Asıl olan, hedefi doğru seçmek ve bütün imkan ve

Transkript

Asıl olan, hedefi doğru seçmek ve bütün imkan ve
Mart 2011
SÖYLEŞİ
“Asıl olan, hedefi doğru seçmek ve
bütün imkan ve kabiliyetlerimizle,
kaynaklarımızla bu hedefe
odaklanmaktır.”
Nasuh Mahruki
Röportaj: Güzide Özcan
AKUT’un kurucusu, Kar Leoparı Nasuh Mahruki ile söyleşimiz için AKUT’ta buluşmaya karar verdik. Böylece AKUT’u da yerinde görme ve tanıma fırsatım oldu. Sıcak, samimi bir
ortam… Bu güzel ve anlamlı röportaj için Sevgili Nasuh MAHRUKİ’ye ve ev sahipliği için
AKUT’a çok teşekkür ediyorum.
Takım çalışması ve liderlik üzerine seminerler
veriyorsunuz. Nasıl bağdaştırıyorsunuz liderlikle
dağcılığı?
Dağcılık, takım dinamikleri ile yapılan riskli ve tehlikeli
bir doğa sporu. Dağcılık gibi bir sporda başarılı olmak için
disiplin, cesaret, kararlılık, kendini tanımak, hedef odaklı
olmak, iyi bir takım oyuncusu olmak, zor süreçlerde karar
verme becerilerine sahip olmak, liderlik vasıflarına sahip
olmak gibi birçok özellik gerekiyor. Ve aynı özellikler,
iş dünyasında da başarılı olmak için gerekiyor. Sosyal
hayatımızda bile bu kabiliyetlere ihtiyacımız var. İnsanlar
arası ilişkilerde belirli bir kaliteyi, belirli bir seviyeyi ve belirli
bir başarıyı elde etmek için insanın sahip olduğu imkanla
kabiliyetlerinin hakikaten farkında olması ve bunları belirli
bir plan, program ve proje çerçevesinde yönetmesi gerekiyor.
O yüzden bu ilişkiyi böyle kurdum aslında. Bir de kendim
İşletme mezunuyum. Okuduğum okulda da yöneticilikle ilgili
birçok konu gördük. Bütün hayatım dağlarda bu tür sporlarla
geçti. Bunun için bunları birleştirip ortaya “Zirveye Doğru”
adını verdiğim bir seminer formatı çıkarttım. 15 senedir,
Everest’e çıktığımdan beri, seminerler veriyorum.
Seminerlerinizin yanında kitaplarınızla da büyük
bir kitleye ulaşıyorsunuz. Bize “Kendi Everest’inize
Tırmanın” isimli son kitabınızdan bahseder misiniz?
“Zirveye Doğru” seminerlerimin ardından bunun tek bir
Mart 2011
kitabını çıkartmak istedim. Seminerler veriyordum ve
Bahçeşehir Üniversitesi’nde dersler de verdim ama
onu kitap haline dönüştürünce konunun çok daha içine
girdim. Çok daha detaylı olup kendimi de geliştirdim o
anlamda. Toplamda 64 tane maddeyle ortaya çıkarttım
bu başarı ve mutluluğun yol haritasını. Orada zirveye
doğrudan ziyade konuyu daha da özelleştirerek “Kendi
Everest’inize Tırmanın” başlığını seçtim. Çünkü, burada
hakikaten önemli olan herkesin kendi potansiyelinin
doruğuna ulaşması. Hatta kitabın ikinci bir başlığı
“Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama herkesin
tırmanabileceği bir Everest’i vardır.” Bu çerçevede kitap
oluştu ve iş hayatında, profesyonel hayatta, sporda çok
iddialı projelerde de bu işin yol haritası üç aşağı beş
yukarı belli oldu. Yani bugün, hangi başarılı kurumu,
tarihi geçmişinden bugüne incelersek çok benzer adımlar
“Herkes Everest’e
tırmanamayabilir
ama herkesin
tırmanabileceği
bir Everest’i vardır.”
Nasuh Mahruki
atmışlardır, benzer duruşlar göstermişlerdir. Zorluklar
karşısında benzer cevaplar vermişlerdir. Başarısızlıklarını
benzer şekilde yönetmişlerdir. Zaten bu yol haritası da
oradan ortaya çıktı. Bu sadece bana özgü bir şey değil,
tüm dünyadaki belirli bir konumu olan, başarıya ulaşmış
kişilerin hayat tarzlarında, yaşam biçimlerinde bunlara
rastlamak mümkün. Ben sadece çok daha analitik bir bakış
açısıyla kendi hayatımı çok derinlemesine inceleyerek,
irdeleyerek, farkına vardığım hayat ve kendimle ilgili
şeyleri tam yerinde kullanarak 64 maddeden oluşan bir
kitap ortaya çıkarttım.
“Asıl olan, hedefi doğru seçmek ve bütün imkan
ve kabiliyetimizle, kaynaklarımızla bu hedefe
odaklanmaktır.” diyorsunuz en son kitabınızda.
Peki, Nasuh Mahruki hedefini neye göre belirliyor?
Mart 2011
Üniversiteden mezun olduğunuzda bulunduğunuz
yerde olmayı hayal ediyor muydunuz?
iyisini en iyisini yapmaya zorluyor bizi. O yönde motive
ediyoruz kendimizi.
Benim aslında üniversitenin son yıllarında hayalim hep
yüksek dağlara tırmanmaktı. 7000m, 8000m’lik dağlara…
Hatta Türkiye’nin 8000 m’lik tırmanışını yapan ilk dağcı
olmaktı. Yani buralara kadar gelir miydi, Akut bu kadar
büyür müydü kestirmek mümkün değildi. Everest’ten
sonra Akut resmi olarak kuruldu. Buralara geleceğini
tabii ki öngörmek mümkün değil. Çünkü Akut, hakikaten
müthiş bir noktaya ulaştı. İnşallah çok daha iyi yerlere de
gelecek; ama bu bir yolda olmayla alakalı. Yani ben, hep
bu yoldaydım. Üniversitedeyken bile hep bu yoldaydım.
Bu yolda iyi bir yerlere geleceğimi biliyordum zaten.
Sonuçta iyi tırmandığımın farkındayım. Hedeflerimin
peşinden gittiğimin farkındayım ama sonuçta geleceği çok
net bilemiyorsun, ne nerde durur, bilmiyorsun.
Dağcılık her ne kadar takım halinde de yapılsa
yoğun bireysel emek ve dikkat isteyen bir iş. Siz bu
disiplini nasıl sağlıyorsunuz? Yorgunluk ve yılgınlığın
yoğun olarak bastırdığı anlarda kendinizi nasıl motive
ediyorsunuz?
İnsan başardıkça, daha fazlasını ister, bundan
sonraki büyük projeniz/ hedefiniz nedir?
İnsan hayatın birçok alanında birçok aktivitede bulunuyor.
Bir alanda başarılı olmuş olmak demek- Sen buralara
kadar çıkabiliyorsun o zaman sen buradaki kabiliyetinibesbelli ki bir kabiliyet var- hayatın başka alanlarında
da kullanabilirsin- demek oluyor. Hayatı insan böylece
zenginleştirebiliyor, çoğaltabiliyor. Belli bir alanda
uzmanlaşacağız günümüz dünyasında artık. Ama
birçok alandan da anlamamız lazım ki artık ikisini de
kucaklayabilelim. Dağcılıkta istediğim yerlere geldim; ama
fotoğrafta da motosiklet seyahatlerimde de kitaplarımda
da seminerlerimde de hep ondan aldığım özgüvenle ve
öz farkındalıkla başka alanlarda da yine çıtayı yükseltip
ilerlemek istiyorum. İyi bir şey yapmak. insanın gerçekten
özgüvenini çok besliyor ama şunu da beraberinde getiriyor:
bunda da en iyisini yapman gerekiyor. Kitap mı yazacaksın,
bu da en iyisi olacak. Fotoğraf mı sergileyeceksin, o da
en iyisi gibi olacak. Seminer mi veriyorsun, seminerde
herkesin etkilenmesi lazım, en iyisi olması lazım gibi.
Her başarı, diğer başarılarının sınırlarını ve standartlarını
yeniden tanımlıyor. Bir alanda çıtayı yükselttiğin zaman
o, diğer alanlara da yansıyor. Bir yeteneği, onu işlemeyi
ve kullanmayı bir kez fark ettin mi onu birçok alanda
kullanabilirsin. Mesela AKUT da bir sivil toplum hareketi
sonuçta. Ama bizim dağcılıkta geliştirdiğimiz kabiliyetlerin
üzerine inşa ettiğimiz bir yapı. Yıllar içerisinde çok şey
öğrendik. AKUT hepimiz için bir okul oldu. Yaşadığımız
her şey, iyisiyle kötüsüyle, kolayıyla zoruyla daha da
Dağcılığın riskli ve tehlikeli bir spor olduğunu ben çok
iyi biliyorum. Bunu her yerde de söylerim. Birinci kural,
bu spor riskli ve tehlikeli bir spordur. Bu sporu yaparken
yaralanabilirsiniz, sakat kalabilirsiniz, hatta daha da
kötüsü olabilir. O yüzden bunu hiçbir zaman aklımdan
çıkarmam. Bastığım, tuttuğum yere dikkat ederim,
kullandığım malzemeye dikkat ederim, ne oluyor ne
bitiyor dikkat ederim ki riski minimuma çekeyim. Baştan
neyle karşılaşacağımı bildiğim için karşıma sürpriz hiçbir
şey çıkmıyor. Bu spor böyle bir spor. Bu sporda aşırı
yorulursunuz, halisünasyonlar görürsünüz. Bunlar bu
sporun doğasında olan şeyler. Neyle karşılaşabileceğinizi
bildiğinizde kendinizi ona göre hazırlayabiliyorsunuz.
Hazırlık safhasının bir tanesi de psikolojik hazırlık. Bu
psikolojik hazırlıkla, zorluklara karşı daha kararlı bir
şekilde baş edebiliyorsunuz.
Zirvelerin insanın başını döndüren ve daha
da yükseğine ulaşmayı kamçılayan bir etkisi var
sanıyorum. Öncelikle zirveye ulaştığınız andaki o
“Başarı” duygusunu tarif edebilir misiniz?
Zirveye vardığında hissedilen gerçekten çok yüksek bir
duygu. İnsanoğlunun duygularını kelimelere dökmesi, o
kadar kolay değil. Ama şunu söyleyebilirim: Bir kere çok
büyük bir özgüven çok büyük bir özsaygı, başarma duygusu
“Bunu yaptım, başardım” duygusu. Bu zorlu da bir hedef,
uzun soluklu bir hedef. Aylar yıllar sürüyor planlanması
ve oraya varması. O yüzden, bu oranda da yüksek bir
tatmini var. Seneca’nın bir sözü var: “Her şeyin zevki bizi
itmesi gereken tehlike ile artar.” Bir şeyi elde etmek ne
kadar zor ve zahmetliyse, onu elde ettiğinde de o kadar
büyük bir haz duyuyorsun. Başarmış olma duygusuna en
yakın duygunun tek kelimeyle ifadesi: “Coşku”. Zirveye
vardığımda ruhum bedenimden çıkacakmış gibi bir coşku
hissederim. O kadar büyük bir mutluluk duygusu ve bir
yandan da bir an önce ineyim de bu mutluluğu paylaşayım
duygusu. Çünkü arkada da bunu merak eden bir dünya
insan var. “Bu işin sonu ne olacak? İnşallah sağ salim
Mart 2011
dönecek.” diyen insanlar... Bu yüzden de bir an önce
dönüp paylaşma duygusu var.
meydana gelen kazalarda hem de deprem, sel gibi doğal
afetlerde meydana gelen büyük kazalarda can kaybını en
aza indirmek ve bu alanda toplumu bilinçlendirmek olarak
iki temel misyonu üstlenerek AKUT’u kurduk. O gün
bugündür aynı misyon ile çalışıyoruz.
Ben AKUT’un kurucularından biriyim, başkanıyım.
Kurduğumuzda zaten ben Everest’e tırmanmıştım. Kar
Leoparı unvanım vardı. Biz stratejik olarak zaten AKUT’u
bir yere getirebilmek için Nasuh Mahruki markasından
faydalanalım, onun üzerine bu yapıyı oturtalım diye karar
vermiştik. Ama tabi AKUT şu anda müthiş bir yere geldi.
Çok nitelikli insanlar girdi aramıza. Biz bir avuç dağcıydık,
şimdi olduk 1200 gönüllü. İlk yıllardaki o strateji de bir
şekilde yapıştı üzerimize. Ama AKUT ile anılmak da
çok güzel bir duygu benim için. Her insan güzel şeylerle
anılmak ister.
AKUT, fikri nereden doğdu? İsminizin AKUT ile
birlikte anılması sizde nasıl bir etki yaratıyor?
AKUT, fikir olarak ilk defa 1994 Kasım’ında Bolkar
Dağları’nda bir dağ kazasının sonrasında ortaya çıktı. Yıldız
Teknik Üniversitesi’nden beş kişi Medetsiz Dağları’nda
bir tırmanışa çıkıyorlar ve fırtınaya yakalanıyorlar.
İkisi kayboluyor. Bu haber yayıldı ve bize de ulaştı. O
zamanlar, dağcılar böyle bir durum olduğunda birbirlerine
haber verir, uygun olanlar sırt çantasını toplar bütün
gerekli malzemesini alır bölgeye giderdi. Burada da öyle
oldu, hepimiz bölgeye gittik ve ciddi bir arama çalışması
yapıldı; ancak, bulamadık çocukları. Birinin cesedi 8 ay
sonra bulundu. Biri hala yok ortada. Bu olaydan sonra bir
avuç dağcı toplandık, gelecekteki olası dağ kazaları için bir
takım öngörülerde bulunduk. Ve bundan sonraki kazalar
için örgütlenmeye karar verdik. 1994’teki çalışmada
çok gayretli ve iyi niyetli olmamıza rağmen çözemedik
işi. Daha organize, daha planlı ve lojistiği, kaynağı,
eğitimi, antrenmanı, malzemesi her şeyi ona göre olan
bir yapılanmaya gitmeye karar verdik. Hepimiz gönüllü
olarak ciddi bir araştırma çalışması içine girdik. Bu sırada
Türkiye için deprem riskini fark ettik. Şaşırdık da aslında.
Türkiye’de oldukça yüksek deprem riski varmış. O zaman,
1996’nın Mart ayında kurduk AKUT’u. Hem dağda
Okuyucularımızın bilmesinde fayda gördüğünüz,
kendilerinin,
yakınlarının
veya
çocuklarının
katılabileceği AKUT faaliyetleri nelerdir ve nasıl
katılabilirler?
AKUT belirli bir misyonla kurulmuş bir sivil toplum
kuruluşu. Bizim burada yaptığımız her şey, o misyonla
alakalı şeyler. Herkese mutlaka bir ilk yardım eğitimi
almalarını öneririm. Hiçbir şey yapamıyorlarsa ailece
mutlaka bir ilk yardım eğitimi alsınlar. “İnsan bedeni,
mekanizması nasıl işliyor, bir yerini kırdığın zaman
kestiğin zaman, patlattığın zaman nasıl müdahale
Mart 2011
etmen gerekiyor?” gibi basit ilk yardım müdahalelerini
öğrensinler. Bunlar, insanın hayatında bir kere gerekebilir.
Belki hiç gerekmez ama o bir kere gerektiğinde önceden
böyle bir hazırlık varsa bu iş çözülür ve devam edersin
hayatına. Eğer eğitimin yoksa eğer kaza anında orada elin
kolun bağlı kalırsan, çok basit bir şeyi yapamamaktan
dolayı birisini, Allah korusun, kaybedersek ya da kalıcı bir
sakatlık kalırsa, daha sonra ömür boyu vicdan azabı çeker
insan. İlk yardım gerçekten çok önemli bir konu. Ben bu
konuda bir çalışma yapmalarını öneririm. AKUT olarak
biz de veriyoruz bu eğitimleri. Öyle bir grup oluştururlarsa
biz verebiliriz burada.
Ne tür bir iş yapılırsa yapılsın uzmanlaşmanın
önemini en iyi sergileyen insanlardan birisiniz. AKUT
faaliyetleri ve dağcılık hepsi dışarıdan gönüllü ve hobi
tarzı işler gibi görünse bile çok ciddi birikim, sağlam
bir hazırlık ve planlama gerektiren aktiviteler. Bu
itibarla Grundfos çalışanlarına, iş ve özel hayatları ile
ilgili ne gibi önerilerde bulunabilirsiniz?
Burada önemli olan şey, herkesin yeteneğinin farkına
varması. İnsanın bu hayatta kendisini neyin mutlu
edeceğinin farkına varması ve bu aradaki ilişkiyi de
elindeki en sağlıklı imkânlar, içinde bulunduğu ortam ve
çevrenin ona sunduğu fırsatlarla beraber, sahip olduğu
yetenekler ile yapmak istediği şeyler arasındaki o dengeyi
kurmak. İşin kafada teorik, hayali bir tarafı var; ama
bir noktadan sonra bu somut bir hedefe dönüşmeli ve
bu somut hedefin peşinden harekete geçilip adım adım
ilerlemek gerekli. Her hedef, bir projedir ve bir proje gibi
planlanmalıdır. Stratejik planlaması, yol haritası, zaman
planı… Hayat çok ciddi bir şey ve ciddiye alarak yaşamak
gerekir. Yumuşatacak, daha keyifli hale getirecek, hazzı
artıracak şeyleri de içine bir şekilde dahil etmek gerekir
tabi.
Sosyal sorumluluk sizce nedir? Kişisel ve kurumsal
bazda tanımlayıp, örnek çalışmalarınızdan bahsedebilir
misiniz?
Biz toplumsal bir hayat paylaşıyoruz ve toplum hayatı
dediğiniz şey aslında bir ortaklık. Biz bu toplumun her bir
üyesiyle ortak bir yaşam sürüyoruz ve bu ortaklık hepimize
bir takım haklar verdiği gibi sorumluluklar da yüklüyor.
İnsanın sosyal bir birey olarak içinde bulunduğu sosyal
yapıya karşı, topluma karşı hissetmesi ve yerine getirmesi
gereken sorumlulukları vardır. Yaşadığın toplumu daha
güzelleştirmek, mevcut halinden daha kaliteli, yaşanabilir
hale getirmek için “Her şeyi devlet yapsın” demek değil,
biz de bir şeyler yapmalıyız. Biz AKUT’u kuran bir
avuç dağcıyız ve etrafımızda yıllar içerisinde biriken
insanlarla beraber arama kurtarma alanında üzerimize
düşeni yapıyoruz. İyi bir STK olunca gönüllülerle beraber
başka alanlarda da çalışmalar yapıyoruz. Örneğin, eğitim
alanında destek verdiğimiz “El ele projesi” var. Kitaplar
dağıtıyoruz, çöp ve çevre temizlikleri, okul boyama
işleri yapıyoruz, seminerler veriyoruz, kan bağışı, organ
bağışı, okullara yardım… Sosyal sorumluluk böyle bir şey
aslında… Yaşadığın topraklara, yaşadığın ülkeye karşı,
bütüne karşı, olumlu bir şeyler hissetmek ve onu daha ileri
götürebilmek için de iş birlikteliğiyle, güç birlikteliğiyle
örgütlü bir birliktelikle – çünkü örgütlü toplum güçlü
toplumdur – o çabayı, hizmeti, servisi yerine getirmektir.
Kitabınızda sivil toplum hareketlerini en basit
ifade ile aktif vatandaşlık olarak adlandırıyorsunuz.
Sosyal girişimci bir birey olarak çevreci bir yapınızın
olduğuna inanıyorum. Yaşanan iklim değişikliği ve
çevreye duyarlılık konularında toplumun bilinçlenmesi
açısından bir girişiminiz oldu mu?
AKUT olarak bizim küresel iklim değişikliği komitemiz
var. 2007’de kurduk. İklim değişikliği konusunun ilk
gündeme geldiği dönemde kurduk. O dönemlerde birçok
seminer verdik. O zamanlar küresel iklim değişikliği
bu kadar konuşulmuyordu bile. Bu ekip, küresel iklim
değişikliğinin engellemesine katkıda bulunmak için
okullarda enerjinin tasarruflu kullanılmasıyla ilgili
bilinçlendirici seminerler verdi.
AKUT olarak firmalara çeşitli eğitimler de
veriyorsunuz. Üretimde maliyeti göz ardı ederek
çevreye duyarlı politikalarla üretim yapan sanayi
kuruluşlarını desteklemek adına bir çalışmanız var
mı?
Aslında biz Yılmaz’la son Everest zirve tırmanışımızı
“Enerjini doğru kullan, zirveye tırman.” sloganı ile
gerçekleştirmiştik. Yani enerji ekonomisine dikkat çekmek
amacıyla sloganlaştırmıştık bu tırmanışı. Sponsorumuz
Cantek Soğutma Sistemleri’nin çalışma alanına giren
klima sistemleri, soğuk hava depoları sistemleri müthiş
enerji tüketen, elektrik harcayan gereksinimler. Cantek bu
Mart 2011
alanda enerji ekonomisini geliştirmeye yönelik bir ARGE
çalışması yapmış, geliştirdiği teknikle enerji ekonomisine
katkıda bulunmuş ve buna dikkat çekmek istemişti. Biz de
bu tırmanışımız ile enerjinin verimli kullanılmasına dikkat
çekmeyi amaçlamıştık.
Son olarak geçen yıl eşiniz Mine Hanım’la evlendiniz.
Evlilik bundan sonra yapacağınız çalışmaları
nasıl etkiler/etkiliyor? Daha az riskli sporlarla mı
ilgilenirsiniz?
Etkilemez. Zaten Everest’e evlendikten sonra çıktım tekrar.
Hatta Mine de geldi benimle ana kampa kadar. Ana kampa
beni bıraktı, vedalaştık sonra ben tırmanmaya devam ettim.
Muhtemelen azalacak bu artık ama bu evlendiğimden
ziyade “artık yeter 42 yaşındayım” dememden dolayı
olacak. Bunları ben 20’li yaşlarımda yaptım. Artık daha
başka şeyler yapabilirim. Ben bu noktada istediğim yere
geldim. Bir tek Everest’e oksijensiz çıkmak gibi bir tutkum
vardı. İkisinde de olmadı nedense. Birinde parmaklarımın
donduğu hassasiyetten olmadı, ikincide de soğuktan ve
rüzgârın kesilmemesinden olmadı. Bir daha denk gelirse
üçüncü kez giderim Everest’e.
Ali Nasuh MAHRUKİ
21 Mayıs 1968’de İstanbul’da doğdu, ilk ve orta öğrenimini Şişli Terakki Lisesi’nde
tamamladıktan sonra 1992 yılında Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden, 2004 yılında
Milli Güvenlik Akademisi’nden mezun oldu. Profesyonel sporcu, yazar ve fotoğrafçı olan
Mahruki dağcılık, mağaracılık, yamaç paraşütü, aletli dalış, motor sporları, yelken ve bisiklet
sporları yapmaktadır.
Sovyet Asya’nın 7000 metreden yüksek beş tırmanışını da tamamlayarak, Rusya Dağcılık
Federasyonu tarafından KAR LEOPARI unvanı verilen Mahruki, Everest Dağı’na tırmanan
ilk Türk ve dünyadaki ilk müslüman dağcı ve YEDİ ZİRVELER projesini tamamlayan
dünyanın en genç dağcısı oldu. 8000 metreden yüksek Cho Oyu, Lhotse ve K2 dağlarına
oksijen desteksiz olarak tırmandı. 15 yıl aradan sonra Everest Dağı’na bir kez daha tırmandı.
Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan, Nepal, Sıkkım, Tibet, Bhutan ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde motosiklet
seyahatleri yaptı.
Liderlik, takım çalışması, kendini tanıma, hedef odalılık, kararlılık, disiplin, risk yönetimi gibi konularda
motivasyon konuşmaları ve seminerler düzenlemektedir ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde “Takım Çalışması ve
Liderlik” dersi vermiştir. Çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazarlığı yapmıştır ve çeşitli televizyon kanallarında
belgesel programları hazırlamıştır.
Arama Kurtarma Derneği – AKUT kurucu üyesi ve başkanı, Ulusal Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Derneği
– UGSAD, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Sualtı Araştırmaları Derneği – SAD, Gezginler Kulübü üyesi ve
Ortak İdealler Derneği kurucu üyesidir.
Eserleri: Bir Dağcının Güncesi – Everest’te ilk Türk – Bir Hayalin Peşinde – Asya Yolları, Himalayalar ve Ötesi
– Yeryüzü Güncesi – Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir – Kendi Everest’inize Tırmanın.
www.nasuhmahruki.com

Benzer belgeler

Nasuh Mahruki Ile Soylesi.

Nasuh Mahruki Ile Soylesi. Yedi Zirveler : -Sovyet Asya’nın en yüksek beş dağına (her biri 7 bin metrenin üzerinde) tırmandığı için 1994 yılında Rusya Dağcılık Federasyonu tarafından verilen Kar Leoparı unvanını alan az sayı...

Detaylı