Sayı No : 66 PDF İndir

Transkript

Sayı No : 66 PDF İndir
DEPREM
Dosya 1
İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı
Yayını
EKİM - ARALIK 2014
SAYI 66
Nevzat Ersan / Prof. Dr. Semih Ergintav
Doç. Dr. Ziyadin Çakır / Doç. Dr. Uğur Doğan
Prof. Dr. Atilla Ansal / Prof. Dr. Ali Pınar
Prof. Dr. S.Ümit Dikmen / Prof. Dr. Mustafa Erdik
Doç. Dr. Şinasi Kaya / Doç. Dr. Elif Sertel
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu / Mahmut Baş
Dr. Murat Nurlu / Kerem Kuterdem
Bekir Tekin / Semra Erbay
Cenk Erkmen / Kazım Gökhan Elgin
Prof. Dr. Kaya Özgen / Prof. Dr. Uğur Ersoy
Doç.Dr. Nurdan M. Apaydın / Doç.Dr. Beyza Taşkın
Doç. Dr. Seda Kundak / Prof. Dr. Metin Başoğlu
Doç.Dr. Ebru Şalcıoğlu / Prof. Dr. Hasan Boduroğlu
Selamet Yazıcı / Prof.Dr. Ünal Aydemir
Prof.Dr. Faruk Karadoğan / Prof. Dr. Attila Çiner
Prof.Dr. Ahmet Yakut / Cenk Erkmen
Tülay Uran /Savaş Altıok / Şükran Özdemir
Prof. Dr. Ayla Ödekan
Metin Tükenmez
*(/(&(ÜÞ
GÜVENLE
Þ1ß$('Þ<258=«
7HNIHQRODUDNJYHQOLYHVDÝOÐNOÐELU
oDOÐàPDRUWDPÐVDÝODPDNDFLOGXUXPODUD
KD]ÐUOÐNOÐROPDN\DUDODQPDODUÐHQJHOOHPHNLoLQ
JHUHNHQWP|QOHPOHULDOPDNHQHUMLYH
GRÝDOND\QDNWNHWLPLQLQHQD]DLQGLULOPHVL\OH
oHYUHQLQNRUXQPDVÐQÐVDÝODPDN
DVODWDYL]YHUPHGLÝLPL]SUHQVLSOHULPL]
hONHPL]LQYHGQ\D|OoHÝLQGHVHNW|UP]Q
V|]VDKLELNXUXPODUÐQGDQELULROPDQÐQELOLQFL\OH
LQVDQDGHÝHUYHUHUHN\DàDPDGHÝHUNDWDQ
HVHUOHU\DUDWPD\DYHJHOHFHÝLJYHQOH
LQàDHWPH\HGHYDPHGL\RUX]
www.tekfeninsaat.com.tr
itü vakfı dergisi 1
itüéYDNIÏéGHUJLVL 1
DEPREM
Dosya 1
éVWDQEXOå7HNQLNåhQLYHUVLWHVLå9DNIæ
<D\æQæ
(.é0ååå$5$/,.åå
6$<,å
Nevzat Ersan / Prof. Dr. Semih Ergintav
'Ro'U=L\DGLQdDN×U'Ro'U8ùXU'RùDQ
3URI'U$WLOOD$QVDO3URI'U$OL3×QDU
3URI'U6hPLW'LNPHQ3URI'U0XVWDID(UGLN
'Ro'UûLQDVL.D\D'Ro'U(OLI6HUWHO
3URI'U0LNGDW.DG×RùOX0DKPXW%Dü
0XUDW1XUOX.HUHP.XWHUGHP
%HNLU7HNLQ6HPUD(UED\
&HQN(UNPHQ.D]×P*|NKDQ(OJLQ
3URI'U.D\Dg]JHQ3URI'U8ùXU(UVR\
'Ro'U1XUGDQ0$SD\G×Q'Ro'U%H\]D7DüN×Q
'Ro'U6HGD.XQGDN3URI'U0HWLQ%DüRùOX
'Ro'U(EUXûDOF×RùOX3URI'U+DVDQ%RGXURùOX
6HODPHW<D]×F×3URI'UhQDO$\GHPLU
3URI'U)DUXN.DUDGRùDQ3URI'U$WWLODdLQHU
3URI'U$KPHW<DNXW&HQN(UNPHQ
7OD\8UDQ6DYDü$OW×RNûNUDQg]GHPLU
3URI'U$\ODgGHNDQ
0HWLQ7NHQPH]
| SAYI 66
İmtiyaz Sahibi:
İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca
Yayın Kurulu:
Prof. Dr. Yıldız Sey
Y. Müh. Naci Endem
Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol
Prof. Dr. Mete Tapan
Kenan Çolpan
Kenan Mete
Hatice Yazıcı Şahinli
Yazı İşleri Müdürü:
Hatice Yazıcı Şahinli
Yayın Koordinatörü:
Kenan Mete
“Deprem Dosyası” Danışmanı:
Prof. Dr. Faruk Karadoğan
Reklam ve Halkla İlişkiler:
Fahri Sarrafoğlu
Katkıda Bulunanlar:
Zeynep Şahin Tutuk, Gülşah Seyhan,
Osman Keskin, Altan Bal,
Arzu Eryılmaz, Gözde Çalışır,
Yavuz Dürüst, Engin Yıldırım,
Ömer Yılmaz
Yönetim Yeri:
İTÜ Vakfı Merkezi
İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394
Teşvikiye / İSTANBUL
Tel: 0212 291 34 75 – 230 73 71
Faks: 0212 231 46 33
Baskı:
Azra Matbaacılık
Litros Yolu 2.Matbaacılar Sitesi E Blok
1.Bodrum No.11 Topkapı
Zeytinburnu / İSTANBUL
Tel: 0212 674 10 51 – 612 79 27
E-posta: [email protected]
www.ituvakif.org.tr
Yayın Türü:
Yaygın, Süreli
Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar
yazarlarının görüşünü yansıtmaktadır.
Dergiyi ve yayın kurulunu bağlayıcı
nitelik taşımaz.
İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı ve
fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu
ile alıntı yapılabilir.
2
itü vakfı dergisi
...........................................................................................................................................................................................................................................
VAKFI DERGİSİ
EKİM-ARALIK 2014
7
“Küçük Kıyamet’ten “Büyük Trajedi”ye Ülkemizin Deprem Gerçeği
Nevzat Ersan
12
Marmara Bölgesi’nde Deprem Tehlikesi Açısından En Sıcak Nokta: İstanbul
Prof. Dr. Semih Ergintav, Doç.Dr. Ziyadin Çakır, Doç.Dr. Uğur Doğan
16
İstanbul Deprem Senaryoları
Prof. Dr. Atilla Ansal
27
Deprem Erken Uyarı Sistemleri
Prof. Dr. Ali Pınar, Prof. Dr. S. Ümit Dikmen, Prof. Dr. Mustafa Erdik
32
Deprem Hasarlarının Uzaktan Algılama Verileri ile Belirlenmesi
Doç.Dr. Şinasi Kaya, Doç.Dr. Elif Sertel
37
Afet Yönetimi Nedir ve Nasıl Olmalıdır?
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu
40
Afetlerin Değirmenine Su Taşımak
Y. Müh. Mahmut Baş
48
AFAD Başkanlığının Deprem Konusundaki Faaliyetleri
Dr. Murat Nurlu
51
Deprem Sorununa Ulusal Ölçekte Stratejik Yaklaşım: Ulusal Deprem
Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP-2023)
Kerem Kuterdem, Bekir Tekin, Semra Erbay, Cenk Erkmen, Dr. Murat Nurlu
54
İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil durum Hazırlık Projesi (İSMEP)
Kazım Gökhan Elgin
58
Depreme Dayanıklı İnşaat Teknolojileri ve Yüksek Binalar:
Sorunlar, Öneriler
Prof. Dr. Kaya Özgen
62
Az Katlı Yapıların Deprem Dayanımları ile İlgili Bir İrdeleme
Prof. Dr. Uğur Ersoy
65
Ulaşım Sistemindeki Güçlendirme Çalışmaları
Doç. Dr. Nurdan Apaydın
70
Depreme Karşı Güçlendirmede Karşılaşılan Güçlükler ve Çözüm Önerileri
Doç. Dr. Beyza Taşkın
74
Deprem ve Ekonomik Kayıplar
Doç. Dr. Seda Kundak
78
Deprem Travmasının Kitlesel Etkilerine Yönelik Bir Ruh Sağlığı Modeli
Prof. Dr. Metin Başoğlu, Doç. Dr. Ebru Şalcıoğlu
83
Deprem ve Farkındalık
Prof. Dr. Hasan Boduroğlu
86
Depremden Sonra Yeniden Ayağa Kalkabilen Bir Türkiye İçin
Zorunlu Deprem Sigortası
Selamet Yazıcı
88
1999 Kocaeli Depremi Sonrasında Eğitim, Araştırma ve
Uygulama Çalışmalarıyla Merkez ve Enstitülerimiz
Prof. Dr. Ünal Aydemir, Prof. Dr. Faruk Karadoğan, Prof. Dr. Attila Çiner,
Prof. Dr. Mustafa Erdik, Prof. Dr. Ahmet Yakut
104
Afad Başkanlığından Deprem Araştırmalarına Destek
Ulusal Deprem Araştırma Programı (UDAP)
Cenk Erkmen, Tülay Uran, Savaş Altıok, Şükran Özdemir, Dr. Murat Nurlu
108
İki Usta/İki Yorum
Prof. Dr. Ayla Ödekan
113
Teknokent Dosyası
121
İTÜ’den Haberler
138
Vakıf’tan Haberler
144
Spor
Metin Tükenmez
65'0XG65'05VCPFCTVNCTÍPCVCDKDKPCNCTFCXG
VGUKUCVNCTÍPFCMWNNCPÍNCPì\QECO%CO[€P€+UÍXG5GU;CNÍVÍO
/CN\GOGNGTK;CRÍ/CN\GOGNGTK;{PGVOGNKíK#$
nGTnGXGUKPFG%'KëCTGVKVCëÍOC[CJCK\FKT
ì\QECO%CO[€P€€T€PNGTUCFGEGDKQ€T€P
MCVGIQTKUKPGXGTKNGP'7%'$UGTVKHKMCUÍPCUCJKRVKT
itü vakfı dergisi
3
BU SAYIDA
Sayın Okurlar,
2014 yılının son sayısını çıkardığımız için mutluyuz.
Bu sayımızda da dosya konumuzu her zaman olduğu
gibi Türkiye’nin güncelliği hiç eksilmeyen bir alanına,
Deprem’e ayırdık. Yurt içinden ve yurt dışından
birçok bilim insanı ve uzman değerli yazılarıyla
bu sayımıza katkıda bulundular. Ve ilk kez gelen
yazıların tümünü 66. Sayımıza sığdıramadığımız için
bir sonraki sayımızın dosya konusunun da Deprem
olmasına karar verdik. Böylece 66. Sayı Deprem
Dosya – 1, 67. Sayı ise Deprem Dosya - 2 olarak
sizlere sunulmuş olacak.
Dergide yer alan yazıların, depremle ilgili farklı bilim
dallarının ve farklı kurumların mensupları tarafından
yazılmış olması da konuya geniş bir bakış açısı
getirmektedir. Seçkin üniversitelerimizin öğretim
üyeleri ve araştırmacılarının yanı sıra, ilgili kamu
kuruluşlarının, meslek odalarının, yerel yönetimlerin
araştırmalarını ve deneyimlerini dergimizde toplamış
olmaktan Yayın Kurulu olarak onur duyuyor ve
değerli yazarlarımıza teşekkür ediyoruz.
Sanat sayfamızda Prof. Dr. Ayla Ödekan’ın İki Usta/
İki Yorum başlıklı yazısı, İTÜ’de yer alan iki sanat
eserinin sanatçılar tarafından nasıl yorumlandığını
anlatmaktadır. Kuruluşundan günümüze kadar
birçok ünlü sanatçının çalışmalarına yer vermiş
olan İTÜ’nün hayatına katılmış olan sanat ve/veya
sanatçılar konusuna bundan sonraki sayılarımızda
da yer vermeye devam edeceğiz.
İTÜ ARI Teknokent, Türkiye’nin en önemli girişimci
destek projelerinden ‘İTÜ Çekirdek’te, teknoloji
tabanlı
girişimcilik
itü vakfı dergisi
seçti.
2014
yılı
inovasyon dahilerinin seçildiği bu yarışma ve ARI
Teknokent kapsamındaki şirketlerce gerçekleştirilen
Ar-GE çalışmaları ile yeni buluşlar ‘Teknokent
Dosyası’nda yer almaktadır.
İTÜ’den haberler dosyası her zamanki gibi yine çok
zengin. Gerçekleştirilen bilimsel, sanatsal, sportif
etkinlikler, kazanılan ulusal ve uluslararası ödüller,
mezunlarla buluşmalar Üniversitemizin yaşamındaki
canlılığı ortaya çıkarmaktadır.
Yayın Kurulumuz 68. Sayıdan başlayarak dergi dosya
konularının belirlenmesi için hazırlık çalışmalarına
başlamıştır.
68. Sayımızın konusunun “Eğitim”
olması kararlaştırılmıştır. İTÜ’nün eğitim konusunda
yenilikler arayan bir kurum olduğu ve uluslararası
ortamdaki yerini sürekli olarak daha üst düzeylere
yükseltme çalışmalarını
yürüttüğü düşünülerek
konuyu daha geniş çevrelere açmak, tartışılmasını
sağlamak ve tanıtmak istenmektedir.
Okurlarımızdan,
dergimizin yeni sayılarında yer
vermek üzere ‘dosya konusu’ önerisi
ve katkı
bekliyoruz.
2015 yılının ülkemiz, İstanbul Teknik Üniversitesi ve
birey olarak herkes için daha verimli, mutlu ve barış
içinde geçmesini dileriz.
Son olarak bu sayımızın hazırlanmasında yaptığı
değerli katkılar için Prof Dr. Faruk Karadoğan’a
teşekkürlerimizi iletiriz.
Saygılarımızla,
Prof. Dr. Yıldız Sey
4
projelerini
itü vakfı dergisi
5
DEPREM
6
itü vakfı dergisi
“Küçük Kıyamet”ten
“Büyük Trajedi”ye
Ülkemizin Deprem Gerçeği
Nevzat Ersan
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı
Mesleğimizin medeniyetlerin
yapıcısı ve taşıyıcısı olduğu
gerçeği ile kamu yararı ilkesinin
yan yana geldiği zemin, insan
odaklı yatırımların, yaşanabilir
kentlerin, güvenli ve sağlıklı
yapılaşmanın garantisidir.
Depremin yıkıcı etkisi ancak
ve ancak böyle bir yaklaşımla
ortadan kaldırılabilir. Aksi halde
“büyük trajedi”yi önlemek
mümkün olmayacaktır…
1509 İstanbul depremi kayıtlarda “küçük
kıyamet” olarak geçmektedir. Olası bir
İstanbul depreminin ülkemiz için “büyük trajedi” olacağı ifade edilmektedir.
Anadolu coğrafyası, “küçük kıyamet”ten
“büyük trajedi”ye yol almaktadır. Bu gerçek bizleri tek bir soruyla karşı karşıya
bırakmaktadır: Ülkemizde yapılaşma ve
kentleşme deprem gerçeğiyle uyumlu
mudur?
Mayıs 526 Antakya depreminden 2011
Van depremine, ülke topraklarımız defalarca depreme maruz kalmış; 1903
yılından günümüze meydana gelen 26
büyük depremde yaklaşık 100 bin insanımız hayatını kaybetmiştir. Dolayısıyla yukarıdaki soru kadim çağlardan bu
yana ne yazık ki güncelliğini hiç yitirmemiştir. Bugünün temel meselesi, bu sorunun gelecekte dayanaksız bırakılmasıdır.
Bir başka ifade ile bir doğa olayı olan
depremin doğal afet halinde yaşanma-
masının önüne geçilip geçilmeyeceğidir.
İnşaat mühendisliği bu soruya kendi
mesleki disiplini çerçevesinde yanıt vermekle kalmamış, deprem bilincinin oluşturulması, deprem önlemleri ile ilgili toplumun eğitilmesi, inşaat mühendislerinin
niteliğinin yükseltilmesi, konuyla ilgili
kamuoyunu bilgilendirmeye kadar geniş
bir yelpazede sorumluluğunu yerine getirmeye çalışmıştır.
Bu noktada bir parantez açarak İnşaat
Mühendisleri Odası’nın kurulduğu 1954
yılından bu yana konu ile ilgili girişimlerini hatırlatmak isterim. Çünkü hafıza
tazeleme, sorunuza da doğrudan yanıt
niteliği taşıyacaktır. Odamız her zaman
diliminde asli olarak durum tespitinden
ziyade “ileriye dönük” neler yapılması gerektiği üzerinde ısrarla durmuştur.
Odamız açısından “tılsımlı kavram” yapı
denetimi olmuş, denetim sisteminin eksiksiz hayata geçirilmesi doğrultusunda
görüş ve öneri oluşturulmuş, bunlar hem
kamuoyuyla hem de kamu idaresi ile
paylaşılmıştır.
Örneğin o günlerde İMO tarafından geliştirilen “Yapı Polisi” önerisi dikkat çekicidir, önemlidir, günün şartlarına uygun
hale getirildiğinde bugün bile uygulanabilecek özellikler taşımaktadır. Bugün
ısrarla üzerinde durulan yapı denetimi
sisteminin öncülü sayılabilir.
İlginç bir noktayı belirtmek istiyorum;
Yapı Polisi önerisi, 11-13 Şubat 1961 tarihinde toplanan İMO 7. Genel Kurulu’nda
ilk kez dile getirilmiştir. Yer, İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu Konferans
Salonu’dur. İTÜ bu tarihsel öneriye ev
sahipliği yapmıştır.
Yapı Polisi önerisi milat olarak alınırsa İnşaat Mühendisleri Odası’nın, 1999 depremlerinden sonra konu ile ilgili hemen
her girişimin içinde yer aldığını, Deprem
Konseyi ve Deprem Şurası’nın çalışma-
itü vakfı dergisi
7
DEPREM DOSYASI
larına katılıp görüş bildirdiğini, 2001
yılında çıkartılan ve ancak uygulaması
19 ille sınırlı tutulan 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’la ilgili görüş ve
önerilerini kamuoyu ve ilgili idare ile paylaştığını, kendi olanaklarıyla deprem ve
yapı denetimi konulu çok sayıda bilimsel
etkinlik düzenlediğini, güvenli ve nitelikli
yapı üretiminin sağlanması ve mühendislik uygulamalarının niteliğinin yükseltilmesi amacıyla Yetkin Mühendislik
tartışmasını başlattığını, derinleştirdiğini
ve uygulamaya aldığını, bunları yaparken aynı zamanda üyelerinin eğitimine
ağırlık verdiğini, meslek içi eğitimler,
kongre ve sempozyumlarla mesleki uygulamaların niteliğini yükselttiğini, Serbest İnşaat Mühendisliği (SİM), İşyeri
Tescil Belgesi (İTB) gibi uygulamalarla
meslektaşlarını denetlemeye çalıştığını,
hatta sadece Oda üyelerini değil, yapı
üretim sürecinin önemli unsuru olan usta
ve kalfaların eğitiminde de rol üstlendiğini vurgulamalıyım.
Bu vurgulara ilaveten ifade edilmelidir
ki siyasi erk ne o günlerdeki Yapı Polisi önerisine sıcak bakmış, ne de ondan
sonra İMO tarafından geliştirilen diğer
önerileri uygulamaya almıştır.
Bu durum aslında bir başka sorunlu noktaya temas etmektedir. Gelmiş geçmiş
siyasi iktidarlar meslek örgütlerini yok
saymış, önerileri duymazdan gelmiş,
katılımcılık ne yazık ki uygulanmamıştır. Son birkaç yıldır meslek örgütlerine
karşı tutum daha da dikkat çekici bir hal
almıştır. Son dönemde yapılan düzenlemeler, meslek örgütlerini yapı üretim
sürecinin dışına çıkartacak, Oda-üye
ilişkisini kopartacak, Odaları ekonomik
yönden zayıflatacak, Odaların kamu
adına yaptığı denetim kanallarını kapatacak özellikler taşımaktadır. Bu düzenlemelerin, Türkiye’nin bir deprem ülkesi
olduğu gerçeğini görmezden geldiği ne
kadar açıksa, sağlıklı yapılaşmanın ve
kentleşmenin sağlanamadığı da aynı
oranda gerçektir.
Geleceğe dair öneri yapılırken ister istemez durum tespitinde bulunmak, önerilerin dayanağı yerine geçecektir.
Tezimizi birkaç tespite oturtuyoruz. Birincisi şudur: Türkiye bir deprem ülkesidir. Ülkemiz, dünyanın önemli deprem
8
itü vakfı dergisi
Odamız her zaman diliminde
asli olarak durum tespitinden
ziyade “ileriye dönük” neler
yapılması gerektiği üzerinde ısrarla
durmuştur. Odamız açısından
“tılsımlı kavram” yapı denetimi
olmuş, denetim sisteminin eksiksiz
hayata geçirilmesi doğrultusunda
görüş ve öneri oluşturulmuş,
bunlar hem kamuoyuyla hem de
kamu idaresi ile paylaşılmıştır.
kuşakları üzerindedir. Ülke topraklarının
yüzde 66’sı 1. ve 2. derecede deprem
bölgesinde yer almakta, nüfusu bir milyonun üzerindeki 11 büyük kent, ülke
nüfusunun ise yüzde 70’i ve büyük sanayi tesislerinin yüzde 75’i deprem tehlikesi altında bulunmaktadır.
İkinci tespitimiz ise yapı stokumuz ve
yapı üretim esasları ile ilgili mevzuatın
ülkenin deprem gerçeği ile çeliştiğidir.
Ülkemizde yapı stokunun hali içler acısıdır. Yapı stokumuz tehlikenin boyutunu
gözler önüne sermektedir. Ülkemizde
yaklaşık yirmi milyon yapı bulunmakta,
ancak stokun ayrıntılı bir envanteri çıkarılmadığı için depremde bir bütün olarak
nasıl bir davranış sergileyeceği bilinmemektedir. Bilinen, mevcut binaların
% 60’ının iskânsız, % 60’ının 20 yaşından büyük olduğudur. Kaldı ki Marmara, Düzce ve Van depremleri yapı stokumuzla ilgili iyimser yorum yapmanın
mümkün olmadığını ortaya çıkarmıştır.
İnşaat mühendisliği eğitimi, yapı üretim
süreci, yapı denetimi ve ilgili mevzuat
bizzat sorunludur.
İnşaat mühendisliği eğitiminin niteliği
her zaman tartışma konusu olmuş, meslek içi eğitim istenilen düzeyi ve yaygınlığı yakalayamamış, mühendislik hizmeti almadan yapı üretilmesinin önüne
geçilememiş, “imzacılık” önlenememiş,
güvenli ve nitelikli yapı üretimi sağlanamamış, yapı denetimi işlevselleştirilememiş, uygulamada ortaya çıkan sorunlar
giderilememiş, ilgili mevzuat alanın ihtiyaçlarını karşılayamamış, mevzuat hazırlama sürecine meslek odaları, üniversiteler dahil edilmemiş, “ben yaptım oldu”
anlayışı kamu idaresinin yönetme tarzı
haline gelmiştir. Tablonun en vahim tarafı
da, yapı üretim sürecinin niteliksizliğinin
ve üretim sürecinin denetimsizliğinin neden olduğu olumsuzlukların “kader” gibi
algılanması, yer hareketlerine ve zemine
uygun yapı üretmenin depremi tehlike
olmaktan çıkartacağı gerçeğinin görülmemesidir.
Nihayetinde tespitleri toparlarsak ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme
karşı hazırlamanın iki temel yolu bulunduğu görülecektir. İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, güçlendirilmesidir.
İkincisi ise yapı üretim sürecinin denetlenmesidir. İlki, mevcut olumsuzluğu
azaltmayı amaçlamaktadır. İkincisi ise
geleceği kazanmakla ilgilidir.
İnşaat Mühendisleri Odası iki yolu da
önemsemekte ve fakat geleceği kazan-
manın önemine ayrıca vurgu yapmaktadır.
Bu sorunun salt yapı üretimiyle ilgili olduğunu düşünmek bizleri çözüm noktasından uzaklaştıracaktır. Konuyla ilgili
tartışmaların arka planında yaşama ve
insana yaklaşım yer almaktadır ki bu,
nasıl bir Türkiye sorusuna da yanıtı içermektedir.
Çünkü bugün ülkemizde kentsel dönüşüm projeleri kapsamında, kentsel
değerler, kentlilerin ortak kullanım alanları, kent merkezinde bulunan yüksek
rant sağlayacak alanlar, kıyılar, meralar,
kışlaklar, sit alanları, tarihi kaleler, tersaneler, benzeri tüm varlıklar sermaye
gruplarının kullanımına açılmaktadır.
Aynı şekilde deprem sonrası toplanma
alanları bile yok edilmektedir. Meslek
Odaları ve üniversitelerle simgeleşen
teknik, bilimsel ve mesleki gereklilikler
göz ardı edilmektedir. Rant odaklı projeler ve vatandaşı müşteri gibi gören
yaklaşım, insan odaklı projeler ve sosyal
devlet uygulamalarına tercih edilmektedir. Toplumsal hayat insani ihtiyaçların
karşılanması, temel hak ve özgürlüklere
kamu güvencesi sağlanması temelinde
değil de, kâr hırsı esasına göre düzenlenmektedir.
Kamuoyunun malumu olduğu üzere, inşaat mühendisliği “medeniyet mühendisliği” olarak görülmektedir. Çünkü
mesleğimiz medeniyetleri görünür kılacak ve medeniyetlerin izlerini taşıyan
eserleri geleceğe aktaracak özellikler
taşımaktadır. Yine malum olduğu üzere,
İnşaat Mühendisleri Odası kamu yararını
ve mesleki etik ilkeleri tartışılmaz kabul
etmekte ve bunun gereğini yerine getirmeye çalışmaktadır.
Mesleğimizin medeniyetlerin yapıcısı ve
taşıyıcısı olduğu gerçeği ile kamu yararı
ilkesinin yan yana geldiği zemin, insan
odaklı yatırımların, yaşanabilir kentlerin,
güvenli ve sağlıklı yapılaşmanın garantisidir.
Depremin yıkıcı etkisi ancak ve ancak
böyle bir yaklaşımla ortadan kaldırılabilir. Aksi halde “büyük trajedi”yi önlemek
mümkün olmayacaktır.
itü vakfı dergisi
9
İTÜ Vakfı, denizcilik sektörüne yönelik önemli bir eseri
daha yayınları arasına kattı. Denizcilik eğitimi veren
üniversiteler ve gemi kullanımına yönelik eğitim ve
araştırmalar için temel bir başvuru kaynağı olan bu
eserin Türkiye'deki yayın hakları, Japonya Kobe
Üniversitesi öğretim üyesi Kinzo Inoue tarafından İTÜ
Vakfı'na verildi.
Gemi kullanma işiyle uğraşan herkesin rüzgar, dalgalar
veya akıntılar gibi çevre koşullarına dair zorluklarla baş
edip optimum gemi kullanımı performansı gösterebilmek için yüzerlik/batmazlık (buoyancy), stabilite,
manevra kabiliyeti, denize elverişlilik ve gemiyi
kumanda etmenin statik ve dinamik özellikleri ile ilgili
temel bilimsel bilgiler konusunda uzmanlaşmış olması
gerekmektedir. Başka bir deyişle, gemi kullanma işiyle
uğraşan bir kişiden beklenen, ampirik deneyim ve
başarılardan elde ettiği uzmanlığı bilimsel bilgiyle
destekleyerek akla uygun biçimde uygulamasıdır. Söz
konusu kitap, bu anlamda hem doğrudan gemi kullanma işiyle uğraşan kişiler için, hem de aynı zamanda
temel bilimsel bilgileri mümkün olduğunca teorik bir
biçimde ele almak suretiyle, gemi kullanma alanını
sıfırdan başlayarak öğrenmek isteyenler için hazırlanmıştır.
Bunların yanı sıra elinizdeki kitap, olguları açıklayan
çok sayıda girift denklem içerse de, bunlara boğulmadan sadece belirli bir geminin hareketlerini çalışmak isteyenlere de hitap edebilecek şekilde tasarlanmıştır.
İTÜ VAKFI YAYINLARI
10
itü vvakfı
itü
a ffıı dergisi
ak
der
ergi
giisi
s
İTÜ Maçka Yerleşkesi, Sosyal Tesisler/Teşvikiye-İST.
Tel : 0212 230 73 71 - 232 5762 - 291 34 75
www.ituvakif.org.tr / [email protected]
itü vakfı dergisi
11
DEPREM DOSYASI
Marmara Bölgesi’nde Deprem Tehlikesi
Açısından En Sıcak Nokta: İstanbul
Prof. Dr. Semih Ergintav
BÜ Kandilli Rasathanesi
ve Deprem Araştırma Enstitüsü,
Jeodezi Anabilim Dalı
Doç. Dr. Ziyadin Çakır
İTÜ Maden Fakültesi
Jeoloji Mühendisliği Bölümü
Doç. Dr. Uğur Doğan
YTÜ İnşaat Fakültesi
Harita Mühendisliği Bölümü
Sismik Boşluk: Deprem
Tehlikesinin Habercisi mi?
Depremlerin oluş mekanizmalarının ve
meydana getirdikleri tehlikelerin anlaşılmasına yönelik gerçekleştirilen temel
araştırmaların başında gelen konulardan
biri, fayların maruz kaldıkları tektonik
gerilmeler karşısında göstermiş oldukları farklı davranış biçimlerinin (Carpenter ve diğ., 2011) incelenmesidir.
Aktif fayların önemli bir kısmı, durağan
davranmayıp üzerinde yıllar boyunca
biriktirdiği elastik deformasyonu ani bir
şekilde bir depremle saniyeler içerisinde boşaltmakta ve depremden sonra
başlayan yavaş kayma hareketini yıllar
içinde sonlandırarak tekrardan deprem
öncesi durumuna gelmektedir (Reilinger
ve diğ., 2000; Ergintav ve diğ., 2009).
Bazı faylar ise sürekli olarak, sismik
enerji boşalımı olmadan, tamamen veya
kısmen sessizce kaymakta, diğer bir deyişle krip etmektedir (Burgmann ve diğ.,
2000; Çakır ve diğ., 2005) (Şekil 1). Bu
tanımlar çerçevesinde, bir fay üzerinde
gözlenen “sismik boşluk” o bölgede gerilme artışı olmadığını, fayın krip hareketi
12
itü vakfı dergisi
Marmara Denizi’nin içinden geçen ve bugüne kadar birçok
çalışmada deprem tehlikesinin yüksek olduğu öngörülen
fay sistemleri üzerindeki gerilme birikimleri ilk defa doğrudan
ölçülmüştür. Elde edilen sonuçları, saygın jeofizik dergilerinden
biri olan Geophysical Research Letters dergisinde 2014 yılında
geniş bir araştırmacı katkısıyla yayınladığımız çalışmada bölgedeki
fayların davranışı sorgulanmış, başta İstanbul ve çevresi olmak
üzere Marmara Bölgesi’nde yapılacak tüm risk çalışmalarına
yönelik doğrudan girdi sağlanmıştır…
yaptığını, tehlike üretemeyeceğini veya
o bölgede bir depreme neden olacak
şekilde fayın kilitli olduğunu, bu kısmı kırabilecek boyuta gelene kadar enerji artışı olacağını, bir tehlikenin var olduğunu
belirtmektedir.
Kuzey Anadolu Fay’ı (KAF) üzerindeki
İsmetpaşa’da olduğu gibi, mühendislik
yapıları üzerinde meydana gelen deformasyondan dolayı krip hareketin varlığı
kolayca gözle tespit edilebilirken, hareketin derinlerde olduğu ve yeryüzüne
kadar gelemediği durumlarda doğrudan
gözlem yapılamamaktadır (Çakır ve diğ.,
2005; Özener ve diğ., 2013) (Şekil 1).
Sismolojik gözlemler ile sismik boşlukların hangi sınıfa girdiği hakkında ancak
dolaylı olarak bilgi üretilebilmektedir.
Krip eden ve kilitli bölgeler arasındaki
deprem aktivitesindeki yüksek ve düşük
geçişler, sıklıkla tekrarlanan orta büyüklükteki (Mw 5.5-6.0) depremlerin oluşumu, benzer dalga biçimine sahip deprem üreten zonların varlığı ve volkanik
kökenli olmayan tremörlerin (Nadeau ve
Guilhem, 2009; Fréchet, 1985;Bernard,
2001; Bernard ve Bourouis, 2007) olu-
şumu bu bilgilere örnek olarak verilebilir.
Buna karşın, bu tür gözlemlere yönelik
her zaman farklı olası açıklamalarda bulmak mümkündür.
Jeodezi biliminin, yeni teknolojik gelişmelere bağlı olarak artan gözlem kapasitesi ile doğrudan sismik boşluklar
hakkında gözlem yapmak, özelliklerini
tanımlamak mümkündür. Faylar boyunca
zaman içinde oluşan mm boyutundaki
değişimlerin Küresel Konumlama Sistemi (GPS-Global Positioning System) ve
yapay açıklıklı radar uydu (SAR) görüntülerinin Kalıcı Saçıcılar (PSInSAR) analizi ile, önemli yeni bilgiler sağlanmıştır.
(Burgmann ve diğ., 2000; Çakır ve diğ.,
2005 Özener ve diğ., 2013).
Örneğin, yakın bir zaman önce Avrupa
uzay kurumu ESA’ya ait SAR görüntülerinin (Çakır ve diğ. 2012 tarafından yapılan) PSInSAR analizi, GPS ölçümleri ve
saha gözlemleri, 1999 depremlerine ait
kırığın, İzmit Körfezi ile Akyazı arasında
kalan kısmının depremden itibaren sessiz bir şekilde krip ettiğini ortaya çıkartmıştır. Kayma hızının,bazı kesimlerde
fayın GPS ile deprem öncesi belirlenen
hızına (~2.7 cm/y) ulaştığı görülmüştür.
Bu sonuç ile, klasik deprem döngülerini tanımlayan, bir fayın deprem üreterek
kırılma/zaman içinde sismik boşlukların
oluşması/tekrardan kırılma davranışının
deprem mekanizmasını açıklamak için
yeterli olmadığı ve deprem tehlikesini tanımlayan yeni modellerin oluşturulması
gerektiği ortaya çıkmıştır.
Sismik boşlukların, diğer tabiri ile tehlike
üreten sıcak noktaların özelliklerini belirlemek ancak uzun yıllar boyunca kesintisiz jeodezik gözlem yapmak ile mümkün
olabilmektedir. Ucuzlayan ve gelişen
teknolojiler, GPS gözlem ağlarının artan kapasiteleri ile yeni SAR uydularının
varlığı bu konudaki çalışmaları artırırken,
limitsiz kullanıma açılan veriler sayesinde de konu ile ilgili araştırmacı sayısı
artmaktadır. Gelinen noktada, fayların
hareket hızlarını, bir tırnağın günlük büyüme hızını gözleyebilecek detayda izlemek mümkündür.
Marmara’daki Sıcak Noktaları
Eldeki Veriler ile Belirlemek
Mümkün mü?
GPS kullanarak, dünya ölçeğinde levha
hareketlerinin ölçülmesi ve fayların hareketlerinin tanımlanmasına yönelik çalışmalar, rahmetli Prof. Dr. Aykut Barka’nın
öncülüğünde, tüm dünya ile eş zamanlı
olarak 1988’lerden itibaren ülkemizde
de başlatılmıştır. İlk başta MIT, ETH gibi
konunun önder üniversiteleri tarafından
başlatılan çalışmalar, Prof. Dr. Aykut
Barka’nın da yönlendirmesi ile zaman
içinde ulusal üniversitelerimiz tarafından
üstlenilerek gerçekleştirilmeye başlamıştır. İTÜ, Boğaziçi Üniversitesi, Yıldız
Teknik Üniversitesi, Harita Genel Komutanlığı ve TÜBİTAK Marmara Araştırma
Merkezi tarafından başlatılan çalışmalar
halen ülke genelinde tüm üniversiteler
tarafından yaygın bir şekilde sürdürülmektedir.
İlk yıllarda yapılan analizlerin, Marmara’da önemli bir deprem beklentisi olduğunu göstermesinden dolayı çalışmalar
Marmara’da yoğunlaşmıştır (Stein, Barka ve Dieterich, 1997). Bu çalışmaların
en önemli meyvelerinden biri TÜBİTAK
Marmara Araştırma Merkezi Yer ve Deniz Bilimleri Araştırma Enstitüsü tarafın-
Şekil 1. Doğrultu atımlı faylarda gözlenen davranış biçimleri. Fayların çoğunluğu yüzeyden belli
bir derinliğe kadar (kilitlenme derinliği) kilitli iken (a) bazı faylar yüzeyde serbestçe asismik
olarak kaymaktadır (b-d). Bazı faylarda bu yüzey hareketi belirli bir sığ derinlikte sonlanırken (b)
bazılarında sürekli kaymanın gerçekleştiği asismik makaslama derinliğine kadar ulaşabilmektedir
(c-d). Yüzey kripi bazen derindeki kayma hızına yani fayın jeolojik kayma hızına ulaşamazken (c)
bazı faylarda bu hız birbirine eşit olmakta (d) dolayısıyla bu faylar üzerinde her hangi bir büyük
deprem meydana gelmemektedir. Ancak bu modellerin idealize edildiği ve doğada asperitiler
içeren fay yüzeyi boyunca kayan ve/veya kilitli duran bölümlerin dağılımının çok daha karmaşık
olabileceği göz önünde tutulmalıdır.
Bir fay üzerinde gözlenen “sismik
boşluk” o bölgede gerilme artışı
olmadığını, fayın krip hareketi
yaptığını, tehlike üretemeyeceğini
veya o bölgede bir depreme neden
olacak şekilde fayın kilitli olduğunu,
bu kısmı kırabilecek boyuta gelene
kadar enerji artışı olacağını,
bir tehlikenin var olduğunu
belirtmektedir.
dan Marmara Bölgesi genelinde oluşturulan Marmara Bölgesi Sürekli GPS
Gözlem Ağı (MAGNET)’dır. Yukarıda belirtilen kurumların katkısı ile ilk kurulma
adımları 1998-1999 yıllarında gerçekleştirilen MAGNET ile 1999 deprem serilerinin öncesini, anını ve sonrasını etkin
bir biçimde izleme şansı elde edilmiş
ve deprem döngüsünü anlamaya yönelik dünyada nadir olan ve halen sayısız
araştırmanın yapıldığı etkin veri setlerinden biri oluşturulmuştur. Deprem öncesi
yaklaşık on yıllık ölçümler ve MAGNET’in
desteği sonucu, 100’ün üzerinde GPS
noktasından oluşan zengin bir veri seti
ile 1999 depremlerinin neden olduğu
ve halen devam eden deformasyonların
etkisi veriden modellenerek çıkarılmış,
faylar üzerindeki gerilmeler doğrudan
gözlenmiştir (Şekil 2).
Bu sayede, Marmara Denizi’nin içinden
geçen ve bugüne kadar birçok çalışmada deprem tehlikesinin yüksek olduğu öngörülen fay sistemleri üzerindeki
gerilme birikimleri ilk defa doğrudan
itü vakfı dergisi
13
DEPREM DOSYASI
ölçülmüştür. Elde edilen sonuçları saygın jeofizik dergilerinden biri olan Geophysical
Research Letters dergisinde 2014 yılında geniş bir araştırmacı katkısıyla
yayınladığımız çalışmada (Ergintav ve
diğ., 2014) bölgedeki fayların davranışı
sorgulanmış, başta İstanbul ve çevresi
olmak üzere Marmara Bölgesi’nde yapılacak tüm risk çalışmalarına yönelik
doğrudan girdi sağlanmıştır.
Marmara’daki Deprem Tehlikesi:
Sıcak Noktalar Ne Büyüklükte
Deprem Üretecek?
KAF’ın Marmara Denizi içinde kalan
kısımlarında beklenen depreme yönelik
tehlike her bir fay kolu boyunca analiz
edildiğinde, Adalar kolu boyunca yer
alan sıcak bölgede, yıllık 10-15 mm dolayında bir deformasyonun biriktiği ölçülmüştür. Bu bölgede olan son depremin
yaklaşık 250 yıl önce olan 1766 (M~7)
depremi olduğu kabul edilirse, Adalar
kolundaki yaklaşık 3 m’lik deformasyon
birikiminin yine büyüklüğü 7 veya üzeri
olan bir depreme neden olması sürpriz
olmayacaktır. Şanslı isek, biriken bu gerilmenin birden fazla depremle ortadan
kalkması da mümkündür (Şekil 3).
Benzer şekilde, Adalar’ın batısından Tekirdağ’a kadar uzanan ve depremlerin
civar kollara göre çok az olduğu kısım
da bir başka sıcak bölgeyi oluşturmaktadır. Gözlenen sismik boşluk nedeni ile
deprem tehlikesi en yüksek olarak tanımlanan bu bölgede ise, sürpriz bir şekilde
anlamlı bir deformasyon birikiminin (<2
mm/yr) olmadığı ortaya çıkartılmıştır. Tarihsel deprem kayıtları yaklaşık 1000 yıl
önceye kadar bu bölge için bir depreme
atıf yapmamaktadır (Pondard ve diğ.,
2007). Tabii ki, 1000 yılda bu birikim
hızı ile 2m’ye yakın atım oluşturabilecek
bir deprem meydana gelebilir. Bununla
birlikte, jeolojik ve sismolojik çalışmaların desteklemesi ile bu kısımda baskın
olan davranışın krip hareketi olduğu ve
bu bölgenin Marmara’da, en az deprem
tehlikesi içeren bölge olduğu görülmektedir (Şekil 3).
Tekirdağ ve batısı (Ganos civarı) ise yıllık 20 mm’lik yamulma birikimi ve yaklaşık 100 yıldır üzerinde önemli bir deprem olmaması (M=7, 1912) nedeni ile
14
itü vakfı dergisi
Şekil 2. Marmara Bölgesi’ndeki 25 yıllık döneme ait Avrasya referanslı GPS hız alanı. Mavi
ile gösterilen fay kollarıüzerindeki tarihler, o bölgede olmuş olan son depremlerin tarihini
göstermektedir. Halen kırılmamış ve deprem üretme potansiyeliolan kısım Marmara Denizi içinde
bulunmaktadır. Şeklin üzerindeki küçük haritada, KAF boyunca son yüzyılda olan depremlerin
batıya doğru ilerleyişi görülmektedir. Rakamlar, her bir depremin tarihini ve rakamlarla aynı renkteki
elips, o depremin etkilediği alanı göstermektedir. Batıya göç nedeni ile uzmanlar 1999 sonrası
kırılacak kısmın Marmara Denizi içinde olduğunu öngörmektedir (Ergintav ve diğ., 2014’den
değiştirilerek alınmıştır).
Tekirdağ ve batısı (Ganos civarı)
ise yıllık 20 mm’lik yamulma
birikimi ve yaklaşık 100 yıldır
üzerinde önemli bir deprem
olmaması (M=7, 1912) nedeni ile
2m’lik bir atıma neden olabilecek
M<7 büyüklüğünde bir depremi
üretebilecek potansiyeldedir.
2m’lik bir atıma neden olabilecek M<7
büyüklüğünde bir depremi üretebilecek
potansiyeldedir (Şekil 3).
1999 İzmit depreminin bulunduğu kol
üzerinde ise Ganos boyutunda bir gerilme artışına yol açabilecek birikim başlamış olsa da, son depremden bu yana
geçen 15 yılda ancak 30cm boyutunda
bir atım ile karşılanabilecek (M<6) bir
deprem üretme potansiyeli bulunmaktadır (Şekil 3).
En Sıcak Nokta: Istanbul
Elde edilen sonuçlar, bizi bir iyi ve bir
kötü sonuca götürmektedir: Adalar kolu
ile Tekirdağ arasındaki krip hareketi nedeni ile bir depremin tüm Marmara’yı etkilemesi düşük bir olasılık iken, İstanbul
ciddi boyutta etkilenecektir.
Bulgular, Marmara’daki en sıcak noktanın İstanbul kıyılarına yaklaşık 8 km
uzakta bulunan Adalar kolu olduğunu
göstermektedir. Bu kol üzerinde ölçülen gerilme birikimi, M>7 büyüklüğünde
bir depreme ait enerji açığa çıkmasının
kaçınılmaz olduğunu göstermektedir.
Şanslıysak, bu enerji tek bir deprem ile
değil bir seri deprem ile açığa çıkar ve
beklenen tehlike rakamların ortaya koyduğundan daha küçük gerçekleşmiş
olur.
Normal olarak, deprem tehlikesi çalışanlara sorulan ilk soru ne zaman olacağıdır. Bu sorunun cevabı pratikte anlamlı
değildir. Birkaç dakikadan, saate kadar
değişen bir sürede bu bilginin elde edilmesi İstanbul gibi bir mega kentte sadece kaos yaratacaktır. Burada bilinmesi
gereken, depremlerin zamanının kestirilmesindeki belirsizliktir. Bizim bugüne
kadar elde ettiğimiz bilgi birikimi ile yapabileceğimiz, olası bir depremin yerini
ve büyüklüğünü ortaya çıkararak tehlikeyi göstermektir.
Bir kişi hayatı boyunca, büyük bir depremi bir kere yaşayabilir veya hiç yaşamama şansına erişebilir. Ama göz ardı edil-
Şekil 3. Marmara’da bölgesinden geçen fay kolları üzerinde bir depremle ortaya çıkabilecek atım değerleri. Kırmızı daireler, güncel depremleri, sarı
rakamlar ise tarihsel depremlerin konum ve tarihini göstermektedir (Ergintav ve diğ., 2014’den değiştirilerek alınmıştır).
memesi gereken nokta, yıkıcı bir deprem
olduğunda binlerce hayatın tek bir anda
risk altında kalacağıdır. İstanbul gibi bir
mega şehirde tehlikeyi net kestiren, riskleri doğru hesaplayan ve buna yönelik
etkin planlamaları içeren çözümleri en
kısa sürede devreye almak hayati öneme sahiptir.
Teşekkür
Burada çıktıları özetlenen çalışmalar, yazıda da vurgulandığı gibi rahmetli Prof.
Dr. Aykut Barka ile birlikte başlatılan ve
imece usulü 20 yılı aşkın süredir yapılan
özverili bir paylaşıma dayalıdır. Türkiye’deki konu ile ilgili tüm Jeodezicilere,
Jeologlara ve Jeofizikçilere bu açıdan
teşekkür ederiz. Gönül isterdi ki, tüm
isimleri yazının başına taşıyalım. Maalesef bu mümkün olmadı.
KAYNAKLAR:
Bernard, P. 2001. “From the search of
‘precursors’ to the research on ‘crustal
transients’”, Tectonophysics, 338, 225–232.
Bernard, P. veBourouis, S. 2007. “Evidence
for coupled seismic and aseismic fault slip
during water injection in the geothermal
site of Soultz (France), and implications for
seismogenic transients”, Geophys. J. Int.
(2007) 169, 723–732.
Burgmann, R., Schmidt, D., Nadeau,
R.M., d’Alessio, M., Fielding, E. Manaker,
D., McEvilly, T.V. ve Murray, M.H. 2000.
“Earthquake potential along the northern
Hayward fault”, California: Science, v. 289, p.
1178–1181.
Carpenter, B.M., Marone, C. veSaffer, D.M.
2011.“Weakness of the San Andreas Fault
revealed by samples from the active fault
zone”, Nature Geoscience, v.4, 251–254.
Çakır, Z., Akoglu, A.M., Belabbes, S., Ergintav,
S. veMeghraoui, M. 2005. “Creeping along
the Ismetpasa section of the North Anatolian
Fault (Western Turkey)”, Rate and extent from
InSAR: Earth and Planetary Science Letters,
v. 238, 225-234.
Çakır, Z., Ergintav, S., Özener, H. , Dogan,
U., Akoglu, A., Meghraoui, M. Ve Reilinger,
R. 2012. “Ons et of aseismic creep on major
strike-slip faults”, Geology,doi:10.1130/
G33522.1.
Ergintav, S., McClusky, S., Hearn, E.H.,
Reilinger, R.E., Çakmak, R., Herring,
T., Ozener, H., Lenk, O. veTari, E. 2009.
“Seven years of postseismic deformation
following the 1999, M = 7.4 and M = 7.2,
Izmit-Düzce, Turkey earthquake sequence,
Journal of Geophysical Research”,
doi:10.1029/2008JB006021.
Ergintav, S., R. E. Reilinger, R. Çakmak, M.
Floyd, Z. Çakır, U. Doğan, R. W. King, S.
McClusky, and H. Özener (2014), Istanbul’s
earthquake hot spots: Geodetic constraints
on strain accumulation along faults in the
Marmara seismic gap, Geophys. Res. Lett.,
41, doi:10.1002/2014GL060985.
Fréchet, J. 1985. “Sismogenèseet
doublets sismiques (DOKTORA TEZİ)”,
UniversitéScientifique et Médicale de
Grenoble, Fransa.
Nadeau, R.M. veGuilhem, A., California.2009.
“Earthquakes Nonvolcanic Tremor Evolution
and the San Simeon and Parkfield”, Science
325, 191 (); DOI: 10.1126/science.1174155.
Özener H, Dogru, A., Turgut, B. 2013.
“Quantifying aseismic creep on the
Ismetpasa segment of the North Anatolian
Fault Zone (Turkey) by 6 years of GPS
observations”, Journal of Geodynamics, 67,
72-77.
Pondard, N., Armijo R., King G.C.P., et
al., 2007.Fault interactions in the Sea of
Marmara pull-apart (North Anatolian Fault):
earthquake clustering and propagating
earthquake sequences. Geophysical Journal
International, 171(3), pp.1185–1197.
Reilinger, R.E., Ergintav, S., Burgmann, R.,
McClusky, S. ,Lenk, O., Barka, A., Gurkan, O.,
Hearn, L., Feigl, K., Cakmak, R., Aktug, B.,
Ozener, H., Toksoz, M.N., 2000. Coseismic
and postseismic fault slip for the 17 August
1999, M=7.5, Izmit, Turkey earthquake,
Science, v.289, 1519-1524.
Stein, R.S., Barka, A., Dietrich, J.J. 1997.
“Progressive failure on the North Anatolian
fault since 1939 by earthquake stress
triggering, Geophys. J. Int., 128, 594–604.
itü vakfı dergisi
15
DEPREM DOSYASI
İstanbul Deprem Senaryoları
Prof. Dr. Atilla Ansal *
Özyeğin Üniversitesi
İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı
Avrupa Deprem Mühendisliği Birliği
Başkanı
Özet
İstanbul gibi deprem riski yüksek olan
kentlerde, meydana gelebilecek yapısal
hasar ve can kayıpları deprem senaryoları yardımıyla tahmin edilebilir. Bu tahminlerden elde edilen sonuçlar, kullanılan veri tabanları ve analiz yöntemlerine
bağlı olarak çok yaklaşık olabilecekleri
gibi, geniş kapsamlı veri tabanları ve
gelişmiş analiz yöntemleri kullanılması
ile daha gerçekçi olabilirler. Bu senaryolardaki ilk aşama mikro bölgeleme haritaları ile deprem tehlikesinin, diğer bir
deyişle zemin yüzeyinde oluşabilecek
deprem özelliklerinin olasılıksal veya
deterministik olarak örneğin 1:5000 gibi
bir ölçekte belirlenmesidir. Bina hasarlarının, alt yapı ve ulaşım sistemlerindeki hasarların tahmin edilmesi ise ikinci
aşamayı oluşturur. Bu aşamada incelenen kent bazında bina ve alt yapı envanterlerine ve bu envanterlerin özelliklerine
bağlı olarak hasar görebilirlik ilişkilerine
ihtiyaç vardır. Üçüncü ve son aşama ise
bir açıdan çok yaklaşık bir değerlendirmeye dayanan can kayıplarının tahmin
edilmesidir.
16
itü vakfı dergisi
Kentsel alanlarda deprem etkilerinin tahmini için tarihsel
deprem bilgileri, jeolojik, geoteknik ve sismolojik veriler
derlenmeli, deprem tehlikesi olasılıksal ve/veya deterministik
olarak değerlendirilmeli, yer hareketinin yerel zemin şartlarına
göre değişimi hesaplanmalı, mikro bölgeleme haritaları
oluşturulmalıdır. Deprem hasar senaryoları kapsamında ise
deprem etkilerinin tahminine ek olarak inceleme alanında yer
alan bina tipi ve sayıları, hasar görebilirlik eğrileri bir veri tabanı
içinde derlenmiş olmalı ve bu verilere bağlı olarak hasar oranları
hesaplanmalı ve hasar haritaları düzenlenmelidir.
Bu yazı kapsamında hedef, Avrupa Altıncı Çerçeve Programı
“Depremler ve Heyelanlarda Zarar Azaltma Araştırma Projesi,
Kentsel Deprem Hasar Senaryoları ve Hasar Modelleri Çalışma
Grubu” tarafından İstanbul için yapılmış deprem senaryoları
çalışmalarından ve daha sonra bu konuda yapılmış diğer
çalışmalardan elde edilen sonuçları özetlemektir…
Kentsel alanlarda deprem etkilerinin
tahmini için tarihsel deprem bilgileri,
jeolojik, geoteknik ve sismolojik veriler
derlenmeli, deprem tehlikesi olasılıksal
ve/veya deterministik olarak değerlendirilmeli, yer hareketinin yerel zemin şartlarına göre değişimi hesaplanmalı, mikro bölgeleme haritaları oluşturulmalıdır.
Deprem hasar senaryoları kapsamında
ise deprem etkilerinin tahminine ek olarak inceleme alanında yer alan bina tipi
ve sayıları, hasar görebilirlik eğrileri bir
veri tabanı içinde derlenmiş olmalı ve
bu verilere bağlı olarak hasar oranları
hesaplanmalı ve hasar haritaları düzenlenmelidir.
Bu yazı kapsamında hedef, Avrupa Altıncı Çerçeve Programı “Depremler ve Heyelanlarda Zarar Azaltma Araştırma Projesi, Kentsel Deprem Hasar Senaryoları
ve Hasar Modelleri Çalışma Grubu” tarafından İstanbul için yapılmış deprem senaryoları çalışmalarından ve daha sonra
bu konuda yapılmış diğer çalışmalardan
elde edilen sonuçları özetlemektir.
Burada unutulmaması gereken, bütün
bu çalışmalarda elde edilen sonuçların
analiz aşamalarında yapılmak zorunda
olan kabullere bağlı olarak değişebileceği ve sonuçların olası olmakla beraber
yaklaşık olduklarıdır. Böyle çalışmalarda ve bu yazıda da verilen bulgular bina
bazında değerlendirilmemelidir.
Giriş
Depremlerin
önceden
belirlenmesi
mümkün olmamakla beraber deprem
hasarlarına karşı alınacak tedbirlerle
maddi kayıpların düşük seviyelere indirilmesi mümkündür. Bu açıdan yerel
kent yöneticilerine, kentsel planlama
ve arazi kullanımında öncelikli alanların
belirlenmesi görevlerinin yanısıra yapılacak her türlü mühendislik yapısının hem
projelendirme hem de inşaat aşamasında denetimi konusunda önemli görevler
düşmektedir.
İstanbul son 60 yılda çok hızlı bir büyüme yaşamış ve 1954 ile 2014 yılları
arasında nüfusu yaklaşık on kat artarak birbuçuk milyondan onbeş milyona
yükselmiştir. Yüksek deprem tehlikesi
ile beraber, nüfusun çok hızlı artması,
arazi kullanımının plansız, yapılaşmanın
Enka İnşaat ve Sanayi A.Ş. Balmumcu, Zincirlikuyu Yolu No:10 Beşiktaş 34349, İstanbul
Türkiye
itü/éYDNIÏéGHUJLVL
itü vakfı dergisi
3
17
phone: +90 212 376 10 00 - fax: +90 212 272 88 69 - e-mail: [email protected] - web site: www.enka.com
DEPREM DOSYASI
denetimsiz, altyapı ve destek sistemlerinin yetersiz kalması İstanbul’un deprem
riskinin sürekli olarak artmasına yol açmaktadır.
Bu durumda, yaklaşık olarak bu riskin
mertebesi hakkında bir değerlendirme
yapmak ve risk azaltma çalışmalarında
öncelikli alanların belirlenmesi gereklidir. Bu amaca yönelik olarak ilk aşamada büyük ölçeklerde deprem tehlike
ve hasar senaryoları yapılabilir. Ancak
ikinci aşamada kent planlaması, kentsel
iyileştirme ve yenileştirme çalışmalarının yapılabilmesi için daha güvenilir ve
kapsamlı verilere ihtiyaç vardır. Bu da
daha detaylı jeolojik, geoteknik ve bina
verilerinin derlenmiş olmasını ve daha
gelişmiş analiz yöntemleri ile değerlendirilmelerini gerektirir.
Depremlerde anakaya seviyesinden
yüzeye doğru hareket eden deprem
dalgaları, içinden geçtikleri zemin tabakalarının mühendislik özelliklerini değiştirirken, zemin tabakaları da kalınlık ve
özelliklerine bağlı olarak deprem dalgalarının özelliklerini değiştirir. Bu değişim
zemin yüzeyinde deprem ivme genliklerinin büyümesi veya küçülmesi, deprem
dalgasının süresinin ve frekans içeriğinin değişmesi şeklinde olur.
Olası bir depremin mevcut yapı ve bina
stoğu üzerinde etkilerinin gerçeğe yakın
bir biçimde belirlenmesinde zemin yüzeyindeki deprem özelliklerinin ve olası
zemin davranışlarının hesaba katılması
gereklidir. Daha sonra bina ve altyapı
envanteri, yapıların hasar görebilirlikleri
ve nüfus istatistikleri kullanılarak hasar
ve can kaybı tahminleri yapılabilir.
Yerel Zemin Davranışının
Modellenmesi
Depremlerde yerel zemin koşularının etkisi zemin tabakalarının rijitlik ve sönümlenme özelliklerine bağlı olarak değişen
ve tekrarlı kayma gerilmesi genliğinin
doğrusal olmayan bir fonksiyonudur.
Doğrusal olmayan davranış, zeminlerin
gerilme şekil değiştirme ilişkisinin artan
şekil değiştirme genliğine bağlı olarak
giderek artan çevrimsel bir davranış
göstermesi sebebiyle zemin tabakalarının elastik olmayan davranışı şeklinde
ortaya çıkmaktadır.
18
itü vakfı dergisi
Deprem senaryolarının ilk adımı
senaryo depremi olarak seçilen
olasılıksal veya deterministik
deprem tehlikesinin hesaplanması,
zemin koşullarına bağlı spektral
ivme dağılımlarının belirlenmesidir.
İkinci aşamada hasargörebilirlikler,
bina envanteri ve nüfus istatistikleri
kullanılarak hasar ve can kaybı
tahminleri yapılır.
Yerel geoteknik koşulların etkilerinin tasarım sürecinde gözönüne alınmasında
değişik yaklaşımlar bulunmaktadır. Tamamen ampirik bir yaklaşıma dayanan
azalım ilişkileri (Abrahamson vd., 2008)
değişik saha koşullarına karşı gelen
katsayıların belirlenmesini içermektedir.
Bu konuda önemli bir gelişme bu katsayıların zemin kesitinde üst 30m için
hesaplanabilen ortalama kayma dalgası
hızının bir fonksiyonu olarak tanımlanmasıdır. İkinci bir yaklaşım olan büyütme faktörleri kullanılmasında ise kayma
dalgası hızı profiline bağlı olarak farklı
özelliklere sahip zeminler için belli bir
zemin sınıfını temsil eden tipik davranışların geçerli olduğu kabul edilmektedir. Bu yaklaşımı benimseyen ve yaygın
bir şekilde kullanılan Borcherdt (1994)
tarafından önerilen yöntemde, ampirik
büyütme faktörleri anakaya seviyesinde
olması muhtemel ivme spektrumuna, bu
spektrumun özelliklerine ve zemin kesitinin üst 30m’si için bulunan ortalama
kayma dalgası hızına bağlı olarak hesaplanabilmektedir. Sahaya özel büyütme analizi yaklaşımında ise, söz konusu
sahadaki zemin tabakalarını temsil eden
hız profili ve zemin özellikleri kullanılarak genellikle bir boyutlu zemin büyütme
analizleri yapılmaktadır.
Yerel zemin davranışının modellenmesinde tek boyutlu dalga yayılımı analizleri basit olmalarının yanısıra güvenli tarafta kalan sonuçlar verdikleri inancıyla
yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu tür
analizlere dayanarak tasarlanmış pek
çok proje depremlerde yeterli dayanımı
göstermiştir.
Deprem Tehlike Senaryoları
Deprem senaryolarının ilk adımı senaryo depremi olarak seçilen olasılıksal
veya deterministik deprem tehlikesinin
hesaplanması, zemin koşullarına bağlı
spektral ivme dağılımlarının belirlenmesidir. İkinci aşamada hasargörebilirlikler, bina envanteri ve nüfus istatistikleri
kullanılarak hasar ve can kaybı tahminleri yapılır.
Birinci aşamada inceleme alanında bir
karelaj sistemi ile (örneğin 250m 2 250m)
bir hücre sistemi oluşturulmalı ve her
hücre için ana kaya mostrası üzerinde
meydana gelebilecek deprem özelliklerinin değişimi olasılıksal veya deterministik olarak Şekil 1’de verilen örnekte
gösterildiği gibi hesaplanmalıdır.
İkinci aşamada yerel zemin koşulları, her
hücre içinde yapılmış sondajlar, kuyu içi
ve yüzey sismik dalga ölçümleri kullanılarak kayma dalgası hızının derinlikle
değişiminin, bu hızın 750m/s’den büyük
olduğu mühendislik anakayası derinliğine kadar belirlendiği ve Şekil 2’deki örneklerde gösterildiği gibi her hücre için
bir zemin profili ile tanımlanmalıdır.
Zemin yüzeyinde deprem özellikleri
esas alınarak oluşturulacak Sismik Tehlike Haritaları bir sonraki aşamada yapılarda hasar oranlarını belirlemek için
kullanılacaktır. Başlangıç noktası her
hücre için mühendislik anakaya mostrası için olasılıksal olarak hesaplanmış
ivme davranış spektrumları ile uyumlu
ivme zaman kayıtları seçilmesidir (Şekil
3). Zemin büyütme analizlerinde kullanılacak bu kayıtlar, sismik tehlike çalışmasında öngörülen deprem manyitüdü,
deprem uzaklığı ve faylanma mekanizması ile uyumlu olan kayıtlardan seçilmelidir (Ansal ve Tönük, 2007). Ayrıca,
sismik tehlike çalışmasında her hücre
için belirlenmiş en büyük ivme ve ivme
spektrumu ile de uyumluluk aranmalıdır.
Bu uyumluluk, kaydedilmiş ivme değerlerinin sabit bir katsayı (örneğin en büyük ivme değeri oranı gibi) ile çarpımı
sonucunda sağlanabilir. Yalnız bu katsayısının 0.5 ile 1.5 arasında kalması tercih
edilmelidir. (Tönük vd. 2013).
Deprem Hasar Senaryoları
Hasar senaryolarında en belirleyici etken yapı envanteri ve hasar görebilirlik
ilişkileri olmaktadır. İnceleme alanında
mevcut bina stoğu konusunda hem bina
Hasar senaryolarında en belirleyici
etken yapı envanteri ve hasar
görebilirlik ilişkileri olmaktadır.
İnceleme alanında mevcut bina
stoğu konusunda hem bina
özellikleri açısından kapsamlı ve
güvenilir veriler olması hem de
belirlenmiş yapı tipleri için hasar
görebilirlik ilişkilerinin geçerliliği
ve güvenilirliği çok önemli
olmaktadır. Bu iki veri tabanı elde
edilecek hasar senaryolarını birinci
dereceden etkileyecek etkenlerdir.
Şekil 1. Bakırköy ve civarı için yapılan olasılıksal deprem tehlikesi analizleri sonucunda anakaya
mostrası üzerinde hesaplanmış olan kısa periyot spektral ivme değerlerinin değişimi
(Erdik vd., 2005)
Kayma Dalgası Hızı (m/s)
Kayma Dalgası Hızı (m/s)
0
250
500
750
1000
0
0
250
500
Kayma Dalgası Hızı (m/s)
750
1000
0
ML-CL
YASS
YASS
10
0
250
CL-ML
CL-CH
SM-SC
CL-ML
40
CL-ML
CH-CL
ML-CL
30
1000
GW-SW
CL-CH
20
20
20
750
YASS
CL-CH
SM-ML
CL-CH
500
0
CL-ML
CL-CH
Derinlik (m)
özellikleri açısından kapsamlı ve güvenilir veriler olması hem de belirlenmiş yapı
tipleri için hasar görebilirlik ilişkilerinin
geçerliliği ve güvenilirliği çok önemli
olmaktadır. Bu iki veri tabanı elde edilecek hasar senaryolarını birinci dereceden etkileyecek etkenlerdir.
Erdik vd., 2002, 2003 tarafından yapılmış senaryo çalışmalarında yapı stoğu;
yapısal sistem, kat sayısı ve yapım yılı
olmak üzere üç ana kategori kullanılarak sınıflandırılmıştır. Her kategori daha
sonra alt gruplara ayrılmış, toplam 24
farklı bina sınıfı oluşturulmuştur. Binalar üçlü i-j-k alt indisleri kullanılarak Bijk
şeklinde gruplandırılmıştır. Burada “i”
yapısal sistem sınıflandırmasını gösterir
ve dört alt gruba ayrılır: (1) Betonarme
çerçeve, (2) Yığma, (3) Betonarme perde duvarlı, (4) Prefabrike. Kat sayısı sınıflandırması “j” indisi ile ifade edilir ve
(1) Az katlı (1-4 kat bodrum kat dahil),
(2) Orta Katlı (5-8 kat bodrum kat dahil), (3) Çok Katlı (8 kattan fazla bodrum
kat dahil) alt gruplarına ayrılır. “k” indisi
yapım yılı sınıflandırmasını tanımlar: (1)
1979 ve öncesi, (2) 1980 ve sonrasını
göstermektedir.
Bu kapsamda bina envanterine bir örnek
olarak Şekil 4’te Zeytinburnu ilçesinde
sokak taraması sonucunda elde edilen
bina tipi dağılımı gösterilmiştir.
Hasar görebilirlik ilişkileri, yapının davranışının spektral istem–sunum eğrisinden tahmin edildiği spektral yer değiştirme yöntemine dayanmaktadır. Spektral
yer değiştirmelere bağlı hasar görebilirlik eğrilerinin bir ekseni spektral yer
değiştirme istemi, diğer ekseni ise yapısal hasarın belirli hasar eşik seviyesine
CL-CH
40
60
SC- CL
CH-CL
40
80
CL- ML
60
CL-SC
50
100
GC-SC
CL-CH
60
80
SC-CL
120
GM-GC
70
SILTTAŞI
140
CH-CL
100
80
KUMTAŞI
160
KİLTAŞI
KİLTAŞI
90
990315
GROVAK
120
1000321
950313
180
Şekil 2: Farklı hücrelerde zemin kesiti ve kayma dalgası hızı değişimi (Ansal vd., 2010).
ulaşma veya bu seviyeyi aşma toplam
olasılığını göstermektedir. Binalardaki
yapısal hasarlar beş grup altında sınıflandırılmıştır: (1) Hasarsız, (2) Az Hasarlı, (3) Orta Hasarlı, (4) Çok Hasarlı, ve
(5)Yıkık(Aydınoğlu ve Polat, 2004).
Şekil 5’te betonarme çerçeve yapılar
için örnek olarak verilmiş olan hasar
görebilirlik eğrileri bir hücre içinde kalan toplam bina sayılarına göre hasar
yüzdelerini hesaplamak için geliştirilmiş
ilişkilerdir. Bu ilişkiler tek tek binaların
hasar görebilirliği için kullanılmamalıdır. Bu bağlamda Zeytinburnu sokak
taramasında derlenmiş bina parametreleri ve bina bazında hasar görebilirlik
bağıntıları kullanılarak bu çalışmanın
tekrarlanması daha gerçekçi sonuçlara
yaklaşmak açısından tercih edilebilir.
İstanbul Deprem Senaryoları
İstanbul için ilk defa Boğaziçi Üniver-
itü vakfı dergisi
19
DEPREM DOSYASI
0.5
Acceleration (g)
0.5
1059-E
0.3
0.1
0.1
0.1
-0.1
-0.1
-0.1
-0.3
-0.3
-0.3
-0.5
-0.5
5
10
15
20
25
Acceleration (g)
1061-E
0.3
5
10
15
20
25
30
0
10
20
30
40
50
0.5
1061-N
0.3
-0.5
0
531-E
0.3
0.1
0.1
-0.1
-0.1
-0.1
-0.1
-0.3
-0.3
-0.3
-0.3
-0.5
-0.5
-0.5
10
15
20
25
30
0
5
10
15
20
25
0.5
ARC000
0.3
5
10
15
20
25
30
ARC090
375-E
0.3
0.1
0.1
0.1
-0.1
-0.1
-0.1
-0.3
-0.3
-0.3
-0.3
-0.5
-0.5
-0.5
10
15
20
0
25
0.5
5
10
15
20
25
0.5
BOL000
0.3
BOL090
5
10
15
20
25
1062-N
0.3
0.1
0.1
0.1
-0.1
-0.1
-0.3
-0.3
-0.3
-0.3
-0.5
-0.5
-0.5
15
20
25
0.5
0
5
10
15
20
25
DZC270
0.3
5
10
15
20
25
30
0.1
0.1
0.1
-0.1
-0.1
-0.3
-0.3
-0.3
-0.3
-0.5
-0.5
-0.5
15
20
0
25
0.5
5
10
15
20
25
I-ELC180
0.3
I-ELC270
0.3
5
10
15
20
0.1
0.1
-0.1
-0.1
-0.3
-0.3
-0.3
-0.5
-0.5
10
15
20
25
30
35
40
0
5
TIM E (s)
10
15
20
25
30
35
40
10
15
20
25
30
GBZ270
5
10
15
20
0.3
0.1
5
30
JOS090
JOS000
0.3
-0.1
0
5
0
0.1
-0.5
25
0.5
-0.1
-0.3
20
-0.5
0
0.5
0.5
15
0.3
-0.1
10
10
0.5
GBZ000
0.3
0.1
5
30
1062-E
0
-0.1
0
25
-0.5
0
0.5
0.5
DZC180
0.3
5
0.3
-0.1
10
20
0.5
-0.1
5
15
375-N
0
30
0.1
0
10
-0.5
0
0.5
0.3
5
0.3
0.1
5
50
531-N
0
-0.1
0
40
0.5
0.5
0.3
30
-0.5
0
30
20
0.3
0.1
5
10
0.5
0.1
0.5
Acceleration (g)
-0.3
-0.5
0
30
0.5
0
Acceleration (g)
MVH090
0.3
0.1
0.5
Acceleration (g)
0.5
MVH000
0.3
-0.1
0
Acceleration (g)
0.5
1059-N
0.3
0
5
10
15
20
25
TIME (s )
30
35
40
-0.5
0
5
10
15
TIM E (s)
20
25
30
35
40
TIM E (s)
Şekil 3: En büyük ivme değerine göre ölçeklendirilmiş sismik tehlike ile uyumlu ivme kayıtları (Ansal vd, 2010).
sitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem
Araştırma Enstitüsü, Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı tarafından geliştirilen
olasılıksal deprem senaryosunda, eldeki
imkanlar sınırlı olduğu için, bölgenin jeolojik haritasına bağlı olarak mevcut sondaj ve gözlemlerden de yararlanılarak
Amerikan Deprem Yönetmeliği NEHRP
(2001)’e göre verilen yerel zemin sınıflandırması kullanılmıştı (Erdik vd., 2002,
2003).
İstanbul için ikinci bir çalışma Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve
Deprem Araştırma Enstitüsü, Deprem
Mühendisliği Anabilim Dalının proje or-
20
itü vakfı dergisi
tağı olduğu Avrupa Birliği ortak araştırma projesi (LessLoss) kapsamında bir
çalışma grubunda kentlerde deprem
senaryoları konusunda İtalyan Sismoloji
ve Volkanoloji Enstitüsüyle birlikte İstanbul için bir çalışma yapılmıştı (Spence,
2007).
Bu çalışmada, İtalyan Sismoloji ve Volkanoloji Enstitüsü tarafından sayısal kırılma modelleri kullanılarak deterministik
deprem senaryoları geliştirildi (Ansal
vd., 2009a). Bu modellerde yapılan
başlıca varsayımlar kırılmanın başlangıç noktası ve kırılma yönü olmaktaydı.
Üç başlangıç noktası ve kırılma yönüne
göre farklılıklar incelendi. Birinci olasılık
kırılmanın batıdan başlayıp doğuya doğru, ikinci olasılık kırılmanın ortadan başlayıp iki tarafa doğru ve üçüncü olasılık
da kırılmanın doğudan başlayıp batıya
doğru ilerlemesi varsayımlarına dayanıyordu (Şekil 6).
Şekil 7’de bütün bu senaryolardan hesaplanan kısa periyot ivmesinin ortalama değerinin değişimi verilmiştir. Deterministik kırılma modellerinden olasılıksal
modele (Erdik vd 2002) en yakın sonuçlar veren Orta Marmara Fayının batıdan
doğuya doğru kırılma modeli (S111)
olmuştur. Bu model ve Erdik vd (2002)
IT. Business. 100%.
New Perspectives in IT Business
16-20 Mart / March 2015
Hannover Almanya / Germany
(¿R]EūRôR2SūPY-'84PEXJSVQYRHE]IVMRM^M%PôR
-'87IOX¹V¿R¿RIRWSRXVIRHPIVMRMR]IVEPHôâô'I&-8FY]ôP
1EVXXEVMLPIVMRHI,ERRSZIVūHIOETôPEVôRôEªô]SV
%VEPôOūIOEHEV'I&-8,ERRSZIV
WXERHôRô^ôE]ôVXôREZERXENPEVHER]EVEVPERôR
'I&-8ūXI¹RIªôOEROSRYFEĢPôOPEVô
(MKMXEP&YWMRIWW7SPYXMSRW
)'1-RTYX3YXTYX7SPYXMSRW
)64'61&-
'SQQIVGI
+PSFEP&YWMRIWW-8-RXIVREXMSREP&YWMRIWW%VIE
&YWMRIWWWIGYVMX]
6IWIEVGL
-RRSZEXMSR
(EXEGIRXIV(]REQMGW$'I&-8
'SQQYRMGEXMSR
2IX[SVOW
7TIGMEP(MWTPE]W
www.cebit.de
[email protected]
0212 334 69 00
,ERRSZIV*EMVW8YVOI]*YEVGôPôO%ġ
8IP
*E\
)QEMP MRJS$GIFMXFMPMWMQGSQ
MRJS$LJXYVOI]GSQ
'I&-8
ver
Hanno QM
SRS
8')O ôâô
P
&EOER MV
PMH
O
HIWXI
&M^MXEOMTIHMRFollow us
itü vakfı dergisi
21
DEPREM DOSYASI
Depremlerde anakaya seviyesinden
yüzeye doğru hareket eden
deprem dalgaları, içinden geçtikleri
zemin tabakalarının mühendislik
özelliklerini değiştirirken,
zemin tabakaları da kalınlık ve
özelliklerine bağlı olarak deprem
dalgalarının özelliklerini değiştirir.
Bu değişim zemin yüzeyinde
deprem ivme genliklerinin
büyümesi veya küçülmesi, deprem
dalgasının süresinin ve frekans
içeriğinin değişmesi şeklinde olur.
Şekil 4: Zeytinburnu ilçesinde mevcut bina tipi sınıflandırması ve dağılımı (Ansal vd., 2007).
Şekil 5: Betonarme çerçeve binalar için spektral deplasman cinsinden hasar görebilirlik eğrileri(a)
Az katlı (1-4) binalar için hasar olasılıkları ve (b) Orta katlı (5-8) binalar için hasar olasılıkları
(Aydınoğlu ve Polat, 2004).
Şekil 6: İtalyan Sismoloji ve Volkanoloji Enstitüsünün yapmış olduğu çalışmalarda kullanılan sayısal
kırılma modelleri ve kırılma başlangıç noktaları (Ansal vd 2009a).
22
itü vakfı dergisi
tarafından derlenmiş yapı envanteri kullanılarak yapılan hasar hesaplarından
bütün betornarme çerçeve binalar için
yıkık bina sayılarının değişimi Şekil 8’de
gösterilmiştir.
Yapılan hesaplara göre ortadan başlayan kırılma modelinde spektral ivme değerlerinin en büyük olduğu dolayısıyla
en tehlikeli olasılığın bu olduğu gözlenmiştir. Bu değerler esas alınarak mevcut
yapı envanteri kullanılarak hasar hesapları yapıldığında bulunan orta katlı (4-8)
betonarme binalar için yıkık bina sayısının dağılımı Şekil 9’da verilmiştir. Bazı
hücrelerde hesaplanan yıkık bina sayılarının oldukça fazla olduğu, neredeyse
hücredeki bütün betonarme binaların
yıkılabileceği görülmektedir.
Zeytinburnu Deprem Senaryoları
Bu noktada yaptığımız senaryo çalışmalarında daha doğru, daha güvenilir sonuçları nasıl elde edebileceğimiz
sorgulanabilir. Bunu araştırma imkânı,
Zeytinburnu için tekrarlanan mikrobölgeleme çalışmaları ile bir ölçüde elde edildi. İlk olarak Zeytinburnu’nda İstanbul
Deprem Master Planı (IDMP, 2003) sonrasında bir pilot mikrobölgeleme çalışması yapıldı (Özaydın vd., 2004; Ansal
vd., 2009b; Kılıç vd., 2006). Bu çalışma, mevcut sondaj verilerine ve jeolojik
incelemelere dayanan, sınırlı sayıda zemin büyütme analizinin yapıldığı bir çalışmaydı. Daha sonraki yıllarda bu çalışmalar daha kapsamlı zemin büyütme
analizleri uygulanarak tekrarlandı (Ansal
ve Tönük, 2007; Ansal vd., 2007b). Son
yıllarda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından yürütülen çok kapsamlı mik-
Deprem tehlikesinin
belirlenmesinde Erdik vd.
tarafından çalışılmış olasılıksal
ve INGV tarafından hazırlanan
deterministik kırılma tehlike
senaryoları gibi farklı yaklaşımlar
benimsenebilir. Olasılıksal ve
deterministik deprem tehlike
senaryolarının sonuçları arasında
önemli farklar bulunmaktadır.
Genel olarak kent bazında
iyileştirme ve depreme hazırlık
çalışmaları açısından olasılıksal
yaklaşımlar daha uygun
görülmektedir. Bunun nedeni,
deterministik senaryoların seçilen
kırılma modeline bağlı olarak
kent bazında farklı noktalarda
farklı mertebede hasarlara yol
açmalarıdır.
Şekil 7: İstanbulda zemin yüzeyinde hesaplanmış kısa periyot spektral ivme değerlerinin İtalyan
Sismoloji ve Volkanoloji Enstitüsünce yapılmış dokuz kırılma senaryosu için ortalaması
(Ansal vd 2011).
Şekil 8: İtalyan Sismoloji ve Volkanoloji Enstitüsünce yapılmış (S111) kırılma modeli ve Erdik
vd (2002) tarafından derlenmiş yapı envanteri kullanılarak yapılan hasar hesaplarından bütün
betornarme çerçeve binalar için yıkık bina sayılarının değişimi (Ansal vd 2011).
robölgeleme projesi (OYO, 2007) sonunda elde edilen sondaj ve sismik deney
verileri tekrar gözden geçirilip değerlendirildi ve Zeytinburnu için yapılan bütün bu analizler tekrarlandı (Ansal vd.,
2009b).
Bu aşamada, deprem senaryo çalışmalarını yapabilmek için bir bilgisayar
program paketi gerekiyordu. Daha önceki senaryo çalışması için geliştirilmiş
olan KoeriLoss (Erdik vd, 2002) program
paketinin ikinci versiyonu olarak tanımlanabilecek, Excel ve Fortran yazılımlarına
dayanan bir program paketi oluşturuldu.
(Ansal vd., 2007c, 2008). Bu program
paketinde sismik tehlike, bina envanteri, zemin koşulları dışarıdan girdi olarak
tanımlanıp ilk aşamada sismik tehlike ve
zemin bilgileri kullanılarak zemin büyütme analizleri yapılmaktadır. Buradan en
uyumlu NEHRP ivme tasarım spektrumu
hesaplanarak bir mikrobölgeleme yapmak ve buna bağlı olarak da yapı hasar
oranlarının hesaplanması mümkün olmaktadır.
2004 yılında yapılan ilk Zeytinburnu mikrobölgeleme çalışması (Kılıç vd., 2006),
sınırlı sondaj ve o zamanki mikrobölgeleme yöntemine göre üç adet üretilmiş
ivme kaydı kullanılarak yapılan zemin
büyütme analizlerine dayanmaktaydı.
Aradan geçen süre içinde mikrobölgeleme yöntemi, yapılan parametrik çalış-
itü vakfı dergisi
23
DEPREM DOSYASI
malara bağlı olarak geliştirildi (Ansal ve
Tönük, 2007a, 2007b). Zemin büyütme
analizlerinde kullanılan üçlü deprem
kayıt gruplarının, bunların hepsi sismik tehlike uyumlu olmasına rağmen,
farklı sonuçlara yolaçtığı gözlendi. Bu
farklılaşmanın göz önüne alınabilmesi amacıyla, Zeytinburnu için beklenen
depreme benzer yerlerde alınmış kayıtlar kullanılarak, her hücre için çok sayıda gerçek deprem kaydının kullanıldığı
çok sayıda büyütme analizleri yapılarak
Zeytinburnu mikrobölgeleme çalışmaları tekrarlanmıştır (Ansal vd 2007b).
Üçüncü aşama ve son mikrobölgeleme
çalışmaları ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mikrobölgeleme Projesi kapsamında her 250m’de bir yapılan sondaj
ve sismik deney verileri kullanılarak
(OYO, 2007) gerçekleştirilmiştir. Basit ve
kapsamlı yöntemlere göre yapılmış olan
çalışmalardan elde edilen haritalar arasında önemli farklar gözlenmiştir (Ansal
vd 2010).Yapılmış olan bu çalışmalar
hem analiz yönteminin hem de zemin
özelliklerinin daha kapsamlı olarak belirlenmesinin önemini açıkça göstermiştir.
Son aşamada yapılan kapsamlı analizler
sonucunda hesaplanan olasılıksal deprem hareketi için yıkık bina sayılarının
hücre bazında değişimi Şekil 10’da gösterilmiştir. Buradan da görüleceği gibi
yapısal hasar sayıları Zeytinburnu sınırları içinde büyük bir değişim göstermektedir. Bu da bir anlamda daha kapsamlı
zemin büyütme ve hasar analizleri yapılması gerektiğini açıkça göstermektedir.
Şekil 9:1980 sonrası, orta yükseklikte (4-8 katlı) betonarme çerçeveli bina grubundan yıkılacağı
hesaplanmış binaların hücre bazında sayıca dağılımı (Ansal vd 2011).
İstanbul Deprem Kayıt Ağları ve
Alınmış Kayıtlar
1999 Kocaeli depremi sonrası İstanbul
için yaklaşık 100 deprem kayıt istasyonundan oluşan Acil Müdahale Sistemi
kurulmuştur (Erdik vd 2002). Bu sistem
ile son yıllarda büyüklüğü ML=4 civarında olan küçük depremler kaydedilmiştir. Bu depremler içinde en büyük ivme
kayıtlarını veren 12/3/2008 tarihinde
Çınarcık’ta meydana gelen büyüklüğü
ML=4.8 olan ve 19/05/2011 yılında meydana gelen ML=5.4 büyüklüğündeki
Kütahya depremleridir. İlk mikrobölgeleme alanı içinde yeralan 55 adet Acil
24
itü vakfı dergisi
Şekil 10: Zeytinburnu’nda olasılıksal deprem tehlikesine göre hücre bazında yıkık bina sayıları
Şekil 11. İstanbul Avrupa yakasında mikrobölgeleme alanı içinde kalan Acil Müdahale Sistemi
kuvvetli yer hareketi ve düşey deprem kayıt istasyonlarının yerleşimi (Ansal vd., 2011).
12
12
DB
ÇINARCIK 12/03/2008
DB
KG
EN BÜYÜK YATA İVME (mg)
8
6
4
2
8
6
4
2
ZYAIO
ZYTAL
ZOTML
ZAVKO
ISKIF
ITFME
FATZA
GUNGR
AKKIO
ESNBB
EMNMR
YESIO
KRTTP
YHGML
ISKIK
KAKML
BAHBL
HAVAV
BAGYT
AKUKO
AGPIO
BAEIO
ATKVA
BAVIO
ZAVKO
AKUKO
YHSTI
ZYAIO
ZYKOI
ZOTML
BAUIO
ESNBB
FATZA
ISKIF
ITFME
BAHBL
FATBL
EMNKU
EMNMR
KRTTP
GUNGR
ZYTAL
ZYTDK
SENKY
0
ATAIO
0
KÜTAHYA 19/05/2011
KG
10
AVCEM
EN BÜYÜK YATAY İVME (mg)
10
Şekil 12. 12/3/2008 Çınarcık 19/05/2011 Kütahya depremlerini kaydeden istasyonlardaki
en büyük yatay ivme değerlerinin değişimi (Ansal vd. 2011).
12
9
KG
KAYIT
DB
MODEL
10
En Büyük Yer İvmesi (mg)
2
ATKVA
BAEIO
ZAVKO
AKUKO
ZYAIO
BAVIO
YHSTI
ZYKOI
ZOTML
ESNBB
FATZA
BAUIO
ITFME
ISKIF
BAHBL
0
EMNKU
BAEIO
ATKVA
ZAVKO
ZYAIO
BAVIO
AKUKO
ZOTML
YHSTI
ZYKOI
ESNBB
ITFME
FATZA
BAUIO
ISKIF
BAHBL
EMNKU
FATBL
EMNMR
KRTTP
ZYTDK
GUNGR
ZYTAL
SENKY
ATAIO
0
EMNMR
1
4
FATBL
2
6
KRTTP
3
GUNGR
4
8
ZYTAL
5
ZYTDK
6
SENKY
7
ATAIO
En Büyük Yer İvmesi (mg)
8
Şekil 13. 24 noktada kaydedilen ve zemin büyütme analizi ile hesaplanan
en büyük ivme değerleri (Ansal vd 2011).
Müdahele Sistemi yüzey deprem kayıt
cihazından farklı 24 tanesi bu depremleri kaydetmiştir. Şekil 11’de Acil Müdahele istasyonları, Çınarcık ve Kütahya
depremlerini kaydetmiş olan farklı 24
istasyonun yerleri, son yıllarda geliştirilmiş Ataköy, Zeytinburnu ve Fatih Düşey
Deprem kayıt ağları ve 1999 Kocaeli
Depremi sırasında mevcut olup bu depremi kaydetmiş olan Ataköy, Zeytinburnu
ve Fatih istasyonlarının yerleri gösterilmiştir. Farklı 24 istasyonda Çınarcık ve
Kütahya depremlerinde kaydedilen en
büyük ivme değerlerinin değişimi Şe-
kil 12’de verilmektedir. Kaydedilen en
büyük ivme değeri 9mg mertebelerinde
olmasına rağmen, istasyonlar arasındaki
değer farklılıkları zemin koşullarının etkisini açıkça göstermektedir.
Acil Müdahale Sistemindeki M=4.8 büyüklüğündeki 12/3/2008 tarihli Çınarcık
depremini kaydetmiş 24 adet istasyonun
yerel zemin durumlarının tanımlanmasında İstanbul Avrupa yakasında gerçekleştirilmiş geniş çaplı mikrobölgeleme
araştırmalarından elde olunmuş veriler
kullanılmıştır. Bu 24 Acil Müdahele istasyonunda kaydedilen ivme zaman
kayıtlarındaki hareketin özellikleri en büyük yer ivmesi cinsinden Ataköy düşey
ağı anakaya seviyesi kaydı girdi olarak
kullanılarak model edilmeye çalışılmıştır
(Kurtuluş, 2011). Modelleme hem Borcherdt (1994) tarafından önerilen ampirik
zemin büyütme ilişkilerinden hem de eşdeğer doğrusal zemin büyütme analiz
programı Shake91 (Idriss ve Sun, 1992)
kullanılarak iki farklı yaklaşımla yapılmıştır (Ansal vd. 2011). Kullanılan Shake91
programı eşdeğer doğrusal yaklaşımın
geliştirilmiş bir versiyonudur. Sonuçlar
depremler sırasında gözlenen zemin
davranışlarının en büyük yatay ve spektral ivmeler cinsinden modellenmesinde
denenen iki yöntem arasından zemin
büyütme analizlerinin ampirik yönteme
göre çok daha uygun olduğunu göstermektedir.
Modellemede, sahaya özel yüzey deprem özellikleri her temsili zemin profili
için bir boyutlu ve eşdeğer doğrusal zemin büyütme analiz programı olan Shake91 (Idriss ve Sun, 1992) kullanılarak
hesaplanmıştır. Bir boyutlu, eşdeğer
doğrusal zemin büyütme analizlerindeki
önemli noktalardan birisi, küçük sönüm
değerlerinin bile hareketi oldukça etkileyebildiği derin sondaj profillerinin analizi sorunudur. Eğer büyük derinlikler için
analiz yapılacaksa, sönümün artan derinlikle azalacak ve büyük derinliklerde
daha küçük değerlere düşecek şekilde
değiştirilmesi gerekmektedir.
Diğer önemli nokta ise, analizlerde kullanılan birim şekil değiştirmeye bağlı modül azalımı ve sönüm ilişkilerinin efektif
gerilmeyle değişimi ile alakalıdır. Tahmin edilen yer hareketlerinde çevresel
basınca bağımlı ilişkilerin kullanılmasının zemin büyütme analizlerinde ortalama ilişkiler kullanılarak bulunan sonuçlara göre daha büyük yer hareketleriyle
sonuçlandığını göstermektedir (Darendeli vd., 2001).
Frekans düzeltmesi uygulanarak geliştirilmiş olan Shake91 programı kullanılarak 24 Acil Müdahele ve Ataköy Düşey
Deprem Ağında yüzey kaydı, modellenmiştir. Zemin büyütme analizlerinde
12/03/2008 M=4.8 Depreminde Ataköy
Düşey Deprem kayıt istasyonunda 140m
derinlikte alınmış olan DB ve KG ivme
itü vakfı dergisi
25
DEPREM DOSYASI
kayıtları kullanılmıştır. Bu analizler sonucunda 24 noktada hesaplanan en büyük yatay ivmeler Şekil 13’de görüleceği
üzere hesaplanan ile kayıt edilen değerler arasındaki uyum oldukça iyidir.
Teşekkür
Sadece bir derleme olan bu yazıda yapılan çalışmalara verdikleri destek ve
katkıları nedeniyle Özyeğin Üniversitesinden Doç. Dr. Aslı Kurtuluş’a, MEF
Üniversitesinden Dr. Gökçe Tönük’e ve
Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü,
Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı öğretim üye ve elemanlarına özellikle Prof.
Dr. Mustafa Erdik, Prof. Dr. Nuray Aydınoğlu, Dr. Mine Demircioğlu, Dr. Karin
Şeşetyan ve Doç. Dr. Ufuk Hancılar’a,
Ahmet Korkmaz ve Y.Müh. Barbaros Çetiner’e çok teşekkür ederim.
KAYNAKLAR:
-Abrahamson, N., Atkinson,G., Boore,D.,
Bozorgnia,Y., Campbell, K., Chiou,B., Idriss,
I.M., Silva, W., Youngs, R. (2008) “Comparisons of the NGA Ground-Motion Relations”
Earthquake
Spectra, 24(1): 45-66.
-Ansal,A. G. Tönük, A. Kurtuluş (2011) Seismic
Microzonation and Earthquake Scenarios for
Urban Sustainability” Geotechnics and
Earthquake Geotechnics towards Global
Sustainability, Ch.9 Urban Microzonation, 151168, Ed: S.Iai, Springer Book Series on
Geotechnical, Geological and Earthquake
Engineering.
-Ansal,A., A.Kurtuluş, G.Tönük (2010) “Seismic microzonation and earthquake damage
scenarios for urban areas” Soil Dynamics and
Earthquake Engineering, V30: 1319-1328
-Ansal,A., A. Akinci, G. Cultrera, M. Erdik,
V. Pessina, G. Tönük and G. Ameri (2009a)
“Loss estimation in Istanbul based on deterministic earthquake scenarios of the Marmara
Sea region (Turkey)”, Soil Dynamics and Earthquake Engineering, 29(4):699-709.
-Ansal,A., Tönük, G., & Kurtuluş, A. (2009b)
“Microzonation For Urban Planning”,
Earthquakes and Tsunamis, A.T. Tankut (ed.),
Geotechnical, Geological, and Earthquake
Engineering Book Series, Keynote Lecture, Int.
Con. on Earthquakes and Tsunamis, Istanbul,
133-152.
-Ansal,A., Kurtuluş,A., ve Tönük, G. (2008)
“Earthquake Loss Estimation Tool for Urban
Areas” Geotechnical Earthquake Engineering
and Soil Dynamics, May 18-22, 2008 Sacramento, Cal.
26
itü vakfı dergisi
-Ansal,A. and Tönük, G. (2007), “Source and
Site Effects for Microzonation”, Theme Lecture, 4th International Conference on Earthquake Geotechnical Engineering, Earthquake
Geotechnical Engineering, Editor: K.Pitilakis,
Chapter 4, pp.73-92, Springer.
-Ansal,A., Kurtuluş, A., ve Tönük, G.(2007c)
“Earthquake Damage Scenario Software for
Urban Areas”, Computational Methods in
Structural Dynamics and Earthquake
Engineering, M. Papadrakakis, D.C. Charmpis,
N.D. Lagaros, Y. Tsompanakis (eds.), Rethymno, Crete, Greece.
-Ansal,A., Tönük,G. ve Kurtuluş,A. (2007b)
“Yer Sarsıntısı Şiddetine Göre Mikrobölgeleme
ve Sismik Tehlike Senaryoları”, Çağrılı Konuşma, Altıncı Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı, 16-20 Ekim 2007, İstanbul.
-Ansal, A., Erdik, M., Aydınoğlu, N., Durukal,
E., Tönük, G., Kurtuluş, A., Demircioğlu, M.,
Şeşetyan, K., Hancılar, U. (2007a) “İstanbul
İçin Deprem Hasar Senaryolari” İMO İstanbul
Şubesi Bülteni, Sayı 91, 12-16.
-Ansal,A. (1999) “Strong Ground Motions and
Site Amplification” Theme Lecture, 2nd Int.
Conf. Earthquake Geotechnical Engineering,
3:879-894, Ed.P.S.Pinto.
-Aydınoğlu,N. ve Polat,Z.C. (2004)
“Zeytinburnu’nda Binaların Deprem
Davranışlarının Değerlendirilmesi”, İstanbul
Deprem Master Planı Zeytinburnu Pilot Projesi,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi , Planlama ve
İmar Dairesi.
-Borcherdt,R.D. (1994) “Estimates of Site
Dependent Response Spectra for Design
(Methodology and Justification)”, Earthquake
Spectra, 10(4): 617-654.
-Darendeli, M. B. (2001) Development of a
New Family of Normalized Modulus Reduction and Material Damping Curves, Ph. D. Dissertation, The University of Texas at Austin.
-Darendeli, M. B., K. H. Stokoe, II, E. M. Rathje
and C. J. Roblee (2001) “Importance of Confining Pressure on Nonlinear Soil Behavior and
Its Impact on Earthquake Response Predictions of Deep Sites”, 15th International Conference on Soil Mechanics and Geotechnical
Engineering, Istanbul, Turkey.
-Erdik, M., Demircioglu, M., and Sesetyan, and
Durukal, E. (2005) “Assessment of earthquake
hazard for Bakirköy, Gemlik, Bandırma, Tekirdağ and Körfez”, WB MEER Project -A3
Component, Microzonation and Hazard Vulnerability Studies For Disaster Mitigation in Pilot
Municipalities, Bogazici University, Kandilli
Observatory and Earthquake Engineering Research Institute.
-Erdik,M., Demircioğlu,M., Şeşetyan,K., Durukal,E., ve Siyahi,B. (2004) “Earthquake Hazard
in Marmara Region”, Soil Dynamics and Earthquake Engineering, Cilt 24, sf.605-631.
-Erdik,M., Aydınoğlu,M,N., Fahjan,Y., Şeşetyan, K., Demircioğlu,M., Siyahi,B., Durukal,E.,
Özbey,C., Biro,Y., Akman, H., ve Yüzügüllü,Ö.
(2003) “Earthquake Risk Assessment for Istanbul Metropolitan Area”, Earthquake Engineering and Engineering Vibration, Cilt 2, No.1,
sf.1-25.
-Erdik,M., Y.Fahjan, O.Özel, H.Alcik, A.Mert,
and M.Gül (2003) “Istanbul Earthquake Rapid
Response and the Early Warning System” Bulletin of Earthquake Engineering, 1(1):157-163.
-Erdik,M., Aydınoğlu,M,N., Barka,A., Yüzügüllü,Ö., Siyahi,B., Durukal,E., Fahjan,Y., Akman,H., Birgören,G., Biro,Y., Demircioğlu,M.,
Özbey,C. ve Şeşetyan,K. (2002) “İstanbul
Metropolitan Alanı için Deprem Riskinin Değerlendirilmesi”, Amerikan Kızılhaç Araştırma
Projesi Raporu, Boğaziçi Üniversitesi Yayını
(İngilizce).
-G.Tönük, A.Ansal, A.Kurtuluş, B.Çetiner
(2013)“Site Specific Response Analysis For
Performance Based Design Earthquake
Characteristics” Bulletin of Earthquake
Engineering, V12(N3):1091-1105
-Idriss, I. M. and J. I. Sun (1992), Shake91, A
Computer Program for Conducting Equivalent
Linear Seismic Response Analysis of
Horizontally Layered Soil Deposits, Modified
based on the original SHAKE program by
Schnabel, Lysmer and Seed, 1972.
-Kılıç,H., Özener,P.T., Ansal,A., Yıldırım,M.,
Özaydın,K., ve Adatepe,S. (2006) “Microzonation of Zeytinbur-nu Region with respect to Soil
Amplification: A Case Study” Journal of
Engineering Geology, 86: 238-255.
-Kurtuluş, A. (2011) “Istanbul Geotechnical
Downhole Arrays”, Bulletin of Earthquake
Engineering, Volume 9, No. 5, 1443-1461
-OYO, Inc. (2007) Production of Microzonation
Report and Maps – European Side (South),
Report for Istanbul Metropolitan Muncipality
Microzonation Project.
-Spence,R. (editör) (2007), Earthquake Disaster Scenario Prediction and Loss Modelling for
Urban Areas, EU LessLoss Report No.7, EU
FP7 Project
-Yoshida, N., S. Kobayashia, I. Suetomia and
K. Miura (2002) “Equivalent linear method
considering frequency dependent
characteristics of stiffness and damping”, Soil
Dynamics and Earthquake Engineering, Vol.
22, No. 3, pp. 205-222
* Bu yazıda özetlenen bütün çalışmalar
Prof. Dr. Mustafa Erdik,
Prof. Dr. Nuray Aydınoğlu,
Prof. Dr. Eser Çaktı,
Doç. Dr. Ufuk Hancılar,
Doç. Dr. Aslı Kurtuluş,
Y. Doç. Dr. Karin Şeşetyan,
Y. Doç. Dr. Gökçe Tönük ve
Dr. Mine Demircioğlu ile birlikte veya ayrı ayrı
yürütülmüş çalışmalardır.
Deprem Erken Uyarı Sistemleri
Prof. Dr. Ali Pınar
Prof. Dr. S. Ümit Dikmen
Prof. Dr. Mustafa Erdik
Boğaziçi Üniversitesi
Kandilli Rasathanesi ve
Deprem Araştırma Enstitüsü
Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı
Deprem mühendisliğinin temel hedefi depremler sonucu, başta can olmak
üzere oluşabilecek tüm kayıpların önlenmesidir. Bu noktada vurgulanması
gereken en önemli husus ise depremler
neticesindeki kayıpların sadece depremin yarattığı yer hareketinin oluşturduğu
yapısal hasarlarla kısıtlı olmadığıdır. Bu
bağlamda, örneğin deprem sonrası oluşan yangınların büyük kayıplara yol açabildiği de bir gerçektir (Cameron, 1998).
Yine benzer şekilde,tehlikeli madde ile
çalışan bir tesiste oluşabilecek hasarın
çevresel bir felaket, örneğin nükleer bir
santralde oluşabilecek sızıntı, yaratması
da mümkündür (Hoshiba vd., 2011). Ne
var ki, depremin başladığı, hasar verici
veya yıkıcı etkisi oluşmadan, bilinmesi
halinde birçok sistem güvenli bir şekilde kapatılabilir ve olası zararların önüne geçilebilir. Bu açıdan bakıldığında
deprem erken uyarı sistemleri, deprem
zararlarının azaltılması çalışmalarının en
önemli bileşenlerinden biri olarak ortaya
çıkmaktadır.
Burada vurgulanması gereken diğer bir
nokta da deprem erken uyarı ile depremlerin önceden belirlenmesi çalış-
Günümüzde, teknolojik imkanların sağladığı veri iletişim hızının
deprem dalgalarının yer içinde ilerleme hızından binlerce kat
daha yüksek olması sayesinde deprem erken uyarı sinyalinin
zamanında üretilmesine, istenen yerlere ulaştırılmasına ve gerekli
tedbirlerin alınmasına imkan vermektedir. Bu sistemlerin kurulum
maliyetleri ile depremlerin oluşturabileceği muhtemel zararlar
karşılaştırıldığında deprem erken uyarı sistemlerinin ne denli
etkin oldukları da ortaya çıkmaktadır. Bu sistemler için yapılacak
üç-beş milyon liralık yatırım sayesinde büyük depremlerde
oluşabilecek milyarlarca liralık zararın yanında can kayıpları da
önlenebilmektedir…
malarının birbirinden tamamen farklı
olmasıdır. Deprem erken uyarı sisteminin işlevi beklenen bir depremin oluş
zamanını tahmin etmek değildir. Özetle
deprem erken uyarı çalışmalarının hedefi deprem başladıktan sonra;
• Birkaç saniye içinde depremin hasar
yapıcı olup olmadığına karar vermek,
• Hasar yapıcı deprem dalgaları yerleşim yerlerine ulaşmadan depremi haber
vermek,
• Gerekli önlemlerin alınmasını sağlamaktır.
Deprem Erken Uyarı Sisteminin
Temel Çalışma Prensipleri
Deprem erken uyarı sisteminin çalışma
prensibi özetle şu şekilde açıklanabilir
(Şekil 1). Bir fay kırılmaya başladığında,
yani deprem oluşmaya başladığında fayın hareketi sonucunda iki farklı tip dalga
oluşmaktadır; P-dalgası (Birincil dalga
veya basınç dalgası)ve S-dalgası (ikincil dalga veya kesme dalgası). P-dalgası
yer içinde hızlı hareket eder ve genlikleri
düşük olduğundan hasar yapıcı değildir.
Fakat, nispeten daha yavaş ilerleyen Sdalgasının genlikleri büyük olduğu için
binalara hasar verebilmektedir. Fayı
çevreleyen sismometrelerden fiber optik
kablolar ve/veya uydu kanalıyla deprem
uyarı merkezine sürekli veri akışı sağlanmaktadır. Deprem olması durumunda
sismometrelere gelen ilk P dalgasının
birkaç saniyelik kısmı analiz edilerek
depremin büyüklüğüne karar verilmekte
ve bu bilgi diğer sismometrelerden gelen verilerle sürekli güncellenmektedir.
Deprem hasar verici ise bu bilgi anında
ilgili yerlere gönderilmektedir (Şekil 1).
Deprem erken uyarı zamanı deprem kaynağının uzaklığına bağlı olarak değişmektedir. Fay’a çok yakın olan bölgeler
için uyarı zamanı sadece birkaç saniye
iken daha uzak bölgeler için uyarı zamanı onlarca saniye olabilmektedir.
Bir bölgede yapılan deprem erken uyarı çalışmalarının niteliğini ve başarısını
artırmak için o bölgedeki kuvvetli yer
haraketi istasyon sayısının büyük önemi
vardır. İstasyon sayısı arttıkça üretilen
deprem erken uyarı bilgisinin doğruluk
payı artmakta ve deprem parametreleri
çok daha kısa sürede belirlenebilmektedir.
itü vakfı dergisi
27
DEPREM DOSYASI
Deprem Erken Uyarı
Sistemlerinin Geçmişi ve
Dünya’dan Örnekler
Dünyada modern teknolojiyi kullanan ilk
deprem erken uyarı sistemi 10 bin can
kaybına neden olan 1985 Meksika depreminden sonra kurulmuştur. Meksika’da
önemli deprem kaynaklarının açık denizde ve yerleşim yerlerine nispeten uzak
mesafelerde olması nedeniyle erken
uyarı sinyali hasar yapıcı deprem dalgalarının yerleşim yerlerine ulaşmadan
önce gerekli yerlere gönderilebilmektedir. Örneğin, Meksiko City’de erken uyarı zamanı 60-70 saniye civarında olabilmektedir. (Espinosa-Aranda vd., 1996).
Japonya’ da deprem erken uyarı sinyali, hem kritik endüstri tesislerine (hızlı
trenler, nükleer santraller, doğal gaz dağıtım şebekeleri gibi), hem de isteyen
kullanıcılara SMS mesajı olarak gönderilmektedir. Bu sistemin ülke genelinde
kurulum çalışmaları yaklaşık 6 bin can
kaybına neden olan 1995 Kobe depreminden sonra başlamış ve 2007 yılından
itibaren isteyen kişi ve kuruluşlara erken
uyarı sinyali gönderilmeye başlanmıştır.
Alıcıya gönderilen SMS mesajı alıcının
bulunduğu bölgede meydana gelecek
sarsıntının şiddet bilgisini de içermektedir (Hoshiba vd., 2011).
Amerika Birleşik Devletleri’nde deprem
erken uyarı çalışmaları USGS (United
States Geological Survey) önderliğinde
yapılmaktadır. Shake Alert adı verilen
deprem erken uyarı sistemi üniversitelerin de içinde bulunduğu bir ortak çalışma grubu tarafından geliştirilmekte ve
test edilmektedir. San Andreas fayı gibi
büyük deprem kaynaklarının ABD’nin
Batı yakasında yer almasından dolayı
test çalışmaları da esasen bu bölgede
yapılmaktadır. 24 Ağustos 2014 Napa
depreminde ShakeAlert sistemi deprem
parametrelerini çok kısa sürede hesaplayıp uyarı sinyalini S-dalgasının başlamasından 8 saniye önce Berkeley’e, 5
saniye önce de San Fransisko’ya iletmiştir (USGS, 2014). ABD’de deprem erken
uyarı sinyalinin gönderilmesi için Ocak
2012’de test çalışmaları başlatılmış ve
halen devam etmektedir. Test aşaması
başarıyla tamamlandıktan sonra ve deprem erken uyarı sinyali hakkında gerekli
28
itü vakfı dergisi
Şekil 1. Deprem erken uyarı sisteminin çalışma prensibi (USGS, 2014).
Hasar yaratabilecek bir depremle
ilgili uyarı sinyali, deprem kaynak
parametrelerine ve etkilenecek
konumun koordinatlarına bağlı
olarak saniyeler öncesinde
verilebilmektedir. Bir deprem
olduğunda yer hareketi dağılım
haritası (sarsıntı haritası) ve hasar
dağılım haritası otomatik olarak
oluşturulmakta ve İstanbul ValiliğiDeprem Araştırma Enstitüsü’ne,
İstanbul Büyükşehir BelediyesiAfet Koordinasyon Merkezi’ne
ve Birinci Ordu Komutanlığı’na
eşzamanlı olarak gönderilmektedir.
eğitimler verildikten sonra Japonya’da
olduğu gibi sinyali almak isteyen kişi,
kurum veya kuruluşlara iletilmesi hedeflenmektedir.
Tayvan, deprem erken uyarı çalışmalarına önem veren diğer bir ülkedir. 1999
yılında meydana gelen Chi-Chi depreminde (Mw=7.3) 2145 kişininin hayatını
kaybetmiş olması deprem erken uyarı
sistemi oluşturulmasının temel gereğini
oluşturmuştur. Yaklaşık bir milyon dolara
kurulan deprem erken uyarı sistemi tarafından üretilen uyarı sinyali sayesinde
bugün bir deprem meydana geldiğinde,
depremden hemen sonra erken uyarı
sinyali okullara iletilmekte ve gerekli tedbirlerin alınmasına olanak vermektedir.
Avrupa’da ise deprem erken uyarı çalışmalarının yapıldığı ülkeler arasında İtalya, İspanya, İsviçre, Romanya, Türkiye
ve Yunanistan yer almaktadır (Zschau
vd., 2011). Romanya ve Türkiye’de deprem erken uyarı sinyali aktif olarak kulla-
nılmakta, diğer ülkelerde ise çalışmalar
henüz test aşamasındadır (Şekil 2).
Türkiye’deki Deprem Erken
Uyarı Çalışmaları
İstanbul Deprem Erken Uyarı ve
Acil Müdahale Sistemi
Bakanlar Kurulu’nun 05/Nisan/2001 tarihli ve 2001/2232 sayılı kararı ile “İstanbul Deprem Erken Uyarı ve Acil Müdahale Sistemi”nin kurulmasına karar
verilmiştir. Boğaziçi Üniversitesi- Kandilli
Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) tarafından 10 Mayıs 2001
tarihinde kuruluş çalışmaları başlatılan
“İstanbul Erken Uyarı ve Acil Müdahale” projesi, İstanbul Valiliği, Birinci Ordu
Komutanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın lojistik katkıları ile
yürütülmektedir. Projenin tüm tasarımı
ve teknik şartnameleri KRDAE – Deprem
Mühendisliği Ana Bilim Dalı tarafından
hazırlanmıştır.
Aralık 2012 tarihinde, İstanbul Valiliği ve
Türk Telekom’un katkıları ile mevcut Acil
Müdahale ve Erken Uyarı Sistemi’ne 20
adet yeni cihaz eklenerek toplam 120
adet acil müdahale ve 10 adet erken
uyarı istasyonundan oluşan sismik ağ
oluşturulmuş ve KRDAE ile veri iletişimi
yeniden düzenlenmiştir. Veri iletişiminde
fiber-optik kablolar kullanılarak veri iletişim hızı 2-4 milisaniye düzeyine çekilmiştir. Ayrıca, Marmara denizi tabanına
yerleştirilen 5 adet OBS (Ocean Bottom
Seismograph / Deniz dibi sismograf) sistemi de deprem erken uyarı ağına dahil edilerek toplam istasyon sayısı 15’e
Boğaziçi Üniversitesi- Kandilli
Rasathanesi ve Deprem Araştırma
Enstitüsü (KRDAE) tarafından
10 Mayıs 2001 tarihinde kuruluş
çalışmaları başlatılan “İstanbul
Erken Uyarı ve Acil Müdahale”
projesi, İstanbul Valiliği, Birinci
Ordu Komutanlığı ve İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın
lojistik katkıları ile yürütülmektedir.
Şekil 2. Avrupa’da deprem erken uyarı çalışmaları (Clinton vd., 2014).
(kabul) aşılmadığı kontrol edilmektedir.
Belirlenmiş seviye değerinin aşılması
ile deprem kararı verilmekte ve yazılım
tarafından otomatik olarak alarm mesajı
üretilmektedir.
Hasar yaratabilecek bir depremle ilgili
uyarı sinyali, deprem kaynak parametrelerine ve etkilenecek konumun koordinatlarına bağlı olarak saniyeler öncesinde verilebilmektedir (Erdik ve diğ.,
2003). Bir deprem olduğunda yer hareketi dağılım haritası (sarsıntı haritası) ve
hasar dağılım haritası otomatik olarak
oluşturulmakta ve İstanbul Valiliği-Deprem Araştırma Enstitüsü’ne, İstanbul Büyükşehir Belediyesi-Afet Koordinasyon
Merkezi’ne ve Birinci Ordu Komutanlığı’na eşzamanlı olarak gönderilmektedir.
Marmaray Deprem Erken Uyarı
Sistemi
Şekil 3. İstanbul Deprem Erken Uyarı Sistemi (Turuncu renkli semboller kara istasyonları,
mavi renkli semboller OBSsistemleri)
çıkartılmıştır (Şekil 3). Bu ağın başlıca
amacı, İstanbul’da hasar yapıcı bir deprem sonrasında olası kayıpların azaltılması ve acil müdahale ile kurtarma
ekiplerine yardımcı olacak Hızlı Kayıp
Haritalarının üretilmesidir (http://www.
ew-istanbul.com/Icerik.aspx).
Kuvvetli yer hareketi deprem şebekesinden gelen veriler ELER programı kullanarak, hasar yapıcı bir deprem sonrasında hızlı sarsıntı haritalarını ve hasar
dağılım
haritalarını
oluşturmaktadır.
Deprem istasyonlarından KRDAE’deki
ana veri merkezine GSM yoluyla ve fiber
optik kablo ile aktarılan veriler, otomatik
olarak değerlendirilmektedir.
Depremin tetiklenmesinde en büyük
ivme değeri (PGA) veya Kümülatif Mutlak
Hız (CAV) eşik seviyelerinden faydalanılır. Mevcut sistem ivme eşik seviyesine
göre çalıştırılmaktadır. Sistem tarafından
sürekli olarak 10 saniyelik (ayarlanabilir)
zaman penceresi içinde en az 3 istasyon tarafından eşik seviyelerinin aşılıp
KRDAE deprem erken uyarı ağı (Şekil 3)
tarafından üretilen deprem erken uyarı
sinyali Marmaray Tüp Geçit Sistemi Kontrol Ünitesine gönderilmektedir. Marmaray tünelinin Boğaz’ın altında yer alan
kısmına yerleştirilen 26 adet kuvvetli
yer haraketi sismik gözlem istasyonları
(Şekil 4) deprem erken uyarı amacıyla
çalıştırılmaktadır. Bu şekilde, deprem erken uyarı amacı güden iki farklı sismik
ağ kullanılmaktadır; bunlardan biri lokal
sismik ağ (LSA) olarak adlandırılan ve
Tüp içerisinde çalışan 26 adet sismik
istasyon, diğeri de bölgesel sismik ağ
(BSA) olarak adlandırılan önceki bölümde sunulan sistemdir. BSA ve LSA tarafından üretilen deprem erken uyarı sinyalleri yanlış alarm verilmesinin önüne
geçmek amacıyla üretilen sinyaller karşılaştırılmaktadır. Eşik-seviye prensibiyle çalışan her iki sistemde yer hareketi
belli bir eşik seviyesini aştığı durumlar-
itü vakfı dergisi
29
DEPREM DOSYASI
da deprem erken uyarı sinyali üretilerek
alarm verilmektedir. Alarm verilmesinin
amacı, tünele yaklaşan trenlerin durdurularak tünele girişin önlenmesi, tünelde
olan trenin ise yavaşlatılarak bir sonraki
istasyonda durdurulması, tünelin kara ve
deniz kısmında olan kapakların kapatılarak tünelin kara ve deniz kısımlarının
birbirinden tecrit edilmesi gibi önlemlerin alınmasıdır.
İGDAŞ Deprem Erken Uyarı
Sistemi
İGDAŞ (İstanbul Gas Dağıtım Anonim
Şirketi), KRDAE tarafından üretilen deprem erken uyarı sinyalini kullanan önemli
kurumlardan birisidir. İGDAŞ’ın, İstanbul’da gaz dağıtımı için 9867 km uzunluğunda boru hattı, 581 bölge regülatörü
ve 474 bin servis kutusu kullanmaktadır.
Gaz dağıtım şebekesine otomatik olarak
müdahale eden bir sistem sayesinde
boru hattında çatlama veya kırılma meydana gelmesi durumunda gaz otomatik
olarak kesilmektedir.2005 yılından itibaren gaz kullanan tüm binalara sismik
detektörlerin yerleştirilmesi zorunluluk
haline getirilmiş ve kuvvetli yer hareketi belli bir eşik seviyesini aştıktan sonra gaz otomatik olarak kapatılmaktadır.
SCADA (Supervisory Control and Data
Acquisition) adı verilen bir sistem ile
boru hattı şebekesinin durumu sürekli
izlenmektedir. KRDAE tarafından üretilen deprem erken uyarı sinyali SCADA
sistemine gönderilmektedir. Erken uyarı sinyalini alan SCADA kontrol sistemi,
gaz dağıtım sisteminin sağlıklı çalışması için önceden belirlenen yer hareketi
eşik seviyesinin aşılıp aşılmadığı kontrol
edilmektedir. Eşik seviyesinin aşılması
durumunda önceden belirlenen ivme
değerleri koşullarına göre hareket edilmekte ve tanımlanan şartların oluşması
durumunda bölge regülatörleri tarafından gaz otomatik olarak kesilmektedir.
Eşik seviyesi, KRDAE tarafından kurulan 110 adet acil müdahale istasyonu
ile İGDAŞ tarafından kurulan 125 adet
ivme istasyonundan oluşan kuvvetli yer
hareketi izleme şebekesi tarafından sürekli takip edilmektedir. Yanlış deprem
erken uyarı alarmların önüne geçilmesi
için KRDAE tarafından üretilen sinyal ile
30
itü vakfı dergisi
Şekil 4. Şeklin sol alt kısmında Marmaray Tüp Geçit sisteminin bir görüntüsü verilmektedir. Şeklin
üst kısmında yer alan sarı üçgenler tüp içinde kurulan 26 adet kuvvetli yer hareketi kayıtçısından
oluşan lokal sismik ağı göstermektedir. Şeklin sağ alt kısmında ise Avrupa-Asya ve Asya-Avrupa
yönünde ilerleyen trenlerin tüpten geçisi esnasında kaydedilen dalga şekilleri gösterilmektedir.
Şekil 5. KRDAE tarafından kurulan 110 adet acil müdahale istasyonu (kırmızı), ile İGDAŞ tarafından
kurulan 125 adet ivme istasyonundan (yeşil) oluşan kuvvetli yer hareketi izleme şebekesi ile KRDAE
deprem erken uyarı istasyonarı gösterilmektedir.
KRDAE deprem erken uyarı
ağı tarafından üretilen deprem
erken uyarı sinyali Marmaray Tüp
Geçit Sistemi Kontrol Ünitesine
gönderilmektedir. Marmaray
tünelinin Boğaz’ın altında yer
alan kısmına yerleştirilen 26 adet
kuvvetli yer haraketi sismik gözlem
istasyonları deprem erken uyarı
amacıyla çalıştırılmaktadır.
SCADA tarafından belirlenen eşik seviyeleri karşılaştırılmaktadır (Şekil 5).
Yapısal Deprem Alarm Sistemi
Bina/tesis alanı içerisinde kurulan ve
sürekli veri akışı sağlayan kuvvetli yer
hareketi kayıtçılarından oluşan bir ağdır.
Ağ içindeki bu istasyonlar, sürekli olarak veri merkezine belirli paketler halinde veri aktarırlar. Herbir istasyon 3 (x,y,z
ekseni doğrultusunda) kanallı sensöre
sahip olup, 18-24 bit çözünürlüğe sahip analog-sayısal (A/D) elektronik kart
içerir. Ağ üzerinden sürekli olarak gelen
veriler, belirli alarm seviyesi ile ilgili olan
sismik hareketin saptanması amacıyla,
ana veri merkezinde analiz edilir. Bina/
tesise zarar verecek yer hareketinin seviyesine bağlı olarak 3 farklı alarm seviyesi seçilebilir. Ana veri merkezindeki
yazılım tarafından alarm uyarı sinyalleri
üretilmesi, istasyonlar tarafından algılanıp sistem tarafından deklare edilmesi-
binlerce kat daha yüksek
olması sayesinde deprem erken uyarı sinyalinin
zamanında üretilmesine,
istenen yerlere ulaştırılmasına ve gerekli tedbirlerin alınmasına imkan
vermektedir. Bu sistemlerin kurulum maliyetleri ile
depremlerin oluşturabileceği muhtemel zararlar
karşılaştırıldığında deprem erken uyarı sistemlerinin ne denli etkin oldukları da ortaya çıkmaktadır.
Bu sistemler için yapılacak üç-beş milyon liralık
yatırım sayesinde büyük
depremlerde oluşabilecek milyarlarca liralık zararın yanında can kayıpları da önlenebilmektedir.
KAYNAKLAR:
Şekil 6. İstanbul’da kuvvetli yer hareketi cihazlarıyla donatılmış bazı köprü ve binalar
Cameron, C. (1998), The 1923 Great Kanto
Earthquake and Fire.National Information
İGDAŞ (İstanbul Gas Dağıtım
Anonim Şirketi), KRDAE
tarafından üretilen deprem erken
uyarı sinyalini kullanan önemli
kurumlardan birisidir. İGDAŞ’ın,
İstanbul’da gaz dağıtımı için
9867 km uzunluğunda boru hattı,
581 bölge regülatörü ve 474 bin
servis kutusu kullanmaktadır.
Gaz dağıtım şebekesine otomatik
olarak müdahale eden bir sistem
sayesinde boru hattında çatlama
veya kırılma meydana gelmesi
durumunda gaz otomatik olarak
kesilmektedir.
ne bağlıdır. Üretilecek olan bu sinyaller,
deprem sırasında bina/tesis içindeki
muhtelif cihaz ve ekipmanların korunması, kazaların önlenmesi için gerekli acil
ve önemli müdahalenin sağlanması için
kullanılır.
Hizmete uygun sistemde kuvvetli yer
hareketi kayıtçıları, yapıya ait alan içerisinde farklı noktalarda konuşlandırılarak hem yapısal görüntüleme sistemi
hem de alarm sistemi olarak çalıştırılır.
Cihazların birbirleriyle zaman uyumlu-
luğunu (time synchronisation) sağlamak için GPS (Global Positioning System) kullanılır. Bu zaman uyumluluğu
ve sürekli veri akışı, ana veri merkezine
münferit olarak çekilen kablolar vasıtasıyla veya kablosuz bağlantı ile yapılır.
Tüm istasyonlardan veri toplanması ve
bu verilerin analizi, ana merkezde bulunan bilgisayara yüklenen özel yazılım
paketi ile yapılır. Tetiklemede kullanılan
eşik seviyeleri ile alarm seviyeleri, yapı
zarar görebilirlik tasarımına bağlı olarak
seçilerek ayarlanır. Bu seviyeler ile alakalı olarak yazılım tarafından üretilecek
alarm sinyalin çıkışı, ilgili kurum tarafından, bina/tesisin otomasyon sistemine
bağlanarak gerekli otomasyon kapamalarının yapılması, - örneğin asansörlerin en yakın durakta durdurulması, gaz
akışının kesilmesi gibi-, sağlanır. İstanbul’da son yıllarda deprem bilincinin artmasıyla bu sistemler muhtelif yapılarda
kullanılmaya başlanmıştır (Şekil 6).
Sonuç
Günümüzde, teknolojik imkanların sağladığı veri iletişim hızının deprem dalgalarının yer içinde ilerleme hızından
Service for Earthquake Engineering (NISEE),
University of California, Berkeley.
Clinton J, ve A Zollo (2014), An Overview of
Earthquake Early Warning Efforts in Europe
through the Prism of REAKT, 3rd International
Conference on Earthquake Early Warning:
Implementing Earthquake Alerts.
Erdik, M, Y.Fahjan, O.Özel, H.Alçık, A.Mert
and M.Gül (2003), Istanbul Earthquake Rapid
Response and Early Warning System, Bulletin
of Earthquake Engineering, v1, pp.157-163,
Kluwer.
Espinosa-Aranda J. M., A. Jimenez, G.
Ibarrola, F. Alcantar, A. Aguilar, M. Inostroza,
S. Maldonado (1996), Results of the Mexico
City Early Warning System, 11th WCEE,
ISBN:0080428223 1996).
Hoshiba M, K Iwakiri, N Hayashimoto, T
Shimoyama, K Hirano, Y Yamada, Y Ishigaki,
ve H Kikuta (2011), Outline of the 2011
off the Pacific coast of Tohoku Earthquake
(Mw=9.0) – Earthquake Early Warning and
the observed seismic inensity, Earth Planets
Space, 63, 547-551.
USGS (2014), http://earthquake.usgs.gov/
research/earlywarning/
Zschau J, P Gasparini, G Papadopoulos
(2011), SAFER Seismic Early Warning for
Europe, EU FP6 Project Final report.
itü vakfı dergisi
31
DEPREM DOSYASI
Deprem Hasarlarının
Uzaktan Algılama Verileri ile
Belirlenmesi
Doç.Dr. Şinasi KAYA
Doç.Dr. Elif SERTEL
İTÜ İnşaat Fakültesi,
Geomatik Mühendisliği Bölümü
Uydu Haberleşme ve Uzaktan
Algılama Uygulama Araştırma
Merkezi
Giriş
Uzaktan algılama “Arada fiziksel bir temas olmaksızın bir cisimden yayılan
ışınımın nitelik ve nicelik yönünden değerlendirilmesi ile cismin özelliklerinin
uzaktan ortaya konması ve ölçülmesi” olarak tanımlanır (Lillesand ve diğ.,
2007). Kısaca, cisimler ile temas kurmadan cisimler hakkında bilgi toplama bilimidir. Uzaktan algılamanın temeli daha
eski tarihlere dayansa da 1957 yılında
Sovyetler Birliği’nin uzaya gönderdiği
ilk yapay uydu olan Sputnik-1’in yörüngeye yerleştirilmesi ile bu çalışmaların
önemli dönüm noktası olmuştur. Yeryüzünün uzaydan otomatik fotoğraf makinaları ile fotoğraflarını çeken ilk insansız
uydu, 1959 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından uzaya gönderilen Explorer-6 uydusudur. Yeryüzünün
ve kaynaklarının araştırılması amacı ile
uzaya gönderilen ilk uydu ERTS-1 (Earth
Resources Technology Satellite) uydusudur. Bu uydu, 1972 yılında ABD tarafından yörüngeye yerleştirilmiş ve daha
sonra adı Landsat 1 olarak değiştirilmiştir. Landsat uydu serileri farklı tarihlerde
fırlatılmaya devam edilmiş olup, son ola-
32
itü vakfı dergisi
Afetin meydana geldiği zamana göre insanların bulunduğu
konumlar (ev, işyeri v.b) farklı olabilir ve müdahale aşamasında
öncelikli olarak nerelere ve hangi güzergâhlardan ulaşılabileceğini
tespit etmek için afet sonrası güncel durumun çok hızlı bir şekilde
belirlenmesi gerekir. Bu kapsamda ilk yapılması gereken, afet
sonrasında ilgili alanın çok hızlı bir şekilde haritalanması ve bu
amaçla veri teminidir. Afet sonrasında veri temini, ulaşılabilirlik,
zaman kısıtı, hava koşulları ve insan gücü değerlendirildiğinde,
yersel yöntemlerle çok zordur. Bu amaçla, geniş coğrafi alanların
kısa sürede görüntülenmesini sağlayan uydu verileri kullanmak,
özellikle acil durumu programlama (urgent mode) imkânı sağlayan
uydu sistemleri ile afet sonrasında güncel ve hızlı tematik haritalar
üretmek için son derece yararlı bir yaklaşımdır…
rak Landsat-8 uydusu 11 Şubat 2013 te
başarıyla fırlatılmıştır. Bugün kullanılan,
görüntü alan uydu bazlı uzaktan algılama sistemlerin ilk teknolojik gelişimi
Landsat uyduları ile başlamıştır. Landsat
ve sonrasında farklı ülkeler tarafından
fırlatılan pek çok uydu çok spektrumlu
tarama özelliğine sahiptir (Multi-Spektral
Scanner, MSS). Çok-spektrumlu tarayıcılar, elektromanyetik enerjinin, spektrumun farklı dalga boylarında kaydedilmesini sağlayarak, farklı cisimlerin ayırt
edilebilmesini sağlar. Çok-spektrumlu
uydu verileri ile yeryüzünü kaplayan cisimlerin renkli görüntülerinin elde edilebilmesi, verilerin bilgisayar ortamında
kaydedilmesi, depolanması ve görsel
ya da dijital görüntü işleme yöntemleri
ile analiz edilebilmesi önemli avantajlar
sağlamaktadır. Uzaktan algılama sistemlerinden elde edilen görüntüler, yeryüzü
özellikleri hakkında hızlı, ekonomik ve
güncel bilgiler vermekte ve farklı uygulama alanlarında kullanılabilmektedir.
Uydu görüntülerinin çözünürlüklerinin
gelişmesi ile büyük ölçekli tematik haritaların yapılabilir duruma gelinmesi, çok
zamanlı veri elde edebilme imkânı ve
kısa zamanda bilgi toplanabilmesi nedeniyle uydu ve uzaktan algılama teknolojileri birçok disipline önemli bilgiler sağlamaktadır. Uydu görüntü verileri farklı
zamansal ve mekânsal ölçeklerde haritalar üreterek yeryüzünün araştırılması
için, birçok bilim dalında kullanılabilen
önemli kaynaklardır (Lillesand ve diğ.,
2007; Sertel v.d, 2007; Kaya v.d, 2005).
Uzaktan algılama verileri, yeryüzünün
kısa ve uzun dönemdeki değişimin belirlenmesinde ve doğal afetlerden kaynaklanan zararların tesbitinde önemli
kullanım olanağı bulmuştur. Bunlar arazi
kullanımı /örtüsü değişimi, orman yangınları, buzulların hareketi, doğal afetlerin izlenmesi, heyelanlar, volkanlar ve
depremden zarar gören alanların tesbiti
vb. olarak sayılabilir (Sertel v.d, 2007;
Kaya v.d, 2005; Turker ve San, 2003).
Afet yönetimi için hasarların görüntülenmesi ve arazi değişimlerinin hemen
afet sonrası belirlenmesi hızlı bir şekilde yapılmalıdır. Yersel verilerle bu bilgilere ulaşmak uzun bir zaman gerektirir ve ayrıca bir çok ekipman ve insan
gücüne ihtiyaç vardır. Bazı durumlarda
afet sonucunda etkilenen alanlar kolay-
ca ulaşılamayacak alanlar olabilir veya
ulaşım hatları zarar gördüğü için yersel
tespitleri yapmak mümkün olmayabilir.
Örnek verilecek olursa büyük yıkıcı bir
deprem olması durumunda çok geniş
coğrafik alanlar etkilenmekte, ulaşım
altyapıları zarar görmekte ve insan hayatını son derece olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Böyle bir durumda yersel
veri temin etmek oldukça zordur. Yüzyıllar boyunca doğal afetler içinde depremler, can ve mal kayıplarına yol açtığı
için önemli afetler grubunda yer almıştır.
Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırma Kurulunun (USGS) yayınladığı rapora göre, dünyada son 18 yıl içinde 7
ve üzeri büyüklüğünde 17 deprem meydana gelmiştir (Dell’Acqua ve Gamba,
2012). Büyük depremlerin çok geniş bir
coğrafyayı etkileme ve insanların hayatını zorlaştırıcı olma olasılığı vardır. Sadece bir fikir vermesi açısından 12 Mayıs
2008 yılında Çin’in Wenchuan bölgesinde MW:7,9 büyüklüğünde meydana gelen depremde 420 000 ev zarar görmüş,
70 000’den fazla kişi hayatını kaybetmiş
ve 5 milyondan fazla kişi evsiz kalmıştır.
Dünyanın önemli aktif faylarından birisi
olan Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ),
zaman zaman can ve mal kaybına neden olan depremler üretmektedir. Geçen yüzyılda fay boyunca birçok yıkıcı
deprem meydana gelmiştir. Bu depremlerde yaklaşık 450 000 bina yıkılmış ve
80 000 kişiden daha fazla vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir. Yine geçen yüzyıl
boyunca Mw>6,5 şiddetinden büyük 25
yıkıcı deprem ülkemizde meydana gelmiştir. Bunların 7 tanesi Türkiye’nin kuzey batısında KAFZ üzerinde olmuştur
(Barka ve Nalbant, 1998; Barka, 1999).
Bu depremlerin çoğu Türkiye’nin ekonomik olarak gelişmiş ve nüfusun yaklaşık
1/3’ünün yaşadığı Marmara Bölgesi’ne
yakın bölgelerde meydana gelmiştir.
17 Ağustos 1999 tarihinde, Türkiye’nin
kuzey batısında Marmara Denizi yakınlarında Mw: 7,4 büyüklüğünde İzmit
(Kocaeli) depremi meydana gelmiştir.
Deprem, endüstri ve sanayi bölgelerinde ve nüfusun yoğun olarak yaşadığı
şehirlerde ağır hasarlara neden olmuştur. İzmit, Adapazarı, İstanbul, Yalova,
Gölcük, Bolu, Bursa, Eskişehir şehirleri
depremden etkilenmiş olup, İzmit körfezi etrafındaki şehirlerde ve Adapazarı
şehir merkezinde çok ağır hasarlar ve
çok fazla can kayıpları olmuştur. TBMM
Araştırma Komisyonu raporlarına göre
18 373 vatandaşımız hayatını kaybetmiş
ve 48 901 vatandaşımız yaralanmıştır.
Yıkılan ve ağır hasarlı bina sayısı 96 796
konut ve 15 939 işyeri, orta hasarlı ve az
hasarlı konut sayısı yaklaşık 220 000 olarak açıklanmıştır.
1999 depreminin öncesi ve sonrası
10 m. çözünürlüklü uydu görüntü
verileri üzerinden depremde zarar
gören yerleşim ve kıyı alanları
analiz edilmiştir. 1999 yılında
fırlatılan ve 2000 yılında görüntü
almaya başlayan 1 m. çözünürlüğe
sahip sivil amaçlı kullanılabilen ilk
çok yüksek çözünürlüklü IKONOS
uydu görüntü verileri, yeryüzünün
araştırılmasına ve özellikle bir
afet sonrası durumun gözlenmesi,
izlenmesi ve incelenmesine çok
önemli katkılar sağlamıştır.
Deprem Hasarlarının
Uydu Görüntü Verileri ile Tespiti
Birçok disiplinde çalışma olanağı olan
ve önemli çevresel problemlerin çözümünde kullanılan uzaktan algılama verileri, yeryüzündeki kısa ve uzun dönemdeki değişimlerin belirlenmesinde ve
doğal afetlerden kaynaklanan zararların
tespitinde önemli kullanım olanağı bulmuştur. Uzaktan algılama aşağıda belirtilen avantajları sayesinde bir çok disiplin için vazgeçilmez bir veri kaynağıdır.
• Sinoptik görüş olanağı,
• Hızlı veri toplama, aktarma ve işleme
olanağı,
• Farklı zamanlarda veri elde edebilme
imkânı,
• Periyodik veri elde etme, arşiv verilerden yararlanma ve güncel veri üretimi,
• Veri depolama kolaylığı,
• Bilgisayar ortamında çalışma olanağı,
• Aynı görüntünün birçok amaca yönelik
kullanımı,
• Aynı görüntüye farklı ölçekte bakabilme ve değerlendirme olanağı,
• Güvenilir, doğru veri elde etme imkânı,
• Görünür bölgenin dışında kızıl ötesi ve
mikro dalga bölgesinde nesneler hakkında bilgi elde etme imkânı vb.
2000’li yıllara kadar uydu görüntü verilerinin mekansal/yersel çözünürlüklerinin
yetersiz olması nedeni ile deprem hasarlarının tespiti (özellikle bina detayında)
ve değerlendirilmesi konusunda uydu
görüntü verileri kullanılmasına yönelik
çok çalışma mevcut değildir. 2000’li yıllardan sonra bu konuda yapılan çalışmalar artmıştır. Örneğin, Türkiye’ de yapılan
farklı araştırmalarda 1999 İzmit depreminin yerleşim alanlarına verdiği zararlar
uydu görüntü verileri kullanılarak analiz
edilmiştir (Türker ve San, 2003; Kaya ve
diğ., 2005, Sertel ve diğ., 2007). Bu çalışmalarda, 1999 depreminin öncesi ve
sonrası 10 m. çözünürlüklü uydu görüntü
verileri üzerinden depremde zarar gören
yerleşim ve kıyı alanları analiz edilmiştir. 1999 yılında fırlatılan ve 2000 yılında
görüntü almaya başlayan 1 m. çözünürlüğe sahip sivil amaçlı kullanılabilen ilk
çok yüksek çözünürlüklü IKONOS uydu
görüntü verileri yeryüzünün araştırılmasına ve özellikle bir afet sonrası durumun
gözlenmesi, izlenmesi ve incelenmesine
çok önemli katkılar sağlamıştır. Ayrıca
afet hasarlarının belirlenmesinde diğer
önemli avantajları aynı bölgenin belirli
zamanlarda tekrarlı görüntülerinin elde
edilmesi, yüksek çözünürlüklü stereo
(üç boyutlu) görüntüleme kabiliyetidir.
Depremler, büyüklerine bağlı olarak yeryüzünde nesnelerin yer değiştirmelerine
neden olurlar. Bu yer değiştirme sırasında nesnelerin konumları ve mevcut şekilleri de değişir. Özellikle şehir merkezlerinde birçok bina yıkıldığından önceden
çatı olarak görülen nesneler heterojen
bir yapıda beton vb. nesne olarak görülür (Şekil 1). Uzaktan algılamada cisimlerden geri yansıtılan ışınımın kaydedilmesi ile bu nesneler hakkında bilgi elde
edilir. Bu durum deprem sonrası uydu
görüntü verileri piksel değerlerinde kısa
zamanda büyük değişikliklere neden
olur (Şekil 2).
Adapazarı Şehir Alanının
SPOT HRVIR Verileri ile Analizi
Adapazarı şehri 22 Temmuz 1967 depreminden sonra yeniden yapılanmıştır. Ancak 1980 yılından sonra eskiden göl yatağı olan ve sonraları tarımsal alan olarak
kullanılan bölgede, yeni şehir kontrolsüz
olarak inşa edilmiştir. Zemin problemlerine rağmen birçok bina çok katlı olarak
yapılmıştır. Adapazarı’nın depremden en
fazla etkilenmesinin ana nedeni zemin
sıvılaşmasıdır (Erken, 1999). Bazı bi-
itü vakfı dergisi
33
DEPREM DOSYASI
Şekil 1. 1999 İzmit depreminde nesnelerin konum ve şekil değiştirmeleri.
rının tespit edilmesi (Şekil 3,4), ii) çıkan
sonuçların yersel verilerle karşılaştırılması olmuştur.
Uydu görüntü verilerinin sınıflandırılmasındaki amaç aynı spektral özellik
taşıyan nesnelerin gruplandırılmasıdır.
SPOT HRVIR XI verileri sınıflandırılarak
Adapazarı şehir merkezinin deprem
öncesi (25 Haziran 1999) ve sonrası (4
Ekim 1999) Bitki, Su Geçirmeyen Alanlar (Yapay alanlar) Toprak sınıfları ayırt
edilerek alanları bulunmuştur (Şekil 4).
Sınıflandırma sonuçlarına göre, deprem
öncesi %25,1’i bitki (orman, yeşil alan
vb.), %33,7’si su geçirmeyen alan (yerleşim, yollar, sanayi alanları vb.), %41,2’si
toprak (tarım alanları, mera, boş alan)
olarak bulunmuştur. Deprem sonrası
%23,5’i bitki, %25,6’sı su geçirmeyen
alan, %43,8’i toprak ve % 7,1’i yıkılan
ve ağır hasar gören alanlar olarak tespit
edilmiştir. Bitki ve toprak sınıflarında çok
fazla bir değişiklik tespit edilmemesine
rağmen su geçirmeyen alanlarda ciddi
bir değişiklik (%7,1) bulunmuştur (Kaya
ve diğ., 2004).
Yeni Uydu Sistemlerinin
Getirdiği Yenilikler
Şekil 2. Adapazarı şehir merkezi deprem öncesi ve sonrası uydu görüntü verileri ve depremden
etkilenen bölgenin piksel değerlerindeki değişimi.
nalar depremde yıkılmamasına rağmen
sağa-sola yan yatmışlardır ve bazı binalarda zemin sıvılaşmasından dolayı 1–2
kat aşağı (toprağın içine) batmışlardır.
Diğer önemli neden ise binaların yapım
kalitesizliği ve imar planlarına aykırı bi-
34
itü vakfı dergisi
naların yapılmış olmasıdır.
Adapazarı şehir merkezinde yapılan çalışmanın amacı, i) uydu görüntü verileri
yardımıyla 17 Ağustos 1999 depreminden etkilenen Adapazarı şehir merkezindeki ağır hasarlı ve yıkılmış bina alanla-
Afetin meydana geldiği zamana göre insanların bulunduğu konumlar (ev, işyeri
v.b) farklı olabilir ve müdahale aşamasında öncelikli olarak nerelere ve hangi
güzergâhlardan ulaşılabileceğini tespit
etmek için afet sonrası güncel durumun
çok hızlı bir şekilde belirlenmesi gerekir. Bu kapsamda, ilk yapılması gereken
afet sonrasında ilgili alanın çok hızlı bir
şekilde haritalanması ve bu amaçla veri
teminidir. Afet sonrasında veri temini,
ulaşılabilirlik, zaman kısıtı, hava koşulları ve insan gücü değerlendirildiğinde,
yersel yöntemlerle çok zordur. Bu amaçla, geniş coğrafi alanların kısa sürede
görüntülenmesini sağlayan uydu verileri
kullanmak, özellikle acil durumu programlama (urgent mode) imkânı sağlayan uydu sistemleri ile afet sonrasında
güncel ve hızlı tematik haritalar üretmek
için son derece yararlı bir yaklaşımdır.
Günümüzde, Uzay Ajansları ya da uydu
üretici firmalar uydu tasarımında benzer algılayıcı özelliklerine sahip uyduları
aynı yörüngede hareket edecek şekilde
“uydu filosu/takımı (satellite constellation)” tasarlayarak uyduların zamansal
çözünürlüğünü de arttırmaktadır. Za-
Uydu görüntüleri, dijital ortamda
bilgisayarlara kaydedilip otomatik
görüntü işleme algoritmaları
kullanıldığı için afet öncesi ve
afet sonrası bu görüntülerin
karşılaştırılması ve haritalanarak
ilgililere ve karar vericilere
ulaştırılması çok kısa zamanda
olmaktadır.
mansal çözünürlük ile bir uydunun aynı
noktadan ne kadar zaman sonra tekrar
veri alabileceği anlaşılabilir. Örneğin,
üniversitemiz uydu yer istasyonunun
doğrudan veri indirmekte yetkili olduğu, Airbus firmasına ait SPOT-6, SPOT7, Pleiades 1A ve Pleiades 1B uyduları
aynı yörüngede hareket ederek “uydu
filosu/takımı” oluşturmakta ve bu sayede
dünya üzerindeki aynı noktanın farklı algılama açıları ile her gün görüntüsü alınabilmektedir. Ayrıca, bu uydulara günde en az dört defa programlama talebi
gönderilebildiği için acil bir durum anında uyduya programlama talebini çok
kısa sürede iletebilmek mümkündür. Belirtilen uydu sistemleri tri-stereo özelliğe
sahip olup veri alımı sırasında üç farklı
açıdan görüntü alabilmektedir. Tri-stereo
görüntüler kullanılarak ilgili alanların üç
boyutlu yüzey modelleri oluşturulabilmekte ve bu veriler farklı zamanlarda
algılanmış verilerden oluşturularak ilgili
alan için üç boyutlu değişimler ve üç boyutlu mekânsal analizler yapılabilmektedir. Bahsi geçen uydular, optik uydular
olup hava koşulların kötü olması ve bu
uydulardan elde edilen verilerin yetersiz
kalması durumunda, Radar sistemlerinden de faydalanılabilir. Örneğin DLR tarafından geliştirilmiş olan Terrasar-X ve
Tandem-X radar uyduları da filo şeklinde
çalışmakta olup zamansal çözünürlüğü
arttırmaktadırlar. Yakın zamanda İspanya tarafından fırlatılacak olan PAZ radar
uydusu da aynı yörüngeye fırlatılacak
olup, Terrasar-X, Tandem-X ve PAZ üçlü
bir radar filosu oluşturacaktır (http://
www.airbus.com). Benzer bir yaklaşımın,
Kanada Uzay Ajansı ve MDA firması tarafından yürütülmekte olan Radarsat
sisteminin yeni uydularında da uygulanması planlanmaktadır (http://www.
asc-csa.gc.ca/eng/satellites/radarsat).
Radar verileri interferometrik olarak değerlendirilerek çok hassas bir şekilde
yüzey deformasyonları tespit edilmek-
Şekil 3. SPOT HRVIR Pankromatik uydu görüntü verisinden elde edilen yıkılan ve ağır hasarlı
bölgelerin tespiti; Kırmızı alanlar yerleşim alanlarını, Sarı alanlar yıkılan ve ağır hasarlı bölgeleri
gösterir.
Şekil 4. SPOT HRVIR uydu görüntü verilerinin sınıflandırılması, a)Deprem öncesi, b)Deprem sonrası.
tedir. Bu konu ile ilgili olarak literatürde
pek çok çalışma mevcuttur. Özellikle fay
hatlarının izlenmesi, heyelan hareketleri vb. afetlere maruz kalabilecek alanlar
sürekli izlenerek bu bölgelerdeki düşey
deformasyon miktarları Radar verilerine
interferometrik yöntemlerin uygulanması
ile tespit edilebilir (Çakır ve diğ., 2003).
Uydu görüntüleri, dijital ortamda bilgisayarlara kaydedilip otomatik görüntü
işleme algoritmaları kullanıldığı için afet
öncesi ve afet sonrası bu görüntülerin
itü vakfı dergisi
35
DEPREM DOSYASI
hasarların kolay ve hızlı olarak uzaktan
algılama yöntemleri ile belirlenebileceğini göstermiştir. Yersel çözünürlüğün
0,5 m’nin altına inmesi, zamansal, spektral ve radyometrik çözünürlüklerinde
yapılan iyileştirmeler, uydu görüntü verilerinin etkin bir şekilde kullanılmasına
yol açmıştır. Bu konuda çalışan kişiler
ve kurumlar, başta deprem olmak üzere doğal afetlerde insan hayatı kurtarma
amacı güden bu tür çalışmalara gerekli
teknolojik ve bilimsel altlık (zemin) hazırlamalıdırlar.
KAYNAKLAR:
Şekil 5. Yüksek çözünürlüklü uydu görüntü verilerinden Haiti depreminin öncesi ve sonrası
görüntülenmesi (http://caveviews.blogs.com/cave_news/2010/01/haiti-aerial-earthquake-damagephotos.html).
karşılaştırılması ve haritalanarak ilgililere
ve karar vericilere ulaştırılması çok kısa
zamanda olmaktadır. Genel olarak yakın
gerçek zamanlı (Near Real Time-NRT)
bilgi üretme olarak tanımlanan durumda bir uydu istasyonun veriyi doğrudan
sistemine indirmesi ve ön değerlendirmelerin yapılarak bir rapor oluşturulması
işlemleri 30 dk’lık bir zamanda tamamlanmaktadır. Uyduların ilgili alanlardan
geçeceği zamanlar uydu yer istasyonları tarafından bilinmekte olup 30 dk’lık
süre uydu geçiş süresinin üzerine eklenerek raporun hazırlanabileceği zaman
tahmin edilebilir.
Sonuçlar ve Öneriler
Doğal afetleri önceden kestirebilmek
çok zor bir çalışma konusu olup, farklı
afetler konusunda dünya genelinde pek
36
itü vakfı dergisi
çok araştırmacı bu konu ile ilgili araştırma yapmaya devam etmektedir. Ülkemiz
farklı afetler açısından risk altında olup,
deprem bu afetlerden en önemlilerinden bir tanesidir. Bugüne kadar farklı
şiddetlerde ve ölçeklerde ülkemizin değişik alanlarında depremler yaşanmış
olup deprem gerçeği bilinci ile hareket
edilerek özellikle yerleşim alanlarının
durumu ciddi bir şekilde irdelenmelidir.
Bu nedenle afet sonrasında yapılacak
çalışmalara ait planlamalar önceden
yapılarak gerekli veri ve bilgi kaynakları
hazır bulundurulmalıdır. Afet sonrası hızlı hareket edilmesi gerekli olduğundan,
yardımların doğru bir şekilde yönlendirilmesi için hangi coğrafi alanda hangi
büyüklükte hasar meydana geldiğinin
bilinmesi gerekir. Yapılan çalışmalar,
deprem sonrası meydana gelen büyük
Barka, A.A., 1999. The 17 August 1999 Izmit
earthquake, Science, 285, sayfa: 1858-1859.
Barka, A.A., Nalbant, S., 1998. 1700
ve sonrasi Marmara depremlerinin
modellenmesi, Aktif Tektonik Arastirma
Grubu 1. Toplantisi (ATAG-1), İTÜ Avrasya
Yerbilimleri Enstitusu, , 32-40, İstanbul.
Çakır, Z., De Chabalier, J.B., Armijo, R., Meyer,
B., Barka, A., Peltzer, G., 2003. Coseismic
and early post-seismic slip associated with
the 1999 Izmit earthquake (Turkey), from SAR
interferometry and tectonic field observations,
Geophys. J. Int., 155, 93-110.
Dell’Acqua, F., Gamba, P.,2012. Remote
Sensing and Earthquake Damage
Assessment: Experiences, Limits, and
Perspectives, Proceedings of The IEEE, Vol.
100, No: 10, October 2012.
Erken, A., 1999. The effect of soil during
Izmit earthquake. (http://1993.140.203.8/
earthquake /liq.htm, 01 Temmuz 2003.
Kaya, Ş., Curran, P.J., Llewellyn, G., 2005.
Post-earthquake building collapse: A
comparison of government statistics and
estimates derived from SPOT HRVIR data,
International Journal of Remote Sensing, Vol.
26, No: 13, 2731-2740 .
Kaya, Ş., Llewellyn, G., Curran, P.J., 2004.
Displaying Earthquake damage an Urban
Area Using a Vegetation-Impervious-Soil
Model and Remotely Sensed Data, XXth
Congress of the International Society for
Photogrammetry and Remote Sensing
(ISPRS), 12-25 Temmuz 2004, Istanbul.
Lillesand, T., Kiefer, R.W., Chipman, J., 2007.
Remote Sensing and Image Interpretation,
Sixth Edition, Wiley, USA.
Sertel, E., Kaya, Ş., Curran, P.J., 2007. Use
of Semi-variograms to Identify Earthquake
Damage in an Urban Area, IEEE Transactions
on Geoscience and Remote Sensing, 45(6),
1590-1594.
Türker, M., San, B.T., 2003. SPOT HRV data
analysis for detecting earthquake-induced
changes in Izmit, Turkey, International Journal
of Remote Sensing, 24, sayfa: 2439-2450.
http://caveviews.blogs.com/cave_
news/2010/01/haiti-aerial-earthquakedamage-photos.html
http://www.airbus.com/
http://www.asc-csa.gc.ca/eng/satellites/
radarsat/
Afet Yönetimi Nedir ve
Nasıl Olmalıdır?
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu
İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü
ve Afet Yönetim Araştırma ve
Uygulama Merkezi Öğretim Üyesi
Antik bir savaşçıya göre, “Savaş ilan
edilince ilk kaybedilen şey gerçektir!”
1999 depremlerinden sonra afetlere savaş açan bizlerin acaba gözden kaçırdığı gerçekler nelerdir? Diğer bir deyişle
“afet yönetimi nedir ve nasıl olmalıdır?”
Evrensel afet yönetimi literatürüne ve en
iyi uygulamalarına bakınca Türkiye’de
afet, acil durum ve afet yönetiminin, evrensel anlamda bir bütünün parçaları
olduğu gerçeğini gözden kaçırdığımızı
görürüz. Bunun için öncelikle, afetlerin
ve afet yönetiminin öğelerinin tümünü
(yani risk yönetimini kriz yönetimiyle)
birlikte ele alarak ama risk yönetimine
daha çok önem vererek İstanbul örneğinde durumumuzu gözden geçirmeliyiz.
Özetle “Afet Yönetimi” kavramı, her türlü tehlikeye karşı hazırlıklı olma, zarar/
risk azaltma, müdahale etme ve iyileştirme amacıyla mevcut kaynakları organize eden analiz, planlama, karar alma
ve değerlendirme süreçlerinin tümüdür.
Böylece afet yönetimi, zarar/risk azaltma, hazırlık (risk yönetimi), müdahale
ve iyileştirme (kriz yönetimi) gibi 4 ana
evreden oluşur.
Modern afet yönetimi önceliği (müdahale çalışmalarına
duyulabilecek ihtiyacı minimize edebilmek için) insanları
tehlikelerden korumak ve mevcut riskleri afetler olmadan
önce azaltmaya ve toplumun afetlere karşı direncini artırmaya
yöneliktir. Yani afet yönetiminin amacı, “insanları nasıl enkaz
altından kurtarırız?” değil; “insanlar nasıl enkaz altında kalmaz?”
diye çalışmaktır. Örneğin eğer İstanbul’da beklenen deprem
gerçekleşirse klasik “kriz yönetimi” yöntemiyle vereceğimiz
kayıplar çok büyük olacak ve İstanbul’daki depremin ortaya
çıkardığı riskler yönetilemeyecektir. Bunu “bana göre, sana göre”
değil; afet yönetimi bilimine ve beklenen deprem senaryosuna
göre “İstanbul depreme hazır mı? diye sorduğumuzda çok net bir
şekilde görebiliriz…
Maalesef ülkemizde yapılan afet yönetimi çalışmaları yakından incelendiğinde,
gayretlerimizin çoğunu yanlış bir şekilde
ve sadece afetlerden sonraki “müdahale
etme” ve yara sarma yani “iyileştirme”
aşamalarına, yani “kriz yönetimi”ne yöneltmiş olduğumuzu görürüz. Diğer bir
deyişle, şimdiye kadar "Afet Yönetimini,
sadece insanları enkaz altından kurtarmak, hastaneye yetiştirmek, yangın söndürmek ve benzeri müdahale çalışmalarını sevk ve idare etmek” olarak algılamış
ve sadece afet yönetiminin iki evresini
uygulamış durmuşuz. Halbuki afet yönetimi önce risk, sonra kriz yönetimi gibi iki
ana evreden oluşur. Ayrıca kriz yönetiminin afetin oluşumuyla beraber değil; afet
öncesinde risk yönetimiyle başladığını
da anlayamamışız.
Yine maalesef ülkemizde yapılan afet
çalışmaları yakından incelendiğinde,
gayretlerimizin çoğunu yanlış bir şekilde ve sadece depremin gibi afetin kendisine, örneğin fay hatlarına yöneltmiş
olduğumuzu görürüz. Diğer bir deyişle, şimdiye kadar “afet denilince” akla
depremin yer sallantısı, fay hattı, artçı
depremler, vb. depremin meydana ge-
tireceği tehlikeler gelmiş; araştırmalar,
medyadaki tartışmalar büyük ölçüde
bunlara odaklanmıştır. Fakat tehlikeleri
afete dönüştüren temel toplumsal problemlerimizi yeterince tartışmamış ve o
konularda yeterli araştırmalar yapılamamıştır.
Özetle ülkemizde afet yönetimini, şimdiye kadar sadece afetlerin kendisini
(olayları), sanki depremin oluşumunu
engelleyebilirmiş ya da tahmin edebilirmiş gibi tartışıp duruyoruz. Afet olduktan sonra da yaşam, mülk, çevre, tarihi
eserler, kalkınma, iş ve hizmet sürekliliğine (sonuçları), yani ortaya çıkan riske
tepki olarak insanları enkaz altından kurtarmak, hastaneye yetiştirmek, yangın
söndürmek, vb. benzeri müdahale çalışmalarını sevk ve idare etmek için büyük
gayretler için giriyor ve enkazdan kurtarılan bir kaç kişi için de kahramanlık
destanları yazıp övünüyoruz. Bu arada
binlerce kişi hayatı kaybetmiş veya sakat kalmış olmakla beraber büyük maddi
zararlara da uğramış oluyoruz...
Aslında ve aksine modern afet yönetimi
önceliği (müdahale çalışmalarına duyulabilecek ihtiyacı minimize edebilmek
itü vakfı dergisi
37
DEPREM DOSYASI
için) insanları tehlikelerden korumak
ve mevcut riskleri afetler olmadan
önce azaltmaya ve toplumun afetlere
karşı direncini artırmaya yöneliktir.
Yani afet yönetiminin amacı, “insanları nasıl enkaz altından kurtarırız?”
değil; “insanlar nasıl enkaz altında
kalmaz?” diye çalışmaktır. Örneğin
eğer İstanbul’da beklenen deprem
gerçekleşirse klasik “kriz yönetimi”
yöntemiyle vereceğimiz kayıplar çok
büyük olacak ve İstanbul’daki depremin ortaya çıkardığı riskler yönetilemeyecektir. Bunu “bana göre, sana
göre” değil; afet yönetimi bilimine ve
beklenen deprem senaryosuna göre
“İstanbul depreme hazır mı? diye
sorduğumuzda çok net bir şekilde
görebiliriz.
Örneğin, en son İstanbul Büyükşehir
Belediyesi tarafından 2009 yılında
güncellenen ve en kötü senaryo olarak bilinen 7.5 büyüklüğündeki deprem sonuçlarına bir bakalım.
• 10-30 bin ölü: Bu ölümler gerçekleştiğinde kimlik tespiti, cenaze işleri
için bir hazırlık yapmak mümkün değil. Ayrıca mezarlıkların planlanmasında her ölü beden için 5 metrekarelik bir alan gerekli. 30 bin ölü, 150
bin metrekarelik mezarlık demek!
• 2 bin 500-10 bin çok ağır hasarlı ve
13-34 bin ağır hasarlı bina: Çok ağır hasarlı binaların yarısı yassı kadayıf olsa,
bu binalardan herkes canlı çıkarılamaz
ve ölenler geri getirilemez. Aslında depremden sonra 5 bin binaya, 5 bin tane
20’şer kişiden oluşan arama ve kurtarma
ekibi bulmak da mümkün değil.
• 85-150 bin orta hasarlı ve 250-350 bin
hafif hasarlı bina: Böyle bir durumda
530 bin olarak hesaplanan acil barınma
ihtiyacı olan hane sayısı, panik nedeniyle birkaç milyonu bulacak. Ne dünyada
bu kadar çok çadır, ne de İstanbul’da bu
kadar çok çadırı kurmak için yeterli açık
alan var.
• 20-60 bin hastanede tedavi gerektiren
ve 50-140 bin hafif yaralı: Güçlendirilen
ve yeniden yapılan hastanelerimiz var.
Fakat apartmandan bozma ve çürük binalarda sağlık hizmeti veren tesislerimizin sayısı daha fazla. Binası sağlam kalan hastanelerimizin de (yapısal olmayan
riskler dikkate alınmadığı için) içindeki
teçhizat zarar görebileceğinden tam ka-
38
itü vakfı dergisi
85-150 bin orta hasarlı ve 250-350
bin hafif hasarlı bina: Böyle bir
durumda 530 bin olarak hesaplanan
acil barınma ihtiyacı olan hane
sayısı, panik nedeniyle birkaç
milyonu bulacak. Ne dünyada bu
kadar çok çadır, ne de İstanbul’da
bu kadar çok çadırı kurmak için
yeterli açık alan var.
pasite çalışabileceği şüpheli. Deprem,
sağlık personelini ve tesislerini de etkileyeceği için bu konuda da dışarıdan
gelecek olan desteğe ihtiyaç var. Hasar
görecek yol ve köprüler ile beraber yolları kaplayacak olan bina enkazı ve terk
edilecek olan araçlardan dolayı yaralı ve
ekip taşıma zor olacak. İlkyardım bilgisi
ve doğru bir ilkyardım çantası olan insan
sayımız da yok denecek kadar az.
• 650 noktada doğalgaz şebekesi ve 17
bin adet doğalgaz kutusunda hasar: Bu
rakamlara binlerce fabrika, konut ve araç
yangınını da ilave etmeliyiz. İtfaiyenin de
karayolundan ulaşımının imkansız olabileceği bir yerde taşıma su ve ekipler ile
yangın ve kimyasal serpintilere müdahale etmek mümkün olamayacak.
• 450 noktada içme suyu ve
1500 noktada atık su hattı
hasarı bekleniyor: İSKİ su
şebekesinin büyük bir kısmı yenilendi. Fakat Japonlar gibi sismik bağlantılar
yerine hâlâ standart boru
bağlantıları
kullandığımız
için su şebekemizin de
depreme göre inşa edildiğini söyleyemeyiz. Ayrıca
Japonlar gibi, halkın sığınabileceği park ve bahçelere
de, afetzedelerin ihtiyacını
karşılayacak su deposu ve
fosseptik kuyusu gibi sistematik olması gereken hazırlıklarımız da yok... Yani tek
başına boş çadır alanları da
çözüm değil.
Bu listeyi uzatmak mümkün
ama anlamak isteyenler
tarafından mesaj alınmış
olmalı. Yani İstanbul ve İstanbullu kriz yönetimi mantığıyla depreme hazır değil!
Kentsel dönüşüm olarak adlandırılan uygulama geç kalınmış ve içerik olarak eksik de olsa, çok
doğru bir risk azaltma adımıdır. Özetle,
İstanbul ve bir çok ilimizdeki afetleri
oluşturdukları riskler kabul edilemez ve
yönetilemez durumdadır.
Diğer bir deyişle, ülkemizde hep afetlerin
oluşturacağı ve yönetilemez olan riskler
yönetilebilir (tolere edilebilir) bir seviyeye indirgenmeden hazırlıklar yapılmaya
çalışılmaktadır. (Bu nedenle ülkemizde
afetlere hazırlanmış örnek bir şehir yoktur. Tüm tecrübemiz yara sarma üzerinedir.) Halbuki afet yönetiminde esas
olan; önce afet risklerini baş edilebilir
bir seviyeye kadar azaltmak sonra geri
kalan risklere karşı hazırlıklar yapmaktır. İstanbul örneğinde görüldüğü gibi
İstanbul’da olası bir depremin beklenen
en iyimser sonuçlarıyla bile afet sonrası
baş edilebilmesi mümkün değildir. Şüphesiz afetlere hazırlık safhadaki çalışmalar da yapılmalı, tehlikenin insanlar
için olumsuz etkiler doğurabilecek sonuçlarına karşı önlemler alarak, zamanında, en uygun şekilde plan, eğitim, en
etkili organizasyon ve yöntemler
ile müdahale edebilmeye hazırlanılmalıdır. Ama sadece bunları
yeterli görmek (yani riski yüksek
seviyede bırakmak), adı “güven
tatbikatları” olan tatbikatlarla
ve uzay üssü alfa şeklinde inşa
edilen afet yönetim merkezleri,
kedi köpek, gösterişli alet gereçle, üniformalarla toplumda ve
yöneticiler seviyesinde yanlış yanılgılar yaratılmasının sonucunda
büyük trajediler yaşamaktayız...
Marifet şimdi kentsel dönüşüm
gibi afet zarar ve risklerini azaltıcı çalışmaları, halkla beraber,
doğru ve hızlı bir şekilde yapabilmekte. Afet çalışmalarının halkla
beraber yapılamıyor olması da
Türkiye’deki afet yönetimi çalışmalarının en zayıf halkasını oluşturmakta. Maalesef afet çalışmalarımız toplum tabanlı değil. Halk
bu çalışmalarda paydaş olarak
görülmemekte, bu sürece daha
çok “afetzede” olarak katılabilmekte. Ayrıca 2005 yılında çıkan
5393 Sayılı Belediye Kanununun
53. maddesi ve 5302 Sayılı İl
Özel İdaresi Kanununun 69’uncu
maddesi belediye ve il özel idarelerine afet ve acil planlarını yapmak,
afet zararlarını azaltmak, halkı eğitmek,
gerekli donanımı hazırlamak vb. gibi
görevler vermesine rağmen ülkemizde
bunları hakkıyla yerine getiren il özel
idaresi ve belediye yok; denetleyen ve
bunun farkında olan da pek yok.
Aslında ülkemizde yapılan afet çalışmalarının arkasında daha çok veya sadece
“arama-kurtarma” mantığı yatsa da müdahale konusunda da birçok şey eksik
kalmıştır. Örneğin, müdahalede standardize edilmiş bir organizasyon yapısı içinde işleyen iletişim, personel, ekipman,
prosedürler ve imkânlar kombinasyonu
yaratan doğru bir olay yeri komuta sistemimiz de yoktur. Olay Komuta Sitemi gibi
acil durum servislerinin içinde kurulup
sevk ve idare edildiği, tüm tehlikelerde
ve her düzey için oluşturulmuş bir modüler saha acil yönetim sistemi olmadan
plan yapmak ve uygulamak da mümkün
değildir. Böyle bir standart yönetim sistemi, yerel düzeyde, ilçe, il çapında ve
ülke genelinde tüm afet ve acil durum-
lara hazırlık ve müdahale yönetiminin
temeli olmalıdır.
Sonuç olarak ülkemizdeki afet ve afet
yönetimi çalışmaları sadece kriz yönetimine değil; daha çok risk yönetimine
yani afet zararlarını ve risklerini azaltmaya yönelik olmalıdır. Risk azaltma, tehlikeli durumları ve bunların oluşturabileceği, can, mal ve iş/hizmet kaybı riskini
azaltmayı amaçlayan ve sürekliliği olan
aktivite ve önlemlerdir. Bunlar yapısal
ve yapısal olmayan önlemlerden oluşur.
Örneğin: Afet zararlarını azaltmak için
Tehlike ve risk analizi, Afet senaryolarının üretilmesi ve çözüm yollarının geliştirilmesi, Etki analizi, ihtiyaç ve olası
hasarların belirlenmesine yönelik hazırlıklar, Kısa, orta ve uzun vadeli zarar
azaltma planları, Toplumu ve kurumları
ilgilendiren hazırlık ve planlar ile ilgili koordinasyonu sağlamak, Tehlikenin yeri,
meydana gelebilecek zararlardan korunmak için alınması gereken önlemler
konusunda toplumu sürekli ve doğru bir
şekilde bilgilendirmek, Kamuoyunu Bilinçlendirilmek ve Eğitmek, Risk altında-
ki yapıları kamulaştırmak,
kritik tesisleri güçlendirilmek, Mevcut planları güncelleştirilmek ve tatbikatlar ile geliştirilmek, Tarihi
eserler, çevre ve doğal hayatı korumak, Sürdürülebilir kalkınma için iş yerlerini
de afetlere dirençli hale
getirmek...
Zarar ve riskleri azaltabilmek için öncelikle riskin
ne olduğunun belirlenmesi gerekiyor. Onun için de
şu an bina, kurum, kuruluş, mahalle, köy, ilçe, il,
bölge ve ülke çapında tüm
afetler göz önüne alarak
çok ayrıntılı risk analizlerini bir an önce yapmalıyız.
Böylece, ülkemizde şehir,
vb. yerleşim yerlerinin seçiminde, yerleşim kararlarının alınmasında ve şehir
planlamasında zemin gibi
meteorolojik, vb. şartlar da
yeterince göz önüne alınmalı.
Böylece afetlere hazırlık
çalışmalarında
mevcut
yapıların deprem, sel, fırtına, vb. karşı dayanımının artırılması,
afet acil durumlara karşı planlama ve
eğitimle kapasitenin geliştirilmesi, afet
riskli alanlarda mevcut kentsel dokunun
korunması, iyileştirilmesi, tasfiyesi, yenilenmesi ya da yoğunluk azaltılması konularında yürütülen projenin ilgili kurum,
kuruluş, sivil toplum örgütleri, toplum
temsilcileri ve akademisyenlerle birlikte
değerlendirilmesi hedeflenmelidir.
Diğer bir deyişle, afet ile ilgili çalışmalarımızın çoğunu toplum tabanlı olarak
risk ve zarar azaltmaya yöneltmeliyiz.
Bu tür çalışmalar için afet öncesi harcanan 1 ise bunun afet sonrası 20 olarak
geri döndüğü dünyanın pek çok yerinde
görülmüştür. Bu konuyu, Mustafa Kemal
Atatürk’ün yaygın olarak bilinmeyen,
afetlerin oluşturabileceği zarar ve riskleri azaltıcı tedbirler alınmasının önemini
vurgulayan sözünü hatırlatarak bitirmek
istiyorum. “Felaket başa gelmeden evvel
önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır, geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur!”
itü vakfı dergisi
39
DEPREM DOSYASI
Afetlerin Değirmenine Su Taşımak
Y. Müh. Mahmut Baş
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Deprem ve Zemin İnceleme
Müdürü
Planlama ve yapılaşmış çevrenin neden olduğu sorunlar,
kurumsal sorumlulukların neden olduğu sorunlar ile sosyal
ve ekonomik sorunlar; mevcut durumdaki olumsuzluklara
rağmen, yaptığınız veya yapmaya çalıştığınız tüm olumlu eylem
ve uygulamaları tüketen temel sorun alanları olarak karşımıza
çıkar. Gerçi bugüne kadar yapılanlar ve alınan önlemlerin tamamı,
özellikle de kentsel dönüşüm çalışmaları, bütüncül “risk azaltma”
önceliğinden uzak ve tekil yapı ölçeğindedir. Yani; yapıların deprem
performanslarını belirleyip, belirlenen bu performansları esas
alarak, sağlam yapılar oluşturmaya çalışıyoruz. Bunun yerine;
ekonomik, sosyal, idari ve hukuki şartlar göz önüne alınarak
katılımcılık ve yerel ortaklıklar yoluyla projelerin oluşturularak
uygulamalara gidilmesi daha doğru bir adım olacaktır. Bunu
yaparken de, özellikle İstanbul için söyleyecek olursak; İstanbul’un
“yedi tepe”sini tepelemeden, “boğaz”ını sıkmadan, “siluet”ine
selülitler eklemeden ve mevcut bina çöplüğüne yeni çöpler ilave
etmeden başarmak zorundayız…
Özet
Eylül 1994’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi; “Nazım İmar Planı” çalışmaları
kapsamında, “Yerbilimleri Sektörü Çalışma Grubu” adında bir çalışma grubu
kurarak, İstanbul’a ait sismolojik, sismotektonik verilerin derlenmesini ve genel
jeolojik özelliklerinin belirlenmesi çalışmalarını başlatmıştır. Daha sonra, kenti
tehdit eden doğa ve insan kaynaklı tehlikelere karşı güvenli yerleşimler oluşturabilmek, kentsel riskleri belirlemek ve
belirlenen bu riskleri ortadan kaldırma
ve azaltmaya yönelik çalışmalar yapmak ve ayrıca, hazırlanan tüm planlarda risklerin dikkate alınmasını sağlamak
amacıyla; 07.06.1996 tarih ve 549 sayılı
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile Zemin ve Deprem İnceleme Müdürlüğü kurulmuş ve 2006 yılında ise bu
müdürlüğün adı, Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü olarak değiştirilmiştir.
1. Giriş
Yüksek bir yere çıkıp da şehre doğru
baktığımızda, yerleşimlerinizin, kayaların oyularak oluşturulduğunu sanırsınız.
Bina ve beton çöplüğüne dönüştürmeyi
40
itü vakfı dergisi
başardığımız kentlerimize; hatta doğal,
tarihi ve kültürel mirasa sahip kentlerimize bile yeni çöpler, çöplükler eklemeye
devam ediyoruz. Yani, afetlerin değirmenine su taşıyoruz dememiz yanlış olmaz.
Duwarmish Kızılderili reisinin beyaz
adama söylediği; “Bir gece kendi çöplerinizde boğulacaksınız…” sözünü tecrübe etmeden, içinde yaşadığımız bu
bina ve beton çöplüklerini, deprem kaldırmadan kendimiz ortadan kaldırmak
zorundayız. Kendi ellerimizle oluşturmuş
olduğumuz Türkiye yerleşmelerindeki bu
çirkin ve çarpık yapılaşmanın temelini
ise revizyon imar planları ve plan tadilatları oluşturur. Kentin değerinden kendi adına değer elde etme talepleri, plan
tadilatlarıyla karşılanır. Bununla birlikte
planlama; kimilerine “yasal” rant oluşturan, kimilerine ise “sınırlama” getiren
bir araç olarak karşımıza çıkar. İşin en
üzücü yanı ise yapılan bu işin “yasal”
olmasıdır. Aslında burada ifade etmeye çalıştığımız şey, insanların servete
olan düşkünlükleri ile meydana gelen
arz ve talepteki “yasallık” değil, bu arz
ve talepteki “ahlak” sorunudur. Bu temel
sorunumuzu; özellikle son yıllarda gündeme gelen kentsel dönüşüm uygulamalarına yansıtmamak zorundayız. Yani,
imar planlarında olduğu gibi kentsel dönüşüm uygulamalarımız kimilerine sınırlama getiren, kimilerine ise rant sağlayan bir araca dönüşmemelidir.
Kentsel dönüşümün başarısı, kurumlar
arası işbirliği mekanizmalarının kurulması ve yerel toplulukların oluşturularak
halkın karar süreçlerinde yer almasının
sağlanmasına bağlıdır. Halkın tüm karar
ve uygulama süreçlerinde yer alması ile
olası siyasi istismar alanlarının ve muhtemel toplumsal dirençlerin de önüne
geçilebilmiş olur.
2. Afetler Açısından Mevcut
Durum ve Öneriler
Birleşmiş Milletler, “Afet Azaltma Uluslararası Stratejisi”; yapılacakları, yalnızca
afet sonrası “acil” dönemle sınırlı tutmayıp, ağırlığın afet öncesine verilmesini ve
hazırlanan tüm planlarda risklerin dikkate alınmasını gözetir.
Çünkü en büyük kayıp ve zararlar, kentlerde ve bu kentlerde yaşayan dar gelirli
kesimler üzerinde meydana gelmektedir. Bu nedenle risk azaltma çabaları;
kentsel alanlarda, katılıma dayalı karar
alma ve özellikle de dar gelirli ve yoksun
kesimler üzerinden yürütülmesi gerek-
tiği ortaya çıkar. Ülkemizde ise mevcut
durumu aşağıda verilen beş maddede
özetlemek mümkündür.
• Kurumsal yapı ve anlayış afet sonrası
çalışmalara yönelik olmakla birlikte, yasal düzenlemeler de, risk azaltma hedef
ve anlayışından uzaktır.
• Afetlerin, yerel olaylar olmasına rağmen; yerel yönetimlerin risk azaltma
konusundaki yetki ve sorumluluklarının
yetersizliği yanında yerelin ve merkezin
görev ve yetkilerini düzenleyen hususlar
açık ve anlaşılır değildir.
• Risk azaltma çalışmaları kapsamında;
1999 depremleri sonrası bazı kamu yapılarının güçlendirilmesi dışında, doyurucu bir uygulama yapılamamıştır.
• Yapı denetim sisteminin teknik ve
Kentin değerinden kendi adına
değer elde etme talepleri, plan
tadilatlarıyla karşılanır. Bununla
birlikte planlama; kimilerine “yasal”
rant oluşturan, kimilerine ise
“sınırlama” getiren bir araç olarak
karşımıza çıkar. İşin en üzücü
yanı ise yapılan bu işin “yasal”
olmasıdır. Aslında burada ifade
etmeye çalıştığımız şey, insanların
servete olan düşkünlükleri ile
meydana gelen arz ve talepteki
“yasallık” değil, bu arz ve talepteki
“ahlak” sorunudur.
kurumsal kapasitesinin yetersizliği dışında, bununla bağlantılı olarak DASK,
yaptırımlar dâhil olmak üzere tüm afet ve
yapı türlerini içermemektedir.
• Afet mevzuatı, imar mevzuatı ve kurumları birbirleri ile irtibatsız, yetki ve sorumluluk kargaşasına sahip olduğundan
bu durum, yasaların uygulanamamasının yanı sıra diğer sorunların da çözümünü engeller niteliktedir.
Tüm bunların yanında, planlama ve yapılaşmış çevrenin neden olduğu sorunlar,
kurumsal sorumlulukların neden olduğu
sorunlar ile sosyal ve ekonomik sorunlar;
mevcut durumdaki olumsuzluklara rağmen, yaptığınız veya yapmaya çalıştığınız tüm olumlu eylem ve uygulamaları
tüketen temel sorun alanları olarak karşımıza çıkar. Gerçi bugüne kadar yapılanlar ve alınan önlemlerin tamamı, özellikle
de kentsel dönüşüm çalışmaları, bütün-
cül “risk azaltma” önceliğinden uzak ve
tekil yapı ölçeğindedir. Yani; yapıların
deprem performanslarını belirleyip, belirlenen bu performansları esas alarak,
sağlam yapılar oluşturmaya çalışıyoruz.
Bunun yerine; ekonomik, sosyal, idari ve hukuki şartlar göz önüne alınarak
katılımcılık ve yerel ortaklıklar yoluyla
projelerin oluşturularak uygulamalara
gidilmesi daha doğru bir adım olacaktır.
Bunu yaparken de, özellikle İstanbul için
söyleyecek olursak; İstanbul’un “yedi tepe”sini tepelemeden, “boğaz”ını sıkmadan, “siluet”ine selülitler eklemeden ve
mevcut bina çöplüğüne yeni çöpler ilave
etmeden başarmak zorundayız.
Yapı güçlendirme, mevcut yerleşimlerdeki çirkinliğin veya niteliksizliğin ömrünü
uzatmaktan başka bir işe yaramadığından, özellikle de konutlar dışında okul,
hastane, tarihi ve kültürel yapılar dışında
uygulanmamalıdır. Bunun yerine, özellikle riskli alanlardan başlamak üzere toplu
yenileme uygulamaları tercih edilmelidir.
Yukarıda verilmeye çalışılan mevcut durum ve değerlendirmeler çerçevesinde
temel amaç ve hedefimizin, geri dönüşü
mümkün olmayan varlıkların korunması
başka bir ifade ile insanların enkaz altında kalmamasını, tarihi ve kültürel yapıların da enkaza dönüşmemesi sağlamak
olmalıdır. Bunun için ise; ülke, bölge ve
kent ölçeğinde tehlike ve risklerin belirlemesi, mevcut risklerin arttırılmaması
için afet etkilerini göz önüne alan kent
planlaması ve arazi kullanım düzenlemelerinin yapılması, mevcut risklerin azaltılması için deprem direnci zayıf bazı yapı
ve alt yapının güçlendirilmesi, eğitim, bilinçlendirme, acil durum yönetimi plan ve
programlarının hazırlanması ve belirlenen
risklerin transferi için deprem sigortası ve
afet bonolarının geliştirmesi çalışmalarına bir an önce başlanılmalıdır.
3. Kurumsal Yapılanmalar
3.1.Afetler Öncesi
Yerleşimlere,
çevreye,
yapılaşmalara, her tür ve ölçekteki fiziki planlama,
kentsel ve kırsal alanlarda iyileştirme,
dönüşüm, yapı denetimi, proje ve uygulamalar yapmak üzere 2011 yılında
644 sayılı KHK ile Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı(ÇŞB) kurulmuştur. Adına “Tür-
itü vakfı dergisi
41
DEPREM DOSYASI
kiye Belediye Başkanlığı” da denilen Bakanlığın, belediyecilik işlerini yapmaktan
arındırılması gerekir.
Uluslararası politikalara uygun biçimde;
afetler öncesi ‘risk azaltma’ işlevlerini
yerine getirecek ve ÇŞB’na bağlı “Enstitü” veya en az “Genel Müdürlük” düzeyinde yeni bir kurumsal yapının oluşturulması gereği vardır.
“Enstitü” veya “Genel Müdürlük”; aynı
dil ve kavramların kullanıldığı, ülke genelinde afetlere ilişkin eğitim ve planlamaları yürüten, risk belirleme, azaltma
ve ‘sakınım planlaması’ konularında ilke
ve esasları belirleyen, düzenleme yapan
bir kurum olmalıdır.
Böylece, risk azaltma etkinliğini yalnızca
afet sonrası etkinlikler ile sınırlı olan anlayıştan kurtararak, yasal düzenlemelere
olan etkisini de ortadan kaldırmış olacağız.
3.2. Afetler Sonrası
Afet yönetimindeki çok başlılığı ortadan
kaldırmak, sivil savunma, afet ve acil durumlara ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde gerçekleştirilmesini sağlamak üzere
2009 yılında (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) kurulmuştur. Bu
kurum ayrıca; afet öncesi hazırlık, müdahale ve iyileştirme çalışmalarının yürütülmesi, kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyon ve politikaların üretilmesi
ve uygulamasından da sorumludur.
AFAD; afetler sonrası acil durum ve kriz
dönemlerindeki etkinliklerde uzmanlaşmış ve afet sonrası görev anlayışına sahip olan üç kurumun tek çatıda toplanması ile oluşmuş bir yapıdır.
AFAD Başkanlığı’nın; afet sonrasına ilişkin görev ve hedef anlayışına sahip ol-
42
itü vakfı dergisi
ması nedeni ile sadece, “Afet Sonrası”
etkinlikleri yürütmede tek yetkili hale getirilmesi gerekir.
“Afet Sonrası” kriz ve acil durum yönetimi gibi çok kapsamlı bir alana sahip
olan, “Afet Öncesi” risk azaltma çalışmaları; bir “Daire Başkanlığı”nın altında
birkaç kelime ile tanımlanarak üstesinden gelinebilecek bir konu değildir.
3.2 Mevzuat İrdelemesi
Yerel yönetim yasaları (5216, 5302,
5393) ile merkezi yönetimin sorumlu olduğu afet ve imar ile ilgili yasalar(5902,
7269, 3194, 644 sayılı KHK) birlikte ele
alınıp, uluslararası yeni politikalar doğrultusunda;
a) ÇŞB ve Yerel Yönetimler; afet öncesi
risk yönetimi konuları ile sınırlı ve birbirini tamamlar nitelikte,
b) AFAD Başkanlığı ve Valilik; afet sonrası “acil durum”/”kriz yönetimi“ konuları
ile sınırlı olacak biçiminde yeniden düzenlenmelidir.
7269 sayılı yasa, tüm tehlike türlerini içerecek biçimde eskimiş kavramlardan arındırılmış ve 3194 sayılı yasa ile birbirini tamamlar şekilde yeniden düzenlenmelidir.
3194 sayılı yasa, risk yönetimi, kentsel
risklerin, belirlemesi, azaltılması, mekansal dağılımı, sakınım planlaması ve
bunların imar planlarına aktarılması gibi
kavramları içerecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.
5216, 5902 sayılı yasa ve 644 sayılı KHK
ile belirlenen bazı yetki ve sorumluluklar
birbiri ile çakıştığından bu konularda çok
başlılığın yanı sıra, yetki karmaşasına,
“senin görevin” “benim görevim” tartış-
masına neden olmaktadır. Bu kanunlarda çakışan maddeler yasal düzenleme
ile diğer(ler)ine devredilmelidir.
Yerel yönetimlere risk sektörlerine yönelik mekânsal çalışmalar yapma yükümlülüğü getirilerek imar planlarıyla ilişkili
kılınması ile; çevre düzeni planlarının
yanı sıra, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar
planlarına afet etkilerinin yansıması da
otomatik olarak sağlanmış olur.
Ayrıca 5216/7u, 5393/53,73 ve 5302/69
kanun maddeleri uyarınca yerele verilen afet ve acil durum planları, yerel
eylem planları, proje ve programlarının
daha gerçekçi hazırlanması sağlanmış
olur. Çevre düzeni planlarını, 1/5.000 ve
1/1.000 ölçekli imar planlarını yapabilen,
uzaktan algılama ile ortofoto ve halihazır
haritalar üretip onaylayabilen, doğal gaz
dağıtımını gerçekleştirebilen, kimyasal
ve biyolojik arıtmalar yapabilen, gökdelenlerin, büyük alışveriş merkezlerinin
avam projelerini onaylayıp statik hesaplarını denetleyebilen, metro, karayolu
tüneli, viyadükler, kolektörler inşa edebilen belediyelerin risk azaltmaya yönelik
çalışmalar yapması konusunda yetkilerinin artırılmasından çekinilmemelidir.
Son olarak, kamuoyunda kentsel dönüşüm kanunu olarak ifade edilen ve aslında kentsel dönüşümle hiç ilgisi olmadığını düşündüğümüz 6306 Sayılı “Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkındaki Kanun”u iki cümle ile ifade
etmek mümkündür. Bunlardan birincisi;
mevcuttaki “yap-sat” veya “kat karşılığı”
yapılan iş ve işlemlerin düzenlemesi, bir
diğeri ise; “3194 Sayılı İmar Kanununun
39.maddesi ile 5216 Sayılı Büyükşehir
Belediyeleri kanununun 7z. Maddelerine
“riskli alan” ibaresi eklenip, “bu yasaların
uygulama yönetmeliğine dönüşmüş halidir” şeklinde ifadelendirsek yanlış bir şey
söylemiş olmayız. Afetler açısından mevcut
durum ve öneriler başlığı altında da ifade ettiğimiz gibi; gerek bugüne kadar ve gerekse
6306 Sayılı Kanun”la, kentlerimizde alınan
önlemlerin tümü, bütüncül “risk azaltma”
önceliğinden uzak tekil yapı ölçeğindedir.
4. Afet Tehlikelerinin Belirlenmesi
Risk Yönetimi ve Hazırlık
Ülke ölçeğinde Afet Etkilerini Azaltma
Strateji Planı hazırlanarak, İmar Kanunu
Türkiye Deprem Tehlike Haritası.
ve ilgili diğer kanunlarda yapılacak düzenlemelerle hayata geçirilmelidir.
4.1. Tehlikelerin Belirlenmesi ve Analizi
Ekonomi yönetimi tarafından hazırlanan
teşvik uygulamaları örneğinde olduğu gibi;
doğa ve insan kökenli afet tehlikelerini de
bölgeler veya iller bazında sınıflayarak;
depremler, su baskınları, heyelan, kaya ve
çığ düşmesi tehlike haritalarının oluşturulmasına bir an önce başlanmalıdır.
Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası; İstanbul örneğinde olduğu gibi yerel zemin
koşulları dikkate alınarak, tüm ülke için
güncellenmelidir. Çünkü bu durum, yapılaşmada güvenlik katsayılarının yanlış
veya düşük seçimine neden olduğundan
acilen çözüm gerektiren bir konudur.
Doğa ve insan kökenli afet tehlikelerini
bölgeler veya iller bazında olmak üzere;
bütünleşik afet tehlike haritaları yapıldıktan sonra, riskli bölgelerden başlamak
Yapı güçlendirme, mevcut
yerleşimlerdeki çirkinliğin veya
niteliksizliğin ömrünü uzatmaktan
başka bir işe yaramadığından,
özellikle de konutlar dışında okul,
hastane, tarihi ve kültürel yapılar
dışında uygulanmamalıdır. Bunun
yerine, özellikle riskli alanlardan
başlamak üzere toplu yenileme
uygulamaları tercih edilmelidir.
üzere kırsal alanlarda da planlı yapılanma statüsü ile bu alanlardaki yapılanmalar da disiplin altına alınmalıdır.
4.2. Risklerin Belirlenmesi Analizi
Bu kapsamda; altyapı ve ulaşım, yapı
stoku, kentsel doku riskleri, üretim kaybı
v.b risk sektörleri tanımlanmalı, senaryolar oluşturularak risklerin mekansal
dağılımı ve analizleri yapılmalıdır. Ülke,
bölge ve kent genelinde bir bütün ola-
rak, risk azaltma çalışmaları; risklerin
dışlanması, azaltılması ve paylaşılması temel başlıklar olarak ele alınmalıdır.
“Dışlama” ile arazi kullanım kararları
ve toplu yenilemeye, “azaltma” ile yapı
güçlendirmelerine, “paylaşma” ile de
deprem sigortasına öncelik verilmelidir.
Diğer bir ifade ile yerleşim yerlerinde
riskleri gösteren sistemlerin mekansal
ve analitik çalışma sonuçlarına göre;
risklerin dışlanması yani, arazi kullanım
kararları ve toplu yenileme çalışmalarının başlatılması, yerleşik ve riskli bölgelerde de riskin azaltılmasına yönelik
çalışmaların başlatılması yani okul, hastane, köprü v.b güçlendirmeler ile tahliye ve toplanma alanlarının oluşturulması
ve ayrıca, riskin paylaşımı dediğimiz,
sistem içinde riskin ortaya çıkmaması,
riskin transferi, sigorta sisteminin yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.
Ülke genelinde planlamamış alan bırakılmadan; ülke, bölge, kent bazında ola-
itü vakfı dergisi
43
DEPREM DOSYASI
cak şekilde imar mevzuatında yer alacak düzenlemeler ile üç temel aşamada
uygulamaya konulmalıdır. Bu üç temel
aşamayı aşağıdaki şekilde özetlemek
mümkündür.
Kalkınma Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kentin ülke ve
bölge içindeki kimliğinin belirlenmesi ve
ilişkili ülkesel/bölgesel kararlar ve politikaların yani makro düzey stratejilerin
belirlenmesi.
Yerel Yönetimler tarafından metropoliten
ölçekte, eylem alanlarında, risk azaltma
strateji planı ve nazım plan stratejilerinin
belirlenmesi, onaylanması diyebileceğimiz orta düzey stratejilerin belirlenmesi.
Yine yerel yönetimler tarafından dönüşüme konu olan bölgeler içindeki “Dönüşüm Bölgeleri”nin sınırları, dönüşümün
türü, kapsamı ve fonksiyon ağırlıklarının
belirlendiği ve eylem planlarının hazırlandığı mikro düzey uygulamaların bir
an önce başlatılması gerekmektedir.
Ülke, bölge veya kent ölçeğinde, afet tehlikelerinin belirlenmesi, risk yönetimi ve
hazırlık kapsamında yapılacakları, başka
bir ifade ile ifade edecek olursak; insan
ve doğa kaynaklı afet önleme ve azaltma
temel planını veya afet risk yönetimi için
uygulanacak temel planının ana başlıklarını aşağıdaki şekilde vermek mümkündür.
A. Tehlike Belirleme ve Analizi
• Tehlikenin Belirlenmesi ve Analizi
• Bütünleşik Tehlike Veri Tabanları
• Bölgesel ve Yerel Çoklu Tehlike
Etütleri
• Mikrobölgeleme ve Zemin Etütleri
B. Tehlike Belirleme ve Analizi
• Risklerin Belirlenmesi ve Analizi
• Senaryoların Oluşturulması
• İmkân ve Kaynaklarla Öncelik
• Belirleme
• Risklerin Mekânsal Dağılımı
• Risk İletişimi
C. Risk Azaltma Çalışmaları
• Politika ve Stratejilerin Belirlenmesi
• Risk Azaltma Stratejik Planlarının
Hazırlanması
• Arazi Kullanımı ve Afet Önlemli Şehir
• Planlaması
• Yapısal ve Yapısal Olmayan
44
itü vakfı dergisi
Türkiye Bütünleşik Afet Tehlike Haritası
Önlemler
• Etkin Yapı Denetimi, Güçlendirme
• Sakınım Planlamasının Hazırlanması
• Kentsel Dönüşüm Planlaması
• Risklerin Transferi ve Paylaşımı
D. Hazırlık
• Kapasite Geliştirme
• Erken Uyarı ve Acil Müdahale
Sistemleri
• Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin
Kullanımı
• Tahliye Planlarının Oluşturulması
• Bilinçlendirme, Eğitim ve Araştırma
• Acil Durum Planlaması
Afetlerle baş etme; çadır kent kurmak,
çadır çorba organizasyonu yapmak demek değildir. Afetlerden en az etkilenmek için, "Acil Durum Yönetimi" odaklı
anlayış yerine, kurumları ile beraber
"Risk Yönetimi" odaklı anlayışa geçilmesi gerekir. "Acil Durum Yönetimi" odaklı
anlayış ile ölü veya yaralılarımıza daha
hızlı ulaşmanın dışında herhangi bir şeyi
başarmış olmayacağız.
5. Afet Finansman Yönetimi
Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği şekilde
“Risk Azaltma” harcamalarını “maliyet”
değil, “yatırım” olarak kabul etmek durumundayız. Uluslararası deneyim, risk
azaltmak üzere yapılan bir birim harca-
Afet önleme ve azaltma, deprem
risk analizleri, hasar ve kayıp
tahminleri çalışmalarına Mart 2001
yılında, Japonya Uluslararası
İşbirliği Ajansı ile birlikte toplam 30
ilçeyi kapsayan “Mikrobölgeleme
Dâhil Afet Önleme Azaltma Temel
Planı” adlı çalışma ile başlanmıştır.
Bu çalışma; Kandilli Rasathanesi ile
birlikte güncel veriler kullanılarak, il
sınırlarını kapsayacak biçimde 2009
yılında tamamlamıştır.
manın, yedi birim kaybı önlediğini göstermektedir. Bu nedenle, Bugün harcanacak “bir lira” afet sonrası gerekecek
“çok liradan” daha değerlidir. Ülkemizde
gelir dağılımı ile risk dağılımı profillerinin
örtüşmemesi ve ekonomik gücümüzün
sınırlı olması nedeni ile sadece borçlanma ve yasal düzenlemelerle kaynak
temini oluşturmamız mümkün olmaz. Bu
nedenle, kendiliğinden üretken ve “sürekli” olabilecek modeller geliştirmemiz,
afet öncesi ve sonrası çalışmalar için,
ulusal ve uluslararası kaynakların bulunması ve doğru kullanılması için, ihtiyaç
alanlarının ve toplam kaynak ihtiyacının
belirlenmesi gerekir. Bu amaçla, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
dört Üniversiteye hazırlatılan İstanbul
Deprem Master Planı’nda iki farklı kay
nak modeli geliştirilmiş bulunmaktadır.
6. Yapılan Çalışmalar
Tehlikenin değiştirilmesi mümkün olmadığına göre, tehlikelerden en az etkilenmeyi mümkün kılmak ve riskleri sürekli
azaltacak sistemin oluşturulması gerekmektedir. Afetler öncesinde çok sayıda
risk azaltma çalışmalarını içeren ve tüm
bunların eşgüdümünü sağlayan “sakınım planları’ ile afet sonrasının yönetimi
ni sağlayacak olan “acil durum planları”
uygulamaya sokulmalıdır.
Afetlerle baş etme, çadır kent kurmak,
çadır çorba organizasyonu yapmak demek değildir. Afetlerden en az etkilenmek için, “acil durum yönetimi” anlayışı
yerine, “risk yönetimi” odaklı anlayışa
kurumları ile beraber geçilmesi gerekir.
Bu anlayışla hareket eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi, afet tehlikelerine
karşı kentsel riskleri belirlemek ve risk
azaltma projelerini ve bu projelere ilişkin temel altlıkları hazırlamak amacıyla,
1996 yılında Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü’nü kurmuş ve aşağıda
bir kısmı verilen projeleri hayata geçirmiştir. Bunlar:
6.1. İstanbul Kent Jeolojisi Projesi
Jeolojik kökenli afetlere karşı önlemlerin ve jeolojik açıdan doğru yerleşimlerin ilk adımı olan “kent jeolojisi” çalışması yapılmıştır. 1/5.000 ölçekli jeolojik
etütler, 1088 adet pafta ve 5366 km2
alanı kapsar. İl bazında ve sayısal ortamda yapılan bu çalışmalar, müdürlüğümüz mühendis personeli tarafından
hazırlanmış ve kitap olarak basılmıştır.
Bununla birlikte, yine beşbin ölçekli
jeolojik açıdan “Yerleşime Uygunluk”
çalışmaları da tamamlanmış bulunmaktadır.
İstanbul’un depreme karşı güvenli
hale getirilmesi amacıyla 2003
yılında İTÜ, ODTÜ, YTÜ ve Boğaziçi
Üniversitelerine yaptırılan bu
çalışma ile yapı inceleme ve
güçlendirme, imar planları, imar
uygulamaları, hukuki düzenlemeler,
mali kaynaklar, idari yapılanma,
eğitim ve sosyal faaliyetler ile afet
ve risk yönetiminin temel ilke ve
esasları belirlenmiştir.
1/5.000 Jeoloji Haritalarından Üretilmiş Olan 1/25000 Ölçekli Jeoloji Haritası
İstanbul Deprem Master Planı Özel Risk Alanları
6.2. İstanbul Deprem Master Planı
İstanbul’un depreme karşı güvenli hale
getirilmesi amacıyla 2003 yılında İTÜ,
ODTÜ, YTÜ ve Boğaziçi Üniversitelerine yaptırılan bu çalışma ile yapı inceleme ve güçlendirme, imar planları,
imar uygulamaları, hukuki düzenlemeler, mali kaynaklar, idari yapılanma,
eğitim ve sosyal faaliyetler ile afet ve
risk yönetiminin temel ilke ve esasları
belirlenmiştir. Deprem odaklı kentsel
iyileştirme ve yenilemenin yol haritasının oluşturulduğu bu proje ile ayrıca,
“Kültürel Mirasın Korunması Sakınım
Planı” ile “Yerel Eylem Planı” hazırlanmış ve projeler geliştirilmiştir.
itü vakfı dergisi
45
DEPREM DOSYASI
Kentsel dönüşümün başarısı,
kurumlar arası işbirliği
mekanizmalarının kurulması ve
yerel toplulukların oluşturularak
halkın karar süreçlerinde yer
almasının sağlanmasına bağlıdır.
Halkın tüm karar ve uygulama
süreçlerinde yer alması ile olası
siyasi istismar alanlarının ve
muhtemel toplumsal dirençlerin de
önüne geçilebilmiş olur.
Zemin Bağımlı En Büyük Yer İvmesi Dağılımı
İstanbul Mikrobölgeleme Çalışma Alanları
Mahalle Bazlı Toplam Fiziksel Risk Dağılımı.
46
itü vakfı dergisi
6.3. İstanbul Deprem Risk Analizleri
Afet önleme ve azaltma, deprem risk
analizleri, hasar ve kayıp tahminleri çalışmalarına Mart 2001 yılında, Japonya
Uluslararası İşbirliği Ajansı ile birlikte toplam 30 ilçeyi kapsayan “Mikrobölgeleme
Dâhil Afet Önleme Azaltma Temel Planı”
adlı çalışma ile başlanmıştır. Bu çalışma;
Kandilli Rasathanesi ile birlikte güncel
veriler kullanılarak, il sınırlarını kapsayacak biçimde 2009 yılında tamamlamıştır.
Muhtemel bir depremde kentsel kayıpların belirlenmesi için yapılan bu çalışma;
İstanbul’da 0.005x0.005 derece boyutlarında her bir gride (hücre) tekabül eden,
50 yılda %50 ve 50 yılda %10 aşılma
olasılıklı deprem yer tehlikesinin ayırımına dayalı, zemin bağımlı deterministik
yer hareketi, hasar tahmin çalışmalarına
girdi sağlayacak şekilde belirlenmiştir.
Yani, her bir hücreye tekabül eden can
kaybı ve hasar ölçülmüş ve mekânsallaştırılmıştır. İstanbul için beklenen depreme hazırlanmak, deprem öncesi hasarı görmek ve ona göre tedbir almak için
yapılan bir çalışmadır.
6.4. İstanbul Mikrobölgeleme Projeleri
Zemin ve deprem açısından arazi kullanım haritaları diye isimlendirebileceğimiz mikrobölgeleme çalışmalarından
biri 2007’de, diğeri ise 2009 yıllarında
tamamlanmıştır. Bu çalışmalar, İstanbul’un Avrupa ve Anadolu Yakası Güney
kısımlarının yaklaşık toplam 700 km2 lik
alanını kapsamaktadır.
“Deprem Tehlike Haritaları” ve “Tsunami
Tehlike Haritaları” ise İl sınırlarının tamamı için hazırlanmıştır. Doğal afetlere duyarlı plan ve projelerin, deprem güvenli
yapı ve yatırımların temeli olan mikrobölgeleme çalışmaları, imar planlarından
alt yapılara kadar tüm plan, proje ve yatırımlara yön vermektedir.
6.5. İstanbul Megaşehir Gösterge
Sistemi
Fiziksel Hasargörebilirlik(ölü, yaralı ve
hasarlı bina sayısı, altyapı hasarları
vb.),Sosyal Hasargörebilirlik (etkilenebilir nüfus, nüfus yoğunluğu, eğitim düzeyi, işsizlik, gelir seviyesi ve afetlere karşı
bilinç düzeyi vb.) ve afetlere karşı mücadele kapasitesi (arama-kurtarma ekip
sayısı, ağır, hafif ekipman sayısı, çadır
ve barınak kapasitesi, enkaz yönetimi
vb.) ile ilgili göstergelerin belirlendiği,
afet önleme ve risk yönetimi çalışmalarında karar verici ve yöneticilerin doğru
stratejiler geliştirebilme ve uygun risk
azaltma, kentsel toplu yenileme gibi
önemli kararların alınmasını sağlamak
amacıyla geliştirilen bir projedir.
6.6. İstanbul Heyelan ve Mikrodeprem
Aktivitesinin İzlenmesi
TÜBİTAK-MAM ve KANDİLLİ Rasathanesi işbirliğinde kentin deprem aktivitesi,
kurulan sismograflarla gerçek zamanlı
olarak izlenmektedir. TÜBİTAK-MAM Yer
ve Deniz Bilimleri Enstitüsü ile ayrıca heyelanlarının ve aktif fayların araştırılmasına devam edilmektedir.
İlçe Bazlı Mücadele Kapasitesi.
Heyelan İnceleme Alanları.
6.7. İstanbul Afet Önleme ve Eğitim
Merkezi
Toplumun, başta deprem olmak üzere
her türlü insan ve doğa kaynaklı tehlikelere karşı bilinç ve farkındalık seviyesinin artırılması amacıyla 27.000 m2 açık,
9.500 m2 kapalı bir alanda “eğlendirerek
eğitmek” yaklaşımı ile “afet eğitim-simülasyon” merkezi kurulması planlanmaktadır. Bu merkez, 200 kişilik Planetaryum
da bulunan ilk yardım deneyim bölümü,
deprem sarsıntı odası, duman deneyim
odası, yangın söndürme deneyim bölümü, üç boyutlu görüntüler, sıvılaşma, tsunami v.b simülasyonlardan oluşmaktadır.
-Balamir, Ü: “TBMM Deprem Riskinin
Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması
Enstitüsü, 2009.
Afetler Konulu Ülke Strateji Raporu”, 2004.
KAYNAKLAR:
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla
Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu İçin
Hazırlanan Rapor”, ODTÜ, 2010.
- Baş, M: Kalkınma Bakanlığı 10.Kalkınma
Planı, Afet Yönetiminde Etkinlik ÖİK İçin
Hazırlanan Rapor, 2012.
İstanbul Afet Önleme ve Eğitim Merkezi Projesi.
- Erdik, M: “4. İstanbul ve Deprem Sempozyumu”
BÜ Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma
- Japonya (JICA)Türkiye Ofisi, “Türkiye’de Doğal
-İstanbul
Büyükşehir
Belediyesi
(İBB),
“İstanbul Deprem Master Planı”, 2003.
-Sucuoğlu, H: “İstanbul Deprem Master Planı”,
Sunular, 2003.
itü vakfı dergisi
47
DEPREM DOSYASI
AFAD Başkanlığının
Deprem Konusundaki Faaliyetleri
Dr. Murat NURLU
Başbakanlık Afet ve
Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
Deprem Dairesi Başkanı
Bilindiği gibi, ülkemiz depremsellik açısından oldukça aktif sayılabilecek bir ülke
konumundadır. Günümüze kadar meydana
gelen tüm afet olayları dikkate alındığında
meydana getirdiği hasar ve can kaybı açısından % 61’lik bir oranla deprem afeti
1. sırada yer almaktadır. Bundan sonra
heyelanlar ve taşkınlar gelmektedir. AFADTürkiye Deprem Veri Merkezi’nin kayıtlarına
göre sadece son 5 yılda büyüklüğü 2.0 ve
daha büyük olan depremlerin toplam sayısı
121.000 civarındadır (Şekil 1).
5902 sayılı yasaya, 20.2.2014 tarih ve 6525
sayılı kanunla eklenen madde ile deprem
gözlemi yapan tüm merkezler verilerini eş
zamanlı olarak AFAD’a aktaracak ve meydana gelen depremin büyüklük ve şiddeti
gibi temel veriler kamuoyuna resmi olarak
sadece AFAD tarafından duyurulacaktır.
Bu konuyla ilgili olarak AFAD Başkanlığı
2011 yılında Türkiye Deprem Veri Merkezi
adı altında bir proje başlatmış ve 2013 yılında toplam 13 üyeden oluşan bu merkezi
kurmuştur. Bu merkezin oluşturulmasında
temel amaç, ülkemizde deprem verilerinin
tek bir merkezden, kolayca ve herhangi bir
izne bağlı olmaksızın araştırmacılar başta
48
itü vakfı dergisi
UDSEP -2023 (Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı)
kapsamında şu ana kadar yasal düzenlemeler bağlamında
Kentsel Dönüşüm Yasası ve Doğal Afet Sigortaları Yasası
hazırlanarak yürürlüğe girmiş, Ulusal Deprem Araştırma Programı
başlatılmış, Deprem Kestirimi Konusunda Etik Kurallar hazırlanmış,
Türkiye Diri Fay Haritası tamamlanmış, Afete Hazır Türkiye
programı ile eğitim ve farkındalık çalışmalarına başlanılmış, İl
Sağlık ve Hastane Sağlık planları hazırlanmış, Deprem Haritası
ve Deprem Bölgelerinde yapılacak yapılar hakkındaki yönetmelik
çalışmalarına başlanılmıştır…
olmak üzere tüm kamuoyunun hizmetine
açılmasıdır. Bu şekilde kamu kaynaklarıyla
altyapıları oluşturularak elde edilen veriler,
yine kamunun hizmetine herhangi bir izne
veya kısıtlamaya tabi olmadan açılmış olacaktır. Şu ana kadar, ülkemizde depremle
ilgili çalışmaları yürüten başta üniversitelerimiz olmak üzere diğer araştırma merkezleri önemli ölçüde ilgi göstererek AFAD
Türkiye Deprem Veri Merkezi’ne katkı sağlamaktadır. Çıkan yasa ile tüm merkezlerin
buraya katkı vermeleri sağlanacak, dolayısıyla da kamu yararı için ve kamu kaynaklarıyla yapılan çalışmaların en azami şekilde
kamunun kullanımına sunulması sağlanmış
olacaktır.
AFAD Başkanlığı olarak deprem konusundaki ülke geneline yayılmış temel projeler
aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
1. Ulusal Sismolojik Gözlem Ağlarında
Kapasitenin Arttırılması: AFAD Deprem
Dairesi ülkemizde Ulusal Sismolojik Gözlem Ağını kuran ve geliştiren kurum olup
sahip olduğu bilgi ve tecrübe ile ülkemizdeki en büyük ve gelişmiş ağı 7/24 kesintisiz olarak çalıştırmaktadır. AFAD- Deprem
Dairesi Başkanlığı olarak 2014 Ekim ayı
itibariyle, Ulusal Sismik Ağın Geliştirilmesi
(USAG) projesi kapsamında Ulusal Sismolojik Gözlem Ağında Zayıf ve Kuvvetli Yer
Hareketi İstasyonlarının toplamında 725
istasyona ulaşılmıştır (Şekil 2). Bunlardan
525 tanesi kuvvetli yer hareketi ölçümü yapan istasyonlardır.
2. Derin Kuyu Sismometre Ağı Projesi:
Ulusal sismik ağların geliştirilmesi kapsamında Almanya’nın GFZ Enstitüsü ile Doğu
Marmara’da denizin çevresinde deprem
aktivitesinin izlenmesine yönelik, toplamda
8 adet Derin Kuyu Sismometre (borehole)
Ağı kurulması amacıyla uluslararası proje
başlatılmıştır. 2012 yılında, Türkiye’nin ilk
Derin Kuyu Sismik İstasyonu olarak Tuzla’da 320 metre derine deprem cihazı yerleştirilmiştir. Bu kuyuda her 75 metrede bir
ölçüm cihazları bulunmaktadır. 2013 yılında aynı şekilde Yalova ilinde 2 istasyon
kurulmuştur. 2014 yılı içinde Büyükada,
Sivriada, Yalova’da iki istasyon olmak üzere toplam 4 istasyonun kurulması çalışmalarına başlanmıştır.
3. Ulusal Deprem
Stratejisi ve Eylem Planı
(UDSEP-2023): Bilindiği
gibi deprem riskini azaltmada ve depremle baş
edebilmede hazırlıklı ve
dirençli bir toplum oluşturulması, bu amaca yönelik
kurumsal alt yapının sağlanması ve konuyla ilgili ArGe faaliyetlerinin önceliklerinin belirlenmesi amacıyla
ülkemizde ilk defa ulusal
ölçekte bir Deprem Stratejisi ve Eylem Planı hazırlanmıştır. UDSEP-2023 kapsamında şu ana kadar yasal
düzenlemeler bağlamında
Kentsel Dönüşüm Yasası
ve Doğal Afet Sigortaları
Yasası hazırlanarak yürürlüğe girmiş, Ulusal Deprem
Araştırma Programı başlatılmış, Deprem Kestirimi
Konusunda Etik Kurallar
hazırlanmış, Türkiye Diri
Fay Haritası tamamlanmış,
Afete Hazır Türkiye programı ile eğitim ve farkındalık
çalışmalarına başlanılmış,
İl Sağlık ve Hastane Sağlık
planları hazırlanmış, Deprem Haritası ve Deprem
Bölgelerinde
yapılacak
yapılar hakkındaki yönetmelik çalışmalarına başlanılmıştır.
4. Deprem Araştırmalarına Destek
(Ulusal Deprem Araştırmaları
Programı): UDSEP-2023’de yer alan eylemlerin gerçekleştirilmesi ve deprem çalışmaları yapan araştırıcıların ve kurumların
desteklenmesi amacıyla 2012 yılında başlatılan program ile üniversitelerimizin, sivil
toplum kuruluşlarımızın ve kamunun bu konulardakiprojeleri desteklenmektedir.
5. AFAD-Türkiye Deprem Veri Merkezi :
AFAD olarak verilerin daha sağlıklı, standart ve hızlı bir şekilde kullanıcıya sunulması için AFAD-Türkiye Deprem Veri Merkezi kurulmuş olup, merkez 2013 yılı Aralık
Şekil 1: Ülkemizde son 5 yılda meydana gelen depremler (AFAD-TDVM verileri).
Şekil 2: AFAD-TDVM tarafında işletilen ulusal deprem gözlem ağı.
AFAD- Deprem Dairesi Başkanlığı
olarak 2014 Ekim ayı itibariyle,
Ulusal Sismik Ağın Geliştirilmesi
(USAG) projesi kapsamında
Ulusal Sismolojik Gözlem Ağında
Zayıf ve Kuvvetli Yer Hareketi
İstasyonlarının toplamında 725
istasyona ulaşılmıştır. Bunlardan
525 tanesi kuvvetli yer hareketi
ölçümü yapan istasyonlardır.
ayında devreye girmiştir. Şu anda AFADTDVM’ne 7 üniversitemiz, 2 kamu kurumumuz, 2 belediyemiz ve 1 sivil toplum kuru-
luşumuz verileri ile destek sağlamaktadır
(Şekil 3).
6. Deprem Erken Uyarı ve Ön Hasar
Tahmin Çalışmaları: Bu proje kapsamında ilk pilot çalışma olarak ülkemizin önemli
deprem zonlarından biri olan Doğu Anadolu Fay Hattı üzerinde yer alan Hatay –Kahramanmaraş pilot bölgesinde, depremin
hemen sonrasında hızlı ön hasar tahminine
yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda veri toplama ve yazılım çalışmalarının büyük bir kısmı tamamlanmış, Kahramanmaraş merkezine, Hatay merkezine
itü vakfı dergisi
49
DEPREM DOSYASI
5902 sayılı yasaya,
20.2.2014 tarih ve 6525
sayılı kanunla eklenen
madde ile deprem
gözlemi yapan tüm
merkezler verilerini eş
zamanlı olarak AFAD’a
aktaracak ve meydana
gelen depremin büyüklük
ve şiddeti gibi temel
veriler kamuoyuna resmi
olarak sadece AFAD
tarafından duyurulacaktır.
ve İskenderun ilçe merkezine
Şekil 3: AFAD-TDVM’nin temel çalışma şeması.
10 adet ivme ölçer istasyonu
kurulmuştur. Bölgede toplamda 60 adet deprem gözlem
istasyonu bulunmaktadır. 2014
yılı içinde Güneybatı Anadolu
bölgesi ikinci pilot bölge olarak seçilmiş ve çalışmalara
başlanmıştır.
Uygulaması: Büyük bir depremin hemen ardından bölgeden
elde edilebilecek tüm verilerin
çok önemli olduğu düşüncesinden yola çıkılarak hazırlanan ve geliştirilmeye devam
edilen “AFAD-Deprem Mobil
birebir
deprem
vatandaşların
sonrasında
etkin rol oynaması açısından
önem kazanmış
ve ülkemiz
için bir ilk olmuştur (Şekil 4).
Şekil 4: AFAD-Deprem mobil uygulaması.
60.000 kullanıcısı olan bu ücretsiz uygulamanın geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması çalışmaları sonucunda; 2014 yılında
görme engellilerimizin kullanması için de
programa ilave modüller eklenmiştir.
8. Deprem Bölgelerinde Yapılacak
Yapılar Hakkında Yönetmelik Çalışmaları:
Ülkemizde depremlerin neden olduğu zararlar incelendiğinde, yapı hasarları can ve
mal kayıpları arasında büyük bir oran oluşturuyor. Gelişen teknoloji ve bilgi düzeyi ile
birlikte bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu değişim ve gelişim muhakkak
ki sürekli olacaktır.
9. Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü: Çoğu
zaman afeti yönetenler veya konusunda
uzman akademisyenler kendi aralarında
afet konusunda bir terim karmaşasına gire-
7. AFAD-Deprem Mobil
Uygulaması”
2013‘ten günümüze kısa sürede yaklaşık
Yayına girdiği tarih olan Nisan
biliyorlar. Bu soruna bir çözüm getirebilmek
amacıyla 2013 yılında Afet Terimleri Sözlüğü hazırlanması çalışmalarına başlanmıştır.
Aralarında akademisyenler, kamu kurum ve
kuruluş temsilcileri ve Türk Dil Kurumu uzmanlarının da olduğu bir komisyon ile devam eden çalışmalar tamamlanmıştır.
10. AFAD-RED Uygulaması: Özellikle kriz
yönetiminde gerekli olan; deprem olayı
meydana geldikten hemen sonra afet bölgesinin genel durumunu yansıtan tahmini hasar ve kayıp bilgileri için oluşturulan
AFAD-RED
(AFAD-RapidEarthquakeDa-
mage) programı tamamlanmıştır (Şekil 5).
Deprem bölgesine ait otomatik ve manuel
hesaplama yapabilen tahmini şiddet, hız
ve ivme dağılım haritalarının yanı sıra farklı
derecelerdeki yaralanmalar, can kaybı ve
yapıların hasar durumları hakkında bilgi
veren sistemin farklı algoritmalar geliştirilerek kritik tesisler içinde hesap yapabilirliği
çalışmaları devam etmektedir.
50
itü vakfı dergisi
Deprem Sorununa Ulusal Ölçekte Stratejik Yaklaşım:
Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı
(UDSEP-2023)
Kerem KUTERDEM,
Bekir TEKİN
Semra ERBAY
Cenk ERKMEN
Murat NURLU
Başbakanlık Afet ve
Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
Deprem Dairesi
Neden UDSEP-2023?
Deprem ve afet gerçeği artık hepimizin
tereddütsüz olarak önemsediği ve bu
konuda ortak eylem dahilinde çalışmalar
yapmamız gereken en önemli konulardan birisidir. Türkiye; jeolojik yapısı, topoğrafyası ve iklim özellikleri nedeniyle,
başta depremler olmak üzere, insanlar
için afet sonucu doğuran tüm tehlike ve
tehditlerle sık sık karşılaşmış, deprem
ve diğer afetlerle baş edebilme konusunda Cumhuriyet döneminden bu yana
önemli gelişme ve deneyimler sağlamış
bir ülkedir. Ancak, ülkemizde 1950’li
yıllardan sonra yaşanan hızlı göç ve
denetimsiz kentleşme ve yapılaşmanın
yanı sıra, hızla gelişen sanayi süreçleri, kentlerimizin başta depremler olmak
üzere tüm doğal, teknolojik, çevresel ve
insan kaynaklı tehlikelere karşı dirençsiz
ve savunmasız bir biçimde büyümesine
neden olmuştur. Özellikle 1999 yılında
yaşanan Kocaeli ve Düzce depremleri sırasında meydana gelen çok önemli
düzeydeki can ve mal kayıpları ile ekonomik, sosyal ve çevresel zararların
Deprem riskini azaltmada ve depremlerle baş edebilmede
hazırlıklı ve dirençli bir toplum yaratılması, bu amaca yönelik
kurumsal alt yapının oluşturulması ve konuyla ilgili AR-GE
faaliyetlerinin önceliklerinin belirlenmesini hedefleyen “Ulusal
Deprem Stratejisi ve Eylem Planı”nın ana amacı, “depremlerin
neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel ve politik
zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme
dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaşam çevreleri
oluşturmaktır…
gerçekleşmesi, geleneksel yara sarma
yaklaşımı yerine olası zarar azaltma (risk
azaltma) çalışmalarının ön plana çıkmasına neden olmuştur. Sadece depremler
nedeniyle, 1950’lerden günümüze kadar
yaklaşık 32.000 vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir. Son 60 yıllık istatistiklere
bakıldığında; doğal afetlerin ülkemizde
neden olduğu doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıpların, GSMH’nın % 3’ü kadar
olduğu görülmektedir.
Günümüz afet yönetim ilkeleri ve dünya
genelinde gördüğümüz iyi uygulamalar
afet risk yönetiminin çok paydaşlı ve çok
katılımlı mekanizmalarla başarıya ulaştığını göstermektedir. Bu noktada, aslında
elbette kamu ve hükümetler vatandaşlarımızın afetlere karşı güvenliğinin sağlanması noktasında birinci sorumludurlar.
Deprem Sorununa Ülkemizde
Geçmiş Yaklaşımlar
Ülkemizde başta depremler olmak üzere
doğal afetlerin neden olduğu veya gelecekte neden olacağı kayıpları önlemek
veya en aza indirgemek amacıyla deği-
şik belgeler hazırlanmıştır. Bu raporlardan bazıları şu şekildedir;
• TUJJB Ulusal Deprem Araştırma Programı (1999)
• TBMM Araştırma Komisyonu Raporu
(2000)
• DPT Doğal Afetler Özel İhtisas Komisyonu Raporu (2000)
• Ulusal Deprem Konseyi Ulusal Deprem
Stratejisi Raporu (2002)
• TC Sayıştay Başkanlığı Afet Raporları
(2002)
• Türkiye İktisat Kongresi Deprem Çalışma Grubu Raporu (2004)
• Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Deprem
Şurası Raporları (2004)
• Türkiye’de Doğal Afetler Ülke Raporu
JICA (2004)
• TUBİTAK Ulusal Deprem Konseyi Ulusal Deprem Araştırma Programı Raporu,
(2005)
• Bilim Teknik Yüksek Kurulu 11nci Toplantı Raporu, (2005)
• Başbakanlık Teftiş Kurulu, Acil Durum ve Afet Yönetimi İnceleme Raporu
(2008)
itü vakfı dergisi
51
DEPREM DOSYASI
Rakamlarla UDSEP-2023
• Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Kentleşme Şurası Raporu (2009)
• Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Kırsal Kalkınma Planı 2010-2013 (2010)
• Bayındırlık ve İskan Bakanlığı KENTGES Strateji ve Eylem Belgesi (2010)
• TBMM Deprem Riskinin Araştırılarak
Deprem Yönetiminde Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Meclis Araştırma Komisyonu Raporu (2011)
• TMMOB ve bağlı odalar raporları
(2000-2011)
• BM, OECD, Dünya Bankası, UNDP gibi
uluslar arası örgütlerin hazırladığı raporlar
UDSEP-2023 Nedir?
Deprem riskini azaltmada ve depremlerle baş edebilmede hazırlıklı ve dirençli
bir toplum yaratılması, bu amaca yönelik
kurumsal alt yapının oluşturulması ve konuyla ilgili AR-GE faaliyetlerinin önceliklerinin belirlenmesini hedefleyen “Ulusal
Deprem Stratejisi ve Eylem Planı”nın ana
amacı, “depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel
ve politik zarar ve kayıpları önlemek
veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir
yeni yaşam çevreleri oluşturmaktır.”
Tüm illerde afetlerin yol açabileceği
sağlık sorunlarına zamanında,
hızlı ve etkili olarak müdahale
edebilmek için İl Sağlık Afet
Planları ile Hastane Sağlık Planları
geliştirilmiştir. Ayrıca etkin
müdahaleyi sağlamak için mobil
acil müdahale ve ulaştırma birimleri
geliştirilmektedir.
ve eylem dizileri içeren bir belge olması
açısından ülkemizde örnek bir çalışmadır,
• Hazırlanması sürecinde geçmiş deneyimler, bilgi ve belge arşivinden faydalanılmasının yanısıra günümüz modern
afet yönetim sistemlerince de önerilen
çok paydaşlı bir katılım ile hazırlanmış,
kamu, özel sektör, üniversiteler, meslek
odaları ve sivil toplum örgütlerinin sürece katkı vermeleri sağlanmıştır,
• Çocuklardan öğretmenlere, ustadan
kalfalara, kamu kurumlarından özel
sektöre, merkezi yönetimden yerel yönetimlere ve STK dahil tüm kesimlerin
depremlere karşı farkında olmalarını
amaçlayan birçok eylem içermektedir, •
Ülkemizde değişik meslek disiplinlerinin
kendilerine yönelik içinde bir eylem bulabilecekleri kapsamlı bir belgedir.
Rakamlarla UDSEP-2023
Çok kısa bir şekilde UDSEP-2023
• Deprem kayıplarının en aza indirgenmesini hedefleyen stratejik yaklaşımlar
52
itü vakfı dergisi
UDSEP-2023 3 Ana Eksen, 7 Hedef,
29 Strateji ve 87 Eylem’den oluşmaktadır. Bu eylemleri gerçekleştirmek üzere
13 Sorumlu Kuruluş ve 200’e yakın ilgili Kuruluş bulunmakta olup, ülkemizde
toplumun tüm kesimlerinin sürece dahil
edildiği çok paydaşlı bir belgedir. UDSEP-2023 Sorumlu Kuruluşları aşağıdadır;
1. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
2. Kültür ve Turizm Bakanlığı
3. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
4. Sağlık Bakanlığı
5. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
6. Mili Eğitim Bakanlığı
7. Hazine Müsteşarlığı
8. Yüksek Öğretim Kurumu Başkanlığı
9. Harita Genel Komutanlığı
10. Kalkınma Bakanlığı
11. İçişleri Bakanlığı
12. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı
13. Kandilli Rasathanesi ve Deprem
Araştırma Enstitüsü
UDSEP-2023 Mevcut Durum
2014 yılı başı itibarıyla UDSEP-2023
kapsamındaki 87 eylemin büyük bir kısmında çalışmalara başlanmıştır. 2013 yılı
sonu itibarıyla UDSEP-2023’ün üç gerçekleşme döneminden birisi olan Kısa
Dönem Eylemler tamamlanmıştır. Bu
kapsamda yaklaşık olarak % 80 oranında bir başarı sağlanmıştır. Kısa Dönem
içinde tamamlanan eylemler ile ülkemizde deprem zararlarının azaltılması konusunda şu alanlarda başarı sağlanmıştır;
a- Ulusal veya yerel ölçekte zayıf ve
kuvvetli gözlem ağları işleten kurum ve
kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyon sağlanarak ortak işletim ve paylaşım esasları belirlenmiş, AFAD-Türkiye Deprem Veri Merkezi (AFAD-TDVM)
kurularak ülkemizde deprem verilerine
tek merkezden tüm kullanıcılara hızlı ve
güvenilir bir şekilde ulaşabilme imkanı
sağlanmıştır,
b- Depremlerde bilim insanları ve araştırmacılar arasında halkı olumsuz olarak
etkileyen tartışmaları açıklayabilmek için
deprem tahmini ve kestirimi konusunda
bilim etiği geliştirilmiştir,
c- Tsunami gözlemleri ve erken uyarısı
ile ilgili çalışmalara başlanmıştır,
d- İnşaat sektöründe çalışan işçi, kalfa
ve ustaların eğitimi ve belgelendirilmesi
Rakamlarla UDSEP-2023
çalışmaları geliştirilerek sertifkasyon sistemine geçilmiştir,
e- İlk ve orta öğretimde afet ve acil durum tabanlı üniteler eğitim programına
alınmıştır,
f- Zorunlu Deprem Sigortası Kanunu çıkartılmış ve ülke genelinde yaygınlaştırılmasına yoğun bir şekilde devam edilmektedir,
g- Tüm illerde afetlerin yol açabileceği
sağlık sorunlarına zamanında, hızlı ve
etkili olarak müdahale edebilmek için İl
Sağlık Afet Planları ile Hastane Sağlık
Planları geliştirilmiştir. Ayrıca etkin müdahaleyi sağlamak için mobil acil müdahale ve ulaştırma birimleri geliştirilmektedir,
h- Deprem konusunda araştırma projelerini desteklemek ve UDSEP-2023 eylem-
lerine katkı sağlamak amacıyla AFAD
tarafından Ulusal Deprem Araştırma
Programı (UDAP) oluşturulmuş ve projeler desteklenmeye başlanmıştır,
i- Deprem yönetmeliğini güncelleştirip
geliştirmek üzere sürekli çalışmalar yürütecek bir komisyonun kurulmuş olup,
önümüzdeki dönemde yeni deprem yönetmeliği hazırlanarak yayınlanacaktır,
j- Afet yönetimi konularıyla ilgili olarak
dil birliğini sağlamaya yönelik bir açıklamalı afet yönetimi terimleri sözlüğü
çalışması başlatılmış olup, 2014 yılında
tamamlanacaktır,
k- 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi (Kentsel Dönüşüm
Yasası) çıkartılmıştır,
l- Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’nın
güncellenmesi çalışmaları devam etmektedir,
m- Ulusal Sismolojik Gözlem Ağlarının
geliştirilerek toplam 725 deprem gözlem
istasyonuna ulaşılmıştır.
n- Deniz seviyesi ölçüm ağı geliştirilmiş
ve seviye ölçümleri sürekliliği sağlanmıştır.
o- Ulaştırma alanında yeni ve mevcut
yapılacak ulaşım/dağıtım sistemleri ile
tesisleri için “Deprem Güvenliği Belirleme ve Güçlendirme Yönetmelikleri”nin
hazırlanmasını koordine etmek için
Kamu Kurumları, Üniversiteler ve Belediyelerden oluşan Koordinasyon Kurulu
kurulmuştur.
Daha Ayrıntılı Bilgi İçin:
UDSEP-2023 ile ilgili daha detay bilgilere ve
son gelişmelere http://www.deprem.gov.tr/sarbis/UDSEP/Default.aspx internet adresinden
ulaşmak mümkündür.
itü vakfı dergisi
53
DEPREM DOSYASI
İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve
Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP)
Kazım Gökhan Elgin
İstanbul Proje Koordinasyon Birimi
Direktörü
Türkiye’de 17 Ağustos 1999 Kocaeli
depremi sonrasında deprem afetinin yaratabileceği hasarların farkına varılmış
olup, bu deprem benzer riskin olduğu
kentlerin odağa alınmasını sağlamıştır.
Bu süreç içerisinde, deprem zararlarının azaltılması konusunda, afet riskinin
azaltılması ve bütüncül afet yönetimi gibi
hususların önemi fark edilmiştir. Bu kapsamda, Istanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP)
önemli bir yere sahip olup, afet yönetimi
ve acil durum müdahale konularında kurumsal ve teknik kapasitenin güçlendirilmesi, öncelikli kamu binalarının depreme karşı dayanıklılığının arttırılması ve
imar mevzuatının daha iyi uygulanmasına yönelik destekleyici önlemler alınması vasıtasıyla İstanbul’un muhtemel bir
depreme karşı hazırlılık düzeyinin arttırılmasını amaçlamaktadır. Proje, Dünya
Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası ve İslam
Kalkınma Bankası tarafından finanse
edilmektedir.
Türkiye’de uygulanan ilk risk azaltma
projesi olma özelliğine sahip olan İS-
54
itü vakfı dergisi
Istanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık
Projesi (İSMEP) önemli bir yere sahip olup, afet yönetimi
ve acil durum müdahale konularında kurumsal ve teknik
kapasitenin güçlendirilmesi, öncelikli kamu binalarının depreme
karşı dayanıklılığının arttırılması ve imar mevzuatının daha iyi
uygulanmasına yönelik destekleyici önlemler alınması vasıtasıyla
İstanbul’un muhtemel bir depreme karşı hazırlılık düzeyinin
artırılmasını amaçlamaktadır. Proje, Dünya Bankası, Avrupa
Yatırım Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası ve İslam
Kalkınma Bankası tarafından finanse edilmektedir.
MEP, 2006 yılında, İstanbul’u olası bir
depreme hazırlayabilmek amacıyla uygulanmaya başlanmıştır. Projedeki çalışmaların gerçekleştirilmesinden İstanbul
Valiliği’ne bağlı İstanbul Proje Koordinasyon Birimi sorumludur.
ISMEP Projesi, afete hazırlık, zarar azaltma, müdahale ve iyileştirme faaliyetlerini kapsayan afet yönetimi konusundaki
kurumsal, teknik ve sosyal kapasitenin
geliştirilmesine yönelik faaliyetleri içeren
üç temel bileşenden oluşmaktadır.
A Bileşeni, “Acil durum hazırlık kapasitesinin arttırılması”: İstanbul’da afet
yönetimi ile ilgili kurum ve kuruluşların
meydana gelebilecek depremlerden
kaynaklanan acil durumlara karşı hazırlıklı olmasını ve acil durumlara müdahale kapasitelerinin güçlendirilmesini
amaçlamaktadır.
B Bileşeni, “Öncelikli Kamu Binaları
için Sismik Riskin Azaltılması”: Öncelikli kamu binaları, kültürel ve tarihi miras kapsamındaki binalara ilişkin zarar
azaltma faaliyetlerini kapsamaktadır.
C Bileşeni, “İmar ve Yapı Mevzuatının
Daha Etkin Uygulanması”: Yapı ruhsatı
süreçlerinin iyileştirilmesine yönelik pilot
belediyelerde teknik ve kurumsal kapasitelerin arttırılması ile afet zararlarının
azaltılmasına yönelik biliçlendirme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesini hedeflemektedir.
I. Proje Faaliyetleri
ISMEP Projesi’nin A Bileşeni kapsamında, afet ve acil durum haberleşme
sistemlerinin kurulması ve geliştirilmesi
(A1 altbileşeni), acil durum bilgi yönetim sistemlerinin kurulması (A2 altbileşeni), İstanbul Valiliği İl Afet ve Acil
Durum Müdürlüğü’nün (İstanbul AFAD)
kurumsal kapasitesinin arttırılması (A3
altbileşeni), afet ve acil durumlarda ilk
müdahaleci kamu kurum ve kuruluşlarının acil durum müdahale kapasitesinin
arttırılması (A4 altbileşeni) gerçekleştirilmektedir.
A1 altbileşeni kapsamında, kamu kurumlarının mevcut analog haberleşme
sistemleri altyapıları, geniş alan analog
saha röleleri, mobil röleler, çok modlu
sayısal telsiz, çevresel haberleşme ekipmanı, haberleşme santralleri, HF/SSB
telsizleri, özel tasarımlı haberleşme araç
alımları ile desteklenmektedir. Ayrıca İstanbul ilinde kamu kurum ve kuruluşlarının afet durumlarında haberleşmesini
ve bu kritik haberleşmenin yedeklenmesini sağlamak üzere tüm il sınırlarına
kadar kapsama alanı veren geniş alan
Simulcast Sayısal Telsiz (DMR) sistemi
kurulmuştur. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün mevcut güvenlik kamera sisteminin (MOBESE) iyileştirilmesiyle Istanbul AFAD’a tüm Istanbul ili için kamera
görüntülerinin aktarılması sağlanmıştır.
Istanbul AFAD’ın Cağaloğlu, Hasdal ve
inşaatı devam eden Akfırat afet yönetim
merkezleri mikrodalga radyo linkler üzerinde karasal hatların bir yedeği olarak
sağlanmıştır.
A2 altbileşeninde, Afet Yönetimi Bilgi
Sistemi yazılımı geliştirilmiştir. Sistem
tüm kamu kurumlarından acil durumlarda birlikte çalışabilmeleri ve yönetebilmeleri için gerekli olan bilgilerin toplanmasını amaçlamaktadır. Bu amaca
yönelik AFAD Cağaloğlu ve Hasdal afet
yönetim komuta kontrol merkezlerine sunucular, yedekli veri depolama cihazları,
yedekli ağ ekipmanları, sanallaştırma
yazılımı, yedekleme yazılımı, iş istasyonları ve muhtelif çevre ekipmanları temin
edilmiş ve Hasdal yerleşkesinde bir veri
merkezi tesis edilmiştir.
“Istanbul AFAD kurumsal kapasitesinin
arttırılması” na yönelik (A3 altbileşeni),
Valilik yerleşkesi içinde Istanbul AFAD
için yeni bir bina inşa edilmiş, binanın
CBS yazılım ve donanımı ile tefrişatı gerçekleştirilmiştir. Birçok BHT ekipmanı
(görüntü duvarı sistemleri, işletim sistemleri, sunucular, aktif cihazlar, haberleşme araçları vb.) satın alınmıştır. HASDAL Afet ve Acil Durum Komuta Kontrol
Merkezi’nin inşaatı tamamlanmış, ekipmanların kurulumu yapılmıştır. Asya yakasındaki merkez ise, Akfırat’ta yer alan
Türk Kızılayı Marmara Afet Müdahale ve
Lojistik Merkezi (MAFOM)’nin yerleşkesi içerisinde yapılmaya başlanmış olup,
inşaatı Eylül 2014’de tamamlanmıştır.
A4 altbileşeni kapsamında ise, ilgili
kamu kurumları için çeşitli ekipmanlar
alınmış olup, böylece kurumların afet
Resim 1. Güçlendirme Çalışmaları (Kolon Mantolama, Perde Duvar, Uygulanan Renovasyon İşleri)
Bina Tipi
Tamamlanan
Devam Eden
1. Hastaneler
29
2. Semt Poliklinkleri
59
10
-
3. Okullar
679
47
4. İdari Binalar
39
-
5. Öğrenci Yurtları-
41
-
847
57
Sosyal Hizmet Binaları
TOPLAM
Tablo. 1 ISMEP kapsamında Devam eden/Tamamlanan Öncelikli Kamu Binaları Güçlendirme
İnşaatları-Eylül 2014 itibariyle
Mevcut binaların depremsellik
analizleri, 2007 yılında yürürlüğe
giren “Deprem Bölgelerinde
Yapılacak Binalar Hakkında
Yönetmelik” kapsamında
incelenmektedir. Buna göre,
teknik ve ekonomik açıdan
güçlendirilmeleri uygun bulunmuş
olan binaların varsa güçlendirme
projeleri incelenmekte, ihtiyaç
halinde güçlendirme projeleri
revize edilmektedir.
zamanı ve sonrasına yönelik müdahale
kapasiteleri arttırılmıştır. Bu ekipmanlardan bazıları şunlardır; İstanbul İl Sağlık
Müdürlüğü: İzole tip konteynerler (50
adet),çeşitli tıbbi ekipmanlar, elektrikli
ve dizel forkliftler, 4x4 sağlık kurtarma
araçları, acil durum sağlık araçları, ağır
hizmet tipi sağlık araçları, mobil ışık kuleleri, soğuk hava depoları, su arıtma cihazları, UMKE (Ulusal Medikal Kurtarma
Ekibi) personeli için kamp ve kurtarma
ekipmanı. İstanbul AFAD: Araçlar (Mobil
haberleşme, mobil radyo ve televizyon
yayın, keşif, intikal ve operasyon araç-
ları), çeşitli haberleşme ekipmanı. Istanbul Arama ve Kurtarma Birliği: KBRN
Mobil Dekontaminasyon Sistemi, arazi
tipi ekipmanlı arama ve kurtarma araçları, suda kurtarma araçları, K-9 arama
kurtarma aracı, NBC kurtarma aracı,
mobil haberleşme, keşif ve operasyon
araçları), çeşitli haberleşme araçları (El
telsizleri, araç telsizleri, HF/SSB telsizleri vb.), çeşitli arama, kurtarma ve kamp
ekipmanı ve BT ekipmanları. İstanbul
Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlüğü BM
INSARAG tarafından kazandığı yeni kabiliyetlere istinaden “Ağır Kurtama Ekibi”
sınıfına yükseltilmiştir.
Projenin en önemli kısmını oluşturan B
bileşeni, öncelikli kamu binalarının (okul,
hastane, yurt, idari ve sosyal hizmetler
binaları) güçlendirilmesi veya yeniden
yapımı faaliyetlerini kapsamaktadır. Yapılan güçlendirme çalışmalarına yönelik
önceliklendirme ve hazırlık çalışmaları,
Dünya Bankası’nın MEER Projesi kapsamında yapılmış olup, bu kapsamda toplam 2473 bina değerlendirilmiştir. Güçlendirme faaliyetlerine taban oluşturan,
teknik ve ekonomik açılardan yapılan
itü vakfı dergisi
55
DEPREM DOSYASI
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi yeniden yapılıyor.
fizibilite çalışmalarında, finansal açıdan
ekonomik olmayan güçlendirme faaliyetleri için yeniden yapım kararı alınmaktadır. Dolayısıyla, güçlendirilecek kamu
binalarına yönelik belirlenen bu rakam,
var olan kaynaklara bağlı olarak değişmektedir.
Mevcut binaların depremsellik analizleri,
2007 yılında yürürlüğe giren “Deprem
Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik” kapsamında incelenmektedir. Buna göre, teknik ve ekonomik
açıdan güçlendirilmeleri uygun bulunmuş olan binaların varsa güçlendirme
projeleri incelenmekte, ihtiyaç halinde
güçlendirme projeleri revize edilmektedir. Güçlendirme projesi olmayan ve yapılan teknik analiz sonucuna göre güçlendirilmesi uygun bulunan binaların ise,
söz konusu Yönetmelik esas alınarak,
güçlendirme projeleri hazırlanmaktadır.
113.000m2 kapalı alana sahip olan 600
yatak kapasiteli Marmara Üniversitesi
Başıbüyük Eğitim ve Araştırma Hastanesi güçlendirme ve onarım inşaatı devam
etmektedir. Hastane, kullanılan sismik
izolasyon tekniği sayesinde, deprem
sonrasında faaliyetlerine aksatmadan
devam edecek şekilde yeniden tasarlanmıştır. 829 adet sismik izolatörün binaya montajı gerçekleştirilerek, deprem
esnasında oluşan yer hareketlerinin binaya tesirinin büyük ölçüde azaltılması
hedeflenmektedir. Kullanılacak sismik
izolatörlerin adedi ve projenin boyutları
dikkate alındığında, Dünya çapında bu
56
itü vakfı dergisi
Kamu kurumlarının mevcut
analog haberleşme sistemleri
altyapıları, geniş alan analog
saha röleleri, mobil röleler, çok
modlu sayısal telsiz, çevresel
haberleşme ekipmanı, haberleşme
santralleri, HF/SSB telsizleri, özel
tasarımlı haberleşme araç alımları
ile desteklenmektedir. Ayrıca
İstanbul ilinde kamu kurum ve
kuruluşlarının afet durumlarında
haberleşmesini ve bu kritik
haberleşmenin yedeklenmesini
sağlamak üzere tüm il sınırlarına
kadar kapsama alanı veren geniş
alan Simulcast Sayısal Telsiz (DMR)
sistemi kurulmuştur.
ölçekte ve bu teknikle güçlendirme yapılan en büyük bina olma özelliğini taşımaktadır.
Yeniden yapım kararları, fizibilite çalışması yapılan binaların teknik ve ekonomik yönden güçlendirilmesinin uygun
olmadığı durumlarda verilmektedir.
Yeniden yapım çalışmaları devam eden,
3500 öğrenci kapasitesi ile İstanbul’un
en büyük yurdu olma özelliğini taşıyan,
Atatürk Öğrenci Yurdu Kampüsü ile Türkiye’nin geleceğine çok önemli katkılar
verilmektedir. 110.000 m2 kapalı alana
sahip olan Yurt binaları, tek ve çift kişilik
öğrenci odalarından müteşekkil 5 yatakhane binası, kütüphane, spor salonları,
sosyal tesisler ve idari binalardan oluşmaktadır.
350 yatak kapasiteli Ümraniye Kadın
Doğum hastanesinin yeniden yapım inşaatı bütün hızıyla devam etmekte olup,
2014 sonu itibariyle inşaat faaliyetleri
tamamlanarak sağlık sektörümüze modern bir hastane daha kazandırılması
hedeflenmektedir.
Her biri yıllık 1.500.000 yatan ve ayakta hasta kapasitesine sahip, İstanbul’un
en büyük ve önemli hastanelerinden
olan Okmeydanı, Kartal Lütfi Kırdar ve
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanelerinin yeniden yapım çalışmaları başlatılmış olup yeniden yapım çalışmaları
esnasında hastanelerin hizmete devam
etmesi sağlanacak şekilde planlamalar
yapılmıştır. Önümüzdeki yıllarda olması
kuvvetle beklenen, muhtemel İstanbul
depreminde, hedeflenen deprem performansını sağlayabilmeleri için bu hastanelerimiz sismik yalıtım yöntemi kullanılarak tasarlanmıştır.
Ayrıca söz konusu hastanelerin, LEED
yeşil bina Altın Sertifikası alacak şekilde
dizayn ve yapım aşamalarında gerekli hususlar dikkate alınarak Türkiye’de
LEED Altın Sertifika alan ilk hastaneler
olması hedeflenmektedir.
İstanbul’daki tarihi ve kültürel miras
kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı
himayesi altındaki 26 taşınmaz kültür
varlığı kompleksine ait binaların (176
bina) envanter çalışması ile çoklu afet
ve deprem performansı açısından değerlendirilmesi çalışması yürütülmüştür.
Envanter çalışması sonuçları Kültür ve
Turizm Bakanlığı tarafından kamunun
kullanımına açılmıştır. Envanter çalışması yapılan binalardan Topkapı Sarayı,
4.Avlu–Mecidiye Köşkü, Arkeoloji Müzesi Ek ve Klasik Bina, Ayasofya Müzesi Müdürlüğü–Aya İrini Anıtı’na ilişkin
güçlendirme projeleri hazırlanmış olup
Arkeoloji müzesinin güçlendirme ve restorasyon çalışmaları devam etmektedir.
ISMEP Projesinin C Bileşeni altında,
yapı ruhsatı ve imar planı süreçlerinin
etkin hale getirilmesine ilişkin faaliyetler, belirlenen kriterlere göre seçilmiş
olan Bağcılar ve Pendik belediyeleriyle
imzalanan protokoller kapsamında yürütülmüştür. Hazırlanan uygulama planına
göre, kent bilgi sisteminin kurulmasına
yönelik coğrafi tabanlı verilerin düzen-
lenmesi, mekansal ve mekansal olmayan verilerin entegrasyonu ve digital
imar arşivi çalışmaları tamamlanmıştır.
Kurumda bilgi güvenliğinin sağlanması
amacıyla alınan danışmanlık hizmetleri
ile birlikte her iki belediye ISO 27001
sertifikasına sahip olmuşlardır.
Elektronik belge standartlarına uygun
olacak şekilde (TSE 13298) her iki belediyede, imar ve yapı ruhsatı süreçlerin
takibi, izlenebilmesi, kayıt altına alınması ve raporlanabilmesine olanak sağlayan bir dijital sistem kurulmuştur. Belediyeler, aynı zamanda detaylı raporlama
teknikleri ile verilen hizmetlerin kalitesini
ve durumunu ölçebilir hale gelmiştir. Proje sonunda yapılan etki değerlendirme
analizi sonuçlarına göre, ISMEP kapsamında yeniden yapılanan belediye hizmetlerine yönelik memnuniyet artmış,
yapı ruhsatı verme süreçleri kısalmış,
ruhsat başvurusu için gereken imza ve
belgelerin sayısında azalmalar olmuştur.
Ayrıca, “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik” (6
Mart 2007) hakkında inşaat mühendislerinin eğitim düzeylerinin arttırılmasına
yönelik Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile
imzalanan protokol ile 2008-2012 yılları
arasında çeşitli illerde eğitim programları düzenlenmiştir. Bu projede,eğitim materyalleri hazırlanmış ve eğitici eğitimleri
yapılmıştır. Türkiye genelinde toplam
olarak 3631 inşaat mühendisinin eğitimi
tamamlanmıştır.
II. ISMEP Projesi’nin Sosyal
Boyutu ve İlgili Çalışmalar
ISMEP Projesi ve alt bileşenleri, yürütülmekte olan teknik ve kurumsal faaliyetlerin sosyal boyutu ile ilgili çalışmalarla
birlikte, zarar azaltmaya yönelik kamu
bilincinin arttırılmasına önem vermektedir. Afet gönüllülük sisteminin tüm İstanbul’da yaygınlaştırılması ve bu sistemin
İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’ne entegrasyonu için kavramsal, idari ve pratik bir model geliştirilmesi hedeflemektedir. İstanbul Valiliği’nin, afet gönüllülük
sistemi ile doğrudan ilgili kurumların
yetkilileriyle biraraya gelerek görüş alış
verişinde bulunduğu çalıştaylarla, katılımcıların afet gönüllülük sisteminin geliştirilmesi kapsamında önerilen sisteme
Her biri yıllık 1.500.000 yatan ve
ayakta hasta kapasitesine sahip,
İstanbul’un en büyük ve önemli
hastanelerinden olan Okmeydanı,
Kartal Lütfi Kırdar ve Göztepe
Eğitim ve Araştırma Hastanelerinin
yeniden yapım çalışmaları
başlatılmış olup yeniden yapım
çalışmaları esnasında hastanelerin
hizmete devam etmesi sağlanacak
şekilde planlamalar yapılmıştır.
kişi eğitilmiştir. Güvenli Yaşam Eğitimleri
üç seviyeden oluşmaktadır. Güvenli Yaşam 1 Eğitimi, toplumda afetlere yönelik
farkındalığın artırılması amacıyla afetlere
hazırlığın ilk basamağı olan aile afet planının nasıl yapılacağı, depremde ilk 72
Saat ve hazırlığı ile Güvenli Yaşam Kültürü’nün oluşturulmasına yönelik bilgileri
içermektedir. Güvenli Yaşam 2 Eğitimi,
bireysel düzeydeki bilgi ve becerilerin
artışının yanı sıra bireyden aileye far-
ilişkin ilgileri, konuya verdikleri önem,
kındalığın artırılmasını amaçlamaktadır.
fikir, öneri ve değerlendirmeleri ortaya
Yerel Afet Gönüllüsü Eğitimleri toplum-
koyulmuştur.
sal güçbirliğinin oluşturulduğu iki sevi-
İstanbul’da kamuoyu bilincinin arttırıl-
yeden oluşmakta, afet gönüllülüğünün
ması amacıyla,afete hazırlık, afet zarar
yaratıldığı, mahallesel ve kurumsal ha-
azaltmaya yönelik şehir planlama ve yapılaşma ilişkin farklı hedef gruplar için
eğitim programları hazırlanmıştır. Katılımcı ve eğiticiler için ayrı ayrı tasarlanan
eğitim materyalleri, posterler, broşürler,
bilgi kartları, ppt sunumlar, teknik çizimler ve spot filmler İngilizce ve Türkçe
olarak hazırlanmıştır. Kamuoyu bilincinin
arttırılmasına yönelik hazırlanan eğitim
modülleri ve materyalleri şunlardır: Birey ve Aile İçin Depremde İlk 72 Saat,
Engelliler İçin Depremde İlk 72 Saat,
Zorunlu Deprem Sigortası Bilinci, Depreme Karşı Yapısal Risklerin Azaltılması,
Depreme Karşı Yapısal Güçlendirme,
Depreme Karşı Yapısal Olmayan Risklerin Azaltılması, Olağandışı Durumlarda Yaşamı Sürdürme, Sağlık Kuruluşları
zırlıkların aktarıldığı ve toplumun müdahale ve iyileştirme faaliyetlerine katılımın
sağlandığı seviyedir.
Yürütülen güçlendirme çalışmaları kapsamında ortaya çıkan sorunların en aza
indirgenmesi ve konu ile ilgili tarafların
süreç ile ilgili bilgilendirilmesi amacıyla
“Bilgilendirme, Bilinçlendirme ve Sosyal
Rehberlik Çalışması” hayata geçirilmiştir. Yapılan çalışmalar hakkında farkındalığın artırılmasına yönelik olarak okul
müdürleri, okul aile birlikleri, öğretmen,
öğrenci, veli, İl ve İlçe Milli Müdürlüğü
temsilcilerinin katıldığı farklı gruplar bilgilendirilmektedir. Çalışma kapsamında
güçlendirilme süreci ile ilgili bilgilendirme broşürleri hazırlanmış ve dağıtılmış-
İçin Afet Acil Yardım Planlama Rehberi,
tır.
Sanayi ve İşyerleri İçin Afet Acil Yardım
ISMEP projesi, İstanbul’da depreme
Planlama Rehberi, Eğitim Kurumları İçin
bağlı ortaya çıkabilecek risklerin önlen-
Afet Acil Yardım Planlama Rehberi, Afet-
mesi ve azaltılmasına yönelik proaktif bir
lerde Psikolojik İlkyardım, Yerel Afet Gö-
yaklaşım getirmiştir. Yürütülen faaliyetle-
nüllüleri İçin Afete Hazırlık, Afet Zarar-
rin gelecekte meydana gelebilecek olası
larını Azaltmaya Yönelik Şehir Planlama
depremlerden kaynaklanabilecek can
ve Yapılaşma, (Yerel Yöneticiler ,Teknik
kayıplarının önlenmesi, sosyal, ekono-
Elemanlar ve Toplum Temsilcileri için)
mik ve finansal etkilerin azaltılması açı-
Toplum genelinde bireysel hazırlık kap-
sından önemi büyüktür. Aynı zamanda,
samında
kültürünün
ISMEP Projesi, afetlere karşı zarar azalt-
oluşturulması ve yaygınlaştırılması sağ-
ma faaliyetleri kapsamında diğer ulusal
lanması amacıyla Güvenli Yaşam Eği-
ve uluslararası proje ve faaliyetlerin ta-
timleri hazırlanmıştır.Bu kapsamda 2009
sarlanması ve uygulanması açısından
ve 2014 yılları arasında toplam 206.214
da önemli bir model olmaktadır.
güvenli
yaşam
itü vakfı dergisi
57
DEPREM DOSYASI
Depreme Dayanıklı İnşaat Teknolojileri
ve Yüksek Binalar: Sorunlar, Öneriler
Prof.Dr.Kaya ÖZGEN
İTÜ Mimarlık Fakültesi
58
itü vakfı dergisi
Yüksek bina taşıyıcı sistemi, tabanda temele bağlı, bina
yüksekliğince dev bir konsol olarak düşünülebilir. Bu nedenle
binanın oturum alanı ve yerleşim boyutlarına bağlı olarak,
özellikle “narin ve 20 katın üstündeki” binalarda devrilme riski
bulunmaktadır. Zemine gömülü bodrum katları olmayanlarda bu
risk daha da artmaktadır. Buna karşı gerekli/zorunlu “devrilme
kontrolü” hesaplarının birçok projede yapılmadığı gözlenmiş ve
tarafımızdan müdahale edilmiştir. Söz konusu hesaplamalar sonucu
temel sisteminin değiştirilmesini, sisteme kazıklar eklenmesi
ya da temel bloğunun ağırlaştırılmasını gerektiren durumlarla
karşılaşılmaktadır…
1. Giriş
Ülkemizin büyük bölümü etkin deprem
kuşağı altında bulunmaktadır. Bu nedenle sık sık depremler olmakta, büyük
can ve mal kayıpları ortaya çıkmaktadır.
Bu durumda “depreme dayanıklı yapı”
yapmaktan başka seçenek yoktur. Buna
karşın ülke genelindeki yapılaşmanın
uzun yıllar deprem etkileri düşünülmeden gerçekleştirildiği bilinmektedir. Öyle
ki ülkemizde tutarlı denebilecek ilk deprem yönetmeliği 1969 yılında çıkarılmış,
gelişen bilgiler ve yaşanan depremlerin
ışığında, güvenlik artırıcı yönde 1975,
1988 ve 2007 yıllarında kapsamlı değişikliklerle geliştirilmiştir. Bugünkü bilgilerin ışığında değerlendirildiğinde, başta
büyük kentler olmak üzere tüm ülkede
deprem dayanımları yetersiz/belirsiz
muazzam bir yapı stoğu birikmiştir. Bu
bağlamda uygulanabilirliği ve uygulama
düzeni şimdilik tartışmalı da olsa kentsel
dönüşüm uygulamalarının, gerektiği gibi
yürütülürse, yararlı olacağı düşünülmektedir.
Yaşanan olumsuzluklar nedeniyle, her ne
şekilde olursa olsun, depreme dayanıklı
yapılar yapılması tek çıkar yol olarak görünmektedir. Bunun, gelişen bilgi ve teknolojiler, güncel malzeme olanaklarıyla
gerçekleştirilmesi çok da güç değildir.
Sorunun yapıma gereken özenin gösterilmesiyle sınırlı kaldığı bilinmektedir.
2. Yapım Teknolojileri, Malzeme
2.1.Malzeme Seçimi
Depreme dayanıklı yapı yapmanın ön
koşulu, yönetmeliklere uygun tutarlı bir
proje yapımıyla mümkün olmaktadır.
Bunun da mimari tasarımla başladığı
gözetilmelidir. Bu bağlamda ülkemizdeki yaygın uygulamanın tersine, projenin
(mimari, mühendislik) baştan itibaren
tüm birimlerin ortak çalışmasıyla yürütülmesi gerekmektedir. Bunun devamında sorun, yapımın projeye uygun olarak
gerçekleştirilmesine dönüşmektedir.
Ülkemizde malzeme olarak, endüstri yapıları gibi özel durumlar dışında,
betonarme kullanılmaktadır. Teminindeki güçlük/maliyet ve işçilik sorunları
nedeniyle, çeliğin yaygınlaşması, en
azından yakın bir gelecekte mümkün
görünmemektedir. Özellikle yüksek bi-
nalarda yatay yükler altındaki ötelenmeler belirleyici olmakta, bu ötelenmelerin
sınırlandırılması gerekmektedir. Çelik
sistemlerin bilinen esnekliği, sözkonusu
ötelenmelerin sınırlanması için ek düzenlemeler gerektirmekte, bu da yapım
maliyetini daha da artırmaktadır. Çeşitli
önlemler alınsa da çeliğin yangına karşı
yetersizliği de malzeme seçiminde ayrıca belirleyici olmaktadır. Kaldı ki Dünya
Ticaret Merkezi kulelerine yapılan 11
Eylül saldırıları sonrasında, genel sistem çelik olsa bile, hiç olmazsa ortada
betonarme bir çekirdek oluşturulması
şeklinde yaygın bir görüş ortaya çıkmış
olup, uygulamalar bu yönde gerçekleştirilmektedir.
Belirtilen açıklamaların ışığında ülkemiz açısından tek seçeneğin genelde
betonarme olduğu bilinmektedir. Bu
durumda sorun yeterli/kaliteli betonun
üretilmesine dönüşmektedir. Özellikle
kent merkezlerinde hazır betonun yaygınlaşmasıyla sorun bir ölçüde çözülmüş gibidir. Yine de kentlerin dışındaki
uygulamalarda hala klasik yoldan beton üretilmektedir. Buna karşın yaygın
uygulamada uygun agrega seçiminin
ayırdına varılmış olması, yapısal güvenlik açısından önemli bir kazanım olarak
değerlendirilmektedir.
Basit gibi gözükse de betonun karışımında kullanılan su-çimento oranının
azalması ile beton dayanımının önemli
ölçüde arttığı bilinmektedir. Bu doğrultuda özellikle 1960’lardan sonra betonun
iyileştirilmesine yönelik yoğun araştırma
yapılmış ve yapılmaktadır. Geliştirilen
yapı kimyasalları ve katkıları ile istenen/
gereken kalitenin sağlanması sorun olmaktan çıkarılmıştır. Bu yoldan betonun
priz alma süresi kısaltılmış, yalıtım özelliği iyileştirilmiş, akışkanlığı arttırılmıştır.
Kendi kendine yerleşen betonlar ve yüksek dayanımlı betonlar bu alanda alabildiğine olumlu gelişmelerdir. Tüm bunlara
yönelik kullanım ve uygulamanın biraz
geriden de gelse, ülkemizde de giderek
yaygınlaştığı gözlenmektedir.
2.2. Depreme Dayanıklı Yapı ve Sorunlar
Yapı malzemelerindeki hızlı gelişim ve
teknolojiler güvenli yapı üretimini büyük
ölçüde kolaylaştırmıştır. Bugün için basit
gibi görünse de düz donatı yerine yüksek mukavemetli/nervürlü donatı kullanımının önemli bir gelişme olduğu kabul
edilmektedir. Yine bina kat sayısından
bağımsız olarak, geçmiş yıllarda önemsenmeyen radye temel yapımının kabul
görmesi, yapının taşıyıcı sisteminin alttan tutulmasıyla, önemli bir güvenlik artışı sağlamaktadır.
Yapı malzemelerindeki hızlı
gelişim ve teknolojiler güvenli
yapı üretimini büyük ölçüde
kolaylaştırmıştır. Bugün için
basit gibi görünse de düz donatı
yerine yüksek mukavemetli/
nervürlü donatı kullanımının
önemli bir gelişme olduğu kabul
edilmektedir. Yine bina kat
sayısından bağımsız olarak, geçmiş
yıllarda önemsenmeyen radye
temel yapımının kabul görmesi,
yapının taşıyıcı sisteminin alttan
tutulmasıyla, önemli bir güvenlik
artışı sağlamaktadır.
Bina yapımında öncelikli olarak iskelet
sistemler/çerçeveler
kullanılmaktadır.
Bu iskeletin düzenli olması ve düzenli
çerçevelerle oluşturulması deprem güvenliğinin sağlanmasında belirleyici olmaktadır. Kat sayısı artınca çerçeveler
yetersiz kalmakta ve perde duvarların
kullanılması gereği ortaya çıkmaktadır.
Ancak bu duvarların kat planlarının içine mümkün olduğunca simetrik yerleştirilmesi ve yatay yükler altında burulma
etkilerinin önüne geçilmesi önem kazanmaktadır. Bunun için de mimar-inşaat
mühendisinin projenin başından itibaren
ortak çalışması zorunlu olmaktadır. Uygulamada bu hususa yeterince uyulmadığı, burulma etkilerinin hesaplarla giderilmeye (!) çalışıldığı durumlarla sıkça
karşılaşılmaktadır.
Ülkemizdeki mevcut yapı stoğunun başta gelen sorunlarından biri, eski binalarda (özellikle 1975 öncesi) sisteme gelişigüzel yerleştirilen perde duvarlardır.
Bilinen yaygın uygulamada bina köşelerine rastlayan merdiven çevrelerinde
oluşturulan dışmerkez perde duvarlar,
deprem dayanımı açısından başlıbaşına
bir sorundur. Bu tür perdeler deprem sı-
itü vakfı dergisi
59
DEPREM DOSYASI
rasında fayda bir yana, hasar ve göçme
nedeni olmaktadır. Bu kapsamda daha
da olumsuz bir durumun projesiz binalar ve ek kat/katlar olduğu bilinmektedir.
Kentlerdeki birçok binaya, kullanım süreci içinde, hiçbir önlem alınmadan ve
hesap yapılmadan kat/katlar atıldığı (!)
sıkça gözlenmektedir. Böylece sorunlarla dolu büyük bir yapı stoğu ortaya çıkmıştır.
Gelişen teknolojiler kapsamında onarım
harçları, epoksi yapıştırıcılar ve elyaflar
(cam, karbon), kendi kendine yerleşen
beton özel bir önem arz etmektedir.
Geliştirilmiş yapışma özelliği nedeniyle
onarım harçları her türlü sıva onarımında
kullanılmaktadır. Kendi kendine yerleşen
beton, özellikle ince cidarlı yüzeylerde
son derece yararlı olmaktadır. Bina güçlendirmelerinde sıkça uygulanan mantolamalar (kolon, kiriş) böylesi betonlarla
kolayca yapılabilmektedir. Karbon elyaf
ve epoksiler yardımıyla mevcut sorunlu
yapı stoğunu, hiç olmazsa “can güvenliği”ni sağlayacak şekilde iyileştirmek
mümkündür. Son derece ekonomik çözümler sağlayan bu uygulamaların, sınırlı da olsa, giderek yaygınlaştığı gözlenmektedir. Böylece taşıyıcı eleman
(döşeme, kolon, kiriş) yüzeylerine yapıştırılan elyaf bantlar yardımıyla donatı
60
itü vakfı dergisi
yetersizlikleri önemli ölçüde giderilebilmektedir. Bu yoldan donatı korozyonu
gibi sık karşılaşılan sorunların çözümü
de mümkün olmaktadır.
“Depreme hazırlık” kapsamında, bu tür
uygulamalarla mevcut yapıların iyileştirilmesi zorunlu görünmektedir. “Binaların güçlendirilmesi” kavramı 17 Ağustos
1999 Marmara depremi sonrası ortaya
çıkmış ve sınırlı da olsa uygulanmaya
başlanmıştır. Ancak mevcut gidiş yeterli
değildir; bu uygulamaların daha da yaygınlaştırılması/yoğunlaşması ve devlet
destekli kredilerle özendirilmesi/desteklenmesi, şimdilik tek çıkar yol olarak görünmektedir.
Bu kapsamda İstanbul’un yeri çok daha
önemli ve özeldir. Yurdun çeşitli bölgelerinde yaşanan depremlerde, İstanbul’dan en kısa sürede destek sağlanabilmektedir. Buna karşın olası İstanbul
depreminde kente destek olacak yeterli
güç ve olanak yoktur. Böyle bir depremin kentin yanında ülkeyi de büyük bir
çıkmaza sürükleyeceği düşünülmelidir.
Gerçekten böylesi bir yıkım, İstanbul’u
doğrudan etkilemediği halde, 17 Ağustos 1999 depreminde yaşanmış, etkisi
uzun yıllar devam etmiştir. Bu nedenle İstanbul’un depreme hazırlanması,
kent ve ülke açısından hayati bir önem
taşımaktadır. Bu açıdan bakıldığında
konunun 3.köprü, 3.havalimanı benzeri
tartışmalı projelerden çok daha öncelikli/hayati öneme sahip olduğu düşünülmektedir. Kenti kapsayacak böyle bir
uygulamanın maliyeti, örnekleme yoluyla
yapılan ön değerlendirmelere göre, yaklaşık 10 milyar TL mertebesindedir. Bu
yoldan önemli bir istihdam yaratılacağı
da gözetilmelidir. Bu kaynağın da mülk
sahiplerine sağlanacak uzun vadeli kredilerle oluşturulması mümkündür.
Mevcut binaların iyileştirilmesi kapsamında bina içindeki bölme duvarların yerine konulacak simetrik perde duvarlarla
deprem dayanımlarının önemli ölçüde
artırılması, en azından can güvenliğinin sağlanması mümkündür. Bu husus
özellikle 5-6 katın üstündeki betonarme
binalar için daha da önemli olup, mevcut yapı kimyasallarıyla kolayca yapılabilmektedir. 1980’li yıllarda Düzce’de bir
ilköğretim binası ikmal inşaatında tarafı-
mızdan yapılan incelemelere dayalı olarak binanın çevre akslarında birer gözün
doldurulması şeklinde, simetrik dört perde önerilmiş ve tüm itirazlara karşın uygulatılmıştır. Yörenin geçirdiği 12 Kasım
1999 depreminde çevrede daha sonra
yapılanlar da dahil tüm binalar göçmüş,
sözkonusu okul binasında hasar bile olmamıştır.
3. Yüksek Binalar, Sorunlar
Gelişen teknolojiler ve kent merkezlerindeki arsalarda aşırı değer artışları nedeniyle özellikle İstanbul’da yüksek bina
yapımının hızla arttığı gözlenmektedir.
Alt yapı ve çevre sorunları açısından
konu mimarlık çevrelerinde yoğun olarak tartışılmakta olup bu tartışmaların,
doğal olarak, süreceği anlaşılmaktadır.
Konuya yapı mühendisliği açısından
bakıldığında, beton teknolojisindeki gelişmeler sonucu yüksek katlara beton
dökümünün sorun olmaktan çıkması ve
kalıp sistemlerinin de gelişmesiyle yüksek yapı üretiminin giderek yoğunlaştığı
gözlenmektedir. Projeye özel kalıp düzenleri yapılabilmesi uygulamaları hem
kolaylaştırmakta hem de hızlandırmaktadır. Uzun yıllar boyunca tarafımızdan
Döner Sermaye İşletmeleri kapsamında
gerçekleştirilen proje kontrollarında çeşitli sorunlarla karşılaşılmıştır:
• Her türlü yapının kısmen zemine gömülü bodrum kat/katlar, sistemin alttan
tutulması nedeniyle deprem dayanımını
önemli ölçüde artırmaktadır. Ancak mevcut uygulamaların önemli bir bölümünde
bodrum katların bina çevresiyle bağlantılı garaj vb kullanımı nedeniyle bu mümkün olamamaktadır.
• Yüksek bina taşıyıcı sistemi, tabanda
temele bağlı, bina yüksekliğince dev
bir konsol olarak düşünülebilir. Bu nedenle binanın oturum alanı ve yerleşim
boyutlarına bağlı olarak, özellikle “narin
ve 20 katın üstündeki” binalarda devrilme riski bulunmaktadır. Zemine gömülü bodrum katları olmayanlarda bu risk
daha da artmaktadır. Buna karşı gerekli/
zorunlu “devrilme kontrolü” hesaplarının
birçok projede yapılmadığı gözlenmiş
ve tarafımızdan müdahale edilmiştir. Söz
konusu hesaplamalar sonucu temel sisteminin değiştirilmesini, sisteme kazıklar
Gelişen teknolojiler kapsamında
onarım harçları, epoksi
yapıştırıcılar ve elyaflar (cam,
karbon), kendi kendine yerleşen
beton özel bir önem arz etmektedir.
Geliştirilmiş yapışma özelliği
nedeniyle onarım harçları her türlü
sıva onarımında kullanılmaktadır.
Kendi kendine yerleşen beton,
özellikle ince cidarlı yüzeylerde
son derece yararlı olmaktadır.
eklenmesi ya da temel bloğunun ağırlaştırılmasını gerektiren durumlarla karşılaşılmaktadır.
• Yüksek binaların bir bölümünde, örgü
malzemesi olarak hala tuğla kullanılmaktadır. Bunun sonunda yitirilen yapım
süresinin ve kalitenin yanında, malzemelerin (beton, tuğla) farklı çalışmasından kaynaklanan sorunlar da ortaya
çıkmaktadır. Öyle ki kullanım sürecinde
cephe bakımının yarattığı olumsuzluklar
nedeniyle “satış sonrası bakım ekibi”
gibi ilginç (!) uygulamalarla karşılaşılmaktadır. Panel cephe sistemlerinin hızlı
ve hassas yapılabilmesi, zamandan kazanımın yanında, işçiliğe dayanan uygulama hatalarını da en aza indirmektedir.
Diğer taraftan iç bölümlerde kullanılan
tuğla duvarlar, duvar bitimlerinde/tavanda ezilebilen malzeme kullanılmadığında, betonun güvenliği etkilemeyen
zamana bağlı deformasyonları (sünme)
sonucu oluşan yerel döşeme çökmelerinde duvar/duvarlar ezilmekte, bu bölümlerde hasar ve onarım gereği ortaya
çıkmaktadır.
• Batı ülkelerindeki özellikle ABD’deki
uygulamaların tersine ülkemizdeki yüksek bina yapımı yaygın olarak konut üretimiyle sınırlı kalmaktadır. Bunlarda da
genel olarak tünel kalıp, seyrek de olsa
kayan kalıp gibi nisbeten basit denebilecek teknolojilere yönelinmektedir. Uygulama kolaylığı ve alışkanlığın bunda
belirleyici olduğu anlaşılmaktadır. Bu
yoldan iç bölmelerde tümü betonarme
perdeli düzenler ortaya çıkmaktadır.
Özellikle 30 katın üzerindeki uygulamalarda tübüler sistem benzeri üst düzey
düzenler, etkinliğine ve ekonomikliğine
karşın kullanılmamaktadır. Bunda alı-
şılmış basit kalıp düzeni ve ön üretimli
eleman kullanılmamasının belirleyici olduğu düşünülmektedir. Karma kullanımlı
(konut, işyeri) projelerde taşıyıcı sistem
oluşturulmasında daha da fazla sorunlarla karşılaşıldığı bilinmektedir. Böylesi
projelerde istenen kısmi asma katlar,
yumuşak kat/katlar kısa kolonlar, 2 3 kat
yüksekliğinde ara bağlantısız kolon/kolonlar, döşemelerin diyafram çalışmasını
aksatan aşırı düzensizliklerle sıkça karşılaşılmakta, bunlar da sistemin daha da
zorlanmasına neden olmaktadır. Bu gibi
durumlarda geriye/başa dönüp mimari
projede revizyon gereği/zorunluluğu hemen hiç yapılmamaktadır.
• Yüksek bina projelerinde çeşitli/farklı
bilgisayar programları kullanılmaktadır.
Aynı projenin farklı programlarla çözüldüğünde, zaman zaman, oldukça farklı
sonuçlar elde edildiği gözlenmektedir.
Bu durumda, yıllardır tartışılan ancak
bir türlü gerçekleştirilemeyen, “yetkin/
sertifikalı mühendislik” benzeri kontrol
mekanizmalarının hayata geçirilmesi
gerekli görünmektedir. Bu doğrultuda
hiç olmazsa özel projeleri böyle bir üst
görüş açısıyla değerlendirmek/kontrol
etmek zorunlu görünmektedir.
Sonuç
Yapım alanında kullanılan ve hala da geliştirilen ekipman ve teknolojilerle önemli olanaklar sağlanmaktadır. Bu yoldan
depreme dayanıklı yapı sorunu ortadan
kalkmıştır. Ancak ülkemizdeki mevcut
yapılaşma düzeninde, tüm gelişmelere
karşın, alınacak çok yol olduğu düşünülmektedir. Bunun yolu güncel/gelişen
teknolojilerin yaygınlaşmasından geçmektedir.
Konuya yüksek binalar açısından bakıldığında, gelişen/geliştirilen yapım
teknolojilerinin izlenmesi/uygulanması
daha da önem kazanmaktadır. Yapım
teknolojilerine yönelik olarak bitim elemanlarında, özellikle cephe bitimlerinde
hazır eleman kullanımını özendiren yaptırımlar getirilmelidir. Bu arada özellikle
karma kullanımlı yapılarda, deprem yönetmeliği kapsamında ek kısıtlama ve
hükümler oluşturulması gerekli görünmektedir.
itü vakfı dergisi
61
DEPREM DOSYASI
Az Katlı Yapıların Deprem Dayanımları
ile İlgili Bir İrdeleme
Prof. Dr. Uğur Ersoy
ODTÜ Emekli Öğretim Üyesi
1. Giriş
Ülkemiz dünyanın önemli deprem kuşaklarından biri üzerinde yer almaktadır. Bu
nedenle zaman zaman önemli yer sarsıntıları olmakta, bunlar da büyük mal ve
can kaybına neden olmaktadır. Son kırk
yılda oluşan depremler, özellikle 1999
Marmara depremi kamuoyunda bilinçlenmeye ve endişeye neden olmuştur.
Artık ülkemizin deprem gerçeği ile yaşaması gerektiği herkes tarafından kabul
edilmektedir. Kamuoyu yetkililerden ve
uzmanlardan, depremlerde can ve mal
kaybını azaltacak önemlerin alınmasını
beklemektedir.
Herhangi bir sorunun sağlıklı bir biçimde çözümlenmesi için önkoşul, soruna
doğru teşhis konulmasıdır. Acaba ülkemizde depremlerde oluşan hasarın nedenleri konusunda doğru bir teşhis oluşturulmuş mudur? Son kırk yılda oluşan
depremlerden sonra yapılan gözlemler
ve mevcut binalar üzerinde yapılan incelemeler bu soruya olumlu yanıt vermeyi zorlaştırmaktadır. Yapılan düzenlemelere ve yönetmelik değişikliklerine
62
itü vakfı dergisi
Bilindiği gibi inşaat mühendisliğinde iyi bir eğitim ön koşuldur
ama deneyim de onun kadar önemlidir. Ülkemizde mevcut
yasalara göre okulu bitiren bir mühendis, mezun olduğu gün her
türlü yetkiye sahip olmaktadır. Yetki verilirken bilgi düzeyi ve
deneyim sorgulanmamaktadır. Bu son derece önemli ve mutlaka
çözülmesi gereken bir sorundur. Bilindiği gibi tüm gelişmiş
ülkelerde bu yetki ancak belirli bir sınavı geçen ve belirli bir
deneyime sahip mühendislere verilmektedir.
karşın her oluşan depremden sonra ortaya çıkan tablo eskisinden farklı olmamaktadır. Hasar ve can kaybı beklenenin çok üstünde olmaktadır. İlginç olan,
her depremde hasar nedenlerinin aynı
olmasıdır. Yani, yapılan düzenlemelere
ve değişikliklere karşın sonuç değişmemektedir. Bu sorunun denetim yetersizliği nedeniyle deprem yönetmeliğinin uygulanmamasından kaynaklandığı kanısı
yaygındır. Yazar elbette bu görüşe katılmaktadır. Ancak yönetmeliğin özellikle
az katlı yapılarda neden uygulanmadığı
veya uygulanamadığı üzerinde pek durulmamaktadır. Sorunu doğru anlamak
için önce bazı gerçekleri masa üzerine
yatırmak gerekir.
2. Gerçekler
Bir yönetmelik ne denli iyi ve çağdaş
olursa olsun o yönetmeliğin uygulanabilmesi için uygulayıcıların belirli bir bilgi
ve deneyime sahip olmaları gerekir. Uygulayıcıların yönetmeliği anlayabilecek
düzeyde olması kaçınılmaz bir önkoşuldur.
Acaba ülkemizde bina tasarımı yapan,
özellikle az katlı yapıların tasarımını
yapan mühendisler yönetmeliği uygulayabilecek bilgi ve deneyime sahip
midirler? Bilindiği gibi ülkemizin deprem yönetmeliği son 20 yılda yapılan
değişikliklerle düzeyi oldukça yüksek
bir yönetmelik durumuna gelmiştir. Bunu
anlamak ve uygulamak için iyi bir eğitim
gerekmektedir. Acaba ülkemizde inşaat
mühendisliği eğitimi ne durumdadır?
Yasalara göre uygulamayı yapacaklarda aranan koşullar nelerdir? Burada bu
konu kısaca irdelenecektir.
1980 sonrası yapılan düzenlemelerin
üniversiteler ve yüksekokullarda öğretim kalitesini olumsuz yönde etkilediği
yadsınmaz bir gerçektir. Bu, önemli bir
sorun olarak ortadayken son yıllarda gerekli altyapı ve kadrolar oluşturulmadan
kurulan ve mantar gibi çoğalan devlet
ve vakıf üniversitelerinin birçoğunda
inşaat mühendisliği bölümleri açılmıştır. Bu bölümlerin sayısı yanılmıyorsam
140’a ulaşmıştır. Yine yapılan tahminlere göre yaklaşık dört yıl sonra her yıl 10
000 dolaylarında mezun verecektir bu
bölümler. Bu rakamlar korkutucudur. Bu
bölümlerden mezun olacakların büyük
çoğunluğu yeterli bir eğitim almadan
piyasaya çıkacaktır. Bu durumda yönetmeliği uygulayacak inşaat mühendislerinin büyük bir yüzdesinin yönetmeliği
anlayacak düzeyde olmadığı gerçeğini
kabul etmemiz gerekir. Ülkemizdeki az
katlı yapıların çoğunluğu yeterli eğitimi
almamış mühendisler tarafından tasarlanmaktadır.
Bilindiği gibi inşaat mühendisliğinde
iyi bir eğitim ön koşuldur ama deneyim
de onun kadar önemlidir. Ülkemizde
mevcut yasalara göre okulu bitiren bir
mühendis, mezun olduğu gün her türlü
yetkiye sahip olmaktadır. Yetki verilirken
bilgi düzeyi ve deneyim sorgulanmamaktadır. Bu son derece önemli ve mutlaka çözülmesi gereken bir sorundur.
Bilindiği gibi tüm gelişmiş ülkelerde bu
yetki ancak belirli bir sınavı geçen ve
belirli bir deneyime sahip mühendislere
verilmektedir.
Ülkemizde iyi bir eğitim görmemiş ve deneyim edinmemiş mühendisler piyasada
mevcut yazılımlardan birini satın almakta, yazılımı ve yönetmeliği anlamadan
az katlı yapıların tasarımını yapmaktadır.
Bu durumda yapılan tasarımın sağlıklı
olması ve oluşturulan binanın depreme
dayanabilmesi pek olası değildir.
Adapazarı depreminden başlayarak ülkemizde oluşan depremlerde inceleme
ve gözlemler yapmış, mevcut binalar
üzerinde yapılan değerlendirmelere katkıda bulunmuştur. Bu birikimlerin sonucunda ülkemizin deprem sorunu ile ilgili
aşağıdaki saptamaları yapmıştır.
• Depremlerde can kaybı çoğunlukla 2-8
katlı konut ve işyeri türü binalarda meydana gelmektedir. Bu binaların büyük
çoğunluğu yetersiz eğitim nedeni ile bilgi düzeyi sınırlı, deneyimsiz mühendislerce yapılmaktadır.
• Depremlerde gözlenen ağır hasar ve
göçme nedenleri genelde üç başlık altında toplanabilir.
a) Sistem seçiminde yapılan hatalar (mimari ve/veya taşıyıcı sistem).
b) Donatı detaylandırılmasının yanlış
veya yetersiz olması.
c) Yapım aşamasında oluşan kusurlar
(denetim yetersizliği)
• Depremlerdeki can kaybı büyük oranda katların üst üste düşmesiyle oluşmaktadır. Bu tür göçmelerin 1987 Adapazarı
depreminde de, 2011 Van depreminde
de yaygın olması önemli bir göstergedir.
Görüldüğü gibi can kaybı oldukça basit
nedenlerden oluşmaktadır. Soruna doğru teşhis konulduğunda, alınacak basit önlemlerle can kaybı büyük oranda
azaltılabilir.
4. Önlemler
Son yıllarda gerekli altyapı ve
kadrolar oluşturulmadan kurulan ve
mantar gibi çoğalan devlet ve vakıf
üniversitelerinin birçoğunda inşaat
mühendisliği bölümleri açılmıştır.
Bu bölümlerin sayısı yanılmıyorsam
140’a ulaşmıştır. Yine yapılan
tahminlere göre yaklaşık dört yıl
sonra her yıl 10 000 dolaylarında
mezun verecektir bu bölümler. Bu
rakamlar korkutucudur.
3. Sorunun Tanımı
Daha önce belirtildiği gibi bir sorunun
sağlıklı bir biçimde çözümlenebilmesi
için sorun doğru olarak tanımlanmalıdır.
Yazarın kanısına göre ülkemizde oluşan
deprem hasarlarına sağlıklı bir teşhis konamamıştır. Bu makalenin yazarı, 1967
Ülkemizin deprem sorununun kökten çözümünün yakın bir gelecekte mümkün
olmayacağı açıktır. Yazarın kanısına göre
atılacak ilk adım can kaybını kabul edilebilir bir düzeye indirecek düzenlemeler
olmalıdır. Bunu sağlamak için alınacak
önlemler iki başlık altında toplanabilir.
1- Mevcut binaların gözden geçirilmesi,
depreme dayanıksız binaların güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden yapılması,
2- Yeni yapılacak binaların depreme dayanıklı olacak şekilde tasarlanması ve
etkili bir denetimle inşa edilmesi.
Bu makalede salt 2. önlem üzerinde
durulacaktır. Hedef, hasarı önlemek değil can kaybını azaltmak olacaktır. Bu
nedenle öneriler, sorunlu olduğu saptanmış olan ve en fazla can kaybının
oluştuğu 2- 8 katlı konut ve işyeri türü
binalarla sınırlı kalacaktır. Can kaybının
azaltılabilmesi için de amaç, bu tür binalarda depremde katların üst üste düşmesini önlemek olacaktır. Bu tür göçmeler elbette sağlıklı ve yönetmeliğe
uygun bir tasarım ve etkili bir denetimle
önlenebilir. Ancak daha önce saptanan
gerçeklerin ışığında bunun yakın bir gelecekte gerçekleşmesinin pek mümkün
olmayacağı açıktır. Son 40 yılda oluşan
depremlerden sonra yapılan gözlemler
bu görüşü desteklemektedir. Yazar, sözü
edilen türdeki binalarda katların üst üste
düşmesi ile oluşan göçmelerin bazı basit önlemlerle engellenebileceği kanısındadır. Göçmenin önlenebilmesi için
aşağıdaki koşulların sağlanması gerekir.
a) Katlar arası göreli yer değiştirmelerin
sınırlanması.
b) Yapı elemanlarının, özellikle kolonların sünek davranışının sağlanması.
c) Yapı elemanlarında, özellikle kolon ve
itü vakfı dergisi
63
DEPREM DOSYASI
perdelerde kesme kırılmasının önlenmesi.
Birinci koşul olan katlar arası göreli yer
değiştirmelerin sınırlandırılması, rijitlik
koşulu olarak da nitelendirilebilir. Yazara göre mevcut gerçeklerin ışığında
sözü edilen tür binalar için perde duvar
zorunlu kılınmalıdır. Yanal rijitliğin sağlanmasında perde duvar en güvenilir
önlemdir. Ayrıca yanal rijitliği sağlamak
için kolon kesit boyutlarının seçiminde
cömert davranılmalıdır.
İkinci koşul olan sünek davranış için
kolon kesit boyutları büyük seçilmeli ve
kolon, kiriş ve perde uç bölgelerinde yeterli sargı donatısı bulundurulmalıdır.
Üçüncü koşul olan kesme kırılmasının
önlenmesi için de özellikle kolonların ve
perdelerin kesit boyutları yeterli olmalı
ve kolon orta bölgelerinde minimum etriye bulundurulmalıdır.
Yukarıdaki üç koşulun sağlanabilmesi
için öntasarım, yani boyutlandırma aşamasında elemanlarının, özellikler kolon
ve perdelerin kesit boyutlarına bir alt sınır getirmek gerekir. Ayrıca kesin tasarım
aşamasında da belirli detaylandırma kurallarına uymak gerekir. Önemli olan getirilecek bu tür sınırlamaların ve kuralların kolay anlaşılır ve kolay uygulanabilir
olmasıdır. Kuralların basit olması hem tasarımcıya hem de deneticiye büyük kolaylık sağlayacaktır. Basit kurallar oluşturulurken biraz güvenli yönde kalınması
gerekir. Yazar, yukarıda özetlenen ilkelerin ışığında öntasarım ve detaylandırma
ile ilgili getirilecek basit kuralların yerel
yönetimlerce benimsenip uygulanacağına ve böylece depremde oluşacak can
kaybının kabul edilebilir bir düzeye indirilebileceğine inanmaktadır.
5. Örnek Bir Öneri
Yazar, son 40 yılda yaptığı gözlemler ve
incelemelere dayanarak bundan önceki bölümde sözü edilen türde bir basit
yöntem geliştirmiştir. Bu yöntem 2 no’lu
kaynakta ayrıntılı olarak verilmiştir. Bu
sadece bir örnektir. Yapılacak çalışmalarla buna benzer başka yöntemler de
geliştirilebilir. Nitekim deprem yönetmeliğinin revizyonu ile ilgili kurulan bir alt
komisyona bu tür bir çalışma yapma gö-
64
itü vakfı dergisi
Yapılan çalışmalar, deprem
sonrası meydana gelen büyük
hasarların kolay ve hızlı olarak
uzaktan algılama yöntemleri ile
belirlenebileceğini göstermiştir.
Yersel çözünürlüğün 0,5 m’nin
altına inmesi, zamansal, spektral
ve radyometrik çözünürlüklerinde
yapılan iyileştirmeler, uydu
görüntü verilerinin etkin bir şekilde
kullanılmasına yol açmıştır.
revi verilmiştir. Burada yazarın geliştirdiği ve 2 no’lu kaynakta yer alan yöntem
tekrarlanmayacaktır.
Ancak yaklaşım
hakkında bir fikir verebilmek için kısa bir
özet sunulacaktır.
Yöntemde önce beton dayanımı, kolon
ve perdelerdeki minimum sargı ve kesme
donatısı ile ilgili varsayımlar yapılmıştır.
Binaya etkiyen deprem kuvveti, Ra =
4.0, I = 1.0, S(T1) = 2.5 ve pd =10 kN/m 2
kabul edilerek hesaplanmıştır. Kolon ve
perdelerin minimum kesit alanları, bu etkiler altında kesme güvenliğini sağlayacak biçimde seçilmiştir. Minimum kolon
kesit boyutları seçilirken yönetmelikte
yer alan eksenel yük sınırlaması da dikkate alınmıştır (0.5fckAci). Sözü edilen
varsayımlar ve kriterler temel alınarak
yapılan hesaplar sonucunda önerilen
minimum kolon ve perde kesit alanları
aşağıda verilmiştir.
A ci ≥ 0.0015 Aoi
(1)
Awi ≥ 0.0012 Api
(2)
Awi ≥ 0.004 Apt
(3)
( A wi + Aci) ≥ 0.002 Api (4)
Aci - Kolon kesit alanı
A oi - Tüm katlardaki kolon alan paylarının toplamı
A wi - Kattaki perdelerin kuvvetli yöndeki kesit alanlarının toplamı
A pi - Binanın kat alanlarının toplamı
Apt - Binanın tabandaki plan alanı
6. Son Söz
Ülkemizde depremle ilgili alınacak önlemlerin ilki, can kaybını azaltmak olmalıdır. Depremden sonra yapılan gözlemler can kaybını büyük bir çoğunluğunun
2-8 katlı konut ve işyeri türü binalarda
meydana geldiğini göstermektedir. Can
kayıpları genelde katların üst üste düşmesi sonucu oluşmaktadır. Bu tür binaların tasarım ve yapımının büyük oranda
yeterli bilgi ve deneyime sahip olmayan
mühendislerce gerçekleştirildiği bilinmektedir. Bu gerçeklerin ışığında, sözü
edilen türdeki binalardaki elemanların
boyutlandırılması ve detaylandırılması
ile ilgili kuralların oluşturulması can kaybının azaltılması yolunda atılan önemli
bir adım olacaktır. Bu kuralların basit
olması ve kolay anlaşılır olması hem tasarımcı hem de denetleyici açısından
önemlidir.
Basit kurallar oluşturulurken güvenli
yönde varsayımlar yapılması gerekmektedir. Bu nedenle elde edilen kesitler yönetmeliğe göre yapılan ayrıntılı hesaplardan elde edilecek kesitlere göre daha
büyük olabilir. Dolayısıyla basit yöntemin
ekonomik sonuçlar vermediği iddia edilebilir. Olaya yüzeysel olarak bakıldığında bu iddia yadsınamaz. Ancak bu tür
bir yöntem kullanıldığında azalacak can
kaybı ve göçmelerin maliyeti de ekonomi hesabına dahil edildiğinde durum
tersine dönecektir.
Bu makalede söz konusu edilen türde
yaklaşımlar, yeterince bilimsel olmadığı
gerekçesiyle kolayca eleştirilebilir. Ülkemizde iyi ve çağdaş bir yönetmelik olduğu, doğru yolun bu yönetmeliğin uygulanması olduğu söylenebilir. İlke olarak
doğru olan ancak, gerçekleri göz ardı
eden bu görüş kanımca gelecek depremlerde can kaybını azaltamayacaktır.
KAYNAKLAR:
7.1.“Binalar için Deprem Mühendisliği- Temel
Yazar, bu kesit alanı oranlarını sağlayan
perde-çerçeve sistemlerde yeterli düzeyde kesme güvenliği ve sünek davranış elde edilmekle beraber, göreli kat
ötelemelerinin de sınırlı düzeyde kalacağı kanısındadır.
İlkeler”, Erdem Canbay vb., Evrim Yayınları,
İstanbul , 2008.
7.2. Ersoy, U., “Depreme Dayanıklı Betonarme
Binaların Öntasarımı İçin Basit Bir Yöntem”,
İMO Teknik Dergi, Cilt 24, No: 4, Ankara Ekim
2013.
Ulaşım Sistemindeki
Güçlendirme Çalışmaları
Doç. Dr. Nurdan M. Apaydın
Bölge Müdür Yardımcısı
Karayolları 1. Bölge Müdürlüğü
İstanbul
Giriş
Depremler, toplum hayatına yaptıkları etkiler bakımından tabii afetlerin en yıkıcı
olanıdır. Bilindiği gibi 1999 depremlerinde bu durum ortaya çıkmış ve Marmara
Bölgesinde bulunan birçok ilde (Kocaeli, Sakarya, Yalova, Düzce, İstanbul,
Bursa, Eskişehir, Karabük, Zonguldak)
yıkım ve hasardan direk etkilenen insan
sayısı 1 milyon 500 bin rakamlarına ulaşmıştır (1).
Marmara Bölgesi’nin ve özellikle İstanbul’un ülkemiz üzerinde geçmişten beri
süregelen çok önemli bir rolü vardır. Bu
bölgenin sanayi, finans, inşaat, ticaret,
konut, sanat ve diğer hizmet sektörlerindeki katkısı ile ülke nüfusundaki payı
göz önüne alındığında olası depremlerde ulaşım sisteminde oluşacak aksamaların yaratacağı etkinin büyüklüğü tahmin edilebilir. Deprem nedeniyle ulaşım
sisteminde olabilecek aksamalar, deprem sonrası kayıpların azaltılması çalışmalarını önemli derecede etkileyecektir.
Marmara Bölgesi’ni doğu-batı istikametinde geçen otoyollar, iki kıta üzerine
İstanbul il merkezi ve Marmara Bölgesi’nde kalan otoyollarda
bulunan köprülerin depreme karşı güçlendirilmesi ve deprem
sonrası kayıpların azaltılması için geniş çaplı ve eşzamanlı köprü
güçlendirme ve yapısal takviye çalışması yapılmıştır. Çeşitli
üniversite, tasarım ve yapım firmalarının katkılarıyla yoğun trafik
altında özveriyle çalışmalar sürdürülmüştür.
konuşlanmış olan İstanbul ve Marmara
Bölgesi’ni birbirine bağlamakta, aynı zamanda İstanbul şehir merkezindeki trafiğe de hizmet vermektedir. Bu otoyollar
üzerinde bulunan 2 adet asma köprü ve
çok sayıdaki köprü, ulaşım ağının kritik
noktalarını oluşturmaktadır (2). Olası
bir depremde bu köprülerde olabilecek hasarlar, bu bölgedeki tüm ulaşım
sisteminin devre dışı kalmasına sebep
olabilecektir. Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) ve bağlı birimleri, köprülerde
deprem riskini azaltmak ve bu köprülerin deprem sonrasında da işlevlerini sürdürmesini temin etmek amacıyla geniş
kapsamlı köprü güçlendirme çalışmaları
sürdürmektedir. Bu çalışmada, İstanbul
ve Marmara Bölgesi’ndeki önemli ulaşım
arterleri üzerinde bulunan köprülerde
depreme karşı yapılan güçlendirmeler
anlatılmaktadır.
Çalışmaların kapsamı
Köprülerin depreme karşı güçlendirme çalışmalarında, olası bir depremde
alternatifi olmayan çok önemli köprü-
lerin zarar görmemesi ve servis dışı
kalmaması, diğer köprülerin ise kabul
edilebilir sınırlarda deprem hasarı alabilmesi hedeflenmiştir. Bunun için aynı
anda, farklı noktalardan sürdürülen geniş kapsamlı bir güçlendirme stratejisi
oluşturulmuş ve deprem sonrası kayıpların azaltılabilmesi ve hasarların en az
seviyeye indirilebilmesi için İstanbul
şehir merkezinden geçen otoyollardan
başlamak suretiyle tüm Marmara Bölgesini kapsayacak şekilde çalışmalar
planlanmıştır.
Otoyolların, İstanbul şehir merkezinde
kalan O–1 ve O–2 olarak adlandırılan
kısımları üzerinde 2 adet uzun açıklıklı
asma köprü ile 16 adedi büyük ölçekli olmak üzere toplam 165 adet köprü
mevcuttur. Otoyolların şehir merkezindeki dağılımları Şekil 1 (3,4) de verilmiştir. Yaklaşık 3 milyar araç, inşa yılı olan
1973 yılından beri Birinci Boğaziçi Köprüsü ile O–1 otoyolu üzerindeki viyadük
ve köprüleri kullanmıştır
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ile O–2
otoyolu üzerindeki viyadük ve köprüler
itü vakfı dergisi
65
DEPREM DOSYASI
ise hizmete açıldığı 1998 yılından beri özellikle
ağır
vasıtalara
hizmet vermekte
olup bu süre zarfında 1.2 milyar
araç taşımışlardır (5).
Otoyolların Marmara Bölgesi’nin
kuzeyinde
yer
alan kısmı ise
O-3 ve O-4 olarak
adlandırılmakta ve İstanbul,
Tekirdağ,
Kırklareli, Edirne, Çanakkale,
Kocaeli, Yalova,
Sakarya illerinden geçmektedir. Marmara Bölgesi’ndeki otoyollar üzerinde 120 adedi
büyük ölçekli olmak üzere toplam 730
adet köprü bulunmaktadır.
1999 Kocaeli ve Düzce depremleri sonrasında O-4 otoyolu üzerinde kalan Kocaeli, Yalova, Sakarya il sınırları içinde
kalan köprülerde çeşitli düzeylerde hasarlar meydana gelmiş olup depremden sonra onarılmışlardır. İstanbul şehir
merkezinde yer alan köprülerde ise herhangi bir hasar olmadığı belirlenmiştir.
Ancak dünyada olan her yeni deprem,
şartnamelere yenilikler eklenmesine ve
daha güvenli yapıların oluşmasına neden olmaktadır. Aynı durum ülkemizde
de söz konusudur ve son depremlerle
birlikte İstanbul’un Deprem Risk sınıflandırılması 2. dereceden 1. dereceye
yükseltilmiştir. Köprülerin inşa edildikleri
dönemlerdeki şartnameler ve deprem
kriterleri ile Marmara Bölgesi ile özellikle İstanbul’un sahip olduğu deprem
tehlikesi göz önüne alındığında tüm bu
köprülerin yeni şartname ve deprem kriterlerine uygun hale getirilmesi zorunluluk arz etmektedir. Yapılan risk sıralama
çalışmalarında olası İstanbul depreminde bu yapıların bir kısmının hasara uğrayabileceği bu nedenle gerekli tedbirlerin
alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır.
66
itü vakfı dergisi
Şekil 1: İstanbul şehir merkezi otoyol haritası.
Deprem Güçlendirilme
Çalışmalarında İzlenen Yöntem
KGM sorumluluğunda bulunan otoyollarda çalışmalar İstanbul il merkezinde
(1.Çevre yolu O–1 ve 2.Çevre yolu O–2)
ve şehirlerarası otoyollarda eşzamanlı
olarak sürdürülmektedir.
Karayolları Genel Müdürlüğü olarak
amacımız; İstanbul’daki acil yardım
hizmetlerini aksatmayacak (Arama-kurtarma haberleşme sağlık yangın vs.)
şekilde trafiği açık tutabilmek için riskli
köprüleri depreme karşı güçlendirerek
deprem sonrası kayıpları azaltmaktır.
Bu amaçla köprüler;
• Olası deprem kaynağına olan yakınlıkları,
• Bulundukları güzergah ve taşıdıkları
trafik,
• Önemli merkez, havaalanı-hastane vs.
ye olan yakınlıkları,
• Statik sistemleri, malzeme tipleri, inşa
sistemleri,
• Hizmet süreleri ve yıpranmışlıkları,
göz önüne alınarak bir ön değerlendirme yapılarak bulundukları otoyollara
göre gruplandırılmıştır.
Bu değerlendirme sonucunda;
• 1. ve 2. Boğaz Köprüleri ile Haliç ge-
çişi gibi otoyol üzerinde alternatifi bulunmayan geniş açıklıklı stratejik önemi
olan köprüler,
• Yukarıda sayılan köprüler dışında kalmakla birlikte İstanbul şehir merkezinde
yoğun trafik altında hizmet veren köprüler,
• Deprem tehlikesi olan bölgelerde yer
alan otoyol üzerindeki köprüler,
olmak üzere çalışmalar üç bölüm halinde planlanmıştır. Bu amaçla milli bütçeden ve dış kredili olarak çalışmaların bir
çoğu bitirilmiş olup, öncelik sıralamasına bağlı olarak geride kalan köprülerde
çalışmalar sürdürülmektedir.
Köprülerin depreme bağlı olarak yapısal
değerlendirilmesi, önceliklerin belirlenmesi ve güçlendirme yöntemleri literatürdeki gelişme ve önerilere bağlı olarak
aşağıdaki gibi planlanmıştır.
Köprülerin deprem davranışlarının belirlenmesi:
1. Ön değerlendirme ve sıralama,
2. Deprem karşı güçlendirme kriterlerinin ve stratejilerinin oluşturulması,
3. Güçlendirme yönteminin belirlenerek
projelerin oluşturulması,
gibi üç aşamalı bir çalışmayı kapsamaktadır. Çalışmaların başlangıcında uygu-
lamaya konulmuş “Köprülerin deprem
davranışlarının belirlenmesine cevap
verebilecek ülkemiz köprü şartnamesinin olmaması nedeni ile bu konuda deprem tehlikesi yüksek ve tecrübesi fazla
olan ülkelerdeki şartname ve metotların
izlenmesi tercih edilmiştir. Bu amaçla izlenecek şartnameler seçilirken ülkemiz
koşullarına yakınlığı ve adapte edilebilir
olma özellikleri dikkate alınmıştır. Buna
göre;
• Köprülerin deprem davranışlarının belirlenmesi için AASHTO ve CALTRANS,
• Deprem güçlendirme tasarım detayları
için CALTRANS VE FHWA,
• Deprem davranışlarının belirlenmesi
ve güçlendirme tasarımlarında kullanılacak deprem yer hareketi kriterlerinin belirlenmesi için AASHTO, ATC32 ve CALTRANS şartnameleri kullanılmıştır (6-30).
Köprülerin Deprem
Performanslarının ve
Güçlendirme Gerekliliklerinin
Belirlenmesi
Sismik tasarım için, hedef performans
seviyeleri ulaşımdaki ihtiyaca göre belirlenmiştir. Bu sebeple, hasar seviyeleri
minimum düzeyde sınırlandırılmış olup
köprülerin hızlı bir şekilde fonksiyonel
özelliklerini kazanacak performansa sahip olması gerekmektedir. Her bir köprü
grubunun hedef performans amaçları
aşağıda maddeler halinde gösterilmiş
olan üç ana kritere göre belirlenmiştir.
• Depreme karşı güvenlik,
• Depremden sonraki işlevselliği,
• Depremden sonra gerekli olan onarım.
Özellikle önemli köprülerin hedef deprem performansı için, depremden sonra
hızlı bir şekilde onarım işlemlerine izin
veren sınırlandırılmış hasar seviyesi dikkate alınmıştır. Güvenlik, işletilebilirlik ve
restorasyon açısından performans seviyeleri aşağıdaki şekilde belirlenmiştir.
• Emniyet: Üstyapının (Tabliye) aşağıya
düşmemesi hedeflenmiştir.
• Servis: Depremden sonra köprünün
hemen kullanılabilir olması hedeflenmiştir.
• Onarım süresi-kısa sürede: Köprünün
fonksiyonunun yapabilmesi için acil onarımı hedeflenmiştir.
Farklı noktalardan sürdürülen
geniş kapsamlı bir güçlendirme
stratejisi oluşturulmuş ve deprem
sonrası kayıpların azaltılabilmesi
ve hasarların en az seviyeye
indirilebilmesi için İstanbul şehir
merkezinden geçen otoyollardan
başlamak suretiyle tüm Marmara
Bölgesini kapsayacak şekilde
çalışmalar planlanmıştır.
• Onarım süresi-uzun sürede: Köprüde
kalıcı onarımın kolay yapılabilmesi mümkün olması hedeflenmiştir (31).
Emniyet-Servis-Onarım performans hedefleri iki deprem seviyesine göre belirlenmiştir. İşletme veya Fonksiyon Değerlendirmesi Deprem yer hareketi (FEE)
durumunda hasar minimum olmalı (Elastik Davranış) ve köprü işlevine kesintisiz
olarak devam etmelidir. Bu deprem hareketi yüksek olasılıklı ve yapının ömrü
boyunca 1-2 kere olabilecek depremi
temsil etmektedir. Emniyet Değerlendirmesi Deprem yer hareketi (SEE) durumunda ise sadece onarılabilecek hasar
kabul edilir ve köprünün fonksiyonunu
kaybetmeden ve yaşamı tehlikeye atmadan ayakta kalabilecek şekilde hasar
görmesi öngörülür. Köprülerde yer hareketine göre yapı elemanlarının hedef
performansları ayrı ayrı belirlenerek hedef performans tabloları oluşturulmuştur.
Deprem Güçlendirme ve Yapısal
Takviye Çalışmaları
İstanbul’un deprem tehlikesi ile ilgili
yapılan çalışmalar, olası bir depremin
2004-2034 yılları arasında olma olasılığını %40 olarak ifade etmektedir (34). Bu
durum karşısında KGM gerekli tedbirleri
almak ve köprüleri olası depremde hazır
hale getirebilmek için eş zamanlı olarak
birçok köprüde çalışma yapmıştır. Asma
köprüler, Ortaköy Viyadükleri ve Haliç
köprülerinin yer aldığı köprülerin mevcut
durumları incelenmiş, her köprüye ait
zemin değerlendirmesi ve yapısal durumlar göz önüne alınmıştır.
O-1 otoyolunun üzerinde yer alan betonarme I ve T kirişler, dairesel kolonlar ve
başlık kirişi tipi kenar ayaklar ile perde
tipi orta ayaklardan oluşan köprülerde
genelde temel boyutlarında ve donatıla-
rında, orta ayak ve kenar ayak donatılarında, kiriş oturma payları ile deprem
takozlarında deprem yönünden yapısal
yetersizlikler ortaya çıkmıştır. Orta ayaklarda mevcut yetersiz perdeler betonarme manto yapılarak güçlendirilmiştir. Bu
şekilde perdelerde yapılan güçlendirme
ile yetersiz olan kiriş oturma payları da
artırılmış ve yeni deprem takozlarının
yapılmasına imkân verecek üst genişlik
temin edilmiştir. Orta ayak temel boyutları da arttırılmıştır. Ayrıca bu köprülerde deforme olmuş elastomer mesnetler
yenileri ile değiştirilmiştir. Çap ve donatı
yönünden yatay yüklere karşı yetersiz
durumdaki kenar ayak kolon ve temelleri
yatay yükleri alabilecek şekilde ilave kenar ayak başlık kirişleri ile fore kazıklara
bağlanmıştır.
O-2, O-3 ve O-4 otoyolları üzerindeki önçekim-öngerilmeli beton trapez kirişlerden ve yerinde döküm tabliye ile perde
tipi orta ayaklardan oluşan köprülerde
ise kiriş oturma payı yetersizlikleri ile
orta ayak deprem takozu eksiklikleri ortaya çıkmıştır. Bu tip köprülerde, örneğin
Mahmutbey Viyadüğü, enine ve boyuna
yönde elastomer mesnetlerin deformasyonlarının çok fazla olması sebebiyle her
aksta enine ve boyuna yönde deprem
takozları yapılarak deforme mesnetler
yenilenmiştir.
O-3 otoyolunun bir bölümü (örneğin
Sağmalcılar Viyadüğü) ile O-4 otoyolunun Çamlıca-Gümüşova kesimindeki
bazı viyadükler ve Ortaköy Viyadükleri
gibi ardçekim–öngerilmeli beton prekast
T kirişler ve yerinde döküm tabliye ve
kutu kesitli ayrık kolonlu orta ayaklardan
meydana gelen viyadüklerdeki yapısal
yetersizlikler daha ciddi boyutlarda ortaya çıkmıştır. Bu tip köprülerde orta ayak
kolonlarının alt ve üst uçlarında (plastik
mafsal bölgesi içinde) düşey donatılarda çok sayıda bindirmeli ek yapılmış
olup yetersiz bindirme boyları tespit
edilmiştir. Ayrıca sargı donatısında ve
düşey donatılarda yetersizlik bulunmuştur. Bu tip köprülerin bir kısmında orta
ayak başlık kirişleri ile kenar ayak ve
orta ayak temelleri boyut ve donatı açısından yetersiz bulunmuştur. Elastomer
mesnetlerde ise kalıcı deformasyonlar
gözlenmiştir. Farklı güçlendirme alter-
itü vakfı dergisi
67
DEPREM DOSYASI
Şekil 2. Boğaziçi köprüsü yaklaşım
viyadükleri başlık kirişi güçlendirmesi.
Şekil 3. Boğaziçi köprüsünde sönümleyici
kurulumu.
Şekil 4. Haliç köprüsünde sönümleyici ve üst
yapı düşmeyi önleyici cihaz.
Şekil 5. Haliç köprüsü ayaklarının çelik
giydirme ile güçlendirilmesi.
Şekil 6. Ortaköy V408 viyadüğü ayaklarının
beton giydirme ile güçlendirilmesi.
Şekil 7. Haliç yaklaşım viyadüğü kenar
ayaklarında sönümleyicilerin kurulumu.
Şekil 8. Mahmutbey viyadüğü ayak ve
temellerin güçlendirilmesi.
Şekil 9. Mecidiyeköy viyadüğü ayaklarında
çelik giydirme ile güçlendirme çalışmaları ve
LRB mesnetlerinin yerleştirilmesi.
68
itü vakfı dergisi
natifleri üzerinde çalışılmış ve en uygun
yöntem olarak orta ayaklar mevcut kutu
kesitli kolonların tüm yüksekliği boyunca
çepeçevre ikinci bir kutu kesitli kolon yapılarak güçlendirilmesi benimsenmiştir.
Kolonları birbirine bağlayan başlık kirişi
ile yatay yüklerin her iki kolona da aktarılması sağlanmıştır. Orta ayak başlık
kirişleri yan ve alt taraflardan betonarme manto ile genişletilerek güçlendirilmiştir. Bunun yanında orta ayak temel
boyutları ve kalınlığı arttırılarak hem
taşıma gücü hem de donatı açısından
yeterli hale getirilmiştir. Deforme orta
ayak mesnetlerinin yenilenmesi benimsenmiştir.
Ortaköy Viyadükleri’nde (V408 ve V408)
de ayakların betonarme takviyesi ve üst
yapıyı düşmeyi önleyici kablolarla düşmeyi önleyici elemanlar öngörülmüştür. Sağmalcılar Viyadüğü’nde özel bir
durumla karşılaşılmış olup P14 ve P15
aksları arasında viyadüğün altından
geçmekte olan metro hattı nedeniyle
güney köprünün P14 aksı orta ayağında
ve kuzey köprünün P15 aksı orta ayağında güçlendirme yapılamamaktadır.
Bu durum, bu ayaklara kayıcı mesnetler
yerleştirilerek yatay yük almaları önlenerek çözülmüştür. Kayıcı mesnetler kenar
ayaklarda da uygulanmış, böylece kenar ayaklara gelecek yükler minimize
edilmiş ve kenar ayaklara ilave imalat
yapılmamıştır.
O-4 otoyolunun Çamlıca-Gümüşova kesimindeki kalan köprü, viyadük ve tünellerin deprem davranışlarının incelenmesi neticesinde, tünellerde bakım-onarım
amaçlı çalışmalar ön plana çıkarken
köprülerde genelde temellerde genişletmeler, kolonlarda güçlendirmeler ve
plastik mafsal bölgelerinin iyileştirilmesi
söz konusu olmuştur.
Asma köprüler deprem performansları
yüksek yapılar olduğundan FEE depreminde köprünün elastik davranış sınırı
içinde kaldığı ve büyük hasarlar olmayacağı görülmüştür. SEE depremi ile yapılan analizler neticesinde kule ve tabliye
arasındaki çarpışmayı önlemek amacıyla kulede çarpma tertibatı yapılmıştır.
1. Boğaz Köprüsü yaklaşım viyadüklerinde ise tabliyede düşmeyi önleyici
ekipmanlar ile mesnet değişiklikleri ön-
görülmüştür. Haliç Köprüsü’nde ise belli
ayaklarda takviye ve temel genişletmesi
ile tabliyenin ayaklardan düşmesini önleyici tertibatlar önemli önlemler arasında yer almaktadır. Bu uygulamalar Şekil
2-9 arasında gösterilmiştir.
Sonuç
İstanbul il merkezi ve Marmara Bölgesi’nde kalan otoyollarda bulunan köprülerin depreme karşı güçlendirilmesi
ve deprem sonrası kayıpların azaltılması için geniş çaplı ve eş zamanlı köprü
güçlendirme ve yapısal takviye çalışması yapılmıştır. Çeşitli üniversite, tasarım
ve yapım firmalarının katkılarıyla yoğun
trafik altında özveriyle çalışmalar sürdürülmüştür.
Karayolları Genel Müdürlüğü olarak
amacımız, tüm riskli köprüleri olası
deprem öncesi güçlendirerek deprem
kayıplarını azaltmaktır. İstanbul’un şehir merkezinde tüm kritik köprüler depreme karşı güçlendirilmiştir ve bu zorlu
çalışma tamamlanmıştır. Bu çalışmalar
kapsamında İstanbul il merkezindeki
otoyollardan başlanılarak her iki asma
köprü ile Edirne-İstanbul ve İstanbul-Bolu arasındaki otoyollar üzerindeki önemli
köprü ve viyadükleri kapsayacak şekilde
333 adet köprünün deprem güçlendirme
ihtiyacı belirlenmiştir. Bunların 123 adedinde güçlendirmeler tamamen bitirilmiş olup, geri kalan köprülerde çalışmalar ise önümüzdeki 2 yıl içinde bitirilecek
şekilde devam etmektedir.
KAYNAKLAR:
1. Erdik, M, Aydinoglu, N, Fahjan, Y, Sesetyan
K, Demircioglu M, Siyahi B, Durukal E, Ozbey
C, Biro Y, Akman H, &Yuzugullu O. (2003).
Earthquake risk assessment for Istanbul
metropolitan area. Earthquake Engineering
and Engineering Vibration; 2(1), 1-27.
2. Apaydın N. (2010). Earthquake
performance assessment and retrofit
investigations of two suspension bridges
in Istanbul. Journal of Soil Dynamics and
Earthquake Engineering; (30) 702–710.
3. Erdik, M, Aydinoglu, N, Fahjan, Y, Sesetyan
K, Demircioglu M, Siyahi B, Durukal E, Ozbey
C, Biro Y, Akman H, &Yuzugullu O. (2003).
Earthquake risk assessment for Istanbul
metropolitan area. Earthquake Engineering
and Engineering Vibration; 2(1), 1-27.
4. Zülfikar C. (1995). Preliminary screening
process of highway bridges in Istanbul.
Earthquake Engineering Department-Kandilli
Observatory and Earthquake Research
Institute of Boğaziçi University, Report 1,
Istanbul, Turkey.
5. Apaydın N. (1998).Preliminary screening
process of highway bridges in Istanbul.
Earthquake Engineering Department-Kandilli
Observatory and Earthquake Research
Institute of Boğaziçi University, Report 2,
Istanbul, Turkey.
6. Annual Record Books of KGM (2010). 17.
Division of General Directorate of Highways,
Istanbul, Turkey.
7. Standard specifications for highway
bridges (1996). 16th ed. American
Association of State Highway and
Transportation Officials, Washington, D.C.
8. Guide specifications for isolation design
(2000). American Association of State
Highway and Transportation Officials,
Washington, D.C.
9. LRFD Bridge design specifications, 2nd
ed. (1998), and (1999-2000) interim versions.
American Association of State Highway and
Transportation Officials, Washington, D.C.
10. Guide specifications for seismic design
of highway bridges (1971). Japan Road
Association JRA, Maruzen, Tokyo, Japan.
11. Guide specifications for earthquake
hazard mitigation for road transportation
facilities-pre earthquake countermeasures
(1987). Japan Road Association JRA.
12. Reference for applying the guide
specifications for reconstruction and repair of
highway bridges which suffered damage due
to the Hyogoken Nanbu Earthquake, to new
highway bridges and seismic strengthening
(1995). Japan Road Association JRA.
13. Design specifications of highway bridgesPart I Common Part, Part II Steel Bridges, Part
III Concrete Bridges, Part IV Substructures,
and Part V Seismic Design (1996-2002).
Japan Road Association JRA, Maruzen,
Tokyo, Japan.
14. Seismic design guidelines for highway
bridges (1981), ATC-6, Applied Technology
Council, Redwood City, CA.
15. Improved seismic design criteria
for California Bridges: Provisional
Recommendations (1996). ATC-32. Applied
Technology Council, Redwood City, CA.
16. Recommended LRFD guidelines for the
seismic design of highway bridges, Part
I: Specifications; Part II: Commentary and
Appendixes, Preliminary Report, ATC Report
nos. ATC-49a and ATC-49b, and MCEET
Technical Report no. MCEER-02-SP01.(2001).
Applied Technology Council, Redwood
City, CA and Multidisciplinary Center for
Earthquake Engineering Research, State
University of New York at Buffalo, November.
17. Seismic design and retrofit manual for
highway bridges. Report no. FHWA-IP-87-6
(1987). Federal Highway Administration,
Washington, D.C.,
18. Seismic retrofitting manual for highway
bridges (1995). Publ. No. FHWA-RD-94-052.
Federal Highway Administration, Washington,
D.C. Proceedings of second national seismic
conference on bridges and highways (1997).
Federal Highway Administration, Washington,
D.C. and California Department of
Transportation, Sacramento, CA. 20. Bridge
memo to designers (20-4)/a (1995). California
Department of Transportation, Sacraments,
CA.
19. Bridge Design Aids/b (1995). California
Department of Transportation, Sacramento,
CA.
20. The Fourth Caltrans seismic research
workshop (1996). Engineering Service Center,
California Department of Transportation,
Sacramento, CA.
21. San Francisco-Oakland Bay Bridge
west spans seismic retrofit design criteria
(1997). prepared by Reno M, and Duan L.
edited by Duan L. California Department of
Transportation, Sacramento, CA.
22. The Fifth Caltrans seismic research
workshop (1998). Engineering Service Center,
California Department of Transportation,
Sacramento, CA.
23. Bridge Memo to Designers (201)/a (1999). Seismic design methodology.
California Department of Transportation,
Sacramento, CA.
24. San Francisco-Oakland Bay Bridge east
span seismic safety project design criteria,
Version 7, prepared by TY Lin/Moffat & Nichol
Engineers (1999). California Department of
Transportation Sacramento, CA.
25. Bridge design specifications: LFD
Version (2000). California Department of
Transportation Sacramento, CA.
26. Seismic design criteria (a), Version
1.2 (2001). California Department of
Transportation, Sacramento, CA.
27. Guide specifications for seismic design
of steel bridges (b) (2001). California
Department of Transportation, Sacramento,
CA.
28. Seismic design of abutments for ordinary
standard bridges (c) (2001). Division of
Structure Design California Department of
Transportation, Sacramento, CA.
29. Specification for seismic reinforcement
structures, Report 2: Design principle
and earthquake waves for the project
entitled “Seismic Reinforcement of Large
Scale Bridges in Istanbul” (2004). General
Directorate of Highways Report.
30. Project reports and basic design
documents for the project entitled “Seismic
Reinforcement of Large Scale Bridges
in Istanbul”, prepared for the General
Directorate of State Highways (Turkey)
(2004). Japanese Bridge and Structure
Institute – JBSI.
31. Erdik M, Siyahi B, Şesetyan K,
Demircioğlu M, Akman H. Reports on
earthquake ground motion for seismic
retrofitting of the bridges on the motorways
(Reports 1,2,3,4,5,6,7,8). Earthquake
Engineering Department-Kandilli Observatory
and Earthquake Research Institute of
Boğaziçi University, Istanbul, 2003.
itü vakfı dergisi
69
DEPREM DOSYASI
Depreme Karşı Riskli Binaların
Güçlendirilmesi ve Karşılaşılan
Zorluklar
Doç.Dr. Beyza Taşkın
İTÜ İnşaat Fakültesi
İnşaat Mühendisliği Bölümü
Betonarme Yapılar ve Deprem
Mühendisliği Çalışma Grubu
Ülkemiz yüzölçümünün yaklaşık %96’sı
farklı düzeylerde deprem riskine maruz
yerleşim bölgelerinden oluşmakla birlikte, toplam yerleşim alanı %8.5; buna
karşılık nüfus yoğunluğu ülke nüfusunun
neredeyse 1/3’ü olan Marmara Bölgesi’nde yaşanmış 1999 Kocaeli ve Düzce
depremleri sonrasında deprem olgusuna karşı toplumsal farkındalık düzeyinin
arttığı bir gerçektir.
Yaşanan depremlerin yıkıcı niteliğinden
çok, mevcut binaların deprem yükleri
etkisindeki dayanım yetersizlikleri nedeniyle önemli kayıplar yaşayan ülkemizde, bilimsel çalışmalar ve bunlara koşut
olarak geliştirilerek yürürlüğe konan tasarım yönetmelikleri, aslında gelişmiş
ülkelere kıyasla hiç de küçümsenemeyecek düzeydedir. 1940 yılında “Zelzele
Mıntıkalarında Yapılacak İnşaata Ait İtalyan Yapı Talimatnamesi” ile başlayan yönergeler, sonrasında 1944; 1949; 1953;
1962; 1968; 1975; 1998 ve 2007 yıllarında ülkemize özgü sürümleriyle güncellenerek yönetmelik halleriyle yürürlüğe
konmuştur. Bunlardan 1975 tarihli “Afet
70
itü vakfı dergisi
Deprem yükleri etkisinde yapısal güvenlik düzeyi yetersiz olan
binaların güçlendirilmesi teknik olarak hemen her durumda
mümkündür. Ancak uygulanacak güçlendirme tekniği ve imalatları,
binanın taşıyıcı sistemine; mevcut yapı malzemelerinin kalitelerine;
binanın kullanım amacına bağlı olarak sağlaması beklenen
performans düzeyine ve her şeyden önemlisi güçlendirme
imalatları sonrasındaki fonksiyonelliğine göre değişkenlik arz
etmektedir…
Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik”, deprem yüklerinin gerçekçi bir şekilde belirlenmesinin yanı
sıra depreme dayanıklı yapı tasarımı felsefesini de kapsama almış olması bakımından ülkemiz için bir dönüm noktasıdır. Hâlihazırda yürürlükte bulunan 2007
tarihli Deprem Bölgelerinde Yapılacak
Binalar Hakkında Yönetmelik, depreme
dayanıklı bina tasarımı kurallarının yanında farklı kullanım amaçlarına yönelik
hizmet veren mevcut binaların deprem
güvenliklerinin belirlenmesi ve güçlendirilmesi esaslarını da içermektedir. Ancak
bilindiği üzere hâlihazırdaki mevcut yapı
stoğumuzun önemli bir kısmını, 1975 tarihli deprem yönetmeliğinden önce inşa
edilmiş binalar oluşturmaktadır.
Binalarımızın, depremlerde olması beklenenden çok daha ağır hasarlara maruz kalmasının en önemli nedeni hiç
şüphesiz ki imalat kusurları ve denetim
eksikliğidir. Kolaylıkla erişilebilen yerel
yapı malzemeleri Türkiye coğrafyasında
yöreye özgü inşaat tekniklerini de beraberinde getirmekte birlikte, son çeyrek
yüzyıl ele alındığında 13 Mart 1992 Erzincan; 01 Ekim 1995 Afyon-Dinar; 26
Haziran 1998 Adana-Ceyhan; 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 Kocaeli ve Düzce;
6 Haziran 2000 Çankırı-Çerkeş; 3 Şubat
2002 Afyon-Sultandağı; 1 Mayıs 2003
Bingöl; 12 Mart 2005 Bingöl-Karlıova; 19
Mayıs 2011 Kütahya-Simav ve 23 Ekim
2011 Van Depremlerinden sonra sahada
gözlemlenen kusurların benzer olmaları
dikkat çekicidir. Şekil 1’de tipik örnekleri
verilen özensiz imalatlardan, binaların
ağır hasar görmelerine; hatta göçmelerine yol açanları arasında ilk sıraları
yapı malzemelerindeki düşük dayanım;
gerekli rijitlik ve dayanımı sağlamaktan
yoksun yetersiz enkesit boyutları; betonarme yapılarda yetersiz çap, adet ve
aralıkta düzenlenmiş enine ve boyuna
donatı durumu; donatının kesitler içerisindeki yerleşiminde yapılan hatalar;
donatıların korozyona karşı korunmamaları; kullanım ve dış hava koşullarının
etkisiyle taşıyıcı yığma duvar bağlayıcı
malzemelerinin bozulmaları sayılabilir.
Ayrıca herhangi bir mühendislik hizmeti
Şekil 1.Depremlerde karşılaşılan tipik hasarlar.
alınmadan mevcut binalara yapılan eklentiler veya taşıyıcı sistem elemanlarının kesilerek kaldırılmaları; planda ve
düşey doğrultuda yapısal düzensizliklerin bulunması; ağır kapalı çıkmalar; dolaylı mesnetlenmeler; taşıyıcı duvarlarda
geniş pencere/kapı boşluklarının bırakılması ve özellikle bina zemin katlarında
görülen yumuşak ve zayıf kat oluşumu
benzeri tasarım odaklı hususlar da deprem hasarlarını arttırıcı diğer önemli sebeplerdendir.
1999 depremleri sonrasında Bakanlar
Kurulu’nca 25.11.1999 tarihinde Zorunlu
Deprem Sigortası düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Yürürlük tarihinden 2001 yılı
sonuna dek 2,428,000 adet olan zorunlu
deprem sigortası poliçesi, 2014 Kasım
ayı itibariyle 5,695,000 adede yükselmiştir. Diğer bir deyişle poliçe adedi
artmakla birlikte ülke genelindeki sigortalılık oranı halen %37.8’dir. Yine aynı
depremi takip eden süreçte, 29.06.2001
tarihinde kabul edilen 4708 sayılı Yapı
Denetimi Hakkında Kanun ile ilk aşamada nüfus yoğunluğu fazla ve deprem
riski yüksek olan 19 pilot ilde Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği yürürlüğe
konarak, en azından yeni inşa edilecek
yapıların ilgili yönetmeliklere uygun bir
şekilde imal edilmesi doğrultusunda denetim mekanizması zor koşulmuştur.
23 Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde
yaşanan Van Depremleri sonrasında
16.05.2012 tarihinde ülke genelinde
yeni bir süreç başlatılarak Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun kabul edilmiştir. Bahsi
geçen kanunun uygulama yönetmeliği
ve ekleri, riskli yapıların tespit edilmesine ilişkin teknik esasları içermektedir.
Kanun kapsamında mülk sahipleri, T.C.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca lisanslandırılmış kamu ve özel sektör kuruluşlarına başvurarak mevcut binalarının
yapısal risklerini tespit ettirebilmektedir.
Riskli olduğu belirlenen binalarda yıkılarak yenileme veya güçlendirerek kullanma seçeneklerinden birisi, mülkiyet
sahiplerinin kararları doğrultusunda ve
kanunda tanımlanan oy çokluğu oranına göre tercih edilebilmektedir. Her ne
kadar eleştirilebilecek birçok yönü olsa
da, riskli oldukları tescil edilen binaların yapısal performans seviyelerini iyileştirmeye veya riski tamamen ortadan
kaldırmaya yönelik olan bu kanun, bir
anlamda kentsel yenileme sürecindeki
ekonomik yükü özel sektör ile paylaşma
hedefini barındırmaktadır. Mal sahipleri
açısından cazip olan kısmı ise kanunda
tanınan kredi ve kira yardımı olanakları
ile ilgili harçlarda sunulan muafiyetlerdir.
Deprem yükleri etkisinde yapısal güvenlik düzeyi yetersiz olan binaların
güçlendirilmesi teknik olarak hemen her
durumda mümkündür. Ancak uygulanacak güçlendirme tekniği ve imalatları,
binanın taşıyıcı sistemine; mevcut yapı
malzemelerinin kalitelerine; binanın kullanım amacına bağlı olarak sağlaması
beklenen performans düzeyine ve her
şeyden önemlisi güçlendirme imalatları sonrasındaki fonksiyonelliğine göre
değişkenlik arz etmektedir. Örneğin
mevcut malzeme kalitesi günümüz standartlarını sağlayan, ancak deprem yükleri etkisinde taşıma kapasitesi yetersiz
olan düzenli bir binanın güçlendirilmesi
sırasında daha lokal imalatlar ile yapısal
kapasite yeterli düzeye yükseltilebilirken, buna karşın benzer bir binanın düşük kalitede yapı malzemelerine sahip
olması durumunda bina genelinde çok
daha yaygın bir güçlendirme uygulaması gerekebilir. Değerlendirilmesi gereken
bir diğer önemli husus, güçlendirmenin
itü vakfı dergisi
71
DEPREM DOSYASI
maliyetidir. Çok genel olarak güçlendirme maliyetinin, yapıyı yeniden inşa etme
maliyetine olan oranının %30 %40’lar
civarında olması durumunda güçlendirme yoluna gidilmesi, uzmanlar arasında
ortak bir kanıdır. Ancak yapının anıtsal
veya tarihi bir niteliğinin olması durumunda maliyet ne olursa olsun, güçlendirme uygulanmalıdır. Diğer yandan
imar durumundaki değişimler nedeniyle
kimi zaman mevcut durumdan daha fazla kat inşa edilmesine ya da tam tersi bir
şekilde daha az katlı yapıların inşasına
izin verilmektedir. Dolayısıyla güçlendirme veya yıkıp yeniden inşa etme alternatifleri böylesi durumlarda maliyetten
bağımsız hale gelmektedir.
Mevcut bir yapının güçlendirilmesi projelendirme ile başlamaktadır. Dolayısıyla
ilk aşamada yapıya ait orijinal tasarım
projeleri incelenerek, binanın projesine
ne denli uygun inşa edildiği araştırılır.
Bu süreçte mevcut taşıyıcı sistemde rijitlik ve dayanım kaybına yol açmış olan
bozulmalar ve mevcut hasarlar da tespit
edilerek, taşıyıcı sistem elemanları üzerinde deneyler ve yerinde ölçümler yapılmaktadır. Deneylerin bir kısmı modern
ölçüm cihazları ile binaya herhangi bir
hasar verilmeden yapılsa da, bir kısmı
Şekil 2’de gösterildiği benzeri betonarme bir yapıdan karotların alınması veya
yığma bir binadan kâgir ünite sökülmesi
ya da çelik bir yapıdan profil numunelerinin kesilmesi gibi örseleyici yöntemler
içermektedir. Güçlendirme projesinin
hazırlanması öncesinde yapılması zorunlu olan bir diğer araştırma, binanın
bulunduğu arazinin yerel zemin karakteristiklerinin tespit edilmesine yönelik
geoteknik ve sismik etütlerdir. Genellikle
projelendirme öncesine ait tüm bu çalışmalar yaklaşık 15 günde tamamlanmaktadır.
Güçlendirme projelerinin tamamlanmasını ve gerekli yasal izinlerin alınmasını
takiben imalatlara geçilmektedir. Ülkemizin kent ve ilçe merkezlerinde çoğunlukla betonarme, daha küçük yerleşim
birimlerinde ise yığma binalar sayıca
fazladır. Betonarme binalarda güçlendirme, genellikle konvansiyonel yöntemlerle
gerçekleştirilmektedir. Bunun en önem-
72
itü vakfı dergisi
Şekil 2.Güçlendirme öncesi yapılan incelemeler.
Şekil 3.Betonarme kolonlarda mantolama uygulaması.
Betonarme binalarda güçlendirme,
genellikle konvansiyonel
yöntemlerle gerçekleştirilmektedir.
Bunun en önemli nedeni mevcut
beton dayanımlarının çok
düşük olması ve taşıyıcı sistem
elemanlarında birden fazla kusur
ve buna bağlı kapasite yetersizliği
bulunmasıdır.
li nedeni mevcut beton dayanımlarının
çok düşük olması ve taşıyıcı sistem elemanlarında birden fazla kusur ve buna
bağlı kapasite yetersizliği bulunmasıdır.
Mevcut yapı stoğunun büyük bir kısmını
oluşturan konut türü betonarme binaların çoğunlukla 3 5 katlı; beton dayanımlarının ortalama 9 10 MPa ve betonarme
perde teşkil edilmeden inşa edilmiş oldukları göz önünde bulundurulduğunda,
klasik yöntemlerle güçlendirilme tekniklerinin uygulanması kaçınılmaz olmaktadır. Bu tür güçlendirmede genellikle kapasitesi yetersiz ve donatıları korozyona
uğramış kolonların mantolanması ve
bunun yanı sıra deprem yüklerinin bü-
yük bir kısmını karşılayacak betonarme
perdelerin ilave edilmesi söz konusudur.
Şekil 3’de gösterilen mantolama uygulamasında mevcut kolonun sıva ve pas
payı tabakalarının kaldırılarak ankraj çubuklarının ekimi; ilave enine ve boyuna
donatıların yerleşimi; kalıp yapılması ve
en nihayetinde betonun dökülmesi aşamaları izlenmektedir. Mevcut kolona bitişik olan bölme ve cephe duvarlarının tamamen kaldırılması gerekmemekte olup,
ilave donatıların mevcut taşıyıcı sistemle
entegrasyonu ankraj çubukları ile sağlanmakta ve beton dökümü bir üst kat
döşemesinde açılan boşluklardan yapılmaktadır. Bu tür bir imalat nispeten ucuz
olmakla birlikte, titiz ve uzman bir işçilik
gerektirmektedir.
Güçlendirmede taşıyıcı sisteme deprem
yüklerinin büyük bir kısmını karşılayacak nitelikle betonarme perdelerin eklenmesi durumunda, Şekil 4’de verildiği
gibi öncelikle mevcut bölme ve cephe
duvarlarının kaldırılması gerekecektir.
Bunu takiben sırasıyla ilave edilecek
güçlendirme perdesinin özgün taşıyıcı
Şekil 4.Mevcut binaya betonarme perdelerin eklenmesi.
Şekil 5.Lifli polimer ile sargılanmış (sol) ve mantolanmış betonarme kolonlar.
sistemle birlikte çalışmasını sağlayacak
ankraj çubuklarının ekimi; perde yatay
ve düşey donatılarının yerleşimi; kalıp
sisteminin teşkili ve beton dökümü gerçekleştirilir.
Mantolama veya ilave perde uygulamalarında net kullanım alanından bir miktar
kaybın oluşacağı açıktır. Mevcut taşıyıcı
sistem elemanlarının belirli düzeyde beton dayanımına sahip olması ve kapasite yetersizliklerinin daha yerel düzeyde kalması koşullarında, alan kaybının
daha az olacağı çelik profil ve levhalarla
güçlendirme yoluna da gidilebilir. Böyle bir uygulamada da güçlendirilecek
elemanların çevresindeki mevcut duvarların benzer şekilde kaldırılması söz konusu olup, uygulamacı ekibin uzmanlık
sahibi olmaları beklenmektedir. Yürürlükteki deprem yönetmeliğinde alternatif
olarak sunulan lifli polimer ile kolonların
sargılanarak dayanım ve süneklik artışının sağlanması, taşıyıcı sistem güçlendirmesini destekleyen bir uygulamadır.
Özensiz imalatlardan, binaların
ağır hasar görmelerine; hatta
göçmelerine yol açanları arasında
ilk sıraları yapı malzemelerindeki
düşük dayanım; gerekli rijitlik ve
dayanımı sağlamaktan yoksun
yetersiz enkesit boyutları;
betonarme yapılarda yetersiz
çap, adet ve aralıkta düzenlenmiş
enine ve boyuna donatı durumu;
donatının kesitler içerisindeki
yerleşiminde yapılan hatalar;
donatıların korozyona karşı
korunmamaları; kullanım ve
dış hava koşullarının etkisiyle
taşıyıcı yığma duvar bağlayıcı
malzemelerinin bozulmaları
sayılabilir.
Özellikle enine donatıları yetersiz kolonlar için uygun bir çözüm olan lifli polimer
ile kolonların sargılanaması, Şekil 5’de
mantolanmış kolonlarla birlikte gösterilmektedir. Lifli polimer ile sargılama tekniği özel eğitim görmüş bir ekip tarafından gerçekleştirilen ve diğerlerine göre
maliyeti yüksek olan bir uygulamadır.
Üstyapıya ait taşıyıcı sistem elemanlarının dışında, çoğunlukla binanın temel
sisteminin de iyileştirilmesi ve yeni ilave
edilen elemanların altına temel inşa edilmesi söz konusu olacaktır. Bu durumda
kapasiteleri yetersiz mevcut temeller
açılarak üstyapı elemanlarına benzer
biçimde gerekli donatılar ilave edilir ve
temel boyutları yanlardan ve gerekirse
üstten büyütülür.
Zahmetli ve maliyetli bir süreç olan yapısal güçlendirme, standart bir binada
tasarımın ardından uygun bir ekiple birkaç ayda tamamlanmaktadır. Bu zaman
zarfında gerek oluşacak ortam kirliliğinden, gerekse meydana gelecek gürültüden ötürü binayı kullanmak çoğunlukla
mümkün olmamaktadır. Ancak deprem
gerçeği ile yaşamak durumunda olan
ülkemizde, bu zahmetli sürecin aslında
ne denli gerekli olduğu, geçmiş depremlerde yaşanan can ve mal kayıplarından
yola çıkıldığında açıkça gözler önündedir.
itü vakfı dergisi
73
DEPREM DOSYASI
Deprem ve Ekonomik Kayıplar
Doç. Dr. Seda Kundak
İTÜ Mimarlık Fakültesi
Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü
Giriş
Depremler başta insan hayatı olmak üzere her türlü sosyal ve ekonomik yapılanma üzerinde yıkıma neden olmaktadır.
Depremin hemen ardından hasar düzeyleri; can kaybı ve yaralanmalarla ifade
edilmektedir. Ardından, yapı stoğu ve
altyapıdaki kayıplar sayısal ve yaklaşık
ekonomik değerleriyle belirtilir. Ancak,
depremin ekonomi üzerindeki dolaylı etkisini tespit edebilmek için daha detaylı
ve uzun süreli çalışmalar yapılmaktadır.
Büyük depremlerin yol açtığı ekonomik
kayıplar, uzun vadede, ulusal büyümenin
yavaşlamasına ve enflasyonun tetiklenmesine neden olmaktadır. Bu nedenle,
ekonomik kayıpların değerlendirilmesinde, toplam maddi zararın ülkenin gayrısafi yurtiçi hasılasına oranı önemli bir
gösterge olarak kabul edilmektedir. Coburn ve Spence (1992) düşük bir gayrısafi yurtiçi hasılaya sahip ülkelerde
yaşanan doğal afetlerin, mutlak değeri
ne kadar az olursa olsun, ülke ekonomisi üzerinde yıkıcı etkiler bıraktığını ifade
etmişlerdir. Tablo 1’de de görüldüğü gibi
1972 Nikaragua ve 1986 El Salvador’da
yaşanan depremler 2 ve 1.5 milyar dolarlık maddi kayba neden olmuştur. Bu
maddi kayıpların, 1980’de Italya’da ve
1988’de Rusya’da yaşanan depremlerin
ekonomik kayıplarına göre son derece
74
itü vakfı dergisi
Son 15 yıllık dönemde yaşanmış olan en büyük deprem
afeti, 1999 yılında meydana gelmiş olan Kocaeli (Gölcük)
Depremi’dir. Deprem sonrasında, ekonomik kayıplara ilişkin
birbirinden farklı ve her defasında daha da yükselen, milyar
dolarlar mertebesinde maliyetler ortaya konulmuştur. Bu
farklılaşmanın nedeni, geçen süre içerisinde, dolaylı kayıpların
daha net tahmin edilmeye başlanması ve farklı ekonometrik
yaklaşımların kullanımıyla ilgilidir. Örneğin; TÜSİAD 17 milyar
dolarlık bir kayıptan bahsederken, DPT, ekonomik kaybın 1519 milyar dolar ve Dünya Bankası ise 12-17 milyar dolar olduğu
tahminlerinde bulunmuştur (OECD, 2000). Bugün ise, literatüre
geçtiği şekliyle, Kocaeli Depremi’nin neden olduğu ekonomik
kayıp 20 milyar dolar olarak ifade edilmektedir…
düşük olduğu görülmektedir. Ancak, bu
mutlak değerler, ülkelerin gayrısafi yurtiçi hasılalarıyla karşılaştırıldığında sonuç
Coburn ve Spence’in tespitini doğrulamaktadır. 45 milyar dolarlık ekonomik
kayıp Italyan GSYH’sında %6.8’e karşılık gelirken, 2 milyar dolar Nikaragua’nın
GSYH’nın %40’ını oluşturmaktadır.
Depremlerin ekonomik etkilerine ilişkin
çalışmalar genelde iki kategori halinde
incelenmektedir: a) yapılaşmış çevrenin yıkımı sonucu ortaya çıkan kayıplar
(doğrudan kayıplar), ve b) her türlü faaliyetin kesintiye uğraması sonucu ortaya
çıkan kayıplar (dolaylı kayıplar) (Cochrane, 2004; Bendimerad, 2001; Tierney,
1997). Yapılaşmış çevrenin yıkımıyla ortaya çıkan kayıplar, deprem nedeniyle
oluşan hasarların tamir edilebilmesi ve
eski haline getirilmesi için gereken maliyetler hesaplanarak bulunabilir. Aynı
şekilde, depremden etkilenen bölgenin
üretimindeki kayıplar da hesaplanabilir
ancak, bu hesaplama bölgenin karmaşık ekonomik yapısı nedeniyle kesinlik
içermez. Rose (2004), dolaylı kayıpların stoklar ve bağlantılar şeklinde iki alt
başlık altında incelenmesi gerektiğini
belirtmektedir. Stoklar, üretim için gereken makina ve techizatı kapsamaktadır.
Bağlantılar ise, üretilen malın piyasada
yarattığı hareketlilik ve girdi-çıktılardır.
Bu iki farklı birimin birbirinden ayrılması, ekonomik kayıp tahminleri yapılırken
aynı verinin tekrarlanmasını önlemeye
yöneliktir. Ayrıca bu ayrım, kayıpların
tahmininde gözden kaçma olasılığı bulunan detayları da işaret etmektedir. Örneğin, deprem nedeniyle hasar görmüş
bir fabrikanın, o an itibariyle hem ekonomiye katkısı (bağlantılar) kalmamış hem
de sermayesi (stoklar) kaybolmuştur.
Aynı fabrika üzerinden farklı bir örnekte
ise, fabrika depremden zarar görmemiş
ancak fabrikaya hizmet eden altyapı
hizmetlerinin kullanılamaz hale gelmiş
olması durumunda, fabrikanın stoklarının zarar görmemesine rağmen ekonomiye katkısı (bağlantılar) azalmış ya da
kalmamış olabilir. Bu bağlamda Rose
(2004) temel ekonomik kavramlardan
yola çıkarak, aslında ekonomik kayıp
tahminlerinin ne kadar karmaşık bir yapıya sahip olduğu üzerinde durmuştur.
Türkiye’de Yaşanan Depremler
ve Ekonomik Kayıplar
Son 15 yıllık dönemde yaşanmış olan
en büyük deprem afeti, 1999 yılında
meydana gelmiş olan Kocaeli (Gölcük)
Depremi’dir. Deprem sonrasında, ekonomik kayıplara ilişkin birbirinden farklı ve
her defasında daha da yükselen, milyar
dolarlar mertebesinde maliyetler ortaya
Ülke
Yıl
Kayıp (milyar$)
Kayıp (%GSYH)
Nikaragua
1972
2.0
40.0
Guatemala
1976
1.1
18.0
Çin
1976
6.0
1.5
Romanya
1977
0.8
3.0
Yugoslavya
1979
2.2
10.0
Italya
1980
45.0
6.8
Meksika
1985
5.0
3.0
Yunanistan
1986
0.8
2.0
El Salvador
1986
1.5
31.0
SSCB
1988
17.0
3.0
ABD
1989
8.0
0.2
İran
1990
7.2
7.2
Filipinler
1990
1.5
2.7
Tablo 1- Büyük depremlerin neden olduğu ekonomik kayıplar (Coburn ve Spence, 1992).
konulmuştur. Bu farklılaşmanın nedeni,
geçen süre içerisinde, dolaylı kayıpların
daha net tahmin edilmeye başlanması
ve farklı ekonometrik yaklaşımların kullanımıyla ilgilidir. Örneğin; TÜSİAD 17
milyar dolarlık bir kayıptan bahsederken, DPT, ekonomik kaybın 15-19 milyar
dolar ve Dünya Bankası ise 12-17 milyar
dolar olduğu tahminlerinde bulunmuştur (OECD, 2000). Bugün ise, literatüre
geçtiği şekliyle, Kocaeli Depremi’nin
neden olduğu ekonomik kayıp 20 milyar dolar olarak ifade edilmektedir. Neden oldukları ekonomik kayıplar dikkate
alındığında, sırasıyla 2011 Van Depremi
(1,5 milyar dolar) ve 1999 Düzce Depremi (1 milyar dolar), Kocaeli Depremi’ni
takip etmektedir. Tablo 2’de, açıklanmış
bilgiler doğrultusunda, son 15 yılda can
kaybıyla sonuçlanan büyük depremlerin
neden olduğu kayıplar verilmektedir. 15
yıllık dönemde, resmi olarak açıklanmış
toplam ekonomik kayıp 23 milyar dolar
düzeyindedir.
Büyük depremlerin sonrasında, yeniden
yapılanma faaliyetleri kapsamında gerekli olan bütçenin temini, hazırlıklı olunmadığı takdirde, zorluklar yaratabilmektedir. Örneğin 1999 Kocaeli Depremi
sonrasında, devlet bütçesinden 6,2 milyar dolar yeniden yapılanma işleri için
aktarılmıştır. Ayrıca, yeni vergilendirme
sistemiyle yaklaşık 3 milyar dolar toplanmış ve yabancı ülkelerden toplam 3,4
milyar kredi alınmıştır (Durukal ve Erdik,
2008). Deprem bölgesindeki ağır yıkım,
küçük ve orta ölçekli firmalar açısından
telafisi zor bir dönemin başlamasına
neden olmuştur. 7500 küçük ve orta ölçekli iş yeri ağır hasar görürken, toplamda 20.000 iş yeri, can kaybı ve müşteri
yokluğu nedeniyle faaliyetlerine devam
1999 Kocaeli Depremi sonrasında,
devlet bütçesinden 6,2 milyar
dolar yeniden yapılanma işleri
için aktarılmıştır. Ayrıca, yeni
vergilendirme sistemiyle yaklaşık 3
milyar dolar toplanmış ve yabancı
ülkelerden toplam 3,4 milyar kredi
alınmıştır.
edemez duruma gelmişlerdir. Bölgedeki istihdamın yaklaşık %45’i bir gecede
işsiz kalmıştır (Durukal ve Erdik, 2008).
Depremin hemen ardından, temel gıda
malzemelerinde arzın talep karşısında
yetersiz kalması, yeni piyasa koşullarını
kendiliğinden oluşturmaktadır. Örneğin
2011 Van Depremi’nin ardından bölgede satılan su ve ekmek fiyatı, normalin
2-3 katına kadar yükselmiştir (Karancı
vd., 2011). Depremin ardından yaklaşık
160.000 kişi başka şehirlere göç etmiştir. Göç eden nüfusun bir kısmı Van’a geri
dönmemiş durumdadır (AFAD, 2011).
Beklenen İstanbul Depremi
ve Olası Kayıplar
1999 Kocaeli Depremi, İstanbul’da da
hasara neden olmuştur. İstanbul genelinde yapıların yaklaşık %1-2’si hasar
görmüş, 454 kişi hayatını kaybetmiş,
3600 kişi yaralanmış ve 450 bina ağır
hasar görmüştür. Okulların %3’ü deprem hasarı nedeniyle kapatılmış, 65
sağlık kurumunda ise çeşitli seviyelerde hasar görülmüştür (Erdik vd.,
2000). Merkez üssü İstanbul’a yaklaşık 100 km uzaklıkta olan 1999 Kocaeli Depremi’nin İstanbul’da yarattığı
hasar dikkate alındığında, beklenen
İstanbul Depremi’nin yaratabileceği
hasar ve kayıpların çok daha yüksek
olacağı ihtimali üzerinde sıklıkla durulmaktadır.
Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA)
ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin
“İstanbul İli Sismik Mikro-Bölgeleme
Dahil Afet Önleme/Azaltma Temel Planı
Çalışması” isimli ortak çalışmaları, depremin hemen ardından başlamış olup,
2002 yılında sonuçlanmıştır. Bu çalışma
kapsamında, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın Marmara Denizi içinden geçen
bölümü üzerinde 4 farklı deprem senaryosu geliştirilmiştir. Bunun yanı sıra,
yine bu çalışma kapsamında binaların,
altyapı sistemlerinin ve donatıların depreme karşı dayanıklıkları mahalle ve ilçe
bazında değerlendirilmiştir.
JICA ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmasında, olabilecek en büyük depremin büyüklüğünün 7.7 olacağı
öngörüsüyle mahalle ölçeğinde hasar
tahminleri yapılmıştır. Bu çalışmada hangi mahallede ne kadar ağır hasarlı, orta
hasarlı ve hafif hasarlı bina olacağı
kayıp tahmin yöntemleri uygulanarak
hesaplanmıştır. Sonuçta İstanbul’daki
613 mahallede yaklaşık 282.296 binanın depremde ağır hasar göreceği ve
bu durumdan da yaklaşık 1.129.184
kişinin etkileneceği ortaya çıkmaktadır
(Tablo 3) (Kundak, 2006). Bu tahminler
doğrultusunda, ağır/orta/hafif hasar alacak konut yapılarının tekrar inşaası veya
güçlendirme bedelleri ile konut birimleri içindeki eşya ve donatıların ortalama
değerleri hesaplandığında, konutlarda
beklenen toplam maddi kayıp 20-22 milyar dolar seviyesinde tahmin edilmektedir. İşyerlerinin
GSYH’ya yaptıkları
katkı üzerinden yapılan hesaplara göre
ise, 1 yıllık olası kayıp 10-42 milyar dolar seviyelerinde olabilir. Genel toplama
bakıldığında ise, sadece binaların tekrar
kullanılabilir hale gelmesi için gereken
yatırım ve 1 yıllık üretim kayıpları 30-64
milyar dolar düzeyinde tahmin edilmiştir
(Kundak 2010).
Olası bir deprem sonrasında kullanılamayacak hale geleceği tahmin edilen
konutların piyasa değeri yaklaşık 11.961
milyon Euro düzeyindedir. Yine bu konutlardan elde edilen bir yıllık kira değerleri düşünüldüğünde kayıplar 119 milyon
Euro’yu bulmaktadır (Tablo 4) (Kundak,
2006; Kundak 2012). DASK’ın yapısı itibariyle yapabileceği geri ödeme miktarı
ise 6.263 milyon Euro, yani piyasadaki
kaybın neredeyse yarısı düzeyindedir
(Kundak, 2006; Kundak 2012). Bunun
temel nedeni, DASK’ın Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı’nın belirlemiş olduğu
metre kare inşaat maliyeti değerlerini
kullanıyor olması ve kent içinde emlak
piyasasının hareketlenmesine yol açan
durumların sigorta kapsamına alınma-
itü vakfı dergisi
75
DEPREM DOSYASI
masıdır. Bir başka değişle, konutun kentin merkezinde olmasıyla çeperlerinde
olması arasında, sigorta bedeli anlamında hiçbir fark bulunmamaktadır.
İstanbul’lular Depreme Hazır mı?
2008 ve 2013 yıllarında, İstanbul genelinde yapılan risk algılama araştırmasının sonuçları, İstanbul’luların depreme
ne kadar hazır olduğu yönünde ipuçları
vermektedir. Bu iki çalışmanın sonuçları
karşılaştırıldığında, bireylerin depremin
etkilerini azaltma yönünde daha fazla ve
kapsamlı önlem aldığını göstermektedir.
Örneğin, 2008 yılında yapılan araştırmada, depreme bağlı risklerin azaltılması
konusunda hiç bir faaliyette bulunmayanların oranı %50 iken, 2013 araştırmasında bu oran %37,5’a düşmüştür (Kundak vd. 2014). Deprem riskin azaltılması
için alınan önlemlerin başında, yeni yönetmeliğe göre inşa edilmiş, “depreme
dayanıklı” olarak tanımlanan bir eve taşınmak seçeneği yer almaktadır. Ayrıca,
2008 yılındaki sonuçlardan farklı olarak,
2013 çalışmasında, bireylerin yapı güçlendirme faaliyetlerini daha fazla gerçekleştirdiği görülmektedir. DASK sahipliği
oranında ufak bir düşüş olmasına karşın,
özel sigorta sahipliğinde büyük bir artış
göze çarpmaktadır. Ayrıca, çeşitli kurum
ve kuruluşlar tarafından düzenlenen afet
bilinci eğitimlerinin ve farkındalığı artırmaya yönelik faaliyetlerin olumlu etkileri
hızla görünür hale gelmiştir (Şekil 1).
2008 ve 2013 çalışmalarında, ev sahiplerine “daha güvenli bir ev için ne kadarlık bir bütçe ayırabilirsiniz?” ve kiracılara
ise “daha güvenli bir ev için ne kadarlık
bir kira artışını kabul edersiniz?” soruları yöneltilmiştir. 2008 araştırmasında,
ev sahiplerinin yaklaşık %47’si 3-6 aylık
hane gelirini güvenli bir ev için harcayabileceklerini belirtirken, 2013 araştırmasında en yüksek yoğunluk %37 oranında 1-3 aylık hane geliri olmuştur. Öte
yandan, 6 ay-2 yıllık ve 2-5 yıllık hane
geliri seçeneğini seçenlerde, 2013 yılında bir artış görülmektedir (Şekil 2). En
farklı sonuç kiracıların cephesinde yaşanmıştır. Kirasında hiçbir artışı kabul
etmeyenlerin oranı %46’dan %60’a yükselmiş durumdadır (Şekil 3). Bu artışın
farklı nedenleri olabilir. Öncelikle, kiracılar eski ve/veya güçlendirilmesi gereken
bir binada kira artışına maruz kalmak
yerine, yeni yönetmeliğe göre inşa edilmiş ve daha fazla güven duydukları bir
binada yaşamayı tercih edebilirler. Ayrıca, kiracılar, her ne kadar yaşadıkları
bina ile ilgili sorunları bilseler de, bütçelerindeki kısıtlar nedeniyle kira artışı ya
da yer değiştirme gibi yüksek maliyetleri
karşılayamaz durumda olabilirler. Bu tür
gerekçeler, kiracıların depreme dayanıklı
76
itü vakfı dergisi
Tarih
Yer
Büyükyük
Can Kaybı
Yaralı
Etkilenen
Nüfus
Hasarlı
Bina
Ekonomik Kayıp
(Milyon Dolar)
20.000*
17.08.1999
Kocaeli (Gölcük)
7,4
17.480
43.953
15.816.476
244.383
12.11.1999
Düzce
7,2
763
4.948
224.948*
133.496
1.000*
06.06.2000
Çankırı (Orta)
5,9
12
1.766
23.080*
5.249
bilgi yok
15.12.2000
Ayfon (Bolvadin)
5,6
6
547
bilgi yok
3.597
bilgi yok
03.02.2002
Afyon (Sultandağı)
6,1
42
318
252.327*
18.268
95*
27.01.2003
Tunceli (Pülümür)
6,4
1
7
bilgi yok
1.105
bilgi yok
01.05.2003
Bingöl
6,1
184
520
290.520*
24.745
135*
26.02.2004
Adıyaman
5,1
7
24
bilgi yok
bilgi yok
bilgi yok
28.03.2004
Erzurum (Aşkale)
5,3
7
19
4030*
bilgi yok
bilgi yok
02.07.2004
Ağrı (Doğubayazıt)
5,1
18
32
356*
531
bilgi yok
25.01.2005
Hakkari
5,4
2
24
bilgi yok
4.705
bilgi yok
08.03.2010
Elazığ (Kovancılar)
5,8
42
137
10.000
10.445
bilgi yok
19.05.2011
Kütahya (Simav)
5,7
3
75
10.121*
bilgi yok
244*
23.10.2011
Van (Erciş)
7,2
644
2.300
32.938*
49.000
1.500*
09.11.2011
Van (Edremit)
5,6
40
bilgi yok
105
bilgi yok
bilgi yok
19.251
54.680
16.664.901
TOPLAM
463.529
22,974
Kaynak: TABB – Türkiye Afet Bilgi Bankası ve EM-DAT – The International Disaster Database ((*) ile
ifade edilmiş olanlar).
Tablo 2 – Türkiye’de 1999-2014 Yılları arasında can kaybı ile sonuçlanmış depremlerin neden
olduğu kayıplar.
Ağır hasarlı
konut sayısı
Mahalleler
Etkilenebilecek
konut sayısı
Etkilenebilecek
nüfus
< 500
425
76.583
306.332
500 – 1000
117
81.413
325.652
> 1000
71
124.300
497.200
Toplam
613
282.296
1.129.184
Tablo 3 – Depremin konut alanları ve nüfusa tahmini etkileri (Kundak, 2006)
Satış Değerindeki Kayıplar
Kayıplar
(Milyon Euro)
Kira Değerindeki Kayıplar
Düzey
Mahalle
Sayısı
Düzey
Mahalle
Sayısı
Kayıplar
(Milyon Euro)
< 10
229
1057
< 100
313
133
10-20
123
1799
100-200
92
13
20-30
63
1568
200-500
75
22
30-40
36
1230
500-1000
16
11
> 40
66
6307
> 1000
7
12
Total
517
11961
Total
503
191
Tablo 4 – Konutlarda maddi kayıplar (Kundak, 2006; Kundak 2012).
ev konusunda kira artışını neden kabul
etmediklerini açıklamaya yardımcı olabilir.
Sonuç: Akılcı Yatırımlar
Azalan Ekonomik Kayıplar
Geçmişte yaşanmış örnekler, afetlerin
ekonomik ve sosyal etkilerinin uzun yıllar sürebildiğini göstermektedir. En kötü
senaryolardan bahsedilirken, beklenti
en kötüsünün olması değil, en kötüsüne
hazır olmak şeklinde ifade edilmekte-
dir. Bu hazırlık, yapıların güvenliğinden
halkın risk algılama düzeylerine kadar
uzanan zincirleme bir yapılanmanın incelenmesi gerekliliğini doğurmaktadır.
Bu yazıda bahsi geçen olası ekonomik
kayıplar, hiçbir önlemin alınmaması durumda gerçekleşmesi muhtemel kayıpları ifade etmektedir. Akılcı yatırımlar ile
bu kayıpları en aza indirmek mümkündür. En kötüye hazır olmak, ekonomik
anlamda büyük yatırımlar gerektirse de,
uzun vadede yaratacağı faydalar: can
Natural Hazards, 46: 153-178.
EM-DAT – The International
Disaster Database, www.emat.
be
Erdik, M., Durukal, E., Biro, Y.,
Birgören, G., (2000) İstanbul’da
Binalar için Deprem Riski ve
Risk Azaltımına Yönelik Somut
bir Öneri, İkinci İstanbul ve
Deprem Sempozyumu, TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası
İstanbul Şubesi, 27 Mayıs 2000,
Şekil 1 – Depreme karşı alınan önlemler (Kundak vd. 2014)
İstanbul Teknik Üniversitesi
Maçka Kampüsü, 131-149.
Japon Uluslar arası İşbirliği
Ajansı (JICA) ve İstanbul
Büyükşehir Belediyesi (İBB),
(2002) Türkiye Cumhuriyeti,
İstanbul İli Sismik MikroBölgeleme Dahil Afet Önleme/
Azaltma Temel Planı Çalışması,
İstanbul.
Karancı, A.N., Kalaycıoğlu, S.,
Başbuğ Erkan, B.B., Özden,
A.T., Çalışkan, İ., Özakşehir, G.
Şekil 2 – Ev sahiplerinin daha güvenli bir ev için ayırabilecekleri bütçe (Kundak vd. 2014)
(2011), Tabanlı –Van (23 Ekim
2011) ve Edremit-Van (9 Kasım
2011) Depremleri İnceleme
Raporu, ODTÜ, Ankara.
Kundak, S. (2006) Economic
Vulnerability Assessment in
Housing. Graduate thesis
Centre D’Etudes des Risques
Geologiques, Universite de
Geneve.
Kundak, S. (2010) Estimation
of economic losses according
to the earthquake scenarios
Şekil 3 – Kiracıların daha güvenli bir ev için ayırabilecekleri bütçe (Kundak vd. 2014)
for Istanbul, Eds. Menoni, Risk Challenging
Olası bir deprem sonrasında
kayıplarının azalması, ekonomik işle- Publics, Scientists and Governments, 155yişin sekteye uğramaması, afetlere di166 pp., Londra, İngiltere, CRC Press - Taylor
kullanılamayacak hale geleceği
rençli yerleşmelerin cazibe noktaları ha& Francis Group, 2010
tahmin edilen konutların piyasa
line gelmesi, kültürel mirasın korunması
Kundak, S., (2012) Economic Vulnerability
değeri yaklaşık 11.961 milyon Euro
ve politik istikrarın sağlanması şeklinde
in Housing – Case Study: Istanbul, Lambert
düzeyindedir. Yine bu konutlardan
özetlenebilir.
Academic Publishing, Saarbrücken, Germany.
Depremin olası zararlarını azaltmaya yöelde edilen bir yıllık kira değerleri
Kundak, S., Türkoğlu, H., İlki, A. (2014), Risk
nelik olarak kamu kurum ve kuruluşlarıPerception in Istanbul: An Earthquake-prone
düşünüldüğünde kayıplar
nın girişimleri ve destekleriyle gerçeklecity,ITU A|Z 117-137, Vol:11, No 1 – Spring
119
milyon
Euro’yu
bulmaktadır.
şen ve devam etmekte olan yatırımların
2014.
yanısıra, bireylerin kendi hanelerinde alEngineering, 21, 467-472.
Rose, A., (2004) Introduction in Modeling
maya başladıkları önlemler de depreme
Bibbee, A., Gonenc, R., Jacobs, S., Konvitz,
Spatial and Economic Impacts of Disasters,
bağlı kayıpların azaltılmasında önemli
J., Price, R. (2000) Economic Effects of the
13-36, Eds. Okuyama, Y., Chang, S.E.,
bir rol oynamaktadır. Bu kapsamda,
1999 Turkish Earthquakes: An Interim Report.
Springer.
toplumsal dayanıklılığı destekleyen faaOECD, Economics Department Working
T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
liyetlerin kapsam ve sayıca geliştirilmePapers No. 247.
Başkanlığı (AFAD) (2011), 2011 Van Depremi
si, bireylerin her türlü potansiyel afet ile
Coburn, A., Spence, R., (1992) Earthquake
Raporu, Ankara.
mücadele edebilme kapasitelerinin artProtection, John Wiley & Sons.
TABB – Türkiye Afet Bilgi Bankası, https://
masına yardımcı olacaktır.
Cochrane, H., (2004) Economic Loss: myth
tabb.afad.gov.tr/
and measurement, Disaster Prevention and
Tierney, K.J., (1997) Business Impacts
KAYNAKLAR:
Management, 13, 4, 290-296.
of the Northridge Earthquake, Journal of
Bendimerad, F., (2001) Loss Estimation:
Durukal, E., Erdik, M. (2008) Physical and
Contingencies and Crisis Management, 5, 2,
A Powerful Tool for Risk Assessment and
Economic Losses Sustained by the Industry
Mitigation, Soil Dynamics and Earthquake
87-97.
in the 1999 Kocaeli, Turkey Earthquake.
itü vakfı dergisi
77
DEPREM DOSYASI
Deprem Travmasının Kitlesel Etkilerine
Yönelik Bir
Ruh Sağlığı Modeli
Prof. Dr. Metin Başoğlu
Doç. Dr. Ebru Şalcıoğlu
Davranış Bilimleri Araştırma ve
Tedavi Merkezi (DABATEM), Istanbul
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu deprem
sorununa yönelik çalışmaların can ve
mal kayıplarını en aza indirecek önlemler üzerinde yoğunlaştığını ve sorunun
ruh sağlığı boyutu üzerinde yeterince
durulmadığını görüyoruz. Depremler
milyonlarca insanı etkileyebilmekte ve
önemli bir ruh sağlığı sorunu ortaya çıkarmaktadır. Büyük insan kitlelerine tedavi hizmeti götürmenin felaket koşullarında altından kalkılması güç bir maliyet
ve insan kaynağı sorunu yaratacağı
açıktır. Bu sorunla başa çıkabilmek için
(1) sağlam bir kuramsal temeli olan, (2)
etkili olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış, (3) farklı kültürlerde uygulanabilirliği olan, (4) kısa süreli, (5) insanların
uzman yardımı olmadan kendi başlarına
uygulayabileceği ve (6) medya araçlarıyla kitlelere iletilebilecek psikolojik te-
78
itü vakfı dergisi
Devletin kitlesel travmalar konusunda ara tırmaları
desteklemesi ve bu konuda bir uzmanlık alanı yaratılmasına
yardımcı olması gerekmektedir. Türkiye bu konuda bilgiyi kendisi
üretmek zorundadır çünkü Batı ülkeleri de dahil olmak üzere,
dünyanın hiçbir yerinde, büyük felaketlerin yarattığı ruh sağlığı
konusunda yeterli bilgi ve deneyim birikimi yoktur. 1999 depremleri
sonrasında, ruh sağlığı uzmanlarına ‘eğitim’ vermek amacıyla
Türkiye dışından bazı ‘travma uzmanları’ gelmi ve ne yazık ki, bu
kişilerin önerileri doğrultusunda, “Batı’dan gelen her şey iyidir”
anlayışıyla hareket edilerek yararsız ve hatta kimi zaman zararlı
uygulamalar yapılmı tır. Türkiye’de halen de ‘psikolojik destek’
adı altında yapılan birçok uygulamanın hiçbir bilimsel dayanağı
yoktur. Bu konuda devlet yetkililerine önerimiz, bu tür uygulamaları
sıkı denetime tabi tutmaları ve yararı bilimsel çalı malarla
kanıtlanmamı girişimlere izin vermemeleridir. Devletin desteği ile
yapılacak özgün ara tırmalarla dışarıdan ithal yararsız bilgilere veya
‘uzman’lara ihtiyaç kalmayacağı gibi, Türkiye bu alanda dünyaya
öncülük edebilir ve oluşturacağı ruh sağlığı modeli ile örnek bir
ülke durumuna gelebilir…
davilere ihtiyaç bulunmaktadır. Batı ülkelerinde geliştirilmişve Türkiye’de de kullanılan
tedavi yöntemlerinden hiçbiri bu kriterlerin
ikisinden fazlasını karşılamamaktadır. Bu
yazıda, deprem, savaş ve benzeri kitlesel
felaketlere yönelik, yukardaki kriterlerin tümünü karşılayan bir ruh sağlığı modeli geliştirmek amacıyla son 20 yıldır yaptığımız
araştırmaları gözden geçireceğiz. Bu araştırmalar, 17 Ağustos depreminden sonra
Kocaeli bölgesinde tedavi hizmeti vermek
amacıyla kurduğumuz bir proje sürecinde
gerçekleştirilmiştir. Geliştirdiğimiz model,
Cambridge University Press tarafından yayınlanan kitabımızda (Başoğlu & Şalcıoğlu,
2011) ayrıntılı olarak sunulmuştur.
Deprem Travmasının Etkileri ve
Yaygınlığı
Depremzedelerle yaptığımız araştırma-
larda en sık rastladığımız iki ruh sağlığı
sorunu Travma Sonrası Stres Hastalığı
(TSSH) ve depresyondur. Sık görülen
TSSH belirtileri arasında depremle ilgili
anıların sık sık akla gelerek sıkıntı yaratması, tekrarlayıcı kabuslar, depremi
hatırlatan durumlar karşısında sıkıntı duyma, deprem beklentisi ile tetikte
bekleme, ani ses ve hareketlere karşı
aşırı irkilme, uyku sorunları, sinirlilik hali
ve yaşama karşı ilgi azalması sayılabilir.
Korku nedeniyle birçok depremzedenin
sağlam binalara giremediğini, evlerinde yalnız kalamadığını, karanlıkta uyuyamadığını, enkaz görüntüleri, deprem
haberleri gibi depremi hatırlatan durumlardan ve depremle ilgili düşüncelerden
kaçındığını ve bu tür kaçınma davranışlarının yaygınlaşarak kişinin sosyal, iş ve
aile yaşamını olumsuz etkilediğini göz-
lemledik. TSSH kronik bir hastalıktır ve
tedavi edilmezse, yıllarca, hatta bir ömür
boyu devam edebilir. Bu hastalığa sıklıkla depresyon eşlik etmektedir.
Tablo 1, depremzedelerde TSSH ve
depresyonun yaygınlığını anlamak amacıyla yaptığımız çalışmaların bulgularını
özetlemektedir. Değirmendere’de depremden 14 ay sonra yapılan epidemiyolojik çalışmada TSSH oranı %23 olarak
bulunmuştur. Depremden yaklaşık 1, 2
ve 3 yıl sonra çadırkent, prefabrik evler
ve kalıcı konutlarda yapılan tarama çalışmalarında TSSH oranlarının %40 civarında kaldığı ve zamanla bir azalma
olmadığı görülmüştür. Depreme bağlı
psikolojik sorunları için tedavi arayan
depremzedeler arasında ise TSSH oranı
daha yüksektir (%63). TSSH’nın bu derece yaygın görülmesinin en önemli nedeni artçı şokların yarattığı sürekli korku
ve çaresizlik olgularıdır. Bu korku, depremlerin önceden kestirilemez ve kontrol
edilemez olmasından kaynaklanmaktadır. Araştırmalarımızda depremzedelerin
%50’si korkuya bağlı sorunlar nedeniyle
tedavi ihtiyacı duyduklarını ifade etmişlerdir (Başoğlu & Şalcıoğlu, 2011). Bu
bulgu toplumda tedavi ihtiyacı olabile-
cek insanların oranının Tablo 1’de gösterilen TSSH ve depresyon oranlarından
daha yüksek olduğunu düşündürmektedir.
Deprem Travması İçin
Kısa Süreli Davranış Tedavileri
Korkunun yarattığı çaresizlik olgusu ile
travmatik stres belirtileri arasında nedensel bir ilişki olduğunu gösteren bulgular korkulan durumlardan kaçınmak
yerine, korkunun üzerine giderek sağlanacak kontrol duygusunun bu belirtileri
ortadan kaldırabileceğini düşündürmektedir. Nitekim, birçok depremzedenin, tekrarlayan artçı şokların yarattığı
şiddetli çaresizliğin bir aşamada dayanılmaz hale gelmesiyle korkularının
üzerine gittiğini (örneğin, sağlam binalara girmek, evi sağlamsa evine dönmek, gece karanlıkta uyumak, depremi
hatırlatan durumlardan kaçınmamak
gibi) ve bu sayede korkularını yendiğini gözlemledik. Ayrıca, araştırmalarımız
deprem sonrasında çadırkent veya prefabrik evlere sığınma kararını belirleyen
en önemli etkenin korku olduğunu (Şalcıoğlu ve ark., 2008) ve buralardan kalıcı konutlara geçen depremzedelerde,
Çalışma
Çalışma
bölgesi
Örneklem seçim
yöntemi
Başoğlu ve ark.,
Değirmendere,
Seçkisiz yöntemle evlerin-
2004
İstanbul-Avcılar de yaşayan depremzede-
Örneklem Depremden
büyüklüğü sonra geçen
süre
950
14 ay
binalarda duydukları korkunun azalmasıyla, TSSH belirtilerinin de azaldığını
göstermiştir (Şalcıoğlu ve ark., 2007).
Bu bulgular deprem korkusunu yenmeye
yönelik Kontrol Odaklı Davranış Tedavisi’ni geliştirmemize yol açmıştır. Bu tedavide amaç kişinin gerçekçi bir neden
olmamasına rağmen korktuğu durumların üzerine giderek korkularını yenmesini
sağlamaktır. Bir çalışmada bu tedaviyi
alan kişilerde iyileşme olasılığının ilk seanstan sonra %76, ikinci seanstan sonra
%88 olduğu bulunmuştur (Başoğlu ve
ark,, 2003). Bir kontrollü çalışmada tedavi ilkeleri kendilerine tek bir seansta
açıklandığı zaman depremzedelerin
%75’inin tedaviyi kendi başlarına uygulayarak deprem korkularını yendikleri ve
terapistin bir daha yardımına gerek kalmadan en fazla altı ay içinde iyileşerek
normal yaşama döndükleri görülmüştür
(Başoğlu ve ark,, 2005).
Depremzedelerde daha yüksek iyileşme
oranı sağlamak amacıyla geliştirdiğimiz
bir başka yöntem Deprem Simülasyonu
Tedavisi’dir. Bu amaçla kullandığımız
deprem simülatörü (bkz. Resim 1 ve
Resim 2) Richter ölçeğine göre 3 ile 8
arasında sarsıntı yaratan bir tabla üze-
TSSH
oranı
Depresyon
oranı
Değirmendere: %23
Değirmendere: %16
Avcılar: %14
Avcılar: %8
lerden seçilen örneklem
Başoğlu ve ark.,
Gölcük
2002
Üç çadırkent ve 2 prefabrik
1,000
8 ay
%43
%31
586
20 ay
%39
%18
769
40 ay
%40
%18
1,027
14 ay
%63
%42
yerleşim bölgesinde sırayla
yapılan ev ziyaretleri
Şalcıoğlu ve ark., Kocaeli merkez, Üç prefabrik yerleşim
2003
Gölcük,
bölgesinde sırayla yapılan
Değirmendere
ev ziyaretleri
Şalcıoğlu ve ark., Gölcük
Bir kalıcı konut
2007
bölgesinde sırayla
yapılan ev ziyaretleri
Livanou ve ark.,
2002
Değirmendere
Proje merkezine tedavi
için başvuranlar
Tablo 1 . 17 Ağustos 1999 depreminden sonra depremzedelerde Travma Sonrası Stres Hastalığı ve Depresyon sıklığı.
itü vakfı dergisi
79
DEPREM DOSYASI
rine kurulmuş küçük bir prefabrik evden
oluşmaktadır. Terapist eşliğinde, gruplarla da yapılabilen tedavide, kişiler bir
uzaktan kumanda aracı ile sarsıntıları
istedikleri zaman başlatabilmekte veya
durdurabilmekte ve kendilerini hazır hissettikleri zaman bir üst sarsıntı şiddetine
geçebilmektedirler. Ortalama 45 dakikalık bir tedavi seansının deprem sarsıntıları üzerinde kontrol duygusunu arttırdığı
ve depremzedelerin %92’sinde iyileşmeye yol açtığı gözlemlenmiştir (Başoğlu
ve ark,, 2007). İyileştikten sonra gerçek
depremlere maruz kalan depremzedelerde TSSH belirtilerinin geri gelmemesi
tedavinin deprem travmasına karşı bir
anlamda psikolojik bağışıklık yarattığını
düşündürmektedir.
Bu çalışmalar, ilkeleri ve gerekçesi açıklandığı zaman insanların tedaviyi kendi
başlarına uygulayarak iyileştiklerini göstermektedir. Bu bulgu önemli bir soruyu
gündeme getirmektedir. Tedavi bilgisi,
bir terapist tarafından değil de, yazılı
veya görsel araçlarla doğrudan insanlara iletilirse aynı etkiyi sağlar mı? Bu
sorunun cevabını araştırmak amacıyla
kazırladığımız bir Kendine Yardım Kitapçığı ile yaptığımız çalışmalarda tedaviyi
yalnızca kitapçıktan okuyarak öğrenen
ve uygulayan depremzedelerin %88’inin
iyileştiğini gördük (Başoğlu ve ark.,
2008). Bu bulgu tedavide önemli olan
noktanın kimin tarafından iletildiği değil,
iletilen bilginin içeriği olduğunu göstermektedir. Nitekim, bu yöntemi kendileri
keşfederek uygulayan depremzedelerin
iyileşmeleri bunu doğrulamaktadır. Bu
veriler, tedavi bilgisinin mümkün olan
her türlü araçla kitlelere iletilmesinin yararlı olacağını düşündürmektedir.
Tedavinin geniş kitlelere iletilmesinde en
önemli aracın basın ve yayın organları ve
özellikle televizyon kanalları olduğunu
düşünüyoruz. Etkisini henüz araştırma
fırsatı bulamamış olmakla birlikte, diğer
araştırmalarımız bunun denenmeye değer bir yöntem olduğunu düşündürmektedir. Sonuçta, tedavi, korkunun üzerine
gitmek gibi, herkesin kolaylıkla anlayabileceği basit bir ilkeye dayanmaktadır.
Bazı insanlar korkularını kendi başlarına
yenemiyorlarsa bunun başlıca nedeni
gerekli bilgiye sahip olmamaları veya
olsa bile, iyileşmek için gerekli kararlılığı gösterememeleridir. Başta üst düzey
devlet görevlileri olmak üzere, toplum
80
itü vakfı dergisi
üzerinde etkisi olan kişilerin televizyon
aracılığıyla insanları tedavi konusunda
bilgilendirmesi ve cesaretlendirmesi bu
bakımdan çok yararlı olabilir.
Tedavinin yaygınlaştırılmasında kamuoyu (örneğin, sosyal medya) da önemli rol
oynayabilir. Deprem bölgesinde tedavi
bilgisinin kulaktan kulağa yayılmasıyla
insanların bu bilgiyi kullanarak yararlandıklarını ve başkalarını da yönlendirdirerek iyileşmelerine yardımcı olduklarını
biliyoruz. Ayrıca, bu gözlemler belirli bir
eğitim düzeyine sahip her insanın tedavinin başkalarına iletilmesinde ‘terapist’
olarak değerlendirilebileceğini düşündürmektedir. Bu süreci kolaylaştırmak ve
tedavinin gerektiği gibi uygulanmasını
sağlamak amacıyla bir Terapist Eğitim
Kitapçığı hazırlanmıştır (Başoğlu & Şalcıoğlu, 2011).
Fotoğraf 1 – Deprem
simülatörünün dıştan görünümü
Deprem Travmasına Yönelik Bir
Ruh Sağlığı Modeli
Buraya kadar gözden geçirdiğimiz bilgilerin ışığında, deprem travmasına yönelik bir ruh sağlığı modeli önerebiliriz. Bu
model, depremden etkilenen kitlelerin
en ekonomik bir biçimde tedavisi ve toplumun depremlere karşı psikolojik olarak
hazırlıklı hale getirilmesini amaçlamaktadır. Bu modelin tedavi amacıyla nasıl
kullanılabileceğini göstermek için 1000
depremzedenin barındığı bir çadırkent
örneğini düşünelim. Seçilen bu hedef
kitle için yapılması gereken ilk iş, tedaviye ihtiyacı olabilecek insanların hızlı bir
taramayla belirlenmesidir. Bu tarama kişi
tarafından 10-15 dakikada doldurulabilen Travmatik Stres Belirti Ölçeği (Başoğlu ve ark., 2001) ile yapılabilir.Yukarıda belirtildiği gibi, bu ölçekle yaptığımız
çalışmalarda depremzedelerin %50’si
stres sorunları nedeniyle tedavi ihtiyacı
bildirmişlerdir. Dolayısıyla, söz konusu
çadırkentte 500 kişinin tedaviye ihtiyacı
olduğu öngörülebilir. Bu kişiler belirlendikten sonra uygulanabilecek 3 aşamalı
tedavi yaklaşımı Şekil 1’de gösterilmiştir.
Şekil 2, bu yaklaşımın her aşamasında
beklenebilecek iyileşme oranlarını göstermektedir. İlk tedavi seansından 6 hafta sonra yapılacak bir değerlendirmede
500 kişinin %80’inin kendileri için belirlenmiş tedavi hedeflerine yönelik ödevlerini yapmaya başlamış olması ve deprem korkularını değerlendiren Korku ve
Kaçınma Ölçeği puanlarında en az %20
Fotoğraf 2 – Deprem
simülatörünün içten görünümü
azalma görülmesi beklenir. İyileşme sürecine girmiş olan bu insanlar tedaviyi
bir daha terapist yardımı olmadan başarıyla tamamlayabilir. Bu sürece girmeyen
100 kişinin %80’inin terapist eşliğinde
korktuğu bir durumun üzerine gitmesini
içeren ikinci tedavi seansının verilmesinden sonra (Aşama 2), bu aşamada da
iyileşmeyen 20 kişinin tümünün 4 seanslık tedavi ile (Aşama 3) iyileşmesi beklenir. Çalışmalarımız 4 seanslık tedaviyi
tamamlayanlar için iyileşme olasılığının
%100 olduğunu göstermiştir (Başoğlu
ve ark., 2003). Böylece, iyileşmek için
gerekli olan toplam seans sayısı vakaların %80’i için bir, %16’sı için iki, %4’ü
için enfazla altı olmaktadır.
Bu modelde bir vakanın Türkiye’de tedavi maliyeti, yalnızca harcanan terapist
(psikolog) zamanı açısından bakıldığında, 17 Amerikan doları olarak hesaplanmıştır (Başoğlu & Şalcıoğlu, 2011). Bu
maliyetin Batı ülkelerinde geliştirilmiş
tedavilerin maliyetlerine oranı 1/3 ile
1/10 arasında değişmektedir. Ayrıca,
Şekil 1’de gösterilen modelde her aşamada bireysel tedavi öngörülmüştür.
Birinci aşamada tedavi Kendine Yardım
Deprem Öncesi Önlemler
Araçlar / Yöntemler
(1) Merkezi yönetim bünyesinde ruh sağlığı
Devlet kurumları ve kaynakları
uzmanlarından oluşan ve depremzedelere
ruh sağlığı hizmetlerini organize edecek,
koordinasyonu sağlayacak ve denetleyecek
bir kurulun oluşturulması
(1) Deprem riski altındaki bölgelerde dep-
Medya programları + Kendine Yardım
reme hazırlık çalışmalarının yapılması
Kitapçığı
(a) Medya ve kamuoyunun depremin ruhsal
etkileri ve tedavisi konusunda eğitilmesi
(b) Tedavi bilgisinin tüm sağlik kuruluşla-
Terapist Eğitim Kitapçığı + Kendine Yardım
rına, üniversitelere, okullara ve iş yerlerine
Kitapçığı
iletilmesi
(c) Deprem simülatörü deneyimi ile insan-
Deprem simülatörleri
larda deprem travmasına karşı psikolojik
dayanıklılığın arttırılması
Deprem Sonrası Önlemler
Araçlar / Yöntemler
(1) Tedavi bilgisinin medya aracılığıyla
Eğitici programlar, kampanyalar
topluma iletilmesi
(2) Kendine yardım araçlarının topluma
Kendine Yardım Kitapçığı
dağıtılması
Kitapçığı ile, diğer aşamalarda ise 5-10
kişilik gruplar halinde verilebilir. Bu uygulamayla tedavi maliyeti kişi başına 1
doların altına düşürülebilir.
Depremlerden sonra insanların büyük
çoğunluğu çeşitli nedenlerle tedavi
imkanlarına erişemediği için tedavinin
kendilerine götürülmesi gerekmektedir.
Geliştirdiğimiz model bu amaca yönelik
olmakla birlikte, ruh sağlığı kurumlarından yardım arayan insanlar için de kullanılabilir. Burada önemli olan terapist zamanını en ekonomik biçimde kullanarak
daha fazla sayıda insana tedavi hizmeti
verebilmektir.
Tedavi ilkelerinin ve araçlarının daha
geniş kapsamda toplumsal ruh sağlığının korunmasında nasıl kullanılabileceği
Tablo 2’de özetlenmiştir. Deprem öncesi ve sonrası dönemde yapılabilecek
girişimler ilk kolonda, bu girişimler için
gerekli araç ve yöntemler ikinci kolonda
gösterilmiştir. Önerilen model tedavi bilgisinin her türlü araçla kitlelere yaygın
olarak iletilmesini öngörmektedir. Bu
bilgi Kendine Yardım Kitapçığı dışında,
televizyon programları, video kasetleri,
CD’ler aracılığıyla veya internet üzerinden de iletilebilir. Depremlerin travmatik
etkilerinin önlenmesinde deprem simülatörü deneyiminin önemli katkısı olacağını düşünüyoruz. İstanbul gibi deprem
riski altındaki bölgelerde deprem simülatörleri ile insanlara bu deneyim kazandırılabilir.
(3) Tedavi bilgisinin sağlik kuruluşlarına,
Terapist Eğitim Kitapçığı + Kendine Yardım
Sonuç ve Öneriler
üniversitelere, okullara ve iş yerlerine
Kitapçığı
Bu yazıda özetlediğimiz çalışmalar, deprem, savaş ve terör gibi kitlesel travmaların yarattığı ruh sağlığı sorunlarının
etkili ve ekonomik bir biçimde tedavi
edilebileceğini göstermektedir. Toplumun deprem travmasından korunabilmesi için gerekli çalışmaların önceden yapılması bir zorunluluktur. Doğal olarak,
bu hazırlıkların bir maliyeti olacaktır. Ne
var ki, önerdiğimiz modelin sağlayabileceği psikolojik, sosyal, ekonomik ve siyasal yararları yanında bu maliyetin fazla
önemi olomayacaktır.
Devletin kitlesel travmalar konusunda
araştırmaları desteklemesi ve bu konuda
bir uzmanlık alanı yaratılmasına yardımcı olması gerekmektedir. Türkiye bu konuda bilgiyi kendisi üretmek zorundadır
çünkü Batı ülkeleri de dahil olmak üzere, dünyanın hiçbir yerinde, büyük fela-
iletilmesi
(4) Depremden en fazla etkilenen kesimlere
Şekil 1’deki yaklaşım modeli + gereken
tedavi hizmetlerinin götürülmesi ve hasta-
vakalarda kurumsal psikiyatrik tedavi hiz-
nede yatarak tedavi alması gerekenler için
metleri
bu hizmetlerin yerel ruh sağlığı kurumları ile
koordinasyonu
(5) Uzun dönem müdahelelerin planlanması
(a) Aralıklarla yapılan taramalarla tedaviye
Travmatik Stres Belirti Ölçeği + Şekil
ihtiyacı olanların belirlenmesi ve tedavi
1’deki yaklaşım modeli + Kendine
hizmetlerinin götürülmesi
Yardım Kitapçığı
(b) Gelecekteki depremlere yönelik hazırlık
Bkz. Deprem Öncesi Önlemler bölümü
çalışmaları
Tablo 2. Deprem travmasına yönelik bir ruh sağlığı modeli
itü vakfı dergisi
81
DEPREM DOSYASI
re izin vermemeleridir. Devletin desteği
ile yapılacak özgün araştırmalarla dışarıdan ithal yararsız bilgilere veya ‘uzman’lara ihtiyaç kalmayacağı gibi, Türkiye bu alanda dünyaya öncülük edebilir
ve oluşturacağı ruh sağlığı modeli ile
örnek bir ülke durumuna gelebilir.
Şekil 1: Tedavi akış şeması
Şekil 2: Üç aşamalı tedavi yaklaşımında iyileşme oranları
ketlerin yarattığı ruh sağlığı konusunda
yeterli bilgi ve deneyim birikimi yoktur.
1999 depremleri sonrasında, ruh sağlığı uzmanlarına ‘eğitim’ vermek amacıyla
Türkiye dışından bazı ‘travma uzmanları’
gelmiş ve ne yazık ki, bu kişilerin önerileri doğrultusunda, “Batı’dan gelen her
şey iyidir” anlayışıyla hareket edilerek
82
itü vakfı dergisi
yararsız ve hatta kimi zaman zararlı uygulamalar yapılmıştır. Türkiye’de halen
de ‘psikolojik destek’ adı altında yapılan
bir çok uygulamanın hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Bu konuda devlet yetkililerine önerimiz, bu tür uygulamaları sıkı
denetime tabi tutmaları ve yararı bilimsel çalışmalarla kanıtlanmamış girişimle-
KAYNAKLAR:
Başoğlu M, Kılıç C, Şalcıoğlu E,&Livanou
M (2004) Prevalence of posttraumatic
stress disorder and comorbid depression
in earthquake survivors in Turkey: an
epidemiological study. Journal of Traumatic
Stress, 17:133-141.
Başoğlu M, Livanou M, Şalcıoğlu E, &Kalender
D (2003) A brief behavioural treatment of
chronic posttraumatic stress disorder in
earthquake survivors: Results from an open
clinical trial. Psychological Medicine, 33:647654.
Başoğlu M& Şalcıoğlu E (2011) A mental
health care model for mass trauma survivors:
Control-focused
behavioral
treatment
of earthquake, war, and torture trauma.
Cambridge: Cambridge University Press.
Başoğlu M, Şalcıoğlu E, &Livanou M (2002)
Traumatic stress responses in earthquake
survivors in Turkey. Journal of Traumatic
Stress, 15:269-276.
Başoğlu M, Şalcıoğlu E, &Livanou M (2007)
A randomized controlled study of singlesession behavioral treatment of earthquakerelated posttraumatic stress disorder using an
earthquake simulator. Psychological Medicine,
37:203-214.
Başoğlu M, Şalcıoğlu E, &Livanou M (2009)
Single-case experimental studies of a selfhelp manual for traumatic stress in earthquake
survivors. Journal of Behaviour Therapy and
Experimental Psychiatry, 40:50-58.
Başoğlu M, Şalcıoğlu E, Livanou M, Kalender
D, &Acar G (2005) Single-session behavioral
treatment of earthquake-related posttraumatic
stress disorder: A randomized waitlist
controlled trial. Journal of Traumatic Stress,
18:1-11.
Başoğlu M, Şalcıoğlu E, Livanou M,Özeren M,
Aker T, Kılıç C, &Mestçioğlu Ö (2001) A study
of the validity of a screening instrument for
traumatic stress in earthquake survivors in
Turkey. Journal of Traumatic Stress, 14:491509.
Livanou M, Başoğlu M, Şalcıoğlu, E,
&Kalender D (2002) Traumatic stress
responses in treatment-seeking earthquake
survivors in Turkey. Journal of Nervous and
Mental Disease, 190:816-823.
Şalcıoğlu E, Başoğlu M, &Livanou M (2003)
Long-term psychological outcome in nontreatment-seeking
earthquake
survivors
in Turkey. Journal of Nervous and Mental
Disease, 191:154-1.
Şalcıoğlu E, Başoğlu M, &Livanou M (2007)
Posttraumatic stress disorder and comorbid
depression among survivors of the 1999
earthquake in Turkey. Disasters, 31:115-129.
Şalcıoğlu E, Başoğlu M, &Livanou M. (2008)
Psychosocial determinants of relocation in
survivors of the 1999 earthquake in Turkey.
Journal of Nervous and Mental Disease,
196:55-61.
Deprem ve Farkındalık
Prof. Dr. M. Hasan BODUROĞLU
Türkiye Deprem Vakfı
Yönetim Kurulu Başkanı
MEF Üniversitesi
İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı
Ülkemizde her gün yazılı ve görsel medyada inşaat halindeki veya kullanımda
olan yapılarla ilgili oluşan göçme ve hasarları izlemekteyiz. Bir bakıyorsunuz
yeni biten bir büyük toplantı salonunun
asma tavanı çöküyor, bir bakıyorsunuz
bir kayak tesisinde çökme oluyor veya
bir bakıyorsunuz yeni inşa edilmiş bir
sitenin istinat duvarı çöküyor. Bu olaylar
için genelde yapılan ‘’neyse ki salonda
bir toplantı yoktu’’ , ‘’bir bakıma böyle
bir tesisin varlığı haber oldu’’ veya ‘’aşırı yağışlar nedeniyle duvar çöktü’’ gibi
açıklamalarla olayların gerçek nedenleri araştırılmadan olayı bir beklenmeyen
duruma bağlamak söz konusu olmaktadır. Ayrıca bir diğer konu da; aracın
kontrolünü kaybeden sürücü nedeniyle
kaza meydana gelmesi türünden olayların bizlere medya tarafından aktarılması konusudur. Aracın kontrolu hangi
durumlarda kaybedilir, böyle bir tehlikenin varlığından sürücülerin haberi var
mıdır? sorusu hiçbir zaman sorulmaz.
Araçların kontrolu ya aşırı hızdan veya
trafik uyarı işaretlerine uyulmadığından
veya yolun ıslak olduğu zaman fren mesafesi kavramının eksikliğinden meydana gelmektedir. Önemli olan tehlikelerin
bilincinde olmak ile birlikte o tehlikelerin
oluşturacağı risklerin farkına varıp önlem almaktır. Böyle durumlarda riskimizi
kavrayamadığımız ve daha önce önlem
almadığımız için karşılaştığımız hasarlar
Mobil Deprem Simülasyon Eğitim Aracı ile bilinçlendirme
etkinlikleri kapsamında amaç; bilgi eksikliği, belirsizlikler ve
çaresizlik hissi ile beslenen korku dolu yaklaşımları, hazırlıklı olma
ve güvende hissetme duygularına dönüştürmektir. Diğer taraftan,
ulusal çapta depremden korunma kültürü bilincini kazandırmak,
sürdürülebilir bir altyapı oluşturmak ve toplumsal duyarlılık,
sahiplenmeyi, gönüllülük kavramının anlaşılmasını ve bireysel
bilinçlenmeyi sağlamayı hedeflemektedir…
ve can kayıplarıdır. Bunlar hergün neredeyse duymaya alıştığımız olaylardan
deprem tehlikesi dışında oluşan hasar
ve kayıplarla ilgili örneklerdir.
Bu yazımızın amacı ülkemizde deprem
tehlikesine dikkat çekmek ve bu tehlikenin yaratttığı risklerin en aza indirilmesiyle ilgilidir. Marmara bölgesini yakından etkileyebilecek deprem tehlikesini
ifade eden fay hatları aşağıdaki şekilde
gösterilmiştir. Bu tehlikenin varlığı bilim
insanlarınca ortaya konulmuş ve belki
de hemen hemen bu bölgede yasayan
herkesin öyle veya böyle bildiği bir tehlikedir.
Şekilde gösterilen faylardan birinde
meydana gelecek bir depremin bölgede
yaratabileceği riskler:
• Binalarda meydana gelebilecek ağır
hasarlar veya göçmeler,
• Binalarda meydana gelecek yapısal
olmayan hasarlar,
• Ulaştırma sistemlerinde meydana gelecek hasarlar,
• Doğalgaz, elektrikve su şebekelerinde
meydana gelebilecek hasarlar,
• Doğalgaz –gaz kaçakları - nedeniyle
oluşabilecek yangınlar,
• Sanayi tesislerinde meydan gelebilecek hasar sonucu zehirli maddelerin ortaya çıkması,
• Haberleşmede ortaya çıkabilecek sorunlar,
olarak özetlenebilir. Bu risklerin en
önemli sonucu yaralanma ve can kayıplarıdır. Bu riskleri en aza indirmek için
çeşitli önlemler almamız gerekmektedir.
1993 yılında Merhum Prof. Dr. Rifat YARAR önderliğinde benim de içinde bulunduğum sekiz kişi tarafından kurulan
Türkiye Deprem Vakfı, günümüze değin
kuruluş amaçlarımız doğrultusunda bu
risklere dikkat çekmek dışında ağırlıklı
olarak deprem mühendisliğinin gelişmesi için araştırma destekleri vermekte,
bilimsel ağırlıklı yayınlar yapmakta ve bilimsel toplantılar düzenlemektedir. 1974
yılında kurulan Deprem Mühendisliği
Türk Milli Komitesi’nin faaliyetleri Prof.
YARAR’ın her iki kuruluşun da başkanı
olması nedeniyle 1993 yılından itibaren
Vakıf ile paralel olarak yürütülmüştür. Bu
kapsamda ilk Ulusal Deprem Mühendisliğ Sempozyumu’nun 1985 yılında
İstanbul’da yapılmasının ardından, 2. ve
3. Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansları 1993 ve 1995 yıllarında İstanbul
da, 4. Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı 1997 yılında Ankara’da düzenlenmiştir. 5., 6. ve 7. Konferanslar 2003,
2007 ve 2011 yıllarında İstanbul’da düzenlenmiştir. 2009 yılında alınan kararla
Deprem Mühendisliği Türk Komitesi Türkiye Deprem Vakfı Deprem Mühendisliği Komitesi olarak Vakfın yasal çatısı
altında çalışmalarını sürdürmektedir. Bu
birliktelik sonucu sekiz yılda bir yapılan
2. Avrupa Deprem Mühendisliği ve Sis-
itü vakfı dergisi
83
DEPREM DOSYASI
moloji Konferansı 24-29 Ağustos 2014
tarihlerinde İstanbul’da düzenlenmiştir.
Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde düzenlenen konferansa 1300 civarında katılım
olmuştur. Ayrıca 8. Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı bu yıl İMO İstanbul Şubesiyle ortak olarak 11-15 Mayıs
2015’de İstanbul’ da düzenlenmektedir.
Ülkemizde yukarıda belirtilen risklerin
azaltılmasında en önemli yolun her yaşta ve özellikle erken yaşta bu konuda
eğitimle olacağına inancımız nedeniyle
yaklaşık son dört yıldır projelerimizde
eğitime ağırlık verilmektedir. Vakfımızın
yürütmekte olduğu güncel projelerimiz-
84
itü vakfı dergisi
den bazıları aşağıda özetlenmektedir.
(http://www.turkiyedepremvakfi.org.tr/
default.aspx)
Mobil Deprem Simülasyon
Eğitim Aracı (MODSEA) ile
Görsel ve Uygulamalı Okul ve
Toplum Odaklı Eğitimler
Mobil Deprem Simülasyon Eğitim Aracı
ile bilinçlendirme etkinlikleri kapsamında amaç; bilgi eksikliği, belirsizlikler ve
çaresizlik hissi ile beslenen korku dolu
yaklaşımları, hazırlıklı olma ve güvende
hissetme duygularına dönüştürmektir.
Diğer taraftan, ulusal çapta depremden
korunma kültürü bilincini kazandırmak,
sürdürülebilir bir altyapı oluşturmak ve
toplumsal duyarlılık, sahiplenmeyi, gönüllülük kavramının anlaşılmasını ve bireysel bilinçlenmeyi sağlamayı hedeflemektedir.
Amacı, ev, işyeri ve sınıf gibi mekanlarda, depremin eşya ve insanlar üzerindeki etkilerini göstermek, depremin
etkilerini en aza indirmek için yapılması
gerekenler hakkında görsel ve uygulamalı eğitimlerle toplumda depremden
korunma kültürünün oluşturulmasına,
öğrencilerin eğitimine katkı sağlamaktır.
Diğer taraftan, deprem sırasında yapılması ve yapılmaması gerekenler konusunda bilgilenerek depremi en az kayıpla ve en az panikle atlatmanın uygulama
tatbikatları yapılmaktadır.
Görsel ve uygulamalı eğitimlerin öğrenmedeki ve davranış değişikliğine olan
etkinliği dikkate alınarak, Deprem Simülasyon odasında yer alan mobilyalar
ve aksesuarlar, (YOTA) Yapısal Olmayan
Tehlikelerin Azaltılması konusunda toplumda bilinç yaratılması amaçlı uygun
malzeme ve tekniklerle sabitlenmiştir.
Böylece, sarsıntı sırasında oluşacak tehlikelerin eğitim ve önceden alınabilen
önlemlerle –küçük adımlarla- önlenebileceği olgusunun verilmesi amaçlanmaktadır.
Mobil Deprem Simülasyon Eğitim Aracının Tanımı: Mobil Treyler üstüne yerleştirilen Deprem Simülasyon Sistemi,
sarsıcı platform üzerinde yer alan 12 m 2
odadan ve ayrı bir yerde (platform dışında) bulunan kontrol ünitesinden meydana gelmektedir.
Gerçek deprem esnasında elde edilen
veriler, simülatör kütlesine oranlanarak
odanın deprem esnasındaki hareketleri
simüle edilmiştir. Odada bulunan ziyaretçiler, farklı zemin tiplerinde ve büyüklükteki deprem etkisini hissetmenin
yanı sıra, odada deprem sırasında oluşan uğultu, fay kırığı vs. sesleri duyulabilmektedir. Operatör tarafından kontrol
ünitesi arayüzüne “deprem büyüklüğü”
ve “süresi” bilgileri girilerek istenilen büyüklükte deprem verilebilecek şekilde
bir sistem çalışması yapılmıştır.
MODSEA eğitimlerinde 190 okul ve
85000 öğrenciye ulaşılmıştır.
“Okulumuz Depreme
Hazırlanıyor Projesi”
(2011 – Günümüze)
ODH - Okulumuz Depreme Hazırlanıyor
projesi, Türkiye Deprem Vakfı’nın “Depreme Hazırlıkta Başarılı Uygulamalar”
çalışmaları kapsamında İstanbul İl Millî
Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile 2011-2012
yılında İstanbul odaklı başlatılan ve uygulanan ve devam eden bir projedir.
Projenin devamlılığı kapsamında ODH
projesinin İstanbul’da okullarda uygulanması ve sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.
Projenin Amacı: Bilgi eksikliği, belirsizlikler ve çaresizlik hissi ile beslenen
korku dolu yaklaşımları, hazırlıklı olma
ve güvende hissetme duygularına dönüştürmekle birlikte, okul yönetimi, öğrenciler ve velilerin çalışmalara katılımcı olmasını sağlamak, aynı zamanda
olumlu çalışmaları kamuoyunda paylaşarak hazırlıkların hızlandırılmasına
ve doğru yönde bilinçlenmeye katkıda
bulunmaktır. Bu bağlamda, il çapında
tüm okulların “Okulumuz Depreme Hazırlanıyor” projesine katılımlarını teşvik
etmek hedeflenmiştir. Böylece, Depremi
nerede ve ne zaman yaşarsak yaşayalım, mümkün olan en az can kaybı ve
hasarla geçirebileceğimizin bilincini ve
inancını toplumun her kesimine verebilmiş olmak; projenin tüm paydaşlarında;
-yöneticiler, öğretmenler, personel, aileler ve öğrenciler- depremden korunma
kültürü oluşturmaktır.
“Hastanemiz Depreme
Hazırlanıyor Projesi”
(2011 – Günümüze)
HDH-”Hastanemiz Depreme Hazırlanıyor“ projesi, Türkiye Deprem Vakfı’nın
“Depreme Hazırlıkta Başarılı Uygulamalar” çalışmaları kapsamında İstanbul İl
Sağlık Müdürlüğü işbirliği ile 2012 yılında İstanbul odaklı başlatılan ve uygulanan bir projedir. Projenin devamlılığı
kapsamında, HDH projesinin İstanbul’da
hastanelerde 2013 yılında uygulanması
ve sürdürülebilir proje olarak devam etmektedir.
Projenin Amacı: Hastanelerin afetler
sonrasında çalışabilir durumda olması
ve afet sonrası artan yoğun talebe mak-
HDH-”Hastanemiz Depreme
Hazırlanıyor” projesi, Türkiye
Deprem Vakfı’nın “Depreme
Hazırlıkta Başarılı Uygulamalar”
çalışmaları kapsamında İstanbul İl
Sağlık Müdürlüğü işbirliği ile 2012
yılında İstanbul odaklı başlatılan ve
uygulanan bir projedir.
simum kapasitesi ile hizmet edebilmesi
dikkate alınarak, afete-depreme- hazırlık
yönünden mevcut durumunu tespite katkıda bulunmaktır.
Diğer taraftan, bilgi eksikliği, belirsizlikler ve çaresizlik hissi ile beslenen korku dolu yaklaşımları, hazırlıklı olma ve
güvende hissetme duygularına dönüştürmekle birlikte, hastane yönetimi ve
çalışanların yapılan çalışmalara katılımcı
olmasını sağlamak, aynı zamanda olumlu çalışmaları kamuoyunda paylaşarak
hazırlıkların hızlandırılmasına ve doğru
yönde bilinçlenmeye katkıda bulunmaktır.
Bu bağlamda, öncelikle İstanbul ve ülke
çapında tüm hastaneleri “Hastanemiz
Depreme Hazırlanıyor!” projesine katılımlarını teşvik etmek hedeflenmiştir.
Böylece, depremi nerede ve ne zaman
yaşarsak yaşayalım, mümkün olan en
az can kaybı ve hasarla geçirebileceğimizin bilincini ve inancını toplumun herkesimine verebilmiş olmak; projenin tüm
paydaşlarında; -yöneticiler, hekimler,
personel, ve aileler- depremden korunma kültürü oluşturmaktır.
Yukarıda kısaca özetlenen projelerin sonuçlarının sunulması ve başarılı uygulamaların ödüllendirilmesi amacıyla 2012
ve 2013 yıllarında İstanbul Depreme Hazırlanıyor mu?! ana temalı birer günlük
Deprem Zirvesi etkinlikleri düzenlenmiştir.
Türkiye Deprem Vakfı 2012 yılında başlattığı ve sürdürülebilir bir etkinliğe
dönüştürdüğü ’’DEPREM ZİRVESİ”nin
3.sünü, ’HER ŞEY BİR ANDA OLUR’’
“Yaşamımız, Riske Atılmayacak Kadar
Değerli”sloganıyla,
12 Kasım 2014
günü İstanbul’da, Fulya Sanat Merkezi’nde gerçekleştirecektir.
Ayrıca, iki ayda bir Fay Hattı adlı gazetemiz gerek basılı olarak ve gerekse elektronik ortamda yayınlanmaktadır.
Her zaman dediğimiz gibi: Bölgemizde
olabilecek büyük bir depremin sonucu
ortaya çıkabilecek yukarıda kısaca belirtilen risklerin farkında mıyız??? Bu risk
evimizle, işyerimizle ilgili olabilir. Bu riskler okullar, sinemalar, alışveriş merkezleri, hastaneler, oteller, yollar köprüler vb.
yerlerle ilgili olabilir. Bu yerlerle ilgili riskler büyük çoğunluğumuz için belirsizdir.
Bu risklerin belirlenmesi için çeşitli çalışmaların yapılması gerekir. Bu riskler
büyük sayıda can kaybı, yaralanma ve
maddi kayıplara neden olabilir. Binamız
çöker mi? Çökme tehlikesi yoksa yaralanma söz konusu olabilir mi? İşyerimiz
hasara uğrar mı? HALEN RİSKLERİMİZ
TAM OLARAK BELİRLENMEMİŞTİR!
YİNE DE BAZI HAZIRLIKLAR YAPMAMIZ GEREKMEKTEDİR…
Temel hazırlıklar için:
http://www.turkiyedepremvakfi.org.tr/page_
detail.aspx?id=438 sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
itü vakfı dergisi
85
DEPREM DOSYASI
Depremden Sonra Yeniden Ayağa Kalkabilen Bir Türkiye İçin
Zorunlu Deprem Sigortası
Selamet Yazıcı
DASK Yönetim Kurulu Başkanı
17 Ağustos Marmara Depremi’nin ardından 2000 yılında kurulan Doğal Afet
Sigortaları Kurumu (DASK), deprem ve
deprem kaynaklı doğal afetlerin konutlara verebileceği hasarı zorunlu deprem
sigortası sistemi ile teminat altına almayı amaçlıyor. Bu sayede hem hasarların
hızla karşılanması hem de ülke ekonomisine ve kamu bütçesine gelecek zararı
sigorta sistemi ile en aza indirmek için
çalışıyor.
DASK, Türkiye’de tek, dünyada ise diğer ülkelere örnek olan bir modelle işletiliyor. Hazine Müsteşarlığı’na bağlı bir
kamu kurumu olarak görevini sürdüren
DASK’ın kurum idareciliğini özel sigorta
veya reasürans şirketleri yapıyor. Bu şekilde, DASK altyapı, operasyon ve insan
kaynağı açısından kamu bütçesine hiçbir yük oluşturmadan faaliyetlerini gerçekleştiriyor.
Topraklarının yüzde 98’i aktif deprem
kuşakları üzerinde bulunan Türkiye’de,
deprem hayatın değişmez bir gerçeği
olmaya ve en sık karşılaşılan doğal afetler arasındaki yerini korumaya devam
ediyor. Bu nedenle depreme karşı önlem
alınması şart. Zorunlu deprem sigortası
da bu önlemlerin başında yer alıyor.
Türkiye’deki zorunlu deprem sigortalılık
rakamlarına bakıldığında sigorta kapsamına giren 17,7 milyon konutun yüzde
86
itü vakfı dergisi
Türkiye’deki zorunlu deprem sigortalılık rakamlarına
bakıldığında sigorta kapsamına giren 17,7 milyon konutun
yüzde 38’inin depreme karşı zorunlu deprem sigortası ile önlem
aldığını görüyoruz. Bu rakamların bölgesel kırılımları incelendiğinde
Marmara Bölgesi’nin yüzde 47’lik sigortalılık oranıyla ilk sırada yer
aldığı görülüyor. 1999’daki Kocaeli depremini yaşayan İstanbul,
Yalova ve Sakarya’nın bölgede yer alması Marmara Bölgesi’nin
zorunlu deprem sigortası performansında etkili oldu...
38’inin depreme karşı zorunlu deprem
sigortası ile önlem aldığını görüyoruz.
Bu rakamların bölgesel kırılımları incelendiğinde Marmara Bölgesi’nin yüzde
47’lik sigortalılık oranıyla ilk sırada yer
aldığı görülüyor. 1999’daki Kocaeli depremini yaşayan İstanbul, Yalova ve Sakarya’nın bölgede yer alması Marmara
Bölgesi’nin zorunlu deprem sigortası
performansında etkili oldu. Diğer bölgelere göre risk seviyesi daha düşük
İç Anadolu Bölgesi, yüzde 37 ile ikinci
sırada yer alırken; topraklarının neredeyse tamamı birinci risk bölgesinde olan
Ege Bölgesi ise yüzde 34’lük sigortalılık
oranıyla üçüncü sırada. Bunları yüzde
34 ile Akdeniz, yüzde 30 ile Karadeniz,
yüzde 27 ile Doğu Anadolu, yüzde 24
ile Güney Doğu Anadolu bölgeleri takip
ediyor.
Gelişmiş ülkelerle aynı seviyede olan bu
sigortalılık rakamları DASK’ın kuruluşundan itibaren çok büyük bir yol kat ettiğini gösteriyor. DASK’ın kuruluşundan
önce Türkiye’de sadece 500 bin konut
depreme karşı sigortalı iken bugün bu
rakam 6,6 milyona ulaştı. Ancak Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği
göz önünde bulundurunca alınacak çok
daha fazla yol var. Bu nedenle DASK
olarak depreme karşı hazırlıklı olma ve
sigortalılık bilincini artıracak, deprem
güvenceli hayatı yaygınlaştıracak projelerle “Depremden sonra yeniden ayağa
kalkabilen bir Türkiye” için çalışıyoruz.
Zorunlu Deprem Sigortası,
DASK’ın Sosyal
Sorumluluğudur
Zorunlu deprem sigortası oranlarını olması gereken düzeye çıkarmak için
sigortalılık ve depreme karşı hazırlıklı olma bilincinin artırılması gerekiyor.
Türkiye kapsamında yapılan kamuoyu
araştırması, deprem ülkesinde olmamıza rağmen deprem risk algısının yeterli
düzeyde olmadığını gösteriyor. Pek çok
konut sahibi, olası bir depremin kendi
binalarına zarar vermeyeceğini görüşünde. Bu nedenle de depreme karşı
herhangi bir aksiyon alma girişiminde
bulunmuyor. Bu durumu aşmak için Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğinin anlatılması gerekiyor. DASK da
pek çok bilinçlendirme projesiyle farklı
paydaşların deprem risk algısını artırmayı hedefliyor.
Yerel yönetimlerle işbirliği içinde olmak
ve yüz yüze iletişim kurmak DASK için
çok önemli. DASK’ın yeni toplumsal
bilinçlendirme programı kapsamında
düzenlenen Anadolu Buluşmaları ile
Türkiye’yi şehir şehir gezilerek deprem
riski, zorunlu deprem sigortası ve kent-
sıra elektrik ve su abonesel deprem bilinci gibi pek
lik işlemlerinde de zorunlu
çok konuda il yöneticilerine
deprem sigortası aranmave yerel bölge halkına bilgi
ya başlandı. Kanun, yürürveriliyor. Bu proje kapsalüğe girdiği ilk senede pomında ilk buluşma Balıkeliçe artış oranını yüzde 48
sir’de, ikincisi Erzurum’da
yükseltti ve ilk senesinde
yapıldı. Program süresince
DASK’ın sigorta sistemine
bu buluşmaları yıl boyunca
2 milyon yeni poliçe kabaşka illerde de sürdürülzandırdı. Bu yeni poliçelemeye devam edecek.
rin detayları incelendiğinDASK Fay Hatları TIR’ı prode poliçe sahiplerinin ilk
jesi ile 2009’dan bu yana
kez bir sigorta ürünü satın
155 merkez gezilerek 312
Yıllar bazında zorunlu deprem sigortası poliçe adetleri
alındığı görülüyor. Bu dubin kişiye zorunlu deprem
rum, sigortalılık bilincini ve
sigortasını anlatıldı ve depsigorta ürünü satın alma
rem eğitimi verildi. TIR’da
alışkanlığını olumlu bir şebulunan deprem simülatökilde etkileyecek önemli bir
rü ile katılımcılara deprem
gelişme.
anını deneyimleme imkanı sunuldu ve depremden
önce ve sonra yapılması
DASK, Çalışmaları İle
gerekenler anlatıldı.
Tüm Dünyaya Örnek
Türkiye’nin 81 ilini kapOluyor
sayan, zorunlu deprem
DASK, afet sigortaları kosigortası seferberliği nitenusunda uluslararası alanCoğrafi bölgeler bazında zorunlu deprem sigortası adetleri
liğindeki Şehirler Yarışıyor, Sida oldukça bilinen ve ilgi ile
gortalılar Kazanıyor yarışması 2011’den
takip edilen bir kurum. Afet hasarlarının
filmleriyle deprem olunca nereye gideberi devam ediyor. Yarışma kapsamında
son 30 yılda tüm dünyada önemli bir arceklerini anlattılar. Birbirinden değerli
iller bütün bir yıl boyunca zorunlu deptış gösterdiği düşünüldüğünde, başarılı
filmlerin başvurduğu yarışma sayesinde
rem sigortasını yaygınlaştırmak için pek
bir uygulamaya ilgi duyulmasını oldukça
DASK, deprem ve zorunlu deprem sigorçok yerel bilinçlendirme kampanyası
olağan. Doğal afetlerin yıkıcı etkilerine
tası ile ilgili duyarlılığın artırılması
düzenliyor ve deprem güvenceli hayatı
maruz kalan bazı ülkeler, kendi sistemiçin gençlerin bakış açısı hakkında da
teşvik ediyor. Yılsonunda da düzenlenen
lerini geliştirmek için zorunlu deprem
bilgi sahibi olma imkanı yakalıyor. Hatta
yerel bilinçlendirme kampanyaları, polisigortasındaki deneyimlerimizden ya2014 birincisinin kısa filmi ulusal kanalçe adetlerindeki artış ve ulaşılan sigorrarlanmak istiyor. DASK özellikle, afet
larda reklam olarak gösterilecek. Bu satalılık oranı olmak üzere üç farklı kritere
zararlarının finansmanındaki rolü, sigoryede hem Türkiye zorunlu deprem sigorgöre değerlendiriliyorlar. Dereceye giren
tacılığın göreceli olarak çok gelişmemiş
tasını farklı bir bakış açısından izleyecek
iller, deprem çalışmalarında kullanılmak
olduğu bir piyasada sigortalılık oranlahem de birinci olan yarışmacı eserini
üzere 100 bin TL’ye kadar malzeme yarrındaki başarısı, düşük fiyatlarla sigorta
bütün Türkiye’ye gösterme olanağına
dımı almaya hak kazanıyor.
teminatı sunabilmesi, reasüransı ve afet
sahip olacak.
DASK kurum olarak depreme karşı alınabonosunu da içeren yüksek hasar ödeDASK, deprem ve sigorta bilincini yaycak en önemli ilk önlemin güvenli ve sağme kapasitesi ve kamu-özel sektör işbirgınlaştırmak için sosyal medyayı da
lam yapılar olduğunun bilincinde ve bu
liğini içeren başarılı iş modeli ile dikkat
önemli bir mecra olarak görüyor. Facenedenle Depreme Dayanıklı Bina Tasarıçekiyor.
book sayfasında sigorta bilincini artırmı Yarışması’nı Türkiye’de ilk kez düzenBugüne kadar aralarında Yunanistan,
maya yönelik ödüllü yarışma ve uygulaledi. Bu yarışmayla gelecekte binaların
İtalya, Filipinler, Çin, İran, Güney Kore,
malarla takipçi sayısı 200 bini aştı.
emanet edileceği inşaat mühendisliği ve
Meksika, Makedonya, Arnavutluk, Enmimarlık öğrencilerinde deprem bilincini
DASK Sayesinde Binlerce İnsan donezya, Romanya, Pakistan, Kuveyt,
artırmak ve depreme dayanıklı bina taYemen, Azerbaycan, Özbekistan ve Kaİlk Kez Bir Sigorta Ürünü İle
sarımı becerisinin geliştirilmesi hedeflezakistan’ın bulunduğu ülkelere zorunlu
Tanıştı
niyor. Yarışma, ilk senesinde büyük bir
deprem sigortası anlatıldı. Dünya BanKuruluşunda kanun hükmünde kararnases uyandırdı ve yoğun ilgi gördü. Gelekası gibi uluslararası kuruluşlar da afet
me ile düzenlenen DASK, 18 Ağustos
cek senelerde de yarışmanın düzenlensigortalarının geliştirilmesinde Türki2012’de yürürlüğe giren Afet Sigortamesi ve diğer projeler gibi geleneksel
ye’yi en iyi uygulama örnekleri arasında
ları Kanunu ile daha sağlam bir yasal
hale getirilmesi planlanıyor.
gösteriyor ve özellikle gelişmekte olan
çerçeveye kavuştu. Afet Sigortaları KaBu sene beşincisini düzenlenen DASK
ülkelere bu deneyimden yararlanmalanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte
Kısa Film Yarışması ile katılımcılar kısa
rını öneriyor.
konut kredisi ve tapu işlemlerinin yanı
itü vakfı dergisi
87
DEPREM DOSYASI
1999 Kocaeli
Depremi
Sonrasında
Eğitim, Araştırma ve
Uygulama
Çalışmalarıyla
Merkez ve
Enstitülerimiz
• İTÜ Deprem
Mühendisliği ve Afet
Yönetimi Enstitüsü
İTÜ Deprem Mühendisliği
ve Afet Yönetimi Enstitüsü
Prof. Dr. Ünal Aydemir
İTÜ Deprem Mühendisliği ve
Afet Yönetimi Enstitüsü Müdürü
• İTÜ İnşaat Fakültesi
Yapı ve Deprem
Mühendisliği
Laboratuvarı
• İTÜ Avrasya
Yerbilimleri Enstitüsü
• Boğaziçi Üniversitesi
Kandilli Rasathanesi ve
Deprem Araştırma
Enstitüsü
• ODTÜ
Deprem Mühendisliği
Araştırma Merkezi
88
itü vakfı dergisi
İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü, deprem mühendisliği ve
afet yönetimi konularında çok disiplinli
bilimsel ve uygulamalı araştırma projeleri yürütmek ve bu konularda lisansüstü
öğretim yapmak amacıyla 2010 yılında
kurulmuştur. Deprem Mühendisliği ve
Afet Yönetimi Enstitüsünün kuruluşu
İTÜ’de deprem ve deprem mühendisliğine yönelik olarak 1939 Erzincan depremi ile başlayan çalışmaların en önemli
halkasını teşkil etmektedir.
Ülkemizdeki deprem riskinin azaltılması
çalışmalarının temel hususlarından en
önemlileri deprem mühendisliği ve afet
yönetimi konularıdır. Ülkemiz ve bölgemizin sürekli afet riski altında olduğu
gerçeğinden yola çıkarak, Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsündeki bilimsel ve uygulamalı araştırma
çalışmaları ile lisansüstü eğitim faaliyetlerinin iki anabilim dalı altında yürütülmesi kararlaştırılmıştır. Bu anabilim
Ülkemiz ve bölgemizin
sürekli afet riski altında
olduğu gerçeğinden yola
çıkarak, İTÜ Deprem
Mühendisliği ve Afet Yönetimi
Enstitüsü’ndeki bilimsel
ve uygulamalı araştırma
çalışmaları ile lisansüstü eğitim
faaliyetlerinin iki anabilim
dalı altında yürütülmesi
kararlaştırılmıştır. Bu anabilim
dalları; Deprem Mühendisliği
ile Afet ve Acil Durum Yönetimi
anabilim dallarıdır.
dalları; Deprem Mühendisliği ile Afet ve
Acil Durum Yönetimi anabilim dallarıdır.
Deprem mühendisliği; sismoloji, yapı
mekaniği, altyapı, zemin ve zemin dinamiği gibi konuları içeren disiplinlerarası
bir mühendislik alanı olup esas itibariyle
depreme dayanıklı yapı tasarımında uzmanlaşmayı hedeflemektedir. İTÜ’de
deprem mühendisliği, gelişmiş ülkelerdeki benzer kurumlardaki uygulamalara
paralel şekilde başlı başına bir lisansüstü uzmanlık alanı olarak yapılandırılmış bulunmaktadır. Bu doğrultuda, İTÜ
bünyesindeki deprem mühendisliği öğretiminin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi
için bağımsız bir anabilim dalı yapılanmasına ihtiyaç duyularak enstitü bünyesindeki Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı oluşturulmuştur. Bu kapsamda,
yüksek lisans ve doktora seviyeleri için
programlar oluşturulmuştur. Her yıl bu
programlara ellinin üzerinde lisansüstü
öğrencisi kabul edilmektedir. Program-
ların bünyesindeki derslerin çeşitliliği ve
İTÜ’nün deprem mühendisliği konusundaki değerli birikimi sayesinde deprem
mühendisliği programı, ülkemizde deprem mühendisliği konusunda uzmanlaşmak isteyen lisansüstü adayların öncelikli tercihleri arasında en üst sırada yer
almaktadır.
Enstitü bünyesindeki Afet ve Acil Durum
Yönetimi Anabilim Dalı; afetlere hazırlık,
müdahale ve zararların azaltılmasına
yönelik olarak gelişen bilgi birikimi ve
teknolojileri kullanarak, ulusal ve uluslararası düzeyde risk odaklı afet bilimine
katkı sağlayacak şekilde araştırma projeleri yürütmekte ve tezsiz yüksek lisans
eğitimi vermektedir. Bu program, enstitü
öğretim üyelerinin yanı sıra inşaat, mimarlık, maden ve uçak ve uzay bilimleri
fakültelerinden öğretim üyeleri tarafından verilen dersleri içeren çok disiplinli
bir program şeklinde yürütülmektedir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Programı,
disiplinlerarası karakteri ve ilgi alanlarının genişliği nedeniyle afet yönetimi
konusunda uzmanlaşmak isteyen adayların öncelikli tercihleri arasında yer almaktadır.
İTÜ Deprem Mühendisliğ ve Afet Yönetimi Enstitüsü bünyesinde başta İSTKA,
TÜBİTAK ve AVRUPA BİRLİĞİ projeleri
olmak üzere çok sayıda ulusal ve uluslararası araştırma projesi yürütülmektedir. Bunun yanı sıra, enstitü öğretim
üyeleri İTÜ içinden ve dışından araştırmacılar tarafından yürütülen 10’un üzerinde araştırma projesine araştırmacı
ve danışman olarak destek vermektedir.
Enstitümüzde yürütülen projeler kapsamında deprem tehlikesi, deprem etkisi
altında zemin ve yapı davranışı, yenilikçi
deprem riski değerlendirme ve azaltma
yöntemleri üzerine çalışılmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda, ülkemize ve
bölgemize hizmet vermek üzere, enstitü
bünyesinde sismik izolasyon sistemlerinin test edilebileceği uluslararası akredite bir test merkezinin kurulması ve farklı
zeminlerin dinamik yük etkisi altındaki
davranışlarını incelemeye olanak veren
alt yapının oluşturulması için çalışmalar
yürütülmektedir.
İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü çalışmalarını, benzeri konularda çalışan diğer ulusal ve uluslararası
kurumlarla bağlantılı şekilde yürütmektedir. Bu bağlantı ağının sürekli olarak
aktif tutulması ve daha da genişletilmesi
amacıyla düzenli aralıklarla seminerler,
çalıştaylar ve uluslararası öğretim prog-
İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi
Enstitüsü etkinliklerinden görüntüler.
İTÜ Deprem Mühendisliğ ve Afet
Yönetimi Enstitüsü bünyesinde
başta İSTKA, TÜBİTAK ve AVRUPA
BİRLİĞİ projeleri olmak üzere
çok sayıda ulusal ve uluslararası
araştırma projesi yürütülmektedir.
Bunun yanı sıra, enstitü öğretim
üyeleri İTÜ içinden ve dışından
araştırmacılar tarafından yürütülen
10’un üzerinde araştırma projesine
araştırmacı ve danışman olarak
destek vermektedir.
ramları düzenlenmektedir. 5-15 Mayıs,
2014 tarihlerinde enstitümüzce, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA),
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
(AFAD) ve Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) desteğiyle
yürütülmüş olan “Third Country Training
Program on Earthquake Engineering and
Disaster Management” başlıklı uluslararası eğitim programı bu çalışmalara güncel örnek olup, bu eğitim programı 2015
ve 2016 yıllarında da devam edecektir.
Ülkemizdeki kamu kurumları ve özel
kuruluşların deprem mühendisliği ve
afet yönetimi konusundaki ihtiyaçlarıyla ilgili danışmanlık hizmetleri sunmak
Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi
Enstitüsünün bir diğer önemli görevidir.
Bu kapsamda 2011 Van Depremi nedeniyle hasar görmüş olan konut, okul ve
kamu binalarının hasar değerlendirme,
onarım ve güçlendirme çalışmaları Van
Valiliği ve İl Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokoller çerçevesinde Deprem
Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü
tarafından yürütülmüştür.
Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi
Enstitüsü tarafından yürütülmekte olan
çalışmalarla ilgili güncel bilgiler enstitünün internet sayfasında (http://www.
eedmi.itu.edu.tr/) sunulmaktadır. Enstitü
bünyesinde düzenli aralıklarla gerçekleştirilen çalıştay ve seminerlerin duyuruları burada paylaşılmaktadır. Bunun
yanı sıra, önemli hasara sebebiyet veren
yakın tarihli depremler ile ilgili enstitümüz öğretim üyeleri tarafından yapılmış
saha gözlemleri ve derlenen bilimsel
bulgulara da yine enstitü sayfası üzerinden ulaşılabilmektedir. İTÜ Deprem
Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü,
bütünleşik afet yönetimi ve deprem riskinin azaltılması noktasında kurulduğu
2010 yılından beri araştırma ve eğitim
faaliyetlerini yürütmekte olup, görev ve
sorumluluklarının bilincinde olarak çalışmalarına artan bir gayret ile devam
etmektedir.
itü vakfı dergisi
89
DEPREM DOSYASI
İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı
Yapı Mühendisliği Araştırmalarında Uluslararası Güçbirliğine Yeni Örnekler
SAFECAST–SERIES–SAFECLADDING
FP7 Projeleri
Prof. Dr. Faruk Karadoğan
İTÜ İnşaat Fakültesi
Giriş
Güney Avrupa ülkeleri ile ülkemizin yer
aldığı coğrafyada sonuçları ile beraber
deprem olgusunun önemi konusunda
Şekil 1’deki harita bir fikir vermekte;
renkler kırmızıya doğru gittikçe sorun büyümektedir. Deprem, özellikle ülkemizde
karar verici noktalarda görev yapan pek
çok insanın öncelikleri arasında ancak
kısa sürelerle yer bulabilmektedir. Bu
büyük bir açmazdır; can ve mal kaybıyla
birlikte ekonomik ve sosyal çalkantılara neden olacak deprem olayına önem
verebilenler, rekabet öncesi bir noktaya
kadar ortak araştırmalar yapmak üzere,
tüm dünyada benimsenen bir davranışla
biraraya gelmekte, güçbirlikleri oluşturmaktadırlar. Böylelikle deneysel ve onu
destekleyecek kuramsal çalışmaların
paydaşlara düşen parasal yükü azalırken, daha kısa sürede sonuca gitmek
olanağı ortaya çıkmaktadır. Biraraya gelerek güçbirliği oluşturmanın en önemli
sonuçlarından biri de farklı düzeylerdeki araştırma kurumları arasında bilgi ve
görgü aktarımının birlikte gelişmeyi art-
90
itü vakfı dergisi
SAFECAST, Avrupa Komisyonu’nun desteklediği uluslararası
bütünler nitelikte ardışık olarak kesintisiz süren bir dizi
projenin üçüncüsüdür. Amacı betonarme prefabrike yapı
elemanlarından oluşan bina türü yapı sistemleri için yeni birleşim
türleri geliştirmektir. Küçük ve orta boy girişimciler ya da onların
oluşturduğu birlikler ve araştırma yaparak teknoloji geliştiren
Avrupa Birliği Üye Devletlerinin bazı kurumlarını bir araya getiren
proje, sorumluluklar paylaşılarak aşama aşama tamamlanmaktadır.
Sonunda uygulamacının önüne deneylerle sınanmış, tasarım
ilkeleri belirlenmiş ve yeter güvenlikle kullanılabilecek çözümler
konulmaktadır. Ülkemiz araştırmalar söz konusu olduğunda üye
ülke konumundadır...
tırıcı bir etken oluşturmasıdır. Böylelikle
eksikler daha iyi anlaşılmakta ilerideki
olası başka işbirliklerinin temelleri atılmaktadır.
Nitekim PRECAST, ECOLEADER projelerinin devamı olarak başlanıp tamamlanan SAFECAST projesi bu söylenenlere
uygun bir örnek oluşturmaktadır.
2009–2012 yılları arasında başarı ile tamamlanan bu projenin devamı niteliğinde alınan SAFECLADDING projesi ise
2012 yılında başlamış ve halen sürmekte olan üç yıllık başka bir projedir.
Betonarme prefabrik yapıların deprem
karşısındaki davranış özelliklerini geliştirmeye yönelik bu projelerin İTÜ
İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarının gelişmesine de önemli katkıları olmuştur: Eleman yetiştirme, deneysel çalışmaların
yapılmasına yeni donanım sağlama ve
mevcut donanımı güncelleme katkıları
dışında, uluslararası ilişkilerde çevre
edinme de bu katkıların başında gelmektedir.
Sanayi ile işbirliği içinde geliştirilen bu
projelerden SAFECAST temel nitelikleri
ile aşağıda yer almaktadır.
FP7 Avrupa Birliği destekli olan ve laboratuvarı ilgilendiren bir başka proje de
SERIES projesidir. SERIES ve SAFECLADDING projeleri, ayrı birer yazı konusu olarak İTÜ Vakfı Dergisi’nin “Deprem
Dosyası-II” sayısında yer alacaktır.
SAFECAST: Bir FP7 Projesi
SAFECAST, Avrupa Komisyonu’nun desteklediği uluslararası bütünler nitelikte
ardışık olarak kesintisiz süren bir dizi
projenin üçüncüsüdür. Amacı betonarme prefabrike yapı elemanlarından oluşan bina türü yapı sistemleri için yeni
birleşim türleri geliştirmektir. Küçük ve
orta boy girişimciler ya da onların oluşturduğu birlikler ve araştırma yaparak
teknoloji geliştiren Avrupa Birliği Üye
Devletlerinin bazı kurumlarını bir araya
getiren proje, sorumluluklar paylaşılarak aşama aşama tamamlanmaktadır.
Sonunda uygulamacının önüne deneylerle sınanmış, tasarım ilkeleri belirlenmiş ve yeter güvenlikle kullanılabilecek
çözümler konulmaktadır.
Ülkemiz araştırmalar söz
konusu olduğunda üye
ülke konumundadır.
Bu projenin üye ülkeler
açısından önemli olan
bir yanı, biraraya gelmekte olan araştırma
kurumlarının ve araştımacıların, birbirlerinden
görme ve birbirlerinden
öğrenme ortamının yaratılmasıdır. İçeriğinde
süreklilik bulunan araştırma olgusu ve kavramı açısından bu, hem
araştırmacılar hem de
araştırmayı desteklemek
konumunda olanlar için çok önemlidir.
10 milyon nüfuslu Portekiz, 45 milyon
nüfuslu İspanya, 60 milyon nüfuslu İtalya, 2 milyon nüfuslu Slovenya, 11 milyon
nüfuslu Yunanistan ve 75 milyon nüfuslu Türkiye’nin katkıda bulunduğu proje;
işbirliğinin daha hızlı sonuç alma, güçbirliğinin de yükümlülükleri dağıtma açısından ne kadar önemli olduğunu gözler
önüne sermektedir.
Portekiz’in büyük sarsma tablasının
bulunduğu ulusal laboratuvarı, Slovenya’nın deprem mühendisliği konusundaki birikimi, İtalya’da Milano Politeknik’te
kurulan çalışma düzeni, yine İtalya Ispra’da kurulu Avrupa Birliği’nin büyük
olanaklar sağlayarak desteklediği ELSA
Laboratuvarı ile Yunanistan’ın ve İspanya’nın küçük boyutlu fakat çok etkin kullanılabilen laboratuvarları ülkemiz açısından dikkatle değerlendirilmelidir.
Araştırma ve teknoloji geliştirme kapsamında, bu projede laboratuvar olanaklarıyla da yer alan İTÜ İnşaat Fakültesi
Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında, 1/1 ölçekli sekiz, 1/2 ölçekli altı
deney gerçekleştirilmiştir. Bu deneylerde kullanılan numunelerin hazırlanması,
laboratuvarda sınanması ve bulguların
değerlendirilmesi aşamalarında Türkiye
Prefabrik Birliği ve destek veren teknik
komiteleri ile İTÜ ve dışından pek çok
araştırmacı bir araya gelmiş, ortak çalışmalardan çok yönlü yarar sağlanmış ve
güçbirliğinin önemi bir kez daha yaşanmıştır.
SAFECAST projesi, döşeme elemanının
döşeme elemanına, döşeme elemanı-
Şekil 1 Ortak Çalışmaların Yürütüldüğü Bölgede Depremselliğin Bir Göstergesi.
Uluslararası başarılı bir işbirliği
ile SAFECAST projesi önemli
yararlar sağlanarak tamamlanmış
ve bu başarıya da dayanarak
SAFECLADDING projesi alınmış
böylelikle İTÜ’nün bir önerisini,
çelik yastıklı birleşimleri deneme
şansı elde edilmiştir
nın kirişe, kirişin kolona, kolonun temele,
cephe elemanlarının cephe elemanlarına ve kirişlere yeni bağlantı elemanları
kullanılarak esas itibariyle de kuru birleşimlerle bağlanmasına ve sistemde kavrama betonu (topping) kullanılmamasına
yönelik olarak hazırlanmıştır, Şekil 2. Ancak,üye ülkelerin öncelikli gereksinimleri
ve sağlanan parasal destekle süre de
gözönüne alındığında çalışma programlarında bazı uyarlamalar yapılmıştır. Bu
kapsamda olmak üzere cephe elemanlarına yönelik çalışmalar, (Bkz SAFECLADDING Projesi) sınırlanmış, olası yeni
bir proje içine aktarılmış ve bazı ıslak
birleşimler ise proje kapsamında göz
önüne alınmıştır.
Bunlardan aşağıda ayrıntısı ile işlenecek
olan iki farklı kolon – kiriş birleşimi karma
ya da melez birleşimler olarak programda yerini almış ve ülkemizde denenerek
elde edilen sonuçlar kullanıcılara sunulacak düzeye getirilmiştir. Kuru ve ıslak
birleşimlerin ortak özelliklerini taşıyan
bu birleşimlerde ülkemizdeki uygulamalara koşut olmak üzere kavrama betonunun da kullanılması öngörülmektedir.
Deprem etkisi karşısında kendisinden
öngörülen düzeyde yerdeğiştirme sünekliğini göstermesi beklenen ve bunu
sağlarken de bütün elemanlarının kritik kesit ve bölgelerinde genel süneklik
beklentisini sağlamak üzere ona uyumlu
bölgesel süneklikler sergilemesi istenen
yapı sisteminin boyutlandırılmasında ve
donatılmasında, elemanların birbirine
yük aktarmakta olduğu birleşim bölgeleri ve yakın çevrelerinin önemi büyüktür.
Yerinde dökme betonla yapılan pek çok
uygulamanın depremden sonra yıkılmasındaki önemli nedenler arasında, uygun donatılmayan birleşim bölgelerinin
daha depremin başlangıcında dağılması
gelmektedir. Kalıcı şekil değiştirmelerin
buralarda yığılması diğer bölgelerdeki
taşıma kapasitelerinden ve süneklikten
yararlanamadan sistemin elden çıkmasına neden olabilmektedir. Aynı tehlikenin
daha büyüğü, önceden dökülen betonarme elemanların, denenmemiş yöntemler ile biraraya getirilmesi ve yapıyı
oluşturması önerildiğinde de mevcuttur.
Bu tehlikeyi azaltmak üzere, önerilen
iki farklı birleşim bölgesi için çeşitli deneyler yapılmış, simetrik olmayan kiriş
kesitleri ile bu kesitlerde pozitif ve negatif eğilme momentleri oluştururken tek
yönde artmakta olan yükler etkisindeki
davranış ile iki yönlü yükler etkisindeki
davranış, ayrı ayrı numuneler üzerinde
incelenmiştir.
Bu yazının amacı, konunun farklı ancak
bütünler nitelikteki yönlerini uluslararası
itü vakfı dergisi
91
DEPREM DOSYASI
çalışmalardan da kısa bilgiler aktarmaktır. Derlenip sunulan bu bilgi ışığında,
okuyucunun kendi başına, karşılaştırmalı değerlendirmeler yaparak ülkemizin
konuya yaklaşımı ve araştırmacının konumuna yönelik çıkarsamalar yapmasını
sağlamak ta yazının amaçları arasındadır. Ayrıntılı bilgiye ulaşmak isteyenler
yazıya eklenmiş bulunan kaynaklardan
yararlanabileceklerdir.
Şekil 2 Üç Katlı Beton Prefabrike Bir Yapı İle Üç Kat İçin Oluşturulmuş Bir Kolon
bir eşgüdümle araştırma alanına çeken
ve Avrupa Birliği parasal kaynaklarının
desteğini alan SAFECAST projesinin
Türkiye’de gerçekleştirilen bölümünü,
deneyden başlayıp uygulamaya aktarılan sonuçlarına değin tanıtmak ve yurt
dışındaki parçaları konusunda paydaşların olanakları ve gerçekleştirebildikleri
çalışmalardan da kısa bilgiler aktarmaktır.
Derlenip sunulan bu bilgi ışığında, okuyucunun kendi başına, karşılaştırmalı değerlendirmeler yaparak ülkemizin konuya
yaklaşımı ve araştırmacının konumuna
yönelik çıkarsamalar yapmasını sağlamak da yazının amaçları arasındadır.
Ayrıntılı bilgiye ulaşmak isteyenler yazıya eklenmiş bulunan kaynaklardan yararlanabileceklerdir.
Bunlardan aşağıda ayrıntısı ile işlenecek
olan iki farklı kolon – kiriş birleşimi karma
ya da melez birleşimler olarak programda yerini almış ve ülkemizde denenerek
elde edilen sonuçlar kullanıcılara sunulacak düzeye getirilmiştir. Kuru ve ıslak
birleşimlerin ortak özelliklerini taşıyan
bu birleşimlerde ülkemizdeki uygulamalara koşut olmak üzere kavrama betonunun da kullanılması öngörülmektedir.
Deprem etkisi karşısında kendisinden
öngörülen düzeyde yerdeğiştirme sünekliğini göstermesi beklenen ve bunu
sağlarken de bütün elemanlarının kritik kesit ve bölgelerinde genel süneklik
beklentisini sağlamak üzere ona uyumlu
bölgesel süneklikler sergilemesi istenen
yapı sisteminin boyutlandırılmasında ve
donatılmasında, elemanların birbirine
yük aktarmakta olduğu birleşim bölgeleri ve yakın çevrelerinin önemi büyüktür.
Yerinde dökme betonla yapılan pek çok
uygulamanın depremden sonra yıkılmasındaki önemli nedenler arasında, uy-
92
itü vakfı dergisi
SAFECAST projesi, döşeme
elemanının döşeme elemanına,
döşeme elemanının kirişe, kirişin
kolona, kolonun temele, cephe
elemanlarının cephe elemanlarına
ve kirişlere yeni bağlantı elemanları
kullanılarak esas itibariyle de kuru
birleşimlerle bağlanmasına ve
sistemde kavrama betonu (topping)
kullanılmamasına yönelik olarak
hazırlanmıştır.
gun donatılmayan birleşim bölgelerinin
daha depremin başlangıcında dağılması
gelmektedir. Kalıcı şekil değiştirmelerin
buralarda yığılması diğer bölgelerdeki
taşıma kapasitelerinden ve süneklikten
yararlanamadan sistemin elden çıkmasına neden olabilmektedir. Aynı tehlikenin
daha büyüğü, önceden dökülen betonarme elemanların, denenmemiş yöntemler ile biraraya getirilmesi ve yapıyı
oluşturması önerildiğinde de mevcuttur.
Bu tehlikeyi azaltmak üzere, önerilen
iki farklı birleşim bölgesi için çeşitli deneyler yapılmış, simetrik olmayan kiriş
kesitleri ile bu kesitlerde pozitif ve negatif eğilme momentleri oluştururken tek
yönde artmakta olan yükler etkisindeki
davranış ile iki yönlü yükler etkisindeki
davranış, ayrı ayrı numuneler üzerinde
incelenmiştir.
Bu yazının amacı, konunun farklı ancak
bütünler nitelikteki yönlerini uluslararası
bir eşgüdümle araştırma alanına çeken
ve Avrupa Birliği parasal kaynaklarının
desteğini alan SAFECAST projesinin
Türkiye’de gerçekleştirilen bölümünü,
deneyden başlayıp uygulamaya aktarılan sonuçlarına değin tanıtmak ve yurt
dışındaki parçaları konusunda paydaşların olanakları ve gerçekleştirebildikleri
İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve
Deprem Mühendisliği
Laboratuvarında
Gerçekleştirilen Çalışmalar
Endüstri Tipi Dış Kolon-Kiriş Birleşimi
Bu birleşim tipinde, kısa bir konsolu bulunan alt kat kolonu ile birleşim bölgesi boş bırakılmış üst kat kolonu birlikte
dökülmekte, bunlardan bağımsız olarak
hazırlanmış ve etriyelerinin bir bölümü
dışarıda bırakılmış öngermeli prefabrike kiriş konsola oturtularak birleşim
bölgesine yaklaştırılmaktadır, Şekil 3a.
Kirişin alt köşesinde gömülü bulunan
çelik plaka konsolun üzerine daha önceden yerleştirilmiş olan çelik plakaya
kaynatılarak alt birleşim sağlanmaktadır.
Daha sonra boşluklu döşemeler çerçeve
düzlemine dik doğrultuda kirişe bastırılmakta, kolonlar arasındaki boşluktan
döşemelerin en üstüne yakın konumda
yeter miktarda U şeklindeki firkete donatı yerleştirilmektedir. Düzleme dik ikincil
kirişlerin ve düğüm noktası içindeki sargı donatılarının da yerleştirilmesinden
sonra yerinde beton dökülerek birleşim
tamamlanmaktadır. Uygun bir zamanda
kolona yaklaşmış bulunan kiriş yüzü ile
kolon arasındaki boşluk, rötresi az harçla basınçlı olarak doldurulmaktadır.
Konut Tipi dış Kolon-Kiriş Birleşimi
Bu birleşim, endüstri tipi birleşimden
farklı olarak bir kiriş ile iki kolon elemanın
birleşimi olarak nitelendirilmelidir. Çünkü endüstri tipindekine benzer bir prefabrike öngermeli kiriş önce alt kolon ile
birleştirilmekte sonra bu birleşimin üstüne yeni bir kolon özel bir detayla bağlanmaktadır. Ayrıntıları Şekil 3b’de çizimsel
olarak verilen bu birleşimde kısa konsol
bulunmamakta, kiriş kolon kenarına oturmakta ve bu kolondan dört adet eşdeğer donatı filizi yükselmektedir. Kirişten
a
b
c
Şekil 3 Endüstri ve Konut Tipi İki Kolon-Kiriş Birleşim Bölgesi ve Bir Deney Numunesi
a
b
c
Şekil 4 Deneyde Hasar Görmüş Bir Numune ve İki Tip Birleşim İçin Elde Edilen Yük –Yerdeğiştirme
Bağlantıları:Davranışın simetrik olmadığına dikkat edilmelidir.
çıkan alt ve üstteki eğilme donatıları bu
filizlere takılmadan birleşim bölgesini
geçerek alt kolonun dış yüzüne yaklaşabilmektedir. Düğüm noktası içinin sargı
donatıları ile boşluklu döşeme elemanları ve kavrama betonunun en üstünde
yer alacak donatıları yerleştirildikten
sonra yerinde beton dökümü başlayarak
birinci aşama tamamlanmaktadır. Daha
önce uygun dört delikle hazırlanmış bulunan üst kolon, kılavuzlama elemanının
da yardımıyla eşdeğer filizlerin üzerine,
alt kolonla yeni kolon arasında küçük bir
aralık bırakılarak oturtulmakta, eşdeğer
filizlerin çevresindeki boşluklara basılan
harcın bu aralıktan dışarı çıkması beklenerek birleşim tamamlanmaktadır.
Deneysel Çalışmalar
Uygun üretim aşamalarından sonra
elde edilen numuneler doksan derece
döndürülerek kolonları yatay, kirişi ise
düşey konuma getirilerek Şekil 3c ‘de
gösterildiği gibi, verenler yardımıyla tek
ve iki yönlü yerdeğiştirme çevrimlerinin
etkisinde bırakılarak sınanmışlardır. Ortaya çıkan hasarın dikkatle izlendiği deneylerden elde edilen yük-yerdeğiştirme
bağlantılarının birer örneği Şekil 4’te yer
almaktadır. Bu bağlantılardan ortaya çıkan önemli bazı bulgular, numunelerin
tek ve iki yönlü etkimeler sonucunda
benzer davranış biçimleri sergilemediği
ve bu iki etkilenmenin de beklendiği gibi
simetrik davranış biçimleri ortaya koymadığı ancak, büyük yerdeğiştirmelere
kadar sistemin kararlılığını korumakta
olduğudur. Konut tipi birleşimdeki farklı bir davranış da çevrimlerde gözlenen
oyulmalardır. Denenen bu birleşimlerin
daha çok enerji yoğaltabilmesini sağlamak üzere ayrıntılarda yapılan bazı değişikliklerle yeni numuneler oluşturulup
benzer deneyler yinelenmiş ve beklenen
iyileştirmeler gözlenmiştir, [1], [2], [3].
Yapısal çözümlemelerde kullanılmak
üzere, deneysel bulgulara kuramsal yollarla da ulaşabilmek için çeşitli modeller
önerilebilmektedir. Bunlar arasından simetrik olmayan, ardışık çevrimlerde dayanım ve rijitlik azalması gösteren tipteki
davranışlara en uygun olan model olarak Pivot model seçilmiş ve tanımı için
gerekli değişkenler deney verilerinden
tanımlanmıştır, [4]. Bu model, çevrimlerinde kayma oyukları bulunan durumlar
için de yeter yaklaşım sağlamaktadır.
Deneysel çalışma sonuçlarıyla kuramsal
Pivot model sonuçlarının üst üste konup
karşılaştırıldığı bir örnek Şekil 5a’da yer
almaktadır.
Deneyde karşılaşılan göçme biçimlerine dayanılarak endüstri ve konut tipi
birleşimler için öngörülen boyutlama
esaslarının ayrıntıları [1]de yeralmaktadır. Varsa kaynağın kopmaması, çekme
itü vakfı dergisi
93
DEPREM DOSYASI
a
b
c
Şekil 5 Yapısal Çözümlemelerde Kullanılacak Bir Model ve Deneysel Bulguların Hesaba Yansıtılması
a
b
c
Şekil 6 İki Bulonla Yapılan Yaygın Bir Kolon-Kiriş Birleşimi ve Ona Yönelik Deneyler.
a
b
Şekil 7 Atina Deneylerinden Çıkan Simetrik Olmayan Davranış, Atina ve
Lizbon Sarsma Tablası Deneyleri.
94
itü vakfı dergisi
c
a
b
c
Şekil 8 Milano Politeknik Kolon-Temel Birleşim Deneyi, Ispra’daki ELSA Laboratuvarında Oluşturulan Üç Boyutlu Tümüyle Prefabrik Elemanlardan
Oluşan 1/1 Ölçekli Deney Numunesinin Oluşturulma Aşamaları.
ve basınç bölgelerindeki donatıların yeterliliği, yatay kayma dayanımı ve kolon
donatılarının sıyrılmaması bunlar arasındadır, Şekil 5b ve 5c.
SAFECAST Kapsamında
Yurtdışındaki Araştırma
Kurumlarında Gerçekleştirilen
Çalışmalar
Endüstri tipi tek katlı betonarme yapıların pek çoğunda kullanılmış iki bulonlu
birleşimlere bir örnek Şekil 6a’da yer
almaktadır. Kirişin bağlanmakta olduğu
kolonun göreceli olarak rijit olması ve
olmaması durumlarına karşılık gelmek
üzere Ulusal Atina Teknik Üniversitesinde ve Lubliyana Üniversitesi İnşaat ve
Jeodezi Fakültesi Laboratuvarlarında
tek ve iki yönlü yükler altında deneyler
gerçekleştirilmiştir. Amaç beton dayanımı, bulon çapı, bulonun eleman kenarlarına uzaklığı gibi parametrelerin dayanım, rijitlik, süneklik ve göçme biçimleri
üzerindeki etkilerini gözlemlemek ve boyutlandırma aşamasında kullanılmakta
olan bağıntıların geçerliliğini sınamaktır.
Şekil 6b ve 6c bu çalışmalarda kullanılan numuneler ve deney düzenekleri konusunda fikir vermektedir.
Atina’da yapılan deneylerin sonuçlarından biri Şekil 7a’da verilmektedir. Bu
kuvvet-yerdeğiştirme bağlantısı gözden
geçirildiğinde, beklendiği gibi simetrik
olmayan bir davranış ile tek ve iki yönlü yüklemeler arasında farkların bulunduğu görülecektir. Bu bulgular yapısal
çözümlemelerde ve boyutlandırmalarda
kullanılacak sonuçlardır. Esnek kolon–kiriş birleşim bölgesinin düzlem içindeki
davranışının sarsma tablası üzerinde de
denendiği bir numune ve deney düzeneği Şekil 7b’ de, düzleme dik davranışın
belirlenmesi için Lizbon Ulusal Deprem
Merkezi Laboratuvarında yapılan bir
sarsma tablası deneyi de Şekil 7c’de yer
almaktadır.
a
b
Şekil 9 Bazı Birleşimlerde Enerji Yoğaltma Amacıyla Kullanılabilecek Bir Çelik Yastık Önerisi:
SAFECLADDING projesine geçiş veİTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı
Sarsma Tablası
İtalya’dan SAFECAST projesine katılan
iki araştırma kurumundan birincisi Milano Politeknik ikincisi ise ELSA Laboratuvarıdır. İlkinde bileşen ve eleman
deneyleri gerçekleştirilirken ELSA’da üç
boyutlu gerçek yapıların dinamik benzeri deneyleri yapılmaktadır. Çift T döşeme
elemanlarının kirişlere hazır ve soğukta
şekil verilmiş korniyerlerle bağlanmasını
öngören birleşim deneylerinden sonra
kolonların temele bağlantısında üç farklı
birleşim detayı tek ve iki yönlü yükleme
etkisinde sınanmıştır, Şekil 8a.
ELSA’da döşeme kalınlığında konsolları bulunan kolonlara bağlanmış ve her
katın farklı döşeme tiplerinden oluştuğu
üç katlı bir çerçeve denenmiştir. Deney
numunesinin iki yanında prefabrik özel
perdeler kullanılmıştır, Şekil 8b ve 8c.
Yassı prefabrik döşeme elemanlarının
tümü birbirine özel mekanik birleşimler
ile kenetlenmiştir.
Sonuçlar
Uluslararası başarılı bir işbirliği ile SAFECAST projesi önemli yararlar sağlanarak tamamlanmış ve bu başarıya
da dayanarak SAFECLADDING projesi
alınmış, böylelikle İTÜ’nün bir önerisini,
çelik yastıklı birleşimleri deneme şansı
elde edilmiştir, Şekil 9a. Bu uluslararası
güçbirliğinin sonucudur. Şekil 9b’de ise
ulusal bir güçbirliği sergilenerek laboratuvara kazandırılan yerli yapım sarsma
tablası yer almaktadır. Bu yeni proje ve
sarsma tablası ile İTÜ İnşaat FakültesiYapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı biraz daha güç ve özgüven kazanmıştır.
KAYNAKLAR:
[1]. Karadoğan, H.F., Yüksel, E., Bal,İ.E.,
“SAFECAST Araştırma Projesinin Bir Parçası
Olarakİki Tip Prefabrike Dış Kolon–Kiriş Birleşim
Bölgesi”,Beton Prefabrikasyon Dergisi, Sayı 102,
Nisan 2012.http://www.prefab.org.tr/ekatalog/index.
html.
[2]. Karadogan, F., Yuksel, E., Bal, I.E.,“The Seismic
Behavior of an Asymmetric Exterior Precast
Beam-Column Connection”. 15 WCEE, Lisboa,
Portugal, 2012.
[3]. Yüksel, E., Karadoğan, H.F., Bal, İ.E., İlki, A.,
Bal, A., İnci, P., “Seismic Behaviors of Two Distinct
Exterior Beam-Column Connections”, Engineerin
Structures, Değerlendirme Sürecinde.
[4]. Dowell, R.K, Seible,F., Wilson,E.L., “Pivot
Hysteresis Model for Reinforced Concrete
Members”, ACIStructuralJournal, V.95, No.5,1998.
itü vakfı dergisi
95
DEPREM DOSYASI
İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü
Prof. Dr. Attila Çiner
İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü
Müdürü
Bugün gerek yurtdışı gerekse yurtiçindeki üniversitelerde,
Enstitümüz’de yetişmiş genç meslektaşlarımız araştırmacı
olarak başarılı çalışmalara imza atmaktadırlar. Enstitü, bugün de
aktif tektonik ve deprem jeolojisi konularında ülkemizde en fazla
araştırma yapılan ve kamuoyunda bilimsel niteliğine güven duyulan
kurumlarından biridir…
Şekil 2. Ecemiş Fay Zonu’nun jeomorfoloji haritası
(Sarıkaya ve diğ. 2014).
Şekil 1. Batı Anadolu’nun şekillenmesine ilişkin
modeller (Göğüş. 2014).
Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü 1997 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi içerisinde rektörlüğe bağlı bir araştırma ve
lisansüstü öğretim birimi olarak kurulmuştur. Türkiye jeolojisinin en önemli
kilometre taşlarından biri olan rahmetli
Prof. Dr. İhsan Ketin başkanlığında, İTÜ
Maden Fakültesi Genel Jeoloji Anabilim
Dalı’nda araştırmalarını sürdüren, ulusal
ve uluslararası üne sahip bir grup bilim
adamı tarafından, yer ile ilgili çok disiplinli araştırmaları tek bir çatı altında yürütmek amacı ile kurulmuş olan Enstitü,
1998 yılında ilk öğrencilerini alarak öğretime başlamıştır.
Enstitüde Avrasya Kıt’ası öncelikli olmakla beraber tüm dünya üzerinde jeoloji, jeomorfoloji, jeofizik, atmosfer ve okyanus bilimlerine yönelik araştırmalarda
96
itü vakfı dergisi
bulunulmakta ve bu konularda
lisansüstü eğitimi verilmektedir. Enstitü, yerbilimlerini katı,
sıvı ve gaz kesimleri ve burada
yaşayan canlıları ile bir bütün
olarak ele alan; çok disiplinli, temel bilim
ve bilişim kültürüne dayanan araştırmalar ve araştırıcılar için bir mükemmeliyet
merkezi olma görevini üstlenmiştir ve bu
konumu ile ülkemizde ilk ve tektir.
Enstitüde üç anabilim dalı mevcuttur.
Bunlar Katı Yer, İklim ve Deniz, Ekoloji
ve Evrim anabilim dallarıdır. Bunlardan
ilk ikisi ‘Jeodinamik’ ve ‘İklim-Deniz’ Lisansüstü programlarını başlatmışlardır.
2003 yılında bu iki program birleştirilerek
‘Yer Sistem Bilimi’ programı adı altında
lisansüstü eğitim verilmeye başlanmıştır.
Katı Yer Anabilim Dalı öğretim üyeleri
ağırlıklı olarak tektonik ve Kuvaterner
jeolojisi konusunda araştırmalarda bulunmaktadırlar. Bu kapsamda bilhassa
Türkiye ve Asya’nın jeolojisi konusunda
yapılan çalışmalar dünya çapında ses
getiren araştırmalar olmuşlardır. Ülkemiz
ile ilgili yapılan hemen her çalışmada
enstitü üyelerinin bu araştırmaları atıf
almaktadır. Enstitü bünyesinde yer alan
Mineral Ayırma ve Hazırlama Laboratuvarı sadece enstitü elemanlarına değil,
tüm Türkiye yerbilimleri camiasına hizmet vermektedir. Genel Jeoloji Anabilim
Dalı kapsamında kurulmasına başlanan
bu laboratuvarda, her çeşit kayaç radyometrik yaş tayini için minerallerine ayrılmakta ve tüm kayaç analizi için örnekler
hazırlanmaktadır. Ayrıca kayaçlardan
ince ve parlatma kesit yapılmasına yönelik İnce Kesit Laboratuvarı enstitü
bünyesinde yer almaktadır. 1999 yılında
yaşanan iki büyük deprem Enstitünün
popülerliğinin ve tanınırlığının önemli
oranda artmasına neden olmuştur. Bu
dönemde bilhassa Kuzey Anadolu Fayı
ve Marmara Denizi üzerinde araştırmaları bulunan araştırıcılarımız ulusal ve
uluslararası işbirlikleri ile çok sayıda
araştırma projesi gerçekleştirmişler ve
bu çalışmalar sonucunda çok sayıda bilimsel yayına imza atmışlardır. O yıl henüz bir yıllık olan enstitüye o dönemde
farklı üniversitelerin jeoloji ve jeofizik bölümlerinden kontenjanının çok üstünde
öğrenci başvurmuş, bu öğrencilerin büyük çoğunluğu yüksek lisans ve doktora
çalışmalarını başarı ile tamamlamışlardır.
Şekil 3. 21. Yüzyılın sonuna doğru Türkiye’de yağış değişimi
projeksiyonu (Ömer Lütfi Şen)
Şekil 5. Aslantepe Höyüğünün (Malatya) 250 yıllık toprak kullanımı
sonunda belli başlı bitki örtülerini gösterir harita (Arıkan, 2014)
Şekil 4. İstanbul Kalkınma Ajansı (ISTKA 2011 KCE-20) tarafından
desteklenen proje kapsamında yapılana analiz sonuçları a) Şu
anda Gemi emisyonlarının Istanbul ve Marmara Bölgesine etkisi b)
Emisyon Kontrol Alanı (EKA) ilan edildiği durumdaki etki.
Bugün gerek yurtdışı gerekse yurtiçindeki üniversitelerde, Enstitümüzde yetişmiş genç meslektaşlarımız araştırmacı
olarak başarılı çalışmalara imza atmaktadırlar. Enstitü, bugün de aktif tektonik
ve deprem jeolojisi konularında ülkemizde en fazla araştırma yapılan ve kamuoyunda bilimsel niteliğine güven duyulan
kurumlarından biridir.
İklim ve Deniz Anabilim Dalı öğretim
üyeleri ise büyük ölçüde iklim değişikliği ve hava kirliliği konularında çalışmalar yapmışlardır. Bu Anabilim dalında
çalışan öğretim üyeleri, ülkemizi ve tüm
dünyayı ilgilendiren konularda TÜBİTAK,
UNDP, Kalkınma Bakanlığı ve Avrupa Birliği projeleri alarak bilim dünyasına katkıda bulunmaktadırlar. Ayrıca, bu proje
sonuçları karar vericiler tarafından da
kullanılmaktadır. Örneğin, Enstitümüz
tarafından geliştirilen Türkiye hava kirliliği envanter sistemi Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından ülkemizdeki hava
kalitesinin iyileştirilmesi için kullanılmaktadır. Benzer şekilde, bu anabilim
dalı ülkemizde iklim araştırmaları açısından tarihsel bir görev üstlenmiştir.
İklim grubunun ürettiği bölgesel iklim
projeksiyonları ülkemizde çok sayıda
STK ve devlet kurumu tarafından temel
girdi olarak kullanılmaktadır. Bu anabilim
dalımızda fizik, meteoroloji, çevre mühendisliği gibi farklı disiplinlerden gelen
öğrencilere çok sayıda
yüksek lisans ve doktora
Şekil 6. Malatya Ovası’nın erozyon modeli (Arıkan, 2014).
çalışmaları yaptırılmıştır.
Ekoloji ve Evrim Anabilim Dalı iklim/
ekosistem/insan ilişkisini tüm mekânsal bilime katkıda bulunma yolunda önemli
ve zamansal ölçeklerde incelemekte; adımlar atmıştır. Ülkemizde yerbilimleri
ekosistem, popülasyon, insan ekolo- konusunda çalışan üniversitelerin üreji, arkeoloji alanlarında, ağırlıklı olarak, timlerinin çok üzerindeki bilimsel üretimi
modelleme ve kapsamlı veri analizi yön- ile Enstitü, konusunda dünyada en önde
temleriyle çalışmaktadır.
gelen kurumlardan biri olma yolunda
Enstitü, bilimsel araştırmaları ile ulusal ilerlemektedir. Enstitüde her yıl TÜBİTAK
camiada olduğu kadar uluslararası ca- başta olmak üzere çok sayıda ulusal
miada da haklı bir üne sahiptir. Aramızve uluslararası kuruluş desteği ile farklı
dan ayrılan iki ünlü bilim adamı, Prof.
Dr. İhsan Ketin ve Prof. Dr. Aykut Barka, konularda araştırmalarda bulunulmaktadünya çapında yeniliklere imza atmış dır. Aktif tektonik, bölgesel jeoloji, morönemli bilim adamları tarafından sunu- fotektonik, deniz jeolojisi, jeodinamik,
lan konferans serileri ile anılmaktadır. iklim değişimi, hava kalitesi modelleri,
Sözkonusu konferanslara çağrılmak bi- ekosistem bilimleri, arkeoloji, vb. gibi
konularda çok sayıda proje yürütülmeklim camiası için bir gurur vesilesidir.
Enstitümüz yakın zamanda aramıza katı- te, bu projelerde çok sayıda lisansüstü
lan yeni kadrolarla bugün çok daha güç- öğrencisi ve doktora sonrası araştırmacı
lenmiş, son yıllarda giderek artan yayın çalışmakta ve evrensel bilime katkıda
performansı ile ülke bilimine önemli kat- bulunmaktadır. Enstitünün diğer önemli
kılarda bulunmuştur. Bilimsel faaliyetler bir özelliği de kapısını, ayrım yapmakyanı sıra uygulamacı kuruluşlarla da
sızın, her çeşit alanda (jeoloji, jeofizik,
yakın ilişki içerisinde olan enstitümüzde
dünyanın çeşitli ülkelerindeki uluslarara- fizik, mühendislik, arkeoloji, ...) lisans
sı ve ulusal kuruluşlarla da uygulamaya eğitimi almış öğrencilere açık tutmasıdır.
yönelik ortak bilimsel araştırmalarda bu- Enstitüdeki eğitim programları çok farklı
disiplinlerden gelen bu öğrencilere ortak
lunulmaktadır.
Enstitümüz kurulduğu günden bu yana dil ve beceriler kazandırmaya özen göstemel amacı olan ulusal ve uluslararası termektedir.
itü vakfı dergisi
97
DEPREM DOSYASI
Boğaziçi Üniversitesi
Kandilli Rasathanesi ve Deprem
Araştırma Enstitüsü
Prof. Dr. Mustafa Erdik
BÜ Kandilli Deprem Araştırmaları
Enstitüsü Müdürü
Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınmış meteoroloji, sismoloji ve astronomi
birikimini bünyesinde barındıran Boğaziçi Üniversitesi – Kandilli Rasathanesi
ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) astronomi, meteoroloji, sismoloji,
jeofizik, jeodezi, deprem mühendisliği,
deprem riskinin azaltılması konularında
lisansüstü araştırma ve öğretim yapmakta, bu bağlamda deprem riskinin
azaltılması, deprem ve tsunami izleme,
bilgilendirme ve erken uyarı sistemleri,
nükleer denemelerin izlenmesi, afete
hazırlık konularında uygulama faaliyetlerini uluslararası standartlar düzeyinde
sürdürmektir.
Enstitü bünyesinde ayrıca Astronomi,
Jeomanyetizma ve Meteoroloji Laboratuvarları; Belbaşı Nükleer Denemeleri
İzleme, İznik Deprem Zararlarının Azaltılması ve Ulusal Deprem İzleme Merkezleri ve Afete Hazırlık Eğitim Birimi yer
almaktadır.
KRDAE, ülke çapında zayıf hareket (VMBB) geniş-bantlı ve kuvvetli hareket (SM)
deprem istasyonlarını operasyonel olarak 24 saat/7gün gerçek-zamanlı olarak
işletmektedir. Son yıllarda özellikle ülkemizde yoğun deprem etkinliğinin takip
edilmesine yönelik olarak da deprem is-
98
itü vakfı dergisi
KRDAE 145 yıllık tarihi birikimi ve bilinirliği ile bir
mükemmeliyet merkezi haline gelmiş ve dünyada deprem
üzerinde öğretim, araştırma, uygulama ve gözlem yapan en önemli
merkezler arasında yer almış bulunmaktadır…
KRDAE’nin tasarımını ve işletimini
yaptığı 15 deprem istasyonundan
oluşan İstanbul Erken Uyarı
Sistemi Acil Müdahale Sistemi,
olası büyük bir depremde erken
uyarı sağlamak ve hızlı müdahaleyi
mümkün kılacak yer hareketi ve
yapı hasarı haritalarını deprem
sonrası dakikalar içinde hazırlayıp
ilgili yerlere ulaştırmak üzere
kurulmuşlardır.
tasyonu sayısı hızla arttırılmış ve ana fay
zonlarında deprem üretme potansiyeline
sahip bölgelerde yeni geniş-bantlı sayısal deprem istasyonları faaliyete geçirilmiştir. Bunun dışında deprem riski yüksek olan bölgelerde yoğun olarak geçici
ve sabit yerel ağlar kurarak bölgenin
sismotektonik özelliklerinin ortaya konulmasına yönelik çalışmalar yapmaktadır.
Tüm istasyonların gerek kullanılan ekipmanlar ve gerekse iletişimleri güncel
teknoloji ile yapılmaktadır. Ülke sathında yayılmış istasyonlardan gelen veriler
merkezde eş zamanlı kaydedilmekte ve
değerlendirilmektedir. Değerlendirilen
tüm veriler kısa zamanda ilgili olan tüm
kamu kurumları ve medyaya otomatik
olarak web, SMS, e-faks,e-mail, twitter,
facebook vb. iletişim kanalları ile iletilmektedir. KRDAE, Avrupa-Akdeniz bölgesinde en gelişmiş Deprem Şebekesine sahip kurumlardan birisidir ve büyük
bir deprem sonrası komşularımıza ve Avrupa-Akdeniz Sismoloji Merkezine hızlı
bilgi sağlamaktadır. Yapılan çalışmalar
arasında: Gerçek-zamanlı (Real-time)
gözlem yapmak, Depremin kaynağı,
oluş mekanizması ile ilgili fiziksel bilgiler
edinmeye ve bilimsel çalışma yapmaya
yönelik gözlem yapmak, Kritik Yapıların
Yer seçimi konusunda katkı sağlamak
Depremden hemen sonra Deprem Yer
Hareketi Dağılım ve Kayıp Haritalarını
(ShakeMap/ Loss Map) üretmek yer almaktadır.
KRDAE’nün tasarımını ve işletimini yaptığı 15 deprem istasyonundan oluşan
İstanbul Erken Uyarı Sistemi Acil Müdahale Sistemi olası büyük bir depremde
erken uyarı sağlamak ve hızlı müdahaleyi mümkün kılacak yer hareketi ve yapı
hasarı haritalarını deprem sonrası dakikalar içinde hazırlayıp ilgili yerlere ulaştırmak üzere kurulmuşlardır. Depremdeki zemin etkilerini daha iyi anlayabilmek
için Ataköy, Zeytinburnu, ve Fatih’de
düşey deprem izleme ağları kurmuştur.
Ayrıca, İstanbul’da kurulu çok sayıda
itü vakfı dergisi
99
DEPREM DOSYASI
KRDAE-UDİM tarafından işletilen Türkiye Deprem İzleme Şebekesinin (TDİŞ) güncel dağılımı
100 itü vakfı dergisi
ve değişik tipte yapılarda yapı izleme
sistemleri bulunmaktadır (Ayasofya Müzesi; Fatih, Süleymaniye, Sultanahmet,
Mihrimah Sultan Camiileri, Ayasofya
Müzesi ve Maltepe Camii minareleri; Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri;
Marmaray; yüksek binalar; vb.).
KRDAE’deki mevcut laboratuvarlar ve
saha ölçüm sistemleri yapıların deprem davranışlarıyla ilgili geniş araştırma
olanakları sağlamaktadır. Sarma masası laboratuvarı 4 adet değişik boyut
ve kapasitedeki sarsma masalarından
oluşmakadır. En büyük sarsma masası
3mx3m boyutunda olup 10 tona kadar
olan yükleri 0-50 Hz arasında kaydedilen gerçek deprem hareketleri vererek
sallayabilmektedir. Diğer masalar daha
küçük olup iki, üç, ve tek eksenli olarak
çalışmaktadır. Dinamik itme ve deprem
yalıtım birimleri test laboratuvarı bir adet
40 ton kapasiteli yatay ve iki adet 100
ton kapasiteli düşey hidrolik itici/çekici’lerden oluşmaktadır.
KRDAE, deprem hasar senaryolarının
geliştirilmesi, deprem sonrası yapıların
tamir ve güçlendirilmesi, deprem hasar
tespiti ve sigortalama, tarihi yapıların
depremlerden korunması, ve depreme
dayanıklı tasarım yönetmeliklerinin hazırlanması konularında da aktif olarak
çalışmaktadır. Türkiye’de mevcut deprem şartnamelerinin çoğu KRDAE elemanlarının katkıları ve liderliği ile geliştirilmiştir.
2004 yılından bu yana KRDAE bünyesinde faaliyet gösteren Afete Hazırlık Eğitim Birimi afet bilinci konusunda toplumun her kesimine hitap edecek eğitim
programları geliştirmekte, eğitim malzemeleri hazırlamakta, yaygınlaştırılması
konusunda aktif olarak eğitimler/eğitici eğitimleri vermeye devam KRDAE,
UNESCO-Hükümetlerarası Oşinografik
Komisyonu’nun bir alt organı olarak 2005
yılında kurulan “Kuzey-Doğu Atlantik,
Akdeniz ve Bağlantılı Denizler (NEAM)
için Tsunami Erken Uyarı ve Zararları
Hafifletme Sistemi Hükümetlerarası Eşgüdüm Grubu (ICG/NEAMTWS)” çalışmaları kapsamında, aynı zamanda Bölgesel Tsunami İzleme Merkezi (BTIM)
olarak da faaliyet göstermesi hedeflenen bir Ulusal Tsunami Uyarı Merkezi
kurma çalışmalarını diğer ulusal kurum
ve kuruluşların da önemli katkıları ile tamamlamış ve bu bağlamda Doğu Akdeniz, Ege ve Karadeniz bölgelerini içeren
faaliyet alanında bölgesel nitelikli “Aday
Tsunami Gözlem Sağlayıcı” olarak görev
yapmaya başlamış bulunmaktadır. Gözlem alanı içerisindeki tüm depremleri
gözlemleyerek bu depremlerin yaratabileceği tsunamiler hakkında hızlı bilgi
üretilmekte, Karar Destek Sistemi uyarınca tsunami uyarı mesajı oluştumakta
ve bu mesajlar Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’na ve üye ülkelerin temsilci kuruluşlarına iletilmektedir.
KRDAE mevcut birikimi ve uluslararası
nitelikteki çalışmaları ile ülkemizdeki tüm
önemli alt yapı projelerine deprem konusunda danışmanlık hizmeti sağlamakta
ve depremle ilgili önemli uluslararası
projelerde yer almaktadır. Halen KRDAE
bünyesinde çok sayıda (2013 yılında 17
adet BAP, 4 adet TÜBİTAK, 3 adet DPT,
22 adet AB, 33 adet Döner Sermaye,
2 adet ISTKA) proje yürütülmektedir.
Bu projelerin toplam bütçeleri yaklaşık
10,000,000TL ve 5,000,000Euro mertebesindedir.
KRDAE’nde yer alan Deprem Mühendisliği, Jeodezi ve Jeofizik Anabilim Dallarında 2014 yılında 22 öğretim elemanı
ve 12 doktoralı araştırmacı mevcuttur
ve toplam 75 yüksek lisans ve doktora
öğrencisi bulunmaktadır. Araştırma ağırlıklı bir Enstitü olarak lisansüstü öğrencilerimizi ayni zamanda bir araştırma
yardımcımız olarak değerlendiriyor, onların bilim üretimine katkıda bulunmalarını destekliyor ve onlara bu doğrultuda
gerekli proje ve alt alt yapı olanaklarını
sağlıyoruz. Enstitümüzün kurmuş olduğu
uluslararası ilişki ağıyla öğrencilerimizi
ilişkilendiriyor, araştırma olanaklarının
gelişmesine hep birlikte özen gösteriyor
ve öğrencilerimizin başarı ve katkılarını
ödüllendirmeye çalışıyoruz.
KRDAE 145 yıllık tarihi birikimi ve bilinirliği ile bir mükemmeliyet merkezi haline
gelmiş ve dünyada deprem üzerinde
öğretim, araştırma, uygulama ve gözlem
yapan en önemli merkezler arasında yer
almış bulunmaktadır.
Proje kapsamında kullanılan denizdibi deprem
ölçer (SBO) ve açılma ölçer (EBO) sistemler
BTİM Deprem Gözlam Alanı (yeşil çerçeve)
ve Tsunami Tahmin Noktaları.
Üsküp Mustafa Paşa 1/10 ölçekli modeli
sarsma masası testleri
itü vakfı dergisi 101
DEPREM DOSYASI
Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği
Deprem Mühendisliği
Araştırma Merkezi
Prof. Dr. Ahmet Yakut
ODTÜ Deprem Mühendisliği
Araştırma Merkezi Müdürü
Giriş
Orta Doğu Teknik Üniversitesinde “deprem” konusundaki çalışmaların koordine
bir şekilde yürütülmesine yönelik çalışmalar 1973 yılında ODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma Grubunun kurulması ile resmiyet kazanmıştır. Grup, İnşaat
Mühendisliği ve Mühendislik Bilimleri
bölümlerine mensup deprem konusuyla
ilgilenen 15 öğretim üyesinden oluşmuştur. 1976 yılında yeni öğretim üyelerinin
katılımı ile kurulan Deprem Mühendisliği
Araştırma Enstitüsü, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu gereğince 1982 yılından sonra Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi’ne dönüştürülmüştür.
Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi
(DMAM), disiplinlerarası bir yapıya sahip olup deprem mühendisliği, sismoloji ve depremle ilgili sosyo-ekonomik
konularda bilimsel araştırmaları ve profesyonel çalışmaları yürütmeyi, lisans
ve özellikle yüksek lisans programlarına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezinin halen yaklaşık 50 üyesi bulunmaktadır. Merkezin disiplinlerarası yapısına
uygun olarak, bu üyeler ODTÜ’nün sekiz
102 itü vakfı dergisi
Uluslararası düzeyde birçok projede yer alan DMAM risk
analizleri ve depreme hazırlıklı olma konularında ülkemizdeki
kentsel alanlar için sismik performans değerlendirme ve
güçlendirme yöntemleri geliştirilmesi ve hasar görebilirlik
analizleri konularında etkin rol üstlenmiştir.
değişik bölümüne mensup öğretim üyeleridir. Bu bölümler, İnşaat Mühendisliği,
Jeoloji Mühendisliği, Jeodezi ve Coğrafi
Bilgi Teknolojileri, Mühendislik Bilimleri,
Şehir ve Bölge Planlama, Psikoloji, Sosyoloji ve İstatistiktir.
Kurulduğu ilk yıllardan itibaren bu merkezde aktif görevler üstlenmiş pekçok
öğretim üyemiz ülkemize Deprem Mühendisliği ve Mühendislik Sismolojisi interdisipliner alanlarında önemli katkılarda bulunmuştur. Özellikle 1992 Erzincan
Deprem’i ile başlayan ve 1995 Dinar,
1998 Adana-Ceyhan ve 1999 Marmara
Bölgesi Depremleri ile devam eden süreç içerisinde DMAM deprem hareketine
maruz kalan yapıların güçlendirilmesi,
sismik performans tahminleri üzerine
pekçok araştırma ve uygulama projesinde görev almıştır. Bu projelerde aktif
görevler alan öğretim üyeleri yukarıda
bahsedilen konularla ilgili büyük bir tecrübe kazanmışlar ve Türkiye koşullarında değerli bilimsel araştırmalar gerçekleştirerek bilimsel yayınlar yapmışlardır.
Ayrıca, ülkemizde kuvvetli yer hareketi
şebekesinin kurulması, zorunlu deprem
sigortası, güçlendirme ve mikrozonlama
konularında yurt içinde kapsamlı projeler yürütmüştür. Bunun yanısıra Uluslararası düzeyde bir çok projede yer alan
DMAM risk analizleri ve depreme hazırlıklı olma konularında ülkemizdeki kentsel alanlar için sismik performans değerlendirme ve güçlendirme yöntemleri
geliştirilmesi ve hasar görebilirlik analizleri konularında aktif rol üstlenmiştir.
Deprem Mühendisliği Araştırma
Merkezi Misyonu
ODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma
Merkezi ülkemizdeki deprem afetinin
problemleriyle ilgili çözümler sunmaya
odaklı bilimsel araştırma ve uygulama
projeleri yürütmek, bu faaliyetle ilgili
merkez raporlarını veya makaleleri araştırmacılara ve profesyonel meslek sahiplerine duyurmak, deprem konusunda
seminer, atölye çalışması ve konferanslar düzenlemek, olanakları çerçevesinde
merkez üyelerinin deprem mühendisliği
ve mühendislik sismolojisi üzerine yaptıkları bilimsel araştırmaları desteklemek, yurt içi ve yurt dışı eşdeğer merkezlerle ve devletin ilgili birimleriyle
protokoller bazında deprem konusuyla
ilgili araştırma ve uygulama projeleri
gerçekleştirmektir. Bu kapsamda, ülkemizde meydana gelen önemli depremlere ilişkin inceleme ve araştırmalar
yaparak raporlar hazırlanmış, ulusal ve
uluslararası seminer, çalıştay ve konferanslar düzenlenmiştir.
Yürütülen Önemli
Ulusal/Uluslararası Projeler
2001-1004 yılları arasında NATO tarafından desteklenen bir uluslarası projede
mevcut binaların hasar görebilirlerini
belirlemek ve verimli, basit ve ekonomik güçlendirme yöntemleri geliştirmek
amaçlanmıştır. Ülkmemiz pratiğine uygun yöntemlerin geliştirildiği bu projenin
koordinatörlüğünü ODTÜ yapmıştır.
20 Ekim 2005 tarihinde başlayan ve
TÜBİTAK tarafından desteklenen Ulusal Kuvvetli Yer Hareketi Kayıt Şebekesi Veri Tabanının Uluslararası Ölçütlere
Göre Derlenmesi projesi DMAM tarafından yürütülmüştür. Proje Türkiye’nin
kuvvetli yer hareketi şebekesine ait kayıtları önemli deprem parametrelerine
göre derlemeyi, bu kayıtları tutarlı filtre
yöntemleriyle düzeltmeyi, veritabanını
dünya standartlarına uygun bir hale getirmeyi ve bu amaca uygun olarak da kayıt istasyonlarının bulunduğu zeminlerin
özelliklerini belirlemeyi sağlamıştır. Projenin son safhasında derlenmiş ulusal
veritabanıyla ülkemiz için geçerli azalım
ilişkilerinin çıkartılmasına yönelik çalışmalar da yapılmıştır.
ODTÜ DMAM öğretim üyeleri kentsel
dönüşüm kanunu çerçevesinde riskli
bina tespiti yönetmeliği hazırlanmasında önemli bir rol almış ve bu kapsamda
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile işbirliği
yaparak ülkemizde ilk defa mevcut iki
adet yığma binayı yerinde test etmiştir.
ODTÜ DMAM bir çok AB projesinde ortak olarak yer almış ve özellikle deprem
mühendisliği konularında önemli çalışmalar geliştirmiştir. LESSLOSS isimli
ve 2004-2006 yılları arasında yürütülen
deprem ve heyelanlar için risk azaltma
başlıklı AB 6. Çerçeve projesi ortaklarından olan DMAM, proje kapsamında ülkemize özel deprem performansının belirlenmesi için hızlı ve ön değerlendirme
yöntemleri geliştirmiştir. Ayrıca, betonar-
AB Projeleri ODTÜ Laboratuvar deneyleri.
LESSLOSS Projesi
me binalar için pratik güçlendirme yöntemleri de önerilmiştir. 6. Çerçeve kapsamındaki CYBER: Capacity Building in
Earthquake Research for Risk Reduction
in Urban Environments, projesi desteği
ile ODTÜ dinamik benzeri deney sistemine kavuşmuştur. Avrupa’nın önde
gelen deprem araştırma kurumları ile
ortaklaşa yürütülen SYNER-G projesinde bina, bina grupları, altyapı tesisleri,
can damarı sistemleri, köprüler ve has-
taneler gibi bir çok ilişkili tekil yapının
biribiriyle etkileşimi ve bağlantısını dikkate alan sismik hasar görebilirlik analizleri ve yöntemleri geliştirilmiştir. ODTÜ
DMAM halen devam etmekte olan ve AB
7. Çerçeve projesi olan INSYSME isimli
dolgu duvarlı betonarme binaların davranışının iyileştirmesi için yenilikçi yaklaşım ve teknikler geliştirilmesi projesinde
ortak olarak yer almaktadır.
itü vakfı dergisi 103
DEPREM DOSYASI
AFAD Başkanlığından
Deprem Araştırmalarına Destek Ulusal
Deprem Araştırma Programı (UDAP)
Cenk ERKMEN,
Tülay URAN,
Savaş ALTIOK,
Şükran ÖZDEMİR,
Dr. Murat NURLU
Başbakanlık Afet ve
Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
Deprem Dairesi Başkanlığı
Başbakanlık AFAD tarafından yürütülen UDAP programının
yararlanıcısı ve hedef kitlesi, Üniversiteler, Kamu Kurumları ve
Araştırma Enstitüleri’dir. UDAP kapsamında deprem riski, deprem
fiziği, deprem etkileri ve sonuçları ulusal olarak uygulanabilir
deprem tehlikesi konuları çerçevesindeki projelere her yıl en az
bir defa çağrı yapılmaktadır. UDAP-Yönlendirme Komisyonu’nca
programın öncelikleri doğrultusunda belirlenen konularda
ülkemizin deprem zararlarının azaltılması kapsamında ele alınması
gereken projeler “Güdümlü Projeler” olarak belirlenmekte ve
tamamlandıklarında doğrudan uygulamaya sokulmaktadır. Bunun
yanı sıra kamu kurumlarımızın ve üniversitelerimizin önereceği
deprem konusundaki araştırma projelerine de destek, “Çağrılı
Projeler” kapsamında verilmektedir…
Tarihsel Gelişim
ve 2011/1 numaralı kararına istinaden
altyapısı oluşturulmaya başlanmış, 27
Deprem kuşağı üzerinde olan ülkemiz-
18.08.2011 tarih ve 28029 sayılı Resmi
Nisan 2012 tarih ve 28279 sayılı Res-
de; depremin doğrudan ve dolaylı zarar-
Gazete’de
uygulamaya
mi Gazetede “Ulusal Deprem Araştırma
larının hedeflenen ölçekte azaltılamadı-
konulan Ulusal Deprem Stratejisi ve Ey-
Programı Proje Destekleme Esaslarına
ğı tüm büyük ve hatta orta büyüklükteki
lem Planı’nında (UDSEP-2023) “Araştırı-
Dair Yönetmelik”in yayımlanmasıyla uy-
depremlerden sonra görülmektedir.Dep-
cı ve destekleyici kuruluşların katılımı ile
gulamaya konulmuştur. Ulusal Deprem
rem zararlarının azaltma çalışmaların-
oluşturulacak bir bilimsel koordinasyon
Araştırma Programının başarıya ulaş-
daki ilerleme, ilgili bilim ve endüstri
kurulunun desteğinde deprem konusuy-
ması için Kalkınma Bakanlığı tarafından
dallarının bir arada üretme becerisi ile
la ilgili araştırmalarda öncelikli alanlar
AFAD Başkanlığının yatırım programında
araştırma ve uygulamaların sürdürebi-
belirlenecek ve bu alanlarda çok di-
UDAP yer almış olup gerekli maddi des-
lirliğini sağlamaktaki başarıya bağlı ol-
siplinli ve güdümlü araştırma projeleri
tek sağlanmaktadır.
duğu açıktır. Bu nedenle depremle ilgili
geliştirilecektir” eylemi bu öneme isti-
araştırma ve geliştirme çalışmalarının
naden planda ilk sırada yer almıştır. Ül-
Amaç ve Kapsam
önceliklerinin belirlenerek bu çalışmala-
kemizde deprem zararlarının azaltılması
Ulusal Deprem Araştırma Programı yeni
rın gerçekleştirilmesi ve desteklenmesi
konusundaki başlıca yetkili ve uygulayıcı
bilgiler üretilmesi ve teknolojik problem-
büyük önem taşımaktadır. Başbakanlık
kuruluş olan Afet ve Acil Durum Yöne-
lerin çözülmesi için bilimsel çalışmala-
AFAD Başkanlığına bağlı Afet ve Acil Du-
timi Başkanlığında 2011 yılında “Ulusal
rın desteklenmesi, deprem konusundaki
rum Yüksek Kurulu’nun 09.08.2011 tarih
Deprem Araştırma Programı”nın(UDAP)
araştırmaların çok katılımcı yapıya ve
104 itü vakfı dergisi
yayımlanarak
uygulamaya
aktarılabilecek
projelere
dönüştürülerek ülke kaynaklarının etkin
ve verimli kullanılması amaçlamakla birlikte,
depremlerin daha iyi anlaşılması
açısından yerbilimleri, depreme güvenli
yerleşme ve yapılaşma konusunda ilerleme kaydetmek için deprem mühendisliği ve depremlerle baş edebilmek için
Ulusal Deprem Araştırma
Programı ile kısa vadede; deprem
çalışmalarında vazgeçilmez
bir unsur olan zayıf ve kuvvetli
deprem gözlem ağlarının gelişimi
sağlanacak, deprem ön hasar
tahmin ve erken uyarı sistemleri
geliştirilebilecektir.
sosyal bilimler bileşenlerinden oluşmak-
rinin çıkarılması, deprem güvenliklerinin
belirlenmesi ve yeterli güvenliğe sahip
olmayan yapıların tarihi özelliklerini de
koruyacak
şekilde
güçlendirilmelerini
öngören güçlendirme tekniklerinin geliştirilmesi,
5-Depremlere ilişkin Eğitim ve Halkın Bilinçlendirilmesi Faaliyetlerinin Geliştirilmesi. Deprem konusunda bilinçlenmek,
tadır.
4-Tarih ve Kültür Mirasının Depremler-
deprem zararlarını azaltmak, depreme
Doksanlı yılların sonlarından itibaren
den Korunması. Büyük bir bölümü yığ-
karşı hazırlıklı olmak ve müdahaleyi
özellikle 1999 depremlerinden sonra
ma, ahşap veya bunların karışımından
kapsayan konularda en üst seviye afet
deprem konusunda sektörel ve/veya
oluşan mevcut tarihi yapıların envante-
yönetimi ile ilgilenen yöneticilerin ve
bölgesel bazda çok sayıda politika ve
program hazırlanmıştır. Bu son 15 yılda
Proje Adı
Yürütücü
Türkiye Afet Bilgi Bankası
Doç. Dr. B. Burçak Başbuğ ERKAN
İstanbul’da Afet Sonrası Geçici Barınma
Yrd. Doç. Dr. Himmet KARAMAN
ülkemizde hazırlanmış programlardan
özellikle Başbakanlık AFAD tarafından
2012 yılında uygulamaya sokulan “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı”
UDAP ‘ın oluşturulmasında en önemli yol
haritası olmuştur. Programın anahatlarını
Alanlarının Tespitine Yönelik Model
Geliştirilmesi
oluşturan UDSEP’in hedeflerine paralel
Deprem Tehlikesine Maruz Türkiye Türü
olarak 2023 yılına kadar;
Betonarme Binalar İçin Kırılganlık
1-Deprem bilgi altyapısının geliştirilme-
Eğrilerinin Türetilmesi
si. Zarar azaltma çalışmalarının temelini
CANKUŞ: İnsansız Hava Araçları
oluşturan Deprem bilgi altyapısının ge-
Kullanılarak Kendi Kendine veya Uzaktan
liştirilmesi, güçlendirilmesi, sürdürülebi-
Kontrollü Olarak Hareket Edebilen, Deprem
lirliğinin sağlanması ve bu altyapıyı oluş-
Hasar Gözlem ve Kurtarma Sistemlerinin
turan bilgi ve verinin toplumun kolaylıkla
Geliştirilmesi ve Afet Kurtarma Sistemlerin
ulaşımına ve yararlanmasına sunulması,
Entegrasyonu
2-Deprem Tehlike Analizleri ve Tehlike Haritalarının Geliştirilmesi. Deprem
Tsunami Etkilerine Karşı Dirençli
Doç. Dr. Beyza TAŞKIN
Yrd. Doç. Dr. Selim TEMİZER
Prof. Dr. Ahmet Cevdet YALÇINER
Yerleşimler için Pilot Çalışma; TEKDİY
tehlikesinin neden olacağı riskin belirlenebilmesi ve riski tamamen ortadan
Türkiye Ulusal Sismik Kayıt Ağı için mw,
kaldıracak veya uzun süreli azaltacak
ms ve ml Büyüklük Tayin Ölçeklerinin
yaklaşım modelleri geliştirilip uygulana-
Geliştirilmesi, Programlanması ve
bilmesi için diri fayların neden olacağı
Kalibrasyonu
depremlerin ne büyüklükte, ne zaman,
ne sıklıkta ve nerede gerçekleşme ola-
Örtülü Aktif Fayların Yerlerinin Yeraltı
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÖZYAZICIOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Cahit Çağlar YALÇINER
Radarı (GPR) Yöntemiyle Belirlenmesi
sılıkları olduğu ortaya çıkarılarak ülke,
bölge ve yerel ölçeklerde deprem tehli-
Güney Marmara Diri Faylarının Yüzey
kesinin doğru olarak tanımlanması,
Özelliklerinin “Yersel Lidar” Kullanılarak
3-Deprem Güvenli Yerleşme ve Yapılaş-
Ölçülmesi ve Modellenmesi
manın Sağlanması. Mevcut yerleşme ve
yapıların risklerinin belirlenip depreme
daha dayanıklı hale getirilmesi için ge-
Geyve (Sakarya) – Bandırma (Balıkesir)
Doç. Dr. Volkan KARABACAK
Prof. Dr. H. Serdar AKYÜZ
arasında Kuzey Anadolu Fay Zonunun
Paleosismolojisi
rekli çalışmaların yapılmasıyla daha güvenli ve yaşanabilir yerleşim yerleri ve
Eskişehir Fay Zonunun Paleosismolojisi
Prof. Dr. Erhan ALTUNEL
yapıların oluşturulması,
itü vakfı dergisi 105
DEPREM DOSYASI
karar vericilerin görüş birliğine varması, toplumda farkındalığın artırılması ve
eğitimin geliştirilmesi ile depreme karşı
direncin arttırılması konuları hedeflenmiş olup yine bu belgede yer alan eylemlerin gerçekleşme dönemleri programın önceliklerinin belirlenmesindeki en
önemli rehberdir.
Başbakanlık AFAD tarafından yürütülen
UDAP programının yararlanıcısı ve hedef
kitlesi; Üniversiteler, Kamu Kurumları ve
Araştırma Enstitüleri’dir. UDAP kapsamında deprem riski, deprem fiziği, dep-
2012 yılında başlayan UDAP
Programı kapsamında 17 proje
desteklenmiş olup tamamlanan
“Türkiye ulusal sismik kayıt
ağı için mw, ms ve ml büyüklük
tayin ölçeklerinin geliştirilmesi,
programlanması ve kalibrasyonu”
ile “Türkiye Afet Bilgi Bankası
-TABB” projeleri AFAD Deprem
Dairesi ile Bilgi Sistemleri ve
Haberleşme Dairesi Başkanlığı
tarafından uygulamaya sokulmuş,
proje sonuçları kullanılmaya
başlanmıştır.
rem etkileri ve sonuçları ulusal olarak
ile kısa vadede; deprem çalışmalarında
vazgeçilmez bir unsur olan zayıf ve kuvvetli deprem gözlem ağlarının gelişimi
sağlanacak, deprem ön hasar tahmin ve
erken uyarı sistemleri geliştirilebilecektir. Tsunami erken uyarı, modelleme ve
gözlem ağlarında kaydedilecek gelişmeler sonucunda bu sistemlerin diğer
ülkelerdeki uyarı sistemleri ile entegrasyonu gerçekleşebilecektir. Deprem tehlike haritalarına yönelik, fayların deprem
potansiyelini ortaya koyan fay parametreleri ve deprem kaynaklı hasar verici
uygulanabilir deprem tehlikesi konuları
olup yardımcı araştırıcıların %78’i yurt içi
çerçevesindeki projelere her yıl en az bir
ve yurtdışındaki üniversitelerde akade-
defa çağrı yapılmaktadır. Yönetmelik ge-
misyen olarak görev yapmakta, %22’si
reği kurulan UDAP-Yönlendirme Komis-
Kamuya bağlı araştırma birimlerinde ça-
yonu’nca programın öncelikleri doğrul-
lışmaktadır.
tusunda belirlenen konularda ülkemizin
yer alan araştırmacıların toplam proje
deprem zararlarının azaltılması kap-
çalışanlarına oranı ise %22’dir.
Bursiyer olarak projelerde
zemin davranışları (zemin büyütmesi ve
hız değişimi davranışları vb.) ile Kuvaterner zeminlerin sıvılaşma potansiyeli
hakkında daha fazla bilgiye sahip olunacaktır. Depreme dayanıklı, ancak ekonomik bir biçimde inşa edilebilecek olan
samında ele alınması gereken projeler
standart yapı projeleri geliştirilebilecek,
“Güdümlü Projeler” olarak belirlenmekte
tarihi yapıların deprem güvenli hale ge-
ve tamamlandıklarında doğrudan uygu-
tirilmesinde yol kat edilmiş olacaktır.
lamaya sokulmaktadır. Bunun yanı sıra
Programın orta ve uzun vadedeki ekono-
kamu kurumlarımızın ve üniversitelerimi-
mik, sosyal ve kültürel etkileri ise Ülke-
zin önereceği deprem konusundaki araş-
mizde bu güne kadar sayısı az olan yer
tırma projelerine de destek “Çağrılı Pro-
kabuğunun yapısı ve jeodinamik evrimi-
jeler” kapsamında verilmektedir. İki yıl
nin anlaşılması yönündeki araştırmalara
olarak belirlenmiş her iki proje türünden
hız vererekülkemiz coğrafyası açısından
“Güdümlü Projeler” yaklaşık 450.000TL;
kabuk kırılma süreçleri ve deprem dal-
“Çağrılı Projeler” ise 250.000 TL’ye ka-
galarının yayılım özellikleri alanlarındaki
dar desteklenebilmektedir.
eksiklikler giderilmiş olacaktır. Eski dep-
kapsamında 17 proje desteklenmiş olup
UDAP Projeleri Toplam Çalışan
Sayısı
tamamlanan “Türkiye ulusal sismik kayıt
Proje Yürütücüsü: 17
lerle ülkenin deprem geçmişi biraz daha
ağı için mw, ms ve ml büyüklük tayin öl-
Yardımcı Araştırmacı: 52 Üniversite,18
aydınlatılmış olacak bölgesel ve yerel
çeklerinin geliştirilmesi, programlanması
Kamu; Toplam 70
ölçekte deprem tehlike ve risk haritaları
ve kalibrasyonu” ile “Türkiye Afet Bilgi
Yabancı Yardımcı Araştırmacı: 10
Bursiyer: 27
hazırlanabilecektir. Depremlerin neden
Bankası -TABB” projeleri AFAD Deprem
2012 yılında başlayan UDAP Programı
remlere ait elde edilebilecek yeni bilgi-
olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal
Dairesi ile Bilgi Sistemleri ve Haberleş-
ve çevresel kayıpların etkileri azalacak
me Dairesi Başkanlığı tarafından uygu-
Neden UDAP’a Başvurmalıyım?
lamaya sokulmuş, proje sonuçları kulla-
Her şeyden önce ülkemizde yapılan afet
nılmaya başlanmıştır.
zararlarının azaltılması çalışmalarında
lebilir yeni yaşam çevrelerinin oluşması
yer almak, bilgi ve deneyimlerimizi ak-
için fırsatlar doğacaktır.
Rakamlarla Ulusal Deprem
Araştırma Programı
tarmak, yaptığımız Ar-Ge çalışmalarının
Bu sebeple; bilgi ve birikimlerimizi uygu-
uygulamadaki
görmek
lamaya aktarmak için sizleri Başbakan-
Desteklenen
yürütücülerin
akademisyenlerin temel amaçlarından-
lık AFAD Başkanlığının yürüttüğü UDAP
tamamı Üniversite Öğretim Üyelerinden
dır. Ulusal Deprem Araştırma Programı
programına davet ediyoruz.
projelerde
106 itü vakfı dergisi
yansımalarını
ve güvenli, dirençli, hazırlıklı ve sürdürü-
YD]×ODU×YH5|O|YHOHUL\OH
6HGDWdHWLQWDü
YD]×ODU×YH5|O|YHOHUL\OH6HGDWdHWLQWDü
(GLW|U3URI'UA\ODgGHNDQ
,6%1
%DV×P<×O×
%R\XWODU[FP
&LOEHQWNXWXLoLQGHVD\IDPHWLQVD\IDU|O|YHI|\OHUL
Sedat dHWLQWDü PLPDUO×N tarihimizde sanatsal ve mimari GHùHUL güçlü
rölöve ve UHVWLWV\RQODU×Q \DUDW×F×V× 19. \]\×O NOWU ile EHVOHQPLü
20. \]\×O×Q LON \DU×V×QGD \DüD\DQ bir Cumhuriyet D\G×Q× 2 6HOoXNOX
dönemi ile (UNHQ ve .ODVLN Dönem 2VPDQO× PLPDUO×ù× WXWNXQX bir
¶hONJGHr’. Sedat dHWLQWDü DQ×WVDO \DS×WODU× çizimleriyle günümüze WDü×PDNOD NDOPDP×ü \D]×ODU×\OD da mimar RODUDN toplumsal du\DUO×O×ù× VUHNOL diri WXWPXü bir D\G×Q hONV bir ‘Corpus’ ROXüWXUPDN
$PDF× GRùUXOWXVXQGD \DNODü×N 200 adet rölöve ve restitüsyon UHWPLü
Bu ürünlerden 108’i ú7h 0LPDUO×N )DNOWHVL $UüLYL·QGH EXOXQPDNWDG×r. Bu NLWDS GD Sedat dHWLQWDü·×Q bu DUüLYGH yer alan \DS×WODU×Q×
Buna HN RODUDN çizimleriyle WDQ×G×ù×P×] Sedat dHWLQWDü·× \D]×ODU×QGDQ
da RNX\DUDN ¶ONJLGHr·OLùLQLQ LQVDQF×O ER\XWODU×QD da HULüPH RODQDù×
veriyor%XQHGHQOHNLWDSWD \D]DUV×NV×NdHWLQWDü·×Q NHQGLDQODW×PODU×QD yer veriyor. %|\OHFH NHQGL V|]FN ve DQODW×P dilini RNX\XFX\OD
SD\ODüDUDN dHWLQWDü·×Q |]HOOLNOH HVNL \DS×ODU× NRUXPD NRQXVXQGDNL saYDüo× NLüLOLùLQL Do×ùD o×NDU×\Rr. ‘Sedat dHWLQWDü·×Q LQDQ×OPD] rölöveleri NDUü×V×VQGD insan üDü×U×\Rr. ûDü×UPDP×] rölövelerin insan HPHùLQLQ
ürünleri ROXüXQGDQ Hele bilgisayara GD\DO× bir WDVDU×P NXüDù× içinde ROGXùXPX] JQP]GH bu çizimler GRùDO RODUDN LQDQ×OPD] geliyor’ diyor3URI'r. A\ODgGHNDQ
1994 \×O×QGD LON EDV×P× \DS×ODQ editör RODUDN 3URI Dr. Ayla ÖdeNDQ·×Q imza DWW×ù× bu prestij \D\×Q×P×] her geçen \×O GHùHULQH GHùHU
NDW×\RU NROHNVL\RQODUGD yer DO×\Rr 7V SURJUDPODU×QD NRQX oluyor…
úoLQGHNLOHU
Önsöz
úON×ü×N
¶hONJGHr’ELU\DüDP
,ü×ùDGRùUXYH&XPKXUL\HW·LQLON\×OODU×
$WDWUN·OHNDUü×ODüPD+H\HFDQO×\×OODU
úNLQFL8OXVDO0LPDUO×N $N×P×%LUH\WRSOXPD\U×üPDV×
.DOHPLQXFXQGDV|]
.RUXPD\D]×ODU×
0LPDU6LQDQ·ODLOJLOL\D]×ODU
7UNPLPDUO×ù×·0LOOL0LPDUL’VRUXQVDO×
(OHüWLUL\D]×ODU×
dHüLWOLNRQXODU
.LüLOLùL
.DOHPLQXFXQGDLPJH
*HOHQHN
6HGDWdHWLQWDü’ta uygulama
6RQV|],ü×ù×QV|Qü
.D\QDNoD
(NOHU
itü vakfı dergisi 107
SANAT
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde
İki Usta / İki Yorum
Res. 1 Taşkışla Duvar Resmi, 1954, Nurullah Berk, Abdullah Öztoprak, Yaşar Yeniceli,
Oktay Dikmen, 1954, Taşkışla İTÜ (Korkut İlhan)
Prof. Dr. Ayla Ödekan
İTÜ Güzel Sanatlar Bölümü
Taşkışla Duvar Resmi ve
Hezarfen Ahmet Çelebi
Heykeli üniversitemizde
yalnızca bir sanat yapıtı olarak
yer almamaktadır.“Teknik
Üniversite” kavramı üzerinden
yapıtlarına anlam yükleyen
sanatçılardan ilki yirminci
yüzyılın ortalarında, diğeri
ise yirmibirinci yüzyılın
ilk çeyreğinde ürünlerini
gerçekleştirmişlerdir. Yorumları
toplumsal ve sanatsal açıdan
birer kültür tarihi belgesi olarak
okumamızı beklemektedir.
108 itü vakfı dergisi
İstanbul Teknik Üniversitesi, mühendislik-mimarlık eğitim kurumunu sanatlarıyla anlamlandıran iki ustanın yapıtlarına
sahip. İkisi de çağdaş sanat tarihimizin
önde gelen sanatçılarının ürünü olan bu
yapıtlardan biri Taşkışla’da günümüzde
217 nolu Kemal Ahmed Aru Salonu’nun
holünde merdiven duvarında bir resim,
ötekisi Maslak yerleşkesinde Mustafa
İnan Kütüphanesi önünde duran Hezarfen Ahmed Çelebi heykelidir. (Res. 1,
2, 3) Duvar Resmi 1954 yılında Abdurrahman Öztoprak tarafından, heykel ise
2007-2013 yılları arasında Mehmet Aksoy tarafından yapılmıştır.1
İki Sanatçı
Abdurrahman Öztoprak, Cumhuriyet
Dönemi’nin ilk yıllarında 1927 yılında
Rumelihisarı’nda doğmuş.1945 yılında
girdiği İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde doğa ve insan figürüne dayalı klasik resim eğitimi almanın yanı sıra
Nurullah Berk (1906-1982) ve Cemal
Tollu (1899-1968) atölyelerinde o yılların
“modern resim” bilincini de edinmiştir.
Çağdaş Türk resminin önde gelen sanatçıları Turan Erol (1927), Şadan Bezeyiş (1926), Orhan Peker (1927-1978),
Adnan Çoker (1927)’le birlikte 1951 yı-
lında mezun olduktan sonra 1953’de
devlet bursuyla Roma’ya giderek Modern Resim sanatını yakından inceleme
olanağını elde etmiştir. Roma’da ayrıca
fresk tekniğini öğrenir. Yurda döndüğünde Türk Sanatında 5.00 X 12.00 metre
boyutlarında ilk duvar resmi sayılan Taşkışla Duvar Resmi üzerinde çalışmaya
başlar ve 1954 kış aylarında hazırlanan
eskizler, dostları Yaşar Yeniceli ve Oktay
Dikmen ile yaz aylarında, iskele üstünde, gerçek fresk tekniğiyle uygulanır.
Gerçek fresk tekniğini yerinde öğrenmiş bir sanatçı olması, duvar resminin
kendisine verilmesinde birincil etmen
olmalıdır. Uygulama sorumluluğu Öztoprak’ta olmasına karşın tasarımda hocası
Nurullah Berk’le beraber çalışmış olması
gerekir. Fresk üzerinde “Nurullah Berk,
Abdurrahman Öztoprak, Yaşar Yeniceli
ve Oktay Dikmen 1954” adlarının yazılı
olması bu nitelikte bir birlikteliğin olduğuna işaret etmektedir. 1
Öztoprak, 1954’te Taşkışla Duvar Resmi
üzerinde çalışırken aynı zamanda Yapı
Kredi Bankası’nın 10. yıl kutlamaları için
düzenlediği “İş ve İstihsal” konulu resim
yarışmasına da katılır. 9 Eylül 1954’te
İstanbul’da toplanan Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’nin (AICA) 5.
Kongresi nedeniyle İstanbul’da bulunan
Paul Fierens, Lionelli Venturi, Herbert
Read’in de aralarında bulunduğu jüri
tarafından değerlendirilen yarışmada
mansiyon kazanır. Yarışmanın özelliği,
Modern Türk Resmi’nin ilk kez uluslararası jüri tarafından değerlendirilmesi
ve bu değerlendirme sonucunda Fahr
el Nissa Zeid’in(1901-1991) soyut çalışmasının birincilik ödülü almasıdır.
Yarışma 20. Yüzyılın ilk yarısında gelişmekte olan sanat anlayışını etkileyen bir
olaydır. Bu tarih, 19. Yüzyılın ikinci yarısından öteye klasik, gerçekçi, izlenimci
ve kübist uyarlamalarla batı resim akımlarını izleyen Osmanlı ve Erken Cumhuriyet tuval resmi çalışmalarını güncel sanat anlayışıyla karşı karşıya getirmiştir.
Bu tarihten sonra ilgi soyut denemelere
yönelir.
İlk sergisini 1951 yılında Adalet Cimcoz’un Maya Sanat Galerisi’nde açan
Öztoprak, 1955-1960 yılları arasındaki
kişisel sergilerinde “non-figüratif” çalışmalara yönelir. Bir resim sanatçısı olarak
yaşamını sürdürmesinin olanaksız olduğu bu süre içinde iç mimarlık ve dekorasyon çalışmaları da yapmıştır. 1960’da
ailesiyle birlikte Almanya’ya yerleşir.
1960-1975 yılları arasında resme ara
verir ve Almanya’da Mercedes Benz,
Basf, Remington Rand, Knoor, BBC gibi
kuruluşlarla Frankfurt Metrosu, Senckenberg Doğa Bilimleri Müzesi v.b. kamu
kurumlarının yenileme ve iç mekân tasarımlarını gerçekleştirerek mimarlık alanında profesyonel uygulamalar yapar.
1968’de Kasel kentinde 4. Documenta
Sergisi’nde karşılaştığı Pop Art, Op Art,
Kinetik Sanat ve Minimalizm gibi o yılların sanat akımlarının yapıtları Öztoprak’ın yeniden resme ağırlık vermesine
neden olur. 1975’de Türkiye’ye döner ve
bundan sonraki yaşamında Akyaka’da
yerleşir soyut biçemde resim çalışmalarını sürdürür. (Res.4) Sanatçının yapıtları
Hermitage gibi önemli müze ve koleksiyonlarda yer almaktadır.2
Mehmet Aksoy, Hatay’ın Yayladağı ilçesinin şimdi Suriye sınırında kalan Kesap
Res. 2-3 Hezarfen Ahmed Çelebi, 2007-2013, Mehmet Aksoy,
Maslak İTÜ Yerleşkesi, mermer (Ödekan Arşivi).
Hezarfen heykeli “bugün”ü
tanımlamamaktadır, onun
hedefi “yarın”lardır. Heykel
bize Hezarfen’in 17. Yüzyılda
gerçekleştirdiği inanılmaz uçuşunu
anımsatmakta ve bizleri bu yönde
kışkırtmakta, 21. yüzyılın evrensel
hedefine yönlendirmektedir.
ilçesinde doğar. Bir yıl sonra Hatay ili
Türkiye’ye bağlanınca Emin Ağa sülalesinden gelen Yayladağlı Türkmen baba
Kesap’ın Suriye’de kalması üzerine yeniden Yayladağ’a göçer. 1961 yılında
İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde önce Resim Bölümü’ne girer,
bir süre sonra Heykel Bölümü’ne geçer
ve 1967 yılında Şadi Çalık (1917-1984)
atölyesinde öğrenimini tamamlar. 19691970 yıllarında Akademi’de asistandır.
1971-1977 yılları arasında ise, devlet
bursuyla yurt dışında öğrenim görür.
Önce bir yıl Londra’da kalır ardından
1972’de Berlin’e geçer ve 1972-1978
arasında Berlin Yüksek Sanat Okulu Heykel Bölümü’nde eğitime katılır.
1978’de Türkiye’ye döndükten sonra
1981’e kadar İDGSA’de öğretim görevlisidir. 1981’de yeniden Berlin’e gider ve
1989’a kadar Berlin’de serbest sanatçı
olarak çalışır. 1989’da Türkiye’ye döner
ve Polonezköy yakınlarında Böcek Ev
diye adlandırdığı kendi tasarladığı atölyesinde çalışmalarını sürdürür.
Mehmet Aksoy yurtiçinde ve yurtdışında
çok sayıda açık mekân heykelleri yap-
mıştır. Kranoplatz Berlin’de “Buluttan
Sevgililer” (1982-1986), “Berlin Schlesischestor”a “İş Göçü” adlı heykel ansamblesi (1984-1987), Berlin Stedhaus Böcklepark’ta “Cemal’in Rüyası” (1986-1988),
Berlin Potsdam’da “Meçhul Asker Kaçağı” (1989-1991); (Res. 5) yurt içinde II.
Uluslararası İstanbul Bienali “Şahmeran
Öyküsü” projesi (1989), İstanbul Bebek
Türk Merchant Bank önünde (1990), Ankara Esenboğa girişinde doğal kayaları
içine alan “Toprakana” heykel projesi
(1995), İstanbul Borsa binası önünde
“Aslan ve Boğa” (1995), İzmir Selçuk’ta
“Kurtuluş Yolu” (1995-1998), İstanbul
Cumhurbaşkanlığı Hüber Köşkü IO
Bosphorus ve Kurtuluş Savaşı ile Atatürk
(1998-2000), İstanbul İş Bankası Kibele
Çeşmesi (2001), Yenişehir Soyak Kibele
Evleri Heykel Projeleri (2003-2004) heykelleri açık mekân çalışmalarıdır. Ayrıca
İstanbul Zincirlikuyu Sıtkı Çoşkun (1999)
ve Datça Can Yücel (2001) gibi mezar
heykelleri önemli konumları çarpıcı yorumlarıyla değerlendirmektedir. Kimi
projeleri de tamamlanamamıştır. En son
2005’de Türk Ermeni dostluğunu simgelemek amacıyla Kars Kalesi karşısındaki tepede 35 m yüksekliğinde “İnsanlık
Abidesi” adlı heykel yapımına ve çevre
düzenlemesine başlar. Dönemin Başbakanı Recep Tayip Erdoğan Sarıkamış şehitlerinin töreni için gittiği Kars’ta Mehmet Aksoy’un heykelini “ucube” olarak
niteler ve heykel 2011 yılında tamamlanamadan kesilerek kaldırılır.
Sanatçı 1966’dan öteye bir çok ödülün
itü vakfı dergisi 109
İTÜ›DE SANAT
sahibidir: Luthar Platz Heykel yarışması 2.lik ödülü (1982-1983), Bundengartenschen heykel yarışması 2.lik ödülü
(1985), Ankara Sanat Kurumu Pastik
Sanatlar Dalında “Yılın Sanatçısı” ödülü
(1990) III. Asya-Avrupa Bienali Büyük
Ödülü (1990), Plastik Sanatlar Dalında
Sedat Simavi Vakfı Ödülü (1990), ODTÜ
Üstün Hizmet Ödülü (2004), Artist 2008
Tüyap Onur Sanatçısı Ödülü (2008).
İki Yorum
Res. 4 Painting 444, 2005, Abdurrahman
Öztoprak, MDF üzerine karışık teknik,
(N. Sönmez, ed.,Yalın Soyut, Elgiz Proje 4L,
Çağdaş Sanat Müzesi, İstanbul, 2011, 116)
Res. 5 İşsiz, 1999, Mehmet Aksoy,
polyester-demir (Aksoy Arşivi)
110 itü vakfı dergisi
Taşkışla Duvar Resmi ve Hezarfen Ahmet Çelebi heykeli
üniversitemizde
yalnızca bir sanat yapıtı olarak yer almamaktadır.“Teknik Üniversite” kavramı
üzerinden yapıtlarına anlam yükleyen
sanatçılardan ilki yirminci yüzyılın ortalarında, diğeri ise yirmibirinci yüzyılın ilk
çeyreğinde ürünlerini gerçekleştirmişlerdir. Yorumları toplumsal ve sanatsal
açıdan birer kültür tarihi belgesi olarak
okumamızı beklemektedir.
Yıl 1954, Taşkışla Duvar Resmi’nin yapım yılı. Profesör Emin Onat (1908-1961)
İTÜ rektörüdür. O yıllarda Rektörlüğün
bulunduğu kuzey batı kulesinin zemin
kat holünde böyle bir resmin istenmesi
Rektör Emin Onat’ın sanata olan duyarlılığının da bir göstergesi olarak yorumlanabilir (Res.1). 1795 yılında İnşaat
Fakültesi’yle eğitime başlayan İstanbul
Teknik Üniversitesi zaman içinde gelişmesini sürdürmüştür. 1874’de Mimarlık,
1934’de Makina ve Elektrik, 1953’de Maden Fakülteleri kurulur.
Üniversite’de
1954 yılında 5 fakülte eğitime açıktır.
Duvar resmi 10 bölüme bölünerek 5 fakülteye ait sahneler ele alınmıştır. İnşaat
mühendisleri yapı yapmakta, mimarlar
tasarımları üzerinde çalışmakta, madenciler madende kürek sallamakta, makina ve elektrik mühendislerinin ürünleri
sergilenmektedir. Resimde Cumhuriyetle
birlikte çağdaş ve uygar ülke düzeyine
ulaşma heyecanını kazanan toplumumuzun gereksinmelerini karşılamak üzere
çaba gösteren ülkenin tek teknik üniversitesinin rolü anlatımcı bir dille görselleştirilmiştir. O yılların onurlu heyacanı
Öztoprak’ın fırça ve boya vuruşlarıyla
duvarda sonsuza aktarılmıştır.
Kompozisyon yatay olarak iki bölüme
ayrılır. Aşağıda uzman kişiler konularına
konsantre olmuş, çalışırken gösterilmiştir. Yukardaki bölümde ise, çalışmaların
sonuçlarına yer verilmiştir. Yapılar yükselmiş, makinalar çalışmaktadır. Fresk
çok anlamlıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin
30. yılında ülkenin kalkınmasında İstanbul Teknik Üniversitesi’nin çaba ve katkıları yetişmiş eleman ve onların ürünleri
Resimde Cumhuriyetle birlikte
çağdaş ve uygar ülke düzeyine
ulaşma heyecanını kazanan
toplumumuzun gereksinmelerini
karşılamak üzere çaba gösteren
ülkenin tek teknik üniversitesinin
rolü anlatımcı bir dille
görselleştirilmiştir. O yılların onurlu
heyacanı Öztoprak’ın fırça ve boya
vuruşlarıyla duvarda sonsuza
aktarılmıştır.
üzerinden yorumlanmıştır. Genel kompozisyon her fakülte yan yana dizilerek
düzenlenmemiştir. Bilinçli olarak düz zemin üzerinde konuların belli bir düzende
yerleştirilişleriyle mekân yaratma yolları
denenmiştir. Bir konu cepheden betimlenirken, yanına gelen öteki konu çapraz
yerleştirilmiştir. Bu tür mekân oluşturma
yöntemiyle resmi soldan incelemeye
başladığınızda sağa doğru derinlemesine giden bir mekân uzanmaktadır.
Öztoprak’ın yukarda belirttiğimiz kendi
açıklamasından anlaşıldığı kadarıyla uygulamayı Öztoprak’ın yapmasına karşın
Nurullah Berk’in gözetiminde yapıldığının izleri okunmaktadır. Berk 1933 yılında bir grup sanatçıyla bir araya gelerek
kendilerinden önceki izlenimci kuşağa
“D Grubu” hareketiyle karşı çıkmıştır.
Kübizmi benimsemiş ve çalışmalarını
Kübizm denemeleriyle oluşturmuştur.
Amaç nesneyi değişik açılardan parçalara ayırarak resim yüzeyinde yeniden
kurgulamaktır. Biçim, nesnenin yapısının geometrik düzeninden gelişmekte,
renk ve ışık değerleri sanatçının özgür
iradesine göre dağılmaktadır. Resim izlenimcilerdeki göz yerine aklın gücüne
dayanıyordu. Doğa kopya edilmeden
sanatçının kendi özgün tasarımıyla kurgulanıyordu. 1940’larda toplumda Anadolu kültürlerine eğilimin artması sanata
da yansır. Batı kültürüyle gelişmiş olan
tuval resminin kübik yaklaşımına bu tarihten sonra yerel kültür ve geleneksel
sanatlardan esintiler de katılır. Öztoprak’ın mekân düzenleme yöntemi minyatür sanatındaki mekân düzenleme
mantığını anımsatmaktadır. Bu yöntem
bir yazılı metni görsel olarak açıklama
amacıyla yapılmış olan minyatür sanatında çokca kullanılan bir yöntemdir.
Modern Sanat öncesi Batı Sanatı’nda
resim bir noktadan bakışta görünenin
gerçek görüntüsü, renk ve ışık değer-
lerine dikkat ederek betimlenirdi. Oysa
minyatür sanatında böyle bir koşullanma söz konusu değildir. Değişik mekânlarda geçen konular tek bir minyatürde
bir araya getirilebilir. Nesnenin ışık ve
renk değerleri önemsizdir. Sanatçı resim yüzeyinde kendi istediği renk ve
ışık düzenini seçmekte özgürdür, çünkü o resimsel gerçeği kurmaktadır. 20.
yüzyıl başlangıcındaki sanatçılar Batı
sanatının yüzyıllar boyu süren “gözle
görünen”in betimlenmesi kuralına karşı
çıkmış ve Modern Sanatı bu karşı çıkış
sonucunda kuramsallaştırmışlardır. Necmi Sönmez, Öztoprak’ın resimlerini eşzamanlı Batı sanatçılarıyla karşı karşıya
getirerek tasarladığı 2007’deki “Mekânın
Şiirselliği: Öztoprak ve Jenerasyonu”
adlı sergisinde Taşkışla Duvar Resmi’nin
karşısına siyah ve grinin egemen olduğu
zemin üzerinde uyumlu renk alanlarıyla
düzenlenmiş Pierre Soulages’in “Resim
14 Mart 1955”adlı soyut çalışmasını yerleştirmiştir. (Res. 6)
Taşkışla Duvar Resmi’nin Öztoprak’ın figüratif çalışmalarının son örneklerinden
biri olduğu anlaşılıyor. Bundan sonraki
değişimini “1956’da figüratif resmi bırakıp soyuta geçtim. Çünkü an geldi, duygularımı figüratifle aktaramayacağımı
fark ettim. Yaptığım resimler o zamana
göre iyilerdi ama beni tatmin etmiyordu.
Ayrıca müziğin hayatımda çok önemli bir
yeri var: müziğin karşılığı soyut resimdir
benim için.” sözleriyle ifade ediyor.
Öztoprak müzik hayranıydı ve Beethoven en çok sevdiği müzisyendi. “Missa
Solemnis: Beethoven’e Saygı” yapıtı Nüvit Özdoğru’nun anısına ithaf edilmiştir.
(Res. 7) “Missa Solemnis”i yapmasına
vesile olan Beethoven’i insanüstü bir
varlık olarak gördüğünü belirten ressam,
çalışırken müzik dinlemediğini özellikle vurgulayarak “Müzikteki bam bam’ı
duyup fırçayı o ritmle sürmek diye bir
şey yok, komedi bu...” diyor. Renk müzik ilişkisinin onun için ne kadar önemli
olduğunu “Artık kendim müzik oldum”
ifadesiyle belirtiyor. Klee’nin küçük bir
yapıtından yola çıkarak, üç boyutu dördüncü boyutta çözümleyip, yaşam boyu
özlediği resmini yapma olanağına kavuşmuş. Soyut bir olgu olan müziğin karşılığının resimde de soyut olması gerektiğini düşünmekte ve görsel bir sanat olan
resimde gerçek bir devinimi yakalamayı
arzu ettiğini belirtmektedir. “Yarıdan bir
fazla” diye nitelediği altmış yıllık sanat
yaşamının özetini Alman ressam Sigmar
Polke’nin “Benim
düşündüğüm gibi
görünenler, gerçekte
zamanla
içimde oluşanlardır” sözüyle bitirmektedir. 3
Yıl 2006. Bu kez
Rektör Faruk Karadoğan’ın duyarlığıyla bir heykel
talebiyle karşılaşıyoruz ve uygulama Mehmet Aksoy’dan isteniyor.
Bir başka duyarlı
kişi ise bağışçı
makine mühendisi
Keskin Keser, İTÜ.
Heykel 7,5 yıl sonra Rektör Muhammed Şahin ve Mehmet
Karaca’nın katkılarıyla tamamlanıyor.
Aksoy Hezarfen’in hikayesini duyduğunda cesaretine, bilime olan aşkına
hayran kaldığını söylüyor. 1623-1640
Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçma eylemini gerçekleştiren Hezarfen’i Büyük
İskender’den daha önemli bir kişi olarak
değerlendiriyor. Döneminde çok sey bildiği için kendisine zamanında “çok şey
bilen” anlamına gelen Hezarfen denmiş.
Aksoy “Uçma fikrine o kadar angeje
olmuş ki, Hezarfen... her ortamda yılmadan denemiş ve başarmış. Heykelin
içeriği de bu zaten. Bilime doğru yükselen bir Hezarfen ...uçmayı başarıyor,
‘içine şeytan girdi diyorlar ve Fizan’a
sürüyorlar... Dramatik bir olay.” sözleriyle bu olay karşısındaki heyecanını dile
getiriyor.4 Bu heyecanının etkisi altında
heykelini tasarladığını ekliyor ve devam
ediyor. “İnsanoğlunun çabasını göstermek istiyordum; Tekerleğin bulunuşundan otomobillere, vidanın bulunuşu,
pistonun bulunuşu, uçağa, elektronik
devrelere kadar bütün teknik ilerlemelere... Bunun sembolüydü Hezarfen. Onu
elektronik devreler, yanlarına palangalar,
vidalar, şaftlar koyarak bir kompozisyon
yapmıştım. İstanbul Teknik Üniversitesi’ne yapacağım heykelde de böyle
şeyler olacak. Bilimsel ilerlemenin evrelerinin sembollerini oraya çizeceğiz ya
da hakikisini koyacağız” düşüncesinden
hareket ederek İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki yapıtının tasarımına varıyor.
(Res. 2-3) Heykelini tanımlamasını kendi
şöyle açıklıyor: “Galata Kulesi’ni yere yatırdık ve Hezarfen üstten bakıyormuş gibi
düşündük. Yüzyılın teknik buluşlarını ve
Res. 6 Meçhul Asker Kaçağı, 1989, Mehmet
Aksoy, mermer, Hitler ordusundan kaçan
askerler için anıt, Potsdam (Aksoy Arşivi)
Res. 7 Missa Solemnis, L. V. Beethoven’a
Saygı, 2005, Abdurrahman Öztoprak (N.
Sönmez, ed.,Mekanın Şiirselliği: Öztoprak ve
Jenerasyonu, 2007, Elgiz Proje 4L, Çağdaş
Sanat Müzesi, 55)
itü vakfı dergisi 111
İTÜ›DE SANAT
kel, damarlarında kan yerine ışık taşır”, “taş düştüğü
yerde ağır, koyduğun yerde
hafif olmalı”, “taşa kızarak
vurma, geri tepmesi pek
olur”, “demir tavında dövülür, taş suyunda yontulur”,
“Bach’ın müziğinden heykel
çıkar mı?”, “taşı okşa, bakan gözün görmediğini elin
gözü görür”, “heykelin gölgesi uzaya düşer” “boşluğun heykeli yapılabilir mi?”.
Bu ifadeler heykeltıraşla
heykel arasındaki bütünleşmenin ve sıcak iletişimin
varlığını açığa çıkarması
açısından önemli saptamalardır. Hezarfen Ahmed ÇeRes. 8 Missa Solemnis, L.V. Beethoven’a Saygı, 2005,
Abdurrahman Öztoprak (N.Sönmez, ed., Mekanın Şiirselliği: lebi Heykeli, 1954’teki duvar
Öztoprak ve Jenerasyonu, 2007, Elgiz Proe 4 L, Çağdaş Sanat resmi gibi öyküsel bir metin
sunmamaktadır.
2006’daki
Müzesi, 55)
yorum çok farklı bir düzleme
malzemelerini kullanıyorum. Paslanmaz
çekilmiştir. Konuya üretilen iş düzleminçelik boru...Temel malzeme taş ve pasde değil de daha üst düzlemden bakıllanmaz çelik. Saclar, borular ve plastikmakta ve üniversite kavramının özüne
ler kullanılacak. Paslanmaz çelikle taşın
inilmektedir. Sunulmak istenen üniversiuyumu çok enteresan. Taş aslında ağır
tenin temel amacı olan “bilim ve teknik”
bir malzeme ama, biz o ağır malzemeyi
eğitimdir. Çağdaş ve uygar ülke kavramı
vurgusu günümüzde de sürmektedir anbir demirle uçuruyoruz. Taş ağırdır ama
cak ilerleme artık “yapmakla” değil “keşuçabilir...” Aksoy mekân-heykel ilişkisi,
fetmek/araştırmak/yaratmak”la olasıdır.
renk, ışık gibi değerlere de vurgu yapıDuvar resminde Cumhuriyetin kuruluş
yor “Heykel mekânla ilişki içinde görülaşamasında mühendislik-mimarlık eğitimeli. Heykelin genel kütlesini mekânın
minin kalkınma konusunda katkıları görkendisi belirler. Önünde bir kütüphane
selleştirilerek tarihe yansıtılmıştır. Yapıt
binası var, havuz var, bir yol ve ağaçlar
20. yüzyıl Türkiyesinin hedefini belgeler.
var... Bu unsurlar heykelin kütlesini beBaşka bir deyişle resim “ilkler”in helirliyor. Heykelin konduğu yerde belli bir
yecanını yansıtır. Aradan 50 yıl geçmiş
çekim alanı yaratması gerek. Böyle bir
üniversitenin dalları zamanla çoğalmış,
diyalektik ilişki var. Mekânın kendisi heyçağdaş bir mühendislik-mimarlık eğitikelin içeriğine katılıyor... Form heykelin
mi kurumsallaşmış, çeşitli alanlarında
canıysa ışık da kanıdır. Işığı heykelin
toplumun gereksinmelerini karşılayacak
üstünden çektiğinizde solar, ölür, damadüzeye erişmiştir. Hezarfen heykeli “burından kan çekilmiş olur. Heykel ışıkla
gün”ü tanımlamamaktadır, onun hedefi
yaşayan bir şeydir. Formlar ışık taşıyıcı“yarın”lardır. Heykel bize Hezarfen’in 17.
dır.”(Res. 8)
Yüzyılda gerçekleştirdiği inanılmaz uçuBir taş ustası olan Aksoy’un heykel saşunu anımsatmakta ve bizleri bu yönde
natıyla ilgili çarpıcı ifadelerini gözden
kışkırtmakta, 21. yüzyılın evrensel hedegeçirmek Hezarfen Ahmed Çelebi Heyfine yönlendirmektedir. 6
keli’ni kavramak ve değerlendirmekte
Taşkışla
Duvar Resmi ile Hezarfen Ahyararlı olacaktır: “Heykel taş diliyle komed
Çelebi
Heykeli kendi sanatsal denuşmaktır”, “taş taşıya taşıya, heykel
ğerleri
yanında
iki ayrı kuşağın sanatyontula yontula yoğrulur”, “ustalığın taşı
çılarının
yaşadıkları
dönemin ruhunu
yenmeye değil, taştan heykel yontmaya
belgelemeleri açısından da özellikle deyarasın”,“kendinle ve heykelinle hesapğer kazanmaktadır.
laşmak”, “taş eğilmez kırılır”, “gerçeklik
görünenin arkasındadır”, “taşı alet değil,
elin kararı, gözün kantarı yontar”, “kızgınlıkla taşa vurma, eline vurursun”, “taşı
kes, taş kasabı olma”, “yalnızlığımı taşa
astım, gölgesinde çalışıyorum”, “hey-
112 itü vakfı dergisi
1Yapıtın üzerinde dört ad yer alıyor, Nurullah
Berk, Abdurrahman Öztoprak, Yaşar Yeniceli ve
Oktay Dikmen.
Yakın zamana kadar Üniversite içinde Nurullah
Hezarfen Ahmed Çelebi Heykeli,
1954’teki duvar resmi gibi
öyküsel bir metin sunmamaktadır.
2006’daki yorum çok farklı bir
düzleme çekilmiştir. Konuya
üretilen iş düzleminde değil de
daha üst düzlemden bakılmakta
ve üniversite kavramının özüne
inilmektedir. Sunulmak istenen
üniversitenin temel amacı olan
“bilim ve teknik” eğitimdir.
Berk’in
yapıtı
olarak
tanınırdı.
Öztoprak,
yaşamını anlatırken “Roma’dan dönüşümde,
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Rektörü Ord.
Prof. Emin Onat’ın, Hocam Nurullah Berk’ten,
Taşkışla Binasına yapılmasını arzuladığı bir fresk
talebiyle karşılaştım. Hocam benim dönmemi
beklemişti. 1954 kışında hazırlanan eskizleri,
dostum Yaşar Yeniceli ve Oktay Dikmen ile yaz
aylarında, iskele üstünde, gerçek fresk tekniğiyle
tamamladık.” (Mekanın Şiirselliği: Öztoprak ve
Jenerasyonu, sergi kataloğu, 2007, 151) 2007
ve 2010 tarihlerinde Öztoprak ile ilgili sergilerin
küratörlüğünü yapmış Necmi Sönmez, sanatçıyla
yaptığı söyleşiye dayanarak, duvar resmini onun
yapıtı olarak değerlendiriyor. (Sanatçıyla özel
görüşme, 5.5.2006, İstanbul) Elimizde başka
belge olmadığı için biz de onun yapıtı olarak
var sayıyoruz. 2007 sergisinde Duvar Resmi’nin
fotoğrafı sergilenmiştir. Küratör Sönmez o tarihlerde
Duvar Resmi’ni nemden ve üzerindeki çiziklerden
tahrip olmuş durumda bulmuş ve bir yazısında
eleştirisini dile getirmiştir. (http://lebriz.com/pages/
lsd.aspx?lang=TR&sectionID=0&articleID=916)
Duvar Resmi 2012 tarihinde onarılmıştır. Ancak
onarım sırasında kenarlarına siyah çerçeve
çekilmiştir. Özgün durumunda çerçeve yoktur.
2Proje 4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi’nde Mekanın
Şiirselliği: Öztoprak ve Jenerasyonu (2006) ile Yalın
Soyut Pure Concrete (2011) sergileriyle sanatçının
Sevda ve Can Elgiz Kolleksiyonu’ndaki yapıtları
sanatseverlerle buluşmuştur. Mekânın Şiirselliği
sergisi ayrıca 2008’deVenedik Ca’Pesaro-Galeria
Internazionale d’arte Moderna’da sergilenmiştir.
3Mekânın Şiirselliği, 153.
4Derya Bengi, ”Mehmet Aksoy’un Hezarfen’i
İTÜ’de: Benim Heykellerim de Benim gibi Düşünür,”
İTÜ Vakıf Dergisi, 48, İstanbul, 2006, 22-31
5Aydın Engin, Mehmet Aksoy: Çekicin Rüzgarında
Kırk Yıl, Türkiye İş Bankası, İstanbul,2002.
6Aksoy’la ilgili yayınlar: Jale Necdet Erzen, Mehmet
Aksoy, Bilim Sanat Galerisi, İstanbul, 1996; Aydın
Engin (söyleşi), Heykel Oburu, Kültür Yayını,
İstanbul, 2002; Aydın Engin, ed.,Mehmet Aksoy:
Çekicin Rüzgarında Kırk Yıl, Türkiye İş Bankası,
İstanbul, 2002; Mehmet Aksoy, Zamanın ve Mekânın
Suretleri: 50. Yıl Mehmet Aksoy, Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012.
TEKNOKENT DOSYASI
Gençlerin Fikirlerine ve
Hayallerine Yatırım
İTÜ Çekirdek’te
Teknolojik Girişimler
Yarıştı, Türkiye Kazandı
Türkiye’nin en önemli girişimci destek projelerinden İTÜ Çekirdek’te, Big
Bang (Büyük Patlama), teknoloji tabanlı
13 finalist girişimcilik projesinin, büyük
mücadelesine sahne oldu. İTÜ Maslak Kampüsü Süleyman Demirel Kültür
Merkezi’nde, canlı sunum gerçekleştiren teknoloji projeleri arasından, Tabtoy
Studios Ekibi “video oyunlarını, gerçek
oyuncaklarla entegre oyun oynanabilir
hale getiren eğitici oyun platformu” projesiyle, jüri ve halk oylaması sonucu 100
bin liralık büyük ödülün sahibi oldu. 50
bin liralık ikincilik ve üçüncülük ödülleri ise, “tüketiciyi algılayan akıllı vitrin”
projesiyle Kuax Ekibi ve “yumurta kabuğundan doğal gıda koruyucusu üretme”
projesiyle Elif Güngör’ün oldu.
2014 yılı başında 1000 başvuru arasından seçilen teknoloji tabanlı girişimcilik
projelerinin İTÜ Çekirdek çatısı altındaki zorlu maratonu, Big Bang’deki “mutlu son” ile inovasyon dâhilerine yeni bir
başlangıcın kapılarını açtı. İTÜ Çekirdek
Big Bang’de, sahnedeki etkili sunumları ile büyük patlamayı gerçekleştirmeyi
başaran finalist ekiplerden 9’u, farklı
ödüller kazanarak, projelerini gerçekleştirmek üzere “teknoloji şirketlerini kurmalarına yardımcı olacak” yeni olanaklar
elde ettiler.
Gençlerin Fikirlerine Yatırım
İTÜ Çekirdek Big Bang’in açılış konuşmasını yapan İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ olarak gençlerin fikirlerine yatırım yaptıklarını, yenilikçi fikirlerle
Türkiye;’nin kalkınmasına ve kendi teknolojisini geliştirmesine katkı sağlamayı
hedeflediklerini söyledi. “Üç yılda 2500
proje başvurusu alan İTÜ Çekirdek’e
bu yıl 1000 proje başvurdu, bu sayı ve
projelerin başarısı daha da artacak. Bugüne kadar kuluçka aşamasındaki firmalara verilen toplam destek 5 milyon
TL’yi aştı. 2012 yılında birinci olan proje,
bu yıl Dünya 2.’liği kazandı. Bugün izleyeceğimiz projeler de, aylar süren bir
çalışmanın ürünü. Hepsiyle gurur duyuyoruz” dedi.
İTÜ Çekirdek Big Bang’in Ödül Töreni’nde,
“İTÜ Çekirdek’te 1 yıl ücretsiz dayalı döşeli
5 ofis ödülü”nün anahtarlarını seçilen ekip-
lere veren İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Kenan Çolpan da, yaptığı konuşmada,
İTÜ ARI Teknokent’in, 160 başarılı teknoloji
şirketi ve 5200 kişilik Ar-Ge ordusu ile performansını sürekli yükseltmeyi hedefleyen
bir ekosistem olduğunu vurguladı. İTÜ ARI
Teknokent ekosisteminin 110 milyon dolarlık Ar-Ge ihracatına ulaştığını belirten Ge-
itü vakfı dergisi 113
TEKNOKENT DOSYASI
nel Müdür Kenan Çolpan, “ İTÜ ARI Teknokent şirketlerinin ürettiği ekonomik değer,
2013 yılında 1.8 milyar lira iken, 2014’te
büyük bir gelişme sağlayarak 3 milyar liraya ulaştı” şeklinde konuştu.
Tabtoy hem 100 bin liralık büyük
ödülü, hem de 1 yıl ofis kullanım
ödülü kazandı
Tarımdan hayvancılığa, bulut bilişimden
e-ticarete, oyuncaktan sosyal medyaya
kadar birçok farklı alandaki, 13 finalist proje arasından, birinciliği kazanan Tabtoy
Studios Ekibi, Elginkan Vakfı’nın 100 bin
lira tutarındaki Teknoloji Ödülü’nün sahibi
oldu. Tabtoy ayrıca, İTÜ ARI Teknokent’in,
İTÜ Çekirdek’te 1 yıl ücretsiz dayalı döşeli
5 ofis kullanım ödülünden de birinin sahibi
oldu.
İTÜ Maslak Kampüsü Süleyman Demirel
Kültür Merkezi’ni dolduran katılımcıların
canlı olarak izleme fırsatı elde ettiği İTÜ
Çekirdek Big Bang’de, bu yıl bir çok elemeyi geçen Aeros, AGHLAB, Barbun, Biocower, Elif Güngör, FCLABS, Floradem,
Hangaar, Kuax, Robotica, Smartstay, Tabtoy ve Timeshade olmak üzere 13 teknolojik girişimcilik projesi sahne aldı. Girişimci
ekiplerin sırayla gerçekleştirdikleri teknoloji
projelerinin sunumları, www.itucekirdek.
com adresinde yer alan İTÜ Çekirdek web
sitesinden de canlı olarak yayımlandı. Proje ekipleri, ayrıca Süleyman Demirel Kültür
Merkezi fuayesinde yer alan standlarında
da, teknoloji projelerini izleyicilere tanıtma
fırsatı buldular. Proje ekipleri, kendilerini
izlemeye gelen girişimci adaylarına da, gelecek yılki başvurular için cesaret verdiler.
Bu yıl ilk kez “Genel Kategori” ve “Bulut Bilişim Kategorisi” olmak üzere iki farklı alanda seçilen finalistler, İTÜ Çekirdek çatısı
altında, 6 ay süren Ön Kuluçka ve Hızlandırıcı dönemde aldıkları eğitim, danışmanlık, altyapı ve ön finansman destekleriyle,
teknoloji tabanlı projelerini şirketleşmeye
hazır bir konuma getirdiler. İTÜ Çekirdek
çatısı altında projelerini geliştirirken, işbirliği yapabilecekleri yatırımcı ortaklar ve projelerini pazarlayacak müşteriler de edinen
finalistler, halk oylaması ve jüri değerlendirmesi sonucu, projelerini ticarileştirmelerine
katkı sağlayacak cazip ödüller kazandılar.
114 itü vakfı dergisi
İTÜ ÇEKİRDEK BIG BANG 2014’TE DERECEYE GİREN
EKİPLER VE ÖDÜLLERİ
100.000 TL Elginkan Vakfı’nın Teknoloji Ödülü:
50.000 TL Cardtek Group Özel Ödülü:
50.000 TL Monitise Özel Ödülü:
60.000 USD Microsoft Azure Kullanım Hakkı Ödülü:
2 adet 25.000 TL Ege Kimya Özel Ödülü:
10.000 TL Agito Özel Ödülü:
10.000 TL İşnet Özel Ödülü:
4.250 TL Daha.net Ödülü:
Tabtoy Ekibi
Kuax Ekibi
Elif Güngör
Smartstay Ekibi
Floradem Ekibi ve
Aeros Ekibi
Hangaar Ekibi
Smartstay Ekibi
Timeshade Ekibi
İTÜ ARI Teknokent’in 5 adet 1 Yıllık İTÜ Çekirdek Ofisi Ödülü:
Floradem Ekibi
Hangaar Ekibi
Kuax Ekibi
Smartstay Ekibi
Tabtoy Ekibi
“ÇEKİRDEK”ten yetişen Ar-Ge girişimcileri
Elecreate, Enerjiyi
Kablodan ve İsraftan
Kurtarıyor
İTÜ ARI Teknokent’te “Çekirdek”ten yetişen Ar-Ge girişimcileri, teknolojik gelişmeye
“enerji” katıyorlar. 2012 yılında
İTÜ Çekirdek Yarışması’na katılarak, hayallerini ve fikirlerini,
“enerjik” bir teknoloji şirketine
dönüştürme fırsatı yakalayan
İTÜ mezunu 3 genç girişimci,
cep telefonları için geliştirdikleri “kablosuz şarj” sistemiyle, kısa sürede kendilerinden
söz ettirmeyi başardılar. İTÜ’lü
mühendis girişimciler, İTÜ ARI
Teknokent’te kurup geliştirdikleri Elecreate ile bu alandaki
ilk ve tek Türk şirketi olarak,
Uluslararası Kablosuz Enerji
Transferi Birliği’ne (Wireless Power Consortium – WPC) kabul edildiler. Aydın
Dikkulak, Efe Turhan ve Ferit Güler, bir
yandan restaurant ve cafeler gibi ortak
sosyal alanlarda, kablosuz şarj sistemlerini yaygınlaştıracak teknolojiler geliştirirken, diğer yandan CP-Light markası
altında, enerji tüketimini “akıllı” hale getirerek, önemli tasarruf fırsatı yaratan,
aydınlatma otomasyon sistemlerini, hayata geçirmeye başladılar.
Henüz bir ortağı yüksek lisans, diğeri
doktora eğitimini sürdüren; üçüncü ortağın da yüksek lisansını tamamlayıp
doktoraya hazırlandığı şirkette, 6’sı mühendislerden oluşan 7 kişilik ekip, doludizgin yeni teknolojiler üzerine çalışıyor.
Elecreate’i, İTÜ’den okul arkadaşları Efe
Turhan ile birlikte Sanayi Bakanlığı’ndan
sağladıkları 100 bin liralık Tekno Girişim
Sermayesi ile kurduklarını anlatan Aydın
Dikkulak ve Ferit Güler, İTÜ Çekirdek Yarışması’ndaki başarıları sayesinde, şirketin ilk yılını ücretsiz ofis olanağı elde
ettiği, İTÜ ARI Teknokent ARI4 Binası’nda tamamladığını belirttiler. Elecreate
kurucu ortaklarının deyimiyle, kısa sürede kendi ayakları üzerinde durabilmeyi
başarınca, İTÜ ARI 6 Binası’na geçti ve
yeni kurulan İTÜ ARI Enerji Teknokent’in
ilk 11 şirketi arasında yer aldı.
insanların günlük olarak şarj
ihtiyacı hissettiği, dışarıda genelde restoran, cafe, bar, havaalanı, hastane gibi ortamlara
kurulması için, özelleştirilmiş
ürünler ortaya çıkarmaya çalıştık. Sonucunda çıkan ürünlerimizi farklı iş modelleriyle
birlikte belli mekanlara kurduk.
Onlardan güzel tepkiler geldi,
tabi gelen geri bildirimlerle
ürünümüz üzerinde geliştirmelere devam ettik. Şu anda da
ikinci versiyonumuz ortaya çıkıp, tekrar ilgili mekanlara dağıtımı yapılacak. Bununla ilgili
yaklaşık 100-150 tane mekan
için sözleşmeler sürüyor.”
Dünya devlerinin arasında, genç bir
Türk şirketi
“Kablosuz enerji aktarımıyla ilgili ilk hedefimiz cep telefonlarını kablosuz olarak
şarj etmekti. Şu anda Wireless Power
Consortium diye ismi geçen, dünyada
200’ün üzerinde firmanın üye olduğu;
Samsung, LG, Motorola, Google gibi
dünya devlerinin de yer aldığı uluslararası bir konsorsiyum içinde ilk ve tek
Türk firma olarak yer aldık” diyen Elecreate ortakları, bu alandaki büyüme stratejilerini şöyle anlatıyorlar:
“Global teknoloji liderleriyle uyumlu bir
standartta kablosuz şarj üreterek, bunu
Enerji Verimliliği
Sağlayan Yeni Bir Sistem
Yeni yatırım alanlarında ihracat potansiyelini öncelikli gören ve bu konuda somut adımlar da atan Elecreate ortakları,
CP-Light markası ile kablosuz aydınlatma otomasyonu gerçekleştirerek, enerji
verimliliği sağlayan bir sistem geliştirmişler. Fabrikalar, AVM’ler, havaalanları gibi, aydınlatma konusunda enerji
tüketimi yüksek olan alanlarda, enerji
ihtiyacını azaltan CP-Light Aydınlatma
Otomasyon Sistemi, zamanlanmış görevlerle operatörlerin ihtiyacını azaltan
kontrollü bir aydınlatma sağlıyor. Böylece gereksiz aydınlatma ünitelerinin yol
açtığı enerji maliyeti kontrol altına alınarak, yönetilebilmiş oluyor.
Akıllı Aydınlatma Otomasyon Sistemi’ni
ilk Suudi Arabistan’a kuracaklar…
CP-Light markası altında geliştirdikleri
Aydınlatma Otomasyon Sistemi’ni Suudi Arabistan’da yaptıkları bir anlaşma
çerçevesinde ilk kez Riyad’da bir fabrikaya kuracaklarını anlatan Elecreate’in
ortakları, büyük bir armatür üreticisi ile
de, sistemde kullanılacak armatürlerin
üretimi konusunda işbirliği gerçekleştireceklerini ifade ediyorlar.
itü vakfı dergisi 115
TEKNOKENT DOSYASI
İTÜ ÇEKİRDEK FİRMASINDAN
DÜNYA İKİNCİLİĞİ
İTÜ ARI Teknokent bünyesinde kurulan ve
Türkiye’nin en önemli girişimcilik destek
sistemleri arasında yer alan İTÜ Çekirdek,
kısa sürede başarılı fikirlerin adresi oldu.
İTÜ Çekirdek’in düzenlediği proje yarışmasında 2012 yılında birinci olarak şirketleşme fırsatı elde eden “Imona Cloud - Bulutun Üzerinde” projesi, Dünya Girişimcilik
Forumu kapsamındaki yarışmada Dünya
İkinciliği kazandı.
19-22 Ekim 2014 tarihleri arasında Fransa’nın Lyon kentinde düzenlenen World
Entrepreneurship Forum kapsamında gerçekleştirilen “Crowd’s Den” Girişimcilik
Yarışmasında, farklı coğrafyalardan birçok
proje yarıştı. Polonya, Fransa, Singapur,
Karayip Adaları ve Türkiye ise finale çıkan
ülkeler oldu. Finalist 5 proje; 6 yatırımcı
ve 500 kişinin önünde canlı yayında su-
numlarını gerçekleştirdi.
Yatırımcıların görüşlerini sunduğu, 500 kişinin
ise canlı olarak oyladığı
etkinlik sonucu; Fransa’dan Novanano ekibi
birinci olurken, Türkiye’den katılan İTÜ Çekirdek firması ImonaCloud
İkinciliği elde etti. Projenin sahibi Bahadır Ödevci, prestiji bir uluslararası
organizasyonda “genç
Türk girişimci” olarak
kürsüye çıkarken, hem
İTÜ’ye hem de ülkemize
gurur.
İTÜ ARI TEKNOKENT’TEN,
“BULUT’TAN ROBOT’A” CEBIT 2014 ÇIKARMASI
Ekosisteminde yer alan 160 teknoloji şirketi ile Türkiye’nin teknolojik kalkınmasına
öncülük etmeyi hedefleyen İTÜ ARI Teknokent, CEBIT Eurasia 2014 Fuarı’nda, 12
bilişim şirketinden oluşan bir toplulukla,
gövde gösterisi yaptı. 93 ülkeden 130 binin
üzerinde ziyaretçinin izlediği CeBIT Bilişim
Eurasia Fuarı’nda, İTÜ ARI Teknokent’teki
bilişim şirketleri Bulut’tan Robot’a kadar
teknolojinin en popüler alanlarında, yeni
geliştirdikleri ürünleri sergilediler.
CeBIT Eurasia 2014 kapsamında, 10.Salon’daki standlarında, bilişim dünyası ile
biraraya gelen İTÜ ARI Teknokent şirketleri
arasında, yeni mezunlar ile akademisyenler tarafından kurulan bilişim şirketleri de
büyük ilgi topladı. CEBIT Eurasia 2014
Uluslararası Bilgi ve İletişim Teknolojileri,
Uydu İletişimi, Yayıncılık, Kablo ve TV Sektörü Fuarı’nda, İTÜ ARI Teknokent şirketleri,
Bulut ve Robot teknolojilerinin yanı sıra, izleyenlere Akıllı Sulama Otamasyonu’ndan,
Akıllı Eğitim ve Oyun Setleri’ne, Mobil Belediye Talep Takim Sistemi’nden, Yüz Tanıma Sistemleri’ne kadar, yaşamın çok farklı
116 itü vakfı dergisi
alanlarına yönelik, geniş
bir yelpazede yeni teknolojiler sundular.
İTÜ Çekirdek’ten
yetişenler de,
teknolojilerini
sergiledi
11-14 Eylül 2014 tarihleri
arasında gerçekleştirilen
fuara katılan İTÜ ARI Teknokent ekosistemindeki
bilişim şirketleri arasında,
“proje fikrini” İTÜ Çekirdek Kuluçka Merkezi’nde, “işe” dönüştürme
fırsatı elde eden genç
girişimciler de yer aldı.
Fuarda, İTÜ ARI Teknokent’teki bilişim şirketleri
ile birlikte, İTÜ Bilgisayar
Mühendisliği Bölümü de,
İTÜ NLP Çalışmaları Projesi’ni, izleyicilerle paylaştı.
TİCEM İleri Yapı Teknolojileri’nden
İnşaat Sektörü ve Tarihi Yapılar İçin
Ar-Ge
İTÜ ARI Teknokent
bünyesinde inşaat sektörüne
yönelik Ar-Ge faaliyetlerini
sürdüren TİCEM, otomasyonla
üretilebilen hızlı, ekonomik ve
yüksek performanslı yapısal
olmayan panel sistemlerin
geliştirilmesi; tarihi yapıların
korunması için yıkıntısız
test ve analiz yöntemlerinin
geliştirilmesi ile bunların
onarım ve güçlendirmesine
yönelik zararsız harçların
geliştirilmesi konularında
çözümler üretiyor. TİCEM’in
Ar-Ge çalışmaları ile
odaklandığı alanları ve sektöre
yönelik teknolojik yeniliklerini
Burak Yorulmaz
anlatıyor.
TİCEM İleri Yapı Teknolojileri’nin
teknolojik çözüm alanları
TİCEM İleri Yapı Teknolojileri, adı Türkiye’de Ar&Ge ile çok anılmayan inşaat
sektöründe araştırma geliştirme faaliyetleri yapmaktadır. İnşaat sektöründe hızlı,
ekonomik ve yüksek performanslı ürün ve
sistemler geliştirerek, geleneksel bir yapısı
olan inşaat sektörüne teknolojik katkı sağlamaktadır.
Sektörde farklılık yaratan ürünler
TİCEM ekibi olarak, kendimize ait ürün geliştirme prosedürümüz var. Geliştirilmesi
planlanan ürün önce kendi iç sistemimizde
bazı elemelerden geçerek fikrin kullanılabilirliği tartışılıyor. Geliştirilecek malzeme
veya sistem ile ilgili, mutlaka ihtiyaç sahibi
endüstrilerle görüşüyor ve projeleri ihtiyaçlar doğrultusunda yönlendiriyoruz. Diğer
farkımız ise malzeme ve teknolojiyi dünyada ilk ya da dünya ile aynı anda ortaya
çıkarma hedefimiz. Rakibin piyasaya sür-
düğü veya gelişimini büyük ölçüde tamamlamış bir ürün ya da teknolojiyi geliştirmeye
çalıştığınızda rakibe yetişmenizin çok zor
olduğunu düşünüyoruz.
Yukarıdaki felsefeye dayanılarak geliştirilen
ürünlerimizin fiyat-kalite-hız üçlüsünün her
üçünü de bünyesinde barındırmasını zorunlu tutuyoruz.
Örneğin tarihi yapılar için geliştirdiğimiz
test sisteminde ucuz fiyatı basit deney sistemi ile sağlarken, aynı zamanda uygulama
kolaylığı ile yüksek hızı sağlıyoruz. Bununla
birlikte geleneksel test yöntemlerine yakın
sonuçları binaya çok az hasar vererek aldığımız için sistemin yüksek kalitesinden
de bahsedebiliyoruz. Bu üç bileşeni aynı
anda bir ürün veya teknolojide sağladığınız zaman başarının kaçınılmaz olduğunu
düşünüyor ve görüyoruz.
Tarihi yapıların onarım ve güçlendirmesi
için geliştirdiğimiz enjeksiyon ve tamir harçları ile güçlendirme harçlarını geliştirirken
uygun fiyata, her tarihi yapının kendi yapısına uygun, yapıya zarar veren tuzlardan
arındırılmış, fabrika ortamında hazırlanmış
ve paketlenmiş harçları müşteriye sunmayı
hedefliyoruz. Yaptığımız laboratuvar çalışmasıyla bu malzemelere kazandırdığımız
yüksek performans da malzemenin yapıda
fonksiyonel olarak çalışmasını sağlıyor. Ge-
liştirdiğimiz yüksek performanslı tarihi yapı
harçları, Avrupa’daki çözüm ortaklarımızın,
yüksek performanslı tekstil donatı ürünleri
ile birlikte yapıda üstün performans gösteren bir güçlendirme sistemi halini alıyor.
Ar-Ge çalışmaları: Yapısal olmayan
panel sistemlerinin geliştirilmesi, tarihi
yapılar için test ve analiz yöntemleri
Ar-Ge çalışmalarımız temel olarak, üç ana
tema üzerinde odaklanmıştır. Şantiyede yapılan işçiliğin azaltılmasına yönelik, fabrika
üretim prosesi fazla olan otomasyonla üretilebilen hızlı, ekonomik ve yüksek performanslı yapısal olmayan panel sistemlerin
geliştirilmesi bunların ilki olarak sayılabilir.
Tarihi yapıların korunmasına yönelik yıkıntısız test ve analiz yöntemlerinin geliştirilmesi ile bunların onarım ve güçlendirmesine
yönelik tarihi yapılara zararsız harçların
geliştirilmesi de ikinci odaklanılan konudur.
Tarihi eserlerin korunması amacıyla öncelikle yapısal güvenliklerinin alınmasının gerektiği artık tüm dünyada konunun
uzmanları tarafından kabul görmüş bir
gerçektir. Yapısal güvenliklerin sağlanması için öncelikle deneysel ve teorik çalışmalar yapılmakta ve elde edilen sonuçlar
değerlendirilmektedir. Yapılan çalışmalar
sonucunda mevcut yapıların hasar durumu
itü vakfı dergisi 117
TEKNOKENT DOSYASI
Özellikle tarihi kargir yapı stokunda az hasarlı şekilde kullanılabilecek ve doğru sonuçlara ulaşabilecek bir mekanik deney
sistemine ihtiyaç vardır. Bu amaçla, özellikle tarihi yığma yapılarda uygulanabilecek
ve yapıya çok az hasar vererek tatminkar
doğrulukta sonuç almayı sağlayacak bir
deney tekniği ve ekipmanı geliştirmek üzere çalışmaktayız.
İTÜ Arı Teknokent’in TİCEM
çalışmalarında rolü
TİCEM öğretim üyeleri tarafından kurulan
akademik bir firma olduğu için İTÜ ARI
Teknokent bünyesinde yer almaktadır.
Dört yıldır bu bünyede yer alıyoruz. Dinamik çalışma ortamı, İTÜ’nün içinde olması,
İTÜ’nün ileri teknoloji laboratuvarlarına erişim kolaylığı ar-ge faaliyetlerimizi kolaylaştırmaktadır.
ve performansı elde edilmekte, gerekirse
sağlamlaştırma ve güçlendirme önerileri
sunulmaktadır. Genellikle kargir sistemle
inşa edilmiş olan tarihi yapıların mekanik
performansının elde edilebilmesi, yapısal
güvenliğinin olup olmadığının tespit edilmesi, gerekiyorsa güçlendirme önerilerinin
yapılması için öncelikle mevcut malzeme
performansının elde edilmesi gerekmektedir. Mevcut malzeme mekanik performansının elde edilebilmesi için bazı standart
deney teknikleri bulunmaktadır. Bahsedilen
deney sistemleri, ABD ve Avrupa’da kargir yapılar için geliştirilmiş olmakla birlikte,
tescilli tarihi yapılarda kullanımı, yapıya
verdiği hasarlardan dolayı çok da uygun
bulunmamaktadır. Tarihi yapılarda kullanım
için mevcut sistemin yıkıntılı etkilerinden
kaçınacak, ancak tatminkar doğrulukta sonuç verecek yarı yıkıntılı deney sistemlerine
ihtiyaç vardır. Ülkemizdeki tarihi yapı stokunun restorasyonu için bir nevi seferberliğe
girişilmiştir. Bu esnada, yapıların deprem
güvenliği ve statik durumu da sorgulanmaktadır. Binalar yurt dışında hazırlanan
yazılımlar ile bilgisayarda modellenmektedir. Ancak elde edilen sonuçlar, binalardan
verimli deneysel bilgi elde edilemediği için
tam doğru şekilde yorumlanamamaktadır.
118 itü vakfı dergisi
Ar-Ge projeleri İTÜ’de yüksek lisans
çalışmasına dönüşüyor, endüstriye
katkı sağlıyor
Firmamızda çalışan tüm mühendisler
İTÜ’den mezun olmuşlardır. Firmamızın inşaat alanında yapmış olduğu araştırma geliştirme faaliyetlerinde elde edilen ürünlerin
farklılığının İTÜ’nün, TİCEM ekibindeki arkadaşlarımıza kazandırdığı iyi mühendislik
nosyonu ve farklı bakış açısı olduğuna inanıyoruz. Akademik bir firma olan TİCEM,
bazı ar-ge projelerinin bir kısmını yüksek
lisans tezlerine dönüştürmekte, endüstrinin bazı ihtiyaçlarına üniversitede cevap
bulunmasına katkı sağlamaktadır. TİCEM
kendi yerini endüstri-üniversite ilişkisinin
tam ortasında belirlemiş, kendi alanında
endüstri ve üniversitenin birbirini beslediği
bir ekosistem oluşturmuştur.
Farklılığımızın en önemli parçasının İTÜ’nün
bilimsel birikiminden geldiğini biliyoruz.
İTÜ öğretim üyeleri ve öğrencilerle
işbirliği, staj olanakları
İşin uzmanlarıyla çalışıyoruz. Örneğin, tarihi yapılarla ilgili olan projelerimizde mutlaka yapı analizi ve restorasyon bölümünden
hocalarımızla birlikte çalışıyoruz.
İTÜ öğrencileri firmamızda staj yapabilmektedir. Ayrıca firmamızın tüm çalışanları
özellikle İTÜ mezunları arasından seçilmektedir.
Son teknoloji ile donatılmış
Ar-Ge ve ölçüm laboratuvarı
İnşaat sektöründe şantiye imalatını mümkün olduğunca azaltacak sistemler üzerinde çalışıyoruz. Bilindiği gibi şantiyede ıslak
imalat olduğu sürece işçilerin daha kontrolsüz ortamlar olan şantiyelerde çalışmasının
önüne geçemeyeceğiz. Bu da iş kazalarını
kaçınılmaz hale getirecek. Bunun yerine
birçok elemanın,özellikle yapısal olmayan
elemanların prefabrik olarak fabrikalarda
otomasyon sistemlerin işlettiği bantlar üzerinde üretilmesi ve şantiyede imalat yerine
sadece montajının yapılması hem daha
fazla üretim, üretimde ekonomi, ürün kalitesinin artması ve işçi sağlığı iş güvenliği
bakımından sürdürülebilir bir çözüm sunacaktır. Son zamanlarda yurt dışında çok
hızlı yapılan yapıları hayranlıkla izliyoruz.
Ülkemizde de benzer sistemler uygulamak
isteyen yatırımcılar olduğunu biliyoruz. Ancak bu sistemlerin uygulanması için öncelikle şantiyede imalata son verilmeli ve
fabrikada hızlı üretilen malzemelerin üretimi arttırılmalıdır. Önümüzdeki projeler daha
çok bu konuda olacaktır.
Hızlı üretilebilen, yüksek mekanik performansı olan, dış etkilere dayanıklı ve enerji
verimliliği yüksek yapı elemanlarının fabrikada üretimi için ürün ve üretim yöntemlerinin geliştirilmesi projesiyle yapıların enerji
performansının da arttırılması için çalışmalarımız devam etmektedir.
Pazara çıkma aşamasına gelmiş olan
ürünün başarılı olup olmadığının ölçülmesi amacıyla, dünya standartlarında ve
kapsamlı bir laboratuvar kaçınılmaz bir
ihtiyaçtır. TİCEM, 2011 yılında başladığı
laboratuvar yatırımını 2014 yılında, çözüm
ortağı firmalarının da tam desteğini alarak ivmelendirmiştir. Yabancı rakiplerden
daha üstün ürünler geliştirmenin yolu, en
az rakipler kadar kapsamlı ve donanımlı
laboratuvar personel ve ekipmanına sahip
olmaktan geçmektedir. İstanbul-Sarıyer’de
bulunan 800 m2alana sahip laboratuvarımızda en son teknolojiyle donatılmış
modern cihaz ve sistemlerle, standart ve
şartnamelerde talep edilen, yatırımcı ve
müşavirlerin performans ölçümlerinde gerek duydukları birçok test yapılabilir hale
gelmiştir.
Yapı malzemelerinin araştırma ve geliştirme
çalışmalarında ihtiyaç duyulan testler, malzemelerin nano ve mikro ölçekte görüntülenmesi ve ölçülmesinden, makro ölçekteki
testlere varan bir genişlikte,her türlü iklim
koşulunun simülasyonunun yapılabildiği,
statik ve dinamik ölçüm sistemlerini içeren
bir ar-ge ve ölçüm laboratuvarı oluşturulmuş ve her geçen gün geliştirilmektedir.
Hali hazırda kendi Ar&Ge laboratuvarımızın da içinde bulunduğu kompleksin ISO
17025 standardı esaslarına göre akreditasyonunu sağlıyor ve yapı malzemesi endüstrisinde deneysel çalışmalarda Türkiye’nin
dışa bağımlılığını azaltmaya katkıda bulunuyoruz.
GRM İletişim ve Bilişim
Afet Zararlarını Minimuma İndirmeyi Hedefliyor
Doğal Afet Riskleri Yazılımla Tespit
Ediliyor
İBB – OIC – Anadolu Yakası
Mikrobölgeleme Projesi
İTÜ ARI Teknokent
firmalarından GRM’nin doğal afet
risklerinin yaratacağı zararlara
yönelik olarak geliştirdiği
yazılımlar bina hasar, altyapı
hasar ve can kaybı tahminleri
yaparak, afetlerin kurumlarda
yaratacağı zararları minimuma
indirmeyi amaçlıyor. GRM’nin,
deprem istasyonlarından alınan
gerçek zamanlı verilerle gerçek
zamanlı deprem lokasyon ve
büyüklüğünü tahmin eden
yazılımlar geliştirmeye yönelik
çalışmalarının bir sonraki
aşaması ise deprem erken uyarı
yazılımlarının geliştirilmesi…
Firma Yöneticisi Çağatay
Kariptaş, GRM’nin doğal afet
risklerine yönelik çözümlerini
ve yeni Ar-Ge çalışmalarını
dergimize anlattı.
GRM, 2008 yılından bu yana , başta deprem olmak üzere, doğal afet kaynaklı risklerin tahmini, takibi ve iyileştirme yöntemlerinin geliştirilmesi üzerine kamu (bakanlık,
valilik ve belediye gibi) ve özel (şehircilik,
mimarlık, inşaat (alt ve üstyapı, enerji, sigortacılık) sektörlere teknolojik çözümler
üretmektedir.
Deprem Sonrası Hasar ve
Zararların Tespiti
GRM olarak temel anlamda veri, yazılım ve
danışmanlık hizmetleri vermekteyiz. Yazılım hizmetleri kapsamında geliştirdiğimiz
ürünlerimiz, senaryo bazlı veya gerçek
depremler nedeniyle oluşan bina hasar, altyapı hasar ve can kaybı tahminlerini yapan
programlar olup, müşterilerimizin ihtiyaçlarına yönelik kurumsal ölçekte çözümler
geliştirmekteyiz. Buna ilave olarak, farklı
zamanlarda çekilmiş uydu görüntülerini ve
hava fotoğraflarını farklı algılama yöntemi
(change detection) ile işlemden geçirerek,
deprem sonrası hasarların ve zararların
tespitine yönelik programlar da geliştirmiş
olup, bu programları yine müşterilerimizin
ihtiyaçlarına yönelik kurumsal süreçlerine
entegre etmekteyiz. Diğer taraftan, sahadaki farklı deprem istasyonlarından gelen
ham verileri işleyerek, bundan deprem yer
hareketi parametrelerini ve deprem tehlike
haritalarını üreten yazılımlar da ürün yelpazemizde bulunmaktadır.
İnsansız Hava Araçları İle Hasar ve Zarar
Tespiti
Ar-Ge niteliğinde, özellikle İGDAŞ projemiz kapsamında, bazı doğalgaz şebeke
elemanlarının deprem talebi karşısındaki
performanslarını inceleyebilmek amacı ile
itü vakfı dergisi 119
TEKNOKENT DOSYASI
İGDAŞ – İGRAS Projesi
DASK – ARYS Projesi
İBB – OIC – Anadolu Yakası Mikro Bölgeleme
Projesi -3B Jeoloji Modeli
İBB – OIC – Anadolu Yakası Mikro
Bölgeleme Projesi -3B Jeoloji Modeli
sarsma masası deneyleri gerçekleştirilmiştir.
Bu deneylerden elde
edilen bulgular, İGDAŞ
için geliştirdiğimiz İGRAS sistemine yansıtılmıştır. Diğer taraftan,
kendi öz kaynaklarımız
ile, deprem istasyonlarından alınan gerçek
zamanlı verilerle gerçek zamanlı deprem
lokasyon ve büyüklüğünü tahmin eden yazılımların geliştirilmesine
yönelik çalışmalar yapmaktayız. Bunun bir sonraki aşaması ise
deprem erken uyarı yazılımlarının geliştirilmesidir. Son olarak, İnsansız Hava Araçları ile deprem sonrası hasar ve zararların
tespitine yönelik yaklaşık bir yıldır çalışmalar yürütmekteyiz. Önümüzdeki altı ay
içerisinde bu ürünü ve/veya hizmeti pazara
sunmayı planlıyoruz.
Ar-GE çalışmalarımızda, İTÜ’nün araştırma
altyapısı ve bilimsel birikiminden yeterince
yarar sağladığımızı
maalesef söyleyemeyeceğim. İGDAŞ Projesi kapsamında,
birtakım doğalgaz şebeke elemanları için
basınç/dayanım testleri yaptırmak istedik
ama teknik kısıtlardan dolayı bu deneyleri
maalesef gerçekleştiremedik. Ancak benzeri çalışmalarda, yeni imkanlarla bu altyapıdan tabiki faydalanmak isteriz.
İTÜ İle Proje İşbirliği
İTÜ ARI Teknokent’te Kasım 2012’den bu
yana faaliyet göstermekteyiz. İTÜ ARI
120 itü vakfı dergisi
Teknokent’i tercih etmemize neden olan
en önemli sebeplerden biri sağladığı vergi muafiyeti avantajlarıdır. Sağladığı insan
kaynağı avantajı da diğer önemli etkenlerden bir tanesidir.
DASK Projemiz kapsamında, aralarında
İTÜ’nün de bulunduğu bir grup tarafından
Deprem Sonrası Bina Hasar Tespit Yöntem
ve Teknolojileri geliştirilmektedir. Bu grubun
teknolojik çıktıları ile geliştirdiğimiz DASKARYS programımızın entegrasyonuna yönelik çalışmalarımız devam etmektedir.
Diğer yandan, İTÜ Deprem Mühendisliği
ve Afet Yönetimi Enstitüsü ile yakın zamanda irtibata geçilmiş olup, yine yakın
zamanda firma tanıtımı yapılacaktır.
İnsan kaynağı en önemsediğimiz konulardan biri. Kasım 2012’den bu yana, iş
alımlarımızda 1 lisans, 2 yüksek lisans öğrencisi olmak üzere, 3 personeli şirketimize
kazandırdık. Staj konusunda ise öğrencilere kapımız açık.
Başta deprem olmak üzere, doğal afet
risk yönetimi konusunda kurumsal çözümler geliştirmek ve bu kapsamda geliştirdiğimiz çözümlerin imkan ve kabiliyetlerini
yeni AR-GE projeleri arttırmak 2015 yılı
hedeflerimiz arasında yer almaktadır.
Buna ilaveten, yurt içinde gerek deprem
izleme, gerek deprem erken uyarı ve gerekse bina bazlı yapı sağlığı izleme sistemlerini geliştirmek yine hedeflerimiz arasında yer almaktadır.
Genellikle finansal mülahazalar ile sadece
bina yenilenmesi şekline dönüşmekte olduğu görülen İstanbul başta olmak üzere
ülke genelinde kentsel dönüşüm faaliyetlerine yön verebilecek daha bütüncül bir yaklaşımı içeren her türlü hasar görebilirlik
(zemin, yapı, sosyalçevre, vs.) değerlendirmelerinden kaynaklı riskleri bertaraf edebilecek mahalle ölçekli hedef dönüşümlere
yönelik gerekli tüm mühendislik ve mimarlık çalışmalarının içinde bulunduğu işlevsel bir planlama projesi gerçekleştirmek
te 2015 yılı hedeflerimizden biridir.
İTÜ’DEN HABERLER
Elektrikli Araçta
İTÜ'den Yeni Bir İlk
İTÜ ARI Teknokent bünyesinde faaliyet
gösteren Derindere Motorlu Araçlar (DMA)
firmasının, İTÜ ile yaptığı ortak çalışma ile
ürettiği yüzde 100 elektrik enerjisiyle çalışan yerli minibüs, 18 Eylül’de İTÜ Ayazağa Yerleşkesinde düzenlenen törenle test
edildi.
İTÜ bu çalışmayla, elektrikli araç konusunda Türkiye'de ikinci kez ilke imza attı. Daha
önce Türkiye'nin ilk elektrikli minibüsünü
Mekatronik Eğitim ve Araştırma Merkezinde yapan İTÜ, bu kez bir şarjla en uzun
mesafeyi katedebilen elektrikli minibüsü
geliştirmiş oldu. Üstelik bu aracı yerleşke
içindeki ring servislerinde kullanarak, hem
başka bir ilke imza atacak hem de öncü rol
üstlenecek.
Bakan Işık İTÜ Yönetim Kuruluna katıldı
Bakan Işık öncelikle İTÜ Yönetim Kurulu
toplantısına katıldı. Işık’ın yanı sıra Bakan
Yardımcısı Prof. Dr. Davut Kavranoğlu, Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü Doç. Dr.
Cevahir Uzkurt, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
İstanbul İl Müdürü Ahmet Can da toplantıda yer aldı. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet
Karaca’nın başkanlık yaptığı İTÜ Yönetim
Kurulunda, ARI Teknokent yönetimi de hazır bulundu.
Toplantıda, bilim ve teknolojinin temelleri
üzerinde 241 yıldır yükselen ve önceliği ArGe olan üniversitemizin, orta ve uzun vadeli hedeflerini Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ve İTÜ Yönetim Kurulu üyeleri aktardı.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının vizyonu ile yakın ve orta vadede hedeflenen
çalışmalar konuşuldu.
Yağmurda test sürüşü
Yönetim Kurulunun ardından, Bakan Işık
ve Rektör Karaca, Türkiye’nin bir tam dolum şarjla en uzun mesafeyi kat edebilen
elektrikli minibüsünü test etti. İTÜ ARI Teknokent’te, DMA işbirliği ile üretilen araç,
Rektörlük binasından hareket ederek Teknokent binasına götürüldü. Yoğun yağış altında gerçekleştirilen test sürüşünde, araç
tam not aldı.
Işık, "gelecek 3-4 altın yılın iyi değerlendirilmesi" gerektiğini vurguladı. Işık, "Hedefimiz
2020’den önce bir Türk markasını başta
Türkiye’nin sonrada dünyanın yollarına çıkarmak” diye konuştu.
‘Türkiye yarışın dışında kalmamalı’
Bakan Işık, araçla yaptığı kısa yolculuğun
ardından basın mensuplarının sorularını
yanıtladı. Elektrikli araçların dünyada her
geçen gün gelişen ve geleceğin teknolojisi
olarak görülen bir konu olduğunu belirten
Işık, "Bu noktada bütün ülkelerin çok ciddi gayreti var. Türkiye olarak biz bu yarışın
dışında kalmak istemiyoruz" dedi. Işık, üniversitelerin bu konuya yoğunlaşmasının
ayrı bir önem taşıdığını ifade etti. Elektrikli
araç konusunun Türkiye’de yeni ve çok hızlı gelişen bir alan olduğuna dikkat çeken
1 şarjla 400 km
Aracın üretimiyle ilgili proje toplamda 3 ay
sürdü. Şu anda prototip olan minibüs, gerekli testler tamamlandıktan sonra İTÜ merkez yerleşkesindeki ring seferlerinde kullanılmaya başlayacak. Bu sayede İTÜ Yeşil
Kampüs projesinin en önemli parçalarından biri olarak, yerleşke içindeki karbon
salınımının azaltılmasına yönelik büyük bir
adım atılacak. Aracın tam dolum şarj süresi
2 saat. Tam dolu aküyle, 350-400 km arası
mesafe katedebiliyor.
itü vakfı dergisi 121
,
İTÜ DEN HABERLER
GEMİ TEÇHİZATI TEST MERKEZİ
Türkiye’de Denizcilik Sektörüne hizmet
verecek Gemi Teçhizatı Test Merkezi, İTÜ
Denizcilik Fakültesi bünyesinde kurularak
hizmete girdi.
Türkiye’de Denizcilik Sektörüne hizmet verecek test merkezinin kurularak sektörün
yurtdışına olan bağımlılığının azaltılması ve
gemi inşa yan sanayisinin üretim odaklı gelişmesine katkı sağlamak amaçlarıyla İTÜ
Denizcilik Fakültesi (İTÜDF) Gemi Teçhizatı Test Merkezi (GTTM) kurulumu İstanbul
Kalkınma Ajansı (İSTKA) Projesi olarak hayata geçirilmiştir.
GTTM kurulması ile kısa vadede gemi teçhizatı üreticilerinin belgelendirme için gereken test hizmetinin alınmasında yurtiçinde
birçok yere başvurmalarının yanı sıra yurtdışındaki test merkezlerine olan bağımlılıkların azaltılması, uzun vadede ise bu bağımlılığın tamamen ortadan kaldırılması ve
GTTM’nin yurtdışındaki gemi teçhizatı üreticilerine de test hizmeti verebilecek duruma
getirilmesi hedeflenmiştir.
GTTM; ülkemizdeki ekonomik sektörlerin
bilgi ve teknoloji odaklı üretim yapmalarını
sağlayacak, bilgi ve teknoloji transferini kolaylaştıracak işbirliği ağlarının ve ortak kullanım alanlarının geliştirilmesini ve işlevsel
hale getirilmesini, sektörümüzün rekabetçilik ve yenilik üretme kapasitesinin geliştirilmesi için test merkezindeki kabiliyetlerin bu
doğrultuda oluşturulmasını hedeflemektedir.
Bu Projede; Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Gemi İnşa Sanayicileri
Birliği, Armatörler Birliği, Lloyd kuruluşları
ve Gemi İnşa Yan Sanayinin test gereksinimleri incelenmiş bu konudaki test yeterliliğini sağlamak üzere faaliyetlere başlanmıştır.
GTTM’nin temel faaliyetleri, gemilerde kullanılan teçhizatın Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO), Uluslararası Denizde Güvenlik
Sözleşmesi (SOLAS), Can Kurtarma Araçları Yönetmeliği (LSA Code) ve Türk Gemi
Teçhizatı Yönetmeliği gereği ürünlerin kullanımında zorunlu olan belgeler için yapılması gereken test hizmetlerini içerecektir.
Gemi Teçhizatı Test Merkezi, İTÜ Denizcilik Fakültesinde yürütülmekte olan İstanbul
Kalkınma Ajansı (İSTKA) tarafından desteklenen İSTKA/2012/BİL/119 referans numaralı proje ile kurulmuştur Projenin amacı,
bölgede bulunan gemi inşa ve gemi inşa
yan sanayisinin uluslararası standartlara
uygun gemi teçhizatı üretim ve temininde
yurtdışına olan bağımlılığının azaltılarak
kaliteli ve üretim odaklı gelişmesine katkı
sağlamaktır.
1.300.000 TL bütçeli olan proje 15 Ocak
2013 tarihinde başlamıştır. 12 ay süreli olan
proje tamamlanmış olup, test merkezi fonksiyonel hale getirilmiştir
Bu proje ile Türkiye’de ilk defa gemi teçhizatına yönelik testler yapabilen bir ihtisas
merkezi kurulmuştur. Türkiye’de Test Merkezilerinde; kara ve hava ulaşımında kullanılan ürünlerin belgelendirilmesi aşamasında test hizmeti verilmektedir.
Tip Onayı Belgesi
Denizcilik alanında üretilen malzemelerin
ulusal ve uluslararası akredite olmuş klas
kuruluşları tarafından onaylanması gerekmektedir. Bu onayı gösteren belge “Tip
Onay Belgesi” olarak adlandırılmaktadır.
Denizcilik alanında üretilen malzemelerin
Tip Onayı belgelendirilmesinde istenen test
hizmetinin tamamını bir arada veren bir kurum veya test merkezi Türkiye’de bulunmamaktadır. Proje ile kurulacak ortak kullanım
alanının faaliyetleri ile bölgede bulunan denizcilik sektörünün bilgi ve teknoloji odaklı
üretimini desteklemek, girişimcilere daha
az maliyetli hizmet vererek bilgilerinin ve
yeni tasarımlarının üretime katılması sağlanacaktır. Test hizmetinin sunulması ile kaliteli, uluslararası onaylı ve uluslararası rekabete dayanıklı üretimin gelişmesine ortam
hazırlanacaktır.
İTÜ DF GTTM Can Kurtarma Teçhizatları, Yangından Korunma Teçhizatları, Deniz
Kirliliğini Önleme Teçhizatları, Seyir Teçhizatları, Tehlikeli Madde Ambalajları testleri
beş önemli bölümden oluşmaktadır. Her
bölümün başında konusunda uzman akademisyenler, her bölümde yeterlilik sertifikalarını almış mühendisler ve teknisyenler
çalışmaktadır.
İnternet Adresi: http://www.gemitest.itu.edu.tr
Telefon: 0(216) 395 10 64
Dahili:1169-1168-1167
E-posta: [email protected]
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İÇİN FARKINDALIK
GELİŞTİRME PROJESİ
İklim değişikliğine dikkat çekmek ve alınacak önlemler konusunda farkındalık
geliştirmek amacıyla Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burçkin Dal
yürütücü danışmanlığında gerçekleştirilen
“İklim Değişikliğinin Etkileri ve İklim Değişikliklerine Uyum Konularında Farkındalık
Geliştirme” projesi tamamlandı. Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından desteklenen
ve TÜBİTAK TÜSSİDE yükleniciliğinde gerçekleştirilen proje, 15 ay sürdü.
Proje hedef kitlesinde; Marmara, Ege, Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesinde yaşayan
öğrenciler, öğretmenler, kamu personelleri,
sivil toplum kuruluşu mensupları, akademisyenler ve yerel temsilciler yer aldı. Bu
122 itü vakfı dergisi
kapsamda ilk adım olarak, belirlenen dört
coğrafi bölgeden seçilen illerde, geniş katılımlı çalıştaylar düzenlendi. Çalıştaylarda,
iklim değişikliğinin bölgesel etkileri üzerinde durularak, katılımcılar bilgilendirildi.
Daha sonra belirlenen illerde, ilköğretim
okulları öğretmenlerinin katılımı ile “İklim
Değişikliği Hizmetiçi Seminerleri” gerçekleştirildi. Projenin son aşamasında ise
sekiz ilde, üniversite öğrencilerinin rehber
olarak yer aldığı ilköğretim öğrencilerinin
katılımına açık altı hafta süreli “İklim Değişikliği Bilim Kampları” düzenlendi. TÜSSİDE Gebze Yerleşkesinde gerçekleştirilen
yatılı bilim kampları ile öğretmenler ve öğrencilerin iklim değişikliği konusunda bilgi-
lendirilmeleri sağlanarak, yenilikçi öğretim
yöntemleri ile farkındalıkları artırıldı.
İklim değişikliğine uyum sağlama sürecinde alınacak bireysel önlemlere işaret eden
kamu
spotu,
öğrenciler için
eğitici animasyonlar, broşürler,
posterler, yapboz,
kitapçık
ve diğer eğitici
materyallerin
hazırlanması da
projenin
diğer
önemli sonuçları
oldu.
İNŞAAT SEKTÖRÜNDE YENİ BİR DÖNEM AÇACAK
PROGRAM İTÜ’DE
İTÜ, 3D yazılımın önde gelen firmalarından
Autodesk ile Yapı Bilgi Modellemesi (BIM)
Uzmanlık Sertifika Programı başlatıyor.
İnşaat sektöründe maliyet ve zamandan
tasarruf elde edilmesini sağlayan BIM uygulamalarıyla olası iş kazalarının da minimuma indirilmesi hedefleniyor. Türkiye’de
ilk ve tek olacak bu programdan yetişecek
uzmanlar sayesinde, önemli bir ihtiyaca yanıt verilmesi amaçlanıyor.
İnşaat sektörünü kökten değiştiren bir kavram olarak görülen ve yaklaşık 10 yıl önce
ortaya çıkan BIM, henüz yeterince tanınmıyor. İTÜ ve Autodesk de bu önemli açıktan
yola çıkarak, BIM uygulamalarını kullanabilen nitelikli elemen yetişmesini sağlamak
amacıyla işbirliği yaptı. 12 Ocak - 3 Mart
2015 tarihleri arasında, iki haftalık sürelerle
verilecek toplam üç modülden oluşan eğitim programı, yeniliklere kapı açan üniversite – sanayi işbirliği açısından da önemli
bir örnek olacak.
Eğitimler İTÜ SEM'de Verilecek
Dünyada ve ülkemizde hızla gelişen BIM,
gerçek örnekler üzerinden işlenecek ve bu
sayede katılımcıların deneyim kazanması
sağlanacak. Autodesk, teknoloji, içerik ve
uzman görüşleri ile programa katkı sağlayacak. Program Koordinatörü Doç. Dr. Esin
Ergen Pehlevan, programın önemini şöyle
anlattı:
“BIM konsepti Türkiye için ne kadar yeni
olsa da inşaat sektörünün tüm çalışma
sistematiğinin ve yöntemlerinin hızla BIM’e
uyarlanması gerekiyor. Bu sebeple, BIM'in
kavranması ve uygulanabilmesi için BIM
konseptine bütüncül yaklaşan bir sertifika
programına ihtiyaç duyuluyordu. Bu eğitim
programının bu ihtiyaç
sonucunda oluşturulduğunu ve üniversite-sektör işbirliklerine
güzel bir örnek olarak
eklendiğini söyleyebiliriz.”
Türkiye'de İlk ve Tek
Türkiye’de henüz hiçbir
organizasyon veya kuruluşun BIM sertifikası vermediğine, programın bir ilk olduğuna
dikkat çeken Doç. Dr. Pehlevan, içeriğe ilişkin şu bilgileri verdi:
“Bu program içerik olarak oldukça zengin.
Sadece belli bir yazılımın kullanılmasına
yönelik değil; genel olarak BIM kavramının
açıklanması, dünyadan örneklerle öneminin ve faydalarının öne çıkarılması, örnek
olaylar üzerinden avantaj ve dezavantajlarının ve nasıl uygulandığının açıklanması,
BIM'e geçmek isteyen firmaların izlemesi
gereken adımlar gibi ana başlıklar ile BIM
kavramı açıklandıktan sonra ikinci modülde detaylı bir uygulama gerçekleştirilecek,
üçüncü adımda ise katılımcılar uzun bir
sınava tabi tutularak uygulamaları gerçekleştirmedeki başarıları ölçülecek.”
Autodesk Akdeniz Ülkeleri Eğitim Koordinatörü Evren Arın ise “İTÜ gibi seçkin bir
üniversite ile işbirliğine gitmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bu işbirliği sayesinde İTÜ
SEM ile birlikte, AutoCAD, Revit, Inventor ve
3ds Max gibi yazılımlarımızın uluslararası
geçerliliği olan ACU sertifika sınavlarını da
gerçekleştireceğiz” diye konuştu.
BIM Eğitimi Neden Önemli?
Yapı Bilgi Modellemesi – BIM, binayı henüz
sahada fiili olarak yapmadan sanal olarak
inşa etmeyi ve karşılaşılabilecek her türlü
problemi (farklı elemanların çakışması, işin
zamanında yetişmemesi, olabilecek iş kazaları gibi) sanal model üzerinde çözmeyi
amaçlıyor. Benzer yaklaşımlar, seri üretim
yapan diğer sektörlerde görülebiliyor ancak inşaat sektöründe binanın tam teşekküllü bir prototipini yapmak BIM öncesinde
mümkün olamıyordu. Bu da inşaatın maliyetinin artmasına, süresinin uzamasına,
kalitesinin düşük olmasına ve iş kazalarına
sebep oluyordu. BIM yaklaşımı ile bu sorunların büyük oranda üstesinden gelinmesi sağlanıyor.
ABD ve Kuzey Avrupa ülkelerinde inşaat
sektörünün BIM konseptine geçiş sürecinin
adımlarından biri, BIM uzmanlık sertifika
programları olurken, bu sayede hem farkındalık geliştirildi hem de sektörün ihtiyaç
duyduğu uzman işgücü yetiştirildi. Yeterli
sayıda uzman işgücü oluştuktan sonra,
kamu projelerinde BIM kullanılması zorunlu
hale getirildi.
MEM-TEK’İN 10 PROJESİNE DESTEK
İTÜ Prof. Dr. Dinçer Topacık Ulusal Membran Teknolojileri Uygulama ve Araştırma
Merkezi (MEM-TEK) yürütücülüğünde ve
danışmanlığında geçen bir yıl içerisinde başvurusu yapılan 8 proje TÜBİTAK’ın
1003 kodlu programı kapsamında desteklenmeye değer görüldü. Son bir ay içinde
ise yine MEM-TEK adresli olarak verilen bir
SANTEZ ve bir TEYDEP 1505 kodlu projeler kabul aldı.
MEM-TEK Hakkında
İTÜ Prof. Dr. Dinçer Topacık Ulusal Memb-
ran Teknolojileri Uygulama ve Araştırma
Merkezi (MEM-TEK), Ayazağa Yerleşkesinde yer alıyor. Merkez Müdürlüğünü, İTÜ
Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İsmail Koyuncu üstleniyor. MEM-TEK, Türkiye’de membran üretmek, modül ve proses
geliştirmek, membran teknolojileri üzerine
çalışan araştırmacılara fırsatlar sunmak ve
global membran bilimine katkılarda bulunmak amacıyla ar-ge çalışmaları yürütüyor.
Ortak proje yapma konusunda kamu ve
özel kurumlarla her türlü işbirliğine açık
olan merkezin sahip olduğu altyapı, tüm
İTÜ’lü araştırmacıların kullanımına açık.
Mevcut altyapı, [email protected] adresi
üzerinden randevu alınarak kullanılabiliyor.
itü vakfı dergisi 123
,
İTÜ DEN HABERLER
HORİZON 2020’DE İTÜ
KOORDİNATÖRLÜĞÜNDE
İLK PROJE
İTÜ KONSERVATUVARI’NDAN
BALKANLAR’DA KÜLTÜREL
İŞBİRLİĞİ
Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi Tekstil Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Kalaoğlu ve Yrd. Doç. Dr. Senem Kurşun Bahadır’ın projesi, Avrupa Birliği Horizon 2020 Marie
Sktodowska Curie Araştırma Programları ve Bursları Araştırma ve
Yenilikçilik Değişim Programı (Research and Innovation Staff Exchange Scheme-RISE) ilk dönem çağrısı kapsamında desteklenmeye değer görüldü. Öğretim Üyelerimizin “Welding of E-Textiles
for Interactive Clothing” adlı projesi, 990.000 Avro bütçe ile 48
aylığına destek aldı. İTÜ’nün koordinatör olarak bulunduğu projede, sanayi ve üniversite kuruluşlarından 9 ortak yer alıyor. Proje,
İTÜ’nün Horizon 2020 Programı kapsamında koordinatör olarak
desteklendiği ilk proje olması nedeniyle ayrıca önem taşıyor.
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı (İTÜ TMDK), 2015 yılında
kuruluşunun 40. yılını kutlamaya hazırlanıyor. 40. yıla özel bir dizi
akademik ve sanatsal etkinlik gerçekleştirilecek. Bu kapsamda
yapılacak yeni uluslararası işbirliklerinin ilk adımı Balkanlar’da atıldı. İTÜ TMDK Müdür Yardımcısı Prof. Serpil Murtezaoğlu, Stip Sergej Mihajlov Müzik Okulunun daveti ile Makedonya’ya gitti. Prof.
Dr. Murtezaoğlu ile DMUC Sergej Mihajlov Müzik Okulu Direktörü
Emilija Saveva Miladinova’nın ikili temasları sonucunda, kültürel
işbirliği kararı alındı. Bu çerçevede, Sergej Mihajlov Müzik Okulu
eğitmenleri ve öğrencilerinden oluşan 60 kişilik grup, ekim ayında
İTÜ TMDK’nın misafiri olacak. İki ülkenin müzisyenleri ve öğrencileri, klasik müzik, caz gibi farklı türleri ve iki ülkenin geleneksel
müziklerini harmanlayan geniş bir repertuvar sunacak.
İSTKA’DAN 10 İTÜ
PROJESİNE DESTEK
İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) Yönetim Kurulu tarafından, 2014
Mali Destek Programları kapsamında, yürütücülüğünü İTÜ’nün
yaptığı 8 proje desteklenmeye değer görüldü. Ayrıca, İTÜ’nün ortak olarak yer aldığı 2 proje de destek için kabul edildi.
İTÜ ATUM PROJELERİYLE
3. İNOVASYON FUARINDAYDI
2. SALON MODEL UÇAK
YARIŞMASI
İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi (UUBF) tarafından “Atatürk
Kupası 2. Salon Model Uçak Yarışması” gerçekleştirildi. İTÜ Rektörlüğü, Hava Harp Okulu ve Türk Hava Kurumu’nun destekleriyle
Ayazağa Yerleşkesinde düzenlenen yarışma, geçen yıl olduğu
gibi yine büyük ilgi gördü.
İTÜ’nün yanı sıra farklı okullardan 47 öğrencinin katıldığı keyifli
yarışta, “gençler, yetişkinler ve ustalar” olmak üzere üç farklı kategoride uçaklar havalandı. Çubuk ve kabin gövdeli, lastik motorlu
model uçakların yarıştığı etkinlikte, en uzun süre havada kalan
uçaklar ödüllerin sahibi oldu.
Çubuk Gövdeli Modellerde; Gençler Kategorisinde M.Kaan Naim,
Yetişkinler Kategorisinde Kadir Gürses, Ustalar Kategorisinde Aydın Naim 1. oldu. Kabin Gövdeli Modellerde ise; Gençler Kategorisinde Ömer Öz, Yetişkinler Kategorisinde Şıhmehmet Yıldız,
Ustalar Kategorisinde Yusuf Öztürk 1.’lik aldı.
Yarışmacılara ödüllerini, UUBF Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Sevinç
Sırdaş, Uçak Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. M. Adil Yükselen, Gelişmekte Olan Spor Branşları Federasyonu Hava Sporları İstanbul Temsilcisi Fatih Ergenekon, Büyük Çekmece Sportif
Havacılık Kulübü Başkanı Ümit Keskin, Türk Hava Kurumu Model
Uçak Öğretmeni Oktay Ünlü ve İsmet İlhan verdi.
Atatürk Kupası 2. Salon Model Uçak Yarışmasının 2. ayağı 22
Mart 2015’te Hava Harp Okulu’nda, 3. ayağı ise 3 Mayıs 2015’te
Büyükçekmece Sportif Havacılık Kulübü nde gerçekleştirilecek.
124 itü vakfı dergisi
İTÜ Prof. Dr. Adnan Tekin Malzeme Bilimleri ve Üretim Teknolojileri Uygulama Araştırma Merkezi (ATUM), bünyesinde gerçekleştirdiği ve devam etmekte olan projeleriyle 13-16 Kasım 2014
tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilen 3. İnovasyon Türkiye
Fuarı’na katıldı.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Türk Patent Enstitüsü, TÜBİTAK, KOSGEB, TSE Kalkınma Ajansları teknoparklar ve çeşitli
üniversitelerin yer aldığı fuarda İTÜ’nün standına ilgi büyüktü.
Fuar süresince ATUM ve İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen “İstanbul’daki Dizel Motorlu Toplu Taşıma Araçlarının
Egzoz Filtrelerini Temizlemeye Yönelik Yeni Bir Sistem Geliştirilmesi” ve “İstanbul’daki Soy Metal İşleme ve Geri Kazanım Tesis
Çalışanlarının ve Bunları Kamu Adına Denetleyen Mühendislerin
Eğitimi” adlı iki proje sergilendi.
Proje koordinatörleri tarafından katılımcılara ve ziyaretçilere her iki
araştırma projesinin genel amaçları, eğitim görselleri, çevre ve
insan sağlığına yönelik beklenen faydaları aktarıldı. Ayrıca merkezin ve işbirliği içinde olduğu laboratuvarların altyapı olanakları
hakkında, hazırlanan kitapçık ve broşürler ile bilgiler verildi.
2014-2015 Akademik Yılı Açılış Töreninde Konuşan Rektör Karaca:
“BİZ GELECEĞE İZ BIRAKAN BİR EKOLÜZ”
İTÜ 2014–2015 Akademik Yılı Açılış Töreni, Ayazağa Yerleşkesi - Süleyman Demirel
Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.
Törenin açılış konuşmasında İTÜ Rektörü
Karaca, ilk olarak akademisyenlere seslenerek, “Yeni akademik yıla merhaba demenin heyecanını ve kıvancını, en iyi akademisyenler bilir. Ben de bir akademisyen
olarak bu heyecanı sizlerle paylaşmaktan
duyduğum mutluluğu belirtmek isterim”
dedi. Sokrat’tan alıntıyla konuşmasına başlayarak, “Sadece bir iyi vardır; bilgi, sadece bir kötü vardır; cehalet” diyen Karaca,
bilginin yüceliğinin bilgiye ulaşmak ve onu
yaymak için harcanan emekte yattığını söyledi. Karaca, “İTÜ'nün 241 yıldır dünyaya
yaydığı bilim ışığı, kendini İTÜ'ye ve bilime
adamış akademisyenlerin ışığının birleşimidir. Bilim insanları her zaman güçlüdür.
Gücünü; bilginin sonsuzluğundan, öğretme aşkından ve merakın tükenmezliğinden
alır. Yeni bir akademik yıla başlarken, bugüne kadar yetişmesine emek verdiğiniz
tüm İTÜ'lüler ve yaptığınız tüm kıymetli çalışmalar için şükranlarımı sunuyorum” dedi.
Ardından öğrencilerine hitap ederek hayal
ettikleri üniversiteye ulaşma başarısı gösterdikleri için kutlayan Karaca, “İTÜ çatısı
altında olmanın size sağladığı ayrıcalığı,
gün geçtikçe daha iyi anlayacak, bir ömür
taşıyacağınız gurura eriştiğinizi fark edeceksiniz. Siz dünyanın en seçkin üniversitelerinden birinin parçası oldunuz. Hepinizi
kutluyor, başarılı bir öğrencilik yaşamı diliyorum” diye konuştu.
‘Gelecek için çalışan bir ekolüz’
Gelecek için çalışmanın bir İTÜ geleneği olduğunu söyleyen Karaca, İTÜ’lülerin sadece bugünü yaşayan değil, yarını
düşünen ve iz bırakmayı alışkanlık edinen
bir ekol olduğunun altını çizdi. “Bunu öğrencilerimizde, mezunlarımızda, akademisyenlerimizde görürüz” diyen Karaca, şöyle
konuştu:
“İTÜ'nün içinden gelen bir İTÜ yönetimi
olarak bizim de farklısını düşünmemiz söz
konusu olamazdı. Amacımız; kötü gidene
göz yummak değil, düzeltmek için gerekirse cesurca kararlar almak. Amacımız;
iyi yapılanı olduğu
yerde bırakmak ya
da bozmak değil
daha iyiye götürmek
için emek harcamak.
Akademik ve bilimsel
gelişimden öğrencilerimizin başarısına,
daha
yaşanabilir
kampüslerden sizlerin daha mutlu ve
verimli
çalışacağı
ortamlara kadar her
aşamada elimizi taşın altına koymamız
bundandır.”
‘Yorulmayan enerjimiz İTÜ sevgisinden’
İTÜ için her gün tazelenen bir enerjiyle
çalıştıklarına işaret eden ve son dönemde
yapılan çalışmalardan örnekler aktaran Karaca, şunları kaydetti:
“Bir İTÜ dünyası hayal edin... Tam manasıyla bir araştırma üniversitesi... 7-24
yaşayan, kampüste zaman geçirmenin
mecburiyet değil tercih olduğu bir üniversite... Laboratuvarlarında, araştırma merkezlerinde gece-gündüz bilim üretilirken,
her köşesinin sanatın renklerine boyandığı
bir üniversite... Dört bir yanında özgürce
spor yapılabilen bir üniversite… Geleceğin teknolojilerinin üretildiği bir üniversite...
Disiplinlerarası çalışma alışkanlığının kavrandığı ve başarılı sonuçlarının alındığı bir
üniversite... Ve öğrencilerinin, öğretim üyelerinin, çalışanlarının daha mutlu olduğu bir
üniversite... Biz böyle bir İTÜ dünyası için
çalışıyor, yorulmayan enerjimizi İTÜ sevgisinden alıyoruz.”
Son dönemde İTÜ’nün ard arda kazandığı
başarılara da dikkat çeken Karaca, Karaca, katıldıkları yarışmalarda şampiyon olan
öğrenci takımlarını kutladı
Dereceli Öğrenciler Uçak Mühendisliği
ve Mimarlık’ta
Prof. Dr. Karaca konuşmasının ardından
İTÜ’ye en yüksek puanla yerleşen ilk üç
öğrenciye başarı belgelerini verildi. Üniversitemize birincilikle yerleşen Uçak Mü-
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, 2014-2015
öğretim yılında İTÜ’ye ilk üç dereceyle giren
öğrenciler Ferit Nihat Adam, Ali Zahid Pak ve
Ahmet Fazıl Yenice’ye başarı belgesi verdi.
hendisliği Bölümü Öğrencimiz Ferit Nihat
Adam, ikincilikle yerleşen Mimarlık Bölümü
Öğrencimiz Ali Zahid Pak ve üçüncülükle
yerleşen Mimarlık Bölümü Öğrencimiz Ahmet Fazıl Yenice’yi tebrik eden Rektör Karaca, başarılar diledi.
İTÜ’lü mühendislerin ayrıcalığı
Törene konuk konuşmacı olarak katılan
AKFEN Holding Yönetim Kurulu Başkanı
Hamdi Akın, iş yaşamından örnekler aktardığı ve yer yer espriler ile süslediği konuşmasında, İTÜ isminin değerine vurgu yaptı.
Kendisinin de bir mühendis olduğunu ifade
eden Akın, İTÜ’lü mühendislerin diğer tüm
mühendislerden ayrıcalıklı kabul edildiği
yıllar yaşadıklarını, İTÜ mezunlarının “yüksek mühendis” ünvanını kullanmasının alışkanlık olduğunu anlattı. Sermayenin yerel
değil uluslararası birikiminin giderek daha
çok önem kazandığını, çok uluslu şirketlerin bugünkü dünyanın zorunluluğu olduğunu belirten Akın, “Bazı markalar vardır,
ismi geçtiğinde hangi ülkeye ait olduğunu
bilirsiniz. Ama varlığının tamamı o ülkeye
ait değildir. Ancak bu o ülkenin insanının ve
ekonomisinin kazanmasına da engel değildir” dedi. Konuşmanın ardından Prof. Dr.
Mehmet Karaca, Akın’a teşekkür plaketi
sundu.
itü vakfı dergisi 125
,
İTÜ DEN HABERLER
BİNALİ YILDIRIM’A FAHRİ DOKTORA
‘İTÜ benim yetiştiğim ocak’
Rektör Mehmet Karaca, Binali Yıldırım ve Rektör Yardımcısı Ali Fuat Aydın.
İTÜ, eski Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’a fahri doktora verdi. Lisans ve yüksek lisans eğitimini
İTÜ’de deniz bilimleri alanında tamamlayan Yıldırım’a, ülkemize ve İTÜ’ye yaptığı
hizmetler nedeniyle iki fakültenin önerisiyle
fahri doktora verildi.
İTÜ Mezunu Eski Bakan Binali Yıldırım’a
“ulusal gemi inşaatı ve denizcilik sektörlerinin gelişimine ve bu alanda çeşitli kademelerdeki değerli çalışmaları ile sektörün
yurtiçi ve yurtdışı saygınlık ve etkinliğinin
artmasına yaptığı katkı göz önüne alınarak” fahri doktor unvanı verildi. Fahri doktora önerisi, Yüksek Mühendis Yıldırım’ın
mezunu olduğu İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz
Bilimleri Fakültesi ile Denizcilik Fakültesi
tarafından sunuldu ve İTÜ Senatosunda
yapılan değerlendirmeyle kabul edildi.
‘Mühendislik bilgisini devlet
deneyimiyle birleştirdi’
Fahri Doktora Töreni, 19 Eylül 2014 Cuma
günü İTÜ Rektörlük binasında gerçekleştirildi.
Tören İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca’nın açış konuşmasıyla başladı. “Bugün, yaptığı çalışmalarla ülkemizin yakın
tarihine adını yazdırmış bir İTÜ’lüye fahri
doktora takdim edecek olmanın, şahsım
ve üniversitem adına kıvancını yaşıyorum”
diyen Karaca, Yıldırım’ın mühendislik bilgi-
126 itü vakfı dergisi
sini, devletin farklı kademelerinde verdiği
hizmeti birleştirdiğini söyledi. Karaca, Yıldırım’ın, Cumhuriyet tarihinin en uzun süre
görev yapan Ulaştırma Bakanı olmasının
yanı sıra, bu göreve 4 kez getirilen ilk bakan olduğuna dikkat çekti. Karaca şöyle
konuştu:
“Bugüne kadar ülkemizdeki 10 üniversiteden ve Berlin Teknik Üniversitesinden fahri
doktora unvanları aldı. Ancak inanıyorum
ki Sayın Bakan için bugün verilecek Fahri
Doktora belgesi hepsinden ayrı bir önem
taşıyor. İTÜ’lüler geleceğe imza atmayı gelenek haline getirmiş bir ekoldür. Bu
nedenledir ki az sonra kendisine takdim
edeceğimiz fahri doktora, ülkemize önemli hizmetlerde bulunmuş ve üniversitemize
değerli katkı sağlamış bir mezunumuzu
taltif edecek olması nedeniyle ayrıcalıklı
bir yere sahip. İTÜ’nün temelinde Mühendishane-i Bahr-i Hümayun vardır. Denizcilik
eğitiminin adı, markası olan üniversitemizin, bu alanda yetiştirdiği bir değeri onurlandırması, tüm İTÜ için onurdur.”
Karaca’nın konuşmasının ardından, İTÜ
Senatosu’nun Yıldırım’a fahri doktora vermesine ilişkin karar Rektör Yardımcısı Prof.
Dr. Ali Fuat Aydın tarafından okundu. Kararın okunması ile Rektör Karaca, Bakan Yıldırım’a cübbesini giydirdi ve fahri doktora
belgesini sundu.
Yıldırım, “Artık bir düzine oldu fahri doktoralar; bunlar arasında Berlin Teknik Üniversitesi de var ama yetiştiğim ocaktan bana
fahri doktora verilmesi ayrı bir önem taşıyor” sözleriyle başladığı konuşmasında,
öncelikle İTÜ’nün güçlü akademik varlığına
işaret etti. Yıldırım, “241 yıldır bilim adına
fen adına akla ilk gelen İTÜ’dür. Kendini
geleceğe hazırlayan her gencin rüyasıdır
İTÜ. Biz bu rüyayı yaşadık. Şu an benim
için gerçekten tarihi bir an yaşıyorum, çok
mutluyum” dedi. Yıldırım, “Tek derdimiz sadece yol yapmak değil, sadece hızlı tren
yapmak değil, sadece havayolunu halkın
yolu yapmak değil aynı zamanda halkımızın gönlüne yol yapmaktı. Aktif görevi bıraktıktan sonra bunu başarmış olduğumuzu görmekten ayrıca mutluluk duyuyorum”
diye konuştu. Türkiye’nin ilerlemesi için
teknolojik üstünlüğü yakalaması gerektiğinin altını çizen Yıldırım, şöyle devam etti:
“Bunun için akıl teri ile alın terini birleştireceğiz. Türkiye’nin insan kaynağı var,
tecrübesi var, geleceği var, gençleri var…
Enerjimizi boşa harcamayalım. Biz enerjimizi birbirimizle itişip kakışmaya harcamayacağız. Hedef 2023. Büyük Atatürk’ün
bize gösterdiği hedef muasır medeniyetler
seviyesiydi. Bizim hedefimiz bu.”
Yıldırım, Türk denizcilik sektörünün itibarını
yükseltmek için ekibiyle birlikte çok çaba
sarfettiğinden bahsederek, Türkiye’nin
uluslararası denizcilik organizasyonlarında
adı dahi geçmezken, şimdi karar mercilerinde fikrine itibar edilen ülke konumuna
geldiğini söyledi. Yıldırım, “Bunu arkadaşlarımızla birlikte başardık. Tersaneciliğimizi
geliştirdik, tersane sayılarımızı artırdık, yat
üretiminde marka haline geldik, marina
kapasitemizi çok artırdık, balıkçılıkla ilgili
yatırım yaptık, balıkçı barınakları sayısını
artırdık. İç sulardaki denizciliğimizin gelişmesi adına 4 katrilyona yakın destek verdik” dedi.
Yıldırım, fahri doktorayı kendisiyle birlikte
görev yapan 100 bini aşkın ulaştırma ve
iletişim sektörü çalışanı adına aldığını söyleyerek, İTÜ’ye teşekkür etti.
GÖLET DERSLİKLERİ AÇILDI
Üniversitemizin artan derslik sayısı ihtiyacına yanıt vermek üzere
yaptırılan Gölet Derslikleri, 2014-2015 Akademik Yılının başlamasıyla birlikte kullanıma açıldı.
Ayazağa Yerleşkesinde, Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi
ile Gölet Yurtları arasında yer alan 2 katlı bina, gerekli tüm donanıma ve teknolojik altyapıya sahip. Gölet Dersliklerinde, 10 adet 30
kişilik ve 2 adet 70 kişilik sınıf bulunuyor. Hem havuz dersleri hem
de fakülte dersleri yapılıyor.
İTÜ’nün giderek artan derslik ihtiyacı, özellikle sınavların düzenlenme dönemlerinde sıkıntı oluşturuyordu. Gölet Dersliklerinin yapılmasıyla, öğretim üyeleri ve öğrencilerden gelen “sınıf sayısının
artırılması” talebini karşılayacak önemli bir adım atılmış oldu.
SRC EĞİTİM PROGRAMI
TÜRKİYE'DE İLK KEZ İTÜ'DE
İTÜ Bilgi İşlem Daire Başkanlığı, telekom sektörünün lider firmalarından Alcatel-Lucent işbirliği ile Türkiye’de ilk kez Service Routing Certification (SRC) eğitimlerini başlatıyor.
Alcatel-Lucent Akademik Ortaklık Programı kapsamında verilecek olan IP teknoloji eğitimleri, üniversite öğrencilerinin network
iletişim mühendisliği alanında çokça ihtiyaç duyulan iş imkanları
doğrultusunda kendilerini geliştirebilmelerine olanak sağlayacak.
Dünya çapında geçerli tescil
SRC Programı, büyük ölçekli servis sağlayıcılara varana kadar her
ölçekten network tasarlamak, kurmak ve yönetmekte kullanılan
prensipler ve protokoller konusunda kapsamlı teorik ve pratik laboratuvar uygulamalı eğitimleri içerecek. Eğitimler sonunda girilecek sınavlar neticesinde alınan sertifikalarla öğrenciler, edindikleri
bilgi ve becerileri dünyaca geçerli olacak biçimde tescilleyecek.
Alcatel-Lucent SRC Programı çerçevesinde dünya üzerindeki çok
farklı kurum ve kuruluşlara binlerce IP eğitimi ve sertifikasyonu
sağlandı. Programın, halen dünyanın önde gelen şebeke ve telekom servis sağlayıcıları da dahil olmak üzere 400’ün üzerinde
müşteri tabanı bulunuyor.
Bilgi İşlem Daire Başkanlığı’nın girişimiyle İTÜ’ye özel bir bütçe
çalışmasının yapılması sayesinde, İTÜ’lülerin eğitim programından ayrıcalıklı fiyatlandırma ile yararlanması sağlanacak.
REKTÖR MEHMET KARACA
VE ÖĞRENCİ KULÜPLERİ
İKZ'15 İÇİN BULUŞTU
Avrasya’nın en büyük üniversite kariyer fuarı olarak düzenlenen
“İTÜ Kariyer Zirvesi-İKZ”, 23-27 Şubat 2015 tarihlerinde gerçekleştirilecek. Geçen yıl olduğu gibi Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca
ve öğrenci kulüpleri arasında imzalanan sözleşme ile İKZ’15 için
geri sayım resmen başladı.
İKZ 2015’te yer alacak 35 öğrenci ve proje grubunun temsilcileri,
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ile bir araya geldi. Rektörlükte
gerçekleştirilen ve Kariyer Merkezi Başkanı Doç. Dr. Salim Atay’ın
da katıldığı toplantıda, öğrenci temsilcileri İKZ sürecinde tüm
İTÜ öğrencilerinin haklarını koruyacaklarına, şeffaf ve etik davranacaklarına ilişkin sözleşme imzaladı. Öğrencilerin tüm talep ve
önerilerini dinleyen Rektör, yöneltilen soruları da yanıtladı. Öğrenci kulüplerinin faaliyetlerinin ve çeşitliliğinin çok önemli olduğunu belirten Rektör Karaca, kulüplere bugüne kadar olduğu gibi
bundan sonra da her desteği vermeye hazır olduklarını vurguladı.
2014 yılında İTÜ Kariyer Merkezi ve 22 öğrenci kulübü koordinatörlüğünde düzenlenen İKZ’ye, 25 binden fazla öğrenci ve 70’den
fazla firma katılmıştı. İKZ boyunca atölye çalışmaları, örnek olay
incelemeleri ile iş ve staj görüşmeleri yapılmıştı.
itü vakfı dergisi 127
,
İTÜ DEN HABERLER
İTÜ’DEN HIZLI
YÜKSELİŞ
İTÜ’nün, akademik gelişim ve bilimi öncelik alarak attığı adımlar hızlı bir yükseliş
ile kendini gösteriyor. Dünyanın en saygın
akademik sıralamalarından biri kabul edilen Times Higher Education tarafından
açıklanan Dünyanın En İyi Üniversiteleri-2014 sonuçları ile İTÜ ilk kez en iyi 200
üniversite arasına girdi.
2011 ve 2012’de 276-300 bandında yer
alan İTÜ, 2013 yılında yükselişe geçerek
201-225 aralığına çıktı. 2014 itibariyle hızlı
yükselişini sürdüren İTÜ, 165. sıraya çıkarak dünyanın en iyi ilk 200 üniversitesi arasına katıldı.
Prof. Dr. Karaca: ‘Hedef İlk 100’
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Türk üni-
MÜHENDİSLİĞİN
ADI İTÜ
İTÜ’nün mühendislikte dünya çapındaki
akademik başarısını gösteren yeni bir sıralama sonucu daha yayımlandı. Dünyada
yaklaşık 20 bin üniversite bulunurken; mühendislik alanında dünyanın en iyi ilk 300
üniversitesi arasına Türkiye’den iki üniversite girdi ve birinciliği İTÜ aldı.
Uluslararası yayın ve atıfları kaynak alarak
2007 yılından bu yana dünya üniversiteler
sıralaması yayınlayan National Taiwan University (NTU), 2014 sonuçlarını ilan etti.
Üniversitelerin güçlü olduğu alanları ortaya
U.S. NEWS
RANKİNG
SIRALAMASINDA
İTÜ
Dünya üniversitelerini çeşitli kriterler doğrultusunda akademik başarılarına göre değerlendiren en prestijli sıralama sonuçları
arasında yer alan U.S. News Ranking 2014
raporu yayınlandı. Sonuçlara göre İTÜ dün-
128 itü vakfı dergisi
versitelerinin başarısının ülke adına gurur verici olduğunu belirtirken, “İlk 200’de
daha fazla üniversitemizin yer alması ve
başarı basamaklarının yükselmesi hepimizin arzusu” dedi. Karaca, İTÜ’nün şimdiye
kadar ilk 200 içinde yer alamamış olmasını üzücü bulduğunu ve bunu gecikmiş bir
başarı olarak gördüğünü belirtti. “İTÜ bir
araştırma üniversitesi, ilklerin üniversitesi”
diyen Karaca, önceliğin her zaman akademik ve bilimsel gelişim olduğunun altını
çizdi. Karaca, “Henüz istediğimiz yerde
değiliz, İTÜ’nün hakkı bu basamak da değildir. Bizim amacımız ilk 100 içerisinde yer
almak. Bunu başarmak için çalışıyoruz” diye
konuştu.
Sıralamalarda birçok niteliğin dikkate
alındığını belirten Karaca, başarıyı destekleyecek ve akademik gelişimi motive
edecek bir anlayış benimsediklerine işaret ederek, “Daha dün TÜBİTAK 2014-1.
Dönemi 1001, 1005 ve 3501 proje desteği
alan öğretim üyelerimizle bir araya geldik.
Bu yıl bu programlarda en fazla proje desteği alan üniversite İTÜ oldu” dedi.
Karaca, şöyle devam etti:
“Üniversitemizin geleceği için aldığımız
kararlar kimi zaman başka açıdan değerlendirilebiliyor. Ama bu durumda göz ardı
edilen şu ki benim için İTÜ’nün ve bilimin
gelişmesinden daha önemli bir şey olamaz. Biz bugün için ya da bireysel kaygılar taşıyarek değil, gerçek bir İTÜ’lü olma
bilinciyle, geleceği düşünerek çalışıyoruz.
Bu yaklaşımın doğruluğunu ve başarılı sonuçlarını zamanla görüyoruz ve gelecekte
de önemini çok daha somut olarak göreceğiz. Sadece son birkaç aya baktığınızda
dahi üniversitemizin kazandığı akademik
başarılar, teknoloji üretimine ilişkin gelişmeler yakaladığımız ivmenin göstergesi.”
koyması ve uzmanlaşmayı göstermesi bakımından önemli olan NTU Ranking, 6 ayrı
kategoride 14 alan için sıralama sonuçları
yayınlıyor. Kategorilerden biri “mühendislik” olurken, 2014 sonuçlarına göre; İTÜ
dünya sıralamasında 234. sırada yer aldı.
İTÜ’yü, 266. sıra ile ODTÜ takip etti. Mühendislik başarısını gösteren genel listeye
Türkiye’den giren başka üniversite olmadı.
İTÜ, 2011 yılında 225., 2012 yılında 236.,
2013 yılında ise 251. sırada yer alıyordu.
Mikro listeler değerlendirildiğinde ise çeşitli mühendislik alanlarında yapılan sırala-
malarda, İTÜ dünyanın en iyileri arasında
kendini bir kez daha gösterdi. Buna göre;
• İnşaat Mühendisliği dünya sıralamasında
İTÜ 83. olurken, bu alanda ülkemizden 8
üniversite en iyi 300 listesine girdi. İlk 100
içinde ise sadece İTÜ ve Erciyes Üniversitesi yer aldı.
• Kimya Mühendisliğinde 70. sırada yer
alan İTÜ ile birlikte, Türkiye’den 7 üniversite
sıralamada kendini gösterdi. İlk 100 içinde
ise sadece İTÜ yer aldı.
• Makine Mühendisliğinde 178. sırada bulunan İTÜ ile birlikte listeye ülkemizden 7
üniversite girdi.
• Bilgisayar Bilimleri alanında ilk 300’e ise
2 üniversite girebilirken; ODTÜ 226., İTÜ
297. sırada yer aldı.
yanın en iyi 236. üniversitesi, Asya kıtasının
en iyi 33. üniversitesi oldu.
U.S. News Ranking’in dünyanın en iyi ilk
500 üniversitesini sıraladığı raporunda,
ekim ayında yayınlanan iki önemli sıralama
sonucunda olduğu gibi İTÜ yine dünyadaki yaklaşık 20 bin üniversite arasında 236.
sırayı aldı. Türkiye’den toplam 7 üniversite en iyi ilk 500 arasına girdi. ODTÜ 164.,
Bilkent Üniversitesi 304., Ege Üniversitesi
453., Ankara Üniversitesi 481., Hacettepe
Üniversitesi 492., İstanbul Üniversitesi ise
494. oldu. Dünyanın en iyi ilk 10 üniversite-
si ise şöyle sıralandı:
“Harvard University, Massachusetts Institute of Technology, University of CaliforniaBerkeley, Stanford University, University of
Oxford, University of Cambridge, California
Institute of Technology, University of California-Los Angeles, University of Chicago,
Columbia University.”
Sonuçlara göre, Asya kıtası üniversiteleri
arasında İTÜ 33. sıraya yerleşti. Asya sıralamasındaki ilk 3 üniversite ise “University
of Tokyo, Peking University, University of
Hong Kong” oldu.
İnşaat ve Kimya
Mühendisliklerinde ilk 100
ARKEOLOJİNİN EN BÜYÜK
BULUŞMASI 74 ÜLKEDEN
KATILIMLA İTÜ’DE
Avrupa Arkeologlar Birliği’nin (EAA – European Association of Archaeologists) 20. Kongresi, İTÜ ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
10-14 Eylül 2014 tarihleri arasında Taşkışla Yerleşkesi ve Makine
Fakültesinde yapılan kongre, farklı disiplinlerden yüzlerce bilim insanını bir araya getirdi.
Arkeoloji ve kültürel mirasın korunması konusunda çalışma yapan
dünyanın en saygın meslek kuruluşlarından biri olan Avrupa Arkeologlar Birliğinin yıllık kongresi, İTÜ’de yapıldı. Yeni kuramların
geliştirilmesi, tartışılması, sorunlara çözüm aranması amaçlı “açık
forum” niteliği taşıyan kongre, bu yıl “Birleştiren Denizler, Sınırlar
Aşan Kültür İlişkileri” teması ile toplandı. Sadece arkeologların
değil, sanat ve mimarlık tarihçilerinin ve bu alanlarla ilişkili sosyal
ve fen bilimleri araştırmacılarının da güncel yorumlarını sunduğu
kongreye, 74 ülkeden yüzlerce bilim insanı katıldı.
2 Bin Bildiri, 12 Sergi
İTÜ’de düzenlenen kongre, öngörülenin üzerinde bir ilgiyle karşılanırken, Avrupa’da arkeoloji ve kültürel miras alanlarında son 50
yıl içinde yapılan en geniş katılımlı toplantı olma niteliğini taşıdı.
Kongre, 45 paralel oturumda 2 bine yakın sözlü bildiri, 300’e yakın poster ve 12 sergi ile adeta bir bilim bir bilim şölenine dönüştü.
Avrupa Arkeologlar Birliği İstanbul Kongresi, kendi alanında Türkiye’de gerçekleşen en geniş katılımlı uluslararası toplantı olma
niteliği taşıyor. Kongre sayesinde, çoğu daha önce hiç Türkiye’de
bulunmamış bilim insanları, arkeoloji ve kültürel miras konularında
en güncel bilgileri paylaştı, Türkiye’nin dört bir yanındaki üniversitelerden çok sayıda akademisyen de kongreye katıldı.
İTÜ’LÜ ULU ÇINARLAR
ANKARA’DA BULUŞTU
38. DÜNYA ŞEHİRCİLİK
GÜNÜ KOLOKYUMU İTÜ’DE
YAPILDI
Her yıl 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü etkinlikleri kapsamında
düzenlenen Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu’nun 38.’si, 6-8 Kasım 2014 tarihleri arasında İTÜ’nün ev sahipliğinde gerçekleştirildi. “Kentlerin Geleceği” temasıyla uzmanları bir araya getiren
üç günlük kolokyumda; şehirlere yönelik çevre politikalarından,
büyük projelere ve kentlerin geleceğine, mekânsal dönüşüm ve
yenilemeden ulaşım politikalarına kadar çok geniş bir yelpazede
değerlendirmeler yapıldı.
Taşkışla Yerleşkesi Mimarlık Fakültesi’nde düzenlenen kolokyumun açılış oturumunda konuşan Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca,
Safranbolu gibi tarihi bir mirası ülkemize kazandıran İTÜ’nün böyle bir etkinliğe ev sahipliği yapmasından duyduğu memnuniyeti
dile getirirken, kolokyumun İstanbul’da düzenlenmesinin de ayrıca önemli olduğunun altını çizdi. Karaca, şehrin siluetinin yıllar
öncesinde bozulmaya başladığına işaret ederek, son dönemde
ise yeşil alanların giderek azaldığına dikkat çekti. Karaca, şehrin dokusundaki bozulmada akademisyen, bürokrat, politikacı
ayrımına gitmeden her bireyin sorumluluğu olduğunu belirtirken,
yapılabileceklerin ele alınacağı kolokyumun ulaşacağı sonuçların
yol gösterici olduğunu kaydetti.
Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Mert Şener de şehirleşmenin hızının günlük yaşam pratiklerini de değiştirdiğini ifade
ederek, üstün vasıflı ve çevreye duyarlı şehir plancıları, mimarlar
yetiştirmenin gelecek için en önemli görev olduğunu söyledi. İTÜ
Şehir ve Bölge Planlama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Handan Türkoğlu ise şehirlerin gelişim sürecinden ve önemli kırılma noktalarından örnekler sunduğu konuşmasında, şehirli nüfustaki artışın hem
kentler hem de insanlar açısından doğuracağı sonuçları anlattı.
TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Orhan Sarıaltun,
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin eski mezunları 25 Eylül’de Ankara’daki İTÜ Evi’nde
kentlerin geleceği konusundaki kaygılarını ayrıntılı bir konuşmay-
buluşarak anılarını tazelediler.
la paylaştı. Sarıaltun, rant temelli uygulamaların temel sorun ol-
(soldan sağa) Kaya GÜRSOY Makina 1970, Müfit KULEN İnşaat 1950, Ali Mazhar
HAZNEDAR İnşaat 1948, Hasan Fehmi TUNCAY Makina 1948, Alaadin TAŞKIN
duğuna, bu anlayışa son verilmesi gerektiğine dikkat çekti. ŞPO
Makina 1959, Kamuran GÜRAKAN İnşaat 1955, Muammer TUĞLU İnşaat 1944,
İstanbul Şubesi Başkanı Tayfun Kahraman ise üç gün sürecek
Mete ORER İnşaat 1956, Mehmet GEDİKOĞLU İnşaat 1962, Faruk YAĞIZ 1956,
kolokyumun programından ve odaklanacağı konulardan bahsetti.
Tevfik TINMAZ Makina 1954, Erol BERKER İnşaat 1951, Suna BERKER - Güler AVCU.
itü vakfı dergisi 129
,
İTÜ DEN HABERLER
ALİ DOĞRU, BİLİM, SANAT VE TEKNOLOJİ SEMİNERİ
KONUĞU OLDU
İTÜ’nün geleneksel Bilim, Sanat ve Teknoloji Seminerleri serisi kapsamında düzenlenen ve dünyadaki önde gelen bilim insanlarının davet edildiği etkinliklerin Eylül
ayındaki konuğu, dünyanın en büyük petrol firmalarından Saudi Aramco Üst Düzey
Yöneticisi ve Baş Teknolojisti Prof. Dr. Ali
Doğru oldu. Doğru, “İleri Petrol Teknolojisindeki Gelişmeler ve Matematiksel Modellemenin Rolü” konulu seminer verdi.
Hem karada hem de denizde petrol ve doğal gaz arama-üretme yöntemlerinde yaşanan teknolojik gelişmeler, dünyada ulaşılabilecek hidrokarbon rezervlerinin artışına
yol açarken; ar-ge çalışmaları bunu başarmada önemli rol üstleniyor. Prof. Doğru’nun
semineri de revaçtaki temel bilim ve mühendislik yöntemlerini kullanarak petrol endüstrisindeki son teknolojik gelişmeleri ve
uygulama alanından örnekleri ele alması
nedeniyle önem taşıdı. Özellikle, matematiksel modelleme ve süper bilgisayarların,
dünyanın büyük petrol ve gaz yataklarında
petrol çıkarmanın kolaylaştırılmasında nasıl
kullanıldığını gösteren örnekler veren Doğru, petrol rezervuarının içine girip, içerideki
koşulları gözlemleme fırsatı veren resbot
(reservoir robots) adı verilen ince nano rezervuar robotlarının petrol üretimindeki yerinden bahsetti. Sadece yatay ve dikey yolların yer aldığı maksimum rezervuar kontak
kuyularından, eğik dallanmaların da yer
aldığı çok ileri seviyede rezervuar kontak
kuyularına geçildiğini ve sürekli büyük veri
8. LİMAN-ŞEHİR
ÜNİVERSİTELERİ
BİRLİĞİ
KONFERANSI
İTÜ’DEYDİ
8. Port-city Universities League – Limanşehir Üniversiteleri Birliği Konferansı – PUL
2014, 20 - 23 Ekim 2014 tarihlerinde, Gemi
İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
Fakülte Dekanı Prof. Dr. Ahmet Ergin başkanlığında, Ayazağa Yerleşkesi - Gemi
İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi Konfe-
130 itü vakfı dergisi
görüntülemesinin petrol üretiminde avantaj
sağladığını söyledi.
Prof. Dr. Doğru, rezervuar simülatörlerindeki korunma kanunları ve çeşitli matematik
denklemlerinin önemini anlatarak, Saudi Aramco’nun 25 milyar hücreye kadar
modelleme yapabilen yeni nesil rezervuar simülatörü GigaPOWERS’ın sunduğu
kolaylıklardan ve büyük ek faydalardan
bahsetti. Oturumu yöneten İTÜ Matematik
Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Ahmet Duran, Türkiye’nin uygun matematiksel modellemeler, simülatörler, yeni
teknoloji ve platformlar kullanarak petrol ve
gaz arama-üretme sürecini planlaması gerektiğini belirtti.
Prof. Dr. Ali Doğru Hakkında
Prof. Dr. Ali H. Doğru, 1974 yılında University of Texas - Austin’de Matematiksel Modelleme üzerine doktorasını aldı. California
Institute of Technology Kimya Mühendisliği; University of Texas - Austin Makine
Mühendisliği; Norwegian Institute of Technology Petrol Mühendisliği ve İTÜ Petrol Mühendiliği Bölümünde çeşitli akademik görev yürüten Doğru, halen MIT’te ve
İTÜ’de ziyaretçi bilim insanı olarak görev
yapıyor. Mobil Oil Corp, Dallas,Texas and
Core Labs Inc, Dallas, Texas’tan sonra,
dünyanın en büyük petrol firmasında Saudi Aramco Fellow olarak çalışmalarını sürdürüyor. İTÜ işbirliğiyle 3-5 Eylül 2012’de
gerçekleştirilen “SPE-SIAM Conference on
rans Salonundaki etkinlik, farklı
ülkelerden akademisyenleri bir
araya getirdi. 2006 yılından bu
yana gerçekleştirilen konferansın 2014 gündemi, sürdürülebilir
taşımacılık ve liman operasyonları, sürdürülebilir taşımacılık ve
limanlara çevresel bakış, çevreci gemi ve taşımacılık teknolojisi
konularıydı.
PUL Konferansları, liman şehirleri ve üniversiteleri arasında
küresel bir iletişim ağı oluşturarak fikir alışverişini artırmayı ve
limanlarla ilgili kültürel görüşleri
(tarih, ticaret, endüstri, denizcilik
araştırmaları, festivaller vs.) geliştirmeyi amaçlıyor. Dünyanın önde gelen
liman kentlerinde bulunan üniversitelerin
Mathematical Methods in Fluid Dynamics
and Simulation of Giant Oil & Gas Reservoirs” ve 15-17 Eylül 2014’te düzenlenen
“SPE & SIAM Conference on Large Scale Computing and Big Data Challenges
in Reservoir Simulation” konferanslarının
başkanlığını yaptı. 10 ABD patentine ve
40’ın üzerinde akademik yayına sahip
Doğru, aralarında “2014 SPE/AIME Honorary Member, 2013 Saudi Aramco Fellow,
SPE 2012 John Franklin Carll Award, 2010
World Oil Innovative Thinking Award, SPE
2008 Reservoir Description & Dynamics
Award, ADIPEC 2010 Best Technology
Award”ın da bulunduğu birçok seçkin ödülün sahibi.
özgün bir birliği olarak 2006 yılında kurulan
PUL’a, 11 ülkeden 14 üniversite üye.
İTÜ GİNOVA’DA YARATICILIK VE GİRİŞİMCİLİK SEMİNERİ
İTÜ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi (İTÜ
GİNOVA) tarafından düzenlenen Salı Sohbetleri’nin ilki Oregon State Üniversitesi’nden Dr. Ed Sobey’in “Yaratıcılık ve Girişimcilik Becerilerinizi Nasıl Keşfedersiniz?”
başlıklı semineriyle, 14 Ekim’de Mustafa
İnan Kütüphanesi Konferans Salonu’nda
gerçekleştirildi.
Singapur’da bulunan Amerikan Yaratıcılık,
İnovasyon ve Girişimcilik Enstitüsü’nün de
yöneticilik yapan, akademisyenliğinin yanı
sıra gezgin ve kâşif olan, Ed Sobey; yaratıcılık, yenilikçilik ve girişimcilik konularına
değindiği sunuma kendisi hakkında kısa
bir video gösterimi ile başladı. Konuşmasında Roy Plundert’in teflonu, Theodore H.
Maiman’ın lazeri bulması gibi insanlık tarihi
için önemli buluşların ve icatların gelişim
aşamalarına değinen Dr. Sobey bunun yanı
sıra katılımcılara 21. yüzyılda öğrenme be-
cerilerinde yaratıcılığın önemini kendi deneyimlerinin ışığında aktardı.
Başarılı insanlarda bulunan özellikler ile bu
özelliklerin nasıl ortaya çıkarılabileceğine
ve geliştirilebileceğine değinen Dr. Sobey,
seminer sırasında katılımcılarla grup çalışması gerçekleştirerek bir sayfadan en uzun
binayı yapmalarını istedi ve şu önerilerde
bulundu: “Eğer yaratıcıysanız ve aklınıza bir buluş geliyorsa onu hemen yapın.
Çünkü en iyi yaratıcı hemen yapar, en iyi
dansçının hemen dans etmeye başlaması
ve en iyi şarkıcının hemen şarkı söylemeye başlaması gibi. “Ben bunu yapamam”
ile “ben bunu yapmak istiyorum” çok farklı
söylemlerdir.
Seminer sonrasında İTÜ GİNOVA ofisine
geçen katılımcılar, Ed Sobey ile tanışma ve
sohbet etme fırsatına da sahip oldu.
ULUSLARARASI
OSMANLI MİMARLIK KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU
İTÜ ve Kubbealtı Akademisi’nin birlikte hazırladığı, “Uluslararası Osmanlı Mimarlık
Kültürü Sempozyumu” 22-23 Ekim 2014
tarihlerinde Taşkışla Yerleşkesi, Mimarlık
Fakültesinde gerçekleştirildi.
Vefatının 30. yılında Ekrem Hakkı Ayverdi
anısına ithaf edilen sempozyumun açılışına, Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı
Mütevelli Heyeti Başkanı Sinan Uluant, Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Mert
Şener ile yurtiçi ve yurtdışından çok sayıda
akademisyen ve öğrenci katıldı.
Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Sinan Uluant,
dedesi Ekrem Hakkı Ayverdi’nin 1920’de
mezun olduğu okulda düzenlenen sempozyum için destek veren herkese teşekkür ederek sözlerine başladı. Özellikle
Balkanlardaki çalışmalarıyla tanınan Ekrem
Hakkı Ayverdi’nin yakın zamanda yine bir
Balkan şehri olan Üsküp’te anılacağını söyleyen Uluant, Kültür Bakanlığı’nın “5 Şehir
5 Adam” projesine işaret ederek bu 5 isimden birinin Ayverdi olduğunu belirtti.
Uluant’ın
ardından
söz alan Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof.
Dr. Sinan Mert Şener,
kültürün aktarıldıkça
zenginleştiğine ve kıymetlendiğine dikkat
çekerek, bu noktada
eğitim-öğretim müfredatlarının önemli olduğunun altını çizdi. Şener, Osmanlı mimarlık
kültürünün muhteşem
estetik kurgulara sahip eserler ortaya koyduğunu belirtti.
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ise, “Üniversitemizden mezun olan Ekrem Hakkı
Ayverdi gibi bir değerin eserlerinin ele
alınacağı sempozyuma ev sahipliğini yapmak İTÜ ailesine çok yakışacak” dedi.
Ayverdi’nin kendisinde bıraktığı izlenimi
“nazik bir beyefendi ve kültür nakledicisi”
olarak tanımlayan Karaca, ülkemizin bir
sanat olarak mimarlıkla daha çok bütünleş-
mesi gerektiğini söyledi.
iki gün devam eden sempozyumda 6
oturum yapıldı. Osmanlı mimarisi, Ekrem
Hakkı Ayverdi’nin Osmanlı mimarisine dair
tespitleri, İslami eserler gibi geniş çaplı
konulara yer verildi. Sempozyum Prof. Dr.
Gülru Necipoğlu’nun konuşmasıyla sona
erdi.
itü vakfı dergisi 131
,
İTÜ DEN HABERLER
YÜCE ÖNDER ATATÜRK, İTÜ’DE ETKİNLİKLERLE ANILDI
Prof. Dr. Nurhan Atasoy
Öğrenciler adına konuşan Mert Menekşe
132 itü vakfı dergisi
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Yüce
Önder Mustafa Kemal Atatürk, vefatının 76.
yılında, İTÜ’de tarih, sanat ve sporla harmanlanan bir dizi programla anıldı.
İTÜ Rektörlüğü tarafından düzenlenen
anma programı kapsamında ilk etkinlik
Ayazağa Yerleşkesi - Süleyman Demirel
Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Tören,
saat 09.05’te saygı duruşu ile başladı. İstiklal Marşını birlikte söyleyen İTÜ’lüler, daha
sonra Atatürk’ün sesinden 10. Yıl Nutkunu
dinledi ve siyah beyaz görüntüler eşliğinde
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına doğru kısa
bir yolculuk yaptı.
Film gösteriminin ardından konuklara seslenen Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca,
Atatürk’ün bilime verdiği önemi vurgulayarak Cumhuriyetin henüz ilk yıllarından
itibaren Atatürk’ün güçlü bir Türkiye hayali
olduğunu söyledi. Atatürk’ün, herkesin çok
iyi bildiği “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir,
fendir” sözünü, Cumhuriyetin birinci yılında
Samsun’da öğretmenlerle bir araya geldiği
bir toplantıda söylediğini belirten Karaca,
şöyle konuştu:
“Hayata bakın, gördüğünüz ne varsa ardında mutlaka bilimin katkısı vardır. İlerlemek,
güç kazanmak, saygınlık inşası bilimsel
gelişim olmaksızın mümkün değildir. İşte
bu yüzden 90 yıl önce Atatürk’ün dediği
gibi bilimi yol gösterici olarak almak, bilimsel gelişimi sağlamak mecburidir. Aynı konuşmasında Atatürk, ‘İlim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki gelişimini kavramak,
ilerlemeleri zamanında izlemek şarttır’ diyor. Bu noktada bilimsel ilerlemeyi global
gelişmeler ışığında takip etmek ve teknolojik gelişimi de ayrılmaz parçası olarak görmek gerekiyor. Atatürk’ün en büyük hayali,
güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığıydı.
O’nun ve Cumhuriyete emek veren herkesin, bir olanaksızlıklar denizinden yeni bir
ülke kurmayı başarmasının temelinde, yurt
sevgisi ve millete olan inanç vardı. Bu güçlü inançla kurulan Cumhuriyetimizin, varlığını koruması ve güçlenerek yaşamasının
yolu ise kuşkusuz ki ilerlemekten geçiyor.
İlerlemenin temelinde de bilim yatıyor. Bu-
gün 241 yıllık güçlü bir akademik kurumun
çatısı altında Atatürk’ü hatırlarken, ülkemizi
karış karış inşa etmiş, bilimin ve teknolojinin öncüsü olmuş teknik üniversitenin, aynı
kararlılıkla çalışmaya devam edeceğini
vurgulamak isterim.”
İTÜ öğrencileri adına konuşan Mert Menekşe ise Veda filminden alıntı yaparak başladığı konuşmasında, Atatürk’ün devrimleri
ve Cumhuriyeti gençliğe emanet ettiğini
vurguladı.
Nurhan Atasoy: “Ben Bir Atatük Aşığıyım”
Törenin davetli konuşmacısı Sanat Tarihçisi – Yazar Prof. Dr. Nurhan Atasoy ise
hoş üslubu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki zor günleri ve Atatürk’ün ileri
görüşlülüğünü anlattı. “Ben bir Atatürk aşığıyım” diyen Atasoy, Atatürk’ü anlamanın
onun yetiştiği günleri anlamaktan geçtiğine
değindi; Atatürk’ün en zor koşullarda bile
bilimsel gelişimi, eğitimi her zaman ilk mesele olarak gördüğünün altını çizdi.
Konuşmaların ardından, Rektör Prof. Dr.
Karaca, Prof. Dr. Nurhan Atasoy’a ve “Ebrularla Atatürk” sergisi nedeniyle Hikmet
Barutçugil’in eşi Füsun Barutçugil’e teşekkür plaketi sundu.
Program, İTÜ TMDK tarafından verilen
“Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar” konseri ile
sona erdi. Ardından, usta sanatçı Hikmet
Barutçugil’in “Ebrularla Atatürk” sergisi
açıldı.
İTÜ’lüler Ata için koştu
İTÜ Rektörlüğü Geleneksel Atatürk’ü Anma
Koşusu ise 31. kez gerçekleştirildi. Beden
Eğitimi Bölümü tarafından organize edilen koşunun startını Rektörümüz Prof. Dr.
Mehmet Karaca verdi. Ayazağa Yerleşkesi Merkez Spor Salonu önünde başlayan
koşuda, Ekrem Elginkan Lisesi öğrencileri, İTÜ öğrencileri, İTÜ akademisyenleri ve
idari personeli ile İTü dışından katılımcılar
yarıştı. Tören sonunda erkekler ve bayanlar olmak üzere iki kategoride dereceye girenlere ödülleri verildi. Madalya töreni İTÜ
Stadyumunda gerçekleştirildi.
REKTÖR MEHMET KARACA,
İZMİR’DE İTÜ’LÜLERLE
BULUŞTU
İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, İzmir’de anaokulundan
başlayıp mezunlarımıza ulaşan her kademeyi kapsayan bir yelpazede İTÜ’lüler ve İTÜ adaylarıyla bir araya geldi.
17 Kasım Pazartesi günü gerçekleştirilen İzmir programı, İTÜ Geliştirme Vakfı Okullarının (GVO) en yeni halkası olarak bu yıl açılan
İTÜ GVO İzmir NESAN Yerleşkesinde başladı. Rektör Karaca’ya,
İTÜ GVO Yönetim Kurulu Başkan Üyeleri ile İTÜ GVO çatısı altındaki okulların müdürleri eşlik etti. İlk yıl sadece anaokulu kademesinde öğrenci alan ve 2015-2016 Eğitim Öğretim Yılından itibaren
ilkokul ve ortaokul kademelerinde de eğitime geçecek olacak İTÜ
GVO İzmir Okuluna yapılan ziyaret, kahvaltı ve basın görüşmeleri ile başladı. Ardından Okul Müdürü Bülent Öz rehberliğinde
yerleşkeyi gezen heyet, yapılan ve yapılacak çalışmalar hakkında
bilgi aldı. Sonrasında İTÜ Geliştirme Vakfı’nın aylık olağan yönetim
kurulu toplantısı okulda gerçekleştirildi.
Okuldaki çalışmaların tamamlanmasının ardından, İTÜ Mezunlar
Derneği İzmir Şubesi Başkanı Süreyya Karaman ve dernek üyelerinin katılımıyla öğle yemeği yendi. Farklı kuşaklardan İTÜ’lülerin
bir araya geldiği yemek, fikirleri paylaşma ve yeni projeleri değerlendirme fırsatı verdi.
Mezunlarla buluşma sonrası Rektör Prof. Dr. Karaca İzmir Atatürk
Lisesine geçerek lise öğrencileriyle söyleşiye katıldı. Söyleşiye,
Atatürk Lisesi mezunu çok sayıda İTÜ’lü de konuk oldu. Öğrenciler yabancı dil eğitimi, yurtdışı işbirlikleri, akademik kalite gibi
birçok konuda merak ettiği sorulara yanıt buldu. Prof. Dr. Karaca,
İTÜ adının başka bir kurumla kıyaslanamayacak bir marka olduğunun altını çizerken, geçmişten gelen güçlü mirastan da geleceğe yönelik projelerden de bahsetti. İzmirli öğrencilere, İstanbul’da
üniversite okumanın sağlayacağı vizyonu ve avantajları da anlatan Rektör, bunu başka bir kentte yakalamanın çok zor olduğuna
işaret etti.
ANKARA'DA MEZUNLARLA
VE ÖĞRENCİLERLE
BULUŞMA
İTÜ Tanıtım Koordinatörlüğü ve İTÜ Mezunlar Derneği işbirliği ile
gerçekleştirilen organizasyonla Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca
Ankara’daki İTÜ mezunlarıyla buluştu ve ülkemizin en köklü liselerinden Ankara Atatürk Lisesinde öğrencilerle bir araya geldi.
Program kapsamında ilk olarak İTÜ Mezunlar Derneği Ankara
Şubesine ait İTÜ Evi’nde mezunlarla kahvaltı düzenlendi. Toplantıya İTÜ’den farklı yıllarda mezun olan ve üniversitemizi gerek iş
dünyası gerekse siyaset, bürokrasi gibi farklı alanlarda başarıyla temsil eden isimler katıldı. Rektörle kahvaltıda bir araya gelen
isimler arasında; İdris Yamantürk, Mithat Yenigün, Ertan Yülek,
Vahit Erdem, İsmail Yalçın Zaim, Akif Özkaldı, M.Ali Türkoğlu,
Ömer Yenel, Yaşar Kurt, Turan Aykanat, Kıvanç Eryavuz, Necati
Demircan, İsmail Özkan, Necdet Ersoy, Kamuran Gürakan, Güngör Kasımoğlu, A.Fulay Avcu, Mustafa Suvar, Recep Özdemir, Ali
Nihat Yazıcı, Necati Ekingen, Ünal İnci, İhsan Kaş, Recai Kutan,
Çağlar Arslan, Mehmet Özlü, Mehmet Dönmez, Güven Karaçuha,
Vedat Kaya, Vedat Alver, Turgut Baydar, Zehra Beste Yıldız, Ali
Kılıç, Yaşar Tuncer ve Melih Tülin Aydın yer aldı.
“Merak ettiğiniz her şeyi sorun”
Kahvaltının ardından Rektör Mehmet Karaca İTÜ’de son dönemde yapılan çalışmaları anlattı ve yapılacak yeni projelere ilişkin
bilgi verdi. Karaca, fotoğraflar ve rakamlar eşliğinde İTÜ’deki değişimi anlattı. Mezunlardan merak ettikleri her soruyu sormalarını
da isteyen Karaca, kamuoyuna çarpıtılmış olarak yansıtılan kimi
konulara işaret ederek yöneltilecek tüm yorum ve sorulara açık
olduğunu belirtti. Karaca, İTÜ gibi köklü bir kurumun en büyük
şansının mezunları olduğunu vurgularken, üniversite ile işbirliği
yapacakları her konuda önerilere açık olduğunu, teknik üniversitelilerin birbirinden kopmaması gerektiğini söyledi.
Sunumun ardından ülkemizin en köklü liseleri arasında yer alan
başkentin simge okullarından Atatürk Lisesine geçen Prof. Dr.
Karaca, öğrencilerle söyleşide bir araya geldi. Başarılarıyla rol
model olan İTÜ’lü İşadamı Erol Üçer de mezun olduğu lisedeki söyleşide Rektör Karaca’ya eşlik etti. Öğrencilerin oldukça ilgi
gösterdiği ve sorular sorduğu etkinlikte, söyleşinin ardından okul
gezisi de yapıldı.
Ankara programı, İTÜ Evinde mezunlarla birlikte yenen akşam yemeği ile sona erdi. Tanıtım Koordinatörlüğü’nün “İTÜ’lü Olmak”
temalı söyleşileri, Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca öncülüğü ve
mezunlarımızın desteği ile Türkiye’nin farklı kentlerinde sürecek.
itü vakfı dergisi 133
,
İTÜ DEN HABERLER
İTÜ’LÜLER ANITKABİR'DEYDİ
İTÜ öğrencilerinin her yıl Atatürk Haftasında düzenledikleri Anıtkabir Ziyareti bu yıl
16 Kasım’da gerçekleştirildi.
İTÜ Basın Yayın Kulübü’nün 10. Kuruluş Yılı
Etkinlikleri kapsamında İTÜ Rektörlüğü’nün
katkılarıyla düzenlenen etkinlik kapsamında ücretsiz olarak düzenlenen Anıtkabir
ziyaretine, 180 İTÜ öğrencisi katıldı. İlk olarak İTÜ Mezunlar Derneği Ankara Şubesini
ziyaret eden öğrencilerimiz, İTÜ Evi’nde
mezunlarımızla kahvaltıda bir araya geldi.
Farklı kuşaklardan İTÜ’lülerin hoş sohbetinin ardından, mezunlarımızın da katılımıyla Anıtkabir ziyaret edildi. Öğrencilerimiz
ve mezunlarımız, aramızdan ayrılışının 76.
Yılında Ata’nın manevi huzuruna çıktı, mozaleye çiçeklerini bıraktı ve birlikte İstik-
lal Marşını okudu. 180
öğrencimizin Anıtkabir
merdivenlerinde oluşturduğu İTÜ yazısı ise gezinin unutulmaz karesi
oldu.
Anıtkabir’in
ardından,
program 2010’da müzeye dönüştürülen Ulucanlar Cezaevi Müzesinin ziyareti ile sürdü.
Öğrencilerimiz; Nazım
Hikmet, Deniz Gezmiş,
Bülent Ecevit, Yılmaz
Güney, Muhsin Yazıcıoğlu, Oral Çalışlar,
Necip Fazıl Kısakürek, Cevat Şakir Kabaağaçlı ve Hüseyin Cahit Yalçın gibi Türk si-
ORHAN ALTAN, ULUSLARARASI BİLİM
KONSEYİ’NE YENİDEN SEÇİLDİ
İnşaat Fakültesi Geomatik Mühendisliği
emekli Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Orhan Altan, Uluslararası Bilim Konseyi’nin (International Council of Science - ICSU), Eylül
ayında Yeni Zelanda’da gerçekleştirilen
31. Genel Kurulunda, yönetim kurulu üyeliğine yeniden seçildi.
ICSU, 121 üye ülke ve toplamda 141 temsilci ülkenin ulusal ve uluslararası bilim kuruluşlarından 30 üyenin yer aldığı sivil bir
organizasyon. TÜBİTAK’ın ülkemizi temsil
ettiği bilim konseyinde, ABD’den National Academy of Sciences, Almanya’dan
Deutsche Forschungsgemeinschaft ve
İngiltere’den Royal Society gibi önemli bilim kuruluşları bulunuyor. Toplum yararına
134 itü vakfı dergisi
uluslararası bilimi güçlendirmeyi görev edinen
konsey, küresel anlamda
araştırmaların planlanması ve koordinasyonu
üzerine çalışma yürütüyor. Konsey, politika için
bilimi ve bilimin evrenselliğini kuvvetlendirme
ve pekiştirme konularında kilit rol oynarken, çevre, bilim ve yönetim gibi
konularda danışmanlık rolü de üstleniyor.
Prof.Dr. Orhan Altan Hakkında
ICSU Yönetim Kurulu üyeliğine tekrar seçilen Prof. Dr. Orhan Altan, 1965 yılında girdiği İTÜ İnşaat Fakültesinden 1970 yılında
mezun oldu ve asistan olarak çalışmaya
başladı. 40 yılı aşkın süre İTÜ’de görev yapan Altan, aynı zamanda Uluslararası Fotogrametri ve Uzaktan Algılama Birliği (ISPRS) 1. Başkan Yardımcılığı görevini 2012
yılından beri yürütüyor.
Stuttgart, Berlin, Munich Teknik Üniversitelerinde, ETH-Zürich ve Çin Wuhan Üniversitesinde misafir profesör olarak görev
yapan Altan’ın, çeşitli dillerde yayınlanmış
180’in üzerinde yayını bulunuyor.
yaset ve yazın hayatında etkisi bulunan çok
sayıda ismin kaldığı Ulucanlar Cezaevinin
yakın tarihimizde bıraktığı izlerin hakim olduğu havasını soludu.
ECE BAYAT’A
‘THOMAS A.
MİDDLEBROOKS’
ÖDÜLÜ
İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerimizden Y. Doç. Dr. Ece Eseller-Bayat,
deprem sırasında temel zeminlerinin dayanımının arttırılması için geliştirdiği iyileştirilmiş zemin modelini sunduğu ‘’ Liquefaction Response of Partially Saturated Sands.
I: Experimental Result and II: Empirical
Model’’ ASCE (American Society of Civil
Engineers) yayınları ile, Geoteknik Mühendisliği’nde yeni bulgu ve katkıları için “2014
Thomas A. Middlebrooks Award” ile ödüllendirildi. Thomas A. Middlebrooks Ödülü,
Amerika İnşaat Mühendisleri Derneği tarafından her yıl Geoteknik Mühendisliği alanında tüm dünyada en üstün ve yeni buluşlar getiren çalışmaya veriliyor. Ödüle layık
görülen çalışma, deprem anında doygun
gevşek kumlarda görülen ve boşluk suyu
basıncının artması ile büyük deformasyonlara neden olan ‘Sıvılaşma’ fenomeninin
pratik ve daha ekonomik bir yolla hem yeni
hem de varolan yapıların zemininde iyileştirilmesi için yeni bir teknik öneriyor. Kısmi
doyguna indirgeme tekniği (IPS, Induced Partial Saturation) olarak önerilen bu
tekniğin laboratuvar deneylerini ve kısmi
doyguna indirgenmiş zeminlerin davranışının modelini Y. Doç. Dr. Ece Eseller-Bayat
Northeastern Üniversitesi’nde Prof. Mishac
K. Yegian, Prof. Akram Alshawabkeh ve
Doktora öğrencisi Seda Gökyer ile çalıştığı National Science Foundation (Amerika
Ulusal Bilim Vakfı) projesi kapsamında gerçekleştirdi ve ödüle layık görülen yayınlarda sundu.
REKTÖRLÜK SANAT
GALERİSİ’NDE YENİ DÖNEM
BAİRAM BAİRAMİ SERGİSİ
İLE AÇILDI
İTÜ
Rektörlük
Sanat
Galerisi
(RSG), yaz aylarında verdiği kısa
aranın ardından
yeni dönemi yağlı
boya sergisi ile
açtı. RSG’nin ilk
uluslararası sergisiyle İTÜ’ye konuk olan Bairam
Bairami’nin eserleri, 17 Eylül-16 Ekim arası
sanatseverlerle buluştu.
Makedonyalı ressam Bairam Bairami’nin yağlı boya
tekniği ile yaptığı soyut
eserlerinin yer aldığı serginin açılışı, 17 Eylül’de İTÜ
Yönetimi, öğretim üyeleri,
öğrenciler ve sanatseverlerin katıldığı bir davetle yapıldı.
RSG’de açacağı sergi için Türkiye’ye gelen Bairami, eserlerinin
bir kısmını İTÜ Ayazağa Yerleşkesinde kurulan atölyede tamamladı ve RSG’de 95 eser sergilendi.
İTÜ öğrencileriyle atölye çalışması
Casablanca’da yaşayan sanatçı, İstanbul’dan ayrılmadan önce
İTÜ öğrencileriyle de bir araya geldi ve 18 Eylül günü dileyen
tüm öğrencilerin katılımına açık olarak, yağlıboya resim atölyesi
düzenlendi.
Bairam Bairami Hakkında
1948 yılında Makedonya’da doğan Bairam Bairami, Üsküp Kiril
Metodi Üniversitesinde mimarlık eğitimi aldı. Çocuk yaşta başlayan resim sevgisi yaşamının vazgeçilmezi haline geldi ve sanat
çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Fas’ın Casablanca şehrinde yaşayan sanatçı, École Supérieure d’Architecture de Casablanca,
École Supérieure de Design de Casablanca, Académie des Arts
Traditionnels okullarında “sanat, tasarı geometri, perspektif ve
teknik dil” konularında dersler veriyor.
Eserlerinde dönemsel olarak “kaçış, ışık, tabiat, doğaçlama ve
kompozisyon” temalarını işleyen ressam, kanvas, ahşap, plastik,
metal gibi farklı zeminler üzerine çalışıyor. Sanatçı, akrilik boya,
vernik, vinilik boya, gliserofitalik boya, kum, toprak, elyaf, yapıştırıcı gibi malzemeler kullanarak kendi geliştirdiği teknikleri uyguluyor. Bugüne kadar aralarında Fas, Makedonya, Almanya, Moritanya, ABD, Fransa ve Türkiye’nin bulunduğu birçok ülkede sergiler
açan ressam, Casablanca’da açtığı “Atelier Bairami” okuluyla da
genç yetenekleri yetiştiriyor.
NOSTALJİYE SIRADIŞI
DOKUNUŞ
GÖNÜL PAKSOY “BEZ
BEBEK” SERGİSİ
Tasarımda 25. yılını kutlayan
usta sanatçı Gönül Paksoy’un
uluslararası üne sahip bez bebekleri İTÜ’de...
Tasarımcı Gönül Paksoy, ilk
kez 12 yıl önce sergilediği ve
oldukça ses getiren sıradışı
bez bebekleriyle, İTÜ Rektörlük Sanat Galerisine (İTÜ
RSG) konuk oldu. 6 Kasım
2014 Perşembe akşamı sanat
ve cemiyet hayatının seçkin isimlerinin katılımıyla açılan sergi, 4
Aralık’a kadar açık kaldı.
Açılış davetine yıllardır Gönül Paksoy kreasyonundan giyinen Türk
Sinemasının sultanı Türkan Şoray, iş kadını Füsun Eczacıbaşı, duayen Tarihçi - Yazar Prof. Dr. Nurhan Atasoy, tv programcısı Serfiraz Ergun’un da aralarında bulunduğu çok sayıda isim katıldı.
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ RSG’nin 6. sergisini açtığını
belirterek, Gönül Paksoy’un tasarımdaki 25. yılına denk gelen bu
sergiyi ayrıca önemsediklerini belirtti. Yeteneklerin desteklenmesine ihtiyaç olduğunu ve Paksoy’u bu vizyonu nedeniyle kutlayan
Karaca, serginin her yaştan ziyaretçi kitlesine ulaşmasını diledi.
Gönül Paksoy’un teşekkür konuşmasının ardından, sanatçıya plaket takdim edildi. Davete, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı
öğrencilerinin sunduğu dinleti eşlik etti.
Kostüm ve aksesuar tasarımlarının yanı sıra farklı lezzetlere kapı
açan ödüllü yemek kitaplarıyla da tanınan sanatçı Gönül Paksoy,
çalışmaları içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan bez bebek tasarımları İTÜ RSG’de her yaştan sanatseverle buluştu. Sergide, 90
bez bebek karakterinin yanı sıra, bebeklerin figürlerinden yapılan
yastıklar da yer aldı. İlginç isimleri ve gerçeküstü kimlikleri ile sergi, çocukların yaratıcılıklarının desteklenmesi gerektiğini bir kez
daha hatırlatıyor.
Gönül Paksoy
Sanat hayatına resim ile başlayan ve uzun yıllar ressam kimliği ile
bilinen Dr. Gönül Paksoy, kostüm - aksesuar tasarımların yanı sıra
yemek yazarlığı ve sofra tasarımı üzerine yaptığı çalışmalarla da
öne çıkıyor. Farklı alanlarda yürüttüğü çalışmalarla bugüne dek 9
kitap yayınlayan Paksoy, 18 sergi açtı. Sergileri Türkiye’nin yanı
sıra Washington, Tokyo, Kuveyt gibi dünyanın farklı coğrafyalarında sanatseverlerle buluştu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Paksoy, çalışmalarını halen Adana
ve İstanbul’daki atölyelerinde yürütüyor.
itü vakfı dergisi 135
GENÇ BAŞARI
İTÜ’LÜ MODACILARDAN
YENİ BİR ULUSLARARASI ÖDÜL
Global Denim 2014 Ödülleri, Kingpins
Amsterdam Kot Kumaş Ticaret Show özel
açılış gününde sahiplerini buldu.
Hollanda’nın Amsterdam şehrinde düzenlenen ödül töreninde, Tekstil Teknolojileri
ve Tasarım Fakültesi Tekstil Mühendisliği
mezunu Bossa Denim Firması Genel Müdürü Dr. Sedef Uncu Akı ve firmayla birlikte
yarışmaya katılan Moda Tasarımı Programı
mezunumuz Gizem Turan, kumaş ve koleksiyonlarıyla iki kategoride ödül kazandı.
Mezunlarımız 10 bin avro para ödülünün
de sahibi oldu.
Mezunlarımızın tasarımları Amsterdam’daki Kingpins Show’un
yanı sıra, 2015 yılında
New York, Los Angeles, Hong Kong ve
Amsterdam’da düzenlenecek Denim Günlerinde sergilenecek.
Mezunumuz
Gizem
Turan, daha önce de
New York Rag&Bone
ve Marchesa gibi markalarla iş birliğinde
bulunmuş, başarılı çalışmalara imza atmıştı.
İTÜ FİZİK HAFTASI
10. KEZ YAPILDI
İTÜ ARIGE’YE
ÇÖPÜŞEN ARI
ROBOTUYLA 2.’LİK
MEZUNLARIMIZ
MODAYA YÖN
VERİYOR
Bu yıl 10. kez düzenlenen İTÜ Fizik Haftası,
Fen–Edebiyat Fakültesi Fizik Mühendisliği
Bölümü bünyesinde, Fizik Mühendisliği Kulübünün organizasyonuyla gerçekleştirildi.
Hem İTÜ hem de diğer üniversitelerden lisans ve lisansüstü program öğrencileri ile
İTÜ Fizik Mühendisliği mezunlarının katıldığı etkinlik, fiziğe meraklı lise öğrencilerinin
de adresi oldu. Etkinliğin açılışı, geçen yıl
yaşamını yitiren Dr. Duygu Balcan anısına
Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr. Muhittin Mungan’ın “Rastgele Ağlar ve Duygu
ile Çalışmalarımız” başlıklı konuşması ile
yapıldı.
5 gün süren Fizik Haftası boyunca; “öklit
geometrisi, karadelik çözümleri, kuantum
mekaniğinde geometrik fazlar, kuantum enformasyon, bilgisayar destekli klasik hareket denklemlerinin çözümü ve diferansiyel
formlar” gibi birçok konu ele alındı. Özellikle lisans öğrencileri, güncel fizik araştırmaları ile ilgili bilgi edinme ve konuşma yapma
fırsatı buldu. İTÜ Ayazağa kampüsünde
gökyüzü gözlem etkinliğiyle desteklenen
programda, lisans ve lisansüstü öğrencilerinin aynı akademik ortamı paylaşması, fizik ve matematik üzerine tartışmalar yaparak
bilgi alışverişinde bulunması sağlandı.
136 itü vakfı dergisi
İTÜ ARI Teknoloji Geliştirme Kulübü (İTU
ARIGE), İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünde düzenlenen “IZTECH RoboLeague
(IRL)” etkinliğinde ikincilik aldı.
Robot teknolojilerinin sergilendiği, birbirleriyle mücadele etme atmosferi bulduğu ve
aynı zamanda Türkiye’nin her kesiminden
öğrencileri ve teknoloji sektörü temsilcilerini bir araya getiren etkinlikte, bu yıl İTÜ
öğrencileri iki kategoride yarıştı. İTÜ ARIGE tarafından tasarlanan ve çöp toplayan
kategorisinde yarışan “Çöpüşen Arı” ekibinin robotu ikincilik ödülünü aldı. Ekipte
öğrencilerimiz Ümit Yelken, Erdem Şen,
Doğancan Diril, Abdussamet Hatipoğlu,
Erkan Şen, Talha Gülbudak, Mustafa Said
Uçar ve Ali Hakan Çetin yer aldı.
Aslı Polat Londra Moda Haftasında
İTÜ Tekstil Teknolojileri ve Tasarım Fakültesi - Moda Tasarımı Programı 2009 mezunu
Aslı Polat, Londra Moda Haftasına katıldı.
2014-2015 İlkbahar-Yaz Koleksiyonu ile organizasyonda yer alan Polat, koleksiyonu
ile prestijli moda dergisi VOGUE UK sayfalarına taşındı. Aslı Polat, genç yaşta böyle
bir başarı yakalayabilen ülkemizin nadir
tasarımcılarından biri olarak, İTÜ’ye gurur
verdi.
Mezunumuz İstanbul Moda Haftasında
İTÜ Moda Tasarımı Programı 2010 mezunu
Gözde Nadire Bıçaklı ise İstanbul Fashion
Week-2014’te yer alacak tasarımcılardan
biri olarak üniversitemize gurur veren bir
başka başarıya imza attı. İstanbul Moda
Akademisi’nin yeni nesil tasarımcıları buluşturduğu ve 15 Ekim’de Antrepo 3’TE
NEW GEN projesi kapsamında gerçekleştirilen defilede, mezunumuzun tasarımları
da yer aldı.
ÖĞRENCİ
PROJELERİ
EMBALLAGE 2014
PACKAGING
EXHIBITON’DA
EMBALLAGE 2014
GAMZE GÜVEN’İN
YENİ NESİL
OYUNCAK
YARIŞMASINDAKİ
BAŞARISI
İLTERİŞ İLBASAN’A
RED DOT ÖDÜLÜ
İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü
2012 yılı mezunu İlteriş İlbasan, dünyanın
en prestijli kavramsal tasarım yarışmalarından Red Dot Design Award: Desing Concept 2014’de, Gerridae, ve Align isimli iki
projesiyle Red Dot ödüllerine layık bulundu. Red Dot, yenilikçi tasarım konseptlerini tanımlamak ve geleceğin üstün kaliteli
ürünlerini müjdelemek amacıyla, 2005 yılından bu yana Red Dot Award: Design Conceptyarışmasını düzenliyor.
Emballage 2014
2013-2014 Bahar Dönemi'nde, Industrial
Product Design IV dersi kapsamında lisans öğrencilerimiz tarafından tasarlanan
altı proje, Paris'te, Emballage 2014 Packaging Exhibition kapsamında gerçekleşen Best Pack - Design by students for
virtuous solutionsda sergileniyor. Fransa,
İspanya, Almanya, İtalya ve Türkiye'den birer tasarım okulunun ortak hayata geçirdiği
Gamze Güven KıneBıke
proje sonucunda hayata geçen sergi, Nord
Cemer Kent Ekipmanları tarafından bu yıl
Villepinte 6 numaralı holde 17-20 Kasım
ilk kez düzenlenen Yeni Nesil Oyuncaklar
2014 tarihleri arasında açık kalacak. Ser-
Ulusal Tasarım Yarışmasının kazananları,
gide öğrencilerimiz Ebru Gümüştaş, Elif
18 Ekim 2014 tarihinde İzmir Fuar Ala-
Şen, Süleyman Enes Karabulut, Dilara Ye-
nı’nda düzenlenen ödül töreniyle açıklandı.
şilova, Pelin Efilti ve Sühendan Eroğlu'nun
İnsanların sokağa çıkmasını destekleyecek
tasarımları yer alırken; ilgili proje dersinin
çeşitli kent oyuncakları için yaratıcı tasa-
yürütücülüğünü ise Prof.Dr. Özlem Er, Doç.
rımların teşvik edilmesini amaçlayan yarış-
Dr. Şebnem Timur Öğüt, Burak Daylan,
mada 2014 yılı mezunumuz Gamze Güven,
Gürçağ Özler ile araştırma görevlileri Ali
2013-2014 Bahar Yarıyılı Bitirme Projesi
Gökkurt, Ersegün Erciş ve İffet Pala üstlen-
kapsamında tasarladığı KINEBIKE isimli
mişlerdir.
projesi ile mansiyon ödülünün sahibi oldu.
ULUSAL GEMİ
VE YAT TASARIM
YARIŞMASINDA İKİ
ÖDÜL
kazandı. Motoryat kategorisinde ise “M/Y
Fevkalhad” isimli tekne ile İTÜ Gemi İnşaatı
ve Deniz Bilimleri Fakültesi öğrencilerinden
Taha Türkoğlu, Gökhan Gökalp ve Turgut
Fidan’dan oluşan ekip ikincilik ödülünün
sahibi oldu.
Gemi ve Yat İhracatçıları Birliği tarafından
bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Ulusal Gemi
ve Yat Tasarım Yarışması”nda Üniversitemiz yelkenli kategorisinde birincilik ve motoryat kategorisinde ikincilik ödülü aldı.
Yelkenli kategorisi birinciliğini “Ocenaid”
isimli tekne ile İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz
Bilimleri Fakültesi ile İTÜ Mimarlık Fakültesi öğrencilerinden Harun Kemali, Gürbüz
Bilici ve Işık Gören’in oluşturduğu ekip ile
ENDÜSTRİYEL
GIDA TASARIM
YARIŞMASINDA İTÜ
ÖĞRENCİLERİNİN
BAŞARISI
2013-2014 Yaz Öğretimi’nde Doç.Dr.
Çiğdem Kaya ve
Yrd.Doç.Dr. Pınar
Yalçın yürütücülüğünde gerçekleşen
Industrial Product
Design
I,II,III,IV,V
proje dersleri kapsamında İstanbul
Hububat Bakliyat
Yağlı Tohumlar ve
Mamulleri İhracatçıları Birliği tarafından düzenlenen
1.Ulusal Endüstriyel Gıda Tasarım Yarışması konu olarak çalışılmıştır. İTÜ Endüstri
Ürünleri Tasarımı Bölümü ve İTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü öğrencilerinden oluşan
gruplar “Öğrenci Kategorisi”nde aşağıdaki dereceleri almıştır.
İkincilik Ödülü: Haşhaşlı, Beyza Boduroğlu, Sedanur Yıldız, Özge Özkök
Finalistler: Beyaz Helva, Dilara Yeşilova,
Damla Bektaş, Ersel Çimen, Burcu Demirci
Koniko, Melis Emiroğlu, Kübra Doğan, Elif
Kurdaş , Barbaros Mazlumcu, Pestil-Müsli, Ayda Yedekçioğlu, Samet Gelirli, Ece
Kaya, Erdem Kahraman
itü vakfı dergisi 137
İTÜ VAKFI›NDAN HABERLER
Gülsin Onay İTÜ’de
Müzikseverlerle Buluştu
Uluslararası müzik kariyeri ile göz kamaştıran sanatçımız Gülsin Onay, 8 Aralık’ta,
İTÜ Maçka Yerleşkesi Mustafa Kemal Konferans Salonundaki piyano resitalinde bir
kez daha, İTÜ’lüler ve dostlarından oluşan
müzikseverlerle buluştu. Konser, İTÜ Vakfı
Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin
‘İTÜ Vakfı Burs Kampanyasına Destek’ etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştirildi.
Rachmaninov yorumlarıyla müzik otoritelerinden büyük övgüler alan Gülsin Onay,
uluslararası alanda müstesna bir Chopin
icracısı olarak kabul ediliyor. Hocası Adnan Saygun’un dünya çapında en güçlü
yorumcusu olarak tanımlanan Gülsin Onay,
İTÜ öğrencilerine burs desteği sağlamak
üzere verdiği konser programında, Johann
Sebastian Bach, Robert Schumann, BélaBartók, A. Adnan Saygun, Frédéric Cho-
pin’in eserlerini yorumladı.
25. kuruluş yılını geride bırakan İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi,
İTÜ öğrencilerine burs desteği sağlamak
amacıyla bugüne kadar sayısız etkinlik
gerçekleştir. Bu etkinlikler arasında önemli
yer tutan klasik müzik konserlerinde ülkemizin dünya çapındaki sanatçıları, grup
ve orkestraları, aynı şekilde yurt dışından
sayısız solist ve grup müzikseverlerle buluşturuldu.
2014-2015 çalışma döneminde de hiç eksilmeyen heyecanıyla yoluna devam eden
Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, bu
konserden elde edeceği geliri de tüm etkinliklerde olduğu gibi aynı amaca yönelik
olarak İTÜ öğrencilerine karşılıksız eğitim
bursu verilmek üzere İTÜ Vakfı Burs Fonu’na aktarmıştır.
Komite’nin Yeni Dönem Çalışmaları
İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, Ekim ayında başlayan 2014-2015
çalışma dönemini de geçtiğimiz yıl olduğu
gibi Şadiye Karadoğan başkanlığında sürdürüyor.
Ekim ayında başta briç ders ve turnuvaları
olmak üzere, resim dersleri, günübirlik geziler, giysi odası, kermes ve konser etkinliği
ile başlayan çalışma döneminin ilerleyen
aylarında yeni konserlerde ünlü sanatçılar
müzikseverlerle buluşturulacak, mezun ve
mensuplarla İTÜ dostları, öğrencilere burs
desteği sağlamaya yönelik tüm bu etkinliklerde yine bir araya getirilecek.
Giysi Odası
Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin,
İTÜ Ayazağa Yerleşkesi Merkezi Derslik
binası içindeki ‘Giysi Odası’, öğrencilerin
giyim-kuşam ve kişisel bakım ihtiyaçlarını
ücretsiz karşılayabilecekleri bir adres olarak faaliyetini sürdürüyor. İstanbul dışından gelerek evlerde barınmakta olan öğrenciler, çeşitli ev gereçleri ihtiyaçları için
Neş’e Önal Anısına Sergi
Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesinin
kurucu üyelerinden Neş’e Önal anısına
düzenlenen geleneksel “Son Resim” temalı sergi, İstanbul Deniz Müzesi’nde 18
Kasım’daki açılış daveti ile sanatseverlerle buluştu. Sergide her yıl ağırlıklı olarak,
Komitenin resim eğitimi etkinliğine devam
eden üyelerin, bu eğitim süresince yağlı
boya başta olmak üzere çeşitli tekniklerle
ürettikleri çalışmalar yer alıyor. 2014 yılı
sergisinde de Sevgi Karakadıoğlu (eğit-
138 itü vakfı dergisi
men ve ressam), Nur Ataibiş, Naile Buyurgan, Janet Ekinci, Salime Kaman, Serap
Kaya, Eda Ebra Mete, Ayfer Özdemir, Mukaddes Özdemir, Pirkko Özüdoğru, Hülya
Özyılmaz, İnci Tezcan, İclal Vatandost ve
Nuran Yapıcı’nın tabloları ile Neş’e Önal’ın
resim ve heykel çalışmalarından örnekler
sergilendi.
Neş’e Önal’ı, bu vesile ile bir kez daha sevgi ve özlemle anıyoruz.
de bu mekana başvurabiliyor.
Öğrencilere destek olmak isteyen kişi ve
kuruluşlardan bağış yoluyla gelen giysi ve
ev gereçleri, uzun yıllardır bu hizmeti veren
‘Giysi Odası’nda öğrencilere ücretsiz olarak sunuluyor.
Giysi Odası’na katkıda bulunmak isteyen
kişi ve kuruluşlar için iletişim:
0212 296 55 11 – 0537 921 82 32
Doktora ve Yüksek Lisans Öğrencilerine Destek
Toprak Yapı Araştırmaları Bursu
Prof. Ruhi Kafescioğlu ve İTÜ Vakfı işbirliği
ile birkaç yıl önce hayata geçirilen, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine yönelik
Toprak Yapı Araştırmaları Bursu, bu alandaki araştırmacılara katkı niteliği taşıyor.
Prof. Ruhi Kafescioğlu Burs ve Ödül Programı, devlet üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora eğitimi gören öğrencilerin;
toprağın ekolojik yapı malzemesi olarak
kullanımı, toprak yapı teknolojisi ve ekolojik yapı, toprak yapı fiziği ve yapı biyolojisi alanlarında konunun gelişmesine katkı
sağlayacak nitelikteki araştırmalarını desteklemek amacıyla düzenleniyor. Program
kapsamında dört farklı kategoride burs
veriliyor. Burs başvuruları belirli dönemlerde İTÜ Vakfı tarafından yapılan duyurularla
ilan ediliyor ve adaylar Toprak Yapılar Burs
Komisyonu tarafından değerlendiriliyor.
Toprak Yapı Araştırmaları Burs kategorileri:
1. Tez yazma aşamasına gelmiş Doktora
öğrencileri için yıllık 7500 TL.
2. Doktora çalışmasına yeni başlayan Doktora öğrencileri için yıllık 6000 TL.
3. Ders zorunluluklarını tamamlamış Yüksek Lisans öğrencileri için yıllık 5000 TL.
4. Yüksek Lisans
çalışmasına
yeni
başlayan öğrenciler
için yıllık 3500 TL.
Yukarıda belirtilen
amaçlara
uygun,
daha önce yapılmış
tezler veya yayınlanmış çalışmalar
da ödül için önerilebiliyor.
Toprak Yapı Araştırmaları Bursu ile
desteklenmekte
olan öğrencilerden
İTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu Evrim
Solhan, Trakya Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi’nde yüksek lisansını sürdürmekte
olup toprak yapı ile ilgili çeşitli projelere katılmanın yanı sıra, İTÜ Vakfına bağlı Toprak
Yapılar Çalışma Grubunun da üyesi; Ali
Kemal Yıldırım ise Yıldız Teknik Üniversitesi
Mimarlık Bölümü’nde toprak yapılar üzerine yüksek lisans tezini hazırlıyor.
İletişim adresi
İTÜ Vakfı Genel Sekreterliği
İTÜ Maçka kampusü, Sosyal Tesisler Binası,
Maçka, İSTANBUL
www.ituvakif.org.tr e-posta: ituvakif@ituvakif.
org.tr
Can Erel’in Kitabı Özgün ve Ulvi Amacını Yerine Getiriyor
Can’Ca & Şimşek Başarı Bursları
İTÜ mezunu Uçak Mühendisi Can
EREL’in hazırladığı “Can’Ca Türkiye’de,
Endüstrinin Gelişiminde İz Bırakanlar” kitabının getirisi ile desteklenen “Can’ca
Başarı Bursu”nu, İTÜ Uçak ve Uzay
Bilimleri Fakültesi öğrencisi Yağmur
Gençoğlu kazandı. Can Erel ile İTÜ Burs
Ofisi ve İTÜ UUBF Burs Komisyonu’nun
ortak çalışması sonucu şartları oluşturulan “Can’ca Başarı Bursu”, aylık burslar,
yıllık kitap-kırtasiye desteği, sürekli öğrenci-mesleki gelişim rehberlik’& tavsiye
desteğini kapsıyor. Bu bursu benzerlerinden ayıran ön önemli özellik ise; Uçak
Mühendisi Can Erel’in mesleki bilgi, deneyim ve iletişim-ilişki ağı ile lisans öğrenimi boyunca bursiyere sunulacak mesleki etkinliklere ve stajlara katılım ve bu
katılımın uygun şartlarda yapılması için
tavsiyeleri kapsayan mesleki rehberlik
hizmeti olarak belirtiliyor. Kitabın ve ama-
cının
kamuoyunda
yarattığı farkındalık
etkisi ile
EREL’in kitap projesi
kapsamındaki çabalarına şahit olan ŞİMŞEK Ailesi de maddi
destekle, teknik yönetimi EREL tarafından yapılması şartı
ile uçak mühendisliği öğrenimine bu yıl
başlayan 3 öğrenci
için “Ayça & Nahsan
ŞİMŞEK Başarı Bursu” oluşturdu. Söz
konusu bursu İTÜ’ye derece ile giren Ferit
Nihat ADAM, Mehmet ŞAHİN ve Mehmet
Can ŞEN kazandı.
Sonuçta, bu yıl İTÜ Uçak Mühendisliğini
kazanan 36 öğrenciden 4’ü doğrudan
veya dolaylı olarak “Can’Ca Türkiye’de,
Endüstrinin Gelişiminde İz Bırakanlar” kitabı sayesinde başarı bursu ile uçak mühendisliği lisans öğrenimi yapma şansını
elde etti. Kuşkusuz öğrencilerin en büyük kazanımlarından biri de, Can Erel’in
rehberliğinde mesleki kariyerlerine daha
sağlam adımlarla ve güvenle başlama fırsatını yakalamış olmaları.
itü vakfı dergisi 139
YAYINLAR
MÜZİKLOJİ VE KAYNAKLARI
Müzikoloji Metodolojisi Alanında Yazılan İlk Kitap...
2. Baskı
Yazar: Yrd.Doç.Dr. Recep Uslu
İTÜ Vakfı Yayınları
234 Sayfa, 16.5x23.5 cm
ISBN 978-975-7463-14-6
İstanbul, 2014
MÜZõKOLOJõ
ve
KAYNAKLARI
Recep Uslu
2. Baskı
Müzikoloji ve Kaynakları kitabı Türkiye’de
gelişmekte olan bir bilim alanının metodoloji kaynağıdır. Müzikoloji metodolojisi
alanında yazılan ilk kitaptır. İki bölüm olarak düzenlenen kitapta önce Dünyada ve
Türkiyede müzikolojinin gelişimi anlatılmış,
daha sonra araştırma tekniklerine atıflar yapılarak metodolojiden nasıl yararlanılması
gerektiğinin altı çizilmiştir. Araştırmacılara
ve öğrencilere yayınlanmış çalışmalardan
nasıl yararlanılması gerektiğinin bilinci ve-
rilmeye çalışılmıştır. İkinci kısımda çeşitli
bilgi alanları ile Türk müziği kaynakları
arasında araştırma tekniklerine uygun olarak nasıl ilişki kurulabileceği anlatılmış, örnekler verilmiştir. Araştırmalar ve kaynaklar hakkında verilen bilgiler onlardan nasıl
yararlanabileceğini gösterecek şekilde
düzenlenmiştir. Bu nedenle diğer Avrupa
ve Amerika ülkelerinde yapılan müzikolojik çalışmalardan da gerektiği kadarıyla
bahsedilmiştir.
Müzik Eğitiminde Başvuru Kaynağı
ORFF YAKLAŞIMI ELEMENTER MÜZİK VE HAREKET
EĞİTİMİNE GİRİŞ
Atilla Coşkun Toksoy
İTÜ Vakfı Yayınları
160 sayfa, 16.5 x 23.5 cm
ISBN 978-605-4778-84-3
İstanbul, 2014
ORFF YAKLAŞIMI
Elementer Müzik ve
Hareket Eğitimine Giriş
Atilla Coşkun Toksoy
140 itü vakfı dergisi
20. yüzyılda Dalcroze, Kodaly, Orff, Suzuki gibi besteci ve eğitimcilerin ortaya
koydukları prensipler temel müzik eğitimine büyük gelişme ve yenilikler getirmiştir.
Tüm bu isimler arasında Carl Orff, temel
müzik eğitiminde “elementer” olgusunu kendine özgü prensipler ve işleyiş
içinde tanımlayarak, bugün dünyanın
en yaygın bilinen-uygulanan-uyarlanan
temel müzik eğitimi anlayışı olan Orff-Schulwerk’i ortaya koymuştur.
Bu kitapta ise Orff-Schulwerk’in ülkemizdeki uygulanma biçimi ve içeriği dolayısıyla kabul gördüğü terminoloji korunarak “Orff Yaklaşımı” söylemine sadık
kalınmıştır. Buradan hareketle Orff Yaklaşımı müzik, hareket, söz, konuşma birliğine dayanan özgün haliyle ele alınmış ve
çalışmanın birinci bölümünde Orff Yaklaşımı’nın belkemiği sayılacak elementer müzik kavramının tarihsel, felsefi-sosyal ve
psikolojik temelleri üzerinde durulmuştur.
İkinci bölümde ise Orff’un uygulamaya yönelik pedagojik fikirleri ve bu yolda kullandığı temel öğeler açıklanmaya çalışılmıştır.
Üçüncü bölümde ise teorik yaklaşım, Gunild Keetman’ın ortaya koymuş olduğu
model çerçevesinde ezgi, ritim ve hareket
öğretimi açısından incelenmiştir.
Bu çalışma, uygulama alanındaki yaşantılarını geliştirerek eğitim planlarına dahil
etmek isteyen eğitimciler için temel bir
kaynak olması amacıyla hazırlanmıştır. Bunun yanında konu ile ilgili müzik bilimleri,
müzik eğitimi bölümleri lisans ve lisansüstü
öğrencileri için de bir başvuru kitabı niteliği
taşıması arzu edilmiştir.
BİLGİYLE SOHBET
Popüler Bilim Yazıları
A. M. Celal Şengör
Sayfa Sayısı: 772
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Avrupa Bilimler Akademisi’nin ve Amerikan
Bilimler Akademisi’nin ilk Türk üyesi, Rus
Bilimler Akademisi’ne Fuat Köprülü’den
sonra seçilen ikinci Türk, Türkiye Bilimler
Akademisi’nin en genç kurucu üyesi, TÜBİTAK Bilim Ödülü kazanan en genç bilim
adamı... İki şeref doktorası, Paris’te Collège de France’da profesörlük, ulusal ve
uluslararası otuz bir adet şeref payesi ve
ödül. Tüm bu nitelikleri şahsında toplayan
Prof. Dr. A. M. Celâl Şengör halen İstanbul
Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji
Mühendisliği Bölümü ile Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nde görevini sürdürmektedir.
MİMARLAR DİK DURUR!
Sıradışı Öyküler
Doğan Hasol
YEM Yayın
Kasım 2014, İstanbul
14,5x20,5 cm
200 sayfa, karton kapak
100’e yakın çizim, karikatür ve fotoğraf
Türkçe
Y. Mimar Doğan Hasol, öğrencilik hayatından bugüne kadar yerli yabancı ünlü mimarlar ile sanat ve siyaset dünyasından
pek çok ismin; tuhaflıkları, hüzünleri, küskünlükleri, neşeleri, eğlenceli kişilikleri ve
başlarına gelen ilginç olaylarla dolu dünyasına keyifli bir yolculuğa çıkarıyor.
Mimarlar Dik Durur! Sıradışı Öyküler ile
Doğan Hasol, okuyucuları, mimarlık dünyasının bilinmeyen kıvrımlarında kâh keyifli,
kâh düşündürücü bir yolculuğa çıkarıyor. Hasol, öğrenciliğinden bugüne kadar
bizzat içinde yaşayarak tanığı olduğu ya
da dinlediği bazı ilginç olayları belleğinin
süzgecinden geçirip duru ve akıcı bir dille
okuyucularına aktarıyor.
Tümüyle gerçek olay ve kişilerden oluşan,
herhangi bir yakıştırmanın ya da kurgunun
Dünyanın en saygın jeolog, bilim adamı ve
üniversite hocalarından biri olmasının yanı
sıra Prof. Şengör’ün en önemli özelliği hayata bir bütün olarak bilim çerçevesinden
bakmasıdır. Bu anlamda kelimenin tam
anlamıyla bir “akademisyen”dir. Prof. Şengör’ün yirmi yılı aşkın süreyle çeşitli dergi
ve gazetelerde yayımlanan yazıları ve farklı
platformlarda yaptığı konuşmalarının metinleri elinizdeki kitapta bir araya getirilmiştir.
Prof. Şengör bilimsel birikimini elbette yine
başta bilim olmak üzere eğitim, tarih, arkeoloji, coğrafya, edebiyat, toplum ve kültür
gibi pek çok alanda okurlarla paylaşıyor.
Herkesi Bilgiyle Sohbet’e davet ediyor.
söz konusu olmadığı kitap, mimarlık dünyamızın belli bir dönemine değişik bir bakışla
ışık tutuyor. Kitapta; Sedad Hakkı Eldem’den
Vedat Dalokay’a, Bruno Taut’tan Mario Botta’ya, Turgut Cansever’den Aydın Boysan’a,
Behruz Çinici’den Oktay Ekinci’ye, Erol Akyavaş’tan Bedri Rahmi Eyüboğlu’na, Celal
Bayar’dan Adnan Menderes’e çok sayıda
mimar, sanatçı ve siyasetçi bugüne kadar
bilinmeyen ilginç öyküleriyle okurların karşısına çıkıyor.
Okuyucular, Hasol’un, mimarların iş dünyası
kadar, iç dünyasına da eğilmeye çalıştığı bu
kitabında; bazı ilginç olayların, hüznün/neşenin yanı sıra mimarların insancıl yanlarını
ve yaşama sevinci ile değişik espri parıltılarını bulabilecek.
Kitap, Hasol’un son dört yılda dört baskı yapan Mimarlar Dik Durur? İlginç Öyküler kitabını geliştirip güncellemesi ve bu çalışmada
ilk kez gün yüzüne çıkan yeni öykülerle zenginleştirmesiyle ortaya çıktı. Geçtiğimiz yıllarda yitirdiğimiz değerli mimar-karikatürist
Güngör Kabakçıoğlu’nun mimar portreleri
ve karikatürleriyle görsel açıdan zenginleştirilen Mimarlar Dik Durur! Sıradışı Öyküler
yeni içeriği, kapak tasarımı ve kurgusuyla
yalnızca mimarların değil mimarlığa yakınlık duyan ya da belli bir döneme mimarların
penceresinden göz atmak isteyen herkesin
ilgisini çekecek.
itü vakfı dergisi 141
YAYINLAR
İTÜ VAKFI YAYINLARI
İstanbul Teknik Üniversitesi
ve Mühendislik Tarihimiz 2. baskı, 2013
İstanbul Teknik Üniversitesi ve
Mühendislik Tarihimiz 2. baskı, 2013
150
TL
Theory and Practice of Ship
Handling
Kinzo Inoue
50 TL
Yazıları ve Rölöveleriyle
Sedat Çetintaş - 2004
Editör: Ayla Ödekan
150
TL
Mimarlıkta Estetik
Değerlendirme
Mete Tapan
10 TL
Ord. Prof. Ata Nutku-Türk Gemi
İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik
Eğitiminin Önderi - 1.baskı, 2013
Aydın Eken
50 TL
Teknik İngilizce
Pamela Edis
15 TL
Essentials Of Research
Paper Writing - 2.baskı,
2013
Editörler: Dilek Vidana
Tavaşoğlu, Süeda Albayrak,
Suzan Arıman
17 TL
Ebrunun Mermer Yüzü
Hikmet Barutçugil
Writing Research Papers 2.baskı, 2006
Editörler: Dilek Vidana
Tavaşoğlu, Süeda Albayrak,
Suzan Arıman
15 TL
Müzikoloji ve Kaynakları
-2014
Yrd. Doç. Dr. Recep USLU
17 TL
Matematik I Çözümlü
Problemleri - 6. Baskı, 2013
Ayşe Peker Dobie
22 TL
ORFF Yaklaşımı, Elementer
Müzik ve Hareket Eğitimine
Giriş - 2014
Atilla Coşkun Toksoy
15 TL
Genel Jeoloji - 2008, 8.
Baskı
İhsan Ketin
25 TL
Gemi Formunun Hidrodinamik
Dizaynı
Kemal Kafalı
10 TL
Matematik 1 Teoremler,
İspatlar, Problemler - 2008
Mehmet Ali Karaca
25 TL
Analiz
Ratıp Berker
10 TL
Dalga Kırınımında Analitik
Yöntemler Cilt:I-II - 2011
Alinur Büyükaksoy,Gökhan
Uzgören, Ali Alkumru
25 TL
Nükleer Çağın İlk 40 Yılı
Nezihi Özden
10 TL
Kompleks Değişkenli
Fonksiyonlar Teorisi - 2008
Mithat İdemen
15 TL
Üniversitelerimiz Nereden
Nereye Getirildi
Kemal Kafalı
10 TL
Diferansiyel Denklemler
- 2010
Faruk Güngör
25 TL
İTÜ’den 50 Yıllık Anılar
Kemal Kafalı
10 TL
Elektromanyetik Alan
Teorisinin Temelleri - 2006
Mithat İdemen
11 TL
İstanbul Boğazı Güneyi ve
Haliç›in Geçe Kuvaterner
Dip Tortulları
Engin Meriç
10 TL
Mimarlıkta Değerlendirme
- 2004
Mete Tapan
10 TL
Yüksek Matematik
Cevdet Koçak
10 TL
Planlamada Sayısal
Yöntemler - 2005
Vedia Dökmeci
10 TL
Genel Fizik Deneyleri
Mustafa Çetin
8 TL
Lineer Cebir Çözümlü
Problemleri - 2009
Mehmet Ali Karaca
15 TL
İTÜ Tarihçesi
Kazım Çeçen
10 TL
Uçuşun Yüzüncü Yılında
Modern Aerodinamiğin
Temelleri - 2006
Ülgen Gülçat
17 TL
Sözlü Yazılı ve Bilimsel
Anlatım Teknikleri
Ö.Bayramıçlılar, N.Ak
8 TL
Gökhan Uzgören, Alinur
Büyükaksoy, Ali Alkumru
18 TL
Fizik 1
Hüseyin Güven v.d.
8 TL
Yaşamın Evrimi Fikrinin
Darwin Döneminin Sonuna
Kadarki Kısa Tarihi - 2004
A.M. Celal Şengör
15 TL
Flotasyon
Suna Atak
10 TL
Cisimlerin Mukavemeti
2014 (9. Baskı çok yakında)
Mustafa İnan
Muallim İsmail Hakkı Bey
ve Musiki Tekamül Dersleri
-2006
Nermin Kaygusuz
10 TL
Elektromanyetik Alan
Teorisi Çözümlü
Problemleri Cilt:I-II - 2009
142 itü vakfı dergisi
150
TL
İTÜ VAKFI YAYINLARI SATIŞ YERLERİ:
İTÜ Vakfı (İTÜ Maçka Yerleşkesi), Çantaylar Kitabevi (İTÜ Ayazağa Yerleşkesi), YEM Kitapevi,
Pandora, EDGE Akademi (Ankara)
Ayrıntılı bilgi için: www.ituyayinlari.com.tr Sipariş: [email protected]
İstanbul Teknik Üniversitesi
ve Mühendislik Tarihimiz
Editör: Prof. Dr.
MehmetKaraca
2. Baskı
Matematik I
Teoremler, İspatlar,
Problemler
Y. Doç. Dr.
Mehmet Ali Karaca
2. Baskı
Matematik I
Çözümlü Problemleri
Y.Doç.Dr.
Ayşe Peker Dobie
6. Baskı
Yazıları ve
Rölöveleriyle
Sedat Çetintaş
Prof. Dr. Ayla Ödekan
Kompleks
Değişkenli
Fonksiyonlar Teorisi
Prof. Dr. Mithat İdemen
2. Baskı
Teknik İngilizce
Pamela Edis
5. Baskı
Ord. Prof. Ata Nutku Türk
Gemi İnşaatı Endüstrisi ve
Mühendislik Eğitiminin
Önderi
Y. Müh. Aydın Esen
Theory and Practice of Ship
Handing
Kinzo Inoue
5. Essentials of
Research Paper
Writing
Dilek Vidana Tavaşoğlu
Suzan Arıman
Süeda Albayrak - 2. Baskı
Elektromagnetik
Alan Teorisinin
Temelleri
Prof. Dr. Mithat İdemen
3. Baskı
Mimarlıkta
Değerlendirme
Prof. Dr. Mete Tapan
Diferansiyel
Denklemler
Prof. Dr. Faruk Güngör
4. Baskı
Muallim İsmail Hakkı
Bey ve Musiki Tekâmül
Dersleri
Prof. Nermin Kaygusuz
Planlamada
Sayısal Yöntemler
Prof. Dr. Vedia Dökmeci
Hikmet Barutçugil
The Marble Face of Ebru/
100th Solo Exhibition
251 Sayfa, 30x30 cm
İTÜ Vakfı Yayınları
itü vakfı dergisi 143
SPOR
Spor Neden Okula
Girmelidir?
Metin Tükenmez
Bir anda yeni bir bilişsel
(entelektüel) konuma
geçebilmenin eksikliği
sporcuların rekabet altında
karşılaştığı önemli sorunların
başında gelmektedir.
Başkalarının ne düşündüğünü
hemen anlayabilme sporda
taktik önceleme yeteneğine
karşılık gelmektedir. En küçük
ayrıntılara dikkat edebilme,
spordaki doğru davranışların,
anlık hataların büyük kayıplara
neden olmasının bir göstergesi
olarak algılanabilir. Belli bir
zaman süresi içinde olabilecek
olanı kestirebilme ise hiçbir
alanda olmadığı kadar spor
alanında sporcuların yazgılarını
belirlemektedir. Bütün bu
yetenekler ancak okullarda,
köklü ve sürekli eğitimle
keşfedilebilir, geliştirilebilir…
144 itü vakfı dergisi
Türkiye de spor-okul birlikteliğine ilişkin bir
tartışma açıldığında hemen hemen herkes
sporun okullara girmesi yönünde görüş bildirir, ama uygulamada bunun nasıl gerçekleşeceğine ilişkin kafa yoranların sayısı pek
azdır. Bizde okul denildiğinde, takımların
altyapılarında göstermelik olarak bir araya
getirilmiş çocuklar ya da spor okulları denilen, genelde eğitim, öğretimden uzak,
para kazanmak amaçlı organizasyonlar
akla gelir.
Takımların altyapıları göstermeliktir çünkü
bir büyük takımın altyapı sorumlusunun
185 çocuğa eğitim verdiklerini söylemesi
ve ne yazık ki bununla da övünmesi, ülkemizin olimpiyatlarda başarısızlığı yüzünden yöneticilerin eleştirilmesi karşısında
İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan’ının,
480 sporcuya hizmet verdiklerini dile getirmesi, Türkiye’nin spordaki açmazının basit göstergesinden ikisidir sadece. Çünkü
biliyoruz ki, eski Yugoslavya Spor Akademisi’nde 1970’li yılların başında yapılan
bir araştırmaya göre 1000 çocuğun eğitim
aldığı bir okuldan ancak bir elit sporcu çıkmakta. O zaman kulüplerin, belediyelerin
alt yapılarında, spor okullarında binlerce
çocuğun eğitim alması gerekliliğiyle karşı
karşıya geliriz. Türkiye koşulları göz önüne alındığında bunun gerçekleşmeyeceği
karşımızda dururken, kandırmaca altyapılardan arınıp, sporun okullara girme gerçeğini hayata geçirmenin yollarını aramalıyız.
Sadece bu neden bile sporun okula girmesinin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir.
Peki, neden okul?
Okul denildiğinde çoğumuzun aklına insanların, zamanı geldiğinde gitmeleri gereken kurumlar gelir. Oysa okul bilgi edinmenin ötesinde, insan için en azından
yaşadığımız çağda çocukların gelişmesi,
çağdaşlaşması ve insanlaşması için gerekli kurumlardır. ABD’li öğretmen William
Jhonson yüz yıldan fazla bir zaman öncesi, 1861’de öğretmenlik yaptığı Eton’da
öğrencilerine yaptığı bir konuşmada okul
hakkındaki görüşlerini şöyle özetliyor:
“Şu anda yaptığınız bilgi edinmenin de öte-
sinde, eleştiri altında zihinsel çabalar göstermektir. Sıradan yeteneklere dayanarak
belirli ölçüde bilgiyi aklınızda tutacak kadar
elbette öğrenebilirsiniz; unuttuklarınız için
harcadığınız uzun saatlere de üzülmemelisiniz, çünkü yitirilen bilginin gölgesi sizi en
azından birçok yanılsamadan korur.
İnsan bir okula bilginin de ötesinde bir
şeyler almak için, bazı sanatları ve alışkanlıkları edinmek için gider. Özen gösterme alışkanlığı için, kendini anlatma sanatı
için, bir anda yeni bir entelektüel konuma
geçebilme sanatı için, başkasının ne düşündüğünü hemen anlayabilme sanatı için
gider. Görüşlerinizin onaylanmamasına ve
reddedilmesine katlanabilme alışkanlığını
kazanmak için, medeni bir şekilde olumlu
ya da olumsuz görüş bildirebilme sanatı
için, en küçük ayrıntılara dikkat edebilme
alışkanlığı için gider. Belli bir zaman süresi içerisinde mümkün olanı kestirebilme
alışkanlığını kazanabilmek için, zevklerini
geliştirebilmek, ayırt edebilmek için, zihinsel cesaret ve zihinsel sağlamlık için. Hepsinden önemlisi, insan bir okula kendisini
tanımak için gider.”
ABD’li öğretmen Jhonson’un genel eğitimi ölçü alarak söylediği bu sözler özünde
çocukların spor eğitiminin, genel eğitimin
bir parçası olarak okullarda verilmesinin
bir kanıtı sanki. Bir anda yeni bir bilişsel
(entelektüel) konuma geçebilmenin eksikliği sporcuların rekabet altında karşılaştığı
önemli sorunların başında gelmektedir.
Başkalarının ne düşündüğünü hemen anlayabilme sporda taktik önceleme yeteneğine karşılık gelmektedir. En küçük ayrıntılara
dikkat edebilme, spordaki doğru davranışların, anlık hataların büyük kayıplara neden
olmasının bir göstergesi olarak algılanabilir. Belli bir zaman süresi içinde olabilecek
olanı kestirebilme ise hiçbir alanda olmadığı kadar spor alanında sporcuların yazgılarını belirlemektedir. Bütün bu yetenekler
ancak okullarda, köklü ve sürekli eğitimle
keşfedilebilir, geliştirilebilir. Keşfedilen aynı
zamanda okullarda denetlenebilir. Öyleyse spor mutlaka okullara girmelidir. Çünkü
insan kendini tam anlamıyla ancak okulda
tanıyabilir, bedeninin olanaklarını ancak
okullarda spor eğitimiyle keşfedebilir, bu
keşif sonucunda da istenilen, aranılan başarımgücüne (performans) ulaşabilir. Keşfeden zaman içerisinde kâşif olur; ailesine,
çevresine, ulusuna ürettikleri ile mutluluk
verir.
Bugünkü sistemle, yani kulüpçülük ile Türkiye’nin bir spor ülkesi haline gelmesi hayalden öteye geçmeyeceği gibi var olan
genç insan kaynağı da yanlış yönlendirme
sonucunda boşuna harcanmaktadır. Bir
ülkenin karşılaşabileceği en önemli sorunların başında hangi alanda olursa olsun
hammaddenin yanlış işlenmesi ve kullanılması gelmektedir. Sporun hammaddesi ise
insandır. İnsanlar sistem içerisinde gereği
gibi, çağa uygun bir şekilde işlevsel hale
getirilmezse, spor aracılığıyla edilgen, işe
yaramaz, kendi adına karar vermekten yoksun pek çok genç insanı toplum içerisine
itersiniz.
Var olan sistem nasıl işlemektedir ve bu
sistemin açmazları nedir? Kulüplerde sporcu yetiştirme çabası ve yaz-kış okulları
uğraşı sistemin özünü oluşturmaktadır. Bu
sistemin içerisinde verilen egzersizin (eğitimin değil) amacı çocukları bir an önce
yarışmacı yapmaktır. Eğitimin yol göstericiliğinden yoksun kalan çocuklar yan yollara
sapmakta çoğunlukla kuraldışı davranışlara kendilerini göstermeye çalışmaktadırlar. Yöneticiler ve bu çocukların başındaki
ağabey konumunda görev yapan insanların gönlü olsun veya tatmin olsunlar diye
çocuklar profesyonelliği kaldıracak olgunluğa erişmeden çarpık çekişmenin (rekabet) içinde buluyorlar kendilerini.
Çocukların sokaklarda oynamaları, kendi
stillerini oluştururken, üzerlerinde hiçbir
baskı olmadan, oyunlarda özgürce hareket
edip, sporsal becerilere ilişkin bazı şeyleri
kendilerinin keşfetmesi çocuğun doğasına
daha uygun düşmektedir. Çünkü kulüplerde, spor okulu adı altında düzenlenen organizasyonlarda, çocuğun kalbine giden
yolu bilmeyen birçok görevli işbaşındadır.
Ama buna karşın çocuklar sokakta oynayacak alan bulamamaktadır. Büyük şehirlerdeki emek, çaba harcamadan edinilen
kazanım (rant) kavgasının neden olduğu
çarpık kentleşme, çocuklara becerilerini
sokaklarda kendilerinin keşfetmesi olanağını ortadan kaldırdığına göre velilerin,
ebeveynlerin yaz/kış spor okullarına dört
elle sarılmaktan başka çareleri yok gibi görünüyor bu durumda.
Tek seçeneği spor okulları ya da kulüp alt
Spor mutlaka okullara girmelidir.
Çünkü insan kendini tam anlamıyla
ancak okulda tanıyabilir, bedeninin
olanaklarını ancak okullarda spor
eğitimiyle keşfedebilir, bu keşif
sonucunda da istenilen, aranılan
başarım gücüne (performans)
ulaşabilir. Keşfeden zaman
içerisinde kâşif olur; ailesine,
çevresine, ulusuna ürettikleri ile
mutluluk verir.
yapıları olan, buralarda da haftanın belli
günlerinin belli saatlerinde spor yapabilen
çocuklardan başarımgücü yüksek sporcular çıkmaz, olimpik sporcular hiç çıkmaz.
Öyleyse, spor okullarına yönlendirilen
çocukları bekleyen, çoğunlukla gözden
kaçan, ama bazı durumlarda çocukların spordan soğumasına bile neden olan
araştırmalara ilişkin birtakım verileri anımsatmakta yarar var. Sözünü edeceğim bu
gerçekler de sporun bir an önce okullara
girmesinin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir.
Spor okullarına yöneltilen eleştirilerden biri,
çocukların sporun güzel taraflarını görmelerine fırsat verilmeden gereğinden çok
abartılmış bir spor ciddiyetinin içine sokulmalarıdır. Bu durum, birçok çocuğun ilerleyen günlerde sporu tamamen bırakmasına
varan sonuçlara yol açabilir. Zorlayıcı spor
organizasyonlarının çocuklar üzerinde ne
kadar etki yaptığı matematiksel formüller
kadar kesin olmasa da, gençlik ve spor
üzerine yapılan araştırmalarda bu konu öne
çıkar.
Çocukları ebeveynleri tarafından spor
yapsın, spor yoluyla kişilik gelişimine katkı yapsın türünden masum beklentilerle
spora yönlendirilirken; spor okullarında,
sporu bırakan, spordan soğuyan çocuğun sayısı bilinenden çok daha fazladır.
Çocukların spor organizasyonlarından ayrılmasının birçok nedeni vardır. Çocuklara,
spor organizasyonundan neden ayrıldığı
sorulduğunda, yapmaları gereken başka
işleri olduğunu söylemişlerdir. Çocuklar ve
gençlerin öncelikli değerlerinin ortaya çıkmasında, genelde arkadaş çevresi ve takım arkadaşlarının yanı sıra kişisel gelişim
sonucu ortaya çıkan yeni arayışlara girme
ve kendisiyle ilgili yeni şeyler keşfetme isteği rol oynar. Türkiye de bu “çocuğun kendini keşfetme” dönemine ne ailelerin spora
yaklaşımı, ne şehirleşme ne de genel eğitim anlayışı izin verir. Her çocuk yarış atı
gibi sınavlara hazırlanan arkadaşını örnek
alıyor. Aileler çocuklarının sportif başarılarıyla değil karne dereceleri ile övünüyor.
Karne kötüyse çocuğun spor yapma olanağı da yok. Karnesinde çok zayıfı olan bir
çocuğun rekortmen bir sporcu olamayacağını kim garanti edebilir?
Bununla birlikte, çocuklar bir spor dalını bırakıp başka bir spor dalına geçebilmekte,
ya da başka bir eğlence yolu bulup bir süre
spora ara verebilmektedir. Bu ise normal
bir olay olup kişisel gelişim sonucu öncelik değerlerindeki değişimle açıklanabilir.
Ama gene de, çocukların organize sporlardan kopmalarının temel nedenlerinden
birinin, olumsuz deneyimler, çekişmeye
(rekabet) dayalı bir ortamda yeteneklerin
sergilenmesinin istenmesi ve rekabet içerisinde alınan sonuçların, kişisel ve bedensel gelişimden öncelikli tutulmasına dayalı
olduğu yadsınmamalıdır.
Ana babalar çocuklarını hangi istek ve
beklentilerle spor okullarına yönlendirilirlerse yönlendirilsinler, çocukların düzenli
spordan beklentileri farklıdır ve ebeveynler
tahmin etmese de onların bu katılım için
kafalarında bir planı vardır. Çocuklar spor
okullarına kendi yeteneklerini keşfetmek,
göstermek, içinde bulunduğu grubun başarı ve etkilerine katkıda bulunabildikleri ölçüde devam etme isteği gösterirler.
Bunu başaramadıklarını anladıklarında,
ebeveynlerinin beklentilerinin farklı yönde
olduğunu duyumsadıklarında, sporu ya
tamamen ya da başarısız olacaklarını anladıklarında bırakabilirler.
Heyecanlı ebeveynler çocukların spor eğitiminin karşısındaki en büyük engellerden
biridir. Spor okullarına çocuklarını götüren ana babalar onları izler, bu onlara direkt müdahale etme şansını da verir. Ama
ebeveynler okullara giremezler. Eğiten ile
eğitilen baş başadır, dış etkinin yıkıcılığın-
itü vakfı dergisi 145
SPOR
dan uzaktadırlar, aynı zamanda güvendedirler de… Türkiye’de çocukların eğitimi
konusunda görevler birbirine karışmıştır.
Ebeveynler çocuklarının antrenörlüğünü
yapmakta, antrenörler ise çocuklara ana
babalık… Salt bu neden bile, sporun okula
girmesinin zorunlu olduğunu göstermekte.
Eğer genç bir insanın sporla ilişkilendirilmesi ailesi, arkadaşları ve antrenörü gibi
dış çevrelerce sağlanmışsa, onun için
bağımsızlığını kazanmanın bir yolu sporu
bırakmak ve başka arayışlar içine girmek
olabilir. Birçok genç sporcu, sporun artık
kendi yaşamına egemen olduğunu gördüğünde, kendi yaşamını kendisinin kontrol
edebileceği duygusuna kapılarak spor
organizasyonlarından ayrılması gerektiğini
düşünebilir. Çünkü ona göre, tüm kararları,
topu nereye ve ne zaman atabileceğinin
kararını bile, onlar için antrenörü, gerektiğinde ailesi vermektedir. Bu durum küçük
çocuklar için hoş görülebilse de, ergenlik
çağında bağımsızlık duygusu ön plana çıkmakta, yüksek başarım isteyen spor dallarının kısıtlayıcılığı gençler için önemli bir
sorun olmaktadır. Öyleyse çocuklara birinci derecede yardımcı olacak unsurlar antrenörleri ya da ebeveynleri değil okuldaki
pedagojik formasyonlu öğretmenleridir.
Sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok
ülkesinde çocuk sporları organizasyonlarına ilişkin dehşet verici sonuçlar duyabilirsiniz. Bunların en ilginci de minik takım liglerinde bir takımın diğerine 30’dan fazla gol
atması ve bu organizasyonların başındaki
görevlilerin bu sonuçları normal bir olaymış
gibi kabul etmeleridir. Beşiktaş’ın kuruluşunun 100. yılında, bir maçta Siyah-Beyazlıların rakibine dördüncü golü attıktan sonra,
Rumen teknik direktör Mircea Lucescu’nun
yedek kulübesinden çıkarak futbolcularını
“yeter artık” diyerek uyarmasının altındaki insansı durumu anlayabilmek, çocuk
sporlarını organize edenlerin en önemli
sorunlarından biri olsa gerek. Bu sorunları aşmanın yolu da genel eğitimle örtüşen,
okulculuğa dayalı spor eğitimi anlayışından geçmektedir.
Ebeveynlerin çocuklar üzerinde kurduğu
baskı, bununla birlikte çocuk psikolojisi ve
pedagoji bilmeyen çalıştırıcıların neden olduğu olumsuzlukların verileri ürkütücüdür.
En iyi niyetli aileler bile çocukları söz konusu olduğunda hata yapabilmektedirler. Çok
sık yapılan yanlışlıklardan biri, çocuklarından yetişkinlerin yapabileceği hareketleri
yapmalarını istemek ve beklemektir. En çok
da, 10-11 yaşlarında bir çocuğun takım
oyunlarındaki taktik ve stratejilerin anlamı-
146 itü vakfı dergisi
Fotoğraflar: İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları
Tek seçeneği spor okulları ya da
kulüp alt yapıları olan, buralarda
da haftanın belli günlerinin
belli saatlerinde spor yapabilen
çocuklardan başarımgücü
yüksek sporcular çıkmaz, olimpik
sporcular hiç çıkmaz.
nı küçük bir çocuğun kavrayamayacağının
anlaşılmadığı ve yadsındığıdır. 12 yaşının
altındaki çocukların oynadığı futbol “Arıkovanı Sendromu” adı verilen bir durumu
andırır. Bütün çocukların topun peşine koşması, arıların ana kraliçe arının peşinden
uçmasına benzer. Başka bir değişle her
çocuk olması gereken pozisyonda değil.
Arıkovanı gerçeğinden haberdar olmayan
veliler çocuklarının yerini alması için kenardan bağırır dururlar. Daha ilginci çocuklarının bundan etkilenmediğini düşünürler.
Oysa çocuk görevini yapamadığı duygusuna kapılır bu bağrışmalardan. Ailelerin
bilmesi gereken şudur: Çocukların Arıkovanı Sendromu’nu yaşamaları, yaşamlarında
karşılaşmak zorunda oldukları normal bir
dönemdir, pozisyonunu kaybetmek çocuk
için utanılacak bir durum değil, yaşayarak
öğrenme deneyimleri edinme çabasıdır.
Ana babalar çocukların bu çabasına destek olmalı, onlar hata yapsalar bile bunun
normal olduğunu, zamanla giderebileceğini bilip onları hareketleri doğru yapmaya
özendirmelidirler.
Genelde bu çabayı daha net biçimde anlayabilecek insanlar öğretmenlerdir. Dene-
bilir ki, pedagojik formasyonu olan birçok
hoca spor okullarında ya da kulüp alt yapılarında görev yapmaktadırlar. Ülkenin
ve profesyonel kulüplerin genel anlayışı
yarışmaya dayanmaktadır. Bu anlayışı en
iyi niyetli spor eğitimcisini bile zaman içerisinde etkiliyor, onlar da birer yarışmacı
hoca haline geliyorlar. Aksi bir davranış
içinde olan eğiticiler başarısızlıkla suçlanıyor, işin sonucu görevlerinden olmaya
değin varabiliyor. Ama okullarda böyle bir
sorun yoktur. Ayrıca okul ortamı kulübe
göre daha sağlıklıdır. Kişilik gelişimi için
en uygun yer okuldur. Belki bazı kulüplerde çocukların yeteneklerinin gelişmesi için
yeterli koşullar hazırlanabiliyor. Ama kişilikli
sporcuların yetişmediğini ülkemizin genel
spor kültüründen, spor alanlarındaki yarışma kültüründen, sporcuların hakemleri etki
altına alarak haksız kazanç sağlama peşinde koşmalarından anlıyoruz. “Önce insan,
sonra sporcu” anlayışının yaşama geçirilmesi gerekmektedir. Bu da ancak okulla
gerçekleşebilir.
Çünkü okulda eğitim çocukların insani yönünün birçok tarafı, sistemli bir analiz ve
eksiklerini düzeltme yeteneğini geliştirir.
Okulda eğitilmiş bir çocuk rekabet edecek
düzeye geldikten sonra karşılaştığı sorunları okulda kazandığı analiz yeteneğiyle
çözümleyebilir. Spor alanlarında yarışırken
hocasına bağımlı bir sporcu değil, özgür
düşünceye sahip, kendi kararlarını verebilen bir birey gibi davranır. Kaldı ki, böyle
sporcular hem isteklendirilme (motivasyon)
konusunda hem de hocalarının uyarılarına
karşı duyarlıdırlar.
Okul salt bir araya getirilen bilgilerin bir
müfredat aracılığıyla uygulanması değil
aynı zamanda çocukların gelişimi için gözlem, araştırma merkezidir. Okulda müfredat
aracılığıyla eski, gereksiz yöntemler ayıklanarak çocukların profesyonel yaşama ya
da rekabet ortamına daha sağlıklı hazırlanmasının koşullarını hazırlar. Bütün bu
söylediklerime karşın eğitimin, özelde spor
eğitiminin hâlâ sırları olduğu, tam olarak bilinmeyen yanları olduğuna inanmaktayım.
Bu alanda ölçümü zor, bazen bilimsel tanımlara sığmayan verimlilik ölçümlerinde
hesaba katılamayan son derece önemli
unsurlar her zaman olacaktır. İşte bu bilinmeyenler kulüplerde ve göstermelik spor
okullarında daha ağır sonuçlar doğuracaktır. Oysa okullar bu bilinmeyenlerin çocuklar üzerindeki olumsuz etkisini en az hasarla aşıldığı yerlerdir. Onun içindir ki, spor
okullara mutlaka girmelidir…
Hazırlayan : Süleyman Kolata
İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin Briç etkinlikleri
eğitmeni milli biriççi Süleyman Kolata ABD’deki Briç Şampiyona’sında
İsmail Kandemir’le birlikte dördüncü
oldu.
27 Kasım-7 Aralık tarihleri arasında
Boston’da Kuzey Amerika Şampiyonaları yapıldı. Bu turnuvanın bir
kısmı olan Blue Ribbon İkili Turnuvasında ülkemizin milli sporcularından
Süleyman Kolata ve İsmail Kandemir çifti 294 çiftin arasında dördüncü
oldu.
Ayrıca, briç sezonu açısından yoğun
geçen bu aylarda oynanan bazı turnuvaların dereceye giren sporcuları
aşağıda yer alıyor.
Süleyman Kolata ve
İsmail Kandemir
Turnuva Sonuçları
Salvador Assael Ege Açık İkili Şampiyonası (22/23.11.2014)
Genel 1: Refik ÖZYURT-Yiğit ÖZTOSUN
% 60.80
Genel 2: Berk BAŞARAN-Salim YILANKIRAN
% 59.74
Genel 3: Volkan DENİZCİ-İhsan TOSUN
% 58.01
Karışık 1: Fikret AYDOĞDU-Sevil AKIN
% 56.80
Kadın 1: Ayşe TANSI-Lale GÜMRÜKÇÜOĞLU
% 55.05
Senyör 1: Sacit KUTLAY-Ömer ALTINTERİM
% 53.00
Cumhuriyet Açık İkili Şampiyonası (01-02.11.2014)
Genel 1: Mustafa Cem TOKAY-Alfredo VERSACE
% 63.46
Genel 2: Bora ER-Turan YAVUZ
% 60.65
Genel 3: Kudret METİN-Erdal Olcay ERCAN
% 60.10
Karışık 1: Arzu SÖNMEZ-Hüseyin CESUR
% 58.28
Senyör 1: Mehmet E. ÇOPUR-Çetin Şener GEBECELİ % 54.65
Kadın 1: Ferda BALCIOĞLU-Sırma SANUS
% 54.50
Necmettin Sünget Açık İkili Şampiyonası
(26/27.10.2014)
Genel 1: Tan ÇİMEN-Dursun BAYSAL
Genel 2: Yusuf SOHTORİK-Dilek YAVAŞ
Genel 3: Kudret METİN-Erdal Olcay ERCAN
Karışık 1: Bedia ALACAKAPTAN-Özgür KANLI
Kadın 1: İrem ÖZBAY-Hatice ÖZGÜR
Senyör 1: Mehmet Emin ÇOPUR-İlker ERKMAN
% 62.10
% 60.63
% 58.07
% 56.84
% 56.28
% 54.31
Akçakoca Palamut Briç Festivali Açık İkili Şampiyonası
(18/19.10.2014)
Genel 1: Süleyman KOLATA-Altuğ GÖBEKLİ
% 63.09
Genel 2: Yusuf SALMAN-Uras ŞAMİLOĞLU
% 61.20
Genel 3: Hakan PEYRET-Erdoğan KAYA
% 60.96
Kadın 1: Aslı ACAR-Yelda MUMCUOĞLU
% 59.56
Karışık 1: Özden Emine BAŞTUĞ-Faik FALAY
% 58.68
Senyör 1: Reyhan TEKELİ-Recep KAZANCI
% 58.46
\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\
BRİÇ’TE GURURLANDIRAN BAŞARI
İlginç Eller:
Trefli 9’lunun Öyküsü
Eliniz:
A2
AKQJT97
A5
AT7
Güneyde oturuyorsunuz, 2 açtınız ortağınız iki rua (!) anlamına
gelen 2 dedi ve 3 ’ünüzü de dörde yükseltti. Şimdi? Masada
Güney 5 dedi, Kuzey bunu ekstra sorusu olarak aldı, ancak iki
valeyi yeterli görmeyip pas dedi ve kontrat tam oldu. İşte dört el:
K86
86543
KJ
J63
K
Q975
T2
B -----
JT43
----- D
T98642
Q73
Q94
K852
G
A2
AKQJT97
A5
AT7
Gördüğünüz gibi trefli çıkışı dışında 6 ’ün oluru yok. Ancak
bir küçük kağıt veya bir marka değişse 6 ’ün batarı kalmıyor.
Örneğin yerdek 3’lüyü karo yaparsak eldeki üçüncü trefliyi;
eldeki 7’liyi karo yaparsak bu kez üçüncü karoyu yere çaktırarak şilemi yapabiliyoruz. Treflilerimiz değil de karolarımız 3-3
olsa karo empası ile şilemi yine yapabiliyoruz.
Acaba Kuzeyin 7’si 9’lu olsaydı ve 5 ’e pas deseydi, ortak
fazladan iki valen varmış, niye şilem demedin der miydiniz?
Gördüğünüz gibi eldeki veya yerdeki üçüncü trefli 9’lu yaparsak atağa çakılmazsa kontratın batarı kalmıyor.
itü vakfı dergisi 147
86543
KJ
J63
K
Q975
T2
B -----
JT43
----- D
T98642
Q73
Q94
K852
G
A2
AKQJT97
A5
AT7
Gördüğünüz gibi trefli çıkışı dışında 6 ’ün oluru yok. Ancak
bir küçük kağıt veya bir marka değişse 6 ’ün batarı kalmıyor.
Örneğin yerdeki 3 ’lüyü karo yaparsak eldeki üçüncü trefliyi;
eldeki 7 ’liyi karo yaparsak bu kez üçüncü karoyu yere çaktırarak şilemi yapabiliyoruz. Treflilerimiz değil de karolarımız 3-3
olsa karo empası ile şilemi yine yapabiliyoruz.
7’si 9’lu olsaydı ve 5 ’e pas deseydi, ortak
Acaba Kuzeyin
fazladan iki valen varmış, niye şilem demedin der miydiniz?
Gördüğünüz gibi eldeki veya yerdeki üçüncü trefli 9’lu yaparsak atağa çakılmazsa kontratın batarı kalmıyor.
Yılın Eli (1991)
AKQ
K875
AKT4
32
K
B -----
----- D
G
J72
J4
Q87
AJ654
148 itü vakfı dergisi
\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\
K86
Takım maçı, zondasınız, ortak 1 açtıktan sonra Güneyde 3NT
oynuyorsunuz. Atak 4.
28 Onör puanına rağmen “kabak” bir kontrat değil. Atağı alıp
yerden trefli çevirdiniz ve Valeyi koyup sürpriz bir şekilde kazandınız. Doğuda trefli dörtlü ise kontratı garantilemenin bir yolunu
görüyor musunuz?
Çözüm: Ruaya gidilir ve As çekilip trefli oynanır yerden As
atılır. Sekiz lövemiz var (3 pik, 3 karo, 2 trefli). Eli alan Doğu pik
dönerse trefliyi sağlamak için ele bir antre yaratmış olduk. Kırmızı renklerden birini dönerse zaten dokuzuncu lövemiz oluyor.
İsrailli
İlginç Eller:
Şansı
artırmak
JT976
A
52
AK743
K
B -----
----- D
G
84
KT2
AKQ63
982
3NT kontratına geldiniz, atak 4. Başarı şansınızı nasıl artırabilirsiniz?
Çözüm: Karo eşit dağılmışsa ikişer kör ve trefli ile beş karo
lövesi ile dışarı el vermeden kontratımızı yapıyoruz. Karo eşit
dağılmamışsa piklere yetişemeyeceğimiz için bize gereken
löveleri trefliden çıkarabiliriz. Trefli 3-2 ise yine kontratımız garantidedir. Bu eldeki problem treflinin 4-1 olduğu durumda dokuz löveye ulaşabilmektir. Trefli Doğuda dörtlüyken yapabileceğimiz bir şey yoktur, fakat Batıda dörtlüyken önlem alabiliriz.
Bunun için As çekilip –elden 9’lu debloke edilerek- 8’liye
doğru trefli oynanır. Batı ilk turda QJT’den birini ve ikinci de
boş verirse, artık açık olan trefl empası yapılarak amaca ulaşılır. Umarım aklınıza QJT Doğuda dörtlü ise de kontratı As
çekmeden 9’luya doğru oynayarak yapıyorum diye bir şey gelmesin, bu kez 3-2 iken batarsınız!

Benzer belgeler