Pdf indir - Beşiktaş Belediyesi

Transkript

Pdf indir - Beşiktaş Belediyesi
Sayı Kış
Beşiktaş Re
re k
mh ri et i
emir
ar
er
ma Ye i i ema
r
ta
ema
a
Bebek i ahit r
“Gülerek yürümek”
yürümek;
yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek...
yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak,
yürümek;
havaları boydan boya yarıp ikiye
yolunda pusuya yattıklarını,
karanlığın gözüne bakarak yürümek
arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek...
yürümek;
yürümek;
dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup,
yürekten gülerekten yürümek...
kelleni orta yere
N zım
02
KIŞ
ikmet
düzenini de anlattı. Güldürerek zengin-fakir uçurumuna, kadın-erkek
eşitsizliğine dokundu. Kısacası dostlar, sadece “gülerek yürümedi”, aynı
büyük ustanın yukarıda sizlerle paylaştığım dizelerindeki gibi “yürekten
yürüdü” Kemal Sunal.
Dergimizi takip edenler bilirler.
zun zamandır “Cumhuriyet kazanımları”
başlıklı bir dosya konumuz var. Cumhuriyet’in ilk günlerinde bütçesiz, uzmansız, teknolojisiz ama umutlu bir devletin-milletin neler başardığını hatırlatmaya çalışıyoruz. Bu sayıda devletin 1924 yılında “bir karış fazla şimendifer” parolasıyla başlattığı demiryolu projesine odaklanıyoruz. Belçikalı ve
Fransız şirketlerinin yaparız deyip yapamadığı Ankara-Erzurum demiryolu
hattının, Türk müteahhitleri, mühendisleri ve işçisiyle öngörülen tarihten de
önce bitiriliş öyküsünü muhteşem fotoğraflar eşliğinde sayfalarımıza taşıyoruz. Büyük ustanın şiirini tekrar anmadan yapamıyorum. Ne diyordu usta:
“Havaları boydan boya yarıp ikiye karanlığın gözüne bakarak yürümek ”
Ankara-Erzurum hattını açanlar dağlarda onlarca yarma açıp, köprüler kurdular. Hiçbir engel tanımadan hedefleri olan Erzurum’a yürüdüler.
Sadece bunlarla da sınırlı değil B ’nın konuları. Bebekli olmasından
onur duyduğumuz, matematik dünyasının duayenlerinden Cahit Arf,
İstanbul’un tarihi mek nlarını onararak halkın hizmetine sunan Çelik Gülersoy da B ’nın konukları
stalarla açtık ustalarla devam edelim. Biliyorsunuz her yıl çağdaş Türk
resminin ustalarını Beşiktaş Çağdaş’ta ağırlıyoruz. 2012’nin son konuğu
Mustafa Ata’ydı. Büyük ustanın 4 yıllık sanat yolculuğunu h l kaçırmadınız. Mustafa Ata Retrospektif Sergisi 30 Ocak 2013 tarihine kadar ziyarete açık.
Sayfalarımızda tanışacağınız bir başka etkinliğimizin adı: Beşiktaş
Reng renk Atlas İstanbul dergisiyle bu yıl başladığımız fotoğraf yarışmasının sonuçlarını albüm bölümümüze taşıdık. Bize reng renk bir Beşiktaş
gösteren fotoğrafçılarımıza sonsuz teşekkürler
Değerli dostlar, özel bir bölüm de Onat Kutlar için açmak istiyorum. Ne
demişti usta? “Sinema bir şenliktir ”
zun zamandır Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu’nu,
ustanın dediği gibi “şenlikli” bir sinemaya dönüştürmek için çalışıyorduk.
Yeni Sinema Hareketi’yle yaptığımız işbirliği sonucunda “Her Cuma Yeni
Sinema” başlığı altında söyleşili gösterimler yapmaya başladık. Her cuma
salonumuz dolu Sadece Beşiktaşlı değil tüm İstanbul’dan sinemaseverler katılıyor etkinliğe
Misafirlerimiz, vizyon imk nı bulamayan ödüllü
filmleri izlemekle kalmıyor, filmin yönetmeni ve başrol oyuncularıyla da
söyleşi yapma imk nı buluyorlar.
Yeni bir yıl, yeni umutlar, yeni projeler bizi bekliyor. Her zaman söylediğim
Değerli Beşiktaş kentlileri,
gibi bu yıl da Beşiktaş’a ve sizlere hizmet etmek için sizlerden aldığımız
güçle çalışacağız. Hem de sonuna kadar
2012’nin sonuna geldik Büyük ustanın söylediği gibi yürümeye devam
ediyoruz. Arkadan çelme takanlar, pusuya yatanların arasından yürüyoruz
Hepinize sağlıklı, mutlu bir yeni yıl dilerim.
ama Beşiktaş kentlileriyle yürüyoruz. Onlardan aldığımız güçle yürüyoruz.
Gülerek yürüyoruz Çünkü biliyoruz ki çelmeler ve pusular bizi yolumuzdan çıkaramayacak
Gülerek yürüyen, yürümekle kalmayıp, herkesi güldüren bir başka ustayı
andık. Herhalde kimden bahsettiğimi anlamışsınızdır. Kemal Sunal’dan
bahsediyorum.
stalara Saygı etkinliğinin konuğu oldu büyük usta. Gü-
lerek andık ustayı. Onun uzun yürüyüşünde tebessüm hiç eksik olmadı.
Ama onu sade bir tebessümle anmak doğru değil. O gülerken ülkenin
İsmail NAL
önemli yaralarına da dokundu. Güldürdü ama köylülerin ezildiği ağalık
KIŞ 03
er uma eni Sinema
K
Bir Usta Kamil Masaracı
K
BEŞİKTAŞ KENTLİSİ NİN DERGİSİ Kış
İM İ AZ SA İBİ
30
NE İM E İ
Kapak: Metin Ekinci
e el e el e karşı
A IN
Başkan ın Beşiktaşlılara
Mesa ı
A IN KU ULU
K
P O E
umhuriyet Kazanımları
NE MENİ
K
34
EDİ
K
GENEL A IN
G
SEL
NE MENİ
NE MEN
Bir Semt Abbasağa
06
SO UMLU AZI İ LE İ M D
AZI İ LE İ
Ustalara Say ı
K
Ş
KOO DİNA
SA FA APIM
KA KIDA BULUNANLA
K
FO O
Beşiktaş en
AFLA
Ş
K
Ş
Portre
ahit Ar
44
Portre
BASKI
elik Gülersoy
Eğitim
K
BASKI A İ İ
20
KIŞ
renk
12
APIM
04
38
Galeri Selvin
esmin Ustası
rt
Soğuk ünlerin
sıcak Beşiktaş ı
64
Bir umhuriyet
ğretmeni
K
Havalar iyice soğudu... Beşiktaş’ta
Tarih boyunca denizcilerin üssü olan
hayat, her kış mevsiminde olduğu gibi
Beşiktaş’a yakışan bir okulu tanıtacağız.
yine sanatla dopdolu... Beşiktaş sanatla
Ziya Kalkavan Anadolu Denizcilik Meslek
ısınıyor. Modern zamanlar yaşıyoruz,
Lisesi’nden ayrıntılar var bu sayımızda...
yolu yapan, tünel açan, inanılmaz
68
devasa cihazlar var... Ama unutmayın;
Tarih ve doğanın bütünleştiği bir semte
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ulaşım ciddi bir
götüreceğiz sizleri... Beşiktaş kentinin
sorundu. Anadolu’nun batısı ile doğusu
Abbasağa Mahallesi’nde yakın dönemin
arasında hiçbir bağlantı yoktu...
tarihinden izler bulacaksınız.
Bu sayımızda Atatürk’ün “Bütün vatan bir
Kadın Girişimci
demir kitle haline gelecektir” parolasıyla
sta ressam Mustafa Ata’yla Beşiktaş
yola çıkan Türkiye’nin batı ile doğuyu nasıl
Çağdaş’ta açtığı retrospektif sergi nedeniyle
birleştirdiğinin öyküsünü bulacaksınız.
yapılan söyleşi 4 yıllık bir sanat yolculuğuna
Fulya Sanat
çıkaracak sizleri... Sanatla dopdolu olan
74
Portre Eyüp
ncü
Başta söyledik. Beşiktaş sanatçıları
kentimizin gözbebeği Fulya Sanat’ın yeni
bağrına basar, unutmaz onları... “ stalara
sezon programını sizler için öğrendik.
Saygı” etkinliğinde Türk sinemasının
unutulmaz oyuncusu Kemal Sunal’ı
Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema
andık. Sunal’ın sanatçı dostları da
Salonu adına yakışır bir sinema merkezine
geceye renk kattılar. Ve bir başka mizah
dönüşüyor. Bu salonda başlayan “Her Cuma
ustasının, karikatürist Kamil Masaracı’nın
Yeni Sinema” etkinliğini sizlerle paylaşıyoruz.
konuğu olduk. Masaracı ile yapılan
K
söyleşiyi okurken yeni kitabı “Kültürlü
Kitap Bi ur Versene
Hadiseler”den karikatürlere keyifle göz
gezdireceksiniz.
80
Mutlu, sağlıklı bir 2013 geçirmenizi diliyoruz.
Hoşça kalın
Bilimi ve tarihi de unutmadık...
Ünlü matematikçimiz, Bebekli Cahit
Arf’ın hayat öyküsü ve İstanbul’un tarihi
yapılarına sahip çıkan Çelik Gülersoy’un
başarıları yine sayfalarımızda olacak.
Fotoröporta
Beşiktaş Rengarenk Bu sloganla yola
çıkan Beşiktaş Belediyesi Atlas İstanbul
aberler
Dergisi ile ortaklaşa bir fotoğraf yarışması
düzenledi. Fotoğraflardan derlediğimiz
ehber
saat
Beşiktaş albümü de sayfalarımızı süslüyor.
[email protected]
KIŞ 05
mh ri et ka a m ar
Bir kar ş a a
şime i er
Yazı İHSAN ÇALAPVERDİ Fotoğraf İHSAN ÇALAPVERDİ ARŞİVİ
Osmanlı döneminde, demiryolu hatları Avrupalı şirketlerin ekonomik çıkarlarına
uygun olarak ağaç dalları şeklinde inşa edilmişti. Türkiye Cumhuriyeti ise demiryolu
hatlarını ağ biçimine dönüştürmeyi hedeflemiştir.
C
umhuriyet’in ilk yıllarında ulaşım problemi Anadolu’nun
batısı ile doğusunun birbirine bağlanmamış olmasıydı. Batı ve güneyde birçok demiryolu hattı yapılmışken, Doğu Anadolu bu imk ndan uzun süre mahrum
kalmıştır. Cumhuriyet yönetiminin demiryolu politikası Anadolu’yu dört baştan demir ağlarla örmekti. Bu
politika Cumhur reisi Mustafa Kemal’in şu sözlerinde en güzel ifadesini
buldu: “Türkiye Hükümeti’nin tespit ettiği projeler d hilinde muayyen
zamanlar zarfında vatanın bütün mıntıkaları çelik raylarla birbirine bağlanacaktır. Bütün vatan bir demir kitle haline gelecektir.”
Üretim merkezlerini tüketim merkezlerine bağlayıp iktisadi bir denge
kurmak, bunun yanında demiryollarının geçtiği bölgelerde sosyal hayat
06
KIŞ
üzerinde de bir gelişme, ülke içerisindeki askeri nakliyatların da daha çabuk bir şekilde yapılmasını sağlamaktı.
Cumhuriyet idaresi “bir karış fazla şimendifer” parolasıyla 1924 yılında,
demiryolu inşaat atağını başlattı. Cumhuriyetin onuncu yılında tamamlanan demiryolu hatları şunlardı: Ankara-Sivas, Kütahya-Balıkesir, Kayseri- lukışla, Samsun-Sivas, Samsun-Çarşamba ve Fevzipaşa-Diyarbakır hattı. Demiryollarının döşenmesinde dikkati çeken önemli bir husus,
hatların uzanış biçimleriydi. Osmanlı döneminde, demiryolu hatları Avrupalı şirketlerin ekonomik çıkarlarına uygun olarak ağaç dalları şeklinde
inşa edilmişti. Her ağaç dalı belli bir gücün ekonomik çıkar alanını oluşturuyordu. Türkiye Cumhuriyeti ise demiryolu hatlarını ağ biçimine dönüştürmeyi hedefledi. 3.75 km. olarak devralınan demiryolları, 1933’te
.000 km.’nin üstüne çıkarılmıştır. Yine bu dönemde, yabancı şirketlerin
elinde bulunan hatların 1. 4 km.’lik kısmı da satın alınarak millileştirilmiştir.
Sivas Erzurum
attı
Cumhuriyet’in demiryolu politikasının en önemli halkalarından birini teşkil eden, Anadolu’nun tam ortasından geçeceği için istikbaldeki demiryolu hatlarının belkemiği olarak nitelenen Ankara-Erzurum hattı inşasına
uzunca bir süre başlanılamadı. Demiryolunu Erzurum’a ulaştırma hedefi,
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ülke yöneticilerinin her fırsatta dile getirdikleri bir konuydu. 1927 yılında Sivas-Erzurum demiryolu inşaatı Belçikalı
bir inşaat şirketine verildi. Ancak şirket, sermaye sıkıntısı çektiğinden
inşaata başlayamadı. Belçikalı şirketle yapılan sözleşme feshedilerek,
İsveçli şirketin yetkilileriyle görüşmelere başlandı. Görüşmeler olumlu
neticelenince, Sivas-Erzurum inşaatı bu kez de İsveçli şirkete verildi.
Ancak bu şirketin de işi başaramayacağı anlaşıldığından, İsveçlilerle yapılan sözleşme de feshedildi. Yabancı şirketlerle bu işin halledilemeyeceği görülünce, hükümet bu işi bizzat kendi üzerine aldı. Öncelikle hattın maliyeti ve hatla ilgili teknik hususlar tekrar gözden geçirildi. Yapılan
incelemeler sonucunda, İnşaat mum Riyaseti’nin işin yapılabilmesi için
tespit ettiği meblağ, 43 milyonu inşaat masrafı olmak üzere, toplam 53
milyon liraydı. Sivas-Erzurum hattı Cumhuriyet’in 10. yılına yetiştirilmek
isteniyordu. Bunun için hattın yapımına birkaç yerden başlanacak, fen
heyeti Avusturya’dan getirilecek mühendislerle takviye edilecek, amele
tedariğinde sıkıntı çekilecek yerlerde daha fazla makine kullanılacaktı.
Ancak bu inşaata başlanamadı. Demiryolu yapımı konusunda karşılaşılan mali güçlüklerin üstüne, 1929 ekonomik buhranı da eklenince, hat
1930’da Ankara’dan Sivas’a kadar ulaşabildi.
Sivas Erzurum
attı Kanunu
Erzurum’a demiryolu hattının döşenmeye başlanması için, kanun teklifi
20 Mayıs 1933’te TBMM tarafından görüşülerek kabul edildi. Kanunla,
Sivas’tan Erzurum’a demiryolu yapılması ve Divriği civarında münasip
Ankara Erzincan hattının açılışı nedeniyle Ankara dan hareket eden şimendi er
imendi er za eri
ürk işçisinin,
ürk mühendisinin,
ürk sermayesinin
za eridir
İsmet İnönü
Divriği, ürek Boğazı ndaki demirköprü dizisi
KIŞ 07
bir noktada Malatya’ya doğru uzanacak bir iltisak hattının döşenmesi
rerek, duygularını şu şekilde ifade etti. “Sivas-Erzurum ve Malatya-Divrik
kararlaştırıldı. Bu iş için harcama bedeli olarak 80 milyon lira öngörülmüştü. Ancak hattın takip edeceği güzerg h hususunda Nafia Vek leti
ile Genelkurmay Başkanlığı arasında fikir ayrılığı yaşandı. Nafia Vek leti
mühendisleri, hattı Sivas-Zara istikametinden geçirmeyi düşünürken,
Genelkurmay Başkanlığı hattın daha güneyden ve Divriği istikametinden
geçmesini gerekli görüyordu. Ancak Nafia Vekili Hilmi ran ile Vek letin
diğer görevlileri güzerg hın Divriği istikametinden geçirilmesi halinde,
hattın yapımı için gereken meblağın daha da artacağını düşünüyordu.
Zira bu bölgedeki arazi çok daha arızalıydı. Yapılan tartışmalar sonucunda güzerg h, Genelkurmay Başkanlığı’nın
istediği şekilde belirlendi ve hattın o şekliyle ihaleye
açılmasına karar verildi. Hat inşasının ihaleye çıkarılacak olması yerli şirketlerin yanında Fransız, Alman ve Amerikan şirketlerini de harekete geçirdi. Bu yabancı şirketler arasında Fo
Brothers International Corporation ve Julius
Berger gibi daha önce Türkiye’de iş yapmış
olanlar da vardı. 12 Haziran 1933’te kapalı zarf
usulüyle yapılan ihaleye şu şirketler ilgi gösterdi: İnşaat İdarei Fenniyesi, Foks ve Hathas Şirketi, Mühürdarz de Nuri (Demirağ) ve Ortakları
Şirketi ile Abdurrahman Naci Şirketi. Foks Şirketi
ile İnşaat İdarei Fenniyesi Şirketi eksiltmeye katılmadı. Abdurrahman Naci Bey’in %8.80 müteahhit k rı
istemesine karşılık, Mühürdarz de Nuri Bey %1. 0 müteahhit
k rı ile yetindi. Böylece iki teklif arasındaki devletin k rı 3.45 .000 lira
olacağından ve Mühürdarz de Nuri Bey’in bu işi, teknik ve mali bakımdan sonuna kadar başarabilecek kuvvette olduğuna kanaat getirildiği
için ihalenin bu firmaya verilmesi konusunda Bakanlar Kurulu’ndan izin
istendi.
demiryolları inşaatının mukavelenamesini şimdi imza etmiş bulunuyorum. Bunu zati devletlerine arz ve iblağ ederken deruni bir haz ve inşirah
duymakta olduğumu ifade etmek isterim.” Bu demiryolu ihalesi, Cumhuriyet sonrası Türk demiryolu yapımı tarihinde bir milat olmuştur.
29 Haziran 1933’te ihaleyi kazanan şirketle inşaat sözleşmesi imzalandı.
Nafia Vekili Hilmi Bey, aynı gün Başvekil İsmet Paşa’ya bir yazı gönde-
ayları vidalayan tri onöz makinesi
08
KIŞ
Proje bilgi ve teknik özelliklerinin yanı sıra ilk defa Türk yatırımcı ve mühendislerinden oluşan bir grupla gerçekleştirilmiş olması, Sivas-Erzurum hattının Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki en önemli projelerden biri
olmasını sağladı. Hattın inşaatına 4 Eylül - 1933 yılında Sivas’tan
başlandı, sonradan Malatya-Çetinkaya hattı eklenerek
öngörülen tarihten 15 ay önce bitirildi. Hattın özellikle
Divriği çevresindeki 100 kilometrelik bölümü arazi
koşulları nedeniyle zorlukla tamamlandı. 1939 yılında Erzurum İstasyonu’nun açılması nedeniyle
hazırlanan kitapta “Bugün lokomotifler ile uzun
trenlerimizin kolaylıkla geçmekte oldukları bazı
yerlerden bundan birkaç sene evvel bir ameleyi
geçirebilmek için aylarca çalışıp bir iz açmak icap
etmişti. Atma Boğazı gibi iki tarafı şakuli denilebilecek derecede dik yamaçlarla ihata edilmiş dar
boğazlardan ilk geçen insanlar muhakkak istihşaf
heyetlerimizdi.”
Nuri Demirağ, hattın zamanında bitirilmesi için hattı muhtelif
kesimlere ayırarak farklı taşeronlara ihale etti. Malzeme taşınması
ve iklim koşullarındaki karşılaşılan zorlukları asgariye indirerek hattın zamanında bitirilmesinde başarılı olan taşeronların isimleri tünellere verildi:
Ali Bey Tüneli, Yahya Bey Tüneli, Haşim Bey Tüneli, Osman Bey Tüneli,
Yaşar Bey Tüneli ve benzeri. Yahya Bey Tüneli’nin öyküsü ise ilginçtir.
Yahya Bey Tüneli zeminin uygun olmaması nedeniyle zamanında tamamlanamadı ve Atatürk’e tüneli tamamlayacağına dair söz vermiş olan
Yahya Bey, bu sözü tutamamış olmaktan dolayı gururu incinerek intihar
etti. Yahya Bey, ismi ile adlandırılan tünelin önüne defnedildi.
Demiryolu
inşaatı bir
se erberlik ibi
inşaattı
Fırat Nehri üzerindeki demiryolu viyadüğü
550 kilometre uzunluğunda ve üzerinde 23 kilometreye varan tüneller
bulunan Sivas-Erzurum hattının, nerdeyse yalnız kazma kürekle ve alabildiğine zor koşullarda altı yıl gibi bir sürede bitirilmesi her türlü takdirin
ötesinde bir olay olmuştur.
Sivas-Erzurum hattının boğazlar mıntıkasında inşaat malzemesinin taşınması başlı başına önemli bir olaydır. Çimento yüklü kamyonlar, Munzur dağlarının eteklerini sıralayan heyelanlı ve bilhassa çok virajlı, % 0
dik yamaçlara tırmandı. Aynı meyildeki diğer yamaçlardan indi. SivasErzurum hattı, çok önmeli yarma ve imlaları, servis yolları, şoseler ve
köprüleri, şehirlerde istasyonlar arasında irtibat yolları ve su tesisatı, demir ve betonarme tünelleri, her türden üretimiyle yıl gibi kısa bir zamanda başarılmıştır.
İsmet İnönü’nün söylediği gibi “Şimendifer zaferi Türk işçisinin, Türk mühendisinin, Türk sermayesinin zaferidir”
Say ı ve şükran borcumuz
Erzurum İstasyonu’nun işletmeye açılması ile yeni demiryollarımızın
uzunluğu 3189 kilometreye ve bu uğurda harcanan para toplamı 3 8
milyon liraya ulaştı.
Memleketimizde her sahada başarılarla geçen on altı senelik Cumhuriyet devrinde gözünü açanlar, kalkınmak ve ilerlemek yolunda yapılan
büyük hamleleri ve meydana getirilen kıymetli eserleri; bu arada demiryollarının Erzurum’a varışını belki biraz da doğal buldu. Fakat saltanat
devrini yaşamış, bu devrin yoklukları içinde yıpranmış, Savaş döneminde Erzurum cephesine gitme görevi alarak haftalarca kar ve çamur
içinde kalanlar, bütün kuvvetlerinin yollarda eriyip bittiğini gördü. Onlar
için demiryolları ile Divriği, Erzincan, Erzurum’a gitmek daima hasretle,
hüzünle beklenecek bir emeldi.
ürek ten havai hatla demiryolu inşaatına demir madeninin nakli
KIŞ 09
ürek teki demir madeninde çalışan işçiler
Bu emeli on altı senede gerçekleştiren Cumhuriyet’in banisi olan
Atatürk’ü, demiryolu siyasetinin en büyük hamisi olan İsmet İnönü’yü,
inşaat esnasında vefat eden vatandaşlarımızı, amelesinden ustasını,
mühendisinden müteahhidini saygı ve şükranla anıyoruz. B
ürek İstasyonu yolcu binası ve demir cevheri deposu
Nuri Demirağ ın kızı Gülbahar Erdinç
“Sivas-Erzurum demiryolunun yapımında insanların çalıştırması çok enteresandır. Bize anlatırdı; o zamanın Anadolu insanı çok çalışmazdı. Aza kanaat ederdi. Babam Halep’ten,
Şam’dan kumaşlar, incik boncuklar getirmiş. Onlara işletip,
dokutturup sattırmıştır. Yani oradaki insanlar, almanın-satmanın zevkine varabilsinler diye. İnsanları böyle çalışmaya
alıştırarak o demiryollarını yapıyor. Demiryolu yapımında oranın insanını çalıştırıyor. Bize hep “insanların çalışması için bir
hedefleri olması gerekir” derdi. Babam aynen, çalışan işçilerin
başında olmak için çoğu zaman paltosunun üzerinde yatardı.
Günlerce yatak yüzü görmediği olmuştur”
ürek Divriği arasında açılan yarmalardan biri
10
KIŞ
emil Demirkale, inşaat ustası
“Tünellerin delinmelerini seyrettik. Demiryolu inşaatı bir seferberlik
gibi inşaattı. Bir ucu Çetinkaya’da bir ucu Kemah’da durmak yok. Her
tünelin, her köprünün, her menfezin taşeronları ayrı ayrı, kontrolörleri
ayrı. Her ustanın başında bir kontrolör dikiliyor.
Tüneller dinamitle açılıyordu. Lağım delme ile ölçülerine göre matkabınan taşa delik deliniyor derinliğine göre 50 cm., 1 m., 2 m., 2,5 m.
derinlikte lağımlar deliniyordu. O deliklere dinamitler doldurulup ateşlenip patlatılıyordu.
Lağımcıların matkap denen yuvarlak aletleri vardı. Bunların ağzı çelik
ve 3 cm. çapındaydı. Biri matkabı tutuyor, biri de elinde 5 kiloluk tokmakla matkaba vuruyor oda bir taraftan da matkabı döndürüyor vuruyor. o şekilde akşama kadar 2 tane delik delerse iyi bir ustaya yetiyor.
Deliğin içinden posasını kaşıkla çekiyorlar, öğüterek deliyorlar. O işler
zor iş idi, şimdi nerede?
Devlet Sivas-Erzurum hattı için Amerika’dan 300 tane Şevrole marka kamyon almıştı. Erzurum’a gidene kadar arabaların kökü bitti. Devrilmeler, uçmalar, suya düşmeler çok oldu.
Tünelleri iki baştan delerek ortada birleştikleri zaman tünel aynaya
vurdu diyerek ziyafet verirlerdi. Kimin matkabı önce karşı tarafa geçerse bahşiş alıyordu.
Yarmalarda işçiler bellerine iple, halatla bağlanıp, o uçurumların üzerinde lağım vurup, yarmaları yardılar. Öyle kolaylıkla yarılmadı o yarmalar, tüneller...
Han ocağı diye bir taş ocağımız vardı. Sultan Murad’ın hanı var orda.
Mühendisler ilk demiryolu inşaatı açıldığı zaman ocağı kontrol ettiler.
İlk o ocağı açtılar; 400 ustası, taşçısı, amelesi çalışıyordu.”
yılında, Sivas Erzincan hattının açılışı sırasında Divriği İstasyonu nda kutlamalara katılan Nuri Demirağ Ortaokulu öğrencileri
KIŞ 11
ta ara a
şak ar
t
Bir
r
ta
“Kemal Sunal”
“ stalara Saygı” etkinliğinde
Yeşilçam’ın güldürü ustası Kemal
Sunal sevenleriyle anıldı.
sta oyuncu hakkında Prof. Dr.
Şükran Esen ile söyleştik.
Yazı ve Söyleşi NESLİ YALÇIN Fotoğraf ERDEM AYDIN, ŞENOL KAŞIKÇI, CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVİ
B
eşiktaş Belediyesi tarafından hazırlanan “ stalara Saygı’’
toplantıları, sekizinci sezonuna Kemal Sunal’a Saygı gecesi ile başladı. Geçtiğimiz 7yedi sezon boyunca kültür ve
sanat hayatımıza önemli etkilerde bulunmuş, düşün dünyamıza ve gönüllerimize dokunmuş nice kimliğin konuk
edildiği toplantılar, yeni sezonda da vefa duygusunun altını
çizmeye devam ediyor.
1970’lerde Yeşilçam’da yıldızı parlayan, tiyatro ve sinemanın gülen, güldüren ve düşündüren yüzü, büyük oyuncu Kemal Sunal ailesi, dostları ve
sevenleriyle bir kez daha anıldı. 123. cüsü gerçekleştirilen “ stalara Saygı”
toplantılarını bugüne dek özenli ve başarılı şekilde hazırlayan gazeteci-yazar Faruk Şüyün, yine nitelikli bir etkinliğe imza attı.
2 Kasım 2012 Pazartesi akşamı, Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlikte gecenin sunumunu, yılların duayeni Halit Kıvanç üstlendi.
Basının da büyük ilgi gösteren gecede Sunal ailesini çok sayıda ünlü sima
ve yüzlerce seveni yalnız bırakmadı. Sunal’ın sanatçı dostları Ahmet Gülhan, Zeki Alasya, Hülya Koçyiğit, Şevket Altuğ, Cem Yılmaz ve Berna Laçin gibi önemli isimler söz aldı. Yavuz Bingöl, Sunal’ın çok sevdiği türküleri
seslendirdi, Sezen Aksu da verdiği mini konserle izleyenleri mest etti.
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, gecenin açılış konuşmasında, “Bir
devi bugün başka şekilde anıyoruz. Geriye dönük hiçbir şeyi düşünmeden
Kemal Sunal’ı anıyoruz. Bu farklı bir olay. Farklılığı salondaki farkındalıktan
ortaya çıkıyor. Onun için televizyon kanallarını açtığınız zaman aynı Kemal
Sunal’ı görüyorsunuz. 30 yıl sonra da açtığınız zaman yine aynı Kemal Sunal ilgi ile izlenecektir” dedi.
Duruşuyla eşinin sevenlerinin de takdirini kazanmış olan Gül Sunal, onun
gidişiyle birlikte acı dolu 12 yıl geçtiğini ifade ederek, “Ama filmlerinin h l
gösteriliyor olması Kemal’in şu anda 10 yaşında 8 yaşında hayranlarının
olması mutluluk veriyor. Onun hiç unutulmayacağını gösteriyor. Bu gece
Kemal’i anacağız dostlarıyla. nutmuş değiliz ama bir arada olup dertleşeceğiz. 12 yıl içinde her şeyini özledim. O benim rehberimdi. Ona sormak istiyorum ama yok” diye konuştu. zun evlilikleri boyunca bir kere dahi kavga
edememiş olmalarını da esprili bir dille ifade eden Gül Sunal, geceye katılan
dostlarına da teşekkür etmenin ona düşmeyeceğini yine şükran ve özlem
dolu sözlerle belirtti.
Sunal’ın dostları onunla geçen yıllarından, anılarından bahsederek büyük
ustanın perdeye yansımayan yönlerini de sevenleriyle paylaştılar.
ıpranan elbise
Eski dostu Zeki Alasya; pek fazla bilinmeyen yönleriyle ve farklı bir bakış
açısıyla Sunal’ın kariyerini yorumladı. Sunal’ın ilk çıkışını gerçekleştirdiği
filmlerde can verdiği karakterlerin uzunca bir süre üzerine yapıştığını, “Ona
bir elbise giydirdiler, yıllar geçti, o elbise eskidi, soldu, küçük geldi ama ısrarla giydirmeye devam ettiler ” sözleriyle ifade etti. Daha sonra, Sunal’ın
çok yönlü yeteneğini, farklı rollerde de kendini göstermek istediğini ancak
buna fırsat bulamamasından dolayı ne kadar üzüldüğünü belirtti. Monoloğu
sevmediğini dile getiren Alasya, “Keşke burada olsaydı da karşılıklı konuşsaydık. Arıyorum, büyük bir eksiklik... Kemal kimdi?’ diye sorarsanız başka benzetmelerle söyleyeyim. Star futbolcular vardır. Ama bir tane Messi
vardır, ya da Pele. Birbirinden önemli, kudretli, başarılı liderler vardır ama
Atatürk bir tanedir. Önemli işler yapmış aktörler vardır, ben varım, Metin var,
Ahmet var diğerleri ama Kemal Sunal bir tane. 12 sene mi oldu? İsterdim
hep beraber yeni filmlerde, doğru dürüst ayağı sağlam yere basan filmlerde
Kemal’le beraber oynasaydık. Sonra bazen şöyle bir çevreme bakıyorum
diyorum ki iyi de olmuş galiba gittiği çünkü bugün bir film çevirse, bu işten iyi
anladığını zanneden biri der ki Bizim tanıdığımız Şaban bu Şaban değildir
Kınıyorum hepinizi ’. Sonra bir filmini yasaklarlar. sta; Türkiye bildiğin Türkiye değil artık. Sen orada kal seyret daha iyi” şeklinde konuştu.
Şevket Altuğ, hem ülkenin hem sektörün şartları yüzünden mesleğe sıkıntılı başlayan bir kuşak olduklarını, süreç içerisinde yaşadıklarını “Önümüzde fazla alternatif yoktu. Yani bir macera olarak başladık ve maceranın ilk
yıllarında çok sıkıntı çektik. Şimdi gençler alınmasınlar, onlar daha şanslı,
şanssa eğer. Mesleğe başlıyorlar gayet güzel, hemen bir diziye kapak atıyorlar. Öyle götürüyorlar işi. Kemal de bu sıkıntıdan nasibini aldı. Çok sıkıntılı
günler geçirdi. Ama önünde iki yol vardı. Ya direnecekti kalacaktı ya da bırakıp, gidecekti. Bir sürü arkadaşımız bu sıkıntıya dayanamadı bırakıp gittiler.
Kemal kaldı, direndi. Bir gün sohbet esnasında bana, Yahu Şevket, Allaha
şükür bir sürü şey yaptık. Yaptığım işlerden de memnunum. Ama daha iyi işler yapmak istiyorum. Daha kaliteli daha doğru işler yapmak istiyorum’ dedi.
Yapmaya başladı ancak ömrü vefa etmedi. Onun anısı önünde saygıyla eğiliyorum” sözleriyle özetledi.
üzü en zen in olan üyemiz
Yeşilçam’ın vefalı isimlerinin başlarında gelen Hülya Koçyiğit, büyük bir aile
olduklarını ifade ederek, “Türk sineması bizim ailemiz ve Kemal Sunal da
yüzü en zengin olan üyesi. O bir komik ama felsefesi olan bir komik. Bir kere
muhalif Ona kolay kolay bir şeyi kabul ettiremezsiniz. Çünkü hayatı bir algılayış biçimi var. Değerlerden yoksun olanları eleştirir. Gerçekten bir çok filmi
hepimize dert olmuştur. Hayatı yalansız dolansız, başkalarını kandırmadan,
KIŞ 13
zarar vermeden yaşamayı öğretir. Çok kızdığı zaman da “eşşoğlueşşek” der Bugün artık bipliyoruz. Ezilen küçük insanları canlandırmıştır. Saflığı,
iyi niyeti, sempatisi ve zek sıyla sonunda hep kazanan o olmuştur. Onun için halkla özdeşleşmiştir
onun filmleri. Günümüz koşullarında biz h l onun
filmlerini rahatlamak için veya sorunlardan kaçış
için seyrediyoruz. Kemal Sunal filmleri çoğu zaman isyan etme noktasına gelen halkımızı güldürmüştür” dedi.
Bu ağabeyler bizi yaktı
Yakın kuşağın önemli mizah isimlerden olan Cem
Yılmaz keyifli konuşmasında, Kemal Sunal ve
onun filmlerinin kendi hayatındaki etkilerine, bakış açısının ve mizah anlayışının gelişimine olan
katkılarına değindi. “Bu ağabeyler bizi yaktı. Bu
ağabeylerimiz bizim hayatımızda öyle enteresan
şeyler yaptılar ki, bir kere devamlı kaybedip tekrar bulmaya çalıştığımız komedinin komedyenin
itibarını bu kuşağa borçluyuz biz. Bu kuşak bizim
mumla aradığımız şeyleri çok yakinen yaşamışlar”
diye konuşan Cem Yılmaz konuşmasının başlarında yaptığı esprilerle gecenin de renkli dakikalarına imza attı.
İlerleyen saatlerde söz alan Berna Laçin, ilk sinema filmi deneyiminde bir baba ve
kızı canlandığı 19 yaşındaki halini,
heyecanını, Sunal’ın kendisine
kattığı oyunculuk deneyimlerini,
ona duyduğu hayranlık ve özlemi
aktarırken duygusal anlar yaşattı.
Son ülen adam
Sunal Ailesi ve Nihat Özcan’ın
birlikte hazırladığı “Son Gülen
Adam” belgeselinden de bölüm
bölümlerin gösterilmesi ile neşe ve öz
özlemi biraya getiren duygusal anlar
yaşandı.
Belgeselde söz alan Yıldız Ken
Kenter, “Kemal sahneye girince se
seyirci
kıpırdanıyor,
gülüyordu.
Kemal’e bakıyordum, seyirciye bir
şey yapmıyordu. Kemal, Kenter
Tiyatrosu’nda bir şey keşfetti. Bende bir şey var. Ben seyircide bir şeyi tahrik ediyorum’ dedi.
Yine aynı belgeselde söz alan Şener Şen, “Ben gittiğimde Kemal önemli bir
oyuncuydu. Ben yardımcı rollerdeydim. Hep ona karşı rollerdeydim. İkimiz
de herkesin beceremediği bir ilişki içindeydik. Profesyonelliği unutmaya
çalışır, lise çağlarındaki gibi coşkuyla gülerdik. Bunu keyifle yapardık ve bu
seyirciye de tesir ederdi. Kemal ile birlikteliğimizi özlüyorum” diye konuştu.
Perran Kutman da yakın dostu Kemal Sunal’la, yokluklar içinde geçen ama
paha biçilmez güzellikteki anılarını, özlemle gülümseyerek aktardı.
Saime Anne
Geceye Sunal’ın annesi Saime Hanım da katılmıştı. Tüm geceyi, gurur ve
hasretten dökülen gözyaşlarıyla izleyen anne Sunal’a, gecenin sonunda
Kemal Sunal’ı yetiştirdiği için özel teşekkür edildi.
Geceye ilgi büyük olunca salona sığmayan pek çok izleyici ayakta kalırken,
yine pek çok kişi de etkinliği merdivenlere ve sahnenin kenarlarına oturarak
izleyebildi.
14
KIŞ
KIŞ 15
İnek aban,
e rek
r k
R tar
Kimin içine böylesine dert olur da, zirvesinde olduğu mesleğin okuluna yıllar sonra öğrenci olarak dönebilir? Öğrendiği ve öğreteceği çok şey olan,
bunu da hakkıyla yapması gerektiğine inanan Kemal Sunal sta sinema
sanatçımızı akademik açıdan da ustalaştıran süreci, aynı zamanda tezini de
yöneten hocası, Prof. Dr. Şükran Esen anlattı.
Gönülleri sinema perdesinin hayta öğrencisi olarak
etheden Kemal Sunal ın, erçek öğrenciliği nasıl şekillendi
19 9’da kaydını yaptırmış ama hemen sonra tiyatro ağırlık kazanınca okulu
bırakmış. Öğrenci affıyla tekrar kayıt yaptırarak 1995’te Marmara İletişim’de
lisans eğitimini tamamladı. 1998 yılında da yüksek lisans mezunumuz oldu.
Kariyerinde isim yapmış kişiler arasından, akademik sürece
dönüş yapan azla isim yok sanırız, Kemal Sunal ın bunu yapmasına ne sebep oldu
Tarık Akan, Kadir İnanır ve Çiğdem Tunç da Marmara İletişim mezunu.
16
KIŞ
Yeşilçam’dan, başkaca sinema eğitimi alma fırsatı bulan çok kişi yok sanırım. zun yıllar önce eğitimine ara verip, ünlü olduktan ve yaşı ilerledikten
sonra, fakülteyi tamamlayan, yüksek lisans yapan ve doktoraya yönelen kişi
olarak Kemal Sunal’ı görüyoruz. Kemal Sunal’ın duruşu ve geleceğe bakışı
özeldi. İsteseydi zaten oyuncu yetiştirebilirdi. Ama o, eğitimini tamamlama
isteğiyle gelmişti. Sonrasında birikimlerini öğrencilere aktarabilmek için
akademisyenlik yolunda ilerleme kararı aldı. Talihsizlik yaşanmasaydı eğer
doktorası için hazırlıklara başlayacaktı.
ürk Sinema arihi dersleri veriyorsunuz Anlattığınız kişilerin, ilmlerin, olayların bir dönemine birebir şahitlik eden bir
öğrenci ise sıralarınızda oturuyor Bundan bahsedebilir miyiz
Derslerde Türk Sineması ile ilgili, örneğin Ertem Eğilmez üzerine konuşurken nasıl film çektiği, film çekerken ne kadar otoriter olduğu gibi kitaplarda
pek rastlanmayan detayları aktarabiliyordu. Yeri geldiğinde yapılan bu eklemelerin derse farklı bir şekilde önemli katkıları olmaktaydı elbette.
ez hocası siz oldunuz Peki, süreç nasıl elişti
Ödevler sırasında, ondan filmleriyle ilgili bir çalışma yapmasını istedim. Derli
toplu güzel bir çalışma sundu. Daha sonra ders sırasında bu filmlerin nasıl
ve neden bu kadar ilgi gördüğü hakkında konuşmalarımız oldu. Sonrasında
da bu soru, Kemal Sunal’ın kendi filmleri üzerine yüksek lisans tezi hazırlamasına yol açtı.
Buradaki en önemli şeyin kendine tarafsız bakıp bakamayacağı konusu olduğunu söyledim. Buna çaba göstereceğini söyledi ve tez süreci boyunca
da bir başka güldürü ustasını incelemeye almış gibi davrandı.
Siz onu hem perdeden hem de akülte sıralarından izlediniz
Sıralardaki sıradan Kemal Sunal nasıldı
Yaptığı çoğu tiplemeden farklı, hayatı çok ciddiye alan bir insandı. Ülkenin
sorunlarıyla ilgilenen, özellikle yoksulluk, cahillik gibi kemikleşmiş sorunlar
hakkında bir şeyler yapılması gerektiğine inanan, buna kafa yoran biriydi.
Kemal Sunal ın da tezine vesile olan neden bu kadar
sevilmiş olduğu sorusunun sizde bir yanıtı var mı
Kemal Sunal filmleri, sorunlar altında ezilen küçük insana umut veren
filmler. Her filminde güçsüz, şaşkın görüntüsüyle, kötü ve güçlülerin zayıf
noktasını bulup, farkında değilmişçesine onları cezalandırması, insanları
rahatlatıp güldürüyor. Mimiklerini ve vücut dilini çok ustaca kullanıyor. Ertem Eğilmez’in Arzu Film ekolünde olmak da önemli. Halkı iyi bilen bir yapımcı-yönetmendi Eğilmez. 1972’de Kemal Sunal’ı sinema dünyası adına
keşfeden de oydu. Sunal’ın halk tarafından sevildiğini görünce, halka yakın
konuları öneriyor. Senaryoyu Kemal Sunal da d hil bütün oyuncu grubu birlikte, güle oynaya yazıyorlar.
Kemal Sunal çok iyi bir oyuncu, toplumu ve canlandıracağı karakteri çok
iyi tanıdığı için role hemen ve gayet de başarılı girebiliyordu. Zeki Ökten
anlatmıştı, çekime başlayacakları zaman Kemal Sunal etrafa şöyle bir
bakınıp, gidip en uygun yerde dururmuş. Kamerayı rahatlatır, nerede iyi
Gol Kralı,
Salako,
Davaro,
öpçüler Kralı,
KIŞ 17
V ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü , Om ayınları, İstanbul,
18
KIŞ
görüntü verecekse, konu neyi gerektiriyorsa ona göre kendini konumlandırırmış. Yani işin tekniğine de algısına da çok h kim olduğunu görüyoruz.
Artık oyunculuğunu daha iyi gösterebileceği, eleştirelliğini daha fazla yansıtabileceği bir döneme gelmişti. “Propaganda”dan itibaren buna ağırlık
kazandırmaya istekliydi. Fakat hem Sunal hem de sinemamız adına çok
acıdır ki fırsat olmadı.
Ustalara Say ı Gecesi nin katılımcıları arasında siz de
yer almıştınız em eceyi hem de Beşiktaş Belediye sinin
üstlendiği benzer çalışmaları değerlendirebilir misiniz
Gece gayet güzeldi, çok kalabalıktı. Küçük bir salon olmamasına rağmen,
içeriye girmek için sabırsızlanan ve zorlanan insanlar, salondaysa ayakta
kalanlar vardı. Katılımın pek çok anlamda göz doldurduğu, anlamlı bir toplantıydı.
Belediyelerin halkın zihnini açmaya, ufkunu genişletmeye yönelik pek çok
etkinlik ve uygulamayı gerçekleştirme olanakları var. Beşiktaş Belediyesi
de bu konuda önemli çalışmalar yapıyor. Zaten halkçı belediyelerin halkın
etrafında herhangi bir yerde değil, tam olarak ve her anlamda yanında olması gerekir. Beşiktaş Belediyesi bu anlamda da başarılı. B+
Kemal Sunal ın tez hocası Pro Dr
ükran Esen
Umudumuz aban,
KIŞ 19
Portre
a ar i a ar i i
bi im ha at a amak i i
Yazı CENGİZ ERDİL Fotoğraf FATMA ARF VE CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVLERİ
“Matematik hayatın içinde olmalı” diyen dünyaca ünlü matematikçimiz Cahit Arf,
kaderin bir cilvesi olarak hayatımızın tam ortasında
T
ürk bilim dünyasının önemli köşe taşı sayılan Cahit Arf, bu
dünyadan göçeli neredeyse 15 yıl oldu ama h l gündelik hayatımızın bir parçası. Bakkalda, büfede, lokantada,
dolmuşta, otobüste, neredeyse hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. “Matematik hayatın içinde olmalı” diyen
Arf, kaderin bir cilvesi olarak hayatımızın tam ortasında
Çünkü 10 liralık banknotlarda Arf’ın resmi bulunuyor. 10 liranın arka yüzünü
dikkatle incelerseniz, bir formül göreceksiniz. Bu formül Arf’a dünya bilim
literatüründe yer sağlayan sayılar grubudur. Ve “Arf Değişmezi” adını taşır.
Zor yılların çocuğu
ahit Ar
Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük matematikçilerden biri olan Cahit Arf, 1910
yılında Selanik’te dünyaya geldi. Selanik o dönemde iç çatışmaların yaşandığı, Osmanlı’nın kaybetmek üzere olduğu
bir kentti. Zaten Arf’ın doğumundan iki
yıl sonra Osmanlı askeri Selanik’i terkedecekti. Mustafa Kemal’in hemşehrisi ol-
20
KIŞ
makla her zaman gurur duyan Arf, “Annem, Zübeyde Hanım’ı tanırmış.
Selanik’ten, baba ocağından kopmak ailem için çok zor olmuş. Bu yüzden
evini, yurdunu terkeden insanlara aynı kaderi paylaşma duygusuyla üzülerek baktım” diye anlatacaktı. Arf’ın ailesi Balkan Savaşı’nın korkunç göç
dalgasıyla İzmir’e yerleşmek zorunda kaldı. Burada da işgalin sancılı yıllarını yaşayan aile, büyük zaferle Selanik’te bıraktığı mutluluğu, yıllar sonra
tadabildi. Artık okumak ve çalışmak zamanıydı. Cahit Arf’ın matematiğe
karşı üstün yeteneğini keşfeden ailesi ve öğretmenleri, zaten yaşıtlarından
iki sınıf üstünde eğitim alan Cahit’i, Maarif Vekaleti’nin açtığı sınava soktu.
Sınavı kazanan Cahit Arf, 192 yılında Fransa’da Paris St. Louis Lisesi’ne
gönderildi. Cahit Arf, liseden sonra yine açılan bir
sınavı üstün derece ile kazanıp bu kez Fransa Yük
Yüksek Öğretmen Okulu’na kaydını yaptırdı. (Röportaj
yaptığım kızı Fatma Arf Oliver, Fransa Yüksek Öğ
Öğretmen Okulu cole Normale Superieure’ün çok
itibarli bir okul oldugunu, Avrupa’da sadece öğret
öğretmen yetiştirmek için kurulan köklü bir eğitim yuvası
sayıldığını söyledi. Babasının okula giren ilk Türk
öğrenci olduğunu da belirtti.)
Arf, 1955 yılında ordinaryüs profesör olurken, yurt dışındaki önemli teknik
üniversitelerde konuk öğretim üyesi olarak görev alıyordu. Türkiye Bilimsel Araştırmalar Kurumu TÜBİTAK’ın kuruluşunda yer aldı ve bir dönem
başkanlığını yaptı.
OD
yılları
Cahit Arf, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ne 19 7 yılında geçti ve 1980 yılında emekli olana kadar bu üniversitede görev yaptı. Üniversitenin uluslararası alanda saygın bir bilim yuvası olmasında çok büyük emeği olan Arf,
burada yüzlerce matematikçi yetiştirdi. Sadece kendi alanındakilerle değil tüm mühendislik dallarındaki öğrencilerle de yakından ilgilendi. Olaylı
yıllarda üniversitenin rektörlüğünü yapan, siyaset dünyamızda saygın ve
renkli kişiliğiyle de yer alan Fizik Profesörü Erdal İnönü bakın Arf için ne
yazmış: “ Cahit Arf’ın önemli özelliği, her şeyin aslını anlamaya çalışmak
olmuştur. Birisi bir konuşma yaparken, anlamadığı yeri hemen sorardı.
Hiçbir şeyden çekinmezdi. Onun için önemli olan, anlamaktı. Bilime değer veren bir insan olarak anlamak, araştırıcı zekasını kullanarak olayların
nedenini anlamak...”
Ar Değişmezi
Sentetik geometri problemlerinin cetvel ve pergel yardımıyla çözülebilirliği
konusundaki yaptığı çalışmalar, cisimlerin kuadratik formlarının sınıflandırılmasında ortaya çıkan değişmezlere ilişkin “Arf Değişmezi” ve “Arf Halkaları” artık matematik literatüründeydi. Öğrencilerine her zaman “Matematiği
ezberlemeyin, kendiniz yapın ve anlayın” diyen Arf, öyle içine kapanık, dış
dünya ile ilgilenmeyen biri değildi. Mühendisliğin günlük hayattan doğan
problemlerine her zaman ilgi gösterirdi. Kadim dostu Prof. Mustafa İnan ile
de böyle bir konuda işbirliği yapmıştı. (Ünlü romancımız Oğuz Atay, Mustafa İnan’ı “Bir Bilim Adamının Romanı” adlı eserinde anlatır)
Arf, bu işbirliği ile İnan’ın köprülerde gözlemleyip araştırdığı bir sorunun
matematiksel kesin çözümünü vermişti.
Arf, 1932 yılında çocukluğu ve gençliğini geçirdiği Fransa’ya elveda dedi.
Mezun olduktan sonra ilk görev yeri Galatasaray Lisesi matematik öğretmenliği idi. Bu sırada İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde de doçent
adayı olarak çalışıyordu. Yine açılan bir sınavla Almanya’da Göttingen
Üniversitesi’nde doktorasını yaptı.
Çocukluğu ve gençliği gerilimlere ve savaş yıllarına rastlayan Arf, bir bilim
insanı olarak hayatı boyunca barış ve demokrasinin yanında durdu. “Sayılar insanlar için, bilim hayatı anlamak için” diyordu.
Almanya’daki öğrenimi sırasında ırkçılığı hortlatan Nazi rejiminin çirkin
yüzünü gördü, Yahudi düşmanlığı insanlığın tarihine kara bir leke olarak
geçiyordu. Arf, Almanya’daki günlerini kısa tutmaya kararlıydı ve daha çok
çalıştı. Diplomasını alır almaz da yurda döndü.
Arf, İstanbul Üniversitesi’nde çalışmalarına gömülürken, Türkiye savaşın
içinde değildi ama tüm sıkıntısını yaşıyordu. Karne günleriydi o günler...
Şeker, ekmek karneyle dağıtılıyordu. Ama Avrupa’yı bir uçtan bir uca saran kan denizi yoktu. Gençler okuyor, büyükler çalışıyordu. Ve asıl önemlisi, Türkiye’de bilim yapılıyordu. Türkiye, Almanya’daki Nazi zulmünden
kaçan Alman ve Yahudi bilim insanlarına kapısını açmıştı. Pek çok öğrenciyi yetiştiren bu bilim insanlarının Türkiye’nin kalkınmasında oynadıkları
önemli rol, ilerleyen yıllarda anlaşılacaktı.
Cahit Arf da, sayıların, denklemlerin büyüsüne kaptırmıştı kendini. Araştırıyor, hesaplıyor, gece gündüz çalışıyordu. Arf’ın ilk çalışması, 1940 yılında
uluslararası matematik dergisi olan Crelle Journal’de yayınlandı. Ünlü Alman matematikçi Hasse ile birlikte bulduğu formül matematik literatürüne
“Hasse-Arf Teoremi” olarak geçiyordu.
Ve ölüm
Cahit Arf, 2 Aralık 1997’de Bebek’teki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu
hayata gözlerini yumdu. Geride öğrencilerinin yanısıra matematik sevdalısı, bilim tutkunu binlerce sevenini bırakarak, ama asıl önemlisi sayıların ve
denklemlerin de bir miras olduğunu kabul ettirerek bu dünyadan ayrıldı.
Cenaze törenine katılan Prof. Erdal İnönü şöyle diyecekti: “O, bilim adamlarının simgesiydi.” B+
Ali Nesin in ahit Ar ı
Ünlü mizah yazarımız Aziz Nesin’in oğlu olan Prof. Ali Nesin, Arf
sonrası kuşağın önemli matematikçilerinden. Matematiği hayatın ayrılmaz bir parçası olarak gören Nesin, İzmir’in Şirince köyüne bir kilometre uzaklıkta kurduğu Matematik Köyü’nde yüzlerce öğrenci yetiştiriyor. Devletin hiçbir katkısı olmadan, yüzlerce
matematik tutkunu, burada bilimin izini sürüyor.
Ali Nesin, Arf için şunları söylüyor: “Cahit Arf, Cumhuriyet’in ilk
kuşağının en seçkin bilim insanıdır. Onu sadece bilim insanı ve
sayıların peşinde koşan bir matematikçi olarak görmek yanlış
olur. Her türlü ayrıcalığa karşı çıkan, barış ve demokrasiden yana
tavır alan bir bilim insanıydı. 12 Eylül darbesine karşı çıkan ve dik
duran az sayıdaki öğretim üyesinden biriydi. Dünya matematik
literatüründe adı en fazla geçen bilim insanıdır. Sonraki yıllarda
onun da yetiştirdiği matematikçiler pek çok işi başardılar ama kıvılcımı ateşe dönüştüren oydu. O modern matematik alanında ilk
Türk bilim insanıydı.”
KIŞ 21
kalenin yazarı “Arf”ı bir matematik sembolü, bir matematik notasyonu olarak kullanmış; bu harflerin bir Türk matematikçisinin
soyadı olduğunu düşünmeden...O kadar iç içe geçmiş matematikle Cahit Arf ismi.
Ödülleri ve hele törenleri pek sevmezdi. Ama TÜBİTAK Bilim
Ödülü’nün yanı sıra Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden
onur doktorası aldı. Genç yaşta Mainz Akademisi Muhabir
Üyeliği’ne seçildi. Türkiye Bilimler Akademisi’nin onur üyesi oldu.
Üniversitede rektörlük, dekanlık gibi idari görevler almaktan hep
kaçındı. Araştırmacıların bu gibi görevlerden uzak durmaları gerektiği görüşündeydi. Ama uzun yıllar TÜBİTAK Bilim Kurulu
başkanlığını özveriyle yürüttü.
Anlamak tutkunu bir matematikçi
Prof. Dr. Tosun Terzioğlu. Cahit Arf’ın biyografisini yazan bir bilimadamı. Bilimler Akademisi yayınlarından çıkan kitap “Anlamak
Tutkunu Bir Matematikçi: Cahit Arf”adını taşıyor. Terzioğlu, Arf
hakkında şu bilgileri veriyor:
Cahit Arf bir matematikçiydi. Belki çok fazla makale de yazmadı.
Çünkü, özellikle matematikte çok mükemmeliyetçiydi. Zor beğenirdi. Tam çözümler arardı ve bu nedenlerle her yaptığını makale haline getirmeyi düşünmezdi. Başta cebirsel sayılar teorisi
olmak üzere geometride, analizde, elastisite teorisinde eserler
verdi. Yirminci yüzyılın dar alanlarda uzmanlaşma gerektirdiğini
düşünürsek, bu kadar yaygın alanda çaba göstermiş olmasını
da yadırgayabiliriz. Amerika, Almanya, Fransa, Rusya, İngiltere
gibi bilim geleneği kökleşmiş ve güçlü, aktif matematikçi sayısı
yüksek ülkelerden birinin bilim adamı da değildi. Yine de Arf’ın
katkılarını zaman eleğinden geçirirsek, o sınavın sonucu olağanüstü gerçekten. 1941’de yayınlanmış makalesinde 90’lı yıllarda
bile h l birçok atıf var. Adı klasik matematik kitaplarında yer alıyor. Topolojide bir değişmeze “Arf İnvaryantı” deniliyor. Literatürde “Arf Halkaları”, “Arf Kapanışı” gibi terimlerle karşılaşıyoruz.
Bir de bu yüzyılın büyük Alman matematikçilerinden olan Helmut
Hasse’nin ismiyle birlikte anılan “Hasse-Arf” teoremi var. Bazı
atıfları bulmamız için gayret göstermemiz gerekecek; çünkü ma-
ahit Ar , kızı, damadı ve torunlarıyla,
22
KIŞ
Cahit Arf’ı ilk tanıyan bir kişi onun sadece matematiğe ilgi duyan
bir insan olduğu izlenimi edinebilirdi. Matematik her şeyin üzerinde ve ötesindeydi Cahit Bey için... Ancak onun TÜBİTAK’ın kurulmasında ve gelişmesinde gösterdiği çabayı ve özeni bilenler
Cahit Arf’ın öyle içine kapanık, matematikle uğraşan dış dünyayla
ilgilenmeyen bir kişi olmadığını anlamışlardır. Mühendisliğin günlük hayattan doğan problemlerine her zaman ilgi gösterirdi. Ama,
bu probleme mutlaka matematiksel bir model bulmaya da çabalardı. Hele bir de pratikten gelen bir problemi matematik olarak
çözüme kavuşturursa pek keyiflenirdi. Değerli bilim adamı yine o
mitolojik kahramanlardan olan rahmetli Mustafa İnan ile böyle bir
işbirliği yapmış ve İnan’ın köprülerde gözlemleyip araştırdığı bir
sorunun matematiksel kesin çözümünü vermişti. Bu çalışmaları
Cahit Arf’a İnönü Ödülü’nü kazandırmıştı.
Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde çalıştığı yıllarda yeni ve farklı
bir üniversite modelinin ve kültürünün ortaya çıkması için çaba
gösterdi. Akademik dünyanın yapay hiyerarşik ayrımlarıyla alay
ederdi. Özellikle genç öğretim üyeleri ve öğrencilerle çok güzel,
yararlı ve keyifli bir diyalog içindeydi. Üniversite içi çekişmelerden ve politikadan özenle uzak durduğu halde ODTÜ sistemi
tehlikeye düştüğünde duyarlı ve sorumlu bir bilim adamı olarak
kendini bir mücadelenin içine atmaktan çekinmedi. Bu onurlu
mücadelede bile matematiğin aksiyomatik yaklaşımını kimseye
fark ettirmeden kullandı.
du. El yazısı çok zarif ve okunaklı idi. Müsvette bile olsa gayet düzgündü
yazdıkları.
Çalışmasına, gereken tamiratlar icin seve seve ara verirdi. Evin elektrik, su
tesisatı çok eski olduğundan, bu tamiratlar oldukça sık gerekirdi ve bu konuda çok yetenekli idi. Fakat biraz inatçılık karışırdı işin içine. Mesela bir
parça gerektiğinde nalbura gitmektense onu ev içerisinde bir yerden bulup
çıkartmakta ısrar ederdi. Bu işlerden çok hoşlanırdı. Dolayısıyla annem ve
benim için bu durum çok elverişli olurdu. “Babam her şeyi bilir”e, bir de “babam her şeyi” tamir eder eklenmişti. Bu işlerden hoşlanmaktan çok, daha
da önemlisi, “insanlar kendi işlerini kendileri yapmalı” prensibi vardı.
1980’deki ikinci emekliliğinden sonra, uzun süreler Seattle’da bizimle kaldı.
Ona kendi çalışmaları için bir köşe hazırlamıştık. Eşim ile ben babam bizimle olduğu sıralarda, eski bir ahşap evin odalarını büyütmek, balkon ilave etmek gibi projeler içindeydik. Bize heyecanla katılırdı. İşten döndüğüm anda
hemen yaptıklarını gösterirdi. Dört torununun da onu hatırlıyor olması çok
güzel. El yazısı k ğıtlarla örtülü bir yazı masası, tatlı bir pipo tütünü bulutu ve
kırık ne varsa “Bunu yapsana” diye koştukları bir dede.
ahit Ar hayatımızın tam orta yerinde En çok
kullanılan banknotlarda onun resmini örünce
ne hissediyorsunuz
ahit Ar , kızı Fatma Ar Oliver ile Bebek teki evinin çalışma odasında
On liradaki resme gelince, kaç sene oldu? Bir yerden bir şey alınca veya
taksilerde, geriye verdikleri para içerisinde 10 lira varsa hemen gösterip,
“Bu benim babam” demek fırsatını hiç kaçırmıyorum. Bir resme, bir bana
bakıp gülümsüyorlar. Eşimin cüzdanında daima bir 10 lira vardır ve dünyanın dört bir tarafına yaptığı gezilerde tanıştığı insanlara, 10 lirayı göstermeyi
ihmal etmez. Sanırım o da babamı tanımaktan mutluluk duyuyor. Çocuklar
da öyle. B+
İnsanlar kendi işlerini kendi yapmalı
Fatma Arf Oliver, Cahit Arf’ın tek evladı. zun yıllardır ABD’de yaşıyor. Bu
ülkede ünlü bir uçak firmasında görev yapan Fatma Arf emekliliğin tadını
çıkarıyor. Arf yaz aylarında Türkiye’ye geliyor ve Saroz Körfezi’nde tatilini
geçiriyor. Çok sevdiği İstanbul’dan da elbette kopamıyor. Fatma Arf babasıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
ahit Ar nasıl bir babaydı Baba kız ilişkileri nasıldı
Cahit Arf, bir baba olarak, otorite yerine, yakın arkadaş olma prensibini
kabullenmişti. Üç kişilik küçük ailemizde, bana çocuk yerine yetişkin bir
birey gibi davranılırdı. Her birimizin görevleri vardı. Annem, Kandilli Kız
Lisesi’nde tarih öğretmenliği dışında evi idare etmek ve dış dünya ile ilişkilerin devamını sağlamakla görevliydi. Benim görevim okumaktı. Babamın
işi ise İstanbul Üniversitesi ile matematik. Üçümüz de iyi kötü memnunduk
durumumuzdan.
Belki kendisi otorite pozuna girmek istemiyordu ama, benim evde
esen havadan anladığım, gerçek otoritenin babam olduğu idi. Her çocuk gibi babamın, yeryüzünde her şeyi bildiğine inanırdım. Evde, hiçbir
açık baskı yoktu ama gayet tatlı, sevimli bir şekilde hissettirilirdi.
Beni azarlamak da herhalde annemin görevlerine dahildi. Babamla sanki
hep şakalaşıp, gülerdik gibi hatıralarım var.
Eve iş etiren babalardan mıydı
Aklımdaki Cahit Arf, Bebek sırtlarındaki eski ahşap evde, hep çalışma odasında, şimdi benim eşimle birlikte kullandığımız yazı masasının başında idi.
Evdeki odalar soba ile ısındığı için, soğuk aylarda oturma odasındaki yemek masasını kullanırdı ve etrafında daima bir pipo tütünü bulutu bulunur-
ahit Ar ve eşi
alide Ar ile Bebek teki evinin bahçesinde
KIŞ 23
Sinema
Yeniden
sinema
Yazı GÖRKEM KIZILKAYAK Fotoğraf ŞENOL KAŞIKÇI, ALAATTİN TİMUR
Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu adına yakışır bir sinema
merkezine dönüşüyor. Bu dönüşümün hik yesini ve salonda başlayan
yeni etkinliği sizlerle paylaşıyoruz.
B
eşiktaş Belediyesi’nin yetkililerİ, Levent Kültür Merkezi
Onat Kutlar Sinema Salonu’nun yeniden sinema işleviyle Beşiktaş kentlilerine ve sinemaseverlere hizmet
vermesi için neler yapabileceklerini tartışıyordu. 2009
yılının sonbaharıydı... zun süren tartışmaların ilk meyvesi “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” oldu.
Belgesel Sinemacılar Birliği ve Türkiye Gazeteciler Birliği işbirliğiyle
düzenlenen etkinlikte her hafta çarşamba günü Onat Kutlar Sinema
Salonu’nda bir belgesel sinema örneği gösterilecek ardından söyleşi
düzenlenecekti.
Atılan tohumlar kısa sürede tuttu. Salon her çarşamba dolmaya başladı.
Ama bu bir başlangıçtı. Bu sinema salonunun adına yakışır bir biçimde
24
KIŞ
sinemanın tüm türlerine ev sahipliği yapması isteniyordu. İlk olarak 2010
yılında Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi ile iletişime
geçildi. zun yıllardır düzenledikleri kısa film etkinliği “Hisar Kısa Film
Seçkisi” bu alandaki en önemli etkinliklerden biriydi. İki kurum tecrübelerinden doğacak yeni bir projeyi Onat Kutlar Sinema Salonu gerçekleştirmek istese de belediyenin yoğun etkinlik programı nedeniyle kısa
film etkinliğine başlanamadı.
Bütün bunlar olurken “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” 3. sezonuna girdi. Onat Kutlar Sinema Salonu belgeselseverlerin ikinci adresi
oldu. 3 sezonda 80’e yakın belgesel gösterildi. Belgesel yönetmenleri
ve gazeteciler izleyicilerle buluşup belgesel sinema hakkında tartışma
fırsatını yakaladı.
Ve motor!
Her şey hazırdı. Beşiktaş Belediyesi ve Yeni Sinema Hareketi, 5 Kasım
2012’de düzenledikleri bir basın toplantısıyla gazetecileri bilgilendirdi.
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal yaptığı konuşmasında bu etkinlik hakkındaki düşüncelerini şöyle aktardı:
“Bugün önemli bir başlangıcı paylaşıyoruz. lusal sinemamız artık
Beşiktaş’ta. Sinemamızın son dönemlerde üretilen çağdaş ürünlerini
artık Beşiktaş Levent Kültür Merkezi’nde seyirci ile buluşturacağız. Bu
etkinliklerle Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Salonu yeniden bir sinema merkezi haline gelecek. Değerli sinema insanı ve hemşehrimiz Onat
Kutlar’ın anısına da bu özenin yakışacağına inanıyorum.”
Kasım
de yapılan basın toplantısına Belediye Başkanı İsmail nal da katıldı
Yeni bir soluk!
Artık salona yeni bir soluk getirmenin zamanı gelmişti. 2012 yazında
yine dördüncü katta toplanıldı. Belediyenin misafirleri “Yeni Sinema
Hareketi”nin üyeleriydi. lusal ve uluslararası arenada birçok ödül kazanan yerli filmler Türkiye’de salon bulma sıkıntısı yaşıyordu. Bu sorunu çözecek bir etkinlik planlandı. Kısa sürede etkinliğin adı kondu: “Her Cuma
Yeni Sinema”. İki aylık etkinlik program oluşturuldu. Gelenek bozulmayacak her cuma bir sinema filmi gösterilecek ardından yönetmeni ve
başrol oyuncularıyla söyleşi gerçekleştirilecekti. Söyleşili gösterimleri
izleyen pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günlerinde, 14:00-1 :30
seanslarında filmler tekrarlanacaktı.
Düşünce aşamasından program oluşturma aşamasına kadar ince elenip sık dokunan etkinliğin tasarımları da etkili olmalıydı. Bir ustanın elinden çıkmalıydı. Yeni Sinema Hareketi’nin kurumsal kimlik çalışmalarını
da gerçekleştiren, Türkiye’nin önde gelen grafik sanatçılarından Bülent
Erkmen’in tasarım ofisi, “Her Cuma Yeni Sinema” etkinliğinin basılı malzemelerini de gönüllü olarak tasarladı.
İlk gösterim tarihi 9 Kasım 2012’ydi. “Her Cuma Yeni Sinema” Serkan
Acar’ın yönetmenliğini üstlendiği “Aşk ve Devrim” filmiyle başladı Salon
doluydu. Serkan Acar ve başrol oyuncularından Deniz Denker’in katıldığı
söyleşi büyük bir ilgiyle izlendi. “Aşk ve Devrim”i İlksen Başarır’ın iki filmi,
“Atlıkarınca” ve “Başka Dilde Aşk” izledi. İlksen Başarır ve oyuncu Mert
Fırat senaryosunu beraber hazırladıkları iki filmin bilinmeyenlerini anlattı.
Onat Kutlar:
“Sinema
bir şenliktir
KIŞ 25
Etkinliğe gelen sinemaseverler de mutluydu. Erdem Er, “Film kadar ve
hatta daha fazla gösterimin sonundaki konuşmaları önemsiyorum. Çok
bilgilendirici oluyor. Sinema dünyasını anlamamıza çok yardımcı oluyor.
Bu bölüm çok önemsenmeli ve filme emeği geçen daha geniş bir kadro davet edilmeli” diyordu. Yeşim Narter ise “Bu etkinlik çok verimli ve
faydalı. Bir bakış ve vizyon yaratıyor” dedikten sonra etkinliğin duyurulmasındaki eksikliklerden yakınıyordu: “Film sonrası konuk konuşmacı
ile seyircilerin interaktif fikir paylaşımında bulunabilecekleri, sorularını
sorabilecekleri bir ortamın yaratıldığını yeterince duyurulmadığını düşünüyorum. Örneğin ben film izlemeye geldim ancak film sonrası konuk
konuşmacı ile soru-cevap ortamından film bitince haberdar oldum.”
Eleştiriler Beşiktaş Belediyesi ve Yeni Sinema Hareketi tarafından değerlendirilerek duyuruların etkin yapılması konusunda çalışmalar başlatıldı. Bölgeye asılan afiş, bez afiş gibi klasik duyuru imk nlarıyla beraber,
belediyenin twitter ve facebook hesapları da etkinliğin duyurulmasında
kullanıldı. Beşiktaş’ta yaşayan sinemaseverlere kısa mesajla bilgilendirme yapıldı.
Beşiktaş Belediyesi ve Yeni Sinema Hareketi, etkinliğin ikinci ayı daha
dolmadan, her cuma dolu bir salona sinema filmi izlettirmenin mutluluğunu yaşıyor ve sinemaseverleri her cuma 19:00’da başlayan söyleşili
gösterimlere bekliyor. B+
ker,
Serkan Acar, Deniz Den
aşmet opaloğlu
Nadir
perli, amaç Okur
Mert Fırat, İlksan Başarır, amaç Okur
26
KIŞ
an Acar
Esme Madra, Seren üce, Serk
Ocak
ubat
Ocak
Ocak
Ocak
Ocak
Pro ramı
Kırık Midyeler
Ze ir
Mün erit
İstanbul
ubat
Nar
ubat
Başka Semtin ocukları
ubat
Gişe Memuru
ubat
Orada
“AŞK VE DEVRİM”
9 KASIM 2012 / 19:00
“AT IKARINCA”
16 KASIM 2012 / 19:00
Sanat Yönetmeni: Adalı
Aksoy, Görüntü Yönetmeni:
Feza Çaldıran, Kurgu: Ayhan
Ergürsel, Müzik: Kemal
Sahir Gürel, Yapımcılar: F.
Serkan Acar - Kadir Sözen,
Senaryo: M. Serkan Turhan,
Yönetmen: F. Serkan Acar,
Oyuncular: Gün Koper,
Deniz Denker, Ayberk
Pekcan, Bedir Bedir, Serkan
Tınmaz, Nefrin Tokyay,
Derya Durmaz.
Yapım Koordinatörü:
Oğuz ydu, Müzik: Ahmet
Kenan Bilgiç, Ses Mix:
Serdar Öngören, Kurgu:
Erkan Özekan , Sanat
Yönetmeni: Gamze Kuş,
Görüntü Yönetmeni:
Hayk Kirakosyan, R. G. C. ,
Yapımcı: Hazal Dut, Zeynep
Günay Melemez, Yapımcı
Firma: Kutu Film, Ortak
Yapımcı: Most Production,
Esi Gülce, Senaryo:
Mert Fırat, İlksen Başarır ,
Yönetmen: İlksen Başarır,
Oyuncular: Mert Fırat,
Nergis Öztürk, Zeynep Oral,
“Aşk ve Devrim” 20. yüzyılın
önemli “milat”larından biriyle
açılır. Kemal, yaşadığı öğrenci evinin kendine özgü karmaşasında, küçücük bir radyodan “sosyalizmin” yıkıldığı haberini dinleyen 20’li yaşların başındaki bir üniversite öğrencisidir. Muhtemelen çok kısa bir süre önce edindiği
ve ona uygun bir değerler sistemi geliştirmeye çalıştığı bir dünya
görüşü, onun gözleri önünde ve o sistem içinde yaşayan insanlar
tarafından yıkılmaktadır.
Hemen yanı başlarında yaşanan bu yıkıma rağmen Kemal’in de
mensubu olduğu devrimci örgüt her türlü polis ve devlet baskısına
inat üniversite ve işçi çevrelerinde büyük bir kararlılıkla mücadelelerini sürdürmektedir. Siyasal mücadelesi kadar duygusal hayatı da yoğundur Kemal’in. Kendisiyle aynı siyasetten olan yoldaşı
Leyla’ya platonik bir aşkla bağlıdır. Kimi zaman devrimci görevlerinin önüne geçen bir duygudur yaşadığı. En yakın arkadaşı ve
yoldaşı Abidin’in polis tarafından işkence sonucu öldürülmesiyle
Kemal, örgüt sorumlusu Pala tarafından silahlı kanada alınır. Artık
illegal birisidir.
Sercan Badur, Sema Çeyrekbaşı.
Erdem, Sevil ve çocukları Edip ve Sevgi’nin küçük bir kasabada
süren yaşamları, Sevil’in annesinin felç geçirmesi sonucu İstanbul’a
taşınmalarıyla değişime uğrar. Edip, yatılı okulda olduğu on yıl boyunca evden uzaklaşmıştır; Erdem’in ise iyi bir yazar olma hayalleri
sürmektedir. Sevgi’nin ani tavır değişikliklerinden şüphelenen Sevil, evin içerisinde yaşanan bazı olayları sorgulamaya girişir ve yıllardır kapalı kapılar ardında saklanan sırrı keşfeder. Erdem bir trafik
kazasında yaşamını kaybedince, ölümü ailede yeni sırların ortaya
çıkmasına neden olur. Küçük bir ailenin her üyesi hayatları boyunca tek başlarına taşımak zorunda kalacakları gerçeklerle baş başa
kalır. Kendilerine bile itiraf edemedikleri bu sır nedir?
“GE ECEK UZUN
SÜRER”
14 Aralık 2012 / 19:00
“ O UN UK”
7 Aralık 2012 / 19:00
Yürütücü Yapımcı: Özkan
Yılmaz, Görüntü Yönetmeni:
Barış Özbiçer, Kurgu: Mary
Stephen, Sanat Yönetmeni:
Meral Efe, Işık: Ersin Aldemir
Ses: Mustafa Bölükbaşı
Yönetmen Yardımcısı:
Ahmet Yılmaz, Yapımcı:
Sevil Demirci, Önder Çakar,
Yazan ve Yöneten: Seren
Yüce, Oyuncular: Erkan
Can, Settar Tanrıöğen, Bartu
Küçükçağlayan, Feridun
Koç, Nihal Koldaş, Esme
Madra, İlhan Hacıfazlıoğlu,
Mehmet Ünal, Cem Zeynel
Kılıç
Mertkan’ın hayatı basittir. Babasının inşaatlarının getir götür işlerine bakar; arkadaşlarıyla alışveriş merkezlerinde sağı solu keser,
arabayla turlar. Bu basitliğe bir anlam bulmak için pek de hevesli
değildir. Ne zaman ki Gül ile tanışır, boşluğu ve basitliği değerlendirmek için bir fırsat çıkar karşısına. Ancak babası, Gül’ün kökenleri konusunda şüphecidir. Hayatta ayrımcılıkla karşılaştığı ilk anda
ona teslim olan Mertkan, çoğunluğa uyar. Babasının kendisi için
çizdiği yolda hayatına bir anlam bulur.
Kurgu: Ayhan Ergürsel,
Thomas Balkenhol, Özcan
Alper, mut Sakallıoğlu, Işık
Şefi: Engin Altıntaş, Özgün
Müzik: Mustafa Biber
Sanat Yönetmeni: Tolunay
Türköz, Ses: Mohammed
Mokhtary, Yardımcı
Yönetmen: Lusin Dink
Görüntü Yönetmeni: Feza
Çaldıran, Ortak Yapımcılar:
Guillaume de Seille, Titus
Kreyenberg, Uygulayıcı
Yapımcı: Cihan Aslı Filiz
Yapımcılar: Ersin Çelik,
Soner Alper, Senaryo ve
Yönetmen: Özcan Alper, Oyuncular: Gaye Gürsel, Durukan
Ordu, Sarkis Seropyan, Osman Karakoç, Güllü Özalp lusoy,
Erdal Kırık
İstanbul’da bir üniversitede müzik araştırmaları yapan Sumru, ağıt
derlemeleri ile ilgili yaptığı tez çalışması için birkaç aylığına ülkenin
güneydoğusuna yolculuğa çıkar. Kısa süreliğine çıktığı bu yolculuk, hayatının en uzun yolculuğuna dönüşür. Sumru’nun yolu Diyarbakır sokaklarında korsan DVD satan Ahmet’le, Diyarbakır’daki
yıkık dökük kilisenin bekçisi olan Antranik amcayla ve bölgede
sürmekte olan “adı konulmamış savaşa” tanıklık eden pek çok karakterle kesişir.
Sumru, üç ay boyunca kaldığı Diyarbakır’da peşinde olduğu
ağıtların hik yelerini ararken kendi ertelediği acısıyla da yüzleşir.
Hakk ri’deki boşaltılmış bir dağ köyüne doğru yola çıkarken, bu
tehlikeli yolculuğa anlam veremeyen Ahmet’in “Neden bu köy, orada ne var?” sorularını yanıtsız bırakır.
“BAŞKA Dİ DE AŞK”
23 KASIM 2012 / 19:00
Yapım Koordinatörü: Hazal
Dut, Müzik: ğur Akyürek,
Erdem Yörük, Ses: Murat
Çelikkol, Kurgu: Arzu Volkan
Sanat Yönetmeni: Hakan
Yarkın, Görüntü Yönetmeni:
Hayk Kirakosyan, R. G. C.
Yapımcı: N. Bünhan Bengi,
M. Murat Şenöy, Senaryo:
Mert Fırat, İlksen Başarır,
Yönetmen: İlksen Başarır,
Oyuncular: Mert Fırat,
Saadet Işıl Aksoy, Emre
Karayel, Lale Mansur, Timur
Acar, Ayten ncuoğlu, Metin
Coşkun, Şebnem Köstem,
Tuğrul Tülek, Tuna Kırlı,
Gizem Erden, Murat Okay
Onur’un hayatı, kürek takımından arkadaşı Vedat’ın doğum günü
partisinde Zeynep’le tanışmasıyla değişir. Kalabalık ve gürültülü bir
barda hiç konuşmadan geçen gecenin sonunda, Zeynep Onur’un
işitme engelli olduğunu öğrenir. Ama bu durum Zeynep’i Onur’dan
uzaklaştırmaz. İşiyle, ailesiyle sorunlar yaşayan Zeynep, yaşadığı çevreyi sorgularken biraz da bilmediği bir dünyanın merakıyla,
unuttuğu ceketini bahane ederek Onur’u görmeye gider.
Babasının annesini aldattığını öğrendikten sonra bu durumu kabullenemeyip evden ayrılan Zeynep, birçok iş değiştirdikten sonra
çağrı merkezinde çalışmaya başlar ama ağır çalışma şartlarından
ve karşılığında kazandığı paradan çok mutsuzdur. Bütün gün telefonda tanımadığı insanlarla konuşmak zorunda kalan Zeynep,
konuşmadan anlaşabildiği Onur’la huzur bulacağına inanır. Bu ilişki kendilerini ve hayatı sorgulayan Zeynep ve Onur için bir sınav
olacaktır.
“BİZİM BÜYÜK
ARESİZ İ İMİZ”
30 KASIM 2012 / 19:00
Yapım Şirketi: Bulut Film
(Türkiye), unafilm (Almanya),
Circe Films (Hollanda),
Ortak Yapımcılar: Titus
Kreyenberg (unafilm),
Stienette Bosklopper (Circe
Films), Yapımcılar: Yamaç
Okur, Nadir Öperli
Senaryo: Barış Bıçakçı,
Seyfi Teoman, Yönetmen:
Seyfi Teoman, Oyuncular:
İlker Aksum, Fatih Al, Güneş
Sayın, Baki Davrak, Taner
Birsel, Mehmet Ali Alabora
Lise yıllarından beri sıkı
dost olan Ender ve Çetin, uzun yıllar ayrı kaldıktan sonra, Çetin’in
Ankara’ya dönüşüyle tekrar bir araya gelerek, ilk gençlik hayallerini otuzlu yaşlarının sonunda gerçekleştirir ve aynı evde yaşamaya
başlarlar.
Günün birinde Almanya’da yaşayan yakın arkadaşları Fikret, Türkiye’de bir trafik kazası geçirir. Kazada Fikret yaralanır,
Ankara’da yaşayan anne ve babası ölür. Almanya’ya dönmesi gereken Fikret, Ender ve Çetin’den, Ankara’da üniversite öğrencisi
olan kız kardeşi Nihal’in okulunu bitirene kadar, iki yıl boyunca, onlarla kalmasını ister.
Üçüncü birinin eve gelmiş olması ilk başlarda ikisini de rahatsız
eder, ölümlerin travmasını atlatamayan Nihal de onlarla iletişim
kurmak istemez, ama zamanla birbirlerine alışırlar. Aralarında ev
merkezli üçlü bir yakınlık oluşur. Kaçınılmaz olan gerçekleşir. Görünüşte koruyucu, kollayıcı, soğukkanlı, ne yapması gerektiğini bilen;
Nihal’in yaşadığı felaketten makul adımlarla uzaklaşsın diye ona
neredeyse ebeveyn olan Ender ve Çetin, birbirlerinden habersiz
bir şekilde Nihal’e şık olurlar.
“KÖPRÜDEKİ ER”
21 Aralık 2012 / 19:00
Yapım Şirketi: Endorphine
Production, Yeni Sinemacılık
Yapımcı: Fabian Massah,
Aslı Özge, Sevil Demirci,
Mete Gümürhan, Görüntü
Yönetmeni: Emre Erkmen
Kurgu: Vessela,
Martschewski, Aylin Zoi
Tinel, Christof Schertenleib
Senaryo ve Yönetmen: Aslı
Özge, Oyuncular: Fikret
Portakal, Murat Tokgöz,
mut İlker, Cemile İlker
“GÖ GE ER VE
SURET ER”
28 Aralık 2012 / 19:00
Yapımcı: Oktay Odabaşı,
Derviş Zaim, Görüntü
Yönetmeni: Emre Erkmen
Sanat Yönetmeni: Elif
Tasçioglu, Ses: George
Faskiotis, Kurgu: Aylin Tinel
Senaryo ve Yönetmen:
Derviş Zaim
Oyuncular: Osman Alkaş,
Settar Tanrıöğen, Erol
Refikoğlu, Buğra Gülsoy,
Hazar Ergüçlü, Popi Avraam,
Ahmet Karabiber, Nadi
Güler, Ekrem Yücelten,
Cihan Tarıman, Cem
Yardımcı, Konstantinos
zunca saçları, tek küpesi ve yüzüğüyle Don Juan
havasındaki Fikret, Boğaz
Köprüsü’nde gizlice gül satarak hayatını kazanır. Bir yandan da
Eminönü civarındaki çeşitli dükk nları dolaşarak daha iyi bir iş arar.
mut Taksim-Bostancı hattında işleyen bir dolmuşta şoför olarak çalışır. Televizyon dizilerindeki hayatlardan etkilenen karısı
Cemile’yi memnun etmek için, onunla birlikte emlakçıları dolaşırlar,
daha iyi bir kiralık ev ararlar.
Kayseri’den Boğaz Köprüsü’ne trafik polisi olarak atanmış olan
Murat ise milyonlarca arabanın arasında kendini yalnız hisseder.
Akşamları bir polis arkadaşıyla paylaştığı evde bilgisayarının başına oturur ve internet üzerinden kız arkadaş arar.
Gavriel, Pantelis Antonas.
19 3’te Kıbrıs’ta başlayan olaylar sırasında bir Karagöz kuklacısı
ololan babasından ayrı düşen genç kızın geçirdiği dönüşüm ve ol
gunlaşma sürecini anlatıyor. Yıkılıp yanan köylerden, daha güvenli
olan şehre kaçış macerası esnasında yaşanan dostluklar ve savaş
ortamı, Kıbrıs’ın altmışlı yıllardaki hik yesine ışık tutuyor. Hik yenin
olafonunu ise Kıbrıs’ın Karpaz bölgesi ve Büyükkonuk Köyü’nün ola
ğanüstü güzellikteki doğası, köyleri, tepeleri ve deniz oluşturuyor.
Şehrin varoşlarında yaşayan, şehrin merkezinde ise varoluş mücadelesi veren Fikret, mut ve Murat’ın hayalleri, birbirlerinden
habersiz, her gün Boğaz Köprüsü üzerindeki sonsuz trafikte milyonlarca İstanbulluyla birlikte kesişir.
KIŞ 29
Bir Usta
t ka em e
a ar
i e a am
SÖYLEŞİ CENGIZ ERD‹L FOTO RAF ALAATT‹N T‹MUR
Esprinin yüksek ateşe olan dayanıklılığını ispatlayan, karikatürleriyle
tarihe dipnot düşen özgün bir isim Kamil Masaracı.
30
K
F
elsefenin ülkemizde önde gelen isimlerinden Afşar Timuçin şöyle diyor; “Gülmek ama gerçekten gülmek felsefe
yapmaktır. Güler gibi yapmak gülünç olmaktır bir gerçekliğin karşısında bir çaresizlikten başka bir şey değildir. Gülmeyenler, gülemeyenler hep güler gibi yaparlar. Güler gibi
yapmak ağlamak gibi, dizlerini dövmek gibi bir şeydir. Her
ağlayanın kendine ağladığını, dizini dövenin kendine yandığını biliriz. Ama
gülmek felsefe yapmaktır, bir yorumcu ya da eleştirici kimliğiyle varlığa
dokunmaktır. Gülmek onaylamak değil eleştirmektir.”
İşte böyle... Gülmek ve güldürmek o kadar kolay değil... Hele düşünmeye
katkıda bulunan gülmece hiç kolay değil... Bunu ülkemizde
gazetelerin, dergilerin sayfalarında yapanlar karikatüristlerdir. Biz de ise karikatür bazı dönemlerde
ülkeyi yönetenlerin korkulu rüyası olmuştur.
Gündelik hayatında yüzü asık, gülmeyi “kırıtmak” olarak algılayan çağdışı zihniyet,
gülenler ve güldürenlerden nefret ettiler.
Ama gülmenin ve de düşüncenin önüne geçmek mümkün değil.
Bu sayfalarda düşünmek için güldüren bir karikatüristin öyküsü var:
Kamil Masaracı...
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nce üç kez “Yılın Karikatürcüsü” ödülleri,
tüm dünya basınında çıkan karikatürler arasında “Birincilik Ödülü” (Jezz
Dergisi-Yugoslavya 1989), 3. Youmiuri Karikatür Yarışması “The inner”
ödülü (Japonya 1981) bulunuyor. TRT’nin kültür programlarına “Yürüyen
Çizgiyle” karikatürler çizdi. Metin yazarlığı yaptı. Karikatürcüler Derneği
başkanlığına seçildi (199 ). Animasyon çalışmalarında bulundu. 1985’ten
bu yana Cumhuriyet’te çiziyor. İki albümü var. Çamurla oynamaya başladı
(Milattan Sonra 1999). Espri’nin yüksek ateşe dayandığını kanıtladı. Seramiklerini (Seramiki) Ankara’da sergiledi (M.S. 2000). Eczacıbaşı Vitra
Seramik Sanat Atölyesi’nde karikatür tiplerinin seramik heykelleri yapıldı ve İstanbul’da sergilendi (M.S. 2003). FECO (Karikatürcü Kuruluşları
Federasyonu) ve İFJ ( luslararası Gazeteciler Federasyonu)
üyesidir. Sergilerin gerçekleştiği ülkeler: Almanya, Azerbaycan, Bulgaristan, Fransa, Hollanda, İngiltere, İskoçya, Japonya.
Düşünce suçsa
oturup bir kez
daha düşünelim
Masaracı, otobiyografisini yazıya şöyle dökmüş: “1950 yılında Antakya’da
dünya nüfusuna katkı olsun diye doğdu. Bir süre matematik ve fizik okuduktan sonra İ.Ü. Orman Fakültesi’ni bitirdi.
Ani sayılabilecek bi kararla karikatüre başladı. Birçok dergi ve gazetede çizdi. Almanya’ya
gitti. Die Tageszeitung ve Der Kassenarzt’da çizdi.
Dokuzu yurtdışında toplam 32 kişisel sergi açtı. Bu işler olurken ödüller almayı ihmal etmedi. lusal ve uluslararası 25
ödül falan. Bunlar arasında Çağdaş Gazeteciler Derneği’nce dokuz kez,
Kitap uarının konusu çocuk
edebiyatıydı sizin de karikatür
dünyanızda çocukların ayrı bir
yeri var Bocuk ve Key ibol
tiplerinin yaratıcısısınız
erhalde bu uarın daha bir
anlamı oldu sizin için
Evet, aynen öyle... Çocuklarla gençlerle ilgili tüm etkinliklere katılmaya
ayrı bir önem veriyorum. Mesela Kitap
Fuarı’nda imzaladığım “Kültürlü Hadiseler” adlı çalışmam özellikle burası için planlanmamıştı. Bu dönemde, herşeye rağmen,
çevremizde gelişen hadiselere rağmen, siyasi
karikatürlere gençlerin ilgisini yoğun oldu. Gençlerin karikatüre ilgisi artıyor, bu da beni sevindiriyor.
Elbette karikatür çizme isteğimi de arttırıyor. Sadece
yazar ve çizer burada değil, geniş bir kitlenin kitaba olan ilgisine de dikkat çekmek isterim. Bu tür etkinliklere sadece istanbul’da değil
ülkenin her kentinde yoğun ilgi var. Demek ki kitap olmadan olmuyor.
KIŞ 31
Bu son kitabınız Kültürlü
adiseler umhuriyet
azetesinde çıkan karikatürler mi
Evet, kültür sayfasında yayınlanan karikatürler. Cumhuriyet gazetesinde kültür
sayfasındaki karikatür köşesi Türk basınında da bir ilk aslında... Ben başladıktan
sonra bir gazetenin kültür sayfasında sabit
bir köşe oluştu ve kültür hayatımıza ilişkin
kesitleri, hadiseleri orada çiziyorum, karikatürize ediyorum. 199 yılından beri bu
köşeyi çiziyorum, çok ilgi de görüyor. Şimdi
bu çalışmaları Caretta yayından kitaplaştırdık. Fuarda da çok yoğun bir ilgi gördü.
Herkesin ekonomik sorunlara odaklandığı
bir ortamda, zaman diliminde kültür hayatımıza da dikkat çekmiş oluyoruz. Ekonomik
sorunlarımız var tamam ama kültür hayatımızı
da göz ardı etmeyelim, oradaki sorunlarımızı
da gözden kaçırmayalım istiyorum.
Siz Karikatür Derneği Başkanlığı
yaptınız,
yılı aşkındır
çiziyorsunuz Ama ürkiye de son
yılda özellikle karikatüre bakış
nasıl Siyasilerle bir hoş örü
eksikliği var mı
Karikatür aslında olumsuzluklara takılmadan,
tam tersi onları özendirici unsur olarak da tekrar
alıp karikatür çizmeye, o serüveni yaşamaya devam etmeli. Olumsuzluklar bize sadece
esin kaynağı olmalı. Yani engellemeler
ya da hoşgörüsüzlükler karikatüristleri
hırslandırıyor. Daha bir işe güce sarılmamızı sağlıyor. Bizim mürekkebimizi
arttırıyor, kalemimizi güçlendiriyor, biz
önümüze bakıyoruz.
ar ılanan azeteciler var, cezaevlerinde olan azeteciler var
Son yıllarda hiç soruşturma eçiren karikatürünüz oldu mu
32
KIŞ
Benim olmadı ama siz de biliyorsunuz çizerler zaman zaman bu tür baskılar görüyor. Yargılamalar,
suçlamalar hiçbir zaman eksik olmadı. Bu Türk
hadisiyasi hayatında yıllardan beri olagelen bir hadi
se günümüzde ise iyice sıradan hale geldi. Ama
karikatürcü dediğim gibi devam ediyor çizmeye,
vazgeçmiyor çizmekten, doğruları söylemekten,
çelişkileri göz önüne sermekten çekinmiyor.
Zaten bu böyle olmalı... Bizim tek istediğimiz
gülümseyen bir dünya, düşünce özgürlüğünün
engellere takılmadığı bir dünya. Bunu istemek
suçsa oturup bir daha düşünelim. Düşünce
suçsa oturup bir daha düşünelim.
Anadolu da seminerlere ittiğinizi
biliyorum ocuklarla, ençlerle
özellikle il ileniyorsunuz Böyle
enç karikatüristlere bir uyarınız,
tavsiyeniz var mı
Karikatürde ilk hareket önüne beyaz bir
k ğıt koymaktan geçer... Beyaz sayfa, bir
kurşun kalem, bir de çizdiğini değiştirmek
istediğinde lazım olacak bir silgi hepsi bu
kadar. Ama bunların dışında asli bir unsur
var. Gözünü dört açacasın... Ülken için,
dünya için, öğrenmek için... Gözünü dört
açacaksın. Bu da yetmez bence, çocuklar gözlerinizi dört çarpı dört açın... Dört
çarpı dört...
ok okumak lazım ünkü bir karikatür bazen bir kitabı anlatır denir
Öyle diyorlar. Çocukların dünyası ile karikatür çok birbirine yakışıyor. Çocuklar karikatür lafı geçtiği zaman hemen kulaklarını dikiyorlar, gözlerini açıyorlar. Karikatür çizerken
de önce onların isteklerinden başlayarak
anne-babasını güldürmek, çevresini güldürmek, yaşadığı kentin insanını güldürmek, ülkesinin insanını güldürmek ve bu mesajı da
lken için, dünya
için özünü dört
açacaksın Bu da
yetmez çocuklar
özlerinizi dört çarpı
dört açın
göndererek gülümseyen bir dünyada, birlikte barış içinde yaşamak için
çiziyorum. Karikatürün zaten hedefi bu, barışçı bir dünya, gülümseyen bir
dünya, bunun da suç sayılmadığı bir dünya. Bütün isteğimiz bu.
Beşiktaşlı olduğunuzu biliyoruz Beşiktaş size ne i ade
ediyor Karikatür dünyanızı da etkiler mi Beşiktaş
Beşiktaş hakikaten mutlu insanların yeri. Ben bunu Beşiktaş’ın sokaklarında, caddelerinde dolaşırken duyumsuyorum. Beşiktaş’ta yaratılan
hava, yaşadığımız soluduğumuz hava gerçekten istediğimiz bir hava. Bu
havayı solurken de bir özgürlük hissediyorsunuz. Beşiktaş güzel bir semt
oldu. Ben bunu içtenlikle söylüyorum. İnsanıyla, düzenlediği etkinliklerle
bir kültür semti oldu. Kültür bu sürekli artan kültür etkinlikleri de o insan
boyutunu geliştirdi... Kültüre önem veren insanlar yaşıyor. Mutluyum, Beşiktaş semtinde yaşadığım için şanslı hissediyorum kendimi. Bir karikatürcü olarak da orada soluduğum hava benim işime yarıyor, sevinçliyim
desem zaten yetiyor, her şeyi anlatmış oluyorum. B
KIŞ 33
Etkinlik
e e
e e 'e karş
Yazı DR. ALPER TÜRKEN Fotoğraf ERDEM AYDIN, ŞENOL KAŞIKÇI
luslararası Hegel Derneği’nin iki yılda bir düzenlediği luslararası
Hegel Kongresi ilk kez İstanbul’da yapıldı. Beşiktaş Belediyesi
3- Ekim tarihleri arasındaki etkinliğe ev sahipliği yaptı.
H
egel için felsefe tarihinin en tartışmalı ismi demek yanlış olmaz. En fazla hayranlık duyulan ve de en fazla
nefret edilen filozof olduğu da söylenebilir. Hegel’in
felsefi sistemi bazılarına göre Antik Yunan’dan gelen
metafizik geleneğinin varmış olduğu en olgun noktayı
ve hatta tamamlanmış biçimini temsil ediyor. Başkalarına göre ise metafizik gelenekte terkedilmesi gereken en kötü alışkanlıklar en saf ifadesini onun düşüncesinde buldu. O bir yandan akılcı eğilimlerin en üst noktası olarak görüldü, diğer yandan da mistik, anlaşılamaz,
bilim-dışı ve hatta anlamsız olanın modern akla yönelttiği en büyük tehdit
olarak algılandı.
34
KIŞ
Hegel’in felsefesi, ilgileri ve eğilimleri yönünden birbirinden çok farklı olan
Strauss, Bauer, Mar , Feuerbach, Engels, Michelet, Marheineke, Heidegger, Dewey, Bradley, Croce, Dilthey, Sartre, Gadamer gibi pek çok önemli
düşünüre ilham kaynağı oldu. Öte yandan Schopenhauer, Schelling, Kierkegaard, Stirner, Nietzsche, Peirce, James, Popper, Russell, Heidegger ve Deleuze gibi düşünürler tarafından birbirinden çok farklı nedenler
ve motivasyonlarla yoğun bir şekilde eleştirildi. 20. yüzyılın ilk yarısında,
özellikle de yerleşik analitik felsefe geleneği yönünden, güncel önemini tümüyle yitirmiş bir düşünür olarak değerlendirilen Hegel’e olan ilgi 1970 lerden bu yana hızla arttı. Günümüzün bir Hegel rönesansına sahne olmakta
olduğunu söylemek abartılı olmaz. Hegel, 21. yüzyılın küreselleşme, ya-
bancılaşma, medeniyetler çatışması korkusu, çevre sorunları, tüketim çılgınlığı, küresel ekonomik kriz ve terörle örülü karmaşık sorunlarıyla başa
çıkmak için ihtiyaç duyduğumuz yeni felsefi ve kültürel sıçramanın ilham
kaynağı olmaya en güçlü aday filozof.
İşte bu ilginç tarihsel bağlam içerisinde dünyanın dört bir yanından gelen
200’ü aşkın felsefeci ve araştırmacıları, felsefe tarihinin bu önemli ve tartışmalı ismini konuşmak üzere İstanbul’da toplandı. Karmaşa, çelişkiler ve
dinamizmin şehri İstanbul çelişki ve ayrımda birliği gören Hegel’i tartışmak
için belki de en uygun ortamdı.
Uluslarası e el Kon resi Beşiktaş ta
Dünyanın Hegel felsefesine adanmış en eski derneği olan luslararası Hegel Derneği tarafından iki yılda bir düzenlenen luslarası Hegel
Kongresi’nin yirmidokuzuncusu Beşiktaş Belediyesi’nin sponsorluğu
ve Boğaziçi Belediyesi’nin desteğiyle 3- Ekim 2012 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlendi. Almanya, ABD, Kanada, Kore, Japonya, İran,
Avusturalya, İngiltere, Fransa, Avusturya, İspanya, İtalya, Yunanistan,
Hırvatistan, Polonya, Macaristan’ın da aralarında yeraldığı dünyanın dört
bir köşesinden gelen ikiyüzden fazla Hegel araştırmacısı ve uzmanının
katıldığı kongre 195 yılından bu yana gerçekleştirilen kongreler arasında en geniş ve çeşitli katılıma sahne olan kongrelerden biri oldu. Kongrenin planlama ve organizasyonu Prof. Dr. Önay Sözer başkanlığında Dr.
Alper Türken’in Genel Sekreterliğinde, Doç. Dr. Sanem Yazıcıoğlu, Dr.
Murat Katoğlu, Dr. Birden Güngören, Mehmet Barış, Aziz Yardımlı, Onur
Taşyakan’dan oluşan organizasyon komitesi ve gönüllü öğrencilerden oluşan yerel yürütme komitesi tarafından gerçekleştirildi.
Kongre’nin açılışı 3 Ekim 2012 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde Beşiktaş
Belediye Başkanı İsmail Ünal, Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Berna Kılınç, Organizasyon Komitesi Başkanı Prof. Dr. Önay
Sözer ve luslararası Hegel Derneği Başkanı Prof. Dr. Andreas Arndt’ın konuşmalarıyla gerçekleştirildi. 4- Ekim 2012 tarihlerinde ise Akatlar Kültür
Merkezi kongrenin mek nı oldu. Kongrede ana konuşmacı olan İlber Ortaylı,
Prof. Dr. Brady Bowman, Prof. Dr. ilfried Ver Eecke, Prof. Dr. Theodore Geraets, Prof. Dr. Violetta aibel, Prof. Dr. Claudia Bickmann, Prof. Dr. Maria del
Carmen Paredes-Martin, Dr. Eva Bockenheimer, Dr. Alper Türken, Prof. Dr.
Ryosuke Ohashi, Prof. Dr. Erzs bet R zsa, Prof. Dr. Birgit Sandkaulen, Prof.
Dr. alter Jaeschke birer saatlik sunumlar gerçekleştirken dünyanın dört bir
yanından gelen 200’ü aşkın Hegel uzmanı parallel oturumlarda Hegel felsefesini farklı yönleriyle ele alıp tartıştılar.
e el, hayatı ve eserleri
Hegel 1770 yılında eski bir ilahiyatçı ve memur ailesinin büyük çocuğu olarak Stutgart’ta dünyaya gelir. 1778’den itibaren burslu olarak Tubingen’de
okur. Burada hem kişisel hem de felsefi gelişiminde büyük rol oynayacak
şair Hölderlin ve filozof Schelling ile sıkı bir dostluk kurar. Tübingen’de
felsefe ve ilahiyat öğrenimini tamamlayan Hegel 1793-179 arasında
Bern’de, 1797-1800 arasında Frankfurt Main’de özel öğretmenlik yaptıktan sonra 1801’den itibaren Jena Üniversitesi’nde öğretim üyesi olur.
Aynı yıl ilk felsefi eserini Fichte ve Schelling’in “Felsefe Sistemleri Arasındaki Fark” başlığıyla yayınlar. Schelling’le birlikte “Kritische Journal der
Philosophie”nin editörlüğünü yapar. İlk büyük eseri ve başyapıtı sayılan
“Tin’in Fenomenolojisi”ni 180 ’da Napolyon’un kuşatmasındaki Jena’da
top atışları altında tamamlar. 1807’de basılan bu eser felsefe tarihi’nin
Plato’nun Diyalogları, Aristo’nun Metafiziği, Descartes’ın Meditasyon’ları,
Dr Alper ürkan, Pro Dr Bir it Sandkaulan, Pro Dr Andres Arndt
Kant’ın Arı sun Eleştirisi gibi yeni bir çığır açan en önemli eserleri arasında
yerini alır. Hegel bu eserde bilincin nihai amacı olan mutlak bilgiye ulaşma
sürecinde geçtiği farklı aşamaları oluşturan bilinç biçimlerini sistematik bir
şekilde ele alır. Hegel’e göre Fenomenoloji’nin amacı, bilinci felsefi bilgiye
ya da mutlak bilgiye hazırlamak ve ulaştırmaktır. Fenomenolojinin konusu bilincin bu amaca ulaşma yolunda yaşadığı felsefi serüvendir. Hegel ile
ilgili hemen herkesin üzerinde anlaştığı tek konu belki de onun başyapıtı
diyebileceğimiz Tin’in Fenomenolojisi’nin felsefe tarihi’nin anlaşılması en
zor eserlerinin başında geldiğidir.
e el Kon resi
e el e el e karşı
ana başlığı altında
Beşiktaş ta
toplandı
Hegel, 1807’de savaş nedeniyle Jena’yı terk etmek zorunda kalarak
Nürnberg’e gelir. Burada “Bamberg Gazetesi”nin editörlüğü ve ardından
Nürnberg Egidien Lisesi’nde müdürlük ve felsefe öğretmenliği görevlerini
üstlenir. Bu dönemde bir diğer başyapıtı olan “Mantık Bilimi”ni tamamlar.
Hegel’e göre varoluşun tüm alanları, bilinç, doğa, tin ve tarih gibi, akla uygun ortak bir mantıksal yapıya uyarlar. Gözlerimizi ister deneyimizin en
kişisel ve öznel alanlarına çevirelim, isterse doğanın derinliklerine ya da
toplumsal ve tarihsel olaylara, karşı karşıya kaldığımız olgular akla uygun
ve ortak bir kavramsal içeriğe ya da mantıksal yapıya sahiptir. Bu mantıksal yapı olguları ve düşünceleri kendi tarihselliklerini ve bireyselliklerini
aşan zorunlu ilişkilerle birbirine bağlar. Bilincin, olguların bu evrensel kavramsal içeriğini bilebilmesi için felsefi bilmeye ya da mutlak bilmeye hazır
olması gerekir. “Tin’in Fenomenolojisi”nde felsefi bilmeye hazırlanan bilincin Mantık Bilimi’ndeki uğraşı, bu evrensel mantıksal yapıyı sistematik
olarak tanımak ve bilmektir.
181 ’da Heidelberg Üniversitesinde akademik kariyerine dönen Hegel,
burada Felsefi Bilimler Ansiklopedisi’ni yazar. “Mantık Bilimi”nin daha kısa
ve basitleştirilmiş ve bu nedenle “Küçük Mantık” da denen, pek çok yön-
KIŞ 35
sefi bilme çelişen unsurları aralarındaki bu karşılıklı diyalektik ilişki ve ait
oldukları organik birlik içerisinde bilme ilkesine dayalıdır. Öte yandan bu
birlik unsurların farklılıklarının yitip gittiği soyut bir birlik değil ayrımlarının
korunduğu bir birliktir. Bütün ancak kendisini oluşturan bu çelişen yanlarla
vardır. Karşıt iki unsur “ayrımda birlikleri” içerisinde kavrandığında ortaya
yeni ve daha üst bir unsur çıkar. Fakat bu unsurun da kendi karşıtıyla bir
gerilim içerisinde olduğu görünür. Yapılması gereken onun da karşıtıyla
oluşturduğu “ayrımda birlik”in kavranmasından başka birşey değildir. Bu
yöntem bizi bütün ayrımları Mutlak İdea ya da Mutlak Tin’in organik birliği
içerisinde varolan farklı unsurlar olarak ele alan Hegelci Mutlak İdealizm’e
ulaştırır. Bu yönüyle Hegel düşüncesi modern topluma büyük ölçüde hakim olan atomcu ve bireyci tutumdan ayrılır.
“Karşıtların ayrımda birliği” düşüncesi Hint, Tibet, Mısır, Antik Yunan, İslam
Tasavvufu ve Batı Mistisizm’i gibi pek çok farklı gelenekte var olan ortak
bir temadır. Hegel bu kadim temayı Avrupa Aydınlanması’nın ve özellikle
Kant’ın geliştirmiş olduğu kavramsal araçların eşsiz bir kullanımıyla çok
geniş kapsamlı bir felsefi sistem noktasına yükseltmiştir.
den yenilenmiş bir versiyonuyla başlayan Ansiklopedi, Doğa Felsefesi ve
Tin Felsefesi ile tamamlanır. Hegel, bu eserlerde Mantık’ta oluşturduğu kategori sistemi ve felsefi yöntemi varoluşun iki temel alanı olan doğa ve tin
alanlarına uygulamaktadır. Hegel’e göre Ansiklopedi’nin bütününde anlatım bulan felsefi sistem ve onun tutarlı iç bütünlüğü, varoluşun tümünün
Mantık’ta ortaya koymuş olduğu mantıksal yapı tarafından belirlendiğinin
ispatıdır. Hegel’in Felsefi Bilimler Ansiklopedisi belki de düşünce tarihinin
en iddialı projesidir.
1818’de Hegel’e Alman felsefe dünyasındaki en saygın konum olan Berlin
Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanlığı görevi teklif edilir. Hegel, kendisinden önce büyük filozof Fichte’nin yürüttüğü bu görevi kabul eder. Hegel,
hayatını kaybettiği 14 Kasım 1831’e kadar Berlin’de büyük bir şöhret ve
saygınlık içerisinde yaşar. Berlin döneminde siyaset felsefesi üzerine eseri
olan ve Karl Mar ’a da büyük ilham kaynağı olacak “Hukuk Felsefesi’nin
Esasları”nı ve “Felsefi Bilimler Ansiklopedisi”nin yeni baskılarını yazar.
Hegel’in felsefe tarihi, din felsefesi, tarih felsefesi ve estetik üzerine vermiş
olduğu dersler ölümünün ardından basılmıştır.
Karşıtların ayrımda birliği
Hegel’in felsefi yönteminin ve de genel olarak düşüncesinin en temelinde
“karşıtların ayrımda birliği” düşüncesi yatar. Hegel’e göre birbirinin karşıtı
olarak görünen düşünce belirlenimleri ya da olgular onların temelinde yatan bir bütünün farklı yanlarıdır. Bu bütün kendisini oluşturan karşıtların ya
da çelişen unsurların “ayrımda birliğidir”. Böylece görünürde birbiriyle çelişen ve de birbirlerini dışlayan unsurlar aslında birbirine sıkı sıkıya bağlıdır
ve birbirlerinden ayrı olarak düşünülemez. nsurlardan herhangi birini tek
başına ele alarak tam olarak anlamak mümkün değildir ve ancak zıttıyla
birlikte oluşturduğu organik birlik içerisinde düşünülerek kavranabilir. Fel-
36
KIŞ
yüzyıl da e el
Hegel, tarihteki bütün olayların arkasında onları yöneten bir akıl olduğunu
düşünüyordu. İnsanlar, toplumlar ve uluslar görünürde kendi bireysel amaç
ve hedeflerinin peşinde koşarken özde bu sınırlı amaçları aşan akla-uygun
bir sistemin parçası olarak hareket ettiler. Ona göre bütün tarihsel ve toplumsal olaylar karşılıklı diyalektik bir etkileşim içerisinde organik bir bütün
oluşturuyorlardı. Bu bütün ise belirli kurallar dahilinde akla uygun bir şekilde ve insanlığın özgürlüğünü her aşamasında bir üst düzeye taşıyacak şekilde tarihsel bir evrim sürecinden geçiyordu. Tek tek insanların eylemleri
akla uygun olmasa da bu eylemlerin kollektif sonucu olarak ortaya çıkan
tarihsel dönüşüm akla uygundu. Özgürlüğün anahtarı her bir tarihsel dönemin temel karakterini anlayıp onu bir üst düzeye taşımakta yatıyordu.
Internet, iletişim ve sosyal ağlarla örülü adeta dijital bir sinir sistemiyle birbirini bağlanmış olan 21. yüzyıl küresel toplumu bu organik bütün düşüncesine belki şimdiye kadar yaşanmış bütün tarihsel dönemlerden daha
çok uymuyor mu? Arap Baharı’nda Tunus’ta yakılan bir isyan kıvılcımının
bütün bir Ortadoğu sistemini yeniden şekillendirdiğine şahit olduk. Önce
Amerika’da ardından Güney Avrupa’da yaşanan ekonomik krizin küresel
ekonomik sistemin bütününde sonucu h l belirsiz kararsızlıklar yarattığını yaşadık. Tüketim kültürü, Hollywood ve MTV’nin dünyanın dört bir
köşesindeki yaşam biçimlerini nasıl dönüştürdüğünü gördük. Ortadoğu
insanının çaresizlik bilinciyle beslenen nefretinin ve terörün Amerika’nın
toplumsal bilincini nasıl temelden sarstığına şahit olduk. Hegel’in yeryüzündeki varoluşumuzun organik bir bütün oluşturduğu tezi bugün hiçbir
zaman olmadığı kadar akla yatkın görünüyor. Fakat Hegel ve de 21. yüzyılın gerçeğiyle hesaplaşmamız gereken zorlu soru bütün bu kaosun, savaşın, eşitsizliklerin, terörün kökeninde bir akıl olup olmadığı. Hegel, Jena’da
Napoleon’un ordularının top atışının altında “Tin’in Fenomenolojisi”ni yazarken görünürdeki bütün çatışmaların, haksızlıkların ve kaosun arkasın-
da insanlığın özgürleşme serüvenin yeni bir aşaması olduğuna inanıyordu.
Bugün aynı duygusal ve entellektüel gücü kendimizde bulup karşı karşıya
kaldığımız bu kaosta daha özgür bir dünyanın ayak seslerini duyabilir miyiz?
ürkiye ve e el
18. yüzyıldan bu yana yaşadığımız toplumsal serüven sayıca bir elin parmaklarını geçmeyecek bir dizi toplumsal iç çelişkiyle şu ya da bu şekilde
başa çıkma çabamızla özetlenebilir. Batı’nın bilimsel ve kültürel gelişmesi
karşısında yaşadığımız çaresizlik, modern batı toplumunun değerleriyle
önce Osmanlı sonra da Türkiye toplumunun geleneksel değerleri arasında
yaşadığımız çelişkiler, laiklik ve din çelişkileri, ulusal kimlik, Kürt ve terör
sorunları, uluslarası sistemdeki rolümüz ile ilgili çatışma ve kafa karışıklıklarımız ve tüm bu iç gerilimlerin etrafında şekillenen bir toplumsal kimlik ve
bu toplumsal kimliğin içerisinde oluşan bireyselliğimiz
Pro
Dr Andreas Arndt
Uluslararası e el Derneği Başkanı
Şu ana dek gerçekleşen Hegel Kongreleri arasında en başarılılarından biri olan İstanbul’daki luslarası Hegel Kongresi; katılımcıların sayısı, temsil edilen ülkelerin ve tartışılan konuların çeşitliliği,
sunumların yüksek kalitesi ve özellikle genç akademisyenlerin katkılarıyla bizim açımızdan önemli ve olağanüstü bir etkinlikti. Kongreyi organize eden Türk dostlarımıza yapmış oldukları mükemmel
organizasyon ve rehberlik nedeniyle müteşekkiriz. Kongrenin
Türkiye’deki ve uluslararası Hegel akademisyenleri topluluğu açısından itici bir güç oluşturduğunu umuyoruz: Hegel’in özgürlük felsefesi siyasi, toplumsal ve dinsel karşıtlıklarıyla küreselleşme dönemindeki modern toplum için ortak bir temel olmalıdır.
Tüm bu çelişkilere organik bir bütünün iç serüveni, değişen ve kendisini
zorlayan bir ortamda olgunlaşma süreci olarak yaklaşacak bir bakış açısından öğreneceğimiz birşeyler olamaz mı? Bütün bu sancılı serüvenin
arka planında bir akıl, kollektif kimliğini ve özgürlüğünü arayan ortak bir
toplumsal bilinç ve onun iç çatışmalarını görebilir miyiz? Türkiye felsefesi,
batı akademizminin iç sorunlarıyla teknik yönden uğraşmanın ötesine geçip toplumsal serüvenimizin felsefi kavrayışına yöneldiği noktada bu tutum
Hegel’de ilham kaynağı bulabilir. Galatasaray-Fenerbahçe, Türk-Kürt, laikmüslüman, Alevi-Sünni çelişkilerini birbirini tehdit eden değil, organik bir
bütün içerisinde karşılıklı olarak birbirini belirleyen karşıtlıklar olarak görebiliriz. Bu çelişkileri bu şekilde görmeye başlamak bu çelişkilerin şu anda
içerisinde bocaladıkları şiddet dolu ve yıkıcı niteliklerini dönüştürmemize
imk n sunabilir. İşte bizi Hegel Kongresi’ni organize etmeye iten nedenlerin arasında Hegel’e olan akademik ilgimiz kadar bu sorular ve bize sunduğu umutlar da vardı. B
Pro
Dr nay Sözer
Or anizasyon Komitesi Başkanı
3- Ekim 2012 tarihleri arasında Boğaziçi Üniversitesi ve Beşiktaş Belediyesi’nin ev sahipliğiyle Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde
gerçekleştirdiğimiz 29. luslararası Hegel Kongresi’nin basında,
üniversite-öğrenci ilişkileri ve organizasyon hedefleri açısından
kısa bir değerlendirmesini yapmak istiyorum.
Yerli basında gerek bir ajans gerekse özel dostluklara dayanarak
kurmak istediği ilişki ne yazık ki istenilen sonuca ulaşamadı. Yalnızca bir gazetenin ekinde kongre kısa bir haberle tanıtıldı; bu gazetenin gönderdiği muhabirin yaptığı röportaj ise yayımlanmadı.
Buna karşılık yabancı basında kongre gerektiği gibi yer aldı. Gerek
Almanya’nın en ciddi gazetelerinden biri olan Frankfurter Allgemeine Zeitung 17 Ekim tarihli sayısında, ayrıca Aujourd’hui la Tur uie’nin
Kasım sayısında tanıtıcı ve etkinliği içerik açısından değerlendiren
yazılar çıktı. Bu durumun anlamı üzerinde düşünmek gerek.
Organizasyon komitesinin başarısında çeşitli üniversitelerden katılan ve etkinlik gününe kadar çevremizde dalga dalga büyüyen
felsefe öğrencilerinin katkısı büyüktür. Bu öğrencilerden ikisi ayrıca
birer sunum yapmak için hazırlandılar fakat bunu ellerinde olmayan
nedenlerle gerçekleştiremediler. Organizasyon komitesi içinde
söz sahibi olmanın etkin ve bağımsız tavır kazanmanın bütün bu
öğrencilerin kişiliğinin gelişmesine yardımcı olduğunu sanıyorum.
Ne yazık ki üniversitemiz böyle bir tavrı kazanmada onlara yardımcı
olamıyor.
Kaynakça
1. Hegel, G. .F. Hegel’s Phenomenology of Spirit. trans. A. V. Miller. O ford, New York,
Toronto, Melbourne: O ford niversity Press, 1991. 2. Hegel, G. .F. Hegel’s Science
of Logic. trans. A.V. Miller. Amherst, New York: Humanity Books, 191 . 3. Hegel, G. .F.
Hegel’s Philosophy of Mind. trans. A.V. Miller, O ford, New York: O ford niversity Press,
1971. 4. Hegel, G. .F. The Encyclopedia Logic. trans. T. F. Geraets, . A. Suchting, H.
S. Harris. Indianapolis, Cambridge: Hacket Publishing Company, 1991. 5. Pinkard, Thierry
Hegel A Biography, Cambridge, New York, Melbourne, Madrid: Cambridge niversity
Press: 2000
Organizasyondaki hedefimiz gönüllüler olarak, Beşiktaş
Belediyesi nin kendi içinden oluşturduğu heyetle uyumlu, disiplinli
ve özverili çalışmaktı. Bunu başarabildiğimizi bir aydır sürekli elimize geçmekte olan kutlama ve teşekkür mektupları göstermektedir.
Bu çalışma tarzı bundan böyle başka etkinlikler içinde bir model
olarak kalacaktır.
KIŞ 37
Semt
arih e
a
i i e
bba a a
m te a i bir emt
aha e i
YAZI: SEÇİL SERPİL FOTO RAF ALATTİN TİMUR
Süslü Karakol, Abbasağa Camii ve çeşmesiyle Osmanlı’dan kalma
tarihi yapılarının yanı sıra cıvıl cıvıl parkı ve mahalle kahvesiyle
tam bir İstanbul semti
38
K
T
arihi boyunca Beşiktaş’ın en işlek ve haraketli
mahallerinden biri olan Abbasağa Mahallesi, Beşiktaş
Meydanı’ndan Yıldız’a çıkan bulvarın solunda ve
meydana yakın sokaklarda yer alır. Dikilitaş, Türkali ve
Cihannüma mahallelerine komşudur. Beşiktaş’ın en
eski mahallerinden biri olan Abbasağa Mahallesi’nde 41
sokak, 513 bina ve 2581 hane ve yaklaşık 000 nüfus vardır.
Abbasağa Mahallesi, adını tarihi Abassağa Camii’nden alır. IV. Mehmet
zamanında sarayda Darüssaade Ağası (saray kızlarının ağası) olan Abbas
Ağa, camiyi 1 55 yılında yaptırmıştır. Abbas Ağa C mii 1834’te II. Mahmut
tarafından tamir ettirilir. Bugünkü cami, ilk yapıldığı dönemden kalma değil,
II. Mahmut’un yenileyerek yaptırdığı camidir. Cami de farklı dönemlerde
yapılan bütün tamirlerle rağmen, II. Mahmut devrinin mimari özelliklerini
taşır. Abbasağa C mii’nin dıştan görünüşü bir konağı andırır gibi yüksek
duvarlarla kuşatılmıştır. Cami, kesme taştan dört duvar üzerine ahşap
çatılı, kiremit döşelidir. Hünk r mahfili bulunan cami, dört minarelidir. Dar,
yüksek duvarlarla çevrili cami avlusuna, kuzeyden iki kapı ile
girilir. Bu kapılardan biri, önceleri hünk r mahfili iken
şimdi cami imamının meşrutasına geçişi sağlar,
diğeri ise doğrudan camiye girmek içindir.
Cami, 1944 tarihinde bir dönem Toprak
Mahsülleri Ofisi’nin emrine bırakılmış ve un
deposu olarak kullanılmıştı. Cami, çeşme
ve Sıbyan Mektebi ile birlikte küçük bir
külliye şeklinde inşa edilmişti. Mektep
günümüze ulaşamamıştır ancak
çeşmesi bugün h l ayaktadır. (1)
bitkisel motiflerle bezeli bir tepeliği de vardır. Abbasağa
Çeşmesi, Taksim su yollarının inşasından çok önce
yapılmış olduğu için başlangıçta yerli sulardan
biriyle beslenmiş, Taksim Suyu şehre getirilince
çeşme de bu şebekeye bağlanmıştır.
Çeşmenin Vakıf defterlerinde var olduğu
belirtilen iki lülesi günümüzde mevcut
olmayıp, suyu da akmamaktadır. (2)
aremağası
Abbas Ağa,
İstanbul un birçok
yerine de eserler
yaptırdı
1 9 yılında yapılan Abbasağa
Çeşmesi, klasik tarzı ve kesme
taştan yapısıyla dikkat çekmektedir.
Çeşme üzerindeki kitabenin gerek
metin gerekse tarih olarak birebir eşi
yine Abbas Ağa tarafından Üsküdar,
Dutlukahve’de yaptırdığı çeşmede de
bulunmaktadır. Çeşmenin sivri kemerli nişi
içinde yer alan ve üzeri kırık kaskemer, rozet
motifleriyle bezenmiş olan aynataşı mermerden,
testisetleri ile teknesi ise küfteki taşından yapılmıştır.
Ayrıca çeşmenin saçak kısmı üzerinde yüzeyi rozet ve
Lütfi Kırdar’ın belediye başkanlığına
kadar caminin arkasında bir de
“Abbasağa Mezarlığı” bulunuyordu.
Dönemin
kentleşme
projeleri
çerçevesinde mezar “Abbasağa
Parkı”na çevrildi. Abbasağa Parkı
bugün iki mahalle arasında sınır
oluşturmaktadır. Bir kısmı Abbasağa
Mahallesi’ne bağlı olup büyük bir kısmı
Cihannüma Mahallesi’ne bağlıdır. 2003
yılında Beşiktaş Belediyesi tarafından
yeniden düzenlenen park; konserden film
gösterimlerine kadar birçok etkinliğe ev sahipliği
yapmaktadır. Park gündüzleri de çocukların, emeklilerin
ve köpek severlerin gözde mek nları arasında yer almaktadır.
Mahallenin merkezindeki üneş saati Abbasağalıların sohbet ve çay içme mek nı
KIŞ 39
Abbasağa nın
sim eleri
II Mahmut un
diktirdiği kitabeli
nişanlar
Abbasağa Mahallesi, Osmanlı zamanından beri kullanılan bir yerleşim
yeri olduğu için, az sayıda da olsa ahşap evlere bugün de rastlamak
mümkündür. Ahşap evlerin çoğunluğu 19.yüzyıla ait yapılardır.Bu yapılar,
yakındaki büyük sarayın erk nından vezir ve üst düzey devlet adamlarına
ait konak ve evlerden oluşmaktadır. Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı’na
olan yakınlığından dolayı bölgede, özellikle 19. ve 20. yüzyılda dinamik,
kozmopolit ve kalabalık bir yapılanma oluştu. Bazı evlerin çıkmalarındaki
yıldız motifi çok daha büyük olarak Topkapı Sarayı’nda bulunmaktadır. (3)
III. Selim kurduğu orduyu silahlandırdıktan sonra eski bir Osmanlı geleneği
olan okçulukta bilinen nişan taşı dikmeyi, tüfek atışıyla sürdürmüştür.
Daha sonra II. Mahmut da bu geleneği devam ettirmiş kumandalarıyla
çıktığı seferlerde kitabeli nişanlar diktirmiştir. III. Selim ve II. Mahmut’un
kırdığı atış rekorlarına hatıra olarak dikilen nişantaşları sayesinde bölge
mesire sahası görünümü almıştı. Abbasağa Mahallesi’nde de padişahların
diktirdiği bu nişan taşlarından bazılarına rastlamaktadır.
Abbasağalılar yaz akşamlarında Beşiktaş Belediyesi nin düzenlediği Park Buluşmaları nda buluşuyor
40
KIŞ
KIŞ 41
42
KIŞ
Yaptığı atış talimleri esnasında III. Selim, bölgeye ahşap bir karakol inşa
ettirdi. Abdülmecit tahta geçtiği zaman ise Ihlamur bölgesine iki kasır
yaptırıp, çevreyi ağaçlandırarak yenilemiş ve özendirici bir hale getirmiştir.
Teşvikiye Camii ve Yıldız Sarayı sayesinde, Yıldız Bulvarı ve Nişantaşı
ekseni büyük bir rağbet görmüş ve yoğun bir yerleşim başlamıştı. Bu
yeniden yapılandırma aşamasında III. Selim’in yaptırdığı karakol yıktırılarak
yerine 18 ’da Aziziye Karakolu inşa edilmiştir. Karakolun cephesindeki
yoğun bezemeden dolayı halk arasında “Süslü Karakol” adıyla anılmıştır.
Süslü Karakol’un cephe tasarımında o dönem sıkça kullanılan neogotik
üslup kullanılarak, sivri kemerli kapı ve pencereler yapılmıştır. Köşelerde
sütunların taşıdığı kulecikler ve pencereler arasında cepheyi üç bölüme
ayıran, dışarıya taşkın kolonlarla yapı askeri mimariyi andıran brütal
bir görünümdedir. Yüksek bir platform üzerindeki iki katlı yapı özgün
halini kaybetmeden önce dışarıdan k gir, içeriden ahşaptı. Zeminde
koridor, kapı ve pencere çerçeveleri mermerli ve kapının iki yanında iki
adet mermer sütun yer almaktaydı. İç mek nda ise özellikle tavan ve
mobilyalarda kullanılan yağlı boya ve altın yaldızla oldukça yoğun bir
bezemeye sahipti. Arkada k gir mutfak ve ahır yer almaktaydı. Girişteki
yüksek sivri kemerli kapının üzerinde, beyaz mermer üzerinde kazılan
güneş ışınları içine yerleştirilmiş II. Abdülhamid’in tuğrasını taşıyan büyük
bir arma yer almaktaydı. (4)
1904 yılında II. Abdülhamit’e yapılan bombalı saldırının ardından, çevreye
bu karakolu andıran küçük taş karakollar yaptırılmıştı. 1909’dan sonra bu
taş karakollara Selanik’ten gelen jandarmalar yerleştirildi. 1910’da Süslü
Karakol, Jandarma Mektebi olarak kullanılmış, yanlarına kurulan küçük
barakalarda Çanakkale gazileri tedavi edilmiştir. 1922 yılından sonra ise
kamusal bina kullanımından çıkmıştır. Bina bugün özel bir işletmeye ait
restoran olarak kullanılmaktadır. (5)
Edebiyatımızın çok değerli isimlerinden biri olan şair ve yazar Behçet
Necatigil uzun bir dönem yaşadığı Beşiktaş’ı eserlerine de taşımıştır. Bir
dönem, dinleyenlerde tiryakilik yaratan radyo oyunları da kaleme alan
Necatigil, “Süslü Karakol Sokağı” adlı radyofonik oyunu da yazmıştır.
Oyun ilk kez 31 Ağustos 19 7’de radyoda seslendirilmiştir. Daha sonra bu
oyun, 1970 tarihinde yayımlanan “Üç Turunçlar” kitabında yer almıştır. ( )
Zaman sadece binaları sokakları değil mahallede yaşayanların yapısını
da değiştirdi. Merkezi konumundan dolayı İstanbul’da yaşanan her türlü
ekonomik, sosyo-kültürel değişimden birince derecede etkilenmektedir.
Kentleşme projeleri kapsamında Barbaros Bulvarı’nın yapımı esnasından
bir çok tarihi ahşap ev yıkıldı. Eskiden ailelerin ağırlıklı olarak yaşadığı
mahalle nüfusu bugün değişime yüz tutmuştur. Beşiktaş’taki Galatasaray,
Beykent ve Yıldız Teknik üniversitelerinden dolayı bölge öğrencilerin
konaklamak için tercih ettiği bir mahalledir. Bunun yanı sıra yabancılar da
Levent, Maslak, Taksim gibi merkezlerle kolay ulaşırlılığı, tenha nüfusu, tarihi
evleri ve yeşil parkından dolayı da bölgede yaşamayı tercih etmektedir.
Abbasağa Mahallesi’nde değişmeyen yerler ve tatlar da var. Meydanda
yer alan tarihi mahalle kahvesi gibi 50 yılı aşkın süredir Yıldırım Ailesi
tarafından işletilen kahve, demli çayı ve acı kahvesiyle mahalle sakinlerinin
uğrak yerlerinden biridir.
1950’lerde Barbaros Bulvarı yapılırken Abbasağa’nın yapısal ve kültürel
dokusu da köklü bir değişme uğradı. Bir çok tarihi eski İstanbul evi yıkıldı.
İstanbul’un çoğu semtinde olduğu gibi Abbassağa Mahallesi’nde de
bir zamanlar bahçeli, dut ağaçlı ahşap evler sıra sıra uzanırmış. Bugün
kentleşme projeleri kapsamında bu tarihi dokudan çok azı kalmıştır. B
Kaynakça
1. Hürel, Haldun (2010) Abbasağa, “İstanbul’un Ansiklopedik Öyküsü”, Kapı Yayınları,
İstanbul. 2. Kargı, Haluk (1998) Abbasağa Çemesi, “Dünden Bugüne Beşiktaş”, Beşiktaş
Belediye Başkanlığı, İstanbul 3. Hürel, Haldun (200 ) Abbasağa “İstanbul’u Geziyorum
Gözlerim Açık”, Dharma Yayınları, İstanbul. 4. Okçuoğlu, Tarkan (1998) Süslü Karakol,
“Dünden Bugüne Beşiktaş”, Beşiktaş Belediye Başkanlığı, İstanbul 5. Okçuoğlu, Tarkan
(1998) Süslü Karakol, “Dünden Bugüne Beşiktaş”, Beşiktaş Belediye Başkanlığı, İstanbul
6. necatgil.com (2012)
Behçet Necati il in arşivinden
KIŞ 43
Albüm
Beşiktaş Re
re k
Beşiktaş Reng renk Fotoğraf Yarışması’nda objektiflere yansıyan
Beşiktaş’ı albüm sayfalarımıza taşıdık.
B
eşiktaş İstanbul’un kültür, sanat ve eğitim merkezi. Bebek,
Arnavutköy, Kuruçeşme ve Ortaköy’üyle Boğaziçi’nin en
değerli bölgesi. Çırağan, Yıldız, Dolmabahçe sarayları ve
Ihlamur Kasrı’nın, sekiz üniversitenin, on binlerce öğrencinin ev sahibi. Beşiktaş farklı kültürlerden beslenen İstanbulluların bir arada yaşadığı, ürettiği, hayatı paylaştığı
bir merkez. Kısaca Beşiktaş reng renk
Yılda bir yayımlanan özel sayı Atlas İstanbul ve Beşiktaş Belediyesi,
Reng renk Beşiktaş’ı konu alarak bir fotoğraf yarışması düzenledi. “Beşiktaş Reng renk Fotoğraf Yarışması”yla amatör ve profesyonel bütün
fotoğrafçılar ilçenin renklerini, güzelliklerini objektiflerine yansıttı. 2 Kasım 2012 tarihinde ise Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Atlas Yayın
Yönetmeni Özcan Yüksek, Atlas Fotoğraf Editörü Sinan Çakmak, Atlas
fotoğrafçısı Turgut Tarhan, MSGSÜ Fotoğraf Bölümü Başkan Yardımcısı
Doç. Ozan Bilgiseren’den oluşan yarışma jürisi tarafından en güzel Beşiktaş fotoğrafları seçildi. Yarışmaya katılan yüzlerce fotoğrafçının reng renk
Beşiktaş fotoğrafları arasından dereceye girenleri ve sergilemeye hak kazananları sizler için albümümüze taşıdık.
Jüri, birincilik ödülünü Nurten Öztürk’ün çektiği fotoğrafa, ikincilik ödülünü
İpek Yeğinsü’ye, üçüncülük ödülü ise Aysun Afacan’a verdi. Sergilemeye
değer bulunan eserlerin fotoğrafçı isimleri ise şöyle (soyadı alfabetiği):
Gökmen Cengiz Akdağ, Gülten Akıncı, Kudret Balçiçek, Gül Ceylan,
Zeynep Şebnem Çağlayan, Engin Çakar, Canan Çiçek, Asiye Korkmaz
Doğan, Metin Ekinci, Murat İbranoğlu, İhsan İlze, Hüseyin Kara, Yusuf
Karabacak, Selnur Okudan, Hazel Özkan, Ömer Şahin, Serdar Şeker. B+
Jüri 26 Kasım 2012’de Beşiktaş Belediyesi’nde toplandı.
Birincilik ödülü Nurten Özturk
İkincilik ödülü; İpek Yeginsu
Üçüncülük ödülü; Aysun Afacan
Portre
Bir
ta b
e ik
e a e i
er
Yazı CENGİZ ERDİL Fotoğraf CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVİ
İstanbul’un her köşesinde onun ismi var Tarihi
köşklerin, parkların, saray çevrelerinin onarım ve
bakımını, Türkiye onun çabalarıyla öğrendi.
52
KIŞ
B
azı insanlar vardır, liderlikleri ile tarihin akışını değiştirir,
bazıları yazdıkları ile insanlığın öncüsü olurlar; aydınlanma
çağlarını başlatıp insanlığa yeni ufuklar açarlar. Bu insanların ortaya koyduğu eserler geçmişle gelecek arasında
köprü; tarihe birer kayıt olur. İnsanlık tarihi böylece şekillenir. Bu köprülerin kurulması ise sıradışı insanların işidir.
Çelik Gülersoy da böyle bir insandı. İstanbul’un geçmişini bugünüyle buluşturan önemli bir köprüydü
Çelik Gülersoy’un öyküsü 23 Eylül 1930’da Hakk ri’de başlayıp uzun soluklu bir macera romanı gibi İstanbul’a uzanır. Jandarma komutanı olan
baba Akif Bey, Şark görevi için Hakk ri’ye tayin olur. Yolların ancak katırlarla aşıldığı bir yerde, Çölemerik’te kerpiç bir evde dünyaya “Merhaba” der
Çelik Gülersoy. Ve daha 15 günlük bir bebekken çileli bir yolculuk yapar.
Ağabeyi Fikret Gülersoy o günleri şöyle anlatıyor:
“Çelik, henüz 15 günlükken, babamızın üç yıllık hizmet süresini tamamlaması nedeniyle Hakk ri-Van yolculuğuna katıldı. Kış bastırmadan bir an önce
Van’a ulaşma kaygısı, ailemizi telaşlandırmıştı. Bu iki il arasında yol olmadığından yolculuk katır sırtında yapılıyordu. Mevcut yol patika, yani keçiyolu, katırların doğal yetenekleri ile aşılabilen sarp kayalıklı, uçurumu bol bir yol. Bana
sonradan anlattıklarına göre, beni katırın heybesine koymuşlar, Çelik ise katırın üzerindeki annemin kucağında... Tam beş gün süren 300 km’lik yol.”
Hayatı boyunca seyahati çok seven Çelik Gülersoy’un yollarla tanışma öyküsü işte böyle başlar. O üç yaşındayken, Cumhuriyet’in 10. yılı şenlikleri sırasında aile İstanbul’a gelir. Önce Kariye Camii yakınında, bir yıl sonra ise
Yıldız’da otururlar.
Çelik Gülersoy, ilk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da gördü. Sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İş hayatına daha öğrenci iken atılmıştı. Hayatını verdiği Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, 1923 yılında
Atatürk’ün emri ile kurulmuştu. Kurumun ilk başkanı, tarihçi ve diplomat olan
Reşit Saffet Atabinen idi. Önce “Türk Seyyahin Cemiyeti” olan ismi, sonra
“Türkiye Turing Kulübü” olmuş; 1930 yılında kamu yararına çalışır bir kurum
olarak tanınmış, gümrük ve trafik mevzuatı ile de özel yetkiler ve görevler
almıştı.
Çelik Gülersoy, bu kuruma getir-götür işlerini üstlenen bir delikanlı olarak
adım atmış, sonra hukuk danışmanı olmuş. 19 5 yılında kurucu başkan Reşit
Saffet Atabinen vefat edince Çelik Gülersoy, genel müdürlüğe getirilmişti.
urin çağ atlıyor
Çelik Gülersoy, Türkiye’nin tarihine ve doğal güzelliklerine sahip çıkarak, turizm sektöründe dünya devleri arasına gireceğine, bundan tam 0 yıl önce
inanmıştı. Genel müdürlük döneminde T RİNG ilk teknik yol yardım servisini kurdu. Turistlere kredi açılması sistemi hayata geçirildi. Yabancı dillerde
Türkiye’yi tanıtan kitapların basımına ağırlık verildi. İlk enformasyon hizmetleri verilmeye başlandı. Daha büyük işler içinse kaynak gerekiyordu. Ve çok
geçmeden o kaynak bulundu.
Ağabeyi Fikret Gülersoy o günleri şöyle anlatıyor: “Kendisinin bir deyimi vardır: “Suyu bulduk”. Yani gelir kaynağını bulma girişimi. Bunu 1971
yılında Ankara’da başlattı. Kendisine ait 2 no’lu triptik projesini Gümrük
Bakanlığı’na kabul ettirerek, yapılan protokol sonunda yükümlülüklerle birlikte bu gelir kaynağını hayata geçirmiştir. Bu onun kişisel başarısıdır.”
Artık İstanbul, Çelik Gülersoy’un ellerinde yoğrulmaya hazırdı. Tarihi evlerin, mek nların, parkların, saray çevrelerinin onarım ve bakımını, Türkiye onun çabalarıyla öğrendi. Tarih bilincinin yaygınlaşmasında Çelik
Gülersoy’un katkıları yadsınamaz. Sadece İstanbul değil, Safranbolu
ilçesinde ilk ahşap ev onarımıyla adeta Anadolu’nun yeniden keşfedilmesini sağladı. Bugün Safranbolu bir turizm merkezi ise ve Kastamonu, Beypazarı gibi yerlerdeki tarihi dokuyu koruma çalışmaları sürüyorsa bu Çelik Gülersoy sayesindedir. Ülkemizin duayen hukukçularından,
Çelik Gülersoy’un yakın arkadaşı Aydın Aybay ise İstanbul’da tarihi
mek nların korunmasında Gülersoy’un yerini ve düşlediği İstanbul’u
şöyle dile getiriyor: “İstanbul, bir yazarın nükteli ifadesinde belirttiği
gibi, 1453’te Osmanlı Türkleri tarafından fethedilmiş, 1950’de Cumhuriyet Türkiyesi vatandaşlarınca istila edilmiştir. Zannediyorum bu olay
KIŞ 53
1950 sonrasında Türkiye’de yaşamış okur yazarların başlıca sorunu olmuştur. Çelik Gülersoy, bu konuyu yakından izleyen bir kurumda genç
yaştan itibaren görev yapmıştı. Bu kurum, tarihi mek nları yakından
izleyen kültür ve sanat mensuplarının çalışmalarıyla ilgilenmiştir. İşte
Gülersoy’un düşlediği İstanbul şehri ile ilgisi bu noktadandır. İtiraf etmek gerekir ki, imparatorluk dönemine ait kültür mek nları bu devirde
büyük bir tahribata maruz kalmıştı.
Aşiyan’daki evi, Sultanahmet, Kariye, Sarıyer ve Çengelköy’deki meydan çeşmeleri, Kapıkule Gümrüğü, Gülhane Parkı’nda Tanzimat Müzesi, Bolu Dağı’nda Koru Motel, Büyükada Fabiato Kültür Evi ve Büyükada İskelesi... Bu eserlerin onarımında, yapımında veya düzenlemesinde,
İstanbul’u anlatan 0’ın üzerinde albüm-kitap ve Anadolu’nun kültürel
varlıklarını tanıtan eserlerde onun emeği ve imzası vardı.
19 0’dan itibaren süreç ne kurtarılırsa k rdır şeklinde tezahür etmiştir.
Elinde ne bir kamu gücü ne de parasal imkanı olmayan Gülersoy, bu
yoksunluklara rağmen İstanbul şehrinin tarihi yapısını korumaya yönelik birçok kültür hizmetinin öncüsü olmuştur. Gülersoy, hukuk öğrenimi
görmüştür. Onun için bu koruyucu tavrının, kent hukukuna dayanması
gerektiğini biliyordu. Ama yukarıda belirttiğimiz gibi ne bir politik gücü
ne de serveti vardı. Buna rağmen, bugün İstanbul’un h l muhafaza
edilebilen güzelliklerini gözden kaçırmamak lazımdır. Kısaca söylemek
gerekirse Çelik Gülersoy’un rüyası, İstanbul’un kendi tarihi değerleriyle,
örneğin bir Venedik veya Roma gibi bir kent olarak kalması idi. Gülersoy ile ilgili pek çok anım var. Bunları Beşiktaş ile ilgili bir kitapta toplamak istiyorum.”
Ancak bazıları suyu kaynağından kurutmaya karar verdiler. Turing Kulübü gelirlerine 1990 yazında bir gecede devlet el koydu. Sonra İstanbul’daki yapılarla ilgili sözleşmeyi belediye yenilemedi. Turing çöküşe
geçmişti artık.
Ve son
Çelik Gülersoy’un İstanbul’da yaptıkları bir destandı. 20 yıl içinde onlarca tarihi yapı ve mek n düzenlendi. Taş ve çini ustalığı değer kazandı. Yok olmaya yüz tutan bu mesleklerin ustaları yeniden çırak yetiştirmeye başladı. El sanatlarının, Anadolu’nun geleneksel işlemelerinin
yeniden kıymeti bilindi.
İstanbul’daki eserlere gelince: Yıldız Parkı, Malta Köşkü, Pembe Sera,
Çadır Köşkü, Yeşil Sera, Emirgan Korusu, Sarı Köşk, Pembe Köşk,
Beyaz Köşk, Çamlıca Tepesi; Hidiv Kasrı, Yeşil Ev ve yanındakı Cedid Efendi Medresesi, Soğukçeşme Sokağı, Kariye Müzesi ve Oteli, Fenerbahçesi (Çelik Bey, hiçbir zaman “Fenerbahçe” demedi.
“Fener”den bahçe olmaz, doğrusunun “Fenerbahçesi” olduğunu söylerdi) Şişli’deki Atatürk Evi, B bı li’nin anıtsal kapısı, Tevfik Fikret’in
elik Gülersoy, ve atının
54
KIŞ
uncu yılında Demirciköy deki kabri başında anıldı,
emmuz
Kurum büyük sarsıntıları, malvarlığını tasfiye ederek karşılamaya çalıştı.
Bolu’daki Koru Motel, Kariye Otel ve evler satıldı; 1974 yılından beri
imar ettiği ve bakım altında tuttuğu Soğukçeşme Sokağı’ndan çekildi.
Çelik Gülersoy, küstü. Turing Genel Müdürlüğü’nü bıraktı. Temmuz
2003 tarihinde dostlarından bile gizlediği amansız hastalığa yenik
düştü. Gazeteler, haberi “İstanbul aşığı Gülersoy öldü” , “İstanbul başın
sağ olsun”, “En sevdiği müzik eşliğinde uğurlandı”, “İstanbul ona ağlıyor...” başlıklarıyla verdi.
Benim hançerlenerek öldürülen şehrim
Gülersoy’un dostlarından Gazeteci Yalçın Pekşen şöyle yazıyordu:
“Çok hasta olduğunu sadece doktoru ile kendisi biliyordu. Dostlarıyla İstanbul’u konuşmayı, kendisinden söz etmeye tercih etmişti.
İstanbul’un 50’li- 0’lı yıllardan sonraki halini Benim yok olan, yok edilen, hançerlenerek öldürülen şehrim’ sözleriyle tanımlıyordu. Ünlü bir
heykeltıraş, Taşın fazlasını atıyorum, heykel ortaya çıkıyor’ demişti.
Çelik Bey ise tarihi güzelliklerin tozunu, molozunu, sonradan eklenen
briketlerini, çimentosunu ve çürüyen yerlerini atarak eski güzelliklerini
ortaya çıkarmıştı.” B+
Çalışma hayatının 32 yılını Çelik Gülersoy ile geçiren gazeteci ağabeyimiz
Ömer Kırkpınar sorularımızı yanıtladı.
urin in tarihinde
elik Gülersoy un
yeri nedir
89 yıllık Türkiye Turing
ve Otomobil Kurumu’nun
elik Gülersoy ve mer Kırkpınar
tarihinde Çelik Gülersoy
önemli bir yer tutar. 55 yıl aralıksız genel müdür ve başkan olarak
hizmet veren Çelik Bey, Turing için unutulamayacak bir değerdir, bir
markadır. Bizler ve İstanbul halkı, onun eserleriyle gurur duyuyoruz.
Turing, her zaman Çelik Gülersoy ile anılacak.
O kadar önemli işler yaptı ki, karşılaştığı sorunlar
mutlaka olmuştur Nasıl aşardı bu sorunları
Çelik Bey için sorunların üstesinden gelmek, gelememekten daha
kolaydı. Bir defa ikna kabiliyeti çok yüksekti. Bir İstanbul beyefendisi
olmasının ötesinde, kültür mirasına olan saygısı ve bilgisi, sorunların
çözümünde her zaman ona tartışılmaz bir artı kazandırmıştır. Bir hukukçu olmasına rağmen, Osmanlı ve Bizans-Roma mimarisinin tüm
özelliklerine vakıftı. Şair ruhlu, mükemmel desen çizen ve kalemi kuvvetli bir kişiliğe sahipti. Bütün bu özelliklerinin yanı sıra “Ben yaptım
oldu” diyecek kadar da kesin hüküm sahibiydi. İstanbul sevgisi, hatta
aşkı, sorunların çözümünde önemli bir etkendi.
e ik
elik Bey için İstanbul ne i ade ediyordu
Rahmetli Gülersoy, İstanbul’u “iç sızısı” olarak tanımlardı. Eski
İstanbul’dan bahsederken gözleri dolar, bugünün İstanbul’u ise ona
kasvetli gelirdi. İstanbul’un pek çok yerini birlikte gezdik. Gördüğü
manzaralar karşısındaki “iç sızısı”nı bugün gibi anımsıyorum. Şehir dışına kaçışları da bu yüzden oldu. Önce Zekeriyaköy, ardından Demirciköy, daha sonra İznik Yalakdere ve en son Saros Döndü dolaştı,
yine kopamadı, İstanbul’a, Sultanahmet’e geldi.
Bir de Gülersoy’un İstanbul’a kazandırdığı önemli bir kitaplık vardır.
İstanbul Kitaplığı, bünyesinde bulundurduğu 10 bini aşkın nadide
kitapla h l emin ellerde. Vakıf, kendisinin vefatından önce belirlediği üç kişiden oluşan mütevelli heyeti tarafından yönetiliyor. Şimdi
pek çok kitap yayınlanıyor ama Türkiye’nin ilk kaliteli kitapları 1985
2000 yılları arasında Turing ve İstanbul Kitaplığı yayınlarından çıktı.
apmak istediklerini tam anlamıyla
erçekleştirebildi mi
Demirciköy’deki kabrinin başucunda kabartma bir mermer taş vardır.
Taştaki kabartma bir İstanbul siluetidir. Ve o İstanbul silueti yarımdır.
Yani, bu şehir için yapabileceği çok şey vardı da yapamadı, anlamındadır. Öncelikli olarak Büyükada’yı uluslararası kongre merkezi haline getirecekti. Havalimanından alacağı turist gruplarını deniz yolu ile
Adalar’a taşıyacak ve onlar için şehir turu, Boğaz turu düzenleyecekti.
Sultanahmet Meydanı’nı Roma dönemi orijinal konumunda turizme
açacaktı. Büyükşehir Belediyesi tarafından alınan Malta Köşkü ve
Hıdiv Kasrı’nın yeniden Turing’e devrini sağlamaya çalışacaktı.
er
Beşiktaş
Beşiktaş arşısı onun için bir operaydı
Beşiktaş, Çelik Gülersoy’un gençliğini ve çalışma hayatının büyük
bölümünü geçirdiği yerdi. Üç yaşında, annesinin kollarında geldiği
İstanbul’da Beşiktaş’ı hep ayrı bir yere koydu Gülersoy... 1994 yılında “Beşiktaş; Daha Dün” adlı kitabını
yayınladı.
Gülersoy kitabını şöyle tanımlamış: “Bu bir etüd kitabı
değil. İçinde, büyüdüğüm semt üstüne, belgesel yanı
olan, ama daha çok duygusal birtakım yazılarım var.”
Gülersoy, Beşiktaşlı çocukluğunu şöyle anlatıyor: “İstanbul’a geldiğimiz 1933 yılında kısa bir süre
Kariye’de oturmuşuz. Az sonra da daha havadar’
bir semt olan Yıldız’a taşınmışız. O tepeye çıkış gerekçemiz, bu havadar oluşu. Yalnız tepeye hiçbir
vesait-i nakliye çıkmıyor. Beşiktaş’a kadar tramvayla geleceksin. Orada inip, çarşı içinden, Maşuklar
Yokuşu’na tırmanacaksın.”
Gülersoy, Beşiktaş sınırlarını Dolmabahçe’den başlatır. Dolmabahçe’den Beşiktaş’a uzanan caddeyi “Ağaçlı ve yılın
üç mevsimi koyu gölgeli cadde” olarak tanımlar. İstanbul’da sadece
köşklerin, yalıların ve sarayların korunması için çaba harcamaz Çelik Gülersoy. Tutkunu olduğu asırlık çınarlar için de kolları sıvar ve
a
ilk kampanyaları başlatır. Şöyle yazıyor Gülersoy: “ Ağaçlar ayakta
ölür.’ Bu böyledir ama; İstanbul’un çınarları eskiden bin yıldan fazla yaşardı. Sonra yine ayakta çürürdü. Eskiden, yani yollara lök lök
asfalt dökülmeden, kaldırımlara silme beton çekilmeden,
taşıt selleri, yolu kurşun dumanına boğmadan ve hoyrat
ve duygusuz evlatları, gaz, ışık, su ve telefon için, döne
döne ve bir kez bile aralarında anlaşmadan, ayrı ayrı
yolları kaza boza delik deşik etmeden önceki zamanlarda...”
Çelik Gülersoy için Beşiktaş’ta her yol çarşıya çıkar.
Burayı anlatırken “Çarşı Operası” diyen Gülersoy
1940’lı yıllara dair şöyle bir Beşiktaş portresi çizer:
“ Bedri Rahmi’nin bir tablosu gibidir burası. Beşiktaş’ın
bu orta yeri çarşıdır ve çarşı, bugünkü kadar mahşer
yeri misali değil tabii, ama o zaman da hareketlidir.
Köyün ucundaki o ıssız türbe ile bu renkli pazarın aynı
şehirde olduğuna da, doğrusu zor inanılır. Meydanlıktan sapınca, bir bereket dünyası selamlar sizi. Hem
bostan, hem deniz ürünleri tabla tabla önünüzdedir.
Denizden gelenler pul pul, iskelemizin balıkları. Yanında bereket
dolu sebze küfeleri. Onlar da, çok değil, acık ötelerdeki Ihlamur
Vadisi, Gayrettepesi ve Saatçi Bayırı bostanlarında yetişmiş zerzevat ile dolu”.
KIŞ 55
itim
B a a
ak şa bir k
Yazı CENGİZ ERDİL Fotoğraf ERDEM AYDIN
Beşiktaş’ın tarihi okullarını tanıtmaya, denize nazır binasında
yaklaşık bir asırdır denizcilik eğitimi verilen
Ziya Kalkavan Denizcilik Anadolu Teknik Lisesi ile devam ediyoruz.
B
eşiktaş, tarihinde leventlerin ve bahriyenin yeri olarak bilinir. Osmanlı Donanması Haliç’de kurulur,
Beşiktaş’dan demir alarak sefere çıkardı. Beşiktaş
gözüpek leventlerin mekanıdır. Akdenizi Türk Gölü
haline getiren Barbaros Hayrettin Paşa’nın Türbesi de
İstanbul Boğazı’na kucağını açan Beşiktaş’ın tam orta
yerindedir. Deniz sevdasının sardığı Beşiktaş, deniz emekçilerini de hiç
unutmaz. Bu emekçilerin yetiştiği mekan nerede olacaktır ki ? Elbette
Beşiktaş’ta... 1909 yılında Kaptan Hamit Naci Bey tarafından “Milli Ticareti Bahriye Kaptan ve Çarkçı Mektebi Alisi” adıyla açılan özel okul önce
Azapkapı ya sonra Üsküdar a, 1927 yılından itibaren Ortaköy e taşındı.
56
KIŞ
1927’den itibaren önce Yüksek Deniz Ticaret Mektebi, 1982’den sonra
da denizcilik meslek lisesi olarak eğitim veren Ziya Kalkavan Denizcilik
Anadolu Teknik Lisesi bir asırdan fazla denizcilik eğitimi geleneğine sahip denizcilik okullarının son halkasıdır.
Okul, tarihinden gelen denizcilik eğitimi geleneğiyle geleceğe köprü kurmayı, eğitim verdiği gençlerimizi çağın gereklerine göre ve Türk denizcilik sektörünün ihtiyaçlarına göre yetiştirmeyi ilke edindi. Boğaz kıyısında
gözalan okul, Beşiktaş tan Ortaköy e kadar uzanan Çırağan Sarayı nın
Matbah-ı mire ve Istabl-ı mire binalarından oluşuyor. Okulun açık ve
kapalı alanları denizcilik eğitimi gereksinimlerine göre şekillendirildi.
Ziya Kalkavan Denizcilik Anadolu Teknik Lisesi yetkilileri eğitim konusunda şu bilgileri veriyor;
“Okulumuz, gerek konumu gerekse eğitim verdiği alandan dolayı okulu
tanımayanlarda ilgi ve merak uyandırırken; bu kişilerde sıklıkla şekillenen
sorular; okulumuzun nasıl öğrenci kabul ettiği, ne tür bir eğitim verdiği ve
eğitim alan gençleri nasıl bir gelecek beklediği üzerinedir.
Okulumuzun öğrenci kabulü ülkemizdeki diğer birçok liseden farklı olarak iki aşamalı sınavla yapılmaktadır. Bunlardan birincisi ülkemiz genelinde tüm ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin tabi olduğu SBS sınavıdır. SBS sınav sonuçlarına göre yapılan yerleştirmede okula kaydedilecek öğrenci sayısının bir katı kadar fazla aday öğrenci ön kayıt hakkı
kazanmaktadır. Yani okul kayıt kontenjanı 120 ise 240 öğrenci SBS
yerleştirme sonuçlarına göre ön kayıt hakkı kazanmıştır.
Ön kayıt hakkı kazanan öğrenciler ikinci aşama sınavlara alınırlar. Bunlar, beden yeterlilik ve mülakat sınavlarıdır. İkinci aşama sınavlarda aday
öğrenci, zorlu deniz koşullarında fiziki anlamda çalışabilme kapasitesi
ve denizcilik alanında çalışma motivasyonu bakımından değerlendirilir.
Bu aşamayı geçen aday öğrenci, yetkili sağlık kuruluşlarından birinden
alınan “gemi adamı olur” sağlık raporuyla okula kesin kayıt hakkı kazanır. Kesin kayıt hakkı kazanarak kayıt yaptıran öğrencimiz 9. sınıfta ülkemiz genelindeki diğer tüm ortaöğretim kurumlarıyla aynı müfredata
göre eğitim almaktadır. 10. sınıfta ise kültür dersleri diye adlandırdığımız;
matematik, fen dersleri, Türk Edebiyatı, dil ve anlatım, sosyal dersler, yabancı dil ve beden eğitimi ile birlikte alan dersleri almaya başlar. Alan
dersleri ise denizde güvenlik, yüzme ve mesleki gelişim türü derslerdir.
10. sınıfı başarıyla tamamlayarak 11. sınıfa geçmeye hak kazanan öğrencimiz artık kendine bir dal seçimi yapmalıdır. Denizcilik alanında eğitim
veren okulumuzda; gemi elektroniği ve haberleşme, gemi yönetimi,
gemi makineleri dallarında eğitim verilmektedir. Dal seçiminde esas
“Milli Ticareti
Bahriye Kaptan ve
arkçı Mektebi Alisi
adıyla açılan okul
yılından beri
Ortaköy’de
eğitim veriyor
alınan ölçüt, dal seçimi yapan öğrencimizin öncelikli tercihi ve istenilen
dala ihtiyaçtan fazla tercih varsa seçim yapan öğrencimizin akademik
başarısıdır.
Artık dalına yerleşen öğrencimiz 11. ve 12. sınıflarda kendi dalıyla ilgili eğitim almaya başlar. Okulumuz teknik lise olduğu için öğrencimiz son iki
senesinde dal dersleri ile birlikte özellikle matematik ve fen derslerini yoğun bir şekilde işler. 11. sınıftan 12. sınıfa geçerken öğrencimizin maalesef
fazla yaz tatili yoktur. Kendi dalıyla alakalı bir işletmede yaz stajı yapma
zamanı gelmiştir ve bu stajı tamamlamak zorundadır.
KIŞ 57
Tüm bu zorlu sınav ve eğitim sürecinden geçen öğrencimiz 12. sınıf sonunda artık mezuniyet hakkı kazanmıştır ve zabit unvanıyla mezun olur.
Mezunumuz isterse denize çıkar ve sektörde çalışabilmesi için gerekli
olan uzak yol stajını tamamlar, isterse de alanında yüksek öğrenimine
devam eder. Okulumuz her ne kadara erkek öğrenci ağırlıklı olsa da, kız
öğrencileri de kabul etmektedir.”
Okula adını veren armatör Ziya Kalkavan
Türk denizcilik sektörünün, birlik ve beraberlik içinde sürekli gelişimi
adına her türlü görevi üstlenen, hasta olduğu zamanlarda bile, öncelikle
denizciliğin sorunlarını düşünen ve çözüm arayan bir insandı Ziya Kalkavan. Önce, Türk Armatörler Birliği’nin kurulması için ve daha sonra
Deniz Ticaret Odasının kurulması, Türkiye Deniz Ticaret Odası’na dönüşmesiiçin büyük çaba harcadı. Ziya Kalkavan, 9 Haziran 1992 tarihinde vefat etti. B+
58
KIŞ
Ziya Kalkavan
Denizcilik Anadolu
eknik Lisesi,
ırağan Sarayı nın
Matbah ı Amire
ve Istabl ı Amire
binalarından
oluşuyor
KIŞ 59
Galeri
Bir
başke tte
i eri e
Söyleşi NESLİ YALÇIN Fotoğraf ALAATTİN TİMUR
Ülkenin başkentinde başlayan sanat ve galericilik macerasını
kültür başkenti İstanbul’da sürdüren Selvin Gafuroğlu’na konuk olduk.
60
KIŞ
S
elvin Ga uroğlu kimdir Sanata yakınlığı nasıl şekillenmiştir
Sahip olduklarının kıymetini bilen ve tadına varan bir eş, anne
ve büyükanne olmakla birlikte, 30 yıllık bir sanat macerasını
doya doya yaşayan biriyim. Üniversitede çift ana dal yaparak
kütüphanecilik ve sanat tarihi bölümlerinden mezun oldum.
Eğitimim sırasında Milli Kütüphane’den burs kazanmıştım ve mezun olduktan sonra orada Güzel Sanatlar Bölümü’nde çalışmaya başladım. Türk
resmine yakınlığım orada başladı. Aslında koleksiyoncu bir aileden geliyorum ve özellikle büyükelçi olan rahmetli amcam, 1 yaşımdan itibaren bana
sık sık sanat eserleri hediye alarak ve bunları yorumlayarak büyümeme vesile oldu. İlk derslerimi “amcamdan aldım” diyebilirim. Üniversiteye başlayacağım dönemlerde sanatla iç içe olacağımı biliyordum. Ailem sanatla
çok yakından ilgilenmekte ve icra etmekteydi. Benim de sanatın bir dalıyla
ilgilenmem için ellerinden geleni yaptılar. Yatkınlığım vardı ancak ben bale,
müzik ve resimde kendimi tam olarak ifade edememiştim. Mezuniyetime
yakın zamanlarda az sayıda sanat galerisi vardı, Ankara’da ve bende de
sanat galerisi açma fikri şekillenmeye başlamıştı. Başlarda genç yaşımın
getirdiği çekimserlikle biraz sessiz bir giriş yaptığımı söyleyebilirim. Ticari
bakış açısını göz ardı edişim ve sanatçıların duyarlılığını ön planda tutmam
da bu sakinlikte etkiliydi sanırım.
Beni çarpan, ışık
veren bir şeyler
bulduğumda,
birlikte çalışmayı
öneriyorum
Galericilik nedir, bizdeki ve diğer toplumlardaki al ı
hakkında neler söyleyebilirsiniz
Bu çok kapsamlı ve de kapsayıcı bir alan aslında. Algısı da yıllar içerisinde
değişiklik göstermiştir. Ben başladığımda, resim bile henüz çok baskın değilken, haliyle heykelin esamesi okunmuyordu. Desen ise bugün bile yeni
yeni hak ettiği ilgiyi bulmaya başladı belki de. Biraz da sanatçıları sanata
kanalize edebilmek için yeterli destek ve destekçi olmadığını vurgulamak
gerek. Bankalar, sermaye sahipleri ve güç sahibi sanatseverler bir şekilde
sanat eserleriyle ilgilenmektedirler ama bu tek başına yeterli değil. Bizde
saklama, sergileme ve sevme eksikliği var. Hatta açıkçası bizim genlerimizde estetik yok, en azından yaygın ve baskın bir biçimde...
Peki sanatseverlik
Sanat eserleriyle ilişkimiz ise ne yazık ki modaya bağlı olabiliyor. Bir gün
hiç tanımadığım bir bey Naile Akıncı’nın sergisi varken içeri bir hanımla
girip, “Şunu, şunu, şunu istiyorum ” dedi. O bey almak için, ben ise vermemek için uzun uzun tartıştık. O dönemde duvarları tablolarla süslemek
çok popüler bir davranıştı ve alım gücüne sahip olmak k fiydi. Aynı beyefendiyle aylar sonra Rus Sefareti’nin bir müzayedesinde karşılaştık.
Eserlerin hemen hepsi vasatın da altındaydı ne yazık ki. O beyefendiyle
Kitap Okuyan Kız ve avşan, an Göknil
bir ara göz göze geldik, parlayan gözlerle “Ben alıyorum hepsini” diyerek
gülümsedi. Bayrağı devamlı havadaydı ve tabiri caizse ne varsa alıyordu.
O eserlerin arasında bir Hoca Ali Rıza var ve diğerlerinin arasında mücevher gibi parlıyordu. Ben “Onu alın ” diye sesleniyordum usulca, ama
beyefendi yüzünü buruşturup, “Pek küçücük o, ne yapayım ben onu” diyerek almamıştı.
Yıllar sonra o beyefendinin işleri bozulmuş ve tabloları elinden çıkarmak
için kapı kapı dolaşmaya başlamış. Bana da geldi ve işte o zaman, yıllar
önce neden tabloları satmamak için uğraştığımı da çok iyi şekilde anlamış
oldu. Sanat eserlerini himaye etmek ya da yatırım yapmak sadece cebinizdeki parayla alakalı değildir.
Sanatçılarınızla nasıl bir çalışma şekliniz var
Benim kemik bir sanatçı grubum var. Bu, zaman içerisinde sözleşmeli dayatmalardan bağımsız şekilde, centilmenlik çerçevesinde oturdu. Elbette
bu tutumum nedeniyle pek çok sıkıntı da yaşadım ama sanata ve sanatçıya
bakış açım yüzünden aksini hiç yapamadım; zira sanatçı özgür olmalı.
İstonbul Masalı, Berna üremen
KIŞ 61
Nü, Martin Krastev
Kurtlu Elma
Medusa, Malik Bulut
62
KIŞ
, emil Güç
Ben çok geziyorum. Böylece genç ve umut veren sanatçılarla da karşılaşabiliyorum. Sanat eserine baktığımda bir şeyleri bulmak istiyorum ben.
Emek istiyorum, ışık istiyorum, renk, form, dayanıklılık ve en önemlisi özgünlük istiyorum. İşte bu şekilde beni çarpan, ışık veren bir şeyler bulduğumda, onlara birlikte çalışmayı öneriyorum. Bunun dışında bahsettiğim
gibi 7-8 sanatçıdan oluşan bir daimi grubum var. Dönüşümlü olarak 2-3
yılda bir onlarla sergi yapıyorum.
ayata eçirdiğiniz pro elerden bahseder misiniz
İlk yıllarda galericilikte farklı bir şey yapmak istedim. O zamanlar sanatçıları
anlatan sanat kitapları yoktu. Kendi jenerasyonuma uygun, genç ve umut
veren genç yetenekler serisi yapma kararı aldım. İşin matbaa aşaması pek
iç açıcı değildi, çünkü renklerde bugünün tekniklerinden bahsetmek mümkün değildi. Borç alarak giriştim ve kitabı bastım. Önemli bir projeydi. Baskı
hayalimdeki gibi olmadığı için benim açımdan biraz hayal kırıklığına sebep
oldu ama yılmadım, sonrasında da ara ara kitapçıklar basmaya devam ettim.
Neticede yoğun emek verilmiş çalışmalardan geriye basılı bir şeylerin kalması öyle önemli ve güzeldi ki, bence tüm sıkıntılara sonuna kadar değmişti.
Asıl ses getiren projem ise galerimin 10. yılına tarihlenmiştir. Sanatçı arkadaşım Mehmet Aydoğdu ile konuşurken “Mail Art” tan haberdar oldum.
Belçika’da Society Anonymous adlı bir şirketle irtibata geçtim. Onlar bana
5 kıtadan 550 adet sanatçının adresini gönderdiler. Ben o listedeki sanatçılara mektupla çağrıda bulundum. Galerimden bahsettim, mümkünse
gönderdiğim A4 boyutlu ve logolu k ğıtları kullanarak, serbest çalışmaları
ile katılımlarını talep ettim. Ben 10-15 kişinin göndermesini umut ederken
191 adet eser geldi. 2 ay kadar sergiledim ve hayal ettiğimin çok ötesinde,
hem sanatseverler hem medya tarafından yankı buldu. Sonrasında tüm o
eserleri “Mail Art” müzesine gönderdim. O projeyle birlikte yazdığım “10 Yıl
Önce 10 Yıl Sonra” başlıklı bir yazı vardı. İspanya’da bir sanat dergisi o yazımı kapağında kullanmıştı, daha sonra Amerika’dan, Yazarlar Birliği’nden bir
mektup aldım. Aynı yazı vesilesiyle beni birliğe üye yapmışlar ve adıma bir
kart düzenleyip göndermişlerdi.
eni pro eleriniz nelerdir
Dünyanın pek çok yerinde karşılaşmamıza rağmen bizde henüz yapılmamış
olan, sanatçılarla ilgili bazı çalışmalar var. Bunlarla ilgili bir çalışmayı bitirmek
üzereyiz. Aslında bitti demek daha doğru olur, çünkü çalışmanın diğer aşamalarını kendi kaynaklarımızla tamamladık ve sunum aşamasına geldik. İşin
hak ettiği şekilde sunulabilmesi için belirli bir bütçe gerekiyor, henüz sponsorluğu netleştiremediğimiz için proje elimizin altında heyecanla bekliyor.
Malum sebeplerden ötürü ne yazık ki bilgi veremiyorum ancak dilerim yakın
zamanda başlı başına bu projeyle ilgili bir görüşme de gerçekleştirebiliriz.
Bir süre önce İtalya’da yaşayan çok önemli bir heykeltıraşı Türkiye’ye getirmiştim. Bu benim için bir rüyaydı. Bu yıl da benzer şekilde bir çalışmamız
var. Çok genç yaşına rağmen İtalya tarafından devlet sanatçısı olarak lanse
edilen bir sanatçı var, gönlümden geçen, Türk-İtalyan hükümetleri ortaklığıyla bir sergi yapmak. Bunu yapmayı gerçekten çok istiyorum.
İstanbul a elmeniz ve Arnavutköy ü seçmeniz nasıl oldu
Eşim İstanbul geçmişliydi ancak oğlumun üniversite hayatı başlayana kadar
Ankara’daydık. İstanbul’a yerleştiğimizde Nişantaşı’nda da bir galeri açtım.
2000 krizinden sonra ikisinden birini kapatmak zorunda kaldım ve bu Nişantaşı oldu. Ben yılın yarısını Ankara’da yarısını burada geçirmeye devam
ettim. Bir süre sonra evimize de çok yakın olan bu mek nı hayata geçirme
fırsatı buldum. zun zamandır aklımda olan, içimin gittiği bir yerdi burası.
Hem yerli hem yabancı turist grubu uzun soluklu ve verimli şekilde dolaşabiliyor burada. Nitelikli galeri ziyaretçisi, sanatseverler gerçekten rahat ulaşım
sağlayabiliyor ve çevreden de memnun kalarak ayrılabiliyor. İstanbul zaten
kültür ve sanatın kalbi durumunda, Arnavutköy ise benim kendimi çok huzurlu hissettiğim, mutlu olduğum bir yer. Bu kadar kalabalığa, trafiğe rağmen, ben yanağımda yastık iziyle işe gelebilme lüksüne sahibim.
Minotauro e Arianna
Federico Severino
Busto on Fiore,
Federico Severino
KIŞ 63
Sergi
Resmin
ta
Söyleşi NAZAN ORTAÇ Fotoğraf İLKER AKGÜNGÖR
Güçlü renkleri, yer çekiminden bağımsız figürleriyle eserleri hafızalara kazınan usta
ressam Mustafa Ata’nın 4 yıllık sanat yolculuğu kitap oldu. Eserlerinden
150 tanesi ise “Mustafa Ata - Retrospektif 2012” kapsamında Beşiktaş Çağdaş’ta
sanatseverlerle buluşuyor.
E
serleri, imzasına bakmaya gerek duyulmadan, 100 met-
Bu ser ide nasıl bir seçki ile karşı karşıyayız
re öteden dahi tanınan usta ressam Mustafa Ata’nın;
19 8’den bugüne dek gerçekleştirdiğim yapıtların bir arada sunulduğu bir
seçkiyle karşı karşıyayız.
19
yılından günümüze kadar süregelen sanat yol-
culuğu, Beşiktaş Belediyesi’nin katkılarıyla kitap oldu.
“Mustafa Ata - Retrospektif 2012” adlı, ustanın yaklaşık 1000 eserinin yer aldığı kitaptaki yapıtlarından 150
Kaç döneminizin eserlerini burada örmek mümkün
Sanat hayatımda geçirdiğim evrelerin özenle seçilmiş örnekleri sunuluyor.
tanesi ise 30 Ocak’a kadar, Mustafa Kemal Merkezi - Beşiktaş Çağdaş
Sanat yaşamınızı nasıl, han i dönemlere ayırıyorsunuz
Salonları’nda sergileniyor. Serginin hazırlıkları sırasında bir araya geldiği-
Sanat hayatımı bir bütün olarak görmekteyim. Ancak belirli planda geçiş
dönemleri söz konusudur.
miz sanatçı ile 4 yıllık sanat yolculuğunu konuştuk
64
KIŞ
yıllık sanat serüveninizin odağına neyi yerleştirirsiniz
İnsan.
Ser iyle eş zamanlı olarak kitap da çıktı Kitap ikri
nasıl doğdu
Zaten uzun zamandır hazırlığı içinde olduğum bir konuydu bu. Beşiktaş
Belediye Başkanı Sayın İsmail Ünal’ın getirdiği kitap ve sergi önerisiyle
hayata geçirilmiş oldu.
esim nasıl irdi hayatınıza İdolleriniz var mıydı
öykündüğünüz
Geçmişe dönük düşündüğümde, zaten hayatımda hep var olan bir gerçeklik olarak hatırlıyorum.
Akademiden önce de eğitim aldınız, değil mi
Musta a Ata
etrospekti Ser isi
Ocak
tarihine
kadar ezilebilir
Orta öğretim de yeterli olmasa da lisede, Akademi mezunu değerli hocam Temel Zühtü Ellezoğlu’nun yapıcı bir potansiyel olarak çok şey kattığını söyleyebilirim.
Akademiden emekli olana kadar çalıştınız O yıllarla
bu yıllar arasında nasıl bir ark var erkes yeni nesilden
umutsuz Sizin düşünceniz nedir
Yeni başlamış olan, bitmiş olandan çok daha umut vericidir. Gençler
önemli bir potansiyeldir. Bir butik özelliği taşıyan o dönemin akademisi,
bugün o özelliği sürdürmeye çalışıyor.
Akademik hayatın sanatçılığınıza yansıması nasıl oldu
Gençlerin iyi bir potansiyel olduğunu düşünüyorum. Çok değerli, işin erbabı olmuş, mesleğinin sorumluluğunu taşıyan hocalardan alınan eğitimin
verdiği bir bilinçle sanat hayatına başlamayı önemsiyorum.
Güçlü renkler ve dinamik insan i ürleri resimlerinizin odak
noktası en i, anlatım özelliği olarak kullanıyorsunuz
Merkez aldığınız resim anlayışınız nedir
Dışavurumculuk Oluşturmaya çalıştığım, insanla nesnel gerçeklik arasında kurulan estetik ilişkinin dışavurumunda; yaşadığım coğrafyanın kültürel geçmişini özümseyerek evrensel bir dil kurma çabasıdır benimkisi.
ekniğinizden bahseder misiniz Modellerle çalışmıyorsunuz bildiğim kadarı ile, hepsi hayal ücü değil mi
Tüm yapıtlarım belli bir bilincin ürünüdür. Evet dışavurumcu ama denetlenebilir bir dışavurumculuk.
an i ruh haliyle tuvalin önüne eçiyorsunuz, han i
duy ular sizin sanatçı ruhunuzu tetikliyor
Artı-eksi toplumsal her değer bir etkendir; yapıt oluşturmamda.
Fi ürleriniz, yer çekimi yokmuş ibi duruyor tablolarınızda
bu bilinçli bir tercih, değil mi
Kesinlikle. Bütün sorun figürü lokalize etmeden evrensel değerlere ulaşmak.
KIŞ 65
Sarmal Gelişim VI
İsimsiz
66
uval zerine Karışık eknik
uval zerine ağlıboya
KIŞ
cm
cm
akmak ur ay Koleksiyonu
Fırça darbeleriniz ve i ürleri betimleme biçiminiz çağdaş
resme irse de, i ürlerin hareket hali önesans tablolarını
andırıyor İlk bakışta çok coşkulu ve çok renkli olmalarına
rağmen, insanlarınız hep çok hüzünlü örünüyor
Başlangıçtan bugüne kadar hareket noktam insan olmuştur. Rönesans’la
birlikte gündeme gelen insanı, kendisini ve çevresini keşfetme bilincinden
hareketle dönemin ustalarını örnek aldığım elbette söylenebilir ama, bugün geldiğim noktada yaşadığım coğrafyanın kültürel değerlerini de göz
ardı etmemeyi çok önemsiyorum. Bütün bunların yanı sıra günümüz sanatı içinde çağdaş bir bireşim oluşturma kaygısını taşıyorum.
ürkiye de sanat ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz
Herkes kendi şarkısını söylüyor.
Koleksiyonculuk anlayışı bir hayli elişti Müzayedeler ve
aleriler büyük il i örmeye başladı Nasıl buluyorsunuz
Koleksiyoncular, galericiler, müzayedeciler, sanat tarihçileri, eleştirmenler
ve sanatçıların etik değerlerini yeniden gözden geçirmelerini öneriyorum.
Sizden habersiz kişisel ser inizin açılmasıyla ündeme
elmiştiniz Sanatçıyı tanımayan alericilerin artmasını
nasıl değerlendiriyorsunuz
Bir gün herkes ahlaklı olmayı öğrenmek zorunda kalacaktır.
Eşiniz de ressam Gönül Karakan, bu birliktelik sizin
sanatınıza nasıl yansıyor
Eşimle aynı dili konuşuyoruz. Bu önemli. B+
Bubi, Adnan oker, İsmail nal, e ika nal ve Musta a Ata
ser i açılışında bir araya eldiler
Musta a Ata nın
sanat yolculuğu
Musta a Ata
yıllık
etrospekti
Kendisini fırçanın buyruğuna, dolayısıyla özgürlüğüne adamış usta
ressam Mustafa Ata’nın, farklı dönemlerine ait, eleştirmenlerin
değerlendirmeleriyle sanatsal geçmişini ayrıntılı biçimde anlatan
kitabı “Mustafa Ata - Retrospektif 2012”; Beşiktaş Belediyesi
tarafından basıldı, hazırlandı. Renk kullanımı konusunda oldukça
cesur olan, resimlerinde yalınl bir o kadar da estetik öğeler
barındıran Ata’nın, 1000’e yakın eserinin yer aldığı kitabı da bir
sanat eseri niteliğinde.
sta sanatçının “Mustafa Ata - Retrospektif 2012” kitabında yer
alan eserlerinin 150 tanesinin bulunduğu sergi; 11 Aralık 2012 - 30
Ocak 2013 tarihlerin arasında Mustafa Kemal Merkezi - Beşiktaş
Çağdaş Salonları’nda sanatseverlerle buluşuyor.
Birey
Sarmal Işık
cm
uval zerine ağlıboya
cm
Figürleri yer çekiminden bağımsız kılarak, insan-mek n-zaman
ilişkisine yeni bir boyut getiren Mustafa Ata karma sergi, 35 kişisel
sergi, 5 online sergi ve yüzlerce karma sergiyle sanatseverlere ve
koleksiyonerlere ulaştı. Farklı dokunuşları ve fırça darbeleriyle ünü
yurtdışına uzanan Ata’nın; Amerika, Fransa, Almanya, İngiltere ve
Avusturya’da da önemli koleksiyonerlerde eserleri bulunuyor..
uval zerine Karışık eknik
KIŞ 67
eşi
Bir Cumhuriyet
retme i
Yazı ELİF ŞENGÜN Fotoğraf AYBÜKE SAKAO LU, ŞENOL KAŞIKÇI
Küreselleşip küçülen dünyada “öğretmenlik” görevini yerine getirmeye kararlı,
Öğretmenler Günü’nün baş öğretmeni Emine Yaşar Kutman ile görüştük.
B
eşiktaş Belediyesi’nin geleneksel olarak her yıl düzenlediği “24 Kasım Öğretmenler Günü Yemeği” bu sene
Dedeman Otel’de düzenlendi. Yemeğe Beşiktaş’ta
öğretmenlik yapan ve emekli olmuş 410 öğretmen katıldı. Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel, Beşiktaş
İlçe Milli Eğitim Müdürü Necati Çolak ve Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın da katıldığı gece pek çok anlamlı sahneye
tanık oldu. Emekli Öğretmen Emine Yaşar Kutman ise bu özel gecede
yaptığı uyarıcı nitelikteki konuşmasıyla herkesi kendine hayran bıraktı.
Peki Emine Yaşar Kutman, öğrencilerinin deyimiyle Yaşar Hoca kimdir?
Kendisi Etiler Emekli Sandığı Huzurevi’nde kalıyor. Kanunen emekli
ama kalben her zaman “görevli” bir öğretmen. Cumhuriyetimizin kuruluşu sırasında çekilen mahrumiyetleri idealizmiyle aşan bir kuşağın üyesi.
68
KIŞ
Bu yıl 88 yaşının bilgeleşen güzelliğinde.
Dile kolay 30 yıl, Tekirdağ’ın Şarköy ilçesine bağlı Mürefte beldesinde
ilkokul öğretmeni olarak hizmet verdi. Ailesini kaybetmiş yalnız bir çocuk
olarak öğretmen okulunda devlet bursuyla okudu. Yaşar Hanım, bunu
asla unutmadı. Kendisine bir görev edindi: Çocuklara ve gençlere daha
iyi bir gelecek için fırsat yaratmak Bu yüzden hep okudu, öğrendi. Bildiğini de öğretmekten vazgeçmedi.
Yaşar Hoca’ya bugünkü eğitim-öğretim sistemimize baktığında dünden
ne gibi farklar gördüğünü sorduk. Bize düşüncelerini şu sözlerle anlattı:
“O zaman ki öğretim sistemiyle bu zaman ki arasında çok fark var yavrum. Biz o zamanlar şevkle aşkla ve olanla ittifak ederdik. Biz o zamanlar tüketici bir toplum değildik. Biz mümkün olduğu kadar üretici bir top-
lumduk. Annene sor; büyükannene sor; eminim ki babasının veya eşinin o gömleği var ya o gömleğinin yakası eridiği zaman ters çevirmiştir.
Kolluklarını ters çevirmiştir. Biz elbiselerimizi ters yüz ederdik. Yenilerdik
evladım. O kadar tüketmeyen bir toplumduk. Çünkü o zamanlar paramız
yoktu. Çok az bir maaşla çalışırdık. Ama mutluyduk. Ümitliydik. İleriye
istekle aşkla şevkle bakıyorduk. Şimdiki gibi yarınımızdan endişe etmiyorduk. Biliyorduk ki az dahi olsa bir gelirimiz var onunla karşılayabileceğiz. İmk nlarımız nispetinde o gelirle mutlu bir yuva kurmaya gayret
ederdik. Bir de ev kadınlarının ve ev erkeklerinin hakikaten gayreti vardı.
Şimdi çok tüketici bir toplum olduk. Her şeyi aşırı bir şekilde tüketiyoruz.
Çünkü başımızdaki idareciler ve onları idare eden daha büyük idareciler
tüketici bir toplum olmamızı istiyor. Çünkü paraya doymuyorlar. O doyumsuzluk h l devam ediyor.”
Yaşar Hoca bu durumu küresel sermayeye bağlıyor. Ülkemizin küreselleşme adımlarını ise şöyle aktarıyor: “Şimdi, bütün yöneticileri suçluyorum
biliyor musun yavrum? Demokrat Parti başa geçtiğinde amaçları önce
hakikaten iyiydi. Fakat Amerikan yardımları o zaman gelmeye başladı.
Küresel sermaye, o zaman süt tozunu getirdi. Amerika’nın artık yağlarını
bize gönderdi. Ve biz çocuklarımıza onları yemeği öğrettik. Churchill çizmeleri denilen potinleri ordunun artıklarını bize verdiler. Biz de çok büyük
bir nimetmiş gibi onları aldık. Ama sonradan içimizdeki gençlerin çoğu
oradaki hataları anladı. Ve Amerika Go Home ’ diye tepki gösterdiler.”
Yaşar Hoca, Öğretmenler Günü için düzenlenen yemekteki ülkemizin
tohumculuk ve tarım politikalarına vurgu yapan konuşmasıyla ilgili sorularımıza ise şöyle cevap verdi:
“Kissinger, kim biliyor musunuz? Küresel sermayenin sahiplerine, bu
elitlere hizmet veren bir adam. Yani Amerika’ya hizmet veren değil. Bugün Obama’ya hizmet veriyor değil bu insan. Yani bu zihniyet. Tabi şimdi
orada Kissinger yok Clinton var. Karısı Hillary Clinton var. İşte onlar bu
elit zümreye dahil insanlar ve bu dünyanın parasını doymayan bir açlıkla
tüketen insanlar Bir gün kendi kendime dedim ki: Gider Ekvatora sığınırım.’ Sığınacağım yok ya orada ormanlık bölgeler var. Beni yakalayamaz küresel sermaye, dedim. Bir baktım ki Ölüm Tohumları kitabını oku-
er şeye
doydum
Ama bil iye
hiçbir zaman
doymadım
KIŞ 69
duğum zaman, kilometrelerce karelik yer almışlar oradan. Tapularını almışlar ve beynelmilel bir hukuk çıkarmışlar orada. Çiftçilik ve tohumculuk
cahil köylüye bırakılmayacak kadar önemli bir şeydir; ancak, onu bizler
idare edebiliriz diye. Şimdi tohumculuğumuzu geldiler aldılar elimizden.
Devletimiz, tohumculuğumuzu onlara verdi. Ondan sonra Irak’tan tohum
bankasını taşıdılar. Petrolünü taşıdılar. H l taşıyorlar. Fakat ondan sonra bakın viraneye çevirdiler memleketi. Sonra onları perişan bir şekilde
bıraktılar. O bataklığın içinde şimdi cebelleşip duruyor o zavallılar
Aynı şeyi Ortadoğu’da da yaptılar. Ne için petrol için. Petrol olmayan
yere sokuldukları yok. Yeraltı madenleri olmayan yere sokuldukları yok.
Verimli toprakları olmayan yere sokuldukları yok. Hep bunlar menfaat
için, doymayan ihtiraslarını tatmin için ve dünyanın efendiliğine oynuyorlar. Ve bunu elde etmek için çalışıyorlar. Ve bizim üzerimizde, az gelişmiş memleketler olarak buna oynuyorlar. Ancak Atatürk’ün gösterdiği
iz üzerinde gittiğimiz takdirde ancak bunlarla baş edebiliriz. Ne diyor
Atatürk, Çiftçi üreterek o toprağı işlemezse o toprak bizim değildir.’
diyor. Şimdi dikkat edin, bakın. Etrafımızda tarımcılar kaldı mı? Bütün
o köy çocukları şehirlerin varoşlarına geldi. Varoşlarda acayip bir kitle
meydana geldi. Ne istediğini bilmeyen, sorumsuz tüketmeye açık ve işiz
bir zümre. Onları idare etmek, yönetmek çok zor. Hayvancılığımız can
çekişiyor. Dışarıdan işte angusları aldık getirdik. Ne ağzımızın tadı ne de
yediklerimizde lezzet kaldı. Organizmalarıyla oynanan gıdaları yiyoruz.”
70
KIŞ
Peki Yaşar Hoca’yı tarım ve tohumculukla ilgili bu kadar okumaya,
araştırmaya neyin ittiğini soruyoruz. Bize gülümsüyor ve “Hayatta her
şeye doydum. Güzelliğe, saltanata, sevgiye Her şeye doydum. Ama
bilgiye hiçbir zaman doymadım yavrum” diyor ve bize söylenecek bir
şey bırakmıyor. B+
Emine aşar Kutman ın konuşma metni
Bu yaşımda şunu öğrendim. İnsanlar bir tiyatroda yaşıyor. Dünya, bir
tiyatro sahnesi. Hepimize bir rol verilmiş. Kimi muhteris, kimi aşık,
kimi yobaz, kimi ileriyi gören ilim adamı elhasıl hırs içinde yarını düşünmeden içindeki o hırsı tatmin etmek için birbirini kırıp inciten bir
dünyada yaşıyoruz. Küresel sermayenin içimizi sömürdüğü şu anlarda keşke nerede yaşadığımızı, kimlerin dost olduğunu, kimin elinin
kimin cebinde olduğunu bilebilsek. Ben sizlere şimdi, bu yeni bilgilerimin ışığında, h l okuyorum ve nasıl bir dünyada yaşadığımı öğrenmeye çalışıyorum. Diyeceksiniz: “Hocam, bir zamanlar 2. Dünya
Savaşı’nı görmüşsün. Balkanlara Hitler dayandığı zaman İnönü’nün
çaresizliğini görmüşsün. Türk ulusunun ne yapacağını bilmeden o
karartma günlerini yaşamışsın. Şu kadar ekmekle 3 öğün geçirmişsin; hocam h l okumanın anlamı var mı?” Evet, hakikaten var Eğer
bu demin ki gencin anlattığı gibi ilim ve aklı aynı zamanda yürütebiliyorsak karşımızdaki bizi sömüren insanlara karşı ilim, akıl ve paranın
ekonomik gücüyle hitap edebiliyorsak ancak o zaman kalkınabiliriz.
Türkler çok cömert insanlar. Türkler ekonomiyi eskiden ayıp gören
insanlar. Ama bugün bakıyoruz küresel sermayenin sahipleri bizi
öyle bir yakalamış ki ekonomik olarak Eğer biz gözümüzü açıp ekonomimizi düzlüğe çıkarmazsak eğer biz ilmi, aklımızı kullanmazsak
çocuklarımızı demin ki genç arkadaşımın dediği gibi laboratuarlarda
yetiştirmezsek, onlara onların gücüyle hitap etmezsek kazanmamız
mümkün değil. Bu yurtta rahat yaşamamız mümkün değil. Onun için
ben sizlere haddim olmayarak bir kitap tavsiye ediyorum. Şu meşhur
Hayrettin Karaca var ya, bütün sermayesini Türk toprağına yatırmış,
özverili, şahane bir adam. O benim çok yakın dostum, o bana bir kitap tavsiye etti: Ölüm Tohumları .
Lütfen, bugünkü yaşamı, etrafımızda neler oluyor, kimler küresel
sermayenin sahipleri, bizi bir piyon olarak bizi bir denek olarak kimler
yönetiyor, sorularının cevaplarını öğrenmek istiyorsanız, bu savaşların nedenini okuyun. Tıpkı 30 sene önce ABD Dışişleri Bakanı
Henry Kissinger’ın dediği gibi “Ben bir devletle müzakere etmek
için gittiğim zaman elimde 4 tane ana faktör var. Çantamda birincisi
petrol, ikincisi silah, üçüncüsü ilaç, dördüncüsü -işte en fecisi butohum.” Türkün tohumunu elinden aldılar. Tıpkı Atatürk’ün söylediği
gibi “Sen bir yeri silahla alabilirsin ama eğer arkandan üretici-çiftçi
gelip de o toprağı sahiplenmiyorsa, üretmiyorsa, işletmiyorsa o toprak senin değildir.” demiştir. Bugün topraklarımız inanmazsınız gizli
güçler tarafından paylaşılıyor. Tohum ekonomimiz alınmış götürülüyor. Diyeceksiniz ki “Bu güzel gece de hocam, bunları söylemenin,
içimizi karatmanın alemi var mı?” İçinizden bir kişiyi kazansam bunun için, k r diye düşünüyorum. Sizi sevgiyle kucaklıyorum Huzurlarınızdan sevgiyle ayrılıyorum.
lüm ohumları
azar F
Bilim Gönül ayınları
illiam En dahl
KIŞ 71
a
irişim i
ha m
a
r e
e a at
a
Söyleşi SEÇİL SERPİL Fotoğraf ALAATTİN TİMUR
Sanatçı bir ailenin kızı olarak resim ve desenle
her daim iç içe olan Türel Uçuk, kızının üniversiteye gitmesiyle
profesyonel sanat hayatına başlamış oldu.
72
KIŞ
T
ürel çuk, onlarca sergi açmış olmasına rağmen öğrenmekten ve hayatı keşfetmekten vazgeçmiyor. Düzenlenen kurslara giderek kendini geliştirmeye ve yenilemeye devam ediyor. Ortaköy’deki atölyesinde 20 yıldır
bir yandan sanatıyla ilgilenirken diğer yandan da kızı, eşi
ve dostlarıyla vakit geçiriyor.
Ortaköy de
yıldır
çiz isini
sürdüren
bir usta
Porselen boyama sanatına nasıl başladınız
anlatır mısınız
Kızım Tuvana üniversiteye gidene kadar onunla ilgilendim; ev hanımlığı
yaptım. O sıralarda bu atölye, eşimin mimarlık ofisiydi. O kendini emekli edince kızım da üniversiteye başlayınca ben de bu ofisi atölye olarak
kullanmaya başladım. İlk hocam Zahir Güveli’ydi. Akbank’ta sanat danışmanlığı yapan değerli bir isimdi kendisi Sonrasında bir çok kurum ve
kişinin atölyesine kursuna giderek dersler aldım. İstanbul Üniversitesi çini
hocası fuk Baş’dan da dersler aldım. Aslında klasik resim eğitimi aldım
ama resimde istediğim ustalığı yakalayamadım. Ama desen ve kalemim
çok kuvvetlidir.
Atölyenizde porselen dışında birçok başka materyallerle
de çalıştığınız örülüyor Porselenler ve diğer
çalıştığınız malzemelerden bahseder misiniz
Genellikle sır üstü porselen çalışmayı seviyorum. Sır altı da çalıştığım oluyor ama sır üstünde istediğim serbest ifadeyi daha
kolay yakalayabiliyorum. Bunun dışında sedef üzeri klasik ve
özgün desen çalışmaları yaparım. Ayrıca gümüş varak üzeri-ne kabartma hat, klasik minyatür, Beykoz işi cam süsleme, camayna üzeri buzlama desen, kesme taş ve tabii toplama çakıllardan plaka kaya üzerine mozaik çalışmalarım da var. Yeni şeyler
denemeyi seviyorum mesela beş yıl önce Gökçeada’da bir
tezg hta gördüğüm sedeflerden yola çıkarak, kabukların
üzerine desen yapmaya başladım. Kabukların doğal dokusu üzerine en çok kalyon yakıştığı için uzun bir süre kalyon
çalıştım. Atölyenin duvarlarında da bu seri içinde yaptığım
işleri görebilirsiniz. Bunun bir de sergisini açtım çok büyük
ilgi gördü. Başkalarının da sedef kabukları üzerine çalışmalar yaptığını gözlemledim. Daha sonra internet üzerinden
yaptığım araştırmalarda gördüm ki kabuklar üzerine resim
yapan ilk Türk sanatçısı benim.
izeceğiniz desen ya da kullanacağınız boyayı
nasıl belirliyorsunuz
zun süre desen çalıştığım için kalemim iyidir. Babam da
askeri lisede resim öğretmenliği yapıyordu; onun da etkisi
olmuştur. Çeşitliliği ve değişik şeyleri denemeyi seviyorum.
Model ya da figürden örnek alarak geliştirdiğim desenler de
var. Ama daha çok serbest çalışmayı seviyorum. Esasında
mutlu bir insanım, kendimle mutlu olduğumu düşünüyorum ve
hayata olumlu bakmaya çalıştığım için renkleri çok seviyorum;
kırmızılar, maviler, yeşiller... Doğayı seviyorum. Fırça, zambak
yaparken başka bir çiçek çıkarıyor, o da doğada oluyor.
Ders vermeyi düşünüyor musunuz
Geleceğe dair planlarız nedir
Ders vermeyi düşünmüyorum. Bu işi keyif için yapıyorum. Yap
Yaptıklarımın fotoğraflarını bir arşiv olarak saklıyorum. Vakit bulun
bulunca bunları bir kitap haline getirmeyi çok istiyorum.
Bu işe meraklı olanlara ne tavsiye edersiniz
Bu iş pahalı bir sanat. Para kazanmak için yapılamaz. Kaliteli
bir iş çıkarmak için porselenin, fırının ve boyanın çok iyi olma
olması gerekiyor. Ben böyle çalışıyorum en azından. Benim mal
malzemelerimin çoğu Almanya’dan geliyor. Bir sergide de ancak
boya masraflarımı çıkarıyorum. Sabırlı olmaları gerekiyor. Çizim
için öncesinde klasik eğitim almaları şart. Sonrasında zaten
çize çize kendi tarzı ortaya çıkacaktır. B+
Atölye ürel
ırağan addesi,
Ortaköy Beşiktaş
KIŞ 73
Fulya Sanat
Bu sezon da
dopdolu!
Yazı B Fotoğraf FULYA SANAT ARŞİVİ
Beşiktaş’ta sanatın nabzını tutan Fulya Sanat, üçüncü sezonunda
Beşiktaşlıları sanatla buluşturmaya devam ediyor.
Bu yıl üçüncü sanat sezonu için perde açan Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat; resitallerden, operaya, senfonik konserlerden oda müziğine birçok farklı etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Beşiktaş Belediyesi’nin
bu salonda düzenlediği “Fulya Sanat Resitalleri” de büyük bir ilgiyle
izleniyor. Geçtiğimiz aylarda Anjelika Akbar, Hakan Aysev, Borusan
uartet, Kerem Görsev Trio gibi birçok önemli isim ve grubun konser
verdiği etkinlikte 2013’ün ilk aylarında Tuluğ Tırpan Trio ve Hakan
Şensoy, Rahşan Apay ve İbrahim Yazıcı, Cana Gürmen, İstanbul Gitar Üçlüsü, Şefika Kutluer, Gezgin ello sanatseverlerle buluşacak.
Opus Amadeus Oda Müziği Festivali’nin ana mekânı da Fulya Sanat
olacak. Beşiktaş Belediyesi’nin önem verdiği bir başka etkinlik olan
“ iselerarası Klasik ve Caz Müzik Festivali” 26 Mart 2013’te Fulya
Sanat’ta düzenlenecek.
74
KIŞ
İstanbul Devlet Opera ve Balesi ve İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası da Fulya Sanat’ta sahne almaya devam ediyor. İstanbul Devlet
Senfoni Orkestrası birbirinden özel konukları ve yeni repertuvarıyla
geleneksel cuma konserlerinde yine Fulya Sanat’ı renklendirecek.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi bu sezonda Seyahatname, Bahar
Şantiyesi, olfgang ve orenzo, Otello temsillerine devam ediyor.
Bu yılın ses getiren temsili ise “Mançalı Şövalye” olacak.
Fulya Sanat, 31 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul Devlet Senfoni
Orkestrası’nın “Yaza Merhaba” konseriyle 2012-2013 sezonunu kapatacak. Ayrıntılı bilgiler ve bilet satın almak için www.fulyasanat.org
adresini ziyaret edebilirsiniz.
Beşiktaş
Belediyesi nin
düzenlediği Fulya
Sanat Etkinlikleri
sanatseverleri
buluşturmaya
devam ediyor
Arp İkilisi
Ocak
İstanbul Gitar çlüsü
uluğ ırpan rio ve akan ensoy
Ocak
ubat
Sevil Ulucan einstein, Ulrich Martin,
Erman İmayhan, uluğ ırpan
Mart
Demre Erdem, Selçuk Akyol, Nusret İspir, Selen Akçora,
Onur zülmez, Ozan Evruk, ek Akçora, Sertan Sancar
Mart
ahşan Apay İbrahim azıcı
e ika Kutluer Flüt esitali
ubat
Gez in ello
Ocak
ubat
Burçin Buke, enay Lambaoğlu, Uğur alçın,
Batuhan Büyükdoğan
Mart
Liselerarası Klasik ve az Müzik Festivali
ihat Aşkın ve ana Gürmen
Ocak
Atilla Aldemir ve Ellen e ett
Mart
ağatay Akyol, em nertürk, Bora Akyol, z ür Baskın,
Barış Uluçınar, Onur enler, Umur Kaçan
Mart
Mart
Muhiddin Dürrüoğlu, z ür Aydın
Mart
KIŞ 75
Portre
Atatürk’ün süvarisi:
Eyüp Öncü
Yazı ve Söyleşi NAZAN ORTAÇ Fotoğraf BURAK KARA
D
Yıl 1938 Atatürk, hasta yatağından kalkarak ,
“Mussolini Kupası”nı kazanan süvarilerini selamlamak için
Dolmabahçe Sarayı’nın balkonuna çıkıyor.
ünya binicilik tarihine isimlerini altın harflerle yazdıran “Atatürk’ün Süvarileri”, 1930’lu yıllarda büyük
başarılara imza attı. Bu başarıların en büyüğü hiç
kuşkusuz 1938 yılında İtalya’da, dönemin diktatörü
Benito Mussolini adına verilen “Mussolini Kupası”nı
kazanmaları idi. Yüzbaşılar Cevat Kula, Cevat Gürkan, Eyüp Öncü ve Teğmen Saim Polatkan’dan oluşan Türk ekibi,
yarışın favorilerinden bile değildi. Yarışın Almanya ve İtalya arasında
geçeceği düşünülürken, Türk ekibi müthiş bir başarıya imza atarak
tüm favorileri geçip birinci olmuştu Ekip, saf altından kupayı bizzat
76
KIŞ
Mussolini’nin elinden alırken, fotoğraflara da yansıdığı gibi, İtalyan diktatörün yüzü asıktı. Ekibin lideri olan Eyüp Öncü, ileriki yıllarda daha
nice başarılara imza atarak, binicilik tarihimizin en önemli aktörlerinden
oldu. Biz de, Olimpiyat ateşinin sıcaklığını coşkulu bir şekilde hissettiğimiz ve Türk sporcularının atletizmdeki başarılarıyla heyecanlandığımız bu günlerde, Eyüp Öncü’nün başarılarla dolu hayatını konuşmak
üzere, oğlu, milli binici Kemal Öncü’nün kapısını çaldık. Kemal Öncü,
babası gibi dünya çapında başarılı olmuş bir sporcu. Sekiz kez Türkiye
Şampiyonu, 19 5 yılında Dünya Şampiyonu olmuş, yüzlerce kez ay yıldızlı formayı giymiş, farklı yarışlardan 900’e yakın kupa kazanmış.
Babanız sadece başarılı bir binici değil, sporun başka
branşlarında da başarılı olmuş Peki nasıl başlamış spora
Babam 190 ’da doğmuş, Konya Askeri Lisesi’nde okumuş. O zaman hem
futbola, hem üç adım ve tek adım atlamaya merak sarmış. Atletizmde Türkiye rekorları kırmış. Harp Okulu Takımı’nda futbol oynamış, Baba Hakkı
(Yeten) ile aynı takımda oynamış. Atatürk, babama, “Sen Türkiye’yi temsil
edecek iyi bir sporcu olacaksın” deyince, Atatürk’ün dört süvarisinden biri
olmuş. Bizim soyadımızı da Atatürk vermiş; “Hep önde gideceksin, öncü
olacaksın” diyerek “Öncü” koymuş. Aslında babam havacı olmak istiyormuş, ama Atatürk izin vermemiş ve onu süvari olmaya yönlendirmiş. Futbolu da, havacılığı da Atatürk’ün talimatıyla bir kenara bırakmış. Ne kadar
doğru kararlar alan biri olduğu, bu örnekte bile görülüyor Babam binicilikte
dünya birincisi oldu.
1932-34 yılları arasında babam üsteğmenken, Atatürk’ün korumalığını
yapmış. Atatürk korumalarına hep, “Beni korumayın Neden yanımda geliyorsunuz? Halkım beni vurmaz, bana onlardan zarar gelmez” dermiş. Bir
gün babam görevdeyken Atatürk’ün, Atatürk Orman Çiftliği’ne gideceği
haberi gelmiş. Bu nedenle de korumalarının bir kısmının öncü kuvvet olarak
çiftliğe gitmesi gerekmiş. Babam süvari, atına atlamış, hızla çiftliğin yolunu
tutmuş. Hava kararmış. Kestirme bir yoldan giderken, atı çukura düşmüş.
Yanındakilere “Beni bırakın, siz gidin tedbir alın” demiş.
yılında Mussolini Kupası nı kazanıyorlar
albuki avori değiller, kazanmaları
büyük olay oluyor
Yarışmada aslında Türkiye iddiasız. Almanlar ve İtalyanlar
favori. Ama bizim ekip çok iyi. Çok iyi performans sergiliyor, atlar harika bir parkur çıkarıyorlar ve ekip birinci oluyor. Mussolini’nin morali bozuluyor. Adeta sahadan kaçıyor Türkler kazandı diye kupayı vermek istemiyor. Sonra
ikna ediyorlar, “Bu sizin adınıza bir kupa, vermeniz gerekir” diye. Zorla sahaya inip, kupayı veriyor. Zaten fotoğrafı var suratı asık, hiç mutlu değil. Bu birincilik Atatürk’ün
son yıllarında oluyor ve Ata büyük moral buluyor hasta
Mussolini Eyüp
ncü ye madalya verirken soldan birinci Eyüp
Atatürk ün
ncü ye hediye ettiği silah ve saat
yatağında. Hatta Dolmabahçe’de bir seyir balkonu vardır, babamlar o balkonun önünden atlarıyla geçit yapıyorlar ve Atatürk, hasta hasta Mussolini Kupası’nı almış süvarilerini selamlıyor. Daha sonra binicileri halk
omuzlarına alıp, Taksim’e çıkartıyor, kutlamalar yapılıyor. Atatürk
bu birinciliği ödüllendirmiş. Süvarilere imzalı altın saat, bir tane
alther marka tabanca ve bir at hediye ediyor. Hediye atın da bir
yıllık bakımını üstleniyor. Atatürk, babamın ata binişini, stilini çok
severmiş. Babam adeta ata yapışır, bir bütün olurdu.
Bu ekip nasıl biraraya elmiş
Mussolini Kupası’nı kazanan ekipte; babam Eyüp Öncü, Saim
Polatkan, Cevat Gürkan ve Cevat Kula var. Bu dört binici
“Atatürk’ün süvarisi” diye geçer. Hepsi asker. Süvari ekibi
olarak biraraya geliyorlar. Hepsi birbiriyle çok uyumlu, atları
ile bir bütünler. Ekip olarak Roma’da birinci olunca, Atatürk
ncü
KIŞ 77
çok mutlu oluyor. O zaman Hatay sorunu var çözülmemiş ve Atatürk
çözmek istiyor. Bu birincilik, dünya kupası olarak geçerli bir kupa. Süvariler, Mussolini Kupası’nı kazanınca, Atatürk o moralle Antakya meselesini hallediyor.
“Çok iyi biniyorsun ata” diye övermiş. “Sen binici ol, Türkiye’yi en iyi şekilde
temsil edeceksin” dermiş. Zaten kendi de çok iyi ata binermiş. Ölümüne
kadar hep görüşmüşler. İsmet İnönü ile de İstanbul Harbiye’de ata binerlermiş.
Atatürk ün süvarilerinin binicilik tarihinde yeri çok özel
Başarılarının sırrı ne idi
Biniciliğin o yıllarda önemi de büyük
Bu dört sporcu, dünya kupasını kazandı. Sonrasında da başka başarılar
gelmiş. Bu ekipte dostluk ve arkadaşlık çok farklıymış. Atlarla anlaşmaları
da çok mühim. Binicilik, iki canlının biraraya gelip yaptığı bir spordur. Bir gün
siz iyi olursunuz at iyi olmaz, diğer gün at iyi olur siz iyi değilsinizdir. Bunu
aynı güne denk getirip, neticeye varmaları ayrıcalık getirmiş. Böyle bir kupayı h l Türkiye kazanamadı. Bundan sonra kazanır mı, o bir soru işareti.
Babam biniciliği bıraktıktan sonra, 1959’da Türk ekibinin başına geldi. Ve
bu ekip Avrupa’ya gidince, Milletler Kupası’nı kazandı. Babam 19 0’ta
albay olarak emekli oldu. Paşalığı çıkmıştı, ama o hakkı almadı. 19 0 ihtilalinde Roma Olimpiyatları sırasında emekliliği geldi. Ona dediler ki: “Albayım siz bir dilekçe verin, paşa olarak devam edin “Babam da, “Ben dilekçe paşası olmam” diyerek paşa olmayı kabul etmedi ve albay rütbesiyle
emekli oldu. Babam emekli olana kadar hep askerler koşuyordu. Ondan
sonra sivil biniciliğin de öncüsü oldu. Emekliliği, sivillerin yarışmasına da yol
açtı. Babam, Türk biniciliğinin yapı taşıdır. 1983’de 7 yaşında vefat etti,
hep ata bindi. Sipahi Ocağı’nda milli biniciler yetiştirdi. Ölene kadar antrenörlük yaptı. Beni de babam yetiştirdi. 19 5’te yılın sporcusu seçildim. 900
kupa aldım.
Atatürk ile nasıl tanışmış
İlk defa üsteğmenken tanışmış. O zaman 24 yaşındaymış. Atatürk çok
zeki biri, ileri görüşlü. Halk bazen üstüne doğru gelirmiş, O, bakışlarıyla durdururmuş üstüne gelenleri. Her zaman Atatürk, “Beni korumayın” dermiş
korumalarına. Sporu hep desteklermiş. Babamı çok teşvik etmiş. Sipahi
Ocağı Kulübü’nü kurmuş. Atatürk’le beraber ata binerlermiş. Babamı hep,
78
KIŞ
Binicilik ata sporumuz. Tıpkı güreş gibi. Dünyaya biniciliği biz öğrettik, ne
yazık ki şimdi başkalarından öğrenmeye çalışıyoruz. Süvari okulları ve alayları kapandıktan sonra Türkiye’de bu iş gerilemeye başladı. Federasyonun
yanlışları çok. Atlar artık çok güzel, yani malzeme çok iyi. Ama yürekli binicimiz yok. Türkiye’de bir ara binicilik çok iyiydi, gazeteler biniciliğe büyük yer ayırırdı. Artık ne başarı var ki? Biniciliğe aday sporcu bile yok artık
Biz 1975-80’lere kadar Türkiye’deki atları terbiye edip, bir yerlere geldik
Avrupa’da, şampiyonluklar kazandık. Artık atlar Avrupa’dan geliyor, malzemeler çok iyi, ama bunların üstünde binici yok. Türk halkı süvariliği de çok
iyi bilirdi, şimdi at yarışını bildiği gibi. Biz Dolmabahçe Stadı’nı doldururduk,
müsabakalar yapılırdı. Halk akın ederdi. Ama şimdi kimse ilgilenmiyor. Çocukların velisi bile izlemiyor artık.
Babanızın Atatürk ün süvarisi olması, sizin hayatınızı nasıl
şekillendirdi
Babam beni de sporcu yaptı, 19 5’te yılın sporcusu oldum. 900 kupam
var. 150 defa milli sporcu oldum, ay yıldızlı formayı giydim. Önce “Eyüp
Öncü’nün oğlu” diyorlardı, gün geldi “Kemal Öncü’nün babası” demeye
başladılar. Babamın bende çok emeği vardır; mek nı cennet olsun. O emek
verdi, ben de karşılığını verdim. Derlerdi ki: “Eyüp Öncü sihirbaz. Dünyada
üç isim sayılsa birisi Eyüp Öncü’dür... “Kısa sürede atı ve biniciyi yetiştirir,
sahaya sürerdi. Hangi atla, hangi binici koordine olur da, yarış kazanır onu
bilirdi. Atın, haletiruhiyesinden anlayan bir insandı. Ata ne yapalım ki, bu at
koşsun ve müsabakayı kazansın, babam çok iyi bilirdi. Atlarla konuşurdu.
Müsabaka günü kravatını takar, tribünde otururdu. “Benim artık size öğretecek bir şeyim yok. Siz öğrendiklerinizi sahada uygulayın ve bana güzel
bir parkur izlettirin” derdi. Avusturya ve Lübnan’da antrenörlük yaptı. Lüb-
Eyüp ncü
emekliliğinden sonra
sivil biniciliğin de
öncüsü oldu
Atatürk ün sipahileri solda Eyüp
Sipahiler solda Eyüp
ncü
ncü
KIŞ 79
Kitap
Bi Tur Versene
Yazı B Çizimler AYDAN ÇELİK
Aydan elik çocukluğunda bağlandığı iki şeyi;
çizmeyi ve bisikleti hiç bırakmıyor.
80
KIŞ
Y
azar, çizer, kendi deyimiyle bisiklet üzerinde çocukluğunu arayan bir insan Aydan Çelik. Aynı zamanda bir
bisiklet tasarımcısı. 2010 yılında tasarladığı “İstanbul”u
2012 yılında “Karnaval” isimli bisiklet izledi. Sıcak söyleşilerini ve yazılarını B ’nın çeşitli sayılarında sizlerle
paylaşmıştık. Aralık ayında Aydan Çelik’ten aldığımız
yeni kitap’ haberini siz de duyun istedik. Kitabın ismi, başlığımıza da taşıdığımız “Bi Tur Versene”. İsminden de anlayacağınız üzere bir bisiklet
kitabı. Çelik kitabını şöyle anlatıyor: “Bisikletin selesine oturan her canlı,
vuslata ermiş şık misali kör olur. Ve dünyayı, olduğu gibi değil, olmasını
istediği gibi görür ”
Bir alıntı da kitabın önsözünü kaleme alan gazeteci Bağış Erten’den
yapalım: “Şimdi sıra sizde. Aydan Çelik’le tanışma vakti. Sayfaları çevirin,
Aydan Abi sizi bisikletine bindirsin ve Harikalar Diyarı’nda dolaştırsın.
Ama şunu da unutmayın. Bu kitabı okuyup iki pedal çevirmeye
heveslenmeyen
bizden değildir.”
Bu iki kalemşörün
çağrılarına kulak
verin. Haydi
Beşiktaşlılar
Sizleri bisiklet
selesinde vuslata
ermeye, olmadı iki
pedal çevirmeye
davet ediyoruz.
Bisikletiniz yoksa
Beşiktaş’ta size
“bi tur verecek”
bisikletsever
bulacağınızı
garanti ediyoruz.
Bisiklet Manifestosu
Eşitliktir: Bazen o sizi taşır, bazen siz onu.
Özgürlüktür: Ferman padişahın, dağlar bizimdir.
Kardeşliktir: Bir ağaç gibi tek ve hür öte yandan.
Tevazudur: Estağfurullah beri yandan.
ocukluktur: Hayatla izdivacın balayı günlerinden.
Aylaklıktır: Akreple yelkovana nispet.
Sük nettir: Ne der filozof: gürültü, zek yla ters orantılıdır.
İdraktır: Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık.
Rüyadır: Üç yaşında başlar, hayat boyu sürer.
Hayal gücüdür: Durduğunda devrilir.
Dengedir: Statükoyla alakasız.
Şeytan arabasıdır: İtaat mi, o da kim?
Aşktır: Her bahar sırtınızı ürpertir.
ibidodur: Düz duvarlar sizindir.
Bahardır: Papatyalarla aynı nebatattan.
Yazdır: Yaz yaz bitmez bir metnin iki noktası.
Kıştır: Her mevsim Vivaldi.
Kendisidir: Doğan görünümlü Şahin değil.
Devrimdir: Gerçekçi olur imk nsızı ister.
Ütopyadır: Ayaklar hep havada.
Kırmızıdır: Hayali cihan değer, hele bir ihtimal iken.
Muhaliftir: İktidara müdanasız.
Mesttir: Ömer Hayyam’ın üzüm suyundan.
Bir lokma bir hırkadır: Derviş soyundan.
Şehrazat’tır Bağdat’ta: Binbir geceden süzülür.
Kerameti kendinden menkuldür: Bir bilen bilir, bir de binen.
Bi tur versenedir: Boş arsaların ranta yenik düşmediği
zamanlardan.
Aşüftedir: Yoldan çıkartır.
Mor Külhanidir: Kendi kendine çalan bir davul zurna.
Rosinantedir: Don Kişot’un altında olsaydı değirmenler bizimdi.
Rüzgargülüdür: Kır evinin verandasında.
Yelken, balık dümen, su: Hepsi birdendir.
İsyandır: Bush’u iki kere dehledi üzerinden.
Şarabi eşkiyâdır: Şan verir ortalığa her bahar.
Köroğludur: Otomobil icat olur mertlik bozulur.
Tek kişilik karnavaldır: Dünyanın sokaklarından.
Müslüman mahallesinde salyangozdur: Eyvallahı yoktur leme.
Kel-alakadır: Bütün bağlamlardan muaf.
KIŞ 81
Fotoröportaj
Sabri Kayalı
Bu iş baba mesleğim, kendimi
bildim bileli bu işi yapıyorum. Hem
tamir yapıyorum hem yenisini
satıyorum.
Tahtakale’de
eski
ustaların içinde büyüdüm. Rum,
Musevi, Müslüman ustalarım vardı.
30 senedir bu dükkânı işletiyorum.
Eski ustalar ya işi bıraktı ya vefat
etti; şimdi bir tek ben kaldım.
eme i
r
Fotoröportaj FATİH PINAR
Fotoğrafçı Fatih Pınar B dergisi için Beşiktaş Çarşısı’nı gezmeye devam ediyor.
Hasan Topçu
62 yaşındayım. ırağan Meyhanesi’ni 1980 yılında 30 yaşındayken açtım. 32 yıldır
Beşiktaş’ta yaşıyorum. Burada iş yapmak için önceden çevren olması gerekmiyor.
Dürüst olman yeterli. Merkezi bir yer olduğu için müşteri seni buluyor.
82
KIŞ
Bahri Kılıç
63 yaşındayım. Burayı eşimle birlikte 1999 yılında açtık. Beşiktaş’a
İstanbul’un her tarafından alışverişe gelenler var. Bu yüzden seçtik.
1977’den beri sektörün içinde olduğum için de doğal ürünleri
seçiyorum. Ürünler önce benim süzgecimden geçiyor.
Sabahattin Dikmen
1 yaşındayım. Ortaköy ve Beşiktaş
arası mekik dokudum 8 yaşından beri... 1982’den
beri de bu meslekteyim. Bu mek n 1989’da açıldı.
Nezih kişiler gelir buraya. Herkes birbirini tanıyor.
KIŞ 83
aber er
şi i i
e bi işim ar
29 Kasım - 2 Aralık 2012 tarihleri arasında düzenlenen CeBİT Bilişim Eurasia 2012 fuarına CNR Expo Fuar Merkezi ev sahipliği yaptı.
CeBIT Bilişim Eurasia 2012, Avrasya Bölgesi’ndeki bilişim firmalarıyla birlikte işinde bilişimi kullanan kamu kurumlarını ve medya kuruluşlarını da aynı çatı altında buluşturdu.
Beşiktaş Belediyesi’nin CeBIT Bilişim Eurasia 2012’de 6. salonda
sergilediği uygulamalar arasında akıllı insan, akıllı çevre, mobilite, akıllı yaşam ve akıllı yönetim gibi uygulama örneklerinin yanı sıra ödüllü
mobil uygulamalar ve Beşiktaş ilçesinin simgesi haline gelen heykelleri üç boyutlu izleme imkânı sunan yeni uygulamalar da yer aldı.
Beşiktaşlıların hayatını kolaylaştırıyor
Beşiktaş Belediyesi’nin bilişim uygulamaları arasında, hayatı kolaylaştıran ve Beşiktaşlıların kent yaşamında karşılaştıkları sorunları en
aza indiren “şeffaf belediyecilik” uygulamaları da yer alıyor. Uygulama tablet bilgisayar ve akıllı telefonlar aracılığıyla kullanılabiliyor
ve vatandaşların sosyal medya üzerinden Beşiktaş Belediyesi’ne
istedikleri zaman ve doğrudan ulaşmalarına olanak sağlıyor.
Beşiktaş Belediyesi’nin sunduğu bilişim uygulamalarından bir diğeri ise “Belediye Her Yerde” uygulaması. Vatandaşların belediyeye
84
KIŞ
gelmeden vergi ödemelerini, kültür merkezi etkinliklerinin biletlerini
almalarını, kent rehberi ile aradıkları yeri kolaylıkla bulmalarını, istek
ve taleplerini paylaşabilmelerini sağlayan kiosklar, Beşiktaşlıların
hayatını kolaylaştırıyor ve belediyeye “her yerde” erişim sağlıyor.
KIŞ 85
aber er
z ürlüğe olta atıldı
18 Kasım 2012 Pazar günü, Beşiktaş Belediyesi, Lions 118-T Federasyonu
“Göz Nurunu Koruma ve Göz Eşitliği Komitesi” ile ortaklaşa düzenlenen
“Özgürlüğe Olta Atalım” etkinliği gerçekleşti. Arnavutköy İskelesi’ne gelen
balık tutma eğitimi almış görme engelliler Boğaz’a özgürlük için olta attılar.
Avrupa dan misa ir eldi
Comenius Okul Ortaklıkları “Smiling through Europe” projesi
kapsamında Avrupa’nın yedi ülkesinden (Romanya, Galler, Portekiz,
İspanya, Almanya, Fransa, Hırvatistan) onsekiz öğretmen ve yedi
öğrenci, 13 Kasım 2012 Salı günü Beşiktaş Bilim ve Sanat Merkezi’ni
86
KIŞ
ziyaret etti. Yabancı öğrenciler beşiktaşlı öğrencilerin evlerinde misafir
oldular ve çok da mutlu bir şekilde ülkelerine geri döndüler. Proje,
öğrenci davranışlarını olumlu yönde geliştirmeyi ve bu sayede gelecek
kuşaklarda ön yargıların oluşmamasını amaçlıyor.
ilekli Spor esisleri
yenilendi
Beşiktaşlıların her sabah yürüyüş yaptığı, çocukların ve gençlerin spor
karşılaşmaları için kullandığı Çilekli Spor Tesisleri, üç aylık bir bakım ve
yenileme çalışmalarının ardından tekrar Beşiktaşlıların hizmetinde.
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal ve Beşiktaş Kaymakamı Sadettin
Yücel tarafından 12 Aralık 2012 tarihinde açılan tesis sporcularını bekliyor.
Beşiktaş’ın amatör kulüplerinin başarısını arttırmak için hazırlanan Çilekli
Spor Tesisleri’nde yapılan maçlar artık daha rahat izlenebilecek. Tesise
yapılan yenilikler ise şöyle; tribünlerin üstü kapatıldı, koltuklar değiştirildi
ve soyunma odaları yenilendi. Açılışta sonra Beşiktaş’taki amatör spor
kulüplerine malzeme yardımında da bulunuldu.
Bir ödül daha
Beşiktaş Belediyesi; Ulaştırma Bakanlığı, Türkiye
Bilişim Derneği, Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu’nun ortaklaşa düzenlediği “Bilişim Yıldızları
E-Dönüşüm Yarışması”ndan ödülle döndü.
Türkiye’nin dört bir yanından internet üzerinde
dönüşüm sağlamış veya iş yapısını internet
ortamına taşımış özel ya da kamusal alandaki tüm
bilişim yıldızlarının katıldığı yarışmanın “e-kent”
kategorisinde Beşiktaş Belediyesi “ikincilik
ödülü”ne layık görüldü. Beşiktaş Belediyesi,
8 Kasım 2012 Perşembe günü Bahçeşehir
Üniversitesi’nde düzenlenen törende ödülünü aldı.
KIŞ 87
aber er
Vahram abimizi
kaybettik
Bebek sevdalısı Vahram Gesar geçirdiği kalp krizi sonucu vefat
etti. Vahram Gesar’ın cenazesi vasiyeti üzerine Bebek Camisi’nde
musalla taşına konuldu, Bebekliler Vahram abilerini dualarla
uğurladı. Ailesi 105 yıldır Bebekli olan Vahram Gesar, Avusturya’da
eğitim aldıktan sonra tekstilcilik işiyle uğraştı. Bebekliler Derneği’nin
uzun yıllar yöneticiliğini yaptı. Derneğin gazetesinde çalıştı. Gesar,
aynı zamanda Bebek şenliklerinin vazgeçilmez DJ’iydi
Fırçasıyla
en elleri aştı
Akatlar Kültür Merkezi 3 Aralık 2012 tarihinde Dünya Engelliler
Günü nedeniyle fırçasıyla engelleri aşan Hera Benlioğlu’nun resim
sergisine ev sahipliği yaptı. Hera Benlioğlu “Selebral Palsi” hastası
olduğu için resimlerini ağzı yardımıyla yapıyor. Lions 118-T işbirliğiyle
açılan sergi 14 Aralık 2012 tarihine kadar sanatseverle buluştu.
Galeri İdil
İdil Yılmaz tarafından 2012 yılının başında açılan Galeri
İdil, geleneksel ve çağdaş sanatın en seçkin örneklerini
sanatseverlere ulaştırmak için köprü olmayı amaçlamakta.
Zeki Kral’ın “60. Sanat Yılı” Sergisi’yle açılan galeri
Akatlar’da bulunuyor. Adres: Ebululla Caddesi,
Ülgen Sokak, 4.Gazeteciler Sitesi, No: 18/A1 Akatlar.
88
KIŞ
Anneanneleriniz ibi
beslenin
Slow Food Türkiye, Yağmur Böreği ve Beşiktaş Belediyesi, Toprak
Ana Günü (Terra Madre) kapsamında 11 Aralık 2012 tarihinde
Prof.Dr. Kenan Demirkol’u “Beslenme Alışkanlıklarımız, Gıdaların
Sağlığımız Üzerinde Etkisi” adlı konuşmasıyla Levent Kültür
Merkezi’nde konuk olarak ağırladı.
Demirkol, konuşmasında modern tarım yönteminin bir getirisi
olarak dayatılan hibrit (melez) tohumlarının hem insan sağlığı
üzerindeki zararlarına hem de küçük çiftçi için dezavantajlarından
bahsetti. Çiftçinin her seferinde yeniden tohum almaya mecbur
kaldığı için bu durumun çiftçileri zarara soktuğunu belirtti. Melez
tohum kadar, yapay gübreleme ve ilaçlamaların da üretim kalitesini
düşürdüğünden ve sağlığı tehdit ettiğinden söz eden Demirkol,
ilaçlama adı altında toprağa, mahsule ve suya katılan zehirlerin
insan vücudu tarafından tolere edilemediği dile getirdi.
Demirkol, şu an dünyada dokuz milyar insanı doyuracak gıdanın
olduğunu ancak para kazanma motivasyonundan dolayı bugün
bir milyar insanın aç kaldığını, üretim fazlası olan gıdaların çöp
olduğunun da altını çizdi. Ayrıca, gıda sektöründe maliyetlerin
yaklaşık %17’sini ulaşım masrafları oluşturduğunu belirten
Demirkol, herkesin kendi topraklarında yetişen ürünleri yemesini ve
satın almasını teşvik edilmesi gerektiğini söyledi.
Slow Food Türkiye destekçisi olan Demirkol, tarım ve hayvancılık
alanında acilen geleneksel üretim koşullarına dönülmesi gerektiğini
vurgularken, yaklaşık bir saatlik konuşması “anneannelerimiz gibi
beslenin” diyerek özetledi. Demirkol, konuşmasının ardından
katılımcıların sorularını yanıtladı.
Emekli öğretmenler
öğrencileriyle buluştu
Beşiktaş Yeni Levent Lisesi öğrencileri Öğretmenler Günü nedeniyle emekli
öğretmenleriyle bir araya geldi. Beşiktaş Yeni Levent Lisesi’nden 25 yıl önce
mezun olan öğrencilerin eşleri ve çocuklarıyla birlikte katıldığı yemek Ortaköy
Karayolları Tesisleri’nde düzenlendi. Yılların özlemini gideren eski mezunlar, bu
davranışlarıyla öğretmenlerine verdikleri saygıyı ve değeri göstermiş oldular.
KIŞ 89
aber er
Ustalara Say ı da
bir demet tebessüm
Sekizinci sezonuna Kemal Sunal gecesiyle başlayan Ustalara Saygı
etkinliğinin 10 Aralık’taki ustaları Adile Naşit ve Selim Naşit’ti...
Beşiktaş Belediyesi tarafından sekiz sezondur düzenlenen “Ustalara
Saygı” toplantıları, 10 Aralık 2012 Pazartesi akşamı tiyatro ve
sinemamızın ikinci kuşak “Naşit”leri Adile Naşit ve Selim Naşit için
hazırlanan geceyle devam etti. Faruk Şüyün tarafından hazırlanan
etkinlik, Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.
Ülkemizde mizahı yaratanların başında gelen babaları Komik-i Şehir
Naşit Bey ile anneleri kantocu Amelya Hanım’dan aldıkları sanat
sevgisi ve yetenekle kendileri de halkın sevgilisi olmayı başaran Adile
Naşit - Selim Naşit kardeşler için hazırlanan anma gecesi, bu iki ünlü
Naşit’in tiyatro ve sinemayla geçen yaşamlarına bir saygı duruşu
niteliği taşıdı.
Yağmur Kalyoncu’nun sunduğu gecede, aramızdan 1987’de ayrılan
Adile Naşit ve 2000 yılında kaybettiğimiz Selim Naşit, tüm yaşamları
boyunca yaptıkları gibi hatıralarıyla da seyircilerin yüzlerini güldürdü.
İki kardeşin çocuk yaşlarda başladıkları uzun sanat yaşamları boyunca
yollarının kesiştiği isimlerden; Ayşe Erbulak, Engin Ayça, Gülriz Sururi,
Gülsen Tuncer, Güner Özkul, Erol Evgin, Halit Akçatepe, Halit Kıvanç,
Kâmuran İnselel, Nilüfer Açıkalın, Selahattin Beyazıt, Temel Gürsu
ve Zeki Alasya “Ustalara Saygı”ya konuk oldu. Serap Gedik’in TRT
için hazırladığı “Naşit’ten Naşit’e” belgeselinden bölümlerin ve aile
albümünden fotoğraflardan oluşan bir dia gösterisinin de izlenildiği
etkinlikte; Selim Naşit’in eşi Peyker Özcan ve oğlu Naşit Özcan da
sahneye gelerek duygu ve düşüncelerini seyircilerle paylaştı.
90
KIŞ
Bize erçekleri kim österecek
Ocak Şubat 2013 Programı
• 2 Ocak “Beş Kırık Kamera”
Yönetmen: Emad Burnat, Guy Davidi
• 9 Ocak “Bıyık”
Yönetmen: Belmin Söylemez
• 16 Ocak “İşte Böyle”
Yönetmen: Osman Şişman, Özlem Sarıyıldız
• 23 Ocak “Davutpaşa’nın Külleri”
Yönetmen: Ayten Başer
• 6 Şubat “Koşucular Şehri”,
Yönetmen: Jerry Rothwell
• 13 Şubat “Gazze Kalkanı”
Yönetmen: Tania Khalaf
• 20 Şubat “Yaşam Marangozu”
Yönetmen: Deniz Koçak
• 27 Şubat “Dövmenin Dili”
Yönetmen: Mihriban Sezen
Dövmenin Dili,
ubat
“Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” ülkemizin
en uzun soluklu belgesel etkinliği olma yolunda
sağlam adımlarla yürüyor. Beşiktaş Belediyesi’nin
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Belgesel Sinemacılar
Cemiyeti’yle birlikte düzenlediği belgesel etkinliği bu yıl
dördüncü sezonuna girdi. Levent Kültür Merkezi Onat
Kutlar Sinema Salonu’nda dört sezondur dünyanın
dört bir yanından yüzü aşkın belgesel gösterildi. Ve
yüzü aşkın belgesel sinemacıyı ve gazeteciyi ağırladı.
Belgesel severler dört sezondur aynı yerde, aynı
günde ve saatte söyleşilerle zenginleştirilmiş belgesel
gösterimlerini izlemeye alıştı.
Dördüncü sezonun programında da bize gerçekleri
gösteren belgeseller var. Gerçeklerin peşinden
günlerini, aylarını harcayan belgesel sinemacılar var. Dördüncü sezon
Soner Yalçın’ın yönettiği “Menekşe’den Önce” belgeseliyle 10 Ekim
2012’de başladı. Sivas katliamını anlatan belgeselin söyleşi bölümünün
konukları Zeynep Altıok Akatlı, Halide Didem ve gazeteci Tuğçe
Tatari’ydi. İzleyen hafta gösterilen “Şer Ekseninden Gece Masalları”
Irak, İran ve Kuzey Kore’den üç çocuk masalını sinema perdesine
aktardı. Atlas Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek belgeselin
ardından izleyicileri “Binbir Gece Masalları”nın büyülü ama bir o kadar
gerçek dünyasına götürdü. Kasım ayı sonunu Jerôme le Maire’in “Çay ya
aşam Maran ozu,
ubat
da Elektrik” belgeseliyle, aralık ayını ise Serdar
Güven’in “Salkım Söğüt Saçlım” belgeseliyle
karşıladık. “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve
Simit”te daha önce de belgesellerini izlediğimiz
Rodi Yüzbaşı’nın “Maya”sı 14 Kasım’da izleyecilere
inanılmaz bir görsel şölen sundu. 21 Kasım’da
gösterilen Fredrik Gertten’in “Koca Çocuklar
Muza Gitti” belgeselinin konuğu gazeteci Ertuğrul
Mavioğlu’ydu. Etkinlik, Bingöl Elmas’ın çocuk
gelin sorununu anlattığı “Evcilik” ve Murat Erün’ün
engellilerinin de seyahat hakkını hatırlatan belgeseli
“800 Kilometre Engelli” ile devam etti. Veli
Kahraman’ın kaybolmaya yüz tutmuş Zazaca’yla
ilgili belgeseli “Ana Dilim Nerede?” hem belgesel
hem kurmaca özellikleriyle izleyecilere farklı
bakışların belgesel sinemayı zenginleştireceğini
gösterdi. 2012’yi Robin Hessman’ın “Benim Perestroikam” ve Servet
Dilber, Aytunç Akad, Gürcan Öztürk yönetmenliğini üstlendiği “İstanbul
Meyhaneleri” belgeselleriyle uğurladık.
“Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” yeni yılda yine farklı belgeselleri
izleyiciyle buluşturacak. Görmeye hazır olanlara, her çarşamba, 19:00’da
Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu’nda gerçekleri
gösterecek.
İstanbul Meyhaneleri,
Aralık
KIŞ 91
24 saat
Beşiktaş'ta Yaşam Rehberi
Her konu için arayın... 7 gün 24 saat
444 44 55
BEŞİKTAŞ BELEDİYES‹
ACİL NUMARALAR
110 Yangın İhbar
Belediye Başkanlığı
112 Sıhhi İmdat
Nisbetiye Mah. Aytar Cad.
Tel: 0212 319 42 42 Faks: 0212 319 42 70
İletişim: 444 44 55 www.besiktas.bel.tr
121 Telefon Arıza
122 Ankesör Arıza
126 Kablo TV Arıza
154 Alo Trafik
Belediye Başkanlığı
(Eski Bina) Çırağan Cad. No: 77 Yıldız Mah.
Tel: 0212 236 10 20 (10 Hat)
Faks: 0212 259 16 83
Özel Kalem Müdürlüğü
Tel: 0212 280 48 00
155 Polis İmdat
156 Jandarma İmdat
158 Alo Sahil Güvenlik
Emlak ve İstimlak Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 54
Teftiş Kurulu Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 94
175 Alo Tüketici
177 Orman Yangın İhbarı
182 Ruhsal Bunalım Danışma
İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 96
Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 42
184 Sağlık Danışma
185 Su Arıza
186 Alo BEDAŞ
Temizlik İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 65
Arnavutköy Zabıta Karakolu
Tel: 0212 265 12 66
Yazı İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 26
Levent Zabıta Karakolu
Tel: 0212 269 53 08
Çevre Koruma ve Kontrol
Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 92
Gayrettepe Zabıta Karakolu
Tel: 0212 272 37 89
3. Kolordu Komutanlığı
Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. No: 1
Tel: 0212 365 12 00 Faks: 0212 285 03 23
Dikilitaş Semt Evi
Emirhan Cad. Dilek Sk. No:2
Tel: 0212 261 29 26
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü
Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 137
Tel: 0212 318 86 00
Etiler Yaşam Evi
Etiler Mah. Ahular Sk. No:19
Tel: 0212 263 43 69
Kadastro Müdürlüğü
Cihannuma Mah.Yıldız Cad. No: 42
Tel: 0212 236 51 65
Ulus Yaşam Evi
Nisbetiye Mah. Ilgın Sk. No: 3
Ulus- Tel: 0212 269 81 98
Darphane
Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sk. No: 55
Tel: 0212 370 90 00
Ulus Semt Evi
Ulus Mah. Yol Sk. No: 2 Ulus
Tel: 0212 287 27 15
Deniz Müzesi Komutanlığı
Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2
Tel: 0212 327 43 45 Faks: 0212 236 68 93
Ortaköy Yaşam Evi
Ambarlıdere Yolu Sk. No: 4 Ortaköy
Tel: 0212 227 33 94
Devlet İstatistik Enstitüsü Bölge
Müdürlüğü
Cihannuma Mah. Barbaros Bulvarı No: 53
Tel: 0212 258 92 96 Faks: 0212 258 36 76
Mali Hizmetler Müdürlüğü
Tel: 0212 319 41 23
Hukuk İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 28
Sağlık İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 04
Destek Hizmetler Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 34
İmar ve Şehircilik Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 53
Zabıta Müdürlüğü
Tel: 0212 260 60 05
Plan ve Proje Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 75
Evlendirme Dairesi
Nüzhetiye Cad. No: 68 Türkali Mah.
Tel: 0212 260 64 97
Fen İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 63
Ortaköy Zabıta Karakolu
Tel: 0212 260 54 53
Park ve Bahçeler Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 64
Çarşı Zabıta Karakolu
Tel: 0212 258 16 73
187 Doğalgaz Acil
188 Cenaze Hizmetleri
Gençlik Merkezi
Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 3 Kat: 5
Tel: 0212 259 06 73
Kız Öğrenci Konuk Evi
Çitlenbik Sk. No: 29 Yıldız
Tel: 0212 236 10 24-25
Erkek Konuk Evi
Prof. Dr. Bülent Tarcan Sk.
No: 25/A Gayrettepe
Tel: 0212 274 07 30, 0212 274 00 87
RESM‹ DA‹RELER
Abbasağa Mahallesi, Güneş Saati
92 B+ KIŞ
2. Şube Emniyet Müdürlüğü
Gayrettepe Mah.
Prof. Dr. Bülent Tarcan Sk. No: 7
Tel: 0212 214 40 10 Faks: 0212 214 47 00
Halk Eğitimi Merkezi
Dikilitaş Mah. Leylak Sk. No:10
Tel: 0212 260 31 30 Faks: 0212 236 91 02
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
Nisbetiye Mah. Adnan Saygın Cad. Müderris
Salih Rüştübey Sk. 2. Ulus
Tel: 0212 325 49 28 Faks: 0212 325 91 20
İlçe Özel İdare Müdürlüğü
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77
Tel: 0212 415 40 00
İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. Başlık Sk. No:1
Tel: 0212 269 15 41 Faks: 0212 269 15 41
BEDAŞ
Bedaş Genel Müdürlük
Tel: 0212 311 36 00
Faks: 0212 361 86 86
Jandarma Bölge Komutanlığı
Balmumcu Mah. Şakir Kesebir Cad. No: 1
Tel: 0212 213 44 00
Harp Akademileri Komutanlığı
Yeni Levent
Tel: 0212 398 01 00
Kaymakamlık
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77
Tel: 0212 327 33 10 Faks: 0212 327 33 11
İstanbul Merkez Komutanlığı
Mecidiye Mah. Palanga Cad. No: 62
Tel: 0212 258 99 60 Faks: 0212 258 60 65
Nüfus Müdürlüğü
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77
Tel: 0212 259 84 44 Faks: 0212 327 33 15
İlçe Emniyet Müdürlüğü
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 81
Tel: 0212 327 50 80 Faks: 0212 260 99 99
Milli Saraylar Daire Başkanlığı
Dolmabahçe Sarayı,
Tel: 0212 236 90 00 Faks: 0212 259 32 92
Müftülük
Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 41
Tel: 0212 261 00 84 Faks: 0212 260 33 10
Polis Eğitim Müdürlüğü
Akat Mah. Selçuklar Sk. No: 24
Tel: 0212 352 36 90 Faks: 0212 352 36 92
Beşiktaş Tapu Müdürlüğü
Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42
Tel: 0212 261 73 90 Faks: 0212 258 32 51
TRT İstanbul Televizyonu
Kuruçeşme Mah.
Ahmet Adnan Saygun Cad. No: 83
Tel: 0212 259 72 75 Faks: 0212 227 61 16
Türk Telekom Müdürlüğü
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 40
Tel: 0212 288 21 00 Faks: 0212 266 46 46
Sosyal Yardımlaşma Vakfı
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77
Tel: 0212 261 46 46 - 0212 327 33 11
Afet Yönetim Merkezi
Karanfilköy Mah. Cumhuriyet Cad.
Tel: 0212 352 24 38 - 0212 352 16 78
POLİS MERKEZLERİ
Arnavutköy Polis Merkezi
1.Cadde No: 52 Arnavutköy
Tel: 0212 263 60 07
Beşiktaş Polis Merkezi
Yıldız Parkı girişi Çırağan
Tel: 0212 327 52 77
Etiler Şehit Naci Soydan Polis Merkezi
Nisbetiye Caddesi Dilhayat Sk. No: 1 Etiler
Tel: 0212 263 17 67 Faks: 0212 263 17 66
Levent Polis Merkezi
Hacı Adil Caddesi No:1 Levent
Tel: 0212 264 18 00 Faks: 0212 264 18 00
H‹ZMET B‹R‹MLER‹
İ.E.T.T. 1. Hareket Amirliği
Tel: 0212 227 39 23
İ.E.T.T. İşletme Şefliği
Tel: 0212 227 70 25
İ.E.T.T. 4. Levent Aktarma
Merkez Amirliği
Tel: 0212 268 35 38
İGDAŞ Genel Müdürlüğü
Tel: 0212 499 11 11 Faks: 0212 449 11 33
İGDAŞ İstanbul Bölge Müdürlüğü
Tel: 0212 499 22 22 Faks: 0212 499 22 09
İGDAŞ Etiler Şefliği
Tel: 0212 499 32 41 Faks: 0212 499 32 44
İGDAŞ Fulya İşletme Şefliği
Tel: 0212 499 32 56 Faks: 0212 499 32 59
İSKİ Şube Müdürlüğü
Tel: 0212 328 17 50
İSKİ Müşteri Hizmetleri
Tel: 0212 301 74 30
MUHTARLIKLAR
Abbasağa Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Yüksel Sağat
Cihannuma Mah. Çömezler Sk. No: 1
Tel: 0212 227 83 27 Faks: 0212 259 39 57
Akat Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Murat Tayfun Kirmanlı
Akat Mah. Haydar Aliyev Cad. No: 3
Tel: 0212 351 21 69 Faks: 0212 351 12 84
Arnavutköy Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Sedef İrteş
Arnavutköy Mah. Satış Meydanı Sk. No: 27
Tel: 0212 265 67 95 Faks: 0212 265 67 95
Balmumcu Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Cüneyt Doğan
Balmumcu Mah. Zincirlikuyu Sk. No: 21
Tel: 0212 347 75 05 Faks: 0212 347 75 05
Ziya Kalkavan Denizcilik Anadolu Lisesi
Bebek Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Aydın Onar
Bebek Mah. Bebek Hamamı Sk. No: 8B
Tel: 0212 263 33 00 Faks: 0212 263 33 00
Ortaköy Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Refik Namunlu Gürcü Kızı Sk. No: 4
Tel: 0212 261 65 21
Sefa Polikliniği
Nüzhetiye Cad. No: 23/2
Tel: 0212 503 92 40
Merkez Sağlık Ocağı
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77
Tel: 0212 327 33 14 Faks: 0212 327 33 14
Cihannuma Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Ertan Kurtlutepe
Cihannuma Mah. Mazharpaşa Sk. No: 15 D: 1
Tel: 0212 258 79 61 Faks: 0212 259 99 62
Sinanpaşa Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Zeki Bölükbaşı
Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 5
Tel: 0212 258 75 74
Transmed Polikliniği
Levent Mah. Fulya Sk. No: 7
Tel: 0212 281 13 00
Ana Çocuk Sağlığı Merkezi
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad.
Gönenoğlu Sk. No: 10 kat: 1
Tel: 0212 327 31 66
Dikilitaş Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Abdullah Sızmaz
Dikilitaş Mah. Cami Meydanı Sk. No: 12A
Tel: 0212 261 57 33 Faks: 0212 261 57 33
Türkali Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Ahmet Bayraktar
Türkali Mah. Ihlamurdere Cad. No: 136
Tel: 0212 259 87 10
Etiler Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Seçil Eşki
Etiler Mah. Ahular Sk. No: 19
Tel: 0212 287 53 83 Faks: 0212 263 69 28
Ulus Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Kadriye Gedik
Ulus Mah. Öztopuz Cad. Yol Sk. No: 2
Tel: 0212 287 27 15 Faks: 0212 263 42 12
Gayrettepe Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Necla Başar
Gayrettepe Mah. Fahri Gizden Sk. No: 26
Tel: 0212 288 20 16 Faks: 0212 288 20 16
Vişnezade Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Reyhan Cinyusuf
Vişnezade Mah. Şair Nedim Cad. No: 53
Tel: 0212 261 15 94 Faks: 0212 258 24 23
Konaklar Mahallesi Muhtarlığı
Muhtar: Aslı Akyüz Konaklar Mah. Faruk Nafiz
Çamlıbel Sk. No: 1
Tel: 0212 282 42 12 Faks: 0212 282 33 99
Yıldız Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Şevki Yıldırım
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 17/1
Tel: 0212 261 50 05
Kuruçeşme Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Adnan Soysal, Kuruçeşme Mah.
Kırbaç Sk. No: 40
Tel: 0212 287 06 38 Faks: 0212 287 06 38
Kültür Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Dursun Gül
Kültür Mah. Sekbanlar Sk. No: 88
Tel: 0212 265 07 55 Faks: 0212 263 35 37
Levazım Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Ziya Uygur
Levazım Mah. Koru Sk. No: 7
Tel: 0212 288 93 21 Faks: 0212 288 93 21
Levent Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Muzaffer Türk
Levent Mah. Gonca Sk. No: 12
Tel: 0212 264 75 31
Mecidiye Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Cemal Şensöz
Mecidiye Mah. Ambarlıdere Sk. No: 5 Tel:
0212 261 73 30
İSKİ Beşiktaş Şefliği
Tel: 0212 301 74 10 Faks: 0212 301 66 78
Muradiye Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Cengiz Hacıömeroğlu
Muradiye Mah. Muradiye Deresi Sk. No: 2
Tel: 0212 260 41 25
İTFAİYE
Tel: 0212 227 81 19 - 0212 258 75 340212 259 15 06- 0212 259 15 070212 258 75 34- Faks: 0212 258 80 15
Nisbetiye Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Hatice Ayşe Şirinler
Nisbetiye Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad.
No: 30 Tel: 0212 281 71 61
SAĞLIK KURULUŞLARI
Dentistanbul Diş Hastanesi
Yıldız Cad. No: 71
Tel: 0212 310 56 00
Hattat Hastanesi
Yeni Sülün Sk. No: 85, 3.Levent
Tel: 0212 282 36 46
Metropolitan Florence
Nightingale Hastanesi
Gayrettepe Mah. Cemil Arslan Güder Sk.
No: 8 Tel: 0212 283 34 00
Levent Semt Polikliniği
Levent Mah. Binbir Çiçek Sk. No: 2
Tel: 0212 268 35 45
Şaban Gündeş Aile Sağlığı Merkezi
Kültür Mah. İETT Blokları Yolu No: 21
Tel: 0212 257 01 16
Ege Polikliniği
Nisbetiye Mah. Nisbetiye Cad. No: 26/16
Tel: 0212 325 40 46
Beşiktaş Semt Polikliniği
Barbaros Bulvarı Bostancı Veli Sk. No:3
Tel: 0212 227 02 45
Cosmed Polikliniği
Levent Mah. Yeni Sülün Sk. No: 105
Tel: 0212 283 22 21
Yaşasın Hayat Polikliniği
Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 39
Tel: 0212 236 73 00
Medis Polikliniği
Konaklar Mah. Akasyalı Sk. No: 10
Tel: 0212 269 66 66
Micromed Polikliniği
Sarmaşık Sk. No: 31 Levent
Tel: 0212 281 68 00
Etiler Kardiyoloji Polikliniği
Akat Mah. Nisbetiye Cad. No: 41/25
Tel: 0212 352 52 51
Kranioplast Polikliniği
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40: 7
Tel: 0212 283 92 92
Refresh Polikliniği
Levent Mah. Krizantem Sk. No: 19
Tel: 0212 324 74 54
Özel Tunç Polikliniği
Kültür Mah. Çamlık Sitesi A 1 Blok D: 3
Tel: 0212 287 01 00
Güzel Günler Polikliniği
Levent Mah. Güllü Sk. No: 4
Tel: 0212 278 27 71
SSK Beşiktaş Dispanseri
Cihannüma Mah. Bostancı Veli Sk. No: 3
Tel: 0212 261 71 15
SSK Levent Dispanseri
Binbir Çiçek Sk. Levent
Tel: 0212 268 35 45
Dikilitaş Sağlık Ocağı
Dikilitaş Mah. Bestekâr Aralığı Sk. No: 4
Tel: 0212 327 17 89
Beşiktaş Sağlık Grup Başkanlığı
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77
Tel: 0212 236 22 65
Verem Savaş Dispanseri
Barbaros Bulvarı Bostancı Veli Sk. No: 3
Kat: 2 Tel: 0212 327 79 86
Semt Aile Sağlığı Merkezi
Abbasağa Mah. Barbaros Bulvarı, Bostancı
Veli Sk. No:3 Tel: 0212 236 99 97
Sait Çiftçi Kamu Sağlığı Merkezi
Dikilitaş Mah. Barbaros Bulvarı No: 109
Tel: 0212 236 77 62
NeoLife Tıp Merkezi
Nisbetiye Mahallesi Yücel Sk.
No: 6 1. Levent
Tel: 0212 385 31 00
Ortaköy Beltaş Sağlık Ocağı
Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sk.
No: 20 Tel: 0212 259 56 18
Levent Sağlık Ocağı
Nisbetiye Mah. Yücel Sk. No: 15
Tel: 0212 279 58 26
Karanfilköy Sağlık Ocağı
Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 121
Tel: 0212 351 25 53
Baykent Tıp Merkezi
Nisbetiye Mah. Aydın Sk. No: 8
Tel: 0212 284 00 90
Boğaziçi Tıp Merkezi
Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sk. No: 7
Tel: 0212 227 00 00
Çebi Tıp Merkezi
Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 58
Tel: 0212 227 55 55
Ota Tıp Merkezi
Sinanpaşa Mah. Cad. No: 23
Tel: 0212 227 84 50
Jinemed Tıp Merkezi
Muradiye Mah. Deryadil Sk. No:1
Tel: 0212 260 40 40
Dikilitaş Tıp Merkezi
Dikilitaş Mah. Karakol Çıkmazı Sk. No: 1A
Tel: 0212 327 19 12
Acıbadem Etiler Tıp Merkezi
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40/8
Tel: 0212 283 03 33
B+ KIŞ 93
24 saat
International Etiler Tıp Merkezi
Levent Mah. Nisbetiye Cad. No: 19
Tel: 0212 280 40 30
Jinepol Kadın Sağlığı Kliniği
Aytar Cad. Başlık Sok 1/B Levent
Tel: 0212 264 18 28 Faks: 0212 264 18 80
Ortaköy Tıp Merkezi
Balmumcu Mah. Varnalı Sk. No: 3
Tel: 0212 347 11 30
Acıbadem Fulya Hastanesi
Dikilitaş Mah. Hakkı Yeten Cad.
Yeşilçimen Sk. No: 23
Tel: 0212 306 44 44 Faks: 0212 306 40 00
Otim Med Diyaliz Merkezi
Dikilitaş Mah. Yeşilçimen Sk. No: 9
Tel: 0212 327 87 47
Renmed Diyaliz Merkezi
Levent Mah. Begonya Sk.No: 10
Tel: 0212 269 47 93- 0212 278 11 14
Türkiye Kanserle Savaş Vakfı
Nisbetiye Mah. Yücel Sk. No: 6-8
Tel: 0212 278 83 41
Cosmed Est. ve Plastik Cerrahi Merkezi
Levent Mah. Yeni Sülün Sk. No: 17
Tel: 0212 283 91 81
Levent Genel Cerrahi Merkezi
Levent Mah. Yasemin Sk. No: 2/1
Tel: 0212 324 01 50
Acıbadem Levent Tıp Merkezi
Levent Çarşı No: 17
Tel: 0212 324 01 48
İstanbul Ortopedi Merkezi
Levent Mah. Çilekli Cad. No: 1
Tel: 0212 324 03 24
Onep Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi
Levent Mah. Manolyalı Sk. No: 15
Tel: 0212 283 92 70
Novita Cerrahi Merkezi
Levent Mah. Manolyalı Sk. No: 5
Tel: 0212 284 97 03
Özel Aileden Biri Evde Bakım Hizmetleri
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 8 2
Blok D: 24 Tel: 0212 347 26 70
Dünya Göz Hastanesi
Nisbetiye Cad. Yanarsu Sk. No :1
Tel: 444 44 69
Memorial Etiler Tıp Merkezi
Nispetiye Cad. Erdölen İşhanı
No. 38 Etiler
Tel: 0212 324 99 99
Özel Gastro Med Merkezi
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38 Kat: 2
Tel: 0212 324 73 73
Fertijin Kadın Sağlığı Merkezi
Bebek Mah. Bebek Yokuşu Sk. No: 6 Etiler
Tel: 0212 287 57 75
Natal Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Merkezi
Nisbetiye Cad. Erdölen İş Merkezi No: 38 / 13
Etiler Tel: 0212 324 30 10
OTELLER
Bebek Oteli
Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 34
Tel: 0212 358 20 00 Faks: 0212 263 26 36
Conrad İstanbul
Cihannüma Cad. Saray Mah. No: 5
Tel: 0212 310 25 25 Faks: 0212 259 66 67
Çırağan Palace Kempinski
Çırağan Cad. No: 32
Tel: 0212 326 46 46 Faks: 0212 259 66 87
Dedeman Otel
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 52
Tel: 0212 337 39 00 Faks: 0212 356 19 50
Four Seasons Hotel
Çırağan Cad. No:28 Devlet Güvenlik
Mahkemesi Yanı
Tel: 0212 381 40 00 Faks: 0212 381 40 10
La Maison Hotel
Yıldız Mah. Müvezzi Cad. No: 63
Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 227 42 78
Ortaköy Princess Hotel
Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 10
Tel: 0212 227 60 10 Faks: 0212 260 21 48
Parksa Hilton
Vişnezade Mah. Bayıldım Cad. No: 12
Tel: 0212 310 12 00 Faks: 0212 227 91 85
Radisson Sas Bosphorus Hotel
Yıldız Mah. Çırağan Caddesi 46
Tel: 0212 310 15 00
Sürmeli Hotel
Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent
Tarcan Sk. No: 3
Tel: 0212 272 11 60 Faks: 0212 272 75 32
The Plaza Otel
Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 165
Tel: 0212 274 13 13 Faks: 0212 273 15 90
Hotel Les Ottomans
Kuruçeşme Mah. Muallim Naci Cad. No: 68
Tel: 0212 359 15 00 Faks: 0212 359 15 40
Swissôtel The Bosphorus, Istanbul
Bayıldım Caddesi No: 2 MaçkaTel: 0212 326 11 00 , Faks: 0212 326 11 22
Fulya Sanat
PARK CAFELERİ
Kültür Cafe
Kültür Mah. Orkide Sk. No: 7
Prof. Dr. Aykut Barka Deprem Parkı içi
Kültür Merkezi
Köyiçi Cad. No: 39
Tel: 0212 260 11 56
MÜZELER
Sanatçılar Cafe
Akat Mah. Tepecik Yolu No: 11A
Sanatçılar Parkı içi
Aşiyan Müzesi
Bebek Mah. Aşiyan Yolu No: 15
Tel: 0212 263 69 86
Sporcular Cafe
Konaklar Mah. Ihlamur Sk. No: 6
Sporcular Parko içi
Deniz Müzesi
Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2
Tel: 0212 327 43 45
SİNEMALAR
Akmerkez AFM
Kültür Mah. Nisbetiye Cad. No: 56
Tel: 0212 282 05 05
Peugeot Cine City (Alkent Sitesi)
Akat Mah. Tepecik Yolu Kaktüs Sk. No: 3
Tel: 0212 352 16 66
Mayadrom AFM
Akat Mah. Orkide Sk. No: 1
Tel: 0212 444 12 36
Mimar Sinan Üniversitesi
Resim Heykel Müzesi
Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 4
Tel: 0212 261 42 98
Şehir Müzesi
Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu
Yıldız Sarayı
Tel: 0212 258 53 44
Yıldız Sarayı Müzesi
Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu
Tel: 0212 258 30 80
ÜNİVERSİTELER
Bahçeşehir Üniversitesi
Yıldız Mah. Osmanpaşa Mektebi Sk. No: 4-6
Tel: 0212 236 54 90
Melih Cevdet Anday Sahnesi
W Hotel
Süleyman Seba Cad. No: 22
Tel: 0212 381 21 21 , Faks: 0212 381 21 81
Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 16
Tel: 0212 351 93 82-84
Fulya Sanat
Hakkı Yeten Cad. Ahçıoğlu Plaza
No:10 Dikilitaş
Tel: 0212 215 60 29-36 Faks: 0212 215 60 37
Boğaziçi Üniversitesi
Bebek Mah. Şehitlik Dergâhı Sk. No: 2
Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 115
Tel: 0212 359 54 00
Galatasaray Üniversitesi
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 36
Tel: 0212 227 44 80
Mustafa Kemal Merkezi
Attila İlhan Sahnesi
Akat Mah. Uğur Mumcu Cad. No: 8
Tel: 0212 351 24 56
Levent Kültür Merkezi
Onat Kutlar Sinema Salonu
Levent Mah. Çalıkuşu Sk. No: 2-4
Tel: 0212 325 73 71
Balmumcu Mahallesi Muhtarlığı
94 B+ KIŞ
Ortaköy Kültür Merkezi Afife Jale Sahnesi
Ortaköy Mah. Ortaköy Dere Çıkmazı No: 1 2
Tel: 0212 236 10 27
Yeditepe Üniversitesi Göz Merkezi
Şakir Kesebir Cad. Gazi Umur Paşa Sk.
No: 28 Balmumcu
Tel: 0212 211 40 00
Yıldız Teknik Üniversitesi
Yıldız Mah. Hamam Sk. No: 2
Tel: 0212 259 70 70
TAKSİ DURAKLARI
•Abbasağa Mahallesi
Yıldız Taksi
Tel: 0212 260 06 06
Conrad Taksi
Tel: 0212 260 55 40
Çırağan Taksi
Tel: 0212 227 72 66
•Akatlar Mahallesi
KÜLTÜR MERKEZLERİ
Akatlar Kültür Merkezi
Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi
Yıldız Mah. Çiğdem Sk. No: 1
Tel: 0212 259 17 90
Karanfil Taksi
Tel: 0212 651 97 68
Akatlar Taksi
Tel: 0212 351 65 25
Site Taksi
Tel: 0212 268 42 85
Mayadrom Taksi
Tel: 0212 325 81 69
MKM Taksi
Tel: 0212 352 02 41 - 61
•Arnavutköy Mahallesi
Haliç Üniversitesi
Çiğdem Sk. No: 2/A Gayrettepe
Tel: 0212 288 69 69
İstanbul Bilim Üniversitesi
Gayrettepe Mah. Büyükdere Cad. No: 120
Tel: 0212 213 64 86
İskele Taksi
Tel: 0212 265 94 33
Sizin Taksi
Tel: 0212 263 38 50
Bebek Taksi
Tel: 0212 263 73 69
İstanbul Teknik Üniversitesi
Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 90
Tel: 0212 293 13 00
•Balmumcu Mahallesi
Merkez Taksi
Tel: 0212 263 72 45
İdil Taksi
Tel: 0212 266 05 30
Cihan Taksi
Tel: 0212 272 03 07
•Bebek Mahallesi
Çınar Taksi
Tel: 0212 265 22 37
İskele Taksi
Tel: 0212 265 94 33
•Dikilitaş Mahallesi
Esen Taksi
Tel: 0212 272 29 07
Öz Ulaş Taksi
Tel: 0212 266 18 17
•Konak Mahallesi
Güven Taksi
Tel: 0212 261 65 27
Oyak Site Taksi
Tel: 0212 264 16 58
Dikilitaş Merkez Taksi
Tel: 0212 261 56 26
Yeni Levent Taksi
Tel: 0212 268 12 10
Emirhan Taksi
Tel: 0212 260 75 35
4. Levent Merkez Taksi
Tel: 0212 264 19 64
Öner Taksi
Tel: 0212 211 66 63
Konaklar Taksi
Tel: 0212 281 56 19
Koza Taksi
Tel: 0212 267 17 00
Köşk Taksi
Tel: 0212 264 44 23
•Etiler Mahallesi
•Kuruçeşme Mahallesi
Bahar Taksi
Tel: 0212 351 10 58
Çeşme Taksi
Tel: 0212 265 88 22
Bizim Taksi
Tel: 0212 263 53 15
Park Taksi
Tel: 0212 287 61 56
Attila İlhan Parkı
•Levent Mahallesi
Doğan Taksi
Tel: 0212 265 36 96
Günaydın Taksi
Tel: 0212 265 32 17
Özen Taksi
Tel: 0212 287 04 02
•Gayrettepe Mahallesi
Esentepe Taksi
Tel: 0212 266 23 80
Sahil Taksi
Tel: 0212 265 88 22
Sevgi Taksi
Tel: 0212 282 43 77
Basın Taksi
Tel: 0212 264 69 89
Levent Taksi
Tel: 0212 264 16 17
Site Taksi
Tel: 0212 268 42 85
Nisbetiye Taksi
Tel: 0212 264 22 31
2. Ulus Turizm Taksi
Tel: 0212 264 70 79
Öz Turizm Taksi
Tel: 0212 269 90 99
•Ortaköy Mahallesi
Turizm Taksi
Tel: 0212 264 70 91
•Vişnezade Mahallesi
Öz Ortaköy Taksi
Tel: 0212 260 06 95
Aile Taksi
Tel: 0212 261 48 55
Öz Valide Çeşme Taksi
Tel: 0212 259 41 52
Valide Çeşme Taksi
Tel: 0212 260 36 24
•Ulus Mahallesi
•Kültür Mahallesi
Levent Merkez Taksi
Tel: 0212 264 19 64
Kültür Taksi
Tel: 0212 265 72 72
Uygun Taksi
Tel: 0212 269 22 65
Bulut Taksi
Tel: 0212 265 77 11
Birlik Taksi
Tel : 0212 269 01 87
•Levazım Mahallesi
•Nisbetiye Mahallesi
Levazım Taksi
Tel: 0212 267 17 29
Birlik Taksi
Tel: 0212 269 01 87
Merkez Taksi
Tel: 0212 269 59 81
Merkez Taksi
Tel: 0212 327 33 60
Ulus Vadi Taksi
Tel: 0212 287 69 19
İSKELELER
Öz Ulus Taksi
Tel: 0212 263 05 06
Arnavutköy İskelesi
Arnavutköy Mah. Bebek-Arnavutköy Cad.
Tel: 444 18 51
Ulus Taksi
Tel: 0212 263 69 46
Bebek İskelesi
Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad.
Tel: 444 18 51
Kadıköy İskelesi
Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad.
Tel: 444 18 51
Üsküdar İskelesi
Sinanpaşa Mah. İskele Cad.
Tel: 444 18 51
Ortaköy İskelesi
Mecidiye Mah. Vapur İskelesi Sk.
Tel: 444 18 51
Ihlamur Kasrı
B+ KIŞ 95

Benzer belgeler