mücadele disiplinleri ve onun içerisinde gelişen karatenin tarihi

Transkript

mücadele disiplinleri ve onun içerisinde gelişen karatenin tarihi
1
TÜRKİYE KARATE FEDERASYONU
MÜCADELE DİSİPLİNLERİ VE ONUN İÇERİSİNDE
GELİŞEN KARATENİN TARİHİ SÜREÇLERİ İLE
KARATENİN KÜLTÜREL VE TANIMSAL ÇELİŞKİLERİ
ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
7. DAN TEZİ
Hasan Okuş
Haziran, 2012
2
ÖZET
Bu tezin amacı geçmişe ait yazılı veri eksikliği çekilmesi nedeniyle daha çok
halk söylenceleri ve mitolojik kaynaklara dayandırılan savaş “mars”çı disiplinlerin
tarihsel süreçlerini belirli teoriler üzerinden somutlaştırarak daha anlaşılabilir hale
getirmek; “Spor Karate” ve “Geleneksel Karate DO” kavramlarını anlam içerik ve
işleyişleri bakımından ifade karmaşasından kurtarmak; “Spor Karate”yi uluslar arası
platformda evrensel bir anlayışla olimpik branş haline dönüştürme mücadelesi veren
dünya karate federasyonu “WKF” ile onun global anlamda sportif örgütlerine alternatif
yapılanmalar geliştiren “Geleneksel Karate” örgütlerinin iç yapılarını görünür hale
getirmek; her iki örgütün kullandıkları araçlarla birlikte ilke ve amaçlarına açıklık
kazandırmak; karatenin değişen, gelişen, yenilenen ve yeni anlamlar yüklenirken çok da
karmaşıklaşan sistematiğini yeni bakış açıları ile değerlendirmek ve bu yolla Türk
Karate antrenör ve sporcularına bağımsız, eleştirel ve yaratıcı düşünme alışkanlıkları
kazandırmak; onların başarı ve hedef algılarını dünya çapında gerçekleşen sosyokültürel
değişimlere göre bir daha değerlendirilerek düzenlenmesi üzerine farkındalık
yaratmaktır.
3
İÇİNDEKİLER
ÖZET……………………………………………………………………………………….……i
İÇİNDEKİLER……………………………………………………………………………........ii
ŞEKİLLER LİSTESİ…………………………………………………………………………..iv
1. GİRİŞ…………………………………………………………………………………….……1
2. MARS MİTOLOJİSİ VE SAVAŞÇI KÜLTÜR……………………..…………………......3
2.1. İLK İNSANDAN MARS MİTOLOJİSİNE ÇEŞİTLENEREK GELİŞEN
SAVAŞÇI KÜLTÜR…………………..………………………………………………...3
2.2. MARTIAL ART VE MARS MİTOLOJİSİ………………..…………………….....4
2.3. FARKLI COĞRAFYA VE FARKLI KÜLTÜRLERDE GELİŞEN MÜCADELE
DİSİPLİNLERİ…………………………………………………………………….……4
2.4. DOĞU ASYA MÜCADELE DİSİPLİNLERİ……………………………….…......5
3. HİNT, ÇİN VE ZEN KÜLTÜRÜ……………………………………………………………6
3.1. BUDA ÖĞRETİSİNİN UZAK ASYA MÜCADELE DİSİPLİNLERİNİN
GELİŞİMİNE ETKİSİ………………………………………………………………......6
3.2. BOODHİDHARMA……………………………………………………………......7
3.2.1. Boodhidharma’nın Yakın Mücadele Metotlarıyla İlişkisi……………….8
3.3. ASYA MÜCADELE SİSTEMLERİ MİSTİK ÖĞRETİLERE ÖZGÜ MÜDÜR?...8
4. JAPON KARATESİNE DOĞRU…………………………………………………………...9
4.1. JAPON KARATESİNE GİDEN YOLDA OKİNAWA ADASI…………………...9
4.1.1. Okinawa Shorin Ve Shorei Okulu……………………………………....10
4.2. SAMURAİ - JUTSU VE DO……………………………………………………...10
5. FUNOKOSHİ GİGHİN…………………………………………………………………….11
5.1. ÖĞRENCİLİKTEN ÖĞRETMENLİĞE FUNOKOSHİ…………………………..11
5.2. KARATENİN MİLLİ EĞİTİME KABULÜ VE JAPONYA’YA İLK
SEYAHAT…………………………………………………………………………...…12
5.2.1. Shotokan Karate ve Jigaro Kano (1860-1938)………………………….13
6. İLKLER VE JAPON ÜNİVERSİTELERİNDE KARATE……………………………...14
6.1. SHOTOKAN SEMBOLÜ VE İLK KARATE KİTAPLARI……………………...14
6.2. İLK DOJO MEİSEİ JUKU………………………………………………………...14
6.3. JAPON ÜNİVERSİTELERİ VE KARATE……………………………………….15
7. SHOTOKAN KATALARI VE KARATEDE İSİM DEĞİŞİKLİĞİ…………………….15
7.1. SHOTOKAN KATALARI………………………………………………………...15
7.2. KARATEDE İSİM DEĞİŞİKLİĞİ……………………………………………......15
8. GELENEKSEL JAPON KARATE OKULLARI…………………………………………17
8.1. JAPON KARATESİNİN DÖRT BÜYÜK GELENEKSEL OKULU…………….17
8.1.1.Shotokan…………………………………………………………………19
8.1.1.1. Shotokai………………………………………………………19
8.1.1.2. Shotokan Kataları………………………………………….…19
8.1.2. Wado Ryu……………………………………………………………….22
8.1.2.1. Wado Ryu Kataları…………………………………………...22
8.1.3. Shito Ryu………………………………………………………………..24
8.1.3.1. Shito Ryu Kataları……………………………………………24
8.1.4. Goju Ryu………………………………………………………………...26
8.1.4.1. Goju Ryu Kataları…………………………………………….26
4
9. GELENEKSELLİĞİ İRDELEYEN FAKTÖRLER VE ÜSTÜNLÜK ARAYIŞI……...28
9.1. DÖRT GELENEKSEL JAPON KARATE OKULUNDAN HANGİSİ
DİĞERİNDEN ÜSTÜN?................................................................................................28
9.2. GELENEKSEL KARATE NEDİR?........................................................................28
9.2.1. Gelenekselliği Belirleyen Unsurlar Nelerdir?..........................................29
10. JAPON KARATESİNİN BATIYA AÇILMASI FİKRİ VE JKA...................................31
10.1. KARATENİN SAĞLIKLI YAŞAM METODU OLARAK BATIYA AÇILMASI
FİKRİ...............................................................................................................................31
10.2. JKA “JAPON KARATE ASSOSOCIATION” .....................................................31
11. İLK KURALLI KUMİTE KARŞILAŞMALARI, DÜNYAYA AÇILAN KÜLTÜR
KARATE DO VE FAJKO’NUN KURULUŞU.......................................................................32
11.1. İLK KURALLI KUMİTE KARŞILAŞMALARINA DOĞRU.............................32
11.2. DÜNYAYA AÇILAN YENİ KÜLTÜR KARATE-DO........................................33
11.3. FAJKO - 1964 “FEDERAL AMATÖR JAPON KARATE
ORGANİZASYONU”………………………………………………………………….33
12. İLK ULUSLARARASI KARATE KURUMLARI VE ŞAMPİYONALARI………….34
12.1. İLK KITA (AVRUPA) KARATE KURUMU “UEK” VE İLK ULUSLARARASI
KARATE (KUMİTE) ŞAMPİYONASI……………………………………………….34
12.2. İLK DÜNYA KARATE KURUMLARI “UIK”, “WUKO” VE İLK DÜNYA
ŞAMPİYONASI………………………………………………………………………..35
12.3. İKİ BAŞLI DÜNYA KARATE FEDERASYONUNA DOĞRU: WUKO VE
IAKF……………………………………………………………………………………36
12.4. IAKF VE ITKF BAĞLAMINDA GELENEKSEL KARATENİN SPORTİF
KİMLİK ARAYIŞI………………………………………………………………..……37
13. JAPON VE BATI TOPLUMLARININ KÜLTÜREL FARKLILIKLARI……………39
13.1. JAPON TOPLUMU……………..………………..………………..…………….39
13.2. BATI TOPLUMU……………..………………..………………..………………40
14. IAKF VE WUKO’NUN ÖRGÜTSEL YAPISI, SPORTİF KURALLARI VE
FELSEFESİ…………………………………………………………………………………….41
14.1. DÖRT GELENEKSEL JAPON OKULUNUN ULUSLARARASI ALANDA
EŞİT TEMSİLİYETİ…………………………………………………………………...41
14.1.1. WKF Kıta Karate Federasyonları……………………………………...41
14.2. KARATE Mİ KARATE-DO MU? ………………………………………………41
14.3. IAKF (ITKF) SPORTİF KURALLARI………………………………………….44
14.4. WKF’ NİN SPORTİF KURALLARI VE FELSEFESİ………………………….44
15. GELENEKSEL KARATE VE SPOR KARATE ÇELİŞKİLERİ……………………...45
15.1. KARATE ANTRENÖRLÜĞÜ BİR MESLEK MİDİR?.......................................45
16. SONUÇ..................................................................................................................................46
16.1. KARATE TARİH BİLGİSİ NİÇİN GEREKLİDİR? ............................................46
16.2. GELENEKSEL KARATE Mİ, SPOR KARATE Mİ? ..........................................46
16.3. TANIMLAR VE KULLANILAN DİLDE UYUM………………………………49
16.3.1. Tanımlar………………………………………………………………..49
KAYNAKÇA…………………………………………………………………………………...56
5
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1 Dört Geleneksel Japon Okulu…………………………………………………….…….18
Şekil 2 Shotokan Soyağacı……………………………………………………………….……..21
Şekil 3 Wado Ryu Soyağacı……………………………………………………………….…....23
Şekil 4 Shito Ryu Soyağacı…………………………………………………………….…....….25
Şekil 5 Goju Ryu Soyağacı…………………………………………………………………......27
Şekil 6 Shotokan Karate-Do Ailesi……………………………………………………………..30
Şekil 7 Karate-Do İsim Soy Şeması…………………………………………………………….43
6
1. GİRİŞ
İnsanoğlunun geçmişi bugünkü yaşamı içinde varlığını devam ettiriyor.
Geleceğimiz de şimdi yaşadığımız zamanın içinde kendi kozasını örüyor. Yani dünün
eylemlilikleri bugün yaşanıyor, yarın da bugünden bırakılanlarla yola devam edilecek.
Tıpkı inançlar gibi, sanat gibi, teknoloji gibi kültürler de dünya siyasetinin getirdiği
küresel değişim rüzgârları karşısında olumlu ya da olumsuz etkilenerek ama illa da
değişime uyum sağlayabildikleri ölçüde varlıklarını geleceğe taşıyabiliyor. Zira insanlık
tarihi, hiçbir olgunun değişimin karşısında ya da gerisinde durmasına fırsat vermiyor ve
hemen her fırsatta Herakleitos’un “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” sözü bir
kez daha doğrulanıyor. İnsan eliyle kurulmuş, insana özgü ne varsa ve ne kadar sancılı
bir süreç dayatsa da sonuç olarak her şey düzenli olarak değişimden nasibini alıyor.
İnsanlık tarihinin gerçekte bir değişimler tarihi olduğu savı her fırsatta bir kez daha
doğrulanıyor. Çünkü insanoğlu doğada yaşayan canlı türleri içinde değişimin
gerçekliğini en çabuk algılayan, onu yaratan ve değişimin getirdiklerine hızla uyum
sağlayan, dahası onunla da yetinmeyerek korkusuzca yeni değişimlere yönelen tek
varlık. Örneğin; kendine özel yaşamsal tepkileri ve kendi kültürüne özgü
biçimlendirmeler üzerine bir takım savaş “Mars”çı eylemlilikleri geliştiren insanın bu
alandaki ilk keşfi sıkılı yumruğudur. Ama o bununla yetinmiyor. Sıkılı yumruğun
keşfiyle hamurunu yoğurduğu ilk savaşçı şiddet kültürü, onu kendi soyunu tüketecek
atom bombasının icadına uzanan birbirine ekli değişimlere sürükleyebiliyor. Veya vahşi
doğada yaşayan kendisinden daha hızlı, daha güçlü, daha öldürücü donanımlara sahip
diğer canlı türlerine korunmak ya da avlanmak amacıyla attığı taşları kendi cinsini yok
eden füzelere dönüştürmekten geri kalmıyor. Ve çağlar boyunca giderek daha çok
donanan savaşçı birikimlerini, bütün insanlığı, yani aslında kendisini tehdit eden bir
uzmanlık dalı haline getiriyor. Değişimi yönetemeyen insanoğlu, hırslarının peşinde
kendi vahşi doğasını yaratıyor. Ama aynı insanoğlu binyıllarca kültüründe biriktirerek
zenginleştirdiği eski savaşçı yöntemleri, eski martial disiplinleri bu değişim zincirinde
yok olup gitmesine (kısmen) set oluşturmayı da beceriyor. Dünya kültür mirasının eşsiz
örnekleri arasında yer alan pek çok savaşçı disiplinini birer kişisel gelişim yolu haline
dönüştürüp geleceğe taşıma öngörüsüyle hareket edebiliyor. Bu sayede birçok araçlı
“Okçuluk GB” ve araçsız “Karate GB” mücadele disiplini, kişisel gelişim metodu
haline dönüştürülerek insana rağmen insana hizmet aracına dönüşüyor. Değişim
7
öylesine gerçek ki bir yüzyıl önce modernize edilen ne varsa aradan bir yüzyıl bile
geçmeden yerel kalıplarını kırarak bir kez daha değişmeyen tek şeyin değişim olduğu
gerçeğini insanoğluna dayatıyor. Temel felsefeleri bakımından birbirlerine uzak ama
insanı kucaklayan ilkeleri bakımından birçok konuda birbiriyle örtüşen “geleneksel
karate” ve “spor karate” kavramları ortaya çıkıyor ve bu değişim rüzgârı içerisinde onlar
da kendi örgütsel ve fikirsel mevzilerini kazıyorlar. Japon için büyük ölçüde hareketten
manevi tefekküre giden yol olarak algılanan “Geleneksel Karate DO” ya karşı batı
toplumlarında kurallarla yarışmak, yengi ve yenilgide rakibe saygı duyma algısını
geliştirmek, ülke insanlarının dostça ve barışçı amaçlarla bir araya getirmek gibi sosyal
ve evrensel amaçlar edinen spor karate gelişiyor. Her şey birbirinden etkileşerek
değişime
uğruyor.
Batının
evrensel
değerleri
temel
alan
ve
uluslararası
örgütlenmeleriyle olimpik bir spor branşı haline dönüştürmeye çabaladığı spor karate ile
yerel bir kültürün temel felsefelerini muhafaza ederek yoluna devam etmek isteyen
“Geleneksel Karate DO” arasındaki anlam karmaşasıyla yüklü sorunlar kısa zamanda
uluslararası
spor
mahkemeleri
koridorlarına
kadar
taşınabiliyor.
Tarafların
mahkemelerde kapattığı dosyalar maalesef insanların zihinlerinde açık kalabiliyor.
“Spor Karate” ve “Geleneksel Karate DO” anlayışlarına yaşadığımız çağa uygun
yorumlar geliştiremeyenlerin içersinde bulunduğu zihin karmaşası da devam edebiliyor.
Doğrusu geride kalan zamana rağmen bu konulara ülkemizde de yeterince tartışma ve
anlaşılırlık kazandırma çabası gösterilmiyor. Belki ülkemizde bu iki görüşten birini
savunan taraflar ezberci, belki bazıları ticari, belki bazıları yönetsel güç arayışını
geleneksel ya da spor karate üzerinden devam ettirme kolaycılığı içinde. Oysa lisanslı
sporcu sayısı ve uluslararası başarılar bakımından ülkemizin önde gelen spor
dallarından biri olan karatenin akademik çevrelerin de desteği alınarak Judo gibi
anlaşılır bir zemine oturtulması mümkün ve bu herkesin yararına. Geleneksel karate her
ne kadar Judo gibi tek gövdeli değilse de bu konuların tartışılmasına engel değil. Zaten
spor karate bunu becermiş, tek gövdeli “monolitik”. Onun için bu tarz tartışmalar spor
karate içinde rahatça yapılabiliyor. Onun için tarafların daha fazla gecikmeden, daha
geniş platformlarda objektif fikirlerle bir araya gelmeleri, çağa ve gerçeklere uygun
fikirler etrafında toplanmaları gerekiyor. Bunun yapılabilinmesi halinde Türk antrenör
ve sporcularının “Spor Karate” ve “Geleneksel Karate DO” kavramları üzerindeki temel
ayrımları doğru algılamaları, doğru ifade etmeleri, onların başarı ve hedef algılarını
doğru planlamalar üzerine oturtmaları hususundaki alansal boşlukta kendiliğinden
ortadan kalkabilir. Miadı dolmuş ezberci bilgiler o zaman kolayca terk edilebilir.
8
Tekrar başa dönecek olursak; insanoğlunun geçmişi, bugünkü yaşamı içinde
kendi gerçekliğiyle varlığını devam ettiriyor. Geleceğimiz de şimdi yaşadığımız
zamanın içinde kendi kozasını örüyor. Dünün eylemlilikleri bugün yaşanıyor, yarın da
bugünden bırakılanlarla yola devam edilecek. Öyleyse bugünü anlamak, evrensel
değerler üzerinden geleceği planlayabilmek için öncelikle geçmişten geleceğe uzanan
gerçek yolları bulmamız gerekiyor.
2. MARS MİTOLOJİSİ VE SAVAŞÇI KÜLTÜR
2.1. İLK İNSANDAN MARS MİTOLOJİSİNE ÇEŞİTLENEREK
GELİŞEN SAVAŞÇI KÜLTÜR
İnsanoğlu var olduğu yedi deniz ve dört iklimde hep aynı korunma duygusuyla
dışa vurduğu savaşçı reflekslerini kültüründe biriktirdi. Başlangıçta çevresini saran
ölümcül rekabetçi yaşama uyum sağlamak, vahşi doğaya üstün gelebilmek için sadece
bedensel kuvveti olduğunu fark etti ve güç biriktirmeyi öğrendi. Etrafını saran vahşi
doğada kendisinden daha hızlı, doğal olarak daha iyi silahlanmış varlıklara karşı bu kez
üstün olan yanını, beynini, harekete geçirdi. Fiziki güç olarak daha zayıf olduğu tabiat
şartlarını çıkarları doğrusunda kullanmak adına bir takım savunma stratejileri geliştirdi.
Diğer insanlarla güçlerini birleştirerek dayanışma kültürünün temelini attı ve
yalnızlıktan kurtuldu. İlk kabileler, ilk köyler, ilk kasabalar ve ilk şehir devletler ortaya
çıktı. Yaşantısal deneyimlerinde zenginleştirip kültüründe biriktirdiği tüm savaşçı,
koruyucu deneyim ve birikimleri kendisinden sonraki nesillere aktardı. İlk rekabet, ilk
uzlaşmazlık ve ilk toplumlararası savaşlar yaşandı. Kuşaktan kuşağa aktarım yoluyla
sürekliliğini devam ettiren her bilgi, bir sonraki süreçte yaşanan yeni ve ölümcül
savaşlarda bir kez daha yeni ve yukarı bir deneyim olarak kendisini daha ileri taşıdı.
İnsanoğlunun var olma mücadelesi verdiği tarihi süreçlerde sistemleştirerek geliştirdiği
savunma ve saldırı temelli bu savaşçı kültür, yine her çağda onun değişen yaşam
koşulları ve ihtiyaçlarına göre yeniden ve bir kez daha biçimlendirilip değişik amaçlarla
yoluna devam ettirildi. Çağlar değişti, ihtiyaçlar değişti, toplumların ihtiyaçlara cevaben
oluşturdukları bilgi ve donanımlar değişti; ancak zayıf olanın ailesini, canını, malını
savunma duygusu hiç değişmedi. 7 kıta ve 4 iklimde her toplum yaşadığı coğrafyanın
9
sosyokültürel yapısına en uygun mücadele disiplinlerini geliştirdi. Bundan da, adına
“Martial Art”, mücadele disiplinleri, denilen yüzlerce stil çeşitliliği meydana geldi.
2.2. MARTIAL ART VE MARS MİTOLOJİSİ
Mars, “savaş”. Savaş sanatları anlamıyla “Martial Art”. Mars, Roma
mitolojisinin savaş tanrısı. Martial Art da Latince orijini üzerinden “Mars”tan yola
çıkılarak türetilmiş. Yerkürede var olan tüm mücadele disiplinlerinin çatı ismi. Kendini
savunma; rekabet; fiziksel, zihinsel, ruhsal ve mental sağlık gibi içeriklere sahip tüm
geleneksel yöntemler günümüz dünyasında literal olarak “MARTIAL” üst başlığı
altında toplanmış. Martial Art Doğu’dan Batı’ya çeşitlilik gösteren geniş bir sistemler
bütünü. Çeşitli dillerde bu isimle magazin dergileri, kitaplar, makaleler yayımlanmış.
Martial sistemde yer alan her stili diğer stillerden farklı kılan benzersiz yönler olmakla
birlikte bütün stiller temel bir mücadele sistematiği üzerinde ortak bir mücadele
karakteristiğine sahip. Stillerin ortaya çıktıkları coğrafya, felsefeleri ve eğitim
yöntemleri değişiklik gösterse de mücadele karakteristiklerinin temel yapıları tüm
zamanlarda onları birbirlerine bağlayan ana halkalar olarak kalmış.
2.3. FARKLI COĞRAFYA VE FARKLI KÜLTÜRLERDE GELİŞEN
MÜCADELE DİSİPLİNLERİ
Toplumlar ve insanlar arasındaki farklar genetik-biyolojik değil, kültüreldir. Her
insan gurubunun kendisine has düşünüş, duyuş ve davranış modeli vardır ve bireyler bu
modellere koşullanırlar. Savaşçı stillerin biçim ve içerik olarak farklı coğrafya ve
toplumlarda bazen farklı bazen de aynı felsefe ve eğitim yöntemleri ile çeşitlenerek
gelişmesinin ana nedeni de budur. Örneğin; Amerika kıtasında Bolivya’dan Brezilya’ya
uzanan toplumlar “Amerikan Kick Boxing”, “Capoeira”, “Gracia jui jutsu”, “Vacon”,
“Tinku”, “Luta livre”, “Vale Tudo” gibi mücadele disiplinlerini bazılarını çok
geleneksel bazılarını ise karma bir anlayışla kendi kültürleri içine katmışlardır.
Avrupa kıtasında “Boks - Pygmachia - Pankration” gibi kökleri çok eskilere inen antik
Yunan disiplinleri ile İrlanda’dan İsviçre’ye uzanan coğrafyada “Gauren”, “Jogo Do
Pau” İskoç Backhold” gibi geleneksel stiller varlığını devam ettirmektedir. Bunların
içerisinde Michael Casseux (1794-1859) tarafından kurulmuş olan Fransız tekme
10
boksunun uzak doğu mücadele disiplinleri ile birçok benzerliklere sahip olması dikkat
çekicidir.
Afrika mücadele oyunları bakımından oldukça yaygın ve çeşitli disiplinler
üretmiş bir kıtadır. Etiyopya’da “Surma Stickfighting”, Nijerya’da “Dambe”, Somali’de
“Istunka”, Sudan’da “Nuba”, Senegal’de “Laamb”, “Togo”, “Evala” ve Güney
Afrika’da “Musangwe” gibi geleneksel dövüşçü mücadele sistemleri görülür. Senegal’e
özgü geleneksel “Laamb” güreşinin dairesel bir alan içinde Türk yağlı güreşine benzer
mücadele tarzı dikkat çekicidir.
Asya hiç kuşkusuz mücadele disiplinlerinin çeşitliliği ve zenginliğiyle hemen
fark edilen çok özel bir alandır. Bu kıtada kadim mücadele disiplinlerine temel
oluşturan Hint ve Çin stillerinden Rusya hatta İsrail’e kadar genişleyen bir coğrafyada
eski ya da yeni zamanlarda ortaya çıkmış yüzlerce stil vardır. Örneğin; İsrail halkının
Nazilere karşı kendilerini korumak amacıyla 1930’larda Avrupa’da sistematize etmeye
başladığı “Krav Maga” ya da Lenin’in isteğiyle Rus askerlerinin eğitiminde kullanılmak
üzere 1923 yılında “Türk güreşinden de büyük ölçüde yararlanılarak” oluşturulan karma
stil “SAMBO” bunlardan en dikkat çekici olanlarıdır. Ancak bu tezin amacı Hint ve Çin
üzerinden Japonlara özgü mücadele disiplini “karate”ye ulaşmakla sınırlı olması
nedeniyle o tarafa yönelmek daha yararlı olacaktır.
2.4. DOĞU ASYA MÜCADELE DİSİPLİNLERİ
Asya 44 milyon kilometrekarelik coğrafyasıyla yer küremizin en eski ve en
büyük kıtasıdır. Bu kadim kıtanın doğusu, ilginç bir şekilde, temel felsefeleri
bakımından birbirine benzeyen yüzlerce mücadele stilinin doğum yeridir. Bunlar
örneğin; Filipinler’de “Arnis, Balintawak, Kali”, Endonezya’da “Pentjak, Guyung
Patani, Sindo”, Kore’de “Hapkido, Tang Soo Doo, Haidong Gumdo”, Tayland’da
“Muay Thai, Krabi krabong, Chaia Boks”, Kamboçya’da “Predal Seray, Kick Boks”,
Vietnam’da “Wu Dao, Quanki Do, Wovinam”, Malezya’da “Penhaksilat, Persilat,
Senisilat”, Endonezya’da “Kuntao, Bakti Negara, Perisai Diri”, Japonya’da “Sumo,
Aikido, Judo, Karate DO” gibi yerel savaşçı mücadele disiplinleridir. Tarihçiler bu
mücadele disiplinlerinin daha çok Çin’in tıbbi ve bedensel eylemlilikleri içeren Kung
FU stilleri ile Hindistan’ın Yoga, Varma Kalai, Adithada, Vajra Mukti gibi disiplinlerin
karışımı olduğu savını öne sürerler. Bu stillerin mücadele yöntemleri biçim ve strateji
bakımından farklılıklar gösterse de temel felsefelerindeki benzerlik dikkat çekicidir. Bu
11
kadar çok çeşitliliği birbirine eklemleyerek farklılıklar içinde birlik oluşturan o felsefi
yapı aslında uzak Asya insanlarının beden kültürünü de içine alan mistik öğretilerden
başka bir şey değildir.
3. HİNT, ÇİN VE ZEN KÜLTÜRÜ
3.1. BUDA ÖĞRETİSİNİN UZAK ASYA MÜCADELE
DİSİPLİNLERİNİN GELİŞİMİNE ETKİSİ
Doğu Asya insanları çok ilginç bir anlayışla kültür ve tarihlerini yazıya
dökmekten çok söylencelere yüklemeyi tercih etmişler. İnançlarını, mücadele
disiplinlerini, yaşamı kavrayış biçimlerini kuşaktan kuşağa söylencelerle aktarmayı
yeterli bulmuşlar. Afganistan’dan Tibet’e uzanan büyük bir coğrafyada milyonlarca
insanın izdeşliğini yaptığı Buda’nın öğretisi ve onun kimliği bile onun çağdaşlarının ya
da hemen ardından gelen nesillerin ilettikleri öykülere, nakillere dayandırılmış. Onun
yaşadığı çağdan kalan tarihsel belgeler hiç olmamış. M.Ö. 563-483 yılları arasında
yaşadığı varsayılan Buda’nın izdeşlerine bıraktığı kültürel miras ancak onun yaşadığı
dönemden birkaç yüzyıl sonra yazılı duruma getirilebilmiş. Bütün canlılara saygıyı, ana
baba sözü dinlemeyi, doğruluğu erdem sayan Buda’nın öğretisi; kendisinden sonraki
zamanlarda manastırcılığı üretmiş. Keşişler insanları doğruluk, adalet ve merhametle
davranmaya borçlandırma görevi üstlenmiş. Manastırcılıkla birlikte gelişen misyonerlik
çabaları orta ve doğu Asya’da tüm medeniyet ve kültürlerin yayılışında en güçlü
araçlardan biri olmuş. Öğreti manevi tefekküre ancak dinç bir beden ve zihinle
ulaşılabileceği inancıyla bedeni güçlendirme egzersizleri ve ruhsal meditasyon
çalışmalarını içselleştirmiş. Budacı rahiplerin misyonerlik amacıyla vahşi doğada
yürüyerek yaptıkları tehlikeli seyahatler ve bulundukları manastırların soyguncu
haydutlara karşı güvenliği gibi hususlar onları mücadele yöntemleri konusunda
uzmanlaşmaya zorlamış. Misyoner rahipler, gittikleri bölgelerde diğer Budacı rahipleri
eğitirlerken onlardan o bölgeye ait yöresel mücadele disiplinlerini öğrenerek kendi bilgi
ve becerileri arasına katmış ve öyle yollarına devam etmiş. Asya mücadele disiplinleri
genel anlamda daha çok bu gezgin rahipler aracılığıyla sistematik bir şekilde birbirini
etkileyerek daha geniş bir alana yayılma ve gelişme imkânı bulmuş.
12
3.2. BOODHİDHARMA
Doğu Asya orijinli mücadele disiplinlerinin en çok kabul gören hikâyesi
Buda’nın bir izdeşi olan Boodhidharma (M.S. 470- 543)’ya dayandırılır. Budist
merkezlerce Boodhidharma öğretinin 28. Patriği olarak kabul edilir. Buda’dan sonra
geniş bir coğrafyada yaygınlık kazanan bu öğretiye zamanın Çin imparatorluğu büyük
ilgi gösterir. İmparator, bu mistik öğretinin içeriği ve esaslarını kaynağından öğrenmek
düşüncesiyle Boodhidharma’yı (M.S.528) Hindistan’dan Çin’e, sarayına, davet eder.
İmparator daha sonra Boodhidharma’dan Çin’de kalarak dönemin en büyük manastırı
Shaolin’e yerleşmesi ve orada Sanskritçe bilen rahiplere Budist öğretiyi Çinceye
tercüme ettirmesi görevini verir. Shaolin (Şaolin) Honan eyaletinde yanmış fakat daha
sonra yeniden ağaçlandırılmış bir ormanın içersinde kuruludur. (Çincede “yeni orman”
anlamına gelen Shaolin ismi 1350 yıl sonra 19. yüzyıl Okinawa karatesinin iki önemli
okulu “Shorin” ve “Shorei”ye de isim babalığı yapacaktır!)
Shaolin’e yerleşen Boodhidharma, çeviri işini tek tek el yazısıyla yapmakta olan
rahiplerin yaşlılık ve hareketsizlik nedeniyle yaşadıkları bedensel rahatsızlıklarına tanık
olur. Kendisinden önce münzevi bir yaşam süren bu yaşlı ve hantal rahiplerle
öğretisinin önemli bir ayağı olan bedensel çalışmaları devam ettirmesi de mümkün
değildir. O nedenle öğretiyi yaşam biçimi haline dönüştürüp geleceğe taşıyacak yepyeni
bir nesil yetiştirmeye yönelir. Bunun için bütün hayatını manastır yaşamına
vakfedebilecek fizik ve zekâ bakımından üstün ve de rahip olmaya istekli çocukları
Shaolin’e kabul edeceğini Çinli ailelere duyurur. Sabır ve direnç gerektiren testleri
aşmakta başarı gösteren az sayıda Çinli çocuk Shaolin’in manastır yaşamına kabul
edilir.
Boodhidharma Shaolin’e yerleştikten sonra gelecek zamanlarda Japon mücadele
disiplinlerini en çok etkileyecek ruhsal gelişim yöntemini, “ZEN SEKTE” öğretisini,
kurar. En pratik haliyle Zen’de yapılan her iş, her eylem kolayca bir Zen meditasyonu
haline dönüştürülür. Zen’in mücadele disiplini uygulayıcıları tarafından çok
benimsenmesinin nedeni de budur. Rutin ve bitmez tekrarlara dayanan antrenman
modelleri tamamen Zen’in bu halinden yararlanır. Çalışan, talimlerinde zihnini
tamamen boşaltır ve kendisini yarattığı o boşluğa bırakır. Burada yapılan iş ve
eylemliliğin yakıtı, evrensel enerjidir. Çalışan, boşluğa yönelen sonsuz tekrarlı
“TSUKİ” veya “GERİ” vuruşlarıyla adeta trans halindedir. Geleneksel Japon
karatesinin rutin tekrarlardan ibaret olan antrenman metodunun temel aldığı anlayış
13
budur! Karatenin “BOŞU”, “BOŞLUĞU” ifade eden iki heceli “KARA” sözcüğü de
Zen filozofisinin tam da bu eylemliliğini anlatır! Budizm’in bir çeşit tadil edilmiş hali
olarak kabul edilen Zen öğretisi her türlü kutsi sözle, kutsallık atfedilen heykel türü
sembollerden uzak duran bir felsefeye sahiptir.
3.2.1. Boodhidharma’nın Yakın Mücadele Metotlarıyla İlişkisi
Boodhidharma, vahşi doğada yaşayan hayvanların, böceklerin avlanma,
savunma ve saldırıda kullandıkları hareketleri yıllarca gözlemledikten sonra insanların
uygulayabileceği bir mücadele sistemi elde eder. Kadim Hint disiplinlerinin özel
solunum ve zihinsel yoğunlaşma teknikleriyle bütünleştirdiği bu sert ve etkin savaşçı
yöntemleri Shaolin Kung FU adıyla metodize ederek manastır yaşamının içerisine
yerleştirir. Boodhidharma’nın aynı dönemde günümüz Okinawa-Japon karatesine özgü
katalara benzer şematik dizeleri içeren “EKKİN SUTRA” isimli bir kitap yayımladığı
da günümüze kadar gelmiş söylenceler arasındadır.
3.3. ASYA MÜCADELE SİSTEMLERİ MİSTİK ÖĞRETİLERE ÖZGÜ
MÜDÜR?
Günümüzde yayımlanan birçok sinema filmi ve makalede uzak Asya mücadele
disiplinlerinin bölgesel mistik öğretileri temsil ettiği ve sadece onların içerisinde doğup
geliştiği gibi bir izlenim yaratılır. Oysa savaşçı sistemlerin mistik felsefelerle ilişkisi
sadece onların filozofilerinde kaynak bulan etik kurallarla sınırlıdır. Aksi halde biraz
karmaşık gibi duran bu ilişkiden yola çıkılarak Shaolin mücadele sisteminin tamamen
Zen’i temsil ettiğini söylemek gerekir ya da bundan Shaolin manastırının tarihteki
kuruluş ve gelişim amacının tamamen bir savaş disiplini okulu olduğu anlamı çıkar!
Uzak Asya yaşam kültürleri içerisinde gelişen mücadele disiplinlerinin tamamı
etik ve felsefi tabanlarını Budizm, Şintoizm, Taoizm, Zen-Sekte gibi mistik yapılara
dayandırdıkları doğrudur ama hiçbir mücadele disiplini bu öğretileri temsil etmez ve
salt o öğretilere özgü de değildir.
4. JAPON KARATESİNE DOĞRU
14
4.1. JAPON KARATESİNE GİDEN YOLDA OKİNAWA ADASI
Uzak Asya mücadele disiplinlerinin manastırcı geleneği Shaolin kaynaklıdır.
Shaolin’de sistemleşen tüm savaşçı yöntemler misyoner rahipler aracılığıyla çok geniş
bir coğrafyaya taşınırken o coğrafyada oluşmuş diğer savaşçı yöntemlerin yine aynı
rahipler aracılığıyla Shaolin’e dönüşü sağlanır. Yüzyıllar boyu devam eden bu döngü,
manastıra özgü mücadele sisteminin zenginleşerek gelişmesinde önemli bir dinamiktir.
Shaolin manastırını temsil etme hakkı kazanan her bir rahip aynı zamanda Shaolin’in
dış dünyayla ilişkilerini sağlayan bir kültür elçisidir. Uzak Asya coğrafyasında var olan
tüm mücadele sistemlerinin gelişmesi ve birbirine eklemlenerek yaygınlaşması onların
sayesinde gerçeklik kazanır. Shaolin’e özgü bu dinamik yapı, Shaolin’in asırlar boyunca
Uzak Asya coğrafyasını etkileyen bir kültür merkezi konumunda kalmasını sağlar.
Uzak Asya’da Shaolin’den yüzyıllar sonra savaşçı yöntemleri kendi bünyesinde
toplayan farklı özellikte bir başka merkez daha oluşur. Burası Pasifik adasında Ryu Kyu
adalar gurubunun en büyüğü olan Okinawa adasıdır. Okinawa’nın Shaolin’den farkı,
mücadele disiplinlerinin hiçbir mistik yapıya bağlı olmaksızın sırf savaşçı yanlarıyla ilgi
görmesidir. Çin ve Japon anakaraları arasında yer alan Okinawa jeostratejik önemi
nedeniyle yüzyıllarca Çin ve Japon imparatorluklarının işgaline uğramış. Adaya gelen
her işgalci güç, bir önceki yönetimin koyduğu silah taşıma ve silahsız mücadele
disiplinlerinin çalışılması yasağını devam ettirmiş. Asırlar boyu birbirine eklemlenerek
devam eden bu yasaklar ada yerlilerine özgü mücadele oyunlarını tümüyle yer altına
iterken çalışmalar ancak gizlilik içerisinde devam ettirilebilmiş. Çin’den gelen tüccarlar,
Budist misyonerler ve Çin askeri misyonuyla Okinawa’ya akan pek çok savaşçı yöntem,
Samuray soyundan gelen bir kısım ada yerlisinin, örneğin, “Anko AZATO (1827-1906)
ve Funokoshi GİGHİN (1868-1957) ailesi” kendilerine özgü teknik bilgi ve mücadele
stratejileriyle harmanlanması sonucu adına Okinawa-TE, “Okinawa’nın Eli”, denilen
özgün bir sistem ortaya çıkmış. Bu, aslında günümüz Japon karatesinin alt yapısını
hazırlayacak sistemleşmenin ilk basamağını oluşturmuş. Bir sonraki basamakta
yapıldıkları bölgelerin mücadele yöntemlerine göre kategorize edilen 3 önemli stil
gelişmiş. Bunlar, M.S.1733’te şekillenmeye başlayan “Tomari TE” M.S.1829’da
yapılanan “Shuri TE” ve M.S. 1845’te ortaya çıkan “Naha TE” dir.
“Tomari Te” Tomari şehrinin eli - Matsumura KOSAKU / 1733
“Shuri Te” Shuri şehrinin eli - Matsumura SAKON / 1829
“Naha Te” Naha şehrinin eli - S.ARAGAKİ K. HIGAONNA / 1845
15
4.1.1. Okinawa Shorin Ve Shorei Okulu
Tomari, Shuri ve Naha Te stilleri 19. yüzyıl başında teknik karakteristikleri
dikkate alınarak iki büyük okulun çatısı altında toplanmış. Bunlar;
SHORİN RYU (Şorin Ryu - Yeni orman okulu): Shaolin (Şaolin) sözcüğü
Okinawa’nın Shuri (Şuri) ve Tomari şehirlerine özgü konuşma aksanında Shorin (Şorin)
olarak telaffuz edilmesinden türetilmiş. Okinawa, Shuri ve Tomari şehirlerinde yapılan
Shuri-Te ve Tomari-Te stilleri Shorin Ryu adıyla bir okul çatısı altında toplanmış. Sert
savunma teknikleri üzerine kurulu olan bu sistem, solunumla birlikte gelişen direkt
süratli ve birleşik teknik kombinasyonlar üzerine kurgulanmış. Shorin daha çok ufak
yapılı insanlara uygunluk gösteren bir metot olarak gelişim göstermiş.
SHOREİ RYU (Şorei - Yüzyıllar boyunca sahip olduğu Ryu- Yeni orman okulu)
Shaolin sözcüğünün Okinawa’nın Naha şehrine özgü konuşma aksanından Shorei
olarak türetilmiş. Devrin iki önemli ustası Kanryo HIGAONNA (1853-1916) ve Seisho
ARAGAKİ (1840-1918)’nin kurduğu bu okulda güç ve solunum vurgusu öne
çıkarılmış. İçerik olarak iri yapılı insanlar için elverişli olan bu sistemin temel
karakteristiği yüksek duruşlar üzerinde uygulanan dairesel bloklar ve sert kontrataklara
dayandırılmış. Shorin yönteminin etkin korunma formları karşısında Shorei’nin
hareketliliği her iki sistemin avantaj ve dezavantajlarını oluşturmuş.
4.2. SAMURAİ - JUTSU VE DO
Japonya, topraklarının sadece beşte birinin tarıma elverişli olması nedeniyle,
toprak sahibi ve derebeylerin yüzlerce yıl süren çok kanlı savaşlarına sahne olmuş.
Tarihte Samurailerin ortaya çıkması ve özel savaşçı bir geleneğin kurumsallaşması da
tamamen bu toprak savaşlarından kaynaklanmış. Japonca bir fiil olan “SUBURAU”dan
türetilen SAMURAİ ismi hizmet etmek ya da hazır bulmak anlamında kullanılmış.
Yaşadığı her günü yaşayacağı son gibi karşılayan Samurailer adeta bir savaş makinesi
gibi yetiştirilmiş. İmparatoru ve efendisi için savaşmayı, ölmeyi onur saymış. 9-12.
yüzyıllar
arasında
ayrıcalıklar
kazanan
Samurailer
Japon
toplumunda
soylu
“SHİZOKU” bir sınıf olarak kabul edilmiş ve saygı görmüşler. Japon tarihinde çift kılıç
taşıma hakkı yalnızca onlara tanınmış. Savaş dönemlerinde Japonya’da oluşan bir
düzine bağımsız devlet nedeniyle Samurailer her zaman ihtiyaç duyulan bir sınıf olarak
değer görmüşler. Ancak Edo Dönemi (1615-1868) olarak tarihe geçen süreçte Shogin
Tokugawa’nın yönetimi ele alıp Japonya’yı birleştirmesiyle savaşçı becerilerin önemi
16
azalmış ve Samurailerin büyük çoğunluğu öğretmen, bürokrat ya da farklı sanat
alanlarında yaşamlarını devam ettirmeyi seçmek zorunda kalmışlar. Japon tarihine Meiji
restorasyonu olarak geçen modernleşme süreci 1868’in başlamasıyla feodal çağ sona
ermiş. Samuraylık sınıfı yasaklanarak tamamen ortadan kaldırılmış. Japonya’da iç
birliğin sağlanması ve iç savaşların büyük ölçüde sonlanmasıyla savaşçı yöntemlere
olan ilgi giderek azalmış. Yüzyıllar boyu süren iç savaşlarda ölümcül birikimler edinen
birçok Japon mücadele okulunun unutulma riski ortaya çıkmış. Savaş disiplini
uzmanları tüm savaşçı disiplinleri barışçı bir anlayışla yeniden değerlendirerek bu
kültürün felsefi ve ruhsal yanının öne çıkartılması konusunda fikir birliği oluşturmuş.
Tüm savaşçı okullar tarihin getirip önlerine bıraktığı bu değişim ve dönüşümü çaresiz
kabullenerek birikimlerini insanların kişisel gelişimlerine hizmet edecek bir anlayışla
yeniden şekillendirmişler. O tarihten sonra “JUTSU” terimi terk edilerek onun yerine
“DO” (Yol) eki kullanılmaya başlanmış. Örneğin, Bujutsu “BUDO”, Jujutsu “JUDO”,
Aikijutsu “AİKİDO” olarak tanımlanmış. Funokoshi GİGHİN’ de bu temel felsefeye
dayanarak karateyi DO eki ile bütünlemiş.
5. FUNOKOSHİ GİGHİN
5.1. ÖĞRENCİLİKTEN ÖĞRETMENLİĞE FUNOKOSHİ
Funokoshi GİGHİN karate yakın tarihinin bilinen en önemli figürlerinden
biridir. Japon Meiji imparatorluğunun modernleşme çalışmalarını başlattığı ilk yılında
(1868) Okinawa adasının başkenti Shuri’nin Yamakawacho bölgesinde doğar. Bir
Samuray ailesinin çocuğu olan Funokoshi’nin babası Samuray geleneğine bağlı iyi bir
kılıç ve Jo-Jutsu ustasıdır. Baba prematüre doğan küçük Funokoshi’yi güçlenmesi ve
geleneğe uygun eğitim alması düşüncesiyle yine kendileri gibi Samuray soyuna mensup
Anko Azato’nun karate eğitimine verir. Funokoshi’nin Samuray soyundan geliyor
olması, ayrıca Azato senseinin oğluyla sınıf arkadaşlığı, karate eğitimine kabulünde
kolaylık sağlar. Hem yasaklar hem de eğitim alacak insanların seçiminde titizlik
gösteriliyor olması nedeniyle her usta bir, en çok iki öğrenciyi çalışmalarına kabul
etmektedir. Meiji restorasyonu olarak bilinen o süreçte mücadele disiplinlerinin
çalışılması yasağı devam ettiğinden Funokoshi ancak geceleri gizlice Azato ustanın
17
evinin bahçesinde karate öğrenimi alabilmektedir. Çalışmalar Okinawa karatesinin iki
önemli ismi Anko AZATO ve Anko İTOSU ile çocukluk ve gençlik yılları boyunca
aksamadan devam eder. Eğitim karatenin fiziksel yanlarıyla birlikte ruhsal ve düşünsel
yapısıyla da ilgilidir. Uzak Asya filozofisi ve edebiyatı Funokoshi’nin karate ile birlikte
ilgiyle takip ettiği iki önemli alandır. Nitekim ileri yıllarda edindiği bu bilgileri büyük
babasından öğrendiği beş temel Çin klasiği bilgilerini de ekleyerek öğretmenlik
imtihanlarına katılır ve 1888’de Okinawa milli eğitiminde sınıf öğretmenliğine atanır.
5.2. KARATENİN MİLLİ EĞİTİME KABULÜ VE JAPONYA’YA İLK
SEYAHAT
Meiji imparatorluğunun koyduğu yasakların yumuşadığı 1901-1902 eğitim
yılında Kogashima eyalet okulları sorumlusu S.Ogawa, Funokoshi’nin okulunu ziyarete
gelir. Kendisine okulun çeşit etkinlikleri ile birlikte karate gösterisi sunulur. Bu
gösteriden çok etkilenen S.Ogawa bakanlığa yazdığı olumlu raporla karatenin milli
eğitim ders müfredatına alınmasını sağlar. 1921 yılında Amerika seyahatine hazırlanan
Japon veliaht prensi Hirohito, önce Okinawa’yı ziyaret eder. Prense Shuri kalesi büyük
salonunda karate gösterisi yapma görevi, Funokoshi’ye verilir. F.Gighin’in Okinawa’da
yaptığı çalışmalar giderek her kesimden daha çok insanın ilgisini çekmeye devam
etmektedir. Funokoshi ada karatesini daha düzenli hale getirmek amacıyla “Savaş
Sanatlarının Ruhu İçin Okinawa Birliği” adı altında bir dernek kurar. 1921 yılının
sonlarına doğru Japonya’nın başkenti Tokyo’da tertiplenen savaş sanatları festivalinde
karateyi tanıtmak amacıyla Funokoshi ve öğrencileri görevlendirilir. Okinawa dışında
pek tanınmayan bu karate gösterisi Japonya’da inanılmaz beğeni toplar. Gösteriyi
izleyen Dr. Jigaro KANO karateyi tanıtıcı bir program yapması için kendisini
Kodokan’a davet eder. Funokoshi dünya Judo merkezi Kodakan’da toplanan 100 seçkin
ismin önünde Shinken GİMA ile birlikte çok başarılı bir sunum yapar. Jigaro KANO
Funokoshi’ye Okinawa seyahatini bir süre daha ertelemesi ve hiç olmazsa birkaç katayı
kendisine öğretebileceği bir süre için Japonya da kalması ricasında bulunur.
5.2.1. Shotokan Karate ve Jigaro Kano (1860-1938)
18
Eğitimin önemine inanan bir ailenin çocuğu olarak Kobe’de dünyaya gelen
Jigaro Kano öğrenim yaşamının her aşamasını en iyi şekilde tamamladı. Japon Milli
Eğitim Bakanlığı okullarında müdürlük görevlerinde (1901-1920) bulunduktan sonra
Tokyo Yüksek Okulu başkanlığı görevine atandı. 1906-1907 yılları arasında modernize
ettiği Judo disiplininin teknik formlarını standardize etti ve Judo ders olarak Japon
kamu okul sistemine alındı. Japon sporuna birçok alanda başarılı hizmetlerde bulundu.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (CIO) ne seçilen ilk Asyalı üye sıfatıyla 1912-1936
yılları arasında CIO’da görev yaptı. Japonya Amatör Atletizm Birliği “Dai Nippon Tai İKÜ Kyokai”nin kurulmasına önderlik etti. Japon ve dünya toplumlarına verdiği barışçı
hizmetlerden ötürü birçok liyakat nişanı ödülü aldı. “Minimum çaba ile maksimum
verimlilik” esası üzerine sistemleştirdiği Judo’ya kıyafet standardı ile pedagojik bir
anlayışla “KYU” ve “DAN” sınıfları yönetmeliği getirdi. Japon mücadele disiplinlerine
birçok alanda katkı sağlayan J.Kano, Funokoshi’nin Japonya ya geldiği ilk günden
itibaren en önemli destekçisi oldu. Karatenin sistemleşmesi, Japon milli eğitim
müfredatı içerisinde kabul görmesi, basınla ilişkiler gibi konularda Funokoshi’ye her
fırsatta rehberlik yaptı. Günümüzde halen kullandığımız “KYU” ve “DAN” formasyonu
tamamen Jigaro Kano’nun karateye kazandırdığı çok başarılı bir uygulama oldu.
Sanbon Kumite, Kihon İppon Kumite gibi Yoku Soku (danışıklı) Kumite tarzı çalışma
modellerinin Shotokan müfredatı içersine girmesini sağladı. Aynı şekilde beyaz ceket
ve pantolondan oluşan karate antrenman elbiselerinin biçim ve standardizasyonu yine
J.Kano’nun karateye bir hizmeti olarak kaldı. 04.05.1938 yılında bir CIO toplantısından
dönerken seyahat ettiği gemide zatürreden hayata gözlerini yumdu. Dr. Jigaro Kano’nun
dünya insanlarına miras bıraktığı Judo, 1964 Tokyo olimpiyatlarında olimpik spor
branşı olarak tescil edildi. Asya beden kültürünün önemli bir eylemliliği olan Judo aynı
zamanda Asya kökenli ilk olimpik spor branşı oldu. Dr. Jigaro Kano evrensel kültüre ve
Japon karatesine katkılarıyla dünya spor literatürüne adını yazdırmış önemli bir isim
olarak tarihe geçti.
19
6. İLKLER VE JAPON ÜNİVERSİTELERİNDE KARATE
6.1. SHOTOKAN SEMBOLÜ VE İLK KARATE KİTAPLARI
Jigaro Kano’nun yakın dostu olan Hoan Kasugi, Kodokan’da devam eden kata
eğitiminin, başkanı olduğu Tokyo Tabata (kavak ağacı) ressamlar kulübü üyelerine de
verilmesini istiyordu. Bir süre sonra Tabata’da başlatılan İlk çalışmalarla birlikte Hoan
Kasugi ve Funokoshi arasında güçlü dostluk bağları kuruldu. O yıllarda Japonya’da
karate henüz çok yeniydi ve bu alanda hazırlanmış hiçbir basılı kaynak yoktu.
Kasugi’nin yaptığı resim çalışmaları ve sanatsal düzenlemelerle Funokoshi’nin “Ryo
Kyu Kempo” isimli ilk kitabı Bukyosho şirketi tarafından yayımlandı. Kitap dört yıl
sonra yeniden gözden geçirilerek bu kez karate teknikleri sayesinde irade gücünün
arttırılması ve kendini koruma sanatı anlamına gelen “Renten Goshin Karate Jitsu”
adıyla Kobundo şirketince yayınlandı. Funokoshi’nin öğrencileri tarafından ileri sürülen
SHOTOKAN ismini temsil edecek bir de sembole ihtiyaç vardı. Hoan Kasugi’nin
tasarlayıp çizdiği eklemli kaplan figürü “Toro No Maki”, o günden günümüze kadar
Shotokan okulunun sembolü olarak kaldı. Funokoshi’nin üçüncü ve en önemli kitabı
olan “Karate Do Kyohan” yine Kasugi’nin önemli destekleriyle yayımlandı (1936).
6.2. İLK DOJO MEİSEİ JUKU
Funokoshi, Dr. Jigaro Kano’dan gördüğü ilgi ve destekle Japonya’da kalmaya
karar verdikten sonra Tokyo Suidoboto semtinde bulunan Okinawalı öğrencilerin
kaldığı Meisei Juku yurduna yerleşti. Sadece karın tokluğu ve barınacak bir oda
karşılığında yurdun temizlik işlerini yapıyor ve boş olduğu saatlerde de konferans
salonunu dojo olarak kullanabiliyordu. Üstadın Japonya’da ilk dojosu olan Meisei
Juku’da karateye başlayan Yoshitaka Funokoshi, Gima Shinkin, Hironori Ohtsuka (daha
sonra Wado okulunu kurdu), Saigo Kichinosuke ve Takagi Masatomo gibi isimler
ileriki yıllarda karatenin gelişmesinde çok etkili oldular. 1923 yılında Tokyo’yu yerle
bir eden deprem sonrası Meisei Juku bakıma alındı. Bu yeni gelişmeyle birlikte
çalışmalar Japonya’nın önemli kılıç ustası Hiromichi Nakayama’nın dojosuna
kaydırıldı.
20
6.3. JAPON ÜNİVERSİTELERİ VE KARATE
Meisei Juku dojosunda başlayan çalışmaları pek çok Japon üniversite temsilcisi
yakinen takip ediyordu. Çok geçmeden öğretim görevlilerinin talebiyle Keio
Üniversitesi karate grubu kuruldu. 1926 Tokyo Üniversitesi ve hemen ardından 1930
yılında güncel shotokanı en üst seviyeye çıkartacak olan Takushoku Üniversitesi karate
kulübü kuruldu. Bu oluşumları Waseda, Chudo, Hitosubashi, Senshu, Shodei,
Gokushuin, Hosei, Nihotu- Mei, Nippon Tıp Koleji, Tokyo Ziraat Üniversitesi gibi iki
yüzün üzerinde kolej ve üniversite gurupları takip etti. Funokoshi’nin Japon elitiyle olan
ilişkileri Japonya’da karatenin her kesimde örgütlenerek gelişmesinde çok etkili oldu.
7. SHOTOKAN KATALARI VE KARATEDE İSİM
DEĞİŞİKLİĞİ
7.1. SHOTOKAN KATALARI
Funokoshi’nin kata eğitim metodu, “Hito Kata Sanen” prensibine dayanıyordu.
Bu metotla bir katanın gerçek anlamda öğrenilmesi ancak üç yılda mümkün olabilirdi.
Funokoshi bu anlayışla Japonya’ya geldiği ilk yıllarda sadece on altı katanın eğitim için
yeterli olacağını düşündü. Okinawa’daki yerleşik isimleriyle eğitimini verdiği bu katalar
Pinan 1-5, Naihanchin 1-3, Kushanku Dai, Kushanku Sho, Patsai, Seisan, Wanshu,
Chinte, Jitte ve Jion’dan ibaretti. Daha sonra metodun içerisinde çalışılan Okinawa
orijinli kata sayısı 40’a kadar çoğaltıldı. Ancak Funokoshi’nin ilk öğrencilerinden
Shigeru Egami’nin önerileri ve modern Shotokan okulunun oluşumuyla bu sayı 26 + 3
ile sınırlandırıldı.
7.2. KARATEDE İSİM DEĞİŞİKLİĞİ
Funokoshi’yi çalışmalarında en çok zorlayan konu, dışarıdan gelen her türlü
kültürel akıma kapalı duran muhafazakâr ve militarist Japon mantalitesidir. Buna karşı
kendisi hemen her fırsatta, her çevrede karatenin Okinawa - Japon orijinli bir mücadele
disiplini olduğu tezlerini savunur. Japoncanın karmaşık bir dil olması bazen tek bir
yazım karakterinin kullanımına bağlı olarak değişen farklı telaffuz biçimlerini meydana
21
getirebilmektedir. “TE” tekli yazı karakteriyle yeterince kolaydır “EL” ya da “ELLER”
anlamına gelir. Zorluk iki değişik harf karakterinden oluşan “KARA” sözcüğünden
kaynaklanmaktadır. Bu karakterlerden biri “BOŞLUĞU” sembolize ederken diğeri
Çin’in Tang hanedanlığı döneminde kullanıldığı biçimiyle “ÇİNLİ”yi sembolize
etmektedir. Militarist Japon anlayışının tarihten gelen Çin- Japon düşmanlığıyla karşı
durduğu bu ifade Funokoshi’nin işini zorlaştıran ciddi bir engel durumundadır.
Gerçekten de Okinawa’da yalnızca “BOŞ” u - ”BOŞLUK”u ifade eden yazı karakteri
değil, TANG hanedanlığı döneminin “ÇİNLİ” olarak anlaşılan yazı karakteri de
kullanılmaktadır. Ama Okinawa yerlilerinin bu disipline daha çok “TE” ya da
savaşçının eli anlamıyla “BUSHİ NO TE” dedikleri de bir gerçekliktir. Ayrıca
Okinawa’da yerel disiplinlere Çin’i çağrıştıran “KARA” dan çok “Naha-TE”, “ShuriTE” ve “Tomari-TE” gibi isimler verilmişti ama bunları katı Japon fanatizmine
açıklamak çok zordu. Bu katı ortamda militarist Japon anlayışını ikna edecek kalıcı bir
çalışma yapılması bir zorunluluk olmuştu. Funokoshi Keio Üniversitesi’nde bir
araştırma grubu kurarak karate teriminin Zen öğretisinin temel ilkelerine dayanarak
“KU” şeklinde okunabileceğini öne sürdü. Üstadın tartışmaya açtığı tezi, KARATE’nin
“KARA” sını Zen filozofisindeki “BOŞLUK” kavramına dayandırıyordu ve karate
sözcüğünün “Dai Nippon Kenpo Karate-DO” yani “Büyük Japon Boş El Yumruk
Metodu Yolu” olarak kullanılmasını öneriyordu. Ekim 1936 yılında Okinawa Naha’da
yayımlanan yerel Ryu Kyu Shimpo gazetesi Funokoshi’nin tezlerinin tartışılacağı bir
toplantı organize etti. Bu toplantıda bir araya gelen Yabu, Kyamu, Motobu, Miyagi ve
Hanagi gibi devrin ileri gelen karate uzmanları yaptıkları tartışmalar sonucunda öne
sürülen bu tezlerle karatenin yeni yazım ve ifade biçiminin kullanılmasını
benimsediklerini gösteren ifade beyanını imzaladılar. Böylece Funokoshi’nin başlattığı
ve birçok çevreden şiddetli tepkiler alan isim karmaşası sona erdi. Karatenin Çin’i ve
Çinliyi çağrıştıran eski yazım türü tasfiye edilerek yerine Japon’u ve Japon kültürünü
temsil eden Karate-DO ismi konuldu. Bu değişim Karate Do disiplininin Japon milli
eğitim müfredatına alınmasında da önemli bir etken oldu.
22
8. GELENEKSEL JAPON KARATE OKULLARI
8.1. JAPON KARATESİNİN DÖRT BÜYÜK GELENEKSEL OKULU
Tarihin ve uzak Asya kültürünün içerisinden yeni yollar açarak olguyu Japon
insanına kabul ettiren ve diğer Okinawa okullarının da Japon merkezli olmasına fırsat
yaratan isim hiç kuşkusuz Funokoshi GİGHİN’dir. Funokoshi 1920’li yıllardan itibaren
karatenin Japon insanının algılarına uygun bir içeriğe kavuşturulması hususunda başarılı
çalışmalar yapmıştır. Funokoshi’nin bu çabalarında başarılı olması ardından diğer
Okinawalı uzmanlar geleneksel Japon Karatesini temsil edecek okullarını Japonya’ya
taşımışlardır.
Bu okullar ileride kurulacak olan (1968-1970) Dünya Karate Federasyonu
“WKF”nin kabul ettiği 4 geleneksel Japon Karate okulu olarak dünyaya açıldılar.
23
Tode
SAKUGAWA
1733-1815
Ryu Kyu /Çin
S.ARAKAKİ
Matsumura
Matsumura SOKON
KOSAKU
1809-1899
Kanryo
HIGAONNA
1853-1915
1829-1898
Shuri -TE
Okinawa
1829
Tomari - TE
Okinawa
1733
Shorei- Ryu
Okinawa
1845
Shorin – RYU
Okinawa
1809
Shotokan Okulu
Japon
Shito - Okulu
Japon
Naha - Te
Okinawa
1845
Wado – Okulu
Japon
Şekil 1 Dört Geleneksel Japon Okulu
Goju-Ryu
Japon
24
8.1.1.Shotokan
SHOTO: Fısıldayan çam tepesi.
KAN: Ev, tepe, yüksek bir yer.
Shoto, Funokoshi’nin gençliğinde çokça yazdığı edebi şiirlerin altına attığı imza
rumuzudur. Bu rumuz zamanla Shoto’nun Okulu anlamına gelen bir isimlendirmeye
dönüşür. Tokyo - Zoshigaya’nın Toshima semtinde öğrencileri tarafından inşa edilen
(1936) dojo yine öğrencilerinin SHOTOKAN “Shoto’nun Okulu” ismini koymasıyla hiç
beklenmedik bir şekilde dünyanın en yaygın karate stilinin adı olarak kalır. Funokoshi
gerçekte böyle bir isimlendirmeye karşıdır. Ona göre karate yalnızca Karate - DO olarak
tanımlanmalıdır.
Shorin ve Shorei okullarının bir sentezi olan Shotokan metodunun temel
karakteristiğinin %10’u Shorei Ryu, yani Naha TE’ye, % 90 oranında da Shorin Ryu,
yani Shuri TE’ye, dayanır. Üçüncü oğlu Gigo tarafından üretilen “Taikyoku” isimli
formlar ile birlikte toplam 26 + 3 katası vardır.
8.1.1.1. Shotokai
JKA’nın kurulmasından çok önce oluşan “Nihon Karate-DO Shotokai”
Funokoshi’nin Öğrencileri Derneği’nin benimsediği bir Shotokan metodudur.
Funokoshi’nin “Ruh ve Beden Birliği” adını verdiği bir felsefeye sahip olan
Shotokai’de Japon gelenekçiliğine değer verilir. Shotokan tekniklerinin Aikido ile
harmanlandığı bir yöntemdir. Shotokai üyeleri karatenin kesinlikle bir mücadele
disiplini olduğunu ve belli kurallar sınırlamasıyla yarışmalarının yapılmasının bu sanatı
kısırlaştıracağını savunduklarından Japonya dışında çok tanınan bir okul değildir.
8.1.1.2. Shotokan Kataları
•
Heian 1-5
•
Tekki 1-3
•
Bassai Dai
•
Kanku Dai
•
Jion
•
Enpi
•
Bassai Sho
•
Sochin
•
Meikyo
25
•
Ji’in
•
Jitte
•
Hangetsu
•
Kanku Sho
•
Gankaku
•
Chinte
•
Nijushiho
•
Wankan
•
Gojushiho Sho
•
Gojushiho Dai
•
Unsu
26
Sakugawa TODE
1733-1815
Matsumura
SAKON
1809-1899
Anko İTOSU
1831-1916
Azato
YASUTSUNE
1828-1906
Gighin FUNOKOSHİ
1896-1957
SHOTOKAN- RYU
Yoshitaka
FUNOKOSHİ
1906-1945
SHOTOKAN
JAPAN KARATE
ASSN.
1955
Masatoshi
NAKAYAMA
1913-1987
JKA
Keinosuke ENOEDA
1935-2003
İNGİLTERE
Taiji KASE
1929-2004
FRANSA
Hakkı KOŞAR
1942TÜRKİYE
Türk Karate
Türkiye
Türkiye
Türk Karate
Türkiye
Türkiye
Türk Karate
Türkiye
Şekil 2 Shotokan Soyağacı
Türk Karate
Türkiye
Türkiye
27
8.1.2. Wado Ryu
Barışa giden yol ya da arkadaş yolunun okulu olarak isimlendirilir. Wado Ryu
okulunun kurucusu Hironori Ohtsuka (1893-1957) uzun yıllar Shindo Yoshin Jitsu adlı
bir Japon mücadele disiplini çalıştı. Shindo Yoshin okulundan 28 yaşında mezun
olduktan sonra Funokoshi’nin Meise Juku dojosunda karate çalışmalarına başladı. Kısa
süreli de olsa devrin önemli ustaları Kenwa Mabuni ve C.Motobu’dan karate dersleri
aldı. 1930’lu yıllarda yüksek ve dar duruşlar ile kısa tekniklerden oluşan Wado Ryu
okulunu kurdu. Temel felsefesini “evrensel huzurun paylaşımı” olarak belirleyen Wado
okulunun ilk dojosu 1934’te Tokyo’da açıldı. Wado okulu metot olarak %30 Shorei
Ryu, yani Naha Te, %70 Shorin Ryu, yani Shuri Te sentezine dayandırıldı. H.Ohtsuka
Wado Okulu ile dünyaya verdiği barışçı mesajlardan ötürü dönemin Hanghi
hükümetince yüksek barış madalyasıyla ödüllendirildi (1934). Hironori Ohtsuka’nın
ölümünden sonra farklı nüanslar içeren Wado stilleri doğdu. Başlangıçta 9 katanın
yeterli bulunduğu Wado okulunda bu sayı daha sonraları 16’ya çıkartıldı.
8.1.2.1. Wado Ryu Kataları
•
Pinan-Nidan
•
Pinan-Shodan
•
Pinan-Sandan
•
Pinan-Yondan
•
Pinan-Godan
•
Kushanku
•
Naifanchi
•
Chinto
•
Seishan
•
Bassai
•
Niseishi
•
Rohai
•
Jitte
•
Jion
•
Wansh
•
Separimpei
Shinzaburo
NAKAYAMA
Yoshin-Ryu Jujutsu
Gighin FUNAKOSHI
Shotokan
Şekil 3 Wado Ryu Soyağacı
Hironori OHTSUKA
1892-1982
Wado Ryu
Okulunun Kurucusu
Abe, Hidetaka
Ajari, Yoshiaki
Horiguchi, Kenichi
MEİJİ ÜNİVERSİTESİ
Suziki, Tatsuo
Tanebe, Shigetoshi
NİHON ÜNİVERSİTESİ
Bo, Hideo
Eriguchi, Ehichi
TOKYO ÜNİVERSİTESİ
28
29
8.1.3. Shito Ryu
Okinawa karatesinin iki önemli ismi Anko İtosu ve Morio Higaonna’nın isim
babalığı yaptığı Shito Ryu okulunun kurucusu Kenwa MABİNİ (1893-1957) dir.
Filozofik anlamda “Shin Gi Tai” adı verilen bir uzak Asya felsefesine sahiptir. Shito
okulu metot olarak %50 Shorei Ryu, yani Naha Te, %50 Shorin Ryu, yani Shuri Te,
sentezi üzerine kuruludur. Kenwa Mabuni Okinawa’dan Osaka’ya geldikten sonra
(1929) 4 geleneksel Japon okulunun bir ayağını oluşturan Shito okulunu kurmuştur. Bu
stil oldukça geniş bir kata müfredatına sahiptir. Zamanla bu okulun içerisinde ortaya
çıkan bölünmelerle Mabuni Ha, Seishinkai, Hayashi Ha ve Shukokai gibi önemli nüans
farklılıkları içeren okullar kurulmuştur.
8.1.3.1. Shito Ryu Kataları
•
Pinan 1-5
•
Naifanchi 1-3
•
Ten No Kata
•
Chin No Kata
•
Tensho
•
Jion
•
Jiin
•
Gojushiho
•
Sanchin
•
Saifa
•
Shisochin
•
Sanseru
•
Ishimine No Passai
•
Matsumura No Passai
•
Kururunfa
•
Sochin
•
Seisan
•
Juroku
•
Rohai Matsumura
•
Niseishi
•
Shinpa
•
Bassai Dai
•
Chinto
•
Chintei
•
•
No Rohai
Jitte
•
•
Matsukaze
Wanshu
•
•
Suparimpei (Pitchurin)
Nipaipo
•
•
Bassai Sho
Aoyagi
•
•
Kosokun
Shiho
•
Kosokun Dai
•
Myojo
•
Rohai 1-3
•
Kosokun Sho
•
Seienchin (Saipa)
•
Ananku
•
Unshu
Itosu,
Yasutsune
Shuri-Te
Higaonna,
Kanryo
Naha - Te
Şekil 4 Shito Ryu Soyağacı
Mabuni Kenwa
1887-1952
Shito-Ryu
Kurucusu
Demura, Fumio
Watanabe, Masaru Seiki Kai
Tomoyori, Takamasa KenKyu Kai
Tani, Chojiro Shuko Kai
Sawayama, Masaru Nikon Kempo
Sakagami, Ryusho Itosu Kai
Mabuni, Kanei Shito
Kuniba, Yukimori Seishin Kai
Iwata, Manza Shito Kai
Hayashi, Teruo Hayashi-Ha Shito-Ryu
30
31
8.1.4. Goju Ryu
Yumuşak - sert anlamına gelen Goju Ryu, Çinlilerin “Chuan FA” ve “Pakua
Chuan” stilleri ile Okinawa’ya özgü sert tekniklerin harmanlanmasından oluşur. Kanryo
HIGASHIONNA ve Chojun MİYAGİ, bu okulun kurucuları olarak kabul edilirler.
Japon Goju Kai okulunun kurucusu Yamogen GOCHI’nin davetiyle Okinawa’dan
Japonya’ya gelen Chojun Miyagi (1929) Kyoto Budotukan festivalinde Goju sisteminin
tanıtımını yaparak Japonya’ya yerleşir. Goju okulunun filozofik yapısı “Ying - Yang”
felsefesine dayandırılır. Goju Ryu okulunun temel karakteristiği %90 Shorei Ryu Naha Te, %10 Shorin Ryu - Shuri Te temelleri üzerine kuruludur. Eğitim müfredatında
toplam 12 kata yer alır.
8.1.4.1. Goju Ryu Kataları
•
Sanchin
•
Geki Sai Dai Ni
•
Saifa
•
Seiyunchin
•
Shisochin
•
Sanseru
•
Sepai
•
Kururunfa
•
Sesan
•
Suparinpei
•
Tensho
Goju-Ryu Kurucusu
1888-1953
Miyagi CHOJUN
Şekil 5 Goju Ryu Soyağacı
Seigo, Tada
Kisaki, Tomoharu
Uchiage, Kenzıo
Ujita, Shozo
So, Meichu
Yamaguchi, Gogen
RITSUMEIKAN ÜNİVERSİTESİ
Higa, Seiko
Yagi, Meitoku
Miyagi, Yasuhichi
Miyazato, Ehichi
Iwai, Toru
Yamaguchi, Gosei
Izumikawa, Kanki
32
33
9. GELENEKSELLİĞİ İRDELEYEN FAKTÖRLER VE
ÜSTÜNLÜK ARAYIŞI
9.1. DÖRT GELENEKSEL JAPON KARATE OKULUNDAN HANGİSİ
DİĞERİNDEN ÜSTÜN?
Her okulun karakteristik yapısı, o okulun Shorin ve Shorei metodundan hangi
yüzdeyle yararlandığına bakılarak kolayca anlaşılır. Kimisi yüksek duruşlar üzerinde
gelişen kısa hücum ya da savunma tekniklerine dayanır. Kimisi derin duruşlar üzerinde
hızla gelişen uzun atak ya da savunmalara dayanır. Ama her ne olursa olsun tüm
geleneksel okullar, içlerine aldıkları Shorin ve Shorei yüzdeleriyle birlikte birbirlerine
bağlılıklarını sürdürürler. Geleneksel okulların olmazsa olmazı olan kataların her
birinde hareket dizeleri pratik olarak Shorin ve Shorei karakterini yansıtan bileşik
özellikler gösterir. Bu kataların hareket ritmi, güç vurgusu, duruş derinliği gibi
unsurlarında farklılıklar olsa da toplamda hepsi aynı kökten beslenen ulu bir ağacın
dallarına benzerler. Amaç ve yol aynıdır, farklı olan sadece yorumdur. O nedenle hiçbir
okul tek başına karatenin bütününü ifade etmeye yetmez.
9.2. GELENEKSEL KARATE NEDİR?
Suezawa Hideeki, Japon Jo disiplininin önemli bir üstadıdır. S.Hideeki son 50
yıl içerisinde adeta matruşkalar gibi birbiri içersinden çıkan, temelsiz ve eklektik
mücadele disiplinlerine olan tepkisini şu sözlerle ifade eder:
“Bir ağaç ne kadar kalın gövdeye ve ne kadar güzel çiçeklere sahip olursa olsun
onu toprağa sıkı sıkıya bağlayan kökleri olmazsa ayakta durması imkânsızdır.”
Gerçekten de dünyanın hemen her yerini saran son derece ticari ve alt yapısı
tartışmalı stillerin artık stil kirliliği boyutunda etrafımızda yer aldığı görülmektedir.
Bunların çoğu tanık olduğumuz gibi kurucularının ölümü, hatta hafifçe yaşlanmasıyla
bile yok olup gitmektedir. Ama geleneksel olan, kökleri derinlerde bulunan okullar
yüzyıllar öncesine dayanan gelenekleriyle geleceğe uzanan yolda kültürel varlıklarını
devam ettirmektedir.
34
9.2.1. Gelenekselliği Belirleyen Unsurlar Nelerdir?
1. Okulun tarihsel anlamda soy ağacı açık olmalı.
2. Okulun temel karakteristiğini oluşturan ve günümüze taşıyan ustalarının
kimlikleri kronolojik olarak açık olmalı.
3. Okulu diğer okullardan ayıran temel ve karakteristik bütünlükler net olmalı.
4. Okulun kataları ile teknik karakteristiği bütünlük göstermeli.
5. Okulun kataları tarihsel kökleriyle geleneksellik tanımına uyumlu olmalı.
35
MEISEI JUKU DOJO 1922-1939
Funakoshi, Yoshitaka
Gima, Shinkin
Ohtsuka, Hironori (Wado-Ryu)
Saigo, Kichinosuke
Takagi, Masatomo
TAKUSHOKU ÜNİVERSİTESİ
Miyata, Minoru
Nakayama, Masatoshi
Nishiyama, Hidetaka
Okazaki, Teruyuki
Kugiyama, Sachio
Yoshida, Motoo
Gighin
FUNAKOSHI
HITOSUBASHI ÜNİVERSİTESİ
Kosaka, Zentaro
HOSEİ ÜNİVERSİTESİ
Itoh, Kimio
Ozawa, Osamu
J
K
A
Kase, Taji
SHOTOKAN DOJO 1939-1945
Sugiura, Motokuni
Hironishi, Genshin
Higuchi, Kunio
WASEDA ÜNİVERSİTESİ
Noguchi, Hitoshi
Egami, Shigenu
Ohshima, Tsutomu
Yaguchi, Yutaka
Mori, Masataka
Kisaka, Katsuya
Koyama, Shojiro
Mikami, Takayuki
Kanazawa, Hirokazu
Enoeda, Keinosuke
Shirai, Hiroshi
Ochi, Hideki
Miyazaki, Satoshi
Okamato, Hideki
SENSHU ÜNİVERSİTESİ
KEIO ÜNİVERSİTESİ
Obata, Isao
Ito, Shuntaro
Takagi, Fusajiro
Asai, Tetsuhiko
Moritaka, Shinji
Sugano, Jun
Naka, Takashi
Shoji, Hiroshi
Nishimura, Susumo
Yamaguchi, Toru
S
H
O
T
O
K
A
I
Şekil 6 Shotokan Karate-Do Ailesi
Harada Mitsusuke
36
10. JAPON KARATESİNİN BATIYA AÇILMASI FİKRİ VE
JKA
10.1. KARATENİN SAĞLIKLI YAŞAM METODU OLARAK BATIYA
AÇILMASI FİKRİ
Japonya’nın birçok cepheden girdiği Pasifik Savaşı 1945 yazının sonlarında
bitirildiğinde Funokoshi’nin dojosu yıkılmış, yüzlerce elit öğrencisi de bu savaşta
hayatını kaybetmiştir. Japonya bütünüyle Amerikan askerlerinin işgali altındadır.
Geçmişte Japon imparatorluklarınca mücadele disiplinlerine konulan çalışma yasakları
bu kez Amerikan işkâl kuvvetleri komutanlığınca geri getirilmiştir. Yasaklar 1950 yılına
doğru gevşetilir. Amerikan askerlerinden karate eğitimi alma konusunda istekler
oluşmaya başlar. Kısa bir süre sonra Cıba Amerikan askeri hava üssünden karateyi
tanıtıcı bir gösterisi programı hazırlanması talebi gelir. Üstadın, öğrencileri olan Isao
Obata, Toshio Kamata ve Masatoshi Nakayama ile birlikte yaptığı kata gösterisi
sanılandan çok daha büyük ilgi görür ve hemen o günlerde bir Amerikalı gazetecinin
Funokoshi’yle görüşme teklifi iletilir. Görüşme samimi bir ortamda geçer. Gazeteci,
üstada Japonya’da bir savaş sanatı olarak kabul edilen bu disiplinin restore edilerek
sportif bir düzenleme ile yeniden yorumlanması halinde Amerika’da çok tutulan bir
sağlıklı yaşam metodu olabileceğini söyler. Funokoshi ile Amerikalı gazeteci arasında
gelişen bu samimi sohbet, bir anlamda karate kültürünün Japonya sınırları dışına
taşınma zamanının işaret fişeği olacaktır.
10.2. JKA “JAPON KARATE ASSOSOCIATION”
Savaşla birlikte Japonya’nın birçok yerine dağılmış bulunan Funokoshi’nin
öğrencileri ve üniversite kulüpleri yeniden üstadın etrafında toplanmaya başlar.
Savaştan arda kalan yaraları yavaş yavaş sarmayı beceren Japonlar bu kez daha
organize, daha büyük ve bütün ülkeyi kapsayan kurumsal bir Shotokan yapısı
oluşturulması fikrini masaya getirirler. 1955 yılında sadece Japonya değil, tüm dünya
insanlarına bu özgün kültürü taşıyacak Japonya’nın ve dünyanın ilk ve en önemli karate
kurumu “Nihon Karate-DO Kyokai (JKA)” kurulur. Başkanlığını Japonya’nın soylu
ailelerinden Rachinosuku Saigo’nun üstlendiği JKA’da genel sekreterlik görevi
Masamoto Takagi’ye verilir. Masatoshi Nakayama merkez dojoda günlük dersleri
37
yürütürken eğitim kurulu Hideteka Nishiyama’ya teslim edilir. JKA örgütlenmesi
Tokyo, Hokkaido ve Kansai şehirleri olmak üzere üç ana bölgeye oturtulur. Görevliler
maaşa bağlanır. Çok geçmeden JKA içerisinde Japonların kendi sosyokültürel
algılarıyla uyuşmayan gelişmelerden ötürü tartışmalar yaşanmaya başlar. Örneğin; JKA
görevlilerinin maaşa bağlanması ya da seçkin üniversiteler arasında başlayan daha iyilik
iddiaları veya bazı senseilerin dojolarının reklamını yapan afişler bastırmaları gibi
konular itiraz nedenidir. Birçok insan Karate-Do’nun bir tüketim malzemesi gibi sahaya
sürüldüğünü iddia ederek Japon Karate Birliği “JKA”dan kopar.
11. İLK KURALLI KUMİTE KARŞILAŞMALARI, DÜNYAYA
AÇILAN KÜLTÜR KARATE DO VE FAJKO’NUN
KURULUŞU
11.1. İLK KURALLI KUMİTE KARŞILAŞMALARINA DOĞRU
Japonya’da 1936’dan itibaren dojoların ya da kişilerin üstünlüklerini sergilemek
amacıyla gizli gizli serbest kumite karşılaşmaları yaptıkları birçok insan tarafından
bilinmektedir. Kuralsız yapılan bu karşılaşmaların bolca sakatlanma ve yaralanmalarla
sonuçlandığı bir gerçektir. Bu soruna bir çözüm üretmek için Tokushoku Üniversitesi
sorumluları bir dizi toplantılar yaparlar. Çözüm önerileri arasında en akla yakın olanı,
üretilecek puantaj sistemiyle sportif kumite karşılaşmalarına resmiyet kazandırılmasıdır.
Ancak bunun için Funokoshi’nin onayının alınması gerekmektedir. JKA’nın iki elit
ismi, Masatoshi Nakayama ve Hideteka Nishiyama, üstadı ikna etmekle görevlendirilir.
Funokoshi bu gelişmeye başından itibaren karşıdır. Çünkü insana egosunu kontrol
etmeyi öğretme amaçlı bu kişisel gelişim yolunun yüksek ego gerektiren yarışma
karakteriyle sahaya sürülmesini doğru bulmamaktadır. Yarışma anlayışının KarateDo’nun ruhuna zarar vereceğini söyler. Bütün bunlara rağmen M. Nakayama ve
Hideteka Nishiyama’nın ısrarlı gerekçelerine nezaketen “BİR KERE DENEYİP
GÖRELİM” çekincesiyle kabul eder. Yarışma kuralları ile puantaj sisteminin
belirlenmesi işi JKA eğitim kurulları başkanı Hideteka Nishiyama’ya verilir. 1956’da
16 maddelik bir doküman haline getirilen kumite yarışma kuralları, bir yıl sonra
38
yapılacak Japonya şampiyonasına hazırlanmaları için tüm dojo ve kulüplere deklere
edilir.
11.2. DÜNYAYA AÇILAN YENİ KÜLTÜR KARATE-DO
Amerika ve Japonya arasında imzalanan barış anlaşması ile birlikte Funokoshi
tasarladığı yeni projesini hayata geçirmeye yönelir. Yetiştirdiği elit öğrencilerini
yurtdışına gönderip bu kültürün Japonya dışında dünya insanlarına ulaşmasını
sağlamayı hedeflemektedir. Kaliforniya Üniversitesine ekonomi alanında okumak üzere
giden (1955) “JKA 3.Dan Tsutomu Oshima” Amerika’da eğitim yaşamıyla birlikte
karate çalışmalarını da başlatır. Hideteka Nishiyama hemen ardından Amerika’ya giden
ikinci isim olur. Daha sonra Teruyuki Okazaki Filedelfiya’ya, Kisaka Katsuya New
Jersey’e, Koyam Shojiro Arizona’ya, Mikami Takayuki Louisiana’ya, Takashino
Shigeru Florida’ya, Yaguchi Yutaka Colorado’ya, Sugiyama Shojiro İllnois’e, Mori
Masaka New York’a gelerek JKA çalışma ve organizasyonlarını Amerika’ya taşırlar.
Bu süreçte JKA organizasyonu Avrupa’da karateyi tanıtıcı bir dizi turneler düzenler.
Karatenin Avrupa’da gördüğü ilgi ile Keinosuke Enoeda, Masao Kawazoe ve Shiro
Asano İngiltere’ye; Hideki Ochi, Akio Nagai Almanya’ya; Hiroshi Shirai ve Naito
Takeshi İtalya’ya; Taiji Kâse Fransa’ya; Miyazaki Satoshi Belçika’ya; Sugimura Koichi
İsviçre’ye; Fujinaga Yasuyuki Avusturya’ya; Aoki Osamu İspanya’ya ve Odake Tetsuo
Yunanistan’a yerleşir. Amerika ve Avrupa’da JKA çalışma ve organizasyonu hızla
kendi kurumsallığını oluşturur. Orta Doğu ve Afrika kıtasını örgütlemek üzere Hideki
Okomoto görevlendirilir. Okomoto JKA’yı temsilen Mısır’ın başkenti Kahire’ye
yerleşir.
11.3. FAJKO - 1964 “FEDERAL AMATÖR JAPON KARATE
ORGANİZASYONU”
JKA kurumsal bir yapı olarak tüm Japonya kamu kurum ve kuruluşlarında
Shotokan metodunun çalışıldığı kulüpleşmeler yarattı. Bununla da yetinmeyerek 1957
yılında ilk kurallı karate (kumite) karşılaşmalarını gerçekleştirdi. 1955 yılından itibaren
Japon karatesini Avrupa ve Amerika’ya taşıyarak uluslararası JKA tipi yeni bir
örgütlenme anlayışını başarıyla devam ettirmeye yöneldi. Shotokan okulunun ürünü
olan bu organizasyonun dışında çok zayıf kalan diğer Japon karate okulları, kendi
39
yöntemlerinin gelişimine fırsat yaratacak ayrı bir örgütsel yapı oluşturma arayışına
girdiler. Özellikle Japon Goju Kai’nin kurucusu Yamogen Gochi önderliğinde tüm
karate stillerini kapsayan FAJKO kuruldu. FAJKO, kurulduğu 1964 yılından itibaren
Goju Ryu, Shito Ryu, Wado Ryu ve Shotokan okulunu bir çatı altında toplayan
federasyonel bir kurum oldu. Daha sonraki yıllarda kurulan Japon Karate Federasyonu
(JKF) FAJKO’nun görevlerini üstlendi.
12. İLK ULUSLARARASI KARATE KURUMLARI VE
ŞAMPİYONALARI
12.1. İLK KITA (AVRUPA) KARATE KURUMU “UEK” VE İLK
ULUSLARARASI KARATE (KUMİTE) ŞAMPİYONASI
Japon karatesinin ilk büyük kurumu Japon Karate Birliği (JKA -1955)’dir.
1955’li yıllardan itibaren başta Amerika ve Avrupa kıtasında olmak üzere pek çok
ülkede karate çalışmalarını başlatan bu kurumun elit eğitici kadroları gittikleri her
ülkede JKA örgütünü bir dünya karate örgütü olarak işletimde tutmaya çalıştılar.
Muhafazakâr Japon mantalitesi üzerine yapılanan bu modelin başından itibaren dünya
insanlarını sportif bir çatı altında toplamak gibi bir amaç ve misyonu olmadı. Onlar
karatenin teknik kısmını batıya, batılılara öğretirken diğer spor dallarında olduğu gibi
ulusal ve uluslar arası sportif örgütlenme işi batılılara kaldı. Buna rağmen 1950-60
arasında Japonya dışında hiçbir ulusal ya da uluslararası sportif karate örgütü olmasa da
yüz binlerce Batılı, Japonlara özgü bu yeni ve özgün kültürü öğrenmek üzere dojoları
doldurmaya devam etti. Oysa ülkeden ülkeye plansız, kuralsız ve örgütsüz bir şekilde
büyüyen bu akımın, bu yeni oluşumun bir an önce bütün insanlığın kolayca ulaşıp
yararlanabileceği evrensel bir dile kavuşturulması gerekti. Ve ilk adım Batı’da yaşayan
en yüksek danlı karate antrenörü Fransız Henry Plee’nin dojosu Franccais’te atıldı.
H.Plee, aynı zamanda genç bir hukuk öğrencisi ve Fransa Judo Karate Federasyonu
üyesi olan Jack Delcourt başkanlığında Avrupa Karate Birliği (UEK)’nin kurulması
çalışmalarına önderlik etti. UEK spor karatenin ve dünya karate federasyonunun temel
taşlarını döşeyecek ilk önemli organizasyon olarak 1963 yılında kuruldu. 1961-1963
arasında Avrupa’da bilinen federasyon sayısı sadece yediydi. J.Delcourt bu ülkelerle
40
sıkı bir iletişim ve iş birliği geliştirdi. İlki 15 Aralık 1963, ikincisi 24 Mayıs 1964 ve
üçüncüsü 21 Kasım 1965 olmak üzere Paris’te UEK’in üç önemli Avrupa karate
kongresi gerçekleştirildi. Ülkeden ülkeye dağınıklık gösteren organizasyonlara bir
düzen getirmek için ülkelere kendi milli Judo federasyonlarına bağlanmaları çağrısı
yapıldı. Japon teknik adamlarının da desteği alınarak birçok farklı stili kabul edilebilir
bir anlayış etrafında toplayacak yarışma kuralları çerçevesi oluşturuldu. Bu kurallar
aslında JKA’nın denenmiş yarışma kurallarından başka bir yenilik taşımıyordu. Nihayet
7 Mayıs 1966 Paris’te ilk Avrupa karate (büyük erkek kumite) şampiyonası yapıldı. Bu
aynı zamanda karate tarihine geçecek ilk uluslararası karate şampiyonası oldu. Sıklet
ayrımı ve koruyucu kullanımı olmayan bu karşılaşmalar özellikle yüz bölgesine yapılan
kontaklardan ötürü çok sert geçti. İnsan sağlığını dikkate alan sportif kuralların ne kadar
önemli olduğu bu ilk organizasyonla birlikte kesinlik kazandı. Aynı yıl Tokyo
Olimpiyatlarında, Judo olimpik bir branş olarak tatemilerini kuruyordu! İkinci Avrupa
karate şampiyonası (büyük erkek kumite) 5-6 Mayıs 1967 Londra Kristal Palas
tesislerinde gerçekleşti. Aynı sertlikler burada da yaşandı. Ülke delegasyonlarının
yaptığı analizlerin kimine göre sertlik hareketin doğasında vardı, kimi kuralların
yeterince işletilemediğini savunuyordu, kimi de kuralların yetersizliğini öne sürüyordu.
Ama gerçek olan o ki 1966’da ilk Avrupa karate şampiyonası ile başlayan bu tartışma
günümüze kadar hiç bitmedi. Sporcu sağlığını öne çıkartıp onları güvenli bir koruyucu
şemsiye altında tutarak yarıştıracak kural ve koruyucu materyal arayışları o gün vardı ve
ondan sonraki tüm zamanlarda da varlığını sürdürdü.
12.2. İLK DÜNYA KARATE KURUMLARI “UIK”, “WUKO” VE İLK
DÜNYA ŞAMPİYONASI
Uluslararası ilk karate kurumu olan Avrupa Karate Birliği “UEK” her yıl bir
başka ülkede düzenli olarak yarışmalarını ve kongrelerini devam ettirdi. Bu süreçte
karate neredeyse tüm kıtalara yayılmış ve Avrupa dışında birçok ülkede milli
federasyonların oluşabileceği potansiyeller oluşmuştu. Bu gelişmenin farkında olan
Avrupa Karate Birliği sahip olduğu kurumsal yapıyı tüm kıtalarda yaygınlaştırmak
amacıyla J.Delcourt başkanlığında Uluslararası Karate Birliği (UIK-1968)’ni kurdu.
UIK yönetimi 1970 yılında ilk dünya karate şampiyonasının Fransa Paris’te yapılması
kararını aldı. Batının dünya karatesini örgütleme konusunda öne çıkışı Japon Karate
Federasyonunda rahatsızlık yarattı. FAJKO başkanı Ryoichi Sasakawa en azından
41
prestij nedeniyle Japonya tarafından bunun kabul edilemez olduğunu J.Delcourt ve UIK
kurullarına bildirdi. R.Sasakawa’ya sorunun çözümü için bir toplantı önerisi iletildi.
Paris Intercontinantal Otel’de tertip edilen toplantıya Sasakawa, Japonya’nın Fransa
büyük elçisi Mr. Hatori ile birlikte katıldı. Tüm farklı bakış noktalarının masaya
yatırıldığı birbiri ardına gelen toplantılar beklenilenin aksine tam bir diplomatik
olgunlukla tamamlandı. Her iki başkan adayı da başkanlık makamına birbirlerini
önerme centilmenliğini sergilediler. Bu tarihi toplantıdan UIK’in fes edilmesi yerine
J.Delcourt’un başkanlığında Dünya Karate Birliği Organizasyonu “WUKO”nun
kurulması kararı çıktı. WUKO ilk dünya karate şampiyonasını 13 Ekim 1970 tarihinde
33 ülkenin katılımıyla karatenin ana vatanı Japonya-Tokyo’da gerçekleştirdi. İlk
kongresini de Tokyo’da yapan WUKO, ikinci dünya şampiyonası kararını Fransa Paris
olarak açıkladı. 21.4.1972 Fransa Paris’te yapılan 2. Dünya Karate şampiyonasında
yenilgiye uğrayan JKA takımı WUKO hakemlik kurallarına şiddetli eleştiriler
yönelterek şampiyonadan çekildi. Bu dünya karatesi için yeni ve sorunlu bir dönem
demekti.
12.3. İKİ BAŞLI DÜNYA KARATE FEDERASYONUNA DOĞRU:
WUKO VE IAKF
JKA kurulları aynı yıl kendi karate anlayışlarını devam ettirecek organizasyonu
yani Uluslararası Amatör Karate Federasyonu (IAKF)’nu kurdu. Dünya karatesi daha
yolun başında ikiye ayrıldı ve birbirine rakip “WUKO” ve “IAKF” ile tanıştı. Bazı ülke
federasyonları WUKO üyeliklerini devam ettirirken bazıları IAKF’ye geçiş yaptı.
Amerika 1975 yılında WUKO’nun üçüncü, IAKF’nin ise birinci dünya şampiyonalarına
ev sahipliği yaptı. Spor karateyi olimpik kulvara taşıma hedefiyle yola çıkan WUKO
yönetimi, uluslararası olimpik komite (IOC) nin bir alt kuruluşu olup olimpik olmayan
branşları gözlem altına alan uluslararası spor federasyonları genel asamblesi GAISF’e
1976 yılında kaydını yaptırdı. IAKF yönetimi de aynı yolu izlemekte gecikmedi. Her iki
federasyon da karateyi kendilerinin en iyi temsil ettiğini savunuyordu. 9 yıl boyunca
IAKF ve WUKO’nun örgütlenme modellerini ve evrensel sportif algıyı uluslararası
organizasyonlara taşıyış biçimlerini takip eden GAISF müfettişleri nihayet 1985 yılında
WUKO’nun evrensel sportif değerlere daha yatkın olduğunu IOC’ye rapor etti ve
WUKO dünya olimpik komitesinin gündemine alındı (1985). Böylece IAKF kurum
olarak kendisini fes etti. IAKF’e üye pek çok milli federasyon (bunların içinde Türkiye
42
de var) üyeliklerini WUKO’ya geçirdi. IAKF yeni bir yapılanmaya giderek aynı yıl
uluslararası geleneksel karate federasyonu “ITKF” adıyla sahaya indi. IAKF’nin
GAISF’ye olan müracaatını 1986 yılında yenileyen ITKF bir kez daha WUKO’nun
dünya spor karatesini en iyi temsil eden kurum olduğunun raporlanmasıyla reddedildi.
ITKF avukatları merkezi İsviçre’nin başkenti Lozan’da bulunan uluslararası spor
mahkemesine hem IOC hem de WUKO hakkında dava açtı. Mahkeme yaptığı
incelemelere göre IOC’nin ve WUKO’nun dünya sporu ve karatesi üzerinde ayrım
yapmayan evrensel değerlere sahip iki kuruluş olduğunu gördüklerini söyleyerek (1989)
bu davayı reddetti. CIO’nun katı kuralları, ikiye üçe ayrılmış spor dallarının olimpik
olmasına imkân vermediğinden ITKF ve WUKO’nun işbirliği yapmaları ve tek çatı
altında toplanmaları gerekiyordu. WUKO yönetimi bu birleşmenin gerçekleşebilmesi
için ITKF yönetimiyle bir protokol imzaladı ve ilk olarak ITKF’nin Hiroşima’da
organize ettiği Asya oyunlarına katılma kararı aldı (1996). Ancak yapılan tüm çabalar
sonuç getirmedi ve dünya karatesini bir çatı altında toplayacak birleşme hiçbir zaman
gerçekleştirilemedi. Bununla birlikte önce IAKF, ardından ITKF’nin savunduğu
geleneksel karate anlayışı 1950-1985 arasındaki yükselişini koruyamadı. WUKO
yönetimi, ortaya çıkan mevcut pozisyonları değerlendirerek 1993 yılında yeni bir
teşkilatlanma modeline geçti. WUKO’nun kıta ve dünya organizasyonları, federasyon
olarak yenilendi. WUKO fes edilerek WKF yani “Dünya Karate Federasyonu”na
dönüştü. 1998 yılına gelindiğinde iki milyon doları aşan fonları kötü kullanmak savıyla
Fransız hükümeti tarafından hakkında soruşturma açılan Jack Delcourt (1938-2011) 30
yıl süren WKF başkanlık makamını İspanyol Espinos’a teslim etti.
12.4. IAKF VE ITKF BAĞLAMINDA GELENEKSEL KARATENİN
SPORTİF KİMLİK ARAYIŞI
1972 Paris 2. Dünya Karate Şampiyonasında yenilgiye uğrayan JKA ekibi
yarışma kurallarına itiraz ederek hem karşılaşmalardan hem de WUKO’dan çekilir.
Daha sonra JKA kurmaylarınca yapılan toplantılarda Japon mantalitesine uyumlu kural
ve yönetmelikleri esas alan, WUKO’ya alternatif yeni bir Dünya Karate Federasyonu
kurulması kararı alınır. Yeni kurulacak federasyonun başkanlığına Hideteka Nishiyama
önerilir. H.Nishiyama JKA’nın ilk kurulduğu yıllarda hem Tokyo kolej dojoları
sorumlusu hem de JKA eğitim kurulları başkanlığı görevlerinde bulunmuş gözde
Shotokan eğitmenlerinden biridir. Bu kez Amerika merkezli IAKF (Uluslararası Amatör
43
Karate Federasyonu) başkanlığını üstlenir. IAKF, içerisinde Shotokan adı geçmese de
kurucuları ve içyapısıyla JKA tabanlı muhafazakâr bir dünya Shotokan federasyonu
olarak doğar. Yani IAKF bir bakıma JKA’nın Amerika’ya taşınmış uluslararası bir
versiyonu olarak hayata geçirilir. IAKF’nin Japon modelini esas alan örgüt modeli,
gerçekte Japon orijinli diğer üç geleneksel Japon karate okulunu kapsamayacak kadar
zayıftır. Onlardan sadece kendi yönetmelik ve kurallarına uyum sağlamalarını bekler.
Dahası IAKF’nin Batının sportif değerleriyle örtüşen, Batı kültürünün sindirebileceği
kurallar geliştirememesi de ayrı bir sorundur. Burada da evrensel algıyı yok sayarak
yerel bir kültürü dünya insanlarının olduğu gibi benimsemelerini beklerler. IAKF
kumite yarışmalarında hiçbir koruyucu, donanım kullanılmaz; ancak ileriki yıllarda
sadece hafif bir süngerle beslenmiş basit bir bez eldiven kullanımı yeterli bulunur. Genç
ve büyük erkekler kategorilerinde yapılan karşılaşmalar üç sıklete ayrılır. Koruyucu
donanım eksikliğine bir de yarışmacılar arasındaki kilo farklılıkları eklenince
karşılaşmalar istenmeyen temaslarla birlikte ciddi sakatlanmalarla sonuçlanmaktadır.
Oysa spor evrensel amaçlara hizmet eden, insan sağlığını dikkate alan kurallarla
yapıldığında anlam kazanan bir eylemliliktir. Hele de savunma ve saldırı kökenli
disiplinler sportif bir kimlik yüklenerek sahaya iniyorsa bu konuda çok daha titiz
olunması zorunluluktur. IAKF’de yarışmalar iki dakika ve bir tam puan sistemine göre
düzenlenir. Geleneksel anlayışın ürünü olan bir tam puan “İPPON” kriteri Samurailere
özgü “İKKENHİSATSU” prensibinden elde edilmiştir. Kılıç kınından çıktığında tek
hamle şansı vardır, iki taraftan biri mutlaka ölür. Bunun için yarışmalarda tek puan
kriteri kullanılır. IAKF’nin Japon yerel kültürüne özgü bir prensibe evrensel ve sportif
amaçlar yükleme çabası, batının sportif kriterlerine uyum sağlayamaz. Çünkü bu kriter;
yarışmacıları çok kısıtlayan, atletik performanslarını ve becerilerini kullanmalarına
olanak tanımayan, sürprizlere açık, zorlayıcı ve statik bir yapı ortaya çıkartmaktadır.
Oysa spor karatede beklenen, sporcunun mental ve fiziksel becerilerini sonuna kadar
tatemiye yansıtma şansı verilmesidir. IAKF bu ve buna benzer nedenlerden misyonunu
ITKF (Uluslararası Geleneksel Karate Federasyonu)’ye devretmiş, ancak misyon aynı
olunca ITKF de evrensel platforma karateyi taşıma iradesini gösterememiştir.
Geleneksel karateyi savunan IAKF-ITKF örgütlerinin değişime karşı geliştirdikleri
direnç, onları evrensel spor algısının dışına itmiş; IAKF ve ITKF adeta yerel bir
kültürün temsilcileri gibi orta yerde kalmışlardır. Batı mantalitesinin örgütlediği “UIK”,
“WUKO” ve “WKF” ise evrensel algıyı öne çıkartarak olimpizm anlayışını kendisine
temel almış ve spor karateyi olimpiyatlara taşıma misyonunu üstlenmiştir.
44
13. JAPON VE BATI TOPLUMLARININ KÜLTÜREL
FARKLILIKLARI
13.1. JAPON TOPLUMU
•
Japon toplumu toplum çıkarı adına birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için
felsefesiyle kişiden her türlü özveriyi bekleyen ahlak anlayışına sahiptir.
•
Japonya’da kişilerin değer ölçüsü topluma yararlılıklarıyla orantılıdır.
•
Japon insanının her davranışı toplumun çıkarlarına hizmet etmelidir.
•
BEN değil BİZ kültürü ön plandadır.
•
Kişinin yetenek ve nitelikleri ne kadar iyi olursa olsun ölçü onun topluma
yararlılığıdır.
•
Kişinin nitelik ve yeteneklerinin, başarılarının toplumdan kaynaklandığına
inanılır.
•
Kişilerin düşündükleri şeyler ve durumlar karşısındaki davranışları birbirinin
aynısı olmasa da benzer (homojen)dir.
•
Japonya’da yerleşmiş bir gelenek vardır: Sosyal statüsü ne olursa olsun aile reisi
önemli bir konu olduğunda, üzerinde konuşulup karara varmak üzere aile
meclisini toplar. Bu hiyerarşik gelenek aile ve iş ortamında da geçerlidir.
•
Belli çalışma ahlakı ve kurallarına göre hareket ederler.
•
Yaşlılarına çok önem verirler. Bu zaman zaman Batı tarzı organizasyonlarda
kavram kargaşası yaratabilen bir durumdur. Örneğin; bir karate müsabakasının
eksper hakemi görevli olduğu tatemide kendisinden dan ve yaş olarak daha
ileride olan bir başka Japon hakemi geleneği gereği uyaramaması gibi!
•
Gittikleri yerlerde ülkelerinde geliştirdikleri tarzı taklit etmek yerine işlerini
bulundukları yerin tarzına göre düzenlerlerken farklılıklar içinde aynılıkları
koruma prensibiyle hareket ederler. Örneğin; IAKF’nin Japon’a, Japonya’ya
özgü kurallarla Batı tarzı örgütlenme modeli geliştirmeye çalışması gibi!
45
13.2. BATI TOPLUMU
•
Batıda Japonların tersine bireysellik ön plandadır.
•
Önemli olan kişinin kendisi ve kendi başarısıdır.
•
Kişinin niteliklerinin, yeteneklerinin ve başarılarının yalnızca bireyden
kaynaklandığına inanılır.
•
Birey bireysel bir tutumla risk alma ve rekabet etmeye özendirilir.
•
Kişi toplum için değil, kendisi için başarmaya, en dipten en üste çıkmaya
teşvik edilir.
•
Batı toplumu son derece birbirinden bağımsız işlev, değer ve nitelikler
içeren hetorejenliğe sahiptir; çok farklı inançlar, fikirler, düşünceler ve
değer yargıları aynı toplum içinde görülebilir.
•
Japon
ve
Batılı
sistemler
arasında
en
önemli
fark
insanlık
görüşlerindedir. Doğu, insanları iyi ve güvenilir olarak görürken, Batı
onu kötü ve güvenilmez olarak işaretler.
•
Japon yaşlıya değer verirken Batı, genci öne çıkartır.
•
Batı iş hayatında kişisel duygulara yer yoktur, kurum kültürü her şeyi
kurallara bağlar.
Kısaca, Japon toplumu ve Batı toplumu keskin kültürel farklılıklara sahiptir. Bu
farklılık her iki toplumun yaşamı kavrama ve ondan yeni yaşamlar üretme algılarını da
farklılaştırmaktadır. Japon çıkışlı bir eylemlilik olan karateye sportif kimlik
kazandırmak ve onu uluslararası yarışmalarının yapılabileceği kurum ve kurallarla
dünya insanlarına ulaştırmak fikri batılılara aittir. En azından prestij nedeniyle bu işi
kendilerinin yapması gerektiğini öne sürerek karşı çıkma fikri de Japonlara aittir. Ama
Japon bunu kendine özgü dünya görüşü ile yapmaya çalışır. İşte bu kültürel algı
farklılığı IAKF ve WUKO arasında ortaya çıkan anlaşmazlığın ana nedenidir.
46
14. IAKF VE WUKO’NUN ÖRGÜTSEL YAPISI, SPORTİF
KURALLARI VE FELSEFESİ
14.1. DÖRT GELENEKSEL JAPON OKULUNUN ULUSLARARASI
ALANDA EŞİT TEMSİLİYETİ
IAKF ve onun yerine ikame edilen ITKF, Japon geleneklerinin temel alındığı
çok güçlü bir Shotokan teknik kuruluşu olan JKA’nın içerisinden doğmuştur.
Dolayısıyla geleneksel karateyi savunan bu iki kurumda Shotokan önceliklidir. WUKO
ve onun bir üst kurumu olarak kurulan WKF ise tüm geleneksel okulları eşitleyici
kurallarla içerisine alan bir dünya karate organizasyonudur. WKF; Japon geleneksel
karatesini temsil eden Shotokan, Wado Ryu, Goju Ryu ve Shito Ryu’ya eşit temsiliyet
hakkı tanıyan kapsayıcılığıyla IAKF’nin önüne geçmiştir.
14.1.1. WKF Kıta Karate Federasyonları
WKF Dünya Karate Federasyonu
EKF Avrupa Karate Federasyonu
AKF Asya Karate Federasyonu
UAKF Afrika Karate Federasyonu
OKF Okyanusya “Avustralya-Pasifik” Karate Federasyonu
14.2. KARATE Mİ KARATE-DO MU?
Karate kültürünün bilgi düzeyini oluşturan birikimler sayısızdır. Bu birikimlerin
olanakları tek tek sorgulanabilinir. Çağların içinden süzülerek gelen her bir ayrıntının
bütüne hangi yol ve nedenlerle katıldığı araştırılabilir. Bu yapıldığında karatenin teknik
yapısını oluşturan çeşitliliğe bölgenin dışından pek çok gereç taşındığı görülür. Örneğin;
işlevselliğini yüzyıllarca devam ettiren ipek yolu, bu konuda çok ilgi çekici bir misyona
sahiptir. Çin’den başlayıp, Hint ve Mezopotamya topraklarından ilerleyerek İtalya’ya
ulaşan altı bin kilometrelik bu yolda her türlü düşünce ve inanç ürünü, el ve yer
değiştirmiştir. Her türlü savaşçı anlayış; ticari kervanlara yüklenen mallarla birlikte
bölgeden bölgeye taşınma imkânı bulmuş, kültürlerarası bu değişim mücadele
disiplinlerinin oluşum ve gelişimine de zenginlik katmıştır. Yani tarih boyunca kültürler
kendilerine sınır aşan yollar açabilmiş ve bunun sonucu olarak da her kültür ve uygarlık
47
alanı, çevresini etkilemiş ve çevresinden etkilenerek değişime uğramıştır. Karate de
Avrupa ve uzak Asya arasında birbirine eklemlenerek yol kateden mücadele
disiplinlerinin Japon anakarasına vuran akıntıları içerisinde doğmuştur. Bölgede
benzerleri yapılsa da kök olarak yaratıcı, yönlendirici, özgün düşünce; Japon
anakarasında geliştirilmiştir. DO genel anlamda Uzak Asya insanına özgü bir dünya
görüşüdür. DO’yu karate ile buluşturan ise Japon’dur. O nedenle Karate-DO dendiğinde
Japon’u anlatan özgünlük akla gelir. Ancak geçmişten geleceğe bir süreklilik olarak
devam eden değişim, bu kültürün Batı’ya taşınmasıyla bir kez daha gerçekliğini
göstermiştir. Batılı Japon’dan öğrendiği, Japon’a özgü bu kültürü yeniden ve bir daha
yorumlayarak Karate-DO’yu spor karate haline getirmiştir. O nedenle Karate DO
geleneksel kalıplarıyla Japon’un, karate ise modern ve evrensel algıya hitap eden
kalıplarıyla dünya insanlarının malıdır.
48
Chatan YARA
1668-1756
Takahara PEİCHİN 1683-1760
TE
Okinawa
TODE
Çin
1750
Kusanku
1700-1760
Tode SAKUGAWA 1733-1815
TE
Okinawa
Shuri-Te
Okinawa
Naha-Te
Okinawa
Tomari-Te
Okinawa
1800
Matsumura SOKON 1809-1899
Matsumura KOSOKU 1819-1898
Anko AZATO
Anko İTOSU
1827-1906
1830-1915
1850
Kanryo HİGAONNA 1853-1915
Shorin-Ryu
Okinawa
Shorei- Ryu
Okinawa
1900
Karate
Okinawa
Gichin FUNAKOSHİ
Chojun MİYAGİ
Kenwa MABUNİ
Hironori OHTSUKA
Karate Do
Japon
1868-1957
1888-1953
1887-1952
1892-1982
1955 Dünya Karate
Karate
Avrupa
Şekil 7 Karate-Do İsim Soy Şeması
49
14.3. IAKF (ITKF) SPORTİF KURALLARI
Başlangıçta salt açık sıklet kumite erkekler kategorisi dalında organize edilen
yarışmalar, koruyucu donanım olmaksızın yapılıyordu. Eldiven, ayaklık, dişlik gibi
koruyucu ekipmanların kullanılmaması; kontrole güven ve acıya tahammülle ilgiliydi.
Zaten geleneksel karate antrenmanları bedeni acıya duyarsızlaştırma modeline
dayandırılıyordu. İki dakika ve bir tam puan üzerinden yapılan kumite karşılaşmaları
çoğu kez başladığı ilk 5-10 saniye içerisinde gelişen sürpriz bir atakla sonlanabiliyordu.
Karşılaşmaların tek puan (İppon) yapılması, bir samuray görüşü olan “ikkenhisatsu”
prensibine dayanıyordu. “Kılıç kınından çıktığında iki taraftan biri ölür, diğeri yoluna
devam eder.” anlayışını savunan bu felsefe, batının sportif performans algısıyla pek
örtüşmüyordu. Başlangıçta WUKO’nun içerisinde vücut bulan bu Japon zihniyetinin
IAKF’ye taşınmasıyla birlikte WUKO batının sportif değerlerini sahiplenmeye, IAKF
ise Japon geleneklerinde kaynak bulan ana felsefesine sahip çıkmaya yöneldi. Ancak bu
süreçte iki kurum arasında uluslararası spor mahkemelerine (CAS) taşınan sportif karate
rekabeti geleneksel anlayışı az da olsa farklılaşmaya zorladı; örneğin, IAKF eldiven ve
kasık koruyucu kullanımını, kumite karşılaşmalarının açık sıkletle birlikte dört ayrı
kiloya bölünmesi ve bayanlar kategorisinin yarışma kapsamına alınması gibi
düzenlemeler
getirdi.
Ancak
geleneksel
kumite
yarışma
kurallarının
temel
karakteristiğini oluşturan İkkenhisatsu prensibi her zaman uygulamada kaldı. En
önemlisi insanın arzu ve iradesiyle olan savaşımında, insana yüksek egosunu kontrol
edebileceği yetenekler kazandırmayı vaat ederek yola çıkan geleneksel Karate-DO
felsefesi birinci elden, “Japon tarafından, Japon için ama Japon geleneğine karşı”,
başarısız bir kimlik arayışına itildi. Karateyi köklerinden ayırıp kendi elleriyle batı
topraklarına diken Japonlar batının farklı toprağı, farklı kültürel ikliminde kendi
kendine yabancılaşan ama evrensel bir kimlik kazanan yepyeni bir eylemliliğin
üreyeceğini bilemediler.
14.4. WKF’ NİN SPORTİF KURALLARI VE FELSEFESİ
WKF, karate yarışma kurallarını batının performans sporu anlayışı üzerine
geliştirmeyi hedef seçti. Bunun için kata dalında dört geleneksel Japon okulunun
katalarını yarışma programına aldı. Kumite kuralları, uluslararası olimpiyat komitesi
CIO’nun gözlemci raporları ve pratiklerle elde edilen tecrübelerle geliştirilmeye özen
50
gösterildi. Uluslararası yarışmaları bay-bayan; ümit, genç ve büyükler kategorilerine
ayırdı. Ümitler iki, gençler ve büyük kumite karşılaşmalarının süresi üç dakikaya
çıkarttı. IAKF’nin savunduğu tek puan anlayışını önce üç, sonra da dokuz puana
yükseltti. Her yaş kategorisini kendi içersinde sıkletlere böldü. Dişlik, gövde koruyucu,
kask, ayak koruyucu takımı gibi sporcu sağlığını koruyacak ekipmanların kullanımını
zorunlu hale getirdi. Kurumsal felsefesini dünya karate sporcularını Olimpizm ideali ve
Fairplay erdemliliği etrafında toplamak olarak açıkladı.
15. GELENEKSEL KARATE VE SPOR KARATE
ÇELİŞKİLERİ
15.1. KARATE ANTRENÖRLÜĞÜ BİR MESLEK MİDİR?
JKA yönetimi kurulduğu 1955 yılıyla birlikte eğitim görevlilerini maaşa bağladı.
Bu durumu Japon ahlak anlayışıyla bağdaştırmayan birçok elit eğitim görevlisi yönetimi
protesto ederek kurumla olan ilgilerini sona erdirdi. Yine aynı yıllarda birçok dojonun
üye sayısını arttırmak amacıyla kullandığı afiş çalışmaları da sert eleştirilere uğradı.
Ortaya çıkan protesto ve eleştirilerin temel kaynağı, tamamen Japon toplumunun etik
algısıyla ilgiliydi. Japon için Karate-DO sadece bir kişisel gelişim yoluydu ve bu
geleneksel disiplinin bir tüketim malzemesi gibi kullanılmasının hiçbir ahlaki yanı
yoktu. Ancak bu algı 1955’li yıllarda karate henüz daha anavatanındayken dönüşmeye
başladı, karatenin batıya açılmasıyla birlikte bütünüyle değişime uğradı.
1955 sonrası Amerika ve Avrupa kıtasında birçok ülkede tanıtımı ve eğitimine
başlanılan karate çalışmaları kısa zamanda Japon ve batı kültürünü buluşturan önemli
bir etkinlik haline dönüştü. Bu etkinliğin içerisinde tohumlanan kültürleşme, Japon
eğiticileri hızlı bir değişime sürüklemekte hiç zorlanmadı. Japon eğitmenler karateyi
tamamen geçimlerini sağladıkları bir mesleki biçimlenme olarak elde tutmakta hiçbir
sakınca görmediler. Yeni tanıştıkları serbest piyasa ekonomisine ait tüm enstrümanları
çeşitlendirerek sonuna kadar kullandılar. Örneğin; bir zamanlar kabul edilemez
buldukları afiş çalışmalarına kurs ücretleri, kuşak imtihanı gelirleri, saat ücretine
dayanan seminerler, diploma ve karate kimlikleri gibi zengin bir gelir çeşitliliği ekleme
becerisi gösterdiler. Karateyi batı kültürünün algılarına uyumlu hale getirme
51
çalışmalarını başlatan geleneksel karate savunucusu Japonlar (tüm stiller!) o yıllarla
birlikte bu işin meslekleşmesinin de yolunu açtılar.
16. SONUÇ
16.1. KARATE TARİH BİLGİSİ NİÇİN GEREKLİDİR?
Tarih adeta çağımız ve yaşadıklarımızın yakın arka planı gibidir. Karatenin
karate oluncaya kadar hangi sistem ve süreçler içerisinde değiştiğini, geliştiğini ve
işlediğini bu arka plana bakarak anlamak mümkündür. Bazen bir etkene bağlı olarak
ortaya çıkan değişimin bazen bir dizi etkenin bir araya gelmesiyle gerçeklik kazanması,
tarih içinde yaşanmış olay ve olguların ne tür değişimler geçirerek günümüze geldiğinin
anlaşılması ve yüzyıllar boyunca değişime direnen sistem ve stillerin ne oldukları hep
bu yakın arka planın içerisindedir. Bizlerin geçmişte meydana gelen ve günümüz dünya
karatesini de etkilemeye devam eden tüm temel etkenleri bu arka plandan bilgi, bilinç
ve eleştirel düşünce ile alabilmemiz ve onlar üzerine çağa uygun yorumlamalar
geliştirebilmemiz çok önemlidir. Zira bu türden bilgiler küresel düzlemde belli başlı
sportif güçlerin farklı hacim ve değerdeki tarihsel ilişkilerini öğrenmemize ve böylelikle
EKF, WKF ve CIO gibi uluslararası kurum ve kuruluşların geleceğe dönük eğilim ve
arka planlarını kavramamıza olanak sağlayacaktır. Bu olanak kurumsal bir yapı olarak
Türk karatesinin uluslararası alanda ne için ve neyin tarafında olması konusunda doğru
projeksiyonlar geliştirmesinde çok önemli yararlılıklar sağlayacaktır.
16.2. GELENEKSEL KARATE Mİ, SPOR KARATE Mİ?
Bu kıyaslamayı yapan çevrelerin taraftar tutumları onların bu sorulara objektif
cevaplar oluşturmalarını büyük ölçüde engelliyor. Özellikle geleneksel karate
savunucularının her fırsatta spor karateye tepeden bakan tanımlamalar yapmaları bu iki
olguyu adeta birbirine düşmanlaştırıyor. Sırf bu nedenle geleneksel karate yaptığını
söyleyen ile spor karate yapan insanların birbirlerine bakış açıları dostane olmaktan
uzaklaşıyor. Oysa ikisi arasında hangisi daha iyidir tarzında temelsiz kıyaslamalara
gitmek hiç doğru değil. Çünkü biri diğerinin alternatifi değil. Doğru yapıldığında her
ikisi de birbirine muhtaç. Kabul edilmeli ki geleneksel karate olmasa bugün spor karate
52
olmazdı! Spor karate olmasa karate dünyada bu kadar geniş kitlelere açılım
sağlayamazdı! Bunun en somut örneği geleneksel içeriğinden hiç ödün vermeyen,
dolayısıyla da dünyada çok az insan tarafından tanınan ve çalışılan Shotokai metodudur.
Shotokai okulunun önde gelenleri daha çok insan tarafından tanınmak, daha çok para
kazanmak gibi olumsuz amaçlarla geleneksel kalıpların dışına çıkmamaktadır. Onların
geleneksellik
tanımı,
karatenin
yarışma
amaçlı
kullanılmayacağı
ilkesine
dayanmaktadır. Eğer söz konusu olan geleneksel karate ise doğru olan uygulama
shotokainin bağlılık gösterdiği anlayıştır. Bu tutarlılığı geleneksel kalıpları temel
aldığını söyleyen diğer okullarda görmek pek de mümkün değildir. Bunu anlamak için
geleneksel
karate
yaptığını
söyleyen
kuruluşların
eylem
ve söylemlerindeki
uyumsuzluğa bakmak yeterlidir. Bugün geleneksel karate savunucusu pek çok
uluslararası organizasyon adeta Japonya’ya turist ve döviz kazandıran şirket kurallarıyla
çalışmaktadır. Örneğin; Japonya merkezli bu kuruluşlar yaptıkları dan imtihanlarından,
gün ve saat ölçeğine göre dolar bazında tarifelendirdikleri kurs ve seminerlere, sertifika
ve kimlik kartı ücretlerine kadar birçok kalemden önemli gelirler elde etmektedirler.
Yani onlar spor karateyi bir yandan ticari bir eylemlilik olarak tanımlarken bir yandan
da karatenin ticaretini sonuna kadar devam ettiren bir anlayışla hareket etmekten
kaçınmamaktadırlar. Hatta bir kısmı giderek çok karşı oldukları spor karatenin
kurallarıyla yarışmalar dahi yapabilmektedir. Oysa geleneksellik tanımına gerçekten
uyulsa, gerçekten geleneksel değerlere sahip çıkılsa, olgunun yarışmacı kimliği spor
karateye bırakılsa ve spor karate ile rekabet etmek yerine onunla doğru açılarda, doğru
işbirlikleri geliştirilebilse dünya karatesi çok daha güçlü hale gelecektir. Bu gerçekçi
ifade bir yakalanabilse spor karate ve geleneksel karate farklılıklar içinde bütünleşen iki
önemli güç haline dönüşecektir. Teoride ve pratikte ikisini de birbirlerinden ayıran
farklılıklar vardır ama her ikisinin de hizmet amacı bir ve aynı olarak İNSANDIR. Peki
onları birbirinden farklılaştıran faktörler nelerdir:
 Spor karate birbirinden becerikli atletlerin kürsü koşusu yaptıkları bir
eylemliliktir.
 Geleneksel karate ise kişiyi kendisinin en iyisi olmaya davet eden bir
felsefeye sahiptir.
 Spor karate hareketin estetiği ile ilgilenir.
 Geleneksel karatede hareketten düşünceye “tefekküre” ulaşılır.
53
 Spor karate sporcuların egosunu kontrol altında tutan belirli kural ve
yönetmelikler üzerinde rekabet ortamı yaratır.
 Geleneksel karatede yarışmacılık ve rekabet algısı yoktur. Spor karatenin
yakıtı olan ego’nun, rekabetçi duyguların yok edilemese de pasivize
edilmesi amaçlanır.
 Spor karatede sporcuların hız, patlayıcı güç, reaksiyon, odaklanma gücü,
koordinasyon, esneklik, zamanlama ve dayanıklılık gibi yeteneklerini
arttırmak için pek çok yardımcı atletik çalışma modelleri ve donanım
kullanılır.
 Gelenekçiler bunların çok da gerekli olmadığını, aslolanın savaşçı ruh ve
salt savaşçı teknikler olduğunu savunur.
 Spor karate modern tıpla iş birliği içinde yapılan antrenman metotlarını
kullanır.
 Geleneksel karate çalışmaları otantik uygulamalara değer verir.
 Spor karate sporcu sağlığını çeşit koruyucu ekipmanlarla korumaya alır.
 Gelenekçiler kol ve ayaklarda çarpışmalarla meydana gelen travma ve
ağrılara karşı bu uzuvların sertleştirilmesi, sinir uçlarının hassasiyetinin
azaltılması ve kemiklerin güçlendirilmesi tarzı “uzun vadede artrit gibi
zararlı etkilere neden olabilecek” çalışmaları tercih eder.
Kısaca geleneksel karate ve spor karateyi birbirinden ayıran pek çok farklılıktan
bahsedilebilir. Ama en önemli farklılık 1920’li yıllarda Okinawa’dan Japonya’ya
aktarılan karate ile 1920-1955 yılları arasında Japonya’da geliştirilen Karate-DO
arasında geliştirilen farklılıklardır. Bu süreçte ortaya çıkan karate tamamen Japon’a
özgüdür, Japon gelenekselliğini temsil eder. Amacı, insana rekabetçi duygularını
kontrol edebileceği gücü kazandırmaktır. 1955 sonrası ortaya çıkan yarışma amaçlı spor
karate ise sporun doğasında var olan rekabetçi yanıyla geleneksel karatenin çok dışında
batı kültürünü temsil eden evrensel bir göreve sahiptir. Her ikisi de tarihin kendilerine
yüklediği farklı ama erdemli görev ve amaçlara sahiptir. Çelişki geleneksel Japon
karatesinin hem geleneksel olup hem de kurallı, yani sportif karate yarışmalarını
organize etme çabasıdır. Bütün bunların toplamında “Geleneksel karate mi, spor karate
mi?” sorusunun nihai cevabı şu olabilir: Tanımlar yerli yerine oturtulduğunda
geleneksel karate ömür boyu yararlanılabilecek zengin eylemlilikleriyle bir kişisel
gelişim yolu olarak değerlidir, tabi geleneksel karate kendi temel felsefeleriyle
uyuşmayan kurallı spor karşılaşmalarından uzak durduğu ölçüde bu değerini korumaya
54
devam edecektir. Spor karate ise dünya gençliğini barışçıl platformlarda, dostluk
duygularıyla bir araya getiren; gençliğin birikmiş ve takdir edilme motivasyonuyla
yüklü enerjisini legal yollardan tüketebildiği bir eylemlilik olarak değerini koruyacaktır.
Her ikisi de BARIŞÇIDIR. Her ikisi için de en yüce değer İNSANDIR.
16.3. TANIMLAR VE KULLANILAN DİLDE UYUM
Dünya karatesini geleneksel ya da sportif anlamda birbirine bağlayan belli başlı
terimler, kavramlar ve tanımlar vardır. Aynı anda dünyanın her yerinde geçerli olan bu
uluslararası terim ve kavramlar evrensel bir anlayışla Japonca orijininde olduğu gibi
yazılır ve telaffuz edilir. Genel konuşma ve yazı dili dışında özel kavramlardan oluşan
bu sözcüklerin hala Türkçemizin dinamik yapısıyla buluşturulamaması, onlara somut ve
anlaşılır karşılıklar oluşturulamaması ve bütün bu terim ve kavramların Türkçe bir
sözlük içerisinde toplanamaması önemli bir eksiklik olarak hissedilmektedir.
Uluslararası sportif ilişkilerde kullanılan bu küresel terimlerin yarattığı iletişim
olanakları sonsuzluğuyla birlikte sporun evrensel dilini oluştururlar. Sporda bu evrensel
dilin, evrensel mesajların bilinçli ve doğru algılanması, bireysel ve toplumsal iletişim
bakımından çok önemlidir. Onun için uzmanlık gerektiren böyle bir terim ve kavramlar
sözlüğünün dilimize kazandırılması en azından geleneksel ve spor karate konularıyla
ilgili olay ve olguların doğru ifadelendirilmesinde önemli bir eksikliğin giderilmesine
fırsat yaratacaktır. Bu sayede Türk karate sporcusu, hakemi, antrenörü ve idarecilerinin
bu ortak evrensel dili kavramaları ve kendi toplumumuzda olumlu ve yapıcı algılar
geliştirecek bir ifade dili kullanmaları imkânı sağlanmış olacaktır.
16.3.1. Tanımlar
KARA NEDİR: Uzak Asya dünya görüşüne ait bir kavram olan “KARA”,
sonsuz boşluk anlamına gelir. Bu boşluk kâinatın ya da insanın kendi derinlerinde
sonsuza uzanan bir yerlerdedir. Zen felsefesine göre bu boşluğun yeri ZİHİN’dir.
İnsanın bu zihinsel boşluğun içerisinde kendinden daha gelişmiş bir zekâ ve enerji ile
kontağa geçtiğine, buluşulduğuna inanılır.
TE NEDİR: Karşılığı sadece “el”dir. Elin boş ve açık olması bütün kültürlerde
dostluğu, art niyetsizliği simgeler. Sanatsal anlamda üretkenliği temsil eder.
DO NEDİR: Do Uzak Asya kültürüne özgü bir terbiye sistemidir. Mistik
öğretiler etrafında biçimlenen içeriğiyle birlikte dini özellikler taşımaz. Do felsefesinin
55
ana fikri yaşlıya ve doğaya saygı, küçüğe sevgi, iyilikseverlik, nezaket ve toplum
içerisinde asil davranışlarda bulunmak gibi erdemlerdir.
KATA NEDİR: Karate’de kullanılan en basit bir teknik bile tarihte uzun bir
sınama yanılma süreci içerisinde geliştirilmiştir. Zihinde tutulan, hatırlanan ve birbiriyle
karşılaştırılan izlenim ve mücadele pratiklerinin meyvesidir. Katalar bu hareketlerin
unutulmaması, tek tek korunarak gelecek nesillere taşınması amacıyla oluşturulmuş bir
çeşit bilgi bankalarıdır. Her kata koreografisi daha önceden bilinen; belirli güç, ritim,
denge ve sürat gibi faktörlere bağlı hareket dizelerinden oluşan bir antik ve törensel
şablondur. Yarışma anlamında katayı oluşturan hareketlerin zarafeti uygulayıcının
maharetiyle birleştiğinde ortaya görsel bir bütünlük çıkar. Yarışmalarda uygulayıcı
teknik aktarımlarına kattığı biçim ve jest güzelliğini erdemli tavırlarıyla buluşturduğu
an puan vericileri ve izleyenleri cezbeden bir estetik sergilemiş olur.
KUMİTE NEDİR: Kumite bir partnere karşı belirli kurallarla yapılan danışıklı
ya da serbest mücadele yöntemidir. Antrenman ya da yarışma amacına göre
programlanmış birçok uygulama modeli vardır. Serbest kumite yarışmacı açısından bir
çeşit cesaret, meziyet ve irade gösterisidir. Spor karatede müsabakalar daha önceden
belirlenmiş yaş, sıklet ve sporcunun yeterliliğini ifade eden kuşak seviyesi gibi
kategoriler üzerinden organize edilir. Yarışma kuralları birinci dereceden sporcu
sağlığını koruyan uluslararası kriterlere bağlıdır. Karşılaşmalarda eldiven, kask, dişlik,
self gard, dizden ayaküstüne kadar bölgeyi kaplayan ayaklık gibi koruyucu ekipmanlar
kullanılır. Yarışma kriterlerine uygunluk gösteren her teknik; sürat, güç, denge, estetik,
zamanlama, kontrol gibi beceri gerektiren detaylarıyla değerlendirilerek puanlanır.
Puanlamayı yapan hakem paneli beş kişiden oluşur.
GELENEK NEDİR, MODERN NEDİR: Gelenek; bir toplumda, bir toplulukta
eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen kültürel
kalıntılardır. Geleneksel toplumlarda geçmiş yaşantı, tecrübe ve alışkanlıkların meydana
getirdiği kurallar öne çıkar ve yaşamın önemli bir parçası olarak değer bulur. Bu
toplumlar belirli eylem kurallarını kutsayan ve öğreten pratikleriyle önceki kuşaklardan
devraldıklarını
dönüşüme
uğratarak
sonraki
nesillere
aktarma
alışkanlıklarını
yüzyıllardır kesintisiz olarak devam ettirme özelliğine sahiptirler.
Modernite, gündelik yaşamda geçerliliğini yitirmiş gelenekleri eleyen onun
yerine yeniçağın duyarlılıklarına uygun formlar yaratıp hayatın içine katan pratikler
bütünüdür. Bu iki anlayışı savunan kişiler arasında öteleyici yaklaşımlar olsa da sistem
birbirine karşı toptancı bir anlayışla işeyaramazlık sınıflaması geliştirmez. İkisinin de
56
izledikleri bir yolu ve sınırları vardır ama aynı zamanda ikisi de birbirinden beslenme
ihtiyacına sahiptir. O bakımdan geleneksel karate ve modern (spor) karate arasında var
olan sınırlar ve onların izledikleri yolların farklığı ikisinin birbirlerini kökten
reddetmelerini gerektirmez. Bu iki kültür bir gerçeklik olarak yine bir yerlerde, bir
şekilde buluşup birbirlerinden beslenmeye devam ederler. Eksik olan tanımlar ve o
tanımların içinde duran insan kaynaklı yaklaşımlardır. Tanımların günümüz yaşayışına
uygun ve doğru yapılması halinde bu iki olgunun birbirinden yarar sağlayacakları
alanlar daha da çoğalacaktır.
KÜLTÜR NEDİR: İnsanoğlunun yarattığı ve yaptığı her şeydir. Bir grubun,
topluluğun, toplumun ayırt edici değerleri, kuralları ve maddi mallarıdır. Sosyolojik
olarak, bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütünü o
toplumun kültürüdür. Belirli süreçler içerisinde değişmez gibi görünen her kültür güçlü
dinamiğe bağlıdır ve ortaya çıkan yeni deneyimler ve yeni kuşakların ihtiyaçlarına bağlı
olarak değişim gösterir. Klasik, geleneksel ve spor olarak birbirine eklemlenen karate
kültürü bunun en somut görünenlerinden biridir.
JAPON GELENEKSEL EĞİTİM METODU NEDİR: Geleneksel Japon eğitim
metodu zanaat anlayışıyla örtüşen aşılama yöntemine dayanır. Tekrarların artan bir
yoğunlukla devam ettirilmesi ve tekrarın tekrarları bu metodun ayırt edici özelliğidir.
Öğretici ve öğrenci arasındaki ilişki; göstererek öğretme, sezdirme ve taklit etme
temeline dayanır. Göreneğin çıraklık yolu ile aktarıldığı bu yöntem geniş ölçüde taklitçi
ve tutucudur. Çırak sadece ustasını takip eder ve bu nedenle yenilik getirme fırsatı
bulamaz.
DOJO VE DOJO KÜLTÜRÜ NEDİR: Dojo, Uzak Asya insanlarının kendilerine
özgü kadim öğretilerden yola çıkarak meditasyon amacıyla kullandıkları tecrit edilmiş
mekanlara verdikleri addır. Kısaca aydınlığın bulunduğu mekân anlamına gelir.
Zamanla geleneksel mücadele disiplinlerinin çalışıldığı alanlarda dojo olarak
tanımlanmıştır. Dojo kültürü son derece hiyerarşik bir işleyişe sahiptir. Her dojo belli
bir düzene, seremonik törenlere ve davranış kurallarına göre yönetilir. Bu düzen ve
davranış özellikleri geleneksel dojo kültürünün yasasıdır. Dojoya girme, eğitim,
yetişme, tören; her şey daha önceden bilinen kurallara bağlıdır. Törenin yapılış biçimi,
törende görev alanların dizilişleri, yerleri, yapacakları işler, orada bulunanların birbirleri
karşısında tutumları, davranışları dojo kültürünün değişmeyenleridir. Bu değişmezleri
öğreten, denetleyen, sürdüren belli yetkililer vardır. Bu yetkililerin görevleri dojo
geleneğine göre belli ve sınırlıdır. Bu görev aşamaları dojoya kabulden “kohai-çırak”,
57
öğretinin zirvesini temsil eden Shihankai’ye kadar belli basamaklara göredir ve bu
basamaklar kesindir. Görev aşamaları olan “Kyu”, “Dan”, “Kohai”, “Sempai”, “Sensei”
sınıflarında zamanı gelmeden birinden ötekine atlanılamaz. Her aşamanın eğitilerek,
sabır ve irade ile yetiştirilerek gelişen bir hak ediş biçimi vardır. Dojo kültüründe
aşamalar da, görevler de belirli ve bellidir. Birinin görevini başkası üstlenemez. Dojo
görevlilerin tek tek belli sanları, yerleri ve orunları vardır. Orada her şey usta çırak
ilişkisi içerisinde görgü yoluyla öğrenilir. Hiç kimsenin bu gelenek ve görenekler
içerisine yenilik katma yetkisi yoktur.
Bu kadim geleneği kısmen de olsa günümüz Japonya’sında yaşatan belli dojolar
vardır. Kısmen diyorum çünkü artık orada da batılılaşma hayatın her alanına sızmış
durumdadır. Örneğin bir dünya futbol şampiyonasında Japonya’yı temsilen sahaya
çıkan futbol takımı saç rengi ve modelinden davranış kalıplarına kadar Japon
toplumunun batı kültüründen nasıl etkilendiğini anlamamıza yardımcı olmaktadır ya da
batıda işletmeciliğini Japon hocaların yaptığı geleneksel dojoların işleyişlerine bakarak
yukarıdaki tanımın yeniden ve bir daha tariflendirilmesinin gerekliliği tartışmaya
açılabilinir.
SAVAŞ NEDİR: Savaş topluluklar arası meydana gelen, genel anlamıyla ileri
derecede şiddet içeren çatışmadır. Barışın zıt anlamlısıdır. Kullanılan silahlara, güdülen
amaca ve gruplara göre isimlendirilir.
KARATE BİR SAVAŞ SANATI MIDIR: Karatenin Japonya dışına taşındığı
1950’li yıllarda yayımlanan kitapların neredeyse tamamı olguyu daha çok savaş sanatı
olarak tanımlamış. Belki de o yıllarda Japonca metinlerin, Japon diline özgü
kavramların İngilizceye tercümesinde yaşanılan eksiklikler sonucu böyle bir tanım
gelişmiştir. Oysa batıda bu tanımın ortaya çıkmasından 100 yıl önce 1860 Japon Meiji
restorasyonuyla birlikte Japonya’da tüm mücadele disiplinleri bir kişisel gelişim yolu
haline dönüştürülmüştür. Karatenin savaşçı zihniyeti; o süreçte içselleştirilerek insanın
kendi iç dünyasında, kendi egosuyla yürüteceği bir savaş yolu biçiminde karakterize
edilmiş ve tanımlanmıştır. 1950’li yılların dil yetersizliği içinde yayımlanan kitaplar ile
Çin ve Amerikan sinematografisinin ürettiği ütopik savaşçı hikayelerin bu gerçeği
atlayarak karatenin hala bir savaş sanatı olduğu tanımını öne çıkartmaları kavram
çelişkisine neden olur. Savaş ve sanat gibi iki uyumsuz kavramı bir araya getirerek
karateyi şiddeti çağrıştıran bir tanımla topluma sunan bu çelişki, zamanla alışanlık
haline dönüşmüştür. Öyle ki ülkemizde spor karate antrenörlerinin bile karateyi
anlatırken kurdukları uzun cümleler arasına SAVAŞ SANATI tanımını (hala da böyle!)
58
ekler hale gelmeleri dikkat çekicidir. Spor karate ve Karate-Do’nun barışçı felsefeleri,
insanları birbirine yakınlaştıran eylemlilikleri çoğu kez Ying-Yang zıtlığında çelişkili
tanımlara kurban edilebilmektedir..
SANAT NEDİR: İnsanlık tarihinin her döneminde var olan bir olgudur. Sanat
güzel ile uğraşır ama göreceli bir kavramdır. Sanat anlayışına göre kendi içinde tutarlı
bir bütünlüğü taşıyan her şey estetik açıdan güzeldir. Bu şeyler toplumsal etkiler veya
bireysellikle yaratılabilir. Bu yapılan şeye kişinin kendinden kattığı duygu ve ruhla
canlılık kazandırması; günlük, basit ve sıradan şeylerin üstüne çıkartması olarak
tanımlanabilinir. Örneğin karatede sezginin ve anlatımın ruhsal bir faaliyeti olan katalar
güzel ve etkili bir biçimde sunulduğunda izleyicisini cezbeden sanatsal performansa
dönüşürler.
SPOR NEDİR: Spor, genç insanların fiziksel doğasında patlamaya hazır
bekleyen enerjinin çıkış kapısı, legal tüketim alanıdır. Spor faaliyetleri devamlılık,
disiplin ve öz disiplin gerektirir. Bu disiplin insana fedakârlık, sabır, kendini kontrol,
nefse hâkimiyet, olumlu faaliyet, kararlılık ve tarafsızlığı öğretir. Bireysel ve takım
oyunları şeklinde yapılan, genellikle yarışmaya yol açan bir bütünlüktür. Spor dinleri,
dilleri, eğitim düzeyleri, ırkları ve sosyal statüleri ne olursa olsun insanları bir araya
getirip aynı kurallar içerisinde yarışabilecekleri barışçı bir ortam yaratır.
ANTRENMAN NEDİR: Sporda başarıyı genişletme ve yarışmada üstün gelme
amacı için gösterilen çabadır. Bu çaba organizmanın ruhsal ve bedensel kapasitesini
belirli çalışma modellerini kullanarak giderek arttırma esasına dayanır.
SPORCU KİME DENİR: Sporcu; bedenini, entelektüel ve zihinsel vasıflarını bir
bütün ve uyum içinde geliştirmiş bir varlıktır. Diğer sporcularla olumlu ilişkiler kuran,
hoşgörü sahibi, yardımsever, dürüst, alçak gönüllü, yetkin ve irade sahibidir. Kendisine,
rakiplerine, yarışma kurallarına, organizasyona, yarışmayı yöneten hakemlere ve
seyircilere karşı saygılı bir kişiliktir. Sporcu, sporun içerisinde edindiği her türlü erdemi
sosyal yaşamı içinde de devam ettiren, sağlam karakterli örnek insandır.
YARIŞMA NEDİR: Yarışma anlayışı insanların kendi becerilerini, zihin ve
beden güçlerini başarıya dönüştürme arzusunun bir sonucu olarak ortaya çıkar. Sporun
özünde mücadele ve rekabet unsuru vardır. Ancak bu yapıcı bir rekabettir. Her spor
branşı kendi oyun tarzına özgü ölçme ve değerlendirme kriterlerine sahiptir. İnsanın
aklını ve vücudunu kullanarak rakibine, kendisine, tabiata, mesafeye ve zamana karşı
eşit kurallar içersinde yaptığı bu mücadele şekline sporda yarışma denir.
59
KARATEYİ TANIMLAYAN DİL NE OLMALIDIR: Karatenin olimpiyat
kapılarını zorlayan bir spor branşı olmasına rağmen Türk karatesi hala etkinliklerini
çağa ve spor literatürüne uyumla ifadelendirecek ortak bir dil literatüründen yoksundur.
Örneğin; karşılaşmalarda görevli turnuva antrenörleri sporcularından mücadele
etmelerini istemek yerine hala “DÖVÜŞ”melerini dikte edebilmektedir ya da sporcu
karşılaşacağı rakibiyle daha önce yarıştığını yani onu tanıdığını ifade etmek isterken
onunla “DÖVÜŞ”tüm diyebilmektedir. Üniversite tezlerinde bile hala karateden “savaş
sanatı”, ya da “dövüş sporları” olarak bahsedilebilmektedir. Türk karatesinde şiddeti ve
kargaşayı çağrıştıran bu dil kullanıldığı ölçüde de karatenin sportif kimliğini başta kamu
okulları olmak üzere toplumun değişik katmanlarına aktarmaktaki zorluk devam
edecektir.
SPORDA REKABET NEDİR: Sporda rekabet, sporcunun bir ya da birçok
rakibe karşı fiziksel ve mental becerilerinin yarıştırılması anlamına gelir. Yüksek
rekabet duygusu yüklenerek karşılaşma ortamına sürülen her sporcu aslında önde
olmaya kışkırtılan bir yarışçıdır. Ancak sporun barışçı felsefesi sporcunun yatıştırılmış,
ehlileştirilmiş, kontrol edilebilen rekabet duygularına sahip olmasını erdemlilik sayar.
Sporcunun yarışma boyunca gösterdiği karakteri ve ahlaki kurallara uyumu onun oyunu
kazanması ya da kaybetmesinden daha değerli bulunur ve takdir edilir. Sporda her
rekabetin bir hedefe ihtiyacı vardır. Bu hedefler şampiyonluk, ödül, milli karate gi’yi
giymek, rekor gibi amaçlardan oluşur. Bu amaca daha önceden belirlenmiş kurallara
uyumla ve eşit koşullarda yarışılarak ulaşılır.
SPORDA REKOR NEDİR, KARATEDE REKOR NEDİR: Rekor, yarışma
amacıyla yapılan bir spor branşında, yarışmacının belirli bir zaman dilimi içinde elde
ettiği en yüksek derecesi, ya da kaldırdığı en yüksek kilogram miktarı veya uzun ya da
yüksek atlamada ulaşılmış metrajın üstüne çıkılması gibi yenilenen limitlerin
göstergesidir. Bu ve bunun gibi sonuçların tespiti için kronometre, şerit metre ya da
kilogram bazında çeşitli ölçü birimleri kullanılır. Karate sporunun metrik ya da
kronometrik olmayan yarışma karakteri branşın rekor tanımını da farklılaştırır. Karatede
rekor, bir sporcunun, bir takımın ya da bir ülkenin, kıtasında ya da dünya
şampiyonalarında kata, kumite ya da her ikisinde de hiç yenilgi almaksızın üst üste
eklediği galibiyet serileriyle ölçülendirilebilir.
OLİMPİZM NEDİR: Olimpizm, beden becerisi ile birlikte insanın aklının ve
kişiliğinin gelişmesini hedef alan ve böylece insanın tüm niteliklerinin simetrik biçim ve
uyum içinde (Eurorthmy) gelişimini hedefleyen bir hayat felsefesidir. Amaçlarından bir
60
diğeri ise spor yolu ile insanı eğitmek, karakteri ve ahlakını kuvvetlendirmek, modern,
mükemmel insanı yaratmaktır. Olimpizm çağımızın önde gelen sosyal olaylarındandır.
Karşılıklı saygıyı, iş birliğini, tüm insanlar arasında arkadaşlığı, eşit koşullar altında
dürüst ve dostça rekabeti, kurallara bağlı yarışmayı hedefler. İnsan gayretine en yüce
değeri verir. Uluslar, renkler, politik sistem ve sınıflar arasında hiçbir ayrım kabul
etmez. Uluslararası barış anlayışının gelişmesine yardım eder.
OLİMPİYATLAR NEDİR: Her dört yılda bir tekrarlanan olimpiyat oyunları
çeşitli dallarda yarışan binlerce sporcu için sportif başarının en yüksek noktasıdır.
Dünyanın her noktasına yayılmış milyonlarca spor seyircisi için büyük bir sanat, kültür
gösterisi ve spor ziyafetidir. Kendine özgü gelenekleri, olimpiyat meşalesi ve bayrakları
ve diğer sembolleri ile “Modern Olimpiyat Oyunları”, Dünya şampiyonalarından çok
farklıdır. Müsabakalara katılan binlerce sporcu, bir olimpiyat köyünde organizasyon
süresince aynı yaşamı paylaşır. Olimpiyat köyü kültürlerin kaynaştığı, dünya
insanlığının buluştuğu, dostluğu ve arkadaşlığı paylaştıkları mekanlardır.
FAİR-PLAY NEDİR: Fairplay dilimizde “Sportif Erdem” anlamına gelir.
Sporda erdemlilik, daha geniş bir tanımla “Yarışmacının kendisine ve dolayısıyla
diğerlerine, rakibine, takım arkadaşlarına, müsabakanın hakemlerine, seyirci ve
kamuoyuna saygıya dayanan bir hayat görüşüdür. Bu görüş, her ne pahasına olursa
olsun kazanmayı reddeder.
61
KAYNAKÇA
Armağan, İ. (1981). Sporun Toplumbilimsel Temelleri. İzmir: EÜBESYO Yayın No 4.
Arneil and Dawler. Modern Karate.
Clayton, B. D. Shotokan’s secret. Black Belt Books.
Daterman, M. K., Crandall, J., Kerny, E.N. American Ways.
Funokoshi, G. Karate-DO My Way of Life. London: Kodansha International Ltd.
Gombrich, E.H. Sanatın Öyküsü. Remzi Kitabevi.
Güvenç, B. Japon Kültürü. İş Bankası Yayınları.
Hasseol, R. G. Shotokan Karate.
Herrigel, E. Zen in The Art. London: Harper Torch Books.
Popular Culture in Early Modern Europe.
Redmond, R. Kata The Folk Danca of Shotokan.
Regnery, C. H. (1957). Bodhidharma.
Saran, N. Antropoloji. İnkılâp Kitabevi.
Tolan, B. (1983). Toplum Bilimlerine Giriş. Ankara, Savaş Yayınları.
Wells, C. İnsan ve Dünyası. Remzi Kitabevi.

Benzer belgeler