savaş haberleri bağlamında haber politikaları

Transkript

savaş haberleri bağlamında haber politikaları
Türk Eğitim Bilimleri Dergisi
Bahar 2009, 7(2), 237-
SAVAŞ HABERLERİ BAĞLAMINDA HABER
POLİTİKALARI: ABD ÖRNEĞİ
*
Erol İLHAN
**
Nalan DİRİK
ÖZET
“Bilgi” ve “iletişim” tarihin her döneminde gerek toplumlar gerekse devletler için önemli
olmuştur. Bu çerçevede, bilgi ve bilginin yayılmasına olanak sağlayan iletişim teknolojileri
her çağda takip edilmek, düzenlenmek ve kontrol altında tutulmak istenmiştir. Bu yaklaşımın
devletler nezdindeki yöntemi iletişim politikalarıdır.
Bu çalışmada, iletişim teknolojileri alanında dünyanın etkin ülkelerinden olan ABD’nin
savaşlarda [ Vietnam Savaşı (1965 – 1973), I. Körfez Savaşı (1990 – 1991) ve II. Körfez
Savaşı (Irak Savaşı) (2003)] yeni iletişim teknolojilerinden nasıl yararlandığı, bu durumun
haber politikalarına nasıl yansıdığı örnekleri ile ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: İletişim Politikası, Savaşlar ve İletişim, Haber Yönetimi, ABD’de
İletişim, Medya Teknolojisi
THE POLITICS OF NEWS IN THE CONTEXT OF THE WAR NEWS: THE CASE OF
U.S.
ABSTRACT
“Information” and “communication” have been of great importance for both societies and
states throughout history. Thus, information and communication technologies which provide
for the dissemination of information have always been followed, regulated and controlled.
The method applied by the states to this end is, without doubt, communication policies.
This study tries to address how the USA, as one of the most efficent countries of the world in
communication, used new communication technologies in wars [ Vietnam War (1965 – 1973),
I. Gulf War (1990 – 1991) and II. Gulf War (Iraq War) (2003)] and how this was reflected in
news policies.
Keywords: Communication Policy, Wars and Communication, News Management,
Communication in The USA, Media Technology
*
Yrd.Doç.Dr. Gazi Üniversitesi, İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü.
Uzman, Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü
**
İletişim 2003/18
62
E. İlhan – N. Dirik
GİRİŞ
“Bilgi” ve “iletişim” tarihin her döneminde insan, toplum ve devletler için
önemli olmuştur. İlkel toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi
toplumuna, sanayi toplumundan yaygın kabul gören ifadeyle günümüzün
enformasyon toplumuna kadar sahip olunan bilginin paylaşımına yönelik olarak
kurulan iletişim bağı ve şekilleri ile bu paylaşımı sağlayacak olan iletişim
teknolojileri belirli bir zamanda, belirli bir yerde, belirli bir siyasi, ekonomik ve
toplumsal çerçevede şekillenmiş ve işlev görmüştür.
1970’lerden sonra bilgi işlem ve bilgisayar alanında kaydedilen gelişmelerin
iletişim alanına uyarlanmasıyla ortaya çıkan küresel iletişim devriminin en önemli
unsuru hiç kuşkusuz yeni medya olarak da adlandırılan yeni iletişim teknolojileridir.
Yeni iletişim teknolojileri pek çok ortak özelliği barındırmaktadır. Artık yüz
yüze iletişim dışında kalan, yani “teknolojiyle aracılanmış” bütün iletişim süreçleri
elektronikleşmiş, sayısallaşma sayesinde haberleşme, telekomünikasyon ve
yayıncılık işlevleri gören kitle iletişim araçları ve bilgi işlem sistemleri bütünleşmiş,
birbiriyle bağlantılı ve ilişkili hale gelmiş, yöndeşmiş ve yeniden şekillenmiştir.
Bu sayede iletişim ortamı etkileşime giderek daha fazla olanak sağlayan,
eşzamanlı olarak iletişim halinde bulunma zorunluluğunu ortadan kaldıran ve büyük
bir kullanıcı grubu içerisinde bile bireylerle ayrı ayrı iletişim kurulabilmesini
sağlayan özellikleriyle giderek yaygınlık kazanmıştır (Geray, 2003: 18-19).
II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte çift kutupluluk sistemi içerisinde
kapitalist ve sosyalist sistemler arasında yaşanmaya başlanan rekabetin yeni
teknolojik gelişmelerin önünü açmasıyla “uzay çağı”nın başladığı ileri sürülmüş ve
özellikle 1970’li yıllara gelindiğinde iletişim ve bilişim teknolojileri alanında
yaşanan gelişmeler pek çok düşünür tarafından tarım ve sanayi toplumundan
tümüyle farklı yeni bir toplumsal düzenin ortaya çıktığı şeklinde yorumlanmıştır
(Çelik, 1989: 54).
İletişim teknolojilerinin üretilmesinde, geliştirilmesinde ve ihraç edilmesinde
hiç kuşkusuz en önde gelen ülkelerden olan Amerika Birleşik Devletleri
“enformasyon çağı” ve “enformasyon toplumu” kavramlarını hızla benimsemiş ve
siyasetini bu doğrultuda şekillendirmiştir.
Özellikle radyo yayıncılığı, uydu iletişimi ve internet ABD hükümetinin
koruması altında yürütülen askeri çalışmalar esnasında serpilmişlerdir (McChesney,
2006: 274).
Güz 2011, Sayı:33
Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği
63
Zaten bilginin bir ekonomik değer olarak açıklandığı enformasyon çağı ve
teknoloji kaynaklı ilk çalışma Avusturya asıllı bir Amerikalı ekonomist olan Fritz
Machlup’un 1962 yılında yaptığı “ABD’de Bilginin Üretimi ve Dağıtımı” (The
Production and Distribution of Knowledge in The USA) isimli çalışmadır.
Machlup çalışmasında, enformasyon sektörünün gelişimini ve enformasyon
sektörü içerisindeki teknoloji destekli gelişmeyi ABD’den örnekler vererek ortaya
koymuştur. Machlup’un araştırmasına göre enformasyon sektörünün ABD’nin Gayri
Safi Yurtiçi Üretiminde payı %29’a, emek gücü içerisindeki payı ise % 31’e
ulaşmıştır. Bu rakamlar, 1947-1959 yıllarıyla karşılaştırıldığında iki kat büyümeyi
işaret etmektedir. Machlup, benzer diğer göstergeleri de yorumlayarak ABD’nin
hızla bir enformasyon toplumu haline geldiği sonucuna varmıştır (Törenli, 2004:
42).
Ardından, Marc Uri Porat ABD Ticaret Bakanlığı’nın desteğiyle 1977
yılında “Enformasyon Ekonomisi” (The Information Economy) başlıklı bir çalışma
yapmıştır. Porat çalışmasında Machlup’un çalışmasından hareketle enformasyonun
üretimini ve üretilmiş enformasyonun dağıtımını da kapsayan daha geniş kapsamlı
sonuçlara ulaşmış ve enformasyon sektörünün ABD ekonomisi içerisindeki önemini
ortaya koymuştur.
Porat’ın çalışmasına göre, 1860 – 1908 yılları arasında ABD işgücünün
büyük çoğunluğunun tarım sektöründe çalıştığı bir tarım toplumu; 1906 – 1954
yılları arasında sanayide çalışan işgücünün ağır bastığı bir sanayi toplumudur. 1950
yılından başlayarak sanayide istihdam edilen işgücünde bir düşüş söz konusu
olmuştur. 1954 – 1980 yılları arasında ise işgücünün çoğunluğunun enformasyon
sektöründe çalıştığı görülmektedir. 1860’da ABD’nin toplam işgücünün yaklaşık
%5’i enformasyon sektöründe çalışırken 1980’e gelindiğinde bu oran %46’ya
yükselmiştir. Bu verilerle ABD ekonomisinde çok önemli bir dönüşüm yaşanmakta
olduğunu ortaya koyan Porat’a göre; ABD artık “enformasyon tabanlı” bir
ekonomidir (Uğur, 2002: 191-Törenli, 2004: 47-Geray, 2003: 118-119).
Bu doğrultuda, ABD özellikle 1980’lerde egemen olmaya başlayan neoliberal politikalar ışığında ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla tek kutuplu hale
gelen dünyada kurmak istediği “Yeni Dünya Düzeni” açısından ulusal bilgi
altyapıları, enformasyon otoyolları ve bilgi toplumu politikaları gibi yeni iletişim
politikaları oluşturmaya başlamıştır.
McChesney ve Schiller’in ifadesiyle medya ve telekomünikasyon alanında
kendi iletişim modelini tüm dünyaya ihraç eden (http://www.unrisd.org/,2011),
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
64
E. İlhan – N. Dirik
Mattelart’ın ifadesiyle de teknik-elektronik devrimin en önemli yayıcısı olan ABD
(2004:73) bu politikaları da çeşitli uluslararası kurum ve kuruluşlar aracılığıyla diğer
ülkelere yayarak küresel bilgi altyapısı ve küresel bilgi otoyolları oluşturmayı
amaçlamıştır:
“Made in USA teknik-bilimsel devrim, insanlığın imgelemini tümüyle
büyülediğinden daha az ilerlemiş ulusları bu buluş kutbuna uymaya
yöneltmesi ve onun tekniklerini, yöntemlerini ve yönetim uygulamalarını
alarak öykünmeye kışkırtması kaçınılmazdır” (Mattelart, 2004: 74).
Bu hususlardan hareketle, bu çalışma kapsamında “enformasyon çağı” ya da
“küresel iletişim devrimi” olarak adlandırılan ve Amerika’da ortaya çıkarak tüm
dünyayı etkisi altına alan yeni iletişim teknolojilerinin gelişme ve yaygınlaşma
sürecinde ABD’nin savaş politikalarına ne gibi etkileri olduğu ortaya konulmaya
çalışılacaktır.
ABD’de Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları
İletişim teknolojileri ile savaşlar arasında çok yakın bir ilişki vardır.
Denilebilir ki, devletlerin iletişim ve haber politikaları en belirgin ve görünür hale
savaş zamanlarında gelmektedir.
Yazılı basın, broşürler ve propaganda I. Dünya Savaşı’nda büyük önem
kazanmıştır. Savaş sırasında uçaklardan siperlere broşürler atılması uygulanan
propaganda yöntemlerinin en yaygın olanıdır.
II. Dünya Savaşı yıllarının en önemli iletişim aracı ise hiç kuşkusuz
radyodur. Savaş, dünyanın her yerinde hem askerleri hem de kamuoyunu
bilgilendirmek amacıyla kurulan radyo istasyonları aracılığıyla takip edilmiştir.
Ayrıca bu dönemde ABD ordusu yayınladığı “Stars and Stripes” gazetesine
ilaveten “Yank” adlı bir dergi de çıkarmaya başlamıştır (Mutlu, 2003: 189).
Bundan sonraki dönemde de, özellikle ABD tarihindeki savaşlara
bakıldığında her yeni savaşta yeni bir iletişim teknolojisinin ön plana çıktığı
görülmektedir. Bu doğrultuda, ABD gelişen teknoloji karşısında iletişim alanında
yeni politikalar, uygulamalar ve düzenlemeler ortaya koymuştur.
Vietnam Savaşı (1965 – 1973)
Vietnam savaşına damgasını vuran iletişim teknolojisi televizyon olmuş,
hatta bu iletişim aracı savaşın seyrini tamamen değiştirmiştir.
Güz 2011, Sayı:33
65
Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği
Vietnam savaşı başladığında televizyon ABD’de oldukça yaygınlaşmaya
başlamıştır. O dönemde yapılan araştırmalar haberlerin çoğunun artık gazete ya da
radyodan değil, televizyondan takip edildiğini göstermektedir.
Amerikan medyası başlangıçta Vietnam Savaşı’nı desteklemektedir. Bu
dönemde ABD medyasının genel tutumunu Mutlu şu şekilde anlatmaktadır:
“Gazetelerde Vietnam ile ilgili haberlerde sık sık ‘Komünist saldırılarına
karşı amansız mücadele’, ‘Güneydoğu Asya ülkelerinin domino taşları gibi
birbiri arkasından komünizmin pençesine düşmesi’, ‘Komünizmin hür
dünyanın güvenliğini tehdit etmesi’ gibi temel görüş ve sloganlara bir hayli
yer verildiği gözlemlenmektedir.
Yine bu dönemde, Amerikan
televizyonlarının, Vietnam Savaşı’nın siyasi bir icraat, olay olmaktan çok; bir
insani faaliyet veya ABD’nin kendi kendisini ifadesi olarak sunmağa
çalıştıkları görülür” (Mutlu, 2003: 211).
Gazetecilerin akreditasyon sistemi çerçevesinde savaş alanında birliklerle
birlikte yer değiştirmeleri ve seyahat etmeleri serbesttir. Hatta ulaşımları ABD
ordusu tarafından sağlanmış ya da desteklenmiştir (Oates, 2008: 116). Bu nedenle
Vietnam Savaşı savaş alanında basın özgürlüğünün en ileri seviyede uygulandığı
savaştır (Yalçınkaya, 2008: 34).
Vietnam Savaşı’nın sonucunda ve savaşın ABD kamuoyunda algılanış
biçiminde dönüm noktası olan olay, 1968 yılının Şubat ayında ABD ve Güney
Vietnam’a karşı başlatılan Tet saldırısı olmuştur.
Bu saldırıdan sonra ABD kamuoyunda savaşa karşı tepkiler dile getirilmeye
başlanmış ve savaşın kazanılamayacağı görüşü oldukça yaygınlaşmıştır. ABD
medyası da savaşı desteklemekten vazgeçerek neredeyse savaş karşıtı bir tutum
sergilemeye başlamıştır.
Tet saldırısından önceki dönemde ABD’nin en önemli üç televizyon şebekesi
olan ABC, CBS ve NBC’nin savaşla ilgili haberlerde devletin üst düzey yöneticileri
tarafından verilen talimat sonucunda bir nevi iç sansür uyguladıkları iddia
edilmektedir.
Bu uygulamanın üç temel sebepten kaynaklandığı ileri sürülmektedir:
Televizyon şebekelerinin kârlarını göz önüne alarak devlet ve geniş halk kitlelerine
karşı gözükmeme konusundaki çıkar hesapları, sponsorlarını kaybetme korkusu ve
bu şebekelere abone olan yerel televizyon yöneticilerinin kanlı savaş görüntülerine
fazla yer verilmemesi konusundaki baskıları (Williams, 1992: 315).
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
66
E. İlhan – N. Dirik
Daniel Hallin tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Tet saldırısı öncesinde
haber bültenlerinin %22’sinde gerçek savaş sahnelerinin yer aldığı belirlenmiştir. Bu
sahnelerin çoğu da havan atışları, pusuya yatan askerlerin ateş açmaları,
görünmeyen düşmanı hedef alan hava saldırılarından oluşmaktadır. Araştırmada
televizyonda savaşla ilgili haberlerin yalnızca %24’ünde yaralı ve ölülere ait
görüntülerin olduğu, bu sahnelerin çoğunun da yaralı askerlerin helikoptere konulup
nakledilmesinden ibaret olduğu sonucuna varılmıştır. Tet saldırısı öncesi döneme ait
167 haber bülteninden yalnızca 16’sında birden fazla ölü ve yaralı görüntüsü
bulunduğu da araştırmada tespit edilenler arasındadır (Mutlu, 2003: 223).
Hallin, ayrıca, savaşa ilişkin haberlerin Washington’daki elit kesim savaş
karşıtı hale gelene kadar eleştirel olmadığını da tespit etmiştir (Oates, 2008: 116).
Ancak Tet saldırısından sonraki dönemde ABD medyası savaşı sorgulayan,
hatta savaş karşıtı bir tavır takınmaya başlamıştır. Çünkü saldırı ile birlikte ABD
için askeri bir zaferin imkânsız olduğu anlaşılmıştır. Bu dönemde savaşa halk
desteğinin azalmasında da televizyonun büyük rolü olduğu kabul edilmektedir.
Bunda Vietnam Savaşı’nın televizyonun ilk defa kullanıldığı savaş olmasının
etkili olduğu görüşü hâkimdir. O dönemde Vietnam’da çekilen savaş görüntüleri
uydu teknolojisi henüz gelişmediği için uçakla ABD’ye gitmekle ve genellikle 24 ila
36 saat arasında bir gecikmeyle yayınlanabilmektedir. Amerikalılar akşam
yemeklerini yerken ana haber bülteninde bu savaşın gerçekleriyle karşı karşıya
gelmiştir. Bu nedenle, Vietnam Savaşı ABD’de “oturma odası savaşı” (Living room
war) olarak da adlandırılmaktadır. Bu deyimle vurgulanan bir başka gerçek de
savaşın gerçeklerinin televizyon sayesinde oturma odalarına kadar girmesidir.
McLuhan Vietnam Savaşı ile ilgili olarak “Televizyon savaşın barbarlığını
oturma odalarına kadar getirdi. Vietnam Savaşı, savaş alanında değil Amerikalıların
oturma odalarında kaybedildi.” Demiştir (Lovett, 2011: s.y.).
1963 – 1969 yılları arasında Vietnam Savaşı esnasında ABD Başkanı olan ve
dönemi sona erdiğinde bir daha aday olmayacağını açıklayan Lyndon Johnson
savaştan sonra yaptığı değerlendirmede “Vietnam Savaşını televizyon yüzünden
kaybettik. Çünkü Vietnam Savaşı tarihte televizyondan naklen yayınlanan ilk
savaştı.” Demiştir (Aktaran Mutlu, 2003: 236).
Başkan Johnson’dan sonra 1969 – 1974 yılları arasında görev yapan Başkan
Richard M. Nixon da medyayı kontrol altına almaya çalışmıştır. Bu dönemi Mutlu
şu şekilde anlatmaktadır:
Güz 2011, Sayı:33
67
Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği
“Başkan Yardımcısı Agnew, 13 Kasım 1969’da Cumhuriyetçi Parti’nin Iowa
Kongresi’nde yaptığı konuşmada basını çok ağır bir dille suçladı. Agnew
‘gerekirse basın özgürlüğünün sınırlandırılabileceğini’ belirterek,
‘televizyonların ruhsatlarının iptal edilebileceği’ sinyalini verdi. Nixon
yönetiminin basını açıkça tehdit eden, korkutan tavrı televizyon ruhsatlarını,
dolayısıyla çok karlı işlerini kaybetmek istemeyen televizyon yöneticileri
üzerinde çok etkili oldu. Bu dönemde haberlerde savaştan çok, Paris’te devam
eden barış görüşmelerine ağırlık verildi.” (Mutlu, 2003: 240).
Vietnam Savaşı’na desteğin azalmasındaki bir başka önemli neden de
Pentagon Belgeleri’nin yayınlanmasıdır.
Pentagon Belgeleri (Pentagon Papers), ABD Savunma Bakanı Robert
McNamara‘nın talimatı üzerine 1967 yılında 18 ayda hazırlanan ABD’nin Vietnam
Politikasındaki Karar Verme Yöntemi Tarihi (History of The US Decision Making
Process on Vietnam Policy) adlı 3000 sayfalık metin ve 4000 sayfalık ek
belgelerden oluşan 47 ciltlik bir çalışmadır (İnceoğlu, 2004: 73).
Belgeler, raporların hazırlanmasında görev alan Daniel Elsberg adlı bir askeri
araştırmacı tarafından basına sızdırılmış ve 1971 yılının Haziran ayında The New
York Times ve The Washington Post gazeteleri tarafından yayınlanmaya
başlamıştır. The New York Times, 13 Haziran 1971’de ilk bölümü yayınlamıştır.
Bunun üzerine, ABD hükümeti ve Adalet Bakanlığı belgelerin
yayınlanmasının ABD’nin ulusal çıkarlarına zarar vereceği gerekçesiyle yayının
durdurulması için mahkemeye başvurmuşlardır.
ABD Bölge Mahkemesi yayının geçici olarak durdurulması yönünde karar
vermişse de The New York Times ve elinde aynı dosyaların bir kopyası bulunan
The Washington Post kararı kaldırmak için bir hukuk savaşı başlatmışlardır.
30 Haziran 1971’de ABD Yüksek Mahkemesi 3’e karşı 6 oyla gazetelerin
belgeleri yayınlamasını serbest bırakma kararı almış, ABD Anayasası’nın basının
kısıtlanmasını yasaklayan hükmüne dayanarak ve hükümetin belgelerin ulusal
güvenlikle bir ilgisi olduğunu ispat edememesi nedeniyle zafer basının olmuştur
(İnceoğlu, 2004: 74).
Pentagon belgelerinin yayınlanması ile ABD’nin Vietnam’a askeri
müdahalesinin meşruluğu konusundaki yalanlar ortaya çıkmış ve Vietnam Savaşı’na
destek önemli ölçüde azalmıştır.
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
68
E. İlhan – N. Dirik
Pentagon belgeleri olayının ABD iletişim tarihindeki bir diğer önemli yanı
da, basın özgürlüğünün adalet yoluyla engellenmeye çalışılmasına rağmen basın
özgürlüğü ilkesinin galip gelmesidir.
Ancak Vietnam Savaşı’ndan çıkarılan dersler yalnızca savaşın kamuoyu
üzerindeki etkisini değiştirmemiştir. “Vietnam sendromu” artık basın için de geçerli
olacaktır:
“ABD Vietnam Savaşı’nın kötü deneyiminin de etkisiyle, yasalarına aykırı
düşmeyen sansürü uyguladı. Çünkü gazetecilerin başıboş bırakılmalarının,
onların sorumsuz yazılar yazmaya sevk edeceğini, böyle yazıların da
hükümetin saygınlığını sarsacağından endişe duyulmaktaydı”(İnceoğlu, 2004:
75).
Vietnam deneyiminden alınan dersler tüm Batılı devletler için yeni
uygulamaları zorunlu kılmıştır. Artık gazetecileri mümkün olduğunca savaşın
dışında tutmak ve onlara sadece dünyaya yansıtmaları istenenleri göstermek için
ciddi bir “haber yönetimi” (news management) uygulaması başlatılmıştır (Çatalbaş,
2003: 245).
Vietnam Savaşı’ndan alınan derslerden ilk kez İngiltere bir savaşta
yararlanmıştır. 1982 yılında İngiltere ile Arjantin arasında gerçekleşen Falkland
Savaşı’nda basına sansür uygulanmış, savaşta yaralanan ve ölenlere ait görüntülere
gazete ve televizyonlarda yer verilmemiş, basın İngiliz Ordusu’nu zor durumda
bırakacak haber ve görüntüleri yayınlamamıştır.
Amerikan Deniz Kuvvetleri Basınla İlişkiler Bölümü’nden Yüzbaşı Arthur
A.Humphries Falkland Savaşı’nın basınla ilişkiler konusundaki uygulamalarından
ABD’nin dersler çıkarması gerektiğini The Naval War College Review dergisinin
1983 yılı Mayıs ayı sayısında yazmıştır.
Buna göre, savaşlarda halk desteğinin sağlanması için yönetimin ve ordunun
merhametsiz ya da barbar olarak görülmemesi, savaş amacına halkın duyduğu
inancın ve güvenin kaybolmaması için vatanın oğullarının sakatlanması ya da ölmesi
gibi görüntülere televizyon ekranlarında yer verilmemesi ve bu nedenle de
gazetecilerin savaş alanına girişlerinin kontrol edilmesi gerekmektedir.
Kısacası, Vietnam Savaşı ile medyanın savaşlarda kamuoyu oluşumunu
önemli ölçüde etkileyebileceğini gören ABD, bundan sonra gireceği savaşlarda
kamuoyunun desteğini arkasına alabilmek için medyaya bir takım sınırlamalar ve
kısmi sansür getirme ihtiyacı hissetmiş, medyanın cepheden uzak tutulması ve
enformasyon akışının sınırlandırılması prensiplerini benimsemiştir.
Güz 2011, Sayı:33
69
Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği
I. Körfez Savaşı (1990 – 1991)
Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi üzerine Sovyet
Rusya’nın lideri olduğu Varşova Paktı’nın çökmesiyle birlikte kurulan “Yeni Dünya
Düzeni” içerisinde ABD’nin kendine biçtiği rol çerçevesinde ABD liderliğindeki
müttefikler 1991 yılında başlayan hava saldırılarıyla Irak’a savaş açmışlardır.
Başlangıçta, yapılan yayınlarda savaşın kaçınılmaz olduğu görüşü hâkimdir.
Yapılan bir araştırmada, savaştan önceki altı ay içerisinde, konunun ele alındığı
toplam 48 saatlik haber süresinde savaşın gerekli olmadığı, alternatifler
üretilebileceği yönündeki karşıt görüşlere yalnızca 29 dakikalık bir zaman diliminde
yani %1 oranında yer verilmiştir (Oates, 2008: 121). Bu haberlerde de Saddam
Hüseyin’den çoğunlukla canavar, şeytan, zalim, barbar gibi sıfatlar kullanılarak
bahsedilmiştir.
Bir başka araştırmada, savaştan üç gün önce tamamlanan bir ankette ABD
halkı askeri bir müdahale ile ilgili olarak görüş ayrılıklarına sahiptir. The New York
Times – CBS News tarafından yapılan ankette halkın %47’si askeri bir müdahaleden
yanayken %46’sı ambargo ve ekonomik yaptırımların işe yarayıp yaramayacağını
görmek için beklenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Savaş başladıktan sonra yinelenen
anket sonuçlarına göre ise %76 müdahalenin haklı olduğu görüşünü savunurken
yalnızca % 19 ekonomik yaptırımlar için süre tanınmış olması gerektiğini ifade
etmiştir. Aynı araştırmada, Başkan Bush’a verilen desteğin de %67’den %84’e
çıktığı tespit edilmiştir (Iyengar&Reeves,1997: 296).
Bu süreçte, Körfez’e askeri müdahalenin gündeme gelmesiyle birlikte bunun
yeni bir Vietnam olmayacağı gerek Başkan Bush gerekse Genelkurmay Başkanı
General Colin Powell tarafından sıklıkla yinelenmiş, böylece I. Körfez Savaşı’na
hazırlık sürecinde Vietnam’dan alınan derslerin tekrar edilmemesine özen
gösterildiği anlaşılmıştır (Mutlu, 2004: 312).
ABD’nin Vietnam Savaşı’ndan aldığı ders basına getirilen sınırlama ve
sansürlerde de kendisini hissettirmiştir: “Vietnam’ın acısını çıkarırcasına I. Körfez
Savaşı’nda tüm ipler Pentagon’un elindeydi” (Can, 2005: 72).
New York Üniversitesi profesörlerinden Marc Christin Miller, bu durumu
şöyle açıklamıştır:
“Bu harekât Batı basını ve Amerikan halkı için bir felaket oldu, çünkü her şey
bir koreografi gibi düzenlenmiş ve Pentagon tarafından yönetilmişti. Medya
bunu kabullendi. ABD bu savaş manevrasını Thatcher hükümetinden
öğrenmişti. Falkland Adaları’nın işgali, gösteriye egemen olacak ve basını
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
70
E. İlhan – N. Dirik
harekâttan uzak tutacak bir şemaya göre yürütülmüştü. İngilizler, Vietnam’da
olup bitenlerden iyi ders almışlardı. Pentagon’da kendi hesabına Grenada’da
ve Panama’da eğitim görmüş, Çöl Fırtınası’nı uygulamaya hazır hale
gelmişti.” (http://www.milliyet.com.tr/,2011)
Öncelikle ABD’den Körfez’e gönderilen gazetecilerden çoğu Bush
yönetimine yakın olarak bilinen gazetecilerden oluşmuştur. Diğer gazeteciler için ise
Pentagon örnekleme yöntemiyle seçtiği gazetecilere bir anket uygulamış ve
verdikleri yanıtlara göre savaş bölgesine göndermiştir. I. Körfez Savaşı’nı toplam
1600 gazeteci izlemiştir.
Savaşı izlemek isteyen gazetecilere vize verilmesi konusu da sorun teşkil
etmiştir. Kuveyt’in işgali sürecinde çoğu basın yayın organının Washington
temsilcileri Suudi Arabistan vizesi alamamıştır. Pentagon sorumluluğu Suudi
Arabistan’a atsa da Suudi yetkililer de verilecek vize sayısının azaltılması
konusunda Pentagon’un baskı yaptığını ifade etmişlerdir (Mutlu, 2003: 317).
Gazetecilerin çoğu savaşı Suudi Arabistan’daki Dahran Havaalanı
yakınlarındaki Dahran International Hotel’den takip etmiş, yalnızca sınırlı sayıda
gazetecinin cepheye gitmesine izin verilmiştir. Bu sayı yalnızca 180’dir ve
gazeteciler cepheye dönüşümlü olarak gitmişlerdir. Askeri yetkililer tarafından basın
için düzenli brifingler verilmiştir.
Time muhabiri John Stacks I. Körfez Savaşı’nı 20. Yüzyılın kapıları en sıkı
kapalı savaşı olarak nitelendirmiştir (Can, 2005: 72).
Savaşı izleyecek gazetecilere Pentagon tarafından iki sayfalık bir yasaklar
listesi verilmiştir. Bu liste, geceleri ışık kullanımının sınırlandırılması gibi genel
kuralların yanında yapacakları haberlere ilişkin yasakları da içermektedir.
Gazetecilerin ölü ve yaralı isimlerini, askeri birliklerin konaklama ve nakline ait,
düşürülen uçaklarla ilgili, askeri harekâtın ve harekâtta görevli personelin
güvenliğini tehlikeye atabilecek, gerçekleştirilecek askeri harekât ve taaruzlarla
ilgili, askeri birliklerin yeri ve güvenlik derecelerine ilişkin, müttefiklerin savaş
mağlubiyeti ya da askeri görevlilere ilişkin kayıplar gibi ABD birlikleri aleyhine
kullanılabilecek harekât ya da lojistik destekle ilgili her türlü bilgiyi haberlerinde
kullanmaları düşmana bilgi sızmasını önlemek ve birlikler ile halkın moralini
yüksek tutmak amacıyla yasaklanmıştır (Mutlu, 2003: 319).
Havuz sistemi ile bu gazetecilerce yapılan haberler, çekilen fotoğraflar ya da
videolar Pentagon yetkilileri tarafından kontrol edilmiş ve bunlara sansür
uygulanmıştır:
Güz 2011, Sayı:33
71
Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği
“Yazılan her haberi önce gazeteciyi izleyen eskort okudu, sonra birinci Zırhlı
Tümen’in basın görevlisi okudu, ardından haber Tümen Kurmay Başkanına
gitti. Haber daha sonra 7. Orduya iletildi, burada birkaç basın sorumlusunun
denetiminden geçti. Daha sonra Merkez Komutanlığının bir subayınca
okundu” (Mutlu, 2003: 319).
Onaylanan haberler haber havuzuna girerek tüm gazetecilerin kullanımı
serbest bırakılmıştır. Böylece ancak Pentagon tarafından onaylanan haberler tüm
dünyada takip edilebilmiştir.
Bu nedenle, savaş kamuoyuna kansız, temiz bir savaş olarak yansıtılmıştır.
Oysa tarihin ilk ileri teknoloji savaşı olarak da adlandırılan I. Körfez Savaşı’nda
yalnızca Bağdat’a tonlarca bomba atılmış, savaşta yaklaşık 150 bin Irak’lı asker
ölmüş, 200 bin Irak’lı asker de yaralanmış; Irak adeta yerle bir olmuştur.
Savaşta, kullanılan ileri teknoloji sayesinde sivillerin değil binaların ve askeri
tesislerin hedef alındığı, dolayısıyla sivillerin ölmediği düşüncesi işlenmiştir.
Böylece savaş Irak üzerine ateş açan uçakların kameralarından alınan görüntülerle
tüm dünya kamuoyunda bir video ya da bilgisayar oyunu gibi izlenmiştir (Akıner,
2004: 139).
I. Körfez Savaşı, Bağdat’ta kalmasına izin verilen tek basın kuruluşu olan
CNN aracılığıyla tüm dünyada izlenmiştir. Böylece ABD savaşı tüm dünyaya kendi
bakış açısından yansıtmıştır. İletişim teknolojilerindeki yenilikler bu kez savaşın
naklen, canlı yayında izlenmesine olanak sağlasa da CNN muhabirleri Peter Arnett,
John Holymann ve Bernard Shav Bağdat’ta olayları yaklaşık beş kilometre uzaktan,
El-Raşid Oteli’nden takip edebilmişlerdir.
1980 yılında Ted Turner tarafından kurulan ve 24 saat haber yayını yapan ilk
televizyon kanalı olan CNN, I. Körfez Savaşı’nda rakipleri ABC, CBS ve NBC’nin
bir adım önüne geçerek habercilik anlayışını değiştirmiştir.
Savaşta kullanılan diğer yeni iletişim teknolojileri ise taşınabilir bilgisayar,
dijital resim iletimi, hareketsiz videolar, karanlıkta görme aletleri, fakslar, uydu
bağlantılı taşınır telefonlar, uydu fotoğrafları gibi uygulamalardır.
Yeni iletişim teknolojileri ve değişen habercilik anlayışı ABD halkının savaşı
takip etme ilgisini de arttırmıştır. Savaşın başlangıcında yapılan bir araştırmada
ABD halkının %71’i savaş ile ilgili haberleri “çok yakından” takip ettiklerini,
yaklaşık %80’i de savaş ile ilgili haberleri izlemek için gece geç saatlere kadar
uyanık kaldıklarını ifade etmişlerdir. Bu dönemde CNN’in reytingleri iki haneli
rakamlara ulaşmıştır (Iyengar&Reeves, 1997: 248).
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
72
E. İlhan – N. Dirik
Öte yandan, I. Körfez Savaşı’ndan hemen sonra ABD’de yapılan bir
araştırmada 1 Ağustos 1990 – 28 Şubat 1991 tarihleri arasında yazılı basında çıkan
66 bin haber taranmıştır. Bu haberlerde yazılı basında en çok kullanılan sözcük 7 bin
kez kullanılan Vietnam sözcüğüdür (Mutlu, 2004: 312) Kısacası Amerikan medyası
da Vietnam sendromundan kurtulamamıştır.
I. Körfez Savaşı’ndaki sistemden memnun kalmayan basın Pentagon’dan
çatışma ve savaşları izlerken daha özgür çalışabilmeleri için bir takım değişiklikler
talep etmişlerdir. Bunun sonucunda, 11 Mart 1992 tarihinde Pentagon ile ABD
basını arasında dokuz maddeden oluşan bir protokol imzalanmıştır (Gökdağ, 2001:
81)
Söz konusu protokol pek çok yönden eleştirilmiştir. Özellikle 4. maddede yer
alan kurallara uymayan gazetecilerin savaş alanından uzaklaştırılacak olması ve
bölgeden haber geçmesinin yasaklanacak olması ve 6. maddede yer alan askeri
yetkililerin ulusal güvenliği ilgilendiren bilgilerin sızdırılmaması amacıyla medyaya
müdahale edebilecek olması hususları belirsiz ifadelere dayanmaları ve askerlere
verilen müdahale yetkisinin sınırlarının kesin olmaması nedeniyle önemli ölçüde
eleştiri almıştır.
Medya kuruluşları, savaş bölgelerinde görev yapacak gazetecilerin
gönderecekleri fotoğraf ve haberlerin güvenlik kontrolü kapsamında olmasını ve bu
maddenin değiştirilmesini istemiştir. Ancak Pentagon, operasyonların güvenliğini
ileri sürerek protokolde bir değişikliğe gidilmesini istememiştir.
Sonuç olarak protokole iki taraf da birer tavsiye kararı eklemiştir:
“Savaş muhabirleri Amerikan halkının güvenliğini yakından ilgilendiren
bilgiler konusunda son derece duyarlı ve dikkatli bir davranış içindedirler.
Amerikan medyasının bu konuda belirlenen kurallara uyacağı tartışılmaz bir
konudur. Vietnam ve Körfez Savaşı’nda görev alan habercilerin çalışmaları
buna örnektir.
Pentagon’un bu konuyu ön plana çıkararak savaş
bölgelerinden yapılacak yayınları kontrol yetkisi gereksizdir. Pentagon’un
gelecekte olası bir savaş durumunda uygulamayı düşündüğü bu kuralın
değiştirilmesinden yanayız” (Gökdağ, 2001: 82).
Pentagon da bu tavsiye kararına karşılık olarak protokole şu açıklamayı
ekletmiştir:
“Operasyonların başarısı ve askerlerin can güvenliği göz önüne
alındığında, cepheden yapılacak haberlerin denetimi Pentagon’un
vazgeçemeyeceği bir kuraldır. Amaç medyanın göndereceği haberleri
Güz 2011, Sayı:33
73
Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği
kontrol değil, askerin üstlendiği görevin başarıyla tamamlanmasıdır.
Haberler için uygulanacak bu güvenlik denetimi operasyonlara
katılan üst düzey askeri yetkililerce yapılacak ve kurallara uymayan
gazetecilerin bölgeyi terk etmesi sağlanacak” (Gökdağ, 2001: 82).
II. Körfez Savaşı (Irak Savaşı) (2003)
11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan
saldırılardan sonra ABD, “teröre karşı savaş” söylemi çerçevesinde, 20 Mart 2003
tarihinde Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarına sahip olduğu ve Irak’ın El
Kaide’ye yataklık ettiği iddialarını gerekçe göstererek, 20 Mart 2003 tarihinde Irak’a
savaş açmıştır.
Savaş öncesinde Beyaz Saray Saddam Hüseyin’in I. Körfez Savaşı’ndan beri
gerçekleştirdiği dezenformasyon ve propagandaları anlatan bir rapor yayınlamıştır.
“Propaganda ve Yalanların Aletleri – Saddam’ın Dezenformasyon ve
Propagandaları” (Apparatus of Lies – Saddam’s Disinformation and Propaganda)
isimli 21 Ocak 2003 tarihinde yayımlanan raporda, Saddam’ın trajedi yaratmak için
sivil halkı, askeri birliklerin ve askeri malzemelerin yakınına yerleştirerek Irak
halkını insan kalkanı olarak kullandığını, askeri ekipmanları cami ve kültürel
hazinelerin yakınlarına yerleştirdiği, ülkesinin açlık ve ilaç sıkıntısı çektiğini
söyleyerek Birleşmiş Milletler, ABD ve müttefiklerine duygu sömürüsü yaptığı,
İslam dinini sömürdüğü gibi iddialar yer almaktadır (Akıner, 2004: 103-104).
II. Körfez Savaşı, iletişim politikaları ve savaş – medya ilişkisine yeni bir
boyut kazandırmış ve savaş haberciliğinde ortaya Türkçeye “iliştirilmiş gazetecilik”
(embedded journalism) olarak geçen yeni bir kavram ortaya çıkmıştır.
İliştirilmiş gazetecilik en genel anlamıyla askeri birliklerle beraber hareket
eden anlamında kullanılmıştır. İliştirilmiş gazeteciler askeri birliklerle beraber
yaşayan, seyahat eden, yemek yiyen, uyuyan ve onlarla tüm profesyonel ve kişisel
aktivitelerinde beraber olan gazetecilerdir (Yalçınkaya, 2008: 48). Ancak gerek
kavramın kendisi, gerekse Türkçeye çevirisi bir takım tartışmalara neden olmuştur.
İngilizce “embedded” kavramın özünde parça ile bütün arasında sıkı bir
ilişki, yapışmışlık, içine gömülmüşlük bir şeyin parçası olma anlamları
bulunmaktadır. Bu nedenle kavramın Türkçe çevirisi olarak medyada en yaygın
kullanılan “iliştirilmiş” ifadesinin yetersiz ve “fazlasıyla” yansız bir ifade olduğu
konusu gündeme getirilmiştir. Türkçede bu kavrama ilişkin sıkça kullanılan diğer
karşılıklar ise “bitişik gazeteci” ve “gömme gazeteci” olmuştur.
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
74
E. İlhan – N. Dirik
İliştirilmiş gazetecilik kavramının ortaya çıkmasında 11 Eylül sonrası
dönemde ABD’de etkinliği artan vatanseverliğin gazetecilik üzerinde önemli bir rol
oynaması yatmaktadır. “Rumsfeld doktrini” çerçevesinde “onurlu, pozitif ve
vatansever bir savaş haberciliği yapacak” gazetecilik kavramı üzerinde
düşünülmüştür (Akıner, 2004: 139).
Kavram, Pentagon sözcüsü Victoria Clarke ve danışmanları tarafından
geliştirilmiş olup iliştirilmiş gazeteci olmanın kuralları Pentagon ile basın yayın
kuruluşları temsilcileri arasında görüşülerek kararlaştırılmıştır.
Aslında iliştirilmiş gazeteciliğin ilk örnekleri 1990’lı yılların sonunda Bosna
Hersek ve Kosova’da gerçekleştirilen operasyonlarda görülmüştür. Ancak bunlar
Irak Savaşı’nda olduğu kadar sistematik bir uygulamanın sonucu değildir
(Yalçınkaya, 2008: 48).
Irak Savaşı sırasında iliştirilmiş gazetecilik kapsamına yalnızca Fox, CNN,
NBC ve CBS gibi büyük televizyon kanalları ile USA Today, The New York Times,
The Washington Post, The Washington Times ve The Los Angeles Times gibi çok
okunan gazeteler değil ayrıca MTV, Rolling Stones, People, Men’s Health gibi esas
ilgi alanı politika ve savaş olmayan basın kuruluşlarından muhabirler de alınmıştır
(Can, 2005: 112).
İliştirilmiş gazeteciliğin şimdiye kadar kullanılan yöntemlerden bir diğer
farkı da akreditasyon yönteminin ilk defa değişikliğe uğramış olmasıdır. İliştirilmiş
gazetecilikten önce bir olayı izleyecek olan gazeteci ilgili kurumuna başvurup
gerekli bürokratik işlemleri yerine getirdikten sonra akredite edilirken artık gazeteci
ile haber kaynağı arasındaki resmiyet ve mesafe ortadan kalkmıştır.
(http://bianet.org,2010) Yani iliştirilmiş gazeteciler bizzat haberin öznesidir.
ABD, olası bir Irak saldırısının konuşulmaya başlandığı Kasım – Aralık
aylarından itibaren çatışmayı takip etmek isteyen iliştirilmiş gazeteci adaylarını
askeri kamplara çağırmış ve bu gazeteciler 2 - 3 ay boyunca 24 saatlerini kara, hava
ve deniz kuvvetlerine ait askeri kamplarda geçirerek eğitim almışlardır.
İliştirilmiş gazeteciler bundan sonra Kuveyt’e götürülmüşlerdir ve gazeteciler
burada Pentagon tarafından hazırlanan dört ayrı anlaşmayı imzalamak ve
anlaşmadaki hükümlere uyacaklarını taahhüt etmek zorunda kalmışlardır.
İlk sözleşme genel olarak sistemin nasıl işleyeceğinin çerçevesini çizen bir
belgedir. Anlaşmada taraflar uzun ve detaylı bir şekilde tarif edilirken, Pentagon
ileride kendilerine karşı açılabilecek davalara karşı her türlü detayı titizlikle
düzenlemiştir.
Güz 2011, Sayı:33
75
Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği
Söz konusu protokolde, iliştirilmiş gazetecilerin uyması gereken genel
kuralların yanı sıra ABD birliklerinin haberlere yapabilecekleri müdahaleler ve
gazetecilere getirilen yasaklar da yer almıştır.
Protokole göre haber yapılabilecek konu ve durumlar şunlardır:
-
Onaylanması şartıyla tanık olunan birlik kayıpları,
-
Bir önceki saldırının askeri hedeflerinin yeri ve bilgileri,
-
Onaylanması şartıyla askeri birliklerin ve servis üyelerinin isimleri ve
memleketleri,
-
Düşman birliklerden alıkoyulan ya da esir alınan personelin sayısı,
-
Operasyonların kod adı,
-
Yapılan sortilerin sayısı (Akıner, 2004: 144).
Protokolün haberlerin içeriğine ilişkin getirdiği yasaklar ise şunlardır:
-
Güvenlik seviyesini gösterecek fotoğraf çekmek ve görüntü almak,
-
Yaralanan, sakatlanan veya hastalanan personel ile özel bakım hakkında
bilgi vermek ve görüntü yayınlamak,
-
Sürmekte olan ya da planlanmış arama kurtarma çalışmaları hakkında ve
faaliyetler sırasında düşen ya da kaybolan araç ya da uçaklar hakkında
bilgi vermek,
-
Savaş tutsaklarının ya da alıkoyulan kişilerin yüzlerinin ya da
tanınmalarını sağlayacak diğer özelliklerinin fotoğrafını ya da
görüntüsünü çekmek ve yayınlamak,
-
Ertelenen ya da iptal edilen operasyonlar hakkında bilgi,
-
Birimlerin sayısı; uçak, gemi, tank gibi askeri araçların bulundukları
yerler,
-
Özel operasyon birimleri hakkında bilgi,
-
Düşmanın etkinliği hakkında bilgi,
-
Haber alma yöntemleri hakkında bilgi (Akıner, 2004: 144).
İliştirilmiş gazetecilik sözleşmesi metninde ilgi çeken pek çok husus vardır.
Metin temelde yapılamayacakların, yasakların listesini içermektedir. Bunların yer
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
76
E. İlhan – N. Dirik
aldığı maddelerde “güvenlik nedenleriyle” ifadesi çok sık yer almaktadır. Sık
kullanılan bir başka ifade de "komutanın onayı”dır. Bu onay kimi zaman Merkez
komutanlığının, kimi zaman da savaş alanındaki komutanın onayıdır.
Birçok maddede de bazı bilgilerin, “daha önce Pentagon ya da Merkez
Komutanlığı tarafından açıklanmışsa” yayınlanabileceği ifade edilmektedir.
Ragıp Duran, Amerikalı bir iliştirilmiş gazetecinin söz konusu protokole
ilişkin genel izlenimlerini şöyle aktarmaktadır:
“Amerikan birlikleri hakkında öğrendiklerimiz, bazı bilgiler, düşman
açısından değerli olduğu için yazılamıyor. Ama biz hangi bilginin düşman
açısından önemli ve değerli olduğunu bilmediğimiz için, genel olarak
başımızdaki askeri yetkiliye soruyoruz. Askerlerin en çok önem verdikleri
konu zaman ve mekan. Ne zaman nereye gittik, bunların yazılmasını
istemiyorlar. Eğitimde bize genel, askeri ve siyasi konularda haber yazmamız
yerine, askerlerimizin moral durumunu aktaran haberler yazmamızı, human
interest-human touch (İnsani yanları ön plana çıkaran magazin) haber ve
feature'lar (Haber-yorum, izlenim, not) yazmamızı salık verdiler.”
(http://bianet.org,2010)
Savaşı izlemek için Türkiye’den giden üç iliştirilmiş gazeteciden biri olan
Cüneyt Özdemir’e göre ise sözleşme tek taraflı, Pentagon’un çıkarlarını öne
çıkartabileceği, gazetecileri de bilgilendirip kendi istediği gibi yönlendirebileceği
şekilde oluşturulmuştur. Ancak dikkatli incelendiğinde sözleşmede kimi ucu açık
maddelerin, gazetecilere sahada avantajlar sağlayan kimi detayların varlığı söz
konusudur. Özdemir’e göre, örneğin “kasetlere el konulmaması” ve “editoryal bir
müdahalenin olmaması” avantaj olarak kabul edilmektedir (Özdemir, 2003: 251).
Savaştan önceki dönemde iliştirilmiş gazetecilik kavramı ilk kez ortaya
atıldığında Amerikan medyası olayı büyük bir özgürlük olarak değerlendirmiş, sanki
Pentagon gazetecilere büyük bir kolaylık sağlıyor havası yaratılmıştır. Ayrıca,
Akıner’e göre gazetecilerin bu dönemde Saddam ve ABD yönetimi açısından sahip
olduğu iki büyük korku sistemin gazeteciler arasında kabulünü kolaylaştırmıştır.
Bunlar Irak yönetimi tarafından canlı kalkan olarak kullanılma ve rehin alınma
korkusu ile Pentagon tarafından tıpkı Grenada, Panama ve I. Körfez Savaşı’nda
olduğu gibi habere ulaşımın engellenmesi ve sansürdür (Akıner, 2004: 140).
İliştirilmiş gazeteciler, savaşı izlemek için ABD yönetimine başvuran
yaklaşık 3.000 gazeteci içerisinden seçilen yaklaşık 40 yabancı basın mensubu da
dâhil olmak üzere toplam 600 kişidir. Gazeteciler, ABD birliklerinin koruması
altında onlarla birlikte cephede yer almışlar, tanklara ya da helikopterlere binerek
Güz 2011, Sayı:33
77
Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği
işgal altındaki bölgelere de gitmişlerdir. Tek fark, gazetecilerin sivil ve silahsız
olmasıdır.
İliştirilmiş gazeteciliğin, sansürü teknik olarak ortadan kaldırması ve görüntü
imkânlarının daha zengin olması gibi faydalarının olduğu ifade edilse de sistem pek
çok nedenle eleştirilmiştir.
İliştirilmiş gazeteciliğin savaşa ilişkin haber üretmek yerine propaganda
ürettiği, gazetecilerin birliklerle kendilerini fazlasıyla özdeşleştirerek nesnellikten
uzaklaştıkları ve savaşı kişisel deneyimleriyle anlattıkları bu eleştirilerden en sık
rastlananlarıdır:
“Meslektaşlarından uzak bırakılan gazeteciler, günlerce, aynı askerlerle
birlikte yiyip içti, onlarla birlikte düşmanın nereden çıkacağından korktu,
onlarla birlikte taarruzun heyecanını, onlarla birlikte Irak’ı işgal etmenin,
savaşı kazanmanın gururunu yaşadı. ABD basını bu savaşta halkına tüm
nesnelliğini yitiren gazeteciler aracılığıyla seslendi. Ölüm kalım
mücadelesinde kendisini koruyan askerlerle bütünleşen gazeteciler,
kaçınılmaz olarak haber vermekten çok birliklerinin halkla ilişkiler temsilcisi
oldular. Basın savaşın habercisi değil, aynı füzeler, tanklar ve tüfekler gibi
savaşın bir unsuru oldu. Sözde küreselleşen dünyada sanki iki ayrı savaş
yaşandı. Biri ABD’ye yansıdığı şekilde, diğeri dünyanın geri kalan kısmında.”
(http://www.radikal.com.tr/,2011)
İliştirilmiş gazetecilik sisteminde, ayrıca, gazetecilerin ne kadar tarafsız
olabileceği ya da ne kadar özgür haber yapabilecekleri de ayrı bir konudur çünkü
emirlere karşı gelen gazeteciler “disembedded” olmakta, yani birlikten atılmakta
eve geri gönderilmektedir. Savaş sırasında bu duruma örnek teşkil edecek pek çok
olay yaşanmıştır.
Örneğin, çatışmada ölen bir Amerikalı askerin fotoğrafını yayınlayan Times
Haber Ajansı’nın cephedeki tüm muhabirleri geri gönderilmiştir. Aynı şekilde,
CNN’de canlı yayında, katıldığı Amerikan birliğinin Bağdat’ın 96 km güneyinde
olduğunu, pozisyonunu ve hangi yönde, ne amaçla ilerlediğini aktaran muhabirin,
birlik komutanının kararıyla ve Pentagon’un emriyle cepheden gönderildiği
açıklanmıştır.
İliştirilmiş gazeteciliğe getirilen eleştirilere neden olan kaygıları
desteklercesine Colombia Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’nin desteğiyle
“Gazetecilikte Mükemmellik Projesi” (Project for Excellence in Journalism - PEJ)
adı verilen bir araştırmada Irak Savası’nın 6. gününde iliştirilmiş gazetecilerin ilk üç
gün içinde yaptıkları haberler incelenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
78
E. İlhan – N. Dirik
bulgulara göre incelenen 3 günde 40.5 saatlik süre içinde 108 haberin yayınlandığı
ve iliştirilmiş gazeteciliğin büyük ölçüde anekdot aktarımına dayandığı ortaya
konulmuştur. Genellikle, canlı yayınlarla ve editör kontrolünden geçmeden yapılan
savaş odaklı haberlerin çoğu, bir bağlama oturtulmayan ancak ayrıntı açısından
zengin haberlerdir. Haberlerin %94’ü büyük ölçüde verilere dayanan ve olayları
yorumsuz aktaran haberlerdir. İliştirilmiş gazetecilerin yaptığı haberlerin hiçbirinde
ne Amerikalıların ne de Iraklıların öldürülmelerine ya da yaralanmalarına dair
görüntülere yer verilmemiştir. Haberlerde bizzat ceset gösterilmemekle birlikte kask,
çamura batmış bir Iraklı askerin eli, botlar gibi ölü bir insana ait olduğu belli olan
çeşitli simgesel görüntüler kullanılmıştır. 10 haberden 6’sı canlı yayın haberidir ve
bir editörün denetiminden geçmemiştir. Bu da, haberlerde pek çok hata yapılmasına
neden olmuştur. Ayrıca, 10 haberden 8’inde sadece muhabirler konuşmakta,
izleyiciler sadece geri kalan 2 haberde askerler ya da diğer kişilerden haber
almaktadır. Araştırmanın en çok endişe veren kısmı, iliştirilmiş gazetecilerin
sivillerle ilgili verdikleri haberlerin oranıdır. Haberler genelde hep askerlerle
ilgilidir. Sivillere dair haberler yok denecek kadar azdır. Haberlerin % 47’si yani
yarısına yakını ya askeri harekâtı ya da sonuçlarını betimlemektedir. (Özdemir,
2003: 253-265 - Akıner, 2004: 144 -145).
Zülal Kalkandelen o günlerde ABD basınında yapılan yayınları şöyle
anlatmaktadır:
“Gazetelerde yer alan savaşla ilgili haberler, daha çok koalisyon güçlerinin
başarıları üzerine kuruluydu. Amerikalıların en çok itibar ettiği günlük gazete
The New York Times, savaş başladıktan hemen sonra ‘Savaşta Bir Ulus’ (A
Nation At War) başlığı ile özel bir ek yayınlamaya başladı. Bu ekte, büyük boy
fotoğraflarla Amerikan askerlerinin kahramanlığı ve başarılarıyla ilgili
yazılara yer verildi. Amerika’da çok satılan ucuz tabloid gazeteleri ise, Bush
yönetimine ve savaşa açıkça destek verir biçimde yayın yaptılar.
Fotoğrafların kullanılışından, dev puntolarla atılan başlıklara kadar
haberlerin yansıtılışı, Amerikan ordusunun haklı bir savaşı yürüttüğü
görüşünü yaydı topluma. Bu gazetelerden The New York Post, Amerikan
askerlerinin tek bir kayıp bile vermeden 300 Iraklı askeri öldürdüğünü
kapaktan verdiği büyük boy bir fotoğrafla müjdeledi” (Kalkandelen, 2004: 3334).
II. Körfez Savaşı’nda artık pek çok kanal savaşı canlı yayınlarla
iletebilmektedir. Bu kanallardan önde gelenler Amerikan CNN, NBC, ABC, Fox vb.
kanallardır. Savaş sürerken Irak’tan canlı yayınlar gerçekleştirilmiş, bölgedeki
iliştirilmiş gazetecilerden son durum hakkında bilgiler alınmış ve Amerikalı
Güz 2011, Sayı:33
79
Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği
askerlerle yapılan röportajlar yayınlanmıştır. Bu süreçte Pentagon’dan verilen
bilgiler de haber bültenlerinde düzenli olarak kullanılmıştır.
ABD’nin muhafazakâr ve cumhuriyetçi bir söyleme sahip ilk büyük
televizyon kanalı olarak bilinen Fox televizyonu Irak Savaşı’nda yaptığı vatansever
ve milliyetçi yayınlarla özellikle ön plan açıkmış ve Amerika’da en çok seyredilen
televizyon kanallarından olmuştur.
Ancak bu kez naklen savaş yayını konusunda Amerikan kanallarının
karşısına Arap kökenli güçlü rakip kanallar çıkmıştır. Bunda en büyük pay, hiç
kuşkusuz, yeni iletişim teknolojilerinindir. İleri teknoloji ve kanal çeşitliliğinin
sayesinde artık, I. Körfez Savaşı’nın aksine, yayınlanması istenmeyen görüntüleri ve
bilgileri saklamak kolay olmamıştır. İnsanlar savaşa ilişkin alternatif kareleri,
eleştirel görüşleri farklı kanallar aracılığıyla takip edebilmiştir.
Bu kanallar arasında Arap kökenli Katar televizyonu El Cezire özellikle
dikkat çekmiştir. Afganistan Harekâtı sırasında yıldızı parlayan El Cezire, El
Arabiye ve Abu Dabi televizyonları Irak Savaşı sırasında Bağdat’tan yaptıkları canlı
yayınlarla Amerikan kanallarının hâkimiyetini kırmaya çalışmışlardır. Hatta “Arap
Dünyasının CNN’i” olarak da adlandırılan El Cezire televizyonu, Batılı büyük
medya organlarının yanında alternatif görüntüler sunma konusunda çok önemli bir
rol oynamış; bu sayede daha önce insansız savaş görüntülerine alışmış olan dünya
kamuoyu ilk kez savaşın gerçek yüzüyle, gerçek savaş görüntüleriyle karşı karşıya
kalmıştır. Bu nedenle El Cezire, tüm dünyada Irak Savaşının Amerikan medyası
bakış açısıyla izlenmesini engelleyen en önemli televizyon kanalı olmuştur:
“90’larda yaşanan iletişim devrimi ortaya yeni ürünler çıkardı. Körfez Savaşı
CNN Yayıncılığı demekti. 11 Eylül ve Irak Savaşı ise blog alemini ve El Cezire
(Körfez) gerçeğini yarattı. Merkezi Katar’da olan El Cezire, Irak Savaşı
öncesinde ve işgalin her aşamasında Amerikan medyasından farklı bir Irak
Savaşı anlattı. Ekrana sivil halkı taşıdı. Ölen Iraklı kadın ve çocukların
haberini yapıyordu. Amerikan medyası teröre karşı savaş derken El Cezire
işgal diyordu. Kitle imha silahları hakkında en tutarlı haberleri El Cezire
veriyordu. Bu arada El Cezire hızla globalleşti. Batı Medyası El Cezire’nin
haberlerini kaynak olarak kullanmaya başladı” (Atikkan, 2006: 425).
Savaş sırasında ABD basınının uyguladığı oto sansür de dikkat çekici
olmuştur. Amerikalı savaş esirlerinin Iraklı askerler tarafından sorgulandığı
görüntüler Amerikan kanallarında etik açıdan uygun bulunmadığı için
yayınlanmamış, sadece çok kısa bir haber olarak haber bültenlerinde yer almıştır.
Ancak görüntüler El Cezire Televizyonu başta olmak üzere tüm dünyada
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
80
E. İlhan – N. Dirik
yayınlanmıştır. ABD Savunma Bakanı Rumsfeld, görüntülerin yayınlanmasının
Cenevre Konvansiyonu’na aykırı olduğunu ve Irak’ın yaptığı propagandanın bir
parçası olduğunu söylemiştir (Can, 2005: 146).
İliştirilmiş gazetecilikle özdeşleşen bir başka konu da gazetecilerin kurdukları
internet siteleri aracılığıyla savaş sırasında ve sonrasında yaşadıklarını yazmaları,
yani internet üzerinden “blog”lar aracılığıyla günlük tutmalarıdır. İnternet
yayıncılığının gelişmesiyle bloglar aracılığıyla tutulan online günlükler oldukça
yaygınlaşmıştır. Irak savaşı sırasında iliştirilmiş gazetecilerin tuttuğu günlükler
“warblogs” (savaş günlükleri) adlı yeni bir gazetecilik türünün doğmasına yol
açmıştır.
Savaşın farklı yönleriyle aktarılmasında da önemli bir aracı olan savaş
günlüklerinin en ilginç örneklerinden biri Irak Savaşı sırasında CNN muhabiri Kevin
Sites’ın tuttuğu günlüklerdir. Sites’ın www.kevinsites.net adlı sitesinde paylaştığı
savaş günlüklerinin önemi, burada yazdıklarında CNN’e iliştirilmiş gazetecilik
anlaşması gereğince geçtiği haberlerden farklı olarak daha insani, daha duygusal ve
kişisel bir yaklaşım sergilemesidir. Sites’ın günlükleri o dönemde yoğun ilgi
görmüş, bu durum, “hassas askeri bilgilerin” dışarı sızacağından endişe eden
Amerikan yönetiminin ve CNN’in tepkisini çekmiştir. CNN, Sites’dan CNN için
çalışmanın full-time bir görev olduğu ve Sites’in sadece bu işe yoğunlaşmasının rica
edildiğini bildiren bir basın açıklamasıyla savaş günlüğüne son vermesini istemiştir.
Savaş günlükleri pek çok tartışmaya da konu olmuştur. Duran’a göre
embedded muhabirler, internet üzerinden savaş izlenimlerini aktararak bir anlamda
vicdanlarını temizlemektedir. Çünkü bir muhabir, tanık olup yaşadıklarını, araştırıp
öğrendiklerini, kendi çalıştığı gazete, televizyon ve radyonun dışında bir başka
medyada yayınlamak ihtiyacını duyuyorsa, bu başlı başına ne kadar büyük bir
kısıtlama ve sınırlama içinde çalıştığını göstermektedir. (http://bianet.org/,2010)
Bu anlamda savaş günlükleri, Irak Savaşı sırasında hem kamuoyuna farklı,
içerden bilgi ve izlenimler aktarması açısından hem de iliştirilmiş gazetecilik
sisteminin sorunlu bir yanını gözler önüne sermesi açısından önemlidir.
ABD’nin Irak Savaşı ve sonrasında uyguladığı iletişim politikaları arasında
en dikkat çekici olanlardan biri de kendi kurdurduğu basın yayın organları
aracılığıyla bizzat Irak medyasında faaliyet göstermesidir.
Bunlardan ilki, 2003 yılının Temmuz ayında piyasaya çıkan El Sabah
gazetesidir. 2003 yılının Ocak ayında Pentagon, Irak’ta yeni basın yayın
organlarının kurulması için 96 milyon dolarlık bir ihale açmış ve ihaleyi ABD’li
Güz 2011, Sayı:33
Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği
81
Harris şirketi kazanmıştır. Ancak daha sonra gazetenin Genel Yayın Yönetmeni
İsmail Zayir başta olmak üzere tüm yayın kadrosu toplu olarak istifa etmiştir. İsmail
Zayir, gazetenin birinci sayfasından yayınlanan başyazıda ABD kontrolünden
kurtulmak için topluca istifa ettiklerini, Irak’ta özgür basın yaratmak isterken
ABD’nin bunun engellediğini yazmıştır (Can, 2005: 131).
Yine 2003 yılının Temmuz ayında finansmanı ABD dışişleri Bakanlığı
tarafından sağlanan ve yıllık 4.2 milyon dolar ayrılan Arapça yayınlanan gençlik
dergisi Hi yayın hayatına başlamıştır. Derginin hedef kitlesi 18 – 35 yaş arası Arap
gençlerdir. Dergide “ABD Dışişleri Bakanlığı Yabancı Medya Ofisi adına
basılmıştır” ifadesi yer almaktadır. Dergi yayın hayatına başladığında ABD Dışişleri
Bakanlığı’ndan bir sözcü derginin amacını Arap halkının Amerikalılara karşı
duyduğu nefreti en aza indirmek, Arap ve Amerikan gençleri arasındaki
benzerlikleri vurgulamak ve Arap gençlerinin Amerikan yaşam tarzını
benimsemesini sağlamak olarak açıklamıştır. Dergi, Irak dışında Mısır, Lübnan,
Ürdün, Tunus, Sudan, İsrail, Kuveyt, Yemen, Bahreyn ve Birleşik Arap
Emirlikleri’ne de dağıtılmıştır (Akıner, 2004: 234).
Aynı anlayışla ABD, El Cezire televizyonuna karşı yayın yapacak bir kanalın
kurulmasını da desteklemiştir. Bu kanal, 14 Şubat 2004 tarihinde yayına başlayan ve
Türkçe karşılığı “Özgür” olan El Hurra’dır. El Hurra, 1942 yılında yayına başlayan
ABD’nin Sesi (Voice of America) radyosundan sonraki en büyük uluslararası medya
projesidir (Can, 2005: 131).
SONUÇ
Çağımız; kitle iletişimi, telekomünikasyon ve özellikle de bilişim alanında
yaşanan gelişmeler sonucunda “enformasyon çağı” olarak adlandırılan, yeni iletişim
teknolojileri sayesinde üretilen ve dağıtılan bilgi ve enformasyonu içeren çeşitli
iletişim ağlarının dünyamızı kuşattığı bir çağdır.
Yaşadığımız yüzyıla damgasını vuran bu iletişim teknolojileri gelişmiş
ülkelerde ortaya çıkmış ve tüm dünyaya yayılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri,
iletişim teknolojilerini üreten, geliştiren ve ihraç eden gelişmiş ülkelerin başında
gelmektedir.
Radyo ve internet gibi iletişim alanına damgasını vuran ve geleneksel iletişim
yöntemlerini değiştiren yeni iletişim teknolojileri II. Dünya Savaşı sonrası ortamda
önce Amerika Birleşik Devletleri’ne ait askeri-endüstriyel yapılarda askeri amaçlı
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
82
E. İlhan – N. Dirik
çalışmalarla ortaya çıkmış, geliştirilmiş ve kitle iletişimi alanında daha sonra
kullanılmaya başlanmıştır.
Medya teknolojisindeki ve iletişim alanındaki gelişmeler ABD’nin iletişim ve
haber politikalarını da önemli ölçüde etkilemiştir. Bu durumun en belirgin ve en
çarpıcı örnekleri de ABD’nin giriştiği çeşitli savaşlarda görülmektedir.
Vietnam Savaşı esnasında gazeteciler akreditasyon sistemi sayesinde askeri
imkânları kullanarak savaş alanında rahatça hareket ederek özgürce haber ve yayın
yapabilmişlerdir. Savaş sırasında yeni iletişim teknolojisi olarak ön plana çıkan
televizyon aracılığıyla ise Amerikan halkı savaşın kanlı yüzünü ilk kez bu kadar açık
ve çarpıcı şekilde görmüştür. Bu durum, savaşa verilen halk desteğinin giderek
azalmasına yol açmış ve ABD yönetiminde bundan sonra girilen savaşlarda yeni
iletişim teknolojilerin kullanımına ve gazetecilerin savaşları izleme şekline ilişkin
düzenlemelere giderek, yeni haber yönetim sistemleri geliştirme gereği
doğurmuştur.
ABD yönetimi Vietnam Savaşı’ndan çıkarılan dersler sonucunda geliştirilen
“havuz sistemi”ni ilk olarak küçük çaplı müdahaleler olan Grenada ve Panama
müdahalelerinde denemiş ve I. Körfez Savaşı’nda uygulamıştır.
11 Eylül sonrası dönemin siyasi ve toplumsal konjonktürüne uygun olarak ise
Irak Savaşı’nda yeni bir haber yönetim sistemi olarak “iliştirilmiş gazetecilik” ortaya
konulmuş ve savaş zamanında yönetimi destekleyecek bir gazetecilik anlayışının
ortaya çıkması ve yeni iletişim teknolojileri aracılığıyla Vietnam Savaşı örneğinde
olduğu gibi devletin çıkarlarına aykırı haber üretiminin kesin olarak önlenmesi
amaçlanmıştır. Böylece kamuoyunun neyi ne kadar öğrenmesi gerektiği belirlenerek
kontrol altında tutulmaya çalışılmıştır.
Güz 2011, Sayı:33
83
Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği
Tablo 1. Savaşlar ve ABD’nin İletişim Politikaları
Savaş
Haberlerinin
Yönetim
Derecesi
Vietnam
I.
Körfez
Savaşı
II.
Körfez
Savaşı
Medya
Sistemi
Gazetecilerin
Savaş Algısı
Öne Çıkan
Yeni
İletişim
Teknolojisi
ve Haber
Sunumu
Destekleyenler,
Sorgulayanlar
Televizyon
haberleri
Destekleyenler
24 saat
canlı savaş
yayını
(CNN)
Destekleyenler
İnternet
gazeteciliği,
savaş
günlükleri
(Fox) (El
Cezire)
Cephede
Asker –
Medya
İlişkisi
Yok/Az
Akreditasyon
Sistemi
Özgürlükçü
Yoğun
Havuz
Sistemi
Özgürlükçü
(Vatansever)
Yoğun
İliştirilmiş
Gazetecilik
Özgürlükçü
(Vatansever)
Tablo 1’de görüldüğü gibi akreditasyon sisteminin uygulandığı Vietnam
Savaşı sırasında haber yönetimi yapılmamıştır ya da çok az düzeyde yapılmıştır.
Ancak Vietnam’dan sonraki tüm savaşlarda gerek havuz sisteminde gerekse
iliştirilmiş gazetecilikte yoğun bir haber yönetimi uygulaması mevcuttur.
Denilebilir ki, gelişen teknoloji karşısında savaş ile ilgili enformasyona
ulaşmak gazeteciler açısından giderek daha kolay hale gelmiş, bu nedenle devreye
haber yönetimine ilişkin yeni uygulamalar ve düzenlemeler girmiştir.
Tüm savaşlarda medya sistemi özgürlükçü (libertarian) olmakla birlikte
Vietnam’dan sonra medya giderek daha vatansever hale gelmiştir. Bu durum en çok
11 Eylül sonrası dönemde kendini hissettirmektedir.
Gazetecilerin savaş algısı da Vietnam’dan sonra farklılık göstermiştir.
Vietnam Savaşı’nı destekleyenler kadar sorgulayanlar da varken Vietnam sonrasında
gazetecilerin savaşları genel anlamda desteklediği görülmektedir.
Yine Vietnam’dan itibaren hemen her bir savaşta yeni bir iletişim
teknolojisinin ya da haber sunum yönteminin ön plana çıktığı görülmektedir.
Vietnam televizyondan ilk kez izlenebilen savaş olmuştur. Panama müdahalesi ilk
kez saat başı yayınlarla takip edilmiş, I. Körfez Savaşı’nın getirdiği yenilik ise 24
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
84
E. İlhan – N. Dirik
saat canlı savaş yayını olmuştur. Irak Savaşı’nda internet gazeteciliği ve savaş
günlükleri en önemli iletişim araçlarıdır.
Sonuç olarak, ABD II. Dünya Savaşı sonrasında gücünün zirvesinde ve
uluslararası kamuoyunda lider durumdayken, Vietnam Savaşı esnasında medyanın
etkisiyle yaratılan Vietnam Sendromu ve savaşın dünya kamuoyundaki olumsuz
yansımaları nedeniyle bu konumundan geriye düşmeye başlamıştır. ABD bu durumu
tersine çevirmek amacıyla Vietnam Sendromunun uzun süren etkisinden sonra I.
Körfez Savaşı’na girişmiştir. Ancak 11 Eylül saldırıları yeni bir dönüm noktası
olmuştur. Amerikan halkı saldırılardan büyük ölçüde etkilenmiş ve ABD’nin I.
Körfez Savaşı’ndan sonra iyice sağlamlaştırdığı sarsılmaz imajı büyük yara almıştır.
Bu nedenle, saldırıları bahane eden ABD aynı yönteme başvurarak Afganistan’a ve
ikinci kez Irak’a saldırmıştır. Bu süreçte medyayı cephe dışında verdiği psikolojik
savaşın bir aracı olarak kullanmak isteyen ABD başta gazetecilerin savaşı izleme
şekilleri olmak üzere medya ile ilişkilerinde bir takım değişikliklere gitmiş ve haber
yönetimi uygulamaya başlamıştır. Özellikle II. Körfez Savaşı sırasında ABD basını
aracılığıyla tüm dünyaya kabul ettirilmeye çalışılan “Irak’ı özgürlüğüne
kavuşturmak” ve ”akıllı bomba” gibi söylemler göz önüne alındığında bunu büyük
ölçüde başardığı söylenebilir.
KAYNAKLAR
Akıner, N (2001) Düşman Değiliz: 11Eylül’ün Ardından Amerikan Milliyetçiliği,
İstanbul, Karakutu Yayınları.
Atikkan, Z (2006) 11 Eylül Amerika’yı Nasıl Değiştirdi?: Amerikan Cinneti,
İstanbul, Yapı Kredi Yayınları.
Can, F (2005) Bilgi Çağının Güdümlü Silahı Medya, İstanbul, Alfa.
Çatalbaş, D (2003)
“Savaşı Aktarmak ve Anlamlandırmak: Gazeteciliğin
Profesyonel Değerleri ve Yaygın Medyanın Tutumu”, Doğu-Batı Dergisi,
Yıl:6 Sayı:24, s.245-253.
Çelik, A (1998) “Bilgi Toplumu Üzerine Bazı Notlar”, Hacettepe Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı1.
Duran,
R
(2010)
“Embedded:
İliştirilmiş
Değil
Askeri
Yatılı”,
http://bianet.org/bianet/medya/18038-embedded-ilistirilmis-degil-askeriyatili, (Erişim: 12 Kasım 2010)
Geray, H (2003), İletişim ve Teknoloji, Ankara, Ütopya Yayınevi.
Güz 2011, Sayı:33
85
Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği
Gökdağ, R (2001) Amerikan Medyasında 11 Eylül, İstanbul, E Yayınları,
Iyengar, S ve Reeves, R (1997) Do The Media Govern?, California, Sage.
İnceoğlu, Y., G (2004) Uluslararası Medya: Medya Eleştirileri, İstanbul, Der
Yayınları.
Kalkandelen, Z (2004) 30 Saniyede Bush:Amerika’da Medya ve Siyaset, İstanbul,
Remzi.
Lovett,
J
(2011)
“The
Media
and
The
Vietnam
War”,
http://www.suite101.com/article.cfm/military_movies/58294/3,15.04.2011,
( Erişim: 15 Nisan 2011)
Mattelart, A (2004) Bilgi Toplumunun Tarihi, İstanbul, İletişim.
Mcchesney, R. W (2006) 21. Yüzyılda İletişim Politikaları: Medyanın Sorunu,
İstanbul: Kalkedon.
Mcchesney, R. W ve Schiller, D (2011) “The Political Economy of International
Communications”,http://www.unrisd.org/unrisd/website/document.nsf/0/C9
DCBA6C7DB78C2AC1256BDF0049A774?OpenDocument, (Erişim: 26
Mayıs 2011)
Mutlu, M (2003) Vietnam’dan Körfez’e Savaşlarda Kamuoyu Oluşumu, İstanbul,
Okumuş Adam Yayınları.
Oates, S (2008, Introduction to Media and Politics, London, SAGE Publications.
Özdemir, C (2003) Onlarlaydım Ama Onlardan Değildim, İstanbul, Dogan Kitap.
Sazak,
D (2011) “Felluce İnfazı ve Namlunun Ucundaki Medya”,
http://www.milliyet.com.tr/2004/11/26/ombudsman/okur01.html, (Erişim:
5 Mayıs 2011)
Smith, A., F (2011), The Amerıcan Forum For Global Educatıon, “American
Intervention in Grenada”, http://www.globaled.org/curriculum/cm6g.html,
(Erişim: 12 Nisan 2011)
Törenli, N (2004) Enformasyon Toplumu ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye,
Ankara, Bilim ve Sanat.
Uğur, A (2002) “Enformasyon Toplumu ve Medya”, Bilgi Toplumuna
Geçiş:Sorunlar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, Ed. İlhan
Tekeli vd., Ankara, TÜBA.
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
86
Vassaf,
E. İlhan – N. Dirik
G (2011) “Bir Savaş Nasıl Satılır”, http://www.radikal.com.tr/
Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=667319&Yazar=G%DCND
%DCZ%20VASSAF&Date=20.04.2003&CategoryID=113, (Erişim: 20
Mayıs 2011)
Williams, M., C. (1992) Vietnam At The Crossroads, Washington, Chatham House
Papers.
Yalçınkaya, H (2011) “Savaşlarda Asker-Medya İlişkilerinin Geldiği Son Aşama:
İliştirilmiş Gazetecilik”, http://www.uidergisi.com/wp-content/uploads/
2011/06/Savaslarda-Asker-Medya-Il%C4%B1skilerinin-Geldigi-SonAsama.pdf, (Erişim: 05 Mart 2011)
Güz 2011, Sayı:33

Benzer belgeler