PDF Anahtar May 2014 - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

Transkript

PDF Anahtar May 2014 - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
K A L K I N M A D A
MAYIS 2014
K A L K I N M A D A
VERİMLİLİK
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN
AYLIK YAYIN ORGANIDIR
MAYIS 2014 YIL: 26 SAYI: 305
Bu dergi 6.500 adet basılmaktadır.
ISSN:1300-2414
Yayın Türü:Yerel Süreli
Türkçe-İngilizce
SAHİBİ
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA
GENEL MÜDÜR
Anıl YILMAZ
GENEL KOORDİNATÖR
Dilek BİRBİL
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Cangül TOSUN
YAZI KURULU
Dilek BİRBİL - Cangül TOSUN - Lütfiye BALKAYA
İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU
Gülçin MANZAK AYDIN - Şirin Müge KAVUNCU
WEB SİTESİ SORUMLUSU
Aytunç AYHAN
FOTOĞRAFLAR
Hakan CANBAKIŞ - Özgür YURDAKADİM
DAĞITIM SORUMLUSU
Mehtap EMRE
(312) 467 55 90 / 331
[email protected]
Anahtar Dergisi’nin PDF dosyalarını her ay
düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini
istiyorsanız, konu alanına Anahtar yazıp
[email protected] adresine boş bir e-posta
atabilirsiniz.
Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler
yazarlarına aittir.
YÖNETİM YERİ
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Gelibolu Sokak No:5
Kavaklıdere 06690 ANKARA
Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat)
Faks: (312) 427 30 22
Faks (Dergi): (312) 467 47 79
e-posta: [email protected]
internet: http://vgm.sanayi.gov.tr
http://anahtar.sanayi.gov.tr
GRAFİK TASARIM VE UYGULAMA
www.chesscreative.com
Bakanlığımız toplumun her kesiminde verimlilik bilincinin oluşturulması ve
yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar yürütmektedir. Bu kapsamda, 2014
yılından itibaren Bakanlığımızın kuruluş tarihini de dikkate alarak belirlenen
Haziran ayının ilk haftasında “Verimlilik Haftası” etkinlikleri düzenliyoruz. Hafta
kapsamında, başta Ankara olmak üzere ülke genelinde verimlilik bilincini
kamuoyuna benimsetmek amacıyla çeşitli konferans, sempozyum, panel ve
yarışmalar düzenleyeceğiz. Bu yılki etkinlikler 2-3 Haziran 2014 tarihlerinde
Ankara Congresium Kongre ve Sergi Merkezi’nde düzenlenecek açılış
etkinlikleriyle başlayacak. İki gün boyunca işletmelere yönelik Verimlilik Proje
Ödülleri töreni, öğrencilere yönelik Verimlilik Temalı Fikir ve Kısa Film Yarışması
Ödülleri töreni, CEO konuşmaları, paneller, öğrencilere ve genel katılıma açık
atölye çalışmaları ve verimlilik konulu stantlar katılımcıları bekliyor olacak.
Ayrıca hafta boyunca Ankara ve çeşitli illerde düzenlenecek sempozyum ve
paneller ile etkinlikler sürdürülecektir.
İşletmelerimizin verimlilik artırma çabalarını desteklemek ve bu alanda
gerçekleştirilen projeleri teşvik etmek amacıyla bu yıldan başlamak üzere her yıl
vereceğimiz “Verimlilik Proje Ödülleri” ile işletmelerimizde verimli çalışmanın
önemine dikkat çekmenin yanı sıra, verimlilik bilincinin ve iyi uygulama
örneklerinin yaygınlaşmasını, işletmelerimiz arasında bilgi ve tecrübe
paylaşımını, verimliliği artırmak için yürütülen projelerin kamuoyuna
duyurulmasını ve projelerin sağladığı yararların tanıtılmasını hedefledik. Bu
kapsamda, başvurusu kabul edilen yaklaşık 100’ü büyük ölçekli firmalardan
olmak üzere 150 projenin, konuyla ilgili çalışmalarda yer almış kamu kurumları,
özel sektör, üniversite veya sivil toplum örgütü temsilcileri arasından gönüllü olan
70’in üzerinde bağımsız değerlendirici tarafından değerlendirmeleri yapılmıştır.
Ödül programının önümüzdeki yıllarda daha da genişleyerek faydalı olmasını
temenni ediyor ve tüm işletmelerimiz ve bağımsız değerlendiricilerimize sürece
verdikleri katkı nedeniyle teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Dergimizin bu sayısında emeği geçen tüm çalışan ve yazarlarımıza özellikle
teşekkür ederken verimlilik konusuna ilgi duyan tüm vatandaşlarımızı Verimlilik
Haftası etkinliklerine katılmaya davet ediyoruz.
Anıl YILMAZ
Genel Müdür
BASKI
KORZA YAYINCILIK
BASIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ.
Büyük Sanayi 1. Cad. 95/1 İskitler - ANKARA
Tel: (312) 342 22 08 Faks: (312) 341 14 27
BASILDIĞI TARİH
Anahtar Dergisi’nin Mayıs 2014 sayısı
12.05.2014 tarihinde basılmıştır.
01
MAYIS 2014
İÇİNDEKİLER
?
08
04
2014 Verimlilik Proje Ödülleri...
08
Öğrencilere Yönelik “Verimlilik Temalı
Fikir ve Kısa Film Yarışması” Başladı
10
Örgüt Yapısı, Adalet Algısı ile Bağlılık
ve İş Doyumu / Elif SANDAL ÖNAL
17
Modernite Bağlamında Bilgi, İktidar ve
Uzmanlık İlişkisi
Cangül TOSUN - Doç. Dr. Fatih KESKİN
24
Küresel Sosyal Politika Fikri
Gülçin MANZAK AYDIN
29
Üniversite ve Sanayinin Yenilikçi
İşbirliği İçin Üçüncü Nesil “Açık
Üniversite” Dönüşümü
Dr. Mustafa Kemal AKGÜL
34
Uygulamalı Bilim Eğitimine
Yeni Bir Soluk: ITAP FenLab
Tuğrul HAKİOĞLU
40
Rekabetçi Sektörler Programı
Yeni Kimliğiyle Kamuoyuna Tanıtılıyor
44
Bilişim, Bilim ve Teknoloji
48
Haberler
17
34
02
MAYIS 2014
55
Temiz Üretim (Eko - Verimlilik)
59
Summary
62
Sanayi Göstergeleri
Industry Indicators
63
Bilim ve Teknoloji Göstergeleri
Science and Technology Indicators
64
Ulusal ve Uluslararası Verimlilik
İstatistikleri / National and
International Productivity Statistics
40
Ulusal Verimlilik İstatistikleri
National Productivity Statistics
53
56
03
MAYIS 2014
VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ
2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ...
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı,
ülkemizin rekabet gücünün
artırılmasına ve ekonominin verimlilik
temelli, sürdürülebilir bir yapıya
kavuşturulmasına yönelik olarak
sanayi ve hizmet sektörlerindeki
işletmelerin uygulamış oldukları
verimliliği artırma projelerini
ödüllendirecektir.
Proje Konuları:
• İşletmenin sunduğu ürün veya
hizmetlerin kalitesini iyileştirmeye yönelik
projeler,
• İş süreçlerinin performansını artırmaya
yönelik projeler,
• Hammadde, malzeme, enerji, sermaye
ve insan kaynaklarının verimliliğini
artırmaya yönelik projeler,
• İşletmenin kârlılığını artırmaya veya
maliyetlerini azaltmaya yönelik projeler,
• Çalışma yaşamının kalitesini
iyileştirmeye yönelik projeler.
04
MAYIS 2014
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı her yıl
işletmelerimizin verimlilik artırmaya
yönelik projelerini desteklemek için
ödüller verecektir. Bu yıl ilk kez
düzenlenen Verimlilik Proje Ödülleri ile
işletmelerimizde verimli çalışmanın önem
ve gereğine dikkat çekmenin yanı sıra,
verimlilik bilincinin ve iyi uygulama
örneklerinin yaygınlaşmasına katkıda
bulunulması amaçlanmaktadır. Bu ödüller
ile işletmeler arasında bilgi ve tecrübe
paylaşımının artırılması, verimliliği
artırma konusunda yürütülen projelerin
kamuoyuna duyurulması ve uygulanmış
projelerin sağladığı yararların tanıtılması
sağlanacaktır.
Verimlilik Proje Ödülleri’ne sanayi ve
hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren
mikro, küçük, orta büyüklükteki ve büyük
ölçekli işletmeler başvurabilmektedir.
1 Nisan 2014 tarihine kadar başvurusu
kabul edilen projelerin Verimlilik Proje
Ödülleri Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelik uyarınca ön değerlendirme,
yerinde inceleme ve nihai değerlendirme
olmak üzere üç aşamalı değerlendirme
süreci başlamıştır. Değerlendirme
sürecinde görev alan bağımsız
değerlendiriciler konuyla ilgili
çalışmalarda yer almış kamu kurum ve
kuruluşu, özel sektör, üniversite veya sivil
toplum örgütü temsilcileri arasından
seçilmiştir.
Tablo 1. Başvurusu Kabul Edilen Projelerin
Kategorilere Göre Dağılımı
Bu yıl ilk kez düzenlenen Verimlilik Proje
Ödüllerine 150 proje başvurusu olmuştur.
İlgili Yönetmelik hükümleri doğrultusunda
gerekli koşulları taşımayan 5 proje
reddedilmiş, başvurusu kabul edilen 145
proje ise ön değerlendirme aşamasına
alınmıştır. Bu projelerin kategorilere göre
dağılımı Tablo 1’de, illere göre dağılımı
Tablo 2’de ve sektörlere göre dağılımı ise
Tablo 3’te sunulmaktadır.
Tablo 2. Başvurusu Kabul Edilen Projelerin İllere Göre Dağılımı
İl
Proje Sayısı
İl
Proje Sayısı
İl
Proje Sayısı
Kategori
Sayı
Büyük İşletme
102
İstanbul
27
Çanakkale
4
Antalya
1
Orta Büyüklükteki İşletme
23
Ankara
14
Batman
3
Bolu
1
Küçük İşletme
8
İzmir
12
Eskişehir
3
Gümüşhane
1
Mikro İşletme
5
Manisa
11
Gaziantep
3
Karaman
1
Kamu (Hizmet)
7
Kocaeli
9
Niğde
3
Kırşehir
1
Bursa
8
Isparta
2
Mardin
1
Tekirdağ
7
Kastamonu
2
Nevşehir
1
Adana
5
Kayseri
2
Samsun
1
Kütahya
5
Kırıkkale
2
Yalova
1
Mersin
5
Sakarya
2
Zonguldak
1
Bilecik
4
Konya
2
TOPLAM
Toplam
145
145
05
MAYIS 2014
Tablo 3. Başvurusu Kabul Edilen Projelerin Sektörlere Göre Dağılımı
Sektörler
Elektrikli teçhizat imalatı
Diğer metalik olmayan mineral ürünlerin imalatı
İçeceklerin imalatı
Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri imalatı
Kamu (hizmet)
Bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatı
Elektrik, gaz, buhar ve havalandırma sistemi üretim ve dağıtım
Fabrikasyon metal ürünleri imalatı (makine ve teçhizat hariç)
Tekstil ürünlerinin imalatı
Kauçuk ve plastik ürünlerin imalatı
Temel eczacılık ürünlerinin ve eczacılığa ilişkin malzemelerin imalatı
Gıda ürünlerinin imalatı
Kimyasalların ve kimyasal ürünlerin imalatı
Ağaç, ağaç ürünleri ve mantar ürünleri imalatı (mobilya hariç); saz, saman ve benzeri
malzemelerden örülerek yapılan eşyaların imalatı
Ana metal sanayi
Kamu (sanayi)
Motorlu kara taşıtı, treyler (römork) ve yarı treyler (yarı römork) imalatı
Kâğıt ve kâğıt ürünlerinin imalatı
Mimarlık ve mühendislik faaliyetleri; teknik test ve analiz faaliyetleri
Özel (hizmet)
Tarım
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve ekipman imalatı
Diğer ulaşım araçlarının imalatı
Havayolu taşımacılığı
Madencilik
Turizm
Savunma sanayi
Giyim eşyalarının imalatı
Sektör birlikleri
Toplam
25 Nisan 2014 tarihinde sona eren ön
değerlendirme sürecinde 67 bağımsız
değerlendirici ve 22 değerlendirme
komitesi görev almaktadır. İlgili
Yönetmelikte yer alan kriterlere (bkz.
Tablo 4.) göre yapılan ön değerlendirme
sonucunda ihtiyaç olması halinde 70 ve
üzeri puan alan bazı işletmelere yerinde
inceleme yapılacaktır. Yerinde inceleme
sonucunda 80 ve üzeri puan alan projeler
23 Mayıs 2014 tarihinde toplanacak olan
06
Sayılar
18
15
13
11
10
10
8
7
7
5
5
4
4
3
3
3
3
2
2
2
2
1
1
1
1
1
1
1
1
145
Ödül Jürisi’ne sunulacaktır. Ödül Jürisi
tarafından belirlenen ödül almaya hak
kazanan projeler Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı tarafından Verimlilik Haftası
(Haziran ayının ilk haftası) içerisinde
düzenlenecek bir tören ile duyurulacak ve
sahipleriyle buluşturulacaktır.
MAYIS 2014
Tablo 4. Değerlendirme Kriterleri ve Puanları
Kriter
No
1
Kriter
Projenin
Geliştirilme
Nedeni, Tanımı
ve Kapsamı
Alt
Kriter
Kriter
Puanı
No
1a
15
1b
2a
2
3
Projenin
Hedefleri
15
Yönetimin
Liderliği
15
2b
3
4a
4
Çalışma
Yöntemi ve
Kullanılan
Teknikler
4b
25
4c
4d
5
Elde Edilen
Sonuçlar
30
Alt
Kriter
Projenin geliştirilmesinde
rol oynayan faktörler
Projenin tanımının ve
kapsamının açık bir
şekilde belirlenmesi
Proje hedeflerinin varlığı
Proje hedefleri
belirlenirken dikkate
alınan faktörler
Projenin tasarlanması ve
uygulanması
aşamalarında yönetimin
desteği
Proje faaliyet planının
varlığı
Uygun teknik ve
yöntemlerin seçilmiş ve
uygulanmış olması
Projeyi hayata geçirme
planının varlığı
Önleyici faaliyetlerin
planlanması ve
uygulanması
Alt
Kriter
Puanı
8
7
8
7
15
5
10
5
5
5a
Sonuçların varlığı
10
5b
Proje hedeflerine
ulaşılması
10
5c
Farklı alanlarda elde
edilen kazanımlar
10
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRL ÜĞÜ
07
MAYIS 2014
VERİMLİLİK TEMALI FİKİR VE
KISA FİLM YARIŞMASI
VERİMLİLİK HAFTASI ETKİNLİKLERİ KAPSAMINDA ÖĞRENCİLERE
YÖNELİK “VERİMLİLİK TEMALI FİKİR VE KISA FİLM YARIŞMASI” BAŞLADI
2014 yılından itibaren Bakanlığımızın
kuruluş tarihi dikkate alınarak “Verimlilik
Haftası” etkinlikleri Haziran ayının ilk
haftasında gerçekleştirilecektir. Hafta
kapsamında, önümüzdeki yıllarda söz
konusu etkinliklerin yurt geneline
yaygınlaştırılarak verimlilik bilincini
kamuoyuna benimsetmek amacıyla çeşitli
konferans, sempozyum, panel, seminer ve
yarışmalar düzenlenmesi
planlanmaktadır. Verimlilik Haftası
etkinlikleri çerçevesinde, Bakanlığımızın
olanak ve kaynaklarının kullanımının yanı
sıra, ilgili diğer kurum ve kuruluşlarla da
işbirliği yapılması büyük önem arz
etmektedir.
Bu kapsamda, Milli Eğitim Bakanlığı ile de
ortak çalışmalar yürütülmektedir. Temel
eğitim ve ortaöğretim kurumlarındaki
öğretmen ve öğrencilerin kaynakların
verimli kullanılması konusunda bilinç
düzeyini yükseltmek amaçlı etkinliklerin
yapılabilmesini teminen, Milli Eğitim
Bakanlığı'ndan temel eğitim ve
ortaöğretim kurumlarında sosyal
etkinlikler çerçevesinde kutlanan “Belirli
Gün ve Haftalar” programına “Verimlilik
Haftasının” dâhil edilmesi için girişimlerde
bulunulmuş, konu ile ilgili süreç devam
etmektedir. Ayrıca, “Verimlilik Haftası”
Milli Eğitim Bakanlığı Strateji Geliştirme
Başkanlığı'nın 2014 iş takvimine dâhil
edilmiştir.
Beraber yürüttüğümüz işbirliği çalışmaları
çerçevesinde, Türkiye geneli resmi ve özel
tüm ortaokul (5, 6, 7, 8. sınıf) öğrencileri
ile lise ve dengi okulların
08
MAYIS 2014
(9, 10, 11, 12. sınıf) öğrencilerine yönelik
“Verimlilik Temalı Fikir ve Kısa Film
Yarışması” açılmıştır.
Yarışmanın amacını;
• Öğrencileri, günlük hayatta
karşılaştıkları olaylar karşısında gözlem
yapmaya, yaşadıkları çevreye duyarlı
bireyler olmaya, toplumsal sorumlulukları
doğrultusunda tüketici duyarlılığına sahip
olmaya teşvik etmek,
öğrencilere ödülleri, Haziran ayının ilk
haftasında kutlanacak “Verimlilik Haftası”
kapsamında Ankara'da düzenlenecek ödül
töreninde sunulacaktır.
Yarışmada dereceye giren öğrencilere;
• Birincilik Ödülü: 1 adet dizüstü
bilgisayar + plaket
• İkincilik ödülü: 1 adet tablet
bilgisayar + plaket
• Üçüncülük Ödülü: 1 adet cep
telefonu + plaket verilecektir.
Yarışmanın takvimi;
• Eserlerin Gönderimi İçin Son Tarih:
23 Mayıs 2014
• Eserlerin Değerlendirilmesi:
24-29 Mayıs 2014
• Değerlendirme Sonuçlarının
Açıklanması: 30 Mayıs 2014
• Ödül Töreni: 3 Haziran 2014 şeklindedir.
Detaylı bilgi
http://verimlilikhaftasi.sanayi.gov.tr
adresinden temin edilebilir.
• Öğrencilerin, tüketim alışkanlıkları ve
ihtiyaçların doğa üzerindeki yıkıcı etkisini
azaltmak için küresel ısınma, iklim
değişiklikleri ve benzeri çevre sorunları
sarmalında yapacakları bilinçli tercihlerle
çözümün parçası olmalarını sağlamak,
• Öğrencilerin, engellilik konusunda
bilinçlendirilmelerine katkıda bulunmak,
• Öğrencilerin, okuyan, araştıran,
düşünen, sorgulayan, sorun çözen,
zihinsel ve sosyal becerilere sahip bir birey
olarak yetişmesini sağlamak,
?
• Öğrencileri, okuldaki başarılarına etki
edecek, farkındalık yaratacak öneriler
geliştirmeleri konusunda teşvik etmek;
okullarında “Neleri Daha Verimli
Yapabiliriz” sorusunu sordurup, bu sorun
kümelerine çözüm bulmalarını sağlamak,
sunulan fikir ve önerilerin, eğitim
sisteminin içinde uygulanabilirliğine
katkıda bulunmak,
• Kendini geliştirmeye meraklı ve
yetenekli öğrencileri ortaya çıkarıp bu
yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı
olmak şeklinde özetleyebiliriz.
Bu yarışmada, iki kategoride olmak üzere
verimlilik temalı üç fikir ve üç kısa film
ödüllendirilecektir. Dereceye giren
09
MAYIS 2014
MAKALE
ÖRGÜT YAPISI, ADALET ALGISI İLE BAĞLILIK VE İŞ DOYUMU
Elif SANDAL ÖNAL / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Kişilerin belirli amaçları gerçekleştirmek
için bir araya geldiği sosyal yapılar olan
örgütlerin işleyişleri ve yapıları, bu
örgütlerin içerisinde yer alan bireylerin
örgüt amaçları için çalışma şekillerini ve
örgütle ilgili tutum ve davranışlarını
etkilemektedir. Örgütlerdeki karar alma
mekanizmaları, prosedürler, üyelere
verilen görevlerin nitelikleri ve dağılımı,
örgüt içerisindeki iletişim biçimleri ve
bunlara benzer tüm fonksiyonel
değişkenler örgütlerin yapılarıyla ilgili
ipuçları sağlarken bir taraftan da örgütün,
üyeleri ve diğer kişiler tarafından nasıl
algılandığı ve bunun söz konusu tarafların
örgütle ilgili sosyal ve psikolojik
süreçlerine nasıl yansıdığını ortaya
koymaktadır. Özellikle örgüt amaçları için
çalışan kişilerin örgütün fonksiyonlarından
10
nasıl etkilendikleri ve bunu çalışma
süreçlerine nasıl yansıttıkları, bu durumun
örgütün işleyişi açısından önemini
vurgulamaktadır. İş süreçleri içerisinde,
çalışanların bulundukları örgütle ve
işleriyle ilgili algılarını ve çalışma
biçimlerini en fazla etkileyen durumlardan
biri de adalet algısıdır. Adalet algısı,
çalışanların içinde bulundukları örgütteki
iş süreçlerinin dağılımı, karar alma
mekanizmaları veya iletişim biçimlerinin
adil biçimde yapılandırılıp
yapılandırılmadığına dair fikirleriyle
oluşmaktadır. Örgütsel adalet olarak
kavramsallaştırılan bu süreç, örgütten
elde edilen kazançların, ödüllerin veya
cezaların nasıl yönetilip dağıtıldığına dair
norm ve kurallar olarak tanımlanmakta
(Yıldırım, 2003; 2007), örgütsel adalet
algısı ise bu norm ve kuralların çalışanlar
tarafından öznel biçimde nasıl
kavramsallaştırıldığını belirtmektedir.
Örgütün adil bir yapı olup olmadığına dair
algının, çalışanların örgütlerine bağlılıkları
ve iş doyumları başta olmak üzere pek çok
sosyal veya psikolojik süreci etkilediği
bilinmektedir (Moorman, 1991; Brooks ve
Zeit; 1999; Masterson vd., 2000; Yıldırım,
2003; 2007).
Bu çalışmada örgüt yapısı ve örgütsel
adalet algısı arasında ilişki kurulmaya
çalışılacak ve örgüt yapısının adalet algısı
üzerindeki etkisinin, çalışanın örgüte
bağlılık ve iş doyumunu da artırabileceği
varsayımı, normatif olarak ortaya konmaya
çalışılacaktır. Çalışma kapsamında örgüt
yapısı, örgütün hem iç hem de dış
MAYIS 2014
günümüzde kullanıldığı biçimiyle
kökenindeki anlamını da içeren geniş bir
kapsama sahiptir. Daha önce de belirtildiği
gibi, bir amacı gerçekleştirmek için ortaya
çıkarılmış yapılara verilen bu ad; özellikle
Sanayi Devrimi sonrasında yaygınlaşan
çalışma hayatı ve iş kavramları
çerçevesinde sıklıkla kullanılmaktadır.
Esasında kullanıldığı bağlama veya
çalışıldığı yaklaşıma göre farklı biçimlerde
tanımlanabilen örgüt, en genel anlamıyla
birden fazla insanın belirli amaçlar için bir
araya gelerek oluşturdukları ve
faaliyetlerini koordineli biçimde söz
konusu amaçlara uygun olarak kanalize
ettikleri yapılardır.
koşullara göre, kendi amaçları uyarınca
yapılandırılmasını gösteren mekanik ve
organik (Burns ve Stalker, 1961) örgüt
yapısı kategorileri üzerinden
değerlendirilecektir. Örgütsel adalet algısı
ve örgüt yapısı arasında kurulmaya
çalışılacak olan ilişki; organik örgütlerin
katılımcı, esnek, yatay ve iletişimin
ağırlıklı olduğu yapılarının çalışanlardaki
ortak kimlikle özdeşleşme durumunu
artırarak onlarda iş ortamının adil olduğu
algısını yaratabileceği varsayımı üzerinden
kurgulanacaktır.
Örgüt ve Örgüt Yapısı: Kökeni Yunanca’da
araç anlamına gelen ve Türkçe’de bütünün
parçası olarak kullanılan organ
kelimesinin ilk hali olarak ele alınabilecek
“organon”a dayanan örgüt (İçerli, 2009),
Örgütlerin insan hayatındaki önemi ve
kişilerin amaçlarını gerçekleştirme
potansiyeli ve gücüne olan etkileri,
bunların yapılarının nasıl olduğu ile
yakından ilgilidir. Örgüt yapıları, örgütü
ortaya çıkaran tüm öğelerin konumlanışı,
dağılımı ve bunların arasındaki ilişkileri
ortaya koyan bir kavramdır. Bu yapılar,
örgütün hedeflerinin gerçekleşebilmesi
amacıyla örgüt içerisindeki birimlerin
görevleri ve örgütün amaçları arasındaki
uyumluluğu sağlamak için ortaya
konmaktadır.
Örgütlerin yapısını oluşturan unsurlar çok
çeşitli olmakla birlikte, belirli öğelerin bu
yapıyı oluşturmadaki kritik misyonları
araştırmacılar tarafından
vurgulanmaktadır. Örgütteki çalışan
sayıları, faaliyetlerin koordinasyonu, karar
verme yetkilerinin kimde veya kimlerde
olduğu, yazılı kuralların ne kadar
kullanıldığı, standart prosedürlerin ağırlığı
veya uzmanlaşma düzeyleri (Cunliffe,
2008) örgüt yapısının oluşmasında önemli
olan bazı unsurlardır. Bu unsurlar ve
başka boyutların da katılması ile örgüt
yapısını ortaya çıkarabilecek ortak bazı
değişkenlere ulaşmaya çalışan
araştırmacılar, bu amaca yönelik
gerçekleştirdikleri çalışmalarda örgütün
boyutu, karmaşıklık derecesi (örgüt
içerisinde çalışan birimlerin birbirlerinden
ne kadar ayrıştığı / farklılaştığı),
biçimselleşme (örgüt içerisinde yürütülen
tüm işlerin ne kadar standart hale
getirildiği) ve merkezileşme (karar alma
süreçlerinin hiyerarşi düzeyi) gibi
değişkenlerin örgüt yapısının en önemli
unsurlarını oluşturduklarını
belirtmektedir (ör. Pugh, vd, 1968; Child,
1973; Ford ve Slocum, 1977; Ettlie, vd.,
1984; Miller ve Dröge, 1986). Bununla
birlikte Katz ve Kahn (1978), örgüt
yapısının yalnızca örgüt içi değişkenlerle
değil çevresel faktörlerin de göz önüne
alınması ile belirlenmesi gerektiğini
söylemektedir.
Buna göre hem örgüte içkin olan
biçimselleşme, karmaşıklık derecesi,
karar alma süreçleri gibi değişkenlerin
göz önüne alındığı, hem de örgütün
çevresi ile olan ilişkilerinin
değerlendirildiği bir örgüt yapısı
sınıflandırmasının; örgütün daha iyi
anlaşılması ile birlikte örgüt içerisindeki
kişilerin tutum ve davranışlarını
etkileyebilecek boyutları vermesi
açısından kritik olduğu söylenebilir. Bu
kritere en yakın sınıflandırma, Burns ve
Stalker (1961) tarafından gerçekleştirilmiş
olan mekanik ve organik örgüt yapısı
sınıflandırmasıdır.
Mekanik Örgüt Yapısı: Mekanik örgütleri
karakterize eden en önemli özellik,
birbirinden ayrılmış olan birimlerin,
örgütün amaçlarını gerçekleştirmek adına
kendilerine verilen özelleşmiş görevleri
yapmaları ve bu görevleri yaparken diğer
birimlerden bağımsız olarak hareket
edebilme durumları (Burns ve Stalker,
1961) ile düşük karmaşıklık düzeyleridir
(Damanpour, 1991). Diğer taraftan son
11
MAYIS 2014
MAKALE
ÖRGÜT YAPISI, ADALET ALGISI İLE BAĞLILIK VE İŞ DOYUMU
derece güçlü bir biçimselleşme ve
merkezileşme özelliği gösteren mekanik
örgütler, içsel ve dışsal iletişimin düşük,
dikey farklılaşmanın ise yüksek olmasıyla
organik örgütlerden ayrılmaktadır
(Damanpour, 1991). Mekanik örgütlerde
hiyerarşinin çok yüksek olması ve
iletişimin zayıflığı, çalışanların karar alma
mekanizmaları içerisinde yer
bulamamalarına, yenilik fikirlerini
sergileyememelerine neden olarak örgütü
benimsemelerinin önünde engel
oluşturmaktadır. İşin gerçekleşmesine
dair rollerin son derece keskin ve açık
biçimde tanımlandığı mekanik örgütlerde,
her birim kendine belirlenmiş görevi
gerçekleştirdiğinden örgütün hedefleriyle
ilgili en geniş bilgiye yalnızca hiyerarşinin
en tepesinde bulunan yöneticiler vâkıftır
(Cunliffe, 2008).
Organik Örgüt Yapısı: Burns ve Stalker
(1961; Damapour, 1991) organik örgüt
yapısının en önemli özelliğinin yenilik ve
yaratıcılığa imkân vermesi olduğunu
belirtmektedirler. Bu özelliğin kaynakları
ise organik örgüt yapısının yatay iletişime
imkân veren, çalışanların örgütün
hedefleri ile ilgili bilgi sahibi olmalarını
sağlayan, birimler arası koordinasyonu
mümkün kılan ve karar verme
mekanizmalarını tüm örgüte yayan
sisteminde yatmaktadır. Kuralların çok
katı olmaması, iletişim ve koordinasyonun
teşvik edilmesi ile karar verme yetkilerinin
tüm örgüte yayılması, örgütün dış
değişimlere daha hızlı adapte olmasını
sağlamaktadır (Cunliffe, 2008). Çevresel
şartların sabit olmasıyla başarılı
olabilecek mekanik örgütlerin aksine
organik örgütler, dış koşullarda meydana
gelebilecek değişimlere daha rahat ayak
uydururlar (Cunliffe, 2008) ve bu durum
sadece örgütsel süreçler açısından değil,
çalışanların zihinsel adaptasyon süreçleri
açısından da aynı şekildedir; zira
12
çalışanlar örgütü daha fazla
benimsemektedirler.
Örgütsel Adalet Algısı, İş Doyumu ve
Bağlılık: Örgütsel adalet, örgüt
içerisindeki kazanç, ödül veya cezaların ne
şekilde yönetileceği, dağıtılacağı, bu
yöndeki kararların nasıl alınacağına
yönelik kural ve normlardır (Yıldırım, 2003;
2007). Adalet kavramı iş ortamında
genellikle iş süreçleri içerisindeki
uygulamaların objektif
değerlendirilmesiyle değil, çalışanların
söz konusu ödül ve cezaların dağıtımıyla
ilgili öznel değerlendirmelerle
açıklanmaktadır. Bu öznel
değerlendirmeler, özellikle şu iki biçimde
ortaya çıkmaktadır: Ödül, kazanç veya
cezaların dağıtımı ya da
bölüştürülmesinde hakkaniyet olup
olmadığına dair ve bu dağıtım veya
bölüşümü belirleyen süreçlerin adil
biçimde yapılandırılıp yapılandırılmadığına
dair algı (Colquitt, vd.; 2001). Buna göre
çalışanlar, yalnızca iş ortamında elde
edilen ödül ve cezaların nasıl dağıtıldığıyla
değil, bu dağıtımla ilgili karar alma
süreçlerinin de nasıl yapılandırıldığı, bu
süreçlerin de adil olup olmadığıyla
ilgilenmektedir. Birinci durum, örgütsel
adalet algısının dağıtım ile ilgili boyutunu,
ikinci durum ise süreçle ilgili olan
boyutunu göstermektedir. Çalışanlar için
iş ortamındaki kazanç, ödül veya cezaların
dağıtımı hak temelli (herkese hak ettiği
oranda), eşitlik temelli (herkese aynı
miktarda) veya ihtiyaç temelli (herkese
ihtiyacı doğrultusunda) verilmelidir. Son
olarak çalışanlar iş ortamındaki kişiler
arası ilişkilerin de adil biçimde
yapılandırılmış olmasını ve bu doğrultuda
iletişim kanallarının açık, bilgi alma
yollarının belirgin ve kazanımlara dair
açıklamaların net olmasını
beklemektedirler. Etkileşim adaleti olarak
kavramsallaştırılan bu süreçte, hem bilgi
ÖRGÜTSEL ADALET
ALGISI, İŞ DOYUMU
VE BAĞLILIK
MAYIS 2014
alma hem de kişiler arası ilişkilerin adil
olması çalışanlar tarafından
önemsenmektedir (Greenberg, 1993;
Colquitt, vd., 2001).
Çalışanların iş ortamına yönelik
beklentileri, kendilerinden beklenen
performansı gösterme ve bu performansı
devam ettirme yönündeki isteklerini en
fazla etkileyen faktörlerden biridir. Buna
göre adaletin tanımı da, söz konusu
işbirliği ve dayanışma içerisinden
çıkarılarak “bir davranış çoğu kişi
tarafından adil olarak algılanıyorsa,
adildir” ilkesi çerçevesinde öznel bir
niteliğe bürünmekte (Colquitt, vd. 2001) ve
örgütsel adaletin tanımı da iş ortamında
adaletin çalışanlar tarafından nasıl
algılandığı ve çalışanların bu duruma
gösterdiği tepkiler çerçevesinde
yapılmaktadır (Ployhart ve Ryan, 1997).
Bu algının ve çalışanların adalet
anlayışlarının, örgütle ilgili sonuç
değişkenlerini (örgütsel bağlılık,iş doyumu
ve performans gibi) etkileyebileceği ve
adalet algılarının çalışanların davranış ve
tutumları üzerinde önemli sonuçlara yol
açabileceği (Konovsky, 2000) sıklıkla
belirtilmektedir.
Buna göre örgütsel adaletin farklı
boyutları farklı tutum ve davranışları açığa
çıkarabilmektedir. Greenberg (1990),
dağıtım adaletiyle ilgili algıların ücret,
performans değerlendirme vb. süreçlerin
ardından özellikle iş doyumunu
etkileyebileceğini belirtirken, süreç
adaletinin işle ilgili genel
değerlendirmeler üzerinde etkili
olabileceğini ortaya koymaktadır. Benzer
şekilde McFarlin ve Sweeney (1992) de,
dağıtım adaletinin iki kişisel sonuç
değişkeniyle (ücret doyumu ve iş doyumu),
işlemsel adaletin ise iki örgütsel sonuç
değişkeniyle (örgütsel bağlılık ve astın
yöneticiyi değerlendirmesi) güçlü ilişkileri
olduğunu belirtmişlerdir.
Çalışanların işe yönelik tutumları
içerisinde en fazla araştırılan ve
performansla ilişkisi açısından en fazla
önemsenenlerden biri iş doyumudur. İş
doyumu en genel anlamıyla çalışanların
işlerinde ulaştıkları tatminin derecesini ve
işleri ile ilgili değerlendirmelerin olumlu
veya olumsuz sonuçlanması durumunu
(Connoly ve Viswesvaran, 2000) ortaya
koymaktadır ve başta performans olmak
üzere iş ortamındaki pek çok çıktıyla yakın
ilişkisi bulunmaktadır (Judge, vd., 2001;
Ghazzawi, 2008). İş doyumunu ortaya
çıkaran en açık durum, çalışanların işe
yönelik beklentileri ile işten elde ettikleri
arasındaki farkı algılama biçimleridir
(Judge, 2001) zira bu farkın az olduğunu
düşünenlerin iş doyumlarının daha yüksek
olduğu söylenebilir. Diğer taraftan en az iş
doyumu kadar kritik ve üzerine pek çok
araştırma yapılan diğer bir tutum da
çalışanların örgütlerine yönelik
bağlılıklarıdır. Örgütsel bağlılık temel
olarak örgütle ilgili olumlu duygularla
birlikte örgütte kalma isteği, kişisel
amaçlarla örgütsel amaçların uyumluluğu
ve örgütle özdeşleşme davranışları ile
belirlenmektedir. Uyum, özdeşleşme ve
içselleştirmeyi, bağlılığı belirten üç önemli
kriter olarak ele alan O'Reilly ve
Chatman'ın (1986) tanımlarıyla Buchanan
(1974) tarafından yapılan örgütsel
bağlılığın kurumun değer yargıları ve
hedefleri ile özdeşleşme ve sorumluluk
duygusu olduğu yönündeki bilgi; bağlılığın
tüm yönlerini ortaya çıkarmaktadır. Bu
tanımların çoğunda örgütsel bağlılığın
performans ve iş doyumu üzerinde daha
fazla etkili olduğu düşünülen ve örgütün
amaçlarını benimseyerek örgütle
özdeşleşme durumunu gösteren duygusal
bağlılık (Mathieu ve Zajac, 1996)
boyutundan bahsedilmektedir.
İş doyumu ve örgütsel bağlılığın
motivasyon ve performansla olan ilişkisi
(ör. Mowday, vd., 1979; Kreitner ve Kinici,
2003; Judge, vd., 2010) bu kavramları
örgütün amaçlarının gerçekleşmesi
açısından önemli kılarken, bu kavramların
örgütün adil bir yapıya sahip olup
olmadığına dair algılar tarafından ortaya
konabileceği de göz önünde
bulundurulmaktadır. Yukarıda da
belirtildiği gibi çalışanların örgütlerini adil
bir yer olarak algılamaları, onların
bağlılıklarını ve iş doyumlarını artıran
faktörlerden biridir (Folger ve Konovsky,
1989; Dailey ve Kirk, 1992; McFarlin ve
Sweeney, 1992; Lowe ve Vodanovich, 1995;
Foley vd., 2002; Yıldırım, 2003, 2007;
Klendauer ve Deller, 2009).
Örgütlerin adil olup olmadığına dair
algıların iş davranışları ile olan yakın
ilişkisinin yanı sıra, iş ortamının
yapısından da etkilendikleri; diğer bir
13
MAYIS 2014
MAKALE
ÖRGÜT YAPISI, ADALET ALGISI İLE BAĞLILIK VE İŞ DOYUMU
ifadeyle örgütlerin yapıları ile çalışanların
örgütsel adalet algılarının ilişkili
olabileceği de sıklıkla dile getirilen
varsayımlardan biridir (Schminke vd.,
2000; Schminke, vd., 2002; Ambrose ve
Schminke, 2003).
mekanizmalarının adil olup olmadığı ile
yakından ilişkilidir. İnsanların özellikle iş
dağılımları göz önüne alındığında, eşitlik
gözettikleri (Utz ve Sassenberg, 2002);
bunun da örgütsel adalet algıları ile
belirlendiği açıktır.
Örgüt Yapılarının Örgütsel Adalet ve
Çalışan Tutum ve Davranışları ile İlişkisi:
Örgüt yapıları, örgütün amaçlarını
gerçekleştirmek için oluşturulmuş
sistemler olarak iş süreçlerinin tümünü
temelden etkileyebilecek potansiyele
sahiptir. Örgütlerde çalışan kişiler örgütün
yapısı yoluyla hangi işi, neden ve ne
şekilde yapmaları gerektiğini anlayarak
(İçerli, 2009) örgütün amaçları ve kendi
görevlerinin bu amaca ne ölçüde hizmet
ettiği ile ilgili az veya çok bilgilendirilmiş
olurlar. Örgüt yapısı, örgütün kimliği
olarak ele alındığında ve diğer örgüt
fonksiyonlarına temel teşkil ettiği
düşünüldüğünde, çalışan davranışlarının
bu yapıdan etkilenmemesi düşük bir
olasılıktır.
Çalışanların örgütün amaçlarını
benimsemeleri ve bunlar için çalışma
niyetinde olmaları, onların bağlılıklarını
gösteren ve bu doğrultuda iş doyumlarını
ve performanslarını artıran bir durumdur.
Bu amaçları benimsemeleri, iş
ortamındaki dağıtım ve bu dağıtımı
belirleyen süreçlerin adil olduğuna dair
yargıları oluşturmalarıyla mümkündür;
zira iş ortamının adaletsiz olduğunu
düşünen kişilerin örgütlerinin amaçları ile
kendi amaçları arasında bağ kurarak
örgütle özdeşleşmeleri mümkün değildir.
Utz ve Sassenberg (2002) örgüt amaçları
ile kişisel amaçlarını uyumlandıran ortak
kimliğe sahip çalışma gruplarının, dağıtım
süreçlerinde hakkaniyet kuralını ön plana
çıkardıklarını belirtmektedirler. Buna göre
hakkaniyet temelli dağıtım süreçleri,
kişilerin örgüte olan duygusal
bağlılıklarını ve bu yolla da iş doyumlarını
olumlu biçimde etkileyebilecektir.
Araştırmacılar, kişiler arası ortak
bağlardan ziyade, örgüt amaçları
çerçevesinde oluşturulmuş ortak bir
kimliğin hakkaniyet ve eşitlikle daha fazla
ilgisinin olduğunu belirtmektedirler.
Bunun gerçekleşebilmesi için çalışanların
örgütsel adalet algılarının yüksek olması
gerektiği açıktır. Greenberg (1993)
özellikle çalışanların kendilerini ifade
edebilecekleri bir örgüt yapısının, onların
adalet algılarını olumlu biçimde
etkileyebileceğini belirtmektedir. Benzer
şekilde Ambrose ve Schminke (2003)
çalışanların karar süreçlerine
katılımlarına izin veren örgüt yapılarının
diğerlerine göre daha adil olarak
Örgütlerin yapılarını ortaya koyan
unsurlarda; karar mekanizmaları,
karmaşıklık düzeyi (birimlerin iş bölümü
esasına göre ayrışması) ve biçimselleşme
gibi faktörler olduğundan ve örgüt
içerisindeki çeşitli birimlerin
koordinasyonu, çalışma biçimlerinin ve
ilişkilerinin belirlenmesi yapı içerisinde
önemli yer tuttuğundan; örgütün
hedeflerinin gerçekleştirilmesi için
yapılacak görevlerin dağılımı ile bunların
belirlenmesine dair karar verme
süreçlerinin niteliği, çalışanların işleri ile
ilgili tutum ve davranışlarını etkileyecektir.
Bu tutum ve davranışlar üzerinde etkili
olabilecek bilişsel ve duygusal süreçler,
söz konusu işbölümü dağılımı
(Utz ve Sassenberg, 2002) ve karar
14
algılandığını ortaya koymaktadırlar. Diğer
taraftan aynı araştırmacılar, norm ve
standartların belirgin olduğu örgütlerde
çalışanların süreçle ilgili adalet algılarının
daha yüksek olabileceğini
vurgulamaktadırlar. Schminke vd. (2002),
çalışanların kararlara katılımlarının,
onların dağıtım adaleti algılarını olumlu
biçimde etkileyeceğini ortaya
çıkarmışlardır. Aynı durumun süreç adaleti
algıları için de geçerli olduğu, Schminke
vd. (2000) tarafından ifade edilmektedir.
Buna göre çalışanların örgütsel kararlara
katılması, onların örgütsel adalet algılarını
olumlu biçimde etkilemektedir. Söz
konusu çalışmalarda, örgüt yapısının diğer
önemli unsuru olan biçimselleşmenin de
örgütsel adalet üzerindeki etkileri gözden
geçirilmektedir. Schimnke vd. (2002) örgüt
içerisindeki işlerin standart hale
getirilmesinin, çeşitli ödül, ceza veya
kazanımların dağıtılması süreçlerinin
belirgin kural ve normlar çerçevesinde
yapılmasının örgütsel adalet üzerinde
olumlu etkileri olduğunu
belirtmektedirler. Buna göre
biçimselleşmenin artması özellikle
çalışanların dağıtım süreçlerini daha adil
algılamalarını sağlamaktadır. Diğer
taraftan Schminke vd. (2002), örgütteki
yetki hiyerarşisinin katı olması ve
merkezileşmenin fazla olmasının,
etkileşim adaletini olumsuz
etkileyebileceğini; açık iletişimin tercih
edileceği bu adalet algısı boyutunun
çalışanların kararlara daha fazla katıldığı
yapılarda söz konusu olabileceğini
belirtmektedirler.
Örgüt yapısı ve örgütsel adaletin boyutları
arasındaki ilişkiler, çalışanların karar
alma süreçlerine katılımının, iş
süreçlerinin belirgin olmasının ve örgütün
hedefleri ve süreçler hakkında bilgi
almalarının, çalıştıkları yeri adil olarak
MAYIS 2014
Açık İletişim
Organik Örgüt
Yapısı
Katılım
İş Doyumu
Ortak Kimlik
Dağıtım Süreç
Etkileşim Adaleti
Duygusal
Bağlılık
Birey-Örgüt Hedef
Uyumu
Şekil 1. Örgüt Yapısı, Adalet Algısı ve İşe Yönelik Tutumların İlişkisi
algılamaları açısından büyük önem arz
ettiğini göstermektedir. Buna göre her ne
kadar süreçlerin belirginleşmesinin adalet
algılarını artırması mekanik örgüt
yapılarını bu açıdan avantajlı hale getiriyor
olsa da katılım, birey-örgüt hedeflerinin
uyumu ve iş süreçlerinin açık olması
örgütsel adaleti artırma açısından organik
örgüt yapılarını ön plana çıkarmaktadır.
Söz konusu faktörlerin ortak kimlik
yaratmadaki önemi ve özellikle dağıtım
adaleti algısını olumlu etkilemeleri,
organik örgüt yapısının iş doyumu ve
bağlılık açısından mekanik yapının önüne
geçmesini sağlamaktadır. Söz konusu
ilişkiler Şekil 1'de daha belirgin şekilde
ortaya konmuştur.
Örgütlerin yapılarının, karar
mekanizmalarını ve örgüt hedeflerini tüm
çalışanlara yaymak üzere
biçimlendirilmeleri, çalışanların yalnızca
kendileri değil içinde bulundukları grup
–örgüt- adına da çalışma isteği
duymalarını sağlayabilir. Bu nedenle katı,
hiyerarşik ve birimler arası iletişimin az
olduğu örgüt yapıları, diğerlerine göre
çalışanların bağlılığını sağlamakta veya iş
doyumlarını artırmakta daha az başarılı
olurlar. Organik örgütlerin katılım, iletişim
ve hedeflerin uyumlandırılması gibi
özellikleri ile katkıda bulunduğu ortak
kimlik, kişilerin örgütlerini daha adil
biçimde algılamalarını sağlayabilecektir.
Ancak göz önünde bulundurulması
gereken en önemli nokta, örgütteki
kazanç, ödül veya cezaların gerçek
anlamda hakkaniyet ölçülerine göre
dağıtılması; yukarıda sayılan özelliklerle
birlikte çalışanların gerçek
performanslarını sergilemelerini
sağlayabilecektir.
Kaynakça
• Ambrose, M.L. &Schminke, M.(2003).
Organization Structure as a Moderator of
the Relationship Between Procedural
Justice, Interactional Justice, Perceived
Organizational Support, and Supervisory
Trust. Journal of Applied Psychology, 88(2),
295 305.
• Brooks, A.,and Zeit, G. (1999). Effects of
Total Quality Management and Perceived
Justice on Organizational Commitment of
Hospital Nursing Staff. Journal of Quality
Management, 4(1), 69-93.
• Buchanan, B. (1974). Building
Organizational Commitment: The
Socialization of Managers in Work
Organizations. Administrative Science
Quarterly,19, 533-546.
• Burns, T. ve Stalker, G.M. (1961). The
Management of Innovation, Oxford: Oxford
University Press.
• Child, J. (1973). Predicting and Under
Standing Organization Structure.
Administrative Science Quarterly, 18(2), 168185.
• Colquitt, J., A., Conlon, D., E., Wesson,
M.,J., Porter, C.O.L.H.,. YeeNg, K . (2001).
Justice at the Millennium: A Meta Analytic
Review of 25 Years of Organizational
Justice Research. Journal of Applied
Psychology, 86(3), 425-445.
• Connolly, J. J. ve Viswesvaran, C. (2000).
The Role of Affectivity in Job Satisfaction:
A Meta-Analysis. Personality and Individual
Differences, 29, 265-281.
• Cunliffe, A. L. (2008). Organizationtheory.
Los Angeles: Sage Publications.
• Dailey, R., C. &Kirk, D., J. (1992).
Distributive and Procedural Justice As
Antecedents of Job Dissatisfaction and
Intentto Turnover. Human Relations, 45(3),
305-317.
• Damanpour, F. (1991). Organizational
innovation: A meta-analysis of effects of
determinants and moderators. Academy of
Management Journal, 34(3), 555-590.
• Deutsch, M. (1975). Equity, Equality and
Need: What Determines Which Value Will
15
MAYIS 2014
MAKALE
ÖRGÜT YAPISI, ADALET ALGISI İLE BAĞLILIK VE İŞ DOYUMU
Be Used As the Basis of Distributive
Justice. Journal of Social Issues, 31(3), 137149.
• Ettlie, J. E.,Bridges, W. P., &O'keefe, R.
D. (1984). Organization Strategy and
Structural Differences for Radical Versus
Incremental Innovation. Management
Science, 30(6), 682-695.
• Foley, S.,Kidder, D. L. &Powell, G., N.
(2002). The Perceived Glass Ceilingand
Justice Perceptions: An Investigation of
Hispanic Law Associates. Journal of
Management, 28(4), 471-496.
• Folger, R. &Konovsky, M., A. (1989).
Effects of Procedural and Distributive
Justice on Reactionsto Pay Raise
Decisions. Academy of Management Journal,
32(1), 111-130.
• Ford, J.D. ve Slocum, Jr., J.W. (1977).
Size, Technology, Environment and the
Structure of Organizations, Academy of
Management Review, 2(4),561-575.
• Ghazzawi, I. (2008). Job satisfaction
antecedents and consequences: A new
conceptual frame work and resear
chagenda. The Business Review, 11(2), 1-10.
• Greenberg, J. (1993). The Social Side of
Fairness: Inter personal and Informational
Classes of Organizational Justice. In R.
Cropanzano (Ed.), Justice in theWorkplace:
Approaching Fairness in Human Resource
Management. Hillsdale, NJ: Erlbaum. S. 79103.
• İçerli, L. (2009). Örgüt Yapısı ve Örgütsel
Adalet arasındaki İlişkiler. Basılmamış
Doktora Tezi. Dokuz Eylül Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Ana
Bilim Dalı.
• Judge, T. A.,Thoresen, C. J., Bono,
J. E., &Patton, G. K. (2001). The Job
Satisfaction - Job Performance
Relationship: A Qualitative and
Quantitative Review. Psychological Bulletin,
127(3), 376-407.
• Katz, D.,& Kahn, R. L. (1978). The social
16
psychology of organizations. New York:
Wiley.
• Klendauer, R.,Deller, J. (2009).
Organizational Justice and Managerial
Commitment in Corporate Mergers.
Journal of ManagerialPsychology, 24(1), 2945.
• Konovsky, M.,A. (2000). Understanding
Procedural Justice and Its Impact On
Business Organizations. Journal of
Management, 26(3), 489-511.
• Lowe, R.H.,Vodanovich, S.J. (1995). A
Field Study of Distributive and Procedural
Justice as Predictors of Satisfaction and
Organizational Commitment. Journal of
Business and Psychology. 10(1), 99-114.
• Masterson, S. S.,Lewis, K., Goldman, B.
M., & Taylor, M. S. (2000). Integrating
justice and social exchange: The differing
effects of fair procedures and treatment
on work relationships. Academy of
Management Journal, 43, 738-748.
• Mathieu, J. E. &Zajac, D. M. (1990). A
Reviewand Meta-analysis of the
Antecedents, Correlates, and
Consequences of Organizational
Commitment. Psychological Bulletin, 108(2),
171-194.
• McFarlin, D., B. & Sweeney, P. D. (1992).
Distributive and Procedural Justice As
Predictors of Satisfaction with Personel
and Organizational Outcomes. Academy of
Management Journal, 35(3), 626-637.
• Miller, D., &Dröge, C. (1986). Psycholog
icaland traditional determinants of
structure. Administrative science quarterly,
31, 539-560.
• Moorman, R.H. (1991). Relationship
Between Organizational Justice and
Organizational Citizenship Behaviors: Do
Fairness Perceptions Influence Employee
Citizenship? Journal of Applied Psychology,
76(6), 845-855.
• Mowday, R.,Steers, R., andPorter, L.
(1979). Theme asurement of
organizational commitment. Journal of
Vocational Behavior, 14, 224-247.
• O'Reilly, C., A. & Chatman, J. (1986).
Organizational Commitment and
Psychological Attachment: The Effects of
Compliance, Identification and
Internalization on Prosocial Behaviour.
Journal of Applied Psychology,71(3), 492499.
• Ployhart, R., E. &Ryan, A., M. (1997).
Toward an Explanation of Applicant
Reactions: An Examination of
Organizational Justice and Attribution
Frameworks. Organizational Behavior and
Human Decision Processes, 72(3), 308-335.
• Pugh, D. S.,Hickson, D. J., Hinings, C. R.,
& Turner, C. (1968). Dimensions of
organization structure. Administrative
science quarterly, 13(1), 65-105.
• Schminke, M.,Ambrose, M.L. &
Cropanzano, R.S. (2000). The Effect of
Organizational Structure on Perceptions of
Procedural Fairness. Journal of Applied
Psychology, 85(2), 294-304.
• Schminke, M.,Cropanzano, R.ve Rupp,
D.E. (2002). Organization Structure and
Fairness Perceptions: The Moderating
Effects of Organizational Level.
Organizational Behaviorand Human Decision
Processes, 89 (1), 881-905.
• Utz, S.,&Sassenberg, K. (2002).
Distributive justice in common-bond and
common-identity groups. Group processes
& inter grouprelations, 5(2), 151-162.
• Yıldırım, F. (2003). Çalışma Yaşamında
Örgüte Bağlılık ile Örgütsel Adalet, Örgüt
Temelli Özsaygı ve Bazı Kişisel ve Örgütsel
Değişkenlerin İlişkisi. Mülkiye, XXVI, Sayı:
239.
• Yıldırım, F. (2007). İş Doyumu ve Örgütsel
Adalet İlişkisi. Ankara SBF Dergisi. 62(1),
25-278.
MAYIS 2014
MAKALE
MODERNİTE BAĞLAMINDA BİLGİ, İKTİDAR VE UZMANLIK İLİŞKİSİ
Cangül TOSUN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Doç. Dr. Fatih KESKİN / Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
“Belki de teknik akıl kavramı bizzat
ideolojidir. Tekniğin salt kullanımı değil,
bizzat kendisi de (doğa ve insan üzerinde)
iktidardır, yöntemli, bilimsel, hesaplanmış ve
hesaplayan iktidar.”
Herbert Marcuse*
Giriş
İlk olarak 5. yüzyılda kullanılan “modern”
kavramı, içeriği sürekli değişse de genel
olarak eski'den yeni'ye geçişle
ilişkilendirilmektedir. 17. yüzyılda
Avrupa'da başlayan ve sonraları tüm
dünyayı etkisi altına alan modernlik;
özellikle toplumsal yaşam ve örgütlenme
biçimlerini anlatırken, modernizm; daha
çok sanatsal ve kültürel alanlara işaret
etmektedir. “Akıl” kavramı üzerine
konumlandırılan modernite ise
endüstrileşme, pazar sistemlerinin
oluşumu, bilimsel devrim ve ulus-devletin
inşasıyla birlikte modern hayatın hemen
her yönüne yansıyan, insanoğluna
sunduğu faydaların yanında yıkımları da
beraberinde getiren bir süreçtir. Modernite
kavramının, modern yaşamı “demir kafes”
olarak adlandıran Max Weber ile
“moderniteden vazgeçmek için vakit çok
erken” diyen Jürgen Habermas'ın
görüşleri etrafında ele alınacağı bu
çalışmada, modernite bağlamında gelişen
bilgi-iktidar-uzmanlık ilişkisi açıklanmaya
çalışılacaktır.
Modern - Modernlik - Modernizm ve
Modernite Kavramları
Modo (son zamanlar, tam şimdi)
kelimesinden türeyen ve Latince bir
sözcük olan modernus, ilk olarak
5. yüzyılın sonunda antiquus'un
(kadim/ancient) karşıt anlamlısı olarak
kullanılmış, 10. yüzyıldan sonra ise
modernitas (modern zamanlar) ve moderni
(bugünün insanları) terimleri yaygınlık
kazanmıştır (Kumar, 2004: 88). Latince
“modernus” biçimiyle 5. yüzyılda,
Hıristiyan olan o dönemi, Romalı ve Pagan
geçmişten ayırmak için kullanılan
“modern” terimi (Çiğdem, 2004: 65),
içeriği sürekli değişse de hep eski'den
yeni'ye geçişle ilişkilendirilmiştir. Kimi
zaman birbirinin yerine kullanılan
“modernlik” ve “modernizm” kavramları
ise farklı iki terimdir. Modernlik;
17. yüzyılda Avrupa'da başlayan ve
sonraları neredeyse bütün dünyayı etkisi
altına alan toplumsal yaşam ve
örgütlenme biçimlerine işaret eder
(Giddens, 1998: 11).“Modern tarih, 17.
yüzyılda başlar” (Bury, 1955) görüşüne göre
modernlik yolundaki kilometre taşları;
Denemeler (Michel de Montaigne, 1580),
Novum Organum (Francis Bacon, 1620) ile
Metot Üzerine Söylev'dir (René Descartes,
1637). Fransız filozof Descartes,
*Habermas, “İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim”de, Weber'in “rasyonelleştirme” dediği şeyde, Marcuse'un “rasyonelliğin” değil, tersine rasyonellik adına, zikredilmemiş belirli
bir iktidar biçiminin yattığına inandığını belirtir (Habermas, 2010: 37).
17
MAYIS 2014
MAKALE
MODERNİTE BAĞLAMINDA BİLGİ, İKTİDAR VE UZMANLIK İLİŞKİSİ
İnsan Bağımsızlığının İlanı'nda; “Bilgiyi
yalnızca insan aklı temelinde yeniden inşa
etmek için masanın üzerini temizlememiz
gerekiyor” cümlesiyle geçmişteki tüm
düşünce sistemlerini reddeder. 17. ve 18.
yüzyılda modern bilimin ve İngiliz
materyalizminin gelişiminde etkisi olan
İngiliz filozof Francis Bacon ise modern
zamanların dünyayı eskilerin tahayyül
edemeyecekleri bir şekilde dönüştüren
büyük icatları olarak matbaa, barutlu silah
ve pusulayı görür:
…….bu üç şey bütün dünyanın görünüşünü ve
durumunu değiştirdi: İlkin edebiyatta, sonra
savaşta ve son olarak denizcilikte ve sayısız
değişimler bunlardan kaynaklandı, öyle ki,
insani olaylar üzerinde hiçbir imparatorluk,
hiçbir mezhep ya da yıldız, bu mekanik
keşiflerden daha fazla güç ve tesir
uygulayamadı (aktaran. Kumar, 2004: 97).
Modern toplumsal kurumların gelişimi ve
bunların dünya çapındaki yaygınlığı,
insanoğlunun güvenli bir yaşamın tadını
çıkarması için modernlik öncesi
sistemlerin herhangi bir çeşidinden çok
daha fazla fırsat yaratmasının yanında,
nükleer cepheleşme ve askeri alandaki
çekişmeler 20. yüzyılın “karanlık yüzü”nün
bir parçasını oluşturur. Askeri
çarpışmalarla geçen ve savaş yüzyılı
olarak adlandırılan 20. yüzyılda 100
milyondan fazla insan çatışmalarda
ölmüştür ki bu sayı; 19. yüzyıldaki dünya
nüfusundan fazladır (Giddens,1998: 16, 18,
19).
Modernlik; modern dünyayı doğuran
düşünsel, toplumsal ve politik
değişimlerin hepsini kapsamlı bir şekilde
açıklarken, “modernizm” 19. yüzyılın
sonunda Batı'da ortaya çıkan kültürel bir
1
harekettir ve aynı zamanda modernliğe
karşı gelişen eleştirel bir tepkidir. Bir
başka ifadeyle, modernizm, modernlik
değildir; modernlik düşüncesi, 19. yüzyılın
sonunda kurulduktan sonra kendisine
yönelik kültürel modernizm hareketiyle
karşılaşmıştır. Modernizm, modernliği bir
taraftan olumlarken diğer taraftan
yadsımaktadır. Modernliğin erken
döneminde ortaya çıkan bu karşıtlığın en
bariz kanıtı; Avrupa Romantizm
hareketidir. Modernlik; geçmişten keskin
bir kopuş ve geleceğe yönelik belirleyici
bir yönelim ise romantizm de gayri insani
ve yaratıcılıktan uzak olan bir şimdiyi
eleştirmek için gerekli kaynakları
geçmişte bulma eğilimindeydi (Kumar,
2004: 88, 106, 107). Her zaman estetik bir
konumu ima eden modernizm, estetik
özbilinç ve düşünümselliğe dayalı özgün
formlara sahiptir. Bu formlar; anlatısal
yapının değersizleştirilmesi, gerçekliğin
belirsiz mahiyetinin sunumlanması ve
öznenin yapılaşmışlığının giderilmesinden
oluşur (Çiğdem, 2004: 73).
Moderniteye ilişkin ele alınması gereken
ilk nokta; modernitenin ne zaman
başladığı ve kendisini nasıl kurduğudur.
Ortaya çıkışı “aklın”1 insan için asli olduğu
ilkesinin hüküm sürdüğü Aydınlanma'ya
kadar götürülebilse de modernitenin
entelektüel ufku, kendisini ancien
régime'den farklılaştıran Aydınlanma'nın
kendisinin ve imgesinin ötesine gider.
Endüstrileşmenin, pazar sistemlerinin
oluşumunun, bilimsel devrimin, teknolojik
gelişmenin ve ulus-devletin inşasının
kurumsal altyapısını oluşturduğu
modernite genel olarak 15. ve 20. yüzyıllar
arasında yer alan entelektüel, kültürel,
toplumsal bir dönüşümün sonucu olarak
devam eden bir süreç olarak
tanımlanabilir (Çiğdem, 2004: 64, 65, 66,
72). Avrupa'da giderek bilim ve teknoloji
tarafından şekillendirilen Batılı bir yaşam
biçiminin ortaya çıkmasına işaret eden ve
etkisi modern hayatın hemen hemen her
yönüne yansıyan modernite; insanoğlunun
bilimsel ve teknik aktivitelerinin çeşitliliği,
çok yönlülüğü ve etkililiğindeki
öngörülemeyen artışı anlamına gelir.
Fiziksel gerçekliğin bilgisinin artmasıyla,
insanların enerji ve malzemelerin yeni
kaynaklarından yararlanması ve imalat,
tarım, ulaşım, iletişim, tıp ve savaşın daha
büyük, daha karmaşık, daha üretken
biçimlerini tasarlaması mümkün
olmuştur. Bu gelişmeler; kişi başına düşen
gelirde artış, daha uzun yaşam beklentisi,
dünya nüfusunun hızla artmasıyla,
okuryazarlık artışı, sosyal rollerin
çoğalması gibi bir dizi geniş sosyal,
ekonomik, demografik ve politik
değişikliklerle beraber modern yaşam için
tamamen yeni bir karakter getirmiştir
(aktaran. Fischer, 1990: 59, 60). Bu yeni
karakterle birlikte modern öncesi ve
sonrası yaşam arasında geri dönüşü
olmayan kırılmalar hatta kendi kendini
yeniden üreten geleneksel yaşam üzerinde
ciddi yıkımlar da yaşanmıştır. Örneğin;
Zygmunt Bauman, moderniteyi; Ernest
Gellner'in “Vahşi kültürler, bir kuşaktan
ötekine kendilerini bilinçli bir tasarım,
nezaret, gözetim ya da özel beslenme
olmaksızın yeniden üretirler. Buna karşın
işlenmiş ya da bahçe kültürleri, ancak okumuş
ya da uzmanlaşmış kimselerce
yürütülebilirler” cümlelerinden hareketle,
vahşi kültürlerin bahçe kültürlerine
dönüşme süreci olarak tanımlar.
Çalışmanın devamında ele alınacağı gibi
bu tanımda moderniteyi yaratan iktidar,
“bahçıvan” modeli üzerine kurulur
(Bauman, 2003: 65, 66).
Immanuel Kant'ın 1784 yılında kaleme aldığı “Aydınlanma Nedir?” Sorusuna Yanıt adlı makalesi şu paragrafla başlar: “Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu
bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin
olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve
yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. 'Sapere Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!' sözü şimdi Aydınlanma'nın parolası olmaktadır” (Ağaoğulları, vd.,
2011).
18
MAYIS 2014
Bir Rasyonelleşme Süreci Olarak
Modernite
Moderniteyle birlikte ortaya çıkan modern
toplumun dönüştürücü gücü; Karl Marx'a
göre kapitalizm, Emile Durkheim'a göre
endüstriyalizm iken Max Weber'e göre ise
rasyonelleşmedir (Giddens, 1998: 16, 17).
Almanya'nın ekonomik, toplumsal ve
politik fizyonomisinin tamamen değiştiği
bir dönemde (1864-1920) yaşayan ve
modern toplumların oluşumuna tanıklık
eden Alman Sosyolog Max Weber, Sanayi
Devrimi'nden ve bunun sonuçlarından ayrı
tutulamayan modernitenin düşünürü
olarak kabul edilir (Fleury, 2009: 9, 10, 11).
Modern dünyanın ve kapitalizmin Batı'da
ortaya çıkışının, bir başka ifadeyle Batı
dünyasının özgüllüğünün nedeni olarak
rasyonelliği işaret eden (Fleury, 2009: 34,
35) Weber, moderniteyi bir süreç olarak
ele alır ve moderniteyi rasyonalitenin bir
vargısı olarak görür (Çiğdem, 2004: 13,
14). “Rasyonelleştirme” kavramıyla
bilimsel-teknik ilerlemenin
modernleşmekte olan toplumların
kurumsal çerçeveleri üzerindeki etkilerini
anlatmaya çalışan (Habermas, 2012: 36)
Weber; bilgi, bilimsel akıl ve araçsal
rasyonalitenin özel bir biçiminin Batı
Avrupası'nda görünüşü gibi teknik
rasyonalite ve modern teknokratik dünya
görüşünün yükselişini kritik güç olarak
tanımlar. 16. ve 18. yüzyıllar arasında
bilimsel ve teknik aklın, bir bütün olarak
toplumun temel güçleri olarak
kurumsallaştırılması Weber'in görüşüne
göre; modern toplumun
sekülerleştirilmesinin belirli bir özelliği
haline gelir ki, Weber bunu dünyanın
“entelektüelleştirilmesi” ya da
“rasyonelleştirilmesi” olarak ifade eder.
Bundan sonra artık, bilimsel ve teknik
bilgi hızla “üstün” veya “yüksek” bilgi
statüsüne ulaşır (Fischer, 1990: 62).
Weber'e göre, modern insan,
entelektüelleşmenin artmasıyla büyülü
güçlere inanmaya son verir. Böylelikle
kâhince anlamını yitiren insan, “büyüsü
bozulmuş” bir dünyada yaşamaya
mahkûm olur (Fleury, 2009: 71). Weber'e
göre; Batılı toplumlar gerek ekonomik
kurum gerekse devlet aygıtı düzeyinde
rasyonelleşerek dini-geleneksel dünya
görüşlerinin egemenliğine son verir
(Timur, 2012: 152). “Zamanımızın kaderi,
rasyonalizasyon ve her şeyin üzerinde de
dünyanın büyüsünün bozulması tarafından
karakterize edilmektedir” (aktaran. Çiğdem,
2004: 159) diyen Weber'e göre; modern
yaşam bir “demir kafes” haline gelir ve
endüstriyelleşme ve kapitalizm tarafından
belirlenen bu “demir kafes”ten artık kaçış
yoktur (Fischer, 1990: 66). Weber,
moderniteyi aynı zamanda anlam kaybı ve
özgürlük kaybı olarak görür. Anlam kaybı;
dinlerin anlam sunmadaki tekellerini
yeniden inşa edilemeyecek şekilde
kaybetmesi iken özgürlük kaybı ise
doğrudan modern varlığın
bürokratizasyonuyla ilgilidir. Weber'e göre;
rasyonellik bağları “modern insanları”
özelliksiz bir bürokratik rutin kafesine
hapsederek gitgide sıkılaşır (Çiğdem,
2004: 165, 166, 167). Weber, özetle;
büyülerin bozulması, anlamın ve
özgürlüğün kaybolması başlıkları altında
betimlediği rasyonelleşme kavramıyla
birlikte ele aldığı modernite sürecini
karamsar bir biçimde değerlendirir
(Timur, 2012: 156).
İletişimsel Akıl Bağlamında Modernite
Modernliğin en canlı savunusu ve
postmodernitenin en cüretkâr yadsınması
Marshall Berman'da görülürken (Kumar,
2004: 209), “Modernlik, henüz tamamlanmış
değildir… Moderniteden vazgeçmek için vakit
çok erken” diyen Jürgen Habermas
(Habermas, 1994: 8, 42) da modernitenin
önde gelen savunucularından biri olarak
kabul edilir. 1929 yılında Düsseldorf'ta
doğan ve Frankfurt Okulu'nun2 önde gelen
üyelerinden olan Habermas'ın modernite
düşüncesi, aynı zamanda bir modernite
savunusudur. Moderniteyi bir idea, bir
tasarı olarak ele alan ve aklın belirleyici ve
yaratıcı gizilgücüne inanan Habermas,
modernitenin, postmodernite ya da ileri,
örgütlü kapitalizme karşı trajik bir biçimde
değil, katışıksız akıl tasarısının
onaylayacağı bir kararlılıkla savunulması
gerektiğini söyler (Çiğdem, 2004: 13, 14,
169). Modernitenin mirasında henüz
2
“Frankfurt Okulu" deyimi; 1923 yılında Frankfurt Üniversitesi'ne bağlı olarak kurulan Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü üyelerinin, Nasyonal Sosyalistlerin iktidara
gelmesinden sonra, 1933-1940 yılları arası ABD sürgünündeki dönemi için kullanılır (Kejanlıoğlu, 2005).
19
MAYIS 2014
MAKALE
MODERNİTE BAĞLAMINDA BİLGİ, İKTİDAR VE UZMANLIK İLİŞKİSİ
gerçekleşmemiş bir güç olduğuna inanan
Habermas, Aydınlanma akılcılığının, Max
Horkheimer ve Theodor Adorno'nun
birlikte yazdıkları “Aydınlanmanın
Diyalektiği”nde3 güçlü bir şekilde açığa
çıkarılan birçok tehlike içerdiğini kabul
eder. Burada ana sorun; Aydınlanma
akılcılığının en etkili haliyle Kant
tarafından geliştirilmiş olan
“özne-merkezli akıl” kavramının tikel, tek
yanlı değişkesinin başatlık kurmuş
olmasıdır. “Aşırı akılcılıktan” değil, “eksik
akılcılık”tan muzdarip olunduğunu
düşünen Habermas'a göre görev;
Aydınlanma mirası içerisinde gömülmüş
olan alternatif akıl geleneklerini kazıp
çıkarmaktır. Bu düşünceyle Habermas,
“özne-merkezli akla” karşı kendisinin
“iletişimsel akıl” dediği akıl kavramını
geliştirir (Kumar, 2004: 206, 207).
Habermas'a özgü kavramlar ve kuramlar
yumağı içinde “iletişimsel akıl” kavramının
temel ve stratejik bir yeri vardır (Timur,
2012: 17). Habermas, modernitenin ana
dönüştürücüsü olarak “rasyonelleşmeyi”
gören Weber'in bu kavramını yeniden
formüle ederken, “çalışma ve etkileşim”
3
kavramlarından yola çıkar. Bir toplumun
kurumsal çerçevesi olan sosyo-kültürel
“yaşam evreni” (yaşam dünyası) ile
amaç-rasyonel eylemin gerçekleştiği
“çalışma evreni” (sistem) ayrımı yapar.
Yaşam evreninde; toplumsal normlar,
gündelik dil, karşılıklı davranış beklentileri
yer alırken, çalışma alanında ise teknik
kurallar, bağımsız dil ve belirli eylem
kipleri bulunur. Yaşam evreninde
rasyonelleştirmeyi; özgürleşim,
tahakkümsüz iletişimin yaygınlaştırılması
olarak gören Habermas, çalışma alanında
ise bunu; üretici güçlerin artırılması ve
teknik kullanım gücünün
yaygınlaştırılması olarak belirler
(Habermas, 2010: 46, 47, 48). Habermas'a
göre; “yaşam evreni” aynı zamanda
özgürlük alanını da oluşturur. Araçsal
aklın egemen olduğu “çalışma evreni”
karşısında bu alan, iletişimsel aklın ağır
bastığı, bireyin insan ve yurttaş olarak iki
farklı statüde hareket ettiği alandır. Bir
başka ifadeyle Habermas, yaşam evreninin
kurumsal düzenini de özel alan ve
kamusal alan olarak iki bölüm şeklinde
düşünür. Özel alan; çekirdek aileye,
komşuluk ilişkilerine ve özgür derneklere
(STK'lar gibi); kamusal alan ise iletişim
araçları örgüsüne ve kamuoyuna karşılık
gelir. Buradan da anlaşılacağı gibi
Habermas, Weber'in “demir kafes”
metaforuyla anlattığı modernitenin,
özgürlüklerin kaybına neden olduğu
eleştirisi karşısında, özgürlüklerin ortaya
çıkacağı alan olarak yaşam evrenini
gösterir (Timur, 2012:195, 196). Habermas
özetle; yaşam evreninin karşılıklı anlaşma
ve uzlaşmaya dayalı iletişimsel akıl yoluyla
modernitenin beraberinde getirdiği
tehditlere karşı kendisini yeniden
üretilebilir olduğu ve tüm bireylerin
rasyonel bir toplum için iletişim kurmaya
ehil olduğu vurgusuyla özne merkezli akıl
yerine özneler arası kurulan iletişimsel
aklın önceliğine inanır.
Modernite - Bilgi - İktidar ve
Uzmanlık İlişkisi
Bauman'a göre; modernite öncesi yönetici
sınıf bir anlamda kolektif bir avlak bekçisi
iken, moderniteyi yaratan iktidar ise
bahçıvan modeli üzerine kurulmuştur.
Modernlik öncesi vahşi kültürden
modernitenin bahçe kültürüne geçişle
birlikte, geleneksel, kendi kendini yöneten
Max Horkheimer'ın yapıtı Akıl Tutulması ile Aydınlanmanın Diyalektiği, "araçsal aklın eleştirisinin" temel yapıtları olarak kabul edilir (Kejanlıoğlu, 2005).
20
MAYIS 2014
kültür yerle bir edilmiştir. Modernlik
öncesi halk kültürünün yıkılması; insan
ruhlarını ve bedenlerini dönüştürmede ve
eğitmede, uzmanlaşmış “yöneticiler,
öğretmenler ve 'toplum' bilimciler”e olan
yeni talebi doğuran temel etmendir.
İktidar, bilgiye ihtiyaç duyar, bilgi iktidara
meşruluk ve etkililik kazandırır (Bauman,
2003: 62, 63, 66, 84). Gücünü
meşrulaştıran bilgiye ihtiyaç duyan
modern devlet iktidarı; modern bilim ve
teknolojilerden ayrı tutulamaz. Modern
devlete başlangıcından itibaren, devletin
iktidarını artıracak ve onu daha sağlam
temellere oturtacak sistematik bilgi
biçimlerine sahip olduklarını iddia
edenler; avukatlar, maliyeciler, idareciler
ve daha sonra iktisatçılar devlet
bürokrasilerine şekil vermişlerdir
(Wolin, 1999: 57, 58).
17. yüzyılda başlayan modern çağda, bilim
ve teknolojinin gelişimine paralel olarak
uzmanlık düşüncesi belirginleşmeye
başlamıştır. Politika ve ticari kurumlarda
bilgi ve konumlarına dayanarak
görevlendirilen teknik eğitimli uzmanların
ilk tanımlamaları yine bu dönemde
yapılmıştır. Bu yüzyılda bilim ve
teknolojinin yükselişiyle birlikte Platon'un
“filozof-kralı” yerini, Francis Bacon'un
verimlilik ve teknik düzen adına yöneten
teknik seçkinlere bırakmıştır. Politik
iktidarı uzmanlara ve danışmanların
bilgilerine dayandırarak inşa etme,
rasyonel aklın gücü temelinde toplumsal
değişiklikleri yapılandırıcı esaslar ile
denetleme eğilimi 18. yüzyıl Aydınlanma
ideolojisinin de temelini oluşturmuştur.
Bacon'ın “bilgi, güçtür” özdeyişiyle
uzmanlığa dayalı görüşü, yeni endüstriyel
düzenin ortaya çıkışıyla birlikte artmıştır.
19. yüzyılda ise bilim ve teknik o güne
kadarki en büyük gelişimi yaşamıştır. Bu
gelişimle birlikte bilimin disiplinlere
ayrılması ve meslekleşme gerçekleşmiştir.
Sistemli araştırmanın gerçekliğin farklı
alanlarda uzmanlaşmasını gerektirdiği
yolundaki inanç uzmanlaşmayı da
beraberinde getirmiştir (Keskin, 2010: 23,
24, 29).
Uzmanlık ile politika ilişkisi üzerine
geliştirilen modellerin başında; Weber'e
dayandırılan “Karar Vericilik Modeli”,
Helmut Schelsky'nin “Teknokratik Modeli”
ve Habermas'ın “Pragmatik Modeli” gelir
(Keskin, 2010: 93). Modernite teorisinde
aynı zamanda, modern devlet içinde
uzman ile politikacı arasındaki ilişkiyi de
düzenlemeye çalışan Weber, bilim ile
politika, profesyonel ile politikacı arasında
araçsal bir ilişki olasılığı üzerinde
durmuştur. Weber'e göre; uzmanlık
bilgisine sahip kurmaylar ile iktidar
güdüsüne sahip ve istenç yoğun liderler
arasındaki eksiksiz iş bölümü, politikanın
bilimselleştirilmesini olanaklı kılar. Bu
görüşe karşı çıkan Habermas'a göre ise
Weber'in “karar vericilik” modelinde;
politikacı, uzmanın teknik bilgisinden
yararlanır ancak kendini kanıtlama ve
iktidar pratiği, bundan da öte karar vermiş
bir istenç tarafından ortaya konulmayı
gerektirir (Habermas, 2010: 90).
Politikacının hizmeti altına giren uzmana
iki özellik; ekonomik bağımlılık ve özel bir
yetenek (teknik bilgi, uzmanlık alanı)
yükleyen modelde politikacı her ne kadar
sınırlandırılarak teknik uzmanın
bilgisinden yararlanan kişi olarak görülse
de, kendini gerçekleştirme arzusu ve
iktidar pratiği nedeniyle politik aktörden
karar alma iradesi göstermesi beklenir.
Özetle model; politikanın bilimin
üzerindeki belirleyiciliğine, bilim ile
politika arasındaki görevlendirme ve
anlaşma sürecine ve uzmanlık bilgisinin
politik uygulamaya dönüştürülüp
dönüştürülmemesine karar veren
politikacıların üstünlüğüne dayanır
(Keskin, 2010: 43, 93, 94, 95). Habermas,
“Bilimselleştirilmiş Politika ve Kamuoyu”
başlıklı makalesinde; Weber'in “karar
vericilik” modeliyle birlikte Schelsky'nin
geliştirdiği “teknokratik” modeli de
eleştirir. Teknokratik modele göre; teknik
giderek daha çok devletleşir, devlet ise
giderek daha çok teknikleşir. Politik
iktidarın önemi, teknisyenin yükselişi
ölçüsünde azalır, politika; bilimsel, teknik
profesyonellerin yürütme organına
dönüşür. Weber'in “karar vericilik”
modelindeki, uzmanın politikacıya olan
bağımlılığı, bağımlılık ilişkisi bu modelde
tersine döner. Teknik devletteki
politikacılara pratikte yalnızca kurgusal bir
karar verme etkinliği kalır. İnisiyatifin;
bilimsel ve teknik tarafa geçtiği bu
modelde, Habermas'a göre henüz
tamamlanmış bir rasyonelleştirmeden
bahsedilemez (Habermas, 2010: 90, 91).
Bu iki modele karşılık, Habermas'ın
geliştirdiği pragmatik modelde ise uzman
ile politikacının işlevleri arasında ayrım
yapmanın yerine, eleştirel bir dönüşüm
ilişkisi geçer. Model, eleştirel bir karşılıklı
ilişki üzerine kurulur ve modelde politikacı
ile uzman arasında karşılıklı öğrenme
sürecinin inşası amaçlanır. Habermas'a
göre modelde; “ne uzman ne de politikacı
egemen olur.” Daha çok, bir yanda
bilimsel uzmanların karar veren mercilere
danışmanlık ettikleri ve bunun tersi olarak
da politikacıların bilim insanlarını
praksisin gereksinimlerine göre
görevlendirdikleri türde dönüşümlü bir
iletişim olanaklı ve zorunlu görünür
(Habermas, 2010: 91, 92, 93, 94). Modelde
hem politikacının hem de bilim insanının
iletişime açık olması idealize edilmiştir. Bu
modelin en önemli unsurlarından biri;
bilim ve politika arasında aracılığın
gerekliliğine işaret etmesi; yalnızca
politikacı ile uzman arasında bir etkileşimi
değil, bu ilişki içinde aynı zamanda
bilgilendirilmiş kamuoyunu da dâhil
ederek bu ilişkiyi tanımlamasıdır. Bu ilişki
21
MAYIS 2014
MAKALE
MODERNİTE BAĞLAMINDA BİLGİ, İKTİDAR VE UZMANLIK İLİŞKİSİ
içindeki karşılıklı iletişim, bir tarafta karar
vericilere danışmanlık hizmeti yapan
bilimsel uzmanları, diğer tarafta
uygulamalar gerektirdiği için bilim
insanlarını görevlendiren politikacıları
kapsamaktadır (Keskin, 2012: 101).
Bilimselleştirilmiş bir toplumun ancak
bilim ve teknik bilgiyi insanların yaşam
pratiğiyle de uzlaştırabildiği ölçüde kendini
reşit bir toplum olarak kurabileceğine
inanan Habermas'ın bu görüşüne, “Yeni
Kamu” adlı yapıtında kamu iknasının
rasyonelleştirilmesinin, kamuoyunun
örgütlenmesini aşındıracağını iddia eden
Leon Mayhew'dan önemli eleştiriler gelir.
20. yüzyılda, teknik ve araçsal aklın
22
yükselişinin kamusal tartışma sürecinin
etkisini azalttığına inanan Mayhew'a göre;
Yeni Kamu'da araçsal etki, kamu
iletişiminin kanallarını ve beraberinde
mesajlarını büyük ölçüde kontrol eden,
böylece de kamu tartışmasının gündemini
belirleyen profesyonel uygulayıcıların
egemenliği altındadır. Yeni Kamu'nun
inşasında amaçlanılanın ne olursa olsun,
hâkim ilkenin iknanın rasyonelleştirilmesi
olduğunu söyleyen Mayhew, politikanın
bilimselleştirilmesini ve akılcılaşmasını
eleştirir, kamu iknasının
rasyonelleştirilmesinin ve profesyonel
iletişimcilerin hâkimiyetinin kamusal
tartışma alanının çöküşüne neden
olduğunu ilan eder. O'na göre; Yeni
Kamu'nun uzmanları, kamu iletişiminin
kanallarını ve mesajlarını kontrol altında
tutarak, kamuoyuna aktarılacak konuların
içeriğini yönetirler ve yönlendirirler. Yeni
kamunun aktörleri olan uzmanlar, iknayı
rasyonelleştirerek kamunun düşüşünü
ilan ederler (Mayhew, 1997: 4, 5,189, 190).
Sonuç
Genel olarak eski'den yeni'ye geçişle
ilişkilendirilen “modern” kavramında, bir
yandan “yeni” (bugün) olan yüceltilerek
kutsanırken, diğer yandan da Descartes'ın
bilginin insan aklı temelinde yeniden inşa
edilebilmesi için “masanın üzerindeki
temizlenecekler” olarak gördüğü “eski”
(geçmiş) olan yerilmektedir. 17. yüzyılda
MAYIS 2014
Avrupa'da başlayan ve sonraları tüm
dünyayı etkisi altına alan modernlik;
özellikle toplumsal yaşam ve örgütlenme
biçimlerini anlatırken, modernizm; daha
çok sanatsal ve kültürel alanlara işaret
etmektedir. Çalışmada daha çok Max
Weber ve Jürgen Habermas'ın görüşleri
çerçevesinde ele alınan modernite ise
“akıl” kavramı üzerine konumlandırılan ve
bilimsel-teknik gelişmelerle
modern hayatın hemen her yönüne
yansıyan, olumlu özelliklerinin yanında
yıkımları da beraberinde getiren bir
süreçtir. Alman düşünür Ferdinand
Tönnies tarafından Gemeinschaft'tan
(topluluk-cemaat) Gesellschaft'a
(toplum-cemiyet), bir başka ifadeyle
geleneksel topluluktan, kentsel-sanayi
toplumuna geçiş olarak ele alınan
modernitede (Çiğdem, 2004: 102, 103) aile
hayatı; kentsel hayata, ortak irade;
bireysel iradeye, kolektif mülkiyet; kişisel
mülkiyete dönüşürken, aktörün “adetler
ve törelerin” olduğu kırsal hayat ise yerini
aktörün “devlet” olduğu ulusal hayata
bırakır. Giderek teknoloji ve tekniklerin
zorunlulukları etrafında yapılanan modern
toplumun temel kurumları da yavaş yavaş
akıl ve eylem odaklı teknik yöntemler
etrafında düzenlenmeye başlar. Modernite
süreciyle birlikte ortaya çıkan modern
devlet ise gücünü meşrulaştırmak için
bilgiye ihtiyaç duyar. Bu bilgiyi sağlayacak
olan da bilim ve teknolojinin gelişimine
bağlı olarak yükselmeye başlayan
uzmanlıkla birlikte, bilimin disiplinlere
ayrılmasıyla alanlarında söz sahibi olan,
iktidara yol haritası sunan uzmanlardır.
Platon'un “filozof-kralı”nın yerini alan,
bilgeden uzmana dönüşen (Keskin, 2012:
23, 175) ve zamanla iktidar seçkinlerinin
bir parçası haline gelen profesyoneller, bir
taraftan politikanın bilimselleştirilmesini
sağlarken diğer taraftan da iknayı
rasyonelleştirerek, yurttaşların kamusal
alanda kendilerini ilgilendiren konularda
fikir alışverişinde bulunma ve tartışma
olanaklarını ortadan kaldırırlar. Son
olarak; bilgi-iktidar ve uzmanlık
arasındaki birbirini besleyen döngünün,
“akıl” temeliyle yola çıkan modernite
süreciyle birlikte “düşünen, eleştiren ve
tartışan insan” yerine genellikle sadece
“izleyen ve onaylayan insanı” getirdiği
söylenebilir.
• Çiğdem A. (2004). Bir İmkân Olarak
Modernite Weber ve Habermas. İstanbul:
İletişim Yayınları.
• Fischer, F. (1990). Technocracy and The
Politics of Expertise. London: Sage
Publications.
• Fleury. L. (2009). Max Weber. Ankara: Dost
Kitabevi Yayınları.
• Giddens, A. (1998). Modernliğin Sonuçları.
Çeviren. Ersin Kuşdil. İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
• Habermas, J. (1994). Modernlik:
Tamamlanmamış Bir Proje. Çeviren.
Gülengül Naliş. Postmodernizm içinde.
Hazırlayan: Necmi Zekâ. İstanbul: Kıyı
Yayınları.
• Habermas, J. (2010). İdeoloji Olarak
Teknik ve Bilim. Çev. Mustafa Tüzel.
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
• Kejanlıoğlu, B. (2005).Frankfurt Okulu'nun
Eleştirel Bir Uğrağı: İletişim ve Medya.
Ankara: Bilim ve Sanat.
• Keskin F. (2010). Politik Profesyoneller ve
Uzmanlar. Ankara: De Ki.
• Kumar. K. (2004). Sanayi Sonrası
Toplumdan Post-Modern Topluma Çağdaş
Dünyanın Yeni Kuramları. Çeviren. Mehmet
Küçük. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.
• Mayhew, L. (1997). The New Public
Professional Communication and The Means
of Social Influence. Cambridge: Cambridge
University Press.
• Timur, T. (2012). Habermas'ı Okumak.
İstanbul: Yordam Kitap.
• Wolin, S. (1999). Elle Tutulmaz Demokrasi.
Demokrasi ve Farklılık içinde. Yayıma
Hazırlayan: Seyla Benhabib. İstanbul:
Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi
Akademisi Yayını Açılımlar Dizisi 1.
Kaynakça
• Ağaoğulları, M. A., vd. (2011). Sokrates'ten
Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler,
İstanbul: İletişim Yayınları.
• Bauman, Z. (2003). Yasa Koyucular ile
Yorumcular. Çev. Kemal Atakay, İstanbul:
Metis Yayınları.
23
MAYIS 2014
MAKALE
KÜRESEL SOSYAL
POLİTİKA FİKRİ
Gülçin MANZAK AYDIN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı
(Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Dünya ekonomisi tarih boyunca zaman
zaman yapısal değişikliklere ihtiyaç
duymaktadır. 1970'lerin sonunda dünya,
tam da böyle bir değişikliğe sahne
olmuştur. Bu değişikliğin öncesine
yakından bakılacak olursa; kapitalizmin
altın çağı olarak anılan ve İkinci Dünya
Savaşı'ndan 1970'lerin sonuna uzanan
dönemde Fordist sistem
mekanizmalarının işlediği görülmektedir.
Ana hatlarıyla Fordizm, genelde algılandığı
gibi salt montaj hattı temelinde örgütlenen
bir üretim sistemi değil, aynı zamanda
kitlesel tüketimi de içeren bir birikim
rejimidir. Dahası Fordizm, kitlesel üretim
ve tüketimi mümkün kılacak bir sosyal ve
siyasal sistemi de beslemektedir. Özetle,
“toplumdaki kurumlar ve kamu otoriteleri,
kitlesel üretime emek gücünün
sağlanmasını, kitlesel tüketicilerin
gelirden yeterli payı almasını, ayrıca emek
gücünün etkinliğini artıracak çeşitli sosyal
refah uygulamalarının hayata
geçirilmesini garanti eden bir yapılanma
içerisindedir” (Erdoğdu, 2012: 59).
Görüldüğü üzere bahsedilen dönem,
üretim taraflarının asgari ihtiyaçlarının
karşılanması temelinde varılan bir
anlaşma ortamı olarak tanımlanırken,
dönemin çalışma ilişkileri de bu temelde
barışçı ve uzlaşmacı olarak
nitelendirilmektedir.
1970'lerin ortalarından başlayarak
Fordizmin ulusal piyasalarda sınırlarına
ulaşması, ekonomik sistemi yeniden
düzenleme ihtiyacını doğurmuştur.
Detayına girilecek olursa, “daralan iç
pazarlar, dış pazarlarda yoğunlaşan
24
rekabet, artan petrol fiyatları, verimlilik
artışını geçen ücret artışları, düşen kâr
oranları ve refah devletinin maliyetleri,
Fordist sistemin sınırlarını” zorlamaya
başlamıştır (Erdoğdu, 2012:63). Bu
noktada, literatürde yaygın olarak
“küreselleşme” diye adlandırılan artan
serbestleşme ve yeniden yapılandırma
politikalarının devreye girdiği
görülmektedir.
Ortaya çıkışından bu yana zaten bir dünya
sistemi olarak işleyen kapitalizmin
1980'lerden sonraki evresini tanımlamak
için birkaç öğenin altını çizmek
gerekmektedir (Erdoğdu, 2006: 39).
Bunlardan ilki,sistemin eski sosyalist
ülkelerin kapitalist sisteme entegre
olması ve ulus devletler içindeki kamu
kesiminin de özelleştirmeler yoluyla
piyasalaşması yoluyla sağladığı dışsal ve
içsel yayılmadır. Bu genişlemenin yanı sıra
mali ve ticari serbestleşmenin artması
sonucunda karar merkezleri, ulus devlet
kimliğinden uzaklaşmış ve ulusal
politikaların belirlenmesinde mali
sermaye, ulus ötesi şirketler, ileri
kapitalist ülkeler ve uluslararası
kuruluşlar artan oranda söz sahibi haline
gelmişlerdir.
Öte yandan üretim teknolojilerindeki
gelişmeler, yeni örgütlenme ve çalışma
biçimlerine altyapı oluşturmuştur.
Pazardaki değişikliklere göre işleyişini
değiştirebilen bilgisayarlı makineler ve
robotların oluşturduğu esnek üretim
sistemi, gelişen iletişim teknolojilerinin de
etkisiyle, üretimin parçalara ayrılmasını ve
bu parçaların farklı coğrafyalara
taşınabilmesini sağlamıştır. Bu noktada
teknolojide somutlaşan bilgi üretimi
gelişmiş coğrafyalarda kalırken, makine
yoğunluklu fabrika üretimi ise işgücü
maliyetlerinin düşük, işçi hakları ve çevre
mevzuatının zayıf olduğu gelişmekte olan
coğrafyalara kaymıştır.
MAYIS 2014
Bu esnada yalın üretim1 anlayışı
çerçevesinde, çeşitli bileşenlerin montaj
hattında yalnızca gereksinim duyuldukları
zamanda ve gereken miktarda bulunması
anlamına gelen “tam zamanında üretim”
yaygınlaşmıştır. Dolayısıyla, şirketlerin
çekirdek işçileri yanı sıra, geniş bir işçi
kitlesinin Fordist dönemde alışık
olduğumuz düzenli çalışma ilişkilerinin
aksine daha küçük üretim birimlerinde,
taşeron işletmelerde, fason üretimde veya
evde düzensiz çalışma koşullarında
istihdam edildiği gözlenmiştir (Erdoğdu,
2006: 45).
Üretim ilişkilerinin küreselleştiği ve ulusal
refah devleti dayanaklarının ve
kaynaklarının yok olduğu bu çerçevede,
ulusal sosyal politika alanları oldukça
kısıtlanmış görünmektedir. Bu noktada,
küreselleşmenin sosyal politika üzerine
etkileri şu şekilde özetlenebilir (Yeates,
2008):
• Küresel sermayeyi çekmek isteyen
gelişmekte olan refah devletlerini
rekabete sokması (sosyal standartlar ve
çalışma standartları düşürmek, kamu
hizmetlerinin özelleştirilmesi, küresel
sağlık ve refah piyasalarının yaratılması,
gönüllü ve gayrı resmi koşullara bağlılığın
artışı),
• İlgili konuları ulus üstü kurum veya
oluşum (EU, WB…) seviyesinde tartışması,
• Sosyal politika alanına yeni aktörler
getirmesi (Bretton Woods Kurumları,
Birleşmiş Milletler birimleri, kalkınma
bankaları…),
• Sosyal politika reformuyla ilgili 'yeni'
politik koalisyonlar oluşturması (kamuözel işbirliği çerçevesinde yürütülen AIDS
kampanyaları),
• Bireyler, hane halkları, işçiler ve
toplumlar için yeni sosyal risk ve fırsatlar
yaratması. Sosyal politika alanının bu
şekilde etkilenmesi, küresel düzeyde
sosyal politika arayışlarına ve bu
politikaları uygulayabilecek kurumlar
üzerinde tartışmalara yol açmıştır. Bu
çalışmada, şu ana dek küresel sosyal
politika fikrinin ortaya çıkış koşulları
tartışılmıştır. Çalışmanın devamında, bu
alanda etkili olabilecek uluslararası
kurumlar ve reform önerileri ele
alınacaktır.
Yeates'in (2008) tanımına göre küresel
sosyal politika; “sosyal politika konularının
içerik ve neden-sonuç ilişkileri açısından
nasıl küreselleştiğini; insan, mal, hizmet,
fikir ve paranın sınır hareketlerinin bu
alanın gelişimiyle ilgisini; kolektif
hareketin ulus ötesi biçimlerinin ortaya
çıkışını ve politika yapıcılığının bu türünün
dünya çapında sosyal politika gelişimini
nasıl şekillendirdiğini” incelemektedir.
Deacon (2008) ise bu alanda tek bir birimin
değil birçok aktör ve birimin etkileşim
içinde karar alma süreçlerine katıldığını
vurgulayan “küresel sosyal yönetişim”
kavramını incelediği çalışmasında bu
konuda etkili olan aktörlerin politika
önerilerini tartışmıştır. Aslında aşağıda
detaylıca inceleneceği gibi, uluslararası
örgütler arasında ve örgütlerin kendi
içlerinde bir 'konum savaşı'ndan (war of
position) söz edilmektedir. Bu savaş genel
olarak kaynakların yoksullara yöneltilmesi
ve sağlık, sosyal güvenlik ve eğitim
alanlarında devletin yerine özel sektörün
egemen olması fikrine karşı, güç
ilişkilerinde ve gelirde zenginden yoksula
doğru yeniden dağılımın artmasına dayalı
evrensel hizmet fikri arasındadır.
Bu alandaki en aktif ve güçlü kurumlar
genel olarak Bretton Woods Kurumları'dır.
Bunlardan ilki olan Dünya Bankası (WB),
1980'lerde ve 1990'larda yoksulluğun
önlenmesi ile sınırladığı sosyal politika
fikri ile gelişmekte olan ve geçiş
ekonomilerindeki ulusal sosyal politikayı
olumsuz yönde etkilemiştir. Şöyle ki Dünya
Bankası, çalışmalarında sosyal refah
uygulamalarının yoksul kesimleri değil
orta sınıfı desteklediği savına dayanarak,
bu ülkelerdeki sosyal devletin işlevsizliğini
vurgulamaktadır. Öte yandan kredi
şartlılığı, yani bankanın ülkelere verdiği
para karşılığında istenilen politikanın
uygulanması zorunluluğu, yoksulların
eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşmasının
1
Yalın üretim, üretime yük getiren tüm israflardan arınmayı, katma değer yaratmayan tüm işlevleri tasfiye etmeyi amaçlar. Burada israf, bilinen anlamının ötesinde ürün ya
da hizmetin kullanıcısına herhangi bir fayda sunmayan, müşterinin fazladan bedel ödemeyi kabul etmeyeceği her şeydir. Tasarımdan sevkiyata tüm ürün/hizmet yaratma
aşamalarındaki her türlü israfın (hatalar, aşırı üretim, stoklar, beklemeler, gereksiz işler, gereksiz hareketler, gereksiz taşımalar) yok edilmesi ile maliyetlerin düşürülmesi,
müşteri memnuniyetinin artırılması, piyasa koşullarına uyum esnekliğinin kazanılması, nakit akışının hızlandırılması dolayısı ile firma kârlılığının artırılması hedeflenir
(http://www.lean.org.tr/yalin-yaklasim).
25
MAYIS 2014
MAKALE
KÜRESEL SOSYAL POLİTİKA FİKRİ
önünde önemli bir engel olmuştur. Özetle,
yoksullar için güvenlik ağı oluşturup orta
sınıf için eğitim ve sağlık giderlerinin
paralı hale getirilmesi gerektiğini salık
veren Dünya Bankası grubuna karşılık, bu
yaklaşıma katılmayan bir grup da 'herkes
için iyi kamu hizmeti' yaklaşımını
savunmaktadır. İkinci olarak Uluslararası
Para Fonu (IMF); 1970'ler, 1980'ler ve
90'larda 'güvenlik ağı' fikrini takip etmiştir.
Yapısal uyum programlarına aldığı
tepkilerle yoksulluğun azaltılması ve
büyüme alanlarına yönelen IMF,
şimdilerde kısa dönem makro istikrar için
sosyal harcamaların kısılmasını salık
verdiği ve bunun uzun dönem yoksulluk
hedefiyle çeliştiği gerekçesiyle
eleştirilmektedir. Son olarak Dünya Ticaret
26
Örgütü (WTO), özellikle küresel özel
hizmet sağlayıcılarını destekleyen Hizmet
Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ve ilaç
firmalarının patent hakkı üzerinden yoksul
ülkelerdeki ilaç fiyatlarını etkileyen
Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları
Anlaşması (TRIPS) sayesinde ulusal sosyal
politikayı karşıt yönlerde etkilediği
tartışılan bir kurumdur.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), sosyal
sorunlarla ilgili kurulan en eski
uluslararası hükümet organizasyonudur.
Kurum, 1930 ve 1970'ler arasında
gelişmekte olan ülkelerde emeklilik ve
sosyal güvenlik sistemlerinin
kurulmasında temel rol oynamıştır. Örgüt,
1980 ve 1990'larda sosyal koruma
alanında liderlik etmiş ve özellikle
emeklilik alanında özelleştirme ve
bireyselleşmeyi savunan WB'ye karşı
durmuştur. Öte yandan Dünya Sağlık
Örgütü (WHO), sağlık konusunda daha
fazla söz sahibi olabilmek için
ekonomistlerle işbirliğine gitmiş ve sağlık
harcamalarını insani gerekçeyle değil
beşeri sermayeye katkı sağladığı
gerekçesiyle meşrulaştırma çabasıyla
dikkat çekmektedir. Fazla etkin
olmamakla beraber Kalkınma ve
Ekonomik İşbirliği Örgütü (OECD) ise;
serbestleşme taraftarı WB, IMF, WTO ve
kamu hizmetini korumayı savunan
Birleşmiş Milletler (UN) sosyal birimleri
arasında konumlanmaktadır.
MAYIS 2014
Haklar Sözleşmesi’ni ihlal eden ülkeleri
rapor etmek ve denetlemekle görevlidir.
Yalnız zorlayıcı mekanizmaların, küresel
düzeyde yasal tazminat ve hükümetlerin
sosyal hakları korumadaki herhangi bir
başarısızlığı karşısında bireysel şikâyet
mercinin olmaması, içeriği ilerici bu
belgeleri işlevsiz hale getirmektedir. Bu
kısıtlar 1989 Çocuk Hakları Sözleşmesi
için de geçerlidir.
Şimdiye kadar bahsedilenlerin yanı sıra,
dünya çapında sosyal politika konularında
etkili olabilen diğer kurumların UN
bünyesindeki birimlerden oluştuğu
gözlenmektedir. Bunlardan ilki; Birleşmiş
Milletler Eğitsel, Bilimsel ve Kültürel
Örgütü (UNESCO); finansman meselelerini
WB'ye bırakırken, daha çok eğitimin içeriği
ve sosyal amaçlarıyla ilgilenmekte ve
küresel özel eğitimi düzenleme kılavuzları
yaymaktadır. Bir diğer UN birimi olan BM
Çocuk Fonu (UNICEF), çocukların refah ve
haklarıyla ilgili olduğundan geniş bir
sosyal politika alanına hitap etmektedir.
UN'nin diğer ilgili birimlerine gelince; BM
Kalkınma Programı (UNDP), BM
Ekonomik ve Sosyal İlişkiler Bölümü
(UNDESA) ve WB'nin aynı alandaki
politikalarının uyumlaştırılması
gerekmektedir. Örneğin; 2000 yılında
UN'nin ortaya koyduğu yoksulluğun
azaltılması, çocukların okula gönderilmesi
ve sağlık erişiminin iyileştirilmesi vb.ni
kapsayan Milenyum Kalkınma
Hedefleri'nin (MDGs) gerçekleşmesi
ülkeler için sosyal kalkınma planları
yapılmasını gerekli kıldığından UNDP'nin
görev alanına girmektedir. Fakat aynı
zamanda ülkeler tüm bu politikaları, iş
yaratma üzerinden evrensel ve kapsayıcı
biçimler öneren yeni sosyal politika
rehberi notlarıyla (UNDESA) da
uyumlaştırmak zorunda kalmaktadır. Son
olarak BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel
Haklar Komitesi (UNCESCR), UN'nin 1966
Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel
Küresel düzeyde ulus üstü sosyal politika
olarak ele alınan küresel sosyal politika,
yukarıda bahsedilen kurumların da
yardımıyla küresel yeniden dağılım,
küresel sosyal düzenleme ve küresel
sosyal haklar alanlarında politikalar
üretmektedir. Bunların ilkine en güzel
örnek, yoksul ülkelerde sağlık, eğitim ve
sosyal koruma alanlarında sınırlı küresel
kaynağa ulaşımı sağlayan Küresel Fon'dur
(Global Fund). Küresel sosyal düzenleme
ise, küresel iş dünyasına sosyal
sorumluluk getiren Küresel Sözleşme
(Global Compact) çerçevesinde
tartışılabilir. Bunu imzalayan iş sahipleri
çalışma, çevre ve yolsuzluk karşıtı
standartlara uyacağına dair söz vermiş
olmaktadır. Bu da gönüllülük esasına
dayandığından bir bağlayıcılığı yoktur.
Küresel sosyal haklar çok güçlü olmasa
da UNCESCR'nin varlığı ve UN'nin eğitim,
sağlık ve yoksulluğun önlenmesi
konularında asgari küresel sosyal
standartlarının kabul edilmesi bu alanda
ilerleme sağlandığını göstermektedir.
Küresel sosyal yönetişim alanında radikal
değişiklik önerileri bir kenara koyulacak
olursa, mevcut tabloda olası reform
başlıkları aşağıdaki gibi özetlenebilir:
• Bu reform önerilerinden en yaygını
ekonomik ve sosyal politikada UN'nin
rolünü güçlendirmektir. Buna paralel
olarak, 2005'teki Genel Sekreterlik Raporu
27
MAYIS 2014
MAKALE
KÜRESEL SOSYAL POLİTİKA FİKRİ
Ekonomik ve Sosyal Konsey'e (ECOSOC)
küresel kalkınma gündemini yönetmede
ve MDG'leri de içerecek biçimde
uluslararası kalkınma hedeflerinin
uygulanmasında liderlik atfetmektedir.
Bunun dışında bir grup da bu görevin
UNDP, ECOSOC, UNDESA ve UN
bünyesinde kurulabilecek diğer birimlerin
işbirliğinde başarılabileceğini iddia
etmektedir.
• Uluslararası örgütler arası diyalog ve
sinerjinin önemini vurgulayan diğer reform
önerisi WB'nin uluslararası hâkimiyetini
azaltmanın bir diğer yolu olarak, UN ve
WB birimleri arasındaki iletişim ve
işbirliğinin artırılmasını savunmaktadır.
ILO bu görüş çerçevesinde, işbirliği içinde
hareket eden kurumların adil ve kapsayıcı
bir küreselleşme için -ilk olarak küresel
büyüme, yatırım ve istihdam yaratma
sorunları için- daha dengeli ve
tamamlayıcı politikalar üretebileceğini
ileri sürmektedir. Benzer şekilde WB ve
IMF de, WB'nin paydaş birimlerle işbirliği
içinde, MDG'lerin durumuna dair küresel
bir rapor hazırlaması konusunda
hemfikirdir.
• Güney için daha geniş politika alanı
reformunu savunanlar şimdilerde hem
WB'nin hem Kuzey devletlerinin sağladığı
fonların daha az bağlayıcı olduğunu
vurgulamaktadır. Bunun yanı sıra, Çin'in
sağladığı koşulsuz yardımlar sayesinde de
Güney'in ihracata dayalı özelleştirmeci
politikalara alternatif üretebilme
olanağından bahsedilmektedir. UNCTAD
bu alternatif yolu (Washington
uzlaşmasına bir gönderme ile) Güney
Uzlaşması olarak adlandırmaktadır. Buna
göre uluslararası ekonomiye
entegrasyonda uygun sıralama ile
karşılaştırmalı üstünlüğün olduğu
sektörlerde dışa açılma ve gelir
dağılımında üretim odaklı bir bakış açısı
daha faydalı olacaktır.
28
• Bu alandaki reformun küresel ağlar ve
küresel kamu-özel ortaklığı sayesinde
mümkün olduğunu savunan grup UN ve
WB çevresinde dönen tartışmanın
sınırlarını aştığını ve sosyal politika
alanında küresel değişimin adı geçen yeni
olasılıklarla mümkün olduğunu ileri
sürmektedir. Uluslararası örgütlerdeki
paydaşlar, küresel özel sektör ve
uluslararası STK'lar arasında işbirliğini
teşvik eden bu bakış açısı, varsa takip
edilen ilkelerin demokratik süreçlerden
geçmeden belirleneceği yönünde
eleştirilmektedir.
• WB'nin hesap verebilirliğinin artırılması
üzerine duran reform önerisine göre,
kurum sadece bağış yapan hükümetlere
karşı değil, borç verdiği ülke
hükümetlerine karşı da sorumludur. Bu
konuda dikkat çeken üç reform alanı
vardır: Oylama hakkının dağılımı
konusunda ülkelerin milli gelir
büyüklüğüne göre yapılan düzenleme
yerine, her ülkenin bir oy hakkı olmasının
daha uygun olduğu ileri sürülmektedir.
Yönetim kurulunun kompozisyonuna
gelince, sanayileşmiş ülkelerin mutlak
çoğunlukta olması bir başka reform
alanını oluşturmaktadır. Son olarak örgüt
personelinin seçiminde ABD eğitimli
Ortodoks ekonomistlerin ağırlığı da bir
başka reform alanıdır.
• Dünya-bölgesel sosyal politika, Kuzey
çıkarlarına hizmet eden uluslararası
kurumları desteklemek ve güçlendirmek
yerine Güney'in korumacı amaçlarına
hizmet edecek bölgesel oluşumlar
yaratmak ve bu oluşumları
güçlendirmenin daha anlamlı bir çaba
olduğunu savunmaktadır. Benzer şekilde
tüm dünya için geçerli tek bir sosyal
politika bütünü oluşturmaya
çalışmaktansa, Güney hükümetlere kendi
politikaları için de yer bırakan dağılım,
düzenleme ve hakların dünya-bölgesel
sosyal politikaları oluşturulabilir.
Hâlihazırda Güney'deki ticaret blokları ve
diğer bölgesel birlikler (Mercosur, SADC,
ASEAN, SAARC…vb.) ticaret ve emek,
sosyal ve sağlık standartları gibi
konularda fikir birliğine gitmektedir. Bu da
hem küresel piyasa güçlerine karşı bir
koruma sağlarken hem de küresel
düzeyde bu ülkelerin seslerinin daha fazla
duyulmasını sağlamaktadır.
Görüldüğü üzere, günümüzde yeni
boyutlarıyla yaşanan küreselleşme her
alanda olduğu gibi sosyal politika alanında
da yeni tartışmalara ve fikirlere yol
açmaktadır. Gelecekte hangi fikirlerin
gerçekleşme şansı bulacağı hangilerinin
olgunlaşamadan hafızalardan silineceğine
zaman içinde tanıklık edilecektir.
Kaynakça
• Deacon, B., (2008) Global and Regional
Social Governance, Understanding Global
Social Policy içinde, N. Yeates (der.) Policy
Press: Bristol, s. 21-45.
• Erdoğdu, S. (2012)“Dünyada Çalışma
İlişkileri: 1945 Yılından Günümüze Kadar”
Çalışma İlişkileri Tarihi, A. Makal (der.)
Anadolu Üniversitesi Yayını: Eskişehir, s.
54-78.
• Erdoğdu, S., (2006), Küreselleşme
Sürecinde Uluslararası Sendikacılık, İmge
Kitabevi: Ankara.
• Yeates, N., (2008) The idea of global
social policy, Understanding Global Social
Policy içinde, N. Yeates (der.) Policy Press:
Bristol, s. 1-20.
• www.lean.org.tr, Yalın Enstitü Web Sitesi,
Erişim Tarihi: 24.04.2014.
MAYIS 2014
MAKALE
ÜNİVERSİTE VE SANAYİNİN YENİLİKÇİ İŞBİRLİĞİ İÇİN
ÜÇÜNCÜ NESİL “AÇIK ÜNİVERSİTE” DÖNÜŞÜMÜ
Dr. Mustafa Kemal AKGÜL / Daire Başkanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Giriş
Üniversiteler kuruluş amaçları ve yasal
dayanakları itibarıyla kamuya açık yerler
olarak tanımlansa da büyük ölçüde kendi
iklimi içinde kendi dinamiklerini öncelikli
kılan bir yapı içindedir. Üniversitelerin
eğitim kurumu olma önceliğini
sağlamaları ve korumaları yadsınamaz ve
bu olağandır. Ancak Amerika Birleşik
Devletleri (ABD) ve birçok Avrupa
üniversitesinde görülen sanayide etkinliği
olan hatta elde ettikleri patentlerinden
önemli kazançlar elde edebilen rekabetçi
ve üretken üniversite olabilmeleri de
önemlidir.
Üniversiteler var olan bu yapılarını
korumakla birlikte, içinde yer aldığı “bilgi”
iklimi içinde, bilgiyi de üretken biçimde
kullanan, bu bilgiden toplumun her
kesiminin yararlanmasını sağlayan, büyük
ölçüde de var olan toplumsal dinamiklerin
yenilenmesini sağlayan, süreçleri
dönüştüren bir etkinlik içinde de olmak
zorundadır. Bunun yolu ise üniversitelerde
küçük yapısal düzenlemelerle yeni bir
uygulamanın başlatılması ile mümkün
olabilecektir. Son 10 yıl içinde oluşturulan
TEKMER (teknoloji merkezleri) ve
TEKNOKENT uygulamaları ise daha çok
yüksek eğitime sahip girişimciler veya
kurumsallaşmış işletmeler için bir fırsat
oluşturmuş, ancak KOBİ'lerin çok büyük
çoğunluğu için bu tür yapılanmalar hala
erişimi zor olarak görünmektedir.
Bu makalede, üniversite-sanayi
işbirliğinde birlikte çalışabilirlik için
mevcut üniversitelerimizin bir kısmında
3. Nesil “Açık Üniversite” uygulamasına
dönüşüm önerilmektedir. Açık Üniversite
deyimi ile anlatılmak istenen, “bilginin
ekonomiye çevrildiği” (Bkz. Stanford/MIT
üniv. modeli) [2] yeni nesil üniversiteye
dönüşümün sağlanmasıdır. Üniversiteler
kampüslerin içinde kaldıkça ancak bilginin
aktarılması evresi ile kalınacak, ekonomiye
doğrudan katkı sağlanmadığı sürece de
29
MAYIS 2014
MAKALE
ÜNİVERSİTE VE SANAYİNİN YENİLİKÇİ İŞBİRLİĞİ İÇİN
ÜÇÜNCÜ NESİL “AÇIK ÜNİVERSİTE” DÖNÜŞÜMÜ
Olgunlaşma
...
olgunlaşmış
eski paradigma
yeni ihracat
teşviki
ithal ikamesi
(dış yatırım
ve korumacılık)
alanlarını saptamak amacıyla bilimin,
teknolojinin, ekonominin, çevrenin ve
toplumunuzun vadeli geleceğine sistemli
olarak bakan süreçtir [5].
...
kalkınma
fonları
...
?
globalleşme
ile
yaşamak
asya kaplanları
atılımı
başkalalarının
kaybolmuş zamanı
hammadde ihracı
mamul ithali
...
.
zaman
Şekil 1. Teknoloji Yörüngesi/Paradigması: Hareketli Hedefler [2].
toplumdaki sahiplenme ancak “orada bir
üniversite var uzakta, o üniversite bizim
üniversitemizdir!” kabulünün dışına
çıkamayacak ve toplumdaki sosyal ve
ekonomik gelişmenin içinde gereğince yer
alamayacaktır.
KOBİ
Büyük
İşletme
1. Sürdürülebilir Kalkınma İçin Yenilikçi
Sosyal ve Ekonomik Modeller Neler
Söylemekte?
Teknoloji öngörüsü; en büyük ekonomik ve
sosyal yararı sağlaması beklenen yeni
jenerik teknolojileri ve stratejik araştırma
KOBİ
KOBİ
Üniversiteler
Yerel
Yönetimle
KOBİ
KOBİ
KOBİ
KOBİ
KOBİ
Teknoloji
Merkezle
KOBİ
KOBİ
Büyük
İşletme
KOBİ
KOBİ
Sektörel
STK’lar
KOBİ
KOBİ
Bölgesel Ekonomi
KOBİ
KOBİ
KOBİ
KOBİ
Destek
Hizmetle
Tekn.
Merk.
Büyük
İşletme
Ticaret/Sanayi
Odaları
KOBİ
KOBİ
KOBİ
KOBİ
KOBİ
KOBİ
KOBİ
KOBİ
Şekil 2. Dağınık Bölgesel İnovasyon Sistemi (Orjinali İngilizce’den çevrilmiştir.)
Kaynak: Üniversite-Sanayi İşbirliği- www.inovasyon.org/getfile.asp?file=uni-san.ppt [2].
30
Bir işletmenin rekabeti ve hayatta
kalabilmesi için en önemli ve başat konu
olan “verimlilik kavramının”
algılanmadığı, uygulanmadığı bir işleyiş
içinde yenilikçi uygulamaların yeterince
algılanmaması olağandır. Dolayısıyla
KOBİ'lerde verimlilik dönüşümü etkileri
görülmeden Ar-Ge ve yenilik anlayışına
dayalı üretimlerin yapılmasını beklemek
oldukça zordur. Bazı görüşlerde öne
sürüldüğü gibi Ar-Ge ve yenilik
uygulamaları verimliliğin bir alternatifi
değildir, tam tersi Ar-Ge ve yenilikçi
uygulamalar doğrudan “verimlilik
yönetimi planlaması” altında yer alan
uygulamalardır.
İşte bu noktada, çok önemli olan bu
sorunun çözümlenmesinde anahtar görev
üniversitelere düşmektedir. Bugün
itibarıyla Türkiye'de üniversitesi olmayan
il, meslek yüksekokulu
olmayan-neredeyse- ilçemiz kalmamıştır.
Bu potansiyeller kullanılarak çok hızlı
biçimde-dönüşüme arzulu ve hazır
olan-KOBİ'lerimizden başlanılarak
işletmelerimizin verimlilik dönüşümlerinin
başlatılması, ardından da yenilik
uygulamalarına geçilmesi mümkündür.
2. Üniversite-Sanayi İşbirliğinde Birlikte
Çalışabilirlik
Başta ABD olmak üzere gelişmiş
ülkelerde, üniversite-sanayi işbirliğinin
başlaması ve gelişiminde akademik iki
aşamadan bahsedilmektedir (akademik
devrimler olarak nitelenmekte). Buna göre
öncelikle yeni bilginin keşfi süreci
başlamakta, ardından da bilginin
ekonomik faaliyete çevrilmesi aşaması
gelmektedir. Bunlardan ilkinin ülkemizde
MAYIS 2014
Tablo 1. Akademik Devrimler
1. Devrim
Yeni Bilginin Keşfi
Harvard Model
2. Devrim
Bilginin Ekonomik Faaliyete Çevrilmesi
Stanford/MIT Model
Kaynak: Üniversite-Sanayi İşbirliği- www.inovasyon.org/getfile.asp?file=uni-san.ppt
henüz devam etmekte olan,
üniversiteleşme süreci ve var olan
üniversitelerimizin büyük çoğunluğundaki
bilim yapılanmasını da ifade ettiği
söylenebilir.
Üniversite-sanayi işbirliğinde ülkemizde
çözümlenmesi gereken üç temel sorun
kümesinin varlığı öne çıkmaktadır.
Bunlardan ilki her iki tarafın beklentileri
(Bkz. Tablo 2) ve bunun kesişme
noktasının henüz belirgin olmaması,
ikincisi üniversite ve sanayinin ortak
kültürü (dil ve algılama da dahil olmak
üzere) üçüncüsü ise ortak çalışma
arayüzünün nasıl tanımlanacağı
konusunda araştırmalara dayalı bir
referans arayüzün olmamasıdır.
Türkiye'de üniversite sanayi işbirliğinde
istenilen sinerji düzeyine gelinebilmesi ve
bu sorunların kalıcı olarak aşılabilmesi
Tablo 2. Üniversite-Sanayi İşbirliğinde Sorun Kümeleri [3].
1. Tarafların Beklentileri
Belirgin bir kesişme noktası yok
2. Ortak Kültürde Buluşma
Ortak dil kullanımı ve algılama da benzerlikler çok az
3. Ortak Çalışma Ara Yüzü
Araştırmalara dayalı referans bir ara yüzün olmayışı
Tablo 3. Sanayici ve Akademisyenin-Ortak-Beklenti Noktaları [3].
ORTAK (?) NOKTALAR
SANAYİ NE DİYOR?
ÜNİVERSİTE NE DİYOR?
Zaman kavramı (“1 günde isterim”)
Zaman kavramı (“10 günde olur”)
Öncelikler farklı (Mal-Mülk)
Öncelikler farklı (mevki-m akam)
Mali problemler (çok para istiyorlar!)
Mali problemler ( bilgiye kıymet vermiyorlar!)
Üretimi-işletme pratiğini bilmiyorlar
Ne yaptıklarını bilmiyorlar
Tecrübe önemli (kitapta yazıldığı gibi değil)
Bilgi daha önemli
Muhafazakâr
Radikal
Sonuç pozitifse değerlidir
Negatif sonuç da değerlidir
Başarının paylaşımı:
İşte buyurun! Profesör yaptı! Ben burada
olacak adam mıyım?
Kaynak: Ferhat KARA, Mahmut KİPER; TÜBİTAK SAM
- web.deu.edu.tr/umk/umk/sunumlar/fkara/samsunu.PPT [3].
için aşağıda gerekçeleri açıklanarak
önerilen “Açık Üniversite Modeline”
dönüşüm, önemli bir alternatif olarak
önerilmektedir. ABD üniversitelerinde
olduğu gibi (Bkz. ABD üniversitelerindeki
Grant Sistemi) konusunda uzmanlığı ve
pratik uygulamaları olan bir üniversitenin
sorumluluğunda Ar-Ge fonlarının
kullanılması en uygun seçenek olarak
görülmektedir. Bununla birlikte birçok
gelişmiş ülkede üniversite-sanayi işbirliği
içinde devlet kurumları, devlet desteği ile
birlikte üçlü sarmal (helix) sistemi ile
birlikte güçlü bağlar içinde yer almaktadır.
Bu üçlü sarmalın kurulumu ile ortak
sorumlulukların yönetilmesi,
denetlenmesi ve yeniden düzeltilmesi
oldukça hızlı ve kolay olabilmektedir.
Üniversite sanayi işbirliğinde var olan
modellerden yaygın olarak önerilenler:
Üçlü ağ yapılar ve hibrid
organizasyonlardır (Bkz. Şekil 3).
3.Üçüncü Nesil “Açık Üniversite
Önermesi Nedir”
Ülkemizdeki üniversiteler yasalar gereği
vatandaşlara açık olan kurumlardır.
Burada “Açık Üniversite” önermesi;
üniversitelerin bulundukları bölgedeki
sosyal ve ekonomik kalkınma planları
içinde doğrudan yer alan; yerel sanayinin
ve hizmet sektörünün gelişebilmesi için
ilgili kesimlere sürekli eğitim ve
danışmanlık hizmeti veren, sanayicinin
ihtiyaç duyduğu her alanda araştırma
enstitüleri ile Ar-Ge hizmeti sunabilen
dinamik yapılanmaya dönüşümüdür. 3.
Nesil Üniversiteler; İşbirliği: ”know-how”
ve başka yollar ile bir ağ üniversitesidir,
doğrudan devlet katkısı azalmıştır [1].
Eğitimlerle birlikte, Ar-Ge, yenilik
çalışmaları ile sonuç odaklı ürünler elde
etme amaçlı faaliyetler önemlidir.
Yönetimde değişimler (örneğin tema
tabanlı), teşvikler (örneğin işbirliği,
kıymetlendirme (valorizasyon) için), tutum
31
MAYIS 2014
MAKALE
ÜNİVERSİTE VE SANAYİNİN YENİLİKÇİ İŞBİRLİĞİ İÇİN
ÜÇÜNCÜ NESİL “AÇIK ÜNİVERSİTE” DÖNÜŞÜMÜ
ÜNİVERSİTE-SANAYİ-DEVLET İŞBİRLİĞİ
S
Ü
D
D
Ü
S
liberal
devletçi
S
Ü
sanayi
üniversite
üçlü ağyapılar,
hibrid organizasyonlar
D
Üniversite neden sanayi ile işbirliği yapar?
• Toplumun bir kamu yatırımı olan üniversite araştırmasının
ekonomik değerini görmek istemesi,
• Ekonomik değer talebinin doğurduğu mali baskılar sonucu
firma kaynaklarından ve işbirliği programları destek fonlarından
yararlanma,
• İşbirliği kültürünün gelişmesi,
• Araştırmacıların kendi buluşlarının uygulanmasına ilgi
duymaları,
• Firmaların üniversiteden araştırma talep etmeleri,
• Öğrencilere yeni fırsatlar yaratma,
• Sanayideki uzmanlıktan yararlanma.
üçlü sarmal
devlet
Şekil 3. Teknoloji Yörüngesi/Paradigması: Hareketli Hedefler [2].
gerektirir [4]. Bir anlamda üniversiteler,
sanayinin ve sanayinin öncüsü akıl ve
uygulama kapısı olmak durumundadırlar.
Çünkü uluslararası rekabet çok
çetinleşmiş ve aylarla ifade edilebilecek
yeniliklerin ortaya çıktığı bir küresel
ekonomi çağı başlamış durumdadır.
4.Neden “Açık Üniversite” Uygulamasına
Geçilmeli? Bunun Adımları Nasıl Olmalı?
Türkiye'nin 2023 hedefleri içinde Ar-Ge
harcamalarına ayrılan payı, yurt içi milli
hâsılanın (GSMH) % 3'üne kadar
yükseltmektir. Bugün itibarıyla bu oran
henüz % 0,9 seviyesindedir.
Açık Üniversite dönüşümüyle
üniversitelerin var olan yapılanmalarında
sağlayacağı gelişmeler Tablo 5'te
verilmiştir.
Ülkemizde özel sektörün Ar-Ge'ye ayırdığı
pay ise tüm Ar-Ge harcamaları toplamı
içinde yaklaşık 1/2 düzeyinde bile değildir
[6,7].
Ü
D
.. ..
.
S
.............
.......................
................................
...........
......................
.....................
.........
.......................
.........
...........................
inovasyonun
...... .. .
yeni
..................
...........
..
....
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
üçlü sarmalı
....
..
....................
.
.........
....... . . . ... .
...................
.............................
.....
.
...............
.................................
...............................
Şekil 4. İnovasyonun Üçlü Sarmalı; Üniversite, Sanayi ve Devlet Kurumları [2]
32
KOBİ'lerin kurumsallaşmasındaki
sorunlar ancak bölgesel düzeyde,
KOBİ'lerin ilişkili olduğu ticaret ve sanayi
odaları işbirliği ile üniversitelerin yoğun
danışmanlık hizmetlerinin sunulması ve
KOBİ'lere “kurumsallaşma sertifikası”
verebilmesi ile aşılacak bir sorundur.
Burada devlete düşen görev ise KOBİ'lere
vereceği destek ve kolaylıkları
“kurumsallaşma” şartına bağlamasıdır.
İşletmelerimizin birçoğunun ve KOBİ'lerin
neredeyse tamamının içinde yer aldığı bu
temel sorunların çözümü ancak
üniversitelerimizin kapısının hiçbir koşul
öne sürülmeksizin KOBİ'ler başta olmak
üzere işletmelerimize 7/24 eğitim,
danışmanlık hizmetlerinin sunulması ile
Ar-Ge, yenilik amaçlı laboratuvar
çalışmalarının üniversitelerde yapılması
ile mümkündür.
“3.Nesil ‘Açık Üniversite’ye geçilmesinin
adımları nasıl olmalıdır?” sorusunun
cevabı şüphesiz bazı aşamalarda bölgesel
farklılıklar göstermekle birlikte Tablo 4'te
yer alan yaklaşımlarla yapılması olasıdır.
Burada asıl olan üniversitelerdeki
akademik özgünlük korunmaya devam
MAYIS 2014
Tablo 4. Nesil “Açık Üniversite ”ye Geçiş Adımları Nasıl Olmalı?
Aşamalar
Yapılacak Uygulamalar
1.Üniversitelerin Sanayide Uzmanlık Alanlarına Göre Belirlenmesi
Coğrafi bölgelerin büyüklüklerine göre rekabeti
sağlayabilecek biçimde birden fazla kümelenme
2.Uzman Akademisyenlerin Belirlenmesi
Belirlenmişuygulama konularında akredite
uzmanlıkların kurulması
3.Üniversite Laboratuvarlarının Geliştirilmesi
Bölgesel sanayi yapılanmasına göre akredite
Ar -Ge ve test lab. kurulması
4.Sanayi İçin Sürekli Eğitim, Danışmanlık Sisteminin Kurulması
Uzmanlık dallarına göre sertifikalandırılmış
5.Üniversite Sanayi Proje Destek Bütçeleri Oluşturulması
Üniversite Enstitüleri, nezdinde sanayiye
yönelik Ar-Ge ve yenilik projede görevli uzman
akademisyenin kullanacağı bütçe (ABD, Grant)
6.Lisans ve Lisansüstü Akademik Prog. Düzenlemeleri
Sanayinin öncelikli alanlarında, uygulamalı
tezler
7. Sanayi Uygulama Eğitim Programlarının Başlatılması
Sanayide çalışanların niteliklerinin artırılmasına
yönelik, akredite edilmiş sertifika prog.
Tablo 5. Açık Üniversite Uygulaması Dönüşümü ve Kazanımları
Açık Üniversite Uygulaması
Piyasa
Katkısı
Dönüşüm Biçimi
Hedeflenen Kazanım
1. Akademik Alandaki Çalışmalardaki Dönüşümler
1. Sürekli Eğitim Merkezleri (SEM)
Yeşil Kart Uygulaması
2. Lisans Üstü Çalışmalar
3. Belirlenmiş Konularda Kongre,
Sempozyum Etkinlikleri
•SEM uygulamaları piyasa
odaklı geliştirilmeli
•SEM erişimleri
kolaylaştı rılmalı
•Lisansüstüçalışmaların
önemli ölçüde sosyal
ekonomik fayda pratiklerine
dönük planlanması,
•Nitelikli ve sertifkalı Sanayi elemanı
yetiştirilmesi
•Tekrarlı işlem ve kalite sorunların
önlenmesi
•Lisansüstü çalışmaların her birinde
piyasaya yönelik sorunun çözümünün
veya gelişiminin sağlanması
İşletme veya
İşletmenin
İlişkili
Olduğu
STK katkısı
•Enstitülerin belirlenmiş
konularda uzmanlaşması
•Üniversitelerin sektörel
Ar-Ge ve analiz laboratuvarları
geliştirmeleri
•Üniversitelerin, sektörel
STK’lar veya işletmelerle
Ar-Ge ve inovasyon girişimleri
• Enstitülerin bölgenin kalkınma
hedefleri ve önceliklerinegöre
belirlenmiş konularda uzmanlaşması
• Üniversitelerinbölgelerin
ekonomik kapsam ına uygun özellikte
sektörel laboratuvarları geliştirmeleri
•Üniversitenin ortak olduğu Ar-Ge
ve inovasyon girişimleri
İşletme veya
İşletmenin
İlişkili
Olduğu
STK katkısı
•Üniversitelerin sektörel
STK’lar ileortak girişimler
kurması
•Üniversitelerin mekân
bağımsız kesintisiz eğitim,
danışmanlık yapılabilecekleri
düzenlemeler
• Üniversitelerin sektörel ortak
girişimler kurması
• Üniversite yerleşkelerinde eğitim
ve Ar -Ge çalışmaları için 24 saat
çalışma yapılabilecek düzenlemeler
• Üniversiteler ve sanayi
merkezlerinde ortak işbirliği
ofislerinin açılması
İşletme veya
İşletmenin
İlişkili
Olduğu
STK katkısı
2. Ar - Ge ve Yenilik Uygulamalarındaki Dönüşümler
4. Enstitülerin Uzmanlaşması
5. Sektörel Laboratuvarların
Kurulumları
6. Ortak Ar -Ge organizasyonları
3. Kurumsal Yapılanmadaki Gelişimler
7. Ortak Girişimler Kurabilmek
8. 7/24 Saat Çalışılabilecek
Organizasyon Yapılanması
9. Ortak İşbirliği Ofisleri
edilirken, ülkemizin sınırlı kaynaklarının
üniversiteler eliyle çok etkin biçimde
kullanılabilmesidir. Bunun için kimi
zaman, konusunda uzman
akademisyenlerin bir proje döngüsü içinde
zaman zaman doğrudan kendi projesine
tahsis edilmiş bütçe ile uygulamaya
yönelik çalışmaların içinde yer alarak
somut patentli ürünlerin ortaya konmasını
sağlamalarıdır.
Kaynakça:
1. A. Demir, 3. Nesil Üniversiteler;
www.medeniyet.edu.tr/content/userfiles/3
_nesil_universiteler_01.pdf
2.“Üniversite Sanayi İşbirliği”
www.inovasyon.org/getfile.asp?file=unisan.ppt
3. F. KARA, M. KİPER, Üniversite Sanayi
İşbirliği,
web.deu.edu.tr/umk/umk/sunumlar/fkara
/samsunu.PPT
4.“Dünya'da Üniversite ve Sanayi İşbirliği”
www.ttgv.org.tr/content/docs/usi_kitap.pdf
5. E. Erdil, T. Pamukçu v.d. “Değişen Ün.San. İşbirliğinde Üniversite Örgütlenmesi”
http://www.politics.ankara.edu.tr/dergi/pd
f/68/2/4.-Erkan-Erdil-.pdf
6. EUROSTAT.
http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/tgm.
7. E.T. Karagöl, H. Karahan, Yeni Ekonomi:
Ar-Ge ve İnovasyon;
http://books.google.com.tr/books?id
* Web kaynaklarına erişim tarihi Nisan
2014.
33
MAYIS 2014
PROJELER
UYGULAMALI BİLİM EĞİTİMİNE YENİ BİR SOLUK: ITAP FENLAB
Tuğrul HAKİOĞLU / ITAP Direktörü itap-tthv.org | itap-fenlab.org
Bilkent Üniversitesi / Fizik Bölümü
ITAP FenLab
İlköğretim Öğrencileri için
Deney, Uygulama ve Gözlem Laboratuvarı
Profesyonel bilimsel araştırmaların,
eğitimsel ve toplumsal bilim
etkinliklerinin birlikte yer aldığı bir Sivil
Toplum Kuruluşu olan ITAP, uluslararası
alanda “Institute of Theoretical and
Applied Physics” adıyla bilinmektedir. 2006
yılının Mart ayında Türkiye Toplum
Hizmetleri Vakfı bünyesinde kurulan bu
fizik enstitüsü 2012 yılında dernekleşerek
İleri Teknolojik Araştırma, Projelendirme
ve Uluslararası Bilimsel Eğitim Derneği
adıyla yeni bir sivil toplum hareketine
dönüşmüştür. Başlıca faaliyetlerini Ankara
ve Marmaris'te sürdürmekte olan dernek,
34
çalışmalarını başta İstanbul olmak üzere
diğer bazı şehirlere genişletmek için
hazırlıklarını sürdürmektedir.
ITAP yalnızca bilim camiasına değil
toplumun her kesimine hitap edebilmek
amacıyla, ilkokuldan üniversiteye kadar
öğrencilerin yanı sıra toplumun her
kesiminden doğa bilimlerine ilgi
duyanlara, temel bilimsel yasaların,
merak uyandırıcı, düşündürücü ve
eğlenceli bir şekilde aktarılmasına yönelik
etkinlikleri hayata geçirerek, ülkemizde
son yıllarda ulusal bilim strateji planları
içinde yer alan bilim toplumu hedeflerine
yönelik çalışmalara katkıda
bulunmaktadır. Kuruluşu itibarıyla fizik
alanında uluslararası akademik etkinlikler
düzenleyen ITAP, düzenlediği etkinliklerin
kapsamını ve hedef kitlesini genişleterek
2009 yılında ITAP Fizik Olimpiyat Okulu ile
lise fizik öğretmenlerine, ardından 2011
yılından itibaren ITAP Bilim ve Toplum
Merkezi ile ilköğretim öğrencileri ve
ailelerine ulaşmaktadır.
MAYIS 2014
ITAP FenLab Nedir?
ITAP Bilim ve Toplum Merkezi'nin
çalışmaları 2013 yazında genişletilerek
ilköğretim öğrencilerinin fen ve matematik
derslerine katkıda bulunmak amacıyla
ITAP FenLab adında yeni bir uygulamalı
eğitim modeli geliştirmiştir.
FenLab, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)
bünyesinde Talim ve Terbiye Kurulunca
hazırlanan ilköğretim fen ve matematik
müfredatları ile uyumlu ve müfredatlara
paralel olarak ilköğretim öğrencilerinin
okul içi fen ve matematik eğitimlerini
deney, uygulama, gözlem ve atölyelerle
güçlendiren bir ek müfredat programı
olarak geliştirilmiştir. Öğrenciler
okullarında aldıkları fen bilimleri ve
matematik eğitimlerinin deney, uygulama,
gözlem ve proje çalışmalarını ITAP'ta bu
program kapsamında
gerçekleştirebileceklerdir.
Öğrenciler eğitim yılı boyunca sürekli
olarak katıldıkları bu programda, haftalık
200 dakikalık bir eğitimle fizik, kimya,
biyoloji, astronomi, jeoloji ve matematik
alanlarında aktif katılımlı etkinlikler ile
temel bilim eğitimi eksiklerini kapatmakta
ve bilimsel süreç becerilerini
geliştirebilmektedirler.
ITAP FenLab Ankara Beşevler'de
çalışmalarına başlamış olup diğer
şehirlere yayılma konusunda da
girişimlerini sürdürmektedir.
Sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları,
toplumun eğitimine katkı sağlamak için,
kendi ayakları üstünde durabildiği kadar
var olma çabası içindedir. Çünkü
eğitimdeki kalite, bireylerin, ailelerin ve
toplumların sağlık, eğitim, siyasi,
ekonomik ve kültürel fırsatlara ve
hizmetlere ulaşabilme yeteneklerini
güçlendirir. Gelişmişlik düzeyi ile eğitimin
paralel olarak ilerlediği gerçeğini
unutmamak gerekir. ITAP da aynı amaçla
FenLab projesini geliştirmiştir.
ITAP FenLab'ın Amaç ve Hedefleri
Gündelik yaşantılar çocukların
beyinlerinde birçok soru ve problemi
ortaya çıkarır: Buzdolabı acaba nasıl
soğutur? Neden yemek yemek ve su içmek
zorundayız? Balıklar suyun içinde nasıl
yaşar? Neden ağaçlar yeşil, gökyüzü
mavidir? Gökyüzü akşamüstü neden
kızıllaşır? Nasıl görebiliyoruz? Nasıl
duyabiliyoruz? Göktaşı yağmurları,
kuyruklu yıldızlar, ay, güneş, tutulmalar,
yıldızlar nasıl oluşur?
Yetişmekte olan neslin kafalasında oluşan
bu gibi sorulara, öğrendikleri ışığında
bilgilerini sentezleyip çözümler/cevaplar
üretebilen, analitik düşünebilen, özgür ve
mutlu bireyler olmasını istiyorsak, eğitim
kurumlarımızda insanoğlunun bilimsel
birikimini onlara daha anlaşılır, daha
uygulamalı ve daha etkili anlatabilmenin
yollarını mutlaka bulmalıyız. Bu kapsamda
öğrencilere daha geniş ve daha derin
öğrenme olanakları sunmak için eğitim
programlarında çeşitlilik artık kaçınılmaz
bir gereksinimdir. Bireyin yetenek,
potansiyel ve ihtiyaçlarına uygun,
alternatif programların sunulması, aynı
zamanda çeşitliliğin artırılması yeni nesile
yapılan en doğru yatırımdır aslında.
ITAP FenLab, her çalışmanın ve başarının
bilgi ve araştırmaya dayalı olması
gerektiği felsefesini benimsemektedir.
Öğrencilerin fizik, kimya, biyoloji ile ilgili
konularda okul müfredatına uygun ve
paralel olarak seçilen çok sayıda deneyi
kendi elleriyle yapmaları, matematiğin çok
sevilebilecek bir şey olduğunu
öğrenmeleri, gözlemlere ve proje
çalışmalarına aktif olarak katılarak okul
içi bilgilerini ve başarılarını pekiştirmeleri,
basit mühendislik uygulamalarıyla
girişimci ruhlarını güçlendirmeleri
hedeflenmektedir.
35
MAYIS 2014
PROJELER
ITAP FenLab'da eğitim alan öğrenciler
akılcı düşünmeyi, soru sormayı, merakının
peşinden gitmeyi, bilimsel zorluklara
göğüs gerebilmeyi, bildiğini savunmayı,
rasyonel düşünmeyi, hipotez kurmayı,
bilimsel problemlerden sonuç üretmeyi ve
o sonuçlardan yorum çıkarmayı
öğrenmektedirler. FenLab, öğrencilerin
içindeki yaratıcılık ruhunun güçlenmesine,
onların kendilerine güven duyan birer
girişimci olarak yetişmelerine imkân
tanımaktadır. Bu şekilde toplumun kanı
tazelenecek, gelecek nesillerin ülkenin
bilim toplumuna doğru yol alışında daha
etkin ve girişimci olmalarını, yeni bilimsel
buluşlara ve yeni teknolojilere yol
açmalarını ve dünya toplumları ile olan
rekabetlerinde daha güçlü olmalarını
sağlayacaktır.
Bilimde, mühendislikte ve teknolojide
büyük ve kalıcı keşiflere, başarılara ve yeni
ürünlere imza atmış insanların hayatlarını
anlatan birçok kaynak bulunmaktadır. Bu
insanların ezici bir çoğunluğu,
çocukluklarında aile
hayatlarında/okullarında bilimsel deney,
gözlem ve uygulamalarla öğrendiklerini bu
şekilde çocukluktan itibaren bilimin içinde
yaşadıklarını dile getirmektedirler.
Yeni kurulan üniversitelerin de kısmi
etkisiyle, son yıllarda ülkemiz
yükseköğreniminde temel bilim
bölümlerine duyulan ilgi giderek
azalmaktadır. Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı, YÖK ve TÜBİTAK ortak
çalışmasıyla geliştirilen, dereceye girenler
arasından üniversite bölüm tercihlerinde
36
temel bilim bölümlerini seçen öğrencilere
yönelik burs uygulaması bu konuda umut
tazelemektedir. Ancak ortaöğretimden
yükseköğrenime geçişte temel bilim
alanlarının daha az tercih edilmesinin asıl
sebebi biraz daha geride, ilköğretimde
aranmalıdır. Bilime ve bilimsel yaklaşıma
ilgileri taze tutulamayan, uygulamalı bilim
eğitimi yoksunluğu içindeki ilköğretim
öğrencilerinin ortaöğretim ve devamındaki
eğitim hayatlarında temel bilim
haricindeki alanlara kaymaları
kaçınılmazdır. ITAP FenLab ve benzer
çalışmalar yapmakta olan uygulamalı
bilim eğitimi merkezleri, ilköğretim
öğrencilerinin merak ve ilgi duygularını
diri tutarak onlarda temel bilim
alanlarında çalışma hevesi oluşturabilecek
kurumlardır.
Çocukların en girişimci oldukları, en çok
merak ettikleri, en çok içlerinden gelerek
yarattıkları ve en çok soru sordukları çağ
okul öncesi ve ilkokul çağlarıdır.
İlköğretimin ortasından itibaren çocuklar
oyunla öğrenmekten yavaşça sıyrılıp ya
kendisine verilen ödev/sınav sorularını
çözen bir makinaya dönüşürler ya da fırsat
verilirse her şeyi düşünmeyi,
konsantrasyonu, kendilerini disipline
sokmayı ve kendi elleriyle deneyerekyanılarak doğruyu bulmayı öğrenmeye
başlarlar. Hayatta bir iş bitirmek için ya
kendilerine birileri tarafından bir görevin
verilmesini beklerler ya da doğru
yönlendirildikleri takdirde, bu
girişimciliklerini kullanarak, gerçek
hayatta olduğu gibi işi de kendileri
tanımlayıp yerine getirirler. Ülkemizin
bilim ve strateji belgelerinde tanımlanan
ve gelecek nesillerin sahip olması
beklenen girişimcilik ve yaratıcılığın bu
bireysel özellikler üzerinden ve bu
yaşlarda başlaması gerektiğinden eminiz.
Öğrencilerin kişilikleri hem zihinsel hem
de fiziksel anlamda bu çağlarda gelişmeye
MAYIS 2014
başlar. Aileleri ve öğretmenleri bu
yaşlarda çocukların yeteneklerinin ve
isteklerinin farkına varırlar. Sorumlu
aileler bu yaşlarda çocuklarını
yönlendirme eğilimine girerler. Doğru
yönlendirildikleri takdirde, bugünün
ilköğretim öğrencileri 10 yıl gibi kısa bir
zaman içinde ülkenin yeni girişimci,
yenilikçi ve yaratıcı gücünü
oluşturacaklardır. Bu nedenle ITAP
FenLab ilköğretim düzeyinde
başlamaktadır.
ITAP FenLab'da Kimler Görev Alır?
ITAP, dört yıldır başarılı bir şekilde
yapmakta olduğu 50'ye yakın Aile Bilim
Şenliklerinde özenle seçilmiş, üstün
özelliklere sahip olan fen, matematik ve
mühendislik alanlarında çalışmakta olan
üniversite öğrencilerinin, çocuklar ve
velilere yönelik bilim eğitiminde büyük bir
başarı elde ettiğini gözlemlemiştir.
Başarılı üniversite yüksek lisans ve
doktora gençleri, çocuklar üzerinde örnek
model oluşturabilmekte ve çocuklarla
bilimi çok etkin bir şekilde
buluşturabilmektedirler. Bu nedenle,
FenLab projesinde üniversitede okumakta
olan yüksek lisans ve doktora öğrencileri
eğitmen olarak görev almaktadırlar.
Eğitmen olmak için yapmış oldukları
başvurularda kendi alanlarında başarılı
öğrenciler olmaları gerekir. Buna ek
olarak çocukları sevmeleri, çocuklar
tarafından benimsenmeleri ve ITAP
FenLab deney/uygulama/gözlem eğitimini
başarılı bir şekilde bitirmiş olmaları
gerekmektedir. ITAP FenLab eğitmeni
olarak görev alan üniversite yüksek lisans
ve doktora öğrencileri ITAP bursu alırlar.
Böylelikle hem topluma karşı olan
sorumluluklarını gelecek nesillerin doğru
şekillerde yetiştirilmesine yardımcı olarak
yerine getirirler, hem de kendi eğitimleri
için gerekli olan desteği elde ederler. ITAP
FenLab eğitim ve uygulamalarında
eğitmen ve koordinatörlerin sayısı yaklaşık
her 6 öğrenciye bir eğitmen/koordinatör
düşecek şekilde ayarlanmaktadır. Özellikle
deney, uygulama ve gözlemlerde öğrenci
ve eğitmen arasında birebir etkileşim için
gereken zamanın ayrılması esastır.
FenLab'ın bilimsel danışma ve
koordinasyon kurulu, alanlarında uzman
olan üniversite öğretim üyelerinden
oluşmaktadır.
37
MAYIS 2014
PROJELER
ITAP FenLab'a Katılan Öğrenciler Neler
Kazanmaktadır?
ITAP FenLab, öğrencilerin bilimsel ve
akılcı düşünme yöntemlerini geliştirerek
özellikle bilime ilgi duyan, bilimsel
çalışma yöntemleri konusunda meyilli
olan öğrencilerin açlığını giderecek,
onların küçük yaşlarda bilimsel araştırma,
bilimsel zorluklara karşı pes etmeme,
merakının peşinden gitme gibi kişisel
özelliklerinin yanında, gözlem, ölçme,
ölçme sonucunu bilimsel olarak
değerlendirme, bir bilimsel deneyde
bulunan değişkenleri tanımlama, bilimsel
38
yasaları deney ve ölçüm yöntemleri ile
çıkartma, bilimsel hipotez kurma, kurulan
hipotezi test etme, ortak ve etkileşimli
çalışma gibi bilimsel özelliklerini de
geliştirerek, bunları erken yaşlarda
aşılamaktadır. Bu şekilde öğrencilerin
okul eğitimlerine tam destek verilmiş ve
eksik olan yanları tamamlanmış ya da
güçlendirilmiş olunmaktadır. FenLab
eğitimi öğrencilerin okul içi başarılarında
kesin sonuç elde edilmesine ve bilginin
unutulmayacak seviyede
derinleştirilmesine yardımcı olmaktadır.
Bugün yaşamımızın her alanında bilimi,
bilimsel düşünceyi ve bunların değerini
anlamaya çalışmamız uygar ve çağdaş
olmanın bir gereğidir. İnsanlığın ortak
hazinesi olan bilim herkese açıktır.
Çocuklarımızın ileride gerçekten özgür ve
mutlu bireyler olmalarını istiyorsak
okullarımızda bilimsel düşünceyi onlara
daha zevkli, daha iyi anlatabilmenin
yollarını mutlaka bulmalıyız. İlerlemenin
itici gücünü; sivil toplum kuruluşlarından,
özel sektörden, üniversiteler ve devletten
sağlayarak ve bilimi her düzeyde anlaşılır
kılarak birer mum yakabiliriz. Bu küçük
MAYIS 2014
girdiler, olağanüstü büyük sonuçlar
doğurabilir.
ITAP FenLab, MEB'in özellikle uygulama
noktasında çözmeye çalıştığı birçok ülke
problemine çözüm üreten bir projedir.
MEB'in geliştirmekte olduğu yaratıcılık,
girişimcilik, sorgulama, merak etme gibi
bireysel özellikleri koruyan ve güçlendiren,
üstün nitelikli bireyler yetiştiren, toplumun
bilime olan ilgisini artıran ve üniversiteler
ile olan bağı güçlendiren yeni eğitim
modeli bu proje ile hayata
geçirilebilecektir. Özellikle, eğitim alan
öğrencilerin ileride meslekleri ne olursa
olsun hayatlarında rasyonel (akılcı)
düşünme yöntemlerini kazanmaları
açısından FenLab kilit önem taşımaktadır.
ITAP FenLab projesi ülkemizin tüm
stratejik bilim/teknoloji öngörü
belgeleriyle uyum içindedir.
39
MAYIS 2014
PROJELER
REKABETÇİ SEKTÖRLER PROGRAMI
YENİ KİMLİĞİYLE KAMUOYUNA TANITILIYOR
Türkiye'nin ekonomik olarak gelişmekte
olan bölgelerinde faaliyet gösteren
işletmelerin, gerek iç gerekse dış piyasada
rekabet gücünü artırmaya yönelik olarak
tasarlanan Rekabetçi Sektörler Programı,
Bakanlığımız ve Avrupa Birliği (AB) ortak
girişimiyle yürütülüyor. Bu önemli yatırım
programı, yüzlerce KOBİ ve işletmeye
teknik altyapı, Ar-Ge, dış ticaret,
pazarlama ve işletme yönetimi, lojistik ve
depolama gibi alanlarda kendini
geliştirme ve daha güçlü rekabet edebilme
imkânı sunarak yeni pazarlara açılma
şansı sağlayacak.
Aralarında Ticaret ve Sanayi Odaları,
Belediyeler, KOSGEB, Ticaret Borsaları
gibi birçok kurum ve kuruluşun yer aldığı
proje sahipleri, bölgelerindeki öncelikli
ihtiyaçları belirleyerek bu çerçevede
geliştirdikleri projeleri Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı bünyesinde yer alan
AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü'ne
sundu. Desteklenen projeler de, yine
Bakanlığımızın katkılarıyla
olgunlaştırılarak hayata geçirilmeye
başlandı.
Hatay'dan Sinop'a; Bingöl'den Yozgat'a 43
ilde turizm altyapısının geliştirilmesinden,
imalat sektöründe faaliyet gösteren
KOBİ'lerin altyapı ihtiyaçlarının
giderilmesine, ortak kullanım
tesislerinden, yenilikçi teknolojilerin
kullanımına kadar birçok alanda
geliştirilmiş projelere mali kaynak
aktarılıyor. 63 projeye mali destek
sağlanan programın toplam bütçesi
yaklaşık 600 milyon Avro'dur.
40
Rekabetçi Sektörler Programı İletişim ve
Tanıtım Projesi kapsamında Ağustos 2013
ve Ağustos 2016 tarihleri arasında Program
Otoritesi olduğumuz operasyonel programın
kamuoyuna tanıtılması için bir dizi çalışma
yürütülecek.
Operasyonel Program çerçevesinde 2013
Ağustos ayında, Bakanlığımız AB ve Dış
İlişkiler Genel Müdürlüğü'nün
yararlanıcısı olduğu bir Teknik Yardım
Projesi başlatıldı. Projenin hedefi,
Operasyonel Programın ve Program
kapsamında desteklenen projelerin yerel,
bölgesel ve ulusal düzeyde kamuoyuna
tanıtılmasıdır.
Proje çalışmalarının ilk adımı olarak
Operasyonel Programın kurumsal kimlik
çalışmaları tamamlandı. Oluşturulan yeni
kimlikle Operasyonel Programın adı,
kamuoyunda daha kolay anlaşılabilir ve
hatırlanabilir kılınmak üzere REKABETÇİ
SEKTÖRLER PROGRAMI olarak belirlendi.
Ayrıca programın tüm görsel iletişim
araçlarında kullanılmak üzere bir logo
tasarlandı. Operasyonel Programın yeni
kimliği önümüzdeki günlerde
düzenlenecek Bilgilendirme Günleri
aracılığıyla tüm proje faydalanıcılarına
tanıtılacak.
Proje Faydalanıcıları ve Program Otoritesi
Tanıtım Bölümü tarafından yürütülecek
tüm iletişim çalışmalarının stratejik olarak
planlanması, kamuoyuna verilecek
mesajların etkinliği ve sürekliliğinin
sağlanmasıyla, çalışmalarımızın çok
sayıda kişiye ulaşması temel hedeflerimiz
arasında yer alıyor.
Öte yandan, AB-Türkiye mali işbirliğinin
2014-2020 yıllarını kapsayan yeni
döneminde, hedef bölgesi tüm Türkiye
olarak belirlenen Rekabetçi Sektörler
Programı, yenilikçilik ve Ar-Ge gibi
alanları da destek kapsamına alarak
kalkınma hamlelerini daha geniş bir
coğrafyaya yaymayı planlıyor.
Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında
finanse edilen projeler arasında yer alan
ve doğunun huzur kenti olarak anılan
Adıyaman'ı dünyanın sayılı turizm cazibe
noktaları arasına katmayı hedefleyen,
Adıyaman'da Nemrut Turizminin Yeniden
Canlandırılması Projesi yaklaşık 7 milyon
Avro bütçesiyle bölge ekonomisinin
güçlendirilmesinde anahtar rol oynayacak.
MAYIS 2014
Nemrut Dağı Anıtsal Heykelleri
KOMMAGENE Uygarlığı
Binlerce yıldır güneşin en güzel doğduğu
kent olarak anılan Adıyaman, M.Ö. 69
yılında kurulan Kommagene Uygarlığı'na
ev sahipliği yapıyor.
Farklı din, dil ve kültürlerin yüzyıllardır bir
arada yaşadığı Adıyaman'da Nemrut Dağı
Tümülüsü 1986 yılında Taşınmaz Kültür
Varlığı olarak tescil edilirken, 1987 yılında
UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine
alınmış ve 1988 yılında da milli park ilan
edilmiş. 2005 yılında yapılan çalışmaların
ardından, 2006 yılında Kültür ve Turizm
Bakanlığı ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi
(ODTÜ) arasında bir protokol imzalanarak
Kommagene Uygarlığı dönemine ait
eserlerin korunarak turizme tekrar
kazandırılması için bir eylem planı
hazırlanmış.
Adıyaman, zengin arkeolojik varlıkları ve
kültürel zenginliğiyle dünyanın önemli
turizm merkezlerinden biri olma
potansiyeli taşıyor. Bu potansiyeli
değerlendirmek isteyen Adıyaman Valiliği,
2006 yılında oluşturulan eylem planını
hayata geçirmek için Kommagene Nemrut
Turizm Odaklı Canlandırma Projesi’ni
geliştirerek gerekli mali desteği almak
üzere Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı'na başvurdu. Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
Adıyaman Belediyesi ve Adıyaman İl Özel
İdaresi işbirliğiyle yürütülen proje ile
Adıyaman'ın turizm altyapısının
güçlendirilmesi, turizme yönelik tanıtım ve
pazarlama faaliyetlerinin geliştirilmesi ve
iyileştirmesi planlanıyor.
Proje yaklaşık 7 milyon Avro bütçesiyle
Adıyaman'da turizm alanında faaliyet
gösteren işletmeler, kamu kurumları, sivil
toplum örgütleri ve Adıyaman halkının
turizm sektöründe daha aktif yer alması ve
proje kapsamında geliştirilecek altyapıyla
bölgeye daha fazla turist çekilmesini
amaçlıyor. Turizm kapasitesinde
gerçekleştirilecek bu büyüme ile bölge
halkının yaşam koşullarının iyileştirilmesi
ve ekonomik refah düzeylerinin artırılması
hedefleniyor.
Proje kapsamında Adıyaman'da toplam
13 bin 850 hektar alana yayılan Nemrut
Dağı Milli Parkı'nda yer alan 11 farklı
noktada yaya yolları ve ışıklandırmalar,
peyzaj gibi altyapı düzenlemelerinin
yapılması ve turistlerin kullanımına
41
MAYIS 2014
PROJELER
Nemrut Turizmini Canlandırma
Projesi sadece turizmde sürekliliği
sağlayacak fiziksel yatırımları değil
sosyal, kültürel ve toplumsal
kapasiteyi geliştirmeyi de amaçlıyor.
Proje ile kurumsallaşma, sivil
toplumun güçlendirilmesi ve
markalaşma gibi konularda da
çalışmalar sürdürülüyor.
sunulan bazı tesislerin de tamamen
yenilenmesi çalışmaları yürütülecektir.
Proje kapsamında bu altyapı çalışmaları
yapılırken, bir yandan da kurulacak Bilgi
Tanıtım Merkeziyle tanıtım çalışmalarının
hızlandırılması ve yeni turizm alanlarının
bölgeye kazandırılması hedefleniyor. Bu
çalışmaların sonucu olarak, bölgenin
aldığı yıllık ortalama 150 bin civarındaki
turist sayısının kısa zamanda 180 bine
çıkarılması planlanıyor.
Öte yandan proje kapsamında bölgede
turizm alanında faaliyet gösteren 60 küçük
işletmeye turistik ürün tasarımı ve
pazarlaması konularında bir dizi eğitim
verilerek, yeni ürünler ile piyasanın
zenginleştirilmesi öngörülüyor.
Tanıtım faaliyetlerini artırarak bölgeyi bir
turizm markasına çevirmesi beklenen
proje süresince bir dizi etkinliğe de imza
atılacak:
• Ulusal ve uluslararası turizm fuarlarına
katılarak şehrin tanıtımı yapılacak,
• Farklı dillerde çekilecek olan tanıtım
filmlerinin dünya çapında gösterimi
sağlanacak,
42
• Adıyaman'ın tarihi ve turistik alanlarını
tanıtan ve yabancı turistlere yönelik gezi
planlayıcı bir modülün de yer alacağı yeni
bir web sitesi geliştirilecek,
• Farklı dillerde Adıyaman'ın tarihi ve
turistik alanlarını tanıtan Gezi Rehberi
hazırlanıp dağıtılacak.
Rekabetçi Sektörler Programı, Türkiye'nin
birçok bölgesinde, ekonomiye yön veren
sektörlerin gerek iç gerekse dış
piyasalarda daha rekabetçi bir seviyeye
ulaşması için belirlenen ihtiyaçlarını
karşılamak için mali destek veriyor.
Program kapsamında Gaziantep'te
yürütülen Dokunmamış Kumaş Araştırma
ve Geliştirme Merkezi Projesi de, bölgede
dokunmamış kumaş sektöründe faaliyet
gösteren işletmelerin üretim
kapasitelerini artırmalarına destek olacak
bir yatırım programı olarak karşımıza
çıkıyor.
Savunma Sanayiinden
Çocuk Bezine
Dokunmamış Kumaş
Mucizesi
Tarihte İpek Yolu üzerinde olan Gaziantep,
bugün ulaşım olanakları ve liman
kentlerine yakınlığı sebebiyle Türkiye'nin
ekonomik düzeyi en gelişmiş kentleri
arasında beşinci sırada yer alıyor. Gıda ve
tekstil ağırlıklı sanayisiyle Gaziantep,
40 ülkeye ihraç ettiği 120 değişik ürün
yelpazesiyle ülke ihracatının yüzde 13'ünü
elinde tutuyor. Kentin lider sektörü olan
tekstil alanında 650'ye yakın orta ve büyük
ölçekli tesis bulunurken, tüm sanayi
işgücünün yüzde 55'i de bu sektör
kapsamında istihdam ediliyor.
Dokunmamış kumaş alanında yoğunlaşan
tekstil sektörünün Gaziantep'teki serüveni
1977 yılında tek firma ile başlamış. Bugün
ise dokunmamış kumaş sektöründe
faaliyet gösteren KOBİ'lerin yüzde 60'ı
Gaziantep'te yer alıyor.
Emicilik, su geçirmezlik, dayanıklılık,
yumuşaklık, yıkanabilme ve steril olma
gibi farklı özellikler gösteren dokunmamış
kumaşlar hayatın her alanında kullanılıyor.
Özellikle hastane, okul ya da bakım evleri
gibi yerlerde kullanılan tek kullanımlık
ürünler dokunmamış kumaşlardan
üretilirken, sanayideki bazı özel
uygulamalarda da dokunmamış
kumaşlardan yararlanılıyor.
Gerek Gaziantep gerekse ülke
MAYIS 2014
Dokunmamış kumaş sektöründe
faaliyet gösteren işletmelerin dış
pazarlarda daha iyi rekabet
edebilmeleri için ihtiyaç
duyduğu kapasitenin geliştirilmesi,
Ar-Ge yatırımları ve yenilikçi
teknoloji kullanımını sağlayacak
çalışmalar yürütülüyor.
yükseltilmesini sağlamak amacıyla
İpekyolu Kalkınma Ajansı önderliğinde
yenilikçi bir projeye imza atılıyor.
ekonomisinde önemli bir yere sahip olan
bu sektörün üretim kapasitesini
geliştirmek, yüksek teknoloji yardımıyla
ürün yelpazesini genişletmek ve üretilen
malların dünya standartlarına
Gaziantep Sanayi Odası ve Zirve
Üniversitesi işbirliğiyle İpekyolu Kalkınma
Ajansı tarafından tasarlanıp yürütülen
Dokunmamış Kumaş Araştırma ve
Geliştirme Merkezi Projesi de Rekabetçi
Sektörler Programı kapsamında AB ve
Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse
ediliyor.
Dokunmamış Kumaş Araştırma ve
Geliştirme Merkezi, öncelikli olarak bölge
sanayisine sonra da Türkiye ve
Ortadoğu'da dokunmamış kumaş ağırlıklı
olarak üretim yapan sektörlere ürün
geliştirme, eğitim, test, analiz ve
danışmanlık gibi hizmetler sunacak.
Savunma sanayiinden, otomotiv sanayiine,
çocuk bezinden, ıslak mendile birçok
alanda üreticilerin nanoteknoloji temelli
Ar-Ge çalışması yapmasına imkân
sağlayacak. Merkezin kurulması için
kullanılacak projenin bütçesi yaklaşık 9,5
milyon Avro’ya ulaşıyor.
Projenin hedeflerine ulaşmasının,
Gaziantep'te bulunan ve tekstil sektöründe
faaliyet gösteren tüm KOBİ'lerle birlikte,
yeni girişimciler, akademisyenler ve yeni
mezunlar için istihdam olanaklarını
artırması bekleniyor.
Kurulacak bu merkezde aynı zamanda
KOBİ'lere, çalışanlarına ve tekstil
sektörüne yatırım yapmak isteyen
girişimcilere dokunmamış kumaş
teknolojisi alanında bir dizi eğitim ve kurs
düzenlenmesi de planlanıyor.
43
MAYIS 2014
BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ
DÜNYADA PETROLÜN YERİNİ ALACAK STRATEJİK ÜRÜNLER:
TAŞINABİLİR ENERJİLER-PİLLER – 1
Dr. Mustafa Kemal AKGÜL / Daire Başkanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Giriş
Değerli okuyucular, bu sayımızdan itibaren
çok önemli bulduğumuz yeni bir konuya
başlamış olacağız. Konumuz 'taşınabilir
enerjiler-piller'dir. Pillerin üretiminin
stratejik olmasında üç önemli neden
bulunmaktadır. Birincisi, ülkemizin de
içinde bulunduğu nüfusu ve gelişmişlik
düzeyi benzer ülkelerde başta cep
telefonları olmak üzere, bilgisayarlar,
tabletler, uzaktan kumanda sistemleri,
oyuncaklar, vb. ev aletleri oldukça hızlı
yayılmaktadır. Bütün bu cihazlar pillerle
çalışmaktadır. Pillerin ithalatına verilen
paranın yanı sıra bu pillerin atılmasından
dolayı kirlenen çevrenin maliyeti de
oldukça önemlidir.
Dünyada geleceğin ulaşım araçlarında
hibrit yakıtlar ve bunların içinde de
elektrikle kolaylıkla şarj edilebilen (lityum
ve türevleri) pillerin kullanılacağına dair
büyük tespitler bulunmaktadır. Hatta bazı
strateji yazarları orta doğudaki petrol
çekişmelerinin yerini geleceğin pillerinde
kullanılacak olan lityum, toryum ve bor
minerallerinin bulunduğu bölgelerde
ekonomik üstünlük ve stratejik ortaklık
oluşturma çabalarının alacağını
vurgulamaktadırlar.
Yazımızın bu bölümünde pil üretiminin
neden stratejik olduğuna değinerek,
gelecekteki taşınabilir enerji
teknolojilerinin neler olabileceğinden ve
günümüzde üretilen pil çeşitlerinin neler
olduğundan bahsedeceğiz. Gelecek
44
sayımızda ise yeni pil teknolojilerine
değinmeye çalışacağız.
1. Dünyada Taşınabilir Enerjiye, Pile Olan
İhtiyaç ve Bağımlılıklar
Yeni Yaşam Tarzı; Sürekli Etkileşim İçinde
Olmak
Bilgi çağı ve bu çağda yaşayan insanları
tanımlayan “Bilgi Toplumunun” bireyleri
bir şekilde çevresi ve diğer insanlarla bilgi
etkileşimi içinde yer almaktadır. Bugünün
yaşam tarzı sürekli iletişim içinde
bulunmak olarak da tanımlanabilmektedir.
İnsanlar işlerinde ve iş çıkışında sürekli
bir mobil sistemin etkileşimi içinde yer
almaktadır. Spor yaparken, işyerinde, evde
vs. yanında ya bir cep telefonu ya da mini
müzik çaları bulunabilmektedir. Bütün bu
sistemlerin çalışması için taşınabilir enerji
kaynaklarına ihtiyaç bulunmaktadır.
Günümüzde taşınabilir enerji kaynakları
deyince en başta akla piller gelmektedir.
Avrupa'da ve dünyada pil kullanım ve
toplanan atık pil miktarı ülkemizde kişi
başına düşen pil miktarı, ithalat miktarı
9.800 ton kabul edilirse 140 gr., yani 6
adettir. Dünyadaki pil pazarına genel
bakış; pil ve akümülatörlerin dünyadaki
toplam satışlarının 2007 yılı itibarıyla 55
milyar Amerikan Doları olduğu
hesaplanmıştır. Kişi başına pil tüketimi
ise, Japonya ve Amerika'da yıllık bazda 50
– 60 adet, Avrupa ülkelerinde (AB üye
ülkelerinde) 30 – 35 adet ve Türkiye'de 5-6
adettir [2].
2. Yakın Gelecekte Taşınabilir Enerjide
Yaygınlaşacak Teknolojiler
1. Kinetik Enerji Jeneratörü
Gündelik yaşamında hareket halinde
olanlar için ideal bir enerji kaynağı. Biz
hareket ettikçe npower PEG cihazı da
hareket ediyor ve enerji üretiyor.
2. Wi – Fi Enerji Toplayıcı (ya da Emici)
Alternatif enerji kaynakları içerisinde en
ilginç olanlarından biridir, havadaki
enerjiyi toplama gücüne sahiptir.
Etrafımızdaki enerjilerden Wi-Fi
bağlantılarını topluyor. Bugün etrafımızda
birçok kablosuz bağlantı mevcut ve
bunların havada bir enerjisi var. AirPower
cihazı işte bu enerjiyi biriktiriyor
içerisindeki bataryayı şarj ediyor. Cihaz
aynı zamanda bir USB bağlantısına da
sahip. Yani USB aracılığıyla daha sonra
cihazlarınızı şarj edebiliyorsunuz.
MAYIS 2014
ince olduğu için özellikle giydiğimiz
kıyafetlere yani kumaş içerisine
uygulandığında her hareketimizde enerji
üretebileceğimizi söylüyor.
3. Piezoelektrik Kollektör
Telefon vb. araçların içerisinde küçük bir
jeneratör gibi düşünebilirsiniz. Örnek
olarak telefon içerisindeki bataryayı bir
kızağa yerleştirdiğinizi düşünün, bu kızak
üzerindeki batarya bizim hareketimizle
aşağı yukarı kayacak kaydıkça yani hareket
ettikçe enerji üretecek ve batarya şarj
olacak. Şarjımız bitti acil bir durum
mevcutsa ne yapacağız? Telefonu elimize
alıp sallayacağız ve telefonumuzun şarj
olmasını sağlayacağız.
4. Solar-Termal Jeneratörler
“Neden tek bir enerji kaynağını kullanalım”
diyerek yola çıkan bir Japon firması hem
güneş panelli hem de termoelektrik
jeneratörlü ince, esnek cihazlar üretti.
Güneş varsa güneşten yoksa
termoelektrik jeneratörü sayesinde enerji
üreten bu cihazların 2015'te elektronik
araçlarda kullanılacağı belirtiliyor.
5. Esnek Nano-Jeneratör
Araştırmacı Georgia Tech esnek levhalar
üzerine minik piezoelektrik nanoteller
yerleştirilerek enerji üretimi sağlandığını
ancak bu çok ince panellerin beklendiği
kadar büyük enerji üretemeyeceklerini
belirtiyor. Bununla birlikte bu paneller çok
6. Saydam (Transparan) Güneş Paneli
Bir Fransız şirketi, saydam yani görünmez
güneş panelleri geliştirdi. 100 mikron
kalınlığı olan bu panelin 1 saatte elde
ettiği enerji ile 30 dakikalık telefon
görüşmesi yapmanın mümkün olduğu
belirtiliyor. Güneş panellerinin saydam
olmaları telefon, bilgisayar vb. cihazların
ekranlarına dahi yerleştirilebilmelerine
imkân veriyor. Bu tip cihazların bu yıl
piyasaya sürüleceği belirtiliyor.
7. Güneş Enerjisi Panelli Kumaş (Farklı bir
isim verilebilir)
İngiltere'de Bilim Merkezi ve Fiziksel
Araştırma Merkezi doğrudan güneş
enerjisi toplayan jeneratör görevi gören bir
üniforma üzerinde çalışıyor. Bu üniforma
güneş olmadığında, karanlık alanlarda
termoelektrik bileşenleri aracılığıyla da
enerji üretebilmektedir. Prototip olarak şu
an hazır olan bu sistemin Aralık ayında
ticari amaçla piyasaya sürülebileceği
belirtiliyor.
8. Kişisel (Portatif) Güneş Panelleri
Bir firma katlanabilir ve taşınabilir 3
panelli enerji kaynağını üretmiş
bulunmaktadır. Cihazın ortasında bulunan
deliğe bir kalem vb. bir aleti geçirerek
paneli güneşin olduğu tarafa
yönlendirerek güneşi yani enerjiyi tam
olarak alması sağlanabilmektedir. Cihaz
sadece aldığı enerjiyi direk cihazınıza
aktarmak için değil ayrıca içerisinde
bulunan bataryayı da şarj edebilmektedir.
9. Mikro Rüzgâr Türbinleri
Elimizde taşıyabileceğimiz, bisikletimize
veya arabamıza yerleştirebileceğimiz mini
rüzgârgülleri, mini rüzgâr jeneratörleri
olarak bizim için bir enerji kaynağı
olabilmektedir [4].
3.Pil Üretim Endüstrisi Neden
Stratejiktir?
Bugün ülkemizde yaklaşık 136 milyon cep
telefonu bulunmaktadır (ilk kullanımdan
bugüne kadar ithal edilenler ve yerli
üretilenler) mobil telefon abone sayısı ise
68 milyon kişiye ulaşmış bulunmaktadır.
Diğer yandan ülkemizde yaklaşık 3 milyon
kadar dizüstü ve tablet bilgisayar
kullanılmaktadır (2013) [1]. Bunun yanı
sıra teorik olarak Türkiye'deki toplam
20 milyon hanenin % 95'inde TV olduğu
varsayımıyla, ülkemizde yaklaşık
19 milyon TV kumandası kullanıldığını
söyleyebiliriz. Diğer yandan çocukların ve
büyüklerin kullandıkları uzaktan
kumandalı oyuncaklar, ışıldaklar ve el
fenerleri vb. ev aletlerinde de yoğun olarak
piller kullanılmaktadır.
Bununla birlikte 2015 yılından itibaren
dünyada hibrit (fosil yakıt+hidrojen ve pil)
yakıtla çalışan otomobiller
yaygınlaşacaktır. Ülkemizde yaklaşık 17
milyon kara taşıtı bulunmaktadır. Bunun
yaklaşık 8 milyon adedi otomobildir. Bütün
kara taşıtlarında akümülatör
kullanılmaktadır, bununla birlikte
otomobillerden başlayarak hibrit
arabaların yaygınlaşması ile ülkemizde de
yeni nesil batarya ve pil ihtiyaçları milyon
adetler seviyesinde olacaktır.
Ülkemizdeki gelecek 10 yıl göz önünde
bulundurulduğunda, kara taşıtları içinde
hibrit otomobil sayısının 2023 yıllarında
milyonlarla ifade edilecek sayılara
ulaşacağı öngörülmektedir. Bu nedenle
gelecek on yılda milyar dolarları bulacak
yeni nesil batarya ve pil piyasasının ithal
45
MAYIS 2014
BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ
ürünlerle sağlanması ülkemiz için önemli
ekonomik kayıplara neden olabilecektir.
Zaten fosil yakıtlarda (petrol ve gaz) büyük
oranlarda dışa bağımlı olan ülkemizin yeni
bir enerji bağımlılığına gitmesi asla
düşünülmeyecek bir durumdur.
4.Yeni Enerji Kaynağımız: Piller
Pil Nedir?
Kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine
dönüştürerek bünyesinde depolayan
cihazlara pil denir. Bu dönüşüm tek yönlü
ise pil primer yapıda yani tek kullanımlık
veya halk arasında kullanılan tabirle
şarjsız bir sistemdir. Dönüşüm her iki
yönde olabiliyorsa, yani elektrik enerjisi
tekrar kimyasal enerjiye çevrilebiliyorsa ve
bu suretle uzun sürelerle enerji kullanımı
sağlanabiliyorsa pil sekonder yapıda veya
diğer bir tabirle şarj edilebilir özelliklere
sahip bir sistemdir.
Taşınabilir pil ve bataryalar grubuna
girmeyen ancak akümülatör adı altında
toplanan ve tamamı şarj edilebilen
özelliklerde 2 ana enerji kaynağı sistemi
daha mevcuttur. Bunlardan ilki taşıt
araçlarını çalıştırma, aydınlatma ve
ateşleme fonksiyonlarını yerine getiren
kurşun-asit esaslı otomotiv aküleri,
ikincisi ise endüstriyel alanlarda ve yalnız
profesyonel kullanımlar için üretilen
Endüstriyel Akümülatörlerdir. Bunlar
haberleşme sistemleri,
lokomotif/vagonlar, sabit güç kaynakları,
hava taşıt araçları, elektrikli/hibrit nakil
vasıtalarında kullanım yeri bulurlar.
Pil Çeşitleri
Piller, ıslak veya kuru olarak ikiye ayrılır.
Islak hücreli pillerde, elektrolit sıvıdır.
Kuru hücreli pillerde elektrolit, pasta, jel
veya diğer matrix halde bulunur.
Primer pillerde, reaksiyon hücre içinde
gerçekleşir ve reaksiyon tersinmezdir.
Primer piller şarj edilemez. Seconder
pillerde kimyasal reaksiyonlar tersinirdir.
Dıştan bir enerji ile reaksiyon başa
döndürülür. Güç, sekonder kaynaktan pile
yüklenebilir. Piller çeşitli şekillerde,
boyutlarda ve voltajlarda üretilir. Piller
dikdörtgen, silindir, düğme ve metal para
şekillerinde üretilir.
Çoğunlukla aynı kimyasal yapıya, ölçülere
ve elektrik kapasitelerine sahip piller, tek
tek bir araya getirilerek pil grupları
oluşturulabilir ve bunlara batarya denir.
1. Şarj edilmeyen piller: Çinko – karbon,
alkali – mangan, lityum (radyolar, cep
telefonları, uzaktan kumandalar, hesap
makineleri, hafıza devreleri, vs.)
2. Şarj edilebilen piller: Nikel – kadmiyum,
nikel – metal hidrit, lityum: iyon veya
polimer (cep telefonları, akıllı kartlar, vs.)
Çapları yüksekliklerinden büyük olan
pillere düğme tipi pil denilmektedir ve
bunlar genellikle şarj edilemezler.
Taşınabilir PRİMER pilleri ölçülerine göre
de sınıflandırmak mümkündür:
AAA: İnce kalem pil ; AA- kalem pil;
C: orta boy pil, D: büyük boy pil;
9V: prizmatik pil.
46
Yeni Enerji
Kaynağımız: Piller
MAYIS 2014
Yakıt Pilleri
Yakıt pilleri, temiz, çevreye zarar vermeyen
ve yüksek verime sahip enerji dönüşüm
teknolojileridir. Hidrojen (H2) ve oksijen (O2)
arasındaki elektrokimyasal reaksiyon ile
elde edilen ve toplam verimlilikleri
% 80'lere kadar ulaşabilen yakıt pilleri,
sürekli çalışan piller veya elektrokimyasal
makinalar olarak da bilinir. Yakıt pilleri,
bünyesinde kullanılan elektrolitin cinsine
göre çeşitli isimler alır.
• Fosforik asit yakıt pili
• Katı oksit yakıt pili
• Erimiş karbonat yakıt pili
• Polimer elektrolit yakıt pili (PEM)
• Alkali yakıt pili
_
mumkun-olacak-17239.html
4.http://www.elektrikce.com/yeni-nesilpiller/#ixzz30JHehw4l
5.http://www.fizikportali.com/2013/07/gel
ecegin-pil-teknolojisi/
6.http://www.eie.gov.tr/teknoloji/h_yakit_p
illeri.aspx
7.http://ee.mam.tubitak.gov.tr/tr/arge/yakit-pili-teknolojileri
8. Eko Finans “Türkiye’de Bilgisayar
kullanımı”
http://www.ekofinans.com/turkiyede-heriki-evden-birinde-bilgisayar-varh13692.html
9. Çevre Yön. Gn. Md. “Atık Pil ve
Akümülatörlerin Yönetimi”
http://www.cygm.gov.tr/CYGM/Files/yayinl
ar/kitap/pilaku.pdf
H2
Hava (O2)
KOH
+
Akım
Kollektörü
Hidrojen Elektrodu
H2O
Şekil 1. Bir Yakıt Pili Şematik Gösterimi
Kaynakça
1.M.A. BİLGİNOĞLU, C. DUMRUL;
http://journal.yasar.edu.tr/wpcontent/uploads/2012/10/26_Sayi_2_maka
le_cuneyt_dumrul_M_Ali_bilginoglu.pdf
2.
http://www.nature.com/ncomms/journal/v
4/n4/fig_tab/ncomms2747_F1.html
3.
http://www.teknolojioku.com/haber/yeninesil-piller-ile-daha-uzun-sarj-sureleri
47
MAYIS 2014
HABERLER
“TEMİZ ÜRETİM, VERİMLİLİK ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME”
EĞİTİMİ TÜSSİDE’DE GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Verimlik ve temiz üretim alanında
Bakanlığımızca önümüzdeki dönemde
illerde sunulacak hizmetler için Bilim,
Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüklerinin
kurumsal kapasitelerinin artırılması
amacıyla, il müdürlükleri personeline
yönelik olarak 27-30 Nisan 2014 tarihleri
arasında “Temiz Üretim, Verimlilik Ölçme
ve Değerlendirme” konularında bir eğitim
programı gerçekleştirildi. Söz konusu
eğitim, 2013 yılı içinde il müdürlüğü
personeline verilen verimlilik genel
eğitiminin ikinci aşaması olup bu ve
benzeri eğitimlerle önümüzdeki dönemde
il müdürlüklerinde verimlilik alanındaki
faaliyetleri yerine getirmekten sorumlu
olacak seçilmiş personele yönelik, daha
teknik ve ileri seviyede kapasite
oluşturulması amaçlanmaktadır.
İl müdürlüklerinden 34 mühendis ve
uzmanın katıldığı “Temiz Üretim,
Verimlilik Ölçme ve Değerlendirme”
48
eğitimi, Türkiye Sanayi Sevk ve İdare
Enstitüsü’nün (TÜSSİDE) Gebze/Kocaeli
tesislerinde gerçekleştirildi. Verimlilik
Genel Müdürlüğü uzmanları tarafından
gerçekleştirilen eğitim programının ilk
gününde “Verimlilik Ölçme ve
Değerlendirme” konusunda bilgi verildi.
Verimlilik Ölçme ve Değerlendirme
modelleri ve uygulama örneklerinin
anlatıldığı eğitimde Sanayi ve Teknoloji
Uzmanı Dursun Balkan eğitmen olarak
görev aldı. Sanayi ve Teknoloji Uzmanları
Nilay Dönmez ve Belçim Aytekin’in
eğitimci olarak yer aldığı programın ikinci
gününde ise “temiz üretim” konusu ele
alındı ve temiz üretim uygulamaları
hakkında bilgi almak ve yerinde görmek
amacıyla Nuh Çimento’ya teknik gezi
gerçekleştirildi. Burada katılımcılara Nuh
Çimento’nun temiz üretim uygulamaları
hakkında bilgi verildi.
Programın son günü ise Dalgakıran
Şirketi’ne teknik gezi yapıldı. Yalın Enstitü
işbirliğiyle gerçekleştirilen teknik gezide,
şirketin üretim bölümü yöneticisi, yalın
üretim uygulamaları, yalın üretim
felsefesinin uygulanması sonrasında elde
edilen verimlilik artışları ve yapılan
iyileştirmeler ile ilgili bir sunum
gerçekleştirdi. Program kapsamında
ayrıca TÜSSİDE eğitmenlerince tanışma ve
ekip oluşturma aktiviteleri yapılarak ekip
çalışması ve davranış kalıpları hakkında
farkındalık yaratılmaya sağlandı.
Eğitim programının sonunda düzenlenen
törende katılımcılara sertifikaları
Verimlilik Genel Müdürü Anıl Yılmaz
tarafından verildi.
MAYIS 2014
III. ULUSLARARASI YAŞAM DÖNGÜSÜ ANALİZİ TOPLANTISI
WASHINGTON'DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın
(UNEP) organizasyonu ve Amerika Birleşik
Devletleri Çevre Koruma Ajansı'nın (US EPA)
ev sahipliğiyle düzenlenen III. Uluslararası
Yaşam Döngüsü Analizi Toplantısı
14-16 Nisan 2014 tarihleri arasında
Washington'da gerçekleştirildi.
kalitesi ve politika uygulamaları gibi konu
başlıkları üzerinde işbirliği olanaklarını
görüştü. Üç gün süren ve ardışık beş
oturumdan oluşan toplantının ilk iki günü
teknik oturumlara, üçüncü günü ise
hükümetler arası tartışmalara ayrıldı.
Yaşam Döngüsü Analizi (YDA) konusunda
uluslararası diyalog sürecini geliştirmek
ve veri tabanlarının birlikte çalışabilirliğini
(interoperabilite) görüşmek amacını
taşıyan ve hükümetler arası işbirliği
temasını taşıyan III. Uluslararası YDA
Toplantısına, Türkiye Delegasyonu olarak
Sanayi ve Teknoloji Uzmanı Özlem Durmuş
ile Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir
Kalkınma ve Temiz Üretim Merkezi
Müdürü Doç. Dr. Nilgün Kıran Cılız katılım
sağladı.
Birinci oturumda, veriye erişim konusunda
mevcut çalışmalar incelendi. Amerikan
Tarım Bakanlığı YDA Veri Tabanı (USDA
LCA Digital Commons), Avrupa Komisyonu
YDA Verisi Ağı (EC LCA Data Network) ve
Japonya ile APEC ülkeleri arasındaki YDA
veri tabanı çalışmaları tartışmaya açıldı.
Ayrıca konuyla ilgili uluslararası işbirliği
projesi (LCAccess) için taslak bir plan
geliştirildi, temel paydaşlar, proje
organizasyonu ve lojistiği görüşüldü.
Toplantıda, UNEP, US EPA ve Avrupa
Komisyonu temsilcileri ve davetli ülkelerin
delegasyonları, 8-10 Nisan 2013 tarihleri
arasında Fransa'da düzenlenen ve
Türkiye'yi yine Verimlilik Genel
Müdürlüğü'nün temsil etmiş olduğu II.
Uluslararası Yaşam Döngüsü Analizi
Toplantısının çıktıları üzerinde çalıştı,
veriye ulaşabilirlik, interoperabilite, veri
İkinci oturumda, veri tabanlarının birlikte
çalışabilirliği için meta veri, format,
isimlendirme, veri kalitesi, veri seti
haritalama, YDA yazılımının çoklu veri
tabanlarına uyarlanması ve format
dönüşümü gibi konular görüşüldü. Ayrıca
veriye erişebilirlik ve şeffaflık konusunda
temel prensiplerde anlaşmak üzere teknik
bir tartışma düzenlenerek temel
bileşenler konusunda uzlaşma sağlanması
amaçlandı, taslak vizyon, potansiyel
kullanıcılar ve katkıda bulunabilecek
paydaşlar görüşüldü.
Üçüncü oturumda ise birlikte çalışabilir
bir Uluslararası YDA Platformu’nun
(LCAccess) planlanması için çalışmalara
devam edildi ve taslak bir iş planı
oluşturuldu.
Toplantının üçüncü günü, hükümet
delegasyonlarının ilk iki gününün çıktıları
üzerinde çalışmaları ve daha sonraki
adımları belirlemeleri için hükümetler
arası diyaloğa ayrıldı. Toplantının son
oturumları olan dördüncü ve beşinci
oturumlarda ise hükümetler arası diyalog
için kapasite geliştirme gündemi ile
tartışmalar yürütüldü ve bir sonraki
toplantı (IV. Uluslararası YDA Toplantısı)
için planlama çalışmalarına başlandı.
Toplantıda ayrıca, Birleşmiş Milletler
Çevre Programı Uluslararası Kaynak
Paneli (UNEP International Resource
Panel) yönetimiyle görüşülerek bu
Platformda Türkiye'nin de temsil
edilebilmesi için çalışmalara başlandı.
49
MAYIS 2014
HABERLER
“2. KALKINMA AJANSLARI KONFERANSI” (KALK!2)
GAZİANTEP'TE GERÇEKLEŞTİRİLDİ
2. Kalkınma Ajansları Konferansı (KALK!2)
çeşitli kamu kurumları, sivil toplum
örgütleri, iş ve siyaset dünyasından
temsilcilerin katılımıyla 16-19 Nisan 2014
tarihleri arasında Kalkınma Bakanlığı
koordinasyonunda ve İpekyolu Kalkınma
Ajansı’nın (İKA) ev sahipliğinde, Zeugma
Mozaik Müzesi Sergi ve Konferans
Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Dört gün süren konferansın açılışına
Gaziantep Valisi Erdal Ata, Kilis Valisi
Süleyman Tapsız, Kalkınma Bakanlığı
Müsteşarı Kemal Madenoğlu, Kalkınma
Bakanlığı Bölgesel Gelişme ve Yapısal
Uyum Genel Müdürü Nahit Bingöl, İKA
Genel Sekreteri Dr. Bülent Özkan,
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı
Fatma Şahin, Sanko Holding Onursal
Başkanı Abdulkadir Konukoğlu, Gaziantep
Üniversitesi (GAÜN) Rektörü
Prof. Dr. Mehmet Yavuz Coşkun,
Gaziantep Ticaret Odası (GTO) Başkanı
Eyüp Bartık, ilçe kaymakamları ve
kalkınma ajansları genel sekreterleri
katıldı.
Konferansın birinci gününde “Ajanslara
Bakış” adlı açılış paneli düzenlendi.
50
Panelde bölgesel kalkınmada lider rolü
üstlenerek yerel dinamikleri harekete
geçirmeye odaklanan Kalkınma
Ajanslarının kuruldukları 2006 yılından
beri bölgesel kalkınmada yarattıkları etki
ve yerelde oluşturdukları algı kapsamında,
bölgesel kalkınmada ön planda olan bu
kurumsal yapıların siyaset, akademi ve iş
dünyası penceresinden nasıl göründükleri
tartışıldı.
Konferansın ikinci gününde, Bölgesel
Gelişme Ulusal Stratejisi, Bölgesel Yenilik
Gündemi, Bölge Kalkınma İdareleri,
Yerelde Kurumsal Kapasitenin
Güçlendirilmesi Öncelikli Dönüşüm
Programı, Yeni Ulusal Kırsal Kalkınma
Stratejisi, Girişim Sermayesi ve Bireysel
Katılım Sermayesi, Ajanslar İçin
Hareketlilik Projeleri, Sosyal Politikalar:
İnsan Merkezli Planlama, Avrupa Birliği
ve Mali İşbirliği 2014-2020, Faiz ve Faizsiz
Kredi Desteği başlıklarından oluşan
paralel oturumlar düzenlendi. Bölgesel
Gelişme Ulusal Stratejisi (BGUS) başlıklı
oturumda, bölgesel gelişme ve bölgesel
rekabet edebilirlik açısından ulusal
düzeyde koordinasyonu sağlamak,
mekânsal gelişme ve sosyoekonomik
kalkınma politikaları arasında uyumu
güçlendirmek ve alt ölçekli plan ve
stratejilere genel çerçeve oluşturmak
üzere hazırlanan BGUS konusunda
gelinen aşama ve içerik hakkında bilgi
verildi.
Konferansın üçüncü gününde ise Nallıhan
Turizm Gönüllüleri Derneği, Hüsnü M.
Özyeğin Vakfı, Kızıklılar Derneği ve İzmir
Seferihisar Belediye Başkanlığı’nın başarı
hikâyelerinin paylaşıldığı oturumun yanı
sıra, Alternatif Destek Mekanizmaları,
Bilgi İletişim Teknolojileri ve Bölgesel
Gelişme, Sivil Toplum ve Bölgesel
Gelişme, Yatırım Destek ve Tanıtım
Stratejileri, Gaziantep’in Başarı Hikâyesi
başlıklı paralel oturumlar düzenlendi.
19 Nisan’da Konferans’ın kapanış
konuşmaları Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmaz ve Adıyaman Valisi
Mahmut Demirtaş tarafından yapıldı.
Ayrıca Konferans sonunda, sonuç
bildirgesi yayımlandı.
Detaylı Bilgi
http://www.kalkinma.org.tr adresinden
ulaşılabilir.
MAYIS 2014
I. YÖNETİM DANIŞMANLARI ZİRVESİ İSTANBUL'DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Yönetim danışmanlığı mesleğinin tanıtımı,
bilinirliği ve hizmet kalitesinin gelişimini
sağlamaya yönelik çalışmalar
gerçekleştiren Yönetim Danışmanları
Derneği’nin (YDD) düzenlediği I. Yönetim
Danışmanları Zirvesi, 11 Nisan 2014
tarihinde İstanbul Çırağan Palace’da
gerçekleştirildi. Türkiye’de ve dünyada iş
alanında öne çıkan yeni kavram ve
yaklaşımların ele alındığı I. Yönetim
Danışmanları Zirvesi’ne; iş dünyasından,
danışmanlık şirketlerinden ve kamu
kuruluşlarından üst düzey temsilcilerle
birlikte, yurt dışından alanında
uluslararası deneyime sahip ve kritik
sorumluluklar almış konuklar katıldı. Ana
teması;“Kurumsal Yönetişim ve Değişim
Yönetiminin Danışmanlık Projelerine
Yansımaları”olan Zirve’de düzenlenen özel
panellerde konuşmacıların sunumlarıyla
katılımcılara farklı bakış açıları sunuldu.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Verimlilik Genel Müdürlüğü tarafından da
desteklenen Zirve kapsamında, En Başarılı
Danışmanlık Projesi Ödülleri de ilk kez
sahiplerini buldu. Yönetim
Danışmanlığında, doğru yöntemlerle
gerçekleştirilerek katma değer yaratan
sonuçlar ürettiği belirlenen projelerin ve
doğru yaklaşım örneklerinin ön plana
çıkartılmasını hedefleyen “En Başarılı
Danışmanlık Projesi” ödülünü Kayseri Gaz
ile NMT Danışmanlık’ın birlikte
gerçekleştirdiği Kurumsal Risk Yönetimi
Projesi aldı.
Zirve’nin sabah oturumunda İş Ahlakı ve
Kurul Etkinliği Merkezi Direktörü
David R. Beatty,“Kurumsal Yönetişim”
anlayışı ve uygulamalarının 1600’lü
yıllardan günümüze kadar gelişimini
anlatırken, öğleden sonraki özel
oturumda, ICMCI ABD Mütevelli Heyeti ve
Yönetim Kurulu Üyesi Oliver Matar ise
“Değişim Yönetimi” alanındaki modelleri
paylaştı.
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD)
Yönetim Kurulu Başkanı
Mehmet Göçmen’in yönettiği “Türkiye’de
Kurumsal Yönetim Uygulamaları”
panelinde ise Verimlilik Genel Müdürü
Anıl Yılmaz ile iş dünyasından yöneticiler
panelist olarak yer aldı. Konuşmasında
kamudaki stratejik yönetim konusundaki
tecrübelerini aktaran Yılmaz, kurumsal
yönetim uygulamalarının, kamu ve özel
sektör ayrımı yapmaksızın uygulanması
gerektiğini belirtti. Kurumsal yönetim
uygulamalarında kamu ve özel sektör
açısından bazı farklılıkların olduğunu
belirten ve kamu kurumlarındaki mevcut
uygulamalardan bahseden Yılmaz
“Kamuda değişimin yavaş ilerlemesi ve
genellikle uzun vadeli olması, sonuçların
alınmasını da geciktiriyor. Bu nedenle
kamu kurumları kurumsal yönetim
uygulamaları ve iyi yönetişime daha çok
ihtiyaç duymaktadır. 2002 sonrasında
kamu yönetiminde bu yönde çok önemli
adımlar atıldı, reformlar gerçekleştirildi.
Stratejik yönetime ve yönetişime giden yol
ve felsefe belirlendi. Yine bu dönemde yeni
yönetsel araçlar ve kurumlar
oluşturularak Stratejik Planlama,
Performans Esaslı Bütçeleme, İç Kontrol
ve İç Denetim, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu,
Kamu Hizmet Envanteri ve Hizmet
Standartlarının Oluşturulması, e-Devlet
Uygulamaları ve e-İmza, Kamu Etik
Kurulu, Kamu Denetçiliği Kurumu
(Ombudsmanlık) gibi birçok yeni uygulama
başlatıldı” diye konuştu. Konuşmasının
devamında kamu kurumlarında
yönetişimin iyileştirilmesine yönelik olarak
olumlu gelişmeler yaşandığını vurgulayan
Yılmaz, iyi yönetişim için şu önerilerde
bulundu: “Kamu yönetiminde yönetim
kültürü değiştirilerek vatandaşın da
katılımcılığı sağlanmalı, kamu
yönetiminde iyi uygulamaların
yaygınlaştırılması konusunda
iyileştirilmeler yapılmalı, ana düzenleyici
aktörler arasında koordinasyon artırılmalı,
çalışanlar performansları üzerinden
değerlendirilmeli, politika belirleme ve
uygulama süreçleri ile bunların sorumlu
kurumları birbirinden ayrılmalı ve kamu
yönetiminde tüm paydaşlar işin içinde yer
almalı.”
ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu
Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in yönettiği
“Değişim Yönetiminde Türkiye Örnekleri
Nedir?, Nasıl Ölçülür?” konulu panelde ise
kamu ve özel sektör yöneticileri tarafından
konuya ilişkin örnekler sunuldu.
51
MAYIS 2014
HABERLER
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
GENÇ GİRİŞİMCİLERİ DESTEKLİYOR...
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
tarafından 18 Nisan 2014 tarihinde Türk
Patent Enstitüsü'nde düzenlenen
Teknogirişimcilik Eğitimi’nin açılışında
konuşan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Fikri Işık, genç girişimcilere, Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri'nde (TGB) daha uygun
şartlarda yer vereceklerini belirterek, “Sigorta
primlerinde yüzde 50 indirim yapacağız, gelir
vergisinde stopaj desteği sağlayacağız” dedi.
Türkiye'de 2002'den bu yana önemli bir
değişim yaşandığını dile getiren Bakan
Işık, “Bu değişimin en olumlu
taraflarından bir tanesi artık reel sektörün
ve girişimcilerin önündeki birçok engelin
kaldırılmış olmasıdır” diye konuştu.İnsan
kaynağında en fazla aranan özelliklerden
birinin “girişimcilik ruhu” olduğunu ve
gençlerin girişimcilik ruhunun, ülkenin
2023 hedeflerine ulaşmada en önemli
gücü olduğunu anlatan Işık, bu hedeflere
ulaşılabilmesi için teknoloji düzeyinin
yükseltilmesi gerektiğini ifade etti.
Krizler girişimciliğe darbe vurdu
Girişimciliğin, ülkelerin geleceği açısından
büyük önemi bulunduğunu anlatan Işık,
“Yaşadığımız ekonomik krizler pek çok
tahribata yol açtı, onların pek çoğu da
giderildi ama ülkeye yaptığı en fazla ve
kalıcı tahribat, girişimcilik ruhuna vurulan
darbedir. Aslında bu darbe, ülkenin
geleceğine vurulan darbedir. Türkiye'de
gençlerimizin çok önemli bir kısmı devlet
memuru olmak istiyor. Hâlbuki
gençlerimizin ticaret yapmak, üretmek,
kendi işini kurmak, başka gençlere iş
vermek hayaliyle hayata başlaması
önemli. Girişimcilik ruhundan kastımız
budur” diye konuştu. Bakanlığın verdiği
Teknogirişim Sermaye Desteğinin tek
başına anlamlı olamayabileceğini
kaydeden Işık, gençlere ümitsizliğe
kapılmamaları tavsiyesinde bulundu.
Işık, Türkiye'nin her aşamada gençlerin
yanında olduğunu söyledi.
Genç girişimcilere prim ve stopaj desteği
Genç girişimcilere, teknoloji geliştirme
bölgelerinde daha uygun şartlarda yer
52
vereceklerini kaydeden Işık,
konuşmasında; “Sigorta primlerinde yüzde
50 indirim yapacağız, gelir vergisinde
stopaj desteği vereceğiz. Yaptığınız
çalışmanın sonunda, TÜBİTAK'ın 1512
Programı çerçevesinde 550 bin liraya
kadar destek alacaksınız. Artık Türkiye'de
özel şirketler, 'Siz bu işi iyi yapıyorsunuz.
Sizin desteklediğiniz girişimcilere biz de destek
verelim' noktasında. 1512 B programını
başlattık. Orada pek çok firma kapınızı
çalacak. Sonraki aşamada ise ürününüzün
seri üretimi noktasında ayrıca destek
vereceğiz. KOBİ niteliğindeki bir
işletmemize 10 milyon liraya kadar destek
vereceğiz" diye konuştu.
Konuşmasının ardından ABD'deki Silikon
Vadisi'ne gitmeye hak kazanan sekiz
teknogirişimciye plaket veren Işık,
teknogirişim desteği ile geliştirilen
ürünlerin sergilendiği stantları da gezdi.
Bakan Işık, bir stantta sergilenen
Türkiye'nin ilk yerli iş makinası operatörü
eğitim simülatörünü denedi.
MAYIS 2014
KADIN GİRİŞİMCİ SAYISI ARTMALI…
Türkiye İş Kadınları Derneği'nin
17 Nisan 2014 tarihinde düzenlediği
toplantıya katılan Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Fikri Işık, kadınlarla çalışmanın
avantajlarına değinerek, kadının siyaset ve
toplumdaki yerine ilişkin değerlendirmelerde
bulundu.
Konuşmasında; global kriz döneminin bazı
şeylerin netleşmesini sağladığını anlatan
Bakan Işık, “Üretmeden sadece ticaretle,
sadece finansla ülkelerin ayakta kalması
çok zor. Sadece finansla ayakta kalmaya
çalışan ülkeler, ekonomilerini finans
ağırlıklı oluşturmaya çalışan ülkeler bu
krizde ciddi sıkıntı yaşadı. Ancak Almanya
gibi ekonomisi büyük oranda üretime
dayalı ülkeler bu süreci rahatlıkla
geçebildi. Hatta Almanya'nın bütün
Avrupa'yı sırtında taşıdığını söyleyebiliriz.
Bu anlamda Türkiye sürdürülebilir
büyüme için üretimi kesinlikle ajandasının
birinci sırasına yazmak durumunda” dedi.
Bakanlık olarak üretim konusunda ciddi
sorumlulukları bulunduğuna işaret eden
Işık, “Türkiye'de özellikle üretimi birinci
derecede önemli görüyoruz. Kim ne derse
desin üretimde Türkiye önemli bir mesafe
aldı. Artık Türkiye sadece lisanslı, fason ya
da düşük teknolojili üretim yapan bir ülke
olmaktan çıktı” diye konuştu.
Işık, Türkiye'de üretim konusunda önemli
yol alındığının altını çizerek, ülkenin imalat
sanayinde dünyayla yarışan bir yapı
olduğunu anlattı.
Bakan Işık, Türkiye'nin çok düşük
düzeyde, sadece emek yoğun üretimden
teknoloji düzeyi yüksek ve her geçen gün
ilerleyen bir ülke konumuna geldiğini
vurgulayarak, “Hedefimiz, bu 1,59 dolar
olan kilogram ortalama satış fiyatını ilk
etapta 2 doların üzerine, orta vadede 2023
yılında da 3 doların üzerine çıkarmak.
Bunu başardığımız zaman 500 milyar dolar
ihracat hedefini yakalamak çok kolay” diye
konuştu.
Fikri Işık, kadın girişimci sayısının her
geçen gün arttığını hatırlatarak, kadın
istihdamı konusunda, kadının eğitim
düzeyinin yükselmesine paralel olarak
istihdama katılımının da arttığını bildirdi.
Işık, artık beyaz yakalı kadın sayısının,
beyaz yakalı erkek sayısına yaklaştığını,
bunun da son derece sevindirici olduğunu
dile getirdi. Kadın istihdamının artmasında
teknoloji düzeyinin yükselmesinin etkili
olduğunu ifade eden Işık, “Üretimde
beden gücü azalıp beyin gücü ve beceri
seviyesi arttıkça kadın istihdamı
yükseliyor. Bu aslında bizim hangi yolda
yürümemiz gerektiğini de çok güzel ortaya
çıkarıyor. Kadınlarımızın özellikle eğitim
düzeyini artırmalıyız. Bu konuda önemli
noktalara geldik ama bunu yeterli
görmüyoruz. İkincisi de Türkiye, teknoloji
düzeyini ne kadar artırırsa, kadın
istihdamını da o kadar artırmış olacaktır.
Bu iki konuyu önemsiyoruz” diye konuştu.
53
MAYIS 2014
HABERLER
SAVUNMA SANAYİİNDE ÖNEMLİ ATILIMLAR YAPILIYOR
Savunma sanayii alanında önemli projelere
imza atan TÜBİTAK Savunma Sanayii
Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü'nü (SAGE)
ziyaret eden Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Fikri Işık, dünyada sadece birkaç ülkenin
sahip olduğu modern Harp Başlığı Üretim
Tesisi'nin açılışını bu yıl içinde yapacaklarını
belirtti.
İzin alan değil, izin veren olacağız
14 Nisan'da gerçekleşen ziyarette Bakan
Fikri Işık, bu tip ileri teknolojiye sahip
üretim tesislerinin tasarım ve kurulumunu
dünyada sadece birkaç ülkenin
yapabildiğini söyledi. Türkiye'nin her
alanda olduğu gibi savunma sanayiinde de
dünyada her geçen gün daha fazla söz
sahibi olmaya başladığını dile getiren Işık,
“Açacağımız tesiste yapılacak çalışmalarla
artık izin alan değil, izin veren olacağız”
dedi.
54
Tesis, A'dan Z'ye Türk mühendislerin
elinden çıkıyor
Modern mühimmatlar için patlayıcı
üretilecek tesiste kurulan tüm özel üretim
ekipmanlarının da yerli firmalarla birlikte
yurt içinde tasarlanıp üretildiğini, tesiste
üretilecek modern patlayıcıların
formülasyonu ile üretim süreçlerini de
TÜBİTAK mühendislerinin geliştirdiğini
anlatan Bakan Işık, tesisle ilgili şu bilgileri
verdi: “Modern patlayıcıların üretimi için
gerekli teknik ve üretim bilgi paketleri,
proje kapsamında Makina ve Kimya
Endüstrisi Kurumu'na (MKEK) aktarılacak.
Söz konusu tesis, MKE Mühimmat
Fabrikası yerleşkesinde 55 dönümlük
arazi üzerinde kurulacak ve 11 ayrı üretim
biriminden oluşacak. Dünyada sadece
birkaç ülkenin sahip olduğu modern
tesisin açılışını bu yıl içinde yapacağız.
Tesiste, tam kapasite çalışıldığında yıllık
600 ton plastik patlayıcı üretimi
yapılabilecek. Bu tesiste üretilecek harp
başlıkları ve uçak bombaları ile Türkiye,
savunma sanayiinin bu çok önemli
alanında yurt dışına bağımlılıktan
kurtulacak.”
Tesis, yakın zamanda faaliyete
geçirilecek
Türkiye'nin savunma gücünü artıran yerli
silah sistemlerini tasarlayan ve geliştiren
TÜBİTAK, modern patlayıcıların üretim ve
dolumunun yapıldığı tesislerin tasarımı,
kurulumu ve işletmeye alınması
konusunda da çalışmalar yürütüyor.
TÜBİTAK SAGE ile MKEK arasında
imzalanan sözleşme ile TÜBİTAK
mühendisleri tarafından ileri teknolojiye
sahip Harp Başlığı Üretim Tesisi
tasarlandı. Tesis, yakın zamanda
Kırıkkale'deki MKEK Mühimmat Fabrikası
yerleşkesinde faaliyete geçirilecek.
MAYIS 2014
TEMİZ ÜRETİM (EKO - VERİMLİLİK)
İSTANBUL KARBON ZİRVESİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ
“İstanbul Karbon Zirvesi: Karbon Yönetimi,
Teknolojileri ve Ticareti”, 3-5 Nisan 2014
tarihleri arasında İstanbul Teknik
Üniversitesi (İTÜ) Süleyman Demirel
Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. Ev
sahipliğini İTÜ'nün yaptığı zirvede Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Ekonomi
Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı,
Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu ve Sermaye
Piyasası Kurumu'nun destekleri alındı.
Bunların yanında İTÜ, İstanbul Sanayi
Odası, Elektrik Üretim A.Ş., TÜBİTAK
Marmara Araştırma Merkezi (MAM),
Marmara Belediyeler Birliği, ODTÜ Petrol
Araştırma Merkezi ile Enerji Verimliliği
Derneği, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli
Komitesi, Enerji Ekonomisi Derneği,
Lisansız Elektrik Üreticileri Derneği, Enerji
ve İklim Değişikliği Vakfı, Enerji Ticareti
Derneği, Nükleer Mühendisler Derneği,
Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği,
Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet
Üretenleri Derneği, Türkiye Kimya
Sanayicileri Derneği, Petrol Sanayi
Derneği, Hazır Beton Birliği, Plastik
Sanayicileri Derneği gibi sektörlerinde
lider pozisyonda olan kuruluşların Zirve
bünyesinde aktif olarak yer alması
sağlandı.
Yerli ve yabancı çok sayıda katılımcının yer
aldığı İstanbul Karbon Zirvesi'nde; son
yıllarda karbon piyasalarındaki gelişmeler,
emisyon ticareti ve temiz teknolojilerin
geliştirilmesine yönelik çalışmalar,
uluslararası düzeyde ülkelerin alacağı
yükümlülükler, enerji kullanımının ilgili
sektörlere yansıması ve en düşük maliyetli
sera gazı azaltım sistemleri konuları
tartışıldı.
3 Nisan 2014 tarihinde Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda
gerçekleştirilen “Temiz Teknolojiler”
başlıklı oturumda Sanayi Genel Müdürlüğü
(SGM), Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM),
Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü
(BTGM), KOSGEB ve TÜBİTAK MAM Çevre
ve Temiz Üretim Enstitüsü'nden (ÇTÜE) 6
konuşmacı yer aldı. Başkanlığını Sanayi
Genel Müdürlüğü'nden Daire Başkan V.
Erhan Bayrak'ın yaptığı oturumda ilk
55
MAYIS 2014
TEMİZ ÜRETİM (EKO - VERİMLİLİK)
Sanayi ve Teknoloji Uzmanı Selin ENGİN
olarak KOBİ Uzmanı M. Görkem Gürbüz
tarafından KOSGEB bünyesinde yeşil
ekonomi alanında gerçekleştirilen
çalışmalar hakkında bilgi verildi. Ardından,
Sanayi ve Teknoloji Uzmanı
Damla Sağlam Şatır, SGM faaliyetleri
kapsamında yer alan Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve
Teknoloji Mekanizmasına yönelik bir
sunum gerçekleştirdi. Sanayi ve Teknoloji
Uzmanı Selin Engin tarafından VGM'nin
temiz üretim alanında yürütülen
bilinçlendirme, yaygınlaştırma, kapasite
geliştirme ve politika oluşturma
konularındaki faaliyetlerinin
aktarılmasının ardından, Sanayi ve
Teknoloji Uzmanı Ahmet Gergerli,
BTGM'nin sağladığı Ar-Ge destekleri
hakkında bilgi verdi. TÜBİTAK MAM
ÇTÜE'de Uzman Araştırmacı olarak görev
yapan Dr. Şeyma Karahan tarafından
“İklim Değişikliği Kapsamında Sanayide
Teknoloji İhtiyaç Değerlendirmesi ve Sera
Gazı Azaltım Potansiyelinin Belirlenmesi”
başlıklı projeye ilişkin bir sunum
gerçekleştirildi. Oturumda son olarak,
56
Temiz Üretim Birim sorumlusu
Işıl Ataçoğlu tarafından ÇTÜE'nin temiz
üretim alanında gerçekleştirdiği
faaliyetlere ilişkin bilgiler aktarıldı.
MAYIS 2014
AB KOBİ’LERİ NE KADAR YEŞİL?
Avrupa Komisyonu, ilki 2012'de
yayımlanan ve KOBİ'lerin üç temel
çevresel temaya; yeşil işler, kaynak
verimliliği ve yeşil pazarlar, bakışlarının ve
davranışlarının anlaşılmasını amaçlayan
anketin ikincisini yayımladı. Anket
sonuçları, KOBİ'lerin 2013 yılında,
2012 yılına göre daha fazla yeşil iş
oluşturduklarını, kaynak verimliliği
alanında gelişme sağladıklarını ve düşük
karbon ekonomisine geçişe katkıda
bulunduklarını göstermektedir.
2012 yılında, Avrupa Birliği'nde (AB) 20,3
milyon KOBİ'nin, toplam işlerin % 98'ini
oluşturduğu ve 90 milyon istihdam
sağladığı tahmin edilmektedir. Bu
çerçevede değerlendirildiğinde, KOBİ'lerin
AB ekonomisine ve Avrupa 2020
Stratejisi'nin akıllı, sürdürülebilir ve
kapsayıcı kalkınma hedefine katkısı önem
teşkil etmektedir.
Anket, 28 AB üyesi ülke yanında
Arnavutluk, İzlanda, Lihtenştayn,
Makedonya, Karadağ, Norveç, Sırbistan,
İsrail, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve
Türkiye'deki 11.000'den fazla KOBİ'yi
kapsamaktadır.
Anket Sonuçları (2013)
kaynak verimliliği prosesleri, yeşil ürün ve
hizmetlerin üretimi ve çevre mevzuatına
uyum konularını kapsamaktadır. Yeşil iş,
çevresel kaliteyi koruyan ve eski haline
getiren bilgi, teknoloji ve malzemelerle
doğrudan birlikte yürümektedir. Ayrıca
özelleştirilmiş yetenekler, bilgi, eğitim
veya deneyim gerekmektedir. AB
KOBİ'lerinin % 42'si, tam zamanlı veya yarı
zamanlı çalışan en az bir çalışana sahiptir.
Bu değer, 2012'ye göre % 5'lik artış
göstermiş olup Avrupa'daki KOBİ'lerde 20
milyondan fazla yeşil iş olduğunu ortaya
koymaktadır.
1. Her 10 işletmeden 4'ü en az 1 yeşil işe
sahip durumdadır.
Anket kapsamında yeşil iş kavramı;
57
MAYIS 2014
TEMİZ ÜRETİM (EKO - VERİMLİLİK)
2. KOBİ'ler için kaynak verimli olmak
önemli.
KOBİ'lerin % 93'ü daha kaynak verimli
olmak için en az bir faaliyet yürütmektedir.
Bu faaliyetlerden en yaygınları % 67 ile
atık minimizasyonu, yine % 67'lik pay ile
enerji tasarrufu ve % 59 ile malzeme
tasarrufudur. İşletme işinde geri dönüşüm
ve su tasarrufu uygulamaları, % 51 oranla
eşit uygulama düzeyine sahiptir.
AB KOBİ'lerinin kaynak verimli olmaya
yönelik faaliyetlerinin nedenleri ise % 63
oranla maliyetleri azaltmak ve % 28
oranında ise çevrenin, işletmenin en
önemli öncelikleri arasında yer alması
olarak belirlenmiştir. Finansal ve mali
destekler veya diğer kamu destekleri
% 19, rekabet avantajı yaratılması ise % 18
ile işletmeleri kaynak verimli olmaya
yönelten faaliyetler arasında yer
almaktadır.
Anket, KOBİ'lerin sadece % 12'sinin
çevresel gerekleri kapsayan kamu satın
alım ihalelerine yönelik fiyat teklifi
verdiğini ve % 7'sinin başarılı olduğunu
ortaya koymaktadır. Bunun en önemli
nedeni, KOBİ'lerin daha önce böyle bir
ihale ile karşılaşmamış olmaları (% 55)
olarak görülmektedir.
Anket, KOBİ'lerin % 67'sinin çevre yönetim
sistemine sahip olmadığını göstermekte
olup bu oran 2012 yılına göre % 2 artış
göstermiştir.
3. Yeşil pazarlar,kullanılmayan büyük bir
potansiyel oluşturmaktadır.
Anket kapsamındaki KOBİ'lerin % 26'sı
yeşil ürün ve hizmet sunmaktadır. % 7'si
ise önlerindeki 2 yıllık süreçte bu alana
yönelik plan yaptıklarını belirtmesine karşı
% 59 gibi önemli çoğunluğu bu konuda bir
planı olmadıklarını belirtmiştir.
58
Anket kapsamında yeşil ürün veya hizmet
sunan 2.977 KOBİ'nin % 51'i, çevresel
özelliklere (organik ürün, eko-etiket, ekotasarım vb.) sahip ürün ve hizmet
sunmaktadır. KOBİ'lerin % 35'i geri
dönüştürülmüş malzemeler alanında,
% 19'u da katı atık yönetiminde yeşil ürün
ve hizmet sunmaktadır.
Çevresel özelliklere sahip ürün ve hizmet
sunan işletmelerin % 26'sı yapı/inşaat
alanında, % 24'ü gıda ve içecek
sektöründe, % 22'si elektronik ve mekanik
ekipman satışında, % 20'si ise mobilya,
ağaç ve kağıt ürünler sektöründe faaliyet
göstermektedir. 2012 yılından 2013'e
kadar olan süreçte çevresel özelliklere
sahip yapı malzemeleri KOBİ'lerin oranı
% 8 artış göstermiştir.
Yeşil ürün ve hizmet sunan KOBİ'lerin
% 60'ı, cirolarının yaklaşık % 30'u ve daha
azının bu alanda sağlandığını
belirtmişlerdir. Cirolarının % 75'inden
fazlasının yeşil ürün ve hizmetlerden
sağlandığını belirten KOBİ'lerin oranı ise
% 16'dır.
Anket kapsamındaki yeşil ürün ve hizmet
sunan işletmelerin % 91'i, bu ürün ve
hizmetleri ulusal pazarlarda satışa
sunmaktadır. KOBİ'lerin % 19'u ise AB
(28), İzlanda, Lihtenştayn, Norveç ve
İsviçre'nin temel pazarlarını
oluşturduğunu belirtmiştir.
KOBİ'lerin % 34'ü, hibe ve teşviklerin
işletmelerini daha kaynak verimli
yaptıklarını belirtmiştir. KOBİ'lerin % 25'i
danışmanlık hizmetlerinin, % 22'si ise
kaynak verimliliği yatırımları için fon
imkânlarına yönelik tavsiyelerin kaynak
verimliliklerini artırmada yardımcı
olabileceğini ortaya koymuştur.
Yeşil ürün ve hizmet çeşitliliğinin
geliştirilmesine yönelik hangi desteklerin
yardımcı olabileceğine ilişkin yeşil ürün ve
hizmet sunan KOBİ'lerde yapılan anket
çalışması, KOBİ'lerin % 46'sının finansal
yatırımlara ihtiyaç duyduğunu ortaya
koymuştur. Potansiyel pazar ve
müşterilerin belirlenmesinde yardıma
ihtiyaç duyan KOBİ'lerin oranı % 27, yeni
ürün, hizmet ve ürün prosesi geliştirmeye
yönelik teknik destek ve danışmanlığa
gereksinim duyan KOBİ'lerin oranı % 22,
pazarlama ve dağıtıma ilişkin
danışmanlığa ihtiyaç olduğunu belirten
KOBİ'lerin oranı ise % 19'dur.
Mevcut durumda herhangi bir yeşil ürün
veya hizmet sunmayan 7.341 KOBİ'de
yapılan anket çalışması, yeşil bir ürün veya
hizmete başlamak için ne tür bir desteğe
ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymayı
amaçlamıştır. KOBİ'lerin % 29'u finansal
desteklerin, % 17'si potansiyel pazar ve
müşteri belirlemeye yönelik yardımın,
% 16'sı yeni ürün, hizmet ve ürün prosesi
geliştirmeye yönelik teknik destek ve
danışmanlığın, % 12'si ise pazarlama ve
dağıtım danışmanlığının yardımcı olacağını
belirtmiştir.
Kaynakça
EurpoeanCommission,
EurobarometerSurvey: How
greenareEuropeanSMEs?, 2013,
http://europa.eu/rapid/pressrelease_MEMO-13-1152_en.htm
MAYIS 2014
SUMMARY
Productivity Week
and Awards
2014 Productivity Project Awards..
With the aim of increasing Turkey's
competitive power and achieving a
sustainable and productivity based
structure in economy, productivity
increase projects carried out by
enterprises in industry and service
sector are going to be awarded by the
Ministry of Science, Industry and
Technology. The ministry is going to
reward productivity increase projects of
the enterprises each year in order to
give support.
Productivity Project Awards, which has
been organized this year for the first
time, intend to not only raise concern
about the importance and necessity of
productive work in the enterprises but
also to contribute to the generalization
of productivity awareness and good
practices. These awards would provide
increase of knowledge and experience
share among the enterprises and
presentation of ongoing projects and
benefits of the projects to public
opinion.
The Relationship of Knowledge,
Power and Expertise within the
context of Modernity
The concept of 'modern', which has
been used in the 5th century for the first
time, is generally associated with
passing from old to new although the
content of the term changes constantly.
The term of modernism that has started
in the 17th century in Europe and
penetrated the whole world tells about
social life, organizational forms, social
and cultural domains.
The term of modernity, on the other
hand, has been positioned on the
concept of 'rationality' and is a process
that have reflections in all parts of
modern life with industrialization,
market systems, scientific revolution
and formation of nation states and
brings benefits and failures to the
society at the same time. In this study,
the term of modernity and the
relationship of knowledge-powerexpertise are discussed within the
context of the views of Max Weber who
calls modern life as 'iron cage' and
Jürgen Habermas, the defender of
modernity by saying 'it is too early to
give up modernity'.
A New Inspiration in Applicable
Science Education: ITAP Science Labs
ITAP is a non-governmental
organization concerning scientific
research together with educational and
social scientific activities which is
known as “Institute of Theoretical and
Applied Physics” internationally. This
institute was founded with in the body of
'Turkey Community Service Foundation'
in March 2006 and it turned into a new
civil society movement by 2012 with the
name of 'Institute of High-Tech
Research, Projects and International
Scientific Education'.
While the main activities of the institute
take place in Ankara and Marmaris,
studies are going on to consider
Istanbul and other cities.
With the purpose of addressing not only
scientific community but also all parties
in society, ITAP gives contribution to the
studies directed towards scientific
society goals, which have been
incorporated in national scientific
strategic plans in our country in recent
years, by means of organizing activities
that discuss basic scientific laws in an
intriguing, entertaining and challenging
way for all parties of society interested
in natural sciences. ITAP organizes
international activities in physics and
extended the scope and target group of
its studies to teachers, students and
families by ITAP Physics Olympic School
in 2009 and ITAP Science and Society
Centre in 2011.
'Productivity-themed idea and short
film competition' for students within
the scope of 'Productivity Week'
started.
Taking into consideration the foundation
date of our ministry the activities of
'Productivity Week' is going to take
place in the first week of June. Within
the context of the week, various
conferences, symposiums, panels,
seminars and competitions have been
planned with the purpose of raising
productivity awareness in public opinion.
In addition to using our ministry's
resources and facilities, it is important
to make cooperation with the related
institutions within the framework of
Productivity Week activities.
59
MAYIS 2014
SUMMARY
Organizational Structure,
Organizational Justice,
Organizational Commitment and Job
Satisfaction
The structure and operation of
organizations, which are social systems
formed by individuals to achieve specific
goals, affect the employees' working
ways for organizational goals and their
attitudes and behaviours concerning the
organization. On the one hand, all
functional variables in organizations
such as decision-making mechanisms,
procedures, distribution and
qualification of tasks for the members
and communication ways provide clues
for organizational structures; and on the
other hand, they put forth how the
organization is perceived by its
members and the other people and how
this perception is reflected in their
social and psychological process.
How the individuals working for
organizational goals are affected from
organizational functions and how they
reflect it to their work processes
emphasize the importance of this
situation for organizational functioning.
In work processes, another situation
that affects the individuals' perception
of the organization and working ways is
organizational justice. Organizational
justice is formed by views of the
individuals whether the distribution of
the work processes, decision-making
mechanisms and communication ways
are fair or not. This process, which is
conceptualized as organizational justice,
is defined as the norms and rules for
60
how the gains, rewards and
punishments are managed and
distributed. Organizational justice
perception determines how these rules
and norms are conceptualized
subjectively by the employees. The
perception of employees regarding
whether the organization is fair or not
influences many social and
psychological processes such as
organizational commitment and job
satisfaction.
In this study, the relationship between
organizational structure and
organizational justice is formed and the
hypothesis 'the impact of organizational
structure on organizational justice may
increase organizational commitment
and job satisfaction of the employees' is
presented normatively. In the scope of
the study, organizational structure is
evaluated in terms of both internal and
external conditions concerning
mechanic and organic organizational
structure categories, which are
classified structures according to their
goals.
The relationship between organizational
justice and organizational structure is
fictionalized on the basis of the
assumption that 'the participative,
flexible, horizontal and communicationoriented structure of organic
organizations increases the
identification of the employees with
common identity and may create the
perception that work environment is
fair.'
Global Social Policy Idea
According to the definition of Yeates
(2008) 'global social policy analyzes how
the issues of social policy have been
globalized in terms of content and cause
effect relationship; the relationship
between development of global social
policy with movements of people, goods,
services, money and knowledge;
occurrence of collective movements in a
transnational way and how this kind of
policy making shapes the development
of social policy in the world.
Deacon (2008) emphasizes in his global
social governance study that many
actors and units participate in decisionmaking processes of social policy
interactively. In fact, there is a 'war of
position' between international
organizations and inside of
organizations. This war is between the
view of 'orientation of resources to the
poor and domination of private sector in
health, social security and education
rather than public sector' and the view
of 'universal service idea based on rise
in redistribution of income from rich to
poor'.
Global social policy, which is accepted
as supra-national social policy at global
level, produces policies within the scope
of global redistribution, global social
reorganization and global social rights
through support of international
organizations. Global Fund is a good
example for global redistribution and it
provides access to limited global
resources in poor countries regarding
health, education and social protection.
Global social reorganization can be
dealt within the framework of Global
MAYIS 2014
Compact that brings social
responsibility to business world.
Global Compact is not compulsory for
business world it has a voluntary basis.
There is a slight improvement in
development of global social rights.
Global social rights can be evaluated
within the body of UNCESR and the
work of UN in acceptance of minimum
global social standards in education,
health and prevention of poverty.
Third Generation 'Open University'
Transformation for Innovative
University-Industry Cooperation
In this article, 'open university'
statement refers to the transformation
of the universities into a dynamic
structure in terms of having direct
participation in social and economic
development plans; giving permanent
training and consultancy services to the
related parties for development of local
industry and service sector, and offering
R&D services to the needs of the
industrialists in all areas with research
institutes. Third generation universities
are networks in terms of training,
'know-how', R&D and innovation. For an
innovative university-industry
cooperation, universities have to lead
the way and become field of application
for industry sector in order to compete
in hard conditions of global competition.
61
MAYIS 2014
SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS
Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100)
Industrial Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100)
140
135
130,6
130
126,2
126,3
122,9
125
113,3
120
113,0
110,5
115
122,9
110
102,1
100,0
100
110,3
113,9
111,7
109,5
110,1
93,7
95
90
100,0
98,5
124,8
123,9
112,9
105
114,4
127,0
98,9
87,4
98,3
88,6
99,1
100,0
92,4
85
80
Sanayi Üre m Endeksi Industrial Produc on Index
87,3
86,1
İmalat Sanayi Üre m Endeksi Manufacturing Industry
Produc on Index
75
70
Kaynak: TÜİK - Source: TURKSTAT
İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%)
Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%)
77,0
76,4
76,0
76,0
75,4
75,3
75,5
75,5
75,6
75,4
74,8
75,0
74,2
73,9
74,0
73,3
73,1
73,0
72,5
72,0
71,0
70,0
2012
2011
2010
Ortalama Ortalama Ortalama
Mayıs
2013
Haziran
2013
Temmuz
2013
Ağustos
2013
2012
Average
May
2013
June
2013
July
2013
August
2013
2010
Average
62
2011
Average
Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey
Eylül
2013
Ekim
2013
Kasım
2013
Aralık
2013
September October November December
2013
2013
2013
2013
Ocak
2014
Şubat
2014
Mart
2014
January
2014
February
2014
March
2014
MAYIS 2014
BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS
Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde 1000 Çalışan Başına Araştırmacı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2012)
Total R&D Personnel Per Thousand Total Employment in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2012)
Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Araştırmacı Sayısı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2012)
Total R&D Personnel Annual Growth Rate in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2012)
1000 Çalışan Başına Araş rmacı Sayısı
Total ResearchersPer Thousand Total Employment
Araş rmacı Sayısı Yıllık Büyüme Oranı
Total Researchers Compound Annual Growth Rate
18,0
90,0%
16,0
80,0%
14,0
70,0%
12,0
60,0%
10,0
50,0%
8,0
40,0%
6,0
30,0%
4,0
20,0%
2,0
10,0%
0,0
0,0%
-10,0%
Yunanistan
Greece
Türkiye
Turkey
Slovak Cumhuriye
Slovak Republic
Portekiz
Portugal
Polonya
Poland
Meksika
Mexico
Macaristan
Hungary
Kore
Korea
Kanada
Canada
Japonya
Japan
İtalya
Italy
İspanya
Spain
İrlanda
Ireland
İngiltere
United Kingdom
Hollanda
Netherlands
Fransa
France
Çek Cumhuriye
Czech Republic
Belçika
Belgium
Avrupa Birliği (27 Toplam)
EU27 total
Almanya
Germany
-2,0
Kaynak: TÜİK, OECD MSTI -Source: TURKSTAT, OECD MSTI
Türkiye' de ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Araştırmacı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2002 - 2012)
Total R&D personnel in selected OECD Countries and Turkey (Full time equivalent) (2002 - 2012)
Türkiye' de Araştırmacı Sayısı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2012)
Total R&D Personnel Annual Growth Rate in Turkey (Full time equivalent) (2012)
800.000
40,0%
Japonya - Japan
700.000
35,0%
Almanya Germany
600.000
30,0%
500.000
25,0%
400.000
20,0%
300.000
15,0%
200.000
10,0%
100.000
5,0%
Kore - Korea
İngiltere - United
Kingdom
İspanya - Spain
Türkiye - Turkey
Meksika - Mexico
Macaristan Hungary
0,0%
0
2002
2003
2004
2005
2006
Kaynak: TÜİK, OECD MSTI - Source: TURKSTAT, OECD MSTI
2007
2008
2009
2010
2011
Türkiye Yıllık
Büyüme Oranı Annual Growth
Rate of Turkey
63
MAYIS 2014
ULUSAL VE ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ
NATIONAL and INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler
Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data
120
115
110
105
100
95
90
85
80
75
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
4.Ç - Q4
3.Ç - Q3
2.Ç - Q2
1.Ç - Q1
70
2013
Yıllık Çalışan Kişi Başına Katma Değer Endeksi (2005=100) / Annual Value Added Per Person Worked
Üç Aylık İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üre m Endeksi (2010 Ort.=100) / Quarterly Index of Manufacturing Produc on Per Person Worked
Eğilim; Üç Aylık İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üre m Endeksi (2005 1.Ç-2008 2.Ç) / Trend; Quarterly Index of Manufacturing Produc n Per Person Worked
(2005 1.Q-2008 2.Q)
Eğilim; Üç Aylık İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üre m Endeksi (2009 1.Ç-2013 4.Ç) / Trend; Quarterly Index of Manufacturing Produc on Per Person Worked
(2009 1.Q-2013 4.Q)
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta s kleri ve EUROSTAT - Source: Na onal Produc vity Sta s cs of Turkey and EUROSTAT
16%
120,00
14%
100,00
12%
80,00
10%
8%
60,00
6%
40,00
4%
20,00
2%
0,00
-
0%
-20,00
İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi
İsveç-Sweden
Finlandiya-,Finland
TÜRKİYE-Turkey
Almanya-Germany
Lüksemburg-Luxembourg
Avusturya-Austria
Fransa-France
Malta-Malta
İspanya-Spain
Macaristan-Hungary
Portekiz-Portugal
Letonya-Latvia
Polonya-Poland
Bulgaristan-Bulgaria
Romanya-Romania
Litvanya-Lithuania
Estonya-Estonia
-2%
Ortalama Yıllık Verimlilik Değişim Oranları (2005 Ort. 2013 Ort.) /
Average Rate of Annual Productivity Change (2005 Ave. - 2013 Ave.)
18%
140,00
Makedonya-Macedonia
İmalat Sanayi Son Dört Çeyrek (2013 I-2013 IV) Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi
(2010 Ort.=100) Ortalamaları
/ Manufacturing Industry Index of Production Per Person Employed Average of Last
Four Quarters (2013 I 2013 IV) (2010 Ave.=100)
Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları
Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected European Countries
İmalat Sanayi Ortalama Yıllık Verimlilik Değişim Oranı
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta s kleri ve EUROSTAT - Source: Na onal Produc vity Sta s cs of Turkey and EUROSTAT
64

Benzer belgeler