Sayı No : 66 PDF İndir
Transkript
Sayı No : 66 PDF İndir
DEPREM Dosya 1 İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Yayını EKİM - ARALIK 2014 SAYI 66 Nevzat Ersan / Prof. Dr. Semih Ergintav Doç. Dr. Ziyadin Çakır / Doç. Dr. Uğur Doğan Prof. Dr. Atilla Ansal / Prof. Dr. Ali Pınar Prof. Dr. S.Ümit Dikmen / Prof. Dr. Mustafa Erdik Doç. Dr. Şinasi Kaya / Doç. Dr. Elif Sertel Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu / Mahmut Baş Dr. Murat Nurlu / Kerem Kuterdem Bekir Tekin / Semra Erbay Cenk Erkmen / Kazım Gökhan Elgin Prof. Dr. Kaya Özgen / Prof. Dr. Uğur Ersoy Doç.Dr. Nurdan M. Apaydın / Doç.Dr. Beyza Taşkın Doç. Dr. Seda Kundak / Prof. Dr. Metin Başoğlu Doç.Dr. Ebru Şalcıoğlu / Prof. Dr. Hasan Boduroğlu Selamet Yazıcı / Prof.Dr. Ünal Aydemir Prof.Dr. Faruk Karadoğan / Prof. Dr. Attila Çiner Prof.Dr. Ahmet Yakut / Cenk Erkmen Tülay Uran /Savaş Altıok / Şükran Özdemir Prof. Dr. Ayla Ödekan Metin Tükenmez *(/(&(ÜÞ GÜVENLE Þ1ß$('Þ<258=« 7HNIHQRODUDNJYHQOLYHVDÝOÐNOÐELU oDOÐàPDRUWDPÐVDÝODPDNDFLOGXUXPODUD KD]ÐUOÐNOÐROPDN\DUDODQPDODUÐHQJHOOHPHNLoLQ JHUHNHQWP|QOHPOHULDOPDNHQHUMLYH GRÝDOND\QDNWNHWLPLQLQHQD]DLQGLULOPHVL\OH oHYUHQLQNRUXQPDVÐQÐVDÝODPDN DVODWDYL]YHUPHGLÝLPL]SUHQVLSOHULPL] hONHPL]LQYHGQ\D|OoHÝLQGHVHNW|UP]Q V|]VDKLELNXUXPODUÐQGDQELULROPDQÐQELOLQFL\OH LQVDQDGHÝHUYHUHUHN\DàDPDGHÝHUNDWDQ HVHUOHU\DUDWPD\DYHJHOHFHÝLJYHQOH LQàDHWPH\HGHYDPHGL\RUX] www.tekfeninsaat.com.tr itü vakfı dergisi 1 itüéYDNIÏéGHUJLVL 1 DEPREM Dosya 1 éVWDQEXOå7HNQLNåhQLYHUVLWHVLå9DNIæ <D\æQæ (.é0ååå$5$/,.åå 6$<,å Nevzat Ersan / Prof. Dr. Semih Ergintav 'Ro'U=L\DGLQdDN×U'Ro'U8ùXU'RùDQ 3URI'U$WLOOD$QVDO3URI'U$OL3×QDU 3URI'U6hPLW'LNPHQ3URI'U0XVWDID(UGLN 'Ro'UûLQDVL.D\D'Ro'U(OLI6HUWHO 3URI'U0LNGDW.DG×RùOX0DKPXW%Dü 0XUDW1XUOX.HUHP.XWHUGHP %HNLU7HNLQ6HPUD(UED\ &HQN(UNPHQ.D]×P*|NKDQ(OJLQ 3URI'U.D\Dg]JHQ3URI'U8ùXU(UVR\ 'Ro'U1XUGDQ0$SD\G×Q'Ro'U%H\]D7DüN×Q 'Ro'U6HGD.XQGDN3URI'U0HWLQ%DüRùOX 'Ro'U(EUXûDOF×RùOX3URI'U+DVDQ%RGXURùOX 6HODPHW<D]×F×3URI'UhQDO$\GHPLU 3URI'U)DUXN.DUDGRùDQ3URI'U$WWLODdLQHU 3URI'U$KPHW<DNXW&HQN(UNPHQ 7OD\8UDQ6DYDü$OW×RNûNUDQg]GHPLU 3URI'U$\ODgGHNDQ 0HWLQ7NHQPH] | SAYI 66 İmtiyaz Sahibi: İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca Yayın Kurulu: Prof. Dr. Yıldız Sey Y. Müh. Naci Endem Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol Prof. Dr. Mete Tapan Kenan Çolpan Kenan Mete Hatice Yazıcı Şahinli Yazı İşleri Müdürü: Hatice Yazıcı Şahinli Yayın Koordinatörü: Kenan Mete “Deprem Dosyası” Danışmanı: Prof. Dr. Faruk Karadoğan Reklam ve Halkla İlişkiler: Fahri Sarrafoğlu Katkıda Bulunanlar: Zeynep Şahin Tutuk, Gülşah Seyhan, Osman Keskin, Altan Bal, Arzu Eryılmaz, Gözde Çalışır, Yavuz Dürüst, Engin Yıldırım, Ömer Yılmaz Yönetim Yeri: İTÜ Vakfı Merkezi İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394 Teşvikiye / İSTANBUL Tel: 0212 291 34 75 – 230 73 71 Faks: 0212 231 46 33 Baskı: Azra Matbaacılık Litros Yolu 2.Matbaacılar Sitesi E Blok 1.Bodrum No.11 Topkapı Zeytinburnu / İSTANBUL Tel: 0212 674 10 51 – 612 79 27 E-posta: [email protected] www.ituvakif.org.tr Yayın Türü: Yaygın, Süreli Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar yazarlarının görüşünü yansıtmaktadır. Dergiyi ve yayın kurulunu bağlayıcı nitelik taşımaz. İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu ile alıntı yapılabilir. 2 itü vakfı dergisi ........................................................................................................................................................................................................................................... VAKFI DERGİSİ EKİM-ARALIK 2014 7 “Küçük Kıyamet’ten “Büyük Trajedi”ye Ülkemizin Deprem Gerçeği Nevzat Ersan 12 Marmara Bölgesi’nde Deprem Tehlikesi Açısından En Sıcak Nokta: İstanbul Prof. Dr. Semih Ergintav, Doç.Dr. Ziyadin Çakır, Doç.Dr. Uğur Doğan 16 İstanbul Deprem Senaryoları Prof. Dr. Atilla Ansal 27 Deprem Erken Uyarı Sistemleri Prof. Dr. Ali Pınar, Prof. Dr. S. Ümit Dikmen, Prof. Dr. Mustafa Erdik 32 Deprem Hasarlarının Uzaktan Algılama Verileri ile Belirlenmesi Doç.Dr. Şinasi Kaya, Doç.Dr. Elif Sertel 37 Afet Yönetimi Nedir ve Nasıl Olmalıdır? Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu 40 Afetlerin Değirmenine Su Taşımak Y. Müh. Mahmut Baş 48 AFAD Başkanlığının Deprem Konusundaki Faaliyetleri Dr. Murat Nurlu 51 Deprem Sorununa Ulusal Ölçekte Stratejik Yaklaşım: Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP-2023) Kerem Kuterdem, Bekir Tekin, Semra Erbay, Cenk Erkmen, Dr. Murat Nurlu 54 İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil durum Hazırlık Projesi (İSMEP) Kazım Gökhan Elgin 58 Depreme Dayanıklı İnşaat Teknolojileri ve Yüksek Binalar: Sorunlar, Öneriler Prof. Dr. Kaya Özgen 62 Az Katlı Yapıların Deprem Dayanımları ile İlgili Bir İrdeleme Prof. Dr. Uğur Ersoy 65 Ulaşım Sistemindeki Güçlendirme Çalışmaları Doç. Dr. Nurdan Apaydın 70 Depreme Karşı Güçlendirmede Karşılaşılan Güçlükler ve Çözüm Önerileri Doç. Dr. Beyza Taşkın 74 Deprem ve Ekonomik Kayıplar Doç. Dr. Seda Kundak 78 Deprem Travmasının Kitlesel Etkilerine Yönelik Bir Ruh Sağlığı Modeli Prof. Dr. Metin Başoğlu, Doç. Dr. Ebru Şalcıoğlu 83 Deprem ve Farkındalık Prof. Dr. Hasan Boduroğlu 86 Depremden Sonra Yeniden Ayağa Kalkabilen Bir Türkiye İçin Zorunlu Deprem Sigortası Selamet Yazıcı 88 1999 Kocaeli Depremi Sonrasında Eğitim, Araştırma ve Uygulama Çalışmalarıyla Merkez ve Enstitülerimiz Prof. Dr. Ünal Aydemir, Prof. Dr. Faruk Karadoğan, Prof. Dr. Attila Çiner, Prof. Dr. Mustafa Erdik, Prof. Dr. Ahmet Yakut 104 Afad Başkanlığından Deprem Araştırmalarına Destek Ulusal Deprem Araştırma Programı (UDAP) Cenk Erkmen, Tülay Uran, Savaş Altıok, Şükran Özdemir, Dr. Murat Nurlu 108 İki Usta/İki Yorum Prof. Dr. Ayla Ödekan 113 Teknokent Dosyası 121 İTÜ’den Haberler 138 Vakıf’tan Haberler 144 Spor Metin Tükenmez 65'0XG65'05VCPFCTVNCTÍPCVCDKDKPCNCTFCXG VGUKUCVNCTÍPFCMWNNCPÍNCPì\QECO%CO[P+UÍXG5GU;CNÍVÍO /CN\GOGNGTK;CRÍ/CN\GOGNGTK;{PGVOGNKíK#$ nGTnGXGUKPFG%'KëCTGVKVCëÍOC[CJCK\FKT ì\QECO%CO[PTPNGTUCFGEGDKQTP MCVGIQTKUKPGXGTKNGP'7%'$UGTVKHKMCUÍPCUCJKRVKT itü vakfı dergisi 3 BU SAYIDA Sayın Okurlar, 2014 yılının son sayısını çıkardığımız için mutluyuz. Bu sayımızda da dosya konumuzu her zaman olduğu gibi Türkiye’nin güncelliği hiç eksilmeyen bir alanına, Deprem’e ayırdık. Yurt içinden ve yurt dışından birçok bilim insanı ve uzman değerli yazılarıyla bu sayımıza katkıda bulundular. Ve ilk kez gelen yazıların tümünü 66. Sayımıza sığdıramadığımız için bir sonraki sayımızın dosya konusunun da Deprem olmasına karar verdik. Böylece 66. Sayı Deprem Dosya – 1, 67. Sayı ise Deprem Dosya - 2 olarak sizlere sunulmuş olacak. Dergide yer alan yazıların, depremle ilgili farklı bilim dallarının ve farklı kurumların mensupları tarafından yazılmış olması da konuya geniş bir bakış açısı getirmektedir. Seçkin üniversitelerimizin öğretim üyeleri ve araştırmacılarının yanı sıra, ilgili kamu kuruluşlarının, meslek odalarının, yerel yönetimlerin araştırmalarını ve deneyimlerini dergimizde toplamış olmaktan Yayın Kurulu olarak onur duyuyor ve değerli yazarlarımıza teşekkür ediyoruz. Sanat sayfamızda Prof. Dr. Ayla Ödekan’ın İki Usta/ İki Yorum başlıklı yazısı, İTÜ’de yer alan iki sanat eserinin sanatçılar tarafından nasıl yorumlandığını anlatmaktadır. Kuruluşundan günümüze kadar birçok ünlü sanatçının çalışmalarına yer vermiş olan İTÜ’nün hayatına katılmış olan sanat ve/veya sanatçılar konusuna bundan sonraki sayılarımızda da yer vermeye devam edeceğiz. İTÜ ARI Teknokent, Türkiye’nin en önemli girişimci destek projelerinden ‘İTÜ Çekirdek’te, teknoloji tabanlı girişimcilik itü vakfı dergisi seçti. 2014 yılı inovasyon dahilerinin seçildiği bu yarışma ve ARI Teknokent kapsamındaki şirketlerce gerçekleştirilen Ar-GE çalışmaları ile yeni buluşlar ‘Teknokent Dosyası’nda yer almaktadır. İTÜ’den haberler dosyası her zamanki gibi yine çok zengin. Gerçekleştirilen bilimsel, sanatsal, sportif etkinlikler, kazanılan ulusal ve uluslararası ödüller, mezunlarla buluşmalar Üniversitemizin yaşamındaki canlılığı ortaya çıkarmaktadır. Yayın Kurulumuz 68. Sayıdan başlayarak dergi dosya konularının belirlenmesi için hazırlık çalışmalarına başlamıştır. 68. Sayımızın konusunun “Eğitim” olması kararlaştırılmıştır. İTÜ’nün eğitim konusunda yenilikler arayan bir kurum olduğu ve uluslararası ortamdaki yerini sürekli olarak daha üst düzeylere yükseltme çalışmalarını yürüttüğü düşünülerek konuyu daha geniş çevrelere açmak, tartışılmasını sağlamak ve tanıtmak istenmektedir. Okurlarımızdan, dergimizin yeni sayılarında yer vermek üzere ‘dosya konusu’ önerisi ve katkı bekliyoruz. 2015 yılının ülkemiz, İstanbul Teknik Üniversitesi ve birey olarak herkes için daha verimli, mutlu ve barış içinde geçmesini dileriz. Son olarak bu sayımızın hazırlanmasında yaptığı değerli katkılar için Prof Dr. Faruk Karadoğan’a teşekkürlerimizi iletiriz. Saygılarımızla, Prof. Dr. Yıldız Sey 4 projelerini itü vakfı dergisi 5 DEPREM 6 itü vakfı dergisi “Küçük Kıyamet”ten “Büyük Trajedi”ye Ülkemizin Deprem Gerçeği Nevzat Ersan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mesleğimizin medeniyetlerin yapıcısı ve taşıyıcısı olduğu gerçeği ile kamu yararı ilkesinin yan yana geldiği zemin, insan odaklı yatırımların, yaşanabilir kentlerin, güvenli ve sağlıklı yapılaşmanın garantisidir. Depremin yıkıcı etkisi ancak ve ancak böyle bir yaklaşımla ortadan kaldırılabilir. Aksi halde “büyük trajedi”yi önlemek mümkün olmayacaktır… 1509 İstanbul depremi kayıtlarda “küçük kıyamet” olarak geçmektedir. Olası bir İstanbul depreminin ülkemiz için “büyük trajedi” olacağı ifade edilmektedir. Anadolu coğrafyası, “küçük kıyamet”ten “büyük trajedi”ye yol almaktadır. Bu gerçek bizleri tek bir soruyla karşı karşıya bırakmaktadır: Ülkemizde yapılaşma ve kentleşme deprem gerçeğiyle uyumlu mudur? Mayıs 526 Antakya depreminden 2011 Van depremine, ülke topraklarımız defalarca depreme maruz kalmış; 1903 yılından günümüze meydana gelen 26 büyük depremde yaklaşık 100 bin insanımız hayatını kaybetmiştir. Dolayısıyla yukarıdaki soru kadim çağlardan bu yana ne yazık ki güncelliğini hiç yitirmemiştir. Bugünün temel meselesi, bu sorunun gelecekte dayanaksız bırakılmasıdır. Bir başka ifade ile bir doğa olayı olan depremin doğal afet halinde yaşanma- masının önüne geçilip geçilmeyeceğidir. İnşaat mühendisliği bu soruya kendi mesleki disiplini çerçevesinde yanıt vermekle kalmamış, deprem bilincinin oluşturulması, deprem önlemleri ile ilgili toplumun eğitilmesi, inşaat mühendislerinin niteliğinin yükseltilmesi, konuyla ilgili kamuoyunu bilgilendirmeye kadar geniş bir yelpazede sorumluluğunu yerine getirmeye çalışmıştır. Bu noktada bir parantez açarak İnşaat Mühendisleri Odası’nın kurulduğu 1954 yılından bu yana konu ile ilgili girişimlerini hatırlatmak isterim. Çünkü hafıza tazeleme, sorunuza da doğrudan yanıt niteliği taşıyacaktır. Odamız her zaman diliminde asli olarak durum tespitinden ziyade “ileriye dönük” neler yapılması gerektiği üzerinde ısrarla durmuştur. Odamız açısından “tılsımlı kavram” yapı denetimi olmuş, denetim sisteminin eksiksiz hayata geçirilmesi doğrultusunda görüş ve öneri oluşturulmuş, bunlar hem kamuoyuyla hem de kamu idaresi ile paylaşılmıştır. Örneğin o günlerde İMO tarafından geliştirilen “Yapı Polisi” önerisi dikkat çekicidir, önemlidir, günün şartlarına uygun hale getirildiğinde bugün bile uygulanabilecek özellikler taşımaktadır. Bugün ısrarla üzerinde durulan yapı denetimi sisteminin öncülü sayılabilir. İlginç bir noktayı belirtmek istiyorum; Yapı Polisi önerisi, 11-13 Şubat 1961 tarihinde toplanan İMO 7. Genel Kurulu’nda ilk kez dile getirilmiştir. Yer, İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu Konferans Salonu’dur. İTÜ bu tarihsel öneriye ev sahipliği yapmıştır. Yapı Polisi önerisi milat olarak alınırsa İnşaat Mühendisleri Odası’nın, 1999 depremlerinden sonra konu ile ilgili hemen her girişimin içinde yer aldığını, Deprem Konseyi ve Deprem Şurası’nın çalışma- itü vakfı dergisi 7 DEPREM DOSYASI larına katılıp görüş bildirdiğini, 2001 yılında çıkartılan ve ancak uygulaması 19 ille sınırlı tutulan 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’la ilgili görüş ve önerilerini kamuoyu ve ilgili idare ile paylaştığını, kendi olanaklarıyla deprem ve yapı denetimi konulu çok sayıda bilimsel etkinlik düzenlediğini, güvenli ve nitelikli yapı üretiminin sağlanması ve mühendislik uygulamalarının niteliğinin yükseltilmesi amacıyla Yetkin Mühendislik tartışmasını başlattığını, derinleştirdiğini ve uygulamaya aldığını, bunları yaparken aynı zamanda üyelerinin eğitimine ağırlık verdiğini, meslek içi eğitimler, kongre ve sempozyumlarla mesleki uygulamaların niteliğini yükselttiğini, Serbest İnşaat Mühendisliği (SİM), İşyeri Tescil Belgesi (İTB) gibi uygulamalarla meslektaşlarını denetlemeye çalıştığını, hatta sadece Oda üyelerini değil, yapı üretim sürecinin önemli unsuru olan usta ve kalfaların eğitiminde de rol üstlendiğini vurgulamalıyım. Bu vurgulara ilaveten ifade edilmelidir ki siyasi erk ne o günlerdeki Yapı Polisi önerisine sıcak bakmış, ne de ondan sonra İMO tarafından geliştirilen diğer önerileri uygulamaya almıştır. Bu durum aslında bir başka sorunlu noktaya temas etmektedir. Gelmiş geçmiş siyasi iktidarlar meslek örgütlerini yok saymış, önerileri duymazdan gelmiş, katılımcılık ne yazık ki uygulanmamıştır. Son birkaç yıldır meslek örgütlerine karşı tutum daha da dikkat çekici bir hal almıştır. Son dönemde yapılan düzenlemeler, meslek örgütlerini yapı üretim sürecinin dışına çıkartacak, Oda-üye ilişkisini kopartacak, Odaları ekonomik yönden zayıflatacak, Odaların kamu adına yaptığı denetim kanallarını kapatacak özellikler taşımaktadır. Bu düzenlemelerin, Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini görmezden geldiği ne kadar açıksa, sağlıklı yapılaşmanın ve kentleşmenin sağlanamadığı da aynı oranda gerçektir. Geleceğe dair öneri yapılırken ister istemez durum tespitinde bulunmak, önerilerin dayanağı yerine geçecektir. Tezimizi birkaç tespite oturtuyoruz. Birincisi şudur: Türkiye bir deprem ülkesidir. Ülkemiz, dünyanın önemli deprem 8 itü vakfı dergisi Odamız her zaman diliminde asli olarak durum tespitinden ziyade “ileriye dönük” neler yapılması gerektiği üzerinde ısrarla durmuştur. Odamız açısından “tılsımlı kavram” yapı denetimi olmuş, denetim sisteminin eksiksiz hayata geçirilmesi doğrultusunda görüş ve öneri oluşturulmuş, bunlar hem kamuoyuyla hem de kamu idaresi ile paylaşılmıştır. kuşakları üzerindedir. Ülke topraklarının yüzde 66’sı 1. ve 2. derecede deprem bölgesinde yer almakta, nüfusu bir milyonun üzerindeki 11 büyük kent, ülke nüfusunun ise yüzde 70’i ve büyük sanayi tesislerinin yüzde 75’i deprem tehlikesi altında bulunmaktadır. İkinci tespitimiz ise yapı stokumuz ve yapı üretim esasları ile ilgili mevzuatın ülkenin deprem gerçeği ile çeliştiğidir. Ülkemizde yapı stokunun hali içler acısıdır. Yapı stokumuz tehlikenin boyutunu gözler önüne sermektedir. Ülkemizde yaklaşık yirmi milyon yapı bulunmakta, ancak stokun ayrıntılı bir envanteri çıkarılmadığı için depremde bir bütün olarak nasıl bir davranış sergileyeceği bilinmemektedir. Bilinen, mevcut binaların % 60’ının iskânsız, % 60’ının 20 yaşından büyük olduğudur. Kaldı ki Marmara, Düzce ve Van depremleri yapı stokumuzla ilgili iyimser yorum yapmanın mümkün olmadığını ortaya çıkarmıştır. İnşaat mühendisliği eğitimi, yapı üretim süreci, yapı denetimi ve ilgili mevzuat bizzat sorunludur. İnşaat mühendisliği eğitiminin niteliği her zaman tartışma konusu olmuş, meslek içi eğitim istenilen düzeyi ve yaygınlığı yakalayamamış, mühendislik hizmeti almadan yapı üretilmesinin önüne geçilememiş, “imzacılık” önlenememiş, güvenli ve nitelikli yapı üretimi sağlanamamış, yapı denetimi işlevselleştirilememiş, uygulamada ortaya çıkan sorunlar giderilememiş, ilgili mevzuat alanın ihtiyaçlarını karşılayamamış, mevzuat hazırlama sürecine meslek odaları, üniversiteler dahil edilmemiş, “ben yaptım oldu” anlayışı kamu idaresinin yönetme tarzı haline gelmiştir. Tablonun en vahim tarafı da, yapı üretim sürecinin niteliksizliğinin ve üretim sürecinin denetimsizliğinin neden olduğu olumsuzlukların “kader” gibi algılanması, yer hareketlerine ve zemine uygun yapı üretmenin depremi tehlike olmaktan çıkartacağı gerçeğinin görülmemesidir. Nihayetinde tespitleri toparlarsak ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme karşı hazırlamanın iki temel yolu bulunduğu görülecektir. İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, güçlendirilmesidir. İkincisi ise yapı üretim sürecinin denetlenmesidir. İlki, mevcut olumsuzluğu azaltmayı amaçlamaktadır. İkincisi ise geleceği kazanmakla ilgilidir. İnşaat Mühendisleri Odası iki yolu da önemsemekte ve fakat geleceği kazan- manın önemine ayrıca vurgu yapmaktadır. Bu sorunun salt yapı üretimiyle ilgili olduğunu düşünmek bizleri çözüm noktasından uzaklaştıracaktır. Konuyla ilgili tartışmaların arka planında yaşama ve insana yaklaşım yer almaktadır ki bu, nasıl bir Türkiye sorusuna da yanıtı içermektedir. Çünkü bugün ülkemizde kentsel dönüşüm projeleri kapsamında, kentsel değerler, kentlilerin ortak kullanım alanları, kent merkezinde bulunan yüksek rant sağlayacak alanlar, kıyılar, meralar, kışlaklar, sit alanları, tarihi kaleler, tersaneler, benzeri tüm varlıklar sermaye gruplarının kullanımına açılmaktadır. Aynı şekilde deprem sonrası toplanma alanları bile yok edilmektedir. Meslek Odaları ve üniversitelerle simgeleşen teknik, bilimsel ve mesleki gereklilikler göz ardı edilmektedir. Rant odaklı projeler ve vatandaşı müşteri gibi gören yaklaşım, insan odaklı projeler ve sosyal devlet uygulamalarına tercih edilmektedir. Toplumsal hayat insani ihtiyaçların karşılanması, temel hak ve özgürlüklere kamu güvencesi sağlanması temelinde değil de, kâr hırsı esasına göre düzenlenmektedir. Kamuoyunun malumu olduğu üzere, inşaat mühendisliği “medeniyet mühendisliği” olarak görülmektedir. Çünkü mesleğimiz medeniyetleri görünür kılacak ve medeniyetlerin izlerini taşıyan eserleri geleceğe aktaracak özellikler taşımaktadır. Yine malum olduğu üzere, İnşaat Mühendisleri Odası kamu yararını ve mesleki etik ilkeleri tartışılmaz kabul etmekte ve bunun gereğini yerine getirmeye çalışmaktadır. Mesleğimizin medeniyetlerin yapıcısı ve taşıyıcısı olduğu gerçeği ile kamu yararı ilkesinin yan yana geldiği zemin, insan odaklı yatırımların, yaşanabilir kentlerin, güvenli ve sağlıklı yapılaşmanın garantisidir. Depremin yıkıcı etkisi ancak ve ancak böyle bir yaklaşımla ortadan kaldırılabilir. Aksi halde “büyük trajedi”yi önlemek mümkün olmayacaktır. itü vakfı dergisi 9 İTÜ Vakfı, denizcilik sektörüne yönelik önemli bir eseri daha yayınları arasına kattı. Denizcilik eğitimi veren üniversiteler ve gemi kullanımına yönelik eğitim ve araştırmalar için temel bir başvuru kaynağı olan bu eserin Türkiye'deki yayın hakları, Japonya Kobe Üniversitesi öğretim üyesi Kinzo Inoue tarafından İTÜ Vakfı'na verildi. Gemi kullanma işiyle uğraşan herkesin rüzgar, dalgalar veya akıntılar gibi çevre koşullarına dair zorluklarla baş edip optimum gemi kullanımı performansı gösterebilmek için yüzerlik/batmazlık (buoyancy), stabilite, manevra kabiliyeti, denize elverişlilik ve gemiyi kumanda etmenin statik ve dinamik özellikleri ile ilgili temel bilimsel bilgiler konusunda uzmanlaşmış olması gerekmektedir. Başka bir deyişle, gemi kullanma işiyle uğraşan bir kişiden beklenen, ampirik deneyim ve başarılardan elde ettiği uzmanlığı bilimsel bilgiyle destekleyerek akla uygun biçimde uygulamasıdır. Söz konusu kitap, bu anlamda hem doğrudan gemi kullanma işiyle uğraşan kişiler için, hem de aynı zamanda temel bilimsel bilgileri mümkün olduğunca teorik bir biçimde ele almak suretiyle, gemi kullanma alanını sıfırdan başlayarak öğrenmek isteyenler için hazırlanmıştır. Bunların yanı sıra elinizdeki kitap, olguları açıklayan çok sayıda girift denklem içerse de, bunlara boğulmadan sadece belirli bir geminin hareketlerini çalışmak isteyenlere de hitap edebilecek şekilde tasarlanmıştır. İTÜ VAKFI YAYINLARI 10 itü vvakfı itü a ffıı dergisi ak der ergi giisi s İTÜ Maçka Yerleşkesi, Sosyal Tesisler/Teşvikiye-İST. Tel : 0212 230 73 71 - 232 5762 - 291 34 75 www.ituvakif.org.tr / [email protected] itü vakfı dergisi 11 DEPREM DOSYASI Marmara Bölgesi’nde Deprem Tehlikesi Açısından En Sıcak Nokta: İstanbul Prof. Dr. Semih Ergintav BÜ Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Jeodezi Anabilim Dalı Doç. Dr. Ziyadin Çakır İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Doç. Dr. Uğur Doğan YTÜ İnşaat Fakültesi Harita Mühendisliği Bölümü Sismik Boşluk: Deprem Tehlikesinin Habercisi mi? Depremlerin oluş mekanizmalarının ve meydana getirdikleri tehlikelerin anlaşılmasına yönelik gerçekleştirilen temel araştırmaların başında gelen konulardan biri, fayların maruz kaldıkları tektonik gerilmeler karşısında göstermiş oldukları farklı davranış biçimlerinin (Carpenter ve diğ., 2011) incelenmesidir. Aktif fayların önemli bir kısmı, durağan davranmayıp üzerinde yıllar boyunca biriktirdiği elastik deformasyonu ani bir şekilde bir depremle saniyeler içerisinde boşaltmakta ve depremden sonra başlayan yavaş kayma hareketini yıllar içinde sonlandırarak tekrardan deprem öncesi durumuna gelmektedir (Reilinger ve diğ., 2000; Ergintav ve diğ., 2009). Bazı faylar ise sürekli olarak, sismik enerji boşalımı olmadan, tamamen veya kısmen sessizce kaymakta, diğer bir deyişle krip etmektedir (Burgmann ve diğ., 2000; Çakır ve diğ., 2005) (Şekil 1). Bu tanımlar çerçevesinde, bir fay üzerinde gözlenen “sismik boşluk” o bölgede gerilme artışı olmadığını, fayın krip hareketi 12 itü vakfı dergisi Marmara Denizi’nin içinden geçen ve bugüne kadar birçok çalışmada deprem tehlikesinin yüksek olduğu öngörülen fay sistemleri üzerindeki gerilme birikimleri ilk defa doğrudan ölçülmüştür. Elde edilen sonuçları, saygın jeofizik dergilerinden biri olan Geophysical Research Letters dergisinde 2014 yılında geniş bir araştırmacı katkısıyla yayınladığımız çalışmada bölgedeki fayların davranışı sorgulanmış, başta İstanbul ve çevresi olmak üzere Marmara Bölgesi’nde yapılacak tüm risk çalışmalarına yönelik doğrudan girdi sağlanmıştır… yaptığını, tehlike üretemeyeceğini veya o bölgede bir depreme neden olacak şekilde fayın kilitli olduğunu, bu kısmı kırabilecek boyuta gelene kadar enerji artışı olacağını, bir tehlikenin var olduğunu belirtmektedir. Kuzey Anadolu Fay’ı (KAF) üzerindeki İsmetpaşa’da olduğu gibi, mühendislik yapıları üzerinde meydana gelen deformasyondan dolayı krip hareketin varlığı kolayca gözle tespit edilebilirken, hareketin derinlerde olduğu ve yeryüzüne kadar gelemediği durumlarda doğrudan gözlem yapılamamaktadır (Çakır ve diğ., 2005; Özener ve diğ., 2013) (Şekil 1). Sismolojik gözlemler ile sismik boşlukların hangi sınıfa girdiği hakkında ancak dolaylı olarak bilgi üretilebilmektedir. Krip eden ve kilitli bölgeler arasındaki deprem aktivitesindeki yüksek ve düşük geçişler, sıklıkla tekrarlanan orta büyüklükteki (Mw 5.5-6.0) depremlerin oluşumu, benzer dalga biçimine sahip deprem üreten zonların varlığı ve volkanik kökenli olmayan tremörlerin (Nadeau ve Guilhem, 2009; Fréchet, 1985;Bernard, 2001; Bernard ve Bourouis, 2007) olu- şumu bu bilgilere örnek olarak verilebilir. Buna karşın, bu tür gözlemlere yönelik her zaman farklı olası açıklamalarda bulmak mümkündür. Jeodezi biliminin, yeni teknolojik gelişmelere bağlı olarak artan gözlem kapasitesi ile doğrudan sismik boşluklar hakkında gözlem yapmak, özelliklerini tanımlamak mümkündür. Faylar boyunca zaman içinde oluşan mm boyutundaki değişimlerin Küresel Konumlama Sistemi (GPS-Global Positioning System) ve yapay açıklıklı radar uydu (SAR) görüntülerinin Kalıcı Saçıcılar (PSInSAR) analizi ile, önemli yeni bilgiler sağlanmıştır. (Burgmann ve diğ., 2000; Çakır ve diğ., 2005 Özener ve diğ., 2013). Örneğin, yakın bir zaman önce Avrupa uzay kurumu ESA’ya ait SAR görüntülerinin (Çakır ve diğ. 2012 tarafından yapılan) PSInSAR analizi, GPS ölçümleri ve saha gözlemleri, 1999 depremlerine ait kırığın, İzmit Körfezi ile Akyazı arasında kalan kısmının depremden itibaren sessiz bir şekilde krip ettiğini ortaya çıkartmıştır. Kayma hızının,bazı kesimlerde fayın GPS ile deprem öncesi belirlenen hızına (~2.7 cm/y) ulaştığı görülmüştür. Bu sonuç ile, klasik deprem döngülerini tanımlayan, bir fayın deprem üreterek kırılma/zaman içinde sismik boşlukların oluşması/tekrardan kırılma davranışının deprem mekanizmasını açıklamak için yeterli olmadığı ve deprem tehlikesini tanımlayan yeni modellerin oluşturulması gerektiği ortaya çıkmıştır. Sismik boşlukların, diğer tabiri ile tehlike üreten sıcak noktaların özelliklerini belirlemek ancak uzun yıllar boyunca kesintisiz jeodezik gözlem yapmak ile mümkün olabilmektedir. Ucuzlayan ve gelişen teknolojiler, GPS gözlem ağlarının artan kapasiteleri ile yeni SAR uydularının varlığı bu konudaki çalışmaları artırırken, limitsiz kullanıma açılan veriler sayesinde de konu ile ilgili araştırmacı sayısı artmaktadır. Gelinen noktada, fayların hareket hızlarını, bir tırnağın günlük büyüme hızını gözleyebilecek detayda izlemek mümkündür. Marmara’daki Sıcak Noktaları Eldeki Veriler ile Belirlemek Mümkün mü? GPS kullanarak, dünya ölçeğinde levha hareketlerinin ölçülmesi ve fayların hareketlerinin tanımlanmasına yönelik çalışmalar, rahmetli Prof. Dr. Aykut Barka’nın öncülüğünde, tüm dünya ile eş zamanlı olarak 1988’lerden itibaren ülkemizde de başlatılmıştır. İlk başta MIT, ETH gibi konunun önder üniversiteleri tarafından başlatılan çalışmalar, Prof. Dr. Aykut Barka’nın da yönlendirmesi ile zaman içinde ulusal üniversitelerimiz tarafından üstlenilerek gerçekleştirilmeye başlamıştır. İTÜ, Boğaziçi Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Harita Genel Komutanlığı ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi tarafından başlatılan çalışmalar halen ülke genelinde tüm üniversiteler tarafından yaygın bir şekilde sürdürülmektedir. İlk yıllarda yapılan analizlerin, Marmara’da önemli bir deprem beklentisi olduğunu göstermesinden dolayı çalışmalar Marmara’da yoğunlaşmıştır (Stein, Barka ve Dieterich, 1997). Bu çalışmaların en önemli meyvelerinden biri TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Yer ve Deniz Bilimleri Araştırma Enstitüsü tarafın- Şekil 1. Doğrultu atımlı faylarda gözlenen davranış biçimleri. Fayların çoğunluğu yüzeyden belli bir derinliğe kadar (kilitlenme derinliği) kilitli iken (a) bazı faylar yüzeyde serbestçe asismik olarak kaymaktadır (b-d). Bazı faylarda bu yüzey hareketi belirli bir sığ derinlikte sonlanırken (b) bazılarında sürekli kaymanın gerçekleştiği asismik makaslama derinliğine kadar ulaşabilmektedir (c-d). Yüzey kripi bazen derindeki kayma hızına yani fayın jeolojik kayma hızına ulaşamazken (c) bazı faylarda bu hız birbirine eşit olmakta (d) dolayısıyla bu faylar üzerinde her hangi bir büyük deprem meydana gelmemektedir. Ancak bu modellerin idealize edildiği ve doğada asperitiler içeren fay yüzeyi boyunca kayan ve/veya kilitli duran bölümlerin dağılımının çok daha karmaşık olabileceği göz önünde tutulmalıdır. Bir fay üzerinde gözlenen “sismik boşluk” o bölgede gerilme artışı olmadığını, fayın krip hareketi yaptığını, tehlike üretemeyeceğini veya o bölgede bir depreme neden olacak şekilde fayın kilitli olduğunu, bu kısmı kırabilecek boyuta gelene kadar enerji artışı olacağını, bir tehlikenin var olduğunu belirtmektedir. dan Marmara Bölgesi genelinde oluşturulan Marmara Bölgesi Sürekli GPS Gözlem Ağı (MAGNET)’dır. Yukarıda belirtilen kurumların katkısı ile ilk kurulma adımları 1998-1999 yıllarında gerçekleştirilen MAGNET ile 1999 deprem serilerinin öncesini, anını ve sonrasını etkin bir biçimde izleme şansı elde edilmiş ve deprem döngüsünü anlamaya yönelik dünyada nadir olan ve halen sayısız araştırmanın yapıldığı etkin veri setlerinden biri oluşturulmuştur. Deprem öncesi yaklaşık on yıllık ölçümler ve MAGNET’in desteği sonucu, 100’ün üzerinde GPS noktasından oluşan zengin bir veri seti ile 1999 depremlerinin neden olduğu ve halen devam eden deformasyonların etkisi veriden modellenerek çıkarılmış, faylar üzerindeki gerilmeler doğrudan gözlenmiştir (Şekil 2). Bu sayede, Marmara Denizi’nin içinden geçen ve bugüne kadar birçok çalışmada deprem tehlikesinin yüksek olduğu öngörülen fay sistemleri üzerindeki gerilme birikimleri ilk defa doğrudan itü vakfı dergisi 13 DEPREM DOSYASI ölçülmüştür. Elde edilen sonuçları saygın jeofizik dergilerinden biri olan Geophysical Research Letters dergisinde 2014 yılında geniş bir araştırmacı katkısıyla yayınladığımız çalışmada (Ergintav ve diğ., 2014) bölgedeki fayların davranışı sorgulanmış, başta İstanbul ve çevresi olmak üzere Marmara Bölgesi’nde yapılacak tüm risk çalışmalarına yönelik doğrudan girdi sağlanmıştır. Marmara’daki Deprem Tehlikesi: Sıcak Noktalar Ne Büyüklükte Deprem Üretecek? KAF’ın Marmara Denizi içinde kalan kısımlarında beklenen depreme yönelik tehlike her bir fay kolu boyunca analiz edildiğinde, Adalar kolu boyunca yer alan sıcak bölgede, yıllık 10-15 mm dolayında bir deformasyonun biriktiği ölçülmüştür. Bu bölgede olan son depremin yaklaşık 250 yıl önce olan 1766 (M~7) depremi olduğu kabul edilirse, Adalar kolundaki yaklaşık 3 m’lik deformasyon birikiminin yine büyüklüğü 7 veya üzeri olan bir depreme neden olması sürpriz olmayacaktır. Şanslı isek, biriken bu gerilmenin birden fazla depremle ortadan kalkması da mümkündür (Şekil 3). Benzer şekilde, Adalar’ın batısından Tekirdağ’a kadar uzanan ve depremlerin civar kollara göre çok az olduğu kısım da bir başka sıcak bölgeyi oluşturmaktadır. Gözlenen sismik boşluk nedeni ile deprem tehlikesi en yüksek olarak tanımlanan bu bölgede ise, sürpriz bir şekilde anlamlı bir deformasyon birikiminin (<2 mm/yr) olmadığı ortaya çıkartılmıştır. Tarihsel deprem kayıtları yaklaşık 1000 yıl önceye kadar bu bölge için bir depreme atıf yapmamaktadır (Pondard ve diğ., 2007). Tabii ki, 1000 yılda bu birikim hızı ile 2m’ye yakın atım oluşturabilecek bir deprem meydana gelebilir. Bununla birlikte, jeolojik ve sismolojik çalışmaların desteklemesi ile bu kısımda baskın olan davranışın krip hareketi olduğu ve bu bölgenin Marmara’da, en az deprem tehlikesi içeren bölge olduğu görülmektedir (Şekil 3). Tekirdağ ve batısı (Ganos civarı) ise yıllık 20 mm’lik yamulma birikimi ve yaklaşık 100 yıldır üzerinde önemli bir deprem olmaması (M=7, 1912) nedeni ile 14 itü vakfı dergisi Şekil 2. Marmara Bölgesi’ndeki 25 yıllık döneme ait Avrasya referanslı GPS hız alanı. Mavi ile gösterilen fay kollarıüzerindeki tarihler, o bölgede olmuş olan son depremlerin tarihini göstermektedir. Halen kırılmamış ve deprem üretme potansiyeliolan kısım Marmara Denizi içinde bulunmaktadır. Şeklin üzerindeki küçük haritada, KAF boyunca son yüzyılda olan depremlerin batıya doğru ilerleyişi görülmektedir. Rakamlar, her bir depremin tarihini ve rakamlarla aynı renkteki elips, o depremin etkilediği alanı göstermektedir. Batıya göç nedeni ile uzmanlar 1999 sonrası kırılacak kısmın Marmara Denizi içinde olduğunu öngörmektedir (Ergintav ve diğ., 2014’den değiştirilerek alınmıştır). Tekirdağ ve batısı (Ganos civarı) ise yıllık 20 mm’lik yamulma birikimi ve yaklaşık 100 yıldır üzerinde önemli bir deprem olmaması (M=7, 1912) nedeni ile 2m’lik bir atıma neden olabilecek M<7 büyüklüğünde bir depremi üretebilecek potansiyeldedir. 2m’lik bir atıma neden olabilecek M<7 büyüklüğünde bir depremi üretebilecek potansiyeldedir (Şekil 3). 1999 İzmit depreminin bulunduğu kol üzerinde ise Ganos boyutunda bir gerilme artışına yol açabilecek birikim başlamış olsa da, son depremden bu yana geçen 15 yılda ancak 30cm boyutunda bir atım ile karşılanabilecek (M<6) bir deprem üretme potansiyeli bulunmaktadır (Şekil 3). En Sıcak Nokta: Istanbul Elde edilen sonuçlar, bizi bir iyi ve bir kötü sonuca götürmektedir: Adalar kolu ile Tekirdağ arasındaki krip hareketi nedeni ile bir depremin tüm Marmara’yı etkilemesi düşük bir olasılık iken, İstanbul ciddi boyutta etkilenecektir. Bulgular, Marmara’daki en sıcak noktanın İstanbul kıyılarına yaklaşık 8 km uzakta bulunan Adalar kolu olduğunu göstermektedir. Bu kol üzerinde ölçülen gerilme birikimi, M>7 büyüklüğünde bir depreme ait enerji açığa çıkmasının kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Şanslıysak, bu enerji tek bir deprem ile değil bir seri deprem ile açığa çıkar ve beklenen tehlike rakamların ortaya koyduğundan daha küçük gerçekleşmiş olur. Normal olarak, deprem tehlikesi çalışanlara sorulan ilk soru ne zaman olacağıdır. Bu sorunun cevabı pratikte anlamlı değildir. Birkaç dakikadan, saate kadar değişen bir sürede bu bilginin elde edilmesi İstanbul gibi bir mega kentte sadece kaos yaratacaktır. Burada bilinmesi gereken, depremlerin zamanının kestirilmesindeki belirsizliktir. Bizim bugüne kadar elde ettiğimiz bilgi birikimi ile yapabileceğimiz, olası bir depremin yerini ve büyüklüğünü ortaya çıkararak tehlikeyi göstermektir. Bir kişi hayatı boyunca, büyük bir depremi bir kere yaşayabilir veya hiç yaşamama şansına erişebilir. Ama göz ardı edil- Şekil 3. Marmara’da bölgesinden geçen fay kolları üzerinde bir depremle ortaya çıkabilecek atım değerleri. Kırmızı daireler, güncel depremleri, sarı rakamlar ise tarihsel depremlerin konum ve tarihini göstermektedir (Ergintav ve diğ., 2014’den değiştirilerek alınmıştır). memesi gereken nokta, yıkıcı bir deprem olduğunda binlerce hayatın tek bir anda risk altında kalacağıdır. İstanbul gibi bir mega şehirde tehlikeyi net kestiren, riskleri doğru hesaplayan ve buna yönelik etkin planlamaları içeren çözümleri en kısa sürede devreye almak hayati öneme sahiptir. Teşekkür Burada çıktıları özetlenen çalışmalar, yazıda da vurgulandığı gibi rahmetli Prof. Dr. Aykut Barka ile birlikte başlatılan ve imece usulü 20 yılı aşkın süredir yapılan özverili bir paylaşıma dayalıdır. Türkiye’deki konu ile ilgili tüm Jeodezicilere, Jeologlara ve Jeofizikçilere bu açıdan teşekkür ederiz. Gönül isterdi ki, tüm isimleri yazının başına taşıyalım. Maalesef bu mümkün olmadı. KAYNAKLAR: Bernard, P. 2001. “From the search of ‘precursors’ to the research on ‘crustal transients’”, Tectonophysics, 338, 225–232. Bernard, P. veBourouis, S. 2007. “Evidence for coupled seismic and aseismic fault slip during water injection in the geothermal site of Soultz (France), and implications for seismogenic transients”, Geophys. J. Int. (2007) 169, 723–732. Burgmann, R., Schmidt, D., Nadeau, R.M., d’Alessio, M., Fielding, E. Manaker, D., McEvilly, T.V. ve Murray, M.H. 2000. “Earthquake potential along the northern Hayward fault”, California: Science, v. 289, p. 1178–1181. Carpenter, B.M., Marone, C. veSaffer, D.M. 2011.“Weakness of the San Andreas Fault revealed by samples from the active fault zone”, Nature Geoscience, v.4, 251–254. Çakır, Z., Akoglu, A.M., Belabbes, S., Ergintav, S. veMeghraoui, M. 2005. “Creeping along the Ismetpasa section of the North Anatolian Fault (Western Turkey)”, Rate and extent from InSAR: Earth and Planetary Science Letters, v. 238, 225-234. Çakır, Z., Ergintav, S., Özener, H. , Dogan, U., Akoglu, A., Meghraoui, M. Ve Reilinger, R. 2012. “Ons et of aseismic creep on major strike-slip faults”, Geology,doi:10.1130/ G33522.1. Ergintav, S., McClusky, S., Hearn, E.H., Reilinger, R.E., Çakmak, R., Herring, T., Ozener, H., Lenk, O. veTari, E. 2009. “Seven years of postseismic deformation following the 1999, M = 7.4 and M = 7.2, Izmit-Düzce, Turkey earthquake sequence, Journal of Geophysical Research”, doi:10.1029/2008JB006021. Ergintav, S., R. E. Reilinger, R. Çakmak, M. Floyd, Z. Çakır, U. Doğan, R. W. King, S. McClusky, and H. Özener (2014), Istanbul’s earthquake hot spots: Geodetic constraints on strain accumulation along faults in the Marmara seismic gap, Geophys. Res. Lett., 41, doi:10.1002/2014GL060985. Fréchet, J. 1985. “Sismogenèseet doublets sismiques (DOKTORA TEZİ)”, UniversitéScientifique et Médicale de Grenoble, Fransa. Nadeau, R.M. veGuilhem, A., California.2009. “Earthquakes Nonvolcanic Tremor Evolution and the San Simeon and Parkfield”, Science 325, 191 (); DOI: 10.1126/science.1174155. Özener H, Dogru, A., Turgut, B. 2013. “Quantifying aseismic creep on the Ismetpasa segment of the North Anatolian Fault Zone (Turkey) by 6 years of GPS observations”, Journal of Geodynamics, 67, 72-77. Pondard, N., Armijo R., King G.C.P., et al., 2007.Fault interactions in the Sea of Marmara pull-apart (North Anatolian Fault): earthquake clustering and propagating earthquake sequences. Geophysical Journal International, 171(3), pp.1185–1197. Reilinger, R.E., Ergintav, S., Burgmann, R., McClusky, S. ,Lenk, O., Barka, A., Gurkan, O., Hearn, L., Feigl, K., Cakmak, R., Aktug, B., Ozener, H., Toksoz, M.N., 2000. Coseismic and postseismic fault slip for the 17 August 1999, M=7.5, Izmit, Turkey earthquake, Science, v.289, 1519-1524. Stein, R.S., Barka, A., Dietrich, J.J. 1997. “Progressive failure on the North Anatolian fault since 1939 by earthquake stress triggering, Geophys. J. Int., 128, 594–604. itü vakfı dergisi 15 DEPREM DOSYASI İstanbul Deprem Senaryoları Prof. Dr. Atilla Ansal * Özyeğin Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Avrupa Deprem Mühendisliği Birliği Başkanı Özet İstanbul gibi deprem riski yüksek olan kentlerde, meydana gelebilecek yapısal hasar ve can kayıpları deprem senaryoları yardımıyla tahmin edilebilir. Bu tahminlerden elde edilen sonuçlar, kullanılan veri tabanları ve analiz yöntemlerine bağlı olarak çok yaklaşık olabilecekleri gibi, geniş kapsamlı veri tabanları ve gelişmiş analiz yöntemleri kullanılması ile daha gerçekçi olabilirler. Bu senaryolardaki ilk aşama mikro bölgeleme haritaları ile deprem tehlikesinin, diğer bir deyişle zemin yüzeyinde oluşabilecek deprem özelliklerinin olasılıksal veya deterministik olarak örneğin 1:5000 gibi bir ölçekte belirlenmesidir. Bina hasarlarının, alt yapı ve ulaşım sistemlerindeki hasarların tahmin edilmesi ise ikinci aşamayı oluşturur. Bu aşamada incelenen kent bazında bina ve alt yapı envanterlerine ve bu envanterlerin özelliklerine bağlı olarak hasar görebilirlik ilişkilerine ihtiyaç vardır. Üçüncü ve son aşama ise bir açıdan çok yaklaşık bir değerlendirmeye dayanan can kayıplarının tahmin edilmesidir. 16 itü vakfı dergisi Kentsel alanlarda deprem etkilerinin tahmini için tarihsel deprem bilgileri, jeolojik, geoteknik ve sismolojik veriler derlenmeli, deprem tehlikesi olasılıksal ve/veya deterministik olarak değerlendirilmeli, yer hareketinin yerel zemin şartlarına göre değişimi hesaplanmalı, mikro bölgeleme haritaları oluşturulmalıdır. Deprem hasar senaryoları kapsamında ise deprem etkilerinin tahminine ek olarak inceleme alanında yer alan bina tipi ve sayıları, hasar görebilirlik eğrileri bir veri tabanı içinde derlenmiş olmalı ve bu verilere bağlı olarak hasar oranları hesaplanmalı ve hasar haritaları düzenlenmelidir. Bu yazı kapsamında hedef, Avrupa Altıncı Çerçeve Programı “Depremler ve Heyelanlarda Zarar Azaltma Araştırma Projesi, Kentsel Deprem Hasar Senaryoları ve Hasar Modelleri Çalışma Grubu” tarafından İstanbul için yapılmış deprem senaryoları çalışmalarından ve daha sonra bu konuda yapılmış diğer çalışmalardan elde edilen sonuçları özetlemektir… Kentsel alanlarda deprem etkilerinin tahmini için tarihsel deprem bilgileri, jeolojik, geoteknik ve sismolojik veriler derlenmeli, deprem tehlikesi olasılıksal ve/veya deterministik olarak değerlendirilmeli, yer hareketinin yerel zemin şartlarına göre değişimi hesaplanmalı, mikro bölgeleme haritaları oluşturulmalıdır. Deprem hasar senaryoları kapsamında ise deprem etkilerinin tahminine ek olarak inceleme alanında yer alan bina tipi ve sayıları, hasar görebilirlik eğrileri bir veri tabanı içinde derlenmiş olmalı ve bu verilere bağlı olarak hasar oranları hesaplanmalı ve hasar haritaları düzenlenmelidir. Bu yazı kapsamında hedef, Avrupa Altıncı Çerçeve Programı “Depremler ve Heyelanlarda Zarar Azaltma Araştırma Projesi, Kentsel Deprem Hasar Senaryoları ve Hasar Modelleri Çalışma Grubu” tarafından İstanbul için yapılmış deprem senaryoları çalışmalarından ve daha sonra bu konuda yapılmış diğer çalışmalardan elde edilen sonuçları özetlemektir. Burada unutulmaması gereken, bütün bu çalışmalarda elde edilen sonuçların analiz aşamalarında yapılmak zorunda olan kabullere bağlı olarak değişebileceği ve sonuçların olası olmakla beraber yaklaşık olduklarıdır. Böyle çalışmalarda ve bu yazıda da verilen bulgular bina bazında değerlendirilmemelidir. Giriş Depremlerin önceden belirlenmesi mümkün olmamakla beraber deprem hasarlarına karşı alınacak tedbirlerle maddi kayıpların düşük seviyelere indirilmesi mümkündür. Bu açıdan yerel kent yöneticilerine, kentsel planlama ve arazi kullanımında öncelikli alanların belirlenmesi görevlerinin yanısıra yapılacak her türlü mühendislik yapısının hem projelendirme hem de inşaat aşamasında denetimi konusunda önemli görevler düşmektedir. İstanbul son 60 yılda çok hızlı bir büyüme yaşamış ve 1954 ile 2014 yılları arasında nüfusu yaklaşık on kat artarak birbuçuk milyondan onbeş milyona yükselmiştir. Yüksek deprem tehlikesi ile beraber, nüfusun çok hızlı artması, arazi kullanımının plansız, yapılaşmanın Enka İnşaat ve Sanayi A.Ş. Balmumcu, Zincirlikuyu Yolu No:10 Beşiktaş 34349, İstanbul Türkiye itü/éYDNIÏéGHUJLVL itü vakfı dergisi 3 17 phone: +90 212 376 10 00 - fax: +90 212 272 88 69 - e-mail: [email protected] - web site: www.enka.com DEPREM DOSYASI denetimsiz, altyapı ve destek sistemlerinin yetersiz kalması İstanbul’un deprem riskinin sürekli olarak artmasına yol açmaktadır. Bu durumda, yaklaşık olarak bu riskin mertebesi hakkında bir değerlendirme yapmak ve risk azaltma çalışmalarında öncelikli alanların belirlenmesi gereklidir. Bu amaca yönelik olarak ilk aşamada büyük ölçeklerde deprem tehlike ve hasar senaryoları yapılabilir. Ancak ikinci aşamada kent planlaması, kentsel iyileştirme ve yenileştirme çalışmalarının yapılabilmesi için daha güvenilir ve kapsamlı verilere ihtiyaç vardır. Bu da daha detaylı jeolojik, geoteknik ve bina verilerinin derlenmiş olmasını ve daha gelişmiş analiz yöntemleri ile değerlendirilmelerini gerektirir. Depremlerde anakaya seviyesinden yüzeye doğru hareket eden deprem dalgaları, içinden geçtikleri zemin tabakalarının mühendislik özelliklerini değiştirirken, zemin tabakaları da kalınlık ve özelliklerine bağlı olarak deprem dalgalarının özelliklerini değiştirir. Bu değişim zemin yüzeyinde deprem ivme genliklerinin büyümesi veya küçülmesi, deprem dalgasının süresinin ve frekans içeriğinin değişmesi şeklinde olur. Olası bir depremin mevcut yapı ve bina stoğu üzerinde etkilerinin gerçeğe yakın bir biçimde belirlenmesinde zemin yüzeyindeki deprem özelliklerinin ve olası zemin davranışlarının hesaba katılması gereklidir. Daha sonra bina ve altyapı envanteri, yapıların hasar görebilirlikleri ve nüfus istatistikleri kullanılarak hasar ve can kaybı tahminleri yapılabilir. Yerel Zemin Davranışının Modellenmesi Depremlerde yerel zemin koşularının etkisi zemin tabakalarının rijitlik ve sönümlenme özelliklerine bağlı olarak değişen ve tekrarlı kayma gerilmesi genliğinin doğrusal olmayan bir fonksiyonudur. Doğrusal olmayan davranış, zeminlerin gerilme şekil değiştirme ilişkisinin artan şekil değiştirme genliğine bağlı olarak giderek artan çevrimsel bir davranış göstermesi sebebiyle zemin tabakalarının elastik olmayan davranışı şeklinde ortaya çıkmaktadır. 18 itü vakfı dergisi Deprem senaryolarının ilk adımı senaryo depremi olarak seçilen olasılıksal veya deterministik deprem tehlikesinin hesaplanması, zemin koşullarına bağlı spektral ivme dağılımlarının belirlenmesidir. İkinci aşamada hasargörebilirlikler, bina envanteri ve nüfus istatistikleri kullanılarak hasar ve can kaybı tahminleri yapılır. Yerel geoteknik koşulların etkilerinin tasarım sürecinde gözönüne alınmasında değişik yaklaşımlar bulunmaktadır. Tamamen ampirik bir yaklaşıma dayanan azalım ilişkileri (Abrahamson vd., 2008) değişik saha koşullarına karşı gelen katsayıların belirlenmesini içermektedir. Bu konuda önemli bir gelişme bu katsayıların zemin kesitinde üst 30m için hesaplanabilen ortalama kayma dalgası hızının bir fonksiyonu olarak tanımlanmasıdır. İkinci bir yaklaşım olan büyütme faktörleri kullanılmasında ise kayma dalgası hızı profiline bağlı olarak farklı özelliklere sahip zeminler için belli bir zemin sınıfını temsil eden tipik davranışların geçerli olduğu kabul edilmektedir. Bu yaklaşımı benimseyen ve yaygın bir şekilde kullanılan Borcherdt (1994) tarafından önerilen yöntemde, ampirik büyütme faktörleri anakaya seviyesinde olması muhtemel ivme spektrumuna, bu spektrumun özelliklerine ve zemin kesitinin üst 30m’si için bulunan ortalama kayma dalgası hızına bağlı olarak hesaplanabilmektedir. Sahaya özel büyütme analizi yaklaşımında ise, söz konusu sahadaki zemin tabakalarını temsil eden hız profili ve zemin özellikleri kullanılarak genellikle bir boyutlu zemin büyütme analizleri yapılmaktadır. Yerel zemin davranışının modellenmesinde tek boyutlu dalga yayılımı analizleri basit olmalarının yanısıra güvenli tarafta kalan sonuçlar verdikleri inancıyla yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu tür analizlere dayanarak tasarlanmış pek çok proje depremlerde yeterli dayanımı göstermiştir. Deprem Tehlike Senaryoları Deprem senaryolarının ilk adımı senaryo depremi olarak seçilen olasılıksal veya deterministik deprem tehlikesinin hesaplanması, zemin koşullarına bağlı spektral ivme dağılımlarının belirlenmesidir. İkinci aşamada hasargörebilirlikler, bina envanteri ve nüfus istatistikleri kullanılarak hasar ve can kaybı tahminleri yapılır. Birinci aşamada inceleme alanında bir karelaj sistemi ile (örneğin 250m 2 250m) bir hücre sistemi oluşturulmalı ve her hücre için ana kaya mostrası üzerinde meydana gelebilecek deprem özelliklerinin değişimi olasılıksal veya deterministik olarak Şekil 1’de verilen örnekte gösterildiği gibi hesaplanmalıdır. İkinci aşamada yerel zemin koşulları, her hücre içinde yapılmış sondajlar, kuyu içi ve yüzey sismik dalga ölçümleri kullanılarak kayma dalgası hızının derinlikle değişiminin, bu hızın 750m/s’den büyük olduğu mühendislik anakayası derinliğine kadar belirlendiği ve Şekil 2’deki örneklerde gösterildiği gibi her hücre için bir zemin profili ile tanımlanmalıdır. Zemin yüzeyinde deprem özellikleri esas alınarak oluşturulacak Sismik Tehlike Haritaları bir sonraki aşamada yapılarda hasar oranlarını belirlemek için kullanılacaktır. Başlangıç noktası her hücre için mühendislik anakaya mostrası için olasılıksal olarak hesaplanmış ivme davranış spektrumları ile uyumlu ivme zaman kayıtları seçilmesidir (Şekil 3). Zemin büyütme analizlerinde kullanılacak bu kayıtlar, sismik tehlike çalışmasında öngörülen deprem manyitüdü, deprem uzaklığı ve faylanma mekanizması ile uyumlu olan kayıtlardan seçilmelidir (Ansal ve Tönük, 2007). Ayrıca, sismik tehlike çalışmasında her hücre için belirlenmiş en büyük ivme ve ivme spektrumu ile de uyumluluk aranmalıdır. Bu uyumluluk, kaydedilmiş ivme değerlerinin sabit bir katsayı (örneğin en büyük ivme değeri oranı gibi) ile çarpımı sonucunda sağlanabilir. Yalnız bu katsayısının 0.5 ile 1.5 arasında kalması tercih edilmelidir. (Tönük vd. 2013). Deprem Hasar Senaryoları Hasar senaryolarında en belirleyici etken yapı envanteri ve hasar görebilirlik ilişkileri olmaktadır. İnceleme alanında mevcut bina stoğu konusunda hem bina Hasar senaryolarında en belirleyici etken yapı envanteri ve hasar görebilirlik ilişkileri olmaktadır. İnceleme alanında mevcut bina stoğu konusunda hem bina özellikleri açısından kapsamlı ve güvenilir veriler olması hem de belirlenmiş yapı tipleri için hasar görebilirlik ilişkilerinin geçerliliği ve güvenilirliği çok önemli olmaktadır. Bu iki veri tabanı elde edilecek hasar senaryolarını birinci dereceden etkileyecek etkenlerdir. Şekil 1. Bakırköy ve civarı için yapılan olasılıksal deprem tehlikesi analizleri sonucunda anakaya mostrası üzerinde hesaplanmış olan kısa periyot spektral ivme değerlerinin değişimi (Erdik vd., 2005) Kayma Dalgası Hızı (m/s) Kayma Dalgası Hızı (m/s) 0 250 500 750 1000 0 0 250 500 Kayma Dalgası Hızı (m/s) 750 1000 0 ML-CL YASS YASS 10 0 250 CL-ML CL-CH SM-SC CL-ML 40 CL-ML CH-CL ML-CL 30 1000 GW-SW CL-CH 20 20 20 750 YASS CL-CH SM-ML CL-CH 500 0 CL-ML CL-CH Derinlik (m) özellikleri açısından kapsamlı ve güvenilir veriler olması hem de belirlenmiş yapı tipleri için hasar görebilirlik ilişkilerinin geçerliliği ve güvenilirliği çok önemli olmaktadır. Bu iki veri tabanı elde edilecek hasar senaryolarını birinci dereceden etkileyecek etkenlerdir. Erdik vd., 2002, 2003 tarafından yapılmış senaryo çalışmalarında yapı stoğu; yapısal sistem, kat sayısı ve yapım yılı olmak üzere üç ana kategori kullanılarak sınıflandırılmıştır. Her kategori daha sonra alt gruplara ayrılmış, toplam 24 farklı bina sınıfı oluşturulmuştur. Binalar üçlü i-j-k alt indisleri kullanılarak Bijk şeklinde gruplandırılmıştır. Burada “i” yapısal sistem sınıflandırmasını gösterir ve dört alt gruba ayrılır: (1) Betonarme çerçeve, (2) Yığma, (3) Betonarme perde duvarlı, (4) Prefabrike. Kat sayısı sınıflandırması “j” indisi ile ifade edilir ve (1) Az katlı (1-4 kat bodrum kat dahil), (2) Orta Katlı (5-8 kat bodrum kat dahil), (3) Çok Katlı (8 kattan fazla bodrum kat dahil) alt gruplarına ayrılır. “k” indisi yapım yılı sınıflandırmasını tanımlar: (1) 1979 ve öncesi, (2) 1980 ve sonrasını göstermektedir. Bu kapsamda bina envanterine bir örnek olarak Şekil 4’te Zeytinburnu ilçesinde sokak taraması sonucunda elde edilen bina tipi dağılımı gösterilmiştir. Hasar görebilirlik ilişkileri, yapının davranışının spektral istem–sunum eğrisinden tahmin edildiği spektral yer değiştirme yöntemine dayanmaktadır. Spektral yer değiştirmelere bağlı hasar görebilirlik eğrilerinin bir ekseni spektral yer değiştirme istemi, diğer ekseni ise yapısal hasarın belirli hasar eşik seviyesine CL-CH 40 60 SC- CL CH-CL 40 80 CL- ML 60 CL-SC 50 100 GC-SC CL-CH 60 80 SC-CL 120 GM-GC 70 SILTTAŞI 140 CH-CL 100 80 KUMTAŞI 160 KİLTAŞI KİLTAŞI 90 990315 GROVAK 120 1000321 950313 180 Şekil 2: Farklı hücrelerde zemin kesiti ve kayma dalgası hızı değişimi (Ansal vd., 2010). ulaşma veya bu seviyeyi aşma toplam olasılığını göstermektedir. Binalardaki yapısal hasarlar beş grup altında sınıflandırılmıştır: (1) Hasarsız, (2) Az Hasarlı, (3) Orta Hasarlı, (4) Çok Hasarlı, ve (5)Yıkık(Aydınoğlu ve Polat, 2004). Şekil 5’te betonarme çerçeve yapılar için örnek olarak verilmiş olan hasar görebilirlik eğrileri bir hücre içinde kalan toplam bina sayılarına göre hasar yüzdelerini hesaplamak için geliştirilmiş ilişkilerdir. Bu ilişkiler tek tek binaların hasar görebilirliği için kullanılmamalıdır. Bu bağlamda Zeytinburnu sokak taramasında derlenmiş bina parametreleri ve bina bazında hasar görebilirlik bağıntıları kullanılarak bu çalışmanın tekrarlanması daha gerçekçi sonuçlara yaklaşmak açısından tercih edilebilir. İstanbul Deprem Senaryoları İstanbul için ilk defa Boğaziçi Üniver- itü vakfı dergisi 19 DEPREM DOSYASI 0.5 Acceleration (g) 0.5 1059-E 0.3 0.1 0.1 0.1 -0.1 -0.1 -0.1 -0.3 -0.3 -0.3 -0.5 -0.5 5 10 15 20 25 Acceleration (g) 1061-E 0.3 5 10 15 20 25 30 0 10 20 30 40 50 0.5 1061-N 0.3 -0.5 0 531-E 0.3 0.1 0.1 -0.1 -0.1 -0.1 -0.1 -0.3 -0.3 -0.3 -0.3 -0.5 -0.5 -0.5 10 15 20 25 30 0 5 10 15 20 25 0.5 ARC000 0.3 5 10 15 20 25 30 ARC090 375-E 0.3 0.1 0.1 0.1 -0.1 -0.1 -0.1 -0.3 -0.3 -0.3 -0.3 -0.5 -0.5 -0.5 10 15 20 0 25 0.5 5 10 15 20 25 0.5 BOL000 0.3 BOL090 5 10 15 20 25 1062-N 0.3 0.1 0.1 0.1 -0.1 -0.1 -0.3 -0.3 -0.3 -0.3 -0.5 -0.5 -0.5 15 20 25 0.5 0 5 10 15 20 25 DZC270 0.3 5 10 15 20 25 30 0.1 0.1 0.1 -0.1 -0.1 -0.3 -0.3 -0.3 -0.3 -0.5 -0.5 -0.5 15 20 0 25 0.5 5 10 15 20 25 I-ELC180 0.3 I-ELC270 0.3 5 10 15 20 0.1 0.1 -0.1 -0.1 -0.3 -0.3 -0.3 -0.5 -0.5 10 15 20 25 30 35 40 0 5 TIM E (s) 10 15 20 25 30 35 40 10 15 20 25 30 GBZ270 5 10 15 20 0.3 0.1 5 30 JOS090 JOS000 0.3 -0.1 0 5 0 0.1 -0.5 25 0.5 -0.1 -0.3 20 -0.5 0 0.5 0.5 15 0.3 -0.1 10 10 0.5 GBZ000 0.3 0.1 5 30 1062-E 0 -0.1 0 25 -0.5 0 0.5 0.5 DZC180 0.3 5 0.3 -0.1 10 20 0.5 -0.1 5 15 375-N 0 30 0.1 0 10 -0.5 0 0.5 0.3 5 0.3 0.1 5 50 531-N 0 -0.1 0 40 0.5 0.5 0.3 30 -0.5 0 30 20 0.3 0.1 5 10 0.5 0.1 0.5 Acceleration (g) -0.3 -0.5 0 30 0.5 0 Acceleration (g) MVH090 0.3 0.1 0.5 Acceleration (g) 0.5 MVH000 0.3 -0.1 0 Acceleration (g) 0.5 1059-N 0.3 0 5 10 15 20 25 TIME (s ) 30 35 40 -0.5 0 5 10 15 TIM E (s) 20 25 30 35 40 TIM E (s) Şekil 3: En büyük ivme değerine göre ölçeklendirilmiş sismik tehlike ile uyumlu ivme kayıtları (Ansal vd, 2010). sitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı tarafından geliştirilen olasılıksal deprem senaryosunda, eldeki imkanlar sınırlı olduğu için, bölgenin jeolojik haritasına bağlı olarak mevcut sondaj ve gözlemlerden de yararlanılarak Amerikan Deprem Yönetmeliği NEHRP (2001)’e göre verilen yerel zemin sınıflandırması kullanılmıştı (Erdik vd., 2002, 2003). İstanbul için ikinci bir çalışma Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Deprem Mühendisliği Anabilim Dalının proje or- 20 itü vakfı dergisi tağı olduğu Avrupa Birliği ortak araştırma projesi (LessLoss) kapsamında bir çalışma grubunda kentlerde deprem senaryoları konusunda İtalyan Sismoloji ve Volkanoloji Enstitüsüyle birlikte İstanbul için bir çalışma yapılmıştı (Spence, 2007). Bu çalışmada, İtalyan Sismoloji ve Volkanoloji Enstitüsü tarafından sayısal kırılma modelleri kullanılarak deterministik deprem senaryoları geliştirildi (Ansal vd., 2009a). Bu modellerde yapılan başlıca varsayımlar kırılmanın başlangıç noktası ve kırılma yönü olmaktaydı. Üç başlangıç noktası ve kırılma yönüne göre farklılıklar incelendi. Birinci olasılık kırılmanın batıdan başlayıp doğuya doğru, ikinci olasılık kırılmanın ortadan başlayıp iki tarafa doğru ve üçüncü olasılık da kırılmanın doğudan başlayıp batıya doğru ilerlemesi varsayımlarına dayanıyordu (Şekil 6). Şekil 7’de bütün bu senaryolardan hesaplanan kısa periyot ivmesinin ortalama değerinin değişimi verilmiştir. Deterministik kırılma modellerinden olasılıksal modele (Erdik vd 2002) en yakın sonuçlar veren Orta Marmara Fayının batıdan doğuya doğru kırılma modeli (S111) olmuştur. Bu model ve Erdik vd (2002) IT. Business. 100%. New Perspectives in IT Business 16-20 Mart / March 2015 Hannover Almanya / Germany (¿R]EūRôR2SūPY-'84PEXJSVQYRHE]IVMRM^M%PôR -'87IOX¹V¿R¿RIRWSRXVIRHPIVMRMR]IVEPHôâô'I&-8FY]ôP 1EVXXEVMLPIVMRHI,ERRSZIVūHIOETôPEVôRôEªô]SV %VEPôOūIOEHEV'I&-8,ERRSZIV WXERHôRô^ôE]ôVXôREZERXENPEVHER]EVEVPERôR 'I&-8ūXI¹RIªôOEROSRYFEĢPôOPEVô (MKMXEP&YWMRIWW7SPYXMSRW )'1-RTYX3YXTYX7SPYXMSRW )64'61&- 'SQQIVGI +PSFEP&YWMRIWW-8-RXIVREXMSREP&YWMRIWW%VIE &YWMRIWWWIGYVMX] 6IWIEVGL -RRSZEXMSR (EXEGIRXIV(]REQMGW$'I&-8 'SQQYRMGEXMSR 2IX[SVOW 7TIGMEP(MWTPE]W www.cebit.de [email protected] 0212 334 69 00 ,ERRSZIV*EMVW8YVOI]*YEVGôPôO%ġ 8IP *E\ )QEMP MRJS$GIFMXFMPMWMQGSQ MRJS$LJXYVOI]GSQ 'I&-8 ver Hanno QM SRS 8')O ôâô P &EOER MV PMH O HIWXI &M^MXEOMTIHMRFollow us itü vakfı dergisi 21 DEPREM DOSYASI Depremlerde anakaya seviyesinden yüzeye doğru hareket eden deprem dalgaları, içinden geçtikleri zemin tabakalarının mühendislik özelliklerini değiştirirken, zemin tabakaları da kalınlık ve özelliklerine bağlı olarak deprem dalgalarının özelliklerini değiştirir. Bu değişim zemin yüzeyinde deprem ivme genliklerinin büyümesi veya küçülmesi, deprem dalgasının süresinin ve frekans içeriğinin değişmesi şeklinde olur. Şekil 4: Zeytinburnu ilçesinde mevcut bina tipi sınıflandırması ve dağılımı (Ansal vd., 2007). Şekil 5: Betonarme çerçeve binalar için spektral deplasman cinsinden hasar görebilirlik eğrileri(a) Az katlı (1-4) binalar için hasar olasılıkları ve (b) Orta katlı (5-8) binalar için hasar olasılıkları (Aydınoğlu ve Polat, 2004). Şekil 6: İtalyan Sismoloji ve Volkanoloji Enstitüsünün yapmış olduğu çalışmalarda kullanılan sayısal kırılma modelleri ve kırılma başlangıç noktaları (Ansal vd 2009a). 22 itü vakfı dergisi tarafından derlenmiş yapı envanteri kullanılarak yapılan hasar hesaplarından bütün betornarme çerçeve binalar için yıkık bina sayılarının değişimi Şekil 8’de gösterilmiştir. Yapılan hesaplara göre ortadan başlayan kırılma modelinde spektral ivme değerlerinin en büyük olduğu dolayısıyla en tehlikeli olasılığın bu olduğu gözlenmiştir. Bu değerler esas alınarak mevcut yapı envanteri kullanılarak hasar hesapları yapıldığında bulunan orta katlı (4-8) betonarme binalar için yıkık bina sayısının dağılımı Şekil 9’da verilmiştir. Bazı hücrelerde hesaplanan yıkık bina sayılarının oldukça fazla olduğu, neredeyse hücredeki bütün betonarme binaların yıkılabileceği görülmektedir. Zeytinburnu Deprem Senaryoları Bu noktada yaptığımız senaryo çalışmalarında daha doğru, daha güvenilir sonuçları nasıl elde edebileceğimiz sorgulanabilir. Bunu araştırma imkânı, Zeytinburnu için tekrarlanan mikrobölgeleme çalışmaları ile bir ölçüde elde edildi. İlk olarak Zeytinburnu’nda İstanbul Deprem Master Planı (IDMP, 2003) sonrasında bir pilot mikrobölgeleme çalışması yapıldı (Özaydın vd., 2004; Ansal vd., 2009b; Kılıç vd., 2006). Bu çalışma, mevcut sondaj verilerine ve jeolojik incelemelere dayanan, sınırlı sayıda zemin büyütme analizinin yapıldığı bir çalışmaydı. Daha sonraki yıllarda bu çalışmalar daha kapsamlı zemin büyütme analizleri uygulanarak tekrarlandı (Ansal ve Tönük, 2007; Ansal vd., 2007b). Son yıllarda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen çok kapsamlı mik- Deprem tehlikesinin belirlenmesinde Erdik vd. tarafından çalışılmış olasılıksal ve INGV tarafından hazırlanan deterministik kırılma tehlike senaryoları gibi farklı yaklaşımlar benimsenebilir. Olasılıksal ve deterministik deprem tehlike senaryolarının sonuçları arasında önemli farklar bulunmaktadır. Genel olarak kent bazında iyileştirme ve depreme hazırlık çalışmaları açısından olasılıksal yaklaşımlar daha uygun görülmektedir. Bunun nedeni, deterministik senaryoların seçilen kırılma modeline bağlı olarak kent bazında farklı noktalarda farklı mertebede hasarlara yol açmalarıdır. Şekil 7: İstanbulda zemin yüzeyinde hesaplanmış kısa periyot spektral ivme değerlerinin İtalyan Sismoloji ve Volkanoloji Enstitüsünce yapılmış dokuz kırılma senaryosu için ortalaması (Ansal vd 2011). Şekil 8: İtalyan Sismoloji ve Volkanoloji Enstitüsünce yapılmış (S111) kırılma modeli ve Erdik vd (2002) tarafından derlenmiş yapı envanteri kullanılarak yapılan hasar hesaplarından bütün betornarme çerçeve binalar için yıkık bina sayılarının değişimi (Ansal vd 2011). robölgeleme projesi (OYO, 2007) sonunda elde edilen sondaj ve sismik deney verileri tekrar gözden geçirilip değerlendirildi ve Zeytinburnu için yapılan bütün bu analizler tekrarlandı (Ansal vd., 2009b). Bu aşamada, deprem senaryo çalışmalarını yapabilmek için bir bilgisayar program paketi gerekiyordu. Daha önceki senaryo çalışması için geliştirilmiş olan KoeriLoss (Erdik vd, 2002) program paketinin ikinci versiyonu olarak tanımlanabilecek, Excel ve Fortran yazılımlarına dayanan bir program paketi oluşturuldu. (Ansal vd., 2007c, 2008). Bu program paketinde sismik tehlike, bina envanteri, zemin koşulları dışarıdan girdi olarak tanımlanıp ilk aşamada sismik tehlike ve zemin bilgileri kullanılarak zemin büyütme analizleri yapılmaktadır. Buradan en uyumlu NEHRP ivme tasarım spektrumu hesaplanarak bir mikrobölgeleme yapmak ve buna bağlı olarak da yapı hasar oranlarının hesaplanması mümkün olmaktadır. 2004 yılında yapılan ilk Zeytinburnu mikrobölgeleme çalışması (Kılıç vd., 2006), sınırlı sondaj ve o zamanki mikrobölgeleme yöntemine göre üç adet üretilmiş ivme kaydı kullanılarak yapılan zemin büyütme analizlerine dayanmaktaydı. Aradan geçen süre içinde mikrobölgeleme yöntemi, yapılan parametrik çalış- itü vakfı dergisi 23 DEPREM DOSYASI malara bağlı olarak geliştirildi (Ansal ve Tönük, 2007a, 2007b). Zemin büyütme analizlerinde kullanılan üçlü deprem kayıt gruplarının, bunların hepsi sismik tehlike uyumlu olmasına rağmen, farklı sonuçlara yolaçtığı gözlendi. Bu farklılaşmanın göz önüne alınabilmesi amacıyla, Zeytinburnu için beklenen depreme benzer yerlerde alınmış kayıtlar kullanılarak, her hücre için çok sayıda gerçek deprem kaydının kullanıldığı çok sayıda büyütme analizleri yapılarak Zeytinburnu mikrobölgeleme çalışmaları tekrarlanmıştır (Ansal vd 2007b). Üçüncü aşama ve son mikrobölgeleme çalışmaları ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mikrobölgeleme Projesi kapsamında her 250m’de bir yapılan sondaj ve sismik deney verileri kullanılarak (OYO, 2007) gerçekleştirilmiştir. Basit ve kapsamlı yöntemlere göre yapılmış olan çalışmalardan elde edilen haritalar arasında önemli farklar gözlenmiştir (Ansal vd 2010).Yapılmış olan bu çalışmalar hem analiz yönteminin hem de zemin özelliklerinin daha kapsamlı olarak belirlenmesinin önemini açıkça göstermiştir. Son aşamada yapılan kapsamlı analizler sonucunda hesaplanan olasılıksal deprem hareketi için yıkık bina sayılarının hücre bazında değişimi Şekil 10’da gösterilmiştir. Buradan da görüleceği gibi yapısal hasar sayıları Zeytinburnu sınırları içinde büyük bir değişim göstermektedir. Bu da bir anlamda daha kapsamlı zemin büyütme ve hasar analizleri yapılması gerektiğini açıkça göstermektedir. Şekil 9:1980 sonrası, orta yükseklikte (4-8 katlı) betonarme çerçeveli bina grubundan yıkılacağı hesaplanmış binaların hücre bazında sayıca dağılımı (Ansal vd 2011). İstanbul Deprem Kayıt Ağları ve Alınmış Kayıtlar 1999 Kocaeli depremi sonrası İstanbul için yaklaşık 100 deprem kayıt istasyonundan oluşan Acil Müdahale Sistemi kurulmuştur (Erdik vd 2002). Bu sistem ile son yıllarda büyüklüğü ML=4 civarında olan küçük depremler kaydedilmiştir. Bu depremler içinde en büyük ivme kayıtlarını veren 12/3/2008 tarihinde Çınarcık’ta meydana gelen büyüklüğü ML=4.8 olan ve 19/05/2011 yılında meydana gelen ML=5.4 büyüklüğündeki Kütahya depremleridir. İlk mikrobölgeleme alanı içinde yeralan 55 adet Acil 24 itü vakfı dergisi Şekil 10: Zeytinburnu’nda olasılıksal deprem tehlikesine göre hücre bazında yıkık bina sayıları Şekil 11. İstanbul Avrupa yakasında mikrobölgeleme alanı içinde kalan Acil Müdahale Sistemi kuvvetli yer hareketi ve düşey deprem kayıt istasyonlarının yerleşimi (Ansal vd., 2011). 12 12 DB ÇINARCIK 12/03/2008 DB KG EN BÜYÜK YATA İVME (mg) 8 6 4 2 8 6 4 2 ZYAIO ZYTAL ZOTML ZAVKO ISKIF ITFME FATZA GUNGR AKKIO ESNBB EMNMR YESIO KRTTP YHGML ISKIK KAKML BAHBL HAVAV BAGYT AKUKO AGPIO BAEIO ATKVA BAVIO ZAVKO AKUKO YHSTI ZYAIO ZYKOI ZOTML BAUIO ESNBB FATZA ISKIF ITFME BAHBL FATBL EMNKU EMNMR KRTTP GUNGR ZYTAL ZYTDK SENKY 0 ATAIO 0 KÜTAHYA 19/05/2011 KG 10 AVCEM EN BÜYÜK YATAY İVME (mg) 10 Şekil 12. 12/3/2008 Çınarcık 19/05/2011 Kütahya depremlerini kaydeden istasyonlardaki en büyük yatay ivme değerlerinin değişimi (Ansal vd. 2011). 12 9 KG KAYIT DB MODEL 10 En Büyük Yer İvmesi (mg) 2 ATKVA BAEIO ZAVKO AKUKO ZYAIO BAVIO YHSTI ZYKOI ZOTML ESNBB FATZA BAUIO ITFME ISKIF BAHBL 0 EMNKU BAEIO ATKVA ZAVKO ZYAIO BAVIO AKUKO ZOTML YHSTI ZYKOI ESNBB ITFME FATZA BAUIO ISKIF BAHBL EMNKU FATBL EMNMR KRTTP ZYTDK GUNGR ZYTAL SENKY ATAIO 0 EMNMR 1 4 FATBL 2 6 KRTTP 3 GUNGR 4 8 ZYTAL 5 ZYTDK 6 SENKY 7 ATAIO En Büyük Yer İvmesi (mg) 8 Şekil 13. 24 noktada kaydedilen ve zemin büyütme analizi ile hesaplanan en büyük ivme değerleri (Ansal vd 2011). Müdahele Sistemi yüzey deprem kayıt cihazından farklı 24 tanesi bu depremleri kaydetmiştir. Şekil 11’de Acil Müdahele istasyonları, Çınarcık ve Kütahya depremlerini kaydetmiş olan farklı 24 istasyonun yerleri, son yıllarda geliştirilmiş Ataköy, Zeytinburnu ve Fatih Düşey Deprem kayıt ağları ve 1999 Kocaeli Depremi sırasında mevcut olup bu depremi kaydetmiş olan Ataköy, Zeytinburnu ve Fatih istasyonlarının yerleri gösterilmiştir. Farklı 24 istasyonda Çınarcık ve Kütahya depremlerinde kaydedilen en büyük ivme değerlerinin değişimi Şe- kil 12’de verilmektedir. Kaydedilen en büyük ivme değeri 9mg mertebelerinde olmasına rağmen, istasyonlar arasındaki değer farklılıkları zemin koşullarının etkisini açıkça göstermektedir. Acil Müdahale Sistemindeki M=4.8 büyüklüğündeki 12/3/2008 tarihli Çınarcık depremini kaydetmiş 24 adet istasyonun yerel zemin durumlarının tanımlanmasında İstanbul Avrupa yakasında gerçekleştirilmiş geniş çaplı mikrobölgeleme araştırmalarından elde olunmuş veriler kullanılmıştır. Bu 24 Acil Müdahele istasyonunda kaydedilen ivme zaman kayıtlarındaki hareketin özellikleri en büyük yer ivmesi cinsinden Ataköy düşey ağı anakaya seviyesi kaydı girdi olarak kullanılarak model edilmeye çalışılmıştır (Kurtuluş, 2011). Modelleme hem Borcherdt (1994) tarafından önerilen ampirik zemin büyütme ilişkilerinden hem de eşdeğer doğrusal zemin büyütme analiz programı Shake91 (Idriss ve Sun, 1992) kullanılarak iki farklı yaklaşımla yapılmıştır (Ansal vd. 2011). Kullanılan Shake91 programı eşdeğer doğrusal yaklaşımın geliştirilmiş bir versiyonudur. Sonuçlar depremler sırasında gözlenen zemin davranışlarının en büyük yatay ve spektral ivmeler cinsinden modellenmesinde denenen iki yöntem arasından zemin büyütme analizlerinin ampirik yönteme göre çok daha uygun olduğunu göstermektedir. Modellemede, sahaya özel yüzey deprem özellikleri her temsili zemin profili için bir boyutlu ve eşdeğer doğrusal zemin büyütme analiz programı olan Shake91 (Idriss ve Sun, 1992) kullanılarak hesaplanmıştır. Bir boyutlu, eşdeğer doğrusal zemin büyütme analizlerindeki önemli noktalardan birisi, küçük sönüm değerlerinin bile hareketi oldukça etkileyebildiği derin sondaj profillerinin analizi sorunudur. Eğer büyük derinlikler için analiz yapılacaksa, sönümün artan derinlikle azalacak ve büyük derinliklerde daha küçük değerlere düşecek şekilde değiştirilmesi gerekmektedir. Diğer önemli nokta ise, analizlerde kullanılan birim şekil değiştirmeye bağlı modül azalımı ve sönüm ilişkilerinin efektif gerilmeyle değişimi ile alakalıdır. Tahmin edilen yer hareketlerinde çevresel basınca bağımlı ilişkilerin kullanılmasının zemin büyütme analizlerinde ortalama ilişkiler kullanılarak bulunan sonuçlara göre daha büyük yer hareketleriyle sonuçlandığını göstermektedir (Darendeli vd., 2001). Frekans düzeltmesi uygulanarak geliştirilmiş olan Shake91 programı kullanılarak 24 Acil Müdahele ve Ataköy Düşey Deprem Ağında yüzey kaydı, modellenmiştir. Zemin büyütme analizlerinde 12/03/2008 M=4.8 Depreminde Ataköy Düşey Deprem kayıt istasyonunda 140m derinlikte alınmış olan DB ve KG ivme itü vakfı dergisi 25 DEPREM DOSYASI kayıtları kullanılmıştır. Bu analizler sonucunda 24 noktada hesaplanan en büyük yatay ivmeler Şekil 13’de görüleceği üzere hesaplanan ile kayıt edilen değerler arasındaki uyum oldukça iyidir. Teşekkür Sadece bir derleme olan bu yazıda yapılan çalışmalara verdikleri destek ve katkıları nedeniyle Özyeğin Üniversitesinden Doç. Dr. Aslı Kurtuluş’a, MEF Üniversitesinden Dr. Gökçe Tönük’e ve Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı öğretim üye ve elemanlarına özellikle Prof. Dr. Mustafa Erdik, Prof. Dr. Nuray Aydınoğlu, Dr. Mine Demircioğlu, Dr. Karin Şeşetyan ve Doç. Dr. Ufuk Hancılar’a, Ahmet Korkmaz ve Y.Müh. Barbaros Çetiner’e çok teşekkür ederim. KAYNAKLAR: -Abrahamson, N., Atkinson,G., Boore,D., Bozorgnia,Y., Campbell, K., Chiou,B., Idriss, I.M., Silva, W., Youngs, R. (2008) “Comparisons of the NGA Ground-Motion Relations” Earthquake Spectra, 24(1): 45-66. -Ansal,A. G. Tönük, A. Kurtuluş (2011) Seismic Microzonation and Earthquake Scenarios for Urban Sustainability” Geotechnics and Earthquake Geotechnics towards Global Sustainability, Ch.9 Urban Microzonation, 151168, Ed: S.Iai, Springer Book Series on Geotechnical, Geological and Earthquake Engineering. -Ansal,A., A.Kurtuluş, G.Tönük (2010) “Seismic microzonation and earthquake damage scenarios for urban areas” Soil Dynamics and Earthquake Engineering, V30: 1319-1328 -Ansal,A., A. Akinci, G. Cultrera, M. Erdik, V. Pessina, G. Tönük and G. Ameri (2009a) “Loss estimation in Istanbul based on deterministic earthquake scenarios of the Marmara Sea region (Turkey)”, Soil Dynamics and Earthquake Engineering, 29(4):699-709. -Ansal,A., Tönük, G., & Kurtuluş, A. (2009b) “Microzonation For Urban Planning”, Earthquakes and Tsunamis, A.T. Tankut (ed.), Geotechnical, Geological, and Earthquake Engineering Book Series, Keynote Lecture, Int. Con. on Earthquakes and Tsunamis, Istanbul, 133-152. -Ansal,A., Kurtuluş,A., ve Tönük, G. (2008) “Earthquake Loss Estimation Tool for Urban Areas” Geotechnical Earthquake Engineering and Soil Dynamics, May 18-22, 2008 Sacramento, Cal. 26 itü vakfı dergisi -Ansal,A. and Tönük, G. (2007), “Source and Site Effects for Microzonation”, Theme Lecture, 4th International Conference on Earthquake Geotechnical Engineering, Earthquake Geotechnical Engineering, Editor: K.Pitilakis, Chapter 4, pp.73-92, Springer. -Ansal,A., Kurtuluş, A., ve Tönük, G.(2007c) “Earthquake Damage Scenario Software for Urban Areas”, Computational Methods in Structural Dynamics and Earthquake Engineering, M. Papadrakakis, D.C. Charmpis, N.D. Lagaros, Y. Tsompanakis (eds.), Rethymno, Crete, Greece. -Ansal,A., Tönük,G. ve Kurtuluş,A. (2007b) “Yer Sarsıntısı Şiddetine Göre Mikrobölgeleme ve Sismik Tehlike Senaryoları”, Çağrılı Konuşma, Altıncı Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı, 16-20 Ekim 2007, İstanbul. -Ansal, A., Erdik, M., Aydınoğlu, N., Durukal, E., Tönük, G., Kurtuluş, A., Demircioğlu, M., Şeşetyan, K., Hancılar, U. (2007a) “İstanbul İçin Deprem Hasar Senaryolari” İMO İstanbul Şubesi Bülteni, Sayı 91, 12-16. -Ansal,A. (1999) “Strong Ground Motions and Site Amplification” Theme Lecture, 2nd Int. Conf. Earthquake Geotechnical Engineering, 3:879-894, Ed.P.S.Pinto. -Aydınoğlu,N. ve Polat,Z.C. (2004) “Zeytinburnu’nda Binaların Deprem Davranışlarının Değerlendirilmesi”, İstanbul Deprem Master Planı Zeytinburnu Pilot Projesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi , Planlama ve İmar Dairesi. -Borcherdt,R.D. (1994) “Estimates of Site Dependent Response Spectra for Design (Methodology and Justification)”, Earthquake Spectra, 10(4): 617-654. -Darendeli, M. B. (2001) Development of a New Family of Normalized Modulus Reduction and Material Damping Curves, Ph. D. Dissertation, The University of Texas at Austin. -Darendeli, M. B., K. H. Stokoe, II, E. M. Rathje and C. J. Roblee (2001) “Importance of Confining Pressure on Nonlinear Soil Behavior and Its Impact on Earthquake Response Predictions of Deep Sites”, 15th International Conference on Soil Mechanics and Geotechnical Engineering, Istanbul, Turkey. -Erdik, M., Demircioglu, M., and Sesetyan, and Durukal, E. (2005) “Assessment of earthquake hazard for Bakirköy, Gemlik, Bandırma, Tekirdağ and Körfez”, WB MEER Project -A3 Component, Microzonation and Hazard Vulnerability Studies For Disaster Mitigation in Pilot Municipalities, Bogazici University, Kandilli Observatory and Earthquake Engineering Research Institute. -Erdik,M., Demircioğlu,M., Şeşetyan,K., Durukal,E., ve Siyahi,B. (2004) “Earthquake Hazard in Marmara Region”, Soil Dynamics and Earthquake Engineering, Cilt 24, sf.605-631. -Erdik,M., Aydınoğlu,M,N., Fahjan,Y., Şeşetyan, K., Demircioğlu,M., Siyahi,B., Durukal,E., Özbey,C., Biro,Y., Akman, H., ve Yüzügüllü,Ö. (2003) “Earthquake Risk Assessment for Istanbul Metropolitan Area”, Earthquake Engineering and Engineering Vibration, Cilt 2, No.1, sf.1-25. -Erdik,M., Y.Fahjan, O.Özel, H.Alcik, A.Mert, and M.Gül (2003) “Istanbul Earthquake Rapid Response and the Early Warning System” Bulletin of Earthquake Engineering, 1(1):157-163. -Erdik,M., Aydınoğlu,M,N., Barka,A., Yüzügüllü,Ö., Siyahi,B., Durukal,E., Fahjan,Y., Akman,H., Birgören,G., Biro,Y., Demircioğlu,M., Özbey,C. ve Şeşetyan,K. (2002) “İstanbul Metropolitan Alanı için Deprem Riskinin Değerlendirilmesi”, Amerikan Kızılhaç Araştırma Projesi Raporu, Boğaziçi Üniversitesi Yayını (İngilizce). -G.Tönük, A.Ansal, A.Kurtuluş, B.Çetiner (2013)“Site Specific Response Analysis For Performance Based Design Earthquake Characteristics” Bulletin of Earthquake Engineering, V12(N3):1091-1105 -Idriss, I. M. and J. I. Sun (1992), Shake91, A Computer Program for Conducting Equivalent Linear Seismic Response Analysis of Horizontally Layered Soil Deposits, Modified based on the original SHAKE program by Schnabel, Lysmer and Seed, 1972. -Kılıç,H., Özener,P.T., Ansal,A., Yıldırım,M., Özaydın,K., ve Adatepe,S. (2006) “Microzonation of Zeytinbur-nu Region with respect to Soil Amplification: A Case Study” Journal of Engineering Geology, 86: 238-255. -Kurtuluş, A. (2011) “Istanbul Geotechnical Downhole Arrays”, Bulletin of Earthquake Engineering, Volume 9, No. 5, 1443-1461 -OYO, Inc. (2007) Production of Microzonation Report and Maps – European Side (South), Report for Istanbul Metropolitan Muncipality Microzonation Project. -Spence,R. (editör) (2007), Earthquake Disaster Scenario Prediction and Loss Modelling for Urban Areas, EU LessLoss Report No.7, EU FP7 Project -Yoshida, N., S. Kobayashia, I. Suetomia and K. Miura (2002) “Equivalent linear method considering frequency dependent characteristics of stiffness and damping”, Soil Dynamics and Earthquake Engineering, Vol. 22, No. 3, pp. 205-222 * Bu yazıda özetlenen bütün çalışmalar Prof. Dr. Mustafa Erdik, Prof. Dr. Nuray Aydınoğlu, Prof. Dr. Eser Çaktı, Doç. Dr. Ufuk Hancılar, Doç. Dr. Aslı Kurtuluş, Y. Doç. Dr. Karin Şeşetyan, Y. Doç. Dr. Gökçe Tönük ve Dr. Mine Demircioğlu ile birlikte veya ayrı ayrı yürütülmüş çalışmalardır. Deprem Erken Uyarı Sistemleri Prof. Dr. Ali Pınar Prof. Dr. S. Ümit Dikmen Prof. Dr. Mustafa Erdik Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı Deprem mühendisliğinin temel hedefi depremler sonucu, başta can olmak üzere oluşabilecek tüm kayıpların önlenmesidir. Bu noktada vurgulanması gereken en önemli husus ise depremler neticesindeki kayıpların sadece depremin yarattığı yer hareketinin oluşturduğu yapısal hasarlarla kısıtlı olmadığıdır. Bu bağlamda, örneğin deprem sonrası oluşan yangınların büyük kayıplara yol açabildiği de bir gerçektir (Cameron, 1998). Yine benzer şekilde,tehlikeli madde ile çalışan bir tesiste oluşabilecek hasarın çevresel bir felaket, örneğin nükleer bir santralde oluşabilecek sızıntı, yaratması da mümkündür (Hoshiba vd., 2011). Ne var ki, depremin başladığı, hasar verici veya yıkıcı etkisi oluşmadan, bilinmesi halinde birçok sistem güvenli bir şekilde kapatılabilir ve olası zararların önüne geçilebilir. Bu açıdan bakıldığında deprem erken uyarı sistemleri, deprem zararlarının azaltılması çalışmalarının en önemli bileşenlerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Burada vurgulanması gereken diğer bir nokta da deprem erken uyarı ile depremlerin önceden belirlenmesi çalış- Günümüzde, teknolojik imkanların sağladığı veri iletişim hızının deprem dalgalarının yer içinde ilerleme hızından binlerce kat daha yüksek olması sayesinde deprem erken uyarı sinyalinin zamanında üretilmesine, istenen yerlere ulaştırılmasına ve gerekli tedbirlerin alınmasına imkan vermektedir. Bu sistemlerin kurulum maliyetleri ile depremlerin oluşturabileceği muhtemel zararlar karşılaştırıldığında deprem erken uyarı sistemlerinin ne denli etkin oldukları da ortaya çıkmaktadır. Bu sistemler için yapılacak üç-beş milyon liralık yatırım sayesinde büyük depremlerde oluşabilecek milyarlarca liralık zararın yanında can kayıpları da önlenebilmektedir… malarının birbirinden tamamen farklı olmasıdır. Deprem erken uyarı sisteminin işlevi beklenen bir depremin oluş zamanını tahmin etmek değildir. Özetle deprem erken uyarı çalışmalarının hedefi deprem başladıktan sonra; • Birkaç saniye içinde depremin hasar yapıcı olup olmadığına karar vermek, • Hasar yapıcı deprem dalgaları yerleşim yerlerine ulaşmadan depremi haber vermek, • Gerekli önlemlerin alınmasını sağlamaktır. Deprem Erken Uyarı Sisteminin Temel Çalışma Prensipleri Deprem erken uyarı sisteminin çalışma prensibi özetle şu şekilde açıklanabilir (Şekil 1). Bir fay kırılmaya başladığında, yani deprem oluşmaya başladığında fayın hareketi sonucunda iki farklı tip dalga oluşmaktadır; P-dalgası (Birincil dalga veya basınç dalgası)ve S-dalgası (ikincil dalga veya kesme dalgası). P-dalgası yer içinde hızlı hareket eder ve genlikleri düşük olduğundan hasar yapıcı değildir. Fakat, nispeten daha yavaş ilerleyen Sdalgasının genlikleri büyük olduğu için binalara hasar verebilmektedir. Fayı çevreleyen sismometrelerden fiber optik kablolar ve/veya uydu kanalıyla deprem uyarı merkezine sürekli veri akışı sağlanmaktadır. Deprem olması durumunda sismometrelere gelen ilk P dalgasının birkaç saniyelik kısmı analiz edilerek depremin büyüklüğüne karar verilmekte ve bu bilgi diğer sismometrelerden gelen verilerle sürekli güncellenmektedir. Deprem hasar verici ise bu bilgi anında ilgili yerlere gönderilmektedir (Şekil 1). Deprem erken uyarı zamanı deprem kaynağının uzaklığına bağlı olarak değişmektedir. Fay’a çok yakın olan bölgeler için uyarı zamanı sadece birkaç saniye iken daha uzak bölgeler için uyarı zamanı onlarca saniye olabilmektedir. Bir bölgede yapılan deprem erken uyarı çalışmalarının niteliğini ve başarısını artırmak için o bölgedeki kuvvetli yer haraketi istasyon sayısının büyük önemi vardır. İstasyon sayısı arttıkça üretilen deprem erken uyarı bilgisinin doğruluk payı artmakta ve deprem parametreleri çok daha kısa sürede belirlenebilmektedir. itü vakfı dergisi 27 DEPREM DOSYASI Deprem Erken Uyarı Sistemlerinin Geçmişi ve Dünya’dan Örnekler Dünyada modern teknolojiyi kullanan ilk deprem erken uyarı sistemi 10 bin can kaybına neden olan 1985 Meksika depreminden sonra kurulmuştur. Meksika’da önemli deprem kaynaklarının açık denizde ve yerleşim yerlerine nispeten uzak mesafelerde olması nedeniyle erken uyarı sinyali hasar yapıcı deprem dalgalarının yerleşim yerlerine ulaşmadan önce gerekli yerlere gönderilebilmektedir. Örneğin, Meksiko City’de erken uyarı zamanı 60-70 saniye civarında olabilmektedir. (Espinosa-Aranda vd., 1996). Japonya’ da deprem erken uyarı sinyali, hem kritik endüstri tesislerine (hızlı trenler, nükleer santraller, doğal gaz dağıtım şebekeleri gibi), hem de isteyen kullanıcılara SMS mesajı olarak gönderilmektedir. Bu sistemin ülke genelinde kurulum çalışmaları yaklaşık 6 bin can kaybına neden olan 1995 Kobe depreminden sonra başlamış ve 2007 yılından itibaren isteyen kişi ve kuruluşlara erken uyarı sinyali gönderilmeye başlanmıştır. Alıcıya gönderilen SMS mesajı alıcının bulunduğu bölgede meydana gelecek sarsıntının şiddet bilgisini de içermektedir (Hoshiba vd., 2011). Amerika Birleşik Devletleri’nde deprem erken uyarı çalışmaları USGS (United States Geological Survey) önderliğinde yapılmaktadır. Shake Alert adı verilen deprem erken uyarı sistemi üniversitelerin de içinde bulunduğu bir ortak çalışma grubu tarafından geliştirilmekte ve test edilmektedir. San Andreas fayı gibi büyük deprem kaynaklarının ABD’nin Batı yakasında yer almasından dolayı test çalışmaları da esasen bu bölgede yapılmaktadır. 24 Ağustos 2014 Napa depreminde ShakeAlert sistemi deprem parametrelerini çok kısa sürede hesaplayıp uyarı sinyalini S-dalgasının başlamasından 8 saniye önce Berkeley’e, 5 saniye önce de San Fransisko’ya iletmiştir (USGS, 2014). ABD’de deprem erken uyarı sinyalinin gönderilmesi için Ocak 2012’de test çalışmaları başlatılmış ve halen devam etmektedir. Test aşaması başarıyla tamamlandıktan sonra ve deprem erken uyarı sinyali hakkında gerekli 28 itü vakfı dergisi Şekil 1. Deprem erken uyarı sisteminin çalışma prensibi (USGS, 2014). Hasar yaratabilecek bir depremle ilgili uyarı sinyali, deprem kaynak parametrelerine ve etkilenecek konumun koordinatlarına bağlı olarak saniyeler öncesinde verilebilmektedir. Bir deprem olduğunda yer hareketi dağılım haritası (sarsıntı haritası) ve hasar dağılım haritası otomatik olarak oluşturulmakta ve İstanbul ValiliğiDeprem Araştırma Enstitüsü’ne, İstanbul Büyükşehir BelediyesiAfet Koordinasyon Merkezi’ne ve Birinci Ordu Komutanlığı’na eşzamanlı olarak gönderilmektedir. eğitimler verildikten sonra Japonya’da olduğu gibi sinyali almak isteyen kişi, kurum veya kuruluşlara iletilmesi hedeflenmektedir. Tayvan, deprem erken uyarı çalışmalarına önem veren diğer bir ülkedir. 1999 yılında meydana gelen Chi-Chi depreminde (Mw=7.3) 2145 kişininin hayatını kaybetmiş olması deprem erken uyarı sistemi oluşturulmasının temel gereğini oluşturmuştur. Yaklaşık bir milyon dolara kurulan deprem erken uyarı sistemi tarafından üretilen uyarı sinyali sayesinde bugün bir deprem meydana geldiğinde, depremden hemen sonra erken uyarı sinyali okullara iletilmekte ve gerekli tedbirlerin alınmasına olanak vermektedir. Avrupa’da ise deprem erken uyarı çalışmalarının yapıldığı ülkeler arasında İtalya, İspanya, İsviçre, Romanya, Türkiye ve Yunanistan yer almaktadır (Zschau vd., 2011). Romanya ve Türkiye’de deprem erken uyarı sinyali aktif olarak kulla- nılmakta, diğer ülkelerde ise çalışmalar henüz test aşamasındadır (Şekil 2). Türkiye’deki Deprem Erken Uyarı Çalışmaları İstanbul Deprem Erken Uyarı ve Acil Müdahale Sistemi Bakanlar Kurulu’nun 05/Nisan/2001 tarihli ve 2001/2232 sayılı kararı ile “İstanbul Deprem Erken Uyarı ve Acil Müdahale Sistemi”nin kurulmasına karar verilmiştir. Boğaziçi Üniversitesi- Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) tarafından 10 Mayıs 2001 tarihinde kuruluş çalışmaları başlatılan “İstanbul Erken Uyarı ve Acil Müdahale” projesi, İstanbul Valiliği, Birinci Ordu Komutanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın lojistik katkıları ile yürütülmektedir. Projenin tüm tasarımı ve teknik şartnameleri KRDAE – Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı tarafından hazırlanmıştır. Aralık 2012 tarihinde, İstanbul Valiliği ve Türk Telekom’un katkıları ile mevcut Acil Müdahale ve Erken Uyarı Sistemi’ne 20 adet yeni cihaz eklenerek toplam 120 adet acil müdahale ve 10 adet erken uyarı istasyonundan oluşan sismik ağ oluşturulmuş ve KRDAE ile veri iletişimi yeniden düzenlenmiştir. Veri iletişiminde fiber-optik kablolar kullanılarak veri iletişim hızı 2-4 milisaniye düzeyine çekilmiştir. Ayrıca, Marmara denizi tabanına yerleştirilen 5 adet OBS (Ocean Bottom Seismograph / Deniz dibi sismograf) sistemi de deprem erken uyarı ağına dahil edilerek toplam istasyon sayısı 15’e Boğaziçi Üniversitesi- Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) tarafından 10 Mayıs 2001 tarihinde kuruluş çalışmaları başlatılan “İstanbul Erken Uyarı ve Acil Müdahale” projesi, İstanbul Valiliği, Birinci Ordu Komutanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın lojistik katkıları ile yürütülmektedir. Şekil 2. Avrupa’da deprem erken uyarı çalışmaları (Clinton vd., 2014). (kabul) aşılmadığı kontrol edilmektedir. Belirlenmiş seviye değerinin aşılması ile deprem kararı verilmekte ve yazılım tarafından otomatik olarak alarm mesajı üretilmektedir. Hasar yaratabilecek bir depremle ilgili uyarı sinyali, deprem kaynak parametrelerine ve etkilenecek konumun koordinatlarına bağlı olarak saniyeler öncesinde verilebilmektedir (Erdik ve diğ., 2003). Bir deprem olduğunda yer hareketi dağılım haritası (sarsıntı haritası) ve hasar dağılım haritası otomatik olarak oluşturulmakta ve İstanbul Valiliği-Deprem Araştırma Enstitüsü’ne, İstanbul Büyükşehir Belediyesi-Afet Koordinasyon Merkezi’ne ve Birinci Ordu Komutanlığı’na eşzamanlı olarak gönderilmektedir. Marmaray Deprem Erken Uyarı Sistemi Şekil 3. İstanbul Deprem Erken Uyarı Sistemi (Turuncu renkli semboller kara istasyonları, mavi renkli semboller OBSsistemleri) çıkartılmıştır (Şekil 3). Bu ağın başlıca amacı, İstanbul’da hasar yapıcı bir deprem sonrasında olası kayıpların azaltılması ve acil müdahale ile kurtarma ekiplerine yardımcı olacak Hızlı Kayıp Haritalarının üretilmesidir (http://www. ew-istanbul.com/Icerik.aspx). Kuvvetli yer hareketi deprem şebekesinden gelen veriler ELER programı kullanarak, hasar yapıcı bir deprem sonrasında hızlı sarsıntı haritalarını ve hasar dağılım haritalarını oluşturmaktadır. Deprem istasyonlarından KRDAE’deki ana veri merkezine GSM yoluyla ve fiber optik kablo ile aktarılan veriler, otomatik olarak değerlendirilmektedir. Depremin tetiklenmesinde en büyük ivme değeri (PGA) veya Kümülatif Mutlak Hız (CAV) eşik seviyelerinden faydalanılır. Mevcut sistem ivme eşik seviyesine göre çalıştırılmaktadır. Sistem tarafından sürekli olarak 10 saniyelik (ayarlanabilir) zaman penceresi içinde en az 3 istasyon tarafından eşik seviyelerinin aşılıp KRDAE deprem erken uyarı ağı (Şekil 3) tarafından üretilen deprem erken uyarı sinyali Marmaray Tüp Geçit Sistemi Kontrol Ünitesine gönderilmektedir. Marmaray tünelinin Boğaz’ın altında yer alan kısmına yerleştirilen 26 adet kuvvetli yer haraketi sismik gözlem istasyonları (Şekil 4) deprem erken uyarı amacıyla çalıştırılmaktadır. Bu şekilde, deprem erken uyarı amacı güden iki farklı sismik ağ kullanılmaktadır; bunlardan biri lokal sismik ağ (LSA) olarak adlandırılan ve Tüp içerisinde çalışan 26 adet sismik istasyon, diğeri de bölgesel sismik ağ (BSA) olarak adlandırılan önceki bölümde sunulan sistemdir. BSA ve LSA tarafından üretilen deprem erken uyarı sinyalleri yanlış alarm verilmesinin önüne geçmek amacıyla üretilen sinyaller karşılaştırılmaktadır. Eşik-seviye prensibiyle çalışan her iki sistemde yer hareketi belli bir eşik seviyesini aştığı durumlar- itü vakfı dergisi 29 DEPREM DOSYASI da deprem erken uyarı sinyali üretilerek alarm verilmektedir. Alarm verilmesinin amacı, tünele yaklaşan trenlerin durdurularak tünele girişin önlenmesi, tünelde olan trenin ise yavaşlatılarak bir sonraki istasyonda durdurulması, tünelin kara ve deniz kısmında olan kapakların kapatılarak tünelin kara ve deniz kısımlarının birbirinden tecrit edilmesi gibi önlemlerin alınmasıdır. İGDAŞ Deprem Erken Uyarı Sistemi İGDAŞ (İstanbul Gas Dağıtım Anonim Şirketi), KRDAE tarafından üretilen deprem erken uyarı sinyalini kullanan önemli kurumlardan birisidir. İGDAŞ’ın, İstanbul’da gaz dağıtımı için 9867 km uzunluğunda boru hattı, 581 bölge regülatörü ve 474 bin servis kutusu kullanmaktadır. Gaz dağıtım şebekesine otomatik olarak müdahale eden bir sistem sayesinde boru hattında çatlama veya kırılma meydana gelmesi durumunda gaz otomatik olarak kesilmektedir.2005 yılından itibaren gaz kullanan tüm binalara sismik detektörlerin yerleştirilmesi zorunluluk haline getirilmiş ve kuvvetli yer hareketi belli bir eşik seviyesini aştıktan sonra gaz otomatik olarak kapatılmaktadır. SCADA (Supervisory Control and Data Acquisition) adı verilen bir sistem ile boru hattı şebekesinin durumu sürekli izlenmektedir. KRDAE tarafından üretilen deprem erken uyarı sinyali SCADA sistemine gönderilmektedir. Erken uyarı sinyalini alan SCADA kontrol sistemi, gaz dağıtım sisteminin sağlıklı çalışması için önceden belirlenen yer hareketi eşik seviyesinin aşılıp aşılmadığı kontrol edilmektedir. Eşik seviyesinin aşılması durumunda önceden belirlenen ivme değerleri koşullarına göre hareket edilmekte ve tanımlanan şartların oluşması durumunda bölge regülatörleri tarafından gaz otomatik olarak kesilmektedir. Eşik seviyesi, KRDAE tarafından kurulan 110 adet acil müdahale istasyonu ile İGDAŞ tarafından kurulan 125 adet ivme istasyonundan oluşan kuvvetli yer hareketi izleme şebekesi tarafından sürekli takip edilmektedir. Yanlış deprem erken uyarı alarmların önüne geçilmesi için KRDAE tarafından üretilen sinyal ile 30 itü vakfı dergisi Şekil 4. Şeklin sol alt kısmında Marmaray Tüp Geçit sisteminin bir görüntüsü verilmektedir. Şeklin üst kısmında yer alan sarı üçgenler tüp içinde kurulan 26 adet kuvvetli yer hareketi kayıtçısından oluşan lokal sismik ağı göstermektedir. Şeklin sağ alt kısmında ise Avrupa-Asya ve Asya-Avrupa yönünde ilerleyen trenlerin tüpten geçisi esnasında kaydedilen dalga şekilleri gösterilmektedir. Şekil 5. KRDAE tarafından kurulan 110 adet acil müdahale istasyonu (kırmızı), ile İGDAŞ tarafından kurulan 125 adet ivme istasyonundan (yeşil) oluşan kuvvetli yer hareketi izleme şebekesi ile KRDAE deprem erken uyarı istasyonarı gösterilmektedir. KRDAE deprem erken uyarı ağı tarafından üretilen deprem erken uyarı sinyali Marmaray Tüp Geçit Sistemi Kontrol Ünitesine gönderilmektedir. Marmaray tünelinin Boğaz’ın altında yer alan kısmına yerleştirilen 26 adet kuvvetli yer haraketi sismik gözlem istasyonları deprem erken uyarı amacıyla çalıştırılmaktadır. SCADA tarafından belirlenen eşik seviyeleri karşılaştırılmaktadır (Şekil 5). Yapısal Deprem Alarm Sistemi Bina/tesis alanı içerisinde kurulan ve sürekli veri akışı sağlayan kuvvetli yer hareketi kayıtçılarından oluşan bir ağdır. Ağ içindeki bu istasyonlar, sürekli olarak veri merkezine belirli paketler halinde veri aktarırlar. Herbir istasyon 3 (x,y,z ekseni doğrultusunda) kanallı sensöre sahip olup, 18-24 bit çözünürlüğe sahip analog-sayısal (A/D) elektronik kart içerir. Ağ üzerinden sürekli olarak gelen veriler, belirli alarm seviyesi ile ilgili olan sismik hareketin saptanması amacıyla, ana veri merkezinde analiz edilir. Bina/ tesise zarar verecek yer hareketinin seviyesine bağlı olarak 3 farklı alarm seviyesi seçilebilir. Ana veri merkezindeki yazılım tarafından alarm uyarı sinyalleri üretilmesi, istasyonlar tarafından algılanıp sistem tarafından deklare edilmesi- binlerce kat daha yüksek olması sayesinde deprem erken uyarı sinyalinin zamanında üretilmesine, istenen yerlere ulaştırılmasına ve gerekli tedbirlerin alınmasına imkan vermektedir. Bu sistemlerin kurulum maliyetleri ile depremlerin oluşturabileceği muhtemel zararlar karşılaştırıldığında deprem erken uyarı sistemlerinin ne denli etkin oldukları da ortaya çıkmaktadır. Bu sistemler için yapılacak üç-beş milyon liralık yatırım sayesinde büyük depremlerde oluşabilecek milyarlarca liralık zararın yanında can kayıpları da önlenebilmektedir. KAYNAKLAR: Şekil 6. İstanbul’da kuvvetli yer hareketi cihazlarıyla donatılmış bazı köprü ve binalar Cameron, C. (1998), The 1923 Great Kanto Earthquake and Fire.National Information İGDAŞ (İstanbul Gas Dağıtım Anonim Şirketi), KRDAE tarafından üretilen deprem erken uyarı sinyalini kullanan önemli kurumlardan birisidir. İGDAŞ’ın, İstanbul’da gaz dağıtımı için 9867 km uzunluğunda boru hattı, 581 bölge regülatörü ve 474 bin servis kutusu kullanmaktadır. Gaz dağıtım şebekesine otomatik olarak müdahale eden bir sistem sayesinde boru hattında çatlama veya kırılma meydana gelmesi durumunda gaz otomatik olarak kesilmektedir. ne bağlıdır. Üretilecek olan bu sinyaller, deprem sırasında bina/tesis içindeki muhtelif cihaz ve ekipmanların korunması, kazaların önlenmesi için gerekli acil ve önemli müdahalenin sağlanması için kullanılır. Hizmete uygun sistemde kuvvetli yer hareketi kayıtçıları, yapıya ait alan içerisinde farklı noktalarda konuşlandırılarak hem yapısal görüntüleme sistemi hem de alarm sistemi olarak çalıştırılır. Cihazların birbirleriyle zaman uyumlu- luğunu (time synchronisation) sağlamak için GPS (Global Positioning System) kullanılır. Bu zaman uyumluluğu ve sürekli veri akışı, ana veri merkezine münferit olarak çekilen kablolar vasıtasıyla veya kablosuz bağlantı ile yapılır. Tüm istasyonlardan veri toplanması ve bu verilerin analizi, ana merkezde bulunan bilgisayara yüklenen özel yazılım paketi ile yapılır. Tetiklemede kullanılan eşik seviyeleri ile alarm seviyeleri, yapı zarar görebilirlik tasarımına bağlı olarak seçilerek ayarlanır. Bu seviyeler ile alakalı olarak yazılım tarafından üretilecek alarm sinyalin çıkışı, ilgili kurum tarafından, bina/tesisin otomasyon sistemine bağlanarak gerekli otomasyon kapamalarının yapılması, - örneğin asansörlerin en yakın durakta durdurulması, gaz akışının kesilmesi gibi-, sağlanır. İstanbul’da son yıllarda deprem bilincinin artmasıyla bu sistemler muhtelif yapılarda kullanılmaya başlanmıştır (Şekil 6). Sonuç Günümüzde, teknolojik imkanların sağladığı veri iletişim hızının deprem dalgalarının yer içinde ilerleme hızından Service for Earthquake Engineering (NISEE), University of California, Berkeley. Clinton J, ve A Zollo (2014), An Overview of Earthquake Early Warning Efforts in Europe through the Prism of REAKT, 3rd International Conference on Earthquake Early Warning: Implementing Earthquake Alerts. Erdik, M, Y.Fahjan, O.Özel, H.Alçık, A.Mert and M.Gül (2003), Istanbul Earthquake Rapid Response and Early Warning System, Bulletin of Earthquake Engineering, v1, pp.157-163, Kluwer. Espinosa-Aranda J. M., A. Jimenez, G. Ibarrola, F. Alcantar, A. Aguilar, M. Inostroza, S. Maldonado (1996), Results of the Mexico City Early Warning System, 11th WCEE, ISBN:0080428223 1996). Hoshiba M, K Iwakiri, N Hayashimoto, T Shimoyama, K Hirano, Y Yamada, Y Ishigaki, ve H Kikuta (2011), Outline of the 2011 off the Pacific coast of Tohoku Earthquake (Mw=9.0) – Earthquake Early Warning and the observed seismic inensity, Earth Planets Space, 63, 547-551. USGS (2014), http://earthquake.usgs.gov/ research/earlywarning/ Zschau J, P Gasparini, G Papadopoulos (2011), SAFER Seismic Early Warning for Europe, EU FP6 Project Final report. itü vakfı dergisi 31 DEPREM DOSYASI Deprem Hasarlarının Uzaktan Algılama Verileri ile Belirlenmesi Doç.Dr. Şinasi KAYA Doç.Dr. Elif SERTEL İTÜ İnşaat Fakültesi, Geomatik Mühendisliği Bölümü Uydu Haberleşme ve Uzaktan Algılama Uygulama Araştırma Merkezi Giriş Uzaktan algılama “Arada fiziksel bir temas olmaksızın bir cisimden yayılan ışınımın nitelik ve nicelik yönünden değerlendirilmesi ile cismin özelliklerinin uzaktan ortaya konması ve ölçülmesi” olarak tanımlanır (Lillesand ve diğ., 2007). Kısaca, cisimler ile temas kurmadan cisimler hakkında bilgi toplama bilimidir. Uzaktan algılamanın temeli daha eski tarihlere dayansa da 1957 yılında Sovyetler Birliği’nin uzaya gönderdiği ilk yapay uydu olan Sputnik-1’in yörüngeye yerleştirilmesi ile bu çalışmaların önemli dönüm noktası olmuştur. Yeryüzünün uzaydan otomatik fotoğraf makinaları ile fotoğraflarını çeken ilk insansız uydu, 1959 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından uzaya gönderilen Explorer-6 uydusudur. Yeryüzünün ve kaynaklarının araştırılması amacı ile uzaya gönderilen ilk uydu ERTS-1 (Earth Resources Technology Satellite) uydusudur. Bu uydu, 1972 yılında ABD tarafından yörüngeye yerleştirilmiş ve daha sonra adı Landsat 1 olarak değiştirilmiştir. Landsat uydu serileri farklı tarihlerde fırlatılmaya devam edilmiş olup, son ola- 32 itü vakfı dergisi Afetin meydana geldiği zamana göre insanların bulunduğu konumlar (ev, işyeri v.b) farklı olabilir ve müdahale aşamasında öncelikli olarak nerelere ve hangi güzergâhlardan ulaşılabileceğini tespit etmek için afet sonrası güncel durumun çok hızlı bir şekilde belirlenmesi gerekir. Bu kapsamda ilk yapılması gereken, afet sonrasında ilgili alanın çok hızlı bir şekilde haritalanması ve bu amaçla veri teminidir. Afet sonrasında veri temini, ulaşılabilirlik, zaman kısıtı, hava koşulları ve insan gücü değerlendirildiğinde, yersel yöntemlerle çok zordur. Bu amaçla, geniş coğrafi alanların kısa sürede görüntülenmesini sağlayan uydu verileri kullanmak, özellikle acil durumu programlama (urgent mode) imkânı sağlayan uydu sistemleri ile afet sonrasında güncel ve hızlı tematik haritalar üretmek için son derece yararlı bir yaklaşımdır… rak Landsat-8 uydusu 11 Şubat 2013 te başarıyla fırlatılmıştır. Bugün kullanılan, görüntü alan uydu bazlı uzaktan algılama sistemlerin ilk teknolojik gelişimi Landsat uyduları ile başlamıştır. Landsat ve sonrasında farklı ülkeler tarafından fırlatılan pek çok uydu çok spektrumlu tarama özelliğine sahiptir (Multi-Spektral Scanner, MSS). Çok-spektrumlu tarayıcılar, elektromanyetik enerjinin, spektrumun farklı dalga boylarında kaydedilmesini sağlayarak, farklı cisimlerin ayırt edilebilmesini sağlar. Çok-spektrumlu uydu verileri ile yeryüzünü kaplayan cisimlerin renkli görüntülerinin elde edilebilmesi, verilerin bilgisayar ortamında kaydedilmesi, depolanması ve görsel ya da dijital görüntü işleme yöntemleri ile analiz edilebilmesi önemli avantajlar sağlamaktadır. Uzaktan algılama sistemlerinden elde edilen görüntüler, yeryüzü özellikleri hakkında hızlı, ekonomik ve güncel bilgiler vermekte ve farklı uygulama alanlarında kullanılabilmektedir. Uydu görüntülerinin çözünürlüklerinin gelişmesi ile büyük ölçekli tematik haritaların yapılabilir duruma gelinmesi, çok zamanlı veri elde edebilme imkânı ve kısa zamanda bilgi toplanabilmesi nedeniyle uydu ve uzaktan algılama teknolojileri birçok disipline önemli bilgiler sağlamaktadır. Uydu görüntü verileri farklı zamansal ve mekânsal ölçeklerde haritalar üreterek yeryüzünün araştırılması için, birçok bilim dalında kullanılabilen önemli kaynaklardır (Lillesand ve diğ., 2007; Sertel v.d, 2007; Kaya v.d, 2005). Uzaktan algılama verileri, yeryüzünün kısa ve uzun dönemdeki değişimin belirlenmesinde ve doğal afetlerden kaynaklanan zararların tesbitinde önemli kullanım olanağı bulmuştur. Bunlar arazi kullanımı /örtüsü değişimi, orman yangınları, buzulların hareketi, doğal afetlerin izlenmesi, heyelanlar, volkanlar ve depremden zarar gören alanların tesbiti vb. olarak sayılabilir (Sertel v.d, 2007; Kaya v.d, 2005; Turker ve San, 2003). Afet yönetimi için hasarların görüntülenmesi ve arazi değişimlerinin hemen afet sonrası belirlenmesi hızlı bir şekilde yapılmalıdır. Yersel verilerle bu bilgilere ulaşmak uzun bir zaman gerektirir ve ayrıca bir çok ekipman ve insan gücüne ihtiyaç vardır. Bazı durumlarda afet sonucunda etkilenen alanlar kolay- ca ulaşılamayacak alanlar olabilir veya ulaşım hatları zarar gördüğü için yersel tespitleri yapmak mümkün olmayabilir. Örnek verilecek olursa büyük yıkıcı bir deprem olması durumunda çok geniş coğrafik alanlar etkilenmekte, ulaşım altyapıları zarar görmekte ve insan hayatını son derece olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Böyle bir durumda yersel veri temin etmek oldukça zordur. Yüzyıllar boyunca doğal afetler içinde depremler, can ve mal kayıplarına yol açtığı için önemli afetler grubunda yer almıştır. Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırma Kurulunun (USGS) yayınladığı rapora göre, dünyada son 18 yıl içinde 7 ve üzeri büyüklüğünde 17 deprem meydana gelmiştir (Dell’Acqua ve Gamba, 2012). Büyük depremlerin çok geniş bir coğrafyayı etkileme ve insanların hayatını zorlaştırıcı olma olasılığı vardır. Sadece bir fikir vermesi açısından 12 Mayıs 2008 yılında Çin’in Wenchuan bölgesinde MW:7,9 büyüklüğünde meydana gelen depremde 420 000 ev zarar görmüş, 70 000’den fazla kişi hayatını kaybetmiş ve 5 milyondan fazla kişi evsiz kalmıştır. Dünyanın önemli aktif faylarından birisi olan Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ), zaman zaman can ve mal kaybına neden olan depremler üretmektedir. Geçen yüzyılda fay boyunca birçok yıkıcı deprem meydana gelmiştir. Bu depremlerde yaklaşık 450 000 bina yıkılmış ve 80 000 kişiden daha fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Yine geçen yüzyıl boyunca Mw>6,5 şiddetinden büyük 25 yıkıcı deprem ülkemizde meydana gelmiştir. Bunların 7 tanesi Türkiye’nin kuzey batısında KAFZ üzerinde olmuştur (Barka ve Nalbant, 1998; Barka, 1999). Bu depremlerin çoğu Türkiye’nin ekonomik olarak gelişmiş ve nüfusun yaklaşık 1/3’ünün yaşadığı Marmara Bölgesi’ne yakın bölgelerde meydana gelmiştir. 17 Ağustos 1999 tarihinde, Türkiye’nin kuzey batısında Marmara Denizi yakınlarında Mw: 7,4 büyüklüğünde İzmit (Kocaeli) depremi meydana gelmiştir. Deprem, endüstri ve sanayi bölgelerinde ve nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehirlerde ağır hasarlara neden olmuştur. İzmit, Adapazarı, İstanbul, Yalova, Gölcük, Bolu, Bursa, Eskişehir şehirleri depremden etkilenmiş olup, İzmit körfezi etrafındaki şehirlerde ve Adapazarı şehir merkezinde çok ağır hasarlar ve çok fazla can kayıpları olmuştur. TBMM Araştırma Komisyonu raporlarına göre 18 373 vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve 48 901 vatandaşımız yaralanmıştır. Yıkılan ve ağır hasarlı bina sayısı 96 796 konut ve 15 939 işyeri, orta hasarlı ve az hasarlı konut sayısı yaklaşık 220 000 olarak açıklanmıştır. 1999 depreminin öncesi ve sonrası 10 m. çözünürlüklü uydu görüntü verileri üzerinden depremde zarar gören yerleşim ve kıyı alanları analiz edilmiştir. 1999 yılında fırlatılan ve 2000 yılında görüntü almaya başlayan 1 m. çözünürlüğe sahip sivil amaçlı kullanılabilen ilk çok yüksek çözünürlüklü IKONOS uydu görüntü verileri, yeryüzünün araştırılmasına ve özellikle bir afet sonrası durumun gözlenmesi, izlenmesi ve incelenmesine çok önemli katkılar sağlamıştır. Deprem Hasarlarının Uydu Görüntü Verileri ile Tespiti Birçok disiplinde çalışma olanağı olan ve önemli çevresel problemlerin çözümünde kullanılan uzaktan algılama verileri, yeryüzündeki kısa ve uzun dönemdeki değişimlerin belirlenmesinde ve doğal afetlerden kaynaklanan zararların tespitinde önemli kullanım olanağı bulmuştur. Uzaktan algılama aşağıda belirtilen avantajları sayesinde bir çok disiplin için vazgeçilmez bir veri kaynağıdır. • Sinoptik görüş olanağı, • Hızlı veri toplama, aktarma ve işleme olanağı, • Farklı zamanlarda veri elde edebilme imkânı, • Periyodik veri elde etme, arşiv verilerden yararlanma ve güncel veri üretimi, • Veri depolama kolaylığı, • Bilgisayar ortamında çalışma olanağı, • Aynı görüntünün birçok amaca yönelik kullanımı, • Aynı görüntüye farklı ölçekte bakabilme ve değerlendirme olanağı, • Güvenilir, doğru veri elde etme imkânı, • Görünür bölgenin dışında kızıl ötesi ve mikro dalga bölgesinde nesneler hakkında bilgi elde etme imkânı vb. 2000’li yıllara kadar uydu görüntü verilerinin mekansal/yersel çözünürlüklerinin yetersiz olması nedeni ile deprem hasarlarının tespiti (özellikle bina detayında) ve değerlendirilmesi konusunda uydu görüntü verileri kullanılmasına yönelik çok çalışma mevcut değildir. 2000’li yıllardan sonra bu konuda yapılan çalışmalar artmıştır. Örneğin, Türkiye’ de yapılan farklı araştırmalarda 1999 İzmit depreminin yerleşim alanlarına verdiği zararlar uydu görüntü verileri kullanılarak analiz edilmiştir (Türker ve San, 2003; Kaya ve diğ., 2005, Sertel ve diğ., 2007). Bu çalışmalarda, 1999 depreminin öncesi ve sonrası 10 m. çözünürlüklü uydu görüntü verileri üzerinden depremde zarar gören yerleşim ve kıyı alanları analiz edilmiştir. 1999 yılında fırlatılan ve 2000 yılında görüntü almaya başlayan 1 m. çözünürlüğe sahip sivil amaçlı kullanılabilen ilk çok yüksek çözünürlüklü IKONOS uydu görüntü verileri yeryüzünün araştırılmasına ve özellikle bir afet sonrası durumun gözlenmesi, izlenmesi ve incelenmesine çok önemli katkılar sağlamıştır. Ayrıca afet hasarlarının belirlenmesinde diğer önemli avantajları aynı bölgenin belirli zamanlarda tekrarlı görüntülerinin elde edilmesi, yüksek çözünürlüklü stereo (üç boyutlu) görüntüleme kabiliyetidir. Depremler, büyüklerine bağlı olarak yeryüzünde nesnelerin yer değiştirmelerine neden olurlar. Bu yer değiştirme sırasında nesnelerin konumları ve mevcut şekilleri de değişir. Özellikle şehir merkezlerinde birçok bina yıkıldığından önceden çatı olarak görülen nesneler heterojen bir yapıda beton vb. nesne olarak görülür (Şekil 1). Uzaktan algılamada cisimlerden geri yansıtılan ışınımın kaydedilmesi ile bu nesneler hakkında bilgi elde edilir. Bu durum deprem sonrası uydu görüntü verileri piksel değerlerinde kısa zamanda büyük değişikliklere neden olur (Şekil 2). Adapazarı Şehir Alanının SPOT HRVIR Verileri ile Analizi Adapazarı şehri 22 Temmuz 1967 depreminden sonra yeniden yapılanmıştır. Ancak 1980 yılından sonra eskiden göl yatağı olan ve sonraları tarımsal alan olarak kullanılan bölgede, yeni şehir kontrolsüz olarak inşa edilmiştir. Zemin problemlerine rağmen birçok bina çok katlı olarak yapılmıştır. Adapazarı’nın depremden en fazla etkilenmesinin ana nedeni zemin sıvılaşmasıdır (Erken, 1999). Bazı bi- itü vakfı dergisi 33 DEPREM DOSYASI Şekil 1. 1999 İzmit depreminde nesnelerin konum ve şekil değiştirmeleri. rının tespit edilmesi (Şekil 3,4), ii) çıkan sonuçların yersel verilerle karşılaştırılması olmuştur. Uydu görüntü verilerinin sınıflandırılmasındaki amaç aynı spektral özellik taşıyan nesnelerin gruplandırılmasıdır. SPOT HRVIR XI verileri sınıflandırılarak Adapazarı şehir merkezinin deprem öncesi (25 Haziran 1999) ve sonrası (4 Ekim 1999) Bitki, Su Geçirmeyen Alanlar (Yapay alanlar) Toprak sınıfları ayırt edilerek alanları bulunmuştur (Şekil 4). Sınıflandırma sonuçlarına göre, deprem öncesi %25,1’i bitki (orman, yeşil alan vb.), %33,7’si su geçirmeyen alan (yerleşim, yollar, sanayi alanları vb.), %41,2’si toprak (tarım alanları, mera, boş alan) olarak bulunmuştur. Deprem sonrası %23,5’i bitki, %25,6’sı su geçirmeyen alan, %43,8’i toprak ve % 7,1’i yıkılan ve ağır hasar gören alanlar olarak tespit edilmiştir. Bitki ve toprak sınıflarında çok fazla bir değişiklik tespit edilmemesine rağmen su geçirmeyen alanlarda ciddi bir değişiklik (%7,1) bulunmuştur (Kaya ve diğ., 2004). Yeni Uydu Sistemlerinin Getirdiği Yenilikler Şekil 2. Adapazarı şehir merkezi deprem öncesi ve sonrası uydu görüntü verileri ve depremden etkilenen bölgenin piksel değerlerindeki değişimi. nalar depremde yıkılmamasına rağmen sağa-sola yan yatmışlardır ve bazı binalarda zemin sıvılaşmasından dolayı 1–2 kat aşağı (toprağın içine) batmışlardır. Diğer önemli neden ise binaların yapım kalitesizliği ve imar planlarına aykırı bi- 34 itü vakfı dergisi naların yapılmış olmasıdır. Adapazarı şehir merkezinde yapılan çalışmanın amacı, i) uydu görüntü verileri yardımıyla 17 Ağustos 1999 depreminden etkilenen Adapazarı şehir merkezindeki ağır hasarlı ve yıkılmış bina alanla- Afetin meydana geldiği zamana göre insanların bulunduğu konumlar (ev, işyeri v.b) farklı olabilir ve müdahale aşamasında öncelikli olarak nerelere ve hangi güzergâhlardan ulaşılabileceğini tespit etmek için afet sonrası güncel durumun çok hızlı bir şekilde belirlenmesi gerekir. Bu kapsamda, ilk yapılması gereken afet sonrasında ilgili alanın çok hızlı bir şekilde haritalanması ve bu amaçla veri teminidir. Afet sonrasında veri temini, ulaşılabilirlik, zaman kısıtı, hava koşulları ve insan gücü değerlendirildiğinde, yersel yöntemlerle çok zordur. Bu amaçla, geniş coğrafi alanların kısa sürede görüntülenmesini sağlayan uydu verileri kullanmak, özellikle acil durumu programlama (urgent mode) imkânı sağlayan uydu sistemleri ile afet sonrasında güncel ve hızlı tematik haritalar üretmek için son derece yararlı bir yaklaşımdır. Günümüzde, Uzay Ajansları ya da uydu üretici firmalar uydu tasarımında benzer algılayıcı özelliklerine sahip uyduları aynı yörüngede hareket edecek şekilde “uydu filosu/takımı (satellite constellation)” tasarlayarak uyduların zamansal çözünürlüğünü de arttırmaktadır. Za- Uydu görüntüleri, dijital ortamda bilgisayarlara kaydedilip otomatik görüntü işleme algoritmaları kullanıldığı için afet öncesi ve afet sonrası bu görüntülerin karşılaştırılması ve haritalanarak ilgililere ve karar vericilere ulaştırılması çok kısa zamanda olmaktadır. mansal çözünürlük ile bir uydunun aynı noktadan ne kadar zaman sonra tekrar veri alabileceği anlaşılabilir. Örneğin, üniversitemiz uydu yer istasyonunun doğrudan veri indirmekte yetkili olduğu, Airbus firmasına ait SPOT-6, SPOT7, Pleiades 1A ve Pleiades 1B uyduları aynı yörüngede hareket ederek “uydu filosu/takımı” oluşturmakta ve bu sayede dünya üzerindeki aynı noktanın farklı algılama açıları ile her gün görüntüsü alınabilmektedir. Ayrıca, bu uydulara günde en az dört defa programlama talebi gönderilebildiği için acil bir durum anında uyduya programlama talebini çok kısa sürede iletebilmek mümkündür. Belirtilen uydu sistemleri tri-stereo özelliğe sahip olup veri alımı sırasında üç farklı açıdan görüntü alabilmektedir. Tri-stereo görüntüler kullanılarak ilgili alanların üç boyutlu yüzey modelleri oluşturulabilmekte ve bu veriler farklı zamanlarda algılanmış verilerden oluşturularak ilgili alan için üç boyutlu değişimler ve üç boyutlu mekânsal analizler yapılabilmektedir. Bahsi geçen uydular, optik uydular olup hava koşulların kötü olması ve bu uydulardan elde edilen verilerin yetersiz kalması durumunda, Radar sistemlerinden de faydalanılabilir. Örneğin DLR tarafından geliştirilmiş olan Terrasar-X ve Tandem-X radar uyduları da filo şeklinde çalışmakta olup zamansal çözünürlüğü arttırmaktadırlar. Yakın zamanda İspanya tarafından fırlatılacak olan PAZ radar uydusu da aynı yörüngeye fırlatılacak olup, Terrasar-X, Tandem-X ve PAZ üçlü bir radar filosu oluşturacaktır (http:// www.airbus.com). Benzer bir yaklaşımın, Kanada Uzay Ajansı ve MDA firması tarafından yürütülmekte olan Radarsat sisteminin yeni uydularında da uygulanması planlanmaktadır (http://www. asc-csa.gc.ca/eng/satellites/radarsat). Radar verileri interferometrik olarak değerlendirilerek çok hassas bir şekilde yüzey deformasyonları tespit edilmek- Şekil 3. SPOT HRVIR Pankromatik uydu görüntü verisinden elde edilen yıkılan ve ağır hasarlı bölgelerin tespiti; Kırmızı alanlar yerleşim alanlarını, Sarı alanlar yıkılan ve ağır hasarlı bölgeleri gösterir. Şekil 4. SPOT HRVIR uydu görüntü verilerinin sınıflandırılması, a)Deprem öncesi, b)Deprem sonrası. tedir. Bu konu ile ilgili olarak literatürde pek çok çalışma mevcuttur. Özellikle fay hatlarının izlenmesi, heyelan hareketleri vb. afetlere maruz kalabilecek alanlar sürekli izlenerek bu bölgelerdeki düşey deformasyon miktarları Radar verilerine interferometrik yöntemlerin uygulanması ile tespit edilebilir (Çakır ve diğ., 2003). Uydu görüntüleri, dijital ortamda bilgisayarlara kaydedilip otomatik görüntü işleme algoritmaları kullanıldığı için afet öncesi ve afet sonrası bu görüntülerin itü vakfı dergisi 35 DEPREM DOSYASI hasarların kolay ve hızlı olarak uzaktan algılama yöntemleri ile belirlenebileceğini göstermiştir. Yersel çözünürlüğün 0,5 m’nin altına inmesi, zamansal, spektral ve radyometrik çözünürlüklerinde yapılan iyileştirmeler, uydu görüntü verilerinin etkin bir şekilde kullanılmasına yol açmıştır. Bu konuda çalışan kişiler ve kurumlar, başta deprem olmak üzere doğal afetlerde insan hayatı kurtarma amacı güden bu tür çalışmalara gerekli teknolojik ve bilimsel altlık (zemin) hazırlamalıdırlar. KAYNAKLAR: Şekil 5. Yüksek çözünürlüklü uydu görüntü verilerinden Haiti depreminin öncesi ve sonrası görüntülenmesi (http://caveviews.blogs.com/cave_news/2010/01/haiti-aerial-earthquake-damagephotos.html). karşılaştırılması ve haritalanarak ilgililere ve karar vericilere ulaştırılması çok kısa zamanda olmaktadır. Genel olarak yakın gerçek zamanlı (Near Real Time-NRT) bilgi üretme olarak tanımlanan durumda bir uydu istasyonun veriyi doğrudan sistemine indirmesi ve ön değerlendirmelerin yapılarak bir rapor oluşturulması işlemleri 30 dk’lık bir zamanda tamamlanmaktadır. Uyduların ilgili alanlardan geçeceği zamanlar uydu yer istasyonları tarafından bilinmekte olup 30 dk’lık süre uydu geçiş süresinin üzerine eklenerek raporun hazırlanabileceği zaman tahmin edilebilir. Sonuçlar ve Öneriler Doğal afetleri önceden kestirebilmek çok zor bir çalışma konusu olup, farklı afetler konusunda dünya genelinde pek 36 itü vakfı dergisi çok araştırmacı bu konu ile ilgili araştırma yapmaya devam etmektedir. Ülkemiz farklı afetler açısından risk altında olup, deprem bu afetlerden en önemlilerinden bir tanesidir. Bugüne kadar farklı şiddetlerde ve ölçeklerde ülkemizin değişik alanlarında depremler yaşanmış olup deprem gerçeği bilinci ile hareket edilerek özellikle yerleşim alanlarının durumu ciddi bir şekilde irdelenmelidir. Bu nedenle afet sonrasında yapılacak çalışmalara ait planlamalar önceden yapılarak gerekli veri ve bilgi kaynakları hazır bulundurulmalıdır. Afet sonrası hızlı hareket edilmesi gerekli olduğundan, yardımların doğru bir şekilde yönlendirilmesi için hangi coğrafi alanda hangi büyüklükte hasar meydana geldiğinin bilinmesi gerekir. Yapılan çalışmalar, deprem sonrası meydana gelen büyük Barka, A.A., 1999. The 17 August 1999 Izmit earthquake, Science, 285, sayfa: 1858-1859. Barka, A.A., Nalbant, S., 1998. 1700 ve sonrasi Marmara depremlerinin modellenmesi, Aktif Tektonik Arastirma Grubu 1. Toplantisi (ATAG-1), İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitusu, , 32-40, İstanbul. Çakır, Z., De Chabalier, J.B., Armijo, R., Meyer, B., Barka, A., Peltzer, G., 2003. Coseismic and early post-seismic slip associated with the 1999 Izmit earthquake (Turkey), from SAR interferometry and tectonic field observations, Geophys. J. Int., 155, 93-110. Dell’Acqua, F., Gamba, P.,2012. Remote Sensing and Earthquake Damage Assessment: Experiences, Limits, and Perspectives, Proceedings of The IEEE, Vol. 100, No: 10, October 2012. Erken, A., 1999. The effect of soil during Izmit earthquake. (http://1993.140.203.8/ earthquake /liq.htm, 01 Temmuz 2003. Kaya, Ş., Curran, P.J., Llewellyn, G., 2005. Post-earthquake building collapse: A comparison of government statistics and estimates derived from SPOT HRVIR data, International Journal of Remote Sensing, Vol. 26, No: 13, 2731-2740 . Kaya, Ş., Llewellyn, G., Curran, P.J., 2004. Displaying Earthquake damage an Urban Area Using a Vegetation-Impervious-Soil Model and Remotely Sensed Data, XXth Congress of the International Society for Photogrammetry and Remote Sensing (ISPRS), 12-25 Temmuz 2004, Istanbul. Lillesand, T., Kiefer, R.W., Chipman, J., 2007. Remote Sensing and Image Interpretation, Sixth Edition, Wiley, USA. Sertel, E., Kaya, Ş., Curran, P.J., 2007. Use of Semi-variograms to Identify Earthquake Damage in an Urban Area, IEEE Transactions on Geoscience and Remote Sensing, 45(6), 1590-1594. Türker, M., San, B.T., 2003. SPOT HRV data analysis for detecting earthquake-induced changes in Izmit, Turkey, International Journal of Remote Sensing, 24, sayfa: 2439-2450. http://caveviews.blogs.com/cave_ news/2010/01/haiti-aerial-earthquakedamage-photos.html http://www.airbus.com/ http://www.asc-csa.gc.ca/eng/satellites/ radarsat/ Afet Yönetimi Nedir ve Nasıl Olmalıdır? Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Araştırma ve Uygulama Merkezi Öğretim Üyesi Antik bir savaşçıya göre, “Savaş ilan edilince ilk kaybedilen şey gerçektir!” 1999 depremlerinden sonra afetlere savaş açan bizlerin acaba gözden kaçırdığı gerçekler nelerdir? Diğer bir deyişle “afet yönetimi nedir ve nasıl olmalıdır?” Evrensel afet yönetimi literatürüne ve en iyi uygulamalarına bakınca Türkiye’de afet, acil durum ve afet yönetiminin, evrensel anlamda bir bütünün parçaları olduğu gerçeğini gözden kaçırdığımızı görürüz. Bunun için öncelikle, afetlerin ve afet yönetiminin öğelerinin tümünü (yani risk yönetimini kriz yönetimiyle) birlikte ele alarak ama risk yönetimine daha çok önem vererek İstanbul örneğinde durumumuzu gözden geçirmeliyiz. Özetle “Afet Yönetimi” kavramı, her türlü tehlikeye karşı hazırlıklı olma, zarar/ risk azaltma, müdahale etme ve iyileştirme amacıyla mevcut kaynakları organize eden analiz, planlama, karar alma ve değerlendirme süreçlerinin tümüdür. Böylece afet yönetimi, zarar/risk azaltma, hazırlık (risk yönetimi), müdahale ve iyileştirme (kriz yönetimi) gibi 4 ana evreden oluşur. Modern afet yönetimi önceliği (müdahale çalışmalarına duyulabilecek ihtiyacı minimize edebilmek için) insanları tehlikelerden korumak ve mevcut riskleri afetler olmadan önce azaltmaya ve toplumun afetlere karşı direncini artırmaya yöneliktir. Yani afet yönetiminin amacı, “insanları nasıl enkaz altından kurtarırız?” değil; “insanlar nasıl enkaz altında kalmaz?” diye çalışmaktır. Örneğin eğer İstanbul’da beklenen deprem gerçekleşirse klasik “kriz yönetimi” yöntemiyle vereceğimiz kayıplar çok büyük olacak ve İstanbul’daki depremin ortaya çıkardığı riskler yönetilemeyecektir. Bunu “bana göre, sana göre” değil; afet yönetimi bilimine ve beklenen deprem senaryosuna göre “İstanbul depreme hazır mı? diye sorduğumuzda çok net bir şekilde görebiliriz… Maalesef ülkemizde yapılan afet yönetimi çalışmaları yakından incelendiğinde, gayretlerimizin çoğunu yanlış bir şekilde ve sadece afetlerden sonraki “müdahale etme” ve yara sarma yani “iyileştirme” aşamalarına, yani “kriz yönetimi”ne yöneltmiş olduğumuzu görürüz. Diğer bir deyişle, şimdiye kadar "Afet Yönetimini, sadece insanları enkaz altından kurtarmak, hastaneye yetiştirmek, yangın söndürmek ve benzeri müdahale çalışmalarını sevk ve idare etmek” olarak algılamış ve sadece afet yönetiminin iki evresini uygulamış durmuşuz. Halbuki afet yönetimi önce risk, sonra kriz yönetimi gibi iki ana evreden oluşur. Ayrıca kriz yönetiminin afetin oluşumuyla beraber değil; afet öncesinde risk yönetimiyle başladığını da anlayamamışız. Yine maalesef ülkemizde yapılan afet çalışmaları yakından incelendiğinde, gayretlerimizin çoğunu yanlış bir şekilde ve sadece depremin gibi afetin kendisine, örneğin fay hatlarına yöneltmiş olduğumuzu görürüz. Diğer bir deyişle, şimdiye kadar “afet denilince” akla depremin yer sallantısı, fay hattı, artçı depremler, vb. depremin meydana ge- tireceği tehlikeler gelmiş; araştırmalar, medyadaki tartışmalar büyük ölçüde bunlara odaklanmıştır. Fakat tehlikeleri afete dönüştüren temel toplumsal problemlerimizi yeterince tartışmamış ve o konularda yeterli araştırmalar yapılamamıştır. Özetle ülkemizde afet yönetimini, şimdiye kadar sadece afetlerin kendisini (olayları), sanki depremin oluşumunu engelleyebilirmiş ya da tahmin edebilirmiş gibi tartışıp duruyoruz. Afet olduktan sonra da yaşam, mülk, çevre, tarihi eserler, kalkınma, iş ve hizmet sürekliliğine (sonuçları), yani ortaya çıkan riske tepki olarak insanları enkaz altından kurtarmak, hastaneye yetiştirmek, yangın söndürmek, vb. benzeri müdahale çalışmalarını sevk ve idare etmek için büyük gayretler için giriyor ve enkazdan kurtarılan bir kaç kişi için de kahramanlık destanları yazıp övünüyoruz. Bu arada binlerce kişi hayatı kaybetmiş veya sakat kalmış olmakla beraber büyük maddi zararlara da uğramış oluyoruz... Aslında ve aksine modern afet yönetimi önceliği (müdahale çalışmalarına duyulabilecek ihtiyacı minimize edebilmek itü vakfı dergisi 37 DEPREM DOSYASI için) insanları tehlikelerden korumak ve mevcut riskleri afetler olmadan önce azaltmaya ve toplumun afetlere karşı direncini artırmaya yöneliktir. Yani afet yönetiminin amacı, “insanları nasıl enkaz altından kurtarırız?” değil; “insanlar nasıl enkaz altında kalmaz?” diye çalışmaktır. Örneğin eğer İstanbul’da beklenen deprem gerçekleşirse klasik “kriz yönetimi” yöntemiyle vereceğimiz kayıplar çok büyük olacak ve İstanbul’daki depremin ortaya çıkardığı riskler yönetilemeyecektir. Bunu “bana göre, sana göre” değil; afet yönetimi bilimine ve beklenen deprem senaryosuna göre “İstanbul depreme hazır mı? diye sorduğumuzda çok net bir şekilde görebiliriz. Örneğin, en son İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 2009 yılında güncellenen ve en kötü senaryo olarak bilinen 7.5 büyüklüğündeki deprem sonuçlarına bir bakalım. • 10-30 bin ölü: Bu ölümler gerçekleştiğinde kimlik tespiti, cenaze işleri için bir hazırlık yapmak mümkün değil. Ayrıca mezarlıkların planlanmasında her ölü beden için 5 metrekarelik bir alan gerekli. 30 bin ölü, 150 bin metrekarelik mezarlık demek! • 2 bin 500-10 bin çok ağır hasarlı ve 13-34 bin ağır hasarlı bina: Çok ağır hasarlı binaların yarısı yassı kadayıf olsa, bu binalardan herkes canlı çıkarılamaz ve ölenler geri getirilemez. Aslında depremden sonra 5 bin binaya, 5 bin tane 20’şer kişiden oluşan arama ve kurtarma ekibi bulmak da mümkün değil. • 85-150 bin orta hasarlı ve 250-350 bin hafif hasarlı bina: Böyle bir durumda 530 bin olarak hesaplanan acil barınma ihtiyacı olan hane sayısı, panik nedeniyle birkaç milyonu bulacak. Ne dünyada bu kadar çok çadır, ne de İstanbul’da bu kadar çok çadırı kurmak için yeterli açık alan var. • 20-60 bin hastanede tedavi gerektiren ve 50-140 bin hafif yaralı: Güçlendirilen ve yeniden yapılan hastanelerimiz var. Fakat apartmandan bozma ve çürük binalarda sağlık hizmeti veren tesislerimizin sayısı daha fazla. Binası sağlam kalan hastanelerimizin de (yapısal olmayan riskler dikkate alınmadığı için) içindeki teçhizat zarar görebileceğinden tam ka- 38 itü vakfı dergisi 85-150 bin orta hasarlı ve 250-350 bin hafif hasarlı bina: Böyle bir durumda 530 bin olarak hesaplanan acil barınma ihtiyacı olan hane sayısı, panik nedeniyle birkaç milyonu bulacak. Ne dünyada bu kadar çok çadır, ne de İstanbul’da bu kadar çok çadırı kurmak için yeterli açık alan var. pasite çalışabileceği şüpheli. Deprem, sağlık personelini ve tesislerini de etkileyeceği için bu konuda da dışarıdan gelecek olan desteğe ihtiyaç var. Hasar görecek yol ve köprüler ile beraber yolları kaplayacak olan bina enkazı ve terk edilecek olan araçlardan dolayı yaralı ve ekip taşıma zor olacak. İlkyardım bilgisi ve doğru bir ilkyardım çantası olan insan sayımız da yok denecek kadar az. • 650 noktada doğalgaz şebekesi ve 17 bin adet doğalgaz kutusunda hasar: Bu rakamlara binlerce fabrika, konut ve araç yangınını da ilave etmeliyiz. İtfaiyenin de karayolundan ulaşımının imkansız olabileceği bir yerde taşıma su ve ekipler ile yangın ve kimyasal serpintilere müdahale etmek mümkün olamayacak. • 450 noktada içme suyu ve 1500 noktada atık su hattı hasarı bekleniyor: İSKİ su şebekesinin büyük bir kısmı yenilendi. Fakat Japonlar gibi sismik bağlantılar yerine hâlâ standart boru bağlantıları kullandığımız için su şebekemizin de depreme göre inşa edildiğini söyleyemeyiz. Ayrıca Japonlar gibi, halkın sığınabileceği park ve bahçelere de, afetzedelerin ihtiyacını karşılayacak su deposu ve fosseptik kuyusu gibi sistematik olması gereken hazırlıklarımız da yok... Yani tek başına boş çadır alanları da çözüm değil. Bu listeyi uzatmak mümkün ama anlamak isteyenler tarafından mesaj alınmış olmalı. Yani İstanbul ve İstanbullu kriz yönetimi mantığıyla depreme hazır değil! Kentsel dönüşüm olarak adlandırılan uygulama geç kalınmış ve içerik olarak eksik de olsa, çok doğru bir risk azaltma adımıdır. Özetle, İstanbul ve bir çok ilimizdeki afetleri oluşturdukları riskler kabul edilemez ve yönetilemez durumdadır. Diğer bir deyişle, ülkemizde hep afetlerin oluşturacağı ve yönetilemez olan riskler yönetilebilir (tolere edilebilir) bir seviyeye indirgenmeden hazırlıklar yapılmaya çalışılmaktadır. (Bu nedenle ülkemizde afetlere hazırlanmış örnek bir şehir yoktur. Tüm tecrübemiz yara sarma üzerinedir.) Halbuki afet yönetiminde esas olan; önce afet risklerini baş edilebilir bir seviyeye kadar azaltmak sonra geri kalan risklere karşı hazırlıklar yapmaktır. İstanbul örneğinde görüldüğü gibi İstanbul’da olası bir depremin beklenen en iyimser sonuçlarıyla bile afet sonrası baş edilebilmesi mümkün değildir. Şüphesiz afetlere hazırlık safhadaki çalışmalar da yapılmalı, tehlikenin insanlar için olumsuz etkiler doğurabilecek sonuçlarına karşı önlemler alarak, zamanında, en uygun şekilde plan, eğitim, en etkili organizasyon ve yöntemler ile müdahale edebilmeye hazırlanılmalıdır. Ama sadece bunları yeterli görmek (yani riski yüksek seviyede bırakmak), adı “güven tatbikatları” olan tatbikatlarla ve uzay üssü alfa şeklinde inşa edilen afet yönetim merkezleri, kedi köpek, gösterişli alet gereçle, üniformalarla toplumda ve yöneticiler seviyesinde yanlış yanılgılar yaratılmasının sonucunda büyük trajediler yaşamaktayız... Marifet şimdi kentsel dönüşüm gibi afet zarar ve risklerini azaltıcı çalışmaları, halkla beraber, doğru ve hızlı bir şekilde yapabilmekte. Afet çalışmalarının halkla beraber yapılamıyor olması da Türkiye’deki afet yönetimi çalışmalarının en zayıf halkasını oluşturmakta. Maalesef afet çalışmalarımız toplum tabanlı değil. Halk bu çalışmalarda paydaş olarak görülmemekte, bu sürece daha çok “afetzede” olarak katılabilmekte. Ayrıca 2005 yılında çıkan 5393 Sayılı Belediye Kanununun 53. maddesi ve 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 69’uncu maddesi belediye ve il özel idarelerine afet ve acil planlarını yapmak, afet zararlarını azaltmak, halkı eğitmek, gerekli donanımı hazırlamak vb. gibi görevler vermesine rağmen ülkemizde bunları hakkıyla yerine getiren il özel idaresi ve belediye yok; denetleyen ve bunun farkında olan da pek yok. Aslında ülkemizde yapılan afet çalışmalarının arkasında daha çok veya sadece “arama-kurtarma” mantığı yatsa da müdahale konusunda da birçok şey eksik kalmıştır. Örneğin, müdahalede standardize edilmiş bir organizasyon yapısı içinde işleyen iletişim, personel, ekipman, prosedürler ve imkânlar kombinasyonu yaratan doğru bir olay yeri komuta sistemimiz de yoktur. Olay Komuta Sitemi gibi acil durum servislerinin içinde kurulup sevk ve idare edildiği, tüm tehlikelerde ve her düzey için oluşturulmuş bir modüler saha acil yönetim sistemi olmadan plan yapmak ve uygulamak da mümkün değildir. Böyle bir standart yönetim sistemi, yerel düzeyde, ilçe, il çapında ve ülke genelinde tüm afet ve acil durum- lara hazırlık ve müdahale yönetiminin temeli olmalıdır. Sonuç olarak ülkemizdeki afet ve afet yönetimi çalışmaları sadece kriz yönetimine değil; daha çok risk yönetimine yani afet zararlarını ve risklerini azaltmaya yönelik olmalıdır. Risk azaltma, tehlikeli durumları ve bunların oluşturabileceği, can, mal ve iş/hizmet kaybı riskini azaltmayı amaçlayan ve sürekliliği olan aktivite ve önlemlerdir. Bunlar yapısal ve yapısal olmayan önlemlerden oluşur. Örneğin: Afet zararlarını azaltmak için Tehlike ve risk analizi, Afet senaryolarının üretilmesi ve çözüm yollarının geliştirilmesi, Etki analizi, ihtiyaç ve olası hasarların belirlenmesine yönelik hazırlıklar, Kısa, orta ve uzun vadeli zarar azaltma planları, Toplumu ve kurumları ilgilendiren hazırlık ve planlar ile ilgili koordinasyonu sağlamak, Tehlikenin yeri, meydana gelebilecek zararlardan korunmak için alınması gereken önlemler konusunda toplumu sürekli ve doğru bir şekilde bilgilendirmek, Kamuoyunu Bilinçlendirilmek ve Eğitmek, Risk altında- ki yapıları kamulaştırmak, kritik tesisleri güçlendirilmek, Mevcut planları güncelleştirilmek ve tatbikatlar ile geliştirilmek, Tarihi eserler, çevre ve doğal hayatı korumak, Sürdürülebilir kalkınma için iş yerlerini de afetlere dirençli hale getirmek... Zarar ve riskleri azaltabilmek için öncelikle riskin ne olduğunun belirlenmesi gerekiyor. Onun için de şu an bina, kurum, kuruluş, mahalle, köy, ilçe, il, bölge ve ülke çapında tüm afetler göz önüne alarak çok ayrıntılı risk analizlerini bir an önce yapmalıyız. Böylece, ülkemizde şehir, vb. yerleşim yerlerinin seçiminde, yerleşim kararlarının alınmasında ve şehir planlamasında zemin gibi meteorolojik, vb. şartlar da yeterince göz önüne alınmalı. Böylece afetlere hazırlık çalışmalarında mevcut yapıların deprem, sel, fırtına, vb. karşı dayanımının artırılması, afet acil durumlara karşı planlama ve eğitimle kapasitenin geliştirilmesi, afet riskli alanlarda mevcut kentsel dokunun korunması, iyileştirilmesi, tasfiyesi, yenilenmesi ya da yoğunluk azaltılması konularında yürütülen projenin ilgili kurum, kuruluş, sivil toplum örgütleri, toplum temsilcileri ve akademisyenlerle birlikte değerlendirilmesi hedeflenmelidir. Diğer bir deyişle, afet ile ilgili çalışmalarımızın çoğunu toplum tabanlı olarak risk ve zarar azaltmaya yöneltmeliyiz. Bu tür çalışmalar için afet öncesi harcanan 1 ise bunun afet sonrası 20 olarak geri döndüğü dünyanın pek çok yerinde görülmüştür. Bu konuyu, Mustafa Kemal Atatürk’ün yaygın olarak bilinmeyen, afetlerin oluşturabileceği zarar ve riskleri azaltıcı tedbirler alınmasının önemini vurgulayan sözünü hatırlatarak bitirmek istiyorum. “Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır, geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur!” itü vakfı dergisi 39 DEPREM DOSYASI Afetlerin Değirmenine Su Taşımak Y. Müh. Mahmut Baş İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem ve Zemin İnceleme Müdürü Planlama ve yapılaşmış çevrenin neden olduğu sorunlar, kurumsal sorumlulukların neden olduğu sorunlar ile sosyal ve ekonomik sorunlar; mevcut durumdaki olumsuzluklara rağmen, yaptığınız veya yapmaya çalıştığınız tüm olumlu eylem ve uygulamaları tüketen temel sorun alanları olarak karşımıza çıkar. Gerçi bugüne kadar yapılanlar ve alınan önlemlerin tamamı, özellikle de kentsel dönüşüm çalışmaları, bütüncül “risk azaltma” önceliğinden uzak ve tekil yapı ölçeğindedir. Yani; yapıların deprem performanslarını belirleyip, belirlenen bu performansları esas alarak, sağlam yapılar oluşturmaya çalışıyoruz. Bunun yerine; ekonomik, sosyal, idari ve hukuki şartlar göz önüne alınarak katılımcılık ve yerel ortaklıklar yoluyla projelerin oluşturularak uygulamalara gidilmesi daha doğru bir adım olacaktır. Bunu yaparken de, özellikle İstanbul için söyleyecek olursak; İstanbul’un “yedi tepe”sini tepelemeden, “boğaz”ını sıkmadan, “siluet”ine selülitler eklemeden ve mevcut bina çöplüğüne yeni çöpler ilave etmeden başarmak zorundayız… Özet Eylül 1994’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi; “Nazım İmar Planı” çalışmaları kapsamında, “Yerbilimleri Sektörü Çalışma Grubu” adında bir çalışma grubu kurarak, İstanbul’a ait sismolojik, sismotektonik verilerin derlenmesini ve genel jeolojik özelliklerinin belirlenmesi çalışmalarını başlatmıştır. Daha sonra, kenti tehdit eden doğa ve insan kaynaklı tehlikelere karşı güvenli yerleşimler oluşturabilmek, kentsel riskleri belirlemek ve belirlenen bu riskleri ortadan kaldırma ve azaltmaya yönelik çalışmalar yapmak ve ayrıca, hazırlanan tüm planlarda risklerin dikkate alınmasını sağlamak amacıyla; 07.06.1996 tarih ve 549 sayılı İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile Zemin ve Deprem İnceleme Müdürlüğü kurulmuş ve 2006 yılında ise bu müdürlüğün adı, Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü olarak değiştirilmiştir. 1. Giriş Yüksek bir yere çıkıp da şehre doğru baktığımızda, yerleşimlerinizin, kayaların oyularak oluşturulduğunu sanırsınız. Bina ve beton çöplüğüne dönüştürmeyi 40 itü vakfı dergisi başardığımız kentlerimize; hatta doğal, tarihi ve kültürel mirasa sahip kentlerimize bile yeni çöpler, çöplükler eklemeye devam ediyoruz. Yani, afetlerin değirmenine su taşıyoruz dememiz yanlış olmaz. Duwarmish Kızılderili reisinin beyaz adama söylediği; “Bir gece kendi çöplerinizde boğulacaksınız…” sözünü tecrübe etmeden, içinde yaşadığımız bu bina ve beton çöplüklerini, deprem kaldırmadan kendimiz ortadan kaldırmak zorundayız. Kendi ellerimizle oluşturmuş olduğumuz Türkiye yerleşmelerindeki bu çirkin ve çarpık yapılaşmanın temelini ise revizyon imar planları ve plan tadilatları oluşturur. Kentin değerinden kendi adına değer elde etme talepleri, plan tadilatlarıyla karşılanır. Bununla birlikte planlama; kimilerine “yasal” rant oluşturan, kimilerine ise “sınırlama” getiren bir araç olarak karşımıza çıkar. İşin en üzücü yanı ise yapılan bu işin “yasal” olmasıdır. Aslında burada ifade etmeye çalıştığımız şey, insanların servete olan düşkünlükleri ile meydana gelen arz ve talepteki “yasallık” değil, bu arz ve talepteki “ahlak” sorunudur. Bu temel sorunumuzu; özellikle son yıllarda gündeme gelen kentsel dönüşüm uygulamalarına yansıtmamak zorundayız. Yani, imar planlarında olduğu gibi kentsel dönüşüm uygulamalarımız kimilerine sınırlama getiren, kimilerine ise rant sağlayan bir araca dönüşmemelidir. Kentsel dönüşümün başarısı, kurumlar arası işbirliği mekanizmalarının kurulması ve yerel toplulukların oluşturularak halkın karar süreçlerinde yer almasının sağlanmasına bağlıdır. Halkın tüm karar ve uygulama süreçlerinde yer alması ile olası siyasi istismar alanlarının ve muhtemel toplumsal dirençlerin de önüne geçilebilmiş olur. 2. Afetler Açısından Mevcut Durum ve Öneriler Birleşmiş Milletler, “Afet Azaltma Uluslararası Stratejisi”; yapılacakları, yalnızca afet sonrası “acil” dönemle sınırlı tutmayıp, ağırlığın afet öncesine verilmesini ve hazırlanan tüm planlarda risklerin dikkate alınmasını gözetir. Çünkü en büyük kayıp ve zararlar, kentlerde ve bu kentlerde yaşayan dar gelirli kesimler üzerinde meydana gelmektedir. Bu nedenle risk azaltma çabaları; kentsel alanlarda, katılıma dayalı karar alma ve özellikle de dar gelirli ve yoksun kesimler üzerinden yürütülmesi gerek- tiği ortaya çıkar. Ülkemizde ise mevcut durumu aşağıda verilen beş maddede özetlemek mümkündür. • Kurumsal yapı ve anlayış afet sonrası çalışmalara yönelik olmakla birlikte, yasal düzenlemeler de, risk azaltma hedef ve anlayışından uzaktır. • Afetlerin, yerel olaylar olmasına rağmen; yerel yönetimlerin risk azaltma konusundaki yetki ve sorumluluklarının yetersizliği yanında yerelin ve merkezin görev ve yetkilerini düzenleyen hususlar açık ve anlaşılır değildir. • Risk azaltma çalışmaları kapsamında; 1999 depremleri sonrası bazı kamu yapılarının güçlendirilmesi dışında, doyurucu bir uygulama yapılamamıştır. • Yapı denetim sisteminin teknik ve Kentin değerinden kendi adına değer elde etme talepleri, plan tadilatlarıyla karşılanır. Bununla birlikte planlama; kimilerine “yasal” rant oluşturan, kimilerine ise “sınırlama” getiren bir araç olarak karşımıza çıkar. İşin en üzücü yanı ise yapılan bu işin “yasal” olmasıdır. Aslında burada ifade etmeye çalıştığımız şey, insanların servete olan düşkünlükleri ile meydana gelen arz ve talepteki “yasallık” değil, bu arz ve talepteki “ahlak” sorunudur. kurumsal kapasitesinin yetersizliği dışında, bununla bağlantılı olarak DASK, yaptırımlar dâhil olmak üzere tüm afet ve yapı türlerini içermemektedir. • Afet mevzuatı, imar mevzuatı ve kurumları birbirleri ile irtibatsız, yetki ve sorumluluk kargaşasına sahip olduğundan bu durum, yasaların uygulanamamasının yanı sıra diğer sorunların da çözümünü engeller niteliktedir. Tüm bunların yanında, planlama ve yapılaşmış çevrenin neden olduğu sorunlar, kurumsal sorumlulukların neden olduğu sorunlar ile sosyal ve ekonomik sorunlar; mevcut durumdaki olumsuzluklara rağmen, yaptığınız veya yapmaya çalıştığınız tüm olumlu eylem ve uygulamaları tüketen temel sorun alanları olarak karşımıza çıkar. Gerçi bugüne kadar yapılanlar ve alınan önlemlerin tamamı, özellikle de kentsel dönüşüm çalışmaları, bütün- cül “risk azaltma” önceliğinden uzak ve tekil yapı ölçeğindedir. Yani; yapıların deprem performanslarını belirleyip, belirlenen bu performansları esas alarak, sağlam yapılar oluşturmaya çalışıyoruz. Bunun yerine; ekonomik, sosyal, idari ve hukuki şartlar göz önüne alınarak katılımcılık ve yerel ortaklıklar yoluyla projelerin oluşturularak uygulamalara gidilmesi daha doğru bir adım olacaktır. Bunu yaparken de, özellikle İstanbul için söyleyecek olursak; İstanbul’un “yedi tepe”sini tepelemeden, “boğaz”ını sıkmadan, “siluet”ine selülitler eklemeden ve mevcut bina çöplüğüne yeni çöpler ilave etmeden başarmak zorundayız. Yapı güçlendirme, mevcut yerleşimlerdeki çirkinliğin veya niteliksizliğin ömrünü uzatmaktan başka bir işe yaramadığından, özellikle de konutlar dışında okul, hastane, tarihi ve kültürel yapılar dışında uygulanmamalıdır. Bunun yerine, özellikle riskli alanlardan başlamak üzere toplu yenileme uygulamaları tercih edilmelidir. Yukarıda verilmeye çalışılan mevcut durum ve değerlendirmeler çerçevesinde temel amaç ve hedefimizin, geri dönüşü mümkün olmayan varlıkların korunması başka bir ifade ile insanların enkaz altında kalmamasını, tarihi ve kültürel yapıların da enkaza dönüşmemesi sağlamak olmalıdır. Bunun için ise; ülke, bölge ve kent ölçeğinde tehlike ve risklerin belirlemesi, mevcut risklerin arttırılmaması için afet etkilerini göz önüne alan kent planlaması ve arazi kullanım düzenlemelerinin yapılması, mevcut risklerin azaltılması için deprem direnci zayıf bazı yapı ve alt yapının güçlendirilmesi, eğitim, bilinçlendirme, acil durum yönetimi plan ve programlarının hazırlanması ve belirlenen risklerin transferi için deprem sigortası ve afet bonolarının geliştirmesi çalışmalarına bir an önce başlanılmalıdır. 3. Kurumsal Yapılanmalar 3.1.Afetler Öncesi Yerleşimlere, çevreye, yapılaşmalara, her tür ve ölçekteki fiziki planlama, kentsel ve kırsal alanlarda iyileştirme, dönüşüm, yapı denetimi, proje ve uygulamalar yapmak üzere 2011 yılında 644 sayılı KHK ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı(ÇŞB) kurulmuştur. Adına “Tür- itü vakfı dergisi 41 DEPREM DOSYASI kiye Belediye Başkanlığı” da denilen Bakanlığın, belediyecilik işlerini yapmaktan arındırılması gerekir. Uluslararası politikalara uygun biçimde; afetler öncesi ‘risk azaltma’ işlevlerini yerine getirecek ve ÇŞB’na bağlı “Enstitü” veya en az “Genel Müdürlük” düzeyinde yeni bir kurumsal yapının oluşturulması gereği vardır. “Enstitü” veya “Genel Müdürlük”; aynı dil ve kavramların kullanıldığı, ülke genelinde afetlere ilişkin eğitim ve planlamaları yürüten, risk belirleme, azaltma ve ‘sakınım planlaması’ konularında ilke ve esasları belirleyen, düzenleme yapan bir kurum olmalıdır. Böylece, risk azaltma etkinliğini yalnızca afet sonrası etkinlikler ile sınırlı olan anlayıştan kurtararak, yasal düzenlemelere olan etkisini de ortadan kaldırmış olacağız. 3.2. Afetler Sonrası Afet yönetimindeki çok başlılığı ortadan kaldırmak, sivil savunma, afet ve acil durumlara ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde gerçekleştirilmesini sağlamak üzere 2009 yılında (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) kurulmuştur. Bu kurum ayrıca; afet öncesi hazırlık, müdahale ve iyileştirme çalışmalarının yürütülmesi, kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon ve politikaların üretilmesi ve uygulamasından da sorumludur. AFAD; afetler sonrası acil durum ve kriz dönemlerindeki etkinliklerde uzmanlaşmış ve afet sonrası görev anlayışına sahip olan üç kurumun tek çatıda toplanması ile oluşmuş bir yapıdır. AFAD Başkanlığı’nın; afet sonrasına ilişkin görev ve hedef anlayışına sahip ol- 42 itü vakfı dergisi ması nedeni ile sadece, “Afet Sonrası” etkinlikleri yürütmede tek yetkili hale getirilmesi gerekir. “Afet Sonrası” kriz ve acil durum yönetimi gibi çok kapsamlı bir alana sahip olan, “Afet Öncesi” risk azaltma çalışmaları; bir “Daire Başkanlığı”nın altında birkaç kelime ile tanımlanarak üstesinden gelinebilecek bir konu değildir. 3.2 Mevzuat İrdelemesi Yerel yönetim yasaları (5216, 5302, 5393) ile merkezi yönetimin sorumlu olduğu afet ve imar ile ilgili yasalar(5902, 7269, 3194, 644 sayılı KHK) birlikte ele alınıp, uluslararası yeni politikalar doğrultusunda; a) ÇŞB ve Yerel Yönetimler; afet öncesi risk yönetimi konuları ile sınırlı ve birbirini tamamlar nitelikte, b) AFAD Başkanlığı ve Valilik; afet sonrası “acil durum”/”kriz yönetimi“ konuları ile sınırlı olacak biçiminde yeniden düzenlenmelidir. 7269 sayılı yasa, tüm tehlike türlerini içerecek biçimde eskimiş kavramlardan arındırılmış ve 3194 sayılı yasa ile birbirini tamamlar şekilde yeniden düzenlenmelidir. 3194 sayılı yasa, risk yönetimi, kentsel risklerin, belirlemesi, azaltılması, mekansal dağılımı, sakınım planlaması ve bunların imar planlarına aktarılması gibi kavramları içerecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. 5216, 5902 sayılı yasa ve 644 sayılı KHK ile belirlenen bazı yetki ve sorumluluklar birbiri ile çakıştığından bu konularda çok başlılığın yanı sıra, yetki karmaşasına, “senin görevin” “benim görevim” tartış- masına neden olmaktadır. Bu kanunlarda çakışan maddeler yasal düzenleme ile diğer(ler)ine devredilmelidir. Yerel yönetimlere risk sektörlerine yönelik mekânsal çalışmalar yapma yükümlülüğü getirilerek imar planlarıyla ilişkili kılınması ile; çevre düzeni planlarının yanı sıra, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarına afet etkilerinin yansıması da otomatik olarak sağlanmış olur. Ayrıca 5216/7u, 5393/53,73 ve 5302/69 kanun maddeleri uyarınca yerele verilen afet ve acil durum planları, yerel eylem planları, proje ve programlarının daha gerçekçi hazırlanması sağlanmış olur. Çevre düzeni planlarını, 1/5.000 ve 1/1.000 ölçekli imar planlarını yapabilen, uzaktan algılama ile ortofoto ve halihazır haritalar üretip onaylayabilen, doğal gaz dağıtımını gerçekleştirebilen, kimyasal ve biyolojik arıtmalar yapabilen, gökdelenlerin, büyük alışveriş merkezlerinin avam projelerini onaylayıp statik hesaplarını denetleyebilen, metro, karayolu tüneli, viyadükler, kolektörler inşa edebilen belediyelerin risk azaltmaya yönelik çalışmalar yapması konusunda yetkilerinin artırılmasından çekinilmemelidir. Son olarak, kamuoyunda kentsel dönüşüm kanunu olarak ifade edilen ve aslında kentsel dönüşümle hiç ilgisi olmadığını düşündüğümüz 6306 Sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun”u iki cümle ile ifade etmek mümkündür. Bunlardan birincisi; mevcuttaki “yap-sat” veya “kat karşılığı” yapılan iş ve işlemlerin düzenlemesi, bir diğeri ise; “3194 Sayılı İmar Kanununun 39.maddesi ile 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyeleri kanununun 7z. Maddelerine “riskli alan” ibaresi eklenip, “bu yasaların uygulama yönetmeliğine dönüşmüş halidir” şeklinde ifadelendirsek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Afetler açısından mevcut durum ve öneriler başlığı altında da ifade ettiğimiz gibi; gerek bugüne kadar ve gerekse 6306 Sayılı Kanun”la, kentlerimizde alınan önlemlerin tümü, bütüncül “risk azaltma” önceliğinden uzak tekil yapı ölçeğindedir. 4. Afet Tehlikelerinin Belirlenmesi Risk Yönetimi ve Hazırlık Ülke ölçeğinde Afet Etkilerini Azaltma Strateji Planı hazırlanarak, İmar Kanunu Türkiye Deprem Tehlike Haritası. ve ilgili diğer kanunlarda yapılacak düzenlemelerle hayata geçirilmelidir. 4.1. Tehlikelerin Belirlenmesi ve Analizi Ekonomi yönetimi tarafından hazırlanan teşvik uygulamaları örneğinde olduğu gibi; doğa ve insan kökenli afet tehlikelerini de bölgeler veya iller bazında sınıflayarak; depremler, su baskınları, heyelan, kaya ve çığ düşmesi tehlike haritalarının oluşturulmasına bir an önce başlanmalıdır. Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası; İstanbul örneğinde olduğu gibi yerel zemin koşulları dikkate alınarak, tüm ülke için güncellenmelidir. Çünkü bu durum, yapılaşmada güvenlik katsayılarının yanlış veya düşük seçimine neden olduğundan acilen çözüm gerektiren bir konudur. Doğa ve insan kökenli afet tehlikelerini bölgeler veya iller bazında olmak üzere; bütünleşik afet tehlike haritaları yapıldıktan sonra, riskli bölgelerden başlamak Yapı güçlendirme, mevcut yerleşimlerdeki çirkinliğin veya niteliksizliğin ömrünü uzatmaktan başka bir işe yaramadığından, özellikle de konutlar dışında okul, hastane, tarihi ve kültürel yapılar dışında uygulanmamalıdır. Bunun yerine, özellikle riskli alanlardan başlamak üzere toplu yenileme uygulamaları tercih edilmelidir. üzere kırsal alanlarda da planlı yapılanma statüsü ile bu alanlardaki yapılanmalar da disiplin altına alınmalıdır. 4.2. Risklerin Belirlenmesi Analizi Bu kapsamda; altyapı ve ulaşım, yapı stoku, kentsel doku riskleri, üretim kaybı v.b risk sektörleri tanımlanmalı, senaryolar oluşturularak risklerin mekansal dağılımı ve analizleri yapılmalıdır. Ülke, bölge ve kent genelinde bir bütün ola- rak, risk azaltma çalışmaları; risklerin dışlanması, azaltılması ve paylaşılması temel başlıklar olarak ele alınmalıdır. “Dışlama” ile arazi kullanım kararları ve toplu yenilemeye, “azaltma” ile yapı güçlendirmelerine, “paylaşma” ile de deprem sigortasına öncelik verilmelidir. Diğer bir ifade ile yerleşim yerlerinde riskleri gösteren sistemlerin mekansal ve analitik çalışma sonuçlarına göre; risklerin dışlanması yani, arazi kullanım kararları ve toplu yenileme çalışmalarının başlatılması, yerleşik ve riskli bölgelerde de riskin azaltılmasına yönelik çalışmaların başlatılması yani okul, hastane, köprü v.b güçlendirmeler ile tahliye ve toplanma alanlarının oluşturulması ve ayrıca, riskin paylaşımı dediğimiz, sistem içinde riskin ortaya çıkmaması, riskin transferi, sigorta sisteminin yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Ülke genelinde planlamamış alan bırakılmadan; ülke, bölge, kent bazında ola- itü vakfı dergisi 43 DEPREM DOSYASI cak şekilde imar mevzuatında yer alacak düzenlemeler ile üç temel aşamada uygulamaya konulmalıdır. Bu üç temel aşamayı aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür. Kalkınma Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kentin ülke ve bölge içindeki kimliğinin belirlenmesi ve ilişkili ülkesel/bölgesel kararlar ve politikaların yani makro düzey stratejilerin belirlenmesi. Yerel Yönetimler tarafından metropoliten ölçekte, eylem alanlarında, risk azaltma strateji planı ve nazım plan stratejilerinin belirlenmesi, onaylanması diyebileceğimiz orta düzey stratejilerin belirlenmesi. Yine yerel yönetimler tarafından dönüşüme konu olan bölgeler içindeki “Dönüşüm Bölgeleri”nin sınırları, dönüşümün türü, kapsamı ve fonksiyon ağırlıklarının belirlendiği ve eylem planlarının hazırlandığı mikro düzey uygulamaların bir an önce başlatılması gerekmektedir. Ülke, bölge veya kent ölçeğinde, afet tehlikelerinin belirlenmesi, risk yönetimi ve hazırlık kapsamında yapılacakları, başka bir ifade ile ifade edecek olursak; insan ve doğa kaynaklı afet önleme ve azaltma temel planını veya afet risk yönetimi için uygulanacak temel planının ana başlıklarını aşağıdaki şekilde vermek mümkündür. A. Tehlike Belirleme ve Analizi • Tehlikenin Belirlenmesi ve Analizi • Bütünleşik Tehlike Veri Tabanları • Bölgesel ve Yerel Çoklu Tehlike Etütleri • Mikrobölgeleme ve Zemin Etütleri B. Tehlike Belirleme ve Analizi • Risklerin Belirlenmesi ve Analizi • Senaryoların Oluşturulması • İmkân ve Kaynaklarla Öncelik • Belirleme • Risklerin Mekânsal Dağılımı • Risk İletişimi C. Risk Azaltma Çalışmaları • Politika ve Stratejilerin Belirlenmesi • Risk Azaltma Stratejik Planlarının Hazırlanması • Arazi Kullanımı ve Afet Önlemli Şehir • Planlaması • Yapısal ve Yapısal Olmayan 44 itü vakfı dergisi Türkiye Bütünleşik Afet Tehlike Haritası Önlemler • Etkin Yapı Denetimi, Güçlendirme • Sakınım Planlamasının Hazırlanması • Kentsel Dönüşüm Planlaması • Risklerin Transferi ve Paylaşımı D. Hazırlık • Kapasite Geliştirme • Erken Uyarı ve Acil Müdahale Sistemleri • Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Kullanımı • Tahliye Planlarının Oluşturulması • Bilinçlendirme, Eğitim ve Araştırma • Acil Durum Planlaması Afetlerle baş etme; çadır kent kurmak, çadır çorba organizasyonu yapmak demek değildir. Afetlerden en az etkilenmek için, "Acil Durum Yönetimi" odaklı anlayış yerine, kurumları ile beraber "Risk Yönetimi" odaklı anlayışa geçilmesi gerekir. "Acil Durum Yönetimi" odaklı anlayış ile ölü veya yaralılarımıza daha hızlı ulaşmanın dışında herhangi bir şeyi başarmış olmayacağız. 5. Afet Finansman Yönetimi Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği şekilde “Risk Azaltma” harcamalarını “maliyet” değil, “yatırım” olarak kabul etmek durumundayız. Uluslararası deneyim, risk azaltmak üzere yapılan bir birim harca- Afet önleme ve azaltma, deprem risk analizleri, hasar ve kayıp tahminleri çalışmalarına Mart 2001 yılında, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı ile birlikte toplam 30 ilçeyi kapsayan “Mikrobölgeleme Dâhil Afet Önleme Azaltma Temel Planı” adlı çalışma ile başlanmıştır. Bu çalışma; Kandilli Rasathanesi ile birlikte güncel veriler kullanılarak, il sınırlarını kapsayacak biçimde 2009 yılında tamamlamıştır. manın, yedi birim kaybı önlediğini göstermektedir. Bu nedenle, Bugün harcanacak “bir lira” afet sonrası gerekecek “çok liradan” daha değerlidir. Ülkemizde gelir dağılımı ile risk dağılımı profillerinin örtüşmemesi ve ekonomik gücümüzün sınırlı olması nedeni ile sadece borçlanma ve yasal düzenlemelerle kaynak temini oluşturmamız mümkün olmaz. Bu nedenle, kendiliğinden üretken ve “sürekli” olabilecek modeller geliştirmemiz, afet öncesi ve sonrası çalışmalar için, ulusal ve uluslararası kaynakların bulunması ve doğru kullanılması için, ihtiyaç alanlarının ve toplam kaynak ihtiyacının belirlenmesi gerekir. Bu amaçla, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından dört Üniversiteye hazırlatılan İstanbul Deprem Master Planı’nda iki farklı kay nak modeli geliştirilmiş bulunmaktadır. 6. Yapılan Çalışmalar Tehlikenin değiştirilmesi mümkün olmadığına göre, tehlikelerden en az etkilenmeyi mümkün kılmak ve riskleri sürekli azaltacak sistemin oluşturulması gerekmektedir. Afetler öncesinde çok sayıda risk azaltma çalışmalarını içeren ve tüm bunların eşgüdümünü sağlayan “sakınım planları’ ile afet sonrasının yönetimi ni sağlayacak olan “acil durum planları” uygulamaya sokulmalıdır. Afetlerle baş etme, çadır kent kurmak, çadır çorba organizasyonu yapmak demek değildir. Afetlerden en az etkilenmek için, “acil durum yönetimi” anlayışı yerine, “risk yönetimi” odaklı anlayışa kurumları ile beraber geçilmesi gerekir. Bu anlayışla hareket eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi, afet tehlikelerine karşı kentsel riskleri belirlemek ve risk azaltma projelerini ve bu projelere ilişkin temel altlıkları hazırlamak amacıyla, 1996 yılında Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü’nü kurmuş ve aşağıda bir kısmı verilen projeleri hayata geçirmiştir. Bunlar: 6.1. İstanbul Kent Jeolojisi Projesi Jeolojik kökenli afetlere karşı önlemlerin ve jeolojik açıdan doğru yerleşimlerin ilk adımı olan “kent jeolojisi” çalışması yapılmıştır. 1/5.000 ölçekli jeolojik etütler, 1088 adet pafta ve 5366 km2 alanı kapsar. İl bazında ve sayısal ortamda yapılan bu çalışmalar, müdürlüğümüz mühendis personeli tarafından hazırlanmış ve kitap olarak basılmıştır. Bununla birlikte, yine beşbin ölçekli jeolojik açıdan “Yerleşime Uygunluk” çalışmaları da tamamlanmış bulunmaktadır. İstanbul’un depreme karşı güvenli hale getirilmesi amacıyla 2003 yılında İTÜ, ODTÜ, YTÜ ve Boğaziçi Üniversitelerine yaptırılan bu çalışma ile yapı inceleme ve güçlendirme, imar planları, imar uygulamaları, hukuki düzenlemeler, mali kaynaklar, idari yapılanma, eğitim ve sosyal faaliyetler ile afet ve risk yönetiminin temel ilke ve esasları belirlenmiştir. 1/5.000 Jeoloji Haritalarından Üretilmiş Olan 1/25000 Ölçekli Jeoloji Haritası İstanbul Deprem Master Planı Özel Risk Alanları 6.2. İstanbul Deprem Master Planı İstanbul’un depreme karşı güvenli hale getirilmesi amacıyla 2003 yılında İTÜ, ODTÜ, YTÜ ve Boğaziçi Üniversitelerine yaptırılan bu çalışma ile yapı inceleme ve güçlendirme, imar planları, imar uygulamaları, hukuki düzenlemeler, mali kaynaklar, idari yapılanma, eğitim ve sosyal faaliyetler ile afet ve risk yönetiminin temel ilke ve esasları belirlenmiştir. Deprem odaklı kentsel iyileştirme ve yenilemenin yol haritasının oluşturulduğu bu proje ile ayrıca, “Kültürel Mirasın Korunması Sakınım Planı” ile “Yerel Eylem Planı” hazırlanmış ve projeler geliştirilmiştir. itü vakfı dergisi 45 DEPREM DOSYASI Kentsel dönüşümün başarısı, kurumlar arası işbirliği mekanizmalarının kurulması ve yerel toplulukların oluşturularak halkın karar süreçlerinde yer almasının sağlanmasına bağlıdır. Halkın tüm karar ve uygulama süreçlerinde yer alması ile olası siyasi istismar alanlarının ve muhtemel toplumsal dirençlerin de önüne geçilebilmiş olur. Zemin Bağımlı En Büyük Yer İvmesi Dağılımı İstanbul Mikrobölgeleme Çalışma Alanları Mahalle Bazlı Toplam Fiziksel Risk Dağılımı. 46 itü vakfı dergisi 6.3. İstanbul Deprem Risk Analizleri Afet önleme ve azaltma, deprem risk analizleri, hasar ve kayıp tahminleri çalışmalarına Mart 2001 yılında, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı ile birlikte toplam 30 ilçeyi kapsayan “Mikrobölgeleme Dâhil Afet Önleme Azaltma Temel Planı” adlı çalışma ile başlanmıştır. Bu çalışma; Kandilli Rasathanesi ile birlikte güncel veriler kullanılarak, il sınırlarını kapsayacak biçimde 2009 yılında tamamlamıştır. Muhtemel bir depremde kentsel kayıpların belirlenmesi için yapılan bu çalışma; İstanbul’da 0.005x0.005 derece boyutlarında her bir gride (hücre) tekabül eden, 50 yılda %50 ve 50 yılda %10 aşılma olasılıklı deprem yer tehlikesinin ayırımına dayalı, zemin bağımlı deterministik yer hareketi, hasar tahmin çalışmalarına girdi sağlayacak şekilde belirlenmiştir. Yani, her bir hücreye tekabül eden can kaybı ve hasar ölçülmüş ve mekânsallaştırılmıştır. İstanbul için beklenen depreme hazırlanmak, deprem öncesi hasarı görmek ve ona göre tedbir almak için yapılan bir çalışmadır. 6.4. İstanbul Mikrobölgeleme Projeleri Zemin ve deprem açısından arazi kullanım haritaları diye isimlendirebileceğimiz mikrobölgeleme çalışmalarından biri 2007’de, diğeri ise 2009 yıllarında tamamlanmıştır. Bu çalışmalar, İstanbul’un Avrupa ve Anadolu Yakası Güney kısımlarının yaklaşık toplam 700 km2 lik alanını kapsamaktadır. “Deprem Tehlike Haritaları” ve “Tsunami Tehlike Haritaları” ise İl sınırlarının tamamı için hazırlanmıştır. Doğal afetlere duyarlı plan ve projelerin, deprem güvenli yapı ve yatırımların temeli olan mikrobölgeleme çalışmaları, imar planlarından alt yapılara kadar tüm plan, proje ve yatırımlara yön vermektedir. 6.5. İstanbul Megaşehir Gösterge Sistemi Fiziksel Hasargörebilirlik(ölü, yaralı ve hasarlı bina sayısı, altyapı hasarları vb.),Sosyal Hasargörebilirlik (etkilenebilir nüfus, nüfus yoğunluğu, eğitim düzeyi, işsizlik, gelir seviyesi ve afetlere karşı bilinç düzeyi vb.) ve afetlere karşı mücadele kapasitesi (arama-kurtarma ekip sayısı, ağır, hafif ekipman sayısı, çadır ve barınak kapasitesi, enkaz yönetimi vb.) ile ilgili göstergelerin belirlendiği, afet önleme ve risk yönetimi çalışmalarında karar verici ve yöneticilerin doğru stratejiler geliştirebilme ve uygun risk azaltma, kentsel toplu yenileme gibi önemli kararların alınmasını sağlamak amacıyla geliştirilen bir projedir. 6.6. İstanbul Heyelan ve Mikrodeprem Aktivitesinin İzlenmesi TÜBİTAK-MAM ve KANDİLLİ Rasathanesi işbirliğinde kentin deprem aktivitesi, kurulan sismograflarla gerçek zamanlı olarak izlenmektedir. TÜBİTAK-MAM Yer ve Deniz Bilimleri Enstitüsü ile ayrıca heyelanlarının ve aktif fayların araştırılmasına devam edilmektedir. İlçe Bazlı Mücadele Kapasitesi. Heyelan İnceleme Alanları. 6.7. İstanbul Afet Önleme ve Eğitim Merkezi Toplumun, başta deprem olmak üzere her türlü insan ve doğa kaynaklı tehlikelere karşı bilinç ve farkındalık seviyesinin artırılması amacıyla 27.000 m2 açık, 9.500 m2 kapalı bir alanda “eğlendirerek eğitmek” yaklaşımı ile “afet eğitim-simülasyon” merkezi kurulması planlanmaktadır. Bu merkez, 200 kişilik Planetaryum da bulunan ilk yardım deneyim bölümü, deprem sarsıntı odası, duman deneyim odası, yangın söndürme deneyim bölümü, üç boyutlu görüntüler, sıvılaşma, tsunami v.b simülasyonlardan oluşmaktadır. -Balamir, Ü: “TBMM Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Enstitüsü, 2009. Afetler Konulu Ülke Strateji Raporu”, 2004. KAYNAKLAR: Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu İçin Hazırlanan Rapor”, ODTÜ, 2010. - Baş, M: Kalkınma Bakanlığı 10.Kalkınma Planı, Afet Yönetiminde Etkinlik ÖİK İçin Hazırlanan Rapor, 2012. İstanbul Afet Önleme ve Eğitim Merkezi Projesi. - Erdik, M: “4. İstanbul ve Deprem Sempozyumu” BÜ Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma - Japonya (JICA)Türkiye Ofisi, “Türkiye’de Doğal -İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), “İstanbul Deprem Master Planı”, 2003. -Sucuoğlu, H: “İstanbul Deprem Master Planı”, Sunular, 2003. itü vakfı dergisi 47 DEPREM DOSYASI AFAD Başkanlığının Deprem Konusundaki Faaliyetleri Dr. Murat NURLU Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Deprem Dairesi Başkanı Bilindiği gibi, ülkemiz depremsellik açısından oldukça aktif sayılabilecek bir ülke konumundadır. Günümüze kadar meydana gelen tüm afet olayları dikkate alındığında meydana getirdiği hasar ve can kaybı açısından % 61’lik bir oranla deprem afeti 1. sırada yer almaktadır. Bundan sonra heyelanlar ve taşkınlar gelmektedir. AFADTürkiye Deprem Veri Merkezi’nin kayıtlarına göre sadece son 5 yılda büyüklüğü 2.0 ve daha büyük olan depremlerin toplam sayısı 121.000 civarındadır (Şekil 1). 5902 sayılı yasaya, 20.2.2014 tarih ve 6525 sayılı kanunla eklenen madde ile deprem gözlemi yapan tüm merkezler verilerini eş zamanlı olarak AFAD’a aktaracak ve meydana gelen depremin büyüklük ve şiddeti gibi temel veriler kamuoyuna resmi olarak sadece AFAD tarafından duyurulacaktır. Bu konuyla ilgili olarak AFAD Başkanlığı 2011 yılında Türkiye Deprem Veri Merkezi adı altında bir proje başlatmış ve 2013 yılında toplam 13 üyeden oluşan bu merkezi kurmuştur. Bu merkezin oluşturulmasında temel amaç, ülkemizde deprem verilerinin tek bir merkezden, kolayca ve herhangi bir izne bağlı olmaksızın araştırmacılar başta 48 itü vakfı dergisi UDSEP -2023 (Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı) kapsamında şu ana kadar yasal düzenlemeler bağlamında Kentsel Dönüşüm Yasası ve Doğal Afet Sigortaları Yasası hazırlanarak yürürlüğe girmiş, Ulusal Deprem Araştırma Programı başlatılmış, Deprem Kestirimi Konusunda Etik Kurallar hazırlanmış, Türkiye Diri Fay Haritası tamamlanmış, Afete Hazır Türkiye programı ile eğitim ve farkındalık çalışmalarına başlanılmış, İl Sağlık ve Hastane Sağlık planları hazırlanmış, Deprem Haritası ve Deprem Bölgelerinde yapılacak yapılar hakkındaki yönetmelik çalışmalarına başlanılmıştır… olmak üzere tüm kamuoyunun hizmetine açılmasıdır. Bu şekilde kamu kaynaklarıyla altyapıları oluşturularak elde edilen veriler, yine kamunun hizmetine herhangi bir izne veya kısıtlamaya tabi olmadan açılmış olacaktır. Şu ana kadar, ülkemizde depremle ilgili çalışmaları yürüten başta üniversitelerimiz olmak üzere diğer araştırma merkezleri önemli ölçüde ilgi göstererek AFAD Türkiye Deprem Veri Merkezi’ne katkı sağlamaktadır. Çıkan yasa ile tüm merkezlerin buraya katkı vermeleri sağlanacak, dolayısıyla da kamu yararı için ve kamu kaynaklarıyla yapılan çalışmaların en azami şekilde kamunun kullanımına sunulması sağlanmış olacaktır. AFAD Başkanlığı olarak deprem konusundaki ülke geneline yayılmış temel projeler aşağıdaki şekilde özetlenebilir: 1. Ulusal Sismolojik Gözlem Ağlarında Kapasitenin Arttırılması: AFAD Deprem Dairesi ülkemizde Ulusal Sismolojik Gözlem Ağını kuran ve geliştiren kurum olup sahip olduğu bilgi ve tecrübe ile ülkemizdeki en büyük ve gelişmiş ağı 7/24 kesintisiz olarak çalıştırmaktadır. AFAD- Deprem Dairesi Başkanlığı olarak 2014 Ekim ayı itibariyle, Ulusal Sismik Ağın Geliştirilmesi (USAG) projesi kapsamında Ulusal Sismolojik Gözlem Ağında Zayıf ve Kuvvetli Yer Hareketi İstasyonlarının toplamında 725 istasyona ulaşılmıştır (Şekil 2). Bunlardan 525 tanesi kuvvetli yer hareketi ölçümü yapan istasyonlardır. 2. Derin Kuyu Sismometre Ağı Projesi: Ulusal sismik ağların geliştirilmesi kapsamında Almanya’nın GFZ Enstitüsü ile Doğu Marmara’da denizin çevresinde deprem aktivitesinin izlenmesine yönelik, toplamda 8 adet Derin Kuyu Sismometre (borehole) Ağı kurulması amacıyla uluslararası proje başlatılmıştır. 2012 yılında, Türkiye’nin ilk Derin Kuyu Sismik İstasyonu olarak Tuzla’da 320 metre derine deprem cihazı yerleştirilmiştir. Bu kuyuda her 75 metrede bir ölçüm cihazları bulunmaktadır. 2013 yılında aynı şekilde Yalova ilinde 2 istasyon kurulmuştur. 2014 yılı içinde Büyükada, Sivriada, Yalova’da iki istasyon olmak üzere toplam 4 istasyonun kurulması çalışmalarına başlanmıştır. 3. Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP-2023): Bilindiği gibi deprem riskini azaltmada ve depremle baş edebilmede hazırlıklı ve dirençli bir toplum oluşturulması, bu amaca yönelik kurumsal alt yapının sağlanması ve konuyla ilgili ArGe faaliyetlerinin önceliklerinin belirlenmesi amacıyla ülkemizde ilk defa ulusal ölçekte bir Deprem Stratejisi ve Eylem Planı hazırlanmıştır. UDSEP-2023 kapsamında şu ana kadar yasal düzenlemeler bağlamında Kentsel Dönüşüm Yasası ve Doğal Afet Sigortaları Yasası hazırlanarak yürürlüğe girmiş, Ulusal Deprem Araştırma Programı başlatılmış, Deprem Kestirimi Konusunda Etik Kurallar hazırlanmış, Türkiye Diri Fay Haritası tamamlanmış, Afete Hazır Türkiye programı ile eğitim ve farkındalık çalışmalarına başlanılmış, İl Sağlık ve Hastane Sağlık planları hazırlanmış, Deprem Haritası ve Deprem Bölgelerinde yapılacak yapılar hakkındaki yönetmelik çalışmalarına başlanılmıştır. 4. Deprem Araştırmalarına Destek (Ulusal Deprem Araştırmaları Programı): UDSEP-2023’de yer alan eylemlerin gerçekleştirilmesi ve deprem çalışmaları yapan araştırıcıların ve kurumların desteklenmesi amacıyla 2012 yılında başlatılan program ile üniversitelerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın ve kamunun bu konulardakiprojeleri desteklenmektedir. 5. AFAD-Türkiye Deprem Veri Merkezi : AFAD olarak verilerin daha sağlıklı, standart ve hızlı bir şekilde kullanıcıya sunulması için AFAD-Türkiye Deprem Veri Merkezi kurulmuş olup, merkez 2013 yılı Aralık Şekil 1: Ülkemizde son 5 yılda meydana gelen depremler (AFAD-TDVM verileri). Şekil 2: AFAD-TDVM tarafında işletilen ulusal deprem gözlem ağı. AFAD- Deprem Dairesi Başkanlığı olarak 2014 Ekim ayı itibariyle, Ulusal Sismik Ağın Geliştirilmesi (USAG) projesi kapsamında Ulusal Sismolojik Gözlem Ağında Zayıf ve Kuvvetli Yer Hareketi İstasyonlarının toplamında 725 istasyona ulaşılmıştır. Bunlardan 525 tanesi kuvvetli yer hareketi ölçümü yapan istasyonlardır. ayında devreye girmiştir. Şu anda AFADTDVM’ne 7 üniversitemiz, 2 kamu kurumumuz, 2 belediyemiz ve 1 sivil toplum kuru- luşumuz verileri ile destek sağlamaktadır (Şekil 3). 6. Deprem Erken Uyarı ve Ön Hasar Tahmin Çalışmaları: Bu proje kapsamında ilk pilot çalışma olarak ülkemizin önemli deprem zonlarından biri olan Doğu Anadolu Fay Hattı üzerinde yer alan Hatay –Kahramanmaraş pilot bölgesinde, depremin hemen sonrasında hızlı ön hasar tahminine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda veri toplama ve yazılım çalışmalarının büyük bir kısmı tamamlanmış, Kahramanmaraş merkezine, Hatay merkezine itü vakfı dergisi 49 DEPREM DOSYASI 5902 sayılı yasaya, 20.2.2014 tarih ve 6525 sayılı kanunla eklenen madde ile deprem gözlemi yapan tüm merkezler verilerini eş zamanlı olarak AFAD’a aktaracak ve meydana gelen depremin büyüklük ve şiddeti gibi temel veriler kamuoyuna resmi olarak sadece AFAD tarafından duyurulacaktır. ve İskenderun ilçe merkezine Şekil 3: AFAD-TDVM’nin temel çalışma şeması. 10 adet ivme ölçer istasyonu kurulmuştur. Bölgede toplamda 60 adet deprem gözlem istasyonu bulunmaktadır. 2014 yılı içinde Güneybatı Anadolu bölgesi ikinci pilot bölge olarak seçilmiş ve çalışmalara başlanmıştır. Uygulaması: Büyük bir depremin hemen ardından bölgeden elde edilebilecek tüm verilerin çok önemli olduğu düşüncesinden yola çıkılarak hazırlanan ve geliştirilmeye devam edilen “AFAD-Deprem Mobil birebir deprem vatandaşların sonrasında etkin rol oynaması açısından önem kazanmış ve ülkemiz için bir ilk olmuştur (Şekil 4). Şekil 4: AFAD-Deprem mobil uygulaması. 60.000 kullanıcısı olan bu ücretsiz uygulamanın geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması çalışmaları sonucunda; 2014 yılında görme engellilerimizin kullanması için de programa ilave modüller eklenmiştir. 8. Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik Çalışmaları: Ülkemizde depremlerin neden olduğu zararlar incelendiğinde, yapı hasarları can ve mal kayıpları arasında büyük bir oran oluşturuyor. Gelişen teknoloji ve bilgi düzeyi ile birlikte bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu değişim ve gelişim muhakkak ki sürekli olacaktır. 9. Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü: Çoğu zaman afeti yönetenler veya konusunda uzman akademisyenler kendi aralarında afet konusunda bir terim karmaşasına gire- 7. AFAD-Deprem Mobil Uygulaması” 2013‘ten günümüze kısa sürede yaklaşık Yayına girdiği tarih olan Nisan biliyorlar. Bu soruna bir çözüm getirebilmek amacıyla 2013 yılında Afet Terimleri Sözlüğü hazırlanması çalışmalarına başlanmıştır. Aralarında akademisyenler, kamu kurum ve kuruluş temsilcileri ve Türk Dil Kurumu uzmanlarının da olduğu bir komisyon ile devam eden çalışmalar tamamlanmıştır. 10. AFAD-RED Uygulaması: Özellikle kriz yönetiminde gerekli olan; deprem olayı meydana geldikten hemen sonra afet bölgesinin genel durumunu yansıtan tahmini hasar ve kayıp bilgileri için oluşturulan AFAD-RED (AFAD-RapidEarthquakeDa- mage) programı tamamlanmıştır (Şekil 5). Deprem bölgesine ait otomatik ve manuel hesaplama yapabilen tahmini şiddet, hız ve ivme dağılım haritalarının yanı sıra farklı derecelerdeki yaralanmalar, can kaybı ve yapıların hasar durumları hakkında bilgi veren sistemin farklı algoritmalar geliştirilerek kritik tesisler içinde hesap yapabilirliği çalışmaları devam etmektedir. 50 itü vakfı dergisi Deprem Sorununa Ulusal Ölçekte Stratejik Yaklaşım: Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP-2023) Kerem KUTERDEM, Bekir TEKİN Semra ERBAY Cenk ERKMEN Murat NURLU Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Deprem Dairesi Neden UDSEP-2023? Deprem ve afet gerçeği artık hepimizin tereddütsüz olarak önemsediği ve bu konuda ortak eylem dahilinde çalışmalar yapmamız gereken en önemli konulardan birisidir. Türkiye; jeolojik yapısı, topoğrafyası ve iklim özellikleri nedeniyle, başta depremler olmak üzere, insanlar için afet sonucu doğuran tüm tehlike ve tehditlerle sık sık karşılaşmış, deprem ve diğer afetlerle baş edebilme konusunda Cumhuriyet döneminden bu yana önemli gelişme ve deneyimler sağlamış bir ülkedir. Ancak, ülkemizde 1950’li yıllardan sonra yaşanan hızlı göç ve denetimsiz kentleşme ve yapılaşmanın yanı sıra, hızla gelişen sanayi süreçleri, kentlerimizin başta depremler olmak üzere tüm doğal, teknolojik, çevresel ve insan kaynaklı tehlikelere karşı dirençsiz ve savunmasız bir biçimde büyümesine neden olmuştur. Özellikle 1999 yılında yaşanan Kocaeli ve Düzce depremleri sırasında meydana gelen çok önemli düzeydeki can ve mal kayıpları ile ekonomik, sosyal ve çevresel zararların Deprem riskini azaltmada ve depremlerle baş edebilmede hazırlıklı ve dirençli bir toplum yaratılması, bu amaca yönelik kurumsal alt yapının oluşturulması ve konuyla ilgili AR-GE faaliyetlerinin önceliklerinin belirlenmesini hedefleyen “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı”nın ana amacı, “depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel ve politik zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaşam çevreleri oluşturmaktır… gerçekleşmesi, geleneksel yara sarma yaklaşımı yerine olası zarar azaltma (risk azaltma) çalışmalarının ön plana çıkmasına neden olmuştur. Sadece depremler nedeniyle, 1950’lerden günümüze kadar yaklaşık 32.000 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Son 60 yıllık istatistiklere bakıldığında; doğal afetlerin ülkemizde neden olduğu doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıpların, GSMH’nın % 3’ü kadar olduğu görülmektedir. Günümüz afet yönetim ilkeleri ve dünya genelinde gördüğümüz iyi uygulamalar afet risk yönetiminin çok paydaşlı ve çok katılımlı mekanizmalarla başarıya ulaştığını göstermektedir. Bu noktada, aslında elbette kamu ve hükümetler vatandaşlarımızın afetlere karşı güvenliğinin sağlanması noktasında birinci sorumludurlar. Deprem Sorununa Ülkemizde Geçmiş Yaklaşımlar Ülkemizde başta depremler olmak üzere doğal afetlerin neden olduğu veya gelecekte neden olacağı kayıpları önlemek veya en aza indirgemek amacıyla deği- şik belgeler hazırlanmıştır. Bu raporlardan bazıları şu şekildedir; • TUJJB Ulusal Deprem Araştırma Programı (1999) • TBMM Araştırma Komisyonu Raporu (2000) • DPT Doğal Afetler Özel İhtisas Komisyonu Raporu (2000) • Ulusal Deprem Konseyi Ulusal Deprem Stratejisi Raporu (2002) • TC Sayıştay Başkanlığı Afet Raporları (2002) • Türkiye İktisat Kongresi Deprem Çalışma Grubu Raporu (2004) • Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Deprem Şurası Raporları (2004) • Türkiye’de Doğal Afetler Ülke Raporu JICA (2004) • TUBİTAK Ulusal Deprem Konseyi Ulusal Deprem Araştırma Programı Raporu, (2005) • Bilim Teknik Yüksek Kurulu 11nci Toplantı Raporu, (2005) • Başbakanlık Teftiş Kurulu, Acil Durum ve Afet Yönetimi İnceleme Raporu (2008) itü vakfı dergisi 51 DEPREM DOSYASI Rakamlarla UDSEP-2023 • Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Kentleşme Şurası Raporu (2009) • Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Kırsal Kalkınma Planı 2010-2013 (2010) • Bayındırlık ve İskan Bakanlığı KENTGES Strateji ve Eylem Belgesi (2010) • TBMM Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Meclis Araştırma Komisyonu Raporu (2011) • TMMOB ve bağlı odalar raporları (2000-2011) • BM, OECD, Dünya Bankası, UNDP gibi uluslar arası örgütlerin hazırladığı raporlar UDSEP-2023 Nedir? Deprem riskini azaltmada ve depremlerle baş edebilmede hazırlıklı ve dirençli bir toplum yaratılması, bu amaca yönelik kurumsal alt yapının oluşturulması ve konuyla ilgili AR-GE faaliyetlerinin önceliklerinin belirlenmesini hedefleyen “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı”nın ana amacı, “depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel ve politik zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaşam çevreleri oluşturmaktır.” Tüm illerde afetlerin yol açabileceği sağlık sorunlarına zamanında, hızlı ve etkili olarak müdahale edebilmek için İl Sağlık Afet Planları ile Hastane Sağlık Planları geliştirilmiştir. Ayrıca etkin müdahaleyi sağlamak için mobil acil müdahale ve ulaştırma birimleri geliştirilmektedir. ve eylem dizileri içeren bir belge olması açısından ülkemizde örnek bir çalışmadır, • Hazırlanması sürecinde geçmiş deneyimler, bilgi ve belge arşivinden faydalanılmasının yanısıra günümüz modern afet yönetim sistemlerince de önerilen çok paydaşlı bir katılım ile hazırlanmış, kamu, özel sektör, üniversiteler, meslek odaları ve sivil toplum örgütlerinin sürece katkı vermeleri sağlanmıştır, • Çocuklardan öğretmenlere, ustadan kalfalara, kamu kurumlarından özel sektöre, merkezi yönetimden yerel yönetimlere ve STK dahil tüm kesimlerin depremlere karşı farkında olmalarını amaçlayan birçok eylem içermektedir, • Ülkemizde değişik meslek disiplinlerinin kendilerine yönelik içinde bir eylem bulabilecekleri kapsamlı bir belgedir. Rakamlarla UDSEP-2023 Çok kısa bir şekilde UDSEP-2023 • Deprem kayıplarının en aza indirgenmesini hedefleyen stratejik yaklaşımlar 52 itü vakfı dergisi UDSEP-2023 3 Ana Eksen, 7 Hedef, 29 Strateji ve 87 Eylem’den oluşmaktadır. Bu eylemleri gerçekleştirmek üzere 13 Sorumlu Kuruluş ve 200’e yakın ilgili Kuruluş bulunmakta olup, ülkemizde toplumun tüm kesimlerinin sürece dahil edildiği çok paydaşlı bir belgedir. UDSEP-2023 Sorumlu Kuruluşları aşağıdadır; 1. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2. Kültür ve Turizm Bakanlığı 3. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 4. Sağlık Bakanlığı 5. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 6. Mili Eğitim Bakanlığı 7. Hazine Müsteşarlığı 8. Yüksek Öğretim Kurumu Başkanlığı 9. Harita Genel Komutanlığı 10. Kalkınma Bakanlığı 11. İçişleri Bakanlığı 12. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 13. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü UDSEP-2023 Mevcut Durum 2014 yılı başı itibarıyla UDSEP-2023 kapsamındaki 87 eylemin büyük bir kısmında çalışmalara başlanmıştır. 2013 yılı sonu itibarıyla UDSEP-2023’ün üç gerçekleşme döneminden birisi olan Kısa Dönem Eylemler tamamlanmıştır. Bu kapsamda yaklaşık olarak % 80 oranında bir başarı sağlanmıştır. Kısa Dönem içinde tamamlanan eylemler ile ülkemizde deprem zararlarının azaltılması konusunda şu alanlarda başarı sağlanmıştır; a- Ulusal veya yerel ölçekte zayıf ve kuvvetli gözlem ağları işleten kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyon sağlanarak ortak işletim ve paylaşım esasları belirlenmiş, AFAD-Türkiye Deprem Veri Merkezi (AFAD-TDVM) kurularak ülkemizde deprem verilerine tek merkezden tüm kullanıcılara hızlı ve güvenilir bir şekilde ulaşabilme imkanı sağlanmıştır, b- Depremlerde bilim insanları ve araştırmacılar arasında halkı olumsuz olarak etkileyen tartışmaları açıklayabilmek için deprem tahmini ve kestirimi konusunda bilim etiği geliştirilmiştir, c- Tsunami gözlemleri ve erken uyarısı ile ilgili çalışmalara başlanmıştır, d- İnşaat sektöründe çalışan işçi, kalfa ve ustaların eğitimi ve belgelendirilmesi Rakamlarla UDSEP-2023 çalışmaları geliştirilerek sertifkasyon sistemine geçilmiştir, e- İlk ve orta öğretimde afet ve acil durum tabanlı üniteler eğitim programına alınmıştır, f- Zorunlu Deprem Sigortası Kanunu çıkartılmış ve ülke genelinde yaygınlaştırılmasına yoğun bir şekilde devam edilmektedir, g- Tüm illerde afetlerin yol açabileceği sağlık sorunlarına zamanında, hızlı ve etkili olarak müdahale edebilmek için İl Sağlık Afet Planları ile Hastane Sağlık Planları geliştirilmiştir. Ayrıca etkin müdahaleyi sağlamak için mobil acil müdahale ve ulaştırma birimleri geliştirilmektedir, h- Deprem konusunda araştırma projelerini desteklemek ve UDSEP-2023 eylem- lerine katkı sağlamak amacıyla AFAD tarafından Ulusal Deprem Araştırma Programı (UDAP) oluşturulmuş ve projeler desteklenmeye başlanmıştır, i- Deprem yönetmeliğini güncelleştirip geliştirmek üzere sürekli çalışmalar yürütecek bir komisyonun kurulmuş olup, önümüzdeki dönemde yeni deprem yönetmeliği hazırlanarak yayınlanacaktır, j- Afet yönetimi konularıyla ilgili olarak dil birliğini sağlamaya yönelik bir açıklamalı afet yönetimi terimleri sözlüğü çalışması başlatılmış olup, 2014 yılında tamamlanacaktır, k- 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi (Kentsel Dönüşüm Yasası) çıkartılmıştır, l- Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’nın güncellenmesi çalışmaları devam etmektedir, m- Ulusal Sismolojik Gözlem Ağlarının geliştirilerek toplam 725 deprem gözlem istasyonuna ulaşılmıştır. n- Deniz seviyesi ölçüm ağı geliştirilmiş ve seviye ölçümleri sürekliliği sağlanmıştır. o- Ulaştırma alanında yeni ve mevcut yapılacak ulaşım/dağıtım sistemleri ile tesisleri için “Deprem Güvenliği Belirleme ve Güçlendirme Yönetmelikleri”nin hazırlanmasını koordine etmek için Kamu Kurumları, Üniversiteler ve Belediyelerden oluşan Koordinasyon Kurulu kurulmuştur. Daha Ayrıntılı Bilgi İçin: UDSEP-2023 ile ilgili daha detay bilgilere ve son gelişmelere http://www.deprem.gov.tr/sarbis/UDSEP/Default.aspx internet adresinden ulaşmak mümkündür. itü vakfı dergisi 53 DEPREM DOSYASI İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP) Kazım Gökhan Elgin İstanbul Proje Koordinasyon Birimi Direktörü Türkiye’de 17 Ağustos 1999 Kocaeli depremi sonrasında deprem afetinin yaratabileceği hasarların farkına varılmış olup, bu deprem benzer riskin olduğu kentlerin odağa alınmasını sağlamıştır. Bu süreç içerisinde, deprem zararlarının azaltılması konusunda, afet riskinin azaltılması ve bütüncül afet yönetimi gibi hususların önemi fark edilmiştir. Bu kapsamda, Istanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP) önemli bir yere sahip olup, afet yönetimi ve acil durum müdahale konularında kurumsal ve teknik kapasitenin güçlendirilmesi, öncelikli kamu binalarının depreme karşı dayanıklılığının arttırılması ve imar mevzuatının daha iyi uygulanmasına yönelik destekleyici önlemler alınması vasıtasıyla İstanbul’un muhtemel bir depreme karşı hazırlılık düzeyinin arttırılmasını amaçlamaktadır. Proje, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası ve İslam Kalkınma Bankası tarafından finanse edilmektedir. Türkiye’de uygulanan ilk risk azaltma projesi olma özelliğine sahip olan İS- 54 itü vakfı dergisi Istanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP) önemli bir yere sahip olup, afet yönetimi ve acil durum müdahale konularında kurumsal ve teknik kapasitenin güçlendirilmesi, öncelikli kamu binalarının depreme karşı dayanıklılığının arttırılması ve imar mevzuatının daha iyi uygulanmasına yönelik destekleyici önlemler alınması vasıtasıyla İstanbul’un muhtemel bir depreme karşı hazırlılık düzeyinin artırılmasını amaçlamaktadır. Proje, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası ve İslam Kalkınma Bankası tarafından finanse edilmektedir. MEP, 2006 yılında, İstanbul’u olası bir depreme hazırlayabilmek amacıyla uygulanmaya başlanmıştır. Projedeki çalışmaların gerçekleştirilmesinden İstanbul Valiliği’ne bağlı İstanbul Proje Koordinasyon Birimi sorumludur. ISMEP Projesi, afete hazırlık, zarar azaltma, müdahale ve iyileştirme faaliyetlerini kapsayan afet yönetimi konusundaki kurumsal, teknik ve sosyal kapasitenin geliştirilmesine yönelik faaliyetleri içeren üç temel bileşenden oluşmaktadır. A Bileşeni, “Acil durum hazırlık kapasitesinin arttırılması”: İstanbul’da afet yönetimi ile ilgili kurum ve kuruluşların meydana gelebilecek depremlerden kaynaklanan acil durumlara karşı hazırlıklı olmasını ve acil durumlara müdahale kapasitelerinin güçlendirilmesini amaçlamaktadır. B Bileşeni, “Öncelikli Kamu Binaları için Sismik Riskin Azaltılması”: Öncelikli kamu binaları, kültürel ve tarihi miras kapsamındaki binalara ilişkin zarar azaltma faaliyetlerini kapsamaktadır. C Bileşeni, “İmar ve Yapı Mevzuatının Daha Etkin Uygulanması”: Yapı ruhsatı süreçlerinin iyileştirilmesine yönelik pilot belediyelerde teknik ve kurumsal kapasitelerin arttırılması ile afet zararlarının azaltılmasına yönelik biliçlendirme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesini hedeflemektedir. I. Proje Faaliyetleri ISMEP Projesi’nin A Bileşeni kapsamında, afet ve acil durum haberleşme sistemlerinin kurulması ve geliştirilmesi (A1 altbileşeni), acil durum bilgi yönetim sistemlerinin kurulması (A2 altbileşeni), İstanbul Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nün (İstanbul AFAD) kurumsal kapasitesinin arttırılması (A3 altbileşeni), afet ve acil durumlarda ilk müdahaleci kamu kurum ve kuruluşlarının acil durum müdahale kapasitesinin arttırılması (A4 altbileşeni) gerçekleştirilmektedir. A1 altbileşeni kapsamında, kamu kurumlarının mevcut analog haberleşme sistemleri altyapıları, geniş alan analog saha röleleri, mobil röleler, çok modlu sayısal telsiz, çevresel haberleşme ekipmanı, haberleşme santralleri, HF/SSB telsizleri, özel tasarımlı haberleşme araç alımları ile desteklenmektedir. Ayrıca İstanbul ilinde kamu kurum ve kuruluşlarının afet durumlarında haberleşmesini ve bu kritik haberleşmenin yedeklenmesini sağlamak üzere tüm il sınırlarına kadar kapsama alanı veren geniş alan Simulcast Sayısal Telsiz (DMR) sistemi kurulmuştur. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün mevcut güvenlik kamera sisteminin (MOBESE) iyileştirilmesiyle Istanbul AFAD’a tüm Istanbul ili için kamera görüntülerinin aktarılması sağlanmıştır. Istanbul AFAD’ın Cağaloğlu, Hasdal ve inşaatı devam eden Akfırat afet yönetim merkezleri mikrodalga radyo linkler üzerinde karasal hatların bir yedeği olarak sağlanmıştır. A2 altbileşeninde, Afet Yönetimi Bilgi Sistemi yazılımı geliştirilmiştir. Sistem tüm kamu kurumlarından acil durumlarda birlikte çalışabilmeleri ve yönetebilmeleri için gerekli olan bilgilerin toplanmasını amaçlamaktadır. Bu amaca yönelik AFAD Cağaloğlu ve Hasdal afet yönetim komuta kontrol merkezlerine sunucular, yedekli veri depolama cihazları, yedekli ağ ekipmanları, sanallaştırma yazılımı, yedekleme yazılımı, iş istasyonları ve muhtelif çevre ekipmanları temin edilmiş ve Hasdal yerleşkesinde bir veri merkezi tesis edilmiştir. “Istanbul AFAD kurumsal kapasitesinin arttırılması” na yönelik (A3 altbileşeni), Valilik yerleşkesi içinde Istanbul AFAD için yeni bir bina inşa edilmiş, binanın CBS yazılım ve donanımı ile tefrişatı gerçekleştirilmiştir. Birçok BHT ekipmanı (görüntü duvarı sistemleri, işletim sistemleri, sunucular, aktif cihazlar, haberleşme araçları vb.) satın alınmıştır. HASDAL Afet ve Acil Durum Komuta Kontrol Merkezi’nin inşaatı tamamlanmış, ekipmanların kurulumu yapılmıştır. Asya yakasındaki merkez ise, Akfırat’ta yer alan Türk Kızılayı Marmara Afet Müdahale ve Lojistik Merkezi (MAFOM)’nin yerleşkesi içerisinde yapılmaya başlanmış olup, inşaatı Eylül 2014’de tamamlanmıştır. A4 altbileşeni kapsamında ise, ilgili kamu kurumları için çeşitli ekipmanlar alınmış olup, böylece kurumların afet Resim 1. Güçlendirme Çalışmaları (Kolon Mantolama, Perde Duvar, Uygulanan Renovasyon İşleri) Bina Tipi Tamamlanan Devam Eden 1. Hastaneler 29 2. Semt Poliklinkleri 59 10 - 3. Okullar 679 47 4. İdari Binalar 39 - 5. Öğrenci Yurtları- 41 - 847 57 Sosyal Hizmet Binaları TOPLAM Tablo. 1 ISMEP kapsamında Devam eden/Tamamlanan Öncelikli Kamu Binaları Güçlendirme İnşaatları-Eylül 2014 itibariyle Mevcut binaların depremsellik analizleri, 2007 yılında yürürlüğe giren “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik” kapsamında incelenmektedir. Buna göre, teknik ve ekonomik açıdan güçlendirilmeleri uygun bulunmuş olan binaların varsa güçlendirme projeleri incelenmekte, ihtiyaç halinde güçlendirme projeleri revize edilmektedir. zamanı ve sonrasına yönelik müdahale kapasiteleri arttırılmıştır. Bu ekipmanlardan bazıları şunlardır; İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü: İzole tip konteynerler (50 adet),çeşitli tıbbi ekipmanlar, elektrikli ve dizel forkliftler, 4x4 sağlık kurtarma araçları, acil durum sağlık araçları, ağır hizmet tipi sağlık araçları, mobil ışık kuleleri, soğuk hava depoları, su arıtma cihazları, UMKE (Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi) personeli için kamp ve kurtarma ekipmanı. İstanbul AFAD: Araçlar (Mobil haberleşme, mobil radyo ve televizyon yayın, keşif, intikal ve operasyon araç- ları), çeşitli haberleşme ekipmanı. Istanbul Arama ve Kurtarma Birliği: KBRN Mobil Dekontaminasyon Sistemi, arazi tipi ekipmanlı arama ve kurtarma araçları, suda kurtarma araçları, K-9 arama kurtarma aracı, NBC kurtarma aracı, mobil haberleşme, keşif ve operasyon araçları), çeşitli haberleşme araçları (El telsizleri, araç telsizleri, HF/SSB telsizleri vb.), çeşitli arama, kurtarma ve kamp ekipmanı ve BT ekipmanları. İstanbul Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlüğü BM INSARAG tarafından kazandığı yeni kabiliyetlere istinaden “Ağır Kurtama Ekibi” sınıfına yükseltilmiştir. Projenin en önemli kısmını oluşturan B bileşeni, öncelikli kamu binalarının (okul, hastane, yurt, idari ve sosyal hizmetler binaları) güçlendirilmesi veya yeniden yapımı faaliyetlerini kapsamaktadır. Yapılan güçlendirme çalışmalarına yönelik önceliklendirme ve hazırlık çalışmaları, Dünya Bankası’nın MEER Projesi kapsamında yapılmış olup, bu kapsamda toplam 2473 bina değerlendirilmiştir. Güçlendirme faaliyetlerine taban oluşturan, teknik ve ekonomik açılardan yapılan itü vakfı dergisi 55 DEPREM DOSYASI Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi yeniden yapılıyor. fizibilite çalışmalarında, finansal açıdan ekonomik olmayan güçlendirme faaliyetleri için yeniden yapım kararı alınmaktadır. Dolayısıyla, güçlendirilecek kamu binalarına yönelik belirlenen bu rakam, var olan kaynaklara bağlı olarak değişmektedir. Mevcut binaların depremsellik analizleri, 2007 yılında yürürlüğe giren “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik” kapsamında incelenmektedir. Buna göre, teknik ve ekonomik açıdan güçlendirilmeleri uygun bulunmuş olan binaların varsa güçlendirme projeleri incelenmekte, ihtiyaç halinde güçlendirme projeleri revize edilmektedir. Güçlendirme projesi olmayan ve yapılan teknik analiz sonucuna göre güçlendirilmesi uygun bulunan binaların ise, söz konusu Yönetmelik esas alınarak, güçlendirme projeleri hazırlanmaktadır. 113.000m2 kapalı alana sahip olan 600 yatak kapasiteli Marmara Üniversitesi Başıbüyük Eğitim ve Araştırma Hastanesi güçlendirme ve onarım inşaatı devam etmektedir. Hastane, kullanılan sismik izolasyon tekniği sayesinde, deprem sonrasında faaliyetlerine aksatmadan devam edecek şekilde yeniden tasarlanmıştır. 829 adet sismik izolatörün binaya montajı gerçekleştirilerek, deprem esnasında oluşan yer hareketlerinin binaya tesirinin büyük ölçüde azaltılması hedeflenmektedir. Kullanılacak sismik izolatörlerin adedi ve projenin boyutları dikkate alındığında, Dünya çapında bu 56 itü vakfı dergisi Kamu kurumlarının mevcut analog haberleşme sistemleri altyapıları, geniş alan analog saha röleleri, mobil röleler, çok modlu sayısal telsiz, çevresel haberleşme ekipmanı, haberleşme santralleri, HF/SSB telsizleri, özel tasarımlı haberleşme araç alımları ile desteklenmektedir. Ayrıca İstanbul ilinde kamu kurum ve kuruluşlarının afet durumlarında haberleşmesini ve bu kritik haberleşmenin yedeklenmesini sağlamak üzere tüm il sınırlarına kadar kapsama alanı veren geniş alan Simulcast Sayısal Telsiz (DMR) sistemi kurulmuştur. ölçekte ve bu teknikle güçlendirme yapılan en büyük bina olma özelliğini taşımaktadır. Yeniden yapım kararları, fizibilite çalışması yapılan binaların teknik ve ekonomik yönden güçlendirilmesinin uygun olmadığı durumlarda verilmektedir. Yeniden yapım çalışmaları devam eden, 3500 öğrenci kapasitesi ile İstanbul’un en büyük yurdu olma özelliğini taşıyan, Atatürk Öğrenci Yurdu Kampüsü ile Türkiye’nin geleceğine çok önemli katkılar verilmektedir. 110.000 m2 kapalı alana sahip olan Yurt binaları, tek ve çift kişilik öğrenci odalarından müteşekkil 5 yatakhane binası, kütüphane, spor salonları, sosyal tesisler ve idari binalardan oluşmaktadır. 350 yatak kapasiteli Ümraniye Kadın Doğum hastanesinin yeniden yapım inşaatı bütün hızıyla devam etmekte olup, 2014 sonu itibariyle inşaat faaliyetleri tamamlanarak sağlık sektörümüze modern bir hastane daha kazandırılması hedeflenmektedir. Her biri yıllık 1.500.000 yatan ve ayakta hasta kapasitesine sahip, İstanbul’un en büyük ve önemli hastanelerinden olan Okmeydanı, Kartal Lütfi Kırdar ve Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanelerinin yeniden yapım çalışmaları başlatılmış olup yeniden yapım çalışmaları esnasında hastanelerin hizmete devam etmesi sağlanacak şekilde planlamalar yapılmıştır. Önümüzdeki yıllarda olması kuvvetle beklenen, muhtemel İstanbul depreminde, hedeflenen deprem performansını sağlayabilmeleri için bu hastanelerimiz sismik yalıtım yöntemi kullanılarak tasarlanmıştır. Ayrıca söz konusu hastanelerin, LEED yeşil bina Altın Sertifikası alacak şekilde dizayn ve yapım aşamalarında gerekli hususlar dikkate alınarak Türkiye’de LEED Altın Sertifika alan ilk hastaneler olması hedeflenmektedir. İstanbul’daki tarihi ve kültürel miras kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesi altındaki 26 taşınmaz kültür varlığı kompleksine ait binaların (176 bina) envanter çalışması ile çoklu afet ve deprem performansı açısından değerlendirilmesi çalışması yürütülmüştür. Envanter çalışması sonuçları Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kamunun kullanımına açılmıştır. Envanter çalışması yapılan binalardan Topkapı Sarayı, 4.Avlu–Mecidiye Köşkü, Arkeoloji Müzesi Ek ve Klasik Bina, Ayasofya Müzesi Müdürlüğü–Aya İrini Anıtı’na ilişkin güçlendirme projeleri hazırlanmış olup Arkeoloji müzesinin güçlendirme ve restorasyon çalışmaları devam etmektedir. ISMEP Projesinin C Bileşeni altında, yapı ruhsatı ve imar planı süreçlerinin etkin hale getirilmesine ilişkin faaliyetler, belirlenen kriterlere göre seçilmiş olan Bağcılar ve Pendik belediyeleriyle imzalanan protokoller kapsamında yürütülmüştür. Hazırlanan uygulama planına göre, kent bilgi sisteminin kurulmasına yönelik coğrafi tabanlı verilerin düzen- lenmesi, mekansal ve mekansal olmayan verilerin entegrasyonu ve digital imar arşivi çalışmaları tamamlanmıştır. Kurumda bilgi güvenliğinin sağlanması amacıyla alınan danışmanlık hizmetleri ile birlikte her iki belediye ISO 27001 sertifikasına sahip olmuşlardır. Elektronik belge standartlarına uygun olacak şekilde (TSE 13298) her iki belediyede, imar ve yapı ruhsatı süreçlerin takibi, izlenebilmesi, kayıt altına alınması ve raporlanabilmesine olanak sağlayan bir dijital sistem kurulmuştur. Belediyeler, aynı zamanda detaylı raporlama teknikleri ile verilen hizmetlerin kalitesini ve durumunu ölçebilir hale gelmiştir. Proje sonunda yapılan etki değerlendirme analizi sonuçlarına göre, ISMEP kapsamında yeniden yapılanan belediye hizmetlerine yönelik memnuniyet artmış, yapı ruhsatı verme süreçleri kısalmış, ruhsat başvurusu için gereken imza ve belgelerin sayısında azalmalar olmuştur. Ayrıca, “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik” (6 Mart 2007) hakkında inşaat mühendislerinin eğitim düzeylerinin arttırılmasına yönelik Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile imzalanan protokol ile 2008-2012 yılları arasında çeşitli illerde eğitim programları düzenlenmiştir. Bu projede,eğitim materyalleri hazırlanmış ve eğitici eğitimleri yapılmıştır. Türkiye genelinde toplam olarak 3631 inşaat mühendisinin eğitimi tamamlanmıştır. II. ISMEP Projesi’nin Sosyal Boyutu ve İlgili Çalışmalar ISMEP Projesi ve alt bileşenleri, yürütülmekte olan teknik ve kurumsal faaliyetlerin sosyal boyutu ile ilgili çalışmalarla birlikte, zarar azaltmaya yönelik kamu bilincinin arttırılmasına önem vermektedir. Afet gönüllülük sisteminin tüm İstanbul’da yaygınlaştırılması ve bu sistemin İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’ne entegrasyonu için kavramsal, idari ve pratik bir model geliştirilmesi hedeflemektedir. İstanbul Valiliği’nin, afet gönüllülük sistemi ile doğrudan ilgili kurumların yetkilileriyle biraraya gelerek görüş alış verişinde bulunduğu çalıştaylarla, katılımcıların afet gönüllülük sisteminin geliştirilmesi kapsamında önerilen sisteme Her biri yıllık 1.500.000 yatan ve ayakta hasta kapasitesine sahip, İstanbul’un en büyük ve önemli hastanelerinden olan Okmeydanı, Kartal Lütfi Kırdar ve Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanelerinin yeniden yapım çalışmaları başlatılmış olup yeniden yapım çalışmaları esnasında hastanelerin hizmete devam etmesi sağlanacak şekilde planlamalar yapılmıştır. kişi eğitilmiştir. Güvenli Yaşam Eğitimleri üç seviyeden oluşmaktadır. Güvenli Yaşam 1 Eğitimi, toplumda afetlere yönelik farkındalığın artırılması amacıyla afetlere hazırlığın ilk basamağı olan aile afet planının nasıl yapılacağı, depremde ilk 72 Saat ve hazırlığı ile Güvenli Yaşam Kültürü’nün oluşturulmasına yönelik bilgileri içermektedir. Güvenli Yaşam 2 Eğitimi, bireysel düzeydeki bilgi ve becerilerin artışının yanı sıra bireyden aileye far- ilişkin ilgileri, konuya verdikleri önem, kındalığın artırılmasını amaçlamaktadır. fikir, öneri ve değerlendirmeleri ortaya Yerel Afet Gönüllüsü Eğitimleri toplum- koyulmuştur. sal güçbirliğinin oluşturulduğu iki sevi- İstanbul’da kamuoyu bilincinin arttırıl- yeden oluşmakta, afet gönüllülüğünün ması amacıyla,afete hazırlık, afet zarar yaratıldığı, mahallesel ve kurumsal ha- azaltmaya yönelik şehir planlama ve yapılaşma ilişkin farklı hedef gruplar için eğitim programları hazırlanmıştır. Katılımcı ve eğiticiler için ayrı ayrı tasarlanan eğitim materyalleri, posterler, broşürler, bilgi kartları, ppt sunumlar, teknik çizimler ve spot filmler İngilizce ve Türkçe olarak hazırlanmıştır. Kamuoyu bilincinin arttırılmasına yönelik hazırlanan eğitim modülleri ve materyalleri şunlardır: Birey ve Aile İçin Depremde İlk 72 Saat, Engelliler İçin Depremde İlk 72 Saat, Zorunlu Deprem Sigortası Bilinci, Depreme Karşı Yapısal Risklerin Azaltılması, Depreme Karşı Yapısal Güçlendirme, Depreme Karşı Yapısal Olmayan Risklerin Azaltılması, Olağandışı Durumlarda Yaşamı Sürdürme, Sağlık Kuruluşları zırlıkların aktarıldığı ve toplumun müdahale ve iyileştirme faaliyetlerine katılımın sağlandığı seviyedir. Yürütülen güçlendirme çalışmaları kapsamında ortaya çıkan sorunların en aza indirgenmesi ve konu ile ilgili tarafların süreç ile ilgili bilgilendirilmesi amacıyla “Bilgilendirme, Bilinçlendirme ve Sosyal Rehberlik Çalışması” hayata geçirilmiştir. Yapılan çalışmalar hakkında farkındalığın artırılmasına yönelik olarak okul müdürleri, okul aile birlikleri, öğretmen, öğrenci, veli, İl ve İlçe Milli Müdürlüğü temsilcilerinin katıldığı farklı gruplar bilgilendirilmektedir. Çalışma kapsamında güçlendirilme süreci ile ilgili bilgilendirme broşürleri hazırlanmış ve dağıtılmış- İçin Afet Acil Yardım Planlama Rehberi, tır. Sanayi ve İşyerleri İçin Afet Acil Yardım ISMEP projesi, İstanbul’da depreme Planlama Rehberi, Eğitim Kurumları İçin bağlı ortaya çıkabilecek risklerin önlen- Afet Acil Yardım Planlama Rehberi, Afet- mesi ve azaltılmasına yönelik proaktif bir lerde Psikolojik İlkyardım, Yerel Afet Gö- yaklaşım getirmiştir. Yürütülen faaliyetle- nüllüleri İçin Afete Hazırlık, Afet Zarar- rin gelecekte meydana gelebilecek olası larını Azaltmaya Yönelik Şehir Planlama depremlerden kaynaklanabilecek can ve Yapılaşma, (Yerel Yöneticiler ,Teknik kayıplarının önlenmesi, sosyal, ekono- Elemanlar ve Toplum Temsilcileri için) mik ve finansal etkilerin azaltılması açı- Toplum genelinde bireysel hazırlık kap- sından önemi büyüktür. Aynı zamanda, samında kültürünün ISMEP Projesi, afetlere karşı zarar azalt- oluşturulması ve yaygınlaştırılması sağ- ma faaliyetleri kapsamında diğer ulusal lanması amacıyla Güvenli Yaşam Eği- ve uluslararası proje ve faaliyetlerin ta- timleri hazırlanmıştır.Bu kapsamda 2009 sarlanması ve uygulanması açısından ve 2014 yılları arasında toplam 206.214 da önemli bir model olmaktadır. güvenli yaşam itü vakfı dergisi 57 DEPREM DOSYASI Depreme Dayanıklı İnşaat Teknolojileri ve Yüksek Binalar: Sorunlar, Öneriler Prof.Dr.Kaya ÖZGEN İTÜ Mimarlık Fakültesi 58 itü vakfı dergisi Yüksek bina taşıyıcı sistemi, tabanda temele bağlı, bina yüksekliğince dev bir konsol olarak düşünülebilir. Bu nedenle binanın oturum alanı ve yerleşim boyutlarına bağlı olarak, özellikle “narin ve 20 katın üstündeki” binalarda devrilme riski bulunmaktadır. Zemine gömülü bodrum katları olmayanlarda bu risk daha da artmaktadır. Buna karşı gerekli/zorunlu “devrilme kontrolü” hesaplarının birçok projede yapılmadığı gözlenmiş ve tarafımızdan müdahale edilmiştir. Söz konusu hesaplamalar sonucu temel sisteminin değiştirilmesini, sisteme kazıklar eklenmesi ya da temel bloğunun ağırlaştırılmasını gerektiren durumlarla karşılaşılmaktadır… 1. Giriş Ülkemizin büyük bölümü etkin deprem kuşağı altında bulunmaktadır. Bu nedenle sık sık depremler olmakta, büyük can ve mal kayıpları ortaya çıkmaktadır. Bu durumda “depreme dayanıklı yapı” yapmaktan başka seçenek yoktur. Buna karşın ülke genelindeki yapılaşmanın uzun yıllar deprem etkileri düşünülmeden gerçekleştirildiği bilinmektedir. Öyle ki ülkemizde tutarlı denebilecek ilk deprem yönetmeliği 1969 yılında çıkarılmış, gelişen bilgiler ve yaşanan depremlerin ışığında, güvenlik artırıcı yönde 1975, 1988 ve 2007 yıllarında kapsamlı değişikliklerle geliştirilmiştir. Bugünkü bilgilerin ışığında değerlendirildiğinde, başta büyük kentler olmak üzere tüm ülkede deprem dayanımları yetersiz/belirsiz muazzam bir yapı stoğu birikmiştir. Bu bağlamda uygulanabilirliği ve uygulama düzeni şimdilik tartışmalı da olsa kentsel dönüşüm uygulamalarının, gerektiği gibi yürütülürse, yararlı olacağı düşünülmektedir. Yaşanan olumsuzluklar nedeniyle, her ne şekilde olursa olsun, depreme dayanıklı yapılar yapılması tek çıkar yol olarak görünmektedir. Bunun, gelişen bilgi ve teknolojiler, güncel malzeme olanaklarıyla gerçekleştirilmesi çok da güç değildir. Sorunun yapıma gereken özenin gösterilmesiyle sınırlı kaldığı bilinmektedir. 2. Yapım Teknolojileri, Malzeme 2.1.Malzeme Seçimi Depreme dayanıklı yapı yapmanın ön koşulu, yönetmeliklere uygun tutarlı bir proje yapımıyla mümkün olmaktadır. Bunun da mimari tasarımla başladığı gözetilmelidir. Bu bağlamda ülkemizdeki yaygın uygulamanın tersine, projenin (mimari, mühendislik) baştan itibaren tüm birimlerin ortak çalışmasıyla yürütülmesi gerekmektedir. Bunun devamında sorun, yapımın projeye uygun olarak gerçekleştirilmesine dönüşmektedir. Ülkemizde malzeme olarak, endüstri yapıları gibi özel durumlar dışında, betonarme kullanılmaktadır. Teminindeki güçlük/maliyet ve işçilik sorunları nedeniyle, çeliğin yaygınlaşması, en azından yakın bir gelecekte mümkün görünmemektedir. Özellikle yüksek bi- nalarda yatay yükler altındaki ötelenmeler belirleyici olmakta, bu ötelenmelerin sınırlandırılması gerekmektedir. Çelik sistemlerin bilinen esnekliği, sözkonusu ötelenmelerin sınırlanması için ek düzenlemeler gerektirmekte, bu da yapım maliyetini daha da artırmaktadır. Çeşitli önlemler alınsa da çeliğin yangına karşı yetersizliği de malzeme seçiminde ayrıca belirleyici olmaktadır. Kaldı ki Dünya Ticaret Merkezi kulelerine yapılan 11 Eylül saldırıları sonrasında, genel sistem çelik olsa bile, hiç olmazsa ortada betonarme bir çekirdek oluşturulması şeklinde yaygın bir görüş ortaya çıkmış olup, uygulamalar bu yönde gerçekleştirilmektedir. Belirtilen açıklamaların ışığında ülkemiz açısından tek seçeneğin genelde betonarme olduğu bilinmektedir. Bu durumda sorun yeterli/kaliteli betonun üretilmesine dönüşmektedir. Özellikle kent merkezlerinde hazır betonun yaygınlaşmasıyla sorun bir ölçüde çözülmüş gibidir. Yine de kentlerin dışındaki uygulamalarda hala klasik yoldan beton üretilmektedir. Buna karşın yaygın uygulamada uygun agrega seçiminin ayırdına varılmış olması, yapısal güvenlik açısından önemli bir kazanım olarak değerlendirilmektedir. Basit gibi gözükse de betonun karışımında kullanılan su-çimento oranının azalması ile beton dayanımının önemli ölçüde arttığı bilinmektedir. Bu doğrultuda özellikle 1960’lardan sonra betonun iyileştirilmesine yönelik yoğun araştırma yapılmış ve yapılmaktadır. Geliştirilen yapı kimyasalları ve katkıları ile istenen/ gereken kalitenin sağlanması sorun olmaktan çıkarılmıştır. Bu yoldan betonun priz alma süresi kısaltılmış, yalıtım özelliği iyileştirilmiş, akışkanlığı arttırılmıştır. Kendi kendine yerleşen betonlar ve yüksek dayanımlı betonlar bu alanda alabildiğine olumlu gelişmelerdir. Tüm bunlara yönelik kullanım ve uygulamanın biraz geriden de gelse, ülkemizde de giderek yaygınlaştığı gözlenmektedir. 2.2. Depreme Dayanıklı Yapı ve Sorunlar Yapı malzemelerindeki hızlı gelişim ve teknolojiler güvenli yapı üretimini büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Bugün için basit gibi görünse de düz donatı yerine yüksek mukavemetli/nervürlü donatı kullanımının önemli bir gelişme olduğu kabul edilmektedir. Yine bina kat sayısından bağımsız olarak, geçmiş yıllarda önemsenmeyen radye temel yapımının kabul görmesi, yapının taşıyıcı sisteminin alttan tutulmasıyla, önemli bir güvenlik artışı sağlamaktadır. Yapı malzemelerindeki hızlı gelişim ve teknolojiler güvenli yapı üretimini büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Bugün için basit gibi görünse de düz donatı yerine yüksek mukavemetli/ nervürlü donatı kullanımının önemli bir gelişme olduğu kabul edilmektedir. Yine bina kat sayısından bağımsız olarak, geçmiş yıllarda önemsenmeyen radye temel yapımının kabul görmesi, yapının taşıyıcı sisteminin alttan tutulmasıyla, önemli bir güvenlik artışı sağlamaktadır. Bina yapımında öncelikli olarak iskelet sistemler/çerçeveler kullanılmaktadır. Bu iskeletin düzenli olması ve düzenli çerçevelerle oluşturulması deprem güvenliğinin sağlanmasında belirleyici olmaktadır. Kat sayısı artınca çerçeveler yetersiz kalmakta ve perde duvarların kullanılması gereği ortaya çıkmaktadır. Ancak bu duvarların kat planlarının içine mümkün olduğunca simetrik yerleştirilmesi ve yatay yükler altında burulma etkilerinin önüne geçilmesi önem kazanmaktadır. Bunun için de mimar-inşaat mühendisinin projenin başından itibaren ortak çalışması zorunlu olmaktadır. Uygulamada bu hususa yeterince uyulmadığı, burulma etkilerinin hesaplarla giderilmeye (!) çalışıldığı durumlarla sıkça karşılaşılmaktadır. Ülkemizdeki mevcut yapı stoğunun başta gelen sorunlarından biri, eski binalarda (özellikle 1975 öncesi) sisteme gelişigüzel yerleştirilen perde duvarlardır. Bilinen yaygın uygulamada bina köşelerine rastlayan merdiven çevrelerinde oluşturulan dışmerkez perde duvarlar, deprem dayanımı açısından başlıbaşına bir sorundur. Bu tür perdeler deprem sı- itü vakfı dergisi 59 DEPREM DOSYASI rasında fayda bir yana, hasar ve göçme nedeni olmaktadır. Bu kapsamda daha da olumsuz bir durumun projesiz binalar ve ek kat/katlar olduğu bilinmektedir. Kentlerdeki birçok binaya, kullanım süreci içinde, hiçbir önlem alınmadan ve hesap yapılmadan kat/katlar atıldığı (!) sıkça gözlenmektedir. Böylece sorunlarla dolu büyük bir yapı stoğu ortaya çıkmıştır. Gelişen teknolojiler kapsamında onarım harçları, epoksi yapıştırıcılar ve elyaflar (cam, karbon), kendi kendine yerleşen beton özel bir önem arz etmektedir. Geliştirilmiş yapışma özelliği nedeniyle onarım harçları her türlü sıva onarımında kullanılmaktadır. Kendi kendine yerleşen beton, özellikle ince cidarlı yüzeylerde son derece yararlı olmaktadır. Bina güçlendirmelerinde sıkça uygulanan mantolamalar (kolon, kiriş) böylesi betonlarla kolayca yapılabilmektedir. Karbon elyaf ve epoksiler yardımıyla mevcut sorunlu yapı stoğunu, hiç olmazsa “can güvenliği”ni sağlayacak şekilde iyileştirmek mümkündür. Son derece ekonomik çözümler sağlayan bu uygulamaların, sınırlı da olsa, giderek yaygınlaştığı gözlenmektedir. Böylece taşıyıcı eleman (döşeme, kolon, kiriş) yüzeylerine yapıştırılan elyaf bantlar yardımıyla donatı 60 itü vakfı dergisi yetersizlikleri önemli ölçüde giderilebilmektedir. Bu yoldan donatı korozyonu gibi sık karşılaşılan sorunların çözümü de mümkün olmaktadır. “Depreme hazırlık” kapsamında, bu tür uygulamalarla mevcut yapıların iyileştirilmesi zorunlu görünmektedir. “Binaların güçlendirilmesi” kavramı 17 Ağustos 1999 Marmara depremi sonrası ortaya çıkmış ve sınırlı da olsa uygulanmaya başlanmıştır. Ancak mevcut gidiş yeterli değildir; bu uygulamaların daha da yaygınlaştırılması/yoğunlaşması ve devlet destekli kredilerle özendirilmesi/desteklenmesi, şimdilik tek çıkar yol olarak görünmektedir. Bu kapsamda İstanbul’un yeri çok daha önemli ve özeldir. Yurdun çeşitli bölgelerinde yaşanan depremlerde, İstanbul’dan en kısa sürede destek sağlanabilmektedir. Buna karşın olası İstanbul depreminde kente destek olacak yeterli güç ve olanak yoktur. Böyle bir depremin kentin yanında ülkeyi de büyük bir çıkmaza sürükleyeceği düşünülmelidir. Gerçekten böylesi bir yıkım, İstanbul’u doğrudan etkilemediği halde, 17 Ağustos 1999 depreminde yaşanmış, etkisi uzun yıllar devam etmiştir. Bu nedenle İstanbul’un depreme hazırlanması, kent ve ülke açısından hayati bir önem taşımaktadır. Bu açıdan bakıldığında konunun 3.köprü, 3.havalimanı benzeri tartışmalı projelerden çok daha öncelikli/hayati öneme sahip olduğu düşünülmektedir. Kenti kapsayacak böyle bir uygulamanın maliyeti, örnekleme yoluyla yapılan ön değerlendirmelere göre, yaklaşık 10 milyar TL mertebesindedir. Bu yoldan önemli bir istihdam yaratılacağı da gözetilmelidir. Bu kaynağın da mülk sahiplerine sağlanacak uzun vadeli kredilerle oluşturulması mümkündür. Mevcut binaların iyileştirilmesi kapsamında bina içindeki bölme duvarların yerine konulacak simetrik perde duvarlarla deprem dayanımlarının önemli ölçüde artırılması, en azından can güvenliğinin sağlanması mümkündür. Bu husus özellikle 5-6 katın üstündeki betonarme binalar için daha da önemli olup, mevcut yapı kimyasallarıyla kolayca yapılabilmektedir. 1980’li yıllarda Düzce’de bir ilköğretim binası ikmal inşaatında tarafı- mızdan yapılan incelemelere dayalı olarak binanın çevre akslarında birer gözün doldurulması şeklinde, simetrik dört perde önerilmiş ve tüm itirazlara karşın uygulatılmıştır. Yörenin geçirdiği 12 Kasım 1999 depreminde çevrede daha sonra yapılanlar da dahil tüm binalar göçmüş, sözkonusu okul binasında hasar bile olmamıştır. 3. Yüksek Binalar, Sorunlar Gelişen teknolojiler ve kent merkezlerindeki arsalarda aşırı değer artışları nedeniyle özellikle İstanbul’da yüksek bina yapımının hızla arttığı gözlenmektedir. Alt yapı ve çevre sorunları açısından konu mimarlık çevrelerinde yoğun olarak tartışılmakta olup bu tartışmaların, doğal olarak, süreceği anlaşılmaktadır. Konuya yapı mühendisliği açısından bakıldığında, beton teknolojisindeki gelişmeler sonucu yüksek katlara beton dökümünün sorun olmaktan çıkması ve kalıp sistemlerinin de gelişmesiyle yüksek yapı üretiminin giderek yoğunlaştığı gözlenmektedir. Projeye özel kalıp düzenleri yapılabilmesi uygulamaları hem kolaylaştırmakta hem de hızlandırmaktadır. Uzun yıllar boyunca tarafımızdan Döner Sermaye İşletmeleri kapsamında gerçekleştirilen proje kontrollarında çeşitli sorunlarla karşılaşılmıştır: • Her türlü yapının kısmen zemine gömülü bodrum kat/katlar, sistemin alttan tutulması nedeniyle deprem dayanımını önemli ölçüde artırmaktadır. Ancak mevcut uygulamaların önemli bir bölümünde bodrum katların bina çevresiyle bağlantılı garaj vb kullanımı nedeniyle bu mümkün olamamaktadır. • Yüksek bina taşıyıcı sistemi, tabanda temele bağlı, bina yüksekliğince dev bir konsol olarak düşünülebilir. Bu nedenle binanın oturum alanı ve yerleşim boyutlarına bağlı olarak, özellikle “narin ve 20 katın üstündeki” binalarda devrilme riski bulunmaktadır. Zemine gömülü bodrum katları olmayanlarda bu risk daha da artmaktadır. Buna karşı gerekli/ zorunlu “devrilme kontrolü” hesaplarının birçok projede yapılmadığı gözlenmiş ve tarafımızdan müdahale edilmiştir. Söz konusu hesaplamalar sonucu temel sisteminin değiştirilmesini, sisteme kazıklar Gelişen teknolojiler kapsamında onarım harçları, epoksi yapıştırıcılar ve elyaflar (cam, karbon), kendi kendine yerleşen beton özel bir önem arz etmektedir. Geliştirilmiş yapışma özelliği nedeniyle onarım harçları her türlü sıva onarımında kullanılmaktadır. Kendi kendine yerleşen beton, özellikle ince cidarlı yüzeylerde son derece yararlı olmaktadır. eklenmesi ya da temel bloğunun ağırlaştırılmasını gerektiren durumlarla karşılaşılmaktadır. • Yüksek binaların bir bölümünde, örgü malzemesi olarak hala tuğla kullanılmaktadır. Bunun sonunda yitirilen yapım süresinin ve kalitenin yanında, malzemelerin (beton, tuğla) farklı çalışmasından kaynaklanan sorunlar da ortaya çıkmaktadır. Öyle ki kullanım sürecinde cephe bakımının yarattığı olumsuzluklar nedeniyle “satış sonrası bakım ekibi” gibi ilginç (!) uygulamalarla karşılaşılmaktadır. Panel cephe sistemlerinin hızlı ve hassas yapılabilmesi, zamandan kazanımın yanında, işçiliğe dayanan uygulama hatalarını da en aza indirmektedir. Diğer taraftan iç bölümlerde kullanılan tuğla duvarlar, duvar bitimlerinde/tavanda ezilebilen malzeme kullanılmadığında, betonun güvenliği etkilemeyen zamana bağlı deformasyonları (sünme) sonucu oluşan yerel döşeme çökmelerinde duvar/duvarlar ezilmekte, bu bölümlerde hasar ve onarım gereği ortaya çıkmaktadır. • Batı ülkelerindeki özellikle ABD’deki uygulamaların tersine ülkemizdeki yüksek bina yapımı yaygın olarak konut üretimiyle sınırlı kalmaktadır. Bunlarda da genel olarak tünel kalıp, seyrek de olsa kayan kalıp gibi nisbeten basit denebilecek teknolojilere yönelinmektedir. Uygulama kolaylığı ve alışkanlığın bunda belirleyici olduğu anlaşılmaktadır. Bu yoldan iç bölmelerde tümü betonarme perdeli düzenler ortaya çıkmaktadır. Özellikle 30 katın üzerindeki uygulamalarda tübüler sistem benzeri üst düzey düzenler, etkinliğine ve ekonomikliğine karşın kullanılmamaktadır. Bunda alı- şılmış basit kalıp düzeni ve ön üretimli eleman kullanılmamasının belirleyici olduğu düşünülmektedir. Karma kullanımlı (konut, işyeri) projelerde taşıyıcı sistem oluşturulmasında daha da fazla sorunlarla karşılaşıldığı bilinmektedir. Böylesi projelerde istenen kısmi asma katlar, yumuşak kat/katlar kısa kolonlar, 2 3 kat yüksekliğinde ara bağlantısız kolon/kolonlar, döşemelerin diyafram çalışmasını aksatan aşırı düzensizliklerle sıkça karşılaşılmakta, bunlar da sistemin daha da zorlanmasına neden olmaktadır. Bu gibi durumlarda geriye/başa dönüp mimari projede revizyon gereği/zorunluluğu hemen hiç yapılmamaktadır. • Yüksek bina projelerinde çeşitli/farklı bilgisayar programları kullanılmaktadır. Aynı projenin farklı programlarla çözüldüğünde, zaman zaman, oldukça farklı sonuçlar elde edildiği gözlenmektedir. Bu durumda, yıllardır tartışılan ancak bir türlü gerçekleştirilemeyen, “yetkin/ sertifikalı mühendislik” benzeri kontrol mekanizmalarının hayata geçirilmesi gerekli görünmektedir. Bu doğrultuda hiç olmazsa özel projeleri böyle bir üst görüş açısıyla değerlendirmek/kontrol etmek zorunlu görünmektedir. Sonuç Yapım alanında kullanılan ve hala da geliştirilen ekipman ve teknolojilerle önemli olanaklar sağlanmaktadır. Bu yoldan depreme dayanıklı yapı sorunu ortadan kalkmıştır. Ancak ülkemizdeki mevcut yapılaşma düzeninde, tüm gelişmelere karşın, alınacak çok yol olduğu düşünülmektedir. Bunun yolu güncel/gelişen teknolojilerin yaygınlaşmasından geçmektedir. Konuya yüksek binalar açısından bakıldığında, gelişen/geliştirilen yapım teknolojilerinin izlenmesi/uygulanması daha da önem kazanmaktadır. Yapım teknolojilerine yönelik olarak bitim elemanlarında, özellikle cephe bitimlerinde hazır eleman kullanımını özendiren yaptırımlar getirilmelidir. Bu arada özellikle karma kullanımlı yapılarda, deprem yönetmeliği kapsamında ek kısıtlama ve hükümler oluşturulması gerekli görünmektedir. itü vakfı dergisi 61 DEPREM DOSYASI Az Katlı Yapıların Deprem Dayanımları ile İlgili Bir İrdeleme Prof. Dr. Uğur Ersoy ODTÜ Emekli Öğretim Üyesi 1. Giriş Ülkemiz dünyanın önemli deprem kuşaklarından biri üzerinde yer almaktadır. Bu nedenle zaman zaman önemli yer sarsıntıları olmakta, bunlar da büyük mal ve can kaybına neden olmaktadır. Son kırk yılda oluşan depremler, özellikle 1999 Marmara depremi kamuoyunda bilinçlenmeye ve endişeye neden olmuştur. Artık ülkemizin deprem gerçeği ile yaşaması gerektiği herkes tarafından kabul edilmektedir. Kamuoyu yetkililerden ve uzmanlardan, depremlerde can ve mal kaybını azaltacak önemlerin alınmasını beklemektedir. Herhangi bir sorunun sağlıklı bir biçimde çözümlenmesi için önkoşul, soruna doğru teşhis konulmasıdır. Acaba ülkemizde depremlerde oluşan hasarın nedenleri konusunda doğru bir teşhis oluşturulmuş mudur? Son kırk yılda oluşan depremlerden sonra yapılan gözlemler ve mevcut binalar üzerinde yapılan incelemeler bu soruya olumlu yanıt vermeyi zorlaştırmaktadır. Yapılan düzenlemelere ve yönetmelik değişikliklerine 62 itü vakfı dergisi Bilindiği gibi inşaat mühendisliğinde iyi bir eğitim ön koşuldur ama deneyim de onun kadar önemlidir. Ülkemizde mevcut yasalara göre okulu bitiren bir mühendis, mezun olduğu gün her türlü yetkiye sahip olmaktadır. Yetki verilirken bilgi düzeyi ve deneyim sorgulanmamaktadır. Bu son derece önemli ve mutlaka çözülmesi gereken bir sorundur. Bilindiği gibi tüm gelişmiş ülkelerde bu yetki ancak belirli bir sınavı geçen ve belirli bir deneyime sahip mühendislere verilmektedir. karşın her oluşan depremden sonra ortaya çıkan tablo eskisinden farklı olmamaktadır. Hasar ve can kaybı beklenenin çok üstünde olmaktadır. İlginç olan, her depremde hasar nedenlerinin aynı olmasıdır. Yani, yapılan düzenlemelere ve değişikliklere karşın sonuç değişmemektedir. Bu sorunun denetim yetersizliği nedeniyle deprem yönetmeliğinin uygulanmamasından kaynaklandığı kanısı yaygındır. Yazar elbette bu görüşe katılmaktadır. Ancak yönetmeliğin özellikle az katlı yapılarda neden uygulanmadığı veya uygulanamadığı üzerinde pek durulmamaktadır. Sorunu doğru anlamak için önce bazı gerçekleri masa üzerine yatırmak gerekir. 2. Gerçekler Bir yönetmelik ne denli iyi ve çağdaş olursa olsun o yönetmeliğin uygulanabilmesi için uygulayıcıların belirli bir bilgi ve deneyime sahip olmaları gerekir. Uygulayıcıların yönetmeliği anlayabilecek düzeyde olması kaçınılmaz bir önkoşuldur. Acaba ülkemizde bina tasarımı yapan, özellikle az katlı yapıların tasarımını yapan mühendisler yönetmeliği uygulayabilecek bilgi ve deneyime sahip midirler? Bilindiği gibi ülkemizin deprem yönetmeliği son 20 yılda yapılan değişikliklerle düzeyi oldukça yüksek bir yönetmelik durumuna gelmiştir. Bunu anlamak ve uygulamak için iyi bir eğitim gerekmektedir. Acaba ülkemizde inşaat mühendisliği eğitimi ne durumdadır? Yasalara göre uygulamayı yapacaklarda aranan koşullar nelerdir? Burada bu konu kısaca irdelenecektir. 1980 sonrası yapılan düzenlemelerin üniversiteler ve yüksekokullarda öğretim kalitesini olumsuz yönde etkilediği yadsınmaz bir gerçektir. Bu, önemli bir sorun olarak ortadayken son yıllarda gerekli altyapı ve kadrolar oluşturulmadan kurulan ve mantar gibi çoğalan devlet ve vakıf üniversitelerinin birçoğunda inşaat mühendisliği bölümleri açılmıştır. Bu bölümlerin sayısı yanılmıyorsam 140’a ulaşmıştır. Yine yapılan tahminlere göre yaklaşık dört yıl sonra her yıl 10 000 dolaylarında mezun verecektir bu bölümler. Bu rakamlar korkutucudur. Bu bölümlerden mezun olacakların büyük çoğunluğu yeterli bir eğitim almadan piyasaya çıkacaktır. Bu durumda yönetmeliği uygulayacak inşaat mühendislerinin büyük bir yüzdesinin yönetmeliği anlayacak düzeyde olmadığı gerçeğini kabul etmemiz gerekir. Ülkemizdeki az katlı yapıların çoğunluğu yeterli eğitimi almamış mühendisler tarafından tasarlanmaktadır. Bilindiği gibi inşaat mühendisliğinde iyi bir eğitim ön koşuldur ama deneyim de onun kadar önemlidir. Ülkemizde mevcut yasalara göre okulu bitiren bir mühendis, mezun olduğu gün her türlü yetkiye sahip olmaktadır. Yetki verilirken bilgi düzeyi ve deneyim sorgulanmamaktadır. Bu son derece önemli ve mutlaka çözülmesi gereken bir sorundur. Bilindiği gibi tüm gelişmiş ülkelerde bu yetki ancak belirli bir sınavı geçen ve belirli bir deneyime sahip mühendislere verilmektedir. Ülkemizde iyi bir eğitim görmemiş ve deneyim edinmemiş mühendisler piyasada mevcut yazılımlardan birini satın almakta, yazılımı ve yönetmeliği anlamadan az katlı yapıların tasarımını yapmaktadır. Bu durumda yapılan tasarımın sağlıklı olması ve oluşturulan binanın depreme dayanabilmesi pek olası değildir. Adapazarı depreminden başlayarak ülkemizde oluşan depremlerde inceleme ve gözlemler yapmış, mevcut binalar üzerinde yapılan değerlendirmelere katkıda bulunmuştur. Bu birikimlerin sonucunda ülkemizin deprem sorunu ile ilgili aşağıdaki saptamaları yapmıştır. • Depremlerde can kaybı çoğunlukla 2-8 katlı konut ve işyeri türü binalarda meydana gelmektedir. Bu binaların büyük çoğunluğu yetersiz eğitim nedeni ile bilgi düzeyi sınırlı, deneyimsiz mühendislerce yapılmaktadır. • Depremlerde gözlenen ağır hasar ve göçme nedenleri genelde üç başlık altında toplanabilir. a) Sistem seçiminde yapılan hatalar (mimari ve/veya taşıyıcı sistem). b) Donatı detaylandırılmasının yanlış veya yetersiz olması. c) Yapım aşamasında oluşan kusurlar (denetim yetersizliği) • Depremlerdeki can kaybı büyük oranda katların üst üste düşmesiyle oluşmaktadır. Bu tür göçmelerin 1987 Adapazarı depreminde de, 2011 Van depreminde de yaygın olması önemli bir göstergedir. Görüldüğü gibi can kaybı oldukça basit nedenlerden oluşmaktadır. Soruna doğru teşhis konulduğunda, alınacak basit önlemlerle can kaybı büyük oranda azaltılabilir. 4. Önlemler Son yıllarda gerekli altyapı ve kadrolar oluşturulmadan kurulan ve mantar gibi çoğalan devlet ve vakıf üniversitelerinin birçoğunda inşaat mühendisliği bölümleri açılmıştır. Bu bölümlerin sayısı yanılmıyorsam 140’a ulaşmıştır. Yine yapılan tahminlere göre yaklaşık dört yıl sonra her yıl 10 000 dolaylarında mezun verecektir bu bölümler. Bu rakamlar korkutucudur. 3. Sorunun Tanımı Daha önce belirtildiği gibi bir sorunun sağlıklı bir biçimde çözümlenebilmesi için sorun doğru olarak tanımlanmalıdır. Yazarın kanısına göre ülkemizde oluşan deprem hasarlarına sağlıklı bir teşhis konamamıştır. Bu makalenin yazarı, 1967 Ülkemizin deprem sorununun kökten çözümünün yakın bir gelecekte mümkün olmayacağı açıktır. Yazarın kanısına göre atılacak ilk adım can kaybını kabul edilebilir bir düzeye indirecek düzenlemeler olmalıdır. Bunu sağlamak için alınacak önlemler iki başlık altında toplanabilir. 1- Mevcut binaların gözden geçirilmesi, depreme dayanıksız binaların güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden yapılması, 2- Yeni yapılacak binaların depreme dayanıklı olacak şekilde tasarlanması ve etkili bir denetimle inşa edilmesi. Bu makalede salt 2. önlem üzerinde durulacaktır. Hedef, hasarı önlemek değil can kaybını azaltmak olacaktır. Bu nedenle öneriler, sorunlu olduğu saptanmış olan ve en fazla can kaybının oluştuğu 2- 8 katlı konut ve işyeri türü binalarla sınırlı kalacaktır. Can kaybının azaltılabilmesi için de amaç, bu tür binalarda depremde katların üst üste düşmesini önlemek olacaktır. Bu tür göçmeler elbette sağlıklı ve yönetmeliğe uygun bir tasarım ve etkili bir denetimle önlenebilir. Ancak daha önce saptanan gerçeklerin ışığında bunun yakın bir gelecekte gerçekleşmesinin pek mümkün olmayacağı açıktır. Son 40 yılda oluşan depremlerden sonra yapılan gözlemler bu görüşü desteklemektedir. Yazar, sözü edilen türdeki binalarda katların üst üste düşmesi ile oluşan göçmelerin bazı basit önlemlerle engellenebileceği kanısındadır. Göçmenin önlenebilmesi için aşağıdaki koşulların sağlanması gerekir. a) Katlar arası göreli yer değiştirmelerin sınırlanması. b) Yapı elemanlarının, özellikle kolonların sünek davranışının sağlanması. c) Yapı elemanlarında, özellikle kolon ve itü vakfı dergisi 63 DEPREM DOSYASI perdelerde kesme kırılmasının önlenmesi. Birinci koşul olan katlar arası göreli yer değiştirmelerin sınırlandırılması, rijitlik koşulu olarak da nitelendirilebilir. Yazara göre mevcut gerçeklerin ışığında sözü edilen tür binalar için perde duvar zorunlu kılınmalıdır. Yanal rijitliğin sağlanmasında perde duvar en güvenilir önlemdir. Ayrıca yanal rijitliği sağlamak için kolon kesit boyutlarının seçiminde cömert davranılmalıdır. İkinci koşul olan sünek davranış için kolon kesit boyutları büyük seçilmeli ve kolon, kiriş ve perde uç bölgelerinde yeterli sargı donatısı bulundurulmalıdır. Üçüncü koşul olan kesme kırılmasının önlenmesi için de özellikle kolonların ve perdelerin kesit boyutları yeterli olmalı ve kolon orta bölgelerinde minimum etriye bulundurulmalıdır. Yukarıdaki üç koşulun sağlanabilmesi için öntasarım, yani boyutlandırma aşamasında elemanlarının, özellikler kolon ve perdelerin kesit boyutlarına bir alt sınır getirmek gerekir. Ayrıca kesin tasarım aşamasında da belirli detaylandırma kurallarına uymak gerekir. Önemli olan getirilecek bu tür sınırlamaların ve kuralların kolay anlaşılır ve kolay uygulanabilir olmasıdır. Kuralların basit olması hem tasarımcıya hem de deneticiye büyük kolaylık sağlayacaktır. Basit kurallar oluşturulurken biraz güvenli yönde kalınması gerekir. Yazar, yukarıda özetlenen ilkelerin ışığında öntasarım ve detaylandırma ile ilgili getirilecek basit kuralların yerel yönetimlerce benimsenip uygulanacağına ve böylece depremde oluşacak can kaybının kabul edilebilir bir düzeye indirilebileceğine inanmaktadır. 5. Örnek Bir Öneri Yazar, son 40 yılda yaptığı gözlemler ve incelemelere dayanarak bundan önceki bölümde sözü edilen türde bir basit yöntem geliştirmiştir. Bu yöntem 2 no’lu kaynakta ayrıntılı olarak verilmiştir. Bu sadece bir örnektir. Yapılacak çalışmalarla buna benzer başka yöntemler de geliştirilebilir. Nitekim deprem yönetmeliğinin revizyonu ile ilgili kurulan bir alt komisyona bu tür bir çalışma yapma gö- 64 itü vakfı dergisi Yapılan çalışmalar, deprem sonrası meydana gelen büyük hasarların kolay ve hızlı olarak uzaktan algılama yöntemleri ile belirlenebileceğini göstermiştir. Yersel çözünürlüğün 0,5 m’nin altına inmesi, zamansal, spektral ve radyometrik çözünürlüklerinde yapılan iyileştirmeler, uydu görüntü verilerinin etkin bir şekilde kullanılmasına yol açmıştır. revi verilmiştir. Burada yazarın geliştirdiği ve 2 no’lu kaynakta yer alan yöntem tekrarlanmayacaktır. Ancak yaklaşım hakkında bir fikir verebilmek için kısa bir özet sunulacaktır. Yöntemde önce beton dayanımı, kolon ve perdelerdeki minimum sargı ve kesme donatısı ile ilgili varsayımlar yapılmıştır. Binaya etkiyen deprem kuvveti, Ra = 4.0, I = 1.0, S(T1) = 2.5 ve pd =10 kN/m 2 kabul edilerek hesaplanmıştır. Kolon ve perdelerin minimum kesit alanları, bu etkiler altında kesme güvenliğini sağlayacak biçimde seçilmiştir. Minimum kolon kesit boyutları seçilirken yönetmelikte yer alan eksenel yük sınırlaması da dikkate alınmıştır (0.5fckAci). Sözü edilen varsayımlar ve kriterler temel alınarak yapılan hesaplar sonucunda önerilen minimum kolon ve perde kesit alanları aşağıda verilmiştir. A ci ≥ 0.0015 Aoi (1) Awi ≥ 0.0012 Api (2) Awi ≥ 0.004 Apt (3) ( A wi + Aci) ≥ 0.002 Api (4) Aci - Kolon kesit alanı A oi - Tüm katlardaki kolon alan paylarının toplamı A wi - Kattaki perdelerin kuvvetli yöndeki kesit alanlarının toplamı A pi - Binanın kat alanlarının toplamı Apt - Binanın tabandaki plan alanı 6. Son Söz Ülkemizde depremle ilgili alınacak önlemlerin ilki, can kaybını azaltmak olmalıdır. Depremden sonra yapılan gözlemler can kaybını büyük bir çoğunluğunun 2-8 katlı konut ve işyeri türü binalarda meydana geldiğini göstermektedir. Can kayıpları genelde katların üst üste düşmesi sonucu oluşmaktadır. Bu tür binaların tasarım ve yapımının büyük oranda yeterli bilgi ve deneyime sahip olmayan mühendislerce gerçekleştirildiği bilinmektedir. Bu gerçeklerin ışığında, sözü edilen türdeki binalardaki elemanların boyutlandırılması ve detaylandırılması ile ilgili kuralların oluşturulması can kaybının azaltılması yolunda atılan önemli bir adım olacaktır. Bu kuralların basit olması ve kolay anlaşılır olması hem tasarımcı hem de denetleyici açısından önemlidir. Basit kurallar oluşturulurken güvenli yönde varsayımlar yapılması gerekmektedir. Bu nedenle elde edilen kesitler yönetmeliğe göre yapılan ayrıntılı hesaplardan elde edilecek kesitlere göre daha büyük olabilir. Dolayısıyla basit yöntemin ekonomik sonuçlar vermediği iddia edilebilir. Olaya yüzeysel olarak bakıldığında bu iddia yadsınamaz. Ancak bu tür bir yöntem kullanıldığında azalacak can kaybı ve göçmelerin maliyeti de ekonomi hesabına dahil edildiğinde durum tersine dönecektir. Bu makalede söz konusu edilen türde yaklaşımlar, yeterince bilimsel olmadığı gerekçesiyle kolayca eleştirilebilir. Ülkemizde iyi ve çağdaş bir yönetmelik olduğu, doğru yolun bu yönetmeliğin uygulanması olduğu söylenebilir. İlke olarak doğru olan ancak, gerçekleri göz ardı eden bu görüş kanımca gelecek depremlerde can kaybını azaltamayacaktır. KAYNAKLAR: 7.1.“Binalar için Deprem Mühendisliği- Temel Yazar, bu kesit alanı oranlarını sağlayan perde-çerçeve sistemlerde yeterli düzeyde kesme güvenliği ve sünek davranış elde edilmekle beraber, göreli kat ötelemelerinin de sınırlı düzeyde kalacağı kanısındadır. İlkeler”, Erdem Canbay vb., Evrim Yayınları, İstanbul , 2008. 7.2. Ersoy, U., “Depreme Dayanıklı Betonarme Binaların Öntasarımı İçin Basit Bir Yöntem”, İMO Teknik Dergi, Cilt 24, No: 4, Ankara Ekim 2013. Ulaşım Sistemindeki Güçlendirme Çalışmaları Doç. Dr. Nurdan M. Apaydın Bölge Müdür Yardımcısı Karayolları 1. Bölge Müdürlüğü İstanbul Giriş Depremler, toplum hayatına yaptıkları etkiler bakımından tabii afetlerin en yıkıcı olanıdır. Bilindiği gibi 1999 depremlerinde bu durum ortaya çıkmış ve Marmara Bölgesinde bulunan birçok ilde (Kocaeli, Sakarya, Yalova, Düzce, İstanbul, Bursa, Eskişehir, Karabük, Zonguldak) yıkım ve hasardan direk etkilenen insan sayısı 1 milyon 500 bin rakamlarına ulaşmıştır (1). Marmara Bölgesi’nin ve özellikle İstanbul’un ülkemiz üzerinde geçmişten beri süregelen çok önemli bir rolü vardır. Bu bölgenin sanayi, finans, inşaat, ticaret, konut, sanat ve diğer hizmet sektörlerindeki katkısı ile ülke nüfusundaki payı göz önüne alındığında olası depremlerde ulaşım sisteminde oluşacak aksamaların yaratacağı etkinin büyüklüğü tahmin edilebilir. Deprem nedeniyle ulaşım sisteminde olabilecek aksamalar, deprem sonrası kayıpların azaltılması çalışmalarını önemli derecede etkileyecektir. Marmara Bölgesi’ni doğu-batı istikametinde geçen otoyollar, iki kıta üzerine İstanbul il merkezi ve Marmara Bölgesi’nde kalan otoyollarda bulunan köprülerin depreme karşı güçlendirilmesi ve deprem sonrası kayıpların azaltılması için geniş çaplı ve eşzamanlı köprü güçlendirme ve yapısal takviye çalışması yapılmıştır. Çeşitli üniversite, tasarım ve yapım firmalarının katkılarıyla yoğun trafik altında özveriyle çalışmalar sürdürülmüştür. konuşlanmış olan İstanbul ve Marmara Bölgesi’ni birbirine bağlamakta, aynı zamanda İstanbul şehir merkezindeki trafiğe de hizmet vermektedir. Bu otoyollar üzerinde bulunan 2 adet asma köprü ve çok sayıdaki köprü, ulaşım ağının kritik noktalarını oluşturmaktadır (2). Olası bir depremde bu köprülerde olabilecek hasarlar, bu bölgedeki tüm ulaşım sisteminin devre dışı kalmasına sebep olabilecektir. Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) ve bağlı birimleri, köprülerde deprem riskini azaltmak ve bu köprülerin deprem sonrasında da işlevlerini sürdürmesini temin etmek amacıyla geniş kapsamlı köprü güçlendirme çalışmaları sürdürmektedir. Bu çalışmada, İstanbul ve Marmara Bölgesi’ndeki önemli ulaşım arterleri üzerinde bulunan köprülerde depreme karşı yapılan güçlendirmeler anlatılmaktadır. Çalışmaların kapsamı Köprülerin depreme karşı güçlendirme çalışmalarında, olası bir depremde alternatifi olmayan çok önemli köprü- lerin zarar görmemesi ve servis dışı kalmaması, diğer köprülerin ise kabul edilebilir sınırlarda deprem hasarı alabilmesi hedeflenmiştir. Bunun için aynı anda, farklı noktalardan sürdürülen geniş kapsamlı bir güçlendirme stratejisi oluşturulmuş ve deprem sonrası kayıpların azaltılabilmesi ve hasarların en az seviyeye indirilebilmesi için İstanbul şehir merkezinden geçen otoyollardan başlamak suretiyle tüm Marmara Bölgesini kapsayacak şekilde çalışmalar planlanmıştır. Otoyolların, İstanbul şehir merkezinde kalan O–1 ve O–2 olarak adlandırılan kısımları üzerinde 2 adet uzun açıklıklı asma köprü ile 16 adedi büyük ölçekli olmak üzere toplam 165 adet köprü mevcuttur. Otoyolların şehir merkezindeki dağılımları Şekil 1 (3,4) de verilmiştir. Yaklaşık 3 milyar araç, inşa yılı olan 1973 yılından beri Birinci Boğaziçi Köprüsü ile O–1 otoyolu üzerindeki viyadük ve köprüleri kullanmıştır Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ile O–2 otoyolu üzerindeki viyadük ve köprüler itü vakfı dergisi 65 DEPREM DOSYASI ise hizmete açıldığı 1998 yılından beri özellikle ağır vasıtalara hizmet vermekte olup bu süre zarfında 1.2 milyar araç taşımışlardır (5). Otoyolların Marmara Bölgesi’nin kuzeyinde yer alan kısmı ise O-3 ve O-4 olarak adlandırılmakta ve İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne, Çanakkale, Kocaeli, Yalova, Sakarya illerinden geçmektedir. Marmara Bölgesi’ndeki otoyollar üzerinde 120 adedi büyük ölçekli olmak üzere toplam 730 adet köprü bulunmaktadır. 1999 Kocaeli ve Düzce depremleri sonrasında O-4 otoyolu üzerinde kalan Kocaeli, Yalova, Sakarya il sınırları içinde kalan köprülerde çeşitli düzeylerde hasarlar meydana gelmiş olup depremden sonra onarılmışlardır. İstanbul şehir merkezinde yer alan köprülerde ise herhangi bir hasar olmadığı belirlenmiştir. Ancak dünyada olan her yeni deprem, şartnamelere yenilikler eklenmesine ve daha güvenli yapıların oluşmasına neden olmaktadır. Aynı durum ülkemizde de söz konusudur ve son depremlerle birlikte İstanbul’un Deprem Risk sınıflandırılması 2. dereceden 1. dereceye yükseltilmiştir. Köprülerin inşa edildikleri dönemlerdeki şartnameler ve deprem kriterleri ile Marmara Bölgesi ile özellikle İstanbul’un sahip olduğu deprem tehlikesi göz önüne alındığında tüm bu köprülerin yeni şartname ve deprem kriterlerine uygun hale getirilmesi zorunluluk arz etmektedir. Yapılan risk sıralama çalışmalarında olası İstanbul depreminde bu yapıların bir kısmının hasara uğrayabileceği bu nedenle gerekli tedbirlerin alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır. 66 itü vakfı dergisi Şekil 1: İstanbul şehir merkezi otoyol haritası. Deprem Güçlendirilme Çalışmalarında İzlenen Yöntem KGM sorumluluğunda bulunan otoyollarda çalışmalar İstanbul il merkezinde (1.Çevre yolu O–1 ve 2.Çevre yolu O–2) ve şehirlerarası otoyollarda eşzamanlı olarak sürdürülmektedir. Karayolları Genel Müdürlüğü olarak amacımız; İstanbul’daki acil yardım hizmetlerini aksatmayacak (Arama-kurtarma haberleşme sağlık yangın vs.) şekilde trafiği açık tutabilmek için riskli köprüleri depreme karşı güçlendirerek deprem sonrası kayıpları azaltmaktır. Bu amaçla köprüler; • Olası deprem kaynağına olan yakınlıkları, • Bulundukları güzergah ve taşıdıkları trafik, • Önemli merkez, havaalanı-hastane vs. ye olan yakınlıkları, • Statik sistemleri, malzeme tipleri, inşa sistemleri, • Hizmet süreleri ve yıpranmışlıkları, göz önüne alınarak bir ön değerlendirme yapılarak bulundukları otoyollara göre gruplandırılmıştır. Bu değerlendirme sonucunda; • 1. ve 2. Boğaz Köprüleri ile Haliç ge- çişi gibi otoyol üzerinde alternatifi bulunmayan geniş açıklıklı stratejik önemi olan köprüler, • Yukarıda sayılan köprüler dışında kalmakla birlikte İstanbul şehir merkezinde yoğun trafik altında hizmet veren köprüler, • Deprem tehlikesi olan bölgelerde yer alan otoyol üzerindeki köprüler, olmak üzere çalışmalar üç bölüm halinde planlanmıştır. Bu amaçla milli bütçeden ve dış kredili olarak çalışmaların bir çoğu bitirilmiş olup, öncelik sıralamasına bağlı olarak geride kalan köprülerde çalışmalar sürdürülmektedir. Köprülerin depreme bağlı olarak yapısal değerlendirilmesi, önceliklerin belirlenmesi ve güçlendirme yöntemleri literatürdeki gelişme ve önerilere bağlı olarak aşağıdaki gibi planlanmıştır. Köprülerin deprem davranışlarının belirlenmesi: 1. Ön değerlendirme ve sıralama, 2. Deprem karşı güçlendirme kriterlerinin ve stratejilerinin oluşturulması, 3. Güçlendirme yönteminin belirlenerek projelerin oluşturulması, gibi üç aşamalı bir çalışmayı kapsamaktadır. Çalışmaların başlangıcında uygu- lamaya konulmuş “Köprülerin deprem davranışlarının belirlenmesine cevap verebilecek ülkemiz köprü şartnamesinin olmaması nedeni ile bu konuda deprem tehlikesi yüksek ve tecrübesi fazla olan ülkelerdeki şartname ve metotların izlenmesi tercih edilmiştir. Bu amaçla izlenecek şartnameler seçilirken ülkemiz koşullarına yakınlığı ve adapte edilebilir olma özellikleri dikkate alınmıştır. Buna göre; • Köprülerin deprem davranışlarının belirlenmesi için AASHTO ve CALTRANS, • Deprem güçlendirme tasarım detayları için CALTRANS VE FHWA, • Deprem davranışlarının belirlenmesi ve güçlendirme tasarımlarında kullanılacak deprem yer hareketi kriterlerinin belirlenmesi için AASHTO, ATC32 ve CALTRANS şartnameleri kullanılmıştır (6-30). Köprülerin Deprem Performanslarının ve Güçlendirme Gerekliliklerinin Belirlenmesi Sismik tasarım için, hedef performans seviyeleri ulaşımdaki ihtiyaca göre belirlenmiştir. Bu sebeple, hasar seviyeleri minimum düzeyde sınırlandırılmış olup köprülerin hızlı bir şekilde fonksiyonel özelliklerini kazanacak performansa sahip olması gerekmektedir. Her bir köprü grubunun hedef performans amaçları aşağıda maddeler halinde gösterilmiş olan üç ana kritere göre belirlenmiştir. • Depreme karşı güvenlik, • Depremden sonraki işlevselliği, • Depremden sonra gerekli olan onarım. Özellikle önemli köprülerin hedef deprem performansı için, depremden sonra hızlı bir şekilde onarım işlemlerine izin veren sınırlandırılmış hasar seviyesi dikkate alınmıştır. Güvenlik, işletilebilirlik ve restorasyon açısından performans seviyeleri aşağıdaki şekilde belirlenmiştir. • Emniyet: Üstyapının (Tabliye) aşağıya düşmemesi hedeflenmiştir. • Servis: Depremden sonra köprünün hemen kullanılabilir olması hedeflenmiştir. • Onarım süresi-kısa sürede: Köprünün fonksiyonunun yapabilmesi için acil onarımı hedeflenmiştir. Farklı noktalardan sürdürülen geniş kapsamlı bir güçlendirme stratejisi oluşturulmuş ve deprem sonrası kayıpların azaltılabilmesi ve hasarların en az seviyeye indirilebilmesi için İstanbul şehir merkezinden geçen otoyollardan başlamak suretiyle tüm Marmara Bölgesini kapsayacak şekilde çalışmalar planlanmıştır. • Onarım süresi-uzun sürede: Köprüde kalıcı onarımın kolay yapılabilmesi mümkün olması hedeflenmiştir (31). Emniyet-Servis-Onarım performans hedefleri iki deprem seviyesine göre belirlenmiştir. İşletme veya Fonksiyon Değerlendirmesi Deprem yer hareketi (FEE) durumunda hasar minimum olmalı (Elastik Davranış) ve köprü işlevine kesintisiz olarak devam etmelidir. Bu deprem hareketi yüksek olasılıklı ve yapının ömrü boyunca 1-2 kere olabilecek depremi temsil etmektedir. Emniyet Değerlendirmesi Deprem yer hareketi (SEE) durumunda ise sadece onarılabilecek hasar kabul edilir ve köprünün fonksiyonunu kaybetmeden ve yaşamı tehlikeye atmadan ayakta kalabilecek şekilde hasar görmesi öngörülür. Köprülerde yer hareketine göre yapı elemanlarının hedef performansları ayrı ayrı belirlenerek hedef performans tabloları oluşturulmuştur. Deprem Güçlendirme ve Yapısal Takviye Çalışmaları İstanbul’un deprem tehlikesi ile ilgili yapılan çalışmalar, olası bir depremin 2004-2034 yılları arasında olma olasılığını %40 olarak ifade etmektedir (34). Bu durum karşısında KGM gerekli tedbirleri almak ve köprüleri olası depremde hazır hale getirebilmek için eş zamanlı olarak birçok köprüde çalışma yapmıştır. Asma köprüler, Ortaköy Viyadükleri ve Haliç köprülerinin yer aldığı köprülerin mevcut durumları incelenmiş, her köprüye ait zemin değerlendirmesi ve yapısal durumlar göz önüne alınmıştır. O-1 otoyolunun üzerinde yer alan betonarme I ve T kirişler, dairesel kolonlar ve başlık kirişi tipi kenar ayaklar ile perde tipi orta ayaklardan oluşan köprülerde genelde temel boyutlarında ve donatıla- rında, orta ayak ve kenar ayak donatılarında, kiriş oturma payları ile deprem takozlarında deprem yönünden yapısal yetersizlikler ortaya çıkmıştır. Orta ayaklarda mevcut yetersiz perdeler betonarme manto yapılarak güçlendirilmiştir. Bu şekilde perdelerde yapılan güçlendirme ile yetersiz olan kiriş oturma payları da artırılmış ve yeni deprem takozlarının yapılmasına imkân verecek üst genişlik temin edilmiştir. Orta ayak temel boyutları da arttırılmıştır. Ayrıca bu köprülerde deforme olmuş elastomer mesnetler yenileri ile değiştirilmiştir. Çap ve donatı yönünden yatay yüklere karşı yetersiz durumdaki kenar ayak kolon ve temelleri yatay yükleri alabilecek şekilde ilave kenar ayak başlık kirişleri ile fore kazıklara bağlanmıştır. O-2, O-3 ve O-4 otoyolları üzerindeki önçekim-öngerilmeli beton trapez kirişlerden ve yerinde döküm tabliye ile perde tipi orta ayaklardan oluşan köprülerde ise kiriş oturma payı yetersizlikleri ile orta ayak deprem takozu eksiklikleri ortaya çıkmıştır. Bu tip köprülerde, örneğin Mahmutbey Viyadüğü, enine ve boyuna yönde elastomer mesnetlerin deformasyonlarının çok fazla olması sebebiyle her aksta enine ve boyuna yönde deprem takozları yapılarak deforme mesnetler yenilenmiştir. O-3 otoyolunun bir bölümü (örneğin Sağmalcılar Viyadüğü) ile O-4 otoyolunun Çamlıca-Gümüşova kesimindeki bazı viyadükler ve Ortaköy Viyadükleri gibi ardçekim–öngerilmeli beton prekast T kirişler ve yerinde döküm tabliye ve kutu kesitli ayrık kolonlu orta ayaklardan meydana gelen viyadüklerdeki yapısal yetersizlikler daha ciddi boyutlarda ortaya çıkmıştır. Bu tip köprülerde orta ayak kolonlarının alt ve üst uçlarında (plastik mafsal bölgesi içinde) düşey donatılarda çok sayıda bindirmeli ek yapılmış olup yetersiz bindirme boyları tespit edilmiştir. Ayrıca sargı donatısında ve düşey donatılarda yetersizlik bulunmuştur. Bu tip köprülerin bir kısmında orta ayak başlık kirişleri ile kenar ayak ve orta ayak temelleri boyut ve donatı açısından yetersiz bulunmuştur. Elastomer mesnetlerde ise kalıcı deformasyonlar gözlenmiştir. Farklı güçlendirme alter- itü vakfı dergisi 67 DEPREM DOSYASI Şekil 2. Boğaziçi köprüsü yaklaşım viyadükleri başlık kirişi güçlendirmesi. Şekil 3. Boğaziçi köprüsünde sönümleyici kurulumu. Şekil 4. Haliç köprüsünde sönümleyici ve üst yapı düşmeyi önleyici cihaz. Şekil 5. Haliç köprüsü ayaklarının çelik giydirme ile güçlendirilmesi. Şekil 6. Ortaköy V408 viyadüğü ayaklarının beton giydirme ile güçlendirilmesi. Şekil 7. Haliç yaklaşım viyadüğü kenar ayaklarında sönümleyicilerin kurulumu. Şekil 8. Mahmutbey viyadüğü ayak ve temellerin güçlendirilmesi. Şekil 9. Mecidiyeköy viyadüğü ayaklarında çelik giydirme ile güçlendirme çalışmaları ve LRB mesnetlerinin yerleştirilmesi. 68 itü vakfı dergisi natifleri üzerinde çalışılmış ve en uygun yöntem olarak orta ayaklar mevcut kutu kesitli kolonların tüm yüksekliği boyunca çepeçevre ikinci bir kutu kesitli kolon yapılarak güçlendirilmesi benimsenmiştir. Kolonları birbirine bağlayan başlık kirişi ile yatay yüklerin her iki kolona da aktarılması sağlanmıştır. Orta ayak başlık kirişleri yan ve alt taraflardan betonarme manto ile genişletilerek güçlendirilmiştir. Bunun yanında orta ayak temel boyutları ve kalınlığı arttırılarak hem taşıma gücü hem de donatı açısından yeterli hale getirilmiştir. Deforme orta ayak mesnetlerinin yenilenmesi benimsenmiştir. Ortaköy Viyadükleri’nde (V408 ve V408) de ayakların betonarme takviyesi ve üst yapıyı düşmeyi önleyici kablolarla düşmeyi önleyici elemanlar öngörülmüştür. Sağmalcılar Viyadüğü’nde özel bir durumla karşılaşılmış olup P14 ve P15 aksları arasında viyadüğün altından geçmekte olan metro hattı nedeniyle güney köprünün P14 aksı orta ayağında ve kuzey köprünün P15 aksı orta ayağında güçlendirme yapılamamaktadır. Bu durum, bu ayaklara kayıcı mesnetler yerleştirilerek yatay yük almaları önlenerek çözülmüştür. Kayıcı mesnetler kenar ayaklarda da uygulanmış, böylece kenar ayaklara gelecek yükler minimize edilmiş ve kenar ayaklara ilave imalat yapılmamıştır. O-4 otoyolunun Çamlıca-Gümüşova kesimindeki kalan köprü, viyadük ve tünellerin deprem davranışlarının incelenmesi neticesinde, tünellerde bakım-onarım amaçlı çalışmalar ön plana çıkarken köprülerde genelde temellerde genişletmeler, kolonlarda güçlendirmeler ve plastik mafsal bölgelerinin iyileştirilmesi söz konusu olmuştur. Asma köprüler deprem performansları yüksek yapılar olduğundan FEE depreminde köprünün elastik davranış sınırı içinde kaldığı ve büyük hasarlar olmayacağı görülmüştür. SEE depremi ile yapılan analizler neticesinde kule ve tabliye arasındaki çarpışmayı önlemek amacıyla kulede çarpma tertibatı yapılmıştır. 1. Boğaz Köprüsü yaklaşım viyadüklerinde ise tabliyede düşmeyi önleyici ekipmanlar ile mesnet değişiklikleri ön- görülmüştür. Haliç Köprüsü’nde ise belli ayaklarda takviye ve temel genişletmesi ile tabliyenin ayaklardan düşmesini önleyici tertibatlar önemli önlemler arasında yer almaktadır. Bu uygulamalar Şekil 2-9 arasında gösterilmiştir. Sonuç İstanbul il merkezi ve Marmara Bölgesi’nde kalan otoyollarda bulunan köprülerin depreme karşı güçlendirilmesi ve deprem sonrası kayıpların azaltılması için geniş çaplı ve eş zamanlı köprü güçlendirme ve yapısal takviye çalışması yapılmıştır. Çeşitli üniversite, tasarım ve yapım firmalarının katkılarıyla yoğun trafik altında özveriyle çalışmalar sürdürülmüştür. Karayolları Genel Müdürlüğü olarak amacımız, tüm riskli köprüleri olası deprem öncesi güçlendirerek deprem kayıplarını azaltmaktır. İstanbul’un şehir merkezinde tüm kritik köprüler depreme karşı güçlendirilmiştir ve bu zorlu çalışma tamamlanmıştır. Bu çalışmalar kapsamında İstanbul il merkezindeki otoyollardan başlanılarak her iki asma köprü ile Edirne-İstanbul ve İstanbul-Bolu arasındaki otoyollar üzerindeki önemli köprü ve viyadükleri kapsayacak şekilde 333 adet köprünün deprem güçlendirme ihtiyacı belirlenmiştir. Bunların 123 adedinde güçlendirmeler tamamen bitirilmiş olup, geri kalan köprülerde çalışmalar ise önümüzdeki 2 yıl içinde bitirilecek şekilde devam etmektedir. KAYNAKLAR: 1. Erdik, M, Aydinoglu, N, Fahjan, Y, Sesetyan K, Demircioglu M, Siyahi B, Durukal E, Ozbey C, Biro Y, Akman H, &Yuzugullu O. (2003). Earthquake risk assessment for Istanbul metropolitan area. Earthquake Engineering and Engineering Vibration; 2(1), 1-27. 2. Apaydın N. (2010). Earthquake performance assessment and retrofit investigations of two suspension bridges in Istanbul. Journal of Soil Dynamics and Earthquake Engineering; (30) 702–710. 3. Erdik, M, Aydinoglu, N, Fahjan, Y, Sesetyan K, Demircioglu M, Siyahi B, Durukal E, Ozbey C, Biro Y, Akman H, &Yuzugullu O. (2003). Earthquake risk assessment for Istanbul metropolitan area. Earthquake Engineering and Engineering Vibration; 2(1), 1-27. 4. Zülfikar C. (1995). Preliminary screening process of highway bridges in Istanbul. Earthquake Engineering Department-Kandilli Observatory and Earthquake Research Institute of Boğaziçi University, Report 1, Istanbul, Turkey. 5. Apaydın N. (1998).Preliminary screening process of highway bridges in Istanbul. Earthquake Engineering Department-Kandilli Observatory and Earthquake Research Institute of Boğaziçi University, Report 2, Istanbul, Turkey. 6. Annual Record Books of KGM (2010). 17. Division of General Directorate of Highways, Istanbul, Turkey. 7. Standard specifications for highway bridges (1996). 16th ed. American Association of State Highway and Transportation Officials, Washington, D.C. 8. Guide specifications for isolation design (2000). American Association of State Highway and Transportation Officials, Washington, D.C. 9. LRFD Bridge design specifications, 2nd ed. (1998), and (1999-2000) interim versions. American Association of State Highway and Transportation Officials, Washington, D.C. 10. Guide specifications for seismic design of highway bridges (1971). Japan Road Association JRA, Maruzen, Tokyo, Japan. 11. Guide specifications for earthquake hazard mitigation for road transportation facilities-pre earthquake countermeasures (1987). Japan Road Association JRA. 12. Reference for applying the guide specifications for reconstruction and repair of highway bridges which suffered damage due to the Hyogoken Nanbu Earthquake, to new highway bridges and seismic strengthening (1995). Japan Road Association JRA. 13. Design specifications of highway bridgesPart I Common Part, Part II Steel Bridges, Part III Concrete Bridges, Part IV Substructures, and Part V Seismic Design (1996-2002). Japan Road Association JRA, Maruzen, Tokyo, Japan. 14. Seismic design guidelines for highway bridges (1981), ATC-6, Applied Technology Council, Redwood City, CA. 15. Improved seismic design criteria for California Bridges: Provisional Recommendations (1996). ATC-32. Applied Technology Council, Redwood City, CA. 16. Recommended LRFD guidelines for the seismic design of highway bridges, Part I: Specifications; Part II: Commentary and Appendixes, Preliminary Report, ATC Report nos. ATC-49a and ATC-49b, and MCEET Technical Report no. MCEER-02-SP01.(2001). Applied Technology Council, Redwood City, CA and Multidisciplinary Center for Earthquake Engineering Research, State University of New York at Buffalo, November. 17. Seismic design and retrofit manual for highway bridges. Report no. FHWA-IP-87-6 (1987). Federal Highway Administration, Washington, D.C., 18. Seismic retrofitting manual for highway bridges (1995). Publ. No. FHWA-RD-94-052. Federal Highway Administration, Washington, D.C. Proceedings of second national seismic conference on bridges and highways (1997). Federal Highway Administration, Washington, D.C. and California Department of Transportation, Sacramento, CA. 20. Bridge memo to designers (20-4)/a (1995). California Department of Transportation, Sacraments, CA. 19. Bridge Design Aids/b (1995). California Department of Transportation, Sacramento, CA. 20. The Fourth Caltrans seismic research workshop (1996). Engineering Service Center, California Department of Transportation, Sacramento, CA. 21. San Francisco-Oakland Bay Bridge west spans seismic retrofit design criteria (1997). prepared by Reno M, and Duan L. edited by Duan L. California Department of Transportation, Sacramento, CA. 22. The Fifth Caltrans seismic research workshop (1998). Engineering Service Center, California Department of Transportation, Sacramento, CA. 23. Bridge Memo to Designers (201)/a (1999). Seismic design methodology. California Department of Transportation, Sacramento, CA. 24. San Francisco-Oakland Bay Bridge east span seismic safety project design criteria, Version 7, prepared by TY Lin/Moffat & Nichol Engineers (1999). California Department of Transportation Sacramento, CA. 25. Bridge design specifications: LFD Version (2000). California Department of Transportation Sacramento, CA. 26. Seismic design criteria (a), Version 1.2 (2001). California Department of Transportation, Sacramento, CA. 27. Guide specifications for seismic design of steel bridges (b) (2001). California Department of Transportation, Sacramento, CA. 28. Seismic design of abutments for ordinary standard bridges (c) (2001). Division of Structure Design California Department of Transportation, Sacramento, CA. 29. Specification for seismic reinforcement structures, Report 2: Design principle and earthquake waves for the project entitled “Seismic Reinforcement of Large Scale Bridges in Istanbul” (2004). General Directorate of Highways Report. 30. Project reports and basic design documents for the project entitled “Seismic Reinforcement of Large Scale Bridges in Istanbul”, prepared for the General Directorate of State Highways (Turkey) (2004). Japanese Bridge and Structure Institute – JBSI. 31. Erdik M, Siyahi B, Şesetyan K, Demircioğlu M, Akman H. Reports on earthquake ground motion for seismic retrofitting of the bridges on the motorways (Reports 1,2,3,4,5,6,7,8). Earthquake Engineering Department-Kandilli Observatory and Earthquake Research Institute of Boğaziçi University, Istanbul, 2003. itü vakfı dergisi 69 DEPREM DOSYASI Depreme Karşı Riskli Binaların Güçlendirilmesi ve Karşılaşılan Zorluklar Doç.Dr. Beyza Taşkın İTÜ İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Betonarme Yapılar ve Deprem Mühendisliği Çalışma Grubu Ülkemiz yüzölçümünün yaklaşık %96’sı farklı düzeylerde deprem riskine maruz yerleşim bölgelerinden oluşmakla birlikte, toplam yerleşim alanı %8.5; buna karşılık nüfus yoğunluğu ülke nüfusunun neredeyse 1/3’ü olan Marmara Bölgesi’nde yaşanmış 1999 Kocaeli ve Düzce depremleri sonrasında deprem olgusuna karşı toplumsal farkındalık düzeyinin arttığı bir gerçektir. Yaşanan depremlerin yıkıcı niteliğinden çok, mevcut binaların deprem yükleri etkisindeki dayanım yetersizlikleri nedeniyle önemli kayıplar yaşayan ülkemizde, bilimsel çalışmalar ve bunlara koşut olarak geliştirilerek yürürlüğe konan tasarım yönetmelikleri, aslında gelişmiş ülkelere kıyasla hiç de küçümsenemeyecek düzeydedir. 1940 yılında “Zelzele Mıntıkalarında Yapılacak İnşaata Ait İtalyan Yapı Talimatnamesi” ile başlayan yönergeler, sonrasında 1944; 1949; 1953; 1962; 1968; 1975; 1998 ve 2007 yıllarında ülkemize özgü sürümleriyle güncellenerek yönetmelik halleriyle yürürlüğe konmuştur. Bunlardan 1975 tarihli “Afet 70 itü vakfı dergisi Deprem yükleri etkisinde yapısal güvenlik düzeyi yetersiz olan binaların güçlendirilmesi teknik olarak hemen her durumda mümkündür. Ancak uygulanacak güçlendirme tekniği ve imalatları, binanın taşıyıcı sistemine; mevcut yapı malzemelerinin kalitelerine; binanın kullanım amacına bağlı olarak sağlaması beklenen performans düzeyine ve her şeyden önemlisi güçlendirme imalatları sonrasındaki fonksiyonelliğine göre değişkenlik arz etmektedir… Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik”, deprem yüklerinin gerçekçi bir şekilde belirlenmesinin yanı sıra depreme dayanıklı yapı tasarımı felsefesini de kapsama almış olması bakımından ülkemiz için bir dönüm noktasıdır. Hâlihazırda yürürlükte bulunan 2007 tarihli Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik, depreme dayanıklı bina tasarımı kurallarının yanında farklı kullanım amaçlarına yönelik hizmet veren mevcut binaların deprem güvenliklerinin belirlenmesi ve güçlendirilmesi esaslarını da içermektedir. Ancak bilindiği üzere hâlihazırdaki mevcut yapı stoğumuzun önemli bir kısmını, 1975 tarihli deprem yönetmeliğinden önce inşa edilmiş binalar oluşturmaktadır. Binalarımızın, depremlerde olması beklenenden çok daha ağır hasarlara maruz kalmasının en önemli nedeni hiç şüphesiz ki imalat kusurları ve denetim eksikliğidir. Kolaylıkla erişilebilen yerel yapı malzemeleri Türkiye coğrafyasında yöreye özgü inşaat tekniklerini de beraberinde getirmekte birlikte, son çeyrek yüzyıl ele alındığında 13 Mart 1992 Erzincan; 01 Ekim 1995 Afyon-Dinar; 26 Haziran 1998 Adana-Ceyhan; 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 Kocaeli ve Düzce; 6 Haziran 2000 Çankırı-Çerkeş; 3 Şubat 2002 Afyon-Sultandağı; 1 Mayıs 2003 Bingöl; 12 Mart 2005 Bingöl-Karlıova; 19 Mayıs 2011 Kütahya-Simav ve 23 Ekim 2011 Van Depremlerinden sonra sahada gözlemlenen kusurların benzer olmaları dikkat çekicidir. Şekil 1’de tipik örnekleri verilen özensiz imalatlardan, binaların ağır hasar görmelerine; hatta göçmelerine yol açanları arasında ilk sıraları yapı malzemelerindeki düşük dayanım; gerekli rijitlik ve dayanımı sağlamaktan yoksun yetersiz enkesit boyutları; betonarme yapılarda yetersiz çap, adet ve aralıkta düzenlenmiş enine ve boyuna donatı durumu; donatının kesitler içerisindeki yerleşiminde yapılan hatalar; donatıların korozyona karşı korunmamaları; kullanım ve dış hava koşullarının etkisiyle taşıyıcı yığma duvar bağlayıcı malzemelerinin bozulmaları sayılabilir. Ayrıca herhangi bir mühendislik hizmeti Şekil 1.Depremlerde karşılaşılan tipik hasarlar. alınmadan mevcut binalara yapılan eklentiler veya taşıyıcı sistem elemanlarının kesilerek kaldırılmaları; planda ve düşey doğrultuda yapısal düzensizliklerin bulunması; ağır kapalı çıkmalar; dolaylı mesnetlenmeler; taşıyıcı duvarlarda geniş pencere/kapı boşluklarının bırakılması ve özellikle bina zemin katlarında görülen yumuşak ve zayıf kat oluşumu benzeri tasarım odaklı hususlar da deprem hasarlarını arttırıcı diğer önemli sebeplerdendir. 1999 depremleri sonrasında Bakanlar Kurulu’nca 25.11.1999 tarihinde Zorunlu Deprem Sigortası düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Yürürlük tarihinden 2001 yılı sonuna dek 2,428,000 adet olan zorunlu deprem sigortası poliçesi, 2014 Kasım ayı itibariyle 5,695,000 adede yükselmiştir. Diğer bir deyişle poliçe adedi artmakla birlikte ülke genelindeki sigortalılık oranı halen %37.8’dir. Yine aynı depremi takip eden süreçte, 29.06.2001 tarihinde kabul edilen 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile ilk aşamada nüfus yoğunluğu fazla ve deprem riski yüksek olan 19 pilot ilde Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği yürürlüğe konarak, en azından yeni inşa edilecek yapıların ilgili yönetmeliklere uygun bir şekilde imal edilmesi doğrultusunda denetim mekanizması zor koşulmuştur. 23 Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde yaşanan Van Depremleri sonrasında 16.05.2012 tarihinde ülke genelinde yeni bir süreç başlatılarak Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kabul edilmiştir. Bahsi geçen kanunun uygulama yönetmeliği ve ekleri, riskli yapıların tespit edilmesine ilişkin teknik esasları içermektedir. Kanun kapsamında mülk sahipleri, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca lisanslandırılmış kamu ve özel sektör kuruluşlarına başvurarak mevcut binalarının yapısal risklerini tespit ettirebilmektedir. Riskli olduğu belirlenen binalarda yıkılarak yenileme veya güçlendirerek kullanma seçeneklerinden birisi, mülkiyet sahiplerinin kararları doğrultusunda ve kanunda tanımlanan oy çokluğu oranına göre tercih edilebilmektedir. Her ne kadar eleştirilebilecek birçok yönü olsa da, riskli oldukları tescil edilen binaların yapısal performans seviyelerini iyileştirmeye veya riski tamamen ortadan kaldırmaya yönelik olan bu kanun, bir anlamda kentsel yenileme sürecindeki ekonomik yükü özel sektör ile paylaşma hedefini barındırmaktadır. Mal sahipleri açısından cazip olan kısmı ise kanunda tanınan kredi ve kira yardımı olanakları ile ilgili harçlarda sunulan muafiyetlerdir. Deprem yükleri etkisinde yapısal güvenlik düzeyi yetersiz olan binaların güçlendirilmesi teknik olarak hemen her durumda mümkündür. Ancak uygulanacak güçlendirme tekniği ve imalatları, binanın taşıyıcı sistemine; mevcut yapı malzemelerinin kalitelerine; binanın kullanım amacına bağlı olarak sağlaması beklenen performans düzeyine ve her şeyden önemlisi güçlendirme imalatları sonrasındaki fonksiyonelliğine göre değişkenlik arz etmektedir. Örneğin mevcut malzeme kalitesi günümüz standartlarını sağlayan, ancak deprem yükleri etkisinde taşıma kapasitesi yetersiz olan düzenli bir binanın güçlendirilmesi sırasında daha lokal imalatlar ile yapısal kapasite yeterli düzeye yükseltilebilirken, buna karşın benzer bir binanın düşük kalitede yapı malzemelerine sahip olması durumunda bina genelinde çok daha yaygın bir güçlendirme uygulaması gerekebilir. Değerlendirilmesi gereken bir diğer önemli husus, güçlendirmenin itü vakfı dergisi 71 DEPREM DOSYASI maliyetidir. Çok genel olarak güçlendirme maliyetinin, yapıyı yeniden inşa etme maliyetine olan oranının %30 %40’lar civarında olması durumunda güçlendirme yoluna gidilmesi, uzmanlar arasında ortak bir kanıdır. Ancak yapının anıtsal veya tarihi bir niteliğinin olması durumunda maliyet ne olursa olsun, güçlendirme uygulanmalıdır. Diğer yandan imar durumundaki değişimler nedeniyle kimi zaman mevcut durumdan daha fazla kat inşa edilmesine ya da tam tersi bir şekilde daha az katlı yapıların inşasına izin verilmektedir. Dolayısıyla güçlendirme veya yıkıp yeniden inşa etme alternatifleri böylesi durumlarda maliyetten bağımsız hale gelmektedir. Mevcut bir yapının güçlendirilmesi projelendirme ile başlamaktadır. Dolayısıyla ilk aşamada yapıya ait orijinal tasarım projeleri incelenerek, binanın projesine ne denli uygun inşa edildiği araştırılır. Bu süreçte mevcut taşıyıcı sistemde rijitlik ve dayanım kaybına yol açmış olan bozulmalar ve mevcut hasarlar da tespit edilerek, taşıyıcı sistem elemanları üzerinde deneyler ve yerinde ölçümler yapılmaktadır. Deneylerin bir kısmı modern ölçüm cihazları ile binaya herhangi bir hasar verilmeden yapılsa da, bir kısmı Şekil 2’de gösterildiği benzeri betonarme bir yapıdan karotların alınması veya yığma bir binadan kâgir ünite sökülmesi ya da çelik bir yapıdan profil numunelerinin kesilmesi gibi örseleyici yöntemler içermektedir. Güçlendirme projesinin hazırlanması öncesinde yapılması zorunlu olan bir diğer araştırma, binanın bulunduğu arazinin yerel zemin karakteristiklerinin tespit edilmesine yönelik geoteknik ve sismik etütlerdir. Genellikle projelendirme öncesine ait tüm bu çalışmalar yaklaşık 15 günde tamamlanmaktadır. Güçlendirme projelerinin tamamlanmasını ve gerekli yasal izinlerin alınmasını takiben imalatlara geçilmektedir. Ülkemizin kent ve ilçe merkezlerinde çoğunlukla betonarme, daha küçük yerleşim birimlerinde ise yığma binalar sayıca fazladır. Betonarme binalarda güçlendirme, genellikle konvansiyonel yöntemlerle gerçekleştirilmektedir. Bunun en önem- 72 itü vakfı dergisi Şekil 2.Güçlendirme öncesi yapılan incelemeler. Şekil 3.Betonarme kolonlarda mantolama uygulaması. Betonarme binalarda güçlendirme, genellikle konvansiyonel yöntemlerle gerçekleştirilmektedir. Bunun en önemli nedeni mevcut beton dayanımlarının çok düşük olması ve taşıyıcı sistem elemanlarında birden fazla kusur ve buna bağlı kapasite yetersizliği bulunmasıdır. li nedeni mevcut beton dayanımlarının çok düşük olması ve taşıyıcı sistem elemanlarında birden fazla kusur ve buna bağlı kapasite yetersizliği bulunmasıdır. Mevcut yapı stoğunun büyük bir kısmını oluşturan konut türü betonarme binaların çoğunlukla 3 5 katlı; beton dayanımlarının ortalama 9 10 MPa ve betonarme perde teşkil edilmeden inşa edilmiş oldukları göz önünde bulundurulduğunda, klasik yöntemlerle güçlendirilme tekniklerinin uygulanması kaçınılmaz olmaktadır. Bu tür güçlendirmede genellikle kapasitesi yetersiz ve donatıları korozyona uğramış kolonların mantolanması ve bunun yanı sıra deprem yüklerinin bü- yük bir kısmını karşılayacak betonarme perdelerin ilave edilmesi söz konusudur. Şekil 3’de gösterilen mantolama uygulamasında mevcut kolonun sıva ve pas payı tabakalarının kaldırılarak ankraj çubuklarının ekimi; ilave enine ve boyuna donatıların yerleşimi; kalıp yapılması ve en nihayetinde betonun dökülmesi aşamaları izlenmektedir. Mevcut kolona bitişik olan bölme ve cephe duvarlarının tamamen kaldırılması gerekmemekte olup, ilave donatıların mevcut taşıyıcı sistemle entegrasyonu ankraj çubukları ile sağlanmakta ve beton dökümü bir üst kat döşemesinde açılan boşluklardan yapılmaktadır. Bu tür bir imalat nispeten ucuz olmakla birlikte, titiz ve uzman bir işçilik gerektirmektedir. Güçlendirmede taşıyıcı sisteme deprem yüklerinin büyük bir kısmını karşılayacak nitelikle betonarme perdelerin eklenmesi durumunda, Şekil 4’de verildiği gibi öncelikle mevcut bölme ve cephe duvarlarının kaldırılması gerekecektir. Bunu takiben sırasıyla ilave edilecek güçlendirme perdesinin özgün taşıyıcı Şekil 4.Mevcut binaya betonarme perdelerin eklenmesi. Şekil 5.Lifli polimer ile sargılanmış (sol) ve mantolanmış betonarme kolonlar. sistemle birlikte çalışmasını sağlayacak ankraj çubuklarının ekimi; perde yatay ve düşey donatılarının yerleşimi; kalıp sisteminin teşkili ve beton dökümü gerçekleştirilir. Mantolama veya ilave perde uygulamalarında net kullanım alanından bir miktar kaybın oluşacağı açıktır. Mevcut taşıyıcı sistem elemanlarının belirli düzeyde beton dayanımına sahip olması ve kapasite yetersizliklerinin daha yerel düzeyde kalması koşullarında, alan kaybının daha az olacağı çelik profil ve levhalarla güçlendirme yoluna da gidilebilir. Böyle bir uygulamada da güçlendirilecek elemanların çevresindeki mevcut duvarların benzer şekilde kaldırılması söz konusu olup, uygulamacı ekibin uzmanlık sahibi olmaları beklenmektedir. Yürürlükteki deprem yönetmeliğinde alternatif olarak sunulan lifli polimer ile kolonların sargılanarak dayanım ve süneklik artışının sağlanması, taşıyıcı sistem güçlendirmesini destekleyen bir uygulamadır. Özensiz imalatlardan, binaların ağır hasar görmelerine; hatta göçmelerine yol açanları arasında ilk sıraları yapı malzemelerindeki düşük dayanım; gerekli rijitlik ve dayanımı sağlamaktan yoksun yetersiz enkesit boyutları; betonarme yapılarda yetersiz çap, adet ve aralıkta düzenlenmiş enine ve boyuna donatı durumu; donatının kesitler içerisindeki yerleşiminde yapılan hatalar; donatıların korozyona karşı korunmamaları; kullanım ve dış hava koşullarının etkisiyle taşıyıcı yığma duvar bağlayıcı malzemelerinin bozulmaları sayılabilir. Özellikle enine donatıları yetersiz kolonlar için uygun bir çözüm olan lifli polimer ile kolonların sargılanaması, Şekil 5’de mantolanmış kolonlarla birlikte gösterilmektedir. Lifli polimer ile sargılama tekniği özel eğitim görmüş bir ekip tarafından gerçekleştirilen ve diğerlerine göre maliyeti yüksek olan bir uygulamadır. Üstyapıya ait taşıyıcı sistem elemanlarının dışında, çoğunlukla binanın temel sisteminin de iyileştirilmesi ve yeni ilave edilen elemanların altına temel inşa edilmesi söz konusu olacaktır. Bu durumda kapasiteleri yetersiz mevcut temeller açılarak üstyapı elemanlarına benzer biçimde gerekli donatılar ilave edilir ve temel boyutları yanlardan ve gerekirse üstten büyütülür. Zahmetli ve maliyetli bir süreç olan yapısal güçlendirme, standart bir binada tasarımın ardından uygun bir ekiple birkaç ayda tamamlanmaktadır. Bu zaman zarfında gerek oluşacak ortam kirliliğinden, gerekse meydana gelecek gürültüden ötürü binayı kullanmak çoğunlukla mümkün olmamaktadır. Ancak deprem gerçeği ile yaşamak durumunda olan ülkemizde, bu zahmetli sürecin aslında ne denli gerekli olduğu, geçmiş depremlerde yaşanan can ve mal kayıplarından yola çıkıldığında açıkça gözler önündedir. itü vakfı dergisi 73 DEPREM DOSYASI Deprem ve Ekonomik Kayıplar Doç. Dr. Seda Kundak İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü Giriş Depremler başta insan hayatı olmak üzere her türlü sosyal ve ekonomik yapılanma üzerinde yıkıma neden olmaktadır. Depremin hemen ardından hasar düzeyleri; can kaybı ve yaralanmalarla ifade edilmektedir. Ardından, yapı stoğu ve altyapıdaki kayıplar sayısal ve yaklaşık ekonomik değerleriyle belirtilir. Ancak, depremin ekonomi üzerindeki dolaylı etkisini tespit edebilmek için daha detaylı ve uzun süreli çalışmalar yapılmaktadır. Büyük depremlerin yol açtığı ekonomik kayıplar, uzun vadede, ulusal büyümenin yavaşlamasına ve enflasyonun tetiklenmesine neden olmaktadır. Bu nedenle, ekonomik kayıpların değerlendirilmesinde, toplam maddi zararın ülkenin gayrısafi yurtiçi hasılasına oranı önemli bir gösterge olarak kabul edilmektedir. Coburn ve Spence (1992) düşük bir gayrısafi yurtiçi hasılaya sahip ülkelerde yaşanan doğal afetlerin, mutlak değeri ne kadar az olursa olsun, ülke ekonomisi üzerinde yıkıcı etkiler bıraktığını ifade etmişlerdir. Tablo 1’de de görüldüğü gibi 1972 Nikaragua ve 1986 El Salvador’da yaşanan depremler 2 ve 1.5 milyar dolarlık maddi kayba neden olmuştur. Bu maddi kayıpların, 1980’de Italya’da ve 1988’de Rusya’da yaşanan depremlerin ekonomik kayıplarına göre son derece 74 itü vakfı dergisi Son 15 yıllık dönemde yaşanmış olan en büyük deprem afeti, 1999 yılında meydana gelmiş olan Kocaeli (Gölcük) Depremi’dir. Deprem sonrasında, ekonomik kayıplara ilişkin birbirinden farklı ve her defasında daha da yükselen, milyar dolarlar mertebesinde maliyetler ortaya konulmuştur. Bu farklılaşmanın nedeni, geçen süre içerisinde, dolaylı kayıpların daha net tahmin edilmeye başlanması ve farklı ekonometrik yaklaşımların kullanımıyla ilgilidir. Örneğin; TÜSİAD 17 milyar dolarlık bir kayıptan bahsederken, DPT, ekonomik kaybın 1519 milyar dolar ve Dünya Bankası ise 12-17 milyar dolar olduğu tahminlerinde bulunmuştur (OECD, 2000). Bugün ise, literatüre geçtiği şekliyle, Kocaeli Depremi’nin neden olduğu ekonomik kayıp 20 milyar dolar olarak ifade edilmektedir… düşük olduğu görülmektedir. Ancak, bu mutlak değerler, ülkelerin gayrısafi yurtiçi hasılalarıyla karşılaştırıldığında sonuç Coburn ve Spence’in tespitini doğrulamaktadır. 45 milyar dolarlık ekonomik kayıp Italyan GSYH’sında %6.8’e karşılık gelirken, 2 milyar dolar Nikaragua’nın GSYH’nın %40’ını oluşturmaktadır. Depremlerin ekonomik etkilerine ilişkin çalışmalar genelde iki kategori halinde incelenmektedir: a) yapılaşmış çevrenin yıkımı sonucu ortaya çıkan kayıplar (doğrudan kayıplar), ve b) her türlü faaliyetin kesintiye uğraması sonucu ortaya çıkan kayıplar (dolaylı kayıplar) (Cochrane, 2004; Bendimerad, 2001; Tierney, 1997). Yapılaşmış çevrenin yıkımıyla ortaya çıkan kayıplar, deprem nedeniyle oluşan hasarların tamir edilebilmesi ve eski haline getirilmesi için gereken maliyetler hesaplanarak bulunabilir. Aynı şekilde, depremden etkilenen bölgenin üretimindeki kayıplar da hesaplanabilir ancak, bu hesaplama bölgenin karmaşık ekonomik yapısı nedeniyle kesinlik içermez. Rose (2004), dolaylı kayıpların stoklar ve bağlantılar şeklinde iki alt başlık altında incelenmesi gerektiğini belirtmektedir. Stoklar, üretim için gereken makina ve techizatı kapsamaktadır. Bağlantılar ise, üretilen malın piyasada yarattığı hareketlilik ve girdi-çıktılardır. Bu iki farklı birimin birbirinden ayrılması, ekonomik kayıp tahminleri yapılırken aynı verinin tekrarlanmasını önlemeye yöneliktir. Ayrıca bu ayrım, kayıpların tahmininde gözden kaçma olasılığı bulunan detayları da işaret etmektedir. Örneğin, deprem nedeniyle hasar görmüş bir fabrikanın, o an itibariyle hem ekonomiye katkısı (bağlantılar) kalmamış hem de sermayesi (stoklar) kaybolmuştur. Aynı fabrika üzerinden farklı bir örnekte ise, fabrika depremden zarar görmemiş ancak fabrikaya hizmet eden altyapı hizmetlerinin kullanılamaz hale gelmiş olması durumunda, fabrikanın stoklarının zarar görmemesine rağmen ekonomiye katkısı (bağlantılar) azalmış ya da kalmamış olabilir. Bu bağlamda Rose (2004) temel ekonomik kavramlardan yola çıkarak, aslında ekonomik kayıp tahminlerinin ne kadar karmaşık bir yapıya sahip olduğu üzerinde durmuştur. Türkiye’de Yaşanan Depremler ve Ekonomik Kayıplar Son 15 yıllık dönemde yaşanmış olan en büyük deprem afeti, 1999 yılında meydana gelmiş olan Kocaeli (Gölcük) Depremi’dir. Deprem sonrasında, ekonomik kayıplara ilişkin birbirinden farklı ve her defasında daha da yükselen, milyar dolarlar mertebesinde maliyetler ortaya Ülke Yıl Kayıp (milyar$) Kayıp (%GSYH) Nikaragua 1972 2.0 40.0 Guatemala 1976 1.1 18.0 Çin 1976 6.0 1.5 Romanya 1977 0.8 3.0 Yugoslavya 1979 2.2 10.0 Italya 1980 45.0 6.8 Meksika 1985 5.0 3.0 Yunanistan 1986 0.8 2.0 El Salvador 1986 1.5 31.0 SSCB 1988 17.0 3.0 ABD 1989 8.0 0.2 İran 1990 7.2 7.2 Filipinler 1990 1.5 2.7 Tablo 1- Büyük depremlerin neden olduğu ekonomik kayıplar (Coburn ve Spence, 1992). konulmuştur. Bu farklılaşmanın nedeni, geçen süre içerisinde, dolaylı kayıpların daha net tahmin edilmeye başlanması ve farklı ekonometrik yaklaşımların kullanımıyla ilgilidir. Örneğin; TÜSİAD 17 milyar dolarlık bir kayıptan bahsederken, DPT, ekonomik kaybın 15-19 milyar dolar ve Dünya Bankası ise 12-17 milyar dolar olduğu tahminlerinde bulunmuştur (OECD, 2000). Bugün ise, literatüre geçtiği şekliyle, Kocaeli Depremi’nin neden olduğu ekonomik kayıp 20 milyar dolar olarak ifade edilmektedir. Neden oldukları ekonomik kayıplar dikkate alındığında, sırasıyla 2011 Van Depremi (1,5 milyar dolar) ve 1999 Düzce Depremi (1 milyar dolar), Kocaeli Depremi’ni takip etmektedir. Tablo 2’de, açıklanmış bilgiler doğrultusunda, son 15 yılda can kaybıyla sonuçlanan büyük depremlerin neden olduğu kayıplar verilmektedir. 15 yıllık dönemde, resmi olarak açıklanmış toplam ekonomik kayıp 23 milyar dolar düzeyindedir. Büyük depremlerin sonrasında, yeniden yapılanma faaliyetleri kapsamında gerekli olan bütçenin temini, hazırlıklı olunmadığı takdirde, zorluklar yaratabilmektedir. Örneğin 1999 Kocaeli Depremi sonrasında, devlet bütçesinden 6,2 milyar dolar yeniden yapılanma işleri için aktarılmıştır. Ayrıca, yeni vergilendirme sistemiyle yaklaşık 3 milyar dolar toplanmış ve yabancı ülkelerden toplam 3,4 milyar kredi alınmıştır (Durukal ve Erdik, 2008). Deprem bölgesindeki ağır yıkım, küçük ve orta ölçekli firmalar açısından telafisi zor bir dönemin başlamasına neden olmuştur. 7500 küçük ve orta ölçekli iş yeri ağır hasar görürken, toplamda 20.000 iş yeri, can kaybı ve müşteri yokluğu nedeniyle faaliyetlerine devam 1999 Kocaeli Depremi sonrasında, devlet bütçesinden 6,2 milyar dolar yeniden yapılanma işleri için aktarılmıştır. Ayrıca, yeni vergilendirme sistemiyle yaklaşık 3 milyar dolar toplanmış ve yabancı ülkelerden toplam 3,4 milyar kredi alınmıştır. edemez duruma gelmişlerdir. Bölgedeki istihdamın yaklaşık %45’i bir gecede işsiz kalmıştır (Durukal ve Erdik, 2008). Depremin hemen ardından, temel gıda malzemelerinde arzın talep karşısında yetersiz kalması, yeni piyasa koşullarını kendiliğinden oluşturmaktadır. Örneğin 2011 Van Depremi’nin ardından bölgede satılan su ve ekmek fiyatı, normalin 2-3 katına kadar yükselmiştir (Karancı vd., 2011). Depremin ardından yaklaşık 160.000 kişi başka şehirlere göç etmiştir. Göç eden nüfusun bir kısmı Van’a geri dönmemiş durumdadır (AFAD, 2011). Beklenen İstanbul Depremi ve Olası Kayıplar 1999 Kocaeli Depremi, İstanbul’da da hasara neden olmuştur. İstanbul genelinde yapıların yaklaşık %1-2’si hasar görmüş, 454 kişi hayatını kaybetmiş, 3600 kişi yaralanmış ve 450 bina ağır hasar görmüştür. Okulların %3’ü deprem hasarı nedeniyle kapatılmış, 65 sağlık kurumunda ise çeşitli seviyelerde hasar görülmüştür (Erdik vd., 2000). Merkez üssü İstanbul’a yaklaşık 100 km uzaklıkta olan 1999 Kocaeli Depremi’nin İstanbul’da yarattığı hasar dikkate alındığında, beklenen İstanbul Depremi’nin yaratabileceği hasar ve kayıpların çok daha yüksek olacağı ihtimali üzerinde sıklıkla durulmaktadır. Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “İstanbul İli Sismik Mikro-Bölgeleme Dahil Afet Önleme/Azaltma Temel Planı Çalışması” isimli ortak çalışmaları, depremin hemen ardından başlamış olup, 2002 yılında sonuçlanmıştır. Bu çalışma kapsamında, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın Marmara Denizi içinden geçen bölümü üzerinde 4 farklı deprem senaryosu geliştirilmiştir. Bunun yanı sıra, yine bu çalışma kapsamında binaların, altyapı sistemlerinin ve donatıların depreme karşı dayanıklıkları mahalle ve ilçe bazında değerlendirilmiştir. JICA ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmasında, olabilecek en büyük depremin büyüklüğünün 7.7 olacağı öngörüsüyle mahalle ölçeğinde hasar tahminleri yapılmıştır. Bu çalışmada hangi mahallede ne kadar ağır hasarlı, orta hasarlı ve hafif hasarlı bina olacağı kayıp tahmin yöntemleri uygulanarak hesaplanmıştır. Sonuçta İstanbul’daki 613 mahallede yaklaşık 282.296 binanın depremde ağır hasar göreceği ve bu durumdan da yaklaşık 1.129.184 kişinin etkileneceği ortaya çıkmaktadır (Tablo 3) (Kundak, 2006). Bu tahminler doğrultusunda, ağır/orta/hafif hasar alacak konut yapılarının tekrar inşaası veya güçlendirme bedelleri ile konut birimleri içindeki eşya ve donatıların ortalama değerleri hesaplandığında, konutlarda beklenen toplam maddi kayıp 20-22 milyar dolar seviyesinde tahmin edilmektedir. İşyerlerinin GSYH’ya yaptıkları katkı üzerinden yapılan hesaplara göre ise, 1 yıllık olası kayıp 10-42 milyar dolar seviyelerinde olabilir. Genel toplama bakıldığında ise, sadece binaların tekrar kullanılabilir hale gelmesi için gereken yatırım ve 1 yıllık üretim kayıpları 30-64 milyar dolar düzeyinde tahmin edilmiştir (Kundak 2010). Olası bir deprem sonrasında kullanılamayacak hale geleceği tahmin edilen konutların piyasa değeri yaklaşık 11.961 milyon Euro düzeyindedir. Yine bu konutlardan elde edilen bir yıllık kira değerleri düşünüldüğünde kayıplar 119 milyon Euro’yu bulmaktadır (Tablo 4) (Kundak, 2006; Kundak 2012). DASK’ın yapısı itibariyle yapabileceği geri ödeme miktarı ise 6.263 milyon Euro, yani piyasadaki kaybın neredeyse yarısı düzeyindedir (Kundak, 2006; Kundak 2012). Bunun temel nedeni, DASK’ın Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın belirlemiş olduğu metre kare inşaat maliyeti değerlerini kullanıyor olması ve kent içinde emlak piyasasının hareketlenmesine yol açan durumların sigorta kapsamına alınma- itü vakfı dergisi 75 DEPREM DOSYASI masıdır. Bir başka değişle, konutun kentin merkezinde olmasıyla çeperlerinde olması arasında, sigorta bedeli anlamında hiçbir fark bulunmamaktadır. İstanbul’lular Depreme Hazır mı? 2008 ve 2013 yıllarında, İstanbul genelinde yapılan risk algılama araştırmasının sonuçları, İstanbul’luların depreme ne kadar hazır olduğu yönünde ipuçları vermektedir. Bu iki çalışmanın sonuçları karşılaştırıldığında, bireylerin depremin etkilerini azaltma yönünde daha fazla ve kapsamlı önlem aldığını göstermektedir. Örneğin, 2008 yılında yapılan araştırmada, depreme bağlı risklerin azaltılması konusunda hiç bir faaliyette bulunmayanların oranı %50 iken, 2013 araştırmasında bu oran %37,5’a düşmüştür (Kundak vd. 2014). Deprem riskin azaltılması için alınan önlemlerin başında, yeni yönetmeliğe göre inşa edilmiş, “depreme dayanıklı” olarak tanımlanan bir eve taşınmak seçeneği yer almaktadır. Ayrıca, 2008 yılındaki sonuçlardan farklı olarak, 2013 çalışmasında, bireylerin yapı güçlendirme faaliyetlerini daha fazla gerçekleştirdiği görülmektedir. DASK sahipliği oranında ufak bir düşüş olmasına karşın, özel sigorta sahipliğinde büyük bir artış göze çarpmaktadır. Ayrıca, çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenen afet bilinci eğitimlerinin ve farkındalığı artırmaya yönelik faaliyetlerin olumlu etkileri hızla görünür hale gelmiştir (Şekil 1). 2008 ve 2013 çalışmalarında, ev sahiplerine “daha güvenli bir ev için ne kadarlık bir bütçe ayırabilirsiniz?” ve kiracılara ise “daha güvenli bir ev için ne kadarlık bir kira artışını kabul edersiniz?” soruları yöneltilmiştir. 2008 araştırmasında, ev sahiplerinin yaklaşık %47’si 3-6 aylık hane gelirini güvenli bir ev için harcayabileceklerini belirtirken, 2013 araştırmasında en yüksek yoğunluk %37 oranında 1-3 aylık hane geliri olmuştur. Öte yandan, 6 ay-2 yıllık ve 2-5 yıllık hane geliri seçeneğini seçenlerde, 2013 yılında bir artış görülmektedir (Şekil 2). En farklı sonuç kiracıların cephesinde yaşanmıştır. Kirasında hiçbir artışı kabul etmeyenlerin oranı %46’dan %60’a yükselmiş durumdadır (Şekil 3). Bu artışın farklı nedenleri olabilir. Öncelikle, kiracılar eski ve/veya güçlendirilmesi gereken bir binada kira artışına maruz kalmak yerine, yeni yönetmeliğe göre inşa edilmiş ve daha fazla güven duydukları bir binada yaşamayı tercih edebilirler. Ayrıca, kiracılar, her ne kadar yaşadıkları bina ile ilgili sorunları bilseler de, bütçelerindeki kısıtlar nedeniyle kira artışı ya da yer değiştirme gibi yüksek maliyetleri karşılayamaz durumda olabilirler. Bu tür gerekçeler, kiracıların depreme dayanıklı 76 itü vakfı dergisi Tarih Yer Büyükyük Can Kaybı Yaralı Etkilenen Nüfus Hasarlı Bina Ekonomik Kayıp (Milyon Dolar) 20.000* 17.08.1999 Kocaeli (Gölcük) 7,4 17.480 43.953 15.816.476 244.383 12.11.1999 Düzce 7,2 763 4.948 224.948* 133.496 1.000* 06.06.2000 Çankırı (Orta) 5,9 12 1.766 23.080* 5.249 bilgi yok 15.12.2000 Ayfon (Bolvadin) 5,6 6 547 bilgi yok 3.597 bilgi yok 03.02.2002 Afyon (Sultandağı) 6,1 42 318 252.327* 18.268 95* 27.01.2003 Tunceli (Pülümür) 6,4 1 7 bilgi yok 1.105 bilgi yok 01.05.2003 Bingöl 6,1 184 520 290.520* 24.745 135* 26.02.2004 Adıyaman 5,1 7 24 bilgi yok bilgi yok bilgi yok 28.03.2004 Erzurum (Aşkale) 5,3 7 19 4030* bilgi yok bilgi yok 02.07.2004 Ağrı (Doğubayazıt) 5,1 18 32 356* 531 bilgi yok 25.01.2005 Hakkari 5,4 2 24 bilgi yok 4.705 bilgi yok 08.03.2010 Elazığ (Kovancılar) 5,8 42 137 10.000 10.445 bilgi yok 19.05.2011 Kütahya (Simav) 5,7 3 75 10.121* bilgi yok 244* 23.10.2011 Van (Erciş) 7,2 644 2.300 32.938* 49.000 1.500* 09.11.2011 Van (Edremit) 5,6 40 bilgi yok 105 bilgi yok bilgi yok 19.251 54.680 16.664.901 TOPLAM 463.529 22,974 Kaynak: TABB – Türkiye Afet Bilgi Bankası ve EM-DAT – The International Disaster Database ((*) ile ifade edilmiş olanlar). Tablo 2 – Türkiye’de 1999-2014 Yılları arasında can kaybı ile sonuçlanmış depremlerin neden olduğu kayıplar. Ağır hasarlı konut sayısı Mahalleler Etkilenebilecek konut sayısı Etkilenebilecek nüfus < 500 425 76.583 306.332 500 – 1000 117 81.413 325.652 > 1000 71 124.300 497.200 Toplam 613 282.296 1.129.184 Tablo 3 – Depremin konut alanları ve nüfusa tahmini etkileri (Kundak, 2006) Satış Değerindeki Kayıplar Kayıplar (Milyon Euro) Kira Değerindeki Kayıplar Düzey Mahalle Sayısı Düzey Mahalle Sayısı Kayıplar (Milyon Euro) < 10 229 1057 < 100 313 133 10-20 123 1799 100-200 92 13 20-30 63 1568 200-500 75 22 30-40 36 1230 500-1000 16 11 > 40 66 6307 > 1000 7 12 Total 517 11961 Total 503 191 Tablo 4 – Konutlarda maddi kayıplar (Kundak, 2006; Kundak 2012). ev konusunda kira artışını neden kabul etmediklerini açıklamaya yardımcı olabilir. Sonuç: Akılcı Yatırımlar Azalan Ekonomik Kayıplar Geçmişte yaşanmış örnekler, afetlerin ekonomik ve sosyal etkilerinin uzun yıllar sürebildiğini göstermektedir. En kötü senaryolardan bahsedilirken, beklenti en kötüsünün olması değil, en kötüsüne hazır olmak şeklinde ifade edilmekte- dir. Bu hazırlık, yapıların güvenliğinden halkın risk algılama düzeylerine kadar uzanan zincirleme bir yapılanmanın incelenmesi gerekliliğini doğurmaktadır. Bu yazıda bahsi geçen olası ekonomik kayıplar, hiçbir önlemin alınmaması durumda gerçekleşmesi muhtemel kayıpları ifade etmektedir. Akılcı yatırımlar ile bu kayıpları en aza indirmek mümkündür. En kötüye hazır olmak, ekonomik anlamda büyük yatırımlar gerektirse de, uzun vadede yaratacağı faydalar: can Natural Hazards, 46: 153-178. EM-DAT – The International Disaster Database, www.emat. be Erdik, M., Durukal, E., Biro, Y., Birgören, G., (2000) İstanbul’da Binalar için Deprem Riski ve Risk Azaltımına Yönelik Somut bir Öneri, İkinci İstanbul ve Deprem Sempozyumu, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, 27 Mayıs 2000, Şekil 1 – Depreme karşı alınan önlemler (Kundak vd. 2014) İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Kampüsü, 131-149. Japon Uluslar arası İşbirliği Ajansı (JICA) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), (2002) Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul İli Sismik MikroBölgeleme Dahil Afet Önleme/ Azaltma Temel Planı Çalışması, İstanbul. Karancı, A.N., Kalaycıoğlu, S., Başbuğ Erkan, B.B., Özden, A.T., Çalışkan, İ., Özakşehir, G. Şekil 2 – Ev sahiplerinin daha güvenli bir ev için ayırabilecekleri bütçe (Kundak vd. 2014) (2011), Tabanlı –Van (23 Ekim 2011) ve Edremit-Van (9 Kasım 2011) Depremleri İnceleme Raporu, ODTÜ, Ankara. Kundak, S. (2006) Economic Vulnerability Assessment in Housing. Graduate thesis Centre D’Etudes des Risques Geologiques, Universite de Geneve. Kundak, S. (2010) Estimation of economic losses according to the earthquake scenarios Şekil 3 – Kiracıların daha güvenli bir ev için ayırabilecekleri bütçe (Kundak vd. 2014) for Istanbul, Eds. Menoni, Risk Challenging Olası bir deprem sonrasında kayıplarının azalması, ekonomik işle- Publics, Scientists and Governments, 155yişin sekteye uğramaması, afetlere di166 pp., Londra, İngiltere, CRC Press - Taylor kullanılamayacak hale geleceği rençli yerleşmelerin cazibe noktaları ha& Francis Group, 2010 tahmin edilen konutların piyasa line gelmesi, kültürel mirasın korunması Kundak, S., (2012) Economic Vulnerability değeri yaklaşık 11.961 milyon Euro ve politik istikrarın sağlanması şeklinde in Housing – Case Study: Istanbul, Lambert düzeyindedir. Yine bu konutlardan özetlenebilir. Academic Publishing, Saarbrücken, Germany. Depremin olası zararlarını azaltmaya yöelde edilen bir yıllık kira değerleri Kundak, S., Türkoğlu, H., İlki, A. (2014), Risk nelik olarak kamu kurum ve kuruluşlarıPerception in Istanbul: An Earthquake-prone düşünüldüğünde kayıplar nın girişimleri ve destekleriyle gerçeklecity,ITU A|Z 117-137, Vol:11, No 1 – Spring 119 milyon Euro’yu bulmaktadır. şen ve devam etmekte olan yatırımların 2014. yanısıra, bireylerin kendi hanelerinde alEngineering, 21, 467-472. Rose, A., (2004) Introduction in Modeling maya başladıkları önlemler de depreme Bibbee, A., Gonenc, R., Jacobs, S., Konvitz, Spatial and Economic Impacts of Disasters, bağlı kayıpların azaltılmasında önemli J., Price, R. (2000) Economic Effects of the 13-36, Eds. Okuyama, Y., Chang, S.E., bir rol oynamaktadır. Bu kapsamda, 1999 Turkish Earthquakes: An Interim Report. Springer. toplumsal dayanıklılığı destekleyen faaOECD, Economics Department Working T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi liyetlerin kapsam ve sayıca geliştirilmePapers No. 247. Başkanlığı (AFAD) (2011), 2011 Van Depremi si, bireylerin her türlü potansiyel afet ile Coburn, A., Spence, R., (1992) Earthquake Raporu, Ankara. mücadele edebilme kapasitelerinin artProtection, John Wiley & Sons. TABB – Türkiye Afet Bilgi Bankası, https:// masına yardımcı olacaktır. Cochrane, H., (2004) Economic Loss: myth tabb.afad.gov.tr/ and measurement, Disaster Prevention and Tierney, K.J., (1997) Business Impacts KAYNAKLAR: Management, 13, 4, 290-296. of the Northridge Earthquake, Journal of Bendimerad, F., (2001) Loss Estimation: Durukal, E., Erdik, M. (2008) Physical and Contingencies and Crisis Management, 5, 2, A Powerful Tool for Risk Assessment and Economic Losses Sustained by the Industry Mitigation, Soil Dynamics and Earthquake 87-97. in the 1999 Kocaeli, Turkey Earthquake. itü vakfı dergisi 77 DEPREM DOSYASI Deprem Travmasının Kitlesel Etkilerine Yönelik Bir Ruh Sağlığı Modeli Prof. Dr. Metin Başoğlu Doç. Dr. Ebru Şalcıoğlu Davranış Bilimleri Araştırma ve Tedavi Merkezi (DABATEM), Istanbul Türkiye’nin karşı karşıya olduğu deprem sorununa yönelik çalışmaların can ve mal kayıplarını en aza indirecek önlemler üzerinde yoğunlaştığını ve sorunun ruh sağlığı boyutu üzerinde yeterince durulmadığını görüyoruz. Depremler milyonlarca insanı etkileyebilmekte ve önemli bir ruh sağlığı sorunu ortaya çıkarmaktadır. Büyük insan kitlelerine tedavi hizmeti götürmenin felaket koşullarında altından kalkılması güç bir maliyet ve insan kaynağı sorunu yaratacağı açıktır. Bu sorunla başa çıkabilmek için (1) sağlam bir kuramsal temeli olan, (2) etkili olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış, (3) farklı kültürlerde uygulanabilirliği olan, (4) kısa süreli, (5) insanların uzman yardımı olmadan kendi başlarına uygulayabileceği ve (6) medya araçlarıyla kitlelere iletilebilecek psikolojik te- 78 itü vakfı dergisi Devletin kitlesel travmalar konusunda ara tırmaları desteklemesi ve bu konuda bir uzmanlık alanı yaratılmasına yardımcı olması gerekmektedir. Türkiye bu konuda bilgiyi kendisi üretmek zorundadır çünkü Batı ülkeleri de dahil olmak üzere, dünyanın hiçbir yerinde, büyük felaketlerin yarattığı ruh sağlığı konusunda yeterli bilgi ve deneyim birikimi yoktur. 1999 depremleri sonrasında, ruh sağlığı uzmanlarına ‘eğitim’ vermek amacıyla Türkiye dışından bazı ‘travma uzmanları’ gelmi ve ne yazık ki, bu kişilerin önerileri doğrultusunda, “Batı’dan gelen her şey iyidir” anlayışıyla hareket edilerek yararsız ve hatta kimi zaman zararlı uygulamalar yapılmı tır. Türkiye’de halen de ‘psikolojik destek’ adı altında yapılan birçok uygulamanın hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Bu konuda devlet yetkililerine önerimiz, bu tür uygulamaları sıkı denetime tabi tutmaları ve yararı bilimsel çalı malarla kanıtlanmamı girişimlere izin vermemeleridir. Devletin desteği ile yapılacak özgün ara tırmalarla dışarıdan ithal yararsız bilgilere veya ‘uzman’lara ihtiyaç kalmayacağı gibi, Türkiye bu alanda dünyaya öncülük edebilir ve oluşturacağı ruh sağlığı modeli ile örnek bir ülke durumuna gelebilir… davilere ihtiyaç bulunmaktadır. Batı ülkelerinde geliştirilmişve Türkiye’de de kullanılan tedavi yöntemlerinden hiçbiri bu kriterlerin ikisinden fazlasını karşılamamaktadır. Bu yazıda, deprem, savaş ve benzeri kitlesel felaketlere yönelik, yukardaki kriterlerin tümünü karşılayan bir ruh sağlığı modeli geliştirmek amacıyla son 20 yıldır yaptığımız araştırmaları gözden geçireceğiz. Bu araştırmalar, 17 Ağustos depreminden sonra Kocaeli bölgesinde tedavi hizmeti vermek amacıyla kurduğumuz bir proje sürecinde gerçekleştirilmiştir. Geliştirdiğimiz model, Cambridge University Press tarafından yayınlanan kitabımızda (Başoğlu & Şalcıoğlu, 2011) ayrıntılı olarak sunulmuştur. Deprem Travmasının Etkileri ve Yaygınlığı Depremzedelerle yaptığımız araştırma- larda en sık rastladığımız iki ruh sağlığı sorunu Travma Sonrası Stres Hastalığı (TSSH) ve depresyondur. Sık görülen TSSH belirtileri arasında depremle ilgili anıların sık sık akla gelerek sıkıntı yaratması, tekrarlayıcı kabuslar, depremi hatırlatan durumlar karşısında sıkıntı duyma, deprem beklentisi ile tetikte bekleme, ani ses ve hareketlere karşı aşırı irkilme, uyku sorunları, sinirlilik hali ve yaşama karşı ilgi azalması sayılabilir. Korku nedeniyle birçok depremzedenin sağlam binalara giremediğini, evlerinde yalnız kalamadığını, karanlıkta uyuyamadığını, enkaz görüntüleri, deprem haberleri gibi depremi hatırlatan durumlardan ve depremle ilgili düşüncelerden kaçındığını ve bu tür kaçınma davranışlarının yaygınlaşarak kişinin sosyal, iş ve aile yaşamını olumsuz etkilediğini göz- lemledik. TSSH kronik bir hastalıktır ve tedavi edilmezse, yıllarca, hatta bir ömür boyu devam edebilir. Bu hastalığa sıklıkla depresyon eşlik etmektedir. Tablo 1, depremzedelerde TSSH ve depresyonun yaygınlığını anlamak amacıyla yaptığımız çalışmaların bulgularını özetlemektedir. Değirmendere’de depremden 14 ay sonra yapılan epidemiyolojik çalışmada TSSH oranı %23 olarak bulunmuştur. Depremden yaklaşık 1, 2 ve 3 yıl sonra çadırkent, prefabrik evler ve kalıcı konutlarda yapılan tarama çalışmalarında TSSH oranlarının %40 civarında kaldığı ve zamanla bir azalma olmadığı görülmüştür. Depreme bağlı psikolojik sorunları için tedavi arayan depremzedeler arasında ise TSSH oranı daha yüksektir (%63). TSSH’nın bu derece yaygın görülmesinin en önemli nedeni artçı şokların yarattığı sürekli korku ve çaresizlik olgularıdır. Bu korku, depremlerin önceden kestirilemez ve kontrol edilemez olmasından kaynaklanmaktadır. Araştırmalarımızda depremzedelerin %50’si korkuya bağlı sorunlar nedeniyle tedavi ihtiyacı duyduklarını ifade etmişlerdir (Başoğlu & Şalcıoğlu, 2011). Bu bulgu toplumda tedavi ihtiyacı olabile- cek insanların oranının Tablo 1’de gösterilen TSSH ve depresyon oranlarından daha yüksek olduğunu düşündürmektedir. Deprem Travması İçin Kısa Süreli Davranış Tedavileri Korkunun yarattığı çaresizlik olgusu ile travmatik stres belirtileri arasında nedensel bir ilişki olduğunu gösteren bulgular korkulan durumlardan kaçınmak yerine, korkunun üzerine giderek sağlanacak kontrol duygusunun bu belirtileri ortadan kaldırabileceğini düşündürmektedir. Nitekim, birçok depremzedenin, tekrarlayan artçı şokların yarattığı şiddetli çaresizliğin bir aşamada dayanılmaz hale gelmesiyle korkularının üzerine gittiğini (örneğin, sağlam binalara girmek, evi sağlamsa evine dönmek, gece karanlıkta uyumak, depremi hatırlatan durumlardan kaçınmamak gibi) ve bu sayede korkularını yendiğini gözlemledik. Ayrıca, araştırmalarımız deprem sonrasında çadırkent veya prefabrik evlere sığınma kararını belirleyen en önemli etkenin korku olduğunu (Şalcıoğlu ve ark., 2008) ve buralardan kalıcı konutlara geçen depremzedelerde, Çalışma Çalışma bölgesi Örneklem seçim yöntemi Başoğlu ve ark., Değirmendere, Seçkisiz yöntemle evlerin- 2004 İstanbul-Avcılar de yaşayan depremzede- Örneklem Depremden büyüklüğü sonra geçen süre 950 14 ay binalarda duydukları korkunun azalmasıyla, TSSH belirtilerinin de azaldığını göstermiştir (Şalcıoğlu ve ark., 2007). Bu bulgular deprem korkusunu yenmeye yönelik Kontrol Odaklı Davranış Tedavisi’ni geliştirmemize yol açmıştır. Bu tedavide amaç kişinin gerçekçi bir neden olmamasına rağmen korktuğu durumların üzerine giderek korkularını yenmesini sağlamaktır. Bir çalışmada bu tedaviyi alan kişilerde iyileşme olasılığının ilk seanstan sonra %76, ikinci seanstan sonra %88 olduğu bulunmuştur (Başoğlu ve ark,, 2003). Bir kontrollü çalışmada tedavi ilkeleri kendilerine tek bir seansta açıklandığı zaman depremzedelerin %75’inin tedaviyi kendi başlarına uygulayarak deprem korkularını yendikleri ve terapistin bir daha yardımına gerek kalmadan en fazla altı ay içinde iyileşerek normal yaşama döndükleri görülmüştür (Başoğlu ve ark,, 2005). Depremzedelerde daha yüksek iyileşme oranı sağlamak amacıyla geliştirdiğimiz bir başka yöntem Deprem Simülasyonu Tedavisi’dir. Bu amaçla kullandığımız deprem simülatörü (bkz. Resim 1 ve Resim 2) Richter ölçeğine göre 3 ile 8 arasında sarsıntı yaratan bir tabla üze- TSSH oranı Depresyon oranı Değirmendere: %23 Değirmendere: %16 Avcılar: %14 Avcılar: %8 lerden seçilen örneklem Başoğlu ve ark., Gölcük 2002 Üç çadırkent ve 2 prefabrik 1,000 8 ay %43 %31 586 20 ay %39 %18 769 40 ay %40 %18 1,027 14 ay %63 %42 yerleşim bölgesinde sırayla yapılan ev ziyaretleri Şalcıoğlu ve ark., Kocaeli merkez, Üç prefabrik yerleşim 2003 Gölcük, bölgesinde sırayla yapılan Değirmendere ev ziyaretleri Şalcıoğlu ve ark., Gölcük Bir kalıcı konut 2007 bölgesinde sırayla yapılan ev ziyaretleri Livanou ve ark., 2002 Değirmendere Proje merkezine tedavi için başvuranlar Tablo 1 . 17 Ağustos 1999 depreminden sonra depremzedelerde Travma Sonrası Stres Hastalığı ve Depresyon sıklığı. itü vakfı dergisi 79 DEPREM DOSYASI rine kurulmuş küçük bir prefabrik evden oluşmaktadır. Terapist eşliğinde, gruplarla da yapılabilen tedavide, kişiler bir uzaktan kumanda aracı ile sarsıntıları istedikleri zaman başlatabilmekte veya durdurabilmekte ve kendilerini hazır hissettikleri zaman bir üst sarsıntı şiddetine geçebilmektedirler. Ortalama 45 dakikalık bir tedavi seansının deprem sarsıntıları üzerinde kontrol duygusunu arttırdığı ve depremzedelerin %92’sinde iyileşmeye yol açtığı gözlemlenmiştir (Başoğlu ve ark,, 2007). İyileştikten sonra gerçek depremlere maruz kalan depremzedelerde TSSH belirtilerinin geri gelmemesi tedavinin deprem travmasına karşı bir anlamda psikolojik bağışıklık yarattığını düşündürmektedir. Bu çalışmalar, ilkeleri ve gerekçesi açıklandığı zaman insanların tedaviyi kendi başlarına uygulayarak iyileştiklerini göstermektedir. Bu bulgu önemli bir soruyu gündeme getirmektedir. Tedavi bilgisi, bir terapist tarafından değil de, yazılı veya görsel araçlarla doğrudan insanlara iletilirse aynı etkiyi sağlar mı? Bu sorunun cevabını araştırmak amacıyla kazırladığımız bir Kendine Yardım Kitapçığı ile yaptığımız çalışmalarda tedaviyi yalnızca kitapçıktan okuyarak öğrenen ve uygulayan depremzedelerin %88’inin iyileştiğini gördük (Başoğlu ve ark., 2008). Bu bulgu tedavide önemli olan noktanın kimin tarafından iletildiği değil, iletilen bilginin içeriği olduğunu göstermektedir. Nitekim, bu yöntemi kendileri keşfederek uygulayan depremzedelerin iyileşmeleri bunu doğrulamaktadır. Bu veriler, tedavi bilgisinin mümkün olan her türlü araçla kitlelere iletilmesinin yararlı olacağını düşündürmektedir. Tedavinin geniş kitlelere iletilmesinde en önemli aracın basın ve yayın organları ve özellikle televizyon kanalları olduğunu düşünüyoruz. Etkisini henüz araştırma fırsatı bulamamış olmakla birlikte, diğer araştırmalarımız bunun denenmeye değer bir yöntem olduğunu düşündürmektedir. Sonuçta, tedavi, korkunun üzerine gitmek gibi, herkesin kolaylıkla anlayabileceği basit bir ilkeye dayanmaktadır. Bazı insanlar korkularını kendi başlarına yenemiyorlarsa bunun başlıca nedeni gerekli bilgiye sahip olmamaları veya olsa bile, iyileşmek için gerekli kararlılığı gösterememeleridir. Başta üst düzey devlet görevlileri olmak üzere, toplum 80 itü vakfı dergisi üzerinde etkisi olan kişilerin televizyon aracılığıyla insanları tedavi konusunda bilgilendirmesi ve cesaretlendirmesi bu bakımdan çok yararlı olabilir. Tedavinin yaygınlaştırılmasında kamuoyu (örneğin, sosyal medya) da önemli rol oynayabilir. Deprem bölgesinde tedavi bilgisinin kulaktan kulağa yayılmasıyla insanların bu bilgiyi kullanarak yararlandıklarını ve başkalarını da yönlendirdirerek iyileşmelerine yardımcı olduklarını biliyoruz. Ayrıca, bu gözlemler belirli bir eğitim düzeyine sahip her insanın tedavinin başkalarına iletilmesinde ‘terapist’ olarak değerlendirilebileceğini düşündürmektedir. Bu süreci kolaylaştırmak ve tedavinin gerektiği gibi uygulanmasını sağlamak amacıyla bir Terapist Eğitim Kitapçığı hazırlanmıştır (Başoğlu & Şalcıoğlu, 2011). Fotoğraf 1 – Deprem simülatörünün dıştan görünümü Deprem Travmasına Yönelik Bir Ruh Sağlığı Modeli Buraya kadar gözden geçirdiğimiz bilgilerin ışığında, deprem travmasına yönelik bir ruh sağlığı modeli önerebiliriz. Bu model, depremden etkilenen kitlelerin en ekonomik bir biçimde tedavisi ve toplumun depremlere karşı psikolojik olarak hazırlıklı hale getirilmesini amaçlamaktadır. Bu modelin tedavi amacıyla nasıl kullanılabileceğini göstermek için 1000 depremzedenin barındığı bir çadırkent örneğini düşünelim. Seçilen bu hedef kitle için yapılması gereken ilk iş, tedaviye ihtiyacı olabilecek insanların hızlı bir taramayla belirlenmesidir. Bu tarama kişi tarafından 10-15 dakikada doldurulabilen Travmatik Stres Belirti Ölçeği (Başoğlu ve ark., 2001) ile yapılabilir.Yukarıda belirtildiği gibi, bu ölçekle yaptığımız çalışmalarda depremzedelerin %50’si stres sorunları nedeniyle tedavi ihtiyacı bildirmişlerdir. Dolayısıyla, söz konusu çadırkentte 500 kişinin tedaviye ihtiyacı olduğu öngörülebilir. Bu kişiler belirlendikten sonra uygulanabilecek 3 aşamalı tedavi yaklaşımı Şekil 1’de gösterilmiştir. Şekil 2, bu yaklaşımın her aşamasında beklenebilecek iyileşme oranlarını göstermektedir. İlk tedavi seansından 6 hafta sonra yapılacak bir değerlendirmede 500 kişinin %80’inin kendileri için belirlenmiş tedavi hedeflerine yönelik ödevlerini yapmaya başlamış olması ve deprem korkularını değerlendiren Korku ve Kaçınma Ölçeği puanlarında en az %20 Fotoğraf 2 – Deprem simülatörünün içten görünümü azalma görülmesi beklenir. İyileşme sürecine girmiş olan bu insanlar tedaviyi bir daha terapist yardımı olmadan başarıyla tamamlayabilir. Bu sürece girmeyen 100 kişinin %80’inin terapist eşliğinde korktuğu bir durumun üzerine gitmesini içeren ikinci tedavi seansının verilmesinden sonra (Aşama 2), bu aşamada da iyileşmeyen 20 kişinin tümünün 4 seanslık tedavi ile (Aşama 3) iyileşmesi beklenir. Çalışmalarımız 4 seanslık tedaviyi tamamlayanlar için iyileşme olasılığının %100 olduğunu göstermiştir (Başoğlu ve ark., 2003). Böylece, iyileşmek için gerekli olan toplam seans sayısı vakaların %80’i için bir, %16’sı için iki, %4’ü için enfazla altı olmaktadır. Bu modelde bir vakanın Türkiye’de tedavi maliyeti, yalnızca harcanan terapist (psikolog) zamanı açısından bakıldığında, 17 Amerikan doları olarak hesaplanmıştır (Başoğlu & Şalcıoğlu, 2011). Bu maliyetin Batı ülkelerinde geliştirilmiş tedavilerin maliyetlerine oranı 1/3 ile 1/10 arasında değişmektedir. Ayrıca, Şekil 1’de gösterilen modelde her aşamada bireysel tedavi öngörülmüştür. Birinci aşamada tedavi Kendine Yardım Deprem Öncesi Önlemler Araçlar / Yöntemler (1) Merkezi yönetim bünyesinde ruh sağlığı Devlet kurumları ve kaynakları uzmanlarından oluşan ve depremzedelere ruh sağlığı hizmetlerini organize edecek, koordinasyonu sağlayacak ve denetleyecek bir kurulun oluşturulması (1) Deprem riski altındaki bölgelerde dep- Medya programları + Kendine Yardım reme hazırlık çalışmalarının yapılması Kitapçığı (a) Medya ve kamuoyunun depremin ruhsal etkileri ve tedavisi konusunda eğitilmesi (b) Tedavi bilgisinin tüm sağlik kuruluşla- Terapist Eğitim Kitapçığı + Kendine Yardım rına, üniversitelere, okullara ve iş yerlerine Kitapçığı iletilmesi (c) Deprem simülatörü deneyimi ile insan- Deprem simülatörleri larda deprem travmasına karşı psikolojik dayanıklılığın arttırılması Deprem Sonrası Önlemler Araçlar / Yöntemler (1) Tedavi bilgisinin medya aracılığıyla Eğitici programlar, kampanyalar topluma iletilmesi (2) Kendine yardım araçlarının topluma Kendine Yardım Kitapçığı dağıtılması Kitapçığı ile, diğer aşamalarda ise 5-10 kişilik gruplar halinde verilebilir. Bu uygulamayla tedavi maliyeti kişi başına 1 doların altına düşürülebilir. Depremlerden sonra insanların büyük çoğunluğu çeşitli nedenlerle tedavi imkanlarına erişemediği için tedavinin kendilerine götürülmesi gerekmektedir. Geliştirdiğimiz model bu amaca yönelik olmakla birlikte, ruh sağlığı kurumlarından yardım arayan insanlar için de kullanılabilir. Burada önemli olan terapist zamanını en ekonomik biçimde kullanarak daha fazla sayıda insana tedavi hizmeti verebilmektir. Tedavi ilkelerinin ve araçlarının daha geniş kapsamda toplumsal ruh sağlığının korunmasında nasıl kullanılabileceği Tablo 2’de özetlenmiştir. Deprem öncesi ve sonrası dönemde yapılabilecek girişimler ilk kolonda, bu girişimler için gerekli araç ve yöntemler ikinci kolonda gösterilmiştir. Önerilen model tedavi bilgisinin her türlü araçla kitlelere yaygın olarak iletilmesini öngörmektedir. Bu bilgi Kendine Yardım Kitapçığı dışında, televizyon programları, video kasetleri, CD’ler aracılığıyla veya internet üzerinden de iletilebilir. Depremlerin travmatik etkilerinin önlenmesinde deprem simülatörü deneyiminin önemli katkısı olacağını düşünüyoruz. İstanbul gibi deprem riski altındaki bölgelerde deprem simülatörleri ile insanlara bu deneyim kazandırılabilir. (3) Tedavi bilgisinin sağlik kuruluşlarına, Terapist Eğitim Kitapçığı + Kendine Yardım Sonuç ve Öneriler üniversitelere, okullara ve iş yerlerine Kitapçığı Bu yazıda özetlediğimiz çalışmalar, deprem, savaş ve terör gibi kitlesel travmaların yarattığı ruh sağlığı sorunlarının etkili ve ekonomik bir biçimde tedavi edilebileceğini göstermektedir. Toplumun deprem travmasından korunabilmesi için gerekli çalışmaların önceden yapılması bir zorunluluktur. Doğal olarak, bu hazırlıkların bir maliyeti olacaktır. Ne var ki, önerdiğimiz modelin sağlayabileceği psikolojik, sosyal, ekonomik ve siyasal yararları yanında bu maliyetin fazla önemi olomayacaktır. Devletin kitlesel travmalar konusunda araştırmaları desteklemesi ve bu konuda bir uzmanlık alanı yaratılmasına yardımcı olması gerekmektedir. Türkiye bu konuda bilgiyi kendisi üretmek zorundadır çünkü Batı ülkeleri de dahil olmak üzere, dünyanın hiçbir yerinde, büyük fela- iletilmesi (4) Depremden en fazla etkilenen kesimlere Şekil 1’deki yaklaşım modeli + gereken tedavi hizmetlerinin götürülmesi ve hasta- vakalarda kurumsal psikiyatrik tedavi hiz- nede yatarak tedavi alması gerekenler için metleri bu hizmetlerin yerel ruh sağlığı kurumları ile koordinasyonu (5) Uzun dönem müdahelelerin planlanması (a) Aralıklarla yapılan taramalarla tedaviye Travmatik Stres Belirti Ölçeği + Şekil ihtiyacı olanların belirlenmesi ve tedavi 1’deki yaklaşım modeli + Kendine hizmetlerinin götürülmesi Yardım Kitapçığı (b) Gelecekteki depremlere yönelik hazırlık Bkz. Deprem Öncesi Önlemler bölümü çalışmaları Tablo 2. Deprem travmasına yönelik bir ruh sağlığı modeli itü vakfı dergisi 81 DEPREM DOSYASI re izin vermemeleridir. Devletin desteği ile yapılacak özgün araştırmalarla dışarıdan ithal yararsız bilgilere veya ‘uzman’lara ihtiyaç kalmayacağı gibi, Türkiye bu alanda dünyaya öncülük edebilir ve oluşturacağı ruh sağlığı modeli ile örnek bir ülke durumuna gelebilir. Şekil 1: Tedavi akış şeması Şekil 2: Üç aşamalı tedavi yaklaşımında iyileşme oranları ketlerin yarattığı ruh sağlığı konusunda yeterli bilgi ve deneyim birikimi yoktur. 1999 depremleri sonrasında, ruh sağlığı uzmanlarına ‘eğitim’ vermek amacıyla Türkiye dışından bazı ‘travma uzmanları’ gelmiş ve ne yazık ki, bu kişilerin önerileri doğrultusunda, “Batı’dan gelen her şey iyidir” anlayışıyla hareket edilerek 82 itü vakfı dergisi yararsız ve hatta kimi zaman zararlı uygulamalar yapılmıştır. Türkiye’de halen de ‘psikolojik destek’ adı altında yapılan bir çok uygulamanın hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Bu konuda devlet yetkililerine önerimiz, bu tür uygulamaları sıkı denetime tabi tutmaları ve yararı bilimsel çalışmalarla kanıtlanmamış girişimle- KAYNAKLAR: Başoğlu M, Kılıç C, Şalcıoğlu E,&Livanou M (2004) Prevalence of posttraumatic stress disorder and comorbid depression in earthquake survivors in Turkey: an epidemiological study. Journal of Traumatic Stress, 17:133-141. Başoğlu M, Livanou M, Şalcıoğlu E, &Kalender D (2003) A brief behavioural treatment of chronic posttraumatic stress disorder in earthquake survivors: Results from an open clinical trial. Psychological Medicine, 33:647654. Başoğlu M& Şalcıoğlu E (2011) A mental health care model for mass trauma survivors: Control-focused behavioral treatment of earthquake, war, and torture trauma. Cambridge: Cambridge University Press. Başoğlu M, Şalcıoğlu E, &Livanou M (2002) Traumatic stress responses in earthquake survivors in Turkey. Journal of Traumatic Stress, 15:269-276. Başoğlu M, Şalcıoğlu E, &Livanou M (2007) A randomized controlled study of singlesession behavioral treatment of earthquakerelated posttraumatic stress disorder using an earthquake simulator. Psychological Medicine, 37:203-214. Başoğlu M, Şalcıoğlu E, &Livanou M (2009) Single-case experimental studies of a selfhelp manual for traumatic stress in earthquake survivors. Journal of Behaviour Therapy and Experimental Psychiatry, 40:50-58. Başoğlu M, Şalcıoğlu E, Livanou M, Kalender D, &Acar G (2005) Single-session behavioral treatment of earthquake-related posttraumatic stress disorder: A randomized waitlist controlled trial. Journal of Traumatic Stress, 18:1-11. Başoğlu M, Şalcıoğlu E, Livanou M,Özeren M, Aker T, Kılıç C, &Mestçioğlu Ö (2001) A study of the validity of a screening instrument for traumatic stress in earthquake survivors in Turkey. Journal of Traumatic Stress, 14:491509. Livanou M, Başoğlu M, Şalcıoğlu, E, &Kalender D (2002) Traumatic stress responses in treatment-seeking earthquake survivors in Turkey. Journal of Nervous and Mental Disease, 190:816-823. Şalcıoğlu E, Başoğlu M, &Livanou M (2003) Long-term psychological outcome in nontreatment-seeking earthquake survivors in Turkey. Journal of Nervous and Mental Disease, 191:154-1. Şalcıoğlu E, Başoğlu M, &Livanou M (2007) Posttraumatic stress disorder and comorbid depression among survivors of the 1999 earthquake in Turkey. Disasters, 31:115-129. Şalcıoğlu E, Başoğlu M, &Livanou M. (2008) Psychosocial determinants of relocation in survivors of the 1999 earthquake in Turkey. Journal of Nervous and Mental Disease, 196:55-61. Deprem ve Farkındalık Prof. Dr. M. Hasan BODUROĞLU Türkiye Deprem Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı MEF Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Ülkemizde her gün yazılı ve görsel medyada inşaat halindeki veya kullanımda olan yapılarla ilgili oluşan göçme ve hasarları izlemekteyiz. Bir bakıyorsunuz yeni biten bir büyük toplantı salonunun asma tavanı çöküyor, bir bakıyorsunuz bir kayak tesisinde çökme oluyor veya bir bakıyorsunuz yeni inşa edilmiş bir sitenin istinat duvarı çöküyor. Bu olaylar için genelde yapılan ‘’neyse ki salonda bir toplantı yoktu’’ , ‘’bir bakıma böyle bir tesisin varlığı haber oldu’’ veya ‘’aşırı yağışlar nedeniyle duvar çöktü’’ gibi açıklamalarla olayların gerçek nedenleri araştırılmadan olayı bir beklenmeyen duruma bağlamak söz konusu olmaktadır. Ayrıca bir diğer konu da; aracın kontrolünü kaybeden sürücü nedeniyle kaza meydana gelmesi türünden olayların bizlere medya tarafından aktarılması konusudur. Aracın kontrolu hangi durumlarda kaybedilir, böyle bir tehlikenin varlığından sürücülerin haberi var mıdır? sorusu hiçbir zaman sorulmaz. Araçların kontrolu ya aşırı hızdan veya trafik uyarı işaretlerine uyulmadığından veya yolun ıslak olduğu zaman fren mesafesi kavramının eksikliğinden meydana gelmektedir. Önemli olan tehlikelerin bilincinde olmak ile birlikte o tehlikelerin oluşturacağı risklerin farkına varıp önlem almaktır. Böyle durumlarda riskimizi kavrayamadığımız ve daha önce önlem almadığımız için karşılaştığımız hasarlar Mobil Deprem Simülasyon Eğitim Aracı ile bilinçlendirme etkinlikleri kapsamında amaç; bilgi eksikliği, belirsizlikler ve çaresizlik hissi ile beslenen korku dolu yaklaşımları, hazırlıklı olma ve güvende hissetme duygularına dönüştürmektir. Diğer taraftan, ulusal çapta depremden korunma kültürü bilincini kazandırmak, sürdürülebilir bir altyapı oluşturmak ve toplumsal duyarlılık, sahiplenmeyi, gönüllülük kavramının anlaşılmasını ve bireysel bilinçlenmeyi sağlamayı hedeflemektedir… ve can kayıplarıdır. Bunlar hergün neredeyse duymaya alıştığımız olaylardan deprem tehlikesi dışında oluşan hasar ve kayıplarla ilgili örneklerdir. Bu yazımızın amacı ülkemizde deprem tehlikesine dikkat çekmek ve bu tehlikenin yaratttığı risklerin en aza indirilmesiyle ilgilidir. Marmara bölgesini yakından etkileyebilecek deprem tehlikesini ifade eden fay hatları aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Bu tehlikenin varlığı bilim insanlarınca ortaya konulmuş ve belki de hemen hemen bu bölgede yasayan herkesin öyle veya böyle bildiği bir tehlikedir. Şekilde gösterilen faylardan birinde meydana gelecek bir depremin bölgede yaratabileceği riskler: • Binalarda meydana gelebilecek ağır hasarlar veya göçmeler, • Binalarda meydana gelecek yapısal olmayan hasarlar, • Ulaştırma sistemlerinde meydana gelecek hasarlar, • Doğalgaz, elektrikve su şebekelerinde meydana gelebilecek hasarlar, • Doğalgaz –gaz kaçakları - nedeniyle oluşabilecek yangınlar, • Sanayi tesislerinde meydan gelebilecek hasar sonucu zehirli maddelerin ortaya çıkması, • Haberleşmede ortaya çıkabilecek sorunlar, olarak özetlenebilir. Bu risklerin en önemli sonucu yaralanma ve can kayıplarıdır. Bu riskleri en aza indirmek için çeşitli önlemler almamız gerekmektedir. 1993 yılında Merhum Prof. Dr. Rifat YARAR önderliğinde benim de içinde bulunduğum sekiz kişi tarafından kurulan Türkiye Deprem Vakfı, günümüze değin kuruluş amaçlarımız doğrultusunda bu risklere dikkat çekmek dışında ağırlıklı olarak deprem mühendisliğinin gelişmesi için araştırma destekleri vermekte, bilimsel ağırlıklı yayınlar yapmakta ve bilimsel toplantılar düzenlemektedir. 1974 yılında kurulan Deprem Mühendisliği Türk Milli Komitesi’nin faaliyetleri Prof. YARAR’ın her iki kuruluşun da başkanı olması nedeniyle 1993 yılından itibaren Vakıf ile paralel olarak yürütülmüştür. Bu kapsamda ilk Ulusal Deprem Mühendisliğ Sempozyumu’nun 1985 yılında İstanbul’da yapılmasının ardından, 2. ve 3. Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansları 1993 ve 1995 yıllarında İstanbul da, 4. Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı 1997 yılında Ankara’da düzenlenmiştir. 5., 6. ve 7. Konferanslar 2003, 2007 ve 2011 yıllarında İstanbul’da düzenlenmiştir. 2009 yılında alınan kararla Deprem Mühendisliği Türk Komitesi Türkiye Deprem Vakfı Deprem Mühendisliği Komitesi olarak Vakfın yasal çatısı altında çalışmalarını sürdürmektedir. Bu birliktelik sonucu sekiz yılda bir yapılan 2. Avrupa Deprem Mühendisliği ve Sis- itü vakfı dergisi 83 DEPREM DOSYASI moloji Konferansı 24-29 Ağustos 2014 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenmiştir. Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde düzenlenen konferansa 1300 civarında katılım olmuştur. Ayrıca 8. Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı bu yıl İMO İstanbul Şubesiyle ortak olarak 11-15 Mayıs 2015’de İstanbul’ da düzenlenmektedir. Ülkemizde yukarıda belirtilen risklerin azaltılmasında en önemli yolun her yaşta ve özellikle erken yaşta bu konuda eğitimle olacağına inancımız nedeniyle yaklaşık son dört yıldır projelerimizde eğitime ağırlık verilmektedir. Vakfımızın yürütmekte olduğu güncel projelerimiz- 84 itü vakfı dergisi den bazıları aşağıda özetlenmektedir. (http://www.turkiyedepremvakfi.org.tr/ default.aspx) Mobil Deprem Simülasyon Eğitim Aracı (MODSEA) ile Görsel ve Uygulamalı Okul ve Toplum Odaklı Eğitimler Mobil Deprem Simülasyon Eğitim Aracı ile bilinçlendirme etkinlikleri kapsamında amaç; bilgi eksikliği, belirsizlikler ve çaresizlik hissi ile beslenen korku dolu yaklaşımları, hazırlıklı olma ve güvende hissetme duygularına dönüştürmektir. Diğer taraftan, ulusal çapta depremden korunma kültürü bilincini kazandırmak, sürdürülebilir bir altyapı oluşturmak ve toplumsal duyarlılık, sahiplenmeyi, gönüllülük kavramının anlaşılmasını ve bireysel bilinçlenmeyi sağlamayı hedeflemektedir. Amacı, ev, işyeri ve sınıf gibi mekanlarda, depremin eşya ve insanlar üzerindeki etkilerini göstermek, depremin etkilerini en aza indirmek için yapılması gerekenler hakkında görsel ve uygulamalı eğitimlerle toplumda depremden korunma kültürünün oluşturulmasına, öğrencilerin eğitimine katkı sağlamaktır. Diğer taraftan, deprem sırasında yapılması ve yapılmaması gerekenler konusunda bilgilenerek depremi en az kayıpla ve en az panikle atlatmanın uygulama tatbikatları yapılmaktadır. Görsel ve uygulamalı eğitimlerin öğrenmedeki ve davranış değişikliğine olan etkinliği dikkate alınarak, Deprem Simülasyon odasında yer alan mobilyalar ve aksesuarlar, (YOTA) Yapısal Olmayan Tehlikelerin Azaltılması konusunda toplumda bilinç yaratılması amaçlı uygun malzeme ve tekniklerle sabitlenmiştir. Böylece, sarsıntı sırasında oluşacak tehlikelerin eğitim ve önceden alınabilen önlemlerle –küçük adımlarla- önlenebileceği olgusunun verilmesi amaçlanmaktadır. Mobil Deprem Simülasyon Eğitim Aracının Tanımı: Mobil Treyler üstüne yerleştirilen Deprem Simülasyon Sistemi, sarsıcı platform üzerinde yer alan 12 m 2 odadan ve ayrı bir yerde (platform dışında) bulunan kontrol ünitesinden meydana gelmektedir. Gerçek deprem esnasında elde edilen veriler, simülatör kütlesine oranlanarak odanın deprem esnasındaki hareketleri simüle edilmiştir. Odada bulunan ziyaretçiler, farklı zemin tiplerinde ve büyüklükteki deprem etkisini hissetmenin yanı sıra, odada deprem sırasında oluşan uğultu, fay kırığı vs. sesleri duyulabilmektedir. Operatör tarafından kontrol ünitesi arayüzüne “deprem büyüklüğü” ve “süresi” bilgileri girilerek istenilen büyüklükte deprem verilebilecek şekilde bir sistem çalışması yapılmıştır. MODSEA eğitimlerinde 190 okul ve 85000 öğrenciye ulaşılmıştır. “Okulumuz Depreme Hazırlanıyor Projesi” (2011 – Günümüze) ODH - Okulumuz Depreme Hazırlanıyor projesi, Türkiye Deprem Vakfı’nın “Depreme Hazırlıkta Başarılı Uygulamalar” çalışmaları kapsamında İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile 2011-2012 yılında İstanbul odaklı başlatılan ve uygulanan ve devam eden bir projedir. Projenin devamlılığı kapsamında ODH projesinin İstanbul’da okullarda uygulanması ve sürdürülmesi kararlaştırılmıştır. Projenin Amacı: Bilgi eksikliği, belirsizlikler ve çaresizlik hissi ile beslenen korku dolu yaklaşımları, hazırlıklı olma ve güvende hissetme duygularına dönüştürmekle birlikte, okul yönetimi, öğrenciler ve velilerin çalışmalara katılımcı olmasını sağlamak, aynı zamanda olumlu çalışmaları kamuoyunda paylaşarak hazırlıkların hızlandırılmasına ve doğru yönde bilinçlenmeye katkıda bulunmaktır. Bu bağlamda, il çapında tüm okulların “Okulumuz Depreme Hazırlanıyor” projesine katılımlarını teşvik etmek hedeflenmiştir. Böylece, Depremi nerede ve ne zaman yaşarsak yaşayalım, mümkün olan en az can kaybı ve hasarla geçirebileceğimizin bilincini ve inancını toplumun her kesimine verebilmiş olmak; projenin tüm paydaşlarında; -yöneticiler, öğretmenler, personel, aileler ve öğrenciler- depremden korunma kültürü oluşturmaktır. “Hastanemiz Depreme Hazırlanıyor Projesi” (2011 – Günümüze) HDH-”Hastanemiz Depreme Hazırlanıyor“ projesi, Türkiye Deprem Vakfı’nın “Depreme Hazırlıkta Başarılı Uygulamalar” çalışmaları kapsamında İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü işbirliği ile 2012 yılında İstanbul odaklı başlatılan ve uygulanan bir projedir. Projenin devamlılığı kapsamında, HDH projesinin İstanbul’da hastanelerde 2013 yılında uygulanması ve sürdürülebilir proje olarak devam etmektedir. Projenin Amacı: Hastanelerin afetler sonrasında çalışabilir durumda olması ve afet sonrası artan yoğun talebe mak- HDH-”Hastanemiz Depreme Hazırlanıyor” projesi, Türkiye Deprem Vakfı’nın “Depreme Hazırlıkta Başarılı Uygulamalar” çalışmaları kapsamında İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü işbirliği ile 2012 yılında İstanbul odaklı başlatılan ve uygulanan bir projedir. simum kapasitesi ile hizmet edebilmesi dikkate alınarak, afete-depreme- hazırlık yönünden mevcut durumunu tespite katkıda bulunmaktır. Diğer taraftan, bilgi eksikliği, belirsizlikler ve çaresizlik hissi ile beslenen korku dolu yaklaşımları, hazırlıklı olma ve güvende hissetme duygularına dönüştürmekle birlikte, hastane yönetimi ve çalışanların yapılan çalışmalara katılımcı olmasını sağlamak, aynı zamanda olumlu çalışmaları kamuoyunda paylaşarak hazırlıkların hızlandırılmasına ve doğru yönde bilinçlenmeye katkıda bulunmaktır. Bu bağlamda, öncelikle İstanbul ve ülke çapında tüm hastaneleri “Hastanemiz Depreme Hazırlanıyor!” projesine katılımlarını teşvik etmek hedeflenmiştir. Böylece, depremi nerede ve ne zaman yaşarsak yaşayalım, mümkün olan en az can kaybı ve hasarla geçirebileceğimizin bilincini ve inancını toplumun herkesimine verebilmiş olmak; projenin tüm paydaşlarında; -yöneticiler, hekimler, personel, ve aileler- depremden korunma kültürü oluşturmaktır. Yukarıda kısaca özetlenen projelerin sonuçlarının sunulması ve başarılı uygulamaların ödüllendirilmesi amacıyla 2012 ve 2013 yıllarında İstanbul Depreme Hazırlanıyor mu?! ana temalı birer günlük Deprem Zirvesi etkinlikleri düzenlenmiştir. Türkiye Deprem Vakfı 2012 yılında başlattığı ve sürdürülebilir bir etkinliğe dönüştürdüğü ’’DEPREM ZİRVESİ”nin 3.sünü, ’HER ŞEY BİR ANDA OLUR’’ “Yaşamımız, Riske Atılmayacak Kadar Değerli”sloganıyla, 12 Kasım 2014 günü İstanbul’da, Fulya Sanat Merkezi’nde gerçekleştirecektir. Ayrıca, iki ayda bir Fay Hattı adlı gazetemiz gerek basılı olarak ve gerekse elektronik ortamda yayınlanmaktadır. Her zaman dediğimiz gibi: Bölgemizde olabilecek büyük bir depremin sonucu ortaya çıkabilecek yukarıda kısaca belirtilen risklerin farkında mıyız??? Bu risk evimizle, işyerimizle ilgili olabilir. Bu riskler okullar, sinemalar, alışveriş merkezleri, hastaneler, oteller, yollar köprüler vb. yerlerle ilgili olabilir. Bu yerlerle ilgili riskler büyük çoğunluğumuz için belirsizdir. Bu risklerin belirlenmesi için çeşitli çalışmaların yapılması gerekir. Bu riskler büyük sayıda can kaybı, yaralanma ve maddi kayıplara neden olabilir. Binamız çöker mi? Çökme tehlikesi yoksa yaralanma söz konusu olabilir mi? İşyerimiz hasara uğrar mı? HALEN RİSKLERİMİZ TAM OLARAK BELİRLENMEMİŞTİR! YİNE DE BAZI HAZIRLIKLAR YAPMAMIZ GEREKMEKTEDİR… Temel hazırlıklar için: http://www.turkiyedepremvakfi.org.tr/page_ detail.aspx?id=438 sayfasını ziyaret edebilirsiniz. itü vakfı dergisi 85 DEPREM DOSYASI Depremden Sonra Yeniden Ayağa Kalkabilen Bir Türkiye İçin Zorunlu Deprem Sigortası Selamet Yazıcı DASK Yönetim Kurulu Başkanı 17 Ağustos Marmara Depremi’nin ardından 2000 yılında kurulan Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK), deprem ve deprem kaynaklı doğal afetlerin konutlara verebileceği hasarı zorunlu deprem sigortası sistemi ile teminat altına almayı amaçlıyor. Bu sayede hem hasarların hızla karşılanması hem de ülke ekonomisine ve kamu bütçesine gelecek zararı sigorta sistemi ile en aza indirmek için çalışıyor. DASK, Türkiye’de tek, dünyada ise diğer ülkelere örnek olan bir modelle işletiliyor. Hazine Müsteşarlığı’na bağlı bir kamu kurumu olarak görevini sürdüren DASK’ın kurum idareciliğini özel sigorta veya reasürans şirketleri yapıyor. Bu şekilde, DASK altyapı, operasyon ve insan kaynağı açısından kamu bütçesine hiçbir yük oluşturmadan faaliyetlerini gerçekleştiriyor. Topraklarının yüzde 98’i aktif deprem kuşakları üzerinde bulunan Türkiye’de, deprem hayatın değişmez bir gerçeği olmaya ve en sık karşılaşılan doğal afetler arasındaki yerini korumaya devam ediyor. Bu nedenle depreme karşı önlem alınması şart. Zorunlu deprem sigortası da bu önlemlerin başında yer alıyor. Türkiye’deki zorunlu deprem sigortalılık rakamlarına bakıldığında sigorta kapsamına giren 17,7 milyon konutun yüzde 86 itü vakfı dergisi Türkiye’deki zorunlu deprem sigortalılık rakamlarına bakıldığında sigorta kapsamına giren 17,7 milyon konutun yüzde 38’inin depreme karşı zorunlu deprem sigortası ile önlem aldığını görüyoruz. Bu rakamların bölgesel kırılımları incelendiğinde Marmara Bölgesi’nin yüzde 47’lik sigortalılık oranıyla ilk sırada yer aldığı görülüyor. 1999’daki Kocaeli depremini yaşayan İstanbul, Yalova ve Sakarya’nın bölgede yer alması Marmara Bölgesi’nin zorunlu deprem sigortası performansında etkili oldu... 38’inin depreme karşı zorunlu deprem sigortası ile önlem aldığını görüyoruz. Bu rakamların bölgesel kırılımları incelendiğinde Marmara Bölgesi’nin yüzde 47’lik sigortalılık oranıyla ilk sırada yer aldığı görülüyor. 1999’daki Kocaeli depremini yaşayan İstanbul, Yalova ve Sakarya’nın bölgede yer alması Marmara Bölgesi’nin zorunlu deprem sigortası performansında etkili oldu. Diğer bölgelere göre risk seviyesi daha düşük İç Anadolu Bölgesi, yüzde 37 ile ikinci sırada yer alırken; topraklarının neredeyse tamamı birinci risk bölgesinde olan Ege Bölgesi ise yüzde 34’lük sigortalılık oranıyla üçüncü sırada. Bunları yüzde 34 ile Akdeniz, yüzde 30 ile Karadeniz, yüzde 27 ile Doğu Anadolu, yüzde 24 ile Güney Doğu Anadolu bölgeleri takip ediyor. Gelişmiş ülkelerle aynı seviyede olan bu sigortalılık rakamları DASK’ın kuruluşundan itibaren çok büyük bir yol kat ettiğini gösteriyor. DASK’ın kuruluşundan önce Türkiye’de sadece 500 bin konut depreme karşı sigortalı iken bugün bu rakam 6,6 milyona ulaştı. Ancak Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği göz önünde bulundurunca alınacak çok daha fazla yol var. Bu nedenle DASK olarak depreme karşı hazırlıklı olma ve sigortalılık bilincini artıracak, deprem güvenceli hayatı yaygınlaştıracak projelerle “Depremden sonra yeniden ayağa kalkabilen bir Türkiye” için çalışıyoruz. Zorunlu Deprem Sigortası, DASK’ın Sosyal Sorumluluğudur Zorunlu deprem sigortası oranlarını olması gereken düzeye çıkarmak için sigortalılık ve depreme karşı hazırlıklı olma bilincinin artırılması gerekiyor. Türkiye kapsamında yapılan kamuoyu araştırması, deprem ülkesinde olmamıza rağmen deprem risk algısının yeterli düzeyde olmadığını gösteriyor. Pek çok konut sahibi, olası bir depremin kendi binalarına zarar vermeyeceğini görüşünde. Bu nedenle de depreme karşı herhangi bir aksiyon alma girişiminde bulunmuyor. Bu durumu aşmak için Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğinin anlatılması gerekiyor. DASK da pek çok bilinçlendirme projesiyle farklı paydaşların deprem risk algısını artırmayı hedefliyor. Yerel yönetimlerle işbirliği içinde olmak ve yüz yüze iletişim kurmak DASK için çok önemli. DASK’ın yeni toplumsal bilinçlendirme programı kapsamında düzenlenen Anadolu Buluşmaları ile Türkiye’yi şehir şehir gezilerek deprem riski, zorunlu deprem sigortası ve kent- sıra elektrik ve su abonesel deprem bilinci gibi pek lik işlemlerinde de zorunlu çok konuda il yöneticilerine deprem sigortası aranmave yerel bölge halkına bilgi ya başlandı. Kanun, yürürveriliyor. Bu proje kapsalüğe girdiği ilk senede pomında ilk buluşma Balıkeliçe artış oranını yüzde 48 sir’de, ikincisi Erzurum’da yükseltti ve ilk senesinde yapıldı. Program süresince DASK’ın sigorta sistemine bu buluşmaları yıl boyunca 2 milyon yeni poliçe kabaşka illerde de sürdürülzandırdı. Bu yeni poliçelemeye devam edecek. rin detayları incelendiğinDASK Fay Hatları TIR’ı prode poliçe sahiplerinin ilk jesi ile 2009’dan bu yana kez bir sigorta ürünü satın 155 merkez gezilerek 312 Yıllar bazında zorunlu deprem sigortası poliçe adetleri alındığı görülüyor. Bu dubin kişiye zorunlu deprem rum, sigortalılık bilincini ve sigortasını anlatıldı ve depsigorta ürünü satın alma rem eğitimi verildi. TIR’da alışkanlığını olumlu bir şebulunan deprem simülatökilde etkileyecek önemli bir rü ile katılımcılara deprem gelişme. anını deneyimleme imkanı sunuldu ve depremden önce ve sonra yapılması DASK, Çalışmaları İle gerekenler anlatıldı. Tüm Dünyaya Örnek Türkiye’nin 81 ilini kapOluyor sayan, zorunlu deprem DASK, afet sigortaları kosigortası seferberliği nitenusunda uluslararası alanCoğrafi bölgeler bazında zorunlu deprem sigortası adetleri liğindeki Şehirler Yarışıyor, Sida oldukça bilinen ve ilgi ile gortalılar Kazanıyor yarışması 2011’den takip edilen bir kurum. Afet hasarlarının filmleriyle deprem olunca nereye gideberi devam ediyor. Yarışma kapsamında son 30 yılda tüm dünyada önemli bir arceklerini anlattılar. Birbirinden değerli iller bütün bir yıl boyunca zorunlu deptış gösterdiği düşünüldüğünde, başarılı filmlerin başvurduğu yarışma sayesinde rem sigortasını yaygınlaştırmak için pek bir uygulamaya ilgi duyulmasını oldukça DASK, deprem ve zorunlu deprem sigorçok yerel bilinçlendirme kampanyası olağan. Doğal afetlerin yıkıcı etkilerine tası ile ilgili duyarlılığın artırılması düzenliyor ve deprem güvenceli hayatı maruz kalan bazı ülkeler, kendi sistemiçin gençlerin bakış açısı hakkında da teşvik ediyor. Yılsonunda da düzenlenen lerini geliştirmek için zorunlu deprem bilgi sahibi olma imkanı yakalıyor. Hatta yerel bilinçlendirme kampanyaları, polisigortasındaki deneyimlerimizden ya2014 birincisinin kısa filmi ulusal kanalçe adetlerindeki artış ve ulaşılan sigorrarlanmak istiyor. DASK özellikle, afet larda reklam olarak gösterilecek. Bu satalılık oranı olmak üzere üç farklı kritere zararlarının finansmanındaki rolü, sigoryede hem Türkiye zorunlu deprem sigorgöre değerlendiriliyorlar. Dereceye giren tacılığın göreceli olarak çok gelişmemiş tasını farklı bir bakış açısından izleyecek iller, deprem çalışmalarında kullanılmak olduğu bir piyasada sigortalılık oranlahem de birinci olan yarışmacı eserini üzere 100 bin TL’ye kadar malzeme yarrındaki başarısı, düşük fiyatlarla sigorta bütün Türkiye’ye gösterme olanağına dımı almaya hak kazanıyor. teminatı sunabilmesi, reasüransı ve afet sahip olacak. DASK kurum olarak depreme karşı alınabonosunu da içeren yüksek hasar ödeDASK, deprem ve sigorta bilincini yaycak en önemli ilk önlemin güvenli ve sağme kapasitesi ve kamu-özel sektör işbirgınlaştırmak için sosyal medyayı da lam yapılar olduğunun bilincinde ve bu liğini içeren başarılı iş modeli ile dikkat önemli bir mecra olarak görüyor. Facenedenle Depreme Dayanıklı Bina Tasarıçekiyor. book sayfasında sigorta bilincini artırmı Yarışması’nı Türkiye’de ilk kez düzenBugüne kadar aralarında Yunanistan, maya yönelik ödüllü yarışma ve uygulaledi. Bu yarışmayla gelecekte binaların İtalya, Filipinler, Çin, İran, Güney Kore, malarla takipçi sayısı 200 bini aştı. emanet edileceği inşaat mühendisliği ve Meksika, Makedonya, Arnavutluk, Enmimarlık öğrencilerinde deprem bilincini DASK Sayesinde Binlerce İnsan donezya, Romanya, Pakistan, Kuveyt, artırmak ve depreme dayanıklı bina taYemen, Azerbaycan, Özbekistan ve Kaİlk Kez Bir Sigorta Ürünü İle sarımı becerisinin geliştirilmesi hedeflezakistan’ın bulunduğu ülkelere zorunlu Tanıştı niyor. Yarışma, ilk senesinde büyük bir deprem sigortası anlatıldı. Dünya BanKuruluşunda kanun hükmünde kararnases uyandırdı ve yoğun ilgi gördü. Gelekası gibi uluslararası kuruluşlar da afet me ile düzenlenen DASK, 18 Ağustos cek senelerde de yarışmanın düzenlensigortalarının geliştirilmesinde Türki2012’de yürürlüğe giren Afet Sigortamesi ve diğer projeler gibi geleneksel ye’yi en iyi uygulama örnekleri arasında ları Kanunu ile daha sağlam bir yasal hale getirilmesi planlanıyor. gösteriyor ve özellikle gelişmekte olan çerçeveye kavuştu. Afet Sigortaları KaBu sene beşincisini düzenlenen DASK ülkelere bu deneyimden yararlanmalanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte Kısa Film Yarışması ile katılımcılar kısa rını öneriyor. konut kredisi ve tapu işlemlerinin yanı itü vakfı dergisi 87 DEPREM DOSYASI 1999 Kocaeli Depremi Sonrasında Eğitim, Araştırma ve Uygulama Çalışmalarıyla Merkez ve Enstitülerimiz • İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü Prof. Dr. Ünal Aydemir İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü Müdürü • İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı • İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü • Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü • ODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi 88 itü vakfı dergisi İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü, deprem mühendisliği ve afet yönetimi konularında çok disiplinli bilimsel ve uygulamalı araştırma projeleri yürütmek ve bu konularda lisansüstü öğretim yapmak amacıyla 2010 yılında kurulmuştur. Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsünün kuruluşu İTÜ’de deprem ve deprem mühendisliğine yönelik olarak 1939 Erzincan depremi ile başlayan çalışmaların en önemli halkasını teşkil etmektedir. Ülkemizdeki deprem riskinin azaltılması çalışmalarının temel hususlarından en önemlileri deprem mühendisliği ve afet yönetimi konularıdır. Ülkemiz ve bölgemizin sürekli afet riski altında olduğu gerçeğinden yola çıkarak, Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsündeki bilimsel ve uygulamalı araştırma çalışmaları ile lisansüstü eğitim faaliyetlerinin iki anabilim dalı altında yürütülmesi kararlaştırılmıştır. Bu anabilim Ülkemiz ve bölgemizin sürekli afet riski altında olduğu gerçeğinden yola çıkarak, İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü’ndeki bilimsel ve uygulamalı araştırma çalışmaları ile lisansüstü eğitim faaliyetlerinin iki anabilim dalı altında yürütülmesi kararlaştırılmıştır. Bu anabilim dalları; Deprem Mühendisliği ile Afet ve Acil Durum Yönetimi anabilim dallarıdır. dalları; Deprem Mühendisliği ile Afet ve Acil Durum Yönetimi anabilim dallarıdır. Deprem mühendisliği; sismoloji, yapı mekaniği, altyapı, zemin ve zemin dinamiği gibi konuları içeren disiplinlerarası bir mühendislik alanı olup esas itibariyle depreme dayanıklı yapı tasarımında uzmanlaşmayı hedeflemektedir. İTÜ’de deprem mühendisliği, gelişmiş ülkelerdeki benzer kurumlardaki uygulamalara paralel şekilde başlı başına bir lisansüstü uzmanlık alanı olarak yapılandırılmış bulunmaktadır. Bu doğrultuda, İTÜ bünyesindeki deprem mühendisliği öğretiminin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi için bağımsız bir anabilim dalı yapılanmasına ihtiyaç duyularak enstitü bünyesindeki Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı oluşturulmuştur. Bu kapsamda, yüksek lisans ve doktora seviyeleri için programlar oluşturulmuştur. Her yıl bu programlara ellinin üzerinde lisansüstü öğrencisi kabul edilmektedir. Program- ların bünyesindeki derslerin çeşitliliği ve İTÜ’nün deprem mühendisliği konusundaki değerli birikimi sayesinde deprem mühendisliği programı, ülkemizde deprem mühendisliği konusunda uzmanlaşmak isteyen lisansüstü adayların öncelikli tercihleri arasında en üst sırada yer almaktadır. Enstitü bünyesindeki Afet ve Acil Durum Yönetimi Anabilim Dalı; afetlere hazırlık, müdahale ve zararların azaltılmasına yönelik olarak gelişen bilgi birikimi ve teknolojileri kullanarak, ulusal ve uluslararası düzeyde risk odaklı afet bilimine katkı sağlayacak şekilde araştırma projeleri yürütmekte ve tezsiz yüksek lisans eğitimi vermektedir. Bu program, enstitü öğretim üyelerinin yanı sıra inşaat, mimarlık, maden ve uçak ve uzay bilimleri fakültelerinden öğretim üyeleri tarafından verilen dersleri içeren çok disiplinli bir program şeklinde yürütülmektedir. Afet ve Acil Durum Yönetimi Programı, disiplinlerarası karakteri ve ilgi alanlarının genişliği nedeniyle afet yönetimi konusunda uzmanlaşmak isteyen adayların öncelikli tercihleri arasında yer almaktadır. İTÜ Deprem Mühendisliğ ve Afet Yönetimi Enstitüsü bünyesinde başta İSTKA, TÜBİTAK ve AVRUPA BİRLİĞİ projeleri olmak üzere çok sayıda ulusal ve uluslararası araştırma projesi yürütülmektedir. Bunun yanı sıra, enstitü öğretim üyeleri İTÜ içinden ve dışından araştırmacılar tarafından yürütülen 10’un üzerinde araştırma projesine araştırmacı ve danışman olarak destek vermektedir. Enstitümüzde yürütülen projeler kapsamında deprem tehlikesi, deprem etkisi altında zemin ve yapı davranışı, yenilikçi deprem riski değerlendirme ve azaltma yöntemleri üzerine çalışılmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda, ülkemize ve bölgemize hizmet vermek üzere, enstitü bünyesinde sismik izolasyon sistemlerinin test edilebileceği uluslararası akredite bir test merkezinin kurulması ve farklı zeminlerin dinamik yük etkisi altındaki davranışlarını incelemeye olanak veren alt yapının oluşturulması için çalışmalar yürütülmektedir. İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü çalışmalarını, benzeri konularda çalışan diğer ulusal ve uluslararası kurumlarla bağlantılı şekilde yürütmektedir. Bu bağlantı ağının sürekli olarak aktif tutulması ve daha da genişletilmesi amacıyla düzenli aralıklarla seminerler, çalıştaylar ve uluslararası öğretim prog- İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü etkinliklerinden görüntüler. İTÜ Deprem Mühendisliğ ve Afet Yönetimi Enstitüsü bünyesinde başta İSTKA, TÜBİTAK ve AVRUPA BİRLİĞİ projeleri olmak üzere çok sayıda ulusal ve uluslararası araştırma projesi yürütülmektedir. Bunun yanı sıra, enstitü öğretim üyeleri İTÜ içinden ve dışından araştırmacılar tarafından yürütülen 10’un üzerinde araştırma projesine araştırmacı ve danışman olarak destek vermektedir. ramları düzenlenmektedir. 5-15 Mayıs, 2014 tarihlerinde enstitümüzce, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA), Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) desteğiyle yürütülmüş olan “Third Country Training Program on Earthquake Engineering and Disaster Management” başlıklı uluslararası eğitim programı bu çalışmalara güncel örnek olup, bu eğitim programı 2015 ve 2016 yıllarında da devam edecektir. Ülkemizdeki kamu kurumları ve özel kuruluşların deprem mühendisliği ve afet yönetimi konusundaki ihtiyaçlarıyla ilgili danışmanlık hizmetleri sunmak Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsünün bir diğer önemli görevidir. Bu kapsamda 2011 Van Depremi nedeniyle hasar görmüş olan konut, okul ve kamu binalarının hasar değerlendirme, onarım ve güçlendirme çalışmaları Van Valiliği ve İl Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokoller çerçevesinde Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü tarafından yürütülmüştür. Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü tarafından yürütülmekte olan çalışmalarla ilgili güncel bilgiler enstitünün internet sayfasında (http://www. eedmi.itu.edu.tr/) sunulmaktadır. Enstitü bünyesinde düzenli aralıklarla gerçekleştirilen çalıştay ve seminerlerin duyuruları burada paylaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, önemli hasara sebebiyet veren yakın tarihli depremler ile ilgili enstitümüz öğretim üyeleri tarafından yapılmış saha gözlemleri ve derlenen bilimsel bulgulara da yine enstitü sayfası üzerinden ulaşılabilmektedir. İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü, bütünleşik afet yönetimi ve deprem riskinin azaltılması noktasında kurulduğu 2010 yılından beri araştırma ve eğitim faaliyetlerini yürütmekte olup, görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak çalışmalarına artan bir gayret ile devam etmektedir. itü vakfı dergisi 89 DEPREM DOSYASI İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı Yapı Mühendisliği Araştırmalarında Uluslararası Güçbirliğine Yeni Örnekler SAFECAST–SERIES–SAFECLADDING FP7 Projeleri Prof. Dr. Faruk Karadoğan İTÜ İnşaat Fakültesi Giriş Güney Avrupa ülkeleri ile ülkemizin yer aldığı coğrafyada sonuçları ile beraber deprem olgusunun önemi konusunda Şekil 1’deki harita bir fikir vermekte; renkler kırmızıya doğru gittikçe sorun büyümektedir. Deprem, özellikle ülkemizde karar verici noktalarda görev yapan pek çok insanın öncelikleri arasında ancak kısa sürelerle yer bulabilmektedir. Bu büyük bir açmazdır; can ve mal kaybıyla birlikte ekonomik ve sosyal çalkantılara neden olacak deprem olayına önem verebilenler, rekabet öncesi bir noktaya kadar ortak araştırmalar yapmak üzere, tüm dünyada benimsenen bir davranışla biraraya gelmekte, güçbirlikleri oluşturmaktadırlar. Böylelikle deneysel ve onu destekleyecek kuramsal çalışmaların paydaşlara düşen parasal yükü azalırken, daha kısa sürede sonuca gitmek olanağı ortaya çıkmaktadır. Biraraya gelerek güçbirliği oluşturmanın en önemli sonuçlarından biri de farklı düzeylerdeki araştırma kurumları arasında bilgi ve görgü aktarımının birlikte gelişmeyi art- 90 itü vakfı dergisi SAFECAST, Avrupa Komisyonu’nun desteklediği uluslararası bütünler nitelikte ardışık olarak kesintisiz süren bir dizi projenin üçüncüsüdür. Amacı betonarme prefabrike yapı elemanlarından oluşan bina türü yapı sistemleri için yeni birleşim türleri geliştirmektir. Küçük ve orta boy girişimciler ya da onların oluşturduğu birlikler ve araştırma yaparak teknoloji geliştiren Avrupa Birliği Üye Devletlerinin bazı kurumlarını bir araya getiren proje, sorumluluklar paylaşılarak aşama aşama tamamlanmaktadır. Sonunda uygulamacının önüne deneylerle sınanmış, tasarım ilkeleri belirlenmiş ve yeter güvenlikle kullanılabilecek çözümler konulmaktadır. Ülkemiz araştırmalar söz konusu olduğunda üye ülke konumundadır... tırıcı bir etken oluşturmasıdır. Böylelikle eksikler daha iyi anlaşılmakta ilerideki olası başka işbirliklerinin temelleri atılmaktadır. Nitekim PRECAST, ECOLEADER projelerinin devamı olarak başlanıp tamamlanan SAFECAST projesi bu söylenenlere uygun bir örnek oluşturmaktadır. 2009–2012 yılları arasında başarı ile tamamlanan bu projenin devamı niteliğinde alınan SAFECLADDING projesi ise 2012 yılında başlamış ve halen sürmekte olan üç yıllık başka bir projedir. Betonarme prefabrik yapıların deprem karşısındaki davranış özelliklerini geliştirmeye yönelik bu projelerin İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarının gelişmesine de önemli katkıları olmuştur: Eleman yetiştirme, deneysel çalışmaların yapılmasına yeni donanım sağlama ve mevcut donanımı güncelleme katkıları dışında, uluslararası ilişkilerde çevre edinme de bu katkıların başında gelmektedir. Sanayi ile işbirliği içinde geliştirilen bu projelerden SAFECAST temel nitelikleri ile aşağıda yer almaktadır. FP7 Avrupa Birliği destekli olan ve laboratuvarı ilgilendiren bir başka proje de SERIES projesidir. SERIES ve SAFECLADDING projeleri, ayrı birer yazı konusu olarak İTÜ Vakfı Dergisi’nin “Deprem Dosyası-II” sayısında yer alacaktır. SAFECAST: Bir FP7 Projesi SAFECAST, Avrupa Komisyonu’nun desteklediği uluslararası bütünler nitelikte ardışık olarak kesintisiz süren bir dizi projenin üçüncüsüdür. Amacı betonarme prefabrike yapı elemanlarından oluşan bina türü yapı sistemleri için yeni birleşim türleri geliştirmektir. Küçük ve orta boy girişimciler ya da onların oluşturduğu birlikler ve araştırma yaparak teknoloji geliştiren Avrupa Birliği Üye Devletlerinin bazı kurumlarını bir araya getiren proje, sorumluluklar paylaşılarak aşama aşama tamamlanmaktadır. Sonunda uygulamacının önüne deneylerle sınanmış, tasarım ilkeleri belirlenmiş ve yeter güvenlikle kullanılabilecek çözümler konulmaktadır. Ülkemiz araştırmalar söz konusu olduğunda üye ülke konumundadır. Bu projenin üye ülkeler açısından önemli olan bir yanı, biraraya gelmekte olan araştırma kurumlarının ve araştımacıların, birbirlerinden görme ve birbirlerinden öğrenme ortamının yaratılmasıdır. İçeriğinde süreklilik bulunan araştırma olgusu ve kavramı açısından bu, hem araştırmacılar hem de araştırmayı desteklemek konumunda olanlar için çok önemlidir. 10 milyon nüfuslu Portekiz, 45 milyon nüfuslu İspanya, 60 milyon nüfuslu İtalya, 2 milyon nüfuslu Slovenya, 11 milyon nüfuslu Yunanistan ve 75 milyon nüfuslu Türkiye’nin katkıda bulunduğu proje; işbirliğinin daha hızlı sonuç alma, güçbirliğinin de yükümlülükleri dağıtma açısından ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir. Portekiz’in büyük sarsma tablasının bulunduğu ulusal laboratuvarı, Slovenya’nın deprem mühendisliği konusundaki birikimi, İtalya’da Milano Politeknik’te kurulan çalışma düzeni, yine İtalya Ispra’da kurulu Avrupa Birliği’nin büyük olanaklar sağlayarak desteklediği ELSA Laboratuvarı ile Yunanistan’ın ve İspanya’nın küçük boyutlu fakat çok etkin kullanılabilen laboratuvarları ülkemiz açısından dikkatle değerlendirilmelidir. Araştırma ve teknoloji geliştirme kapsamında, bu projede laboratuvar olanaklarıyla da yer alan İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında, 1/1 ölçekli sekiz, 1/2 ölçekli altı deney gerçekleştirilmiştir. Bu deneylerde kullanılan numunelerin hazırlanması, laboratuvarda sınanması ve bulguların değerlendirilmesi aşamalarında Türkiye Prefabrik Birliği ve destek veren teknik komiteleri ile İTÜ ve dışından pek çok araştırmacı bir araya gelmiş, ortak çalışmalardan çok yönlü yarar sağlanmış ve güçbirliğinin önemi bir kez daha yaşanmıştır. SAFECAST projesi, döşeme elemanının döşeme elemanına, döşeme elemanı- Şekil 1 Ortak Çalışmaların Yürütüldüğü Bölgede Depremselliğin Bir Göstergesi. Uluslararası başarılı bir işbirliği ile SAFECAST projesi önemli yararlar sağlanarak tamamlanmış ve bu başarıya da dayanarak SAFECLADDING projesi alınmış böylelikle İTÜ’nün bir önerisini, çelik yastıklı birleşimleri deneme şansı elde edilmiştir nın kirişe, kirişin kolona, kolonun temele, cephe elemanlarının cephe elemanlarına ve kirişlere yeni bağlantı elemanları kullanılarak esas itibariyle de kuru birleşimlerle bağlanmasına ve sistemde kavrama betonu (topping) kullanılmamasına yönelik olarak hazırlanmıştır, Şekil 2. Ancak,üye ülkelerin öncelikli gereksinimleri ve sağlanan parasal destekle süre de gözönüne alındığında çalışma programlarında bazı uyarlamalar yapılmıştır. Bu kapsamda olmak üzere cephe elemanlarına yönelik çalışmalar, (Bkz SAFECLADDING Projesi) sınırlanmış, olası yeni bir proje içine aktarılmış ve bazı ıslak birleşimler ise proje kapsamında göz önüne alınmıştır. Bunlardan aşağıda ayrıntısı ile işlenecek olan iki farklı kolon – kiriş birleşimi karma ya da melez birleşimler olarak programda yerini almış ve ülkemizde denenerek elde edilen sonuçlar kullanıcılara sunulacak düzeye getirilmiştir. Kuru ve ıslak birleşimlerin ortak özelliklerini taşıyan bu birleşimlerde ülkemizdeki uygulamalara koşut olmak üzere kavrama betonunun da kullanılması öngörülmektedir. Deprem etkisi karşısında kendisinden öngörülen düzeyde yerdeğiştirme sünekliğini göstermesi beklenen ve bunu sağlarken de bütün elemanlarının kritik kesit ve bölgelerinde genel süneklik beklentisini sağlamak üzere ona uyumlu bölgesel süneklikler sergilemesi istenen yapı sisteminin boyutlandırılmasında ve donatılmasında, elemanların birbirine yük aktarmakta olduğu birleşim bölgeleri ve yakın çevrelerinin önemi büyüktür. Yerinde dökme betonla yapılan pek çok uygulamanın depremden sonra yıkılmasındaki önemli nedenler arasında, uygun donatılmayan birleşim bölgelerinin daha depremin başlangıcında dağılması gelmektedir. Kalıcı şekil değiştirmelerin buralarda yığılması diğer bölgelerdeki taşıma kapasitelerinden ve süneklikten yararlanamadan sistemin elden çıkmasına neden olabilmektedir. Aynı tehlikenin daha büyüğü, önceden dökülen betonarme elemanların, denenmemiş yöntemler ile biraraya getirilmesi ve yapıyı oluşturması önerildiğinde de mevcuttur. Bu tehlikeyi azaltmak üzere, önerilen iki farklı birleşim bölgesi için çeşitli deneyler yapılmış, simetrik olmayan kiriş kesitleri ile bu kesitlerde pozitif ve negatif eğilme momentleri oluştururken tek yönde artmakta olan yükler etkisindeki davranış ile iki yönlü yükler etkisindeki davranış, ayrı ayrı numuneler üzerinde incelenmiştir. Bu yazının amacı, konunun farklı ancak bütünler nitelikteki yönlerini uluslararası itü vakfı dergisi 91 DEPREM DOSYASI çalışmalardan da kısa bilgiler aktarmaktır. Derlenip sunulan bu bilgi ışığında, okuyucunun kendi başına, karşılaştırmalı değerlendirmeler yaparak ülkemizin konuya yaklaşımı ve araştırmacının konumuna yönelik çıkarsamalar yapmasını sağlamak ta yazının amaçları arasındadır. Ayrıntılı bilgiye ulaşmak isteyenler yazıya eklenmiş bulunan kaynaklardan yararlanabileceklerdir. Şekil 2 Üç Katlı Beton Prefabrike Bir Yapı İle Üç Kat İçin Oluşturulmuş Bir Kolon bir eşgüdümle araştırma alanına çeken ve Avrupa Birliği parasal kaynaklarının desteğini alan SAFECAST projesinin Türkiye’de gerçekleştirilen bölümünü, deneyden başlayıp uygulamaya aktarılan sonuçlarına değin tanıtmak ve yurt dışındaki parçaları konusunda paydaşların olanakları ve gerçekleştirebildikleri çalışmalardan da kısa bilgiler aktarmaktır. Derlenip sunulan bu bilgi ışığında, okuyucunun kendi başına, karşılaştırmalı değerlendirmeler yaparak ülkemizin konuya yaklaşımı ve araştırmacının konumuna yönelik çıkarsamalar yapmasını sağlamak da yazının amaçları arasındadır. Ayrıntılı bilgiye ulaşmak isteyenler yazıya eklenmiş bulunan kaynaklardan yararlanabileceklerdir. Bunlardan aşağıda ayrıntısı ile işlenecek olan iki farklı kolon – kiriş birleşimi karma ya da melez birleşimler olarak programda yerini almış ve ülkemizde denenerek elde edilen sonuçlar kullanıcılara sunulacak düzeye getirilmiştir. Kuru ve ıslak birleşimlerin ortak özelliklerini taşıyan bu birleşimlerde ülkemizdeki uygulamalara koşut olmak üzere kavrama betonunun da kullanılması öngörülmektedir. Deprem etkisi karşısında kendisinden öngörülen düzeyde yerdeğiştirme sünekliğini göstermesi beklenen ve bunu sağlarken de bütün elemanlarının kritik kesit ve bölgelerinde genel süneklik beklentisini sağlamak üzere ona uyumlu bölgesel süneklikler sergilemesi istenen yapı sisteminin boyutlandırılmasında ve donatılmasında, elemanların birbirine yük aktarmakta olduğu birleşim bölgeleri ve yakın çevrelerinin önemi büyüktür. Yerinde dökme betonla yapılan pek çok uygulamanın depremden sonra yıkılmasındaki önemli nedenler arasında, uy- 92 itü vakfı dergisi SAFECAST projesi, döşeme elemanının döşeme elemanına, döşeme elemanının kirişe, kirişin kolona, kolonun temele, cephe elemanlarının cephe elemanlarına ve kirişlere yeni bağlantı elemanları kullanılarak esas itibariyle de kuru birleşimlerle bağlanmasına ve sistemde kavrama betonu (topping) kullanılmamasına yönelik olarak hazırlanmıştır. gun donatılmayan birleşim bölgelerinin daha depremin başlangıcında dağılması gelmektedir. Kalıcı şekil değiştirmelerin buralarda yığılması diğer bölgelerdeki taşıma kapasitelerinden ve süneklikten yararlanamadan sistemin elden çıkmasına neden olabilmektedir. Aynı tehlikenin daha büyüğü, önceden dökülen betonarme elemanların, denenmemiş yöntemler ile biraraya getirilmesi ve yapıyı oluşturması önerildiğinde de mevcuttur. Bu tehlikeyi azaltmak üzere, önerilen iki farklı birleşim bölgesi için çeşitli deneyler yapılmış, simetrik olmayan kiriş kesitleri ile bu kesitlerde pozitif ve negatif eğilme momentleri oluştururken tek yönde artmakta olan yükler etkisindeki davranış ile iki yönlü yükler etkisindeki davranış, ayrı ayrı numuneler üzerinde incelenmiştir. Bu yazının amacı, konunun farklı ancak bütünler nitelikteki yönlerini uluslararası bir eşgüdümle araştırma alanına çeken ve Avrupa Birliği parasal kaynaklarının desteğini alan SAFECAST projesinin Türkiye’de gerçekleştirilen bölümünü, deneyden başlayıp uygulamaya aktarılan sonuçlarına değin tanıtmak ve yurt dışındaki parçaları konusunda paydaşların olanakları ve gerçekleştirebildikleri İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarında Gerçekleştirilen Çalışmalar Endüstri Tipi Dış Kolon-Kiriş Birleşimi Bu birleşim tipinde, kısa bir konsolu bulunan alt kat kolonu ile birleşim bölgesi boş bırakılmış üst kat kolonu birlikte dökülmekte, bunlardan bağımsız olarak hazırlanmış ve etriyelerinin bir bölümü dışarıda bırakılmış öngermeli prefabrike kiriş konsola oturtularak birleşim bölgesine yaklaştırılmaktadır, Şekil 3a. Kirişin alt köşesinde gömülü bulunan çelik plaka konsolun üzerine daha önceden yerleştirilmiş olan çelik plakaya kaynatılarak alt birleşim sağlanmaktadır. Daha sonra boşluklu döşemeler çerçeve düzlemine dik doğrultuda kirişe bastırılmakta, kolonlar arasındaki boşluktan döşemelerin en üstüne yakın konumda yeter miktarda U şeklindeki firkete donatı yerleştirilmektedir. Düzleme dik ikincil kirişlerin ve düğüm noktası içindeki sargı donatılarının da yerleştirilmesinden sonra yerinde beton dökülerek birleşim tamamlanmaktadır. Uygun bir zamanda kolona yaklaşmış bulunan kiriş yüzü ile kolon arasındaki boşluk, rötresi az harçla basınçlı olarak doldurulmaktadır. Konut Tipi dış Kolon-Kiriş Birleşimi Bu birleşim, endüstri tipi birleşimden farklı olarak bir kiriş ile iki kolon elemanın birleşimi olarak nitelendirilmelidir. Çünkü endüstri tipindekine benzer bir prefabrike öngermeli kiriş önce alt kolon ile birleştirilmekte sonra bu birleşimin üstüne yeni bir kolon özel bir detayla bağlanmaktadır. Ayrıntıları Şekil 3b’de çizimsel olarak verilen bu birleşimde kısa konsol bulunmamakta, kiriş kolon kenarına oturmakta ve bu kolondan dört adet eşdeğer donatı filizi yükselmektedir. Kirişten a b c Şekil 3 Endüstri ve Konut Tipi İki Kolon-Kiriş Birleşim Bölgesi ve Bir Deney Numunesi a b c Şekil 4 Deneyde Hasar Görmüş Bir Numune ve İki Tip Birleşim İçin Elde Edilen Yük –Yerdeğiştirme Bağlantıları:Davranışın simetrik olmadığına dikkat edilmelidir. çıkan alt ve üstteki eğilme donatıları bu filizlere takılmadan birleşim bölgesini geçerek alt kolonun dış yüzüne yaklaşabilmektedir. Düğüm noktası içinin sargı donatıları ile boşluklu döşeme elemanları ve kavrama betonunun en üstünde yer alacak donatıları yerleştirildikten sonra yerinde beton dökümü başlayarak birinci aşama tamamlanmaktadır. Daha önce uygun dört delikle hazırlanmış bulunan üst kolon, kılavuzlama elemanının da yardımıyla eşdeğer filizlerin üzerine, alt kolonla yeni kolon arasında küçük bir aralık bırakılarak oturtulmakta, eşdeğer filizlerin çevresindeki boşluklara basılan harcın bu aralıktan dışarı çıkması beklenerek birleşim tamamlanmaktadır. Deneysel Çalışmalar Uygun üretim aşamalarından sonra elde edilen numuneler doksan derece döndürülerek kolonları yatay, kirişi ise düşey konuma getirilerek Şekil 3c ‘de gösterildiği gibi, verenler yardımıyla tek ve iki yönlü yerdeğiştirme çevrimlerinin etkisinde bırakılarak sınanmışlardır. Ortaya çıkan hasarın dikkatle izlendiği deneylerden elde edilen yük-yerdeğiştirme bağlantılarının birer örneği Şekil 4’te yer almaktadır. Bu bağlantılardan ortaya çıkan önemli bazı bulgular, numunelerin tek ve iki yönlü etkimeler sonucunda benzer davranış biçimleri sergilemediği ve bu iki etkilenmenin de beklendiği gibi simetrik davranış biçimleri ortaya koymadığı ancak, büyük yerdeğiştirmelere kadar sistemin kararlılığını korumakta olduğudur. Konut tipi birleşimdeki farklı bir davranış da çevrimlerde gözlenen oyulmalardır. Denenen bu birleşimlerin daha çok enerji yoğaltabilmesini sağlamak üzere ayrıntılarda yapılan bazı değişikliklerle yeni numuneler oluşturulup benzer deneyler yinelenmiş ve beklenen iyileştirmeler gözlenmiştir, [1], [2], [3]. Yapısal çözümlemelerde kullanılmak üzere, deneysel bulgulara kuramsal yollarla da ulaşabilmek için çeşitli modeller önerilebilmektedir. Bunlar arasından simetrik olmayan, ardışık çevrimlerde dayanım ve rijitlik azalması gösteren tipteki davranışlara en uygun olan model olarak Pivot model seçilmiş ve tanımı için gerekli değişkenler deney verilerinden tanımlanmıştır, [4]. Bu model, çevrimlerinde kayma oyukları bulunan durumlar için de yeter yaklaşım sağlamaktadır. Deneysel çalışma sonuçlarıyla kuramsal Pivot model sonuçlarının üst üste konup karşılaştırıldığı bir örnek Şekil 5a’da yer almaktadır. Deneyde karşılaşılan göçme biçimlerine dayanılarak endüstri ve konut tipi birleşimler için öngörülen boyutlama esaslarının ayrıntıları [1]de yeralmaktadır. Varsa kaynağın kopmaması, çekme itü vakfı dergisi 93 DEPREM DOSYASI a b c Şekil 5 Yapısal Çözümlemelerde Kullanılacak Bir Model ve Deneysel Bulguların Hesaba Yansıtılması a b c Şekil 6 İki Bulonla Yapılan Yaygın Bir Kolon-Kiriş Birleşimi ve Ona Yönelik Deneyler. a b Şekil 7 Atina Deneylerinden Çıkan Simetrik Olmayan Davranış, Atina ve Lizbon Sarsma Tablası Deneyleri. 94 itü vakfı dergisi c a b c Şekil 8 Milano Politeknik Kolon-Temel Birleşim Deneyi, Ispra’daki ELSA Laboratuvarında Oluşturulan Üç Boyutlu Tümüyle Prefabrik Elemanlardan Oluşan 1/1 Ölçekli Deney Numunesinin Oluşturulma Aşamaları. ve basınç bölgelerindeki donatıların yeterliliği, yatay kayma dayanımı ve kolon donatılarının sıyrılmaması bunlar arasındadır, Şekil 5b ve 5c. SAFECAST Kapsamında Yurtdışındaki Araştırma Kurumlarında Gerçekleştirilen Çalışmalar Endüstri tipi tek katlı betonarme yapıların pek çoğunda kullanılmış iki bulonlu birleşimlere bir örnek Şekil 6a’da yer almaktadır. Kirişin bağlanmakta olduğu kolonun göreceli olarak rijit olması ve olmaması durumlarına karşılık gelmek üzere Ulusal Atina Teknik Üniversitesinde ve Lubliyana Üniversitesi İnşaat ve Jeodezi Fakültesi Laboratuvarlarında tek ve iki yönlü yükler altında deneyler gerçekleştirilmiştir. Amaç beton dayanımı, bulon çapı, bulonun eleman kenarlarına uzaklığı gibi parametrelerin dayanım, rijitlik, süneklik ve göçme biçimleri üzerindeki etkilerini gözlemlemek ve boyutlandırma aşamasında kullanılmakta olan bağıntıların geçerliliğini sınamaktır. Şekil 6b ve 6c bu çalışmalarda kullanılan numuneler ve deney düzenekleri konusunda fikir vermektedir. Atina’da yapılan deneylerin sonuçlarından biri Şekil 7a’da verilmektedir. Bu kuvvet-yerdeğiştirme bağlantısı gözden geçirildiğinde, beklendiği gibi simetrik olmayan bir davranış ile tek ve iki yönlü yüklemeler arasında farkların bulunduğu görülecektir. Bu bulgular yapısal çözümlemelerde ve boyutlandırmalarda kullanılacak sonuçlardır. Esnek kolon–kiriş birleşim bölgesinin düzlem içindeki davranışının sarsma tablası üzerinde de denendiği bir numune ve deney düzeneği Şekil 7b’ de, düzleme dik davranışın belirlenmesi için Lizbon Ulusal Deprem Merkezi Laboratuvarında yapılan bir sarsma tablası deneyi de Şekil 7c’de yer almaktadır. a b Şekil 9 Bazı Birleşimlerde Enerji Yoğaltma Amacıyla Kullanılabilecek Bir Çelik Yastık Önerisi: SAFECLADDING projesine geçiş veİTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı Sarsma Tablası İtalya’dan SAFECAST projesine katılan iki araştırma kurumundan birincisi Milano Politeknik ikincisi ise ELSA Laboratuvarıdır. İlkinde bileşen ve eleman deneyleri gerçekleştirilirken ELSA’da üç boyutlu gerçek yapıların dinamik benzeri deneyleri yapılmaktadır. Çift T döşeme elemanlarının kirişlere hazır ve soğukta şekil verilmiş korniyerlerle bağlanmasını öngören birleşim deneylerinden sonra kolonların temele bağlantısında üç farklı birleşim detayı tek ve iki yönlü yükleme etkisinde sınanmıştır, Şekil 8a. ELSA’da döşeme kalınlığında konsolları bulunan kolonlara bağlanmış ve her katın farklı döşeme tiplerinden oluştuğu üç katlı bir çerçeve denenmiştir. Deney numunesinin iki yanında prefabrik özel perdeler kullanılmıştır, Şekil 8b ve 8c. Yassı prefabrik döşeme elemanlarının tümü birbirine özel mekanik birleşimler ile kenetlenmiştir. Sonuçlar Uluslararası başarılı bir işbirliği ile SAFECAST projesi önemli yararlar sağlanarak tamamlanmış ve bu başarıya da dayanarak SAFECLADDING projesi alınmış, böylelikle İTÜ’nün bir önerisini, çelik yastıklı birleşimleri deneme şansı elde edilmiştir, Şekil 9a. Bu uluslararası güçbirliğinin sonucudur. Şekil 9b’de ise ulusal bir güçbirliği sergilenerek laboratuvara kazandırılan yerli yapım sarsma tablası yer almaktadır. Bu yeni proje ve sarsma tablası ile İTÜ İnşaat FakültesiYapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı biraz daha güç ve özgüven kazanmıştır. KAYNAKLAR: [1]. Karadoğan, H.F., Yüksel, E., Bal,İ.E., “SAFECAST Araştırma Projesinin Bir Parçası Olarakİki Tip Prefabrike Dış Kolon–Kiriş Birleşim Bölgesi”,Beton Prefabrikasyon Dergisi, Sayı 102, Nisan 2012.http://www.prefab.org.tr/ekatalog/index. html. [2]. Karadogan, F., Yuksel, E., Bal, I.E.,“The Seismic Behavior of an Asymmetric Exterior Precast Beam-Column Connection”. 15 WCEE, Lisboa, Portugal, 2012. [3]. Yüksel, E., Karadoğan, H.F., Bal, İ.E., İlki, A., Bal, A., İnci, P., “Seismic Behaviors of Two Distinct Exterior Beam-Column Connections”, Engineerin Structures, Değerlendirme Sürecinde. [4]. Dowell, R.K, Seible,F., Wilson,E.L., “Pivot Hysteresis Model for Reinforced Concrete Members”, ACIStructuralJournal, V.95, No.5,1998. itü vakfı dergisi 95 DEPREM DOSYASI İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Prof. Dr. Attila Çiner İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü Müdürü Bugün gerek yurtdışı gerekse yurtiçindeki üniversitelerde, Enstitümüz’de yetişmiş genç meslektaşlarımız araştırmacı olarak başarılı çalışmalara imza atmaktadırlar. Enstitü, bugün de aktif tektonik ve deprem jeolojisi konularında ülkemizde en fazla araştırma yapılan ve kamuoyunda bilimsel niteliğine güven duyulan kurumlarından biridir… Şekil 2. Ecemiş Fay Zonu’nun jeomorfoloji haritası (Sarıkaya ve diğ. 2014). Şekil 1. Batı Anadolu’nun şekillenmesine ilişkin modeller (Göğüş. 2014). Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü 1997 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi içerisinde rektörlüğe bağlı bir araştırma ve lisansüstü öğretim birimi olarak kurulmuştur. Türkiye jeolojisinin en önemli kilometre taşlarından biri olan rahmetli Prof. Dr. İhsan Ketin başkanlığında, İTÜ Maden Fakültesi Genel Jeoloji Anabilim Dalı’nda araştırmalarını sürdüren, ulusal ve uluslararası üne sahip bir grup bilim adamı tarafından, yer ile ilgili çok disiplinli araştırmaları tek bir çatı altında yürütmek amacı ile kurulmuş olan Enstitü, 1998 yılında ilk öğrencilerini alarak öğretime başlamıştır. Enstitüde Avrasya Kıt’ası öncelikli olmakla beraber tüm dünya üzerinde jeoloji, jeomorfoloji, jeofizik, atmosfer ve okyanus bilimlerine yönelik araştırmalarda 96 itü vakfı dergisi bulunulmakta ve bu konularda lisansüstü eğitimi verilmektedir. Enstitü, yerbilimlerini katı, sıvı ve gaz kesimleri ve burada yaşayan canlıları ile bir bütün olarak ele alan; çok disiplinli, temel bilim ve bilişim kültürüne dayanan araştırmalar ve araştırıcılar için bir mükemmeliyet merkezi olma görevini üstlenmiştir ve bu konumu ile ülkemizde ilk ve tektir. Enstitüde üç anabilim dalı mevcuttur. Bunlar Katı Yer, İklim ve Deniz, Ekoloji ve Evrim anabilim dallarıdır. Bunlardan ilk ikisi ‘Jeodinamik’ ve ‘İklim-Deniz’ Lisansüstü programlarını başlatmışlardır. 2003 yılında bu iki program birleştirilerek ‘Yer Sistem Bilimi’ programı adı altında lisansüstü eğitim verilmeye başlanmıştır. Katı Yer Anabilim Dalı öğretim üyeleri ağırlıklı olarak tektonik ve Kuvaterner jeolojisi konusunda araştırmalarda bulunmaktadırlar. Bu kapsamda bilhassa Türkiye ve Asya’nın jeolojisi konusunda yapılan çalışmalar dünya çapında ses getiren araştırmalar olmuşlardır. Ülkemiz ile ilgili yapılan hemen her çalışmada enstitü üyelerinin bu araştırmaları atıf almaktadır. Enstitü bünyesinde yer alan Mineral Ayırma ve Hazırlama Laboratuvarı sadece enstitü elemanlarına değil, tüm Türkiye yerbilimleri camiasına hizmet vermektedir. Genel Jeoloji Anabilim Dalı kapsamında kurulmasına başlanan bu laboratuvarda, her çeşit kayaç radyometrik yaş tayini için minerallerine ayrılmakta ve tüm kayaç analizi için örnekler hazırlanmaktadır. Ayrıca kayaçlardan ince ve parlatma kesit yapılmasına yönelik İnce Kesit Laboratuvarı enstitü bünyesinde yer almaktadır. 1999 yılında yaşanan iki büyük deprem Enstitünün popülerliğinin ve tanınırlığının önemli oranda artmasına neden olmuştur. Bu dönemde bilhassa Kuzey Anadolu Fayı ve Marmara Denizi üzerinde araştırmaları bulunan araştırıcılarımız ulusal ve uluslararası işbirlikleri ile çok sayıda araştırma projesi gerçekleştirmişler ve bu çalışmalar sonucunda çok sayıda bilimsel yayına imza atmışlardır. O yıl henüz bir yıllık olan enstitüye o dönemde farklı üniversitelerin jeoloji ve jeofizik bölümlerinden kontenjanının çok üstünde öğrenci başvurmuş, bu öğrencilerin büyük çoğunluğu yüksek lisans ve doktora çalışmalarını başarı ile tamamlamışlardır. Şekil 3. 21. Yüzyılın sonuna doğru Türkiye’de yağış değişimi projeksiyonu (Ömer Lütfi Şen) Şekil 5. Aslantepe Höyüğünün (Malatya) 250 yıllık toprak kullanımı sonunda belli başlı bitki örtülerini gösterir harita (Arıkan, 2014) Şekil 4. İstanbul Kalkınma Ajansı (ISTKA 2011 KCE-20) tarafından desteklenen proje kapsamında yapılana analiz sonuçları a) Şu anda Gemi emisyonlarının Istanbul ve Marmara Bölgesine etkisi b) Emisyon Kontrol Alanı (EKA) ilan edildiği durumdaki etki. Bugün gerek yurtdışı gerekse yurtiçindeki üniversitelerde, Enstitümüzde yetişmiş genç meslektaşlarımız araştırmacı olarak başarılı çalışmalara imza atmaktadırlar. Enstitü, bugün de aktif tektonik ve deprem jeolojisi konularında ülkemizde en fazla araştırma yapılan ve kamuoyunda bilimsel niteliğine güven duyulan kurumlarından biridir. İklim ve Deniz Anabilim Dalı öğretim üyeleri ise büyük ölçüde iklim değişikliği ve hava kirliliği konularında çalışmalar yapmışlardır. Bu Anabilim dalında çalışan öğretim üyeleri, ülkemizi ve tüm dünyayı ilgilendiren konularda TÜBİTAK, UNDP, Kalkınma Bakanlığı ve Avrupa Birliği projeleri alarak bilim dünyasına katkıda bulunmaktadırlar. Ayrıca, bu proje sonuçları karar vericiler tarafından da kullanılmaktadır. Örneğin, Enstitümüz tarafından geliştirilen Türkiye hava kirliliği envanter sistemi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ülkemizdeki hava kalitesinin iyileştirilmesi için kullanılmaktadır. Benzer şekilde, bu anabilim dalı ülkemizde iklim araştırmaları açısından tarihsel bir görev üstlenmiştir. İklim grubunun ürettiği bölgesel iklim projeksiyonları ülkemizde çok sayıda STK ve devlet kurumu tarafından temel girdi olarak kullanılmaktadır. Bu anabilim dalımızda fizik, meteoroloji, çevre mühendisliği gibi farklı disiplinlerden gelen öğrencilere çok sayıda yüksek lisans ve doktora Şekil 6. Malatya Ovası’nın erozyon modeli (Arıkan, 2014). çalışmaları yaptırılmıştır. Ekoloji ve Evrim Anabilim Dalı iklim/ ekosistem/insan ilişkisini tüm mekânsal bilime katkıda bulunma yolunda önemli ve zamansal ölçeklerde incelemekte; adımlar atmıştır. Ülkemizde yerbilimleri ekosistem, popülasyon, insan ekolo- konusunda çalışan üniversitelerin üreji, arkeoloji alanlarında, ağırlıklı olarak, timlerinin çok üzerindeki bilimsel üretimi modelleme ve kapsamlı veri analizi yön- ile Enstitü, konusunda dünyada en önde temleriyle çalışmaktadır. gelen kurumlardan biri olma yolunda Enstitü, bilimsel araştırmaları ile ulusal ilerlemektedir. Enstitüde her yıl TÜBİTAK camiada olduğu kadar uluslararası ca- başta olmak üzere çok sayıda ulusal miada da haklı bir üne sahiptir. Aramızve uluslararası kuruluş desteği ile farklı dan ayrılan iki ünlü bilim adamı, Prof. Dr. İhsan Ketin ve Prof. Dr. Aykut Barka, konularda araştırmalarda bulunulmaktadünya çapında yeniliklere imza atmış dır. Aktif tektonik, bölgesel jeoloji, morönemli bilim adamları tarafından sunu- fotektonik, deniz jeolojisi, jeodinamik, lan konferans serileri ile anılmaktadır. iklim değişimi, hava kalitesi modelleri, Sözkonusu konferanslara çağrılmak bi- ekosistem bilimleri, arkeoloji, vb. gibi konularda çok sayıda proje yürütülmeklim camiası için bir gurur vesilesidir. Enstitümüz yakın zamanda aramıza katı- te, bu projelerde çok sayıda lisansüstü lan yeni kadrolarla bugün çok daha güç- öğrencisi ve doktora sonrası araştırmacı lenmiş, son yıllarda giderek artan yayın çalışmakta ve evrensel bilime katkıda performansı ile ülke bilimine önemli kat- bulunmaktadır. Enstitünün diğer önemli kılarda bulunmuştur. Bilimsel faaliyetler bir özelliği de kapısını, ayrım yapmakyanı sıra uygulamacı kuruluşlarla da sızın, her çeşit alanda (jeoloji, jeofizik, yakın ilişki içerisinde olan enstitümüzde dünyanın çeşitli ülkelerindeki uluslarara- fizik, mühendislik, arkeoloji, ...) lisans sı ve ulusal kuruluşlarla da uygulamaya eğitimi almış öğrencilere açık tutmasıdır. yönelik ortak bilimsel araştırmalarda bu- Enstitüdeki eğitim programları çok farklı disiplinlerden gelen bu öğrencilere ortak lunulmaktadır. Enstitümüz kurulduğu günden bu yana dil ve beceriler kazandırmaya özen göstemel amacı olan ulusal ve uluslararası termektedir. itü vakfı dergisi 97 DEPREM DOSYASI Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Prof. Dr. Mustafa Erdik BÜ Kandilli Deprem Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınmış meteoroloji, sismoloji ve astronomi birikimini bünyesinde barındıran Boğaziçi Üniversitesi – Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) astronomi, meteoroloji, sismoloji, jeofizik, jeodezi, deprem mühendisliği, deprem riskinin azaltılması konularında lisansüstü araştırma ve öğretim yapmakta, bu bağlamda deprem riskinin azaltılması, deprem ve tsunami izleme, bilgilendirme ve erken uyarı sistemleri, nükleer denemelerin izlenmesi, afete hazırlık konularında uygulama faaliyetlerini uluslararası standartlar düzeyinde sürdürmektir. Enstitü bünyesinde ayrıca Astronomi, Jeomanyetizma ve Meteoroloji Laboratuvarları; Belbaşı Nükleer Denemeleri İzleme, İznik Deprem Zararlarının Azaltılması ve Ulusal Deprem İzleme Merkezleri ve Afete Hazırlık Eğitim Birimi yer almaktadır. KRDAE, ülke çapında zayıf hareket (VMBB) geniş-bantlı ve kuvvetli hareket (SM) deprem istasyonlarını operasyonel olarak 24 saat/7gün gerçek-zamanlı olarak işletmektedir. Son yıllarda özellikle ülkemizde yoğun deprem etkinliğinin takip edilmesine yönelik olarak da deprem is- 98 itü vakfı dergisi KRDAE 145 yıllık tarihi birikimi ve bilinirliği ile bir mükemmeliyet merkezi haline gelmiş ve dünyada deprem üzerinde öğretim, araştırma, uygulama ve gözlem yapan en önemli merkezler arasında yer almış bulunmaktadır… KRDAE’nin tasarımını ve işletimini yaptığı 15 deprem istasyonundan oluşan İstanbul Erken Uyarı Sistemi Acil Müdahale Sistemi, olası büyük bir depremde erken uyarı sağlamak ve hızlı müdahaleyi mümkün kılacak yer hareketi ve yapı hasarı haritalarını deprem sonrası dakikalar içinde hazırlayıp ilgili yerlere ulaştırmak üzere kurulmuşlardır. tasyonu sayısı hızla arttırılmış ve ana fay zonlarında deprem üretme potansiyeline sahip bölgelerde yeni geniş-bantlı sayısal deprem istasyonları faaliyete geçirilmiştir. Bunun dışında deprem riski yüksek olan bölgelerde yoğun olarak geçici ve sabit yerel ağlar kurarak bölgenin sismotektonik özelliklerinin ortaya konulmasına yönelik çalışmalar yapmaktadır. Tüm istasyonların gerek kullanılan ekipmanlar ve gerekse iletişimleri güncel teknoloji ile yapılmaktadır. Ülke sathında yayılmış istasyonlardan gelen veriler merkezde eş zamanlı kaydedilmekte ve değerlendirilmektedir. Değerlendirilen tüm veriler kısa zamanda ilgili olan tüm kamu kurumları ve medyaya otomatik olarak web, SMS, e-faks,e-mail, twitter, facebook vb. iletişim kanalları ile iletilmektedir. KRDAE, Avrupa-Akdeniz bölgesinde en gelişmiş Deprem Şebekesine sahip kurumlardan birisidir ve büyük bir deprem sonrası komşularımıza ve Avrupa-Akdeniz Sismoloji Merkezine hızlı bilgi sağlamaktadır. Yapılan çalışmalar arasında: Gerçek-zamanlı (Real-time) gözlem yapmak, Depremin kaynağı, oluş mekanizması ile ilgili fiziksel bilgiler edinmeye ve bilimsel çalışma yapmaya yönelik gözlem yapmak, Kritik Yapıların Yer seçimi konusunda katkı sağlamak Depremden hemen sonra Deprem Yer Hareketi Dağılım ve Kayıp Haritalarını (ShakeMap/ Loss Map) üretmek yer almaktadır. KRDAE’nün tasarımını ve işletimini yaptığı 15 deprem istasyonundan oluşan İstanbul Erken Uyarı Sistemi Acil Müdahale Sistemi olası büyük bir depremde erken uyarı sağlamak ve hızlı müdahaleyi mümkün kılacak yer hareketi ve yapı hasarı haritalarını deprem sonrası dakikalar içinde hazırlayıp ilgili yerlere ulaştırmak üzere kurulmuşlardır. Depremdeki zemin etkilerini daha iyi anlayabilmek için Ataköy, Zeytinburnu, ve Fatih’de düşey deprem izleme ağları kurmuştur. Ayrıca, İstanbul’da kurulu çok sayıda itü vakfı dergisi 99 DEPREM DOSYASI KRDAE-UDİM tarafından işletilen Türkiye Deprem İzleme Şebekesinin (TDİŞ) güncel dağılımı 100 itü vakfı dergisi ve değişik tipte yapılarda yapı izleme sistemleri bulunmaktadır (Ayasofya Müzesi; Fatih, Süleymaniye, Sultanahmet, Mihrimah Sultan Camiileri, Ayasofya Müzesi ve Maltepe Camii minareleri; Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri; Marmaray; yüksek binalar; vb.). KRDAE’deki mevcut laboratuvarlar ve saha ölçüm sistemleri yapıların deprem davranışlarıyla ilgili geniş araştırma olanakları sağlamaktadır. Sarma masası laboratuvarı 4 adet değişik boyut ve kapasitedeki sarsma masalarından oluşmakadır. En büyük sarsma masası 3mx3m boyutunda olup 10 tona kadar olan yükleri 0-50 Hz arasında kaydedilen gerçek deprem hareketleri vererek sallayabilmektedir. Diğer masalar daha küçük olup iki, üç, ve tek eksenli olarak çalışmaktadır. Dinamik itme ve deprem yalıtım birimleri test laboratuvarı bir adet 40 ton kapasiteli yatay ve iki adet 100 ton kapasiteli düşey hidrolik itici/çekici’lerden oluşmaktadır. KRDAE, deprem hasar senaryolarının geliştirilmesi, deprem sonrası yapıların tamir ve güçlendirilmesi, deprem hasar tespiti ve sigortalama, tarihi yapıların depremlerden korunması, ve depreme dayanıklı tasarım yönetmeliklerinin hazırlanması konularında da aktif olarak çalışmaktadır. Türkiye’de mevcut deprem şartnamelerinin çoğu KRDAE elemanlarının katkıları ve liderliği ile geliştirilmiştir. 2004 yılından bu yana KRDAE bünyesinde faaliyet gösteren Afete Hazırlık Eğitim Birimi afet bilinci konusunda toplumun her kesimine hitap edecek eğitim programları geliştirmekte, eğitim malzemeleri hazırlamakta, yaygınlaştırılması konusunda aktif olarak eğitimler/eğitici eğitimleri vermeye devam KRDAE, UNESCO-Hükümetlerarası Oşinografik Komisyonu’nun bir alt organı olarak 2005 yılında kurulan “Kuzey-Doğu Atlantik, Akdeniz ve Bağlantılı Denizler (NEAM) için Tsunami Erken Uyarı ve Zararları Hafifletme Sistemi Hükümetlerarası Eşgüdüm Grubu (ICG/NEAMTWS)” çalışmaları kapsamında, aynı zamanda Bölgesel Tsunami İzleme Merkezi (BTIM) olarak da faaliyet göstermesi hedeflenen bir Ulusal Tsunami Uyarı Merkezi kurma çalışmalarını diğer ulusal kurum ve kuruluşların da önemli katkıları ile tamamlamış ve bu bağlamda Doğu Akdeniz, Ege ve Karadeniz bölgelerini içeren faaliyet alanında bölgesel nitelikli “Aday Tsunami Gözlem Sağlayıcı” olarak görev yapmaya başlamış bulunmaktadır. Gözlem alanı içerisindeki tüm depremleri gözlemleyerek bu depremlerin yaratabileceği tsunamiler hakkında hızlı bilgi üretilmekte, Karar Destek Sistemi uyarınca tsunami uyarı mesajı oluştumakta ve bu mesajlar Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’na ve üye ülkelerin temsilci kuruluşlarına iletilmektedir. KRDAE mevcut birikimi ve uluslararası nitelikteki çalışmaları ile ülkemizdeki tüm önemli alt yapı projelerine deprem konusunda danışmanlık hizmeti sağlamakta ve depremle ilgili önemli uluslararası projelerde yer almaktadır. Halen KRDAE bünyesinde çok sayıda (2013 yılında 17 adet BAP, 4 adet TÜBİTAK, 3 adet DPT, 22 adet AB, 33 adet Döner Sermaye, 2 adet ISTKA) proje yürütülmektedir. Bu projelerin toplam bütçeleri yaklaşık 10,000,000TL ve 5,000,000Euro mertebesindedir. KRDAE’nde yer alan Deprem Mühendisliği, Jeodezi ve Jeofizik Anabilim Dallarında 2014 yılında 22 öğretim elemanı ve 12 doktoralı araştırmacı mevcuttur ve toplam 75 yüksek lisans ve doktora öğrencisi bulunmaktadır. Araştırma ağırlıklı bir Enstitü olarak lisansüstü öğrencilerimizi ayni zamanda bir araştırma yardımcımız olarak değerlendiriyor, onların bilim üretimine katkıda bulunmalarını destekliyor ve onlara bu doğrultuda gerekli proje ve alt alt yapı olanaklarını sağlıyoruz. Enstitümüzün kurmuş olduğu uluslararası ilişki ağıyla öğrencilerimizi ilişkilendiriyor, araştırma olanaklarının gelişmesine hep birlikte özen gösteriyor ve öğrencilerimizin başarı ve katkılarını ödüllendirmeye çalışıyoruz. KRDAE 145 yıllık tarihi birikimi ve bilinirliği ile bir mükemmeliyet merkezi haline gelmiş ve dünyada deprem üzerinde öğretim, araştırma, uygulama ve gözlem yapan en önemli merkezler arasında yer almış bulunmaktadır. Proje kapsamında kullanılan denizdibi deprem ölçer (SBO) ve açılma ölçer (EBO) sistemler BTİM Deprem Gözlam Alanı (yeşil çerçeve) ve Tsunami Tahmin Noktaları. Üsküp Mustafa Paşa 1/10 ölçekli modeli sarsma masası testleri itü vakfı dergisi 101 DEPREM DOSYASI Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi Prof. Dr. Ahmet Yakut ODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi Müdürü Giriş Orta Doğu Teknik Üniversitesinde “deprem” konusundaki çalışmaların koordine bir şekilde yürütülmesine yönelik çalışmalar 1973 yılında ODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma Grubunun kurulması ile resmiyet kazanmıştır. Grup, İnşaat Mühendisliği ve Mühendislik Bilimleri bölümlerine mensup deprem konusuyla ilgilenen 15 öğretim üyesinden oluşmuştur. 1976 yılında yeni öğretim üyelerinin katılımı ile kurulan Deprem Mühendisliği Araştırma Enstitüsü, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu gereğince 1982 yılından sonra Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi’ne dönüştürülmüştür. Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi (DMAM), disiplinlerarası bir yapıya sahip olup deprem mühendisliği, sismoloji ve depremle ilgili sosyo-ekonomik konularda bilimsel araştırmaları ve profesyonel çalışmaları yürütmeyi, lisans ve özellikle yüksek lisans programlarına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezinin halen yaklaşık 50 üyesi bulunmaktadır. Merkezin disiplinlerarası yapısına uygun olarak, bu üyeler ODTÜ’nün sekiz 102 itü vakfı dergisi Uluslararası düzeyde birçok projede yer alan DMAM risk analizleri ve depreme hazırlıklı olma konularında ülkemizdeki kentsel alanlar için sismik performans değerlendirme ve güçlendirme yöntemleri geliştirilmesi ve hasar görebilirlik analizleri konularında etkin rol üstlenmiştir. değişik bölümüne mensup öğretim üyeleridir. Bu bölümler, İnşaat Mühendisliği, Jeoloji Mühendisliği, Jeodezi ve Coğrafi Bilgi Teknolojileri, Mühendislik Bilimleri, Şehir ve Bölge Planlama, Psikoloji, Sosyoloji ve İstatistiktir. Kurulduğu ilk yıllardan itibaren bu merkezde aktif görevler üstlenmiş pekçok öğretim üyemiz ülkemize Deprem Mühendisliği ve Mühendislik Sismolojisi interdisipliner alanlarında önemli katkılarda bulunmuştur. Özellikle 1992 Erzincan Deprem’i ile başlayan ve 1995 Dinar, 1998 Adana-Ceyhan ve 1999 Marmara Bölgesi Depremleri ile devam eden süreç içerisinde DMAM deprem hareketine maruz kalan yapıların güçlendirilmesi, sismik performans tahminleri üzerine pekçok araştırma ve uygulama projesinde görev almıştır. Bu projelerde aktif görevler alan öğretim üyeleri yukarıda bahsedilen konularla ilgili büyük bir tecrübe kazanmışlar ve Türkiye koşullarında değerli bilimsel araştırmalar gerçekleştirerek bilimsel yayınlar yapmışlardır. Ayrıca, ülkemizde kuvvetli yer hareketi şebekesinin kurulması, zorunlu deprem sigortası, güçlendirme ve mikrozonlama konularında yurt içinde kapsamlı projeler yürütmüştür. Bunun yanısıra Uluslararası düzeyde bir çok projede yer alan DMAM risk analizleri ve depreme hazırlıklı olma konularında ülkemizdeki kentsel alanlar için sismik performans değerlendirme ve güçlendirme yöntemleri geliştirilmesi ve hasar görebilirlik analizleri konularında aktif rol üstlenmiştir. Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi Misyonu ODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi ülkemizdeki deprem afetinin problemleriyle ilgili çözümler sunmaya odaklı bilimsel araştırma ve uygulama projeleri yürütmek, bu faaliyetle ilgili merkez raporlarını veya makaleleri araştırmacılara ve profesyonel meslek sahiplerine duyurmak, deprem konusunda seminer, atölye çalışması ve konferanslar düzenlemek, olanakları çerçevesinde merkez üyelerinin deprem mühendisliği ve mühendislik sismolojisi üzerine yaptıkları bilimsel araştırmaları desteklemek, yurt içi ve yurt dışı eşdeğer merkezlerle ve devletin ilgili birimleriyle protokoller bazında deprem konusuyla ilgili araştırma ve uygulama projeleri gerçekleştirmektir. Bu kapsamda, ülkemizde meydana gelen önemli depremlere ilişkin inceleme ve araştırmalar yaparak raporlar hazırlanmış, ulusal ve uluslararası seminer, çalıştay ve konferanslar düzenlenmiştir. Yürütülen Önemli Ulusal/Uluslararası Projeler 2001-1004 yılları arasında NATO tarafından desteklenen bir uluslarası projede mevcut binaların hasar görebilirlerini belirlemek ve verimli, basit ve ekonomik güçlendirme yöntemleri geliştirmek amaçlanmıştır. Ülkmemiz pratiğine uygun yöntemlerin geliştirildiği bu projenin koordinatörlüğünü ODTÜ yapmıştır. 20 Ekim 2005 tarihinde başlayan ve TÜBİTAK tarafından desteklenen Ulusal Kuvvetli Yer Hareketi Kayıt Şebekesi Veri Tabanının Uluslararası Ölçütlere Göre Derlenmesi projesi DMAM tarafından yürütülmüştür. Proje Türkiye’nin kuvvetli yer hareketi şebekesine ait kayıtları önemli deprem parametrelerine göre derlemeyi, bu kayıtları tutarlı filtre yöntemleriyle düzeltmeyi, veritabanını dünya standartlarına uygun bir hale getirmeyi ve bu amaca uygun olarak da kayıt istasyonlarının bulunduğu zeminlerin özelliklerini belirlemeyi sağlamıştır. Projenin son safhasında derlenmiş ulusal veritabanıyla ülkemiz için geçerli azalım ilişkilerinin çıkartılmasına yönelik çalışmalar da yapılmıştır. ODTÜ DMAM öğretim üyeleri kentsel dönüşüm kanunu çerçevesinde riskli bina tespiti yönetmeliği hazırlanmasında önemli bir rol almış ve bu kapsamda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile işbirliği yaparak ülkemizde ilk defa mevcut iki adet yığma binayı yerinde test etmiştir. ODTÜ DMAM bir çok AB projesinde ortak olarak yer almış ve özellikle deprem mühendisliği konularında önemli çalışmalar geliştirmiştir. LESSLOSS isimli ve 2004-2006 yılları arasında yürütülen deprem ve heyelanlar için risk azaltma başlıklı AB 6. Çerçeve projesi ortaklarından olan DMAM, proje kapsamında ülkemize özel deprem performansının belirlenmesi için hızlı ve ön değerlendirme yöntemleri geliştirmiştir. Ayrıca, betonar- AB Projeleri ODTÜ Laboratuvar deneyleri. LESSLOSS Projesi me binalar için pratik güçlendirme yöntemleri de önerilmiştir. 6. Çerçeve kapsamındaki CYBER: Capacity Building in Earthquake Research for Risk Reduction in Urban Environments, projesi desteği ile ODTÜ dinamik benzeri deney sistemine kavuşmuştur. Avrupa’nın önde gelen deprem araştırma kurumları ile ortaklaşa yürütülen SYNER-G projesinde bina, bina grupları, altyapı tesisleri, can damarı sistemleri, köprüler ve has- taneler gibi bir çok ilişkili tekil yapının biribiriyle etkileşimi ve bağlantısını dikkate alan sismik hasar görebilirlik analizleri ve yöntemleri geliştirilmiştir. ODTÜ DMAM halen devam etmekte olan ve AB 7. Çerçeve projesi olan INSYSME isimli dolgu duvarlı betonarme binaların davranışının iyileştirmesi için yenilikçi yaklaşım ve teknikler geliştirilmesi projesinde ortak olarak yer almaktadır. itü vakfı dergisi 103 DEPREM DOSYASI AFAD Başkanlığından Deprem Araştırmalarına Destek Ulusal Deprem Araştırma Programı (UDAP) Cenk ERKMEN, Tülay URAN, Savaş ALTIOK, Şükran ÖZDEMİR, Dr. Murat NURLU Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Deprem Dairesi Başkanlığı Başbakanlık AFAD tarafından yürütülen UDAP programının yararlanıcısı ve hedef kitlesi, Üniversiteler, Kamu Kurumları ve Araştırma Enstitüleri’dir. UDAP kapsamında deprem riski, deprem fiziği, deprem etkileri ve sonuçları ulusal olarak uygulanabilir deprem tehlikesi konuları çerçevesindeki projelere her yıl en az bir defa çağrı yapılmaktadır. UDAP-Yönlendirme Komisyonu’nca programın öncelikleri doğrultusunda belirlenen konularda ülkemizin deprem zararlarının azaltılması kapsamında ele alınması gereken projeler “Güdümlü Projeler” olarak belirlenmekte ve tamamlandıklarında doğrudan uygulamaya sokulmaktadır. Bunun yanı sıra kamu kurumlarımızın ve üniversitelerimizin önereceği deprem konusundaki araştırma projelerine de destek, “Çağrılı Projeler” kapsamında verilmektedir… Tarihsel Gelişim ve 2011/1 numaralı kararına istinaden altyapısı oluşturulmaya başlanmış, 27 Deprem kuşağı üzerinde olan ülkemiz- 18.08.2011 tarih ve 28029 sayılı Resmi Nisan 2012 tarih ve 28279 sayılı Res- de; depremin doğrudan ve dolaylı zarar- Gazete’de uygulamaya mi Gazetede “Ulusal Deprem Araştırma larının hedeflenen ölçekte azaltılamadı- konulan Ulusal Deprem Stratejisi ve Ey- Programı Proje Destekleme Esaslarına ğı tüm büyük ve hatta orta büyüklükteki lem Planı’nında (UDSEP-2023) “Araştırı- Dair Yönetmelik”in yayımlanmasıyla uy- depremlerden sonra görülmektedir.Dep- cı ve destekleyici kuruluşların katılımı ile gulamaya konulmuştur. Ulusal Deprem rem zararlarının azaltma çalışmaların- oluşturulacak bir bilimsel koordinasyon Araştırma Programının başarıya ulaş- daki ilerleme, ilgili bilim ve endüstri kurulunun desteğinde deprem konusuy- ması için Kalkınma Bakanlığı tarafından dallarının bir arada üretme becerisi ile la ilgili araştırmalarda öncelikli alanlar AFAD Başkanlığının yatırım programında araştırma ve uygulamaların sürdürebi- belirlenecek ve bu alanlarda çok di- UDAP yer almış olup gerekli maddi des- lirliğini sağlamaktaki başarıya bağlı ol- siplinli ve güdümlü araştırma projeleri tek sağlanmaktadır. duğu açıktır. Bu nedenle depremle ilgili geliştirilecektir” eylemi bu öneme isti- araştırma ve geliştirme çalışmalarının naden planda ilk sırada yer almıştır. Ül- Amaç ve Kapsam önceliklerinin belirlenerek bu çalışmala- kemizde deprem zararlarının azaltılması Ulusal Deprem Araştırma Programı yeni rın gerçekleştirilmesi ve desteklenmesi konusundaki başlıca yetkili ve uygulayıcı bilgiler üretilmesi ve teknolojik problem- büyük önem taşımaktadır. Başbakanlık kuruluş olan Afet ve Acil Durum Yöne- lerin çözülmesi için bilimsel çalışmala- AFAD Başkanlığına bağlı Afet ve Acil Du- timi Başkanlığında 2011 yılında “Ulusal rın desteklenmesi, deprem konusundaki rum Yüksek Kurulu’nun 09.08.2011 tarih Deprem Araştırma Programı”nın(UDAP) araştırmaların çok katılımcı yapıya ve 104 itü vakfı dergisi yayımlanarak uygulamaya aktarılabilecek projelere dönüştürülerek ülke kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması amaçlamakla birlikte, depremlerin daha iyi anlaşılması açısından yerbilimleri, depreme güvenli yerleşme ve yapılaşma konusunda ilerleme kaydetmek için deprem mühendisliği ve depremlerle baş edebilmek için Ulusal Deprem Araştırma Programı ile kısa vadede; deprem çalışmalarında vazgeçilmez bir unsur olan zayıf ve kuvvetli deprem gözlem ağlarının gelişimi sağlanacak, deprem ön hasar tahmin ve erken uyarı sistemleri geliştirilebilecektir. sosyal bilimler bileşenlerinden oluşmak- rinin çıkarılması, deprem güvenliklerinin belirlenmesi ve yeterli güvenliğe sahip olmayan yapıların tarihi özelliklerini de koruyacak şekilde güçlendirilmelerini öngören güçlendirme tekniklerinin geliştirilmesi, 5-Depremlere ilişkin Eğitim ve Halkın Bilinçlendirilmesi Faaliyetlerinin Geliştirilmesi. Deprem konusunda bilinçlenmek, tadır. 4-Tarih ve Kültür Mirasının Depremler- deprem zararlarını azaltmak, depreme Doksanlı yılların sonlarından itibaren den Korunması. Büyük bir bölümü yığ- karşı hazırlıklı olmak ve müdahaleyi özellikle 1999 depremlerinden sonra ma, ahşap veya bunların karışımından kapsayan konularda en üst seviye afet deprem konusunda sektörel ve/veya oluşan mevcut tarihi yapıların envante- yönetimi ile ilgilenen yöneticilerin ve bölgesel bazda çok sayıda politika ve program hazırlanmıştır. Bu son 15 yılda Proje Adı Yürütücü Türkiye Afet Bilgi Bankası Doç. Dr. B. Burçak Başbuğ ERKAN İstanbul’da Afet Sonrası Geçici Barınma Yrd. Doç. Dr. Himmet KARAMAN ülkemizde hazırlanmış programlardan özellikle Başbakanlık AFAD tarafından 2012 yılında uygulamaya sokulan “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı” UDAP ‘ın oluşturulmasında en önemli yol haritası olmuştur. Programın anahatlarını Alanlarının Tespitine Yönelik Model Geliştirilmesi oluşturan UDSEP’in hedeflerine paralel Deprem Tehlikesine Maruz Türkiye Türü olarak 2023 yılına kadar; Betonarme Binalar İçin Kırılganlık 1-Deprem bilgi altyapısının geliştirilme- Eğrilerinin Türetilmesi si. Zarar azaltma çalışmalarının temelini CANKUŞ: İnsansız Hava Araçları oluşturan Deprem bilgi altyapısının ge- Kullanılarak Kendi Kendine veya Uzaktan liştirilmesi, güçlendirilmesi, sürdürülebi- Kontrollü Olarak Hareket Edebilen, Deprem lirliğinin sağlanması ve bu altyapıyı oluş- Hasar Gözlem ve Kurtarma Sistemlerinin turan bilgi ve verinin toplumun kolaylıkla Geliştirilmesi ve Afet Kurtarma Sistemlerin ulaşımına ve yararlanmasına sunulması, Entegrasyonu 2-Deprem Tehlike Analizleri ve Tehlike Haritalarının Geliştirilmesi. Deprem Tsunami Etkilerine Karşı Dirençli Doç. Dr. Beyza TAŞKIN Yrd. Doç. Dr. Selim TEMİZER Prof. Dr. Ahmet Cevdet YALÇINER Yerleşimler için Pilot Çalışma; TEKDİY tehlikesinin neden olacağı riskin belirlenebilmesi ve riski tamamen ortadan Türkiye Ulusal Sismik Kayıt Ağı için mw, kaldıracak veya uzun süreli azaltacak ms ve ml Büyüklük Tayin Ölçeklerinin yaklaşım modelleri geliştirilip uygulana- Geliştirilmesi, Programlanması ve bilmesi için diri fayların neden olacağı Kalibrasyonu depremlerin ne büyüklükte, ne zaman, ne sıklıkta ve nerede gerçekleşme ola- Örtülü Aktif Fayların Yerlerinin Yeraltı Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÖZYAZICIOĞLU Yrd. Doç. Dr. Cahit Çağlar YALÇINER Radarı (GPR) Yöntemiyle Belirlenmesi sılıkları olduğu ortaya çıkarılarak ülke, bölge ve yerel ölçeklerde deprem tehli- Güney Marmara Diri Faylarının Yüzey kesinin doğru olarak tanımlanması, Özelliklerinin “Yersel Lidar” Kullanılarak 3-Deprem Güvenli Yerleşme ve Yapılaş- Ölçülmesi ve Modellenmesi manın Sağlanması. Mevcut yerleşme ve yapıların risklerinin belirlenip depreme daha dayanıklı hale getirilmesi için ge- Geyve (Sakarya) – Bandırma (Balıkesir) Doç. Dr. Volkan KARABACAK Prof. Dr. H. Serdar AKYÜZ arasında Kuzey Anadolu Fay Zonunun Paleosismolojisi rekli çalışmaların yapılmasıyla daha güvenli ve yaşanabilir yerleşim yerleri ve Eskişehir Fay Zonunun Paleosismolojisi Prof. Dr. Erhan ALTUNEL yapıların oluşturulması, itü vakfı dergisi 105 DEPREM DOSYASI karar vericilerin görüş birliğine varması, toplumda farkındalığın artırılması ve eğitimin geliştirilmesi ile depreme karşı direncin arttırılması konuları hedeflenmiş olup yine bu belgede yer alan eylemlerin gerçekleşme dönemleri programın önceliklerinin belirlenmesindeki en önemli rehberdir. Başbakanlık AFAD tarafından yürütülen UDAP programının yararlanıcısı ve hedef kitlesi; Üniversiteler, Kamu Kurumları ve Araştırma Enstitüleri’dir. UDAP kapsamında deprem riski, deprem fiziği, dep- 2012 yılında başlayan UDAP Programı kapsamında 17 proje desteklenmiş olup tamamlanan “Türkiye ulusal sismik kayıt ağı için mw, ms ve ml büyüklük tayin ölçeklerinin geliştirilmesi, programlanması ve kalibrasyonu” ile “Türkiye Afet Bilgi Bankası -TABB” projeleri AFAD Deprem Dairesi ile Bilgi Sistemleri ve Haberleşme Dairesi Başkanlığı tarafından uygulamaya sokulmuş, proje sonuçları kullanılmaya başlanmıştır. rem etkileri ve sonuçları ulusal olarak ile kısa vadede; deprem çalışmalarında vazgeçilmez bir unsur olan zayıf ve kuvvetli deprem gözlem ağlarının gelişimi sağlanacak, deprem ön hasar tahmin ve erken uyarı sistemleri geliştirilebilecektir. Tsunami erken uyarı, modelleme ve gözlem ağlarında kaydedilecek gelişmeler sonucunda bu sistemlerin diğer ülkelerdeki uyarı sistemleri ile entegrasyonu gerçekleşebilecektir. Deprem tehlike haritalarına yönelik, fayların deprem potansiyelini ortaya koyan fay parametreleri ve deprem kaynaklı hasar verici uygulanabilir deprem tehlikesi konuları olup yardımcı araştırıcıların %78’i yurt içi çerçevesindeki projelere her yıl en az bir ve yurtdışındaki üniversitelerde akade- defa çağrı yapılmaktadır. Yönetmelik ge- misyen olarak görev yapmakta, %22’si reği kurulan UDAP-Yönlendirme Komis- Kamuya bağlı araştırma birimlerinde ça- yonu’nca programın öncelikleri doğrul- lışmaktadır. tusunda belirlenen konularda ülkemizin yer alan araştırmacıların toplam proje deprem zararlarının azaltılması kap- çalışanlarına oranı ise %22’dir. Bursiyer olarak projelerde zemin davranışları (zemin büyütmesi ve hız değişimi davranışları vb.) ile Kuvaterner zeminlerin sıvılaşma potansiyeli hakkında daha fazla bilgiye sahip olunacaktır. Depreme dayanıklı, ancak ekonomik bir biçimde inşa edilebilecek olan samında ele alınması gereken projeler standart yapı projeleri geliştirilebilecek, “Güdümlü Projeler” olarak belirlenmekte tarihi yapıların deprem güvenli hale ge- ve tamamlandıklarında doğrudan uygu- tirilmesinde yol kat edilmiş olacaktır. lamaya sokulmaktadır. Bunun yanı sıra Programın orta ve uzun vadedeki ekono- kamu kurumlarımızın ve üniversitelerimi- mik, sosyal ve kültürel etkileri ise Ülke- zin önereceği deprem konusundaki araş- mizde bu güne kadar sayısı az olan yer tırma projelerine de destek “Çağrılı Pro- kabuğunun yapısı ve jeodinamik evrimi- jeler” kapsamında verilmektedir. İki yıl nin anlaşılması yönündeki araştırmalara olarak belirlenmiş her iki proje türünden hız vererekülkemiz coğrafyası açısından “Güdümlü Projeler” yaklaşık 450.000TL; kabuk kırılma süreçleri ve deprem dal- “Çağrılı Projeler” ise 250.000 TL’ye ka- galarının yayılım özellikleri alanlarındaki dar desteklenebilmektedir. eksiklikler giderilmiş olacaktır. Eski dep- kapsamında 17 proje desteklenmiş olup UDAP Projeleri Toplam Çalışan Sayısı tamamlanan “Türkiye ulusal sismik kayıt Proje Yürütücüsü: 17 lerle ülkenin deprem geçmişi biraz daha ağı için mw, ms ve ml büyüklük tayin öl- Yardımcı Araştırmacı: 52 Üniversite,18 aydınlatılmış olacak bölgesel ve yerel çeklerinin geliştirilmesi, programlanması Kamu; Toplam 70 ölçekte deprem tehlike ve risk haritaları ve kalibrasyonu” ile “Türkiye Afet Bilgi Yabancı Yardımcı Araştırmacı: 10 Bursiyer: 27 hazırlanabilecektir. Depremlerin neden Bankası -TABB” projeleri AFAD Deprem 2012 yılında başlayan UDAP Programı remlere ait elde edilebilecek yeni bilgi- olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal Dairesi ile Bilgi Sistemleri ve Haberleş- ve çevresel kayıpların etkileri azalacak me Dairesi Başkanlığı tarafından uygu- Neden UDAP’a Başvurmalıyım? lamaya sokulmuş, proje sonuçları kulla- Her şeyden önce ülkemizde yapılan afet nılmaya başlanmıştır. zararlarının azaltılması çalışmalarında lebilir yeni yaşam çevrelerinin oluşması yer almak, bilgi ve deneyimlerimizi ak- için fırsatlar doğacaktır. Rakamlarla Ulusal Deprem Araştırma Programı tarmak, yaptığımız Ar-Ge çalışmalarının Bu sebeple; bilgi ve birikimlerimizi uygu- uygulamadaki görmek lamaya aktarmak için sizleri Başbakan- Desteklenen yürütücülerin akademisyenlerin temel amaçlarından- lık AFAD Başkanlığının yürüttüğü UDAP tamamı Üniversite Öğretim Üyelerinden dır. Ulusal Deprem Araştırma Programı programına davet ediyoruz. projelerde 106 itü vakfı dergisi yansımalarını ve güvenli, dirençli, hazırlıklı ve sürdürü- YD]×ODU×YH5|O|YHOHUL\OH 6HGDWdHWLQWDü YD]×ODU×YH5|O|YHOHUL\OH6HGDWdHWLQWDü (GLW|U3URI'UA\ODgGHNDQ ,6%1 %DV×P<×O× %R\XWODU[FP &LOEHQWNXWXLoLQGHVD\IDPHWLQVD\IDU|O|YHI|\OHUL Sedat dHWLQWDü PLPDUO×N tarihimizde sanatsal ve mimari GHùHUL güçlü rölöve ve UHVWLWV\RQODU×Q \DUDW×F×V× 19. \]\×O NOWU ile EHVOHQPLü 20. \]\×O×Q LON \DU×V×QGD \DüD\DQ bir Cumhuriyet D\G×Q× 2 6HOoXNOX dönemi ile (UNHQ ve .ODVLN Dönem 2VPDQO× PLPDUO×ù× WXWNXQX bir ¶hONJGHr’. Sedat dHWLQWDü DQ×WVDO \DS×WODU× çizimleriyle günümüze WDü×PDNOD NDOPDP×ü \D]×ODU×\OD da mimar RODUDN toplumsal du\DUO×O×ù× VUHNOL diri WXWPXü bir D\G×Q hONV bir ‘Corpus’ ROXüWXUPDN $PDF× GRùUXOWXVXQGD \DNODü×N 200 adet rölöve ve restitüsyon UHWPLü Bu ürünlerden 108’i ú7h 0LPDUO×N )DNOWHVL $UüLYL·QGH EXOXQPDNWDG×r. Bu NLWDS GD Sedat dHWLQWDü·×Q bu DUüLYGH yer alan \DS×WODU×Q× Buna HN RODUDN çizimleriyle WDQ×G×ù×P×] Sedat dHWLQWDü·× \D]×ODU×QGDQ da RNX\DUDN ¶ONJLGHr·OLùLQLQ LQVDQF×O ER\XWODU×QD da HULüPH RODQDù× veriyor%XQHGHQOHNLWDSWD \D]DUV×NV×NdHWLQWDü·×Q NHQGLDQODW×PODU×QD yer veriyor. %|\OHFH NHQGL V|]FN ve DQODW×P dilini RNX\XFX\OD SD\ODüDUDN dHWLQWDü·×Q |]HOOLNOH HVNL \DS×ODU× NRUXPD NRQXVXQGDNL saYDüo× NLüLOLùLQL Do×ùD o×NDU×\Rr. ‘Sedat dHWLQWDü·×Q LQDQ×OPD] rölöveleri NDUü×V×VQGD insan üDü×U×\Rr. ûDü×UPDP×] rölövelerin insan HPHùLQLQ ürünleri ROXüXQGDQ Hele bilgisayara GD\DO× bir WDVDU×P NXüDù× içinde ROGXùXPX] JQP]GH bu çizimler GRùDO RODUDN LQDQ×OPD] geliyor’ diyor3URI'r. A\ODgGHNDQ 1994 \×O×QGD LON EDV×P× \DS×ODQ editör RODUDN 3URI Dr. Ayla ÖdeNDQ·×Q imza DWW×ù× bu prestij \D\×Q×P×] her geçen \×O GHùHULQH GHùHU NDW×\RU NROHNVL\RQODUGD yer DO×\Rr 7V SURJUDPODU×QD NRQX oluyor… úoLQGHNLOHU Önsöz úON×ü×N ¶hONJGHr’ELU\DüDP ,ü×ùDGRùUXYH&XPKXUL\HW·LQLON\×OODU× $WDWUN·OHNDUü×ODüPD+H\HFDQO×\×OODU úNLQFL8OXVDO0LPDUO×N $N×P×%LUH\WRSOXPD\U×üPDV× .DOHPLQXFXQGDV|] .RUXPD\D]×ODU× 0LPDU6LQDQ·ODLOJLOL\D]×ODU 7UNPLPDUO×ù×·0LOOL0LPDUL’VRUXQVDO× (OHüWLUL\D]×ODU× dHüLWOLNRQXODU .LüLOLùL .DOHPLQXFXQGDLPJH *HOHQHN 6HGDWdHWLQWDü’ta uygulama 6RQV|],ü×ù×QV|Qü .D\QDNoD (NOHU itü vakfı dergisi 107 SANAT İstanbul Teknik Üniversitesi’nde İki Usta / İki Yorum Res. 1 Taşkışla Duvar Resmi, 1954, Nurullah Berk, Abdullah Öztoprak, Yaşar Yeniceli, Oktay Dikmen, 1954, Taşkışla İTÜ (Korkut İlhan) Prof. Dr. Ayla Ödekan İTÜ Güzel Sanatlar Bölümü Taşkışla Duvar Resmi ve Hezarfen Ahmet Çelebi Heykeli üniversitemizde yalnızca bir sanat yapıtı olarak yer almamaktadır.“Teknik Üniversite” kavramı üzerinden yapıtlarına anlam yükleyen sanatçılardan ilki yirminci yüzyılın ortalarında, diğeri ise yirmibirinci yüzyılın ilk çeyreğinde ürünlerini gerçekleştirmişlerdir. Yorumları toplumsal ve sanatsal açıdan birer kültür tarihi belgesi olarak okumamızı beklemektedir. 108 itü vakfı dergisi İstanbul Teknik Üniversitesi, mühendislik-mimarlık eğitim kurumunu sanatlarıyla anlamlandıran iki ustanın yapıtlarına sahip. İkisi de çağdaş sanat tarihimizin önde gelen sanatçılarının ürünü olan bu yapıtlardan biri Taşkışla’da günümüzde 217 nolu Kemal Ahmed Aru Salonu’nun holünde merdiven duvarında bir resim, ötekisi Maslak yerleşkesinde Mustafa İnan Kütüphanesi önünde duran Hezarfen Ahmed Çelebi heykelidir. (Res. 1, 2, 3) Duvar Resmi 1954 yılında Abdurrahman Öztoprak tarafından, heykel ise 2007-2013 yılları arasında Mehmet Aksoy tarafından yapılmıştır.1 İki Sanatçı Abdurrahman Öztoprak, Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında 1927 yılında Rumelihisarı’nda doğmuş.1945 yılında girdiği İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde doğa ve insan figürüne dayalı klasik resim eğitimi almanın yanı sıra Nurullah Berk (1906-1982) ve Cemal Tollu (1899-1968) atölyelerinde o yılların “modern resim” bilincini de edinmiştir. Çağdaş Türk resminin önde gelen sanatçıları Turan Erol (1927), Şadan Bezeyiş (1926), Orhan Peker (1927-1978), Adnan Çoker (1927)’le birlikte 1951 yı- lında mezun olduktan sonra 1953’de devlet bursuyla Roma’ya giderek Modern Resim sanatını yakından inceleme olanağını elde etmiştir. Roma’da ayrıca fresk tekniğini öğrenir. Yurda döndüğünde Türk Sanatında 5.00 X 12.00 metre boyutlarında ilk duvar resmi sayılan Taşkışla Duvar Resmi üzerinde çalışmaya başlar ve 1954 kış aylarında hazırlanan eskizler, dostları Yaşar Yeniceli ve Oktay Dikmen ile yaz aylarında, iskele üstünde, gerçek fresk tekniğiyle uygulanır. Gerçek fresk tekniğini yerinde öğrenmiş bir sanatçı olması, duvar resminin kendisine verilmesinde birincil etmen olmalıdır. Uygulama sorumluluğu Öztoprak’ta olmasına karşın tasarımda hocası Nurullah Berk’le beraber çalışmış olması gerekir. Fresk üzerinde “Nurullah Berk, Abdurrahman Öztoprak, Yaşar Yeniceli ve Oktay Dikmen 1954” adlarının yazılı olması bu nitelikte bir birlikteliğin olduğuna işaret etmektedir. 1 Öztoprak, 1954’te Taşkışla Duvar Resmi üzerinde çalışırken aynı zamanda Yapı Kredi Bankası’nın 10. yıl kutlamaları için düzenlediği “İş ve İstihsal” konulu resim yarışmasına da katılır. 9 Eylül 1954’te İstanbul’da toplanan Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’nin (AICA) 5. Kongresi nedeniyle İstanbul’da bulunan Paul Fierens, Lionelli Venturi, Herbert Read’in de aralarında bulunduğu jüri tarafından değerlendirilen yarışmada mansiyon kazanır. Yarışmanın özelliği, Modern Türk Resmi’nin ilk kez uluslararası jüri tarafından değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda Fahr el Nissa Zeid’in(1901-1991) soyut çalışmasının birincilik ödülü almasıdır. Yarışma 20. Yüzyılın ilk yarısında gelişmekte olan sanat anlayışını etkileyen bir olaydır. Bu tarih, 19. Yüzyılın ikinci yarısından öteye klasik, gerçekçi, izlenimci ve kübist uyarlamalarla batı resim akımlarını izleyen Osmanlı ve Erken Cumhuriyet tuval resmi çalışmalarını güncel sanat anlayışıyla karşı karşıya getirmiştir. Bu tarihten sonra ilgi soyut denemelere yönelir. İlk sergisini 1951 yılında Adalet Cimcoz’un Maya Sanat Galerisi’nde açan Öztoprak, 1955-1960 yılları arasındaki kişisel sergilerinde “non-figüratif” çalışmalara yönelir. Bir resim sanatçısı olarak yaşamını sürdürmesinin olanaksız olduğu bu süre içinde iç mimarlık ve dekorasyon çalışmaları da yapmıştır. 1960’da ailesiyle birlikte Almanya’ya yerleşir. 1960-1975 yılları arasında resme ara verir ve Almanya’da Mercedes Benz, Basf, Remington Rand, Knoor, BBC gibi kuruluşlarla Frankfurt Metrosu, Senckenberg Doğa Bilimleri Müzesi v.b. kamu kurumlarının yenileme ve iç mekân tasarımlarını gerçekleştirerek mimarlık alanında profesyonel uygulamalar yapar. 1968’de Kasel kentinde 4. Documenta Sergisi’nde karşılaştığı Pop Art, Op Art, Kinetik Sanat ve Minimalizm gibi o yılların sanat akımlarının yapıtları Öztoprak’ın yeniden resme ağırlık vermesine neden olur. 1975’de Türkiye’ye döner ve bundan sonraki yaşamında Akyaka’da yerleşir soyut biçemde resim çalışmalarını sürdürür. (Res.4) Sanatçının yapıtları Hermitage gibi önemli müze ve koleksiyonlarda yer almaktadır.2 Mehmet Aksoy, Hatay’ın Yayladağı ilçesinin şimdi Suriye sınırında kalan Kesap Res. 2-3 Hezarfen Ahmed Çelebi, 2007-2013, Mehmet Aksoy, Maslak İTÜ Yerleşkesi, mermer (Ödekan Arşivi). Hezarfen heykeli “bugün”ü tanımlamamaktadır, onun hedefi “yarın”lardır. Heykel bize Hezarfen’in 17. Yüzyılda gerçekleştirdiği inanılmaz uçuşunu anımsatmakta ve bizleri bu yönde kışkırtmakta, 21. yüzyılın evrensel hedefine yönlendirmektedir. ilçesinde doğar. Bir yıl sonra Hatay ili Türkiye’ye bağlanınca Emin Ağa sülalesinden gelen Yayladağlı Türkmen baba Kesap’ın Suriye’de kalması üzerine yeniden Yayladağ’a göçer. 1961 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde önce Resim Bölümü’ne girer, bir süre sonra Heykel Bölümü’ne geçer ve 1967 yılında Şadi Çalık (1917-1984) atölyesinde öğrenimini tamamlar. 19691970 yıllarında Akademi’de asistandır. 1971-1977 yılları arasında ise, devlet bursuyla yurt dışında öğrenim görür. Önce bir yıl Londra’da kalır ardından 1972’de Berlin’e geçer ve 1972-1978 arasında Berlin Yüksek Sanat Okulu Heykel Bölümü’nde eğitime katılır. 1978’de Türkiye’ye döndükten sonra 1981’e kadar İDGSA’de öğretim görevlisidir. 1981’de yeniden Berlin’e gider ve 1989’a kadar Berlin’de serbest sanatçı olarak çalışır. 1989’da Türkiye’ye döner ve Polonezköy yakınlarında Böcek Ev diye adlandırdığı kendi tasarladığı atölyesinde çalışmalarını sürdürür. Mehmet Aksoy yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda açık mekân heykelleri yap- mıştır. Kranoplatz Berlin’de “Buluttan Sevgililer” (1982-1986), “Berlin Schlesischestor”a “İş Göçü” adlı heykel ansamblesi (1984-1987), Berlin Stedhaus Böcklepark’ta “Cemal’in Rüyası” (1986-1988), Berlin Potsdam’da “Meçhul Asker Kaçağı” (1989-1991); (Res. 5) yurt içinde II. Uluslararası İstanbul Bienali “Şahmeran Öyküsü” projesi (1989), İstanbul Bebek Türk Merchant Bank önünde (1990), Ankara Esenboğa girişinde doğal kayaları içine alan “Toprakana” heykel projesi (1995), İstanbul Borsa binası önünde “Aslan ve Boğa” (1995), İzmir Selçuk’ta “Kurtuluş Yolu” (1995-1998), İstanbul Cumhurbaşkanlığı Hüber Köşkü IO Bosphorus ve Kurtuluş Savaşı ile Atatürk (1998-2000), İstanbul İş Bankası Kibele Çeşmesi (2001), Yenişehir Soyak Kibele Evleri Heykel Projeleri (2003-2004) heykelleri açık mekân çalışmalarıdır. Ayrıca İstanbul Zincirlikuyu Sıtkı Çoşkun (1999) ve Datça Can Yücel (2001) gibi mezar heykelleri önemli konumları çarpıcı yorumlarıyla değerlendirmektedir. Kimi projeleri de tamamlanamamıştır. En son 2005’de Türk Ermeni dostluğunu simgelemek amacıyla Kars Kalesi karşısındaki tepede 35 m yüksekliğinde “İnsanlık Abidesi” adlı heykel yapımına ve çevre düzenlemesine başlar. Dönemin Başbakanı Recep Tayip Erdoğan Sarıkamış şehitlerinin töreni için gittiği Kars’ta Mehmet Aksoy’un heykelini “ucube” olarak niteler ve heykel 2011 yılında tamamlanamadan kesilerek kaldırılır. Sanatçı 1966’dan öteye bir çok ödülün itü vakfı dergisi 109 İTÜ›DE SANAT sahibidir: Luthar Platz Heykel yarışması 2.lik ödülü (1982-1983), Bundengartenschen heykel yarışması 2.lik ödülü (1985), Ankara Sanat Kurumu Pastik Sanatlar Dalında “Yılın Sanatçısı” ödülü (1990) III. Asya-Avrupa Bienali Büyük Ödülü (1990), Plastik Sanatlar Dalında Sedat Simavi Vakfı Ödülü (1990), ODTÜ Üstün Hizmet Ödülü (2004), Artist 2008 Tüyap Onur Sanatçısı Ödülü (2008). İki Yorum Res. 4 Painting 444, 2005, Abdurrahman Öztoprak, MDF üzerine karışık teknik, (N. Sönmez, ed.,Yalın Soyut, Elgiz Proje 4L, Çağdaş Sanat Müzesi, İstanbul, 2011, 116) Res. 5 İşsiz, 1999, Mehmet Aksoy, polyester-demir (Aksoy Arşivi) 110 itü vakfı dergisi Taşkışla Duvar Resmi ve Hezarfen Ahmet Çelebi heykeli üniversitemizde yalnızca bir sanat yapıtı olarak yer almamaktadır.“Teknik Üniversite” kavramı üzerinden yapıtlarına anlam yükleyen sanatçılardan ilki yirminci yüzyılın ortalarında, diğeri ise yirmibirinci yüzyılın ilk çeyreğinde ürünlerini gerçekleştirmişlerdir. Yorumları toplumsal ve sanatsal açıdan birer kültür tarihi belgesi olarak okumamızı beklemektedir. Yıl 1954, Taşkışla Duvar Resmi’nin yapım yılı. Profesör Emin Onat (1908-1961) İTÜ rektörüdür. O yıllarda Rektörlüğün bulunduğu kuzey batı kulesinin zemin kat holünde böyle bir resmin istenmesi Rektör Emin Onat’ın sanata olan duyarlılığının da bir göstergesi olarak yorumlanabilir (Res.1). 1795 yılında İnşaat Fakültesi’yle eğitime başlayan İstanbul Teknik Üniversitesi zaman içinde gelişmesini sürdürmüştür. 1874’de Mimarlık, 1934’de Makina ve Elektrik, 1953’de Maden Fakülteleri kurulur. Üniversite’de 1954 yılında 5 fakülte eğitime açıktır. Duvar resmi 10 bölüme bölünerek 5 fakülteye ait sahneler ele alınmıştır. İnşaat mühendisleri yapı yapmakta, mimarlar tasarımları üzerinde çalışmakta, madenciler madende kürek sallamakta, makina ve elektrik mühendislerinin ürünleri sergilenmektedir. Resimde Cumhuriyetle birlikte çağdaş ve uygar ülke düzeyine ulaşma heyecanını kazanan toplumumuzun gereksinmelerini karşılamak üzere çaba gösteren ülkenin tek teknik üniversitesinin rolü anlatımcı bir dille görselleştirilmiştir. O yılların onurlu heyacanı Öztoprak’ın fırça ve boya vuruşlarıyla duvarda sonsuza aktarılmıştır. Kompozisyon yatay olarak iki bölüme ayrılır. Aşağıda uzman kişiler konularına konsantre olmuş, çalışırken gösterilmiştir. Yukardaki bölümde ise, çalışmaların sonuçlarına yer verilmiştir. Yapılar yükselmiş, makinalar çalışmaktadır. Fresk çok anlamlıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 30. yılında ülkenin kalkınmasında İstanbul Teknik Üniversitesi’nin çaba ve katkıları yetişmiş eleman ve onların ürünleri Resimde Cumhuriyetle birlikte çağdaş ve uygar ülke düzeyine ulaşma heyecanını kazanan toplumumuzun gereksinmelerini karşılamak üzere çaba gösteren ülkenin tek teknik üniversitesinin rolü anlatımcı bir dille görselleştirilmiştir. O yılların onurlu heyacanı Öztoprak’ın fırça ve boya vuruşlarıyla duvarda sonsuza aktarılmıştır. üzerinden yorumlanmıştır. Genel kompozisyon her fakülte yan yana dizilerek düzenlenmemiştir. Bilinçli olarak düz zemin üzerinde konuların belli bir düzende yerleştirilişleriyle mekân yaratma yolları denenmiştir. Bir konu cepheden betimlenirken, yanına gelen öteki konu çapraz yerleştirilmiştir. Bu tür mekân oluşturma yöntemiyle resmi soldan incelemeye başladığınızda sağa doğru derinlemesine giden bir mekân uzanmaktadır. Öztoprak’ın yukarda belirttiğimiz kendi açıklamasından anlaşıldığı kadarıyla uygulamayı Öztoprak’ın yapmasına karşın Nurullah Berk’in gözetiminde yapıldığının izleri okunmaktadır. Berk 1933 yılında bir grup sanatçıyla bir araya gelerek kendilerinden önceki izlenimci kuşağa “D Grubu” hareketiyle karşı çıkmıştır. Kübizmi benimsemiş ve çalışmalarını Kübizm denemeleriyle oluşturmuştur. Amaç nesneyi değişik açılardan parçalara ayırarak resim yüzeyinde yeniden kurgulamaktır. Biçim, nesnenin yapısının geometrik düzeninden gelişmekte, renk ve ışık değerleri sanatçının özgür iradesine göre dağılmaktadır. Resim izlenimcilerdeki göz yerine aklın gücüne dayanıyordu. Doğa kopya edilmeden sanatçının kendi özgün tasarımıyla kurgulanıyordu. 1940’larda toplumda Anadolu kültürlerine eğilimin artması sanata da yansır. Batı kültürüyle gelişmiş olan tuval resminin kübik yaklaşımına bu tarihten sonra yerel kültür ve geleneksel sanatlardan esintiler de katılır. Öztoprak’ın mekân düzenleme yöntemi minyatür sanatındaki mekân düzenleme mantığını anımsatmaktadır. Bu yöntem bir yazılı metni görsel olarak açıklama amacıyla yapılmış olan minyatür sanatında çokca kullanılan bir yöntemdir. Modern Sanat öncesi Batı Sanatı’nda resim bir noktadan bakışta görünenin gerçek görüntüsü, renk ve ışık değer- lerine dikkat ederek betimlenirdi. Oysa minyatür sanatında böyle bir koşullanma söz konusu değildir. Değişik mekânlarda geçen konular tek bir minyatürde bir araya getirilebilir. Nesnenin ışık ve renk değerleri önemsizdir. Sanatçı resim yüzeyinde kendi istediği renk ve ışık düzenini seçmekte özgürdür, çünkü o resimsel gerçeği kurmaktadır. 20. yüzyıl başlangıcındaki sanatçılar Batı sanatının yüzyıllar boyu süren “gözle görünen”in betimlenmesi kuralına karşı çıkmış ve Modern Sanatı bu karşı çıkış sonucunda kuramsallaştırmışlardır. Necmi Sönmez, Öztoprak’ın resimlerini eşzamanlı Batı sanatçılarıyla karşı karşıya getirerek tasarladığı 2007’deki “Mekânın Şiirselliği: Öztoprak ve Jenerasyonu” adlı sergisinde Taşkışla Duvar Resmi’nin karşısına siyah ve grinin egemen olduğu zemin üzerinde uyumlu renk alanlarıyla düzenlenmiş Pierre Soulages’in “Resim 14 Mart 1955”adlı soyut çalışmasını yerleştirmiştir. (Res. 6) Taşkışla Duvar Resmi’nin Öztoprak’ın figüratif çalışmalarının son örneklerinden biri olduğu anlaşılıyor. Bundan sonraki değişimini “1956’da figüratif resmi bırakıp soyuta geçtim. Çünkü an geldi, duygularımı figüratifle aktaramayacağımı fark ettim. Yaptığım resimler o zamana göre iyilerdi ama beni tatmin etmiyordu. Ayrıca müziğin hayatımda çok önemli bir yeri var: müziğin karşılığı soyut resimdir benim için.” sözleriyle ifade ediyor. Öztoprak müzik hayranıydı ve Beethoven en çok sevdiği müzisyendi. “Missa Solemnis: Beethoven’e Saygı” yapıtı Nüvit Özdoğru’nun anısına ithaf edilmiştir. (Res. 7) “Missa Solemnis”i yapmasına vesile olan Beethoven’i insanüstü bir varlık olarak gördüğünü belirten ressam, çalışırken müzik dinlemediğini özellikle vurgulayarak “Müzikteki bam bam’ı duyup fırçayı o ritmle sürmek diye bir şey yok, komedi bu...” diyor. Renk müzik ilişkisinin onun için ne kadar önemli olduğunu “Artık kendim müzik oldum” ifadesiyle belirtiyor. Klee’nin küçük bir yapıtından yola çıkarak, üç boyutu dördüncü boyutta çözümleyip, yaşam boyu özlediği resmini yapma olanağına kavuşmuş. Soyut bir olgu olan müziğin karşılığının resimde de soyut olması gerektiğini düşünmekte ve görsel bir sanat olan resimde gerçek bir devinimi yakalamayı arzu ettiğini belirtmektedir. “Yarıdan bir fazla” diye nitelediği altmış yıllık sanat yaşamının özetini Alman ressam Sigmar Polke’nin “Benim düşündüğüm gibi görünenler, gerçekte zamanla içimde oluşanlardır” sözüyle bitirmektedir. 3 Yıl 2006. Bu kez Rektör Faruk Karadoğan’ın duyarlığıyla bir heykel talebiyle karşılaşıyoruz ve uygulama Mehmet Aksoy’dan isteniyor. Bir başka duyarlı kişi ise bağışçı makine mühendisi Keskin Keser, İTÜ. Heykel 7,5 yıl sonra Rektör Muhammed Şahin ve Mehmet Karaca’nın katkılarıyla tamamlanıyor. Aksoy Hezarfen’in hikayesini duyduğunda cesaretine, bilime olan aşkına hayran kaldığını söylüyor. 1623-1640 Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçma eylemini gerçekleştiren Hezarfen’i Büyük İskender’den daha önemli bir kişi olarak değerlendiriyor. Döneminde çok sey bildiği için kendisine zamanında “çok şey bilen” anlamına gelen Hezarfen denmiş. Aksoy “Uçma fikrine o kadar angeje olmuş ki, Hezarfen... her ortamda yılmadan denemiş ve başarmış. Heykelin içeriği de bu zaten. Bilime doğru yükselen bir Hezarfen ...uçmayı başarıyor, ‘içine şeytan girdi diyorlar ve Fizan’a sürüyorlar... Dramatik bir olay.” sözleriyle bu olay karşısındaki heyecanını dile getiriyor.4 Bu heyecanının etkisi altında heykelini tasarladığını ekliyor ve devam ediyor. “İnsanoğlunun çabasını göstermek istiyordum; Tekerleğin bulunuşundan otomobillere, vidanın bulunuşu, pistonun bulunuşu, uçağa, elektronik devrelere kadar bütün teknik ilerlemelere... Bunun sembolüydü Hezarfen. Onu elektronik devreler, yanlarına palangalar, vidalar, şaftlar koyarak bir kompozisyon yapmıştım. İstanbul Teknik Üniversitesi’ne yapacağım heykelde de böyle şeyler olacak. Bilimsel ilerlemenin evrelerinin sembollerini oraya çizeceğiz ya da hakikisini koyacağız” düşüncesinden hareket ederek İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki yapıtının tasarımına varıyor. (Res. 2-3) Heykelini tanımlamasını kendi şöyle açıklıyor: “Galata Kulesi’ni yere yatırdık ve Hezarfen üstten bakıyormuş gibi düşündük. Yüzyılın teknik buluşlarını ve Res. 6 Meçhul Asker Kaçağı, 1989, Mehmet Aksoy, mermer, Hitler ordusundan kaçan askerler için anıt, Potsdam (Aksoy Arşivi) Res. 7 Missa Solemnis, L. V. Beethoven’a Saygı, 2005, Abdurrahman Öztoprak (N. Sönmez, ed.,Mekanın Şiirselliği: Öztoprak ve Jenerasyonu, 2007, Elgiz Proje 4L, Çağdaş Sanat Müzesi, 55) itü vakfı dergisi 111 İTÜ›DE SANAT kel, damarlarında kan yerine ışık taşır”, “taş düştüğü yerde ağır, koyduğun yerde hafif olmalı”, “taşa kızarak vurma, geri tepmesi pek olur”, “demir tavında dövülür, taş suyunda yontulur”, “Bach’ın müziğinden heykel çıkar mı?”, “taşı okşa, bakan gözün görmediğini elin gözü görür”, “heykelin gölgesi uzaya düşer” “boşluğun heykeli yapılabilir mi?”. Bu ifadeler heykeltıraşla heykel arasındaki bütünleşmenin ve sıcak iletişimin varlığını açığa çıkarması açısından önemli saptamalardır. Hezarfen Ahmed ÇeRes. 8 Missa Solemnis, L.V. Beethoven’a Saygı, 2005, Abdurrahman Öztoprak (N.Sönmez, ed., Mekanın Şiirselliği: lebi Heykeli, 1954’teki duvar Öztoprak ve Jenerasyonu, 2007, Elgiz Proe 4 L, Çağdaş Sanat resmi gibi öyküsel bir metin sunmamaktadır. 2006’daki Müzesi, 55) yorum çok farklı bir düzleme malzemelerini kullanıyorum. Paslanmaz çekilmiştir. Konuya üretilen iş düzleminçelik boru...Temel malzeme taş ve pasde değil de daha üst düzlemden bakıllanmaz çelik. Saclar, borular ve plastikmakta ve üniversite kavramının özüne ler kullanılacak. Paslanmaz çelikle taşın inilmektedir. Sunulmak istenen üniversiuyumu çok enteresan. Taş aslında ağır tenin temel amacı olan “bilim ve teknik” bir malzeme ama, biz o ağır malzemeyi eğitimdir. Çağdaş ve uygar ülke kavramı vurgusu günümüzde de sürmektedir anbir demirle uçuruyoruz. Taş ağırdır ama cak ilerleme artık “yapmakla” değil “keşuçabilir...” Aksoy mekân-heykel ilişkisi, fetmek/araştırmak/yaratmak”la olasıdır. renk, ışık gibi değerlere de vurgu yapıDuvar resminde Cumhuriyetin kuruluş yor “Heykel mekânla ilişki içinde görülaşamasında mühendislik-mimarlık eğitimeli. Heykelin genel kütlesini mekânın minin kalkınma konusunda katkıları görkendisi belirler. Önünde bir kütüphane selleştirilerek tarihe yansıtılmıştır. Yapıt binası var, havuz var, bir yol ve ağaçlar 20. yüzyıl Türkiyesinin hedefini belgeler. var... Bu unsurlar heykelin kütlesini beBaşka bir deyişle resim “ilkler”in helirliyor. Heykelin konduğu yerde belli bir yecanını yansıtır. Aradan 50 yıl geçmiş çekim alanı yaratması gerek. Böyle bir üniversitenin dalları zamanla çoğalmış, diyalektik ilişki var. Mekânın kendisi heyçağdaş bir mühendislik-mimarlık eğitikelin içeriğine katılıyor... Form heykelin mi kurumsallaşmış, çeşitli alanlarında canıysa ışık da kanıdır. Işığı heykelin toplumun gereksinmelerini karşılayacak üstünden çektiğinizde solar, ölür, damadüzeye erişmiştir. Hezarfen heykeli “burından kan çekilmiş olur. Heykel ışıkla gün”ü tanımlamamaktadır, onun hedefi yaşayan bir şeydir. Formlar ışık taşıyıcı“yarın”lardır. Heykel bize Hezarfen’in 17. dır.”(Res. 8) Yüzyılda gerçekleştirdiği inanılmaz uçuBir taş ustası olan Aksoy’un heykel saşunu anımsatmakta ve bizleri bu yönde natıyla ilgili çarpıcı ifadelerini gözden kışkırtmakta, 21. yüzyılın evrensel hedegeçirmek Hezarfen Ahmed Çelebi Heyfine yönlendirmektedir. 6 keli’ni kavramak ve değerlendirmekte Taşkışla Duvar Resmi ile Hezarfen Ahyararlı olacaktır: “Heykel taş diliyle komed Çelebi Heykeli kendi sanatsal denuşmaktır”, “taş taşıya taşıya, heykel ğerleri yanında iki ayrı kuşağın sanatyontula yontula yoğrulur”, “ustalığın taşı çılarının yaşadıkları dönemin ruhunu yenmeye değil, taştan heykel yontmaya belgelemeleri açısından da özellikle deyarasın”,“kendinle ve heykelinle hesapğer kazanmaktadır. laşmak”, “taş eğilmez kırılır”, “gerçeklik görünenin arkasındadır”, “taşı alet değil, elin kararı, gözün kantarı yontar”, “kızgınlıkla taşa vurma, eline vurursun”, “taşı kes, taş kasabı olma”, “yalnızlığımı taşa astım, gölgesinde çalışıyorum”, “hey- 112 itü vakfı dergisi 1Yapıtın üzerinde dört ad yer alıyor, Nurullah Berk, Abdurrahman Öztoprak, Yaşar Yeniceli ve Oktay Dikmen. Yakın zamana kadar Üniversite içinde Nurullah Hezarfen Ahmed Çelebi Heykeli, 1954’teki duvar resmi gibi öyküsel bir metin sunmamaktadır. 2006’daki yorum çok farklı bir düzleme çekilmiştir. Konuya üretilen iş düzleminde değil de daha üst düzlemden bakılmakta ve üniversite kavramının özüne inilmektedir. Sunulmak istenen üniversitenin temel amacı olan “bilim ve teknik” eğitimdir. Berk’in yapıtı olarak tanınırdı. Öztoprak, yaşamını anlatırken “Roma’dan dönüşümde, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Rektörü Ord. Prof. Emin Onat’ın, Hocam Nurullah Berk’ten, Taşkışla Binasına yapılmasını arzuladığı bir fresk talebiyle karşılaştım. Hocam benim dönmemi beklemişti. 1954 kışında hazırlanan eskizleri, dostum Yaşar Yeniceli ve Oktay Dikmen ile yaz aylarında, iskele üstünde, gerçek fresk tekniğiyle tamamladık.” (Mekanın Şiirselliği: Öztoprak ve Jenerasyonu, sergi kataloğu, 2007, 151) 2007 ve 2010 tarihlerinde Öztoprak ile ilgili sergilerin küratörlüğünü yapmış Necmi Sönmez, sanatçıyla yaptığı söyleşiye dayanarak, duvar resmini onun yapıtı olarak değerlendiriyor. (Sanatçıyla özel görüşme, 5.5.2006, İstanbul) Elimizde başka belge olmadığı için biz de onun yapıtı olarak var sayıyoruz. 2007 sergisinde Duvar Resmi’nin fotoğrafı sergilenmiştir. Küratör Sönmez o tarihlerde Duvar Resmi’ni nemden ve üzerindeki çiziklerden tahrip olmuş durumda bulmuş ve bir yazısında eleştirisini dile getirmiştir. (http://lebriz.com/pages/ lsd.aspx?lang=TR§ionID=0&articleID=916) Duvar Resmi 2012 tarihinde onarılmıştır. Ancak onarım sırasında kenarlarına siyah çerçeve çekilmiştir. Özgün durumunda çerçeve yoktur. 2Proje 4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi’nde Mekanın Şiirselliği: Öztoprak ve Jenerasyonu (2006) ile Yalın Soyut Pure Concrete (2011) sergileriyle sanatçının Sevda ve Can Elgiz Kolleksiyonu’ndaki yapıtları sanatseverlerle buluşmuştur. Mekânın Şiirselliği sergisi ayrıca 2008’deVenedik Ca’Pesaro-Galeria Internazionale d’arte Moderna’da sergilenmiştir. 3Mekânın Şiirselliği, 153. 4Derya Bengi, ”Mehmet Aksoy’un Hezarfen’i İTÜ’de: Benim Heykellerim de Benim gibi Düşünür,” İTÜ Vakıf Dergisi, 48, İstanbul, 2006, 22-31 5Aydın Engin, Mehmet Aksoy: Çekicin Rüzgarında Kırk Yıl, Türkiye İş Bankası, İstanbul,2002. 6Aksoy’la ilgili yayınlar: Jale Necdet Erzen, Mehmet Aksoy, Bilim Sanat Galerisi, İstanbul, 1996; Aydın Engin (söyleşi), Heykel Oburu, Kültür Yayını, İstanbul, 2002; Aydın Engin, ed.,Mehmet Aksoy: Çekicin Rüzgarında Kırk Yıl, Türkiye İş Bankası, İstanbul, 2002; Mehmet Aksoy, Zamanın ve Mekânın Suretleri: 50. Yıl Mehmet Aksoy, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012. TEKNOKENT DOSYASI Gençlerin Fikirlerine ve Hayallerine Yatırım İTÜ Çekirdek’te Teknolojik Girişimler Yarıştı, Türkiye Kazandı Türkiye’nin en önemli girişimci destek projelerinden İTÜ Çekirdek’te, Big Bang (Büyük Patlama), teknoloji tabanlı 13 finalist girişimcilik projesinin, büyük mücadelesine sahne oldu. İTÜ Maslak Kampüsü Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde, canlı sunum gerçekleştiren teknoloji projeleri arasından, Tabtoy Studios Ekibi “video oyunlarını, gerçek oyuncaklarla entegre oyun oynanabilir hale getiren eğitici oyun platformu” projesiyle, jüri ve halk oylaması sonucu 100 bin liralık büyük ödülün sahibi oldu. 50 bin liralık ikincilik ve üçüncülük ödülleri ise, “tüketiciyi algılayan akıllı vitrin” projesiyle Kuax Ekibi ve “yumurta kabuğundan doğal gıda koruyucusu üretme” projesiyle Elif Güngör’ün oldu. 2014 yılı başında 1000 başvuru arasından seçilen teknoloji tabanlı girişimcilik projelerinin İTÜ Çekirdek çatısı altındaki zorlu maratonu, Big Bang’deki “mutlu son” ile inovasyon dâhilerine yeni bir başlangıcın kapılarını açtı. İTÜ Çekirdek Big Bang’de, sahnedeki etkili sunumları ile büyük patlamayı gerçekleştirmeyi başaran finalist ekiplerden 9’u, farklı ödüller kazanarak, projelerini gerçekleştirmek üzere “teknoloji şirketlerini kurmalarına yardımcı olacak” yeni olanaklar elde ettiler. Gençlerin Fikirlerine Yatırım İTÜ Çekirdek Big Bang’in açılış konuşmasını yapan İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ olarak gençlerin fikirlerine yatırım yaptıklarını, yenilikçi fikirlerle Türkiye;’nin kalkınmasına ve kendi teknolojisini geliştirmesine katkı sağlamayı hedeflediklerini söyledi. “Üç yılda 2500 proje başvurusu alan İTÜ Çekirdek’e bu yıl 1000 proje başvurdu, bu sayı ve projelerin başarısı daha da artacak. Bugüne kadar kuluçka aşamasındaki firmalara verilen toplam destek 5 milyon TL’yi aştı. 2012 yılında birinci olan proje, bu yıl Dünya 2.’liği kazandı. Bugün izleyeceğimiz projeler de, aylar süren bir çalışmanın ürünü. Hepsiyle gurur duyuyoruz” dedi. İTÜ Çekirdek Big Bang’in Ödül Töreni’nde, “İTÜ Çekirdek’te 1 yıl ücretsiz dayalı döşeli 5 ofis ödülü”nün anahtarlarını seçilen ekip- lere veren İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Kenan Çolpan da, yaptığı konuşmada, İTÜ ARI Teknokent’in, 160 başarılı teknoloji şirketi ve 5200 kişilik Ar-Ge ordusu ile performansını sürekli yükseltmeyi hedefleyen bir ekosistem olduğunu vurguladı. İTÜ ARI Teknokent ekosisteminin 110 milyon dolarlık Ar-Ge ihracatına ulaştığını belirten Ge- itü vakfı dergisi 113 TEKNOKENT DOSYASI nel Müdür Kenan Çolpan, “ İTÜ ARI Teknokent şirketlerinin ürettiği ekonomik değer, 2013 yılında 1.8 milyar lira iken, 2014’te büyük bir gelişme sağlayarak 3 milyar liraya ulaştı” şeklinde konuştu. Tabtoy hem 100 bin liralık büyük ödülü, hem de 1 yıl ofis kullanım ödülü kazandı Tarımdan hayvancılığa, bulut bilişimden e-ticarete, oyuncaktan sosyal medyaya kadar birçok farklı alandaki, 13 finalist proje arasından, birinciliği kazanan Tabtoy Studios Ekibi, Elginkan Vakfı’nın 100 bin lira tutarındaki Teknoloji Ödülü’nün sahibi oldu. Tabtoy ayrıca, İTÜ ARI Teknokent’in, İTÜ Çekirdek’te 1 yıl ücretsiz dayalı döşeli 5 ofis kullanım ödülünden de birinin sahibi oldu. İTÜ Maslak Kampüsü Süleyman Demirel Kültür Merkezi’ni dolduran katılımcıların canlı olarak izleme fırsatı elde ettiği İTÜ Çekirdek Big Bang’de, bu yıl bir çok elemeyi geçen Aeros, AGHLAB, Barbun, Biocower, Elif Güngör, FCLABS, Floradem, Hangaar, Kuax, Robotica, Smartstay, Tabtoy ve Timeshade olmak üzere 13 teknolojik girişimcilik projesi sahne aldı. Girişimci ekiplerin sırayla gerçekleştirdikleri teknoloji projelerinin sunumları, www.itucekirdek. com adresinde yer alan İTÜ Çekirdek web sitesinden de canlı olarak yayımlandı. Proje ekipleri, ayrıca Süleyman Demirel Kültür Merkezi fuayesinde yer alan standlarında da, teknoloji projelerini izleyicilere tanıtma fırsatı buldular. Proje ekipleri, kendilerini izlemeye gelen girişimci adaylarına da, gelecek yılki başvurular için cesaret verdiler. Bu yıl ilk kez “Genel Kategori” ve “Bulut Bilişim Kategorisi” olmak üzere iki farklı alanda seçilen finalistler, İTÜ Çekirdek çatısı altında, 6 ay süren Ön Kuluçka ve Hızlandırıcı dönemde aldıkları eğitim, danışmanlık, altyapı ve ön finansman destekleriyle, teknoloji tabanlı projelerini şirketleşmeye hazır bir konuma getirdiler. İTÜ Çekirdek çatısı altında projelerini geliştirirken, işbirliği yapabilecekleri yatırımcı ortaklar ve projelerini pazarlayacak müşteriler de edinen finalistler, halk oylaması ve jüri değerlendirmesi sonucu, projelerini ticarileştirmelerine katkı sağlayacak cazip ödüller kazandılar. 114 itü vakfı dergisi İTÜ ÇEKİRDEK BIG BANG 2014’TE DERECEYE GİREN EKİPLER VE ÖDÜLLERİ 100.000 TL Elginkan Vakfı’nın Teknoloji Ödülü: 50.000 TL Cardtek Group Özel Ödülü: 50.000 TL Monitise Özel Ödülü: 60.000 USD Microsoft Azure Kullanım Hakkı Ödülü: 2 adet 25.000 TL Ege Kimya Özel Ödülü: 10.000 TL Agito Özel Ödülü: 10.000 TL İşnet Özel Ödülü: 4.250 TL Daha.net Ödülü: Tabtoy Ekibi Kuax Ekibi Elif Güngör Smartstay Ekibi Floradem Ekibi ve Aeros Ekibi Hangaar Ekibi Smartstay Ekibi Timeshade Ekibi İTÜ ARI Teknokent’in 5 adet 1 Yıllık İTÜ Çekirdek Ofisi Ödülü: Floradem Ekibi Hangaar Ekibi Kuax Ekibi Smartstay Ekibi Tabtoy Ekibi “ÇEKİRDEK”ten yetişen Ar-Ge girişimcileri Elecreate, Enerjiyi Kablodan ve İsraftan Kurtarıyor İTÜ ARI Teknokent’te “Çekirdek”ten yetişen Ar-Ge girişimcileri, teknolojik gelişmeye “enerji” katıyorlar. 2012 yılında İTÜ Çekirdek Yarışması’na katılarak, hayallerini ve fikirlerini, “enerjik” bir teknoloji şirketine dönüştürme fırsatı yakalayan İTÜ mezunu 3 genç girişimci, cep telefonları için geliştirdikleri “kablosuz şarj” sistemiyle, kısa sürede kendilerinden söz ettirmeyi başardılar. İTÜ’lü mühendis girişimciler, İTÜ ARI Teknokent’te kurup geliştirdikleri Elecreate ile bu alandaki ilk ve tek Türk şirketi olarak, Uluslararası Kablosuz Enerji Transferi Birliği’ne (Wireless Power Consortium – WPC) kabul edildiler. Aydın Dikkulak, Efe Turhan ve Ferit Güler, bir yandan restaurant ve cafeler gibi ortak sosyal alanlarda, kablosuz şarj sistemlerini yaygınlaştıracak teknolojiler geliştirirken, diğer yandan CP-Light markası altında, enerji tüketimini “akıllı” hale getirerek, önemli tasarruf fırsatı yaratan, aydınlatma otomasyon sistemlerini, hayata geçirmeye başladılar. Henüz bir ortağı yüksek lisans, diğeri doktora eğitimini sürdüren; üçüncü ortağın da yüksek lisansını tamamlayıp doktoraya hazırlandığı şirkette, 6’sı mühendislerden oluşan 7 kişilik ekip, doludizgin yeni teknolojiler üzerine çalışıyor. Elecreate’i, İTÜ’den okul arkadaşları Efe Turhan ile birlikte Sanayi Bakanlığı’ndan sağladıkları 100 bin liralık Tekno Girişim Sermayesi ile kurduklarını anlatan Aydın Dikkulak ve Ferit Güler, İTÜ Çekirdek Yarışması’ndaki başarıları sayesinde, şirketin ilk yılını ücretsiz ofis olanağı elde ettiği, İTÜ ARI Teknokent ARI4 Binası’nda tamamladığını belirttiler. Elecreate kurucu ortaklarının deyimiyle, kısa sürede kendi ayakları üzerinde durabilmeyi başarınca, İTÜ ARI 6 Binası’na geçti ve yeni kurulan İTÜ ARI Enerji Teknokent’in ilk 11 şirketi arasında yer aldı. insanların günlük olarak şarj ihtiyacı hissettiği, dışarıda genelde restoran, cafe, bar, havaalanı, hastane gibi ortamlara kurulması için, özelleştirilmiş ürünler ortaya çıkarmaya çalıştık. Sonucunda çıkan ürünlerimizi farklı iş modelleriyle birlikte belli mekanlara kurduk. Onlardan güzel tepkiler geldi, tabi gelen geri bildirimlerle ürünümüz üzerinde geliştirmelere devam ettik. Şu anda da ikinci versiyonumuz ortaya çıkıp, tekrar ilgili mekanlara dağıtımı yapılacak. Bununla ilgili yaklaşık 100-150 tane mekan için sözleşmeler sürüyor.” Dünya devlerinin arasında, genç bir Türk şirketi “Kablosuz enerji aktarımıyla ilgili ilk hedefimiz cep telefonlarını kablosuz olarak şarj etmekti. Şu anda Wireless Power Consortium diye ismi geçen, dünyada 200’ün üzerinde firmanın üye olduğu; Samsung, LG, Motorola, Google gibi dünya devlerinin de yer aldığı uluslararası bir konsorsiyum içinde ilk ve tek Türk firma olarak yer aldık” diyen Elecreate ortakları, bu alandaki büyüme stratejilerini şöyle anlatıyorlar: “Global teknoloji liderleriyle uyumlu bir standartta kablosuz şarj üreterek, bunu Enerji Verimliliği Sağlayan Yeni Bir Sistem Yeni yatırım alanlarında ihracat potansiyelini öncelikli gören ve bu konuda somut adımlar da atan Elecreate ortakları, CP-Light markası ile kablosuz aydınlatma otomasyonu gerçekleştirerek, enerji verimliliği sağlayan bir sistem geliştirmişler. Fabrikalar, AVM’ler, havaalanları gibi, aydınlatma konusunda enerji tüketimi yüksek olan alanlarda, enerji ihtiyacını azaltan CP-Light Aydınlatma Otomasyon Sistemi, zamanlanmış görevlerle operatörlerin ihtiyacını azaltan kontrollü bir aydınlatma sağlıyor. Böylece gereksiz aydınlatma ünitelerinin yol açtığı enerji maliyeti kontrol altına alınarak, yönetilebilmiş oluyor. Akıllı Aydınlatma Otomasyon Sistemi’ni ilk Suudi Arabistan’a kuracaklar… CP-Light markası altında geliştirdikleri Aydınlatma Otomasyon Sistemi’ni Suudi Arabistan’da yaptıkları bir anlaşma çerçevesinde ilk kez Riyad’da bir fabrikaya kuracaklarını anlatan Elecreate’in ortakları, büyük bir armatür üreticisi ile de, sistemde kullanılacak armatürlerin üretimi konusunda işbirliği gerçekleştireceklerini ifade ediyorlar. itü vakfı dergisi 115 TEKNOKENT DOSYASI İTÜ ÇEKİRDEK FİRMASINDAN DÜNYA İKİNCİLİĞİ İTÜ ARI Teknokent bünyesinde kurulan ve Türkiye’nin en önemli girişimcilik destek sistemleri arasında yer alan İTÜ Çekirdek, kısa sürede başarılı fikirlerin adresi oldu. İTÜ Çekirdek’in düzenlediği proje yarışmasında 2012 yılında birinci olarak şirketleşme fırsatı elde eden “Imona Cloud - Bulutun Üzerinde” projesi, Dünya Girişimcilik Forumu kapsamındaki yarışmada Dünya İkinciliği kazandı. 19-22 Ekim 2014 tarihleri arasında Fransa’nın Lyon kentinde düzenlenen World Entrepreneurship Forum kapsamında gerçekleştirilen “Crowd’s Den” Girişimcilik Yarışmasında, farklı coğrafyalardan birçok proje yarıştı. Polonya, Fransa, Singapur, Karayip Adaları ve Türkiye ise finale çıkan ülkeler oldu. Finalist 5 proje; 6 yatırımcı ve 500 kişinin önünde canlı yayında su- numlarını gerçekleştirdi. Yatırımcıların görüşlerini sunduğu, 500 kişinin ise canlı olarak oyladığı etkinlik sonucu; Fransa’dan Novanano ekibi birinci olurken, Türkiye’den katılan İTÜ Çekirdek firması ImonaCloud İkinciliği elde etti. Projenin sahibi Bahadır Ödevci, prestiji bir uluslararası organizasyonda “genç Türk girişimci” olarak kürsüye çıkarken, hem İTÜ’ye hem de ülkemize gurur. İTÜ ARI TEKNOKENT’TEN, “BULUT’TAN ROBOT’A” CEBIT 2014 ÇIKARMASI Ekosisteminde yer alan 160 teknoloji şirketi ile Türkiye’nin teknolojik kalkınmasına öncülük etmeyi hedefleyen İTÜ ARI Teknokent, CEBIT Eurasia 2014 Fuarı’nda, 12 bilişim şirketinden oluşan bir toplulukla, gövde gösterisi yaptı. 93 ülkeden 130 binin üzerinde ziyaretçinin izlediği CeBIT Bilişim Eurasia Fuarı’nda, İTÜ ARI Teknokent’teki bilişim şirketleri Bulut’tan Robot’a kadar teknolojinin en popüler alanlarında, yeni geliştirdikleri ürünleri sergilediler. CeBIT Eurasia 2014 kapsamında, 10.Salon’daki standlarında, bilişim dünyası ile biraraya gelen İTÜ ARI Teknokent şirketleri arasında, yeni mezunlar ile akademisyenler tarafından kurulan bilişim şirketleri de büyük ilgi topladı. CEBIT Eurasia 2014 Uluslararası Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Uydu İletişimi, Yayıncılık, Kablo ve TV Sektörü Fuarı’nda, İTÜ ARI Teknokent şirketleri, Bulut ve Robot teknolojilerinin yanı sıra, izleyenlere Akıllı Sulama Otamasyonu’ndan, Akıllı Eğitim ve Oyun Setleri’ne, Mobil Belediye Talep Takim Sistemi’nden, Yüz Tanıma Sistemleri’ne kadar, yaşamın çok farklı 116 itü vakfı dergisi alanlarına yönelik, geniş bir yelpazede yeni teknolojiler sundular. İTÜ Çekirdek’ten yetişenler de, teknolojilerini sergiledi 11-14 Eylül 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilen fuara katılan İTÜ ARI Teknokent ekosistemindeki bilişim şirketleri arasında, “proje fikrini” İTÜ Çekirdek Kuluçka Merkezi’nde, “işe” dönüştürme fırsatı elde eden genç girişimciler de yer aldı. Fuarda, İTÜ ARI Teknokent’teki bilişim şirketleri ile birlikte, İTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü de, İTÜ NLP Çalışmaları Projesi’ni, izleyicilerle paylaştı. TİCEM İleri Yapı Teknolojileri’nden İnşaat Sektörü ve Tarihi Yapılar İçin Ar-Ge İTÜ ARI Teknokent bünyesinde inşaat sektörüne yönelik Ar-Ge faaliyetlerini sürdüren TİCEM, otomasyonla üretilebilen hızlı, ekonomik ve yüksek performanslı yapısal olmayan panel sistemlerin geliştirilmesi; tarihi yapıların korunması için yıkıntısız test ve analiz yöntemlerinin geliştirilmesi ile bunların onarım ve güçlendirmesine yönelik zararsız harçların geliştirilmesi konularında çözümler üretiyor. TİCEM’in Ar-Ge çalışmaları ile odaklandığı alanları ve sektöre yönelik teknolojik yeniliklerini Burak Yorulmaz anlatıyor. TİCEM İleri Yapı Teknolojileri’nin teknolojik çözüm alanları TİCEM İleri Yapı Teknolojileri, adı Türkiye’de Ar&Ge ile çok anılmayan inşaat sektöründe araştırma geliştirme faaliyetleri yapmaktadır. İnşaat sektöründe hızlı, ekonomik ve yüksek performanslı ürün ve sistemler geliştirerek, geleneksel bir yapısı olan inşaat sektörüne teknolojik katkı sağlamaktadır. Sektörde farklılık yaratan ürünler TİCEM ekibi olarak, kendimize ait ürün geliştirme prosedürümüz var. Geliştirilmesi planlanan ürün önce kendi iç sistemimizde bazı elemelerden geçerek fikrin kullanılabilirliği tartışılıyor. Geliştirilecek malzeme veya sistem ile ilgili, mutlaka ihtiyaç sahibi endüstrilerle görüşüyor ve projeleri ihtiyaçlar doğrultusunda yönlendiriyoruz. Diğer farkımız ise malzeme ve teknolojiyi dünyada ilk ya da dünya ile aynı anda ortaya çıkarma hedefimiz. Rakibin piyasaya sür- düğü veya gelişimini büyük ölçüde tamamlamış bir ürün ya da teknolojiyi geliştirmeye çalıştığınızda rakibe yetişmenizin çok zor olduğunu düşünüyoruz. Yukarıdaki felsefeye dayanılarak geliştirilen ürünlerimizin fiyat-kalite-hız üçlüsünün her üçünü de bünyesinde barındırmasını zorunlu tutuyoruz. Örneğin tarihi yapılar için geliştirdiğimiz test sisteminde ucuz fiyatı basit deney sistemi ile sağlarken, aynı zamanda uygulama kolaylığı ile yüksek hızı sağlıyoruz. Bununla birlikte geleneksel test yöntemlerine yakın sonuçları binaya çok az hasar vererek aldığımız için sistemin yüksek kalitesinden de bahsedebiliyoruz. Bu üç bileşeni aynı anda bir ürün veya teknolojide sağladığınız zaman başarının kaçınılmaz olduğunu düşünüyor ve görüyoruz. Tarihi yapıların onarım ve güçlendirmesi için geliştirdiğimiz enjeksiyon ve tamir harçları ile güçlendirme harçlarını geliştirirken uygun fiyata, her tarihi yapının kendi yapısına uygun, yapıya zarar veren tuzlardan arındırılmış, fabrika ortamında hazırlanmış ve paketlenmiş harçları müşteriye sunmayı hedefliyoruz. Yaptığımız laboratuvar çalışmasıyla bu malzemelere kazandırdığımız yüksek performans da malzemenin yapıda fonksiyonel olarak çalışmasını sağlıyor. Ge- liştirdiğimiz yüksek performanslı tarihi yapı harçları, Avrupa’daki çözüm ortaklarımızın, yüksek performanslı tekstil donatı ürünleri ile birlikte yapıda üstün performans gösteren bir güçlendirme sistemi halini alıyor. Ar-Ge çalışmaları: Yapısal olmayan panel sistemlerinin geliştirilmesi, tarihi yapılar için test ve analiz yöntemleri Ar-Ge çalışmalarımız temel olarak, üç ana tema üzerinde odaklanmıştır. Şantiyede yapılan işçiliğin azaltılmasına yönelik, fabrika üretim prosesi fazla olan otomasyonla üretilebilen hızlı, ekonomik ve yüksek performanslı yapısal olmayan panel sistemlerin geliştirilmesi bunların ilki olarak sayılabilir. Tarihi yapıların korunmasına yönelik yıkıntısız test ve analiz yöntemlerinin geliştirilmesi ile bunların onarım ve güçlendirmesine yönelik tarihi yapılara zararsız harçların geliştirilmesi de ikinci odaklanılan konudur. Tarihi eserlerin korunması amacıyla öncelikle yapısal güvenliklerinin alınmasının gerektiği artık tüm dünyada konunun uzmanları tarafından kabul görmüş bir gerçektir. Yapısal güvenliklerin sağlanması için öncelikle deneysel ve teorik çalışmalar yapılmakta ve elde edilen sonuçlar değerlendirilmektedir. Yapılan çalışmalar sonucunda mevcut yapıların hasar durumu itü vakfı dergisi 117 TEKNOKENT DOSYASI Özellikle tarihi kargir yapı stokunda az hasarlı şekilde kullanılabilecek ve doğru sonuçlara ulaşabilecek bir mekanik deney sistemine ihtiyaç vardır. Bu amaçla, özellikle tarihi yığma yapılarda uygulanabilecek ve yapıya çok az hasar vererek tatminkar doğrulukta sonuç almayı sağlayacak bir deney tekniği ve ekipmanı geliştirmek üzere çalışmaktayız. İTÜ Arı Teknokent’in TİCEM çalışmalarında rolü TİCEM öğretim üyeleri tarafından kurulan akademik bir firma olduğu için İTÜ ARI Teknokent bünyesinde yer almaktadır. Dört yıldır bu bünyede yer alıyoruz. Dinamik çalışma ortamı, İTÜ’nün içinde olması, İTÜ’nün ileri teknoloji laboratuvarlarına erişim kolaylığı ar-ge faaliyetlerimizi kolaylaştırmaktadır. ve performansı elde edilmekte, gerekirse sağlamlaştırma ve güçlendirme önerileri sunulmaktadır. Genellikle kargir sistemle inşa edilmiş olan tarihi yapıların mekanik performansının elde edilebilmesi, yapısal güvenliğinin olup olmadığının tespit edilmesi, gerekiyorsa güçlendirme önerilerinin yapılması için öncelikle mevcut malzeme performansının elde edilmesi gerekmektedir. Mevcut malzeme mekanik performansının elde edilebilmesi için bazı standart deney teknikleri bulunmaktadır. Bahsedilen deney sistemleri, ABD ve Avrupa’da kargir yapılar için geliştirilmiş olmakla birlikte, tescilli tarihi yapılarda kullanımı, yapıya verdiği hasarlardan dolayı çok da uygun bulunmamaktadır. Tarihi yapılarda kullanım için mevcut sistemin yıkıntılı etkilerinden kaçınacak, ancak tatminkar doğrulukta sonuç verecek yarı yıkıntılı deney sistemlerine ihtiyaç vardır. Ülkemizdeki tarihi yapı stokunun restorasyonu için bir nevi seferberliğe girişilmiştir. Bu esnada, yapıların deprem güvenliği ve statik durumu da sorgulanmaktadır. Binalar yurt dışında hazırlanan yazılımlar ile bilgisayarda modellenmektedir. Ancak elde edilen sonuçlar, binalardan verimli deneysel bilgi elde edilemediği için tam doğru şekilde yorumlanamamaktadır. 118 itü vakfı dergisi Ar-Ge projeleri İTÜ’de yüksek lisans çalışmasına dönüşüyor, endüstriye katkı sağlıyor Firmamızda çalışan tüm mühendisler İTÜ’den mezun olmuşlardır. Firmamızın inşaat alanında yapmış olduğu araştırma geliştirme faaliyetlerinde elde edilen ürünlerin farklılığının İTÜ’nün, TİCEM ekibindeki arkadaşlarımıza kazandırdığı iyi mühendislik nosyonu ve farklı bakış açısı olduğuna inanıyoruz. Akademik bir firma olan TİCEM, bazı ar-ge projelerinin bir kısmını yüksek lisans tezlerine dönüştürmekte, endüstrinin bazı ihtiyaçlarına üniversitede cevap bulunmasına katkı sağlamaktadır. TİCEM kendi yerini endüstri-üniversite ilişkisinin tam ortasında belirlemiş, kendi alanında endüstri ve üniversitenin birbirini beslediği bir ekosistem oluşturmuştur. Farklılığımızın en önemli parçasının İTÜ’nün bilimsel birikiminden geldiğini biliyoruz. İTÜ öğretim üyeleri ve öğrencilerle işbirliği, staj olanakları İşin uzmanlarıyla çalışıyoruz. Örneğin, tarihi yapılarla ilgili olan projelerimizde mutlaka yapı analizi ve restorasyon bölümünden hocalarımızla birlikte çalışıyoruz. İTÜ öğrencileri firmamızda staj yapabilmektedir. Ayrıca firmamızın tüm çalışanları özellikle İTÜ mezunları arasından seçilmektedir. Son teknoloji ile donatılmış Ar-Ge ve ölçüm laboratuvarı İnşaat sektöründe şantiye imalatını mümkün olduğunca azaltacak sistemler üzerinde çalışıyoruz. Bilindiği gibi şantiyede ıslak imalat olduğu sürece işçilerin daha kontrolsüz ortamlar olan şantiyelerde çalışmasının önüne geçemeyeceğiz. Bu da iş kazalarını kaçınılmaz hale getirecek. Bunun yerine birçok elemanın,özellikle yapısal olmayan elemanların prefabrik olarak fabrikalarda otomasyon sistemlerin işlettiği bantlar üzerinde üretilmesi ve şantiyede imalat yerine sadece montajının yapılması hem daha fazla üretim, üretimde ekonomi, ürün kalitesinin artması ve işçi sağlığı iş güvenliği bakımından sürdürülebilir bir çözüm sunacaktır. Son zamanlarda yurt dışında çok hızlı yapılan yapıları hayranlıkla izliyoruz. Ülkemizde de benzer sistemler uygulamak isteyen yatırımcılar olduğunu biliyoruz. Ancak bu sistemlerin uygulanması için öncelikle şantiyede imalata son verilmeli ve fabrikada hızlı üretilen malzemelerin üretimi arttırılmalıdır. Önümüzdeki projeler daha çok bu konuda olacaktır. Hızlı üretilebilen, yüksek mekanik performansı olan, dış etkilere dayanıklı ve enerji verimliliği yüksek yapı elemanlarının fabrikada üretimi için ürün ve üretim yöntemlerinin geliştirilmesi projesiyle yapıların enerji performansının da arttırılması için çalışmalarımız devam etmektedir. Pazara çıkma aşamasına gelmiş olan ürünün başarılı olup olmadığının ölçülmesi amacıyla, dünya standartlarında ve kapsamlı bir laboratuvar kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. TİCEM, 2011 yılında başladığı laboratuvar yatırımını 2014 yılında, çözüm ortağı firmalarının da tam desteğini alarak ivmelendirmiştir. Yabancı rakiplerden daha üstün ürünler geliştirmenin yolu, en az rakipler kadar kapsamlı ve donanımlı laboratuvar personel ve ekipmanına sahip olmaktan geçmektedir. İstanbul-Sarıyer’de bulunan 800 m2alana sahip laboratuvarımızda en son teknolojiyle donatılmış modern cihaz ve sistemlerle, standart ve şartnamelerde talep edilen, yatırımcı ve müşavirlerin performans ölçümlerinde gerek duydukları birçok test yapılabilir hale gelmiştir. Yapı malzemelerinin araştırma ve geliştirme çalışmalarında ihtiyaç duyulan testler, malzemelerin nano ve mikro ölçekte görüntülenmesi ve ölçülmesinden, makro ölçekteki testlere varan bir genişlikte,her türlü iklim koşulunun simülasyonunun yapılabildiği, statik ve dinamik ölçüm sistemlerini içeren bir ar-ge ve ölçüm laboratuvarı oluşturulmuş ve her geçen gün geliştirilmektedir. Hali hazırda kendi Ar&Ge laboratuvarımızın da içinde bulunduğu kompleksin ISO 17025 standardı esaslarına göre akreditasyonunu sağlıyor ve yapı malzemesi endüstrisinde deneysel çalışmalarda Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltmaya katkıda bulunuyoruz. GRM İletişim ve Bilişim Afet Zararlarını Minimuma İndirmeyi Hedefliyor Doğal Afet Riskleri Yazılımla Tespit Ediliyor İBB – OIC – Anadolu Yakası Mikrobölgeleme Projesi İTÜ ARI Teknokent firmalarından GRM’nin doğal afet risklerinin yaratacağı zararlara yönelik olarak geliştirdiği yazılımlar bina hasar, altyapı hasar ve can kaybı tahminleri yaparak, afetlerin kurumlarda yaratacağı zararları minimuma indirmeyi amaçlıyor. GRM’nin, deprem istasyonlarından alınan gerçek zamanlı verilerle gerçek zamanlı deprem lokasyon ve büyüklüğünü tahmin eden yazılımlar geliştirmeye yönelik çalışmalarının bir sonraki aşaması ise deprem erken uyarı yazılımlarının geliştirilmesi… Firma Yöneticisi Çağatay Kariptaş, GRM’nin doğal afet risklerine yönelik çözümlerini ve yeni Ar-Ge çalışmalarını dergimize anlattı. GRM, 2008 yılından bu yana , başta deprem olmak üzere, doğal afet kaynaklı risklerin tahmini, takibi ve iyileştirme yöntemlerinin geliştirilmesi üzerine kamu (bakanlık, valilik ve belediye gibi) ve özel (şehircilik, mimarlık, inşaat (alt ve üstyapı, enerji, sigortacılık) sektörlere teknolojik çözümler üretmektedir. Deprem Sonrası Hasar ve Zararların Tespiti GRM olarak temel anlamda veri, yazılım ve danışmanlık hizmetleri vermekteyiz. Yazılım hizmetleri kapsamında geliştirdiğimiz ürünlerimiz, senaryo bazlı veya gerçek depremler nedeniyle oluşan bina hasar, altyapı hasar ve can kaybı tahminlerini yapan programlar olup, müşterilerimizin ihtiyaçlarına yönelik kurumsal ölçekte çözümler geliştirmekteyiz. Buna ilave olarak, farklı zamanlarda çekilmiş uydu görüntülerini ve hava fotoğraflarını farklı algılama yöntemi (change detection) ile işlemden geçirerek, deprem sonrası hasarların ve zararların tespitine yönelik programlar da geliştirmiş olup, bu programları yine müşterilerimizin ihtiyaçlarına yönelik kurumsal süreçlerine entegre etmekteyiz. Diğer taraftan, sahadaki farklı deprem istasyonlarından gelen ham verileri işleyerek, bundan deprem yer hareketi parametrelerini ve deprem tehlike haritalarını üreten yazılımlar da ürün yelpazemizde bulunmaktadır. İnsansız Hava Araçları İle Hasar ve Zarar Tespiti Ar-Ge niteliğinde, özellikle İGDAŞ projemiz kapsamında, bazı doğalgaz şebeke elemanlarının deprem talebi karşısındaki performanslarını inceleyebilmek amacı ile itü vakfı dergisi 119 TEKNOKENT DOSYASI İGDAŞ – İGRAS Projesi DASK – ARYS Projesi İBB – OIC – Anadolu Yakası Mikro Bölgeleme Projesi -3B Jeoloji Modeli İBB – OIC – Anadolu Yakası Mikro Bölgeleme Projesi -3B Jeoloji Modeli sarsma masası deneyleri gerçekleştirilmiştir. Bu deneylerden elde edilen bulgular, İGDAŞ için geliştirdiğimiz İGRAS sistemine yansıtılmıştır. Diğer taraftan, kendi öz kaynaklarımız ile, deprem istasyonlarından alınan gerçek zamanlı verilerle gerçek zamanlı deprem lokasyon ve büyüklüğünü tahmin eden yazılımların geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapmaktayız. Bunun bir sonraki aşaması ise deprem erken uyarı yazılımlarının geliştirilmesidir. Son olarak, İnsansız Hava Araçları ile deprem sonrası hasar ve zararların tespitine yönelik yaklaşık bir yıldır çalışmalar yürütmekteyiz. Önümüzdeki altı ay içerisinde bu ürünü ve/veya hizmeti pazara sunmayı planlıyoruz. Ar-GE çalışmalarımızda, İTÜ’nün araştırma altyapısı ve bilimsel birikiminden yeterince yarar sağladığımızı maalesef söyleyemeyeceğim. İGDAŞ Projesi kapsamında, birtakım doğalgaz şebeke elemanları için basınç/dayanım testleri yaptırmak istedik ama teknik kısıtlardan dolayı bu deneyleri maalesef gerçekleştiremedik. Ancak benzeri çalışmalarda, yeni imkanlarla bu altyapıdan tabiki faydalanmak isteriz. İTÜ İle Proje İşbirliği İTÜ ARI Teknokent’te Kasım 2012’den bu yana faaliyet göstermekteyiz. İTÜ ARI 120 itü vakfı dergisi Teknokent’i tercih etmemize neden olan en önemli sebeplerden biri sağladığı vergi muafiyeti avantajlarıdır. Sağladığı insan kaynağı avantajı da diğer önemli etkenlerden bir tanesidir. DASK Projemiz kapsamında, aralarında İTÜ’nün de bulunduğu bir grup tarafından Deprem Sonrası Bina Hasar Tespit Yöntem ve Teknolojileri geliştirilmektedir. Bu grubun teknolojik çıktıları ile geliştirdiğimiz DASKARYS programımızın entegrasyonuna yönelik çalışmalarımız devam etmektedir. Diğer yandan, İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü ile yakın zamanda irtibata geçilmiş olup, yine yakın zamanda firma tanıtımı yapılacaktır. İnsan kaynağı en önemsediğimiz konulardan biri. Kasım 2012’den bu yana, iş alımlarımızda 1 lisans, 2 yüksek lisans öğrencisi olmak üzere, 3 personeli şirketimize kazandırdık. Staj konusunda ise öğrencilere kapımız açık. Başta deprem olmak üzere, doğal afet risk yönetimi konusunda kurumsal çözümler geliştirmek ve bu kapsamda geliştirdiğimiz çözümlerin imkan ve kabiliyetlerini yeni AR-GE projeleri arttırmak 2015 yılı hedeflerimiz arasında yer almaktadır. Buna ilaveten, yurt içinde gerek deprem izleme, gerek deprem erken uyarı ve gerekse bina bazlı yapı sağlığı izleme sistemlerini geliştirmek yine hedeflerimiz arasında yer almaktadır. Genellikle finansal mülahazalar ile sadece bina yenilenmesi şekline dönüşmekte olduğu görülen İstanbul başta olmak üzere ülke genelinde kentsel dönüşüm faaliyetlerine yön verebilecek daha bütüncül bir yaklaşımı içeren her türlü hasar görebilirlik (zemin, yapı, sosyalçevre, vs.) değerlendirmelerinden kaynaklı riskleri bertaraf edebilecek mahalle ölçekli hedef dönüşümlere yönelik gerekli tüm mühendislik ve mimarlık çalışmalarının içinde bulunduğu işlevsel bir planlama projesi gerçekleştirmek te 2015 yılı hedeflerimizden biridir. İTÜ’DEN HABERLER Elektrikli Araçta İTÜ'den Yeni Bir İlk İTÜ ARI Teknokent bünyesinde faaliyet gösteren Derindere Motorlu Araçlar (DMA) firmasının, İTÜ ile yaptığı ortak çalışma ile ürettiği yüzde 100 elektrik enerjisiyle çalışan yerli minibüs, 18 Eylül’de İTÜ Ayazağa Yerleşkesinde düzenlenen törenle test edildi. İTÜ bu çalışmayla, elektrikli araç konusunda Türkiye'de ikinci kez ilke imza attı. Daha önce Türkiye'nin ilk elektrikli minibüsünü Mekatronik Eğitim ve Araştırma Merkezinde yapan İTÜ, bu kez bir şarjla en uzun mesafeyi katedebilen elektrikli minibüsü geliştirmiş oldu. Üstelik bu aracı yerleşke içindeki ring servislerinde kullanarak, hem başka bir ilke imza atacak hem de öncü rol üstlenecek. Bakan Işık İTÜ Yönetim Kuruluna katıldı Bakan Işık öncelikle İTÜ Yönetim Kurulu toplantısına katıldı. Işık’ın yanı sıra Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Davut Kavranoğlu, Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü Doç. Dr. Cevahir Uzkurt, Bilim, Sanayi ve Teknoloji İstanbul İl Müdürü Ahmet Can da toplantıda yer aldı. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca’nın başkanlık yaptığı İTÜ Yönetim Kurulunda, ARI Teknokent yönetimi de hazır bulundu. Toplantıda, bilim ve teknolojinin temelleri üzerinde 241 yıldır yükselen ve önceliği ArGe olan üniversitemizin, orta ve uzun vadeli hedeflerini Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ve İTÜ Yönetim Kurulu üyeleri aktardı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının vizyonu ile yakın ve orta vadede hedeflenen çalışmalar konuşuldu. Yağmurda test sürüşü Yönetim Kurulunun ardından, Bakan Işık ve Rektör Karaca, Türkiye’nin bir tam dolum şarjla en uzun mesafeyi kat edebilen elektrikli minibüsünü test etti. İTÜ ARI Teknokent’te, DMA işbirliği ile üretilen araç, Rektörlük binasından hareket ederek Teknokent binasına götürüldü. Yoğun yağış altında gerçekleştirilen test sürüşünde, araç tam not aldı. Işık, "gelecek 3-4 altın yılın iyi değerlendirilmesi" gerektiğini vurguladı. Işık, "Hedefimiz 2020’den önce bir Türk markasını başta Türkiye’nin sonrada dünyanın yollarına çıkarmak” diye konuştu. ‘Türkiye yarışın dışında kalmamalı’ Bakan Işık, araçla yaptığı kısa yolculuğun ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Elektrikli araçların dünyada her geçen gün gelişen ve geleceğin teknolojisi olarak görülen bir konu olduğunu belirten Işık, "Bu noktada bütün ülkelerin çok ciddi gayreti var. Türkiye olarak biz bu yarışın dışında kalmak istemiyoruz" dedi. Işık, üniversitelerin bu konuya yoğunlaşmasının ayrı bir önem taşıdığını ifade etti. Elektrikli araç konusunun Türkiye’de yeni ve çok hızlı gelişen bir alan olduğuna dikkat çeken 1 şarjla 400 km Aracın üretimiyle ilgili proje toplamda 3 ay sürdü. Şu anda prototip olan minibüs, gerekli testler tamamlandıktan sonra İTÜ merkez yerleşkesindeki ring seferlerinde kullanılmaya başlayacak. Bu sayede İTÜ Yeşil Kampüs projesinin en önemli parçalarından biri olarak, yerleşke içindeki karbon salınımının azaltılmasına yönelik büyük bir adım atılacak. Aracın tam dolum şarj süresi 2 saat. Tam dolu aküyle, 350-400 km arası mesafe katedebiliyor. itü vakfı dergisi 121 , İTÜ DEN HABERLER GEMİ TEÇHİZATI TEST MERKEZİ Türkiye’de Denizcilik Sektörüne hizmet verecek Gemi Teçhizatı Test Merkezi, İTÜ Denizcilik Fakültesi bünyesinde kurularak hizmete girdi. Türkiye’de Denizcilik Sektörüne hizmet verecek test merkezinin kurularak sektörün yurtdışına olan bağımlılığının azaltılması ve gemi inşa yan sanayisinin üretim odaklı gelişmesine katkı sağlamak amaçlarıyla İTÜ Denizcilik Fakültesi (İTÜDF) Gemi Teçhizatı Test Merkezi (GTTM) kurulumu İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) Projesi olarak hayata geçirilmiştir. GTTM kurulması ile kısa vadede gemi teçhizatı üreticilerinin belgelendirme için gereken test hizmetinin alınmasında yurtiçinde birçok yere başvurmalarının yanı sıra yurtdışındaki test merkezlerine olan bağımlılıkların azaltılması, uzun vadede ise bu bağımlılığın tamamen ortadan kaldırılması ve GTTM’nin yurtdışındaki gemi teçhizatı üreticilerine de test hizmeti verebilecek duruma getirilmesi hedeflenmiştir. GTTM; ülkemizdeki ekonomik sektörlerin bilgi ve teknoloji odaklı üretim yapmalarını sağlayacak, bilgi ve teknoloji transferini kolaylaştıracak işbirliği ağlarının ve ortak kullanım alanlarının geliştirilmesini ve işlevsel hale getirilmesini, sektörümüzün rekabetçilik ve yenilik üretme kapasitesinin geliştirilmesi için test merkezindeki kabiliyetlerin bu doğrultuda oluşturulmasını hedeflemektedir. Bu Projede; Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Gemi İnşa Sanayicileri Birliği, Armatörler Birliği, Lloyd kuruluşları ve Gemi İnşa Yan Sanayinin test gereksinimleri incelenmiş bu konudaki test yeterliliğini sağlamak üzere faaliyetlere başlanmıştır. GTTM’nin temel faaliyetleri, gemilerde kullanılan teçhizatın Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO), Uluslararası Denizde Güvenlik Sözleşmesi (SOLAS), Can Kurtarma Araçları Yönetmeliği (LSA Code) ve Türk Gemi Teçhizatı Yönetmeliği gereği ürünlerin kullanımında zorunlu olan belgeler için yapılması gereken test hizmetlerini içerecektir. Gemi Teçhizatı Test Merkezi, İTÜ Denizcilik Fakültesinde yürütülmekte olan İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) tarafından desteklenen İSTKA/2012/BİL/119 referans numaralı proje ile kurulmuştur Projenin amacı, bölgede bulunan gemi inşa ve gemi inşa yan sanayisinin uluslararası standartlara uygun gemi teçhizatı üretim ve temininde yurtdışına olan bağımlılığının azaltılarak kaliteli ve üretim odaklı gelişmesine katkı sağlamaktır. 1.300.000 TL bütçeli olan proje 15 Ocak 2013 tarihinde başlamıştır. 12 ay süreli olan proje tamamlanmış olup, test merkezi fonksiyonel hale getirilmiştir Bu proje ile Türkiye’de ilk defa gemi teçhizatına yönelik testler yapabilen bir ihtisas merkezi kurulmuştur. Türkiye’de Test Merkezilerinde; kara ve hava ulaşımında kullanılan ürünlerin belgelendirilmesi aşamasında test hizmeti verilmektedir. Tip Onayı Belgesi Denizcilik alanında üretilen malzemelerin ulusal ve uluslararası akredite olmuş klas kuruluşları tarafından onaylanması gerekmektedir. Bu onayı gösteren belge “Tip Onay Belgesi” olarak adlandırılmaktadır. Denizcilik alanında üretilen malzemelerin Tip Onayı belgelendirilmesinde istenen test hizmetinin tamamını bir arada veren bir kurum veya test merkezi Türkiye’de bulunmamaktadır. Proje ile kurulacak ortak kullanım alanının faaliyetleri ile bölgede bulunan denizcilik sektörünün bilgi ve teknoloji odaklı üretimini desteklemek, girişimcilere daha az maliyetli hizmet vererek bilgilerinin ve yeni tasarımlarının üretime katılması sağlanacaktır. Test hizmetinin sunulması ile kaliteli, uluslararası onaylı ve uluslararası rekabete dayanıklı üretimin gelişmesine ortam hazırlanacaktır. İTÜ DF GTTM Can Kurtarma Teçhizatları, Yangından Korunma Teçhizatları, Deniz Kirliliğini Önleme Teçhizatları, Seyir Teçhizatları, Tehlikeli Madde Ambalajları testleri beş önemli bölümden oluşmaktadır. Her bölümün başında konusunda uzman akademisyenler, her bölümde yeterlilik sertifikalarını almış mühendisler ve teknisyenler çalışmaktadır. İnternet Adresi: http://www.gemitest.itu.edu.tr Telefon: 0(216) 395 10 64 Dahili:1169-1168-1167 E-posta: [email protected] İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İÇİN FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ İklim değişikliğine dikkat çekmek ve alınacak önlemler konusunda farkındalık geliştirmek amacıyla Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burçkin Dal yürütücü danışmanlığında gerçekleştirilen “İklim Değişikliğinin Etkileri ve İklim Değişikliklerine Uyum Konularında Farkındalık Geliştirme” projesi tamamlandı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından desteklenen ve TÜBİTAK TÜSSİDE yükleniciliğinde gerçekleştirilen proje, 15 ay sürdü. Proje hedef kitlesinde; Marmara, Ege, Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesinde yaşayan öğrenciler, öğretmenler, kamu personelleri, sivil toplum kuruluşu mensupları, akademisyenler ve yerel temsilciler yer aldı. Bu 122 itü vakfı dergisi kapsamda ilk adım olarak, belirlenen dört coğrafi bölgeden seçilen illerde, geniş katılımlı çalıştaylar düzenlendi. Çalıştaylarda, iklim değişikliğinin bölgesel etkileri üzerinde durularak, katılımcılar bilgilendirildi. Daha sonra belirlenen illerde, ilköğretim okulları öğretmenlerinin katılımı ile “İklim Değişikliği Hizmetiçi Seminerleri” gerçekleştirildi. Projenin son aşamasında ise sekiz ilde, üniversite öğrencilerinin rehber olarak yer aldığı ilköğretim öğrencilerinin katılımına açık altı hafta süreli “İklim Değişikliği Bilim Kampları” düzenlendi. TÜSSİDE Gebze Yerleşkesinde gerçekleştirilen yatılı bilim kampları ile öğretmenler ve öğrencilerin iklim değişikliği konusunda bilgi- lendirilmeleri sağlanarak, yenilikçi öğretim yöntemleri ile farkındalıkları artırıldı. İklim değişikliğine uyum sağlama sürecinde alınacak bireysel önlemlere işaret eden kamu spotu, öğrenciler için eğitici animasyonlar, broşürler, posterler, yapboz, kitapçık ve diğer eğitici materyallerin hazırlanması da projenin diğer önemli sonuçları oldu. İNŞAAT SEKTÖRÜNDE YENİ BİR DÖNEM AÇACAK PROGRAM İTÜ’DE İTÜ, 3D yazılımın önde gelen firmalarından Autodesk ile Yapı Bilgi Modellemesi (BIM) Uzmanlık Sertifika Programı başlatıyor. İnşaat sektöründe maliyet ve zamandan tasarruf elde edilmesini sağlayan BIM uygulamalarıyla olası iş kazalarının da minimuma indirilmesi hedefleniyor. Türkiye’de ilk ve tek olacak bu programdan yetişecek uzmanlar sayesinde, önemli bir ihtiyaca yanıt verilmesi amaçlanıyor. İnşaat sektörünü kökten değiştiren bir kavram olarak görülen ve yaklaşık 10 yıl önce ortaya çıkan BIM, henüz yeterince tanınmıyor. İTÜ ve Autodesk de bu önemli açıktan yola çıkarak, BIM uygulamalarını kullanabilen nitelikli elemen yetişmesini sağlamak amacıyla işbirliği yaptı. 12 Ocak - 3 Mart 2015 tarihleri arasında, iki haftalık sürelerle verilecek toplam üç modülden oluşan eğitim programı, yeniliklere kapı açan üniversite – sanayi işbirliği açısından da önemli bir örnek olacak. Eğitimler İTÜ SEM'de Verilecek Dünyada ve ülkemizde hızla gelişen BIM, gerçek örnekler üzerinden işlenecek ve bu sayede katılımcıların deneyim kazanması sağlanacak. Autodesk, teknoloji, içerik ve uzman görüşleri ile programa katkı sağlayacak. Program Koordinatörü Doç. Dr. Esin Ergen Pehlevan, programın önemini şöyle anlattı: “BIM konsepti Türkiye için ne kadar yeni olsa da inşaat sektörünün tüm çalışma sistematiğinin ve yöntemlerinin hızla BIM’e uyarlanması gerekiyor. Bu sebeple, BIM'in kavranması ve uygulanabilmesi için BIM konseptine bütüncül yaklaşan bir sertifika programına ihtiyaç duyuluyordu. Bu eğitim programının bu ihtiyaç sonucunda oluşturulduğunu ve üniversite-sektör işbirliklerine güzel bir örnek olarak eklendiğini söyleyebiliriz.” Türkiye'de İlk ve Tek Türkiye’de henüz hiçbir organizasyon veya kuruluşun BIM sertifikası vermediğine, programın bir ilk olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Pehlevan, içeriğe ilişkin şu bilgileri verdi: “Bu program içerik olarak oldukça zengin. Sadece belli bir yazılımın kullanılmasına yönelik değil; genel olarak BIM kavramının açıklanması, dünyadan örneklerle öneminin ve faydalarının öne çıkarılması, örnek olaylar üzerinden avantaj ve dezavantajlarının ve nasıl uygulandığının açıklanması, BIM'e geçmek isteyen firmaların izlemesi gereken adımlar gibi ana başlıklar ile BIM kavramı açıklandıktan sonra ikinci modülde detaylı bir uygulama gerçekleştirilecek, üçüncü adımda ise katılımcılar uzun bir sınava tabi tutularak uygulamaları gerçekleştirmedeki başarıları ölçülecek.” Autodesk Akdeniz Ülkeleri Eğitim Koordinatörü Evren Arın ise “İTÜ gibi seçkin bir üniversite ile işbirliğine gitmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bu işbirliği sayesinde İTÜ SEM ile birlikte, AutoCAD, Revit, Inventor ve 3ds Max gibi yazılımlarımızın uluslararası geçerliliği olan ACU sertifika sınavlarını da gerçekleştireceğiz” diye konuştu. BIM Eğitimi Neden Önemli? Yapı Bilgi Modellemesi – BIM, binayı henüz sahada fiili olarak yapmadan sanal olarak inşa etmeyi ve karşılaşılabilecek her türlü problemi (farklı elemanların çakışması, işin zamanında yetişmemesi, olabilecek iş kazaları gibi) sanal model üzerinde çözmeyi amaçlıyor. Benzer yaklaşımlar, seri üretim yapan diğer sektörlerde görülebiliyor ancak inşaat sektöründe binanın tam teşekküllü bir prototipini yapmak BIM öncesinde mümkün olamıyordu. Bu da inşaatın maliyetinin artmasına, süresinin uzamasına, kalitesinin düşük olmasına ve iş kazalarına sebep oluyordu. BIM yaklaşımı ile bu sorunların büyük oranda üstesinden gelinmesi sağlanıyor. ABD ve Kuzey Avrupa ülkelerinde inşaat sektörünün BIM konseptine geçiş sürecinin adımlarından biri, BIM uzmanlık sertifika programları olurken, bu sayede hem farkındalık geliştirildi hem de sektörün ihtiyaç duyduğu uzman işgücü yetiştirildi. Yeterli sayıda uzman işgücü oluştuktan sonra, kamu projelerinde BIM kullanılması zorunlu hale getirildi. MEM-TEK’İN 10 PROJESİNE DESTEK İTÜ Prof. Dr. Dinçer Topacık Ulusal Membran Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (MEM-TEK) yürütücülüğünde ve danışmanlığında geçen bir yıl içerisinde başvurusu yapılan 8 proje TÜBİTAK’ın 1003 kodlu programı kapsamında desteklenmeye değer görüldü. Son bir ay içinde ise yine MEM-TEK adresli olarak verilen bir SANTEZ ve bir TEYDEP 1505 kodlu projeler kabul aldı. MEM-TEK Hakkında İTÜ Prof. Dr. Dinçer Topacık Ulusal Memb- ran Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (MEM-TEK), Ayazağa Yerleşkesinde yer alıyor. Merkez Müdürlüğünü, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İsmail Koyuncu üstleniyor. MEM-TEK, Türkiye’de membran üretmek, modül ve proses geliştirmek, membran teknolojileri üzerine çalışan araştırmacılara fırsatlar sunmak ve global membran bilimine katkılarda bulunmak amacıyla ar-ge çalışmaları yürütüyor. Ortak proje yapma konusunda kamu ve özel kurumlarla her türlü işbirliğine açık olan merkezin sahip olduğu altyapı, tüm İTÜ’lü araştırmacıların kullanımına açık. Mevcut altyapı, [email protected] adresi üzerinden randevu alınarak kullanılabiliyor. itü vakfı dergisi 123 , İTÜ DEN HABERLER HORİZON 2020’DE İTÜ KOORDİNATÖRLÜĞÜNDE İLK PROJE İTÜ KONSERVATUVARI’NDAN BALKANLAR’DA KÜLTÜREL İŞBİRLİĞİ Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi Tekstil Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Kalaoğlu ve Yrd. Doç. Dr. Senem Kurşun Bahadır’ın projesi, Avrupa Birliği Horizon 2020 Marie Sktodowska Curie Araştırma Programları ve Bursları Araştırma ve Yenilikçilik Değişim Programı (Research and Innovation Staff Exchange Scheme-RISE) ilk dönem çağrısı kapsamında desteklenmeye değer görüldü. Öğretim Üyelerimizin “Welding of E-Textiles for Interactive Clothing” adlı projesi, 990.000 Avro bütçe ile 48 aylığına destek aldı. İTÜ’nün koordinatör olarak bulunduğu projede, sanayi ve üniversite kuruluşlarından 9 ortak yer alıyor. Proje, İTÜ’nün Horizon 2020 Programı kapsamında koordinatör olarak desteklendiği ilk proje olması nedeniyle ayrıca önem taşıyor. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı (İTÜ TMDK), 2015 yılında kuruluşunun 40. yılını kutlamaya hazırlanıyor. 40. yıla özel bir dizi akademik ve sanatsal etkinlik gerçekleştirilecek. Bu kapsamda yapılacak yeni uluslararası işbirliklerinin ilk adımı Balkanlar’da atıldı. İTÜ TMDK Müdür Yardımcısı Prof. Serpil Murtezaoğlu, Stip Sergej Mihajlov Müzik Okulunun daveti ile Makedonya’ya gitti. Prof. Dr. Murtezaoğlu ile DMUC Sergej Mihajlov Müzik Okulu Direktörü Emilija Saveva Miladinova’nın ikili temasları sonucunda, kültürel işbirliği kararı alındı. Bu çerçevede, Sergej Mihajlov Müzik Okulu eğitmenleri ve öğrencilerinden oluşan 60 kişilik grup, ekim ayında İTÜ TMDK’nın misafiri olacak. İki ülkenin müzisyenleri ve öğrencileri, klasik müzik, caz gibi farklı türleri ve iki ülkenin geleneksel müziklerini harmanlayan geniş bir repertuvar sunacak. İSTKA’DAN 10 İTÜ PROJESİNE DESTEK İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) Yönetim Kurulu tarafından, 2014 Mali Destek Programları kapsamında, yürütücülüğünü İTÜ’nün yaptığı 8 proje desteklenmeye değer görüldü. Ayrıca, İTÜ’nün ortak olarak yer aldığı 2 proje de destek için kabul edildi. İTÜ ATUM PROJELERİYLE 3. İNOVASYON FUARINDAYDI 2. SALON MODEL UÇAK YARIŞMASI İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi (UUBF) tarafından “Atatürk Kupası 2. Salon Model Uçak Yarışması” gerçekleştirildi. İTÜ Rektörlüğü, Hava Harp Okulu ve Türk Hava Kurumu’nun destekleriyle Ayazağa Yerleşkesinde düzenlenen yarışma, geçen yıl olduğu gibi yine büyük ilgi gördü. İTÜ’nün yanı sıra farklı okullardan 47 öğrencinin katıldığı keyifli yarışta, “gençler, yetişkinler ve ustalar” olmak üzere üç farklı kategoride uçaklar havalandı. Çubuk ve kabin gövdeli, lastik motorlu model uçakların yarıştığı etkinlikte, en uzun süre havada kalan uçaklar ödüllerin sahibi oldu. Çubuk Gövdeli Modellerde; Gençler Kategorisinde M.Kaan Naim, Yetişkinler Kategorisinde Kadir Gürses, Ustalar Kategorisinde Aydın Naim 1. oldu. Kabin Gövdeli Modellerde ise; Gençler Kategorisinde Ömer Öz, Yetişkinler Kategorisinde Şıhmehmet Yıldız, Ustalar Kategorisinde Yusuf Öztürk 1.’lik aldı. Yarışmacılara ödüllerini, UUBF Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Sevinç Sırdaş, Uçak Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. M. Adil Yükselen, Gelişmekte Olan Spor Branşları Federasyonu Hava Sporları İstanbul Temsilcisi Fatih Ergenekon, Büyük Çekmece Sportif Havacılık Kulübü Başkanı Ümit Keskin, Türk Hava Kurumu Model Uçak Öğretmeni Oktay Ünlü ve İsmet İlhan verdi. Atatürk Kupası 2. Salon Model Uçak Yarışmasının 2. ayağı 22 Mart 2015’te Hava Harp Okulu’nda, 3. ayağı ise 3 Mayıs 2015’te Büyükçekmece Sportif Havacılık Kulübü nde gerçekleştirilecek. 124 itü vakfı dergisi İTÜ Prof. Dr. Adnan Tekin Malzeme Bilimleri ve Üretim Teknolojileri Uygulama Araştırma Merkezi (ATUM), bünyesinde gerçekleştirdiği ve devam etmekte olan projeleriyle 13-16 Kasım 2014 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilen 3. İnovasyon Türkiye Fuarı’na katıldı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Türk Patent Enstitüsü, TÜBİTAK, KOSGEB, TSE Kalkınma Ajansları teknoparklar ve çeşitli üniversitelerin yer aldığı fuarda İTÜ’nün standına ilgi büyüktü. Fuar süresince ATUM ve İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen “İstanbul’daki Dizel Motorlu Toplu Taşıma Araçlarının Egzoz Filtrelerini Temizlemeye Yönelik Yeni Bir Sistem Geliştirilmesi” ve “İstanbul’daki Soy Metal İşleme ve Geri Kazanım Tesis Çalışanlarının ve Bunları Kamu Adına Denetleyen Mühendislerin Eğitimi” adlı iki proje sergilendi. Proje koordinatörleri tarafından katılımcılara ve ziyaretçilere her iki araştırma projesinin genel amaçları, eğitim görselleri, çevre ve insan sağlığına yönelik beklenen faydaları aktarıldı. Ayrıca merkezin ve işbirliği içinde olduğu laboratuvarların altyapı olanakları hakkında, hazırlanan kitapçık ve broşürler ile bilgiler verildi. 2014-2015 Akademik Yılı Açılış Töreninde Konuşan Rektör Karaca: “BİZ GELECEĞE İZ BIRAKAN BİR EKOLÜZ” İTÜ 2014–2015 Akademik Yılı Açılış Töreni, Ayazağa Yerleşkesi - Süleyman Demirel Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Törenin açılış konuşmasında İTÜ Rektörü Karaca, ilk olarak akademisyenlere seslenerek, “Yeni akademik yıla merhaba demenin heyecanını ve kıvancını, en iyi akademisyenler bilir. Ben de bir akademisyen olarak bu heyecanı sizlerle paylaşmaktan duyduğum mutluluğu belirtmek isterim” dedi. Sokrat’tan alıntıyla konuşmasına başlayarak, “Sadece bir iyi vardır; bilgi, sadece bir kötü vardır; cehalet” diyen Karaca, bilginin yüceliğinin bilgiye ulaşmak ve onu yaymak için harcanan emekte yattığını söyledi. Karaca, “İTÜ'nün 241 yıldır dünyaya yaydığı bilim ışığı, kendini İTÜ'ye ve bilime adamış akademisyenlerin ışığının birleşimidir. Bilim insanları her zaman güçlüdür. Gücünü; bilginin sonsuzluğundan, öğretme aşkından ve merakın tükenmezliğinden alır. Yeni bir akademik yıla başlarken, bugüne kadar yetişmesine emek verdiğiniz tüm İTÜ'lüler ve yaptığınız tüm kıymetli çalışmalar için şükranlarımı sunuyorum” dedi. Ardından öğrencilerine hitap ederek hayal ettikleri üniversiteye ulaşma başarısı gösterdikleri için kutlayan Karaca, “İTÜ çatısı altında olmanın size sağladığı ayrıcalığı, gün geçtikçe daha iyi anlayacak, bir ömür taşıyacağınız gurura eriştiğinizi fark edeceksiniz. Siz dünyanın en seçkin üniversitelerinden birinin parçası oldunuz. Hepinizi kutluyor, başarılı bir öğrencilik yaşamı diliyorum” diye konuştu. ‘Gelecek için çalışan bir ekolüz’ Gelecek için çalışmanın bir İTÜ geleneği olduğunu söyleyen Karaca, İTÜ’lülerin sadece bugünü yaşayan değil, yarını düşünen ve iz bırakmayı alışkanlık edinen bir ekol olduğunun altını çizdi. “Bunu öğrencilerimizde, mezunlarımızda, akademisyenlerimizde görürüz” diyen Karaca, şöyle konuştu: “İTÜ'nün içinden gelen bir İTÜ yönetimi olarak bizim de farklısını düşünmemiz söz konusu olamazdı. Amacımız; kötü gidene göz yummak değil, düzeltmek için gerekirse cesurca kararlar almak. Amacımız; iyi yapılanı olduğu yerde bırakmak ya da bozmak değil daha iyiye götürmek için emek harcamak. Akademik ve bilimsel gelişimden öğrencilerimizin başarısına, daha yaşanabilir kampüslerden sizlerin daha mutlu ve verimli çalışacağı ortamlara kadar her aşamada elimizi taşın altına koymamız bundandır.” ‘Yorulmayan enerjimiz İTÜ sevgisinden’ İTÜ için her gün tazelenen bir enerjiyle çalıştıklarına işaret eden ve son dönemde yapılan çalışmalardan örnekler aktaran Karaca, şunları kaydetti: “Bir İTÜ dünyası hayal edin... Tam manasıyla bir araştırma üniversitesi... 7-24 yaşayan, kampüste zaman geçirmenin mecburiyet değil tercih olduğu bir üniversite... Laboratuvarlarında, araştırma merkezlerinde gece-gündüz bilim üretilirken, her köşesinin sanatın renklerine boyandığı bir üniversite... Dört bir yanında özgürce spor yapılabilen bir üniversite… Geleceğin teknolojilerinin üretildiği bir üniversite... Disiplinlerarası çalışma alışkanlığının kavrandığı ve başarılı sonuçlarının alındığı bir üniversite... Ve öğrencilerinin, öğretim üyelerinin, çalışanlarının daha mutlu olduğu bir üniversite... Biz böyle bir İTÜ dünyası için çalışıyor, yorulmayan enerjimizi İTÜ sevgisinden alıyoruz.” Son dönemde İTÜ’nün ard arda kazandığı başarılara da dikkat çeken Karaca, Karaca, katıldıkları yarışmalarda şampiyon olan öğrenci takımlarını kutladı Dereceli Öğrenciler Uçak Mühendisliği ve Mimarlık’ta Prof. Dr. Karaca konuşmasının ardından İTÜ’ye en yüksek puanla yerleşen ilk üç öğrenciye başarı belgelerini verildi. Üniversitemize birincilikle yerleşen Uçak Mü- Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, 2014-2015 öğretim yılında İTÜ’ye ilk üç dereceyle giren öğrenciler Ferit Nihat Adam, Ali Zahid Pak ve Ahmet Fazıl Yenice’ye başarı belgesi verdi. hendisliği Bölümü Öğrencimiz Ferit Nihat Adam, ikincilikle yerleşen Mimarlık Bölümü Öğrencimiz Ali Zahid Pak ve üçüncülükle yerleşen Mimarlık Bölümü Öğrencimiz Ahmet Fazıl Yenice’yi tebrik eden Rektör Karaca, başarılar diledi. İTÜ’lü mühendislerin ayrıcalığı Törene konuk konuşmacı olarak katılan AKFEN Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, iş yaşamından örnekler aktardığı ve yer yer espriler ile süslediği konuşmasında, İTÜ isminin değerine vurgu yaptı. Kendisinin de bir mühendis olduğunu ifade eden Akın, İTÜ’lü mühendislerin diğer tüm mühendislerden ayrıcalıklı kabul edildiği yıllar yaşadıklarını, İTÜ mezunlarının “yüksek mühendis” ünvanını kullanmasının alışkanlık olduğunu anlattı. Sermayenin yerel değil uluslararası birikiminin giderek daha çok önem kazandığını, çok uluslu şirketlerin bugünkü dünyanın zorunluluğu olduğunu belirten Akın, “Bazı markalar vardır, ismi geçtiğinde hangi ülkeye ait olduğunu bilirsiniz. Ama varlığının tamamı o ülkeye ait değildir. Ancak bu o ülkenin insanının ve ekonomisinin kazanmasına da engel değildir” dedi. Konuşmanın ardından Prof. Dr. Mehmet Karaca, Akın’a teşekkür plaketi sundu. itü vakfı dergisi 125 , İTÜ DEN HABERLER BİNALİ YILDIRIM’A FAHRİ DOKTORA ‘İTÜ benim yetiştiğim ocak’ Rektör Mehmet Karaca, Binali Yıldırım ve Rektör Yardımcısı Ali Fuat Aydın. İTÜ, eski Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’a fahri doktora verdi. Lisans ve yüksek lisans eğitimini İTÜ’de deniz bilimleri alanında tamamlayan Yıldırım’a, ülkemize ve İTÜ’ye yaptığı hizmetler nedeniyle iki fakültenin önerisiyle fahri doktora verildi. İTÜ Mezunu Eski Bakan Binali Yıldırım’a “ulusal gemi inşaatı ve denizcilik sektörlerinin gelişimine ve bu alanda çeşitli kademelerdeki değerli çalışmaları ile sektörün yurtiçi ve yurtdışı saygınlık ve etkinliğinin artmasına yaptığı katkı göz önüne alınarak” fahri doktor unvanı verildi. Fahri doktora önerisi, Yüksek Mühendis Yıldırım’ın mezunu olduğu İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi ile Denizcilik Fakültesi tarafından sunuldu ve İTÜ Senatosunda yapılan değerlendirmeyle kabul edildi. ‘Mühendislik bilgisini devlet deneyimiyle birleştirdi’ Fahri Doktora Töreni, 19 Eylül 2014 Cuma günü İTÜ Rektörlük binasında gerçekleştirildi. Tören İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca’nın açış konuşmasıyla başladı. “Bugün, yaptığı çalışmalarla ülkemizin yakın tarihine adını yazdırmış bir İTÜ’lüye fahri doktora takdim edecek olmanın, şahsım ve üniversitem adına kıvancını yaşıyorum” diyen Karaca, Yıldırım’ın mühendislik bilgi- 126 itü vakfı dergisi sini, devletin farklı kademelerinde verdiği hizmeti birleştirdiğini söyledi. Karaca, Yıldırım’ın, Cumhuriyet tarihinin en uzun süre görev yapan Ulaştırma Bakanı olmasının yanı sıra, bu göreve 4 kez getirilen ilk bakan olduğuna dikkat çekti. Karaca şöyle konuştu: “Bugüne kadar ülkemizdeki 10 üniversiteden ve Berlin Teknik Üniversitesinden fahri doktora unvanları aldı. Ancak inanıyorum ki Sayın Bakan için bugün verilecek Fahri Doktora belgesi hepsinden ayrı bir önem taşıyor. İTÜ’lüler geleceğe imza atmayı gelenek haline getirmiş bir ekoldür. Bu nedenledir ki az sonra kendisine takdim edeceğimiz fahri doktora, ülkemize önemli hizmetlerde bulunmuş ve üniversitemize değerli katkı sağlamış bir mezunumuzu taltif edecek olması nedeniyle ayrıcalıklı bir yere sahip. İTÜ’nün temelinde Mühendishane-i Bahr-i Hümayun vardır. Denizcilik eğitiminin adı, markası olan üniversitemizin, bu alanda yetiştirdiği bir değeri onurlandırması, tüm İTÜ için onurdur.” Karaca’nın konuşmasının ardından, İTÜ Senatosu’nun Yıldırım’a fahri doktora vermesine ilişkin karar Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Aydın tarafından okundu. Kararın okunması ile Rektör Karaca, Bakan Yıldırım’a cübbesini giydirdi ve fahri doktora belgesini sundu. Yıldırım, “Artık bir düzine oldu fahri doktoralar; bunlar arasında Berlin Teknik Üniversitesi de var ama yetiştiğim ocaktan bana fahri doktora verilmesi ayrı bir önem taşıyor” sözleriyle başladığı konuşmasında, öncelikle İTÜ’nün güçlü akademik varlığına işaret etti. Yıldırım, “241 yıldır bilim adına fen adına akla ilk gelen İTÜ’dür. Kendini geleceğe hazırlayan her gencin rüyasıdır İTÜ. Biz bu rüyayı yaşadık. Şu an benim için gerçekten tarihi bir an yaşıyorum, çok mutluyum” dedi. Yıldırım, “Tek derdimiz sadece yol yapmak değil, sadece hızlı tren yapmak değil, sadece havayolunu halkın yolu yapmak değil aynı zamanda halkımızın gönlüne yol yapmaktı. Aktif görevi bıraktıktan sonra bunu başarmış olduğumuzu görmekten ayrıca mutluluk duyuyorum” diye konuştu. Türkiye’nin ilerlemesi için teknolojik üstünlüğü yakalaması gerektiğinin altını çizen Yıldırım, şöyle devam etti: “Bunun için akıl teri ile alın terini birleştireceğiz. Türkiye’nin insan kaynağı var, tecrübesi var, geleceği var, gençleri var… Enerjimizi boşa harcamayalım. Biz enerjimizi birbirimizle itişip kakışmaya harcamayacağız. Hedef 2023. Büyük Atatürk’ün bize gösterdiği hedef muasır medeniyetler seviyesiydi. Bizim hedefimiz bu.” Yıldırım, Türk denizcilik sektörünün itibarını yükseltmek için ekibiyle birlikte çok çaba sarfettiğinden bahsederek, Türkiye’nin uluslararası denizcilik organizasyonlarında adı dahi geçmezken, şimdi karar mercilerinde fikrine itibar edilen ülke konumuna geldiğini söyledi. Yıldırım, “Bunu arkadaşlarımızla birlikte başardık. Tersaneciliğimizi geliştirdik, tersane sayılarımızı artırdık, yat üretiminde marka haline geldik, marina kapasitemizi çok artırdık, balıkçılıkla ilgili yatırım yaptık, balıkçı barınakları sayısını artırdık. İç sulardaki denizciliğimizin gelişmesi adına 4 katrilyona yakın destek verdik” dedi. Yıldırım, fahri doktorayı kendisiyle birlikte görev yapan 100 bini aşkın ulaştırma ve iletişim sektörü çalışanı adına aldığını söyleyerek, İTÜ’ye teşekkür etti. GÖLET DERSLİKLERİ AÇILDI Üniversitemizin artan derslik sayısı ihtiyacına yanıt vermek üzere yaptırılan Gölet Derslikleri, 2014-2015 Akademik Yılının başlamasıyla birlikte kullanıma açıldı. Ayazağa Yerleşkesinde, Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi ile Gölet Yurtları arasında yer alan 2 katlı bina, gerekli tüm donanıma ve teknolojik altyapıya sahip. Gölet Dersliklerinde, 10 adet 30 kişilik ve 2 adet 70 kişilik sınıf bulunuyor. Hem havuz dersleri hem de fakülte dersleri yapılıyor. İTÜ’nün giderek artan derslik ihtiyacı, özellikle sınavların düzenlenme dönemlerinde sıkıntı oluşturuyordu. Gölet Dersliklerinin yapılmasıyla, öğretim üyeleri ve öğrencilerden gelen “sınıf sayısının artırılması” talebini karşılayacak önemli bir adım atılmış oldu. SRC EĞİTİM PROGRAMI TÜRKİYE'DE İLK KEZ İTÜ'DE İTÜ Bilgi İşlem Daire Başkanlığı, telekom sektörünün lider firmalarından Alcatel-Lucent işbirliği ile Türkiye’de ilk kez Service Routing Certification (SRC) eğitimlerini başlatıyor. Alcatel-Lucent Akademik Ortaklık Programı kapsamında verilecek olan IP teknoloji eğitimleri, üniversite öğrencilerinin network iletişim mühendisliği alanında çokça ihtiyaç duyulan iş imkanları doğrultusunda kendilerini geliştirebilmelerine olanak sağlayacak. Dünya çapında geçerli tescil SRC Programı, büyük ölçekli servis sağlayıcılara varana kadar her ölçekten network tasarlamak, kurmak ve yönetmekte kullanılan prensipler ve protokoller konusunda kapsamlı teorik ve pratik laboratuvar uygulamalı eğitimleri içerecek. Eğitimler sonunda girilecek sınavlar neticesinde alınan sertifikalarla öğrenciler, edindikleri bilgi ve becerileri dünyaca geçerli olacak biçimde tescilleyecek. Alcatel-Lucent SRC Programı çerçevesinde dünya üzerindeki çok farklı kurum ve kuruluşlara binlerce IP eğitimi ve sertifikasyonu sağlandı. Programın, halen dünyanın önde gelen şebeke ve telekom servis sağlayıcıları da dahil olmak üzere 400’ün üzerinde müşteri tabanı bulunuyor. Bilgi İşlem Daire Başkanlığı’nın girişimiyle İTÜ’ye özel bir bütçe çalışmasının yapılması sayesinde, İTÜ’lülerin eğitim programından ayrıcalıklı fiyatlandırma ile yararlanması sağlanacak. REKTÖR MEHMET KARACA VE ÖĞRENCİ KULÜPLERİ İKZ'15 İÇİN BULUŞTU Avrasya’nın en büyük üniversite kariyer fuarı olarak düzenlenen “İTÜ Kariyer Zirvesi-İKZ”, 23-27 Şubat 2015 tarihlerinde gerçekleştirilecek. Geçen yıl olduğu gibi Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ve öğrenci kulüpleri arasında imzalanan sözleşme ile İKZ’15 için geri sayım resmen başladı. İKZ 2015’te yer alacak 35 öğrenci ve proje grubunun temsilcileri, Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ile bir araya geldi. Rektörlükte gerçekleştirilen ve Kariyer Merkezi Başkanı Doç. Dr. Salim Atay’ın da katıldığı toplantıda, öğrenci temsilcileri İKZ sürecinde tüm İTÜ öğrencilerinin haklarını koruyacaklarına, şeffaf ve etik davranacaklarına ilişkin sözleşme imzaladı. Öğrencilerin tüm talep ve önerilerini dinleyen Rektör, yöneltilen soruları da yanıtladı. Öğrenci kulüplerinin faaliyetlerinin ve çeşitliliğinin çok önemli olduğunu belirten Rektör Karaca, kulüplere bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her desteği vermeye hazır olduklarını vurguladı. 2014 yılında İTÜ Kariyer Merkezi ve 22 öğrenci kulübü koordinatörlüğünde düzenlenen İKZ’ye, 25 binden fazla öğrenci ve 70’den fazla firma katılmıştı. İKZ boyunca atölye çalışmaları, örnek olay incelemeleri ile iş ve staj görüşmeleri yapılmıştı. itü vakfı dergisi 127 , İTÜ DEN HABERLER İTÜ’DEN HIZLI YÜKSELİŞ İTÜ’nün, akademik gelişim ve bilimi öncelik alarak attığı adımlar hızlı bir yükseliş ile kendini gösteriyor. Dünyanın en saygın akademik sıralamalarından biri kabul edilen Times Higher Education tarafından açıklanan Dünyanın En İyi Üniversiteleri-2014 sonuçları ile İTÜ ilk kez en iyi 200 üniversite arasına girdi. 2011 ve 2012’de 276-300 bandında yer alan İTÜ, 2013 yılında yükselişe geçerek 201-225 aralığına çıktı. 2014 itibariyle hızlı yükselişini sürdüren İTÜ, 165. sıraya çıkarak dünyanın en iyi ilk 200 üniversitesi arasına katıldı. Prof. Dr. Karaca: ‘Hedef İlk 100’ Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Türk üni- MÜHENDİSLİĞİN ADI İTÜ İTÜ’nün mühendislikte dünya çapındaki akademik başarısını gösteren yeni bir sıralama sonucu daha yayımlandı. Dünyada yaklaşık 20 bin üniversite bulunurken; mühendislik alanında dünyanın en iyi ilk 300 üniversitesi arasına Türkiye’den iki üniversite girdi ve birinciliği İTÜ aldı. Uluslararası yayın ve atıfları kaynak alarak 2007 yılından bu yana dünya üniversiteler sıralaması yayınlayan National Taiwan University (NTU), 2014 sonuçlarını ilan etti. Üniversitelerin güçlü olduğu alanları ortaya U.S. NEWS RANKİNG SIRALAMASINDA İTÜ Dünya üniversitelerini çeşitli kriterler doğrultusunda akademik başarılarına göre değerlendiren en prestijli sıralama sonuçları arasında yer alan U.S. News Ranking 2014 raporu yayınlandı. Sonuçlara göre İTÜ dün- 128 itü vakfı dergisi versitelerinin başarısının ülke adına gurur verici olduğunu belirtirken, “İlk 200’de daha fazla üniversitemizin yer alması ve başarı basamaklarının yükselmesi hepimizin arzusu” dedi. Karaca, İTÜ’nün şimdiye kadar ilk 200 içinde yer alamamış olmasını üzücü bulduğunu ve bunu gecikmiş bir başarı olarak gördüğünü belirtti. “İTÜ bir araştırma üniversitesi, ilklerin üniversitesi” diyen Karaca, önceliğin her zaman akademik ve bilimsel gelişim olduğunun altını çizdi. Karaca, “Henüz istediğimiz yerde değiliz, İTÜ’nün hakkı bu basamak da değildir. Bizim amacımız ilk 100 içerisinde yer almak. Bunu başarmak için çalışıyoruz” diye konuştu. Sıralamalarda birçok niteliğin dikkate alındığını belirten Karaca, başarıyı destekleyecek ve akademik gelişimi motive edecek bir anlayış benimsediklerine işaret ederek, “Daha dün TÜBİTAK 2014-1. Dönemi 1001, 1005 ve 3501 proje desteği alan öğretim üyelerimizle bir araya geldik. Bu yıl bu programlarda en fazla proje desteği alan üniversite İTÜ oldu” dedi. Karaca, şöyle devam etti: “Üniversitemizin geleceği için aldığımız kararlar kimi zaman başka açıdan değerlendirilebiliyor. Ama bu durumda göz ardı edilen şu ki benim için İTÜ’nün ve bilimin gelişmesinden daha önemli bir şey olamaz. Biz bugün için ya da bireysel kaygılar taşıyarek değil, gerçek bir İTÜ’lü olma bilinciyle, geleceği düşünerek çalışıyoruz. Bu yaklaşımın doğruluğunu ve başarılı sonuçlarını zamanla görüyoruz ve gelecekte de önemini çok daha somut olarak göreceğiz. Sadece son birkaç aya baktığınızda dahi üniversitemizin kazandığı akademik başarılar, teknoloji üretimine ilişkin gelişmeler yakaladığımız ivmenin göstergesi.” koyması ve uzmanlaşmayı göstermesi bakımından önemli olan NTU Ranking, 6 ayrı kategoride 14 alan için sıralama sonuçları yayınlıyor. Kategorilerden biri “mühendislik” olurken, 2014 sonuçlarına göre; İTÜ dünya sıralamasında 234. sırada yer aldı. İTÜ’yü, 266. sıra ile ODTÜ takip etti. Mühendislik başarısını gösteren genel listeye Türkiye’den giren başka üniversite olmadı. İTÜ, 2011 yılında 225., 2012 yılında 236., 2013 yılında ise 251. sırada yer alıyordu. Mikro listeler değerlendirildiğinde ise çeşitli mühendislik alanlarında yapılan sırala- malarda, İTÜ dünyanın en iyileri arasında kendini bir kez daha gösterdi. Buna göre; • İnşaat Mühendisliği dünya sıralamasında İTÜ 83. olurken, bu alanda ülkemizden 8 üniversite en iyi 300 listesine girdi. İlk 100 içinde ise sadece İTÜ ve Erciyes Üniversitesi yer aldı. • Kimya Mühendisliğinde 70. sırada yer alan İTÜ ile birlikte, Türkiye’den 7 üniversite sıralamada kendini gösterdi. İlk 100 içinde ise sadece İTÜ yer aldı. • Makine Mühendisliğinde 178. sırada bulunan İTÜ ile birlikte listeye ülkemizden 7 üniversite girdi. • Bilgisayar Bilimleri alanında ilk 300’e ise 2 üniversite girebilirken; ODTÜ 226., İTÜ 297. sırada yer aldı. yanın en iyi 236. üniversitesi, Asya kıtasının en iyi 33. üniversitesi oldu. U.S. News Ranking’in dünyanın en iyi ilk 500 üniversitesini sıraladığı raporunda, ekim ayında yayınlanan iki önemli sıralama sonucunda olduğu gibi İTÜ yine dünyadaki yaklaşık 20 bin üniversite arasında 236. sırayı aldı. Türkiye’den toplam 7 üniversite en iyi ilk 500 arasına girdi. ODTÜ 164., Bilkent Üniversitesi 304., Ege Üniversitesi 453., Ankara Üniversitesi 481., Hacettepe Üniversitesi 492., İstanbul Üniversitesi ise 494. oldu. Dünyanın en iyi ilk 10 üniversite- si ise şöyle sıralandı: “Harvard University, Massachusetts Institute of Technology, University of CaliforniaBerkeley, Stanford University, University of Oxford, University of Cambridge, California Institute of Technology, University of California-Los Angeles, University of Chicago, Columbia University.” Sonuçlara göre, Asya kıtası üniversiteleri arasında İTÜ 33. sıraya yerleşti. Asya sıralamasındaki ilk 3 üniversite ise “University of Tokyo, Peking University, University of Hong Kong” oldu. İnşaat ve Kimya Mühendisliklerinde ilk 100 ARKEOLOJİNİN EN BÜYÜK BULUŞMASI 74 ÜLKEDEN KATILIMLA İTÜ’DE Avrupa Arkeologlar Birliği’nin (EAA – European Association of Archaeologists) 20. Kongresi, İTÜ ev sahipliğinde gerçekleştirildi. 10-14 Eylül 2014 tarihleri arasında Taşkışla Yerleşkesi ve Makine Fakültesinde yapılan kongre, farklı disiplinlerden yüzlerce bilim insanını bir araya getirdi. Arkeoloji ve kültürel mirasın korunması konusunda çalışma yapan dünyanın en saygın meslek kuruluşlarından biri olan Avrupa Arkeologlar Birliğinin yıllık kongresi, İTÜ’de yapıldı. Yeni kuramların geliştirilmesi, tartışılması, sorunlara çözüm aranması amaçlı “açık forum” niteliği taşıyan kongre, bu yıl “Birleştiren Denizler, Sınırlar Aşan Kültür İlişkileri” teması ile toplandı. Sadece arkeologların değil, sanat ve mimarlık tarihçilerinin ve bu alanlarla ilişkili sosyal ve fen bilimleri araştırmacılarının da güncel yorumlarını sunduğu kongreye, 74 ülkeden yüzlerce bilim insanı katıldı. 2 Bin Bildiri, 12 Sergi İTÜ’de düzenlenen kongre, öngörülenin üzerinde bir ilgiyle karşılanırken, Avrupa’da arkeoloji ve kültürel miras alanlarında son 50 yıl içinde yapılan en geniş katılımlı toplantı olma niteliğini taşıdı. Kongre, 45 paralel oturumda 2 bine yakın sözlü bildiri, 300’e yakın poster ve 12 sergi ile adeta bir bilim bir bilim şölenine dönüştü. Avrupa Arkeologlar Birliği İstanbul Kongresi, kendi alanında Türkiye’de gerçekleşen en geniş katılımlı uluslararası toplantı olma niteliği taşıyor. Kongre sayesinde, çoğu daha önce hiç Türkiye’de bulunmamış bilim insanları, arkeoloji ve kültürel miras konularında en güncel bilgileri paylaştı, Türkiye’nin dört bir yanındaki üniversitelerden çok sayıda akademisyen de kongreye katıldı. İTÜ’LÜ ULU ÇINARLAR ANKARA’DA BULUŞTU 38. DÜNYA ŞEHİRCİLİK GÜNÜ KOLOKYUMU İTÜ’DE YAPILDI Her yıl 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü etkinlikleri kapsamında düzenlenen Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu’nun 38.’si, 6-8 Kasım 2014 tarihleri arasında İTÜ’nün ev sahipliğinde gerçekleştirildi. “Kentlerin Geleceği” temasıyla uzmanları bir araya getiren üç günlük kolokyumda; şehirlere yönelik çevre politikalarından, büyük projelere ve kentlerin geleceğine, mekânsal dönüşüm ve yenilemeden ulaşım politikalarına kadar çok geniş bir yelpazede değerlendirmeler yapıldı. Taşkışla Yerleşkesi Mimarlık Fakültesi’nde düzenlenen kolokyumun açılış oturumunda konuşan Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Safranbolu gibi tarihi bir mirası ülkemize kazandıran İTÜ’nün böyle bir etkinliğe ev sahipliği yapmasından duyduğu memnuniyeti dile getirirken, kolokyumun İstanbul’da düzenlenmesinin de ayrıca önemli olduğunun altını çizdi. Karaca, şehrin siluetinin yıllar öncesinde bozulmaya başladığına işaret ederek, son dönemde ise yeşil alanların giderek azaldığına dikkat çekti. Karaca, şehrin dokusundaki bozulmada akademisyen, bürokrat, politikacı ayrımına gitmeden her bireyin sorumluluğu olduğunu belirtirken, yapılabileceklerin ele alınacağı kolokyumun ulaşacağı sonuçların yol gösterici olduğunu kaydetti. Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Mert Şener de şehirleşmenin hızının günlük yaşam pratiklerini de değiştirdiğini ifade ederek, üstün vasıflı ve çevreye duyarlı şehir plancıları, mimarlar yetiştirmenin gelecek için en önemli görev olduğunu söyledi. İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Handan Türkoğlu ise şehirlerin gelişim sürecinden ve önemli kırılma noktalarından örnekler sunduğu konuşmasında, şehirli nüfustaki artışın hem kentler hem de insanlar açısından doğuracağı sonuçları anlattı. TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Orhan Sarıaltun, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin eski mezunları 25 Eylül’de Ankara’daki İTÜ Evi’nde kentlerin geleceği konusundaki kaygılarını ayrıntılı bir konuşmay- buluşarak anılarını tazelediler. la paylaştı. Sarıaltun, rant temelli uygulamaların temel sorun ol- (soldan sağa) Kaya GÜRSOY Makina 1970, Müfit KULEN İnşaat 1950, Ali Mazhar HAZNEDAR İnşaat 1948, Hasan Fehmi TUNCAY Makina 1948, Alaadin TAŞKIN duğuna, bu anlayışa son verilmesi gerektiğine dikkat çekti. ŞPO Makina 1959, Kamuran GÜRAKAN İnşaat 1955, Muammer TUĞLU İnşaat 1944, İstanbul Şubesi Başkanı Tayfun Kahraman ise üç gün sürecek Mete ORER İnşaat 1956, Mehmet GEDİKOĞLU İnşaat 1962, Faruk YAĞIZ 1956, kolokyumun programından ve odaklanacağı konulardan bahsetti. Tevfik TINMAZ Makina 1954, Erol BERKER İnşaat 1951, Suna BERKER - Güler AVCU. itü vakfı dergisi 129 , İTÜ DEN HABERLER ALİ DOĞRU, BİLİM, SANAT VE TEKNOLOJİ SEMİNERİ KONUĞU OLDU İTÜ’nün geleneksel Bilim, Sanat ve Teknoloji Seminerleri serisi kapsamında düzenlenen ve dünyadaki önde gelen bilim insanlarının davet edildiği etkinliklerin Eylül ayındaki konuğu, dünyanın en büyük petrol firmalarından Saudi Aramco Üst Düzey Yöneticisi ve Baş Teknolojisti Prof. Dr. Ali Doğru oldu. Doğru, “İleri Petrol Teknolojisindeki Gelişmeler ve Matematiksel Modellemenin Rolü” konulu seminer verdi. Hem karada hem de denizde petrol ve doğal gaz arama-üretme yöntemlerinde yaşanan teknolojik gelişmeler, dünyada ulaşılabilecek hidrokarbon rezervlerinin artışına yol açarken; ar-ge çalışmaları bunu başarmada önemli rol üstleniyor. Prof. Doğru’nun semineri de revaçtaki temel bilim ve mühendislik yöntemlerini kullanarak petrol endüstrisindeki son teknolojik gelişmeleri ve uygulama alanından örnekleri ele alması nedeniyle önem taşıdı. Özellikle, matematiksel modelleme ve süper bilgisayarların, dünyanın büyük petrol ve gaz yataklarında petrol çıkarmanın kolaylaştırılmasında nasıl kullanıldığını gösteren örnekler veren Doğru, petrol rezervuarının içine girip, içerideki koşulları gözlemleme fırsatı veren resbot (reservoir robots) adı verilen ince nano rezervuar robotlarının petrol üretimindeki yerinden bahsetti. Sadece yatay ve dikey yolların yer aldığı maksimum rezervuar kontak kuyularından, eğik dallanmaların da yer aldığı çok ileri seviyede rezervuar kontak kuyularına geçildiğini ve sürekli büyük veri 8. LİMAN-ŞEHİR ÜNİVERSİTELERİ BİRLİĞİ KONFERANSI İTÜ’DEYDİ 8. Port-city Universities League – Limanşehir Üniversiteleri Birliği Konferansı – PUL 2014, 20 - 23 Ekim 2014 tarihlerinde, Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Fakülte Dekanı Prof. Dr. Ahmet Ergin başkanlığında, Ayazağa Yerleşkesi - Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi Konfe- 130 itü vakfı dergisi görüntülemesinin petrol üretiminde avantaj sağladığını söyledi. Prof. Dr. Doğru, rezervuar simülatörlerindeki korunma kanunları ve çeşitli matematik denklemlerinin önemini anlatarak, Saudi Aramco’nun 25 milyar hücreye kadar modelleme yapabilen yeni nesil rezervuar simülatörü GigaPOWERS’ın sunduğu kolaylıklardan ve büyük ek faydalardan bahsetti. Oturumu yöneten İTÜ Matematik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Duran, Türkiye’nin uygun matematiksel modellemeler, simülatörler, yeni teknoloji ve platformlar kullanarak petrol ve gaz arama-üretme sürecini planlaması gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Ali Doğru Hakkında Prof. Dr. Ali H. Doğru, 1974 yılında University of Texas - Austin’de Matematiksel Modelleme üzerine doktorasını aldı. California Institute of Technology Kimya Mühendisliği; University of Texas - Austin Makine Mühendisliği; Norwegian Institute of Technology Petrol Mühendisliği ve İTÜ Petrol Mühendiliği Bölümünde çeşitli akademik görev yürüten Doğru, halen MIT’te ve İTÜ’de ziyaretçi bilim insanı olarak görev yapıyor. Mobil Oil Corp, Dallas,Texas and Core Labs Inc, Dallas, Texas’tan sonra, dünyanın en büyük petrol firmasında Saudi Aramco Fellow olarak çalışmalarını sürdürüyor. İTÜ işbirliğiyle 3-5 Eylül 2012’de gerçekleştirilen “SPE-SIAM Conference on rans Salonundaki etkinlik, farklı ülkelerden akademisyenleri bir araya getirdi. 2006 yılından bu yana gerçekleştirilen konferansın 2014 gündemi, sürdürülebilir taşımacılık ve liman operasyonları, sürdürülebilir taşımacılık ve limanlara çevresel bakış, çevreci gemi ve taşımacılık teknolojisi konularıydı. PUL Konferansları, liman şehirleri ve üniversiteleri arasında küresel bir iletişim ağı oluşturarak fikir alışverişini artırmayı ve limanlarla ilgili kültürel görüşleri (tarih, ticaret, endüstri, denizcilik araştırmaları, festivaller vs.) geliştirmeyi amaçlıyor. Dünyanın önde gelen liman kentlerinde bulunan üniversitelerin Mathematical Methods in Fluid Dynamics and Simulation of Giant Oil & Gas Reservoirs” ve 15-17 Eylül 2014’te düzenlenen “SPE & SIAM Conference on Large Scale Computing and Big Data Challenges in Reservoir Simulation” konferanslarının başkanlığını yaptı. 10 ABD patentine ve 40’ın üzerinde akademik yayına sahip Doğru, aralarında “2014 SPE/AIME Honorary Member, 2013 Saudi Aramco Fellow, SPE 2012 John Franklin Carll Award, 2010 World Oil Innovative Thinking Award, SPE 2008 Reservoir Description & Dynamics Award, ADIPEC 2010 Best Technology Award”ın da bulunduğu birçok seçkin ödülün sahibi. özgün bir birliği olarak 2006 yılında kurulan PUL’a, 11 ülkeden 14 üniversite üye. İTÜ GİNOVA’DA YARATICILIK VE GİRİŞİMCİLİK SEMİNERİ İTÜ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi (İTÜ GİNOVA) tarafından düzenlenen Salı Sohbetleri’nin ilki Oregon State Üniversitesi’nden Dr. Ed Sobey’in “Yaratıcılık ve Girişimcilik Becerilerinizi Nasıl Keşfedersiniz?” başlıklı semineriyle, 14 Ekim’de Mustafa İnan Kütüphanesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Singapur’da bulunan Amerikan Yaratıcılık, İnovasyon ve Girişimcilik Enstitüsü’nün de yöneticilik yapan, akademisyenliğinin yanı sıra gezgin ve kâşif olan, Ed Sobey; yaratıcılık, yenilikçilik ve girişimcilik konularına değindiği sunuma kendisi hakkında kısa bir video gösterimi ile başladı. Konuşmasında Roy Plundert’in teflonu, Theodore H. Maiman’ın lazeri bulması gibi insanlık tarihi için önemli buluşların ve icatların gelişim aşamalarına değinen Dr. Sobey bunun yanı sıra katılımcılara 21. yüzyılda öğrenme be- cerilerinde yaratıcılığın önemini kendi deneyimlerinin ışığında aktardı. Başarılı insanlarda bulunan özellikler ile bu özelliklerin nasıl ortaya çıkarılabileceğine ve geliştirilebileceğine değinen Dr. Sobey, seminer sırasında katılımcılarla grup çalışması gerçekleştirerek bir sayfadan en uzun binayı yapmalarını istedi ve şu önerilerde bulundu: “Eğer yaratıcıysanız ve aklınıza bir buluş geliyorsa onu hemen yapın. Çünkü en iyi yaratıcı hemen yapar, en iyi dansçının hemen dans etmeye başlaması ve en iyi şarkıcının hemen şarkı söylemeye başlaması gibi. “Ben bunu yapamam” ile “ben bunu yapmak istiyorum” çok farklı söylemlerdir. Seminer sonrasında İTÜ GİNOVA ofisine geçen katılımcılar, Ed Sobey ile tanışma ve sohbet etme fırsatına da sahip oldu. ULUSLARARASI OSMANLI MİMARLIK KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU İTÜ ve Kubbealtı Akademisi’nin birlikte hazırladığı, “Uluslararası Osmanlı Mimarlık Kültürü Sempozyumu” 22-23 Ekim 2014 tarihlerinde Taşkışla Yerleşkesi, Mimarlık Fakültesinde gerçekleştirildi. Vefatının 30. yılında Ekrem Hakkı Ayverdi anısına ithaf edilen sempozyumun açılışına, Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Sinan Uluant, Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Mert Şener ile yurtiçi ve yurtdışından çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı. Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Sinan Uluant, dedesi Ekrem Hakkı Ayverdi’nin 1920’de mezun olduğu okulda düzenlenen sempozyum için destek veren herkese teşekkür ederek sözlerine başladı. Özellikle Balkanlardaki çalışmalarıyla tanınan Ekrem Hakkı Ayverdi’nin yakın zamanda yine bir Balkan şehri olan Üsküp’te anılacağını söyleyen Uluant, Kültür Bakanlığı’nın “5 Şehir 5 Adam” projesine işaret ederek bu 5 isimden birinin Ayverdi olduğunu belirtti. Uluant’ın ardından söz alan Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Mert Şener, kültürün aktarıldıkça zenginleştiğine ve kıymetlendiğine dikkat çekerek, bu noktada eğitim-öğretim müfredatlarının önemli olduğunun altını çizdi. Şener, Osmanlı mimarlık kültürünün muhteşem estetik kurgulara sahip eserler ortaya koyduğunu belirtti. Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ise, “Üniversitemizden mezun olan Ekrem Hakkı Ayverdi gibi bir değerin eserlerinin ele alınacağı sempozyuma ev sahipliğini yapmak İTÜ ailesine çok yakışacak” dedi. Ayverdi’nin kendisinde bıraktığı izlenimi “nazik bir beyefendi ve kültür nakledicisi” olarak tanımlayan Karaca, ülkemizin bir sanat olarak mimarlıkla daha çok bütünleş- mesi gerektiğini söyledi. iki gün devam eden sempozyumda 6 oturum yapıldı. Osmanlı mimarisi, Ekrem Hakkı Ayverdi’nin Osmanlı mimarisine dair tespitleri, İslami eserler gibi geniş çaplı konulara yer verildi. Sempozyum Prof. Dr. Gülru Necipoğlu’nun konuşmasıyla sona erdi. itü vakfı dergisi 131 , İTÜ DEN HABERLER YÜCE ÖNDER ATATÜRK, İTÜ’DE ETKİNLİKLERLE ANILDI Prof. Dr. Nurhan Atasoy Öğrenciler adına konuşan Mert Menekşe 132 itü vakfı dergisi Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk, vefatının 76. yılında, İTÜ’de tarih, sanat ve sporla harmanlanan bir dizi programla anıldı. İTÜ Rektörlüğü tarafından düzenlenen anma programı kapsamında ilk etkinlik Ayazağa Yerleşkesi - Süleyman Demirel Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Tören, saat 09.05’te saygı duruşu ile başladı. İstiklal Marşını birlikte söyleyen İTÜ’lüler, daha sonra Atatürk’ün sesinden 10. Yıl Nutkunu dinledi ve siyah beyaz görüntüler eşliğinde Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına doğru kısa bir yolculuk yaptı. Film gösteriminin ardından konuklara seslenen Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Atatürk’ün bilime verdiği önemi vurgulayarak Cumhuriyetin henüz ilk yıllarından itibaren Atatürk’ün güçlü bir Türkiye hayali olduğunu söyledi. Atatürk’ün, herkesin çok iyi bildiği “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” sözünü, Cumhuriyetin birinci yılında Samsun’da öğretmenlerle bir araya geldiği bir toplantıda söylediğini belirten Karaca, şöyle konuştu: “Hayata bakın, gördüğünüz ne varsa ardında mutlaka bilimin katkısı vardır. İlerlemek, güç kazanmak, saygınlık inşası bilimsel gelişim olmaksızın mümkün değildir. İşte bu yüzden 90 yıl önce Atatürk’ün dediği gibi bilimi yol gösterici olarak almak, bilimsel gelişimi sağlamak mecburidir. Aynı konuşmasında Atatürk, ‘İlim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki gelişimini kavramak, ilerlemeleri zamanında izlemek şarttır’ diyor. Bu noktada bilimsel ilerlemeyi global gelişmeler ışığında takip etmek ve teknolojik gelişimi de ayrılmaz parçası olarak görmek gerekiyor. Atatürk’ün en büyük hayali, güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığıydı. O’nun ve Cumhuriyete emek veren herkesin, bir olanaksızlıklar denizinden yeni bir ülke kurmayı başarmasının temelinde, yurt sevgisi ve millete olan inanç vardı. Bu güçlü inançla kurulan Cumhuriyetimizin, varlığını koruması ve güçlenerek yaşamasının yolu ise kuşkusuz ki ilerlemekten geçiyor. İlerlemenin temelinde de bilim yatıyor. Bu- gün 241 yıllık güçlü bir akademik kurumun çatısı altında Atatürk’ü hatırlarken, ülkemizi karış karış inşa etmiş, bilimin ve teknolojinin öncüsü olmuş teknik üniversitenin, aynı kararlılıkla çalışmaya devam edeceğini vurgulamak isterim.” İTÜ öğrencileri adına konuşan Mert Menekşe ise Veda filminden alıntı yaparak başladığı konuşmasında, Atatürk’ün devrimleri ve Cumhuriyeti gençliğe emanet ettiğini vurguladı. Nurhan Atasoy: “Ben Bir Atatük Aşığıyım” Törenin davetli konuşmacısı Sanat Tarihçisi – Yazar Prof. Dr. Nurhan Atasoy ise hoş üslubu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki zor günleri ve Atatürk’ün ileri görüşlülüğünü anlattı. “Ben bir Atatürk aşığıyım” diyen Atasoy, Atatürk’ü anlamanın onun yetiştiği günleri anlamaktan geçtiğine değindi; Atatürk’ün en zor koşullarda bile bilimsel gelişimi, eğitimi her zaman ilk mesele olarak gördüğünün altını çizdi. Konuşmaların ardından, Rektör Prof. Dr. Karaca, Prof. Dr. Nurhan Atasoy’a ve “Ebrularla Atatürk” sergisi nedeniyle Hikmet Barutçugil’in eşi Füsun Barutçugil’e teşekkür plaketi sundu. Program, İTÜ TMDK tarafından verilen “Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar” konseri ile sona erdi. Ardından, usta sanatçı Hikmet Barutçugil’in “Ebrularla Atatürk” sergisi açıldı. İTÜ’lüler Ata için koştu İTÜ Rektörlüğü Geleneksel Atatürk’ü Anma Koşusu ise 31. kez gerçekleştirildi. Beden Eğitimi Bölümü tarafından organize edilen koşunun startını Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca verdi. Ayazağa Yerleşkesi Merkez Spor Salonu önünde başlayan koşuda, Ekrem Elginkan Lisesi öğrencileri, İTÜ öğrencileri, İTÜ akademisyenleri ve idari personeli ile İTü dışından katılımcılar yarıştı. Tören sonunda erkekler ve bayanlar olmak üzere iki kategoride dereceye girenlere ödülleri verildi. Madalya töreni İTÜ Stadyumunda gerçekleştirildi. REKTÖR MEHMET KARACA, İZMİR’DE İTÜ’LÜLERLE BULUŞTU İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, İzmir’de anaokulundan başlayıp mezunlarımıza ulaşan her kademeyi kapsayan bir yelpazede İTÜ’lüler ve İTÜ adaylarıyla bir araya geldi. 17 Kasım Pazartesi günü gerçekleştirilen İzmir programı, İTÜ Geliştirme Vakfı Okullarının (GVO) en yeni halkası olarak bu yıl açılan İTÜ GVO İzmir NESAN Yerleşkesinde başladı. Rektör Karaca’ya, İTÜ GVO Yönetim Kurulu Başkan Üyeleri ile İTÜ GVO çatısı altındaki okulların müdürleri eşlik etti. İlk yıl sadece anaokulu kademesinde öğrenci alan ve 2015-2016 Eğitim Öğretim Yılından itibaren ilkokul ve ortaokul kademelerinde de eğitime geçecek olacak İTÜ GVO İzmir Okuluna yapılan ziyaret, kahvaltı ve basın görüşmeleri ile başladı. Ardından Okul Müdürü Bülent Öz rehberliğinde yerleşkeyi gezen heyet, yapılan ve yapılacak çalışmalar hakkında bilgi aldı. Sonrasında İTÜ Geliştirme Vakfı’nın aylık olağan yönetim kurulu toplantısı okulda gerçekleştirildi. Okuldaki çalışmaların tamamlanmasının ardından, İTÜ Mezunlar Derneği İzmir Şubesi Başkanı Süreyya Karaman ve dernek üyelerinin katılımıyla öğle yemeği yendi. Farklı kuşaklardan İTÜ’lülerin bir araya geldiği yemek, fikirleri paylaşma ve yeni projeleri değerlendirme fırsatı verdi. Mezunlarla buluşma sonrası Rektör Prof. Dr. Karaca İzmir Atatürk Lisesine geçerek lise öğrencileriyle söyleşiye katıldı. Söyleşiye, Atatürk Lisesi mezunu çok sayıda İTÜ’lü de konuk oldu. Öğrenciler yabancı dil eğitimi, yurtdışı işbirlikleri, akademik kalite gibi birçok konuda merak ettiği sorulara yanıt buldu. Prof. Dr. Karaca, İTÜ adının başka bir kurumla kıyaslanamayacak bir marka olduğunun altını çizerken, geçmişten gelen güçlü mirastan da geleceğe yönelik projelerden de bahsetti. İzmirli öğrencilere, İstanbul’da üniversite okumanın sağlayacağı vizyonu ve avantajları da anlatan Rektör, bunu başka bir kentte yakalamanın çok zor olduğuna işaret etti. ANKARA'DA MEZUNLARLA VE ÖĞRENCİLERLE BULUŞMA İTÜ Tanıtım Koordinatörlüğü ve İTÜ Mezunlar Derneği işbirliği ile gerçekleştirilen organizasyonla Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca Ankara’daki İTÜ mezunlarıyla buluştu ve ülkemizin en köklü liselerinden Ankara Atatürk Lisesinde öğrencilerle bir araya geldi. Program kapsamında ilk olarak İTÜ Mezunlar Derneği Ankara Şubesine ait İTÜ Evi’nde mezunlarla kahvaltı düzenlendi. Toplantıya İTÜ’den farklı yıllarda mezun olan ve üniversitemizi gerek iş dünyası gerekse siyaset, bürokrasi gibi farklı alanlarda başarıyla temsil eden isimler katıldı. Rektörle kahvaltıda bir araya gelen isimler arasında; İdris Yamantürk, Mithat Yenigün, Ertan Yülek, Vahit Erdem, İsmail Yalçın Zaim, Akif Özkaldı, M.Ali Türkoğlu, Ömer Yenel, Yaşar Kurt, Turan Aykanat, Kıvanç Eryavuz, Necati Demircan, İsmail Özkan, Necdet Ersoy, Kamuran Gürakan, Güngör Kasımoğlu, A.Fulay Avcu, Mustafa Suvar, Recep Özdemir, Ali Nihat Yazıcı, Necati Ekingen, Ünal İnci, İhsan Kaş, Recai Kutan, Çağlar Arslan, Mehmet Özlü, Mehmet Dönmez, Güven Karaçuha, Vedat Kaya, Vedat Alver, Turgut Baydar, Zehra Beste Yıldız, Ali Kılıç, Yaşar Tuncer ve Melih Tülin Aydın yer aldı. “Merak ettiğiniz her şeyi sorun” Kahvaltının ardından Rektör Mehmet Karaca İTÜ’de son dönemde yapılan çalışmaları anlattı ve yapılacak yeni projelere ilişkin bilgi verdi. Karaca, fotoğraflar ve rakamlar eşliğinde İTÜ’deki değişimi anlattı. Mezunlardan merak ettikleri her soruyu sormalarını da isteyen Karaca, kamuoyuna çarpıtılmış olarak yansıtılan kimi konulara işaret ederek yöneltilecek tüm yorum ve sorulara açık olduğunu belirtti. Karaca, İTÜ gibi köklü bir kurumun en büyük şansının mezunları olduğunu vurgularken, üniversite ile işbirliği yapacakları her konuda önerilere açık olduğunu, teknik üniversitelilerin birbirinden kopmaması gerektiğini söyledi. Sunumun ardından ülkemizin en köklü liseleri arasında yer alan başkentin simge okullarından Atatürk Lisesine geçen Prof. Dr. Karaca, öğrencilerle söyleşide bir araya geldi. Başarılarıyla rol model olan İTÜ’lü İşadamı Erol Üçer de mezun olduğu lisedeki söyleşide Rektör Karaca’ya eşlik etti. Öğrencilerin oldukça ilgi gösterdiği ve sorular sorduğu etkinlikte, söyleşinin ardından okul gezisi de yapıldı. Ankara programı, İTÜ Evinde mezunlarla birlikte yenen akşam yemeği ile sona erdi. Tanıtım Koordinatörlüğü’nün “İTÜ’lü Olmak” temalı söyleşileri, Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca öncülüğü ve mezunlarımızın desteği ile Türkiye’nin farklı kentlerinde sürecek. itü vakfı dergisi 133 , İTÜ DEN HABERLER İTÜ’LÜLER ANITKABİR'DEYDİ İTÜ öğrencilerinin her yıl Atatürk Haftasında düzenledikleri Anıtkabir Ziyareti bu yıl 16 Kasım’da gerçekleştirildi. İTÜ Basın Yayın Kulübü’nün 10. Kuruluş Yılı Etkinlikleri kapsamında İTÜ Rektörlüğü’nün katkılarıyla düzenlenen etkinlik kapsamında ücretsiz olarak düzenlenen Anıtkabir ziyaretine, 180 İTÜ öğrencisi katıldı. İlk olarak İTÜ Mezunlar Derneği Ankara Şubesini ziyaret eden öğrencilerimiz, İTÜ Evi’nde mezunlarımızla kahvaltıda bir araya geldi. Farklı kuşaklardan İTÜ’lülerin hoş sohbetinin ardından, mezunlarımızın da katılımıyla Anıtkabir ziyaret edildi. Öğrencilerimiz ve mezunlarımız, aramızdan ayrılışının 76. Yılında Ata’nın manevi huzuruna çıktı, mozaleye çiçeklerini bıraktı ve birlikte İstik- lal Marşını okudu. 180 öğrencimizin Anıtkabir merdivenlerinde oluşturduğu İTÜ yazısı ise gezinin unutulmaz karesi oldu. Anıtkabir’in ardından, program 2010’da müzeye dönüştürülen Ulucanlar Cezaevi Müzesinin ziyareti ile sürdü. Öğrencilerimiz; Nazım Hikmet, Deniz Gezmiş, Bülent Ecevit, Yılmaz Güney, Muhsin Yazıcıoğlu, Oral Çalışlar, Necip Fazıl Kısakürek, Cevat Şakir Kabaağaçlı ve Hüseyin Cahit Yalçın gibi Türk si- ORHAN ALTAN, ULUSLARARASI BİLİM KONSEYİ’NE YENİDEN SEÇİLDİ İnşaat Fakültesi Geomatik Mühendisliği emekli Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Orhan Altan, Uluslararası Bilim Konseyi’nin (International Council of Science - ICSU), Eylül ayında Yeni Zelanda’da gerçekleştirilen 31. Genel Kurulunda, yönetim kurulu üyeliğine yeniden seçildi. ICSU, 121 üye ülke ve toplamda 141 temsilci ülkenin ulusal ve uluslararası bilim kuruluşlarından 30 üyenin yer aldığı sivil bir organizasyon. TÜBİTAK’ın ülkemizi temsil ettiği bilim konseyinde, ABD’den National Academy of Sciences, Almanya’dan Deutsche Forschungsgemeinschaft ve İngiltere’den Royal Society gibi önemli bilim kuruluşları bulunuyor. Toplum yararına 134 itü vakfı dergisi uluslararası bilimi güçlendirmeyi görev edinen konsey, küresel anlamda araştırmaların planlanması ve koordinasyonu üzerine çalışma yürütüyor. Konsey, politika için bilimi ve bilimin evrenselliğini kuvvetlendirme ve pekiştirme konularında kilit rol oynarken, çevre, bilim ve yönetim gibi konularda danışmanlık rolü de üstleniyor. Prof.Dr. Orhan Altan Hakkında ICSU Yönetim Kurulu üyeliğine tekrar seçilen Prof. Dr. Orhan Altan, 1965 yılında girdiği İTÜ İnşaat Fakültesinden 1970 yılında mezun oldu ve asistan olarak çalışmaya başladı. 40 yılı aşkın süre İTÜ’de görev yapan Altan, aynı zamanda Uluslararası Fotogrametri ve Uzaktan Algılama Birliği (ISPRS) 1. Başkan Yardımcılığı görevini 2012 yılından beri yürütüyor. Stuttgart, Berlin, Munich Teknik Üniversitelerinde, ETH-Zürich ve Çin Wuhan Üniversitesinde misafir profesör olarak görev yapan Altan’ın, çeşitli dillerde yayınlanmış 180’in üzerinde yayını bulunuyor. yaset ve yazın hayatında etkisi bulunan çok sayıda ismin kaldığı Ulucanlar Cezaevinin yakın tarihimizde bıraktığı izlerin hakim olduğu havasını soludu. ECE BAYAT’A ‘THOMAS A. MİDDLEBROOKS’ ÖDÜLÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerimizden Y. Doç. Dr. Ece Eseller-Bayat, deprem sırasında temel zeminlerinin dayanımının arttırılması için geliştirdiği iyileştirilmiş zemin modelini sunduğu ‘’ Liquefaction Response of Partially Saturated Sands. I: Experimental Result and II: Empirical Model’’ ASCE (American Society of Civil Engineers) yayınları ile, Geoteknik Mühendisliği’nde yeni bulgu ve katkıları için “2014 Thomas A. Middlebrooks Award” ile ödüllendirildi. Thomas A. Middlebrooks Ödülü, Amerika İnşaat Mühendisleri Derneği tarafından her yıl Geoteknik Mühendisliği alanında tüm dünyada en üstün ve yeni buluşlar getiren çalışmaya veriliyor. Ödüle layık görülen çalışma, deprem anında doygun gevşek kumlarda görülen ve boşluk suyu basıncının artması ile büyük deformasyonlara neden olan ‘Sıvılaşma’ fenomeninin pratik ve daha ekonomik bir yolla hem yeni hem de varolan yapıların zemininde iyileştirilmesi için yeni bir teknik öneriyor. Kısmi doyguna indirgeme tekniği (IPS, Induced Partial Saturation) olarak önerilen bu tekniğin laboratuvar deneylerini ve kısmi doyguna indirgenmiş zeminlerin davranışının modelini Y. Doç. Dr. Ece Eseller-Bayat Northeastern Üniversitesi’nde Prof. Mishac K. Yegian, Prof. Akram Alshawabkeh ve Doktora öğrencisi Seda Gökyer ile çalıştığı National Science Foundation (Amerika Ulusal Bilim Vakfı) projesi kapsamında gerçekleştirdi ve ödüle layık görülen yayınlarda sundu. REKTÖRLÜK SANAT GALERİSİ’NDE YENİ DÖNEM BAİRAM BAİRAMİ SERGİSİ İLE AÇILDI İTÜ Rektörlük Sanat Galerisi (RSG), yaz aylarında verdiği kısa aranın ardından yeni dönemi yağlı boya sergisi ile açtı. RSG’nin ilk uluslararası sergisiyle İTÜ’ye konuk olan Bairam Bairami’nin eserleri, 17 Eylül-16 Ekim arası sanatseverlerle buluştu. Makedonyalı ressam Bairam Bairami’nin yağlı boya tekniği ile yaptığı soyut eserlerinin yer aldığı serginin açılışı, 17 Eylül’de İTÜ Yönetimi, öğretim üyeleri, öğrenciler ve sanatseverlerin katıldığı bir davetle yapıldı. RSG’de açacağı sergi için Türkiye’ye gelen Bairami, eserlerinin bir kısmını İTÜ Ayazağa Yerleşkesinde kurulan atölyede tamamladı ve RSG’de 95 eser sergilendi. İTÜ öğrencileriyle atölye çalışması Casablanca’da yaşayan sanatçı, İstanbul’dan ayrılmadan önce İTÜ öğrencileriyle de bir araya geldi ve 18 Eylül günü dileyen tüm öğrencilerin katılımına açık olarak, yağlıboya resim atölyesi düzenlendi. Bairam Bairami Hakkında 1948 yılında Makedonya’da doğan Bairam Bairami, Üsküp Kiril Metodi Üniversitesinde mimarlık eğitimi aldı. Çocuk yaşta başlayan resim sevgisi yaşamının vazgeçilmezi haline geldi ve sanat çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Fas’ın Casablanca şehrinde yaşayan sanatçı, École Supérieure d’Architecture de Casablanca, École Supérieure de Design de Casablanca, Académie des Arts Traditionnels okullarında “sanat, tasarı geometri, perspektif ve teknik dil” konularında dersler veriyor. Eserlerinde dönemsel olarak “kaçış, ışık, tabiat, doğaçlama ve kompozisyon” temalarını işleyen ressam, kanvas, ahşap, plastik, metal gibi farklı zeminler üzerine çalışıyor. Sanatçı, akrilik boya, vernik, vinilik boya, gliserofitalik boya, kum, toprak, elyaf, yapıştırıcı gibi malzemeler kullanarak kendi geliştirdiği teknikleri uyguluyor. Bugüne kadar aralarında Fas, Makedonya, Almanya, Moritanya, ABD, Fransa ve Türkiye’nin bulunduğu birçok ülkede sergiler açan ressam, Casablanca’da açtığı “Atelier Bairami” okuluyla da genç yetenekleri yetiştiriyor. NOSTALJİYE SIRADIŞI DOKUNUŞ GÖNÜL PAKSOY “BEZ BEBEK” SERGİSİ Tasarımda 25. yılını kutlayan usta sanatçı Gönül Paksoy’un uluslararası üne sahip bez bebekleri İTÜ’de... Tasarımcı Gönül Paksoy, ilk kez 12 yıl önce sergilediği ve oldukça ses getiren sıradışı bez bebekleriyle, İTÜ Rektörlük Sanat Galerisine (İTÜ RSG) konuk oldu. 6 Kasım 2014 Perşembe akşamı sanat ve cemiyet hayatının seçkin isimlerinin katılımıyla açılan sergi, 4 Aralık’a kadar açık kaldı. Açılış davetine yıllardır Gönül Paksoy kreasyonundan giyinen Türk Sinemasının sultanı Türkan Şoray, iş kadını Füsun Eczacıbaşı, duayen Tarihçi - Yazar Prof. Dr. Nurhan Atasoy, tv programcısı Serfiraz Ergun’un da aralarında bulunduğu çok sayıda isim katıldı. Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ RSG’nin 6. sergisini açtığını belirterek, Gönül Paksoy’un tasarımdaki 25. yılına denk gelen bu sergiyi ayrıca önemsediklerini belirtti. Yeteneklerin desteklenmesine ihtiyaç olduğunu ve Paksoy’u bu vizyonu nedeniyle kutlayan Karaca, serginin her yaştan ziyaretçi kitlesine ulaşmasını diledi. Gönül Paksoy’un teşekkür konuşmasının ardından, sanatçıya plaket takdim edildi. Davete, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı öğrencilerinin sunduğu dinleti eşlik etti. Kostüm ve aksesuar tasarımlarının yanı sıra farklı lezzetlere kapı açan ödüllü yemek kitaplarıyla da tanınan sanatçı Gönül Paksoy, çalışmaları içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan bez bebek tasarımları İTÜ RSG’de her yaştan sanatseverle buluştu. Sergide, 90 bez bebek karakterinin yanı sıra, bebeklerin figürlerinden yapılan yastıklar da yer aldı. İlginç isimleri ve gerçeküstü kimlikleri ile sergi, çocukların yaratıcılıklarının desteklenmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Gönül Paksoy Sanat hayatına resim ile başlayan ve uzun yıllar ressam kimliği ile bilinen Dr. Gönül Paksoy, kostüm - aksesuar tasarımların yanı sıra yemek yazarlığı ve sofra tasarımı üzerine yaptığı çalışmalarla da öne çıkıyor. Farklı alanlarda yürüttüğü çalışmalarla bugüne dek 9 kitap yayınlayan Paksoy, 18 sergi açtı. Sergileri Türkiye’nin yanı sıra Washington, Tokyo, Kuveyt gibi dünyanın farklı coğrafyalarında sanatseverlerle buluştu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Paksoy, çalışmalarını halen Adana ve İstanbul’daki atölyelerinde yürütüyor. itü vakfı dergisi 135 GENÇ BAŞARI İTÜ’LÜ MODACILARDAN YENİ BİR ULUSLARARASI ÖDÜL Global Denim 2014 Ödülleri, Kingpins Amsterdam Kot Kumaş Ticaret Show özel açılış gününde sahiplerini buldu. Hollanda’nın Amsterdam şehrinde düzenlenen ödül töreninde, Tekstil Teknolojileri ve Tasarım Fakültesi Tekstil Mühendisliği mezunu Bossa Denim Firması Genel Müdürü Dr. Sedef Uncu Akı ve firmayla birlikte yarışmaya katılan Moda Tasarımı Programı mezunumuz Gizem Turan, kumaş ve koleksiyonlarıyla iki kategoride ödül kazandı. Mezunlarımız 10 bin avro para ödülünün de sahibi oldu. Mezunlarımızın tasarımları Amsterdam’daki Kingpins Show’un yanı sıra, 2015 yılında New York, Los Angeles, Hong Kong ve Amsterdam’da düzenlenecek Denim Günlerinde sergilenecek. Mezunumuz Gizem Turan, daha önce de New York Rag&Bone ve Marchesa gibi markalarla iş birliğinde bulunmuş, başarılı çalışmalara imza atmıştı. İTÜ FİZİK HAFTASI 10. KEZ YAPILDI İTÜ ARIGE’YE ÇÖPÜŞEN ARI ROBOTUYLA 2.’LİK MEZUNLARIMIZ MODAYA YÖN VERİYOR Bu yıl 10. kez düzenlenen İTÜ Fizik Haftası, Fen–Edebiyat Fakültesi Fizik Mühendisliği Bölümü bünyesinde, Fizik Mühendisliği Kulübünün organizasyonuyla gerçekleştirildi. Hem İTÜ hem de diğer üniversitelerden lisans ve lisansüstü program öğrencileri ile İTÜ Fizik Mühendisliği mezunlarının katıldığı etkinlik, fiziğe meraklı lise öğrencilerinin de adresi oldu. Etkinliğin açılışı, geçen yıl yaşamını yitiren Dr. Duygu Balcan anısına Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr. Muhittin Mungan’ın “Rastgele Ağlar ve Duygu ile Çalışmalarımız” başlıklı konuşması ile yapıldı. 5 gün süren Fizik Haftası boyunca; “öklit geometrisi, karadelik çözümleri, kuantum mekaniğinde geometrik fazlar, kuantum enformasyon, bilgisayar destekli klasik hareket denklemlerinin çözümü ve diferansiyel formlar” gibi birçok konu ele alındı. Özellikle lisans öğrencileri, güncel fizik araştırmaları ile ilgili bilgi edinme ve konuşma yapma fırsatı buldu. İTÜ Ayazağa kampüsünde gökyüzü gözlem etkinliğiyle desteklenen programda, lisans ve lisansüstü öğrencilerinin aynı akademik ortamı paylaşması, fizik ve matematik üzerine tartışmalar yaparak bilgi alışverişinde bulunması sağlandı. 136 itü vakfı dergisi İTÜ ARI Teknoloji Geliştirme Kulübü (İTU ARIGE), İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünde düzenlenen “IZTECH RoboLeague (IRL)” etkinliğinde ikincilik aldı. Robot teknolojilerinin sergilendiği, birbirleriyle mücadele etme atmosferi bulduğu ve aynı zamanda Türkiye’nin her kesiminden öğrencileri ve teknoloji sektörü temsilcilerini bir araya getiren etkinlikte, bu yıl İTÜ öğrencileri iki kategoride yarıştı. İTÜ ARIGE tarafından tasarlanan ve çöp toplayan kategorisinde yarışan “Çöpüşen Arı” ekibinin robotu ikincilik ödülünü aldı. Ekipte öğrencilerimiz Ümit Yelken, Erdem Şen, Doğancan Diril, Abdussamet Hatipoğlu, Erkan Şen, Talha Gülbudak, Mustafa Said Uçar ve Ali Hakan Çetin yer aldı. Aslı Polat Londra Moda Haftasında İTÜ Tekstil Teknolojileri ve Tasarım Fakültesi - Moda Tasarımı Programı 2009 mezunu Aslı Polat, Londra Moda Haftasına katıldı. 2014-2015 İlkbahar-Yaz Koleksiyonu ile organizasyonda yer alan Polat, koleksiyonu ile prestijli moda dergisi VOGUE UK sayfalarına taşındı. Aslı Polat, genç yaşta böyle bir başarı yakalayabilen ülkemizin nadir tasarımcılarından biri olarak, İTÜ’ye gurur verdi. Mezunumuz İstanbul Moda Haftasında İTÜ Moda Tasarımı Programı 2010 mezunu Gözde Nadire Bıçaklı ise İstanbul Fashion Week-2014’te yer alacak tasarımcılardan biri olarak üniversitemize gurur veren bir başka başarıya imza attı. İstanbul Moda Akademisi’nin yeni nesil tasarımcıları buluşturduğu ve 15 Ekim’de Antrepo 3’TE NEW GEN projesi kapsamında gerçekleştirilen defilede, mezunumuzun tasarımları da yer aldı. ÖĞRENCİ PROJELERİ EMBALLAGE 2014 PACKAGING EXHIBITON’DA EMBALLAGE 2014 GAMZE GÜVEN’İN YENİ NESİL OYUNCAK YARIŞMASINDAKİ BAŞARISI İLTERİŞ İLBASAN’A RED DOT ÖDÜLÜ İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü 2012 yılı mezunu İlteriş İlbasan, dünyanın en prestijli kavramsal tasarım yarışmalarından Red Dot Design Award: Desing Concept 2014’de, Gerridae, ve Align isimli iki projesiyle Red Dot ödüllerine layık bulundu. Red Dot, yenilikçi tasarım konseptlerini tanımlamak ve geleceğin üstün kaliteli ürünlerini müjdelemek amacıyla, 2005 yılından bu yana Red Dot Award: Design Conceptyarışmasını düzenliyor. Emballage 2014 2013-2014 Bahar Dönemi'nde, Industrial Product Design IV dersi kapsamında lisans öğrencilerimiz tarafından tasarlanan altı proje, Paris'te, Emballage 2014 Packaging Exhibition kapsamında gerçekleşen Best Pack - Design by students for virtuous solutionsda sergileniyor. Fransa, İspanya, Almanya, İtalya ve Türkiye'den birer tasarım okulunun ortak hayata geçirdiği Gamze Güven KıneBıke proje sonucunda hayata geçen sergi, Nord Cemer Kent Ekipmanları tarafından bu yıl Villepinte 6 numaralı holde 17-20 Kasım ilk kez düzenlenen Yeni Nesil Oyuncaklar 2014 tarihleri arasında açık kalacak. Ser- Ulusal Tasarım Yarışmasının kazananları, gide öğrencilerimiz Ebru Gümüştaş, Elif 18 Ekim 2014 tarihinde İzmir Fuar Ala- Şen, Süleyman Enes Karabulut, Dilara Ye- nı’nda düzenlenen ödül töreniyle açıklandı. şilova, Pelin Efilti ve Sühendan Eroğlu'nun İnsanların sokağa çıkmasını destekleyecek tasarımları yer alırken; ilgili proje dersinin çeşitli kent oyuncakları için yaratıcı tasa- yürütücülüğünü ise Prof.Dr. Özlem Er, Doç. rımların teşvik edilmesini amaçlayan yarış- Dr. Şebnem Timur Öğüt, Burak Daylan, mada 2014 yılı mezunumuz Gamze Güven, Gürçağ Özler ile araştırma görevlileri Ali 2013-2014 Bahar Yarıyılı Bitirme Projesi Gökkurt, Ersegün Erciş ve İffet Pala üstlen- kapsamında tasarladığı KINEBIKE isimli mişlerdir. projesi ile mansiyon ödülünün sahibi oldu. ULUSAL GEMİ VE YAT TASARIM YARIŞMASINDA İKİ ÖDÜL kazandı. Motoryat kategorisinde ise “M/Y Fevkalhad” isimli tekne ile İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi öğrencilerinden Taha Türkoğlu, Gökhan Gökalp ve Turgut Fidan’dan oluşan ekip ikincilik ödülünün sahibi oldu. Gemi ve Yat İhracatçıları Birliği tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Ulusal Gemi ve Yat Tasarım Yarışması”nda Üniversitemiz yelkenli kategorisinde birincilik ve motoryat kategorisinde ikincilik ödülü aldı. Yelkenli kategorisi birinciliğini “Ocenaid” isimli tekne ile İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi ile İTÜ Mimarlık Fakültesi öğrencilerinden Harun Kemali, Gürbüz Bilici ve Işık Gören’in oluşturduğu ekip ile ENDÜSTRİYEL GIDA TASARIM YARIŞMASINDA İTÜ ÖĞRENCİLERİNİN BAŞARISI 2013-2014 Yaz Öğretimi’nde Doç.Dr. Çiğdem Kaya ve Yrd.Doç.Dr. Pınar Yalçın yürütücülüğünde gerçekleşen Industrial Product Design I,II,III,IV,V proje dersleri kapsamında İstanbul Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği tarafından düzenlenen 1.Ulusal Endüstriyel Gıda Tasarım Yarışması konu olarak çalışılmıştır. İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü ve İTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü öğrencilerinden oluşan gruplar “Öğrenci Kategorisi”nde aşağıdaki dereceleri almıştır. İkincilik Ödülü: Haşhaşlı, Beyza Boduroğlu, Sedanur Yıldız, Özge Özkök Finalistler: Beyaz Helva, Dilara Yeşilova, Damla Bektaş, Ersel Çimen, Burcu Demirci Koniko, Melis Emiroğlu, Kübra Doğan, Elif Kurdaş , Barbaros Mazlumcu, Pestil-Müsli, Ayda Yedekçioğlu, Samet Gelirli, Ece Kaya, Erdem Kahraman itü vakfı dergisi 137 İTÜ VAKFI›NDAN HABERLER Gülsin Onay İTÜ’de Müzikseverlerle Buluştu Uluslararası müzik kariyeri ile göz kamaştıran sanatçımız Gülsin Onay, 8 Aralık’ta, İTÜ Maçka Yerleşkesi Mustafa Kemal Konferans Salonundaki piyano resitalinde bir kez daha, İTÜ’lüler ve dostlarından oluşan müzikseverlerle buluştu. Konser, İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin ‘İTÜ Vakfı Burs Kampanyasına Destek’ etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştirildi. Rachmaninov yorumlarıyla müzik otoritelerinden büyük övgüler alan Gülsin Onay, uluslararası alanda müstesna bir Chopin icracısı olarak kabul ediliyor. Hocası Adnan Saygun’un dünya çapında en güçlü yorumcusu olarak tanımlanan Gülsin Onay, İTÜ öğrencilerine burs desteği sağlamak üzere verdiği konser programında, Johann Sebastian Bach, Robert Schumann, BélaBartók, A. Adnan Saygun, Frédéric Cho- pin’in eserlerini yorumladı. 25. kuruluş yılını geride bırakan İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, İTÜ öğrencilerine burs desteği sağlamak amacıyla bugüne kadar sayısız etkinlik gerçekleştir. Bu etkinlikler arasında önemli yer tutan klasik müzik konserlerinde ülkemizin dünya çapındaki sanatçıları, grup ve orkestraları, aynı şekilde yurt dışından sayısız solist ve grup müzikseverlerle buluşturuldu. 2014-2015 çalışma döneminde de hiç eksilmeyen heyecanıyla yoluna devam eden Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, bu konserden elde edeceği geliri de tüm etkinliklerde olduğu gibi aynı amaca yönelik olarak İTÜ öğrencilerine karşılıksız eğitim bursu verilmek üzere İTÜ Vakfı Burs Fonu’na aktarmıştır. Komite’nin Yeni Dönem Çalışmaları İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, Ekim ayında başlayan 2014-2015 çalışma dönemini de geçtiğimiz yıl olduğu gibi Şadiye Karadoğan başkanlığında sürdürüyor. Ekim ayında başta briç ders ve turnuvaları olmak üzere, resim dersleri, günübirlik geziler, giysi odası, kermes ve konser etkinliği ile başlayan çalışma döneminin ilerleyen aylarında yeni konserlerde ünlü sanatçılar müzikseverlerle buluşturulacak, mezun ve mensuplarla İTÜ dostları, öğrencilere burs desteği sağlamaya yönelik tüm bu etkinliklerde yine bir araya getirilecek. Giysi Odası Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin, İTÜ Ayazağa Yerleşkesi Merkezi Derslik binası içindeki ‘Giysi Odası’, öğrencilerin giyim-kuşam ve kişisel bakım ihtiyaçlarını ücretsiz karşılayabilecekleri bir adres olarak faaliyetini sürdürüyor. İstanbul dışından gelerek evlerde barınmakta olan öğrenciler, çeşitli ev gereçleri ihtiyaçları için Neş’e Önal Anısına Sergi Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesinin kurucu üyelerinden Neş’e Önal anısına düzenlenen geleneksel “Son Resim” temalı sergi, İstanbul Deniz Müzesi’nde 18 Kasım’daki açılış daveti ile sanatseverlerle buluştu. Sergide her yıl ağırlıklı olarak, Komitenin resim eğitimi etkinliğine devam eden üyelerin, bu eğitim süresince yağlı boya başta olmak üzere çeşitli tekniklerle ürettikleri çalışmalar yer alıyor. 2014 yılı sergisinde de Sevgi Karakadıoğlu (eğit- 138 itü vakfı dergisi men ve ressam), Nur Ataibiş, Naile Buyurgan, Janet Ekinci, Salime Kaman, Serap Kaya, Eda Ebra Mete, Ayfer Özdemir, Mukaddes Özdemir, Pirkko Özüdoğru, Hülya Özyılmaz, İnci Tezcan, İclal Vatandost ve Nuran Yapıcı’nın tabloları ile Neş’e Önal’ın resim ve heykel çalışmalarından örnekler sergilendi. Neş’e Önal’ı, bu vesile ile bir kez daha sevgi ve özlemle anıyoruz. de bu mekana başvurabiliyor. Öğrencilere destek olmak isteyen kişi ve kuruluşlardan bağış yoluyla gelen giysi ve ev gereçleri, uzun yıllardır bu hizmeti veren ‘Giysi Odası’nda öğrencilere ücretsiz olarak sunuluyor. Giysi Odası’na katkıda bulunmak isteyen kişi ve kuruluşlar için iletişim: 0212 296 55 11 – 0537 921 82 32 Doktora ve Yüksek Lisans Öğrencilerine Destek Toprak Yapı Araştırmaları Bursu Prof. Ruhi Kafescioğlu ve İTÜ Vakfı işbirliği ile birkaç yıl önce hayata geçirilen, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine yönelik Toprak Yapı Araştırmaları Bursu, bu alandaki araştırmacılara katkı niteliği taşıyor. Prof. Ruhi Kafescioğlu Burs ve Ödül Programı, devlet üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora eğitimi gören öğrencilerin; toprağın ekolojik yapı malzemesi olarak kullanımı, toprak yapı teknolojisi ve ekolojik yapı, toprak yapı fiziği ve yapı biyolojisi alanlarında konunun gelişmesine katkı sağlayacak nitelikteki araştırmalarını desteklemek amacıyla düzenleniyor. Program kapsamında dört farklı kategoride burs veriliyor. Burs başvuruları belirli dönemlerde İTÜ Vakfı tarafından yapılan duyurularla ilan ediliyor ve adaylar Toprak Yapılar Burs Komisyonu tarafından değerlendiriliyor. Toprak Yapı Araştırmaları Burs kategorileri: 1. Tez yazma aşamasına gelmiş Doktora öğrencileri için yıllık 7500 TL. 2. Doktora çalışmasına yeni başlayan Doktora öğrencileri için yıllık 6000 TL. 3. Ders zorunluluklarını tamamlamış Yüksek Lisans öğrencileri için yıllık 5000 TL. 4. Yüksek Lisans çalışmasına yeni başlayan öğrenciler için yıllık 3500 TL. Yukarıda belirtilen amaçlara uygun, daha önce yapılmış tezler veya yayınlanmış çalışmalar da ödül için önerilebiliyor. Toprak Yapı Araştırmaları Bursu ile desteklenmekte olan öğrencilerden İTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu Evrim Solhan, Trakya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde yüksek lisansını sürdürmekte olup toprak yapı ile ilgili çeşitli projelere katılmanın yanı sıra, İTÜ Vakfına bağlı Toprak Yapılar Çalışma Grubunun da üyesi; Ali Kemal Yıldırım ise Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde toprak yapılar üzerine yüksek lisans tezini hazırlıyor. İletişim adresi İTÜ Vakfı Genel Sekreterliği İTÜ Maçka kampusü, Sosyal Tesisler Binası, Maçka, İSTANBUL www.ituvakif.org.tr e-posta: ituvakif@ituvakif. org.tr Can Erel’in Kitabı Özgün ve Ulvi Amacını Yerine Getiriyor Can’Ca & Şimşek Başarı Bursları İTÜ mezunu Uçak Mühendisi Can EREL’in hazırladığı “Can’Ca Türkiye’de, Endüstrinin Gelişiminde İz Bırakanlar” kitabının getirisi ile desteklenen “Can’ca Başarı Bursu”nu, İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi öğrencisi Yağmur Gençoğlu kazandı. Can Erel ile İTÜ Burs Ofisi ve İTÜ UUBF Burs Komisyonu’nun ortak çalışması sonucu şartları oluşturulan “Can’ca Başarı Bursu”, aylık burslar, yıllık kitap-kırtasiye desteği, sürekli öğrenci-mesleki gelişim rehberlik’& tavsiye desteğini kapsıyor. Bu bursu benzerlerinden ayıran ön önemli özellik ise; Uçak Mühendisi Can Erel’in mesleki bilgi, deneyim ve iletişim-ilişki ağı ile lisans öğrenimi boyunca bursiyere sunulacak mesleki etkinliklere ve stajlara katılım ve bu katılımın uygun şartlarda yapılması için tavsiyeleri kapsayan mesleki rehberlik hizmeti olarak belirtiliyor. Kitabın ve ama- cının kamuoyunda yarattığı farkındalık etkisi ile EREL’in kitap projesi kapsamındaki çabalarına şahit olan ŞİMŞEK Ailesi de maddi destekle, teknik yönetimi EREL tarafından yapılması şartı ile uçak mühendisliği öğrenimine bu yıl başlayan 3 öğrenci için “Ayça & Nahsan ŞİMŞEK Başarı Bursu” oluşturdu. Söz konusu bursu İTÜ’ye derece ile giren Ferit Nihat ADAM, Mehmet ŞAHİN ve Mehmet Can ŞEN kazandı. Sonuçta, bu yıl İTÜ Uçak Mühendisliğini kazanan 36 öğrenciden 4’ü doğrudan veya dolaylı olarak “Can’Ca Türkiye’de, Endüstrinin Gelişiminde İz Bırakanlar” kitabı sayesinde başarı bursu ile uçak mühendisliği lisans öğrenimi yapma şansını elde etti. Kuşkusuz öğrencilerin en büyük kazanımlarından biri de, Can Erel’in rehberliğinde mesleki kariyerlerine daha sağlam adımlarla ve güvenle başlama fırsatını yakalamış olmaları. itü vakfı dergisi 139 YAYINLAR MÜZİKLOJİ VE KAYNAKLARI Müzikoloji Metodolojisi Alanında Yazılan İlk Kitap... 2. Baskı Yazar: Yrd.Doç.Dr. Recep Uslu İTÜ Vakfı Yayınları 234 Sayfa, 16.5x23.5 cm ISBN 978-975-7463-14-6 İstanbul, 2014 MÜZõKOLOJõ ve KAYNAKLARI Recep Uslu 2. Baskı Müzikoloji ve Kaynakları kitabı Türkiye’de gelişmekte olan bir bilim alanının metodoloji kaynağıdır. Müzikoloji metodolojisi alanında yazılan ilk kitaptır. İki bölüm olarak düzenlenen kitapta önce Dünyada ve Türkiyede müzikolojinin gelişimi anlatılmış, daha sonra araştırma tekniklerine atıflar yapılarak metodolojiden nasıl yararlanılması gerektiğinin altı çizilmiştir. Araştırmacılara ve öğrencilere yayınlanmış çalışmalardan nasıl yararlanılması gerektiğinin bilinci ve- rilmeye çalışılmıştır. İkinci kısımda çeşitli bilgi alanları ile Türk müziği kaynakları arasında araştırma tekniklerine uygun olarak nasıl ilişki kurulabileceği anlatılmış, örnekler verilmiştir. Araştırmalar ve kaynaklar hakkında verilen bilgiler onlardan nasıl yararlanabileceğini gösterecek şekilde düzenlenmiştir. Bu nedenle diğer Avrupa ve Amerika ülkelerinde yapılan müzikolojik çalışmalardan da gerektiği kadarıyla bahsedilmiştir. Müzik Eğitiminde Başvuru Kaynağı ORFF YAKLAŞIMI ELEMENTER MÜZİK VE HAREKET EĞİTİMİNE GİRİŞ Atilla Coşkun Toksoy İTÜ Vakfı Yayınları 160 sayfa, 16.5 x 23.5 cm ISBN 978-605-4778-84-3 İstanbul, 2014 ORFF YAKLAŞIMI Elementer Müzik ve Hareket Eğitimine Giriş Atilla Coşkun Toksoy 140 itü vakfı dergisi 20. yüzyılda Dalcroze, Kodaly, Orff, Suzuki gibi besteci ve eğitimcilerin ortaya koydukları prensipler temel müzik eğitimine büyük gelişme ve yenilikler getirmiştir. Tüm bu isimler arasında Carl Orff, temel müzik eğitiminde “elementer” olgusunu kendine özgü prensipler ve işleyiş içinde tanımlayarak, bugün dünyanın en yaygın bilinen-uygulanan-uyarlanan temel müzik eğitimi anlayışı olan Orff-Schulwerk’i ortaya koymuştur. Bu kitapta ise Orff-Schulwerk’in ülkemizdeki uygulanma biçimi ve içeriği dolayısıyla kabul gördüğü terminoloji korunarak “Orff Yaklaşımı” söylemine sadık kalınmıştır. Buradan hareketle Orff Yaklaşımı müzik, hareket, söz, konuşma birliğine dayanan özgün haliyle ele alınmış ve çalışmanın birinci bölümünde Orff Yaklaşımı’nın belkemiği sayılacak elementer müzik kavramının tarihsel, felsefi-sosyal ve psikolojik temelleri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise Orff’un uygulamaya yönelik pedagojik fikirleri ve bu yolda kullandığı temel öğeler açıklanmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise teorik yaklaşım, Gunild Keetman’ın ortaya koymuş olduğu model çerçevesinde ezgi, ritim ve hareket öğretimi açısından incelenmiştir. Bu çalışma, uygulama alanındaki yaşantılarını geliştirerek eğitim planlarına dahil etmek isteyen eğitimciler için temel bir kaynak olması amacıyla hazırlanmıştır. Bunun yanında konu ile ilgili müzik bilimleri, müzik eğitimi bölümleri lisans ve lisansüstü öğrencileri için de bir başvuru kitabı niteliği taşıması arzu edilmiştir. BİLGİYLE SOHBET Popüler Bilim Yazıları A. M. Celal Şengör Sayfa Sayısı: 772 Baskı Yılı: 2014 Dili: Türkçe Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları Avrupa Bilimler Akademisi’nin ve Amerikan Bilimler Akademisi’nin ilk Türk üyesi, Rus Bilimler Akademisi’ne Fuat Köprülü’den sonra seçilen ikinci Türk, Türkiye Bilimler Akademisi’nin en genç kurucu üyesi, TÜBİTAK Bilim Ödülü kazanan en genç bilim adamı... İki şeref doktorası, Paris’te Collège de France’da profesörlük, ulusal ve uluslararası otuz bir adet şeref payesi ve ödül. Tüm bu nitelikleri şahsında toplayan Prof. Dr. A. M. Celâl Şengör halen İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü ile Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nde görevini sürdürmektedir. MİMARLAR DİK DURUR! Sıradışı Öyküler Doğan Hasol YEM Yayın Kasım 2014, İstanbul 14,5x20,5 cm 200 sayfa, karton kapak 100’e yakın çizim, karikatür ve fotoğraf Türkçe Y. Mimar Doğan Hasol, öğrencilik hayatından bugüne kadar yerli yabancı ünlü mimarlar ile sanat ve siyaset dünyasından pek çok ismin; tuhaflıkları, hüzünleri, küskünlükleri, neşeleri, eğlenceli kişilikleri ve başlarına gelen ilginç olaylarla dolu dünyasına keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. Mimarlar Dik Durur! Sıradışı Öyküler ile Doğan Hasol, okuyucuları, mimarlık dünyasının bilinmeyen kıvrımlarında kâh keyifli, kâh düşündürücü bir yolculuğa çıkarıyor. Hasol, öğrenciliğinden bugüne kadar bizzat içinde yaşayarak tanığı olduğu ya da dinlediği bazı ilginç olayları belleğinin süzgecinden geçirip duru ve akıcı bir dille okuyucularına aktarıyor. Tümüyle gerçek olay ve kişilerden oluşan, herhangi bir yakıştırmanın ya da kurgunun Dünyanın en saygın jeolog, bilim adamı ve üniversite hocalarından biri olmasının yanı sıra Prof. Şengör’ün en önemli özelliği hayata bir bütün olarak bilim çerçevesinden bakmasıdır. Bu anlamda kelimenin tam anlamıyla bir “akademisyen”dir. Prof. Şengör’ün yirmi yılı aşkın süreyle çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanan yazıları ve farklı platformlarda yaptığı konuşmalarının metinleri elinizdeki kitapta bir araya getirilmiştir. Prof. Şengör bilimsel birikimini elbette yine başta bilim olmak üzere eğitim, tarih, arkeoloji, coğrafya, edebiyat, toplum ve kültür gibi pek çok alanda okurlarla paylaşıyor. Herkesi Bilgiyle Sohbet’e davet ediyor. söz konusu olmadığı kitap, mimarlık dünyamızın belli bir dönemine değişik bir bakışla ışık tutuyor. Kitapta; Sedad Hakkı Eldem’den Vedat Dalokay’a, Bruno Taut’tan Mario Botta’ya, Turgut Cansever’den Aydın Boysan’a, Behruz Çinici’den Oktay Ekinci’ye, Erol Akyavaş’tan Bedri Rahmi Eyüboğlu’na, Celal Bayar’dan Adnan Menderes’e çok sayıda mimar, sanatçı ve siyasetçi bugüne kadar bilinmeyen ilginç öyküleriyle okurların karşısına çıkıyor. Okuyucular, Hasol’un, mimarların iş dünyası kadar, iç dünyasına da eğilmeye çalıştığı bu kitabında; bazı ilginç olayların, hüznün/neşenin yanı sıra mimarların insancıl yanlarını ve yaşama sevinci ile değişik espri parıltılarını bulabilecek. Kitap, Hasol’un son dört yılda dört baskı yapan Mimarlar Dik Durur? İlginç Öyküler kitabını geliştirip güncellemesi ve bu çalışmada ilk kez gün yüzüne çıkan yeni öykülerle zenginleştirmesiyle ortaya çıktı. Geçtiğimiz yıllarda yitirdiğimiz değerli mimar-karikatürist Güngör Kabakçıoğlu’nun mimar portreleri ve karikatürleriyle görsel açıdan zenginleştirilen Mimarlar Dik Durur! Sıradışı Öyküler yeni içeriği, kapak tasarımı ve kurgusuyla yalnızca mimarların değil mimarlığa yakınlık duyan ya da belli bir döneme mimarların penceresinden göz atmak isteyen herkesin ilgisini çekecek. itü vakfı dergisi 141 YAYINLAR İTÜ VAKFI YAYINLARI İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz 2. baskı, 2013 İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz 2. baskı, 2013 150 TL Theory and Practice of Ship Handling Kinzo Inoue 50 TL Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş - 2004 Editör: Ayla Ödekan 150 TL Mimarlıkta Estetik Değerlendirme Mete Tapan 10 TL Ord. Prof. Ata Nutku-Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi - 1.baskı, 2013 Aydın Eken 50 TL Teknik İngilizce Pamela Edis 15 TL Essentials Of Research Paper Writing - 2.baskı, 2013 Editörler: Dilek Vidana Tavaşoğlu, Süeda Albayrak, Suzan Arıman 17 TL Ebrunun Mermer Yüzü Hikmet Barutçugil Writing Research Papers 2.baskı, 2006 Editörler: Dilek Vidana Tavaşoğlu, Süeda Albayrak, Suzan Arıman 15 TL Müzikoloji ve Kaynakları -2014 Yrd. Doç. Dr. Recep USLU 17 TL Matematik I Çözümlü Problemleri - 6. Baskı, 2013 Ayşe Peker Dobie 22 TL ORFF Yaklaşımı, Elementer Müzik ve Hareket Eğitimine Giriş - 2014 Atilla Coşkun Toksoy 15 TL Genel Jeoloji - 2008, 8. Baskı İhsan Ketin 25 TL Gemi Formunun Hidrodinamik Dizaynı Kemal Kafalı 10 TL Matematik 1 Teoremler, İspatlar, Problemler - 2008 Mehmet Ali Karaca 25 TL Analiz Ratıp Berker 10 TL Dalga Kırınımında Analitik Yöntemler Cilt:I-II - 2011 Alinur Büyükaksoy,Gökhan Uzgören, Ali Alkumru 25 TL Nükleer Çağın İlk 40 Yılı Nezihi Özden 10 TL Kompleks Değişkenli Fonksiyonlar Teorisi - 2008 Mithat İdemen 15 TL Üniversitelerimiz Nereden Nereye Getirildi Kemal Kafalı 10 TL Diferansiyel Denklemler - 2010 Faruk Güngör 25 TL İTÜ’den 50 Yıllık Anılar Kemal Kafalı 10 TL Elektromanyetik Alan Teorisinin Temelleri - 2006 Mithat İdemen 11 TL İstanbul Boğazı Güneyi ve Haliç›in Geçe Kuvaterner Dip Tortulları Engin Meriç 10 TL Mimarlıkta Değerlendirme - 2004 Mete Tapan 10 TL Yüksek Matematik Cevdet Koçak 10 TL Planlamada Sayısal Yöntemler - 2005 Vedia Dökmeci 10 TL Genel Fizik Deneyleri Mustafa Çetin 8 TL Lineer Cebir Çözümlü Problemleri - 2009 Mehmet Ali Karaca 15 TL İTÜ Tarihçesi Kazım Çeçen 10 TL Uçuşun Yüzüncü Yılında Modern Aerodinamiğin Temelleri - 2006 Ülgen Gülçat 17 TL Sözlü Yazılı ve Bilimsel Anlatım Teknikleri Ö.Bayramıçlılar, N.Ak 8 TL Gökhan Uzgören, Alinur Büyükaksoy, Ali Alkumru 18 TL Fizik 1 Hüseyin Güven v.d. 8 TL Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi - 2004 A.M. Celal Şengör 15 TL Flotasyon Suna Atak 10 TL Cisimlerin Mukavemeti 2014 (9. Baskı çok yakında) Mustafa İnan Muallim İsmail Hakkı Bey ve Musiki Tekamül Dersleri -2006 Nermin Kaygusuz 10 TL Elektromanyetik Alan Teorisi Çözümlü Problemleri Cilt:I-II - 2009 142 itü vakfı dergisi 150 TL İTÜ VAKFI YAYINLARI SATIŞ YERLERİ: İTÜ Vakfı (İTÜ Maçka Yerleşkesi), Çantaylar Kitabevi (İTÜ Ayazağa Yerleşkesi), YEM Kitapevi, Pandora, EDGE Akademi (Ankara) Ayrıntılı bilgi için: www.ituyayinlari.com.tr Sipariş: [email protected] İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz Editör: Prof. Dr. MehmetKaraca 2. Baskı Matematik I Teoremler, İspatlar, Problemler Y. Doç. Dr. Mehmet Ali Karaca 2. Baskı Matematik I Çözümlü Problemleri Y.Doç.Dr. Ayşe Peker Dobie 6. Baskı Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş Prof. Dr. Ayla Ödekan Kompleks Değişkenli Fonksiyonlar Teorisi Prof. Dr. Mithat İdemen 2. Baskı Teknik İngilizce Pamela Edis 5. Baskı Ord. Prof. Ata Nutku Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi Y. Müh. Aydın Esen Theory and Practice of Ship Handing Kinzo Inoue 5. Essentials of Research Paper Writing Dilek Vidana Tavaşoğlu Suzan Arıman Süeda Albayrak - 2. Baskı Elektromagnetik Alan Teorisinin Temelleri Prof. Dr. Mithat İdemen 3. Baskı Mimarlıkta Değerlendirme Prof. Dr. Mete Tapan Diferansiyel Denklemler Prof. Dr. Faruk Güngör 4. Baskı Muallim İsmail Hakkı Bey ve Musiki Tekâmül Dersleri Prof. Nermin Kaygusuz Planlamada Sayısal Yöntemler Prof. Dr. Vedia Dökmeci Hikmet Barutçugil The Marble Face of Ebru/ 100th Solo Exhibition 251 Sayfa, 30x30 cm İTÜ Vakfı Yayınları itü vakfı dergisi 143 SPOR Spor Neden Okula Girmelidir? Metin Tükenmez Bir anda yeni bir bilişsel (entelektüel) konuma geçebilmenin eksikliği sporcuların rekabet altında karşılaştığı önemli sorunların başında gelmektedir. Başkalarının ne düşündüğünü hemen anlayabilme sporda taktik önceleme yeteneğine karşılık gelmektedir. En küçük ayrıntılara dikkat edebilme, spordaki doğru davranışların, anlık hataların büyük kayıplara neden olmasının bir göstergesi olarak algılanabilir. Belli bir zaman süresi içinde olabilecek olanı kestirebilme ise hiçbir alanda olmadığı kadar spor alanında sporcuların yazgılarını belirlemektedir. Bütün bu yetenekler ancak okullarda, köklü ve sürekli eğitimle keşfedilebilir, geliştirilebilir… 144 itü vakfı dergisi Türkiye de spor-okul birlikteliğine ilişkin bir tartışma açıldığında hemen hemen herkes sporun okullara girmesi yönünde görüş bildirir, ama uygulamada bunun nasıl gerçekleşeceğine ilişkin kafa yoranların sayısı pek azdır. Bizde okul denildiğinde, takımların altyapılarında göstermelik olarak bir araya getirilmiş çocuklar ya da spor okulları denilen, genelde eğitim, öğretimden uzak, para kazanmak amaçlı organizasyonlar akla gelir. Takımların altyapıları göstermeliktir çünkü bir büyük takımın altyapı sorumlusunun 185 çocuğa eğitim verdiklerini söylemesi ve ne yazık ki bununla da övünmesi, ülkemizin olimpiyatlarda başarısızlığı yüzünden yöneticilerin eleştirilmesi karşısında İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan’ının, 480 sporcuya hizmet verdiklerini dile getirmesi, Türkiye’nin spordaki açmazının basit göstergesinden ikisidir sadece. Çünkü biliyoruz ki, eski Yugoslavya Spor Akademisi’nde 1970’li yılların başında yapılan bir araştırmaya göre 1000 çocuğun eğitim aldığı bir okuldan ancak bir elit sporcu çıkmakta. O zaman kulüplerin, belediyelerin alt yapılarında, spor okullarında binlerce çocuğun eğitim alması gerekliliğiyle karşı karşıya geliriz. Türkiye koşulları göz önüne alındığında bunun gerçekleşmeyeceği karşımızda dururken, kandırmaca altyapılardan arınıp, sporun okullara girme gerçeğini hayata geçirmenin yollarını aramalıyız. Sadece bu neden bile sporun okula girmesinin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Peki, neden okul? Okul denildiğinde çoğumuzun aklına insanların, zamanı geldiğinde gitmeleri gereken kurumlar gelir. Oysa okul bilgi edinmenin ötesinde, insan için en azından yaşadığımız çağda çocukların gelişmesi, çağdaşlaşması ve insanlaşması için gerekli kurumlardır. ABD’li öğretmen William Jhonson yüz yıldan fazla bir zaman öncesi, 1861’de öğretmenlik yaptığı Eton’da öğrencilerine yaptığı bir konuşmada okul hakkındaki görüşlerini şöyle özetliyor: “Şu anda yaptığınız bilgi edinmenin de öte- sinde, eleştiri altında zihinsel çabalar göstermektir. Sıradan yeteneklere dayanarak belirli ölçüde bilgiyi aklınızda tutacak kadar elbette öğrenebilirsiniz; unuttuklarınız için harcadığınız uzun saatlere de üzülmemelisiniz, çünkü yitirilen bilginin gölgesi sizi en azından birçok yanılsamadan korur. İnsan bir okula bilginin de ötesinde bir şeyler almak için, bazı sanatları ve alışkanlıkları edinmek için gider. Özen gösterme alışkanlığı için, kendini anlatma sanatı için, bir anda yeni bir entelektüel konuma geçebilme sanatı için, başkasının ne düşündüğünü hemen anlayabilme sanatı için gider. Görüşlerinizin onaylanmamasına ve reddedilmesine katlanabilme alışkanlığını kazanmak için, medeni bir şekilde olumlu ya da olumsuz görüş bildirebilme sanatı için, en küçük ayrıntılara dikkat edebilme alışkanlığı için gider. Belli bir zaman süresi içerisinde mümkün olanı kestirebilme alışkanlığını kazanabilmek için, zevklerini geliştirebilmek, ayırt edebilmek için, zihinsel cesaret ve zihinsel sağlamlık için. Hepsinden önemlisi, insan bir okula kendisini tanımak için gider.” ABD’li öğretmen Jhonson’un genel eğitimi ölçü alarak söylediği bu sözler özünde çocukların spor eğitiminin, genel eğitimin bir parçası olarak okullarda verilmesinin bir kanıtı sanki. Bir anda yeni bir bilişsel (entelektüel) konuma geçebilmenin eksikliği sporcuların rekabet altında karşılaştığı önemli sorunların başında gelmektedir. Başkalarının ne düşündüğünü hemen anlayabilme sporda taktik önceleme yeteneğine karşılık gelmektedir. En küçük ayrıntılara dikkat edebilme, spordaki doğru davranışların, anlık hataların büyük kayıplara neden olmasının bir göstergesi olarak algılanabilir. Belli bir zaman süresi içinde olabilecek olanı kestirebilme ise hiçbir alanda olmadığı kadar spor alanında sporcuların yazgılarını belirlemektedir. Bütün bu yetenekler ancak okullarda, köklü ve sürekli eğitimle keşfedilebilir, geliştirilebilir. Keşfedilen aynı zamanda okullarda denetlenebilir. Öyleyse spor mutlaka okullara girmelidir. Çünkü insan kendini tam anlamıyla ancak okulda tanıyabilir, bedeninin olanaklarını ancak okullarda spor eğitimiyle keşfedebilir, bu keşif sonucunda da istenilen, aranılan başarımgücüne (performans) ulaşabilir. Keşfeden zaman içerisinde kâşif olur; ailesine, çevresine, ulusuna ürettikleri ile mutluluk verir. Bugünkü sistemle, yani kulüpçülük ile Türkiye’nin bir spor ülkesi haline gelmesi hayalden öteye geçmeyeceği gibi var olan genç insan kaynağı da yanlış yönlendirme sonucunda boşuna harcanmaktadır. Bir ülkenin karşılaşabileceği en önemli sorunların başında hangi alanda olursa olsun hammaddenin yanlış işlenmesi ve kullanılması gelmektedir. Sporun hammaddesi ise insandır. İnsanlar sistem içerisinde gereği gibi, çağa uygun bir şekilde işlevsel hale getirilmezse, spor aracılığıyla edilgen, işe yaramaz, kendi adına karar vermekten yoksun pek çok genç insanı toplum içerisine itersiniz. Var olan sistem nasıl işlemektedir ve bu sistemin açmazları nedir? Kulüplerde sporcu yetiştirme çabası ve yaz-kış okulları uğraşı sistemin özünü oluşturmaktadır. Bu sistemin içerisinde verilen egzersizin (eğitimin değil) amacı çocukları bir an önce yarışmacı yapmaktır. Eğitimin yol göstericiliğinden yoksun kalan çocuklar yan yollara sapmakta çoğunlukla kuraldışı davranışlara kendilerini göstermeye çalışmaktadırlar. Yöneticiler ve bu çocukların başındaki ağabey konumunda görev yapan insanların gönlü olsun veya tatmin olsunlar diye çocuklar profesyonelliği kaldıracak olgunluğa erişmeden çarpık çekişmenin (rekabet) içinde buluyorlar kendilerini. Çocukların sokaklarda oynamaları, kendi stillerini oluştururken, üzerlerinde hiçbir baskı olmadan, oyunlarda özgürce hareket edip, sporsal becerilere ilişkin bazı şeyleri kendilerinin keşfetmesi çocuğun doğasına daha uygun düşmektedir. Çünkü kulüplerde, spor okulu adı altında düzenlenen organizasyonlarda, çocuğun kalbine giden yolu bilmeyen birçok görevli işbaşındadır. Ama buna karşın çocuklar sokakta oynayacak alan bulamamaktadır. Büyük şehirlerdeki emek, çaba harcamadan edinilen kazanım (rant) kavgasının neden olduğu çarpık kentleşme, çocuklara becerilerini sokaklarda kendilerinin keşfetmesi olanağını ortadan kaldırdığına göre velilerin, ebeveynlerin yaz/kış spor okullarına dört elle sarılmaktan başka çareleri yok gibi görünüyor bu durumda. Tek seçeneği spor okulları ya da kulüp alt Spor mutlaka okullara girmelidir. Çünkü insan kendini tam anlamıyla ancak okulda tanıyabilir, bedeninin olanaklarını ancak okullarda spor eğitimiyle keşfedebilir, bu keşif sonucunda da istenilen, aranılan başarım gücüne (performans) ulaşabilir. Keşfeden zaman içerisinde kâşif olur; ailesine, çevresine, ulusuna ürettikleri ile mutluluk verir. yapıları olan, buralarda da haftanın belli günlerinin belli saatlerinde spor yapabilen çocuklardan başarımgücü yüksek sporcular çıkmaz, olimpik sporcular hiç çıkmaz. Öyleyse, spor okullarına yönlendirilen çocukları bekleyen, çoğunlukla gözden kaçan, ama bazı durumlarda çocukların spordan soğumasına bile neden olan araştırmalara ilişkin birtakım verileri anımsatmakta yarar var. Sözünü edeceğim bu gerçekler de sporun bir an önce okullara girmesinin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Spor okullarına yöneltilen eleştirilerden biri, çocukların sporun güzel taraflarını görmelerine fırsat verilmeden gereğinden çok abartılmış bir spor ciddiyetinin içine sokulmalarıdır. Bu durum, birçok çocuğun ilerleyen günlerde sporu tamamen bırakmasına varan sonuçlara yol açabilir. Zorlayıcı spor organizasyonlarının çocuklar üzerinde ne kadar etki yaptığı matematiksel formüller kadar kesin olmasa da, gençlik ve spor üzerine yapılan araştırmalarda bu konu öne çıkar. Çocukları ebeveynleri tarafından spor yapsın, spor yoluyla kişilik gelişimine katkı yapsın türünden masum beklentilerle spora yönlendirilirken; spor okullarında, sporu bırakan, spordan soğuyan çocuğun sayısı bilinenden çok daha fazladır. Çocukların spor organizasyonlarından ayrılmasının birçok nedeni vardır. Çocuklara, spor organizasyonundan neden ayrıldığı sorulduğunda, yapmaları gereken başka işleri olduğunu söylemişlerdir. Çocuklar ve gençlerin öncelikli değerlerinin ortaya çıkmasında, genelde arkadaş çevresi ve takım arkadaşlarının yanı sıra kişisel gelişim sonucu ortaya çıkan yeni arayışlara girme ve kendisiyle ilgili yeni şeyler keşfetme isteği rol oynar. Türkiye de bu “çocuğun kendini keşfetme” dönemine ne ailelerin spora yaklaşımı, ne şehirleşme ne de genel eğitim anlayışı izin verir. Her çocuk yarış atı gibi sınavlara hazırlanan arkadaşını örnek alıyor. Aileler çocuklarının sportif başarılarıyla değil karne dereceleri ile övünüyor. Karne kötüyse çocuğun spor yapma olanağı da yok. Karnesinde çok zayıfı olan bir çocuğun rekortmen bir sporcu olamayacağını kim garanti edebilir? Bununla birlikte, çocuklar bir spor dalını bırakıp başka bir spor dalına geçebilmekte, ya da başka bir eğlence yolu bulup bir süre spora ara verebilmektedir. Bu ise normal bir olay olup kişisel gelişim sonucu öncelik değerlerindeki değişimle açıklanabilir. Ama gene de, çocukların organize sporlardan kopmalarının temel nedenlerinden birinin, olumsuz deneyimler, çekişmeye (rekabet) dayalı bir ortamda yeteneklerin sergilenmesinin istenmesi ve rekabet içerisinde alınan sonuçların, kişisel ve bedensel gelişimden öncelikli tutulmasına dayalı olduğu yadsınmamalıdır. Ana babalar çocuklarını hangi istek ve beklentilerle spor okullarına yönlendirilirlerse yönlendirilsinler, çocukların düzenli spordan beklentileri farklıdır ve ebeveynler tahmin etmese de onların bu katılım için kafalarında bir planı vardır. Çocuklar spor okullarına kendi yeteneklerini keşfetmek, göstermek, içinde bulunduğu grubun başarı ve etkilerine katkıda bulunabildikleri ölçüde devam etme isteği gösterirler. Bunu başaramadıklarını anladıklarında, ebeveynlerinin beklentilerinin farklı yönde olduğunu duyumsadıklarında, sporu ya tamamen ya da başarısız olacaklarını anladıklarında bırakabilirler. Heyecanlı ebeveynler çocukların spor eğitiminin karşısındaki en büyük engellerden biridir. Spor okullarına çocuklarını götüren ana babalar onları izler, bu onlara direkt müdahale etme şansını da verir. Ama ebeveynler okullara giremezler. Eğiten ile eğitilen baş başadır, dış etkinin yıkıcılığın- itü vakfı dergisi 145 SPOR dan uzaktadırlar, aynı zamanda güvendedirler de… Türkiye’de çocukların eğitimi konusunda görevler birbirine karışmıştır. Ebeveynler çocuklarının antrenörlüğünü yapmakta, antrenörler ise çocuklara ana babalık… Salt bu neden bile, sporun okula girmesinin zorunlu olduğunu göstermekte. Eğer genç bir insanın sporla ilişkilendirilmesi ailesi, arkadaşları ve antrenörü gibi dış çevrelerce sağlanmışsa, onun için bağımsızlığını kazanmanın bir yolu sporu bırakmak ve başka arayışlar içine girmek olabilir. Birçok genç sporcu, sporun artık kendi yaşamına egemen olduğunu gördüğünde, kendi yaşamını kendisinin kontrol edebileceği duygusuna kapılarak spor organizasyonlarından ayrılması gerektiğini düşünebilir. Çünkü ona göre, tüm kararları, topu nereye ve ne zaman atabileceğinin kararını bile, onlar için antrenörü, gerektiğinde ailesi vermektedir. Bu durum küçük çocuklar için hoş görülebilse de, ergenlik çağında bağımsızlık duygusu ön plana çıkmakta, yüksek başarım isteyen spor dallarının kısıtlayıcılığı gençler için önemli bir sorun olmaktadır. Öyleyse çocuklara birinci derecede yardımcı olacak unsurlar antrenörleri ya da ebeveynleri değil okuldaki pedagojik formasyonlu öğretmenleridir. Sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde çocuk sporları organizasyonlarına ilişkin dehşet verici sonuçlar duyabilirsiniz. Bunların en ilginci de minik takım liglerinde bir takımın diğerine 30’dan fazla gol atması ve bu organizasyonların başındaki görevlilerin bu sonuçları normal bir olaymış gibi kabul etmeleridir. Beşiktaş’ın kuruluşunun 100. yılında, bir maçta Siyah-Beyazlıların rakibine dördüncü golü attıktan sonra, Rumen teknik direktör Mircea Lucescu’nun yedek kulübesinden çıkarak futbolcularını “yeter artık” diyerek uyarmasının altındaki insansı durumu anlayabilmek, çocuk sporlarını organize edenlerin en önemli sorunlarından biri olsa gerek. Bu sorunları aşmanın yolu da genel eğitimle örtüşen, okulculuğa dayalı spor eğitimi anlayışından geçmektedir. Ebeveynlerin çocuklar üzerinde kurduğu baskı, bununla birlikte çocuk psikolojisi ve pedagoji bilmeyen çalıştırıcıların neden olduğu olumsuzlukların verileri ürkütücüdür. En iyi niyetli aileler bile çocukları söz konusu olduğunda hata yapabilmektedirler. Çok sık yapılan yanlışlıklardan biri, çocuklarından yetişkinlerin yapabileceği hareketleri yapmalarını istemek ve beklemektir. En çok da, 10-11 yaşlarında bir çocuğun takım oyunlarındaki taktik ve stratejilerin anlamı- 146 itü vakfı dergisi Fotoğraflar: İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları Tek seçeneği spor okulları ya da kulüp alt yapıları olan, buralarda da haftanın belli günlerinin belli saatlerinde spor yapabilen çocuklardan başarımgücü yüksek sporcular çıkmaz, olimpik sporcular hiç çıkmaz. nı küçük bir çocuğun kavrayamayacağının anlaşılmadığı ve yadsındığıdır. 12 yaşının altındaki çocukların oynadığı futbol “Arıkovanı Sendromu” adı verilen bir durumu andırır. Bütün çocukların topun peşine koşması, arıların ana kraliçe arının peşinden uçmasına benzer. Başka bir değişle her çocuk olması gereken pozisyonda değil. Arıkovanı gerçeğinden haberdar olmayan veliler çocuklarının yerini alması için kenardan bağırır dururlar. Daha ilginci çocuklarının bundan etkilenmediğini düşünürler. Oysa çocuk görevini yapamadığı duygusuna kapılır bu bağrışmalardan. Ailelerin bilmesi gereken şudur: Çocukların Arıkovanı Sendromu’nu yaşamaları, yaşamlarında karşılaşmak zorunda oldukları normal bir dönemdir, pozisyonunu kaybetmek çocuk için utanılacak bir durum değil, yaşayarak öğrenme deneyimleri edinme çabasıdır. Ana babalar çocukların bu çabasına destek olmalı, onlar hata yapsalar bile bunun normal olduğunu, zamanla giderebileceğini bilip onları hareketleri doğru yapmaya özendirmelidirler. Genelde bu çabayı daha net biçimde anlayabilecek insanlar öğretmenlerdir. Dene- bilir ki, pedagojik formasyonu olan birçok hoca spor okullarında ya da kulüp alt yapılarında görev yapmaktadırlar. Ülkenin ve profesyonel kulüplerin genel anlayışı yarışmaya dayanmaktadır. Bu anlayışı en iyi niyetli spor eğitimcisini bile zaman içerisinde etkiliyor, onlar da birer yarışmacı hoca haline geliyorlar. Aksi bir davranış içinde olan eğiticiler başarısızlıkla suçlanıyor, işin sonucu görevlerinden olmaya değin varabiliyor. Ama okullarda böyle bir sorun yoktur. Ayrıca okul ortamı kulübe göre daha sağlıklıdır. Kişilik gelişimi için en uygun yer okuldur. Belki bazı kulüplerde çocukların yeteneklerinin gelişmesi için yeterli koşullar hazırlanabiliyor. Ama kişilikli sporcuların yetişmediğini ülkemizin genel spor kültüründen, spor alanlarındaki yarışma kültüründen, sporcuların hakemleri etki altına alarak haksız kazanç sağlama peşinde koşmalarından anlıyoruz. “Önce insan, sonra sporcu” anlayışının yaşama geçirilmesi gerekmektedir. Bu da ancak okulla gerçekleşebilir. Çünkü okulda eğitim çocukların insani yönünün birçok tarafı, sistemli bir analiz ve eksiklerini düzeltme yeteneğini geliştirir. Okulda eğitilmiş bir çocuk rekabet edecek düzeye geldikten sonra karşılaştığı sorunları okulda kazandığı analiz yeteneğiyle çözümleyebilir. Spor alanlarında yarışırken hocasına bağımlı bir sporcu değil, özgür düşünceye sahip, kendi kararlarını verebilen bir birey gibi davranır. Kaldı ki, böyle sporcular hem isteklendirilme (motivasyon) konusunda hem de hocalarının uyarılarına karşı duyarlıdırlar. Okul salt bir araya getirilen bilgilerin bir müfredat aracılığıyla uygulanması değil aynı zamanda çocukların gelişimi için gözlem, araştırma merkezidir. Okulda müfredat aracılığıyla eski, gereksiz yöntemler ayıklanarak çocukların profesyonel yaşama ya da rekabet ortamına daha sağlıklı hazırlanmasının koşullarını hazırlar. Bütün bu söylediklerime karşın eğitimin, özelde spor eğitiminin hâlâ sırları olduğu, tam olarak bilinmeyen yanları olduğuna inanmaktayım. Bu alanda ölçümü zor, bazen bilimsel tanımlara sığmayan verimlilik ölçümlerinde hesaba katılamayan son derece önemli unsurlar her zaman olacaktır. İşte bu bilinmeyenler kulüplerde ve göstermelik spor okullarında daha ağır sonuçlar doğuracaktır. Oysa okullar bu bilinmeyenlerin çocuklar üzerindeki olumsuz etkisini en az hasarla aşıldığı yerlerdir. Onun içindir ki, spor okullara mutlaka girmelidir… Hazırlayan : Süleyman Kolata İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin Briç etkinlikleri eğitmeni milli biriççi Süleyman Kolata ABD’deki Briç Şampiyona’sında İsmail Kandemir’le birlikte dördüncü oldu. 27 Kasım-7 Aralık tarihleri arasında Boston’da Kuzey Amerika Şampiyonaları yapıldı. Bu turnuvanın bir kısmı olan Blue Ribbon İkili Turnuvasında ülkemizin milli sporcularından Süleyman Kolata ve İsmail Kandemir çifti 294 çiftin arasında dördüncü oldu. Ayrıca, briç sezonu açısından yoğun geçen bu aylarda oynanan bazı turnuvaların dereceye giren sporcuları aşağıda yer alıyor. Süleyman Kolata ve İsmail Kandemir Turnuva Sonuçları Salvador Assael Ege Açık İkili Şampiyonası (22/23.11.2014) Genel 1: Refik ÖZYURT-Yiğit ÖZTOSUN % 60.80 Genel 2: Berk BAŞARAN-Salim YILANKIRAN % 59.74 Genel 3: Volkan DENİZCİ-İhsan TOSUN % 58.01 Karışık 1: Fikret AYDOĞDU-Sevil AKIN % 56.80 Kadın 1: Ayşe TANSI-Lale GÜMRÜKÇÜOĞLU % 55.05 Senyör 1: Sacit KUTLAY-Ömer ALTINTERİM % 53.00 Cumhuriyet Açık İkili Şampiyonası (01-02.11.2014) Genel 1: Mustafa Cem TOKAY-Alfredo VERSACE % 63.46 Genel 2: Bora ER-Turan YAVUZ % 60.65 Genel 3: Kudret METİN-Erdal Olcay ERCAN % 60.10 Karışık 1: Arzu SÖNMEZ-Hüseyin CESUR % 58.28 Senyör 1: Mehmet E. ÇOPUR-Çetin Şener GEBECELİ % 54.65 Kadın 1: Ferda BALCIOĞLU-Sırma SANUS % 54.50 Necmettin Sünget Açık İkili Şampiyonası (26/27.10.2014) Genel 1: Tan ÇİMEN-Dursun BAYSAL Genel 2: Yusuf SOHTORİK-Dilek YAVAŞ Genel 3: Kudret METİN-Erdal Olcay ERCAN Karışık 1: Bedia ALACAKAPTAN-Özgür KANLI Kadın 1: İrem ÖZBAY-Hatice ÖZGÜR Senyör 1: Mehmet Emin ÇOPUR-İlker ERKMAN % 62.10 % 60.63 % 58.07 % 56.84 % 56.28 % 54.31 Akçakoca Palamut Briç Festivali Açık İkili Şampiyonası (18/19.10.2014) Genel 1: Süleyman KOLATA-Altuğ GÖBEKLİ % 63.09 Genel 2: Yusuf SALMAN-Uras ŞAMİLOĞLU % 61.20 Genel 3: Hakan PEYRET-Erdoğan KAYA % 60.96 Kadın 1: Aslı ACAR-Yelda MUMCUOĞLU % 59.56 Karışık 1: Özden Emine BAŞTUĞ-Faik FALAY % 58.68 Senyör 1: Reyhan TEKELİ-Recep KAZANCI % 58.46 \\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ BRİÇ’TE GURURLANDIRAN BAŞARI İlginç Eller: Trefli 9’lunun Öyküsü Eliniz: A2 AKQJT97 A5 AT7 Güneyde oturuyorsunuz, 2 açtınız ortağınız iki rua (!) anlamına gelen 2 dedi ve 3 ’ünüzü de dörde yükseltti. Şimdi? Masada Güney 5 dedi, Kuzey bunu ekstra sorusu olarak aldı, ancak iki valeyi yeterli görmeyip pas dedi ve kontrat tam oldu. İşte dört el: K86 86543 KJ J63 K Q975 T2 B ----- JT43 ----- D T98642 Q73 Q94 K852 G A2 AKQJT97 A5 AT7 Gördüğünüz gibi trefli çıkışı dışında 6 ’ün oluru yok. Ancak bir küçük kağıt veya bir marka değişse 6 ’ün batarı kalmıyor. Örneğin yerdek 3’lüyü karo yaparsak eldeki üçüncü trefliyi; eldeki 7’liyi karo yaparsak bu kez üçüncü karoyu yere çaktırarak şilemi yapabiliyoruz. Treflilerimiz değil de karolarımız 3-3 olsa karo empası ile şilemi yine yapabiliyoruz. Acaba Kuzeyin 7’si 9’lu olsaydı ve 5 ’e pas deseydi, ortak fazladan iki valen varmış, niye şilem demedin der miydiniz? Gördüğünüz gibi eldeki veya yerdeki üçüncü trefli 9’lu yaparsak atağa çakılmazsa kontratın batarı kalmıyor. itü vakfı dergisi 147 86543 KJ J63 K Q975 T2 B ----- JT43 ----- D T98642 Q73 Q94 K852 G A2 AKQJT97 A5 AT7 Gördüğünüz gibi trefli çıkışı dışında 6 ’ün oluru yok. Ancak bir küçük kağıt veya bir marka değişse 6 ’ün batarı kalmıyor. Örneğin yerdeki 3 ’lüyü karo yaparsak eldeki üçüncü trefliyi; eldeki 7 ’liyi karo yaparsak bu kez üçüncü karoyu yere çaktırarak şilemi yapabiliyoruz. Treflilerimiz değil de karolarımız 3-3 olsa karo empası ile şilemi yine yapabiliyoruz. 7’si 9’lu olsaydı ve 5 ’e pas deseydi, ortak Acaba Kuzeyin fazladan iki valen varmış, niye şilem demedin der miydiniz? Gördüğünüz gibi eldeki veya yerdeki üçüncü trefli 9’lu yaparsak atağa çakılmazsa kontratın batarı kalmıyor. Yılın Eli (1991) AKQ K875 AKT4 32 K B ----- ----- D G J72 J4 Q87 AJ654 148 itü vakfı dergisi \\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ K86 Takım maçı, zondasınız, ortak 1 açtıktan sonra Güneyde 3NT oynuyorsunuz. Atak 4. 28 Onör puanına rağmen “kabak” bir kontrat değil. Atağı alıp yerden trefli çevirdiniz ve Valeyi koyup sürpriz bir şekilde kazandınız. Doğuda trefli dörtlü ise kontratı garantilemenin bir yolunu görüyor musunuz? Çözüm: Ruaya gidilir ve As çekilip trefli oynanır yerden As atılır. Sekiz lövemiz var (3 pik, 3 karo, 2 trefli). Eli alan Doğu pik dönerse trefliyi sağlamak için ele bir antre yaratmış olduk. Kırmızı renklerden birini dönerse zaten dokuzuncu lövemiz oluyor. İsrailli İlginç Eller: Şansı artırmak JT976 A 52 AK743 K B ----- ----- D G 84 KT2 AKQ63 982 3NT kontratına geldiniz, atak 4. Başarı şansınızı nasıl artırabilirsiniz? Çözüm: Karo eşit dağılmışsa ikişer kör ve trefli ile beş karo lövesi ile dışarı el vermeden kontratımızı yapıyoruz. Karo eşit dağılmamışsa piklere yetişemeyeceğimiz için bize gereken löveleri trefliden çıkarabiliriz. Trefli 3-2 ise yine kontratımız garantidedir. Bu eldeki problem treflinin 4-1 olduğu durumda dokuz löveye ulaşabilmektir. Trefli Doğuda dörtlüyken yapabileceğimiz bir şey yoktur, fakat Batıda dörtlüyken önlem alabiliriz. Bunun için As çekilip –elden 9’lu debloke edilerek- 8’liye doğru trefli oynanır. Batı ilk turda QJT’den birini ve ikinci de boş verirse, artık açık olan trefl empası yapılarak amaca ulaşılır. Umarım aklınıza QJT Doğuda dörtlü ise de kontratı As çekmeden 9’luya doğru oynayarak yapıyorum diye bir şey gelmesin, bu kez 3-2 iken batarsınız!