tüketici hakları ve güncel sorunlar

Transkript

tüketici hakları ve güncel sorunlar
TÜKETİCİ HAKLARI VE GÜNCEL SORUNLAR
Konuşmacı: Turhan Çakar
Tarih: 13.04.2009
Yer: Atılım Üniversitesi
Açılış Konuşması: Atılım Üniversitesi Ekonomi Topluluğu’nun konferanslar dizisinin
yenisine hoş geldiniz. Bugünkü konuğumuz Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Turhan
Çakar. Turhan Bey bize bugün günümüzdeki tüketici haklarıyla ilgili bir konuşma yapacaklar.
Bildiğiniz gibi tüketim topluluğunda yaşıyoruz; gündelik problemlerimiz ve genel olarak
belirleyici ve yaşadığımız sıkıntılar içerisinde belki de gündelik problemlerimizin başında
tüketimle ilgili tüketiciler olarak haklarımızla ilgili bilgilerimiz ya da belirsizliklerimiz var.
Kendisi belirli konularda özellikle günümüzde ön plana çıkan tüketimle ilgili temel
davranışlarımız ya da problemlerimizle ilgili belirli konularda bizi bilgilendirmek üzere bugün
üniversitemize geldiler arzu ederseniz ben şimdi sözü kendilerine bırakıyorum.
Turhan Çakar: Öncelikle hepinize davetinizden dolayı teşekkür ediyorum. Tüketici hakları
yaşamımızın en önemli alanlarından bir tanesi, yaşamak için tüketmek zorundayız, ancak
tüketirken de kendimizi tüketmemeliyiz, çevremizi tüketmemeliyiz, dünyamızı tüketmemeliyiz.
Peki, ülkemizde bugünlerde ne gibi sorunlarla karşılaşıyoruz. Satın aldığımız mal ve
hizmetlerde ne gibi haklarımız var; sağlığımız güvenliğimiz çevremiz nasıl risk altında,
ekonomimizi nasıl etkiliyor? Suyumuzu havamızı nasıl etkiliyor üretim tüketim ilişkileri? Peki,
biz ne yapacağız? Tüketici olarak ne yapmalıyız. Bu konular çok yoğun ve çok kapsamlı
konular.
Öncelikle tüketici hakları derneğini bir tanıtayım size; 18 Ocak 1991 yılında kuruldu. Genel
merkezi Ankara’da Onur Çarşısında, daha önce Gökdelen diye bir binada o binada 16
faaliyet yürüttük ancak iki sene önce bina özelleşti. Ekonominin bir gereği olarak yarı fiyatına
özelleşti, orada 200 üzerinde firma vardı, kuruluş vardı, dernek vardı, avukat vardı ve
topluma daha çok yararlıydı o zaman ama bir tane adama sattılar orayı Tarık Kahraman diye
birisine o binanın değeri 103 milyon dolardı, yarı fiyatına sattılar. Bu bir yolsuzluktur aslında.
Hem de özelleştirme idaresi 103 milyon dolar biçtiği halde. Oradan çıktık iki yıldır Onur
Çarşısında faaliyet gösteriyoruz. Derneğimiz kamu yararına bir dernek adı “Tüketici Hakları
Derneği”; dernek kurulurken tüketici haklarından bahsedilmiyordu, tüketici hakları kavramı
bilinmiyordu. Adını verirken yarım gün tartıştık arkadaşlarla, iyi ki adını Tüketici Hakları
Derneği koyduk. Türkiye’de en azından Tüketici Hakları kavramı biliniyor ama altını
doldurmak lazım bu kavramın ve Türkiye’de 38 jürimiz var. Faaliyet alanımız çok yoğun yani
ucu bucağı olmayan hemen her konu bizi ilgilendiriyor. Toplu iğnesinden, buzdolabından
çamaşır makinesine kadar havasından suyuna kadar, gıdasından, eğitimine, sağlığına kadar
hemen her konu aklınıza gelen insanlığı ilgilendiren doğrudan ve dolaylı olarak bizi
ilgilendiriyor, derneğimizi ilgilendiriyor. Tüketici Hakları Derneği, Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu’nda bizim de üyesi olduğumuz adı “Consumers International” yani Ulusal Tüketici
Örgütünün üyesidir ve o örgütün 1985 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna sunduğu
öneriler oybirliği ile tüm dünyada kabul edildi tüm dünyada bunların adına evrensel tüketici
hakları deniliyor. Biz de bu hakların Türkiye’deki uygulanması konusunda mücadele veren bir
örgütüz ve o örgütün de üyesiyiz. Bugüne kadar özellikle ilk ve orta dereceli okullarda,
üniversitelerde değişik meslek örgütlerinin hatta siyasi partilerin üyelerine yönelik halka
yönelik çok çeşitli yüzlerce konferans verdik, yüz binlerce öğrencilerimize konferans verdik,
binlerce radyo televizyon programı yaptık, her gün on binin üzerinde şikayet değerlendirdik;
bu şikayetlerin %90’ı tüketici lehine sonuçlandı. Genel anlamda su, elektrik, doğalgaz, ulaşım
birçok konuda davalar açtık; aldatıcı yanıltıcı bankacılık hizmetlerinde açtık, bu davaların bir
kısmını kazandık, bir kısmı devam ediyor. Halka bize şikayete gelenlere yüzlerce davalar
açtırdık; derneğimiz çok yoğun hemen her kamu kurumunun Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Tarım Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Çevre Balkanlığı, Telekomünikasyon Kurumumuz,
1
belediyeler tüm bu kamu kurumlarının bize karşı, tüketiciye karşı sorumlulukları vardır,
çıkarttıkları yasal düzenlemeler vardır. Ancak tüm bu devasa konularda yasal düzenlemeler
iyi kötü bizi ilgilendiren ve oralarda haklarımız olan bu mevzuat ne derece uygulanıyor. Ne
derece piyasa denetimi gözetimine değer veriliyor ilgili kamu kuruluşları tarafından, bizler
haklarımızı ne kadar biliyoruz. İlgili kamu kuruluşları bu haklarımıza ne kadar saygılı, firmalar
ne kadar saygılı, bu konuda büyük sorunlar var. Özellikle sanayileşmelerin olmadığı
dönemlerde doğrudan doğruya üreticiyle tüketici karşı karşıya gelebiliyordu o zaman tüketici
kavramı falan yoktu deniyordu ki tüketici dikkat etsin. Böyle sorunlarda yaşanmıyordu fakat
ne zaman ki sanayileşme başladı üretim, tüketim, dağıtım işleri yerelden uluslararası düzeye
ulaştı, üreticiyle tüketici karşı karşıya gelemez oldu. Dolayısıyla mal ve hizmet sayısı arttı,
mallar karmaşıklaştı, yüzlerce binlerce girdiden oluşan televizyon gibi bilgisayar gibi
kavramlar oluşmaya başlayınca dolayısıyla mağduriyetler de başladı. Özellikle 1870’li
yıllarda tekelleşmenin başladığı dönemlerle birlikte büyük mağduriyetler de başladı.
Tüketicinin sağlık ve güvenliğini nispeten tehlikeye sokan uygulamalar başladı. Daha çok
sanayileşme batıda başladığı için bu sorunlarda batıda başladı. Örneğin gıdaların üzerine
daha yeşil görünsünler diye bakır sülfat püskürtüyorlarmış. İlaçlar insanların ölümüne neden
oluyormuş ve dolayısıyla bu hareketler bundan yüz sene önce Amerika’da başladı.
Avrupa’da başladı ve 1930’lu yıllarda örneğin sağlıksız ve güvensiz gıda maddelerine karşı
kadınların öncülüğündeki bu hareket tüm dünyada bayanlar öncülük etti onların öncülüğünde
büyük boykot hareketleri başladı. Bu boykot hareketleri hemen hemen aklınıza gelen her
konuda gıdadır, ulaşımdır, eğitimdir, sağlıktır, bilgisayardır, televizyondur, otomobildir, hemen
her konuda tüketicinin kullandığı dayanıksız malı hizmetler konusunda aldatıcı yanıltıcı;
reklamlar konusunda sağlıksız, güvensiz mal ve hizmetlere ilişkin büyük boykot hareketleri
gelişti. Bu boykot hareketleri Avrupa’ya sıçradı ve dünyanın değişik ülkelerine sıçradı, bu
tepkiler sonucunda 1962 yılında Amerika Devlet Başkanı John Kennedy dört tüketici hakkını
açıklamak durumunda kaldı. Daha sonra 62 yılında bizim de üyesi olduğumuz Uluslararası
Tüketici Örgütü kuruldu. 1985 yılında da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Evrensel
Tüketici Hakları dediğimiz haklar oybirliği ile kabul edildi. Türkiye’de biraz önce saydığımız
tüm bakanlıkların yerel yönetimlerin bizlere yönelik hakları var ve çıkarttıkları birtakım
mevzuatlar var. Dünya piyasasında tekeller var; yani 200 300 tane tekel dünya piyasasını
istediği gibi yönlendiriyor. Tüm iletişim organları onların emrinde, televizyonlar, radyolar,
yazılı görsel tüm araçlar onların emrinde reklamları istedikleri gibi yönlendiriyorlar. Hatta bu
konuda onların yönlendiricileri olan reklamcıların söylediği birkaç şey var. Tüketiciler
hamamböceği gibidir, onlara ilacı verdikçe bağışıklık kazanırlar. Biliyorsunuz böceklere ilacı
verdikçe bağışıklık kazanırlar ve artık o ilaçtan etkilenmezler daha çok yeni yeni zararlar
meydana gelir, aynı şekilde biz tüketicileri hamamböceğine benzeterek daha çok reklamı
sundukça artık onlar bu reklamlardan etkilenir ve piyasaya istediğiniz gibi sahip olursunuz
anlamına gelen bu sözü söylemiştir. Gene bir reklamcı şunu söylemiştir, özellikle çocuklar
çok büyük bir tehlike altında “reklamlarla çocukları kazanın tüm aileye sahip olun.” Çocuklar
özellikle kendilerine yönelik reklamı yapılan yiyecektir içecektir, annesine ananesine
babaannesine şunu bana alır mısın dediğinde maalesef çocukların karşısında kimse
duramıyor alıveriyor. Dolayısıyla da o çocuğun isteği sorusuz sualsiz yerine getirildiği için o
aileye sahip olunuyor. Ne oluyor tabii piyasayı istedikleri gibi yönlendirdiklerinden bizim
karşılaştığımız birçok sorunlar da oluyor. Nedir bu sorunlar? Bir defa hepimizin yaşadığı
büyük bir çevre kirliliği, büyük bir kaynak savurganlığı, ekonomilerinin istedikleri gibi
yönlendirilmesi büyük bir işsizlik ekonomik krizler, vurgunlar soygunlar, pahallılık asıl
ihtiyacımız olan temel mal ve hizmetlere ulaşılamaması ve çok daha önemlisi başta
çocuklarımız olmak üzere sağlık ve güvenliğimizin büyük bir tehlike altında olması sorunuyla
karşı karşıyayız. Geçen sene Birleşmiş Milletler Örgütünün çevre teşkilatı şunu açıkladı:
Dünya kaynaklarının mevcut üretim sistemi ve tüketim sistemi yani kapitalizm yani içinde
bulunduğumuz bu tüketim toplumu dünya kaynaklarının %60’ını mahvetti. Suyu, tarımı,
mahvetti yerel çeşitlilikleri bitirdi. Bitki örtüsünü bitirdi, binlerce bitki örtüsü yok oldu, havayı
kirletti, çevreyi kirletti, ozonu deldi. Ozonu deldiği için onun yarattığı tahribatlar acayip
fırtınalar, seller bunu içinde yaşadığımız dünyaya sahip olan tek evren kapitalizm denen
sistem üretti. Tüketici hakları öyle tencere tava işleri değil. O nedenle büyük bir tabloyu
2
önünüze getirip öyle bakmak lazım. Yarın üniversiteyi bitireceksiniz iş kaygısı var iş yok.
Şuanda dünyanın en büyük krizlerinden birisi yaşanıyor, bu kriz öyle teğet meyet geçmedi
öyle kalbimizden vurdu bizi ve asıl daha büyük tehlikeler önümüzdeki dönemler olacak ve
hala büyük bir hainlik ve aymazlık mertebesinde bu yanlış politikalara devam ediliyor.
Krizden kurtulmak için alınması gereken önlemler yerine tam tersine büyük bir aymazlık ve
hainlik politikası hızla devam ediyor. Artık satacak bir şey kalmadı sularımıza sıra geldi kamu
yararına denen şey ortadan kalktı tüm ekiplerimiz özelleşti daha doğrusu özelleşmedi peşkeş
çekildi. Altın tepside peşkeş çekildi. Bundan 20 30 sene önce 20 30 milyar dolar değer biçilen
Telekom bundan dört beş sene önce iki yıllık üç yıllık karına peşkeş çekildi, bir yabancıya
tüm fabrikalarımız değerlerimiz yabancılaştı, bankalar yabancılaştı. Dünyada kendi kendine
yeten 7 tarım ülkesi olmaktan otuz yıldan beri çıkartıldık. Artık ürettiğimiz tarım ürününden
daha çok hem de ne olduğu belirsiz bizim sağlığımızı tehlikeye sokan hele hele
çocuklarımızın sağlığını risk ve tehlikeye sokan milyarlarca dolar ödeyerek her yıl gıda
maddesi ve tarım ürünü ithal ediyoruz; büyük bir çoğunluğu Amerika’dan gıda teknolojisinin
bize sunduğu gıda maddelerini tüketmek durumunda kalıyoruz. Kola içiyoruz, gazoz içiyoruz,
hamburger yiyoruz, hazır yiyecekler yiyoruz. Bunların nasıl bir tuzak olduğunu bu paraların
nelere gittiğini biliyor musunuz? Bir tanesini örnek vereyim. Örneğin genetik yapısı
değiştirilmiş ürünler GDO’lu ürünler deniliyor. 1996 yılından beri dünya pazarına sunulmaya
başlandı. Düşünebiliyor musunuz milyonlarca yıldır yüz binlerce yıldır insanoğlunun deneye
deneye yanıla yanıla şu zararlıdır, bu yararlıdır dediği ürünlerin yerine birdenbire bir gen
teknolojisi çıktı ve bunu bitkilere tarımsal ürünlere uygulamaya başladılar. 1996 yılından
itibaren dünyaya bu ürünler sunuldu. Nedir bu gen teknolojisi GDO’lu ürünler örneğin sakın
ola hormonla karıştırmayın bunu bir de böyle bulanıklık var kafalarda. Hormon çok masum
kalır bunların yanında. Bu şu demektir onun özelliğini de istiyorlar. Örneğin sözüm ona
Amerikan tarım tekelleri bunun öncülüğünü yaptı, onlar başlattı bu bitki örtüsündeki gen
teknolojisini gerekçe olarak daha çok ürün almak için her mevsimde ürünün yetişmesini
sağlamak için zararlılara karşı mücadele edebilmek için zararlı böceklere karşı
etkilenmemesi için daha az tarım ilacı kullanmak için gibi gerekçelerle de sözüm ona bu
genetik yapısı değiştirilmiş ürünleri ortaya çıkardılar. Bir büyük canavar yarattılar kendilerin
deyimiyle Frankenstein yarattılar bu batının kendi deyimi. Örneğin mısıra, soyaya zarar veren
böceği öldürmek amacıyla o zararlı böceği öldürecek zehirli bakterinin genini alıp mısıra
aşılıyorlar, soyaya aşılıyorlar ve dolayısıyla GDO’lu ürünlerin tohumlarında o büyüdüğünde
ve böcek diyelim ki mısırın gövdesine tanesine konduğunda o böcek ölüyor ve sürekli zehir
üretiyor; yani o zehirli bakterinin özelliğini taşıyor sürekli onu taşıyor o böceği öldüren mısırı
kim yiyor biz yiyoruz üstelikte para verip alıyoruz onu. Nasıl yiyoruz? Yaptığımız
araştırmalarda 1996–1997 yılından beri bugüne kadar 10 milyar dolarlık mısır, mısır yağı,
soya ve soya küspesi, pamuk girdi Türkiye 10 milyar dolarlık %80’i, 90’ı Amerika’dan olmak
üzere bir kısmı Arjantin’den bir kısmı da Brezilya’dan ama %80’i, 90’ı Amerika’dan geliyor.
Hazır ürünler hariç paketlenmiş ürünler hariç mısır, mısır yağı soya ve soya küspesi, pamuk
hammadde olarak. Türkiye’de tüketilen soyanın %90’ı ithal ediliyor Amerika’dan tüketilen
Mısır’ın %30’u ithal ediliyor, gene çoğu Amerika’dan aynı şekilde pamuğun büyük çoğunluğu
Amerika’dan soya küspesi aynı şekilde ithal ediliyor. Örneğin mısırdan nişasta bazlı
tatlandırıcı elde ediyoruz. O gelen GDO’lu mısırdan Türkiye’de fabrikalarda nişasta bazlı
tatlandırıcı elde ediliyor. Nişasta bazlı tatlandırıcı, nişasta mısırdan olduğu için diğer adı
glikoz şurubu, fruktoz şurubu, şeker pancarından elde edilen glikoz şurubu, fruktoz şurubu
biraz daha ucuz olduğu için nereye konuluyor örneğin bu şuruplar gazozundan kolasına,
meyve suyuna giriyor, hazır çorbalara, et suyu tabletlerine, soya, soya yağı, mısır yağı yani
bin çeşit gıda maddesine girdi olarak kullanılıyor. Biz kola içtiğimizde gazoz içtiğimizde
meyve suyu, içtiğimizde glikoz şurubu fruktoz şurubu yazdığında veya yazılmayanlar da var
veya pasta aldığımızda, baklava aldığımızda ucuz olduğu için pastalarda baklavalarda bunlar
şeker yerine bu glikoz şuruplarından elde ediyoruz, dolayısıyla onları yiyoruz. Paralar nereye
gidiyor? Paralar emperyalist Amerikan gıda tekellerine tarım tekellerine gidiyor. Şimdi hem
para veriyoruz sağlığımızı tehlikeye sokuyoruz tarımımızı bitiriyoruz. Türkiye’de yanlış
tüketim nedeniyle ve üretim nedeniyle fabrikalar kapanıyor, dışa bağımlı bir büyüme ithalata
bağımlı bir büyüme, dolayısıyla kriz iyice bunu gösterdi fabrikalar iyice kapandı.
3
Hala daha kapanmakta işsizlik artmakta ve dolayısıyla yarın bizi büyük tehlikeler beklemekte.
Fransa’ya bir arkadaşımız gitmişti bizim derneğimizin onur ve disiplin kurulu üyesiydi.
Fransa’da bir bölgede baktı ki orada ithal mallar satılmıyormuş Fransa’nın o bölgesinde
yalnız o bölgede üretilen mallar satılıyormuş arkadaşın dikkatini çekmiş demiş ki niye bu
mallar burada satılıyor. İthal mal almıyorsunuz bu benim dikkatimi çekti. Bunun nedeni ne
diye sorduğunda şöyle bir cevap aldı biz dedi yalnızca bizim bölgemizde üretilen malları
tüketiyoruz ithal mal almaya kalktığımızda aynı mal üreten fabrikalarımız kapatılır, aynı ürünü
üreten çiftçimiz iflas eder ve dolayısıyla işimizi kaybederiz yoksullaşırız, mutluluğumuzu
kaybederiz, onurumuzu kişiliğimiz kaybederiz. Bağımsızlığımızı kaybederiz işte sevgili
gençler şimdi böylesi ucu bucağı olmayan o nedenle biz ne yediğimizi ne içtiğimizi kesinlikle
sorgulamayız yediğimiz bir sağlıklı mı buna para veriyoruz. Sağlığıma zarar mı veriyor yarar
mı veriyor? Bu para nereye gidiyor benim ekonomime yarar mı getiriyor zarar mı getiriyor.
Para Amerika’ya gittiği için onun ekonomisi iyice kabarıyor, ben de yoksullaşıyorum kendi
paramla onu daha da zengin ediyorum ve dolayısıyla benim ülkemde baskıları daha da
artıyor. Şimdi bunun hesabını kitabını sormak durumundayız. Bunu yaşamımızda bir ilke
kural haline getirmeliyiz. Benim param var ben istediğimi alır yerim, içerim dememeliyiz çok
zorunlu olmadıkça çok gerekli olmadıkça ithal mal almamalıyız. Hele hele ülkemizde
yaşadığımız bu kriz ve lütfen tüm alış verişlerimizde fişimizi faturalarımızı alalım. Fiş fatura
almamanın iki sonucu var. Bir diyelim ki satın aldığımız cep telefonu özürlü çıktı üç ay sonra
çalışmıyor. Ya da aldığımız günlerde çalışmıyor hakkımızı aramamız için fiş olması gerekir fiş
olmayınca hakkımızı arayamıyoruz. İki, firmaların vergi kaçırmalarına neden oluyoruz. Bu
memlekette hiç fiş fatura alınmadığından dolayı en az 50 milyar TL vergi kaçağı var. 50
milyar TL ne demektir. Türkiye kurtulur 50 milyar TL ile yani iki üç sene sonra kurtulur. Bir,
bu bizim elimizde küçük büyük demeden faturamızı alacağız. Haklarımız için ve gelecekte iş
bulabilmek için bu toplanan vergilerin yatırıma dönüşe bilmesi için. İki, yerli malı
almadığımızdan dolayı Türkiye yolgeçen hanına döndüğünden dolayı en az yüz milyar dolar
demeyeyim ben dolar ama yüz milyar TL bir kayıp var, yani yalnızca fiş fatura alınmaması ve
gereksiz ithal mal tüketimi nedeniyle bu memlekete her yıl en az minimum 100 milyar TL
kaçak var. Fatura-fiş ve yerli malı yüz milyar TL. Biz gereğini yaptık toplandı mı vergiler ya da
toplanıyor mu soracağız ey hükümet diyeceğiz toplamıyorsa toplattıracağız. Toplattırmanın
gereği neyse onu yapacağız. İki, topladı vergileri yüz milyarı topladı, nereye harcıyorsun bu
paraları diyeceğiz. Nasıl denmesi gerektiğini de iyi biliyorsunuz bunlar bizim sorumluluğumuz
ve görevimizdir bu ülkenin yurttaşı olarak iş bulabilmek için onurumuzu koruyabilmek için,
ülkemizi koruyabilmek için, mutlu yaşayabilmek için çevremizi, havamızı, suyumuzu
koruyabilmek için egemenlimizi, Cumhuriyetimizi koruyabilmek için, ailemizi koruyabilmek için
bunları yapmak zorundayız, bunlar bizim elimizde. Günlük yaşamda örneğin o kadar
sorunlarla karşılaşıyoruz ki cep telefonu ile ilgili bir sürü dolandırıcılıklar var, cep telefonu
dolandırıcılıkları internet dolandırıcılıkları bir yem atıyorlar ve düşünmeden aklanıyorlar orada
internette dolandırıyorsunuz kontörler gidiyor hesaplardan paralar çekiliyor. Bir sürü korsan
firmalar var ve bunlara kimler çanaklık ediyor biliyor musunuz? Turkcell, Vodafone.
Bugünlerde onların peşindeyiz aman dikkatli olun.
Bankalar, yıllık kart ücretleriyle bir soygun, hesap işletim ücreti bir soygun; 2009’da yeni bir
soygun türü çıkarttılar Cumhuriyet’te bir yazı yazdık Cumhuriyet bunu Ankara ekinde
yayınladı. Ankara ekinde “Tüketici Hakkını Arıyor” diye bir köşe var orada her hafta cuma
günleri bir yazı çıkar şimdi o konuda araştırmalarımız var o yayınlanacak. 2009’da yeni
vergiler çıkarıyor. Bankalarda yeni bir şey var para yatırma diye bir şey bir buçuk TL
kesiyorlar. Bir banka emeklisi bir mektup yazdı bize, bakkal çalıştırıyorum dükkan kirasını
yatırmaya gittim, yüz TL, Vakıf Bank’a yatırdım. Herhangi bir havale yok bir şubeden diğer
şubeye havale, mal sahibinin hesabına yüz TL yatıracağım diyor ve benden 25 TL isteyerek
işine gelirse demişler havale ücreti yerine koymuşlar. Yine aynı kişiye her ay 4 TL kesmişler.
Kredi çekmiş kredi kullanmış herhalde konut kredisi benden diyor zamanında aldığım
krediden peşin 1800 TL kestiler her şeyi kestiler, her ay 4 TL neyin bedeli oluyor. Bankalar
çıldırdı kafayı yedi, yemedi yani soyuyorlar resmen.
4
Bu yıllık kart ücretleri konusunda Yargıtay’ın çok kolay güzel bir kararı var. Tüketicinin
korunması hakkında yasanın altıncı maddesinde sözleşmelerdeki haksız şartlar diye bir
hüküm var, sözleşmelerdeki haksız şartlar şimdi diyor ki o altıncı maddede tüketici haklarının
korunmasına ilişkin yasada bankalar olsun, su olsun, doğalgaz olsun, elektrik olsun, satın
aldığımız herhangi bir şey olsun yani sözleşme koşulları tüketiciyle müzakere edilerek
standart sözleşme yapılmışsa ve bu tüketiciyle müzakere edilmeden bir sözleşme yapılmışsa
o şart dengesizliğine sebep olmuşsa o şart geçersizdir. Yargıtay’ın vermiş olduğu kararda bu
bankalar zaten standart sözleşme hazırlıyorlar. Oraya koymuşlar yıllık kart ücreti banka diyor
Yargıtay’ın kararında banka tüketiciyle müzakere ederek yıllık kart ücreti alacağını
kanıtlayamamıştır o nedenle bu şart haksız kazançtır, bu ücreti alamazsın geçersizdir diyor.
Hangi banka tüketiciyle müzakere edebilir, ettiğini kanıtlayabilir. Kanıtlayamaz çünkü hiçbir
banka müzakere etmeden standart sözleşmeyi önceden hazırlıyor. O nedenle Yargıtay
kararını emsal göstererek ekstrenizi bulun beş yıl geriye dönük 2004 ve daha sonraki yıllar
olmak üzere ödediğiniz yıllık kart ücretlerini sizin ailenizin anneniniz, babanızın ödediği yıllık
kart ücretlerini talep edebilirsiniz derneğimize gelin size yardımcı olalım. Bir form var formu
dolduruyorsunuz, o formla ikamet ettiğiniz Çankaya sınırlarında ikamet ediyorsanız Çankaya
Kaymakamlığında önce hakem heyetine gideceksiniz, ikamet ettiğiniz tüketici hakları
sorumlusuna göndereceğiz sizi. Mamak’taysanız Mamak Kaymakamlığına Keçören’deyseniz
Keçiören Kaymakamlığı Heyetine gideceksiniz. Aynı şekilde hesap işletim ücretinde de yine
haksız olduğu alınamayacağına ilişkin alınan ücretin tüketiciye iade edilmesine ilişkin önce
Çankaya Kaymakamlığı tüketici aleyhine karar veriyor banka itiraz ediyor Tüketici
Mahkemesine ve Tüketici Mahkemesi tüketiciyi haklı buluyor, hakem heyeti kararını uygun
buluyor ve bankanın itirazını reddediyor. Hesap işletimi konusunda da aynı şekilde
ödemişseniz hesap işletim ücretini o aynı şekilde yıllık kart ücretinde olduğu gibi
ekstralarınızı alarak onları da gelip talep edebilirsiniz aynı şekilde başka haksız ücretler
alınırsa onları da talep edebilirsiniz. Tüketicinin korunması hakkında kanun var ancak birçok
kanun var da bir tanesi çok önemli bir kanun bu tüketici haklarının korunmasına ilişkin
doğrudan doğruya mal ve hizmetine ilişkin bir yasa önemli bir yasa. Yasada ayıplı mal ve
hizmet tanımı var. Bu tanıma göre ayıplı mal ve hizmet şu demektir. Mal ve hizmetle ilgili bir
kullanma kılavuzu varsa ki olmak zorunda tüm sanayi mallarında Türkçe kullanma kılavuzu
olmak zorunda. Tanıtma ve kullanma kılavuzunda birkaçına uyulmuyorsa o ayıplı mal ve
hizmettir. Ayıplı mal ve hizmetle ilgili bir yasal dayanak varsa ve uyulmuyorsa o standartlara
ve yasal dayanağa o mal ve hizmet ayıplamalı hizmettir. Beklediğimiz yararı göremiyorsak
ayıplı mal ve hizmettir. Ayıplı mal ve hizmetlerden dolayı satıcılar imalatçı ve üretici ithalatçı
tüketiciye karşı zincirleme sorumludur. Zaman zaman tüketici esnafa gidiyor bakıyor ki esnaf
kapalı ne yapacak peki? İthalatçıya gidecek ya da üreticiye gidecek hakkını arayacak yeterli
faturası fişi olsun. Üç çeşit ayıp var. Bir açık ayıp, iki gizli ayıp, üç hileli ayıp. Açık ayıp
hemen farkına varabileceğimiz ayıplardır, örneğin satın aldığımız bir mobilyanın kırık olması
bir cep telefonunun çalışmıyor olması aldığımız buzdolabının çalışmıyor olması ya da
aldığımız gömleğin yırtık sökük olması gibi bunlar açık görülen ayıplardır. Gizli ayıplar mal
kullanırken ortaya çıkan ayıplardır. Bu ayıplardan tüketici hatalı olmayacak yani tüketici malı
doğru kullanacak tanıtımına uygun kullanacak bu koşullarda ortaya çıkan ayıplar gizli
ayıplardır. Birde hileli ayıplar vardır. Açık gizli ve hileli ayıplardan dolayı hak arama süreleri
vardır. Açık ayıplarda otuz gün, gizli ayıplarda iki yıl; iki yıllıkta ortaya çıkan ayıplarda
hakkınızı arayabiliyorsunuz. Önce satıcıya, satıcıdan olumsuz cevap alıyorsanız hiçbir
tartışmaya girmeden hakkınızı yasal yollardan Tüketici Hakları Derneğine gelmenizde yarar
var. İlgili yerlerde hakem heyetlerinde ve tüketici mahkemelerinde haklarınızı
arayabiliyorsunuz. Peki, bu ayıplardan dolayı kaç çeşit hakkımız var. Dört tane hakkımız var.
Bir, bu ayıplı malın yenisiyle değiştirilmesi, iki, ayıplı hizmetse hizmetin yenilenmesi, ayıplı
mala hizmet ödediğimiz bedeli isteme hakkımız; üç, istersek ücretsiz tamir hakkımız
garantiye tabi bir malsa buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon vs. gibi garantiye tabi varsa
garanti süreci içerisinde ücretsiz tamir hakkı ayıp kadar bedelde indirim hakkı var. Açık ayıp
gizli ayıp süresinde gittiniz faturam bu bunu aldım sizden bu telefon çalışmıyor. Ben bunun
yenisini istiyorum hayır yenisini veremem diyemez bedelini istiyorum bedelini veremem
diyemez neyi tercih ediyorsak yerine getirmek zorundadır.
5
Peki, getirmedi ben hak mak tanımıyorum istediğiniz yere gidin dedi ne yapacaksınız. Hiç
tartışmayın fişinizle, garanti belgenizle, kullanma kılavuzunuzla lütfen gelin bize ya da
bulunduğunuz yerde tüketici örgütü yoksa hakem heyetlerine giderek hakkınızı
arayabiliyorsunuz. Hakem heyetleri ayda iki kez toplanıyor. On beş günde bir toplanıyor ve
en geç üç ay içerisinde karar vermek durumunda ve 936 TL’nin altında uyuşmazlık konusu
malın hizmetin bedeli zaten tüketici sorunu hakem heyetine başvuru zorunluluğumuz var
ama 936 TL’nin üzerindeyse ister hakem heyetine isterse doğrudan doğruya tüketici
mahkemesine de gidebiliyorsunuz. Garantiye tabi mallarda şöyle bir sorun çıkıyor. Diyelim ki
cep telefonu aldınız aradan geçti on sekiz ay cep telefonu ilk arızayı tamir ettirmek zorunda
değilsiniz ama ne yazık ki firmalar tamire yönlendiriyorlar. Tamir tuzağına sakın ola
düşmeyin. Çünkü bilerek ya da bilmeyerek tamire gittiğinde ikinci arızada ben bunu
değiştirmek istiyorum diyemezsiniz. Artık tamir tuzağına düştüğünüzde ya da bedel iadesinin
koşulları var; ilk arıza ile son arıza arasında bir yıl olmak üzere ve garanti süreci içerisinde
kalmak üzere aynı arızayı üçüncü kez yaparsa ve elinizde aynı arızadan iki kez tamir
gördüğüne dair 2 tane fiş varsa o bir yıllık süre içerisinde farklı arızaları beş kez yaparsa dört
kez farklı arızalı yaptığına ilişkin dört tane fiş varsa ya da otuz iş gününden fazla serviste
kalırsa ya da toplam garanti süresi içinde aynı ya da farklı arızaları yedinci kez yaparsa ve
elinizde altı tane fiş varsa ancak yenisini isteyebilirsiniz ya da ödemiş olduğunuz bedeli
isteyebilirsiniz. İşte bunun için tamir tuzağına düşmeyin tamir ettirmek durumunda değilsiniz.
O nedenle hiç tartışmaya da gerek yok yeter ki haklarınızı bilin ve bilginizden haklarınızdan
emin olun çünkü bu haklarından yeterince emin olmadıkları için firmalar tarafından servisler
tarafından yanlış yönlendiriliyor. Diyelim ki garanti süreci içerisinde herhangi dönemde
arızalandı ben bunun yenisini istiyorum ya da parasını istiyorum dediğinizde baktınız
gördünüz demagoji yapamaya başladı ipe un sermeye başladı hiç tartışmaya gerek yok yeter
ki faturanız olsun fişiniz belgeniz olsun. Bazen de şöyle oluyor firma diyor ki tamam isteğinizi
yerine getireceğiz ama diyor cep telefonunu getir, televizyonunu getir, faturayı da getir,
garanti belgesini de getir tamam. Tüketici götürüyor teslim ediyor cep telefonunu faturayı da
veriyor garanti belgesini de veriyor. Aradan geçiyor iki ay tamir edip veriyor kendisine ben
tamir istememiştim, yenisini istemiştim parasını istemiştim. Fakat orada bir tutanak
tutulmadığı için ben tamirini istemiyorum yenisini ya da bedelini istiyorum diye tüketici imza
atacağız adını ve tarihi yazacağı bir tutanak düzenlemediği için tutanağın bir tanesi
kendisinde bir tanesi de firmada kalmadığı için tüketici onu kanıtlayamıyor. İsteğini
kanıtlayamıyor. Bu şekilde teslim ettiğinde bunu kanıtlayacak yazacak ben bunu istemiyorum
yenisini istiyorum, neyi tercih ediyorsa ya da bedelini istiyorum diye not düşecek o da elinde
olacak. Bu fatura fiş vermeler çok ender oluyor ama fatura fiş verdiğinde ortada malda yok
tamirde etmiyor. Malda yok ben senden mal falan almadım ben seni tanımıyorum diyor,
kanıtlayamıyor. Peki diyor niye fatura ile garanti belgesini verdiniz onlara, firma istedi diyor
belgeleri, olur mu diyor firma belgeleri verdi ona kanıtları yok ettin. Sakın ola garanti belgesini
ve faturayı vermeyin; servise, satıcıya garanti belgesini faturayı vermeyin; ille de istiyorsa
onların fotokopilerini verin. Yok, asıllarını istiyoruz derlerse anlayın ki orada bir tezgah var ve
hemen bize gelin.
Hızlı elektro manyetik kirlilik nedeniyle kanser hızla artıyor artık istatistiklerde manyetik
kirlilikten dolayı yol açan hastalıklar hızla yukarıya çıkmaya başlıyor. Ve müthiş bir kanser
patlaması var Türkiye’de, yanlış beslenme çevre kirliliği, gıda üç temel etken. Çocuklarımız
çok büyük bir tehlikede, okullarda tam anlamıyla çok büyük bir tezgah var. Bunu ben
söylemiyorum bilim insanları söylüyor. Üç yüz okulda araştırma yaptık, okulda satılanları
bilim kuruluşlarına gönderdik, bunlar nedir ne yapar; alerjiden kansere kadar varan etkiler
yapar dediler. Başka birçok etkiler hipertansiyon obezite. Bir tanesi gıda, bir tanesi elektro
manyetik kirlilik. Cep telefonları çok yüksek frekansa sahip elektro manyetik mikro dalga
zehirler var. Baz istasyonları aynı şekilde aynı dalgaları yayar, televizyon vericileri aynı
dalgaları yayar, yüksek frekansa sahip bu dalgalar baş ağrısı, baş dönmesi, bunama,
unutkanlık, sinirlilik, parkinson hastalığı, hücrenin kanserleşmesi, çocuklarda beyin tümörü,
hamileler ve yaşlılar için çok büyük tehlike, hücrenin kanserleşmesi kan kanseri, bellek,
dikkat, zaman algılamada azalma ve daha birçok etkenlere yol açıyor.
6
Ankara’da üç noktada televizyon vericileri var. Bir Hüseyin Gazi Mahallesi tepelerinde, iki
Şentepede, üç Dikmen tepelerinde, üçünün dosyaları elimizde iki yere gittik çağırdılar bizi bir
HüseyinGazi Mahallesi’ne gitmiştik, bir de geçen sene Dikmen’de çocuklara konferansa gittik
hep gece kondu olan yoksul mahalleler. HüseyinGazi Mahallesi’nde 15 yıldan beri mücadele
veriyorlar. Mahallenin yarısı bu dalgalar nedeniyle kanser. Üç sene önce konferansa gittik
onları nasıl oradan söktüreceklerini haklarını anlattık 70 kişi falan vardı akşamüzeri gitmiştik
konferansa tek tek onları dinlemeye başladık. Bu saydıklarımı aynen bana saydılar. Bende
şu oldu, oğlumda bu oldu vs. buraya gelmeden önce bende yoktu, üç sene önce geldim
bende bu oluştu. Buradan gittim bir sene sonra düzeldim.
Bu konuda çok güzel bir Yargıtay kararı var. Diyor ki Yargıtay kararı; baz istasyonları,
televizyon vericileri, aynı etkiyi yaptığı için onlarda aynı şeyler yerleşme yerlerinin dışına
kurulmalı, Dikmen’e gittik çocukların yarıdan çoğunun başı ağrıyor. Çünkü cep telefonu
kullanıyor. Bir de televizyon vericinin etkisi var. Şimdi okula gidiyoruz çocuklara kimin cep
telefonu var diyoruz, herkes parmak kaldırıyor. Sekiz yaşındaki çocuklar da parmak
kaldırıyor. Diyor ki bilim insanları, cep telefonları çocukta beyin tümörü yapar. 16 yaşındaki
çocuklar bunu kullanmamalı, hiçbir kişi yaşı ne olursa olsun vücudunda bulundurmamalı
kalbinin üstünde belinde bulundurmamalı o dalgalar duvardan öte tarafa öte taraftan da bu
tarafa geçebiliyor. Ama herkes başının altında onunla uyuyor. Kullanın ama çantada
bulundurun akşam odanızda bunu bulundurmayın. Başka yerde olsun bilinçli kullanın. Bakın
bunları getirin yan yana yumurta pişiyor bunlarla otobüsler duruyor, elektromanyetikler
bozuluyor, uçaklar düşüyor, Samsun’da üç sene önce bir otobüs devrildi. Diyelim siz burada
konuşuyorsunuz sağınızda solunuzda insanlar var o dalgalar yayıldığı için sağınızdaki
solunuzdaki insanlar da etkileniyor. Sigarada olduğu gibi yani duman altı olayı var ya pasif
içici gibi burada da böyle bir şey var. Kalabalık yerlerde konuşmayın ve çok fazla tutmayın
kulağınıza gece yatmayın bunlarla. Sağlık her şeyin başı ve SAR değeri en düşük olan cep
telefonunu tercih edin. (Bazı şirketler hakkında çıkan yazılar)
Şirketin Adı: ADİDAS
Faaliyet Alanı: Spor ayakkabısı, Giysi, Spor malzemeleri
Şirket Hakkında Suçlamalar: Mal üretimi yaptırdığı firmalarda sömürü, çocukların
çalıştırılması, cinsel taciz ve diğer usulsüzlükler
Şirketin Adı: BAYER AG
Faaliyet Alanı: İnsanların kullandığı ilaçlar, hayvanlar için ilaç, bitki koruma maddeleri ve ev
haşerelerine karşı zehir
Şirket Hakkında Suçlamalar: Savaş bölgelerinden ham madde ithali, etik olmayan ilaç
testlerinin finansmanı, gelişmekte olan bir ülkenin hayata öneme sahip bir ilacı üretip
pazarlanmasının engellenmesi, tehlikeli bitki zehirlerinin satışı
Şirketin Adı: BP
Faaliyet Alanı: Akaryakıt ve petrol ürünlerinin pazarlanması
Şirket Hakkında Suçlamalar: İç savaş ve silah ticaretinin finanse edilmesi, petrol çıkarılan
bölgelerde, yaşam temellerinin yok edilmesi, askeri rejimlerle iş birliği
Şirketin Adı: BRISTOL-MYERS SQUIBB COMPANY
Faaliyet Alanı: İlaç
Şirket Hakkında Suçlamalar: Etik olmayan ilaç deneylerinin finanse edilmesi; gelişmekte olan
bir ülkede hayati önemi olan ilaçların üretilmesinin ve pazarlamasının engellenmesi
7
Şirketin Adı: C&A
Faaliyet Alanı: Moda mağazası
Şirket Hakkında Suçlamalar: İmalat yaptırdığı firmalarda sömürü, cinsel taciz ve diğer kötü
koşullar
Şirketin Adı: CHICCO (Artsana s.p.a)
Faaliyet Alanı: Oyunca, bebek ve çocuklar için Chicco marka kozmetik, tüm diğer ürünler ve
çocuk arabası
Şirket Hakkında Suçlamalar: İmalat yaptırdığı firmalarda hayati tehlike yaratabilecek kötü
koşullar, yangın mağdurları için tazminat ödenmemesi
Şirketin Adı: CHIQUITA BRAND INTERNATIONAL INC.
Faaliyet Alanı: Muz ve Chiquita marka meyve suyu
Şirket Hakkında Suçlamalar: Tarlalarda çalışan işçilerin sömürülmesi, tehlikeli tarım
zehirlerinin kullanılması
Şirketin Adı: FRESH DEL MONTE PRODUCE INC
Faaliyet Alanı: Muz, ananas ve diğer meyveler
Şirket Hakkında Suçlamalar: Tarlalarda çalışan işçilerin sömürülmesi, tehlikeli tarım
zehirlerinin kullanılması
Şirketin Adı: DEUTCHE BANK AG.
Faaliyet Alanı: Bankacılık
Şirket Hakkında Suçlamalar: Etik olmayan projelere kredi verilmesi, borçlu aleyhine
yürütülen spekülatif işlemler
Şirketin Adı: THE WALT DISNEY COMPANY
Faaliyet Alanı: Mizah dergileri , filmler (Mickey Mouse, Donald Duck, Cinderella, Peter pan)
kitaplar
Şirket Hakkında Suçlamalar: İmalat yaptırdığı firmalarda sömürü ve kötü koşullar
Şirketin Adı: EXXON MOBİL CORPORATION
Faaliyet Alanı: Akaryakıt ve petrol ürünleri, mobil petrol istasyonları
Şirket Hakkında Suçlamalar: İç savaş ve silah ticaretinin finanse edilmesi, petrol çıkarılan
bölgelerde yaşam temellerinin yok edilmesi, korunması için alınan önlemlere karşı lobi
çalışması
Şirketin Adı: FORD MOTOR COMPANY
Faaliyet Alanı: Ford, Volvo, Mazda, Jaguar, Land Rover, Aston, Martin marka otomobillerin
üretimi
Şirket Hakkında Suçlamalar: Nasyonal sosyalizm döneminde Ford tesislerinde zorla
çalıştırılan işçilere tazminat ödenmesini reddetme, üretim tesislerinde cinsel ve ırkçı saldırılar
8
Şirketin Adı: GENERAL MOTORS CORP.
Faaliyet Alanı: Cadillac, Chevrolet, Isuzu, Opel, Saab, Vauxhall marka otomobillerin üretimi
Şirket Hakkında Suçlamalar: Emisyon hacminin yüksek olmasının yol açtığı çevre kirliliği;
imalat yaptırdığı firmalarda, sömürü ve güvenlik standartlarının yeterli olmaması
Şirketin Adı: Levi Strauss
Faaliyet Alanı: Jean , Levi’s, Dockers marka giysi üretimi
Şirket Hakkında Suçlamalar: İmalat yaptırdığı firmalarda sömürü, cinsel taciz ve kötü
koşullar
Şirketin Adı: Mc Donald’s Corporation
Faaliyet Alanı: Hamburger, Cheesburger, Big Mac, Chicken
Suçlamalar: Çocukların çalıştırılması, imalat yaptırdığı firmalarda sömürü, ve kötü çalışma
koşulları, olumsuz ekolojik ve sosyal sonuçlar doğuracak ölçüde çok et israfı
Şirketin Adı: MERCEDES BENZ
Faaliyet Alanı: Mercedes Benz
Şirket Hakkında Suçlamalar: Bir kardeş kuruluşunun atom silahları ve insanlara karşı
kullanılan mayın ticareti
Şirketin Adı: MITSUBISHI Corp
Faaliyet Alanı: Otomobil üretimi
Suçlamalar: Yağmur ormanlarının tahrip edilmesi
Şirketin Adı: Nestle
Faaliyet Alanı: Çikolata ve gıda
Şirket Hakkında Suçlamalar: Bebek maması ticaretinde uluslar arası camiada aforoz edilmiş
pazarlama yöntemleri kullanmak; hammadde tedarikçileri aracılığıyla tarım işçilerinin
sömürülmesi
Şirketin Adı: NIKE
Faaliyet Alanı: Spor ayakkabı ve spor ürünleri
Suçlamalar: İmalat yaptırdığı firmalarda sömürü, cinsel taciz ve kötü koşullar
Şirketin Adı: Procter & Gamble
Faaliyet Alanı: Gıda maddeleri, temizlik malzemesi, hijyen maddeleri
Şirket Hakkında Suçlamalar: Hammadde sağlayan firmalarda sömürü, askeri diktatörlüklerle
ticaret, çevre kirliliği
Şirketin Adı: Reebok International LTD.
Faaliyet Alanı: Reebok marka spor ayakkabısı ve spor kıyafet ve aksesuar
Suçlamalar: İmalat yaptırdığı firmalarda sömürü ve kötü koşullar
9
Şirketin Adı: SAMSUNG GROUP
Faaliyet Alanı: Mobil ve telsiz telefon, notebook, yazıcı, monitör, televizyon ve müzik seti, ev
ve büro makineleri
Şirket Hakkında Suçlamalar: Meksika’daki imalatçı firmalarda yasal olmayan uygulamalar, iç
savaşın pervasızca finanse edilmesi
Mercedes Benz’in Türkiye’de büyük bir olayı var 46 kişi ölmüştü Konya Karapınar’da otobüs
kazasında. İmalat tasarımı yapıyoruz. 5 kişilik bilir kişi heyeti inceliyor, ODTÜ Makine
Mühendisi Bölümünden bir profesör, ODTÜ Kimya Mühendisliği, ODTÜ Elektronik
Mühendisliği Bölümünde 3 öğretim üyesi bir de KOSGEB’ten 4 kişilik heyet bir uzman olmak
üzere 5 ayrı rapor hazırlıyorlar, hem yanan otobüsü inceliyorlar hem Türkiye’de üretilen
otobüsleri inceliyorlar. İmalat tasarım hatalarını inceliyorlar beş ayrı 2185 sayfalık bir rapor
hazırlıyorlar ve ne diyorlar biliyor musunuz raporda “pimi çekilmiş el bombası” bilim
insanlarının öyle bir kavram kullanması kolay bir şey değil, pimi çekilmiş el bombası. Hiç
çarpışma olmadı, otobüs yolda giderken yanmaya başlıyor hiç çarpışma olmadan; kaldı ki o
çarpışma karşıdan bir tanker geliyor hafif çarpışmayla oluyor. Niye pekala? Çünkü tek bir
bagaj elde etmek için ön tekerin önüne bir üç yüz litrelik akaryakıt deposu bir de arkasına
toplam beş yüz litrelik bir depo, aralarda bir bağlantı izolesiz, hafif çarpmada kopuyor, bomba
gibi patlıyor ve sabahleyin Konya’da aileler çocuklarını bekliyorlar sofralarını hazırlamışlar
birer ceset torbasıyla karşılaşıyorlar. Aileler dava açıyor biz basında gördük 2000’li yıllarda
hemen raporu istedik beş yüz sayfalık “toplatma” davası açtık. Mercedes bana yüz milyarlık
tazminat davası açtı. Bilirkişiye iki yüz milyar” tazminat davası açtı. Konya Karapınar’da bizim
de avukatımız olan şuan CHP Milletvekili Atilla Kart ona yüz bin tazminat davası açtı ve o
tazminat davasında İstanbul’daki davada ne dedi biliyor musunuz ve bu otobüsler Alman
ortaklar, Suudi ortaklar ve Türk ortaklar ve Mercedes’te çalışan birisi bir rapor gönderiyor
adını vermiyor tabii korkuyor. Bilinmeyen gerçekler diye şimdi Mercedes’in Avrupa’ya sattığı
otobüslerde önlem alınıyor, Türkiye’de alınmıyor. Bundan yedi sekiz sene önce Konya
Karapınar’da bir duruşma vardı duruşmaya gittim orada profesörler var, uzmanlar var Türk
mevzuatı böyle biz de Türk mevzuatına uygun ödüyoruz. Avrupa’da öyle istiyor onlara da
öyle ödüyoruz. Şimdi biz “toplatma davası” açtık hala devam ediyor. Bir sürü sahtekarlıklar
var ne sahtekarlıklar var. Sahte adli raporlar almalar. Bana yüz milyarlık tazminat davası
açtıklarında mahkeme ne diyor biliyor musunuz, “bu tüketici örgütünün en tabi bir hakkıdır.
küçük bir tereddüt dahi olsa bunu yapması doğaldır yapmalıdır, Almanya’da olsaydı bunu
yapabilir miydiniz?”
Türkiye sömürge bir ülke onlar temyiz veriyorlar Yargıtay’a en sonunda bitiyor bu dava. Diğer
şeyler için de böyle. 2003 yılında AKP iktidara geldiğinde AKP Samsun Milletvekili Mustafa
Uzunkaya Mercedes ile ilgili bir soruşturma önergesi veriyor. CHP de bir soruşturma
önergesi veriyor. Sonra Mercedes herkese bir dosya dağıtıyor. Bizde birer dosya dağıttık
Mecliste o zaman sanayi bakanı Ali Coşkun yani Mercedes’in avukatı bile kendini
savunamaz, resmen savundu Mercedes’i o iki önerge birleşip tek önerge konusunu arkadan
teyit ediyorlar çeker gideriz buradan gideriz falan diye biz son anda duyuyoruz bunu ve
oylama da reddediliyor. Öyle kalıyor. Ama o dava hala devam ediyor otobüslerde de öyle
yıllardan sonra bir sürü otobüsler yollarda yanmaya başlıyorlar çünkü Türkiye böyle bir ülke
kolay bir ülke sömürge bir ülke o nedenle örgütlenmek zorundayız. Bizim dernek kamu
yararına dayalı bir dernek yıllık aidatımız 25 TL, iki fotoğrafla üyemiz olabilirsiniz. Siz sevgili
gençler bu örgüte sahip çıkın Türkiye’mizin halkımızın güçlü bağımsız bir tüketici hareketine
şiddetle ihtiyacı var. Sizi bekliyoruz desteklerinizi bekliyoruz ve lütfen sorularınızı alalım
arkadaşlar.
Soru: Benim cep telefonu ile ilgili bir problemim var bunu sizinle paylaşmak istiyorum ne
yapabiliriz diye. 9 ay önce ben bir telefon aldım ve iki ay sonra birtakım arızalar nedeniyle o
10
tamir hatasına ben düştüm ve telefon tamire gönderildi. Geldikten sonra telefonum düzelmişti
ama üzerinden iki üç ay geçtikten sonra ama şuanda yine bir problemi var. Artık hiç açılmıyor
bile.
Turhan Çakar: Kaç kez tamir gördü?
Cevap: Bir kere.
Turhan Çakar: Garanti süresi devam ediyor. Şuan tekrar arızalı sanırım. Birinci tamirde fiş
var mı elinizce? Elinizde birinci tamirden fişiniz varsa o zaman derhal tamire verin, ikinci fişi
de alın tamir edilsin ama o birinci arızanın aynısını ikinciyi de yazın. Farklı şeyler yazmasınlar
aynı olduğunu ona da yazın o fişi de alın ekime kadar aynı arızada artık servise vermenize
gerek yok o iki fişle satıcıya gidiyorsunuz koşullar yerine geldi artık ben bunun değişmesini
istiyorum. Demagoji yapmaya kalkıştığında hiç tartışmayın iki fişle faturanızla bize gelin.
Soru: Şuanda telefonumun değiştirilmesini talep edemem değil mi?
Turhan Çakar: Tamir hakkınızı kullandınız aynı arızayı üçüncü kez yapması gerekiyor aynı
arızadan iki kez tamir gördüğüne dair zaman geçirmeden verin servise ve fişinizi de alın.
Soru: Elektrikte muazzam faturalar geliyor. Bu konuda tüketicinin elindeki imkanlar neler.
Doğrudan doğruya Tekelle muhatapsınız. Ben şu şirketten ya da şu bakkaldan alacağım diye
bir seçeneğimiz de yok. Çok yönlü insanlar olarak hepimizin üretken faaliyetleri de var.
Hocamızın da çok güzel gösterdiği gibi tüketici kimliklerimiz üzerinden doğru söylüyorsunuz
iktisatçıdır arkadaşlar da çok iyi iktisatçıdırlar çok iyi bilirler tüketici teorisinden iktisatta nasıl
kurguladığımızı tüketici figürü olarak algıladığımızda ama bu tüketici davranışlarının
üzerinden bir saldırı yürütülüyor çok açık bu hakların örgütlenmesi ve hocamızın bahsettiği
örgütlülük aslında bunu geriye çevirebilecek şeyler değil ama en azından bir yerde bir direnç
oluşturması açısından çok açık benim düşüncem şu dünyayı daha iyi bir yer haline getirmez
ama sadece ve sadece üretici faaliyette farklı şeyler paylaşabilecek kişileriz. Elektrikle ilgili
spesifik olarak tüketici olarak nasıl önüne geçebiliyoruz bunun.
Turhan Çakar: Bir dünyanın alım gücü, tüketicinin alım gücü, ulusal gelir ele alındığında
dünyanın en pahalı ülkesi Türkiye, zaten bundan iki üç sene önce en pahalı elektrik de geçen
gelen zamlarla arayı iyice açtık dünyanın en pahalı ulaşım başkenti Ankara’dır. Dünyanın en
pahalı doğalgazı Türkiye’de. Dünyanın en yüksek vergisi Türkiye’de, dünyanın en yüksek
iletişim vergisi Türkiye’de, Türkiye dünyanın en adaletsiz on ülkeleri arasında. Böyle bir
ülkede yaşıyoruz. İşimiz gücümüz dava açmak. Örneğin boykotlarla ancak bunun önüne
geçebiliriz tüketici örgütlenmesinin önemi burada. Haksızlığa mı uğratıldık, sağlığımız ve
güvenliğimiz risk altında mı? Çevremize zarar mı veriliyor, aldatıcı yanıltıcı reklamlar mı var,
ekonomiye zarar mı veriliyor en büyük silahımız boykot ama bunun için örgütlenmemiz
gerekiyor Türkiye’de bugüne kadar ciddi bir boykotlanma yaşanmadı. Ancak örgütlenme de
bir boykottur. Örgütleneceğiz arkadaşlar başka çare yok. Örneğin Ankara’da hem kirli suyunu
içiyorduk, hem de dünyanın en pahalı suyunu içiyorduk. Seçimler nedeniyle tuttuk biz
kademeli su uygulaması var bir fiyat alınıyordu bir buçuk TL, 10 ile 30 m3 20 m3 inildi ekim
ayında mesela ekim ayında üç dört TL 20 m3 üzerinde 5 küsur 1 metre küpü, TL %50 atık su
bedeli çevre temizlik vergisi derken katlanarak gidiyor. 45 günlük okuma dönemi 30 gün
dediğimde 45 günde faturalandırılıyor, tüketim 30 günden fazla olduğu için üst kademeye
tırmanıyorsunuz ve fiyatlandırma da üst kademeden oluyor ve dolayısıyla faturalar şişti.
Biz bunun için dava açtık kademeli fiyat uygulaması ve 35 günlük okuma döneminin iptali için
bu dava devam ederken Kızılırmak suyu için müjde getiriyorum dendi. Bir anket yaptık
%90’dan fazlası bu suyu içmiyor damacana suyuna yönlendirdi. Bu sefer damacana, tezgaha
düştü parası olmayan zaten ister istemez hiç geliri olmayan birtakım insanlar su koksa da
bulanık aksa da içmek durumunda kalıyor yemek yapmak durumunda kalıyor çok azınlıkta
11
olsa. Ön ödemeli sayaçlar suda ön ödemeli sayaçlar, elektrikte ön ödemeli sayaç doğalgazda
ön ödemeli sayaç Sanayi bakanının İçişleri Bakanına yazdığı yazı var. Biz dava açtık geçen
gün suda ön ödemeli sayaçların iptali için. Kamu yararında şöyle bir durum var önce hizmet
sonra para. Ama ön ödemeli sayaç nedir? Yani parasını veriyorsunuz sayacı alıyorsunuz
para veriyorsunuz su alıyorsunuz. Yani önce para sonra hizmet bu kamu yararına aykırı
tüketici haklarına aykırı diyor sanayi bakanlığı hukuk da bunu böyle söylüyor evrensel haklar
da bunu böyle söylüyor ama hala bu sayaçlar var doğalgazında var, elektriğinde var,
suyunda var. Su için dava açtık, seçimlere iki ay kala bir rapor hazırladık, Karayalçın’a verdik
dedik ki su fiyatı şu olmalı şöyle olmalı böyle olmalı rapor verdik kabul etti sağ olsun sonra
bizim o raporun üstüne açıklama yaptı 45 günlük faturalandırmayı 30 güne indireceğim diye
Gökçek de ben de kaldırıyorum dedi. Kaldırdı, su faturaları düştü dikkat ederseniz. O da
yetmez kademelerin fiyatları da düşmesi lazım şimdi bu ön ödemeli sayaçların kalkması
lazım. Büyük bir sayaç yığını var. Doğalgaz, su, elektrik sayacı makine kimya endüstrisi çok
kaliteli sayaçlar üretiyorlardı. Kapattılar fabrikayı, özel firmalar akşam televizyonlarda
izlemişsinizdir. Şimdi makinenin sayaç fabrikası özelleştirilecek zaten sayaç üretmiyordu.
Büyük bir tezgah var Türkiye’de. Tüketici isterse ön ödemeli sayaç alır ona bir şey
demiyoruz. Çünkü tüketicinin seçme hakkı var. İster mekanik sayaç seçer, ister elektronik ön
ödemeli sayaç seçer. O tüketicinin isteğine bağlı bir şey seçme hakkı var çünkü ama kamu
yararı tüketicinin tercihine bırakılmalıdır. Kamu yararında önce hizmet sonra bedel vardır.
İşte bunun için örgütlü olmamız gerekiyor biz elimizden gelen büyük mücadeleyi veriyoruz
ama güçlü bir hareket yarattığımızda bu vurgunlar bu soygunlar olamaz. Maalesef Türkiye bir
otuz sene öncesinin Türkiye’si değil. Suda şöyle bir anlayış var diyor ki büyük ana kentler
İSKİ kanuna tabi 1986 yılında kanunda şöyle bir değişiklik yapıldı belediyeler sudan en az
%10 kar etmek zorunda, böyle bir şey olabilir mi en az %10. Hala geçerli bu. Kamu kar
amacı güdemez gütmemeli. Siz iktisatçısınız bilmeniz lazım 24 Ocak kararları neoliberal
politikalar Türkiye’nin kamusunu kamu olmaktan çıkardı. Bunun için örgütlenmemiz
gerekiyor. Başka da çaremiz yok.
12