Untitled - Kale Tasarım Merkezi
Transkript
Untitled - Kale Tasarım Merkezi
25/10/2009 03 Gözde Severoğlu gozdeseveroglugmail.com BU LABORATUAR BAŞKA: ELECTROLUX DESİGN LAB ‘09 Tasarımın meşhur ‘laboratuarı’ sonuçlarını açıkladı. 900 başvuru alan Electrolux Design Lab’de tasarımcılar, gelecek 90 yılın ev aletlerini öngörmek üzere yarıştılar. kıyafetleri temizleyen ve kokularından arındıran bir buhar makinesi. Kızılötesi yayınım ve radyo alıcıları sayesinde kıyafetlerin içeriği hakkında edindiği bilgiyi kullanıcısına dokunmatik ara yüzü ile iletiyor. Tanımlayamadığı herhangi bir obje olursa, mesela el gibi, buhar çıkışını durduruyor. “Le Petit Prince”, Martin Miklica Brno Teknoloji Üniversitesi, Çek Cumhuriyeti Çek Cumhuriyeti’nden Martin Miklica’nın Robotik Sera tasarımı Mars gezegeninin keşfine katkıda bulunacak, haznesinde yetiştirdiği bitkinin bakımı için gereken besin maddesini gezegende araştırmaya programlı. Gezegende programlanmış diğer cihazlar ile kablosuz bağlantı sayesinde haberleşiyor. “Moléculaire”, Nico Kläber Köln Uluslararası Tasarım Okulu, Almanya Almanya’dan Nico Kläber, Moléculaire ile mutfağımıza CNC makinesi gibi çalışan pişirme sürecini kolaylaştıracak bir cihaz öneriyor. Cihaz, gereken malzemeleri haznesine doldurulduktan sonra katman katman dilediğiniz yemeği oluşturuyor. “Naturewash”, Zhenpeng Li Zhejiang Üniversitesi, Çin 01 02 Beyaz eşya ve endüstriyel ürünlerde dünya devi Electrolux’ün her yıl farklı bir tema ile düzenlediği ve yarışma finalleri için farklı şehirlere konuk olduğu, (bu yıl yedincisi gerçekleşen) uluslararası tasarım yarışması Design Lab’in kazananları, 100 % Design London’da açıklandı. Electrolux Global Tasarım Merkezi’nde 6 aylık staj imkanı kazandı. Cihaz, genetiği değiştirilerek üretilmiş ve paketlenmiş et ve balığın kas hücrelerinin radyo dalga sinyalleri ile pişirirken, yiyeceği tanımlayarak uygun pişirme süresi öneriyor. Geleceğin tasarımcılarından önümüzdeki 90 yılda insanların yiyeceklerini hazırlayıp saklayacakları, giysilerini ve bulaşıklarını yıkayacakları yaratıcı ev aletlerini tasarlamalarının istendiği yarışmaya 50 ülkeden 900 başvuru yapılmıştı. “Water Catcher”, Penghao Sahn Zhejiang Üniversitesi, Çin Su sıkıntısından hareketle, yağmur damlalarından içme suyu elde eden “Water Catcher” Çin’den Penghao Sahn’a ikinciliği ve 3 bin Euro para ödülünü kazandırdı. Bu otomatik cihaz yağmur damlalarını toplamak için uçan toplarını havaya gönderiyor ve yağmur damlaları toplandıktan sonra toplar suyu içme suyuna dönüştürebilmek için ana kaba dönüyor. “Renew”, Louis Filosa Purdue Üniversitesi, ABD Giysileri buharla temizleyip ütüleyen, malzemesi geri dönüştürülebilir alüminyum ve cam olan “Renew” tasarımıyla ABD’li Louis Filosa, üçüncülüğün ve 2 bin Euro para ödülünün sahibi oldu. İki buhar püskürten yüzeyi ile Projeler, mobilya tasarımcısı ve Doshi Leveien Tasarım Stüdyosu’nun ortağı Nipa Doshi, dünyaca ünlü ürün tasarım danışmanlığı firması Seymourpowell’in Tasarım Direktörü David Fisher, Nissan Tasarım Avrupa’nın Renk Tasarımı Müdürü Marisol Manso Cortina ve Electrolux Başkan Yardımcısı Henrik Otto’nun yer aldığı jüri tarafından değerlendirildi. “Teleport Fridge”, Dulyawat Wongnawa Chulalongkorn Üniversitesi, Tayland Bilim kurgunun önerdiği teknolojik gelişimlerin gerçekleştiği bir çağ göz önüne getirilerek tasarlanan “Teleport Fridge” ışınlanma odaklı. Taze meyveye ulaşmak için harcanacak zaman ve fiziksel çabayı saf dışı bırakarak yiyecekleri ışınlamayı öneriyor. Yİyecekler, dokunmatik yüzey teknolojisine sahip cihazın dondurucu ve soğutucu bölgelerine ışınlanıyor. “Bifoliate”, Toma Brundzaite Vilnius Sanat Akademisi, Litvanya 2009’un Finalistleri Bulaşık makinesi yerleştirme sıkıntısını yok eden duvara monte Bifoliate, depolama ve yıkama amacı ile kullanılıyor. Yıkamayı yüksek frekanslı dalga teknolojisi ile gerçekleştirmektedir. Günümüzdeki yıkama sürecinden daha etkileyici ve ekolojik bir önerme. “Cocoon”, Rickard Hederstierna, Lund Teknoloji Enstitüsü, İsveç Jüri üyelerinin verilen tarifnameye tamamen uyduğunu, cesur ve yaratıcı bir proje olmanın yanı sıra sosyal ve çevresel konulara da değindiğini belirttikleri Cocoon ile Rickard Hederstierna, 5 Bin Euro para ve Nano-dokulu kumaşları negatif iyon teknolojisiyle susuz temizleyebilen yatay konumlandırılmış bir çamaşır makinesi. Dokunmatik ekranında üç farklı ayara sahip; temizleme, çim kokusu ve çiçek kokusu. Naturewash, kullanıcısına üzerinde uzanma, oturma imkanı sunarak kısmi temizlik gerçekleştirebilirken tam bir temizlik için kıyafetlerin cihaz üzerine serilmesi gerekmekte. 03 01,02,03 Sırasıyla Renew, Water Catcher ve Cocoon adlı ürünler. 04 25/10/2009 Filiz Yılmaz Canan E. Ünlü [email protected] [email protected] BRAUNPREIS FİNALİSTLERİ İHTİYACI DİNLEDİ 1968 yılından bu yana düzenlenen Braun Yarışmaları’nın bir yenisi daha geride kaldı. 54 ülkeden gelen başvurular sayesinde ilgiyi üstüne toplayan organizasyon, ihtiyaçlarımızı yeniden tanımlar gibiydi. 1946 yılında Londra’daki Viktorya ve Albert Müzesi’nde açılan “Britanya Başarabilir” Sergisi, İngiliz Hükümeti’nin 1944 yılında endüstri ürünleri tasarımının gelişmesini desteklemek amacı ile kurduğu Endüstriyel Tasarım Konseyi tarafından organize edilmişti. Akla gelebilecek her türlü tüketim ürününü kapsayan bu ulusal sergide ‘modern’ İngiliz endüstrisinin ürettiği en iyi ürünler sergilenerek hem İngiliz halkının tasarım farkındalığı artırılacak hem de dünyaya İngiliz tasarımının gücü gösterilecekti. Her şeyden önemlisi, sihirli tasarım değneği dokunmuş ürünler dış pazarları etkileyecek ve yıllar süren savaş sonrasında sekteye uğrayan İngiliz ekonomisi de düze çıkacaktı. Öyle de oldu. İngiltere, uzun yıllar tasarımın her alanında hem profesyonel anlamda hem de eğitim alanında öncü konumunu korudu. 1946 yılının “Britanya Başarabilir” sloganına, 2009 yılında “Britanya [hala] Başarabilir” adı ile gönderme yapan bir tasarım sergisi bu yıl yedincisi gerçekleştirilen Londra Tasarım Festivali’nin dikkat çeken ve izleyenlere “tarih tekerrürden ibarettir” deme fırsatı veren etkinliğiydi; ekonomi yine durgun, tasarım yine göreve çağırılıyor. Festivalin genel tasası (ya da ilham kaynağı) olarak ekonomik durgunluk, bu yıl, küresel ısınmanın önüne geçmiş görünüyordu ve sadece İngiliz tasarımcıların tasarımlarından oluşan “Britanya [hala] Başarabilir” sergisi ekonomik durgunluğa bir çıkış yolu olarak tasarıma dikkat çekiyordu. 01 Braun’ın kurucusu Marx Braun’ın oğlu Erwin Braun tarafından hayata geçirilen Braun Prize Yarışması, 1968 yılından bu yana heyecanla takip edilen, tasarım dünyasının en önemli ödülleri arasında gösterilen yarışmalardan biri. Yüksek teknoloji ürünü tasarımların çoğunluğunun okullarda ve üniversitelerde yaratıldığını keşfeden Erwin Braun, genç yetenekleri bulmak ve onları halkla buluşturmak gayesiyle bu yarışmayı başlatmış. Braun Prize, tasarım anlayışının kısıtlı olduğu bir dönemde, Braun’ın genç endüstriyel tasarımcıları desteklemek, yenilikçi ürün fikirlerini dünyaya duyurabilmek için geliştirdiği Almanya’nın ilk uluslararası tasarım yarışması özelliğini taşıyor. Birçok ülkenin binlerce proje ile başvurmasıyla yarışmanın bugün geldiği nokta, Braun’ın ileriye yönelik amacına ulaştığını da açıkça ortaya koyuyor. Genç kuşağı tasarıma teşvik eden ‘Braun Prize Tasarım Yarışması’nın sonuçları, 16 Eylül’de Braun’ın merkezi Kronberg’de düzenlenen ödül töreninde açıklandı. Günümüze kadar iki yılda bir düzenlenen, tüm dünyadaki tasarımcılara açık olan yarışmanın bu yıl 17.’si gerçekleştirildi. 54 ülkeden 1074 projenin yarıştığı yarışmada tasarım konusunda söz sahibi seçkin bir jüri tarafından belirlenen 4 proje, hem estetik 02 açıdan hem de tasarımların uygulanabilirliği ve topluma sağlayacağı yarar açısından değerlendirildiğini gösterir nitelikte. Birbirinden ilginç tasarımlara sahip bu 4 proje içerisinden elbette ki bir tanesi Braun Prize ödülüne layık görüldü. 12 bin euro ve Braun’da staj hakkı sağlayan Braun Prize ödülü, Johanna Schoemaker’ın tasarladığı, estetik bakımdan oldukça başarılı ve enerji yönünden son derece verimli ev tipi aydınlatma elemanı “OLED İstridye Lamba” projesine verildi. Tasarım, gün ışığında açan bir çiçek imgesini temel alıyor ve düğmeye basıldığı anda lamba açılmaya başlayarak ışık sağlıyor. Enerji tasarrufu sağlayan bu aydınlatma cihazının gerek açısı gerekse vereceği ışık miktarı ayarlanabiliyor. Lambanın aynı zamanda farklı dinamik aydınlatma programlarının ön seçimini yapmak için kullanılan bir uzaktan kumanda içermesi, bütünüyle bu tasarımın teknolojik yeniliklerden iyi bir şekilde yararlanmasının ötesinde, olumlu bir kullanıcı deneyimini ortaya koyduğu aşikar. Farklı Yaklaşımlar Finale kalan diğer üç proje de OLED İstiridye Lamba gibi son derece yenilikçi, estetik ve yararlı. Tobias Stuntebeck’in “Beyaz Baston”u görme engelli kişilerin daha seri ve rahat hareket edebilmelerine imkan sağlayan ilginç bir ürün. “Beyaz baston” un alüminyum oksit ucu hem duyulan hem de hissedilen bilgiler sağlaması, seramik topun sesi çevredeki alanı akustik olarak saptayarak direkt ve net bir bilgi iletmesi, kullanıcının boyuna göre programlanan bir lazer teknoloji sayesinde kullanıcıyı engellere karşı uyararak temas olmadan bunlardan kaçınmasını mümkün kılıyor. tekneleri, özellikle de yosunlar ve midyeler gibi biyolojik birikintilerden temizlemek için çevreyle uyumlu “Anemon”u tasarlamış. “Anemon”, yüzeye temas etmeden tortuları gidermek için sıvı içinde gazın kontrollü iç patlama yapmasını sağlayan ultrasonik temizleyici ilkesinden yararlanıyor. Aynı zamanda, gemiler bir limana girmeden günlerce bekleyerek boşa giden zamanlarını, “Anemon”u kullanarak değerlendirebiliyor. Anemon’un sudaki ekosistemlerin dengesini bozabilecek zararlı temizlik ürünlerini kullanma ihtiyacını ortadan kaldırması, rüzgâr türbini tarafından üretilen enerjiyle çalışacak şekilde tasarlanmış olması projenin sürdürülebilirlik özelliklerini daha da kuvvetlendiriyor. Karsten Willmann’ın yolcu uçaklarında kullanım için çoçuk koruma sistemi olarak tasarladığı “Skylino” projesi de hayatı kolaylaştırır özellikte. Uçarken, kalkışta, inişte, türbülansta, acil durum inişlerinde ve olası tahliye durumlarında iki yaşın altındaki çocukların güvenliğini sağlamak amacıyla tasarlanmış. Ailenin uçağa binişini ve dar koridorlardaki hareketini kolaylaştıran “Skylino” anne ile çocuğu arasındaki doğal bağı kuvvetlendirerek, acil bir durumda anneler de çocuklarıyla birlikte diğer yolcular kadar hızlı kabini terk edebiliyor. Anlaşılan önemli bir probleme bütünsel ve bilinçli bir şekilde yaklaşan bu proje sayesinde, bundan sonra bebekle seyahat etmek daha rahat ve güvenli olacağa benziyor. 01 BraunPreis Finalistleri. Stephan Zimmermann, gemileri ve 02 OLED İstiridye Lamba. Tasarım alanında önemli yatırımlardan biri olan Braun Prize’ın 2009 finalist projeleriyle, yenilikçilik, ergonomi, fonksiyonellik, kullanım kolaylığı ve çevrecilik gibi iyi bir tasarımda olmazsa olmazların altı çizilmiş diyebiliriz. Hem tasarım dünyasına genç yetenekleri, hem de birbirinden eşsiz tasarımları kazandıran bu yarışmalar da olmazsa biz ne yaparız? Financial Times gazetesi tarafından organize edilen ve “Ekonomik Durgunluğa Cevaplar” başlığı altındaki tartışma ile başlayan tasarım seminerleri serisi, bu yıl 19-27 Eylül 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilen Festival sebebi ile yıllar sonra kapılarını tasarıma tekrar ve sonuna kadar açan Viktorya ve Albert Müzesi’nde düzenlendi. Uluslararası tasarım ajandasında önemli bir yer edinen Londra Tasarım Festivali tüketicilerden üreticilere, işadamlarına, tasarım öğrencilerinden profesyonel tasarımcılara kadar çok geniş bir izleyici kitlesine sahip. Sadece Festival için binlerce yabancı turistin şehre geldiği bildiriliyor. Tasarımın -bu yolla daekonomiye katkısı olduğu kesin. Londra’da yaşayan İspanyol tasarımcı Jaime Hayón’un Festival ziyaretçilerinin uğrak noktası olan Trafalgar Meydanı’nda kurduğu dev satranç seti en çok konuşulan etkinliklerden biri oldu. Hayón’un tasarımı Festival boyunca yağmayan olağan dışı Eylül havasının tadını çıkaran Londra sakinlerine ve misafirlere meydana adını veren meşhur deniz savaşının sessiz bir yorumunu sunuyordu. Devlet, tasarım sektörü, iş dünyası ve basın tarafından büyük destek gören Londra Tasarım Festivali hem tasarımın en iyilerine hem de yeni yeteneklere çeşitli fırsatlar sunuyor. Örneğin İngiliz tasarım okullarının yıl boyunca hazırlandıkları ve sonunda şehrin çeşitli yerlerinde kurdukları sergiler -en az profesyonel işler kadar- ilgi ile izleniyor. Festival, sıradan izleyicilerine zevk ve hatta ilham verirken, profesyonellere çeşitli iş bağlantıları için olanaklar sağlıyor. Festival boyunca ardına kadar açık kapıları ile tasarım ofisleri, Festivale 05 TASARIM TÜTEN ŞEHİR: LONDRA 19-27 Eylül 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilen Londra Tasarım Festivali, ‘İngiliz tasarımı’nın son yıllarda geçirdiği değişimi gözler önüne sererken, yaratıcılığın başkenti olarak tanınan Londra’yı ‘yeni fikirlerin ve yeteneklerin küresel varış noktası’ olarak işaret edenleri bir kez daha haklı çıkardı. 01 saklanan ürün tanıtımları ile satış mağazaları, ziyaretçilerine -kısa bir zaman dilimindegünümüz İngiliz tasarımını yönlendiren pek çok tasarımcı ile tanışma ve tasarımlarını yakından görme fırsatı veriyor. aktivite olma yolunda olduğunu kabullenenler, Londra’nın tasarım konusunda tüm dünyanın izlediği uluslararası yetenek, eğitim ve yatırım merkezi olmasını, İngiltere’nin bu konuda –yeniden- ön plana çıkması adına şiddetle destekliyorlar. Türk Tasarım Danışma Konseyi henüz kurulmuşken bu yaklaşımı -İngiltere’de eğitim görmüş bir Türk tarafından bir Alman firması için tasarlanan ancak İspanya’da üretilen bir arabanın “nereli tasarım?” olduğunu sorgulayarak değerlendirmemiz ve bundan sonraki ‘tasarım’lı ‘gün’lerimizi, ‘hafta’larımızı, ‘ay’larımızı ve hatta Festival sonrası yapılan yorumlardan bazıları İngiliz tasarımını -İngiltere Prömiyer Ligi’ne benzeterek- eski parlayan günlerden eser kalmadığından söz ediyor. Bu görüşte olanlar, İngiliz tasarımı dendiğinde artık yıldız İngiliz tasarımcıların yaptığı işlerin kastedilmediğini vurguluyorlar. Özellikle endüstriyel tasarımın hızla ve kaçınılmaz bir şekilde milliyetsiz bir 02 ‘yıl’larımızı bu değerlendirme ışığında kurgulamamız gerekiyor. fotoğraf: londondesignfestival.com 01 İspanyol tasarımcı Jaime Hayón’un Trafalgar Meydanı’ndaki dev satranç seti. 02 Central St. Martin’s Tasarım Okulunun Charing Cross Caddesinde hazırladığı vitrin. Fotoğraf: Canan E. Ünlü 03 Thelermont Hupton tasarımı el yapımı masa lambası. 03 06 25/10/2009 07 Barış Çakmakcı [email protected] GRAFİK TASARIMIN YILDIZLARI İSTANBUL’DAYDI Dünyanın en ünlü grafik tasarımcılarından oluşan AGI (Alliance Graphique International) İstanbul’da buluşturdu. Grafikerler Meslek Kuruluşu’nun ev sahipliği yaptığı kongreye 25 ülkeden toplam 133 delegenin katıldı. Dünyanın en ünlü grafik tasarımcılarından oluşan AGI (Alliance Graphique International) 11-18 Ekim tarihlerinde İstanbul’da buluştu. Grafikerler Meslek Kuruluşu’nun ev sahipliği yaptığı kongre Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi ve Reklamcılık Vakfı’nda gerçekleşti. 25 ülkeden toplam 133 delegenin katıldığı Kongre ülkemiz için büyük bir prestij kaynağı olma özelliği taşıyor. Kongrenin ilk gününde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi oditoryumunda bir öğrenci semineri gerçekleşitirildi. Prof. Dr. Edhem Eldem’in sunuş konuşmasını gerçektirdiği, moderatörlüğünü Esen Karol’un yaptığı seminerde Robert Appleton, Pierre Bernard, Seymour Chwast, Kenya Hara, Fons Hickmann, Anette Lenz, Jean-Benoit Levy, Deborah Sussman ve David Tartakover’in konuşmacı olarak yer aldı. 400’e yakın ögrenci ve grafik tasarımcının izleme imkanı bulduğu seminerde tipografi, illüstrasyon, animasyon, afis taşarımı gibi grafik tasarımın bir çok alanında özgün çalışmalara imza atan tasarımcılar vizyonlarını ve tasarımdaki eğilimlerini öğrenciler ile paylaşma imkanı buldu. Her biri dünya grafik tasarımı için kilometretaşı niteliğinde olan konuşmacıların tamamı AGI üyesi. ve prestijli olduğuna inandığımız bu kongreyi gerçekleştirdiğimiz için sevinçliyiz. Seminer dışında tamamı kapalı olarak gerçekleşen kongre çok önemli sunumlar ile zenginleşiyor. Başta projenin gerçekleşmesinde en büyük payı olan Sadık Karamustafa olmak üzere Yönetim Kurulu’ndaki arkadaşlarım Ayşe Karamustafa, Tülay Ulukılıç, Umut Südüak, Turgut Erentürk ve Osman Tülü, Burcu Kayalar, Kemal Molu’ya, emeği geçen Su Başbuğ ve Şenol Akyıldız’a teşekkür ederim. Kongre katılımcılarına yaptığı çağrı ve üstlendiği küratörlüğü ile “Unpluged Faces” Sergisini gerçekleştiren Bülent Erkmen’e tüm değerli katkıları için şükran borçluyuz. 1951 yılında Fransız ve İsviçreli tasarımcılar tarafında kurulan AGI (Alliance Graphique International) dünya grafik tasarım örgütleri arasında en prestijlisi olarak biliniyor. Aralarında Paula Scher, David Tartakover, Pierre Bernard, Ahn Shang Soo, İstvan Orosz, Vladimir Chaika, Armando Milani gibi dünyaca ünlü tasarımcıların olduğu AGI’nin Türkiye’den iki üyesi bulunuyor. (Sadık Karamustafa, Bülent Erkmen) Her yıl dünyanın farklı kentlerinde toplanan kongrede sırasında ayrı bir mekanda kapalı olarak gerçekleşen jüri toplantılarında yeni üyeler belirleniyor. Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumları, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi ve Reklamcılık Vakfı’nın sponsorluğu ile gerçekleşen kongreye Bek Tasarım, Milli Reasürans Galerisi, DGT, DifoLab, Koleksiyon, Molu Tasarım, Ofset Yapımevi, Ypsilon Tasarım, Vinkara Şarapları, Antalis Kağıtçılık ve Graphis Matbaa destek verdi. Grafikerler Meslek Kuruluşu Hakkında: AGI Başkanı Jelle Van Der Toorn Vrijthoff ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Rahmi Aksungur’un açılış konuşmalarını yaptığı kongrede Stephan Bundi, Michel Bouvet, Cao Fang, Vladimir Chaika, Jeffrey Fisher, Max Kisman, Alex Jordan, Saed Meshki, Cotilde Olyff, Patrick Thomas, Cordula Alessandri, Ben Bos, Ebrahim Haghighi, Erich Brecbühl, Armando Milani, Marian Bantjes, Henry Steiner, Peter Till, Nancy Skolos, Yarom Vardimon ve Garson Yu konuşmacı olarak yer alacak. Emre Senan ve Yeşim Demir’in moderatörlüğünü yaptığı kongre iki gün sürdü. Grafikerler Meslek Kuruluşu Yönetim Kurulu Başkanı Yeşim Demir: “ Bir yıldır süren temaslar sonucunda, ülkemiz için çok verimli Grafik tasarım'ın gelişmesi, tasarımcıların bir araya gelmesi ve haklarının korunması amacıyla kuruldu. 1978 yılında kurulan Grafikerler Meslek Kuruluşu (GMK), kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği etkinliklerle ülkemizde grafik tasarımın gelişmesi yaygınlaşması amacı ile çalışmaktadır. 300 üyesi bulunan GMK her yıl düzenlediği Grafik Ürünler Sergisi'nde, o yıl içinde üretilen grafik ürünleri sergileyen ve onları ödüllendiriyor. GMK 1993 yılından beri Uluslararasi Grafik Tasarım Dernekleri Konseyi - ICOGRADA (International Council Of Graphic Design Associations)'nın da üyesidir. 01 01 AGI katılımcıları UNUTULAN YÖNTEMLERLE YENİ İŞLER AGI / Alliance Graphique Internationale (Uluslararası Grafik Tasarımcılar Birliği), bu yılki genel kurul toplantısını geçtiğimiz ekim ayında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde düzenledi. Toplantılar nedeniyle yapılan etkinlikler arasında Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde kurula üye tasarımcıların da katılımıyla bir de sergi düzenlendi. Bülent Erkmen’in küratörlüğünde gerçekleşen ‘Unplugged’ Yüzler sergisi aralarında David Tartakover, Henry Steiner, Lanny Sommese, Pierre Bernard, Alain Le Quernec ve Uwe Loesch gibi önde gelen tasarımcıların işlerinden oluşuyordu. AGI toplantısına paralel olarak Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde düzenlenen ‘Unplugged’ Yüzler sergisinde, küratör Bülent Erkmen diğer tüm üye tasarımcılarla birlikte, bilgisayar öncesi dönemden dijital çağa bir selam gönderiyor. Sergi, Latin harfleriyle “eis tin polin” ya da “stin polin” olarak yazılan İstanbul isminin Bizans Yunancası’nda ‘şehre doğru gelme’ anlamından yola çıkılarak hazırlanmış. Bülent Erkmen sergiye katılacak AGI üyesi tasarımcılardan, önce ‘şehre doğru gelme’yi hayal etmelerini, sonra ‘şehre doğru gelme’ hazırlığı yapmalarını, bu hazırlığı kendi yüzlerinde yapmalarını ve takıp takıştırmalarını, sürüp sürüştürmelerini istemiş. Unplugged Görüntü Sergiye katılım için tek koşul görüntünün ‘unplugged’ olması. ‘Fişsiz’ ya da akustik müzik, yani bir başka deyişle elektronik olmayan müzik anlamına gelen ‘unplugged’ olma şartı tasarımcıları görüntülerde hiç bir dijital işlem ve müdahale yapmamaya yönlendirmiş. Şehre doğru gelenlerin ve ‘şehre doğru gelme’yi hayal edip de gelemeyen yaklaşık 85 AGI üyesi grafik tasarımcının yüzlerinden oluşan sergi için aynı isimli bir kitap da yayımlanıyor. 01 Unplugged sergisinden... 01 BÜLENT ERKMEN İLE SERGİYE DAİR… “ESKİ SİLAHLARI ÇIKARIP, TEMİZLEYELİM...” Farklı kültürlerden grafik tasarımcıları ‘şehre doğru getirme’ projesinin çıkış noktası ne oldu? Üyelerini, uluslararası alanda öne çıkmış grafik tasarımcıların arasından seçerek kabul eden AGI / Alliance Graphique Internationale’nin (Uluslararası Grafik Tasarımcılar Birliği) bu yılki toplantısının İstanbul’da yapılıyor oluşu ve farklı kültürleri temsil eden AGI üyesi tasarımcıların İstanbul’a gelecek olması çıkış noktası. Ayrıca İstanbul isminin kökeni de Latin harfleriyle “eis tin polin” ya da “stin polin” olarak yazılır. Bu sözcüğün Bizans Yunancası’nda ‘şehre doğru’ gelme anlamına gelmesi de bir diğer çıkış noktası oldu. Projeye katılacak tasarımcılardan şehre doğru gelme hazırlığını kendi yüzlerinde yapmalarını istedim. Takın takıştırın, sürün sürüştürün dedim. Ve son olarak yüzlerini ‘şehre doğru’ gelmeye hazırladıklarında birer fotoğraflarını çekmelerini ve bana göndermelerini istedim. Tasarımcılara verilen çalışma alanı neden yüzleri oldu? Yüz, insan bedeninin kimlik belirleyici bölgesi. İnsanın en çok tanındığı yer. Dolayısıyla bedenin işareti. Tanınmak için bedenin geri kalanına ihtiyaç duyurtmayan bir yer. Üstelik akla da en yakın yer. Görünmeyen aklı görünür kılan, insanın “Bu benim,” diye başkalarına gösterdiği bir yer. Ben, bu yüzle benim. Ben, sizin gözünüzde ancak bu yüzle ben olabilirim. Bu proje, kendi yüzümüzü zorunlu bir ham malzeme gibi kullanarak yüzümüzü bir işe, bir ‘artwork’e dönüştürme çalışması. Bir tasarımcının tanınmak için kullandığı kendi yüzünü bir işe dönüştürmesi, kendi yüzü ile yüzünü kullanarak yaptığı işin yer değiştirmesi bu. Gördüğünüz fotoğraf artık o tasarımcının bir çalışması; onun yüzü değil. Görüntülerin ‘unplugged’, yani dijital uygulamalardan uzak oluşunu tercih etmeniz neden? Bilindiği gibi ‘unplugged’, elektronik olmayan müzik türüne verilen bir isim. Bu proje için kendi yüzümüzle bir “iş” yaparken de, tıpkı ‘unplugged’ müzik gibi tasarım düşüncemizle yüzümüz arasına da hiçbir dijital müdahale girmesini istemedim. Bilgisayara kafa tutalım istedim. Eski silahları çıkartalım ve temizleyip kullanalım diye düşündüm. Neredeyse unuttuğumuz yöntemlerle yeni işler yapalım ve bilgisayar öncesi dönemden bu dijital çağa bir selam gönderelim istedim. 08 25/10/2009 Umut Kart Sibel Baştimur [email protected] [email protected] SERAMİKLER Kazandığı uluslararası ödüllerle son dönemin en çok öne çıkan isimleri arasında gösterilen Orhan Irmak, bu kez de Pentawards’u sırtladı. Irmak, süreci anlattı: KIRMIZI HALIDA Bu projenin en sıra dışı yanı neydi dersiniz? Linens – Arzu Kaprol Home serisi için tasarladığımız ambalajların en sıra dışı yanı, içindeki nevresim takımını gösteriş biçimi. Şimdiye kadar nevresim ambalajlarında genelde düz bir yatak fotoğrafı kullanılıyordu. Bu seride biz desenin gösteriliş biçimini üçüncü boyuta taşıyarak oldukça farklı bir şekilde yorumladık. Ödül almamızda da bu farklılığın etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum. Dünya seramik sektörünün önemli vitrinlerinden 27. Uluslararası Seramik Karoları ve Banyo Ekipmanları Fuarı Cersaie, kapılarını 29 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında Bologna’da açtı. Daha önce de ambalaj çalışmanız ödül aldı; sizi bu anlamda başarılı kılan nedir? Toplam 176 bin metrekarelik alana sahip olan Cersaie 2009, 34 farklı ülkeden, 510’u seramik ve 380’i banyo sektöründen bin 36 katılımcıya ev sahipliği yaptı. 241 yabancı katılımcının bulunduğu fuarda zorlu ekonomik şartlara rağmen sadece bazı ülkelerde bir kısım gerileme görüldü. Cersaie’ye bu yıl geçen seneye oranla yüzde 1.6’lık gerilemeyle 83 bin 137 toplam katılım sağlandı. Orhan Irmak Tasarım olarak ambalaj tasarımına odaklanmış bir firmayız dolayısıyla hem ulusal hem de uluslararası ödüllerimiz var. Ambalaj tasarımının ne kadar geniş kapsamlı bir alan olduğunu ve hizmet verdiğimiz markalar için ne denli önemli olduğunu çok iyi biliyoruz. Bugün sadece yurt içinde sektörünün önde gelen markalarına değil, İspanya, Avusturya, Rusya, Mısır gibi yabancı ülkelerden müşterilerimize de ambalaj tasarımı ağırlıklı olarak hizmet veriyoruz. Ayrıca sektörel olarak kişisel bakımdan gıdaya çok farklı alanlarda projeler üretiyor olmak, ekibimize geniş bir perspektif kazandırıyor. Başta Avrupa ve Uzakdoğu olmak üzere, dünyanın birçok yerinden gelen yapı sektörünün temsilcileri, her yıl daha da artan ilgi çekici standlar ve teşhir yöntemlerinin farklılıkları ile yenilenen ve geliştirilen ürünleri tanıma fırsatı buldular. Fuar boyunca yer alan seminerler, geniş konu yelpazesine sahip olması ile ilgi topladı. Yeni teknolojiler, standartlar, araştırmalar, uygulama yöntemleri ve seramik endüstrisi için enerji tasarruflu projeler, seminer konuları arasında yer aldı. “Ceramic Tiles of Italy International Press Conference” (İtalyan Seramik Karoları Uluslararası Basın Toplantısı) ve “Cersaie’de Renzo Piano” gibi basın ve firmalar arasındaki toplantılar ve kurumsal etkinlikler ilgiyle karşılandı. ‘Building, Dwelling, Thinking’in (İnşa, İkamet, Düşünce) ilki iyi tepkiler aldı. Sayısız otorite konuşmacının katılım gösterdiği kültürel projenin açılış konuşmasını çağdaş mimarinin ustalarından Renzo Piano yaptı. Ayrıca bu yıl fuarın afişi de ünlü mimar Mario Botta tarafından tasarlandı. Posterin tasarımında çıkış noktasını; "Mimarlık, insanların yaşamını kolaylaştıran yer çekimi, form ve malzeme demektir. Seramik ise, kaynağını doğa anadan alır. Bu tasarımımla, nereden geldiğimizi, neden yapıldığımızı ve nerede yaşadığımızı tekrar akıllara getirmeye çalıştım. Elbette, nereye gittiğimiz de önemli. Çünkü gelecek çoktan yanı başımızda" şeklinde özetleyen Botta, konsept konusundaki ilhamını ise, seramik kullanarak tasarladığı "Il Guscio/Shell" adlı çalışmasından almış. Türkiye’den fuara katılan 17 seramik firması da büyük ilgi gördü. Bu firmalar arasında; 09 01 01 Akdo, Çanakkale Seramik, Ece, Ege Seramik, Ercan Seramik, Graniser Ceramics, Güral Sanitarywave, Hitit Seramik, Kalebodur, Kalekim, Kütahya Seramik, Sanıca Isı Sanayi, Seramiksan, Seranit, Silkar, Termal Seramik ve Vitra yer aldı. Cersaie ile gelecek seneki randevu 28 Eylül – 2 Ekim 2010 tarihleri arasında olacak. Teknoloji ve Tasarımlar Yarıştı Dünya seramik sektörünün nabzının tutulduğu İtalya’daki fuarda 320 metrekarelik standıyla yer alan Çanakkale Seramik&Kalebodur ileri teknoloji ürünleri ve yeni koleksiyonlarını sergiledi. Finlandiya’lı tasarımcı Harri Koskinen’in toprak, ateş, su ve havanın büyüleyici formlarından esinlenerek tasarladığı Bond Koleksiyonu, dünyaca ünlü Türk Tasarımcı Can Yalman’ın, Osmanlı ve Selçuklu kültürlerinin zengin formlarını buluşturduğu Orientile Koleksiyonu, doğala en yakın üretilmiş seramik olarak bilinen Kale Stone, beyazın sadeliğini yansıtan her beğeniye uygun mekânlar yaratan Beyaz Koleksiyonu fuarda en beğenilenler ve fark yaratanlar seriler arasında yer aldı. Dünyada sadece iki üretici tarafından üretilebilen Kalesinterflex ise üç milimetre inceliği ve 1x3 metre boyutu ile dünyanın tek esneyebilen “en hafif, en ince ve en büyük boyutlu” seramik plakası olma özelliğiyle ile teknolojisi ve tasarımıyla trend belirlediği için Cersaie Fuarı’nın en gözde ürünleri arasındaydı. VitrA, fuarda ünlü tasarımcı Ross Lovegrove’un tasarladığı son koleksiyonu Freedom’un İtalya lansmanı gerçekleştirildi. İlgi çeken Freedom’un yanı sıra VitrA’nın 176 metrekarelik standında yer alan yine Ross Lovegrove tasarımı ödüllü MOD Koleksiyonu ve Alman tasarım firması NOA imzasını taşıyan Shift Serisi de ilgi çekti. Seranit, 65 metrekarelik standında ilginç, 01 ileri teknoloji ve sıra dışı tasarımlardan oluşan 2009-2010 koleksiyonunu ve mevcut ürünlerini sergiledi. Seranit, aralarında İtalyan tasarım firmalarının da bulunduğu dünyaca ünlü tasarım ofisleriyle birlikte geliştirdiği iddialı yeni serisiyle beğeni topladı. Fuarda 45 nolu standa 45 metrekarelik bir alanda, üründen hizmete yapı sektörüne sunduğu tüm teknik çözümleri profesyonellerle buluşturan Kalekim, İzolatex Plus, NanoLight, Kalekim Tozumaz, TechnoPur, FugaSim, UltraFuga, TechnoFlex, EpoTech+ ürünlerini ziyaretçilerle buluşturdu. Kütahya Seramik her yıl olduğu gibi fuara bu yıl da yeni koleksiyonları ile katıldı. Kütahya Seramik yeni koleksiyonunda, antislip karolar, antiasit ve özel havuz parçaları gibi teknik ürünlerin yanı sıra, 60x60 cm, 50x50 cm, 33x66 cm ve dış cephede kullanılabilecek 50x100 cm ebatlı doğal taş görünümlü sırlı porselen, 30x60 cm, 25x50 cm ve 20x45 cm ebatlarındaki duvar karoları yer aldı. 01 Cersai Fuarı’na çok sayıda Türk firma da katıldı. Fuar, 2010 yılında 28 Eylül- 2 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek. Ambalaj tasarımı alanında hem strüktürel tasarım hem de ambalaj grafiği konusunda entegre çözümler sunuyor olmamız da altına imza attığımız projelerin bir bütün olarak tutarlı ve hedefine ulaşan bir yapıya sahip olmasını sağlıyor. Bizim için ambalaj tasarımı çok yönlü bir iletişim tasarımı. Bir yanda marka kimliği, bir yanda pazarlama hedefleri ve diğer yanda da tüketici beklentileri ambalaj tasarımı projelerimizde dikkatle ele aldığımız konular. Bununla beraber doğru malzeme ve üretim yöntemi seçimi de bir ambalaj tasarımı projesinin başarıya ulaşmasında kritik konular. Gerek Linens – Arzu Kaprol Home ambalajlarında, gerekse bizlere ödül getiren diğer tüm projelerde müşterilerimizin doğru briefler hazırlamış olması ve süreci doğru yönetmiş olması da, kazandığımız başarılarda oldukça etkili oldu. Bu ambalaj içindeki ürünü nasıl anlatıyor? Bu ambalajı ilk elinize aldığınızda siyah bir kutu ile karşılaşmış oluyorsunuz. Ölçüsünün ve açılarının farklılığı tasarımı diğer nevresim ambalajlarından hemen ayrıştırıyor. Biraz daha dikkatli baktığınızda kapağın üzerinde mat ve parlak dokularla oluşturulmuş bir el yazısı dikkatinizi çekiyor. Burada Arzu Kaprol’un oluşturduğu bir metni, yine kendi el yazısı ile çok farklı bir dokuya dönüştürerek kullandık. Esas sürpriz kapağı açınca karşınıza çıkıyor. Eski masal kitaplarında nasıl sayfaları çevirdikçe değişik MULTİDİSİPLİNER PROJEYE ULUSLARARASI ÖDÜL 02 oldukça gayret sarf ettiler ve sonuçta bu ödülü kazanmamızı sağlayan başarılı bir proje ortaya konmuş oldu. Endüstriyel tasarımcı Orhan Irmak, moda “Tasarım Kaygısı Buluşturdu!” tasarımcısı Arzu Kaprol’ün Home Line tasarımının önde gelen isimlerinden serisi için yaptığı ambalaj tasarımları ile Moda Arzu Kaprol, ev tekstili alanındaki deneyimini Pentawards Bronze ödülünü Türkiye’ye ve onu, Irmak’la buluşturan sebebi paylaştı: Neden Orhan Irmak'la çalışmayı seçtiniz? getirdi. İkili, sorularımızı yanıtladı. Orhan Irmak endüstriyel tasarım alanında bir süredir izlediğim bir tasarımcıydı, Arzu Kaprol Home serisi oluşmaya başlayınca da disiplinler arası bir tasarım bakış açısının heyecan verici olacağını düşündüm. Linens tasarım grubu ile birlikte genel ev serisi beklentilerimiz üzerine Arzu Kaprol marka değerleri ilişkisi kurgulanarak, bu fikrin ambalaj tasarımlarına nasıl yansıtılacağı üzerinde keyifli bir tasarım süreci ilerledi. katlama teknikleri ile oluşturulmuş üç boyutlu evler, ağaçlar karşınıza çıkardı, burada da kapağın altından üzerinde ambalajın içindeki nevresimin örtülü olduğu üç boyutlu bir yatak karşınıza çıkıyor. Bunun için her nevresim takımı için özel bir açıdan çekim yapıldı ve bıçak izleri hazırlandı. Bu ambalajların içindeki ürünler o kadar özel ki, ambalajdaki ürünü sunum şekli de bu değeri yansıtmalı düşüncesinden yola çıktık. Ev tekstili ambalaj tasarımıyla yakından ilgilenen bir sektör değil. Linens ve sizi bu noktaya getiren neydi? Türkiye'nin ambalaj tasarımındaki atılımını neye bağlıyorsunuz? Bunun temel nedenlerinden birinin gelişen rekabet ortamı olduğu görüşündeyim. Özellikle yabancı markaların yenilikçi ambalaj tasarımları ile raflarda yer alması, iç piyasadaki markaları da bu konuda düşünmeye ve hareket etmeye itti. Diğer bir neden ise alışveriş kültürümüzdeki değişim. Son dönemde etrafımızın hızla süpermarketlerle sarıldığını fark etmişsinizdir. Eskiye göre çok daha fazla ürünü bireysel olarak market raflarından kendimiz alıyoruz ve süpermarketlerde daha fazla zaman geçiriyoruz. Dolayısıyla hangi markanın satın alınacağına dair kararı da raflarda veriyoruz. Ambalaj için birçok kaynakta sessiz satıcı ifadesi kullanılır. Gerçekten de marketlerde tüketici ile ürünün göz göze geldiği noktada ambalaj satın alma kararını tetikleyen başrol oyuncusu olarak karşımıza çıkar. Türkiye’de de marka yöneticileri için bu bilinç gelişmekte. Kendi isimleriyle marka olmuş tasarımcıların, birlikte çalışması zor Arzu Hanım ile çalışmak aksine son derece keyifliydi bizler için. İlk proje toplantımızdan en son bu ödül ile ilgili olarak bir araya gelişimize kadar her zaman samimi bir diyalog içerisinde olduk. Bir tasarımcının kendini başka bir tasarımcıya anlatmasının çok daha kolay olduğunu düşünüyorum. Arzu Bir moda tasarımcısı olarak ev tekstili alanına Linens ile birlikte girmeye karar verdiğimizde, tasarım duygusunu her noktada hissettirebilmek ana bakış açımızdı. Tasarım kaygısı bizi buluşturan temel nokta. Verdiğiniz brief neydi? 01 Hanım’ın Home serisindeki tasarım anlayışını ve tarzını ambalajlara yansıtmaya çalıştık ki bu da projeyi bizler için daha iddialı bir hale getirdi. Üzerinde tasarımcısının adı olan bir seriye ambalaj tasarlamak, gerçekten herhangi bir marka için ambalaj tasarlamaktan farklı bir konu. Tasarımcıyı ve üzerinde imzası olan ürünü dikkatlice incelemenizi ve orada ortaya konmuş olan tasarım dilini doğru bir şekilde yorumlayarak ambalaja aktarmanızı gerektiriyor. Projenin zor diye adlandırabileceğimiz yanı aslında bu kısmı; yoksa bir tasarımcı ile beraber çalışıyor olmak bence oldukça keyifli. Hele ki bu kişi Arzu Hanım gibi, başarılı olduğu kadar samimi ve içten bir tasarımcı ise ve ambalajını yaptığınız ürünler bu denli keyifli ise. Ayrıca bu projede Linens’deki yöneticilerin de katkısı büyük. Onlar da Arzu Kaprol Home serisinin ambalajları için Arzu Kaprol otto-modern tasarım felsefesini yansıtıyor; tasarlandığı coğrafi konumdan ilham alıp, bu çağın yaşam şeklini, hızını, modern tasarım algısını içinde barındırıyor. Dıştan baktığınızda kültürlerarası bir yalınlık ve modernlikte, içini açtığınızda ise içinden bu coğrafyaya özgü detaylar çıkan bir tasarım anlayışını savunuyorum. Home serisinde de ambalajda oldukça modern ve net bir dış kabuğun içinden, neredeyse çocuksu bir detayda ürün fotoğrafının görülmesi, bu tezatlıkta sıra dışı bir algı yaratıyor. Peki ya Linens'in size verdiği brief? Varolan Arzu Kaprol marka değerleri çerçevesinde, ev tekstili sektörünü ve müşteri profilini, daha önceden yapılan araştırmaları paylaştıkları bilgilendirici bir brief aldım. Bu brief’e paralel Arzu Kaprol Home markasını nasıl kurgulayacağımızı da uzun bir süreçte birlikte planladık. 01 Arzu Kaprol ve Orhan Irmak 02 Pentawards kazanan ambalaj tasarımı 10 25/10/2009 Banu Pekol Aslı Ayşen Aydın [email protected] [email protected] MEKAN VE BEDENİN ORTAK ANATOMİSİ 3-4 Ekim tarihlerinde Kanyon Alışveriş Merkezi’nde gerçekleşen ‘Geçici İşgal’ adlı performans, mimari elemanlarda bedenin hareketi ve kentsel mekanlarda bedensel performansın uyandırdığı hislere odaklandı. Dans/beden ve mimari/mekan eksenindeki çalışmalar, teknolojik gelişmelere paralel olarak ilgi odağı oldu. İnsanlar hareket eder, mimari durur. İnsanlar arzular, mimari tanımlar. Mimar, tasarımcı veya sanatçı hareketleri ve arzuları toplar ve bunları yapının taleplerine göre serbest bırakır. İnsan bedeni ve hareketlerini ele alan tasarım, çeşitli noktalardan yola çıkabilir. Bu ya Libeskind’in Berlin’deki Musevi Müzesi’ndeki parçalanmış mekan ve ışığın yarattığı tedirginlikte olduğu gibi bedensel olasılıkların iması ile ya da bedensel verileri temel alarak gerçekleştirilebilir. Bedenden verilere, verilerden yapılara akan hareketlerin doğrudan değerlendirilmesi yerine kuramsal bir yaklaşım benimsendiğinde, konu çeşitli disiplinlerin penceresinden görülebilir. Üretken sistemler ve grup dinamiklerini sistemleştiren koreografik fikirlerin farklı sahalardaki kullanımına dair örneklerden birkaçını incelemek, bu alanın zenginliği hakkında aydınlatıcıdır. Geçtiğimiz Eylül ayında Sydney’de gerçekleşen SEAM adlı uluslararası etkinlik, ‘dinamik bir varlık olarak beden, mekansal bir noktayı bulmak izleyiciye kalıyor. Taşarımların bedensel hareket yerine, duyusal şekillenmesi de mümkün. 2002 Venedik Mimarlık Bienalı için Philippe Rahm/JeanGilles Décosterd’in Hormonorium adlı eserinde bir oda yapay olarak Alp dağlarının iklimine büründürülmüştü. 10000lux ışık ve azaltılmış oksijenli ortamda kalan seyirciler, sanatçıların eserini bedenleriyle deneyimliyorlardı. Endokrin sisteminin tetiklenmesi ile, çeşitli hormonların daha az veya fazla salgılanması gibi yüksek irtifada gerçekleşen fizyolojik değişimler, fiziksel ortam ve beden arasındaki sınırları belirsizleştiren bir deneyimdi. 01 02 olasılık olarak mimarı, beden ve mekanın sıkışması olarak sinema’ temasından yola çıkan bir dizi faaliyeti kapsıyordu. İngilizce “dikiş yeri” anlamına gelen ‘SEAM’, mimarlık, dans ve sinema arasındaki muhtemel dikiş yerlerini keşfetmeyi hedefliyordu. SEAM’in Algı_Mekan_Malzeme_Laboratuarı bedeni çıkış noktası olarak alan tasarım müdahaleleri ile mekanı somutlaştırmayı ve tanımlamayı konu alıyordu. Katılımcılar sert mimari mekanı yüz metrelerce bungee jumping ipi, binlerce kablo bağı ve benzeri malzemeler, yazı, müzik ve video gibi formatlarla bedensel izlerini bırakacak şekilde değiştirmek üzerine çalıştı. Çalışma ortamı olarak kapalı ve açık mekanlardaki kentsel ve mimari objeleri seçen İsveçli sanatçı Felice Varını’nın eserleri tek bir oda içinde veya birkaç binanın cephesinde birden çizili olabiliyor. Tümünün ortak noktası, perspektif ile sınırlandırılan bu iki boyutlu çizimlerin üç boyutlu olarak algılanabiliyor olması. Ama bu çizimlerin mekanda anlamlı bir şekilde belirdikleri Benden/mekan ilişkişinin bir başka ilginç örneği de Rafael Lozano-Hemmer’in insan bedeninin hayati işaretlerinden birisinin kentsel bir alanı hareket ve ışık ile yeniden şekillendirdiğı çalışmasıydı. Sanatçının ‘İlişkisel Mimari’ olarak sınıflandırdığı Pulse Park projesinde New York Madison Square Park ziyaretçilerinin nabız atışlarını ölçen bir sensör aracılığı ile biyometrik ritmleri parkın içine yerleştirilmiş ışıkların ‘nabzı’ olarak tercüme edilmekteydi. 3-4 Ekim tarihlerinde Kanyon AVM’de gerçekleşen ‘Geçici İşgal’ adlı performans, “sahne sanatları için tasarlanmamış mekânları, geçici bir süre için işgal ederek sanat aracılığıyla dönüştürmeyi” amaçlıyordu. Çıplak Ayaklar Kumpanyası, Hareket Atölyesi ve RemDans’in mekan için tasarlanmış işlerini sergiledikleri etkinlik mimari elemanlarda bedenin hareketi ve kentsel mekanlarda bedensel performansın uyandırdığı hislere odaklanmıştı. Performansçıların yürüyen merdivenlerden aşağı sürünerek, emekleyerek, kayarak inişini hiç farketmeyen, yanlarından itişerek geçenlere dönüp bakmayan ziyaretçilere adamalı bu yazıyı. Onların mekana ve bedene alternatif bir algılamanın sunulduğu bu gibi etkinliklerde boy göstermeleri, bu tür tasarımları yapanlara daha da fazlasını üretmek için şevk veriyor. PARA TASARIMI... 01 Amaç, araç, güç, statü, garanti, endişe, saadet, huzur... Kapitalist dünyanın dönmesini sağlayan temel unsurlar. Yale Üniversitesi ekonomistlerinden Keith Chen’in yaptığı testte maymunların bile davranışlarını şekillendiren en önemli etken. 7-8 Ekim’de İstanbul’da düzenlenen IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantısı’nda Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick’in, “Bu kriz, 3. Dünya Savaşı’na sebep olabilir” yorumlarıyla şimşekleri üstüne çektiği açıklamasının başkahramanı: Para. 2020 yılında Amerika’daki alışverişlerin sadece %10’unun nakit yapılması öngörülüyor. Peki, paranın yerini ne alacak? Ya tasarımı nasıl olacak? İlk para, Asurluların şekeli mi, yoksa Lidya Kralı Kroisos’un sikkeleri miydi tartışması bir yana para, bir ülkeyi marka yapan unsurlar arasında milli marş ya da bayrak kadar büyük önem taşıyor. Bu yüzden paranın yüzyıllar boyu süren tasarımı ulus kimliğin de bir yansıması oluyor. Çoğu ülkenin kâğıt para tasarımında kullanılan ortak figürler, ulusal kahramanlar, liderler, büyük düşünürler ya da kültürel öğeler olurken, karmaşık düzen ya da göze pek hitap etmeyen renkler kalpazanlıkla mücadele edebilmek için tercih edilebiliyor. 02 Varını’nın eserlerinden... Yakın tarihte gerçekleşen en kapsamlı para tasarımı, Avrupa Birliği’nin ortak para birimi Euro’nun doğuşunda yaşandı. Avusturya Merkez Bankası’nın tasarımcısı Robert Kalina, 1999 yılında piyasaya sürülen çalışmasıyla dünyanın en büyük para rezervlerinden birinin görsel dilini de belirlemiş oldu. Ülkemizde ise bu yılın başında tedavüle giren yeni TL’lerin tasarımı renk, desen ve figür seçimi açısından yine türlü tartışmalara neden olmuştu. Oysa Amerikan Doları yıllardır aynı klasik tasarımıyla kullanılmaya devam ediyor. Barack Obama’nın başkan seçilmesiyle birlikte değişim rüzgârları esen Amerika’da grafik tasarımcı Richard Smith “The Dollar Redesign Project” ile dolara yenilik getirmek için yarışma düzenliyor. 03 SEAM’de yapılan bir proje. Çok da uzak olmayan bir zaman diliminde 01 Kanyonda gerçekleştirilen “Geçici İşgal”, 03 HENÜZ TARİH OLMADAN, Bompas & Parr’in Londra’da bir barda ‘Alkolik Mimari’ olarak adlandırdıkları, havaya aralıksız olarak cin-tonik buharının pompalandığı yerleştirme, bu tür deneylerin en ilginçlerinden. Hissetmeden, tadarak sarhoş olmanın mümkün olduğu bu durum, kokteyli içinde yaşanılabilir bir mekan haline getiriyordu. Bedenin mekansal olarak bulduğu ifadelerden yaratıcı bir anlam çıkarmanın bir diğer ustası koreograf/dansçı William Forsythe’ın “Synchronous Objects” projesi, dansı çeşitli görsellere ‘tercüme’ ediyor. Koreografiden seçilen belirli dans motifleri ve dansçıların eşzamanlı hareket anlarından oluşan çeşitli veriler teknoloji yardımı ile görsel temsillere dönüştürülüyor. 11 dergisindeki özel dosya sayesinde geleceğin para tasarımına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Conka Design, Fripp Design ve Dragon Rouge’un hazırladığı konsept çalışmaların ortak özellikleri, güvenliğe verilen önem ve çevre dostu olmaları. Conka Design, geri dönüştürülebilir çipler kurgularken sahtekârlığı imkânsızlaştırıyor. Fripp Design’ın tasarladığı paralar RFID (radyo frekanslı)’li sistemiyle rahat takip ediliyor ve anti bakteriyel plastik kaplamasıyla bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlüyor. Dragon Rouge’un yaklaşımında ise geri dönüştürülebilir tarımsal yan ürünler hammaddeyi oluşturuyor, eskiyen kâğıt paralar bioyakıt olarak değerlendirilebiliyor. Her ne kadar RFID’li sistem konsept gibi dursa da geleceğin para sistemine yönelik çalışmalar yürüten Christian Nold, “Biljmer Euro” projesiyle bu sistemin uygulanabilirliğini test ediyor. Parazit para olarak da nitelendirilen bu çalışma ile Nold, Hollanda’daki seyahat biletlerinden çıkardığı RFID bantlarını Euro’ya yapıştırarak paranın serüvenini dükkân dükkân takip ediyor. 02 nakit alışverişin neredeyse yok olacağından bahsedilirken gelecek nesiller için para nostaljik kalabilecek. Mesela, Nokia’nın ceplerimizde sadece telefon ve anahtarların taşınacağı bir dünyaya yönelik yürüttüğü araştırmalar, Y Kuşağı Japonlar tarafından doğrulanır gibi. Japonya’da cep telefonuyla yapılan alışveriş hacminin 5 Milyar Pound’u bulduğu ve %80’inin de 1524 yaş aralığındaki gençler tarafından yapıldığı belirtiliyor. AC Nielsen de 2020 yılına geldiğimizde Amerika’daki alışverişlerin sadece 10%’nun nakit yapılacağını öngörüyor. Peki ya İngilizlere ne dersiniz? Nüfusun %14’ü bozuk paralarla uğraşmak istemediğinden atıyor. Dünyada dönen paranın %25’nin kanun dışı olması ve her yeni jenerasyonun sanal dünya ile daha fazla haşır neşir olması devletlerin finansal sistemlerindeki tercihleri etkileyebilir. Üstelik fiziksel para yerine kredi kartları, temassız ödeme sistemleri, cüzdan görevi gören cep telefonları ve sunacakları finansal hizmetlerin artışı ürün tasarımı yerine hizmet tasarımını ön plana çıkarabilir. Ya da fütürist Richard Watson’ın da öngördüğü gibi dijital paralar kıyafetlerimizin ya da bedenlerimizin içine yerleştirilebilir. 01, 03 Kyle Thompson’un dolar yorumları 03 İngiltere’nin ulusal tasarım konseyi Design Council üç ayda bir ay yayınladığı 02 Conka Design’ın para tasarımları 12 25/10/2009 13 Gözde Tüfekçi ‘TASARIM İŞİ’YLE gozde@kaletasarimmerkezi KAZANMAK... Lades Kemiği ‘Fırsatı’ Devir, Zihni Sinir devri... Dünyanın dört bir yanında, aklını doğru çalıştırıp, tasarımı bol sıfırlı iş fikrine dönüştürmeyi başaran zenginler var. Kimi kemik tasarlıyor, kimi kurdele... Ortak noktaları, farkına bile varmadığımız boşlukları keşfetmeleri, ya da yaratmaları! Bir diğer deyişle... “Olmazsa olur” çözümleri! Geri Sayım Başladı Geri sayımlı trafik ışıklarının hayatımıza girmesi kendiliğinden oldu gibi gözükse de, var olan birşeye katma değerle ortaya çıkan parlak bir fikir. Patentli proje, trafik noktalarında yeşil ya da kırmızı yanmasına kaç saniye kaldığını gösteren ışık sistemiyle, bilgi verme adına parlak bir buluş. Orhan Aydın’a 2006 yılında Almanya’da IENA Buluş Fuarında ödül kazandıran fikir, özellikle yayalara sağladığı kolaylıklar noktasında kaç saniyelik bir hareket opsiyonu olduğunu göstererek daha güvenilir bir geçiş sağlıyor. Her Bebek Bezi Bir Çanta Hakeder! Pek çok insanın en az bir kez, arkadaşıyla ya da ailesiyle ladese tutuşmuş olduğu gerçeğinden hareketle hayata geçirilen ve ‘farkındalığın’ ürüne yansıtıldığı, internetten satış yapan sahte lades kemiği markası... Bu, şaşırtıcı gelse de, altında yatan başarı dikkat çekici. Annelerin yanlarında sürekli taşımak zorunda olduğu ‘bilinciyle’ bebek bezlerine getirilen yorum, Christina Rein’ın mobil hayata getirdiği pratik bir çözüm. 34 yaşındaki anne, çantasının içinde bebek bezlerinin ezilmesinden şikayet ederek küçük boyutlarda, kompakt ve şık bir çantaya gereksinim duyuyor. Bu noktadan sonra, keşfinin başkaları için de büyük bir kolaylık olabileceğinin farkına varıyor ve iki farklı konseptte ürünler tasarlayıp ürettirmeye başlıyor. Seyahat için daha büyük ölçeklerde, günlük kullanım için ise küçük ebatlarda tasarlanan çantalar,bugün hem internet üzerinden satılıyor hem de 120 farklı butik noktada bulunuyor. Ortalama ürün fiyatının 15 dolar olduğu markanın yıllık cirosu 180.000 doların üzerinde. Markanın başrol oyuncusu Keh Ahroni’nin hikayesi yıllar önce bir şükran günü sofrasında kutlanan 47. yaşgününe uzanıyor. Ahroni, sofranın bolluğun ve ziyafeti simgeleyen enfes yiyeceklerle donatılmış olmasına karşın, yalnızca bir kişinin dilek tutmasına imkan sağladığını fark ediyor. 47 yaşında olgun bir birey olarak, dilek tutma hakkını çocuklara devretmesi gerektiğini düşündüğünden, farklı bir çözüm yolu geliştiriyor ve Lucky Break® Wishbones’u yaratıyor. Ona göre artık vejeteryanlar da dahil yediden yetmişe herkes dilek tutma hakkına sahip! Ken Ahroni, artık, çok da hayati görünmeyen keşfini işe dönüştürerek internet üzerinden ilginç lades kemikleri satan bir markanın kurucusu. Bu ürünün cirosu ise zihnimizi zorlar nitelikte. Günde ortalalama 30.000 lades kemiği satışı yapan firmanın yıllık satış rakamı 1 milyon doları bulmakta! Anten Topu Neye Yarar? Jason Wall, ayda 500.000 anten topu satan bir markanın kurucusu. Araba antenlerine farklı aksesuarlar geliştirme fikriyle ilk senesinde 1.18 milyon dolarlık ciroya ulaşmış. Wall, fikrini önce sınırlı sayıda tasarımla hayata geçirmiş. Benzin istasyonları ve lokal mağazalarda dört milyon anten topu satma başarısından sonra Wal-Mart ve AutoZone gibi ana satış noktalarıyla anlaşma imzalayan marka, Universal Studios’la da işbirliğine gitmiş. Şuanda 500 farklı ürün çeşidine sahip marka, aynı zamanda kullanıcıya özel tasarımlar sunarak firmaların reklam amaçlı kullanmalarını da sağlıyor. Reklam Asmak İçin... Devler İçin Paketler EcoHanger, Hanger Network isimli şirketin, yeni mecralar yaratma gereksiniminden doğan ihtiyaca getirdiği yenilikçi bir çözüm. %100 geri dönüşümlü malzeme kullanılarak yaratılan kıyafet askıları, fikri olduğu kadar süreci de ele alan başarılı bir örnek. 3500 kuru temizleme noktasına ücretsiz olarak dağıtımı yapan firma, geliştirdiği yöntem ile hem ürünün raflara inmesini kolaylaştırıyor, hem de çift taraflı kazanç sağlıyor. Gereksinimden doğan yaratıcı iş fikri “King Size Bows”, ilginç bir tesadüften doğuyor. Lynda King’ in kızlarına bir araba hediye etmek istemesiyle başlayan serüven, büyük bir şirketin ilk tohumlarını atıyor. Aldıkları arabayı paket haline getirmek isteyen aile, işe yarayabilecek bir ürün bulamıyor. Çok sayıda araba galerisini arayan aile, hediyelerini tamamlamak üzere büyük kurdela satan Üzerinde bulunan reklam alanı ile markalarını birçok kişiye ulaştıran EcoHanger’ın tamamı reklam alanından oluşuyor. Kağıttan imal edilmiş olması sebebiyle baskıya çok elverişli. Haftada 50 milyon askı dağıtma kapasitesine sahip markanın başarısında, şüphesiz ürüne getirdiği yaklaşımın kadar, sürece getirdiği yorumun da etkisi büyük. Dağıtım kanalına getirdiği sistem nedeniyle malzeme seçimini öne çıkarmak isteyen marka, dikkatleri, ürünün üretilmesinde hiç ağaç kesilmediğine çekiyor. bir marka arayışını hüsranla sonuçlandırıyor. İşte bu çaresizlikle akılda ışık yakan fikir, Lynda King’in çok nadir rastayacağımız türden bir ihtiyacın aslında bir trend yaratabileceğinin farkına varmasını sağlıyor. Mobilya, ev, araba gibi hediyeler için büyük ölçekli kurdele tasarımları yapmaya başlayan King, küçük bir adımla başlattığı girişimi bugün çok farklı noktalara taşıyor. Derde Deva Egsersiz Kartları Oyun kağıdı desteleri birçok farklı grafikte ve desende görüldü bugüne değin. Yabancı dil öğretmek için kullanılan kartlar da... FitDeck ise vücut egzersiz kartlarından oluşmakta. Phil Black tarafından hayata geçirilen, 50 farklı vücut alıştırmasının yer aldığı kartların her biri 3 seviyeden oluşuyor ve kullanıcıya hiçbir spor ekipman gerektirmeden egzersiz yapma olanağı veriyor. Farklı ihtiyaçları ile özelleşmiş kullanıcılara yönelik kartları da bulunan marka, çocuklara özgü grubuyla, onlara sporu sevdirme gibi misyonlar da edinmiş. Aslında var olan birşeyin farklı yorumlanmasıyla ortaya çıkabilecek bir başarı durumu gösteren FitDeck zor bir örnek gibi gözükse de senelik 4.7 milyon dolar gibi bir satış başarısına sahip. 14 25/10/2009 Aslı Kıyak İngin Umut Kart [email protected] “MACERA BİZİM İÇİN YASAK!” Ünlü tasarımcı Makio Hasuike imzasını attığı Blackline serisine paralel olarak, “Tasarımda Yeni Trendler” başlıklı bir seminer vermek üzere Türkiye’ye geldi. Avrupa ve Uzak Doğu tasarım vizyonlarını harmanlayan Hasuike, sorularımızı yanıtladı. İtalya’da yaşayan Japon bir tasarımcı olarak, bu iki kültürü nasıl harmanlıyorsunuz? Nasıl birleştirdiğimin tam olarak bilincinde değilim, içimden bu şekilde geliyor. Samimi, içten, duyarlı şey, bu ikisinin birleşimi olsa gerek. Düşünceden ziyade yaşanılan çevreyle ilgili. Avrupa ve İtalya’nın ortamını gözlemlemek, orada yaşamak önemli bir çıkış noktası. Orada Japonya’dan hiçbir şey yok. Aslında her şey müşteriye bağlı. Japon müşterileriniz varse onların yaşam biçimlerini düşünmelisiniz. Ancak benim çok sayıda Avrupalı ve İtalyan müşterim var. Avrupalı müşterilerin talepleri, Avrupa pazarına yönelik. Benim onlara arzım da, doğal olarak onların talebine uygun olmak zorunda. Söz konusu yaşam şekli ve ihtiyacına ait düşünce ve yorumlama da, İtalyan veya Avrupalıların günlük yaşam şeklini temel almalı. Aynı zamanda küresel bazda da düşünülmeli elbet, çünkü aralarında büyük bir fark yok. Çanta markasının ötesinde, “MHWay” yani Makio Hasuike yaşam şekli nedir? MH yaşam şekli… Ben önce tasarımı yaptım, sonra markayı tanımladım. Kendi markamla kendi hoşuma giden şeyi yapmak istedim. Sadece kendi sevdiğim ve beğendiğim şeyleri... Gerçek hayatta, yalnızca kendi hoşuma giden şeyleri yapmak o kadar kolay değil. Önce bir çanta üretiyorsunuz, sonra belki bir bardak, bisiklet, belki de bir gemi… Aslında ilk iş, diğer işleri beraberinde getiriyor. Eğer bir ürün iyi satıyorsa, hep o sektörde devam etmek zorunda kalırsınız. Bu zaten başlı başına büyük bir şartlanma getiriyor. Öte yandan ben, ancak bu şartlanmanın sınırları içinde, kendi zevkimi, tadımı, eğilimlerimi gösterebilirim. Ayrıca benim çalışma şeklim yalnızca zevk oluşturmayı değil, onları sergilemeyi, açığa çıkarmayı da içeriyor. Teknik olarak yeni bir şeyler denemek de buna dahil. Bazen, özellikle protagonist olmaktan kaçınıyorum, ancak bazı şeyleri de dışarı vurmak gerekiyor. Kolay değil. Ünlü tasarımcı Makio Hasuike 1938 yılında Tokyo’da doğdu. Tokyo Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden mezun olan tasarımcı, profesyonel iş hayatına Seiko’da başladı. 1968 yılında Milano’da kendi stüdyosunu açtı. Grafik ve endüstriyel tasarımdan mimariye kadar farklı alanlarda tasarımları olan Hasuike, Colombo, Fiam, Hotpoint-Ariston, Villeroy&Boch, Franco Pozzi, WMF gibi dünyaca ünlü markalar için çalıştı. Ev eşyalarında beyaz renkten artık kurtulmamız gerektiğini, siyaha yönelmemizi söylüyorsunuz... Yalnızca bir başlangıç mı? Göreceğiz... Sizce tasarımın bugün en önemli sorunu nedir? Öncelikle her şey için belli bir dayanma, yeter deme süresi var. Sıkılıyoruz. Her zaman aynı şeyleri tekrarlamak mümkün değil. Ev eşyalarında yirmibeş yıldan, hatta daha fazlasından beri aynı beyaz renk var. Yirmibeş yıl önce bembeyaz bir çamaşır makinesi yaptım ve tüm Avrupa’da herşey bembeyaz oldu. Bugünse bazı şeyler değişmesine rağmen, yeni renkleri benimsetmek hiç de kolay değil. İnsanlar çok parlak, renkli şeyleri tercih etmiyor. Satışta da diğer tarzlara fazla yer verilmiyor. Bugün bu ürünü yaparken, bu beyaz objelerden farklı bir şey ürettim. Önemli olan farklı bir şeyler üretmek; her şey aynı olmamalı. Yeni bir döneme girme beklentisi açık; yeni bir ev eşyaları macerasının başlangıcını görüyoruz. Küçük ve büyük ürünlerin tasarımı arasında büyük fark var. Örneğin mobilyalar... Küçük ürünlerin fiyatlarıyla ilişkisi olmayabiliyor. Büyük ürünlere gelirsek... Örneğin elektrikli ev eşyalarında, rekabet çok güçlü. Tabii burada sorun daha büyük, teknoloji de önemli. Her yeni ürün, beraberinde büyük kaygılar da getiriyor. Eğer yanlış bir ürün üretirsek, tüm firma krize girer. Bizim için maceraya girmek yasak. Emin olmak zorundayız. Pazarlama konusunda ise, tasarımcılar ve tasarım ortakları olarak, son dönemde sık sık dile getirdiğimiz çok önemli bir şey de, bizim de normal insanlar, tüketiciler olduğumuz. Yani belli bir hassasiyeti biz de paylaşıyoruz ve tüketicilerimize yakın hissediyoruz. Rakamlar bizim içten hassasiyetimizi ifade edemiyor. Düşünün ki, tasarımcılar ve ajanslar arasında heyecanımız her zaman paylaşılamıyor. Ancak bu durum her yer için geçerli, biraz dengelenmiş durumdayız. Tasarımcıların ikilemi ise üzerlerindeki büyük sanayi potansiyelini taşıyarak, hem yararlı olmak, hem katkıda bulunmak. Bazen çok kişisel ürünler üretemiyoruz. Ancak küçük ürünlerde çok kendine özgü, özel şeyler üretebiliyoruz. Kısacası, iki üretim şekli var. Belki ben biraz fazla kişisel şeyler üretiyorum. Ama böyle olmasaydı biraz sıkılırdım. İşte sırf bu nedenden ötürü bile ben farklı şeyler üretiyorum. Bu bir tasarımcının mesleki sorunudur. Uzun yıllardır Avrupa’da yaşayan bir tasarımcı olarak, tüketicilerin tercihlerinin zaman içinde değişimini değerlendirir misiniz? Geçmişte tasarımcı ve tüketicilerin arasındaki ilişkinin daha basit olduğunu düşünüyorum. Çünkü tüketiciler rahat, rasyonel ürünlere ihtiyaç duyuyorlardı. Kullandıkları ürünün üzerinde iyi çalışılmış olmasını ve emin oldukları ürünleri almak istiyorlardı. Bugünse sektörde yepyeni zevkler, yaşam şekilleri ve modalar, yeni yaşam şekillerinde herkesin ayrı bir zevki var. Ama tabii ki milyonlarca değişkenden söz edemeyiz ve bazıları daha güçlü. Ayrıca çok sayıda farklı tasarımcı da bulunuyor. Böyle farklı şekilde çalışan tasarımcıların çoğulculuğu, gelen farklı taleplerin bir aynası olduğu açık. Her şey çok değişti. Çok farklı yansımaların olduğu bugünlerden sonra, ileride, dünyamızı farklı tercihler, talep ve meraklar ele geçirecek. Hepimiz bu çeşitliliği farklı yorumlamaya dikkat etmeliyiz. Gelecek çok ilginç olabilir. Türkiye’de başka markalarla çalışmayı düşünüyor musunuz? Tabi ki isterim. Müşterilerinizi ele geçirmek için değil, yeni deneyimler kazanıp, düşüncelerimizi birlikte paylaşmak ve anlaşmak için geri dönmeyi çok isterim. Yeni ülkelere gitmek, özellikle de böylesine büyük tarihe sahip ülkeler ise her zaman büyük heyecan ve canlılık demek. Umarım yeniden görüşürüz. Birlikte çalıştığınız ekibe gelirsek... Kızım da dahil olmak üzere on beş kişi ile birlikte çalışıyorum. Fark ediyorum ki, onlarla çalışırken güçler benim elimde olsun ve söylediklerimi kesinlikle uygulasınlar istiyorum. Kendilerine daha çok alan isteyen tasarımcılar açısından üzgünüm ama şu da doğru ki, müşteriler Makio Hasuike adını görerek geliyorlar. Öyleyse benim varlığımı hissettirmem önemli. Kişisel olarak bundan daha azını yapamam. 15 01 01 Makio Hasuike’nin Hotpoint-Ariston için tasarladığı Blackline serisi Şişhane -Galata bölgesi İstanbul’un hatta Türkiye’nin yüz yıllık aydınlatma merkezi olarak birçok ilişkiyi ve güçlü üretim ağını içinde barındırıyor. Bölgedeki üretim mirası hem Uzakdoğu malları hem de mevcut politikalar sebebiyle yok olma tehdidi altında. Bölge dışına gönderilmek istenen küçük üreticinin sahip olduğu ilişki ve birikimleri ve mevcut pazar ortamını tekrar yakalaması mümkün değil. Bölgenin yaratıcılığa açık bir deneyim alanı olarak konumlanabileceğini ortaya koymak ve bölgedeki üretim ağının sürekliliğine dikkat çekmek amacıyla 2006 yılından bu yana organize edilen Made in Şişhane Projesi, bu sene Ekim ayında farklı ülkelerden gelen tasarımcıları bölgede ağırladı. Çoğunluğu Hollandalı olan tasarımcılar önce proje hakkında bilgilendirildiler, bölgedeki atölyelerle tanıştırıldılar, ardından bir haftadan daha az bir sürede bölgedeki ağı kullanarak tasarım fikirlerini yaratıcı ürünlere dönüştürdüler. Tasarımcıların bölgedeki üretim süreçleri ve rotaları da bir filme alınıp belgelendi. Proje, İstanbul’daki küçük üretim bölgelerinin tasarımcılar ve yaratıcı disiplinler için nasıl bir potansiyele sahip olduğu sorusundan yola çıkıyor. Aynı şekilde tasarımcıların da bölgenin sürdürülebilir gelişimine önemli katkıları olabileceğine işaret ediyor. Made in Şişhane projesi bildik tasarım etkinliklerinden farklı olarak turizm, kent, üretim, tasarım gibi çok farklı boyutu bir arada barındırıyor; üründen çok süreçlere, hikayelere, deneyimlere kısacası işin görünmeyen en az bilinen ayağı olan atölyelere ve ağa vurgu yapıyor. Şişhane bugüne kadar fason ve kopya üretim ile ünlenmiş negatif bir imaja sahip olmasına rağmen bölge tasarımcıların kendi organize ŞİŞHANE’DEN noktada tasarımcılarla çalışmaları onlara yeni bir çalışma alanı sunuyor. Tasarımcıların da kendi ürün ve markaları ile pazarda yer alabilmeleri çok kolay değil ve bu tür bölgeler de onlara bir fırsat sunuyor. ‘DUTCH DESİGN’ Made in Şişhane projesinin son ayağı, girişimi bambaşka bir noktaya konumladı. Dikkatler, bölgedeki üretim potansiyeline odaklandı. ettikleri bir üretim network’ü olarak görülebilir. Bu tür bölgeler tasarımcılara kendi ürününü üretme ve markasını oluşturma imkanı sağlıyor. Bölgede hem eski hem de yeni üretim tekniklerine ulaşmak mümkün ve her şey birbirine yürüme mesafesi yakınlıkta. Tasarım fikrinden ürüne dönüşme süreci bölgedeki ustalarla etkileşimli bir şekilde ilerliyor. Az sayıda, farklı ve nitelikli ürünü kısa zamanda ve düşük üretim maliyetleriyle bölgede yaptırmak mümkün. Ustalar Uzakdoğu malları ve mevcut politikalar sonucu güçlerini yitiriyor; bu Bu sene yapılan etkinlikler projeyi uluslararası bir boyuta taşımayı hedefledi. Ortaya çıkan ürünler ve izlenen üretim süreçleri 10 Ekim’de Galata Görünürlük Projesi kapsamında GalataŞişhane bölgesinde sergilendi. Ardından 12 Ekim’de açılışını Hollanda Dış Ticaret Bakanı Frank Heemskerk’in yaptığı “Dutch Design Made in Şişhane” sergisi ile devam etti. Dutch Chapel’de açılan sergi İstanbul’da bir kilisede yapılan ilk tasarım sergisi olması açısından da ilginç bir örnek oluşturdu. Bakan aynı gün sabahı bölgedeki atölyeleri gezerek Hollandalı tasarımcılara verdiği önemle birlikte bölgeye ve projeye olan desteğini de gösterdi. Bu sene bölgedeki network yabancı tasarımcıların kullanımına açılarak bölgenin farklı potansiyelleri ortaya çıkarılmaya çalışıldı. Bölgeyi hiç bilmeyen ve adeta turist konumundaki tasarımcılar tarafından mevcut ağın kullanılabilirliği test edildi. Bölgedeki ustalar da yabancı tasarımcılar üzerinden çalışma alanlarını ve deneyimlerini zenginleştirmiş oldular. Ürünler Made in Şişhane logosu ile uluslararası ölçekte dolaşıma girecek ve bölgenin desteklenmesine, bilinirliğine önemli bir katkı sağlayacak. Proje önümüzdeki günlerde farklı tasarım etkinliklerini sürdürmeye ve bölgede kalıcı bir merkez oluşturma çabalarına devam edecek. 2010’da İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olacak; Made in Şişhane Projesi gibi girişimlerin bu noktada önemi daha da artmakta. ŞİMDİ KİM “YABANCI”? POTANSİYEL GÖRÜLMELİ! Frank Wilems (Hollanda): “Bir yabancı olarak böyle bir alana girdiğinizde garip geliyor. Bu kadar çok şeyin bir arada olması çok ilginç. Hızlılık bu bölgenin önemli bir avantajı. Her şey birbirine çok yakın, bu da zaman kazancı sağlıyor. Tasarımcı ve usta aynı şeyleri düşünebiliyor. Buradaki ustalar denemeye ve öğrenmeye çok açıklar. Hollanda’da olsa ustalar denemek istemeyebilirler.” Bas Van Beek (Hollanda): “Made in Şişhane’nin düzenlediği atölye çalışmasındaki asıl amaç tasarım prosesinde ana rolü ustaya vermekti. Ben 35 yıllık bir metal ustasıyla çalıştım. Bu etkinlik tasarımcının ve ustanın birbirine deneyimlerini aktarması açısından çok yararlı. Buradaki mahalle halinin kaybolması üretim ağını olumsuz yönde etkiler.” Gerrie Starreveld (Amsterdam): “Dil sorunumuz olmasına rağmen, bir şeyi ortak üreteceğimiz için bir şekilde iletişim kurduk. Çok da keyifli oldu. Şişhane çok konsantre bir bölge. Çok seçeneğin ve her şeyin ulaşılabilir olduğu bir yer burası. Benim ülkemde böyle alanlar yok. Bu kadar özelleşmiş bir yer olsa mükemmel olurdu. Bu İstanbul’a özel bir durum. Lara de Greef (Hollanda): “Bu bölge çok ilginç ve güzel. Ben aşağı yukarı 10 atölye var sanıyordum. Gizli saklı yerlerde bile atölyeler var. Hollanda’da bir iş halletmek için bir çok yere gitmek gerekir. Burada herşey birbirine çok yakın olduğu için süreci kontrol edebiliyorsunuz… Gelecekte tekrar çalışmak, daha uzun süre kalıp olanakları görmek isterim.” Anita Bacic (Avusturya): “Ustalara, ortak dilimiz olmadığı halde çizerek, yazarak anlamaya çalıştı. Önemli olan buydu. Kolay çalışabileceğim ustalarla iş yapmaya devam etmek isterim… Tasarımcı ve ustanın karşılıklı deneyimlerini aktarması öğrenme açısından çok önemli.” Aslı Kıyak İngin (Made in Şişhane proje yöneticisi): “Made in Şişhane projesi bildik tasarım etkinliklerinden çok farklı, çok boyutlu bir proje. İçinde turizm, kent, üretim gibi pek çok boyutu var. Bölgenin sürdürülebilir gelişimini sağlamak gibi bir misyonu var. Üründen çok süreçlere, hikayelere, deneyimlere kısacası işin görünmeyen en az bilinen ayağı olan atölyelere ve ağa vurgu yapıyor. Bölge aynı zamanda bugüne kadar fason ve kopya üretim ile ünlenmiş bir negatif imaja sahip. Bu sebeple bölgeyle çalışan mimarlar, tasarımcılar ve tasarım mağazaları üretimi Şişhane’de yaptıklarını gizlemekteler. Bizim yaptığımız ise bu durumun aksine, bölgede var olan bu ilişkileri görünür kılmak, var olan dinamik, yaratıcı üretim potansiyelini ortaya çıkararak bölgenin pozitif yanını vurgulamak ve bölgenin bir deneyim alanı olarak konumlanmasını sağlamak. Şişhane projesi uzun dönemli bir proje, konsept ve koordinatörlüğünü üstlendiğim ilk etkinlik 2006 yılında İDW İstanbul Tasarım Haftasında gerçekleşti. Bu sergide bölgede halihazırda çalışmakta olan tasarımcı, sanatçı ve mimarlarla bölgenin üretim rotaları görünür kılınmaya çalışıldı. 2008 yılında DesignLAB, Gerrit Rietveld Academie’nin tasarım bölümü Amsterdam’dan gelerek Şişhane’yi ziyaret etti. Aynı zamanda İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü yüksek lisans öğrencileriyle iki dönemlik bir çalışma yapıldı. Bölgedeki üretim ağını oluşturan farklı aktörleri ve birbirleriyle ilişkilerini analiz ettiler. Bizim kendi kurumlarımız, tasarımcılarımız ve karar vericilerimiz Şişhane’deki mevcut potansiyeli görmezken Hollandalı tasarımcıların ve Hollanda ticaret bakanının gelip projeyi desteklemesi çok önemli.” 16 25/10/2009 17 Mine Ovacık [email protected] “TASARIM VE KRİZ” BİTTİ, ETKİSİ KALDI Bu yıl “Tasarım veya Kriz” ana temasıyla İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü tarafından 4. kez düzenlenen Ulusal Tasarım Kongresi, 89 Ekim tarihleri arasında değişimin iki farklı yüzünü incelemek ve tartışmak üzere İTÜ Taşkışla Kampüsünde gerçekleşti. Türkiye’deki tüm tasarım araştırmacılarını, akademisyenleri, tasarımın pozitif katkısı üzerine kafa yoran herkesi bir araya toplamayı ve değişim kavramı üzerinden tasarımın tüm boyutlarını çok yönlü bir platformda incelemeyi amaçlayan kongrenin katılımcıları arasında, tasarımın sürdürülebilir ekonomik ve ekolojik süreçlerdeki rolü konusunda uluslararası bir uzman olan Profesör M.P. Ranjan da yer aldı. Hindistan Ulusal Tasarım Enstitüsü’nde (NID) akademik ve idari birçok görevde bulunan, sürdürülebilir yerel tasarım çözümlerinde uzman olan Prof. M P Ranjan, küresel krizin olumsuzlukları ile başa çıkma konusunda gelişmekte olan bir Asya ülkesinden alternatif bir bakış açısını “Tasarım nedir?” sorusu çok insanı düşündürmüştür. Pek çok insan yanıt aramış, fakat sonuçta hemen herkesin üzerinde hem fikir olduğu bir tanım ortaya çıkmamıştır. Çıkmamıştır, çünkü tasarım konsepti zaman içinde durmadan değişmiştir. Konseptin değişmesi bir yana, onu tanımlayanların politik çizgisi, beklentisi, anlayışı, içinde bulundukları ülkenin sosyo-ekonomik ve bilhassa endüstriyel yapısı ve daha bir çok faktör tasarım tanımında öne çıkan anahtar sözcüklerde belirleyici olmuştur. Hal böyle olunca üzerinde anlaşmaya varılan tek konu, tek bir tasarım tanımı üzerinde anlaşmaya varılamayacağıdır. Peki o halde, bütün bunlara vakıf olan ben, ne diye bir tanım yapmaya kalkıyorum? Yanıt basit: a) her türlü tasarım yaklaşımlarını genel bir düzeyde, ortak bir çatı altında toplayan bir tanım geliştirdiğimi sandığım, b) tanımın bazı taşları yerine oturtmada yardımcı olacağına inandığım ve b) bu konudaki tartışmayı körükleyeceğini düşündüğüm için. Sakın aklınıza ‘pat diye ağzımdan çıkmış bir cümle’ gelmesin. Daha önce yazdığım, İngilizce’sini kendi aramızda fakültede tartıştığım, beni uzun yıllar meşgul eden bir cümle: Tasarım insanın çevreye müdahele tarzıdır. (Meraklısıa İngilizce’si: Design is a mode of intervention into the environments) Beş sözcükten oluşuyor; üç tanesi belirleyici. Biz kilit sözcükleri tek tek açalım. 1. Çevre: yukarıdaki tanımda çevre, insan teninin bittiği yerde başlayan herşey demek. Bizi çevreleyen herşey, bize ait olanlar da dahil. Örneğin saç. Saça tarakla yapılan ilk müdahale, ya da kuaför elinden çıkan üç boyutlu görüntü pekala bir cins tasarımdır. Kuaför de işin bilincindedir ve ekteki fotoğrafta görüldüğü üzere, tasarımı, bangır bangır, tekrar tekrar yazar. 4. Ulusal Tasarım Kongresi’nin 9 Ekim 2009 Tasarım ve Krize odaklanan 4. Ulusal Tasarım Kongresi,gündeme getirdiği soru ve sorunlarla akıllarda yer etti. paylaşarak 4. Ulusal Tasarım Kongresi’ne konuşmacı olarak katkıda bulundu. Türk tasarım medyasından, kadın odaklı tasarıma, Türkiye Burjuvazisinin Kimlik Krizi’nden Küçük ve Orta Ölçekli Mobilya Endüstrisinde Tasarım Süreçleri’ne, Türkiye’de Devletin Endüstriyel Tasarıma Yönelik Girişimleri’nden Tasarımın Vicdanı’na pek çok bildirinin sunulduğu kongrede, bu seneki uygulamalı projelerini Profilo Dayanıklı Ev Aletleri sponsorluğu ve desteğiyle hayata geçiren İTÜ Endüstriyel Tasarım öğrencileri arasından en iyi tasarımı yapan 3 grup, törenle ödüllerini aldı. Ana teması ‘Türk tüketicilerinin gereksinim ve alışkanlıklarına uygun olarak buzdolabı iç tasarımları, fırın ve ocak kullanımı için akılcı çözümler’ olan projede öğrenciler kültürel araştırmalarının yanı sıra Profilo’nun fabrikasını da ziyaret etti ve üretim aşamasına şahit olmuşlardı. Öğrencilerden Ezgi Sabır, Pelin Kazak ve Sümeyra Betül Tayfur’un projesi 1., Tuba Erol, Sinem Hallı ve Büşra Torgay’ın projesi 2., Duygu Barutçu, Seyran Geyik ve N. İlknur Sevinç’in projesi 3. oldu. Ulusal Tasarım Kongreleri bugün ülkemizde endüstriyel tasarım alanında düzenlenmekte olan ilk ve tek hakemli ulusal akademik etkinlik olduğunu belirten İTÜ - 4. Ulusal Tasarım Kongresi Düzenleme Komitesi Başkanı Prof. Dr. Alpay ER, “Ulusal Tasarım Kongreleri’nin temel Prof. Dr. Tevfik Balcıoğlu [email protected] TASARIM TANIMLANDI: İNSANIN ÇEVREYE MÜDAHALE TARZI günkü panelinde ‘tasarım insanın çevreye müdahele tarzıdır’ dediğimde sevgili Alpay Hoca (Prof. Dr. Alpay Er) çevre sözcüğünü ‘arkitektonik’ bulduğunu söyleyip tanımı dışladı. Oysa yukarıda değindiğim, çevre tanımının ‘arkitektonik’ olmakla bir ilgisi yok. Elbette, çevre söyleminin ortaya çıkmasında ve fiziksel çevre, kentsel çevre ve çevre tasarımı gibi terminolojilerin yaygınlaşmasında mimarların katkısı yadsınamaz. Ancak mimarlar sözcüğe derinlik kazandırdı diye bu sözcüğe ‘arkitektonik’ damgasını vurup, onu belli bir disiplinle özdeşleştirmemiz ve terk etmemiz gerekmez. Nitekim bedeni çevreleyen en yakın ürünler, çoğu zaman, moda, aksesuar, tekstil ve ürün tasarımı alanındadır ve yakınlık (proximity) açısından mekan ve o bağlamda mimari daha sonra gelir. 2. Müdahale: Etkileme, değiştirme, dönüştürme, kendi varlığını ilan ve bazen empoze etme biçimidir. Olumlu olumsuz, yapıcı yıkıcı, takıcı sökücü bir çok eylemi içinde barındırır. Yapıları düşünün: temel kazmak yerküreye müdahaledir; o temellerde yükselen her bina gökyüzüne müdahaledir. İstanbul’un silüeti üzerine yapılan tartışmaları anımsayın ve sonucu gözlerinizin önüne getirin. Yakıt kullanan her motor, enerji kullanan tesis, her elektrikli alet doğadan enerji talep eder, doğaya müdahalecidir. Rüzgar tribünü gökyüzünde hava akımının yönünü, kuşların uçuş güzargahını değiştirir, mikro klimaya müdahale eder. Her yeni ürün kendinden bir önceki model ürününün, benzerinin yerini almak peşindedir, varlığıyla müdahalecidir. O ürünlerin saldığı gazlar ve çevreye verdikleri tahrip ‘Green Peace’in araştırma konusudur, biz hiç girmeyelim. Billboard’lar, filmler, meydanlardaki o koskoca ekranlar görsel müdahalelerdir. Yani kısaca her tasarım bir müdahale özelliği taşır fakat her tasarım müdahale için yapılmaz. Vinç, buldozer, çim biçme, traş makinası gibi doğaya doğrudan müdahale alet ve araçları, yapıcı ve doğrudan müdahaleler için üretilir. Galiba tek istisna, silah endüstrisidir, orada her şey yakıcı, yıkıcı, tahrip ve yok edici nitelikleriyle olumsuz müdahaleci amaçlarla üretilir. Hiç birşey bu görünümden kaçamaz, o küçük ahşap masum masa ormanlara, servisler amacı Türkiye'de endüstriyel tasarımı çok boyutlu bir yaklaşımla ele alarak bu alanda bir araştırma kültürünün oluşmasını sağlamak, araştırma sonuçlarının ilgili tüm kesimlerce paylaşılıp tartışılabileceği bilimsel bir ulusal platform yaratmaktır. Bu, kuruluşundan bu yana endüstriyel tasarımı ve tasarım araştırmalarını Türkiye’nin üniversite, sanayi ve kamuoyu gündeminde üst sıralara taşımayı hedefleyen bölümümüzün kurumsal misyonunun da önemli bir parçasıdır. Endüstriyel tasarım disiplininin ülkemizdeki bilimsel gelişimi ve ulusal inovasyon politikalarına entegre edilmesi sürecinde, bilimsel ve kurumsallaşmış akademik platformların önemi yadsınamaz. Bu nedenle ulusal tasarım kongrelerinin, kriz dahil her türlü olumsuzluğa karşın düzenli olarak gerçekleştirilmesi, hem disiplinin gelişimi hem de sanayi başta olmak üzere Türk toplumunun tasarımdan azami fayda sağlayabilmesi açısından gereklidir” dedi. sistemlere, bilgisayar oyunları yol açtıkları enerji kaybı bir yana, yaptıkları en azından, kullananların zamanına müdahaledir. Sonuç itibariyle müdahale değişik boyut, yoğunluk ve düzeylerde analizlere açık bir konudur ve kapsamlı çalışma gerektirir. Tarz: bir şeyin oluşma veya yapılma yolu anlamına tekabül eder, ingilizce ‘mode’un karşılığıdır. Tanımın bel kemiğini oluşturur. Tasarım kavramlarının devreye girdiği yerdir. Örneğin çevreye müdahale tarzı, geleneksel, içgüdüsel, doğaçlama, ya da amatörce olabilir. Evinin oturma düzeni değiştiren kadın tasarım yapıyordur ama bu onu tasarımcı yapmaz. Eğer, müdahale tarzı sistematik, düzenli, planlı, eğitime dayalı ve benzeri özellikleri taşıyorsa, profesyonel bir müdahaleden, yani bir tasarımcının eyleminden bahsediyoruz demektir. Bilgiye, birikime dayanmayan, aileden gördüğü düzenleme şeklinde bir müdahale ise, muhtemelen gelenekseldir. Yani aslında herkes bir ölçüde, bir vakit tasarım sayılabilecek aktivitelerde bulunabilir. Bu aktivitelerde ne kadar alaylı ne kadar profesyonel oldukları müdahale tarzının iredelenmesinde belirlenir. Müdahale tarzı aynı zamanda tasarım alanının da adını koyar. Üretilen mekan düzenlemesiyse iç mimarlık, mekan üretimi ise mimarlık, imge ise grafik tasarımı olabilir. Müdahale tarzında aynı zamanda, işlev, estetik, stil, düzen, harmoni ve benzeri nitelikteki kavramlar işin belkemiğini oluşturur. Müdahale tarzları başlıbaşına bir araştırma ve tartışma konusudur ve bu kısa denemenin boyutlarını çoktan aşar. Ancak burada rahat bir dille ileri sürülen savların akademik tartışma zeminlerine taşınacağını ve tartışılacağını farz etmek iyimserlik değildir umarım. TESTESTERON YÜKLÜ KRİZ VE KADIN ODAKLI TASARIM Ekonomik kriz, bir kez daha dünyanın bacasını sarınca, yine krizden çıkış yolları aranıyor. “Tüketimi arttırarak krizden çıkış” bakış açısıyla “kadınlar” potansiyel tüketiciler / müşteriler dolayısıyla kullanıcılar olarak akla geliyor. Krizlerin etkisiyle “Kadın odaklı tasarım” yaygınlaşıyor. Bu bağlamda kadınlar, insan olarak, bir araç mı amaç mı? 8 – 9 Ekim 2009 tarihlerinde, İTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü tarafından düzenlenen, “Tasarım veya Kriz” başlıklı, 4. Ulusal Tasarım Kongresi’nde sunulan, dikkat çekici, düşündürücü, tartışmaları tetikleyici ve tasarımda toplumsal cinsiyet (gender) çalışmalarına yol açıcı bildirilerden biri: “ ‘Bilgi Ekonomisi’ Krizlerinden, Kadın Odaklı Tasarım ile Çıkış önerileri” başlığı altındaydı*. Bu bildiri, ekonomik krizde, pazarlama ve tasarım stratejileri ilişkisinde “kadın odaklı tasarımı” öneriyordu. * Nedim Dayan, Yrd. Doç. Dr. , Marmara Ünv., End. Ür.Tas. Böl. Çalışmanın çıkış noktası, erken endüstrileşen ülkelerde yapılan istatistiklerde, kadının, tüketimde belirleyici rolünün yüzdelerle yüksek ve erkeklere göre işten çıkarılma oranlarında daha düşük olmasına dayanıyordu. Kadın tüketiciler, “sadık müşteriler” ve “kulaktan kulağa iletişimin” önemli figürleriydi. Kadınların, ürünleri kullanım sürecinde ki memnuniyet ve hoşnutsuzluklarını, erkeklere göre daha etkili ifade edebilmeleri, detaylarda daha seçici olmalarının ve kadınların değer yargılarına, ihtiyaçlarına dayanarak tasarlanan otomobillerin, tahmin edilenin aksine, erkekler tarafından daha fazla satın alındığına dair örnekler, “kadın odaklı tasarımın” öneminin altını çiziliyordu. Ezberler ve Çözüm Bu tespitler ve yüzdeler dikkat çekiciydi. Sözü edilen çıkış noktalarından varılan “kadın odaklı tasarım” önerisi ise düşündürücüydü. Krizin, üretim tüketim ilişkilerindeki dengesizliklerden kaynaklandığını, tüketim kültürünün pompalanarak ekonomik krizlerin yaratıldığını düşünerek, yukarıda altı çizilen rolleriyle kadınlar için olası tasarım stratejileri, kadınları üretim değil, gerçek ihtiyaç odaklı değil, tüketim kültürünü besleyen, yapay ihtiyaçlar yaratarak derinlemesine tanıma, anlama çabaları gerekiyor. Kadının günlük yaşamını sürdürürken, hayatını kolaylaştırıcı ürünler tasarlama, üretme ve pazarlama farkındalığı firmalarda, endüstriyel üretim ve tasarımda karşılaşılmaya başlandı. Kadının fiziksel, duygusal farklılıklarını gözeterek, yaşam biçimlerini, gereksinimlerini irdeleyerek ürün tasarlayan firmalardan biri NIKE. 2002 yılında, “Nike’ın Kadınlarının Hareketi” başlığı ile Kadın Bölümü açıldı. Kadın sporculara ve günlük yaşamda kadın için spor giyim, ayakkabı ve aksesuarlar üretmeye odaklanan bu markanın çıkış noktası yine kendi markasında yaşanan bir krizdi. 30 yıl boyunca erkek sporculara odaklanan marka, isminin bir tanrıçadan geldiğini hatırlayarak, toplumda kadının yeni rollerini, yaşam biçimini tanımaya, incelemeye ve hatta tasarlamaya başladı. Diğer bir örnek ise Volvo firmasıdır. 2004 yılında kadın kullanıcılar için kadınların tasarladığı Volvo YCC, 2005 yılında “kadın özelinde tasarım” yaklaşımıyla “Volvo Spor ürünleri Tasarım Yarışması”, endüstriyel tasarımın kadın kullanıcı odaklı tasarım çalışmalarına örneklerdir. Bunların dışında, kadınların fiziksel farklılıklarını gözeterek yapılan tasarımlardan, gerek sabit, gerek taşınabilir pisuarlar, kadının yaşamını kolaylaştıran örnekler olarak tasarımlara öncülük ediyor. 01 kullanıcıyı, tüketici olarak tavlayan stratejilere benzerliğini akla getirerek şüphe uyandırıcıydı. Hatta ürkütücüydü. Bu tespitlere dayanarak, önerilen “kadın odaklı tasarım” bu günkü krize çözüm üreten mi; yoksa gelecekteki olası krizleri yetiştiren bir odak mı? Tartışılır. internette “kadınlar için ürünler” anahtar kelimeleri ile tarama yaptığımızda, öncelikli ve en çok karşımıza çıkan belli ürünler ve sektörler var; Güzellik ve bakım ürünleri, takı, giyim ve aksesuar ürünleri, temizlik gereçleri ve ev gereçleri vb. Kadının endüstri ve pazarda anlaşılan profili, kısıtlı gözüküyor ne yazık ki. Kadın için tasarım ya da ürün dendiğinde, vazgeçilmez rengin “pembe”, desenin ise “çiçekler” olması büyük yaygın bir ezber. Benzeri ürün geliştirme çabalarında, ilk akla gelen yaklaşım “şekil ve renk”. Tıpkı yukarıdaki bildiride verilen başarısız bir örnek gibi; kadınlar için otomobil üreten 02 Dodge’un LaFamme adlı 1954 modeli. Pembe üretilip satılmış ve pazarda başarılı olamamış. Sadece, rengi pembe olan ürünler “kadınlar için” olamıyor. Renk ve şeklin ötesi, nadirde olsa 2000’li yıllarda gelmeye başladı. Bu noktada kadını daha Endüstriyel tasarımın, “canlı merkezli” yapabilirliklerini düşünürsek, “kadın odaklı tasarım” önerisi umut vaat ediyor. Tasarımı, canlıya; kadın, erkek, çocuk, hayvan, bitki ve doğaya hizmet edebilen bir etkinlik olarak düşünebildiğimizde, tasarım stratejileri anlam kazanacaktır. Vahşi krizlerin akla getirdiği çözüm yolları olmaktan çıkarak, “yaşam odaklı” olabildiğinde işe yarayacaktır. Burada kadın tasarımcılara ve kullanıcılara çok iş düşüyor. 01 İEU öğrencisi Özge Torunlar Çelikbilek’in “Missuar’ adlı tasarımı. 02 Volvo’nun Tasarım Yarışması’ndan... 18 25/10/2009 Müge Avşar Pelin Özgen [email protected] [email protected] METROPOL 01 Kuşkusuz kentlerin sosyopolitik konumları, iklimi, kültürel altyapısı, mimari tasarım çizgisinde belirleyici faktörler. Bir kentin stratejik önemini yüzüne bakarak, yani mimari özelliklerini inceleyek anlayabiliriz. Varolan veriler doğrultusunda geçmişin muhakemesini yapmak çok daha kolayken, günümüzde yaşanan değişim sürecini analiz etmek ayrı bir özen gerektirir. Yapının içinde bulunduğu çevre ile kurduğu ilişki çok önemlidir. Kentin belleğine, şimdiki zamanına ve geleceğine yaptığı göndermelerle yapı benzerlerinden ayrışır ve kentin bir parçasına dönüşür. Bu bağlamda mimari öğeleri kitap ve fotoğraflardan takip etmek kadar gidip yerinde incelemek de önemlidir. İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı öğrencileri bu konuda oldukça şanslı görünüyorlar. Üniversite, Vitra'nın da desteğini alarak uluslararası platformda 'Mimari Keşif' gezileri düzenliyor. Öğrenciler, 'Dünya Kentleri' dersinin programı çerçevesinde 2006 yılında Avrupa'da modernleşmenin VE MİMARLIK... İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı yeni bir ‘metropol sergisi’ ile karşımızda... öncülerinden Viyana’yı, 2007’de dünyanın en önemli sanayi ve ticaret merkezlerinden biri olan Chicago’yu keşfe çıkmışlardı. Bu yılki durakları ise Londra oldu. Vitra ile Mimari Keşif: Londra/ Metropol ve Mimarlık sergisinin bir de Bilgi Üniversitesi Yayınları'ndan çıkan İngilizce/Türkçe kitabı var. Bilgi-Mimarlık atölye yöneticileri Nevzat Sayın, Han Tümertekin, Murat Tabanlıoğlu, Can Çinici, Mehmet Kütükçüoğlu; akademisyenler Prof. Dr. İhsan Bilgin, Prof. Dr. Sibel Bozdoğan, Doç. Dr. Tansel Korkmaz ve 26 yüksek lisans öğrencisinin çıktıkları Londra keşfi, Mimar ve Fotoğraf Sanatçısı Cemal Emden'in çektiği fotoğrafla İstanbul'a da taşındı. Emdem'in Londra'yı 'Mülkiyet', 'Altyapı', 'Kurumlar' ve 'Şahsiyetler' temalarında mercek altına alan fotoğraf sergisi 15 Kasım tarihine kadar santralistanbul'da görülebilir. Prof. Dr. İhsan Bilgin’in küratörlüğünü üstlendiği Serginin açılışında BİLGİ-MİMARLIK’ın eğitim kadrosundan İhsan Bilgin, Murat Güvenç, Nevzat Sayın, Tansel Korkmaz ve Can Çinici’nin katılımıyla 'Metropol ve Mimarlık' konulu bir panel gerçekleştirildi. Konuşmacılar bir dünya metropolü olarak Londra’nın kent mimarisi konusundaki görüş ve izlenimlerini dile getirdi. İhsan Bilgin'in Londra izlenimleri ise şöyle: "18. yüzyıl başından beri dünya ticaretinin, dünya ekonomisinin ve dünya siyasetinin düğüm noktası... 1950’lere kadar “üzerinde güneş batmayan” Britanya DUBAİ CİTYSCAPE’DE ÖDÜL ALMA ALIŞKANLIĞI 02 İmparatorluğu’nun başlangıç ve varış noktası... Dünyanın ilk modern büyük-şehri, ilk metropolü... Kitleselleşme kadar, bireyselleşmenin de öncüsü... Toprağı, gayrımenkulü spekülâtif değere dönüştüren ilk şehir... Kurumsal reformların, sosyal konutların da atası... Ölçeğiyle, sorunları ve çözümleriyle modernin kurumsallaştığı ilk metropol... Batının, modernleşmenin sorunlarını imar plânı yapmadan, bulvara ve meydana ihtiyaç duymadan çözen yegâne büyük şehri... “Yamalı bohça”: Büyük tarım arazilerinin parça parça, sırt sırta iskân edildiği devasa organizma... İrili-ufaklı parklarını bünyesine sindirmiş, karakter özelliği haline getirmiş bir şehir... 2. Savaş sonrasında makro ölçekli metropolitan plânların şehri: devasa ölçekli yayılmayı yeşil kuşaklarla besleyerek teşvik etmiş bir irade... 1980 sonrasında limanını global yatırımlara açarak, gayrımenkulün likitleşmesine de öncülük etmiş bir şehir..." 01,02 Küratörlüğünü Prof. Dr. ihsan Bilgin’in yaptığı “Vitra ile Mimari Keşif: Londra/ Metropol ve Mimarlık” sergisinden... Uluslararası Gayrimenkul Yatırım ve Geliştirme Etkinliği kapsamında "Gelişmekte olan Pazarlarda Mimarlık Cityscape Ödülleri'ni (Cityscape Awards for Architecture in the Emerging Markets) kapsayan Dubai Cityscape Uluslararası Gayrimenkul Yatırım ve Gelişim Fuarı 5-8 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirildi. Nakeel, EMAAR, Dubai Properties, Tanmiyat, Jones Lang LaSalle gibi dünyanın büyük yatırımcılarının desteği ve katılımı ile en etkin uluslararası emlak yatırımcıları buluşması olan Cityscape Dubai 2009, dünyanın en önemli gayrimenkul yatırım ve geliştirme etkinliklerinden biri olarak kabul ediliyor Uluslararası yatırımcı ve mimarları biraraya getiren bu büyük organizasyonda fuar ve konferanslar 40 ülkeden 30.000’den fazla ziyaretçiden büyük ilgi gördü. Organizasyon kapsamında düzenlenen Cityscape 2009 Mimarlık Ödülleri yarışmasına geçen yıllarda olduğu gibi yoğun katılım oldu. Ayrıca, etkinlik kapsamında ticaret/karma kullanım, kamusal yapılar, rekreasyon, konut ile turizm ve ulaşım yapısı alanlarında verilen ve Royal Institute of British Architects (İngiliz Mimarları Kraliyet Enstitüsü) ve American Institute of Architects (Amerikan Mimarlar Enstitüsü) tarafından desteklenen Cityscape Ödülleri, mimarlık ve gayrimenkul camiası için önem taşıyor. Dünyanın önde gelen mimari gruplarının 300 projesinin değerlendirildiği yarışmanın jürisini Türkiye’den World Architecture Community Başkanı Dr. Suha Özkan, Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) son dönem başkanı Gaetan Siew, Sharjah Amerikan Üniversitesi öğretim üyesi Dr. George Katodrytis, Emirlik Çevre Grubu kurucusu ve başkanı Habiba Al Marashi ve Sharjah Amerikan Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Dekanı Peter A. Di Sabatino oluşturdu. Değerlendirmeler mimarlık kültürüne katkı, yenilik ve tasarım gücü, insana, dünyaya ve içinde bulunduğu bağlama saygı, çevreye duyarlılık ve 01 uygunluk kriterlerine göre yapıldı. Bu yıl sekizincisi düzenlenen Cityscape Dubai 2009 Ödülleri’ni alan projeler arasında Türk mimarlara ait projeler de bulunuyor. Tabanlıoğlu Mimarlık’ın Dubrovnik’te bu yıl hizmete açılan Libertas Rixos Oteli projesi Turizm, Seyahat & Ulaşım kategorisinde “En İyi Yapı” ödülüne layık bulunurken, Eczacıbaşı tarafından açılan davetli yarışma için Öncüoğlu Mimarlık-Şehircilik tarafından tasarlanan Ar-Ge Merkezi projesi "En İyi Ticari / Karma Kullanım Projesi" dalında "Higly Commended" ödülüne layık görüldü. Önceki senelerde yapılan değerlendirmelerde Galataport, İstanbul Modern, Levent Loft, DMC Ankara, Zorlu Center projeleri ile faklı yıllarda büyük ödülü İstanbul’a taşıyan Tabanlıoğlu’nun bu yıl ödül alan projesi ise Hırvatistan’da gerçekleştirdikleri Libertas Rixos Hotel oldu. Nisan ayında Cityscape Abu Dabi'de Cepa Alışveriş Merkezi projesi ile "En İyi Ticari Proje" ödülünü alan Öncüoğlu Mimarlık ise, bu yıl tekrar Cityscape'de ikinci defa ödüllendirildi. Öncüoğlu'nun Rusya'daki projelerinin aldığı uluslararası ödüller ile toplam 6 uluslararası ödülü bulunmakta. Bu büyük yarışmanın ödülleri 6 Ekim akşamı Grand Hyatt Dubai ‘de yüzlerce davetlinin katıldığı törende sahiplerini buldu. 01 Libertos Rixos Oteli projesi ‘En İyi Yapı’ seçildi. [email protected] 3.ULUSAL TASARIM ÖĞRENCİLERİ FORUMU Forum boyunca özellikle tasarım alanında yurt dışına duyulan sempatinin yarattığı beyin göçleri, öğrencilerin tasarım haklarının korunması konusunda yaşadığı sıkıntılar, KOBİ’lerle yapılan projeler, tasarım yarışmalarının nitelikleri, tasarım eğitiminde tüketim eylemine yaklaşımlar, yeni açılan Tabanlıoğlu Mimarlık’ın Dubrovnik’teki Libertas Rixos Oteli projesi Dubai merkezli Cityscape ödüllerinde Turizm, Seyahat & Ulaşım kategorisinde “En İyi Yapı” seçildi Gözde Severoğlu Ece Canlı, Aysun Ateş İTÜ Tasarım Kulübü (İTÜTASK) tarafından 4.Ulusal Tasarım Kongresi kapsamında gerçekleştirilen 3.Ulusal Tasarım Öğrencileri Forumu (UTÖF) şüphesiz kongrenin en çok ilgi çeken kısımlarından biriydi. Endüstriyel tasarım alanında eğitim veren 7 farklı okulun katılımıyla gerçekleşen foruma İTÜ, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi, ODTÜ, Yeditepe Üniversitesi, T.C Kadir Has Üniversitesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Endüstriyel Tasarım Bölümlerinden 5'er temsilci ve farklı okullardan bir çok izleyici katıldı. İki gün boyunca kongreyle eş zamanlı olarak gerçekleşen forumda profesyoneller ekonomik krize yapılabilecek tasarım müdahalelerini konuşurken, farklı şehirlerden ve ekollerden gelen tasarım öğrencileri ise tasarım eğitiminde yıllardır karşılaştıkları krizlere yapılabilecek öğrenci müdahalelerini tartıştı. 19 4. Ulusal Tasarım Kongresi’nin katkılarından biri de Ulusal Tasarım Öğrencileri Forumu’na ev sahipliği yapmış olmasıydı. tasarım bölümlerinin etkileri ve öğrenci örgütlenmesinin gerekliliği gibi bir çok konu farklı bakış açıları ve deneyimlerle paylaşıldı; ardından bütün bu tartışmalar sonucunda öğrencilerin ortak kararları ve çözüm önerileri kongrede bir manifesto halinde sunuldu. Kongre sonrasında ETAK’a (Endüstriyel Tasarım Akademisyenleri Kurulu) davet edilen öğrenciler, burada bir kez daha akademisyenlerle yüz yüze bu problemler üzerinden konuşma fırsatı yakaladılar. Yıllardır tartışılan ancak ilk kez bu kadar geniş bir ortamda dile getiriliyor ve ilk kez endüstriyel tasarım öğrencileri de sistemin önemli bir parçası olarak var olduklarını bu kadar yüksek bir sesle duyurma imkanı buluyor. Ancak alınan tepkilerden ve ilgiden anlaşılıyor ki, bu yalnızca bir başlangıç. Türkiye’de bugüne dek gerek sektörün tasarım algısından gerekse krizden kaynaklanan endüstri ve tasarım kavramlarıyla ilgili sorunlara piyasaya yönelik çözümler aranırken, yakın geleceğin tasarımcı adaylarına yapılacak yatırımlar göz ardı edildi. Türkiye’deki endüstriyel tasarım öğrencileri, kendilerinin de bazı mesleki müdahalelerde bir yaptırım gücüne sahip olmaları yönünde ilk adımı atmış oldular. Tasarım algısı yeni güçlenmeye başlayan Türkiye gibi bir ülkede sektörü var eden grupların birbirlerine karşıt duruşlar sergilemeleri bu algının güçlenmesini daha da zorlaştırmaktadır. Bundan sonraki süreçte, bu foruma katılan ve sistemde yer edinmek isteyen Türkiye Endüstriyel Tasarım Bölümü Öğrencileri Türkiye’deki diğer bütün Endüstriyel Tasarım Bölümü öğrencilerinin, özellikle akademisyenlerin ve profesyonellerin desteklerini beklemektedir. AVRUPA BİRLİĞİNDEN TAKDİR ÖDÜLÜ EU WIIN Award 2009 (Avrupa Birliği Kadın Yaratıcı ve Yenilikçileri Network’u 2009 Ödülleri) 2 gün süren sergi ve konferanslar sonunda ödul töreniyle verildi. GWIIN (Global Women Inventors Innovators Network) ve EU WIIN ( European Union Women Inventors & Innovators Network )iki yılda bir, Avrupa Birliği üye ve aday ülkelerinin çeşsitli dallarda buluş yapan yenilikçi bayanları arasından seçim yapıyor. Özellikle cam tasarımı konusunda kazandığı başarılarla tanıdığımız Oya Akman, şimdi de EU WIIN’in özel takdir ödülünü almaya hak kazandı. Oya Akman’ın üretim aşamasına getirdiği yenilikçi yöntemler nedeniyle tasarım dünyasının önemli ödüllerinden Almanya’dan Red Dot ve Design Plus Material Vision, Fransa’dan Observeur du Design ödüllerini almış, ayrıca Alman Ekonomi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından Alman Tasarım Ödülleri 2004, 2008 ve 2010’a aday gösterilmişti. GWIIN üyeleri ve jüri üyeleri bir Türk tasarımcının böyle bir ödülü almasından dolayı çok memnun olduklarını dile getirdiler. Türkiye’den Endüstriyel Tasarımcı Dr.Oya Akman, özgün esnek şahıs firması oluşumu ile "tasarladığı ve ürettirip pazarladığı ürünlerde kullanım ve üretim tekniklerine getirdiği yenilikçilik" nedeniyle özel takdir ödülü aldı. Akman’ın da katıldığı ve Saatytalo’da (The House of Estates) gerçekleştirilen sergi ile konferans Finlandiya Çalışma Bakanı’nın yaptığı konuşma ile açıldı. Bakan’ın, her finalistten tek tek, ürünler ve süreçler hakkında bilgi alması dikkate değerdi. 2 gun süren konferansta farklı sektörlerde, global düzeyde lider firmaların İnovasyon Bölum Başkanları, geleceği yeniden yapılandırmak amacıyla geliştirdikleri programları anlattılar. Jüri, İngiltere, Danimarka, İsveç, İrlanda, Finlandiya İtalya’nın Patent Daire Başkanları, Kaşifler Birlikleri Başkanları, Londra Metropolitan Üniversitesi Kücük uygulanmış, üretilmiş ve pazarda bulunuyor olması gerekiyor. Bir buluş ve üretim şekli, yeni malzeme kullanımı gibi “gerçek” yaratıcılığın izleri sürülüyor. Başvuru buluş için yapıldı ise patent numarası ile sorgulama yapılıyor. Finale kalanlar, projelerini, ürünlerini veya programlarını sergiliyor, jüri tek tek dolaşıp inceleme yapıyor. Tıpkı okullarda yapıldığı gibi! İşletmeler Merkezi Başkanı gibi önemli kişilerden oluşuyor. Ürünlerin veya oluşturulan programların Detaylı bilgi için, www.oyadesign.com www.gwiin.com 01 Oya Akman ve koleksiyonundan bir örnek. 20 25/10/2009 Gizem Aytaç Erdem Dilbaz [email protected] [email protected] SOKAK BİR ARMONİ, AYNI SEREMONİ Son iki sene içerisinde, benzer sergilerin ürünleri, fantastik objeler olarak İstanbul sokaklarında ansızın karşımıza çıktılar. Şimdi sırada Yılmaz Zenger tasarımı banklar var. Açık Hava İnek Heykeli Sergisi’nin yolu, Ağustos-Ekim’07 arasında İstanbul’dan da geçmişti. Tasarlanmış 150 fiberglas inek heykeli, sergi bitiminde açık artırma ile satıldı ve gelirleri Sokak Çocukları Rehabilitasyon Derneği, AÇEV ve TEMA’ya fon oluşturdu. İstanbul, Eylül – Ekim ‘08 arasında, sayıları 100’e ulaşan dev ayakkabı heykelleri ile, İstanbul’un halka açık alanlarına ayakbastı. Şişli Belediyesi'nin ev sahipliğinde, Hotiç sponsorluğunda gerçekleştirilip, açık arttırma ile satılıp, TEMA ve Türk Kalp Vakfı'na bağış sağladı. Laleler Heykel ve Tasarım Sergisi’nde, Nisan - Temmuz ‘08 tarihleri arasında 75 adet lale heykeli İstanbul’un önemli caddelerine, meydanlarına yerleştirildi. Dev laleler, sanatçılar ve öğrenciler tarafından yorumlanarak İstanbullularla buluştu. 12 özgün lale, tasarımcılar tarafında yorumlanırken, var olan duruma tepki verildiğini gözlemledik. Bu sergilerin, sokak sanatı kavramına dâhil edilip edilemeyeceği, çıkan ürünlerin heykel olma özellikleri son senelerin tartışma konusu. Ürünlerin heykelden çok dekore edilmiş manken niteliğinde olmaları, soyut tasarımlar olsalar da, güzel sanatlar kavramına dâhil edilip edilemeyecekleri tartışılıyor. Yerleştirildikleri sokaklarda kent ve doğa arasına sıkışmış halleriyle, süreci takip etme fırsatını bize tanımadan davetsiz misafirimiz oldular. Ölçek kaygısı taşımayan lalelerin ardından, Shoe Art Bu sergileri, bir takım sanat çevreleri ‘’tuhaf ’’ olarak adlandırırken, diğer bir grup ‘’eğlenceli ve farklı olan her şey sanattır’’ diyerek kanvası boyamak yerine, laleri, inekleri boyamanın farkı olmadığını belirtiyor. Uzman kişilerse, heykeli derinden biçimlendiren unsurların kent, mekan ve çevre olduğu konuşunda birleşiyorlar. Sokak sanatı, bazı kaynaklarda ansızın insanların karşısına çıkarak onlara coşku veren bir deneyim olarak tanımlanmakta. Bu ürünlerin sokakta ansızın karşımıza çıkmalarından ötürü, sokak sanatı kavramına dahil olup olmadıkları tartışılıyor. Ancak klasik sokak sanatı tanımında devlet destekli ya da sponsorlu çalışmalar sanat sayılmıyor. Sokak sanatını var eden en önemli özelliklerden bir tanesi, sanatçının para veya ün kaygısı olmadan yalnızca artistik kaygılar ile sanatını gerçekleştirmesi. İşin kendisinden çok, hissettirdiklerinin önem kazanması. Sokak yerleştirmelerine, Mark Jenkins’i örnek verebiliriz. İster hayvanlar alemini şehrin sokaklarına taşısın, ister doğanın içerisine şehirden bir engel yerleştirsin, Jenkins, izleyiciyi şaşırtan, düşündüren, gündelik hayat içerisinde nesne ile karşılaşmamızda, haz alınan durumları yaratan bir sanatçı. Kaygısının keskin bir rüzgar gibi izleyicinin yüzüne vurulduğu, donduran işlerin sahibi. Yılmaz Zenger Bank Tasarımı Ekim 2009 – Haziran 2012 tarihleri arasıda bu sergilere Nişantaşı Sanat Parkı projesi de katılıyor. Maçka Demokrasi Parkı’nda Yılmaz Zenger tarafından tasarlanan ve üretilen poliüretan ve polietilen banklar sanatçılar tarafından boyanarak, süslenerek ve yontularak parka yerleştirilecekler. Zarar gören banklar 3 sene boyunca sanatçısı tarafından onarılacak. Garanti ana sponsorluğunda, Sinpa A.Ş. tarafından organize edilen proje, çevre duyarlılığı sağlamak ve geliştirmek, ziyaretçilerini çevre konusunda bilinçlendirmek üzere hayata geçirilecek. Çevre ve duyarlılık konulu bir proje’de malzeme seçimi konusuna bir cümle ile değinip geçiyoruz. Yeşil görmeye, çiçek koklamaya gidilen Maçka Parkı’nın doğası değişecek anlaşılan. Sanatçıların, tasarımcıların boyadığı, yapay bankların nasıl gözükeceklerini merakla bekliyoruz. Evsizlere yatak olmaları en büyük dileğimiz olur. Ağaçların, çiçeklerin arasından yapaylıkları ile göz kırpmaları ise kabusumuz. Sanat sınır tanımıyor. Kamusal alanda, parklarda var olan enstalasyonlar kadar buralarda çalışan, dilenen, evsiz insanlar da şehir yaşamının parçası. Evsizlerin dışlandığı dünyada, onların ya da halkın, bu ürünlere karşı tepkileri kınanıyor. Oysa sokak sanatı, kamuya açık alanlarda bu özgürlüğü izleyicisine tanıyarak, değişerek ve dönüşerek var olmuyor mu? Beraber yaşamaya, çalışmaya, birbirimize bağlanmaya hep ihtiyacımız var. Sokaklarda sergiler devam ederken, dün yokken bugün varolan enstalasyonlara tepki gösterilmesi şaşkınlıkla karşılanmamalı. Sokaklarda bu aktiviteler devam edecek, etmeli de. Mânâyı kaybetmeden, sebepleri sorgulayarak, kamusal alan durumunu göz önünde alarak konuya yaklaşmak, sanatçılara, etkinlik düzenleyicilerine ve halka fayda sağlayacak. DİNAMİK CEPHENİN GEÇİCİ ÜRÜNLERİ: MAPPİNG VE 3D PROJEKSİYON Dünya artık sanayinin teknolojisi ve gürültüsüne bulaşmadan küçük de olsa bir ofiste çalışarak para kazananların daha mutlu olduğu bir yer. Düşünerek üretmek için ihtiyacın olan ekipman ve bürokrasi yaygın olarak uygulanabilir halde doğada bulunuyor. Müzik, mimari, grafik sanatları, video, sinema, moda, vs... hem solo hem de birlikte çalışmalara imza atan sektörler. Oyun tabanlı bu disiplinlerde üretilen çalışmalar güncel temaları estetik duruşlarına yediriyorlar. Hem çalışma ortamı hem de kurumsal iletişimde diğer sektörlerden daha “temizler”. Bilgi paylaşımının hızla aktığı bu ofislerden – haliyle kişilerden – yaratıcı ve yenilikçi sıfatlarını hakeden çalışmalar çıkıyor. Entellektüel zevkleri, estetikle problemleri ve espri anlayışlarıyla yeni dünyanın atmosferini tasarlayan bu kişiler aynı zamanda teknolojiyle içli dışlılar. Böyle oyuncakları kaçırmak talihsizlik olurdu. Son yıllarda üç dört farklı disiplin biraraya gelerek etraflarını değiştiriyorlar. Fiziki olarak. Sıklıkla mimari yapıları kullanarak. Eldeki imkanlar sınırlı; bir iki projektör, birkaç bilgisayarınız var. Aklınsa sınırı yok. 3D tasarım, programlama, video ve grafik disiplinlerinden bilgiler toparlanıp uygun şekilde paketlenince işlem tamamlanıyor. Ortaya çıkan kurgulanmış görselleri binaların yüzeylerine giyidiriyorlar. Küt duruşundan dolayı modern kent mimarilerine sahip binalar tercih ediliyor sıklıkla. Mimaride cephenin dinamik kullanımı için tüketilen mekanik enerjiyi görsel bir şovla değiştiriyorlar. 3D tasarım, programlama, video ve grafik disiplinlerinden bilgiler toparlanıp uygun şekilde paketlenince işlem tamam. Ortaya çıkan görselleri binalara giydir. 01 Akşam karanlığında açtıkları yüksek ansülmanlı (ışık gücü) projektörlerle, daha önce 3D modelinde çalıştıkları binanın üzerini aydınlatmaya başlıyorlar. Mapping (haritalama) ve 3D projeksiyon çalışmaları alana yansıtılıyor. Buraya kadar herşey normal gözüküyor. Fakat asıl eğlence baktığınız binadan birşeyin size yaklaşmasıyla başlıyor. Binanın dokusunu kaydeden beynimiz; izlediğimiz binadan dışarı doğru çıkan bir tuğla ya da yüzüne doğru savrulan bir bayrağı “gerçekten” hissettiğinde deneyimlemediği ebatlarda devasa yeni bir gerçekliği sorgulamaya başlıyor. 01 01 2007 yılının yaz aylarında İstanbul ayağı gerçekleştirilen uluslararası Cowparade projesinden... Projektörünüzü koyacağınız yerin açısını hesaplayıp, kalibrasyonunu yapmak için ister yazılım kullanın isterseniz ışık sensörleriyle alanı belirleyin. Yani incik cıncık detaylar facade’ları değiştiriyor. Bina projeksiyonu yüzüne yiyor. Başkasının hikayesini herkese yansıtıyor. Evsahipliği yaptığı hikayelerle kendi görünüşünü de değiştiriyor bedenini de. Takip ettiğiniz görseller size mutlaka binada daha önce görmediğiniz işlevler öneriyor. Gözünüzün önünde yapının değişimini takip edebiliyorsunuz. Farz-ı misal; baktığınız binada bir delik açılıyor, derinlemesine. İçine geçen görüntü o kadar gerçekçi ki ardından size bakan bir gözle karşılaşmak istemezsiniz, ki karşılaşıyorsunuz. Haliyle algıda sıkıcılıktan kurtuluyor, görselin emirlerine itaat ediyorsunuz. Madem itaat ediyorsunuz araya bir de marka sıkıştırsak çok mu! Değil: “Dinamik” sıfatını markasının vizyonunu oluştururken hiç ihmal etmeyen firmalar hemen bu ürünü kullanmaya başladılar. Zaten başta sanat ürünü olarak değerlendirilen bu çalışma sistemi kendi estetiğini de beraberinde getiriyor. Yani her şey bir arada. Adidas, Volkswagen de müşteri olabiliyor bir çağdaş sanat merkezi/müze de. İki tarafı da memnun eden bir alışveriş. Firmalar beklediklerinden de etkili pazarlanıyor; üreteci kesim için ise yaratıcılığın sınırlarını zorlayıp yaptıkları işten keyif alıyor. 3D projeksiyon ve mapping ile ürün yaratan firmalar/grupların çalışmalarına web üzerinden ulaşabiliyorsunuz. Google.com’dan talep edilecek anahtar kelimeler; EASYWEB (Fransa); NuFormer, Projection on buildings (Hollanda); URBANSCRENE (Almanya); Obscura Digital (ABD) ve son olarak gelinin babasından Türkiye’ye bir link: Griduo.com! İzleyeceğiniz görüntülerin sistemlerini Türkiye’de de hazırlayanlar var. Çok değil, belki birbirlerinden çok haberdar değiller. Genç bireylerden oluşan ekiplerin kısa zamanda kaliteli işlere imza attıklarını görüyoruz, daha sık göreceğiz. İzliyoruz. Önce Matematik... Detaylarla kafa karıştırmayacağız ancak bu iş için matematik, görsellik ve yükseklik gerektiğini bilin. Çalışacağınız alanın birebir modelini çıkartmak gerekebiliyor. Işık gölge ayarları kusursuz 3D çalışmaları özenle hazırlamanız, daha da önemlisi çalışacağınız alanın yapısını düşünerek tasarlamalısınız ürünlerinizi. Her şey Bir Arada Ceza’ nın sokak sanatı adlı şarkısında söylediği gibi: Sokak bir armoni aynı seremoni Dinle sen dünyayı sanki yırtık ayakkabı Geceler çok katı kalmadı hiç tadı Gece gündüz mücadele işte sokak sanatı 21 01,02 santralistanbul illüzyonlarından... 03 03 Projektörler sayesinde binalar oynuyor gibi görünebiliyor. 22 Mimarının ve belirlenecek tartışmacıların katılacağı buluşmalar kapalı oturumlarda gerçekleştirilecek. Toplantılar daha sonra ses ve video kaydı olarak Kale Grubu’nun desteklediği ARKİV ve Arkitera.com'da yayınlanacak. Buluşmalar kapsamında tartışılması planlanan binalar şu şekilde: 212 İstanbul Türkiye'nin ilk ve tek power outleti sloganı ile açılan 212 Alışveriş Merkezi'nin tasarımı Bünyamin Derman ve Mete Arat'a ait. Tasarımcıları alışveriş merkezini “Kamusal alan tanımını kamusal yaşam bağlamında, kapalı, açık alanlarıyla yeniden tanımlayan, ticari ve sosyal bir merkez olarak, kent kültürü ve yaşantısına mekan oluşturan ve çevrenin yaşam kalitesini yükseltmeyi hedefleyen bir proje,” olarak tanımlıyor. 25/10/2009 ARKİV'DEN YENİ PROJE: ARKİV BULUŞMALARI 2010 yılında ARKİV'de yer alan binaları tartışmak amacıyla yeni bir toplantı serisi başlıyor. İşte tartışılacak binalar... Kervansaray Lara Oteli Emre Arolat, Şaziment Arolat, Neşet Arolat ARKİV Seçkileri'ne Başvurular Başladı Türkiye'de geçen sene içinde uygulanmış nitelikli binaları ön plana çıkarmak ve onları bir başlık altında toparlayabilmek amacıyla düzenlenen ARKİV Seçkileri'ne başvurular başladı. Seçkide yer alabilmek için iki önemli koşuldan birisi binanın ARKİV'de yer alması, diğeri ise son bir yıl içinde tamamlanmış olması. Bu koşulları sağlayan binalar Aytek İtez, Hasan Çalışlar, Vedat Tokyay, Emine Merdim Yılmaz ve Pelin Derviş'ten oluşan jüri tarafından değerlendirilecek. Son başvuru tarihi 15 Ocak 2010. www.arkiv.com.tr/2009 Noterler Birliği Genel Merkezi Selim Velioğlu, Orkun Özüer, Murat Aksu, Umut İyigün tarafından tasarlanan proje 2003 yılında açılan ulusal bir yarışma sonucu elde edilmişti. Yaklaşık 21.000 m2 arsa alanına sahip bina Ankara, Söğütözü'nde yer alıyor. Sapphire İstanbul Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından tasarlanan İstanbul'un en yüksek binası Büyükdere Caddesi üzerinde yer alıyor. Binada alışveriş merkezi ve konutlar yer alıyor. Pelin Özgen [email protected] GELECEĞİN MİMARLARINA DAVET 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’nda kullanılan alan, Schindler Mimari Ödülü’ ne konu başlığı oldu. Yarışma jürisinin katılımcılardan beklentileri, bu bakımsız Olimpik alanları bir şekilde hoşa giden, fonksiyonel ve erişimi kolay, spor ve boş zaman değerlendirme alanlarına dönüştürmek. İki yılda bir düzenlenen ve Avrupa’nın seçkin üniversitelerinin katıldığı "Schindler Mimari Ödülü"ne, bu kez 1936 Berlin Olimpiyatları’na sahne olan "Olympiagelände" alanının dönüştürülmesini konu ediyor. “Access for All” (Herkes için Erişim) başlıklı yarışmaya Türkiye, ikinci kez dahil oluyor. Schindler, Avrupa Engelliler Yılı’na katkıda bulunmak amacıyla ilk Schindler Mimari Ödülü’nü 2003 yılında verdi. İlk yarışmanın olumlu yankılarının ardından Schindler yarışmayı 2 yılda bir yapılacak geleneksel bir yarışmaya çevirdi. Schindler, geleceğin mimarlarını, içinde iyi düşünülmüş mimari tasarım ve akıllıca düzenlenmiş asansör teknolojileri olan ve böylece kalan engelleri de aşmayı sağlayan daha iyi tasarlanmış bir dünya oluşturulması için cesaretlendirmektedir. Schindler 2009 / 2010 Mimari Ödülü, herhangi bir Avrupa üniversitesinde, lisans düzeyinde son sınıfta okuyan veya yüksek lisans eğitimi alan tüm öğrencilere açık. Avrupa’nın en önemli kentlerinden Berlin’in konu olduğu bu seneki yarışmada, yarışmacıların tasarımlarına ev sahipliği yapacak "Olympiagelände" -veya Olimpik sahalar, geniş kapsamlı spor tesislerine, arenalara, stadyumlara ve tören alanlarına sahip bir alan. II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkisinden neredeyse hiç etkilenmemiş olan Olimpik sahaları bugün hala spor müsabakaları için kullanılıyor. Olimpik sahada çok sayıda etkinlik alanı bulunuyor. Ancak batı kenarında orijinaline eklenen yeni tesislerin bağlantıları iyi yapılmamış durumda. Çok sayıda tesisin rasgele yerleştirildiği alanın ulaşımı da halk için yetersiz. Alana 1990 yılında inşa edilen Yeni Horst Korber Spor Merkezi ve otel ise, engellilere yönelik her türlü kolaylıktan halen yoksun konumda. Tüm bu sorunlar Genç ve Yaratıcı Tasarımcıların, “Herkes için Erişim” temasıyla gerçekleştirecekleri çözümlerini bekliyor Amber Geliyor EAA’ya Ödül Kuum Otel Gökhan Avcıoğlu tarafından tasarlanan Kuum Otel, Bodrum'da yer alıyor. 2008 yılında tamamlanan otel 20.000m2 kapalı alana sahip. Otel, organik arazi eğrilerinin yukarıdan aşağı denize doğru tekrarından oluşan kesikler arasına birbirini kesmeden yerlestirilen yapı bloklarından oluşuyor. Narcity Nevzat Sayın Mimarlık Hizmetleri tarafından tasarlanan Narcity, İstanbul Maltepe'de bulunan bir konut projesi. 2007 yılında tamamlanan proje 200.000 m2 arazi içinde 4 ve 9 kat arasında değişen “sırablok”arın yanı sıra 15 ve 30 katlı iki kuleden oluşuyor. 75 ve 300 m2 arasında 1.300 birim var. Ambrosia Otel Nafi Çil tarafından tasarlanan otel Hacıahmetler Mevki, Bitez Bodrum'da yer alıyor. 1992 yılında tamamlanan otel, 9.000 m2 kapalı alana sahip. Galyum Blok Alişan Çırakoğlu tarafından tasarlanan Galyum Blok, ODTÜ Teknokent'te bulunuyor. Galyum Blok, yazılım geliştirme şirketlerine ofis ve araştırma alanı yaratmak üzere tasarlandı. Yapının, içinde yer alacak farklı büyüklükteki firmalara esnek yerleşme imkanı sağlaması ve rahat çalışma ortamı yaratması amacıyla 70 m²'den 1.600 m²'ye kadar çeşitli büyüklüklerde ofis alanları yer alıyor. tarafından tasarlanan otel Antalya Lara'da. Projenin tasarımcıları oteli şu şekilde anlatıyor: “Ana yatak kitlesi, geçerli imar koşullarının izin verdiği ön cephe genişliği ile yükseklik sınırlarının sonuna dek kullanılması ve tüm odaların deniz görmesi ön kabulleri ile biçimlendi. İki yatak kolu arasında kalan dev boşluk kapalı sosyal alanlara dönüştürüldü.” Yarışma alanı hakkında daha fazla bilgi, www.schindleraward.com web sitesinde yer alıyor. 23 MOSDER Kapıları Açıyor Türkiye Mobilya Sanayicileri Derneği (MOSDER) tarafından düzenlenen 5. Ulusal Ev Mobilyaları Tasarım Yarışması, 12 Kasım’da düzenlenecek ödül töreni ile sonuçlanacak. İç mimarlık, endüstriyel tasarım gibi bölümlerde okuyan öğrencilerin yanısıra bu yıl ilk kez profesyonellerin de “Engelliler için Ev Mobilyası” kategorisi ile katılımına açılan yarışmaya, 336 proje başvurusunda bulunuldu. Kazananlar, 12 Kasım’da, Fulya’daki Yapı Endüstri Merkezi’nde düzenlenecek törenle açıklanacak. Törende, yedi kategoride, 35 projenin yaratıcılarına toplam 104 bin TL’lik para ödülü dağıtılacak. Dereceye giren tasarımların sahiplerini para ödülünün yanı sıra iş ve staj olanakları, tasarımlarının patent haklarının koruma altına alınması, yurtdışı fuarlara katılım ve İstanbul Mobilya Fuarı’nda (İMOB) özel sergi alanı gibi fırsatlar da bekliyor. 97 ülkeden 4 binden fazla projenin 36 kategoride yarıştığı 2009 Europe & Africa Property Awards ödülleri, 16 Ekim 2009 gecesi Londra’daki Marriott Hotel’de yapılan törenle sahiplerini buldu. EAA-Emre Arolat Architects, Europe and Africa Property Awards 2009 yarışmasında 4 farklı projesiyle kazandığı ödüllerini 16 Ekim’de Londra’da düzenlenen törenle aldı. Ödül töreninde, Emre Arolat Mimarlık ve Tabanlıoğlu Mimarlık Ortak Girişim Grubu tarafından projelendirilen Zorlu Center, “Commercial Architecture Award” kategorisinde Avrupa kıtasının birincisi olarak International Property Awards’a aday gösterildi. Ece İTÜ’yü Seçti İstanbul Teknik Üniversitesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü 3. Sınıf öğrencileri, bu yılın ilk projesinde Ece Ajandaları’nı ele alıyor. Ece Ajanda ile işbirliği içinde yürütülecek proje kapsamında “Ajanda Kavramını Yeniden Düşünmek” konsepti çerçevesinde, ajanda kullanmak, not tutmak gibi alışkanlıkların günümüzde nasıl sürdüğü araştırılacak, bu alışkanlıkların sürmesi için piyasaya sürülen farklı marka ve tarzda ürünler üzerinden kullanıcı ve pazar araştırması yapılacak. Gün Işığı Mimarisi Kesişme Noktası Çeşitli tasarım ürünlerinin galeri ortamında sanatsal bir bakışla seçilip yerleştirileceği Tasarım Türk: Kesişme Noktası sergisi 5 Kasım’da Arkkultur’de kapılarını açıyor. Mahmut Nüvit küratörlüğünde düzenlenecek sergi, ikincisi Kale Tasarım Merkezi’nde gerçekleşecek “Yuvarlak Masa Toplantıları” ile de desteklenecek. “Tasarımın yarattığı katma değer ve firmaların tasarım yolu ile farklılaştığına” dikkatleri çekecek etkinliğin katılımcıları arasında Aziz Sarıyer, Oya Akman, Alev Ebüzziya, İnci Mutlu, Gamze Güven, Defne Koz, Bülend Özden, Yılmaz Zenger gibi çok sayıda tasarımcı yer alıyor. VELUX’ün düzenlediği "Gün ışığı mimarisinde yeni yaklaşımlar" başlıklı seminer 10 Kasım 2009’da gerçekleşecek. Mimaride gün ışığı, havalandırma ve iç mekan ikliminin önemi ve uygulama alanlarının tartışılacağı ve katılımın ücretsiz oluduğu seminer, Yapı-Endüstri Merkezi etkinlik salonunda saat 14.00'de başlayacak. VELUX Türkiye; mimarlık ve yapı sektörünü biraraya getirerek "Mimaride gün ışığı, havalandırma ve iç mekan ikliminin önemi" konusunu irdelemek ve uluslararası uygulamaları masaya yatırarak incelemeyi hedefliyor. Ümit Ünal’ın Mantosu Blue’ Safe Mavi Kale, tüm dünyada gittikçe önem kazanan enerji tasarrufu konusunda farkındalık yaratmak için bir kampanya başlatıyor ve İstanbul’un sembol binalarından Galata Kulesi, Haydarpaşa Garı, Sarkuysan Binası, İstanbul Üniversitesi ve Akmerkez’i modacı Ümit Ünal ile birlikte ‘manto’ luyor.Proje, yalıtımın küresel ısınmanın önlenmesindeki önemini ve ısı yalıtımının beraberinde getirdiği enerji tasarrufunu anlatmak amacıyla düzenleniyor.. Türkiye’den 6, yurtdışından 19 sanatçının katılımı ile bu sene üçüncüsü gerçekleşecek olan amber, sanat ve teknoloji festivali iki ana sergi mekanında, Yerebatan Sarnıcı ve Abut Efendi Konağı’nda 6-15 Kasım tarihlerinde sanatseverler ile buluşacak. Türkiye'de sanat ve teknoloji alanında festival düzeyinde gerçekleştirilen ilk ve tek etkinlik olan amberfestival uluslararası sanat arenasının en güncel ürünlerini Türkiye’deki sanatçı ve izleyiciye sunarken, Türk sanatçıların işlerini dünyada görünür kılmayı ve uluslararası zeminde yeni işbirliklerine olanak sağlamayı hedefliyor. Zirve Göründü Boğaziçi Eğitim ve Danışmanlık, ETMK İstanbul Şubesi desteği ve İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü akademik koordinasyonu ile "Endüstriyel Tasarım Zirvesi" başlığı altında 6-7 Kasım 2009 tarihlerinde Hyatt Regency Oteli'nde 2 günlük bir etkinlik düzenliyor. Yerli ve yabancı uzmanlar ve tasarımı etkin bir şekilde kullanan önde gelen firma temsilcilerinin katılımı ile endüstriyel tasarımın ne olduğu, farklı ölçekli firmalarca nasıl kullanıldığı ve nasıl yönetilmesi gerektiğine dair bilgi vermesinin yanısıra tasarım koruması ve tasarım için araştırma gibi konuların da ele alınacağı program, endüstriyel tasarımı firmasında kullanan, tasarım danışmanlık firmaları ile beraber projeler yürüten ya da endüstriyel tasarım hakkında bilgi edinmek isteyen profesyonelleri hedefliyor. Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan, Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu, Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven, Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Direktörü: Özer Topkaya Reklam Müdürü: Korhan Kesici Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505 74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 505 6494 Fax: 0212 505 69 61 [email protected], [email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.