neden alamut ismailileri ve ismaililik?

Transkript

neden alamut ismailileri ve ismaililik?
NEDEN ALAMUT İSMAİLİLERİ VE İSMAİLİLİK? *
İsmail Kaygusuz
1) İsmailileri incelemenizde ve bu kitabı oluşturmanızdaki amaç nedir ve dediğiniz gibi kimse ele
almadı bu güne kadar, neden şimdi siz?
1990 yılından beri Alevilik inanç öğretisi, tarih ve felsefesi üzerinde nesnel bakış açısından
araştırma ve incelemeler yaparak, bu alanda birkaç kitap yazdıktan sonra ulaştığım sonuç, bana
böyle bir çalışma yapma hedefi gösterdi. 90’nın sonlarına doğru gördüm ki, İslam
ortodoksizmini oluşturan Sünnilik ve Şiiliğin dışında, Anadolu’da Heterodoks İslam olarak yaşayan ve ülke nüfusunun üçte birinin inancı olan Aleviliği daha iyi tanımanın ve anlamanın
yolu Alamut Nizari İsmaililiğini incelemekten geçiyor. Çünkü Anadolu’da Alevi-Bektaşi inancının
sistemleşmesi ve kurumlaşmasında fazlasıyla etkili ve pek çok bakımdan da Alamut
Nizari-İsmaili Aleviliğinin uzantısı olduğunu saptamıştım. Kuşkusuz bu inceleme sadece İsmaili
öğretisiyle sınırlı kalmayıp, Alamut Devletinin kuruluşu ve kurucusu büyük dai (çağıran, davetçi)
Hasan Sabbah’ı, Alamut İsmaili İmamları ve diğer dai’leriyle birlikte bölgenin toplumsal ve
siyasal tarihini de incelemek gerekiyordu. Birkaç dilde yazılmış en basitinden en karmaşığına
makaleler ve kitaplarla birlikte, en düşmanca yazılmış olanlarından tutunuz da İsmaililiğin kendi
öz kaynaklarına kadar yüzlercesini tarayınca artık tarihsel gerçekleri gördüğüm kanısına
ulaştığımda yazmaya başladım. Kısacası yapmakta olduğum Alevilik tarihi araştırmalarımda
yakınlığı, etkileşimi ve ilişkileri bağlamında malzeme olarak kullanmak isterken, bağımsız bir
çalışma olarak bu kitap oluştu.
2) Kitap gerçek verilere dayanılarak anlatılmış, siz de orda bir tarafsınız. Bu kadar geniş
araştırma gereken, tarihleri ve yerleriyle olsun; nasıl oluştu? araştırmaları yaparken nelere
dikkat ettiniz; çünkü özenle yazılmış...
Ben tarihsel ve düşünsel araştırmalarda her türlü saplantılardan ve çıkar hesaplarından arınarak
aklı öne alan, olay ve olgulara nesnel ve eleştirel yaklaşan, yönetenlerin değil yönetilen
toplumların açısından bakan tarih anlayışının tarafındayım. Avrupa merkezci burjuva tarihçiliği
yöntemlerine karşıyım. Kuşkusuz bu anlayışla yola çıkanlar gerçek verilere ulaşmayı amaçlar.
Londra British Library’den, İsmaili Merkezi Kitaplığına, Londra’da yaşadığım çeşitli semtlerin
kitaplıklarından bazı Üniversite kitaplıklıklarına ulaşan çok geniş kitaplık taraması yaptım. Bir
türlü bulamadığım iki önemli kitabı bir öğrenci arkadaşın adına Manchester Üniversitesi
kitaplığından getirttiğimde duyduğum sevinci hiç unutamam. Çalışmalarımda ayrıntılara çok
dikkat eder ve onları önemserim. Bazan ayrıntıların içinden çıkmakta zorlansa da insan çok
şeyler öğreniyor. Bilgi ve yorumlara eleştirel yaklaşmaya ve karşılaştırmalara çok önem
vermekteyim. Örneğin Hasan Sabbah’ın sistemleştirdiği Alamut batıni “Talim”(Eğitim) öğretisini
içeren “Fusu’l-Erba’a”nın(Dört Fasıl), al Milal’da adlı yapıtında Abdulkerim Şehristani’nin
(ö.1153) verdiği özeti J. Claude Vedet’in Fransızcaya, Marshall G. S. Hodgson’nun İngilizce’ye
çevirilerini karşılaştırarak, yanlış anlamlandırma ve çelişkilerini ortaya koyarak değerlendirmek
gerekiyordu, öyle yapmaya çalıştım. Yine Alamut İsmaililiğinin Kıyamet ya da yeniden
diriliş/meydana çıkış öğretisini içeren 1200 yılında yazılmış çok önemli bir kitabı olan “Haft’i Babi
Baba Seyyidna”nın aynı kişi tarafından yapılmış İngilizce çevirisini türkçeleştirirken yaptığı
hataları, bilgi yanlışlarını düzelterek, tamamıyla ortodoks açıdan yaptığı yorumlar dipnotlarda
1/6
NEDEN ALAMUT İSMAİLİLERİ VE İSMAİLİLİK? *
sıkça eleştirel düzeltmelere uğradı.
3)Hasan Sabbah bir devlet kurdu ve bu devlet için mücadele etti. Ki bunuda kitabınızda dile
getirmişsiniz... Davası için savaşan birine bu kadar saldırgan davranılmasını neye
bağlıyorsunuz?
Hasan Sabbah, devletiyle birlikte davası ve insanlık için mücadele etti. Dünyay’ı kendi mülkleri,
insanları kendi kulları-köleleri sayan baskıcı halifeler, krallar prensler, vezirlerden kurtarmak,
insanların mutlu yaşayacağı gerçek cennete çevirme ideali için amansız bir savaşım verdi. Bu
konularda çok değerli araştırma ve yapıtlarıyla tanınan İsmaili yazar Dr. Farhad Daftary ve
Fransız bilgini Henry Corbin’in onun kişiliği ve yaptıklarına ilişkin kısa betimlemelerini vermek
istiyorum:
“Hasan Sabbah gerçekten iyi bir örgütçü, politik stratejist ve eşsiz yetenekte çok önemli bir
insandı. Aynı zamanda hem bir düşünür hem de inançlı bir yaşama öncülük eden bir yazardı.
Hasan Sabbah’ın, felsefe ve astronomi öğrenimi gördüğü, inançsal görevleri dışında, zamanını
okumaya-yazmaya ayırdığı ve Nizari toplumunun işlerini yönettiği bilinir. Daima Daylam dai’si
olarak kalan Hasan Sabbah, ölümünden sonra da gizli Nizari İmamının hüccet’i olarak büyük
saygı gördü. Hasan Sabbah Suriye’deki bağlantısı (vassal) ile birlikte İran’da Nizari devletini
kurmuş. En güç zamanlarda Nizari toplumuna önderlik etmiş; bu toplumun ve Nizari davasının
tartışılmaz önderi olmuştu. Ona Baba Seyyid-na (Baba Efendimiz) diye çağıran Nizariler
tarafından çok büyük saygı görmekteydi. Rudbar’daki türbesi, Nizari İsmaililer için, Mogollar
tarafından yıkılıncaya dek düzenli bir hac yeri olmuştu.” (Farhad Daftary, Ismailis, Their history
and doctrines, s. 365, 366,367)
“İlk dönem İsmaililik ruhunda Hasan Sabbah’ın çok kuvvetli kişiliğinin damgası vardır; onu bizzat
İsmaili metinlerinden okuyarak tanımak gerekir. Çünkü başka yerlerde bu kişilik kasıtlı biçimde
bozularak gelmiş bulunmaktadır. Onun oynadığı rol, İran’daki İsmaili ‘kalelerinin’
örgütlenmesinde herşeyin üstünde oldu.”( Henry Corbin, Histoire de la Philosophie Islamique,
s.142)
Döneminde Hasan Sabbah’ı din düşmanı , uyuşturucu cenneti yaratmış bir sapkın göstererek
ona saldırmaları ve kurduğu devleti ortadan kaldırmak istemeleri onun birey olarak kişiliğine
değil inançsal, siyasal, bilimsel ve felsefi alanlarda özgür düşünceyi, insan severlik ve eşitliği
savunan öğretilerinin yayılmasını önlemeye yönelikti. Onun düşünsel öğretileri ve eşitlikçi,
bölüşümcü ve dünya mülkünü ortaklaşa kullanma gibi sosyalistik siyasal anlayışı, Bağdad
Abbasi Halifesi ve onu Emirelmümin, yani inanların emiri, İslam Peygamberinin vekili, Tanrının
gölgesi tanıyan Selçuklu Sultanları ve Prenslerinin iktidar çıkarlarına tamamıyla aykırıydı.
1090’da Alamut’u tek başına içten fethetmesinden çok kısa bir zaman sonra peşpeşe yeni kale
yerleşimleri (Daru’l Hicra’lar) kurdu dai propagandalarıyla yönetim baskısı altındaki Pers, Arap,
Kürt ve Türkmen grupları kitleler halinde Ortodoks inançlarını bırakarak İslam heterodoksizmine,
yani İsmaili Aleviliğine geçip bu kaleleri doldurmaya başlamışlardı. Hazar’ın batısında
Daylam’dan, güneyinde Tabaristan ve Horasan’dan, güneybatı İran eyaletlerinden Kuhistan ve
Suriye’ye kadar İsmaili kale yerleşim birimleri yükseliyordu. Buralar Abbasi İmparatorluğu ve
onun buyruğundaki Türk Sultanları ve prensleri arasında bölüşülmüş topraklardı. Kısacası
düşmanları onlara, İslamı çok çok sevdikleri ve dinlerine çok bağlı olduklarından değil, iktidar
2/6
NEDEN ALAMUT İSMAİLİLERİ VE İSMAİLİLİK? *
çıkarları tehlikede olduğu için saldırıyorlardı….
4)Kimine göre Alamut kalesi için, kendi görüşlerini benimsemeyenleri saf dışı ettiği
söyleniyor(Semerkant- Amin Maalouf), kimilerine göre uyuşturucuyla zehirleyip insanları
kandırıyor... vb. Bir yandanda Batini Dai'lerin yetiştiği bir üniversite olarak adlandırılıyor...
Aslında herkes kendine göre yorumlamış...Siz ne diyorsunuz?
Alamut yöneticilerinin, kendi görüşlerini benimsemiyenleri safdışı ettikleri doğru değil. Bir kere
çok iyi yetişmiş, sadece Sünniliği-Şiiliği değil, diğer din ve inançları iyi bilen bir kaç dil konuşan
İsmaili dai’lerin çok etkili propagandalarına rağmen görüşlerini benimsemiyenlere zorlama
yapılmaz, tersine saygı gösterilirdi. Hasan Sabbah’ın kendisinin oluşturduğu Alamut kitaplığında
ortodoks bilginleri çağırıp tartışmalar yaptığı bilindiği gibi, son Alamut İmamlarından Alaaddin
Muhammed III’ün(1225-1255) kendisini sıkca davet ederek sohbet ettiği tartıştığı Kazvinli Şeyh
Cemaluddin Cili (ö.1253) adında bir Sünni sufi dostu vardı. Yine onun döneminde Kuhistan
Eyaleti İsmaili kalelerinde, kentlerini yakıp yıkmış olan Mogolların önünden kaçan uleması dahil
çeşitli meslekten Sünni gruplar konuk edilip yiyeceklerini paylaştıkları çok iyi bilinmektedir.
Amin Malouf’un ‘Semerkand’ ve Işık Bahçeleri romanlarını, henüz Fransa’da yeni tanındığı 80’li
yılların ikinci yarısında okumuştum. Semerkand roman olarak iyi kurgulanmış, ama büyük abartı
ve hayal ürünleriyle süslenerek okuyucuyu sürüklemek amaçlanmış.Tarihsel konuları işleyen
roman ve tiyatro yazarlarının salt okuyucu ve seyirciyi etkilemek, ün kazanmak için tarihsel
gerçeklikleri saptırmaya, bozmaya ve insanları bu bağlamda koşullandırmaya hakları yoktur.
Gerçekten sadece, 200 000 kitap bulunduğu söylenen kütüphanesiyle tanınmış Alamut’ta
değil, diğer bazı İsmaili kalelerinde de Dai’lerin yetiştiği Batıni İslam Medreseleri vardı.
Alamut’taki İmam Alaaddin Muhammed III medresesinin büyüklüğünden çok sözedilmektedir,
ama ben burada çok daha eski tarihli bir başka örnek vereceğim. Bu örnek Halife ve Sultanların
korkusu ve İsmaililere neden o denli düşman olduğunu daha iyi açıklar:
Baş Dai Ahmet bin Abdul Malik İbn Attaş, Alamut Nizari İsmaili devletinin kuruluşundan az
zaman sonra Selçuklu Sultanı Melik Şah’ın ölmesinden yararlanarak, el-Firdevs (Cennet) adını
verdikleri Şahdiz kalesini (Kuhistan'da) elegeçirip oraya yerleşmişti. Onun burada İsmaililer için
kurduğu okulda, kaleyi yönettiği 12 yıl içinde, İsfahanlı tam 30 000 kişi eğitilerek İsmaili
inancına çevirilmiş ve çoğu dailik görevi üstlenmiştir. 1101 yılında Ahmet bin Abdülmelik bin
Attaş Şahdiz’i Farslar için Horasan’da İsmaili dava’sının Alamut kadar önemli bir kültür ve inanç
merkezi yapmıştı. Gerçekten cennete çevirdikleri Şahdiz kalesine 1107’de hücum eden
Selçuklular, bu büyük kültür ve inanç merkezini yakıp yıktı ve bütün İsmailileri tek kişi
bırakmadan acımasızca katlettiler.
5) Marco Polo'nun olumsuz söylemlerine de yer vermişsiniz. Bu bağlamda da bakarsak kitaba,
nasıl bir tablo çizmeye çalıştınız?
Marco Polo, Alamut’un yıkılmasından 16 yıl sonra 1273’te bölgeden geçmiştir. Kazvin’de
konakladığı bilinmektedir. Ama o, ne kırımdan kurtulup yeraltına çekilen İsmaililerden bir
kimseyle konuşmuş ne de hala kapkara kül ve kömür kaplı bir yangın yeri olan, deyim
yerindeyse henüz dumanı tüten Alamut kalesini gezmiştir. O yalnızca Kazvinlilerin, kendileri için
gizemli ve onlara göre inançsız sapkınların oturduğu bir yer olan Alamut hakkında kafalarında
3/6
NEDEN ALAMUT İSMAİLİLERİ VE İSMAİLİLİK? *
yaratıp kurguladıkları masalları dinlemiş ve kendi hayal gücünü de kullanarak yüzyıllarca
Avrupa’da anlatılan Dağlı İhtiyar’ın (Hasan Sabbah’ın!) serüvenlerini ve uyuşturucu (Haşiş)
cennetini üretmiştir. Haçlı Seferleri’nin misyoner kronikçileri (tarihyazıcıları) ise, görüp
konuştukları İsmaili Dai’lerinin anlattıklarını değil, ortaçağ Avrupalısının gizemli Doğu hakkında
duymak istedikleri olağanüstü öyküler ve masalları yazmışlardır.
Eğer Maco Polo’nun söylemlerini temel alıp- kendi anlayışıma aykırı olarak- bir Alamut tablosu
çizmek isteseydim, herhalde ben de Amin Malouff, Alamut romanının Sloven asıllı yazarı
Wlademir Barthol ve adını anımsamadığım “Ömer Hayyam” romanının Amerikalı yazarı gibi
davranarak, çalışma odama bir-iki ay için kapanıp bir roman yazar, en olmazından acımasız bir
zebani Hasan Sabbah yaratarak, o hurili köşklü kurgusal cennete kapıcı(!) yapardım. Birkaç
yılımı alan zorlu bir çaba ve çalışmayla ulaşıp taradığım onca kaynaktan sonra Alamut’la
özdeşleşmiş Hasan Sabbah’ın kişiliğinin ve ürettiği inançsal, moral ve siyasal öğretilerinin
gerçekçi tablosunu çizmekten başka ne yapmaya çalışmalıydım ki?
Edward Burman’ın , The Assassins - Holy Killers of Islam araştırmasında dediği gibi,
“Marco Polo’’nun sözde 1273 ziyareti ve onun ‘Haşhaş yiyenler’ (Haşhaşin) ve ‘Dağlı İhtiyar’
betimlemesinden sonra, Alamut tamamıyla bir efsane gibi algılanmıştır. Oysa Hasan Sabbah,
tasarımlar üretmiş, planlayıp uygulamış devrimci bir dahi idi ve çok mükemmel bir teoloji bilgisi,
üstün bir zeka gücü vardı. Kuşkusuz o aynı zamanda, uzun yıllar boyunca idealini izlemeyi
sağlayacak olan olağanüstü güçte bir iradeye sahipti.Daylam halkını tekbaşına kendisi İsmaili
davasına çevirmiştir.... Potansiyel kuşkular taşımakta olan bir inanç değişiminde, insanlara bir
seçenek olasılığını sunup, kabul ettirecek derecede güçlendirinceye kadar nasıl sabırla ikna
ederek, onları çevirdiğini düşünürsek, Hasan Sabbah’ın aklının ve iradesinin yüksekliğini hayal
edebiliriz.”
6) Heteredoks Islam, daha çok bu öğretiyi vermeye çalışmışsınız. buna iten nedenler nedir?
Heterodoks sözcüğü Orthodoks sözcüğünün karşıtıdır. Sözcüğün Yunanca asl (farklı, değişik,
aykırı) ve (düşünce, fikir, inanaç, karar vb.) sözcüklerinden üretilen birleşik isim hetero-doksos
)tur ve “farklı-aykırı düşünen, inanan” anlamına gelir. Bu demektir ki, Ortodoks İslama aykırı ve
ondan farklı oluşmuş bir İslam ve bu farklı İslamın öğretileri mevcuttur. Ortodoks İslam Sünnilik
ve Caferi Şiilik olarak iki ana dalda ve oluşup, değişik mezhepler halinde bazı içeriksel
ayrımlarla geliştirilmiştir. Heterodoks İslamı da genel anlamda Alevilik ve onun değişik adlarla
değişik ülkelerde yaşayan kolları temsil etmektedir (Merak edenler için yazalım: İran’daki Ehl-i
Haklar-Karapapaklar-Kızılbaşlar, Irak’ta Kakailer-Şebekler, Suriye’de Nusayriler-Şahi İsmaililer,
Yemen ve Hindistan’da Mustali İsmaililer(Bohralar), Endonezya’da Sasaklar ve dünyanın 22
ülkesine dağılmış Nizari İsmaililer adları altında yaşamakta. Alevi topluluklar özde aynı olan
batıni inanç özelliklerini birbirinden farklı biçimde yorumlamada ve tapınma uygulamalarını
sürdürmektedir) .
Ali tanrısallığı ve soyunun kutsallığı öne alınarak, özellikle Abdullah İbn Saba’nın
propagandasıyla başlatılan ve ortodoks İslama aykırı olarak Kuran'ın tevil yorumuyla gelişip,
yayıldığı bölgelerdeki yerli inanç motifleriyle beslenerek sürekli zaman, yer ve
bilim-felsefe-düşünsel boyutlarının geniş çerçevesi içerisinde yenilenen İslam Heterodoksizmi
Aleviliktir. Biraz daha açarsak:
4/6
NEDEN ALAMUT İSMAİLİLERİ VE İSMAİLİLİK? *
Üçüncü halife döneminden itibaren İslam dininin heterodoks ya da heretik bağlamda, yani bizim
batıni olarak nitelediğimiz, tarih boyu İslami imparatorluk yönetimlerinin resmi dini Ortodoksizme aykırı ve muhalif biçimde yorumlarken, bir yandan da girdiği, sürgüne uğradığı
ve yeraltında yaşadığı bölgelerdeki çağdaşı ya da eski dinsel ve felsefi inançlardan ögeler
özümseyerek yenilenip, zenginleşerek bugüne kadar varlığını sürdürmüş olan Heterodoks
İslamın, yani Aleviliğin çok önemli bir koludur İsmaililik. Bu nedenledir ki, Alamut Nizari İsmaili
inancı ve tarihini anlattığımız kitabımızda sık sık Heterodoks İslam deyimine vurgu yapılmıştır.
Nevarki, ülkemizde Ortodoks İslamı temsil eden Sünnilik (özelde Hanefi mezhebi), çağdaş
demokratik ve laik devlet anlayışına, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın başlangıç
ilkelerine aykırı olarak, devletin gizli dinidir. Sözde laik devletin içinde teokratik bir yapılanma
olan, bütçesi yüzlerce trilyonlara ulaşmış Diyanet İşlerı Başkanlığı, İlahiyat Fakülteleri,
İmamhatip liseleri ve Kur’an kurslarıyla bu dini öğretmekte ve propagandasını yapmaktadır;
Hanefi fıkıhı ve şeriatı, hem tarihsel gerçekliğe hem da Kur’an’a aykırı biçimde İslam dininin
kendisi olarak sunulmaktadır. Aynı zamanda Resmi Türk-İslam sentezi felsefesi anlayışı
içerinde Heterodoks İslamı, yani Aleviliği, tarihisel geçmişiyle birlikte, bu inanca mensup 20
milyonu aşkın Alevi nüfusunu yadsımakta ve yok saymaktadır. Na yazık ki bu anlayış ve
dayatmaları, tarihsel ve bilimsel temeli olmayan “Alevilik İslamın dışında kendine özgü bir
inançtır” yakıştırmasını ortaya atıp savunan bazı Alevi yazar ve örgüt yöneticeleri destekler
duruma düşmüşlerdir. Umarım bu tehlikeli durumun ayırdına yakında varmış olurlar.
Oysa İslam ve Tarihi iki büyük koldan oluşmaktadır: 1) Ortodoks İslam tarihi, iktidarlar tarihi, 2)
Heterodoks İslam Tarihi muhalefet tarihidir ve Alevilik tarihini oluşturur; genel İslam tarihi içinde
birbiriyle eşdeğerdir. Ortodoks İslam Tarihi devletlerin, hükümetlerin ve savaşların tarihidir;
memleketleri istila etmeğe, yayılmacılık, kırım, sömürü ve köleleştirmeğe zafer adı veren
iktidarlar azınlığının tarihidir. Tarihçilerin büyük çoğunluğu Heterodoks İslamın, Aleviliğin tarihini
de, Ortodoks İslam tarihi içerisinde inceledikleri ve onların çıkarları açısından baktıkları için,
heterodoks inançlı halkları sapkın, bölücü, düzen bozucu, kafir, ahlaksızlıkla suçlayıp hor
görmüşlerdir…. Daha fazla uzatmayı gerekli bulmuyorum; işte bu inkarcı bağnazlıklar beni sıkça
Heterodoks İslamı vurgulamaya itmiştir.
7)Fedailerin Kalesi olarak adlandırılır Alamut. Bunu Wlademir Bartol'un kitabında görmek
mümkün. Bir roman, sizce bu kitap gerçekleri ne kadar yanstıyor?
Sözünü ettiğiniz ve Türkçeye 3-4 yıl önce çevrilmiş olan bu romanı da 87 ya da 88’de ilgiyle
okumuştum. Sanırım İkinci Dünya savaşından önce ve Sloven dilinde yazılmış ve 40-45 yıl
sonra, uluslararası terörizmin arttığı o yıllarda “maceraya meraklı Fransız tatilcilerinin okuması
için” Fransızca’ya çevrilmişti; anımsadığım kadarıyla kitabın önsözünde böyle bir ifade vardı. Ne
Alamut sadece Fedailerin kalesi ne de İsmaili inancı Fedayin öğretisinden ibarettir. Kuşkusuz o
roman gerçekleri yansıtmıyor. Çünkü yazar Marco Polo ve Haçlı Seferlerine katılan misyoner
kronikçilerinin Alamut ve İsmaililer hakkında vermiş oldukları yanlış ve suçlayıcı bilgileri kaynak
olarak kullanmıştır. Yansıttığı tek önemli gerçek Alamut fedailerinin ölüme korkusuzca gidişi
eşsiz cesaretleri. Ama onların ölümün üstüne gitmeleri Dai’leri ve İmamlarına mutlak bağlılıkları
ve bir işaretiyle kendilerini kaleden aşağı atmaktan çekinmeyişleri, yapay cennette içtikleri
afyonlu şaraptan değil izledikleri inançları ve aldıkları eğitimler nedeniyledir. İsmaili fedaileri,
yalnızca iktidarlarını artırmak için zulüm ve kırım yapan baskıcı yöneticilere, çevreye kin ve
5/6
NEDEN ALAMUT İSMAİLİLERİ VE İSMAİLİLİK? *
düşmanlık saçmayı sürdürenlere suikastlar düzenlemişlerdir. İsmaililer hakkındaki iddialardan
biri, kendini kurban eden savaşçılar olan fidai’lerin özelliğidir; onların hançerleriyle terörizmi
yaydıkları konuşulmaktadır. Haçlılar döneminde Batılılar, Suriye İsmaililerini
“Assassins”(katiller-suikastçılar) diye adlandırmışlardı. Daha sonra tüm İsmailileri kapsayan
düşmanca bir adlandırma olarak yirminci yüzyılın başlarına kadar gelmiş. Ancak bu
tanımlamaya kuşkuyla bakan namuslu bilim adamları ve tarih araştırmacıları tarafından
İsmaililere ilişkin gerçek tarihsel bilgiler, inanç öğretileri ve felsefesi ortaya çıkarılıp
yayınlanmaya, tartışılmaya başladı. Ancak eski yanlış bilgiler, hiçbir gerçek yanı olmayan
masalların anlatılması ve yorumlanması hep sürmektedir.
Bu kitapta Alamut ve İsmaililiğin gerçek yüzünü anlatmaya çalışarak, işte bu yanlış bilgilerin ve
gerçek yanı olmayan masalların ve yorumların izlerini silmek için küçük bir katkıda
bulunduğumu düşünüyorum.
Londra, 2 Aralık 2004
* Bu söyleşi 2004 yılında Birgün Gazetesi Pazar ekinde yayınlandı.
6/6

Benzer belgeler

"DÜNYAYI YÖNETEN GİZLİ" GÜÇLER KİTABININ

"DÜNYAYI YÖNETEN GİZLİ" GÜÇLER KİTABININ alıkoyuyordu. Şunu da eklemeden geçemeyeceğim: Şeyh'in emrinde, kendisiyle tıpatıp aynı tarzda hareket eden başka kimseler de bulunuyordu. Bunlardan birini Şam'a, bir diğerini de Doğu Anadolu’ya yo...

Detaylı

Alamut (Nizari) İsmaililiği ve Anadolu`da Yaşayan Alevilik

Alamut (Nizari) İsmaililiği ve Anadolu`da Yaşayan Alevilik yenilen ve özel mülkiyetin olmadığı Kale yerleşim birimleri Dar ül Hicra’ lardan oluşan bir devletti. Alamut Nizari İsmaili devleti tam anlamıyla bir Sosyalistik Federe Cumhuriyeti idi. Dar ül Hicr...

Detaylı

HASAN SABBAH(1034-1124) VE ALAMUT

HASAN SABBAH(1034-1124) VE ALAMUT yerleştiriyorlardı. Bu yolda güvenle ilerleyen Hasan Sabbah, İran ve Horasan‟ı baştanbaşa gün ışığı gibi aydınlatmaya başladı ve Selçuk Sultanının yüksek memurları dahi İsmaili oldular. Kısacası, S...

Detaylı

Şemsi Tebrizi`nin Gerçek Kimliği

Şemsi Tebrizi`nin Gerçek Kimliği kandırıyor... vb. Bir yandanda Batini Dai'lerin yetiştiği bir üniversite olarak adlandırılıyor... Aslında herkes kendine göre yorumlamış...Siz ne diyorsunuz? Alamut yöneticilerinin, kendi görüşleri...

Detaylı