TCZB Müfettişleri Derneği

Transkript

TCZB Müfettişleri Derneği
MD – Kültür Sanat Bülteni
E-Kültür
T.C.Z.B MüfettiĢleri Derneği
MD – Kültür Sanat Bülteni
Ocak 2012
Sayı 3
Sayfa 0
MD – Kültür Sanat Bülteni
MD – Kültür Sanat Bülteni
Ocak 2012
Aylık Kültür ve Sanat Bülteni
Sayı: 3
Hem 2011‟i hem de Mehmet Âkif Yılı‟nı geride bıraktık. Bir Ģair
olmasının ötesinde mütefekkir, dost ve dava adamı olan Âkif‟in, yalnızca
„Ġstiklal MarĢı ġairi‟ sıfatıyla flulaĢtırıldığı portresinin ötesinde bir yazı
kaleme aldık [Sayfa:2]
Nazım Hikmet ve Necip Fazıl Bahriye Mektebi‟nde
[Sayfa:6]
Osmanlı‟nın KuruluĢunu ilan eden Cuma Hutbesi
[Sayfa:11]
Ġçindekiler
Mehmet Akif Ersoy
2
ġiir – 30 Yaş
2
En Ġyi Filmler
3
Yazı – Bir Dost
4
Yazı – Kaşıkçı Elması
5
Tarih – Bir Ağıttır Sarıkamış
7
Yazı - Edeb
8
Gezi - Ayvalık
9
Yazı – Şeyh Edebali…
11
Etkinlik Takvimi
13
Künye
14
105. Dönem Kurul Üyeleri Yeterlik Dönemini Başarıyla
Tamamladılar… [Sayfa:12]
BAġLARKEN..
Değerli Üyelerimiz,
Çok keyifle okuyacağınız zengin içerikli yeni sayımızda yeniden
birlikteyiz. Bülten ekibi olarak yeni sayımızın sizlere faydalı
olmasını diliyoruz.
Sayfa 1
MD – Kültür Sanat Bülteni
MEHMET AKĠF ERSOY
Hem 2011‟i hem de Mehmet Âkif Yılı‟nı geride bıraktık. Bir Ģair olmasının
ötesinde mütefekkir, dost ve dava adamı olan Âkif‟in, yalnızca „Ġstiklal
MarĢı ġairi‟ sıfatıyla flulaĢtırıldığı portresinin ötesinde ele almaya çalıĢtık.
- Toplumun sorunlarını iyi özümsemiĢ bir ahlâk adamı,
- Ġstiklal MarĢı'nı para karĢılığı yazmayı reddeden erdemli bir Ģair,
- Ġstiklâl MarĢımızı yazan bir milletvekili,
- Kalbini inançla, aklını bilimle dolduran gerçek bir aydın,
- Ġstiklal madalyası sahibi bir vatansever,
- Milletimizin yetiĢtirdiği en büyük abide Ģahsiyetlerinden biri,
olan Mehmet Akif Ersoy‟u ölümünün 75. yıldönümünde bir kez daha
rahmetle minnetle anıyoruz.
Akif, Osmanlı Devleti‟nin “hasta adam” ilan edildiği bir dönemde (1873)
Ġstanbul Fatih‟te dünyaya gelmiĢtir. Ġyi bir eğitimden sonra Ziraat ve
Baytar Mektebi'ne kaydoldu. Bu okuldan birincilikle mezun olduktan
sonra 1893‟te Baytar MüfettiĢ Muavini olarak tayin edildi. Dört yıl
Osmanlı Devleti‟nin değiĢik eyaletlerinde memurluk yaptı. Mesleği ile
ilgili son görevi, Baytarlık Dairesi müdür yardımcılığı idi. Bu dairenin
müdürü olan Abdullah Bey'in haksız yere görevinden alınması üzerine 11
Mayıs 1913'te memuriyetten istifa etti. Akif, “haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytandır!” inancındaydı. 1913 yılında arkadaĢına yapılan haksızlığı
gerekçe göstererek Ziraat Bakanlığı‟ndaki görevinden istifa etti.
…
YumuĢak baĢlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
“Adam aldırma da geç git” diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
…
Akif, I. Dünya SavaĢı‟nda Almanlara esir düĢen Müslümanları
aydınlatmak için Berlin‟e, arkasından Ġngilizlerle iĢbirliği yapan ġerif
Hüseyin isyanını engellemek için Arabistan‟a gitmiĢtir. Orada düĢmanın
Çanakkale‟yi geçemediğini öğrenince “Çanakkale ġehitleri” Ģiirini
yazmıĢtır. Mehmet Akif, ateĢ püsküren çeliğe karĢı, iman dolu göğsünü
siper ederek Ģahadete koĢan kınalı kuzuları, “Çanakkale ġehitleri” Ģiirinde
Ģu Ģekilde dile getirmiĢtir:
Vurulup tertemiz alnından, uzanmıĢ yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneĢler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düĢmüĢ asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in aslanları ancak bu kadar Ģanlı idi.
Osmanlı Devleti I. Dünya SavaĢından yenik çıkmıĢ, Anadolu Mondros
AteĢkes AntlaĢması gereğince yer yer iĢgal edilmeye baĢlanmıĢtır. Ancak,
Türk Milleti‟ne tarihin hiçbir döneminde esaret zinciri vurulamamıĢ,
Ģimdide vurulamayacaktır.
Mustafa Kemal‟in baĢlattığı Ġstiklâl SavaĢı, Türk Milleti‟nin ölüm kalım
davasıydı. Mehmet Akif de bu davayı kalemi ve bedeni ile destekleyen
aydınlarımızdan biriydi. Akif, Ankara'ya gelerek Milli Mücadeleye katıldı
ve Burdur Milletvekili olarak meclise girdi. TBMM‟ye karĢı çıkan
ayaklanmaları bastırmak için Anadolu‟nun pek çok il ve ilçesini dolaĢmıĢ,
30 YaĢ
Gözlerim kapanıyor ve beyaz bir
kısrak koĢuyor anılarımda…
Ġlk anım kardeĢimin doğumu,
annem fısıldıyor kulağıma
abi oldun diyor artık…
Ġlkokulda soyadımı
yanlıĢ yazıyorum tahtaya..
Orta okulda kavga ediyorum
ve Ģakağımda 3 santim
dikiĢ iziyle geziyorum hala…
Lisede o sesi duyuyorum
ve Allahım bu aĢk mı diyorum
yoksa…
Üniversitede küçücük elleriyle
sineme sarılıyorum…
Sonra bir gezgin olup,
düĢüyorum yollara…
En son 24 yaĢıma Ģiir yazdığımı
ve artık yazamadığımı fark
ediyorum…
Açıyorum gözlerimi ve
söyleniyorum kendime…
Ah 30 ne de çabuk gelmiĢsin,
geldiğin gibi de gidecek misin?
Mustafa Can AĞANER
11.01.2011 Uzundere/Erzurum
Sayfa 2
MD – Kültür Sanat Bülteni
verdiği vaazlar ve yaptığı coĢkulu konuĢmalarla halkımızı
yüreklendirmiĢtir.
1920 baĢlarında Ġstanbul dıĢına çıkarak halkı millî mücadeleye davet eden
Mehmet Âkif, dili ve kalemiyle memlekete sahip çıkan bir mücadele
adamı olmuĢtur. TBMM‟de nadiren söz alarak kürsüye çıkan Âkif,
EskiĢehir, Burdur, Sandıklı, Dinar, Afyon, Konya, Antalya ve
Kastamonu‟da halkı aydınlatmıĢ; çıkardığı Sırat-ı Müstakim ve
SebilürreĢad dergilerindeki Ģiir ve makaleleri ile Rusya, Mısır, Suriye ve
Anadolu‟da büyük yankı uyandırmıĢtır. Cami kürsü ve minberlerine çıkıp
vaazlar, hutbeler vererek ateĢli konuĢmaları ile vatanın her bir köĢesi iĢgal
edilmiĢ bir milleti ayağa kaldırmak için elinden geleni yapmıĢtır.
Yine yakın dostu EĢref Edip, Âkif‟in iĢgal edilmiĢ Ġstanbul‟da dergiyi
çıkarma imkânı kalmayınca Kastamonu‟ya gidiĢini ve Nasrullah
Camii‟nde verdiği vaazı Ģöyle anlatır: “Üstat, Sevr muahedesinin
(antlaĢmasının) öldürücü maddelerini herkesin anlayabileceği tarzda
anlattı. Vatanın geçirdiği tehlikeleri halkın gözü önüne koydu. Vahdete
davet etti, tefrikayı yerin dibine batırdı. Avazı çıktığı kadar bağırıyordu:
„Milletler, topla tüfekle, zırhlı ile ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Ancak
aralarındaki rabıtalar çözülerek herkes kendi başının derdine, kendi menfaatini
temin etme kaygısına düştüğü zaman yıkılır... „KonuĢma bittiğinde cemaat
ağlıyordu. Ortalığı müthiĢ bir heyecan kaplamıĢtı. Üstat da kendinden
geçecek dereceye gelmiĢti. Artık sesi kesiliyordu, çok yorulmuĢtu.
Heyecanından kalbi duracak diye korkuyordum. Sonra ellerini kaldırdı
duaya baĢladı. Aman Allah‟ım, cemaatin hâlini görmeliydiniz. Galeyan
içinde, binlerce sineden „Âmin!‟ sedaları yükseliyordu, herkes ağlıyordu.
Üstat duayı bitirdi, kürsüden indi. Cemaat, etrafından ayrılmıyordu.
Üstat, bir müddet istirahatten sonra camiden çıktı, büyük bir cemaat
onunla birlikte Kastamonu caddelerini doldurdu. O heyecan bütün Ģehre
yayıldı.”
TBMM, Milli heyecanı dile getirmek amacıyla Milli MarĢ için yarıĢma
baĢlatıp, birinci gelen Ģaire de 500 lira verilmesini kararlaĢtırdığında Akif:
“Ödül için İstiklâl Marşı
yazılmaz.” diyerek bu marĢı yazmayı
reddetmiĢtir. Ankara‟nın soğuk kıĢ günlerinde üzerine giyecek paltosu
dahi bulunmadığı ve söz konusu ödül ile de o günün Ģartlarında en az 3
adet apartman dairesi alınabildiği dikkate alındığında, böylesi büyük bir
ödülün reddedilmesinin nasıl bir “yiğitlik” ve “fedakarlık” gerektirdiği
daha iyi anlaĢılacaktır. Giyecek paltosu dahi olmamasına rağmen söz
konusu ödülü reddeden Akif, zaman zaman arkadaĢının paltosu ile
Meclis‟e gidip geliyordu. Ġstiklâl MarĢı‟nın kabul edildiği gün
Akif‟in cebinde 2 lira vardı ve onu da Zonguldak Milletvekili
Hayri Bey‟den borç almıĢtı.
Ġlk Meclis‟te Burdur milletvekili olarak bulunduğu ve Taceddin
Dergâhı‟nda kaldığı zamanlarda Maarif Vekaleti (Millî Eğitim Bakanlığı)
tarafından açılan marĢ yarıĢmasına katılmayan Âkif‟in gerekçesi „Ödül için
İstiklal Marşı yazılmaz!‟ düĢüncesidir. Kurulun baĢında olan Hamdullah
Suphi, mektup yazar Âkif‟e, mutlaka bir eser göndermesini ister, para
konusunun istediği Ģekilde çözüleceğine dair onu temin eder. Ordunun
terhis edildiği, Anadolu‟nun Yunan, Ġngiliz, Fransız ve Ermeni iĢgali
altında olduğu bu zorlu dönemde bir gece sabahlayan Âkif, Ģiiri yazıp
gönderir. ġiir birkaç gün sonra 12 Mart 1921 tarihinde Meclis‟te üst üste
defalarca okunur. Bundan sonrasını EĢref Edip‟ten dinleyelim:
“Mebusların alkıĢlarından Meclis‟in tavanları sarsılıyordu. Ruhları o
kadar heyecan kaplamıĢtı ki, Meclis, yekpare bir kalp hâlinde
dalgalanıyordu. Üstat ise mahcubiyetinden, baĢını kollarının arasına
Tüm Zamanların En Ġyi Filmleri
Dünyanın en prestijli sinema dergilerinden
Empire'ın, tüm zamanların en iyi 500
filmini belirlemek üzere düzenlediği
ankette, 1972 yılı Francis Ford Coppola
imzalı, 3 Oscarlı "Godfather" (Baba) tüm
zamanların en iyi filmi seçildi.
Empire'in internet sitesindeki habere göre,
10 bin Empire okurunun, sinema
dünyasının ünlüleri ve eleĢtirmenleriyle
birlikte
katıldığı
anketin
sonuçları,
Coppola ve Steven Spielberg'in ikiĢer
filmini ilk ona yerleĢtirdi. Listenin sonunda
yer alan tüm zamanların en iyi 500'üncü
filmi ise "Ocean‟s Eleven".
ĠĢte Listedeki Ġlk 10 Film
1. “Godfather” (Baba)
2. “Raiders of the Lost Ark” (Kutsal Hazine
Avcıları)
3. “Star Wars-The Empire Strikes Back”
(Yıldız SavaĢları-Ġmparator)
4. “Shawshank Redemption” (Esaretin
Bedeli)
5. “Jaws”
6. “Goodfellas” (Sıkı Dostlar)
7. “Apocalypse Now” (Kıyamet)
8. “Singin‟ in the Rain” (Yağmur Altında)
9. “Pulp Fiction” (Ucuz Roman)
10.”Fight Club” (DövüĢ Kulübü)
Sayfa 3
MD – Kültür Sanat Bülteni
sokmuĢ, sıranın üstüne yumulmuĢtu.” Safahat‟ta bu Ģiirin olmadığını
gören ve sebebini soranlara Âkif, “O benim değil, milletimindir.” cevabını
vermiĢtir.
Adına “yıl” tahsis ettiğimiz, düĢünce ve sanat hayatımızın böylesi önemli
Ģahsiyetlerinden biri olan ve Ġstiklal MarĢı‟mızın yazarı Mehmet Âkif‟in
kendi yılında (2011‟de) hak ettiği biçimde anıldığını söylemek mümkün
değil. Hatta Mehmet Âkif Yılı içerisinde Mısır Apartmanı‟nda açılacağı
sözü verilen Mehmet Âkif Müzesi bile halen açılabilmiĢ değil.
Elbette yıl içerisinde birçok etkinlikle anıldı Âkif, protokol
konuĢmalarında mısraları yine dillerden düĢmedi. Törenlerde ve
okullardaki programlarda hakkında çok konuĢuldu; fakat „Ġstiklal MarĢı
ġairi‟ sıfatıyla flulaĢtırılan portresinin dıĢına hiçbir zaman çıkılamadı.
KurtuluĢ SavaĢı‟nda, pek çok Batıcı aydının aksine, cephe cephe, cami
cami koĢup ruhları dirilten ateĢli konuĢmalarıyla hatip ve vaiz Âkif‟e;
sözüne sonuna kadar sadık Âkif‟e; üç kıtanın tarihini bütün derinlikleriyle
bilen ve bu coğrafyanın dertlerini omuzlayan mütefekkir Âkif‟e; varını
yoğunu muhtaçlara dağıtan cömert Âkif‟e; Türkçe, Arapça ve Farsça
yüzlerce Ģiirin yanı sıra Kur‟an‟ı Kerim‟i beynine nakĢeden hâfız Âkif‟e;
hasıl-ı kelam bütün bunları cem ettiği kimliğiyle “Ģair” Âkif‟e göz atalım
istedik.
Bir Dost! – Can Dündar‟dan...
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu
olmalı insanın…
„Nereden çıktın bu vakitte‟ dememeli, bir gece
yarısı telaşla yataktan fırladığında;
gözünün dilini bilmeli; dinlemeli sormadan,
söylemeden anlamalı…
Arka bahçede varlığını sezdirmeden,
mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi
köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada
durduğunu hissetmelisin. İhtiyaç duyduğunda
gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli,
kovuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kolları, dalları bitkin
başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna
merhem olmalı…
En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin
yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde
Sözünün eri Âkif
Sohbetine doyum olmadığı söylenen Âkif, baĢka kimseler hakkında asla serinlemelisin sorgusuz sualsiz…
konuĢmayan, seciye sahibi, dürüst, doğru ve mert biri olarak tanınır.
Haksızlığa karĢı ise celalli ve öfkeli bir kiĢiliğe sahiptir. YaĢadığı neyse
yazdığı odur. Sözüne nasıl sadık bir insan olduğunu dostu Mithat Cemal
Kuntay‟dan dinleyelim: “MeĢrutiyet‟in ilk seneleri, bir cuma, adam boyu
kar yağdı. O gün Âkif‟in kullanmaktan hazzetmediği Ģeyler iĢlemedi:
Araba, tramvay, Ģimendifer ve vapur... Çapa‟daki bizim eve o gün sütçü,
ekmekçi gibi adamlar bile gelmedi. Öğle yemeğinden sonra biz hâlâ
ekmekçiyi beklerken, nihayet kapı çalındı; fakat... Âkif Bey gelmiĢti!
Bıyığının yarısı donmuĢtu. ġaĢırdım. Nasıl geldiğini merak ettim.
Beylerbeyi‟nden nasılsa BeĢiktaĢ‟a bir vapur iĢlemiĢti. BeĢiktaĢ‟tan
Çapa‟ya bu havada bu karda, tipide yaya yürünülen mesafeye ben
ĢaĢtıkça, Âkif de benim hayretime ĢaĢıyordu: „Gelmemem için kar, tipi kâfi
değil, vefat etmem lâzımdı. Çünkü, söz vermiĢtim.‟ Ġnsanların birbirlerine
verdikleri sözün bu kadar korkunç bir Ģey olması o gün beni ürküttü.
„Âkif‟ dedim, „Sen eğer verilen sözün mânâsını bu türlü anlıyorsan bana
izin ver de, ben bu türlü anlamayayım. Benim verdiğim sözün Ģiddetli
lodosa bile tahammülü yoktur!‟ „Ben böyleyim!‟ dedi. „Ben de böyleyim!‟
dedim. Bu vak‟adan sonra, ona söz vermekten korktum.”
Akif‟in verilen söze bağlı kalınması ile ilgili baĢka bir anekdotunu da
yakın arkadaĢlarından Fatih Gökmen Ģöyle anlatıyor:
“Akif verdiği söze bağlı kalmayanlara insan gözüyle bakmazdı. Aramızda
geçen bir olayı anlatayım: Ben Vaniköy‟de oturuyordum. Kendisi de
Beylerbeyi‟nde. Bir gün öğle yemeğini ben de yemeyi, sonra da oturup
sohbet etmeyi kararlaĢtırdık. O gün öyle yağmurlu, boralı bir hava vardı
ki, her taraf sele boğulmuĢtu. Havanın bu haliyle Akif‟in karadan
gelemeyeceğini düĢünmüĢtüm. Yakın komĢulardan birine gittim. Yağmur
bütün Ģiddetiyle devam ediyordu. Eve döndüğümde ne iĢiteyim benim
komĢuya gittiğim sırada Mehmet Akif sırılsıklam bir halde gelmiĢ, beni
evde bulamayınca, evdekilerin bütün ısrarlarına rağmen içeri girmemiĢtir.
Selam söyleyin demiĢ ve o yağmurlu havada geriye dönüp gitmiĢ. Ertesi
gün kendisinden özür dilemek istedim. Bana “Bir söz ölüm ya da ona yakın
Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip
bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını
bilmeli.
Alkışlandığında değil sadece, asıl
yuhalandığında yanında durup koluna
girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken
sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona,
övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten
olduğunu bilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının
yegane şahidi… Seni senden iyi bilen, sana
senden çok güvenen bir sırdaş…
Gözbebekleri bulutlandığında, yaklaşan fırtınayı
sezebilmelisin. Ve sen ağladığında, onun
gözünden gelmeli yaş…
Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle
ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın
sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi
güvenle kenetlenmeli elleri…
„Parkurun bütün zorluklarına rağmen
dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte
göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmayız‟
diyebilmeli…
Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda,
küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümit
var bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp
birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:
„Bunu da aşacağız!
Hacer Çiğdem Çelik - MüfettiĢ
İmza: Bir dost!..‟
Sayfa 4
* * ** * *
MD – Kültür Sanat Bülteni
bir felaketle yerine getirilemezse mazur görülebilir!” dedi ve benimle 6 ay
dargın kaldı.”
Dost Âkif
Mehmet Âkif‟in dost anlayıĢını sağlıklı bir Ģekilde irdelemeden, onun
aydınlar ve ilim adamlarıyla iliĢkilerinin niteliğini anlamak kolay değildir.
Bir aydını ve ilim adamını sevdiği zaman ondan ayrılmaz, dostlarıyla
yakın olabilmek için sık sık ev değiĢtirirdi. Yakın dostu EĢref Edip,
“Üstad, Ferid Bey‟i çok severdi. Onunla daha sık, daha yakından
görüĢmek için evini Beylerbeyi‟ne nakletmiĢti.” derken nasıl bir gönül
adamı olduğunun iĢaretini veriyor. Bu sebeple “Ġstanbul‟da oturmadığım
semt kalmadı.” diyen Mehmet Âkif, hiç yüzünü görmediği insanlara karĢı
bile aynı duyarlılığı gösterir. Dost tanımına giren yakınlarına, değer
verdiği büyüklere ve küçüklere bazen Ģiirlerini bazen kitabını ithaf etmesi
dostlarına olan sadakatini gösterir nitelikte. Bu dostları arasında EĢref
Edip, BinbaĢı ġükrü Bey, Babanzade Ahmed Naim, Süleyman Nazif,
Muhiddin Targan, Mithat Cemal, Neyzen Tevfik, KuĢçubaĢı EĢref, ġefik
Kolaylı, Hasan Basri Çantay, Ömer Rıza Doğrul gibi isimleri saymak
mümkün. Onun nasıl bir dost olduğunu anlamak için sözü dostu EĢref
Edip‟e bırakalım: “Mütareke zamanında idi. Bir gün SebilürreĢad
idarehanesinde oturuyorduk. Neyzen Tevfik çıkageldi. Üst baĢ periĢan,
selam vererek içeri girdi. ġöyle bir tarafa yıkıldı, çok sarhoĢtu. Biraz
geçtikten sonra rakı dolu mataradan birkaç yudum aldı. Fakat artık bir
yudum bile içecek hâli kalmamıĢtı. Nihayet neyini alarak üstadın
oturduğu koltuğun önünde, onun dizi dibinde yere oturdu, üflemeye
baĢladı. O hâlde muhrik (yakıcı) bir taksim yaptı. Baktık, üstadın
gözlerinden yaĢlar dökülüyordu. Neyzen bunu görünce neyi bıraktı,
üstadın boynuna sarıldı. Sakalından, yanaklarından öpmeye baĢladı.
Öptü, öptü... Biz bu manzara karĢısında mebhût (ĢaĢkın) kaldık. Âkif neye
ağladı? Neyin hazin sesine mi, Neyzen‟in bu hâline mi? Artık ne bizim
sormamıza lüzum vardı, ne onun söylemesine...”
Cömert Âkif
Merhum Mehmet Âkif‟in ahlaki meziyetleri, insani vasıfları Ģiirinin çok
daha üstündeydi desek yanlıĢ bir Ģey söylemiĢ olmayız. Karakter sahibi bu
insan hayatı boyunca güçlükle geçinmesine rağmen, Ġstiklal MarĢı
yazıldığında ödül olarak konulan 500 liraya tenezzül etmemiĢ, hatta bu
fakr u zaruret içinde cömertliği ve eli açıklığı bırakmamıĢtır. Yakın
dostlarından Hasan Basri Çantay bakın onun cömertliği ile ilgili neler
anlatıyor: “Üstat, bütün hayatını fakr u zaruret içinde geçirdi. Böyleyken
hâlinden Ģikâyet ettiğini ne ben ne de diğer yakınları duydu. Bununla
beraber kendisi gayet cömertti. Kesesinde kaç kuruĢu var ise isteyene
istemeyene dağıtırdı. Hiç unutmam, bizi Ankara‟da evine çay içmeye
çağırmıĢtı. Biz gitmek üzere iken o, koĢa koĢa bize geldi, dedi ki: „Bu
akĢam çayı sizde içeceğiz.‟ Ben tabii memnun oldum. Fakat sebebini de
anlamak istedim. Sordum, gülerek dedi ki: „Bizim odanın kilimini bir
fakire vermiĢler.‟ O oda ki, mefruĢatı zaten o tek kilimden ibaretti, zaten
onu da bir fakire veren kendisiydi. Yine müthiĢ bir kıĢ günündeyiz. Âkif‟i
kır bir ceketle görüyoruz. ÜĢüyor; ama hissettirmemeye çalıĢıyor.
AraĢtırdım; paltosunu evinin kapısına gelen çıplak bir fakire giydirmiĢ!”
Evet, Âkif‟i Âkif yapan Ģeyi biraz da onun bu yüksek karakter ve ilminde
aramak gerekir. Sürekli olarak gençlere örnek gösterilen Mehmet Âkif
Ersoy‟un davranıĢları, karakteri anlaĢılmadan ne onun üstün Ģairliği ne de
KaĢıkçı Elması
KaĢıkçı elmasının Osmanlı Sarayı‟na
girmesi hakkındaki en meĢhur rivayetlerden biri Ģöyledir: 1699 yılında
Ġstanbul‟da, Eyüp semtine yakın Eğrikapı
çöplüğünde gezinen bir adam parlak ve
yuvarlak bir taĢ bulur ve eve dönüĢte bir
kaĢıkçıya uğrayıp elması üç tahta kaĢık
karĢılığında kaĢıkçıya bırakır. KaĢıkçı bu
taĢı kuyumcu bir arkadaĢına 10 akçaya
satar.
Kuyumcu, elmasın kıymetinden daha iyi
emin olmak için baĢka bir kuyumcu
arkadaĢına gösterir; kıymetli bir elmas
olduğu
anlaĢılınca
arkadaĢı
kuyumcubaĢına bildireceğini söyleyerek
sus payı ister. TaĢın sahibi olan kuyumcu,
sus payı vermeye razı olur ama parada
anlaĢamazlar ve aralarında kavga çıkar.
Mesele
kuyumcubaĢıya
akseder.
KuyumcubaĢı, tarafların eline birer kese
altın vererek taĢa el koyar. Fakat mesele
kapanmaz. Bu defa da konuyu sadrazam
duyar. PadiĢahın emri ile elmas, saraya getirilir ve saray elmastıraĢına verilir.
ElmastıraĢ, hemen iĢe koyulur ama taĢın
iĢlenmesinin padiĢah tarafından hususiyle
irade buyurulması, elmastıraĢın aklını
uzun süre meĢgul eder. Acaba bu değerli
taĢı nasıl iĢlemeli ve ortaya nasıl bir eser
çıkartmalıdır?
ElmastraĢ, sonunda kararı verir. Bu değerli
taĢ belki de yok olup gidecekken, üç tahta
kaĢığını bu taĢla takas eden ve taĢı bir
kuyumcuya götüren kuyumcu aklına gelir.
Neticede elması oval keserek, kaĢığı
andıran, 86 karatlık nadide bir elmas
meydana gelir.
Sayfa 5
MD – Kültür Sanat Bülteni
Ģiirinin nitelikleri tam olarak kavranabilir. Çünkü Âkif Ģairliği, karakter
özellikleri ve dinî duyarlılığı ile Âkif‟tir.
Akif, I. Meclis'in görevinin sona ermesi üzerine Abbas Halim PaĢa'nın
daveti üzerine Mısır'a gitti. 1926 yılından itibaren Mısır Üniversitesi‟nde
Türk Edebiyatı dersi okuttu.
"Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hûda
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda"
diyen bir vatanseverin Anadolu hasreti doruğa çıkar. Akif, tam on bir yıl
bu hasretle ve hüzünle yaĢadı. Amansız hastalığına da Mısır'da yakalandı.
Hastalık bedenini, hasret yüreğini kemirdi. Canı gibi sevdiği vatanından
uzakta ölmek istemediği için dönmeye karar verdi. 27 Aralık 1936
tarihinde 63 yaĢında iken Ġstanbul‟da vefat etti.
Her yerin bembeyaz karla kaplandığı soğuk bir kıĢ gününde naaĢı,
örtüsüz, üstü açık bir tabutla Beyazıt Camii‟nin bahçesine getirilen Âkif,
orada bulunan ve hüngür hüngür ağlayan öğrencilerin buldukları
bayraklara sarılarak ve Kâbe örtüsü ile donatılarak uğurlanmıĢsa bu,
hayatını milletine vakfetmesinden dolayıdır. Devletin hiçbir temsilcisinin
yer almadığı cenazede Akif, Edirnekapı ġehitliği‟ne kadar omuzlar
üzerinde götürülmüĢ ve buraya defnedilmiĢtir.
Eğer insanların yaĢayıĢında doğruluk, ahde vefa, haksızlık karĢısında
susmamak ve bütün ilimlere gönülden bağlanmak, merhametli olmak,
gafletten, cehaletten, kinden, nefretten uzak yaĢamak bin yıl sonra bile
üstün özellikler olarak kabul edilecekse, Akif, dünya durdukça yine abide
Ģahsiyetlerden biri olarak anılacaktır.
Aramızdan Ayrılanlar
Aralık 2007 tarihinde MüfettiĢ
Yardımcısı olarak göreve baĢlayan
Ġsmail Doğan ile 2008 yılı içerisinde
göreve baĢlayan Cihan Gençoğlu,
Bankamızdaki görevlerinden
ayrılmıĢlardır. Derneğimiz tarafından
düzenli olarak çıkartılan E-Ekonomi
ve E-Kültür Bülteni‟nde de görev
alan üyelerimize kuruldaki
hizmetlerinden dolayı teĢekkür eder,
bundan sonraki iĢ hayatlarında
baĢarılar dileriz.
Melik Yavuz
MüfettiĢ
NAZIM HĠKMET VE NECĠP FAZIL BAHRĠYE
MEKTEBĠ’NDE
1910‟lu yıllara ait iki fotoğraf. Edebiyatın iki dev ismi Bahriye
Mektebi‟nde. 1916-1920 yılları arasında Bahriye Mektebi‟nde
okuyan Necip Fazıl (Kısakürek) son sınıf imtihanlarını vererek
okulu bitirdi ancak aynı yıl öğrenime bir yıl eklenince bu
durumu protesto etti ve imtihanlarda boĢ kağıt verdi. Bu
yüzden okuldan kaydı silinen Necip Fazıl, Kafa Kağıdı adlı
kitabında Heybeliada ve Bahriye Mektebi için “kalbime yakıcı
mührünü basmıĢ yerlerden biri” tabirini kullanmıĢtı.
“Musikinin Düdük/Hayatım Deniz/Biz Deryada Gezeriz/Bize
Derler Turgutoğlu” diye baĢlayan “Bir Bahriyelinin Ağzından”
Ģiirini beğenen Bahriye Nazırı Cemal PaĢa tarafından okula
alınan Nazım Hikmet ise din bilgisi ve tabiat derslerindeki
takdir edilmesine, hassas ve zeki olduğu belirtilmesine rağmen
okulun kayıtlarında elbisesine özen göstermediği, mesleğe karĢı
isteksiz olduğu yazmaktaydı. Okulu bitiren Nazım da askerliği
sürdürmedi.
Sayfa 6
MD – Kültür Sanat Bülteni
BİR AĞITTIR SARIKAMIŞ
Yıl 1914... Yer SarıkamıĢ...
Sınırı geçen Rus kuvvetleri, Hasan Ġzzet PaĢa'nın
komutasındaki 3. Ordu tarafından Pasinler'in
doğusundaki Köprüköy'de durduruldu. BaĢkumandan
vekili Enver PaĢa, icra edilecek bir taarruzla 1877-1878
Osmanlı-Rus SavaĢı‟nda (93 Harbi) Doğu Anadolu‟da
kaybedilen toprakların (Kars, Batum, Artvin ve
Ardahan) geri alınmasını ve müteakiben harekâtın
Kafkasya‟ya aktarılmasını mümkün görüyordu ve
büyük bir güçle, Rusları hiç beklemedikleri bir yerden,
Allahüekber
dağlarından
aĢarak
vurmayı
hedeflemiĢti.
Enver PaĢa, bu amaçla 14 Aralık 1914‟te
Ġstanbul‟dan Köprüköy‟e geldi. Taarruzun bahara
bırakılmasını öneren 3‟üncü Ordu Komutanı Hasan
Ġzzet PaĢa‟yı görevinden alarak 3‟üncü Ordu
Komutanlığını kendi üzerine aldı ve Hafız Hakkı
Bey'i de 10. Kolordu komutanlığına getirdi. Bu
harekâtı icra edecek 3‟üncü Ordu; 9, 10 ve 11‟inci
Kolordular
ve
2‟nci
Süvari
Tümeninden
oluĢuyordu. Cephedeki Rus mevcudu 100.000,
3‟üncü Ordunun mevcudu ise 120.000 idi. Türk
ordusu sayıca fazla olmasına rağmen Ruslar, ağır
silah, topçu ve donatım bakımından kesin bir
üstünlüğe sahiptiler.
22 Aralık 1914 - 15 Ocak 1915 tarihleri arasında
cereyan eden SarıkamıĢ Muharebeleri‟nde Türk
Ordusunun uyguladığı plan, bir kolorduyla
düĢmanın cepheden tespitini, iki kolorduyla kuzey
kanadından kuĢatılarak düĢman cephesinin 30-35 km
kadar gerisindeki SarıkamıĢ‟ın ele geçirilmesiyle
büyük düĢman kuvvetlerinin imhasını öngörüyordu.
Tamamen karlarla kaplı, çok yüksek dağlık ve yolsuz
bir arazide o günün koĢulları altında kıĢ
donatımından yoksun yaya ve atlı birliklerle yapılan
bu harekât çok riskli idi. Özellikle 10‟uncu Kolordu
birlikleri, Allahüekber Dağları‟nı aĢarken çetin
zorluklar ve kıĢ Ģartları sebebiyle gerek miktar
gerekse mevcut silahlar yönünden çok zayiat verdi.
Nitekim Türk kuvvetlerinin büyük bir kısmı soğuktan
donarak öldü. Sağ kalanlar Ruslar tarafından esir
edildiler. Bunlar Ruslar tarafından esir kampına
konuldu. ĠĢte bu esir kampındaki askerler Ģehit olan
arkadaĢlarının ardından yürekleri dağlayan, yanık bir
ağıt yaktılar.(Bahse konu Ağıt, bir sonraki sayfadaki
[Sayfa
8]
sağ
sütunda
yer
almaktadır.)
Gökay Yaman
MüfettiĢ Yrd.
Sayfa 7
MD – Kültür Sanat Bülteni
Ağıt - SarıkamıĢ
EDEB
Nedir Edeb? Bir kelimedir elbet… Ancak nedir Hz. Mevlana‟ya “Güzeli
güzel yapan edebtir, edeb ise güzeli sevmeye sebeptir.” dedirtecek kadar
ondaki önemli olan ve bir edibenin “Edeb kelimesini haykırmak ne
mümkün, harflerin diziliĢi sesimizi yükseltmeye manidir. Bu kelimenin ses
tonu adeta önceden ayarlanmıĢtır.” sözlerinde yankı bulduğu Ģekliyle saygı
uyandıran?
Evet, güzel Türkçemizin en güzel kelimelerinden birisidir “Edeb”. Belki sırf
bu sebeple, güzel söz söyleme sanatına “edebiyat” deriz. En güzel sözler
edeb ölçüsüyle anlam bulur, mana kazanır çünkü.
Sadece kelimelerimizin değil, bunun ötesinde insanın da en güzel varoluĢ
biçimidir. Aklın Ģuurudur. Canlı cansız, bütün mahluk ile Ġlahi rızaya
uygun Ģekilde kurulan hukuktur edeb. Kapıyı kapatmayan, “sırlayan”;
lambayı söndürmeyen, dinlendiren; ekmeği, nimeti öpüp baĢa koydurandır
edeb. Güzellik bile onsuz manasız ve eksik kalır. Onsuz varolan güzellik,
sebepsiz kalır sevenin gözünde.
“Ademi hayvandan ayıran edebdir.” der Hz. Mevlana ve muhalefet de
edebsizliktir bu söze biliriz, ancak Ģu tespiti yapmakta fayda vardır; canlı ve
cansız bütün mahluk muhtaçtır edebe ve varoluĢun her köĢesinde görmek
mümkündür en güzel örneklerini. TaĢ bile, kendisine çizilen yolun bir
milim dıĢında yuvarlanmaz uçuruma ve bir köpek, kendisini emmek
isteyen aç bir kedi yavrusuna önce ĢaĢkın sonra merhametle bakar, adeta
rızanın o sütü o yavruya vermekte
olduğunu bilircesine. Ez cümle, edebtir
mahluka yakıĢan.
Kainatın akordudur edeb. Onsuz her
name, her ezgi kulak tırmalar, can yorar.
Kendi telaffuzuna bile zarafet katarken,
bozuldu mu o bir kere, kainatı çirkin
çığlıklar kaplar her bir yanda.
Varlık
Edeb
Kainat
Varlığın ahengidir ve kaybolduğunda bir
kere, onsuz kalan her Ģey renksizleĢir ve
giderek
çirkinleĢir.
En
büyük
sevinçlerimiz çirkinleĢir edebden yoksun, en haklı savaĢlarımız. Su
çirkinleĢir, edebden yoksun ellerde, aĢk kahrolur edebden ırak gönüllerde.
Tarifi bize düĢmediğinden, belki de sınırına dayandığımız Ģu noktada; “had
bilmektir” edeb ve haddi aĢmaktan ölesiye çekinmektir. Ġnsanoğlunun en
büyük sancılarının, baĢ ağrılarının, milyarlar içindeki yalnızlığının ilacı ve
göğe taĢ attığımız bu çağda, en çok ihtiyaç duyduğumuzdur edeb.
N. Agah Tahmiscioğlu
MüfettiĢ Yrd.
SarıkamıĢ‟ta var maĢın
Urus yığmıĢ ağır koĢun
Bizim uĢak açık, cılbak
Dağlarda büyüdü
KıĢın SarıkamıĢ içi meĢe
Urus yaktı hep ateĢe
Bizi koydu eli bağlı
Nere gitti Enver PaĢa
SarıkamıĢ al kan oldu
Zalım Urus murat aldı
Kimsesiz kız, dul gelinler
Kara giyip saçın‟ yoldu
Enver PaĢa hücum dedi
Yarıldı Moskof‟un ödü
Zalım Allahüekber dağı
Neçe yiğit aslan yedi
SarıkamıĢ saza döndü
Dağları gülzara döndü
Serçe canlı Ermeniler
Hepisi Ģahpaza döndü
Soğanlı‟da soğan olur
Kar, tipisi boran olur
Urus‟u bozgun görenler
Anasından doğan olur
Bardız Deresi kan çağlar
Analar ciğerin‟ dağlar
Çil Horoz dağı salında
Neçe niĢanlılar ağlar
Çadırlar dağa kuruldu
Hücum borusu vuruldu
Bir SarıkamıĢ uğruna
Doksan bin fidan kırıldı
Allahüekber baĢı duman
Olduk Urus‟a periĢan
Kör olasın Hakkı PaĢa
Sen eyledin bizi piĢman
Allahüekber Kars‟ın dağı
Mübarek Ģehit yatağı
Allahüekber‟de söndü hep
Doksan bir evin ocağı
……
Allahüekber yan yatar
KırazmıĢ da güneĢ batar
Allahüekber‟in döĢünde
Neçe bin Ģehitler yatar
YaĢa babamoğlu yaĢa
Kan bulaĢtı çatık kaĢa
Biz Urus‟u alt ederdik
Sebep oldu Enver PaĢa
AĢağıdan ses geliyor
Figan bağrımı deliyor
Kör olasın Enver PaĢa
Gelinleri el alıyor..
Sayfa 8
MD – Kültür Sanat Bülteni
GEZİ - AYVALIK
Türkiye‟nin Ege kıyılarında; nispeten daha az nemli ve serin havası ile; güney kıyılarına tercih edilebilecek, mavi ve
yeĢilin bir arada bulunduğu, tarih kokan bir belde. Ayvalık denilince: buradaki kiliseler, camiler, manastırlar ve ilçe
sokaklarındaki tarihi taĢ evler, adalar, koylar ve su altı güzellikleri, deniz ürünlerinden oluĢan muhteĢem lezzetler,
Ayvalık tostu, zeytini, zeytinyağı, Alibey Adası, kara parçası ile bu ada arasındaki boğaz köprüsü ve son olarak ġeytan
Sofrası akla geliyor. Tüm bunların yanı sıra, Ayvalık‟ta yaĢayabileceğiniz birçok güzellik daha keĢfedebilirsiniz.
Özellikle: Ġlçe merkezindeki, tarihi taĢ evlerin bulunduğu sokaklarda ve sahilde gezmelisiniz. Sahildeki restoranlarda,
deniz ürünleri ve özellikle yöresel otlardan oluĢan aperatiflerden yemelisiniz. Hatta: herhangi bir piĢme iĢlemine tabi
tutulmadan, sadece zeytinyağı ile terbiye edilen deniz kestanesi bile yemelisiniz. Sonra: Alibey Adası, sonra ġeytan
Sofrasından güneĢin batıĢı… Tüm bu güzellikler ise aslında Ülkemizin pek çok büyük Ģehrine gayet yakın.
ULAġIM: Ayvalık; Ġzmir baĢta olmak üzere,
Ġstanbul‟a yakın olması nedeniyle tercih ediliyor.
ġöyle ki: Ġzmir, yalnızca 125 km. uzaklıkta. Yani;
Ġzmir‟den çıktığınızda, yalnızca bir buçuk saat
sonra, Ayvalık‟a ulaĢabiliyorsunuz. Bu büyük bir
avantaj. Ankara-Ayvalık ulaĢımı ise: 640 km.
Ankara-EskiĢehir-Bursa
üzerinden
buraya
ulaĢmak mümkün. Ġstanbul-Ayvalık arasındaki
ulaĢım için, iki alternatif söz konusu. Bunlardan
birincisi uzun olan yol. ġöyleki, 520 km. olan bu
yol için, Ġstanbul-Ġzmit-Bursa-Ayvalık yolunu
izlemeniz gerekiyor. Diğer daha kısa olan yol ise,
475 km. Bu yol için: Ġstanbul-Tekirdağ-ÇanakkaleAyvalık istikametini izlemeniz gerekiyor.
Ayvalık; bunun dıĢında karayolu ile: Bursa‟ya 277
km.
(4.5
saat)
Bandırma‟ya:
225
km.
Çanakkale‟ye:167 km.(3 saat) , Bergama‟ya: 45
km., Troya‟ya: 154 km., Efes‟e: 239 km. uzaklıkta.
Bu arada, Ayvalık; Yunanistan‟ın Midilli Adasına da çok yakın olması ile öne çıkan bir ilçe. Midilli Adasına, feribot ile
Ayvalık‟tan yalnızca 2 saat sonra ulaĢılıyor. Kat edilen mesafeye ise neren gelirseniz gelin; değer.
AYVALIK‟TA NE YENĠR: Ayvalık‟a özgü: en önemli yiyecek: sosis, sucuk, kaĢar, turĢu, mayonez, ketçap gibi
malzemelerden hazırlanan “Ayvalık tostu”. Diğer önemli bir yiyecek, tüm Balıkesir ilinde yaygın olarak yapılan ve
höĢmerim olarak da bilinen “HoĢmerim tatlısı”. “Papalina” olarak bilinen bir balık türünün (çaça balığı) genellikle meze
olarak tüketilen; ızgarası ve zeytinyağında unla yapılan kızartması da, Ayvalık‟ın önemli yemekleri arasında sayılır.
Bunun dıĢında: burada bulunduğunuz sürede: Ege‟nin ünlü zeytinyağlı ot yemeklerini de mutlaka tatmanız gerek.
AYVALIK‟TAN NE ALABĠLĠRĠM? Hediyelik olarak ne alınabilir diye düĢünürseniz zeytin ürünleri, cam kavanozlarda
zeytin çeĢitleri, zeytinyağlı sabun veya her boyutta bulabileceğiniz gerçek sızma zeytinyağı satın alabilirsiniz. Gerek
kendiniz gerekse yakınlarınız için inanın, harika bir hediye olacaktır. Nasıl ki Ġzmit için piĢmaniye bir simge ise, Ayvalık
için simge, zeytin ve zeytinyağı. Özellikle de zeytinyağı. Ayvalık denilince: tüm turistik özellikleri yanında: buradaki
baĢlıca sanayi kuruluĢları olan: zeytinyağı, sabun ve zeytin fabrikalarını da görmeden geçmemek gerek. Buraya
geldiğinizde: Zeytin ve zeytinyağı üzerine kurulu bu fabrikalar zaten dikkatinizi çekecek. Siz de, burada bulunduğunuz
süre sonunda, dönüĢte, mutlaka zeytin ürünleri veya zeytinyağı almayı unutmayın. Ayvalık‟ta bulacağınız: zeytin ve
zeytinyağını, inanın baĢka yerde bulamasınız. Mutlaka alın, ama özellikle yol üstündeki seyyar satıcılardan ziyade; belli
baĢlı yerlerden alın ki, yanılma ve kötü kalitelisini alma ihtimali olmasın.
GENEL OLARAK AYVALIK: Kentin yerleĢim düzeni, amfiteatr Ģeklinde olup, dar cadde ve sokaklar ve birbirine bitiĢik
evler, görülmeye değer. Özellikle: Rumlar döneminden kalan evlerin yapısı ve mimari özellikleri özellikle seyre değer.
Zamanınız varsa, Ayvalık sokaklarında, bu tarih kokan sokaklarda, rahat rahat dolaĢın. Bu geziniz sırasında: Ġlçe‟deki 6
tarihi cami, 6 kilise ve 2 manastır kalıntılarını görebileceksiniz.
Ayvalık‟taki yaĢamın en güzel yanı; buranın rüzgârlı bir bölge olması. Özellikle: burada Lodos ve Poyraz rüzgârları
hâkim. Yazın en kavurucu sıcaklarda ise; Ġmbat ve Meltem rüzgârları esmekte. Bu rüzgârların tümü: serinletici etki
yaratır. Özellikle: öğlen saatlerinde, Batı‟dan esmeye baĢlayan, iyot kokulu Ġmbat rüzgârı, buradaki yaĢama ayrı bir keyif
verir.
Sayfa 9
MD – Kültür Sanat Bülteni
Bunların yanında; Ayvalık denilince, dalıĢ turizmi de akla geliyor. Bölgede, mercan resifleriyle birlikte, 60‟a yakın dalıĢ
bölgesi bulunmaktadır. Bu nedenle: zengin dip yapısı ve tartıĢmasız berraklıktaki denizi ile sualtı fotoğrafçıları ve
dalgıçlar için vazgeçilmez bir cennet köĢesidir. Ayvalık‟ta, tüplü ve tüpsüz her türlü dalıĢa uygun alanlar
bulunmaktadır. DeğiĢik bir etkinlik olarak -belki ilginizi çekebilir- her yıl yaz sonuna doğru, geleneksel olarak deve
güreĢleri düzenlenmektedir.
Burada bulunduğunuz sürede, mutlaka dikkatinizi çekecektir ki Ayvalık: dıĢ turizmin pek yaygın olduğu bir yer değil.
Yani: burada, daha güneydeki turizm merkezlerinde olduğu gibi, yoğun olarak yabancı turist yok. Buranın yabancı
turist profilini, Yunan turistler oluĢturuyor.
TARĠH: Ayvalık: tarihte, Kydonia olarak biliniyor. Tarihi geçmiĢi ise: MÖ.330‟lu yıllara kadar iniyor. Bu tarihi süreçte,
Roma ve Bizans uygarlıklarının ardından, MS.15‟nci yüzyıl ortalarında, bölgede Osmanlı egemenliği görülüyor.
Osmanlı kayıtlarında: Ayvalık‟tan, ilk kez 1770 yılında söz edilmektedir. Ayvalık; o dönemde gayri Müslimlerin
yaĢadığı özerk bir bölge olarak öne çıkıyor. Rivayete göre; Osmanlı döneminde, Yavuz Sultan Selim, yapılan bir seferden
dönerken buraya uğrar. Hastadır. Ayvalık hekimleri, yaptıkları kısa süreli tedavi sonucu, padiĢahı iyileĢtirirler. PadiĢah,
bu iyiliklerine karĢı, kendisinden bir Ģey istemelerini söylediğinde ise, Ayvalık‟lı Rumlar; özerklik isterler. Osmanlı
Ġmparatorluğu‟nun en güçlü olduğu dönemlerde, hem de Anadolu‟nun içinde, özerk bir yer,.. Gerçekten, büyük bir
ihsan. Ama özerkliği kendi gayretleriyle elde eden Rumlar, yine kendi gayretleri sonucu özerklikten uzaklaĢmıĢlar. Hem
de öyle bir uzaklaĢma ki, bırakın özerkliği, yaĢadıkları mekânları bile terk etmek zorunda kalmıĢlar. 1821 yılında Yunan
ayaklanması esnasında Ayvalık‟ta yaĢayan Rumlar, bu ayaklanmaya katılıyorlar. Sonraları, Ġlçenin büyük kısmı
boĢaltılıyor ve 1840 yılında, Karesi Sancağına bağlanarak, Osmanlı Devletinin bir ilçesi haline geliyor. Daha sonra,
Rumların bölgeye dönmelerine izin verilmekle beraber, kent, eski canlılığına kavuĢamamıĢtır. Ancak günümüzde
muhteĢem doğası ve tarihi güzelliklerinin avantajını kullanarak beğenilirliğini hızla artırmaktadır.
M. Kutluhan Kazancı
MüfettiĢ Yrd.
Sayfa 10
MD – Kültür Sanat Bülteni
OSMANLI DEVLETĠ‟NĠN KURULUġUNU ĠLAN EDEN CUMA
HUTBESĠ (28 EYLÜL 1299)
Aziz Müminler;
Hamd dostlarına yardım eden, düşmanlarını
yardımsız bırakan ve hiçbir yer kendisinin ilminden
hariç olmayan Allah-ü Teala Hazretlerine
mahsustur.
ġeyh Edebali‟nin Osman Gazi‟ye nasihat
ve Duası
Ey oğul!
Ben bu şehadetimi kendime korunma
edinir ve Allah‟ın huzuruna çıkacağımız gün
için onu azık olarak saklarım.
Beysin
Bundan böyle öfke bize; uysallık sana!
Hazreti Muhammed Mustafa S.A.V.
Efendimiz‟in Allah‟ın Kulu ve Peygamberi
olduğuna da şehadet ederim. O‟nun al u evladına,
ezvacına, ashabına, ensar ve muhacirine de salat-ü
selam ederim.
Güceniklik bize; gönül almak sana!
Suçlamak bize; katlanmak sana!
Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana!
Emme ba‟dü [Bundan Sonra]:
Yağmur yağdıkça, ışık parladıkça, güneş doğdukça
yeryüzü üzerine gök yükseldikçe Allah-ü Teala Ulu‟dur.
Bulut ağladıkça, serap parladıkça ve istek yerine
getirildikçe, yolcu yerine dönmekle sevindikçe Allah Ulu‟dur.
Ey Allah‟ın kulları! İsteyenlere yol aşikârdır.
Dinleyenler için delil meydandadır. Ölüm sizden evvel
nicelerinin kökünü kazıdı. Sizden daha kuvvetli ve güçlü olan
insanları kabre sürükledi. Canları alınmak suretiyle ferah ve
sevinçleri son buldu. Bizim bugün buradaki sevincimiz yalnız
ve mutlak olan Allah‟ın emirlerine itaat ve Resulü‟nün
sünnetine tabi olup uymamız neticesinde, “Heze – Min – Fadli
– Rabbi” [Bu Rabbimin bir lütfudur] sırrına tezahür etmiştir.
Geçimsizlikler, çatışmalar, anlaşmazlıklar bize; adalet
sana!
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama
sana!
Ey oğul!
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana!
Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek sana!
Kıyamet öyle bir gündür ki şikayet dinlenmez,
ağlayana bakılmaz. O gün korku ve ıstırap günüdür.
Korktuğunuzdan emin, ümitlerinize nail olabilmeniz için
Allah‟ın emirlerine ve Resul-ü Mücteba‟nın sünnetlerine sarılın
ki hidayete eresiniz; zelilken aziz olasınız.
Ya İlahi, Habib‟inin hürmeti, rahmetinle bağışla bu
Ey oğul!
Sabretmesini bil; vaktinden önce çiçek açmaz!
Şunu da unutma: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!
Ey oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı;
Allah-ü Teala yardımcın olsun!...
ümmeti
Ya Rabbel Alemin!
Osman Gazi Han‟ın hanlığını ve sultanlığını mübarek
eyle…
Amin, amin, amin.
Hakan Levent
MüfettiĢ Yrd.
Sayfa 11
MD – Kültür Sanat Bülteni
105. DÖNEM KURUL ÜYELERĠ YETERLĠK DÖNEMĠNĠ
TAMAMLADI
105. Dönem Kurul Üyelerimizden Yeterlik
Sınav Sürecini; Aralık 2011‟de baĢarı ile
tamamlayan 34 Ġdari MüfettiĢ Yardımcısı
ile Ocak 2012‟de tamamlayacak olan 9 BT
MüfettiĢ Yardımcısı 28.12.2011 tarihinde
Bankamız Akay Lokali‟nde düzenlenen
yemekte, Genel Müdürümüz Sayın
Hüseyin AYDIN, Denetim Komitesi
Üyelerimiz Sayın Halil ÇELĠK ve Sayın
Oğuz KAYHAN ile bir araya gelmiĢlerdir.
Yeterlik
eğitiminde
baĢarı
gösterip
MüfettiĢ ünvanı ile görevlerine devam
edecek üyelerimizi tebrik ediyoruz.
105. Dönem Devre 1.si Yener Kızılçam Oldu
Yener Kızılçam arkadaĢımızla oldukça yoğun tempoda geçen
yeterlik dönemi hakkında konuĢtuk. ĠĢte Yener Kızılçam‟ın
dilinden Yeterlik:
MüfettiĢlik doğası gereği zor ve meĢakkatli bir görevdir.
Mesleğine ve iĢine saygısı ve bağlılığı olmayan kiĢilerin
yürütmesi güçtür. MüfettiĢliğin en zor dönemi de yetiĢme
sürecidir. Refakat – Nezaret – Resen Yetkili MüfettiĢ
Yardımcılığı dönemleri Ģeklinde devam eden bu zorlu süreç
Yeterlik Sınavı ile zirveye ulaĢmaktadır.
Yeterlik Sınavı esasen yetiĢme dönemindeki çabaların ve
öğrenimlerin bir yansımasıdır. Bu dönemi verimli geçirenler
için sınavın olağan stresi dıĢında bir zorluğu olduğunu
düĢünmüyorum. Sonuçta sınav yaptığımız iĢ ile ilgilidir ve
MüfettiĢlik bilgi ve kapasitesini ölçmektedir.
Yeterlik eğitim dönemi tekrar bir araya gelme ve devre
bilincinin yerleĢmesi için de önemli bir aĢamadır.
PaylaĢımların artması ve hoĢgörülü ortam bağlılığı artıracak
ve sonraki dönemlerde gerekli olan güçlü iliĢkilere ortam
sağlayacaktır.
Sonraki dönemlerde de Yeterlik Sınavına girecek
MüfettiĢlerimize tavsiyem, yeterlik hazırlığını sınava
çağrıldıktan sonra değil, yetiĢme döneminin tamamında
yapmalarıdır. Bu Ģekilde son 1 ayda oluĢacak stresin de
kendiliğinden önüne geçmiĢ olacaklardır.
Yener Kızılçam
MüfettiĢ Yrd.
Sayfa 12
MD – Kültür Sanat Bülteni
RESĠM SERGĠMĠZ BASINDA DA BÜYÜK ĠLGĠ GÖRDÜ
Gazetelere yansıyan bazı kareler:
Konser
ANKARA
Nev
24.01.2012 / Jolly Joker
İSTANBUL
Karmate
26.01.2012 / Jolly Joker
İZMİR
Duman
24.01.2012 / Arena
Spor Etkinliği
ĠSTANBUL
IAAF WIC İstanbul2012-Dünya Salon
Atletizm Şampiyonası
09-11 Mart 2012
Ataköy Atletizm Salonu
Katılan Takımlar:
Yelena Isinbayeva,
Dayron Robles,
Blanka Vlasic,
Carmelita Jeter.
Sahne Sanatları
ĠSTANBUL
Ferhan Şensoy
23.01.2012
Caddebostan KM
Cem Yılmaz
13-15 Şub 2012
TIM Maslak Show
Center
Sayfa 13
MD – Kültür Sanat Bülteni
KÜNYE
Kültür ve Sanat Bülteni Ekibi
Dernek Yönetim Kurulu
Proje Sorumlusu
ġemsettin DEMĠRDAĞ
Kamil ÖNDER (BaĢkan)
YaĢar YOLCU
Tasarım&Yayına Hazırlama
Vehbi Bahadır YALÇIN
ġemsettin DEMĠRDAĞ
Furkan ÇALIġKAN
Melih TARHAN
Sezgin KARBUZ
Mustafa Can AĞANER
Proje Ekibi
Melik YAVUZ
Denetim Kurulu
Mustafa Can AĞANER
Fatma GülĢah KAHRAMAN
Hacer Çiğdem ÇELĠK
Murat AYDEMĠR
Hakan LEVENT
Ferhat ERDOĞAN
Özge GÜMÜġ
ġemsettin DEMĠRDAĞ
Onur Kurulu
Muhammet Kutluhan KAZANCI
Atilla MERMER
Nuh Agah TAHMĠSCĠOĞLU
Mehmet ERTÜRKMEN
Gökay YAMAN
Ali KIRBAġ
Furkan ÇALIġKAN
!
Bültenin sonraki aylarda yayınlanacak sayılarının
hazırlanması aşamasında görev almak isteyen
üyelerimizin talepleri, Derneğimiz Yönetimince
değerlendirilecektir.
T.C Ziraat Bankası MüfettiĢleri Derneği, Kültür ve Sanat Bülteni
Ocak 2012
Adres: Yüksel Cad. No:11/10 Kızılay/ANKARA
E-Posta: [email protected]
Sayfa 14

Benzer belgeler

MEHMET ÂKİF ERSOY HAYATI VE ESERLERİ HAYATI Mehmet Âkif

MEHMET ÂKİF ERSOY HAYATI VE ESERLERİ HAYATI Mehmet Âkif olan Mehmet Akif Ersoy‟u ölümünün 75. yıldönümünde bir kez daha rahmetle minnetle anıyoruz. Akif, Osmanlı Devleti‟nin “hasta adam” ilan edildiği bir dönemde (1873) Ġstanbul Fatih‟te dünyaya gelmiĢt...

Detaylı