Sayfa 47 - Ayrıntı Dergisi

Transkript

Sayfa 47 - Ayrıntı Dergisi
AFYONKARAHİSAR
MÜZESİ
Arkeolog Müze Müdürü Mevlüt ÜYÜMEZ
Arkeolog Ahmet İLASLI
ÖZET: Yanarlar Mezarlığı, Afyonkarahisar-Ankara yolunun 30.
kilometresinde İscehisar ilçesine bağlı Seydiler kasabasının Yanarlar
Mahallesi’ndedir. Bu mezarlara armağan olarak kap kacak, çeşitli süs
eşyası, ağırşaklar ve aşık kemikleri bırakılmıştır.
Hititlerin M.Ö. 2. bin yılın başında Anadolu’ya geldikleri
sanılmaktadır. Yerleştikleri bölge Kızılırmak kavsı içinde yer alan bölgedir.
Bu bölgeye yerleşen kavimlerin kökenleri ve geldikleri yer konusunda
değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan birisi, Hititlerin Batıdan
Anadolu’ya geldiklerini varsayan görüştür.
Frigler Balkanlardan Anadolu’ya gelmişlerdi ve Trakyalılarla akraba
idiler. Geleneğe uygun olarak onlar da bir Hint-Avrupa dili konuşmuşlardır.
M.Ö. 2. bin yılın sonlarında Batı Anadolu’nun iç bölgelerine yerleştiler.
Tatarlı Tümülüsü, Şuhut-Dinar yolu üzerinde Tatarlı kasabası
yakınında, yol kenarında, kayalık bir tepe üzerindedir. Tatarlı Tümülüsü,
inşa tekniği, ahşap odasının yapım biçimi ve ahşap duvarlar üzerindeki
resimli figürler ile bu mezarın Geç Phryg dönemine ait olduğunu; yani M.Ö.
6 yüzyılın (525-500) sonlarında inşa edilmiş olabileceğini göstermiştir.
ANAHTAR KELİMELER: Afyonkarahisar Müzesi, mezar, sikke,
bronz, Frigya, Hitit,
Yanarlar Hitit Mezarlığı Kazısı ve Buluntuları:
Yanarlar Mezarlığı, Afyonkarahisar-Ankara yolunun 30. kilometresinde İscehisar ilçesine bağlı Seydiler kasabasının Yanarlar Mahallesi’ndedir.
Işık ailesine ait “Küpyer” adıyla anılan bir tarladır. Bu tarla sürüldüğü zamanlar, sapan demirine takılan taşları, birçok mezarın ortaya çıkmasına yol
açmıştır. Afyon Müzesi’ne intikal eden bazı eserler, yerin keşfini sağlamıştır.
Afyonkarahisar çevresindeki M.Ö. II. bin yerleşmeleri üzerinde çalışan,
Doğu Mermerci, tarafından yapılan inceleme sonucunda, kazı yapılması
gündeme gelmiştir.
Prof. Dr. Kutlu Emre tarafından 1975-1977 yıllarında kısa süren kazı
yapılmıştır. Kazı sonucunda yerleşme yeri bulunamayan bir Hitit Mezarlığı
açığa çıkmıştır. İki yıllık kazı mevsiminde, 9 açma çalışılmış ve toplam 36 küp
mezar açılmış ve incelenmiştir. Kazı dışında bulunan 10 adet mezar küpüyle
birlikte 46 mezar, açılmış durumdadır.
Birkaç kuşak boyunca kullanıldığı anlaşılan mezarlıkta, hafif eğimli
araziye 1-2 metrelik çukurlar kazılmış, küpler çukur içine ağızları yukarı açık
gelecek biçimde yerleştirilmiştir. Ölü daha sıcaklığını yitirip katılaşmadan,
ayaklar dibe, baş ağız kenarına gelecek biçimde çömelmiş durumda
ABSTRACT: Yanarlar Graveyard is in Yanarlar Suburb in Seydiler
Village located in İscehisar Town 30th km of Afyonkarahisar-Ankara
Highway. As a gift to these graves; potteries, various ornaments, loom
weights and astragaluses were left.
It is assumed that Hittites migrated to Anatolia in 2000 BC. They
settled in the area that is located in the curve of Kızılırmak River. Several
hypotheses were argued about the origins of people that moved to this region
and where they moved from. One of these assumes that Hittites moved to
West Anatolia.
Phrygians moved from Balkans to Anatolia and they were the relatives
of Thracians. They also spoke Indo- European Languages traditionally.
They settled to inner parts of West Anatolia at the end of 2000 BC.
Tatarlı Tumulus is located on a cliff close to Tatarlı village on the
Şuhut-Dinar Road. The construction method, the form of the wooden room
and the figures drawn on the wooden walls of Tatarlı Tumulus demonstrates
that the grave may be built at Late Phrygian Era at the end of 6th century BC
( 525 - 500 BC) . (Translated by BURDİL)
KEYWORDS: Afyonkarahisar Museum, grave, coins, bronze,
Phrygia, Hittite.
yerleştirilmiştir. Bu gömme biçimine hoker ve yarı hoker (ana karnındaki
gibi) gömü adı verilmektedir. Küpün ağzı yassı taşlarıyla kapatılmakta, üzeri
toprakla örtülmektedir. Küpün içine ölünün sevdiği özel ve süs eşyası
dışında ölüye sunulan armağan kaplar, eşyalar gömülmektedir.
Bu mezarlara armağan olarak kap kacak, çeşitli süs eşyası, ağırşaklar
ve aşık kemikleri bırakılmıştır. Keramik eşya olarak küpler, yonca ağızlı
testiler, yuvarlak ağızlı testiler, sepetkulplu çaydanlıklar, emziği kulpun yan
tarafında ibrikler, çift kulplu vazolar, çanaklar bulunmuştur. Ayrıca kazı
sonrası müzeye getirilerek satın alınan falloslu testi, bu buluntuların en
güzel örneğidir.
Süs eşyası olarak topuz başlığı iğneler, koni başlı iğneler, başı yivli
iğneler, başı dilimli iğneler, kıvrık başlı iğneler, halkalar, gerdanlık taneleri,
çeşitli taşlardan boncuklar, böcekkabuğundan gerdanlıklar ele geçmiştir.
Taştan, pişmiş topraktan, kemikten çeşitli biçimlerde ağırşaklar, dilimli düz
yassı topuz başları ve çeşitli, irili ufaklı kemikten aşıklar da bolca
bulunmuştur.
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 47
Yanarlar mezarlığında bulunan keramiğin
hemen hepsi çarkta yapılmıştır. Kapların
hamuru, koyu kiremit, kızıl deve-tüyü, kızıl
kahverengindedir. Hamurda, katkı malzemesi
olarak, irice kum ve parlak mika tanecikleri
kullanılmıştır. İri taneli hamur iyi işlenmemiş ve
sıkıştırılmıştır. Bunun yanında iyi işlenmiş
hamurlu, ince cidarlı kaplar da az değildir.
Yanarlar çömleğine biçim verildikten
sonra, görünümünü daha güzelleştirmek için,
astar, perdah, boya, banyo ve nemliyken
düzeltme yöntemleri uygulanmıştır. Yanarlar
kaplarında bezeme öğesi olarak çeşitli biçimde
düğmeler, yatay yivler, kabartma bantlar, kabartma ip şeridi, tek merkezli daire baskıları, stilize
edilmiş insan yüzü ve boğa başı motifleri
kullanılmıştır. Ayrıca, İç Anadolu’da Asur Ticaret
Kolonileri ve Eski Hitit çağında görülen hayvan
başı biçimli emziklerin Afyonkarahisar çevresinde bulunduğu ve kullanıldığı çok güzel bir
örnekten
anlaşılmıştır. Yanarlar
buluntularının
büyük
bir
mezarlığı
çoğunluğu,
Anadolu’nun M.Ö. II. bin yılın ilk yarısına ait,
özellikle Hitit merkezlerinde açığa çıkmış
eserlerle oldukça yakın benzerliklerle göstermektedir. Bu benzerlikler sayesinde, mezarlığın
kullanım süresi saptanabilmektedir. Buna göre,
bu mezarlık, Asur Ticaret Kolonileri çağının geç
dönemi ile Eski Hitit Krallığı döneminde
kullanılmıştır.
Hitit Çağı Buluntuları:
Hititlerin M.Ö. 2. bin yılın başında
Anadolu’ya geldikleri sanılmaktadır. Yerleştikleri
bölge Kızılırmak kavsı içinde yer alan bölgedir.
Bu bölgeye yerleşen kavimlerin kökenleri ve
geldikleri yer konusunda değişik görüşler ileri
sürülmüştür. Bunlardan birisi, Hititlerin Batıdan
ele geçirdi.
Anadolu’ya geldiklerini varsayan görüştür. Bu
binlerce çivi yazılı tablet sayesinde, o dönemle
görüş
ilgili pek çok konu aydınlığa kavuşmuştur.
18. ve 17.yüzyıllarda Hititlerin kullandıkları
Kuşşara kralı Anitta gibi ilk dönem Hitit yöneti-
yazı çivi yazısıdır. Ancak bu dönemde Hitit
cilerinin bile M.Ö. 18. yüzyılda Asur çivi yazısını
halkının bir başka yazısı daha olmuştur. Bu da
kullanmış olmaları söz konusudur.
mühürlerde ve anıtlarda göze çarpan hiyeroglif
filolojik
kanıtlara
dayanılarak
ileri
sürülmüş olması açısından önemlidir.
2. bininin ilk çeyreğinde, Orta Anadolu’da
Kaneş (Nesa), Kuşşara, Hattuşa, Zalpa ve
denilen bir resim yazıdır.
Puruskhanda gibi bazı küçük kentlerinin varlığı
Anadolu’da Hatti ve Hint-Avrupa özelliği
yazılı belgelerden öğrenilmektedir. Bu kentler
taşıyan yeni kültürün oluşumunda en büyük
Hititler M.Ö. 15. ve 14 yüzyılda Yakın
daha sonra yavaş yavaş Hitit egemenliği altına
katkıyı Neşalılar yapmışlardır. Bunlar Neşa dilini
Doğu’nun en önemli üç devletinden birini
girmişlerdir. Başlangıçta bu kentlerin en önem-
konuşuyorlardı; ancak Hatti halkı olarak
kurmuştur. M.Ö. 13. yüzyılda doğu dünyasına
lisi Kaneş (Kültepe) idi. Hititlerin ilk somut
tanınmışlardı.
Mısırlılarla birlikte egemen olmuşlar ve çok
izlerine burada rastlanmıştır.
Anadolu’da yeni bir kültür yaratmış bu halk
özgün, çok farklı bir uygarlık yaratmışlardır.
Anadolu’da ilk yazı yukarıda sözü edilen
zamanla büyük bir güce erişti. Bunun
Hitit Kralı Muvattalli M.Ö. yaklaşık olarak
kent devletlerinin zamanında kullanılmıştır. Bir
sonucunda da I. Mursuli (M.Ö. yaklaşık 1620-
1292’de Kadeş’te Mısırlılarla tarihsel bir savaşa
Asur kolonisi olan Kültepe’de bulunmuş olan
1590) ilkin Aleppo’yu daha sonra ise Babylon’u
tutuşmuştur.
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 48
Antik
dünyanın
en
büyük
çarpışmalarından birisi sayılan bu savaşta hiçbir
taraf
üstünlük
birlikte,
sağlayamamıştır.
Muvattalli,
Hititlerin
Bununla
Suriye’deki
egemenliğini korumayı başarmıştır. Onun
ölümünün ardından baş gösteren iktidar
savaşımından III. Hattuşili galip çıkmıştır.
İmparatorluğun son dönemi konusunda
yeterince
bilgi
olmamasına
karşın,
Hitit
devletinin M.Ö. 12.yy. başında tarihlerindeki
kavimler
göçü
sonucunda
yıkıldığı
sanılmaktadır. Gerek Boğazköy gerekse öteki
Hitit şehirlerinde yapılan kazılarda Hitit kültür
tabakasının hemen ardından Phryg (Frig) kültür
tabakasına rastlanması, Boğazköy’ü Friglerin ele
geçirdiği yorumunu güçlendirmektedir. Öte
yandan Asur yazılı kaynaklarında Frig kralının
unvanı olduğu sanılan Mita adının geçtiği
bilinmektedir. Geç Hitit döneminin bölgede
olmadığı bilinse de Daydalı kabartması bir
örnek olarak bölgede bulunmuştur. Ayrıca M.Ö.
6. yy. eseri olan andezit kaide de bölgemizde
bulunan bir başka örnektir.
Frig Buluntuları
dir. Ancak bunlarda yerel bronz işleme sanatının
edilmiştir. Mezar odasının üzerindeki yığma,
Anadolu eskiçağda çok değişik kültür
özgün
Frig
çevredeki yumru taş, kırma taş, çakıl ve değişik
bölgelerine ayrılmıştı. Bunlardan birisi de Frig
kültürünün özgün yönlerini görmek de olasıdır.
renkteki topraklarla oluşturulmuştur. Tümül-
idi. Frigler Balkanlardan Anadolu’ya gelmişlerdi
Frig kültürünün özgün ürünlerinden birinin de
üsün tepesinden mezar odasının tavanına
ve Trakyalılarla akraba idiler. Geleneğe uygun
bronz fibulalar olduğu sanılmaktadır. Dokuma
kadar yüksekliği 3,5 metredir. Mezar odasının
olarak
ve nakış işleme sanatında da Frigler çok
yüksekliği 185 cm. dir. Odayı örten kalasların
ileriydiler.
kalınlığı 20-30 cm.’dir.
onlar
da
bir
Hint-Avrupa
dili
konuşmuşlardır. M.Ö. 2. bin yılın sonlarında Batı
yönlerini
görmekte
olasıdır.
Anadolu’nun iç bölgelerine yerleştiler. Büyük
Frigler kendilerine özgü bir yazı sistemleri
Hitit İmparatorluğu’nun geç dönemlerinden
vardı. Bu, Fenike alfabesinden türetilmiş bir
kalaslarından yapılmış bir oda içine, ölü
kalma bir metinde, Pakhuwa ülkesinin kralı
sistemdir.
bırakılmış, üzeri ağaçlardan bir tonoz biçiminde
Düzleştirilen
zemin
üzerine
ardıç
Mita’dan söz edilmektedir. Mita adının daıha
Frig bölgesinin dinsel inancı açısından en
kapatılıp örtülmüş, daha sonra da çevresine,
sonra Frig Kralı Midas ile ilişkilendirildiği görül-
önemli yeri ise, Ana Tanrıça (Kübele) kültü
kesme blok taşlardan aşırma tekniğiyle kalın bir
mektedir. Kral I. Tiglathpileser’in zamanına- M.Ö.
almıştır.
duvar örülmüş, bundan sonrada koruyucu
1115-1093- ait Asur kaynakları ise, Frig halkıyla
Teşhirde Midas’ın şehri (Yazılıkaya) kazısı
ortak yönleri olan bir halktan, Mushki’den söz
buluntuları ile daha sonra müzeye gelmiş
etmektedir. Frig uygarlığı, özellikle 8. ve 6.
eserler sergilenmektedir.
yığma bölümle örtülmüştür.
Üzeri tonozlu ahşap odanın iç ölçüleri,
250x200x185 cm.dir. Odanın kuzey duvarı
Tatarlı Tümülüsü Kazısı ve Buluntuları
değişik ölçülerde 8 kalastan yapılmış. Üstteki 4
göstermiştir. Bu dönem, aynı zamanda birleşik
Tatarlı
yolu
kalas kamalarla birbirine bağlanmış; alttakiler
bir Frig Krallığı’nın temellerinin atıldığı dönem-
üzerinde Tatarlı
yol
ise kamasız üst üste oturtulmuştur. Kalas duvar
dir. Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri
kenarında, kayalık bir tepe üzerindedir. 1970
yapımında, geçme ve bindirme tekniğine
de Lidyalıların, Medlerin ve Perslerin egemen-
yılında kaçakçılar tarafından tahrip edildiği
başvurulmuştur.
liklerini kabullenmiş olan küçük çaptaki yerel
haber alınınca, Müze Müdürü Hasan T. Uçankuş
Üst örtüsü kalasları da böyle yan yana
prensliklerin varlığıydı. Bu uygarlığın niteliğini
ile asistan arkadaşları Bedri Yalman ve Ali
geçme biçiminde dizilmiş, onların üzerine
en iyi biçimde yansıtan sanatsal kalıntılar, çanak
Kılıçkaya tarafından, burada bir kurtarma kazısı
mertekler, ağaç kabukları sıralanmış ve ondan
çömleklerle kaya anıtlarıdır.
yapılmıştır.
sonra killi bir çamurla sıvanmıştır. Bu mezar
yüzyıllar
arasındaki
dönemde
gelişme
tümülüsü,
Şuhut-Dinar
kasabası
yakınında,
Friglerde madencilik ve ağaç oymacılığı da
Tatarlı tümülüsü, 50 m çapında 6 metre
odasına sonradan, Romalılar zamanında, blok
çok önemliydi. Gordion’da bulunan kulpları
yüksekliğindedir. Doğal ve kayalık bir tepe
taşlardan bir dromos ilave edilmiş, aile mezarı
boğa başlı kazanlarda Urartu etkisi görülmekte-
üzerine, kuzey-güney doğrultusunda inşa
olarak kullanılmıştır.
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 49
Bunun için mezarda birden fazla, 14 insan
iskeleti ve kafatası ele geçmiştir. Kemiklerin
konumu da, mezarın sonradan birçok defa
kullanıldığı göstermektedir. Çok zengin olması
gereken ilk Phryg mezarı, Romalılar zamanında
soyulmuş ve bu soygun zamanımıza kadar
süregelmiştir.
Tatarlı Tümülüsü’nün içinde ele geçen
buluntular yalnızca bir bakır Roma sikkesi, iki
demir çivi, bir cam şişe parçası ve pişmiş topraktan bir kap parçasıdır. Mezarın asıl önemi, ahşap
duvarları üzerinde bulunan boyalı resimlerdedir. Tümülüsün en önemli en ilginç
buluntuları bunlardır. Kuzey ve güney dar yan
duvarlarının üst bölümünde karşılıklı iki sfenks
frizi vardır. Onların altında, kalkanlı savaşçılar,
savaş arabaları geçişi, kanatlı boğalar uçuşu,
onları takip eden bir panter figürü, üzerinde
uçan kuşlar resimleri dizisinden oluşan zengin
mitolojik sahnelerinden meydana gelmektedir.
Ayrıca yan duvarlarda bazı adamlar, hayvanlar
ve bazı geometrik şekillere de rastlanılmıştır.
Tatarlı Tümülüsü, inşa tekniği, ahşap
odasının yapım biçimi ve ahşap duvarlar
M.Ö. 547/46’da Pers kralı II. Kyros başkent
sistemi tümden yıkılmıştır. Daha sonra, Merm-
üzerindeki resimli figürler ile bu mezarın Geç
Sardes’i ele geçirerek yakıp yıkmıştır.
nad hanedanının egemenliği altındaki Lidya,
Phryg dönemine ait olduğunu; yani M.Ö. 6
Tarihte altın ve gümüşten ilk sikke basımı
Kimmerleri bölgede yenilgiye uğratmış ve
yüzyılın (525-500) sonlarında inşa edilmiş
Lidyalılar zamanında gerçekleştirilmiştir. Dinar,
siyasal gücünü Halis’e (Kızılırmak) kadar
olabileceğini göstermiştir. Peter Cuniholm’un
Dazkırı ve Başmakçı dolaylarında bulunmuş
yaymayı başarmıştır. Ne var ki, M.Ö. 547-546
son dendrokronolojı incelemesi sonucunda
olan electrum sikkeler de bu dönemden
yılında tüm Anadolu yarımadası, Büyük Kiros
M.Ö. 531 tarihi verilmiştir.
kalmadır.
tarafından
Lidya Buluntuları:
Başkent Sardes, dokumacılıkta da ileriydi.
ele
geçirilmiş
ve
Pers
İmparatorluğu’nun bir parçası olmuştur.
Lidya, Batı Anadolu’nun orta kesiminde
Özellikle Tmolos dağının güney eteklerindeki
Anadolu’nun batı kıyıları Geç Bronz
antik bir bölgedir. Homeros bu bölgeden
Hipaypa yün dokumacılığı ve kökboyalarıyla
çağından beri daha batıdan gelen akınlara
Maionia
Asurlu
adını duyurmuştu. Misya sınırındaki Thyateria
uğramış olup, bu akınlar sonucu bölgelere
Ashurbanipal’in kayıtlarında ise Lidyalılardan
diye
söz
etmiştir.
(bugünkü Akhisar) kentinde ise hem yün
ayrılmış, zamanla bu bölgelerde çok sayıda
Luddi diye söz edilmektedir (M.Ö.7.yy.).
boyacılığı
kentler kurulmuştur. Daha sonraki zamanlarda
Dilleri Hint-Avrupa grubundan olan bu
halk, Lidya’ya M.Ö. 2. bin yılın ikinci yarısında
hem
göstermişti.
dericilik
büyük
Katakekaumene
gelişme
yöresi
de,
şaraplarıyla ün kazanmıştı.
Propontis ve Karadeniz kıyılarına yerleşik
kolonileri de kuracak olan kentler, bu batı
yerleşmiş olsa gerektir. M.Ö. 1500’lerde Lidya’ya
Klasik Devir Buluntuları:
kentleridir. Yarımadanın iç kesimleri, Kseno-
Atis hanedanı egemen olmuş, daha sonra
Deniz halklarının yol açtığı yıkımın
phon ile Agesilaus’un M.Ö. 4. yüzyıldaki seferler-
ardından Anadolu’nun nüfusunda belirgin bir
inin ardından ve son olarak da Mekedonyalı
düşüş gözlemlenmiştir. Bu dönem Anadolu
Büyük İskender’in fetihlerinin ardından çok
tarihinin en karanlık dönemidir.
daha iyi bilinir duruma geldi.
iktidar
sırasıyla
Heraklid
ve
Mermnad
hanedanlarına geçmiştir.
Lidya krallığı giderek güçlenip yayılmacı
bir politika izlemeye Giges döneminde (M.Ö.
Anadolu halkları batı dünyasıyla ilk ilişkiyi
Roma’nın Anadolu üzerindeki egemenliği
yaklaşık 685-562) başlamıştır. M.Ö. 7. yüzyılın ilk
M.Ö. 8. yüzyılın başlarında gerçekleştirmiştir.
(M.Ö. 30- M.S. 395) yerleşim düzeninin gelişimi
yarısında bölge, üç kez Kimmerlerin saldırısına
Hititlerin
açısından önemlidir. Romalılar tüm Akdeniz
uğramıştır.
batısında Frig Krallığı egemen olmuştur.
dünyasını
Son Mermnad kralı Kroisos’un döneminde
Frigyalıların M.Ö. 8. yüzyıldan başlayarak
yeniden örgütlemiştir. İç Anadolu’yu yeni
(M.Ö. yaklaşık 560-546) Lidya, topraklarını
Gordion’da yarattığı uygarlık, yoğun bir yerleşim
yollarla kıyılara bağlamışlar ve kurdukları yeni
doğuda Halis’e kadar (Kızılırmak) genişletmiştir.
ağının kurulamayışından dolayı kısa sürmüştür.
kentlerle Anadolu’nun birliğini büyük ölçüde
Bu güçlü krallığa son veren ise, Persler olmuştur.
M.Ö. 680’de Kimmer istilasıyla Frig siyasal
sağlamayı başarmışlardır.
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 50
çekilişinden
sonra
Anadolu’nun
Roma’ya
bağlayacak
biçimde
Constantinus’un
eski
Bizantium’a
(İstanbul) Konstantinopolis adını verip onu
başkent yapmasıyla Roma eski önemini yitirmiş
(M.S.
324-330)
ve
Anadolu
Doğu
İmparatorluğunun en önemli parçası olmuştur.
11. yüzyılda Anadolu yarımadasını ele
geçirerek Nicaea’da (İznik) ve İconium’da
(Konya) başkentler kurmuş olan halk ise Selçuk
Türkleridir. 1097’de yapılan ilk Haçlı Seferi Bizans
İmparatorluğuna Batı Anadolu’nun birçok yerini
yeniden kazandırmışsa da, 1204 yılındaki
dördüncü Haçlı seferi başarısızlıkla sonuçlanmış
ve Fırat’ın batısındaki yarımadaya ait tüm
topraklar bir süre sonra 1400 yılında
Osmanlıların eline geçmiştir. 1453 yılında ise II.
Mehmet, Konstantinopolis’i (İstanbul) ve
1461’de de Bizans İmparatorluğunun son kalesi
olan Trebizon’u (Trabzon) ele geçirmiştir.
Klasik devir içinde Helen, Roma ve Bizans
dönemlerini içeren bir yerleşim vardır. Bu
dönemde kentler kurulmuş ve yoğun olarak
yerleşimler oluşturulmuştur. İlimizin hemen
hemen her yerinde bu yerleşimlere ait izler çok
görülmektedir. Bu nedenle müzedeki eser
yoğunluğu bu devre aittir.
MERMERİN SANATA DÖNÜŞÜMÜ
Mermer, M.Ö. 2500 yıllarında, yani 4500 yıl
önce, Eski Tunç çağında kullanılmaya
başlanmıştır. Bu dönem insanları, taşlar içinden
mermerde, ilahi bir güç sezmişler ve onu ince ve
yassı, günümüzün kemanına benzer bir
biçimde yontularak konik veya yuvarlak başlı,
uzun boyunlu, yuvarlak gövdeli İdol haline
getirmişlerdir. Bu biçimiyle mermer, ilahi güç
kaynağı olarak insanların yanında bulunmuş
hep. Çünkü insanlar, binlerce yıldır taptıkları ana
tanrıçayı bu biçimde algılamışlar.
Yaşarken yanlarında veya evlerinin kutsal
bir köşesinde bulundurdukları bu idolleri,
öldüklerinde de yanlarından hatta göğüsleri
üzerinden hiç ayırmamışlar. Nitekim Eski Tunç
çağına ait Kaklık kazısında bir ölünün göğsü
üzerine konulmuş mermer bir idol, tarafımızdan
bulunarak müzede sergilenmektedir. Bölgemizde, mermerin bol olmasından olsa gerek, Eski
Tunç çağına ait çok sayıda idol bulunmuştur.
Eski Tunç çağından sonra, Hitit ve Frig
dönemlerini kapsayan yaklaşık 1000 yıllık süreç
içinde mermerin kullanımı, işçiliği hakkında,
bilgimiz henüz yoktur.
M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren günümüze
kadar yaklaşık 2500 yıl, mermer, insanların en
çok aradığı malzeme olmuştur. Mermer, yontulmaya, ona biçimler verilmeye, oya gibi
işlenmeye başlanmıştır. Temelden tavana kadar
anıtsal yapılarda, evlerde, sokaklarda, surlarla
çevrili kentlerde, hatta kentleri birbirine
bağlayan yollarda mermer, yapım malzemesi
olarak kullanılmıştır. Bununla yetinilmemiş
yapılarını, yollarını mermerle süslemeye
başlamışlardır. Böylece, mermere şekil veren
sanat ve sanatçılar ortaya çıkmıştır. M.Ö. 6.
yüzyılda, Efes şehrinde, dünyanın 7
harikasından biri olan Artemis tapınağı,
tümüyle mermerden yapılmış, içi ve dışı
mermer heykellerle süslenmiş, adak heykellerle
doldurulmuştur. Ana tanrıçanın ilahi gücü,
mermerde biçimlenmiştir sanki Eski Tunç
çağında, ana tanrıçanın ilahi sembolleri olan
mermer idoller, Artemis olmuş; böylece
Artemis’in evi olan tapınak da, mermerden
yapılmıştır, ilahi güç gösterisi olarak.
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 51
Bu düşünceyle yapılan yapı da, dünyanın
harikalarından biri olacaktır elbette, Mısır piramitleri gibi.
Frigler döneminde Ana Tanrıça Kübele,
mermerin ilk çıkarıldığı yer olan bugünkü
Bacakale denilen yeri, kutsamış olmalı ki, burası,
Kübele tapınım yeri olarak seçilmiştir. Tanrı ve
tanrıça heykellerinin yapımı için en uygun
beyaz mermer olan “Afyon şekeri”nin çıktığı yer,
burasıdır. Tanrıça Kübele’nin sevgilisi alan çoban
Attis, hayvanlarını otlatırken, bir yaban domuzu
tarafından, burada yaralanır. Yaralarından akan
kan, beyaz mermerin içine işleyerek menekşeli
mermeri oluşturur. Böyle inanmışlardır
mermerin kutsiyetine, insanlar. Dünyada
pavonazzetto diye bilinen menekşeli mermer,
dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Yalnızca burada,
Bacakale’de bulunmaktadır.
Büyük İskender’in ölümünden sonra,
generallerinden olan Dokimos tarafından,
mermerin önemi nedeniyle, bugünkü
İscehisar’da, Dokimeion kenti kurulur. Bu kent,
mermer sanayi kenti olma yolundadır. Ocaklar
işletilmeye başlanır ve dünyanın her yerine
mermer gönderilir. Özellikle Roma döneminde
çok büyük bir çalışma ortamı oluşturulmuştur;
çünkü devletin gelir kaynağı durumundadır
ocaklar. Bizans döneminin ilk safhası olan 5-7. yy
ile orta safhası olan 10-12. yüzyılda, bu mermer
işçiliği, yeniden canlanmıştır.
Synnada kenti, Merkezi Frigya’nın başşehri
olması nedeniyle Dokimeion mermeri,
Synnadik mermeri olarak tanınmaktadır.
Buradan çıkartılan mermerler, kara ve
suyollarıyla taşınmakta; Apemeia kentine kadar
karayolu ile götürülen mermer bloklar, buradan
Menderes nehriyle çeşitli yerlere nakledilmektedir. Anadolu’nun hemen hemen her yerine,
hatta İtalya, Libya’ya kadar mermer
nakledilmiştir. Müzede, öküzlerin koşulu olduğu
kağnı ile mermer naklini gösteren Roma dönemine ait bir mezar taşı vardır. Ocak işletilmesiyle
ilgili bilgi veren yarı işlenmiş ve atılmış mermer
bloklar, Afyonkarahisar Müzesi’nde ve İscehisar
Açıkhava Müzesi ile Alimoğlu Mermer
Ocağı’nda çok sayıda bulunmaktadır.
Özellikle Romalılar döneminde büyük
rağbet gören Afyonkarahisar mermerleri, blok
veya sütunlar halinde, Roma ve Yunanistan’a
gönderilmiş, sipariş üzerine heykel, heykelcik,
adak ve dua taşları, lahitler ve ölülerin küllerinin
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 52
saklandığı kaplar yapılmıştır.
Mermer, yapı malzemesi olarak temelden
çatıya kadar bloklar halinde kullanıldığı gibi, çok
ince kesilmiş plakalar halinde kaplama olarak da
kullanılmıştır. Bloklar, bazen sütun ve başlığı ile
arşitrav denilen kirişler halinde olmuş; bunlar
dantela, oya gibi işlenmiş ve sanki ağaç,
sarmaşık, çiçek gibi tabiattan birer parçaymış
gibi yapıyı sarmıştır. Bazen, heykel ve kabartma
olarak insan ve hayvan biçimini almıştır. Bazen
de birbirine geçmiş geometrik, bitkisel, nehir
gibi doğa şekilleri, güneş, yıldız gibi gök şekilleri
ile sonsuzluk, kozmik biçimi verilmiştir.
Mermer işçiliği, varlığını heykel ve kabartmalarda da göstermiştir. Bunun için okullar, iş
yerleri açılmıştır. Bölgemizde işyerlerinin
olduğu, bölgesel özellik içeren işlerden, heykel
ve kabartmalardan anlaşılmaktadır. Müzede çok
sayıda mermer eser bulunmaktadır. Birkaç
büyük boy heykel dışında, genelde kısa boylu
heykellerdir. Çavdarlı heykel definesi, bunlara
en güzel örnekleridir. Dokimeion’lu bir taşçı
ustası, ailesine ait yaptığı bir mezar taşında
kullandığı aletleri de göstermiştir. Bu aletler eski
ocak enkazlarından da bulunmuştur.
Ayrıca enkazlardan çıkan yarı işlenmiş olan
atık olarak bulunan heykeller üzerinde
kullanılan alet izlerini de görebilmekteyiz.
Roma döneminin 2.-4. yüzyıllar arasındaki
yaşantısını bu mezar taşlarına bakarak anlayabilmekteyiz. Frigya bölgesi için, bu dönemde,
yerel özelliği olan kapı tipi mezar taşları, Müzede
özel bir koleksiyon oluşturmaktadır. Dokimeion
kenti, lahitlerin yapıldığı önemli bir merkezdir.
Sidemara tipi denilen sütunlu lahitlerin üretim
merkezidir. Lahitler, sipariş üzerine yapıldığı
gibi, hazır halde kişilerin beğenilerine de
sunulmaktadır.
Mermer blokların üzerinde yazılara da her
dönemde rastlanılmaktadır. Yazıtlar olarak
adlandırılan bu mermer bloklar, bize yazıldıkları
dönemlerle ilgili çok çeşitli bilgiler vermektedir.
Helen döneminden günümüze kadar mermere
yazı yazma geleneği sürdürülmektedir. Yazılar
oyma
yazıldığı
gibi
kabartma
da
yazılabilmektedir. Roma ve Bizans dönemi
yazıları düz ve oyma olarak yazılmış, Selçuklu ve
Osmanlı dönemi yazıları ise hat sanatı
oluşturacak biçimde yazılmışlardır. Bu yazılarla
ilgili çok çeşitli koleksiyonu, görmek mümkündür.
Afyonkarahisar Müzesi mermer sanatının
gelişimini, tarihini en iyi örneklerle sunan,
dünyanın tek müzesidir.

Benzer belgeler

Hitit İmparatorluk Döneminde Anadolu Yerleşme Sistemine

Hitit İmparatorluk Döneminde Anadolu Yerleşme Sistemine Anadolu halkları batı dünyasıyla ilk ilişkiyi

Detaylı

ÖZET: “26-29 Mayıs 2016 tarihlerinde Pyramids

ÖZET: “26-29 Mayıs 2016 tarihlerinde Pyramids ağının kurulamayışından dolayı kısa sürmüştür.

Detaylı