K - Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi
Transkript
K - Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi
SAYI :1 YIL: 1 - YAZ 2013 Yayınlayan Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi Mimarlar Odası Adına Sahibi B. Sıktı Severoğlu Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hasan Özgür Girişken Editör TÜLAY KARADAYI YENİCE Yayın Sekreteri Elif Bozhüyük Şiraz Yayın Kurulu A.Sina Açıkkol Cemil Açıkkol YUSUF AÇIKKOL MUHAMMED KEMAL ALAMo İREM ERKURT MERVE ERDOĞAN BİRAND İŞERİ İREM SARAÇ TUĞÇE SARIÇİÇEK Elif Bozhüyük Şiraz TÜLAY KARADAYI YENİCE Grafik/Tasarım ve İçerik Yönetimi Mark&Mark İletişim Danışmanlığı Telefon: 0342 232 80 81 Faks: 232 80 82 www.mark-mark.net Basım Yeri Gap Olay Medya Grubu A.Ş. Mücahitler Mah. 6 Nolu Cadde 35 Nolu Sk. No:1 Olay Medya Plaza Şehitkamil / Gaziantep Telefon : 0342 322 86 86 (Pbx) Faks : 0342 322 86 87 İçindekiler BAŞLARKEN............................................................................................03 BAŞKANDAN...........................................................................................06 BÜYÜTEÇ Kızlar okusun onlar gibi olsun....................................................08 GÜNDEM Türkiye’de Kadının Durumu.........................................................14 DOSYA Mimarlık ve Estetik.........................................................................17 Yönetim Yeri Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi Değirmiçem Mah. 14 Nolu Sok. No:8 Efes İş Merk. Kat:2 Daire 6 Şehitkamil/Gaziantep Tel:0(342) 220 96 48 Faks: 0(342) 230 06 36 [email protected] www.gaziantepmimod.org.tr Basım Tarihi Temmuz 2013 "Kastel" dergisi, Mimarlar Odası üyelerine ücretsiz olarak gönderilir. Dergide yeralan yazılarda ileri sürülen görüşlerin sorumluluğu yazarlarına aittir. Kapak Fotoğrafı: Pişirici Kasteli - Ragıp Sarı 01 İÇİNDEKİLER İçindekiler PROJE UYGULAMA Gaziantep Arena..............................................................................35 Sev Amerikan Hastanesi..............................................................38 SÖYLEŞİ Cengiz Bektaş...................................................................................41 Murat Uluğ.........................................................................................46 SANAT Modern çağın eşiğinde algıda kırılma noktası.....................51 İzmir’deki cumbalar gibi ısıtacak olan ve aşağıdan giren sıcak havayı alıp içeriye veriyor; dolayısıyla hiçbir ısıtma düzeneği kullanmayabiliyorum. s.41 ÇEVİRİ Mimarlık Okulunda Öğretilmeyen 10 Şey..............................58 FAALİYETLERİMİZ Gaziantep Mimarlar Odası Faaliyetleri....................................61 TANITIM....................................................................................................70 ÇİZGİYORUM...........................................................................................72 “Aziz Thomas’ın Şüphesi” isimli tablosunda gözlerinin gördüğüne ikna olmayan Thomas dokunma duyusunu kullanıyor, İsa’nın yarasına parmağını sokarken alnı duyduğu şaşkınlıktan dolayı kaşlarını kaldırma hareketiyle kırış kırış oluyor.. s.51 “Gaziantep Arena” cephe tasarımında; Zeugma mozaiklerinin soyutlanmasından oluşturulan 30 derece açılı panellerin bir araya gelmesiyle mozaiklerin parçalı dokusunu yansıtan bir arayışına gidilmiştir. s.35 Kastel Dergisi Yazım Kuralları Yılda dört sayı olarak yayınlanan dergimizde, mimarlık alanlarındaki görgül çalışmalara, derlemelere (en son literatürü kapsamlı bir şekilde inceleyen yazılar, meta-analiz çalışmaları, model önerileri, olgu sorunları ve tartışmaları vb.), çevirilere ve özgün kitap incelemelerine yer verilmektedir. Kastel'e gönderilen yazılar daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış olmalıdır. Herhangi bir sempozyum yada kongrede sunulan yazılarda kongrenin adı, yeri ve tarihi belirtilmelidir. Yazılar editör ve yayın komisyonu tarafından ön değerlendirmeye tabi tutulur. 02 Yayınlanmak üzere dergiye gönderilecek yazılar, başlık sayfası, ana metin, kaynaklar, (varsa) ekler ve yazar notları bölümlerini içermelidir. Metinler Times New Roman karakterde, 12 punto ve 1,5 satır aralığı ile yazılmalıdır. Metine ait görseller, opak ya da saydam olarak verilemiyorsa, taramaların ve/veya dijital fotoğrafların (7 cm'den küçük olmayacak şekilde) olanaklar ölçüsünde büyük ebatta, 300 dpi çözünürlükte jpeg veya tiff dosyaları olarak verilmesi gerekir. Yazı Kurulu BAŞLARKEN Başlarken… Gaziantep’ten Mimarlık camiasına yeni bir sesleniş… Gaziantep Mimarlar Odası olarak yılda 4 sayıdan oluşacak yeni bir süreli yayın çıkarmanın heyecanı içerisindeyiz. Mimarlık camiası ve tarihin en eski kentlerinden biri olan Gaziantep’imiz adına hayırlı olması dileklerimle Kastel isimli dergimizin ilk sayısını yayınlıyoruz. Neden Kastel ? Suyun bölümlere ayrıldığı yer anlamına gelen Kastel, Gaziantep mimarisinin önemli simgelerinden birisi olarak kabul görmektedir. Kasteller aracılığıyla kentin çeşitli bölgelerinde bulunan sular, yer altı kanallarıyla belli merkezlerde toplanarak kentin su ihtiyacını karşılamada önemli rol oynamışlardır. Mimarlık mesleği ve geleceği konularının yanısıra yaşadığımız kente ve çevreye ilişkin sorumluluklarımız, problemler ve çözüm önerilerine ilişkin farklı görüşlerin toplanıp paylaşılması vizyonu ile yayın hayatına başlayan dergimize, taşıdığı misyona uygun olarak Kastel adının verilmesi kabul görmüştür. Gaziantep ve yakın bölgesindeki mimarların sesi olacak dergimize Kastel adının verilmesi sürecinde, siz değerli meslektaşlarımızın önerileri etkili olmuştur. Gerek mimarlık mesleğinin gerek yaşadığımız kentin ve bölgesinin bugünü ve geleceği için su gibi değerli olan düşünce ve görüşlerin Kastel aracılığıyla yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde paylaşılması hedeflenmektedir Dergimiz bilim, sanat, teknoloji, yenilikler, proje ve uygulama, söyleşi, kent ve mimarlık tarihi konularından meydana gelen bir içeriğe sahiptir. Bu konu başlıklarının yanısıra derginin her sayısında mimarlık ve kent yaşamının gündemini oluşturan güncel konular üzerinde bir dosya konusu belirlenecektir. Dosya konusu aracılığıyla mimarlık mesleği ile doğrudan veya dolaylı etkileşim içerisinde bulunan kent planlama ve diğer meslek gruplarının da katkı koyacağı bir paylaşım alanının oluşturulması hedeflenmektedir. İlk sayımızın dosya konusu Mimarlık ve Estetik olarak belirlenmiştir. Mimarlık&Estetik, Kent Estetiği ve Kent Kimliği, Kentli-Kentleşme Diyaloğu, Ruh, Estetik ve Mimarlık yazılarından oluşan bu bölümü keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz. Söyleşi bölümümüzde mimarlık mesleğinin duayenlerinden biri olan Cengiz Bektaş ve ulusal düzeydeki birçok yarışmada adını duyuran Hasan Kalyoncu Üniversitesi öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Murat Uluğ ile yapılan röportaj bulunmaktadır. Proje uygulama bölümünde ise Gaziantep’in yeni stadyumu Gaziantep Arena’nın projelerini inceleyebilme imkânı bulacaksınız. İlk sayımız büyük ölçüde yayın kurulunda bulunan çalışma arkadaşlarımızın üstün gayretleri ile yayına hazırlandı. Sonraki sayılarımızın hazırlanmasında yukarıda tanımladığımız başlıklar altında siz değerli meslektaşlarımızdan katkı beklemekteyiz. Nice Kastel sayılarında tekrar buluşmak dileğiyle… Yrd. Doç. Dr. Tülay KARADAYI YENİCE 03 04 05 BAŞKANDAN Stadyum ve Arena B. Sıtkı Severoğlu B. Sıtkı Severoğlu 06 K amil Ocak Stadyumu’nun yıkılması ve yerine Gaziantep Arena’nın yapılması konusu gündemimizde yer almaktadır. Bu sayımızda eski stadın yıkımının ardından Beylerbeyi’nde inşa edilecek Arena’nın mimari projesine yorumsuz olarak yer verdik. Gaziantep halkının konu ile ilgili kafasında bazı soru işaretleri bulunmaktadır. Bu soru işaretlerinin en başında stadyumun yıkılması ile birlikte bu alana ne yapılacağı gelmektedir. Büyükşehir Belediye Başkanımız Dr. Asım GÜZELBEY’in “burası meydan olacak” diye yaptığı açıklamaların hayata geçmesini beklerken, bu günlerde bu alana E=3.00, H= Serbest olan ve TOKİ tarafından yapılmış bir İmar Planı tadilatı ve mülkiyetin TOKİ'ye geçmiş olması gerçeği ile karşılaştık. Bu plan değişikliği amaç ve içerik bakımından bilimsel, nesnel ve teknik gerekçelere dayanmamakta; yapılan işlemler ve alınan kararlar kamu ve toplum yararına, hukuk devletinin temel ilkelerine aykırı bulunmaktadır. Plan tadilatının yapı, nüfus ve trafik yoğunluğunu arttırıcı, Kentsel ve Bölgesel sosyal donatıları azaltıcı, meri plan bütünlüğünü bozucu, meri imar planlarına, İmar Yönetmeliğine ve 3194 sayılı imar kanununda tanımlanan Plan hiyerarşisine ve yargı kararlarına aykırı olduğu tarafımızdan yapılan incelemede tespit edilmiştir. Önerilen plan değişikliği, yoğunlaşmanın ihtiyacı olan sosyal donatı alanlarının olmaması nedenleri ile telafisi mümkün olmayan sorunlar ve sonuçlar doğuracaktır. Sadece bölgeye değil kent bütününe vereceği zararların telafisi imkânsızdır. TOKİ’nin Kamil Ocak Stadyumu için hazırladığı RANT PLANI iptal edilmelidir. 1/25000 ölçekli plana uygun olarak Spor alanı, değişiklik olacaksa Meydan olarak kullanılmalıdır. Bu alan kentimiz için nitelikli bir meydana dönüştürülebilecek tek alandır. Önerilen plan değişikliği, kent siluetini bozacağı, tarihi dokuyu kapatacağı, bölgeye önemli bir yoğunlaşma ve trafik yükü getireceği, yoğunlaşmanın ihtiyacı olan sosyal donatı alanlarının olmaması nedenleri ile telafisi mümkün olmayan sorunlar ve sonuçlar doğuracaktır. Sadece bölgeye değil kent bütününe vereceği zararların telafisi imkânsızdır. Nüfusumuz Yüz binlerle ifade edilirken Kentimizde var olan mahalli amatör futbol takımlarını top oynadıkları 21 sahadan; Atatürk, Altınçim - Manoğlu, Cengiz Topel, Karşıyaka, Kayaönü Şehitler, Kavaklık, Kavaklık Şehitler, Kocatepe, Mekik, Lojman, Ray, 100.Yıl Atatürk, 25 Aralık Yıldızlar ve Manoğlu Yıldızlar sahaları bugün yok, sadece Batur, Çıksorut, İstasyon, Perilikaya ve 8 Şubat sahaları duruyor. Yani 21 sahanın 16’sının yerine binalar yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Bunun sonucu olarak Kentimizde Mahalli Amatör Futbol liglerinde 256 Spor Kulübü varken bugün kulüp sayısı nüfus artışına rağmen 71’e, lisanslı sporcu sayısı 20 binden fazlayken 5 binin altına düşmüştür. Ayrıca; 200 bin nüfuslu Gaziantep’in Zerdalilik, Kırkayak, Alleben, Eski sigorta, Askeriye, Çukur Bostan, Hoşgör, Daşlıtarla (Eski Devrim Lisesi) ve Sanat Okulu sahalarının yok olduğunu yaşayarak gördük. Daha sonraları yapılan Sanko ve Şehitkamil sahaları da bugün yok ve yerlerine yüksek yoğunluklu binalar yapılmak üzere çalışmalar devam ediyor. Gaziantep 7 yıl sonra iki milyondan fazla insanın yaşayacağı, BAŞKANDAN Gaziantepspor yanında Büyükşehir Belediyespor, Şehitkamil ve Şahinbey spor kulüplerimizin bulunduğu bir şehir. Hem amatör sahalara ihtiyacımız var, hem de Kamil Ocak Stadyumu’na. Yeni stat ikinci bir stat olarak yapılmalıdır. Bütün bu gerçekler değerlendirilmeden Kamil Ocak Stadyumu yıkılacaksa bu alanın meydan olarak kalmasının sağlanması ranta kurban edilmemesi kentimizi yönetenlerin, kentimize ve gelecek nesillere namus borcu olduğunu belirtmek istiyorum. Gelişmiş Kentler Meydanları ile anılırlar. Kentimizin bir Meydan kazanması için üzerimize düşecek desteği de vermeye hazır olduğumuzu bu alana Rant amaçlı bir yapı yapılmaması için her türlü yasal haklarımızı kamu yararı için sonuna kadar kullanacağımızı ifade etmem gerekiyor. Bir kere daha tekrar ediyorum, doğru olan Kamil Ocak Stadı’nın yerinde kalmasıdır. Bir diğer konu, Gaziantep ve futbol bugüne kadar Kamil Ocak ile birlikte anılmıştır. Stadyum’un yerine ne olacağı tartışıla dursun, biz öncelikle ARENA kelimesinin kökenine bir değinelim. Türk Dil Kurumu’na göre Arena ilk anlamı ile “Boğa güreşi, yarış, oyun vb. gösteriler yapılan alan”, ikinci anlamı ise “Siyasi çekişmelerin geçtiği yer" demektir. Roma uygarlığı döneminde ortaya çıkan (en bilinen örnek Kolezyum-Roma) Arena’lara Türkiye topraklarında örnek olabilecek her hangi bir yapı bulunmamaktadır. Latince kökenli kelime, kumluk anlamını da taşır. İnşa edilen bu alanların kum zemini dövüş sırasında akan kanların dibe sızabilmesine kolaylık sağlar. Tribünlerin altında karanlık odalar, gladyatörler için barakalar, zindanlar, vahşi hayvanlar için kafesler bulunur. Stadyuma gelince; Çeşitli spor müsabakaları için özel olarak inşa edilen spor tesislerine Stadyum denir. Müsabakalara olan ilginin artması ile beraber stadyumların boyutları değişmiştir. Stadyumların ‘abidevi’ bir hale dönüşmesi M.Ö. 4. Yüzyıla dayanır. Yunanistan’da büyük stadyumlar inşa edilirken, M.Ö 9. yüzyıl’da Romalılar stadyumlar yerine arenaları tercih etmişlerdir. İlk modern stadyumlar açık hava stadyumları olmuştur. Kapalı stadyumlar ile beraber günümüz stadyumları mimari yerleşimlerine kavuşmuştur. Dikdörtgen şekilde biçimlendirilmiş saha ve bu sahanın etrafında yer alan pistler oluşturulmuştur. Sahanın kenarlarında seyircilerin müsabakaları seyretmesi için tribünler, sporcular için soyunma odaları, toplantı, revir, çalışma vs. konularına yönelik salonlar yer alır. Radyo ve televizyon muhabirlerinin yayın yapacağı bölümler ile beraber gişeler bulunur. Doğrudan eşleştirme yaparak arenaları stadyumlara benzetiyorsak, futbol takımlarının centilmence spor yapmaları mümkün olmayacaktır. Arena’da gerçekleşen her türlü müsabakanın ancak ölüm ile sonuçlandığı söylenebilir, bu durumda adil, sevgi ve saygı içeren bir sporun da, o ortamda oynanması bugün çoğu zaman yaşadığımız olumsuz tabloları karşımıza çıkarmaktadır. Ali Sami Yen Spor Kompleksi’nin yıkılıp Seyrantepe’de Galatasaray Spor Kulübü’ne ev sahipliği yapmak üzere inşa edilen sponsorluk gereği Türk Telekom Arena olarak isimlendirilen yeni stat, Ali Sami Yen adının ve stadı’nın ortadan kaldırılması bir rant projesi olarak gerçekleşmiştir. Spor kulüpleri farklı nedenlerden dolayı tarihlerini önemsemeden yol alabilirler. Bu yönetimin ve söz sahibi kişilerin kişiselleştirdiği başlıklardır. Ancak bir İl’e mensup olan ve o İl’in spor salonuyla tanışmasında, stadyum kültürünün yerleştirilmesinde etkili olmuş bir ismi silip yerine arena gibi olumsuz anlamlar içeren bir kelime kullanılması etik değildir. Kaldı ki bir şehrin simgesi olması planlanan topluma mal olacak mekânlarının o şehri yaşanır kılan halkının fikri alınarak belirlenmesi medeniyetin göstergesidir. İstanbul Taksim Gezi Parkı’na kol kola sahip çıkan futbol takımı taraftarlarını ilgiyle izledik, şimdi önümüzde bir sınav var. Spor Toto Süper Lig Şampiyonu ve Ziraat Türkiye Kupasını alan takımların karşı karşıya geleceği TFF Süper Kupa final karşılaşması. Galatasaray ve Fenerbahçe arasında gerçekleşecek bu maçı taraftarlar kol kola, spor, dostluk, kardeşlik ve centilmenlik içinde izleyebilirse, ülkemizin geleceği için çok önemli bir adım atılmış olacaktır Takımın her bir üyesini tahrik edici alt anlamlar içeren Arena, Stadyum ile karşılaştırılmaktadır. Sporun hiç bir türü savaş ile kesişemez! Hedef farklı takımların beraber, saygı çerçevesinde, centilmence spor müsabakasını bitirmesidir. Arenalarla düşmanlık yayılmasın, stadyumla dostluk gelişsin güçlensin. Sokakları, parkları, tarihi ve kültürü daha önemlisi şehrin kıymetini bilen halkı, bir şehri yaşanır kılar. Gaziantep, halkının her hangi bir inanç ve etnik kimlik ayırmaksızın yardımlaşma uğruna birbirine elini uzattığı benzersiz bir şehirdir. Gaziantep; kenetlenmek, şehir için önemli bir amaç uğruna taşın altına elini koymak isteyen yiğitlerin memleketidir. Bu memleketin tarihinde sorumluluk alma cesareti gösteren, eğitimli, duyarlı ve insan odaklı icraatlar ortaya koyan kıymetli isimler yer alır. Örnek alınacak, hatırlanması gereken isimlerden bir tanesi de Mehmet Kamil Ocak’tır. Babası Mustafa Bey ( Gaziantep Mevlevi Şeyhi Mustafa Efendi, Fransız işgaline karşı, Anteplinin savunmasında en önemli kahramanlardan birisidir. ) gibi Gaziantep Belediye Başkanlığı görevi yürüten Kamil Ocak, Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı yapmıştır. 1936 yılında Milli formayla Basketbolcu olarak Berlin Olimpiyatlarına katılmıştır. Kendisi, Gaziantep ilinin ilk stadyumunu, spor salonunu ve spor kompleksini inşa ettirmiştir. Kamil Ocak, şehre emek vermiş, şehrin gelişimi için katkıda bulunmanın yanında İstanbul, Ankara ve İzmir’de oynanan profesyonel futbol müsabakaları dışında Liglerin kurulmasını desteklemiş, Profesyonel Futbolun Anadolu’ya yayılmasını sağlamıştır. Bu emeklerin karşılığı (olmasa bile) Gaziantep Spor Kompleksine KAMİL OCAK ismi verilmiştir. İşte bu nedenlerle her koşulda yeni bir stadyum inşa edilecek ise stadyumun “Stadyum Arena” diye değil “Kamil Ocak Stadyumu” olarak anılması gerekmektedir. Gelecek için dostluk ve kardeşlik adına adım atmayı, tarihimize ve kültürümüze sahip çıkmayı istiyorsak, kentin sosyal alanlarına, parklarına, meydanlarına sahip çıkmamız ve geçmişte bir konuda emek veren büyükleri hatırlayarak, isimlerini var etmek, duyarlı ve vefalı yaklaşmak bize yakışandır! 07 BÜYÜTEÇ Kızlar okusun, onlar gibi olsun 8 Mart 2012 yılında başlatılan Kızlar Okusun Onlar Gibi Olsun projesi kapsamında hazırlanan belgesel 27 Nisan 2013’te Şehitkâmil Kültür Merkezinde Şehitkâmil Belediyesinin de katkılarıyla sunumu gerçekleştirilmiştir. Belgesel gösteriminin tamamında Zerrin Söylemez: (İlk Kadın Dekan), Güllü Alıravcı : (İlk Kadın İnşaat Mühendislerinden), Ketayün Büyükbeşe : (Emekli Öğretmen-Stk Başkanı), Ayşe Nur Yılmazer: İşletmeci(İlk Kadın Turizm Şirketi Sahibi), Yurdanur Gürsel : (İlk Kadın Öğretmenlerden), Emel Gül : (Gazeteci), Fehime Öğüt : (Avukat), Zülâl Göğüş Atay : (Araştırmacı-Yazar), Mehpare Kileci: (İlk Kadın Fahri Konsolos), Şenel Özhabeş : (İlk Kadın Eczacılardan), Edibe Bayram: (Kız Enstitülerinin İlk Öğretmenlerinden), Şule Başsimitçi: (Ortodonti Uzmanı –İlk Kadın Diş Hekimlerinden), Perihan Köksal: (İlk Kadın Doktorlardan), Derya Bakbak: (İlk Gaziantepli Mimar Milletvekili), Nurgül Balcıoğlu : (Gazeteci), Akten Köylüoğlu : (Gazeteci-Yazar), Fatma Uskaner: (Makina Mühendisi), Figen Öğüt Çeliktürk : (Gto’nun İlk Kadın Genel Sekreter Yrd.), Hülya Akkaya : (GTO’nun İlk Kadın Meclis Üyesi), Hayriye Afat : (Eczacı –İlk Kadın Eczacılardan), Remziye Oğan 08 : (Ressam-İlk Resim Öğretmenlerinden), Funda Kafadar : (Gaski Abone İşleri Daire Başkanı-İlk İnşaat Mühendislerinden), Bilge Kazaz : (Araştırmacı-Yazar), Lebriz Keçeci Güzelbey: (avukat-ilk kadın Bld. Bşk. Yrd.), Fatma Şahin: (İlk Gaziantepli Kadın Bakan)yer almaktadırlar. Hepsine ayrıca katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz. Amacımız okula gitmeyen kız çocuklarının teşvik edilmesi, okula giden kız çocukların ise yüksek öğrenimlerini tamamlayıp meslek sahibi olmalarına katkı sağlamaktır. Bu sayıda yer veremediğimiz, belgeseldeki diğer konuşmacılara ileriki sayılarda yer verilecektir… Ben öncelikle Özürle başlamak istiyorum birincisi Gaziantep’te şuanda bu hazırladığımız belgeselde yer alması gereken farklı mesleklerde farklı alanlarda öncü olmuş bazı hanımefendilere ulaşamadığımız için özür diliyorum. Ayrıca da bu belgeselde yer alan 25 hanımefendiden özür diliyorum. Takdir edersiniz ki bu hanım efendilerle yaptığımız bazı röportajlar yarım saat bazıları bir buçuk saat. 25 tane hanım efendinin vermiş oldukları çok kıymetli hatıraları mesajları ve okula gitmeyen çocuklara ve giden çocukları cesaretlendiren yük öğrenime devam etmelerini sağlayacak çok kıymetli çok değerli mesajları var ama BÜYÜTEÇ bize ayrılan alan şuan kısıtlı olduğu için biz 50 dakikalık bir süreye kısalttık. Gaziantep’te eğitim sorunu yaşanıyor, üniversite’ye giriş başarı sıralamasında son sıradan 64.sıraya gelmiş olmamıza rağmen Gaziantep’te eğitim istenilen düzeyde değil, burada kadınların annelerin rolü çok önemli. İzleyeceğiniz belgeselde zor şartlarda okula gitmeyi başarabiliyor insanlar, zor şartlarda hanım efendiler okuyabiliyorlar, kadınlar her işi başarabilirler, kadınlarımızın başaramayacağı hiç birşey yoktur. Türkiye’nin geleceği eğitimdedir. Bu belgeseli başta bu hafta kaybettiğimiz Süheyla Tahaoğlu annemiz olmak üzere eğitime katkısı olan tüm hanımefendilere ithaf ediyoruz. 1)ZERRİN SÖYLEMEZ: (İLK KADIN DEKAN) Dört çocuklu bir ailenin ikinci kızıyım. Ailemde kız çocuklarına karşı olumsuz bir tutum yoktu. Yalnız şöyle bir durum vardı. Erkek çocuklar üniversite okuyor kız çocuklar kız enstitüsüne gidiyordu. Bu durumu ben kırdım ve üniversiteye gittim. Gitmek için çok ısrarlı oldum. Ben sabahları ders çalışırdım. Sabah erken ışığım yanardı. Ablamda dersini sabah çalışırdı. Ben de sabah çalışırdım. Dolayısıyla bizim ışığımızın o sabah namazı vakti yanması mahallenin hoşuna giderdi. Bu kızlar ders çalışıyor, bunlar okur gibi bir şey yakın komşularımızda hatta ışığımızı gören uzak komşularımızda böyle bir fikir oluşuyordu. Ben çok kararlıydım. Okumak için çok kararlıydım. Yani bir irade koydum. Savaşmak gerekiyor. Bağnazlık her zaman var ama bazen dozu artıyor. Onun için kız çocuklarına okumaları için destek vermek lazım. Yüreklendirmek lazım. Kız çocukları kendileri de ellerinden geleni yapmalı. “Dünyada herşey kadının eseridir” K.ATATÜRK 2)GÜLLÜ ALIRAVCI : (İLK KADIN İNŞAAT MÜHENDİSLERİNDEN) Doğduğum tarihlerde köyümüzde ne elektrik ne su ne okul ne okuma yazma hiçbir şey olamayan bir köy. Ben yedi yaşındayken bitişik köye okul açıldı erkek çocukları köye okula gitmeye başladılar. Bir yıl sonrada bizim köye açıldı ama bir evin ahırının bozulmasıyla okul oluşturuldu. Tabi erkek çocukları okumuyordu değil ki kız çocukları beni göndermediler giden kızlar olmasına rağmen. Ailem fakir bir aileydi. Seni okutamayız, kitap alamayız, defter alamayız dediler. Tabi ben okumayı yazmayı bir yıl önce yeğenimin ödevini yapmakla öğrenmiştim zaten. Yarım dönem okulun etrafında dönerek dikkat çekmeye çalıştım. Sonra öğretmenin dikkatini çekmiş bu çocuk ne geziyor demiş. Okuma yazma biliyor bunu içeri al ailesi okula göndermiyor demişler. Öğretmen beni içeri aldı. Hiç unutmam Alfabenin içinde bir yalancı tavuk diye hikâye vardı. Öğretmen onu bana okuttu. Okudum öğretmen çok sevindi heyecanlandı. Tuttu elimden ailemin yanına götürdü. Bu çocuğu yarın okula gönderiyorsunuz dedi. Ve ben böylece yarım dönem geç okula başladım ilkokula. Ama çok büyük bir heves var. Okumayı seviyorum, heyecanlanıyorum, okuyorum, ilkokula bu şekilde başladım. İlkokulu bitirdik tabi bu defa ortaokul istiyorum, okumak istiyorum. Köydeki kadınları görüyorum ben bunlar gibi olamam dedim kendi kendime mutlaka okumanın bir yolunu bulmalıyım. Yatılı sınava girdim. Sınava gizlice gittim. Maraş’ta girdim. Neticesini tabi gazete yok iletişim araçları yok ben öğrenemedim öğretmenim öğrenmiş. Elbistan da oturuyor öğretmenim. Öğretmenim geldi, Türkiye birincisi olmuşum gazete yazmış bilmiyorum. Abim duyunca öğretmen gittikten sonra abim den bir dayak yedim sen bu sınava ne zaman girdin? Ben seni okutmayacağım dedi. Aklıma vali geldi. Valiye mektup yazdım. Dedim ki böyle böyle ben Türkiye birincisi oldum beni 09 BÜYÜTEÇ okutmuyorlar ama ben okumak istiyorum. Ablam gizlice mektubu aldı Valiye götürdü. Ben ablamın çocuklarına bakıyorum. Tabi akılda veriyorum valiye hiç unutmam Vali ye köylü jandarmadan korkar gelin beni jandarmayla alın diyorum. Aynı gün iki müfettiş, iki jandarma ve vali geldi köye aileyi ikna ettiler beni aldı götürdüler ama bu ara okul ekimde bitti sanıyorum kasımda başladım okula. Adana kız Lisesi Yatılıya yerleştirdi, öğretmenim, vali yardım ettiler. Yatakhaneler iki kat ben üstte yatıyorum. Gece kafamı yastığa koyunca çok ağladım. Ailemden ilk defa ayrılmıştım çok üzüldüm. Ama benim buraya gelmem gerek okumam gerek dedim. Sınava girmiştim. Sınav benim için çok eğlenceliydi. Çok seviyordum sınava girmeyi. Yine adana birincisi olmuşum. Başladım PTT de çalışmaya. Üniversite sınavına girdim. Tabi Adana’nın dışında okuma olanağım olmadığı için Mühendislik o sene devletleşti. Gittim oraya ön kayıt yaptıracağım bizim dönemimizde ön kayıt vardı. Ön kayıt yapan adamcağız ben senin kaydını yapmam kızım bu puanla sen başka yerlere gir dedi. Ben buradan başka okuyamam dedim. Üç gün sana müsaade ediyorum dedi. Üç gün sonra gittim dolaştım geldim Adana mühendislik inşaat bölümüne kaydımı yaptırdım orda okumaya başladım. Fakat tabi aile fakir olduğu için bir taraftan çalışıyordum veya mahallenin çocuklarına ders veriyordum diğer taraftan okuyordum. Çok zor geçti bu kadar basit değil. Özellikle ilkokuldan sonra ortaokul ve liseyi okuma döneminde çok mücadele ettim. Ailemi ikna etmeye çalıştım. Daha sonra benden sonra şuna çok seviniyorum. Köydeki aileler kız çocuklarını okutmak için büyük bir heves içine girdiler. Ben o zinciri o ayıbı, o şeyi kırdığım için, yasağı kırdığım için çok seviniyorum. Çok mutlu oldum zaman zaman. Okula giderken işte kız çocukları okumaz gider kucağında bir çocukla gelir diyen insanlar utanmaya başladı. Bende ona çok dikkat ettim. Hayatım ve yaşamım boyunca aman birşey demesinler benden sonrakileri de ben engellemeyeyim okusunlar diye çok dikkat ettim. Ben o dönem, köyümü- 10 zün yanından tren geçerdi dedim ki bir gece eşyalarımı toplar trene biner kaçar giderim okula dedim. Hep geceleri beni beklerlerdi ama bende kaçacağımdan değil eşyalarımı toplar onları tazyik olsun diye bekletirdim. Onu hiç unutmam. Yani iyimi yaptım onlara bu korkuyu yaşattığım için kötümü yaptım bilmiyorum. Netice iyi oldu ama. 3)KETAYÜN BÜYÜKBEŞE : (EMEKLİ ÖĞRETMEN - STK BAŞKANI) Cumhuriyet dönemİ başlayınca Atatürk’ten bir emir geliyor ve birçok kurslar açılmış herhalde gece kursları açılmış. Annem anlatırdı beraberce komşularla halamlar işte yengem beraber akrabalarla gece kurslarına gitmeye başlamışlar. Okuma yazma öğrenmek istiyorlar tabi yeni Latin harflerini öğrenecekler. Hatta o zaman kapalı geziyorlarmış çarşaf içinde geziyorlar. Bir Cumhuriyet balosu düzenleniyor. Babam memur olduğu için o baloya gitmek istiyor beraber o baloya gidiyorlar. Ve bir gecenin içinde açılıyorlar. Anneme şapka getirttiriyor babam annem şapka takıyor. Atatürk’ün emri diye beraberce gidiyorlar baloya. Ondan sonra okuma yazma içinde okuma yazma seferberliği başlıyor. Devam ediyorlar fakat annem tam öğrenemiyor çünkü annem altı çocuk, babamın çevresi geniş geniş bir ev pek öğrenemiyor ama ben daha sonra kendine hep okurdum. Babam okumaya çok meraklı bir insandı. Annem gene öyle. Bizlerin yetişmesinde çok emek verdiler. Abim iki abim benden büyüktü tabi. Büyük abim bize ilk kitap sevgisini aşılayan insandı. Bana ilk olarak hiç unutmam “Dünya Annemiz” diye bir kitap vermişti. Ondan sonra Polyanna’yı vermişti. Kendi seçerdi kütüphanesinden. Çünkü çok büyük bir kütüphanesi vardı. Aile olarak okumayı okumamı isterlerdi fakat etraftan da tabi o zaman ki şartlara göre dışarıya böle il dışına okumamız herkes tarafından hoş karşılanmazdı. Babam onlardan çekiniyordu tabi. Ancak işte öğretmen okulunu bitirdikten sonra hayata atıldık. Küçükken ben nenemle giderdim. Ananem çiftliği vardı orada bize benim yaşlar- BÜYÜTEÇ da Fatik adında bir arkadaşım vardı. O muhtarın kızıydı fakat okuma yazma bilmiyordu. Çokta istiyordu okuma yazmayı öğrenmeyi. Benim kitaplarıma bakıyordu onları okumak istiyordu. Sonra konuştuk kendiyle kendi bana nakış öğretecekti bende kendine okuma yazmayı öğretecektim. O şekilde başladık biz her gün. Hem benim için güzel bir anı oldu. Güzel geçti o yazımız. Abim de bize bunu duyunca kitaplar verdi kitaplar verdi küçük kendinin okuyabileceği kitaplardan buldu verdi. Annem çok isterdi bizlerin okumasını. Çok şükür yani kendisi destek vererek okuttu. Dünyada hiç bir milletin kadını “Ben anadolu kadının’dan fazla çalıştım. milletimi kurtulaşa ve zafere götürmekte anadolu kadını kadar emek verdim" diyemez. K.Atatürk 6)EMEL GÜL : (GAZETECİ) İlkokula yaşıtlarımdan çok erken başladım. Ablam abilerim her gün okula giderken bende peşlerine takılır onlarla evimize çok uzak olmayan okula bazen arkalarından bazen de birlikte giderdim. Şimdiki gibi güven sorunu olmadığından okullarda da duvar engeli yoktu. Gider orada okul giriş merdivenlerinde oturup öğrencilerin teneffüse çıkmalarını beklerdim. Hep düşünürdüm. Acaba içerisi nasıl? Neler yapıyorlar diye. Yine ortalardan kaybolduğum bir gün aramaya çıkan babam beni olsa olsa okulun bahçe kapısındadır diyerek geldi buldu ve elimden tutarak doğru müdürün odasına çıkardı. Bak müdür bey bu çocuk dışarıda oturacağına içerde otursun bizde her gün nerede olduğunu merak etmeyiz dedi ve beni o gün okula kaydettirdi. Okumayı söktüğümden bu yana gazete bayileri ve kitapçılardan hiç çıkmadım. 2012 yılı verilerine göre Türk medyasında 7386 erkek gazeteciye karşın 1875 kadın gazeteci var. Bunlarında 939 u yaygın 187 si yerel medyada işte ben 28 yıl hiç kesintisiz bu mesleği sürdürerek yerelde yaygın basına hem yazılı hem görsel haber yapan Türkiye de’ki tek kadın gazeteci oldum. Şimdi size vereceğim rakamlara dikkat edin. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de çalışan kadın sayısı 6.7 milyon 25 yaş altı 20 milyon kadın evinde oturuyor. Bunların ekonomik özgürlüğü yok. Türkiye de 35 milyon kadının 4 milyonu okuma ve yazma bilmiyor.1 milyon kızımız okula gitmiyor.200 bin civarında kadının kuması var. Türkiye de günde ortalama 5 kadın sudan gerekçelerle öldürülüyor. 350 milletvekilimizden sadece 78 i kadın. Bu tablo içerisinde inanmak istemiyorsanız korkmayın. Cumhuriyet’in cesur kadınları olun insandan yana emekten yana sanattan yana Atatürk ten yana. Açık, içten dürüst, özgür bireyler olun. 7)FEHİME ÖĞÜT : (AVUKAT) İlk, orta ve lise tahsilimi İzmir’de yaptım. Çok güzel şartlarda unutamadığım şekilde bir tahsil yaptım. Babam okurken 1.dünya savaşı olmuş. Bu savaştan dolayı tahsili yarım kalmış. Onun için kendi gerçekleştiremediği hayallerini bizim okumamız için sanki adeta kendide beraber okurmuş gibi kendini bu şekilde tatmin ediyordu. Son derece rahat ve huzur içinde okumamızı istiyordu ve biz bu şekilde okuduk. Bi anımı anlatmak istiyorum Aileme ait. Dört yaşındayken annem bir terlik almıştı. Terliğin içindeki yazıyı ben okudum. Okumuşum. Annemde babamda şaşırdılar. Ve o zaman anaokulu da yoktu. Bunu da ilkokul öğretmeni ahbaplarına anlatınca öğretmen onu biz okula alalım devam etsin bu seneyi böyle geçirsin dedi ve beni kayıtsız olarak ilkokula aldılar. Ve baktı ki o kadar başarılı oldum ki beni kayıt etmek durumunda kaldı okul ve sene kaybım olmadı. Küçük kız çocuklarını daha 13-14 yaşında okula vermeden evlendiriyorlar. Bu küçük kızlar çabucak anne oluyorlar. Ve küçük anneler çocuklarıyla beraber büyüyorlar. “Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. bunun gereklerinden biride kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtiği bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.” K.ATATÜRK 11 BÜYÜTEÇ 11)EDİBE BAYRAM: (KIZ ENSTİTÜLERİNİN İLK ÖĞRETMENLERİNDEN) İlkokulu bitirdikten sonra 1941 yılında Gaziantep’imizde kız enstitüsü açıldı. O zaman böyle Antep’te hani lise vardı. Lise de erkek çocukları ve kız çocukları karışık olduğu için birçok aile okula göndermek istemiyorlardı kızlarını. İlkokulu bitirip evde kalıyordu kızlar. Fakat 1941 de kız enstitüsü açılınca Antep’te büyük bir patlama oldu ve ailelerde bir sevinç oldu. Hemen kaydımızı yaptırdılar. Tabi okulumuz biraz masraflı hem kültür dersleri var hem de sanat el becerileri olduğu için hayli bir masraflı okuldu. Biraz tabi o zaman zorlanıyorduk belki çocukluk ruhi hissetmedik ama yani bize hissettirmedi ailemiz ama babamın biraz zorlanmış olduğunu düşünüyoruz. Okulu bitirdikten sonrada Ankara’da yüksek kısmı Kız teknik yüksek öğretmen okulu bulunuyordu. Tabi bu okula da imtihanla alınıyordu o zaman öğretmenlerinizde sizi yönlendiriyorlardı. Hayat pusulanız çizilmiş bir yönde çizilmiş bunu devam ettirmek için Ankara Yüksek Kız Teknik Öğretmen okuluna giriş yapmak yolunuz açılmış oluyordu. Çevre mutaassıp olduğu için mesela enstitüde Ankara’ya yolarken bazı akrabalar yani buna sıcak bakmadı hani. Edibe okumak için Ankara’ya gidiyormuş bazı akrabalarda hatta babama cephe almaya başladılar. Bir kız çocuğunu okutmak yüksek tahsil yaptırmak istemiyorlar. Babam dinlemezdi eğitime çok meraklıydı muhakkak okuyacak bu çocukların hepsi dedi. Okuyacaklar başka çaremiz yoktur. “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. bizim toplumumuzun uğradığı başarısızların sebebi kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.” K.ATATÜRK 13)PERİHAN KÖKSAL: (İLK KADIN DOKTORLARDAN) Evet, her ailede de olduğu gibi bizim ailede de eğitime önem verilirdi. Biz o zaman üç kardeştik ben okula başladığım zaman. İlkokulu bitirince annem babam benim kız meslek lisesine gitmeme karar vermişlerdi. Onun içinde yaşın küçük elin biraz daha iğne tutsun ondan sonra devam edersin diye bir sene beni okuldan alı koydular. Benimle yaşıt olan arkadaşlarım kız arkadaşlarım, mahalle komşularımız onlar okula gidiyordu kız erkek ben o sene evdeydim. Onları kıskanmaya başlamıştım. Bana cazip gelmemişti ev hayatı. İlk başta çocuk olduğum için belki farkında değildim o kadar sonra ilkokul o sene geçti öyle ertesi sene ben okula başlayacağım yine meslek lisesine verilecektim sonra eniştem “Ya meslek lisesinde ne var ortaokula gitsin daha iyi olur” dedi. Yani kısmette bu yoldaymış ortaokula başladım ben kız ortaokuluna. Ortaokuldan sonra yavaş yavaş işte o büyüme çağında kendimi hep beyaz önlükle hastanede steteskop boynumda herhalde Türk filmlerinden mi etkileniyordum neydi. Bide bende hep şu vardı kendime güveniyordum. Bir başka doktorluk Tıbbiye zor uzun falan o zaman altı sene çok uzun ihtisas yapacaksın dört sene de on sene, ya diyorum 12 şu doktor olanlar benden nesi fazla ki nasıl olsa onların yaptığını bende yaparım diye düşündüm. Yani hep öyle düşünüyordum. Hayallerim peşinden mi gittim diyeyim artık bilemiyorum yani onu nasıl olsa başaracağımı biliyordum. Doktor olmaktan çok mutluyum. “Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaktır.” K.ATATÜRK 14)DERYA BAKBAK: (İLK MİMAR MİLLETVEKİLİ) Kadınlarımız toplumumuzun yarısını oluşturmakta bu anlamda kadınlarımızın karar alma mekanizmaların da bulunmaları bizim için çok önemli. Onların gerek siyasal anlamda gerek kamusal anlamda gerek sosyal anlamda bulunmaları gerekmekte. Toplumumuzun yarısı kadınlar. Ülke olarak istenen seviyeye ulaşmak hak ettiğimiz düzeye ulaşmak istiyorsak kadınlarımızın ve kız çocuklarımızın eğitilmesi bizim için çok önemli ve anlamlı olmakta. .Beşiği sallayan el dünyayı sallar. “Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok ışıkla, bilgi ve kültürle gerçek faziletle süslenip donanmaktır. ben muhterem hanımlarımızın avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.” 16)AKTEN KÖYLÜOĞLU : (GAZETECİ-YAZAR) Eğitime çok önem veren bir ailenin çocuğuyum. Mesela bizden önceki dönemde tabi dışarıya gitmek çok zor burada eğitim alacak fazla bir okulda yoktur. Ancak liseye kadar hatta lise bile yok o dönemde. Liseye dışarı gitmek zorundalar. Kız çocuğu demek geleceğin kadını demek. Bir anne tanıdım geçen gün. Kız çocuğunu güzel sanatlar lisesine vermiş, oradan mezun oluyor ve bununla çok gurur duyuyor. Adetti diyor bir kız yaşı biraz olgunlaşınca on-onbeş yaşına gelince evde oturacak evlenecek falan onun için hazırlanırdı diyor. Onun için beni okula göndermediler diyor. Yani Olmaması gereken bir zaman da o çocuğun okumasına mani olunmuş. Fakat şimdi diyor ben elimden geldiği kadar çocuklarımın okumasını kızlarımın okumasını istiyorum. Bir sergi açılışındaydı annesi kızın arkasında sonra kız çocuk geldi. Yüksek okula göndermek için elimden geleni yapıyorum. Daha üst bölümüne göndermek için diyor. Ne kadar gurur duydum ne kadar mutlu oldum. İlla ben okuyacağım diye diretip okuyan kızlarıyla da daha sonra herkes den önce babalar gururlanıyor. “Dünyada hiç bir milletin kadını ben anadolu kadının’dan fazla çalıştım. milletimi kurtulaşa ve zafere götürmekte anadolu kadını kadar emek verdim diyemez.”K.ATATÜRK 20)HAYRİYE AFAT : (ECZACI –İLK KADIN ECZACILARDAN) İlkokulu bitirdikten sonra annem bana baskı yaptı. Kayıt- BÜYÜTEÇ lar başlamıştı Ortaokulu arkadaşlarım hep kayıt olmuştu. Bana da hep geliyorlardı, biz olduk sende gel dedi. Annemde yok dedi sen yemek yemiyorsun ben seni okula göndermeyeceğim dedi. Tabi ben ağlıyorum. Hiç aklıma gelmiyor ki annecim yiyeceğim tamam demek aklıma gelmiyor. Sadece ağlıyorum. Babam dedi ki ben gelip gidiyorum bu kız ağlıyor niye dedi anneme Zelihaydı adı. Oda dedi ki ben dedi bunu okula göndermeyeceğim çünkü yemek yemiyor dedi. Hakikaten de çok çok sağlıksız bir çocuktum. Babam yanıma geldi hadi kızım söz ver annene yemek yiyeceğine dedi. Ve bende söz verdim böylece okula başladım. Allah razı olsun. Allah her çocuğa benimki gibi duygulu, hassas anne baba versin. Sonuna kadar devam ettirdiler. Bizim zamanımızda liseye kayıt olmuştuk. Ortaokul olarak Sonrada yarı senemizde herhalde kız ortaokulu açıldı. Liseye gittik. Lisemizde çok güzeldi. Üç sene okuduk. Bizden önce dört seneydi lise. Bizden epey önce üç seneye indirilmişti. Gene çok güzel bir şey geçirdik talebelik. Ondan sonra üniversite imtihanına gittik, botaniği kazandık. Oranın son sınıfındayken şeye girdi, annem babam illaki eczacılık istiyorlar. Bende hiç istemiyorum öğretmenliği severim. Ama ideal mesleğim mimarlıktı benim. Hiç imtihanına bile girmedim kazanamam diye. Netice olarak eczacılık imtihanına girdik. Beş arkadaş girdik dördümüz kazandık. Eczacılığa başladık. Eczacılığın birinci sınıfında eczacılığa ait dersleri sadece aldık. Böylece ben dokuz sene gibi bir zamanda okudum. Severdim okumayı, çünkü benim önümde ablam vardı okuyordu, abim vardı okuyordu. Sadece büyük ablamı babam kaydını yapıldığı halde göndermemiş. Onunda ölünceye kadar hepimiz üzüntüsünü çektik. Kız olsun oğlan olsun mutlaka bir diploma gerek. Ama bil hassa kızlara bir diploma çok gerek. Ben eğer diplomam olmasaydı bugün annem gitti babam gitti, ondan sonra tek başıma kaldım eğer benim o diplomamın getirisi olmasaydı çok zor durumda olacaktım. “Kadınlarımızın genel görev ve çalışmalarda paylarına düşen işlerden başka, en önemli, en hayırlı, en faziletli bir ödevleri de “iyi anne” olmalarıdır.” 25)FATMA ŞAHİN:(İLK KADIN BAKAN) Üç kardeşiz. Bizim ailemizde hep annem rahmetlinin babamın derslerimizle ilgili İstiklal ilkokulunu bitirdim. Antep’in en eski okullarından birisidir. Derslerimizle ilgili önümüzde ne varsa hep önümüzü açmaya, yardımcı olma başarılı olma konusunda aile bütün gücünü çocukların okutulmasına harcadı. Hem de takipte de çok örnek bir aileydi mesela okul aile birliği toplantıları olurdu genelde biz küçükken veliler çok katılmazdı şu andaki kadar velilerin duyarlılığı yüksek değildi. Her seferinde sınıf öğretmenimiz bir gün sonra okul aile birliği toplantısından bir gün sonra işte derdi ki kıymığın babası yine her zamanki gibi buradaydı okuldaki en iyi takip eden velilerden birisidir. Belki de en iyisidir söyleyebilirim. Toplumumuzun eğitilmesini özellikle kızlarımızın eğitilmesini, anaların bilinçlenmesini bu toplumun geleceği açısından çok önemli buluyorum ve Bir kelebek etkisi olduğunu bir çarpım etkisi yarattığını düşünüyorum. Bunu başarırsak bütün topluma dokunuyoruz çünkü bütün toplumun gelişimine dokunuyoruz değişimini ve gelişimini sağlıyoruz. Benim kendi hayatım buna en büyük örnektir diye düşünüyorum. Bugün bu şehri temsil ediyorsam bu makamdaysam kabinedeki tek kadın bakan olarak bugün Gaziantep Milletvekiliysem en temel noktanın eğitim, diploma olduğunu düşünüyorum. Çünkü liseyi bitirdiğim zaman İstanbul tekniği kazandığımda herkes nasıl okuyacak dediği bir noktadan ailem bana biz ne gerekirse yaparız sen git ve oku dediği günlerden bugünlere geldik. Bende şuan da kendi evlatlarımın en iyi şekilde okumasını istiyorum. Bütün bana bağlı kurumlarda 14 bin evladım var. Hepsinin diplomasının en iyi şekilde akademik başarılarının en iyi olmasını istiyorum. Onların uluslar arası boyutta üniversiteleri kazanmalarını, Harvard da, Oxford da doktoralar yapmasını istiyorum. Çünkü bunu yapacak zekâsı da var özgüven ve cesarette geldiği zaman başarmamak için hiçbir neden yok. 13 GÜNDEM Tmmob Kadının Kurultayı “Türkiye’de Kadının Durumu” Esra Çelik M Esra Çelik Makina Mühendisi 14 akine müh. Esra Çelik 10 nisan Çarşamba günü şubemizde gerçekleşen TMMOB Kadın Kurultayında yapmış olduğu konuşmada kadın olarak farklı kesimlerde çalışan hemcinslerimiz ve bizlerin karşı karşıya kaldığı sorunlarla ilgili çok kapsamlı bir bilgi aktardı. Bazı kanunları koyarken pratikte bunların yol açacağı sonuçların düşünülmediğinin ama kanuna kendi içinde bakıldığında mükemmel bir içeriği olduğu düşünülmektedir. Bu açıdan Esra hanımın değindiği konulardan bazı bölümleri sizlere sunuyoruz. 1980’li yıllardan bu yana gerek uluslararası düzeyde gerek ülke içinde kadın hareketi güç kazanmış, kadın hakları konusunda toplumsal bilinç giderek artmıştır. Bu durumun sonucu olarak, 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren, ilgili ulusal mevzuat gözden geçirilmiş, çeşitli yasal düzenlemeler yapılarak kadın-erkek eşitliğinin sağlanması yolunda önemli gelişmeler kaydedilmiştir Bu doğrultuda gerçekleştirilen yasal düzenlemeler içerisinde, 1998 yılında yürürlüğe giren 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” özel önem taşımaktadır. Sözkonusu Kanun, aile içinde şiddete maruz kalan kadın veya çocuklara şahsen şikayet bildiriminde bulunma imkanı tanımakta, ayrıca Cumhuriyet Başsavcısının bildirisi üzerine mağdur tarafı korumak amacıyla alınan tedbirlere uyulmaması halinde verilecek cezaları hükme bağlamaktadır 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Medeni Kanun da Anayasa değişikliklerini tamamlayıcı niteliği ile kadının hem aile içinde hem toplumsal yaşamdaki konumunu güçlendirmiştir. Yeni Medeni Kanun ile evlilik yaşı hem kadın hem erkek için 18’e yükseltilmiş (önceki uygulamada erkeler için 17, kadınlar için 15 idi), evlilik sırasında edinilen malların eşit paylaşımı ve evlilik dışı doğan çocukların evlilik içi doğan çocuklarla aynı miras haklarından yararlanmaları karara bağlanmış, ayrıca kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunda çeşitli düzenlemeler getirilmiştir. 15 Haziran 2003 tarihinde TBMM tarafından kabul edilen Altıncı Uyum Paketi çerçevesinde Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, “namus için çocuk öldürme” suçunun failine verilen cezalar ağırlaştırılmış ve “töre cinayetleri” olarak bilinen durumlarda failin cezasında indirim yapılmasını içeren madde yürürlükten kaldırılmıştır. Evli kadının çalışması hususuna da yeni Medeni Kanun’un 192. maddesinde açıklık getirilerek, “Eşlerden hiçbiri iş veya meslek seçimi konusunda diğerinin iznini almak zorunda değildir” ibaresine yer verilmiştir GÜNDEM Anılan Genelge çerçevesinde “Kadınlara Yönelik Şiddet İzleme Komitesi”nin kurulması sorumluluğu verilen Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, bu görevi yerine getirebilmek amacıyla ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşları, kadına yönelik şiddet konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katılımı ile sözkonusu Komitenin kurulması çalışmalarına başlamıştır……… bu özetlediğim bildirimi ben dışişleri bakanlığının web sitesinden size okumak istedim. Sadece şunu merak ediyorum bizi kimden koruyorsunuz ve yazdıklarınızla yaptıklarınız aynı niyeti taşıyor mu? günlerdir doğum izninin 8 hafta daha uzayacağı ile ilgili haberler var. şimdi 8 hafta doğum öncesi, 8 hafta da doğum sonrası olan izin süresinin doğum sonrasında bir 8 hafta daha ilaveyle 24 haftaya çıkarılması planlanıyor. eklenecek 8 haftadaki prim yükü işverenden alınıp devlet tarafından ödenecek, böylece kadın işçilerin işten çıkarılması önlenecek(miş) yani plan bu. Bizim ülkemizde teori başka bir şeydir, pratik bambaşka! Gelelim konumuza; Öncelikle bu konuda büyük ve kurumsallaşmış şirketleri tamamen ayrı tutuyorum. Onlar işlerini çoğunlukla usulüne uygun yaparlar. Küçük hesaplar peşinde koşmadıklarından kendilerine iş mahkemelerinde de rastlanmaz çünkü işçi haklarının ihlali söz konusu olmadığından mahkemelik bir durumları da olmaz. Memurlara gelince, en başta işten atılma diye bir korkuları yoktur, bu bile başlı başına bir rahatlama sebebidir. En kötü ihtimalle anlayışsız bir amire denk gelinebilir ki memurun maaşını veren amiri olmadığından bu da çözülebilir bir sorundur. Ücretsiz izin hakkı, süt izni sonuna kadar kullanılabilir. Hatta yetmezse rapor alınır o da yetmezse ücretsiz izin. Bu durumda tek mağdur vardır: işçi. Özel sektör çalışanı Mevcut düzenlemelerdeki 16 haftalık doğum izni bile özel sektörde uygulanmazken +8 haftanın işçiye pratikte maalesef bir faydası da yoktur. (belki biraz daha fazla üzülmesine neden olur.) Kadın işçinin işten çıkarılmasının önlenmesi için primin devlet tarafından yatırılıyor olması yeterli midir? hayır. çünkü bir işçinin işverene "yükü" sadece prim değildir. adı üstüne bu bir ücretli izindir ve işçiye çalışamadığı süre için de işverenin ücret ödemesi gerekir. kimse kendisine faydası olmayan birine para vermek istemez. o yüzden aslında burada ücretin ödemesini devlet değil sosyal güvenlik kurumu yapar ve bunun adı da "iş görmezlik ödeneği"dir. yapılan ödeme de kuruma bildirilen son ücretin günlüğünün 2/3 ü oranındadır. Aslında sorun yokmuş gibi ama var. Çünkü ülkemizde aldığı ücret üzerinden sigortası yapılan işçi sayısı maalesef çok az. Çalışanların çoğu asgari ücret üzerinden sigortalı. Bu şu demek, çoğu sigortalının (sayıları hiç de az olmayan) resmi kayıtlara göre aldığı ücret 2013 değişikliği ile net 774 lira. Bunun da kabaca 2/3 ü 516.tl yapar. Yani kaç lira ücret alırsanız alın, sigortanız asgari ücretten yatıyorsa alacağınız rakam budur. Hadi hepsini geçelim, hangi işçiye 16 hafta gönülden izin verilir, hele bir de iyi çalışan, işverene ve iş yerine faydası olan biriyse? Süt iznine girmiyorum bile. Sorun üç çocuk beş çocuk sorunu değil sorun erkeğin dizinin dibinde kocaya babaya bağlı ekonomiden uzaklaştırılan haktan muaflaştırılan diplomalı ev kadınları yaratmak. tecavüz mağdurlarının bile kürtaj haklarının ellerinden alınmasının tartışıldığı ülkemizde mahkemelerin tecavüz davalarındaki skandal kararları ve gericilerin rezalet açıklamalarıyla tecavüzün neredeyse meşrulaştırılmak istendiğini düşünmekteyim 15 GÜNDEM Eski Sağlık Bakanımızın ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanının tecavüze uğrayan kadınlarında doğum yapmaları gerektiği yönündeki açıklamalarıyla tecavüze uğrayan kadınların daha da mağdur duruma gelmeleri gündemden çok uzun bi süre düşmedi hatırlarsanız Kadınların korkulu rüyası taciz ve tecavüz konusunda yargının tecavüzcüden yana tutumu ve gericilerin yaptıkları utanç verici açıklamaların bir bölümüne göz atmakta yarar var. En Rezil öneriyi söylemek istiyorum size;“Tecavüze uğrayan kadın tecavüzcüsüyle evlensin, yargının iş yükü hafiflesin” Yargının tecavüz davalarındaki siciline bakıldığında da ortaya parlak olmayan bir görüntü çıkıyor. Kadınlara yönelik cinsel suçlar ya cezasız kalmakta ya da cezalar çok geç verilmekte. Kadın cinayetlerini teşvik eden “haksız tahrik” kararları Tecavüz davalarında skandal kararlara imza atan mahkemelerin kadın cinayetleri konusundaki sicilinin de temiz olmadığı gö- 16 rünmekte. “Haksız tahrik” uygulamasının kadın cinayetlerini adeta teşvik ettiğini düşünmekteyim. Kadın cinayetlerine ilişkin davalarda katil kocalar “eşinin çantasında doğum kontrol hapı bulup aldatılacağını düşünmekten, “kadının kot pantolon giyip tanımadığı erkeğe cilveli şekilde saati sormasına kadar türlü türlü gerekçelerle “haksız tahrik”e uğradıklarını iddia etmekte ve bu saçmalıklar mahkemelerce “haksız tahrik” olarak kabul edilerek ciddi ceza indirimlerine gidilmekte. İnsan hakları derneğinin bu konuyla ilgili bir raporunda sizlerle paylaşmak istiyorum 2005-2011 arasında 4190 kadının erkekler tarafından öldürüldüğü ve 3074 kadının tecavüze uğradığının belirtildiği rapora göre 2011 yılının ilk 8 ayında ise 143 kadın öldürülürken 76 kadın cana kastedilen saldırılarda yaralandı. Bunun dışında 2011’in ilk 8 ayında 82 tecavüz vakasının mahkemelere intikal ettiği görüldü DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK MİMARLIK & ESTETİK Mimarlık Estetik İlişkisi Murat Oral M Mimarlığın tanımlarından bir tanesi ,insanların çeşitli gereksinimlerine cevap verilebilecek mekan yaratmaktır.Bu tanımda eksik olan bir konu , estetikten bahsedilmemiş olmasıdır.Estetik sözcüğü , geçmişten bugüne , güzel sanatlar alanında beğeninin araştırılması bağlamında kullanılmıştır.Günümüzde geniş bir anlam içinde güzelliğin algılanması bağlamında kullanılan estetik kavramı erken çağlardan itibaren mimarlık ile birlikte anılmıştır.Birçok mimarlık ürününün , estetik kaygılara iyi cevaplar verebildikleri için işlevsel olarak önemlerini yitirmelerine rağmen zamana karşı direnmelerinin , günümüze kadar önemlerini koruyabilmelerinin nedeni bu olsa gerek(1) Estetiğin konusu olarak güzel Plato( İ.Ö. 427-347) her alanda kusursuzu arayan düşünce biçimi içersinde nesnel olan mutlak güzeli aramıştır. Buna karşın, Aristoteles’in (İ.Ö. 384-322) güzel yargısı, alışkanlıkların, heyecanların ve kişiliğin etkisindedir. Rönesans estetiğinde ise güzel antik dönem kadar önemli bir yer tutar; Leonardo’ya ( 1452-1519) göre sanat akıl işidir ve güzel sanatçı tarafından meydana getirilir. Raphael ( 1483-1520) ise güzelin doğada var olduğunu , doğadaki güzeli gören ve gösterebilen kişinin ise sanatçı ol- duğunu belirtir.Hegel ( 1770-1831) ise güzeli, doğal ve sanatsal güzellik olarak ikiye ayırmaktadır. Doğal güzelliği estetiğin konusu olarak ele almayan Hegel’e göre, evrensel bir güzellik yasası ve güzellik beğenisi olamaz. Günümüzde estetik salt güzel kavramı üzerine oturmamaktadır; Örneğin H. Read, her güzel olanın sanat olmadığı gibi, her sanat olanında güzel olmayabileceği düşüncesindedir.(11) Estetiğin konusu olarak sanat Güzelin felsefesi olarak başlayan estetiğin giderek sanatı, sanat kuramlarını, sanatın toplumdaki yerini, sanatın işlevi gibi sorunları kapsamına aldığı bilinmektedir. Aynı zamanda sanata bir yarar sağlama amacı da yüklenmektedir. Hangi doğrultuda olursa olsun sanattan beklenen yararın elde edilebilmesi için sanatın etkili olması gerekmektedir. Bu nedenledir ki günümüz estetiğinin yüklendiği görev yaşamın estetik özümsenmesidir.(11) Estetik yaşantının gerçekleşmesi için, sanat yapıtı ile aktarılmak istenen düşüncenin (içerik) , sanat kolunun gerektirdiği anlatım aracıyla (biçim), sanat alıcısına (özne) aktarılması gerekir. İçerik biçim ile aktarılır. Sanatsal bir biçimlenme olmadan gerçek sanat var olamaz . Ne içerik somut bir sanatsal biçim dışında, ne de Murat Oral Yardımcı Doçent Doktor Selçuk Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü 17 DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK biçim belli bir içerik olmadan var olabilir”(2). Estetik değer , kendiliğinden var olan, bağımsız bir değer değildir, ancak öznenin algılamasıyla var olur. Öznenin estetik yeteneğine, sanatsal deneyimlerine, öznel idrak yeteneğine bağımlı olarak özne her zaman nesneye bir anlam katar. Estetik algılama büyük ölçüde bilgilenmeye bağlıdır. Bilgi sahibi olmak gördüğümüzü ya da duyduğumuzu kavramak için gereklidir, ancak etkilenmeyi sağlamak için yeterli olmayabilir.(11) Mimarlıkta estetik Mimarlığın, diğer sanat dallarından farklılaşan yönleri göz önüne alındığında sanat olup olmadığı tartışma konusudur. Bu nedenlerden biri, mimarlık ürününün var olabilmesi için gereken tekniğin mimarlık disiplininin ötesinde mühendislik disiplinine girmesi, ikinci nedeni ise mimarlık ürününün belli başlı yapılış amacının kullanım gereğinden kaynaklanmasıdır. Her yapı belli bir işlevi yerine getirmesi amacıyla yapılır., birincil varlık nedeni budur. Yalnızca bir kullanım gereğini yerine getirmek amacıyla yapılan bir ürünün sanat ürünü olup olmadığı tartışmalıdır. Bazı mimarlar bu tür yapıları mimarlık tanımı içine almamaktadırlar. Bununla beraber, tarih boyunca mimarlığın değerlendirme kriterlerinin fiziksel işlevlerin karşılanmasından çok görsel etkilere dayandığı söylenebilir. Vitrivius’a göre yapı ustaları duvarı örer, sütunları diker, kirişleri yerleştirir. Mimar ise bu ögelerin yerini, boyutlarını saptar, yapının çirkin olmasını önler onu güzelleştirir(3). Yirminci yüzyılda benzer düşünceyi R.G. Collingwood savunmaktadır. Yalnızca işlevi yerine getirmek amacıyla inşa edilmiş nesne zanaat ürünüdür. Bir nesnenin sanat ürünü sayılabilmesi için işlevinden öte anlatacak bir şeyinin olması gerekir. Bu anlatılanın da ancak sanat aracılığıyla anlatılabilecek bir düşünce ya da duygu olması gerekir. Sanat aracılığı olmadan kültürü oluşturur. anlatılabiliniyorsa zaten sanata gerek yoktur(11). Yapı yalnızca kullanım gereklerine cevap veriyor ve onun dışında başka hiçbir düşünce aktarmıyorsa bu mimarlık sanat kapsamı içine girmez.(4) Mimarlıkta estetik kavramı İnsanların bulundukları ortamlardan, çevrelerden büyük ölçüde etkilendikleri , daha da ilerisinde bulundukları ortamların ,çevrelerin insanların doğrudan mutluluklarını,mutsuzluklarını etkile- 18 DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK dikleri ,çeşitli araştırmalardan bilinmektedir.Bu etkilenmeyi oluşturan daha çok , bu çevreleri meydana getiren mimarlık yapıtlarının nitelikleri ve görünümleridir.(5) Çevrenin insan kişiliğindeki gelişimindeki etkileri ve önemi insanların ve toplumun bu konudaki gereksinimlerinin , beklentilerinin karşılanmasını ; çevrenin hem fonksiyonel hem de görsel niteliklerinin arttırılmasını gerektirmektedir.(6) M.Ö 4.yy da Aristoteles’in de ifade ettiği gibi “Estetik; sanatı pratiğe yönlendiren teknik bir öğreti midir?”(7) Bu konu kapsamında Şentürer’in de ifade ettiği gibi (7) Şu sorular değerlendirilebilir. -İnsanlar hangi nitelikteki çevresel mimari görüntüler karşısında memnuniyet duymakta beğeni duygusuna ulaşmaktadır? -Bu konuda yapılmış araştırmalar çerçevesinde mimaride estetik kavramı nasıl bir yöntemle irdelenebilir? -Görsel açıdan nitelik ve beğeni düzeyi yüksek mimari çevrelerinin oluşturulmasını sağlayacak sonuçlara ne şekilde varılabilir? Mimarlıkta değerlendirme ölçütleri ; “sağlamlık”, “kullanışlılık” ve “estetik” kavramlarına dayanmaktadır. Aydınlı’ya göre sağlamlılık ve kullanışlılık kavramları öğretilebilen mantık ve bilimsel bilgi çerçevesinde denetlenebilen durumlar ortaya koymaktadır.Değerlendirmede sayısal veriler elde etmek mümkündür.Kullanışlılık ve sağlamlılık ,insanın maddi ihtiyaçlarını karşılar, yapı ya da bina ortaya çıkarır.Fakat bir binanın mimari yapıt olabilmesi için aynı zamanda “estetik” değerlere sahip olması ;izleyenin ve kullanıcının psikolojik ve sosyo-kültürel ihtiyaçlarını da karşılaması gerekmektedir.(8) Bütün bu öğeleri içine alan bina bütününün insanla ilişkisi Şentürer’in de değindiği gibi onun sunum ve insanların zihninde tanımlama aracı olan “biçim” yoluyla kurulmaktadır.(9) Söz konusu işlev doğrultusunda ve teknoloji kullanılarak, eylemlere ve öngörülen hedeflere uygun olarak tasarlanmış ,sınırlandırılmış boşlukları ifade eden “mekan” ile bu boşlukların sınırlayıcı elemanları durumundaki “yüzey” ve bütün bu boşlukların,yüzeylerin tariflenme ve ifade edilme şekli olan “biçim” öğeleri mimarinin üç esas elemanıdır(10). Bir bina, ancak söz konusu bileşenler doğrultusunda , bu elemanlara estetik bir hissiyat kazandırılırsa mimari yapıt olarak algılanır .Şentürer’in de eserinde değindiği gibi(9) biçimin ve onun estetik boyutunun bu özelliği hemen tüm tasarlama eylemi gerektiren alanlarda benzer nitelikte ortaya çıkar,yine hemen her alanda güzellik ile bağlantı daima biçim yoluyla kurulur.Bu konuya doğrudan biçime yönelik olarak,felsefe alanından nazı aktar- malar yapılacak olursa:Plotinus (M.S. 3.yy) “biçimle birleşen madde güzel olduğu halde biçimden yoksun madde hiçbir şey değildir.”Aquino’lu Thomas(13.yy) “güzellikle ilgili her şey biçimle ilgilidir” .Kant (18.yy)”Estetik beğeniyi uyandıran şey bir nesnenin madde ve konusu olmayıp biçimidir.”(Yetkin 1972) şeklinde görüşlerini ortaya koymuşlardır. Şentürer’e göre(9) ,insan ve mimari arasındaki ilişkiyi kuran mimari biçim ona şekil ve anlam veren iki grup tanımlama elemanı ile ifade edilmekte,algılanmakta,yorum lanmaktadır.Bunlar bazı düzenlerin, kalıpların,normların ya da tekniklerin kullanıldığı ona şekil veren “plastik biçim”(algısal biçim); ve bu plastik biçime anlam veren ifadeye ait anlamsal biçim’’dir.(çağrışımsal biçim)(9) Mimarlıkta estetik değerler ,önceleri “Biçimsel estetik” ve Simgesel estetik” olmak üzere iki farklı yaklaşımla incelenmiştir.Günümüzde estetik deneyimi anlama çabaları, yapı-çevre ve insanlar arasındaki simgesel (anlamsal,çağrışımsal) duygusal ve biçimsel plastik biçim,algısal biçim) etkileşimler bağlamında tartışılmaktadır. Aydınlı’ya göre duyusal estetik çevreden kaynaklanan duyumların haz verip vermemesi ile ilgilenir.Bu , kişinin algısal sistemin canlandırılmasını içermektedir.Kişinin algısal sistemi, çevreden kaynaklanan uyarıcı etkilerle , çevrenin kokusu,rengi,ses kaynağı,dokusu gibi faktörlere bağlı olarak değişmektedir.(8) Kaynaklar 1.Soygeniş, S.,(2010) Mimarlık Düşünmek Düşlemek, yem yayınları İstanbul 2. Ziss, A., Estetik, çeviri Şaban Y., De yaynevi, İstanbul, 1984 3.Vitrivius, The Ten Books of Architecture, çeviri Morgan, M.H., Dover Publication, NewYork, 1960 4.Gollingwood, R. G., The Principles of Art, Oxford Press, London, 1938 5.Şentürer, A.,(1992) Uluslarası 4.Yapı Yaşam Kongresi,Mimaride Estetik Olgusu “Değişmez” ve Değişken” özellikler açısından Kavramsal,Kuramsal ve uygulamaya Mimarlar Odası Bursa Şubesi yayını 6.Smith,P.E.,(1987) Architecture and Principle of Harmony,Riba Publication . 7.Yetkin, S.K.,(1972) Estetik Doktrinler,Bilgi yayınevi ,Ankara 8.Aydınlı, S., 1986, Mekansal Değerlendirmede Algısal Yargılara Dayalı Bir Model,Doktora tezi, İTÜ,İstanbul 9.Şentürer A,1995 Mimaride Estetik Olgusu ,Bağımsız-Değişmez ve Bağımlı-Değişken özellikler açısından Kavramsal ve Deneysel Bir İnceleme, yayını,İstanbul. 10.Muschenheim, W.,1964 Elements of The Art And Architecture-A Studio Book ,The Viking Pres,Newyork (Şentürer 1995,s.85) 11.S.Özgencil,Yıldırım,Mimarlık ve Estetik.İst.Betonun Estetiği. 19 DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK MİMARLIK & ESTETİK Kent Estetiği ve Kent Kimliği Kentli-Kentleşme Diyaloğu Ayşe Sağsöz - Ayşegül Özyavuz - Selda Al K Kent estetiği ilk kalıcı yerleşmelerin kurulmaya başlamasından beri üzerinde düşünülen, tartışılan ve çeşitli kuram ve yöntemlerin ortaya konduğu, sınandığı bir konu olup, kentlerin dinamik bir süreç göstermeleri nedeniyle günümüzde de oldukça sık gündeme gelen sorunlardan biridir. Ayşe Sağsöz, Profesör Doktor Ayşegül Özyavuz, Öğretim Görevlisi Selda Al Araştırma Görevlisi KTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Trabzon/Türkiye 20 Kent estetiğini irdelemek için kent ve kentleşme olgusundan başlayıp, bireytoplum ve kent kimliği ilişkisi, kent kimliğinin biçimlenişi, kentlileşme, bireytoplum ve kent kimliği ilişkisi, bir kentin sosyo-kültürel ve estetik söylemler ile estetik kentlere ulaşmak için temel yapı taşlarını etkileyen etmenler ve kentlerin estetik kalitesini olumsuz etkileyen küçük detayların neler olduğuna kısaca değinmekte yarar vardır. Bir kentin taşıdığı kimliğin ve gönderdiği mesajların, bünyesinde barındırdığı bireyleri fiziksel, sosyal, kültürel, psikolojik vb. açılardan doğrudan etkileyeceği, bu nedenle de konunun mimarlık, şehircilik, sosyoloji, psikoloji vb. disiplinler arası alanlarda irdelenmesi ve sorgulanması gerektiği bilinen bir olgudur. Kent ve Kentleşme Nedir? Tarihin farklı dönemlerine ait fiziksel, sosyal ve kültürel değerlerin tarihsel bir süreklilik içinde üst üste yığılması sonucu oluşan fiziksel, mekansal ve sosyal bir ortam olarak tanımlanan kent, sosyal etkinlikler için bir tiyatro sahnesidir ve kullanıcının anıları, kentin kültürel, sosyal, fiziksel vb. değerlerini oluşturur. Kentleşme, dar anlamda bir yerleşmenin nüfus ve fiziksel mekan olarak daha büyük ölçeğe ulaşmasıdır. Daha geniş anlamda ise “sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye paralel olarak toplum yapısında artan oranda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim süreci” [1] şeklinde açıklanabilir. Kentler canlılar gibi doğar, büyür, gelişir ve hatta işlevlerini kaybettiklerinde de ölürler ve bazen de yeniden doğarlar… Huot’a göre kent, insanların birbiriyle buluştukları, malların değiş-tokuş edildiği ve fikirlerin yayıldığı bir ilişkiler ve karar merkezi şeklinde tanımlanmaktadır. Kentte farklı faaliyet türleri bir araya gelmekte, her bir öğenin birbirine sıkı sıkıya bağlı ol- DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK duğu dışa açık bir sistem vücut bulmaktadır. Bu bakımdan kent, kendine özgü özellikleri bulunan ve belli bir mekanda yoğunlaşmış bir yerleşim sistemi olup, karmaşık toplum yapısının birey ve aile düzeyinde çözümlemeyecek sorunlarının üstesinden gelmesine olanak sağlamaktadır [2]. Kent aslında büyük bir evdir; evin sahip olduğu ebeveynler, bireyler, bütçe, ahlaki kuralları vb. tüm özellikler şehirlerde de daha büyük ölçekte olup, yöneticilerinin payı halktan daha fazla olmak üzere, sorumlulukları ve yükümlülükleri ağırdır. Bu büyük evin bireyleri tarafından rahat okunabilir, algılanabilir ve yaşanabilir olması için belirli ölçütleri ve değerleri maksimum düzeyde sağlamaları ya da bulundurmaları beklenir. Bunlar; *Mekansal kaliteler açısından; Estetik değeri üst düzeyde, anlamsal değeri olan, simgesel değer taşıyan, anısal değerleri barındıran, tarihi değeri bilinen, mekansal kalitesi yüksek, insan ölçeğine uygun, sosyal, ekonomik ve işlevsel ihtiyaçlara cevap verebilen, temiz-konforlu, açık-yarı açık mekanları yeterli, basit, esnek, modüler, parçalanabilen ve gelişebilen/çoğalabilen, *Sosyal kaliteler açısından; Güvenli, zengin sosyal mekanlar barındıran, kendini zamana bağlı olarak yenileyebilen, bireylerine danışan, fikir ve görüşlerini alan, şeffaf, paylaşımcı ve komşuluk ilişkileri iyi, saygılı ve saygın; yönetici- toplum arasında olduğu kadar, bireyler arasında da aynı saygınlığı barındıran, sosyo-kültürel yapısını devam ettiren, koruyan ve diğer bireylerle sosyo-kültürel açıdan iletişim içinde olan, aidiyet duygusu yüksek özellikler olarak sıralanabilir. Şekil 1. Kentleşme mi, kentleşeme mi? Kent, kendine özgü özellikleri bulunan ve belli bir mekanda yoğunlaşmış bir yerleşim sistemi olup, karmaşık toplum yapısının birey ve aile düzeyinde çözümlenemeyecek sorunlarının üstesinden gelmesine de olanak sağlamaktadır. Kentlileşme ise bu sorunların üstesinden gelmek için mekan–insan-kültür ilişkisinin karşılıklı olarak kurulmaya çalışıldığı, sürece bağlı olarak gelişen, dinamik bir olgu olup, bireylerin sosyal ve ekonomik yaşantılarında meydana gelen değişimlerin tümünü kapsar. Kentlileşme nedir? Şekil 2. Dünyanın her yerinde cevabı aranan bir soru! Kentsel estetik nedir? Kentsel çevreler yapılar ve bunların tanımladığı dış mekanlardan oluşur. Bunların arasındaki tanımlı ilişkiler, mekan akışkanlığı, iyi kurgulanmış mekansal geçişler ve uyum da kentsel estetiğin niteliğini belirlemektedir. Kentsel çevrelerde yapı ve yapı grupları-elemanları oluşturulan açık ve yeşil alanlar, avlular, bahçeler, yollar, meydanlar gibi ögeleri tanımlayacak ve tarifleyecek biçimde bir araya gelerek, bütünün ayrılmaz parçalarını oluşturmalıdırlar. Yapıların yüzeylerini oluşturan çizgiler, malzeme, renk, doku vb. özellikleri ile cephe oranları, cephe süslemeleri de kent kalitesinin-estetiğinin belirlenmesinde önemli unsurlardır. Ayrıca, yer kaplamaları, kent mobilyası, aydınlatma elemanları, durak, pano, telefon kulübesi gibi elemanlar ile yeşil kullanımının kent estetiğine katkı sağlayan ögeler olduğu [3] göz ardı edilmemelidir. Şekil 3. Ne kadar güvendeyiz, tartışılır!... 21 DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK Tarihi süreç içinde yer alan değişik uygarlıklar kentlerini kurarken gerek morfolojik gerekse sosyal ve yönetimsel odaklar oluşturarak kentlere özgün kimliklerini kazandırmışlardır. Günümüzde, özgün kimliklerin olumsuz yöndeki değişimleri kentlerin yaşanabilirliğinin sınanmasını ve kentsel ekoloji kavramlarını gündeme getirmiştir. Kentsel ekoloji; kentsel verimliliği, üretkenliği, koruma ve yeniden kullanımı destekleyen bir yöntem olup, sürdürülebilir kentler ve kent formu kavramını dolayısıyla kent estetiği olgusunu da da içermektedir. Kent formunun doğrudan yerleşim formu ve niteliği ile bağlantılı olması, farklı değerleri bütünleştirmesi, belli bir amaca hizmet eden kimliğini taşıması ve bu kimliğe bağlı olarak da belli estetik değerleri bünyesinde barındırması [3] kısaca, her kentin belli bir kentsel imaja sahip olması gerektiği üzerinde önemle durulmaktadır. Kentler, içlerinde barındırdıkları çeşitlilikler ve dinamikler ile büyüklükleri nedeniyle, özellikle planlama açısından yeterince basit çözümlenmiş, esnek ve bölünebilir yapıda olmalıdırlar. Estetik sadece sanattaki güzeli değil, yani sadece sanat felsefesini değil, doğadaki güzeli de kapsamaktadır [4]. Dolayısıyla yapay ögelerin yanısıra doğal ögelerin varlığı ve yoğunluğu estetik kalitenin olmazsa olmazları arasındadır. 22 Şekil 4. Kentli olmak kalabalıklarda yanlız kalmak mıdır? Estetik ögelerin, kültürel ve sosyal değerlerin sürekliliği ve somut göstergelere dönüştükleri mekanların ortaya konduğu kentler estetik kentler olarak tanımlanmaktadır. Ancak, bu değerler birey, birey kimliği, toplum kimliği ve kent kimliği kavramlarından bağımsız düşünülmemesi gereken gösterge- Şekil 5. Trabzon milyonlara doğru giderse adı ne olur? Elbette Trabz-mily-on.. Şekil 6. Günümüz kentlerinin ortak sorunu; yeşil alanlar ve doğal elemanların azlığı... DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK lerdir. Bu açıdan bu başlıklara kısaca değinmekte yarar vardır. Birey-toplum ve kent kimliği ilişkisi Bireyin kimliği yaşadığı çevre içinde şekillenmeye başlar ve biçim alır. Bireyin geçmişiyle ilgili tüm algıları, bilgileri, birikim ve deneyimleri, düşünceleri, davranışları, gelecek ile ilgili beklentileri ya da tahminleri, gereksinim ve istekleri ile yaşadığı toplumun gelenek, görenekleri, inanç ve beklentileri kimliğini biçimlendirir. Bireysel kimlik, grup ve toplum kimliğinin alt bileşenidir. Dolayısıyla bireylerin toplumu, toplumun da fiziksel yapıyı etkilemesi ve oluşan fiziksel yapının da toplumu ve dolayısıyla da bireyi etkilemesi kaçınılmazdır. Bu bağlamda yapılanmış çevre olan kentlerin birey ve toplumlara, birey ve toplumların da yapılanmış çevrelere etkisi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Kent kimliğini bir kentin içinde yaşayan toplumların ve fiziksel çevrenin ilişkileri sonucu ortaya çıkan özelliklerin toplamı olarak tanımlayabiliriz. Kent kimliği bir birikim sonucu oluşan, değişken bir kavramdır. Sürece bağlı olarak insan ve çevresini içeren kent kimliği kavramını tarihten ve geçmişten soyutlamak imkansızdır. Bu bağlamda öz olarak kent kimliği, bir kenti başka kentlerden farklı kılan, o kente ait anlam ve değerlerin toplamı olarak ifade edilebilir. Bu bileşenler her kentin karakteristik yapısına ve özelliklerine göre belli noktalarda değişkenlik gösterebilirler; bir dağın eteğinde ya da deniz kenarında kurulmuş olabilir, diğer kentlere yakın ya da uzak olabilir, dini ya da tarihi unsurlara sahip bir kent olabilir…Tüm bu tür özellikler kentlerin özgün kimliklerinin oluşumuna katkıda bulunurlar… Şekil 8. Fazla söze ne gerek... Şekil 9. Beklentiler, umutlar ve hayaller ile oluşan fiziksel çevreler ... Şekil 7. Kentler sadece fiziki yapılarıyla değil, kültürel değerleriyle de anlam kazanır ya da kaybederler... Şekil 10. Toplumsal yaşamda özgün olmak, kişiye özgü olmak mıdır?tartışılır...! 23 DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK Kent kimliğinin biçimlenişi Kent kimliği uzun bir zaman dilimi içinde biçimlenir. Kentin coğrafyası, kültürel düzeyi, mimarisi, gelenek ve görenekleri, yaşam tarzı, sosyal yapısı vb. özellikleriyle bir kente biçim verir ve onu tanımlayıcı, ayırıcı kılar. Bir toplumun sosyo-ekonomik, kültürel, teknolojik, dini, gelenek-göreneklerine bağlı, mimari-estetik, anıtsal, tarihsel vb. birikimlerinin yapı eylemine yansıdığı, yapılanmış çevre ile doğal koşulların, konumun getirdiği düzenlemelerin birleştiği noktada kent kimliği bütünlüğe ulaşmaktadır. Kentin öz kişiliğini oluşturan, kente biçim veren bu etkenler ve ögeler kentin kendine ait kimliğini oluşturmaktadır. Her insanın kendine ait özellikleri kendine ait kimliği ve kişiliği olduğu gibi kentlerin de kendine ait kimlik ve kişilikleri vardır. Toplum bünyesindeki değişim ve gelişmeler şehirlerin kimliklerine etki eden en önemli faktörlerden biridir. Şekil 11. Rastgele yöntemle bu kadar olur... Bir kentin sosyo-kültürel ve estetik söylemleri nelerdir? Bir kent geçmişine ait özellikleri ile çağdaş gereksinimlerini uygun fiziksel ortamlarda kaynaştıramadığı zaman, tarihsel ve kültürel süreklilik zedelenir ve kentteki özgün kimliğin kaybı genellikle bu durumda ortaya çıkar. Kent kimliğinin oluşumu sürekliliğe dayanır ve zamansallık boyutundan bağımsız olarak düşünülemez. Kentlerin insanların toplumsal ve psikolojik yaşamı üzerindeki etkileri çok önemlidir. Bir kenti oluşturan fiziksel bileşenler; sokaklar, meydanlar, parklar, açık alanlar kentlinin toplanacağı, birbirleriyle iletişim içinde olacakları bireysel ve toplumsal olarak kendilerini ifade edecekleri, yaşadıkları kente ait kent kültürü yaratacakları uzlaşma alanlarıdır. Kent kimliği zaman içinde farklı katmanların uyumlu ve anlamlı bir bütün oluşturmasıyla gerçekleşir. Bu bağlamda kentin incelenmesi, analiz edilmesi, özgün kimliğini oluşturan değerlerin ortaya konması, bu değerlerin güncel koşullar ve ihtiyaçlarla bütünleştirilmesi yoluyla kent kimliğinin sürekliliğinin sağlanması yaklaşımının benimsenmesi gerekmektedir. Şekil 12. Kentte yaşamak kalabalıklar içinde yanlız kalmak değildir... Kimliğin oluşumu sürekliliğe dayanır ve kendisinden önceki gelişme ve değişimlerden bağımsız olarak düşünülemez. Bu nedenle bir kentte kimliğin amaçlı olarak üretilmesi, çeşitli nedenlerle erozyona uğramış olan kimliğin yerine yeni bir kimliğin konumlandırılması güçtür. Öte yandan, bir kentin kimliği, zaman içinde ortaya çıkan sosyal, kültürel, fiziksel ve ekonomik değişimlere paralel olarak kendisini yeniden tanımlayabilir; bu durumda kimliğin kaybından değil de dönüşümünden söz edilebilir. Medeniyetler beşiği ülkemizin değişik bölgeleri ve yörelerinin sosyo-ekonomik, kültürel, doğal vb. koşullarına göre biçimlenmiş ve dil birliği içinde belli bir uslup oluşturmuş olan ve tarihsellik kimliği kazanmış kentsel mekanlar, planlama-tasarım açısından olduğu kadar, estetik 24 Şekil 13. Hangisi kimlik erozyonuna uğramış tartışılır... DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK açıdan da doyurucu mekanlar oluşturmak adına temsil edici örnekler oluştururlar. Bu mekanlar, zaman boyutu ile bulundukları sokak, mahalle ve çevre ile bütünleşerek, geçmişin sosyo-kültürel yapısını somut bir biçimde ortaya koyarken, geleceğe de referans olma görevini de üstlenirler. Estetik kentlere ulaşmak için temel yapı taşları... * Toplumun sahip olduğu ve sosyo-ekonomik yapıyla diyalektik bir ilişki içinde bulunan sosyo-kültürel değerler geçmişin pek çok kültürel kalıntısını da içeren [5] başka bir tanımla, geçmiş kültürlerin izlerinin göstergesi durumundaki yapı ve yapı çevrelerinin yeniden işlevlendirme esasına dayanarak sürdürülebilirliklerinin sağlanması gerektiği ve bunun da, toplumun aidiyet duygusunu artırmada, yabancılık duygusunu ise azaltmada etkin bir yol olacağı, *Tarihi yapıların-çevrelerin bir işaret dili olduğu ve kentin sosyo-kültürel yapısını anlattığı gerçeğinden yola çıkarak, kentlerin okunabilirliğini sağlayacağı ve bunların zarar görmesi durumunda sosyo-kültürel yapının olumsuz yönde etkileneceği, *Tarihi yapıların-çevrelerin yok olmaya terkedilmesi, eskime süreçlerinin devam etmesi durumunda, görsel kirliliğin yanısıra, estetik olmayan çevreler oluşacağı ve bunun toplumsal yapıdaki deformasyonları artıracağı (vandalizm, şiddet gibi suç işleme oranlarının artacağı), *Kentlerin sadece yapılı elemanlardan değil, doğal bileşenler olan ağaç, yeşil, su gibi elemanları bünyesinde barındıran merkezlerden oluştuğu ve bu elemanların kentliye rahat nefes aldırabileceği ve psikolojik açıdan tatmin edebileceği mekanlar olarak iyi organizasyonlarının kentlerin görsel kirliliklerini azaltarak, estetik değerini arttıracağı, Şekil 14. Geleceğe referans olarak kalabilenler... *Kentlerin sahip oldukları anıtlar, kaleler, doğal değerler vb. simgeler ve sembollerin korunmasının, kentlerin aynılığını ve sıradanlığını ortadan kaldıracağını, farklılıklarını ortaya koyacağını, kısaca kentsel imajı olumlu yönde etkileyeceği, Şekil 15. Toplumsal yapının hızlı değişimi görsel algı kadar işitsel algıyı da etkilemektedir... *Geçmişle sosyal-kültürel vb. bağların devamlılığını sağlayan tarihi çevre-yapıve yapı elemanlarının, günümüzde hızla artmaya devam eden kırsal alandan kentsel alanlara göçlerdeki olumsuzlukları azaltarak, bireylerin kente adaptasyonunu (uyumunu) arttıracağını, mevcutta yaşayanlara ise daha iyi bildik-tanıdık çevreler sunacağı, Ayrıca; *Özellikle kamusal mekanlarda yapılacak uygulamalarda, kentin simgesi meydanlar, heykel, havuz vb. objelerin estetik açıdan kentin kimliğine ve karakterine uygun olarak tasarlanmasının ve özellikle halkın görüşlerinin alınmasının projelerin uygulama sürecini hızlandıracağı gibi, toplumsal sahiplenme ve aidiyet duygusunu da arttıracağı, * Cadde ve sokaklar, meydanlar ve diğer açık mekanların üzerinde yer alan, her türlü elemanların ve çok fazla Şekil 16. Kentlerimizi sıradanlıktan kurtaran kent sembollerinin korunması için geç bile kalındı denebilir... 25 DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK önemsenmeyen çöp toplama elemanları, reklam panoları, tanıtım panoları, sokak-cadde tabelaları, otobüs durakları, vb. gibi kent mobilyalarının uzman kişiler tarafından bu8lundukları alana uygun ve özel tasarımlarla yapılmasının, günümüz kentlerinin taşıdığı aynılık, sıradanlık gibi olumsuz özellikleri belli oranlarda azaltacağı, *Özellikle alt ölçekteki kentsel tasarım projelerinde, sokak siluetleri ve 3. boyutun da tasarlanarak uygulamaya sokulmasının, yap-boz, ya da yap-yık mantığını ortadan kaldıracağı ve ekonomik açıdan büyük kayıpları önleyeceği, Şekil 17. Göç ile sadece aile bireyleri değil, alışkanlıklar, beklentiler ve hayaller de kentlere taşınır.... Şekil 18. Bindiği dalı kesmenin bugünkü yorumu... *Her ne kadar geçici gibi gösterilsede yapıldıkları an itibarıyla kalıcı elemanlar ya da mekanlar durumuna gelen!!! trafo, büfe, tanıtım büroları vb. mekanların kentin kimliğine ve karakterine uygun olarak ve tip projelerden kurtarılarak tasarlanması ile aynılık-sıradanlık gibi kavramların yerini “yerbağlamcılık” olgusularına bırakacağı, *Bitmemiş ya da bakımsız yapıların her türlü bakım ve onarımlarının yapılması için yetkililerce denetimlerinin sık sık yapılmasının, kentin ve kentlinin mekansal açıdan estetik konforunu olumlu yönde etkileyeceği, *Son dönemlerde kentlere olan talebin artmasına bağlı olarak, hızla artan yüksek katlı ve yoğun yapılaşmalar yapıldıkları yerin, estetik-kültürel değerlerini barındırmayan, ölçü ve oranları ne olursa olsun her bir bloğa ya da yapıya monte edilmeye çalışılan tip projelerin ve moda çılgınlığı ürünü, estetik anlayıştan uzak yapılar üretme anlayışının, zararın neresinden dönülse kardır mantığı ile terk edilmesinin giderek birbirinin aynı olma özelliği taşıyan kentlerin yerini, kendi kimliği, kişiliği ve imajı olan kentlere bırakacağı, *Yapılanmış çevrede dış cephelerde zamanla değiştirilebilen, dönüştürülebilen, sıva, kaplama malzemeleri, boya, kapı ve pencere malzemeleri, balkon korkuluk ve elemanları gibi zamanla mal sahipleri tarafından herhangi bir izne (müellif ya da yerel yönetimler tarafından verilen) tabi olmadan yaptıkları değişikliklerin, belediyesi ve mimarının ortak kararıyla ve estetik değerler katılarak güncellenmesi ve yapılmasının çok önemli olduğu, *Yapı kullanma izninin, yapının tümü ve yakın çevresindeki düzenlemeler kesin olarak bitmeden verilmemesi gerektiği, mevcuttakilerin de bu kapsamda; incelenmesi ve denetimlerinin ivedilikle yapılması gerektiği ortadadır. Yaşanabilir kentlere ulaşmak için temel yapı taşları Şekil 19. Zorla güzellik (estetik) olmaz! Şekil 20. Hangisi farklı; içerdeki mi dışarıda, dışarıdaki mi içeride? 26 İyi bir yerleşmenin gerçekleştirilmesi gereken amaçsal nitelikli ilkeler: 1.Yaşanabilirlik 2.Demokratik Haklar 3.Sürdürülebilirlik [6] olarak sıralanabilir. Yaşanabilirlik, bir konutun ya da bir kentin niteliklerinin insanların yaşamını sürdürebilmelerine elverişli oluşu olarak tanımlanır. Yaşanabilirliğe ilişkin performans ölçütleri beş boyutta ele alınmaktadır. Bunlar; DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK 1.Yaşama uygunluk 2.Anlamlı olmak 3.Kullanım amacına uygun olmak 4.Erişebilir olmak 4.Yaşayanlarca denetleme [5] şeklinde açıklanmaktadır. Yaşama uygunluk; bireyin en temel gereksinimi olan barınmadan, dinlenmeye kadar, her türlü ihtiyacının karşılandığı fiziksel mekanların varlığı ve mekanların kalitelerini kapsar. Anlamlı olmak; kentin içinde barındırdığı fiziki, sosyal ve kültürel göstergelerin, simgelerin ve elemanların gönderdiği işaretlerin kentin kullanıcısı tarafından algılanması, özümsenmesi ve değerlerinin bilinerek geleceğe aktarılmasıdır. Kullanım amacına uygunluk; kentin fiziksel kalitelerinin kullanıcının zaman içinde değişen ihtiyaçlarına cevap verebilmesidir. Erişebilir olmak; kentlinin mekansal ve ekonomik açılardan kentin sunduğu hizmetlere ve imkanlara ulaşabilmeleridir. Şekil 21. Denetlenmeye tabi tutulmayanlar... Kentlerin estetik kalitesini olumsuz etkileyen küçük detaylar... Özellikle merkezlerde yer almaları nedeniyle rantı en yüksek bölgeler olan tarihi çevrelerde bilinçsiz, plansız ve karmaşık bir biçimde kullanılan billboardlar-afişler ve tabelalar gibi elemanlar, görsel karmaşaya neden olup, estetik zenginlikleri gizlediği gibi, tarihi dokuların sürekliliğini olumsuz yönde etkilemekte ve kentlerdeki simgesel değer taşıma özelliklerini yok etmektedirler. Şekil 22. Monotonluk ve aynılık sürdürülebilirliğe engel olduğu kadar kent estetiğini de olumsuz yönde etkiler... Karmaşık çevrelerin, estetik değer kadar sosyal yaşamı ve kültürel değerlerin sürekliliğini olumsuz yönde etkilediği gibi, şiddete, nefrete ve sayısız suça da teşvik etmektedir. Teknolojinin ilerlemesi ile anten ve klimaların lüksten çıkıp ihtiyaç haline gelmesi ve bunların yerlerinin önceden tasarlanmamış olması cephelerin anlaşılabilirliliğini güçleştirdiği gibi, görsel kirliliğe neden olmaktadır. Kent mobilyalarının kentlerin karakterine, yerinin özelliğine göre tasarlanıp, uygulanması ve konumlarının belirlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, oturma banklarından, çöp koyteynerlerine kadar hareketli ya da hareketsiz tüm elemanların seçilmesine, biçimlenmesine ve konumlanmasına dikkat edilmelidir. Şekil 23. Günümüz kentlerindeki gerçekler ve hayaller... Kent mobilyaları arasında sayılan trafik lambaları, elektrik direkleri, duyuru panoları, yönlendirma levhaları vb. tüm elemanların kendi içlerinde dil birliği sağlanarak, konumlanması kadar bakım ve onarımlarına da özen gösterilmelidir. *Teknolojinin getirisi olan ve bulundukları çevreye sağlık açısından olduğu kadar estetik açıdan da olumsuz değer katan baz istasyonu gibi elemanların yerlerinin ve bulundukları alandaki yapı-yapı elemanları ile ölçü-oran açısından ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesi ve kentlerin zorunlu simgesi(!) durumuna gelmiş bu tip örnekler için önemlerin alınmasına ve alt yapı çalışmalarına ivedilikle başlanması gerekmektedir. *Fabrika ve sanayi yapılarının, kentlerin süreç içinde geliş- Şekil 24. Göç zamanı... 27 DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK mesi ve büyümesine bağlı olarak kent içlerinde kalması nedeniyle oluşan hava kirliliği, görsel kirlilik gibi olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için bu türdeki yapıların kent merkezlerinden uzaklaştırılması gerekir. *Bu nedenle de kentlerin planlamasının en az 20 yıllık bir süreci kapsaması ve gelişebilirlik oranlarının doğru hesaplanarak yeni gelişim alanlarının belirlenmesi en iyi çözüm yoludur. *Yaya geçişleri; tüp geçitler, köprüler gibi elemanların işlevsel yönleri kadar estetik değer taşıması gereken elemanlar oldukları ve yapıldıkları kentin, bölgenin bir parçası olarak estetik değer taşımaları gerektiği önemli bir noktadır. Her kente, her bölgeye ait tip mobilyalar yerine, bulunduğu kente, bölgeye ya da mahalleye ait özgün tasarımlar kente olduğu kadar, kentliye de ayrıcalık değeri kazandırır. Şekil 25. Kentlinin kentsel elemanlardan çektiği... Şekil 26. Yorumsuz... Şekil 27. Simgelerin gücü... Şekil 28. Hayallerle çözüm olmuyor... 28 SON SÖZ... Kent kültürünün, kent kimliğinin sürdürülebilmesi ve kent estetiğinin sağlanabilmesi için yerel yönetimlere, meslek odalarına, sivil toplum örgütlerine, mimarlara ve kent plancılarına olduğu kadar kentin yaşayanlarına da önemli düşmektedir. Kentlere yönelen yoğun göçlerle ortaya çıkan bilinmeyene karşı duyulan korkunun, yabancılaşmanın ve yaşanan kenti sahiplenmenin yerini farklı kültürleri öğrenme ve ortak bir şeyler paylaşmanın alabilmesi için, konunun daha detaylı ve disiplinler arası incelenmesi gerektiği de ortadadır. Kent, birbirinden farklı kültürlerin bir araya geldiği mekân olduğu için, her dönem belirli bir parçalanma potansiyeli taşıyacaktır, ancak önemli olan bu kültürlerin bir arada yaşayabileceği ve ortak paylaşımlarda bulunabilecekleri mekânların ortaya konabilmesi ve sosyo-kültürel-estetik açıdan kentsel sürekliliğin sağlanmasıdır. *Kent yaşayanlarının estetik bilgi ve bilinci yükseltilmelidir. Bu nedenle özel mülkün kamuya yansıması olan cephelerin estetik değerlerle tasarlanması, uygulamaların denetlenmesi dokunulmaz bir hak olmaktan çıkartılmalı ve kamusal alanın estetik açıdan geliştirilmesi ana hedef olarak belirlenmelidir. Şehirlerde planlamanın dengesini sağlayan yeşil mekanların yapı alanlarına dönüştürülmesi sürecinde rol alan, mimarların farklılık yaratma endişelerinin tasarımlarına yansıdığı görülmektedir. Biçimlerin tüketildiği ne olduğu belirsiz yapı kitle- Şekil 29. Yaşadığımız çevrelerin günahkarları yine bizleriz... DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK leri insanların kâbusu olmaya başladı. Öyle ki yeni moda yaşam alanları olarak sunulan çoğu mimari projelerin ortak açık alan düzenleri, mekânları, dış görünüşleri kadar itici amaçlarından uzaklaşmış tasarımlar olduğu görülüyor, [7]. Bu bağlamda mimarlık başta olmak üzere tüm tasarım disiplinleri eğitimi yeniden gözden geçirilmeli, sivil toplum örgütleriyle ortaklaşa yapılacak çalışmalarla masaya yatırılarak, değerlendirilmelidir. *Mevcut yasalarda belediyelere estetik kurul kurma hakkı tanınmıştır. Her şeyden önce estetik tanım ve kavram olarak irdelenmeli, görecelikten, kişisel veya grupsal tercihlerden kurtarılmalı, idari mekanizmalarda çalışan personelin de bu yöndeki eğitimleri teşvik edilerek, desteklenmelidir. Şekil 31. Kentlerde elimize kalabilmiş yeşil alanlar olan mezarlıkların yakın gelecekteki durumları... Şekil 32. Kent estetiğini ve kentliyi hiçe saymak... Şekil 30. Engellilere engel olmak... Kaynaklar Şekil 33. Elimizi vicdanımıza koyup, kentlerimiz için düşünme vakti geldi geçiyor... [1]. Keleş, R., 2006. Kentleşme Politikası, İmge Kitapevi, 9. Baskı, Ankara. [2]. Yayınoğlu, P. E. ve Susar, A. F.,2008. Kent, Kimlik ve İletişim, Umuttepe yayınları, 1. Baskı, Kocaeli. [3]. Erdoğan, E., 2006. Çevre ve Kent Estetiği, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Bartın Orman Fakültesi Dergisi, Cilt:8, Sayı:9, Sayfa:68. [4]. Bozkurt, N., 2000. Sanat ve Estetik Kuramları, Asa Kitabevi, ISBN:975-8149-17-2, Özal Matbaası, Bursa. [5] Kazmaoğlu, M. ve Tanyeli, U., “Anadolu Konut Mimarisinde Bölgesel Farklılıklar”, Yapı Dergisi, 33, 33-39, Mart 1979, İstanbul [6]. Tekeli, İ., 2001. Modernite Aşılırken Kent Planlaması, İmge Yayınevi, Ankara. [7] Ersen Gürsel, Kentsel Yaşamda Aidiyet Kentli Olma Sorunu, Antalya Mimrlar Odası, Batı Akdeniz Mimarlık Dergisi, Ekim 2012, 53 ŞEKİL Kaynaklar Şekil 1. http://kozyurt.blogspot.com/2012/11/sakin-sehir-konulu-seferihisar-1-ulusal.html, 06 Haziran 2013. Şekil 2. http://kozyurt.blogspot.com/2010 _08_01_archive.html, 06 Haziran 2013. Şekil 3. http://www.cwn-news.com/galleries/gallery-of-international-city-and-citizen-cartoon-contest/tabriz2012/tabrizcartoon2-2289#joomimg, 06 Haziran 2013. Şekil 4. http://www.cwn-news.com/galleries/ gallery-of-international-city-and-citizen-cartoon-contest-/tabriz2012/tabrizcartoon3-2285, 06 Haziran 2013. Şekil 5. Sağsöz, A., 1991, Kişisel Arşiv. Şekil 6. http://www.cwn-news.com/galleries/gallery-of-international-city-and-citizen-cartoon-contest-/tabriz2012/tabrizcartoon3-2285, 06 Haziran 2013. Şekil7.http://galeri.uludagsozluk.com/g/d%C3%BCnya-t%C3%BCrk%C3%A7e-konu%C5%9Fuyor-dar%C4%B1s%C4%B1-istanbul-un-ba%C5%9F%C4%B1na/, 06 Haziran 2013. Şekil 8. http://kursatzaman.blogspot.com/2012_02_01_archive.html, 06 Haziran 2013. Şekil 9. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/kent-ve-yasam-karikatur-sergisi.html, 06 Haziran 2013. Şekil 10. http://www.projeyardim.com/forum/index.php?topic=1679.0, 06 Haziran 2013. Şekil 11. http://olmadikislerpesinde.blogspot.com/2013/03/tasarmn-bittigi-yerdeyim.html, 06 Haziran 2013. Şekil 12. http://www.akadiruslu.com/, 06 Haziran 2013. Şekil 13. http://www.bulentoktay.net/ karikaturleri/diger-karikaturleri/kent-yasami-konulu-karikaturleri/, 06 Haziran 2013. Şekil 14. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/kent-ve-yasam-karikatur-sergisi.html, 06 Haziran 2013. Şekil 15. Sağsöz, A., 1991, Kişisel Arşiv. Şekil 16. http://karikaturhaber.blogspot.com/2010_06_01_archive.html, 06 Haziran 2013. Şekil 17. http://www.balkanskidom.com/showthread.php?t=3039, 06 Haziran 2013. Şekil 18. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/kent-ve-yasam-karikatur-sergisi.html, 06 Haziran 2013. Şekil 19. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/kent-ve-yasam-karikatur-sergisi.html, 06 Haziran, 2013. Şekil 20. http://www.insanokur.org/?p=29000#more-29000, 06 Haziran 2013. Şekil 21. http://www.fullkarikatur.com/tag/kiraci-karikatur, 06 Haziran 2013. Şekil.22. http://www.erepublik.com/en/article/ge-ccedil-mi-anlaml-karikat-uuml-rler-ar-ivi-bull-g1624-48- 2047366/1/20, 06 Haziran 2013. Şekil 23. http://kozyurt.blogspot.com/2008_10_01_archive.html, 06 Haziran 2013. Şekil 24. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/sehir-ve-vatandas-yarismasinin-final.html, 06.06.2013 Şekil 25. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/sehir-ve-vatandas-yarismasinin-final.html, 06.06.2013 Şekil 26. http://komikresimler.wordpress.com/page/3/, 06 Haziran 2013. Şekil 27. http://www.ismailkar.com/coskungole.htm, 06 Haziran 2013. Şekil 28. http://www.naturalhaber.com/haber_detay.asp?haberID=5102, 06 Haziran 2013. Şekil 29. http://cartooncolors.blogspot.com/2012/10/sehir-ve-vatandas-yarismasinin-final.html, 06.06.2013 Şekil 30. http://enginselcuk.blogspot.com/2011/04/engelliler-ve-yasam.html, 06 Haziran 2013. Şekil 31. http://www.toonpool.com/cartoons/city%20complexcities_56335, 06 Haziran 2013. Şekil 32. http://www.balkanskidom.com/showthread.php?t=3039, 06 Haziran 2013. Şekil 33. http://www.balkanskidom.com/showthread.php?t=3039, 06 Haziran 2013. 29 DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK MİMARLIK & ESTETİK RUH Revolution - Urban - Humanity Yusuf Erdem Güzelbey K entler dönüşürken ruhlarını da kaybediyorlar. Ülkemizde ve Şehrimizde köylerden kentlere yoğun göçün ve bu sebeple ülke nüfusunun oranın %80 nin kentlerde yaşıyor olması ,şehirlerimizin yapı kalitesini ve bunların dönüşümünüde yaşamamıza sebep oluyor. Kentli olmanın şartının beş nesildir kentlerde yaşıyor olması gerektiği düşüncesi bizim ülkemizin 1930 larda %25 inin şehirlerde yaşandığını bildiğimizden bizim kentli topluluğuna sahip olma sürecimizin devam ettiğinin ve kentli nüfusuna nitelik olarak ulaşamadığımızı gösteriyor. Bu dönüşüm sürecinde kültürel geleneklerdeki buharlaşmadan dolayı da boşluklar oluşuyor. Yusuf Erdem Güzelbey Mimar 30 Dönüşümlerin bugünlerde yapılarda daha fazla yaşanması mevcudiyetinde sosyal olarak iyi yapı strüktürü olarak kötü iken bu dönüşümlerle yapılar , sosyal yaşam olarak kötü , estetik olarak kötü , yapı strüktürü olarak iyi olarak dönüşmeye başlamıştır. Kentlerin insanlarla bütünleşmesi yerine bugün kentlerin insanlara hükmettiği bir durumun dönüşümünü görüyoruz. Bu dönüşümün Fransa da ki yaşam makinalarındaki insanların isyanı gibi bir sosyal tepki ile karşılaşma ihtimalimizi artırıyoruz. Modernliğin Adolf Loos ‘un az çoktur betimlemesinin yanlış yorumlanması ile dikey yapılaşmanın artması ve bunun savunucularından Le Corbusier’in yaptığı yaşam makinaları oluşmuştur. Bugün bu yapıların modern ve estetik sayılamayacağı gerçek çıkış ve modern anlayışın hakiki doğa ve eko-feminizme (doğa ve kadının ezilmiş durumunun aynı anda sorgulanması) yönelmesi gerektiği modernliğin , baskı altına alınan , uymayanların dışlandığı bir durum olmasına karşı 1970 lerde bir çok ülkede tamamlanmış bizde ise bu süreç TOKİ lerle yeni başlamıştır. Mimarlık alanında Le Corbusier ‘in modern yaşam makinası nın ödül kazanmış bir benzeri mimar Minoru Yamasaki tarafından tasarlanmış ve 1956 -1960 yıllarında yapılan St. Louis’deki Pruitt- İgoe toplu konut bloklarının (33 blok) içinde yaşayan insanlar için oturulmaz bir çevre olduğu gerekçesi ile 15 Temmuz 1972 günü saat 15.30 yıkıldı .Bu yıkım bu tarz modernliğin bittiği an olarak kabul edildi DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK Ne tesadüf ki mimar Minoru Yamasaki nin diğer ünlü binası Dünya Ticaret Merkezi de 11 Eylül 2001 de terörist saldırı ile yıkılması ile de Medeniyetlerin Çatışması başladı. Kentlerimiz, Kentsel Dönüşümle dikey de yoğunluk oluşturularak , TOKİ, Büyük Okul Kampusleri gibi uygulama ve düşünceler sebebi ile estetik ruhu, kültürel ruhu, mahalle ruhunu ve bir çoklarını kaybetmekteyiz. Fransa daki yaşam makinaların da yaşayanların dar gelirli ve göçmenlerin yaşadığı yerler olması sefaleti, suçu ve ayaklanmaların merkezi haline getirmiştir. Bunu görerek bizimde bunları yaşama ihtimalimizin olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bu durum şu an gündemde olan kampus okulların içinde geçerlidir , yapılması durumunda buralarında suç üreten merkezler haline dönüşme ihtimali vardır. Bizler mimar olarak coğrafya ile insan ilişkisini artırmamız gerekiyor bunun en güzel örneği ODTÜ kampüsünün kurulduğu günden bu güne yeni yetiştirdiği 33 Milyon ağaçla oluşturduğu doğadır. Modern mimarlık anlayışıda budur. Ne yazık ki bizim ilimizde ise bugün Düztepe de bulunan tek ağaçlık alan ÇAMLIK içinde büyük bir lise yapılmak istenmektedir. Kamulaştırmanın o bölgede rahatlıkla yapılabildiği bir ortamda okul için Kentsel Dönüşümde yer ayrılmaması ve bu Çamlık alana okul yapma isteği çok da kabul edilebilir bir durum değildir. O bölgede tek ağaçlık alana müdahil olunulması buharlaşan yeni bir ruhdan geriye kalan bir beden olarak karşımıza çıkaracaktır. 31 DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK ESTETİK ve MİMARLIK Yusuf Açıkkol - Tuğçe Sarıçiçek - Kemal Alamo A ksiyoloji (Yunanca ἀξίᾱ, axiā, "değer"; ve -λογία, -logia, "bilim") “etik” ve “estetik” olmak üzere ikiye ayrılır. Etik, insanların ahlaki değerlerini sorgular, estetik ise neyin güzel olduğuyla ilgilenir. Neyin etik, neyin estetik olduğunu açıklamak oldukça güçtür, buradan hareketle aksiyoloji bireylerin davranışlarına temel teşkil eden değerleri araştıran bir bilimdir. Aksiyoloji, bu kadar önemli iki kavramı içerirken, mimarlık temel sanat dalının da aynı kavramları kapsadığı gerçeğiyle aksiyolojik bir değer taşıdığı söylenebilir. Mimarlık Üzerine On Kitap isimli önemli eserin sahibi Marcus Vitruvius M.Ö. 25 yılında, tasarlanacak mekânların temel olarak üç özelliği barındırması gerektiğini belirtmiştir. 1- İşlev 2- Sağlamlık 3- Estetik Yusuf Açıkkol Tuğçe Sarıçiçek Kemal Alamo Zirve Üniversitesi Mimarlık Bölümü Öğrencileri. 32 Hem Vitruvius’un söyleminde belirttiği gibi hem de aksiyolojik değerlerle bir şekilde bağ sağladığı kabul görülen bir sanat dalı olan Mimarlık, bu tanımlardan öte, kendi içinde, estetiğin farklı alt kavramları da barındırır. Örneğin Minimalizm… Modernitenin bilinen bir akımıdır. Mimarlıkta sadelik ve nesnelliğin en iyi örneklerini verdiği bu akım dikkate alınması gereken bir daldır. Soyut dışavurumculuğun biçime ve duyguya verdiği aşırı öneme karşı bir tepki olarak, nesnenin “nesne” olma özelliğini vurgulamayı amaçlar. Çıkışı ve kabul edilişi çok eski de dayanmaz, 1960’lar… Modernitenin ustalarından Mies Van Der Rohe’un ‘’Az çoktur’’ (Less is more) tanımı, fazla süsün tasarımın değerini çoğaltmadığını söyler. Aksine, “az” ile betimlenebilen ürünün daha çok şey ifade edebildiğini ortaya koymaktadır. Bu söylem sadece üç kelime ile oldukça minimaldir. Kendisi ile çelişmez. Aynı zamanlarda Adolf Loos’un “Süs cinayettir” şeklindeki daha keskin söylemi de minimal akımı destekler. Minimalist düşünce mimarlık ve endüstri tasarımında gereksiz süslemelerden arınmayı sağlamıştır. Rengi ve biçimi en aza ve temel öğelere indirgemek, hatta kullanılan malzemenin yalnızca kendi renginden veya dokusundan yararlanmak, yapıtları DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK kompozisyonlara yüklenen ifadelerden arındırmak Minimalistlerin temel tutumu olmuştur. Daha çok, kendi renklerine müdahale gerektirmeyen ahşap, demir, çelik, alüminyum gibi malzemeler tercih edilmiştir. Kısacası Minimalizmin mimarlık ve tasarımdaki karşılığı “en az malzemeyle en yalın, en ekonomik ve en işlevsel sonuca gitmek” olarak tanımlanabilir. Estetik minimalizme göre daha kapsayıcı daha geniş bir üst kavramdır. Estetik sadece minimalizm ile sağlanmaz aynı zamanda her minimalist öğe öncelikli olarak estetik olma kaygısı da taşımayabilir. Sadeliğin getirdiği estetiğin, sadece mimarlık için değil başka sanat dalları içinde geçerli olduğu bilinir. Tasvir (bezeme) İslam Dünyası’nda dini yapılarda kullanılmayan bir öğe olduğu halde geometrik şekiller ve organik betimlemeler (lale ve diğer çiçek çizimleri) sade oldukları halde mekânı kibarca süsleyen parçalar olmuşlardır. Bir konutta boş bir duvar belki de önünde tek başına duran bir koltuk oranları ve kapladığı hacim yönünden estetik bir tamamlama sunabilir. Sadece boş bir duvar ve bir koltuk o kadar. François COİNTERAUX. Pariste 1790 yılında yayınladığı kitaptan, aynı evin dekore edilmemiş ve cephesine ait iki ayrı görünüş. Bu kadar evrensel ve kabul edilmiş tanım ve bilgiden sonra şehrimizin durumuna göz atmak gerekir. Geleneksel Gaziantep taş binaları, nazik merdivenleri, “hayat” denilen orta mekânları, iç mekânlardaki ahşap işçiliği ve bunlar gibi farklı öğeler pek dikkat çekmese bile minimal ve estetik örnekler sayılabilir. Diğer yandan, hızla her bir tarafımızı saran betonarme karkas apartmanlar ve onların cephelerindeki süsler (prekast elamanlar da dahil) binaları, bilinçsizce değersiz kılabilmektedir. Tasarımcılar müşterilerinin ve toplumun süs isteği baskısını göğüslemek ve onlara daha sade ve özgün mekânlar sunmak durumundadır. Müşteriyi zorla eğitmek veya eğilimleriyle çatışmak tek doğru yol olmasa bile sadeliğin estetik gücünü kullanmak özgün bir tasarım anlayışı için önemli bir adımdır. İspanyol, “Grupo Arenea” isimli tasarım ofisinin tasarladığı, eski bir apartmanın üzerine çatı eklentisi. Osmanlı Mimarisine ait bu iki örnek mimarlıkta yalın ve süslü cephe karşıtlığını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır 33 DOSYA : MİMARLIK & ESTETİK A harfi gibi fonksiyonu fevkalade belirli ve sınırlı bir öğe için dahi görsel aççıdan farklı, hatta bambaşka etkiler uyandırabilecek işaretlerin söz konusu olabilmesi, minimalliğin niteliği ve gücü hakkında basit, fakat ilginç ve inandırıcı bir kanıttır Kaynaklar Vikipedi, Aksiyoloji Maddesi, Erişim 2013 Haziran Yorumlar, Kültür, Sanat, Mimarlık. Bülent Özer, YEM Yayınları 34 PROJE UYGULAMA Gaziantep Arena Bahadır KUL G aziantepspor ve Gaziantep Büyükşehir Belediyespor’un iç saha maçlarını oynadığı, 1974’ten beri kullanılan, dönemin spordan sorumlu devlet bakanı, Gaziantep milletvekilinin isminin verildiği Kamil Ocak Stadyumu, şehrin büyümesi ve gelişmesiyle birlikte konum olarak şehrin içinde kalmıştır. Özellikle maç günleri, bulunduğu merkeze büyük bir trafik yükü getirmektedir. 16980 kişilik kapasitesi ise günümüz koşullarında büyüyen bir şehir için yetersiz kalmaktadır. Akustik olarak da istenilen etkiyi yaratmaktan uzaktır. Bu sebeplerden ötürü, stadın şehrin dışına alınması uygun görülmüştür. Böylece, şehrin merkezi ciddi anlamda rahatlayacak ve şehir uzun bir aradan sonra modern bir stada kavuşacaktır. Yeni proje, FIFA standartlarına uygun olup uluslararası maçlara ev sahipliği yapabilecek niteliktedir. Şehir merkezine 10km mesafede yer alacak stadyum 36.000 kişi kapasiteli olarak tasarlanmıştır. Zemin kotundan VIP, seyirci, basın ve basın girişleri farklı alanlardan giriş yapabilmektedir. Birbirinden bağımsız planlanmış bu girişler kendi düşey sirkülâsyonları ile farklı tribün katlarına ve mekânlara ulaşabilmektedir. “Gaziantep Arena” cephe tasarımında; Zeugma mozaiklerinin soyutlanmasından oluşturulan 30 derece açılı panellerin bir araya gelmesiyle mozaiklerin parçalı dokusunu yansıtan bir arayışına gidilmiştir Tribün yerleşimi kuzey, güney, batı, doğu olarak adlandırılırken, her tribün altında izleyiciler için sosyal mekânlar tasarlanmıştır. ±0.00 kotunda sporculara ait soyunma odaları, basın açıklama odası, takım mağazası, sağlık merkezi ve stadyum güvenliği için güvenlik merkezi planlanmıştır. Üst kotlarda; UEFA, FİFA ve YOK ofisleri, UEFA CLUB ağırlama alanı ve kurumsal seyirci fuayesi, localar, restoranlar ve idari ofisler bulunmaktadır. -4.00 kotunda 18,000 m2 kapalı otopark ve minder sporları için kullanılan antrenman salonları konumlanmıştır. Bahadır KUL Mimar 35 PROJE UYGULAMA 36 PROJE UYGULAMA Proje Künyesi Lokasyon: Gaziantep/TÜRKİYE Uygulama süreci: 2012-2014 Kapasite: 36.000 kişi Toplam inşaat alanı: 115.000 m2 İşveren: Toplu Konut İdaresi Başkanlığı 37 PROJE UYGULAMA Sev Amerikan Hastanesi Mehmet Akif UĞRAŞ G aziantep Tepebaşı Mahallesinin en yüksek yerinde kurulu bulunan ve yıllardır sağlık hizmeti veren Hastane kompleksi içerisinde bulunan bu yapı, 20042005 yıllarında yapılmıştır. Gaziantep İlinin ihtiyacı olan Diyaliz hastalarının tedavi edileceği bir merkez olarak planlaması yapılan ve inşaat yapımı sırasında o günün şartlarına göre Poliklinik olarak revize edilen plana göre inşaatı tamamlanan bina 11.6.2005 tarihinde hizmete açılmıştır. Binanın yapılması için gayret gösteren ve yakın zamanda vefat eden Sağlık Eğitim Vakfı Sağlık Kurulu başkanı Dr. Ertan Dumanlı anısına ismi bu binaya verilmiştir. Mehmet Akif UĞRAŞ Mimar 38 Planlama aşamasında bölgenin sit alanı içerisinde olması sebebi ile tarihi doku ve 13.650 m2 olan arsası içerisindeki yeşil alanın bozulmaması için gereken özenin gösterilmesine dikkat edilmiştir. Arsa içerisindeki bütün ağaçlar tek tek tespit edilerek kayıt altına alınmış ve en az ağaçlı olan bölge seçilerek, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun da onayı alınarak şu anki yerine yapılmasına karar verilmiştir. Kurul aşamasında yapılacak olan binanın eski doku içerisinde sivrilmemesine, bina kotu olarak mevcut yapılardan yüksek olmamasına ve yakınında bulunan eski lojman binasına ve 50 tonluk su sarnıcına zarar vermemesine de ayrıca özen gösterilmiştir. Bina yapılırken mevcutta var olan eski müstahdem lojman binalarından yeni binaya geçiş A blok binasının merdiven sahanlığından sağlanmıştır. Bu arada kullanılmayan bu lojman yapıları restore edilerek kullanılır hale getirilmiştir. Yakında bulunan ve yaz aylarında soğuk depo olarak kullanılan mağara ise kafeterya haline getirilip kullanılmaya başlanmıştır. 04.07.2001 tarihinde Şahinbey Belediyesinden alınan yapı ruhsatından sonra 2004 yılında inşaatına başlanan bu yapı Baltaş İnşaat firması tarafından yapılmıştır. Her katı 350 m2 olan 3 katlı bina betonarme karkas olarak yapılmıştır. Poliklinik, Dağlı Ömer Sokak ile Emir Sokağın kesiştiği yerde, şema olarak kare ve dikdörtgen planlı iki merkezin arasına yerleştirilen merdiven ve asansörlerle geçişin sağlandığı ara bölmenin eklendiği bir planda tasarlanmıştır. Projede koridor olması gereken yerler geniş tutularak bu kısımların hasta bekleme salonu olarak kullanılması sağlanmıştır. Binada her türlü haberleşme, çağrı sistemi, görüntü aktarımı otomatik olarak yapılmaktadır. Havalandırma, ısıtma ve soğutma ile yangın algılama sistemi yapılmış olup hastalardan alınan kan numunelerinin laboratu- PROJE UYGULAMA vara transferi pönomatik olarak yapılmaktadır. Standartlara uygun1 sedye asansörü ve ferforje korumalı 1 yolcu asansörü yapılmıştır. Kat yüksekliği 3.50 m olan yapının arazinin eğimli olması sebebi ile zemin katta, merdiven sahanlığında ve 2.katta hastane binası ile irtibatı sağlayan 3 giriş kapısı bulunmaktadır. Katlarda değişik poliklinik odaları, hasta müracaat bankoları, hasta bekleme mahalleri, wc-lv bölümleri yapılmış olup her alanın doğal ışık alması sağlanmıştır. 39 PROJE UYGULAMA 40 SÖYLEŞİ: CENGİZ BEKTAŞ Sürdürülebilirlik Cengiz BEKTAŞ Ş imdi, sokağı asfalt yapıyoruz, sokak granit yapıldı ve İstanbul’da susuzluk çektik. Bugün de diyorlar ki bana Antalya’dan bir arkadaşım telefon etti, “Beni bulun, İstanbul’a gelip benimle kerpiç konuşacaktım, ben geliyorum Antep’e ve orada buluşalım, konuşalım” dedi. Orada bana kerpici ve birtakım şeyleri soruyor gerçekten birazcık şey yaptığım için; hayal. Elimden geldiği kadar yardımcı olurum, ama yalnız o değil, kerpicin de çünkü çok önemli meziyetleri var ve biz onları sağlamadan, aynı gösterdiğim şeylerle birbirini tutuyor. 1 Ekim 2012 Mimarlık Haftası ana teması “Daha İyi Kentler, Daha İyi Yaşamlar, Mimarlıkta Değişen Kentler” dir. Bu tema altında düzenlediğimiz Toplantımızın temel başlığı: “Sürdürülebilirlik” . Bu konu üzerine söyleşimizde konuşma yapan Cengiz Bektaş hocamızın yaptığı konuşmayı katılım sağlayamayan kişiler için olduğu gibi yayınlıyoruz. Kerpiç rutubeti yani nemi dengeler. 8 ila 12 derece arasında tutar nemi. Onun için börtü böcek olmaz. Ben öyle bir evde yaşıyorum zaman zaman ve rahat nefes alıyorum orada, 5-6 saat uyku yetiyor. Hâlbuki İstanbul’da 8 saat uykudan kaldıramıyorum artık yaşım ilerledi. Biz eğer kerpiç artık kullanmayacak kadar ilerlemişsek, o zaman en az kerpicin bana sağladıklarını sağlayacak kalitede görünüm ekleyeceğim ona. Anlatabildim mi? O görüntüyü eklemezsem ben bu çağın insanı değilim. Cengiz BEKTAŞ Mimar 41 SÖYLEŞİ: CENGİZ BEKTAŞ Yağmur suyuna bakın geliyor yukarıda duvarın üzerinde kanalı görüyorsunuz herhalde. Burada topluyor, onu domates tarlasına yönlendiriyor; bütün Bodrum böyleydi. Biz elektriği kullanmayı, musluğu kapatmayı çocukluğumuzda öğrendik. Şimdi bu öğrendiklerimden şu: Bir havanın odanın içinde dolaşımı, orta yerde pencere açarsanız olmaz. Biz bunu Antepli bir arkadaşım Yalçın Göğüş, -hava hareketlerini inceleyen bir arkadaşım, ben mimarlık PİAR danışmanlığı yaptım ona, ben de doktora öğrencisiydimbunun filmini çektik dünyada ilk kez olarak; hemen bu film de Amerika’ya yollandı. Şimdi, bütün yaptığım yapılarda; bu bir zamanlar mimarlık öğrencilerinin yüzde 80’inin en beğendiği yapı Türk Dil Kurumu, sonra bundan ödül de aldık. Bakın oradan da girer aşağıdan, yukarıdan çıkar hava. Burada yaptığım sürgüler sayesinde hiç sıcak olmaz, ama bilmeyenler; biliyorsunuz Türk Dil Kurumunu devletleştirdiler ve halıları yenileniyor -onlar yüzde alacaklar çün- Böyle yaparsanız havalanmıyordu oda. Pencereyi böyle aşağıdan ve yukarıdan açarsanız en iyi şekilde havalanıyor yani doğrudan doğruya termo-dinamik. O yüzden İsveçliler bütün konsolosluklarına bu pencereyi önerdi, aşağıdan kapat, yukarıdan kapat, bunu böyle yaptılar. İşte ben bundan öğrenerek, mesela Ankara Evinde dışarıda ocağın altından delikler açılmıştı ocak daha iyi yansın diye; bunu söyledim. 42 SÖYLEŞİ: CENGİZ BEKTAŞ Bu bir banka yapısında, aynı şekilde hava yastığı var ve burada bakın … var, onun 8 santimetre açığında cam var, cephe siyaha boyanmış sıcağı topluyor. Buradan giren hava onu içeri üflüyor, kalorifer yakıtında yüzde 25 tenzilat sağlandı. Bunların hepsini ben eski evlere doğru dürüst bakmakla öğrendim. Bu o banka yapısı, bu bir müze son yaptığım yapılardan biri. Şu dış duvarın kalınlığı sadece 6 santimetredir, aynı eski evlerimizin 15 santimetrede her türlü yalıtımı hallettikleri gibi. kü- halıları getirmişler benim buraya yaptığım sürgüleri kapatmışlar. “Burası çok sıcak oluyor Cengiz Bey” “Bakayım” dedim, halıları kıvırdım “A, burası serinledi” dediler. İşte o yapı, hepsi 11 santimetre, böyle gördüm şimdi Gaziantep’de de böyle yapılmış yapılar var, 15 santimetresi çekilmiştir, oraları ızgaralıdır, komple ızgaradır, oradan hava girer, yukarıdan çıkar. Sadece bana cumbanın öğrettiği, bilmem Boğama Köyünün öğrettiği detay. Biraz hızlı geçeceğim; bütün yapılarda bakın bunların Boğama için yaptığım ilk ilkokul bu Cumhuriyet Tarihinde ilk defa bir adamın yaptığı, devlete armağan ettiği okul. Hava yastığı vardır tüm çatısında. Böyle bunun üzeri hava yastığıdır. Bunların hepsi, dediğim gibi birtakım detaylardan, bu da bizim 3 kardeşe ettiğimiz bir ilkokul yapısı. Çatılar tümüyle bahçedir. Sevda’nın gösterdiği tatil köyü de öyledir, hepsi çiçekler böcekler içinde kaldı. Bakın, bunlar hepsi bahçedir. Bu Japonya’da bir Japon doktor, kendisine ev tasarlamamamı istedi. 4 tane sizin Antep evlerinizde var, bütün aşağıdaki mağaralar bacalarla değil mi? 4 tane baca koydum, bütün rutubet meselesini hallettim. 43 SÖYLEŞİ: CENGİZ BEKTAŞ Bu da benim çağdaş bir mimar olarak, eski yapılardan öğrendiğim bir şey. Görüyor musunuz? Odanın çatısı bahçe ve hepsi cepheyi kapatmış yapıyı görmüyorsunuz neredeyse ve herkes kendi bahçesinde oturuyor. Başlangıçta öyleydi, “Bu ahşaplar ne olacaktı? Neden yaptırdın bunları şimdi böyle?” diyerek dalga geçiyorlardı, sonra bir gün bunun içinde oturdukları zaman anladılar. Evet, bu yapı yani onun kesitleri ve şeyleri ve havalandırması burada iyi gösterilmiştir. Bu yapının cephesinden elektrik ve su elde edebileceğimizi ispat ettik Mersin’deki, ama yap-sat olduğu için yapamadık. Bakın, bu yapıda ben şu kadar bir zeytin ağacını kesmedim. Bir yüzme havuzu vardı, yüzme havuzunun ortasında zeytin ağacı vardır, Angolalı bir mimar “Bana çevresinde yüzebildiğim zeytin ağacını bıraktığınız için teşekkür ederim” diye mektup yazdı. Bu Amerika’da yaptığım, tamamen Osmanlı yöntemiyle bir Polonyalı kökenli bir Amerikalı marangozla, maalesef iki üniversite mezunuydu; yaptığım bir ev aynı şekilde. Bakın bütün çevreyi, yapının dışını 18 santimetre kalınlığında, orada detaylı gözüküyor, bir anlamda ateşin üzerine soba borusu koyuyormuş gibi borularla çevreliyoruz. Kentin bütün pis havasını alıp atıyor. Bu söylediğim o evi ısıtan yöntem yani o İzmir’deki cumbalar gibi ısıtacak olan ve aşağıdan giren sıcak havayı alıp içeriye veriyor; dolayısıyla hiçbir ısıtma düzeneği kullanmayabiliyorum. 44 SÖYLEŞİ: CENGİZ BEKTAŞ istedim gençlik merkezi gibi, beceremedim, çünkü dediğim gibi Sayın Cumhurbaşkanımız gerçekten o kişiyi seçtiği için. O kişi de geldi ilk iş ona yaramadığı için üniversitenin içinde cami yapıyor. Hâlbuki bırak da öğrenciler kampta beraber namaz kılsınlar. Bu da hiç betonsuz bir ev yapmak istedim, doğrudan doğ- ruya taş ve sedir ahşabıyla yapılmış bir ev. Evler bunlar, bu ortadaki havuz süs zannediliyor hani gerçekten mikro-klimayı sağlayan bir şey. Bu da böyle yani uzatmayayım, Antalya’daki; ortadaki su da hakikaten bir mikro-klima sağlıyor. Kısacası bunlarla gerçekten belki biraz vaktinizi aldım, ama şunu söylemek istediğimi zannediyorum ki yapabildim: Biraz daha, neyi görmek istediğimize bakarsak, bize Antep çok şey öğretecek. Ben çok şey öğrendim, çünkü ilk gelişim değil Antep’e, ama bugün tekrar uğraştığım zaman gene birçok şey öğrendim. Kültürümüze daha derinlikli bakıp, değerini bileceğiz. Kimi dış alımlı ithal sözcükleri ne demek olduğunu bilmeden kullanmayacağız. Globalizasyon deyip bize satmaya çalıştıkları zaman bileceğiz onun ne olduğunu, “Eko-Mimarlık” dediği zaman ne demek istiyor bileceğiz, neyi satmak istiyor bize? Biliyor musunuz İsviçre’de dış duvarları saz yorganlarıyla kaplıyorlar. Ben de orada çalışan arkadaşıma dedim ki: “Bu yorganları nereden sağlıyorlar?” Nereden sağlıyorlarmış biliyor musunuz? Adana’dan. Bizim geri zekâlılar ellerindeki malzemeyi bilmezler ve o rutubetin içinde yaşıyorlar; doktorlar var bunların içinde. “Empati” Kendini başkasının yerine koyabilme yeteneğini yitirmeyeceğiz. Bakın çok önemli bu: Benim anam yemek pişirdiği zaman çanağa koyar komşuya götürürdü “Kokusu gitmiştir, ayıp olur” der. Bu Pamukkale Üniversitesinde ne yazık ki eksikleri var, yapılmadı. Çünkü rektör değişti, rektör cami yapmayı daha önemli buldu, hâlbuki bütün öğrenciler kötü gece kulüplerinde vakit geçiriyor. Onlara bir ortam yaratayım Eğer sigortanız yoksa hiçbir Batılı dönüp bakmaz. 1960 senesinde otobanda bir Almanya’da bir sahneleme yaptılar. Otoban üzerinde trafik kazası olmuş, adam yarı belinden böyle sarkmış kalmış; bir tek araba durmadı. Biz bu toplumlarla aynıya gelmeyeceğiz. Buna gelmemek için her türlü uyarı var çevremizde. Gerçek insan sevgisini yerleştirmeye çalışacağız. Bu ancak bizim kültürümüzde olabilir. İnşallah akşam yattığınız zaman söylediklerimden bir iki şey kalır kulağımızda ve düşünürüz. Gerçekten ona gönülden inanırız. Biz Derya Hanımın söylediği gibi, hiç olmazsa bir zaman işten dönüşte, … de olabilir, ama bir çift laf edecek arkadaşlarımızla bir araya gelirsek, kendimizi çok daha insan olarak bileceğiz. Lütfen, gerçekten düşünün bu söylediklerimi. 45 SÖYLEŞİ: Murat Uluğ Mimarlık, Dünyayı Kavrama Biçimim Murat Uluğ Hem tasarımcıyım hem de daha çok da atölye hocasıyım yani akademisyen diye kendimi tanımlamıyorum ama mimarlık üzerine düşündüğüm için aynı zamanda o alanı seçtim ve üniversiteye hiçbir zaman uzak kalmadım Murat Uluğ Yardımcı Doçent Doktor Hasan Kalyoncu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi 46 urat Uluğ kimdir, kısaca kendinizden bahseder misiniz? Çok uzun bir zamanı çok kısa anlatmak tabi zor ama yani her şey den önce bir mimarım, Tasarımcıyım daha doğrusu. Mimarlıkta bunun pratiği aslında tasarımcıyım demek daha doğru. Her iki işi birlikte yürüttüm hem tasarımcıyı hem de bir yönüyle akademisyenlik ikisinden de kopamadığım için daha fazla hangisi derseniz öyle bir ağırlığım yok. Eşit oranda eşit mesafede ikisine de aittim yani hem tasarımcıyım hem de daha çok da atölye hocasıyım yani akademisyen diye kendimi tanımlamıyorum ama mimarlık üzerine düşündüğüm için aynı zamanda o alanı seçtim ve üniversiteye hiçbir zaman uzak kalmadım .Yani yaklaşık bir dönem Amerika da ki kopukluk dışında nerdeyse 1983 yılından asistanlığımdan bu zamana kadar kesintisiz devam ettim, hem pratik hayata kesintili olarak yani kimi kez üniversitede kadrolu oldum kimi kez de serbest büromda ayrıldım üniversiteden ama ayrıldığım zamanlarda da dışardan devam ettim hiçbir şekilde bırakmadım kesintisiz üniversiteyle bağımı korudum. Ben buyum. M Mimariye yönelmeniz nasıl oldu ve neden mimarlık? Biraz o tesadüflerle ilgili bir de belki de lisedeki resim hocamın yönlendirmesiyle bilinçaltı etki yani o öyle bir alana yönelmemle ilgili ama mimarlık biliyorsunuz sınavı geçiyorsunuz tercihlerde bulunuyorsunuz, şimdikinden daha belirsiz bir süreçti bizim için o.sistem hangisiyse onu yapıyorduk bize veriyordu merkezi sistemden, şimdi iki aşamalı olunca sizinki daha bilinçli hani ikinci kez neye yöneleceğinizi tercih ediyorsunuz.tabi mimarlıkla mimarlığı kazandıktan sonra da bağım çok güçlü oldu.bizim dönemimiz çok sorunlu bir dönemdi, 1976 yılında üniversiteye başladım 76-80 arası zaten ülkenin kan gövdeyi götürdüğü kriz dönemi ona rağmen kesintili olarak da olsa mimarlığı çok sevdiğim için sonuçta çok kişisel açıkçası üniversite ne verdi derseniz bir ortam dışında sizin bulunduğunuz burada kafeteryada bir araya gelip yemek bile yiyemezdik, çay bile içemezdik böyle bir ortamımız hiçbir zaman olmadı düşünebiliyor musunuz üniversite öğrencisisiniz kafeteryanız yok.polis denetiminde sınıfa giriyorsunuz polis denetiminde sınıftan çıkıyorsunuz.yani böyle bir ortamda ne SÖYLEŞİ: Murat Uluğ kadar mimarlık ? demek ki çok sevmek gerekiyor ki. Mimarlık ortamdan benim için daha güçlüydü ortamı yok sayarak her ne kadar mekanı yok saymak yaptığınız işin doğasına aykırı olsa da öyle yapmak zorunda kaldık geçici olarak gözümüzü yumduk diyeyim. Sizin için mimarlık bir meslek mi? yoksa yasam tarzınız mı? Yani her ikisi de tabi ki mimarlık dünyayı benim kavrama biçimim onun için bir araç ama çok müteşekkir olduğum bir araç, evet bir yaşam tarzı ama bu işten de başka iş bilmedim başka işten de para kazanmadım hep bu işten para kazandım demek ki aynı zamanda bir meslek .Yani yaşam tarzı ama bu mesleğin başka bir şey başka bir şeyden para kazanıp ta mimarlığa bağım daha yüksek olsaydı evet bir yaşam tarzıydı. Evet her ikisi de hem mesleğim hem yaşam tarzım. Mimarlık sanıyorum başka türlü olmaz. Yani örneğin; Bir yazar hem mühendis hem yazar olabiliyor. Oğuz Atay gibi yazarlar var. Bir yaşam biçiminiz yazarlık ama mesleğinizi inşaat mühendisliği ya da falanca meslek olarak sürdürebiliyorsunuz ya mimarlığı bırakıyorsunuz müziği seçiyorsunuz ya akademisyen olup antropolog oluyorsunuz ya da mimarlığı seçiyorsanız zaten ikisi birbirinden ayrılmıyor. Her mimarın kendine has bir tarzı vardır. Siz kendi tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Tarzım yok ama tavrım var. Yani tasarım karşısında bir tavır geliştiririm burada da sizlere de bunu öğretmeye çalışıcam, hani tarz daha üsluptur, kurallar vardır arka planında ve her yaptığınızda onu görürsünüz, halbuki benim her yaptığımda üslupsal bir sürekliliği algılayamazsınız ayrıca üslup da kalmadı bence üslup 20.yy ın başlarında dağılıp giden bir süreç yani ondan önce üslup vardı tarzı vardı herneyse ne derseniz adına bunun, ondan sonra tavırlar oluşmaya başladı örneğin corbusier ‘e baktığımızda bir üslubu var mı ? yok. Ama bi tavrı var yani 20.yy bize bunu öğretti biz de hani bu bulunduğumuz yüzyılın bir eğitim ya da mimarlığa bakış açısı biz de onun bir parçasıyız,bizde üsluplarla değil tavırlarla,tavır geliştirerek devam ediyoruz. e tavırsız mimar olur mu ?olur. Yani güzel binalar da yapabilirsiniz,şıktır,gündemle ilgilidir, iyi bir meslek adamı olursunuz, iyi bir iş adamı olursunuz ancak tavır geliştirmemişseniz kayda geçmenizde zorlaşır. Her yapıda mutlaka olmalı dediğiniz nitelikler var mıdır? Yok. hele şimdi hiç yok, çatıda ne yapacağım, duvarda ne kullanacağım…Benim birinci sınıftan beri öğretmeye çalıştığım 3 ana ilke var mimarlıkla ilgili aslında o kadar çok üçlü var ki bu üçlülerden biri de yani bir sürü mekanı algılamaya yönelik ikili veya üçlü bazen de dörtlü quarted diyorum ben ona. İlişkiler ya da yasalar var, olgular var bunlarla anlıyoruz mekanı. Fiziki mekanı oluşturmanın yasalarını işte bir takım kavramlar üreterek bunlardan en önemliside konstrüksiyon, konfigrasyon ve program diyorum. Yani bir şeyi ayakta tutmak örgü haline getirip yapma biçimini, parçalar arasındaki ilişkileri onları bir araya getirecek bütünleşik bir sistemi kurmak biçim de diyebilirsiniz buna konfigrasyon yerine bir de program yani ne yapıyorsunuz değil mi? Hangi ilişkileri onun içinde oluşturacaksınız, bu da her seferinde karşınıza yeniden bir problem olarak çıkar yani bir daha tekrar edeceğiniz bir şey değil bu zamanla da ilgilidir, kuramla da ilglidir, sizin algınızla da ilgili olduğu için bazen programı merkeze alıp çalışırsınız, bazen konfigrasyonu yani biçimi ön plana çıkartırsınız anlatmak istediğiniz şeyin fiziki ortamla olan ilişkisi nedir, bazen de konstrüksiyon üzerine kurarsınız ama bu üçlü ilişki hangisini merkeze alırsanız alın değişmez yani konstrüksiyon,konfigrasyon ve program bileşik olarak durur sadece birinin ağırlığı değişir, birinin üzerinden çalışmaya başlarsanız, onun için öyle bir nitelik yok ama bu üçlü var. Yani bunlar olmasa bunları anlama biçimimiz değişiyor değil mi güncel olan her şey değişiyor. Bir projeye hayat verirken nelere dikkat ediyorsunuz? Özellikle vazgeçemediğiniz bir detay var mı? Yok tabiki, bazen bir detayla başlarım ,bir detayın kendisi beni tasarıma doğru sürükler. Kafada kurduğunuz küçük mikro olan bir şey büyür büyür büyür bütün ilişkileri saracak bir büyüklüğe varmak için uğraşırsınız. Bazen de tam tersi bir büyüklüğü kurarsınız onun içinde mikro olan parçaları ararsınız. Öyle bir yöntem olarak tümden gelip ya da tümevarım gibi bir yöntemim yok. Günümüz yapılarının yerel çizgilerini kaybettiği söyleniyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda? Iımmm..yerel çizgiden neyin kastedildiğine çok bağlı yerel çizgiden kastedilen şey yaşadığımız yerde geçmişte yapılan şeylerin tekrar görüntüleriyse böyle bir yerel çizgi yok. Bu kötü kopyalar yerellikse bence onun üzerinden kendisinin bir daha yeniden şekillendiren unsurlardır. şöyledir yeni eskinin dinamik unsurudur yani şu demek bu eski olmadan asla yeniyi yapamazsınız çünkü kıyaslıyacağınız bir şey yok ama yeni asla eskiye benzemez yeni olmaz o zaman. O zaman benim için böyle bir mesele yok bu yanlış tanımlanmış bir mesele olabiir yani yerel olanın nasıl tanımlandığına bağlı bunun çok tartışılması lazım. Mesela yerel olan sivil mimarlığı mı kastediyorsunuz Selçukluyu mu kastediyorsunuz ermeni yapılarını mı kastediyorsunuz rum yapılarını mı urfa evlerini mi kastediyorsunuz mesela Türk evi diye uydurulmuş bir kavram var saçaklı bir bölgeye ait daha çok karadenize ait bir şey kastediliyor peki urfatürk evi değil mi ne evi alman evi mi doğudaki evler iç anadoluda ki evler e burda Anadolu koca bir miras yani binlerce yılın değil mi çatal höyükten itibaren milattan önce bir yerleşim var o orda ki şey benim geleneğimi oluşturmuyor mu anadoluda oluşturuyor olsa gerek. Anadoluda yunan yok mu bunun içinde hayır ben yunanı saymam peki Sinan kimden öğrendi? romalıdan öğrendi Ayasofya demek bir gelenek demek zaten zincirleme.Sinanı merkez alırsak ben sinanın geleneğine bağlıyım dediğim anda zaten yunanı romana bağlıyım. yani Sinan bütün o gelenekleri çok ustaca kullanmış herşeyi çok iyi araştırmış bir mimar dehası ordan geliyor çünkü o biliyor eskiyi bakın yeni bir şey yapıyor ama 47 SÖYLEŞİ: Murat Uluğ eskinin izini sürerek yapıyor ama yeni taklit etmiyor biz sinanı taklit ediyoruz şimdi İstanbul’da yapmaya başladığımız camiler onlar gelenekse tam bir kepazelik yani sinanın heralde kemikleri sızlıyordur onları görünce birde onun ismini veriyoruz gelenek konusundaki görünüşüm bu. Evet gelenekçiyim ama taklitçi değilim. Müzikte, sanatta, modada, yaşam tarzında… Hani bazı kuşaklar, dönemler vardır. “Güzellerin” bir araya toplandığı. “50’ler 80’ler” diye başlayan cümlelerin kurulmasına sebep olan. Türkiye için soruyoruz. Mimaride böyle bir dönem var mı “O dönemde çok güzel işler çıkıyormuş” diyebildiğiniz. ? Yani her dönemin kendine has şeyleri var tabi var öyle dönem ama her dönem var, her dönemde öyle işler var. (-tabi insan kendi yenilikçi oluncada) değil mi, daha çok da yenilikçilerin dönemleridir mesela Sedat Hakkı dönemi var ama tartışmalı bir dönem mesela neden tartışmalı,buradaki sey çok derin bir mesele o ama öyle saydığımız daha çokta ideolojik bir mesele 1.ulusaldan sonra ki 1.ulusal biliyorsunuz daha çok dini mimariyi kendisine referans alır 2.ulusalda sivil mimariyi referans alır peki bunu niye yapar kuşkusuz dinden cumhuriyet ideolojileri arasındaki mesafeyi yeniden oluşturmak için sivilleşmenin ama bunun içinde türk evini merkez alır türk evi de dediği şey saçaktır bu Sedat hakkının az önce konuştuğumuz şey burada da problem çıkar karşımıza niye böyle bir şey oluyor demek ki burada ideolojik bir tercih var bir şey belirleniyor aslında dikte ediliyor mimari olarak özgürleşmiyoruz aslında kısıtlanıyoruz ama onun kırıldığı bir dönem var 50lere geldiğimizde 40lara 50lere hatta o dönem içinde Sedat hakkı ya gelene kadar Seyfi arkan gibi bir isim var Atatürkün masasında yani o her şeyin bir liderin hemde güçlü bir liderin masasında bir mimar olur Churchillin var hitlerin var atatürkün de var o Seyfi arkan ve çok gerçekten yetenekli bir mimar o yani bir mimarı masasına sokmayan hiçbir lider başarılı olamıyor. Atatürkten sonrakiler niye başarısız biliyor musunuz ?(mimarları yok) bundan çok başarısızlar ülke kepazelik tam bir şeye döndü yeni bir ülkeyi oluşturmak için mimarlığa ihtiyacı olduğunun çok farkında hepsi ve burada yani tabi rejim eleştirilebilir ama neye ihtiyacı olduğunun rejimin temsilliyetinin mimari olarak üretecek biri yoksa o zaten çöker ondan sonra zaten karıştı politikalar her gelen mimarlığı bildiği için mimarlığa ihtiyaç duymadığı içinde şehirlerimizin ne hale geldiğini görüyoruz yani evet öyle bir sorun var. İstanbul'un yeniden yapılanması konuşuluyor. Siz nasıl bir yeni İstanbul hayal ediyorsunuz? Ya istanbulun şu andaki konumu yeterli yani gökdelenler içinde bir şehir olarak hayal etmek istemiyorum ama gökdelenler de olmasın demiyorum ama artık heryerde de gökdelen dikmesinler işte maslek bir bölge evet tamam orada yapılsın ama heryerden hortlak gibi bir gökdelen çıkmaya başladı.Eğer biz muhafazakar olduğunu söyleyenler bunun önüne geçemezsek kim geçecek ? Muhafazakar olan kesimler buna onay veriyorlar ve arkasından 48 süleymaniyenin arkasından hortlak gibi kuleler çıkıyor e nerde kaldı saygınız ? yani bu bakın dini inançlarla ilgili bir şey değil,insanın yaşadığı yere olan bağlılığı ve saygısıyla ilgili bir mesele.Ben burda yaşıyorsam bu şehre saygı duymak zorundayım yoksa bütün değerlerimi yitiririm. Yani her şeyin her an bir yerden fırlayabildiği her yerin rant alanına döndüğü,ilişkileri de tüketiriz vahşileşiriz ki o hale geliyoruz. O nedenle ne yapıp edip bunları tutuyor olmamız lazım. Yani gökdelen evet tabi ki olacak gökdelene bir itirazım yok ama nasıl nerde yapacağımız ile ilgili bana göre çok yerleşik bir tartışma yapmamız lazım, bu sadece iktidarlara ait bir mesele değil,iktidarların haddi de değil yani en son kararı onlar verir ama bu tartışmayı onlar yapmaz. Tartışmalardan sonra en uygun olan kararı verirler.Tartışmayı da onlar yapıyor, kararı da onlar veriyor. Mimarları da alet ediyorlar biz de oluyoruz. Sizce binalar sermayenin gücü kadar yükseliyor mu ? Immm..binalar sermayenin gücünden daha fazla yükseliyor, yükseklik konusunda sorun yok ama nitelik konusunda sorun var. Yatırımcıların talepleri ne yönde gelişiyor? Olumlu yönde geliştiğini söyleyebilirim ama tabi Gaziantepi çok bilmiyorum anadoluda ne oluyor ama anadolunun da bu yönde İstanbul baskısı ve etkisi var ya İstanbulun gelişmişliğinin ve yaygınlığı çok önemli bunu kabul etmemiz lazım bir zamanlar Ankaraydı bu İstanbula kaydı bu çok açık artık Ankara değil bu baskıyı yapan e öyle oluncada yatırımcıların talepleri İstanbul hakikaten yükseliyor ve nitelik istiyor aynı zamanda bu neden dış konjektire bağlandık hani ordaki birikime ve baskıyı üzerimizde hissettiğimiz için onun standartlarına uyma zorunluluğumuz oldu yatırımcıda çevresini değiştiriyor uluslar arası bir yatırım yapıp siz kendi bildiğiniz inşaat yöntemlerini uygulayamazsınız, mimari değerleride o nedenle olumlu yönde gelişiyor tabi. Bir sihirli değneğiniz olsa, kentlerde gözünüzü rahatsız eden unsurları bir dokunuşla yok edebilecek güce sahip olsanız işe nerelerden başlar, neler yaparsınız? Immm bence kentler tasarlanamazlar kentler biraz daha tesadüflere bağlı yani ilişkilerin zaman içindeki örgüsüdür onlar. sizin anlık yaşantınızda ki nitelikler o örgüyü o tesadüfü nitelikli bir bağ haline getirir ve zenginleştirir siz dönüp bakarsınız eğer böyle bir söylemde bu bağda bir eksiklik var tesadüflerin oluştuğu örgünün kendisi çok alelade ve pespai süreçlerden oluşmuş demek ki biz şuan ki görüntülerden mutlu değiliz halbuki bir ingilizin çok da böyle bir şikayeti yok yani örneğin Fransız yeni bir yerleşim yaparken eskiyi talan etmiyor gidiyor yeni bir defans bölgesi diye bir bölge oluşturuyor bakın bizim neredeyse yüksek yapılarla ilgili Ankara da benim gençliğimle itibaren Ankara 2.5 kere değişti, bu şehir zaten 80 senelik bir şehir burası ya ne zaman değişti? Bizim çocukluğumuzdaki bütün bulvar Atatürk bulvarı değişti tek bir tane eski yapı kalmadı bulvar palace dahil onuda en son yıktılar SÖYLEŞİ: Murat Uluğ uyduruk bir cepheyle onu böylede olunca tabi asıl sorun sihirli değenekle dokunmak değil şuan da dokunmuş olduğumuzu daha nitelikli hale sürdürecek kararlı davranışları geleceğe yönelik bir takım düşünceler geliştirmek yani hep bugünü kurtarmak için yapıyoruz. Sihirli değenekte bugünle ilgili bir mesele onun için. Murat uluğ imzalı projelerden bazılarını söylermisiniz ? Bahsedeyim..popüler projelerden otokent projesi var ama bu şey çok önemli miniatürk önemi şurdan kaynaklanıyor, Türkiyede ilk defa denenmiş bir programdı Miniatürk kültürel anlamda bizde çok kopuk şeyler vardır, bir ön yönü de kültürü Mozartlarlarla, Rembrandtları ilişkilendiren bir kesim var bir yönüylede arabesk bir toplum, halbuki kültür bunların tamamıdır yani bir toplum bunların ayrışmasından oluşmaz bunların birlikleriyle oluşur, ama kültler vardır kült onların toplum içindeki o birliktelikteki ayrıyetleri vardır kimi arabeske ait bir bölgede bulunur diğeri de o bölgede bulunur miniatürk ara kesitte bişey yaptı gündelik hayatta herhangi bir kültürel kalıbın içinde olmadan çok rahat light herkesle bir mimari olarak çok eleştiri alsa bile herkesin çocukça bir duyguyla mimarlıkla ilişki kuracağı bir ortam geliştirdi yani buna da ihtiyacımız var ara kesitler bir yere ait olmadan bir tercihte bulunmadan aydiyetimizi çok sorumsuzca bir bölgede gezerek giderebileceğimiz bir şehirlilik tavrı herhangi bir insan gibi hangi kesimden olursanız olun herhangi bir insan gibi orada dolanabiliyorsunuz ama arabesk yada Mozart dinlerken kesgin tercihleriniz var mesela bu kültürel anlamda da bana iyi geldi ilkten çok ciddiye almamıştım bu projeyi sonra düşündükçe çok ciddiye aldık çokta geliştirdik ve orda ki yapılan yapılardan hiç birinde endüstriyel bir detay yok hepsi bizim geliştirdiğimiz detaylar oldu yani ona da dikkat ettik açıkcası bu yani bu yönüyle önemliydi programın yorumlanması. Bizim Mimar Sinan’ı aşmamız mümkün mü? Ya da aşmalı mıyız? Bu problem bana göre çok mimar sinan kendi zamanını aşmış biri. Bizim bu zamanda Mimar Sinan’ı nasıl aşacağımızı düşünüyorsunuz? Yani öyle bir problem yok ortada.Mimar Sinan kendi dönemindeki yapmış olduklarıyla zaten yapılabilecek her şeyi yaptı.Şimdi ben önüme Mimar Sinan’ı koydum onu aşacağım, nasıl yapabilirim? Bu çok problem dışı bişey sa- dece onun üzerinde onu anlamayı, onunla, onun yaptıklarıyla ilişkiyi kurup, bugün kendi yapacaklarımla ilişkilendirebilirim. Onu asla böyle değerlendiremem,yani bu hem bana haksızlık olur hem Mimar Sinan’a haksızlık olur. Kafada kurduğunuz küçük mikro olan bir şey büyür büyür büyür bütün ilişkileri saracak bir büyüklüğe varmak için uğraşırsınız. Bazen de tam tersi bir büyüklüğü kurarsınız onun içinde mikro olan parçaları ararsınız Siz önemli bir eğitimcisiniz. Türkiye'deki mimarlık eğitimi hakkında ne düşünüyorsunuz? Çok iyi şeyler düşünmüyorum şu anda. Bence eğitim şu anda kritik bir durum. Üniversiteler dışarıdaki şeyin gerisinde kaldı.Yani diyelim ki bunlar 25 yıl öncesinde böyle değildi.Üniversiteler mimarlık düşüncesinin üretilen kaynaklarıydı,yani mimarlık düşüncesi tavrı üniversitelerde üretilirdi,geliştirilirdi. Halbuki şimdi öyle olmadığını düşünüyorum,üniversitelerde üretilmiyor yani bu tam tersi dışarıda ve üniversiteler bunun gerisinden onu taklit etmeye başladılar hani piyasanın koşulları,piyasaya uyum sağlamak falan gibi..Üniversitenin böyle bir derdi olamaz, üniversite piyasaya değil mimarlık ortamına düşünce üreten bir ortam. Araştırmalar yapıp fikir üretiriz öyle değil mi? Dışarıda bir şeyler yapıyorsak da, halbuki o dışarıda yapılanları kendisi; düşünsel olarak ve pratik olarak yapılanlardan daha ileri bir noktaya geldiği için üniversiteler bunun gerisinde kaldı ve bence bunun paniğini yaşıyor diye düşünüyorum. Mimarlık bölümlerinin çoğalmasıyla ilgili fikriniz nedir? Ya tabi bu bir nitelik sorunu yaratıyor. Aslında çok olumsuz bakmıyorum ben bu 49 SÖYLEŞİ: Murat Uluğ Bir mimarı masasına sokmayan hiçbir lider başarılı olamıyor Atatürkten sonrakiler niye başarısız biliyor musunuz ? Mimarları yok meseleye örneğin burada bölüm açılmış ve böyle bir yerde buluştuk şimdi .Sonuçta buradan mezun olacak olanlar içinde %10 luk kesiminin mutlaka mimarlıkla iyi ilişkiler kuracağını düşünüyorum.%90 u evet ama %10 u az bişey mi bu ülkede, yani hiç alakası bile yokken o insanları mimarlığa kazandıracağız.%90 ne olacak? Bir çoğu ya bu işi bırakıp gidecek yapmayacak bu ünvanı alıp ya da yapıyorsa da bunun yan hizmetlerinde verimli olacak. E mimarlığında buna ihtiyacı var inşaat sektörünün buna ihtiyacı var çünkü biz batı gibi değiliz bu ülkedeki inşaat ihtiyacı henüz daha yeni başladı.Batı bitirdi, biz ise yeni başlıyoruz.Öyle olunca da bir mimarlar ordusuna ihtiyacımız olacak, tabi bir nitelik sorunu bunu aşmamız lazım,yani nitelikli mimara ihtiyaç var. Bu bunla ilgili bir sıkıntı yaratıyor, kadrolar, eksiklik bunlarla ilgili.. Ama bu yönüyle bakarsak da bu çaresiz bir şey. Kendi niteliğini zaman içinde oluşturacak ve elenecekler, öyle görünüyor. Siz bir eğitimci olarak yeni nesil mimarlık öğrencileri için ne düşünüyorsunuz? Bir eğitimci olarak karşınıza sürekli yeni öğrenciler geliyor. Ben çok kötü düşünmüyorum. Yani mesela bizim kuşakta herkes vay,hep şu vardır; nerde bizim, anlamıyorlar, işte biz böyle değerler kaybı oldu vs gibi. Benim böyle bir düşüncem yok ama şöyle bir şey var Amerikalılaşıyoruz bu çok klasik. Peki nasıl ne demektir Amerikalılaşmak ? Toplumsal değerlerin ortak olduğu ya da konumların,statülerin ağırlıklı olarak 50 eşit olduğu bir dönemdik biz.Uçlar yoktu, sosyal statüler vardı. Herkes de o statüye ve donanımına yönelik bir paylaşım vardı hani mühendissek çok uç kopukluklar yoktu. Şimdi çok uç kopukluklar başladı. Yani kültürel olarak aidiyetimizle mesleki aidiyetlerimiz arasında kopukluklar var. Bunu şikayet için söylemiyorum,bu normal, Amerikada da kitle bu ne yapıyor ahenkli bir toplumdan kitle toplumuna getiriyor. Yani şu; ortalamanın yüksek olduğu birimden, ortalamanın çok düştüğü bir toplumsal kitle demek bu demek.O mevcut kitle iletişimin bütün araçları kullanıyor ama şunu yapıyor bunun tersinde de, çok azınlık bir kesimde çok yüksek derecede düşünce üretmeye başlıyor,yani niteliği çok yükseliyor,konsantre hale geliyor.Tersine dönüyor işler.Yani ortalama düşüyor ama en uç noktada ki başarının dozu da bir oranda 10 kat belki diyebileceğim noktada da artıyor.Onun için o onu dengeliyor.Artık kitle toplumu yani bu bildiğimiz ahenkli toplum düzeni bitti. Biz bunu da kabul ettik yani isteyen istediği kadar itiraz etsin,kitle toplumuna doğru gidiyoruz olduk zaten.Henüz geleneklerimize çok bağlı olduğumuz için hala güney kesimi, doğu kesimi bunu sürdürüyor olabilir ama şehirlerimiz çok hızlı bir şekilde kitleleşiyor.Başka da bir çaresi yok bunun gördüğümüz gibi dünyanın değişmesi gerekiyor biz bir şey yapamayız daha. Bizim sormak istediklerimiz bu kadardı. Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı? Çok güzel sorular sormuşsunuz daha eklenecek başka bir şey yok bence. Çok teşekkür ederiz Ben çok teşekkür ederim. SANAT Modern çağın eşiğinde algıda kırılma noktası Resim - Fotoğraf Karşılaşması F otoğraf sözcüğü tarihte ilk kez Sir Jhon F. W. Herschel tarafından 1840 yılında kullanıldı. Sir Jhon yakın arkadaşı bilim adamı William Henry Fox Talbot’un uyguladığı yeni yöntemle yüzey üzerinde elde ettiği görüntüye fotoğraf adını verdi. Fotoğrafın ortaya çıktığı 1840 yılı insanlık tarihinde önemli bir dönemi simgeler. Bu, insanlık için her açıdan kökten, büyük değişimlerin yaşandığı Sanayi Devrimi yıllarıdır. Sanayi Devriminin getirisi olan makineler, kitlesel üretim ve sanayi ürünlerinin yanı sıra insanların gündelik yaşantılarında kullandıkları eşyalara kadar hemen her şeyi o güne kadar alışılmış olandan ayırarak tamamen değiştirir. Sanayi toplumunun duygu ve düşüncelerini bir yüzey üzerinde resmetme tekniği de yine makine aracılığı ile olur. Işığı kullanarak yüzey üzerinde görüntünün resmini çıkartan fotoğraf, geleneksel teknikler olan çizmek, boyamak ve kazımakla karşılaştırıldığında teknik anlamda çok önemli bir değişimdir. Bu yüzden fotoğraf Sanayi Devrimi’ni simgeler. Fotoğraf modern zamanlara ait olurken çizmek, boyamak ve kazımak geleneksel teknik olarak anlaşılmıştır. Fotoğrafın bulunuşunun ardından ilk fotoğrafların kamu alanında dolaşıma girmesiyle birlikte fotoğraflarda görülen gerçeklik insanları şaşkınlığa uğratır. Fotoğrafla karşılaştırıldığında resim sanatında üretilen gerçeklik soluk kalır. En gerçekçi olduğu söylenen resim dahi fotoğrafın anı saptayan gerçekliğinin önüne geçemez. “Daha bir yüzyıl kapanmadan bir makine resim sanatının fırçası, paleti, boyaları, isabetliliği, renk kullanımı, verniği, izlediği örneği, eriştiği olgunluğu, ekstresi haline gelecektir.” İlk belirgin şaşkınlık portrelerin ortaya çıkışıyla başlar; insanlar bu suretlere uzun süre bakma cesareti gösteremez. O küçük, ufacık yüzlerin bakan kişiyi görebileceği sanılmaktadır. Baştaki bu şaşkınlık giderek yerini öfkeye bırakır. Sanat eleştirmenleri şeytan icadı olarak gördükleri fotoğrafa karşıdırlar. Eleştirmenlerin karşı çıkışlarındaki sebep fotoğrafı, temeli yüzyıllar öncesine dayalı ve gitgide daha da fetişist hal alan sanat ve sanatçı kavramına yapılmış bir saldırı olarak algılamalarındandır. Tanrı’nın suretinde yaratılan insanın, insan üretimi bir makine tarafından tespit edilmesi akıl alacak iş değildir. Tanrısal-insani görünümleri aktarma cesareti, ancak en yüce kattan aldığı ilhamla, BENJAMIN, Walter, (1992). “Fotoğrafın Küçük Tarihi”, Sanat Dünyamız, sayı:50 Ceren YILDIRIM ÖZBARUTÇU Ceren YILDIRIM ÖZBARUTÇU Öğretim Görevlisi Gaziantep Üniv. GSF Resim Bölümü 51 SANAT herhangi bir aracı olmaksızın, dehasının emrettiği şekilde çalışan sanatçıya ait olmalıdır. Sanatın, tabiatın kesin biçimde yansıtılmasından daha önemli bir işlevi olmadığı, olamayacağı inancı yani sanatın ‘mimesis’ olması gerekliliği, klasik güzellik ülküsünün doğduğu çağlara kadar gider. Antik Çağdan kalma bir hikayeye göre birbiriyle yarışan iki büyük resim ustası vardır. Bir sohbet esnasında ustalardan biri diğerine meydan okur: “Geçende atölyeme bir girdim ki ne göreyim avludaki kuşlar içeri girerek resmettiğim üzüm salkımlarından üzüm yemeğe çalışıyorlar.” Ve ardından resmetme becerisinde kimseyi kendisine rakip olarak görmediğini ekler. Bu meydan okumanın ardından diğer ressamımız atölyesine kapanarak hummalı bir çalışmaya girişir. Süreç uzadıkça hasmının alaylarına maruz kalır. Sonunda çalışmasını tamamlar ve rakibini atölyesine davet eder. Davetli atölyeye girdiğinde üzeri kumaş bir perdeyle örtülmüş dev resmi karşısında bulur. “Perdeyi kaldır da resmi görelim” der. Diğeri bunu kendisinin yapmasını rica eder. Ricayı kabul eden usta, resme doğru yaklaşır ve örtüyü kaldırmak için dokunduğunda gerçeği fark eder. Asıl resim bu kumaş perdedir çünkü. Kendini dünyanın en usta ressamı olarak gören bir zekanın aldanışı kuşun aldanmasından daha güç bir iş olduğundan yarışmayı da otomatik olarak kaybetmiş olur. Zeuxis ve Appel olarak bilinen bu iki resim ustasının yaşadıkları dönemde ressamın biricik görevinin gerçeklik yanılsaması yaratmak olduğu anlaşılıyor. Gerçek güzelliğe doğaya öykünerek ulaşılacağı inancı 20. yüzyıl akademizmine varıncaya kadar popülerliğini korumuştur. Bugün sanatın doğayı kopya etmesi gerektiğini savunan anlayışın, sanatın doğasından gelen bir zorunluluktan çok, bir gelenek meselesi olduğunu biliyoruz. Geçmişin sanatı elbette ki tümden ve yalnızca gerçekliğin taklidini amaçlamamıştı. 15. yüzyılda doğayı yansıtma yöntemi bulunduğunda doğacılığın ve perspektifin zaferi, figürlerin katı ve cansız görünmelerine yol açıyordu. Bu sorunlar ayrıntıların tek tek ele alınmayıp bir atmosfer yaratacak şekilde kaynaştırılması yoluyla aşıldı. Yine de sanatın doğadaki gerçekliği yansıtma girişimi bir tür nirengi noktası sağlamış, en iyi sanatçıların yüzyıllar boyunca kafalarını meşgul edecek ve eleştirmenlere yüzeysel de olsa bir ölçüt sağlayacak bir sorun olmuştur. İşte resim sanatı fotoğrafın ortaya çıkışıyla birlikte bu önemli ölçütünü kaybeder. Bundan sonra tablolardaki güzelliğin ölçütü ne olacaktır ve bundan da önemlisi fotoğraf gerçekliği -resimdeki gerçeklikten farklı olmakla birlikteyansıtma sorunsalında ortaya çıkan benzerlikler yönünden resmin yerini aldıysa şayet, o halde ressamın görevi bundan sonra ne olmalıdır? Sorunun yanıtını resim sanatı kendi içinde oluşturur. Çıkışını Sanayi Toplumunun değişen algısı ile örtüşen yeni bir üretim üslubunda geliştirir. Claude Monet, arkadaşla- Resim 1. Robert Cornelius, kendi portresi, 1839 rını atölyelerini tamamen terk etmeye ve konuyu bizzat gözlemlemeden tek bir fırça bile sürmemeye davet ediyordu. Böylece Barbizon Ekolünün başlattığı açık-hava ressamlığı İzlenimci akımla devam etti. Atölye ışığında oluşturulan koyu tonlar terk edilip gün ışığına çıkılınca tablolar canlı renklerle doldu. İzlenimciler de çözümü önceki ustalar gibi ayrıntıları unutturmakta bulmuş ve bunu daha da ileri götürmüşlerdi. Bu nedenle İzlenimci tablolarda tüm ayrıntıları bulmak yerine günün belli bir zaman dilimini görselleştiren genel atmosferle yetiniyoruz ki bu atmosfer de varlığını ayrıntıların feda edilmesine borçludur zaten. İzlenimciler gerçekliği isteyerek feda ederken izleyicinin beklentilerindeki şartlanmayı hesaba katmıyorlardı. Tablolarda şimdiye kadar bulduklarının kendisine sunulmasını bekleyen izleyici hiçbir şekilde tatmin olmamıştı. Buradaki problem çift yönlüdür. Fotoğrafa gerçekliği yakaladığı için kızan eleştirmen ressama da gerçekliği üretmediği için kızmaktadır. Oysa İzlenimci ressamlar optik gerçekliği resmettiklerine emindiler. Öyle ki atölyeye kapanarak gözlerini dış dünyaya kapatan ressam, gerçeklik- Fotografik gerçeklik ile resimsel gerçeklik aynı şeylerdir. Biri (fotoğraf) anın saptanmasını, diğeri (resim) anların toplamını yakalamayı hedefler. İzlenimci tablolar, Avrupa resim geleneğinde optik yanılsama geleneğini kıran ilk eserler olması bakımından bu yazıya konu edilmiştir. 52 SANAT ten kopmuştu onlara göre. Monet’nin resimlerindeki estetik-obje yorumu, nesneyi ayrıntılarıyla irdeleyen bir bilgi-objesinden değil algısal bilgi-objesinden hareket eder. Bu, gerçekliğin insan algısına bağlı bir görecelik mi yoksa kavramlardan yola çıkan bir akıl yürütme ile elde edilmiş formüllerin vardığı nokta mı olduğunu inceleyen felsefi problemlerin de konusunu oluşturur. Her ikisi de süje-obje ilgisine dayanır. Bilginin süje-obje ilgisi içinde ortaya çıkması, süjenin objeyi belli bir perspektif altında kavraması, onu yorumlaması demektir. Bu yüzden her yargı bir obje yorumunu, bir varlık yorumunu ifade eder. Kişiden kişiye farklılık gösteren algının göreceliği, bugün sanat akım ve dönemleri dediğimiz sanatın tarihini oluşturan birbirinden farklı anlayış, üslup ve yorum farklarının velhasıl güzellik anlayışındaki değişimin de temel nedenidir. Her sanat yapıtı, her estetik obje bir obje yorumu olduğundan her eserin temelinde bir bilgi-objesi yatar. Bu yüzden bilgi-objesi estetik-objeden önce gelir ve estetikobjeyi önceden tayin eder. İzlenimci sanatta obje-bilgisi duyumlar kompleksi olup İzlenimci bir ressam için obje bilgisi sanatçının duyumundan ileri gelir. Her dönemin felsefi görüşü ile sanatsal algısı arasında sıkı bağlar olduğu gibi Sanayi Devrimi Döneminin Pozitivist felsefesi ile İzlenimci resmi arasında da uyuşma vardır. Örneğin Ernst Mach’in pozitivist felsefesi için ‘izlenimci’ nitelemesinde bulunulmuş; toplumbilimci Oswald Spengler izlenimci kültürden bahsetmiştir. Spengler: “İzlenimcilik, bir dünya duyusunun kuşatıcı ifadesidir derken kültürümüzün son evresinde girmiş olduğu fizyonomik yapısını kavrayan bir deyim anlaşılır” der. Hume felsefesine göre varlıkla ilgimizi sağlayan, izlenim (impression) dur. Tüm ruhsal yaşam onun tarafından inşa edilir. Resim 3. Auguste Renoir, “Moulin dela Galette” 1876 Hume’un tespitini en iyi açıklayacak örnek belki de Thédore Géricault’un “Epsom At Yarışları” (1821) adlı tablosu ile Eadward Muybride’nin 1872’de koşan bir atın hareketlerini görüntülediği fotoğraf kareleri arasında yapılacak olan karşılaştırmadır. Géricault’nun tablosunda atlar dört ayağı da havada resmedildiği için havada uçar gibi görünmektedir. Muybride’ın dötnala koşan atının ayak hareketleri ise gerçeğin hiç de böyle olmadığını ortaya koyar. Oysa ressamlar koşan at gözlemlerinde yanılmamışlardı ama atları gerçeğine uygun şekilde çizdiklerinde bu resimler izleyici tarafından kabul görmüyordu. Bu örnek, insan algısının içten gelen duyumsal yönlendirmelere ne denli tabi olduğunun açık bir örneğidir. Şeyleri yorumlarken sezgi ve duygularımıza daha fazla güveniriz. Hızla koşan bir at gördüğümüzde atın bacak hareketlerinin ne şekilde işlediğiyle değil daha çok bizde yarattığı etki ile ilgiliyizdir. Bu yüzden uçarcasına yol alan at görünümleri izleyiciyi daha fazla ikna etmiş olmalıdır. İzleyicinin belleğinde öne doğru ok gibi atılmış at fikri bir ön kabuldür. Ön kabullerin değişimi uzun ve sancılı olabildiği gibi sarsıcı bir anla da mümkündür. Fotoğraf bu sarsıcı anı yaratır ve eski bilgiyi bir anda ortadan kaldırır. Pozitivizm, insanlığın sanayi toplumuna dönüşmesiyle, bilimlerin düzenlenmesine ve toplumun yeniden örgütlenmesine yönelik bir öğretidir. Comte’a göre, pozitif demek; gerçek, açık, kesin, organik olan, yani kesinleşmemiş, hayali ve belirsiz olmayandır. Comte Felsefesinde olay ve olguların ortaya çıkışını açıklayan evrensel yasalardan başka gerçeklik yoktur. Yasalar ise görelidir yani evrensel yasa diye bir şey yoktur. Her yasa değişime açıktır. Değişim, Sanayi Devrimi sonrasında öncekilere benzemeyen, durağan olmayan yeni toplum düzeninde her Resim 2. Claude Monet, Empression. 1872 TUNALI, İsmail, (1981). “Felsefenin Işığında Modern Resim”, Remzi Kitabevi: İstanbul KILIÇ, Levend, (2008). “Fotoğraf ve Sinemanın Toplumsal Tarihi”, Dost Yay.: Ankara 53 SANAT an devrede olan başat fonksiyondur. Dönemin İzlenimci tablolarında duyumsanan akış halindeki zaman olgusu, fotoğrafta sonsuza dek zapt edilmiş halde kalan donmuş zaman algısı ile karşıtlık oluşturur. Gerçekte yaşanmış bir anı durdurma girişimi, önceki yüzyılların resim ustaları tarafından uygulanmıştı. Caravaggio, resimlerindeki dini sahneleri, sanki bizzat kendisi görgü tanığıymışçasına, atölyesinde yarattığı özel ışık ortamına taşır. Canlı modellerine karşı gösterdiği sıkı gözleme bağlı kalır. “Bu olay şimdi ve burada, canlı şekilde gerçekleşiyor olsaydı nasıl görünürdü?” sorusunu kendisine sormuş olmalıdır. “Aziz Thomas’ın Şüphesi” isimli tablosunda gözlerinin gördüğüne ikna olmayan Thomas dokunma duyusunu kullanıyor, İsa’nın yarasına parmağını sokarken alnı duyduğu şaşkınlıktan dolayı kaşlarını kaldırma hareketiyle kırış kırış oluyor. (Resim 6) Bir an sonra eller, kollar başka hareketler yapacak, yüzlerdeki ifadeler değişecek. “Emmaus’ta Son Akşam Yemeği” adlı eserinde, benzer bir ifade yoğunluğu var: duyduğu gerçek karşısında dehşete kapılan Aziz kollarını iki yana açtığı anda gösterilmiş. (Resim 7) Caravaggio bizi duyguların en yoğunlaştığı andaki gerçekliğe tanık etmek istiyor. Diego Velasquez değişim halindeki zamanı hissettiren bir diğer usta idi. Meşhur “Nedimeler” tablosunda ressam, kral ve kraliçenin portrelerini yapmak yerine bu portreyi gerçekleştirirken yaşadığı gerçek bir anı ölümsüzleştirmiş. (Resim 8) Portresi yapılan kral ve kraliçe aynadaki silik siluetleriyle bir bahaneye dönüşürken sahnenin ortasında küçük prenses ve çevresindeki tebasının jestüel hareketleri en karakteristik tarafları ile ortaya çıktıkları anda sabitlenmiş. İnsan ifadelerini en geçici anlarında adeta bir belgeselci yaklaşımı ve duyarlılığıyla yakalayıp tuvale yansıtan Frans Hals, bu tavrı ile “fotoğraf sanatçısı”na en çok yaklaşandır belki de. Hals’in resimlerinde akıp giden Resim 5. Eadward Muybride, 1872 Resim 6. Caravaggio, “St. Thomas’ın Şüphesi” Resim 4. Thédore Géricault, “Epsom At Yarışları”, 1821 54 Resim 7. Caravaggio, “Son Akşam Yemeği”, 1602 SANAT Resim 8. Vélazquez, “Nedimeler”, 1656 Resim 9. Frans Hals, “Malle Babbe”, 1635 zaman, hızla sürülmüş fırça darbelerinden dolayı yarım bırakılmışlık hissi veren boyama tekniğinin becerisidir. (Resim 9) lamışlardır. Monet’nin Rouen Katedrali serisi İzlenimcilerin iddialarındaki haklılıklarını kanıtlamak ister gibidir. (Resim 10) Hals, resimlerinde zamanı değil canlılığı duyurmak istemişti. Canlılık da hareketin olduğu yerde belirir. İzlenimcilerin inandıkları, gözlemledikleri ise zamanın ele geçirilemez halde akıp geçmesi olduğundan nesne ancak en kısa zaman diliminde, deyim yerindeyse bir anda tespit edilebilirdi ve bir anda tespit edilen de bir anda algılananlar kadardı. İzlenimci resimlerin ayrıntıdan arındırılmış olmaları hızla boyanmış olmalarındandır. Algı, ışığın renklerine tabi olduğunda ressamlar adeta zamanı kova- İzlenimci tablolarda espas, yani mekan derinliğinin, çizgisel perspektifin, renk perspektifinin, oylum duygusunun, yani Giotto’dan bu yana inşa edilen üç boyut algısının tamamen terk edildiğini görüyoruz. Resim öylesine iki boyutta var oluyor ki iki boyutlu formdan ibaret olan fırça izleri dahi yüzeyde unutturulmaksızın yan yana konulmuşlar. İzlenimci ressamlar fotoğraf aracılığı ile ellerinden alınan Resim 10. Claude Monet, “Rouen Katedrali Serisi”nden, 1892-1894 55 SANAT üç boyutlu algıyı terk etmeye gönüllü davranmışlardır. Bu, aynı zamanda resim sanatının hızla alınmış bir virajdan farklı bir yöne sapmasıydı. Nasıl hızlı olmasın, hayat onca hızıyla akıp gitmekteyken… Bugün bir aracın içerisinde seyahat ederken camın dışında hızla akıp giden manzarayı görmeye alışkınız. 19. yüzyılın ikinci yarısında peş peşe gerçekleşen dönüşümlerin -fabrikaların üretim hızı, trenlerin hızı, teknolojinin hızı ve kentlerin dönüşüm- hızı baş döndürücü idi. Resim 11. Gustave Caillebotte, “Paris’te Yağmurlu Gün” Sermayenin topraktan sanayiye kayması ile oluşan toplumsal dönüşüm, düşünceleri, ilişkileri, üretim, tüketim ve nihayetinde tüm duyuş ve sezişleri farklılaşmış yeni bir yaşam biçimini yaratmıştır. Kırsaldan kent yaşamına geçişle birlikte insanların büyük kentlerde yaşayanlara özgü yeni ve epey şaşırtıcı bir konumla hesaplaşmaları gerekti. İzlenimcilik akımının optik görünüme öncelik tanıması boşuna değildir. Haussmann’ın Paris kenti üzerindeki modern düzenlemeleri ve çağın kapitalizmiyle üretilen malların çeşitliliği ile bu malların pazarlanmasında vitrinlere düşen görev, kent yaşamını görsel yaşam alanına çevirmişti. George Simmel’e göre “gözün etkinliğinin, kulağın etkinliğine oranla daha ağır bastığı…” bir dönemdir bu. Resim 11. Maurice Denis, “Mezarlıkta Kadınlar” Resim 12. Paul Gauguin, “Siesta”, 1900 ÇAĞATAY, Emre, (1992). “Zorlayıcı Bir İlişki Fotoğraf ve Resim”, Antik Dekor, sayı:14 56 Resim iki boyutta var olduğunu kabul etmekle doğru bir yola saptı. Öyle olmasaydı bugün sonu ‘izm’ ile biten bunca üslup aynı yüzyıl içerisinde yan yana doğmayacaktı. Sözü geçen akımların hepsinin ortak özelliği tuvalin iki boyutlu maddesel varlığının daima farkında oluştur. İzlenimciliğin açtığı delikten adeta fışkırırmışçasına doğup gelişen yeni anlayışın tanımı 1890’da Maurice Denis tarafından yapılır: “Unutulmamalıdır ki resim, bir savaş atı, bir çıplak ya da bir tür anekdot olmadan önce, yalnızca renklerin belirli bir düzenlemeyle birleştirildiği düz bir yüzeydir”. Manet, Cezanne, Gauguin ve Lautrec 1907’de ortak bir manifesto yayınlayıp “Fotoğraf doğayı tıpatıp aslına uygun bir biçimde saptıyor, şimdi resim bu işlevden kurtulmuş olarak daha özgür davranmak olanağına kavuştu” dediler. Ressamlar bu özgürlüğü resmin form, çizgi, leke, renk alanı, açık-koyu gibi plastik elemanlarını ahenk yaratacak şekilde tek tek ele almakta buldular. Resim bundan böyle bu elemanlarla kurulan bir estetiğe dönüştü ve resmin ne olduğundan çok nasıl olduğuyla ilgilenildi. Gauguin, renk pespektifini bir yana bırakarak rengi düz satıhlar halinde sürüyor; Cezanne, iki boyutlu bir eleman olan çizgiyi değerlendiriyordu. Resim 12 ve 13’ te görülen iki örnek de sanatçıların fotoğraf karelerine bakarak gerçekleştirdikleri eserlerdir. Naturalist anlayıştan neler feda edildi- SANAT Resim 13. Cezanne, “Banyo Yapan”,1880 Resim 14. Jane Avril ği, yerine nelerin getirildiği ortadadır. Bu dönemde fotoğraftan çalışan ressamlar az değildir. Örneğin Degas, binici eskizlerini Muybride’ın atlarına bakarak çizmiştir. İzlenimciler’in ilk sergilerini ünlü fotoğraf ustası Nadar’ın stüdyosunda açmaları boşuna değildi. Esasında fotoğraf ilk ortaya çıktığından beri ressamlar tarafından büyük ilgi görmüştür: “Niepce fotografik görüntüyü ilk kez 1826 da sabitleştirdikten ve Niepce-Daguerre ürünü Daguerreotype 1839’da kamuoyuna açıklandıktan sonra bu yeni buluşla ilk ilgilenenler arasında ressamlar başı çekiyordu. Ingres 1850’de “İşte hep peşinden koştuğumuz sahihlik” diye karşılıyordu fotoğrafı.” Resim 15. T. Lautrec, Jane Avril, 1893 Bugün “Sanat ifadedir” ya da “sanat kurmaktır” demekle “sanat doğanın taklididir” demek arasında doğruluk açısından bir fark yoktur. Fakat fotoğraf ortaya çıkmazdan önce sanatın kurulabilen bir ifade aracı olabileceği düşünülmemişti. Dönüşümün sebebi elbette sadece teknik bir mucizeye bağlanamaz. Toplum tarihinde ve düşün evreninde cereyan eden köklü değişimler, insanlığın algısını topyekün etkilemiş, sanatın yeni biçimini primitiflere ve doğu kültürlerine karşı uyanan ilgi biçimlendirmiştir. Bununla birlikte fotoğrafın, süreci kısalttığı ve ne yapılması gerektiğinin altını çizdiği ortadadır. Eğer böyle olmasaydı, Delacroix ile Ingres arasındaki bitmek bilmez tartışmalar belki daha da uzayıp gidecek, pitoresk olması gerektiği düşünülen resim, önceki örneklerini tekrar eden bir kısır döngüde çok daha uzun süre kalacaktı. Kaynaklar BEAUDELAIRE, Charles, (2007). “Modern Hayatın Ressamı”, İletişim Yay.: İstanbul BOCQOUILLON,M.F., (2005). “Empresyonizm” Dost Kitabevi, Ankara ERDEM, Sevim, (1963). “Modern Sanat”, Türkiye Basımevi GOMBRICH, E.H., (2007). “Sanatın Öyküsü”, 5.Basım, Remzi Kitabevi: İstanbul GOMBRICH, E.H., (1992). “Sanat ve Yanılsama”, Remzi Kitabevi: İstanbul İHSAN, Derman, (2009). “Fotoğraf ve Gerçeklik”, Hayalbaz Kitap: İstanbul İPŞİROĞLU, Nazan, İPŞİROĞLU, Mahzar, (2009). “Sanatta Devrim”, Remzi Kitabevi: İstanbul KARACA, Eti, (1972). “Çağdaş Sanat”, Karaca Ofset: Ankara KILIÇ, Levend, (2008). “Fotoğraf ve Sinemanın Toplumsal Tarihi”, Dost Yay.:Ankara MÜLLER, Joseph Emil, “Modern Sanat”, Remzi Kitabevi: İstanbul TUNALI, İsmail, (1981). “Felsefenin Işığında Modern Resim”, Remzi Kitabevi:İstanbul YETKİN, Suut Kemal, (1979). “Estetik ve Ana Sorunları”, İnkılap ve Aka Yay.: İstanbul 7 ÇAĞATAY, Emre, (1992). “Zorlayıcı Bir İlişki Fotoğraf ve Resim”, Antik Dekor, sayı:14 8 GOMBRICH, E.H., (2007). “Sanatın Öyküsü”, 5.Basım, Remzi Kitabevi: İstanbul 57 ÇEVİRİ Mimarlık Okulunda Öğretilmeyen 10 Şey B aşlangıçta mimalık eğitimi zordu. Ilk ödevlerimde tasarımın dilini öğrenmek için çok çaba sarfettim.zorlu stüdyo dersleri ve kritikleri ile uğraşıyordum buna ragmen çok zor geçiyordum.ilk senemi kalmadan hallettiğim için çok şanslıydım.Bu sırada öyle mükemmel öğrenciler vardı ki ulaşılamazları yapıyorlardı: plan çizimi, kesit ve perspektif. Kendi fikirlerini kolayca kabul ettirebiliyorlardı. O zorlu başlangıçtan 6 yıl sonra yüksek bir dereceyle mezun oldum. Ayrıca tarih, mimarlık teorisi, yapı , pratik ve tasarım derslerinde ortalamanın üstündeydim. 2010 yılı öğrenciler arası üstün tasarım yarışmasını(University Of Technology in Sydney) kazandım. Bunun sayesinde Los Angles da eğitim bursu aldım. Ayrıca UTS sayesinde 2011 NSW Architecs Medellion yarışması için aday gösterildim. Bugün üniversitede geçirdiğim zamanın yansıması olarak mimarlar için önemli olan derslerin üniversitedeki müfredatdan gelmediğini farketdim. Deneyimlerim sonucunda işte size okulda öğrenmediğim 58 ve mimarlık eğitiminde başarıyı yakalamamı sağlayan 10 şey: 1.Kazanmayı ve Kaybetmeyi Unut Mimarlık öznel olmakla beraber eğitmenler ve öğrenciler birbirlerinin fark edememedikleri değerleri ve eksiklikleri bulma eğilimindedirler.Diğer insanların ne yaptığını ve ne düşündüğünü bıraktığınız zaman kendi tasarım değerlerinize ve gündeminize odaklana bileceksiniz. sonuç olarakkurallar dışındaki karşılaştırma sürecinde kendi standartlarınızı ve başarı ölçütlerinizi tanımlamaya başlayacaksınız.bence bunu uyguladığımızda başarımız başkalarının bizden beklentiklerinden daha fazla olur. başarı için kendi kriterlerimizi oluşturmalıyız.Çalışmalarımızı iyi bir şekilde arşivlemeliyiz sonra fikirlerimizi geliştirmek ve kritiğe sunmak için pushpullbar.com gibi iyi bir forum sitesi bulmalıyız.Her zaman notlarımızla ve diğerlerinin yapıtlarına bakmaksızın kendi başarımızla tatmin olmalıyız.Mimarlığı ilginç kılan gerçek parça,herkesin algı,uygulama ve söylemindeki benzersiz katkısıdır. ÇEVİRİ 2. Hocan senin müşterindir Senin hocan tıpkı bir müşteri gibi senin tasarım sürecin ve kararlılığını görüp, anlayıp ve ikna olmalıdır.tasarımının çok iyi olduğuna hocanı en az bilgilendirme ile ikna etme kabiliyetine sahip olmalısın. Örneğin;firma,bir tasarım yarışmasında kendi fikirlerini çeşitli alanlardaki en iyi iletişimi sayesinde kazanabilir.aynı şekilde bir mimarlık öğrencisi de fikrini iyi iletisimi sayesinde en yüksek notu bu şekilde alabilir. Aynı zamanda profesyönel olmalısın.senin öğretmenlerin öğretmen olmk dşında bir çok sorumluluğa sahipler ve sen onların zamanına saygı duyduğunu ciddi bir şekilde tavsiyelerine uyarak ve çok çalışarak görtermelisin.daha fazla yardıma ihtiyacın olursa hocalarına tavsiyelerini sor onları ofislerinde ziyaret et veya kafede yakala yani varlığını hissettir.hocaların bilgisini değerini ve motivasyonlarını daha iyi anlamak için biraz zaman geçmesi gerektiğini bil. Öğretmenlerinin nasıl bir strateji ve mimarlık ilgisi olduğunu şu sayede öğrenebilirsin;sana olan yardımlarını iyi bir şekilde ölç ve senin tasarım düşüncelerine nasıl yaklasıp meğil ettiklerini bil. 3. İvmeler ile oyna İş dünyasındaki çoğu lider(Donald Trump gibi) ivmeyi kurmanın ve korumanın önemi hakkında konuşuyorlar.İvmeyle durmak zordur, ivmesiz başlamak da zordur.Eğitmenler her hafta senden gelişim bekler ve eger ki durmaksızın tasarımını ilk günden itibaren geliştirmeye başlarsan gecelerce uyumamış gibi hissetmeyeceksin. En başarılı projeler bir gecede olmamıştır ve tasarım hocalarıda projenin tamamına bakarak geceler boyunca uyumamış öğrencileri bilirler.Ivmesi olan bir öğrenci ivmesi olmayan bir öğrenci gibi aynı tarz ve düşünme sürecine karar ve tasarım yinelemeleriyle ulaşamaz. Son anda gelen temel değişiklikler genellikle tasarıma faydadan çok zarar getirir ve değişiklikleri başarıyı ve yeniden çözüm yollarını azaltır. 4. Kuralları Kırın Tasarım üzerindeki en küçük beklenti bile çok önemlidir.Öğretmenler ise o küçük beklentyi kurmayı öğretiyorlar ki tasarım konusunda bazı engelleri ve önemli hususlerı öğrencileri aşabilsin diye. ‘Ana yolla ev arasında 6 metre olmalıdır’ veya ‘ev iki katlı olmalıdır’ gibi bir dizi kurallar olacakdır. Ancak daha iyi bir çözümün varsa kuralları kırabilirsin yada tartışabilirsin ama her zaman bunun neden olduğunu anla. Merak bir şeyi keşfetmene yardımcı olur fakat o keşif de soru sormaya sebeb olur: neden o evin iki katlı olma ihtiyacı vardır? Asla tek cevap diye bişey olmaz aksine üniversite size daha çok ve doğru soruya sevk eder. Engelleri çözmek için çaba gösteren öğrenci kuralların neden var olduğunu ve o kuralların vazifesi- ni düşenmeden kabul eden öğrenciden çok daha fazla kıymetlidir. Çaba göstererek mimarlığın nasıl zıt bir şekilde göründüğünü ve nasıl işlediğini düşünebilirsin.,Kurallar tasarımın özüne ulaştığında kırılmak için vardır; çok başarılı bir şekilde kuralları kırdığında akranlarından daha önde olucaksındır ve daha değerli tartışmalar üreticeksin. Bernard Tschumi gibi önemli yarışmalar kazanan çoğu mimar kuralları kırarak ve tartışarak o yarışmaları kazandı, peki neden kırdılar bu kuralları ?Yarışmada jürinin veya müşterinin bir projenin beklenmeyen o değerini görmesini sağlamak için mimari sunumun mantıklı düzenlemeleri ve tasarım çözümleri ile problemleri tartışarak yarışmadan beklenmeyeni sağlamaktır. 5. Geniş kaynaklara sahip ol Mimari çalışmalarda hangi kaynağın yada rehberin senin bölümün ile direk ilişkili oldup olmadığını ayır edebilirsin.senin bölümün dışındaki çoğu kaynak ve rehberler önemliyke o insanlar da senin için önemli kaynaklardır.Bu bana insanlardan değişik bakış açıları ve düşünceleri öğrenmemi sağladı ve sonra bunları mimarlıkta uygulamama yol açtı. Daha geniş ve ilginç müzakere etme formlarını kurdu. Anarşi ve mimarlık, sosyal, politik gündemi araştırırken kendi tasarımımın özünü yazabildiğim yerde ben her zaman kendi kendimin rehberiydim çünkü beni en çok ilglendiren şey bu olmuştu.Mimarlığın dışında antropoloji, biyoloji veya seramik alanlarında da bunu yapmak mümkündür örneğin; kendi yeteneklerini doğal bir şekilde geliştirebilirisin , kişisel bilgilerin, ve mimarlıktaki düşünce yolunda buna dahildir (Shigeru Ban’nin eşsiz dalgalı estetiği gibi) Benim en sevdiğim mimarlardan olan Andrew Maynard sık sık işinde beyaz yüzeyin altındaki siyah detay ‘Strom Trooper Detail’ hakkında konuşur.Kaynaklarını sınırlamak üretdiğin tasarımların genel görünmesini sağlar çünkü yeni tasarımı gören kişi eskiden gördüğü tasarımın takliti olduğunu hayal eder. geniş motivasyonlara ve etkilere ship olmak sürekli eğitmenlerini ve yaşıtlarını bilgilendirmeni sğlıycakdır ve kendi projendeki eşsiz perspektiflerinle gösterim sürecinde onlari meşgul ediceksin. 6. Neden ve kanaate sahip ol Kariyeriniz için üniversite aracılığıyla birşeyler hakkında tutkulu olun.Oyunda değişen Mimarlar güçlü neden ve kesin inançla savunur.Onlar itirazlarında inandıkları şey için arabanın önünde durmazlar,arkada tekerlek olup arabayı sürerler.Kabul edilmelidir ki,bir nokta veya diğeri,her mimarlık öğrencisi kendini onların topuklarında bulur.Yaptığın 59 ÇEVİRİ işi sevmediğini hissettiğin zman durmalı,neden sorusunu sorup tekrar değerlendirmelisin.Sürecini ve motivasyonunu yeniden yönlendir ve hiçbirşeyin senin bu aşk ilişkinde araya girmesine izin verme.(bakınız Louis Sullivan’s makalesi,“May Not Architecture Again Become a Living Art?”)İş yapıyormuş gibi hissetme çünkü yapmak zorundasın.Daha doğrusu bunu yapmalısın çünkü sen ilhamının enerjik tavrını ve akranlarının yükselişine izin vermek istiyorsun.Bu süreç boyunca neden ağır işler yapmak sıkıntı veriyor? 7. Yüksek beceri Senin araçların tekniklerin ve iletişim metodların senin m,marlıktaki iletişim kabiliyetine belirgin bir şekilde etki edecek.senin güçlü görsel,sözlü ve yazılı iletişim becerilerini geliştirmen gerekir.bjarke ıngle öz bi şekilde hikayesnii fikrini sürecni ve kararını iletimde yarışma galibi denince ilk akla gelendir.bjarke new Yorker ile röpörtajında gerçekçi olarak fikirlerinizi iletmek için kapasiteniz sizin çekiç ve keskinizdir diye kendini tanımlamıştır. google CAD programları veya laze rile kesilmiş bir mode sizel basit ve uzman bir şekilde zaman kazandırır. 8. Anlamlı ilişkiler kur Okulun içinde veya dışında kurduğun ilişkiler görüşünün başlangıcını temsil eder ve mimalıkta kendi yolunu bulmanı sağlar. Çoğu başarılı mimari ortaklıklar okulda tanışan insanlar arasında olur fakat go-tos gruplarını güvenilir tutmanın ötesinde ,okul sürecinde karşılaştığın her kişiyi senin geleceğin için potansiyel bağ olarak düşün.insanlara kendini gösterebileceğin olaylar ve durumlar bul. Mümkün olduğunca kendi alanında bir çok kişiyle konuşmalar yap bu da sana büyümen ve gelişmen için olanak sağlıyacak. bu olanaklar kendini geliştirmeni ve profesyönel arkadaşlıklar , ortaklıklar kurmanı sağlayacak. 9. Proje yönetimini öğren Mimarlık öğrencilerinin öğrenmesi gereken ilk şeylerden biri herşeyin beklenenden üç ila beş kat daha fazla zman alacağıdır.Bu malesef ki, çok yaygın bir pratik fakat mimarlar daha iyi yönetmeliler.Buna inanıyorum çünkümimarlık hem nicelik hemnitelik işleyişi olarak bitiş çizgisi için aksini ispatlamaya yardım etmelidir.Hiçbir tasarım projesinde mükemmel olduğunu hissetmedim aynı şekilde mimarlar her projede farklı birşeyler yapmış olsalarda."Parkinson Kanunu bir görevin tamamlanması için ayrılan zaman ile ilgili olarak (algılanan) önemini ve karmaşıklığını şişer olacağını dikte eder. Belirli bir görevin algılanan önemini anlamak etkili doğru şeyler üzerinde odak yönlendirmek için izin verecek, doğru zamanda, maksimum kazanç ve akıllıca kararlar üzerinde çok çaba, zaman, para, kaynak ve harcamaya izin verin.Fazla çalışmayı bırakmak konusunda rehberlik ve zaman kullanımı için Cal Newport blogu ve 99U çıkışını optimize edin. 10. Sonuç bekleme Öğrenciler genellikle çok erken bir süreçte tasarım sonucunun bazı yönlerini tahmin ederek projelerini sınırlar.eğer sizde sonuca odaklanırsanız o zaman beklenmeyeni keşfetme olanağından kendinizi mahrum brakırsınız. Belli bir sonucu beklediğinde senin kaynağın,ekipmanın,sürecin ve dikkatin doğal olarak iyi beklenen çözümü karşılayacak biçimde yönecektir.oysa kendinizi keşif için ayarlarsanız yol boyunca çıkan etkileri benimsersiniz.sözsüz ve genellikle son derece öznel anlayışlar, sezgi, bireysel düşünce ve ifade başlatacaktır.ben şimdi söyleyebilrim ki kendi kendine özgü çalışmalar her hangi bir nottan daha tatmin edicidir. Kendi yolunu kendin bulmalısın.Uğraşmalısın ve etkin olmalısın.kimse sana cevabı öğretemez.sen kendin keşfedip oluşturmalısın Banksy e gore çoğu insan kendi grişimciliğini kullanmaz çünkü kimse onlara bunu söylemedi.birinci paragrafta söylediğim gibi kazanan veya kaybeden yoktur.mimarlık ilginçtir çünkü süpriz ve yeteneklerden ibarettir. Kaynaklar http://www.archi-ninja.com/10-things-you-dont-get-taught-in-architecture-school/ 60 FAALİYETLERİMİZ GAZİANTEP MİMARLAR ODASI ŞUBE ÇALIŞMALARI 1- Şehitkâmil belediyesi Gazikent Mah. Yeşil alan tadilatına yapılan itiraza alınan olumsuz cevap sonucunda 14.08.2012 tarihinde genel merkezden dava açma yetkisi alınarak dava açıldı. 2- 31.08.2012 tarihinde Gamob Toplantısı şubede yapıldı. 3- 04.09.2012 tarihinde şubemiz Web sayfası kullanıma açıldı. 4- 05.09.2012 tarihinde Gaziantep’te meydana gelen terör olaylarını kınamak için Karşıyaka Polis Karakolu önüne çelenk koyma ve basın açıklamasına katılım sağlandı. 5- 05.09.2012 tarihinde Şehitkâmil Kongre Merkezinde düzenlenen, İnşaat Sektöründe Vergi Yeni Türk Ticaret Kanununun Sektöre Etkileri ve Sosyal Güvenlik Konulu Sempozyuma katılım sağlandı. 6- 07.09.2012 tarihinde Gamob toplantısı şubede yapıldı. 7- 11.09.2012 tarihinde Kent Konseyi Toplantısına katılım sağlandı. 8- 13.09.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığındaki İmar Yönetmeliği toplantısına katılım sağlandı. 9- 19.09.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi Raylı Sistem İbrahimli Güzergâhı Bilgilendirme toplantısına katılım sağlandı. 10- 20.09.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığındaki İmar Yönetmeliği toplantısına katılım sağlandı. 11- 20.09.2012 tarihinde Oğuzeli Belediye Başkanı Bekir Öztekin şube ziyaretinde bulundu. 12- 25.09.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 17.08.2012 tarih ve 461 sayı ile onayladığı Şehitkâmil İbrahimli Köy Çevresi ve Çevreyolu imar planına, kavşak ve yol düzenlemesi, inşaat nizamlarını sebebiyle Şehitkâmil Belediyesine itiraz edildi. 13- 27.09.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığındaki İmar Yönetmeliği toplantısına katılım sağlandı. 14- 28.09.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 17.08.2012 tarih ve 432 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey ilçesi Türktepe Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı 1. Etap Nazım İmar Planı değişikliğine; proje alanı içinde birçok korunması gerektiğini düşündüğümüz fakat tescilli olmayan sivil mimarlık örneği ve bölge çevresinde Gaziantep Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü tarafından kabul edilen birçok anıtsal eser bulunduğu için Büyükşehir Belediyesine itiraz edildi. 15- 29.09.2012 tarihinde Mimarlar Odası Hüseyin Enç Kültür Evinde, Derya Oktay ile öğrenci üyelerimizle Sürdürülebilirlik konulu söyleşi yapıldı. 16- 30.09.2012 tarihinde üyelerinde katılımda bulunduğu Rumkale Gezisi düzenlendi. 17- 01.10.2012 tarihinde Gaziantep Ticaret Odasında, Cengiz Bektaş ve Derya Oktay katılımı ile Sürdürülebilir Ekolojik Kentler Konulu Sempozyum düzenlendi. 18- 02.10.2012 tarihinde Necip Mutlu ve Ali Ekinci, Temsilcilik yönetim kurulu üyeleri ve şube yönetim kurulu üyeleri ile şube toplantısı yapıldı. 19- 03.10.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 17.08.2012 tarih ve 49 sayılı kararı ile onaylanan Karataş mahallesinde yapılan imar plan tadilatına, sosyal kültürel tesisin konut alanına dönüştürülmesi ve bölgesel yoğunluğun artışı sebebiyle Şahinbey Belediyesine itiraz edildi. 20- 06.10.2012 tarihinde Gaziantep Ticaret Odasında Ekümenopolis adlı filmin gösterimi yapıldı. 21- 06.10.2012 tarihinde Grand Otel’de düzenlenen Fatma Şahin’in katılım sağladığı, 2012 değerlendirme ve 2013 planlaması toplantısına katılım sağlandı. 22- 08.10.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 17.08.2012 tarih ve 440 sayılı kararı ile onaylanan Bağlarbaşı-Gevenli mevkii revizyon uygulama imar plan değişikliğine, sanayi yapılarında kullanılan planlama konseptine sahip olmasından, ekolojik kent yapısıyla ayrılık yaşamasından, emsal ve yükseklik artışından, yol sürekliliklerinin sağlanmadığı sebebiyle Şahinbey Belediyesine itiraz edildi. 23- 11.10.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığındaki İmar Yönetmeliği toplantısına katılım sağlandı. 24- 15.10.2012 tarihinde Şehitkamil Kongre Merkezinde, 13. Ulusal Mimarlık Sergisi açılışı yapıldı. 25- 16.10.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 17.08.2012 tarih ve 432 sayılı kararı ile onaylanan Türktepe Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı 1. Etap nazım imar plan değişikliğine, Gaziantep’in Kültürel Değerlerinin korunmadığı sebebiyle Büyükşehir Belediyesine itiraz edildi. 26- 17.10.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 14.09.2012 tarih ve 490 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey; 25 Aralık, Ünaldı, Kocaoğlan ve Bozoklar mahalleleri imar plan tadilatına; daha önce yazılan itiraz dilekçemizin yeniden değerlendirilmeye alınmadığı ve fiiliyatta yasa dışı yapılaşmayı yasallaştıracak şekilde tadilat yapıldığı için Şahinbey Belediyesine itiraz edilmiştir. 27- Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, Genel Merkezimize göndermiş olduğu 2007-2012 yılları arasında Gaziantep, Şanlıurfa ve Adıyaman illerinde düzenlenmiş olan ruhsatlar şubemiz tarafından incelenerek oda onaysız yapılmış olan proje müelliflerine gerekli bilgilendirme yazıları ulaştırılmakta. 28- 20.10.2012 tarihinde Şube Denetlemesi yapıldı. 29- 30.10.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 14.09.2012 tarih ve 494 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey, Karataş mahallesi imar plan değişikliğine; “B.H.A” alanının karşılığının bırakılmadan ticari parsele dönüştürülmesi bölgesel yoğunluğu arttığı için Şahinbey Belediyesine itiraz edilmiştir. 30- 01.11.2012 tarihinde Konya Şubesinde yapılan MYK toplantısına ve Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı Sempozyumuna B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı. 31- 06.11.2012 tarihinde Efes İş Merkezi 13. Genel Kuruluna Altuğ Çolak katılım sağladı. 32- 06.11.2012 tarihinde Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Nedret Engin ziyaret edildi. 33- 08.11.2012 tarihinde Kadın Dostu Kentler Programına Elif Şiraz katılım sağladı. 34- 09.11.2012 tarihinde Zeugma Mozaik Müzesinde düzenlenen 7. İpekyolu Belediye Başkanları Forumu toplantısına B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı. 35- 12.11.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi Encümen Salonunda düzenlenen Kentsel Dönüşüm konulu toplantıya B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı. 36- 15.11.2012 tarihinde Ankara’da düzenlenen Merkez Yöne- 61 FAALİYETLERİMİZ tim Kurulu Bütçe toplantısına Altuğ Çolak katılım sağladı. 37- 20.11.2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesinin 12.10.2012 tarihinde 556 sayılı kararı İle onaylanan Şehitkamil Kuzeybatı Aksı İlave Revizyon Uygulama İmar Planına; eski imar planında kültürel tesis alanlarının Revizyon planında ticari olarak değişmesinden, Aktoprak Belediyesi iken yapılan planlarda Büyükşehir Belediyesi onayı gerekli iken onaysız olarak yapılan tadilatların yapıldığı alanlardaki sosyal donatılardan dönüşen alanların içerinden ticari alanlar oluşturulması yapı yoğunluğunu arttırdığından ve sosyal donatı yetersizliğinden Şehitkamil Belediyesine itiraz edilmiştir. 38- 20.11.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 12.10.2012 tarih ve 550 sayılı kararı ile onaylanan Tedaş Gaziantep İl Müdürlüğünün ve Şahinbey Belediyesi Etüt Proje Müdürlüğünün talebi ile ayrılan trafo alanlarının yer altına alınma şerhi düşülerek uygulama yapılması için Şahinbey Belediyesine itiraz edildi. 39- 20.11.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 12.10.2012 tarih ve 548 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey, Türkmenler mahallesi sınırları içinde bulunan Konut alanının, Sosyal Tesis ve yeşil alana çevrilmesinden dolayı Şahinbey Belediyesine teşekkür yazısı yazılmıştır. 40- 23.11.2012 tarihinde Mersinde düzenlenen 1. Merkez Danışma Kuruluna Cihangir Uygur ve H. Özgür Girişken katılım sağladı. 41- 27.11.2012 tarihinde Oğuzeli Kaymakamı Arif Gül ziyaret edildi. 42- 30.11.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 17.02.2012 tarihinde ve 100 sayılı kararı ile onaylanan İbrahimli 2. Bölge plan notlarına katkı sağlamak amacıyla; yapılan incelemelerde İbrahimli bölgesi ile bütünleşme sağlanması anlamında yeterli olmadığı, erişimde sürekliliğin engellendiği ve gelecekte önemli ulaşım sorunları yaşanacağı, yollarda uygulama 1/1000’lerde değişiklik yapılabilir bakışına mahal bırakmadan 45m,30m yol ve ana arterlerin 15-25 m yollara düşürülerek trafik akışının ulaşımı kilitleyecek şekilde düzenlendiği için Şehitkâmil Belediyesine itiraz edilmiştir. 43- 04.12.2012 tarihinde Üniversite Sanayi İşbirliği Kurumlar Arası Arama Toplantısına Erdem Güzelbey katılım sağladı. 44- 06.12.2012 tarihinde Şanlıurfa Temsilciği Ertuğrul Uzak ve Cihangir Uygur tarafından ziyaret edildi. 45- 06.12.2012 tarihinde Eczacılar Odası Lokalinde düzenlenen GAMOB Toplantısına B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı. 46- 12-21.12.2012 tarihleri arasında Şehitkâmil Kongre ve Kültür Merkezinde Avrupa’da Sürdürülebilir Mimarlık Sergisi düzenlendi. 47- 15.12.2012 tarihinde Mimarlar Odası Hüseyin Enç Kültür Evinde, Gaziantep Üniversitesi akademisyenleri ve öğrencileri buluşması düzenlendi ve Selamlık Sohbetleri adlı kitap hediye edildi. 48- 18.12.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 21.11.2012 tarih ve 599 sayılı kararı ile onaylanan Beylerbeyi Mahallesi imar plan tadilatına; Belediye Hizmet Alanının, Akaryakıt ve LPG Satış ve Servis İstasyonu ve Ticaret Alanına dönüştürülmesine, Kentsel sosyal donatı yetersizliği ve plan bütünlüğü göz önüne alınarak yeniden değerlendirilmesi için Şehitkâmil Belediyesine itiraz edilmiştir. 49- 18.12.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 21.11.2012 tarih ve 611 sayılı kararı ile onaylanan Taşlıca Mahallesi imar plan tadilatına; çevre yolu ve yeşil aksın yeterli genişlikte olmadığı ve çok fazla yakınlaştığı göz önüne alınarak yeniden değerlendirilmesi için Şehitkâmil Belediyesine itiraz edilmiştir. 50- 18.12.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 62 21.11.2012 tarih ve 609 sayılı kararı ile onaylanan Budak Mahallesi imar plan tadilatına; Özel Sağlık Tesisi alanının plan bütünlüğü göz önüne alınmadığı ve bölgedeki otopark sorununun çözülmeden hastane yapılması uygun olmadığı için Şehitkâmil Belediyesi itiraz edilmiştir. 51- 18.12.2012 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 21.11.2012 tarih ve 604 sayılı kararı ile onaylanan Belkıs Mahallesi, Osmangazi mahallesi, Güvenevler mahallesi, Atatürk ve Batıkent mahalleri trafo planının yer altında yapılması şerhi düşülerek tadilatı yapıldığından dolayı Şehitkâmil Belediyesine teşekkür yazısı yazılmıştır. 52- 21.12.2012 tarihinde Adana da düzenlenen MYK Toplantısı ve Kent Kültür Demokrasi Forumuna Ertuğrul Uzak ve Hasan Apaydın katılım sağladı. 53- 24.12.2012 tarihinde 25 Aralık 1921 Gaziantep’in Düşman İşgalinden Kurtuluşunun 91. Yıl Dönümü Programına B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı. 54- 25.12.2012 tarihinde 25 Aralık Kurtuluş Bayramı Resepsiyonuna B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı. 55- 03.01.2013 tarihinde Oğuzeli Kaymakamı Arif Gül şube ziyaretinde bulundu. 56- 03.01.2013 tarihinde Şehitkamil Belediyesi Başkan Yardımcısı Murat Özgüler ziyaret edildi. 57- 05.01.2013 tarihinde Gamob Toplantısı şubemizde düzenlendi. 58- 07.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclis Salonunda düzenlenen 11. Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı Kentsel Dönüşüm Gündemli toplantıya B.Sıtkı Severoğlu ve Ertuğrul Uzak katılım sağladı. 59- 08.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclis Salonunda düzenlenen Yeşil satınalma ve kamu alım ihaleleri tanıtım toplantısına Y. Erdem Güzelbey katılım sağladı. 60- 08.01.2013 tarihinde Oğuzeli Kaymakamı Arif Gül ziyaret edildi. 61- 08.01.2013 tarihinde üyelerimizle Mesleki Denetim Uygulaması konulu toplantı şubemizde düzenlendi. 62- 11.01.2013 tarihinde Gamob Toplantısı şubemizde düzenlendi. 63- 15.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclis Salonunda düzenlenen Binalarda Enerji Verimliliği ve Isı yalıtımı Seminerine B.Sıtkı Severoğlu ve Ertuğrul Uzak katılım sağladı. 64- 16.01.2013 tarihinde Makina Mühendisleri Odasında düzenlenen İKK Basın Toplantısına B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı. 65- 21.01.2013 tarihinde Şahap Güneyligil mezarı başında düzenlenen anma törenine katılım sağlandı. 66- 21.01.2013 tarihinde Baro Başkan Vekili Av. Bektaş Şarklı ve Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Duran şubemizi ziyaret etti. 67- 22.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye meclisinin 14.12.2012 tarih ve 649 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey, Karataş mahallesinde plan tadilatına; Sosyal Kültürel Tesis alanı, Ticari imarlı parsele dönüştürülmesinin yoğunluk artışı yaratacağından ve otopark sorununu ortaya çıkaracağı için Şahinbey Belediyesine itiraz edildi. 68- 22.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye meclisinin 14.12.2012 tarih ve 645 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey, Türktepe Kentsel Dönüşüm Gelişim ve Proje Alanı imar plan değişikliğine; plan tadilatı içinde yer alan bölgede korunması gerektiğini düşündüğümüz, henüz tescilli olmayan sivil mimarlık örneği ve bölge çevresinde Gaziantep Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü tarafından da inceleme aşamasından olan birçok eser bulunduğu için Şahinbey Belediyesine itiraz edilmiştir. 69- 22.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye meclisinin 14.12.2012 tarih ve 644 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey, FAALİYETLERİMİZ Özdemirbey Kentsel Dönüşüm- Gelişim Proje Alanına; otopark alanı yetersiz görüldüğünden ve yoğunluk artışından kaynaklı sosyal donatı eksikliği için itiraz edilmiştir. 70- 25.01.2013 tarihinde İstanbul Karaköy Hizmet Binasında gerçekleştirilen 6. Sürekli Mesleki Gelişim Çalıştayı Toplantısına B.Sıtkı Severoğlu ve H.Özgür Girişken katılım sağladı. 71- 29.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 14.12.2012 tarih ve 650 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey Fidanlık mahallesi plan tadilatına; emsal artışının yoğunluk artışına sebep olacağından, ada olarak düzenlenmiş olduğundan %20 emsal artışı olacağı için Şahinbey Belediyesine itiraz edildi. 72- 29.01.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 14.12.2012 tarih ve 654 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey, Şahintepe ( Karataş ) mahallesi imar plan tadilatına; emsal artışının yoğunluk artışına sebep olacağından ve yeşil bant kenarındaki bu uygulama plan bütünlüğünü bozmakta olduğundan Şahinbey Belediyesine itiraz edildi. 73- 04.02.2013 tarihinde Elektrik Mühendisleri Odasında düzenlenen İKK toplantısına Ertuğrul Uzak katılım sağladı. 74- 05.02.2013 tarihinde Kendirli Kilise’sinin cephe çalışmalarında binanın Güney ve Doğu cephesinde Fransız işgal döneminden kalma kurşun ve top mermisi hasarlarının kapatıldığının tespit edilmiş ve dikkat çekmek için Büyükşehir Belediyesine yazı yazılmıştır. 75- 2012-2013 Bahar Dönemi Yüksek Lisans Programlarına kabul dilecek öğrenciler kapsamında hazırlanan Hasan Kalyoncu Üniversitesinde düzenlenen “Yüksek Lisans ve Doktora Programları” tanıtım ve öğle yemeği programına Erdem Güzelbey katılım sağladı. 76- 07.02.2013 tarihinde Büyükşehir Belediyesi Meclisinin 18.01.2013 tarih ve 77 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey, Güneykent mahallesi imar plan tadilatına; “Ağaçlandırılacak Alan” Özel Sağlık Tesisi alanına dönüştürülmüştür, ağaçlandırılacak alanın karşılığı bırakılmadığı için Büyükşehir Belediyesine itiraz edilmiştir. 77- 07.02.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 18.01.2013 tarih ve 79 sayılı kararı ile onaylanan Şahinbey, Savcılı mahallesi Özel Sağlık Tesisine dönüştürülen alanın otopark ihtiyacını arttıracağından, plan notuna otopark konusunda madde eklenmesi ve hastane giriş çıkışları için otopark ceplerinin belirtilmesi gerekliliğinin göz önüne alınarak yeniden değerlendirilmesi için Büyükşehir Belediyesine itiraz edilmiştir. 78- 08.02.2013 tarihinde Demokrasi Meydanında düzenlenen Gaziantep’e Gazilik Ünvanı verilişinin 92. Yılı için düzenlenen törene üyelerle katılım sağlandı. 79- 09.02.2013 tarihinde Gaziantep Ticaret Odasında düzenlenen “Antep’in Gazi oluşunun 92. Yıl dönümü anısına düzenlenen Fransız Belgeleri ile Ayıntab’ın işgali” konulu panele B.Sıtkı Severoğlu konuşmacı olarak katılım sağladı. 80- 14.02.2013 tarihinde tüm yerel basının daveti ve katılımı sağlanarak; Gaziantep’in Kültürel ve Tarihi değerlerine verilen kıymet, Gaziantep Kalesi tahribatı ve Kendirli Kilise’si tahribatı konularını içeren basın açıklaması yapıldı. 81- 16.02.2013 tarihinde Adana İnşaat Havalandırma ve Kent Fuarı ile Çevre Gezisi’ne üyelerle katılım sağlandı. 82- 18.02.2013 tarihinde Büyükşehir Belediyesi Meclis Salonundan düzenlenen, Kent Konseyi 7. Genel Kurulu toplantısına Y.Erdem Güzelbey katılım sağladı. 83- 19-21.02.2013 tarihinden şubemizde EKB Eğitimi düzenlendi. 84- 06.03.2013 tarihinde Vakıflar Bölge Müdürlüğü toplantısına B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı. 85- 09.03.2013 tarihinde yönetim kurulu tarafından, Şanlıurfa Temsilciliği’ne ziyarette bulunuldu. 86- 10.03.2013 tarihinde Burç Park’ta, Kadınlar Günü için kahvaltı düzenlendi. 87- 11.03.2013 tarihinde İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Ömer Özcan ziyaret edildi. 88- 18.03.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey ziyaret edildi. 89- 19.03.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinin 11.02.2013 tarih ve 109 sayılı kararı ile onaylanan Gazi mahallesi Özel Sağlık Tesisi Alanı plan değişikliğine, yoğun araç trafiğine neden olacağının göz önüne alınarak yeniden gözden geçirilmesi için Şehitkamil Belediyesine itiraz edilmiştir. 90- 20.03.2013 tarihinde Tüyap Fuarcılıktan Edis Tok ve Mert Gülnayın şube ziyaretinden bulundu. 91- 21.03.2013 tarihinde Gaziantep Barosunda düzenlenen, Gamob toplantısına B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı. 92- 22.03.2013 tarihinde Gaziantep Üniversitesinde düzenlenen, Mimarlık Bölümü Danışma Kurulu Toplantısına Ertuğrul Uzak katılım sağladı. 93- 22.03.2013 tarihinde B.Sıtkı Severoğlu, Y.Erdem Güzelbey ve Altuğ Çolak Adıyaman Temsilciği ziyaret edildi. 94- 25.03.2013 tarihinde Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey şube ziyaretinde bulundu. 95- 26.03.2013 tarihinde Elektrik Müh. Atilla Dedekurt, ailesi ve bir çalışanının 14 Mart’ta Gaziantep Adliyesi otoparkında katledilmesini kınamak için, Elektrik Müh. Odası önünden Gaziantep Adliyesi’ne düzenlenen yürüyüşe üyelerle katılım sağlanmıştır. 96- 28.03.2013 tarihinde Şahinbey Kaymakamı Uğur Turan ziyaret edildi. 97- 29.03.2013 tarihinde Dedeman Otel’de düzenlenen, İş Güvenlik Sektörünün Sivil Gözetiminin Geliştirilmesi Proje Aşaması-2 toplantısına B.Sıtkı Severoğlu katılım sağladı. 98- 29.03.2013tarihinde Büyükşehir Belediyesi Bahriye Üçoklar Toplantı Salonunda düzenlenen, Kadın Dostu Kentler 2 Programına B.Burcu Beyhan katılım sağlamıştır. 99- 30.03.2013 tarihinde 5 Haziran Çevre Günü için hazırlık amaçlı kentimizdeki ağaçların fotoğraflanacağı gezi ve fotoğraf çekme etkinliğine üyelerle katılım sağlandı. 100- 03.04.2013 tarihinde düzenlenen Kent Konseyi toplantısına, Ertuğrul Uzak katılım sağladı. 101- 06-07.04.2013 tarihinde Antalya’da düzenlenen Seçimsiz Genel Kurul’a yönetim kurulu, Temsilcilik başkanları ve delegeler katılım sağladı. 102- 10.04.2013 tarihinde İKK tarafından “ Türkiyede Kadının Durumu” konulu kadın çalıştayı şubemizde düzenlendi. 103- 11.04.2013 tarihinde şube denetçileri tarafından Adıyaman temsilcilik denetlemesi yapıldı. 104- 12.04.2013 tarihinde Mimar Sinan Haftası etkinlikleri kapsamında, Hasan Kalyoncu üniversitesi öğretim görevlisi Tülay Karadayı Yenice tarafından “Mimar Sinan’ın Hayatı ve Eserleri” Konulu sunumu yapıldı. 105- 12.04.2013 tarihinde Adıyaman temsilcilik denetlemesi yapıldı. 106- 13.04.2013 tarihinde şube denetçileri tarafından Şanlıurfa Temsilcilik denetlemesi yapıldı. 107- 27.04.2013 tarihinde ŞKM’de Kadınlar günü kapsamında “kızlar okusun onlar gibi olsun” başlıklı belgesel film aile ve sosyal politikalar bakanı Fatma Şahin ve milletvekili Derya Bakbak’ın katılımları ve Şehitkamil Belediyesinin katkıları ile kız çocuklarının okutulması amacıyla kenar semtlerden gelen kadınlara sunumu gerçekleşti. 63 FAALİYETLERİMİZ 01.10.2012 tarihinde Cengiz Bektaş ve Derya Oktay ile "Sürdürülebilir Ekolojik Kentler" konulu sempozyum 01.10.2012 tarihinde Gaziantep Ticaret Odasında 25 yılını dolduran üyelerimize ve geçmiş dönem yönetim kuruluna plaket takdimi 15.10.2012 tarihinde Şehitkamil Kültür ve Kongre Merkezinde 13. Ulusal Mimarlık sergisi 64 FAALİYETLERİMİZ 08.11.2012 tarihinde İKK Futbol Turnuvasında Mimarlar Odası futbol takımının ikincilik kupası 08-09-10.11.2012 tarihinde SMGM Eğitimleri kapsamında Kamulaştırma Bilirkişiliği eğitimi 10.11.2012 tarihinde üyelerle Demokrasi Meydanında 10 Kasım Atatürk’ü anma etkinliği 14.12.2012 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın katılımı ile Enerji Zirvesi 65 FAALİYETLERİMİZ 14-21.12.2012 tarihinde Şehitkamil Kültür ve Kongre Merkezinde Avrupa’da Sürdürülebilir Mimarlık sergisi 15.12.2012 tarihinde Mimarlar Odası Hüseyin Enç Kültür Evi öğrenci buluşması 15.01.2013 tarihinde Binalarda Enerji Verimliliği ve Isı Yalıtım semineri 21.01.2013 tarihinde Şahap Güneyligil mezarı başında anma törenine katılım 66 FAALİYETLERİMİZ 14.02.2013 tarihinde Gaziantep Kalesi ve Kendirli Kilisesi tahribatı konulu basın toplantısı 19-21.02.2013 tarihinde şubemizde EKB Eğitimi 19.03.2013 tarihinde Bölge İdare Mahemesi Başkanı Nedret Engin şube ziyareti 26.03.2013 tarihinde Elektrik Mühendisi Atilla Dedekurt ve ailesine yapılan saldırı mitingi 67 FAALİYETLERİMİZ 10.04.2013 tarihinde şubede düzenlenen “Türkiye’de Kadının Durumu” konulu kadın çalıştayı 12.04.2013 tarihinde Mimar Sinan Haftası etkinlikleri kapsamında, “Mimar Sinan’ın hayatı ve eserleri” konulu sunum 27.04.2013 tarihinde aile ve sosyal politikalar bakanı fatma şahin ve gaziantep milletvekili derya bakbak’ın katılımı ile “kızlar okusun onlar gibi olsun” adlı belgesel gösterimi 25.05.2013 tarihinde Gaziantep Grand Otel’de İKK tarafından düzenlenen, “Güneydoğu Enerji Forumu” 68 FAALİYETLERİMİZ 05.06.2013 tarihinde Hüseyin Enç Kültür Evi “Dünya Çevre Günü” etkinlikleri kapsamında kent sergisi açılışı ve kokteyli 06.06.2013 tarihinde Kentsel Dönüşüm ve Çevresel Çözümler seminerinde B.Sıtkı Severoğlu konuşmacı olarak katılımı 27.06.2013 tarihinde Yapı Denetim Kanun Tasarı Taslağı ve 3194 Sayılı İmar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile ilgili olarak imza kampanyası başlatıldı. 05.07.2013 tarihinde Gaziantep Kamil Ocak Stadyumu ile ilgili olarak Meslek Odaları, Baro ve STK’lar olarak ortak bir bildiri yayınlanmıştır. 69 TANITIM 70 GAYE CANSUNAR Gaziantep Şube Çukurova Üniversitesi AYNUR TÜLAY NAR Gaziantep Şube Çukurova Üniversitesi MUSTAFA İLKER AKPEK Gaziantep Şube Lefke Avrupa Üniversitesi MELİKE FULDEN KAPAKLI Şanlıurfa Temsilciliği Mersin Üniversitesi CANAN KOYUNÇU Gaziantep Şube Dicle Üniversitesi EREN SEVİLMİŞDAL Şanlıurfa Temsilciliği Çukurova Üniversitesi SADETTİN CAN GENÇ Gaziantep Şube Çukurova Üniversitesi DİLA ÖZTÜRKMEN Gaziantep Şube Mimar Sinan G.S. Üniv. SELCE BAKIRCI Gaziantep Şube Lefke Avrupa Üniversitesi FATMA AYÇA AYTAÇ Gaziantep Şube Çukurova Üniversitesi PİRKAN KILIÇ Şanlıurfa Temsilciliği Maltepe Üniversitesi ÇİĞDEM HARATOĞLU Gaziantep Şube Çukurova Üniversitesi TANITIM ABDULSEMET YÜKSEL Gaziantep Şube Uluslararasi Kıbrıs Üniv. MEHMET SALİH ÇOKZAMAN Şanlıurfa Temsilciliği Mardin Artuklu Üniversitesi MURAT ERÇELEBİ Gaziantep Şube İstanbul Aydın Üniversitesi FATMA SEZGİ URFALIOĞLU Gaziantep Şube Selçuk Üniversitesi BURCU ERCAN Gaziantep Şube Selçuk Üniversitesi KASIM CEYLAN Şanlıurfa Temsilciliği Çukurova Üniversitesi MUSTAFA GÜNEŞ Gaziantep Şube Trakya Üniversitesi HANIM GÜL AYDIN Gaziantep Şube Yaşar Üniversitesi ÜMİT BAĞCI Gaziantep Şube Çukurova Üniversitesi MEHMET FERHAT CANBEYLİ Şanlıurfa Temsilciliği Moldova T. Üniversitesi HATİCE BETÜL AÇIKKOL Gaziantep Şube Karabük Üniversitesi AHMET SERDAR İDEMEN Şanlıurfa Temsilciliği İstanbul Aydın Üniversitesi 71 ÇİZGİYORUM 72