islam öncesi dışa açık arabistan`da ekonomik bulgular

Transkript

islam öncesi dışa açık arabistan`da ekonomik bulgular
İSLAM ÖNCESİ DIŞA AÇIK ARABİSTAN’DA
EKONOMİK BULGULAR
İsmail ÖZSOY
Uluslararası Ekonomik İlişkiler Bölümü,
Uluslararası Karadeniz Üniversitesi,
Tiflis / GÜRCISTAN
[email protected]
[email protected]
ÖZET
İslâm öncesi Arabistan’ın dışa açık bölgelerinde, dışa kapalı bölgelerden farklı olarak, özel mülkiyet ve liberal
ekonomiye dayanan, nisbeten yüksek bir hayat standardına karşılık sınıflı ve gelir dağılımı bozuk bir toplum ortaya
çıkmıştır. Bu çalışmada, Mekke ve Medine bağlamında İslâm öncesi dışa açık Arap toplumunun ekonomik yapısı
analiz edilmiştir. Mekke, iyi organize olmuş uluslararası bir ticaret merkezi olarak yüksek bir ticarî kültüre ulaşmıştır.
Hılfu’l-fudûl ve benzeri kurumlarla iç ve dış ticaretin güvenliği sağlanmıştır. Ticaret, faizli kredi ve ortaklıklarla
finanse edilmiştir. Panayırlar Arap toplumunun dil ve kültür birliğini sağlamıştır. Tarım şehri Medine’de uygulanan
toprak işletme yöntemleri adaletsiz gelir bölüşümüne yol açmıştır. Çalış-mada şu sonuca ulaşılmıştır: Yüksek maddî
kültüre rağmen Arap toplumu, sınıflı ve gelir dağılımı bozuk yapısı, putperest inancı ve ahlakî ve manevî değerlerdeki
boşlukları sebebiyle tarihe câhiliye toplumu olarak geçmiştir.
Anahtar Kelimeler: Arabistan, Arap, İslam, Mekke, Medine, hilfu’l-fudûl.
ECONOMIC FINDINGS IN THE OPEN REGIONS OF PRE-ISLAMIC ARABIA
ABSTRACT
In contrast to closed regions, in the open regions of pre-Islamic Arabia appeared a classed society with
unequally distributed income in return for relatively high standard of life based on private property and liberal
economy. In this study, economic structure of pre-Islamic open Arabia is analized in the context of Mecca and Medina.
As a well-organized international trade center, Mecca achieved a high culture of trading. Trade, both local and
international, was secured with institutions such as hilf al-fudul and others. Trade was financed with loans at interest
and partnerships. Fairs served the unity of language and culture of Arabian society. Land cultivation methods in
Medina, the city of agriculture, resulted in unequal distribution of income. The work concludes that, though high
material culture, Arabian society was a past history as ‘jahiliya (ignorance)’ with a classed structure of society and
unequal distribution of income, paganism, and its infirmities in moral and spiritual values.
Key Words: Arabia, Arab, Islam, Mecca, Medina, hilf al-fudul.
GİRİŞ
Birbirinden farklı ekonomik ve sosyal özelliklere sahip, biri dış dünyaya kapalı, diğeri açık
iki farklı bölgeye ayrılan İslâm öncesi Arabistan, İslâm toplu-munun oluşmasına önemli
katkılarda bulunmuştur. Yabancı görüşlerin hiç veya çok az tesir ettiği iç kısımlar ile Araplardan
başka hiç kimsenin girmediği bazı sahil bölgeleri Arap yarımadasının dışa kapalı bölgelerini
oluşturur. Bu bölge-ler, insan hayatının çöl şartlarına uyumunu temsil eden bedevîlikle özdeşleşmiştir. Bedevîlik, insan karakterinin olumlu ve olumsuz yönlerinin en keskin çizgileriyle ortaya
çıktığı paradoksları olan bir hayat tarzı olarak dikkatimizi çekmektedir. Meselâ, fakirlik ve
yoksulluk, engin bir cömertlik ve misafirper-verlik şeklinde ortaya çıkarken; kabile içi dayanışma
ve bağlılık demek olan asabiyet, dışa karşı düşmanlık ve şiddet şeklinde kendini göstermiştir.
Kabile reisinin fonksiyonu, bir aile reisinin fonksiyonundan çok farklı görülmemiştir. Göçebelik
sebebiyle düzenli tarım ve el sanatlarını beceremeyen ve kıldan ya-pılmış çadırlarda yaşayan
bedevîler, hayvancılık ve baskını geçim kaynağı ola-rak benimsemiştir. Çöl uzmanı bedevîler,
aynı zamanda yolculara ve kervanlara rehberlik hizmeti sunmuştur. Kişiye özel çadır ve içindeki
mütevazı eşyanın dışındaki her şeyin ortak mülkiyete konu olduğu bu hayat tarzında insanlar
ellerine geçen her şeyi paylaşmıştır. Zengin ve fakir ayrımının olmadığı top-lumda varlık ve
yokluk aynı anda paylaşılmıştır. İslâm Peygamberinin (as) “Komşusu aç iken tok yatan bizden
değildir” hadisinin veciz bir şekilde ifade ettiği İslâm’daki sosyal adalet anlayışının bedevîlerdeki
bu paylaşma gelene-ğinden büyük destek bulduğunu söylemek mümkündür.
Arabistan’ın Yemen, Mekke, Medine ve Suriye gibi dış tesirlere maruz çevreleri, gelir
dağılımının bozulduğu ve sınıflı toplum yapılarının ortaya çıktığı bölgeler olarak göze
çarpmaktadır. Bu özellikleriyle Arap kültür ve medeniye-tini en iyi temsil eden uygarlıklardan
birisi Sebelilerdir. Sebeliler, ziraat ve ticaretle uğraşarak, bilhassa Mısır, Habeşistan ve diğer bazı
ülke mabedlerinde bolca kullanılan ıtriyat (perfumes) ticaretini ellerinde tutmaları sayesinde
büyük servetler edinmişlerdir. Ancak Yemen’de oluşan bu servetin âdil bir şekilde dağıtılmaması
sebebiyle zengin-fakir sınıflaşması ortaya çıkmıştır. Sınıf hayatı, ülkenin kuzey ve güneyinden
gelen ziyaretçiler ve tüccar vasıtasıyla Hicaz böl-gesinin en önemli şehirleri olan Mekke ve
Medine’ye de ulaşmıştır. İslâm’ın arefesinde ticarî ve dinî bir merkez olarak ağırlığı artan
Mekke’de askerî, idarî ve iktisadî meselelerin görüşüldüğü şehir parlamentosu Dâru’n-Nedve’nin
de kurulmasıyla bu şehir küçük bir cumhuriyet haline gelmiştir.1 Bütün Arapların teveccüh ettiği
Kâbe’yi de barındıran Mekke böylece Arap yarımadasının dik-katleri en fazla üzerine çeken dışa
açık bölgesi olmuştur.
Kur’an ve hadis gibi temel kaynakların yanı sıra ikinci ve üçüncü el kay-naklara
dayanılarak hazırlanan bu çalışmada, Arabistan’ın İslâm öncesi dışa açık bölgeleri Mekke ve
Medine ölçeğinde ele alınarak, bu iki şehrin ekonomik ve sosyal hayatından bulgular tesbit
edilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede Mekke’deki canlı uluslararası ticarî hayat, ticaretin
güvenliği, panayırlar ve ver-gi, ticaretin finansmanı ve tarım şehri Medine’de toprak işletim
sistemi ana başlıkları oluşturmuştur.
ULUSLARARASI TİCARET VE MEKKE
Arabistan’ın dışa açık bölgelerinde çok eski tarihlerden beri halkın en önemli ekonomik
faaliyeti ticarettir. Bu yüzden, “Her Arap iyi bir tâcirdir” sözü darbımesel olmuştur.2 Ticaret
Mekke halkı için çok daha fazla bir anlam taşımıştır. Öyle ki Kur’an, indirildiği bu toplumun
temel vasfına uygun olarak ticarî denebilecek bir gramerle gelmiş; dinî hayata ait tabirler bile
ticarî terimlerle ifade edilmiştir. Meselâ iman etmek, “kârlı bir alış-veriş yapmak” tabiriyle
anlatılmış;3 “Allah, cennet karşılığında müminlerden canlarını ve mal-larını satın almıştır.”4
Mekke, arazisinin susuz ve ekinsiz bir vadi5 olması sebebiyle, bu şehrin sâkinleri olan
Kureyşliler ticarette ilerleyip üstünlük kazanmışlardır. Mekke’yi ticaret merkezi haline getiren
faktör, onun yerleşime uygun veya ticaret yolları üzerinde olması değil, Kâbe’nin bu şehirde
bulunmasıdır. Nitekim Tâif, hem tarıma ve yerleşime uygun olması hem de kuzey-güney
arasındaki tabiî ticaret yolu üzerinde bulunması sebebiyle Mekke’nin yerini almaya daha
uygundur. Ancak Kâbe sayesindedir ki Mekke, milâdî VI. asırdan itibaren Habeşistan, Şam ve
Yemen arasında ticarî bir merkez haline gelmiştir.6
1
2
3
4
5
6
Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi (Çev. Salih Tuğ), 5. Yayın, İrfan Yayımcılık, İstanbul 1990/1411, s. 851;
Peters, F. E., Mecca: A Literary History of the Muslim Holy Land, Princeton University Press, West Sussex UK, 1994,
s. 17.
Özaydın, Abdülkerim, “Arap”, İslâm Ansiklopedisi, III, Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul 1991, s. 323.
C. Toorey bu hususta şu tesbiti yapmaktadır: “Dinî düzleme aktarılan ticarî terimlerin sayısı dikkate şayandır. İnsanların
amelleri bir kitapta kayıtlıdır. Yargılama, hesap görmedir. Mizan kurulur ve ameller tartılır. Her can işlediği ameller
karşılığında rehin tutulur. Amelleri uygun bulunursa, ücretini alır. Resûl’ün davasına destek olmak, Allah’a borç vermektir.”
(Özel, Mustafa, “Adam Zengin Olur Mu?”, İş Hayatında İslâm İnsanı (Homo Islamicus), MÜSİAD Araştırma Raporları: 9,
İstanbul Aralık 1994, s. 4, C. C. Torrey, The Commercial-Theological Terms in the Koran, Leiden, 1982. Zikreden: W. M.
Watt, Muhammad’s Mecca, Edinburg University Press, 1988, s. 40’dan naklen)
Kur’an, Tevbe, 111.
Kur’an, İbrahim, 37.
Peters, F. E., Mecca: A Literary History of the Muslim Holy Land, Princeton University Press, West Sussex UK, s. 22.
Ticaret deve kervanları ile ve büyük sermayelerle yapılmıştır. Büyük riskler taşıyan bu
ticaretten yüzde yüze varan kârlar elde edilmiştir. Yol kesen eşkıyanın yağmacılık tehlikesi yanı
sıra, uzun süren seyahatler esnasında yük develerinin bazan yarı yolda ölümleriyle
karşılaşılmıştır. Kervanda çalışan işçilerle hayvanlara ait masraflar yurttakine nisbetle yolculuk
esnasında yüksek meblağlara varmıştır. Aynı zamanda muhafız birlikleri, gümrükler ve daha bir
çok görünmez masraflar için nakdî ödemeler yapmak gerekmiştir. Bu sebeple tüccar çoğu zaman
birlikte seyahat etmiş, herhangi bir sebeple bir bölgeye ken-disi gitmek istemediğinde ise, malını
bir başka tacire vermiş ve kârı aralarında bölüşmüşlerdir.7
Arapların mukaddes olarak bildikleri Kâbe'nin mütevellisi olma avanta-jını değerlendiren
Kureyş'in ticaret kervanları, bütün Araplar arasında meşhur olmuştur. Dolayısıyla bu kervanlar,
saldırılardan emin olarak, her yöne korku-suzca gidip gelmişlerdir. Bu kafileler önceden Sebe
kervanlarının yaptığı gibi, yarımadayı enine ve boyuna katederek Gazze, Beytü'l-Makdis ve
Dimeşk'e gitmişler, Kızıldeniz'i geçerek Habeşistan'a ulaşmışlardır. Cidde limanı, Mekke ve
Habeşistan ticaretini sağlayan ara istasyon vazifesini görmüştür. Ticaret mal-ları Cidde'den
Bahreyn'e, buradan da İran körfezinden çıkarılan incilerle beraber kayıklarla Fırat deltasına
taşınmıştır.8
Kureyş kervanları San’a panayırları, Umman ve Yemen limanlarından Akdeniz kıyılarında
yer alan bölgelerde bulunan mabed, kilise ve saraylarda çok kullanılan buhur ve güzel kokular;
Hindistan, Çin ve diğer doğu ülkelerinden Yemen limanlarına getirilen kıymetli madenler,
silahlar, sahtiyan (işlenmiş deri) ve ipekli dokumalar yüklerlerdi. Bu kervanlar, Dimeşk ve Busrâ
çarşılarından buğday, zeytinyağı, bakliyat, kereste, ipek ve diğer mamuller; Habeşistan'dan
baharatlar; Mısır'dan da kubâtî diye bilinen dokumalar yüklerlerdi.
Araplar, yarımadanın başkaları için sarp ve korku verici olan çöllerin the-likeli ve
emniyetli bölgelerini biliyor, yürüyüşün meşakkatlerine ve aşırı çöl sıcaklarına tahammül
edebiliyorlardı. Şam, Habeşistan ve diğer ülke insanları ise, bu tehlikeli ve sarp yolları, büyük
çölleri ve geniş kum sahralarını geçmeğe muvaffak olamıyorlardı. Mekkeliler, ‘Mutlu Beldeler’
(Arabia Felix)9 olarak bilinen Yemen, Şam ve diğer bölgeler arası ticareti ele geçirmişler,
özellikle ticaret mallarının sevkini tekellerine almışlardır. Ticareti ele geçirmeleri ve onu
Mekke'de merkezîleştirmelerinin neticesi olarak Mekke halkı, büyük servetler kazanmışlardır.
Değişik bölgelere ticaret için giden Kureyşliler, özellikle kışın soğuğunda Yemen gibi
sıcak bir bölgeye, yazın sıcağında da Şam gibi serin bir şehre olmak üzere, sayıları binlere varan
develerle yılda iki büyük kervan çıkarıyorlardı. Mekke’den Yemen ve Şam’a, hatta bazan
Ankaya’ya kadar uzanan bu ticaret kervanlarını ilk defa başlatan Hz. Peygamber’in (as) dedesi
Abdulmuttalib’in kardeşi Hâşim’dir.10 Bu durum onlara yılın tamamını ticarî faaliyetlerle değerlendirme imkânını tanımıştır.11
TİCARETİN GÜVENLİĞİ
Mekkeliler için hayatî önem taşıyan ticaretin güvenlik içinde yapılabil-mesi için bazı
müesseseler geliştirilmiştir. Bunlar emân, îlâf, hılfu’l-fudûl ve emanet kurumlarıdır. Emân,
Kureyş tâcirlerinin kutsal Kâbe hizmetini elinde bulundurmaları sebebiyle bölge idarecilerinden
kendileri için aldıkları dokunul-mazlık hakkıdır. Bu sayede onlara geçtikleri bölgelerde kimse
7
8
9
10
11
Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, s. 56.
Hasan, İbrahim Hasan, Siyasî Dinî Kültürel Sosyal İslâm Tarihi (İT), Terc. İ. Yiğit, S. Gümüş, Kayıhan Yayınevi,
İstanbul 1985, I, s. 83.
Farah, Caeser E., Islam: Beliefs and Observance, 7th ed., Barron’s Educational Series, Inc., NY, 2003, s. 18.
Asıl adı Amr olan Hâşim, Mekke’de uzun yıllar süren bir kıtlık sebebiyle Şam’a gidip büyük miktarda ekmek yaptırmış,
develerle getirip et suyuna doğrayarak halkı doyurmuştur. Bu sebeple kendisine ‘ekmek parçaları’ veya ‘ekmeği
parçalayan’ anlamında Hâşim lakabı takılmıştır. Hâşim bir Şam seyahati esnasında Gazze’de vefat etmiş ve hacılara
yiyecek ve içecek dağıtma vazifesini Muttalib üzerine almıştır. (Peters, Mecca, s. 26-7)
es-Sâlih, Subhî, İslâm Mezhepleri ve Müesseseleri Doğuşu ve Gelişmesi (Çev. İ. Sarmış), Bir Yayıncılık, İstanbul 1983,
s. 41, 42.
taarruzda bulun-mamıştır.12 Îlâf kurumu da Mekke’den uzak mahallerde iktisadî güvenliği sağlayabilmek için geliştirilmiştir. Buna göre, Kureyş kervanlarının geçtiği yollar üzerinde bulunan
kabileler bu kervanların geçiş güvenliğini sağlayacak, bunun karşılığında kendilerinin ürettiği
mallar Mekke tüccarı tarafından uzak Pazar-larda satılıp bedeli kendilerine teslim edilecekti.
Böylece hem Mekke sermayesi güçlenmiş, hem de civardaki kabile ekonomileri gelişmiştir. Bu
da Mekke merkezli geniş ve emniyetli bir ekonomik alan oluşturmuştur.13
Mekke’de ticaretin güvenliğini sağlayan kurumlardan biri de Hılfu’l-Fudûl’dur. “Pact of
the Virtuous (Fâdıl (erdemli, dürüst) İnsanlar Birliği/Akdi)” olarak tercüme edilebilecek olan bu
müessese, ticarî anlaşmazlıklara müdâhale teşkilatıdır.14 Mekke’ye gelen yerli-yabancı tüccarın
hukukunu korumak için tesis edilmiştir.15
Mekke büyük bir ticaret merkezi olma yolunda mesafe kat ettikçe büyü-yen sermayelerini
kendi kabile ekonomileri içinde kullanamaz hale gelen tacir-ler Mekke’ye göç etmişlerdir.
Mekke’ye ulaşan her tacir, anlaşma gereğince kendi dengi olan bir tacirle ittifak kurmak zorunda
olduğundan, tüccar serma-yesi daha da güçlenmiştir. Sermaye piyasasındaki bu gelişmeye paralel
olarak bir de geniş bir hizmet sınıfı oluşmaya başlamış; bu da hem toplumsal bir taba-kalaşmaya
hem sınıf içi çatışmalara yol açmıştır. Güçlü kesimler iktisadî iliş-kilerin kendi lehlerine devamını
sağlamak için yeri geldiğinde kaba güç kullanmaktan çekinmemiştir. Bu durum hem içi güvenliği
zedeliyor hem civar bölge tüccarının Mekke panayırlarına itimadını sarsıyordu. Kureyş’in içinde
Ümeyye Oğulları fırkası diğerlerine baskı yapıyor ve iktisadî rantın büyük bölümüne el koymak
istiyordu. Bunun üzerine Hâşim, Zühre ve Teym Oğulları bir araya gelerek kendi ittifaklarını
kurmuşlardır.
Mekke’de büyük bir kalabalığın iştirakiyle şehrin ileri gelenlerinden Abdullah bin
Cüd’an’ın evinde bir araya gelen gurup, mazlumun hakkını alın-caya kadar zalime karşı birlikte
hareket etmeye yemin etmiştir. Bu ittifakın, mazlumun iktisadî durumunda eşitliğe tamamen
riayet edilerek sonuna kadar devam etmesi kararlaştırılmıştır. Bu yemine Hz. Muhammed (as) de
katılmış ve O, sonraları bununla daima iftihar ettiğini belirtmiştir.16 Hılfu’l-Fudûl denilen bu
teşkilat, Kureyş’in itibarını koruduğu gibi, tehlikeye düşen ticarî güvenliğin ardından piyasaya,
zayıfların gözetildiği bir insaf ve güven ortamı kazandır-mıştır. Bu yolla bir çok ticarî
anlaşmazlık çözülmüş, tekelci eğilimler kırılmış, zayıflarla yabancı tüccarın hakkı korunmuştur.17
İslâm öncesi Mekke Arap toplumunda bir de emânet müessesesinin varlı-ğı bilinmektedir.
Para ve kıymetli eşya sahibi olan kişiler, bu varlıklarını çalın-ma veya kaybolma gibi
tehlikelerden korumak için emin (güvenilir) kişilere emanet ederlerdi. Peygamberlik öncesi
döneminde Hz. Muhammed de (as) bun-lardan biriydi ve bu sebeple ‘el-Emin’ sıfatıyla şöhret
kazanmıştır.18 Panayırları ele alırken sözünü edeceğimiz ‘haram aylar’ uygulaması ve ticarî
anlaşmaz-lıklara bakan hâkimler de ticaretin güvenliğinde önemli rol oynamıştır.
12
13
14
15
16
17
18
Alûsî, Sebâiku’z-Zeheb fî Ma’rifet-i Kabâili’l-Arab, Bağdat 1280 Hicrî, s. 69.
Kur’an, Allah’ın kendilerine olan bu nimetlerini hatırlatarak Kureyşlileri Allah’a kulluğa davet etmiştir: “Eğer Allah'ın
başka nimetlerinden dolayı ona kulluk etmiyorlarsa, hiç değilse Kureyş'in güvenliğini sağlayıp onları kış ve yaz yolculuğuna
alıştırdığı için bu evin (Kâ'be'nin) Rabbine kulluk etsinler. O Rab ki, onları yedirip açlıktan kurtardı ve onları korkudan
güvene kavuşturdu.” (Kur’an, Kureyş, 1-4)
http://www.ymofmd.com/books/infinitelight/infpg2.html (Erişim tarihi: 29 Ağustos 2005)
Bamyeh, Mohammed A., The Social Origins of Islam: Mind, Economy, Discourse, University of Minnesota Press,
USA, 1999, s. 38, 91.
Bir örnek: Zebid kabilesinden bir tacir Mekke’ye mal satmaya gelmişti. Ebu Cehil diğer tacirleri engelleyerek kendisi çok
düşük bir fiyat teklif etti. Ebu Cehil’in nüfuzundan dolayı kimse daha yüksek bir fiyat teklif edemedi. Tacir, pek üzgün
olarak Hz. Peygamber’e (as) gitti. Hz. Peygamber üç deveden oluşan malını sahibinin istediği fiyattan satın aldı. Fakat Ebu
Cehil ile aralarında sert münakaşalar geçti. Belki bu hadise bir daha uzlaşmamak üzere aralarının açılmasına sebep
olmuştu. (Belâzûrî, Ensâb, I, Ha. No. 258, 261’den naklen, Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, s. 54)
Örnekler için bkz. Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, s. 53-4.
Ibn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye (İslâm Tarihi Sîret-i İbn-i Hişam Tercemesi adıyla Çev. Hasan Ege), Kahraman
Yayınları, İstanbul 1985, I, s. 262; Daryal, Ali Murat, İslâm'ın Doğuş ve İlk Yayılışının Psiko-Sosyal Açıdan Tahlîli,
Marmara Ün. İlâhiyat Vakfı Yay., İstanbul 1989, s. 21.
PANAYIRLAR VE VERGİ
Dışa açık bölgelerde en önemli ekonomik faaliyet olan ticaretin gelişmesi büyük ölçüde
panayırlar sayesinde olmuştur. Her yıl belli yer ve zamanlarda düzenlenen bu panayırlar,
yarımadanın ekonomik, sosyal ve kültürel hayatında önemli bir yer işgal etmiştir. Araplar arası bu
panayırlar bütün yarımadayı kuzeyden güneye, doğudan batıya yıl boyunca dolaşıyor ve yalnız
belli bir bölgeden değil, İran, Hire, Hind hatta Çin’den yabancı tüccarları çekiyordu. Bu durum
Arabistan’ın İslâm’dan önce bir iktisadî federasyona kavuştuğunu göstermektedir. Birliğin
gerektirdiği barış ortamı, dinî ve askerî yönlerden teminat altına alınmıştır.19 Bu teminat,
savaşmanın haram sayıldığı eşhuru’l-hurum (haram aylar) ve muhafız kıtalarıyla sağlanmıştır.
Ayrıca ticarî ihtilafları çözmek üzere panayırlarda hâkimler görev yapmıştır. Panayırlar, bölge
lehçe-lerinin birbirine yaklaşmasında, ülke birliğinin güçlenmesinde ve ticaret kanun ve
kurallarının her yerde bir ve aynı hale gelmesinde etkili olmuştur.20
Panayırların çoğunda, buralara mal getirenlerden bölgeye hâkim kabile tarafından öşür
(onda bir) vergisi alınmıştır.21 Yarımadada bu verginin dışında başka vergi uygulamaları da tesbit
edilmiştir. Bunlardan, mabedlerde din adam-larının topladıkları ve halkın ilahlara yakın olmak
niyetiyle sundukları takdimler (offerings), kuzeyde Bizans himayesi altında yaşayan bir Arap
devleti olan Du’cumlulara güneyden kuzeye göçen Gassanlıların ödediği baş vergisi sayıla-bilir.
Kabilelerde ise, toprak sahiplerinin elde ettikleri mahsûlâtın bir kısmını topraksız muhtaçlara,
yine bir kısım mahsul ile hayvanlarından bir kısmını Allah’a ve bazı putlara tahsis ettikleri
bilinmektedir.
İslâm öncesi Mekke’de ziraat yapılmadığından her hangi bir ziraî vergi-leme sistemi söz
konusu olmamıştır. Ancak şehre dışarıdan yabancıların getir-diği ithal mallar ile fuarlara getirilen
mallardan öşür vergisi alınmıştır. Ayrıca hacılara ziyafet vermek ve fakir hacıların dönüş
masraflarını karşılamak üzere kurulan fona ödenmesi gereken Rifâde adlı aynî bir mükellefiyet de
yer almıştır.22
TİCARETİN FINANSMANI
Kureyşlilerin uluslararası ticaret için ilk sermayeyi Kâbe’ye gelen hacı-larla yaptıkları
ticaretten sağlamış olabilecekleri düşünülmektedir.23 Hâşim’in uluslararası ticareti başlatmasıyla
bir çok tüccar bu ticaret kervanlarına katılmış; bunlardan kendi sermayesiyle ticaret yapanlar
olduğu gibi, kredi veya ortaklık usulüyle finansman sağlayanlar da olmuştur. Başka bir ifadeyle,
Kureyşlilerin en önemli ekonomik faaliyeti olan ticaretin finansmanı öz sermayeye ek olarak iki
şekilde sağlanmıştır: (1) faizli kredi finansmanı (2) Mudârebe usûlü kâr ortaklığı.24
Hz. Peygamber’in (as) dedesi Hâşim tarafından geliştirilen Mudârebe,25 bir taraftan
sermaye, diğer taraftan emeğin bir araya gelerek, elde edilecek kârın iki taraf arasında yarı yarıya,
üçte bir sermaye sahibine üçte iki emek sahibine veya kârın yüzde şu kadarı sermaye sahibine
yüzde şu kadarı emek sahibine şeklinde, nisbî olarak taksim edildiği; kâr elde edilmediği takdirde
iki tarafın da bir şey alamadığı; zarar halinde ise, bu zararın sermayeden karşılandığı, emek
sahibinin de boşa sarf ettiği emeğinin zararını göğüslediği bir ortaklık türüdür.26 İslâm öncesi
19
20
21
22
23
24
25
26
Tuğ, Salih, İslâm Vergi Hukukunun Ortaya Çıkışı, Marmara Ün. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 1984, s.
11, 19-20.
Hamidullah, age, s. 952-56.
Hamidullah, age, s. 944-51
Tuğ, age, s. 13-6; Hamidullah, age, s. 869; Özaydın, agm, s. 323.
Peters, Mecca, s. 16.
Hamûd, Sâmî H. A., Tatwîr el-A'mâl el-Masrifiyye bimâ Yettefiqu ve'ş-Şerîatu'l-İslâmiyye, Dâru'l-İttihad el-Arabî
li't-Tıbâa, Kahire 1976, s. 47.
Özel, “Adam Zengin Olur Mu?”, s. 4.
Çizakça, C. Murat, A Comparative Evolution of Business Partnerships: The Islamic World and Europe, with
Specific Reference to the Ottoman Archives, Brill Academic Publishers, Leiden, 1996, s. 4.
dönemde Hz. Muhammed (as), Mekke'nin zengin kadınlarından Hz. Hadice ile mudârebe
ortaklığı kurmuş, başarılı ve çok kârlı bir ticarî faali-yette bulunmuştur.27
Geçimleri ticarete dayanan Kureyş liderleri İranlılar, Habeşliler ve Yemen’deki
Himyerîlerle milletlerarası ticaret andlaşmaları yapmışlardır.28 Bu andlaşmalara dayanarak,
Kur’an’da da anlatıldığı gibi,29 yazın Bizans’ın elin-deki Şam’a, kışın İran’ın elindeki Yemen’e
olmak üzere ülkeler arası büyük ticaret kervanları düzenlenmiş ve ticaretin finansmanını anılan
iki yoldan çoğunlukla faizli kredilerle sağlamışlardır.
Mekke, ziraata elverişli olmamasına karşılık çok canlı bir ticarî hayata sahip olup, borsa
simsarları, komisyoncular ve bankerler cenneti haline gelmiş-tir. Kervanların yollarda geçirdiği
tehlikeler, erken veya geç gelişleri, mal ve çok çeşitli yabancı paralardan oluşan para piyasasında
spekülatif faaliyetlere imkân sağlamıştır.30 Ticaretin, dünyadaki genel siyaset ve ticarî ilişkiler
hakkın-da bilgi sahibi olmayı gerektirmesi sebebiyle Kureyşliler, Bizans-İran ve Yemen Habeşistan ilişkilerini takip ederek bu ilişkilerde ticaretlerini ilgilendiren hususları
araştırmışlardır. Ticaret, özellikle ticarî hesaplar ve ticaretle ilgili ölçü ve tartı bilgilerini
kazandıran, böylece ticaret adamlarını yetiştiren bir okul fonksiyonunu görmüştür.
Ticaretle meşguliyetleri Suriye, Habeşistan, Mısır ve diğer ülkelere sık sık gidip gelmeleri
ve Rum, Fars ve eski medeniyet sahibi topluluklarla ilişki-leri, Kureyşlilerin bu milletlerin siyasî,
içtimâî ve edebî durumlarını öğrenme-lerine imkân sağlamıştır. Ticarî seyahatleriyle bu
milletlerin kültürel ve maddî üstünlüklerini öğrenen Kureyşliler, vahalarda yaşayan bedevîlerin
ulaşamadığı fikir seviyesine yükselmişlerdir. Okuma-yazma ve hesap bildikleri gibi, sonra-dan
İslâmî fetihler esnasında izleri görüleceği üzere, kendilerine komşu olan milletlerin siyasî ve
diğer durumlarını da öğrenmişlerdir. Bu sayede insanların Kâ'be'ye gelişlerini kolaylaştırarak
vatanlarını ziyaret etmelerini teşvik etmiş-lerdir.31
Bu maddî gelişmişlik düzeylerine rağmen ‘câhiliyet toplumu’ denmesi, bu toplumun
putperestliği ve evrensel ahlâkî ve manevî değerlerdeki sığlığı sebebiyledir. Putperestlik, bu
insanların Yüce Yaratıcı ile bağlarını keserek, onların taştan-topraktan putlara tapmasına, böylece
evrenin en değerli varlığı iken en basit varlıklar seviyesine inmelerine sebep olmuştur. İslâmiyet
ise, bu toplumun sahip olduğu maddî kültürü insanî değer kriterleriyle revize etmiş ve onu yüksek
ahlâkî ve manevî değerlerle donatarak bu insanları bütün insanlığa ışık tutar hale getirmiştir.
TARIM ŞEHRİ MEDİNE VE TOPRAK İŞLETİM SİSTEMİ
Arapların dışında yabancı olarak sadece Yahudilerin yaşadığı dışa açık diğer bir merkez de
Medine veya İslâmiyet öncesi adıyla Yesrib idi. Yarı göçebe-yarı yerleşik yapısıyla Medine ağırlı
olarak bedevî özellikleri taşıyor-du.32 Mekke’nin ekinsiz olmasına karşılık Medine, su kaynakları
ve kuyularıyla Hicaz’ın ortasında sahranın gülü olarak değerlendirilmiştir.33 Halkı Arap, Yahudi
ve az sayıda Amelikalılardan oluşan şehre ilk yerleşip, ev ve saraylar inşa edenler
Amalikalılardır. Sonra Şam’dan göç eden Yahudiler Medine’ye saldıra-rak Amalikalıları oradan
çıkarmışlardır.
Evs ve Hazrec kabilelerinden meydana gelen Medineli Araplar, Sebelile-rin inşa etmiş
olduğu Ma’rib barajının Arim seliyle yıkılması üzerine Yemen’-den göç eden halklardandır.
Yahudilerin sık sık birbirlerine düşürdüğü Araplar arasında, Hz. Muhammed’in (as) bu şehre
27
28
29
30
31
32
33
İbn Hişâm, I, s. 250; Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, s. 58.
es-Sâlûs, Ali Ahmed, Hükmü Vedâiı’l-Bunûk ve Şehâdâti’l-İstismâr fi’l-Fıkhi’l-İslâmî, el-İttihâdu’d-Devlî li’lBunûki’l-İslâmiyye, Kahire ty, s. 14.
Kur’an, Kureyş, 106/1-4.
Khan, Muhammad Akram, Issues in Islamic Economics, Islamic Publications Ltd., Lahore (Pakistan) 1983, s. 40-1.
Hasan, İT, I, s. 85.
Bamyeh, age, s. 30.
Dayf, Şevkî, eş-Şi’ru’l-Ğınâî, Kahire, s. 1.
gelişinin arefesinde ezici savaşlar yaşanmıştır.34 Mekke ve Tâif Araplarının sahip çıkmadığı Hz.
Muhammed’e (as) Medineli Arapların sahip çıkmaktan öte, adetâ Müslüman olmakta yarışmalarının altında yatan görünüşteki sebeplerden birinin, bu iki Arap kabilesin-den her birinin Hz.
Muhammed’i (as) kendi saflarına çekme yarışı olduğu kabul edilir. Kur’an, bu iki kabilenin
Müslüman olmakla, nasıl “bir ateş çukurunun tam kenarından” ve birbirlerini yiyip tüketerek yok
olma tehlikesinden kurtul-duğunu ve birleşip bütünleştiğini anlatır.35
Ticaret, zanaat ve ziraatla meşgul olan Yahudilerin en önemli meşgale-lerinden biri de
tefeciliktir. İslâm’ın faizi haram kılması Yahudiler için ağır bir darbe olmuştur. Bu durum
Yahudilerin İslâm’a karşı koymalarının en önemli sebeplerinden biri olarak görülmüştür. Ayrıca
şarap ticaretini de elinde tutan Yahudiler rehin mukabilinde mal satma yöntemini
kullanmışlardır.36
Temel geçim kaynağı ziraat olan Medine’de Hz. Muhammed’in (as) gel-diği sırada,
muhtemelen ondan da önce toprak çeşitli şekillerde işletilmiştir. Bunlardan birincisi, toprağın
verimli-verimsiz veya sulak-kurak kısımlara ayrıl-ması ve “verimli-sulak kısımların mahsulü
toprak sahibine, verimsiz-kurak kıs-mın mahsulü kiracıya verilmesi” şeklindedir. Buna benzer
şekildeki başka bir paylaşım, “tarlanın üçte ikisinin mahsulü tarla sahibine, üçte birinin mahsulü
kiracıya” şeklindedir.
İkinci bir işletme yöntemi, tarlanın maktû bir miktar, meselâ 100 ölçek buğday gibi,
miktarı önceden belirlenmiş bir mahsul karşılığında kiraya veril-mesidir.37 Belirsizlikler ve her iki
taraf için de riskler içeren bu toprak işletim yöntemleri, çoğu zaman kiracının bazan da toprak
sahibinin zarara uğramasına sebep olmuştur.
Arap kabilelerinin en büyüklerinden güçlü ve savaşçı Sakîf kabilesinin yaşadığı Tâif,
Mekke’nin doğusunda bir tarım şehridir. Sahil şehri olan Cidde ise, ticaret mallarının nakledildiği
bir liman, dalgıçların inci ve mercan gibi kıymetli taşlar için denize açıldıkları bir merkezdir.
Diğer dışa açık bölgelerde olduğu gibi halkı, karışık milletlerden ve değişik sınıflardan
oluşmuştur.38
34
35
36
37
38
es-Sâlih, age, s. 44-5.
Kur’an, Âl-i İmran, 103.
Ali, Cevad, Târîhu’l-Arab Kable’l-İslâm, VI, s. 22-3, 125.
Zebîdî, Zeynu’d-Dîn Ahmed b. Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi ve Şerhi (Tecrîd)
(Mütercim ve Şârih: Ahmed Naim), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1981, VII, s. 168-9, Hadis No. 1057;
Müslim, Ebu’l-Huseyn b. el-Haccâc, el-Câmiu’s-Sahih, Tahkik: M. Fuad Abdulbâkî, 1. Baskı, 1374/1955, Müsâkat, 18.
es-Sâlih, age, s. 45.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
İslâm öncesi Arabistan’da bedevîliğin, sınıfsız homojen bir toplum yapı-sının ve ortak
mülkiyete dayanan düşük düzeyde bir ekonomik hayatın hâkim olduğu dışa kapalı bölgelere
karşılık; hayat standardının yüksek, fakat gelir dağılımının gayri âdil olduğu dışa açık bölgelerde
sınıflı ve heterojen bir sosyal yapı egemen olmuştur. Ticaretin temel meşgale olduğu, tarım ve el
sanatlarının da yer aldığı bu bölgelerde bir tür liberal ekonominin geçerli olduğu görül-mektedir.
Birbirine zıt bu iki farklı görünümüyle Arabistan’ın, İslâm öncesinde adeta vahşî kapitalizm ile
bir tür sosyalizmi aynı anda yaşadığı anlaşılmaktadır.
Ticarî seyahatleriyle komşu ülkelerin kültürel ve maddî üstünlüklerini öğrenen Kureyşliler,
vahalarda yaşayan bedevîlerin ulaşamadığı fikir seviyesine yükselmişlerdir. Çağın ve uluslararası
ticaretin gerektirdiği ilim ve kültür sevi-yesine ulaşmışlar, ticarî münasebette bulundukları
milletlerin siyasî, sosyal ve ekonomik durumlarını öğrenmişlerdir. Komşu ülke hükümdarlardan
ticarî imti-yazlar elde eden Mekkeliler, ticarî başarılarının zirvesine çıkmışlardır. Canlı bir iç ve
dış ticaret ile spekülatif amaçlı para ve mal hareketlerine sahip olan Mekke’de ticaret, faizli kredi
ve kâr ortaklığı yöntemleriyle finanse edilmiştir.
Ticaretin iç ve dış güvenliğine son derece önem verilmiş bunun için ‘haram aylar’
uygulaması ve ticârî ihtilaflara bakan hâkimlerin yanı sıra emân, îlâf, hılfu’l-fudûl ve emanet adı
verilen kurumlar geliştirilmiş, komşu ülke hükümdarlarıyla anlaşmalar imzalanmıştır. Her yıl
belli yer ve zamanlarda dü-zenlenen panayırlar Arabistan’ı iktisadî bir federasyona, dil ve kültür
birliğine götürmüştür. Bu ekonomik ve sosyal benzeşmenin, Arapların ileride İslâm şemsiyesi
altında bütünleşmesinde yardımcı olduğu söylenebilir.
Arapların toprağı işletmede kullandıkları kiralama ve işletim yöntemleri hem toprak sahibi
hem kiracı belirsizlik ve riskler içermiş ve çoğu zaman kiracının bazan da toprak sahibinin zarara
uğramasına sebep olarak, mahsulün iki taraf arasında gayri âdil bölüşümüne sebep olmuştur.
Arabistan’ın dışa açık Arap toplumu yüksek hayat standardı, uluslararası düzeyde ticaret
kültürü ve organize toplum yapısına karşılık; gelir dengesizliği, sınıflı toplum yapısı ve konumuz
dışında kalan inanç yapısı, ahlak ve manevî değerlerdeki boşluklarıyla tarihe ‘câhiliye toplumu’
olarak geçmekten kurtula-mamıştır. İslâmiyet, işte böyle kompleks bir ekonomik ve sosyal
ortamda doğ-muş, onu dönüştürerek bütün insanlık için yeni bir kültür ve medeniyetin kurucusu
yapmıştır.
KAYNAKLAR
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
–
Ali, Cevad, Târîhu’l-Arab Kable’l-İslâm.
Alûsî, Sebâiku’z-Zeheb fî Ma’rifet-i Kabâili’l-Arab, Bağdat 1280 Hicrî.
Bamyeh, Mohammed A., The Social Origins of Islam: Mind, Economy, Discourse, University of Minnesota
Press, USA, 1999. (ISBN: 0816632634)
Çizakça, C. Murat, A Comparative Evolution of Business Partnerships: The Islamic World and Europe,
with Specific Reference to the Ottoman Archives, Brill Academic Publishers, Leiden, 1996. (ISBN:
9004106014)
Daryal, Ali Murat, İslâm'ın Doğuş ve İlk Yayılışının Psiko-Sosyal Açıdan Tahlîli, Marmara Ün. İlâhiyat Vakfı
Yay., İstanbul 1989.
Dayf, Şevkî, eş-Şi’ru’l-Ğınâî, Kahire, tarihsiz.
Farah, Caeser E., Islam: Beliefs and Observance, 7th ed., Barron’s Educational Series, Inc., NY, 2003.
Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi (Çev. Salih Tuğ), 5. Yayın, İrfan Yayımcılık, İstanbul 1990/1411.
Hamûd, Sâmî H. A., Tatwîr el-A'mâl el-Masrifiyye bimâ Yettefiqu ve'ş-Şerîatu'l-İslâmiyye, Dâru'l-İttihad
el-Arabî li't-Tıbâa, Kahire 1976.
Hasan, İbrahim Hasan, Siyasî Dinî Kültürel Sosyal İslâm Tarihi (İT), I, (Terc. İ. Yiğit, S. Gümüş), Kayıhan
Yayınevi, İstanbul 1985.
Ibn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye (İslâm Tarihi Sîret-i İbn-i Hişam Tercemesi adıyla Çev. Hasan Ege),
Kahraman Yayınları, İstanbul 1985.
Khan, Muhammad Akram, Issues in Islamic Economics, Islamic Publications Ltd., Lahore (Pakistan) 1983.
Kur’an-ı Kerim.
Müslim, Ebu’l-Huseyn b. el-Haccâc, el-Câmiu’s-Sahih, Tahkik: M. Fuad Abdulbâkî, 1. Baskı, 1374/1955.
Özaydın, Abdülkerim, “Arap”, İslâm Ansiklopedisi, III, Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul 1991.
Özel, Mustafa, “Adam Zengin Olur Mu?”, İş Hayatında İslâm İnsanı (Homo Islamicus), MÜSİAD Araştırma
Raporları: 9, İstanbul Aralık 1994.
Peters, F. E., Mecca: A Literary History of the Muslim Holy Land, Princeton University Press, West Sussex
UK, 1994. (ISBN: 069103267X)
Peters, F. E., Mecca: A Literary History of the Muslim Holy Land, Princeton University Press, West Sussex
UK, 1994, s. 17.
es-Sâlih, Subhî, İslâm Mezhepleri ve Müesseseleri Doğuşu ve Gelişmesi (Çev. İ. Sarmış), Bir Yayıncılık,
İstanbul 1983.
es-Sâlûs, Ali Ahmed, Hükmü Vedâiı’l-Bunûk ve Şehâdâti’l-İstismâr fi’l-Fıkhi’l-İslâmî, el-İttihâdu’d-Devlî
li’l-Bunûki’l-İslâmiyye, Kahire, tarihsiz.
Tuğ, Salih, İslâm Vergi Hukukunun Ortaya Çıkışı, Marmara Ün. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul
1984.
– Zebîdî, Zeynu’d-Dîn Ahmed b. Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi ve Şerhi
(Tecrîd) (Mütercim ve Şârih: Ahmed Naim), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1981.

Benzer belgeler

Časopis Klinická onkologie supplement 2/2006 více

Časopis Klinická onkologie supplement 2/2006 více Pilotní studie identifikace prognostick˘ch markerÛ pacientÛ s kolorektálním karcinomem anal˘zou profilÛ genové exprese . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...

Detaylı