Gelecek Trendler - e

Transkript

Gelecek Trendler - e
215_CP_06
5/25/13
2:55 PM
Page 1
&
Gelecek Trendler
Yenilikçilik ve gelecek araşt›rmalar› dergisi
l
Haziran 2013
www.siemens.com.tr
Hayat
akışı
Bilgisayar
teknolojilerinde
“cyberstream”
devrimi.
Doğal algılama
Araştırmacıların odağında
elektronik çalışma masası,
duvarlar ve zeminler gibi
çok büyük görüntü
sistemleri var.
Yaşam için teknoloji
Dokunmatik zeminler, kol düğmesi
büyüklüğünde ultra mobil cihazlar, vücuda
takılabilir dijital sağlık gereçleri…Gelecek,
yaşamı kolaylaştıran faydalı teknolojilerle
şekillenecek.
216_CP_06
5/25/13
3:01 PM
Page 2
2
GELECEK&TRENDLER
Yaşam için
teknoloji
Editör - İçindekiler
yüzyıl önce bilgi elle yazılmış mektuplar, gazeteler, telgraflar formunda
B irgelirdi.
İki ya da üç kuşak önce bu araçların içine telefon konuşmaları,
radyo ve televizyon katıldı. Bugün ise e-posta, çevrimiçi günlükler, haber ve
diğer internet siteleri, kısa mesajlar, sesli posta ve sosyal ağlar var.
Akıllı telefonlar, yeni nesil bilgisayarlar sayesinde bugüne kadar hiç olmadığı
kadar hızlı bir bilgi akışıyla burun burunayız. Çocuklarımız, etraflarındaki
fiziksel dünyayı kavramalarından çok daha kolay anlayabildikleri cihazlarla
büyüyor.
Diğer yandan modern iletişim ve bilgi araçları ilgi süremizi kısalttı. Kimi
zaman dünyayı yüzeysel ve yanlış algılamamıza bile yol açıyorlar. Yale
Üniversitesi’nin öğretim üyesi, bilgisayar bilimcisi David Hillel Gelernter, uzun
dönemde bugünkü tablonun çok da sürdürülebilir olmadığını söylüyor.
“Modern teknolojiler zaman içinde sadeleşerek ve insanlık üzerinde hakimiyet
kurarak değil insanlığı destekleyerek gelişmeli” diye konuşuyor. Aslında
bütün iş teknolojiyi nasıl kullandığımız ve kullandığımız teknolojinin ne kadar
yaşam dostu olduğuyla ilgili.
Gelecek&Trendler’in ilerleyen sayfalarında okuyacaksınız… Ayak bastığınızda
tepki veren ve gerektiğinde yardım çağrısı yapabilen dokunmatik zeminler…
Kol düğmesi büyüklüğünde ultra mobil cihazlar… Vücuda takılabilir dijital
sağlık araçları… Broş gibi yakada taşınan cep telefonları…
M. Rauf Ateş
Bilim insanları, araştırmacılar ve Siemens gibi şirketler teknolojiyi
sadeleştirmek, faydalı hale getirmek; özetle “yaşam için geliştirmek” için harıl
harıl çalışıyor. Bize düşen sadece onlara kulak vermek…
Saygılarımızla...
İÇİNDEKİLER
Erkeklerin dünyası mı?
Tekrar düşünün! ..............................................3
Hayat akışı................................................................7
Doğal algılama ..................................................8
Yay›nc›
Do*an Burda Dergi Yay›nc›l›k ve
Pazarlama A.'
)cra Kurulu Ba(kanı Mehmet Y. Y›lmaz
Yay›n Direktörü (Sorumlu) M. Rauf AteE
Yayın Yönetmeni
Sedef Seçkin Büyük
Yaz›i(leri Müdürü
Yaz›i(leri Müdür Yardımcısı
Görsel Yönetmen
Ebru F›rat
Deyma Öncel BayAksel
A. BertuB Pat›r
Yayın Kurulu (Alfabetik sArayla) M. Rauf AteE,
Hande Demirel, Hüseyin Gelis, Sedef Seçkin
Marka Müdürü
Gökçe Aykaç
Ankara Temsilcisi Erdal CpekeEen
Tel: 0 312 207 00 95
Yönetim
Genel Yayn Koordinatörü YeEim Denizel
Projeler Direktörü (Tüzel Kii Temsilcisi) Ferit ÖzkaEAkçA
Sat Direktörü Orhan TaEkAn
Finans Direktörü Didem Kurucu
Üretim Direktörü Servet KavasoBlu
Yönetim Yeri
Trump Towers, Kule 2, Kat: 21-24, 34387, DiEli-CSTANBUL
Tel: 0 212 410 32 28 Faks: 0 212 410 32 27
[email protected]
Reklam Grup Ba(kan› Vicky Habif
Grup Ba(kan Yard›mc›s› Nil Ertan Aydemir
Teknik Müdür Nusret K›r›ml›oBlu
Tel: 0 212 336 53 60 (3 hat) Faks: 0 212 336 53 90
Rezervasyon
Tel: 0 212 336 53 00-57-59 Faks: 0 212 336 53 92-93
Ankara Reklam Tel: 0 312 207 00 72-73
DB Okur Hizmetleri hatt› Tel: 0212 478 03 00
[email protected]
DB Abone Hizmetleri hatt›
Tel: 0212 478 03 00 Faks: 0212 410 35 12-13
[email protected]
217_218_219_220_221_222_223_224_CP_06
5/25/13
3:18 PM
Page 3
Üniversitelerin teknik bölümlerinden
mezun olan kadınların muhteşem
kariyer olanaklarına sahip olmaları ve
çok geniş bir kişisel gelişim
yelpazesinin keyfini
sürmeleri adeta
kesin gibi.
Yaşam teknolojileri
l
Cinsiyet ve iş
Erkeklerin dünyası mı?
Tekrar düşünün!
Teknoloji odaklı şirketlerin acilen iyi eğitimli kadın çalışanlara ihtiyacı var
ama onlar günümüzde ne yazık ki nadir bulunabiliyor. Pek çok ülkede genç
kadınların mühendislik ve doğal bilimler alanlarında kendilerine kariyer
yapmaya çalışmalarının önünde halen devasa engeller var. Tıpkı bu engelleri
aşanlar da olduğu gibi…
ee Ng’nin iş arama çabaları, onu Silikon
Vadisi’ne götürmüş. Burası muhteşem fikirlerin çiçek açtığı ve sadece bir kaçını saymak gerekirse Google, Adobe, Apple ve Facebook gibi çığır açıcı şirketlerin kurulduğu
büyüleyici bir yer. 49 yaşındaki Lee, bu yeni
kurulmuş teknoloji şirketleri cennetinin tam
ortasında Kaliforniya, Berkeley’deki Siemens
Teknoloji-Şirket Merkezi’nde (TTB), Siemens’in global araştırma organizasyonu olan
Kurumsal Teknolojiler’de (CT) çalışıyor. Onun
işi Siemens’in iş alanlarında uygulanabilirliği
olan fikirleri ve inovasyonları bulup çıkarmak. Lee genellikle doğrudan ilgi uyandırıcı
yeni kurulmuş teknoloji şirketlerinin kurucularına gidiyor ve yardım öneriyor. Ancak aslında amacı ağızlarını yoklamak. “Doğru soruların nasıl sorulacağını ve yeni bir şey oluşturmanın ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum” diyor.
Bu işi elbette büyük ölçüde kendi tecrübelerine dayanarak başarıyor. Singapur va-
L
tandaşı olan bu genç kadın, eğitim hayatına
bir kız okulunda başlamış. Ardından 16 yaşını bitirdiğinde düz liseye gitmek yerine bir
politeknik akademisine gitmeye karar vermiş. “Orada ikinci yılıma girdiğimde bütün
sınıf içinde tek kız öğrenci ben kalmıştım,
çünkü diğer kızların hepsi pes etmişti. O noktadan sonra en azından anladım ki akademik
merak pek de kadınlara göre değil” diye anlatıyor.
Lee 20 yaşına geldiğinde şansını ABD’de
denemeye karar vermiş ve makine mühendisliği eğitimi almak için Austin’deki Teksas
Üniversitesi’ne kayıt yaptırmış. Ardından ilgi
alanının makine mühendisliğinden malzeme
araştırmacılığına yöneleceği, ünlü Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ne (MIT) doktora
derecesi (PhD) almaya gitmiş. “Bu benim için
yepyeni bir alandı” diyor ve ekliyor: “Lisans
ve lisansüstü programlarda temel bilgileri
edinmiş, diğer doktora öğrencileriyle aynı seviyeye gelebilmek için çok ders çalışmak zo-
runda kalmıştım. Rekabeti severim, diğerlerinin yanında bilgisiz görünmeye asla katlanamam.”
Kariyerinin ilk 3 yılı içindeyken Lee’nin
ilk bebeği doğdu ve o sıralar çalışmakta olduğu danışmanlık firmasındaki işinden istifa
etti. Ancak işsizliğe sadece sekiz ay tahammül edebildi ve Silikon Vadisi’ndeki bir BT şirketinde yeniden çalışma hayatına dönmeden
önce evinden serbest çalışmaya başladı. İzleGelecek&Trendler
l
Haziran 2013
3
217_218_219_220_221_222_223_224_CP_06
5/25/13
yen beş yıl içinde iki çocuğu daha oldu ve sık
alınan izinlerle yarım zamanlı çalışma olanakları gibi, üstlerinin gösterdiği inanılmaz
toleransa rağmen sonunda etkin çalışma kapasitesinin sınırlarına ulaştı. Lee, “Eğer sadece yarım zamanlı çalışıyorsanız rutin işler
3:18 PM
Page 4
öylesine üst üste birikiyor ki gerçek işinizi
yapmaya vakit bulamıyorsunuz” diyor.
Üçüncü çocuğunun doğumundan sonra
kocası ev işlerinde ve çocukların bakımında
daha fazla sorumluluk üstlenerek Lee’nin dışarıdan serbest çalışmasına yardımcı olmuş-
Anitha PC,
Hindistan:
Yazılım geliştirme
Anne Schannong Vinther, Danimarka:
Gökyüzü ile yeryüzü arasında
Üzerinde tırmanma elbisesi ve ekipmanlarıyla 70 metre
yukarıda havada asılı kalmak için yılda yaklaşık üç kere
çalışma ofisinden ayrılan 28 yaşındaki Anne Schannong
Vinther, “Burada yukarıda asılı dururken kendimi
gerçekten çok özgür hissediyorum” diyor. Vinther aslında
Danimarka, Aalborg’daki Siemens Rüzgar Enerjisi’nde
çalışan bir mühendis ve orada büyük rüzgar enerjisi
tesislerindeki pervane kanatlarının güvenilir çalışmasını
sağlamaktan sorumlu. Bu işi yapabilmek için rüzgar
türbinlerinin tepesindeki balkondan iple aşağıya sarkması
ve pervane kanatlarını yakından kontrol etmesi gerekiyor.
Teftiş sonuçlarını doğrudan geliştirme merkezindeki
meslektaşlarına ileten Vinther, “Bu iş her ne kadar çok
tehlikeliymiş gibi görünse de biz her görevi öylesine detaylı planlıyoruz ki ortada
korkulacak bir şey kalmıyor. Güvenlik bizim için her zaman birinci önceliktir” diyor.
Rüzgarın uyguladığı olağanüstü baskıya rağmen rüzgar türbinlerindeki pervane
kanatlarının ömrünün olabildiğince uzun olması gerekir. Hava kitleleri bu kanatların
üzerine yaklaşık 100 metrik tonluk bir basınç uygular. Vinther, Aalborg, Siemens’de
çalışmaya başladığında bir yandan da master tezini yazıyordu. Şu anda ise kendi ihtisas
alanında bir uzman oldu. Okul günleri hakkında, “Matematik ile fiziği her zaman çok
sevmişimdir. Çünkü bana elle tutulur somut sonuçlar veriyorlar” diyor. Vinther,
“Aalborg’daki endüstriyel yönetim sistemleri üzerinde çalışmak her ne kadar fazlasıyla
meydan okuyucu olsa da bir o kadar da ilgi çekici” diyor ve ekliyor: “Sadece belirli bir alan
hakkında pek çok şey öğrenmekle kalmıyor, aynı zamanda yeni bilgi alanlarına nasıl
erişebileceğinizi de öğrenmiş oluyorsunuz. Bunun bana işimi yapmakta çok büyük faydası
oluyor çünkü daima en son yenilikleri takip ediyor olmam gerekiyor” diyor. Vinther’in işinin
sevdiği bir başka yönü ise kendi ekibindeki üç erkek ile üç kadının birbirlerini her yönden
tamamlıyor olmaları. Vinther, “Birbirimize yüzde 100 güvenebileceğimizi bilmek bizim için
çok önemli, özellikle de havada sarkık bir şekilde teftiş yaparken” diyor.
Vinther’ın ofisi, devasa pervane kanatlarının tek bir parça halinde üretildiği tesisin
hemen sağında yer alıyor. Bu sayede diğer bölümlerle iletişiminde hiçbir zorluk yaşamıyor.
Her ne kadar rüzgar enerjisinin maliyetini daha da düşürmek için üretim süreci giderek
daha otomatikleşiyor olsa da bu pervane kanatlarının üretiminde halen dikkate değer
oranda el emeğine ihtiyaç duyuluyor. Burada çalışan işçiler ortaya çıkardıkları ürünle gurur
duyuyor ve çoğu bu kanatları yapma işini sıradan bir işten çok daha fazlası olarak algılıyor.
Vinther, “Sürdürülebilir enerji formları yaratmakla uğraşan bir şirkette çalıştığım için çok
mutluyum. Gelecek, rüzgar enerjisi gibi doğal kaynaklarda yatıyor. Bir kere yeşil bir şirkette
Stefan Schröde
çalıştıktan sonra asla başka bir yere gitmek istemiyorsunuz!” diyor.
4
Gelecek&Trendler
l
Haziran 2013
Anitha PC, 5 yıl boyunca Hindistan’daki
Visvevaraya Teknik Üniversitesi’nde
bilgisayar teknolojisinin temelleri hakkında
dersler verdi. 2004 yılında Siemens ilk
Bangalore Araştırma Merkezi’ni açtığında
ise hiç vakit kaybetmeden iş başvurusu
yaptı. Kendi doğum yeri ile babasının
adının birleşmesinden ibaret olan ve çok
uzun bir soyadının kısaltılmış hali PC gibi
alışılmadık bir soyada sahip Anitha,
“Bangalore’daki CT tarafından işe alınan
ilk grup insan içinde yer alıyordum” diyor.
Anitha 1998 yılında Kuvempu
Üniversitesi’nin elektrik mühendisliği
fakültesinden mezun olduktan sonra
bilgisayar bilimlerinde master yapmak için
Manipal Üniversitesi’ne gitti. Bu her iki
üniversite de daha çok Hindistan’ın Silikon
Vadisi olarak bilinen Bangalore’ye ev
sahipliği yapan Hint eyaleti Karnataka’da
bulunuyor. Anitha, “Daha üniversite
yıllarındayken yazılımın hayatın her
alanında ne kadar önemli bir rol
oynadığını farketmeye başlamıştım.
Bilhassa içegömülü yazılımlar her geçen
gün daha fazla önem kazanıyor ve onlara
günümüzde elektrik mühendisliği araç
gereçlerinden arabalara ve iletişim
217_218_219_220_221_222_223_224_CP_06
sistemlerine kadar her yerde
rastlayabilirsiniz. İşte bu yüzden Siemens
benim için ideal bir işveren” diyor. Anitha
halen Siemens’in bütün sektörleri için
geniş bir yelpazede yer alan ürünlere ve
ekipmanlara yönelik yazılımlar
geliştirmekten sorumlu olduğu
gerçeğinden çok hoşlanıyor. Şu sıralar
kullanıcı gereksinimlerini ve tasarımlarını
inceleyen bir araştırma grubunun
sorumluluğunu üstlenmiş durumda.
Anitha, alana özel modelleme dillerini
(DSM) bir tekdüze modelleme diline (UML)
otomatik olarak tercüme eden bir yöntem
keşfetti. Ardından bu yeni teknik için
kendisine patent aldı. 2009 yılında
mühendislik becerileri gerektiren yeni
kurulmuş bir ekipte yöneticilik
pozisyonuna getirildi. Onun işi aslında
planlama sürecinin ilk aşamalarında
müşteri gereksinimleri hakkında doğru
bilgiler üretmek. Siemens, Hindistan
pazarına yönelik “akıllı ürünler”
geliştirmeye her geçen gün daha fazla
önem verdiğinden Anitha’nın işinin önemi
de giderek artıyor. Kendi ekibiyle
Siemens’in sektörlerindeki ilgili ürün
geliştirme mühendisleri arasındaki
işbirliğinin koordinasyonunu yapıyor. Bu
durumu, “Piyasaya çıkacak yeni ürünleri
büyük bir hızla yakından incelemek
zorundayız ve potansiyel geliştirme
sorunlarını henüz ortaya çıkmadan
farkedebilmemiz gerekiyor” şeklinde
açıklıyor. Anitha aslında kendi işinde her
gün çözümler bulmak zorunda olduğu bu
yazılım geliştirme sorunuyla uğraşmaktan
çok memnun. “Başka türlü herhangi bir
şey bana çok sıkıcı gelirdi” diyor. O ayrıca
boş zamanlarında farklı şeyler yapmaktan
da hoşlanıyor. Ancak her ne kadar
rutinlerinden sapmaktan hoşlanıyor olsa
da aynı zamanda hayatta istikrarın
önemine de çok değer veriyor. Bu
özellikle, söz konusu eşi ve küçük kızı
olduğunda çok geçerli.
Katrin Nikolaus
5/25/13
3:18 PM
Page 5
tu. Böylesi bir yeniden düzenleme çok mantıklıydı çünkü serbest çalışan bir BT uzmanı
olarak Lee’nin kocası aynı zamanda akşamları ve hafta sonlarında da çalışabiliyordu.
Lee’nin çocukları artık 19, 17 ve 15 yaşlarındalar. En büyük olan kızları üniversiteye
gidiyor; diğer iki erkek çocuğu ise henüz lise
eğitimi aşamasında. Lee, “Artık benim için en
önemli olan şey çocuklarımın, ihtiyaçları olduğu zaman kolaylıkla bana ulaşabilmeleri ve
herhangi bir sorunları olduğunda dinlemek
için onların yanında olabilmem” diyor.
Gerlinde Djumlija, Avusturya:
Haddehane teknolojileri uzmanı
Gerlinde Djumlija çok uzunca bir süredir kendi inatçı ve ısrarcı
karakteri yüzünden hem saygı duyulan hem korkulan bir kadın
olduğunu kabullenmiş durumda. O, bugün global iş stratejileri
geliştirmekle sorumlu olduğu çelik üretimi alanında tanınmış bir
uzman. Djumlija, 1980’li yıllarda Avusturya’nın Steiermark
bölgesindeki teknoloji ağırlıklı Leoben Üniversitesi’nde öğrenim
gören az sayıda kadın öğrenciden biriydi. Çelik gibi sinirlere sahip
olunmasını gerektiren meşhur bir araştırma alanındaki düzinelerce
teknoloji meraklısı erkeğin arasında bir turist gibi kalıyordu.
Djumlija, o günleri şöyle hatırlıyor: “Anında metalürji dersi
müfredatına aşık oluvermiştim. Çünkü içinde olağanüstü miktarda
doğal bilimler nesnesi barındıyordu.”
Djumlija 6 yıl sonra master derecesini aldı ve anında kendisine iş
teklif edildi. Djumlija, “Üniversitedeki son sınavımın hemen ardından bir mühendislik
firmasından birileri beni telefonla aradı ve kendileriyle çalışmak isteyip istemediğimi sordu”
diye anlatıyor.
İşte o günden bu yana, teknolojinin içine gömülmüş bir halde sürekli bilimsel araştırmalar
yapıyor, endüstriyel tesisler için tasarımlar hazırlıyor ve metalürjik analizler gerçekleştiriyor. “Bir
haddehanede yüzlerce ton çelik, binlerce teknik arayüz ve onları çalıştırıp tamir ve bakım
hizmetleri sunan sayısız işçi var. Ben halen tüm bu bileşenlerin kusursuzca bir arada
çalıştırılabilmesini sağlamanın teknolojik bir sihirbazlık olduğuna inanıyorum” diyor.
Djumlija’nın zaman içinde edindiği deneyimler, sadece daha karmaşık görevleri üstlenmesini
değil, aynı zamanda daha büyük sorumlulukları da üstlenmesini gerektirmiş. “Bana verilen her
yeni görevi kendimi kişisel ve profesyonel anlamda geliştirme fırsatı olarak görmüşümdür”
diyor. Aslında ısrarcılığının ve inatçılığının karşılığını fazlasıyla almış. Djumlija son 3 yıldır
Siemens Metal Teknolojileri’nin İş Segmenti’nde yer alan İş Mükemmelliyeti Bölümü’nün
başkanlığını yürütüyor. Bu görevinde işi daha çok strateji, ürün yönetimi ve pazarlama gibi
alanlara kaymış durumda. Yaklaşık iki ay kadar önce ise Djumlija’ya Siemens’in soğuk ve sıcak
haddehanelerle ilgili global iş faaliyetlerinin sorumluluğu verildi ve burada diğer şeylerin
yanısıra satış ve proje bölümlerini yönetiyor. Kariyer ve aile hayatının birleştirilmesi konusunda
verdiği tavsiye son derece basit: “Kendinizden emin olmalısınız ve ne istediğinizi iyi bilmelisiniz.
Benim patronlarım kendi çalışma saatlerimi kendimin ayarlamasına izin verdi. Öğleden sonraya
kadar işyerinde kalırım, sonra iki çocuğumla birlikte vakit geçiririm. Akşamları tele-iş yaparım, epostalara cevap veririm ve sunumlar ile iş toplantılarına hazırlık yaparım. Eğer öğleden sonrayı
evden dışarıda geçirmek zorunda kalırsam çocuklara kocam veya annem göz kulak olur.”
Uzun iş seyahatleri için ise uzakta kalacağı her gün ve her bir çocuğu için her şeyi en ince
ayrıntısına kadar planlıyor. “Organizasyon çok önemlidir. Ancak evde bir büyükanne olmasaydı
Anita Bruckmüller
bunların hiçbiri mümkün olmazdı” diyor.
Gelecek&Trendler
l
Haziran 2013
5
217_218_219_220_221_222_223_224_CP_06
5/25/13
Lee artık teknoloji yeteneklerini keşfetme
işinin yanı sıra, “şirket eğitim kamplarında”
bir eğitimci olarak çalışarak da kendi girişimcilik becerilerini aktarıyor. Bu iş aslında kadınların işle ilgili sorunları daha iyi kavrama-
3:18 PM
Page 6
larına yardımcı olmakla ilgili. Lee, “Burada başlıca önemli olan iki sorun var. Birincisi çoğu kadının kariyer merdivenlerinde bir üst basamağa çıktıkça kendi yaşamları üzerindeki
kontrollerini giderek kaybetmekten ve sadece
Dr. Anja Stieglitz, Almanya:
Raylı sistemler malzemeleri
Dr. Anja Stieglitz her zaman nesnelerin nasıl çalıştığını
öğrenmek istemiş. Daha küçük bir çocukken bile
teknolojiye ilgi duymuş ve oyuncak bebekler yerine
arabalarla oynamayı tercih etmiş. Genç bir kadın olarak
hedeflerinin peşinden büyük bir kararlılıkla koşmuş. Lise
diplomasını aldıktan sonra Krefel’deki Niederrhein
Üniversitesi’nin makine mühendisliği bölümünden lisans
derecesi almak için Siemens’ten burs kazanmış. Stieglitz,
Siemens’in birkaç tasarım seminerine katılmanın yanısıra
iletişimle ilgili alanlarda eğitim kursları da almış. Yarıyıl
tatillerinde ise Siemens’in mühendislik işlerinde daha çok
bilgi edinmesini sağlayan bir tren montaj departmanında
staj yapmış. Ardından master derecesi almış ve aynı
zamanda imalat teknolojilerine adanmış bir çalış-öğren programına dahil olmuş. Daha
doktora derecesini almadan önce bile şirkette sürekli iş sözü verilmiş. Bugün 28 yaşında
olan Stieglitz, Siemens’in Krefeld’deki raylı sistemler geliştirme merkezinde çalışıyor. Bu
merkezin çözüm bulduğu sorunlardan biri de malzemelerin birbirleriyle nasıl
tutturulacağıyla ilgili. “Trenlerin farklı bölümleri birbirlerine ya kaynak yapmak ya
vidalamak ya da yapıştırılmak üzere tutturuluyor” diyor.
Stieglitz üniversiteye giderken her ne kadar kalabalık bir erkek topluluğunun içinde
neredeyse tek kadın olmanın zorluklarını yaşamış olsa da Siemens’te işler farklı. Stieglitz
şakayla karışık, “Her ne kadar topu topu 15 kişi burs alabiliyor olsa da Siemens’den burs
kazananların yüzde 20’si kadındı. Yüksek lisans programında burs alanların ise yarısı kadın,
gerçi burada da beklendiği üzere topu topu toplam dört öğrenci var” diyor. Stieglitz’in
kendi işinin en çok sevdiği yönlerinden biri de sunduğu çeşitlilik. Planlar yapıyor,
araştırmalar yürütüyor, yapılan işleri tartışıyor ve alınan sonuçları arşivliyor. Aynı zamanda
üretim tesislerindeki ürünleri teftiş etmek için Almanya’nın dört bir yanına seyahat etmek
zorunda da kalıyor. Üstelik, hangi malzemelerin kullanılacağı ve onların nasıl
tasarlanacakları konusunda son sözü daima Stieglitz söylüyor. Bu bir anlamda, “yetişkinler
için ileri teknoloji el becerisidir” diyor. Ona göre, kızların teknolojiyle ilgilenmelerini
sağlamak çok da zor bir iş değil; “Tek yapmanız gereken şey onlara daha küçük
yaşlarındayken hayatta bebek evleriyle oynamaktan ve saç örmekten daha önemli şeyler
olduğunu öğretmek.” Stieglitz, “Kızlar kız olarak kalabilirler, ancak ebeveynleri kendi
kızlarının arabalar, trenler ve bina bloklarıyla oynamalarına da izin vermeli” diyor.
Mühendislikle ilgilenen kadınlara tavsiyesi ise şöyle: “Sadece azınlıkta kaldığınız için sakın
hevesiniz kırılmasın! İş mühendislik diploması almaya geldiğinde kadınlar erkekler kadar
başarılı olduklarını çoktan kanıtlamış durumda”. Zaten Anja Stienglitz de bu gerçeğin
Ines Giovannini
bizzat kanlı canlı bir kanıtı.
6
Gelecek&Trendler
l
Haziran 2013
kendi yaptıkları işe boğulup kalmaktan korkmalarıyla ilgili. Diğeri ise firmalarda işle ilgili kararlar vermek için gerekli tecrübenin
kadınlarda bazen olmamasıyla ilgili” diyor.
Bu eğitim kamplarındaki yeni seminerler
artık Siemens’in Global Çeşitlilik Ofisi ile Siemens Kurumsal Teknolojiler’deki dahili kadınlar ağı olan GLOW@CT (Kadınların Global
Liderlik Organizasyonu) işbirliğinde veriliyor.
Bu programa gelen olağanüstü olumlu tepkiler organizatörleri bile o kadar şaşırtmış ki
Çeşitlilik Ofisi şimdi de Brezilya’da bir başka
eğitim kampı düzenlemeyi planlıyor. Ayrıca
dünyanın dört bir yanında farklı yerler için
de ekstra kamplar planlanıyor.
Bu eğitim kampı aslında Siemens’in MINT
(Matematik, Bilgi teknolojileri, Doğal bilimler ve Teknoloji) mesleklerinde çalışan kadınlar için düzenlediği çeşitli projeler ve
programlar kapsamındaki pek çok girişiminden sadece biri. Bu programlar kadınların
profesyonel çalışma hayatlarının ilk aşamalarındaki sorunlara çözüm buluyor, çünkü
her ne kadar çoğu kadın MINT alanlarında
gerekli eğitimleri ve kursları almış olsa da çok
azı teknik alandaki kariyerini sürdürüyor. Örneğin, Almanya’da üniversitelerden mühendislik diplomasıyla mezun olan her beş mühendisten sadece biri kadın iken çalışan her
10 mühendisten sadece biri kadın. Siemens
Kurumsal İnsan Kaynakları Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi Brigitte Ederer, “Şirketin
her kademesinde kadınların potansiyelinden
faydalanmak istiyoruz çünkü buna ihtiyacımız var. Bilhassa üniversitelerin mühendislik
ve doğal bilimler mezunu kadın çalışanlara
Siemens’te fevkalade fırsatlar sunuluyor. Daha işe başladıkları ilk günden itibaren çığır
açıcı teknolojilerle ve yurtdışında heyecan verici görevlerde çalışma ve kendilerini geliştirme fırsatları veriyoruz” diyor.
Genç bayanlar arası ağ. Siemens’te dünya genelinde mühendislik mesleklerinde çalışan kadınların oranı yüzde 14’ün hemen altında ki bu oran Almanya genelinde sadece
yüzde 8,5 düzeyinde. Siemens bu dengesizliği gidermek için 10 yıl önce YOLANTE (Genç
Bayanlar Teknoloji Ağı) isminde bir akıl hocalığı programı başlattı. Bu programın amacı teknik ve doğal bilimler dallarıyla ilgilenen
kadınları işe almak ve desteklemek. Şu anda
bu ağa üye 350 kadın var ve bu rakam kurulduğu 2002 yılından bu yana istikrarlı bir
şekilde artıyor. Bu girişimin her yıl bünyesine 100 yeni üyeyi katıyor olduğu gerçeği de,
ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor.
217_218_219_220_221_222_223_224_CP_06
5/25/13
Bu program ile kişisel danışmanlıklar sunuluyor, genç kadınlara yurtiçinde ve yurtdışında stajyerlik arayışlarında yardımcı olunuyor. Ayrıca öğrencilere kendi ilgili alanlarında yarım zamanlı işler bulmalarında destek olunuyor, özel eğitim kursları veriliyor ve
şirketteki aktif ve eski program katılımcıları
ağına erişim hakkı sunuluyor. Bu yaklaşım sayesinde kadın öğrenciler kariyer gelişimlerinin ilk aşamasında Siemens’i tanıma şansı buluyor ve grubun kurumsal kültürü ile belki
ileride içinde çalışıyor olabilecekleri iş ortamı hakkında genel bir görüş sahibi oluyorlar.
Siemens, Berlin’deki Daimler AG Mercedes fabrikası ve Deutsche Telecom genç kadınların potansiyellerinin keşfedilmeden kalmasını engellemek için iş hayatındaki kadınlara eşit fırsatlar sunulmasını destekleyen ve
Almanya genelindeki bir girişim tarafından
fonlanmakta olan VITAMINT adında bir proje başlattı. Bu proje genç kadınlar için kariyer tercihleri yelpazesinin sınırlarını genişletmek amacıyla öğretmenlere yönelik sürekli eğitim programları sunuyor. Bunun yanı sıra şirket temsilcileri ile stajyerler de teknik alanlardaki çeşitli eğitim ve iş analizi
programları hakkında bilgiler veriyor ve bu
gibi meslekleri seçmekle ilgilenen genç kadınlara destek oluyor. Pratik ve teorik işleri
birleştiren Alman çıraklık eğitimi sistemi, Alman sınırlarının dışında da çok cazip ve merak uyandırıcı bulunuyor. ABD Başkanı Obama, Ulusa Sesleniş konuşmasında Siemens’i
kendi eğitim girişiminde örnek model aldığını söylemişti. Bilhassa da Siemens’in Kuzey
Karolina, Charlotte’da genç kadınların Alman
usülüne göre çıraklık eğitimlerini tamamladıkları bir pilot projesinden bahsetmişti. Siemens ayrıca yerel ortaklıklarla birlikte Brezilya, Rusya ve Orta Doğu’da iş tezgahları ile
ders verilen sınıfları birleştiren projeler de yürütüyor. Bunun yanı sıra içinde Almanya, Brezilya, Hollanda, İngiltere, Yunanistan, Avusturya ve Danimarka’nın da olduğu pek çok
bölgede okul ortaklıkları projeleri yapıyor.
Bu programlar okula giden çocuklar arasında
doğal bilimlere ve teknolojiye duyulan ilgiyi
artırmayı amaçlıyor. Ayrıca ABD’deki Siemens
çalışanları çocukları matematik ve bilim ile ilgilenmeye teşvik etmek için çeşitli okullarda
Siemens Bilim Günü denilen etkinlikler düzenliyor. Grup aynı zamanda kadınların yarının dünyasının kilit bir parçası olmalarını
sağlamak ve potansiyel çalışanları desteklemek için Çin, Tayland, Şili, Filipinler ve Türkiye’de de okullarla birlikte çalışıyor.
Maximilian Heinrich / Christine Auer
3:18 PM
Page 7
Yaşam teknolojileri
l
Röportaj
Hayat akışı
Yale Üniversitesi’nde bir bilgisayar
bilimcisi olan 57 yaşındaki David
Hillel Gelernter “bilgisayar
vizyoneri” olarak anılıyor. 80’li yılların
ortalarında internet ile diğer
bilgisayar ağlarının
programlanmalarına yardımcı olan
yazılımlar geliştiren Gelernter, 1991 yılında ise World Wide
Web’in (www) başarısını öngörmüş ve bulut hesaplama
kavramını geliştirmişti. New York Times’ın tanımlamasıyla
halen dijital dünyanın “rock yıldızı” olarak görülen Gelernter,
aslında bilgisayarların gidişatındaki mevcut durumdan hiç de
memnun değil. O şimdilerde “cyberstream” (siberakış) dediği
yeni bir devrimin yaşanacağını öngörüyor.
İletişim ve bilgi teknolojilerinin mevcut durumundan hiç hoşnut değilsiniz. Peki neden?
Gelernter: İnternetin ve günümüzdeki modern iletişim araçlarının halen geliştirilmeye
ihtiyacı var. Burada sorun insanlardan teknolojiye uyum göstermelerinin beklenmesi.
Oysa tam tersi olmalı.
Sizce iPhone ya da android telefonlar kullanıcı dostu değil mi?
Gelernter: Kuşkusuz çok hoş tasarımları var,
ancak bu cihazlarla bir anda hiç olmadığı kadar hızlı bir bilgi akışıyla burun buruna geldik. Bu “Cyberpulse” (Siberçarpışma) ölçülemez, ancak kesinlikle tanımlanabilir. Bir yüzyıl önce bilgi bize, elle yazılmış mektuplar,
gazeteler, kitaplar ve telgraflar formunda
gelirdi. İki ya da üç kuşak önce bu araçların
içine telefon konuşmaları, radyo ve televizyon katıldı. Bugün ise e-posta, çevrimiçi günlükler, haber ve diğer internet siteleri, kısa
metin mesajları, sesli posta ve sosyal ağlar
var. Uzun dönemde bu hız ve bilgi yoğunluğu sürdürülebilir değil. Çünkü insanların alma kapasitesinin doğal sınırları var.
Peki bununla nasıl başa çıkmalıyız? Bilgi diyeti mi yapmalıyız?
Gelernter: O kadar da değil ancak teknolojinin, içinde yaşadığımız çeşitli haber ve iletişim kanallarının seviyesini basitleştirerek ken-
disini geliştirmesi gerekiyor. Ben buna “lifestream” (hayat akışı) diyorum, yani dijital
formdaki yaşam hikayemiz. Kendi yarattığım
veya bana gelen her bir dijital belge, metin
belgelerimin, fotoğraflarımın, e-postalarımın
hepsi ve Facebook ile Twitter’da eklediğim
her şey bulut içerisinde tek bir veri akışı şeklinde temsil edilecek ve ben tüm bunlara istediğim her yerden, her zaman ve herhangi
bir cihazdan erişebileceğim. Yüksek lisans öğrecilerimle birlikte biz bu fikirleri 90’lı yılların
başlarında geliştirmiştik, ancak o sıralar bu
gibi fikirlerin zamanı değildi.
Peki hiçbir şey eskisi gibi olamayacağına göre bizim de bu duruma uyum sağlamamız
gerekmiyor mu?
Gelernter: Ben burada herhangi bir sorun
görmüyorum. Sonuçta, yaşamakışı hikayeler
anlatıyor ve bu en doğal insani uğraşılardan
biri.
Lifestream (yaşamakışı) tam olarak nedir? Facebook’daki timeline(zamantüneli) gibi bir
şey mi?
Gelernter: Evet, ama yaşamakışının mülkiyeti hiçbir şirkete ait olmamalı. Uzun vadede
bu bizim Web’e karşı bakış açımızı değiştirecek. Artık onu statik bir şey olarak değil ama
ihtiyacımız olduğunda bize elektrik sağlayan
bir enerji şebekesi gibi yani bir nehir gibi göGelecek&Trendler
l
Haziran 2013
7
217_218_219_220_221_222_223_224_CP_06
5/25/13
receğiz. Örneğin, ben bir sunum üzerinde çalışırken, projeyle ilgili her şeyi yani notları, epostaları, verileri internet’ten görebileceğim.
Hemen o anda cevaplamak istemediğim bir
e-posta aldığımda, onu yaşamakışında geleceğe havale edebileceğim. Mevcut durumumuz, kelimenin tek anlamıyla yetersiz.
Buna “şeylerin interneti” dahil edilecek mi?
Gelernter: Elbette. Ayna Dünyalar (1991) başlıklı kitabımdaki fikirlerden biri de sanal dünyanın gerçek dünyayı yansıtmasıyla ilgiliydi.
Daha şimdiden yol bulma yazılımınız aracılığıyla nerelerde trafik sıkışıklığı olduğunu görebiliyorsunuz. Gelecekte evinizdeki elektrikli
ev aletleri de aynı şekilde sizi bilgilendiriyor
olacak.
Peki robotlardan ne haber?
Gelernter: Robot teknolojisi fiziksel bir uğraş. Bu yüzden sanal dünyadan daha yavaş
ilerleme kaydediyor. Ayrıca 20 yıl öncesiyle
kıyaslandığında AI (suni zeka) da günümüzde artık o kadar fazla heyecan uyandırmıyor.
Sonuçta, insan beynini makineye kopyalamak imkansız olmasa bile fevkalade zor bir iş.
Eğer dünyamızın tamamı çevrimiçine taşınırsa o zaman mahremiyetimize ne olacak?
Gelernter: Kendini ifşa etme trendini sosyal
ağlar yaratmadı, çünkü bu ortam uzunca bir
süredir mahremiyetin terkedilmesiyle destekleniyor. Rousseau’dan bu yana en çok satan kitaplar, otobiyografiyle ilgili olanlar. Facebook ve diğerleri insanlara kendilerini ifşa
etmeleri için sadece yeni bir platform sundu.
1996 yılında Amerikalı bir üniversite öğrencisi olan Jennifer Ringley, içinde samimi pozlarının da olduğu öğrenci yurdunun yatakhanesindeki özel görüntülerini bir web kamerası ile tüm dünyaya yaydığında büyük gürültü kopmuştu. Bugün böylesi bir şeye kimse dönüp de bakmaz bile.
Bu yaşamakışı ne derece halka açık olacak?
Gelernter: Başlangıçta, New Haven’da diğer
girişimcilerle birlikte kurduğum bir şirket
olan Lifestrem Inc. tarafından sunulacak. Şu
anda ilk yazılım paketini tamamlamak üzereyiz ve kısa sürede piyasaya sürmeyi ümit ediyoruz. Ancak kontrolünün elimizde olmasını
istemiyoruz. Bu yazılımın bütün özellikleri kamuoyuna açıklanacak. Bu yaşamakışının bazı
bileşenleri ise halka açık olmayacak, yani sadece kullanıcının herkesin erişimine açık tutmaya karar verdikleri halka açılacak.
İletişim teknolojilerinin bir sonucu olarak bir
8
Gelecek&Trendler
l
Haziran 2013
3:18 PM
Page 8
takım ödünler verdiğimizi düşünüyor musunuz?
Gelernter: Evet, hem de çok. Modern iletişim
ve bilgi araçları bugün çok kısa bir ilgi süresini ve dünyanın yüzeysel algılanmasını destekliyor. İnsanlığın gerçekten önemli başarıları aslında sanatsal, dinsel, bilimsel, tıbbi, felsefi olanlardır. Şayet modern teknolojiler bizim bu başarıları daha iyi kavramamıza yardımcı olmuyorsa, o zaman sonuçta çok da
kıymetleri yok demektir.
Anlaşılan siz de moderniteyi klasik muhafazakar yönünde eleştirenlerdensiniz….
Gelernter: Yeni gelişmelere karşı çıkan tepkisel
eğilimler her zaman olmuştur. Mesela 1950’li
ve 1960’lı yıllarda televizyonu eleştiren insan
sayısı hayli fazlaydı. Bu iki ucu keskin bir kılıç. TV’lerde çok berbat ve abuk subuk programlar da var ama çok iyi programlar da yapılıyor. Bunların hepsi, nasıl faydalandığımıza bağlı. Modern teknolojilerin, üzerimizde
hakimiyet kuracak değil bizleri destekleyecek
şekilde inşa edilmeleri gerekir.
Siz abuk subukluğun oyunu kazanma riski
olduğunu düşünüyor musunuz?
Gelernter: Eskiden Bauhaus adını duymayan
öğrenci yoktu ama bugün ortalıkta onlardan
sadece birkaç tane kaldı. 20’nci yüzyılın en
önemli filozoflarından biri olan Wittgenstein’ı da bugün pek tanıyan yok. Günümüzde
her şeyi çevrimiçinden arayıp bulabilirsiniz,
ancak günümüzün genç beyinlerinin hiç karşılaşmadıkları için asla bilemeyecekleri şeyleri dikkate almak zorundayız. Ben şahsen eğitim ve öğretimde kitapların değerinin yeniden düşünülmesi için iyi bir neden olduğuna
inanıyorum. Bir kitabın kullanımı kolaydır,
uzun ömürlüdür, bilgileri anlama ve içselleştirme hızımıza iyi ayak uydurur ve dikkatin
dağılmasına izin vermez.
Bilgisayarsız bir çocukluk dönemi? Şaka mı
yapıyorsunuz?
Gelernter: Bunu farklı bir şekilde görmelisiniz. Kitaplardan bütünüyle vazgeçmek büyük bir kayıp olur. Ancak tıpkı televizyonda
olduğu gibi bilgisayarları veya iPad’leri yasaklamanın da bir anlamı yok. Onun yerine,
tasarımlarını iyileştirmemiz gerekir. Avrupa’da tasarıma o kadar çok önem veriliyor olmasına rağmen cep telefonları, tablet bilgisayarlar ve onların kullanıcı arayüzlerinin tasarımları tarafından çok az ses gelmesine gerçekten hayret ediyorum.
Röportaj: Hubertus Breuer
Yaşam teknolojileri
Öğrencilerinizden ayakla çalıştırılabilen
uygulamalar tasarlamalarını istemişsiniz.
Burada amaç ne?
Baudisch: Biz buna başlangıçta bir tür
fikir jimnastiği gözüyle bakıyorduk, yani
bilgisayar kullanıcılarının devasa
miktarlarda verilerle doğrudan nasıl
etkileşime girebilecekleri sorusuna yanıt
bulmaya çalışıyorduk. Günümüz çok
dokunuşlu sistemlerinin boyutu genellikle
bir cep telefonunun büyüklüğünden bir
sehpanınkine kadar geniş bir yelpazede.
Neden daha büyük olmadıkları sorunsalı
ise insan kolunun uzunluğuyla ilişkili. Bu
yüzden asıl soru: On binlerce nesnenin
olduğu bir ortamda “doğrudan
dokunma” prensibini nasıl
uygulayabilirsiniz? Mesela neden basınca
hassas dokunmatik zemin kullanmayalım
ki? Burada dokunmatik zemin, kullanıcı
ayak tabanıyla bastığında nerede
olduğunu; oturuyor mu, ayakta mı
duruyor yoksa yatıyor mu olduğunu
anlayabilir. Bu sayede büyük hacimli
verilerden faydalanabilirler. Bu fikir daha
da geliştirilerek sonuçta akıllı odalar
kavramına doğru evrimleşti.
Bu tür bir teknoloji yaşlı vatandaşların
hayatlarını kolaylaştırabilir mi?
Baudisch: Bizim tam da aklımızda olan bu
zaten. Şimdi yaşlı bir insan olduğunuzu
düşünün ve size evde günlük işlerinizde
destek olarak ve yeterince hareket edip
etmediğinizi veya ergonomik bir
pozisyonda oturup oturmadığınızı
217_218_219_220_221_222_223_224_CP_06
l
5/25/13
3:18 PM
Page 9
Röportaj
Doğal algılama
44 yaşındaki Profesör Patrick Baudisch, Potsdam’daki Hasso
Plattner Enstitüsü’nde İnsan Bilgisayar Etkileşimi Grubu’nun
başkanı. Bu grup, geleceğe yönelik etkileşimli cihazlar
geliştirmekten sorumlu. Araştırmacıların odağında ise cep
telefonları gibi yeni mobil cihazların yanısıra elektronik çalışma
masası, duvarlar ve zeminler gibi çok büyük görüntü sistemleri
geliştirmek var. Doktora derecesini Darmstad’dan almış bir
bilgisayar bilimcisi olan Baudisch daha önce Kaliforniya, Palo
Alto’daki Xerox Park’da ve Washington, Redmond’daki Microsoft
Research’de çalışıyordu.
kontrol ederek evdeki yaşantınızı
kolaylaştıran bir sistemi kullanabiliyor
olduğunuzu hayal edin. Örneğin, bu gibi
bir sistemde yere düştüğünüzde otomatik
olarak yardım çağırabilme özelliği olabilir.
Bizim dokunmatik zeminimizde şu anda
devasa miktarlarda veri toplamak için
saniyede 30 defa kontrol edilen 13 milyon
piksel var. Önümüzdeki 5 ila 10 yıl
içerisinde, içinde bulunduğu odada nelerin
olduğunu algılayabilecek ve temasa-hassas
bir halı seriyor olabileceğinizi düşünmek
pek de mantıksız olmaz.
Yaşlanan toplumumuz için başka ne tür
elektronik mucizeler öngörüyorsunuz?
Baudisch: Christian Holz isimli
öğrencilerimden biri şu anda vücuda
yerleştirilebilir bir arayüz üzerinde çalışıyor,
dikkat edin burada yaklaşık 25 yıl
sonrasından bahsediyoruz. Günümüzde
zaten pek çok insan üzerinde insülin
pompası, kalp düzenleyici cihaz veya işitme
aleti gibi vücuda takılabilir cihazları
kullanıyor. Ancak onları kendileri
çalıştıramıyorlar. Onun yerine bir doktora
gitmeleri ve cihazlarını ayarlatmaları
gerekiyor. Christian insanların bu gibi
cihazlarla kendi derileri aracılığıyla nasıl
doğrudan etkileşime girebilecekleri
üzerinde çalışıyor. Hiç de alışılmadık bir
perspektif ancak gelecekteki yaşantımız
açısından çok önemli.
Önümüzdeki 10 veya 20 yıl içinde başka
neler mümkün olabilecek?
Baudisch: Göreceğimiz yeniliklerden biri de
ultra mobil cihazlar olacak. Bunlar bir elin
baş parmağı ebadında olabilecek ve kol
saati, kolye veya yüzük gibi
takılabilecekler, yani bir başka ifadeyle
günlük kıyafetlerimizin bir parçası
olacaklar. Bu cihazlar kendilerini takan
insanlara her yerde ve her zaman dijital
verilere erişme imkanı sunacak. En uç
örneklerden biri, şu anda üzerinde
çalışmakta olduğumuz “sanal” cihazlar. Bu
cihazlarda ekran yok ve kullanıcının arzu
ettiği boyutlara kadar küçültülebiliyorlar.
Prototiplerimizden biri olan Imaginary
Phone tıpkı bir cep telefonu gibi çalışıyor.
Kullanıcı onunla göğsüne taktığı ve
muhtemelen broş şeklindeki küçük bir
kamera ile etkileşim kuruyor. Bu kamera
kullanıcının ellerini izliyor. Sol el ile cep
telefonuyla karşılıklı etkileşim kuruluyor.
Kullanıcı sağ eliyle de sol eli üzerine tıpkı
dokunmatik ekranlarda olduğu gibi komut
veya metin girişi yapabiliyor.
iPhone gibi cihazlar pazarda ve bizim
düşünme sistemimizde devrim yarattı.
2017 yılına geldiğimizde telefon görüşmesi
yapmak için ne tür cihazlar kullanıyor
olacağız?
Baudisch: Size kesin bir şey söyleyemem,
ancak gelecekte bir gün masaüstü
bilgisayarlar ile mobil cihazların birleşip tek
bir cihaz olacaklarına hiç kuşku yok. İşte o
zaman yanımızda sadece tek bir bilgisayar
taşıyor olacağız. O bir cep telefonu
şeklinde ve işlevselliğinde olacak. İşyerinize
gittiğinizde, bu üniteyi bir klavye ile ekrana
bağlayacaksınız ve çalışma bilgisayarınız
haline gelecek. Örneğin Apple şu anda
harıl harıl, standart uygulamaları ve
tekdüze etkileşim prensipleri olan üniteler
yaratmak için PC’ler ile mobil cihazların
işlevlerini birleştirmeye çalışıyor.
Akıllı telefonlar ile tablet bilgisayar şu
anda el hareketlerinden anlayabiliyor. Peki
bu çok-dokunuşlu bir dünyaya doğru
gidiyoruz anlamına mı geliyor?
Baudisch: Daha şimdiden elimizde bir tane
var bile. Çok-dokunuşlu sistemler başarılı
oldu çünkü onlarda ekran ile giriş arayüzü
üst üste bindirilebilmeleri sayesinde çok
küçük boyutlarda cihazlar üretilebilmesi
mümkün oldu. Çok-dokunuşlular,
hayatlarını çoğunlukla dışarıda geçiren
veya örneğin bir hastanede pek çok
hastasını ziyaret etmek zorunda
olduklarından yanlarından tablet PC’lerini
ayırmayan doktorlar gibi işlerinin gereği
çok sayıda insanla ilgilenmek
mecburiyetinde olan kişilerin hayatlarını
çok kolaylaştırdı.
Cihazları sadece el hareketleriyle
çalıştırabileceğimiz bir noktaya gelecek
miyiz?
Baudisch: Kesinlikle hayır. Bir orkestranın
yönetimi veya bir uçuş pistindeki uçağın
yönlendirilmesi gibi işlerde belirli etkileşim
türleri el hareketleri aracılığıyla yapılabilir.
Ancak bir nesneden yardım istediğinizde
ne türden bir el hareketi yapabilirsiniz ki?
Sezgisel el hareketleri sadece onların
fiziksel dünya ile ilişkilendirilmiş
uygulamalarıyla sınırlıdır.
Bugünden yarına hangi teknolojilerin
başarılı olacağını düşünüyorsunuz?
Baudisch: Garip olan şu ki mevcut
teknolojilerden hiçbiri ileride hakimiyet
kuramayacak. Onun yerine çeşitlendirme
ile birleştirme arasında gidip gelmeler
göreceğiz. Birleştirmeye bir örnek olarak
Apple’ın PC ile mobil hatları birleştirme
yaklaşımı gösterilebilir. Her şeye rağmen
yine de ileride uzman cihazlarımız olacak.
50 yıl önce yazarlar daktilo kullanırlardı,
bugün ise kendi PC’lerinin klavyelerine
yazıyorlar. Bu hiç değişmeyecek çünkü yazı
yazmak için bir PC klavyesi mükemmel bir
bileşendir. Eğer piyano çalmak isterseniz o
zaman bir piyano klavyesi kullanacaksınız.
Ancak arayüzlü cihazlardaki muazzam
Gelecek&Trendler
l
Haziran 2013
9
217_218_219_220_221_222_223_224_CP_06
5/25/13
çeşitliliğe rağmen, ileride muhtemelen
sadece tek bir bilgisayarınız olacak ve bu
sayede sadece maliyetler düşmekle
kalmayacak, aynı zamanda verilerinizin
bütünlüğünü de korumuş olacaksınız.
Diğer yandan farklı girdi ve çıktı cihazları
da olacak ve genellikle sabit çalışan
insanlar klavye-fare düzeneğini
düşündüğünüzden çok daha uzunca bir
süre daha kullanmaya devam edecek.
Bundan 30 yıl sonra bizim için teknolojiyi
kullanmak daha zor mu yoksa daha kolay
mı olacak?
Baudisch: Daha kolaylaşacak. Günümüzde
çocuklar, etraflarındaki fiziksel dünyayı
kavramalarından çok daha kolay
anlayabildikleri cihazlarla büyüyorlar.
YouTube’da elinde resimli bir kağıt tutan
ve parmağıyla üzerine sürterek onu tıpkı
iPad’deki sayfa çevirir gibi değiştirmeye
çalışan ama şaşıran küçük bir çocuğun
videosunu muhtemelen görmüşsünüzdür.
Biz eskiden bilgisayarları anlatmak için
tıpkı bir işyeri gibi fiziksel dünyadan
metaforlardan faydalanırdık. Bugün eposta programınızda bir “gelen” kutusu
var çünkü internet gelmeden önce
işyerlerinde dışarıdan gelen postalar için bir
gelen ve dışarı gidenler içinde bir giden
odacığı bulunurdu. Günümüzdeki genç
bilgisayar kullanıcıları asla bir işyerinde
çalışmış değiller ve bu yüzden bu gibi
şeyleri fiziksel dünyada tecrübe etmeden
önce bilgisayarlardan öğrenebiliyorlar.
Bunun mantıki sonucu ise bizim artık tıpkı
aydınlatma düğmelerindeki “0” ve “1”ler
gibi fiziksel dünyayı bilgisayar terimleriyle
daha sık tanımlar hale gelmemiz.
Yani düşünme yöntemimiz bilgisayar
dünyasına alıştığı için artık sezgisel
sistemlere ihtiyacımız yok, öyle mi?
Baudisch: Hem evet hem hayır. Bir yandan,
10
Gelecek&Trendler
l
Haziran 2013
3:18 PM
Page 10
ben bir uygulama geliştiricisi olarak
kullanıcılar tarafındaki pek çok bilgiyi
varsayabilirim. Diğer yandan doğal
kullanıcı arayüzleri yani NUI’lar yardımıyla
bir cihazın kullanımını kolaylaştırmak ve
onu daha sezgisel bir hale getirmek isterim.
NUI sistemleri aslında çok-dokunuşlu
yüzeyler, kameralar ve mikrofonlar gibi
“yeni” etkileşim teknolojileri temeline
dayanır. NUI terimi de aslında temel bir
gelişmeyi tarif eder: Nasıl ki 20’nci yüzyılın
masaüstü bilgisayarları kullanıcıları sadece
farenin imleçi sayesinde koordinat
eksenleri olarak algılamışlardı, NUI’lar da
bilgisayar ile kullanıcıların birbirlerini çok
daha doğal bir yoldan anlamalarını
sağlıyor. Artık kullanıcılar bilgisayar
arayüzünü grafik detaylarıyla görüyor ve
bilgisayar da sizi el hareketleriniz, yüz
ifadeleriniz ve sesiniz aracılığıyla mümkün
olduğunca detaylı görüyor. A tuşuna
bastığınızda size A harfini veren
konvansiyonel bir girdi cihazına kıyasla NUI
girdisinin çok daha kapsamlı yorumlamaya
ihtiyacı var. Bir başka ifadeyle, eğer bir
bilgisayar kamerası aracılığıyla ellerini
havaya kaldırmış bir kullanıcı grubu
görürse bu görüntü çok farklı şekillerde
yorumlanabilir. Burada ortaya çıkan yeni
meydan okuma ise sonuçta oluşan anlam
kargaşasını ortadan kaldırmakta yatıyor.
Baudisch, ayak tabanı
baskısına tepki veren
ve gerektiğinde
yardım çağrısı
yapabilen dokunmatik
zeminler ile kapasitif
dokunmatik ekranların
iki katı hassas çalışan
“RidgePads” gibi
alışılmadık
uygulamalar üzerinde
çalışıyor.
Araştırmacılar önümüzdeki 20 ile 30 yıl
içinde mikroçip performanslarının yeniden
bin kat daha artacağını söylüyor. Siz insanmakine ilişkileriyle ilgili herhangi bir teknik
sınır olduğunu düşünüyor musunuz?
Baudisch: Hızlı hesaplamalar yapabilme
kabiliyeti elbette çok faydalı, ancak bu
alanda ilerleme kaydetmek için bunun bir
engel olduğu uzunca bir süredir zaten
biliniyor. Belirli bir zaman dilimi boyunca
pillerin minyatürleştirilmesi veya çok küçük
projektörlerin ürettiği parlaklık
seviyeleriyle ilgili sınırlar varlıklarını halen
koruyor olacak. Mikroçiplerin yaydığı ısı da
sorun olmaya devam edecek. Ancak her
şeye rağmen bugün cep telefonunuzdaki
işlemci, 1980’lerdeki en mükemmel
bilgisayardan bile 350 kere daha hızlı
çalışıyor. Uzunca bir süredir gelişmenin
önündeki gerçek sınırlar insanoğlunun
kendi sınırları olagelmekte, yani insan
gözünün çözünürlük kapasitesi veya
parmaklarımızın uzunluğu gibi konular. Bir
başka ifadeyle, arayüzlerin insan
duygularına uyumlu hale getirilmeleri
gerekir, zaten işte bu yüzden kullanıcı
arayüzü sorunu bugün de, Xerox’un
dünyanın ilk kullanıcı dostu cihazları olan
Alto ve Star’ı geliştirip piyasaya sürdüğü
1970’li yıllardaki kadar önemli.
Röportajı yapan: Silke Weber
SIE_Designo_205x275mm_5mm_tazefikir_CON.indd 1
18.02.2013 14:32