Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.

Transkript

Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.
Teo-strateji
P R O F. D R . N A D İ M M A C İ T
Dualist Teo-Stratejinin Batı Ekseni:
Fener Patrikhanesi
-Ekümenik Patrik Meselesi
ve Bizans Politikası-
Prof. Dr. Nadim Macit
(**)
Doğu Hıristiyanlığı; oldukça karmaşık ve bölünük bir yapıya sahiptir.
Bunun hem teolojik hem de politik nedenleri bulunmaktadır. Önce Katolik
kiliseden ayrılan, İstanbul'un fethi ile birlikte 'devlet' ya da eskatolojik misyonunu kaybeden Fener Patrikhanesi ağırlıklı olarak batı merkezli politikstratejik yörüngenin içinde yer almıştır. Başlıktaki “batı ekseni” bu politik
duruşu tanımlar. Günümüzde tartışılan ekümenik patriklik ve bu kilisenin
konumu meselelerine açıklık getirmek için ilk başta ayrışmanın teo-politik
nedenleri üzerinde durmamız yol gösterici olacaktır.
Fener-Rum Patrikhanesi, nerede ise son yüzyılın en tartışmalı konularından birisidir. Tartışmayı yönlendiren nedenlerin başında bu kilisenin tarihi durumu ve ekümenik patriklik meselesiyle ilgili birbiriyle çelişen görüşler gelir. Diğeri ise bu kilisenin Türk hâkimiyeti altındaki konumu ve teopolitik faaliyetleridir.
Bu makale, meseleyi üç başlık altında tartışmayı amaçlamaktadır. Birincisi; “Doğu Hıristiyanlığı” olarak adlandırılan geniş bir konunun Bizans
ekseni ve ayrışmanın teo-politik nedenleri; ikincisi, ekümenik patriklik
meselesiyle ilgili olarak ileri sürülen görüşlerin tarihi ve teolojik anlamı ve
değeri, üçüncüsü ise Fener-Rum Patrikhanesi'nin Türk hâkimiyeti altında
izlediği Bizans politikasıdır. Günümüzde sıkça dile getirilen ve tartışılan bu
mesele üzerinde niçin hassasiyet oluşmaktadır, bunun teo-politik nedenleri
nelerdir, sorusu tartışmanın ana omurgasını oluşturmaktadır.
(*)
Prof. Dr. Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelâm Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
[73]
Prof. Dr. Nadim Macit
I- Bölünük Dini-Politik Kimlik ve Sebepleri
A-Teolojik Nedenleri;
I. İlk üç ekümenik konsille birlikte ortaya çıkan teolojik tartışmalar bölünmenin temelini teşkil eder. Konstantin devrinin en önemli teolojik tartışması Arius tarafından başlatılmıştır. İskenderyeli bir papaz olan Atanas
Arius, “Tanrı'nın oğlunun yaratılmış olduğu” fikrini ortaya atar. Bu fikir
aryanizmin esasını teşkil eder. Kısa zamanda bütün çevreye yayılan bu fikir
ayrışmalara ve tartışmalara neden olur. Bu ihtilâfı aşmak için İznik konsili
(325) düzenlenir. Burada yapılan şiddetli tartışmalardan sonra konsil Arius'un Rafızî mezhebini mahkûm eder. Bu doktrinin hilâfına “İsa, Tanrı'nın
oğludur, fakat babası tarafından yaratılmamıştır. Baba ile aynı cev1
herdendir” esası kabul edilir. Hıristiyanlığın doğu yorumuna karşı Papa I.
Leo yeni iman simgesi olarak şu esası önerir: “Tek ve aynı İsa Mesih, Oğul,
Tanrı şeklinde vaaz edilmelidir. O karışmamış, dönüşmemiş ve ayrılmamış
tek bir oğuldur. Birlik iki yaratılışın farklılığını asla yok etmez. Tam tersine
2
her birinin nitelikleri tek bir kişide ve tek bir esasta birleştirilip korunur.
Papa I. Leo uzlaşma adına sunduğu bu öneriyle doğrudan İsa Mesih'in Tanrı
olduğunu ilan eder. Monofozitler bu açıklamayı “beşeri tabiata bulaşan bir
şahsı Tanrı olarak kabul etmek” olarak yorumlar ve ayrılır. İznik konsili'nin
başarısı sayılan bu kararlar halkın önemli bir kesimi tarafından kabul
görmez.
II. Ortodoksluk, mistik teolojinin somut misalidir. Bu öğretinin ana omurgasını insanın tanrılaşması düşüncesi oluşturur. Ortodoks düşünce her
ne kadar Aziz Pavlus'a, Yuhanna'nın İncili'ne ve diğer Kutsal Kitapların metinlerine dayansa da, kendi içinde özgündür. Kurtuluş ile tanrılaşma arasındaki eş değerlilik, bedenlenme düşüncesinden türetilmiştir. Buna göre
Tanrı; insanı, ilâhî ve madde dışı bir çoğalma tarzıyla donatarak yaratmıştır.
Hem cinsellik hem de ölüm ilk günahın sonuçlarıdır. Logos'un bedenlenmesi tanrılaşmayı mümkün kılmıştır. Ama bunu gerçekleştiren her zaman
Tanrı'nın lütfudur. Bu çıkarım Doğu kilisesinde içsel duanın kesintisiz duaya
dönüşmesini sağlamıştır. Tanrılaşmanın öncesinde bir mistik ışık deneyimi
yer alır, ya da bu deneyim söz konusu sürece eşlik eder. Bu inanç Ortodoks
coğrafyada keşiş hayatını üretir. Dolayısıyla bir yanda müminler topluluğu1
Bkz: John E. Paraskevas, Frederick Reinstein (1989: 36-37) The Eastern Orthodox Church: A
Brief History, Washington: El Groce; A. A. Vasiliev (1943:1/131) Bizans İmparatorluğu
Tarihi, (Çev: Arif Müfid Mansel) Ank: Maarif Matbaası.
2
Philip Schaff (1919: 2/ 62) The Creeds of Christendom, New York:
[200]
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
Ekümenik Patrik Meselesi ve Bizans Politikası
nun kilise cemaati olarak taşıdığı değer ve oynadığı rol; diğer tarafta çileci
mütefekkir keşişlerin saygın otoritesi. Keşişler; müminler ve kilise oldukça
saygın bir yere sahiptirler. Mistik teolojiye göre teslis; her şeyden önce bir ve
çok arasındaki nihaî birliğin simgesidir. Her türlü tanrısal sıfatı askıya alır.
Çünkü Tanrı'nın hayat ve iyilik olduğunu ileri sürmek Tanrı'nın hava ve taş
olduğunu iddia etmekten daha doğru değildir.3
III. Gerçek Hıristiyanlığı temsil etme iddiası ve bu iddiaya eklenen mistik ve toplumcu karakter, kilisenin her zaman dünyevî iktidara eklemlenmesini sağlamıştır. Çünkü böyle bir eğilim, hükmetme ve sahiplenme olarak
tanımlanan rasyonel itaatkârlığın temelini yıkmıştır. Kutsal Ruh'un yalnız
Baba'dan geldiğini ve Oğul tarafından müjdelendiğini savunan Doğu Kilisesi, insan-tanrı inancının inceltilmiş biçimini benimser. Bu Tanrısal egemenliğin yeryüzünde parçalanmasının öncelikli
teolojik nedenidir. Dolayısıyla doğu kilisesi, po- Mistik teolojiye göre teslitik hâkimiyeti ve gücü kullanma noktasında ortak aklı değil, farklı akılları esas alır. Teslis inan- lis; her şeyden önce bir
cının akıl üstü ve gizemli olduğunu dile getiren ve çok arasındaki nihaî
Doğu Kilisesi yeryüzünde rasyonalist itaat- birliğin simgesidir. Her
kârlığa dayalı politik sistem kuramaz. Orto- türlü tanrısal sıfatı askıya
doks coğrafyanın kültürel bilincini oluşturan
alır.
mistik teoloji farklı akılları ve dille besler ve ayrıştırır.
IV. Ortodoks dini gelenek; kiliseyi kutsal ruhun etkinliği olarak görür.
Ortodokslar için kilisenin bir bütün olarak doğruyu belirleme otoritesini
elinde bulundurması ve kutsal metinleri yorumlamaya çalışan bireylerinde
bunu kilisenin kutsal geleneği doğrultusunda yapması doğal durumdur. Nitekim Ortodoks inancı benimseyenler şöyle yemin ederler: Kutsal metinleri
Doğu Ortodoks kilisesinin yorumu doğrultusunda anlayacağım.4 Bireysel ilgilerden ve öznel bakışlardan korumak için geliştirilen bu kabul, aşırı bağlılığı beraberinde getirmiştir. Böyle bir aşırı bağlılık her zaman benliği parçalayan unsur olmuştur. Kişilik yarılması denilen bu durumun kutsal imgelerle
beslenmesi ise gerilim ve çatışmaya zemin oluşturmuştur.
V. Doğu Kilise'si, Papa'nın ruhanî otorite olduğu görüşünü kabul etmez. Ortodoksluğun yetki kaynağı, yazılı metinlere dayanır. Diğer bir deyiş3
M. Eliade (2003: 3/70, 241) Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, (Çev: Ali Berktay) İst:
Kabalcı Yay.
4
Timothy Ware (1963: 16) The Orthodox Church, Baltimore: Penguin Books.
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
[201]
Prof. Dr. Nadim Macit
le Ortodoks anlayışta otoritenin kaynağı: Kutsal Gelenektir. Kutsal geleneği
İnciller, yedi ekümenik konsil, İznik-İstanbul akidesi, yerel konsiller, kutsal
pederler, ayinler, kilise kuralları ve ikonlar oluşturur. Bu nedenle Papa'nin
tersine Patrikler bir yandan yazılı metinlerde öngörülen sınırlandırmalara,
diğer yandan da egemen devletin öngördüğü yasalara bağımlıdırlar. Kutsal
geleneği; doğruyu belirlemenin ölçütü sayması tekrarı5 ve aşırı şekilciliği beraberinde getirmiştir. Bu durum kiliselerin yerel etkinliğe göre şekillenmesini sağlayan bir etken olarak kalmıştır.
VI. Ortodopks kilisesi; Deccal'ı engelleme üzerine yoğunlaşır. Bu, fesat
sırrının işleyişini engelleme şeklinde tanımlanır. Her ne kadar Ortodoksluğun batıya dönük yüzü, farklılık gösterse de, fesadı engellemek; iktidarı
elde etmeye bağlanır. Dolayısıyla Patriklerin görevi Ortodoks kilisesinin başı olan imparatorun kendisinin ve ülkesinin çıkarlarına
uygun olan isteklerini, yazılı kutsal mePapa'nin tersine Patrikler
bir yandan yazılı metin- tinlere uyumlu kılmaktır. Bu coğrafyada milli kiliselerin yaygınlığı böyle bir anlayışın sonuculerde öngörülen sınırlan- dur.6 Din üzerinde konuşma ve açıklama yetkisidırmalara, diğer yandan ni elinde tutan Patrik; bu görevini belli kurallar
da egemen devletin ön- çerçevesinde yürütür. İman'ın nasıl uygulanagördüğü yasalara bağım- cağına kilise karar7 verir ve bu karar devlet aracılığıyla uygulanır. Ortodoks teolojinin politik
lıdırlar.
bağlamı burada şekillenir ve kendini dışa vurur.
VII. İlahi takdirin akla üstünlüğüne inanan Doğu Kilisesi, yerel kiliselerin dilsel ve dinsel özgürlüğünü kaderin gizemli ve belirleyici filiyle açıklar.
İmparatorların kutsal rolünü, belirlenmiş kaderin tarihi eyleme yansıma biçimi olarak gören bu anlayış, her değişimi ilâhî takdirin farklı bir yüzü olarak
algılar.
VIII. Ortodoks gelenekte inayet; inananların, Tanrı'yı kabul ve takip
yoluna dönmesini sağlamak üzere onlara gönderilmiş ilâhî bir enerji ve güçtür. Ortodoks teologlar; inayete müstahak olmayı reddederler. Bunun doğrudan Tanrı'dan olduğuna inanırlar. Sıradan bir Ortodoks kilisenin dini ayinlerini yerine getirmekle kazanıldığına inanır. Bu ışıkta; inayet, ikonlar ve
5
T. Ware (1963: 9, 16)
6
Aleksandr Dugin (2005:216) Rus Jeopolitiği: Avrasyacı Yaklaşım, (Çev: Vügar Imanov) İst:
Küre Yay.
7
Aytunç Altındal (2002:17), Türkiye ve Ortodoksluk, Ank: Yeni Avrasya Yay.
[200]
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
Ekümenik Patrik Meselesi ve Bizans Politikası
sacramentlerle elde edilebilen bir güçtür.8 İnsan yeteneğini ve etkinliğini daraltan bu eğilim; modern dünya görüşü karşısında kendini inkâr ederek
farklı ideolojik sıçralamalara neden olmuştur.
IX. İkonlar, Tanrısallığın bir uzvu ve uzantısıdır. Azizler hayatta iken
kutsal ruhla doludurlar. Kutsal Ruh'un lûtfu ne ruhlarından ne de mezarlarından ne de kutsal tasvirlerinden uzaklaşır. Bu nedenle kutsal mekânlar ve
ikonlar tanrısal enerji kaplarına dönüşmüşlerdir. Çünkü Tanrı selametini
onlar aracılığıyla işleme koyar. Kaldı ki ikonlar/tasvirler okuma yazma bilmeyenlerin dini eğitimini tamamlama ve derinleştirme imkânını verirler.9
Sembollere ruhanî anlam yüklüdürler. İletişimi sağlamanın kutsal araçlardır.
Ruhlar sembollerden uzaklaşmadığı için insanlar onlarla iletişime geçebilirler.
İkonlar, Tanrısallığın bir
I. Ortodoks Kilise başından itibaren; politik uzvu ve uzantısıdır.
B-Politik Nedenler;
hedefler üretmekten daha çok üretilen politik
görüşlerin savunuculuğunu yapmak durumunda kalmıştır. Bunun en çarpıcı
misali devlet-kilise birlikteliğidir. Bizans imparatorluğu sezaro-papizm denilen dini ideolojinin en muhkem temsilcisidir.
II. İstanbul'un fethiyle birlikte Fener-Rum Patrikhanesi anılan politik
gelenek açısından işlevini kaybetmiştir. Moskova Patrikliğinin kendisini III.
Roma olarak ilân etmesi yeni bir eksenin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu
kopuş; Fener ve Moskova Patrikliği arasında siyasî, idarî, dil ve hiyerarşi
yönünden büyük farklılıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur.10 Fakat fetihten sonra Fener-Patrikhanesi'nin politik misyonunu sürdürme imkânı ortadan kalkmıştır. Bu durum batılı araştırmacılar tarafından, sultanların hâkimiyeti altında Türk toplumunun Ortodoks unsuru olan Rum milletinin sivil
önderleri olarak patrikleri, kardinalliğe taşımalarına bağlanır. Patriklerin ağır baskılara maruz kaldıkları ve sürekli olarak azledildikleri bu görüşe gerekçe olarak sunulur.11 Bu tez tarihi gerçeklere aykırıdır. Çünkü İstanbul fethedildiği dönemde Fener Patrikhanesi çok yoğun baskı altındadır. Patriğini
8
Vladimir Lossky (1974: 162) In The Image and Likeness of God, New York: St. Vladimir's
Seminary.
9
Jaroslav Pelikan (1974:121, 129), The Spirit of Eastern Christendom, Chicago:
10
John E. Paraskevas, Frederick Reinstein (1989: 58, 59) The Eastern Orthodox Church: A
Brief History, Washington: El Groce.
11
Williston Walker (1963: 528) A History of The Christian Church, Edinburg: T& T Clark.
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
[201]
Prof. Dr. Nadim Macit
bile kaybetmiş durumdadır. Dolayısıyla bitme noktasına gelen Fener Patrikhanesi Osmanlı himayesi altında varlığını sürdürmeye devam etmiştir.
Siyasî tutumların merkezinde dinin yer aldığı bir tarihi ortamda ve bir
bölgeyi fethetmenin taşıdığı anlam çerçevesinde olaya bakılırsa, Osmanlı
Devleti'nin Ortodokslara tanıdığı hakların ne anlama geldiği rahatlıkla görülür. Dolayısıyla bölünmenin nedeni “kilise-devlet özdeşlemesine dayanan Ortodoks dini kimlikten” kaynaklanır. Çünkü Ortodoks Hıristiyanlığında; kilise devlete tâbidir. Tarih boyunca kilise; devlet politikasının
bir aracısı konumundadır. Bağımsızlığını kaybeden bir devlette Fener-Rum
Patrikhanesi'nin misyonunu sürdürmesi mümkün olmadı. Kilisenin geleneğe uygun olarak misyonunu sürdürmesi “devlet” olması anlamına gelir. Bunun ne anlama geldiği Osmanlı'nın çöküş döneminde ortaya çıkmıştır. Bugün ekümeniklik adı altında sürdürülen faaliyetin çevirisi şudur: Fener-Rum
Patrikhanesi devlet içinde devlet olmak istemektedir. Diğer bir deyişle Bizans'ı yeniden inşa etmek peşindedir.
III. Kabul etmek gerekir ki 1453'ten sonra büyük Ortodoks Devleti olarak Bizans İmparatorluğu'nun yerini Moskova aldı. Çünkü bu dönemde
Eski Roma sapkınlıkla suçlanırken II. Roma fethedilmişti. Bir tarafta sapkın
görülen kilise diğer tarafta bağımsızlığını yitiren bir kilise vardı. Bunların Hıristiyanlığı temsil etmesi mümkün değildi. Öyleyse Moskova, prensleri ve
[200]
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
Ekümenik Patrik Meselesi ve Bizans Politikası
piskoposları ile birlikte III. Roma olacaktı ve asla yenilmeyecekti.12 Bu çıkarım, dünyevi iktidarla oldukça içli ve dışlı olan bir din anlayışının politik geleneğine uygundur. Nitekim “14. yüzyılda St. Sergius tarafından Moskova'nın
yakınında kurulan manastırlar; dindarlığın, din eğitiminin ve kilise hayatının
temel merkezleri oldular.”13 Ortodoks etkinliğin yer değiştirmesi dini kimliğin parçalanmasını beraberinde getirmiştir. Fakat dini kimliğin parçalanması böyle bir yer değiştirme ile sınırlı kalmadı. Bu kez III. Roma diye adlandırılan Moskova patrikliğinin bünyesinde dini-politik ihtilâflar ortaya çıktı.
Din-dünya ilişkisinin sınırları ve kilise hiyerarşisi içinde yer alan kişilerin
14
yetkileri konusunda çıkan tartışma kiliseyi üçe böldü. Kilise içinde ortaya
çıkan bu bölünme ve bunun etkileri Rusya'nın dini-politik tarihinde önemli
bir yere sahiptir.
IV. Son politik sebep; Doğu'daki Katolik ve 18. yüzyılın ortalarından
Protestanların faaliyetleriyle doğrudan ilişkilidir. 16. ve 17. yüzyıllarda Doğu kiliseleri batının itibaren batıda gelişen
hem Katolik hem de Protestan etkilerini iste- uluscu akım ve Osmanlı
mese de kabul etti. Luther ve diğer reforum- topraklarında Protestan
cular Romalı olmayan Katolikliğin Doğu örne- ve Katolik misyonların
ğini işaret ettiler. Tübingen teologları Patrik
dini-etnik kimlik üzerinJeremich II(1574-1584) ile temasa geçtiklerinde
patriğin cevapları otorite, iman, inayet ve dini den yürüttükleri strateji
metinler konusunda Luther öğretisi ile II. Roma dini-milli hareketlerin
kilisesi arasındaki ayrılığı açıkça ortaya koydu. ortaya çıkmasına sebep
Belirsiz şartlar altında Cyril Lucar (1620-1638)
olmuştur.
beş defa patrik olmuştur. Güçlü bir Calvin öğretisini benimseyen karaktere sahip bir iman öğreticisi olma selahiyetini ortaya koyan bu kişi, farklı bölgelerdeki yüksek rütbeli rahipleri etkiledi.15 Gerek Katolik gerekse Protestan etkiler Ortodoks
geleneğin bütünsel yapısını bozmuş, mezhep merkezli tartışmaların önünü
açmış, toplum katmanlarına taşınan mezhep ihtilâfları yoğunluk kazanmıştır.
V. 18. yüzyılın ortalarından itibaren batıda gelişen uluscu akım ve Osmanlı topraklarında Protestan ve Katolik misyonların dini-etnik kimlik üze12
P. Schaff (1877: 1/68-69)
13
W. Walker (1963: 529)
14
P. Schaff (1877: 1/68) ; W. Walker (1963: 529)
15
W. Walker (1963: 532)
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
[201]
Prof. Dr. Nadim Macit
rinden yürüttükleri strateji dini-milli hareketlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Osmanlı Devleti'nin iç katmanlarında ortaya çıkın krizin aşılamaması çöküş düşüncesini zihinlere yerleştirmiştir. Bu aşamadan sonra yavaş
yavaş Osmanlı'dan kopan Ortodoks halklar milli kiliselerini kurmuşlardır.
Bizans'ın çöküşünden itibaren yaşanan her üç tarihi değişimde Ortodoksluk
yeniden şekillenmiş ve parçalanmıştır. Bölünen bu dini politik kimlik iki ana
eksen ve iki ana eksen etrafında yer alan kanatlardan oluşmaktadır.
B- İddialar, Tarihi ve Teolojik Gerçekler
I. “Doğu Kilisesi/Fener-Rum Patrikhanesi
apostolik kilisedir. Hz. İsa'nın Havarilerinden
Aziz Andreas tarafından kurulmuştur.” Ülkemizde sıkça dile getirilen bu görüş tarihi gerçeğe
aykırıdır. Çünkü Roma Tarihçisi E. Gibbon bu
konuda şöyle der: Aziz Peter ve Aziz Pavlus'ün
şanlı ölümlerinden yüzelli yıl sonra, bu manevî
kahramanların kabirleri Vatikan'ı ve Ostiya yolunu süsledi. Konstantin'in Hıristiyan oluşunu izleyen yüzyılda imparatorlar, konsüller ve komutanlar bir çadırcının ve balıkçının mezarını ziyarete
geliyorlardı…Bu şanlı aziz kalıntılarına sahip olmayan yeni Doğu başkenti
Konstantinopolis/İstanbul, bunları bulundukları eyaletlerden getirip kendisi de edindi. Aziz Andre'nin, Aziz Pavlus'un ve Aziz Timoteus'un naaşları,
adı sanı geçmeyen mezarlarda üç yüz yıl kaldıktan sonra Konstantin tarafından Trakya Bosforu kıyısında kurulmuş Aziz Havariler kilisesine törenle
16
getirildiler. Bu tarihi veri aziz Andreas'ın İstanbul'a hiç gelmediğini ve
Konstantin tarafından naaşının getirildiğini ortaya koymaktadır.
Bizans'ın çöküşünden itibaren yaşanan her üç tarihi değişimde Ortodoksluk yeniden şekillenmiş ve parçalanmıştır.
II. “Başından beri beş kilise ekümenik idi. Bunlar; Roma, İskenderiye,
Antakya, İstanbul ve Kudüs.” Bu iddiada üç sebepten dolayı tarihi temellerden yoksun bir görüştür.
Birincisi; Konstantinopolis/Yeni Roma M.S. 324 yılında Büyük Konstantin tarafından kuruldu. İmparatorluk merkezini buraya taşıdı. Bu nedenle Fener-Rum Patrikhanesi Yeni Roma/II. Roma olarak anılır.17 İstanbul
hızla büyürken Konstantin, Hıristiyanlıkla ilgili önemli bir adım daha attı.
16
Edward Gibbon (1988: 3/22) Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, (Çev:
Asım Baltacigil) İst: Bilim, Felsefe ve Sanat Yay.
17
Philip Mansel (2007: 3) Konstantiniyye: Dünyanın Arzuladığı Şehir 1453-1924, (Çev: Şerif
Erol) İst: Everest Yay.
[200]
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
Ekümenik Patrik Meselesi ve Bizans Politikası
Bu dönemde Ereğli (Hereclea) Metropolitliği'ne bağlı olan İstanbul Piskoposluğu ikinci konsilin üçüncü maddesinde patrikliğe yükseltildi. Konsilin
üçüncü kararında şöyle yazılıdır: “İstanbul piskoposu, Roma piskoposundan sonra birinci olsun; çünkü İstanbul Yeni Roma'dır.” İşte bu suretle İstanbul Patriği; diğer patrikler arasında Romadakinden sonra ikinci konuma
yerleştirildi. Bu kabil bir imtiyazı daha eski olan şark patrikleri kabul etmediler. İstanbul patriğinin ruhanî derecesini, imparatorluğun yeni merkezi
olan İstanbul şehrinin siyasî vaziyetine göre izah eden konsilin üçüncü
18
kararının kabul edilme gerekçesi anılan iddiayı kökünden yıkmaktadır.
İkincisi; Ünlü Tarihçi A. Vasiliev “Kadiköy konsili kararlarından evrensel bir mahiyet arz eden 28 inci madde Papa tarafından kabul edilmedi/
konsil kararlarının cebri surette tatbiki yüzünden Kudüs, İskenderiye ve Antakya'da bazı karışıklıklar çıktı ve bunlar kanlı bir şekilde bastırıldı19, derken,
tarihçi N. Davies “Aziz Petrus'un tahtına oturan ilk keşiş I. Gregorius (MS.
504-604) Konstantinopolis'teki biraderinin Ekümenik Patrik ünvanını kullanmasından ötürü sık sık protesto etmiştir”20 kaydını düşmektedir.
18
A. A. Vasiliev (1943:1/100-101 Bizans İmparatorluğu Tarihi, (Çev: A. Müfid Mansel) Ank: Maarif Mat.; Georg Ostrogorsky (1999: 25) Bizans Devlet Tarihi, (Çev: Fikret Işıltan) Ank: TTK Yay.
19
A. A. Vasiliev (1943:1/131)
20
Norman Davies (2006: 300) Avrupa Tarihi, (Çev: Heyet)
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
[201]
Prof. Dr. Nadim Macit
Üçüncüsü; İstanbul Konsili'nin üçüncü maddesinde çözülmüş olan
mesele Kadıköy konsilinde yeniden ele alındı. Kadıköy konsilinin 28 inci
maddesi evvelki konsilin kararını teyit etti. Bu madde: “Yeni Roma'nın çok
mukaddes tahtına, imparatorluk hükümetinin ve senatonun huzuru ile şerefyâb olan ve eski Roma'nın haiz olduğu aynı imtiyazlardan istifade eden
bir şehrin kilise hususlarında dahi yükseltilmesi ve hemen Roma'dan
sonra gelen bir mevki işgal etmesi lâzım geldiği mülâhazası ile müsavi hukuk bahşetti.” Ayrıca aynı madde İstanbul Piskoposuna muhtelif kavim
ve kabilelerle meskûn olan Pontos, Asya ve Trakya papazlarını nasbetmek
hakkını veriyordu. Bu kaydı düşen Vasiliev sözünü şöyle tamamlar: İşte evrensel bir mahiyet arz eden 28 inci maddenin tarihi kıymeti birkaç kelime
ile bundan ibarettir.21
Ekümenik Patrik meselesini ilk kullanan Patrik
Johan'dır. İstanbul Patriği kendi topladığı bir dini
mecliste(synod) kendisine ekümenik patrik denilmesini karara bağlamıştır.
III. “Ekümenlik meselesi dini bir konudur.
Hıristiyan geleneğin bir parçasıdır. Buna karşı
çıkmak inanç özgürlüğüne aykırıdır. Eğer dinen
bu haksa, patrikhanenin bu talebine sıcak bakılmalıdır.” Bu iddia da iki sebepten dolayı tarihi
gerçeklere aykırıdır.
Birincisi; Fener-Rum Patrikhanesi böyle
bir teolojik temelden yoksundur. Anılan Patrikhane açısından ekümeniklik meselesi dini değil,
politiktir. Şöyle ki; hızla gelişen başkent dini bir
merkez yapılmak isteniyordu. Fakat “kilisenin
kutsallığını sağlayacak bir şeyin eksikliği hissediliyordu. Bu eksiklik, kimi azizlerden toplanan kalıntılarla giderildi.”22 Bu aşamadan sonra Teodos (379395) 381 yılında İstanbul Konsili'ni topladı. İznik konsili kararlarının ekümenik kiliselerle ilgili maddesini değiştirmek için baskı yaptı. İmparator'un
verdiği önergeyle İstanbul piskoposluğu, patriklik konumuna kavuşturuldu
ve bütün Trakya bölgesi buraya bağlandı. Kutsal kilise kanunlarına aykırı olan bu siyasî tasarrufu, Roma Kilisesi hiçbir zaman kabul etmedi. Antakya
ve İskenderiye patrikleri baskıdan dolayı bu uygulama karşısında sessiz kaldılar.23
İkincisi; Ekümenik Patrik meselesini ilk kullanan Patrik Johan'dır. İstanbul Patriği kendi topladığı bir dini mecliste(synod) kendisine ekümenik
21
A. A. Vasiliev (1943:1/131)
22
Edward Gibbon (1988: 3/22)
23
A. A. Vasiliev (1943: 1/ 101, 131) M. Çelik (2000: 24);
[200]
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
Ekümenik Patrik Meselesi ve Bizans Politikası
patrik denilmesini karara bağlamıştır. İS 587/588 yılında İstanbul'da toplanan dini konsilde bu kararı alırken, o soırada Papa olan II. Pelagius idi. Papa,
kendisine bu sıfatı yakıştıran Patriği güç yarışına girmekle suçlamıştır. Papa,
bunu duyunca derhal harekete geçmiş ve Bizans'taki delegesini görevlendirerek onun Eukarist törenine katılmasını engellemiştir. Papa bu tutumuyla
kendisine ekümanikal diyen bir Patriğin yöneteceği dini törenlerin Hıristiyanlığa aykırı olduğunu açıklamıştır.24 Daha önce zikrettiğimiz üzere Pelaguis'tan sonra seçilen Gregory'de Patrik Johan'ın bu sıfatı kullanmasını yasaklamıştır. Hatta bu sıfatı kullanan Patriği Deccal olarak tanımlamıştır. Eğer
Patriğin bu sıfatı dini bir mesele olsaydı, Papa böyle bir ağır suçlama yapamazdı.
IV. “Eğer Fener Patrikhanesi ekümenik ol- Dini hâkimiyet İskendemasaydı, dinin her şeyin merkezinde olduğu bir riye Patrikhanesi'nde;
dönemde İstanbul başkent yapılmazdı.” Bu iddevletin yönetim merkedia, teolojik gerçeklerle tarihi ve politik nedenlere dayalı uygulamaların arasındaki çelişkiye da- zi ise İstanbul idi.
yanmaktadır. Oysa tarihi gerçek şudur: Dini hâkimiyet İskenderiye Patrikhanesi'nde; devletin yönetim merkezi ise İstanbul
idi. İmparator Markianus ( 450-457) 451'de topladığı Kadıköy konsilinde bu
konuyu sonuca bağladı. Bizzat başkanlık ettiği konsile, İstanbul'u Hıristiyan
dünyanın birinci merkezi yapmak için 28'inci madde olarak bilinen kanun
taslağını sundu. Oldukça diplomatik dille sunulan bu kararın içeriği şöyle idi;
kutsal babaların kurallarını takip ederek ve daha önce okumuş olduğumuz
150 kutsal piskoposun kanuna vakıf olarak Yeni Roma'nın, İstanbul Kilise25
sinin başpiskoposluğuyla ilgili aynı şeyleri belirledik ve oya sunduk. Bu
karardan sonra İskenderiye patriği Dioscorus sorgulanarak aforoz edildi.
Diğer üç ekümenik patriğin konumunu sarsmak için Kudüs kilisesi de pat26
riklik seviyesine çıkartıldı.
V.“İznik Konsili ile birlikte bu kilisenin ekümenik olduğu bilinmektedir” tezine gelince bu görüşte tarihi kayıtlara aykırıdır. Çünkü İznik konsili
24. piskopos zamanında toplandı.27 Teodos'un İstanbul konsilinde çıkarttığı
karar gereğince Patriklik olarak ilan edildi. I.Mitrofanis'de ilk patrik olarak
24
A. Altındal (2004: 71)Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri, İst: Alfa Yay.
25
M. Çelik (2000: 33) Fener-Rum Patrikhanesi'nin Ökümenlik İddiasının Tarihi Seyri,
İzmir: Akademi Kitabevi.
26
Uğur Yıldırım (2004: 19) Dünden Bugüne Patrikhane, İst: Kaynak Yay.
27
Tuncer Günay (2006: 223) Misyoner Örgütler ve Misyoner Faaliyetleri, Ank: ATO Yay.
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
[201]
Prof. Dr. Nadim Macit
seçildi. Papalıktan sonra gelen Patriklik; ilk zamanlarda Batı ile Doğu arasında bir inanç farkı keskin olmadığından siyasî tartışmanın konusu olmadı.
Fakat Roma İmparatorluğu'nun Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasından
sonra milâdî 9. yüzyılda ünlü patrik Photius zamanında dini-politik tartışmalar ortaya çıktı. Bu dönem Patrik Metrophanes'ten başlayarak bin yıl ka28
dar sürdü. Ne var ki yedinci yüzyıldan itibaren Bizans gücünü yitirmeye
başlayınca, yeni güç dengeleri karşısında Fener Patrikhanesi ekümeniklik iddiasından vazgeçtiği sinyalleri verdi. Bu da bir politik tutumdu. Nitekim
kendisini askıya alma yöntemiyle 1453'e kadar varlığını korudu. Eğer İznik
konsilinden itibaren böyle olsaydı, bizat ekümenik konsil tarafından belirlenen bir karar, doğrudan dini bir mesele olduğu için askıya alınamazdı. Çünkü konsillerin kararına itiraz etmek ve askıya almak aforoz edilmenin sebebidir.
C- Türk Devleti'nin Himayesinde Bizans Politikası
Fener-Rum Patrikhanesi ve onun sözcüleri
fetihten önceki dönemi kusursuz, Türk hâkimiyeti dönemini de karanlık göstermek için ellerinden geleni yaparlar. Bilinmelidir ki bu dönemde Patrikhane'nin iki düşmanı vardı. Birincisi; Roma Katolik kilisesidir. Diğeri ise önce Anadolu'da başlayan ve giderek Balkanlar'a yayılan kilise karşıtı hareket idi. Daha Selçuklu döneminde bütün Anadolu Hıristiyanlığı Bizans
Kilise'sine karşı ayaklanmış halde idi.29 Halk, birçok Hıristiyan papazların temsil ettiği Bizans'a karşı Türkleri tercih ediyordu. Çünkü halk kilisenin ekonomik baskısından ve teolojik bulanıklığından
bıkmış durumda idi. Bütün iç yeterliliğini yitiren ve kendi halkına zulmeden
bir anlayışı pozisyon icabı kusursuz göstermeye çalışmak ilmi değil, politik
bir tutumdur.
Türk hâkimiyeti döneminde kilisenin baskı altına alındığı görüşü tarihi
gerçeklere aykırıdır. Divan-ı Hümayun Ahkâm Defteri'nde Osmanlı'nın dini azınlıklara uyguladığı esas şöyle ifade edilir: Onların iyiliğine olan şey bi30
zim iyiliğimize, onların aleyhine olan şey bizim de aleyhimizedir. Bu ilkeye
bağlı olarak patrikler devlet kademelerinde yönetime katılmış ve temsil hak-
Fener-Rum Patrikhanesi
ve onun sözcüleri fetihten önceki dönemi kusursuz, Türk hâkimiyeti
dönemini de karanlık
göstermek için ellerinden geleni yaparlar.
28
M. Süreyya Şahin (1996:22) Fener Patrikhanesi ve Türkiye, İst: Ötüken Yay.
29
Niyazi Berkes (2005: 10) Patrikhane ve Ekümeniklik, İst: Kaynak Yay.
30
Yılmaz Kurt (1995: 14) Pontus Meselesi, Ank: TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yay.
[200]
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
Ekümenik Patrik Meselesi ve Bizans Politikası
31
larını her zaman kullanmışlardır. Bu gerçeği inkâr etmek mümkün değildir.
Nitekim Meerson, der ki: “Rum ve doğudaki diğer Ortodoks kiliseleri dikkate alındığında bu kiliselerin, Bizans'ın çöküşünden sonraki dönemde,
Türk idaresi altında içsel bakımdan oldukça özerk bir yapıda gelişmiş oldukları görülür. Ancak bu kiliseler milliyetçi faaliyetlerle olan bağlantıları nedeniyle çok yüksek bir bedel ödemişlerdir.”32 Bu cümlenin açılımı şudur: Osmanlı Devleti, Ortodoks kiliselerine özgürlük tanıdı ve gelişmelerine katkı
sağladı. 19. yüzyıldan itibaren kiliseler, Osmanlı Devleti'ne isyan eden milliyetçi akımlarla birlikte oldular ve çok yüksek bedel ödediler.
Alıntıda yer alan “çok yüksek bedel ödediler” ifadesi Türk hâkimiyeti
altında Bizans politikası uygulayan kilisenin ihanetini örtmek için söylenmiş
sözdür. Gerçek tam olarak şudur: Osmanlı Devleti, Ortodoksluğu yok
olmaktan kurtarmış ve imparatorluk şemsiyesi altında Ortodoksları millet
olarak tanımış ve patriğe özel yetkiler vermiştir.33 Ancak Patrikhane her za31
P. Schaff (1919: 1/47); İsmail Hakkı Uzunçarşılı (1983: 3/11) Osmanlı Tarihi, Ank:
32
Michael A. Meerson(1988) “The Doctrinal Foundation of Orthodoxy” Eastern Christianity and
Politics In The Twentieth Century,(Ed: Pedro Ramet) Durham and London: Duke University.
33
N. Berkes (2005: 11)
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
[201]
Prof. Dr. Nadim Macit
man kendisini Bizans'ın varisi olarak görmüş, dünyada emsaline az rastlanacak politik oyunu bütün incelikleriyle sahnelemiştir. Bunlar, Osmanlı Devleti'ne karşı her türlü faaliyetin içinde olmuşlardır, fakat iç ve dış yeterliliğini
kaybeden Osmanlı bunlara hiçbir şey yapamamıştır. Atatürk milli mücadele
hareketi döneminde aynı çevrelerin açık ve kapalı faaliyetlerini izlemiş ve
gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Fener-Rum Patrikhanesi'ni fesat ocağı olarak tanımlamış ve bu topraklardan çıkmasını istemiştir. Fakat
bazı sebeplerden dolayı bu da gerçekleşmemiştir. Şimdi meselenin bu yönüyle ilgili tarihi gerçekleri ortaya koyalım;
I. II. Mehmed 1453'te İstanbul'u fethettiğinde XI. Konstantin'in hüküm sürdüğü bölge
bir şehir, birkaç ada ve kıyı sancakları ile Mora
yarımadasından ibaretti.34 Ortodoks Patrikliği
terk edilmiş durumda idi. II. Mehmed Patrikliği
kendi himayesi altına alıp, Ortodoks camiada en
çok sevilen din adamlarından Georgios-Gannadious Scholarius'u Hıristiyanların başrahibi yaptı. Ayrıca pek çok hak ve imtiyazların yanı sıra,
daha önceki imparatorların kilise idaresine sağladığı yetkilerden daha fazlasını verdi. Scholarius 5 Ocak 1454 tarihinde Kutsal Havariler kilisesinde takdis edildi ve taç giydi. II. Mehmed, Gennadios'e kendi mührünü taşıyan ferman verdi. Bu fermanda, Türk hâkimiyeti altında Ortodoks'lara tanınan
hakların anlamını ve boyutunu açıklayan hususlar yer alıyordu: “Kimse Patrike baskı yapmaya kalkışmasın, kim olursa olsun hiç kimse kendisine ilişmesin, kendisi ve yönetimi altında bulunan papazlar her türlü genel hizmetlerden müebbeden muaf olsun. Kiliseleri, camiye tahvil edilmeyecektir. Evlenme ve defin işleri, diğer adet ve gelenekleri Rum Kilise ve adetlerine göre
35
daha önce nasılsa öyle yapılacaktır.” Bu beratla Rumlara'a şu imtiyaz verilmiş oldu: Kilise korunacaktır, evlenme ve defnetme işleri, diğer dini gelenekleri Rum kilisesinin usul ve kurallarına göre devam edecektir, Paskalya
yortusu daha önce olduğu gibi kutlanacaktır. Zaten bu uygulama karşısında
Hıristiyan dünya hayretler içinde kalmış ve Patrikler kendilerine sağlanan
durumdan hoşnut olduklarını defalarca ifade etmişlerdir.36 Patrik, Ortodoks
atrikhane her zaman
kendisini Bizans'ın varisi
olarak görmüş, dünyada
emsaline az rastlanacak
politik oyunu bütün incelikleriyle sahnelemiştir.
34
P. Mansel (2007: 5)
35
J. Von Hammer (2007: 1/224) Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, (Çev: Heyet) İst: İlgi Kültür
Sanat Yay.
36
P. Sachaff (1919: 1/46, 47) ; Osman Ergin (1977: 2/725) Türk Maarif Tarihi, İst: Eser
Matbaası.
[200]
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
Ekümenik Patrik Meselesi ve Bizans Politikası
cemaatinin lideri sıfatıyla İustinianos'un prensipleri doğrultusunda cezalandırma, hapsetme ve sürgüne gönderme yetkisine sahip olarak ayrı bir
Ortodoks hukuk sistemi uyguluyordu. Patrik tayin beratını aldıktan sonra
Patrik kilisesinin önünde Vezir-i Azam kâtiplerinden biri tayin emrini okur
ve kendisini kilisenin ortasında bulunan Patriklik tahtına götürürdü. Her
Epifani'de, yani Ocak ayının altıncı günü yapılan İsa'nın vaftizini temsilen
haçın suya atılması ve üç gün boyunca kutlanan Paskalya yortusu gibi dini
törenlere Vezir-i Azam katılırdı.37 Devletin desteğini alan ve tanınan haklar
sayesinde etki alanını genişleten Patrik; Ortodoks coğrafyada Sultan'ı geride
bırakacak role sahipti. Öyle ki doğu geleneğine mensup Hıristiyanların vicdan hürriyeti, kişisel hürriyeti, serveti ve onuru İstanbul kilisesinin kontrolü
altına girdi. Dini, hukukî ve cezaî işlerde en yetkili kişi olarak kabul edildi. Bu
hakların çoğu medenî haklarla ilgili olduğu halde Patrik'in bu faaliyetlerine
kimse karışmazdı. Aksine aldığı kararların uygulanması için yönetim, ona yardımcı oluyordu. Türkler, kilise ayinlerinde
Kendi topluluklarına ait meselelerle ilgili olarak kâfir ve melun diye anılıDivan'da söz almak hakkına sahipti.38 Sultan Fa- yor. Korfu'da kendini
tih'e müteşekkir olan Patrik Gennadios, izlediği emniyete alan vakanüvis
politikaya bazı Osmanlıların kendi ruhanî zümresinden daha çok yakınlık gösterdiklerini kabul Ducas'nın II. Mehmed'e
ediyordu. Ama özel konuşmalarında Türkler- lâyık gördüğü lâkaplarden Hacer'in Kanlı Köpekleri diye bahsedi- dan birisi “vahşi hayvan”
yordu. Bu gösteriyor ki Fatih Sultan'la aralarınd- diğeri ise “Deccal'ın
aki ilişki sadakate değil mecburiyete dayanıyorhabercisi” idi.
du.39
Türkler, kilise ayinlerinde kâfir ve melun diye anılıyor. Korfu'da kendini
emniyete alan vakanüvis Ducas'nın II. Mehmed'e lâyık gördüğü lâkaplardan
birisi “vahşi hayvan” diğeri ise “Deccal'ın habercisi” idi. Bir Papaz geleceğe şöyle sesleniyordu: “Bir gün semadan bir melek inecek, elime bir kılıç
verecek, Türkleri Acem sınırına kadar süreceğim.”40 Ayrıca Osmanlı Devleti'ne karşı bir cephe oluşturma çalışmaları yapılıyor. “İsa Mesih, yeniden dirildiği gibi Bizans'ta dirilecektir, deniliyordu. Mali kaynak araştırma adı altın37
P. Mansel (2007: 13, 64, 67)
38
Engelhard, Türkiye ve Tanzimat, (Çev: Ali Reşad) İst: Mürettibin-i Osmaniye Matbaası. (1328:
119); N. Berkes (2005: 12)
39
P. Mansel (2007: 33)
40
P. Mansel (2007: 33, 34)
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
[201]
Prof. Dr. Nadim Macit
da Moskova'ya giden Patrik II. Jeremiah Çar'a şunları söylüyor: İkinci Roma,
yani İstanbul kâfir Türklerin elindedir. Gök kubbe altında sadece siz, bütün
Hıristiyanların imparatorusunuz. Yine 21 Mart 1657 günü Patrik III.
Parthenios, şu telkinde bulunuyor: Eflak prensine İslam'ın sonu yaklaşmıştır. Kısa süre içinde haçın ve çanların efendileri imparatorluğun efendileri
41
olacaktır. Bütün bu veriler gösteriyor ki aslında “şark sorunu” 1453'te ilân
edilmişti.
Osmanlı Devlet'i gücünü koruduğu müddetçe mecburiyete dayalı itaat sağlandı. Ne zaman ki devlet iç yeterliliğini kaybetmeye başladı,
Patrikhane hoşgörü, hukuk perdesinin altına
sakladığı yüzünü gösterdi. Nitekim Patrik III.
Parthenios Osmanlı'nın sağladığı imkânı, dünyevî hâkimiyeti sağlamaya yönelik bir siyasî faaliyete döktü. IV.Mehmed(1648-1687) böyle bir
girişime izin vermedi ve cezalandırdı. Dini inanç
ve dini hayat konusunda özgürlüğü sonuna kadar işleten ve bunu koruyan Osmanlı, devletin
siyasî yapısı ve geleceğiyle ilgili girişimlere izin
42
vermedi. Fakat batının ekonomik ve politik üstünlüğüne direnemeyen Osmanlı Devlet'i Ortodoks kilisesine yeni imtiyazlar sağlamak zorunda kaldı.
Ortodoks kiliseler özellikle Osmanlı Devleti'nin
siyasî denetimi altında
kaldıkları dönemde Balkanlar'dan Mısır'a kadar
yayıldılar. Yakındoğu Hıristiyanlığı âdeta yeniden
Ortodokslaşma yoluna
girdi.
II. Ortodoks kiliseler özellikle Osmanlı Devleti'nin siyasî denetimi altında kaldıkları dönemde Balkanlar'dan Mısır'a kadar yayıldılar. Yakındoğu
Hıristiyanlığı âdeta yeniden Ortodokslaşma yoluna girdi. Buna karşılık Roma kilisesi bu topraklarda geriledi. Çünkü Osmanlıların Balkanlar'dan Avrupa'ya doğru ilerlemesin de başlangıçtan itibaren karşılarına çıkan kuvvet,
Haçlı prensleri ve Katolik kilisesi olmuştur.43 Tarihi durumun işleyen politik
mantığı Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar Ortodoks Hıristiyanlığı'nın
kökleşmesine katkı sağladı: Ortodoks Rum, Sırp, Romen, Arnavut, Bulgar
ve Arap gibi milletlerin tümü, İstanbul Patriğine bağlıydılar. Ancak İskenderiye ve Antakya Patriklikleri de faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Küçük Kudüs
Patrikliğinin yanı sıra Kıbrıs ve Sina dağlarındaki müstakil kiliselerinde özel
41
P. Mansel (2007: 66, 67)
42
Ali Güler (2007: 21, 27) Osmanlı'dan Cumhuriyete Azınlıklar, Ank: Türk Metal Sendikası
Araştırma Dizisi.
43
N. Berkes (2005: 13)
[200]
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
Ekümenik Patrik Meselesi ve Bizans Politikası
konuma sahip olduklarını44 eklememiz gerekir. Dolayısıyla belki Osmanlı
Devleti'nin çöküşüne kadar İstanbul Patrikliği Ortodoks âleminin tümünün
manevi lideri idi. Her ne kadar bu manevi liderlik, Katolik kilisenin hiyerarşik yapısından farklı olsa da, gerçek durum budur.
III. Patrikhanenin kendisini ekümenik ilan etmesini dini ve masum bir
mesele görenler; siyasî tarih, gelenek ve strateji ekseninde Osmanlı Devleti'nin gerileme sürecine girişiyle birlikte yaşanan olayları yeniden gözden
geçirmeleri gerekir. Osmanlı Devleti gerileme sürecine girince, yıllardır inanç ve dini hayatları hukukî teminat altına alınmış dini azınlıklar; Bizans
politikasını sürdürmüşlerdir. Her zaman Türkler aleyhine çalışan Patrik III.
Parthineus Eflak prensine gönderdiği mektupta şöyle der: “İslam döneminin süresinin dolmasına az kalmıştır. Hıristiyanlık dininin sadası yeniden bütün dünyayı kapla- Patrikhanenin kendisini
yacaktır. Ona göre tedbirler almanız gerekir.45
ekümenik ilan etmesini
“İslam'ın devrini tamamladığı” kehanetinde
bulunan Patrik; bütün Ortodoks milleti Os- dini ve masum bir mesemanlı Devleti'ne ve Müslümanlara karşı kışkırtı- le görenler; siyasî tarih,
yor. Patrik V. Gregorius ise geleceğe şöyle sesle- gelenek ve strateji ekseniyor: “Biz, gelecek olan şehrin peşindeyiz.
ninde Osmanlı Devleti'Barbaropolis'te yaşamak istemiyoruz. Amacımız Konstantinopolis'e ulaşmaktır.”46 Hedefini nin gerileme sürecine
bu şekilde belirleyen bir kilisenin sergilediği dini girişiyle birlikte yaşanan
hoşgörü ve hukuk gibi iddiaların sadece uygula- olayları yeniden gözden
nan Bizans siyasetinin üzerini örtmek için geçirmeleri gerekir.
kullanılan maske olduğu ortadadır.
III. Batıda kendilerini Rumların kurtarıcısı olarak gösteren krallar ve kiliseler Osmanlı Devleti'ni zaafa düşürmek için her yolu kullandılar. 18. asırdan itibaren her yenilgi “Hıristiyanlara ilişkin yeni haklar, yeni kiliselerin kurulması, ruhanîlere yeni imtiyazların sağlanması, yani her türlü siyasî faaliye47
te katılmalarını sağlayan kararların alınmasını” beraberinde getirdi. Ekonomik kapitülâsyona bağlı olarak dini kapitülâsyona dönüşen bu süreç, ekonomik ve teknolojik gücün masum olmadığını göstermesi bakımından
44
A. Dugin (2005:218)
45
Naima Mustafa Efendi (1969: 6/164) Tarih-i Naima, İst: Zuhuri Danışman yayınevi.
46
P. Mansel (2007: 216)
47
Norman Davies (2006: 880) Norman Davies (2006: 536, 608) Avrupa Tarihi, (Çev: Heyet) İst:
İmge Kitabevi.
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
[201]
Prof. Dr. Nadim Macit
oldukça sağlam veridir. Bu aşamadan sonra Osmanlı Devleti'ni paylaşmak
isteyen dış güçler, ülke içindeki dini azınlıkları kendi emelleri doğrultusunda
kullanma yoluna gittiler. Büyük devletlerin azınlıkları himaye altında devletin iç işlerine karışma girişimleri yeni düzenlemeleri gündeme getirdi.
Nitekim 3 Kasım 1839'da padişah ve bakanların yanı sıra Rum, Ermeni
Patrikleri ve Yahudi Başhahamı'nın hazır bulunduğu toplantıda Gülhane
Hatt-ı Hümayunu okundu ve eşitlik ilkesi ilân edildi. Osmanlı Devleti'nin
kuruluş felsefesini kökünden değiştiren bu bildiri, azınlıklara haklar vermekle dış baskıları aşmak istemişti. Her türlü haktan yararlanması karara
bağlanan dini azınlıklar askerlikten muaf tutulmuştu. Osmanlı'nın her cephede mücadele verdiği bir dönemde dini azınlıkların askerlikten muaf tutul48
ması eğitim ve ticareti onların eline bırakmak demekti. Nitekim Tanzimat
fermanı ile birlikte Osmanlı toplumunu oluşturan unsurlar arasında eşitlik
sağlamaktan başlayan süreç, giderek, üstünlük kalıbına dönüştü. Çünkü dini
azınlıklara tanınan hak; sadece dini inanç ve dini hayatı değil, her alanda
kilise adına faaliyetlere katılma şeklinde yorumlandı.
IV. Gayrimüslimlerin devlet içindeki hukukî statülerinde meydana ge48
A. Güler (2007: 12)
[200]
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
Ekümenik Patrik Meselesi ve Bizans Politikası
len asıl değişme 1876 Kanun-ı Esasî ile gerçekleşti. Gayrimüslimlerin katılımıyla hazırlanan bu kanun din ve mezhep farkı gözetmeksizin Osmanlı
saydığı tebaaya getirdiği basın, hürriyeti, her türlü dernek ve ortaklıklar kurma hakkı, öğretim ve öğrenim hürriyeti gibi haklar tanınmıştır. Özgürlükler
alanı için olumlu bir girişim olmasına karşın, ne yazık ki bu, egemen devletlerin etkisi altında hareket eden dini azınlıklar için, amaçlarını gerçekleştirmek için bütün engellerin aşılması şeklinde okunmuştur. Meşrutiyet döneminde kilisenin dışına çıkan ve her alanda kilise adına faaliyet gösteren azınlıklar, batılı güçlerin himayesi altında her türlü
olayın içinde yer almayı “dini özgürlük” adı al- Meşrutiyet döneminde
tında sundular ve bunu yöneticilere kabul ettirkilisenin dışına çıkan ve
diler.49Bunları yaparken hürriyet, müsavvat ve
kardeşlik gibi aydınlanmacı dövizleri kullan- her alanda kilise adına
dılar. Hatta Rum Patriği Mithat Paşa'yı Osmanlı- faaliyet gösteren azınlık'yı dirilten kişi olarak takdim ediyordu.50 Görü- lar, batılı güçlerin himanüşte bu kararlar dış baskıları aşmak için yapılı- yesi altında her türlü
yor, daha doğrusu misyon şefleri ve yöneticiler
olayın içinde yer almayı
meseleyi bu şekilde açıklıyorlardı. “Osmanlı
Devleti'ni diriltme” olarak sunulan bu kararlar “dini özgürlük” adı altınmesiyanik ideolojinin alanını genişletiyor ve biz- da sundular ve bunu yözat Patrikhane'nin içinde olduğu örgütler Orto- neticilere kabul ettirdiler.
doks halkları devletin aleyhine kışkırtıyorlardı.
V. Dini azınlıkların derdinin özgürlük olmadığı anlaşılınca II. Meşrutiyetin ilânı ile birlikte devlet bazı tedbirler almak istedi. Patrikhaneler devletle
olan ilişkileri ve sahip oldukları imtiyazları bakımından endişeye kapıldılar.
Rum Patriği Yuvakim Efendi, Babiali'den dine ve eğitime dair eski imtiyazlarının, geleneksel millet prensiplerinin, şahıs ve vicdan hürriyetinin tasdikini
istedi. İttihat ve Terakki Derneği, Fazlı Bey'i Yuvakim Efendi'ye göndererek
bu imtiyazlara dokunmak niyetinde olmadıklarını bildirdi. Birkaç gün sonra
da Yuvakim Efendi'yi ziyaret eden Sabahattin Bey, Fatih'ten beri Rum Patri51
ği'nin haklarının güvencede olduğunu belirtti. Ağustos 1908'de meydana
gelen bu gelişmeler sırasında Rum Patriği bu konuyla ilgili olarak şu açıkla49
Engelhardt (H:1328: 130);
50
P. Mansel (2007: 407)
51
Gülnihal Bozkurt (1989: 196) Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasî Gelişmelerin Işığında
Gatrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu 1839-1924, Ank: Türk Tarihi
Kurumu Yay.
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008
[201]
Prof. Dr. Nadim Macit
mayı yaptı: “Bütün Hıristiyanları Osmanlı adı altında birleştirmek din
52
ve mezhebe saldırıdır.” Bütün haklar garanti altına alındığı halde Patrik
meydan okuyordu. Peki, niçin? Çünkü bu girişimin arkasında dış güçlerin
diplomat adı altında bu topraklara gönderdiği papazların ve yenilik adı altında Osmanlı'nın varlığına kasdetmiş güçler vardı. Ancak mesiyanik stratejinin büyülü diliyle konuşan aydınlar hala özgürlükten bahsediyorlardı. Emperyal güçlere yaslanan politikacı ve onların diliyle konuşan aydınların durumunu en iyi tanımlayan deyim müntehir cehalettir.
52
G. Bozkurt (1989: 196)
[200]
21. YÜZYIL Ocak / Şubat / Mart 2008