiklerini endüstriyel
büyümeden nasibini almmış, dolayısyla en az günahkâr ülkeler de yaşıyorlar.
Oysa nimetlerin dağışımında büyük eşitsizlik/adaletsizlik söz konusu.
Örneğin:
-Dünya nüfusu yaklaşık 6,5 milyar, 2006 yılındaki gayri safi hâsıla ise (GSYH)
48,2 trilyon dolar.
-GSYH’nin 36,6 trilyonu (% 76) dünyanın en zengin ülkelerine, yaklaşık 1
milyar insana ait.
-Düşük gelirli ülkelerin veya 2,4 milyar insanın toplam geliri ise, yalnızca 1,6
trilyon dolar (GSYH’nin % 3,3).
-Orta gelir grubundaki ülkeler, 3 milyar insan GSH’nın geri kalanını, 10
trilyon doları paylaşmakta (Toplam GSYH’nin % 20,7’si).
-Buna karşın dünya milyarderlerinin (497 kişi) geliri 3,5 trilyon dolar, yani
dünyadaki GSYH’nin % 7’si kadar.
135
Küreselleşen piyasaların bir şeyleri birbirine yakınlaştırdığı bir gerçek; ama
uzaklaştırdıklarına ne demeli! Örneğin küresel düzeyde en zengin % 20’nin
en yoksul % 20’ye göre gelir farkı şöyle bir seyir izlemiş:
-1820’de 3 kat
-1913’te 11 kat
-1950’de 35 kat
-1973’te 44 kat
-1992’de 72 kat
Ve bu eşitsiz-adaletsiz dünyanın birbirine yakınlaştığından, hatta “küresel bir
köye” dönüşten nasıl söz edilebilmekte? Biraz utanmak gerek!
EBT_SAYI_27.indd 135
3/18/11 2:30 PM
Ekonomik Krizler Var da, Sosyo-Ekonomik Krizler Yok mu?
İşsizlik-Yoksulluk Sarmalı
Bu koşullarda dünyayı saran bir işsizlik, yoksulluk ve yoksunluk hali olması
da kaçınılmaz. Ama sistemin bu “çıktıları”, aynı zamanda sistemin işe yarayan
“girdileri” olduğundan, sorunlar gösterilse de, ilişkiler karartılmakta. Üstelik
her biri bir diğeriyle çok yakından ilişkili. Biliniyor ki, ücretli iş her yerde
yoksulluk tehlikesini önlüyor; ama iş yaratmak giderek zorlaşmakta.
Örneğin:
-İşi olmayan ve yalnız yaşayanların % 46’sı ise yoksulluk riski altında. Bu
oran kısmen çalışanlarda % 28; tam gün çalışanlarda % 8 düzeyinde.
-1995-2005 arasında dünyada genel olarak % 3,68 dolayında bir büyüme
gerçekleşmiş, buna karşın istihdam artışı yüzde 1,6’da kalmıştır.
-Örneğin 1,4 milyar dolayında insan, küresel istihdamın yaklaşık yarısı (%
48,7), günde iki doların altında bir gelirle çalışmaktadır.
-Enformel ekonomide çalışan yoksulların oranının Güney Amerika’da ve
Güney Asya’da yüzde 60-80 dolayına varmaktadır.
136
Büyüme ile istihdam artışı arasındaki ilişki büyük ölçüde kopar ve artık
istihdam artışı için daha düşük ücretler, daha esnek ve kuralsız istihdam
koşullardan başka bir şey önerilmezken, bunların birçok ülkede zaten
fazlasıyla geçerli olduğu unutulabilir mi? Biraz İnsaf gerek!
Bu tablo içinde, bir yanda umutsuzluğun yanısıra isyan ve öfkenin, öte tarafta
kendini kurtarmış olsa bile içten içe işleyen utanç ve suçluluk duygusunu
önlemek de mümkün değil. Bu kadar farklılaşmış, ayrışmış bir dünyada küresel
toplum, küresel hukuk gibi olumlu anlamda bir yakınlaşma, bütünleşme de
beklenemez. Bu tablodan ne barış, ne yakınlaşma, ne hak ve hukuk çıkar; olsa
olsa güçlünün güçsüzün sırtına bindiği adaletsizliğin daha da artarak sürmesi
beklenebilir. Bugün görülen manzara da bu.
Bu manzaradan örnekleri yalnız Asya veya Afrika’daki ülkelerde değil, hemen
yakınımızda, çevremizde görmek de zor değil.
Bir örnek: “Birleşik Devletler’de son kırk yılda yaşamlarının ilk birkaç yılında
cinayete kurban giden çocukların resmi kayıtlara geçen sayısı ikiye katlandı;
birle dört yaş arası çocukların katledildiği vakaların dayısı dörde katlandı;
Afro-Amerikalılar arasında her 100.000 çocuktan yirmisi katledilmektedir.” 4
Öte yandan büyüyen fuhuş ve porno endüstrisinin çocuklara kadar ulaşması,
alınıp satılanlar arasına insan organlarının katılması, çoğunun yollarda telef
EBT_SAYI_27.indd 136
3/18/11 2:30 PM
Meryem Koray
olduğu milyar dolarlık göç piyasalarının doğması, birileri göçle kurtuluş
beklerken ötekilerin onlardan kurtulmak için kin ve nefrete sarılmaları gibi
birçok gerçek gözlerimizin önünde değil mi? Ama ne yazık ki, bir yanda
insanlar bunları görmezlikten gelmeye koşullanır, öte yandan dünyanın her
tarafını saran iletişim ağları bu gerçekleri bireysel trajediler olarak sunmaya
itina gösterirken bu acı gerçeklerin sistemle ilişkisinin silinmesi de çok zor
olmuyor.
İşsizi Bol Türkiye
Türkiye’nin bilinen koşullarından fazla söz etmek istemiyorum. Yalnızca
küreselleşme ile birlikte etkisini arttıran “kuralsızlaşma, esnekleşme,
sendikasızlaştırma ve kutuplaşma” gibi istihdamın “dört atlısı” nın Türkiye’de
de tüm haşmetiyle geçerli olduğunu söylemek isterim.
Örneğin:5
-2001 krizinden 2008 yılına kadar Türkiye yüksek bir büyüme göstermesine
karşın (% 7-9 arasında) istihdam yaratma kapasitesi sınırlı kalmakta (2005
yılında % 1,2), Türkiye genelinde % 14-15’ i bulan bir işsizlik yaşamakta,
kentlerde ve genç yaş grubunda bu işsizlik ikiye veya üçe katlanmaktadır
-İşsizleri kapsayan genel bir sigorta olmadığından, gerçek işsizliğin bunun çok
üstünde olduğunu düşünmek de doğru olur. Dolayısıyla gerçek işsiz sayısının
5-6 milyonu bulduğu yolundaki tahminler hiç de haksız değil.
-Enformel istihdam genişlediğinden çalışan yoksul gerçeği Türkiye’de de
büyümektedir. Örneğin kentlerde de 2002 yılında % 33 dolayında olan kayıt
dışılığın 2005 yılında % 40 dolayına yükseldiği görülmektedir.
137
Ama asıl mesele, bu sorunların yalnız Türkiye’nin, ya da Türkiye ile sınırlı
sorunlar olmadığıyla ilgili. Tüm bunları, “emek piyasasını” da küreselleştiren
küresel kapitalizmle ilgili olduğunu, bir başka deyişle geç kapitalizmin
“maharetleri” olduğunu bilmek ve konuşmak durumundayız. Bu nedenle
ilginin küresel düzeye ve arkasındaki sisteme uzanması şart.
Ve Asıl Mesele, Sistemi ve Sistemin Hegemonyasını Konuşmak
Kuşkusuz dünyanın sorunları sosyo-ekonomik sorun ve adaletsizliklerle
sınırlı değil; “zenginliğin yol açtığı” ekolojik çöküş ile teknolojik-endüstriyel
tehlikeler de önemli; yığınlara yönelik nükleer, biyolojik ve kimyasal
silahların yarattığı tehlikeler de var.6 Gelişmekte olan ülkelerde silaha ve
endüstriyel teknolojiye dayalı bağımlılık gibi tarım üretiminde bağımlılığın
artması gibi sorunlar da söz konusu. Fakat tüm bu sorunların arkasında asıl
fail olarak küresel kapitalizmin hegemonyasını görmemek mümkün değil.
EBT_SAYI_27.indd 137
3/18/11 2:30 PM
Ekonomik Krizler Var da, Sosyo-Ekonomik Krizler Yok mu?
Ve bu hegemonyanın ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel sisteme dönüşerek
sorunları çözecek değil, arttıracak biçimde örgütlenip işlediği de bir gerçek.
21. yüzyıla girdik ve artık postlar çağından söz ediliyor. Bu nedenle postmodern, post-endüstri gibi kavramları kullanmaya, bu kavramlar ışığında
bazı analizler yapmaya koyulduk. Ancak bu analizler postlar dünyasındaki
olumsuzlukları ve karmaşıklığı ortaya koyarken, çareleri gözden düşürüyor.
Bireysel kimlik arayışları önem kazanırken, toplumsal ayrışma ve dışlanmalar
artıyor, ideolojiler gözden düşerken kollektiviteler çözülüyor, bireycilik
öne çıkarken depolitizasyon yaygınlaşıyor ve post-modern yaklaşımlar
çerçevesinde belirsizlik, karmaşa, görecelilik ve olasılıklardan söz etmekle
yetinildiğini görüyoruz.
138
Tüm bu konularda konuşulacak çok şey var. Kapitalist sistemin sosyokültürel bir sisteme dönüşmesinden karşı ideolojilerin yetersizliklerine,
ulus devletin gerilemesinden küresel düzeyin siyaseten doldurulamamasına,
depolitizasyondan farklılıkların ve çözülmelerin artmasına kadar birçok
konudan söz edilebilir. Ancak sosyal-siyasal ekonomi açısından küresel
kapitalizmin bir fotoğrafını ortaya koymayı amaçladığım bu yazıda, bunlara
girmeyeceğim.
Küresel bölüşüm adaleti gibi bir konunun ideolojik bir çerçeveye oturtulmadan
konuşulması da zor. Kuşkusuz bu yazıda da temel alınan ideolojik bir
yaklaşım var. Fakat dünyadaki sosyo-ekonomik adaletsizlik öyle bir boyutta
ki, bunlardan etkilenmek ve konuşmak için yalnız solda olmak, sol olmak
da gerekmiyor diye düşünüyorum. Bu nedenle humanizmadan, insan hakları
ve demokrasiden söz eden çevrelerde bunlara uzak kalınmasını dikkat çekici
nitelikte bulduğum gibi, dünyanın bu hallerinden söz edilirken bunlarla
Batı ve Batı’nın egemen ekonomik sistemi arasında ilişki kurulmamasını da
anlıyor değilim. Çünkü bugünkü sorunlar, çok zaman yapıldığı gibi yalnızca
“neo-liberalizmle” açıklanacak konular değil; bunun arkasında duran ve uzun
süredir devam eden hegemonik bir sistem olduğunu görmemek de kolay değil.
Örneğin geçmişten bugüne uzanan eşitsizliklerin “insanlık hali” diye kabul
edilmesine ne demeli? Bireysel ve toplumsal farklılıkları insana veya topluma
ait niteliklere bağlayan yaklaşımın geleneksel ve dinsel temelleri olduğu
biliniyor; ancak bugün ve modern anlamda liberal yaklaşımla ilgisi büyük.
Sistemin bundan yararlandığı da çok açık. Böylece bireyi ve toplumları
onları çevreleyen koşullardan bağımsız düşünemeyeceğimiz unutulmakta,
EBT_SAYI_27.indd 138
3/18/11 2:30 PM
Meryem Koray
buna karşın sorunlar ve eşitsizlikler şu bireyin, bu toplumun yetersizliklerine
bağlanmakla yetinilmektedir.
Bugün gördüğümüz de bu; eşitsizlik ve adaletsizlik ekonomik sistemin sosyoekonomik yüzü, sonuçları iken, ortaya çıkan sorunlar -sanki mümkünmüş gibisistemden koparılıp kendi başlarına ele alınmakta. Örneğin dünyanın işsizlik
ve yoksulluk gibi iki sorunu olduğu yadsınamamamakta, ama bu sorunların
neden ortaya çıktığı ve büyüdüğü de bir türlü “ortaya konamamakta”!
Vicdanlar sızlamakta, projeler ortaya dökülmekte, ama kaynak hep “görünmez”
kalmaktadır.
Bunun gibi, zengin ülkelerin bu zenginlik/yoksulluk hikâyesindeki yorumları
üzerinde düşünmekte de yarar var. Yani, daha akıllı, daha çalışkan ve becerikli
Batı’ya karşın, hem dünyayı anlamakta geç kalan hem kendi kaynaklarını
kötü kullanan hem tembellik ederek kolaya kaçan ve sonra da geri kaldığından
sızlanan yoksul ülkeler hikâyesi. Hikâyenin bu versiyonu bir dereceye kadar
doğru tabii; ancak 1500’lü yıllarda başlayan birinci küreselleşme dalgası,
onu izleyen ikinci ve bugün süregelen üçüncü küreselleşme dalgası içinde
Batı çeşitli yollarla üstünlüğünü kurmak ve kuralları koymak açısından hep
önde oldu; çok zaman da siyasal, askeri ve ekonomik gücünü kullanmaktan
geri durmadı. Üstelik bu süreç içinde Batı kendi düşünce sistemini dünyanın
öteki bölgelerine ihraç etiğinden, geri kalmış dünyaya da oryantalist bir bakış
armağan etmiş oldu! Bu bakış açısına göre de, geri kalmış dünyaya ve işsiz,
yoksul insanlara kendilerini suçlamaktan başka bir şey kalmıyor! Bunları da
unutmamak gerekiyor.
139
Öte yandan bu yaklaşım doğru olsa bile -ki, doğru yanları var-Batı’nın
zenginliğinin önemli bir kısmının dünyanın her bölgesindeki kaynakların
kullanılmasına bağlı olduğu, ondan kaynaklandığı da yadsınamaz bir gerçek.
Dün öyleydi, bugün de öyle. Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ve insangücüyle
dünyanın tümü bu sistemin varlığı ve devamı için çalışmakta. Dolayısıyla
dünyadaki her üretim küresel ve toplumsal bir sonuç. Bugün küresel
şirketlerin hem endüstri hem hizmet sektöründeki üretim ve tüketim zincirleri
ile dünyadaki toplam gelirin çok daha fazla küresel bir nitelik kazadığı ortada.
Buna karşın, bölüşümün bu kadar adaletsiz olması ve bunun da “olağan”
karşılanmasında epeyce soru işareti yok mu?
Ancak bu sorgulamaları yapacakların önemli kısmı sistemle bütünleşmiş,
sistem tarafından içselleştirilmiş olduğundan, gerçekler apaçık olsalar da
bunlara ses çıkarılması zor oluyor. Sistemle bütünleşmenin aracı da yalnız
EBT_SAYI_27.indd 139
3/18/11 2:30 PM
Ekonomik Krizler Var da, Sosyo-Ekonomik Krizler Yok mu?
ekonomik çıkarlar değil; onlardan önce Batı değerler ve düşünce sisteminin
kazandığı bir güç var. Batılılaşma denilen şey de aslında burada. Bugün
Batı’dan kaynaklanan ekonomik ve siyasal hegemoniden çok kültürel
hegemoninin öneminden söz eden Said’i hatırlarsak7, dili, kavramları, bilgisi,
bilimi ile dünyanın öteki bölgelerini ciddi biçimde şekillendiren bir Batı
karşısında olduğumuzu bilmemiz gerekir. Üstelik bugün kültürel hegemonyayı
sağlayan araçlar da çok ve çeşitli. Bu koşullar altında, bir yandan daha fazla
insanın giderek “homo-economicus’laşması, öte yandan modern olan herşeyin
yıkımına yönelen ve bireye kendinden başka bir şey bırakmayan postmodern yaklaşımların güç kazanmasını görmek şaşırtıcı değil. Öyle olunca
da, etrafımızda sorgulamanın değil sisteme uymanın, dayanışmanın değil
acımasız rekabetin egemen olduğu bir kültürün giderek boy attığını görmek
üzücü, ama şaşırtıcı değil.
140
Bu nedenle Hard ve Negri8 , gerek “İmparatorluk” (Empire) , gerek “Çokluk”
(Multitude) kitaplarında, günümüzdeki düzenin uzamsal ve zamansal anlamda
sınırlarının olmadığını, yalnız yönetmekle kalmayıp yaşadığı dünyayı
yaratan bir bio-politik iktidar haline geldiğini söylerken, haklılar. Hayatı
bütün yönleriyle kuşatan kendi norm ve değerlerini üreten, bunu beyinler
ve bedenler üzerinden kontrol eden bir imparatorluğa benzeten yazarların,
bu imparatorluğun kurulmasında bir yandan Batı’yı, öte yandan kapitalizme
merkeze aldıkları da ortada.
Tabii bu noktada, “post-modernizmi geç kapitalizmin kültürel mantığı” olarak
niteleyen Jameson’ı da hatırlamakta yarar var. Jameson,9 geç kapitalizmin
kültürel mantığı olarak post-modernizmi, onu tekrarlayan ve yeniden üreten
bir kavramlaştırma olarak tanımlamakta ve bu kültürün estetik olarak
vücut buluşunun rahatlıkla söylem ve içeriğe karışmasını sağladığını, film
kameraları, video ve teyp kayıt cihazları gibi tüm teknolojilerin durmadan bu
kültürün kopyalarının üretimine hizmet ettiğini söylemektedir ki yadsınacak
gibi değil.
Dolayısıyla ekonomik anlamda adaletsizliği artan bu dünyada, bireyi,
toplumu, kültürü içine alan daha geniş bir hegemonya kurulmuş durumdadır.
Geç kapitalizm aynı zamanda sosyo-kültürel bir sistemdir ve hegemonyasını
bilim, teknoloji, üniversite, medya gibi çeşitli yollarla var etmek ve
güçlendirmek olanağına ulaşmış bulunmaktadır. Böyle bir dünyada, eşitsizlik
ve adaletsizliklerin bir yandan olağanlaşması veya sistem dışına atılmasına da
şaşmamak gerekmekte! Öte yandan bu dünyada kültürel farklılıklar, sınıfsal
çözülmeler, belirsizlik ve karmaşanın artarken, bireysel, değişken, göreceli
EBT_SAYI_27.indd 140
3/18/11 2:30 PM
Meryem Koray
yaklaşım ve çözümlerden başkasına yer bırakılmamasında da şaşılacak bir
şey yoktur! Sistem bu düşüncelerle ayakta durmakta, bu yolla “meşruiyetini”
kurmakta ve korumaktadır.
Bu hegemonya içinde insanın da çeşitli biçimlerde araçsallaştırıldığı da
ortada. İnsan, bir yandan tüketim yoluyla sistemi döndüren çark haline
getirilmekte, öte yandan üretim zincirinde makinelere eklemlenmiş bir
parça olarak görev yapması beklenmektedir. Bu da yetmezmiş gibi, düşünce
sistematiğini haklılaştırmakta kullanılan bir “temel” görevi görmektedir.
Liberal düşüncenin insan merkezli yaklaşmı gibi, ekonomik sistem de insan
ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğu söylenir. Yatırımlar istihdam yaratmak
içindir, devletten teşvik beklenirken büyüme ve refah bağlantısı önceliklidir.
Ya da ekonomik/finansal krizler nedeniyle devletten destek beklenir ve
bulunurken, kriz nedeniyle kapanan işyerleri, işten çıkarılan insanlar gerekçe
olarak kullanılır. Buna karşın kriz olsun olmasın işsizlik yaşayan veya işini
yitirme tehdidi altında çalışan milyonlar karşısında devletten bir şey yapması
beklenemez! İşsizlik ekonomik kriz olmadıkça oldukça “olağandır”; çözümü
de kişiye düşer.
Yani insana, insanlara gerçekte ne olduğu meselesine gelince gerçeklerin
sesi kısılır, görünen tablo karartılır veya fotoshoplarla bambaşka kılıklara
sokulabilir. Açlıktan kırılan insan yerine birbiriyle savaşan insanlar görürsünüz,
diz boyu yoksulluk yerine çocuklarını fuhuşa iten ailelere tanık olursunuz,
basit hastalıklardan ölen çocuklar yerine buralara uğrayan yardımsever
ünlülerin hikâyelerini dinlersiniz ve yok olan milyonları düşünüp üzülmek
yerine kurtarılan bir kaç “denizyıldızı” hikâyesiyle teselli bulursunuz.
141
Oysa tablo, bu dünyada “küresel eşitsizlik ve adaletsizlik” gibi çok temel
bir “krizin” varlığını ve sistemin bir yandan eşitsizlikleri üretirken öte
yandan bunlardan yararlandığı gibi gerçekleri açıkça gösteriyor. Gösteriyor
da, dedim ya, gören görmek isteyen az. Dolayısıyla sürekli yaşanan sosyoekonomik adaletsizliği “kriz” olarak göremiyor ve bunca sorunu sistemle
ilişkilendiremiyorsak, bunu sistemin “marifeti” olarak değerlendirmek
kaçınılmaz.
Hem bu ekonomik adaletsizliği ve dünyanın sürekli kriz yaşayan bölge ve
insanlarını konu edecek hem de küresel kapitalizm ile onun kültürel mantığın
arasındaki ilişkiyi daha görünür kılacak olanlar da, en başta solcular kuşkusuz.
Ancal bu eşitsizlik ve adaletsizlikler sürdükçe dünyanın hiçbir bölgesinde ve
hiçbir insan için umutlu ve güvenli bir gelecek olamayacağı, bu koşullarda
insan hak ve özgürlüklerinden de, küreselleşmeden de söz edilemeyeceği
EBT_SAYI_27.indd 141
3/18/11 2:30 PM
Ekonomik Krizler Var da, Sosyo-Ekonomik Krizler Yok mu?
düşünülürse, kendine aydın diyen herkesin bu konuları gündeme getirme
borcundan da söz edilebilir.10 Ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülke aydınına
da, bu ülkede solu var etmeye çalışan çevrelere de kendi iç sorunlarından
başını aldırıp “küresel” düşünmek (ya da enternasyonal), küresel yaklaşımları
öne almak gibi bir sorumluluk düştüğü açık.
Gerçekten, küresel düzeydeki bu açık adaletsizlik, yani “bölüşüm adaletsizliği”,
solun dayanışma ahlakına aykırı olduğu gibi, genel olarak ahlak, vicdan,
insan hakları gibi insani değerlerle de uyuşmamakta. Bir anlamda, insanlık
ve uygarlık kavramlarını ciddiye alanlar açısından düşünülecek yanları çok.
142
Öte yandan bu adaletsizliğin pratik anlamdaki uzantılarını da düşünmek
kaçınılmaz. Küresel ve bölgesel düzeyde bunca adaletsiz-eşitsiz koşullar varsa,
hiçbir ülkenin ve insanın bu adaletsizliğin yansımalarından kaçması mümkün
değil. Yine bu eşitsizlik ve adaletsizliği konu etmedikçe, tek başına kendisi
veya kendi toplumu için “kurtuluş” beklemek hayal. Bir zamanlar sosyal
eşitlik ve sosyal adalet iddialarının ciddiye alındığı, sosyal refahın oldukça
geliştiği Batı Avrupa ülkelerinde bugün olup bitenler bile, yeryüzündeki
acı gerçeklerin er geç kendini kurtarmış bölgelere de uzanacağını ortaya
koyarken, sanırım, daha iyi bir dünya hayal eden herkes dünyanın asıl krizini
ve bunun arkasındaki sistemi konuşmanın öncelikli mesele olduğunu anlamak
durumunda.
DİPNOTLAR
1 Alain, Joxe, 2003), Kaos İmparatorluğu, İletişim Yayınları, İstanbul; 10.
2 Bu rakamlar Social Issues sitesinden derlenmiştir.
3 İstatistikî bilgiler Social Issues ve Social Watch sitelerinden derlenmiştir.
4 John, Keane, (1998), Şiddetin Uzun Yüzyılı, Dost Kitabevi, Ankara; 115.
5 Türkiye ile ilgili sistatistikler TUİK Hanehalkı İşgücü İstatistikleri
verilerine dayanmaktadır.
6 Ulrich Beck, (1999), World Risk Society, Polity Pres, Cambridge.
EBT_SAYI_27.indd 142
3/18/11 2:30 PM
Meryem Koray
7 Edward W. Said, (1998), Kültür ve Emperyalizm, Hil Yayın, İstanbul.
8 Michael Hard, Antonio Negri, (2001), İmparatorluk, Ayrıntı Yay. İstanbul;
Michael Hard, Antonio Negri, (2004), Çokluk-İmparatorluk Çağında
Savaş ve Demokrasi, Ayrıntı Yayınları, İstanbul
9 Fredric Jameson, (1997), Postmodernism or The Cultural Logic of Late
Capitalism, Duke University Press, Durham.
10 Burada da Thomas Pogge’u anmak gerekiyor. Pogge, libaral bir anlayış
benimsendiğinde bile dünyadaki bölüşüm adaletsizliğinin temel insan
hak ve özgürlükleri uyuşmaz, bu nedenle kabul edilemez olduğunu ve
bu yaklaşımla bakıldığında bile bu adaletsizliğin giderilmesi konusunda
zengin ülke vatandaşlarına sorumluluk düştüğünden söz etmekte ve
bu konuda doğal kaynakların tüketilmesinden alınacak paylarla bir fon
yaratılmasını önertmektedir (Thomas W. Pogge, (2006), Küresel Yoksulluk
ve İnsan Hakları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları). Yaklaşım ve öneri
tartışılabilir tabii ki; ancak bu yaklaşımın dayandığı düşünce zeminini
dikkate almakta da yarar var.
EBT_SAYI_27.indd 143
143
3/18/11 2:30 PM
KİTAP
ADAM SMITH PEKİN’DE
21. YÜZYILIN SOYKÜTÜĞÜ
Adam Smith in Beijing
[2007 Verso, London]
Giovanni Arrighi Çev: İbrahim Yıldız
Yordam Kitap: 64, 2009, İstanbul
Sezai Temelli*
144
‘Uzun Yirminci Yüzyıl’1 kitabı 2000 yılında Türkçede yayınlanan (İngilizcesi
1994) Giovanni Arrighi, Dünya Sistemi Yaklaşımı üzerinden kapitalist sistemi
okuyan ve sistemin işleyiş dinamiklerini bu analitik çerçeveden ele alan bir
bilim insanıydı. 2009’da yitirdiğimiz bu önemli araştırmacının daha önce de
Wallerstein ve Hopkins ile beraber “Sistem Karşıtı Hareketler”2 adlı kitabı
Türkçeye çevrilmişti. Sistem karşıtı hareketlerin oturduğu zemin de, sonraki
kitap ve çalışmalarındaki zemin de dünya sistemi analizini esas alan bir
yerden şekillenmektedir. Bu analiz Fernand Braudel Merkezi’nde Wallerstein
ve Hopkins ile ortak yürütülen çalışmalarının bir ürünüdür.
Arrighi sadece emek sermaye ilişkileri ekseninde kalmadan, kapitalist
gelişmenin uzun döngüselliklerini devlet, sermaye, sistem üzerinden
bütünlüklü olarak yorumlayarak, sistemik hareketlerin gelişimini açıklayan
ama bu açıklamalarını Marksist sınıf analizi temelinden koparmadan ve bu
sayede de alışılagelmiş ortodoksinin dışında yeni bir yaklaşımı bize sunabilen
son dönem değerli araştırmacılar arasındadır. Bu farklılık sosyal bilimler
alanında, özellikle Marksizm referanslı çalışmalarda, Negri, Harvey gibi
araştırmacılarla birlikte, sosyalizmin gerilediği bir dönemde yeni yaklaşım
alanlarının zenginleşmesi açısından önemli katkılar sunarak kalıcı bir referans
oluşturmuştur.
* İstanbul Üniversitesi, Yrd. Doç. Dr., [email protected]
Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:7 Sayı:27 Güz: 2009 Sayfa: 144-147
Education Science Society Journal / Volume: 7 Issue: 27 Autumn: 2009 Page: 144-147
EBT_SAYI_27.indd 144
3/18/11 2:30 PM
Sezai Temelli
Arrighi Uzun Yirminci Yüzyıl kitabında kapitalist sistemin çevrimlerini
anlatırken, yalın haliyle sistemin mali genişleme aşamasına ulaşarak kendi
olgunluğunu ilan ettiğini söyler. Bu aslında ‘bir sonbahar belirtisi’dir. Ceneviz
dairesinden Hollanda dairesine, İngiliz’den ABD dairesine kadar olan yolculuk
boyunca sitemin dönüşüm dinamiklerini büyük çevrimler perspektifinden
okuyarak Braudel’in dünya ticaret hiyerarşisi yaklaşımını kapitalist dünya
ekonomisi altında yeniden üretir.
Arrighi’nin yaklaşımına göre, sistem yeni bir finansallaşma sürecini takiben
eğer kendisini yeniden inşa etmeyi başarırsa bu durumda yeni bir çevrimden,
henüz adı konmamış bir daireden bahsetmemiz gerekecektir. Arrighi bu süreçte
Pekin’i, Çin merkezini ABD dairesi sonrası şanslı görmekte, konuyu toplumsal,
ekonomik ve politik gelişimler ışığında ‘Adam Smith Pekin’de’ kitabıyla ele
almaktadır. Kitap bu haliyle Uzun Yirminci Yüzyıl’ın tamamlanmasıdır.
Neden Smith? Arrighi’nin Smith’in yöntemini referans alarak yola çıkması
Dünya Sistemi yaklaşımıyla olan teorik tutarlılıkta aranmalıdır. Smith’in
küresel ekonominin dinamiklerine bağlı olarak ileri sürdüğü Avrupa
halklarıyla Avrupa dışı halklar arasındaki güç eşitleyici iktisadi ilişkiler
bugünün dünyasında yeniden yorumlanabilir bir teorik referans olma özelliği
göstermektedir. Smith’in eşitliğe dayalı bir dünya pazarı nosyonu Çin’in
iktisadi gelişimine koşut olarak bugün yeniden düşünülebilmekte. 1970’lerin
başında, Vietnam yenilgisi sonrası hızlana ABD merkezli kriz, aslında ABD
hegemonyasının gerileyişinin başlangıcı kabul edilebilir. Bu uzun yolculuk
bugün 2008 krizi sonrası artık dünya sistemi açısından yeni bir hegemonik
merkez düşünmeye ve/veya merkezsiz bir sistem üzerine konuşmaya bizi
davet etmekte.
145
Adam Smith’in Pekin yolculuğu Marx’ın Detroit yolculuğuyla birlikte
okunabilir. Tronti’nin “Marx Detroit’te” makalesi ile Adam Smith Pekin’de
çalışması aslında değişen üretim algoritması, dönüşen toplumsal ilişkiler
üzerinden ele alındığında Arrighi’nin Ceneviz çevriminde başlattığı
kurgusunun teorik olarak güçlülüğünü göstermektedir. Çalışmanın özellikle
Marksist perspektifle ele alındığında vurgulanması gereken eksiklikleri
olmasına karşılık, iç tutarlılığı ve küresel ölçekte şekillenen ilişkileri
açıklaması ve yaşanan gerçekliğe olan yakınlığı emek sermaye ilişkileri
ötesinde, sermayenin iktisadi dolayımı dışında gelişebilen dinamiklerin
analizi açısından büyük önem taşımaktadır. Marx’ın sınıfsal analizi ile
Smith’in siyasal iktidar merkezli analizi aslında Arrighi’nin teorik kurgusunda
birbirini tümleyen bir işlev görebilmektedir. Sınıfsal ilişkilere göre şekillenen
EBT_SAYI_27.indd 145
3/18/11 2:30 PM
Adam Smith Pekin’de 21. Yüzyılın Soykütüğü
üretim – sosyal formasyon, piyasa üzerinden realizasyon ve piyasa üstü
iktidar ilişkileri. Her iki yönden okuma ortak bir çözümleme sağlayabilir mi?
Dünya sistemi yaklaşımında olsun, yeni dönem diğer Marksist çalışmalarda
olsun (Negri’nin İmparatorluğu, Harvey’in Yeni Emperyalizmi…) bu çabanın
giderek yaygınlaştığını bize göstermekte.
146
Kitap temelde “uygarlıklar arası eşitliğe dayalı bir dünya – pazar toplumu”
şeklinde formüle edilen Smith’in tezinin gelinen aşamadaki olasılığına
vurgu yapmakta. ABD
hegemonyasının gerileyişi, hatta Arrighi’nin
deyimiyle hüsranla sonuçlanması, buna karşılık yükselen Çin Smith’in
tezinin ‘test’ edilebilirliğini gündeme getiriyor. I. Kısımda yer alan başlıklar
Smith’in kuramının yeniden inşa edilmesine yönelik. Marx ve Shumpeter
ile karşılaştırmalı olarak ele alınan Smith, bugünün pazar ekonomilerinin
anlaşılması açısından önemli addediliyor. Avrupa merkezli gelişime
eklemlenmeyen, silah sanayi, askeri harcama konsepti dışında kalan, bunun
sonucu İngiltere Kraliyet Donanmasının saldırıları sonucu yüzyıllık hegemonya
mücadelesi dışında kalan Çin, yeni ekonomik gelişim süreciyle kendine
has modeliyle geri dönmekte. Bu geri dönüşü Arrighi yeni hegemonyanın
belirlenimi olarak varsayıyor. Özellikle emek yoğun üretim yapılanması ve
kapitalist piyasa ilişkileri dışında bir yol izlemesi hegemonyanın farklılaşmış
iktisadi ayaklarını oluşturmaya adaydır. Bunun sonucu olarak da toplumsal
formasyon ve uluslararası iktisadi ilişkiler daha eşitlikçi bir kulvarda
gelişebilir. Bu sav kendi teorik yolculuğuyla tutarlıdır.
II. Kısımda ise küresel türbülansın izi sürülmekte. Çin’in ekonomik açıdan
yükselmesine neden olan küresel türbülans aşırı sermaye birikimine neden
olan gelişmelerin sonucu olarak görülmektedir. Sinyal krizi ve nihai kri olarak
kriz evrelerini adlandıran, 1970’lerin başında yaşanan aşırı birikim krizini
sinyal krizi olarak okuyan, bu düzlemin sermaye dolayımında ortaya çıktığını,
buna bağlı gelişen süreçlerin, yani nihai krize giden yolun piyasa üstü,
politik düzlemde şekillenen hegemonya düzleminde meydana gelebilecek
gelişmelerle şekillenebileceğini ileri süren Arrighi, son dönemi Çin merkezli
bir gelişimin habercisi olarak yorumlamakta. Türbülans yaklaşık kırk yıllık
bir gelişimi içinde barındırmakta. Finansallaşma eğilimlerinin, borçlanma
aracılığıyla ABD ekonomisine yönelen fonların sinyal krizi olarak ortaya
çıkan gelişmeleri nihai krize çevirme anlamında geciktirici rol oynadığını ileri
sürebiliriz.
III. Kısım teritoryal ölçekte bir çözümleme temelinde ele alınıyor. Irak savaşı ile
Vietnam savaşı arasındaki bağıntı ve sürecin ilk iki kısımda ele alınan yöntem
EBT_SAYI_27.indd 146
3/18/11 2:30 PM
Sezai Temelli
ışığında yeniden sorgulanması ve Çin’in bu süreçte nasıl dünya sistemi içinde
önemli bir unsura dönüştüğü açıklanmakta. Son kısım Çin’in yükselişinin
dinamiklerini ele alan, batı merkezli gelişme dinamiklerinin gerilediği bir
dönemde Çin’in gelişme dinamiklerinin nasıl dominant bir faktör olmaya
başladığının gösterilmeye çalışıldığı bölüm Epilog başlıklı bölümle devam
ediyor. Epilog ABD’nin ölümcül krizinin açıklanmaya çalışıldığı bir bölüm.
Varsayımsal olarak Çin’in yükselişi üzerinden inşa edilen bu süreç üzerine
nihai hatları belirgin teorik bir konuşma yapmak için henüz erken. Kuramsal
zenginliği, kuramlar arası eklektik bir sunumun heyecan uyandırması bu
çalışmayı çok nitelikli, özgün hale getirmekte. Dünya Sistemi Yaklaşımı
analizinin dayandığı temel varsayımlar ışığında son dönemi gerçekliğe en
yakın okuma başarısını gösteren bu çalışma akademik olduğu kadar politik
alanın da önemli bir eseri olmaya adaydır.1
Bütün bu olumlamaların yanı sıra, süreç yeni bir düzenek yerine kaotik bir
gelişime de dönüşebilir. Çin emek soğurmalı, yoğun insan kullanımlı ve temel
ihtiyaçların karşılanmasıyla yeterlilik anlayışında şekillendirdiği ekonomik
ve toplumsal ilerleyişini, kapitalist olmayan yol üzerinden hayata geçirirken,
dünya sistemi içinde oynadığı, oynayacağı rolle Smithyen bir uygarlıklar
arası eşitliği sağlamaya yönelik bir hegemonya merkezi olabilmeyi başarabilir
mi? Bu soruya yanıt vermek bugün için çok güç. Güç, çünkü Çin’in küresel
düzlemde hegemonik bir adres olmayı başarabilecek küresel siyaseti belirleme
gücü henüz görünür değil. Arrighi’nin piyasa üstü çözüm alanına dair Çin’e
yönelik beklentileri bu anlamıyla umut var görülmemekte. Ama ekonomik
alana dair öngörüleri ise hızla hayata geçmekte. Önümüzdeki çeyrek yüzyıl
büyük bir dönüşüme gebe diyebiliriz…
147
2009 yılında yitirdiğimiz bu usta bilimcinin bıraktığı çalışmalar akademi ve
politika dünyasının sürekli besleneceği kaynaklar arasında olacaktır.
DİPNOTLAR
1 Arrighi, G., 2000, “Uzun Yirminci Yüzyıl”, çev: Boztemur, R., İmge yay.,
Ankara.
2 Arrighi, G. ve Haopkins, T.K. ve Wallerstein, I., 1995, “Sistem Karşıtı
Hareketler”, çev: Kanat, C. ve diğ., Metis yay., İstanbul.
EBT_SAYI_27.indd 147
3/18/11 2:30 PM
EĞİTİM BİLİM TOPLUM DERGİSİ
YAZI BİÇEMİ*
A)Yollamalar, Kaynakça ve Dipnotu
1.Metin içinde yapılacak yollamaIar ayraç içinde (Yazar,kaynağın yayımlandığı
yıl:sayfa numarası sırasıyla) gösterilecektir. Kaynakça da bu yolIama sistemine
göre düzenlenecektir. Aşağıda farklı nitelikte kaynakların metin içinde ve
kaynakçadaki yazılış biçimleri gösterilmektedir:
a)Tek yazarlı kitaplar ve makaleler
Kaynakçada: Tilly, C. (2001), Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu
(Ankara:İmge Yayınları,1. Baskı) (Çev.K.Emiroğ lu).
149
Metin içinde yollamada:... (Tllly,2001:120).
Kaynakçada:Robinson, William I. (2001), “Social Theory and Globalization: The
rise of a transnational state” Theory and Society 30:157-200.
Metin içindeki yollamada: ...(Robinson, 2001:170).
b)İki yazarlı kitaplarla makaleler
Kaynakçada:Hirst, Paul/Thomson,Grahame (2000) Küreselleşme Sorgulanıyor
(Ankara:Dost Kitabevi) (Çev.Ç.Erdem E.Yücel).
Metin içindeki yollamada:...( Hirst/Thomson, 2000:80).
Kaynakçada: Robinson, Will iam I./Harris, Jerry (2000), “Towards A Global Rul
ing Class? Globalization and the Transnational Capitalist Class”, Science and
Society (Cilt:64,Sayı.1) 11-54.
Metin içindeki yollamada:...(Robinson/Harris,2000:40).
EBT_SAYI_27.indd 149
3/18/11 2:30 PM
c)İkiden çok yazarlı kitapIarIa makaIeler
Kaynakçada:Heitmeyer,Wilhelm/Müller,Joachim/Schröder,Helmut
(1997),VerIockender FundamentaIismus (Frankfurt:Suhrkamp Verl ag).
Metin içindeki yollamada:...(Heitmeyer vd.,1997:171).
d)DerIeme yayınIar içinde yer alan makaIeIer
Kaynakçada: Boratav, Korkut (2000), “EmperyaIizm mi? KüreselIeşme mi?”
Tonak, E.Ahmet (Der.), KüreselIeşme (Ankara:İmge Yay.):15- 25.
Metin içindeki yollamada: ...(Boratav,2000:21).
e)Yazarsız yayınIar ya da diğer kaynakIar
Kaynakçada: DİE (1996), İstatistik GöstergeIer 1923-1995, (Ankara). Metin içindeki
yollamada: ...(DİE,1996:141).
150
f)Bunların dışında adı uzun resmi yayınlara ya da mevzuata metin içinde
yapıIacak yolIamaIarda kısaltmaIar kulIanılmaIıdır. Örneğin Yüksek Öğretim
Kanunu (YÖK), MilIi Eğitim Temel Kanunu (METK) gibi.
2)Yollamalar dışındaki açıklamalar için dipnotu kullanılmalıdır. Ancak, sayfa
düzeninde yarattığı sorunlar dolayısıyla dipnotu olabildiğince az kullanılmalı ve
yazının sonuna eklenmelidir.
B)Yazının yazılacağı bilgisayar programları, Font ve Harf Büyüklükleri
1)Yazı PC’de hazırIandıysa “Word for Windows”un değişik versiyonIarında (2.07.0), AppIe Macintosh’ta hazırIandıysa Microsoft Word’un değişik versiyonIarında
(4.0- 5.1) “save” edilmiş bir diskette ve aynı zamanda 3 nüsha A4 boyutunda
bilgisayar çıktısı olarak verilmelidir.
2)Yazının ana böl üml erinde 12 punto, dipnotu, özet kaynakça, tablo gibi
bölümIerinde ise 10 punto harf büyükIüğünün ve Times (New Roman Times)
karakterinin kullanılması gerekmektedir.
3)YazıIarda 800-1000 karakteri aşmayacak hem Türkçe hem İngilizce özet yer
almaIıdır.
EBT_SAYI_27.indd 150
3/18/11 2:30 PM
4)Orta başlık yazı alanının ortasında, yan başlık yazı alanının sol kenarında,
girintisiz, kalın ve paragraf başlığı satır başından itibaren yazılır. Orta ve yan
başlıklarda kelimlerin tamamı büyük harfle başlar, paragraf başlıklarında
sadece ilk kelime büyük harfle başlar ve metin devamında gelir. Başlıklarda
numaralandırma ve harflendirme yapılmamalıdır.
C) Yayımlanma Koşulları
1)Dergiye gönderilecek yazıIar başka bir yerde yayımlanmamış ya da yayımIanmak
üzere gönderilmemiş olmaIıdır. Eğitim Bilim TopIum Dergisi yayımlanan yazıların
bütün yayın haklarına sahiptir.
2)Bir yazının dergide yayımIanması hakem kuruI unun konu alanı ile ilgiIi
üyelerinden ya da yayın kurulunun yeniden belirleyeceği ilgili bilimcil erden en
az üç hakeme yollanıp çoğunluğunun olumlu kararı ile yayınlanır.
3)Hakem kuruIu tarafından öneriIen değişikIikIer benimsenmezse, yazı
yanzarlar)! tarafından geri çekiIebiIir. Ayrıca, böyIe durumIarda yayın kuruIu
yazıyı geri çekme ya da başka hakeme göndermek konusunda tam yetkilidir.
151
4)Derginin hakemli bölümünde yer alacak makaleler hakem önerilerine uyularak
düzeltilmek zorundadır. Düzeltme yapılmayan yazılar hakemli bölümden çekilmiş
sayılır.
5)Hakemli yazılarda bilimsel anlatımın gerektirdiği öğelere ve ölçütlere uyulur.
Bunun dışında kaldığı düşünülen yazılar hakemsiz bölümde (TARTIŞMA)
değerlendirilir.
6)TARTIŞMA yazıları
a-Yaklaşık 5 sayfayı geçemez,
b-Yayın Kurulu’nun incelemesinden geçerek yayımlanır,
c-Yazıda yer alan/alacak iddiaları açıklayan/destekleyen belgelerinin
bibliyografik kimlikleri Kaynakça’da ya da Dipnotlar bölümünde mutlaka belirtilir.
Ya da belgenin aslı/fotokopisi konulur.
7)(1) ay içerisinde Yayın Kurulu ile herhangi bir şekilde iletişim kurmayan ve
bu süre içersinde Hakem Değerlendirme Raporu göndermeyen hakemlerin
değerlendirmeleri dikkate alınmaz ve anılan yazı için yeni hakem belirlenir.
EBT_SAYI_27.indd 151
3/18/11 2:30 PM
8)Düzeltilmesi için yazar(lar)ına gönderilen makaleler (1) ay içerisinde hakemlerin
değerlendirmelerine uyularak düzeltilir ve EĞİTİM BİLİM TOPLUM DERGİSİ Yayın
Kurulu’na ulaştırılır.
9)(KİTAP TANITIMI) makale formatında olmak zorundadır. Tanıtım yazısının
ayrı özgün bir başlığı ve bu başlık altında kitabın açık bibliyografik kimliği
olmalıdır. Kitabın adı tanıtım yazısının ana başlığı olamaz. Tanıtım yazısı eleştiri
ve değerlendirme içermelidir. Tanıtım yazısına kitabın neden söz ettiğini anlatan
çok kısa (2-3 cümle ya da 1 paragraf) İngilizce bilgi eklen¬melidir. Ayrıca özgün
başlığın İngilizcesi de verilmelidir.
10)Yazarlar ile yazının hakem kurulu arasındaki ilişki Yayın Kurulu tarafından
sağlanır.
11)Yazılardaki tüm değişiklikler yazarları tarafından yapılır.
152
12)Hakem Kurulundan geçen ve son biçimi verilen yazılar üzerinde değişiklikler
yapılamaz. Her ne nedenle olursa olsun yazısını yayımlamaktan vazgeçen bir
yazar, yazısını başvurudan sonra en çok 15 gün içerisinde yazısını geri çekebilir.
13)Yazıların 7000 sözcüğü aşmaması önerilir.
14)Yazının yayımlanması durumunda beş adet dergi yazar(lar)a gönderilir.
15)Bilimsel toplantılarda sunulmuş ve başka bir yerde yayınlanmamış
bildirilerin tam metni yayın kurulu kararı ile yayınlanır.
* Web sayfamızda yayınlanmaktadır.
EBT_SAYI_27.indd 152
3/18/11 2:30 PM

Benzer belgeler