06 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı

Transkript

06 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
T.C.
MALİYE
BAKANLIĞI
SAYI 5
BÜLTEN
HAZİRAN 2007
BU SAYIDA:
AVRUPA BİRLİĞİNDE
DEVLET YARDIMLARI
KAPSAMI VE
İSTİSNALARI
AB'NİN KOBİ'LERE
YÖNELİK OLARAK
YÜRÜTTÜĞÜ
PROGRAMLAR VE
SAĞLADIĞI MALİ
DESTEKLER
2
4
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN
ENERJİ GÜVENLİĞİ VE
TÜRKİYE
7
TERÖRÜN FİNANSMANI
VE MÜCADELE YOLLARI
9
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
ÜZERİNE GENEL BİR
BAKIŞ
11
BULGAR AŞÇILAR AB
YOLLARINDA
13
ROMA ANLAŞMASININ
50. YILINDA AB - ABD
EKONOMİK İLİŞKİLERİNE
KISA BİR BAKIŞ
GÜNEYDOĞU ASYA
ÜLKELERİ BİRLİĞİ
BÖLGESEL HAREKETİ
VE AB
ÇİN: DEVLİĞİNİ
FARKETMEYE
BAŞLAYAN DEV
AVRUPA BİRLİĞİ 7.
ÇERÇEVE PROGRAMI
15
18
21
25
Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan, 27-29 Mayıs 2007
tarihlerinde Kuala Lumpur’da düzenlenen Üçüncü Dünya İslami
Ekonomik Forumu’na katılım sağlamıştır.
Forum’da İslam Konferansı Örgütüne Üye Ülkelerin devlet
adamları ile önde gelen iş adamları bir araya gelmiştir.
Amacı İslam Dünyası ile diğer kültürler arasında dialog ve işbirliğini
artırmak olan Forum’un bu seneki ana konusu “Global Engeller –
Yenilikçi Ortaklıklar”dır. Ele alınacak konular da yenilikçilik ve
yaratıcılık için işbirliği stratejileri, gelecek için iş yaratmada hükümet, iş
dünyası ve eğitimin rolü ve yarının yenilikçi şirketini kurmaktır.
Sayın Bakanımız Forumun ilk gününde “Müslüman Ülkeleri
Arasında ve Bu Ülkeler Dışında Ticaret ve Yatırım İmkanlarının
Artırılması: Önümüzdeki Yol” konulu oturumda bir konuşma yapmıştır.
Sayın Bakanımız 29-30 Mayıs tarihlerinde de Singapur’da resmi
ziyaretlerde bulunmuştur.
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AVRUPA BİRLİĞİNDE DEVLET YARDIMLARI KAPSAMI VE İSTİSNALARI
YONCA SAKA TUTULMAZ
Devlet yardımlarının kontrolü, Avrupa Birliği’nin
rekabet politikasının bir parçası olarak,
rekabetçi piyasaların varlığını sürdürmesine
yardımcı
olmak
amacındadır.
Devlet
yardımları, bazı şirketlerin veya bazı ürünlerin
yararına olacak faaliyetleri destekleyerek
rekabeti bozucu bir etki yapabilmekte,
piyasaya bu anlamda bir müdahalede
bulunması
rekabet
politikalarına
ters
düşebilmektedir. Devlet yardımlarının kontrolü
ise üye ülke pazarlarında veya AB pazarındaki
mevcut tüm firmalara rekabet çerçevesinde
faaliyet gösterebilecekleri bir oyun alanı
sağlamaya yardımcı olmaktadır.
Devlet yardımlarının engellenmesi fikrinin
ardında,
rekabetçi
piyasa
koşullarına
dayanamayacak olan şirketlerin herhangi bir
destekle ayakta tutulmaya çalışılması yerine,
söz konusu şirketlerin piyasadan silinmeleri
veya başka bir iş kolunda faaliyetlerine devam
etmelerinin piyasalar için daha olumlu sonuçlar
ortaya koyacağına inanılması yatar.
Devlet yardımlarının genel çerçevesini ve yasal
hükümlerini;
•
•
AB Anlaşması’nın 87, 88 ve 89. maddeleri
Bu konudaki ikincil mevzuat ve diğer
kurallar çizmektedir.
AB Anlaşması
AB anlaşmasının anılan maddeleri başından
beri anlaşmalarda yer almasına rağmen, bu
konudaki hassasiyet, tek pazarın ve güçlü AB
şirketi fikrinin önem kazanmaya başlamasıyla,
AB piyasasının rekabete açılmasıyla artmıştır.
Avrupa Birliğinde devlet yardımlarının genel
çerçevesini çizen 87.Maddenin birinci fıkrası
(EC); “İşbu anlaşmada aksine hüküm
bulunmadıkça bir üye devlet tarafından veya
devlet kaynakları vasıtasıyla herhangi bir
şekilde yapılan ve belirli teşebbüsleri veya
belirli malların üretimini kayırarak rekabeti
bozan veya bozmakla tehdit eden her türlü
yardım, üye devletler arasındaki ticareti
etkilediği ölçüde ortak pazarla bağdaşmaz”
demektedir. Bu hükümden çıkarılabilecek ve
bir desteğin devlet yardımı olarak sayılıp
sayılamayacağının belirlenmesine esas teşkil
edecek olan dört ana soru mevcuttur:
Söz konusu yardım:
•
•
•
•
Devlet kaynaklarının bir transferi midir?
Seçilerek
mi
verilmektedir?
(Belirli
teşebbüsleri ve/veya ekonomik faaliyetleri
kayırmakta mıdır?)
Alıcıya rekabeti bozacak şekilde bir
avantaj sağlamakta mıdır?
Üye
devletler
arasındaki
ticareti
etkilemekte midir?
Bu dört sorunun tamamına verilecek evet
cevabı, söz konusu yardımın bir devlet yardımı
olduğunu
göstermektedir.
Ancak
aynı
Anlaşma, söz konusu yardımın Birlik üzerinde
olumlu bir etki yaratabileceği durumlarda bazı
istisnalar tanımaktadır. Devlet yardımları ortak
çıkarların belirlediği amaçlara ulaşılmasının
söz konusu olduğu bazı durumlarda (sosyal ve
bölgesel uyum, istihdam, araştırma ve
geliştirme, sürdürülebilir kalkınma, kültürel
farklılıkların
geliştirilmesi)
ve
“piyasa
başarısızlıkları”nın giderilmesi konusunda etkili
bir araç olabilmektedir. Ancak söz konusu
yardımların bu istisnai durumlarda da ortak
çıkarlar ile uyumlu olmaları ve rekabeti bozucu
etki yaratmamaları önkoşulları aranmaktadır.
AB anlaşması ile bazı istisnaların tanınması,
bizi, ikinci aşamada bu istisnaların çerçevesini
tanımlama
noktasına
götürmektedir.
Anlaşmanın 87. maddesinin 2. fıkrası, söz
konusu yardımların ortak pazarla uyumlu
olması şartını getirmekte, ortak pazarla uyumlu
olduğu belirlenen yardımlar sıralanmaktadır.
Bu yardımlar:
•
•
•
•
Anlaşmaya göre ortak pazara uyumlu
olduğu belirtilen yardımlar,
Bireysel tüketicilere yapılan sosyal nitelikli
destekler,
Doğal afetler veya olağanüstü olayların
neden olduğu zararları karşılamak için
yapılan destekler,
Almanya’nın bölünmesinden etkilenen
belirli
bölgelerin
ekonomilerine,
bölünmenin yarattığı ekonomik zararların
giderilmesi için yapılan yardımlar olarak
sıralanmaktadır.
Söz konusu istisna maddeleri, “otomatik
istisnalar”
olarak
belirtilmekte
ve
bu
kapsamdaki istisnaların herhangi başka bir
2
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
koşul
aranmaksızın
devlet
sayılmayacağı ifade edilmektedir.
yardımı
Yine Anlaşmanın 87. maddesinin 3.fıkrasında
sayılan bazı maddeler de bizi devlet
yardımlarından istisna durumlara götürmekte,
fakat bu hallerde ortak pazara uyumluluk hali
ilk dört maddedeki gibi otomatik istisna
kapsamında olmayıp, “ortak pazar ile uyumlu
olabilecek haller” olarak değerlendirilmektedir.
Aşağıdaki maddelerde belirtilen haller ortak
pazar ile uyumlu olabilir ve bu uyumluluk
halinin her bir fiili durum için AB Konseyince
onaylanması gerekmektedir.
•
•
•
•
•
Yaşam standardının çok düşük olduğu
bölgelerin ekonomik kalkınmasını teşvik
eden destekler,
Önemli bir ortak Avrupa projesinin ifasını
teşvik eden destekler,
Belirli ekonomik faaliyetlerin veya belirli
alanların gelişmesini kolaylaştırmak için
verilen destekler,
Kültür mirasını korumak için verilen
destekler,
Komisyonun nitelikli çoğunluğuyla yapılan
teklifler üzerine Konsey kararıyla belirlenen
diğer destek kategorileri.
İkincil Mevzuat ve Diğer Kurallar
Son yıllarda Komisyon, devlet yardımları
prosedürünün
modernleştirilmesi
ve
basitleştirilmesi amacıyla yeni bir süreç
başlatmıştır. Bu süreçte Komisyonun devlet
yardımlarında blok muafiyet düzenlemelerine
imkan veren 7 Mayıs 1998 tarihli ve 994/98
numaralı Konsey tüzüğü kabul edilmiştir. Bu
düzenleme ile Komisyon, bazı belirli koşulları
yerine getirmiş olmak kaydıyla devlet
yardımlarının Anlaşma ile uyumlu olduğu ve
Komisyon onayına ihtiyaç duyulmayan bazı
kategoriler
belirlemiştir.
Blok
muafiyet
kategorileri:
•
•
•
•
•
KOBİ’ler (belli miktara kadar olan yatırım,
eğitim, ar-ge yardımları),
De minimis (3 yıl içinde toplam tutarı
200.000 Avroyu geçmeyen yardımlar),
Bölgesel yatırım desteği,
Eğitim desteği,
İstihdam desteği olarak sıralanmaktadır.
Komisyon ek olarak, 87. Maddenin 3. fıkrasının
(a) ve (b) bentlerine dayanarak, yatay
kuralların geçerli olacağı, herhangi bir
endüstride ve ülkede ortaya çıkabilecek
problemleri çözmeye yönelik kategoriler
belirlenmiştir. Bu kategoriler:
•
•
•
•
•
Bölgesel destek,
Ar&Ge,
Çevre,
Risk sermayesi,
Kurtarma ve yenileme olarak sıralanabilir.
Bunların dışında Komisyon tebliğleri ile devlet
garantileri, kamu arazisi satışları, ihracat kredi
sigortası, mali yardım gibi belirli yardım ve
araçlarla ilgili kurallar ve görsel işitsel üretim,
yayıncılık, elektrik, kömür, posta hizmetleri,
gemi inşaatı, çelik, sentetik fiber ve motorlu
araçlar
sektörleri
için
geçerli
olacak
düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Komisyon, 2005-2009 yılları için geçerli olacak
olan “Devlet Yardımı Eylem Planı” ile üye
devletlere plan dahilinde ve Lizbon stratejisi
hedefleri doğrultusunda devlet yardımında
bulunabilmelerini sağlayan açık ve net bir
çerçeve çizmeyi amaçlamaktadır. Devlet
yardımları alanında ilerisi için atılması
planlanan
adımlar;
yeni “de minimis”
kurallarının ve 2007-2013 dönemi için bölgesel
destek kılavuzunun, ar&ge ve inovasyon için
destek önlemlerinin, yeni risk sermayesi
önlemlerinin uygulamaya konması ve blok
muafiyet kurallarının basitleştirilmesi olarak
sıralanabilir.
3
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AB'NİN KOBİ'LERE YÖNELİK OLARAK YÜRÜTTÜĞÜ PROGRAMLAR VE SAĞLADIĞI MALİ DESTEKLER
DUYGU YÜCESOY
Önceki sayıda genel özellikleriyle ele alınan
AB KOBİ Politikası, bu sayıda AB’nin KOBİ’lere
yönelik olarak yürüttüğü programlar ve mali
yardımlar ile zenginleştirilmeye çalışılacaktır.
AB, 1980’li yıllarda şekillendirmeye başladığı
KOBİ’lere yönelik işletme politikalarını daha
çok Çok Yıllı Program (MultiAnnual
Programme) ve Bütünleştirilmiş Program
(Integrated
Programme)
çerçevesinde
uygulamıştır. Bütünleştirilmiş Program, AB’de
KOBİ’lere yönelik tüm faaliyetlerin eşgüdümlü
ve uyumlu olmasını kolaylaştırmak amacıyla
genel bir çerçeve oluşturmaktadır. Birlik
düzeyinde veya ulusal ya da bölgesel düzeyde
KOBİ’lerin gelişimiyle ilgili tüm taraflarca
yürütülecek
iyi
uygulamaların
karşılıklı
değişimi, Çok Yıllı Program ve diğer Topluluk
politikaları kapsamında girişilen faaliyetler
olmak üzere üç eylem grubunu içermektedir.
Bütünleştirilmiş Program’ın bir parçasını
oluşturan Çok Yıllı Programlar ise AB’nin diğer
birlik politikalarının kapsamadığı KOBİ’lere
özgü eylemleri için yasal ve mali çerçeveyi
oluşturmaktadır. Diğer Topluluk politikaları
kapsamında girişilen faaliyetler ise, İç Pazar’ın
basitleştirilmesi (SLIM) ve Euroya ilişkin
faaliyetlerin yanı sıra yapısal fonlardan
sağlanan destek, Avrupa Yatırım Bankası
kredileri, Avrupa Yatırım Fonu kredi garantileri;
Topluluk Araştırma ve Teknolojik Gelişme
Programları, bilgi toplumu ve eğitime erişim
gibi alanları kapsamaktadır. Şimdi ise
KOBİ’lere desteğini doğrudan veya ulusal ya
da bölgesel düzeyde yürütülen programlar
aracılığıyla önceki Çok Yıllı Programlardan
daha uzun vadeli ve daha kapsamlı bir şekilde
sunan AB’nin, önceki yıllarda yürüttüğü başlıca
programlara kısaca göz atmakta fayda vardır:
•
3. Çok Yıllı Program (1997- 2000) (Yasal
Dayanak: 95/ 17/ EC Komisyon Kararı)
*İdari ve yasal düzenlemeler açısından iş
ortamının ve mali ortamın basitleştirilmesi ve
iyileştirilmesi,
*KOBİ'lerin Avrupalılaşmalarına ve stratejilerini
ulusallaştırmalarına yardımcı olunması,
*KOBİ'lerin
rekabet
edebilirliğinin
güçlendirilmesi ve araştırma, eğitim ve
yenilikçilik faaliyetlerine erişiminin iyileştirilmesi
temel amaçlardandır.
*Program,
her
alanda
basitleştirme
(simplification) üzerine kurulmuştur.
•
4. (İşletmeler ve Girişimciler İçin) Çok
Yıllı Program (2001- 2005) (2000/ 819/
EC)
*Girişimciliğin geliştirilmesi, E- ekonomide yeni
iş modellerinin, yenilikçi iş ortamının teşvik
edilmesi
*Tek Pazar'dan daha fazla yarar sağlanması,
finans ve kredi kaynaklarının geliştirilmesi
*İstihdam geliştirme önlemlerinin alınması
*AR- GE çalışmalarının desteklenmesi,
bürokrasinin azaltılması temel amaçlardandır.
* Bu program Türkiye, Bulgaristan, Romanya
ve EFTA ülkelerinin katılımına da açıktır.
•
E- Europe Eylem Planı (2002- 2005)
(Yasal Dayanak: 2002/ 263/ COM)
*Genel
anlamda
bilgi
teknolojilerinin
kullanımına dayalı bir toplum yaratılması
*KOBİ'lerin interneti daha yaygın kullanmaya
ve elektronik ticaret yapmaya teşvik edilmesi
*KOBİ'lerin devletin yürüttüğü politikalardan ve
programlardan internet aracılığıyla daha rahat
haberdar olması temel amaçlardır.
*Bu program, ardından gelen e- Europe 2005
Eylem Planı ile daha da pekiştirilmiş ve
KOBİ’lerin daha çok Bilgi İletişim Teknolojilerini
etkin
olarak
kullanmaları
üzerine
odaklanılmıştır.
Çok uluslu araştırma ve teknoloji geliştirme
projelerinin desteklendiği ve yönlendirildiği
başlıca topluluk programları olan Çerçeve
Programları da (Ayrıntılar için bakınız “AB’de 7.
Çerçeve Programı” yazısı) KOBİ’lere rehberlik
etmektedir.
•
6. Çerçeve Programı (2002- 2006)
*Avrupa'daki
bilimsel
araştırmalara
ve
KOBİ'lerin AR- GE çalışmalarına mali destek
sağlanması
*Bilgiye dayanan ekonomi ve toplum düzeninin
geliştirilmesi
*KOBİler için ileri teknoloji geliştirilmesi
*KOBİ'lerin uluslararası şirketlerle işbirliği
yapma ve yeni pazarlara ulaşma olanağının
artırılması temel amaçlardandır.
*Bütçenin %51’i KOBİ’ler için ayrılmıştır.
*Türkiye de hazırladığı projelerle bu programda
yer almıştır.
Önceki yıllarda yürütülmüş başlıca programlara
göz attıktan sonra AB’nin, daha uzun bir
4
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
dönemi (özellikle de 2007-2013 yıllarını)
kapsayacak
şekilde
planladığı
destek
programları
ve
mali
yardım
paketine
bakıldığında 4 kalem göze çarpmaktadır.
Bunlar, “Tematik fonlar, yapısal fonlar, mali
araçlar ve KOBİ’lerin uluslararasılaşmaları için
öngörülen destekler”dir. Şimdi sırasıyla bu mali
araçlar ve mali araçların desteklediği bazı
önemli programlar ele alınacaktır.
TEMATİK (DOĞRUDAN ERİŞİLEBİLEN)
FONLAR
Daha çok çevre, araştırma ve eğitim alanları
için oluşturulmuş ve Komisyon bünyesindeki
çeşitli bölümler tarafından yürütülen fonlardır.
KOBİ’ler, projeleri sürdürülebilir ve katma
değer yaratan nitelikte olduğu sürece yürütülen
programlara doğrudan başvurabilmektedirler.
Birlikte fon sağlama genel kuraldır. AB mali
desteği, daha çok projenin maliyetlerinin bir
kısmının sübvanse edilmesi şeklindedir.
Rekabetçilik ve Yenilikçilik
Programı (2007- 2013)
Çerçeve
*Teknoloji ve bilgi transferi ile iş ortamı
geliştirme ve yenilikçilik hizmeti sunulması
*Yenilenmiş Lizbon Stratejisi hedeflerine
ulaşmak için Avrupa'da iş gücü ve büyümenin
artırılması
*KOBİ'lerin
bilgi
iletişim
ve
çevre
teknolojilerinden,
yenilenebilir
enerji
kaynaklarından faydalanmasının sağlanması
temel amaçlardır.
*Program bütçesi yaklaşık 3.6 milyar € olarak
belirlenmiştir.
*Girişimcilik ve Yenilikçilik Programı Bilgi ve
İletişim Teknolojileri (BİT) Politikası Destek
Programı ve Avrupa İçin Akıllı Enerji Programı
olmak üzere 3 programdan oluşmaktadır.
AB 7. Çerçeve Programı (2007- 2013)
*İşbirliği, Kapasiteler, Kişiler ve Fikirler Özel
Programları dahilinde KOBİ’lerin tüm araştırma
eylemlerinde
yer
almasının,
üniversiteakademi işbirliğine katılmasının AR- GE
yatırımlarına daha çok yönelmesinin teşvik
edilmesi
*KOBİ’lerin kendi teknolojilerini geliştirebilecek
duruma getirilmesi
*KOBİ’lerin dünyadaki öncü şirketlerle aynı
platforma yer alması temel amaçlardandır.
*Program bütçesi yaklaşık olarak 53.2 milyar
€’dur.
EUREKA, MEDIA 2007, Marco Polo II (20072013), CULTURE 2007, LIFE+ (2007- 2013),
bu fonların desteklediği diğer programlardır.
YAPISAL FONLAR
Bölgeler arasındaki kalkınma farklılıklarını
ortadan kaldırmak ve AB içinde sosyal ve
ekonomik uyumu sağlamak amacıyla üye
ülkelerdeki bölgesel projelere üye ülkelerle
beraber
Komisyon
tarafından
sağlanan
fonlardır. KOBİ’lere Komisyon’la beraber
doğrudan fon sağlanacak bölgelerin ekonomik
açıdan az gelişmiş olması gerekmektedir.
Genel hatlarıyla,
*Bölgesel rekabeti ve istihdamı arttırma
*İnsan kaynağına yatırım yapma
*Sınırlar ötesi ve bölgeler arası işbirliğini
güçlendirme
*KOBİ’ler için rekabet edebilirliği, yenilikçiliği ve
girişimciliği yaygınlaştırma
*Kırsal ekonomiyi kalkındırma amacı güden ve
2007- 2013 yılları için sunulması öngörülen
“Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu, Avrupa
Sosyal Fonu ve Kırsal Kalkınma Fonu” bu
gruptadır.
MALİ ARAÇLAR
KOBİ’lere doğrudan değil de bankalar, kredi
kurumları veya yatırım fonları gibi finansal
aracılar eliyle destek sağlarlar. Mali araçların
amacı KOBİ’lerin yararlanabileceği kredi
hacmini ve bu finansal aracıların KOBİ’lere
kredi
verme
kapasitelerini
arttırmaktır.
Rekabetçilik ve Yenilikçilik Çerçeve Programı
altındaki 1130 milyon €’luk fonlar, Avrupa
Yatırım Fonu dahilindeki risk sermayesi
araçları ve garanti araçları; girişimciler,
yatırımcılar ve hizmet sağlayıcılar arasında ağ
yaratmak amacıyla Komisyon tarafından
desteklenen bir portal olan Gate2Growth
İnisiyatifi bu grupta yer almaktadır.
KOBİ’LERİN
ULUSLARARSILAŞTIRILMASINA
YÖNELİK DESTEKLER
Bu destek programları da KOBİ’lere doğrudan
değil aracı kurumlar veya kamu kuruluşları
eliyle ulaştırılmaktadır.
5
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
PRO€INVEST (2002- 2008)
*Asya, Karayip ve Pasifik ülkelerindeki önemli
sektörlerde faaliyet gösteren işletmeler için
yatırım ve teknoloji transferini kolaylaştırma,
işletmeler arasında kuzey- güney ve güneygüney ortaklığını geliştirme amacındadır.
Bu sayıda AB’nin KOBİ’lere yönelik yürüttüğü
ve sağladığı mali destekler ele alınmaya
çalışılmıştır.♦ Bir sonraki sayıda Türkiye’deki
yansımaların ele alınmasıyla AB’nin KOBİ’lere
yönelik işletme politikası sonlandırılacaktır.
GÜNCEL ETKİNLİKLER
KOBİ’lerin, ülkemizdeki çok sayıda kurum ve kuruluş tarafından kendilerine sunulmakta olan
destekler hakkında bilgilendirilmeleri ve bu kurum ve kuruluşlarla biraraya gelip bilgi alışverişinde
bulunmaları amacıyla, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından Ankara’da “2. KOBİ Bilgi
ve Eğitim Fuarı” düzenlendi. Şimdiye kadar Antalya, Adana, İzmir, Bursa, İstanbul, Gaziantep,
Kayseri ve Trabzon illerinde de düzenlenen fuarların Ankara ayağının ilki 26- 27 Ocak 2007
tarihlerinde Atatürk Kültür Merkezi’nde, ikincisi ise 26- 27 Mayıs 2007 tarihlerinde TOBB Ekonomi ve
Teknoloji Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.
2007 yılının sonunda toplam 20 ilde yapılmış olması planlanan bu fuarlarla KOBİ’lerin, kurum ve
kuruluşlar tarafından sağlanan desteklerden daha fazla ve daha verimli bir şekilde yararlanmaları
öngörülmektedir.
18 Nisan 2007 tarihinde Ankara Ticaret Odası (ATO) ve İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi (İGEME)
işbirliği ile katılımcılara AB Mesleki Eğitim Programları (Leonardo, Socrates), EUREKA Sanayi ARGE Ağı Desteği, 7. Çerçeve Programı, Mali Araçlar - TSKB Tarafından KOBİ'lere Kullandırılan AB
Kredileri, Mali Araçlar- Orta Ölçekli İşletmeler için Finansman Olanakları, AB İhaleleri hakkında bilgi
verildiği “Türkiye'de Kobi'lerin Yararlanabileceği AB Destek Programları, 7.Çerçeve Programı, Mali
Araçlar ve İhaleler Semineri” düzenlendi.
♦
Kaynaklar: 2006, November. European Union Support Programmes for SME’s
http://www.ikv.org.tr
http://europa.eu/index_en.htm
6
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN ENERJİ GÜVENLİĞİ VE TÜRKİYE
AYŞENUR ONUR
Avrupa Birliği, dünyada enerji tüketiminin en
fazla olduğu bölgelerden birisi olmakla beraber
enerji kaynakları açısından yeterli imkanlara
sahip değildir. Son genişlemesiyle birlikte üye
sayısı 27 olan AB’nin enerji açısından dışa
bağımlılığında artış yaşanmaktadır. Şubat
2006’da, Avrupa Komisyon Başkanı Jose
Manuel
Barroso’nun
Georgetown
Üniversitesi’nde yaptığı konuşmasında da
belirttiği gibi, AB’nin petrol ve gaz ihtiyacının
2005 yılında %50’si
dış kaynaklardan
sağlanmıştır, ve bu eğilim devam ettiği taktirde
de 2030 yılına gelindiğinde AB’nin ithal gaz ve
petrole olan bağımlılığının %70’lere varması
i
beklenmektedir.
Bugün AB, petrolünün
%90’ını ve doğal gazının da %40’ını ithal
etmektedir. İthal edilen bu enerji kaynaklarının
çoğu
Rusya’dan,
Ortadoğu’dan,
Kuzey
Afrika’dan ve Norveç’ten sağlanırken bunlar
arasında ithal gazın %40’ını sağlayan Rusya
ile ithal edilen petrolün %45’ini sağlayan OPEC
ülkeleri, AB’nin dış enerji bağımlılığının yüksek
ii
olduğu ülkelerdir. Bu durum ise enerji arzı
güvenliği sorununu ortaya çıkarmış ve AB’yi
yeni açılımlar yapmaya yöneltmiştir. AB’nin
politika seçenekleri arasında çoklu boru hatları
yoluyla enerji ithalatında kaynak çeşitliliği
yaratması öne çıkmaktadır. Avrupa Birliği’nin
enerji güvenliği politikalarında Türkiye’nin
önemini incelemeye başlamadan önce, enerji
güvenliği kavramını açıklamak gerekmektedir.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın
tanımına göre enerji güvenliği; değişik
şekillerde ve türlerdeki enerjinin yeterli
miktarlarda
ve
makul
fiyatlarla
veya
maliyetlerle her zaman elde edilebilir
iii
olmasıdır. Bu tanım, AB enerji politikasının
temel unsurlarından birinin enerji arz güvenliği
ve sürdürülebilirliğinin sağlanması olduğunu
gözler önüne sermektedir. Bu durumda
Türkiye, doğal gaz ve petrolde, dünyanın
önemli rezervlerine olan yakınlığı ve AB’ye
sağladığı alternatif boru hatları nedeniyle enerji
konusunda kilit bir rol oynamaktadır.
Jeopolitik konumu nedeniyle Orta Asya,
Kafkaslar ve Orta Doğu’yu Avrupa’ya bağlayan
bir köprü niteliğinde olan Türkiye, enerji geçiş
yolları üzerinde önemli bir transit ülke
konumundadır. Özellikle de AB’nin enerji
güvenliği
açısından
Türkiye’nin
önemi
doğalgaz ekseninde yadsınamaz derecede
büyüktür. Çünkü, bir enerji türü olarak
doğalgazın petrole oranla taşınması daha güç
ve maliyetlidir ve arz güvenliğinin sağlanması
da daha zordur. Özellikle John Roberts’ın da
belirttiği gibi, Türkiye’nin AB için önemi, “doğal
bir koridor” olarak gazın Hazar bölgesinden
gelerek ve Ortadoğu’dan geçerek Körfez’den
Mısır’a ve oradan da Avrupa pazarına
iv
ulaşmasında ortaya çıkmaktadır. Her ne
kadar bu yazıda Türkiye’nin içinde bulunduğu
tüm önemli gaz ve petrol boru hatlarına
değinmek mümkün olmasa da birkaç somut
örnek vermekte fayda vardır. Mesela; gazın
Türkiye üzerinden AB’ye taşınmasında önemli
rol oynayan alternatif boru hatlarından biri
Türkiye-Yunanistan-İtalya Doğalgaz Hattı’dır.
Türkiye ile Yunanistan arasında yapımı
öngörülen
bu
boru
hattı
sayesinde
Türkmenistan ve Azeri doğalgazı Avrupa
pazarına ulaştırılabilecektir. Türkiye’nin de
içinde yer aldığı bir diğer önemli proje, Türkiye
ve Avusturya’yı birbirine bağlayan TürkiyeBulgaristan-Romanya-Macaristan-Avusturya
(NABUCCO) doğalgaz projesidir. Bu hat
sayesinde, Hazar bölgesi, Rusya ve Orta Doğu
doğalgazı
AB’ye
bağlanabilecektir.
Gerçekleştirilmesi
planlanan
Bakü-TiflisErzurum arasındaki Şahdeniz Doğalgaz Boru
Hattı ile de, Türkiye, AB’ye, Rusya’ya alternatif
olarak doğalgaz kaynağı sunmaktadır. Bu da
gösteriyor ki, Türkiye üzerinden AB’ye
doğalgazı taşıyacak bu projeler sayesinde
AB’nin Rusya’ya olan bağımlılığı azaltılarak ve
özellikle de Gazprom’un doğalgaz pazarı
üzerindeki tekeli kırılarak, enerji güvenliğine
v
katkıda bulunulacaktır. Petrol arz güvenliğinin
sağlanması açısından bakıldığında ise,
7
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Azerbaycan petrolünü Gürcistan üzerinden
Türkiye’nin
Akdeniz
kıyılarına
taşımayı
amaçlayan bir proje olan Bakü-Tiflis-Ceyhan
Petrol Boru Hattı ile Türkiye’nin önemi daha da
artmıştır. ASAM Genel Koordinatörü Necdet
Pamir’in de belirttiği üzere; Hazar petrolünün
ve BTC hattına paralel gaz hatları ile bölge
gazının, eskiden olduğu gibi yalnızca Rusya
üzerinden
geçmek
zorunda
kalmadan
uluslararası pazara çıkabilmesi, dünya petrol
ve gaz piyasaları açısından da, enerji arz
güvenliği anlamında, çok önemli bir açılım
vi
potansiyeli oluşturacaktır . Bu da, yine bir
transit ülke olması nedeniyle Türkiye’nin AB
için önemini daha da arttıracaktır.
Sonuç olarak, 2030 yılında Avrupa için
öngörülen %70 oranında enerji dışa
bağımlılığının getireceği tehlike ve riskler göz
önüne alındığında, Türkiye, AB’nin enerji arz
güvenliğinin sağlanmasında ve AB’nin artan
dışa bağımlılığının azaltılmasında, boru hatları
ve doğal kaynak geçiş güzergâhları sayesinde
bir Doğu-Batı enerji koridoru olarak stratejik bir
öneme sahip olmaya devam edecektir.
Özellikle
de,
AB,
artan
gaz
ithalat
gereksiniminde, en önemli tedarikçisi olan
Rusya’ya daha fazla bağımlı olmamak için,
Türkiye’yi kaynak çeşitliliği açısından yeni bir
“ana yol” olarak kullanabilecektir. Bütün bu
açıklamaların ortaya koyduğu gibi; Türkiye’nin
AB pazarına güvenli bir şekilde enerji
ulaştırması açısından oynayacağı rol son
derece önemlidir.
*
AB'NİN 2008 BÜTÇESİNİN HAZIRLIK SÜRECİ BAŞLADI...
Avrupa Komisyonu'nun Mayıs ayı başında sunmuş olduğu ön bütçe taslağına göre, AB
bütçesinin 2008 yılında bir önceki yıla göre %2 oranında artarak 129,2 milyar avro (taahhüt
ödenekleri) olması öngörülüyor. Bütçenin harcama kalemleri Büyüme ve İstihdam, Doğal
Kaynakların Korunması ve Yönetimi, Özgürlük, Güvenlik ve Adalet, Vatandaşlık, Dış İlişkiler ve
İdari Masraflar başlıklarından oluşuyor. Bu yıl geçtiğimiz yıla kıyasla en fazla pay %44,2 oranı
ile büyüme ve isthdam politikalarına ayrılmış durumda. Komisyon'un bütçe önerisinin, nihai
olarak Avrupa Parlamentosu ve Konsey tarafından onaylanması gerekmekte.
*
http://ec.europa.eu/budget/index_en.htm
i
“Speaking with a Common Voice: Energy Policy for the 21st Century”, Jose Manuel Barroso, Georgetown University, February
9,2006.
ii
Institute for International Relations ‘Clingendael’ (2004). ‘Study on Energy Supply Security and Geopolitics, Final Report,
January 2004, number DGTREN TREN/C1-06-2002’. Clingendael International Energy Programme (CIEP). The Hague
http://europa.eu.int/comm/energy/_transport/doc/2004_IV_ciep_report_en.pdf
iii
UNDP, United Nations Development Programme 2000, “World Energy Assessment”, New York: UNDP, erişim:www.undp.org
iv
John Roberts, “The Turkish Gate: Energy Transit and Security Issues”, Centre For European Studies, EU-Turkey Working
Papers, No 11, October, 2004
v
Roberts, note 4.
vi
Necdet Pamir, “Bakü-Tiflis-Ceyhan Boruhattı’nda Son Durum”, Panorama Dergisi, Nisan 2004, Sayı 3.
8
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
TERÖRÜN FİNANSMANI VE MÜCADELE YOLLARI
ÖZGÜR ÜTÜK
Günümüzde terör, ülkelerin bütünlüğüne,
ekonomik gelişimine, vatandaşlarının güvenliği
ve huzuruna yönelik tehditlerin en başında
gelmektedir. Ancak terörün ortak tanımının
yapılamaması, bir devletin terör örgütü olarak
adlandırdığı silahlı grubu başka bir devletin
özgürlük savaşçısı olarak nitelendirmesi, teröre
karşı uluslararası işbirliğini baltalamakta ve
terörle mücadeleyi güçleştirmektedir. Terörün
sadece siyasi ve askeri bir mesele olarak ele
alınması da terörle mücadeleyi olumsuz yönde
etkileyen diğer bir faktördür. Siyasi ve askeri
alanda mücadelenin yürütülmesinin yanı sıra,
terör
örgütlerinin
finans
kaynaklarının
belirlenmesi ve bunlara karşı etkin önlemler
alınması gerekmektedir. Terör örgütlerinin
başlıca
finansman
kaynakları
şöyle
i
sıralanabilir :
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Gasp, hırsızlık
Dolandırıcılık (kredi kartları veya yardım
kuruluşları yoluyla)
Haraç toplama
Üyelerden ve sempatizanlardan toplanan
aidat ve bağışlar
Sahte para basımı
Örgütsel yayınlardan elde edilen gelirler
Kurulan paravan şirketlerden elde edilen
gelirler
İnsan kaçakçılığı
Uyuşturucu madde ve silah kaçakçılığı
Yandaş ülke yardımları
Terör örgütleri, elde ettikleri gelir kaynakları ile
örgüt arasındaki bağın gizlenmesi amacıyla
organize suç örgütlerinin başvurduğu karapara
aklama yöntemlerini kullanmaktadırlar. Ancak,
yasal ve yasa dışı yollardan elde edilen gelirler
arasındaki fark, karapara aklama ile mücadele
tedbirlerinin terörün finansmanına uygulanması
sırasında önemli bir yasal engel teşkil eder.
Karapara
aklama
genel
olarak,
suç
faaliyetinden elde edilen veya suçtan
kaynaklanan fonların, suç ile elde edilen fonlar
arasındaki bağlantıyı örtmek için, harekete tabi
tutulması veya gizlenmesi süreci olarak
tanımlanmaktadır. Diğer taraftan teröristin nihai
amacı yardım toplama mekanizmasından gelir
elde etmek değil, faaliyetleri için kaynak elde
etmektir. Bu nedenle birkaç ülkede terörün
finansmanı karapara aklamanın öncül suçları
arasına ilave edilmemiştir ve bu durum terör
faaliyetini hedef alan önleyici ve bastırıcı
tedbirlerin uygulanmasını
ii
getirmektedir.
olanaksız
hale
Ülkemizde son yıllarda Mali Eylem Çalışma
Grubu’nun(FATF) tavsiyeleri doğrultusunda
terörün finansmanının önlenmesine yönelik
önemli adımlar atılmıştır. Bu bağlamda, 2006
yılında kabul edilen 5532 sayılı “Terörle
Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun” ile terörün finansmanı suçu ihdas
edilmiş ve tümüyle veya kısmen terör
suçlarının işlenmesinde kullanılacağını bilerek
ve isteyerek fon sağlayan ve toplayanların
cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Ayrıca
5549
sayılı
Suç
Gelirlerinin
Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunun
19 (e) maddesi ile MASAK Başkanlığına suç
gelirlerinin aklanması ve terörün finansmanının
önlenmesi kapsamında veri toplamak, şüpheli
işlem bildirimleri almak, analiz etmek ve
değerlendirmek, anılan Kanun maddesinin (ı)
bendi ile de aklama ve terörün finansmanı
suçunun işlendiğine dair ciddi şüphelerin
mevcut olması durumunda konuyu ilgili
Cumhuriyet savcılığına intikal ettirmek görev
ve yetkisi verilmiştir.
Terörle mücadele kapsamında BM bünyesinde
de çeşitli protokol ve sözleşmeler hazırlanıp
üye ülkelerin imzasına sunulmuştur. Ancak
yapılan bu çalışmalardan yeterli verim
alınamamasından dolayı 9 Aralık 1999
tarihinde
“Terörün
Finansmanının
Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme”
hazırlanmış ve aralarında ülkemizin de
bulunduğu birçok ülkenin imzasıyla sözleşme
yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme ile terör
faaliyetlerini finanse etmeye yönelik fiiller ayrı
bir
suç
olarak
öngörülmüş,
terörün
finansmanında kullanıldığından şüphe edilen
malvarlığı üzerine tedbir konması hükmü
getirilmiştir. Ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi terörizm konusunda aldığı 1267, 1269,
1333 ve 1373 sayılı Kararları ile terörle
mücadele ve terörün finansmanının önlenmesi
konularında uluslararası işbirliğini geliştirmeye
yönelik adımlar atmıştır.
Terörün finansmanının önlenmesi konusunda
uluslararası platformda yapılan diğer bir
çalışma ise FATF tarafından yayınlanan
terörün
finansmanına
ilişkin
9
Özel
iii
Tavsiyesi’dir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir :
9
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
1- BM
Belgelerinin
Onaylanması
ve
Yürürlüğe Konması
2- Terörizmin, Terörist Eylemlerin ve Terör
Örgütlerinin Finansmanının Suç Haline
Getirilmesi
3- Terörist Malvarlıklarının Dondurulması ve
Müsaderesi
4- Terörizmle İlgili Şüpheli İşlemlerin Bildirimi
5- Uluslararası İşbirliği
6- Alternatif Havale Yöntemleri
7- Elektronik Transfer
8- Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlar
9- Kuryeler Aracılığıyla Para Nakli
Terörün finansmanının önlenmesine yönelik
olarak yetkili kurumlar arasında rekabete değil
işbirliğine ihtiyaç vardır. Yetkili devlet
kurumlarının birbirleri ile bilgi paylaşımı ve
koordineli çalışmaları sonucu terör örgütlerine
ekonomik yönden büyük bir darbe indirilebilir
ve finansman kaynakları bir noktaya kadar
İSPANYOL BAKAN:''TÜRKİYE AB'YE AİT''
kurutulabilir. Elbette ulusal düzeyde yapılacak
olan bu mücadele çok önemlidir. Ancak terör
örgütlerinin
aldıkları
dış
destekler
ve
uluslararası
bağlantıları
göz
önünde
bulundurulursa
terörün
finansmanının
önlenmesine yönelik uluslararası işbirliğinin
şart olduğu aşikârdır. Bu bağlamda terörün
ortak tanımının yapılması, BM nezdinde
hazırlanan
Terörün
Finansmanının
Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin
ve BM Güvenlik Konseyinin bu konuda aldığı
1267, 1269, 1333 ve 1373 sayılı Kararların
etkin bir biçimde uygulanması gerekmektedir.
Ancak terörün finansmanına vurulacak en
büyük darbe terör örgütlerine verilen dış
desteğin kesilmesidir. Bunun için ise en başta
ülkelerin terörle mücadele konusunda samimi
olmaları, terör örgütlerini kendi çıkarları
doğrultusunda desteklemekten ve dış politika
aracı olarak kullanmaktan vazgeçmeleri
gerekmektedir.
*
İspanya’nın Avrupa İşleri’nden Sorumlu Devlet Bakanı Alberto Navarro, “İspanya, Türkiye’nin
Avrupa’ya ait olduğuna her zaman inandı” dedi.
Alberto Navarro, Türkiye’nin AB üyeliği karşıtı Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin
Perşembe günü Madrid’de İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero ile yaptığı
görüşmelerden önce Financial Times gazetesi ile yaptığı söyleşide Sarkozy’nin Türkiye
konusunu şimdilik bir kenara bırakmayı kabul etmesinden duydukları ferahlamayı yansıtırken
“İspanya, Türkiye’nin Avrupa’ya ait olduğunu her zaman inandı” ifadesini kullandı.
Navarro, Fransız halkının reddettiği Avrupa Anayasası’nı ilk onaylayan AB devleti olan
İspanya’nın sorunun çözümlenmesi için Sarkozy ile birlikte çalışmaya hazır olduklarını
belirtirken “Önemli olan antlaşma değil, Avrupa için istediğimiz model ve bu konuda İspanya
ve Fransa, aynı görüşte” diye konuştu.
*
http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=17516
i
http://www.masak.gov.tr/ , http://www.polis.gov.tr/temuh/terorizm10_makale5.htm,
http:// www.masak.gov.tr/
iii
http://www.fatf-gafi.org/
ii
10
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÜZERİNE GENEL BİR BAKIŞ
İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN
Son yıllarda yoğun bir şekilde tartışılan iklim
değişikliği veya diğer bir deyişle küresel ısınma
dünya gündeminin başlıca konularından biri
haline gelmiştir. Özellikle son zamanlarda
olağandışı hava şartları sonucu oluşan
kuraklık, çölleşme, sel ve taşkınlar ile fırtınalar,
bu konunun daha da çok gündeme gelmesine
neden
olmuştur.
Konunun
ayrıntılarına
geçmeden önce bir noktanın belirtilmesinde
fayda vardır. Genel olarak çevre ile ilgili
konuların ve sorunların, ülkeler arasında sınır
tanımaması ve ayrım yapmaksızın tüm canlı
hayatını etkilemesi açısından diğer konulardan
ayrıldığı söylenebilir. Aynı zamanda, bu durum
çevre ile ilgili konularda uluslararası işbirliğinin
ne kadar gerekli olduğunun da altını
çizmektedir. Bu kısımda ilk olarak küresel
ısınmanın tanımı ve nasıl meydana geldiği
üzerinde durulacak, daha sonra çeşitli
rakamlarla konunun önemi vurgulanacak ve
son olarak da küresel ısınmanın etkileri ve
bunlara karşı alınacak tedbirler hakkında genel
bir bilgi verilecektir.
İklim sistemi 4,5 milyar yıllık jeoloji tarihi
boyunca değişiklik göstermiştir. Ancak 19.yy.ın
ortalarından, özellikle sanayi devriminden beri,
iklimdeki bu doğal değişim sürecine ilk kez
insan faktörü dahil olmuştur. Şubat 2007’de
açıklanan BM İklim Değişikliği Raporu’na göre
iklim değişikliğine %90 oranında insanların
neden olduğu belirtilmiştir. Özellikle II. Dünya
Savaşı sonrasında dünya nüfusunun 2 kat,
buna karşılık enerji kullanımının 4 kat artması
insan faktörünü daha da ön plana çıkarmıştır.
Fosil yakıtların tüketimi, değişen arazi
kullanımı, ormanların yok olması, sanayi gibi
insan etkileri atmosferde sera etkisi yaratan
gazları arttırmakta ve böylece küresel ısınma
meydana gelmektedir. Dünyada sera etkisi
yaratan çevre sorunlarının kaynaklarına
bakarsak;
bunların
%46’sının
enerji
tüketiminden, %24’ünün sanayi
faaliyetlerinden, %18’inin ormanların yok
olmasından, %9’unun tarımdan ve %3’ünün
diğer kaynaklardan dolayı ortaya çıktığı
anlaşılmaktadır.
Küresel ısınmanın daha iyi anlaşılması için
konunun
bazı
rakamsal
verilerle
desteklenmesinde yarar vardır. Böylelikle
küresel ısınmanın, insanlık için ne kadar
önemli olduğu daha da belirgin hale gelecektir.
20.yy boyunca ortalama yüzey sıcaklığı 0,8 ºC
artış göstermiştir. Aynı zamanda 1860 yılından
beri elde edilen ölçümlere göre son 12 yıl
kaydedilen en sıcak yıllar olmuştur. 1998 yılı
şimdiye kadar ölçülen en sıcak yıl olmakla
birlikte, yapılan tahminlere göre 2007 yılı en
sıcak yıl olmaya daha şimdiden adaydır. Bilim
adamlarının tahminlerine göre, 1990-2100
döneminde küresel ortalama yüzey sıcaklığı
1,4 ile 5,8 ºC artış gösterecektir. Yine 20. yy
boyunca değişen iklim koşulları sonucu
kutupsal kara ve deniz buzları ile dağlardaki
kar örtüsü önemli ölçüde erimiş ve deniz suyu
seviyesi 10-20 cm kadar artış göstermiştir.
Tahminler 21.yy’da deniz suyu seviyesinin 1859 cm kadar yükselebileceğini ortaya
koymaktadır. Deniz suyu seviyesindeki bu
yükselme sonucu Hollanda, Bangladeş,
Bahama Adaları, Karayipler gibi birçok kıyı ve
ada ülkelerinin sular altında kalacağı tahmin
edilmektedir. Tüm bu artışlar sera gazlarında
da gözlemlenmektedir; örneğin 1750-2005
yılları arasında karbondioksit miktarı %35
i
oranında artmıştır. Sera gazlarındaki bu artış
dikkate alınırsa 2050 yılına kadar Türkiye’de
yıllık ortalama sıcaklıklarında 1-3ºC arası artış
gözlemlenecektir. BM’nin açıkladığı İklim
Değişikliği Raporuna göre, Türkiye 1990-2004
yılları arasında %72,6 ile karbondioksit
salınımında en fazla artış kaydeden ülkelerden
bir tanesidir. Türkiye yıllık 294 milyon tonluk
karbondioksit salınımı ile; ABD’nin 5,5 milyar
ton, Rusya’nın 2,8 milyar ton ve Japonya’nın
11
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
1,3 milyar ton ile ilk 3 sırayı paylaştığı
ii
sıralamada 13. sırada yer almaktadır.
Hava sıcaklıkları ile deniz suyu seviyesinin
yükselmesinin yanı sıra küresel ısınmanın
daha birçok etkisi bulunmaktadır. İklim
sisteminde oluşan dengesizlikten dolayı,
fırtına, sel ve taşkınlar, kuraklık ve çölleşme
gibi
olağandışı
durumlar
meydana
gelebilmektedir. Özellikle su sıkıntısının
yaşandığı ve Türkiye’nin de bulunduğu
Akdeniz havzası gibi çeşitli bölgelerde, su
kıtlığının ortaya çıkması, tarımsal üretkenliğin
düşmesi, yüksek sıcaklıklar ve su kıtlığı
yüzünden ölüm oranlarının artması ve salgın
hastalıkların yayılması, bazı hassas canlı
türlerinin yok olması ve biyoçeşitliliğin azalması
gibi
geniş
kapsamlı
birçok
etki
gözlemlenmektedir.
Tüm bunlar, iklim değişikliğinin önlenmesine
yönelik tedbirlerin derhal alınması gerektiğini
ortaya koymaktadır. Özellikle su kaynaklarının
daha verimli kullanılması, enerji tasarrufu
sağlanıp yenilebilir ve temiz enerjiye geçilmesi,
ormanlaştırma ve halkın iklim değişikliği
hakkında
bilinçlendirilmesi
gibi
çeşitli
önlemlerin alınması ve tüm ülkelerce
uygulanması gerekmektedir. Ancak daha önce
de belirtildiği üzere, uluslararası işbirliğinin
çevre sorunları ile mücadeledeki yeri
düşünüldüğünde, bireysel bazda alınan
tedbirlerin tek başına yeterli olmayacağı
aşikardır. Bunun önemini kavrayan ülkeler,
iklim değişikliği ile mücadelede uluslararası
işbirliğini arttırmak amacıyla çeşitli girişimlerde
bulunmuşlar ve bu girişimlerin sonuçları olarak
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve
Kyoto Protokolü imzalanmıştır. Bültenimizin
gelecek sayısında iklim değişikliği ile ilgili
uluslararası düzenlemeler (BM İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi ile Kyoto Protokolü) ve
Türkiye’nin bu kapsamdaki yeri ve politikaları
Avrupa Birliği ile ilişkiler çerçevesinde
incelenecektir.
Kaynakça:
Baumert, Kevin A. Building on the Kyoto Protocol:Options for Protecting the Climate, World Resource Institute, 2002.
Krech S., Mcneill J.R., Merchent C. Encyclopedia of World Environmental History, Volume II, Routledge, New York, 2004.
Türkeş, Murat. Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi Ulusal Hazırlıkları: İklim Değişikliği ve Sürüdürülebilir Kalkınma Ulusal
Değerlendirme Raporu, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı, Ağustos 2002.
IPCC, Climate Change 2007: The Physical Science Basis, Summary for Policymakers, Paris, February 2007.
İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu, İklim Değişikliğinin Etkilerinin Araştırılması Çalışma Grubu Raporu, Ankara, Ekim 2004.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2000.
i
Sera gazlarındaki bu artışın hassasiyeti bir örnek ile daha iyi anlaşılabilir. Bir yıl boyunca bir arabanın neden olduğu salınımlar
ancak 140 adet ağacın dikilmesi ile telafi edilebilmektedir.
ii
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye’nin karbondioksit salınımı 2010’da 348 milyon ton, 2020 yılında ise 615 milyon
tona çıkacaktır.
12
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
BULGAR AŞÇILAR AB YOLLARINDA
NİHAL SAMSUN KARABACAK
Daha önce Türkiye ile aynı anda AB
müzakerelerine başlayan Hırvatistan ile
başladığımız ülke tanıtımlarına, bu sayıda
Avrupa Birliği’ne 2007 yılının başında katılan
iki ülkeden biri olan Bulgaristan ile devam
ediyoruz. Yaklaşık 8 milyon nüfusa sahip bir
Balkan ülkesi olan Bulgaristan, Yunanistan,
Makedonya, Romanya, Sırbistan ve Türkiye ile
çevrelenmiş olup, Başkenti Sofya, para birimi
ise Leva’dır.
Ekonomik verilere bakıldığında, 2005 yılı sonu
rakamlarına göre, Bulgaristan’da büyüme oranı
%5,5 oranında gerçekleşmiş olup, 2007
tahminleri %,5,7’dir. Büyümeye katkıda
bulunan başlıca faktörler, yatırımlardaki önemli
artış ve iç taleptir. Bulgaristan’da kişi başına
düşen milli gelir 7500 Avro olup, AB
ortalamasının altında kalmaktadır. Yine 2005
sonunda, enflasyon oranı %5 oranında
gerçekleşirken, işsizlik oranı %10,1 olarak
kaydedilmiştir. Bulgaristan’a 2005 yılında rekor
miktarda, toplam 2,4 milyar Avro doğrudan
i
yabancı
yatırım
akışı
gerçekleşmiştir.
Bulgaristan’ın dış ticaretinde başlıca ülkeler
ihracatta sırasıyla İtalya, Almanya, Türkiye ve
Yunanistan iken, ithalatta ise sırasıyla
Almanya, İtalya, Rusya, Yunanistan ve
Türkiye’dir. Bulgaristan’ın başlıca ihraç ürünleri
giyim ve ayakkabı, kimyasallar, demir-çelik ve
diğer metallerdir. İthalatta ise ham petrol ve
doğalgaz, tekstil, makina ve ekipman ve
ii
kimyasallar ilk sıralardadır.
Bulgaristan Cumhuriyeti, uzun yıllar komünist
rejim ile yönetildikten sonra, 10 Kasım 1989
tarihi itibariyle demokrasiye geçiş yapmıştır.
90lı yıllar Bulgaristan için ekonomik ve siyasi
çalkantı içerisinde geçmiştir. 1993 yılında
başlatılan büyük çaplı özelleştirme programı
ise, serbest piyasa ekonomisine geçişin
başlangıcına işaret etmektedir. Çok partili
parlamenter sisteme sahip Bulgaristan’da 2005
yılında yapılan son seçimlerde kurulan
koalisyon hükümetinde iki de Türk asıllı bakan
yer almaktadır. Nitekim, Bulgaristan halkının
yaklaşık %9’unu Türkler oluşturmaktadır ve
Bulgaristan’ın tam üyeliği ile birlikte, 780 bin
Türk daha Avrupa Birliği vatandaşı olmuştur.
Bulgaristan’ın AB macerasına kısaca göz
atarsak, Bulgaristan ile AB arasında diplomatik
ilişkiler 1988 yılında başlamıştır. Mayıs
1990’da Bulgaristan ve AET arasında
Ticaretve İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır.
Mart 1993’te ise bunun yerini alan Avrupa
Anlaşması imzalanmış ve bu anlaşma 1 Şubat
1995’te yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşma, iki
taraf arasında serbest ticaret, siyasi diyalog,
yasal uyumlaşma ve sanayi, çevre, ulaşım ve
gümrükler alanlarında işbirliği öngörmektedir.
Anlaşma ile, AB ve Bulgaristan arasında
aşamalı bir serbest ticaret alanı kurulması
amaçlanmıştır.
Bulgaristan Avrupa Birliği’ne tam üyelik
başvurusunu Aralık 1995’ye yapmıştır. 1997
yılında
Komisyon
başvuru
hakkındaki
görüşünü yayınlamış, 1999 Aralık ayında
gerçekleşen Helsinki Zirvesi’nde alınan kararla,
Şubat 2000’de üyelik müzakereleri resmen
başlatılmıştır.
Üyelik
müzakereleri
tüm
fasıllarda
15
Haziran
2004
tarihinde
tamamlanırken,
Aralık
2004
Brüksel
Zirvesi’nde Bulgaristan’ın 1 Ocak 2007’de
AB’ye tam üye olması kararlaştırılmıştır.
Bulgaristan’ın Katılım Anlaşması da 25 Nisan
2005’te imzalanmıştır.
Bulgaristan, adaylık süresi boyunca AB’nin
PHARE, ISPA ve SAPARD araçlarından mali
yardım almıştır. Bunun yanı sıra, 2000-2005
yılları arasında Avrupa Yatırım Bankası’ndan
toplam 507 milyon Avro kredi almıştır.
Bulgaristan’a Romanya ile birlikte üyelikten
sonra da geçiş kolaylığı adı altında yardım
iii
sağlanmaktadır.
Bulgaristan’ın bu yılın başında tam üye olması,
aslında
AB
müktesebatını
eksiksiz
uygulamakta olduğu anlamına gelmemektedir.
Bulgaristan’ın üyeliğinden önceki yıl, Mayıs
2006’da yayımlanan son İzleme Raporu’nda,
aşağıdaki hususlar vurgulanmıştır:
İlk olarak, Bulgaristan’ın siyasi kriterlerleri
yerine getirmekte olduğu belirtilmekte ve 2006
yılında özellikle yargı, yolsuzlukla mücadele ve
kamu yönetimi alanlarında önemli ilerlemeler
kaydedildiğine yer verilmektedir. Bununla
birlikte, halen güçlendirilmesi gereken belirli
13
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
alanlar bulunmaktadır. Bu çerçevede, adalet
sisteminde şeffaflık, hesap verebilirlik ve
verimliliğinin artırılması, organize suçlar ve
yolsuzlukla mücadelenin güçlendirilmesi ve
ırkçılık, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı ile
mücadelede
mevzuatın
tam
olarak
uygulanması gerektiği vurgulanmaktadır. İkinci
olarak,
ekonomik
kriterler
açısından
Bulgaristan’ın işleyen bir piyasa ekonomisi
olduğu ve son yılda özellikle dış açıkların
azaltılması ve özelleştirme sürecinde ilerleme
kaydedildiği belirtilmektedir. Diğer yandan, cari
açıkların artması ve istihdam piyasasının
düzenleyici çerçevesinin yeterince esnek
olmaması
eleştiri
konusu
olmuştur.
Bulgaristan’ın yapısal reformları sürdürmesi
gerektiğine dikkat çekilmiştir. Son olarak, AB
müktesebatına uyum konusunda, büyük ölçüde
uyum sağlanmış olduğu ancak bazı alanlarda
halen bir takım çabalar gösterilmesi gerektiği
belirtilmiştir. Bu alanlar; mesleki yeterliliklerin
karşılıklı tanınması, mali hizmetler, bilgi
toplumu hizmetleri, kişisel verilerin korunması,
karapara aklama ile mücadele, tarım ticareti
mekanizmaları,
deniz
taşımacılığı,
vergilendirme, iş hukuku, sosyal diyalog,
sosyal dışlanma, ayrımcılığa karşı politika,
kamu
sağlığı,
enerji
piyasasının
liberalizasyonu, balıkçılık, nükleer enerji ve
nükleer güvenlik, çelik sanayinin yeniden
yapılandırılması,
elektronik
haberleşme,
bölgesel politika, çevre politikası, su kalitesi,
atık yönetimi, tüketicinin korunması, göç, adli
işbirliği, uyuşturucu ile mücadele, AB mali
çıkarlarının korunması ve AB müktesebatının
Bulgarca’ya tercümesidir. Bunun yanı sıra, 6
alanda çok acil adım atılması gerektiği
belirtilmiştir. Bunlar;
- tarımda uygun bir entegre idare ve kontrol
sistemi (IACS) kurulması,
- hayvan yan ürünlerinde müktesebat ile
uyumlu toplama ve muamele merkezi
kurulması,
- organize suç ağlarının soruşturulması ve
kovuşturulmasına ilişkin sonuçlarda daha açık
kanıtlar,
- dolandırıcılık ve yolsuzlukla mücadele
mevzuatının daha etkin ve etkili şekilde
uygulanması,
- karapara aklama ile ilgili hükümlerin etkin ve
daha yoğun biçimde uygulanması ve
- yapısal fonlar ve uyum fonu için mali kontrol
iv
mekanizmasının güçlendirilmesidir.
2006 yılı sonunda, Bulgaristan’ın bu alanlarda
yeterli adımı attığına inanan AB, bu ülkeyi 1
Ocak 2007’den itibaren tam üyeliğe kabul
etmiştir. Ancak, Bulgaristan’ın AB üyeliğinin
hemen ardından medyada ilginç haberler yer
almaya başlamıştır. Örneğin, İngiltere İçişleri
Bakanlığı’na göre beş ay önce AB üyesi olan
Romanya ve Bulgaristan’dan her gün ortalama
120 kişi gelmekte olup, göçmenlerin toplam
sayısı 10.535’i bulmuş. Yıl sonu itibariyle eski
Doğu Bloku ülkelerinden 40 bin kişinin daha
geleceği
tahmin
ediliyor.
Romanya’dan
gelenlerde meslek hanesinde "sirk cambazı"
yazanlar başı çekiyor. Bulgarlarda ise aşçı,
cambaz, müzisyen, araştırmacı ve otel
v
çalışanlarına daha çok rastlanıyor. Diğer bir
haber ise, Bulgaristan’ın AB yardımlarını
rüşvete harcadığı iddiaları ile ilgili. Habere
göre, ülkede geçen yıl 1 milyar Avroluk rüşvet
verilmiş ve bu Sofya'nın bu yıl AB'den almayı
vi
umduğu fonlara eşit miktarda. Bulgaristan
AB’nin hurdalığı haline gelmeye başlaması da
ayrı bir haber konusu. Avrupa Birliği’ne üyelikle
birlikte bütün ithalat vergilerinin kalkması
üzerine, Bulgaristan Batı Avrupa ülkelerinden
ithal edilen ve çevreyi kirleten ucuz ikinci el
vii
otomobillerle dolmuş.
Nitekim yolsuzluk
skandallarına batmış politikacıları, sokak
ortasında yaşanan faili meçhul cinayetler ve
mafyasıyla özdeşleşen Bulgaristan hala AB'nin
kişi başına düşen gelir seviyesi en düşük
viii
ülkesi.
Görüldüğü üzere, Bulgaristan Avrupa Birliği’ne
üyelik yolunda hem siyasi hem de ekonomik
anlamda hızla çok önemli ilerlemeler
kaydetmiş durumda. Ancak Bulgaristan AB
müktesebatına kağıt üzerinde ne kadar uyum
sağlasa da, AB ruhunu tam olarak içine sindirip
gerçek bir AB ülkesi olmak için atması gereken
daha çok adım olduğu da bir gerçek.
i
http://ec.europa.eu/enlargement/archives/bulgaria/index_en.htm
http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/ANL/AvrupaDb/Bulgaristan.pdf
- http://ec.europa.eu/enlargement/archives/bulgaria/index_en.htm
- http://www.evropa.bg/en/del/eu-and-bulgaria.html
iv
http://ec.europa.eu/enlargement/pdf/key_documents/2006/monitoring_report_bg_en.pdf
v
www.hurriyet.com.tr <24.05.2007>
vi
www.radikal.com.tr <20.05.2007>
vii
www.abhaber.com <19.03.2007>
viii
Sıla Özçelik’in haberi, www.referans.com <11.11.2006>
ii
iii
14
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
ROMA ANLAŞMASININ 50. YILINDA AB - ABD EKONOMİK İLİŞKİLERİNE KISA BİR BAKIŞ
PELİN KUZEY
Transatlantik İşbirliği
Amerika Birleşik Devletleri’nin temelleri bundan
yaklaşık 500 yıl önce Avrupa’dan gelen göç
akımları ile atılmıştır. Öte yandan, İkinci Dünya
Savaşı’nın ardından, Jean Monnet tarafından
önderlik edilen Avrupa bütünleşme projesi ise
ABD’den büyük destek görmüştür. İki dünya
devinin ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal
anlamda Batı olarak adlandırılan değerler
bütünü etrafında birleşmiş olmaları yapılacak
olan analizlerde mutlak surette göz önünde
bulundurulması gereken bir husustur.
AB ve ABD arasındaki ilişkilerin dinamiklerini
anlamak için tarihte kısa bir gezinti yapmak
yerinde olacaktır. Jean Monnet tarafından
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu (AKÇT)
kuran Paris Anlaşmasına ilişkin çalışmalar
yürütülürken, o dönemin Amerikan Başkanı
Harry
Truman’ın
anlaşma
taslağı’nın
hazırlanmasına katkıda bulunmak amacıyla
görüşmelerin sürdürüldüğü Hükümetler Arası
Konferans’ta gözlemcilik yapmak üzere bir
Amerikan heyet görevlendirdiği bilinmektedir.
1957 yılında Roma Anlaşması ile bugünkü
Avrupa Birliği’nin temelleri atılmış ve bu yeni
Anlaşma ABD’ye, Avrupalı müttefikleri ile tek
bir platformda buluşarak işbirliği yapabilme
olanağını tanımıştır.
1957 yılında, henüz Roma Anlaşması yeni
yürürlüğe girmişken GATT çerçevesinde
yapılan görüşmelerde; ABD, Ortak Tarım
Politikasının
GATT
hükümlerine
aykırı
olduğunu savunmuş ancak bu platformdaki
tartışmaları uzatmayarak, AET ile ticaret
hacmini artırma yolunu seçmiş ve Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD)
kuruluşuna liderlik etmiştir.
Dünya ekonomisinin ve siyasetinin bu iki
önemli
aktörü
arasındaki
ilişkilerin
kurumsallaşması
ise
1990’larda
gerçekleşmiştir. 1990 yılında kabul edilen
Transatlantik Deklarasyonu ile Başkanlar
düzeyinde gerçekleşen zirve toplantılarının
yanı sıra bakanlar seviyesinde düzenlenen
toplantılar vesilesi ile taraflar arasında siyasi ve
ekonomik
diyalogun
geliştirilmesi
hedeflenmiştir. Deklarasyon çerçevesinde,
serbestleşme, OECD, rekabet politikası da
dahil olmak üzere ekonomi, eğitim, bilim ve
kültür alanlarında işbirliği mekanizmaları
yaratılmıştır.
Transatlantik Deklarasyonu’nu takip eden
süreçte, 3 Aralık 1995 tarihinde Madrid’de
gerçekleştirilen AB-ABD zirvesinde Avrupa
Komisyonu Başkanı Santer, Avrupa Konseyi
Dönem Başkanı İspanyol Başbakanı Gonzales
ve ABD Başkanı Clinton arasında Yeni
Transatlantik Gündemi (New Transatlantic
Agenda-NTA) imzalanmıştır.
Yeni Transatlantik Gündemi dört temel alan
üzerinde odaklanmıştır:
ABD
Avrupa
Toplulukları
nezdinde
Brüksel’deki ilk Daimi Temsilciliğini 1961
yılında Başkan John F. Kennedy döneminde
açmıştır.
Avrupa
Komisyonu’nun
ABD
Temsilciliği ise 1954 yılından bu yana
Washington’da faaliyetlerini sürdürmektedir.
-
Avrupa Topluluklarının ve Avrupa Ortak
Pazarının temellerinin atılması, bir yandan
ABD’nin Avrupa ile daha sıkı stratejik
ortaklıklar kurabilmesinin yolunu açarken, bir
yandan da yeni çatışma/çekişme alanları
yaratmıştır.
-
Bu çekişme alanlarının başında Avrupa
Birliği’nin Ortak Tarım Politikası gelmektedir.
-
-
dünyada barış, istikrar, demokrasi ve
kalkınmanın teşvik edilmesi
terörizmle mücadele, uluslararası suçlar,
uyuşturucu ticareti gibi küresel sorunların
çözümünün sağlanması
dünya ticaretinin genişlemesi ve ikili
ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi
Atlantik’in iki yakasında işadamları, bilim
adamları ve diğer profesyonel meslek
grupları arasında işbirliğinin arttırılması.
Yeni Transatlantik Gündemi ekinde yer alan
AB-ABD Karma Eylem Planı ise taraflar
arasında yapılacak 150 spesifik anlaşmayı
kapsamaktadır.
15
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Yeni Transatlantik Gündemi çerçevesinde 18
Mayıs 1998 tarihinde Londra’da yapılan ABABD Zirvesinde ise Transatlantik Ekonomik
İşbirliği
(Transatlantic
Economic
Partnership-TEP) karma deklarasyonu kabul
edilmiştir. TEP yabancı yatırımlara ya da
ticarete engel olan uygulamaların ortadan
kaldırılması ya da azaltılmasını hedeflemiştir.
TEP ile bir Yönlendirme Grubu ve ABD ile AB
arasındaki ekonomik krizleri önlemek amacıyla
bir Erken Uyarı Mekanizması kurmuştur. Yeni
Transatlantik Gündeminin ekinde yer alan ABABD Karma Eylem Planı ise TEP’e dâhil
edilmiştir. Bu çerçevede, sermaye akışı
üzerindeki engellerin azaltılması, ticaretin
önündeki
teknik
engellerin
kaldırılması,
Amerikalı ve Avrupalı iş adamların AB ve ABD
pazarlarına erişimin kolaylaştırılması, telif ve
fikri mülkiyet haklarının korunması alanında
işbirliği yapılması konuları öncelikler arasına
girmiştir.
İkili düzeyde ilişkiler zirve toplantıları ve
Bakanlar
düzeyinde
süren
toplantılar
vasıtasıyla
sürdürülürken,
1995
yılında
GATT’ın yerini alarak kurulan Dünya Ticaret
Örgütü o tarihten itibaren AB ve ABD
arasındaki ekonomik ve ticari tartışmaların ana
platformu haline gelmiştir.
Dünya çapında ticaretin serbestleştirilmesi,
ticaret anlaşmazlıklarının çözümü ile telif ve
fikri mülkiyet haklarının korunması konularında
faaliyet gösteren Dünya Ticaret Örgütü’nde
ABD ve AB sanayi malları üzerindeki tarifelerin
azaltılması hususunda işbirliği içerisinde
çalışmışlardır. Aynı şekilde nakit akımlarının ve
yabancı doğrudan yatırımların önündeki
engellerin kaldırılması konusunda da hem fikir
olmuşlardır.
Yukarıda sayılan alanlarda kolaylıkla işbirliği
yapılabilmesine karşın, tarım ürünlerinin ticareti
konusunda 1957’de başlayan uyuşmazlıkların
yanı sıra çelik sanayine ilişkin anlaşmazlıklar
DTÖ’nün 1999 Seattle, 2001 Doha, 2003
Cancun ve 2005 Hong Kong Round’larında da
devam etmiştir.
Dünya ekonomisinin bu iki önemli ekonomik
aktörü
arasındaki
ilişkiler
işbirliği
ve
uyuşmazlıkların bir arada yoğrulduğu bir pota
niteliğini taşırken, bu iki gücün dünya ve
birbirleri için ne anlam ifade ettiklerini
göstermek açısından kimi rakamlara göz
atmak yerinde olacaktır:
•
•
•
•
•
AB ve ABD’nin toplam nüfusu dünya
nüfusunun
yaklaşık
%10’unu
oluşturmaktadır.
AB ve ABD
toplam dünya ticaretinin
yaklaşık %40’ını gerçekleştirmektedirler.
AB ve ABD’nin toplam GSYİH’si dünya
GSYİH’sının
yaklaşık
%60’ını
oluşturmaktadır.
AB ve ABD birbirlerinin en büyük ticaret
ortağı
konumundadırlar.
Günlük
transatlantik ticaretin boyutu ortalama 2
milyar dolar seviyesindedir. Almanya ve
İngiltere ABD’nin AB’deki en büyük ticaret
ortaklarıdır.
2004 yılı rakamları uyarınca AB’nin
ABD’de 702.9 milyar euroluk yabancı
doğrudan yatırım stoku bulunurken,
ABD’nin AB’de 802 milyar euro yabancı
doğrudan yatırım stoku bulunmaktadır. Bu
rakamlar, Avrupalı ve Amerikalı firmaların
2/3’ünün Atlantik Okyanusu’nun diğer
yakasında
yatırım
yaptığını
göstermektedir.
Transatlantik ekonomik işbirliğinin geldiği
noktaya, siyasi ilişkiler alanında, özellikle 2003
yılında
Amerika’nın
Irak
müdahalesinin
ardından Avrupa’da beliren Amerikan karşıtı
tutum nedeniyle erişilmesine pek mümkün
olmadığı
çeşitli
platformlarda
ifade
edilmektedir.
Aynı şekilde, ABD’nin Kyoto Protokolü ve AntiPersonel
Mayınların
Kullanımının,
Depolanmasının,
Üretiminin
ve
Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların
İmhası ile İlgili Ottawa Sözleşmesi’ni
İmzalamayı reddetmesi ayrıca 15 Haziran-17
Temmuz 1998 tarihlerinde Roma’da Birleşmiş
Milletler’in girişimiyle, saldırı suçları, soykırım
suçu, savaş suçları ve insanlığa karşı suçları
yargılayacak kalıcı ve sürekli bir mahkeme
olarak
tasarlanan
Uluslararası
Ceza
Mahkemesi’ni kuran anlaşmanın Başkan
Clinton döneminde imzalanmış olmasına
karşın, Başkan Bush döneminde söz konusu
imzanın geri çekilmesi gibi hususlar AB ile
ilişkilerde pürüz yaratmaya devam etmektedir.
Ancak, yazımızın başında da değindiğimiz gibi
ABD ve AB Batı olarak adlandırılan aynı
değerler bütünü etrafında birleşmişlerdir. Bu
nedenle, gerek siyasi ilişkiler alanında ortaya
çıkabilecek bu tarz çatışmaların ekonomik
ilişkilerin soğuması ya da duraklaması ile
sonuçlanacağını savunmak uluslararası
16
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
politika analizlerinin fazla basite indirgenmesi
ile sonuçlanacaktır.
Çin ve Hindistan gibi yeni dünya devlerinin
ortaya çıktığı bir ortamda, ekonomik ilişkilerin
ağırlık noktasının doğuya kayma riski göz
önünde tutulduğunda, aynı değerler üzerine
kurulu olan ABD-AB arasındaki işbirliği
çabalarının zayıflamak bir yana derinleşmesini
beklemek akılcı olacaktır.
Ekonomik ve askeri açıdan 21. yüzyılın yeni
dünya gücü olmaya aday 1.3 milyar Çinli ile
490 milyonluk AB ve 300 milyon nufusa sahip
ABD’nin aralarında işbirliği yapmadan başa
çıkabilmesi pek mümkün görünmemektedir.
Nitekim,
30
Nisan
2007
tarihinde
Washington’da gerçekleştirilen son AB-ABD
Zirvesinde Başkan Bush, AB Dönem
Başkanlığı görevini yürüten Angela Merkel ve
Komisyon
Başkanı
Barosso
tarafından
transatlantik
ekonomik
entegrasyonun
güçlendirilmesine ilişkin kabul edilen yeni
çerçeve bu savın doğruluğunu ortaya
koymaktadır.
Kaynakça:
1) European Union Delegation of the European Commission to the United States, The European
Union and the United States, Global Partners, Global Responsibilities, 2005.
2) Marta Cichomska, USA-EU: Good Cop-Bad Cop?, European Courier, 6 December 2006.
3) Masiej Jarecki, USA-EU: Future of Transatlantic Economic Relations, European Courier, 3
September 2006.
4) Aleksandra Korycka, U.S.-EU: Rivalry or cooperation? (The European View), European Courier, 14
October 2006.
5) Eurostat News Release, Facts and Figures, EU-USA Summit, 27 April 2007.
6) Frank Selvaggi, An Ever Closer Transatlantic Union: The Treaty of Rome at Fifty, Indiana
University, European Union Center of Excellence, 2007
17
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
GÜNEYDOĞU ASYA ÜLKELERİ BİRLİĞİ BÖLGESEL HAREKETİ VE AB
HÜLYA SOYLU
ASEAN üye ülkelerinin makroekonomik
göstergelerine bakıldığında, 90’larda katılan
Vietnam,
Kamboçya,
Laos
ve
Burma/Myanmar’dan sonra en zengin ve en
fakir üyeler arasında farkın yüksek olduğu
görülmektedir. 2002 yılı itibariyle Güneydoğu
Asya’da ortalama kişi başına gelir 1218 Euro
iken,
ülke
bazında
bakıldığında
Burma/Myanmar’da 187 Euro, Malezya’da
4137 Euro ve Singapur’da 23137 Euro
seviyesindedir. Bu durum, ekonomik ve sosyal
entegrasyonun sağlanması yolunda büyük bir
engel niteliğindedir.
Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN),
1967 Bangkok Deklarasyonu ile 5 üye ülke
arasında kurulmuştur. Söz konusu ülkeler,
Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur,
Tayland’dır. Birliğe 1984 yılında Brunei
Darussalam, 1995 yılında Vietnam, 1997
yılında Laos Halkı Demokratik Cumhuriyeti,
Burma/Myanmar
ve
1999
yılında
ise
Kamboçya katılmıştır. Hali hazırdaki üye sayısı
i
10’dur.
Bangkok Deklarasyonu pek çok sektörde
işbirliğini öngörmekte ve Birliğin amacını şu
şekilde sıralamaktadır: 1) Ekonomik büyümeyi
hızlandırmak, Birliğin sosyal ve kültürel
gelişimini sağlamak, 2) Bölgesel barış ve
tutarlılığı sağlamak, 3) Ekonomik, sosyal,
kültürel, teknik, bilimsel alanlarda karşılıklı
yardımlaşmayı artırmak, 4) Eğitim, teknik ve
yönetim konularında araştırma olanaklarını
desteklemek, 5) Ülkelerin tarım ve endüstride
daha etkin olmalarını sağlamak, ticareti
geliştirmek, uluslararası mal ticaretini artırmak,
ulaşım ve iletişim olanaklarını geliştirmek ve
hayat standardını yükseltmek, 6) Güneydoğu
Asya çalışmalarını ilerletmek, 7) Uluslararası
ve bölgesel organizasyonlarla yakın ve faydalı
ii
işbirliği kurmak.
1992 ASEAN Zirvesinde ise, 2010 yılına kadar
ASEAN Serbest Ticaret Alanı'nın (STA)
kurulması kararlaştırılmıştır. Söz konusu STA
için Ortak Efektif Tercihli Tarife Anlaşması
çerçevesinde mallar üzerindeki tarifelerin
aşamalı olarak indirilmesi (2008 tarihinin daha
sonra 2003’e çekilmesi) öngörülmüştür.
Serbest Ticaret Antlaşması’nın imza tarihinde
sadece 6 üye bulunduğu için, Birliğe daha
sonra katılan üyeler için süreler uzatılmıştır.
Buna göre, Vietnam için söz konusu tarih
2006, Laos ve Myanmar için 2008 ve
Kamboçya için 2010 öngörülmüştür.
Bu çerçevede, tarifelerin aşamalı olarak
kaldırılması amacında ne kadar ilerleme
kaydedildiğine ilişkin çalışmalarda durum
iii
aşağıdaki şekilde ortaya konmaktadır:
1993’te uygulanan ortalama tarife: %12.76
2003’te
uygulanan
ortalama
tarife:
%2.39’dur.
Diğer taraftan, ASEAN hareketi içerisinde olan
ülkelerin aralarındaki ticaret düzeyinin yüksek
olmadığı ve bazı refah düzeyi yüksek Birlik
ülkelerinin, Birlik dışındaki ülkelerle ikili
ekonomik işbirliğine girdikleri görülmektedir
iv
(Bakınız Şekil 1).
Diğer taraftan, Güneydoğu Asya’nın siyasi
gündemi, bölgesel ve uluslararası düzeydeki
endişeler tarafından şekillenmiştir. Ekim
2002’de Bali’ye yapılan terörist saldırı,
Güneydoğu
Asya
Bölgesi’nde
terörizm
tehlikesine dikkat çekmiştir. Bu da güvenlik
alanında hem bölgesel hem de uluslar arası
düzeyde daha fazla işbirliği girişimlerine neden
olmuştur.
18
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AB’nin ASEAN’la ilişkileri, 7 Mart 1980
tarihinde Kuala Lumpur’daki ikinci Bakanlar
Toplantısında
AT-ASEAN
İşbirliği
Anlaşması’nın
imzalanmasıyla
kurumsallaşmıştır. Diğer taraftan, iki Birlik
arasında istişari nitelikli toplantılar (ASEAN
Bölgesel Forumu, ASEAN AB Bakanlar
Toplantısı,
ASEAN
Ekonomi
Bakanları
Toplantısı, ASEAN-AB Üst Düzey Görevlileri
Toplantısı, Bakanlar Konferansları Sonrası 9+1
ve 9+10’lar, Ortak İşbirliği Komitesi Toplantısı)
gerçekleştirilmeye devam etmektedir. Buna
ilaveten, ASEAN-Brüksel Komitesi, ASEANBonn Komitesi, ASEAN-Londra Komitesi ve
ASEAN-Paris Komitesi de, AB ile diyalogun
sağlanması ve sürdürülmesinde yardımcı
v
olmaktadır.
İki Birlik
arasındaki ticaret durumuna
bakıldığında ise 2001 yılı itibariyle AB’nin,
ASEAN’ın ihracatında ikinci büyük pazar ve
Japonya ve ABD’den sonra üçüncü büyük
ticaret ortağı olduğu görülmektedir. AB’nin
ASEAN’a ihracatı, 42.7 milyar Euro olarak
tahmin edilirken, AB’in ASEAN’dan ithalatı,
66.2 milyar Euro olarak hesaplanmıştır. Bu da,
AB’nin 1997 Asya Finansal Krizi’nden sonra da
ASEAN bölgesine pazarını açık tutmaya
vi
devam ettiğini göstermektedir.
AB-15 içerisinde toplam ithalatın %60’ı, diğer
AB-15
ülkelerinden
gelmektedir.
AB-15
dışındaki ülkelerin ithalat payı, 1992-2002
döneminde %1.4 artış göstermiş olup; bu
artışın %0.5’i, ASEAN ülkelerinin ithalat
payındaki artıştan kaynaklanmıştır. 1997 Asya
Krizi’nden sonra AB, ASEAN bölgesiyle
devamlı bir ticaret açığına tanık olmuş ve bu
da AB’nin ASEAN ülkelerine ihracatında düşüş
ve çoğu ASEAN ülkesi para birimlerinin değer
kaybetmesi sonucu ASEAN’dan yapılan
ithalattaki artıştan kaynaklanmıştır. Otomatik
veri işleme makineleri, transistörler, yarı iletken
aletler ve ofis makinesi ve otomatik veri işleme
makineleri için subap, parçalar ve aksesuarlar,
ASEAN ülkelerinin AB ülkelerine sattığı en
önemli ihraç malları olup; toplam ihracatlarında
%45’lik payı almaktadır.
Bölge olarak ASEAN, AB’nin Genelleştirilmiş
Tercihler Sistemi’nden (GTS) büyük ölçüde
yararlanmıştır. Tayland ve Endonezya gibi
ASEAN ülkeleri, yakın zamanda birkaç
sektörde rekabet edebilir duruma gelerek
sistemden çıkmıştır. Ayrıca, önemli mallarda özellikle Tayland için balıkçılık ürünlerisistemden
artık
yararlanamamaları
söz
konusudur. Singapur, kalkınma düzeyi yüksek
bulunmasından
dolayı
sistem
dışında
tutulmuştur. Avrupa’dan bölgeye yatırım,
krizden önce yüksek bir düzeyde seyrederken;
krizden sonra hala devam etmesine rağmen
vii
kriz öncesi seviyeye henüz ulaşamamıştır.
1980’de, AB, İşbirliği Anlaşmasını ASEAN
üyesi 5 ülkeyle (Endonezya, Malezya,
Filipinler, Singapur ve Tayland) imzalamış ve
bu ülkelere “En Fazla Müsaadeye Mahzar
Ülke” statüsünü vermişlerdir. Ortak İşbirliği
Komitesi, AB ile ASEAN arasında işbirliğini
koordine etmek için oluşturulmuştur. ASEAN
ülkeleri,
AB
tarafından
geliştirilen
ve
gelişmekte olan ülkelere tercihli tarifeler verme
yoluyla ülkelerin ithalatlarını arttırmalarına
yardımcı olmak amacıyla ortaya konulan
GTS’den
yararlanmaktadır.
Singapur,
ekonomik gelişme seviyesi dikkate alındığında
1998 yılında sistemden çıkmış ve Endonezya
ve Tayland da, bazı ürün kategorilerinde
sistemden yararlanamamıştır. 2001 yılında,
Avrupa Komisyonu ASEAN’ı Avrupa ve Asya
arasında bütün alandaki ilişkiler için önemli
olan bir ekonomik ve siyasi ortak olarak
tanımlamaktadır. 2003 yılında, Bölgesellik
Ötesi AB-ASEAN Ticaret Girişimi (TREATI), iki
bölge arasında ekonomik işbirliğini geliştirmek
için önerilmiş ve işlemeye başlamıştır.
19
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
TABLO 1: ASEAN Ülkeleri Makroekonomik Göstergeleri (2002)
Brunei
Kamboçya
Endonezya
Laos, PDR
Malezya
Burma/Myanmar
Filipinler
Singapur
Tayland
Vietnam
ASEAN Toplam
Nüfus
(Milyon)
0.3
13
218
6
25
52
80
4
64
80
539
GSYİH (Euro)
4 Milyar (1998)
4 Milyar
185 milyar
2 milyar
101 milyar
10 milyar
82 milyar
96 milyar
135 milyar
36 milyar
656 milyar
viii
GSYİH
Büyüme (%)
3.21
4.5
3.7
5.7
4.2
5.5
4.6
2.2
5.2
5.8
Kişi Başına Gelir
11753
290
857
343
4137
187
1033
23137
2120
456
1217
Enflasyon
(%)
3.3
11.9
10.6
1.8
46.9
3.1
-0.4
0.6
4.0
ŞEKİL 1: Bölgede İkili Ekonomik İşbirliği Yapan Ülkeler
Uzun Dönem Perspektif: ASEAN STA’sından ASEAN
Topluluğuna
SAPTA
Nepal
Bhutan
Maldivler
Pakistan
Srilanka
Hindistan
Bangladeş
ASEAN-10
ASEAN-6
Brunei
Malezya
Filipinler
Singapur
Tayland
APEC
Rusya Federasyonu Tayvan
Japonya
Kore
Çin
NAFTA
Kanada
ABD
Meksika
Peru
Vietnam
HongKong
Avustralya
Yeni Zelanda
CER
Şili
TPSEPA
Papua YG
Kamboçya,
Laos, Myanmar
i
ASEAN web sitesi, http://www.aseansec.org
Cooperation Agreement between Member Countries of ASEAN and European Community, Kuala Lumpur, 7 March 1980 (
http://www.aseansec.org/1501.htm)
iii
ASEAN web sitesi sunumları, slayt. 16. (www.aseansec.org/presentasi.ppt)
iv
Third CEPII -- IDB Conference: IDB Conference: “The New Regionalism: Progress, The New Regionalism: Progress,
Setbacks and Challenges Setbacks and Challenges”, February 9 - 10, 2006, Washington D. C, s. 18
(http://www.cepii.fr/anglaisgraph/communications/pdf/2006/09100206/fouquinpre.pdf)
ii
v
ASEAN web sitesi, ASEAN- European Union Dialogue, (http://www.aseansec.org/5612.htm)
AB web sitesi (http://ec.europa.eu/comm/external_relations/asean/intro/index.htm)
Cuyvers, Ludo, Verherstraeten, Stijn, “The EU’s Generalized System of Preferences and its ASEAN beneficiaries: a
success story?”, CAS Discussion Paper No: 47, Centre for ASEAN Studies, December 2005, s.9
(http://143.129.203.3/cas/PDF/CAS%2047.pdf)
viii
EU, Regional Indicative Programme 2005-2006 ASEAN, s.3 (http://ec.europa.eu/external_relations/asean/csp/rip_0506_en.pdf )
vi
vii
20
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
ÇİN: DEVLİĞİNİ FARKETMEYE BAŞLAYAN DEV
ORHAN ELÇİ
ÇİN’E GENEL BİR BAKIŞ
Çin doğal kaynaklar bakımından zengin bir
ülke olmakla birlikte yetersiz sermaye
oluşumuna sahiptir. Gelişmiş bir sosyal
sisteme sahip olan Çin’de nispeten gelişmiş
teknoloji
kullanılmaktadır
ancak
dünya
genelinde düşük bir rekabet edebilirlik söz
konusudur. Daha ziyade doğu ve güney
kesimlerde ekonomi gelişmiştir.
Rusya ve Kanada’dan sonra Dünyanın 3.
büyük ülkesi olan Çin 5000’den fazla adaya
sahiptir ve bunlardan en büyüğü Tayvan’dır.
Komşu ülkeler ile sınırı 20.000 km.dir. Denize
kıyısı 8000 km.dir. Dünyanın 8000 metreden
yüksek 12 dağından 7’si Çin’de yer almaktadır.
En önemli projeler arasında Batı-Doğu doğal
gaz hattı, Batı-Doğu elektrik hattı, GüneyKuzey su hattı ve Three Gorge barajı yer
almaktadır.
Nüfusun %44’ü kırsal alanda yaşamaktadır ve
işsizlik %4.1’dir. Aile planlaması çerçevesinde
her aileye sadece bir çocuk sahibi olma
sınırlaması getirilmiştir. Nüfusun 2033 yılında
1,5 milyar olması ve bu seviyede kalması
planlanmaktadır. Sayısı 56 olan etnik gruplarda
çocuk sınırlaması yoktur.
700-800’lü yıllar, Çin’in en zirvede olduğu
yıllardır. Bu dönemde Çin, Dünya GSMH’nın
1/3’üne sahiptir. Nüfusu 1.5 milyondan fazla
olan şehirlerin 1/3’ü Çin’dedir.
1921-1949 yılları arasında komünist Çin
kurulmuş, 1949 yılında ise Cumhuriyet ilan
edilmiştir.
1949-1978 yılları arasında planlı ekonomi
sistemi
uygulanmış,
verimlilikten
uzak
kalınmıştır.
1978 yılı Çin ekonomisinin gelişiminde dönüm
noktasıdır. Bu yıldan itibaren Çin ekonomisini
dışarıya açacak reformlar başlatılmıştır.
Birinci aşama (1978-1984) reformların
benimsenme dönemidir. Bu dönemde kırsal
kesimin kalkınmasına öncelik verilmiş ve
verimlilik artışı teşvik edilmiştir. İşletmelere
kendi kararlarını verebilmelerine yönelik daha
fazla hak tanınmıştır.
İkinci aşama (1984-1992) reformların daha
geniş çaplı olarak ele alındığı dönemdir. Bu
dönemde ise ilgi şehirlere çevrilmiştir. 1992’de
sosyalist piyasa ekonomisi kurulmuştur. Nehir
deltaları ve Çin’in güneydoğusu açık ekonomi
bölgeleri olarak seçilmiş ve özellikle Pasifik
Okyanusu’na kıyısı olan eyaletler özel
ekonomik alan olarak belirlenmiştir. Bilim ve
teknoloji alanında eğitimlere ağırlık verilmiştir.
Üçüncü aşama (1992-2003) eski evin yıkılıp
yeni evin inşa edildiği aşama olarak
adlandırılabilir. Sosyalist piyasa ekonomisinin
kurulması ile birlikte ekonomide finansal
fonksiyon ile ticari fonksiyon birbirinden
ayrılmıştır. Dalgalı döviz kuru sistemine
geçilmiş, mal piyasası geliştirilmiştir. Bu
dönemde emeklilik sistemi ve sosyal güvenlik
sistemi oluşturulmuştur.
Dördüncü aşamada (2003 yılından bu yana)
sosyalist piyasa ekonomisi geliştirilmiştir. Artık
inşa edilen evin dekorasyonuna başlanmıştır.
2020 yılına kadar nispeten mükemmel bir
sosyalist ekonomi oluşturulacaktır.
1978-2005 yılları arasında büyüme oranı yıllık
ortalama %9,4’tür. 2005 yılı GSYİH 2,23
trilyon Dolar, kişi başına GSYİH ise 1703
Dolardır.
GSYİH’nın 1/3’ünü özel sektör oluşturmaktadır.
Reform öncesinde yasak olan ve reform
döneminde sınırlı olan özel sektörün gelişimi
teşvik
edilmiştir.
Fiyat
piyasada
belirlenmektedir.
1991-1992’de ilk borsa kurulmuştur. Şimdi
Çin’de birkaç borsa mevcuttur. Sosyal güvenlik
sistemine önem verilmiştir.
Reformlardan elde edilen tecrübeler ile halka
öncelik verilmesi gerektiği, reformlar ile
kalkınma
arasında
bağlantı
kurulması
gerektiği, devletin pazara dayalı ekonomi
kurallarına göre görevlerini yerine getirmesi
gerektiği, teorik yeniliklerin uygulamaya
çevrilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
Önümüzdeki beş yıl için tüketim yapısının
iyileştirilmesi, sanayileşme ve kentleşmenin
hızlandırılması, bilim ve teknolojik gelişmelerin
hızlandırılması, piyasa ekonomisine geçişin
21
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
derinleştirilmesi
ve
küreselleşmenin
ilerletilmesi hedeflenmektedir.
Çin’in karşı karşıya olduğu
aşağıdaki gibi sıralanabilir:
•
•
•
•
•
problemler
Verimlilik tam anlamıyla sağlanamamıştır,
Kırsal ve kentsel kesimlerin kalkınma
düzeyleri arasında dengesizlikler vardır,
Tarım
sektörüne
ilişkin
problemleri
çözmedeki güçlükler devam etmektedir,
Gelir
dağılımındaki
dengesizliklerden
kaynaklanan baskı devam etmektedir.
Sistematik ve kurumsal problemler, sosyal
çıkarların
hepsini
dengelemeyi
güçleştirmektedir.
Reformlar ile 2020’de tamamlanması beklenen
sosyalist piyasa ekonomisinin kuruluşu için her
türlü çaba sarf edilecek, kamu hizmetlerinin
dönüşümü hızlandırılacak, kurumsal reformlar
yapılacak,
karar
alma
mekanizmaları
geliştirilecek, piyasa ekonomisinin etkin bir
şekilde işleyebilmesi için mikro iktisadi koşullar
ve makro kontrol sistemleri oluşturulacak,
istihdam, gelir dağılımı ve sosyal güvenlik
sistemi
iyileştirilecek
ve
dışa
açılım
sürdürülecektir.
MALİ SİSTEM
1949 yılında mali sistem eski Sovyetler Birliği
sisteminden uyarlanmıştır:
1. Yüksek düzeyde merkezi yapı (sadece
merkezi hükümetin bütçesi vardır)
2. Tek elden yönetim (tüm iktisadi faaliyetler
devlet eliyle yürütülür ve tüm işletmeler Devlet
mülkiyetindedir)
1979-2002 yılları arasında Çin’in mali sistemi
iki ana reform yaşamıştır:
1. 1979-1993 Mali Sözleşme Sistemi
Bu sistem ile
•
•
Merkezi ve yerel hükümetlerin gelirleri ve
harcamalarının kapsamı belirlenmiştir.
Merkezi ve yerel hükümetler arasında gelir
dağılımı
ilişkileri
daha
açık
hale
getirilmiştir: Gelirler merkezi hükümetin
sabit gelirleri, yerel hükümetlerin sabit
gelirleri ve işletmeler ve vergi kalemleri ile
ilişkiler bakımından paylaşılan gelirler
olarak sınıflandırılmıştır. Harcamalar son
birkaç yılda yapılan harcamalara göre
•
•
belirlenmiştir. Yerel hükümetlerin gelir
kaynakları gözden geçirilmiştir.
Belirlenen gelir kapsamı çerçevesinde
yerel
hükümetlere
mali
gelir
ve
harcamalarını ayarlama hakkı verilmiştir.
Daha fazla gelir daha fazla harcama
demektir
ve
Devlet
gelirleri
aşan
harcamaları finanse etmemiştir.
Mali sözleşme dönemi genel olarak 5
yıldır.
Bu dönemde yıllık ortalama GSYİH büyüme
oranı %9,8’e ulaşmıştır. Yıllık mali gelir artışı
da %10 olmuştur.
2. 1994 ve sonrası Vergi Paylaşımı Sistemi
Bu sistemde ilk olarak harcamaların kapsamı
merkezi ve yerel hükümetler arasında mevcut
güç dağılımına göre yeniden düzenlenmiştir.
Buna göre Maliye Bakanlığı ulusal güvenlik,
diplomatik ve idari harçlar, ulusal ekonominin
yeniden ayarlanması, bölgesel ekonomik ve
sosyal
kalkınma
ve
makroekonomik
düzenlemelerin
uygulanmasına
ilişkin
harcamaları yapmaktadır. Bunun yanında
altyapı, jeolojik araştırmalar ve tarımsal
destekleme gibi merkezi yönetimin yetkisinde
olan sosyal kalkınmaya ilişkin harcamaları ve
kamu güvenliği, eğitim, kültür ve sağlık
harcamalarını da takip etmektedir.
İkinci olarak vergi kalemleri bakımından
merkezi ve yerel hükümetlerin gelir kapsamları
belirlenmiştir.
Üçüncü olarak transfer ödemeleri sistemi
uygulanmaya başlamıştır. Bu kapsamda genel
transfer ödemeleri, etnik bölgelere transfer
ödemeleri, ilçe düzeyinde prim ödemeleri ve
sübvansiyonlar, ücret ayarlaması transfer
ödemesi, kırsal alanlara vergilendirme reformu
transfer ödemeleri ve yıllık bütçe dengesi
transfer ödemesi vb ödemeler yer almaktadır.
Son olarak vergi yetkilileri merkezi ve yerel
hükümet için ayrı ayrı atanmıştır.
Uygulanan reformlar göstermiştir ki reform,
kalkınma ve istikrar arasındaki ilişki çok iyi
kurulmalıdır. Tarım ve kırsal ekonominin
geliştirilmesi mali reformların öncelikli unsuru
olmalıdır. Çalışmalar esnasında merkezi ve
yerel hükümetin çıkarları birlikte ele alınmalıdır.
Maliye politikası ile para politikası arasındaki
ilişki dikkatli bir şekilde ele alınmalıdır. Mali
işlevlerin entegrasyonu sağlanmalıdır.
22
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Geleceğe yönelik olarak vergi paylaşım
sisteminin standartlaştırılması ve bilimsel
gelişim ve sosyal uyumu ilerletme amacındaki
maliye
politikalarının
uygulanması
hedeflenmektedir.
2006 yılı Genel Mali Durum
Toplam Gelir
460 milyar Dolar
Toplam Harcamalar
500 milyar Dolar
Bütçe Açığı
80 milyar Dolar
Toplam Borç
430 milyar Dolar
PARASAL SİSTEM
Parasal reformlara 1985 yılında başlanmıştır.
Öncesinde Çin’deki tüm bankalar hazinenin
kasası gibi çalışırken reformlar ile birlikte
piyasa esaslı anlayış benimsenmiştir.
Bankacılık sistemi reformları kapsamında 1993
yılında Çin Halk Bankası piyasa ekonomisinin
ihtiyaçlarını karşılamak üzere Merkez Bankası
olarak belirlenmiştir. Banka hükümete bağlı
olarak
çalışmaktadır.
Çin’de
Devlet
mülkiyetindeki 4 ticari bankanın yanında birçok
kentsel ticari banka ve kırsal kooperatifler
bulunmaktadır. Devlet Kalkınma Bankası,
Kırsal Kalkınma Bankası ve İthalat – İhracat
Bankası
bankacılık
sektörünü
tamamlamaktadır. 1995
yılında merkez
bankası, ticari bankalar ve banknot kanunları
çıkarılmıştır. Sermaye piyasaları bu kanunlar
doğrultusunda açılmaktadır.
1990 yılı öncesinde Çin’in herhangi bir
sermaye piyasası yoktur. Şimdi ise Şangay ve
Shenzhen borsası olmak üzere iki borsa
mevcuttur. Bu borsalarda 1381 kayıtlı firma
bulunmaktadır. 2005 yılı sonunda toplam
sermaye yaklaşık 402 milyar Dolardır. Bu tutar
GSYİH’nın %18’i kadardır. Son 7 yılda Çin
hükümeti
çok
sayıda
hazine
bonosu
çıkarmıştır. 2005 yılı sonunda toplam tutar 895
milyar Dolardır. 1995 yılı ile birlikte daha kısa
vadeli bonolar da çıkarılmıştır. Çin’de kişiler,
işletmeler, bankalar, vakıflar ve diğer kuruluşlar
tahvil çıkarabilmektedir.
Çin para piyasası üçe bölünmüştür: interbank
borçlanma piyasası, interbank tahvil piyasası
ve döviz piyasası. Çin’deki döviz arzı fazlası
nedeniyle RMB geçen yıl %2,6 değer
kazanmıştır.
Faiz oranları Merkez Bankası tarafından
belirlenmektedir. 2006 yılı için yıllık mevduat
faizi oranı %2.52 olarak belirlenmiştir. Yabancı
para üzerinden faiz uygulamasına 2000 yılında
başlanmıştır.
Döviz reformları, 1988-1990 döneminde ticari
ve ticari olmayan döviz kurlarının birleştirilmesi
ile başlatılmıştır. Kişilere döviz mevduat hesabı
açma hakkı verilmiştir. 1991-1993 döneminde
yönetilen dalgalı kur sistemi uygulanmıştır.
1994-2004 yılları arasında swap ve resmi döviz
kurları birleştirilmiş, kur piyasada belirlenmiş ve
RMB konvertibl hale gelmiştir.
1998-2001 yılları arasında reformlar Mali
Çalışma Komitesinin kurulması (bankacılık,
borsa ve sigortacılık sektörlerinin liderleri
birleştirilmiştir),
mali
reformların
hızlandırılması, geri dönmeyen kredilerin
azaltılması, mali işlemlerin kanuni hükümlere
bağlanması,
varlık
yönetim
şirketlerinin
kurulması ve piyasa düzeninin geliştirilmesi ile
devam etmiştir. Bu önlemler ile Çin parasal
krizleri önlemiştir.
11 Aralık 2001 tarihinde Çin Dünya Ticaret
Örgütüne üye olmuştur. Merkez Bankası ılımlı
para politikası uygulamaya, fiyat istikrarını
sağlamaya,
faiz
oranının
belirlenmesi
reformlarına, modern bir ticari bankacılık
sisteminin kurulmasını sağlamaya devam
edecektir.
DIŞ TİCARET
Çin’in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne
üye olması ile birlikte mal ithalatı ve ihracatına
ilişkin
yasal
düzenlemeler
kaldırılmış,
değiştirilmiş ve yenileri çıkarılmıştır, kapsamlı
bir yasal sistem oluşturulmuştur. Bu amaçlarla
çıkarılan yasalardan Çin Dış Ticaret Yasası en
üst seviyede yer almaktadır. Ardından Mal
İthalatı ve İhracatı İdari Tüzüğü gelmektedir.
Dış ticarete ilişkin daha fazla belge kamuya
açık hale getirilmiştir. DTÖ kuralları ve
sosyalist piyasa ekonomisinin ihtiyaçlarını
karşılayan belgelere kamuoyunun erişimi
sağlanmıştır.
Daha fazla kişiye ve gruba dış ticaret
yapabilme izni verilmiştir.
Odalar ve sanayi kuruluşları Devlet ile
işletmeler
arasında
köprü
görevini
üstlenmişlerdir.
İthalatı ve ihracatı yasak olan, sınırlı olan ve
serbest
olan
mallara
ilişkin
listeler
hazırlanmıştır.
23
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
İthalatta İlk On
İhracatta İlk On
Diğer
Bölgeler
24.8%
Brezilya
1.6%
Suudi
Arabistan
1.9%
Hindistan
Kanada 1.5%
Rusya 1.6%
Japonya
14.6%
AB
11.4%
Rusya
2.2%
Avustralya
Amerika
2.4%
7.5%
Tayvan
11.0%
ASEAN
11.3%
Diğer
Bölgeler
15.9%
Amerika
21.0%
1.6%
Tayvan
2.1%
Kore
11.3%
Kore
4.6%
ASEAN
7.4%
AB
18.8%
Japonya
9.5%
Hongkong
16.0%
İlk On Ticaret Partneri (milyar Dolar)
Ülke/Bölge
Ticaret Hacmi
Büyüme(%)
Oran%
1
AB
2,7
25,3
15,5
2
ABD
2,6
24,2
14,9
3
Japonya
2,1
12,5
11,8
4
Hongkong
1,7
21,6
9,4
5
ASEAN
1,6
23,4
9,1
6
Güney Kore
1,3
20,0
7,6
7
Tayvan
1,1
18,2
6,1
8
Rusya
0,3
14,7
1,9
9
Avustralya
0,3
20,9
1,9
10
Hindistan
0,2
32,9
1,4
Kaynakça:
Asya Ülkeleri İçin Ekonomik ve İdari Konulara İlişkin Seminerler,
Çin Halk Cumhuriyeti, 22 Mart – 10 Nisan 2007
http://english.mofcom.gov.cn/
http://en.ndrc.gov.cn/
http://www.mof.gov.cn/english/english.htm
24
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AVRUPA BİRLİĞİ 7. ÇERÇEVE PROGRAMI
AYŞENUR ONUR, İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN, DUYGU YÜCESOY
AB Çerçeve Programları, Avrupa Birliği'nde
çok uluslu araştırma ve teknoloji geliştirme
projelerinin desteklendiği ve yönlendirildiği
başlıca Topluluk Programı'dır. İlki 1984 yılında
başlayan Çerçeve Programları (ÇP) çok yıllı
programlar olup kapsamı ve programa ayrılan
bütçe
miktarı
her
programda
artış
i
göstermektedir.
2013
yılından
sonraki
programlar da, 7. ÇP gibi, 4 veya 5 yıldan fazla
bir süreyi kapsayacaktır.
Çerçeve
Programı,
Avrupa
Komisyonu
tarafından
hazırlanmakta
Avrupa
Parlamentosu ve AB Konseyi tarafından birlikteonaylanmaktadır.
Çerçeve
Programları'nın başlıca amaçları arasında
Avrupa'nın bilimsel ve teknolojik temelinin
güçlendirilmesi,
endüstriyel
rekabetin
desteklenmesi ve ülkeler arası işbirliğinin
teşvik edilmesi yer almaktadır. Bu amaçla,
AB'nin
Mart
2000'de
yapılan
Zirve
Toplantısı'nda belirtilen ve Lizbon Stratejisi
olarak adlandırılan strateji kapsamında, AB'nin
2010 yılında ''dünyanın en dinamik, rekabetçi,
bilgi temelli ekonomisi'' olması hedeflenmiştir.
2 Şubat 2005 tarihinde de Komisyon Başkanı
Jose Manuel Barroso tarafından Lizbon
stratejisini yeniden canlandırmayı hedefleyen
öneriler paketi Avrupa Parlamentosu’nda
açıklanmıştır. Bu öneriler paketinde yeni olarak
“istihdam ve büyümeye odaklanmış yeni bir
eylem planı” ve “üye ülkelerin daha iyi uyum
sağlayabilmeleri
için
yeni
aktarım
mekanizmaları” yer almış, AB’nin yaptığı
yatırımların ve araştırma-geliştirmeye ayırdığı
payın arttırılması gerektiğine özellikle vurgu
yapılmıştır.
AB Çerçeve Programları ülkelere tahsis edilen
maddi
bir
yardım
değildir.
Çerçeve
Programları, AB'nin Lizbon hedeflerinin hayata
geçirilmesine katkıda bulunarak Avrupa'da
ekonomik ve toplumsal katma değer yaratacak
''projelere'' mali destek sağlamaktadır. AB
Çerçeve Programları'na katılan ülkelere
herhangi bir kota ayrılmamıştır. Mali destek,
proje teklif çağrılarında belirtilen şartlara sahip
projelerin, hakemler (Avrupa Komisyonu’nun
seçtiği bağımsız uzmanlar) tarafından objektif
bir şekilde değerlendirilmesi sonucunda
verilmektedir. Bu havuzdan pay almak isteyen
tüzel kişiler, milliyetleri ve aday ya da ortak
(asosye) ülkelerde (Norveç, Lihtenştayn, İsrail,
İsviçre ve İzlanda) yerleşik olmaları dikkate
alınmaksızın yalnızca projelerinin başarıları
temelinde desteklenmektedirler.
AB Çerçeve Programları ile ilgili genel bilgi
verildikten sonra, bu kısımda AB’nin belirlediği
hedefler doğrultusunda 2007-2013 dönemini
kapsayacak şekilde oluşturulmuş 7. ÇP
hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır. 20072013 yıllarında yürürlükte olacak 7. ÇP, önceki
çerçeve programlarında elde edilen başarıları
temel alarak bir Avrupa Araştırma Alanı
kurmayı hedeflemektedir. Bununla beraber, 7.
ÇP’ yi, önceki çerçeve programlarından ayıran
bazı temel unsurlar vardır. Bunlar arasında;
programın dört yıl yerine yedi yıllık bir dönemi
kapsaması, araçlardan ziyade araştırma
temalarına
değinmesi,
faaliyetlerin
ve
uygulama
araçlarının
basitleştirilmesi,
araştırma
–
geliştirmeye
(AR-GE’ye)
odaklanması, bilimsel faaliyetlere destek
sağlayan
Avrupa Araştırma Konseyi’nin
kurulması, uluslararası işbirliğinin 4 özel
programda bütünleştirilmesi gibi yeni unsurlar
yer almaktadır. 7. ÇP kapsamındaki 4
program, İşbirliği Özel Programı, Fikirler Özel
Programı, Kişiyi Destekleme Özel Programı ve
Kapasiteler Özel Programı’dır. Bunlardan
İşbirliği Özel Programı içerisinde sağlık, gıda,
tarım, balıkçılık ve biyoteknoloji, bilgi ve iletişim
teknolojileri (BİT), enerji, çevre, ulaştırma,
sosyo-ekonomik ve beşeri bilimler, güvenlik ve
uzay gibi alt konu başlıkları yer almaktadır.
Avrupa Araştırma Konseyi tarafından yürütülen
Fikirler Özel Programı çerçevesinde ise
Başlangıç Düzeyinde Bağımsız Araştırmacı
Desteği ile İleri Düzey Araştırma Desteği olmak
üzere iki temel destek programı sunulmaktadır.
Bir diğer özel program olan Kişiyi Destekleme
Özel
Programı,
başlangıç
düzeyindeki
eğitimleri, yaşam boyu eğitim ve kariyer
gelişimini, sanayi-üniversite ortaklıklarını ve bu
konuların uluslararası boyutlarını ve özel
etkinlikleri
kapsamaktadır.
Son
olarak
Kapasiteler Özel Programı ise araştırma
altyapıları, KOBİ yararına araştırmalar, bilgi
bölgeleri, araştırma potansiyeli, toplumda bilim
ve araştırma politikalarının gelişimi ve
uluslararası işbirliği gibi alt başlıklardan
oluşmaktadır.
53.2 milyar Avro’luk bütçeye sahip olan 7. ÇP,
ii
ilgi alanı Çalışma Programı’nda
açıkça
belirtilmiş olan ve uluslararası ortaklıklara
dayanan araştırma ve teknoloji geliştirme
25
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
projelerine destek sağlamaktadır. Bu anlamda
7.
ÇP,
katılımcılara
Avrupa
çapında
konsorsiyumlara katılma fırsatı sunarak
katılımcıların bilgilerini, yeteneklerini ve
uzmanlıklarını
arttırarak
yeni
pazarlara
girebilmelerine zemin hazırlamaktadır. Ancak
7. ÇP, mali destekten yararlanmak isteyen
katılımcılar için bazı şartlar öne sürmektedir.
Çerçeve
Programlarına
genel
olarak
ulusal/uluslararası yasal düzenlemeler ve AB
mevzuatına göre kurulmuş tüzel ve gerçek
kişiler başvurabilmektedir. Projelere katılmak
için de proje türüne göre değişebilen bazı ön
kriterler belirlenebilmektedir. Bu kriterlerden en
temeli işbirliğidir. Diğer bir kriter ise projelerde
en az 3 farklı AB üyesi veya ortak ülkeden en
az 3 bağımsız kuruluşun yer almasıdır.
Bununla birlikte, katılımcılardan Çalışma
Programı’nda yer alan bazı özel koşulları da
taşımaları istenebilmektedir. Sonuç olarak,
çağrılarda
ve
Çalışma
Programları’nda
belirtilen şartları taşıyan tüzel veya gerçek
kişiler, 7. ÇP bütçesinden mali destek
alabilmek
amacıyla
projelerini
Avrupa
Komisyonu’na sunabilmektedir.
7. ÇP hakkında bilgi verildikten sonra, bu
kısımda Türkiye’nin AB Çerçeve Programları
dahilindeki çalışmaları ele alınacaktır. Özellikle
son yıllarda hızla gelişen teknoloji ve
küreselleşmenin
getirdiği
artan
rekabet
sayesinde
AR-GE’nin
bir
ülkenin
kalkınmasında ve gelişmesindeki önemi daha
da belirgin hale gelmiştir. Bu konuyla ilgili
olarak TÜBİTAK Başkan Vekili Prof. Dr. Nüket
YETİŞ bazı çarpıcı noktalara dikkat çekmiştir.
YETİŞ, son 50 yılda bilim ve teknolojinin
ABD’nin
ekonomik
büyümesine
%50,
Almanya’nınkine % 78, Japonya’nınkine % 55
oranında katkı sağlamış olduğunu belirtmiştir.
Bu bağlamda, Türkiye de TÜBİTAK ve özel
sektör
kuruluşları
aracılığıyla
AR-GE
çalışmalarına büyük önem vermiş ve bu alana
büyük kaynaklar aktarmıştır. Örneğin, 19642003 yılları arasında TÜBİTAK AR-GE
destekleri 183 milyon YTL iken, son 4 yılda bu
destekler 312 milyon YTL’ ye çıkmıştır. Aynı
zamanda, TÜBİTAK eskiden sadece müspet
bilimler alanındaki faaliyetleri desteklerken,
şimdi sosyal bilimler alanındaki faaliyetleri de
desteklemektedir. Bununla birlikte AR-GE ve
inovasyon tanımında uluslararası standartlar
kabul edilmiş ve AB ile uyum çalışmalarına
devam edilmiştir. Türkiye AB 6. Çerçeve
Programı’na etkin bir şekilde katılmıştır; aynı
doğrultuda AB 7. Çerçeve Programı’na da
katılmayı planlamaktadır.
Bakanlığımız adına katıldığımız, 24-25 Nisan
2007
tarihlerinde
İstanbul’da
TÜBİTAK
tarafından
gerçekleştirilen
“7.
Çerçeve
Programı’nda Başarıya Giden Yol” adlı
konferansta konuyla ilgili gelişmeler yakından
takip edilmiştir. Konferans genel itibariyle AB 7.
Çerçeve Programı’nı, AB 6. Çerçeve Programı
dahilinde geliştirilmiş başarılı projeler ışığında
Türk tüzel kişilerine ayrıntılı bir biçimde
tanıtmayı; tüzel kişileri, proje geliştirmeleri ve
özellikle de programın sağladığı mali destekten
yaralanabilmeleri için nelere dikkat etmeleri
hususunda bilinçlendirmeyi amaçlamıştır. Bu
çerçevede TÜBİTAK Başkan Vekili YETİŞ
başta olmak üzere çeşitli konuşmacılar hem 6.
hem de 7. Çerçeve programları hakkında şu
noktaların altını çizmişlerdir:
•
•
•
•
•
Bilim ve Araştırma alanı, müzakereleri
tamamlanan ve geçici olarak kapanan ilk
fasıl olmuştur.
6. Çerçeve Programı’nda en çok başarı
sağlanan
alanlar
Bilgi
ve
İletişim
Teknolojileri, Çevre, Enerji ve Taşımacılık
olmuştur.
Çerçeve Programları sadece fon sağlayan
bir program olarak algılanmamalıdır.
Programlar, yarına ait teknolojik vizyonu
olan ve bu şekilde katma değer yaratıp
dünya şirketleri arasında yer almak
isteyenler için iyi bir platformdur.
17 tanesi AB fonlarıyla, 10 tanesi de
TÜBİTAK fonlarıyla olmak üzere 27 tane
iii
Teknik
Mükemmeliyet
Merkezi
kurulmuştur.
6. Çerçeve Programı'nda ülkemizden
yaklaşık 3 bin ortaklık başvurusu yapılmış;
bunların 500'e yakınına fon sağlanmıştır.
6. Çerçeve Programı, birinci dönemi 20022004 yıllarını; ikinci dönemi ise 2004-2006
yıllarını kapsayacak
şekilde 4
yıl
sürmüştür.
2002-2004
döneminde
Türkiye’den konsorsiyum ortağı olarak
1214 başvuru; 2004-2006 döneminde ise
1768 başvuru yapılmıştır. Bunun 331’i
kabul edilmiştir.
Sonuç olarak, Avrupa Birliği Çerçeve
Programları, ülke bazında teknik destek ve
danışmanlık hizmeti sunmakla yetkilendirilmiş
kurum ve kuruluşlar aracılığıyla ilgili kişi ve
mercilere mali destek sağlayarak AR-GE
işbirliğini teşvik etme; rekabeti, teknolojik
gelişmeyi ve yenilikçiliği güçlendirme amacına
hizmet etmektedir. Bu açıdan bakıldığında,
Çerçeve Programları için ayrılan bütçenin her
dönem gittikçe artması, AR-GE’nin ne kadar
26
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
önem arz ettiğini bir kez daha vurgulamaktadır.
Türkiye de en üst düzeyde katma değer
yaratmak, Türkiye Araştırma Alanı’nı Avrupa
Araştırma Alanı ile bütünleştirmek, dünyada
AR-GE alanında öncü olan aktörlerle işbirliği
yapmak; BİT, gıda ve sağlık, çevre, enerji ve
ulaştırma alanlarındaki teknolojik yetkinliklerini
geliştirmek düşüncesiyle ilk olarak 2002-2006
yıllarını kapsayan Avrupa Birliği 6. Çerçeve
Programı’na (231 Milyar Avro katılım payı ile)
katılmış ve 2007-2013 dönemini kapsayacak
Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı’na (katılım
payımız 2013 yılında kesinleşecektir) katılmak
için de gerekli çalışmaları yapmaktadır.
Kaynakça:
24- 25 Nisan 2007 TÜBİTAK “7. Çerçeve Programı’nda Başarıya Giden Yol” Konferansı Notları
http://www.fp7.org.tr
i
Çerçeve Programlarının yıllara göre dağılımları ve programlara ayrılan bütçeler:
•
•
•
•
•
•
•
I. Çerçeve Programı
II. Çerçeve Programı
III. Çerçeve Programı
IV. Çerçeve Programı
V. Çerçeve Programı
VI. Çerçeve Programı
VII.Çerçeve Programı
(1984- 1987) - 3.3 Milyar €
(1987- 1991) - 5.3 Milyar €
(1991- 1994) - 6.6 Milyar €
(1994- 1998) - 13.2 Milyar €
(1998- 2002) - 14.9 Milyar €
(2002- 2006) - 19.1 Milyar €
(2007- 2013) - 53.2 Milyar €
ii
Çalışma Programı, Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Çerçeve Programları’nın amaçlarını ve proje sahiplerinin proje
hazırlarken dikkat etmeleri gereken noktaları belirten rehber niteliğinde bir belgedir.
iii
Teknik Mükemmeliyet Merkezi (Technical Center of Excellence), ileri düzeyde teknoloji araştırmaları yapacak bireyleri
yetiştirmek ve endüstrinin AR- GE gücünü arttırmak amacıyla kurulan merkezdir.
27
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA
Telefon: (312) 415 23 38
Faks: (312) 417 11 72
e-posta: [email protected]
http://www.maliye-abdid.gov.tr/
Bu Bülten
T.C.
Maliye Bakanlığı
Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
AB Uzman ve Uzman Yardımcıları Tarafından Hazırlanmıştır.
© 2007 T.C. Maliye Bakanlığı
Tüm hakları saklıdır.

Benzer belgeler