Çağdaş değerlere sevdalı bir Beşiktaş kentlisi: Türkan Saylan

Transkript

Çağdaş değerlere sevdalı bir Beşiktaş kentlisi: Türkan Saylan
Sayı: Yaz ’09 / 6
Çağdaş değerlere sevdalı
bir Beşiktaş kentlisi:
Türkan Saylan
Atatürk’ün anlamlı mesajı:
“Güle Güle Çocuklar...”
Kent, Başkanı’na sahip çıktı!...
İş, aile, arkadaşlık...
Vahide-Altan Gördüm
Değerlerimize sahip çıkmak adına;
Tarihi Kentler Birliği
Kuruçeşme: Mavinin yeşille buluştuğu yer
Kapak ön.indd 2
6/26/09 5:07 PM
maları hemen başlattık. Değerli bir bilim ve mücadele insanına, saygıdeğer
bir Beşiktaş kentlisine sevgi ve bağlılığımızı göstermek için bu heykeli en
kısa sürede dikmeyi bir borç biliyorum.
Mayıs ayında ise Beşiktaş Belediyesi olarak oldukça büyük, ama bir o kadar anlamlı üç etkinlik gerçekleştirdik. İlk olarak hazırlattığımız Mustafa Kemal Atatürk’ün Beşiktaş’taki günlerini, yaşamını konu alan bir albüm-kitabı
kamuoyu ve kültür çevreleri ile paylaştık. “Güle Güle Çocuklar” adını taşıyan kitabımız Atatürk’ün bir kentle -Beşiktaş’la- bütünleşen yaşamını konu
alan ilk yayın sayılır. Böylesi özel bir çalışmayı kültür hayatımıza kazandırmaktan elbette gururluyuz. Bu çalışmalar sırasında, yazılı kaynaklardan bir
kez daha ortaya çıktı ki, ulusal Kurtuluş Savaşı’na giden yol Beşiktaş’tan
geçiyor; ulusal bağımsızlığa atılan ilk adım Beşiktaş’ta atılıyor, bağımsızlık
için ilk ateş Beşiktaş’ta yakılıyor.
Başarmak
boynumuzun
borcu...
S
on sayımızdan bu yana geçen üç ayda hem ülke genelinde, hem de Beşiktaş ilçesinde oldukça yoğun ve hareketli
günlere tanık olduk. İlk olarak kış mevsiminin sonlarına doğru oldukça heyecanlı geçen bir yerel seçim süreci yaşadık.
Beşiktaş halkının seçim sandıklarına yansıyan demokratik
iradesi oldukça anlamlı ve çarpıcıydı. Beşiktaş kentlisi hem
sandık başına giderek sağladıkları oy kullanma oranı ile, hem de bana ve
ekibime verdikleri güvenoyu ile yeni bir rekora imza attı. Başta bizi yeniden
görevlendiren Beşiktaş halkı olmak üzere bu yarışta emeği olan tüm kişi ve
kurumlara teşekkürü bir borç bilirim.
Yeri gelmişken belirteyim ki; 29 Mart yerel seçimlerinin bizim açımızdan
özeti şudur: Beşiktaş kentlisi bize sadece yaklaşık yüzde 70 gibi yüksek
oranda oyunu vermemiş, aynı anda bizi Beşiktaş’a yüzde 100 borçlandırmıştır. Bu nedenle partili kimliğimizi kalbimize gömerek daha çok çalışmak
ve birlikte başarmak bir kez daha boynumuzun borcu olmuştur.
Seçimlerin ardından Türkiye sevdalısı değerli bir bilim insanını yitirmenin
üzüntüsünü yaşadık. Örnek bir Cumhuriyet aydını olan Prof. Dr. Türkan
Saylan Hocamız, yalnızca bilim insanı olarak değil, bir eylem ve akıl öncüsü olarak da değerli bir kentlimizdi. Laik ve ilerici tavrı, çağdaş yaşamdan ve eğitimden yana olan örgütlü ısrarı onu örnek Cumhuriyet kadınlarından ve aydınlarından biri yapıyor. Son günlerinde uğradığı haksız saldırılara rağmen büyük bir sevgi seli ile ebediyete uğurladığımız Prof. Dr. Türkan Saylan’ın yarattığı birikimleri, demokratik güçler olarak aynı kararlılık ve
yaygınlıkta yaşatmayı sürdürmeliyiz.
Biz karanlık ve iftiracı güçlere inat, Prof. Dr. Türkan Saylan’ın anısını yaşatmak için en anlamlı adımı atan kurum olduk. Onun yıllarca yaşadığı
Arnavutköy’e inen Sekbanlar Yokuşu’ndaki Neşe Parkı’na heykelini dikmeye karar verdik. Değerli yontucu Prof. Ferit Özşen ile işbirliği yaparak çalış-
baskan.indd 2
Bu oluşumların dönüm noktası olarak 16 Mayıs 1919 tarihi karşımıza çıkıyor.
Bu tarihte Mustafa Kemal, Akaretler’de oturan annesinin elini öperek ailesi ile vedalaşır ve arkadaşları ile Beşiktaş iskelesinden bir asker taşıma teknesine binerek Bandırma Vapuru’na geçer. 16 Mayıs 1919 tarihi bir ulusun
kaderinin döndüğü ve yeni baştan onurlu ve özgür bir gelecek yaratmanın
ilk adımıdır bize göre. Bu nedenle Beşiktaş Belediyesi olarak bundan sonra 16-19 Mayıs tarihlerini “Bağımsızlık İçin İlk Ateş” etkinlikleri olarak kutlamaya karar verdik. 2010 yılından başlayarak da bu etkinlikler, emperyalizme, sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı vermiş ulusların gençlerinin de
katılımı ile uluslararası bir “Bağımsızlık Şenliği” olarak kutlanacak!
Bu etkinliklerin teri soğumadan Tarihi Kentler Birliği Beşiktaş Buluşması’na
ev sahipliği yaptık. Yaklaşık beş yüz tarih ve kültür dostu konuğumuzu 2124 Mayıs 2009 tarihleri arasında Beşiktaş’ta ağırladık. Beşiktaş Belediye
Başkanı sıfatıyla, Tarihi Kentler Birliği Encümeni’ne meclis kararı ile yeniden seçildik. Bu güvene de teşekkür borçluyuz.
Bu buluşma; Beşiktaş Belediyesi olarak ev sahipliği yaptığımız ve düzenlediğimiz ikinci Tarihi Kentler Buluşması… Kentlilerimiz anımsayacaklardır ilki “uluslararası” nitelikte, 2-4 Aralık 2005 tarihlerinde düzenlenmişti.
Bu kez Tarihi Kentler Birliği’nin yerel seçimlerden sonra yaklaşık yüzde 60
oranında değişen yerel yönetim kadrosunun da katılımı ile yapılan bir buluşma oldu. Bir anlamda yeni tanışmalar gerçekleşti, bir anlamda da eski
kadroların bugüne kadar oluşmuş birikimleri, deneylerimleri paylaşıldı. Beşiktaş Belediyesi ve halkı olarak başarılı bir organizasyon yaptığımıza ve
geleneksel konukseverliğimizi gösterdiğimize inanıyorum. Emeği geçen
çalışanlarıma, Beşiktaş sevgisiyle bize destek veren kurum ve kişilere teşekkür ederim.
Bir diğer önemli gelişme de ilçemizin sembol spor kulübü BJK’nin çift
şampiyonluğa ulaşması oldu. Özellikle Süper Lig şampiyonluğu bütün
Türkiye’de olduğu gibi Beşiktaş’ta da büyük bir coşkuyla kutlandı. Beşiktaş Meydanı’na kurduğumuz dev ekrandan sonucu öğrenen Beşiktaşlı taraftarların coşkusunu ve haklı gururunu sonuna kadar paylaştık. Şampiyonlukların gerek BJK camiasına, gerekse Türk sporuna güzel gelişmeler için
bir ivme olmasını yürekten diliyorum.
Seçimlerin hemen ardından yoğunlaşan kültür ve sanat etkinlikleri süreci kesintisiz devam ediyor. Önümüzdeki günlerde “yaz etkinlikleri” ile
Beşiktaş’ın dört bir yerinde sizlerle birlikte olmayı sürdüreceğiz. Akıl ortaklığı ve elbirliği ile oluşturduğumuz Beşiktaş’ın canlı kültür, bilim ve sanat hayatı güçlenerek devam edecek. Çünkü Beşiktaş kentlisi ile oluşturduğumuz güven ve sevgi çemberi başarıyı boynumuzun borcu kılıyor. Hem de
sonuna kadar!
Esen kalın...
İsmail ÜNAL
Beşiktaş Belediye Başkanı
6/26/09 3:52 PM
Yıl 1938. Cumhuriyet’in
15. yılı, “Yaşasın Gazi” bandını
takan ve fotoğrafçıya koşan
çocuklardan yalnızca biri.
Cengiz Kahraman arşivi
B+ YAZ 03
baskan.indd 3
6/26/09 3:52 PM
24
İlkeli birliktelik
Vahide-Altan Gördüm ve
Tolga Örnek’le hayata dair...
BEŞİKTAŞ KENTLİSİ’NİN DERGİSİ Yaz ’09 / 6
İMTİYAZ SAHİBİ
Beşiktaş Belediyesi adına
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal
YÖNETİM YERİ
Beşiktaş Belediyesi
Nisbetiye Mahallesi Aytar Caddesi Başlık Sokak
No: 1 34340 Levent, İstanbul
www.besiktas.bel.tr - 444 44 55
03
Başkan’ın Beşiktaşlılara mesajı
06
Türkan Saylan’ı yitirdik
Demokrasi sevdalısı, bilim ve
eğitim gönüllüsü Türkan Saylan’ın heykeli Arnavutköy’e dikilecek.
EDİTÖR
Melih Nedimoğlu
30
38
YAYIN KURULU
Hasan Özgen, Yüksel Türkili,
Füsun Türkvan, Görkem Kızılkayak
YAYIN TÜRÜ
Dergi/Yaygın
06
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Gülçin Tahiroğlu
GENEL KOORDİNATÖR
Görkem Kızılkayak
10
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Çağlar Dal
YAZI İŞLERİ
Nilüfer Oktay, Gül Budak,
Çağlar Dal, Memetcan Biber
24
Kapak: Prof. Dr. Türkan Saylan
Semt: Kuruçeşme
Tarihi milattan öncesine uzanan,
erguvan renklerinin sarmaladığı
yaşanası bir semt.
Albüm: Fatih Pınar
Fatih Pınar objektifini B+ için Beşiktaş İskelesi’ne ve çevresin-
deki gündelik hayata çevirdi.
46 Kupaların Kartalı
Lig birincisi, Türkiye Kupası sahibi.
Güle Güle Çocuklar
Atatürk’ün Beşiktaş’ta geçirdiği günlerinin anlatıldığı “Güle Güle
Çocuklar” kitabının yazarı
Necdet Sakaoğlu ve fotoğraf
editörü Cengiz Kahraman’la söyleşi.
46
50
GÖRSEL YÖNETİM
Nadir Mutluer
Tarihi Kentler Birliği
Tarihi Kentler Birliği’nin meclis toplantısı Beşiktaş Belediyesi’nin ev sahipliğinde, 22-24 Mayıs 2009 tarihleri arasında gerçekleşti.
SAYFA YAPIM
Engin Ak
KATKIDA BULUNANLAR
Şirin Sıngın Yılmaz, Serda Aydın
FOTOĞRAFLAR
Nurcan Volkan, Şenol Kaşıkçı,
Erdem Aydın, Hakan Çağlav
YAPIMCI
Rekta Halkla İlişkiler Ltd. Şti.
Dr. Cemil Bengü Cad. No: 2 Kat: 5
Çağlayan, İstanbul
REKLAM SATIŞ PAZARLAMA
Rekta PR 0212 291 12 12
EDİTÖRYEL HİZMET VE
GRAFİK HAZIRLIK
NDR Tasarım 0212 321 11 12
10
18
50
16-19 Mayıs Etkinlikleri
56
Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı
başlatmak için Beşiktaş’tan yola çıktı. Bu tarihi gerçek, bu yıl
etkinliklerle kutlandı.
Bir yaşam ustası:
Aydın Boysan
Cumhuriyet’in ilanından 4 yıl
sonra, Atatürk’ün ilk İstanbul ziyaretinin tanığı Aydın Boysan’la, geçmiş ve gelecek üzerine sohbet.
BASKI
UNIPRINT 0212 798 28 40
Baskı Tarihi: HAZİRAN 2009
18
56
04 B+ YAZ
04_Icindekiler.indd 4
6/26/09 3:55 PM
60
64
Kazanım: Sporcular Parkı
Kentin merkezinde bir yaşam
alanı... Spor tarihimize ışık tutan
bir alanda spor yapmanın keyfi.
Karşıtların Birlikteliği...
Sanatçı Kerem Görsev, iş kadını
eşi Pınar Kapralı ve kızları Nisan.
64
68
Artı
Çocuk ve Teknoloji
23 Nisan etkinlikleri kapsamında
Çocuk ve Teknoloji temalı bir
resim yarışması düzenlendi.
68
Değerlerimize
sahip çıkalım!
Şairin dediği gibi; “İnsan âlemde hayal ettiği
müddetçe yaşar.” Ya tüm yaşamı boyunca
hayallerini gerçeğe dönüştürmeyi başarmışsa n’olur? Ölümsüzlüğün kapısı aralanmaz
mı? Çağdaş değerlerin sevdalısı, eğitim ve bilimin öncüsü Prof. Dr. Türkan Saylan’ı bu duygularla uğurladık. CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal’ın sözleriyle: Onu “Acı, üzüntü, inanç,
umut ve kızgınlık duygularımızın karmaşası
içinde selamlıyoruz”.
O çok sevdiği ülkesinin çocuklarında, gençlerinde ve yol arkadaşlarının yüreğinde hayalleri, düşünceleri, değerleri ve ilkeleriyle yaşayacak.
74
76
Kadın Girişimci:
Çiğdem Atalan Seymen’in
girişimci yanı Bebek Kahve’nin duruşuna da yansımış.
Yaşam Evleri
Beşiktaşlıların bir arada olmaktan mutluluk duydukları mekânlar.
80 Yerel seçimlerin ardından
Beşiktaş kentlisi, başkanına sahip çıktı. Bahçeşehir Üniversi-
tesi Öğretim Görevlisi Yunus Sö-
zen, 29 Mart yerel seçimlerini de-
ğerlendirdi.
80
86
Haberler
Beşiktaş’ta gerçekleşen
etkinliklerden özetler...
92
Rehber / 24 saat
Yaşamını cüzzamla mücadeleye, ardından
da özellikle kız çocuklarının eğitimine adayan
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, hayallerin her
zaman gerçeğe dönüşebileceğinin de bir kanıtıydı bizim için. Türkiye’de cüzzam hastalığının kökü kazındı. Bugüne kadar ilköğretim ve
lisede 36 bin kıza, 29 bin üniversiteliye eğitim yaşamları boyunca burs olanağı sağlandı.
Saylan’ın son sözleri “Bana düşen bütün görevleri yerine getirdim, ölüme hazırım” oldu.
Türkan Saylan, Ata’nın izinden yürüyen milyonlarca insandan biriydi. Çağdaş ve örnek
yaşamıyla gençlerin yolunu aydınlatmaya devam edecek.
Bir Beşiktaşlı olan Prof. Dr. Türkan Saylan
Beşiktaşlıların çağdaş yaşama olan inancının
da bir sembolüydü. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal bu inançla 19 Mayıs 2009’da
toprağa verilen Prof. Dr. Türkan Saylan’ın
heykelinin Arnavutköy’e dikileceğini açıkladı.
Bu, Türkan Saylan’ın onurla teslim ettiği bayrağı Beşiktaşlıların daha da ileriye götüreceğinin bir işaretiydi.
“Çağdaş yaşam hakkı” aynı zamanda bir “insanlık hakkı”. Tıpkı,“çevre”nin “bir insan hakkı” olarak ortaya çıkması gibi… Bu yaklaşımın
önemi Beşiktaş Belediyesi’nin tarihe sahip
çıkmak adına, ÇEKÜL Vakfı’yla birlikte ön-
cülüğünü yaptığı Tarihi Kentler Birliği’nin “Birikimleri ve Yeni Dönem Hedefleriyle Tarihi
Kentler Birliği” konulu toplantısında dile getirildi. Akatlar Kültür Merkezi’ndeki toplantıda
konuşan Prof. Dr. Ülkü Azrak önemli bir konuya açıklık getirdi: “Çevre koruması toplumu
ileri götürecek kültürel bir Kuvayı Milliye’dir.
Ama ne yazık ki, anayasamızda temel hak ve
özgürlükler kapsamında yer almamaktadır.”
Tarihi Kentler Birliği bu topraklarda üretilen bütün tarihsel değerlerin Türkiye Cumhuriyeti’ne
ait olduğu gerçeğini topluma ve dünyaya yayma misyonunu da üstlenmiş durumda. TKB
Danışma Kurulu ve ÇEKÜL Vakfı Başkanı
Prof. Dr. Metin Sözen’in dediği gibi; “Böylesi
sorumlulukların bilinciyle belirlenen hedeflere
ancak ‘kamu-yerel-sivil-özel’ işbirliğiyle ulaşmak mümkün”. Prof. Dr. Sözen, “Kişilerin, kurumların olduğu kadar toplumların, kentlerin
de özel anları olduğunu” söylüyor. Onun anlatımıyla; “Eğer 21. yüzyıl bir başlangıç, bir dönüm noktasıysa, Tarihi Kentler Birliği, uzun
zaman dilimi içinde özenle geliştirdiğimiz
‘kavramları’ yaşama geçirmeyi, bir büyük ‘birlikteliği’, bir büyük ‘yürüyüşü’ başarmış; doğanın ve kültürün birbirinden kopmaz bir parça
olduğunu bir kez daha kanıtlamış görünüyor”.
Bu yıl Beşiktaş Belediyesi’nin ev sahipliğinde
gerçekleşen Tarihi Kentler Birliği etkinlikleri
“kimlikli kentlerde” yaşamamız adına önemli
bir misyonu yerine getirmeye devam edecek.
Bu sayıda da sizlere sizler için “sizlere özel”
bir dergi hazırladık...
Keyifle okumanız dileğiyle…
[email protected]
Düzeltme: 5. sayımızda Cavit Orhan Tütengil’in adı,
Orhan Cavit Tütengil olarak yazılmıştır.
Düzeltir, özür dileriz.
B+ YAZ 05
04_Icindekiler.indd 5
6/26/09 3:55 PM
Kapak
Ayd›nl›ğ›n yüzü:
Türkan Saylan
Yazı: GÜLÇİN TAHİROĞLU
Çağdaş değerlerin sevdalısı, bilim ve eğitim öncüsü Türkan Saylan için
“yaşamak şakaya gelmezdi”... 19 yıl kanserle mücadele etti.
Binlerce gence yaşam boyu burs sağladı.
Z
amana meydan okuyan kadın yavaşça yerinden doğruldu
ve bilgisayarın başına geçti. Yüzlerce gencin mesajlarına
tek tek cevap verilmesi gerekiyordu. Gözlerindeki ışık, kalbindeki sevgi tüm vücudunu sarmıştı. Yorgun bedeni onu
durdurmaya yetmiyordu. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan hayata gözlerini yumduğu ana kadar çocuklarıyla ilgisini kesmedi. Onlara verdiği umut ışığı has-
ta bedenine ilaç gibi geldi… 19 yıl süren kanserle mücadelesinde onu hayata bağlayan en önemli şeylerden biri de çocuklarından gelen mektuplardı.
Prof. Dr. Türkan Saylan onca yıl, Atatürk’ün çizdiği Cumhuriyet yolunda
yolcu oldu, ama asla seyirci olmadı. Hissettiği gibi yaşadı. Hayata gözlerini
yumduğu ana kadar da sürdü bu yolculuk…
Duygularını akıl süzgecinden geçirmeyi daha çok küçük yaşlarda öğrenmişti. Mücadeleci kişiliğinin yapı taşları da o yıllarda atıldı. Her koşulda karşılaştığı sorunlara bir çözüm getirmeyi görev bildi.
Yılmadı ama yıldırdı. Savaşlar, terör olayları, kapitalizmin acımasızlığı karşısında küçüldüğümüz şu acı dünyada, yıkıcı güçlere karşı savaşan, alternatif arayışlar içinde olan onca insandan biri oldu. Ne yazık ki, kendi dönemine ışık tutan nice insan geçmişin karanlığı içinde kaybolup gitti. Bu noktada
akademisyen-yazar Zehra İpşiroğlu’nun “Türkan Saylan’ Yapıcılığın Gücü”
kitabında söylediği gibi işte bu açıdan “tarihin yeniden yazılması” gerekirdi.
20. yılına ulaşan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kurucu başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, insanda “tarihin yeniden yazılmasını” isteyecek duygular yaratan ender sayıda insanımızdan biriydi. Prof. Dr. Türkan
Saylan’ın Cumhuriyet’e, Atatürk’ün devrimlerine olan inancı asla değişmedi. Kendi gibi inançlı nesillerin yetişmesi için çabaladı.
Şairin; “Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın” sözleri onun da yaşam felsefesi oldu. Onun için de yaşamak şakaya gelmezdi.
Büyük bir ciddiyetle yaşamak lazımdı. Hayata gözlerini yumduğu ana kadar da öyle yaşayacaktı. Çünkü o, yılmaz bir Cumhuriyet savaşçısıydı.
Heykeli dikilecek kadın
Ve yine Türkiye’de az sayıda insana nasip olan “heykeli” dikilmek onuruna
çok yakında Türkan Hoca da sahip olacak. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, “Ölümsüzlüğü” yakalamış Prof. Dr. Türkan Saylan’ın heykelinin
yapılması için çalışmaları başlattı. Türkan Saylan’ın heykelini Mimar Sinan
Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü öğretim üyesi Prof. Ferit Özşen
gerçekleştirecek. Prof. Özşen, akademi ile Beşiktaş Belediyesi’nin “Demokrasi Kahramanları” projesinin gerçekleşmesinde büyük emeği geç-
O6 B+ YAZ
Türkan saylan.indd 6
6/26/09 3:57 PM
Bilime sevdalı,
her zaman
gerçeğin peşinden
koşan bir kadın.
ti. Başkan İsmail Ünal’ın projeden ilk söz ettiği kişilerden biriydi. Abbasağa Parkı’nda yer alan Uğur Mumcu ve Muammer Aksoy heykelleri Prof.
Ferit Özşen’e ait. Saylan’ın heykeli yıllarca yaşadığı Arnavutköy’deki Neşe
Parkı’na dikilecek.
Prof. Dr. Türkan Saylan ve çocukları
Prof. Dr. Türkan Saylan, çalışmalarının meyvesini yaşarken gören şanslı insanlardan biriydi de aslında. Hemen hemen her mücadelenin onun
hayatında bir “mutlu son” la noktalandığını görüyoruz. İlk aklıma gelenler
Türkiye’deki cüzzam hastalığı ile olan mücadelesi. Bugün cüzzamın kökü
kazınmışsa eğer, Türkiye halkı bunu Prof. Dr. Türkan Saylan’a borçludur.
Anadolu’da yüzlerce kız henüz çocuk yaşında kocaya değil okula gönderiliyorsa bunda Türkan Hoca ve arkadaşlarının tartışılmaz başarısı vardır.
Ona yaşamı boyunca gelen milyonlarca mektup içinden alıntı yapmak da
öyle… Mektuplardan biri, Prof. Dr. Türkan Saylan’ın “Çok Sevgili Çağdaş
Yaşam Gençleri” sözleriyle başlıyor ve şu sözlerle sürüyor: “Bildiğiniz gibi
ÇYDD; Atatürk ilke ve devrimlerini korumak, geliştirmek, çağdaş eğitim
yoluyla, çağdaş insana ve çağdaş topluma ulaşmak amacıyla 1989’da sizlerin önünü açmak ve laik, uygar, demokratik, hukukun egemen olduğu bir
Türkiye’yi gerçekleştirmek için kurulmuş bir Sivil Toplum Örgütü’dür”.
Prof. Dr. Türkan Saylan’ın ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin el
uzattığı yüzlerce, binlerce gençten gelen mektuplar bu başarıyı “tartışmasız” kılmaya yetiyor da artıyor bile…
Türkan Hoca onlardan gelen mektupları, e-postaları yanıtlamaya her zaman ayrı bir özen gösterdi. Onlarla kendisi arasında sevgi köprüsü kurmaya ve bu köprüyü de yıkılmaz taşlardan oluşturmaya önem verdi.
Binlerce çocuğa gözyaşı döktü
“Ergenekon Davası” nedeniyle sorgulandığı günlerde bile uğradığı haksızlığa değil, bilgisayar kayıtlarına el konulduğu için o ay paralarını alamayacak
binlerce çocuğuna üzülüyordu.
O çocuklarının “Kar”ı delecek bir iradeye kavuşmaları için mücadele verdi. ÇYDD’nin en önemli projelerinden birinin adı bildiğiniz gibi “Kardelen”.
“Ama”, dediğinizi duyar gibiyim, kardelen karda yetişen bir çiçek. Evet ben
de biliyorum ama “kardelen” adını ilk duyduğum anda yaptığım yorumu
paylaştım sizlerle. Gerçekten de toprağın soğukla buluştuğu bir noktada
doğanın bir mucizesi olarak gökyüzüne başını kaldırmıyor mu kardelenler?
Şimdi sizleri onlarla yalnız bırakarak yazıya nokta koymayı yeğleyelim. Zira
Prof. Dr. Türkan Saylan ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni anlatmak iki-üç sayfada olacak iş değil.
B+ YAZ 07
Türkan saylan.indd 7
6/26/09 3:57 PM
Prof. Dr. Türkan Saylan, enerjisi son ana kadar bitmek tükenmek bilmeyen
demokrasi savaşçıydı.
Prof. Dr. Türkan Saylan’ın üniversiteli gençlere açıkladığı ÇYDD’nin amaç
ve hedefleri için 20 yıldır binlerce gönüllü, ülkemizin dört bir yanında özveriyle çalışıyor.
Türkan Hoca’nın o bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi onları da sarmış.
Çünkü her biri çok iyi biliyor ki; ancak iyi, gerçekçi, çağa uygun, ufuk açıcı
şekilde eğitilmiş insan toplulukları, uygarlık akımını, bilimi, teknolojiyi, eşitliği, insan hakları ve çevre bilincini, barışçıl ve dürüst olmanın erdemlerini
kavrayıp içselleştirebilir, yaşama geçirebilirler.
Türkan Hoca bunun formülünü şöyle açıklamıştı: “Hem tek tek bireylerin, hem de ulusun tümünün fırsat eşitliğinden yararlanarak, yeteneklerinin,
zekâsının ve beklentilerinin kendisini götüreceği en son noktaya varabilmesi gerekir. Ancak altyapısını çağdaş şekilde geliştirmiş olan insanlar bilgi ve becerilerini kardeşçe, farklılıkları zenginlik sayarak birleştirip, Mustafa
Kemal ve arkadaşlarının bize emanet ettiği bu güzeller güzeli ülkeyi hak ettiği uygarlık düzeyine getirebilirler”.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kurucu başkanı Prof. Dr. Türkan
Saylan yüzbinlerce genci kanatları altına alarak önemli bir misyonu yerine
getirdi. “Çağdaşlaşma yolunda” sorunlara çözüm getiren çok önemli görüşlerini onlarla paylaştı. Bilgi cimrisi olmadı; ne bildiyse toplumla paylaşmayı seçti. Bu yönüyle de “Ölümsüzlüğü” yakaladı. Onu asla ne gönüllerden, ne de akıllardan hiçbir güç söküp alamayacak. B+
O8 B+ YAZ
Türkan saylan.indd 8
6/26/09 3:57 PM
Çocuklarından Türkan Hoca’ya
gelen milyonlarca sevgi mektubundan
sadece birkaçı...
Hocam, gönderdiğiniz bu çok anlamlı mesaj için çok teşekkür
ediyorum. Şüpheniz olmasın ki, benimle beraber yetişen
gençlerle beraber ülkemizi daha da çağdaşlaştırıp bu güzel
vatanımızı en üst düzeye çıkartmak için elimizden geleni yapacağız. Ayrıca çağdaş yaşamı destekleme derneğine de benim gibi maddi sıkıntı çeken öğrencilere verdiği destekten dolayı minnettarım.
Saygılarımı sunuyorum.
Ben Kozluk’a yakın bir köyde oturuyorum. Geçimimizi hayvancılıkla sağlıyoruz. Benim okuma olanağım yoktu. Ama
sizlerin sayesinde artık hem okula bambaşka ve bir umutla
devam edeceğim hem de kardeşlerime hayatı daha güzel yönleriyle anlatmaya çalışacağım. Sizlerin böyle halkınıza yardımlar sunmanız ve özellikle kız çocuklarına sahip çıkmanız,
benim kalbimde sizlere derin bir sevgi hissettirdi. Onun için
sizlere ve okulda ilgilenen öğretmenlerime nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.
İTÜ İnşaat Mühendisliği Hazırlık Sınıfı
Sonsuz sevgilerimle. Bir YİBO öğrencisi
Sayın Hocam Türkan Saylan, Merhabalar,
Mektubunuzu okudum. Çok güzel ve anlamlı bir mektuptu.
Üç yıldır çağdaş yaşamlıyım ve çağdaş yaşamlı olmak beni
hep gururlandırmıştır.Çünkü biliyor ve inanıyorum ki; ayakta kalabilmek, hedeflediğimiz çağdaş Türkiye seviyesine ulaşabilmek için bolca okumalı, araştırmalı ve bilimsel düşünmeyi başarmalıyız.
Bunun için de doğru yerde olduğumu bilmek, doğru adımlar
atmak ve dahası ve en önemlisi doğru insanların desteğini arkamda hissetmektir duyduğum haklı gurur…
Ben Harranlıyım. Burada herkes kızların değil de erkeklerin
okumasını istiyor. Bizlerin yani Harranlıların huyu budur.
Ve galiba bu mezara kadar sürecek. Ama kızlar kafalarını dik tutarsa bence sorun kesin hallolur. Aslında babalarımız ve annelerimiz bizim notlarımızı iyi görünce de seviniyorlar. Okumak neden ayıp olsun ki; yani okumak değil okumamak ayıptır bana göre. Bıraksınlar biz de çok çalışıp ülkemize, Ata’mıza layık insanlar olalım.
Harran’dan bir kız öğrenci.
Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya 3.sınıf
B+ YAZ 09
Türkan saylan.indd 9
6/26/09 3:57 PM
Söyleşi
“Güle Güle
Çocuklar”
Yazı: GÜL BUDAK Fotoğraflar: NURCAN VOLKAN
Yazar Necdet Sakaoğlu, Atatürk'ün vefatından 12 gün önce verdiği ,
anlamlı ve derin mesajı "Güle Güle Çocuklar" kitabında anlatıyor.
K
onu Atatürk ve onun Beşiktaş günleri... Konuklar şimdiye
dek önemli çalışmalara imza atan değerli tarih araştırmacısı, yazar Necdet Sakaoğlu ve fotoğraf editörü Cengiz
Kahraman. Onlarla 19 Mayıs 2009 öncesi yine tarihi bir
günde, 23 Nisan’da buluştuk. Necdet Sakaoğlu ve Cengiz Kahraman, Beşiktaş Belediyesi’nin yayımladığı çalışmalarını B+ ile paylaştı.
“Güle Güle Çocuklar” Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın, kitabın
önsözünde yazdığı gibi; “Beşiktaş kentlisinin, izinden ayrılmayı asla düşünmediği Atatürk’e olan sevgisinin bir ifadesi” tanımlamasını hak etmiş
bir albüm-kitap. 2008 yılında basılan kitabın fotoğraf editörü Cengiz Kahraman. Fotoğraflar için Beşiktaş Belediyesi, Dolmabahçe Sarayı Müzesi,
Yapı Kredi Bankası Selahattin Giz ve Cengiz Kahraman arşivlerinden yararlanılmış. Hasan Özgen ve Görkem Kızılkayak’ın yayına hazırladığı kitabın tasarımı ise NDR Tasarım’a ait.
rih öğretmenim Kâzım Dilcimen. Emeği büyüktür. Dilcimen tarihi öyküleştirirdi, biz onun anlattıklarını hikâye olarak, zevkle dinlerdik. Her üç dört bilgi
aktarımının arasında mutlaka bir fıkra anlatırdı. Şimdi anlıyorum ki, merhum
bize tarihi sevdiriyormuş.
Okullarda alternatif tarih okutulmuyor. Biz tarihi hep klişeleşmiş şekliyle okuduk. Bu doğru ve yeterli mi?
N.S: Liselerde okutulan tarih kitaplarındaki yavanlık öğrenciyi ilgiye değil,
ilgisizliğe götürür. Doğru da değildir, yeterli de.
Bu durumu nasıl tersine çevirebiliriz?
N.S: İki yolu var. Bir, yerel tarihe önem verilmelidir. İki, tarih-edebiyat ilişkisi
kurulmalıdır. Yeni bir bakış gerekli bize. Yerel tarihe, sözlü ve popüler tarih
ağırlıklı bakacağız. O zaman sanırım Anadolu’nun bugüne dek yazılmayan
tarihi, pek çok yeni uçlar verecektir.
Neden bu kitap peki?
Söyleşiye başlamadan önce şunu belirtmekte yarar var. Bu eser, Beşiktaş
için, Beşiktaşlılar için bir gurur kaynağı niteliğinde. Çünkü Mustafa Kemal’in
Milli Mücadele’yi başlatmak için yola çıktığı nokta Beşiktaş. Atatürk, yazarın deyimiyle “kısacık ömrü”nün 48 ayını, yani 4 yılını İstanbul’da, çoğunlukla da Beşiktaş’ta geçirdi. Tarihe geçen kararlarını Beşiktaş’ta aldı, son nefesini burada verdi.
Büyük liderin Beşiktaş günleriyle ilgili yapılan ilk özel araştırmayı gerçekleştiren Necdet Sakaoğlu, Atatürk’le ilgili bilinmeyenlerin de yer aldığı ilginç, keyifle okunan bir eser ortaya çıkardı.
Necdet Sakaoğlu’nun kitabı yıllar yılı Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı 19
Mayıs’ta başlatılan “Kurtuluş Savaşı”nın aslında 16 Mayıs’ta Beşiktaş’ta
başlatıldığının bir kanıtı. Sakaoğlu bu tarihi olayın her yıl 16 Mayıs’ta
Beşiktaş’ta yapılan etkinliklerle kutlanmasını istiyor. Sakaoğlu’nun isteği
Beşiktaş Belediyesi’nin de sahip çıktığı duyguları ifade ediyor.
Şimdi sıra Necdet Sakaoğlu ve Cengiz Kahraman’la yaptığımız söyleşiye
geldi. Sakaoğlu ve Kahraman B+’nın sorularını yanıtladı.
İlk sorum şu: Neden tarih?
Necdet Sakaoğlu: Sivas Divriği’de doğdum. Tarih kokar oralar. Binaları anıtsaldır. Öğretmen okulu binamız da öyleydi. Atmosfer bu. Bir de ta-
N.S: Atatürk kronolojisi var elimizde. Ama ne yazık ki onun hayatıyla, yaşadıklarıyla ilgili o kadar az veri var ki. Aslında Atatürk’ün Yalova günleri de başlı başına bir konudur, Ankara günleri de. Kaldığı konakladığı yerlerde geçirdiği zamanlar birer cümle, ama yetersiz bu bilgiler. Artık hiç kimse Atatürk’ün Selanik’ten İstanbul’a nasıl geldiğini, ilk gece nerede kaldığını, okula nasıl gittiğini bilmiyor. Bir yakını var mıydı yanında, bunu artık kimse çözemeyecek. Acı bir şey bu. Yusuf Akçura, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Fuat Köprülü, Ahmet Rasim, hatta Ziya Gökalp gibi aydınlar Atatürk’ün
hep çevresinde. Bunlardan hiçbiri -Falih Rıfkı hariç- Atatürk ile ilgili anılarını paylaşmamış. Falih Rıfkı’nın paylaştıkları da sadece Atatürk’ün Çankaya
yaşantısıyla ilgili bazı bilgiler veriyor. Bunun dışında kapalı bir kutu. Üzülüyorum. Atatürk’ün Beşiktaş’la bir yazgı çakışması olduğunu düşünüyorum. Bu
yüzden yazmak istedim. Atatürk- İstanbul-Beşiktaş ilişkilerini irdelemek isteyen okuyucular bu kitapta tarihin es geçtiği onlarca yaşam sahnesini yakalayabilir. Katkım olsun istedim.
Peki, “Güle Güle Çocuklar” kısmı...
Bir mesaj mı vermek istediniz?
N.S: Doğru, kitabın bir adı daha var. Atatürk’ün söylevleri, demeçleri ciltler
dolusudur. Ama bilinçli olarak verdiği son mesajını verdiği yer ilginçtir, yine
Beşiktaş. Tarih: 29 Ekim 1938. Ölümünden 12 gün önce yani. Cumhuriyet
Bayramı akşamı bütün İstanbul, adeta buldukları her vasıtayla Beşiktaş’a
gelmiş. Boğaz’da herkes. Takalarla, çatanalarla, vapurlarla sarayın etrafını
kuşatmışlar. Büyük bir endişe de var durumuyla ilgili. Merak ediyorlar, çün-
10 B+ YAZ
Atatürk kitab_.indd 10
6/26/09 3:59 PM
“Kurtuluş Savaşı
16 Mayıs 1919’da
Beşiktaş’ta
başladı”.
B+ YAZ 11
Atatürk kitab_.indd 11
6/26/09 3:59 PM
kü öldüğüne ilişkin dedikodular da almış, yürümüş. Israrla Atatürk’ü görmek istiyorlar. Marşlar söyleniyor, trampetler çalınıyor. Hasta yatağındaki
Atatürk’e “Bir fedakârlıkta bulunabilir misiniz efendim?” diyor yanındakiler.
Özellikle gençlik, askeri liseliler geldiler, sizi görmek istiyorlar. “Elbette” oluyor yanıtı. Onu bir koltuğa oturtuyorlar. Taşıyarak pencerenin önüne getiriyorlar. Orada elini sallıyor gelenlere. Bu hareketi büyük bir coşkuyla karşılanıyor. Öyle ki, vapurlar batacak hale gelmiş. İşte orada “Güle güle çocuklar,
bu bayramlar, yarınlar sizindir” diyor. Bu, çok anlamlı, çok derin bir mesajdır.
Kitabın sayfalarını çeviriyoruz şimdi. Atatürk’ün en uzun
ikamet ettiği yerler nereler, diyerek başlayalım mı?
N.S: Altmış yılı bile bulmayan bir yaşam. 1880-1899 arasındaki çocuklukgençlik çağı Selânik ve Manastır’da geçmiş. 1899-1905 yıllarında
İstanbul’da öğrenci. 1905-1919 subaylık evresi. 1915-1938 son evrede res-
mi ve sürekli ikametgâh Ankara. Ama 1899’da Harbiye Mektebi’ne gelişinden ölümüne dek İstanbul’da kalış süresi, aralıklarla 10 yıla yakın. Demek
ki bu üç yer sırasıyla Selânik, Ankara ve İstanbul’dur. Konuyu Cumhuriyet
dönemiyle ve “ikametgâh”, yani cumhurbaşkanlığı konutuyla sınırlı tutarsak,
birinci sırayı Ankara Çankaya Köşkü, ikinci sırayı İstanbul Beşiktaş’taki Dolmabahçe Sarayı alıyor.
Neden Beşiktaş, neden Dolmabahçe?
N.S: Dolmabahçe, Halife Abdülmecid’in 5 Mart 1924’te ayrılışından beri
boş. Sarayın bulunduğu Beşiktaş, II. Mahmud ve ardından gelen altı padişah ve bir halifenin, başkent içinde başkent gibi gözettikleri ayrıcalıklı bir
semt. 19. yüzyılda hayli gelişmiş, kentsel sorunlarının çözümüne öncelik
verilmiş. Çırağan, Yıldız sarayları, bunlara bağlı köşk, kasır, ve sahilsaraylar,
devlet ricalinin, zenginlerin konak ve yalıları, başta kışlalar olmak üzere bir-
12 B+ YAZ
Atatürk kitab_.indd 12
6/26/09 3:59 PM
çok kamusal kurum, Robert Koleji ve diğer yabancı okullar Beşiktaş’ta yapılanmış. İstanbul’un pek çok yeri o zamanlar virane. Doğru bir görüntü vermiyor. Beşiktaş eski Türk uygarlığını iyi resmeden bir yer en azından. Gelen
konuk devlet adamları için iyi referanslar bunlar. Bir de ulaşım sorunu var
tabii. Motorlu taşıt ve uçak ulaşımı daha yaygınlaşmamış. Ankara ile bağlantı Haydarpaşa Garı’ndan trenle sağlanıyor. Beşiktaş rıhtımına gelelim:
Haydarpaşa, Derince, Yalova, Mudanya, Karadeniz bağlantılarına elverişli. Bunlar dikkate alındığında, kıyıdaki Dolmabahçe Sarayı’nın alternatifi olmayan tek cumhurbaşkanlığı konutu olduğu görülür zaten.
da. Pencereleri Boğaziçi’ne bakan iki salon, bir yatak ve bir çalışma odasından oluşuyor. Çalışma odası da oldukça küçük. Şunu da hemen belirteyim: Atatürk’ün en sevdiği yer neresidir, bilir misiniz? Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği’nin bir köşesinde, önünde sundurması olan küçük kulübe. İçinde bir somyası var. Fotoğrafı da vardır o sundurmada sandalyede otururken, köpeğiyle. Atatürk ve saray yaşamı. Bunlar ona göre değil. Saraydadır ama saraylı olmamıştır.
Bir yanda saray yaşamı diğer yanda ise sadeliğe olan
yatkınlığı bilinen Atatürk. Bir çelişki değil mi bu?
N.S: Evet, Halife Abdülmecid Efendi’nin otomobilini durdurmuşlar işgal polisleri ve trafik cezası kesmişler. İşte bu makbuzu, sırf Osmanlı hanedanının
düştüğü durumu belgelediği için sürekli görebileceği bir yere koydurtmuş.
İbret olsun diye yani. Arada bir yakından bakarmış. Yıkılan, kaldırılan hane-
N.S: İleri sürülen gerçekler bunlar olunca, Dolmabahçe’de oturmayı kabullenen Atatürk’e, sarayın en sade dairesi ayrılmış. Bu daire sarayın üst katın-
Peki, çalışma masasının karşısına çerçevelettirip
koyduğu makbuz?
B+ YAZ 13
Atatürk kitab_.indd 13
6/26/09 3:59 PM
1938 yazında, Atatürk’ü iyileşir umuduyla Boğaz sularında 55 gün gezdiren Savarona yatı.
danın ne kadar yetkisiz hale düştüğünü gösteren bir belge olarak koymuş.
Şimdi orada değil, başka bir yere koymuşlar. Biz belediye başkanı sayesinde gördük yeniden, gün ışığına çıkarttırdık. Özel izinle kitaba koydurttuk.
Beşiktaş-Atatürk bağını kuran başka hangi nedenler var?
N.S: Evet, Balkan Savaşı yıllarında, yani 1912-1913 arası dönemde Selanik’teki
yüzlerce Türk ailesi gibi, annesi Zübeyde, kız kardeşi Makbule Hanım ve himayelerindeki Fikriye ve Abdürrahim’den oluşan Mustafa Kemal Bey ailesi de İstanbul’a göçerek Akaretler’deki 76 no’lu saray lojmanına yerleşmişler. Aile, 1918-1919’da birkaç ay Şişli’deki evde kalmışlar. Ama Beşiktaş’taki
ikametleri 1922’ye dek, on yıldan az değil. Demek oluyor ki, Selanikli aile,
1912’den sonra Beşiktaşlı olmuş.
Sarayda, 36. Osmanlı padişahı Vahdettin’in kızı Sabiha
Sultan’la evlenmiş bir Mustafa Kemal nasıl olurdu sizce?
N.S: İki ihtimal vardı. Birincisi, kayınpederi olan padişaha bağlılık ve uyum gösterecekti. Bu, Atatürk’ün mizacına tamamen ters zaten. İkincisi de, evlenecekti ama kısa süre sonra boşanacaktı. Nitekim Vahdettin’in diğer kızı, -Tevfik
Paşa’nın oğlu ile evli olan kızı- boşanmıştır. Padişah kızlarıyla anlaşmak zordur.
Türkiye’nin hali ne olurdu peki?
N.S: Kim bilir yazgı ne tür sürprizler sergileyecekti? Olmamış şeyleri “olsaydı” diye düşünmek felsefecilerin işidir. Tarihçilerin değil.
Öyle ilginç anekdotlar var ki kitabınızda:
Bir kaçış hikâyesi mesela. Tanıklık eden de Beşiktaş!
N.S: Saraydayken bir gün Atatürk erkenden odasına çekiliyor. Herkesin
uyuduğundan emin olunca da gelişigüzel bir kıyafet giyiyor, başına da bir
kasket takıyor. Otomobiline atladığı gibi kaçıyor. Gittiği yer yine Beşiktaş’ta
bir sabahçı kahvesi. Çoğunluğu Rum balıkçılarla sohbet ediyor, Kasabis
oynuyor. Sonra onları da alıyor. Birlikte Kireçburnu’na gidiyorlar. Gazino
sahibi uyandırılıyor, masalar kuruluyor, sohbetler ediliyor. Sonra kendisini
İstanbul kazan, onlar kepçe arayan vali ve beraberindekiler de geliyorlar ve
saraya yeniden dönüş. Halkın arasında bir Atatürk. Beşiktaş da en yakın
tanık. İlginç olan ne biliyor musunuz? Bu kaçışın, Selim Cavid Yazman’a
göre 1930’ların başındaki Türkiye-Yunanistan ve Yugoslavya yakınlaşma
girişimleri sırasında yaşanmasının siyasal bir amacı da var.
1919’da İstanbul’a veda eden Atatürk’ün, 1927’ye dek dönmeyişinde Osmanlı hanedanının yurt dışına oradan çıkarılmasının rolü var mı? Yoksa esas neden Milli Mücadele’ye
yeterince destek verilmediği için küskünlük mü?
N.S: Her ikisi de. Yani İstanbullu vatanseverlerin ve işgüderlerin umutsuz,
kararsız ve isteksiz oldukları kanısına vardığı, bu nedenle de ayrılırken geride, destek verecek niyette kadroların bulunmadığı yönünde yorumlar da
var. Diğer yandan 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilip Atatürk de reisicumhur seçildikten sonra ortaya iki başlı bir durum çıkmış: Ankara’da devlet
başkanı, İstanbul’da İslâm âleminin sözde dini başkanı. Buna son vermenin
yolu, bir yasadan geçiyor. 3 Mart 1924 yasalarından. “Hilafetin İlgasına ve
Çıkartılmasına Dair Kanun” TBMM’de kabul edilince, 3-4 Mart 1924 gecesi Dolmabahçe Sarayı’ndan alınan Abdülmecid Efendi, Çatalca’da bekleyen trene bindirilerek Türkiye’den çıkartılıyor. 5 Mart 1924 günü de Osmanlı hanedanının bütün mensupları yurt dışına gönderiliyorlar.
14 B+ YAZ
Atatürk kitab_.indd 14
6/26/09 3:59 PM
Çok hassas olduğunuz bir konu var. Gözden kaçırılan
önemli bir gerçek dediğiniz. Şu, “ilk adım” meselesi...
N.S: Bunu kitabımda önemle vurguladım. Evet, Beşiktaş’tan atılan bu ilk
adım, 16 Mayıs 1919’da Beşiktaş’tan atılmıştır. Oysa buna hiç değinilmemiştir. Ve ben özellikle Beşiktaş’a nasip olmuş bu onurun, her yıl 16 Mayıs
1919’da törenlerle taçlandırılması taraftarıyım. Bu konudaki isteğimi belirttim. Beşiktaş Belediyesi de gerekli girişimleri yaptı.
Yüzyıldır sarayda sultanlara Latince öğretiliyormuş. 130 yıl
sonra Dolmabahçe’de Latin harflere geçiş süreci başlıyor.
N.S: Hatice Sultan’ın kişisel hevesi burada söz konusu olan. Tek kişilik bir
heves yani. Melling çok etkilemiş onu. Belki de aralarında duygusal bir bağ
vardı. Bir yandan iş ilişkileri de var. Çünkü sarayın mimari ve dekorasyon
işleriyle Melling ilgileniyor. Hatice Sultan da ona Arap harflerini öğretmiş.
Atatürk’ün yaptığı farklı. İddia ediyorum, Harf Devrimi olmasaydı, halen biz
eski yazıyla okuyor, yazıyor olsaydık, Avrupa Birliği süreci düşünülemezdi bile. Arap ülkelerinin Batı’ya entegre olamamalarının en büyük nedeni bana göre Arap alfabesini bırakamamalarıdır. Diğer yanda, bizi Batı’yla
görüştüren, buluşturan, anlaştıran, kaynaştıran, uzlaştıran tek manifesto,
Atatürk’ün bize kazandırdığı en büyük devrimdir Harf Devrimi. Bu arada
belirteyim, bu öyle aniden alınmış bir karar da değildir. Altyapısında büyük
bir çalışma ve bilgi birikimi vardır. Harf Devrimi Ankara’da TBMM’nin kabul ettiği yasayla Türk kültür hayatına girmiş olsa da buna ilişkin asıl karar,
İstanbul’da Beşiktaş’ta alınmıştır ve Atatürk İstanbul’dan aldığı izlenimlerle
Karadeniz’den başlayarak Anadolu kentlerinde yeni harfleri tanıtan dersler
vermiştir. Yeni bir Anadolu hareketi, başlangıç noktası yine Beşiktaş.
Neden Beşiktaş peki?
N.S: Beşiktaş bir kültür merkezi de ondan. Yazı ve yazın yaşamının kalbi. Eski harflerle okuma-yazmanın en yoğun yaşandığı yer. Dolayısıyla her
zamanki gibi akıllıca, düşünülerek alınmış bir karar burayı seçmek. Bu işin
okulu da Dolmabahçe. Yazı tahtası orada kullanılmış,
Türkiye’nin ilk figüratif Gazi heykelinden söz etmişsiniz
kitabınızda...
N.S: Atatürk Milli Mücadele için yola çıktığında Beşiktaş’a inmiş önce, sonra Sarayburnun’da demirli gemiye geçmiş. Bu yüzden Sarayburnu seçilmiş. Eser Avusturyalı heykeltıraş Krippel’e ait.
Neden Krippel peki? Türk heykeltraş yok mu o dönemde?
N.S: Öncelikle dünyaca ünlü bir heykeltıraş Krippel. Bu yüzden özellikle seçilmiş. Atatürk’e “Bak, biz heykelini dünyaca ünlü bir heykeltıraşa yaptırdık” mesajı var. İkincisi, o dönemde böylesine büyük boyutlarda ve bu derece estetik bir heykel yapacak imkânlar yok. Size bu heykelin bir özelliğinden de söz edeyim. Heykelde Atatürk, o ünlü ilk adımının hareket noktasına, Beşiktaş’a bakmaktadır.
1927 yazı. Atatürk İstanbul’a geliyor.
N.S: Bakın; bu geliş, Cumhuriyet tarihinin önemli olaylarındandır. Önemlidir,
çünkü altı yüz yıllık bir imparatorluğu ve saltanatı kapatıp yeni bir devlet kuran
önder, artık bir “cumhuriyet kenti” olan eski bir payitahta (başkent) gelmektedir. Üstelik de askerlikten emekli olurken İstiklal Madalyası dışında tüm nişan
ve madalyalarını bırakmış, sivil kimlikli bir reisicumhur olarak.
Peki, geldiğinde Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu’nda
yaptığı konuşma neden tarihte bir ilk?
N.S: Çünkü bu konuşma, aynı zamanda bütün Türk ve İslâm dünyasında
seçimle işbaşına gelmiş bir devlet başkanının, on beş asır imparatorlara,
sultanlara başkentlik yapmış bir kentte, kendisini onlar gibi Tanrı’nın gölgesi gören değil, bir vatandaş ve kentin konuğu sayan uygar bir önderin içten
söylevidir. Bu da, tarihte bir ilktir.
Atatürk, kendisine “Gazi Mustafa Kemal” ya da “Ata”
denmesini istemezmiş. “Atatürk” diye hitap edilsin
istermiş. Neden?
N.S: Doğru. Diğer hitaplar Atatürk’ü hep rahatsız etmiş. Atatürk, aşama
aşama getirdiği her yeniliğin izinde olmuş. Kendi de unvanlarını ona uydurmuş. Bir ara Reisicumhur Gazi Hazretleri imiş, 1927’nin başında askerlikten emekliye ayrıldığı tarihe dek çeşitli unvanlar takılmış ona. Askerlikten emekli olduğu zaman Reisicumhur Mim Kemal olmuş. Subaylığıyla ilgili tüm unvanları bırakmış yani. Son aldığı soyadı, Atatürk. Vatandaşlara örnek olsun istemiş, herkes soyadıyla anılsın istemiş. Sonuçta soyadı, aile bütünlüğünü anlatır. Çankaya anılarında Falih Rıfkı anlatır, kendisinin
“Atatürk” dışındaki hitaplardan son derece rahatsız olduğu bilinen bir gerçek yani. Daha ilginç bir şey söyleyeyim, yaşamı boyunca ve öldükten sonra adının önüne “sayın” sözü getirilmeyen tek kişidir Atatürk. Gerek de yoktur. O yeterince “sayın”dır çünkü.
B+ YAZ 15
Atatürk kitab_.indd 15
6/26/09 3:59 PM
Atatürk’ün halkı etkileyen en büyük mesajı Nutuk.
Size göre Nutuk son halini nerede aldı?
N.S: 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde yapılacak Cumhuriyet Halk Fırkası II.
Büyük Kurultayı’nda, toplam 36.5 saatte okuyacağı ünlü “Nutuk”u tamamlamıştı. Bir başka deyişle Nutuk son biçimini, Beşiktaş’ın huzurlu ortamında almıştır.
Sonrasında 1929 yılından başlayarak 1930-1936’ya kadar
gelişlerini ve burada yaşadıklarını o kadar bilinmeyen
yönleriyle anlatmışsınız ki, hayran olmamak elde değil.
N.S: Bu geliş gidişler olağanlaştıkça İstanbullular, özellikle de Beşiktaşlılar
onu, kentin ve semtin yerlisi, saygıyla ve sevecenlikle kendilerinden biri gibi
görmeye alışmışlar. Beşiktaş Çarşısı özellikle. Atatürk, nereye giderse gitsin her gün evine döner gibi Dolmabahçe Sarayı’ndaki mütevazı dairesine
gelen bir İstanbullu, hatta Beşiktaşlı olmuş artık.
Beşiktaş, Atatürk için hep güzel atılımların yapıldığı bir yer olmuş. Onu buradan Milli Mücadele’ye uğurladık. Ama hiç “keşke buradan ebediyete uğurlamasaydık” dediğiniz oldu mu?
N.S: Hayır. Tam tersi, bana göre Beşiktaş’ta ölmesi de bir onurdur. Çünkü
bu, ecelle gelen bir ölümdü. Ama sözgelimi Atatürk Beşiktaş’ta bir suikaste kurban gitseydi, bu kötü olurdu. Üstelik kendisi “iyi olabilir miyim?” umuduyla buraya geliyor. Boğaz havası iyi gelir diye yani. Aslında “Ben yurt dışında tedavi olmak istiyorum” diyebilirdi. Gereği de yapılırdı kuşkusuz. Ama
istememiştir. Cumhurbaşkanlığı zamanında bir gün bile yurt dışına çıkmamıştır Atatürk.
Sizinle bir Beşiktaş gezisi yapsak, en çok nereler size
Atatürk’ü yoğun yaşatır?
N.S: Herhalde Dolmabahçe Sarayı’nın rıhtımı. Atatürk’ün saraya geliş gidişleri çoklukla denizden. Gelen konuklarını orada karşılamış, oradan uğurlamış. Denize karşı özel bir tutkusu da vardı sanırım. Bir de Muayede Salonu beni hep çok duygulandırır. Daha önce önemli toplantılara, kongrelere
tanıklık etmiş bu salona katafalkı konmuş Atatürk’ün. Cenaze namazı orada kılınmış. Bu arada hemen belirteyim, Türkiye’de cenaze namazı Türkçe
kılınan tek kişi Atatürk’tür.
Beşiktaş’la gönül bağınız desem…
N.S: Beşiktaşlı değilim. Ama severim Beşiktaş’ı. Gidince ayrı bir ferahlık
duyarım. Çünkü Beşiktaş öyle bir yer. Havası hâlâ çok güzel. Beşiktaş’ın
bir farklılığı var. Sultanların Topkapı’dan sonra saraylarını gidip orada yaptırmalarında da bu havanın, cazibenin etkisi var. İstanbul’un birçok semti
var. Ama Beşiktaş, dediğim gibi bir başka.
Peki, sizin Beşiktaş’ta kendinizi rahat hissetmenizin
Atatürk’ün buradaki anılarıyla bir ilgisi olabilir mi?
Yani, yaşanmışlıklar sizi etkiliyor olabilir mi?
N.S: Olabilir tabii. Tarihçinin gözü farklıdır. Mesela Dolmabahçe Sarayı’nın
merasim kapısına bakarken, Atatürk’ün o kapıyı kullanıp kullanmadığını
merak ederim. Sarayda o kadar kalmıştır da, acaba merak edip muvakkithaneye girmiş midir diye düşünürüm. Veya saat kulesinin saatçisiyle oradan gelip geçerken bir ara durup sohbet etmiş midir derim. Daha da eskilere giderim hatta. Yine aynı kapıdan bu kez hangi padişahların Cuma Selamlığı için gelip geçtikleri aklıma gelir. Tarihçi merakı farklıdır kısaca.
Bu kitabınızı Beşiktaş Belediyesi yayımladı. Başkan İsmail
Ünal’ın böylesi güzel projelere karşı duyarlı olduğu biliniyor. Siz bu konuda neler söyleyeceksiniz?
N.S: Sağolsun. Atatürk’ü hemşehri olarak kazanmak; Beşiktaş için, dolayısıyla Belediye Başkanı sayın İsmail Ünal için son derece onur verici bir durumdur. Bu esere olan katkılarından dolayı kendisine bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum.
Atatürk, yetişmesinde özen gösterdiği Ülkü ile zaman geçirmeyi çok severdi.
Dolmabahçe Sarayı-Atatürk ilintisinde bilinenlerde neler eksik?
N.S: Çocuklar ve gençler şunu bilmeli: Türkiye Cumhuriyeti’nin siyaset, dış
politika, kültür ve sanat atılımlarında bu sarayın ayrı bir konumu var. Türk
aydınlanmasının temeli Harf Devrimi ile ilgili çalışmalar, kurultaylar, çağdaş
sanat ve kültür etkinlikleri burada yapılmıştır. Yani belleklerdeki 1938’de bu
sarayda öldüğünü bilmekten ibaret olmamalı. Bu ilinti, Mehmetçik’in nöbet
tuttuğu loş bir oda, herkesin üzüntüyle baktığı, öldüğü, al bayrak örtülü bir
yatakla sınırlandırılmamalı.
Gelelim o son güne...
Son olarak neler söyleyeceksiniz?
N.S: Atatürk’ün ulusal kurtuluş düşüncesiyle yola çıktığı Beşiktaş’a olan yakınlığı ve burada ölmesi ilginç bir yazgıdır. Durum böyleyken, bu özel bağı
konu edinen esaslı çalışma ve yayınlar yapılmamıştır. Biz bu albüm-kitapta,
başta Özel Şahingiray’ın “Atatürk’ün Nöbet Defteri” ve Prof. Dr. Utkan
Kocatürk’ün “Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi” ile kaynakçamızda belirttiğimiz diğer yapıtlardan, ayrıca derlenebilen fotoğraflardan da yararlanarak, Cumhuriyetimizin kurucusunun Beşiktaş’ta geçirdiği
günleri ve ayları öne çıkarmaya çalıştık. Yazdıklarımızın ve fotoğrafların da
“Atatürk ve Beşiktaş” üzerine yapılacak daha kapsamlı araştırmalar için bir
fikir vereceğini tahmin ediyorum. B+
N.S: Atatürk’ün bilinçli olarak son demecinin “Bu bayramlar ve yarınlar sizindir” olduğunu söylemiştik daha önce. Bundan sonra 12 günlük bir süreç
ve onu kaybedişimiz. Saat tam dokuzu beş geçe Dolmabahçe’deki Saat
Kulesi’nde ve tüm Türkiye’de zaman durdu. Ölümü Beşiktaş’tan İstanbul’a
duyuruldu. İstanbullular içten ağlayışlarla akın akın Beşiktaş’a gelerek son
saygı duruşunu Muayede Salonu’nda yaptılar.
16 B+ YAZ
Atatürk kitab_.indd 16
6/26/09 3:59 PM
özellikle bazı projelerde çalışırken kullanabileceğimiz fotoğraflarda problemler oluyor. Bu büyük bir handikap.
Belli dönem tercihleriniz var mı?
C.K: Erken Cumhuriyet ve sonrası dönem tercihim. Atatürk’ün ölümüne
dek olan süreç. Çünkü o dönem fotoğraflarına baktığım zaman, insanların
gözlerinde, yüzlerinde geleceğe inanma duygusunu, hayattan keyif alma
duygusunu görüyorum. Yokluk var. Ama umut da var.
Fotoğraf toplamak kadar, fotoğraf çekmeyi de sevdiğinizi
biliyoruz. Atatürk’ün bir fotoğrafını çekecek olsaydınız,
mekânın neresi olmasını tercih ederdiniz?
C.K: Öncelikle, fotoğrafını çekeceğim kişiyle belli bir zaman dilimini paylaşmalıyım diye düşünüyorum. Önce Atatürk’ün çok yakınında olmak isterdim,
onun dostu olmak isterdim ki, istediğim resmi çekebileyim. Çağrılı fotoğrafçı olmak istemezdim yani. Özel şeyler olmalı çektiklerim. Mekâna gelince,
Dolmabahçe’de kendisine özel bir deniz hamamı yapıldığını biliyorum. Orada denize girdiği anı yakalamak güzel olurdu. Atatürk’ü bir fotoğrafçı gözüyle
karizmatik ve fotojenik bulduğumu da söylemek istiyorum.
Kitabın Vizörü: Cengiz Kahraman
Arşivci olarak tanımlanmaktan hoşlanmayan Cengiz Kahraman, yaptığı işi
fotoğraf toplayıcılığı ve fotoğraf editörlüğü olarak görüyor. Çalışmalarında erken Cumhuriyet ve sonrası döneme ayrı bir önem veriyor. Kahraman,
“Güle Güle Çocuklar” kitabında kendi arşivi ile birlikte kitaba değer katacak farklı fotoğrafları da bir araya getirmiş. Atatürk’ü karizmatik ve fotojenik olarak tanımlıyor.
Fotoğraf toplama işi nasıl başladı?
C.K: Tümüyle sevmekle ve merakla ilgili. Hoşunuza giden şeyler topladığınızda, ilgi alanlarınız oluşuyor. Çalıştığım projeler için yapıyorum. Türkiye’de
Sizi bu kitapta en çok hangi fotoğraf etkiledi?
C.K: Kitabın 78-79. sayfalarındaki fotoğraflar beni çok etkiledi örneğin.
Atatürk’ün Yalova’da bir sandaldaki fotoğrafı. Bir de bu kitabın kapak fotoğrafı. Fotoğrafçının bakışı, arka fon çok güzel.
Beşiktaş’la bağınız peki?
C.K: Beşiktaş Yıldız’da Tarih Vakfı’nın yayın bölümünde İstanbul Ansiklopedisi yayınlandığı zaman çalıştım. Çok güzel bulurum Beşiktaş’ı. İşimle ilintili olarak düşünürsek, belediyelerin yayıncılık anlayışını pek beğenmiyorum. Özellikle Büyükşehir Belediyesi’nin mesela. Kaynaklarını israf ediyorlar. Beşiktaş
Belediyesi’nin ise şu an ürettiği işlerde başarılı olduğunu düşünüyorum.
Kimdir?
Necdet Sakaoğlu
20 Eylül 1939 Sivas, Divriği doğumlu. Hasan Âli Yücel döneminde yapılmış Divriği Atatürk İlkokulu’nu (1951), Nuri Demirağ
Ortaokulu’nu (1954), İttihatçı Sivas Valisi Muammer Bey’in öğretmen okulunu (1957) ve en son olarak da İstanbul Çapa’daki Eğitim
Enstitüsü’nü bitirdi. 1957 yılında Harran yakınlarındaki Parapara’da
başöğretmen olarak göreve başladı. Bu deneyimden sonra Çapa
Eğitim Enstitüsü’nü kazanan Sakaoğlu, 1961’de buradan mezun oldu, Trabzon Öğretmen Okulu’na edebiyat öğretmeni olarak
atandı. Daha sonra sırasıyla Amasra’da ortaokul-lise öğretmenliği
ve müdürlüğü, Bakanlık müfettişliği ve Talim Terbiye Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu ve 38 yıllık meslek yaşamının ardından 18
Ocak 1998’de de emekliye ayrıldı. Yerel tarih, kent tarihi, Selçuklu,
Osmanlı ve eğitim tarihi konularında çalışmaları olan Sakaoğlu’nun
yayımlanmış birçok eseri bulunuyor.
Cengiz Kahraman
Cengiz Kahraman 1965 yılında İstanbul’da doğdu. Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı tarafından Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle hazırlanan “Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi”nde
fotoğraf editörü olarak çalıştı. Çeşitli kitap, ansiklopedi ve sergi
projelerinde çalıştı. 2007 yılında Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayınlanan, “1929 Kışı Bir Şehir Efsanesi” isimli bir
kitap hazırladı.
B+ YAZ 17
Atatürk kitab_.indd 17
6/26/09 4:00 PM
Tarihe not düşelim
Kurtuluş Savaşı’na
uzanan yol...
Yazı: GÜL BUDAK Fotoğraflar: ŞENOL KAŞIKÇI - CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVİ
Kurtuluş hareketi 16 Mayıs 1919’da yılında Beşiktaş’ta alevlendi.
Beşiktaş Belediyesi bu yıl ilk kez düzenlediği “Bağımsızlık İçin İlk Ateş”
etkinlikleriyle tarihe ışık tutmayı hedefliyor.
Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde, kız kardeşi Makbule hanımların, 1912 ve izleyen yıllarda oturdukları Beşiktaş Akaretler’deki sıra evler.
18 B+ YAZ
16-19 May_s.indd 18
6/26/09 4:01 PM
M
ustafa Kemal 16 Mayıs 1919’da Beşiktaş’tan
Samsun’a doğru yola çıkarken henüz 38 yaşındaydı. O genç yaşında ulusunun bağımsızlık ateşini içinde hisseden Atatürk, tarihe yazılacak Kurtuluş Destanı’na ilk adımı Beşiktaş’ta atmıştı. İşte bu
tarihi gerçek Beşiktaş Belediyesi’ne de büyük bir
sorumluluk yüklüyor. Beşiktaş Belediyesi bu sorumluluğun bilincinde hareket etmeyi bir görev sayıyor. Bu nedenle de her yıl düzenlenecek uluslararası bir etkinliğe ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Hedef; kurtuluş savaşı
veren ulusların katılacağı dünya çapında bir “Kurtuluş Etkinlikleri Şenliği”ni
hayata geçirmek.
Çalışmaların 2010 yılında bitirilmesi öngörülüyor. Tarihi gerçeğin ışığında
bu uluslararası etkinliğin başlangıç tarihi 16 Mayıs’a denk getirilecek ve 19
Mayıs’ı da içine alarak üç gün boyunca sürecek. Bu yıl ilk adımı atılan, önümüzdeki yıl uluslararası düzeyde gerçekleştirilecek etkinliklere kurtuluş savaşı veren tüm mazlum ulusların destek vermesi bekleniyor.
Yavuz ve Hamidiye zırhlıları gibi hurdaya çıkartılıp satılan
Bandırma Vapuru’nun maketi.
Beşiktaş Belediyesi’nin 16-19 Mayıs 2009 tarihleri arasında süren etkinliklerinin ilk günü Atatürk’ün evininin önünde yapılan törenle başladı. Beşiktaş
Belediyesi ile yazar Necdet Sakaoğlu’nun örnek çalışması olan “Güle Güle
Çocuklar” kitabı törende Beşiktaş Kaymakam Vekili Saadettin Yücel’e
verildi. “Güle Güle Çocuklar”, Beşiktaş Belediyesi’nin, kentin mücadele ruhuna bir vefa borcu olarak nitelendirdiği ve beş yıldan beri bu yolda yürüttüğü çalışmaların temel taşlarından biri oldu. Bundan böyle her yıl 16-19 Mayıs tarihleri arasında “Bağımsızlık İçin İlk Ateş” etkinliklerinin yapılması kararı alındı. Bu yılki ilk etkinlikler, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın
Beşiktaş açıklarında demirleyen işgal donanması.
1900’lü yılların başında Beylerbeyi’nden Dolmabahçe Sarayı ve Beşiktaş semti. Arka planda kışlalar.
B+ YAZ 19
16-19 May_s.indd 19
6/26/09 4:01 PM
da katıldığı bir basın toplantısıyla başladı. Başkan, etkinlikler hakkında bilgi
verdi. Ardından Atatürk’ün Akaretler’deki evine bir plaket çakıldı.
Plaketin üstünde şunlar yazılıydı:
“Büyük önder Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919’da, bu evde yaşayan annesi Zübeyde Hanım’ın elini öperek Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere
Samsun’a hareket etti. Beşiktaş kentlileri ‘Bağımsızlık İçin İlk Ateş’i tutuşturan Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına şükranlarını sunar.”
devam edeceğiz. Kutlamalarımızla, küresel sömürgeciler tarafından üzerine şal örtülen “bağımsızlık” fikrini tartışacağız, yaşatacağız. Dünya uluslarına, mazlum uluslara örnek olmuş bağımsızlık savaşımızdan günümüze yeni
heyecanlar, fikirler üretmeye çalışacağız. Beşiktaş’ın bu öncü rolüne layık
bir sorumlulukla üç temel girişim başlattık.”
Başkan Ünal’ın açıklamalarının ışığında sırasıyla
üç temel girişim şöyle:
1-Bu yıl “Ulusal Bağımsızlık Meşalesi” anıtı için uluslararası bir yarışma açılacak. Sürekli yanacak bu anıtın ilgili kurumlarla işbirliği yapılarak denizden de
görülecek şekilde Beşiktaş Vapur İskelesi’nin yanına yapılması hedefleniyor.
2-Bundan böyle her yıl 16-19 Mayıs’ta “Bağımsızlık İçin İlk Ateş Sempozyumu” düzenlenecek. Beşiktaş’taki üniversitelerle işbirliği yapılarak düzenlenecek 2010 yılındaki ilk sempozyumun başlığı “Ulusal bağımsızlık: Tarihi
bir miras mı? Yoksa vazgeçilmez bir gerçeklik mi?” olacak.
3-Bilindiği gibi, ulusal Kurtuluş Savaşımıza ait görsel-işitsel çalışmalar oldukça sınırlı, Kurtuluş Savaşı’mıza ait doyurucu bir belgesel yok. Bu boşluğu doldurmak ve genç kuşaklara bağımsızlık mirasını daha iyi anlatabilmek için bir belgesel dizi hazırlatmayı planladık. Bu, hem Beşiktaş kentlisine, hem de tarihe karşı önemli bir sorumluluktur. Belgelerden yola çıkarak
Beşiktaş’a, unutulmuş tarihsel rolünü – ve kuşkusuz kentsel onurunu- yeniden kazandırmak istiyoruz.
Beşiktaş’ta demokrasi ve bilim tarihimizde görülen birçok
öncü atılımların gerçekleştiğine dikkat çeken Başkan törende yaptığı konuşmasında özetle şunları söyledi:
Beşiktaş gerek Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamında, gerekse ulusal Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet tarihimizde önemli dönüşümlerin, karar ve davranışların var edildiği bir kent olma özelliğine de sahiptir. Tarihi geçmişiyle gurur duyulan kentlerde, kentleri yönetenlerin de bu tarihi koruma adına
yaptıkları ve yapacakları olmalıdır. İşte biz bunu yapıyoruz ve yapmaya da
Tören sırasında görüştüğümüz tarihçi-yazar, “Güle Güle Çocuklar” kitabının yazarı Necdet Sakaoğlu: “Bu ev Atatürk’e Miralay iken subay lojmanı
olarak tahsis edilmişti. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım ve ailesi 10 yıla
yakın süreyle burada konakladılar. “Çok duyguluyum” dedi.
B+ Yayın Kurulu Başkanı Hasan Özgen de yaptığı konuşmada bu yılki kutlamaların oldukça mütevazı sayılması gerektiğinden söz etti ve gelecek yıllarda törenlerin uluslararası, daha da kapsamlı bir şenlik haline geleceğini belirtti.
Mustafa Kemal’i İzmit’ten Beşiktaş’a getiren Ertuğrul Yatı ile Nil muşu ve onu karşılamak için tekneleri dolduran İstanbullular.
20 B+ YAZ
16-19 May_s.indd 20
6/26/09 4:01 PM
Tarihçi yazar Necdet Sakaoğlu, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal ve Beşiktaş Kaymakamı Saadettin Yücel, Atatürk Evi'nin önünde yapılan tören sırasında.
“Beşiktaş
mazlum uluslara
örnek olacak.”
Beşiktaş Kaymakamı Saadettin Yücel ise fikirlerini
şöyle ifade etti:
Geçmişini bilmeyen, geleceğini yönlendiremez. Kentin, kentlilerin insanlık görevi, bu geçmişe sahip çıkmaktır. Kilometre taşlarının, yıldönümlerinin
farkında olmalıyız. Samimi, mütevazı ama duygu dolu, inanç dolu bir etkinlik bu. Şükran doluyuz. Bizden sonra gelecek nesiller, tarihi olumsuz tekerrür ettirmeyecekler. Bu bir delildir. Bir davetiye ve teminattır. Tüm ecdadımızı saygıyla yad ediyorum.”
Şenliklerin ikinci ve üçüncü günü
17 Mayıs 2009’ta saat 17.30 ve 20.30 olmak üzere iki seans halinde, Ortaköy Kültür Merkezi Afife Jale Sahnesi’nde ücretsiz olarak “Hoşgelişler
Ola” adlı tiyatro oyunu sahnelendi. Oyunun tekrarı 18 Mayıs 2009 Pazartesi günü, aynı mekânda 10.30 ve 14.30 saatlerinde yapıldı.
“Hoşgelişler Ola” tiyatro oyunundan bir kare.
B+ YAZ 21
16-19 May_s.indd 21
6/26/09 4:01 PM
Hoşgelişler
Ola!
16-19 Mayıs Hoşgelişler Ola Tiyatro Oyunu
Beşiktaş Belediyesi’nin “Bağımsızlık İçin İlk Ateş”
etkinlikleri çerçevesinde Afife Jale Sahnesi’nde ücretsiz
olarak gösterime sunduğu “Hoşgelişler Ola” büyük bir
heyecan ve coşkuyla izlendi.
1. Dünya Savaşı’ndan ağır kayıplarla çıkmış ve imzaladığı Mondros Ateşkes Antlaşması ile “dünya efendileri” önünde köleliği kabul etmiş Osmanlı
Devleti’nden, alnı açık, başı dik ve onurlu bir Türkiye Cumhuriyeti’ne gidişin
destansı öyküsü bu. Tiyatro Birileri’nin Mustafa Kemal’ci, aydınlık, genç iki
beyni bu esere hem yazar hem de yönetmen olarak imza atmışlar.
Üç yıl önce kurulmuş bu tiyatronun, kendilerini Mustafa Kemal’in ilerici kimliğinden ve düşünce sisteminden yola çıkan idealist savaşçıları olarak tanımlayan üyelerinden biri, bu oyunu tek kişilik doyumsuz bir gösteriye dönüştüren Utku Erişik. Diğeri de Barbaros Uzunöner. Bu oyunu yazıp sergilemekteki amaçlarını şöyle açıklıyorlar: Emperyalizme karşı verilmiş en büyük “tam
bağımsızlık savaşı”nın kahramanlarının önünde; yoksul ama onurlu, yorgun
ama idealist insanların önünde saygıyla bir kez daha eğilmek istedik.
Sahnede 1919-1922 yılları arasındaki yiğit mücadelesi, ulusal şahlanış en
çarpıcı haliyle gözler önüne seriliyor. Yaklaşık iki saat süren iki perdelik
oyuna, bugüne dek gündeme getirilmemiş bazı gerçeklere ışık tutan bilgiler, çoğu görülmemiş yaklaşık iki yüz elli fotoğraf, belge ve karikatürler eşlik
ediyor. Özenle seçildiği belli müzikler, sizi alıp yedi düveli hayrete düşüren
gözüpek kahramanların yanına taşıyor.
200 kere perde…
65 il merkezi, bu illerin bazı ilçelerinde sergilenen, iki yüz kere “perde” diyen oyun, Sadece KKTC’de Rauf Denktaş’ın desteği ve ilgisiyle, seyircinin
talebiyle 3 kez izlenmiş. “Alanında ilk ve tek bu” diyor Utku Erişik. Beşiktaş
Belediye Başkanı İsmail Ünal ile yolları bir sergide kesişmiş. Sonra devamı gelmiş. Kendisinin duyarlılığından son derece memnunlar. Bu etkinlikler
içinde yer almalarından onur duymuşlar.
“Birileri bunu yapmalıydı” onların çıkış noktaları. Bir ileri götürmek istedikleri her şey adına tiyatro, gerçek tiyatro sevdalılarıyla buluşmak üzere onların
inançları ve idealleriyle yoğrulup, harmanlanmış.
Özgünler. Güncel ve gündeme dair bilgiler, oyunlarında doğaçlamalarla
yeni bir anlam kazanıyor. Seyircilerin beğenisi, gerek basın gerekse alanlarında uzman kişilerin övgüleri onları daha da yüreklendiriyor.
Barbaros Uzunöner, Yaptığımız her şey, herkesin yapması gereken şey
aslında. Atatürk’ün cesareti bizim için her zaman itici güç oldu. Hayata bakışımızda ve hayatı yorumlayışımızda onun izleri var. Bundan da gurur duyuyoruz” diyor.
Birileri, bir ileri adımla çok güzel bir şey yapmış. İzlemekte yarar var.
ATATÜRK’E iki yüzüncü kez “HOŞGELİŞLER OLA”.
Bir yandan işgalcilere karşı nasıl mertçe bir savaş verildiği anlatılırken, bir
yandan da Cumhuriyetimizin kuruluşuna giden sürecin perde arkasındaki özveriler vurgulanıyor. Bu yürek parçalayan öykü, Mustafa Kemal’in 6
Ekim 1924’te Kars’ı ziyareti sırasında oyunlar eşliğinde söylenmiş olan ve
halkımızca sevilip bugünlere dek taşınmış Hoşgelişler Ola / Mustafa Kemal
Paşa türküsüyle adaş olmuş, gönül birliği yapmış.
Kuvayı Milliye denen o kutsal ruhun büyük insanları...
Kocabaş’ın yerine kendini koşan Elif...
Kıtlıktan zerdali çekirdeğini yemek zorunda kalan Antepliler...
Fedakâr analarımızın yetiştirdiği, vatan aşkıyla dolu nice yiğit yürek...
Milli Mücadele’nin gizli kahramanları, kadınlar, gazeteciler, telgraf memurları tek tek, isim isim, öykü öykü anılıyor, anlatılıyor.
Seyirciyle buluştuğu her sezonda beğeni toplayan eser, sanatın öğretici
görevinin gereğini topluma karşı aydınlık yolu gösterme sorumluluğu ve bilinci içindeki bu cesur yüreklerin kaleminden büyülü bir dille yerine getiriyor.
22 B+ YAZ
16-19 May_s.indd 22
6/26/09 4:01 PM
19 Mayıs’ta toprağa verilen Prof. Dr. Türkan Saylan da törende anıldı.
Ve son gün…
19 Mayıs Salı günü akşam 19.30’da ise Akaretler Şairler Parkı önünden hareketle bando eşliğinde fener alayı yürüyüşü düzenlendi. Vatandaşlar ellerinde bayrak ve meşalelerle iskeleye dek yürüdüler. Beşiktaş
Meydanı’ndaki törende Prof. Dr. Türkan Saylan için kırmızı beyaz çiçeklerden oluşmuş bir platform göze çarptı. Başkan İsmail Ünal, bir Arnavutköy sakini olarak Prof. Dr. Türkan Saylan’ın Beşiktaşlı kimliğinden söz etti
ve şunları söyledi: “Kendisiyle tanışmış olmaktan mutluyum. Çok değerliy-
di. Gerek tıp dünyasında, gerekse sosyal sorumluluk projelerinde övgüye
layık çalışmalar yapmıştır. Atatürk çizgisinin aydın kadınlarındandır. Bizimle
de bazı ortak çalışmaları oldu. Başımız sağ olsun. Keşke kendisi için yaptırdığımız heykeli görebilseydi, yakında yapılacak açılışımızda aramızda olmasını isterdik” dedi. Meşalelerle gelen halk, konuşmaların ardından tören
alanından ayrıldı. B+
Yakılan meşaleler karanlıkları aydınlatsın...
B+ YAZ 23
16-19 May_s.indd 23
6/26/09 4:01 PM
Sanatçı gözüyle
“Ego sanatçının
becerisinin
önüne geçmemeli”
Yazı ve Röportajlar: GÜLÇİN TAHİROĞLU
Vahide-Altan Gördüm çifti aynı dili konuştuklarını fark ettikleri yönetmen Tolga Örnek’le
“örnek” bir ortaklık kurdular. Film setinde doğan Akademi 35 Buçuk’ta insani değerlere
sahip, bilgiye inanan gençlerle bir araya gelerek, sanatçılar yetiştirmeyi hedefliyorlar.
A
ltan-Vahide Gördüm; iki sanatçı birbirine ilk günkü gibi
tutkuyla bağlı. Vahide Gördüm, eşine “Eşim önderimdir” diyecek kadar saygı duyuyor. Ona göre o hâlâ yıllar
öncesinden karizmasıyla, bilgisiyle hayran olduğu Altan. Okul biter bitmez evleniyorlar. Rüzgârın kızı “Alize”
hayatlarına farklı bir anlam katıyor. Erkek çocukları olsaydı adı, Ulaş olacaktı. Bu konuda hemfikirdiler. 68 kuşağının etkisi yaşam biçimlerine de yansımış. Bu konuda ikisi de ortak idealleri paylaşıyor.
Topluma karşı kendilerini sorumlu hissederek yaşıyorlar. Egoları asla sanat
anlayışlarının önüne geçmiyor. “Sanatçının egosu şişiktir, asla onun esiri olmamalı” görüşünde birleşiyorlar. Halktan kopuk bir sanat anlayışını kabul
etmiyorlar. Geçmişi çok saygın bir tiyatronun; Ankara Sanat Tiyatrosu’nun
rahle-i tedrisinden geçmekten gurur duyuyorlar. Bu ikiliye yönetmen Tolga Örnek de katıldığı zaman ortaya yepyeni bir proje çıktı; Akademi 35 Buçuk. Tolga Örnek’le “Devrim Arabaları” filminin setinde başlayan dostluklarından bir okul ortaya çıkararak yollarına devam etme kararı aldılar. Dostlukları birbirlerini görmedikleri zaman özlemeye kadar varan bir üçlü oldular.
Fikirlerini söylemekten korkmuyorlar, aksine birbirlerinin görüşleriyle beslenmekten mutlular. Vahide-Altan Gördüm ve Tolga Örnek, B+’nın sorularını yanıtladı.
Sizin mekânınızdayız ama ben size “hoş geldiniz” demek
istiyorum. Çünkü her hafta en az iki kez evimize konuk
oluyorsunuz ve bilin ki bu bizde bir alışkanlık yarattı. Dizi
oyunculuğu bir sanatçıyı bambaşka bir dünyaya sürüklüyor, bu durumdan zaman zaman tedirgin oluyor musunuz?
Altan Gördüm: Ne istediğinizi biliyorsanız, amaçladığınız şeylerin farkındaysanız, bir tedirginlik yaratmıyor. Biz, zaten olgunluğa erişmiş oyuncular
olduğumuz için, sosyal anlamda da, sanatsal anlamda da, özel anlamda da
bu konuda bir tedirginlik yaşamıyoruz. Ama sağlam durmazsanız, o rüzgâr,
ki ne kadar güçlü bir rüzgâr olduğu tartışılmaz, sizi istemediğiniz yerlere götürebilir. Sonra da “Aa! Ben burayı tercih etmiyordum” diyebilirsiniz.
Vahide Hanım, Fun Kulübünüz var. Doğrusu buraya gelmeden önce baktım, daha önce bilmiyordum. Kaç oyuncuya
nasip olur bu. Sizde hangi duygular yarattı bu durum?
Vahide Gördüm: Ben de bilmiyordum, eşim bana söyledi. Ben onlara cevap veremediğim için çok üzülüyorum. Çünkü bilgisayarla uzak-yakın hiçbir ilişkim yok. Zamanım da yok. Bir de ben o kadar çok sevgiden gerçekten korkuyorum. O sorumluluk çok önemli bir şey çünkü. Taşımak çok
önemli. Birini koşulsuz bu kadar seviyor olmaları beni korkutuyor. Sadece televizyondan gördükleri için -tabii ki onlara haksızlık etmiyorum- gelip oyunumu seyrediyorlar. Diyarbakır’dan, Şırnak’tan geliyorlar, Sivas’tan,
Ordu’dan…Bana devamlı hediyeler geliyor. Rize’den çay gönderiyorlar.
Sevilmek duyarlı bir oyuncu için ayrı bir sorumluluk da
yüklüyor size…
V.G: Galiba bu da şundan oldu. Fan Club’dan birkaç tane genç arkadaşım geldiler, beni birebir gördüler. Ve bu duyuldu. “Vahide Abla, gerçekten
abla, bizden o, yaşayan, dokunan, samimi, anne, abla, eş, oyuncu… Her şeyiyle birebir yaşayan insan o”. İnanmaları ve güvenmeleri bununla da ilgili.
İkiniz için internette dolaşan bir söz çok güzeldi: “İsmin
önüne konan sıfatı, sıfattan öteye taşıyan, severken gurur
duyulan”… Bu sevgi, bu ilgi özel hayatınızı nasıl etkiliyor?
V.G: Ben, Bir İstanbul Masalı’yla buraya gelip de herkesin dikkatini çektiğim dönemde bana böyle röportaj talepleri geliyordu ve o zaman da cahildim bu konularda. Hâlâ da cahilim magazin konusunda. Kenarda durmayı tercih ediyorum. Zaten, bana “geç kaldığınızı hissetmiyor musunuz?” diyorlardı. Hayır, iyi ki bu yaşımla, iyi ki bu olgunlukla gelmişim. Çünkü ne kadar olgun olsanız da, hayatı çözmüş olsanız da, başka bir hayata geçiş insanı gerçekten zorluyor. Annesiniz, eviniz var, eşiniz var, ben başka bir sektöre girip hakikaten çok yoğun çalıştım. Televizyon seyircisi beni altı yıldır
bilfiil görüyor. Hiçbir kadın oyuncuyu benim kadar görmediler.
A.G: Arka arkaya üç projede birden yer alan olmadı.
V.G: Reklamlar dahil olmak üzere her yerde önlerine çıktım ben onların. Bu
benim doğal olarak özel yaşantımı biraz sarstı. Evde yemek yapan bir kadındım, şimdi evimde yemek yapan biri var.
Kızınız Alize bu durumdan şikâyetçi mi?
V.G: Tabii, her çocuk gibi. Annesini hep evde görmek istiyor. Şöhret olduğum yıllar, onun ilkokula başlama sürecine denk geldi. Ağır bir dönemdi.
Bir buçuk yılımız zaten ayrı geçti. İstanbul-Ankara arası gidip geldim. Öncesinde ben Adana Devlet Tiyatrosu’ndaydım. Yine bir ara oldu. O, ben
Adana’dayken babasının yanındaydı. Bu durumdan çok şikâyetçi ama gitgide çözmeye başladı. Çünkü on beş yaşına geldi ve o da sinema yönetmeni olmak istiyor. Böyle bir hayatın bunu gerektirdiğini biliyor.
A.G: Birlikte fotoğraf çekiyorlarsa paylaştığını hissediyor. Babasıyla annesini başkalarıyla paylaştığını hissediyor.
V.G: Bizi paylaşmayı sevmiyor. Asla kimin kızı olduğunu söylemez.
Her şey bir yana kızınız bir yana mıdır? Annem dizisindeki
rolünüzün gerçek hayatta bir izdüşümü var mı?
V.G: Hiçbir şey ondan önemli değil.
Tolga Örnek: Buna bir gözlemci olarak cevap vereyim. Ben bu kadar iş yoğunluğu arasında çocuklarına bu kadar vakit ayıran anne-baba az gördüm.
İsmini kim koydu Alize’nin?
V.G: Ben koydum.
24 B+ YAZ
vahide-altan.indd 24
6/26/09 4:03 PM
Vahide Gördüm
A.G: Şöyle bir karar aldık. Ben bir kız çocuğumuz olmasını çok istiyordum.
Vahide de erkek olursa mutlu olurdu. Sonuçta, sağlıklı olsun dedik ve şöyle bir karar aldık. Erkek olursa adını ben koyacaktım, kız olursa Vahide koyacaktı ismini.
V.G: Erkekte hemfikirdik zaten. Erkek olsaydı, Ulaş olacaktı.
İsim seçiminde 68 kuşağının anıları etkili oldu, o kuşaktan
birçok insan çocuklarının adını Ulaş, Deniz, Yusuf koydular… “Ulaş” ismi sizin için ne ifade ediyordu?
A.G: Benim anım var. Ulaş Bardakçı’nın hikâyesi beni etkilemişti. Oradan
gelen bir isimdi. Ama sonra, erkek kardeşimin oğlu oldu. Onun isim babası biz sayılırız. Onun adı Ulaş. O sırada İstanbul’da yaşıyorduk biz. Ulaş
Fındıkzade’de öldürüldüğünde, ben ortaokulda öğrenciydim. O küçük halimizle çok etkilenmiştik. Fotoğrafları falan hâlâ gözümün önündedir.
Okul biter bitmez evlendiniz, birçok konuda bugün olduğu
gibi aynı duyguları paylaşıyorsunuz. Uzun süren ilişkinizin
tılsımı da burada galiba…
V.G: Altan’ın artıları çok var. İyi bir baba, iyi bir eş. On yedi yıldır evliyiz.
Sizler şöhrete geç ulaştınız, ilişkinizi etkiledi mi bu durum?
A.G: Olur mu? Vahide yıllar önce Tempo dergisine kapak olmuştu. O yıllarda “Daha önce neredeydiniz” demişler. O da, “Biz buradaydık, asıl siz neredeydiniz” diye cevap vermiş.
Bu nasıl bir duygu yaratıyor? Hak ettiğinizi biliyorsunuz,
Bir türlü kendinizi doğru ifade edemiyorsunuz. Bu süreç bir
sanatçıyı hangi duygulara doğru iter?
V.G: Aslında bizim hayatımıza dönüp baktığımda, ne Altan, ne ben, kendi
adımıza konuşuyoruz. Hiçbir zaman şöhret gibi bir şey düşlemedim. Ben
bu mesleği, oyunculuğu seviyorum. Benim hedeflerim arasında şöhret olmak gibi bir şey yoktu. Altyapıma baktığınız zaman, ben bunun için çalışmadım Ben tiyatro oyuncusu olmak için eğitim aldım. Bu arada annelik
duygularımla hareket edip çocuğumu büyüttüm birkaç yıl. Tekrar tiyatroya
Altan Gördüm
döndüm. Sinemaya sanat olarak saygım var tabii, ama tiyatro oyuncusuyum ben. Sadece işimizi yapıyoruz. Hedefimiz iyi iş yapmak.
A.G: Biz işimizi yapıyoruz, hakkıyla yapmak istiyoruz. O bize bir şöhret
yüklüyorsa, yapacak bir şey yok. Buraya birçok genç geliyor. Biz onlara ilk
başta, buraya geliş amaçlarını soruyoruz. Bir an önce şöhreti yakalamak isteyenlerle çalışmak bizim arzu ettiğimiz bir şey değil. Bu işi önce doğru yap
diyoruz. Daha sonra ünlü mü olursun, magazin basınına mı atlarsın, yarı çıplak fotoğraf mı çektirirsin, ama ona hazır ol.
“Devrim Arabaları” filminin yönetmeni Tolga Örnek’le birlikte Akademi 35 Buçuk’u kurdunuz. Sinemaya ve dizi filmlere sanatçı yetiştirmeye karar verdiniz. Bir filmden bir
okul çıkardınız. Üretken bir birliktelik oldu işbirliğiniz…
T.Ö: Önce bir filmden dostluk çıkardık. Bizim bir diziye ya da filme oyuncu
yetiştirmek gibi çok kısıtlı bir amacımız yok.
Akademi’nin adını neden 35 Buçuk koydunuz?
V.G: Bu, benim isteğimdi. Karşıyakalılar kendilerine 35,5’lu der. İsim ararken bir sürü şey düşündük. Hiçbiri samimi gelmiyordu, yapay, takma gibi
geliyordu. Ben rica ettim. Altan ve Tolga da beni kırmadılar. Karşıyakalıyım.
Karşıyaka’yı seviyorum. İzmirliyim. İzmir’i seviyorum. İstanbul’da bir İzmirli olarak bu ada yöneldik.
35 İzmir’in plakası anladım da, buçuk ne anlam ifade ediyor?
V.G: Bir yarım fazladır İzmirli olmaktan Karşıyakalı olmak. Çünkü sporda,
sanatta hep çok iyi çocuklar yetiştirirler. Baktığınız zaman, sanat okullarında Karşıyakalı çoktur. Benim okuduğum 9 Eylül Üniversitesi Sinema
Bölümü’nde özellikle Karşıyakalı kız çoktu. Karşıyaka’nın kızları da çok güzeldir. Bu yüzden kendimizi hep buçuklu düşünürüz.
Ben de buçuğun okula gelen öğrencilerin “tamam, oldun sen”
denilene kadar geçireceği süreci anlattığını zannetmiştim.
V.G: Bak, bu yorum enteresan işte, şimdiye kadar hiç duymadım ama hoşuma da gitti…
B+ YAZ 25
vahide-altan.indd 25
6/26/09 4:03 PM
Tolga Bey, tanışıklığınız “Devrim Arabaları” filminden mi?
T.Ö: Arkadaştık, tanışıyorduk. İkisini de tanıyordum önceden. Altan Abi
ile Gelibolu filminde çalışmıştık. Vahide ile de başka bir proje için bir buçuk senedir konuşuyorduk. Oyun Atölyesi’ne gidip oyununu izlemiştim iki
defa, orada da sohbetlerimiz olmuştu. Bu filmle ilgili konuşmaya başlayınca , hem filmle ilgili, hem de film dışında çok sık görüşmeye başladık. Evlerimiz de yakın. Görüşmeler sıklaştı. Hem proje konuşuyoruz, hem hayatı konuşuyoruz. Bir sürü şey konuşuyoruz. Çok ortak yanımız var.
Kuşak farkınız var ama dostluk bu farklılığı eritip gitmiş görünüyor…
V.G: Biz, üçlü olarak bir denge kurduk. Duygusal insanlarız ama, hep birbirimizi denetliyoruz.
T.Ö: Bu, büyük bir şans. Her zaman, herkesle olabilecek bir şey değil.
V.G: Aynı ailedenmişiz gibiyiz, çok farklı ailelerden gelmemize rağmen. Yapıları farklı ailelerin çocuklarıyız ama inanılmaz bir denge kurduk üçümüz.
T.Ö: Bir de biz birlikteyken, işteki meslek sıfatlarımızın önemi olmuyor. Ben
yönetmenim, onlar tiyatrocu, biz insan olarak bir arada olmaktan çok keyif alıyoruz. Gülüyoruz, çok eğleniyoruz. Her şeyimizi paylaşıyoruz. Birbirimizi özlüyoruz da görmediğimiz zaman. Dostluğu da geçtik. Ailelerimiz de iç içe geçti.
A.G: Tolga eşini alıp bize geliyor. Bütün programını Alize için bozabiliyor,
Alize’nin ne istediği Tolga için çok önemli. Burada dostluğun ötesinde bir
şeyler var.
T.Ö: Mesleki anlamda da çok ilginç bir denge oldu aramızda. Birbirimizin fikirlerini çok iyi kollayabiliyoruz. İkimiz duygusal davranıyorsak, birimiz
sağduyulu ve mantıklı hareket ediyor. Her olaya, her soruna, her adıma üç
perspektiften bakıyoruz. O perspektiflerin hepsi dillendirilebiliyor ve fikir
söylemekten korkulmayan bir grubuz. Bu, hele sanat camiasında çok zor
bulunan bir şey.
Ben, üniversitedeyken bir hesap yapmıştım. İnsan hayatının, özellikle üniversiteden mezun olduktan sonra büyük bölümü işte geçiyor. Benim için
insan hayatında mutlu olmak çok önemliydi. Çünkü hep çok tedirgindim, iş
hayatımdaki mutsuzluk özel hayatıma geçer diye. Benim için şimdi iş hayatım ve özel hayatım gibi bir ayrım yok artık. Bu o kadar güzel iç içe geçmiş ki.
Sanat dünyası kıran kırana bir rekabetin olduğu bir alan. Yetiştireceğiniz gençlere bu konuda ne öğütler vereceksiniz?
V.G: Ben hep hedef belirlemekten yanayım. Bir de çok iyi seçmek lazım.
Onun üzerinden gidilmeli. Hayatı çözümlemek, bir yola giderken onu bunu
ezerek gitmemen gerektiğini, kendinle yarışman gerektiğini bilmek önem-
li. Oyunculukta duygusal zekâ çok gerekli bir şey. Olmazsa olmazlardan.
Farkına varamayan bir oyuncu hiçbir şeyi yorumlayamaz. Ne karakteri, ne
verilen eseri, ne yönetmeni…
T.Ö: Aslında rekabet çok kötü olmayabilir. Bizim hem kendimizle, kendi
kariyerimizle ilgili, öğrencilere de aktarmak istediğimiz; kendini kendin üzerinden değerlendir önce. Senin derdin kendinle olmalı.
V.G: Aksi, zaman kaybına neden olur. Karşındakine saygı göster ve kendini de sev bu arada. Kendine güven, kendine güvenmezsen, hedefe gidemezsin. Birinci koşul bu zaten.
A.G: Sanatçının egosu şişiktir. Ama bunun esiri olmamalı. Mesela kolay kolay “ben” demem. Sanatçı, egosunu kontrol edebilmeli. Ego sanatın becerisinin, sanatçının önüne geçerse, o zaman ciddi sorunlar ortaya çıkar. Ben
bugüne kadar eğer bir şeyler öğrendiysem, ustalarım dediğim oyunculardan, egosunu kontrol edebilen oyunculardan bir şeyler öğrenmişimdir. Ego
önde oldu mu, öğrenemiyorsunuz, öğretemiyorsunuz da. Vahide’nin dediğine büyük bir parantez açarsak, en başa bunları yazmak lazım. İstediğin
kadar yetenekli ol, sanatsal becerilerin had safhada olsun, insani olarak gerideysen, çok ciddi eleştiriler almalısın diye düşünüyorum.
Nasıl bir ortamdan beslendi sanatçılığınız?
V.G: Ben oyuncu olmak istediğimi söylediğim zaman, bana karşı gelmediler. Ben başka bir üniversite okudum çünkü. Babam çok sanatseverdi. Sinema seven bir adamdı. Takma adı sinemacıydı; Tarkan’dı. O zaman
Türk filmleri çok popülerdi. Ama yabancı filmlere de çok giderdi babam.
Kamyon şoförüydü. İlçelerden şehre, şehirden ilçelere buğday taşıyan bir
kamyon şoförüydü. İki yıl önce kaybettim. Hem dünya sinemasına, hem
de Türk sinemasına çok hâkimdi. Öyle bir babanın, öyle bir annenin, yani
sanata yatkın bir ailenin içinde büyüdüğüm ve engellenmediğim için beslenme noktam orasıdır zaten. Sonrasında ben çok iyi bir okulda okudum,
9 Eylül’de. 4 yıl boyunca iyi dönemler geçirdiğim bir okul. Birincilikle mezun oldum. Öğretmenlerim çok iyiydi. Bölüm Başkanımız Prof. Dr. Özdemir Nutku şöyle derdi bize: “Biz her öğrenciye eşit davranırız. Ama bazıları daha iyi alırlar”. Bu, almayla ilgili. En beslendiğim ikinci nokta oydu. Çok
iyi döneminde okudum, çok iyi hocalardan ders aldım. Sonra eşim ve kızımdan çok beslenirim. Eşim benim önderimdir. Onlar benim için her zaman önceliklidir.
Okulu bitirmeden evlendiğinizi duydum…
V.G: Üç ay içinde evlendik. Altan fiziğiyle, karizmasıyla, oyunculuk yeteneğiyle aklımdaydı zaten
“Eşim önderimdir” diyen Vahide Gördüm, Altan Gördüm’ün öğrencilerine anlattıklarını ilgiyle izliyor.
26 B+ YAZ
vahide-altan.indd 26
6/26/09 4:03 PM
A.G: Ankara Sanat Tiyatrosu’nda tanıştık. Ben oyuncuydum. Ailem
İzmir’deydi. Bir ara ben AST’ye ara verip İzmir’e döndüm, sonra tekrar Ankara ve AST. Demek ki; dönüş sebebim Vahide ile tanışıp evlenmekmiş.
V.G: Bir beslenme noktam daha oluştu yıllar içerisinde; AST. Çok şey öğrendim. AST’de kadın oyuncu olmak çok zor. Çünkü erkek egemen orası.
A.G: Daha çok politik oyunlar oynanıyor ve maalesef erkek ağırlıklı. Acı gerçek, aslında bütün tiyatro oyunları erkek ağırlıklı. Ama kadınlar daha yetenekli.
V.G: AST’de kalan kadın oyuncu yok. Hepsi geliyorlar, sonra da gidiyorlar.
Tek direnen, Altan’ın da orada olmasından kaynaklanan bendim ve benim
hayatımın çok önemli bir dönemidir o. Düşünüyorum da belki AST’de beslendiğim o dönem beni İstanbul’a hazırlamış. Orada ben egolar ne kadar şişik de olsa, egolara teslim olunmaması gerektiğini öğrendim. Çok önemli
insanlarla sahneye çıktım. Altan Erkekli gibi, Altan Gördüm gibi, Erol Demiröz, Cezmi Baskın, Rutkay Aziz gibi… Yani geçmişi çok saygın bir tiyatronun üyesiydim ve o sorumluluk, egoları biraz zaten indirtiyor insana.
A.G: Bizim eğitimcilik maceramız aslında orada başladı. Ben AST’nin geleneksel kurslarına gidip okulda, öyle oyuncu oldum.
Neden siyaseti değil de sanatı seçtiniz? Siyasal Bilgiler
Fakültesi’ne gidiyordunuz…
A.G: Benim de aslında birçok sanatçı arkadaşım gibi ilginç bir durumum
oldu. Siyasal Bilgiler’i son sınıfta bıraktım. Ama geçen hafta gittim, orada bir
ödül verdiler bana. 1978 girişliyim ben. Kendimi oralı hissediyorum. Ben, ortaokulda okuduğum birkaç romandan çok etkilendim. Yaşar Kemal kitaplarından yola çıkıp kaymakam olmaya karar verdim. Onun için de siyasal dedim. Sonra İzmir Karşıyaka Erkek Lisesi’nde tiyatroya başladım.
Karşıyakalı Vahide Hanım’la da çok yakınmışsınız.
O yıllarda tanışıyor muydunuz?
A.G: Vahide ile çok yakınmışız meğer. Yürüme mesafesi ile on dakika.
Ama birbirimizi hiç görmedik o dönem, 1991’de karşılaştık.
V.G: Ben Altan’ın erkek kardeşiyle ortaokulda aynı sınıfta okumuşum.
Aytaç, çok sevdiğim de bir arkadaşımdı.
A.G: O sırada 9 Eylül Üniversitesi yeni açılmıştı. Lisedeki öğretmenlerim tiyatroya gitmemi istediler. Rahmetli babam; “aç kalırsın, git okulunu oku”
dedi. Siyasal’ı kazanacağımı hiç tahmin de etmiyorlardı. Çünkü lisede kötü
bir öğrenciydim ben, ama okulun Kültür-Edebiyat kolu başkanıydım. Okulda bilinen, tanınan bir öğrenciyim ama liseyi beş senede bitirdim. Ama o yıllar da boşa geçmedi. Tiyatro konusunda bir şeyler okuduk, çalıştık diye düşünüyorum. Sonra inanılmayacak bir şekilde Siyasal’ı kazandım. İkinci sınıfta AST’nin kurslarına başladım, 1979’dan 2009’a 30 yıl.
Siyasal’ı bitirseydiniz politikaya da atılabilirdiniz…
A.G: Amacım politikacı olmaktı. Şimdi teklifler geliyor…
V.G: Ben, birilerinin yanında durmam mesela. Muhalefet olmayı severim.
Kendi görüşüme bile muhalefetim. Tabii ki tarafımdır ama o tarafın yanında durmam.
A.G: Ben duruyorum. Şu an İzmir Seferihisar Belediye Başkanı olan, benim otuz yıllık arkadaşım. AST oyuncusu ve hukukçu. Daha önce orada
gerici bir belediye vardı. Orada belediye başkan adayı oldu. Biz gittik oraya
bir gün, şiir dinletisi falan yaptık, halk toplantıları yaptık üç kişi.
Sanatçı olmak için ille de eğitim şartı mı? Alaylı, okullu
dengesi içinde alaylıların yeri ne?
A.G: Yetenek; ben hep öyle düşünüyorum, doğuştan getiriliyor. Yoksa, tekniğini geliştirebilir insan. Şabloncu olur, ezberci olur. İyi bir ezberci olur ama bir
şeyi yorumlamak için içimizde olması gerekir bazı şeylerin. Sporda da böyle.
V.G: Teknik bile öğretmemişsinizdir, o doğal yeteneğiyle bunu çözmüştür bile.
A.G: Artı, o yeteneğin kullanılması için gerekli bilgi birikimi, teknik beceri, tabii eğitim kurumlarında verilmeli. Eğitim şart. Ben ne kadar alaylı gibi görünsem de, kendimce AST’den ders aldım.
V.G: Ben okul bitirdiğim halde AST’de bir sürü şey öğrendim. Kim olduğunuzun önemi yok. Her gelen projede yeniden, ilk defa karşılaşılıyormuş gibi
davranmak, çalışmak zorundasınız. Ta ki, ölünceye kadar.
A.G: Her projeden bir şeyler öğrenebilirsiniz. Eğitim işine girdik, Vahide kitaplarını yeniden çıkardı. İhtiyacı var mı baktığınız zaman? Yok.
V.G: Tolga da, Altan da kitaplarını çıkardılar. Dershane için, ders çalışıyoruz. Tersi, karşınızdakini ciddiye almamak olur.
Eğitim kadronuzu hangi kriterlere göre oluşturdunuz?
A.G: Sanat pozitif bir bilim değil. Köşeleri yok. Özellikle sanatsal eğitimde
bu yok. Oyuncu kadrosunda da kendi aramızda dil birliği, hayata bakışta
birlik oluşturabileceğimizi hissettiğimiz arkadaşları tercih ettik.
V.G:Akademide ben temel oyunculuk dersleri veriyorum. Maltepe Üniversitesi’nde
öğretim üyesi Gürhan Bey ile ikimiz temel oyunculuk dersi veriyoruz. Altan temel
oyunculuk dersi dışında dublaj ve diksiyon derslerine giriyor. Başka arkadaşlar da
gelecek. Sungun Babacan var mesela. Benim için Ankara’daki ve Türkiye’deki
dublajın temel taşlarından biri kendisi. Altan Erkekli var. Tiyatro, oyunculuk dersleri veriyor. Altan Abi bizim Tolga’dan önce hayatımızda olan kadim dostumuzdur.
Onunla aynı sahneyi paylaşmaktan gurur duymuşumdur, hocamdır.
Akademi 35 Buçuk’ta farklı neler var?
A.G: İyi bir kitap arşivimiz olduğunu düşünüyoruz. Ciddi bir kütüphanemiz
var. Oyun kitaplarının yanı sıra teorik tiyatro kitapları, film senaryoları, ama
özgün senaryolar bunlar, Türkiye’de yok, Türkçeye çevrilmemiş ve çok
özel filmlerin olduğu, öğrencilerimizin gelip rahatlıkla kullanabileceği, akademide bunun için düzenlenmiş bir salonumuz var. Öğrenci gelecek, o filmin DVD’sini kulaklığını takıp izleyebilecek. Kimse bize, bunu yapın demedi, böyle bir zorunluluğumuz yok. Bizi, bunların olması gerektiğini düşündük ve yaptık.
Akademi 35 Buçuk’ta hangi yeniliklerle karşılaşacaklar?
T.Ö: Buraya geldiğinde öğrenciler ya da oyuncu adayları, onların isteyerek
geleceği, sanat konuşabileceği, kendilerini geliştirebilecekleri, eğitmenleriyle sohbet edebilecekleri, senaryo, kitap okuyarak, ulaşamayacakları filmleri
izleyerek bir yer bulmalılar. Genel bir perspektif vermek amacımız bizim. Sanat penceresinden bakabilmeliler, estetikle bakabilmeliler. Onları her alanda
geliştirmek istiyoruz. Burası 3 katlı. İki büyük oyunculuk atölyemiz var. Teorik derslerimiz için iki dersliğimiz var. Seslendirme için de uygulamalı bir stüdyo sınıfımız var. Derslere gelince, öğretmenlerin özgeçmişlerini ve tecrübelerini alt alta koyduğunuz zaman, ciddi bir tiyatro. Ciddi bir teori ve kuramsal
eğitim de var. Biz buradan çıkan insanların yeteneğine değil, kişiliğine de kefil olmak istiyoruz. Oyunculuk mesleğinin ahlâkını da vermek istiyoruz. Çünkü ne kadar iyi oyuncu olursanız olun, görüşmeye, sete zamanında gitmezseniz olmaz. Bunlar bizim açımızdan çok önemli.
Peki, öğrenci seçmede kriterleriniz neler?
A.G: Bir defa, yetenek olacak. İnsani değerleri olacak ve bilgiye, gelişime,
kültürel yapılanmaya açık olacak.
Sokakta sizi etkileyen herhangi bir gence de başvurmasa
bile, sen sanatçı olabilirsin der misiniz?
T.Ö: Bu iş mühendislik değil. Sanatçılığı kimseye empoze edemezsiniz,
yapıştıramazsınız. Temel tek kriter vardır. İstemesi.
V.G: O istekten yola çıkılarak yetenek fark edilir ve geliştirilir.
B+ YAZ 27
vahide-altan.indd 27
6/26/09 4:03 PM
28 B+ YAZ
vahide-altan.indd 28
6/26/09 4:03 PM
Tolga Örnek:
“Sanatçılığı kimseye
empoze edemezsiniz”
“Devrim Arabaları” filmini konuşalım biraz da…
İlk defa seyircinin isteğiyle bir film tekrar vizyona girdi…
T.Ö: Film ilk gösterimden kalktıktan sonra, daha fazla konuşulmaya başlandı. İzleyenler birbirine tavsiye ettiler. Kulaktan bir yayılma oldu. Bir de
ödüllere aday oldu film. Böylece gündemde kaldı. İnsanların görme arzusu arttı. Sinemaları aramışlar.
Devrim Arabaları filmini izleyince gelişmemizin önünü
tıkayan bizi dışa bağımlı hale getirmeyi hedefleyen
o zihniyetin değişip, değişmediğini de sorguluyor insan…
Sizce o zihniyet değişti mi Türkiye’de?
T.Ö: Daha bile güçlendi bu zihniyet. Ben bu konuda biraz daha sertim. İlk
gösterimde, ki bu bir oyuncu olarak benim için bir görev filmiydi, 1961’de
“Devrim Arabaları”nı mahkûm eden zihniyet, 2008’de de karşımıza çıktı.
Bazı, sanatla ilgili medya kuruluşları bu filmi görmezden geldiler. Bu filmin
sözünü bile etmediler. Değil sözünü örtmek, yok kabul ettiler. Yıllardır bize
aşılanan bir aşağılık kompleksi var ya, “yapamayız biz, yapmayalım” şeklinde, bugün şu okulla ilgili bile bu yorumlar oldu. Ama biz yaptık işte, oldu, yapacağız da. Bu boş bir hayal değil. Biz buraya aynı anda yirmi tane adam
gibi eğitmeni toplayabiliriz.
Bu filmin gençlere aktardığı duygu ne olmalı?
T.Ö: Bunu, bir öğrencinin cevabıyla yanıtlayayım. Bir okula söyleşiye gittik, sekizinci sınıfta bir kız öğrenciydi. “Sizin bu filminiz, inanırsak, çalışırsak
her zorluğu aşabileceğimizi anlatıyor. Ben bu filmi izledikten sonra daha iyi
bir insan, daha iyi bir öğrenci olmaya karar verdim” dedi. Ben bunun üstüne
daha fazla bir şey söyleyemem.
A.G: Bunları duyunca, ne kadar doğru bir iş yaptığımızı anlıyoruz. Bu mesajın ulaşması önemli.
T.Ö: 200 bin kişiye ulaştı film. Ben bu 200 bin kişinin en az 190 bininin hayata farklı bakacağını tahmin ediyorum. Bizimki bu filmde bir “yol gösterme” oldu.
Tolga Örnek
Gençleri bugün hangi sorumluluk bekliyor?
“Bugün” diyorum, “gelecekte” demiyorum.
Çünkü gün, bugünü “kurtarma” günüdür. Ne dersiniz?
T.Ö: Şu anda Türkiye nüfusunun yüzde yetmiş beşi, 25 yaşın altında. Böyle
genç bir potansiyel var. Bu ülkenin geleceğini, bu gençlerin duruşu, tercihi
belirleyecek. Bu gençliği kazanamayan, bu ülkeyi de kazanamaz.
“Devrim
Arabaları
filmi
bir yol
gösterme
oldu”.
Sanatçılık nasıl bir sorumluluk yüklüyor sizlere?
V.G: Ben, insan olmaktan yanayım
A.G: Bu ülkede, aydın olma sorumluluğu esas olan. Ünlü sanatçılarla aynı
sıfatı taşıyor olmak beni düşündürüyor. Biz,aydın, entelektüel olmak, özellikle geri bıraktırılmış, ciddi anlamda düzen değişikliğiyle karşı karşıya olduğumuz bir ülkede, insanlara çok daha fazla sorumluluk düşüyor.
V.G: Mücadele edeceğiniz alanlar da daralıyor. Eliniz, kolunuz bağlı, hiçbir
şey yapamıyorsunuz.
A.G: Tolga mütevazılığından söylemiyor ama ben söyleyeyim. Bu filmi yapay bir platoda çekmemiz çok büyük bir mali yük getirdi. O mali yükü reklamda kullansaydık, 200 bin kişi, belki 300 bin kişi olacaktı. Bu da başka
bir engelleme.
Görünen o ki, bu üçlüyü daha pek çok projeyi hayata geçirirken zevkle izleyeceğiz. İnançla çıktıkları yolda karşılaştıkları engellemeler onları yollarından döndürmeye yetecek gibi görünmüyor. Onları tanımak mutluluğuna
erişen bizlere söyleyecek tek bir söz kalıyor: Yolları açık olsun! B+
B+ YAZ 29
vahide-altan.indd 29
6/26/09 4:03 PM
Semt
Bithias’tan
Kuruçeşme’ye...
Yazı ve Röportaj: MEMETCAN BİBER Fotoğraflar: HAKAN ÇAĞLAV - ERDEM AYDIN
Bithias, Kalamos, Amopolos, Koruçeşme ve nihayet Kuruçeşme.
Zamanında İstanbul’un gizli su kaynağı olmuş,
yeşilin ve mavinin buluştuğu eşsiz yer...
30 B+ YAZ
kurucesme.indd 30
6/26/09 5:14 PM
Atatürk’ün son günlerini geçirdiği Savarona yatı, seferde olmadığı günlerde Kuruçeşme Parkı’nın rıhtımına demirliyor.
İ
stanbul Boğazı’nın kıyısında, Beşiktaş ilçesine bağlı bir semttir Kuruçeşme. Ortaköy ile Arnavutköy arasında, sarp kayalık tepelerinden fark edilir hemen. Günümüze kadar Bithias, Kalamos,
Amopolos ve son olarak bildiğiniz gibi “Kuruçeşme” adını almıştır.
Çok uzun zamanlar akarsularıyla İstanbul’un gizli su kaynağı olmuştur, yeşiller içindeki küçük semt. Kuruçeşme’nin eskileri, bölgede çok sayıda koru olmasından dolayı, eski adının “Koruçeşme” olduğunu iddia ederler.
Bu büyülü semti daha iyi anlamak için, adı akla geldiğinde bizlere neler canlandırdığını anlamamız lazım. İstanbul Boğazı, engin mavilik. Gece-gündüz
demeden geçen hüzünlü gemiler. Martılarla birlikte, oltalarına balıkların takılmasını bekleyen mutlu insanlar. Sırtlardan, aşağıdaki kargaşayı seyreden
yorulmuş, ahşap binalar.
Sahile kadar
uzanan sazlıklardan
dolayı “Kalamos”
diye anılırdı.
Aslında, Kuruçeşme’yi anlamak, onun rengini görmek için, Boğaz’ın karşı tarafından seyretmek lazım Rumeli’yi. Açık tutun gözlerinizi, fazla da dikkatleri yoğunlaştırmanıza gerek yok. Beşiktaş’ı, Ortaköy’ü bir çırpıda geçelim. Evet, gözleriniz bir yerde durdu değil mi?
Aklıma hemen Osmanlı edebiyatının medar-ı iftarlarından
Eremya Çelebi Kömürcüyan’ın 17. yüzyılda İstanbul,
dolayısıyla Kuruçeşme hakkında yazdıklarını topladığı
seyahatnamesi geliyor.
“Kuruçeşme; eski zamanlarda, sahile kadar uzanan sazlıklardan dolayı Kalamos diye anılırdı. Müellifimize muasır olan Evliya Çelebi, Kuruçeşme’nin
iç tarafında büyük bir derenin içinde bir camii ve bir hamamı olan bir Müslüman mahallesinin mevcut olduğunu söyler. Evliya Çelebi’ye nazaran,
Kuruçeşme’nin gayrimüslim ahalisi, iki sinagogları bulunan 11 Yahudi mahallesi ve iki kilisesi olan üç mahalle Rum mahallesinden ibaretti. Köyde
bedesten, han, imaret gibi binalar yoksa da, iki yüz dükkân vardı” (Eremya
Çelebi’nin bahsettiği Ermeni Kilisesi; Surp Haç adlı bir mabet oldu, 1798 yılında temelden yıktırılıp yeniden inşa edilmiştir. Kilise ise; 1834 senesinde,
son defa olarak tamir edilip yeniden ayağa kaldırılmıştır).
Eremya Çelebi’nin Kuruçeşme’nin biraz ilerisinde gösterdiği Halil Paşa
Sarayı’na ait bir kayda başka bir kaynakta rastlanmamıştır. Çelebi’nin ifadesine göre; burada üç tane bina ve bahçe mevcut olup, bunlardan biri
III. Ahmet’in kerimesi olan Esma Sultan’a ait, ikincisi Tırnakçı Hasan Paşa
Konağı’nın yerinde ve bugün kömür deposu olarak kullanılan adacığın
(Galatasaray Adası) karşısında I. Abdülhamit’in kızına ait bahçe ve üçüncü
olarak da yine aynı mevkide Mezkur Sultan için yaptırılan bir saraydı. Meskur Müellif, bu sarayı İstanbul’un birinci derecede muhteşem binalarından
biri olarak zikreder.
B+ YAZ 31
kurucesme.indd 31
6/26/09 5:14 PM
Ve bir doğa mucizesi olan tarihi Galatasaray Adası’nı
fark etmeliyiz hemen.
Galatasaray Adası veya eski adıyla Kuruçeşme Adası; Boğaziçi’nde,
Kuruçeşme’nin 165 metre açığında, Galatasaray Kulübü’ne ait şirin bir adacıktır. 1872’de Sultan Abdülaziz, benim hâlâ anlayamadığım bir nedenden
dolayı adayı Sarkis Balyan’a hediye etmiştir. Bir dönem adaya Sarkis Bey
Adacığı denirdi. Osmanlı döneminde, ünlü ressam Ayvazovski de bu adanın
cazibesine dayanamayıp burada kalmıştır. Maalesef ada 1914’lerden itibaren
kömür deposu olarak kullanıldı. Daha sonraları ise şehir hatları vapurlarına
yakıt sağlayan bir yer haline getirildi. Nihayet 1957’de Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Sadık Giz, 150 TL. karşılığında adayı satın aldı. 2006’da eğlence yeri olarak 3 yıllığına kiralanan ada, yüzyıllar sonra tekrar İstanbulluların
beğenisine açık hale gelmiştir. Üzerindeki tesislere şimdilik Suada deniyor.
Kuruçeşme Arena Beşiktaş için bir kazanım
“Semti biraz dolaşmaya başlarsanız, ya da İstanbul’u
daha iyi bilen birisine Kuruçeşme’yi sorarsanız, Size ilk
olarak iki çarpıcı yapıdan söz eder. Bunlar TRT Binası ve
Kuruçeşme Arena’dır .
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT), Türkiye Cumhuriyeti’nin kamu
yayıncılığı yapmakla görevli tek kuruluşudur. Ne ilginçtir ki kuruluşu 1 Mayıs
1964 günü çıkan TRT Yasası ile başlar. TRT İstanbul ise 20.04.1974 tarihinde açılmıştır. Nihayet 14.04.1977 tarihinde de Kuruçeşme’deki yeni binasına taşınır. Şimdilerde Kuruçeşme’de gerçekten çok modern ve dünyadaki örneklerini aratmayan bir TV film çekim platosu vardır.
İstanbul Boğazı’nın içindeki iki kara parçasından birinin Kuruçeşme açıklarında olması herhalde burayı sevmemizin birçok nedeninden biri olmalı. Ki
diğeri de eşsiz Kız Kulesi’dir.
Adadan biraz kıyı içlerine girersek, bizi yorgun görüntüsüyle selamlayan İbrahim Paşa Camisi karşımıza çıkar.
17. yüzyılın ahşap-taş mimari uyumunu çarpıcı bir şekilde yansıtan bu
cami; maalesef, şimdilerde harap ve unutulmuş haliyle bütün İstanbulluları üzmektedir. Size tavsiyem; minaresi hâlâ ayaktayken, onu bir fotoğrafla ölümsüzleştirmeniz.
Sorarım size; bulunduğu bu küçük semtin içinde, gerçekleştirdiği etkinliklerle bütün Türkiye’yi, hatta dünyayı sarsan muhteşem gösterilerin ve konserlerin yapıldığı alan neresidir?
Tabii ki medarı iftarımız Kuruçeşme Arena. Beşiktaş Belediyesi’nin bir çöplük olmaktan kurtardığı bu İstanbul’un eğlence ve kültür noktası olan konser
alanı Turkcell Kuruçeşme Arena olarak hizmet vermektedir. Saymakla bitmez orada sahne alan isimler, gruplar, tiyatrolar, gösteriler... Ajda Pekkan,
MFÖ, Sezen Aksu, Anadolu Ateşi, Komedi Dükkânı, Shakira, Evanenscence, Sting, Roger Waters, Depeche Mode bir anda aklıma gelenler. İşte
bu yüzden periyodik aralıklarla bütün gözler bu ilginç semte çevrilir. Eğlenmenin, güzel zaman geçirmenin başkenti olur İstanbul, Kuruçeşme ile .
Saklı bir kent: Robert Koleji
Küçük semt araştırmamıza geri dönersek, arkasından Robert
Koleji’ni görmemiz ya da duymamız gerekir. İstanbul Amerikan
Robert Lisesi veya eski ismiyle Robert Koleji, Robert Akademi ve
Amerikan Kız Koleji ile birlikte, Amerika Birleşik Devletleri sınırları
dışında kurulan ilk Amerikan okuludur. Okul Christopher Robert tarafından 1863 yılında kurulmuştur. 1971 yılında Amerikan Kız Koleji
ile birleşmiş ve karma eğitime geçmiştir. Okulun tarihi ve de kaliteli eğitimi dışında beni en çok cezbeden içindeki korulardır. Saklı bir
kent gibidir Robert Koleji. Gizemli bir arka bahçe.
Kolejden ve muhteşem arazisinden uzaklaşırken, gözlerimizi denize çevirmeliyiz.
32 B+ YAZ
kurucesme.indd 32
6/26/09 5:14 PM
Kuruçeşme
erguvan
bahçesi
gibi...
Hikâyesi 2 bin yıl
önceye uzanıyor
Soluk renklerin bir anda pembeden kırmızıya çaldığı
o küçük bölgede.
İşte burası utancından pembeleşen, kırmızıya çalan erguvanın anavatanı...
Boyu 10 metreye kadar uzayabilen, tek gövdeli, yaprak döken, çalı görünümünde bir ağaç. Peki hepsi bu kadar mı?
O erguvan ki, koskoca Bizans’a semboller olmuş. Osmanlı döneminde
adına şarkılar yazılmış. Güzel bir şey olmalı hikâyesi olmak. Dilden dile, asırdan asra anlatılmak. İkisinden birinin adı söylendiğinde, diğerini de hatırlamak. Çok eski bir hikâyedir, hüzünlü erguvanın yaşadıkları. Bundan neredeyse 2000 yıl öncesine dayanır ilk hikâyesi; Hz. İsa’nın havarilerinden biri
olan Yahuda 30 gümüş karşılığında Hz. İsa’ya ihanet edip, onu Romalılara
satar. Bildiğiniz gibi de Romalılar hemen Hz. İsa’yı çarmıha gerer. Bundan
dolayı büyük bir pişmanlık duyan Yahuda, dayanamaz ve kendini bir erguvan ağacının dalına asar. Her şey normal gibi gözükürken, birden erguvan
ağacı bu hain adamın alçaklığını sindiremez. Ve ona bir şekilde yardım ettiği için o güne kadar beyaz olan çiçekleri utancından pembeleşir, kırmızıya
çalar. Bundan dolayı da Latince’deki ismi “Cercis Siliquastrum”dur. Hıristiyanlar bu ağaca Yahuda (Yuda) ağacı derler.
Büyük Roma İmparatorluğu’nda krallık sembolü olduğu gibi, ardılı Bizans’ta
önemli bir devlet sembolü olmuştur. Baharın haberciliğini yapan bu narin
ağaç, İstanbul’la özdeşleştirilmiş büyük hikâyeler barındırır. Bizans’ta, imparator ve soylular kendilerini “Erguvan Kanlı” olarak kabul ederlerdi. Bizans dönemi boyunca çiçeğin rengi, modanın ana rengi olmuştur.
Ahmet Hamdi Tanpınar; gülden sonra bayramı yapılacak bir çiçek varsa, onun da erguvan olması gerektiğini söylemiştir. Osmanlı edebiyatında
da erguvan sıkça dile getirilen bir öğedir. “Erguvanlar tutuşup hirmen-i gül
yanmağ içün. Gülista mülküne ateş kondu yer yer lale.”
Baki, bu dizelerde; erguvanın üzerine dökülmüş yağmur damlalarını görünce, bunun inci ve yakutla süslü bir fidan olduğunu sanır. Gülün pabucunu
dama atıp, laleyi de arka plana iterek, erguvanı yüceltir.
Erguvan ağacının hikayesinden, çiçeğin yeşerdiği topraklara geri dönecek
olursak... Başta dediğim gibi; “Bu büyülü semti daha iyi anlamak için, adı
aklımıza geldiğinde neleri canlandırdığını anlamamız lazım”.
Çiçekler, ağaçlar, buram buram kokan tarih. Ama bir de 7 gün 24 saat yaşayan, işlek bir kültür alanıdır Kuruçeşme. Bu küçük semtin içinde hepimizi şaşırtacak sayıda önemli yapı vardır. Tarihi binalar, önemli kamu yapıları, doğa harikaları.
Yaşadıklarımıza güvenip anılarımızı kontrol etmeliyiz. İstanbul’un kalbindeki Kuruçeşme’nin renklerini hatırlarken.
B+ YAZ 33
kurucesme.indd 33
6/26/09 5:14 PM
34 B+ YAZ
kurucesme.indd 34
6/26/09 5:14 PM
Şimdi küçük bir camiden ve kendinden
çok büyük olan bir semte isim veren şirin
bir çeşmeden bahsetmek istiyorum.
Semte adını veren, II. Mehmet’in Tezkirecibaşısı Osman Efendi’nin yaptırdığı ve bugüne kadar ibadete
açık olan caminin alt katında yer alan 1683 tarihli çeşmedir. 1983 yılında restore edilmiştir. Bence, görülmesi gereken yapılardan biridir.
Bu güzel, mistik turumuzun sonlarına doğru geldiğimizi
hissetmeye başladığım şu an, aklıma kesinlikle anlatılması
ve desteklenmesi gereken bir eğitim vakfı geldi. Evet,
Hisar Eğitim Vakfı Okulları’ndan söz ediyorum.
Bu vakıf, bir grup Robert Koleji mezununun girişimiyle, ülkemizde çağdaş
ve en iyi ileri eğitim sisteminin uygulanmasını desteklemek için 1970 yılında
kurulmuştur. Kâr amacı gütmeden, kişisel bağışları kamu yararına hizmete
dönüştürür. Ülkemize sayısız başarılı insan yetiştirmiştir; verdikleri eğitim,
yardımlar ve burslar sayesinde. 1996’dan bu yana okul öncesi eğitim alanında da çalışmaya başlamıştır. İçimden, sizin için de kucak dolusu teşekkürler ederek bu güzel ve faydalı vakıftan uzaklaştırıyorum sizi.
Yerevman Surp Haç Ermeni Kilisesi;
Kuruçeşme Kırbaç Sokağı’ndadır. 28 Şubat 1798’de Patrik II. Zakarya’nın
takdis ederek açtığı bu kilise, zaman içinde harap olarak 16 Kasım 1834’de
tekrar yapılmıştır. 1858’de kilisenin doğusuna bir de çan kulesi eklenmiştir.
1919 yılındaki büyük Kuruçeşme yangınında; Yerevman Surp Kilisesi, renkli tarihimizin diğer birçok yapısıyla beraber, büyük zarar görmüştür. Ve onarım için 1977-1988 yıllarını beklemek zorunda kalmıştır. Yapı, Ermeni kiliselerinde pek kullanılmayan bazilika planıyla öne çıkar.
Ermeni kilisesinin karşısında ona kardeşçe bakan
Hagios Dimitrios Rum Ortodoks Kilisesi ve tarihi
Bizans’a kadar uzanan bir ayazma vardır.
Kilisenin fetihten sonra da işlevini sürdürdüğü söylenir. 19. yy. ortalarına kadar Kuruçeşme’de Ruhban Okulu olarak faaliyet göstermiştir. Günümüze
kadar ulaşan kilise yapısı ise, eski kilisenin yerine 1820’de inşa edilen yeni
kilisedir. Üç nefli bazilika planında olan kilise, dıştan köşeli olarak fark edilir.
Semtte bu kiliseye plan olarak çok benzeyen ve yine eski bir Bizans kilisesi yerine 1835’de yapılan üç nefli bazilika planlı İonnes Prodromos Kilisesi vardır. Kuruçeşme Caddesi’ndeki bu kilise de, benzeri Hagios Dimitrios
gibi ahşap işçiliğiyle öne çıkar.
Şimdi, paylaşmak istediğim ve ısrarla sona sakladığım şey
ise; konusu ve içeriği itibariyle dünyada tek, kurulduğu
1993 yılından beri de merkez üssü Kuruçeşme olan Türkiye
Arkeolojik Yerleşmeleri Projesi, yani Tay Projesi’dir.
Tay Projesi, İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı akademisyenlerinden Oğuz Tanındı’nın önderliğinde yıllardır Türkiye’yi karış karış gezerek ülkemizin kültürel envanterini çıkartmaktadır. Bölge-bölge, höyük-höyük bütün
arkeolojik noktaları belirlemekte ve yerinde fotoğraflamaktadır. Ekip bununla, bu alanlardaki bütün tahribatları göz önüne sermektedir. Asıl amaç,
Türkiye’nin “Kültürel Envanteri”ni, dünya beğenisine sunmaktır.
Ben de öğrencilik hayatımda, Tay Projesi ekibiyle çalışma onuruna eriştim.
Ve projenin Karadeniz ekibine katılarak, araştırmanın küçük bir bölümünün
içinde olmuşumdur. Yaptıklarını anlamak için projenin amaçlarını iyi okumamız lazım;
*Türkiye kültür emanetlerinin, elektronik olarak korunmaya alınması.
*Basılı ve elektronik ortamda yayınlanması ve dünyaya açılması.
*Türkiye’nin sistemli bir biçimde ve yeni teknolojiler kullanarak taranması,
mevcut bilgilerin doğrulanması, yeni belgelerin incelenmesi.
*Anadolu ve Trakya toprakları üzerindeki, gerek doğa, gerekse insan
eliyle yoğun olarak süren tarihi eser tahribatının izlenmesi ve kamuoyunu
uyaracak bir kurumun oluşturulmasıdır.
Sizlere yurt içinde ve yurt dışında ne kadar çok ödül aldıklarından ya da o
teknoloji harikası şirin karavanlarından bahsetmek istemiyorum. Onun yerine internet sitelerini ziyaret edip, onları gerçekten anlamanızı, seslerini duymanızı arzu ediyorum. Kim bilir, belki sizler de Tay Projesi’nin büyüsüne kapılıp onlara katılırsınız: www.tayproject.org
Küçük bir İstanbul semtinden bu kadar çok yazının, yapının, hikâyenin çıkması şaşırtıyor değil mi hepimizi? Ama ne kadar çok yazdığımı düşünsem
de, herhalde sadece yüzde 10’undan bahsedebildim Kuruçeşme’nin.
Sokak sokak uzanan ahşap binaları, sahildeki sayısız eğlence yerleri, şirin
ve yardımsever mahalle muhtarlığı. Ama bir şekilde bu yazının bitirilmesi lazım. Ve herhalde yazıda bahsedilen yerlerin ve şimdilik bu satırlara giremeyen bütün noktaların, tek tek gezilmesi gerekiyor.
Ne diyelim, kolay gelsin hepinize. Teşekkürler İstanbul ve Beşiktaş, bize
böyle bir semti hediye ettiğin için… B+
Alıntı yapılan kaynaklar:
*Eremya Çelebi Kömürcüyan İstanbul Tarihi, XVII. Asırda İstanbul.
Eren Yayınları. İstanbul 1988
*Yağmur Dergisi, 3 Nisan-Mayıs-Haziran 1999
B+ YAZ 35
kurucesme.indd 35
6/26/09 5:14 PM
Abdülkadir Yenen,
Kuruçeşme Spor Kulübü Başkanı
Bize biraz Kuruçeşme’nin en eski
Amatör Spor Kulübü’nden bahsedebilir misiniz?
Kulübümüz 1946 yılında kurulmuştur. Kuruçeşme’de yarım asrı
devirmiş, Türk sporuna bir sürü önemli sporcu katmış ve katmaya
devam eden, semtimizin ilk amatör spor kulübüdür. Eskiden yukarıda büyük toprak sahamız vardı. Şimdilerde orası okul oldu. Yeni
tesisimiz sahile yakın. Beşiktaş ilçemizin, önemli ve yok olmaması
gereken renklerinden biridir Kuruçeşme Spor Kulübü.
Gelecekteki projelerinizi öğrenebilir miyiz?
En büyük amacımız kulübü layık olduğu yere taşımak. Futbol
takımımız bu yıl şampiyon oldu.
Süper Amatör Ligi’ne çıkmak
şimdilik önümüzdeki hedef.
Tesisleri büyütmek istiyoruz.
Şimdilik bir halı saha gelirimiz
ve lokal gelirimiz var. Bunları
arttırmalıyız. Kulübün çok eksikleri var. Kuruçeşme halkıyla
ilişkimizi geliştirmek de en büyük hedefimiz.
Kuruçeşme halkının, kulübe yeteri kadar
destek verdiğini düşünüyor musunuz?
Hayır artık hiç destek vermiyorlar. Bunun sebebi de; bizden önceki yönetimlerin, daha önce de söylediğim gibi Kuruçeşme esnafını ve Kuruçeşme halkını kulüplerinden soğutmaları, uzaklaştırmaları.
Biz bunu değiştirmek istiyoruz. Bizim gibi kulüpler, öncelikle semtine
hizmet vermeli. Semte hizmeti arttırırsak, tekrar gerekli desteği alırız.
2008 yılında biz tekrar yönetime geldik. Ve önceliği kulüple, semtin
arasını düzeltmeye verdik. Ama semt de değişmiş artık, eski saygı kalmamış amatör spora ve mahalle kavramına. Diyalog kurma çalışmalarımız bazen hiç istediğimiz gibi sonuçlanmıyor.
Kuruçeşme Spor Kulübü’nün Başkanı olarak bize,
kulübün; Kuruçeşme halkından ve ilçe belediyesinden
neler beklediğini söyleyebilir misiniz?
En büyük beklentimiz, talebimiz; semtin takımına sahip çıkması. Bu
sene şampiyon olduk. Kuruçeşme halkı, bizi artık bağrına basmalı. Sadece maddi olarak demiyorum. Maçlarımıza gelmeliler, bizim manevi
desteğe de çok ihtiyacımız var. Şampiyon olduk ve sonraki maçımız
mahalleye çok yakın bir yerdeydi, kutlamaya ancak yirmi taraftar geldi.
Biz daha fazlasını hak ediyoruz yaptıklarımızla. Bu kulüp onların kulübü. Bütün sıkıntılarımız yetmezmiş gibi, bir de şimdi teras sorunumuz
var. Umarım bu problem de yakın zamanda çözülür. Türk sporu ve Kuruçeşme için çalışıyoruz biz. Sağ olsun ilçe belediyemiz, bizimle ilgileniyor. Dertlerimizi dinliyor. Beşiktaş İlçesi Belediye Başkanımız Sayın
İsmail Ünal ile ilişkilerimiz gerçekten çok iyi. Kendisinden bu yeni dönemde daha çok destek bekliyoruz.
Kuruçeşme Mahallesi Muhtarı
Adnan Soysal
Öncelikle, sizin için Kuruçeşme’nin ne anlama geldiğini öğrenebilir miyiz?
Kuruçeşme benim için Arnavutköy, Kültür, Ortaköy ve Ulus mahallelerinin arasına sıkışmış şirin bir sahil kentidir.
Kuruçeşmeli olmanın ayrıcalıklarını iyi bilen biri
olarak, bizlerle bu ayrıcalıkları paylaşabilir misiniz?
Kuruçeşmeli olmanın ayrıcalıkları Osmanlı zamanlarına kadar dayanır. Osmanlılar döneminde Kuruçeşme’ye yerleşecek kişilerin, padişahlardan izin alarak yerleşmeleri gerekirmiş. Bugün Osmanlı izni
mantığı kalmadı ama, yine de özel bir kent görünümündedir Kuruçeşme.
Kuruçeşme semtinin muhtarı olarak, bize faaliyetlerinizden ve gelecekteki planlarınızdan söz edebilir misiniz?
Çalışmalarımıza on beş sene önce başladık. Halen büyük bir istekle devam ediyoruz. Bizim en büyük sıkıntımız sağlık ocağının olmaması. En büyük uğraşımız bu sağlık ocağını yapmak. Yüzde seksen
bunu gerçekleştirmek üzereyiz. Sağlık Bakanlığı’ndan onay bekliyoruz. Bunun dışında yaz kış demeden 15 yıldır Ulus Lions Kulübü’yle beraber mahallede ücretsiz sağlık kontrolleri yapıyoruz ve
bunu sürdürme niyetindeyiz. Mahallemizde sorun olan elektrik ve
Telekom kablolarının yer altına alınması çalışmasını başlattık. Eski
gazete ve dergilerin mahalleden toplanarak geri dönüşümünü sağlıyoruz. Buradan gelen parayla da ilaç alıp, halka muayene sonrası ücretsiz dağıtıyoruz. Bu konuların da büyüyerek devam etmesini amaçlıyoruz.
Bu kadar fazla rengin, kültürün, önemli kamusal
yapının, derneğin bu küçük semtte bulunmasını
neye bağlıyorsunuz?
Halkların sevecen olmasına bağlıyorum. Aslında Kuruçeşme halkının cana yakın yapısı bunu gerçekleştiren ana etken. Burada bir
hemşehricilik olayı vardır. Burada herkes birbirini tanır. Cami, Rum
ve Ermeni kiliseleri vardır semtimizde. Ve bunlar yan yana, kardeşçe yaşarlar.
Kuruçeşmelilere verilen bu hizmetlerden,
Beşiktaş Belediyesi’nden hangisini alıyorsunuz?
Destek alıyoruz, fazlasıyla alıyoruz. Çünkü Kuruçeşme, Beşiktaş’ın
önemli bir bölgesi. Beşiktaş İstanbul’un başkenti. Biz de, Beşiktaş’ın
bir mahallesiyiz. Sayın Başkan’ın, mahallemize verdiği çok büyük
hizmetler var. Bunları da zaman içerisinde halk takdir etmiştir ki, seçim zamanı Kuruçeşme’nin büyük bir kısmı, Başkanımıza oy vermiştir. Belediyenin her birimi, vatandaşlarla çok yakından ilgileniyor.
Son olarak bu yazıyı okuyacak olan Beşiktaş,
dolayısıyla Kuruçeşme halkına bir mesajınız var mı?
Kuruçeşme’ye sahip çıkmalılar. Belediyemize sahip çıkmalılar.
Bu iki maddeye sahip çıkarlarsa, mahallemiz daha güzel bir yer
haline gelecektir. Halktan istediğim, bir mahalleli ve muhtar olarak; çevre kirliliğine, gürültü kirliliğine meydan vermemeleri. Bunların yok edilmesi için ellerinden geldiğince bizlere yardım etmeleri.
Bizlere uyarılarda bulunsunlar, birlikte çalışalım.
Muhtarlık adresi: Kuruçeşme Mah.
Kırbaç Sokak No: 40 Beşiktaş, İstanbul
Muhtarlık Tel/Faks: 0212 287 06 38
36 B+ YAZ
kurucesme.indd 36
6/26/09 5:14 PM
B+ YAZ 37
kurucesme.indd 37
6/26/09 5:15 PM
Albüm
Ustanın vizöründen
Beşiktaş İskelesi
Fatih Pınar B+ Dergisi için Beşiktaş İskelesi ve
çevresindeki zamanın izini sürdü.
fatih p›nar
Fatih Pınar 1974 yılında Konya’da doğdu. 1992 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi. 1998 yılından bu yana çalışmaları Atlas
Dergisi’nde yayınlanıyor. Sosyal, kültürel ve politik konular üzerine yoğunlaşan Pınar’ın 20 farklı ülke ve Türkiye’den 100’ün üzerinde çalışması
Atlas Dergisi’nde yer aldı.
Özellikle Anadolu’da ve Ortadoğu’da yaşayan halklar üzerine yoğunlaşan Pınar, modernleşme süreciyle kaybolmaya yüz tutan kültürleri belgelemeye ve egemen kültürün yaşamın dışına itip görmezden geldiği hayatları gösterebilmeye çalışıyor.
Fatih Pınar, 2002 yılı Nisan ayında Filistin’e gitti. 2003 yılında Irak işgalini
fotoğrafladı. 2005 yılından bu yana NTV-MSNBC haber portalı için multimedya çalışması, foto-röportajlar üretiyor.
Alex Webb’in verdiği foto-röportaj atölyesine katıldı. Ed Kashi’nin
Türkiye’de rehberliğini yaptı. San Francisko’da Ed Kashi’nin misafiri olarak
üç ay kaldı ve ‘Homeless’lar üzerine bir foto-röportaj hazırladı.
Atlas Dergisi’nin yanı sıra, Türkiye’de yayınlanan Skylife, The Gate ve
Geo dergileriyle çalışan Pınar, Helsingin Sonamat Gazetesi’nin Türkiye
foto muhabirliğini yapıyor. 2002 yılından bu yana Anzenberger (Avusturya) ve Corbis (Usa) ajanslarının sözleşmeli fotoğrafçısıdır.
Sunday Telegraph, French Geo, NY Times, Der Spiegel, Stern,
Passport Magazine, Le Parisien, Le Point, Glamour ile birlikte özellikle
Avrupa ve Amerika’da yayınlanan birçok gazete ve dergide fotoğrafları yayınlanmıştır. B+
38 B+ YAZ
fatihpinar.indd 38
6/26/09 4:04 PM
Hep yetişilecek bir yerler vardı,
Aranacak adamlar, yapılacak işler,
Bir sonraki günün telaşı,
Bir öncekinin terine bulaştı…
Erel Bleda
B+ YAZ 39
fatihpinar.indd 39
6/26/09 4:05 PM
40 B+ YAZ
fatihpinar.indd 40
6/26/09 4:05 PM
Beklemek bizim yaşamımız
Vapur beklemek
Gün beklemek
İnsan beklemek
Çiçeklerin açmasını
Gecenin geçmesini
Sayfaların dolmasını beklemek
Bülent Ortaçgil
B+ YAZ 41
fatihpinar.indd 41
6/26/09 4:05 PM
42 B+ YAZ
fatihpinar.indd 42
6/26/09 4:05 PM
B+ YAZ 43
fatihpinar.indd 43
6/26/09 4:05 PM
Burası Beşiktaş iskelesi
Otur seyret Boğaz’ı, karşı yakayı
Bir bardak çayın
Buğusundan süzerek
İster gençliğini yaşa
Yıllar öncesine giderek
İstersen…
Mustafa Hıfzı Aksoy
44 B+ YAZ
fatihpinar.indd 44
6/26/09 4:05 PM
Bakakal›r›m giden geminin ard›ndan;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam.
Orhan Veli
B+ YAZ 45
fatihpinar.indd 45
6/26/09 4:05 PM
Spor
Bir Asalettir
Beşiktaş
Yazı: FAİK GÜRSES
Lig Birincisi, Türkiye Kupası sahibi… Beşiktaş taraftarlarını bu yıl sevinç kapladı.
Türkiye’de ilk tescil edilen resmi kulüp özelliğini taşımak,
bu gurura başka bir anlam yüklüyor.
Çırağan Sarayı’na her girdiğimde bir başka duygu kaplar içimi. Ana kapıdan yürüdüğümde kendimi Şeref Stadı’nın orta yuvarlağında sanırım. Etrafımda o efsane isimleri görürüm. Baba Hakkı Yeten ve seçkin
arkadaşları… Çoğuyla meslek hayatımda birlikte oldum. Bu şeref de
bana yeter! Ali İhsan Karayiğit’le, Voleci Şeref’le, Şevket Yorulmaz’la,
Çengel Hüseyin’le, Süleyman Seba’yla, Ethem Karpat’la, Vedii
Tosuncuk’la konuşurum. Sağ tarafa baktığımda pötikareli şortlu Hakkı Kaptan’ın kendine has sesi ile irkilirim: “Ne bakıyorsunuz öyle melul
melul, çıkıp bu maçı alacağız”.
Hep düşünmüşümdür, 70 yıl önce söylenmiş bu sözü… Bu söz Beşiktaş taraftarının ağzında, “Bu maçı alacağız başka yolu yok” olarak sedalanmıştır. Bir başkadır benim Çırağan Sarayı’ndaki etrafa bakışım.
Bu yüzdendir ki; Barbaros Hayrettin’in heykelinin bulunduğu meydana geldiğimde o efsane denizci ile yüz yüze gelişim bir Beşiktaşlı bakışı
ile özdeşleşir. Çünkü Barbaros Hayrettin’in bakışı kartalınkiyle aynıdır.
Semt değil kocaman bir ailedir Beşiktaş. Dünyada böyle bir semt takımının doğuşu pek az kulüple örtüşür. Bambaşkadır Beşiktaş. Ahmet
Fetgeri ve arkadaşları 1903’te böylesi ihtişamlı, kudretli, manası çok
büyük ve de tarifi mümkün olmayan bir kulüp kurmuşlardır. Her dönemi efsaneleşen, her aldığı kupa yurtta ve dünyada olay yaratan bir
kulüp... Sadece kupalarla değil beyefendileri ile yücedir Beşiktaş. O
semt ki; konaklarda yaşayan ahalisi ile sıra dışı bir kimliğe bürünmüştür. Demişlerdir ki “arabacılar” maça gidiyor. Çünkü onların o vakit arabaları yoktur… Beşiktaş varken onlar yoktular!
Bir asalettir Beşiktaş! Markadan önce apolettir. Beşiktaşlı sırtında taşıdığı o rütbenin ağırlığını bilir. Bir şampiyonluk dönüşünde demiştir ki Süleyman Seba, “kupayı kaybeden takımla aynı uçakta olduğunuzu unutmayın”. Bırakın sevinmeyi o anda üzülmüşlerdir Beşiktaşlılar, rakiplerinin içinde bulunduğu duruma. Fair-Play’in 25 sene önceki ifadesidir bu söylem. Çok efsane çıkmıştır bu kulüpten futbolcusuyla, başkanıyla, teknik direktörüyle, yöneticisiyle... Hepsi ama hepsi, tarihteki anlı şanlı yerini almıştır. Öyle bir semttir ki Beşiktaş, dünyada bir
başka eşine, enderine rastlanmaz. Kuranlar, emeği geçenler ve yaşayanlar bilir ki en büyük Beşiktaş’tır, Beşiktaşlıdır.
46 B+ YAZ
Besiktas.indd 46
6/26/09 4:05 PM
B+ YAZ 47
Besiktas.indd 47
6/26/09 4:06 PM
KUPALARIN
48 B+ YAZ
Besiktas.indd 48
6/26/09 4:06 PM
2008-2009
Turkcell
Süper Lig
ve Fortis
Türkiye Kupası
Şampiyonu
IN KARTALI
B+ YAZ 49
Besiktas.indd 49
6/26/09 4:06 PM
Büyük buluşma
Tarihi kentte
Tarihi Kentler
Buluşması
Fotoğraflar: ŞİRİN SINGIN YILMAZ - ÇEKÜL ARŞİVİ
Beşiktaş Belediyesi, Tarihi Kentler Birliği üyelerine
ikinci kez ev sahipliği yaptı. İsmail Ünal, TKB üyelerine Akaretler’i,
Abbasağa Parkı’nı, Şairler Sofrası’nı anlattı.
Farklı siyasi görüşlere sahip olsalar da, o gün onlar orada ülkemizin tarihsel ve kültürel değerlerine sahip çıkmak için bir aradaydılar.
50 B+ YAZ
Tarihi Kentler.indd 50
6/26/09 4:09 PM
T
arihi Kentler Birliği (TKB), 2000 yılında 54 üye ile kuruldu. Ve o günden bu yana, yani sadece dokuz yılda “hızlı” fakat “sağlıklı” bir büyüme ile üye sayısını 254’e çıkardı. Bir diğer deyişle, kimilerine göre “mahalli birlikler mezarlığı” olan Türkiye’de farklı kültürler, farklı iklimler, farklı
politikalardan gelen insanları, dolayısıyla onların kentlerini
büyük bir şemsiye altında buluşturdu. Sadece rakamlarda takılıp kalmamalı zira TKB gücünü, salt “çok” üyesi olmasından almaz. Atıl bir birlik haline
gelmemesinde en önemli pay kuşkusuz, kuruluştan bugüne benimsediği
ilke ve hedeflerde, bu ilke ve hedeflere ulaşmak için kullandığı yöntemlerde
yatar. TKB, tarihi ve doğal çevrenin korunması için yerel yönetimleri içlerinde bulundukları coğrafi bölgenin diğer faktörleriyle birlikte “bugün” harekete geçirir, “dün”ü unutmadan “geleceği” kurmasına destek verir.
Mart 2009’daki yerel seçimlerden sonra yeni belediye başkanlarının da
katılımıyla Mayıs 2009’da yapılan ilk buluşma bir kez daha TKB’nin köklerini derinlere saldığını kanıtladı. Anadolu ve İstanbul’dan 450 yerel yönetim temsilcisinin katıldığı buluşmanın ev sahipliğini Beşiktaş Belediyesi’nin
üstlenmesi ise ayrıca anlamlıydı. Çünkü Beşiktaş zengin birikimiyle sadece İstanbul’un değil Türkiye’nin de göz bebeklerinden biri. Daha da önemlisi, tarihi ve doğal çevrenin korunması Beşiktaş Belediyesi’nin gündeminde hep ilk sıralarda yer alır.
Sene 2005: “Tarihsel ve Kültürel Mirasın
Korunmasında Yeni Yaklaşımlar”
Beşiktaş aslında Tarihi Kentler Birliği üyelerini ağırlama konusunda deneyimli bir kent. Yaklaşık dört yıl önce, 2-3-4 Aralık 2005’te Türkiye’nin dört
bir yanı yine Beşiktaş’ta buluşmuştu. Avrupa Kentler ve Bölgeler Birliği
Başkanı Louis Roppe’un da katıldığı uluslararası seminerin konusu, “Tarihsel ve Kültürel Mirasın Korunmasında Yeni Yaklaşımlar ve Avrupa” idi. Henüz iki yıldır Beşiktaş’a “yön veren” Belediye Başkanı İsmail Ünal açılış konuşmasında konuklara şöyle seslenmişti:
“Bir yerel yöneticinin hayalleri, sıkıntıları, umutları ve beklentileri temsil ettiği kentten kaynaklanır. Benim kaynağım da Beşiktaş’tır, Beşiktaş yaşayanlarıdır. Beşiktaş tarihidir, Beşiktaş kültürüdür. Ancak Beşiktaş o kadar
çok ki… Beşiktaş bir yanı ile Boğaziçi, bir yanı ile Avrupa, bir yanı ile tarih,
bir yanı ile bugün, bir yanı ile eski dar sokaklar, bir yanı ile modern bulvarlar, modern siteler, bir yanı ile eski çarşılar, bir yanı ile alışveriş merkezleri, bir
yanıyla cami, bir yanı ile kiliseler, bir yanı ile de sinagoglar… Son yılların yönetim merkezi olarak saraylar, köşkler, kasırlar gibi önemli yapılara ev sahipliği yapıyoruz. Bunlara ek olarak 1.700’den fazla tarihi kimliği olan yapı
var. Beşiktaş bir bilim ve eğitim merkezi aynı zamanda. Harp Akademisi ve
7 üniversitesi ile İstanbul’un en önemli kültür merkezi… Bir iki adacık dışında kentimiz planlı ve imarlı. Beşiktaş en azından tarihsel ve modern girdileri, kentsel bütünlük içinde buluşturabilmiş bir model… Yeni bir dünya tasarlanırken Beşiktaş gibi modellere daha önemle bakılması gerektiğine inananlardanız.”
Sene 2009: “Birikimleri ve Yeni Dönem Hedefleriyle
Tarihi Kentler Birliği”
İsmail Ünal dört yılın ardından Mayıs 2009’da TKB üyelerine, ikinci kez seçilen deneyimli bir belediye başkanı ve TKB Encümen Üyesi olarak yeniden “Hoş geldiniz” dedi. 22-23-24 Mayıs tarihlerine denk gelen buluşmanın başlığı ise bu kez “Birikimleri ve Yeni Dönem Hedefleriyle Tarihi Kentler Birliği” olarak belirlenmişti. Ünal ilk günün açılış konuşmasında “koruma
ve imar” konusuna da değindi:
“2005 yılında da sizlerle Beşiktaş Buluşması’nda bir aradaydık, ancak yerel seçimlerden sonra ilk kez Beşiktaş’ta toplanmamız bizim için heyecan
verici. Çünkü aramızda yeni belediye başkanı arkadaşlarımız var. TKB akrabalığına hoş geldiniz. Toplum için, insanımız için, tarih ve kültür için birlikte güzel şeyler yapmaya, geleceğe umut vermeye hoş geldiniz. Kentlerimizin sorunları, beklentileri çoğu yerde benzerlik taşıyor. Kentsel kimlikler,
her kenti ayrıcalıklı kılıyor. Tarihi ve kültürel varlıklarımızı yaşatma çabalarımızın amacını kentsel kimlik oluşturuyor. Beşiktaş kenti, modern tarihimizin önemli bir yerleşimidir. Son 150 yıldır, Osmanlı’ya yönetim merkezi olmuş, modernleşme çabalarına ev sahipliği yapmıştır. Demokrasi ve bilim
tarihinin oluştuğu ve geliştiği bir merkezdir. Kurtuluş Savaşımızın ilk adımının atıldığı, ulusal bağımsızlığımız için ilk ateşin yakıldığı yerdir.
Somut olmayan kültürel mirasımızın yaşatılması kadar, maddi kültür varlıklarımızın yaşatılması da önümüzde duran önemli görevlerdendir. Beşiktaş,
Boğaziçi’nde Dolmabahçe’den Hisar’a uzanan 8.5 kilometrelik bir kıyı şeridinde yer alır. İstanbul Boğazı’nın iki yakasını birleştiren iki köprünün gerekli kıldığı transit geçişin yükünü omuzlamaktadır. Nüfusu gece 200 bin,
gündüz ise 2 milyonu bulan bir kentin halkına hizmet veriyoruz. Hem geleneksel hem de modern yerleşime sahip bir kentiz. Geleneksel yaşamın içinde çarşılarımız, çınarlı küçük meydanlarımız var ama sitelerimiz ve alışveriş
merkezlerimiz de var. İkisinin bir arada yaşatılması için çabalarımız sürüyor.
Tarihi olanla modern olanı kaynaştırmaya çabalıyoruz. Mevzuat, imar işleriyle koruma işlerini ayırıyor. Bu örgütte bu konuyu seslendirmemiz gerektiğine inanıyorum. Çünkü imar eden ile koruma eden birbirinden ayrışmıştır. Korumaya kaynak ayırma olanaklarımız olmalıdır. Yerindelik kavramı içinde, kentlerimizi sağlıklı bir yapıya kavuşturabiliriz. Kentlerimiz için yapacaklarımızın sonu yoktur. Doğayı ve kentsel değerlerimizi yaşatmalıyız.
Anadolu’nun her köşesinden gelen tüm dostlarımı selamlıyorum.”
“Yeni seçilenlerin dinamiği, eskilerin birikimi…”
Ünal’dan sonra TKB Danışma Kurulu ve ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr.
Metin Sözen ile TKB ve Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet
Özhaseki söz aldılar. Sözen konuşmasında yeni belediye başkanlarına
mesajlar verdi: “Yeni seçilerek gelenlerin dinamikleriyle, eskinin birikimleriB+ YAZ 51
Tarihi Kentler.indd 51
6/26/09 4:09 PM
52 B+ YAZ
Tarihi Kentler.indd 52
İsmail Ünal, Prof. Dr. Metin Sözen önderliğindeki
TKB ailesine Akaretler’i gezdiriyor.
6/26/09 4:09 PM
TKB üyeleri Akaretler’de...
ni birleştirmesini istiyorum. Burada kulislerle seçim yapılmıyor. Burada farklı bölgelerden, büyük şehirlerden ve beldelerden gelen arkadaşlar arasında
hiçbir ayrım yapılmıyor… Siyasi partilerin hiçbir gün dile getirilmediği bir yapıyla karşı karşıya olduğunuzu bilmelisiniz”… Mehmet Özhaseki’nin cümleleri arasında da birliğin yapısına vurgu vardı: “Bu toplantının çok keyifli geçeceğine inanıyorum. Hepimizin siyasi bir kimliği var ama burada ülkemizin
değerleri daha çok öne çıkıyor. Hep birlikte doğru adımlar atıyoruz. Burada
birbirimizi önce kardeş gibi görüyoruz”...
“TKB, toplumsal barışın ilk adımlarını attı”
Üyeler buluşmanın ikinci günü TKB Meclis Toplantısı için Akatlar Kültür
Merkezi’nde bir araya geldiler. Başkan, encümen, meclis ve plan bütçe komisyonunun seçiminin ardından TKB Danışma Kurulu üyelerinin katıldığı,
“Yeni Dönem Hedefleriyle Tarihi Kentler Birliği” konulu bir panel yapıldı.
Mehmet Özhaseki’nin yönettiği panelde söz önce Danışma Kurulu Üyesi Mithat Kırayoğlu’na verildi. “TKB’nin başarısı karışımındaki zenginlikten
kaynaklanıyor” yorumunu yapan Kırayoğlu “TKB, ayrımcılığı kardeşliğe dönüştüren, toplumsal barışın ilk adımlarını atan bir birlik. Tanışma bizim için
çok önemli bir öğe. Çünkü tanışınca işimiz kolaylaşıyor” dedi. Uşak Valisi
Kayhan Kavas TKB’nin merkezi yönetimin sivil toplum kuruluşlarına bakışını değiştirdiğini, Prof. Dr. Zekai Görgülü eski ve yeni kent ayrımının arttığını, oysa çalışmalarda kentin bütününe bakmak gerektiğini vurguladılar. Danışma Kurulu’nun diğer üyeleri Dr. Fikret Üçcan, alan yönetimi ve gençlere
proje üretmeleri için daha çok fırsat tanınması, Prof. Dr. Ülkü Azrak ise bazı
ülkelerde anayasaya giren “çevre hakkı” üzerine konuştu. Prof. Dr. Cevat
Geray, ÇEKÜL Vakfı’nın, Mimarlar Odası’nın ve Şehir Plancıları Odası’nın
da TKB’de temsil edilmeleri konusunu gündeme taşırken, Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu “koruma-kullanma” dengesinden bahsetti. Prof. Dr. Ruşen
Keleş ise “İnsanlarımızı doğal bencilliklerinden uzaklaştırmalıyız. Bu amaçla TKB farklı gruplara eğitim vermeyi gündemine almalı” dedi.
imar ve koruma bütünleşmelidir ve kimlikli cumhuriyet; geçmişi, binlerce yıllık kültür-tarih birikimini yok ederek modernleşemeyiz”.
Panelin sürpriz misafiri ise yoğun programına TKB buluşmasını da alan
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay oldu. Günay, kendisinden önce bir
konuşma yapan Prof. Dr. Metin Sözen’in “Sorunlara kent-bölge-havzaülke ölçeğinde bakıyor, kamu-yerel-sivil-özel birlikteliğini önemsiyoruz.
Birlik olarak yerelden zenginliği, bütünlüğü, beraberliği taşırken bürokrasiye, dosyalarımızın Ankara’da masadan masaya dolaşmasına tahammülümüz yok. Bakanlıklar yeniden yapılanmalı” sözlerine bir anlamda iyi haberlerle yanıt verdi. “TKB özel bir bilincin ürünü, toplantılarınızda ufkum açılıyor” diyen Günay şunları söyledi: “Bildiğiniz gibi emlak vergilerinde yasal
düzenleme yaptık. Şimdi de belediyelerin katkı paylarını düşürüyoruz... Eskiden sadece Ankara’da Anıtlar Kurulu vardı. Şu anda Türkiye genelinde
30 kurul bulunuyor. Uzmanlar, uzman yardımcıları önceden hep merkezde
toplanmıştı. Nitelikli arkadaşlarımızı Anadolu’ya da göndermeye başladık.
Ücret düzenlemesi yaparak uzmanları elimizde tutmaya çalışacağız... Ben
bu topraklarda ilk uygarlıkları kuranların da bizim atalarımız olduğunu düşünüyorum. Bunu böyle içselleştirmeliyiz. Bizim coğrafyamızdan çıkanlarla; başka ülkelerden çalmadan, almadan günlerce gezilecek bir müze kurabiliriz. Bu amaçla yakın zamanda Türkiye Uygarlıklar Müzesi’ni projelendirmeye başlayacağız.”
“TKB, herkesin öğrenci olduğu bir okuldur”
Panelin dikkat çeken konuşmalarından birini Mimarlar Odası Eski Genel
Başkanı Oktay Ekinci yaptı. TKB’yi herkesin öğrenci olduğu bir okula benzeten Ekinci, bu okuldan çıkardığı dersleri şöyle sıraladı: “Partilerüstü birliktelik, kurumlar arası ortak sorumluluk; kültür ‘yöre’seldir, ‘yerinden’ yaşatılabilir; tarihin armağanları ‘ayrımsız’ ve ‘eş saygınlıkta’ uygarlık değerleridir;
Beşiktaş Belediyesi Halk Oyunları Grubu Şairler Parkı’nda.
B+ YAZ 53
Tarihi Kentler.indd 53
6/26/09 4:09 PM
İsmail Ünal, Abbasağa Parkı’na dikilen “Demokrasi Kahramanları”heykellerinin hikâyesini misafirlere anlatıyor.
Buluşmanın son günü. TKB genel merkezi “Şerifler Yalısı” bahçesinde aile fotoğrafı çekimi.
54 B+ YAZ
Tarihi Kentler.indd 54
6/26/09 4:09 PM
Buluşmanın ikinci günü. TKB ailesi Boğaz gezisinde.
Boğaz, balık, Beşiktaş
İkinci günün programında, mönüdeki ızgara balıkla lezzetini artıran Boğaz
gezisi de vardı. Arnavutköy İskelesi’nden tekneye binen konuklar Boğaz
rüzgârıyla serinleyip manzaranın tadını çıkardılar. Tekne Çengelköy’e kadar
uzanıp yeniden Beşiktaş sınırlarına, bu kez Ortaköy’e yanaşana dek TKB
üyeleri tanışmayı, fikir değiş tokuşunu da ihmal etmediler. Sonra sıra Beşiktaş sokaklarına geldi. Demokrasi kahramanlarının heykelleriyle yeni bir
kimlik kazanan Abbasağa Parkı, yenilenen Balık Pazarı’yla Beşiktaş Çarşı, koruma-yaşatma anlayışının olumlu örneklerinden Akaretler ve şiire saygı niteliğindeki Şairler Sofrası ziyaret edildi. Akşam saatlerinde ise hem yemek hem de anlamlı bir ödül töreni için Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nin
yolu tutuldu. TKB’nin 2001’den bu yana düzenlediği “Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma ve Proje Uygulamalarını Özendirme Yarışması 2008”de Metin Sözen Koruma Büyük Ödülü, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne gitti.
24 Mayıs’ta yani son günde ise buluşma adresi TKB’nin merkez binası Şerifler Yalısı’ydı. Müzik dinletisi eşliğinde kahvaltı eden üyeler ardından “aile fotoğrafı çekimi”ne katıldılar. Yüzlerdeki gülümseme bu üç günün herkes açısından verimli geçtiğinin göstergesiydi. TKB Beşiktaş Buluşması, panelin
yanı sıra kent gezileriyle de katılımcıların ufkunu açtı. Beşiktaş Belediyesi’nin
titiz organizasyonu da TKB’lilerin övgülerinden nasibini aldı. B+
“Yerel yönetim-üniversite işbirliği”
2000’de bu bölgede otopark yapılmak istenmiş fakat kent direnişçileri, semt yaşayanları korumuşlar. Kestane, çınar, çam ağaçları var
burada... 2008’in yaz aylarında bu parkta yerel yönetim-üniversite
işbirliğini ortaya çıkardık. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ile işbirliği yaptık, üniversitenin heykel bölümü ile çalıştık. Değişik
dallarda ülkeye hizmet etmiş ve hepsi de yaşamlarını kaybeden insanların heykelleri bulunuyor burada... Bu gördüğünüz alan son iki
yıldır çok etkin bir şekilde kullanılıyor. Eski filmler gösteriliyor; söyleşiler, konserler, dans gösterileri yapılıyor. Ayrıca Ustalara Saygı
geceleri düzenliyoruz... Yerel yönetim-üniversite işbirliği demiştik,
Beşiktaş Çarşı’da ise yerel yönetim-sivil toplum kuruluşu-esnaf işbirliği yapıldı. Daha doğrusu bir kent imecesi oluşturuldu. Herkes
taşın altına eline soktu. Bu bölgedeki turizmciler destek verdi, belediye bütçesinden hiçbir kuruş harcamadan Balık Pazarı’nı ortaya
çıkardık. Tarihi Beşiktaş Çarşısı içerisinde hoş, modern bir yapı ortaya koyduk. Çarşının tamamlanması için bir iki aya daha ihtiyacımız var. Bir süre sonra cephe düzenlemeleri de yapacağız...
(İsmail Ünal’ın Abbasağa Parkı’ndaki konuşmasından)
B+ YAZ 55
Tarihi Kentler.indd 55
6/26/09 4:09 PM
Anlatım
Bir yaşam ustası
Aydın Boysan
Söyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraflar: NURCAN VOLKAN
“İnsan olarak onurumuz varsa, hiç ölmeyecekmiş gibi
yaşamak lazım” diyor Aydın Boysan.
Ve ona yakışan mizahi bir üslupla bu felsefeye
“dün akşam kavuştuğunu” söylüyor.
56 B+ YAZ
aydın boysan.indd 56
6/26/09 4:10 PM
O
doğduğu zaman Vahdettin padişahtı. Ama kendini
asla bir Osmanlı çocuğu olarak görmedi, göremedi.
Annesi Nevreste Hanım daha sonraları bir tutku halinde içini saran Atatürk sevgisinin yeşermesine neden
olan kişiydi. Babası Kadı Hurşit Efendi’nin oğlu Esat
Bey’di. Muhasebeciydi. 6 yaşında okumayı öğrendi.
İlkokulda dört yıl öğretmenliğini yapan annesinin otoritesi onu hep etkiledi. Aile savaş yıllarını gördü. Ahşap bir evde otururlardı, kedi, köpek, tavşan, horoz, hindi bahçelerinden eksik olmazdı. Bir de duvarların içine yuva
yapan fareler. Evlerin zenginliği barındırdığı farelerin çokluğundan anlaşılırdı o zamanlar. Elektrik yok, akan su yoktu. Petrol lambası ile evi aydınlatır,
eşekli sakaların getirdiği suyu içerlerdi. Zor bir hayatları vardı. Ama o yokluk
yıllarını anlatırken; “Bu zor hayat bize vız gelirdi. Çünkü biz devlete ve başındakilere güveniyorduk… Açtık ama geleceğe olan güvenimiz vardı” sözlerini söyleyecek kadar da Cumhuriyet’e olan inancı tamdı.
Atatürk’ün ilk defa İstanbul’a 1927 yılında geldiğini hayal meyal hatırlıyordu.
Kısa pantalonu ile annesinin elini tutuşunu ve onu karşılamak için Marmara
Denizi’ne koşuşlarını. Altı yaşındaydı ama anlatırken dün gibi taze bir bellekle tüm ayrıntıları hatırlıyordu: “Marmara Denizi’ne tüm vapurlar dizildi. Kıyıda iki vapur sıralanmıştı. Söğütlü Yatı ile geldi Atatürk. Annem ve babamlaydım ben. Hayranlık duyuyordum ona karşı”...
Atatürk’e duyduğu hayranlık hiç değişmedi: “Atatürk bu devletten Orta
Çağı’ı söküp, Yeni Çağ’ı getiren adamdır. Harika işler yaptı”.
Peki onun yerini dolduracak bir lider çıktı mı? Bu soruya yanıtı açıkça; “Hayır” oldu. Ve sözlerini kararlılıkla sürdürdü: “Değil O’nun yerini dolduracak,
azıcık ona benzeyen bir lider bile çıkmadı.” Aydın Boysan’ın çocuk belleğine kazıdığı anıları bugün capcanlı. Halkın içinde yaşaması Atatürk’ün onu
en çok etkileyen yönlerinden biri. Şu sözlerde gizli bir hayranlık ifadesi yok
mu? “Atatürk Florya’da Deniz Köşkü’nde denize girerdi. 3 kilometre yakınına kadar giderdik. Kimse korumazdı, engellemezlerdi. Halkın içindeydi”.
mümkün olabilir mi? Onun sorgulanması bile bir insanlık ayıbıdır bu, adiliktir.
Ben kendisini tanıdım. Melek yürekli. Müstesna bir hanım. Türkiye’de herkesin örnek alması gereken üç dört kişiden biridir. O’na bir suç isnat etmek
devletin kuruluşunda bir yanlışlık olduğunun ispatıdır. Ergenekon’u, adaletin de yoldan çıkarılması, adalete tuzak kurulması olarak algılıyorum.”
Soruyoruz; Ergenekon davası siyasi bir dava mıdır? Boysan’ın bu soruya yanıtı “Kesinlikle evet.” Ve devam ediyor Boysan: “Kaynağında gizlenen etkiler, olaylar var. Bu ciddi bir şey. Birkaç derin devlet birbirini yıkmaya çalışırken, toplum çukura gidiyor. Bu sahneleri yaşamak utanç veriyor.
Benden sonra kalacak insanlara üzülüyorum.” Ve Boysan noktayı koyuyor: “1960 ihtilali bir ayıptır ama bu ayıp bize yakıştı.”
Ülkede yıllar geçse bile sorunlar yerinde sayınca söyleyecek söz de tükeniyor ve Aydın Boysan “Çözümün ihtilallerle gelmesi toplumun gelişmediği anlamına gelir” tespitinde bulunuyor.
2046 Uzay Anıları
Gerçeklerin yükü dayanılmaz olunca sıra “hayal dünyasına dalmaya” geliyor. Biraz da olsa hayal etmeyi bilmeyen katlanabilir mi bu kaosa? Herkesin
hayali farklı. Aydın Boysan’ın düşlerini çocukluğundan bu yana uzay süslüyor. Onun bu sözlerinin kanıtı da “2046 Uzay Anıları” konulu kitabı. Anlayacağınız bu dünya yetmiyor bu delikanlıya, uçsuz bucaksız evren de onun ilgi
alanına giriyor. Belli ki, evrenden dünyamıza, dünyadan ülkemize bakmak
insanı bambaşka ufuklara sürüklüyor. Aydın Boysan da o yolun yolcusu…
“İnsanlar uzun yıllar uzayı bilemediler. Dünyayı merkez sandılar. 200 yıl
önce, biz güneşin etrafında dönüyoruz dediler. Uzay ancak 20. yüzyıl’da
anlaşıldı. 15 milyar ışık yılı ötesinden gelen ışık keşfedildi. Güneşten dünyaya gelişi 8.5 dakika. New York Times başlık atmıştı; “Uzayın dibini gördük” diye. Uzaydaki cazibe çok uzaktan etkiliyor. Yıldız kümeleri, aralarındaki ışık yılı mesafelerine rağmen birbirlerini çekiyor. Sonuç ne? Hâlâ cennet ve cehennem bulunamadı.”
Bu iç içelik birçok anının da birikmesine neden oldu. İşte onlardan biri:
“Pertevniyal’de öğrenciydik. Yazın askere hazırlık amaçlı üç hafta boyunca
kamp yapardık. Anadoluhisarı’nda kamp yaparken dağda gezinti için tabur
olarak yürüyüşe çıktığımız anda ‘Atatürk geliyor!’ diye bağırdılar. Üç otomobil göründü, birinde Atatürk var. Tabur bozuldu tabii. Atatürk sormuş:
‘Bu nasıl tabur, hemen bozuldu?’ diye. ‘Öğrenci bunlar Paşam’ demişler.
Gülmüş. Aramızdan el sallayarak geçti, gitti. Başka türlüydü. O’na az benzeyen biri bile gelmedi. Buna İnönü de dahil.”
Biz tarihten ders alan bir toplum muyuz? Aydın Boysan’a göre; ders almasını bilen toplumlar, doğru sonuçlar çıkarabilirdi. Çarpık sonuçlar çıkarırsa
kendisini de çarpıtırdı. Demokrasimizin çarpık hale gelmesi de işte bu yüzdendi. Boysan bu konudaki görüşlerini hayli ileri götürdü ve: “Demokrasi
tehlike getirir” sözleri döküldü ağzından ama her zamanki mizahi üslubuyla sürdürdü konuşmasını: “Demokrasilerde istisnasız herkesin eşit oy hakkı
olması yanlıştır. Zihinsel gelişimini tamamlamamış ülkelerde hal böyledir”.
“Sizi tanımayan demokrasi düşmanı sanır, yanlış anlaşılmaktan çekinmiyor musunuz?” Sözü karşısında da “Ben Aydın Boysan’ım ne bilirsem onu
söylerim” diyecekti. Bu sözlerinin ardından demokrasideki çarpıklıklara
çözüm önerisi getirdi: “Bu işe bir çözüm getirilmesi lazım. Okuma yazma
bilmeyen adam tarihten nasıl ders çıkarsın. En parlak düşünce gücüne sahip insanlar buna karar versin. Tarihte de bunun örnekleri var.”
Eşi Suzan Hanım’la Aydın Boysan’ın mutluluğu yarım asırdır sürüyor.
Demokrasimizde tespit ettiği çarpıklık neden ileri geliyor? Sakın demokrasiyi içimize sindiremediğimiz dönemlerden ve o dönemlerin ürünü olarak değiştirilen anayasalardan olmasındı? Buna da cevabı hızlı geldi: “Bakın bizim anayasalarımızın çok değişmesi ilkellikten, gerilikten, demokrasinin tam olarak kavranamamasından ileri geliyor”.
“Bu ayıp bize yakıştı”
Birçok röportajda siyasi konuşmaktan kaçan ve işi mizaha dayayan Aydın Boysan bugün oldukça dertliydi. Ergenekon dalgası yine yurda yayılmıştı ve o dalga bu kez Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni vurmuştu.
Aydın Boysan’ın demokrasiye olan inancı bir kez daha derinden sarsılmıştı. Bunu şu sözlerle ifade etti: “Türkan Saylan’ın tutuklanması gibi bir şey
Babası Esat Bey’le sıkı bir arkadaştılar aynı zamanda...
B+ YAZ 57
aydın boysan.indd 57
6/26/09 4:10 PM
Soruyoruz; Cennet de cehennem de burada olmasın? O’nunla bu konuda
hemfikiriz: “Evet, ikisi de burada.”
ta bağlayanları saymasını istesek hiç kuşkusuz “mizah” der. Mizahın O’nun
yaşantısında ayrı bir önemi var.
Peki, geçenlerde basında yer alan bir kimya öğretmeninin dini yorumlarını
kimya formülleriyle açıklama çabasına ne demeli? Bu konudaki yorumu şöyle Aydın Boysan’ın: “Bundan büyük eşeklik olamaz. Yürekler acısıdır. İşte bu
eşeklerin oy hakkının olmaması lazım. Okullardan her zaman doğru izlenim
alınmalı. Sevgiyle kalıp, doğruyu kaçırmamak lazım. Demokrasilerde tasfiye
gerekir. Demokrasiye hizmet edenlere leke sürerek bu iş yapılmaz.”
Boysan’nın hayata bu denli bağlanmasında mizahın büyük rolü var. Ona
göre mizah; aklın sanatı. Mizahtan öğrendiği şu: “Mizah düşündürmeyi
amaç edinir. Bir düşünme sanatıdır. Çocukluğumdan beri tiyatrolara gittim.
Akbaba Dergisi okurduk. Mizahla ilk tanışıklığım oralardan.”
Doğru, yanlış; bizim de bir çözüm önerimiz var: “Bütün pislikleri uzay çöplüğüne atalım mı?” Yanıt hızlı geliyor: “Üç kişiyi göndermek için bile masraf çok.”
Sonra bir meraktır başlıyor; sorular ve yanıtlar birbirini kovalıyor… 2046’da
Türkiye’de çok şey değişir mi? “Hayır. Uzayın ömrü çok uzun. Dünyanın
ömrü karınca ömrü gibi. 4.5 milyar yıl önce güneşten kopmuş. Milyarlarca
yıl hayat doğmamış. İnsan hayatının tarihi de bilinmiyor. Bilinenler yakın zamanların bilgileri.”
Kitabınızda gelecek zaman masalı yazıyorsunuz, neler anlatıyorsunuz?
“Evrenbilim üstadı Paul Davies’den etkilenip “2046 Uzay Anıları” kitabını
yazmıştım. Dünyadaki her insanın evrende başka gezegenlerde benzerleri olduğunu anlatıyordu Paul Davies. Düşünsenize sonsuz sayıda gezegen
var, ikizleriniz başka bir gezegende yaşıyor. Hayal etmesi bile muhteşem.”
Bu hayaller gerçek olursa 2046’da birbirine benzeyen insanlar farklı gezegenlerde olacak.
Ama “Sen 2046’yı boşver 2009’da neler olacak?” dediğinizi duyar gibiyim. Tekrar dönelim Aydın Boysan’a…
61 yaşında yazar oldu
Aydın Boysan’ın hayal gücü kuşkusuz onu yazarlığa da iten en önemli nedenlerden. Birçok kitaba imza atması da bu yüzden. Takviminde zaman
hiçbir şey için geç değil. İlk gazete yazısını 61 yaşında yazdı. İlk kitabı ise 65
yaşında geldi. Her daim genç bir beyne sahip olmasına bağlayalım bu durumu. “Ama” diyor Aydın Boysan: “Bazen çabuk ölünür. İnsan olarak onurumuz varsa, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak lazım.” Her zaman meraklı,
her zaman dünyayı araştıran gözlerle sorguluyor Aydın Boysan. O’nu haya-
Mizaha “güldürü” denmesine de karşı çıkıyor Aydın Boysan: “Mizaha güldürü denmesi saçma. Ciddi amaç düşündürmektir. Mizah maskaralık değildir. Molière en ciddi mizahı yaptı. Shakespeare de öyle. Havayı değiştirmek
için. Zihinlerde yeni bir kanal, yeni bir yol açmak için. Şaklabanlık, akıllara tuzak kurmaktır. Bizim Başbakan mizahtan anlamadığı için dava açıyor.”
Peki, Başbakan’ın ekonomi karnesi nasıl? “Bunlar değil küresel krizin,
dünyanın farkında değiller. Politika bulaşıklık. Aklı başında insanlar girmiyor. Bana genç yaşta İstanbul Belediye Başkanlığı teklifi geldi, reddettim.
Politikaya ısınamadım.Yapılış tarzı uymadı bana. Memleket aşkına aydınlar
fedakârlık yapmalı ve bu işe soyunmalı. Mutlaka.”
Aydın Boysan kendisine haksızlık ediyordu. Politikaya girmemişti ama hayatın kendisi politika üretmiyor muydu? O da mizah anlayışıyla yazıları, kitaplarıyla belli bir politik duruşa sahip değil miydi? “Evet” dedi: “Doğru söylüyorsunuz. Hayatın içinde de politika var.”
İstanbul’un Kuytu Köşeleri
Söyleşi yaptığınız kişi derya deniz; adı Aydın Boysan olursa, konudan konuya atlamak Allah’ın emri. Biz de onun attığı topları yakalamaya çalışarak
devam ediyoruz.
Konu yazarlığı olunca kitapları arasında tur atmaya başlıyoruz. “Beşiktaş’ın
kuytu köşelerini de yazdı mı? Gençlik yıllarındaki Beşiktaş nasıldı?”
Tekrar hızlı bir soru cevap trafiğine takılıyoruz. “Barbaros Bulvarı yoktu.
Atatürk Bulvarı yoktu. Pertevniyal Lisesi’nde okudum ben. Tepebaşı’nda
tiyatroya gittiğimiz zaman ya tramvaya binerdik, ya da yürümek zorunda
kalırdık. 2 kuruş için 5 kilometre yürüdüğümüzü bilirim. Unkapanı Köprüsü
o zaman çok ilkeldi.”
Aydın Boysan ve bazen “çalışma” bazen de “çalışmama” odası.
58 B+ YAZ
aydın boysan.indd 58
6/26/09 4:10 PM
Aydın Boysan’ın vazgeçilmezleri, İstanbul Boğazı ve çiçekleri...
Soruyoruz: İstanbul’un kuytu köşesi kaldı mı? Yanıt: “Narlıkapı Çıkmazı kaldı oradan kimse geçmiyor.”
çok yeri de öyle. Ben demokrasinin işleyen biçimine hasretim. Kepazelik
doğuran biçimine değil.”
Mimarlıkta ustalık payeniz var, ben öğrenmek istiyorum; İstanbul’un insafsızca büyümesi bu kentin sihrini yine de bozmuyor. Neden? “Eskiyi bilmediğiniz için böyle konuşuyorsunuz. Daracık sokaklar vardı, kaldırıldı, yok edildi. Tokyo’nun dar sokakları orada duruyor. Bizden
20 kez daha zenginler. Bu yaşama biçiminin bir sonucudur… Sahil yolu yapıldı, alçaklıktır. Kıyı şeridi yok edildi. Sirkeci-Yedikule arası sürekli otomobil trafiği
var. Denizle karanın bağlantısı kesildi. Biz evde
mayolarımızı giyer, denize koşardık.”
Şehirlerin halini konuşmaya başlayınca insana dert basıyor. Soruyoruz Aydın Boysan’a derdi, tasayı nasıl uzaklaştırıyor? Mizahı anladık, ya sonrası?
Lafı nereye getirmek istediğimi çok iyi anlıyor. Aydın Boysan bu, tam bir
“rakı sofrası üstadı.” Nihayet başlıyor anlatmaya: “20 dünya
gezisi yaptım. Hürriyet’te yazıyordum. Dört tane gezi kitabım var. Hindistan’ı görmedim. Merakım Japonya
ve Çin’di. Avustralya’yı da çok sevdim. Sibirya’ya
Sovyet Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak gittim. Baykal Gölü kıyılarında votka içtik. Koro
halinde şarkılar söyleniyor. İçlerinden birisi
benim de şarkı söylememi istedi. ‘Kederden mi Neden Bilmem’ adlı şarkıyı söyledim. Bir baktım bütün Ruslar sarılmışlar
birbirlerine, ağlıyorlar. Laflar değildi tabii
onları etkileyen, müziğiydi.”
Şehirlerimiz nefes almalı
“Güneş batmadan
rakıdan yudum
alınmazdı eskiden.
Erken başlayan,
çabuk hırpalanırdı.”
İstanbul’un bu haline gelişinde acaba taasubun etkisi var mı? “Taassubun, tünemiş kafaların aptallığının sonucudur
bu.” Ve şimdi sıra o “tünemiş kafaların
ettiği”ne geldi konu: “Atatürk planlamadan yanaydı. Mesela Ankara’nın nüfusu o
zaman 150 bin kişi, Atatürk’ün şehri planlaması için getirdiği adam planı 300 bin kişiye göre yapmış. “Deli bu adam” demişler.
Atatürk “karışmayın” demiş. Ankara’nın nüfusu 2 milyon oldu. Bizim şehirleşmemize kimsenin aklı ermiyor. Göçler var. Hem de 25 misli
bir artışla… Zorunlu sebeplerden artmış göç. Tarımla geçinilemiyor. ABD tarımı ilimle yapıyor. Nüfusumuz
13 milyondu, oldu 80 milyon. 1927’den günümüze şehirde yaşayan nüfus yüzde 2’den, yüzde 50’ye çıkarsa, bunda bir sululuk, bir laubalilik aranmalı.”
Şehirlerin görüntüsü tarihin bir cilvesi mi? İstanbul’dan İzmir’e uzanıyor hemen. “İzmir Karşıyaka kenarında 1-2 katlı, bahçe içinde evler. 1931’de gittim. İmbat o evlerin arasından süzülür, şehre nefes verirdi. Şimdi uygarlık
açısından tam bir kepazelik yaşanıyor. Şehir nefes almıyor. İstanbul’un pek
Kaç kadehten sonra manzara böyle
oldu, diye soruyoruz. “Kızım şişe sayılır
rakı sofrasında, kadeh sayılmaz.” Bu ilk
dersten sonra devam ediyor: “Güneş batmadan rakıdan yudum alınmazdı eskiden.
Korunma çaresiydi bir tür. Erken başlayan, çabuk hırpalanır.”
Hırpalanmadan birlikte içtiği arkadaşlarını biliyor gibiyiz.
Soruyoruz? “Bizim hâlâ birkaç takım var. Her Cuma günü, Çiçek Pasajı’nda buluşuruz. Kalabalıklaştık.”
Günlerden bir cuma elbet bizim de yolumuz Aydın Boysan ve arkadaşlarına doğru uzanacak. Aldığımız davetin hakkını verip, dost meclisinin tadına bakmak için. Aman sakın bizden önce o masada kendinize bir yer edinmeyin. Önce sıra bizde. Sonrasını “Yaşam Ustası Aydın Boysan” bilir. B+
B+ YAZ 59
aydın boysan.indd 59
6/26/09 4:10 PM
60 B+ YAZ
sporcular park.indd 60
6/26/09 4:11 PM
Olimpiyat ateşinin yandığı yer:
Beşiktaş
Sporcular Parkı
Yazı: MEMETCAN BİBER Fotoğraflar: MEMETCAN BİBER - HAKAN ÇAĞLAV
Ş
imdi düşünelim; bir ülkenin bayrağı, kültürü, dili, yani her şeyi,
en çok hangi kulvarda tanıtılabiliyor? Nedir, dünyayı saran
yüzlerce büyük küçük devletin başarı karnesi? Sağlıklı nesiller, nelere önem verdikten sonra yeşerebilir? Evet, spordan bahsediyorum. Spora ayrılması gereken zamanın ve
paranın bir ülke için çok önemli olduğundan.
Dört yılda bir, bütün dünyayı televizyon karşısına geçiren dünya çapında yarışmayı, olimpiyatları anımsayalım. Orada kazanılan başarı, ülkenin
dünyadaki yerini, prestijini belirliyor adeta. Sorarım size, var mı bir olimpiyat sporcusundan daha çok yurt dışında ülkesinin adını duyuran, onu onurlandıran bir kişi? Hayatını, yaptığı spora adamış insanlardan bahsediyoruz.
Sadece Olimpiyatlar değil tabiî ki, sporun her branşının Avrupa ve Dünya
şampiyonaları yapılıyor.
Yıllardır sporcularımız canını ortaya koyarak çeşitli madalyalar kazandırdı
ülkemize. Peki, emin miyiz spora ülkemizde yeteri kadar önem verildiğine?
Gösterilen başarı değerlendirildiğinde, bu mudur sizce ulaşılabilen maksimum kapasite? Bu başarıyı katlayamaz mıyız, çocuklarımızı, gençlerimizi
okul çağlarında sporla tanıştırarak?
Çok fazla soru cümlesi oldu kafamızı karıştıran. Ama hissettiklerimi hissediyorsanız, sizin de içinizde bir burukluk olmalı. Sporun her branşında yapılan Avrupa ve dünya çapındaki organizasyonları seyretmeye çalışırım. Ve
gönlüm; hep önlerde koşanın, sayı farkını açmış olanın, gittiği ya da attığı
mesafenin rakiplerinden çok ilerde olanın aramızdan birisi olmasını ister.
İstemekle gelmiyor böyle başarılar. Hadi sayalım beraber son on yılda ödül
alan sporcularımızı. Hayır, zor bir soru değil bu. Bir Kübalıya, Amerikalıya
ya da Etiyopyalıya sorsanız bir çırpıda sayabilir sporcularını. Bizden akıllı
değil o insanlar. Ya da çok kuvvetli bir hafızaları yok. Hatta iddia ediyorum,
biz daha akıllıyız bir çoğundan. Peki niye sayamıyoruz isimlerini bu altın in-
sanların? Tanımıyoruz onları, bilmiyoruz oturdukları şehirleri, hatta kazandığı spor branşını. Bütün suç bizde değil merak etmeyin. Saydığım ülkeler ve
diğer birçoklarında gündemin birinci maddesi olur ödül beklenen sporcular. Halka tanıtılır hepsi. Çocuklar daha anaokulundayken öğretilmeye başlanır sporcu olmanın ne kadar önemli ve prestijli olduğu gerçeği. Disk atan
bir atletin, antrenmanları verilir gazetelerde ve televizyonlarda. İşte o sözünü ettiğim ülkelerde yaşayan sizin ve benim gibi insanlar, bu sebeplerden
dolayı sporcularını tanıyor ve spora önem veriyor. Eğitim, sağlıklı nesillerin
yetişmesinin ve Türk sporunun layık olduğu yere gelmesinin tek yolu.
Hatırlamamız lazım onları, unutmamalıyız isimlerini. Yolda gördüğümüzde, sporu bırakmış bile olsalar selam vermeliyiz. Saygı göstermeliyiz ödüllü sporculara. Bu bile büyük bir başlangıç olacaktır, içinde büyük bir potansiyel taşıyan Türk sporunu gerçek yerine taşıyabilmek için. Ya da sadece
sağlıklı, zinde nesiller yetiştirebilmek için.
İşte bu noktada yerel yönetimlere de çok iş düşüyor. Beşiktaş Belediyesi
bu sınavı Sporcular Parkı ile geçiyor. Beşiktaş kentlileri çok şanslı. Çok hızlı ve rahat yollardan şehrin göbeğindeki parka ulaşabiliyor. Üstelik ücretsiz
olarak. Konaklar Mahallesi’ndeki Sporcular Parkı’na ulaşımın çok kolay olması, insanların aileleriyle gelebilmesine imkân tanıyor. Ben metro ile ulaşımı seçtim. İndikten sonra, çok kısa bir sürede parka ulaştım. Daha parka
gelmeden, etrafımda sayısı artan ağaçlar ve yeşil alanın büyüsüne kapıldığımı itiraf etmeliyim. Kuş seslerinin kentin ortasında bu kadar yoğun duyulabileceğini hiç düşünmemiştim.
Parka ulaştıktan sonra ilk dikkatimi çeken, giriş takındaki yazı ve barındırdığı hikâye oldu. Kürek çeken Atatürk ve onun, sporu ne kadar iyi anladığını anlatan o meşhur sözü karşıladı beni: “Ben sporcunun zeki, çevik ve bilhassa ahlaklısını severim. Mustafa Kemal Atatürk.” Biraz düşüncelere daldıktan sonra hızlıca girdim bu güzel parka.
B+ YAZ 61
sporcular park.indd 61
6/26/09 4:11 PM
Yıllardır gurur
kaynağımız olan
sporcularımız
Sporcular Parkı’nda.
Gurur duyduğumuz sporcular
Şaşkınlığım asıl içeri girince oldu. Parkın ilk metrelerinde, halter sporunda
bir dünya efsanesi olmuş Naim Süleymanoğlu heykeli karşıladı beni o meşhur selamıyla. Tabii ki ben de ona selam verdim, bize yaşattığı sayısız mutlu
ve gururlu an için. Tam o anda yanımdan geçen bir baba-oğul dikkatimi çekti. Küçük çocuk sordu babasına, “Baba, kim bu?” Baba, hiç düşünmeden
cevabı gururla söyledi: “Naim Süleymanoğlu o yavrum. Dünyanın gelmişgeçmiş en iyi haltercisi. Türkiye’nin gururu.” Çocuk bu anlatımdan sonra,
başka bir hayranlıkla baktı o heykele. Sonra diğer heykelleri, büstleri ve yazıları görmek istedi arkasından. Duygulanmadım desem, sizlerden saklamış olurum hissettiklerimi. Bu parkın içinde, Naim Süleymanoğlu’ndan Süreyya Ayhan’a, dünya üçüncüsü olan A Milli Futbol Takımımızdan Avrupa
ikincisi Basketbol Milli Takımımıza kadar sayısız sporcunun heykeli, büstü
ve adının yazılı olduğu onurlandırma taşları var. İstanbullular; Beşiktaş Belediyesi sayesinde, artık bizi onurlandıran sporcularımızı unutmayacaklar.
Spora ve sporcuya önem verebilen bir park bulmak gerçekten çok zor artık beton yığını İstanbul’da. İçinde, koşulabilecek, açık hava fitness aletlerinden faydalanabilecek, dilediği gibi saatlerce basketbol, tenis oynanabilen, oturma alanları, çardakları olan, içindeki tesislerle insanların her daim
ihtiyaçlarını karşılayan, güvenlikli bir park.
Beşiktaş Sporcular Parkı, İstanbul’un diğer parklarından ayrılan birçok yeniliği barındırıyor içinde. Bir önemli noktası da, tek bir güvenlikli ana girişinin olması. Susadığınız ya da acıktığınızda erişebileceğiniz tesisler var. Ya
da tuvaletinin gerçekten çok temiz olma gerçeği. Ayrıntılar her zaman şaşırtmıştır beni. Spor yapsanız da, yapmasanız da burası gerçekten ailece
gelinmesi gereken bir yer. Etrafını saran onca gökdelene rağmen, İstanbul
yeşilinin ayakta olduğunu hatırlatan bir spor noktası.
Buraya gelen insanlarla yaptığım konuşmalardan çıkarttığım çok ilginç sonuçlar var. Anlıyorum ki bu proje gerçekten her anlamda amacına ulaşmış
ve her gün tekrar tekrar kendini aşıyor. Sporu ve eğitimi bir arada sunmayı beceren nadir örneklerden biri olduğuna eminim bu eşsiz parkın. 20 bin
metrekarelik bir alana yaptırılan Beşiktaş Sporcular Parkı, gerçekten türünün belki de tek örneği.
İnsan, uzun yazılarını sıcak bahar gününde, bu parkın bir gölgeliğinde yazmak istiyor, spor yapanları seyretmenin verdiği keyifle. Size son söyleyeceğim; boş bir gününüzde bu parka gelmeniz değil; düzenli aralıklarla, ailece burada spor yapmanız, vakit geçirmeniz. Çocuğunuz varsa, ona burada
onurlandırılan bütün sporcuları tanıştırmanız.
Sporu sevelim, vakit ayıralım ve sporcuya hak ettiği önemi artık verelim.
Belki bir başlangıç olur Beşiktaş Sporcular Parkı bu düşüncenin yayılması
için. Mustafa Kemal Atatürk’ün parkın girişinde yer alan sözlerinin nesilden
nesle yayılması ve sözde kalmaması adına. B+
62 B+ YAZ
sporcular park.indd 62
6/26/09 4:12 PM
B+ YAZ 63
sporcular park.indd 63
6/26/09 4:12 PM
Benim Beşiktaş'ım
Nisan
bir zamanlar
Atatürk’ün
kız kardeşine ait
yalıda doğdu.
Karşıtların uyumlu birlikteliği
Kerem Görsev
Pınar Kapralı
Söyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraflar: NURCAN VOLKAN
Kerem Görsev sanatçı, Pınar Kapralı ise Silikon Vadisi’nden
teklif alacak kadar başarılı bir girişimci. Her ikisininde ortak noktası kızları Nisan.
O ise henüz dokuz yaşında ve anne ve babasının kişiliklerinin tam bir karması…
64 B+ YAZ
kerem görsev.indd 64
6/26/09 4:15 PM
özlediğim kadarıyla sizler biraz da
karşıtların birliğini yaşıyorsunuz Biriniz
sanatçı, diğeriniz iş kadını. Siz bu dengeyi
nasıl kurdunuz?
Pınar Kapralı: Karşıt veya paralel belki de. Farklı alanlardayız. Çok farklı mesleklerimiz var ama temel, genel
hedeflerimiz aynı. Hayat görüşlerimiz aynı. Onun için biz esasında mutlu
bir ortak nokta bulabiliyoruz. Tam tersi zor da olabilir. İki iş insanının ya da
iki müzik insanının bir araya gelmesiyle oluşacak hiçbir çatışmayı da yaşamıyoruz.
K.G: Dünyada kültür-sanatın başkenti orası. Sinemacılar, operacılar, tiyatrocular, ressamlar, fotoğraf sanatçıları. Orada yaşamak gerek.
Nisan’ın hayatınıza girmesi neleri değiştirdi?
K.G: Bebop (Dalmaçyalı) ikinci plana atıldı.
P.K: Bebop bizim çocuğumuz gibiydi. Ona çok düşkündük. 5 sene sonra
Nisan gelince ona başka tavizler verdik. Mesela yatağımıza almaya başladık, Nisan’ı kıskanmasın diye. Çünkü ben onların arkadaş olmalarını çok istedim. Gerçekten de öyle oldu.
Kızınızı nasıl bir dünyaya hazırlıyorsunuz?
Benim anlamak istediğim birinizin sağ beyni, diğerinizin sol
beyni daha fazla çalışıyor. Kerem Bey sanatçı doğasıyla sağ
beynini, Pınar Hanım siz de sol beyninizi daha çok kullanıyorsunuz. Aslında bu birbirini tamamlama öyküsü mü sizce de?
P.K: Kerem’in de matematik beyni çok güçlüdür.
Kerem Görsev: Zaten Mozart dinleyen çocuklarda da bu kanıtlanmış bir
şey. İleriki tarihlerde faydasını görüyorlar, zekâların gelişmesi açısından.
Bunun için Mozart dinletirler çocuklara.
P.K: Bizim anladığımız geleneksel anlamda matematik zekâsı. Ama ben
özellikle kızım piyano dersi aldığı zaman gördüm ki, bu çok zor bir şey.
Bunu o kadar sistematik ve o kadar otomatik olarak yapıyorlar ki, matematik gerekiyor. Ve bunu onlar içgüdüsel olarak kullanıyorlar.
Birbirinize hiç uymayan durumlarda ne yapıyorsunuz?
K.G: Biz böyle zamanlarda hemen ayrılırız, herkes kendi köşesine gider.
10 dakika bile sürmez, tekrar buluşuruz. Hayatımızda bugüne kadar dargın,
kırgın, yüksek sesli konuşmalar olmadı. Pınar da alttan alır, ben de. Böyle
bir konu da olmuyor zaten. Benim tartışmaya zamanım da yok, tartışmaya harcayacak enerjim de. Tartışma bana boş gelir. Gerek yok tartışmaya.
Evin lideri var mı?
K.G: Bizde lider yok. Bizim ki koalisyon birlikteliği.
Kulağıma geldiğine göre Kerem Bey evde daha otoriter yanı
temsil ediyormuş…
P.K: Evde herkes Kerem’den çekinir. Ancak Nisan’ın eğitimiyle ilgili kararlar bana aittir. Ama Kerem’e danışarak alırım bu kararları da.
K.G: Ben bu konudaki kararları ona bıraktım. Çünkü Pınar’ın aldığı eğitim,
yaşadığı süreçler çok önemli. Bu sorumluluğu Pınar’ın almasını istedim.
Çünkü bu benim için ağır bir sorumluluk.
Bu sözlerden karakterlerinizin de farklı olduğunu
anlıyorum. Doğru mu?
P.K: Karakterlerimiz farklı. Ben daha sakinimdir.
K.G: Ben ani karar veririm. Pınar kolay karar veremez. Mesela ben bu evi
gördüğüm zaman harabeydi, tinerciler vardı içinde. Alalım dedim. O da
“Nasıl bu kadar çabuk karar verebiliyorsun?” dedi. Ani karar veririm, sonra
da “iyi ki böyle yapmışım” derim. Beklemekle, muallakta olmakla bazı şeyler olmuyor. Bazı şeylerde riski göze alıp, karar vermek gerek.
Bu hızlı karar alma alışkanlığında sanatınızın etkisi de var mı?
K.G: Mesleki açıdan da kendi kararlarımı kendim veriyorum ve pişman olduğum bir şey olmadı bugüne kadar. “Keşke” sözüyle yaşamamayı bana
Pınar öğretti. Bundan 15 sene öncesine kadar keşkelerim vardı. Geçmişin
sorgulanmaması gerektiğini ondan öğrendim.
Geçmiş bitmiştir, gelecekse yoktur, o zaman anı
yaşayalım mı diyorsunuz?
K.G: Benim gelecek anlayışım farklı. Ben 2-3 sene sonrasının planlarını hep yaparım. Mesela biz, Nisan 5. sınıfı bitirdiği zaman, 2.5 sene sonra New York’a taşınmayı düşünüyoruz. Benim müzikal olarak yapmayı düşündüğüm projeler var. Biraz kendimi geliştirmek istiyorum. Pınar biraz eğlenmek istiyor.
P.K: Kısa bir es vermeyi düşünebiliriz, işlerime ara vermeden…
P.K: Biz kendi değerlerimizi vermeye çalışıyoruz. Doğru olması, yalan söylememesi, istediği şeyi yapması, mutlu olacağı şeyleri seçmeye çalışması.
Yaratıcı bir çocuk Nisan. Bu yüzden yaratıcılığını kullanabileceği alanı görürsek, okul bu yönden çok destek veriyor zaten. Mutlu bir çocuk, hayata hazırlayabildiğimizi düşünüyorum. İnşallah tam tersi bir durum olmaz.
Onunla ilgili çok da ileriye dönük planlarımız yok. Doğru kararları verebilmesi için gerekli donanımı alırsa iyi olacağını düşünüyoruz. Bizim için eğitim
çok önemli. Benim annem-babam da üniversite tahsillerini yaparken tanışmışlar. Annem inşaat mühendisi. Amerika’da okumuş üniversiteyi. Babam
da yüksek master’lı.
K.G: Yıl 1951’de Univercity of Chicago’da. Pınar’ın babası da Robert Kolej’li,
babaannesi de. Bu 100 yıllık bir gelenek. Kısacası; ayakları üzerinde duran,
milliyetini her yerde temsil edebilecek, yurt dışına gittiğinde ülkesini iyi şekilde temsil edecek bir birey olması. Benim tek istediğim şey.
Bu milliyetçilik duygularının kökeni ailenizden mi?...
K.G: Öyle. Ben, asker kökenli bir aileden geliyorum. Babam, dedelerim.
Sıkı bir disiplin içinde yetiştik. Bizim bazı kurallarımız vardı. Bu, tatlı bir disiplindi.
P.K: Biz de asker kökenliyiz ama bu jenerasyon çocuğu farklı.
K.G: Her şeye saygılı olacak. Mesela, bir yere giderken birkaç saat önce gidecek, geç kalmayacak. Bunlar çok önemli şeyler.
P.K: Ben eskiden gidilecek yerlere geç giderdim, Kerem erken giderdi.
K.G: Pınar bana alıştı. Ben onun birtakım huylarına adapte oluyorum.
P.K: Şimdi çok rahatsız oluyorum gecikmekten. Yine onun kadar erken gitmiyorum ama geç de kalmıyorum. Kerem çok haklı, konserlerde bazen bin
kişi bekliyor. Nasıl geç kalabilirler ki? Nasıl uçak kaçırabilirler? Hakikaten
onların öyle bir şansı yok…
Nisan babayı mı, anneyi mi izleyecek gibi görünüyor?
P.K: Daha çok erken. Kestiremiyorum. Yaratıcı tarafı yüksek.
K.G: Hayal dünyası yüksek. Okumayı çok seviyor. Bazen bir kitabı bir günde bitiriyor. Bu özelliğini annesinden almış. Nisan’ın kulağı bana çekmiş
mesela. Kulağı sağlam. Bakalım ne olacak?
İstanbul’da yaşamak, Boğaz’ın kokusunu duymak
nasıl bir duygu yaratıyor?
K.G: Ben kırk sene Esentepe’de Emekli Subay Evleri’nde oturdum. Orada doğdum, büyüdüm.Yıl 1961… O zamanlar Boğaz Köprüsü de yoktu.
Bugünkü Dedeman’a kadar dutluktu. Darphane’ye kadar lahana tarlasıydı.
Sonra yine Beşiktaş sınırları içinde Korukent’te oturdum. Sonra Emirgan’a
yerleştik.
İstanbul’un ilk Caz Merkezini de Ortaköy’de
siz kurmuştunuz…
K.G: Önemli bir caz merkeziydi. İsmail Başkan da bize çok yardımcı oldu.
2005’te. Hâlâ devam ediyor ama ben ortaklıktan ayrıldım. İş hayatı yordu
beni. Boğaz güzel ama yaşamak da güzel.
Beşiktaş’ın önemli bir misyonu da var; dünya liderleri
burada kalıyor, Medeniyetler Buluşması burada yapılıyor…
K.G: Biz çocukken Beşiktaş’ta, Şeref Stadı’ndan, yani Çırağan Sarayı’nın
olduğu yerden denize girerdik. Bisikletle inerdik Esentepe’den, subay evlerinden… Beşiktaş çok değişti. Yurt dışındaki yerlere benzemeye başlaB+ YAZ 65
kerem görsev.indd 65
6/26/09 4:16 PM
bu evi çok seviyoruz.
K.G: Benim hayalim, Gökova Körfezi’nde, zeytinlikler içinde bir taş ev. Düşünüyorum. Nisan için şimdi müsait değil oralar. Nisan şimdi Bodrum Maya
Sitesi’ndeki evimizi seviyor.
Evinizin dekorasyonunda nelere
dikkat ettiniz?
K.G: Hiçbir şeyde lükse kaçmadık. Şatafatı, şaşaayı
sevmiyoruz. Minimal yaşamak daha hoşuma gidiyor
benim. Ortalıkta gözükmeden.
P.K: Lüks, şatafat bize de çok birşey ifade etmiyor.
Anlıyorum, bazı insanlar bundan çok büyük zevk alıyorlar ama bizim için durum farklı...
Pınar Hanım New York’a yerleşmeniz
işlerinizi olumsuz etkiler mi?
P.K: Gidip, burayı kapatmak gibi bir niyetimiz yok. Ağırlıklı orada olacağız sadece. Oradan Silikon Vadisi’ne
geçmeyi düşünmüyorum. İşimden de memnunum. 10
saatlik yol zaten. Buradan Ankara kadar. Evden de
çalışıyorum. Bir iki sene New York’taki hayatı yaşamak istiyoruz.
Caz barları kurarak işin ticari yanına da
geçtiniz. Bu girişiminiz müzik tarihimizde
de “ilk” olması açısından yer alacak, ama
şimdi hayatınızı tamamıyla sanatınıza,
albüm yapmaya adadığınızı görüyoruz…
K.G: Artık milyon dolarlar kazansam, ticaretle ilgili birşey yapmam. Bundan sonra amacım müziğimi geliştirip, dünya platformlarında daha çok yer almak.
Nisan’a da ileriki tarihlerde daha iyi bir koleksiyon miras bırakmak istiyorum…
Piyanist olmasaydınız ne olmak
isterdiniz hayatta?...
K.G: Çok düzgün ve dürüst bir tüccar olurdum. Benim
genetik mirasım düzgünlük. Ben emir almam. Emir vererek de kimseye bir şey yaptırmam. Kimse bana istemediğim bir işi para vererek yaptıramaz.
Existance-Varoluş albümünüzün kapağında Nisan vardı. Bu da ona
gelecekte hoş bir anı olarak kalacak…
K.G: Onun kapağında Nisan’ın çocukluk fotoğrafı
vardı... Nisan’ın bu son albümde Diversion’da kapakta bir karikatürü var. Onu Nisan çizdi.
dı Beşiktaş. Etiler Akatlar, Sanatçılar Parkı… Yerleri kamulaştırıp bu alanları yapması modern bir semtin doğmasına neden oldu. Bu yüzden Başkan
yüzde 68’le geldi. Mezbelelikleri yıkıp insanlara bu alanları açması büyük
başarıdır. Beşiktaş Türkiye’nin güzel yerlerinden biri oldu.
Sizin Beşiktaş’la ilişkiniz ne zaman başladı?
P.K: Ailem Rumelihisarlı. Ben Robert Koleji’nde okudum. Nisan, Arnavutköy’de
Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan’ın yalısında doğdu. Ondan evvel birkaç sene Nişantaşı’nda oturduk. Ama Boğaz kenarında olması, çocuğun rahat, gürültüden uzak olması, havasının güzelliği yüzünden...
Emirgan’daki evinize kavuşana kadar yedi ev
değiştirdiğiniz doğru mu?
K.G: Rumelihisarı, Nişantaşı, Arnavutköy, Kireçburnu, burası yedinci evimiz. Tam idealimdeki ev değil aslında.
P.K: Burayı 2001’de mezbele bir haldeyken aldık. Kerem hep yenicidir,
durmaz. Onun için hep yeni bir parça, yeni bir CD ortaya çıkıyor. Ama biz
Günde kaç saat çalışıyorsunuz? Ünlü olunca bu saatler
arttı mı, azaldı mı?
K.G: Benim ünle, popülerlikle işim yok. Sorumluluklarım her geçen gün
daha da artıyor. Bu işin şakası yok. Çalışıyorum. Piyano olmayan otellere tatil yapmaya gitmem. Piyanoya dokunmalıyım. Piyano benim Pınar’dan
daha eski arkadaşım. Piyano önemli bir enstrüman. O tahtaya dokunmak
lazım. Bu evde 2 tane var, bir tane de diğerinde. Millet Ferrari alır, benim piyanolarım var. Her gün çalışırım. Günde 3-4 saat. Projem olsun, olmasın.
Ama müzik çalışmak sadece çalmak demek değil. Müziği düşünmek de
prova. Günde 6-7 saat müzik etrafımdadır.
“Müzik uzun yaşanmışlıkların hikâyesidir” diyorsunuz…
Bundan sonraki yıllarda hayallerinizi neler kaplıyor?
K.G: Ben hayalimi onlara transfer ediyorum. New York Filarmoni veya Boston Filarmoni ile bir proje düşünüyorım. İlk iri hayalim bu. St. Petersburg Filarmoni benim eserlerimi çaldı. Gerçekleştirmem gereken şeyler var.
66 B+ YAZ
kerem görsev.indd 66
6/26/09 4:16 PM
John Fordham kitabında “caz”ı “Bir ayrık otu” olarak tanımlıyordu. Öksüz büyüdü, sokakta yattı. Pek okul yüzü görmedi. Başlangıçta dili kırık, hatta ağzı bozuktu, sokağın dilini
konuşuyordu. Ama kısa zamanda yeryüzünün dili oldu… Sizi
caza kitleyen bu özellikleri mi?
K.G: 1977’de dinledim, etkilendim. Kendi kendime keşfetmedim. Heyecan
duydum. Amerikalı müzisyenlerle Türkiye’de öğrendim. Çalıştım da... Caz
daha özgür, daha demokratiktir. Özgüveniniz varsa, daha da keyifli olaylar
çıkar. Cambaz olunmamalı. Duruşumu bozmam. Aç kalsam bile. Allah mutlaka başka bir kapıyı açar. Allah’a inancım büyük.
Türkiye’de “caz” yapmak nasıl bir şey?
Toplum cazı algılamada hangi aşamada?
K.G: Türkiye’de ne ekerseniz, onu biçersiniz. Caz, müzikal bir pandomim.
Sihri verirseniz alırlar. Caz biraz da sosyalist partidir. Oyu azdır ama kemik
bir kitlesi vardır. Hiçbir zaman parlamentoya girmezler ama idealleri vardır.
Siyasi ve politik duruşuyla Fazıl Say sık sık gündeme
geliyor. Ardından bir tartışmadır gidiyor. Sizin duruşunuz
ne bu konuda? Sanatçı duyarlılığı içinde toplumsal
sorunlara reaksiyonunuzu nasıl dile getiriyorsunuz?
K.G: Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Fazıl yüzde doksan doğru...
Heyecanlanıp gaza geliyor. Kelimeleri farklı. Herkes değişir, gider. Fazıl
anılır. O, önemli bir değer.
Benim sosyal demokrat tarafım var. Kapitalist orta yolcuyum. Milliyetçiyim,
her şeyim ben. Babam da farklı bir mücadele örneği sergilemişti. Her şeyini Eskişehir Anadolu Üniversitesi’ne bağışladı. Konservatuvara. Orada
Gündoğan Görsev adına bir oda yaptılar. Sokaklarda protesto, örgütlenme bana göre değil. Benim cevabım müzikle olur. B+
Nisan ve dostu
Kerem Görsev ve Pınar Kapralı’nın kızları Nisan’ın yaşı küçük ama
o ne istediğini bilen bir kişiliğe sahip. Nisan sosyal duyarlılığı olan
bir çocuk. Daha şimdiden “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasını yürekten destekliyor. Kampanyanın adını kendisi değiştirdi.
Biz de ona müdahale etmedik. “Anne Beni Okula Gönder” oluyor
da, “Baba Beni Okula Gönder” olmaz mı? Nisan eve gelene kadar ailenin göz bebeği Dalmaçyalı köpekleri Bebop’mış. Şimdi bir
arada kardeş gibiler. Bebop yaşlansa da Nisan’la oyun oynamaktan asla vazgeçmiyor.
Silikon Vadisi’nden teklif alan örnek girişimci
Silikon Vadisi’nden teklif alacak kadar başarılı, uluslararası
arenada ödül alan bir girişimcisiniz. Nasıl yetiştiniz?
P.K: Eğitime önem veren bir aileden geliyorum. Robert’ten sonra
matematik-fen seçtim ve Amerika’ya gittim. Bilgisayar mühendisliği okudum. Silikon Vadisi’nde yer almamı okul birincisi olmama da borçluyum.
Kaliforniya’ya taşındım. Karşıma birkaç iyi fırsat çıktı. Paris’te bir araştırma
merkezinde iş teklif ettiler. 24 yaşındayken şirket kurdum. Gidiş gelişlerden
sonra Amerika’dan döndüm. Sonra “turk.net”i kurdum, Ahmet Yürekli ile.
Evet sonra da Sabancı Grubu’na başarılı bir satış hikâyesi
P.K: Evet öyle oldu. Sonra yeni bir teknoloji aradık. Oya Yürekli de katıldı
aramıza. Ahmet’in eşi. Üçümüz kurduk Phonoclick’i. 2002’den beri birlikteyiz. En hızlı büyüyen teknoloji firmasıyız Türkiye’de. Dünyada da 37.’ yiz.
Bu hızlı gidiş, bize iki ödül kazandırdı Türkiye ve dünyada.
Phonoclick’in üretim alanı ne?
P.K: Şu anda bireylere ve kurumlara kendi mobil ürünlerimizi pazarlıyoruz. Finansta özellikle, birçok bankaya ürün, servis hizmetlerimiz var. Yeni
ürünler için de araştırma yapıyoruz… Bilgi paylaşımı ve vizyon önemli.
İş hayatında sizi hep “ilk”leri ortaya çıkarırken gördük.
Bu nasıl bir sorumluluk yüklüyor size?
P.K: İlk olmak zor. Öncü olmanın getirdiği bir şey var. Anlaşılmanız da mümkün, anlaşılamamanız da. Yenilikçiyim ben. Hep bir arayışım var ve oluyor.
Kadın Girişimciler Derneği’nin (KAGİDER) kurucuları arasındasınız. Hem girişimci hem kadın olmak Türkiye’de ne
anlam ifade ediyor?
P.K: Örnek olmalıyız. Her alanda kadın olmanız zor. Girişimci ve profesyonel olmanın zorluğu var. Kadın girişimcilere rol modeli olmak, etkin kadın girişimci sayısını artırmak amacımız. Pozitif ayrımcılığa karşıydım, artık değilim.
B+ YAZ 67
kerem görsev.indd 67
6/26/09 4:16 PM
Yarışma
Çocuk ve
Teknoloji
Haber: ÇAĞLAR DAL Fotoğraflar: NURCAN VOLKAN
Beşiktaş Belediyesi “Çocuk ve Teknoloji” temalı resim yarışması düzenleyince
merak ve sanat bir araya geldi, geleceğe olan umutlar filizlendi.
1. Kategori Birincilik Ödülü
2. Kategori Birincilik Ödülü
1. Kategori İkincilik Ödülü
2. Kategori İkincilik Ödülü
68 B+ YAZ
23 nisan teknoloji.indd 68
6/26/09 4:17 PM
T
eknoloji günümüzde hayatımızı kolaylaştırması bir yana
her anımıza şekil veriyor. Seneler önce on parmak daktilo yazmak meziyet sayılırken günümüzde küçük büyük
her yaşta insanın bilgisayar kullanması sıradan bir olay haline geldi. Yabancı dili çok küçük yaşlarda öğrenen gençler internet ortamında dünyanın dört bir köşesine uzanıyor. Dünya internet ile küçülürken, gençlerin hayal dünyası gelişiyor. Sanal
ortamda kurulan arkadaşlıklar da gençlerin farklı kültürleri tanıma, anlama
özelliklerini geliştiriyor. Bu ortam, eğlence anlayışında da köklü değişikliklere neden oldu. Zamanla seksek ya da körebe oynamak popülerliğini yitirdi. Playstation her çocuğun rüyası haline geldi.
Eğitimde teknolojinin sağladığı olanaklarla farklılaştı, gelişti. Veliler çocuklarını sınıflara konan kamera sistemi sayesinde istedikleri an izleme olanağına sahipler artık. Seneler önce cep telefonu sadece kalburüstü insanların iletişim aracıyken şimdi ortaokul öğrencileri bile rahatlıkla kullanabiliyor.
Eskiden okuduğumuz çizgi romanların yerini bilim teknik dergileri aldı. Resimlerinde konu ettikleri ipod’lar, playstation’lar, bilgisayarlar ve hatta kim
B+ YAZ 69
23 nisan teknoloji.indd 69
6/26/09 4:18 PM
bilir bundan 20 sene sonra evinde olmayana garip gözlerle bakılacak robotlar, günümüz çocuklarının dünyasının ne kadar teknolojiyle iç içe olduğunun kanıtı niteliğinde adeta.
Kendi çocukluğumuzla şimdiki miniklerin çocukluğu ne kadar farklı değil
mi? Siyah beyaz televizyonları, tek kanallı dönemde sadece pazar günleri
yayınlanan çocuk programlarını, milyonları ekran başına toplayan Kara Şimşek dizisini (artık navigasyon sistemiyle bazı şeyler hiç uzak gelmiyor bizlere), arabasız ve cep telefonu olmadan nasıl yaşanıldığını zamane çocuklarına anlattığımızda yüzlerinin aldığı o şaşkın ifadeye pek çoğumuz şahit olmuşuzdur. Değişmeyen tek şey çocuk olmanın verdiği güçlü hayal gücü ve
umutlar. Eskiden mahallemizde 3-5 arkadaş toplanır Voltran’ı oluştururduk
şimdi ise çocuklar, Örümcek Adam gibi uçabilme hayalleri kuruyorlar. Onların umutları, hayalleri bizim gün geçtikçe artan beklentilerimiz...
Merak yaratıcılığı körüklüyor
Bilim ve çocuk arasındaki en belirgin benzerlik merak. Merak bilimin de çocuğun da vazgeçilmezidir. Çocuk merak eder. Bilim merak edilenin peşinde koşar, açıklayıcı olur. Hatta kendisine ilginç gelen her şeyi sürekli “Neden” diye sorgulayan, peşi sıra sıraladığı nasıllar, ne kadarlar ve ne zamanlarla irdelemeye devam eden küçük bir çocuk gibi araştırır ve akıl süzgecinden geçirerek insanlığın gelişiminde çok büyük önem sağlayan buluşlara
köprü olur. Çağımız çocuklarının meraklarını geçmişte bazen anne babalarımızın bizleri geçiştirdiği gibi basit cevaplarla geçiştirmek mümkün değil. Hatta kimi zaman teknolojiye uyum sağlamadaki acemiliğimiz sebebiyle miniklere eğlence konusu oluyoruz. Bunda çocuklarımızın dünyayı ayağımıza getiren bilgisayar, televizyon gibi teknolojik ürünlerle çok erken tanışmaları nedeniyle erken bilinçlenmeleri, tek tıkla sınırsız bilgiye ulaşabilme rahatlığına sahip olmaları ciddi bir etken.
Yaratıcılığa davet
Bu neslin çocuklarının biraz destekle çok büyük işler başaracaklarına inanıyoruz. Onların kendi güçlerinin farkına varmalarını sağlamak ve bunun sonucunda da cesaretlendirmek gerekiyor. İşte bu noktadan yola çıkarak Beşiktaş Belediyesi’nin bu yıl 23 Nisan etkinlikleri kapsamında düzenlediği
“Çocuk ve Teknoloji” temalı resim sergisi oldukça anlamlı. Bugünün hayalperestleri yarının belki de bilim adamları, doktorları, genetik mühendisleriy-
le ödül töreninde beraber olduk. Mahmut Erseven İlköğretim Okulu resim
öğretmeni Esra Kumaş’ın da belirttiği gibi çocuklarımız bilim teknik dergileri okuyarak ve yaptıkları projelerle meraklarını gözler önüne seriyor. Tek
ihtiyaçları olan aileler, öğretmenler ve düzenlenen çeşitli organizasyonlarla
daha fazla yüreklendirilmek. Şüphesiz 23 Nisan başlangıcı ve özü itibariyle
umudun ifadesi. İşte bu destek Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen
“Çocuk ve Teknoloji” temalı 23 Nisan resim yarışmasıyla bir kez daha sağlanmış oldu. Teknoloji çocuklarımızın gözünden eşsiz hayal güçleriyle birleşip resmedildi.
Yarışmanın ödül töreni 6 Mayıs 2009’da Akatlar Kültür Merkezi’nde yapıldı. Aslında bu ödül töreni gecikmiş bir buluşmaydı. 23 Nisan 2009’da hava
muhalefeti nedeniyle gerçekleşemeyen Çilekli’deki etkinlik bu tören vasıtasıyla vücut buldu. İlçe Milli Eğitim Müdürü Şeref Çalışır, Beşiktaş Kaymakamı Saadettin Yücel ve Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın katılımıyla gerçekleşen ödül töreninde renklerin diliyle duygularını özgürce ifade edip, dereceye giren öğrenciler ödüllerini aldı.
Pırıl pırıl nesiller geliyor
Kısa bir söyleşi yaptığımız jüri başkanı Sayın Möhlettin Çolak seçim yapılırken kompozisyon bütünlüğü, boyama tekniği gibi unsurlara göre değerlendirme yapıldığını belirtti. Çolak değerlendirmeleri oybirliği ile aldıklarına
dikkat çekti.
Yarışma 2 kategoriden oluştu. İlk kategoride 1-5. sınıf öğrencileri, ikinci kategoride ise 6-8. sınıf öğrencileri yarıştı. Yarışma teknoloji konulu olduğu
için ödüller de bilgisayar, kamera, laptop, fotoğraf makinesi gibi teknoloji ürünlerinden oluştu. 1. Grup birincilik ödülünü Mahmut Erseven İlköğretim Okulu öğrencisi Berfin Kartal kazandı. Berfin, Kartal’la yaptığımız kısa
söyleşide yarışma için öğretmenleri ve ailesi tarafından teşvik edildiğini anlattı. Anne ve babasının ressam olduğunu dile getiren Berfin ileride ressam
veya müzisyen olmak istiyor. 2. Grup birincilik ödülünü ise Rahmi Kirişçioğlu İlköğretim Okulu’ndan Miray Kibar aldı. Törende ödül alan ya da almayan
çocuklarla yaptığımız konuşmalarda, kimi gelecekte ülkemizin ve dünyanın
en büyük sorunun su sorunu olduğunu ve bu alanda çalışmalar yapmak istediğini dile getirirken kimisi ise trafik sorunu üzerine çalışmalar yapmak istediğini belirtti. Bir kez daha anladık ki arkadan pırıl pırıl bir nesil geliyor. Bütün çocuklarımızı gösterdikleri medeni cesaret nedeniyle kutluyoruz.
70 B+ YAZ
23 nisan teknoloji.indd 70
6/26/09 4:18 PM
Çocuktan al haberi
Ödül alanların gözlerinde parlayan ışık geleceğe olan inancımızı da körükledi. Her biri aldıkları ödülün gururuyla gelecekte seçecekleri mesleğe de
akıllarında bir şekil vermeye çalışıyorlardı. B+ onlarla bugünü ve geleceği
konuştu.
Berfin Kartal’ın hayalini ressam olmak süslüyor. İçindeki duygular onda
müziğe de bir kapı aralayacağının işaretini veriyor. Berfin iki alanda da başarılı olmayı hedefliyor. Zaman ondan yana. Seçimi onu duygu dünyasına
doğru yolculuğa çıkaracak.
Miray Kibar bilimin ışığını daha bugünden hissediyor. İnsanoğlunun varoluşunu sorgulamaya iten genetik alanında kariyer yapmak onun en büyük
hayali. Ülkemizde henüz emekleme aşamasında olan bu alan belki de o ve
onlar gibi inançlı çocuklarla başka boyutlara sıçrayacak. Ailesi de Miray’ın
bu düşüncelerini gönülden destekliyor.
Onur Özçelik ve Anıl Köroğlu ise çevre bilinciyle yetişen binlerce gençle aynı duyguları paylaşıyor. Türkiye’nin ve dünyanın en önemli sorununun
“su” olduğunu düşünüyorlar. Bu sorunun petrolden bile daha önemli olduğunu söylüyorlar. Onlara göre çözüm bekleyen sorunların başında her gün
onları da bir karabasan gibi saran trafik sorunu geliyor. B+
Törende dağıtılan ödüller ve sahipleri şöyle:
1. Grup
( 1-5. Sınıflar )
Berfin Kartal
Mahmut Erseven İ.Ö.O
Anıl Köroğlu
İkincilik Ödülü
Anafartalar İ.Ö.O
Onur Özçelik
Üçüncülük Ödülü Burak Reis İ.Ö.O
Buket Yılmaz
Birinci Mansiyon Anafartalar İ.Ö.O
Yaren Erol
İkinci Mansiyon
100. Mustafa Kemal İ.Ö.O
Ece Kömü
Üçüncü Mansiyon 100. Mustafa Kemal İ.Ö.O
Birincilik Ödülü
2. Grup
( 6-8. Sınıflar )
Miray Kibar
Rami Kirişçioğlu İ.Ö.O
Büşra Albayrak
Anafartalar İ.Ö.O
Rana Kaynak
Ali Aklın İ.Ö.O
Cafer Can Seferoğlu
Şair Behçet Kemal Çağlar İ.Ö.O
Beyza Nur Aydar
Ali Aklın İ.Ö.O
Okan Telci
Anafartalar İ.Ö.O
B+ YAZ 71
23 nisan teknoloji.indd 71
6/26/09 4:18 PM
Araştırma
Türkiye'de bilim:
Yolculuk
nereden nereye?
Hazırlayan: Cumhuriyet Bilim ve Teknik Dergisi
Ekonomik kalkınmamız bilim ve teknolojiye stratejik önem vermekten geçiyor.
Atatürk’ün manevi miras olarak sadece akıl ve bilimi bırakması boşuna değil. O’nun
çizdiği yolda yetişen kişiler Türkiye’de bilimin de kilometre taşlarını oluşturdular.
T
ürkiye’nin bilim yolculuğuna girmeden önce, bugün dünyada geçerli bazı olguları anımsamalıyız: Bilim ve teknolojide üretkenlik, zenginlik ve gelişmişlik için vazgeçilmezdir. Bir ülkede bilim ve teknoloji kültürünün zengin olması rasyonel, bilimsel ve metodolojik düşünmeyi teşvik ederek, siyasetin de aklileşmesine; toplumda düşünme yetenekleri ve çözüm üretme kapasitesinin hızla gelişmesine katkıda bulunur.
Bilim ve teknoloji (BT), Araştırma ve Geliştirme, (AR-GE), toplumu sayılar
ve rakamlar dünyasını kullanarak planlama yapmaya, hareket etmeye, düşünmeye teşvik eder.
BT çalışmaları somuttur, ekonomiye katkıları büyüktür; Batı ülkeleri, ekonomi politikalarında BT’ye birinci derecede önem verir, çünkü BT sayesinde katma değeri çok yüksek yeni ürünler geliştirilir.
Bilgi Toplumu dediğimiz olgu, ekonomik yapının giderek bilim ve teknolojinin yeni standartlarına uyarlanmasıyla biçimleniyor.
BT’ye birinci derecede önem veren az gelişmiş ülkelerin, zengin ülkeler
arasına katılma olasılığı son derece artmıştır; Güney Kore, Çin vb bu olgunun kanıtlarıdır;
Bu giriş vurgulamalarını, ülkemizde BT ve AR-GE’ye çağdaş önemin verilmediğini ve ekonominin zorluklarından önemli bir kısmının da buradan kaynaklandığı belirtmek için yaptık Şimdi de ülkemizin bazı BT ve AR-GE göstergelerine, kıyaslamalı olarak bakalım:
En önemli bilim göstergelerinden biri, AR-GE harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) içindeki oranıdır. 2006 yılında ülkemizde bu oran yüzde 0,76’dır. Bu oran şöyle gelişti: 1991 yılında 0,53; 1994’te 0,36; 2001’de
ise 0,72 olduğunu göz önüne alırsak, bu göstergede dramatik bir sıçramayükselme görülmüyor. AKP’nin “2008’de yüzde 2’ye ulaşacağız” sözü gerçekleşmedi; 2010’da da bu rakamın tutturulması mümkün gözükmüyor.
GSYİH/AR-GE oranının, örneğin AB–27 ortalaması olan yüzde 1,84’e
yükselebilmesi için, Türkiye’nin AR-GE ve BT politika ve harcamalarını neredeyse ekonomik faaliyetlerinin odağına oturtması gerekir! Örneğin TÜİK
AR-GE istatistiklerine göre, 2006 yılında GSYİH içinde AR-GE harcamaları 5.3 milyar dolar… milli gelirimizin sabit kalması durumunda bile, AB ortalamalarını tutturabilmek için bu rakamın 14 milyar dolara yükselmesi gerekir. Eğer dünya çapında AR-GE yatırımlarınız yoksa ve yüzlerce bilim insanı transfer etmezseniz, ülkemizin bilim ve AR-GE varlığı bu harcamayı yapmaya yetersizdir!
Yapısal devrim şart
BT’de büyük sıçrama yapmanız için, son 10-20 yılın dünya AR-GE yıldızları olan ve ekonomilerinde de bu sayede büyük atılımlar gerçekleştirmiş
olan Çin, Güney Kore ve Finlandiya gibi, önemli yapısal devrimler gerçekleştirmek gerekir.
Örneğin: OECD 2007 AR-GE istatistiklerine göre, dünyada toplam ARGE harcamalarında toplam GSYİH içinde Türkiye’nin 1995 yılında payı
yüzde 0,3, yani 1.306 $ iken, 2005 yılında yüzde 0,4’e yani 3.654 $’a
yükselmiş. Özetle, kayde değer bir ilerleme yok!
Oysa aynı dönem içinde, Çin’in payı yüzde 3,6’dan (17.399 $) yüzde
12,7’ye (115.197 milyar $) yükseldi! Güney Kore’nin payı yüzde 2,9’dan
(13,681 milyar $) yüzde 3,5’a (31,632 milyar $) yükseldi! Nitekim, Çin de
Güney Kore de ekonomileriyle dünyaya kök söktürüyor!
Ekonomik krizlerin kaynağı
AR-GE ve BT göstergelerinde dünya ortalamalarının çok altında kalınması,
Türkiye ekonomisini de olumsuz etkiliyor. En büyük olumsuzluk; ülkemizin
katmadeğeri çok ve yüksek teknolojiye dayanan üretim ve ihracatı alt düzeylerde! Bu yüzden Türkiye ithal ettiği sürece üretebilen, ürün rekabetçiliği düşük, üretimi sürekli dışa bağımlı bir yapıya sahip ve bu yapı dönemsel
ekonomik krizlerin kaynağı.
İhracatta yüksek teknoloji ürünlerimizin payı yüzde 1,4. Çin ise yüzde 16.3:
(2006 Yılı): AB yüzde 15.5.
Diğer ekonomik göstergeler: Dünya Rekabet İndeksi’07’deki yerimiz 48.
Ekonomik Başarı 53.; Siyasal Yönetimde Verim 49.; İş Verimliliğinde 37.;
Altyapıda 45. Dünyada 18. büyük ekonomiye sahip olmamız, krizlerden
kurtulmamıza ve ekonominin sürdürülebilir olmasına ne yazık ki katkı yapamıyor! Bu bağlamda şu aşağıdaki grafiği de bilginize sunuyorum. Burada
ekonomide ve ülkede yenilikçilik kriterlerine göre ülkelerin yerleri gösteriliyor (2006). Türkiye hemen hemen hiçbir grubun içinde değil. Tek başına
neredeyse grafiğin dışına itilecek.
Önde olduğumuz bilim alanı
AR-GE-BT göstergelerinde zayıf konumuz, aslında iyi politikalarla Türkiye
için büyük fırsatlara dönüşebilir özellik taşıyor. Nitekim, ülkemizde bilim insanlarımızın uluslararası bilim dergilerinde yayınladıkları araştırma makaleleri sayısındaki önemli artışlar, doğru teşvik politikaları uygulandığında elde
edilen büyük başarıya örnektir:
Türkiye, 1981-2006 arasında, 25 yıl içinde en çok yayın yapan ülkeler arasında 98.186 makale ile 19.-20. sıraya yükseldi. (Türkiye Bilimsel Yayın
Göstergeleri-1, ULAKBİM) Son 7-8 yıldır, bilimsel yayın artışında sürekli olarak ilk 3 ve 5 ülkenin arasındayız. Yine aynı dönemlerde, bilimsel makalelerin değerini ölçen atıf endekslerine göre, dünyada atıf sayısını en hızlı yükselten 3 ve 5 ülke arasına girme başarısını gösterdik. Dünyada “refe-
72 B+ YAZ
23 nisan teknoloji.indd 72
6/26/09 4:18 PM
rans gösterme –atıf” ortalama yılda yüzde 4,5 artarken, Türkiye ise yüzde
22’lik bir hıza erişti!
Yine 1981- 2006 arasında en çok bilimsel yayın yapan üç üniversitemiz
şöyle: Hacettepe 9.729 yayınla birinci, İstanbul Üniversitesi 8.841 yayınla ikinci ve Ankara Üniversitesi 7.980 yayınla üçüncü sırada. ODTÜ de hemen 5.711 yayınla arkadan geliyor.
Türkiye’de nüfus başına düşen yayın sayısı da, 1990’da 21’den 2006’da
252’ye ulaştı!
Burada şunu söyleyebiliriz: Türkiye son yıllarda araştırma makalesi sayısını
en hızlı arttıran üç ülkeden biri olmaktadır. Diğerleri Çin ve Güney Kore. Ancak, bilimsel makale artışımızda, bu iki ülkeye kıyasla çok temel bir farklılığımız var: Çin ve Güney Kore’de bilimsel yayınların artış nedeni, bu ülkelerin
ekonomik ve yüksek teknolojik vizyonlu ulusal bilim ve teknoloji politikalarının ürünü-sonucu olması. Bu nedenle, bu iki ülkede bilimsel-teknik araştırmaların hem etki dereceleri hem de patent-ekonomik ürün ve katmadeğer çıktıları, Türkiye ile kıyaslanamayacak derecede yüksek. Üniversitelerimizdeki araştırmaların belki de yüzde 95’inin, ekonomi-sanayi bağlantılı ve
ürün çıktı özelliği taşımadığı, bir eleştiri konusudur!
Kişisel başarılar
Burada bilim insanlarımızın kişisel bazdaki başarılarına da değinmek gerekir. Prof. Mehmet Doğan’ın araştırmasından (2007) bazı sonuçları aşağıya alıyoruz:
• Ülkemizde yaşayan bilim insanlarımızdan en fazla makalede yer alanların
başında Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Salim Çıracı ve İTÜ’den emekli
Özer Bekaroğlu geliyor. İÜ’den Hasan Yazıcı, yurt dışından, ABD’de yaşayan Aziz Sancar, Miral Dizdaroğlu, Münci Kalayoğlu ve Gazi Yaşargil onları izliyor.
• Eserlerine başka bilimciler tarafından en çok atıf yapılan bilimcilerimiz:
Yurt içinden: Hacettepe Ü.’den Özden Sanal, Bilkent Ü.’den M. Öztürk,
Salim Çıracı, İTÜ’den Celal Şengör. Yurt dışından Aziz Sancar, Miral Dizdaroğlu, Münci Kalayoğlu.
• En çok yayın yapanlar: Başkent Ü.’den Mehmet Haberal, Fatih Ü.’den
Sinasi Özsoylu, Aziz Sancar, Gazi Yaşargil, Yusuf Yağcı, Hasan Yazıcı,
KHC Baser.
Yenilikçilik bilinci yayılıyor
Her şeye rağmen ülkemizde AR-GE eğiliminin arttığını belirtmeliyiz. Sanayiciler, ekonomi dünyası, küreselleşen dünyada rekabetçi olabilmek
için, öncelikle üretimde ve üründe yenilikçi (inovatif) olmanın önemini giderek kavrıyor. Örneğin Arçelik, yenilikçiliğin başını çekiyor. Avrupa Patent
Ofisi’nde 600 kadar patenti var! Hem TÜBİTAK hem TTGV (Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı), şirketlerin ürüne ve üretime yönelik yenilikçi projelerine önemli destek veriyor. Yeni AR-GE yasası da, yabancı kuruluşların
ülkemizde uluslararası düzeyde AR-GE merkezleri oluşturmasına da olanak veriyor.
Temel sorular ve yanıtları…
Türkiye neden “bilim ve teknoloji üretme kültürü”nde yoksul ve geri?
Bunun temel bir nedeni, Osmanlı’nın Rönesans, aydınlanma, bilimsel devrimlerin bütün başlangıçlarını ıska geçmesidir. Osmanlı kültürü, bilim ve
teknolojik yapılanmaya izin vermedi. Türk tebaanın matbaayı kullanması
bile ancak 300 yıl sonra olabildi! Batıda pek çok buluş, onlarca yıl sonra
Türkiye’ye gelebildi. Şüphesiz, Avrupa’da bireyin en az birey olabildiği ülke
de Osmanlı idi!
Neden bilim kültürü açığını bunca yüzyıl kapatamadık?
Genç Cumhuriyet, bilim kültürü olarak Osmanlı’dan sözü edilebilecek bir
miras devralmadı! Atatürk, bilim kültürü temelini kurmak için uğraştı. Manevi miras olarak da sadece akıl ve bilimi bıraktığını açıkladı! Halkın aydınlatılması için bilgi-üretim temelinde büyük kampanyalar ve yayınlar yürütüldü.
1933 Reformu ise üniversite devriminin adıdır! Alman ve Fransız bilim insanlarının ülkemize getirilmesi ve başarılı öğrencilerimizin ülke dışına eğitime gönderilmesi de! Cahit Arf’tan tutun, Ekrem Akurgal’a kadar, Türkiye biliminin kilometre taşlarını oluşturan kişiler, hep o dönemin öğrencileri arasından çıktı!
Genç Cumhuriyet, bilimin mühendislikle ve pratikle birleştirilmesine önem
verdi! Bir dizi fabrikanın kurulmasına, Cumhuriyet’in yetiştirdiği mühendislerimiz, teknikerlerimiz öncülük etti! Ayrıca, çok sayıda araştırma merkezi
kuruldu! Atatürk bilime o kadar duyarlılık ve bilgiyle yaklaştı ki, 1932 yılında,
henüz feshedilmeyen Darülfünun’a gittiğinde şu soruyu yöneltti: “Yabancı bilim insanlarının araştırmalarında bahsettiği ve referans gösterdiği, kaç
tane bilim insanımız var?” Bu soru, bilimsel araştırmaların evrensel standartlarını sorgulamaktır! Ne yazık ki, Atatürk’ten sonra bu soruyu yönelten
bir devlet adamı da Türkiye’ye gelmedi! Bilim üreticiliği güçlü köklere sahip
olmalı. Ve devletçe, ülkece güçlü olarak desteklenmelidir ki, yaygınlaşsın
ve her alanda çiçek açsın!
Bilim kültüründe yoksullukla, ekonomik gerilik arasında bir ilişki var mı?
Şüphesiz! Bilim ve teknolojide evrensel ve üretken bir ülkenin ekonomisi
de güçlü olur. Bu bir olgudur. Nitekim, bilime ve teknolojiye stratejik öncelik veren ülkelerin hepsinde, ekonomik atılımları görüyoruz.
Türkiye BT açığını kapatabilir mi?
Şüphesiz! Bunun örnekleri var. Pek çok Avrupa ülkesi! Finlandiya, İsveç,
İspanya, Güney Kore, Japonya ve diğer Asya Kaplanları ve Çin… Ülkemizin ulusal bilim ve teknoloji politikaları şarttır! Bilgi ve bilgiye dayalı üretim
en büyük güçtür! B+
B+ YAZ 73
23 nisan teknoloji.indd 73
6/26/09 4:18 PM
Kadın girişimci
Kıraathaneden
Bebek Kahve’ye…
Haber: ÇAĞLAR DAL Fotoğraflar: ERDEM AYDIN
Yıllardan 1920. Bugünün Bebek Kahve’si, o yıllarda balıkçıların uğrak yeriydi.
Geçmiş hâlâ kahveye vuran dalgaların sesinde yaşıyor.
Aile mirasını bugüne taşıyanlardan biri de Çiğdem Atalan Seymen.
74 B+ YAZ
cigdem atalan.indd 74
6/26/09 4:26 PM
B
ebek Kahve Çiğdem Atalan ve kardeşi Selahattin Atalan’a
babalarından yadigâr. Bugün Bebek’e yolu düşen herkesin uğrak yeri. 1920’lerde ilk kez bir Rum tarafından kurulan kıraathane, yıllar içinde Atalan Ailesi’ne geçiyor ve
adı Bebek Kahve oluyor. Bugün ailenin temsilcileri Çiğdem ve Selahattin Atalan kardeşler. Çevresinde yeni yeni
mekânlar açılıp kapansa da Bebek Kahve her daim tazeliğini koruyan bir
mekân görüntüsünde. Müdavimleri Boğaz’ın sesinin en iyi duyulduğu yerlerden biri olarak Bebek Kahve’yi gösteriyor ve onun değişmesini istemiyor.
İşletme eğitimi alan Çiğdem Atalan’ın girişimci yanı Bebek Kahve’nin duruşuna da yansımış. Çiğdem Atalan, Bebek Kahve’nin dünü ve bugününü
B+ ile paylaştı.
Çiğdem Atalan’ı tanıyalım önce…
Çiğdem Atalan Seymen. 1964 İstanbul doğumluyum. İşletme okudum.
Çiğdem Atalan Seymen ve Bebek Kahve’nin işletmecisi Özcan Demir.
Bebek Kahve’de çalışmaya ne zaman başladınız?
1942 senesinde babamlar burayı aldıklarında balıkçı barınağıymış. Daha
sonra dedem rahatsızlanınca babam kahvehaneye çeviriyor ve kıraathane
olarak devam ediyor. Ben 8 sene evvel katıldım buraya.
Katılma nedeniniz aile yadigârı olmasıydı hiç kuşkusuz ama,
farklı gözlemleriniz de sizi sürükledi mi bu süreçte?
Katılma nedenim tamamen insanlardan gelen yeme içme talebi oldu. Bir
de sıkıntımız vardı bizim. Buraya insanlar dışarıdan poğaça açma falan alıp
geliyordu, biz sadece çay kahve servisi yapıyorduk. Üst katta yerimiz var
oraya bir mutfak yapalım dedik. İyi ettik herhalde. Sekiz seneden beri 22
çeşit yiyecek çıkarıyoruz. Sadece pizza ve dönerimiz yok.
Bebek Kahve’nin asıl adı Sahil Kıraathanesi mi?
Evet Sahil Kıraathanesi. Balıkçıların uğrak yeriydi önceleri.
Sizin örnek aldığınız aile fertleri oldu mu?
Babamın anlattığı bir hikâye var. 16 sene evvel bir pastane varmış. Bizim
küçük Bebek’teki pastane. Pastane sahibi o gün börek yapmıyor. Müşteri de börek istiyor. Babacığım anneme telefon edip “Hanım bir tepsi börek
yap, müşteri börek istiyor”diyor. Annem 16 senedir -Başkanımız da bilir ve
çok sever- bizim börekleri yapar. Kıymalı, ıspanaklı, peynirli, patatesli börek
ve kurabiyelerinin tadına doyum olmaz.
Robert Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin “Önce
Bebek Kahve’den mezun olacaksın” dediği bir rivayet mi?
Kesinlikle doğru. Çok gelirlermiş bizim yerimize. Hala da öyle…Eskiden
daha çok üniversite öğrencisi gelirdi. Şimdilerde öğrenciler daha az geliyor.
Günümüzde eskiye oranla üniversitelilerin daha az gelme
sebebi nedir sizce?
Nedeni o zamanlar 1980 ihtilali zamanında anarşinin olmadığı tek kahveydi Bebek Kahvesi. Hakikaten olay çıkmayan tek kahveydi burası. Allah o
günleri bizlere bir daha yaşatmasın. Bir de düşünün ki, eskiden Boğaziçi
Üniversitesi’nin yakınında hiçbir yer yoktu. Şimdi her tarafta kafe dolu.
Bebek Kahve’yle ilgili ilk anınız nasıl, neler hatırlıyorsunuz?
İlk anı değil belki ama kasketli beylerin nargileleriyle yan tarafta oturmasını
unutamam hiç. Keyifle nargilelerini içerlerdi.
Gerçek müdavimlerin sabah erken saatte kahveye geldiği
söyleniyor. Sizce Bebek kahve’nin en güzel saatleri hangileri?
En güzel saati sabah saatleridir buranın. Benim de devamlı gelen müşterimin ne içtiğini bildiğim saatlerdir. Sen gelirsin mesela ne içtiğini bilirim, çayını bilirim, ne yediğini bilirim. Müşteriye gidip ne istediğini sormam, direkt
önüne getiririm. Sanırım burada insanların hoşuna giden şeylerden biri de
bu. Biz babadan kalma bir anlayışla insanlara müşteri değil misafir gözüyle bakarız. Senelerdir hep böyle devam etmiştir bu gelenek. İşin sırrı burada bence. Bizim en yeni çalışanımız bile beş senedir bizimle. 12 senedir bizimle çalışan arkadaşlar var. Aile gibidir burası. Yeri gelir müşterinin derdini,
sırrını dinlersin. Hatta bu konuda benden kitap yazmamı bile istediler ama
asla böyle bir şey söz konusu olamaz. Bu tamamen benim çalışma ahlakı-
ma aykırı. Burada konuşulan burada kalır (Bu konuda biz de B+ olarak şahidiz. Anı mahiyetinde de olsa tek bir isim bile alamadık Çiğdem Hanım’dan).
Günde kaç saatiniz burada geçiyor?
Ben sabah altıda geliyorum akşam dokuz buçuk ona kadar buradayım.
Medyayı takip edip, sadece meraktan kahveye gelenler var
mı? Kahvenin bu kadar tanınması hoşunuza gidiyor mu?
Olmaz mı?. Çok gelen var öyle. Anlıyorsun zaten.Tabii ki tanınması çok güzel. Buraya BBC, CNN gibi kanallardan gelip çekim yapıyorlar mesela.
Şimdi bir anı anlatmanın zamanı geldi mi?
Bir gün bahçeye bir sürü Japon girdi. Hep bir ağızdan aksanlı bir şekilde
“Selahattin! Selahattin!” diye bağırıyorlar. Sonradan öğrendik tabii biz. Galiba uçakta Guide Dergisi’nde görmüşler bizim kahveyi hemen gelmişler.
Böyle çok gelen var.
Bir gazeteci “Bebek Kahve, kadınlar kahveye gitmez tabusunu yıkan ilk kahve idi” sözleriyle anlatmış. Öyle midir?
Kahve olarak bakma buraya. Hiçbir zaman kahvehane olmadı burası. Tüm
kapalı alanda oyun oynanabiliyor. Ama dışarıda olmaz. Çünkü cami var yanımızda. Yan tarafta cenaze namazı varken, burada tak tak oyun oynamak
olmaz. Cenazelerde özellikle tavla oynattırmıyoruz mesela.
Yanda camiden cenaze çıkarken herkes ayağa kalkarmış,
doğru mudur?
Evet doğru. Babadan kalmadır bu olay. Cenazeye saygıdır. Babam başlatmış. Babadan gördüğümüz için ben ve kardeşim personele de yaptırmaya çalışıyoruz.
Bebek Kahve’nin kablosuz internet ağına sahip ilk kafe olma
özelliği de konuşuluyor…
Doğrudur. Bebek’te hatta İstanbul genelinde bu uygulamaya geçen ilk yer
biziz. Böyle bir olaydan haberimiz vardı zaten, uygulamaya da geçtik hemen. Olumlu oldu bizim için kuşkusuz.
Peki, burada çok fazla insanın iş ilişkileri, ortaklıklar
kurduğu söyleniyor. Bu konuda bir gözleminiz var mı?
Kesinlikle doğru. Tanışmalar, evlenmelerden tutun da iş anlaşmaları, film
çekimlerine kadar çok çeşitli fikirler burada şekillenebiliyor.
Son olarak buraya gelen müdavimlerin hep aynı masada
oturduğu, hatta masa dolu ise ayakta beklediği söyleniyor.
Bir de sanırım gelenekçi bir müşteri profiline sahipsiniz.
Bu nedenle dekorasyonu bile değiştiremediğiniz doğru mu?
Aynen öyle. Mesela sen bu masada mı rahat ediyorsun. Dolu ise eğer beklersin. Böyle çok müşterim vardır. Dekorasyon konusuna gelince, müdavimleri buranın değiştirilmesini istemiyor kesinlikle. Bebek Kahve’de gençliklerini yaşadıklarını söylüyorlar. Eğer yeni bir sandalye yapılacaksa eskitilmiş tarzda yaptırıyoruz. İçerideki mermer masaları değiştirmemiz kesinlikle
yasak. Onlar istese değişikliğe gidebilirdik ama rahat ediyorlar burada. B+
B+ YAZ 75
cigdem atalan.indd 75
6/26/09 4:26 PM
Kazanım
Yaşama yaşam
katan evler
Yazı: GÜL BUDAK Fotoğraflar: NURCAN VOLKAN
B
“
irbirinizi sevin.” Bu sözler iki bin yıl önce söylenmiş. Çoğumuz bu sözü dilimizden düşürmeyiz. Ama bu sözü hakkını vererek yaşama geçiren kaç kişi var? Oysa gündemlerimizi kin, nefret, töre cinayetleri, savaş ve açlık konularıyla karartıyorlar. Bizi bizden uzaklaştırıyorlar. Ama bu kısır döngü nereye kadar? Evrensel güç ise yanı başımızda.
Zaman; ona sığınma zamanı. Ümitsizliğin kapıları açılmaya görsün. Tek kanatlı kelebekler gibi savrulur durur insan. Umutsa bağlar yaşama. Tüketilmiş, tüketilmeye çalışılan bunca olumsuzluğa inat sıkıca kavrar. Çok ötelerde olduğunu sandığımız sevgiyle buluşturur. İtici güçse, duyarlılığımızı kolaylaştıracak biçimde kılavuzluk edecek gönül dostlarıdır. Sonra bu kılavuzluk, öğrendiklerini gerçek yaşama uyarlama yeteneği ve azmindeki bu gönül dostlarından biriyle birleşir, Beşiktaş’ta hayat bulur.
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal “Yaşam Evleri” ile
gurur duyuyor.. Gelin, birlikte bu umuda yolculuğun
öyküsünü paylaşalım:
Beşiktaş sınırları içinde 23 mahalle var. Ve Belediye her türlü teknik çalışmanın ve sosyal aktivitenin yanında, hedef kitlesi 65 yaş üzeri kişilerin yaşama bağlılıklarına bir nebze katkıda bulunmak amacıyla 1 yıl önce yola çıkmış.
Biri Ulus’ta, biri Nisbetiye’de, diğerleri Etiler ve Ortaköy’de olmak üzere dört
ev hizmete girmiş. Önce Nisbetiye Mahallesi’ndeki Ulus yaşam evi açılmış.
Diğerlerinin geçmişleri iki üç aya dayanıyor. Ama gelin görün ki o kadar rağbet görmüş ki bu evler ve gelenlere kattıkları, her yaştan konuğu ağırlar olmuşlar. Ortaköy Yaşam Evi “Cumartesi günü de açığız” demeye başlamış.
Diğerleri hafta içi her gün 08.30-17.00 arası konuklarını kucaklıyorlar.
Sevginin en kesin ifade tarzlarından biri, düşünceleri ve duyguları paylaşmaktır. Öyle bir paylaşım var ki yaşam evlerinde, alışkanlık yaratmış, evlerinden
günün herhangi bir saatinde çıkan insanlar buraya adeta koşarak geliyorlar.
Birçoğu kapanış saatine dek buradalar. Her biri birbirinden tatlı dilli, saygılı,
güler yüzlü Yaşam Evi sorumlu ve personeli bağımlılık yaratmış onlarda.
Morali bozulan, kendini yalnız ve yanlış anlaşılan biri olarak hisseden, belki de evlerinde, ailelerinde bulamadıkları sıcaklığı ve sevecen kucaklamayı,
duyacakları bir içten “Merhaba”yı özleyen birçok konuk burada huzur buluyor. “Sevgi evi” diyorlar buralara, “Neşe evi”... Keşke daha çok sayıda olsa.
Yaşam Evi Dostu
İlk durak, Etiler Yaşam Evi. Sorumlu Arzu İpekçi ve hizmetli Özlem Işık kapıda yaşama yaşam kattıklarını kanıtlarcasına “Hoş geldiniz” diyorlar. İki oda,
bir salon bu sevimli misafirhane, gelenleri en iyi şekilde ağırlamak, akşam
76 B+ YAZ
yasam evleri.indd 76
6/26/09 4:39 PM
onları yüzlerinde, gönüllerinde gülücüklerle uğurlamak için ne gerekiyorsa
yapmaya hazır hissediyorsunuz bunu. Dinlenme, eğlenme, sohbet tüm yaşam evlerinin olmazsa olmazları. Bunun yanında bir de anlaşmalı bir kurum
aracılığıyla kendilerine gelen misafirlerinin tansiyon ve şeker ölçümlerini, iğnelerini hemşirelik hizmeti olarak yaptırmaya başlamış bu ev. Bizimle görüştükten sonra, hasta olduğunu duydukları bir “yaşam evi dostu”na ziyarette bulunacaklardı. Öylesine bir, öylesine bütün olmuşlar birbirleriyle. Yalnızlığın onları kucaklamasına izin vermiyorlar.
başlamış, notlar yükselmiş, öğretmenleriyle ilişkileri çok sıcak. Ortam güzel,
sorumlu Ayten Gedik’le iyi anlaşıyorlar. Yüzlerinde gülücükler açıyor hepsinin. Gelecek sene başlaması düşünülen İngilizce ders projesi için şimdiden
sabırsızlanıyorlar.
Emekli öğretmen Nafiz Doğan, açılışında Başkan İsmail Ünal’ın “Burada
eğitim ve sağlık hizmetleri vereceğiz. Gönüllülere ihtiyacımız var.” çağrısıyla koşup gelmiş. 10 yıl aradan sonra burada hayat bulduğunu, yenilendiğini,
velilerin memnuniyetini duyunca, keyfinin daha da arttığını söylüyor.
Aile gibi olduk
Ulus Yaşam Evi’ne geldik peşinden. Yine aynı nezaket. Gözler ışıl ışıl. Evi
gezdiriyorlar. Sonra yaşam evinde, yaşamın ta kendisi ile tanışıyoruz. Elleri öpülesi insanlarla “Aile gibi olduk, zaten evdekilerden daha çok onlarlayım. Piknik yaptık mis kokulu bahçede, çardakta bir eğlendik ki sormayın”
diyor sorumlu Seda Şahin, Hacer Hanım (Demirbaş) nefis çaylarından bize
de ikram ederken, Satranç, okey, TV, DVD, dergi ve günlük gazeteler, randevulu olarak hizmet veren, haftanın bir günü mutlaka hepsini ziyaret edip
onların dertlerini dinleyen, sorunlarını çözmeye çalışan belediyece görevlendirilmiş psikolog ve diyetisyenler de cabası. Tavla partileri oldukça çekişmeli geçiyormuş. Hele Yahya Amca (Özgören), adeta gençlere taş çıkartıyor bu konuda. Hemen her gün burada. “Beşiktaş Belediyesi’ni takdir
ediyorum. Çok çalışıyorlar, değerli insanlar, çok memnunum” diyor. “Olmasam, gelir miyim?”
Üçüncü durağımız Ortaköy Mahallesi, Ambarlıdere Yolu Sokak, No: 5, Migros’un üstü. Ellerinde alışveriş poşetleri, bir
mola, çokça keyif, sıkı bir sohbet, Aydan Durdağ ve komşusu
Adile Gürgensuyu burada almışlar soluğu. Açılışından beri
buraya haftada iki gün uğruyorlar.
Sorumlu Can Demirbaş ve hizmetli Fatma Köprülü içtenlikle buyur ediyorlar evlerine. Çok güzel döşenmiş, iç açıcı büyük bir salondayız. Her köşede
koyu muhabbetler bahar coşkusuna karışmış, müthiş bir uyum göze çarpıyor. Her yaşam evinde olduğu gibi huzur var. Erol Alpagut’la sohbet başl-
Ulus Yaşam Evi’nde iyi görmemesine ve yürümesinde sorunlar yaşamasına rağmen haftada iki gün geldiği kendi deyimiyle “huzur yuvası”yla yaşama
sıkı sıkıya, yeniden bağlanan Samime Şuhubi ise, duru Türkçesi’yle ne cevap verirdi kendisine acaba? Düşündüm. Muhtemelen “Buralara gelemeyen, gelme fırsatı bulamayanlar için geçerli bu dizeler Sayın Necatigil” derdi. “Bakın, ben yürüyemiyorum, taksi çağırıyor kızlarım, eve öyle gönderiyorlar beni. Göremiyorum, klasik müzik tutkunuyum diye ne zaman arzu etsem, dinletiyorlar.”
Yaşam Evlerinin çiçekleri
Ve çocuklar… Bizim çocuklarımız... Atatürk’ün bayram armağan ettiği, güvendiği. Psikolog Suna Tanaltay’ın dediği gibi: “Atatürk bilir, tanır... Güvenmişse, güveniyorsa bir nedeni vardır elbet.” Umutla, gururla, kendine inançla amaçlarımızı gerçekleştirme yolunda büyük adımlar atabileceklerine yürekten güvendiğimiz. Onlar da birer yaşam evi çiçeği.
Ulus Yaşam Evi ve Etüt Merkezi’ne gelmişler. Bernar Nahum ve Hasan
Âli Yücel ilköğretim okullarında öğretim görmekte olan 5. sınıf öğrencileri,
matematik dersindeler. Öyle mutlular ki... Birbirlerinden duymuşlar, dersler
B+ YAZ 77
yasam evleri.indd 77
6/26/09 4:39 PM
yor önce. 72 yaşında. Yalnızlığını burada unuttuğundan başlıyor söze. Öyle
alışmış ki buraya, her öğle namazından sonra burada alıyormuş soluğu.
Derken eskilerde ünlü bir matematik öğretmeni olan İlhan Soysal söze karışıyor. Oldukça renkli simalardan İlhan Bey. Önce kısaca hayatından kareler
aktarıyor bize, sonra burada bulunma nedenini anlatmaya geliyor sıra. “Nezih bir ortam, haftada iki gün buradayım, partiliyim de. Tercih etmem için her
şey var burada. Sigara yok. Ulus Yaşam ve Etüd Merkezi’ndeki dersleri duyunca; “gönüllü hizmete ben de talibim, elimden geleni yaparım, seve seve
hem de” diyor. Sonra öğretmenimizden yaşam evlerini bir formülle ifade
etmesini istiyoruz. “Terimler yerli yerinde, formül doğru kurulmuş, sonuçsa
mükemmel” diyor. Sözün bittiği yer bu olsa gerek… Yanından ayrılmadan
bir de tüyo veriyor bize: “Eğer sayısal oynayacaksanız, toplamları 45–60
arasında olacak 3 çift, 3 tek sayı seçmelisiniz”.
Hayal edilen yer
Ve Özdem Kavancı… Heyecanla söz almak istiyor. Burayı ne kadar sevdiğini, burada ne kadar mutlu olduğunu anlatıyor soluksuz. Evin ışığı yüzüne
yansımış, TEK’den emekli... Arkadaşlarının tavsiyesiyle gelmiş. Şimdi kendisi tavsiye ediyormuş burayı diğer arkadaşlarına. “Maddiyatla işim yok” diyor. Manevi güzelliklerin peşinde. Olur olmaz şeylere kızarmış eskiden, şimdi “gülen bir adam” olmuş kendi deyişiyle.”Hep hayal ettiğim yermiş burası. Emekliliğimde böyle bir yerde hayatımın keyfini yaşamak istemiştim. Gelenlerin isteklerinin öncelikli olarak, büyük bir incelikle karşılanması, gösterilen koşulsuz sevgi ve sıcaklık onu buraya haftada iki-üç gün çağırır olmuş.
Başkalarını sevmek için, önce kendinizi sevmelisiniz. Ve eğer kişi seven bir
insan olmayı isterse, sevgiye “Evet” demekle işe başlamalı. Yaşam Evleri
sevgiye “Evet” diyen herkesi bekliyor. B+
Değerli ozanımız Behçet Necatigil daha otuz yaşındayken
yazmış olduğu "Nineler' adlı şiirinde;
"Küçüldünüz temelli / Çocuklar kadarsınız / Halinizden belli
Hatıralarla yaşarsınız / Nineler, gece gündüz aklınız
Dünyasını sürmemiş / Oğlunuza gider / Muradına ermemiş
Yavrunuza gider. Mesut yuvanız vardı / Yiğit kocanız vardı
Şunun bunun elinde / Hor tutulursunuz. Ağrınıza gider
Ya çoğunuz inmeli. Ya özünüz perdeli / Ağır işitir kulağınız
Nineler yazık oldu size / Oğlunuzun, kızınızın / Arkasına kaldınız”
Behçet Necatigil bugün yaşasaydı nineler için bu kadar
üzülmezdi. Çünkü Yaşam Evleri ninelerimizi de gönülden kucaklıyor.
78 B+ YAZ
yasam evleri.indd 78
6/26/09 4:39 PM
Mutluluğu
yaşam evinde yakaladılar
Yaşam evi onlar için “huzur, mutluluk ve neşe” demek. Yalnızlığı hissetmedikleri için orada kurdukları dostluklara sıkı sıkıya sarılmışlar.
Yaşam evi sakinleri B+’dan Çağlar Dal’ın sorularını yanıtladı.
Ne zamandır buraya geliyorsunuz?
Delil Karakaya: Açılması için dilekçeyi Mahmut Cengizoğlu’yla ben
verdim. Açıldığından beri…
Mehmet Alıcı: Her gün geliyorum. Şimdi havalar ısındı, yazlıklar var
ama toplanıyoruz (Yaşam evini kendine göre anlatmaya başladı)
Biliyorsunuz toplumun gelişmişliği ortak özellikteki insanların bir araya gelmesiyle mümkün. STK’lar gibi bizim gibi emekliler de bir araya gelmeli. Bizler 65-75 yaşları arasındayız. Paylaşacağımız çok
şey var. Bize her şeyi öğrettiler ama nasıl kaliteli ve uzun yaşanır öğretmediler. Burada subaylar, öğretmenler var. Sorunlarımızı herkes
kendi mesleğinin bakış açısıyla ele alıyor burada. Burası kapalıyken
dışarıda da buluşuyoruz.
Ekstra yapılmasını istediğiniz bir hizmet var mı?
Mehmet Alıcı: Bilgi birikimimizi gençlerle paylaşmak istiyoruz. Belirli konular tespit edip yani sosyal sorunlarla ilgili insanlarla bir eğitim
çalışması yapmak istiyoruz. Ayrıca daha büyük bir mekân gerekli. Bu
evin açılması medeniyetin birinci basamağı…
Sporla, diyetle, anti-aging le ilgili çalışmalar yapılabilir. Sağlık Ocağı istiyoruz. Bu anakent belediyesi ve Sağlık Bakanlığı ile ilgili aslında biliyoruz.
Delil Karakaya: Emekli insanlar zor şartlar altında. Genişletilmeli burası. Zengin muhit diye bilinir burası, SMS ihtiyacı olan çok insan var.
Bugün bir pastaneye gitseniz çay 1 lira. Emeklinin alıdığı maaş belli.
Hepiniz burada mı tanıştınız?
Hep bir ağızdan ‘Evet.’ İlk kez burada tanıştık.
Neden burayı seçtiniz?
Delil Karakaya: Sıkıntılarımızı paylaşıyoruz burada. Yaş ilerledikçe
arkadaş çevresi daralıyor.
Yaşam evi yerine bir isim takmak isteseniz ne olurdu?
Yasemin Kon: İsmi çok güzel. Beni ilk çeken bu oldu.
Cenap Dandul: Huzur evi ya da emekliler evi denseydi sınırlanmış
olurdu. İsmi çok güzel.
B+ YAZ 79
yasam evleri.indd 79
6/26/09 4:39 PM
Beşiktaş'ta yerel seçim
80 B+ YAZ
29Mart secim.indd 80
6/26/09 4:42 PM
Kent, Başkanı'na
sahip çıktı!
Fotoğraflar: NURCAN VOLKAN - ŞENOL KAŞIKÇI
Türkiye Cumhuriyeti Yerel Seçimleri’nde CHP’nin adayı İsmail Ünal
yüzde 69.3 oyla bir rekora daha imza attı. Kendini ‘CHP’nin neferi’ olarak gören
İsmail Ünal’a halk kendi sözleri ile ‘Sonuna kadar’ dedi.
D
emokrasinin gücünü hissettiğimiz 2009 Türkiye Cumhuriyeti Yerel Seçimleri 29 Mart’ta yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki yerel yönetimleri belirleyen seçimlere 19 parti katıldı. Seçimlerde 48 milyon 6 bin 650 seçmen tarafından 81 ilin genel meclis üyeleri, 16 büyükşehir
belediye başkanı seçildi. Seçimlerde ayrıca 957’si ilçe, bin
974’ü belde ve kasaba olmak üzere toplam 2 bin 931 belediyenin başkanları
ve meclis üyeleri, köy ve mahalle muhtarları da belirlendi.
yim, ben CHP’nin üçüncü kuşağıyım. Ama şimdi yakamdaki CHP rozetini yüreğime alıyorum.”
İstanbul’daki seçimler kelimenin tam anlamıyla yeni rekorları da siyasi tarihimizin belleklerine taşıdı. İstanbul’da rakiplerine fark atarak seçilen CHP’li
Belediye Başkanları önemli başarılara imza attılar. 12 büyük ilçe “CHP” dedi.
“İstanbullu belediyelerden memnun mu? ODAK Araştırma Şirketi’nin
İstanbul’la ilgili araştırması bir hayli ilgi çekti. Örneğin İstanbul’un etnik yapısı ve siyasal eğilimiyle ilgili yeni veriler işin uzmanlarınca çok çarpıcı bulundu. Hatta bir siyasetçi şu değerlendirmeyi yaptı: “İstanbul’un etnik yapısıyla ilgili rakamlar beni şaşırttı. Daha kozmopolit bir şehir bekliyordum. Farklı
etnik yapıların olması İstanbul için daha iyi olacaktı.” Bu araştırma herkesin
bildiğinin tersine İstanbul’da en fazla Sivaslı değil, Trabzonlu olduğunu ortaya koydu. Şimdi gelelim etnik anlamda çok da karmaşık olamayan bu şehirde, belediye hizmetleri konusunda İstanbul halkının ne düşündüğüne…
Avrupa Yakası’ndaki 20 ilçe arasında ciddi bir yarış var… Memnuniyet oranı yüzdesinde CHP’li belediyelerin durumu iyi… Beşiktaş Belediyesi yüzde
60.5… Araştırmanın bütününe baktığımızda İstanbul halkı, bir iki belediye
hariç genel olarak belediye hizmetlerinden memnun görünüyor…”
Mahmut Övür/ Sabah
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal halkın güven ve desteğini bir kez
daha alarak ilçedeki ikinci dönemine adım attı. Yüzde 69.3 oranlık bir paya
sahip olan Ünal, 71 bin 846 oy alırken AKP’nin iddialı adaylarından Sibel
Çarmıklı 26 bin 524 oyda kaldı. Ünal, Çarmıklı’nın karşısında 45 bin 322
gibi büyük bir oy aldı.
Seçim yarışında rakiplerine fark atarak İstanbul’daki en yüksek oy oranlarından birine ulaşan Ünal, Levent’teki Beşiktaş Belediye Başkanlığı önünde yaptığı teşekkür konuşmasında şunları söyledi: “Sevgili Beşiktaşlılar,
Beşiktaş’ta yarış farklı oldu. Kent, Belediye Başkanı’na sahip çıktı. Kent, İsmail Ünal’a sahip çıktı ve kent “sonuna kadar” dedi. Ben CHP’nin neferi-
Seçim öncesi basın yorumlarına bakıldığında; “Perşembenin gelişinin
çarşambadan belli” olduğu kanıtlanıyor. Sabah Gazetesi’nden Mahmut
Övür’ün yazısı bu anlamda dikkat çekici. Övür’ün bir araştırma sonuçlarına
dayanarak verdiği bilgiler önemli. Seçim öncesi yüzlerce olumlu yorumdan
sadece birini temsil eden Mahmut Övür’ün yazısı özetle şöyle:
B+ YAZ 81
29Mart secim.indd 81
6/26/09 4:42 PM
Başarısızlığa da dikkat!
Seçim sonuçlarından her siyasi parti mutlaka ders çıkaracaktır ama iktidar
partisinin geldiği durum dikkat çekicidir. Ortaya çıkan durum AKP’yi ciddi bir şekilde endişelendirmelidir. Zira AKP oyunu yüzde 46.54’ten yüzde 38.88’e, yani yüzde 7.6 oranında düşürmüştür. AKP sadece oy oranında bir kayıp yaşamamış, çok önemli il belediye başkanlıklarını kaybetmiştir.
yüksek oranlarda oy elde etti CHP. Oy oranları neredeyse anti demokratik
denecek yüzde 60-70 mertebesine ulaştı. Bu bir!...”
Hasan Bülent Kahraman
“…İlçe belediye başkanlarının kişisel başarısı. Selami Öztürk, İsmail Ünal,
Ateş Ünal Erzen gibi isimler oylarını katlayarak artırdı. Halk bu konuda bilinçli bir seçicilik sergiledi….”
Söz Sende/ Balçiçek Pamir.
“Yandaş medya işe yaramadı:…Takvim gazetesi de Beşiktaş Belediye
Başkanı İsmail Ünal hakkında kötü haber yaptığı gün, ücretsiz olarak dağıtıldı... Aynı olay Eskişehir’in Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Büyükçekmece Belediye Başkan adayı Hasan Akgün ve Adana Büyükşehir Belediye Başkan adayı Aytaç Durak için de gündeme gelmişti….Gelelim seçim sonrasına… İstanbul Beşiktaş’ta İsmail Ünal ile ilgili yürütülen kampanya boşa çıktı. Ünal tekrar Beşiktaş Belediye Başkanı oldu. Üstelik yüzde
60 oy aldı… Vatandaşın tokadı bitmiyor! AKP’nin Beşiktaş Belediye Başkan adayı Sibel Fatma Çarmıklı seçim öncesinde Conrad Otel’de görkemli bir davet de vermişti üstelik. Büyük para da harcamıştı. İsmail Ünal ise
böyle gösterişli davetlere başvurmadığı halde ipi göğüsledi. Çünkü yıllardır yaptıkları ortadaydı. Fazla söze gerek yoktu yani… Yaptıkları yapacaklarının teminatıydı. Halk hizmetinden memnun kaldığı için yine İsmail Ünal’ı
seçti…”
Yerin Kulağı Var / Mehmet Şehirli
“...2009 seçimlerinde çok açık biçimde bir CHP radikalizmi yaşandı.
CHP’nin ‘kalesi’ sayılan ve ilçelerde eskiden sandığa gitmeye gönül indirmeyen o malum üst gelir guruplarında, kent merkezlerinde yaşayan, yüksek eğitimli kesim bu defa sandıklara akın ve hücum etti. Sonuç: CHP kalesi oy sandıklarında oylar patladı. Kadıköy’de, Çankaya’da, Beşiktaş’ta çok
“İstanbul’da rakiplerine fark atarak seçilen belediye başkanları rekorlara
imza attı. 12 büyük ilçe CHP dedi. …Beşiktaş Belediyesi’nin başkanlığını
yürüten CHP’li İsmail Ünal, en yakın rakibini ezici bir üstünlükle geride bırakarak, ilçedeki 2. dönemine adım attı…”
Hürriyet Haber Merkezi B+
Seçim dönemine ait değerlendirmeleri yansıtan gazete haberlerini alt alta
sıralamaya kalksak dergimizin sayfaları dolup taşacak.
İstanbul’da anakent belediyesini büyük çabalarla kazanabilen AKP’nin ilçe
belediyelerinde denediği yollarla ilgili haberlere girmiyoruz. Bugün konumuz Beşiktaş ve Beşiktaş kentlisinin yaptığı tercih. O nedenle basında yer
alan bazı özet yorumları aktarmakla yetineceğiz.
Şimdi sıra haberlerde:
82 B+ YAZ
29Mart secim.indd 82
6/26/09 4:42 PM
B+ YAZ 83
29Mart secim.indd 83
6/26/09 4:42 PM
Seçim değerlendirmesi
Beşiktaş
seçimlerini anlamak
Yazı: YUNUS SÖZEN / Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi
İktidarın gücünün yoğunlaşmasıyla artan laiklik kaygıları ve
CHP’nin sınıfsal tabanının yaygınlaşması, Beşiktaş ölçeğinde
CHP’nin yüksek oyunu açıklayabilir.
S
eçim demokrasinin en önemli kurumudur. Her ne kadar siyaset bilimciler arasında demokrasinin neyi içerdiği konusunda tam bir fikir birliği olmasa da, modern demokrasinin bütün tanımlarının ortak noktası ve olmazsa
olmaz unsuru yarışmacı çok partili seçimlerdir. 29 Mart
2009’da da, seçim öncesi kütüklerle ve seçim sonrası
bazı bölgelerde oy sayımıyla ilgili kısmi tartışmalar olsa da, Türkiye’nin bir
kez daha bu en önemli demokratik kurumu başarıyla işlettiği söylenebilir.
Bu yazıda Beşiktaş seçim sonuçlarının genel bir değerlendirmesi ve
Beşiktaş ilçesinde CHP’nin kazanmasının arkasındaki muhtemel nedenleri irdeliyorum. Seçimler siyasal mevkiyi kazanmak için bir yarışma
olarak düşünülürse ve bu yarışmanın Beşiktaş ölçeğinde de açık farklı
galibinin -yüzde 70 civarı bir oy oranıyla- CHP olduğu göz önünde bulundurulursa, neden Beşiktaş seçim sonuçları değerlendirmesinin ana
temasının CHP’nin oy oranı olduğu anlaşılabilir. Yazıda, CHP’nin başarısını, ülke, il ve ilçe ölçeğindeki etkilerin bir birleşimi olarak açıklıyorum. Tabii ki böyle bir argümanın daha sağlıklı olabilmesi için ayrıntılı bir
seçim sonrası araştırmasına ihtiyaç var, ancak değişik ölçeklerdeki sonuçları (ülke, il, ilçe, mahalle, sandık) kullanarak bu eksikliğin, kısmen
de olsa aşılabileceğini düşünüyorum.
22 Temmuz 2007 seçimleriyle 29 Mart 2009 seçimlerinin il genel
meclisinin sonuçlarını karşılaştırdığımız zaman (Bkz: Tablo 1), her iki
seçimde de birinci parti olan AKP’nin ülke genelinde yüzde 8 civarı
bir oy kaybına uğradığını, muhalefet partilerinden CHP, MHP, SP ve
2007 genel seçimlerinin aksine, mahalli seçimlere tek başına katılan
DSP’nin oylarının yüzde 2-3 arasında yükseldiğini görebiliriz.
2007 seçimlerine göre CHP’nin oylarını ülke genelindeki yükselme
oranından (yüzde 2.2) daha fazla arttırdığı bölgeler coğrafi olarak ülkenin Marmara Bölgesi ve sahillere yakın bölgelerde toplanmış görünüyor. Örneğin CNN Turk’ün yayımladığı seçim sonuçlarına göre
Edirne, Çanakkale, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli, Bursa, İzmir, Aydın ve Antalya illerinde CHP’nin oy oranı, yüzde 3.3 (Tekirdağ)
ile yüzde 12.7 (İzmir) arasında yükseliyor. Aynı bölgelerin birçoğunda
DSP’nin de yüzde 2.9 olan ülke ortalamasının altında kalmadığını da
belirtmek gerek. Sahile kıyısı olmayan şehirlerden ise sadece 5 tanesinde CHP oylarını ülke ortalamasının üstünde yükseltebiliyor.
CHP oylarındaki yükselmede kabaca iki sosyo-politik faktörün öne
çıktığını iddia etmek mümkün: Birincisi, iktidarın siyasal gücünün ge-
nişlemesiyle artan değerlerle ilgili kaygılar, ikincisi ise CHP’ye batıda
ve sahile yakın bölgelerdeki, bir önceki seçime göre daha yaygın sınıfsal destek. Bunlardan birincisi, yani laikliğin aşındırıldığından kaygılananların CHP’ye oy vermesi çokça iddia edilen makul bir önerme. Ancak bu kaygının, neden bu seçimlerde 2007 seçimlerinden
daha fazla ortaya çıktığını açıklamak için siyasal ortamı da göz önünde bulundurmak gerek. Çünkü 22 Temmuz 2007 seçimlerinde ana
temalar daha fazla değerler (din/laiklik ekseni) üzerine geliştiği halde, bu temaların çok daha az işlendiği 29 Mart 2009 seçimlerinde,
laiklik kaygıları olduğu iddia edilen kesimler daha da kuvvetli bir biçimde CHP’ye yönelmiş görünüyorlar. Bunun sebebi, 2007 seçimlerinden sonra AKP iktidarının iyice güçlenmesinde ve bu gücün insanların hayatlarında daha hissedilebilir olmasında aranabilir. Basitçe
açmak gerekirse, bazı seçmenlerde zaten değerlerini paylaşmadıkları iktidarın bir de çok güçlendiği inancı doğmuştur. Bu inancın doğmuş olmasının temeli de AKP iktidarının siyasal, ekonomik, toplumsal, basın-yayın ve eğitim kurum ve kuruluşlarının çok önemli bir kısmına sahip olması ve sahip olamadıklarının da gücünü kırmaya çalışmasında aranabilir. Bu koyu muhafazakârlıkla şimdi bir de büyük
bir kuvvetin birleştiğine dair kaygı, nispeten daha seküler seçmenlerde CHP’ye 2007’de olan yönelimin 2009 seçimlerinde iyice artarak
sürmesini ve muhalefetin CHP’de birleşmesini sağlamış görünüyor.
Yani siyasal kampanyalar bu sefer çok daha az değerler ekseninde
yapıldığı halde, siyasal gücün demokratik sınırları zorlayacak hale geldiğine dair kaygı, beklenenin aksine değerlerin daha da yoğun bir şekilde ifade edilmesine yol açmış görünüyor. Beşiktaş seçmeni (Kadıköy ve Bakırköy seçmenleri gibi) sosyolojik olarak yukarıda bahsettiğim kaygıları taşıyan profile uyduğundan, CHP’nin Beşiktaş’ta
2007 seçimlerinde zaten yüksek olan oyunu (yüzde 53.9), 2009’da
DSP’nin yüzde 5’e yakın ayrı oyuna rağmen yüzde 68.3’e çıkartabilmesinde bu faktörün de etkili olduğu düşünülebilir (Bkz: 2007 milletvekili ve 2009 il genel meclisinde Beşiktaş oy dağılımı: Tablo 2).
Beşiktaş’a da etki eden ikinci genel faktör, CHP’nin seçmen profilinin önceki seçimlere göre daha alt sınıflara doğru açılması. Ülke
genelinde CHP’nin söyleminde ekonomiye öncelik vermesi ve yolsuzluk, yoksulluk gibi konuları daha çok dillendiren yüksek profilli, Kılıçdaroğlu-Gürsel ikilisinin seçim kampanyasında ön planda olması, ekonomik krizin de etkisiyle CHP’nin 2007 seçimlerine göre
nispeten sekülerleşmiş bölgelerde daha geniş bir sınıfsal yelpazeye
yayılmasını sağlamış görünüyor. Bunu hem Türkiye ölçeğinde Kocaeli (+yüzde 7.5), Bursa (+yüzde 3.8), Denizli (+yüzde 6.4), Gazian-
84 B+ YAZ
29Mart secim.indd 84
6/26/09 4:42 PM
tep (+yüzde 6.5), Zonguldak (+yüzde 7.3), İstanbul (+yüzde 6.6), İzmir
(+yüzde 12.7) gibi sanayi kentleri olarak bilenen bölgelerde, CHP’nin
seçimde en yüksek oy artışlarını kaydetmesinden, hem de bu kentlerden İstanbul içinde, Bayrampaşa, Kartal, Zeytinburnu, Maltepe
gibi bölgelerde CHP’nin İstanbul genelinde gösterdiği yükselmenin
(yüzde 6.58) üstünde artış göstermesinden anlayabiliriz. Bu faktörün
Beşiktaş’a etkisini de mahallelerden takip etmek mümkün olabilir. Beşiktaş 2009 belediye başkanlığı seçimlerinde, CHP hiçbir mahallede
yüzde 55’in altına düşmediği gibi, toplam 472 sandıktan sadece 3 tanesini kaybetmiştir. 2007 milletvekili seçimlerinde ise, yüzde 50’nin
altında kaldığı birçok mahalle olduğu gibi, kazanamadığı sandık sayısı
da 482’de 15’tir (Kaynak: TÜİK). CHP oylarının yüksek olmasının yanında dağılımının da dengeli olması, CHP’nin Beşiktaş’ta göreceli olarak düşük gelir gruplarının yaşadığı bölgelerde de atılım yaptığı şeklinde yorumlanabilir.
Tabii ki, genel siyasetin Beşiktaş seçmeninin davranışına etkilerinin
yanı sıra CHP’nin İstanbul ve Beşiktaş yerel siyasetinin ve siyasetçilerinin de Beşiktaş’taki seçim sonuçlarına etkisi olmuştur. Fakat bu üç
faktör arasında hangisinin başat olduğunu elimizdeki verilerle kestirmek güç. Yine de, seçmenlerin büyük çoğunluğunun yerel seçimlerde oylarını bütüncül bir şekilde kullandıklarını (büyükşehir belediye,
ilçe belediye ve il genel meclisi seçimlerinde aynı partiye oy verdiklerini) seçim sayım süreci tanıklığından ve aynı sandıkta partilerin oylarının değişik oylamalarda birbirine yakın sonuç vermesinden (aynı partinin aynı sandıktan büyükşehir belediye, ilçe belediye ve il genel meclisi oylarının yakın olması) sorunsuzca varsayabiliriz. (Tablo 3’te Beşiktaş ilçesinin 29 Mart’ta yapılan seçimlerden üçünün sonuçları kısaca
özetlenmiştir, tek tek sandık sonuçları Yüksek Seçim Kurulu’nun sitesinden görülebilir).
Tablo 3’te görüldüğü gibi genel toplamlarda da oylar benzer şekilde dağılmıştır. AKP’nin ve CHP’nin adayları büyükşehirde biraz daha
yüksek oy almış, CHP il genel meclisinde biraz daha az oy almıştır.
Ancak bu farklar ikincil faktörlerle kolayca açıklanabilir. Örneğin Beşiktaş ölçeğinde, İstanbul’un genelinde olduğu gibi MHP seçmeninin Kılıçdaroğlu’na biraz daha fazla meyletmesi ve DSP’nin İstanbul
kampanyasının zayıf olması ya da DSP’nin Beşiktaş Belediye Başkanlığı için güçlü bir aday çıkartmış olması küçük farkları anlaşılır kılabilir (CHP-DSP oy toplamı Beşiktaş Belediyesi için yüzde 76.5 gibi çok
yüksek bir orana ulaşmaktadır).
Sonuçta CHP’nin 2009’daki her üç seçimde de çok yüksek oy oranları kaydetmiş olması, hiçbir ölçeğin (CHP’nin genel parti politikaları, Büyükşehir adayı, Beşiktaş Belediyesi adayı) kuvvetli bir olumsuz
etki yapmadığı şeklinde yorumlanabilir. Çünkü, bu üç ölçekteki örgüte/
adaylara çok kızan bir seçmenin oyunu hiçbirinde CHP’ye vermeme
ihtimali yüksektir. Bunun tam tersi, yani seçmenin herhangi bir ölçekte
CHP’yi takdir etmiş olmasının diğerlerinde olumlu etki yapmış olması,
nispeten daha sorunlu da olsa, makul bir önerme sayılabilir. Eğer öyleyse, yukarıda açıkladığım ülkedeki siyasal değişimlerden dolayı Beşiktaş seçmeninin CHP’ye daha fazla yönelmesi dışında, seçmenin çoğunluğunun büyükşehir adaylık süreçlerini ve Beşiktaş Belediyesi’nin
icraatlarını başarılı bulduğu ya da en azından kesinlikle başarısız bulmadığı iddia edilebilir. Diğer bir deyişle, Beşiktaş ilçesinde, CHP’nin
büyükşehir ve ilçe adaylarına; büyükşehir adayının, partiye ve ilçe adayına, ilçe adayının da, partiye ve büyükşehir adayına oy kazandırmış
olması ya da en azından kaybettirmemiş olması muhtemeldir. Sonuç
olarak, bu kadar yüksek oy oranlarının ancak bu şekilde bir sembiyoz
ile açıklanabileceğini düşünüyorum. Başta belirttiğim iki faktörden (laiklik/güç yoğunlaşması kaygıları ve CHP’nin sınıfsal tabanının yaygınlaşması) birincisinde, ülke siyasetindeki gelişmelerden Beşiktaş daha
doğrudan etkilenmiş olsa da, ikincisinde bu üç seviye arasındaki ilişkiler çok kuvvetli olmalıdır. Ülke genelinde CHP’nin söylemini daha
ekonomi öncelikli hale getirmesi ve Kılıçdaroğlu-Gürsel ikilisinin İstanbul genelinde CHP’nin sınıfsal tabanını yayacak şekilde bir kampanya
yürütmesinin üzerine, Beşiktaş Belediyesi’nin bire bir ilişkiye dayanan
refah belediyeciliği ile ilgili hizmetleri bu söylemleri somutlaştırmış ve
CHP’nin Beşiktaş’ta her toplumsal gruptan (laiklik kaygısı olsun olmasın) oy almasına, her mahalleden ve hemen her sandıktan çok büyük
farklarla önde çıkmasına neden olmuş görünmektedir. B+
Tablo 1
Parti 1
22.07.2007 Milletvekili 29.03.2009 İl Genel Meclisi
AKP
*46.6 (16.327.291)
38.4 (15.353.553)
CHP
20.9 (7.317.808)
23.1 (9.229.936)
MHP
14.3 (5.001.869)
16.0 (6.386.279)
5.7 (2277777)
DTP
SP
2.3 (820.289)
5.2 (2079701)
DP
5.4 (1.898.973)
3.8 (1.536.847)
DSP 2
2.9 (1.139.878)
3
Bağımsızlar 5.2 (1.835,486)
5.3 4 (1.847.075)
Diğer
0.4 (172279)
4.5 5 (1.812.513)
Kaynak: Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim sonuçlarından adapte edilmiştir.
*Birim=Oranların tümü yüzde olarak ifade edilmiştir.
1. Bu sıralama 29 Mart seçimleri il genel meclisi sonuçlarına göre yapılmıştır.
2. DSP 2007 genel seçimlerine CHP listelerinden girmiştir.
3. 2007 seçimlerinde bu rakamın çok büyük bir bölümünü daha sonra
DTP’ye katılan bağımsızlar oluşturmuştur.
4. Genç Parti 2007 seçimlerinde yüzde 3.04 oy oranıyla Diğer kategorisinin en önemli kısmını oluşturmaktadır.
5. Bu rakamın yarısından biraz fazlasını BBP’nin yüzde 2.36 oyu oluşturmaktadır.
Tablo 2
Parti
22.07.2007
Milletvekili (Beşiktaş)
23.03.2009
İl Genel Meclisi (Beşiktaş)
CHP
*53.9 (62.842)
68.3 (81.059)
AKP
18.6 (21.700)
16.5 (19.619)
DSP
4.9 (5.865)
MHP
10.6 (12.394)
4.3 (5114)
DP
4.5 (5.225)
0.6 (729)
Bağımsız:
Baskın Oran
5.0 (5.879)
5.86 (6.721)
Diğer
5.2 (6.130)
Kaynak: Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim sonuçlarından adapte edilmiştir.
*Birim= Oranların tümü yüzde olarak ifade edilmiştir.
6. Bu rakamın yarısından biraz fazlası yüzde 3.2 ile Genç Parti’ye aittir.
Tablo 3
Parti
İl Genel Meclisi Büyükşehir Belediye Beşiktaş Belediye
CHP
*68.3 (81.059)
72.7 (85.817)
69.3 (81.501)
AKP
16.5 (19.619)
19.3 (22.846)
16.1 (18.997)
DSP
4.9 (5.865)
1.8 (2.188)
7.2 (8.423)
MHP
4.3 (5.114)
2.5 (2.894)
4.2 (4.956)
Kaynak: Yüksek Seçim Kurulu ve CHP seçim sonuçları analizinden adapte edilmiştir.
*Birim= Oranların tümü yüzde olarak ifade edilmiştir.
B+ YAZ 85
29Mart secim.indd 85
6/26/09 4:42 PM
Haberler
Işığı ilk hissedenler...
Kime sanatçı denir? Bu sorunun tek bir yanıtı yok. Belirli bir dünya görüşü
ve duruşu olan, bizlere umutsuzluğu değil umudu aşılayan mıdır sanatçı? Ya
da toplumsal yabancılaşmayı törpüleyen, eleştirel olan ama aynı zamanda
çözümler sunabilen kişi midir? 14 Haziran 2009 tarihinde gerçekleşen 14.
Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyunculuk Ödül Töreni’ne katılan tüm sanatçılar, duyarlılıklarıyla sessiz kitlelerin sesi olduklarını bir kez daha kanıtladılar. Ekrem Bora, Nebahat Çehre, Kenan İmirzalıoğlu, Özgü Namal, Sumru Yavrucuk, Yetkin Dikinciler gibi birçok ünlü ismin katıldığı gecede toplumsal sorunlar karşısında sanatçılarımızın farkındalığı ve duyarlılığı verdikleri tüm mesajlarda dikkat çekti.
ödülü ise “Cesaret Ana ve Çocuklar” oyunundaki rolüyle Tilbe Saran’a verildi.
Müzikal ya da Komedi dalında “Yılın En Başarılı Yapımının Yönetmeni” ödülüne, Tiyatro Pera tarafından sahnelenen “Rahat Yaşamaya Övgü” oyunu
ile Nesrin Kazankaya değer görüldü. Sinema alanında ise “Yılın En Başarılı
Yapımının Yönetmeni” ödülü “Maskeliler” filmi ile Taner Barlas’ın oldu.
Ulu önder Atatürk’ün dediği gibi “Sanatkâr, cemiyette uzun ceht ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.” Kendi çağının tanığı olabilmeyi başaran değerli tiyatro ve sinema oyuncularımızın aydınlığı hepimize
umut oldu.
Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde gerçekleşen törende gecenin sunuculuğunu Berna Laçin ve Kerem Alışık yaparken Nazan Öncel şarkılarıyla, Çıplak Ayaklar Grubu da danslarıyla geceye renk kattı. İkisi Onur Ödülü olmak üzere toplam 19 kategoride verilen ödüller sahiplerini buldu. İsmail
Ünal tarafından takdim edilen Sinema Onur Ödülü’nü Türkan Şoray ve Vedat Türkali paylaşırken, Yıldız Kenter Tiyatro Onur Ödülü’nün sahibi oldu. İsmail Ünal yaptığı konuşmada meydanlarda alınan başarının gelip geçici olduğunu, asıl değerli ve kalıcı olanın bunun gibi platformlarda elde edilen başarılar olduğunu belirterek bir kez daha sanata ve sanatçıya verdiği değeri
ve desteği vurguladı. Sinema Onur Ödülü sahibi Vedat Türkali’nin 1 Mayıs’ta
herkesi Taksim’e beklediğini dile getirmesi salondan büyük alkış aldı. Gecede katılımcılar tarafından sık sık Türkan Saylan’a destek mesajları verildi.
Sinema alanında “En İyi Kadın Oyuncu”ödülü Melis Birkan’a, “En İyi Erkek
Oyuncu” ödülü “ Devrim Arabaları” filmindeki performanslarıyla Taner Birsel, Ali Düşenkalkar, Halit Ergenç, Altan Gördüm, Serhat Tutumluer, Onur
Ünsal ve Selçuk Yöntem’e verildi.
Yeşilçam’a damgasını vuran sanatçının anısına düzenlenen ve ustanın adıyla anılan ödül töreni her yıl Çolpan İlhan ve Kerem Alışık’ın büyük emeğiyle
gerçekleştiriliyor.
Tiyatro alanında “Yılın En İyi Erkek Oyuncusu” ödülü İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen “Maskeliler”oyunundaki rolleriyle Mehmet Gürhan ve Levent Üzümcü’ye ,“Yılın En İyi Kadın Oyuncusu”
86 B+ YAZ
haber.indd 86
6/26/09 4:59 PM
Ustalara saygı
Halit Refiğ, Çiğdem Talu, Melih Kibar, Ataol Behramoğlu, Ferruh Doğan
ve Selim İleri… Beşiktaş Belediyesi “Ustalara Saygı” etkinliği kapsamında
altı değerli ismi onurlandırdı.
6 Nisan 2009 Pazartesi akşamı Türk sinemasının yaratıcılarından Halit Refiğ anıldı. 1960’dan beri kültür sanat hayatımıza damgasını vuran değerli usta
için hazırlanan belgesel niteliğindeki çalışmalardan kısa bölümler sunuldu.
20 Nisan 2009 Pazartesi akşamı şair Ataol Behramoğlu için gerçekleştirilen Ustalara Saygı etkinliğinde sanat hayatımıza katkıda bulunan değerli ustamız, dostları, çalışma arkadaşları ve ailesinin katılımıyla sanatseverler
sanatçıyı daha yakından tanıma imkânı buldu. Etkinliğe Behramoğlu ailesi,
Sali Turan, Ali Sirmen ve Turgay Fişekçi gibi ünlüler katıldı.
Bu altı değerli isimden bir diğeri ise Ferruh Doğan oldu. Ünlü karikatürist
için düzenlenen gecede ülkemizde karikatür sanatının bir dönemi de masaya yatırılmış oldu. Bu etkinliğin bir diğer önemli özelliği ise ustanın ölümünden sonra gerçekleştirilen ilk etkinlik olmasıydı. Karikatüristin albümünden seçmeler bir dia gösterisi ile seyircilerle paylaşıldı.
27 Nisan 2009’da gerçekleşen etkinlik Çiğdem Talu ve Melih Kibar için
toplanıldı. Talu ve Kibar’ın yaşamına ilişkin dia gösterileri seyircilere sunuldu. Erol Evgin Orkestrası’nın eşliğinde gece özel bir konsere dönüştü.
Yazıları, hazırladığı televizyon programları, senaryo ve tiyatro oyunlarıyla edebiyat ve sanat hayatımızın vazgeçilmezlerinden biri olan Selim İleri
bu altı usta isimden bir tanesiydi. 4 Mayıs 2009’da gerçekleştirilen gecede usta, yapıtlarıyla anıldı. Etkinliği hazırlayan Faruk Şüyün, edebiyat, basın, yayın, tiyatro, sinema, müzik, televizyon ve resim dünyasından ünlüleri bir araya getirdi.
Kültürü gelecek
kuşaklara aktarmak
Seçimden sonraki
ilk meclis toplantısı
Beşiktaş Belediye Meclisi’nin 6. dönem ilk meclis toplantısı İsmail Ünal başkanlığında 29 Mart Yerel Seçimi sonrasında gerçekleştirildi. İlk oturumda meclis başkanvekili, divan kâtibi, encümen üyeliği, ihtisas komisyonları üyeliği, Marmara Boğazları ve Belediyeler
Birliği komisyon üyeliği ve İstanbul Boğazı Belediyeler Birliği komisyon üyeliği görevlerini üstlenecek belediye meclis üyeleri belirlendi. İsmail Ünal yaptığı açılış konuşmasında Beşiktaş’ın önemini vurgulayıp geçen beş yıllık dönemde verimli, uyumlu, her zaman
çözüme odaklı bir ortak çalışma kültürü ortaya koyan meclis üyelerine ve Beşiktaş kentlilerinin yüksek desteğine teşekkür etti.
Beşiktaş Kız Yurdu
öğrencileriyle akşam yemeği
18 Ekim 2008’de Çırağan Caddesi’nde hizmete açılan Beşiktaş Kız Öğrenci Yurdu’nu ziyaret eden Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal öğrencilerle akşam yemeğinde buluştu. Öğrencilerin sıkıntı ve dertlerini de dinleyen İsmail Ünal sık sık çağdaş bir yaşam için eğitimin önemine değindi.
Beşiktaş Belediyesi tarafından Çırağan Caddesi’ndeki eski belediye binasında yaptırılan Beşiktaş Kız Öğrenci Yurdu, şu anda 148 öğrenciye ev sahipliği yapıyor. Yemeğin sonunda, yurt öğrencileri Belediye Başkanı İsmail
Ünal’a ziyaretlerinden dolayı teşekkür ederken, çok çalışacaklarına ve eğitimlerinde başarılı olacaklarına dair söz verdiler.
Yüzyıllardır Türk kültür ve sanatının öncülüğünü yapmış Orta Asya’dan
Anadolu’ya taşınıp, Cumhuriyet döneminden günümüze kadar eşsiz
yapıtlarıyla devamlılığını sürdürmüş Türk süsleme sanatları kuşkusuz
en değerli miraslarımızdan biri. Günümüzde bu alanda kararlılıkla üretmeye devam eden ustalarımızın kendi çağdaş yorumlarıyla harmanladıkları eserleri, TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı Geleneksel Türk
Süsleme Sanatları Eğitim Merkezi tarafından düzenlenen “Türk Süsleme Sanatları Sergisi”nde sanatseverleri bir araya getirdi. 27 Mayıs
2009 Cumartesi günü açılan karma sergide her biri alanında uzman
eğitimcilerin sabır ve itinayla yoğrulmuş tezhip, minyatür, kat’ı, ebru,
ve hat dallarındaki eserleri yer aldı. Milli Saraylar Eğitim Sorumlusu Dilek Çalış, Türk süsleme sanatlarının yeniden canlandırılması, insanımıza tanıtılması ve bizden sonra gelecek kuşaklara aktarılması adına büyük emek harcandığını belirtti. Dilek Çalış 2-3 yıllık bir eğitim sürecinden sonra öğrencilere MEB onaylı sertifikalar verildiğini söyleyerek, bu
geleneksel sanatlarımızın kuşaklar boyu devam ettirilmesi için çabaladıklarını söyledi. Dilek Çalış serginin gördüğü ilgiden memnun olduğunu belirtti. Sergiye katılan sanatçılar öğrencilere ücretsiz eğitim de veriyorlar.
B+ YAZ 87
haber.indd 87
6/26/09 4:59 PM
Haberler
Akraba mıyız,
değil miyiz?
Pek çoğumuzun haberi olmasa bile işte bu iki soru 19. yüzyıl Macar aydınlarını ikiye böldü ve şiddetli tartışmalar yaşanmasına sebep
oldu. Günümüze kadar uzanan tartışmalar bu iki ulusun etkileşiminin
ne kadar güçlü olduğunun en önemli kanıtlarından biri. TBMM Milli
Saraylar Daire Başkanlığı tarafından 2010 yılı İstanbul Avrupa Kültür
Başkenti etkinlikleri içerisinde 2 Mayıs 2009 tarihinde Dolmabahçe
Sarayı Camlı Köşk’te açılan “Türk-Macar Dostluk İlişkilerinden Kesitler” Sergisi bizlere Türklerle Macarlar arasındaki tarihi ve kültürel
bağların nasıl şekillendiğini tematik ve kronolojik olarak yansıttı. Sergide 100 bilgi panosu ve 45 obje yer aldı. Açılışa Türkiye Büyük Millet
Meclisi (TBMM) Başkanı Köksal Toptan, Macaristan Ulusal Meclisi
Başkanı Katalin Szili ve Almanya Federal Cumhuriyeti Meclis Başkanı Norbert Lammert katıldı. Açılış öncesi yaptıkları ortak basın toplantısında; 2010 Avrupa Kültür Başkentleri Macaristan’dan Pecs,
Almanya’dan Essen ve Türkiye’den İstanbul’un tanıtımı yer aldı.
Jetix Çocuk Ödülleri
sahiplerini buldu
Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi’nde dördüncüsü düzenlenen
Jetix Çocuk Ödülleri, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın da katılımıyla gerçekleşti. “En Sevilen Müzik Grubu”, “En Sevilen Kadın Şarkıcı”,
“En Sevilen Erkek Şarkıcı”, “En Sevilen Kadın Oyuncu”, “En Sevilen Erkek Oyuncu”, “En Sevilen Sporcu”, “En Sevilen Dizi” kategorilerinde oylama yapıldı. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen yarışmada, geçen seneye oranla yüzde 64’lük bir artışla, rekor sayıda çocuk oy kullandı. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal da onur ödülüne layık görüldü. En sevilen aktör
Oktay Kaynarca, en sevilen aktris Sinem Kobal oldu. En sevilen TV dizisi; “Selena” seçildi.
İki hükümdar ilişkisi
2010 Avrupa Kültür Başkenti Parlamento Başkanları Toplantısı kapsamında “İki Dost Hükümdar: II. Abdülhamit ve Kaiser II. Wilhelm” Sergisi 2 Mayıs 2009’da yapıldı. Sergi TBMM Başkanı Köksal Toptan, Macaristan Ulusal Meclisi
Başkanı Katalin Szili ve Almanya Federal Cumhuriyeti Meclisi Başkanı Norbert Lammert’in
katılımıyla açıldı. Sergide Türk ve Alman ilişkileri Kaiser II. Wilhem’le II. Abdülhamit’in kurduğu dostluk çerçevesinde ele alındı. II. Abdülhamit ve Kaiser II. Wilhelm‘in önce dostluğa sonrasında ittifaka dönüşen ilişkisi fotoğraf ve belgelerle gözler önüne serilmiş oldu.
Milli Saraylar Koleksiyonu Topkapı Sarayı Müzesi, Askeri Müze, Deniz Müzesi, Vedat Nedim Tör Müzesi ve İstanbul Üniversitesi Nadir
Eserler Kütüphanesi’nden derlenen hediye, fotoğraf, mobilya ve belgelerden oluşan sergi Yıldız Şale’de gerçekleşti.
“Sıradışı Yetenekler”
sergisi ile engelleri aştık!
Beşiktaş Belediyesi’nin Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı ile birlikte yürüttüğü takı tasarımı eğitimleri ilk meyvelerini vermeye başladı. Tamamı spastik öğrencilerin el becerileriyle üretilen çalışmalar Beşiktaş Belediyesi Levent Hizmet Binası’nın girişinde sergilendi. Engellilerin toplumsal hayata katılımını ve sosyalleşmelerini
arttırmayı amaçlayan oluşumda Eğitmen Serap Akın Birkandan’ın
spastik çocuklarla beş senedir birlikte yürüttüğü takı tasarımı çalışmaları büyük beğeni topladı.
88 B+ YAZ
haber.indd 88
6/26/09 4:59 PM
Nehar Tüblek Ödülleri
sahiplerini buldu
Beşiktaş Belediyesi ve Karikatürcüler Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği 14’üncü Nehar Tüblek Karikatür Yarışması’nın ödül töreni, Beşiktaş Akatlar Kültür Merkezi’nde yapıldı. Bu yıl yarışmada seçilen konu “Ekonomi” oldu. Birinciliğe Kürşat Zaman, ikinciliğe Ahmet Aykanat, üçüncülüğe ise Şevket Yalaz layık görüldü.
Mansiyon ödüllerini Sami Caner, Akın Candemir ve Oğuz Güler
aldı. Beşiktaş Belediyesi Onur Plaketi’ni Seyit Saatçi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Onur Plaketi’ni Cihan Demirci, Dünya Yayıncılık
Onur Plaketi’ni Hicabi Demirci aldı.
MKM’de
İstanbul Resitalleri
Ünlü piyanist Tamara Stefanovich, 16 Nisan
2009’da İstanbul Resitalleri kapsamında gerçekleşen solo resitaliyle Beşiktaş Belediyesi Mustafa Kemal Merkezi’nde sanatseverlere keyifli dakikalar yaşattı. Konserde daha
çok çağdaş bestecilerin eserlerine yer verildi. Pierre Laurent Aimard’ın dört el partneri Tamara Stefanovich, çağdaş repertuvarın önemli bestecilerinin eserlerini birlikte seslendirdikleri Pierre Laurent Aimard
ile birçoğu Amerika Birleşik Devletleri’nde
gerçekleşen dünya çapındaki performansları ile dikkat çekiyor.
“Art Show” buluşması
Bir yerel yönetim tarafından, plastik sanatlar alanında düzenlenen ilk sanat
festivali olma özelliğine sahip “ART SHOW Sanat Galerileri Buluşması”
9 Mayıs 2009 tarihinde Beşiktaş Çağdaş’ta gerçekleşti. 18 sanat galerisini bir araya getiren etkinlik; sanatseverlerin izleyici konumundan alıcı konumuna geçmesine, yeni koleksiyonların oluşmasına ve Türkiye’de sanat pazarının büyümesine destek olma amacını taşıyor. ART SHOW 2009’da
Stefan Rahnicean, Galip Nahit Noyan, Cem Sağbil, Vedat Örs, Mustafa Ata, Güngör Taner, Serdar Leblebici, Akın Yıldırım, Ramiz Aydın, Dilek
Çetiner, Mehmet Çetiner, Muzaffer Akyol, Zekai Ormancı, Füge Demirok,
Yıldız Yılmaz, Reza Hemmafirad, Hakan Esmer, Ardan Özmenoğlu, Yiğit
Yazıcı, Bülent Çınar, Can Maden, Emre Okçuer, Nur Gürel, İbrahim Koç,
Ömer Uluç, Ergin İnan ve Hıncal Uluç koleksiyonları izleyicilere sunuldu.
Arnavutköy’de sanat
Genç, emekli veya başka uğraşlar arayan bir grup ev hanımı
Arnavutköy’de bulunan Sanat Atölyesi’nde çok güzel şeyler üretiyorlar. Hem Boğaz’ın ve Arnavutköy’ün tadını çıkarıyorlar, hem
de çok sıcak bir ortamda yeteneklerini keşfedebilmenin mutluluğunu yaşıyorlar. Gülhan Hoca yönetiminde hem hoş vakit geçiriyor, hem de kişisel yeteneklerini geliştiriyorlar. Sanat atölyesi öğrencilerinin ürettikleri, 1-7 Haziran 2009 tarihleri arasında Beşiktaş Belediyesi’nin Levent hizmet binasında sergilendi. Sergide,
Osmanlı motiflerinin yer aldığı cam mozaik sehpalar, panolar, Bizans dönemine ait figürlerin bulunduğu taş mozaik aynalar, objeler, el boyaması desenlerle süslü dekorasyon malzemeleri, abajurlar, aydınlatma araçları, kurdele ile yapılmış tabloları yer aldı.
İstanbul kentinin
tarihi eserleri
Emekli Albay Nezih Gündoğan’ın “Rölyef ve El Sanatları Sergisi”,
4 Mayıs 2009 Pazartesi günü Beşiktaş Belediyesi Levent Hizmet
Binası’nın girişinde yer alan sergi salonunda sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Boğaziçi yalıları ve İstanbul’un tarihi yapılarını konu
alan her bir eserin tamamlanması yaklaşık dört ay sürdü. Sanatçı,
toplam dört senelik bir çalışmanın sonucunda bu sergiyi ortaya çıkardı. Aralarında “2010 Kültür Başkenti” konulu yarışmada sergilenmeye hak kazanmış olan çalışmaların da bulunduğu eserler büyük ilgi gördü.
B+ YAZ 89
haber.indd 89
6/26/09 4:59 PM
Haberler
Türk Yahudilerine
dışarıdan bakış
Yaşam engel tanımaz
2002 Türkiye Özürlüler Araştırması sonuçlarına göre, Türkiye’de
engelli vatandaşlarımızın toplam nüfus içindeki oranı yüzde 12.29.
Daha kısa bir anlatımla; 8,5 milyon kişi engelli. Erkeklerde bu oran
11,10, kadınlarda yüzde 13,45. Bizler toplum olarak engelli vatandaşlarımızın trafik ışıklarına kurulan sesli düzeneklere, engelli asansörlerine, engelli otoparklarına, toplu ulaşım istasyonlarındaki
asansörlere ve akla ilk etapta gelmeyen yığınla sorunla yaşamalarına göz yumuyoruz. Oysa hepimizin tüm bunlara gereksinim duyma ihtimalimiz bir trafik kazası kadar yakın. Engelli vatandaşlarımızın hayatı bir ucundan tutmalarına yardımcı olabilmeliyiz. Ortaköy
Meydanı’nda gerçekleşen ve Beşiktaşlıların yoğun katılımına sahne olan “Yaşam Engel Tanımaz” etkinliği bunlardan biri. Beşiktaş
Belediyesi 12 Mayıs 2009 günü gerçekleştirdiği önemli bir etkinlikte engelli sanatçıları, sporcuları, break dansçıları ve daha nicelerini bir araya getirdi. Toplumsal kucaklaşmayı sağlayan Yaşam Engel Tanımaz etkinliği bir kez daha yaşamın engel tanımadığını herkese gösterdi.
Su geleceğimizdir
Belediye ile Uluslararası Lions 118-T Yönetim Çevresi Federasyonu’nun
düzenlemiş olduğu “Su Geleceğimizdir” adlı resim yarışmasının ödül töreni
18 Mart 2009 Çarşamba günü Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Toplumun dikkatini doğal kaynaklarımızın azalmasından doğabilecek sorunlara çekmek ve çevre bilincinin gelişmesine katkıda bulunması amaçlanan resim yarışmasında Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’a katkılarından dolayı teşekkür ödülü verildi. Törene TEMA Vakfı, Greenpeace örgütü, Semra Özal ve sanatçı Melike Demirağ gibi pek çok değerli konuk
katıldı. Yılmaz Erdoğan da yılda sadece bir kez verilen ve Uluslararası Lions 118-T Yönetim Çevresi Federasyonu’nun en yüksek nişanı olan, “Ord.
Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay Hizmet Gönüllüsü Ödülü”ne layık görüldü.
Türkiye tarih boyu farklı dinlerin, kültürlerin buluştuğu bir ülke olma özelliğini
koruyor. Doğusundan batısına barındırdığı cami, sinagog ve kiliselerle hoşgörünün sembolü olmuş bu ülkede yüzyıllardır hepimiz kardeşçe ve barış
içinde bir arada yaşıyoruz. Bizi birbirimizden ayıran kültürel, dini, etnik farklarımız bir anlamda bu toprakların zenginliğini gözler önüne seriyor. Bu zenginliklerimizden biri de Türkiye’deki 500 yıllık geçmişleriyle varlıklarını sürdüren başlıca gayrimüslim cemaatlerden biri olan Türk Yahudileri. Sayıları 25 bin civarında olan ve 22 bini İstanbul’da yaşayan, kültürleriyle, varlıklarıyla bu topluma çok anlamlı ve verimli katkılarda bulunmuş kardeşlerimizle
en büyük ortak hazinemiz, her karışı çelik gibi bir irade ve bağımsızlık aşkıyla kazanılan bu topraklar.
Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu “Demokrasi ve İnsan Hakları için
Avrupa Aracı” programı tarafından desteklenen Türk Yahudilerine Dışarıdan Bakış Fotoğraf Sergisi’ni gezerken aynı tanıdık ve dost yüzleri gördük.
29 Nisan 2009’da açılan sergi, İsrail’de “Academy for Geographic Photography” fotoğraf okulu öğrencilerinin bir hafta boyunca İstanbul’da Türk
Yahudilerine ait mekânlarda çekmiş oldukları fotoğraflardan oluştu.
Ortaköy sanat kokar
Farklı kimliklerin bir arada harmanlandığı bir semttir Ortaköy. Yüzyılların birikimi olan tarih ve kültürle birlikte İstanbullu’nun denizle buluştuğu yerdir. Bu çekici semt Ortaköy Kültür Merkezi sayesinde
1998’den bu yana şehrin entelektüel birikimine katkı sağlıyor. Farklı
tarihi dokunun içinde 7.000’e yakın arşiviyle kütüphanesi önemli bir
değer yaratılıyor Ortaköy’de.
Afife Jale Tiyatro Salonu, resim galerisi, çalışma odaları ve atölyelerle sanatın ışığını semte yansıtan Ortaköy Kültür Merkezi sanatseverleri kucaklamaya devam ediyor.
Mayıs ayı etkinlikleri kapsamında sahnelen “Git Gel Dolap ve Hoşgelişler Ola, Tanrı, Bunu Yapan İki Kişi, Yan Sokağın Akıllı Kedileri”
gibi tiyatro oyunlarıyla bizleri tiyatronun büyülü dünyasında eşsiz biz
gezintiye çıkardı.
İstanbul Spontane Tiyatrosu’yla sanatseverler farklı tiyatro anlayışlarıyla da tanıştırıldı.
19-29 Mayıs arasında gerçekleştirilen “Biz Atatürkün Çocukları Buradayız” adlı sergi yağlı boya ve sulu boya eserleriyle birçok sanatçının eserlerinden oluşan görsel bir şölene döndü. Bu önemli merkezin Haziran ayı içerisinde de etkinlikleri devam etti. Ay boyunca
eğitim ve öğretim yılına veda eden öğrencilerin yılsonu çalışmaları,
Kadıköy Sanat Tiyatrosu’nun “Gülüşlere Yolculuk” adlı çocuk oyunu, Türkiye İşitme Engelliler Derneği’nin düzenlediği program, Çevre Haftası nedeniyle düzenlenen etkinlikler devam edecek. Ortaköy
Kültür Merkezi hayatı anlamlı kılmayı sürdürüyor.
90 B+ İLKBAHAR
haber.indd 90
6/26/09 4:59 PM
Deutsche Bank Urban Age Award 2009
20. yüzyıl sonları ekonomik küreselleşme, 21. yy’ın ilk bölümü ise kentlerin çağı. Kentler çağında 2010 kültür başkenti olması nedeniyle dikkatleri üzerine çeken İstanbul bu kez 100
bin dolar tutarındaki üçüncü “Deutsche Bank Urban Age Award”a ev sahipliği yapacak.
“Deutsche Bank Urban Age Award”,
Urban Age Projesi’nin bir girişimi olarak, Deutsche Bank Alfred Herrhausen Society ve London School of Economics and Political Science işbirliği ile
gerçekleştiriliyor. İnsanların yeni tür örgütlenmeler yolu ile yaşadıkları şehirler
için sorumluluk almalarını teşvik etmek
amacıyla ödül, toplumun yaşam standartlarını ve yaşanan fiziksel çevrenin iyileştirilmesini sağlayan girişim ve projelere verilecek. İstanbul metropolitan alanı içerisinde yer alan, kullanıcılarına ve topluma ölçülebilir faydalar sağlamış olan, etnik veya dini değerlere dayalı herhangi bir ayrımcılık içermeyen her proje jüri
tarafından incelenecek. Kentsel planlama otoriteleri, tasarımcılar, işadam-
ları, medya ve sivil toplum aktörlerinden oluşan jüri 100
bin dolarlık ödülün sahibini belirleyecek. Yarışmanın ödül
töreni 4 Kasım 2009 günü yapılacak. Yarışmanın başvuru tarihi 11 Eylül 2009 olarak açıklandı. Alfred Herrhausen Society Yöneticisi Wolfgang Nowak, Deutsche Bank Urban Age Award’un misyonunu “Bir kenti yönetmek, farklılıkları idare edebilmektir. Deutsche
Bank Urban Age Award bireylerin farklılıkları aşıp, birlikte hareket ederek kentleri için sorumluluk almalarını teşvik etmeyi hedeflemektedir.” şeklinde tanımlıyor.
İstanbul’un Avrupa’daki iki mega şehirden biri olduğunu belirten Nowak, 100 bin dolar değerindeki bu ödülü almak için yaşadığı kentle ilgilenen herkesin projesiyle başvurabileceğini açıkladı. 4 Kasım 2009’da
İstanbul’da teslim edilecek ödülün ardından 5 ve 6
Kasım 2009 tarihlerinde Urban Age İstanbul Konferansı gerçekleştirilecek. Konferans hazırlığı süresince Arkitera Mimarlık Merkezi, London School of
Economics, genç mimarlar ve şehir plancılarından
oluşan ekiplerin katılımıyla atölye çalışmaları düzenlenecek. İstanbul’un tarihi, doğal güzellikleri şüphesiz hepimizi cezbediyor.
Bir o kadar da trafik, çarpık yapılaşma gibi sorunlar bizi yoruyor. Kim bilir?
Belki de “Deutsche Bank Urban Age Award” ödülünü kazanacak proje sayesinde hayat biz İstanbullular için daha az yorucu ve keyifli olacak.
B+ İLKBAHAR 91
haber.indd 91
6/26/09 5:00 PM
24 Saat
Beşiktaş'ta Yaşam Rehberi
Her konu için arayın... 7 gün 24 saat
444 44 55
ACİL NUMARALAR
BEŞİKTAŞ BELEDİYES‹
110 Yangın İhbar
Beşiktaş Belediye Başkanlığı
112 Sıhhi İmdat
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. Beşiktaş
Tel: 0212 319 42 42 Faks: 0212 319 42 70
İletişim: 444 44 55 www.besiktas.bel.tr
121 Telefon Arıza
122 Ankesör Arıza
126 Kablo TV Arıza
154 Alo Trafik
Beşiktaş Belediye Başkanlığı
(Eski Bina) Çırağan Cad. No: 77 Yıldız Mah.
Tel: 0212 236 10 20 (10 Hat)
Faks: 0212 259 16 83
Özel Kalem Müdürlüğü
Tel: 0212 280 48 03
155 Polis İmdat
156 Jandarma İmdat
158 Alo Sahil Güvenlik
Emlak ve İstimlak Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 54
Teftiş Kurulu Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 94
175 Alo Tüketici
177 Orman Yangın İhbarı
182 Ruhsal Bunalım Danışma
İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 96
Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 42
184 Sağlık Danışma
185 Su Arıza
186 Elektrik Arıza
Temizlik İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 65
Arnavutköy Zabıta Karakolu
Tel: 0212 265 12 66
Yazı İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 26
Levent Zabıta Karakolu
Tel: 0212 269 53 08
Çevre ve Koruma ve Kontrol
Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 92
Gayrettepe Zabıta Karakolu
Tel: 0212 272 37 89
Mali Hizmetler Müdürlüğü
Tel: 0212 319 41 23
Hukuk İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 28
Sağlık İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 04
Destek Hizmetler Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 34
İmar ve Şehircilik Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 53
Zabıta Müdürlüğü
Tel: 0212 260 60 05
Plan ve Proje Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 75
Beşiktaş Evlendirme Dairesi
Nüzhetiye Cad. No: 68 Türkali Mah.
Tel: 0212 260 64 97
Fen İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 63
Ortaköy Zabıta Karakolu
Tel: 0212 260 54 53
Park ve Bahçeler Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 64
Beşiktaş Çarşı Zabıta Karakolu
Tel: 0212 258 16 73
187 Gaz Arıza
188 Cenaze Hizmetleri
Dolmabahçe Sarayı
Dikilitaş Semt Evi
Emirhan Cad. Dilek Sok. No.2 Beşiktaş
Tel: 0212 2612926
Etiler Yaşam Evi
Etiler Mah. Ahular Sok. No. 19 Beşiktaş
Tel: 0212 2634369
Ulus Yaşam Evi
Nisbetiye Mah. Ilgın Sokak No: 3 Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 269 81 98
Ulus Yaşam Evi
Ulus Mah. Yol Sokak No: 2 Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 2872715
Ortaköy Yaşam Evi
Ambarlıdere Yolu Sk. No: 4 Ortaköy
Tel: 0212 227 33 94
Gençlik Merkezi
Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 3 Kat: 5
Beşiktaş Tel: 0212 259 06 73
Kız Öğrenci Yurdu
Çitlenbik Sok. No: 29 Yıldız- Beşiktaş
Tel: 0212 236 10 24-25
Erkek Konukevi
Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 25/A
Gayrettepe-Beşiktaş Tel: 0212 274 07 30,
0212 2740087
RESM‹ DA‹RELER
BEDAŞ
Bedaş Genel Müdürlük
Tel: 0212 347 74 10 Faks: 0212 347 75 03
Bedaş Beyoğlu İşletme Şefliği
Tel: 0212 237 23 50 Faks: 0212 297 63 04
Harp Akademileri Komutanlığı
Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad.
Beşiktaş Tel: 0212 284 80 65
İstanbul Merkez Komutanlığı
Mecidiye Mah. Palanga Cad. No:62 Beşiktaş
Tel: 0212 258 99 60 Faks: 0212 258 60 65
İlçe Emniyet Müdürlüğü
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 81 Beşiktaş
Tel: 0212 327 50 01 Faks: 0212 260 99 99
2. Şube Emniyet Müdürlüğü
Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok.
No: 7 Beşiktaş
Tel: 0212 214 40 18 Faks: 0212 214 45 00
3. Kolordu Komutanlığı
Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. No: 1
Beşiktaş
Tel: 0212 285 06 46 Faks: 0212 285 03 23
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü
Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 137
Beşiktaş Tel: 0212 274 64 80
Beşiktaş Kadastro Müdürlüğü
Cihannuma Mah.Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş
Tel: 0212 261 33 97 Faks: 0212 236 34 98
Darphane
Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 55
Beşiktaş
Tel: 0212 275 09 50 Faks: 0212 274 90 94
Deniz Müzesi Komutanlığı
Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2
Beşiktaş
Tel: 0212 327 43 45 Faks: 0212 236 68 93
Devlet İstatistik Enstitüsü Bölge
Müdürlüğü
Cihannuma Mah. Barbaros Bulvarı No: 53
Beşiktaş
Tel: 0212 258 92 96 Faks: 0212 258 36 76
Halk Eğitim Merkezi
Dikilitaş Mah. Leylak Sok. No:10 Beşiktaş
Tel: 0212 260 31 30 Faks: 0212 236 91 02
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
Nisbetiye Mah. Okul Sok. No: 4 Beşiktaş
Tel: 0212 325 50 01 Faks: 0212 325 91 20
İlçe Özel İdare Müdürlüğü
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş
Tel: 0212 261 02 72 Faks: 0212 259 67 63
İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı
Nisbetiye Cad. Başlık Sok. No:1 Beşiktaş
Tel: 0212 269 15 41 Faks: 0212 269 15 41
Jandarma Bölge Komutanlığı
Balmumcu Mah. Şakir Kesebir Cad. No: 1
Beşiktaş Tel: 0212 213 44 00
Kaymakamlık
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş
Tel: 0212 327 33 10 Faks: 0212 327 33 11
92 B+ YAZ
REHBER.indd 92
6/26/09 5:05 PM
Nüfus Müdürlüğü
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş
Tel: 0212 259 84 44 Faks: 0212 327 33 15
Milli Saraylar Daire Başkanlığı
Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 11
Beşiktaş
Tel: 0212 236 90 00 Faks: 0212 259 32 92
Müftülük
Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 37
Beşiktaş
Tel: 0212 261 00 84 Faks: 0212 260 33 10
Polis Eğitim Müdürlüğü
Akat Mah. Selçuklar Sok. No: 24 Beşiktaş
Tel: 0212 352 36 93 Faks: 0212 352 36 92
1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü
Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş
Tel: 0212 261 73 90 Faks: 0212 258 32 51
2. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü
Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş
Tel: 0212 260 20 02 Faks: 0212 236 51 65
İGDAŞ Etiler Şefliği
Tel: 0212 358 51 62 Faks: 0212 358 51 63
İGDAŞ Fulya İşletme Şefliği
Tel: 0212 212 52 87 Faks: 0212 212 52 88
İSKİ Beşiktaş Şube Müdürlüğü
Tel: 0212 285 94 19-20
İSKİ Müşteri Hizmetleri
Tel: 0212 328 17 55 Faks: 0212 328 17 61
İSKİ Beşiktaş Şefliği
Tel: 0212 328 17 58 Faks: 0212 328 17 59
İTFAİYE
Tel: 0212 261 75 00 - 0212 261 75 01
0212 227 81 19 - 0212 227 14 79
0212 258 75 34
Faks: 0212 227 81 19
MUHTARLIKLAR
TRT İstanbul Televizyonu
Kuruçeşme Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad.
No: 83 Beşiktaş
Tel: 0212 259 72 75 Faks: 0212 227 61 16
Abbasağa Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Yüksel Sağat
Cihannuma Mah. Çömezler Sok. No: 1
Beşiktaş
Tel: 0212 227 83 27 Faks: 0212 259 39 57
Türk Telekom Müdürlüğü
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 40
Beşiktaş
Tel: 0212 288 24 00 Faks: 0212 212 42 42
Akat Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Murat Tayfun Kirmanlı
Akat Mah. Haydar Aliyev Cad. No: 3 Beşiktaş
Tel: 0212 351 21 69 Faks: 0212 351 12 84
Beşiktaş İlçe Afet Merkezi
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 83 Beşiktaş
Tel: 0212 261 46 46 - 0212 327 33 13
Arnavutköy Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Sedef İrteş
Arnavutköy Mah. Satış Meydanı Sok. No: 27
Beşiktaş
Tel: 0212 265 67 95 Faks: 0212 265 67 95
POLİS MERKEZLERİ
Arnavutköy Polis Merkezi
1.Cadde No: 52 Arnavutköy-Beşiktaş
Tel: 0 212 263 60 07
Beşiktaş Polis Merkezi
Yıldız Parkı girişi Çırağan-Beşiktaş
Tel: 0212 327 52 80
Etiler Şehit Naci Soydan Polis Merkezi
Nisbetiye Caddesi Dilhayat Sok. No: 1 Etiler-Beşiktaş Tel: 0212 263 17 67
Levent Polis Merkezi
Hacı Adil Caddesi No:1 Levent-Beşiktaş
Tel: 0212 264 18 00 Faks: 0212 236 96 63
H‹ZMET B‹R‹MLER‹
İ.E.T.T. Beşiktaş 1. Hareket Amirliği
Tel: 0212 268 35 38
İ.E.T.T. Beşiktaş Boğaz Hareket
Amirliği
Tel: 0212 259 56 30
İ.E.T.T. Beşiktaş İşletme Şefliği
Tel: 0212 259 33 57
İ.E.T.T. Dereboyu Hareket Amirliği
Tel: 0212 347 79 50
İ.E.T.T. 4. Levent Aktarma Merkez
Amirliği
Tel: 0212 268 35 38
İGDAŞ Genel Müdürlüğü
Tel: 0212 626 46 46
Faks: 0212 626 46 86
İGDAŞ İstanbul Bölge Müdürlüğü
Tel: 0212 534 37 73 Faks: 0212 534 44 10
Balmumcu Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Cüneyt Doğan
Balmumcu Mah. Zincirlikuyu Sok. No: 21
Beşiktaş
Tel: 0212 274 58 75 - 347 75 05
Faks: 0212 347 75 05
Bebek Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Aydın Onar
Bebek Mah. Bebek Hamamı Sok. No: 8B
Beşiktaş
Tel: 0212 263 33 00 Faks: 0212 263 33 00
Cihannuma Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Ertan Kurtlutepe
Cihannuma Mah. Mazharpaşa Sok. No: 15
D: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 258 79 61 Faks: 0212 259 99 62
Dikilitaş Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Abdullah Sızmaz
Dikilitaş Mah. Cami Meydanı Sok. No: 12A
Beşiktaş
Tel: 0212 261 57 33 Faks: 0212 261 57 33
Etiler Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Seçil Eşki
Etiler Mah. Ahular Sok. No: 19 Beşiktaş
Tel: 0212 287 53 83 Faks: 0212 263 69 28
Gayrettepe Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Necla Başar
Gayrettepe Mah. Fahri Gizden Sok. No: 26
Beşiktaş
Tel: 0212 288 20 16 Faks: 0212 288 20 16
Konaklar Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Mehmet Rıfat Akyüz
Konaklar Mah. Faruk Nafiz Çamlıbel Sok.
No: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 282 42 12 Faks: 0212 282 33 99
Kuruçeşme Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Adnan Soysal, Kuruçeşme Mah.
Kırbaç Sok. No: 40 Beşiktaş
Tel: 0212 287 06 38 Faks: 0212 287 06 38
Kültür Mahallesi Muhtarlığı
Kültür Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Dursun Gül
Kültür Mah. Sekbanlar Sok. No: 88 Beşiktaş
Tel: 0212 263 35 37 Faks: 0212 263 35 37
Levazım Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Ziya Uygur
Levazım Mah. Koru Sok. No: 7 Beşiktaş
Tel: 0212 288 93 21 Faks: 0212 288 93 21
Levent Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Muzaffer Türk
Levent Mah. Gonca Sok. No: 12 Beşiktaş
Tel: 0212 264 75 31
Mecidiye Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Sabit Akgün
Mecidiye Mah. Ambarlıdere Sok. No: 5
Beşiktaş Tel: 0212 261 73 30
Muradiye Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Cengiz Hacıömeroğlu
Muradiye Mah. Muradiye Deresi Sok. No: 2
Beşitaş Tel: 0212 260 41 25
Nisbetiye Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Hatice Ayşe Şirinler
Nisbetiye Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad.
No: 30 Beşiktaş Tel: 0212 281 71 61
Ortaköy Mahalle Muhtarlığı
Gürcü Kızı Sokak. No: 4
Beşiktaş Tel: 0212 261 65 21
Sinanpaşa Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Zeki Bölükbaşı
Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 5
BeşiktaşTel: 0212 258 75 74
Türkali Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Y. Ahmet Bayraktar
Türkali Mah. Ihlamurdere Cad. No: 136
Beşiktaş
Tel: 0212 261 58 34
Ulus Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Kadir Gedik
Ulus Mah. Öztopuz Cad. Yol Sk. No: 2 Beşiktaş
Tel: 0212 287 27 15 Faks: 0212 263 42 12
Vişnezade Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Reyhan Cinyusuf
Vişnezade Mah. Şair Nedim Cad. No: 53
Beşiktaş
Tel: 0212 261 15 94 Faks: 0212 258 24 23
Yıldız Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Şevki Yıldırım
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 17/1
Beşiktaş
Tel: 0212 260 45 17
SAĞLIK KURULUŞLARI
Dentistanbul Diş Hastanesi
Abbasağa Mah. Yıldız Cad. No: 71
Beşiktaş
Tel: 0212 327 40 20
Dünya Göz Hastanesi
Nisbetiye Mah. Saydam Sok. No: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 281 11 11
Hattat Hastanesi
Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 13
Beşiktaş
Tel: 0212 282 36 48
Metropolitan Florence Nightingale
Hastanesi
Gayrettepe Mah. Cemil Arslan Güder Sok.
No: 8 Beşiktaş
Tel: 0212 283 34 00
Levent Semt Polikliniği
Levent Mah. Binbir Çiçek Sok. No: 2
Beşiktaş
Tel: 0212 268 35 45
Medis Polikliniği
Konaklar Mah. Akasyalı Sok. No: 10
Beşiktaş
Tel: 0212 269 66 66
Clinika Gayrettepe Polikliniği
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 34
Beşiktaş
Tel: 0212 347 55 77
Micromed Polikliniği
Levent Cad. Sümbül Sok. No: 34/A Levent
Tel: 0212 280 10 87
Etiler Kardiyoloji Polikliniği
Akat Mah. Nisbetiye Cad. No: 41/25 Beşiktaş
Tel: 0212 352 52 51
Kranioplast Polikliniği
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40: 7 Beşiktaş
Tel: 0212 283 92 92
Refresh Polikliniği
Levent Mah. Krizantem Sok. No: 19 Beşiktaş
Tel: 0212 324 74 54
Tunç Polikliniği
Kültür Mah. Esra Sok. No: 2A D: 3 Beşiktaş
Tel: 0212 287 01 00
Şaban Gündeş Semt Polikliniği
Kültür Mah. İETT Blokları Yolu No: 21
Beşiktaş
Tel: 0212 257 01 16
Güzel Günler Polikliniği
Levent Mah. Güllü Sok. No: 4 Beşiktaş
Tel: 0212 278 27 71
Ege Polikliniği
Nisbetiye Mah. Nisbetiye Cad. No: 26/16
Beşiktaş
Tel: 0212 325 40 46
Beşiktaş Dikilitaş Sağlık Ocağı
Dikilitaş Mah. Bestekâr Aralığı Sok. No: 4
Beşiktaş
Tel: 0212 327 17 89
Beşiktaş Polikliniği
Sinanpaşa Mah. Şair Leyla Sok. No: 2
Beşiktaş
Tel: 0212 261 00 81
Beşiktaş Sağlık Grup Başkanlığı
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77
Beşiktaş
Tel: 0212 327 17 86
Sefa Polikliniği
Muradiye Mah. Nüzhetiye Cad. No: 15/2
Beşiktaş
Tel: 0212 227 24 97
Beşiktaş Verem Sağlık Dispanseri
Sinanpaşa Mah. Sinanpaşa Köprüsü Sok.
No: 13 Beşiktaş
Tel: 0212 327 79 86 Faks: 0212 327 79 86
Transmad Polikliniği
Levent Mah. Fulyalı Sok. No: 7
Beşiktaş
Tel: 0212 281 10 94
Merkez Sağlık Ocağı
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş
Tel: 0212 327 33 14
Faks: 0212 327 33 14
Cosmed Polikliniği
Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17
Beşiktaş
Tel: 0212 283 91 81
Ana Çocuk Sağlığı Dispanseri
Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok.
No: 20 Beşiktaş
Tel: 0212 261 44 00
Yaşasın Hayat Polikliniği
Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 39
Beşiktaş
Tel: 0212 236 73 00
SSK Dispanseri
Cihannuma Mah. Bostancı Veli Sok. No: 3
Beşiktaş
Tel: 0212 227 04 41
B+ YAZ 93
REHBER.indd 93
6/26/09 5:05 PM
24 Saat
Sait Çiftçi Kamu Sağlığı Merkezi
Dikilitaş Mah. Barbaros Bulvarı No: 109
Beşiktaş
Tel: 0212 236 77 62
Ortaköy Tıp Merkezi
Balmumcu Mah. Varnalı Sok. No: 3 Beşiktaş
Tel: 0212 347 11 30
Ortaköy Beltaş Sağlık Ocağı
Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok.
No: 20 Beşiktaş
Tel: 0212 259 56 18
Otim Med Diyaliz Merkezi
Dikilitaş Mah. Yeşilçimen Sok. No: 9 Beşiktaş
Tel: 0212 327 87 47
Levent Sağlık Ocağı
Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 15 Beşiktaş
Tel: 0212 279 58 26
Karanfilköy Sağlık Ocağı
Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 121 Beşiktaş
Tel: 0212 351 25 53
Baykent Tıp Merkezi
Nisbetiye Mah. Aydın Sok. No: 8 Beşiktaş
Tel: 0212 284 00 90
Boğaziçi Tıp Merkezi
Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 7 Beşiktaş
Tel: 0212 227 00 00
Çebi Tıp Merkezi
Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 58 Beşiktaş
Tel: 0212 227 55 55
Renmed Diyaliz Merkezi
Levent Mah. Begonya Sok. No: 10 Beşiktaş
Tel: 0212 269 47 31
K.S.V. Onkoloji Merkezi
Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 6-8 Beşiktaş
Tel: 0212 278 83 41
Cosmed Estetik ve Plastik Cerrahi
Merkezi
Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17
Beşiktaş
Tel: 0212 283 91 81
Levent Genel Cerrahi Merkezi
Levent Mah. Yasemin Sok. No: 2/1
Beşiktaş
Tel: 0212 324 01 50
İstanbul Anestezi Merkezi
Levent Mah. Çamlık Cad. No: 31 Beşiktaş
Tel: 0212 324 01 48
Ota Tıp Merkezi
Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 23
Beşiktaş
Tel: 0212 227 84 50
İstanbul Ortopedi Merkezi
Levent Mah. Çilekli Cad. No: 32 Beşiktaş
Tel: 0212 324 03 24
Jinemed Tıp Merkezi
Muradiye Mah. Deryadil Sok. No: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 283 92 70
Onep Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi
Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 15 Beşiktaş
Tel: 0212 283 92 70
Dikilitaş Tıp Merkezi
Dikilitaş Mah. Karakol Çıkmazı Sok. No: 1A
Beşiktaş
Tel: 0212 327 19 12
Novita Cerrahi Merkezi
Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 5 Beşiktaş
Tel: 0212 284 97 03
Acıbadem Etiler Tıp Merkezi
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40/8 Beşiktaş
Tel: 0212 283 03 33
International Etiler Tıp Merkezi
Levent Mah. Nisbetiye Cad. No: 19 Beşiktaş
Tel: 0212 280 40 30
Özel Acıbadem Göz Sağlığı Merkezi
Etiler Mah. Yıldız Çiçeği Sok. No: 7 Beşiktaş
Tel: 0212 284 90 90
Özel Dünya Göz Sağlığı Merkezi
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/7-9-10
Beşiktaş
Tel: 0212 324 73 73
MKM
Sevgi Kadın Sağlığı Merkezi
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/11 Beşiktaş
Tel: 0212 324 99 99
Özel Gastro Med Merkezi
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38 Kat: 2
Beşiktaş
Tel: 0212 324 73 73
Fertijin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Mrk.
Bebek Mah. Bebek Dağı Sok. No: 99
Beşiktaş
Tel: 0212 287 57 75
Natal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Merkezi
Nisbetiye Cad. Erdölen İş Merkezi No: 38 / 13
Etiler Beşiktaş
Tel: 0212 324 30 10
Jinepol Kadın Sağlığı Kliniği
Aytar Cad. Başlık Sok 1/B Levent
Tel: 0212 264 18 28 Faks: 0212 264 18 80
Animalia Hayvan Hastanesi
Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 280 92 77 (4 Hat)
OTELLER
Bebek Oteli
Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 34
Beşiktaş
Tel: 0212 358 20 00 Faks: 0212 263 26 36
Conrad International
Yıldız Mah. Yıldız Cad. No: 79 Beşiktaş
Tel: 0212 227 30 00 Faks: 0212 259 66 67
Çırağan Palace Kempinski
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 32 Beşiktaş
Tel: 0212 258 33 77 Faks: 0212 259 66 87
Dedeman Otel
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 50
Beşiktaş
Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 275 11 00
Levent Meydanı / Gelecek İçin El Ele Heykeli
La Maison Hotel
Yıldız Mah. Müvezzi Cad. No: 43 Beşiktaş
Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 227 42 78
Ortaköy Princess Hotel
Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 10 Beşiktaş
Tel: 0212 227 60 10 Faks: 0212 260 21 48
Parksa Hilton
Vişnezade Mah. Bayıldım Cad. No: 12
Beşiktaş
Tel: 0212 310 12 00 Faks: 0212 227 91 85
Radisson Sas Bosphorus Hotel
Yıldız Mah. Ortaköy Salhanesi Sok. No: 9
Beşiktaş
Tel: 0212 260 57 57 Faks: 0212 257 65 55
Sürmeli Hotel
Gayrette pe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan
Sok. No: 3 Beşiktaş
Tel: 0212 272 11 60 Faks: 0212 272 75 32
The Plaza Otel
Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 165
Beşiktaş
Tel: 0212 274 13 13 Faks: 0212 273 15 90
Hotel Les Ottomans
Kuruçeşme Mah. Muallim Naci Cad. No: 68
Beşiktaş
Tel: 0212 359 15 00 Faks: 0212 359 15 40
Swissôtel The Bosphorus, Istanbul
Bayıldım Caddesi No: 2 Maçka Beşiktaş
Tel: 0212 326 11 00 Faks: 0212 326 11 22
W Hotel
Süleyman Seba Cad. No: 22 Beşiktaş
Tel: 0212 381 21 21 Faks: 0212 381 21 81
SİNEMALAR
Mayadrom AFM
Akat Mah. Orkide Sok. No: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 352 23 51
Movieplex Sinemaları
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 11 Beşiktaş
Tel: 0212 296 42 60
Ortaköy Feriye Sinemaları
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 42 Beşiktaş
Tel: 0212 236 28 64
Sinematek
Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4
Beşiktaş
Tel: 0212 325 72 88
KÜLTÜR MERKEZLERİ
Akatlar Kültür Merkezi
Melih Cevdet Anday Sahnesi
Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 16 Beşiktaş
Tel: 0212 351 93 89
Mustafa Kemal Merkezi
Attila İlhan Sahnesi
Akat Mah. Uğur Mumcu Cad. No: 8 Beşiktaş
Tel: 0212 351 24 56
Levent Kültür Merkezi
Onat Kutlar Sinema Salonu
Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4 Beşiktaş
Tel: 0212 268 17 30
Ortaköy Kültür Merkezi
Afife Jale Sahnesi
Ortaköy Mah. Ortaköy Dere Çıkmazı No: 1
Beşiktaş
Tel: 0212 236 10 27
Beşiktaş Kültür Merkezi
Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 7 Beşiktaş
Tel: 0212 227 54 92 - 0212 236 18 18
MÜZELER
Akmerkez AFM
Kültür Mah. Nisbetiye Cad. No: 56 Beşiktaş
Tel: 0212 282 05 05
Peugeot Cine City (Alkent Sitesi)
Akat Mah. Tepecik Yolu Kaktüs Sok. No: 3
Beşiktaş
Tel: 0212 352 16 66
Aşiyan Müzesi
Bebek Mah. Aşiyan Yolu No: 15 Beşiktaş
Tel: 0212 263 69 86
Deniz Müzesi
Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2
Beşiktaş
Tel: 0212 327 43 45
94 B+ YAZ
REHBER.indd 94
6/26/09 5:05 PM
Mimar Sinan Üniversitesi
Resim Heykel Müzesi
Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 4
Beşiktaş
Tel: 0212 261 42 98
Şehir Müzesi
Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Yıldız Sarayı Beşiktaş
Tel: 0212 258 53 44
Yıldız Sarayı Müzesi
Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Beşiktaş
Tel: 0212 258 30 80
ÜNİVERSİTELER
Bahçeşehir Üniversitesi
Yıldız Mah. Osmanpaşa Mektebi Sok. No: 4-6
Beşiktaş
Tel: 0212 236 54 90
Boğaziçi Üniversitesi
Bebek Mah. Şehitlik Dergâhı Sok. No: 2 Beşiktaş
Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 115 Beşiktaş
Tel: 0212 359 54 00
Galatasaray Üniversitesi
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 36 Beşiktaş
Tel: 0212 227 44 80
İstanbul Teknik Üniversitesi
Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 90
Beşiktaş
Tel: 0212 293 13 00
Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi
Yıldız Mah. Çiğdem Sok. No: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 236 69 35
Yıldız Teknik Üniversitesi
Yıldız Mah. Hamam Sok. No: 2 Beşiktaş
Tel: 0212 259 70 70
TAKSİ DURAKLARI
•Abbasağa Mahallesi
Yıldız Taksi
Tel: 0212 260 06 06
Conrad Taksi
Tel: 0212 260 55 40
Çırağan Taksi
Tel: 0212 227 72 66
•Akat Mahallesi
Karanfil Taksi
Tel: 0212 651 97 68
Akatlar Taksi
Tel: 0212 351 65 25 Site Taksi
Tel: 0212 268 42 85
Mayadrom Taksi
Tel: 0212 325 81 69
•Arnavutköy Mahallesi
İskele Taksi
Tel: 0212 265 94 33
Sizin Taksi
Tel: 0212 263 38 50
Kültür Taksi
Tel: 0212 265 94 33
Bebek Taksi
Tel: 0212 263 72 45
•Balmumcu Mahallesi
Merkez Taksi
Tel: 0212 263 72 45
Beşiktaş İskele Meydanı
Ihlamur Kasrı
Levazım Taksi
Tel: 0212 267 17 29
•Konak Mahallesi
Öz Turizm Taksi
Tel: 0212 269 90 99
Oyak Site Taksi
Tel: 0212 264 16 58
•Ortaköy Mahallesi
Yeni Levent Taksi
Tel: 0212 268 12 10
Öz Ortaköy Taksi
Tel: 0212 260 06 95
İkiler Bizim Taksi
Tel: 0212 263 53 15
4. Levent Merkez Taksi
Tel: 0212 264 19 64
Aile Taksi
Tel: 0212 261 48 55
İskele Taksi
Tel: 0212 263 72 45
Konaklar Taksi
Tel: 0212 281 56 19
•Ulus Mahallesi
•Dikilitaş Mahallesi
Güven Taksi
Tel: 0212 261 65 27
Köşk Taksi
Tel: 0212 264 44 23
•Kuruçeşme Mahallesi
Ulus Vadi Taksi
Tel: 0212 287 69 19
Dikilitaş Merkez Taksi
Tel: 0212 261 56 26
Çeşme Taksi
Tel: 0212 265 88 22
Öz Ulus Taksi
Tel: 0212 263 05 06
Emirhan Taksi
Tel: 0212 260 75 35
Park Taksi
Tel: 0212 287 61 56
Ulus Taksi
Tel: 0212 263 69 46
Dikilitaş Taksi
Tel: 0212 258 05 41
Sahil Taksi
Tel: 0212 265 88 22
2. Ulus Turizm Taksi
Tel: 0212 264 70 79
Öner Taksi
Tel: 0212 211 66 63
•Kültür Mahallesi
Turizm Taksi
Tel: 0212 264 70 91
•Bebek Mahallesi
Çınar Taksi
Tel: 0212 265 22 37
Koza Taksi
Tel: 0212 267 17 00
Bulut Taksi
Tel: 0212 265 77 11
•Levent Mahallesi
•Etiler Mahallesi
Doğan Taksi
Tel: 0212 265 32 71
Günaydın Taksi
Tel: 0212 265 32 17
Özen Taksi
Tel: 0212 287 04 02
Bahar Taksi
Tel: 0212 351 19 03
Sevgi Taksi
Tel: 0212 282 43 77
Basın Taksi
Tel: 0212 264 69 89
Site Taksi
Tel: 0212 268 42 85
Levent Merkez Taksi
Tel: 0212 264 19 64
Esentepe Taksi
Tel: 0212 266 23 80
Uygun Taksi
Tel: 0212 269 22 65
İdil Taksi
Tel: 0212 266 05 30
Birlik Taksi
Tel : 0212 269 01 87
Cihan Taksi
Tel: 0212 272 03 07
•Nisbetiye Mahallesi
Öz Ulaş Taksi
Tel: 0212 266 18 17
•Vişnezade Mahallesi
Öz Valide Çeşme Taksi
Tel: 0212 259 41 52
Valide Çeşme Taksi
Tel: 0212 260 36 24
Merkez Taksi
Tel: 0212 327 33 60
Levent Taksi
Tel: 0212 264 16 17
•Gayrettepe Mahallesi
Esen Taksi
Tel: 0212 272 29 07
Merkez Taksi
Tel: 0212 269 59 81
Birlik Taksi
Tel: 0212 269 01 87
Nisbetiye Taksi
Tel: 0212 264 22 31
İSKELELER
Arnavutköy İskelesi
Arnavutköy Mah. Bebek-Arnavutköy Cad.
Beşiktaş Tel: 0212 263 56 25
Bebek İskelesi
Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. Beşiktaş
Tel: 0212 263 60 23
Beşiktaş İskelesi
Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. Beşiktaş
Tel: 0212 261 96 15
Ortaköy İskelesi
Mecidiye Mah. Vapur İskelesi Sk. Beşiktaş
Tel: 0212 227 88 19
B+ YAZ 95
REHBER.indd 95
6/26/09 5:05 PM
Kapak arka.indd 2
4/1/11 3:59 PM

Benzer belgeler