biz kaybettik onlar buldu keloğlan da caillou oldu

Transkript

biz kaybettik onlar buldu keloğlan da caillou oldu
T.C.
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TÜRK HALKBİLİMİ ANA BİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS ÖDEVİ
BİZ KAYBETTİK ONLAR BULDU
KELOĞLAN DA CAİLLOU OLDU
Danışman:
Prof. Dr. Şeref BOYRAZ
Hazırlayan
Semra DEMİR
2010SOY032
HAZİRAN, 2011
SİVAS
GİRİŞ
İnsanoğlu kendini, hayatını tanımaya başladıktan ve bunu başardıktan sonra,
serüvenini anlatmak için kimi yollara başvurmuştur. İnsanın kendini ifade etmek için
başvurduğu bu yollar, yazılı hayata geçilene kadar, sözlü anlatımla yapılmış ve zamanla bu
anlatımlar estetik bir kaygı ile gerçekleştirilmeye, kalıcı olması için edebi sanatlarla
süslenmeye başlanmıştır (Ong 2007: 48-52).
İnsanın kendini ifade etme yolları içinde en eskilerden1 olan masal, halk edebiyatının
en çok araştırılan ve üzerinde en çok durulan türlerinden biri olmayı başarmıştır (Oğuz vd.
2006: 123). Bu geçmiş yani sözlü anlatım türlerinin en eskilerinden olma özelliği aynı
zamanda masala farklı sorumluluk ve işlevler yüklemiştir. İnsanlar kimi zaman açıktan
söyleyemediklerini sembollerle de olsa açığa vurmak amacıyla (Yavuz 2009: 17), kimi zaman
toplum olmanın bir gereği olan sosyalleşme için bir araç olarak, kimi zaman da boş zamanı
hoşça geçirebilmek için (Boyraz 2002: 249, Karatay2007: 468) kullanmışlardır. Fakat masalın
bir başka önemli yanı olan –ki, bu işlev zamanla birincil işlev haline gelecektir- eğitim
özelliği fark edilmiştir.
Masalda emredici bir ifadenin olmayışı, masalın inandırma kaygısı gütmeyişi ve hatta
kendi içinde gerçek dışı olduğunun açıkça ifade edilişi onun, önyargısız olarak dinleyicisinin
zihnine rahatça akmasını sağlar. Bu durum da dinleyicinin masal içindeki olumlu-olumsuz,
iyi-kötü, doğru-yanlış, gibi birçok kavramı içselleştirmesine ve buna benzer olaylar karşısında
kaldığında, kendiliğinden gerçekleşen süreç içinde “farkında olmadan öğrendiklerini” orada
uygulamasına vesile olur.
Masalın yukarıda bahsettiğimiz bu eğitim işlevi, son zamanlarda birçok araştırıcının
ve özellikle eğitimcilerin dikkatini çekmiştir. Çocuğa, vermek, öğretmek istediklerimizi
masalın kolay ve kalıcı bir şekilde vermesi eğitimcilere çok cazip gelmiştir. Madem elde
böyle bir eğitim imkânı var, o halde bunu en kapsamlı ve etkili biçimde kullanmak doğru
olacaktır. Bu gerçek göz önünde bulundurularak eğitimin ilk kademesi olan okulöncesinden
başlayarak eğitimciler masaldan faydalanmaya başlamışlardır. Okulöncesinde masal okuma
saatleri yapılarak, kimi masaldan sahneler çocuklara oynatılarak bu faydalanma süreci devam
etmiş ve son olarak okulöncesinin de öncesindeki çocuklar için ve hatta okulöncesi eğitime
imkânı olmayan çocuklar için kimi masallar ve kahramanları çizgi filmlerle evlere konuk
edilmiştir. Bu süreç dünyada, özellikle Avrupa’da gelişmiş, masalın ahlakî-insanî değerler
noktasındaki evrenselliğinden yararlanılarak elde edilen fayda ülkelerin sınırlarını da aşmıştır.
Biz bu çalışmamızda masalın eğitim imkânından faydalanma konusunda, kelimenin
tam anlamıyla, bir sektör haline gelen çizgi filmlerden, son zamanlarda büyük bir izleyici
kitlesine ulaşan Caillou ve öz malımız2 olmasına rağmen iyi bir başarıya ulaştıramadığımız
Keloğlan üzerinden olayın millilik boyutunu, bu anlamda elimizde çok malzeme olmasına
rağmen bundan yeterince faydalanamayışımızın sebep ve sonuçlarını irdelemeye çalışacağız.
Çalışmamıza öncelikle bu iki kahramanın kimi yönlerden karşılaştırmasını yaparak
başlayacağız. Daha sonra da Caillou’nun başarısını nasıl yakaladığını, bizim bu konudaki
eksikliklerimizin neler olduğunu tespit etmeye çalışacak, son olarak da bu bağlamda neler
yapılabileceğine dair fikirlerimizi paylaşacağız.
1
Sözlü kültür ürünlerinin ne zaman ortaya çıktıkları kesin olarak bilinmemekle birlikte hangisinin daha önce var
olduğu konusunda araştırmalar bir sonuca varmıştır. Konuyla ilgili geniş bilgi için bkz.: (Boyraz 2008)
2
Keloğlan tipinin ve Keloğlan masallarının öz malımız olması konusunda Tahir Alangu, bunun genel bir yargı
olarak kullanıldığını, oysa bunun yanlış olduğunu, millilik kavramını “Keloğlan tipi ve masalları” şeklinden çok
“Keloğlan tipi şu özellikleriyle millidir” şeklinde sınırlamak gerektiğini söyler. Geniş bilgi için bkz.: (Alangu
2011: 190-191)
1
1. Keloğlan ve Caillou Kim?
Tahir Alangu’nun tespitlerine göre birçok ülkede
var olan Keloğlan tipi Türk masalları içinde özel ve
önemli bir yere sahiptir. Alangu, dünden bugüne Keloğlan
tipinde çok değişiklik yaşandığına dikkat çeker ve;
“…halk masallarını okurken kendimizi masal dünyasında,
Keloğlan masallarını okurken de kendimizi bu dünyada
hissederiz.” ifadesini kullanır (Alangu 2011: 195).
Son birkaç yıldır TRT Çocuk televizyonunda
yayınlanmaya başlayan “Keloğlan Masalları”na gelinceye
kadar Keloğlan, yalnız anasının kel, söz dinlemeyen, anası
tuz almaya gönderse saraydan kız alıp gelen bir delikanlı
olarak çıkar karşımıza. Zor anlarında büyü ve insanüstü
varlıkların yardımıyla sıkıntıdan kurtulan masal
kahramanlarının aksine hayata meydan okuyup pratik zekâsıyla sorunları aşar Keloğlan.
Bunun yanında Caillou ise dört yaşında, oldukça saf bir çocuktur. Kurallara uyan,
açlıktan perişan düşse de annesinin gelmesini bekleyecek kadar sabırlı olan, zorlukları
ailesinin yönlendirmesi ve kendi gayretleriyle aşan bir çocuktur Caillou.
Şimdi bu iki kahramanı kimi açılardan karşılaştırmaya çalışalım.
1.1.
Fizikî Açıdan Keloğlan ve Caillou
Öncelikle Keloğlanı iki ayrı devrede inceleyeceğimizi
belirtelim. Zira yukarıda başka bir vesile ile ifade ettiğimiz
üzere Keloğlan yıllarca dinlediğimiz masallarından sonra son
birkaç yıldır –nihayet- bir çizgi film kahramanı olarak
selamladı çocuklarımızı.
Bu iki devrede fiziki anlamda yaşadığı en büyük
değişiklik yaşındaki küçülme. Masallarda, yaşı söylenmese
de, hemen her masalında padişahın kızıyla evlenmek için
mücadele eden Keloğlan’ın en azından evlenmeyi düşünecek
ve isteyecek yaşta olduğunu görüyoruz. Oysa yeni
kahramanımız henüz o kadar büyümüş değil. Belki
ilköğretim yaşında olan ve gününün büyük kısmını
arkadaşlarıyla oyun oynayarak geçiren Keloğlan yine “kel”.
Yaşantısına ve ortama uygun olarak kıyafetleri de yine eskisi
gibi yöresel diyebiliriz. Bazen değneğine bazen de sazına
bohçasını bağlayıp yollara düşen Keloğlan çizgi filmde de
değneğinden ve bohçasından vazgeçmez pek.
Çocuklar için yazılan bir kitaptan çizgi filme uyarlanan Caillou ise Keloğlan’dan
oldukça küçüktür. Dört yaşında olduğu bilinen Caillou’nun adı da kendi ile uyumludur.
Fransızcada “çakıl taşı” demek olan caillou sözcüğü, “saçsız baş” anlamında da kullanılır.
Caillou’nun fizikî yapısıyla ilgili olarak yapımcıları resmi sitelerinde şu ifadelere yer verirler:
“Kitaptaki Caillou karakterinin yaşı çizgi dizidekinden daha küçüktür ve bebeklerin saçları
gür değildir. Diziye yapılan uyarlamada da aslı bozulmamış ve bu yüzden yaşı büyümesine
karşın
Caillou
karakteri
televizyona
saçsız
olarak
aktarılmıştır”
(http://www.tr.wikipedia.org/wiki/Caillou).
Fransız yazar Christine L’Heureux ve çizer Helene Desputaux tarafından çocuklar için
kaleme alınan ve televizyona uyarlandıktan sonra büyük ilgi gören Caillou da “kel” ama dört
2
yaşında. Halinden mutlu olarak yaşayan Caillou yaşadığı ortama uygun kıyafetlerle çıkar
karşımıza. Boyu küçük olmasına rağmen kimi el becerilerini başarabilen Avrupa’nın “kel
oğlanı” bizim Keloğlanımızdan fizikî yönden pek de farklı görünmüyor doğrusu.
(http://www.haberx.com/caillou_kayu_devrimi(19,w,7947,103).aspx).
Hayatını
evinde
geçiren Caillou ne bir değneğe ne de bir azık torbasına ihtiyaç duyuyor.
1.2.
İki Kahramanın Kendine Özgü Karakteri
Caillou yaşının gerektirdiği ölçüde saf, saygılı, sorumluluk sahibi bir çocuk. En
istemediği zamanlarda bile “Peekii anne” cevabını verebilecek kadar kuralcı. Etrafındaki
hemen herkesin sınırsız iyi olması ve Caillou’yu sevmesinin mi etkisi bilinmez ama
Caillou’nun herkesle çok iyi geçindiği su götürmez bir gerçek. Kimi zaman iç dünyasına
çekilip hayaller kuran, gerektiğinde kardeşi ile ilgilenen, babasına yardım eden, hatasından
dolayı özür dilemeyi bilen yani kısacası her yönüyle ideal bir çocuktur Caillou.
Peki, Keloğlan nasıl? Onun için yapılan tariflerden bir tanesi Tahir Alangu’ya ait:
“Keloğlan, durmadan haksızlıklar, kötülükler yapan kimselerin karşısına pervasız bir
atılganlıkla çıkmakta, iyisini ve kötüsünü ayırmadan onlara aynı silahla mukabele etmektedir.
Diğer masalların kahramanları amaçlarına erişebilmek için, büyüye, büyülü araçlara,
tabiatüstü güçlere başvurmak zorunda kaldıkları halde Keloğlan masallarında kurnazlık,
hilekârlık, ataklık, beceriklilik iş görür araçlar haline gelmiş, toplumun her katından kötüler,
köse değirmenciler kadar, padişahlar hatta devler bile onun karşısında yenik düşmeye
başlamışlardır. Günde birkaç insanlık tayını olan korkunç devden halkı kurtaran, eskiden
olduğu gibi artık prensler ve şehzadeler değil, Keloğlandır” (Alangu 2011: 195).
Bir başka tarif Alemdar Yalçın ve Gıyasettin Aytaş’ın birlikte kaleme aldığı “Çocuk
Edebiyatı” adlı eserde şöyle yapılır: “Keloğlan masalındaki Keloğlan tiplemesi de aslında saf
gibi görünen fakat insanlara birçok ders veren, zaman zaman halk felsefecisi olarak
algılayabileceğimiz tutum ve davranışlar içinde bulunur. Bilmiyormuş gibi görünerek çok
önemli öğütler verir” (Yalçın vd. 2008: 68).
Keloğlan için yapılan bir de yoruma yer verelim: “Anadolu insanının büyük düşler
kurabilen, ama en büyük ödülleri de elinin tersiyle itebilen, erdemli, sağduyulu, biraz saf,
biraz
romantik,
fazlasıyla
pratik
zekâlı
temsilcisi”
(http://www.kadinhaberleri.com/index.php?ctgr id=97&content view=21681).
Son olarak bir yorum da şöyle anlatır Keloğlan’ı: “Başlangıçta beceriksiz, tembel gibi
gözükürken olayların gelişimiyle kurnaz, cesur ve becerikli olduğu ortaya çıkar ve sonunda
mutluluğa ulaşır. (…) Başlangıçta miskin miskin oturan, annesinin zoruyla istemeye istemeye
iş tutan, aptallığı ve unutkanlığı yüzünden yaptığı işi eline yüzüne bulaştıran biridir.
Beklenmedik bir anda, güç durumda kalmış bir insan ya da hayvana yardım ettiği için
onlardaki
olağanüstü
güçlerin
desteği
ile
talihi
döner”
(http://www.hossohbet.net/forum/masal-kahramanlari/14283-keloglan-keloglan-kimdirkeloglan-hakkında.html).
Keloğlan’ı son olarak da kendi ağzından dinleyelim isterseniz:
“Ben bir garip Keloğlan’ım
Eşeğimin yok palanı
Varım yoğum doğruluktur
Hiç de sevmem ben yalanı.
Kocakarı bir anam var
Birkaç tavuk bir de inek
Her gün konar kel kafama
Evsiz kalmış birkaç sinek.
3
Keloğlan’ım budur özüm
Haram malda yoktur gözüm
Garip hakkı yiyenlere
Elbet vardır birkaç sözüm.
Bir eşeğim var, bir de sazım
Kendimden başkasına geçmez nazım
Çoktan beri açlıktan kokar ağzım
Bana bir saray kızı lazım.” (http://www.kadinhaberleri.com/index.php?ctgr
id=97&content view=21681).
Görünen o ki, Keloğlan pratik zekâsıyla kalmış
akıllarda. Caillou gibi çok da kuralcı olduğu söylenemez.
Annesine olan sevgisi sınır tanımaz ama vurdumduymaz
tavırlarıyla onu çileden çıkarmayı da başarır doğrusu.
Çizgi film kahramanı olmayı başaran Keloğlan’dan
da çok fazla haslet alınmamış aslında. Pratik zekâsı hâlâ iş
başında mesela. Onun için de her şeyden önce doğruluk ve
iyi niyet geliyor. Yardıma ihtiyacı olduğunda Bilgecan
Dede hemen yanı başında. Adımopter de bir başka
yardımcısı. Korkusuz, sevdikleri için kendisini tehlikeye atmaktan çekinmeyen Keloğlan,
olumlu tavırlarıyla da çocuklara ideal bir örnek oluyor.
Caillou ve Keloğlan iyi niyetli olmak konusunda birbirinden farklı değiller. Fakat
Caillou kendisine yapılan iyilikle ve gösterilen ilgiyle mutlu olurken Keloğlan yaptığı
iyiliklerle mutlu olmayı, kahramanlaşmayı tercih ediyor. Caillou çözümleri anne ve
babasından ya da etrafındaki diğer büyüklerden öğrenirken Keloğlan çözüm üretme
noktasında pek de kimseden yardım istemiyor. Tabii Bilgecan Dede’yi saymazsak…
1.3.
Aileleri Üzerine Birkaç Söz
Kahramanlarımızı aileleri açısından değerlendirince
önemli farklılıkların olduğunu görüyoruz. Her şeyden önce
Keloğlan annesi ile yalnız yaşayan öksüz bir çocuk. Babasız
ve fakir oluşu daha hayat mücadelesine başlarken onu
Caillou önünde 1-0 mağlup duruma düşürüyor. Zira Caillou
aile noktasında imkânların verdiği hemen her nimete sahip.
En az adları (Boris ve Doris) kadar uyumlu anne-babası,
kardeşi Rozi, büyükanne ve büyükbabası onun hayattaki en
önemli donanımları aslında. Erkek bir çocuk olan Caillou,
baba desteğinden mahrum da kalmıyor, kendini hiç yalnız
hissetmiyor. Ailenin bir diğer üyesi Gilbert ise hem Caillou’daki hayvan sevgisini temsil
ediyor hem de çocuklara hayvan sevgisi noktasında mesaj verebilmek adına sembol görevi
görüyor. Tıpkı Keloğlan’ın “Karakaçan”ı gibi.
Oldukça rahat, büyük bir evde hayat süren Caillou’nun babasının hemen her saat
yanında olması da ayrı bir şans olsa gerek. Aslında her ikisi de çalışıyor olmasına rağmen
neredeyse günün her saati evde ve Caillou ile birlikte olan Boris ve Doris çifti doğal olarak
Türk çocuklarının aynı ilgiyi anne ve babalarından beklemelerine sebep oluyor. Olur da anne
ve babasının bir işi çıkarsa(!)Caillou için hiçbir sorun yok demektir. Çünkü büyükanne ve
büyükbaba hemen görev yerine geliyor.
4
Nezih bir aile ortamında yetişen Caillou, anne-baba çatışması şöyle dursun küçücük
bir anlaşmazlığa bile tanık olmuyor. Bu olsa olsa masallarda olur(!) diyebileceğimiz bir aile
yaşantısı içinde olan Caillou, belki de bu yüzden sorunlar karşısında çözüm üretme işinde tek
başına sonuca ulaşamıyor.
Oysa Keloğlan hayatın her sorunu ile birebir
mücadele içinde. Çoğu zaman yaşadığı maceralardan
anasının haberi bile olmuyor. Tarlaya gitmesi için
oğlunu ikna etmeye çalışan, erken kaldırmak için ayrı
bir uğraş veren anası onu yönlendirme noktasında
Doris Hanım kadar bilgili de değil ne yazık ki! Belki
de Keloğlan’ın hayata karşı cesur, sorunlar karşısında
pratik zekâlı olması aile anlamında donanımsız
olmasıyla ilgilidir, desek pek de yanlış yapmış olmayız.
Keloğlan’ın anasının elinden gelen tek şey oğlunu
sevmek ve tabii bir de çok sinirlendiğinde onu dövmeye teşebbüs etmek…
Caillou’nun saçsız oluşunun tüm çocukları temsil etmesi için olduğu söyleniyor.
Lösemili çocuklar düşünüldüğünde bunun zekice ve olumlu bir davranış olduğunu söylemek
mümkün elbette (http://www.haberx.com/caillou_kayu_devrimi(19,w,7947,103).aspx). Fakat
bu zekice davranışın ailesini dizayn ederken pek kullanılmadığını görüyoruz. Zira
belirttiğimiz gibi aile bakımından tam bir donanıma sahip olan Caillou’nun ne öksüz ya da
yetim çocukları ne fakir çocukları temsil etmesi beklenebilir. Acaba bütün bunlar 3 yaşındaki
Ahmet Berkay Demir’in tespit ettiği gibi “Caillou’nun annesi, Keloğlan’ın anası” olduğu için
mi böyle gerçekleşiyor dersiniz? (Demir 2011)
Yukarıda izah etmeye çalıştığımız gerçekler bir kez daha ailenin millilik noktasındaki
önemini gözler önüne seriyor. Bu konuyu özel başlığı altında ayrıntılı olarak
değerlendireceğiz ama burada hiç olmazsa şunu ifade etmek istiyorum: Bu çizgi film
ülkemizde her ne kadar çok seviliyor, çocuklar tarafından büyük ilgi görüyorsa da onun milli
değerimize kattıkları ya da milli değerimizden kaybettirdikleri tam ve doğru olarak
değerlendirilmeden çocuklarımızın hayal dünyasına bu kadar çok girmesine izin verilmesi
üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir sorun olarak duruyor.
1.4.
Hayata Bakışları, Sosyal Yaşamları, İletişimleri
Aslında baştan beri söylediklerimiz bu konuda bir fikir
oluşturmamızı kolaylaştıracak düzeyde, diyebiliriz.
İnsanın hayata bakışı, sosyal ilişkileri bulunduğu toplum
ve aile ortamı ile doğrudan ilişkilidir. Bu gerçekten yola çıkarak
Caillou’nun hayata hep olumlu bakması, çözümsüz bir sorunu
aklına getirmemesi veya böyle bir olumsuzlukla karşılaşmaması
oldukça doğaldır. Ailesi bu kadar gerçek ötesi uyumlu olan
Caillou’nun ne arkadaş çevresi, ne okul çevresi bu uyumu bozar.
Onun hayatında bütün arkadaşları iyi niyetli, nazik, anlayışlı,
söz dinleyen, paylaşan çocuklardır. Zaman zaman yaptıkları
küçük yaramazlık ya da hataları kısa ve net açıklamaların ardından hemen düzeltir,
tekrarlamayacaklarına dair söz verip özür dilerler.
Caillou hayal ettiği hemen her şeyi en az bir kere deneme imkânına sahip olabilir.
Keloğlan ocak başında çörek pişirmek için anasından izin alabilir mi bilmiyoruz ama Caillou
babasıyla bile pasta yapabilir. İstediği bir şeye annesinin bir kere hayır demesi Caillou’nun
durumu kabul etmesi için yeterlidir. Çünkü annesi istediklerinin hemen büyük çoğunluğuna
zaten “Peekii Caillou” diye cevap vermektedir. Caillou da neyi istemesi gerektiğini zaten bilir!
5
Hayatının her cephesi olumlu olan Caillou’nun hayata olumsuz bakması da elbette
beklenemez.
Keloğlan’a gelince durum biraz değişir.
Çünkü onun yaşadığı ortam, ne yazık ki,
Caillou’nunki kadar uyumlu ve olumlu değildir.
Aslında o olağandışılıkları yaşadığı
için
Keloğlan’dır biraz da. Daha baştan Keloğlan’ın,
Caillou’nun
gerisinde
hayata
başladığını
söylemiştik. Teknoloji onun pek aşina olmadığı bir
olgu. Oysa Caillou teknolojinin tüm nimetlerinden
faydalanıyor. Keloğlan Caillou’nun aksine hayata
mücadele edilmesi gereken bir olgu gözüyle
bakıyor. Etrafında onu seven dostları da var, yok etmeyi düşünen düşmanları da. İyiler ve
kötüler hep iç içe onun hayatında. Aşağı ve üst tabakada insanlar onun hayatında olağan
durumlar. Zengin-fakir, iyi-kötü, padişah-köle gibi birçok zıtlık onun mücadelesinin temel
kavramları gibi. Bazen Örgülü ile sohbet edecek kadar çocuk, bazen padişahın ülkesini
koruyacak kadar cesur, bazen Huysuz ve Uzun’u alt edebilecek kadar zeki…
Fakat bu kadar olumsuzluk içinde o kadar başarılı ki, hayat bu kel ve çirkin çocuk için
yine de yaşanılacak kadar değerli. Tahir Alangu da Keloğlan’ın başarısı için şunları söylüyor:
“Keloğlan’ın zekâsı, mahareti, başarıları aşağı bir toplum katından gelişini, çirkinliğini hatta
kelliğini bile unutturur” (Alangu 2011: 196). Zaten çoğu kez bu başarıları, masalın sonunda
onun zengin olmasına ya da padişahın kızı ile evlenerek statü değiştirmesine vesile olur.
Keloğlan’ın insan ilişkileri kadar insan dışı varlıklarla da ilişkisi vardır. Biricik
eşeğinin yanında kimi zaman bir dev kimi zaman bir kuş onun dostu, yol arkadaşı olur.
Bohçasını omzuna atıp yola çıktığında yalnızlığı bir zaman sonra bu dostlarıyla son bulur.
Büyük maceralardan sonra tekrar evine, anasının yanına döner, hayata kaldığı yerden devam
eder.
2. Neden Biz de Keloğlan’ı Bugünün Çocuklarının İlgisini Çekecek Şekilde
Günümüze Taşıyamadık?
Her şeyden önce bu sorunun tek başına ciddi bir çalışma gerektirdiğini ifade ederek
başlayalım. Zira bunu, böylesi küçük bir çalışmada tüm yönleriyle irdelemek pek mümkün
değil. Fakat bununla birlikte hiç olmazsa ana hatlarıyla bu konuya değinmek zorunlu olacaktır.
Doğuş zamanının tam olarak tespit edilemediği Keloğlan tipi birçok ülkede mevcut
olan bir tiptir (Alangu2011: 191-192). Türkiye’de de oldukça yaygın olan bu tip Türk
insanının ezilen, hor görülen ama zekâsıyla bu olumsuz tabloyu bertaraf eden yönünü temsil
eder.
Sözlü kültür ortamında birçok masalda tanıdığımız Keloğlan’ı görsel yayınlar ortaya
çıktıktan sonra film kahramanı olarak görürüz. Tıpkı masallardaki gibi giyinen, anasıyla
yalnız yaşayan, saf görünen ama kurnaz olan Keloğlan uzun bir süre bu sinema filmleriyle
çıktı karşımıza. Bir dönem beğeni kazanan bu ürünün tüketimi zamanla azalmıştır. İşte bu
noktada üreticilerin bu durumu fark etmeleri ve üretimde yeniliğe gitmeleri gerekirdi. Zira
sözlü kültür ortamında ortaya çıkan ürünlerin sürekliliği tartışılmaz lakin bu sürekliliği
sağlamak ancak ürünü dönemin hayat şartlarına uygun hale getirmekle mümkün olur. 3
Keloğlan’ın sinema filmleri masal olarak dinlediklerimizden pek farklı değildir. Oysaki ilk
zamanından bu yana Keloğlan’ın da hayatına yeni olgular, kavramlar girmiş olmalıydı. Bir
3
“Sözlü Anlatıların Sürekliliği Üzerine Düşünceler” isimli çalışmasında sürekliliğin nasıl sağlandığını anlatan
Şeref Boyraz, bu ürünlerin aslını kaybetmeden, zamana ve tüketim talebine göre değişim ve gelişimini
sembollerle ayrıntılı olarak izah etmiştir. Geniş bilgi için bkz.: (Boyraz 2008).
6
taraftan dünyanın küreselleşerek küçüldüğünü söyleyip bir taraftan millilik kisvesi altında
kültürel ürünlerimizde hiçbir değişikliğe gitmemek büyük bir çelişkidir. Konuyla ilgili şu
ifade oldukça ilginç aslında: “Ama biz Keloğlan’ı günümüze taşıyamadık. Belki de asıl
problem buydu. Caillou gibi bir kahraman yapamadık, o yüzden de çocuklar onu sevmedi.
Keloğlan anaokuluna gidebilirdi. Devlerle savaşacağına metrobüse binebilirdi. Tarihin tozlu
sayfalarında
kalacağına,
güncelleştirilebilirdi”
(http://www.kadinhaberleri.com/index.php?ctgr id=97&content view=21681).
Evet, galiba en doğru ifade onu güncelleştiremediğimiz. Zamanın değiştiğini, dünün
çocukları ile bugünün çocukları arasında büyük farklar olduğunu bildiğimiz halde dünün
hayalleriyle oluşturulmuş bir masal kahramanını bugünün çocuklarının da benimsemesini,
sevmesini istiyoruz. Bu büyük çelişkiyle ortaya koyduğumuz tavır Keloğlan’ın dünde kalması
sonucuna sebep olmuştur.
Elbette ki vereceğimiz insani, milli ve ahlaki mesajları değiştirecek değiliz. Fakat
bunları farklı ambalajlarla çocuklara sunmak daha doğru bir davranış olacaktır. Keloğlan’ın
günümüze göre giydirilmesi, günümüz şartlarında okula gitmesi çocuklara iyiliğin,
doğruluğun mesajını vermede bize engel değildir. Zaten bugün Avrupa’nın yaptığı sadece
bundan ibarettir. Verilen mesajlar da, öğretiler de aynı fakat bunlar yeni, günümüz
çocuklarının ilgisini çekecek şekilde ambalajlandığı için başarıya ulaşmıştır.
Keloğlan’ın omzuna sazını atmasından vazgeçseydik milli bir öğemiz yok mu olurdu?
Peki, Keloğlan’ı örneğin bir bağlama kursuna göndererek vermek istediğimiz mesajı yine de
vermiş olmaz mıydık? Onun hayatla mücadelesini devlerle, ejderhalarla değil de teknoloji ile
günümüz çocuklarının yaşadığı olumsuzluklarla yapmasına izin verseydik o yine de çocuklara
olumlu mesajlar vermeyi başaramaz mıydı?
Şunu kabul etmek zorundayız ki, dünün çocuklarının hayal dünyası ile bugünün
çocuklarının hayal dünyası arasında büyük farklılıklar var. Bunun en önemli sebebi
yaşadıkları dünyada teknolojinin değişmiş, gelişmiş olmasıdır. Örneğin 50 yıl önce cep
telefonu tasavvur edilemiyorken bugün ilkokul çağındaki çocukların bile cep telefonu var.
Keza bilgisayar için de aynı durum söz konusu. Hal böyle iken bugünkü çocukların cep
telefonu ya da bilgisayar üzerine hayal kurmalarını beklemek ne kadar doğru olabilir?
Fakat şunu da itiraf etmemiz gerekir ki, bu bağlamda hiçbir şey yapılmadığını
söylememiz de haksızlık olur. Bunlara ayrıca değineceğiz fakat bu yapılanların yetersiz
olduğu yapmaya çalıştığımız Caillou-Keloğlan karşılaştırmasının ana sebebi zaten.
Kısacası arzı, talep doğrultusunda ve seviyesinde yapamadığımız için Keloğlan’ı
dünden bugüne getiremedik…
3.
Caillou’nun Başarısındaki Sır
2007 yılında Samanyolu TV ve Yumurcak TV ile yayın hakkı
anlaşmazı imzalayan Caillou dünyada yaklaşık 50 ülkeyi etkisi altına aldı.
İnternet sitesi ayda bir milyondan fazla tıklanırken DVD satışı on
milyonu, kitap satışı ise beş milyonu geçmiş durumda. Türkiye’de
kazandığı başarı ise yazarını bile şaşırtmakta. Ona göre başarı aile
kurumunun evrenselliğinden geliyor. Yazar şunları söylüyor: “Caillou
sevginiz aile değerlerinizden geliyor. (…) Eğer Türkiye’nin başbakanı
bile bunu konuşuyorsa4, tüm Türkiye bununla ilgili demektir. Bu da beni
fazlasıyla mutlu eder. Bu güzel tepkileri aldıkça daha çok yazma, üretme
isteğim uyanıyor” (http://www.degisenkocaeli.com/33708/Caillou-hep-kel-kalacak.html).
4
23 Nisan 2010’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı vesilesiyle çocuklarla yaptığı sohbet sırasında
başbakan Recep Tayyip Erdoğan, torununun da Caillou izlediğini ve onu çok sevdiğini söylemişti.
7
Yazarının da ifade ettiği gibi Caillou’nun başarısı büyük ölçüde ailesiyle olan
ilişkisinden geliyor. En azından Türkiye’deki başarısını buna bağlamak mümkün. Zira
çocukların hayal dünyasına ulaşabildiği ölçüde bir çizgi filmin başarılı olabileceğini
söyleyebiliriz. Türkiye’de yaşayan çocuklar için böyle bir aile ilişkisi elbette, büyük bir
ölçüde, hayalden ibaret. Zira geneli söyleyecek olursak, bizim çocuklarımız ne maddi
anlamda ne de manevi anlamda bu kadar doyuma ulaşıyor. Hemen her şeye evet diyen,
çalışıyor olmalarına rağmen günün büyük kısmını çocuklarıyla geçiren anne-babası ile her
hayaline kolayca ulaşabilen bir çocuk, çocuklarımızın ilgisini çekmeyi başarıyor. Bunun
yanında ülke başbakanının kendi torununun da bu çizgi filmi izlediğini söylemesi bu ilgiyi
daha da artırıyor.
Caillou’nun başarısı çizgi filmle sınırlı kalmıyor elbette. Ekonomi sektörü de bu
konuda üstüne düşen payı alıyor. 2009’da lisanslı ürünleri ile Türk pazarını da kasıp kavuran
Caillou rüzgârının el atmadığı ürün, neredeyse, kalmadı. Kırtasiye ürünlerinden mefruşata,
giyimden bujiteriye hemen her alanda kendine yer bulan Caillou gazetelerin hafta sonu
eklerinin de vazgeçilmezleri arasındaki yerini aldı bile. Caillou çocukların hayal dünyasını
doldururken ürünleri de odalarını süslüyor. Ekonomi ve televizyon sektörünün birbiri için
adeta piston görevi görmesi bu olayın etki alanını artırıyor. Kumbaralar, tişörtler, çalışma
masaları, nevresimler çocukların izlemedikleri zamanlarda Caillou’ya yakın olmalarını
sağlıyor. Kanada kökenli Fransız yapımı çizgi film dünyanın çocuk pazarını da ele geçirmiş
görünüyor.
Başarıdaki bir başka sebep de çocukları görünmez tehlikelerden korumaya çalıştığımız
şu ortamda olabildiğince zararsız, sorunsuz bir hayatın çizgi filmi olması. Caillou’nun
hayatında ne kriz, ne trafik kazası, ne hırsız, ne kapkaççı var. Yani aslında bizim çocuklarımız
için tam da hayal dünyası… Çocuklar bu dünyaya girince kendilerini Alicei’n harikalar
diyarına girmiş gibi hissediyorlar. Böyle olunca ilgi de başarı da kaçınılmaz oluyor elbette…
4.
Günümüzün Masalları Olan Çizgi Filmlerde Millilik Neden Önemlidir?
Sözlü kültür ürünlerinin en önemlilerinden olan masallar, hoşça vakit geçirmeye vesile
olma dışında birçok işleve sahiptir. Bunların bir millet için en önemlisi “kültür taşıyıcılığı”
işlevidir. “Binbir Gece Masallarının Yeniden Yayınlanması Dolayısıyla” adlı çalışmasında
Şeref Boyraz masalların, geçmişin değer yargılarının ve kültürel unsurlarının önemli bir
taşıyıcısı olduğunu ifade ettikten sonra sözlerine şöyle devam eder: “Ignacz Kunos, masalları
‘her milletin ayine-i devranı’ olarak görmekte ve bu ‘ayineye bakacak olursak hem eskilerin
ibadetlerini hem kadim vakitlerimizin ahlakını da görmüş oluruz’ demektedir. Kunos’un bu
sözleri de, masalların, geçmişin düşünce sistemini, etik kurallarını, değer yargılarını ve diğer
kültürel unsurlarını geleceğe taşıdığını vurgulamaktadır. Masallar, işte bu taşıyıcılığı
sayesinde kültürde sürekliliğin sağlanmasına katıda bulunmaktadır. Kültürel sürekliliğin
kesintiye uğramasının insan açısından doğuracağı sonuçları düşünecek olursak masalların
değerini daha iyi anlamış oluruz” (Boyraz 2002: 249).
Konuyla ilgili olarak Nilgün Çıplak da “V. Propp’un Masal Çözümleme Metodu” adlı
makalesinde şu ifadelere yer verir: “Çeşitli özellikleriyle büyük küçük herkesin ilgisini çeken
masalların, insanın ve toplumun anlaşılmasını sağlamada önemli bir rolü vardır. Şöyle ki,
masal anlatıcısı, günümüz hikâye ve romanında olduğu gibi, maslın kişilerini bir düşünce ve
duygu kalıbı olmaktan çıkararak, belirli bir zamana ve yere bağlı olmasa da az çok kültür
birliği oluşturmuş bir ülke üzerinde yaşayan, bir ‘dünya görüşü’ne sahip insan tiplerini
yansıtır. Bu bakımdan masalcı, sadece kişileri canlandırıp konuşturmakla kalmaz, kendi
8
toplumunun dilini konuşturur, bu toplumun sevinç ve dertlerini, şakalarını çeşitli şekillerde
dile getirir”5 (Çıplak 2005: 127).
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşıldığı üzere masallar bir toplumun değer yargılarını,
serüvenini dünden bugüne taşımada köprü görevi üstlenmiştir. Bir masalın birçok varyantının
olması da ancak bununla izah edilebilir. Zira her anlatı yeni bir yaratma olduğuna göre
masalların da anlatıldığı her yörede oranın kültürel değerleriyle bezenip şekillenerek yeni bir
anlatı haline gelmesi kaçılmaz olacaktır.
Günümüzün masalları olarak karşımıza çıkan çizgi filmlerde de işte bu amaca hizmet
edilmektedir. Masalların eğitim işlevinin yardımı ile sentezlenerek sunulan kültürel değerler
çocuklara da kültürlenme, kültürel bilince ulaşma noktasında önemli katkılar sağlamaktadır.
Bu kültürel öğelerin başında olan ve belki hepsinin bağlandığı olgu “dil öğretimi”dir. Kültürü
öğrenme daha doğru bir ifadeyle kültürlenme ancak “dil” ile mümkün olacaktır. Masalların ve
dolayısıyla çizgi filmlerin bu konudaki işlevi göz ardı edilemez bir gerçektir. Halit Karatay,
“ Dil Edinimi ve Değer Öğretimi Sürecinde Masalın Önemi ve İşlevi” isimli makalesinde
sözlü kültür ürünlerinin amacı ve önemi içinde “dil öğretimini” gösterdikten sonra masalların
işlevleriyle ilgili Willam Bascom’un tasnifine6 yer verir. Dört maddede yapılan tasnifin ikinci
maddesi “değerlere toplum kurallarına ve törelere destek verme”, üçüncü maddesi ise; “eğitim;
kültürü gelecek kuşaklara aktarma” şeklindedir. Karatay ayrıca, Bascom’un folklorün temel
işlevi olarak kişinin toplumda kabul edilen değer yargılarına uymasını sağlama va bu değer
yargılarını gelecek kuşaklara hizmet etme şeklindeki yorumuna da yer verir.
Yukarıdaki ifadelerden anlaşılacağı üzere masalların doğdukları kültürü taşıma görevi
üstlenirken bu görevi dilin kullanımındaki en güzel örneklerini vererek yapar. Halit
Karatay’ın şu ifadelerine bakalım: “İyinin, doğrunun ve güzelin üstünlüğü onaylanırken çocuk
da farkında olmadan iyiye, güzele ve doğruya yönlendirilir. Masallardaki bu zenginlik
çocukların ilgisini çeker ve onlarda dil öğretiminin temel becerileri olan anlama ve anlatma
becerilerinin edinimine önemli oranda katkı sağlar. Okulöncesi dönemde masallar
aracılığıyla çocuğa, dinleme-anlama ve konuşma-anlatma becerileri edindirilir; olayları ve
çevreyi algılama ve kendini ifade etmek için çocuğun kelime hazinesi geliştirilir” (Karatay
2007: 472).
Masalların dil ve dolayısıyla kültür edinimindeki katkısı üzerine Muhsine Helimoğlu
Yavuz’un şu ifadesi de aslında hiçbir açıklamaya gerek bırakmadan durumun önemini
anlatıyor: “Bir insan anadilini; anlatımı ikilemeler, benzetmeler, uyaklar, deyimler, atasözleri
vb. gibi konuşma dilinin bütün incelikleriyle zenginleştirilmiş masallardan daha iyi, sözlü
veya yazılı hangi edebiyat ürünü öğretebilir ki?” (Yavuz 2009: 158).
Bütün bu açıklamalar gösteriyor ki, masallar bir çocuğun ruhsal gelişiminden kültürel
gelişimine kadar birçok yönünü geliştirmektedir. Peki, bu çizgi filmlerde nasıl
kullanılmaktadır? Bunu çalışmamızın konusu olan Caillou çizgi filminden yola çıkarak izah
etmeye çalışalım.
Çizgi filmlerin ülke sınırlarını aşıp başka ülkelerde de beğenilmesi elbette o ülkenin
başarısıdır. Bu başarıya ulaşmak da verilen mesajlarda evrenselliği yakalayabilme ölçüsünde
gerçekleşir. Örneğin Caillou tüm ülke milletleri için önemli olan “aile” kavramı üzerinden
mesajlarını vermeyi istemiş ve bunda da başarılı olmuştur. Buraya kadar her şey olması
gerektiği gibi yani. Fakat gözden kaçırdığımız bir gerçek var ki, o da her milletin kendine has
hasletlerini bu ürünlere nakşediyor olması gerçeği. Kanada menşeli Fransız yapımı bu çizgi
filmden evrensel iletileri bir yana bırakırsak kalanlar işte bu milletlerin kendine has kültürleri
olacaktır ve bu çocuklarımızın zihnine istesek de istemesek de aktarılacaktır. Bunu en genel
evrensel olgulardan biri olan aile ilişkilerinde bile çok net görebiliyoruz. Şimdi bu
söylediklerimize çok basit birkaç örnek verelim: Mesela bizim “dede”miz burada
5
6
Konuyla ilgili geniş bilgi için bkz.: (Boratav 1998: 14)
Geniş bilgi için bkz.: (Bascom 1963)
9
“büyükbaba”, “babaannemiz” ise “büyükanne” olarak çıkıyor karşımıza. Oysa çocuklarımız
bu küçük görünen ayrıntıyı çok çabuk fark edebiliyorlar. Daha önce başka bir vesileyle 3
yaşındaki bir çocuğun “Caillou’nun annesi var, Keloğlan’ın anası var” tespiti bu tezimizi
destekler nitelikte sanırım. Çocuklarımızın büyüklerine teyze, amca gibi hitapları burada
“Bay…, Bayan…” şeklinde öğretiliyor çocuklarımıza. Mesela öğretmene adıyla hitap
edildiğini ilk defa burada gören çocuklarımız var (Demir 2011). Bunun dışında yukarıda,
atasözü, deyim gibi kültürümüzün, dilimizin vazgeçilmez unsurlarının en iyi masallarla
öğretildiğini söylemiştik. Oysaki bize ait olmayan bu çizgi filmde bu zenginliklerden de
mahrum bırakılıyor çocuklarımız. Giyim, yemek gibi önemli kültür öğeleri de alışık
olmadığımız şekilleriyle zihinlere iletiliyor. Buna dini kimi nitelikleri –dua gibi- de
eklediğimizde bilinçsizce gerçekleşen kültür yozlaşmasından bahsetmek kaçınılmaz olacaktır.
Böyle bir durum çizgi filmi sunan millet için, kültürü tüm dünyaya tanıtmak adına
önemli ve hatta başarılı bir adım olarak gözükebilir. Fakat biz buna kendi açımızdan bakınca
ortada çok önemli bir sıkıntının olduğunu görüyoruz. Biz tüm dünya kültürleri içinde
zenginliği ile önem arz eden bir ülkeyiz. Dolayısıyla bu olumsuz durumu eksikliklerimizi
görmek adına fırsat bilmeli ve en kısa zamanda kalıcı çözümler üretmeliyiz.
Yalçın ve Aytaş’ın birlikte kaleme aldıkları “Çocuk Edebiyatı” isimli eserde bulunan
şu ifadeler de söylemek istediklerimizi açıklar niteliktedir: “İletişim teknolojileri ile birlikte
çocuk edebiyatı çalışmalarının televizyon, video, bilgisayar ve internet kanalıyla bütün
dünyaya yayıldığını unutmamamız gerekir. Çocuklar artık yatak odalarında her türlü çocuk
filmini, bilgisayarlar yardımıyla izleyebilmektedirler. İnternette açılan masal sayfalarında
interaktif bir sistemle çocukların masal dünyasında gezdirildiği görülmektedir. Zamanla
çocukların yine bilgisayarda, istedikleri masalların dünyasına kendilerini hazırlayarak sanal
bir biçimde bu ortamda gezinebilecekleri de düşünülürse, hem özgün hem de sanat değeri
dünyanın en iyileri arasında yer alan masallarımızın tüm dünya çocuklarının ruhlarında ve
hayal dünyasında yaşamasını sağlamalıyız” (Yalçın vd. 2008: 64).
Bütün bu söylenenler de gösteriyor ki, bizim kültürümüzü yaygınlaştırmak ve hatta
dünya kültürüne dâhil etmek için malzeme gibi bir sıkıntımız yok. Sıkıntı, bu malzemeyi
doğru zamanda, doğru şekilde ambalajlayıp sunamayışımızdır. Bu konuda ehil isimlerin
yönlendirmesi ile teknolojinin nimetlerinin birleşmesi hayal bile edemeyeceğimiz güzel
sonuçların ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Fakat bunu önce bizim istememiz ve olacağına
inanmamız gerekmektedir.
5.
Keloğlan’ı Tekrar Gündeme Getirmek İçin Yapılanlar
Keloğlan’ı tekrar günümüze taşımak adına geç kaldığımızı zaten
söylemiştik. Fakat bu gecikmişliği yeni atılımlarla telafi yoluna
gittiğimizi görerek umutlanıyoruz aslında.
İlk olarak Keloğlan’ı sinema filmleriyle taşıdık teknoloji çağına.
Yazık ki, bunu büyüklere hitap edecek şekilde ve üzerinde hiçbir
yeniliğe gitmeden yaptık. Böyle olunca kısa sürede tüketim talebi azaldı.
Aynı senaryo üzerinden onlarca film yapıldı fakat hemen hiçbirinde
ambalaj değişikliğine gidilmedi ve sonuç halkbilimi açısından
başarısızlıkla sonuçlandı diyebiliriz.
2000’li yılların başında yapılan bir sakız reklamıyla Keloğlan’ı
yine televizyon ekranında gördük. Halkbilimcilerin değil ama
reklamcıların ilgisini çekmeye başladı Keloğlan. Özellikle reklamcıların, insanların, içinde
kendi değerlerinden bir şeyler bulduğu yapıtları daha çok tercih ettiklerini fark etmeleriyle biz
bu tür yapıtlarda halkbilimi öğelerini daha fazla görür olduk. Karton filmin hazırladığı
“Keloğlan Sakızı” reklamında da halkın zihninde ve geçmişinde var olan Keloğlan imajı
10
kullanılarak bir ürün tanıtımı yapılmıştır. Böylece hem kısa süreli olması gereken reklamda
halkın olayı hızlı bir şekilde anlaması sağlanmış hem de Keloğlan’ın, bir bakıma, teknoloji
çağındaki çocukları selamlaması sağlanmıştır (Boyraz 2001: 97).
Peki, genelde kültürel öğelerden özelde Keloğlan’dan reklamcılar bu kadar fayda
sağlarken bu faydadan halkbilimi nasiplenebildi mi? Buna evet ya da hayır gibi net bir cevap
vermek zor doğrusu. Fakat şu bir gerçek ki, olayın iki boyutlu düşünülüp her iki tarafın
katkısı ile her iki tarafa da katkı sağlayacak şekilde gerçekleştirilmelidir. Bugün Caillou bir
taraftan doğduğu kültüre hizmet ederken bir taraftan satılmasına vesile olduğu ürünlerle de
ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Yani bilinçli yapılan ortak çalışma her iki tarafa da
katkı sağlamıştır.
Yakın bir zamanda Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğünün yaptığı bir çalışma bu
konuda umutlanmamızı sağlıyor. Öğrencilerin okul çantası, araç ve gereçlerinde kullanılan,
yabancı hayali kahramanları içeren resim ve figürler yerine Nasreddin Hoca ve Keloğlan gibi
Türk milli kahramanlarının figür ve resimlerinin kullanılması için çalışma başlatan Eskişehir
il Milli Eğitim Müdürü İbrahim Ceylan, Batı’nın kendi değerleri üzerine ürettiği hayali
kahramanların Türk kültürünü istila etmesine izin verilmemesi gerektiğini ifade ettikten sonra
şunları söylüyor: “Bu konuda sivil toplum örgütleri, öğretmenler ve ailelerden çok sayıda
şikâyet aldık. Öğrenciler genellikle çizgi film karakteri olan hayali kahramanlar aracılığıyla
kültür istilasına maruz kalıyor. Bu sorunu çözmek için çeşitli girişimler yaptık. Söz konusu
resim ve figürlerin bulunduğu okul araç ve gereçlerini yasakladık. Ancak yasak kesin çözüm
olmadı. Bunun üzerine çocuklara milli kültürü ve milli kahramanları sevdirecek projeler
geliştirdik. (…) Biz Milli Eğitim Müdürlüğüyüz, her şeyimiz milli olmalı.” Projeye göre ilk
olarak Eskişehirspor’un formasını ve kramponunu giyen Keloğlan ve Nasreddin Hoca
tasarlanacak. Barbie bebek yerine Keloğlan, Örümcek adam yerine Yunus Emre, Dalmaçyalı
yerine Sivrihisar’ın Akbaş köpeğinin kullanılması da yine proje dahilinde. Bunların bu
kadarla sınırlı kalmayacağı tişört, bardak, şapka ve otomobil çıkartması olarak da tasarımların
yapılacağı ifade ediliyor (http://www.on5yirmi5.com/genc/haber.2844/barbie-gidecekkeloglan-gelecek.html).
Bu konuda bir başka çalışma İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık ve Sosyal
Hizmetler Daire Başkanlığı Özürlüler Müdürlüğü (İSÖM) tarafından gerçekleştirildi. İSÖM
tarafından hayata geçirilen “Konuşan Parmaklar Projesi” ile işitme engellilere Keloğlan
masalları öğretiliyor. Projenin ilk aşaması olarak 20 işitme engelli gençten oluşan İşitme
Özürlüler Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelenen Keloğlan Masalları DVD’si hazırlanıyor.
Ayrıca İSÖM’e bağlı eğitim birimlerinde eğitim gören 12 yaş altı çocuklar eğitimleri
sırasında Keloğlan’la tanıştırılıyor (http://www.on5yirmi5.com/genc/haber.6177/isaretdiliyle-keloglan-masali.html).
Bu konuda ki önemli çalışmalardan bir tanesi de bu yıl Nisan ayında ilan edilen bir
proje. “Neşeli Renkli Çocuklar Projesi” adını taşıyan projeye göre Samsun 19 Mayıs
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümünde okuyan 30 öğrenciden oluşan Karikatür
Kulübü altı ilçede çok sayıda ilköğretim okuluna giderek bu okulların duvarlarını yerli
kahramanlarımız Nasrettin Hoca ve Keloğlan resimleri ile donatacak. Kulüp başkanı Özkan
Arabacı bu çalışma ile unutulmaya yüz tutan Türk masal kahramanlarını yeniden yaşatmayı
hedeflediklerini ifade ediyor. Etkinlikler için köy okullarını özellikle tercih edildiğini
söyleyen Arabacı sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Yabancı kültürler bizim kültürümüzü
adeta yok etmek üzere neden biz kendi kahramanlarımızı ön plana çıkartmıyoruz? Neden
Keloğlanlar Nasrettin Hocalar önemini kaybetti” (http://www.haberler.com/nasrettin-hocaile-keloglan-in-resimleri-okul-2686724-haberi/).
Dikkat edildi ise buraya kadar bahsettiğimiz çalışmalar halkbilimcilerin ön planda
olduğu çalışmalar değil. Son zamanlarda halkımızda da oluşan bu heyecana tepkisiz kalmayan
kimi kuruluşlar, üniversiteler bu konuda yeni ve güzel çalışmalara imza atıyor. Bu kısmı
11
özellikle sona bıraktığımız bir çalışma ile bitirelim. TRT Çocuk televizyonunda -sanırım2009 yılında yayınlanmaya başlayan “Keloğlan Masalları’ndan bahsediyorum elbette. Nihayet
bizim Keloğlan da hiçbir değerini kaybetmeden, yozlaşmadan ve fakat yeniliğe ayak
uydurarak çıktı çocuklarımızın karşısına. Yine bildiğimiz saf ama kurnaz, Keloğlan. Yine,
zaman zaman dev arkadaşları oluyor. Fakat artık çocuk ve kendi yaşıtları olan arkadaşları da
var. İyi – kötü, doğru – yanlış zıtlıkları üzerine doğrunun ve iyinin temsilcisi yine. Çocuklar
izlerken farkında olmadan onun yani iyinin yanında buluveriyorlar kendilerini. Kötülüklerin
karşılıksız kalmayacağı yine öğretiliyor. Fakat bütün bunlar bugünün çocuklarının hayal
dünyasına çok daha uygun olarak sunuluyor. Ne Bilgecan Dede ne de Adımopter şimdiki
çocukların hayallerinden uzak. Ses tonu, “Yandım Anam” nidası bizden oluşunu çocukların
zihnine adeta nakşediliyor. Kötülüklerle mücadelesi, olaylar karşısında cesareti, sorunlara
getirdiği pratik çözümler çocuklarımızın kendilerine güvenmesi için tam bir ideal bir örnek.
Kısacası gecikmişliğini sağlamlığı ve yenilikleri ile telafi edecek kadar güzel dizayn
edilen bu çalışma umutlarımızı yeniden canlandırdı doğrusu. Fakat bunu başka alanlarla
(ekonomi, psikoloji sosyoloji gibi) birlikte yapılacak çalışmalar ile destekleyemez isek yine
sonuca ulaşmak mümkün olmayacaktır. Bu çalışmaları yapmak kadar bunları desteklemek de
oldukça önemli ve gerekli mutlaka. Bu, yapılanları taktir etmekle de sıyrılabileceğimiz bir
sorumluluk değil ne yazık ki. Bu yüzden, yapılanları fiilen desteklememiz, çalışmaların
gerçek amaçlarına hizmet etmesini sağlamak noktasında görevlerimiz olduğunu hatırlamamız
gerekiyor.
6.
Keloğlan’ı Günümüze Taşımak ve Çocuklara Sevdirme İçin Başka Neler
Yapılabilir?
Buraya kadar durum ve sorun tespiti yapmaya, neyin eksik ve yetersiz olduğunu izah
etmeye çalıştık. Peki, bu sorunları giderilmesi noktasında yapılanlardan başka neler yapılabilir?
Bunun için yapılmış ve sonuca ulaşmış örneklerden yola çıkmak sanırız doğru olacaktır.
Zaten çalışmamızın da konusu olan Caillou’yu örnek alarak başlayalım.
İlk olarak bir masal kitabı olarak tasarlanan ve yayınlanan bu küçük kahraman daha
sonra yine masal formatında televizyona aktarıldı. Bir süre çocukların aşinalık kazanması
beklendi ve sonra onu çocukların hep aklında tutmak amacı ile farklı kollarda ki ürünlerle
buluşturuldu Caillou. Bir çocuk bazen giydiği tişörtle bazen taktığı tokayla Cailloulaştı.
Yastık ve nevresimdeki figürleri ile rüyalarına taşıdı Caillou’yu. Ders çalışması gerekenler
çalışma masası, çantası, kalemi ile ayırmadı Caillou’yu yanından. Okula gitmeyenler mi?
Onlar da boyama kitapları ile gönüllerince renklendirdiler onu.
Ürünlerle yetinmedi onu zihinlere kazımak isteyenler. İnternet sitesindeki çizgi
filmleri ile elinin altına bırakıldı çocukların. DVD – VCD’leri pazara kısa sürede hâkim oldu.
Tabi bütün bunlar olurken olayın sadece parasal boyutu ile ilgilenen ülkemiz insanı da
yardım etti bu çalışmaya. Mesela, Ankara Kukla Karagöz Derneği lisansını aldığı Caillou’yu
müzikal bir tiyatro ile sahnelere çıkarma kararı aldı. Hem de bu önemli hizmete (!) başbakanı
davet edeceklerini de açıklayarak. Caillou’nun gölge tiyatrosunun da olacağını söyleyen
yetkililer
onu
Karagöz
ve
Hacivat’la
da
tanıştırmayı
düşünüyor
(http://www.stv.com.tr/content.aspx?newsid=253). Görülüyor ki Caillou’nun yapımcıları
yalnız değil.
Uzatmaya gerek yok aslında. Bütün bu çalışmaları, hazır kaliteli bir çizgi filmi
çıkmışken Keloğlan için de yapabiliriz ve hatta yapmalıyız. Bize ait olmayan Caillou için
destek programları yapacağımıza Keloğlan için kafa yorabiliriz.
Yapılanlar arasında Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğü’nün başlattığı çalışmaya
Kurumlar bazında destek verebilir, bunu tüm ülkede yaygınlaştırabiliriz. Yine Samsun’lu
gençlerin yaptığı okul duvarlarını milli kahramanlarla donatma çalışması Milli Eğitim
Bakanlığınca resmi olarak desteklenip genelleştirilebilir.
12
İnternet sitelerinin yerel olanlarına, özellikle çocukların ilgi gösterdiği sayfalara, bu
kahramanların resimlerini yayınlama konusunda teşviklerde bulunulabilir.
Bu karakterlerin birer masal kahramanı olduğunu düşünerek çocuk kanallarında işin
ehli isimler tarafından çocukların yatma saatlerine yakın zamanlarda Keloğlan Masalları
anlatılabilir. Bu hem bu konuda ehil kişi yetişmesine yardımcı olacak hem de çocukların
dinleme yetisini, hayal dünyasını geliştirecek, onlara iyi ve güzeli öğretmede yardımcı
olacaktır.
Bugün okul öncesinde kullanılan masallar ortaöğretimde de seviyeye uygun hale
getirilerek çocuklara sunulabilir. Böylece çocukların masala olan ilgisi diri tutulmuş olur.
Daha önce bir vesile ile belirttiğimiz sakız reklamında olduğu gibi reklamlarda da
Keloğlan’dan yararlanabiliriz. Bu hem ülke ekonomisine katkı sağlayacak hem de Keloğlan’a
olan ilgiyi artıracaktır.
Ülke bazında bunlar yapılırken, uluslararası çapta da Keloğlan’ın sınırları aşması için
çalışmalar yapılmalıdır. Çizgi filmimizde ki evrensel öğeleri çoğaltarak vermek istediğimiz
mesajları daha geniş ve farklı kitlelere ulaştırmaya çalışmalıyız. Bunu yaparken milli değer
yargılarımızı da ve hatta kimi dilsel öğelerimizi de “göze batırmadan” sunmalıyız.
SONUÇ
Yakın zamanın çizgi film karakteri olarak sahnelere çıkan Caillou ve yeniden
çocukların karşısına çıkmaya başlayan Keloğlan’ın karşılaştırmasını yapmaya çalıştığımız bu
çalışmamızda önce malzemelerin karşılaştırmasını yaptık. Gördük ki, bu konuda eksiğimiz
yok ve hatta fazlamız var. Sonra elimizdeki malzemeyi neden yeterince kullanamadığımızı
irdeledik ve çözümler sunmaya çalıştık. Bu noktada da konuyla ilgisi bulunan disiplinlerin
birbiriyle kolektif çalışmadığını gördük. Yapılan kimi bireysel çalışmaların da bu önemli
kültür öğemizi yaygınlaştırmak için yeterli olmadığını gördük. Yapılan çalışmaların kurumlar
bazında da desteklenmeyişi sonuca gidilmesini engelleyen önemli bir faktör olarak çıktı
karşımıza. Oysaki o da bir çizgi film karakterinden ibaret olan Caillou, kolektif çalışma ve
desteklerle çok şeyi başarmış, milli kültüre ve milli ekonomiye katkı sağlamış olarak gözler
önünde durmakta.
Sanıyoruz ki bütün bu yapılabilecekler gerçekleştirildiğinde ve sonuca ulaştıkça daha
yeni fikirleri doğuracak ve bize yeni kapılar açacaktır. Zamanın teknolojik imkânlarından
faydalanarak bunu lehimize çevirip, teknolojinin halkbilimi öğelerimizi yok etmesini
önleyebilir hatta teknolojiyi halkbilimi için hizmetkâr haline getirebiliriz. Ama sanırım bütün
bunların yapılabilmesi için çok önemli üç şeye ihtiyacımız var: İNANÇ, İSTEK,
ÇALIŞMAK…
13
KAYNAKÇA
ALANGU, Tahir. (2011), Keloğlan Masaları, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
BORATAV, Pertev Naili. (1998), Zaman Zaman İçinde, İstanbul: Adam Yayınları.
BOYRAZ, Şeref. (2001) “Halk Kültürü Unsurlarının Televizyon Reklamlarında
Kullanılması”, Milli Folklor, 49: 93-108.
BOYRAZ, Şeref. (2002), “Binbir Gece Masallarının Yeniden Yayınlanması
Dolayısıyla”, Folklor/Edebiyat, Sayı: 31: 248-252.
BOYRAZ, Şeref. (2008), “Sözde Anlatılanların Sürekliliği Üzerine Düşünceler”,
Folklor/Edebiyat, 54: 105-118.
ÇIPLAK, Nilgün. (2005), “V. Propp’un Masal Çözümleme Yöntemi”, Türk Dili
Dergisi, Sayı: 638.
DEMİR, Berrak. (2011), 2002 Sivas Doğumlu, İlkokul 3. Sınıfa gidiyor. (2011
Haziranında yapılan görüşme).
DEMİR, Büşra. (2011) 1982 Yozgat Doğumlu, Üniversite Mezunu, Resim Öğretmeni.
(26.05.2011 tarihinde yapılan görüşme)
http://www.degisenkocaeli.com/33708/Caillou-hep-kel-kalacak.html
http://www.haberler.com/nasrettin-hoca-ile-keloglan-in-resimleri-okul-2686724-haberi/
http://www.haberx.com/caillou_kayu_devrimi%2819,w,7947,103%29.aspx
http://www.hossohbet.net/forum/masal-kahramanlari/14283-keloglan-keloglan-kimdirkeloglan-hakkında.html
http://www.kadinhaberleri.com/index.php?ctgr id=97&content view=21681
http://www.on5yirmi5.com/genc/haber.2844/barbie-gidecek-keloglan-gelecek.html
http://www.on5yirmi5.com/genc/haber.6177/isaret-diliyle-keloglan-masali.html
http://www.stv.com.tr/content.aspx?newsid=253
http://www.tr.wikipedia.org/wiki/Caillou
KARATAY, Halit. (2007), “Dil Edinimi ve Değer Öğretimi Sürecinde Masalın Önemi
ve İşlevi”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, Cilt: 5, 3:463-475.
OĞUZ, M. Öcal vd. (2006), Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Ank: Grafiker Yayınları
ONG,Walter J. (2007), Sözlü ve Yazılı Kültür Sözün Teknolojileşmesi, (Çev. Sema
P. Banun), İstanbul: Metis Yayınları.
YALÇIN, Alemdar, Gıyasettin Aytaş. (2008), Çocuk Edebiyatı, Ankara: Akçağ
Yayınları.
YAVUZ, Muhsine Helimoğlu. (2009), Masallar ve Eğitimsel İşlevleri, İstanbul:
Cumhuriyet Kitapları.
14

Benzer belgeler

Bu PDF dosyasını indir - Dilbilim Araştırmaları Dergisi

Bu PDF dosyasını indir - Dilbilim Araştırmaları Dergisi yönde hiç bir değişiklik görülmez. Burada yasağın çiğnenmesinin aldığı biçim, Keloğlan'ın davranışında herhangi bir değişiklik yapmaya karşı koyusu oluyor, ve yasağın çiğnenmiş olduğu okuyucu için ...

Detaylı