sayi 13 k - Sağlik Ve insan Dergisi

Transkript

sayi 13 k - Sağlik Ve insan Dergisi
YAYIN DANIŞMA KURULUMUZ
AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ
Yıl: 2 Sayı: 13 • OCAK 2013
EsasMedya Ltd. Şti. adına
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
M. Esat GÜZELGÖZ
Prof. Dr. Ahmet SERPER
Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı
Bülent AKARCALI
Eski Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Eski Turizm Bakanı
Prof. Dr. Cevdet ERDÖL
Yayın Koordinatörü
Ayşe GÜZELGÖZ
TBBM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Başkanı Ankara Milletvekili
Editör
Hande AYDEMİR
Prof. Dr. Elif DAĞLI
Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı
Hukuk Danışmanı
Av. Bekir EREN
Esra KAZANCIBAŞI ÖZTEKİN
Sağlık Editörü / Yazar / Yayıncı
Prof. Dr. Hasan Fevzi BATIREL
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Haydar SUR
İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. İskender PALA
Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi
Prof. Dr. Metin DOĞAN
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Murat TUNCER
Hacettepe Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Mustafa SOLAK
Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Üyesi Adana Milletvekili
Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ
Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi
Osman GÜZELGÖZ
Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü
Öznur ÇALIK
TBMM Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı Malatya Milletvekili
Prof. Dr. Sabahattin AYDIN
Medipol Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Başhekimi,
Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HAKSAY) Başkanı
Kurumsal İletişim ve Reklam
M. Suat GÜZELGÖZ
Görsel Yönetmen
Mustafa HORUŞ
Grafik Tasarım
EsasMedya Tasarım
Yayın İdare Merkezi
Aşağı Öveçler 1328. Sokak 15/3
Çankaya / Ankara
Tel : 0312 472 44 63
Faks: 0312 472 44 83
www.saglikveinsandergisi.com
[email protected]
Yayın Türü
Yaygın Süreli
Basım Yeri
İmaj İç ve Dış Ticaret A.Ş.
Macun Mah. 3. cad.
No: 2 (A Girişi) İstanbul Yolu 6. km.
Yenimahalle / ANKARA
Tel : 0312 397 91 40
Basım Tarihi
Ocak 2013, ANKARA
Doç. Dr. Tuncay DELİBAŞI
Kaynak gösterilmeden yazılar iktibas
edilemez, alıntı yapılamaz. Yazılar
yayınlansın, yayınlanmasın yazarlarına
iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir.
Hukuki sorumluluk yazarlarına aittir.
®EsasMedya - 2013
®ISSN: 2146-829X Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi / Uluslararası Sağlık Federasyonu (USAF) Genel Başkanı
Prof. Dr. Uğur DİLMEN
Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürü
Prof. Dr. Yunus SÖYLET
İstanbul Üniversitesi Rektörü Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı
ÜCRETSİZDİR.
Destek ve katkıları için
SAĞLIK BAKANLIĞI’na teşekkür ederiz.
/saglikinsandrg
/saglikveinsandergisi
www.saglikveinsandergisi.com
Yeni Bir Yıl
Yeni Hedefler
Yeni Ufuklar…
EsasMedya olarak yola çıkarken amacımız öncelikli
olarak İnsanın Sağlığı ve Sağlığın İnsanı için “güzel ve
iyi şeyler” yapmaktı. 2012 yılının başında bu amacımız
doğrultusunda “Sağlık ve İnsan Dergisi”ni çıkarmaya
başladık.
Dergimizin 1. Sayısında “Sağlık kavramının temel
muhatabı ve materyali insandır.” demiştik. 12 sayı
boyunca İNSANI merkezimize alarak yayıncılık yapmaya
gayret ettik. Bir yandan insanımızın sağlığını ilgilendiren
gelişmeleri değerlendirirken, ağırlıklı olarak da SAĞLIĞIN
İNSANI adına bireysel ve kurumsal olarak yaşanan bütün
gelişmelere yer verdik.
Sağlık ve İnsan Dergisi yine 1. Sayımızda söz verdiğimiz
gibi; ilaç, medikal, hastane, kamu ve özel sağlık
sektörünün bütün paydaşlarına açık, sağlık alanının
bütün gelişmelerini, fikir ve sorunlarını objektif bir
biçimde dile getiren bir yayın çizgisi izledi. Başta Sağlık
Bakanımız Prof. Dr. Recep Akdağ ve Bakanlığın her birimi
olmak üzere bizden haberdar olan sağlık alanının bütün
kurum ve kuruluşları dergimizi takdir etti, katkı sundu ve
yayıncılığımızı destekledi.
Her biri birbirinden özel ve önemli isimlerden oluşan Yayın
Danışma Kurulumuz varlığı ve özellikle manevi desteği
ile her zaman bize güç verdi. Yayın Danışma Kurulumuz
katılan yeni isimler de daha etkili ve güçlü bir yapıya
kavuştu. Katılımların devam edeceğini de bu vesile ile
belirtmekte fayda görüyoruz.
Sağlık ve İnsan Dergisi 2. yılına adım attığı bu sayısını
daha çok 2012 yılının özel bir değerlendirmesine ayırıyor.
2012 yılında sağlık alanında yaşanan önemli gelişmeleri
özel bir dosya olarak sunuyoruz sizlere. Ayrıca 2012 yılında
yaptığımız özel çalışmaları da yeniden hatırlatıyor ve
sizlerle birlikte geçmişten geleceğe nostaljik bir yürüyüş
yapıyoruz. Ses getiren kapak dosyalarımızı, oldukça etkili
olan özel röportaj ve portre çalışmalarımızı “Sağlık ve
İnsan Dergisi 2012 Özel” dosyamızda bulabileceksiniz.
2013 yepyeni bir yıl. Biz de 2013’te yepyeni hedeflerle
yepyeni ufuklara yürüyeceğiz.
EsasMedya olarak uzun süredir hazırlıklarını
sürdürdüğümüz Türkiye’nin Sağlık Portalı olacak
esassaglik.com sağlık haber portalımız bu sene yayına
başlayacak. Bu konuda Sağlık ve İnsan Dergisi ile
ortaya koyduğumuz objektif ve her kesimi kucaklayan
yayıncılığımızı daha özel ve yaygın bir alanda sürdüreceğiz.
Yürüttüğümüz diğer çalışmaları da 2013 yılı içerisinde
sizlerle paylaşmayı sürdüreceğiz.
2013 yılının insanımızın sağlığı ve sağlığın insanları için
huzur, mutluluk ve başarı getirmesini diliyor, hepinizin yeni
yılını kutluyoruz.
M. Esat GÜZELGÖZ
İÇİNDEKİLER
Haber:
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ:
“Sağlık Çalışanına El Kaldıran
Karşısında Beni Bulur!”
6
Haber:
Sağlık Bakanlığı Kızamık Aşılama Oranlarını
Açıkladı: 2011 Yılı Kızamık Aşılama Oranı % 98
8
Haber:
Sağlık Bakanlığından “Mucizevi Etkiye Sahip”
İddiası İle Satılan Ürün Reklamları Hakkında
Önemli Uyarı
10
2012 sağlıkta böyle geçti
11
Türkiye’de Yıldızı Parlayan Sektör
Sağlık Turizmi
18
2013’te Keşke...
20
Ülkemizde Transfüzyon Tıbbı
22
Hastanelerdeki Tıbbi Cihazlara
Bakanlık Takibi
26
Görme Engelliye İthal Kornea
27
“Yüzyüze Olun, Konuşun ve Gülümseyin”
28
YASED İdeal Sağlık Sisteminin
Formülünü Açıkladı
30
36
Sağlıkta Performansın İnsan Kaynaklarına
Yönelik Ölçümü (4)
40
Böyle Medyaya Böyle Sağlık PR’cıları…
42
Haber:
Sağlık Bakanlığı: Kişi Mahremiyeti Bütün
Aşamalarda Dikkatle Korunmaktadır
43
Haber:
Sağlıkta Mahremiyet Dönemi Geliyor
44
Haber:
Ambulanslara Yeni Düzenleme
45
Haber:
Gözlüğe Rağmen Göremiyorsanız
‘Keratokonus’ Olabilirsiniz
46
Jinekolojik Hastalıklar ve Jinekolojik
Kanserlerde Laparoskopik Ameliyatlar
50
Haber:
Dünyanın En Parlak Bilim İnsanı Bir Türk!
52
Gezelim Görelim:
Gaudi’nin Barselonası
56
Sağlık ve İnsan 2012 Özel
76
Film:
Anadolu Kartalları
80
Kitap
SAĞLIK BAKANI PROF. DR. RECEP AKDAĞ:
“SAĞLIK ÇALIŞANINA EL KALDIRAN
KARŞISINDA BENİ BULUR!”
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ,
sağlık çalışanlarının gece gündüz
demeden vatandaşların hizmetine
koştuğuna ve her türlü fedakârlığı
yaptığına dikkati çekerek; “Her hangi
bir kimse bir sağlık kuruluşunda bir
sağlık çalışanına kötü söz sözlerse ve
el kaldırmaya cüret ederse bilsin ki
karşısında en başta Sağlık Bakanını
bulur.” dedi. Akdağ, bu işin müsebbiplerinin en hızlı şekilde savcılıklara
teslim edildiğini ve Bakanlık avukatları tarafından konunun hassasiyetle
takip edildiğini de söyledi.
Bakan Akdağ, Sağlık ve Sosyal Hizmet
Kolu Çalışanları Sendikası’nın (SağlıkSen) Kızılcahamam’da düzenlediği
‘Organ Bağışı Kampanyası’ programına katıldı. Sağlıkta 180 bin üyeye
ulaşmış bir sendikanın organ bağışına destek veren bu kampanyasını çok
6
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
anlamlı bulduğunu belirten Bakan
Akdağ, “Bunlar bütün halkımıza örnek teşkil ediyor. Sağlık çalışanlarının
kendi organlarını bağışlaması halkımız açısından farklı bir anlam taşıyor.
Ümit ediyorum ki Türkiye’de organ
bağışı konusundaki duyarlılığı hep
birlikte artırabiliriz.” diye konuştu.
Sadece organın bağışlanmış olmasının yeterli olduğunu vurgulayan Sağlık Bakanı Akdağ konu ile ilgili şunları
söyledi:
“Hem yoğun bakımlarını altyapısı ile
beyin ölümlerinin tespiti konusunda
hem de organ naklinin koordinatörleri bu işin yakın takibi konusunda
ileri bir noktaya gelmiş durumda. Bağış yapılan organla, onu alacak kişinin buluşturulması işinde de çok hızlı
davranıyoruz. Ambulans helikopter-
lerimizle uçaklarımızla gereğinde
organı, gerektiğinde kişiyi taşıyoruz.
Bazen de ikisini bir arada buluşturuyoruz. Örneğin Ardahan’da bir kişiye
organ lazım. Organda Eskişehir’den
çıkmış olsun. Naklide Erzurum’da
yapacak olalım. Her ikisini de orada
buluşturmak gerekiyor. Bütün bunları yapmak için gerekli yapılarımız
tamam. Türkiye’de organ nakli merkezlerimiz yeterli. Bu işi yapan doktorlarımız işinin ehli. Geriye bu organın uygun durumlarda beyin ölümü
gerçekleşmiş vatandaşlarımız, kardeşlerimiz itibariyle aileler tarafından
bağışlanması kalıyor.”
Bütün vatandaşları organ bağışına
davet eden Bakan Akdağ, organ bağışı ile insanların diyaliz makinesine
bağlı yaşamaktan kurtarıldığına da
dikkati çekti.
SAĞLIK-SEN AİLESİ
5 BİN ORGAN BAĞIŞLAYACAK
Sağlık çalışanlar adına yetkili sendika olarak toplumsal duyarlılığı
oluşturmak amacıyla organ bağışı kampanyasına başladıklarını
kaydeden Sağlık-Sen Genel Başkanı Metin Memiş, “Yeterli sayıda
olmasa da sağlık çalışanlarının
toplum tarafından horlanmadan,
dışlanmadan, mesleki saygınlığı
azalmadan ve son dönemlerdeki
şiddet olaylarının da sıfır toleransa
ulaşması adına ‘farkındalık oluş-
sun’ diye bu kampanyayı yaptık.
Bu kampanya ile ilk etapta 5 bin
organ bağışlamayı hedefliyoruz.
Önümüzdeki süreçte de Kızılay ile
yapılacak işbirliği ile ‘100 bin Kan
100 bin Can’ projesini başlatacağız.” dedi.
Organ bağışı yapan Sağlık-Sen
Genel Başkanı Metin Memiş, bağış
kartını Sağlık Bakanı Akdağ’dan
aldı.
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’ın
YENİ YIL MESAJI
2012 yılını geride bıraktığımız bugün Sağlıkta Dönüşüm
Programının sağlıklı hayata katkılarını ve önemli sonuçlarını hep
birlikte yaşıyoruz. Bu dönüşümde amacımız vatandaşlarımıza
hakkı olan kaliteli sağlık hizmeti sunmaktı. Bu amaca kıymetli
halkımızın destek ve dualarıyla ulaşmayı başardık.
Günümüzde insan sağlığını tehdit eden önemli iki etken obezite
ve tütün ürünlerinin kullanımıdır. Bu etkenlerin ortak özellikleri
ise kontrol altına alınabilmeleri ve önlenebilen risk faktörleri
olmalarıdır.
Obezite ile mücadele için vatandaşlarımıza porsiyonlarını
küçültmelerini ve hareketlerini artırmalarını tavsiye ediyoruz.
Sağlıklı yaşamın bir diğer olmazsa olmazı ise tütün
ürünlerinden uzak durmaktır. Bu anlamda, Dumansız
Hava Sahası uygulamamızla 2012 yılında dünyaya
örnek olduk.
2013 yılında da bu alanda mücadelemiz kararlılıkla
devam edecektir. Bu amaçla çocuklarda suçiçeği
aşılaması, yeni doğan bebeklerde doğuştan kalça
çıkığı taramaları, okul çocuklarının tümüne
ulaşmayı hedefleyen ağız diş sağlığı eylem planı
ve bilinçli ilaç tüketimi gibi yeni uygulamaları hayata
geçireceğiz.
Bu duygularla 2013 yılının hepimiz için, başta sağlık olmak üzere,
mutluluk, huzur ve yeni başarılar getirmesini temenni ediyor, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
7
KIZAMIK AŞILAMA ORANI % 98
Bazı basın yayın organlarında ülkemizde kızamık vakalarının arttığına ilişkin haberlerin yer alması
üzerine Sağlık Bakanlığı bir açıklama
yaparak iddiaları yalanladı. Sağlık
Bakanlığı’nın aşılamalar ve kızamık
aşılama çalışmaları ile ilgili bilgilendirme açıklaması şöyle:
“Bakanlığımız tarafından başlatılan
Kızamık Eliminasyon Programı ile
2003–2005 yılları arasında ‘Kızamık
Aşı Günleri’nde 15 yaş altı 18,5
milyon çocuk aşılanarak % 96,3
aşılama oranına ulaşılmıştır. 2011
yılı Kızamık aşılama oranı % 98’dir.
Son yıllarda yürütülen yoğun aşılama
kampanyaları ve yüksek rutin aşılama
oranları ile kızamık vaka sayılarında
çok büyük düşüşler kaydedilmiştir.
Kızamık vaka sayıları 2001 yılında
30.509 iken, bu sayı 2006’da 34,
2007’de 3, 2008’de 4, 2009’da 4,
2010’da 7, ve 2011’de ise 111’dir.
2008-2011 yıllarında görülen vakaların tamamı yurtdışı kaynaklıdır.
8
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesinde, kızamık salgınları devam etmektedir. 2012 yılında da, Romanya,
Rusya Federasyonu, Ukrayna, Fransa,
Almanya, İspanya, İtalya, İngiltere,
İrlanda ve sınır komşularımız olan
İran, Irak ve Suriye başta olmak üzere birçok ülkede salgınlar görülmeye
devam etmektedir. Ülkemiz, bulunduğu konum ve günümüzde artan
insan hareketleri sebebiyle importasyon (yurtdışı kaynaklı virüs) riski
altındadır.
Ülkemizde 10 Aralık 2012 tarihi itibarıyla başta İstanbul olmak üzere
toplam 101 yurt dışı kaynaklı kızamık vakası görülmüştür. Vakaların
tamamı iyileşmiştir. Tespit edilen
Kızamık virüsü Orta Avrupa ve Afrika kökenlidir.
İstanbul’daki vakalardan bir kısmının
12. aydaki Kızamık aşısı öncesinde
görülmesi sebebiyle Bilim Kurulunun
tavsiyelerine uygun olarak ilk aşılama
yaşı İstanbul için 6. aya çekilmiştir.
Bu çocuklarımıza aile hekimleri yolu
ile ulaşılacak ve 6-12 ay grubundaki
çocukların aşılanması sağlanacaktır.
Bu çocuklarımız 12. aya geldiklerinde
rutin Kızamık aşıları da yapılacaktır.
Vaka görülen illerimizde ise tespit
edilen vakaların tüm temaslılarına
ulaşılmakta, aşı durumları kontrol
edilerek aşıları tamamlanmaktadır.
Ayrıca bulaştırıcılık açısından risk grubunda yer almaları sebebiyle sağlık
çalışanlarına da aşı uygulanmaktadır.
Suriye’den gelen misafirlerimize
Dünya Sağlık Örgütü ve Bilim Kurulu tavsiyelerine uygun olarak
kampa girişte gereken aşılar uygulanmaktadır.
Hedefimiz 2015 yılına kadar yerli kızamık virüsü sebebiyle görülen vaka
sayısını sıfırlamak ve yurt dışından
gelecek vakaların ülkemizde yerleşmesini engellemektir. Halen bu hedefe büyük ölçüde yaklaşılmıştır.”
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
9
“MUCİZEVİ ETKİYE SAHİP”
İDDİASI İLE SATILAN ÜRÜN REKLAMLARI HAKKINDA
SAĞLIK BAKANLIĞINDAN ÖNEMLİ UYARI
“Mucizevi etkiye sahip” iddiasıyla ilaç
gibi satılan ürün reklamlarına karşı
basın yayın kuruluşları ile internet
sitelerini uyaran Sağlık Bakanlığı,
bu tanıtımların halkı yanılttığını ve
ölümle sonuçlanabilen ciddi sorunlara neden olduğunu bildirdi.
Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi
Cihaz Kurumu Başkanı Saim Kerman,
ülke genelinde yayın yapan tüm televizyon ve radyo kanalları ile gazete,
internet siteleri ile valilikler ve RTÜK’e
“Kansere karşı etkili”, “Damar tıkanıklığına son”, “Mucize zayıflatıcı”, “Cinsel
sorunlara son” gibi iddialarla tanıtımı
yapılan, ilaç olmadığı halde ilaç etkisine sahipmiş izlenimi yaratılan gıda
takviyesi veya bitkisel ürünlerle ilgili
birer uyarı yazısı gönderdi.
Söz konusu iletişim kanallarında bu
tür çok sayıda ürünün tanıtım ve satışının yapıldığına işaret eden Kerman, “Sağlık beyanıyla yapılan bu
tanıtımların tüketicileri yanıltmasının
yanı sıra sonu ölümle sonuçlanabilen ciddi sağlık sorunlarına da neden
olduğu kurumumuza intikal eden
10
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
şikâyetlerden ve yaptığımız denetimlerden anlaşılmaktadır” dedi.
Yasa ve yönetmeliklerde ürünlerin
sağlık beyanıyla satılacağı yerlerin
belirlendiğine dikkati çeken. Kurum
Başkanı Saim Kerman, Türkiye İlaç ve
Tıbbi Cihaz Kurumu’nun sağlık beyanıyla satılan ürünlerle ilgili denetim,
durdurma, toplama, toplatma, imha
yetkileri bulunduğunu hatırlattı.
Kerman, basın yayın kuruluşları ile
internet sitelerine gönderdiği yazıda,
şu hususlara dikkati çekti:
“TV ve radyo kanallarınızda, gazetelerinizde ve internet sayfalarınızda,
sağlık beyanı belirtilerek, ürün tanıtımı ve satışı yapılan reklamlarınız
mevcut ise kaldırmanız, bu türden
ilan ve reklamları yayınlamadan önce
yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerince yeniden gözden geçirmeniz
yasal bir sorumluluktur.
Aksi takdirde televizyon ve radyodaki mevzuata aykırı tanıtım, program
ve satışlarla ilgili RTÜK’e bildirimde
bulunulacağını, internet ortamında
yapılan tanıtımlar için erişimin engellenmesi konusunda Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu nezdinde
işlem başlatılacağını, halk sağlığını
olumsuz etkileyen bu tür faaliyetlere
hiçbir şekilde müsaade edilmeyeceğinin bilinmesini, kullanıcılar üzerinde her geçen gün daha fazla olumsuz
etkisi gözlemlenen bu tür ürünlere
karşı yürüttüğümüz bu mücadeleye
destek vereceğinizden şüphemiz bulunmamaktadır.”
2012
SAĞLIKTA BÖYLE GEÇTİ
2012 sağlık açısından da hareketli bir yıl oldu. Türkiye’nin ilk tam yüz nakli dünyanın da gündemine oturdu, başarılı
operasyonlarıyla Türk doktorları dikkat çekti. Sahte silikon olayı Avrupa’nın gündemine oturdu. Birçok kişi bu yüzden kanser
olurken, şirket sahibi yakalanarak tutuklandı. Damacana sularda kirlilik iddiaları üzerine Sağlık Bakanlığı geniş çaplı bir
operasyon yaptı. Birçok firma ve bayi damacana sularında kirlilik tespit edildiği için kapatıldı.
İşte 2012 yılına damga vuran sağlık olaylarından bazıları:
OCAK
SAHTE SİLİKON SKANDALI AVRUPA’YI SARSTI
Fransa ve Avrupa’da birçok kadının sağlığını tehdit eden,
gündemi sarsan silikon implantların sağlığa zararlı, kanser riskini artıran sanayi atıklarından yapıldığı ortaya çıktı.
ERKEKLERİ DE KORKUTTU
Avrupa’yı sarsan ve on binlerce kadını etkileyen sağlıksız
silikonların erkeklerde de kullanıldığı ortaya çıktı. PIP firmasının ürettiği ve Fransa’da yaklaşık 30 kadının kanser
olmasına sebep olan, on binlerce kadının da acilen çıkarması için uyarıldığı silikonların erkeklerin de göğüs ve testis implantlarında kullanıldığı belirlendi.
SKANDAL ‘SİLİKONCU’ YAKALANDI
Gündemi uzunca bir süre meşgul eden bu olayın ardından şirketin kurucusu Jean-Claude Mas hakkında arama
kararı çıkarıldı. Mas bir süre sonra yakalanarak tutuklandı.
Silikon skandalında bazı şirket yöneticilerinin dolgu maddelerinin sakıncalı olduğu, çatlamalara yol açma ihtimalinin yüksek olduğunu 2005 yılında anlatmasına rağmen
PIP şirketi tarafından umursanmadığı, üretimin ve maddi
karın daha önemli olduğuna karar verildiği iddia edildi.
İLK TAM YÜZ NAKLİ – (21 OCAK 2012)
Türkiye’nin gündemini aylarca meşgul eden ilk tam yüz
nakli gerçekleştirildi. Bebekken yüzü yanan ve Antalya’da
yaşayan 19 yaşındaki mermer işçisi Uğur Acar’a, Uşak’ta
yaşayan ve intihar sonucu hayatını kaybeden 38 yaşındaki Ahmet Kaya’nın yüzü nakledildi.
20 Ocak’ı 21 Ocak’a bağlayan gece gerçekleştirilen operasyon dünyada da büyük yankı buldu. Operasyonu
daha önce kadavradan ilk rahim naklini de gerçekleştiren
Prof. Dr. Ömer Özkan gerçekleştirdi. Ameliyat Akdeniz
Üniversitesi’nde yapıldı. Tüm organları bağışlanan Ahmet
Kaya’nın iki kol ve bir bacağı da Atilla Kavdır’a nakledildi.
142 İLAÇTA GERİ DÖNÜŞ
Kamu kurum iskontoları ve ilaç fiyatlarındaki düzenlemeler sonrası yaşanan ilaç sıkıntısının çözümü için yeni bir
adım daha atıldı. Bir süre önce 125 ilacın kamu kurum iskontosunda eskiye dönülmesi kararı alan Sosyal Güvenlik
Kurumu (SGK), 142 ilaçta da aynı uygulamaya gidilmesine karar verdi.
Komisyonun, çoğu kanser ve kan ilacı olan 142 ilacın yüzde 7,5 oranındaki son kamu kurum iskontolarının kaldırılarak, bu ilaçların iskonto oranlarında eskiye dönülmesi
kararı aldığı ifade edildi.
NAKİL BACAK GERİ ALINDI
Atilla Kavdır’a nakledilen bacak geri alındı. Bacağında dolaşım sorunu olduğu belirlenen Kavdır’a bu süreçte 150
ünite kan verildi. Ancak bu zorlu günleri atlatan Atilla
Kavdır daha sonra enfeksiyon sebebiyle hayatını kaybetti.
ŞUBAT
TÜRKİYE’NİN BESLENME RAPORU ÇIKTI
Türkiye Obezite Araştırma Derneği tarafından 12 ilde, 15
yaş üstü, bin 563 kişi üzerinde yapılan “Türkiye’de Beslenme Alışkanlıkları ve Fiziksel Hareketlilik Düzeyi Saptama
Araştırması” sonuçları kamuoyuna açıklandı.
Araştırma sonuçlarına göre, toplumun yüzde 68’i her gün
kahvaltı yapıyor. Öğle yemeğini düzenli olarak yiyenlerin
oranı yüzde 63, düzensiz öğle yemeği yiyenlerin oranı ise
yüzde 37. Akşam yemeğini toplumun yüzde 72.7’si düzenli olarak yiyor. En çok dışarıda yenilen öğün öğle yemeği. En çok evde yenilen öğünler ise, kahvaltı ve akşam
yemeği.
GAMZE HERKESİ AĞLATTI
İzmir’de bankacılık yapan 28 yaşındaki Gamze Akbaş’ın
yakalandığı lösemi hastalığının ardından 3 yaşındaki oğluna yazdığı mektup herkesi duygulandırdı. Sosyal medya
aracılığıyla yayılan mektup kısa sürede gündeme oturdu.
İlik nakli olması gerektiği belirlenen Akbaş için binlerce
insan Türkiye’nin dört bir yanında hastanelere koştu.
İKİNCİ YÜZ NAKLİ HACETTEPE’DE
Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi’nde Türkiye’nin
ikinci yüz nakli ve 4 uzuv nakli gerçekleştirildi. Yüz nakli
Cengiz Gül’e yapılırken, çift kol ve çift bacak nakli ise Şevket Çavdar’a yapıldı. Ancak Şevket Çavdar’ın vücudunun
nakli kaldıramaması nedeniyle önce sol bacağı sonra da
tüm uzuvları geri alındı. Çavdar, kısa süre sonra hayatını
kaybetti. Dünyada ilk kez yapılan dört uzuv naklinden gelen acı haber herkesi derinden üzdü. Cengiz Gül ise ameliyattan birkaç ay gibi kısa bir süre sonra kamera karşısına
geçip mimiklerle poz verdi.
12
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
HACETTEPE’YE KÖTÜ HABER
Hacettepe Üniversitesi’nin Kompozit doku nakli ruhsatı
iptal edildi.
NİSAN
GAMZE’YE İLİK BULUNDU
Kompozit Doku Nakli Bilim Kurulu, Ankara Valiliği İl Sağlık
Müdürlüğü’nde ikinci kez toplandı. Toplantı sonrası Sağlık
Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada “Hacettepe
Üniversitesi Kompozit Doku Nakli Merkezince yapılan yüz
nakli ile ekstremite nakli değerlendirilmiş ve yüz naklinin
endikasyona uygun olmadığı, ekstremite naklinin ise endikasyon dışında olduğu tespit edildiğinden ve ayrıca Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliği’nin 18. Maddesi,
2. Fıkrası uyarınca, mevzuat gereğinin yerine getirilmediği
anlaşıldığından Kompozit Doku Nakli Merkezi Ruhsatının
iptal edilmesine oy birliği ile karar verilmiştir” denildi.
MART
İLK KEZ KADAVRADAN MENİSKÜS NAKLİ YAPILDI
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde, Prof. Dr. Murat Bozkurt ve ekibi tarafından
kadavradan ilk menisküs nakli gerçekleştirildi.
Atlet ve voleybolcu olan Konya Ereğli Atatürk Lisesi 12.
sınıf öğrencisi Dürdane Kökbudak, yapılan başarılı operasyonun ardından, hem ilerleyen dönemde protez ameliyatı riskinden kurtuldu hem de spora dönebilme imkânı
yakaladı.
Atletizm ile başladığı spor yaşamına voleybol ile devam
eden başarılı sporcu Kökbudak’a, 37 yaşındaki bir donörden alınan menisküsler nakledildi.
Akdeniz Üniversitesi Dünyada İlk Defa Bir Hastaya Aynı
Anda Kalp ve Böbrek Nakli Gerçekleştirdi
Aynı hastanın kalbe giden ana toplar damarı da donörün
böbreğinden alınan damarla by pass edilirken, AÜ bu
ameliyatla dünya tıp tarihine geçti.
İki yıl önce annesinden böbrek nakli olmak için Akdeniz
Üniversitesi Hastanesi’ne başvuran Diyarbakırlı 25 yaşındaki Ahmet Alp’in yapılan tetkikler sonucunda böbreğin
yanı sıra kalp nakline de ihtiyaç duyduğu tespit edildi.
Bunun üzerine organları bağışlanan 39 yaşındaki E.A.’nın
böbrek ve kalbi Sağlık Bakanlığı’nın izni ile AÜ Prof. Dr.
Tuncer Karpuzoğlu Organ Nakli Enstitüsü’nde Ahmet
Alp’e başarıyla nakledildi.
Aynı zamanda hastanın kol ve boynundan gelerek kalbe
giden ancak tıkalı olan ana toplar damarı da donörün
böbrek damarıyla by pass edildi.
Lösemi hastası Gamze Akbaş’a, uygun ilik müjdesi yurt
dışından geldi.
Türkiye’nin, 3 yaşındaki oğluna duyduğu sevgiyle hayata
tutunma çabası vermesiyle tanıdığı lösemi hastası Gamze
Akbaş’a, İtalyan bir donörün iliği yüzde yüz uyumlu çıktı. Birinci kür kemoterapi tedavisinin ardından ikinci kür
kemoterapiyi Kocaeli’nin Gebze İlçesi’ndeki özel bir sağlık kuruluşunda alan Gamze Akbaş aylar sonra oğluna ve
sağlığına kavuştu.
SAĞLIK CAMİASINI İSYAN ETTİREN SALDIRI
Gaziantep’te 17 yaşındaki bir hasta yakını, dedesinin
doktorunu kalbinden bıçaklayarak öldürdü. Görev şehidi
olarak anılan Dr. Ersin Arslan’ın ölümüne sebep olan bu
menfur saldırı bütün sağlık camiası ve binlerce doktor tarafından kınandı. Geride gözü yaşlı 4 aylık hamile bir eş
bırakan Dr. Ersin Arslan’ın ismi çalıştığı hastaneye verildi.
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ sağlık çalışanlarına
yapılan şiddeti bizzat bana yapılmış sayıyorum” dedi. Bakan Akdağ sağlık çalışanlarına şiddetin önlenmesi hususunda çok hassas davrandıklarını ve ilave önlem ve yaptırımlar gerçekleştireceklerini ifade etti.
MAYIS
SEZARYEN VE KÜRTAJ TARTIŞMALARI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sezaryen ve kürtaj ile ilgili açıklamalarda bulunarak gereksiz sezaryen ve kürtaja
karşı olduğunu bildirdi. Bu açıklamalar ülke gündeminde
uzun süre tartışma yarattı. Birçok kadın örgütü ve sağlık
meslek örgütleri de eylemlerde bulundu. Sağlık Bakanlığı
kürtaj ve sezaryeni masaya yatırdı ve konu ile ilgili düzenleme yapılacağı açıklandı.
HAZİRAN
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜNDEN TÜRKİYE’YE ÖDÜL
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Türkiye’yi Macaristan, İngiltere ve İsveç’le birlikte sigara ile mücadelede en iyi uygulaSAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
13
ma yapan örnek ülke olarak gösterdi. Türkiye’nin 2008’de
yüzde 31 olan sigara kullanımını 2010’da yüzde 27’ye
düşürdüğüne dikkat çeken Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep
Akdağ, “Hedefimiz, bu oranı 2015’in sonuna kadar yüzde
15’e çekmek.” diye konuştu.
başlıca nedeni ise ‘yüksek kaliteli yemek’ algısı. Türk ya da
Yunan sahillerinde 10 günlük sıradan bir tatilde ortalama
olarak 1 kilo 500 gram alınıyor. Türkiye’yi ise 1 kilo 300
gram ile Portekiz takip ediyor.
Sigarayla mücadele eden ülkeleri takip eden Dünya
Sağlık Örgütü (DSÖ), bu yıl Türkiye, Macaristan, İsveç ve
İngiltere’yi en başarılı ülkeler olarak belirledi. DSÖ, başarılı tütün politikalarından dolayı Türkiye’yi ödüle layık
gördü. Ankara’da gerçekleştirilen törenle Sigara ile Mücadelede DSÖ Avrupa Bölgesi Ödülü’ne, TBMM Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Cevdet Erdöl layık görüldü. Dünya Sigarasız Günü kapsamında yapılan törene Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilcisi
Maria Cristina Profili ve davetliler katıldı. Sağlık Bakanı Recep Akdağ burada yaptığı konuşmada, tütün ürünleriyle
ilgili kanunun hazırlanmasında ve hayata geçirilmesinde
Cevdet Erdöl’ün büyük emek sarf ettiğini söyledi. Bakan
Akdağ, Türkiye’nin bu ödülü 5 yılda 3. kez aldığını hatırlatarak, çok önemli mesafe kat ettiklerini ifade etti. Akdağ,
Türkiye’de 2008’de yüzde 31 olan sigara kullanımının
2010’da yüzde 27’ye düştüğünü, 2015’in sonuna kadar bu
oranı yüzde 15’e çekmek istediklerini kaydetti.
‘ÇOK TEMBEL OLDUĞUMUZ’ ORTAYA ÇIKTI
TEMMUZ
SEZARYEN İÇİN TEK ŞARTI AÇIKLADI
Sezaryen ile ilgili yasa tasarısı meclisten geçti. Yasa bundan böyle “tıbbi gereklilik olmadan kadınlar sezaryen
yaptıramayacak” diyor. Sağlık Bakanı Recep Akdağ bu
maddeye açıklık getirdi: “Tıbbi gereklilik olmadan yaptıramayacak ama bir kadının sadece doğum korkusu olmasını bile tıbbi gereklilik sayıyoruz.” Kanunu bu şekilde
yazmalarının sebebini de Bakan Akdağ şöyle açıkladı:
“Normal doğum ve sezaryen kadınlarımızın önüne iki
normal seçenekmiş gibi çıkarıldı. Normal doğum mu sezaryen mi? Doktora ne farkı var denildiğinde: ‘Hiçbir farkı
yok. İkisi de aynı ama sezaryen yapalım.’ denemeyecek.”
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Türk insanı, fiziksel aktiviteler açısından yetersiz.
Örgütün desteğiyle Brezilya’daki Pelotas Eyalet Üniversitesi tarafından yapılan uluslararası araştırmayla ülkeler
bazında tembellik endeksi çıkartıldı. Buna göre yüzde
71.9’u yeterli fiziksel etkinlikte bulunmayan Maltalılar,
dünyanın en tembel insan topluluğu olarak açıklandı.
Malta’yı, yüzde 69’luk oranlarıyla Svaziland ve Suudi Arabistan izlerken, yüzde 68,3’lük oranıyla Sırbistan dördüncü oldu. Dünya nüfusunun yüzde 89’unu temsil eden 122
ülkede yapılan araştırmaya göre yüzde 56’sı tembel olan
Türk halkı, listenin 15. sırasında.
ZAYIFLAMA HAPI ÖLDÜRDÜ
Balıkesir’de yaşayan 35 yaşındaki Nilüfer Gülmez radyodan duyduğu zayıflama hapını sipariş ederek kullanmaya
başladı. Gülmez, daha sonra kalp çarpıntısı şikâyetiyle defalarca hastaneye gitti ve günlerce yoğun bakımda kaldı.
Genç kadın tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Nilüfer Gülmez’in ölümü zayıflama hapları tehlikesini tekrardan gündeme getirdi.
DÖRDÜNCÜ YÜZ NAKLİ BASIN KARŞISINDA
Türkiye’nin dördüncü yüz nakli de ilk operasyonu gerçekleştiren Akdeniz Üniversitesi’nde yapıldı. Turan Çolak dördüncü yüz naklinin kahramanı oldu. 35 yaşındaki Turan
Çolak’a Uşak’ta intihar eden 19 yaşındaki lise öğrencisi
Tevfik Yılmaz’ın yüzü nakledildi. Çolak ilk basın toplantısında “Daha önce hiç yaşamamışım gibi hissediyorum”
dedi.
BAL KAVANOZUNA BEBEK UYARISI
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca hazırlanan “Türk
Gıda Kodeksi Bal Tebliği”, Resmi Gazete’de yayımlandı.
Önceden bal kavanozları üzerinde firmaların kendi inisiyatifine bağlı olarak ‘1 yaşından küçük çocuklara yedirilmesi tavsiye edilmez’ denirken bu ifade artık tüm firmalara zorunlu olarak ve kesin bir dille ‘1 yaşından küçük
bebeklere bal yedirilmemelidir’ şeklinde değiştirildi.
DAMACANA OPERASYONLARI
DÜNYANIN EN ÇOK KİLO ALDIRAN ÜLKESİ
Yurtdışında yapılan bir araştırmada Türkiye ve Kıbrıs
tatilde en çok kilo aldıran iki ülke oldu. Kebap, cacık ve
patates kızartması bunun en büyük sebebi. Ankete göre
yedinci sırada yer alan Fransa’da, tatilde alınan kiloların
14
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
Sağlık Bakanlığı damacana sularda analiz yaptı. Birçok firmanın suyu kirli çıkarken, bazı firmaların da suyu temiz
olmasına rağmen bayilerden alınan numunelerin insan
sağlığını tehdit edecek düzeyde kirli olduğu tespit edildi.
Bakanlık bu firmaları tek tek açıklayarak, halkı uyardı. Bir
süre sonra ikinci numuneleri alan bakanlık, bunda da suları şartlara uygun olmayan firmalara kapatma kararı aldı.
AİFD “TÜRKİYE İLAÇ SEKTÖRÜ VİZYON 2023 RAPORU”NU AÇIKLADI
İlaç sektörünün 2023 vizyonunu ortaya koyan ve bu hedeflere giden yol haritasını çizen “Türkiye İlaç Sektörü
Vizyon 2023 Raporu” açıklandı. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nce (AİFD) dünyanın önde gelen danışmanlık
firmalarından PricewaterhouseCoopers (PwC)’ye hazırlatılan rapor, Ankara’da yapılan bir toplantı ile kamuoyuna
tanıtıldı. Toplantıya, Kalkınma Bakanlığı Bakan Yardımcısı
Mehmet Ceylan, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat
Tosun, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Fatih Acar, Sağlık
Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Ekrem Atbakan, Sağlık
Bakanlığı İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Dr. Saim Kerman, PhRMA Türkiye Üst Düzey Çalışma Grubu Başkanı
Stephane Lassignardie, PwC Türkiye Sorumlusu Kıdemli
Ortak Cansen Başaran Symes, AİFD Yönetim Kurulu Başkanı Güldem Berkman, çeşitli bakanlıklardan birçok üst
düzey yetkili ve uzman ile birlikte dergimizin Genel Yayın
Yönetmeni M. Esat Güzelgöz de iştirak etti.
İlaç sektörü ve Hükümet aynı vizyonda birleşti
Toplantının açılış konuşmasını yapan AİFD Yönetim Kurulu Başkanı Güldem Berkman şunları söyledi:
“Türkiye İlaç Sektörü Vizyon 2023 Raporu”, Hükümetimizin 2023 vizyonunun ilaç sektörü tarafından nasıl desteklenebileceğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Rapor,
sadece öneriler getirmekle kalmayıp, bu önerilerin nasıl
gerçekleştirileceğini de somut bir şekilde tanımlıyor. Tüm
paydaşlarımıza ve ülkemize, Türkiye ilaç sektörünün geleceğine giden bir yol haritası sunuyoruz. Raporumuzun
vizyonu, Türkiye ilaç sanayisinin 2023’te “küresel ölçekte
bir Ar-Ge ve üretim merkezi ve bölgesel bir yönetim merkezi” olmasıdır. Bu vizyon, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca hazırlanmakta olan Türkiye İlaç Sektörü Stratejisi vizyonuyla örtüşmektedir.
Ülkemiz ilaç sektörünün daha çok uluslararası yatırım çeken, daha fazla üretim ve ihracat yapan, dış ticaret dengesine olumlu katkıda bulunan ve hastalarımıza uluslararası
standartlarda hizmet kalitesi sunan bir yapıya kavuşmasını istiyoruz. Biz yenilikçi ilaç sektörü olarak, 2023 itibarı
ile 23 milyar doları aşkın üretim yapan, ihracatını 8 milyar
doların üstüne çıkartmış, dış ticaret fazlası veren ve yılda
EYLÜL
1,7 milyar dolar düzeyinde Ar-Ge yatırımı yapan bir Türkiye ilaç sektörünün hayal olmadığına inanıyoruz.”
AİFD’nin açıkladığı “Türkiye İlaç Sektörü Vizyon 2023 Raporu” toplantısında birer konuşma yapan SGK Başkanı
Fatih Acar ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat
Tosun da raporu oldukça faydalı ve kapsamlı bulduklarını
belirterek AİFD yetkililerine teşekkür etti.
Acar ve Tosun sağlık alanında atılan adamların ve elde
edilen başarının altını çizerek bütün kurum ve paydaşların uyum içerisinde çalışarak bunu sağladığını; 2023 vizyonunun daha erken yakalanabileceğini, bunun için de
elbirliği ile çalışacaklarını açıkladılar.
Toplantıda, PwC ortaklarından Serkan Tarmur, “Türkiye
İlaç Sektörü Vizyon 2023 Raporu” hakkında ayrıntılı bir sunum yaptı. Bu sunumun ardından, Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Ekrem Atbakan rapora ilişkin görüş ve
değerlendirmelerini paylaştı.
Son olarak, “İlaçta küresel Ar-Ge ve üretim merkezi Türkiye” konulu panel gerçekleştirildi. PwC Türkiye Sorumlusu
Kıdemli Ortak Cansen Başaran Symes’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen panele, konuşmacı olarak Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı
Dr. Saim Kerman, Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Sağlık
Sigortası Genel Müdürü Namık Kaya, Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı Sektörler Dairesi Başkanı Mustafa
Zuhurat Çaycı ve AİFD Yönetim Kurulu Başkanı Güldem
Berkman katıldı.
Kapsamlı ve uygulanabilir bir rapor
“Türkiye İlaç Sektörü Vizyon 2023 Raporu” dünya ilaç sektöründeki gelişmeleri değerlendirdikten sonra, Türkiye
ilaç sektörünün konumunu ve koşullarını irdeliyor. Rapor,
Türkiye ilaç sektörünün küresel düzeyde rekabet edebilecek kaynak ve potansiyele sahip olduğunu vurguluyor.
Bilimsel verilere dayanılarak hazırlanan raporda, dünya
ülkelerindeki en iyi uygulama örneklerine yer veriliyor.
Raporda, gerçekçi ve uygulanabilir, Türkiye’nin koşullarına, özelliklerine ve ihtiyaçlarına uygun somut politikalar
öneriliyor.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
15
EKİM
OBEZİTE MÜCADELESİ RESMEN BAŞLADI - EKİM
Sağlık Bakanlığı, obezite ile mücadeleyi fiilen başlattı.
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, düzenlediği “Sağlıklı Beslenme ve Obeziteyi Önleme” programının tanıtımında, Türkiye’de insanların yüzde 70-80’i hareketsiz
bir hayat sürdüğünü ve toplumun üçte birinin de obez
olduğunu ifade ederek, sağlıklı bir yaşam için yapılması
gerekenleri anlattı.
Bakan Akdağ, “Tıpkı sigarayı bırakmakla hayat biçimini değiştirenlerde olduğu gibi bizler de daha az yemek
yiyerek, sofraya acıkmadan oturmayarak, inşallah fazla
kilomuz varsa bunu atacağız, yoksa da normal kilomuzu
muhafaza edeceğiz” dedi.
KOZMETİKTE YENİ DÜZENLEME
Kozmetiklerin yapılan yeni bir düzenlemeyle kanıtsız ve
belgesiz bir biçimde “organik” ya da “doğal” adıyla satılamayacağına karar verildi. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve
Tıbbı Cihaz Kurumu, “Organik ve Doğal Kozmetik Ürün İddialarına İlişkin Kılavuz” hazırladı. Düzenleme ile ilgili Türkiye İlaç ve Tıbbı Cihaz Kurumu Başkan Yardımcısı Ercan
Şimşek, piyasada “Doğal, organik ve bitkisel kozmetik”
iddiasıyla satılan ürünlerden artık kanıt niteliğinde belge
isteneceğini bildirdi.
KASIM
92 YAŞINDA ALZHEIMER’I YENDİ
İzmir’de yaşayan Saime Emre 92 yaşında Alzheimer’ı yenmeyi başardı. Tıbbın çaresini bulamadığı hastalığı yenen
Emre’nin öyküsünü torunu Arzu Sandal kitaplaştırdı. Alzheimer hastalığına 2 yıl önce yakalanan Emre, yemek yiyemez, konuşamaz bir hale gelmişti. Bir gün radyoda Safiye Ayla’nın “Ben Seni Unutmak İçin Sevmedim” şarkısını
duyan yaşlı kadın bu şarkıya tepki verdi ve hayata da bu
şarkıyla tutundu.
16
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
ARALIK
KANSERLİ İKİZLERE, AYNI ANDA KARACİĞER NAKLİ YAPILDI
2 TÜRK DOKTORDAN DÜNYADA BİR İLK
Şanlıurfa’da karaciğer kanseriyle dünyaya gelen tek yumurta ikizi Ceylin ve Ecrin’e, eş zamanlı ameliyatla annebabalarından karaciğer nakli gerçekleştirildi.
Doğuştan karaciğer kanseri olan tek yumurta ikizi kız
kardeşlere, aynı anda karaciğer nakli yapıldı. 13 aylık ve
henüz 7 kilo olan Ceylin ve Ecrin kardeşler, anne ve babalarının karaciğerlerinin yarısı ile hayata tutunurken, operasyon dünyada bir ilk olarak literatüre geçti.
Ceylin ve Ecrin, Şanlıurfa’da 29 yaşındaki Mehmet ve 26
yaşındaki Rabia Fırat çiftinin çocukları olarak dünyaya
geldiler. Cihan adlı yedi yaşında bir ağabeyleri daha vardı.
Kolay bir hamilelik döneminin sonunda dünyaya geldiler
ve son derece sağlıklı görünüyorlardı. Fakat beşinci ayda
Ecrin’in karnı birden şişmeye başladı, yüzü hiç gülmüyor
aksine sürekli ağlıyordu. Fırat ailesi soluğu Harran Üniversitesi Tıp Fakültesinde aldı. Tetkiklerin sonucu ise aileyi
tam anlamıyla şoke etti; minicik bebeğin karaciğerinde
11 santimlik bir kitle vardı. Bütün veriler doğuştan kanser
olduğunu gösteriyordu.
Harran Üniversitesindeki doktorlar hastaları başkente
göndermeye karar verdi. Ecrin anne ve babasıyla birlikte
Ankara’ya Sami Ulus Araştırma Hastanesine doğru yola
çıktığında kardeşi Ceylin, ağabeyi ve akrabalarıyla birlikte Urfa’da kaldı. Ancak doktorlar tek yumurta ikizi kardeşinin de kanser hastası olabileceğini düşündü. Nitekim
haklı da çıktılar. Henüz bir şikâyeti olmamasına karşın
Ceylin’de de benzer bir kitle olduğu saptandı. 10 kilonun
altında organ nakli olma şansının az olduğu söylendi.
Kemoterapiye başlandı ve kilo alana kadar tam 7 seans
minik bedenleri zorlu tedaviye maruz kaldı. Yine de risk
vardı zira kanser diğer organlara sıçrayabilirdi.
Kemoterapi sürecinde doktorları, Memorial Hastanesinden Prof. Dr. Koray Acarlı ve bu nakiller konusunda dünyaca ünlü Münci Kalayoğlu’na danışmayı da ihmal etmedi.
Karaciğerin çeşitli yerlerine sıçramış bu kanseri, karaciğer
nakli yaparak temizlemeyi planladılar. Fırat ailesi, kızlarıyla
birlikte hemen İstanbul’a hastaneye davet edildi. Okmeydanı Memorial Hastanesinde durumları incelendi. Anne
ve babalarının karaciğerleri bu minik bedenlere uyuyordu ancak tek yumurta ikizleri olduğu için aynı anda nakil
yapılması gerekiyordu. Her şey ayarlandı, ameliyathaneler
hazırlandı ve ekipler ikiye ayrıldı. Ameliyatlar çok başarılı
geçti. Ceylin ve Ecrin kardeşler şimdi çok sağlıklı ve annebabalarının hediyesi yeni hayatlarına adım atıyorlar.
hayatıniçinden
TÜRKİYE’DE YILDIZI PARLAYAN SEKTÖR
SAĞLIK TURİZMİ
Abuzer AKBIYIK
Mali Müşavir / Yatırım Danışmanı
Günümüzde birçok zengin ve gelişmiş ülkenin vatandaşları, kaliteli ve
ucuz sağlık hizmeti alabilmek için
farklı ülkelere seyahat etmektedir. Ülkemiz, kaliteli sağlık hizmeti sunumu,
uygun fiyatları, coğrafik konumu,
modern ve yüksek teknolojiye sahip
akredite edilmiş özel sektör sağlık
kuruluşları, şifalı termal sularıyla
Sağlık Turizmi açısından önemli
avantajlara sahiptir. Son yıllarda Sağlık alanında reform niteliğinde yapılan iyileştirme ve düzenlemeler neticesinde “Sağlık Turizmi” Türkiye’nin
gündemine girmiş ve sektörde öne
çıkan ülkeler arasında yer almak için
çalışmalar başlatılmıştır.
Anadolu Tarih Boyunca Hastalara Şifa
Kaynağı Olmuştur
Medeniyetler beşiği Anadolu, bin bir
derde deva havası ve suyu, cana can
katan doğal bitkileri, bu bitkilerden
yapılan doğal ilaçları, hastaneleri,
şifahaneleri, ünlü hekimleri ile tarih
boyunca hastalara şifa kaynağı olmuştur.
Lokman Hekim inanışa göre bütün
hekimlerin piri üstadıdır. Bütün dünyayı dolaştıktan sonra Anadolu’ya
gelmiş, Çukurova’nın bereket ve
güzelliğine hayran kalarak Misis’e
18
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
yerleşmiştir. Her çiçeğin, her otun
özelliklerini tanıyan Lokman hekim,
çeşitli doğal ilaçlar yaparak dertlilere
deva bulmuş, çevredeki hastaları iyileştirmiştir.
Sağlık alanında da tarihteki konumunu yeniden canlandıran Türkiye, son
yıllarda kurulan modern sağlık tesisleri, kamu ve özel sektör tarafından
sunulan sağlık hizmetleri, teknolojik
yenilikler ve sunulan hizmetin kalitesi bakımından uluslararası akreditasyon kuralları açısından sağlık turizminde dünya ile rekabet edebilecek
konuma gelmiştir.
Sağlık Turizmi Tanımı ve Çeşitleri
Sağlık Turizmi: Herhangi bir sebeple sağlık hizmeti almak için ikamet
edilen yerden başka bir yere yapılan
planlı seyahate ‘‘Sağlık Turizmi’’,
seyahat edene de “Sağlık Turisti’’
denir.
Turistin Sağlığı: İkamet edilen yerden başka bir ülkeye tatil amaçlı giden turistlerin seyahat halindeyken
acil ve ani olarak gelişen hastalıklarda sağlık hizmeti almak zorunda kalmasına ‘‘Turistin Sağlığı’’ denir.
Sağlık Turizmi Çeşitleri şunlarıdır:
Tıp (Medikal) Turizmi: Belirli bir hastalığı olan turistlere planlı olarak yapılan tedavi amaçlı uygulamalardır.
Termal Turizm ve SPA Wellness:
Hastalık sonrası rehabilitasyon dö-
nemlerinde veya kalıcı hasar bırakan
rahatsızlıkların kısmen iyileştirilmesi
amacıyla kaplıca ve SPA merkezlerinde yardımcı sağlık personeli veya
diğer yetkili personel tarafından yapılan tedavi destekleyici veya rehabilite edici uygulamalardır.
İleri Yaş ve Engelli Turizmi: Yaşlı ve
engelli turistlerin bakım ve rehabilitasyonu amacıyla eğitim almış sertifikalı personel tarafından yapılan
uygulamalardır.
Dünyada ve Türkiye’de Sağlık Turizmi
Sağlık Turizmi sektörünü önemsendiği ve konuya ilişkin politikalar üretildiği için bazı ülkeler dünya sağlık
turizmi gelirinden önemli ölçüde istifade etmektedirler. Bugün sağlık turizminin en yaygın olarak sunulduğu
ülkelerin başında Hindistan, Malezya,
Singapur, Tayland, Ürdün, Almanya
ve Kosta Rika gelmektedir.
Türkiye’de Sağlık Turizmi politikası
son yıllarda netleşmiştir. Bu kapsamda Sağlık Bakanlığı’nda yeni yapılanmalar, mevzuatta düzenlemeler yapılarak ve sektöre destek ve hibeler
sağlanarak önemli adımlar atılmıştır.
2010-2014 Sağlık Bakanlığı Stratejik
Eylem Planı’nda Sağlık Turizmine geniş yer verilmiştir.
Sağlık Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması kapsamında sağlık turizmi uygulamalarının geliştirilmesine yönelik düzenlemeler yapmak,
hizmetleri planlamak, gerekli izinleri
vermek, ilgili kurumlarla koordinasyon sağlamak, yardım ve danışmanlık
hizmetleri vermek amacıyla 2012 yılında Sağlık Turizmi Koordinatörlüğü,
Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü
bünyesinde ‘Sağlık Turizmi Daire
Başkanlığı’na dönüştürülmüştür.
Sağlık Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı,
Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı mevzuatlarında yaptıkları düzenlemelerle Sağlık Turizmi yatırımlarına destek ve hibeler sağlamıştır.
Coğrafi konumu itibari ile Orta Doğu,
Avrupa, Balkanlar ve Afrika’nın ortasında bulunan Türkiye, Bugün için JCI
uluslararası akreditasyonuna sahip
47 sağlık kuruluşu, iyi yetişmiş hekim
ve sağlık çalışanı, şifalı termal suları,
ulaşım kolaylığı, 62 ülke ile vizesiz
seyahat imkânı ve yüksek sağlık teknolojisi sayesinde sağlık turizminde
öncü ülke olabilecek konumdadır.
Ülkemiz, özellikle tarihi ve kültürel
bağlara sahip olduğumuz ülkelere
göre çok daha büyük avantajlara sahiptir. Özel sağlık sektörü Türkiye’de
2002 yılından bu yana hızlı bir şekilde
büyümüş ve gelişmiştir. Sağlık turizmi kapsamında ülkemizde özellikle
de Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya
ve Adana gibi illerimizdeki sağlık kurumlarımız yurtdışından çok sayıda
yabancı hasta kabul etmekte ve bu
hastalara tedavi uygulamaktadır.
Hem Tedavi Hem Tatil
Sağlık maliyetlerinin yüksek olduğu
ülkelerde artık sosyal güvenceler de
insanların tedavi ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Bu nedenle başını
Avrupa ve ABD’nin çektiği çok sayıda
ülkede insanlar sağlık tedavileri için
alternatif ülkelere gitmektedir. Kalp
ameliyatına en az 70 bin dolar yerine
15-20 bin dolar ödemek isteyen, yüzünü gerdirmek için 10-15 bin dolar
yerine 6 bin dolar harcamayı tercih
eden, çareyi yurtdışında aramaktadır.
Bugün ABD ve Avrupa’da on binlerce dolara mal olan bir ameliyat veya
tedavi Türkiye’de neredeyse üçte bir
fiyatına gerçekleştirilmektedir. Tedavi için gelenler ayrıca tatil fırsatını da
değerlendirmektedir.
Sağlık Turizmde Türkiye’nin ön plana
çıktığı alanların başında kardiyoloji,
plastik cerrahi, ortopedi ve onkoloji
gelmektedir.
Sağlık Turizmi ile ilgili bazı rakamlar
Sağlık Turizmi ile ilgili istatistiki rakamlar, çeşitli kaynaklarda değişiklik arz etmektedir. Konu ile ilgili fikir
oluşturması bakımından bazı kaynaklardan derlediğimiz rakamları
sunmak gerekirse:
Dünyada her yıl yaklaşık 6 milyon kişi,
daha uygun bir sağlık hizmeti veren
ülkelere tedavi amacıyla gitmektedir.
50 milyar dolarlık bir hacme ulaşan
sağlık turizminde ülkeler pastadan
pay kapmak için âdeta birbirleriyle
yarışmaktadır. Bu ülkeler arasında
Türkiye de düşük fiyatların yanı sıra
yüksek kalite standardı ile öne çıkmaktadır.
2011 Yılında 156 bin turist sağlık turizmi için Türkiye ye gelmiştir. Yıllık
Gelir 1 Milyar TL’yi aşmıştır. Sağlık
Turizminde ülkemiz dünyada ilk 20
ülkenin içinde iken bugün ilk 10 ülke
arasında yer almaktadır. Türkiye’nin
2023 vizyonundaki hedefi, yıllık bir
milyon sağlık turisti ve yirmi milyar
Dolar döviz geliridir.
Türkiye’ye her yıl tatil amaçlı yaklaşık 30 milyon turist gelmektedir, bu
turistlerin Türkiye’deki kişi başı harcamalarının ortalaması 630 dolardır.
Sağlık Turizminde 1 kişinin harcadığı rakam yaklaşık 8.000 dolardır. Bu
rakamlar Sağlık Turizminin ne kadar
değerli olduğunu ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak Sağlık Turizminin
Türkiye’de yıldızı parlayan bir sektör olduğunu söyleyebiliriz. Sağlık
alanındaki gelişme, iyileştirme ve
düzenlemeler, sağlık sektöründeki
yatırımlar, sektöre verilen destek ve
hibeler sayesinde Türkiye, dünya sağlık turizmi pazarında hak ettiği payı
çok yakın zamanda alacaktır.
Faydalanılan Kaynaklar:
Sağlık Turizmi El Kitabı, T.C Sağlık Bakanlığı,
Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 2012
Bursa, Bursa Sağlık Turizmi Derneği İnternet
Sitesi
“Sağlık Turizmi Daha organizeli olmalı” Turizm
Yazarları ve Gazeteciler Dernek Başkanı Kerek Köfteoğlı yazısı
“Hem tedavi, hem tatil yapmak isteyenler
Türkiye’ye geliyor” haber, http://www.turkiyeturizm.com/
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
19
hayatıniçinden
2013’TE
KEŞKE...
Murat ÇELİK
Vatan Gazetesi / 01.01.2013
• Trafikte
sürücüler yayalara daha
fazla yol verse,
• Okur
ya da izleyicinin medyaya
olan güveni artsa,
• Sporu
düşmanlık değil rekabet
olarak görebilsek,
• Bu ülke insanı devletine güvenebilse,
• Atılan çamurlar iz bırakmasa,
• Aptal yerine koyduğumuz karşı- • ‘Yorumcu’ sıfatıyla ekrana çıkan
• Samimiyet ile hadsizliğin arasın- mızdakilerin bu durumu fark et- insanlar, hem bilgi birikimi hem
daki ince çizgiyi görebilsek,
• Okumuş, iyi yetişmiş olanlar da cahiller kadar cesur olsa,
• Kişisel temizlik ve bakım ürünle-
rinin tüketiminde bu kadar cimri
olmasak,
• Empati yapmaktan bahsedenlerin
sadece yüzde biri empati yapsa,
• Daha fazla kitap okusak,
• Daha az bağırsak,
• Trafikte sürücüler klaksona
yüklenmek yerine, fren pedalına dokunmayı tercih etse,
• Yalancılığın bir müeyyidesi olsa,
• Türkçeyi daha düzgün kullanmak
gibi bir kaygımız olsa,
meyecek kadar aptal olmadıklarını
görebilsek,
• Her istediğimizden istediğimiz kadar yesek ama kilo almasak,
• Daha çok resim sergisi gezsek,
• Daha az kavga etsek,
• Sevdiklerimizin kıymetini, onları
de üslup açısından kahvehanede
onları izleyenlerden bir adım önde
olsa,
• Daha fazla dürüst olsak,
• Daha az çifte standart uygulasak,
• Yabancılardan esinlenmek, yabancı hayranlığına dönüşüp kendi
insanı ve ülkesine yabancılaşmak
sonucunu doğurmasa,
kaybetmeden bilsek,
• Beşiktaş
yine ‘Şeref’iyle oynayıp
‘Hakkı’yla kazanarak şampiyon
olsa,
• Haksızlığa, sadece kendimize yapıldığında değil, her şekilde isyan
etsek,
• Daha çok ezber bozulsa,
• Alın teriyle kazanılan paranın gö• Daha az şiddet haberi duysak,
nül huzuruyla harcanabileceğini
• Kendimiz için ‘hak’ gördüklerimi- unutmasak,
zin başkaları için ‘lütuf’ olmadığını • Emek hırsızları önceki yıllardaki
unutmasak,
kadar itibar görmese,
• İnsan hayatı önceki yıllardaki ka- • Dünyanın merkezinde bizden baş- • Efendilik ‘âcizlik’ olarak algılanmasa,
kalarının da bulunabileceğini düdar ucuz olmasa,
• İnsanlar asılsız iddialarla hayâsızca
• Sanatçıların özel yaşamlarından şünsek,
suçlanıp cezaevine atılmasa,
• Verdiği sözü tutmayanlar ifşa edil- • ‘Düşmanlık’ ve ‘şiddet’ sözcüklerini
çok sanat ile ilgilensek,
• Sükûtun her zaman ikrardan gel- se,
daha az duysak,
mediğini, insanın bazen değme- • ‘Aşk’ın ayıp ya da utanılacak değil,
• Daha ‘özenli’ olsak.
peşinden koşulması ve yakalanyeceğini düşündüğü için sustuğunu fark edebilsek,
• İddia sahiplerine, iddialarını ispatla mükellef oldukları kesin bir dille
hatırlatılsa,
20
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
dığında kaybetmemek için emek
verilmesi gereken bir duygu olduğunu idrak edebilsek,
• Sözler ile özler bir olsa,
Ve
2013 keşke, hepimiz için önceki yılların hepsinin toplamından daha fazla
sağlık ve huzur ile dolu olsa.
ÜLKEMİZDE TRANSFÜZYON TIBBI
(Mevcut Durum, Değerlendirmeler ve Öneriler)
Doç. Dr. Mehmet KÖROĞLU
Malatya Devlet Hastanesi
Bilindiği üzere Bakanlığımız sağlık alanında Cumhuriyet tarihinde
görülmemiş bir proje olan Sağlıkta
Dönüşüm Projesi’ni uygulamaya koymuş ve bu proje ile sağlık alanında
devrim niteliğinde yenilikler gerçekleşmiştir. Bu gelişmelerden birisi de
“Kan Merkezleri ve Transfüzyon Tıbbı”
alanında planlanmış olan ve Kızılay
ile birlikte yürütülmeye çalışılan “Güvenli Kan Temini” projesidir. Kızılay’a
üye bir Kızılay gönüllüsü olarak, bunun oldukça memnuniyet verici bir
durum olduğunu belirtmek isterim.
Bu yazıda eleştirel bir bakış açısı yerine, yaşanmakta olan sorunlara kısaca değinilerek bu konuda ülkemiz,
Bakanlığımız ve Kızılay’ın menfaatine
olacağını düşündüğüm çözüm önerilerini kısaca özetlemeye çalışacağım.
Burada yapılan değerlendirmelerin
tamamı kendi tespitlerim olmayıp
kongre ve toplantılarda tartışılan
konuları da kapsamaktadır. Konuyu
bilimsel, maddi, hasta ve çalışan güvenliği yönünden maddeler halinde
değerlendirmeye çalışacağım.
1. Türkiye’de Transfüzyon Tıbbı alanında ayrı bir uzmanlık dalı olmadığı
için Hematoloji, Enfeksiyon Hastalıkları, Mikrobiyoloji ve Biyokimya uzmanları ile birlikte pratisyen hekimler
bu alanda hizmet vermektedir. Ülkemiz son on yılda sağlık alanında çok
büyük ilerlemeler kat etmiş ve başka ülkelere örnek olacak bir duruma
gelmiştir. Bu kapsamda Ülkemiz genelinde kan temininin tamamına talip olan Kızılay’ın yapılanmasının çok
yetersiz olduğu görülmektedir. Şöyle
ki; böyle büyük bir işi yönetmek ve
başarı elde etmek için;
a) Kan Transfüzyonu alanında konuya
hâkim, tecrübeli üniversite hocaları22
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
mızdan ve uzmanlarımızdan oluşan,
konuya yön veren, kararlar alan üst
kurul benzeri bir yapı oluşturulmalıdır. Ülkemizin bu alanda böyle bir yapıya sahip olmasının uygun olacağını
düşünüyorum. Aynı şekilde Ülkemiz
genelinde Bölge Kan Merkezleri, Kan
Bağışı Merkezleri bulunan Kızılay, bu
birimlerinde de transfüzyon tıbbı
alanında deneyimli üniversite hocalarımız ve uzmanlarımızın sorumluluğunda bu işi yürütmelidir.
b) Mevcut durumda Kızılay’ın böyle
bir kurulu olmadığı gibi Kan Hizmetleri Genel Müdürü de sağlıkçı değildir. Aynı şekilde Ülkemiz genelinde
Bölge Kan Merkezleri, Kan Bağışı
Merkezleri bulunan Kızılay’ın bu birimlerinde de yok denebilecek sayıda uzman hekimi bulunmaktadır. Çoğunluğu Bakanlığımızın gayretleri ile
son bir yılda sertifika alan pratisyen
hekimler, Kızılay’ın bu birimlerinde
sorumlu olarak görev yapmaktadır.
c) Bakanlığımızın ve Üniversite hastanelerinin kan hizmet birimlerinde görevli yardımcı sağlık personeli
yaklaşık on yıldan beri sertifikalıdır.
Ancak Kızılay’ın bünyesinde çalışan
aynı nitelikteki personelin büyük bir
kısmının halen sertifikası mevcut değildir.
Özetle Sağlık Bakanlığının yönlendirmesi ve kontrolü altında Kızılay’ın
yapılanmasını yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir.
2. Kızılay’dan temin edilen her bir
ünite için hastanelerimiz SUT rakamları üzerinden ödeme yapmaktadır.
Bilindiği gibi Kızılay kamu yararına
faaliyet gösteren derneklerdendir
ve sunduğu bazı hizmetlerden gelir elde etmesi doğal bir durumdur.
Ancak Sağlık Bakanlığı ve Üniversite
hastaneleri yönünden konuyu değerlendirdiğimizde, bu hastaneler
daha önceden kan bileşeni hazırlarken kanı bağışçıdan (genellikle has-
ta yakınları idi) ücretsiz olarak alıp
düşük bir rakama mal etmekteydiler.
Çünkü kan bileşenleri hazırlarken
kan torbası, kan grubu, ELİSA, CrossMatch gibi testlerin dışında gider söz
konusu değildi.
a) Kızılay ile yapılan sözleşmede Sağlık Bakanlığı hastanelerine % 7 indirim uygulanırken Kızılay tek taraflı
olarak bu indirimi kaldırmıştır.
b) Bu kapsamda hastanelerimiz yaklaşık 94 TL’ye alınan bir ünite eritrosit süspansiyonu için SGK’dan paket
ameliyatlar kapsamında ücret alamamaktadır. Kaç ünite olursa olsun pakete dâhil olduğu için kurumlarımız
Kızılay’a ücret ödeyip bununla ilgili
tahsilat yapamadığı için kurumlarımızın maddi zararı söz konusu olmaktadır. Kalp-damar ameliyatları,
kanamalı acil ve doğum hastaları gibi
bazı istisnai durumlarda transfüzyonu yapılan kan ve kan ürünlerinin
SGK tarafından ödemesinin yapılması uygun olabilir.
c) Tıbbi tedavi için yatırılan dâhili
hastalara yapılan transfüzyonlarda
ise hastanelerimiz kan bileşenlerini
aldığı rakamı SGK’ya fatura edebilmektedir. Örneğin, SGK’dan 94 TL
tahsilat olduğunda, hazine payı ve
diğer vergilerle 115 TL’nin üzerinde
bir rakama kurumlarımıza mal olmaktadır. Kızılay’dan temin edilen
kanlar için Kızılay kan transfüzyon
seti vermemektedir. Bu set kurumlarımız tarafından ayrıca satın alınmaktadır. Kurumlarımızın bu konuda zarar ettiği açıkça görülmektedir. Ayrıca
Kızılay’dan alınan kan bileşenleri için
yine bazı testlerin tekrar yapılmasını
gerektiren durumlar da söz konusu
olmaktadır. İlaveten bu maliyetler de
hesaplanabilir ve maliyet hesaplamasına eklenebilir.
d) Kızılay’dan alınıp kullanılmayan
kanlar iade alınmamaktadır. Bu kanlar
kullanılmasa bile ücreti ödenmektedir.
Kamu zararı oluşmaması için prosedürü çok iyi tanımlanmak kaydı ile kan
hizmet birimleri arasında kan alış-verişi ve iadeleri olabilir.
3- Kızılay çok defa talep edilen kan
ürünlerini temin edememektedir.
Kızılay’ın kısa sürede talep edilen tüm
bileşenleri temin etmesini beklemek
doğru değildir. Ancak kongrelerde
de sıkça tartışıldığı üzere Kızılay’ın
kan hizmet birimlerinin 7 gün 24 saat
hizmet vermemesi ilgili ürünleri temin edememe sebeplerinin başında
gelmektedir. Bilindiği üzere Kızılay
kan hizmet birimleri günün belirli
saatlerinde (gece) ve hafta sonlarında hizmet vermemektedir (bazı
birimlerde icap nöbeti vardır). Böyle
olunca da acil durumlarda sıkıntılar
yaşanmaktadır. Ayrıca Kızılay kan hizmet birimleri temin edemediği kanlarla ilgili geri dönüş yapmamaktadır.
Diyaloglar kurumsal olmaktan uzak
olup, kişisel diyaloglar daha öndedir.
4- Ülke genelinde Kızılay kan hizmet
birimleri sadece Eritrosit Süspansiyonu ve Taze Donmuş Plazma temin
edilebilmektedir. Tam kan ve trombosit süspansiyon vb. kan ürünlerini
hiçbir zaman temin edememektedir.
5- Bilindiği üzere kan transfüzyonu
ile bazı bakteriyel, viral ve paraziter
hastalıklar bulaşabilmektedir. Bunu
önlemek için bileşen hazırlamada
hiçbir masraftan kaçınılmamalıdır.
Son on beş yıldan beri gelişmiş ülkelerde uygulanan ve bilimsel olan
yöntem, Gönüllü Donör Bankaları oluşturmaktır. Ancak Üniversite
Hastaneleri, Devlet Hastaneleri ve
Kızılay’ın ülkemiz genelinde gönüllü
donör bankası oluşturmaya yönelik
çalışması bulunmamaktadır. Gelişmiş
ülkelerle gönüllü bağış oranı % 5 iken
ülkemizde % 0,01 kadardır. Daha önceden uygulanan sistem olan yerine
koyma usulü (hasta yakınlarından
kan temini) bilimsel olarak doğru
olmadığı gibi Kızılay’ın uygulamakta
olduğu her yerde ve her ortamda çadır açarak kan toplamanın da hiçbir
bilimsel yanı yoktur. Transfüzyon Tıbbı ile ilgili en küçük hata ulusal hatta uluslararası medyada sansasyon
oluşturmaktadır. Kızılay’ın bu şekilde
kan toplanması İstanbul’da yaşanılan
HIV vakaları ve buna benzer durumların oluşma ihtimalini artırmaktadır.
6- Kızılay’dan gelen kanlarla ilgili yapılan immünohematolojik tarama
testlerinde Ülkemiz genelinde çeşitli
hatalar (oranlar olması gereken oranların üzerindedir) meydana gelmektedir.
Kızılay aldığı kanların immünohematolojik testlerini, kanı aldığı şehirde
ve o şehrin bağlı olduğu bölge kan
merkezinde yapmamaktadır. Bu kanları Ankara’ya transfer ederek burada
ilgili tarama testleri çalışılmaktadır.
Malatya için örnek verecek olursak;
ünite kanlar önce Gaziantep’te toplanmakta, daha sonra tarama testleri için numune kanlar Ankara’ya
gönderilmektedir. Ankara’da tarama
testleri mikro eliza yöntemiyle yapılmaktadır.
Üniversite ve Bakanlığımız hastanelerinde ise immünohematolojik testler
daha gelişmiş ve sürekli denetlenen
cihazlar ve ekipmanla (örneğin dış
kalite kontrol programları ve Bakanlığımızın kalite denetimleri gibi) çalışılmaktadır. Bu da bir nevi akreditasyon anlamına gelmektedir. Kızılay’ın
toplamda sadece 2-3 merkezi akredite belgesine sahiptir. Kızılay sınırlı
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
23
sayıda örnekte daha duyarlı ve hata
oranını düşüren ancak pahalı bir yöntem olan Nükleik Asit Temelli (NAT)
testleri kullanmaktadır. Bu testlerde
de maliyeti düşürmek için yaklaşık
20 örneğin karıştırılması yapılan havuz yöntemini kullanmaktadır. Havuz
yöntemi testin duyarlılığını düşürmektedir. Dolayısı ile havuz yöntemine izin veren yeterli bilimsel veri
mevcut değildir.
Özetle ifade etmek gerekirse kan
hizmet birimlerinde alınan kanın
test numunesinin birden fazla ve
uzak yerlere transferi karışma
ihtimali ve hata oranını artırmaktadır. Transfüzyon
tıbbı ile ilgili oluşabilecek hataların önemi
dikkate alındığında
bu transfer olayları kabul edilemez
bir durumdur. Test
numunelerinin
bir odadan başka
bir odaya transferinin bile hata ve
karışma ihtimalinin
artırdığı
konunun
uzmanları tarafından
gayet iyi bilinmektedir.
Tüm bu anlatılanlardan
ötürü Kızılay’ın sonuçlarına
karşılık güvensizlik oluşmaktadır.
Başlangıçta Kızılay’dan gelen kanların testlerini güvenmeyip tekrar çalışan hastaneler çoğunlukta idi. Ancak
getirdiği maliyet sebebi ile az sayıda
hastane hariç kanlar Kızılay’dan geldikten sonra testler tekrarlanmayıp
sadece Cross-Match yapılarak transfüzyon yapılmaktadır. Cross-Match
testi ile sadece kan grubu ile ilgili hatalar tespit edilebilmektedir.
Kızılay’ın temin ettiği ünite kanların şehirlerarası transferi daha farklı
sorunlar oluşturmaktadır. Örneğin
Kızılay tarafından ilimizde ve çevre
illerde toplanan kanlar bağlı olunan
bölge kan merkezine (Gaziantep
BKM) gönderilmektedir. Talep edilen
kanlar da yine Gaziantep’ten gönderilmektedir. Bu gibi transferlerde
ünite kanda hemoliz-pıhtılaşma vb.
durumlar gündeme gelmektedir.
Transfüzyon sırasında transfüzyon
setinde tıkanma vb. sıkıntılar bu sebeple meydana gelmektedir.
7- Kızılay’dan temin edilen kan bile24
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
şenlerinden hiçbir şekilde müşahit
numune alınamamaktadır. Kızılay’ın
müşahit numune alıp almadığını bilmiyorum. Malpraktis yasası, hasta ve
çalışan güvenliği gibi mevzuat dikkate alındığında; Kızılay’dan kanı temin
eden kurumlara muhakkak müşahit
numuneyi Kızılay’ın vermesi gerektiği daha iyi anlaşılacaktır. Bu yapıldığı takdirde ileride oluşacak olan
adli sorunlar her yönden daha rahat
aşılacak ve şimdi olduğu gibi ciddi
çözümsüzlükler ve kamu zararı gündeme gelmeyecektir.
8- İlimizde ve birçok ilde Kızılay’ın
kan hizmetleri birimleri Kan Bağışı
Merkezi statüsündedir. Sorunlar yaşandığında Kızılay’ın kendi yazılarında da zaman zaman belirtildiği üzere
bu kan hizmet birimlerinin kan dağıtma ve temin etme yetkileri yoktur.
Mevcut durum mevzuatla çelişmektedir.
9- Kızılay’ın temin ettiği kanlar tamamen lokositten arındırılmamış kanlardır. Kızılay hiçbir şekilde lökositten
arındırılmış ve ışınlanmış kan temin
edememektedir. Bilimsel olarak bu
kanların kullanımının bazı sakıncaları vardır. Özellikle de sık transfüzyon
yapılan, immün supresif, malignite
ve transplantasyon hastaları için büyük risk oluşturmaktadır.
10- Kızılay tek bir tip (Çiftli Sagemli)
torba ve tek bir marka torba kullanmaktadır. Bu torba ile sadece Eritrosit
Süspansiyonu hazırlanabilmektedir.
Daha gelişmiş torba seçenekleri olan
üçlü, dörtlü ve lökositten arındıran
filtreli torba seçenekleri kullanılması
bilimsel bir gerekliliktir. Kızılay, kongreler de dâhil olmak üzere kan torbası konusu ile ilgili sürekli uyarılmasına rağmen bu durum halen devam
etmektedir.
11- Son birkaç yılda Kan ve Kan
Ürünleri Kanunu, yönetmelik ve rehber uygulamaya girmiştir. Rehber
dünyada çok az sayıda ülkede mevcuttur. Bu rehberin
yayınlanmış olması Ülkemiz ve Bakanlığımız
açısından gurur verici
bir durumdur. Bu
mevzuat doğrultusunda kan hizmet
birimlerinin ruhsatlandırma işlemlerinin mümkün
olduğu kadar kısa
bir sürede bitirilmesi uygun olacaktır.
12- Daha önceden tarama testlerinde pozitiflik durumunda donör, adım
adım hekimler ile görüştürülerek gerekli olan tedavi-takip işlemleri hastanelerimizde yapılırken,
Kızılay’ın bu geri bildirim, tedavi ve
takip işlemleri yani hemovijilans konusunda neler yaptığı bilinmemektedir.
13- Bakanlığımız ve Kızılay Güvenli
Kan Temini projesi kapsamında bir
otomasyon programı kullanmaktadır. Şimdilik çeşitli sıkıntılar yaşansa
da bu programdaki aksaklıkların zaman içerisinde giderileceğini umut
etmekteyim.
14- Uzun yıllardır konuşulan ve mevcut olmayışı Ülkemiz için önemli
bir kayıp olan ‘Plazma Fraksinasyon
Merkezi’nin kurulması zamanı gelmiştir. Bu merkezin olmayışının Ülkemiz için eksiklik olduğu düşüncesindeyiz. Her geçen gün bu merkezin
olmaması sebebi ile yurt dışından çeşitli kan ürünleri ithal etmekteyiz. Bu
da oldukça maliyetli bir işlem olmaktadır. Bakanlığımızın bu konuda da
en doğru adımı atacağını fikrindeyiz.
HASTANELERDEKİ
TIBBİ CİHAZLARA
BAKANLIK TAKİBİ
Sağlık Bakanlığı, kamu hastaneleri ile özel hastanelerdeki tıbbi cihazların
test, kontrol ve kalibrasyonunun yakından takip edilmesi için
merkezi takip sistemi kuracak.
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
Başkan Yardımcısı Ercan Şimşek yaptığı açıklamada, tıbbi cihazların test,
kontrol ve kalibrasyonun Türkiye’de
100’e yakın işletme tarafından yapıldığını anlattı. Test, kontrol ve
kalibrasyon kuruluşlarına yönelik
yetkilendirme ve denetim sistemi getireceklerini ifade eden Şimşek, “Test,
kontrol ve kalibrasyon faaliyetlerini
gerçekleştirecek kişi ve kuruluşların
niteliklerini belirleyerek bu kişi ve
kuruluşlara belge verilmesini sağla26
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
yacağız. Bu değerlendirmeleri artık
Sağlık Bakanlığı yürütecek” dedi.
Şirketlere yetki verildikten sonra
hastanelerdeki tıbbi cihazların test,
kontrol ve kalibrasyon takibini Sağlık
Bakanlığı’nın merkezden yapabilmesi için de yeni bir düzenleme hazırlığı
içinde olduklarını bildiren Şimşek,
şöyle konuştu:
“Türkiye’de tıbbi cihazların test, kontrol ve kalibrasyonu, zaten belirli periyotlarla yapılıyor. Bakanlık olarak
bunların ne derece düzgün yapılıp
yapılmadığını da denetler duruma
geleceğiz. Yapacak olduğumuz denetimlerle, bu faaliyetleri merkezden
yakın takibe alacağız. Bugüne kadar
test, kontrol ve kalibrasyon işlemlerinin takibi yalnızca hastanelerin
sorumluluğundaydı. Bundan sonra,
hazırlamakta olduğumuz mevzuatlarla, daha derli toplu, daha disiplinli
ve bizim kontrolümüz altına girecek
bir sistemden bahsediyoruz.’’
GÖRME ENGELLİYE İTHAL KORNEA
Hükümet, kornea nakli sırasına girmiş olan 4 bin 600
görme engelli için düğmeye bastı.
Sağlık Bakanlığı bütçesine, ABD’den
kornea ithalatı için kaynak aktarıldı.
Tüm nakil masraflarını SGK karşılayacak. Görme engellilere bu müjdeyi,
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ
TBMM’deki Bütçe Görüşmelerinde
verdi. Sağlık Bakanı Recep Akdağ,
Türkiye’de yeterince kornea bağışı
yapılmaması nedeniyle, 2013’te
kornea ithalatının gerçekleşeceğini
söyledi. Kornea için bütçeye özel pay
ayrıldı.
Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Şencan ise
yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti: “Türkiye’de kornea listesinde 4
bin 600 görme engelli vatandaşımız
sıra bekliyor. Her yıl ortalama 2 bin kişiyi listeye ekleniyor. Her yıl yaklaşık
bin 500 kişiye ise kornea nakli yapıyoruz. Hem Türkiye içindeki bağışları
artırmayı hem de yurtdışından itha-
latla havuzda biriken nakil listesini
bitireceğiz. En azından listeyi bitirene
kadar ithalata ihtiyaç olacak. 2013’ün
martında ihale süreçleri bitecek.
2013’ün sonunda kornea nedeniyle
görmeyen hasta kalmayacak.”
Söz konusu ithalatla ilgili ihale aşamasının sürdüğünü ve hizmet alımı
organizasyonunun nasıl yapılacağının belirlendiğini belirten Prof. Dr.
Şencan, “Alımı, hazırlanması, getirilmesi, dağıtımı, garantileri organize
edilecek korneaların, ABD göz bankaları federasyonunun kriterlerini ve
bizim göz uzmanlarımızın standartlarını karşılaması gerekecek” dedi.
Bakanlığın listesinde nakil bekleyenlerin büyük kısmı doğuştan, ilerleyen
yaşa bağlı gözünde problemler oluşmuş ya da kaza sonucu gözünü kaybetmiş kişilerden oluşuyor.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
27
TÜRKİYE KAMU HASTANE BİRLİKLERİ DEĞERLENDİRME TOPLANTISINA KATILAN
SAĞLIK BAKANI AKDAĞ’DAN GENEL SEKRETERLERE VATANDAŞLARI VE SAĞLIK
ÇALIŞANLARINI MUTLU ETME FORMÜLÜ:
“YÜZYÜZE OLUN, KONUŞUN
VE GÜLÜMSEYİN”
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ,
kamu hastaneleri birliğini, daha verimli hastanecilik yapmak, daha kaliteli sağlık hizmeti sunmak, vatandaşın
ve sağlık çalışanlarının işini kolaylaştırmak, bu hastanelerdeki giderlerin
finansmanını sürdürülebilir hale getirmek gibi son derece çağdaş kavramlar üzerine inşa ettiklerini bildirdi.
28
‘’Vatandaşın A sınıfı hastanelerden
yararlanamayacağı’’ iddiasının da
gerçek dışı olduğunu vurgulayan
Bakan Akdağ, bu sınıflandırmanın
değerlendirmeye ilişkin olduğunu,
bütün hastanelerin A sınıfında olması arzusunu taşıdıklarını ifade etti.
Akdağ, Türkiye Kamu Hastane Birlikleri Değerlendirme Toplantısı’ndaki
konuşmasında, kamu hastane birliklerinin çok tartışıldığını, bazı meslek
örgütleri ve muhalefetin bununla
ilgili ‘’yanlış bilgiler pompalamaya
çalıştığını’’ söyledi.
Vatandaşların A ya da E sınıfı hastanelere gitmesinde hiçbir engel
bulunmadığını dile getiren Akdağ,
personelin sözleşmeli hale getirilmesinin söz konusu olmadığını, sadece
yöneticilerin sözleşmeli yapılarak
performans değerlendirmesine tabi
tutulduğunu kaydetti.
Sağlık Bakanı Akdağ, ‘’Kamu hastane
birlikleri ile sağlık hizmetlerinin tamamen özelleştirileceği, ücretli hale
geleceği iddiası tam bir safsata. Tam
tersine kamu hastane birlikleri, kamu
hastanelerinin daha kuvvetlenmesini, vatandaşa verilen hizmetin daha
mükemmel hale getirilmesinin araçlarından birisidir’’ dedi.
Bugünkü kamu hastanelerinde geçmişte yaşanan sıkıntıların hiçbirinin
yaşanmadığına dikkati çeken Sağlık
Bakanı Akdağ, ‘’Kamu Hastane Birlikleri kamu hastaneciliğinin taçlanacağı bir dönem olacak. Geçiş dönemi
problemleri arızi problemlerdir’’ diye
konuştu.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ,
‘’Kamu hastaneleri birliğini, daha
verimli hastanecilik yapmak, daha
kaliteli sağlık hizmeti sunmak, vatandaşın ve sağlık çalışanlarının işini
kolaylaştırmak, bu hastanelerdeki
giderlerin finansmanını sürdürülebilir hale getirmek gibi son derece
çağdaş kavramlar üzerine inşa etmiş
durumdayız’’ değerlendirmesinde
bulundu.
Bir hastane yöneticisinin ‘’Yorgunum
ve huzurluyum’’ sözleriyle başlayan
mektubunu okuyan Akdağ, genel
sekreterlere, ‘’Sağlık çalışanlarının
yüzüne bakın, konuşun ve gülümseyin’’ tavsiyesinde bulundu.
Zaman zaman ‘’acımasız’’ dille kaleme alınmış sağlık haberlerinin basında yer aldığına dikkati çeken Akdağ,
vatandaşların artık daha fazla hak
arama yoluna gittiğini, şikâyetlerle
ilgili önyargılı haberler yapılmaması
gerektiğini söyledi.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
29
İDEAL SAĞLIK
SİSTEMİNİN FORMÜLÜNÜ AÇIKLADI
Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nin (YASED), Türkiye’deki sağlık sektörünü mercek
altına aldığı ‘Türkiye Sağlık Sektörü Raporu’na göre; ideal bir sağlık sistemi için, kamu
maliyetini artırmadan, kalite, maliyet ve erişim aynı ölçüde hedeflenmeli.
Uluslararası Yatırımcılar Derneği
(YASED)’nin önemli çalışma gruplarından olan Sağlığa Erişim Çalışma
Grubu’nun katkılarıyla, Deloitte tarafından hazırlanan ‘Türkiye Sağlık Sektörü Raporu’, sürdürülebilir ve kaliteli
bir sağlık sektörü için genel bakış ve
potansiyel iyileştirme alanlarını ortaya koydu.
Sağlık sektöründe ideal bir sistem
kurulabilmesi için öngörülebilirlik
ve sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda faaliyet gösteren Sağlığa
Erişim Çalışma Grubu tarafından hazırlanan raporun sunumunda, YASED
Yönetim Kurulu Üyesi Güldem Berk30
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
man, Türkiye’nin uzun vadeli programlarında da yer alan katma değerli
ürün ve hizmet üretimi, bölgesel üs
konumuna yerleşmesi gibi hedeflerde sağlık sektörünün öncelikli sektörler arasında yer aldığını söyledi.
Berkman, “Biz yatırımcılar için hukuk
güvenliğinin güçlendirilmesi, hukuki
ve idari öngörülebilirliğin artırılması,
yatırımcı güveninin kazanılması için
öne çıkan hususlardır. Bu doğrultuda, şeffaf sağlık politikalarının etkin
bir diyalog ortamında tüm paydaşlar
ile paylaşılması, sektörün öngörülebilirlik sorununu ortadan kaldıracak,
sektör paydaşlarının daha sağlıklı
planlama yapmalarına imkân sağlayarak, Türkiye’de yapacakları yatırımları artıracaktır.” dedi.
Sektörün Temel İhtiyaçları: Şeffaflık, Diyalog ve Öngörülebilirlik
Türkiye Sağlık Sektörü Raporu’nda,
sağlık sisteminde, gerek genel sağlık
sigortasının kapsamının genişliği, gerek değişen demografik ve ekonomik
göstergeler neticesinde artan kamu
maliyetleri göz önüne alındığında,
kaliteli bir sisteme erişimi sürdürülebilir kılmanın oldukça zorlaştığı vurgulandı. Bunun çözümü yönünde kaliteli bir sağlık sistemi için, etkin veri
kullanımı, sağlık sektöründe yetersiz
kalan üretim ve yenilikçilik anlamında teşvik mekanizmalarının gözden
geçirilmesi, AB ile rekabetçi politikaların geliştirilmesi yönünde veri imtiyaz ve ruhsatlandırma süreçlerinin
hızlandırılması ve de kamu harcamalarını azaltmak amacıyla tamamlayıcı
sağlık sigortası sisteminin yürürlüğe
girmesi gibi hususlar ön plana çıkarıldı.
YASED Genel Sekreteri Özlem Özyiğit, “Harcamaların yönetilmesine ve
kaliteli sağlığa erişimin sürdürülebilir olmasına ilişkin atılması gerekli
adımlar, Şeffaflık, Diyalog ve Öngörülebilirlik olmak üzere temel iyileştirme alanları etrafında toplanmaktadır.
Kamu nezdinde şeffaf sağlık politikalarının etkin bir diyalog ortamında
tüm paydaşlar ile paylaşılması, sektörün öngörülebilirlik sorununu ortadan kaldıracak, sektör paydaşlarının
daha sağlıklı planlama yapmalarına
imkân yaratarak, Türkiye’de yapacakları yatırımları artırmalarını da sağlayacaktır.” dedi.
Kamu da “Diyalog” dedi
“Türkiye Sağlık Sektörü: Sürdürülebilir ve Kaliteli bir Sağlık Sektörü için
Genel Bakış ve Potansiyel İyileştirme Alanları” başlıklı raporun sonuçları, ilgili tüm tarafların katılımıyla
Ankara’da düzenlenen “Türkiye’de
Sürdürülebilir ve Kaliteli Sağlık Sistemine Doğru” isimli konferansta masaya yatırıldı. Konferansta, 2008’den
beri üzerinde çalışılan tamamlayıcı
ve destekleyici sağlık sigortası yönetmelik taslağının en kısa sürede Sağlık
Bakanlığı, SGK ile ilgili tarafların görüşlerine açılacağı bilgisi paylaşıldı.
SGK tarafından hâlihazırda yapılan
bilimsel çalışmaların bu yönetmeliğe
katkı sağlayacağı belirtildi.
Kamu yaklaşımının da YASED tarafından ortaya konulan raporda vurguladığı gibi diyalog, şeffaflık ve öngörülebilirlik değerleri doğrultusunda
olduğu üzerinde duruldu. Ayrıca,
hastaların kaliteli hizmet almaları için
daha fazla sorumluluk üstlenmeleri
gereği, bunun için de tamamlayıcı
sağlık sigortasının devreye girmesi
ve devletin farklı hastalıklara göre
katkı paylarını düzenlemesinin önemine değinildi.
SGK Başkan Yardımcısı Yadigâr Gökalp, çalışmalarının yönünün raporda belirtilen 3 temel alan paralelinde
olduğunu iletirken, veri paylaşımına
yönelik esasları içeren yönetmeliğin
ve mevzuatın düzenlenmesinin öneminin de altını çizdi. Kurum olarak
tanı tedavi kılavuzları alanında yapılan her türlü çalışmayı desteklediklerini, teminat paketinin kapsamının
genişletilmesi için çalışmaların, tıbbi
ve ekonomik değerlendirmeler ışığında sürdürüldüğünü belirtti.
YASED’in de amaçladığı kalite, maliyet ve erişimin dengesinin sağlandığı bir sağlık sektörünün nihai tüm
paydaşların ortak hedefi olduğu vurgulanırken; sağlığa erişim ayağında
Türkiye’nin önemli bir aşama kaydettiği, ancak sürdürülebilir ve kaliteli bir sağlık sistemi ve bu sistemin
bütçesinin finansmanı konusunda
kurumlar arası ve özel sektörün birbiriyle diyalogunun geliştirilmesinin
gerekliliği ortaya kondu.
‘Türkiye Sağlık Sektörü Raporu’ndan satırbaşları
Sağlık Sektörünün 4 Bileşeni Açısından Dünya Karşılaştırmalı Mevcut Durum
Sağlık Hizmet Sunumu Sektörü:
Türkiye Sağlık Sunumu Sektörü GZFT Analizi (SWOT Analizi)
Güçlü Yönler
Zayıf Yönler
• Bilgi ve tecrübe düzeyi yüksek araştırma hastanelerinin varlı- • Sağlık verilerinin raporlama araçları olarak
ğı
kullanılmıyor olması
• Uluslararası yatırımcıların Türkiye’de konumlanmış olması
• Artan sağlığa erişim
• Politika belirleyiciler tarafından performans bazlı yaklaşımların benimsenmiş ve uygulanıyor olması
• Sağlık turizminin politika belirleyiciler tarafından benimsenmiş olması
Fırsatlar
• Önleyici sağlık politikalarının yeterince yaygınlaşmamış olması
• Özel sağlık hizmet sunumu organizasyonlarının yatırım konularında yönlendirilmiyor olması
• Sağlık hizmet sunumunda kamunun kapasite olarak üstünlüğü ve yükü
Tehditler
• Uluslararası yatırımcıların sağlık hizmet sunumuna olan il- • Özel sağlık hizmet sunucularının yeterli finansal kaynak bulamama neticesinde el değiştirmesi ve kalitenin düşmesi
gisi
• Sağlık verilerinin raporlanarak en iyi uygulamaların tespit • Performans yaklaşımının istismar edilerek kalitenin düşmesi
edilmesi
• Sağlık talimatlarının oluşturularak standardizasyon sağlan- • Artan rekabet neticesinde atıl kapasitenin oluşması ve yatırım geri dönüş hızlarının düşmesi
ması
• Artan özel sağlık sigortası sayesinde daha fazla faydalanan • Tıbbi hizmet, teknoloji ve malzeme fiyatlarının, dolayısıyla
maliyetin sürekli artması ve finansmanı güçleştirmesi
olması ve neticede özel sağlık hizmet sunucularının gelirlerinin artması
• Tanı bazlı yerine tedavi bazlı hizmet yaklaşımın oluşması
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
31
Kritik sağlık göstergeleri açısından
Türkiye’nin bir değerlendirmesi yapıldığında; 2009 verileriyle her 1.000
doğumda ortalama 13,1 olan bebek
ölüm oranının OECD’deki %0,4’lük
oranın çok üzerinde olduğu dikkati
çekiyor. Öte yandan 2009 verilerine
göre OECD ülkelerinin ortalama yaşam beklentisi 80 yıl olarak hesaplanırken, Türkiye’de hayat standardının
yükseltilmesi çalışmalarına rağmen
ortalama yaşam beklentisi 74 yıl ile
gelişmiş ülkelerin gerisinde kalıyor.
Dünya ortalamasına bakıldığında,
1.000 kişiye düşen hastane yatağı
sayısı 2,8’dir. En büyük sağlık pazarı
konumundaki Amerika’da 1.000 kişiye düşen hastane yatağı sayısı 3,1
iken, Türkiye, 1.000 kişiye düşen 2,5
hastane yatağıyla dünya ve OECD ortalamalarının gerisinde kalmaktadır.
1.000 hasta başına düşen doktor sayısı ABD’de 2,4 iken Rusya’da 4,3’tür.
Dünya ortalamasında ve Türkiye’de
ise bu oran 1,6 olarak gözlemlenmektedir. 2010 yılı itibarıyla Türkiye’de
toplam 123.447 doktor bulunmakla
birlikte, hasta başına düşen doktor
oranı gelişmiş ülkelere kıyasla geride
kalmaktadır.
1000 kişiye düşen hemşire sayısı ABD’de 10,8, OECD ülkelerinde
8,4, Türkiye’de ise 1,5’dir. Türkiye’de
114.772 hemşire istihdam edilmektedir, ancak doktor başına düşen
hemşire sayısına bakıldığında da,
Türkiye OECD ülkelerinin oldukça
gerisinde kalmaktadır. OECD ülkelerinde 100.000 kişiye düşen yeni mezun hemşire sayısı 39 iken, bu rakam
Türkiye için sadece 6’dır.
Son 10 yılda Avrupa Birliği dâhil birçok ülkede, hastaların hastanelerde
kalış sürelerinin azaldığı görülmektedir. 2000 yılında 8,2 gün olan OECD
ülkelerinin ortalama hasta kalış süresi, 2009 yılı itibariyle 7,2 güne düşmüştür. Türkiye’de ise bu süre ortalamada 4 gün olmakla birlikte, aslında
bu gösterge hizmetin iyiliği ve hızına
işaret etmemekte, hizmet kapasitesinin yetersiz olmasından kaynaklanmakta ve sisteme ek maliyetler
getirmektedir. Türkiye’de kapasite
gereksinimi ancak hasta kalış sürelerinin kısa tutulmasıyla mümkün
olmaktadır.
Türkiye’de 1.400’den fazla hastane
hizmet vermekte olup, bu hastanelerin %34’ü özel sermayelidir. 20002010 yılları arasında Türkiye’deki hastanelerin Bileşik Yıllık Büyüme Oranı
(BYBO) %1,7 iken, özel hastaneler için
bu oran %6,5 olarak gerçekleşmiştir.
Özel hastanelerin bölgesel dağılımına bakıldığında İstanbul, Ankara
ve İzmir ön plana çıkmaktadır. Türkiye’deki özel hastanelerin %48’i,
hastane yataklarının ise %56’sı bu üç
ilden birinde bulunmaktadır.
Türkiye’deki doktorların %59’unun
Sağlık Bakanlığı’na bağlı devlet hastanelerinde görev aldığı, %20’sinin
özel sektörde hizmet vermekte olduğu görülmektedir.
Türkiye’de 2006-2010 yılları arasındaki hastane müracaatları incelendiğinde, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde
%5,6’lık bir BYBO gözlemlenirken,
özel hastaneler için bu oran %32,4’tür.
Devlet ile özel hastaneler arasındaki
bu önemli fark, sektördeki özel teşebbüs yatırımlarının artışına ve sağlık sisteminin liberalleştiğine işaret
etmektedir.
Güldem Berkman
YASED Yönetim Kurulu Üyesi
32
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
Türkiye genelinde hastane yatak
doluluk oranları %64 seviyesindedir.
Sağlık Bakanlığı hastaneleri bu orana
paralel seyrederken, özel hastaneler
%51’lik doluluk oranına sahiptir.
YASED, 32 yıldır
Türk ekonomisinin
hizmetinde…
Uluslararası
Yatırımcılar
Derneği’nin
(YASED)
üyeleri
Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası şirketlerdir. Türkiye’deki
uluslararası doğrudan yatırımcıların 1980’den beri en önemli
temsilcisi olan YASED, yüksek katma değer yaratarak Türkiye’nin
“Dünyanın ilk 10 Ekonomisi Arasına Yükselme” hedefinin gerçekleşmesini desteklemektedir.
YASED, Türkiye’nin, dünyadaki “en
iyi yatırım ortamına sahip ülke”
konumuna getirilmesine katkıda
bulunmayı amaçlamaktadır. Bu
amaçla, bilgi, deneyim ve ilişki ağı
ile Türkiye’de “Uluslararası Standartların ve En iyi Uygulamaların
Yerleşmesi”, “Uluslararası Yatırımlara Kamuoyu Desteğinin Sağlanması” ve “Türkiye’nin Bir Cazibe
Merkezi Olarak Algısının Yükseltilmesi” konularında sorumluluk
üstlenip bu konuda görevler almaktadır.
Ortalama yatış sürelerine bakıldığında ise özel hastanelerde 2 gün olan
süre, Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde ortalama 4,4 gündür.
Sağlık Turizmi: 2010 sonu itibariyle
küresel sağlık turizmi pazarının büyüklüğü 78,5 Milyar ABD Doları olarak
belirlenmiştir. 2012 yılı itibarıyla pazarın büyüklüğünün 100 Milyar ABD
Doları’na ulaşması beklenmektedir.
Türkiye’nin ise bu pazardaki payı %1
civarındadır. Türkiye’de 2010 yılında
medikal turizm pazarının büyüklüğü 850 Milyon ABD Doları olarak
tahmin edilmekte olup, bu rakamın
önümüzdeki 5 yıl içerisinde 1 Milyar
ABD Doları’na çıkarılması hedeflenmektedir. Tedaviler için Türkiye’nin
tercih edilmesinin başlıca nedenleri
arasında; yüksek kaliteli hizmet verilmesi, fiyatların birçok ülkeye nazaran
düşük ve verilen hizmet kalitesine
uygun olması, hekimlerin iyi eğitim
görmüş olmaları, tedavilerde kullanılan teknolojik olanakların yüksek
olması ve Türkiye’nin dünya çapında
bilinen ve tercih edilen bir turizm
merkezi olması sayılabilir.
Tıbbi Cihaz Sektörü:
Türkiye Tıbbi Cihaz Sektörü GZFT Analizi (SWOT Analizi)
Güçlü Yönler
Zayıf Yönler
• Sağlık harcamalarının istikrarlı gelişimi
• İthalata bağımlılık
• Ürün kalitesinin artırılmasına yönelik çalışmalar
• Tedarik zincirinde meydana gelebilecek kalite sorunları
• Bölgedeki diğer ülkelere göre yüksek seviyede gerçek- • Verilerin bulunmaması
leştirilen yerel üretim
• Gelişen yerel üretim
• Yapılan doğrudan uluslararası yatırımlar
Fırsatlar
Tehditler
• Ucuz iş gücü sayesinde yerli üretimin arttırılması
• Artan küresel rekabet
• Üretim yatırımlarının Türkiye’ye çekilmesi
• Yerel üreticilerin küresel pazarda düşük bilinirliği
• Teknolojik bilgi birikiminin arttırılması
• Düşük kaliteli üretim
•
2010 yılı itibarıyla dünya tıbbi cihaz
pazarı 250 milyar doları aşan bir büyüklüğe ulaşmıştır. Dünyadaki en büyük pazarlar sırasıyla; ABD, Japonya,
Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Çin,
Kanada, Rusya, İspanya ve İsviçre’dir.
Türkiye’de tıbbi cihaz pazarı, 2010 yılsonu itibarıyla 1,9 Milyar ABD Doları
tutarında pazar büyüklüğüne ulaşa-
Yerel üretimin hammaddede ithalatına bağımlılığı
rak, dünyadaki en büyük 20 pazardan
biri konumuna yükselmiştir. Öngörülen 2011-2015 dönemi dâhilinde,
tıbbi cihaz sektörünün %6’ya yakın
bir BYBO ile 2,7 Milyar ABD Dolarını
aşması beklenmektedir.
Türkiye’de 1.000’e yakın yerel tıbbi cihaz üreticisi ve tedarikçisi bulunmak-
tadır ve sektörde yer alan oyunculardan 700’e yakın kısmı üretimlerini
ihraç etmektedirler. Yerel üreticiler,
İstanbul, İzmir, Ankara, Samsun ve
Konya olmak üzere 5 şehirde yoğun
olarak yer almaktadırlar. Yerel üreticiler pazardaki talebin %15’ini karşılamaktadırlar.
İlaç Sektörü:
Türkiye İlaç Sektörü GZFT Analizi (SWOT Analizi)
Güçlü Yönler
Zayıf Yönler
• Bölgesel güç olma yolunda önemli bir pazar
• Düşük kişi başı sağlık harcamaları
• Büyüyen ve dinamik nüfus
• Değişken yasal altyapı
• Güçlü yerli üretim kapasitesi
• Atıl kapasiteye rağmen, ithalat bağımlılığındaki artış
• Kalifiye iş gücü arzı
• Benzer ülkelere oranla düşük ilaç fiyatları
• Uluslararası yatırım ilgisinin son yıllarda Türkiye’de yoğun- • Ruhsatlandırma ve geri ödeme süreçlerinin aksaması
laşması
• Yenilikçi ilaç firmaları ile yerel ve jenerik üretimi yapan ilaç
• Geniş Genel Sağlık Sigortası kapsamı
firmaları arasındaki koordinasyon eksikliği
• Genç nüfus neticesinde dengeli sağlık harcaması ve prim • Planlama yapılmasında veri eksikliği
gelişimi
• Fayda / fiyat maliyet yapısının oturmamış olması
• Sektörde yer alan uluslararası oyuncular
Fırsatlar
Tehditler
• Satın alma gücünün yatırım oluşmasında teşvik mekaniz- • Düşen ilaç fiyatları ve artan ıskonto oranları nedeniyle sağlığa erişimde arz güvenliğinin risk unsuru oluşturabilmesi
ması olarak kullanılma olasılığı
• Düşük ilaç tüketiminin, nüfus büyüklüğü göz önünde bu- • Atıl kapasitenin kullanılamaması ve ekonomiye kazandırılamaması
lundurulduğunda gelişim potansiyeli
• Fiyat odaklı kamu politikaları ve düşük gelirli nüfusun orta- • ya çıkardığı talep eğiliminin jenerik ilaç üreticilere sunduğu
potansiyel
•
• Türkiye’nin bölgesel Ar-Ge potansiyeli
•
• Yatırımlar daha verimli kullanıldığı takdirde bölgesel güç
haline gelme ihtimali
İlaca erişimin uzun sürmesi neticesinde sağlık turizmi
olumsuz etkilenmesi
Yenilikçi bilgi birikiminin Türkiye’ye gelmemesi
Maliyet odaklı politikalar neticesinde, üretim yapan uluslararası ilaç firmalarının yatırımlarını geri çekme riski
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
33
Dünyanın en büyük 5 ilaç pazarı sırasıyla ABD, Japonya Çin, Fransa ve
Almanya’dır. Türkiye ise 15. sırada
olup, son yıllarda önemi artan pazarlardan biri olma konumundadır.
Önümüzdeki dönemlerde ilaç sanayinde ürün portföyü, piyasalar, odak/
hasta ilişkileri, tedavi/ilaçlar, ekonomi, üretim ve satış ekseninde birçok
değişim yaşanacağı ve bu değişimin
global ölçüde tüm ülkeleri (piyasaları)etkileyeceği düşünülmektedir.
Türkiye açısından bu değişimi fırsata çevirerek, yatırımların Türkiye’ye
doğrudan yabancı yatırım şeklinde
gelmesini sağlayacak politikalar geliştirilmesine yönelik fırsatlar bulunmaktadır.
İlaç sektörü yatırımlarına bakıldığında ise gelişmekte olan pazarlar ön
plana çıkmaktadır. Ancak son yıllarda
yeni oluşan sahalar incelendiğinde
özellikle gelişmekte olan pazarlardan
Latin Amerika, Çin ve Hindistan’da
yatırımların artmış olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum, Türkiye’nin
de dâhil olduğu gelişmekte olan pazarların cazibe merkezi oluşturduğunu göstermektedir.
Türkiye tutar olarak dünyadaki en
büyük 15. İlaç pazarıdır. Üretim açısından bakıldığında ise en büyük 16.
ilaç pazarıdır. Günümüzde Türkiye,
Avrupa’nın en hızlı büyüyen ilaç pazarlarından biridir. 2010 yılında kişi
başına düşen ilaç harcaması diğer
Avrupa ülkelerine kıyasla düşük olmasına rağmen, Türkiye ilaç pazarı,
Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere ve
İspanya’nın ardından Avrupa’daki
6’ıncı en büyük ilaç pazarıdır.
Türkiye’de kullanılan ilaçların kutu
bazında %75,5’i yerli üretimdir. Tutar
düzeyinde ise yerli ilaçların ağırlığının %49 civarında olduğu görülmektedir. Yıllar içerisinde ithal ilaç oranında hacimsel olarak bir artış olduğu
gözlemlenmektedir.
Türkiye’nin ilaç ihracatı 2000–
2011 döneminde 101 Milyon
ABD Doları’ndan 567 Milyon ABD
Doları’na yükselmiştir. Atıl kapasite
olmasına rağmen, aynı dönemde
Türkiye’nin ilaç ithalatı da artarak 1
Milyar ABD Dolardan 4,7 Milyar ABD
Doları’na yükselmiştir. Bu durum neticesinde cari açığın arttığı ve mevcut
Özlem Özyiğit
YASED Genel Sekreteri
durumda ihracatın ithalatı karşılama
oranının %12 seviyesinde olduğu
gözlemlenmektedir.
Sigorta Sektörü
Türkiye Sağlık Sigortası Sektörü GZFT Analizi (SWOT Analizi)
Güçlü Yönler
Zayıf Yönler
• Sağlık hizmet sunumuna erişim isteğinin artması
• Satın alma gücünün artması ve ekonomik büyüme
• Sağlık sigortasının bölgesel olarak Türkiye genelinde kısıtlı
kalması
• Genel sağlık sigortası sektörünün geniş olması neticesinde
özel sağlık sigortasına yönelik daha az talep olması
Fırsatlar
Tehditler
• Artan satın alma gücüne paralel olarak sağlık sigortası ala- • Risk hesaplamalarında veri eksikliği neticesinde sağlıklı bir
nında büyüme olasılığı
sağlık sigortası pazarının gelişememesi
• Artan kamu sağlık harcamalarına alternatif yaratma zorun- • Özel sağlık hizmet sunucularının, özel sağlık sigortası şirluluğunun doğması
ketleri üzerindeki baskıları neticesinde artan fiyatlar ve sonuç olarak düşen pazar hacmi
• Tamamlayıcı sağlık sigortası sayesinde pazarın büyüme
olasılığı
Türkiye sigorta sektörünün toplam
prim üretiminin yaklaşık %12’sini
sağlık sigortaları oluşturmaktadır.
2011 yılında hayat dışı branşlardan olan sağlık sigortalarında %20
34
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
’lik büyüme ile 1,6 milyar TL’lik
prim üretimi gerçekleşmiştir. Sağlık sigortası sektörü 2006 ile 2010
yılları arasında %14’lük bir BYBO
yakalamıştır. Pazarın önümüzdeki
yıllarda da aynı büyüme trendini
devam ettirmesi ve 2015 yılında pazar büyüklüğünün yaklaşık
2 Milyar ABD Doları’na ulaşması
beklenmektedir.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
35
SAĞLIKTA PERFORMANSIN
İNSAN KAYNAKLARINA
YÖNELİK ÖLÇÜMÜ (4)
Prof. Dr. Kamil Ufuk BİLGİN
Türkiye ve Ortadoğu Amme
İdaresi Enstitüsü (TODAİE)
Sağlıkta Performans Ölçümünde
Karşılaşılan Güçlükler
Sağlıkta Performans Ölçümünde,
daha önce sıraladığımız faydalarının
yanı sıra, karşılaşılan bazı güçlük ve
sorunları da bulunmaktadır. Bu sorunlar, aslında uygulama açısından
karşılaşılan sorunlar olmaktadır. Çünkü performans konusu, teorik olarak
ilgili yazında ele alınıp tartışılıyor olsa
da, uygulamaya aktarılmadan, per-
36
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
formans ölçümünün uygulamadaki
yapı ve işleyişe uyumlu olup olmadığını anlamak pek mümkün olamamaktadır. Bu nedenle, sağlık yönetiminde uygulanmasına ilişkin olarak,
Sağlık Performans Ölçümünün sorunlarını şu biçimde sıralayabiliriz:
• Sağlıkta
Performans Ölçümü,
kamu yönetimi kültürüne henüz
girmemiş ya da Sağlık Yönetiminde yeterince anlaşılamamıştır;
örgütsel yapının da kurulamamasına neden olmuştur;
• Sağlıkta
Performans Ölçümüne getirilen ölçütlerin adı çeşitli
ortamlarda geçmekle birlikte,
özellikle sağlığa özgü bu yeni
ölçütlerin kullanımına ilişkin olarak, geleneksel Sağlık hizmeti ve
yönetimi anlayışına sahip kamu
personelinin direnç gösterdiği görülebilmektedir;
• Sağlık Performans Ölçümüne iliş- • Sağlık
kin ilkeler, ölçütler ve uygulama
aşamalarına dair bir mevzuat düzenlemesi henüz yapılmamıştır;
• Mevzuatın hazır olmaması, Sağlık
Performans Ölçümüne uygun bir
Performans Ölçümünde önemli bir yere sahip olan
kurumsal, takımsal ve bireysel
performans
değerlendirmeleri
açısından da, Sağlık kurum ve kuruluşlarının alıştıkları geleneksel
yapıdan uzaklaşmak istemedikleri
bilinmektedir. Çünkü mevcut değerlendirme sistemi nerdeyse hiç
işlemediği ya da işlevselliğini yitirdiği halde, uygulanmaya devam
edilmektedir. Oysa bu sistemden
ne değerlendiren amirlerin ne de
değerlendirilen personelin memnun oldukları düşünülmektedir;
• Son
olarak, Sağlıkta Performans
Ölçümünün sadece performans
değerlendirme anlayışı getireceği
yanılgısı söz konusudur. Oysa Sağlıkta Performans Ölçümü, performans değerlendirmesini farklı da
olsa kapsamakla birlikte, getirilen
esas yenilik performansın tüm
kuruluşa egemen bir ölçme ve yönetim anlayışı olarak uygulanması
gerektiğidir.
Bu anlamda ele alınacak bir Sağlık
performans ölçüm ve yönetim anlayışında, yönetime önemli sorumluluklar yüklemektedir. Zira Sağlık Performans Ölçümü için yönetimin şu üç
temel görevi yerine getirmesi gerekir
(DPT, 2000:76):
• Sağlık kuruluşunun ortak amacını
ve görevini, kuruluşu oluşturan en
alt sistemlere kadar bu sistemlerin
özel amaçlarını da içerecek biçimde tüm örgüte benimsetmek;
• Sağlık kuruluş birimleri ve insan
kaynakları arasında yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru,
karşılıklı bilgi akışını süratli ve etkin bir biçimde sağlayacak bir iletişim sistemi oluşturmak;
• Sağlık kuruluşu birimlerinin ve ça-
lışanlarının performansını sürekli
geliştirmek için önlem almak. Bu
amaçla, sağlık kuruluşunun tamamı ya da gerekli görülen birimlerini içine alan ve özellikle çalışan
insan kaynakları için bir bireysel
performans ölçüm sistemi oluşturmak ve uygulanmasını sağlamak.
Performans yönetimine ve dolayısıyla Sağlık performans ölçüm ve
yönetimine getirilen eleştirilerin
başında, performans ölçümünün insan kaynaklarının insani özelliklerini
hiçe sayan bir anlayışa sahip olduğu
gelmektedir. Oysa performans ölçümünde bireylerin kurum içindeki
mutluluğu ve memnuniyet esastır.
Bu nedenle, insanilik ilkesiyle, hedef-
lerin ve ölçütlerin ölçülebilir nitelikte
olması sonucu, insan kaynaklarının
nesnel değerlendirmeye tabi tutulması ile bu hedef ve ölçütlerin makul
ölçülerde ulaşılabilir olması gerekmektedir. Yöneticilerin bu konuda,
kuruluştaki insan kaynaklarının farklı
kişilik özelliklerine göre yönetim stratejileri geliştirmeleri gerekmektedir.
Zira iş ortamında insanların kaçınan,
bağımsız, tedirgin, antisosyal, sınırlayıcı, duygusal, narsist veya paranoid
kişilik tiplerini sergiledikleri görülme
ktedir(Miller,2003:419-433).
Sağlıkta Performans Düşüşü
ve Artırılması Sorumluluğu
Sağlıkta Performans Düşüşü
Sağlık insan kaynaklarının performansı, aslında sadece kendi çalışma
miktarının bireysel gücü ve enerjisi
oranında azalıp artmamakta, bunu
etkileyen pek çok başka kurumsal etken bulunmaktadır. Bunları, çalışma
ortamının fiziksel olarak yetersizliği
ve eksik ya da ergonomik olmayan
araç gereç ile malzemenin yetersiz
veya uygun olmamasından başlayıp,
diğer özendirme araçlarının varlığına
ilişkin olarak sıralamak mümkündür.
Zira insan kaynağının çalışması ve
işe özendirilmesi için gerekli ortamın
varlığı ve en uygunluğu, performansı
en çok sağlayan ve artıran etki yapmaktadır. Bu nedenle, performansı
düşüş sürecine sokan etkenleri çalışma ortamının fiziksel olarak giderek
yetersizleşmesi; artan veya değişen
işlerin periyodik görev tanımlarının
giderek yetersiz kalması; başta uyum
olmak üzere gelişme, teknolojik yenilik, yükselme ve diğer konularda
insan kaynaklarına düzenli olarak verilmesi gereken Sağlık hizmetlerinde
yetersizlik; memura çalışması sırasında sağlanan sağlık hizmetlerinin
eksikliği; mevkide ve görevde kalma
güvencesi ile iş sonrası gelecek güvencesi anlamındaki sosyal güvenlikten yoksunluk; gerçek performansa
dayalı ücretleme, yükselme ve ödüllemede yetersiz kalınması; yönetim
olarak liderlik dışı davranışlar sergilenerek, kurum insan kaynaklarına adil
davranılmayıp, İKY başarı ilkelerine
uyulmaması, özendirici olunmaması
ve yönetim katılım ortamının eksik-
liği ya da yetersizliği; son olarak ta
kurum insan kaynaklarının tüm bu
sayılanlara bağlı kalarak veya bireysel çıkarları ile kurumsal çıkarların örtüşmemesi sonrasında performansın
düşüş süreci giderek hızlanacaktır.
Sağlıkta Performansın
Artırılması Sorumluluğu
Sağlık kurumlarında çalışan başta
başhekim, müdür ve sağlık personeli
olmak üzere bütün insan kaynaklarının, istihdam edilme ve aylıklarını
hak etme temel felsefesi gereği performans sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sorumluluk, Sağlık çalışanlarının genel olarak iş performanslarını
ortalama üzeri tutmaları ve giderek
artırma eğiliminde olmaları sorumluluğudur. Ancak, performans sorumluluğu yönetici ve personel açısından
farklı ele alınıp incelenmelidir.
Sağlıkta Yöneticilerin
Performans Arttırma Sorumluluğu
Yöneticinin performans sorumluluğu, hastane insan kaynakları arasında birbirlerini cesaretlendirme,
özendirme ve bilgilendirme yoluyla
bulundukları kurumsal konumdan,
daha iyi bir konuma gelmelerine rehberlik etmektir (Barutçugil 2004:359).
İşe yeni başlayan bir personelin izleyici olduğu, deneyimli ve bilgili
bir yöneticinin ise, kendisine liderlik
edip biçimsel olması gerekmeyen
bir eğitim süreci içinde onun yetişmesine destek verdiği bir personel
geliştirme sürecidir. Böylece izleyici
konumundaki yeni personelin, işini
en iyi biçimde yapması için çaba gösterip performansını artırması için ona
cesaret veren, yol gösteren, bilgi ve
deneyimini aktaran koç’un performans liderliğinde bir rehberlik söz
konusudur.
Koç’a danışanın beklentisi, koçluk yapacak kişiden iyi bir iletişim kurması,
empatik davranması, sorun çözme ve
karar alma sürecinde cesaret vermesi, kariyerini planlaması özendirmesi
beklenirken; suçlayıcı, küçümseyici,
disiplin cezalarıyla korkutucu olmaması, tek yönlü iletişim kurmaması,
kayıtsız davranmaması, açık ve dürüst olması, geri bildirimi görmesi
beklenir. Rehberlikten yararlanacak
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
37
izleyicinin ise, öncelikle bu iletişimi
sürdürmesi, rehberini örnek alması,
görüş ve önerilerini dikkate alması,
koçun bilgi ve birikimine saygılı olması gerekmektedir. Her iki tarafında üzerine düşeni yapması oranında
başarıya ulaşabilecek olan koçluk
etkileşimiyle, performans rehberliği
performansı sağlayıcı ve artırıcı yönde etkin bir rol oynayabilmektedir.
Günlük hayatımızda yaşam koçluğu
ve aile koçluğu örneklerine rastladığımız koçluğun, çalışma hayatı uygulamasında üst yöneticilere liderlik
için “üst yönetim koçluğu”, işe ilgi ve
verimlilik artışı için “performans koçluğu”, işe yeni başlayanlar için “kariyer
koçluğu” yapılabileceği gibi, iş heyecanını yitirmiş, bıkkın ve kararsız kişiler için “girişimci koçluğu” söz konusudur (Esen, 2006:122).
Sağlık Personelinin Performansını
Artırma Sorumluluğu
Hastane personelinin performans
sorumluluğunu, öncelikle onun temel görevi olan kurumsal amaç ve
hedefler doğrultusunda çalışma ve
kendisine verilen görevleri yapma
sorumluluğu olarak anlamak gerekir.
Daha sonra sıralanabilecek sorumlulukları için ise, öncelikle sadık personelin tanımı ve özellikleri üzerinde durulmasında fayda vardır. Buna
38
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
göre genellikle işsever ve çalışkan (Y)
grubu personel özelliği gösteren, sadık personelin esas özelliği hastanenin bütün amaç, yönetim stratejisi ve
politikalarına gönüllü uymasıdır. Sadık personel, çalıştığı sürece kurum
yararına düşünen ve kurum başarısı
için çaba sarf eden personel olarak
tanımlanabilir. Hastanenin varlığı,
ilerlemesi ve başarısı için kendini hep
sorumlu hisseder. Çalıştığı kurumu
dışa karşı savunan ve sadığım diyen,
hastaneyi yuvası gibi gören işsever
ve sadık % 29’luk guruptandır. Bu
nedenle, kurum için en gerekli insan
kaynağıdır. Kriz dönemlerinde “kritik
durumlarda performans değerlemesi”
en yüksek çıkan personeldir. Sürdürülebilir performans yönetiminde,
kurum kaynaklarını israf etmeyip
ekonomik davranan, verimli ve etkili
çalışan personeldir. Diğer taraftan,
iş tatmini ile doğru orantılı olan bireysel performansın artırılması için
insan kaynaklarının sayısal ve niteliksel özellikleri dikkate alınarak performans ölçütleri belirlenip ona göre
performans ölçüm ve yönetimi yapılmalıdır (Bilgin, 2007a:102).
Sonuç ve Öneriler
Sağlıkta bireysel performans ölçümü, öncelikle performans yönetimi
konusu olmakla birlikte, Sağlık hiz-
meti veren başhekim ve müdürler
ile hastanede çalışan sağlık ve diğer
personelin performansını ölçmek
ve yönetmek üzere kullanılabilecek
çok çağdaş bir anlayış ve etkili bir
yönetim işlevidir. Bu yönetsel işlevin
yerine getirilmesi için, ölçmeyi içeren performans yönetimi üzerinde
durulmalıdır. Çünkü performans ölçümünü somut ve sayısal sonuçlara
göre karar alıp uygulayan bir Sağlık/
hastane yönetimi, tanımlanmış sağlık hizmetlerinin etkinliği açısından
büyük önem arz etmektedir.
Performans ölçüm ve yönetiminde
ölçüt ve göstergelerinin ortaya konmasında performans ölçüm süreçleri
esas alınmalıdır. Buna göre, Sağlıkta
Performans Ölçüm ve Yönetimi, örgütsel ve daha çok mali anlamdaki
performansları görmeye ilişkin olmaktadır. Diğer taraftan sağlık çalışanı insan kaynaklarının bireysel girişim,
çaba ve emeklerini ortaya çıkarma
amaçlı performans ölçümü, Sağlıkta Bireysel Performans Ölçümü veya
daha çok bilinen adıyla bireysel performans değerlendirme olmaktadır.
Sağlıkta Performans Ölçümü, süreçleri ve düzeyleri farklı da olsa temel
performans ilkelerine uygun olarak
yapılmalıdır. Bu ilkeler, aslında aynı
zamanda performans ölçütü olarak
ta ele alınan ilkelerdir. Buna göre performans ölçüm ilkeleri ekonomiklik,
verimlilik ve etkinlik ilkeleri daha çok
hastane içi kurumsal kaynakları/girdileri etkilemekte; açıklık, hukukilik
ve hesap verebilirlik ilkeleri ise daha
çok dış ortamdaki hedef kitle hastalara yönelik performans ölçüm ilkeleri olmaktadır.
Sağlıkta bireysel performans ölçümü
veya değerlendirmesi, söz konusu
ilkeler dikkate alınarak yapılması halinde, hastane yöneticileri başhekim
ve müdürlerin kararlarında daha yansız olabilmelerini sağlarken, sağlık ve
diğer personelin hastaneden beklentisi de daha gerçekçi olabilmektedir.
Ancak, bu yeni yönetim işlevinin
amacına uygun olarak yapılması için
bireysel performans ölçüt ve göstergelerinin önceden bilimsel olarak
belirlenmesi gerekmektedir. Bilimsel
olmasıyla ifade edilmek istenen, performans ölçüt ve göstergelerinin iş
analizi ve iş ölçümü sonucuna göre
belirlenmesi gerektiğidir.
Daha çok sayısal veri ve sonuçları
dikkate alan Sağlıkta bireysel performans ölçümü, bu gerçekçi yaklaşımıyla Sağlık hizmetini görev ve iş
tanımına uygun olarak en çok ve en
etkin biçimde veren hastane çalışanı
insan kaynaklarının ödüllendirilmesi ve yükseltilmesi yönünde motive
etmekte; performansı olmayan ortalama Sağlık iş ve etkinliğine sahip
insan kaynaklarına da etkileyici bir
örnek olarak motivasyon sağlayabilmektedir. Ancak, Sağlıkta bireysel
performansın arttırılması sorumluluğu öncelikle yönetici liderliğine ve
koçluğuna bağlı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü, performansı artıran
motivasyon araçları deyince akla ilk
gelen çalışma fiziksel araçları ile iş ortamının iyileştirilmesi sınırlı değişken
olurken; yönetici karar ve eylemleri
ile tutum ve davranışları, performansı daha çok artıran motivasyon araçları olabilmektedir.
***
gıları ve Algılanan Performans Arasındaki
İlişki. Amme İdaresi
Dergisi, 43 (4).
Büyükkılıç, D. - Coşkun, A. (2002). Kamu Yönetimi Reformları Işığında KİT’lerde Kurumsal
Performans Yönetimi. Vermlilik Dergisi, 3.
Caiden, G.E. (1989). The Problem of Ensuring
The Public Accountability of Public Officials . Public Service Accountability: A Comparative Perspective, Kumarian Press.
KAYNAKÇA
Dengiz, G.M (2000). Takım Çalışması Teknikleri,
Academyplus yayınevi, Ankara.
Armstrong, M. (2006). Performance Management. Kogan, London.
DPT (2000). Kamu Yönetiminin İyileştirilmesi
ve Yeniden Yapılandırılması. ÖİK, Ankara.
Akdeniz, A. – Durmaz, F. (1998). Verimliliğin
Genel Performans Üzerindeki Yansımalarını Uygulaması, Dokuz Eylül Üni. İİBF Dergisi, 13 (2).
Ergun, T. - Polatoğlu, A. (1992). Kamu Yönetimine Giriş, TODAİE, Ankara.
Armstrong, M. - Baron, A. (1998). Out of the
Box. People Management 23 July.
Aucoin, P. - Heinktzman, R (2000). The Dialectecs of Accountability for Performace in
Public Management Reform.
International Review of Public Administration
Sciences, 66 (4).
Balcı, A. (2003). Kamu Yönetiminde Hesap Verebilirlik Anlayışı. Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar. Seçkin Yayını, Ankara.
Bilgin, K.U. (2004). Kamu Performans Yönetimi,
TODAİE, Ankara.
Bilgin, K.U. (2007). Kamuda Ölçülebilir Denetime Hazırlık “Performans Yönetimi”. Sayıştay
Dergisi, 65 Özel sayı, Sayıştay Başkanlığı.
Ankara.
Bilgin, Kamil Ufuk (2007a). Performance Management for Public Personnel: Multi-Analysis Approach Toward
Personnel. Journal of Public Personnel Management, 36 (2), USA.
Barutçugil, İ. (2002). Performans Yönetimi, Kariyer yayıncılık, İstanbul.
Bilgiç, R. (2010). İşe İlişkin Tutumlar, İş Rolü Al-
Esen, E. (2006). Koçluk: Yöneticiler için Özel bir
Danışmanlık Modeli. Amme İdaresi Dergisi,
39 (2).
Glendinning, P.M. (2002). Performance
Management:Periah or Messiah, Public
Personnel Management, 31 (2).
Mike, J. (1996). Gelecek Bin Yılda Yönetim. çev.:
Gül, S., Sabah Kitapları, İstanbul.
Miller, L. (2003). Personalities at Work: Understanding and Managing Human Nature on
the Job. Public Personnel Management, 32
(3).
Nohutçu, A. - Balcı, A. (2003). Kamu Yönetiminin Yeni Perspektif ve Dinamizmi:
“Kamu”nun Yönetilmesinden
Kamunun Yönetmesi Anlayışına Doğru”, Kamu
Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar, Seçkin
yayını, Ankara.
Talbot, C. (2007). Performance Management,
The Oxford Handbook of Public Management. Ed.Ewan Ferlie, Oxford Uni.Press.
Walker, J.W. (1980). Human Resource Planing,
McGraw-Hill Publishing Comp., Newyork.
Zehir, C. - Acar, Z. (2005). Örgütsel Yeteneklerin İş Performansına Etkileri. Gazi Ünü.İİBF
Dergisi, 7 (3).
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
39
ÇÖP KUTUSUNA GİDEN SAĞLIK BÜLTENLERİ
BÖYLE MEDYAYA
BÖYLE SAĞLIK PR’CILARI…
Esra KAZANCIBAŞI
Devir, tıpta rekabet devri…
Günümüzde giderek artan sayıda hekim medyada yer alabilmek, hasta çekebilmek için halkla ilişkiler uzmanlarıyla çalışıyor. Ekipleriyle birlikte
uzman hekimleri transfer eden, zincir
hastaneler açan sağlık kuruluşları da
medyaya yaptıkları tanıtım çalışmalarıyla ayaktan muayene ve ameliyat
sayılarını arttırmaya çalışıyorlar.
Sağlık kuruluşlarının yetkilileri ve hekimler ekranlarda, gazete sayfalarında boy göstermeye bu kadar hevesli
iken, sistem kendi dinamiğini yaratıyor. Ortalık kendini medya ilişkileri uzmanı olarak tanıtan kişilerden,
ajanslardan geçilmiyor.
ESKİ BÜLTENLERİ YENİDEN
GÖNDEREN SÖZDE PR’CILAR!
Her gün sağlıkla ilgili onlarca basın
bülteni geliyor. Ancak bunların çoğu
güncel olmayan, yetersiz ya da bayatlamış bilgileri içerdiği için hemen
mail kutumun çöp sepetindeki yerini
alıyor.
Bazı açıkgözler ellerindeki eski, bayat
bültenlere takla attırarak tekrar tekrar medyaya gönderiyorlar. Gazeteci
bu sahteciliği fark etmezse ne ala…
Yok efendim ‘Düğün öncesi gülüş
tasarımı’ymış…. Yok “nikah öncesi gelinlik diyeti”ymiş… Aynı hekimin aynı
cümlelerinin yerini değiştirince; bunlar sağlık PR’ı yaptıklarını sanıyorlar.
Artık yolladıkları bültenleri hiç ciddiye almadığım, açmaya bile gerek
duymadığım böyle PR firmaları ve
PR’cılar var ne yazık ki…
KISACIK BÜLTEN OLUR MU?
Hemen çöpe attığım basın bültenlerinin bazılarını da birkaç paragraflık,
kısacık yazılar oluşturuyor. Oysa sağlıkla ilgili iyi bir basın bülteni emek
ister. Kimi PR’cılar kartvizitinde yazan uzmanlığına karşın bu işi bilmediğinden; kimileri de mesleklerine
saygıları ve özenleri olmadığından
çalışıyormuş gibi görünmeyi tercih
ediyor. Nasılsa masanın öbür ucundaki hekim ya da hastane yetkilisi ‘İyi
bir basın bülteni neleri içermeli” konusunu bilmiyor.
Bir de insanı güldüren mevsimlik ya
da bazı önemli günlere endeksli adeta birbirinin kopyası basın bültenleri
40
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
var… Ramazan’da sağlıklı beslenme… Sağlıklı iftar sofrası için sekiz
öneri… Ramazan’da kilo koruma formülleri gibi.
BİRBİRİNİN KOPYASI BÜLTENLER
Bayram, Ramazan, okulların açılması,
diyabet haftası gibi önemli günlerde
bazı büyük hastanelerin de aralarında bulunduğu sağlık kuruluşlarından
ya da kişisel pr’larını yapan doktorlardan benzer içerikli bültenler adeta
yağmur gibi yağıyor.
Doğrudur, medyada yer almak için
güncel olmak gerek… Ama onca
benzer bilgi karmaşası içinde gazetelere, dergilere ve televizyonlara
gönderdiğiniz bültenin daha farklı,
daha ilginç, daha bilgilendirici olması
gerekmez mi?
Peki ya uygulamada? Bakıyorum da
içerik fakiri, kısacık, bayat ve kopya
bilgilerle dolu bültenlerin medyada
yer alma oranı hiç de fena değil!
Az adam, çok iş felsefesi günümüz
medyasında hakim. Sağlıkta uzman
muhabirlerin sayısı giderek tükeniyor. Artık her işe koşturulan, bu
nedenle hiçbir konuda yeterli bilgiye sahip olamayan muhabirler var.
Böyle bir ortamda kim naftalin kokan
bültenin önüne yeniden servis edildiğini anlayacak? Ya da sağlıkla ilgili
bir basın bültenlerindeki hataları ya
da bilgi eksiğini görecek? Kim bunlara haklarını verip “Çöp” muamelesi
yapacak?
Ne diyeyim… Böyle medyaya, böyle
sağlık pr’cıları…
AB KALİTE ÖDÜLLÜ
A SINIFI HASTANE
 Kanser merkezi
 Kemoterapi merkezi
 Radyoterapi merkezi
 Kanser cerrahisi
 Kalp-Damar cerrahisi
 Tüp bebek merkezi
 Yenidoğan yoğun bakım merkezi
 Genel yoğun bakım merkezi
 PET/CT - 128 Kesitli Multislice CT
Ortadoğu’nun Sağlık Merkezi Şanlıurfa’da...
İmam Bakır Mahallesi Recep Tayyip Erdoğan
Bulvarı No:132 - Merkez/Şanlıurfa
Telefon: +90 414 314 44 46
444 63 00
www.osmortadogu.com
SAĞLIK BAKANLIĞI:
KİŞİ MAHREMİYETİ
BÜTÜN AŞAMALARDA
DİKKATLE KORUNMAKTADIR
Toplumun ve tüm bireylerin sağlığını korumak, hastalıkların tedavisinde
yaygın ve kolay ulaşılabilir bir sağlık
sistemi kurmak, sağlık sektörünü düzenlemek ve denetlemek, Anayasa ve
kanunlarca Bakanlığımıza verilmiş bir
sorumluluktur.
hepsi ulusal ve uluslararası alanda
sağlık ölçütü olarak kullanılan parametrelere ilişkin verilerdir. Bu verilerden elde edilen istatistikler toplum
sağlığının korunmasına yönelik tüm
araştırma ve geliştirme çalışmalarında kullanılmaktadır.
Bu sorumluluğu yerine getirmede
ülke çapında sağlıkla ilgili her türlü
verinin toplanması hayati önem taşımaktadır. Sağlık verileri, Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri Bakanlığımız
tarafından toplanmakta, istatistiksel
analizlerden geçirilerek planlama ve
hizmet sunumunda belirleyici olarak
kullanılmaktadır.
Toplanan verilerden kişi bazlı olanlar,
her bir vatandaşımızın kendi kişisel
elektronik sağlık dosyası içinde bulunmaktadır. Elektronik sağlık dosyasının amacı vatandaşlarımıza
veya yetki verdikleri hekime kendileri hakkındaki
sağlık kayıtlarına erişimine ömür boyu
imkân sağlamaktır.
Bu erişim, kişilerin
kendilerine
sunulan sağlık hizmetleri hakkında
bilgi sahibi olmalarını sağlayacağı
gibi, hekimlerimizin
de hastalarına daha
doğru hizmet vermelerini
sağlayacaktır.
Bu kapsamda sağlık sistemimizde
uzun yıllardan beri kişisel sağlık verileri de toplanmakta, ancak hastalar
ile karşılaşan ilk sağlık görevlisinden
başlayarak Bakanlığımıza kadar tüm
aşamalarda kişi mahremiyetine gerekli özen gösterilmektedir. Hasta
kayıtları ve dosyaları ile başlayan veri
toplama süreci, Bakanlığımıza kadar
uzanan bir süreçte gerekli şekilde işlenip analiz edilerek sonlanmakta ve
tüm aşamalarda kişi mahremiyeti dik- Elektronik kişisel sağlık kayıtlarının
belli standartlara uygun olarak topkatle korunmaktadır.
lanması, güvenli bir şekilde saklanSağlık kayıtları ve bunlardan oluşan ması, doğru zamanda doğru yerden
sağlık istatistikleri, daha sonraki aşa- erişiminin sağlanması konusunda
malarda gerektiğinde akademik araş- gelişmiş tüm dünya ülkeleri çeşitli çatırmalara da kaynak oluşturmakta ve lışmalar yapmaktadır. Bakanlığımızbu yönüyle de büyük önem taşımak- ca yürütülen Sağlık Net projesi, bu
tadır. Ancak bu alanda da veriler, kim- alanda dünyada önde gelen çalışmalik bilgilerinden arındırılmakta ve kişi lardan birisi durumdadır. Elektronik
mahremiyetine zarar verilmemesine kimlik kartlarının ülkemizde yaygınözen gösterilmektedir.
laştırılması projesi ile paralel olarak
Sağlık Net sistemi, on yıllardır devam önümüzdeki yıllarda vatandaşlarımızın bizzat kullanımına açılması planeden veri toplama çalışmalarını ileri
lanmaktadır.
teknoloji ile elektronik ortama taşımayı amaçlayan büyük bir ulusal pro- Bakanlıkça toplanan verilerin güvenjedir. Sağlık Net ile toplanan verilerin liği teknik, idari ve hukuki güvence
42
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
altındadır. Gerçek kişi verilerine hiçbir
surette erişim mümkün olmamakta,
bu veriler gerekli şekilde şifrelenerek
ve/veya maskelenerek, 27001 bilgi
güvenliği sertifikasyonuna sahip bir
veri merkezinde tutulmaktadır. Hiçbir
seviyede hiç bir Bakanlık çalışanı, kişi
bazında sağlık bilgisine ulaşamamaktadır.
663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname’nin 47 Maddesi ile Bakanlığımızın bilgi toplama, işleme
ve paylaşma yetkisi düzenlenirken
8/j maddesi ile de toplanan verilerin
mahremiyetinin sağlanması yükümlülüğü getirilmiştir.
SAĞLIKTA
MAHREMİYET DÖNEMİ GELİYOR
Sağlık Bakanlığı, hasta bilgilerinin işlenmesi ve mahremiyetinin sağlanması için yeni bir
yönetmelik taslağı hazırladı. Taslağa göre, kişi isterse sağlık sisteminde kayıtlı olan bazı
sağlık bilgilerini sistemden sildirebilecek. Ancak şahıs kamunun sağlığını ilgilendiren bir
hastalığa sahipse, istese bile bu özel bilgileri sistemden silinmeyecek.
Sağlık Bakanlığı, ‘Kişisel Sağlık Verilerinin İşlenmesi ve Veri Mahremiyetinin Sağlanması Hakkında Yönetmelik
Taslağı’nı tamamladı. Tüm kişisel sağlık verilerinin kayıt altına alınabilmesi
için yapılacak uygulamada, veri mahremiyetinin sağlanması, işlenmesi
ve işleyecek gerçek ve tüzel kişilerin
uyacakları esas ve usulleri belirlendi.
Yönetmelik tüm kurum, kuruluş ve
şahısların görüş ve önerilerine açıldı.
Taslağa göre, kişisel sağlık verileri,
mevzuatla belirlenen görev alanına
ve toplanma amacına uygun, sınırlı,
ölçülü, doğru, tam, tutarlı ve güncel
şekilde hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olarak işlenecek. Kişisel
sağlık verileri, koruyucu hekimlik, tıbbi teşhis, tedavi ve bakım veya rehabilitasyon hizmeti gibi kişiye özel ya
da toplum sağlığı, sağlık politikalarının geliştirilmesi, sağlık hizmetlerinin
yönetimi ve planlanması, finansmanı,
sağlık sigortacılığı, bilimsel araştırma
ve istatistik gibi toplumsal amaçlarla
uygun şekilde işlenebilecek.
Sağlık verilerinin işlenmesinde vatandaşın açık rızası aranacak. İlgili
kişinin rıza veremeyecek durumda
olması durumunda yasal temsilcisinin, çocuklarda kendi rızasının yanı
sıra ana ve babasının veya yasal temsilcisinin rızası alınacak. Kişinin sağlık
durumunun diğer kişileri veya toplum sağlığını tehdit etmesi halinde
bakanlık veya bağlı kuruluş yetkilisi
izniyle tehlike altındaki kişilerle ve
ilgili kurumun yetkilileri ile paylaşım
yapılabilecek. Kişisel sağlık verileri,
veri sorumlusunun denetiminde ve
bu konuda görevlendirilen kişilerce işlenecek. Kişisel sağlık verilerini
işlenmesinde görev alan herkes sır
saklama yükümlülüğü altında olacak.
Kişisel sağlık verilerinin uluslararası
kuruluşlarla paylaşımına uluslararası
hukuka uygun olarak bakanlıkça izin
verilebilecek. Eğitim ve bilimsel araştırmalar kapsamında kişisel sağlık verilerinin işlenebilmesi için ilgili kişinin
ayrıntılı olarak bilgilendirilip rızasının
alınması zorunlu olacak. Rızaya bağlı
olarak kişisel sağlık verilerinin işlenmesinde ilgili kişi ile şu bilgiler paylaşılacak: “Veri işleyen kurum-kuruluş
veya kişiye ait bilgiler, veri işlemenin
amacı, cevap verme zorunluluğunun
bulunmadığı”
Vatandaş, sağlık verilerini isteme
hakkına sahip ve veri sorumlusu da
bu bilgileri vermekle yükümlü olacak. Kişi, istediği zaman kendisiyle
ilgili verilerin bulunduğu veri sorumlusundan, gerçekleştirilmiş veya gerçekleştirilmekte olan işlemlerle ilgili
kayıtlarının düzeltilmesini, dondurulmasını, sildirilmesini ya da güncellenmesini yazılı veya elektronik ortamda
isteme hakkına sahip olacak. Ancak
kamu sağlığı ve güvenliğini ilgilendiren hallerde veriler silinemeyecek.
Yönetmelikle korunan verileri, kendisine veya başkasına yarar sağlamak
veya başkasına zarar vermek amacıyla hukuka aykırı olarak işleyenler hakkında işlem yapılacak. Yönetmelik
gereklerini yerine getirmeyen kamu
görevlileri için bağlı oldukları disiplin
amirliğine bildirim yapılacak. Varsa
yetkileri iptal edilecek.
Hasta ve Hasta Yakını Haklarını Savunma Derneği Başkanı Avukat İlhan
Yetişgin, hasta mahremiyeti konusunun insan haklarıyla ilgili olduğunu
ifade ederken; “Kişinin gizli olan bilgileri korunmalı. Eğer mahremiyet
zedelenirse, kişi savunmasız olur. Bu
anlamda taslağı çok olumlu bulduk”
dedi. Konuyla ilgili en çok bayanlardan şikâyet alındığını belirten Av.
Yetişgin, “Özellikle hamilelik konularında hassas davranılması gerekiyor.
Bayanlar, hamilelikleri hakkında bir
başkasına bilgi vermek istemeyebiliyor. Ancak sağlık personeli, uygun
olmayan zamanda uygun olmayan
biçimde bunu açıklayabiliyor. Bunun
sebebi de bazı sağlık personellerinin cahilliği. Olmadık zamanda, gizli
kalması gereken şeyleri başkalarına
aktarabiliyorlar. Erkekler ise hasta olduklarının bilinmesini istemiyor. Kamuda görevli olanlar hastalandıklarının duyulmasını istemiyor. Bu, sosyal
hayatta kişiye sıkıntı yaratabiliyor.”
diye konuştu.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
43
AMBULANSLARA YENİ DÜZENLEME
TSE’nin denetiminden geçmeyen
ambulans trafiğe çıkamayacak. Ambulansların periyodik muayenelerinin 10 Nisan 2013 tarihine kadar yapılması gerekiyor.
Türk Standartları Enstitüsü’nden
yapılan açıklamaya göre, Sağlık Bakanlığı tarafından çıkartılan ‘’Ambulanslar ve Acil Sağlık Araçları ile Ambulans Hizmetleri Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’’ 10 Nisan 2012 tarih ve 28260
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girdi.
Söz konusu yönetmelik ile 10 Nisan
2012 tarihinden sonra tescil edilecek ambulanslarla, 10 Nisan 2012
tarihinden önce tescil edilmiş (halen
trafikte olan) ambulansların periyodik muayenesinin yapılması görevi
TSE’ye verildi. Bu görev kapsamında
TSE’nin trafiğe henüz çıkmamış ve
halen trafikte olan ambulansların
periyodik muayenesini, TS EN 1789
standardı ve söz konusu yönetmelikte belirtilen hükümler çerçevesinde yapması öngörülüyor. Periyodik
muayene sonucunda TSE’den ‘’TSEAmbulans Uygunluk Belgesi (Ek-C)’’
almaya hak kazanan ambulansların
kullanımı mümkün olacak; uygunluk
belgesi alamayan ambulanslar ise il
sağlık müdürlüklerinin onayı ile ilgili
valiliklerce trafikten men edilecek.
TSE Otomotiv Merkezi Başkanlığı, bu
görev kapsamında ilk aşamada 10
Nisan 2012 tarihinden
44
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
sonra tescil edilmiş ve henüz trafiğe
çıkmamış 340 ambulansın periyodik
muayene işlemlerini gerçekleştirdi.
İkinci aşama ise Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 81 ilde halen hizmet
veren yaklaşık 6 bin ambulansın ilk
tespit periyodik muayenesinin yapılmasını kapsıyor. 81 ilde yaklaşık 6 bin
ambulansın standartlara uygunluğunu denetleyecek olan TSE, kuracağı
sistem ile her ambulansın bir kimlik
numarası aracılığı ile takibini sağlayacak. Böylece ambulans sayısının
illere göre dağılımı, bu ambulanslardaki kritik cihaz ve ekipmanın durumu tek tuşla öğrenilebilecek. TSE’nin
yapacağı periyodik muayenede,
ambulansların ABS fren sistemi olup
olmadığından, çarpma testlerinden
geçip geçmediğine kadar pek çok
standarda uygunluk şartı aranacak.
Standartlara uymayan ambulanslar
il sağlık müdürlüklerinin onayı ile trafikten men edilecek.
Bakanlığın ilgili yönetmeliğine göre
halen hizmet veren bu ambulansların periyodik muayenelerinin 10 Nisan 2013 tarihine kadar yapılarak eksikliklerin giderilmesi gerekecek. TSE
Otomotiv Merkezi Başkanlığı, Aralık
ayı itibarıyla başladığı ikinci aşama
çalışmalarını 4 aylık sürede tamamlayacak. 81 ilde yapılacak periyodik
muayeneler için 30 kişilik bir ekip görevlendirildi.
TSE Otomotiv Merkezi Başkanlığı
bünyesinde yapılacak periyodik muayenelerde, TSE EN 1789 standardı
koşulları ve Sağlık Bakanlığı’nın ilgili
yönetmeliğinde belirtilen hükümlere uygunluk aranacak. Bu kapsamda
15 yaşını geçmiş ambulanslar ile ABS
fren sistemi olmayan ambulansların
hizmet vermesi hiçbir şekilde mümkün olmayacak.
“TSE-Ambulans Uygunluk Belgesi
(Ek-C)” için ayrıca tasarım ile donanımda kullanılan tüm elektrik aksamı, cihaz ve malzemelerin montaj
ve özellikleri, malzemelerin yangına
dayanıklılığı, sedye ve koltukların ilgili standartların şartlarını karşılayıp
karşılamadığı konularında ayrıntılı
denetimler yapılacak.
TSE tarafından gerçekleştirilecek
bu hizmet, Türkiye’de kamu sağlığı alanında önemli bir eksikliğin
giderilmesini de sağlayacak. TSE
Otomotiv Merkezi Başkanlığı, “TSEAmbulans Uygunluk Belgesi (Ek-C)”
alan araçların takibinin yapılabileceği web tabanlı bir sorgulama sistemi kuracak. Bu sistem sayesinde
hangi ilde kaç ambulans olduğu, bu
ambulanslarda hangi kritik cihaz ve
ekipmanların bulunduğu, söz konusu cihazların bakım ve kalibrasyonlarının yapılıp yapılmadığı tek tuşla
öğrenilebilecek.
GÖZLÜĞE RAĞMEN GÖREMİYORSANIZ
‘KERATOKONUS’
OLABİLİRSİNİZ
Bulanık görme, göz tembelliği, ışıkta
saçaklanma, aşırı dağılma, gözlüğe
rağmen görememe gibi göz problemleri olanların mutlaka bir doktora
gitmesi gerekiyor. Tüm bu şikâyetleri
barındıran kişi 15-20 yaş arasında
bir genç ise öncelikli olarak uzmana
gözükmesinde fayda bulunuyor. Bu
rahatsızlığın adı tıp dilinde keratokonus olarak adlandırılıyor. Keratokonus, araba kullanma, bilgisayarda
yazı yazma, televizyon izleme veya
okuma gibi bazı faaliyetleri güçleştiriyor. Tedavisi yapılmazsa daha az
görmeye sebep olabiliyor.
Keratokonus, gözün saydam tabakası olan korneanın ilerleyici miyop ve
astigmat ile birlikte incelmesi ve sivrileşmesinden oluşan bir göz hastalığı.
Hastalığın görülme sıklığı 2 binde bir.
Ancak daha çok 15’li yaşlarla fark edilen bir hastalık olması sebebiyle tedavisi büyük önem taşıyor. 40 yaşına
kadar ilerleyen hastalık daha sonra
durağanlaşıyor, ancak bu vakte kadar
tedavi ettirmeyenlerde büyük oranda görme kaybı yaşanıyor.
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma Hasta-
nesi’nde 2 ay önce hizmet vermeye
başlayan Keratokonus Merkezi, bu
hastalık teşhis ve tedavide önemli
işlere imza atıyor. Corneal CrossLinking (CCL) yani kroslink, sert lens
ve halka tedavisi yöntemleriyle görme kabiliyetleri artan hastalar, tedavi
olmak için para harcamasına gerek
kalmadı. Ankara’da devlet hastanesi
olarak sadece Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi’nde kurulan merkezde
ayrıca lazer tedavisi ile hipermetrop,
miyop ve astigmat rahatsızlığı olanlar gözlüğü terk ediyor.
Klinik Eğitim Sorumlusu Doç. Dr. Nurullah Çağıl, Keratokonus Merkezi ile
ilgili bilgi verirken 3 uzmanın sadece
bu hastalığın teşhis ve tedavisi ile ilgilendiğini anlatıyor. Çağıl’ın verdiği
bilgiye göre 2 ay önce hizmet vermeye başlayan merkeze Türkiye’nin birçok ilinden hastalar geliyor. Bugüne
kadar 35 keratokonus operasyonu ve
60 lazer tedavisi uygulandı.
Merkezin en önemli özelliği ise son
teknoloji cihazlarla donatılmış olması. Göz tembelliği, ışıkta saçaklanma
ve dağılma, gözlüğe rağmen görememe şikâyeti olan hastalar burada
topografi cihazıyla yapılan ölçümlerde büyük oranda keratokonus hastası olup olmadıkları anlaşılıyor. Ameliyat ve sonrası takipler için önemli
olan cihazların hemen hepsi mevcut.
Doç. Dr. Nurullah Çağıl, “Şikayetleri
nedeniyle hastane hastane gezen ve
teşhis konulmakta zorlanılan hastalar
merkezimizde hemen tedaviye başlıyor. Genellikle genç yaşlarda ortaya
çıkan bu hastalığın tedavisinde kroslink, sert lens ve halka tedavisi yöntemleri uygulanıyor. Bunların hepsini
uzmanlarımızla burada yapıyoruz.”
dedi.
Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi
göz kliniği servisinde 13 uzman ve
6 asistanla çalıştıklarını anlatan Doç.
Dr. Çağıl, iki aydır hizmet veren Keratokonus Merkezi’nin sadece kendi
doktorları değil başka hastanelerden
gelen doktorlara da eğitim verildiğini
anlatıyor. Göz hastalıkları ve tedavisinde bireylerin dikkatinin önemine
vurgu yapan Çağıl, “Gelecekte eyvah
dememek için şikâyetleriniz çoğalmadan bir doktora başvurun. Erken
teşhis her zaman hastalığın ilerlemesini önler.” diye sözlerini tamamladı.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
45
JİNEKOLOJİK HASTALIKLAR VE
JİNEKOLOJİK KANSERLERDE
LAPAROSKOPİK AMELİYATLAR
Doç. Dr. Mert GÖL
Medical Park İzmir Hastanesi
Laparoskopinin Anlamı
İlk başladığı yıllarda sadece kadın
hastalıklarında teşhis amacı ile kullanılan laparoskopi son 20 yıldır jinekolojik hastalıklarının teşhisi dışında
tedavisi amacıyla uygulanan bir yöntem olmuştur. Laparoskopi, ilk olarak
Almanya’da Prof. Kelling tarafından,
1900’lü yıllarından başında köpekler
üzerinde uygulanmıştır. Laparokopi
kısaca karın boşluğunun gözlenmesi
ve gerektiğinde uygun aletler kullanılarak çeşitli kadın hastalıklarının
tedavisidir.
Nasıl Yapılır?
Laparoskopid işlem genel anestezi
altında yapılır. Uygulanacak cerrahi
46
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
işleme göre hastanın bacakları düz
konumda veya lithotomi pozisyonu
dediğimiz, jinekolojik muayene pozisyonuna getirilmektedir. Göbek
deliğinin en iç kısmından bistüri ile
yaklaşık 0.5 mm’lik bir kesi işlemi
yapıldıktan sonra Veres iğnesi adı verilen özel bir iğne ile karın boşluğu
içine girilir. Bu iğnenin amacı karın
boşluğuna karbondioksit gazının
verilmesini sağlayarak, karın içinin
şişmesi ve dolayısıyla barsakların karın içinde yukarı ve yanlara gitmesini
sağlamaktır. Böylece uygulanacak
cerrahi işlem için uygun bir boşluk
yaratılmakta ve trokar adı verilen özel
boruların karın içine girerken iç organ zedelenmesini önlemektir.
Karın şişliği yeteri düzeyde sağlandıktan sonra, göbek deliğinden 10
mm genişliğinde ki trokar girilmektedir. Trokarın içinden ışıklı bir teleskop
yerleştirilir ve bu teleskopun arkasına kamera yerleştirilerek organların
cerrahın karşısındaki bir ekrandan
görülmesi sağlanır. Teleskop yerleştirildikten sonra, hasta trendelenburg
pozisyonu denilen, baş aşağı pozisyonuna getirilir, bu sayede barsaklar
karın boşluğunun üst kısımlarına
çıkarak cerrahi işlem yapacağımız
alt karın bölgesindeki rahim, yumurtalıklar ve tüplerin rahat görülebilir
hale gelmesi sağlanır. İlk gözlemden
sonra sol kasık bölgesinden ve orta
hattan 5 milimetrelik iki kesi daha
yapılır ve buralardan da trokarlar yerleştirilir. Ameliyatı bu trokarlardan
yerleştirilen özel laparoskopik aletler
ile yapılır. Ameliyatın tipine göre hastanın sağ tarafından bir adet daha 5
mm trokar girilebilinir. Ayrıca yine
vaginal yoldan uterusun hareketini
sağlayan çeşitli uterus manipula-
tör’leri ameliyat tiplerine göre kullanılabilmektedir.
İnfertilite (Çocuk Sahibi Olmada
Güçlük): Açıklanamayan infertilite
vakalarında, rahim filminde tüplerde
tıkanıklıktan şüpheleniliyorsa veya
tedavilere rağmen gebe kalamayan
hastalarda laparoskopi uygulanabilir.
Kronik kasık ağrısı: Laparoskopinin
tanısal amaçlı kullanım alanlarından
bir diğeri de açıklanamayan kronik
kasık ağrısı vakalarında bu durumun
nedenlerini araştırmaktır. Kronik kasık ağrısı için en az 6 ay süreli ağrının olması gerekmektedir. Fakat bu
süre kesin kriterlere dayanmamakta
ve 3 aydır ağrıları belirgin derecede
devam eden hastalarda da kronik
kasık ağrısından şüphelenilmelidir.
Laparoskopi kronik kasık ağrısı olan
hastalarda nedeni ortaya koymak
ve tedavi amaçlı yapılır. Kronik kasık
ağrısı nedeniyle laparoskopi yapılan
hastalarda en çok karşılaşılan 2 hastalık karın içi yapışıklıklar (adhezyon)
ve endometriozis dir.
Over kistleri: Ameliyat öncesi iyi
huylu olduğu düşünülen çok büyük
boyutlu over kistlerinde bile laparoskopi uygulanabilmektedir. Yumurtalık kisti olan hastalar özellikle genç
yaşta oldukları için, laparoskopik yaklaşım tercih edilmeli, çok gerekmedikçe laparotomi yapılmamalı, yani
karın açılmamalıdır. Over kistlerinin
laparoskopik tedavisinde kist tamamen çıkarılmalı, sadece kist içeriği
boşaltılmamalıdır. Bu durumda bu
kistlerin tekrarlama olasılığı oldukça
fazladır. Ayrıca patolojik tanı olasılığı
kalmamaktadır.
Myom (Myomektomi): En sık karşılaşılan kadın hastalıkları problemi
LAPAROSKOPİ UYGULAMA ALANLARI
Diagnostik (Tanısal)
İnfertilite
Operatif (Cerrahi)
Kronik Kasık Ağrısı
olan myomlar, rahimden köken alan
düz kas tümörleridir. Genellikle iyi
huylu olan bu tümörlerde hasta rahimin kalmasını istiyorsa sadece myomun çıkarıldığı laparoskopik myomektomi uygulanabilinir.
Histerektomi: Son yıllarda Avrupada oldukça sık uygulanmasına
rağmen, maalesef Ülkemizde karın
açılarak yapılan tipi en sık uygulanan
yöntemdir. Artık laparoskopik rahim
alma ameliyatları uygun merkezlerde
en zor vakalarda bile yapılabilmekte
ve açık olarak yapılan rahim alma
ameliyatları tercih edilmemektedir.
Tüp Ligasyonu (Tuba Ligasyonu) :
İlk defa 1880 yılında Toledo tarafından uygulanmıştır. Laparoskopinin
en sık uygulandığı alandır. Amaç tüplerin bütünlüğünü bozarak gebelik
oluşmasını engellemektir. Çok yüksek başarı oranları mevcuttur.
Dış gebelik: Kadın hastalıklarının en
sık gorulen acil ameliyat gerektiren
hastalığıdır. Laparoskopi başarılı bir
şekilde uygulanmaktadır.
Yapışıklıklar: Uzun süreli kasık ağrısının en önemli nedenlerinden
biridir. Genelde önceden geçirilmiş
operasyonlara ya da enfeksiyonlara
bağlı olarak gelişir. Laparoskopi ile
bu yapışıklıklar çok iyi bir şekilde açılabilmekte ve hastalar ağrılarından
kurtulabilmektedirler.
Polikistik over sendromu: En
önemli kısırlık problemlerinden biridir. Laparoskopi ile polikistik over yüzeyine çok sayıda alandan delik açılarak yumurtlamanın kolaylaştırılması
sağlanabilir (drilling). Bazı otörler bu
işlem ile adhezyon sıklığının artabileceğini belirterek yapılmamasını
önermektedirler.
Kanserler: Özellikle Fransız otör
Daniel Dargent’ın katkılarıyla jinekolojik kanserlerde laparoskopi uy-
• Yumurtalık kistleri Kistleri
• Myom (Rahim Urları)
• Histerektomi (Rahim alınması)
• Tüplerin Bağlanması
• Dış Gebelik
• Yapışıklıklar (Adhezyon)
gulamaları son yıllarda artan sıklıkta
kullanılmaya başlanmıştır. Rahim,
rahim ağzı ve erken evre yumurtalık kanserlerinde bile laparoskopik
cerrahi uygulanabilmektedir. Lenf
bezleri laparoskopik lenfadenektomi
adı verilen yöntemle oldukça başarılı
şekilde çıkarılıp, kanserli hastalarda
açık cerrahi ile benzer oranda sağ
kalım oranları yakalanabilmektedir.
Hastanemizde en ileri düzey cerrahi
ameliyat tekniği olan rahim ağzı kanserlerinde uygulanan Radikal Histerektomi Ameliyatları Laparoskopik
yöntemle yapılmaktadır.
Mesane ve rahim sarkması: Özellikle karın açılarak veya vaginal yoldan
yapılan cerrahi tekniklerden ziyade,
rahim sarkması olan ve rahmini aldırmak istemeyen hastalarda veya
mesane sarkması olan hastalara laparoskopik olarak MESH adı verilen
özel asıcı ağların yerleştirilmesi önerilmektedir.
Endometriozis: Myomdan sonra
en sık görülen kadın hastalığıdır. Yumurtalarda kist gelişimine veya karın
zarında ağrılı lezyonlara yol açar. En
önemli bulgusu hastalarda şiddetli adet sancılarına neden olması ve
hastaların çocuk sahibi olamamasıdır. Kesin tanısı laparoskopi ile konur.
Kistler veya karın zarındaki lezyonlar
aynı seansta tedavi edilirler.
Tuba-ovarian Apse: Overlerin (yumurta) ve tüplerin birlikte tutulduğu
iltihabi bir hastalıktır. İleri vakalarda
büyük boyutlarda apselere neden
olabilir ve antibiotik tedavisine cevap vermez. Laparoskopik olarak
apse drenajı veya gerekli durumlarda
yumurta ve tüp alınabilir.
SILS (Sadece Göbek Deliğinden Girilerek Uygulanan Laparoskopik Cerrahi): Klasik laparoskopik ameliyatlarda karında 3 veya 4 delik açılarak
operasyon yapılırken bu yöntemde
• Polikistik over Sendromu
• Kanserler
• Mesane ve Rahim Sarkması
• İdrar kaçırma
• Endometriozis
• Tuba-ovarian apse
sadece göbek deliğinden girilerek
laparoskopik ameliyatlar yapılmaktadır. Klasik laparoskopik ameliyatlara
göre bu yöntemin avntajları hastanın
daha az ağrı duyması ve daha kozmetik olması olarak söylenebilir. Bu
yöntem laparoskopik ameliyatların
bir ileri aşamasıdır ve özel aletler sayesinde yapılmaktadır. Bu yöntemle
klasik laparoskopik ameliyatlarda yapılabilen hemen, hemen tüm ameliyatlar yapılabilmektedir. Kliniğimizde
rahim alma ve yumurtalık kistlerin
alınma ameliyatlarını SILS yöntemi
ile uygulayabilmekteyiz. Yine kliniğimizde dünyada ilk kez yapılan bir
ameliyat ile sadece göbek deliğinden
girilerek aynı hastada hem böbreğin,
hem de rahmin alınması ameliyatını
gerçekleştirdik.
Hangi hastalara
laparoskopi uygulanmaz?
Son yıllarda gelişen teknolojiyle eş
orantılı olarak laparoskopi artık hemen hemen her durumda uygulanabilmektedir. Eskiden şişman hastalarda uygulanmaması gerektiği
belirtilirken, son yıllarda çıkan yayınlarda özellikle şişman hastalarda çok
avantajlı olabileceği gösterilmiştir.
Bizim uygulamalarımızda da rahimi laparoskopik olarak alınan şişman
hastaların ameliyat sonrası çok rahat
ettiği ve bu hastalarda en çok korkulan yara yeri açılması ve iltihaplanmasının hiç görülmediği belirtilmektedir. Yine benzer olarak daha önceden
karın ameliyatı geçiren hastalarda
laparoskopik uygulamalar pek tercih edilmezken, artık hasta kaç tane
ameliyat geçirirse geçirsin laparoskopi başarılı bir şekilde uygulamaktadırlar. Ayrıca gebelikte bile laparoskopik uygulamalar gerektiğinde
anne ve bebeğine zarar vermeyecek
şekilde uygulanabilmektedir.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
47
Avantajları
• Kan pıhtısı ya da karbondioksitin
Laparoskopi ile ilgili en sık sorulan
sorulardan birisi kozmetik bir problem yaratıp yaratmayacağıdır. Tüm
kesiler kolay gizlenebilecek bölgelerde bulunmakta ve hemen hemen
hiç iz bırakmamaktadır. Bu belkide
laparoskopinin en az önem arz eden
avantajıdır. Diğer avantajları ise:
• Enfeksiyon
• Kanama
• Ağrı
• Verilen gazın batın boşluğuna de-
dolaşıma geçerek emboliye neden olması (tıkanıklık)
• Kaslarda kesi yapılmaz sadece de-
ğil de cilt altına verilmesi sonucu
gelişen amfizem
• İşlem sonrası kesi yerine bağlı gö-
Bunların dışında verilen karbondioksit tamamen boşaltılamadığı için, gaz
diyaframı yukarıya doğru itebilir ve
ameliyat sonrası bir süre özellikle sağ
tarafta omuz ağrısı görülebilir. İşlem
sırasında her an için açık cerrahiye
geçme olasılığı mevcuttur. Bu gelişen
bir komplikasyon ya da işlemin L/S ile
yapılamayacak durumda olması nedeni ile olabilir.
lik açılır
rülen ağrı en az seviyededir.
• Enfeksiyon riski çok düşüktür
• Ameliyat sonrası karın içinde yapışıklık riski daha azdır.
• Normal hayata ve işe dönüş çok
çabuk olur
• Yara yeri fıtığı görülme riski çok
azdır.
• Bazı
durumlarda açık cerrahiye
göre daha kolay bir görüş alanı
sağlar.
• Kanser vakalarında, ameliyat son-
rası hastanın radyoterapi veya
kemoterapi tedavileri daha erken
dönemde başlar
Komplikasyonları
Laparoskopide de birtakım komplikasyonlar görülebilir. Cerrah ne kadar tecrübeli ise komplikasyon oranları daha az görülür
• Genel anesteziye bağlı komplikasyonlar
• Barsak, mesan damar gibi yapılarda zedelenme
48
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
Mini Laparoskopi (Mikrolaparoskopi)
Teknolojideki baş döndürücü gelişmeler laparoskopi tekniklerinin ve
cihazlarının da gelişmesine olanak
tanımıştır. lasik laparoskopi 10 ve 5
milimetrelik trokar ve aletlerle yapılırken son birkaç yıl içinde daha
ince ve küçük aletler ve teleskoplar
üretilmiştir. Bu araştırmalardaki asıl
amaç maliyetleri düşürmek olmasına
karşın ofis laparoskopisi gibi bir gelişmeye de yol açmıştır. Mikro laparoskopide kullanılan trokar ve aletler 2-4
milimetre çapındadır. İşlem muayenehane şartlarında ve lokal anestezi
ile de yapılabilmektedir. Mikro laparoskopi temel olarak tanısal amaçlarla yapılmakta, işlem esnasında bir
patoloji saptanırsa geleneksel lapa-
roskopiye geçilmektedir. Neredeyse
bir iğne deliği kadar olan kesiler ile
yapılan bu girişimlerden birkaç saat
sonra hasta normal yaşantısına dönebilmektedir.
Mikrolaparoskopinin en önemli
avantajlarından birisi, daha önceden
majör cerrahi operasyon geçirmiş, ve
yapışıklık olma olasılığı yüksek vakalarda klasik laparoskopiye göre çok
daha güvenli olmasıdır. Yine yapılan
bir cerrahi girişimden 2-4 hafta sonra mikrolaparoskopi yapılarak yeni
gelişmekte olan yapışıklıklar engellenebilir. Bir başka kullanım amacı ise
ağrı lokalizasyonudur. Genel anestezi
vermeden, hafif sedatizasyon ile laparoskopi yapılırken belirli alanlara
dokunularak kasık ağrısının artıp artmadığı araştırılır ve tedavi için oldukça yararlı bilgiler elde edilebilir.
Henüz daha emekleme aşamasında
olan mikrolaparoskopi alanındaki
gelişmeler sayesinde belki de ileride
pek çok hastalık ameliyata bile gerek
kalmadan muayenehane şartlarında
ve hastaneye yatmadan tedavi edilebilecektir.
Son yapılan araştırmalarda laparoskopinin gebelik esnasında dahi çok
düşük komplikasyon oranları ile yapılabileceği ileri sürülmektedir. Laparoskopi 21. yüzyılın cerrahi yönteminin en güçlü adayıdır.
“Laparoskopik histerektomi” terimi,
laparoskopun histerektomiye yardımcı olarak kullanıldığı birçok farklı
operasyon tipini içerir. Histerektomi
(rahim alınma) ameliyatı ülkemizde olduğu gibi tüm dünyada en sık
uygulanan jinekolojik ameliyattır.
Amerika Birleşik Devletlerinde 65
yaşına geldiklerinde kadınların üçte
birinin histerektomi geçirmiş olacağı tahmin edilmektedir. Bu ülkede
her yıl yapılan yaklaşık 600.000 histerektominin %70-80’i laparatomi
ile yapılmaktadır. Bu oran Türkiye’de
tam olarak bilinmese de, maalesef
laparoskopik yolla histerektomi ameliyatının % 1’den az oranlarda yapıldığı tahmin edilmektedir. Dr. Reich
tarafından 1989’da ilk tanımlandığından beri laparoskopik histerektomi
üzerinde artan bir ilgi vardır. Çünkü
bu yöntemle hastanın cildi ve karın
tabakaları kesilmemekte, kozmetik
olarak cok iyi bir görüntü oluşmakta,
ama en önemlisi hasta cok kısa sürede ayağa kalkabilmekte ve işine kısa
sürede dönebilmektedirler. Şimdiye
kadar yaptığımız 200’ün üzerindeki
laparoskopik histerektomi hastalarının hemen hemen 4-5 tanesinin dışında hepsi ortalama 4-5 gün içinde
sanki hiç ameliyat olmamış gibi dolaşabildiği gözlenmiştir. Laparoskopik
histerektomi daha öncede belirtildiği
gibi genel olarak 4 alt sınıf altında tarif edilmektedir.
1. Laparoskopik asiste vajinal histerektomi (LAVH) : Histerektominin bir kısmı laparoskopik bir
kısmı vajinal yoldan yapılır, ancak
operasyonun laparoskopik kısmı uterin damarların kesilmesini
içermez. Uygulama olarak diğer
tiplere göre daha az bir tecrübe
gerektirdiği için genelde cok sık
uygulanır. Fakat rahime giden
damarlar bu ameliyatta laparoskopik olarak yakılıp, kesilmediği
için vaginal etapta genelde cok
fazla kanama olur. Bu yüzden bu
konuda tecrübeli olan hekimler
tarafından pek tercih edilmez.
2. Laparoskopik
histerektomi
(LH): Histerektominin bir kısmı
laparoskopik bir kısmı vajinal yoldan yapılır ancak operasyonun
laparoskopik kısmı uterin damarların kesilmesini de içerir. Rahime
giden bu damarlar ya doğrudan
rahime girdiği yerden veya retroperiton dediğimiz damarın
baslangıc kısmından yakılabilinir.
Retroperitondan yapılan yöntem
en yüksek derecede laparoskopik
cerrahi beceri ve deneyim gerektirir.
3. Total laparoskopik histerektomi (TLH): Vajinal kısım yoktur ve
tüm operasyon vajen kubbesinin
dikilmesi dâhil, laparoskopik olarak yapılır. Retroperitondan yapılan yöntem en yüksek derecede
laparoskopik cerrahi beceri ve
deneyim gerektirir.
4. Subtotal laparoskopik histerektomi: Rahim ağzı alınmaz sadece rahim alınır, nispeten kolay
bir formudur. Rahim ağzının kalmasıyla ilerde vaginanın sarkma
olasılığının daha düşük olacağı
belirtilmektedir. Dezavantajı, hastanın ameliyat bile olsa ilerde gelişebilecek bir rahim ağzı kanserini önceden tespit etmek amacıyla
hastanın periodik olarak smear
incelemesine gelmesidir.
Hangi hastalara laparoskopik histerektomi uygulayabiliriz?
Kısaca rahmin alınması gereken tüm
hastalara ve hemen hemen tüm hastalıklarda laparoskopik histerektomi
bu konuda tecrübeli bir hekim tarafından rahatlıkla uygulanabilir.
Laparoskopik histerektominin,
abdominal histerektomiye
göre avantajları
• Ciltte kesi olmaması ve dolayısıyla
daha iyi bir kozmetik görünüm.
• Ameliyat sırasında cok az miktarda
kanama.
• Ameliyatların dikiş gerektirmeden
yapılmasından dolayı düşük enfeksiyon oranları
• Ameliyat sonrası ağrının çok az olması
• Aynı gün hemen ağızdan gıda alınabilmesi
• Mesane
maması
sondasına gerek duyul-
• Hastaların
aynı gün veya ertesi
gün taburcu olabilmesi
• Normal günlük aktivitelere ve işine hastaların daha kısa sürede
dönmeleridir.
Laparoskopik
dezvanatajı
histerektominin
• Tecrübesiz
bir cerrah tarafından
yapılması durumunda uzun ameliyat süreleri ve yüksek komplikasyon oranları
LAPAROSKOPİK HİSTEREKTOMİ UYGULANABİLEN HASTALIKLAR
Benign Hastalıklar
• Myomlar
• Düzelmeyen rahim kanamaları
• Menopoz sonrası tekrarlayan kanamalar
• Adenomyosis
• Endometriozis
• Pelvik organ prolapsusu (overlerin alınamadıgı durumlarda)
• Pelvik iltahabi hastalık
• Geçmeyen kistik veya solid adneksiyal tümörler
• Kronik pelvik ağrı
• Rahim ağzı problemleri
• Kanserden korunma
Malign Hastalıklar
• Servikal intraepiteliyal neoplazm
• Erken invazif serviks kanseri
• Atipili endometriyal hiperplazi
• Endometrium kanseri
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
49
DÜNYANIN
EN PARLAK BİLİM İNSANI
BİR TÜRK!
Popular Science dergisi Prof. Dr. Aydoğan Özcan’ı dünyanın en parlak 10 bilim insanı arasında gösterdi. California
Üniversitesi’nde görevli Prof. Özcan’ın
geliştirdiği ‘kan tahlili yapan cep telefonu’, bilimin zirvesinden inmiyor.
ABD’nin California Üniversitesi’nde
(UCLA) görevli 32 yaşındaki Prof. Dr.
Aydoğan Özcan, kendi laboratuvarında geliştirdiği kan tahlili yapan
cep telefonu sayesinde ABD’nin en
çok okunan dergilerinden Popular
Science’ın Ekim 2012 sayısında, “tüm
dünyada 2012 yılının en parlak 10 bilim insanı” arasında gösterildi.
Geçtiğimiz yıl da aynı listede yer
alan genç Türk Profesör Özcan, Beyaz Saray’ın geçen yıl 94 genç bilim
insanı ve mühendise verdiği ‘Başkanlık Kariyer Başlangıç Ödülü’ne layık
görülmüştü. Son yıllarda sık sık ABD
medyasında yer alan Özcan, kısa süre
içinde ABD’nin en çok tanınan bilim
insanlarından birisi oluverdi.
50
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
UCLA
Elektrik
Mühendisliği
Bölümü’nde görev yapan Özcan’ın
tıpta devrim yaratan cihazı, sıradan
bir cep telefonunu hassas tahliller
yapan bir mikroskoba çevirebiliyor.
Maliyeti sadece 10 dolar olan cihazın kolayca cep telefonuna monte edilmesiyle, her yere taşınması
mümkün olmayan pahalı aletlere ve
uzun süre gerektiren kan tahlillerine
gerek kalmıyor. Bunun yerine hastalıklar her yerde, kısa sürede ve ucuz
yolla teşhis edilip sonuçlar bir tuşla
tıbbi bir merkezdeki veri tabanına
yüklenebiliyor.
100 bin hücreye analiz
Cep telefonunun kamera merceği
üzerine takılan küçük bir aparatla çalışan sistem, aparatın üzerine yerleştirilen kan örneğinde yer alan yaklaşık 50-100 bin hücrenin aynı anda ve
birkaç saniye içinde görüntülenme-
sini yapıp, telefona yüklenen özel bir
yazılımın sayesinde da teşhis koyuyor. Hücrelerdeki değişimi algılayarak, sıtma, verem, tüberküloz, anemi
ve AIDS gibi hastalıkları teşhis edebilen bu sistem, sonuçları istenilen sağlık kurumuna ya da doktora da mesaj
olarak direk gönderilebiliyor.
Bulaşıcı hastalıklara küresel takip
Popular Science dergisinin yayınladığı basın duyurusunda, Prof. Aydoğan
Özcan’ın bu cihazının dünyanın pek
çok doktorsuz, laboratuvarsız ve hastanesiz bölgesinde teşhis edilemeyen
hastalıkları kolayca ve çok ucuz yolla
tespit edebileceği, ayrıca, geliştirdiği
“Google Maps” arayüzlü yazılım sayesinde cep telefonlarından toplanan
test sonuçlarının bulaşıcı hastalıkların
tüm dünyadaki yayılımının takibini
yapmaya yarayacağı, bu önlemlerin
hızlanabileceğini belirtildi.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
51
gezelimgörelim
GAUDİ’NİN
BARSELONA’SI
Dr. Çağlayan AKTAŞ
Mimarisi, müzeleri, zengin ve lezzetli mutfağıyla İspanya’nın “Akdeniz incisi” Barselona, Avrupa’nın en
çok turist çeken şehirlerinden birisi. Barselona, Katalanya bölgesinin
başkenti ve yaklaşık 1,5 milyon nüfusu var.
Genelde Avrupa şehirlerini gezerken
bir süre sonra artık birbirini andıran
sokaklar, caddeler, binalar görmeye
başlıyor insan ve şehirler çok jenerik
hale geliyor. Barselona’ya geldiğinizde tamamen farklı, birbirinden
ayrı, renkli ve eğlenceli bir mimari
göze çarpıyor. Ünlü mimar Gaudi
şehre imzasını atmış ve bir birinden
ilginç, farklı mimarisi olan eserler bırakmış. 1852 doğumlu olan Gaudi,
Barselona’nın tüm önemli yapılarına
imzasını atmıştır. Gaudi’nin ‘Unesco
Dünya Mirası Listesi’nde tam 8 adet
eseri bulunmaktadır ve yaptığı binalar adeta taşa işlenmiş ince, renkli
ayrıntılı bir danteli andırır.
Barselona ve çevresinde gezilip muhakkak görülmesi gereken birçok
tarihi mekân bulunmakta. Kısaca
bahsetmek isterim bu mekânlardan:
Sagrada Familia, Barcelona’da
gezmeniz gereken yerlerin başında
gelir. Halk arasında “bitmeyen kilise” olarak da bilinen Sagrada Familia, Gaudi tarafından 1882 yılında
yapımına başlanmış ve Gaudi’nin
52
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
ölümü sonrası yarım kalmış olsa da
günümüzde yapımı halen devam
edilmektedir. Halkın sembolik yardımları ile yapımına devam edildiği
bilinmektedir ve aslında “bitmeyen
kilise” kavramının ilgi çekici olması
nedeniyle Gaudi’nin bu kiliseyi bitirmediği yönünde söylentiler de
vardır.
Park Guell, Gaudi tarafından, Guell
ailesi adına soyluluk göstergesi olarak 1900 - 1914 yılları arasında yapılmış bir parktır. 1923 yılında halka
açılmış ve Unesco Dünya Miras Listesine alınmıştır.
Casa Batllo da Gaudi tarafından
yapılmış önemli binalardan biridir
ve 2005’te UNESCO Dünya Mirasları arasına alınmıştır. Modernizmin
başyapıtlarından biri kabul edilen
bu yapı, ön cephesinde pek çok
sembol barındırır. Gaudi, yapının
süslenmesinde genelde en çok kullandığı materyalleri kullanmıştır; çatıda seramik parçacıkları ve ön cephede mozaikler kullanılmıştır.
Casa Mila ise Sagra Familia’dan
sonra en çok dikkat çeken modernist yapıdır. 1912’de yapımı tamamlanan Casa Mila, La Pedrara
olarak da bilinir. Yapının dış cephesi
kireç taşından yapılmıştır, dalgalı
bir yapıya sahiptir ve hiç düz duvarı yoktur. Ferforjeden yapılmış
balkonları vardır. Casa Mila’nın çatısı ve bacaları Barselona’nın simgelerinden biri hâline gelmiştir
Poble Espanyol, Barcelona’da gezilecek yerler arasında önemli yer tutmaktadır. Poble Espanyol,1929 yılında Barcelona Uluslararası Fuarı’na ev
sahipliği yapması için yapılmış yapay
bir İspanyol köyüdür.
La Rambla Caddesi, Barselona’nın
en canlı yerlerinin başında gelir.
1,2 km uzunluğundaki caddede bir
çok kafe, alışveriş yapabileceğiniz
dükkânlar, Flamenko merkezle-
ri, sokak ressamları, sokak müzisyenleri görülüyor. Cadde üzerinde,
şehrin ünlü kapalı pazarı olan La
Boqueria’da her türlü deniz ürünleri
ve meyve bulmak mümkün. Burada
bulunan ayaküstü restoranlardan birinde muhakkak lezzetli deniz ürünlerini, tropikal meyveleri tatmadan
geçmeyin. La Rambla Caddesi’nin bir
ucu şehrin en büyük meydanlarından olan Catalunya Meydanı‘na, diğer ucu ise deniz tarafında Port Vell
Limanı’na açılıyor. Liman tarafında
Kristof Kolomb Heykeli‘ni görebilirsiniz.
Nou Camp Stadyumu gezisi futbol
severleri heyecanlandıracaktır eminim. Barcelona F.C futbol takımının
stadyumunu gezebilir, soyunma
odalarını inceleyebilir, tribünün her
yerinde gezebilir hatta futbolcu çıkış
tünelinden sahaya çıkıp yedek kulübesinde oturabilirsiniz.
Barri Gotik, Las Ramblas’ın batısında
bulunan Ciutat Vella olarak da bilinen
bölgededir ve bu bölge şehrin en eski
yerleşim yeridir. Burada Orta Çağ saraylarını, manastırlarını ve kiliselerini
görebilirsiniz. Barri Gotik, labirenti
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
53
andıran dar sokaklarıyla ünlüdür. Bu
sokaklarda keşfedilecek çok sayıda
tarihi yapı, kafe ve restoran bulunur.
Picasso Müzesi, Barselona’nın en iyi
müzelerinin başında gelir. En önemli ressamların koleksiyonlarına da ev
sahipliği yapar. Ama bu müzeyi ünlü
yapan Picasso’nun ilk dönem çalışmalarından başlayarak modernizmden kübizme uzanan yolculuğunun
bütün eserlerini bulundurmasıdır.
Montjuic, Barselona’nın güneybatısında 210 metre yüksekliğinde bir
tepedir ve şehri ayaklarınızın altında
görebileceğiniz muhteşem bir manzaraya ev sahipliği yapar. Tepeye teleferikle veya fünikülerle çıkabilirsiniz.
Montjuic’e çoğunlukla, spor etkinlikleri için inşa edilmiş alanlar ve müzeler hâkimdir. Montjuic, 1992 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapması
için büyük çaplı yenilemelerden geçirilmiştir.1929 yılında inşa edilmiş
olan Estadi Olímpic Stadyumu yenilenmiş ve Anella Olimpica (Olimpiyat
Halkası) adıyla Olimpiyat’ın görkemli
açılış ve kapanış törenine ev sahipliği
yapmıştır.
54
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
Salvador Dali Müzesi, Barselona’ya
iki saat uzaklıkta olsa da mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında gelir. Dali’nin mezarının da bulunduğu
müze tek kelimeyle hayal gibi… Müzede sergilenen Dali eserleri aklınızı
başından alırken müzenin mimari
yapısı da ilginizi çekecektir.
Barselona, en az 3-4 gün ayırmak gereken ve özellikle yürüyerek, sokaklarında dolaşarak gezilmesi gereken
bir şehir.
2012 ÖZEL
Sağlık ve İnsan Dergisi ilk olarak 2012 Ocak ayında samimi bir ciddiyet
anlayışını benimseyerek, “İnsanın Sağlığı ve Sağlığın İnsanı İçin” sloganıyla
yola çıktı. Siz değerli okuyucularımızın da destek ve katkılarıyla bir yaşımızı
tamamladık ve daha kararlı adımlar atmak üzere yolumuza devam ediyoruz.
Sayı : 1 / Ocak 2012
Sağlık ve İnsan Dergisi olarak her sayımızda farklı bir Kapak Dosyası,
Röportaj ve Portre çalışmasıyla karşınıza çıktık. Bu çalışmalardan
derlediğimiz dosyamızı ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz
VAN DEPREMİ
23 Ekim 2011’de Van’da yaşanan şiddetli sarsıntıyla Türkiye bir kez
daha deprem gerçeğiyle yüzleşti 650 kişinin hayatını kaybettiği bu
acı olay akıllara hemen Marmara ve Düzce depremlerini getirdi. Fakat koordinasyon eksikliği yaşanan Düzce Depremi’nin aksine Van
Depreminde hem devlet hem de millet olarak ilk dakikalardan itibaren gerekli müdahale ve yardımları yapmaya başladı. Biz de Sağlık
ve İnsan Dergisi olarak yayın hayatına adım attığımız ilk sayımızda,
toplumumuzu derinden etkileyen Van Depremi’ni ele aldık.
“Van’dan geriye kalan”
SAĞLIK ve İNSAN
“Çocukken
iki dişimi
berber çekmişti!”
> 42
Tıbbiyeden Sadece
Hekim Yetişmez!
34
Dumansız
Hava Sahası Öyküsü
56
Sayı : 2 / Şubat 2012
Bakan Recep AKDAĞ
Recep AKDAĞ’ı anlattı…
Kadın Üreme Sağlığı;
25
Genel Yaklaşımlar
Seksenler Dizisinin Fehmi Babası
Rasim Öztekin:
Hastalık Bana
Hayatın Çok Kısa
Olduğunu Öğretti
> 24
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Fatma Şahin:
Değişim ve
Dönüşüm Kadından
Geçiyor
> 42
Kanser ve İnsan
10
Çocukluk Döneminde
Obezite
32
Türkülerimizde
56
Kaç Nobel Tıp Ödülü Saklı?
56
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
farkında mıyız?
OCAK
KANSER
Şubat ayının en önemli sağlık aktivitesi Kanser Haftasıydı ve buradan
yola çıkarak 2. sayımızın kapak konusunu KANSER olarak belirledik.
Kanserin, modern tıbbın en önemli ve en güncel sorunlarından biri
olması sebebiyle, devam eden teknolojik gelişmeler kanser hakkında farklı yaklaşımları da ortaya çıkarmakta ve kanser mücadelesi giderek güçlenmektedir. Biz de bu mücadelede üzerimize düşeni yapmak istedik ve “Sağlık ve İnsan Dergisi” olarak Şubat sayımızda yazar
ve sanatçılarımızın kanserle ilgili haber ve yazılarından da alıntılarla
kapsamlı, bilgilendirici, kuşatıcı ve faydalı bir KANSER Dosyası hazırlamayı amaçlamıştık. Konu ile ilgili, Prof. Dr. İsmail Çelik, Prof. Dr.
Rejin Kebudi ve Op. Dr. Murat Gültekin’in yazılarını sizlere sunduk.
Devamında ise sizlerden gelen oldukça olumlu
yorumlar aldık ve amacımıza ulaştığımız sonuŞUBAT
cuna vardık.
Sayı : 3 / Mart 2012
TIP EĞİTİMİ
VE HEKİMLİK
14 MART
TIP BAYRAMI’NDA
Tıp Dünyamızın Duayenlerinden
Prof. Dr. Şinasi ÖZSOYLU:
Sağlık ve İnsan Dergisi olarak Mart ayında “sağlığın insanı” için bir kapak
dosyası hazırladık. 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Mart sayımızın kapak
dosyasını HEKİM ve EMPATİ olarak belirledik. Kavramsal olarak önümüze
doktor, tabip ve hekim olarak çıkan olguyu bu sayımızda çok farklı yönleri
ile ele aldık. Bunu yaparken bir yandan sağlık ve insan çerçevesinin dışına
çıkmamaya, diğer yandan da farklı ve ilgi çekici bir dosya sunmaya gayret
ettik.
DOKTOR
Yeryüzü Doktorlarının Hikayesi
Hekim Gözüyle
Yeryüzünden Notlar
ORGAN
NAKLİ VE
BAĞIŞI
YAŞATMAK İÇİN
bağışlayın!
4. sayısında Sağlık ve İnsan Dergisi yine
çok önemli bir konuyu, “Organ Nakli ve
Organ Bağışı”nı sayfalarına taşıdı. Bu sayımızda son yıllarda büyük adımlara ve
beraberinde birçok başarıya imza atılan organ bağışı ve organ nakli konusunu tüm hatlarıyla ele almayı amaçladık. Bu konularda uzmanlaşmış
isimlerden; organ bağışı nedir, hangi durumlarda
bağış yapılabilir, hangi hastalara nakil yapılabilir gibi
NİSAN
merak edilen soruların cevaplarını aldık.
Her Yönüyle Organ
Deniz Uğur:
> 46 Günümüz ve Geleceğimizin Tehlikesi:
İhtiyacınız Olan Gücün “Kendi İçinizde” İnternet Bağımlılığı > 58
> 14 Olduğunu
Nakli ve Bağışı
Aklınızdan Hiç Çıkarmayın
> 38
ve...
ATİ
EMP
Diğer yandan, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve yine
8 Mart Dünya Böbrek Günü’nü unutmadık ve sizlere
bu konularda da ilgi çekici yazılar sunduk.
Sayı : 4 / Nisan 2012
MART
Doktorun Hekim
Olması İçin Hikmet
Sahibi Olması Lazım!
> 18
Hekimlik ve Empati
> 16
Yaşamın Kıyısında
> 44
Bir Doktor…
TÜRKİYE’NİN
SİGARA
İLE MÜCADELESİ
Sigara kullanımının en önemli hastalık
sebeplerinden birisi olduğu ve sağlıklı
olmak isteyen ve sağlıklı düşünen herkesin, insan yaşamının kalitesini olumsuz
anlamda doğrudan etkileyen tütünden
uzak durması gerektiği herkes tarafından
bilinen bir gerçek. Son yıllarda sigara (tütün) kullanımının önlenmesi ve engellenmesi ile ilgili çok önemli mücadeleler veriliyor ve Türkiye bu önemli mücadelelerin
dünyada “lider ülkelerinden birisi hatta en
önemlisi” konumunda.
Bu önemli mücadelede bizim de bir payımız olsun istedik ve Sağlık ve İnsan Dergisi
olarak Haziran sayımızın kapak konusunu “Tütün Kullanımı ile Mücadele” olarak
Mayıs sayımızın kapak dosyasını “obezite” olarak belirledik ve sizlere belirledik. Türkiye adına bu mücadeleyi
kapsamlı ve kalıcı bir dosya hazırladık. Hepimizi yakından ilgilendiren ve yürüten ve önemli başarılara imza atan
çağımızın en sinsi hastalıklarından birisi olan obezite hakkında yürütülen Sağlık Bakanlığının çalışmalarının bir özeti
bilimsel yaklaşımların ışığında, obezitenin
ile başlayan
sağlık için neden tehdit unsuru olduğunu,
dosyamızı,
yaygınlaşma nedenlerini ve müdahale yolçerçevesi iyi
larını ele alan ilgi çekici yazılar sunduk.
çizilmiş araştırma, yazı ve
Sağlık ve İnsan Dergisi Mayıs sayısınhaberlerle siz
da ikinci önemli dosya çalışmamız ise
değerli oku“Sağlıkta yaşanan şiddet olayları” oldu
yucularımıve Mayıs sayısı Portre çalışmamızda,
zın dikkatine
Gaziantep’te görev yaptığı hastanede
sunduk.
uğradığı bıçaklı saldırı sonucunda hayatı-
OBEZİTE
MAYIS
nı kaybeden Opr. Dr.
Ersin Arslan’ı andık.
HAZİRAN
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
57
SAĞLIK (TIP) EĞİTİMİ
SAYI 7 / TEMMUZ 2012
Sağlık ve İnsan Dergisi Temmuz sayısının kapağını sağlık (tıp) eğitimine
ayırdık. Tercihini sağlık ve tıp alanında yaparak kendini insana adamaya
aday olanları motive etmek, bilgilendirmek ve yol göstermek amacı ile bir
kapak dosyası hazırlandı ve konu ile ilgili, alanında uzman hocalarımızın
yazılarına yer verildi. Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Prof. Dr. Safa Kapıcıoğlu
ve Prof. Dr. Turhan Yavuz Hocalarımızın yazıları ilginize sunuldu.
nUsU
kaPak kO
bir adanmışlık tercihi
SAĞLIK
(TIP) EĞİTİMİ
Çetİnsaya’dan;
yÖk başkanı gökhan
tÜrkİye’De saĞlık eĞİtİMİne genel bİr bakıŞ
Temmuz sayısıyla birlikte müzik, şiir, resim, sanat, fotoğraf ve seyahat yazıları dergimizde daha çok yer almaya başladı. Bu konuda sizlerden oldukça güzel geri dönüşler aldık.
beyaz ÖnlÜklÜ fakÜ
lteler
PORTRE
sİ rektÖrÜ
İstanbUl ÜnİVersİte
Prof. Dr. yunus SÖYLET
Dağlarda Çocuk Olmak
Müzikle Terapi / Müzikoterapi
Meslek hastalıklarıyla İlgİlİ bİlMeMİz gerekenler
“Şimdi Her Ailenin
Bir Hekimi Var”
Aile Hekimliği Uygulamasında
Türkiye Modeli
Sağlık Mesleklerinin
Uygulamalı Eğitimi
Röportaj:
“Aşk Terbiye Edendir,
Adamı Yola Sokandır”
PORTRE
Cihat DÜNDAR
KAPADOKYA’DA BALON TURU • SAĞLIKLI BESLENME VE OBEZİTE
SAYI 9 / EYLÜL 2012
KAPAK
KONUSU
Sağlık Turizminde
Yarışa Hazırız
RÖPORTAJ
I
MİLLİ EĞİTİM BAKAN
PROF. DR. ÖMER DİNÇER
PORTRE
FETHİ ŞİMŞEK
ENDÜLÜS’ÜN YILDIZI SIcAcIK SEVILLA
AŞIK VEYSEL’İN GÖZÜ
Bilimin Işığını Doğu’dan Yükselten Üniversite: ERZURUM ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
KAPADOKYA’DA BALON TURU • SAĞLIKLI BESLENME VE OBEZİTE
58
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
TEMMUZ
AİLE HEKİMLİĞİ UYGULAMASINDA
TÜRKİYE MODELİ
Sağlık Bakanlığının gerçekleştirdiği ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın başarılı olmasında ve hizmet alan bireylerin memnuniyetlerinin maksimuma çıkarılmasında hekimlerin inkâr edilemez fedakârlıkları, çabaları ve
katkıları oldu. Buna rağmen değişen ve dönüşen sağlık sistemi içerisinde
hekimlerimizin “mutsuzlukları” ile ilgili çok şey söylendi, yazıldı ve tartışıldı. Bu hekimler arasında “genel anlamda” hallerinden memnun olan,
yaptıkları işi benimseyen, bugünkü kazançları bakımından “mutlu” sayılabilecek özel bir grup vardı: AİLE HEKİMLERİ.
Biz de Aile Hekimliği Uygulamasını Sağlık ve İnsan Dergisi’nin Ağustos
sayısı Kapak Dosyası olarak sunduk.
AĞUSTOS
TÜRKİYE’DE
SAĞLIK TURİZMİ
Türkiye, Sağlık Turizminin temel unsurları ile var olan zengin potansiyel
ve kaynaklarının yanı sıra, sağlık hizmet sunumunda da sevindirici boyutlarda gelişme kaydetti. Dergimiz bu gelişmeyi de dikkate alarak Eylül sayısının kapak konusunu Sağlık Turizmi olarak belirledi.
Türkiye’nin Sağlık Turizmi alanında bulunduğu noktayı, gelmek istediği noktayı ve ileriye dönük çalışmalarını Sağlık Turizmi alanında uzman
hocalarımızdan öğrendik. Sağlık Turizmi Derneği Genel Başkanı Prof. Dr.
Mustafa Paç, TÜRKAP Başkanı Prof. Dr. M. Zeki Karagülle, BUSAT Başkanı Mustafa Esgin, Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa
Solak ve Arş. Gör. Erol Gülüm Sağlık Turizmini farklı
EYLÜL
hatlarıyla ele aldılar.
pharmactive_kurum_ilan.pdf
1
9/21/12
5:19 PM
SAĞLIKTA PERFORMANS VE KALİTE
Son yıllarda sağlık hizmetlerinin sunumunda önemli değişiklikler oldu.
Hizmet alan vatandaşların çoğunluğu bu değişiklikleri olumlu buluyor
ve artık daha iyi hizmet aldığına inanıyor. TÜİK’in yaptığı “Yaşam Memnuniyeti” anketleri de bunu gösteriyor. Sağlık Bakanlığı sağlık hizmetlerinin
kalitesinin artırılması hususunda önemli adamlar atmaya devam ediyor.
Performans ve Kalite Standartlarının geliştirilmesi bu konuların en önemlilerinden. Bu nedenle biz de Ekim sayımızın Kapak Konusunu Sağlıkta
Performans ve Kalite olarak belirledik.
KAPAK
KONUSU
Sağlıkta
Performans ve Kalite
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
Yıllardır sağlıkta performans ve kaliteyi çalışan önemli isimlerle oldukça
nitelikli bir Kapak Dosyası hazırladık. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri
Genel Müdür Yardımcısı Dr. Hasan Güler, uzun yıllar Bakan Danışmanlığı yapmış olan Dr. Mehmet Demir, Necmettin Erbakan Üniversitesinden
Prof. Dr. Nazmi Zengin, Eskişehir Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Kazım
Sarıcı, TODAİE’den Prof. Dr. Kamil Ufuk Bilgin, SKİD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hasan Kuş “Sağlıkta Performans ve Kalite”
EKİM
konusunu bütün yönleri ile sundular.
PORTRE
RÖPORTAJ
ReKabet KuRumu
SONbahaR’Da bİR haFtaSONu Kaçamağı
yeDİgölleR
S
KamPu
evrensel üniversite Değerlerine Sahip bir bilim yuvası: aFyON KOcatePe üNİVeRSİteSİ
AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ / SAYI 11 / KASIM 2012
KAPAK KONUSU:
SAYI 11
İlaç ve Tıbbi Cihazda
Yeni Dönem
· KASIM 2012
Biz Kasım sayımızda Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunu merkeze alarak bu alanın paydaşları ile birlikte özel bir Kapak Dosyası hazırladık. Bir
yandan kurumun yeni yapılanmasını ve farklı yönlerini ele alırken diğer
yandan ilaç ve tıbbi cihaz kuruluş temsilcilerinin bu konudaki fikirlerine
yer verdik.
başKaNı
PROF. DR. NuRettİN KalDıRımcı
İLAÇ VE TIBBİ CİHAZDA YENİ DÖNEM
Sağlık alanındaki değişim ve dönüşümler farklı uygulamalar ve yeniliklerle devam ediyor. Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu kamu hastanelerinin
sevk ve idaresine yepyeni bir sistem getiriyor. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz
Kurumu ise sağlığın özel sektörü en çok ilgilendiren yanını temsil eden
yeni bir yapılanma olarak çalışmalarını sürdürüyor.
aN
SüleymaN KaRam
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Dr. Saim Kerman, Başkan Yardımcısı Dr. Ercan Şimşek ve Denetim Hizmetleri Daire Başkanı Talip Uzun
yeniden yapılanma ile önümüze gelen farklılıkları,
KASIM
amaç ve hedeflerini sizler için yazdılar.
Röportaj:
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı:
Fatih ACAR:
“SAĞLIKTA GERİ ÖDEME SİSTEMİNİN
EN ÖNEMLİ ŞARTI
SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASIDIR”
· SAĞLIK EĞİTİMİ
ÜZERİNE
Kampus:
· KAMU HASTANELERİNDE
SÖZLEŞMELİ YÖNETİCİ
DÖNEMİ BAŞLADI
Gezelim Görelim:
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
Daha İleriye... En İyiye...
PRAG’I ADIM ADIM GEZMEK
Hayatın İçinden:
“O An” Geldiğinde...
TÜRKİYE’DE ACİL HİZMETLERİ
· ARALIK 2012
Sizlerden aldığımız geri dönüşler, 1 yaşımızı yeni tamamlamış olmamıza rağmen bizim için mutluluk ve gurur vesilesi oldu. Sağlık ve İnsan
Dergisi’nde yer alan yazılar, makaleler, portreler, röportajlar, özel bölümler hatta ilan ve reklamlar bile dikkat çekti ve çok beğenildi. Ciddi ve samimi bir sağlık yayıncılığının nasıl yapılacağını hem biz
ARALIK
yaşadık hem de sizlerle paylaştık.
AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ / SAYI 12 / ARALIK 2012
SAYI 12
Ülkemiz başta depremler olmak üzere sel, toprak kayması, çığ düşmesi
gibi doğal afetlere sıkça maruz kalmaktadır. Ülkemizde, doğal afetlerin
yanı sıra endüstriyel kazalar ve toplumsal olaylar gibi olağan dışı durumlarda hızlı ve etkin bir şekilde müdahale ederek ölümlerin önlenmesi ve
sakatlıkların azaltılması konusunda Acil Hizmetler Genel Müdürlüğü hizmet vermektedir. Sağlık ve İnsan Dergisi olarak Aralık sayımız kapak konusunu “Türkiye’de Acil Hizmetleri” olarak belirledik ve sizlere bu konuda
ülkemizin geldiği noktayı ve yapılan planlamaları anlatan bir kapak dosyası sunduk.
Röportaj:
Prof. Dr. Vural KAVUNCU
Hayatın İçinden:
Seksenler’in Rukiyesi:
Özlem TÜRKAD
Portre:
Dünyagöz Yönetim Kurulu Başkanı:
Eray KAPICIOĞLU
Kurumlarımız:
Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi:
‘ALO 184’ SABİM
Kampus:
MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ
Burada Hayat Var!
Gezelim Görelim:
Çikolata ve Dantel Şehri:
BRÜJ
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
59
röportaj
İN S A N
OCAK
2012
AR
SAĞL
I
VE
PORTAJL
RÖ
K
I
BAKAN RECEP AKDAĞ, RECEP AKDAĞ’I ANLATTI:
“ÇOCUKKEN İKİ DİŞİMİ
BERBER ÇEKMİŞTİ!”
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep AKDAĞ ile çocukluğunu, babasını, ailesini ve
yaşamının çeşitli kesitlerini konuştuk…
Anne ve babanız sonradan size anlatmışlardır. Doğumlarla ilgili o günkü sağlık
şartlarıyla bugünkü şartlar arasında nasıl
detaylar var hatırladığınız?
PROF. DR. RECEP AKDAĞ- Tabii o
zamanlar mahalle ebesi doğumu
yaptırırdı. Yani usul oydu. Şöyle söyleyeyim sağlık şartları açısından; mesela ben çocukluğumda iki dişimi de
berbere çektirmiştim. Hatta birinde
çok ağır apse olmuştu. Enfeksiyon
60
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
nedeniyle penisilin iğnesi yaptırmışlardı. Çok ağrılı bir iğneydi, hiç unutmuyorum.
Kaç yaşındaydınız?
PROF. DR. RECEP AKDAĞ- Hatırladığıma göre ilkokul çağındayım. Evet,
ilkokul çağlarındayım, çünkü arka azı
dişler onlar, o yaşlardan sonra değişiyor. Onun dışında biraz da ilk çocuk
olmamızın da özelliğiyle ailem bana
iyi bakmış. Babamın o zamanlar bize
yakın bir mahallede bakkal dükkânı
vardı. Beni çocuk doktoruna götürürlermiş para vererek, özel bir muayenehaneye götürürlermiş. Sağlık açısından hatırladığım bunlar. Eskiden çok
önemli bir hastalık olmayınca doktora
gidilmezdi. Sistem nasıldı tam olarak
bilmiyorum. Doğrusu sağlık sistemini
ben Tıp Fakültesine başladıktan sonra
fark ettim, tanıdım ve öğrendim.
...
Özellikle yoksul vatandaşların muayenehane üzerinden hizmet alması sizi aşırı
derecede rahatsız ediyor; bunu biliyoruz
söylemlerinizden, uygulamalarınızdan.
Bu, yaşadıklarınızın bir birikimi mi?
PROF. DR. RECEP AKDAĞ- Elbette
elbette. İnsana çok ağır gelecek çok
örnekler gördüm ve yaşadım. Muayenehane hekimliği yaparken de bu
oluyordu. Şöyle: Örneğin o zamanki
işte SSK hastanesinde ya da Numune Hastanesinde bir vatandaş, yeşil
kartlı vatandaş, -o zaman sevkle geliniyordu ısrarla üniversite hastanesine- bir muayenehaneye gitmeden
sevk alamadığı oluyordu, beni çok
yoruyordu. Ya da kendi muayenehaneme gelen böyle yoksul vatandaşları ben yatırmak istiyordum herhangi
bir ücret de almadan.
Onlar sevk alabilmek için bir başka
muayenehaneye gidip, yani o hastanede çalışan bir arkadaşın muayenehanesinden oradan sevk almak, sevki
bu şekilde almak gibi zorluklarla karşılaşabiliyorduk.
Siz kendiniz hiç muayenehaneye gidip
para ödediniz mi ailenizin bir ferdi için?
PROF. DR. RECEP AKDAĞ- Ödedim!
Ben eşim için bir kadın doğum uzmanına para ödedim. Ama beni üzen
bunlar değildi. Onlar şöyle üzer: Yani
nasıl oluyor da meslektaşlar arasında
bile böyle bir iş olur diye üzer. Ama
onun dışında insanların bu meseleden dolayı çok ağır biçimde mağdur
olduklarını hep yaşadık biz özellikle
Erzurum gibi bir Doğu Anadolu kentinde. Erzurum, sadece Erzurumluların değil Ağrılıların, Karslıların, işte Erzincan, Bayburt, daha sonra Ardahan,
Iğdır, bu gibi illerden gelen hastaların
da akın ettiği bir yerdi.
O zaman çevre illerde uzman doktor
yok denecek kadar azdı. Şimdi de bir
merkez Erzurum ama o zaman başka
hiçbir şansı yoktu insanların. Bu bana
hep çok ağır gelmiştir. Çok kötü ve
sıkıntılı bir iştir o. Vatandaşı ileri derecede mağdur eden bir şeydir. İnsanı
çok rahatsız eden bir şey ama hani
öküz sattıran falanca diye bir doktora
lakap takılması, bir hekim olarak da
beni çok rencide ediyordu, böyle lakaplar vardı.
...
Sağlık hizmeti gvötürdüğünüz insanlar
bu hizmetlerden çok memnunlar, dua
ediyorlar. Bir de sağlığın insanları var;
işte hekimler başta olmak üzere ebesi,
hemşiresi, yani sağlığın insanları. Hem
hizmet ilan insana, hem de hizmeti veren
sağlığın insanına ayrı ayrı neler söylemek
istersiniz?
PROF. DR. RECEP AKDAĞ- İnsanlara,
yani ülkemizdeki vatandaşlarımıza
şunu söylemek isterim: Onlara şimdi ne yaptıysak azdır, bundan sonra
daha iyilerini yapmaya çalışacağız,
ben ömrüm oldukça bunun için gayret edeceğim. Bizim inancımıza göre
insanların en hayırlısı, insanlara hizmet edendir. İnsan, Allah’u Teala’nın
yarattığı en mükemmel varlıktır, eşrefi mahlukattır. İnsana hizmet etmekten daha güzel bir şey ben bilmiyorum. Bu işin bu tarafı böyle.
Çalışanlar açısından da, hele sağlık
gibi bir alanda insana hizmet eden
insanlar var, onlar çok mübarek in-
sanlardır. Zaman zaman bizim uygulamalarımız dolayısıyla sanki sağlık
çalışanlarıyla karşı karşıya geliyormuşuz gibi göstermeye çalışanlar oldu.
Geniş kitleler açısından böyle bir durumun olmadığını biliyorum. Bazen
ideolojik sebeplerle, bazen parasal
sebeplerle, bazen de bunların yanında belki bizim kendimizi iyi anlatamayışımız sebebiyle sağlık çalışanlarıyla irtibatlarımızda eksiklikler
olmuştur geçmişte! Bu gittikçe azalıyor, birbirimizi daha iyi anlıyoruz.
Tabii bir taraftan da sağlık çalışanlarının bu emeklerinin karşılığını kendilerine profesyonelce ödemek de
gerekir, ben bunun için de çok gayret
ediyorum. Türkiye’nin kendine has
şartları var. Bir sağlık çalışanı kendi
kazancını yetersiz bulduğunda, kendisine yakın statüdeki diğer mesleklerle kıyaslama yapmalıdır; mesela
hekimlerimize en çok bunu tavsiye
ediyorum.
Biz kendi emeğimizin karşılığını alamadığımızı düşünebiliriz, daha çok
kazanmamız gerektiğini de haklı
olarak düşünebiliriz ama acaba yakın meslekler Türkiye’de ne kazanıyor buna bakmak lazım. Bu açıdan
hekimler, diğer çalışanlar büyük
mesafeler aldı. İnşallah önümüzdeki yıllarda daha büyük mesafeler de
alacağız.
Bütün bunların ötesinde biz eğer sağlıkta güzel işler yaptıysak, ki yaptık
hamd olsun, buna inanıyorum, bunu
sağlık çalışanları ile yaptık, ben hepsine şükran duyguları içerisindeyim.
İnşallah onlar için de elimizden gelen
her güzelliği geliştirmeye çalışacağız.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
61
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN:
Sizin o ilk etaptaki refleksiniz nasıl oldu,
yeni Bakansınız, hızlıca medyada manşetler, haberler, görsel haberler, kadına
sürekli şiddet uygulanıyor ve siz de bir
kadınsınız, annesiniz ve Bakan olmuşsunuz. Nasıl bir şey yaşadınız?
62
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
Kadın Kolları Genel Başkanlığınız..
FATMA ŞAHİN- Evet. Hem beraberinde bu şiddetle ilgili zaten yeterince altyapımızın olması süreci doğru
yöneltmemize vesile oldu.
Yoksa buralardan tecrübelerle gelmemiş olsaydık çok kolay bir şey değil. Çünkü söylediğiniz ve söylemediğiniz her şeyin bir karşılığı ve bedeli
var.
Toplum sizi tanımaya çalışıyor, anlamaya ve algılamaya çalışıyor. Oradaki bir cümlenin algısı, bazen aslında
onu demek istemediğiniz birçok
şeye vesile olabiliyor. O yüzden ilk 6
aydaki bu algıyı yönetmemiz önemliydi. Ben ekip olarak iyi yönettiğimizi düşünüyorum.
Bir taraftan da Bakanlık yeniden ya-
SAĞL
I
ŞUBAT
2012
I
FATMA ŞAHİN- Şimdi hukuki altyapımız da tamamlanınca daha da
normalleşecek.
FATMA ŞAHİN- Şimdi mutfak sağlam olmasaydı ilk birkaç ay çok tehlikeliydi tabii. Ama o benim hem
teşkilattan gelen 4 yıllık tecrübem,
hem 3. dönem milletvekilliği, sorun
çözme kabiliyeti…
İN S A N
AR
Sayın Bakanım, siz Bakan olunca medyada belki geçmişinizle ilgili, belki kişiliğinizle ilgili bir süreç de yaşandı. Hızlıca bir kadına şiddet furyası ön plana
alındı, belki olaylar öyle gelişti. Sanki
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının
birincil vazifesi ve uğraştığı tek konu kadına şiddet meselesiymiş gibi çok yoğun
bir tempoda yaşandı Bakanlığınızın ilk
günleri. Oysa Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı’nın ismi seçilirken bile tesadüflerle seçilmemiş, yani bir felsefe ortaya konmuş. Ne dersiniz bu konuda, süreç
giderek normalleşiyor mu?
VE
PORTAJL
RÖ
“DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM
KADINDAN GEÇİYOR”
K
pılanıyor, birçok arkadaş kurumun
içerisine girdi, ekip oluşturmaya çalışıyoruz. Ekipten bir orkestra şefliği
yapıp orkestradan güzel bir harmoni çıkarmaya çalışıyoruz, mutfak kısmını da bir taraftan güçlendirmeye
çalışıyoruz. Bir taraftan tabii önde
çok ciddi sorun alanları var, onu çözmek için çözüm algısını yönetmeye
çalışıyoruz.
Çok kolay bir alan değil. Bir İçişleri
Bakanlığı, bir Dışişleri Bakanlığının
oturmuş bir 100 yıllık, 200 yıllık altyapısı var kendi içinde. Biz bir taraftan da onları yeniden yapılandırdık.
Her şeyin havada olduğu bir Bakanlığı yavaş yavaş oturtmaya, taşları
yerine oturtmaya çalışıyoruz. Hamdolsun şu anda ilk güne göre baktığımız zaman, çok çok iyi durumdayız. Çünkü bir telefonumuz bile
yoktu. Genel Müdürlükten Bakanlığa dönüştük kısa sürede.
Oradan bir sisteme dönüştü burası.
Şimdi daha iyi bir durumdayız, daha
da iyi olacak. İcracı bir Bakanlık çünkü burası.
Tıp Dünyamızın Duayenlerinden
Prof. Dr. Nasih Şinasi ÖZSOYLU:
DOKTORUN
HEKİM OLMASI
İÇİN HİKMET
SAHİBİ OLMASI
LAZIM!
İN S A N
MART
2012
I
Biz alışkanlıklarımıza göre doktor, tabip
ve hekim gibi kavramları kullanıyoruz. Bu
kavramları nasıl değerlendirmeliyiz? Doktor nedir, hekim kimdir?
Efendim, tıp fakültesinden mezun
olan herkes ve PCT’si olan herkes
doktordur kelimenin anlamıyla. Fakat doktorun, hekim olması için hikmet sahibi olması lazım. Hikmet, çok
ayrı bir husustur. Yani yalnız bilgili olmak doktor olmaya yeter, fakat hastaya ve insanlığa, topluma yardımcı
olabilmesi için insanın hikmet sahibi
olması lazım.
Kendini düşünmekten daha çok insanın ve toplumun değerlerini yüceltmek, yani daha çok hastasını yüceltmeye yardım etmesi gerek.
Hekim kavramında bazı şeyleri ilk
defa tıp fakültesinin o zaman stajyer
denenen, şimdi intörn denen safhasında 14 Ağustos 1950 senesinde
düşünmüşüm ve bir yere kaydetmişim. Demişim ki hekim; sevgi dolu,
saygılı, temiz, insanları seven, vefalı,
iyilik yapmaktan haz duyan ve örnek
olmaktan mutluluk hisseden, yardım
edebildiği kadar bu işin hazına varabilen insan olmalı.
Yalnız kendini düşünmemeli, toplumu düşünmeli, topluma yardım
etmekten büyük haz almalı diye düşünmüşüm. Sonra ona bazı şeyler
daha kattım, burada da sevgi, saygı
yanında, bana öyle geldi ki hekim,
araştırıcı olmalı, bildiklerinden şüphe
etmeli ve ahte vefayı, büyüklerine ve
memleketine hizmet etmeyi seven
ve bununla mutlu olan insan olmalı
gibi geldi bana.
...
Sizce Türkiye tıp alanında, uygulamalarında ne kadar mesafe almış görünüyor?
Mesela organ nakli şu an için çok gündemde, hem Hacettepe Üniversitesi, hem
Akdeniz Üniversitesi. Bununla ilgili neler
söylersiniz Hocam?
- Efendim, teknolojik gelişmeler
tıbbın esası değil, fakat yardımcısı
olmalı. Yani teknolojiyi ihmal edemeyiz, teknoloji çok gereklidir, fakat
teknolojinin bilimin önüne geçip insanı esir almasını istemiyorum, buna
AR
SAĞL
I
VE
PORTAJL
RÖ
K
bilgisayar da dahil. Eğer teknolojinin
esiri olursak o zaman insani değerlerimizin yeri tartışılabilecek, ayrıca biz
toplum olarak neyi öne almalıyız diye
düşünmek zorundayız.
Ben çocukluğumda tifo aşısına maruz kalmıştım; çok büyük faydası
olup olmadığı hala tartışılabiliyor.
Acaba onun yerine çevreyi düzeltmenin ve içilen suyun, el temizliğinin, anne sütünün, sigaranın
önlenmesinin, alkolün azaltılması
mümkünse onun, tek eşliliğin ve diğer koruyucu hekimliğin basit yöntemlerinin, bu arada önemli bazı
aşıları değiştirmemek üzere dikkate
almamız gerektiğini düşünüyorum.
Ve eminim ki insan beyni teknolojinin de üzerine çıkarak bu soruların
çözümünde yeni yöntemler ve yeni
düşünceleri geliştirecektir. Bunu yaparsak biz dünyaya örnek olabiliriz,
aksi halde dünyanın gidişini takip
eden ve yalnız onlara ayak uydurmak mecburiyetini hisseden hekimler oluruz gibi düşünüyorum.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
63
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TURGUT ÖZAL TIP MERKEZİ
KARACİĞER NAKLİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRÜ
PROF. DR. SEZAİ YILMAZ
Sezai Hocam, siz bu mücadeleye başladığınızda Türkiye’de karaciğer nakli ve bağışı konusunda durum nasıldı?
Bu serüvene 2002 yılında başladık ve
2006 yılına kadar 22 nakil yaptık. Bu
sayı son derece yetersizdi. Ülkemizde
karaciğer nakline yıllık gereksinim
2bin 500 civarındadır. Geçen yıl ülkemizde toplam 880 kişiye karaciğer
nakli yapıldı. İnsanların büyük kısmı
karaciğer nakli yapılamadığı için ölüyor. Bunun önünü açmak lazım, bu
da ancak organ bağışı ile yapılabilir.
Maalesef toplumda organ bağışı bilinci çok iyi yerleşmemiştir. İnsanlar
ailesinden birisinin beyin ölümü gerçekleştiğinde annemi, babamı ya da
kardeşimi parçalatmam diye organ
bağışı yapmıyor, ama ailesinden birisi hasta olduğunda kendisi organının
yarısını veriyor. Ölümüzün organını
bağışlamıyoruz ama dirimizin organını veriyoruz. Organ bağışında toplumun bilinçlenmesi zaman alacaktır.
Sonuçta bizim gibi organ bağışı sorunu yaşayan Uzak Doğu ülkeleri bunu
nasıl aşmıştır; canlı vericili organ
nakli ile bu durumu aşmış, insanlara
bunu sunmuştur.
300’ün üzerinde karaciğer nakli gerçekleştiren dünyada bir merkez var,
ikinci merkez biziz. Bunun üzerine
biz buranın enstitüleşmesi gerektiğini düşündük.
yönetim kuruluna, üniversitemiz senatosuna, rektörümüz Cemil Çelik’e,
YÖK eski başkanımıza, Milletvekillerimize, Hükümetimize ve Cumhurbaşkanımıza borçluyuz.
Enstitüden ziyade her şeyi ile karaciğere yoğunlaşan bir bilimsel yapı,
yani başka bir deyişle “Karaciğer Fakültesi” açtık. Bunu tıp fakültemiz
Yaklaşık 6 ay önce Malatya’da Karaciğer Enstitüsü kuruldu. İnönü Üniversitesi Karaciğer Nakli Enstitüsü ülkemizin uluslararası bir projesidir.
Karaciğer Nakli Enstitüsü’nün kurulma
sürecini, karaciğer naklinde Enstitü’nün
geldiği noktayı bizimle paylaşır mısınız?
64
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
SAĞL
I
İN S A N
NİSAN
2012
I
Bu yıl yine bir rekor kırdık ve 222 karaciğer nakli gerçekleştirdik. Yılda
VE
AR
Dört yıldır ülkemizde hem canlı vericili hem de toplam karaciğer nakli ile
ilgili bir numaralı merkez Turgut Özal
Tıp Merkezi’dir.
K
PORTAJL
RÖ
2007 yılında canlı vericili karaciğer
nakli ile ilgili çalışmalara başladık.
O yıl 50’nin üzerinde karaciğer nakli
yaptık. 2008 yılından itibaren de Turgut Özal Tıp Merkezi Türkiye’de bir
marka oldu.
İN S A N
NİSAN
2012
AR
SAĞL
I
VE
PORTAJL
RÖ
K
I
DENİZ UĞUR
İhtiyacınız Olan Gücün
“Kendi İçinizde”
Olduğunu Aklınızdan
Hiç Çıkarmayın
Tedavi sürecinde erken tanının ne kadar
önemli olduğunu biliyoruz. Siz hastalığınızı nasıl fark ettiniz? Sizi doktora ilk hangi şikâyet götürdü?
Genetik aktarım ilk bakışta da kendini
hemen hissettiriyor.) Göğsüm alınacak,
saçarım, kirpiklerim dökülecek diye düşündünüz mü?
Deniz Uğur: Meme kanseri günümüzde son derece yaygın. Öncelikle
bunun bilincinde olmamız gerekiyor.
Kadınlara düzenli olarak mamografi
yaptırmayı ve duştan sonra göğüslerini elle muayene etmeyi öneriyorum. Ben meme kanserini bu şekilde erken aşamada fark ettim. Elime
gelen minik bir sertlik hissettim ve
doktora gittim. Bir dizi tarama sonucu kesin teşhis kondu, başarılı bir
operasyonla kitleler alındı, ardından
koruyucu amaçlı kemoterapi süreci
geldi. Erken teşhis ve kanserli hücrelerin başka hiçbir yere sıçramamış
olması bir şanstı.
Deniz Uğur: Düşünmeye gerek yoktu, çünkü bunların olacağı biliniyordu. Sonradan yeniden çıkacak olan
birkaç tutam saçın dökülmesi, dert
edilecek son şey bence. Kadınlar için
sayısız kozmetik çözüm varken, kaşı
kirpiği dert etmeye de gerek yok. Göğüsleriniz için de estetik operasyon
çözümü var. Yani bu süreç bir “kâbus”
değil.
Ameliyat, ardından kemoterapi... Ve
yaptığınız iş bir yanıyla görsel bir iş... Hiç
estetik kaygılarınız oldu mu? (Gerçi büyük
hala Türkiye’nin ilk tescilli güzeli Keriman
Halis, anne dillere destan Suna Uğur...
kampanya yapılabileceğinden bu konuda
iletişim uzmanları ile çalışmalar yapıldığından” bahsetmişti. Sürekli Göz önünde
olan birisiniz ve birçok kanser hastasının
umudu, morali oldunuz. Yani bir rol modelsiniz.
Bu konuda size ulaşan ya da sizin yürüttüğünüz bir çalışma var mı?
Deniz Uğur: Ben sadece meme
kanseri konusunda değil, kadınların
toplum içinde baş etmek zorunda olduğu her sorunla ilgili düşünüp fikir
üreten biriyim.
Sağlık Bakanımız Recep Akdağ, hem
geçmiş olsun demek, hem de toplumsal
farkındalık noktasında gösterdiğiniz duyarlılıktan dolayı teşekkür etmek için hem
mektupla hem de telefonla size ve meme
kanserine yakalanan diğer sanatçılara
ulaşacağını açıklamıştı.
Yaptığım röportajlarla ve denizugur.
com’daki yazılarımla kitlelere ulaşıyorum. Kendi deneyimlerimden yola
çıkarak başkalarına ışık tutmaya, güç
vermeye çalışıyorum.
”Meme kanseri konusunda toplumda
daha fazla farkındalık oluşturmak için bir
Yani üzerime düşeni yaptığıma inanıyorum.
Şöhret tek başına bir şey ifade etmez
ama kendi üzerinizden bir takım toplumsal konulara dikkat çekebiliyorsanız faydalıdır.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
65
ORD. PROF. DR. MAHMUT GAZİ YAŞARGİL
“BEYNİMİZ
MUAZZAM BİR
PARLAMENTO GİBİ!”
PROF. DR. GAZİ YAŞARGİL- İşte beynimiz
kendi bilgilerine göre, tecrübelerine göre, hafızasına göre toparlıyor,
tasarlıyor, canlandırıyor. Her an biz
beynin içindeki bilgilere göre hareket ediyoruz.
Her hareket, saniyenin binde birinden daha evvel beyinde tasarlanıyor.
Siz soruyu bana sormadan evvel beyinde o dolaştı, şimdi ben cevap verirken o dolaşıyor, hepsi öyle. Resimler, bin bir çeşit resim var beynimizde
tasarlanan.
PROF. DR. GAZİ YAŞARGİL- O başka. Şimdi
elmanın da çekirdeği var ama çekirdeği dururken yahut da portakalın
diliminin içerisinden nasıl oraya gireceksiniz.
66
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
Her kararımızı içimizdeki parlamentoya göre veriyoruz. Ve bir de bizim
beynimizin bir hususiyeti var, bazı
hücreler bizi kandırıyor. Kimisi içkiye
müptela oluyor, kimisi sigaraya müptela oluyor yahut da haplara müptela
oluyor, kimisi efendim çikolataya, yemeğe yahut da başka şeylere... Kendimizi bu dogmatik dünyalardan, isteklerden kurtarmak meselesi o.
...
Şimdi Türkiye dışarıda hiç tanınmıyor. Halkı ele alırsanız, halkın yüzde
90’ı tanımıyor, bilmiyor bile nerede
Türkiye. Ne Japonya, ne Rusya, ne
başka bir yerde…
Ama tuhaftır ki, Almanya’yı, İsviçre’yi
düşünün, oradaki halk iyi yetişmiş diyeceksiniz ama mesela onlara sorun,
ortalama olarak kaç kişi Beethoven’i
bilir, kaç kişi Mozart’ı bilir, kaç kişi
Haydn’ı bilir? Pek az. Amerika’daki,
Rusya’daki, İngiltere’deki, Japonya’daki beyin cerrahlarının Türk beyin
cerrahlarını bilmeleri lazım.
Ben mesela kalp cerrahları nerede
hiç bilmiyorum, böbrek mütehassıslarını bilmiyorum; çok defa daha spesiyalist oluyorsunuz. Şu anda bizim
yalnız beyin cerrahisinde 20 kişi var.
Yalnız çalışıyor, yalnız çocuk beyin
cerrahisi, kimisi yalnız endokrin mütehassısı, çok iyiler.
İN S A N
VE
Ama hepsini taK
nıyamıyorsunuz.
MAYIS
Yani tam olarak
2012
kimsenin kimseyi
bildiği yok.
PORTAJL
RÖ
Sizin bir elma, portakal benzetmeniz var
beyin ve kalple ilgili. Birisi dilim dilim, birisi bütün olarak görülüyor diyorsunuz…
Yani esasında beynimiz bir nevi muazzam bir parlamento ve genler anayasayı kurmuşlar. Ama genlerin bir
de epi genetik hali vardır, nasıl eğitim
alıyoruz ona göre bunlar da değişebiliyorlar. Biz de mesela sabahleyin
kalkarken kalkayım mı kalkmayım mı
veyahut da şu anda bunu yiyeyim mi
yemeyim mi, içeyim mi içmeyeyim
mi diyoruz.
PROF. DR. GAZİ YAŞARGİL- Efendim, bu soruyu eski cumhurbaşkanı Sezer Bey
de sormuştu.
SAĞL
I
Hayal edebilmek, tasarlamak, zihinde
canlandırmak…
Aslında bizim beyin hakkında bilgilerimiz hala çok az. Anatomisini pek
bilmiyoruz. Her asırda değişiyor, yeni
bilgiler ortaya çıkıyor. Bilhassa fizyolojinin nasıl çalıştığını pek bilmiyoruz. 100 milyar beyin hücresi var, bin
milyar buna yardım eden, demek ki
1100 milyar hepsi birbirine bağlı.
Grup beyin hücreleri var.
Hocam, siz dünyanın birçok ülkesinde bulundunuz. Amerika’da, Zürich’te, Basel’de.
Dışarıdan bakınca Türkiye nasıl görünüyor?
I
PROF. DR. GAZİ YAŞARGİL- Hiçbir şey… Aynen kasapta gördüğünüz beyin gibi
ama siz saklı olanı görüyorsunuz. Biz
tasavvur diyoruz buna. Sayın Başbakan da kullanıyor bu kelimeyi, Arapça. Ne anlama geliyor Türkçe ’de?
Tecrübelerinize göre, çalışmalarınıza
göre, anatomi ve fizyolojide topladığınız bilgilere göre nerede ne olduğunu tahmin edebiliyorsunuz. Buna
göre, beyne ve normal dokulara,
damarlara, sinirlere zarar vermeden,
onlara dokunmadan içerideki su yuvalarını kullanarak, dikkatle giriyoruz
beyne.
AR
Siz dünyanın bildiği en önemli beyin cerrahlarından birisiniz. Bu anlamda çok sayıda
ameliyat yaptınız. Kafatası açtınız, beyin
gördünüz. Hocam kafatasını açtığınız zaman beyinde farklı ve ilginç olarak ne görüyorsunuz?
Kendinizin veya ailenizin sağlığıyla ilgili
unutamadığınız, dramatik bir şey var mı?
MEHDİ EKER- Çokkk! Çok uğraştım
öyle şeylerle. Mesela 1988 yılında
Diyarbakır’ın bir köyünden, dayımın
oğlu hastalanmıştı, Ankara’ya getirdiler. 15-16 yaşında falan. Çocuğun
kalp kapakçıkları çürümüş, tedavi
olmamış, imkânsızlık falan. Çocuk
ağırlaşmış, karaciğer şişmiş, dalak
bilmem ne olmuş, çocuk artık hiçbir
pozisyonda duramıyor, bu halde ve
Ankara’ya getirdiler. Babasının da
sosyal güvencesi yok, şimdiki gibi ne
yeşil kart uygulaması, ne başka bir
şey. Getirdiler Ulus’ta bir otele, beni
aradılar, ben gittim, baktım, aldım
eve getirdim. O gece sabaha kadar
bu çocuğun öleceğinden korktum
ve uyumadım. Sabaha kadar çocuk
ne uyudu, ne uyuttu, sürekli inliyor.
Sabahleyin ben önemli bir toplantıya gideceğim, eşim hastayı Yüksek
İhtisas Hastanesi’ne götürdü, Çocuğu
muayene ediyorlar. Çocuk sedyede.
Diyorlar ki, bunun derhal yatması lazım ama biz yatıramayız, siz bunu buradan başka bir hastaneye götürün
yatırın, ondan sonra takip edin falan.
O zaman da bu tür kalp ameliyatları
tek Yüksek İhtisasta yapılıyor. Neyse
ben toplantıdan çıktım, geldim hastaneye, sordum, dediler ki böyle böyle. Gittim başasistanı buldum, yok
dedi, mümkün değil. Bu kadar bana
kâğıt gösterdi, bunların hepsi sıra
bekliyor, ben bunu mümkün değil
yatıramam dedi. Önce çocuğun acile
bir yere yatırılması lazım, acile yatırın.
Yok. Ondan sonra, olurdu olmazdı,
-bu çok önemli bir şey söylediğimbaktım içim el vermiyor, çocuk sedyede orada yatıyor meydanda, dışarıda yatıyor.
Önce klinik şefinin sekreterine gittim, muayenehanesinin telefonunu
istedim. Bana verdi telefonunu. Ben
de çıktım koridordan jetonlu telefonla muayenehanyi aradım. Dedim
ki, hasta getireceğim ben, randevu
istiyorum. Klinik Şefi getirin dedi. Ben
çocuğu hemen hastaneden aldım,
taksiye bindirdim, götürdüm. Çocuğu sırtladık, bindirdik asansöre çıkardık en üst kattaki muayenehaneye.
Bunu muayene etti, derhal yatırılması lazım dedi. O arada telefon açtı o
başasistana, hasta gönderiyorum,
yatırın dedi. Götürdük hastaneye yatırdık. Şimdi esas hikâye ondan sonra
başladı. Buraya kadar bir şey değil, bir
kere bunu artık bir hastanenin içine
koyduk, hastanenin içinde ölmekte
olan bir çocuk ve hastane. Dediler ki,
şimdi bu çocuğun sosyal güvencesi
yok, bunun parasını kim verecek? Babası fakir, sigorta migorta yok. Dediler ki, o günün parası ile 13 milyon lira
para lazım.
Bununla ben çok uğraştım, o çocuğu ameliyat ettirdim, Sosyal Yardım-
SAĞL
I
I
“HEPSİNDEN YİYORUM AMA
HEPSİNİ YEMİYORUM!”
HAZİRAN
2012
AR
K
İN S A N
PORTAJL
RÖ
M. MEHDİ EKER
VE
laşma Dayanışma Fonu’ndan para
buldum. Cemil Çiçek Bey Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Fonu’ndan Sorumlu Bakandı o zaman. Benim de
bir arkadaşım vardı, o arkadaşım sağ
olsun çok yardımcı oldu. Allah razı olsun ondan, sonuçta o parayı çıkarttırdı, çocuk ameliyat oldu. Uzun, acı ve
tahammül edilmesi zor bir olaydı.
Sağlık sistemi ile ilgili bugüne baktığınızda neler hissediyorsunuz?
MEHDİ EKER- Hiç kıyas falan kabul
etmez bir şey. Bugün için Başta Başbakanımız olmak üzere Sağlık Bakanımıza ve Sağlık Bakanlığımıza ne kadar teşekkür etsek az, çünkü bugün
çok farklı. Biz bugün hiç tanımadığımız, hiç bilmediğimiz insanlar, işte
falan köyden bir kadın doğum yapacak, ambulans helikopter gidiyor
veya ambulans uçak gidiyor, alıp getiriyorlar, tedavisini yapıyorlar, ameliyat ediyorlar, ne bir kuruş para, ne bir
kuruş bir şey. Bugün Türkiye çok farklı
yerlerde.
Kendinize özen gösteriyorsunuz. Bu hep
böyle mi?
MEHDİ EKER- Ben önüme Allah ne
gönderdiyse nimet olarak hepsini
yerim. Ama şöyle: Hepsinden yerim,
ama ölçülü yerim. Hepsinden yerim
ama hepsini yemem.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
67
İSKENDER PALA
“AŞK TERBİYE EDENDİR,
ADAMI YOLA SOKANDIR!”
Türkiye’nin bir aydını, meselelere entelektüel yaklaşımları olan bir insanı olarak
sağlık politikalarını, sağlıkta dönüşüm
programını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ne oldu da Erzurum’u bırakıp İstanbul’a
geldiniz? Sizi Erzurum’dan İstanbul’a ne
getirdi?
I
68
AR
SAĞL
I
PORTAJL
RÖ
İSKENDER PALA: Erzurum’da okuyorum, sene 1975-1976. 73 yılında
UNESCO, Mevlana’nın 700. yılı dolayısıyla birtakım etkinlikler yapmıştı ve
Mevlana’nın kitapları basılmıştı. Mesnevi basılmıştı. Ben de Mevlana aldım. Üniversite 1. Sınıftayım. Bir gün
Mesnevi’de bir hikâyeye rastladım.
Diyordu ki hikâye, Karaman çarşısında bir adam önüne bir leğen koyup
içine suyu doldurmuş mehtaplı bir
gecede leğenin başına bağdaş kurup
oturarak dirseklerini dizlerine, avuçlarını da çenesine dayayıp o leğenin
içerisine bakmaya başlamış. Yoldan
geçen birisi, efendi, ne yapıyorsun
böyle diye sorduğunda, mehtabı
seyrediyorum demiş. Geçen adam
ona demiş ki, efendi ense kökünde
çıban mı var, neden başını kaldırıp
gökyüzünde seyretmiyorsun da bir
leğen suyun içerisinde mehtap seyrediyorsun? Mevlana Hazretleri bu
hikâyeyi anlattıktan sonra belirli mecazlar üzerinden bir şeyler anlatıyor.
Erzurum’da bu hikâyeyi okuduğum
zaman derhal kendi hayatım gözümün önüne geldi. Ne yapıyorum
ben Erzurum’da
İN S A N
E
dedim. Bir leğen
V
K
içerisinde mehtap
seyrediyorum. BeAĞUSTOS
nim okuduğum
2012
kitabı yazan adam
kim?
Mehmet
Kaplan. Nerede?
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
İstanbul’da. Diğer okuduğum kitabı
yazan kim? Muharrem Ergün. Nerede? İstanbul’da. Diğer okuduğum kitabı yazan kim? Faruk Kadir Timurtaş.
Nerede? İstanbul’da. Ben İstanbul’a
gidiyorum dedim, ben ense kökümde çıban istemiyorum dedim ve o
gün karar verdim İstanbul’a geldim.
Kızınız bir hekim. Sizin hekimliğe, sağlığa
bakışınız nasıl?
İSKENDER PALA: Şimdi 2 insana çok
gıpta ediyorum, 2 mesleği yapan insana; bir tanesi din adamları, cami
görevlileri, mesela, babamın mesleği,
bir tanesi de doktorlar, kızımın mesleği. Bu ikisine çok gıpta ediyorum.
Gıpta etmemin sebebi, her 2 meslek de bir taraftan maddi geçiminizi
temin ederken, bir taraftan manevi
hazzı ve lezzeti olan meslek. Yani siz
bir hastayı tedavi ettiğinizde ücretinizi zaten maaş olarak alıyorsunuz,
yaşıyorsunuz ama o hastanın size
ettiği duayı, o hastanın size iyi niyet
olarak gösterdiği tavrı, karşınızdaki o
minnet duygusunu başka hiçbir yerde bulamazsınız ve bu o insana hayat
algısı olarak yansır. Yani doktorlar çok
şanslı insanlar bu bakımdan. Çünkü
onların koruyucu melekleri hastalarının yüzündeki minnet duygusudur.
Hastaların o doktorlara karşı bakışlarındaki o iyi niyetle gülümseme var
ya, o doktoru pek çok şerden, pek
çok beladan kurtarıyor, orada doktor onun farkında bile değildir. Bakış
açım bu. Onun için iyi bir hekim daima böyle olmalı.
İSKENDER PALA: Ben destekliyorum
ve çok olumlu buluyorum. Bir defa,
son birkaç yılda yapılan her şeye doktorlar açısından değil, bir de hastalar
açısından bakmak lazım. Ama hastalar da bizde biliyorsunuz, birisine
biraz gülümsediniz mi tepenize çıkar.
Son zamanlarda gazetelere yansıyan
haberlere bakarak bu dozun bazı insanlar tarafından suiistimal edildiğini
görmek de beni üzüyor şahsen. Yani
sana sağlık vermek için çırpınan bir
hekime nasıl saldırabilirsin, saldırırsın? Ama öbür taraftan devlet politikası olarak yapılan işleri ben çok doğru buluyorum, çünkü sağlık insanların
en eşit hakkıdır. Benim param az diye
sağlığı daha az almamalıyım, sağlık
hizmetini daha az almamalıyım. Bu
görevdir, bu devletin vazifesidir. Bu
bakımdan yapılan uygulamaların,
şimdi Sağlık Bakanımız Sayın Recep
Akdağ’ın (benim aynı zamanda dostumdur) yaptıklarını sırf böyle bir tanışıklık vasıtasıyla değil, hayır, hiç tanımadığım bir insan dahi olsaydı yine
aynı şekilde desteklerdim, çünkü görüyorum Türkiye’de sağlığın nereye
geldiğini. Haa, doktorların pek çoğu
bundan şikayeti olabilir, daha önceki
özlük haklarından daha düşük haklara sahip olduğunu söyleyebilir. Bunun için de zannediyorum birtakım
iyileştirmeler yapılıyor, yani onları da
mağdur etmeyecek şeyler yapılıyor.
Ama bu bir geçiş dönemidir, bu geçiş
dönemi oturduğunda herkes daha
mutlu olacaktır.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI
PROF. DR. ÖMER DİNÇER:
“EĞİTİMDE YENİ PARADİGMALAR DOĞRULTUSUNDA
ZİHNİYET DEĞİŞİMİNİ HEDEFLİYORUZ.”
Prof. Dr. ÖMER DİNÇER- Tabii bizim
eğitimle ilgili bakış açımızda esas
odak yine zihniyet değişimidir. Yani,
eğitimin yeniden yapılandırılmasında da yine esas odağımız zihniyet
değişimidir veya eğitim sisteminde
paradigma değişimi de diyebilirsiniz
siz ona. Paradigma kelimesi kamuoyu tarafından çok anlaşılmayacağı
için zihniyet değişimi kavramını daha
çok kullanıyorum. Bu paradigmanın
temel farklılığı şu; eğitim sistemi ön-
SAĞL
I
Nedir bu değişim ve dönüşümün felsefesi,
amacı, hedefi?
İki; bu hizmet tasarımının bir başka
özelliği ise, belirli tip bir insan yetiştirmeye dayalı, bir insan yaratmaya
dayalı bir amacının olması. Amaç tek
ve kısmen ideolojik ve hizmet de tek
ve herkes için aynı. Yani, bir tek elbise biçiyorsunuz, herkese o elbiseyi
giysin diyorsunuz. Yani, giyemeyen
giymesin de demiyorsunuz. Herkes
bunu giysin. Eğer bu elbiseye uygun
değilseniz şeklinizi bu elbiseye göre
uyarlayın diyoruz, yapılmaya çalışılan
şey buydu daha önce. Şimdi ise Milli Eğitim Bakanlığı olarak başka bir
paradigma oluşİN S A N
turuyoruz. Onun
VE
K
bir kere tek tip insan yetiştirme fikri
EYLÜL
yok. Ayrıca, tek bir
2012
hizmet sunma, tek
bir tasarım gerçekleştirme özelliği de
yok.
PORTAJL
RÖ
Çelik, Milli Eğitim Bakanlığının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir
hazırlık da yapmıştı ve benim o hazırlıktan haberim vardı, gelip bizlere
anlatmışlardı. Zaten yeniden yapılandırma işi de benim hem teorik,
hem de pratik tecrübemin en yoğun
olduğu alandır. Ben üniversitenin
dışında da, çoğu kez özel sektörde
de buna benzer tecrübelere sahip
olmuştum. Kamu sektöründe, kamu
yönetiminde de yaklaşık 3-4 yıllık bir
birikimim vardı. Ayrıca, Milli Eğitim
Bakanlığı da Avrupa Birliği projeleri
kapsamında Milli Eğitim Bakanlığının
ceki haliyle tek tip bir eğitim hizmeti
sunuyor. Bir tek hizmet tasarımı yapıyoruz Bakanlığın hazırladığı, Talim
Terbiye Kurulunun onayladığı bir eğitim hizmetimiz var, standart bir hizmet. Kimin nerede nasıl kaç saat ders
alacağı. Bu dersin kimler tarafından
nerede ve nasıl verileceği. Bu dersin
içeriğinde ne olacağı, kitaplarında
hangi sayfada hangi bilginin olacağı,
hangi resmin nerede duracağı gibi,
yani bütün ayrıntısıyla belirlenmiş bir
hizmet tasarımımız var.
I
Prof. Dr. ÖMER DİNÇER- Çok mesafe
aldık tabii. Bir kere önce şunu söylemeliyim: Bu bütünüyle benim hemen birkaç günde karar verdiğim bir
hadise değil. Bunun bir benimle ilgili
tarafı var, bir de Bakanlıkla ilgili tarafı
var. Yani, iki farklı kanalın birleştiği bir
yerde benim Milli Eğitim Bakanlığım
ve yeniden yapılanma faaliyetimiz
oldu. Biz kamu yönetiminde yeniden
yapılanma faaliyetlerini yürütürken,
Bakanlıkların yeniden yapılandırılmasıyla alakalı çalışmalara da başlamıştık Başbakanlıkta. O dönemde
Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin
yeniden yapılandırılması ve kapasitesinin güçlendirilmesiyle alakalı
bir proje hazırlığı yapmıştı. Ben işte
kendi birikimim, tecrübem, teorik
altyapım, pratik tecrübelerim, Milli
Eğitim Bakanlığının Avrupa projesinden elde ettiği bilgiler, oradaki rapor,
Sayın Hüseyin Çelik’in daha önceden
yapmış olduğu çalışmalar, (Sayın Nimet Çubukçu’nun döneminde yine
bir hazırlık yapılmış ama kamuoyuyla
veyahut da ilgililerle paylaşılmamıştı)… Bunların hepsini gözden geçirme imkânım oldu. Ama doğrusu,
bizim yaptığımız yeniden yapılandırma bunların hiçbirisi değildir. O, bütünüyle benim kendimin Türk eğitim
sistemi ve teşkilat yapısıyla alakalı
bilgimin, tecrübemin, biraz da tercihlerimin etkili olduğu bir yapıdır.
AR
Milli Eğitim Bakanı olur olmaz çok hızlı bir
biçimde teşkilatın nasıl yeniden yapılandırılması gerektiğini hemen ortaya koyup
işe başladınız. Ne kadar mesafe aldınız 1
yılda?
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
69
Rekabet Kurumu Başkanı
Prof. Dr. Nurettin KALDIRIMCI
“Konu insan sağlığı olunca
geri kalan teferruattır.
Önemli olan güvenli bir
sağlık sektörü oluşturabilmektir.”
Aslında bizim için önemli olan husus Rekabet Kurumu-Sağlık Sektörü ilişkisi. Kurum, sağlık sektöründe 15 yıl içerisinde
neler yapmıştır? Rakamlarla desteklemenizi istersek, bu konuda neler söylersiniz?
I
70
AR
SAĞL
I
PORTAJL
RÖ
Prof. Dr. Nurettin Kaldırımcı: Rekabet Kurumuna yapılan başvuruların yansıması olarak, sektöre ilişkin
incelemelerin her geçen yıl arttığı
söylenebilir. Son dönemdeki başvuruları değerlendirecek olursak, 2008
yılından bu yana sağlık, tıbbi ve optik
aletler ile tıbbi sarf malzemesi konularına ilişkin rekabet ihlali iddiasıyla
Kurum bünyesinde yürütülen ön
araştırma sayısı 39’dur. Söz konusu
incelemelerin 31’i son 3 yıl içerisinde
gerçekleştirildi. Öte yandan, sektörde birleşme devralmalar bakımından
da yoğun bir dönem yaşandığı söylenebilir. 2008 yılından 2012 yılının ilk
altı ayına kadar geçen süreçte 57 birleşme devralma bildirimi incelendi.
Bunun yanı sıra, son 15 yıl içerisinde
sağlık sektöründe ilaç, eczane hizmetleri, tıbbi gaz ve medikal ürünler alanında olmak
İN S A N
E
üzere toplam 24
V
K
soruşturma yürütüldü. Bu soruşturEKİM
malar sonucunda
2012
teşebbüslere yaklaşık 23 milyon TL
ceza verildi.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
Bildiğimiz kadarıyla Kurumda bir İlaç Sektör Araştırması yürütülüyor. Bu çalışmanın kapsamından ve nasıl bir süreçte gerçekleştirildiğinden bahsedebilir misiniz?
Birliği’ne sektördeki düzenlemeler ve
uygulamalar ile ilgili olarak görüşlerini almak amacıyla çeşitli yazılar gönderildi.
Prof. Dr. Nurettin Kaldırımcı: Evet
sizin de bahsettiğiniz gibi kurumumuzda hâlihazırda bir ilaç sektör
araştırması yürütülmektedir. Sektör
araştırmasının temel hedefi, Türkiye
İlaç Sektöründeki rekabeti engelleyici niteliğe haiz yapısal sorunları tespit
etmek ve bunların ne şekilde düzeltilebileceğine ilişkin görüş ve önerileri ilgili uluslararası uygulamaları da
dikkate alarak ortaya koymak olarak
belirlendi.
Sektör araştırması kapsamında ilaç
sektörünü düzenleyen mevzuat kapsamlı bir biçimde incelendi ve Sağlık
Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ve
Türk Patent Enstitüsü gibi ilgili kamu
kurum ve kuruluşlarıyla ve Fikri Mülkiyet Mahkemesi ile uygun temaslar
sağlandı. Dahası süreç içinde ilaç sektöründeki üretici birlikleri (AİFD, İEİS
ve TİSD) ile bazı önde gelen İhaleci
depolarla görüşüldü. Süreç içinde AB
Komisyonu ile işbirliği yapıldı ve tecrübelerinden doğrudan yararlanıldı.
Sektör Araştırmasının ilk aşamasında,
AB Komisyonunun ilaç sektörü ile ilgili olarak yapmış olduğu araştırma
incelendi ve bu raporlar çerçevesinde ortaya çıkarılan sonuçlar ile bu
sonuçların elde edilmesi aşamasında kullanılan araştırma yöntemleri
değerlendirilerek Kurumumuz bünyesindeki araştırmanın temel inceleme alanları belirlendi. Komisyonun
nihai raporundan önce yürürlükteki
mevzuat hakkında bilgi ve görüşleri almak amacıyla sektördeki üretici
derneklerine (AİFD ile İEİS) kapsamlı bilgi edinme yazıları gönderildi.
Daha sonraki aşamalarda ise Sağlık
Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu,
Türk Tabipleri Birliği ve Türk Eczacıları
Neticede, Kurumumuzca yürütülen
sektör araştırması çerçevesinde AB
Komisyonunda olduğu gibi kapsamlı
bir anket çalışması yapılmasına karar
verildi ve ilaç üreticilerince cevaplandırılmak üzere; üretim, mevzuat,
patent, dağıtım gibi konuları içeren
bir anket metni hazırlandı. Mevcut
durumda ankete verilen cevapların
değerlendirmesi yapıldı ve raporun
yazımı aşamasına geçildi.
Sektördeki en büyük 50 üreticiye
yönelik olarak hazırlanan anket çalışması bu haliyle Türkiye ilaç piyasası
hakkında yapılmış olan en kapsamlı
çalışmadır.
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı
Fatih ACAR
“SAĞLIKTA GERİ ÖDEME
SİSTEMİNİN EN ÖNEMLİ ŞARTI
SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASIDIR”
SGK sağlık hizmetlerinin sunumunda çok
önemli bir role ve konuma da sahip. Bu
konuda neler söylemek istersiniz?
Kurum tarafından verilen sağlık karnesinin ibraz edilme zorunluluğu
2007 yılından itibaren kaldırıldı ve kişilere sağlık hizmeti sunumunda T.C.
Kimlik numaraları üzerinden provizyon alınması uygulamasına geçildi.
Önceki dönemde ilaç raporları kâğıt
ortamında düzenlenerek başhekim
tarafından onaylanmak suretiyle geçerli hale gelmekteydi. İlaç temininde
bu raporların ibrazı aranmakta ve eczacı tarafından MEDULA eczane sistemine kaydedilmekteydi. Bu durum
uygulamada sahte rapor düzenlenmesi ve beraberinde ilaç suiistimallerinin oluşmasına imkân tanıyordu.
Bu amaçla 1 Kasım 2010 tarihinden
itibaren sağlık hizmet sunucuları tarafından düzenlenen ilaç raporları
elektronik ortamda (e-rapor) MEDULA sistemine kaydedilerek Kuruma
gönderilmektedir.
Tüm tıbbi malzemeler branş bazlı
olarak ödeme kuralı, sınıf ve fiyatları
belirlenerek 22 Haziran 2012 tarihinden itibaren yayınlanmaya başlandı.
Tıbbi malzeme veri tabanında (TİTUBB) kayıtlı ve Kurumca ödenmekte
olan yaklaşık 700.000 farklı tıbbi malzemenin sınıflaması, pozitif ve negatif listelerinin oluşturulması konusunda önemli bir mesafe kaydedildi.
Bu çalışmaların sonucunda yıllık en
az 1 milyar TL tasarruf sağlanacağını
tahmin ediyoruz.
Bu ve benzeri düzenlemeleri çoğaltabiliriz ama ben en önemli gördüğümüz bazılarından kısaca bahsettim.
Bu
çerçevede
İN S A N
yapmış olduğuVE
K
muz düzenlemelerin önümüzdeKASIM
ki dönemlerde
2012
de devam edeceğini özellikle
ifade etmek istiyorum.
PORTAJL
RÖ
SGK Başkanı Fatih ACAR: Bu gün
itibariyle, Sosyal Güvenlik Kurumu
olarak 1.073 devlet hastanesi, 98
üniversite hastanesi, 1.677 özel sağlık hizmet sunucusu, 23.622 eczane
ve 4.679 optisyenlik müessesi olmak
üzere toplam 31.129 sağlık hizmet
sunucusundan sağlık hizmeti satın
alan bir Kurum durumundayız.
SGK Başkanı Fatih ACAR: SGK olarak birçok yeni uygulama başlattık ve
mevcut uygulamaları da günümüz
şartlarına göre revize ederek yolumuza devam ediyoruz. Bunlardan
bazılarından özet olarak bahsetmek
isterim:
SAĞL
I
Bununla birlikte, 2012 yılı için Kurumumuzun
toplam
gelirlerini
138,807 milyar TL, toplam giderleri
ise 161,263 milyar TL olarak tahmin
ediyoruz. 42,594 milyar TL’lik GSS
prim gelirlerine karşılık 45,315 milyar
TL’lik bir giderimiz mevcuttur. Gördüğünüz gibi burada 2,721 milyar TL’lik
bir açık söz konusudur. 2011 yılında
GSS prim gelirlerinin GSS giderlerini
karşılama oranı devlet katkısı dâhil
edildiğinde yaklaşık % 100,5 seviyesinde gerçekleşmiştir. Devlet katkısı
dâhil edilmeden bu oran % 79,9 olarak gerçekleşmiştir.
SGK olarak vatandaşların daha etkili ve
hızlı bir sağlık hizmeti alabilmesi için birçok uygulama başlattığınızı görüyoruz
Sayın Başkanım. Bu uygulamalardan da
bahseder misiniz?
Hastaneler; yatırarak tedavi ettiği bir
hastaya, yatış süresince uyguladığı
işlemleri ya da yapılan ameliyatlara
ait bilgileri içeren epikriz raporlarını
manuel olarak düzenliyorlardı. En
az 4 sayfadan oluşan epikriz raporları (uzun yatışlarda yüzlerce sayfa
olabiliyor), hastaneler tarafından
fatura ekinde kuruma gönderiliyor
ve incelenerek arşive kaldırılıyordu.
01.10.2010 tarihinden itibaren epikriz raporları MEDULA hastane sistemi üzerinden alınmaya başlandı. Bu
uygulamaya geçilmesiyle, hastane
tarafından hastaya uygulanmış olan
tüm tetkik ve tahlillerin sonuç bilgisi,
yapılan ameliyatlar, kullanılan ilaç ve
tıbbi malzemelere ait bilgiler hastaneler tarafından elektronik ortamda
Kuruma gönderilmektedir.
I
SGK Başkanı Fatih ACAR: 2011 yılı itibariyle; kamu sağlık harcamaları 2002
yılına göre nominal % 354, reel ise %
99 artışla 45,1 milyar TL olarak gerçekleşti. Tedavi harcamaları nominal %
507, reel olarak ise % 166 artış kaydederek 25.5 Milyar TL olarak gerçekleşti. Kamu ilaç harcamalarımız ise % 203
nominal ve %33 reel artış kaydederek
15,9 Milyar TL olarak gerçekleşti.
Sağlık tesislerine müracaat rakamlarını incelediğimizde 2002’de 2 olan
kişi başına hekime müracaat sayısının, 2011 yılında 8’e yükseldiğini,
2011 yılında bir önceki yıla göre; hastaneye müracaat sayılarında % 13’lük
bir artış yaşandığını görüyoruz.
AR
Sanırım sosyal güvenlik denilince aklımıza hemen sağlık harcamaları geliyor.
Sağlık harcamalarında bugün itibariyle
durumumuz nedir?
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
71
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ
PROF. DR. MURAT TUNCER
Aptullah Murat Tuncer, 1957 yılında
Aydın Nazilli’de doğdu. İnşaat mühendisi bir babanın ve kimyacı bir
annenin oğludur. Dedesi İstiklal Madalyasına sahip askeri bir doktordur.
İstanbul Tıp Fakültesinden
1980 yılında mezun oldu.
Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim dalında 1984 yılında uzmanlığını tamamladı.
Yine aynı üniversitede 1987 yılında
doçentlik alarak
OCAK
ülkemizin en genç doçent unvanlı
akademisyenleri arasına katıldı. Bu
başarısında Ardahan’da çalışmasının
verdiği hırsın ve azmin büyük payı
olduğuna inandığını ifade eden Tuncer, daha sonra 1991 yılında çocuk
hematoloji uzmanlığı, 1995 yılında
ise Profesör unvanını aldı.
Bu çalışma ve başarı azmi birçok
ödülle taçlandı. Yaptığı bilimsel çalışmalarla daha öğrencilik yıllarından
başlayarak birçok ödül kazandı. 1997
yılında kazandığı TÜBİTAK Bilim Teşvik Ödülü’nü ise ayrıca vurgulamak
gerekir.
PORTRE
“YÜZ Nakli” ile Türkiye’nin “YÜZ AKI” olan
72
PROF. DR. ÖMER ÖZKAN
Ömer Özkan, 1971 yılında
Ankara’da doğdu.
Ankara’nın
Haymana ilçesinde oturan manifaturacı bir baba ve ev kadını annenin 6 çocuğundan biridir. İlk ve
orta öğrenimini 12 Eylül İlköğretim Okulu ve Ankara Bahçelievler
Cumhuriyet Lisesinde tamamladı.
Küçükken öğretmen, doktor ya da
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
pilot olmayı düşünen Ömer Özkan, lise yıllarında doktor olmaya
karar verdi. Hacettepe Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nden 1995’te mezun
olan Özkan uzmanlığını kalp damar cerrahisinde yapmak istedi.
O yıl istediği bölümün açılmaması üzerine, yakın bir arkadaşının
tavsiyesiyle plastik cerrahiyi seçti.
ŞUBAT
1995-2001 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik
ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalında eğitimini tamamladı.
2002 yılında Akdeniz Üniversitesi
Tıp Fakültesi Hastanesinde göreve
başlayan Özkan, 2004’te yardımcı
doçent, 2006’da doçent, 2011 yılında ise profesör oldu.
PROF. DR.
İHSAN DOĞRAMACI
MART
İhsan Doğramacı, 1915 yılında, o zamanlar Osmanlı toprağı olan Erbil’de doğdu. Nüfuzlu bir Türkmen ailenin çocuğu olan Doğramacı’nın babası Doğramacızade Ali Paşa
Erbil belediye başkanı, annesi İsmet Hanım ise Osmanlı
Meclis-i Mebusanı’nda Kerkük mebusu olarak görev yapmış Kırdarzade Mehmet Ali Bey’in kızıdır.
İhsan Doğramacı, Irak Başbakanı olarak 1930’larda görev
yapan Hikmet Süleyman Bey’in kızı Ayser Süleyman’la
1942 yılında evlendi. Ayser ve İhsan Doğramacı çiftinin
Şermin, Ali ve Osman adında üç çocuğu oldu.
İlköğrenimini Erbil’de Türkçe okuyarak tamamlayan Doğramacı, (Lozan Antlaşması’yla Musul vilayetinin İngiliz
Mandası’na bırakılması neticesinde Türkçe eğitimin yasaklanması nedeniyle ailesi tarafından orta ve lise tahsilini
tamamlaması için Beyrut’a gönderilir.) Beyrut Amerikan
Kolejini ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi.
1938 yılında Ankara Numune Hastanesi’nde Prof. Albert
Eckstein’ın yanında ihtisas çalışmalarına başlayan Doğramacı, 1940 yılında, 25 yaşındayken çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı oldu. Ardından Amerika Birleşik Devletleri’nde Harvard Üniversitesinde ve St. Louis’deki Washington
Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1947 yılında ise ailesiyle birlikte Ankara’ya döndü.
1949 yılında İstanbul Üniversitesine doçentlik başvurusunda bulunan Doğramacı sınavı geçerek doçent unvanını aldı.
Atama için Ankara’da yeni kurulan tıp fakültesine başvurdu ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine ataması yapılan
Doğramacı hızlı bir mesleki ve akademik gelişme göstererek 1955 yılında pediatri profesörü unvanını aldı.
BAYMAK VE ETHİCA SAĞLIK GRUBU
YÖNETİM KURULU BAŞKANI
DR. MURAT AKDOĞAN
1963 yılında Urfa’ da doğdu. Lisans öğrenimini
Marmara Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünde tamamlayan Akdoğan, aynı üniversitenin İşletme Fakültesi’nde yüksek lisans ve
doktora yaptı. 1988 yılında Baymak’ta mühendis
olarak çalışmaya başlayan ve 1990 yılında fabrika müdürü olan Dr. Akdoğan, Baymak’ın yeniden
yaratılması sürecinde şirketin tek Türk hissedarı
oldu. 2002 yılında, Wolf Group’a ait % 85 hisseyi,
ısıtma ve soğutma firması olan İngiliz Baxi Group ile birlikte satın aldı. Halen Baxi’nin de içinde
bulunduğu Hollanda merkezli, Avrupa’nın en
büyük 3 grubundan biri olan BDR’nin tek Türk
ortağıdır. Ayrıca Marmara Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak Türkçe İşletme lisans ve yüksek lisans bölüm dersleri vermektedir.
Dr. Murat Akdoğan, İMSAD’ın yanı sıra TÜGİAD ve TÜSİAD üyesidir. Baymak ve Ethica İncirli Hastanesi, Ethica Bakırköy Tıp Merkezi, Ethica Levent Hastanesi Estethica Ataşehir Tıp Merkezi’nden
oluşan Ethica Sağlık Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapmaktadır.
NİSAN
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
73
OPR. DR.
ERSİN ARSLAN
14 Mart 1982’de tıp bayramının kutlandığı bir
günde Gaziantep’te doğdu.
Annesi Hatice Hanım ev hanımı, Babası Ramazan
Bey ise marangozluk yaparak çocuklarının en iyi
şekilde eğitim almaları için emek verdiler.
İlkokulu bitirmesinin ardından, Yavuzeli Yatılı Bölge Okulunda ortaöğrenimini tamamladı.
19 Mayıs Lisesini başarıyla bitiren Ersin Arslan,
2000 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesine başladı.
2006 yılında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi
Göğüs Cerrahisi Bölümünü kazandı.
2009 yılında Doktor Sibel Hanımla hayatını birleştirdi.
23 Aralık 2011 tarihinde Gaziantep Av. Cengiz
Gökçek Devlet Hastanesinin İlk göğüs cerrahi uzmanı olarak görevine başladı.
PORTRE
17 Nisan 2012 tarihinde görevinin başında uğradığı bıçaklı saldırıda hayatını kaybetti.
74
İsmi Sağlık Bakanlığı tarafından görev yaptığı hastaneye verildi.
Gaziantep Avukat Cengiz Gökçek Devlet
Hastanesi’nde meydana gelen olayda, Göğüs
Cerrahisi Uzmanı Dr. Ersin Arslan, servisteki
odasına giren M.G. tarafından göğsünden ve
karnından bıçaklandı. Odaya giren meslektaşları, kanlar içinde kalan Dr. Arslan’ı hemen
üst kattaki ameliyathaneye götürdü. Olay
sonrasında servisin tuvaletine gizlenen M.G.
ise güvenlik görevlileri ve hastane personeli
tarafından suç aleti bıçakla yakalanarak polise
teslim edildi.
Çocuk Şube Müdürlüğü’nde gözaltına alınan
M.G.’nin, 80 yaşlarındaki dedesinin 10 gün
önce Dr. Ersin Arslan’ın da katıldığı bir ameliyattan sonra öldüğü için saldırıyı intikam amacıyla gerçekleştirdiğini söylediği iddia edildi.
Ameliyata alınan Dr. Arslan’ın hayati tehlikesi
devam ederken, saldırıyı duyarak ameliyathane önüne gelen yakınları ve bazı meslektaşları
sinir krizi geçirdi, farklı hastanelerden çok
sayıda doktor da kan vermek ve Dr. Arslan’ın
yakınlarına destek için hastaneye geldi. 8 saat
süren ameliyatla tüm çabalara rağmen Dr.
Ersin Arslan kurtarılamadı.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
MAYIS
TRT ‘ye “Çağ Atlatan” Bir Genel Müdür
İBRAHİM ŞAHİN
1962 yılında, Amasya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Amasya’da tamamladı. 1986
yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. 1987 yılında, İçişleri
Bakanlığında kaymakam adayı olarak atandı.
İçişleri Bakanlığının desteğiyle bir yıl İngiltere’de dil eğitimi aldı ve mesleki
bilgi ve beceri geliştirme kursuna katıldı. Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde yüksek lisans eğitimine devam etmektedir.
2001 yılında, İçişleri Bakanlığı merkez teşkilatına atandı ve burada Hukuk
Müşavirliği ile Kriz Merkezi Sekretarya Başkanlığı görevlerini yürüttü.
2001 Kasım ayında Ulaştırma Bakanlığına geçti. Burada kısa süren Bakan
Danışmanlığı görevinden sonra 2003 Mart ayında PTT Genel Müdürü oldu
ve 2003-2005 yılları arasında PTT Genel Müdürü olarak görev yaptı. Bu
görevi ile ilgili olarak “2004 yılı kaynakları etkin kullanma ve maliyetleri
düşürme yılı” birincilik ödülüne layık görüldü. Kıyasıya serbest rekabetin
yaşandığı sektörde, Şahin’in yönettiği PTT Genel Müdürlüğü, verimlilik
ve karlılıkta rekorlar kırdı ve 2004 yılı Türkiye vergi şampiyonları listesinde
38’inci sırada yer aldı.
2005 Nisan ayında, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı olarak atandı. Bu görevi sırasında da bağlı ve ilgili tüm kurum ve
kuruluşları adeta performans yarışına soktu.
“Kamu Reformu” ve “e-devlet” projelerinde çalışan Şahin, 2003’ten bu yana, başta elektronik haberleşme olmak
üzere, Türkiye’deki bilişim ve iletişim alanında gerçekleşen projelerin tamamında aktif rol oynadı.
HAZİRAN
Ulaştırma Bakanlığının tarihi projelerinde etkin rol oynayan İbrahim Şahin 20.11.2007 tarihinde
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından TRT Genel Müdürlüğüne atandı.
Türkiye’de Tıp Eğitiminin Beşiği Olan İstanbul Üniversitesinin Başarısına Odaklanan Sıra Dışı Bir Rektör:
PROF. DR. YUNUS SÖYLET
TEMMUZ
Hekim Hakları Derneği Kurucu Başkanlığı (2004 – 2006),
Sağlık Bakanlığı Yüksek Sağlık Şurası Üyeliği (2006-2008)
ve 2 kez Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Üyeliği yaptı (20072008 ve 2009-2012).
Köln Şehri Çocuk Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniğinde,
Berlin Serbest Üniversitesi Çocuk Cerrahisi Kliniği ve Lazer Merkezinde, Greifswald Üniversitesi Çocuk Cerrahisi
Kliniği ve Ürodinami Laboratuarında, Londra Great Ormond Street Çocuk Hastanesi Çocuk Ürolojisi Kliniğinde,
Erlangen Üniversitesi Üroloji Kliniğinde, Göteburg Queen
Sylvia Çocuk Hastanesi Çocuk Ürolojisi Kliniğinde, Han1956 yılında İstanbul’da doğdu. 1974 yılında İstanbul Er- nover Üniversitesi Çocuk Cerrahisi Kliniğinde, Köln Çocuk
kek Lisesini, 1980 yılında İstanbul Tıp Fakültesini bitirdi. Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniğinde ve Berlin Westend
Hastanesi Çocuk Ürolojisi Kliniğinde çeşitli çalışmalarda
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniği ve Cerrahbulundu.
paşa Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Kliniğinde uzman asistan olarak çalıştı. 1990 yılında Çocuk Cerrahisi alanında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Kliniği Çocuk Ürolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi olan
doçent, 1996 yılında ise aynı alanda profesör oldu.
Prof. Dr. Yunus Söylet’in 200’ün üzerinde ulusal yayın, uluİÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Fakülte Kurulu Üyeliği, Çocuk sal bildiri ve poster çalışması, 130’un üzerinde atıf yapılan
Ürolojisi Bilim Dalı Başkanlığı, Türk Çocuk Cerrahisi Derne- 120 kadar uluslararası yayını, uluslararası bildirisi ve posği Yeterlilik Kurulu Üyeliği (2002-2004), Türk Çocuk Ürolo- terinin yanı sıra 3’ü yabancı dilde, 21’i Türkçe olmak üzere
jisi Derneği Başkanlığı (2003-2005), İstanbul Tabip Odası toplam 24 adet kitapta bölümü yazarlığı bulunmaktadır.
Yönetim Kurulu Üyeliği (2004-2006), Sıcak Yuva Vakfı Mü- Çok iyi derecede Almanca ve İngilizce bilmektedir. Evli ve
tevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu Başkanlığı (2004-2008), 2 çocuk babasıdır.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
75
CİHAT DÜNDAR
1974 yılında Almanya’da doğdu. Eğitimini Almanya’da
tamamladı. Bir süre babasıyla birlikte Türk filmleri pazarlaması ve dağıtımı yaptı. Bu işten iyi para kazanmasına
rağmen babasının yanında çalışmak istemedi. Uluslararası bir şirkette pazarlamacı olarak çalışmaya başladı. Bu
iş sayesinde pazarlamacılığı öğrendi. 1993 yılında ailesi
Türkiye’ye kesin dönüş yapınca tek bildiği işi; pazarlamacılığı devam ettirmeye karar verdi.
Askerliğini Şırnak’ta yaptı. Bioder fikri orada doğdu. Askerliği bitince yaşadığı tecrübeler ve bilgiler B’iota’nın temellerinin atılmasına sebep oldu.
2002 yılında B’iota Laboratuvarlarını kurdu.
PORTRE
AĞUSTOS
76
FETHİ ŞİMŞEK
1958 yılında Şanlıurfa’da doğan Fethi Şimşek;
çiftçi bir babanın, 7 çocuğunun en küçüğüdür.
Doğduğu Yönlü Köyü’nde ortaokul olmadığından, okula gidebilmek için 1 saat yol yürüyerek
Urfa Ovasından geçen Fethi Şimşek’in başarı
öyküsü, Ova’yı dünyanın sınırları gibi gördüğü,
sonuna kadar gidince düşecekmiş gibi sandığı
günlerden, dünyanın diğer ucunda yatırımlar
yaptığı bugünlere kadar uzanıyor.
Liseye başladığında o yaşların etkisi ile biraz içine kapanan Fethi şimşek, kendini felsefeye verir.
Liseyi birincilikle bitirecekken İstanbul’dan gelen bir öğrenci birinciliği elinden alır. İkincilikle
yetinmek zorunda kalır. O yıllarda üniversite sınavlarında yerine başkasının sokulması usulsüzlüğü vardır. Kendisine de teklif edilir ancak “Bana
yapılan haksızlık olsa da ben başkasına nasıl
haksızlık yaparım.” diyerek bu teklifleri reddeder.
İlkokulda kızamık nedeni ile 3 ay okula gidemeyince, öğretmeni sınıfta kalmasına izin vermez
ve özel ders vererek bu süreyi değerlendirir.
“Zekâna güveniyorum” diyen öğretmeninin tavrı ve övgü dolu yaklaşımı Şimşek’in kendine güvenini sağlayan ve hayatı boyunca sürdürdüğü
çalışma şevkini tetikleyen ilk sözlerden olur.
Şimşek, şimdiki adıyla “Marmara Eğitim Fakültesi” olan Atatürk Eğitim Enstitüsü Kimya Bölümünü kazanır.
Ortaokulda, okula her gün 4 km yol yürüyerek
giden Fethi Şimşek’e öğretmeni; “Tüm soruları
çözüyorsun, artık sen soru üretmelisin.” der ve
öğrenilenlerin üretmedikçe, değer yaratmadıkça işe yaramadığını daha
ortaokul yıllarında fark
EYLÜL
eder.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
Dürüstlük ve cesaret ile aldığı kararlar Fethi
Şimşek’in geleceğini şekillendirir ve bu kararlarından ikisi onun için dönüm noktası olur. Birincisi; üniversite sınavında yerine başkasının
girmesini kabul etmeyerek doktor yerine öğretmen olmasıdır. İkincisi ise; öğretmenliği bitirdikten sonra İstanbul’da kalmayı seçip hayatı daha
iyi algılamak için atama istememesi Boşta kalan
diplomasına dershane açan bir arkadaşı talip
olur ve Fethi Şimşek’in Doğa Üniversitesi kuruculuğuna kadar uzanan yolculuğu başlamış olur.
TCDD Genel Müdürü
SÜLEYMAN KARAMAN
...
Dört yaşında yürümüş. O bitmek tükenmek bilmeyen, taşıyanı
deli divaneye çevirecek enerjisini dört yaşına kadar nasıl harcadı,
kestirmek zor. İnsana, bu adam emeklerken bile, kafasında yürünmedik yer bırakmamıştır dedirtecek bir zihin hareketliliğine sahip.
1956, Erzincan doğumlu. Yürümesi bir “ihtilal” hazırlığı olmalı…
Neşeli ve zengin bir hikâyesi vardır. Hikâyeden kastım, onun, birinci sınıf bir film karakterine taş çıkartacak nitelikte anlattığı,
evet, sanki yaşıyormuş gibi anlattığı hikâyeler değil elbette. Koşturmacayla geçen bir hayat hikâyesi. Mekân, Erzincan, Kayseri –
kısa süreli-, İstanbul ve Ankara… İpuçları muğlak da olsa anlamış
olmalısınız, bahsettiğimiz kişi Süleyman Karaman…
...
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin öğrenciliği doyasıya yaşayan öğrencilerden. Memleketten gelen İstanbul acemisi öğrencilere
neler ettiğine, onların başına hangi mor çorapları ördüğüne değinmek, bu portre yazısının sınırlarını hayli aşar. Uzatmayalım,
makine mühendisi olarak mezun olduğu okulda asistanlığa başlıyor. Yüksek lisans, doktora, derken vezne kuyruğu… O vezne kuyruğunda anlı şanlı profesörler. Aklını başına topla
Süleyman, diyor kendine, profesör olsan da, bu kuyruk peşini bırakmayacaksın, geçim derdiyle başın belaya girecek,
iyisi mi istifa et, ne varsa özel sektörde var. Ve istifa ediyor…
İstifa ediyor ya, henüz öğrenciyken aşina olduğu otomotiv sektörünün parlayan yıldızlarından biri oluyor. İthal ikame
fren sistemleri, bilmem hangi yedek parça nerde üretilir, proje üstüne proje…
Otomotiv sektöründe üst düzey yönetici, planlayıcı olarak çalışıyor uzun süre. Ta ki İETT Genel Müdür Yardımcılığı
teklifini alana kadar. Onda, verilen görevden kaçılmaz felsefesi hâkim. Daha fazla kazandığı otomotiv sektörünü bıraktığı gibi, kamuda yönetici oluyor. Asistanlıktan kalan kamu görevine bir kertik daha atalım, derecesi de kademesi de
ilerlemeye devam ediyor, anlayacağınız…
EKİM
Görevden kaçmaz dedik ya, TCDD Genel Müdürlüğü de Karaman’a teklif ediliyor. Kaçmak olur mu
canım, yoksa Türkiye’nin en sıra dışı bürokratını insanımız nasıl tanıyacaktı…
Dünyagöz Hastaneler Grubu
Yönetim Kurulu Başkanı
ERAY KAPICIOĞLU
1957 yılında Trabzon’un Of ilçesinde doğan Eray Kapıcıoğlu,
ortaokul sonrasında kendi isteği ile iş hayatına atılır. Henüz
çocukluktan gençliğe geçmeden, 30 metrekarelik bir nalbur dükkânında hayatı ve çalışma hayatını öğrenir. Başarılı
oldukça ticareti sevmeye başlayan Kapıcıoğlu, ticarete duyduğu ilgiyi farklı iş alanlarıyla pekiştirir. 14 yaşındayken inşaat
malzemesi toptancılığına, ardından inşaat sektörüne ve son
olarak da sağlık sektörüne adım atar. Emeğin değerini küçük
yaşta öğrenen Eray Kapıcıoğlu’nun 30 metrekarelik nalbur
dükkanında başlayan başarı hikayesi, Türkiye ve Dünya’nın en
önemli branş hastanelerinden biri olan
ARALIK
Dünyagöz Hastaneleri’ne kadar uzanır.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
77
ANADOLU KARTALLARI
Türk Hava Kuvvetleri’nin 100. kuruluş
yıldönümünde hazırlanan“ Anadolu
Kartalları”, uçma sevdası üzerine bir
film. Türk sinemasının en çok ses getiren filmlerinden Eşkıya, Gönül Yarası, Kabadayı gibi filmlerin yapımcılığını, Her şey Çok Güzel Olacak, İnşaat
ve Kabadayı filmlerinin yönetmenliğini üstlenen Ömer Vargı bu filmle
tekrar yönetmen koltuğuna oturuyor. Genç kuşağın önemli isimlerini
bir araya getiren filmin müzikleri ise
Ozan Doğulu’ya emanet.
Filmimizin başrollerinde Engin Altan Düzyatan, Çağatay Ulusoy, Özge
Özpirinçci, Hande Subaşı, Alpay Atalan, Alper Saldıran, Ekin Türkmen ve
İsmail Filiz’ görüyoruz ve bu genç
oyunculara İlhan Şeşen, Şevket Ço78
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
ruh, Ediz Hun, Ayşe Tunaboylu, Filiz
Taçbaş ve Tuncay Beyazıt gibi deneyimli oyuncular da eşlik ediyor.
Belki de uçmaktan çok Ayşe’nin yanında olmak için pilot olmak isteyen
Mustafa,
Filmde aksiyon dolu savaş uçağı ve
hava çekim sahnelerinin yanı sıra,
beş pilot adayı arkadaşın arasındaki
rekabet, hırs, azim ve duygu dolu anlar da yer alıyor.
Uçabilmek için her türlü fedakârlığa
katlanan Tunç ve grubun neşe kaynağı Fatih...
Türk Yıldızları (Uçuş Gösteri Ekibi)
arasına katılma hayalini gizleyen,
herkesin “doğuştan pilot” dediği, ailenin tek çocuğu Onur,
Her biri gökyüzüne hâkim birer pilot
olma hayaliyle yaşayan genç havacılar… Hayalleri yükseklerde fakat hedefe giderken yaşadıkları zorluklar,
aile, sevgili hasreti, dostlukları, havada olmak için yaptıkları fedakârlıklar
ve birbirleriyle rekabetleri, hayallerini gerçekleştirmek için ne kadar çetin
bir yoldan geçmeleri gerektiğinin de
göstergesi olacak.
Onur’la birlikte büyümüş şehit pilot
kızı Ayşe,
Genç havacılar, Eskişehir Hava Hastanesinde detaylı muayenelerinden
Çocukluklarından beri uçma hayali
ile yaşamış beş Harbiye’li: Onur, Ayşe,
Mustafa, Tunç ve Fatih.
geçip ve Çiğli Uçuş Okulu’nun sert mizaçlı Filo Komutanı Kemal’in öğrencileri olurlar.
Aylar süren zorlu, stresli ve yorucu eğitimler sırasında
birbirlerine destek olurlar. Onur; ilk yalnız uçuşu sonucunda öğrendiği acı habere ve sevgilisi Burcu’nun
kendisini terk etmesine rağmen, Kemal Binbaşı’nın
desteği ile Uçuş Okulu’ndan mezun olur.
Uçuştan elenen Tunç ve helikopter pilotluğunu tercih
eden Fatih ile yolları bir süreliğine ayrılır. Konya ve Ankara’daki zorlu harp eğitiminin ardından Onur F-16 pilotu,
Ayşe ve Mustafa ise F-4 savaş uçağı pilotları olmuştur.
Beş arkadaşı yıllar sonra yeniden bir araya getiren şey
‘Uluslararası Anadolu Kartalı Tatbikatı’nda yaşadıkları
olacaktır. Binbaşı Kemal Tanaçan’ın deneyimi ve desteği sayesinde eğitimden geçen beş genç için Uluslararası Anadolu Kartalı Tatbikatı, hayatlarını tamamen değiştirecek çok büyük bir deneyim olacaktır.
Teknik olarak fazlasıyla zorlayıcı bir çalışma gerektirdiğinden, Türk sinemasında çok örneği
bulunmayan hava destekli filmler, Türk Hava
Kuvvetleri’nin desteğiyle hayata geçen Anadolu Kartalları ile yeni bir ivme kazandı denilebilir. Birçok sinema eleştirmeni tarafından
senaryosu, hikâye ve karakter derinliği açısından zayıf bulunsa da, Anadolu Kartalları’nın
izleyicisi üzerinde bıraktığı etki görmezden
gelinemez.
Yapım: 2011 - Türkiye
Süre: 86 dakika
Yönetmen: Ömer Vargı
Senaryo: Hakan Evrensel
Oyuncular: Engin Altan Düzyatan, Özge Özpirinçci
ve Çağatay Ulusoy
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013
79
kitap
AĞRININ KİTABI
Ağrının tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanoğlu var olduğundan beri
ağrı çekmektedir. Ağrı Türkiye’de ilk kez bu kadar kapsamlı inceleniyor. Vücudunuzdaki her yerin ağrısı, nedenleri ve tedavisi bu kitapta. Akut ağrılar,
kronik ağrılar, nedense bir türlü tedavi edilemeyen ağrılar, bel ağrıları, baş
ağrıları, romatizmal ağrılar doğum ağrıları, psikolojik ağrılar, boyun ağrıları, göğüs ağrıları, kanser ağrıları ve hepsi…
Buda, “Her şey ağrıdır” diyor. Doğum ağrıdır, sevdiğinden ayrılmak ağrıdır,
nefret bile ağrıdır. Fransız şair Alfred de Musset, “İnsan çıraksa ağrı onun ustasıdır!” diyerek özetliyor ağrıyı. Nietzsche ise kendisinden bekleneni yapıyor,
ağrısına bir isim veriyor. Ona köpek diyor. Ağrıyı aşağılayarak tedaviye çalışıyor. Ağrının kölesi olacağına, sahibi olmayı yeğliyor.
Yazar: Prof. Dr. Serdar Erdine
Yayınevi: Hayykitap
Dili: Türkçe
Sayfa sayısı: 360
Yayın Yılı: 2012
Ağrı, büyük filozofları bile üzerinde düşünmeye itecek kadar hayati bir olgu.
Dindirilmediğinde, sürekli hal aldığında, insana hayatı zehir edebiliyor. İşin
ilginci ağrının ‘standart’ bir çözümü yok. Ağrı kişiye özel. Dolayısıyla ağrıyı
‘yakından’ tanımak, ‘doğru’ tanımlamak gerekiyor.
Prof. Dr. Serdar Erdine, Türkiye’de ağrının kitabını yazacak tek kişiydi ve Ağrının Kitabı’nı yazdı! Çünkü o Türkiye’nin ağrı bilimi (algoloji) konusundaki en
yetkin ismi. Yıllardır hem teorik hem pratik düzeyde, yurtiçi ve yurtdışında
ağrıları ‘dindirmek’ için çalışıyor.
DOĞU’DAN UZAKTA
Yazar: Amin Maalouf
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Dili: Türkçe
Yayın Yılı: 2012
Sayfa Sayısı: 460
Amin Maalouf’un merakla beklenen yeni romanı
Doğu’dan Uzakta, kaderin ve tarihin acımasızlığında terk
ettikleri yurtlarına dönen bir grup arkadaşın hikâyesini
anlatıyor.
Gençliklerinin en güzel dönemlerini bir arada geçiren,
ülkelerinde patlak veren iç savaştan sonra farklı yerlere dağılan ve yıllar sonra, eski arkadaşlarından birinin
cenazesi için tekrar ülkelerine dönen bir grup arkadaş...
Açıkça belirtilmese de Lübnan İç Savaşının getirdiği yıkımlara ve Ortadoğu coğrafyasının kültürel, tarihsel ve
toplumsal sorunlarına dair çok çarpıcı gözlemlere de yer
veren Doğu’dan Uzakta’da Maalouf, yine en iyi bildiği şeyi
yapıyor: Doğuyu anlatıyor.
AŞK VE ZEKÂ
Yazar: Eray Aydın
Yayınevi: Avrupa Yakası Yayınları
Dili: Türkçe
Yayın Yılı: 2011
Sayfa Sayısı: 192
Beyin ve kalp arasındaki mücadele; işte insan hayatının tanımı... İnsanoğlu, bütün hayatı boyunca aklı
ve duyguları arasında gider gelir. Bütün bir insan
yaşamı bugünkü medeniyet, edebiyatımız, sanat ve
bilimimiz, savaş ve barışlarımız, kahramanlarımız
ve hainlerimiz, tarihimiz ve kültürümüz, ağırlığı birkaç kiloyu geçmeyen iki et parçasının ürünü.
Derler ki “İnsanoğlu dünyayı aklı ile algılar ve duyguları ile de yorumlar.” İnsanoğlu karşılaştığı durumlarda birbirinden farklı tepkiler geliştirir. Ya aklı
ile hareket eder ya da duygusal davranır. Aklın söylediğini yerine getirenler veya duygusal davrananların vereceği tepkiler birbirinden tamamen farklı
olacaktır.
İşte size aklın ve duyguların insana neler yaptırabileceğini gösteren acı bir tecrübe…
80
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013

Benzer belgeler