Haber - Niğde Belediyesi

Transkript

Haber - Niğde Belediyesi
Fotoğraf: Atilla Alp Bölükbaşı
Su Kemerleri Kemerhisar Niğde
İÇİNDEKİLER
Dört Mevsim Niğde
Yerel Süreli Yayın
üç ayda bir yayımlanır
Yıl:1 Sayı:1
Aralık 2009, Ocak, Şubat 2010
Niğde Belediyesi Adına
İmtiyaz Sahibi
Faruk AKDOĞAN
Niğde Belediye Başkanı
Genel Yayın Yönetmeni
Ahmet KÖSEOĞLU
Belediye Başkan Yardımcısı
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Hanifi YALÇIN
Editör
Muharrem ŞABANÇELEBİ
Yayın Kurulu
İsmail ÖZMEL
Mehmet Öncel KOÇ
Murat SOYAK
Halil İbrahim TONGUR
Uğur ARIBAŞ
Yapım
LayerBranding.com
Baskı
EBAT BASIM
Güzeltepe Mah. Fevzi Çakmak Mah. No:117
C-D BLOK Alibeyköy-İstanbul
Telefon 0312 326 25 70
Bu dergi Niğde Belediyesi tarafından
hazırlatılmıştır. Tüm hakları Niğde
Belediyesi'ne aittir. Yazı ve resimlerin
tamamı yada bir bölümü, yayıncıdan
izin almadan fotokopi dahil, optik,
elektronik yada mekanik herhangi bir yolla
kopyalanamaz, çoğaltılılamaz, basılamaz,
yayınlanamaz. Haber amaçlı kullanımlar için
kaynak belirtilerek alıntı yapılabilir.
GÖZLEM
8
Sungur Bey Camii
S.8
Niğde'de Hakk'a Yönelişin Güzide Mekanı
ESKİMEYENLER
Eskimeyen Niğde Evleri
S.12
Niğde'nin Sivil Mimarisi
UNUTULMAYANLAR
Türkülerle Niğde
12
S.14
Niğde Türküleri'nin Derinlemesine Bir Araştırması
İZLENİMLER
Elması Kadar Natlı Niğde
S.18
Duran Çetin'in Niğde İzlenimleri
BELGESEL
Halil İbrahim Yurdakul
S.24
Türk Gizli Teşkilatının "Vaziyetler Kurtaran"
Niğdeli Çocuğu
KONFERANS
NOTLARI
Şehir, Kültür ve Medeniyet
S.28
Murat Soyak'ın Çözümlemesi
14
18
KİTAP
Kitap Evlerinde Sabahlamak
S.32
Kibar Ayaydın'nın Kaleminden
YAŞAMDAN
KESİTLER
Kalenin Gölgesinde Kalan Hayatlar
S.36
24
Uğur Arıbaş'ın Belgesel Tadındaki Yazısı
SÖYLEŞİ
28
İsmail Özmel
S.36
"Niğdeli Şairler ve Yazarlar" Kitabının Yazarı İsmail
Özmel İle Yapılan Söyleşi
HABERLER
S.40
Sosyal, Kültürel , Fiziki Belediyecilik Haberleri
36
Fotoğraf: Atilla Alp Bölükbaşı
Gülen Meryem Ana Freski Gümüşler Manastırı Niğde
>Editörden
Muharrem Şabançelebi
D
ünü, bugünü, belki yarını… Tarihi, kültürü, edebiyatı, sanatı, dili, folkloru
kısacası Niğde’ye ait ne varsa bulabileceğiniz, ‘Dört Mevsim Niğde’nin ilk
sayısını sizlerle buluşturmanın heyecanını yaşıyoruz. Adından da anlaşılacağı
üzere ‘Dört Mevsim Niğde’ her üç ayda bir yayımlanacak ve Niğde’de edebiyatla,
sanatla ve kültürle ilgilenen çok değerli yazarlarımızın şiir, makale, deneme,
yorum, araştırma – inceleme, hikaye, eleştiri vb. gibi eserlerini içerecek.
Fotoğraf: M.Bekir Ege
Kimi zaman tarihe ya da Niğde’ye mal olmuş portreleri, kimi zaman da bu
kimselerin Niğde’ye ve Niğde kültürüne kazandırdıklarını anlatacak ‘Dört Mevsim
NİĞDE’. Yeri gelecek bir haberci diliyle hitap edeceğiz, yeri gelecek dillerden
düşmeyen bir türkü ya da bir şiir seslenecek sizlere sayfalarımızdan. Belki de siyah
beyaz bir fotoğraf alıp götürecek sizleri Niğde’nin geçmiş zamanlarına…
Her şeyi ince eleyip sık dokuduk. Önce dergimizin ismini belirledik ‘Dört Mevsim
NİĞDE’, sonra başladık sıkı bir beyin fırtınasına. Çok değerli yayın kurulu
üyelerimizle toplantılar yaptık. Niğde Belediyesi’nin tamamen Niğde’yle dolacak
bir yayın çıkaracağını duyduklarında en az bizler kadar heyecanlanan yazarlarımız,
hocalarımız bu ilk sayı için çeşitli yazılar kaleme aldılar. Sonra onları geçirdik
süzgeçten, çünkü okurlarımız için en özelini bulmalıydık, bulduk da nitekim. Sonra
fotoğraf çektik, bazen uyumadık ‘acaba hangi zaman diliminde en güzel Niğde’yi
fotoğraflayabiliriz’ diye.
Dört Mevsim NİĞDE’nin yazı işleri yoğun bir süreçten geçtikten sonra işin büyük bir
bölümünü tamamlamış olduk. Sıra tasarıma geldiğinde ise topu alanında uzman
arkadaşlara attık. Onlar da sağ olsunlar her sayfayı büyük bir titizlikle hazırladılar.
‘Dört Mevsim NİĞDE’nin ortaya çıkmasında öncü olan Belediye Başkanımız Sayın
Faruk Akdoğan’a, Genel Yayın Yönetmenimiz ve Belediye Başkan Yardımcımız Sayın
Ahmet Köseoğlu’na, Yazı İşleri Sorumlumuz Hanifi Yalçın’a; kimi akademisyen kimi
öğretmen, kimi şair, kimi avukat olan Yayın Kurulumuza ve yazarlarımız İsmail
Özmel’e, Kültür Müdürümüz Sayın Mehmet Öncel Koç’a, Murat Soyak’a, Halil
İbrahim Tongur’a, Uğur Arıbaş’a, Nedim Bakırcı'ya, Hayrullah Eraslan’a, Kibar
Ayaydın’a, Cevat Akkanat’a, Fatih Uyan’a, Fikret Dikmen’e, Duran Çetin’e, Osman
Aytekin’e, Şinasi Yızdız’a ve Murat Akalın’a değerli katkılarından dolayı sonsuz
teşekkür ediyoruz.
Bahar Mevsiminde Buluşmak Ümidiyle...
KIŞ
2010
5
> Başkandan
FİZİKİ VE KÜLTÜREL
BELEDİYECİLİK
Günümüzde neredeyse bütün belediyeler artık fiziki belediyecilik hizmetlerinin yanı sıra
kültürel belediyecilik alanında adeta birbirleriyle yarışır halde. Birçok belediye konferans,
konser, sergi ve festival gibi çeşitli kültürel etkinliklere ev sahipliği yapmanın yanında, artık
hemen hemen her belediye kendine ait; bulunduğu şehrin kültürünü, tarihini ve folklorunu
tanıtan gazete, dergi, kitap vb. gibi eserleri yayımlayarak o şehrin dokusuna önemli bir miras
bırakıyor.
25 YILDIR ÇİVİ BİLE
ÇAKILMAMIŞ
29 Mart 2009 seçimleriyle birlikte
devraldığımız görevimizin ilk dokuz aylık
süresi içinde asfalttan kanalizasyona, içme
suyundan yeşil alana kadar pek çok alanda
değişik belediyecilik hizmetini sizlere sunduk
ve bu yöndeki çalışmalarımız önümüzdeki
günlerde ivme kazanarak devam edecek. Bir
yandan yeni hizmetler üretirken, bir yandan
da daha önce halkımızın istifadesine sunulmuş
ancak işlevini kaybetmiş olan çeşitli alanları;
örneğin Atatürk Kent Ormanı, Hüdavent Hatun
Otoparkı gibi yerleri revize ederek yeniden
kullanıma açtık. 25 yıldır neredeyse çivi bile
çakılmayan İstasyon Caddemizi adeta yeniden
inşa ettik, iş yerlerini su basmaması için cadde
üzerindeki kaldırımların seviyesini düşürdük,
içme suyu ve kanalizasyon şebekelerini
yeniledik ve ışıklandırma sistemini İstasyon
Caddesi’ne yakışır şekilde düzenledik. Öte
yandan Niğde’nin vitrini olan şehir girişlerimizi
düzenledik. Halkımızın daha modern ve
yine Niğde’ye yakışır şartlarda yaşaması için
geliştirdiğimiz kentsel dönüşüm ve toplu
konut projelerinde neredeyse temel atma
aşamasındayız. Dolayısıyla yapacağımız çok iş,
sizlere sunacağımız çok hizmet var.
Seçimlerden önce sık sık dile getirdiğimiz bir
konu vardı: ‘Hizmet, insan merkezli olacak.’
Bu anlayışımızı daha ilk günlerden itibaren
ortaya koyduk. Kaliteli ve güler yüzlü hizmet
üretme gayretimizle birçok vatandaşımızın
belediyeye duyduğu güven arttı. Şeffaf ve
açık belediyecilik ilkesinden ödün vermiyoruz,
bugün birçok vatandaşımız aklına takılan her
konuyu gerek benimle gerekse belediyemizin
ilgili birimleriyle görüşme imkanına sahip.
‘İnsanların en hayırlısı, insanlara hayırlı olandır’
düsturundan hareketle 7 gün 24 saat hizmet
etmenin çabasındayız. Niğde’ye hizmet etme
aşkıyla çıktığımız bu yolda bütün belediye
personelimizle birlikte Niğde için en iyiyi
ortaya koymaya çalıştık ve bundan sonra da bu
gayretin içinde olacağız. Bunları yaparken de
KIŞ
2010
6
Sunuş
ŞEHRİN DOKUSUNA
MİRAS BIRAKMAK
ilk dokuz aylık süre içinde yaptığımız gibi şehrimizi halkımızla birlikte
yöneteceğiz. Her türlü istek ve şikayetinizi bizlere ulaştırabileceğiniz
Açık Kapı sistemini faaliyete geçirmemiz de bunun açık bir örneğidir.
Sadece şikayet ya da istekleriniz değil, Açık Kapı aracılığı ile her türlü
önerileriniz de bizzat bana ve ilgili başkan yardımcılarına ulaşmakta.
Bu halkımızın yönetimde söz sahibi olduğunun açık bir göstergesidir.
dokuz aylık süre içinde yaptığımız hizmetler arasında sosyal ve kültürel
belediyecilik hizmetlerini de unutmamak gerekiyor. Daha göreve
geldiğimiz ilk günlerde belediyemizin önünde bir açık hava sahnesi
kurarak ünlü tiyatrocularımızın sahnelediği hoş bir oyunu sizlerle
buluşturduk. Çeşitli kültürel ve sanatsal etkinliklere destek vermenin
yanında tarihinde ilk kez Niğde’de Ramazan Etkinlikleri düzenlendi.
Bu etkinliklerde halkımızın sevdiği ve alanında uzman olan yazarlar
YAPACAĞIMIZ ÇOK İŞ,
SİZLERE SUNACAĞIMIZ
ÇOK HİZMET VAR
Faruk AKDOĞAN
Niğde Belediye Başkanı
konferanslar verdi, Türk Halk Müziğinin ve Türk Sanat Müziğinin yanı sıra
özgün müziğin sevilen sanatçıları konserler verdi. Ramazan ayına has
kukla, orta oyunu ve meddah gösterileri ile etkinliklerimizi takip edenler
eğlenceye doydu. Halkımızın desteği ile bu etkinlikleri önümüzdeki
yıllarda tekrarlayacağız ve geleneksel hale getireceğiz. Ayrıca her ay
rutin hale getirdiğimiz Şehir Konferansları’na sizlerden gördüğümüz
yoğun ilgi bizleri memnun ediyor.
Günümüzde neredeyse bütün belediyeler artık fiziki belediyecilik
hizmetlerinin yanı sıra kültürel belediyecilik alanında adeta birbirleriyle
yarışır halde. Birçok belediye konferans, konser, sergi ve festival gibi
çeşitli kültürel etkinliklere ev sahipliği yapmanın yanında, artık hemen
hemen her belediye kendine ait; bulunduğu şehrin kültürünü, tarihini ve
folklorunu tanıtan gazete, dergi, kitap vb. gibi eserleri yayımlayarak o
şehrin dokusuna önemli bir miras bırakıyor.
Niğde Belediyesi olarak gerek şehrimizin gerekse belediyemizin bu
alandaki eksiğini görevimizin ilk günlerden itibaren gördük ve hissettik.
Hem bu eksiği giderme adına, hem de yaşadığımız şehrin tarih, sanat,
kültür ve edebiyatına sahip çıkmak ve tanıtmak, şehrimizin bu zenginlikleri
konusunda farkındalık yaratmak adına ‘Dört Mevsim Niğde’ isimli bu 64
sayfalık yayını sizler için hazırladık. Çok kıymetli hocalarımız, şairlerimiz
ve yazarlarımız bizleri kırmayarak tamamen Niğde’mizle dolu olacak bu
dergide bir araya geldiler. Ben ‘Dört Mevsim Niğde’nin hazırlanmasında,
basılmasında ve okurlarına ulaşmasında emeği geçen, destek veren ve
zaman harcayan herkese sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
KIŞ
2010
7
> Gözlem
Fotoğraf: Atilla Alp Bölükbaşı
Cevat Akkanat
ilüstrayon: Dreamstime
NİĞDE’DE HAKK’A ‘YÖNELİŞ’İN GÜZİDE MEKÂNI
SUNGURBEY CAMİİ
Niğde, İç Anadolu’nun bu güzel şehri, tarihî eserleri bakımından zengin iller
arasında yer alır. Bu zenginlik özellikle Selçuklu devrine ait eserlerde kendisini
gösterir ve adı Konya, Kayseri ve Sivas ile birlikte anılır. Zira, Anadolu camileri
arasında, gerek plânı gerekse tezyinatı ile adından sıkça söz ettiren bu camii
tanıtacağız sizlere. CEVAT AKKANAT’nın Kaleminden
KIŞ
2010
8
ADININ KAYNAĞI VE YAPILIŞI…
SUNGURBEY CAMİİ’NİN İKİ DÖNEMİ…
Sungurbey Camii’nin banisi, camiye de adını
veren Seyfeddin Sungur Ağa’dır. Camiin yapım
tarihi, inşa kitabesi olmamakla birlikte, 1335
olarak kabul edilmektedir. Bize “Niğde Tarihi”
adlı eserinde ayrıntılı bilgiler veren Albert
Gabriel, Sungur Bey’in, o yıllarda Niğde ve
civarını işgal için gelen Moğol kabilesinin
reisi olduğunu belirtir. Bu şahıs, İlhanlılar
devri Niğde’sinden valilik de yapmıştır. Albert
Gabriel, camiin kuzeydoğu minaresi üzerindeki
kitabede adı geçen Emir Saif Devlet Veldin ile Sungur Bey’in aynı kişi olduğunu
kaydeder. Sungurbey Camii’nin mimarı ise
bilinmemektedir.
Pek çok tarihi eserimiz gibi, Sungurbey Camii
de yapılışından bugüne kadar geçen süre içinde
değişikliklere maruz kalmıştır. Niğde’nin bu
güzide camii 18. yüzyılın ortalarında geçirdiği
yangın sonucu ilk yapılış özelliklerinden
bir kısmını kaybetmiştir. Bu yüzden bugün
Sungurbey Camii’yle ilgili anlatımlarda onun
iki ayrı dönemi üzerinde durmak kaçınılmaz
olmuştur. Bununla birlikte camii, örtü sistemi
ve minareleri haricinde orijinal özelliğini ve
fonksiyonunu korumaktadır.
Niğde Kalesi’nin güneybatı yönünde bulunan
cami, doğu- batı doğrultusunda meyilli
bir arazi üzerine inşa edilmiştir. Dıştan
28.45x37.10m. ölçülerinde olan cami, içten
24.45x32,75m.’dir.
Yapı, kuzeyde bir mahfel, harim, doğu
ve kuzey cephelerdeki taç kapılar, doğu
cephedeki taç kapının iki yanındaki minareler
ile aynı cephenin güney tarafına camiye bitişik
yerleştirilen türbeden oluşmaktadır.
Camiin mahfeli, kuzey duvarla bağlı dört adet
dikdörtgen sütuna dayanmış üç basık kemer
tarafından taşınacak şekilde yapılmıştır. Bu
cephedeki taç kapının üzerinde yer alan kafesli
yuvarlak bir pencere (gözemeli rozas) mahfelin
aydınlanmasını sağlamıştır. Vaktiyle mahfel,
Gözlem
“Niğde Tarihi” adlı
eserinde ayrıntılı bilgiler
veren Albert Gabriel,
Sungur Bey’in, o yıllarda Niğde ve civarını işgal için gelen
Moğol kabilesinin reisi olduğunu belirtir. Bu şahıs, İlhanlılar
devri Niğde’sinde valilik de yapmıştır. Albert Gabriel, camiin
kuzeydoğu minaresi üzerindeki kitabede adı geçen Emir Saif
Devlet Vel-din ile Sungur Bey’in aynı kişi olduğunu kaydeder.
Sungurbey Camii’nin mimarı ise bilinmemektedir.
kuzey tarafa açılan ve zeminle bağlantısı bir merdivenle sağlanan ikinci
bir kapıya da sahipti. Bu, fevkani (yükseltilmiş) “bey kapısı” idi. Bugün
bu kapının izlerine rastlanmaktadır.
Kuzeydeki dikdörtgen ayakların benzerleri camiin güney duvarında da
mevcuttur. Öyle ki, duvara oyulmuş bir vaziyette inşa edilen mihrap,
iki sütun içine gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Bu iki sütun ile kuzey
duvarın ortasındaki iki sütun arasında karşılıklı bir uyum söz konusu
olup, bunlar camiin harimine de şekil vermişlerdir. Zira, ilk tertibatında
camiin harimi, söz konusu sütunlar hizasında olmak üzere, üçerden iki
sıra halinde dizilmiş sütunlarla, uzunlamasına üç sahna ayrılmaktaydı.
Camiin bu ana alanı, tamamıyla kubbelerle kaplanmış olup, orta
sahnın üzerinde pencereli dört kubbe vardı. Bu kubbelerin niteliği
tam olarak tespit edilememekle birlikte, Amasya’daki Burmalı Minare
veya Gök Medrese’de olduğu gibi, köşe tonozları veya bingiler üzerine
yerleştirilmiş kubbeler olduğu sanılmaktadır. Yan sahınlar ise geçme ve
yıldız kubbelerle örtülmüştü.
Yukarıda bahsedilen yangın sırasında caminin kubbeleri dağılmış,
bunları destekleyen sütunlarla birlikte yıkılmıştır. Bugün bu sütunların
yerine dört sıra ağaç direkler konulmuş, üzeri alçı ve harçla sıvanmış ve
eni ekseninde hafif malzemeden yapılmış basık kemerlerle birbirlerine
bağlanmıştır. Caminin üstü ise oluklu kiremitlerden bir çatı ile
örtülmüştür.
Harimin aydınlatılmasında ağırlıklı olarak, batı duvarındaki dikdörtgen
pencerelerden faydalanılmıştır. Bunların yanı sıra yan sahınların kemer
eksenlerinin içine konulan küçük pencereler de Sungurbey Camii’nin ilk
devrinde aydınlatma unsuru olarak kayda değerdi. Bu arada, camiin batı
duvarın alt tarafında 4, doğu duvarın alt tarafında 1, üst tarafında 3
ve kuzey duvarın üst tarafında 1 pencere orijinal özelliklerini koruyarak
günümüze gelmiştir.
ÇİFTE MİNARELİ TAÇ KAPI VE TÜRBE
Camiin doğu cephesinde üç önemli unsur yer almaktadır. Bunlar,
taç kapı, onu çevreleyen iki minare ve türbedir. Bunlardan taç kapı,
çapraz kemerli sivri tonozla örtülmüş ve iki minarenin üst temelleri
ile sınırlanmıştır. Kapının cephe kemeri üstünde duvara gömülmüş
vaziyetteki mermerde, bir zamanlar camiin kitabesi yazılı olduğu, fakat
bunun, bahsedilen yangından ötürü tamamen silindiği sanılmaktadır. Bu
taç kapının genel görünüşü Erzurum Çiſte Minare ve Sivas medreselerinin
taç kapılarına benzetilmektedir.
Bu arada, doğu taç kapısı asıl giriş açıklığı üzerinde 874 H./1469–70 M.
tarihli vergi kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabe, camiin belirtilen tarihte
tamir gördüğüne delil olabilir.
Vaktiyle doğu taç kapıyı iki taraſtan saran minarelerden birisi bugün
ayakta değildir. Malûm yangın sırasında eski minareler yıkılmış ve
gövdelerinden iz kalmamıştır. Bugün ayakta olan kuzeydoğu minaresi
ise orijinal olmayıp, camiin 1948’de gördüğü onarım sırasında yeniden
yapılmıştır. Bu minarelerin orijinallerinde harim ile bağlantı kapıları
bulunmakta olduğunu da kaydedelim.
Camiin doğu cephesinin güney bölümünde, 1335’de camiyle birlikte,
muhtemelen Sungur Bey için yapılmış türbe bulunmaktadır. Bugün
boş olan bu türbe, camiyle bitişik bir vaziyette olup camiin harimiyle
doğrudan bağlantılıdır. Türbeye dışarıdan ise kuzey tarafında yer alan
ve bugün kapatılmış olan bir kapıyla girilir. Bu türbe yerden 3,5 metre
yükseklikte bir yapıdır. Yapının alt kısmı sekizgen, üst bölümü ise
onaltıgendir. Türbenin içi sekiz köşeli bir oda olup, yarım daire bir kubbe
ile örtülmüştür. Yapının dış köşelerinde ince sütuncuklar yer almaktadır.
Gövdenin onaltıgen bölümünün üstünde yine sütuncuklara dayanan
onaltıgen bir kasnak ve bunun da üzerinde sekizgen piramit bir üst yapı
yer alır.
TAŞLAR, AĞAÇLAR, KUŞLAR…
Sungurbey Camii, taş ve ahşap işçiliği bakımından zengin bir
kompozisyondur. Şimdi bunlar üzerinde durarak, yapının teknik ve
dekoratif özelliklerini tasvir etmeye çalışalım.
Selçuklu devri özelliklerini bünyesinde taşıyan camii, sarımtrak renkte
Sungurbey Camii
TAŞIN TAŞLIKTAN ÇIKTIĞI YAPI
Eyvanın duvarları tamamen bitkisel, geometrik
ve figürlü süslemelerle dekore edilmiştir. Dikkati
çeken en önemli bezeme, mihrabiye ve eyvan
köşe sütuncukları arasında kalan ve sekiz kollu
yıldızlardan oluşan, geometrik motiflerle bezenen
panolardır. Bu panolarda, kıvrık dallar arasına
yerleştirilen çeşitli hayvan başları ve spiral kıvrık
dalların uçları, aralarındaki boşluğu doldurur
vaziyettedir. Kuzey panoda 37, güney panoda ise
42 figür vardır. Bunlar; Kuş, fil, oğlak, at, panter,
antilop, ejder, sıçan, boğa, tavşan, maymun,
köpek, aslan, koyun, ördek ve balık figürlerinden
oluşmaktadır.
kesme trakit taşlardan, ufkî örgülü sıralarla inşa edilmiştir. Yapıda temiz
ve itinalı bir işçilik ağır basmaktadır. Taş örgü bakımından özellikle
doğudaki eyvan şeklindeki taç kapının tonozu ve minarelerin üst temel
duvarları dikkate değerdir. Sözkonusu tonozun sivri kemerlerinde gotik
üslup özellikleri kayda değerdir.
Camiin hariminde duvarlara bitişik olan sütunların bir kısmı tek bir
mermer taştan yapılmışlardır. Bunların eski bir Bizans yapısından
devşirme olduğu tahmin edilmektedir. Harimdeki sütunlardan geri kalanı
ise trakit taşlardan örme ayak şeklinde olup duvarların taş örgüleriyle
bitiştirilmiş haldedirler.
Sungurbey Camiinin eyvan şeklindeki doğu taç kapısındaki ince işçilik ise
daha hassas incelenmelidir. Eyvanın yan duvarlarına simetrik yerleştirilen
mihrabiyeler, zeminden yüksekte tutulmuştur. Eyvanın duvarları
tamamen bitkisel, geometrik ve figürlü süslemeyle dekore edilmiştir.
Dikkati çeken en önemli bezeme, mihrabiye ve eyvan köşe sütuncukları
arasında kalan ve sekiz kollu yıldızlardan oluşan, geometrik motiflerle
bezenen panolardır. Bu panolarda, kıvrık dallar arasına yerleştirilen
çeşitli hayvan başları, spiral kıvrık dalların uçları ve aralarındaki boşluğu
doldurur vaziyettedir. Kuzey panoda 37, güney panoda ise 42 figür
vardır. Bunlar; Kuş, fil, oğlak, at, panter, antilop, ejder, sıçan, boğa,
KIŞ
2010
10
tavşan, maymun, köpek, aslan, koyun, ördek ve balık figürlerinden
oluşmaktadır. Camiin kuzey taç kapısı da geometrik, bitkisel ve figürlü
bezemelerle dekore edilmiştir. Bu taç kapının kemer kilit taşı üstünde,
stilize edilmiş bir çiſte başlı kartal figürü bulunmaktadır. Albert Gabriel,
kabartma şeklinde yapılan bu figürün camii yaptıran ve o dönem
Niğde’yi yöneten Sungur Ağa’nın arması olabileceğini ifade etmiştir.
Camiin ahşap bezemeyle ilgili incelikleri ise kuzey ve doğu taç kapıların
ahşap kısımları ile bugün Dış Camii olarak da adlandırılan Hüsameddin
Camii’ne taşınmış olan minberinde görmekteyiz.
Bunlardan en önemlisi, caminin kuzey taç kapısındaki orijinal ahşap
işlemedir. Kapının geometrik kompozisyonunu derinlemesine inceleyen
Selçuk Mülayim, İslâm sanatına has bir işçiliğin bu muhteşem eserini
gözümüzde görünür kılar: Dış Cami’ye taşınmış olan Sungurbey
Camii minberi de eşsiz bir şaheserdir. Onun çeşitli cinsten sedef
kakmalı tahtaları, yüzleri girişik arabesklerle oyularak birbirlerine
kaynaştırılmıştır. Yukarıda camiin mimarının bilinmediğini belirtmiştik.
Fakat bu bilinmezlik ahşap işçilik unsurları açısından geçerli değildir. Zira
minber ile muhtemelen kuzey taç kapısının ahşap kapı kanatlarını Hoca
Ebubekir, daha sonraki döneme ait olan doğu taç kapısının ahşap kapı
kanatlarını ise Hacı Muhammed isimli ustalar yapmıştır. •
Kapılar ve Tokmaklar
Mehmet Öncel Koç
Pişman olur da bir gün
Dönersen bana geri
Gönül kapım açıktır
Çalmadan gir içeri
Sana sevgiler sonsuz
Henüz geçmedi zaman
Gönül kapım açıktır
Çalmadan gir içeri
Kapı kelimesiyle birçok deyim üretilmiştir. Bazen şarkıların içinde kullanılarak
ruhumuza hitap etmiş kapılar. Kapılar özellikle bulunduğu kentin tarihi,
kültürel ve mimari yapısını da yansıtırlar. Ev sahibinin ekonomik durumunu
kapılardan ve maharetli ustaların ellerinde şekillenen kapıların vazgeçilmez
aksesuarları kapı tokmaklarından öğreniriz.
Gizem dolu hayatımızda, her gün yeni kapılar açılır. Pencereler evin gözü,
kapılar kulaklarıdır. Uzaktan gelen yakınımızı beklerken kapı çalındığında
kalbimiz çarpar ve heyecanlanırız. Sevdiğimiz birini uzaklara gönderirken
hüzünlenerek kapatırız kapıları. Fakat kulağımız hep kavuşmanın ve ayrılığın
simgesi kapılarda kalır.
Sırlarımız, heyecanlarımız, hüzünlerimiz, sevinçlerimiz hep kapalı kapılar
ardında yaşanır ve her şeye onlar tanıklık eder.Dünyaya gelişimizde çığlığımızı
duyan ve onu sır gibi saklayan kapılar değil midir? Nice ninniler dinledi,nice
acılar çekti bu yaşlı kapılar. Ömürleri tükenenler terk etti eşiklerini.Mevcutları
kaydediyor duyduklarını belleğine.Son yolculuğumuza uğurlarken bizi
ne kadar acı çekiyor onlar.Zor durumda kalanlar hep kapılardan medet
ummadılar mı? Dakikalarca kapı tokmaklarında asılı kaldılar ,ta ki ev sahibi
görene kadar…
Kapı tokmakları üzerindeki figürlere göre çeşitli anlamlar ifade etmektedir.
Büyük tokmağın sesi erkek ziyaretçinin, küçük tokmağın sesi ise bayan
ziyaretçinin geldiğini ifade etmekteydi.
Her yörenin kendine has kapı tokmakları vardır. Niğde yöresindeki kapı
tokmaklarında insan yüzü ve eli, horoz, kartal, köpek figürleri, güvercin
siluetleri, müzik aletleri ve bitkisel motifler görülmektedir.
Eskiden zor durumda kalanlar kapı kollarına asılarak ev sahibinden yardım
talep ederdi. Bugünkü modern kapı zilleri yardıma muhtaç insanların bu
hissiyatına tercüman olamamaktadır.
KIŞ
2010
11
> Eskimeyenler
Fotoğraf: Atilla Alp Bölükbaşı
Osman Aytekin
ESKİMEYEN NİĞDE EVLERİ
Niğde evleri sivil mimari açısından yörede bulunan taşların işlenmesiyle oluşmuştur. Her ne kadar da Nevşehir’in sarı taşlarıyla bir benzerlikleri görülse de
bu taşlar benzerlikten öte gitmez. Nevşehir taşlarının sarılığı daha belirgindir. Yöre ikliminin ve mimari sitilinin de evlerin inşasında kullanılan sarı trakit taşlarda bir etkisi olduğu görülmektedir. Niğde ve yöresinde yapılmış olan
bütün binalar; dini, sivil ve resmi yapılarda aynı taşın kullanıldığı görülmektedir. OSMAN AYTEKİN araştırıp, kaleme aldı.
NİĞDE EVLERİNDE KULLANILAN TAŞLAR
>Binalarda kullanılan sarı taşlara bölgede kullanılan siyah renkli bazalt
taşının da bir renk kattığı görülmektedir. Bu taşlar, sağlamlığından
dolayı zemin katların köşelerinde, kapı, pencere sövelerinde ve
çıkmaları taşıyan konsollarda uygulanmıştır. Ayrıca, duvarların
arasındaki hatıllarda, kapı lentolarında, balkon ve çıkmalarda, kapı ve
pencerelerde, dolaplarda, yüklüklerde de ahşaptan yararlanılmıştır.
Evlerin balkon ve pencere parmaklıklarında, kafeslerinde, tokmaklarında
ve kilitlerinde demir ve pirinçten yararlanılmıştır. Taşların evlerde
kullanılan kısımlar, düşünüldüğünde de Niğde evlerinin geçmişten
gelen bir kültürü de yaşattığı açıkça anlaşılmaktadır. Eski ev tiplerinden
bugüne dönüldüğünde rahat ve ince bir sanatın ruha yansıyan ve her
daim nostaljiyle insanları geçmişe götüren geleneksel yapının içinde
kültürü ile birlikte kendi tarihini de barındırmaktadır. Evlerin balkon
ve kapılarındaki o süslemeler, demir ve pirinçten yapılmış o tokmaklar
insanları tarihe götürmekle kalmayıp eski günlerin özlemlerini de
yaşatmaktadır. Cumbalı taş ve ahşap evler birer birer yok olurken ne
KIŞ
2010
12
yazık ki Niğde tarihi de insanda, bu evlerle birlikte kaybolacakmış gibi
bir his uyandırmaktadır.
KERPİÇLER KÖYLERDE GÖZE ÇARPAR
Niğde sivil mimarisinde kerpiç kullanımına bazı köyler dışında hemen
hiç yer verilmemiştir. Özellikle Ağcaşar ve Kiledere de kerpiç evlerin
çokluğu dikkat çeker. Bu yöredeki evler Kayseri ve Nevşehir evleri ile
yakın benzerlikler göstermektedir. Yalnızca Bor ilçesinde taşın yanı sıra
kerpiç de kullanılmıştır.
Niğde sivil mimarisi incelendiğinde binanın temellerde moloz taşa
yer verilmiştir. Cephede olmayan yan duvarlarda ve avlu duvarlarında
ise moloz taşın yoğun biçimde kullanıldığı göze çarpar. Üst örtülerde
genellikle hasır ve toprak, en üstte de çorak toprak kullanılmıştır.
Kiremitli çatılar ise eski evlerde hemen hemen hiç yok gibidir. Evlerin
üst örtülerinin de bazen Hezen Örme ismi verilen ağaçlarla kapatıldığı,
üzerlerine tahta, hasır ve saz örtüldüğü de görülmektedir.
Eskimeyenler
ANITSAL GÜZELLİKTEKİ NİĞDE EVLERİ
Niğde evlerinde göze çarpan bir özellikle evlerin yüksek duvarlarla
çevrili olmasıdır. Avluya anıtsal bir görünüm veren bir kapıdan
girilmektedir. Bu avlularda yemeklerin pişirildiği kemerli ocaklar, mutfak
ve helâlara yer verilmiştir. Bazı evlerde ise bu avludaki bölümlerin evin
arkasındaki bir diğer avluya konulmuş olduğu görülür. Genellikle evlerin
zemin katına kemerli bir kapıdan girilir, ikinci kata ise merdivenlerle
çıkılmaktadır. Arazi yapısından ötürü çevredeki bazı evler ise Tol ismi
verilen kemerli taş tonozlar üzerinde teraslar halinde yapılmıştır. Bu
tonozların bulunduğu yere de ahır, depo, samanlık kullanımı için uygun
görülerek yapılmış olduğu görülür. Bölgede Niğde’ye yakın Nevşehir’e
bağlı bazı köylerde de tüf kayaların
oyulması ile oluşturulan depo ve
kilerler evin dışında yer almıştır.
Derinkuyu
civarlarında
bu
depoların yeraltında da bulunduğu
görülmektedir. Bazı evlerde zemin
katlarda büyük kemerli ocağın
bulunduğu mutfak ve hizmet
birimleri bulunmaktadır. İkinci
katlarda çoğunlukla sokağa bakan
sofalar ve bunların çevresinde de
geniş ve yüksek tavanlı el işçiliğinin
örneklerinin gözleri okşadığı odalar
sıralanmıştır.
alınması gerektiği tarihi bir mecburiyet, bir görev olarak düşünülmelidir.
Her yeni evin yapılması demek her eski evin yıkılması demek anlamına
gelmemelidir. Niğde evleri koruma altına alınarak onarımı yapılmalı
ve eski Niğde Evlerinin görünümüyle birlikte bir zamanların huzur ve
sanatının zarafetini de bizlere göstermelidir.
YIKILAN ESKİ EVLER
Bilindiği üzere Niğde Belediyesi bu yaz içinde bazı evlerin yıkımını
yapmıştı. Eski evler denildiğinde belki zihinler karışabilir. Zira tarih
içinden bugüne kadar ayakta durmayı başaran Osmanlılar döneminin
tarihi yapılarını ve otuz kırk yıllık binalarını da düşünmeniz mümkündür.
Niğde Belediyesinin yıktığı evler yakın dönemi kapsadığı gibi harabe,
Eski Niğde Evlerinde iç sofalar dikkat
çekmekte ve bu sofa tipleri evlerde
görülmektedir. Tek katlı evlerde
doğrudan sofaya geçilmekte ve
evin merkezini oluşturan bu sofaya
da bütün odalar açılmaktadır.
Mübadele dönemi öncesinden
kalan bazı evlerin sofaları ise dini
inançlara uygun olarak yapılmış
haç biçimindedir.
SOKAĞA RENK KATAN CEPHELER
Sokaktan bakıldığında evlerin
cephelerinin
çıkmalarla
hareketlendirilmesi göze çarpar. Niğde evlerinde değişik biçimlendirmeler
kendi tarihi içinde çıkmalarla karşılaşılması yaşanılan yüzyılın bir
göstergesi olarak görülmelidir. Bu çıkmalar dikdörtgen, üçgen ve yarım
daire şeklindedir. Bazı yapılarda ise taş konsollar üzerine binen çıkmalara
da rastlanmaktadır. Cephedeki pencereler demir parmaklıklarla ve
kafeslerle kapatılmıştır. Buradaki demir kafesler S harfi şeklinde kıvrımlar
meydana getirmiş, ayrıca damın üzerine yerleştirilen değişik formlardaki
çörtenler de cephenin zengin bir görünüm kazanması için yapıldığını
düşündürmektedir.
Niğde evlerinde taş süslemelerindeki bezemeler ön plandadır. Katları
birbirinden ayıran mukarnaslı, görünüşe yönelik silmeler, pencere
aralarındaki mukarnas ve iyon başlıklı sütuncuklar pencereleri çevreleyen
silme ve kemerler de görülmektedir. Çıkmaların üzerine oturduğu
konsollarda stilize edilmiş arslan, ejder, at gibi figüratif şekillerde
yapılmış olduğu görülür. Bazı çörtenler de bunlara benzer şekilde arslan
başlarını andırmaktadır. İç mekânlarda dolap ve yüklükler ile tavan
göbekleri ahşap bezemelerle kaplanmıştır.
YAŞAYAN NİĞDE KONAKLARI
Niğde’de eski evler denilince birkaç konak göze çarpmaktadır. Bunlar
ise: Kadıoğlu Konağı, Resul Özkul… vs.dir. Bu tür evlerin az oluşu
Niğde’de yeni evlerin yapılmasıyla birlikte eski evlerin birer birer
yıkıldığı, yıkılmasıyla da Niğde evlerinin tarihe karışmaya başladığını
düşündürür. Bununla beraber Kültür Bakanlığının ildeki 55 evi tescil
ederek koruma altına aldığını öğreniyoruz. Edinilen bilgilere göre
Niğde’nin Aşağı Kayabaşı Mahallesi’ndeki Kadıoğlu Sokağı ile Sungur
Mahallesi’ndeki Cullas Sokağı evleri koruma altında olup, Niğde evlerinin
tipik örnekleri burada bulunmaktadır. Bu tanınmış evlerin yanı sıra hala
eski halini korumakta olan ancak bütün yeniliklere direnmekte olan ve
fakat imkânsızlıklar nedeniyle yıkılamayan evlerin de koruma altına
viran olmuş ve tinercilerin meskeni haline gelmiş evlerdir. Bu bakımdan
bu evlerin yıkılması bir çok açıdan isabetli olmuştur. Binaların hem
tehlike arzetmesi hem de tinerci çocukların meskeni olmaktan
kurtarılmış olması açısından da bu yıkım işi bir gereklilikti. Bilindi
gibi bu evlerin yıkılması için Belediye Encümeninin aldığı karar ‘İmar
Kanunu’nun ilgili maddesi gereği tehlike arz edecek dereceye gelen eski
evlerdi. Bu evler belediye görevlileri tarafından tek tek tespit edilerek
ve ev sahiplerine ulaşılarak yıkım başlatılmıştı. Ev sahibine ulaşılmayan
durumlarda muhtarlıklar aracılığıyla 10 gün süre için bu evlerin
yıkılacağı ilan edilmiş ve 10 gün içinde ev sahibine ulaşılmadığı zaman
bu evler belediye ekipleri tarafından yıkılmıştı. Yıkım ekipleri Şahinali ve
EfendiBey mahallelerinden işe başlamıştı.
Belediye yetkilileri, SİT alanı ilan edilen yerlerdeki kaçak yapılaşmanın
da önüne geçileceğini düşünerek yapılan binalar hakkında da yıkım
kararı almıştı. Vatandaşlar bu evlerle ilgili olarak düşüncelerini şöyle
dile getirmişlerdi: “Yıllardır boş duran bu evler uzun zamandır kim
olduklarını bilmediğimiz insanların barınağı haline geldi. Bu insanların
yerleşmesiyle birlikte semtimizde hırsızlık başta olmak üzere yüzlerce
asayiş olayı meydana gelmeye başladı. Karanlık çöktükten sonra sokağa
çıkamaz hale geldik. İki adım ötedeki bakkala çocuğumuzu gönderemez
olduk. Şükürler olsun ki, belediye yetkilileri yıkım kararı aldı da bizler de
rahatladık. Hem mahallemize huzur gelecek, hem de çirkin bir görünüm
sergileyen bu harabe binalardan kurtulmuş olacağız. Zaten bu harabe
bina görüntüleri de Niğde’ye de yakışmıyordu.’•
KIŞ
2010
13
> Unutulmayanlar
Şinasi Yıldız
TÜRKÜLERLE NİĞDE
Dünyada birçok millette olmadığı kadar tarihi eserlere, türkülere, yemeklere,
gelenek ve göreneklere sahibiz. Kültürümüz içerisinde önemli bir yer tutan
türkülerimiz, bilindiği üzere geçmişteki kültürel bilgileri bizlere aktaran ve ışık
tutan hazinelerimizdir. ŞİNASİ YILDIZ kendi hayatından anlatıyor
>Edebiyata ve müziğe sevdalı bir babanın oğlu olarak çocukluğumdan beri
edebiyata ve müziğe karşı hep ilgi duymuşumdur. 1950’li yıllarda babam Hakkı
Yıldız, Çamardı ilçesi posta müdürü iken Çamardılı Üçkardeşler (Sihirli Tef)’le sık
sık musiki meşkleri yaparlardı.
Gerek bu meşkleri takip etmem gerekse Şemsi Yastıman gibi bir üstadın yakın
arkadaşı olan Suvermezli Âşık Mehmet Ağa’dan kendilerine has bağlama tavrını
öğrenmiş olmam benim sanatımın gelişmesinde büyük rol oynamıştır. İlerleyen
yıllarda Refik Başaran ve Bayram Aracı’nın plaklarını dinlemiş olmam Ahmet Gazi
Ayhan, Orhan Subay gibi radyo sanatçılarını da yakından takip etmem, müzik
bilgimin gelişmesine öncülük etmiştir. Bu nedenle Niğde türküleri hakkında
uzun yıllar araştırma yapan birisi de olarak, sizleri Niğde türküleri hakkında
bilgilendirebilirsem kendimi bahtiyar sayacağım.
Dünyada birçok millette olmadığı kadar tarihi eserlere, türkülere, yemeklere,
gelenek ve göreneklere sahibiz. Kültürümüz içerisinde önemli bir yer tutan
türkülerimiz, bilindiği üzere geçmişteki kültürel bilgileri bizlere aktaran ve ışık
tutan hazinelerimizdir. Aynı zamanda türkülerimiz bizleri bilgilendirirken bazen
ağlatmış, bazen coşturmuştur.
Atatürk, 14 Ekim 1925’te İzmir Kız Öğretmen Okulu’nu ziyaretinde, öğrencilerin
“Hayatta musiki gerekli midir?” sorusuna “Hayatta musiki mutlaka gereklidir.
Çünkü hayatın kendisi musikidir. Musiki ile ilgisi olmayan canlı, insan değildir”
KIŞ
2010
14
cevabını vererek müziğin insan hayatında ne kadar önemli bir yere sahip
olduğunu da bizlere göstermiştir.
Sadi Yaver Ataman’ı dinleyen Atatürk elinden sazını alarak “Beyler bu bir Türk
sazıdır. Bu küçük sazın içinde bir milletin kültürü dile geliyor, kıymet ve ehemmiyet
verilmelidir.” der. Hayalindeki musiki devrimi de bu cümleler içindedir. Bu
cümleyi iyi analiz etmemiz ve Atatürk’ün hayalindeki musiki devrimini, millet
olarak gerçekleştirmemiz gerekmektedir.
Radyo sanatçısı Nurettin Çamlıdağ 1950 yılında Niğde’de askerlik yapmıştır.
Niğdeli Nurettin Bayhan ve Kazım Camkes’ten aldığı türküleri yıllarca TRT
radyolarında okumuştur.
Radyo sanatçısı Ahmet Gazi Ayhan da uzun yıllar ilimizde çalıp söylemiştir. 19501954 yılları arasında İstasyon Caddesi’nde Tacirler’in dükkânı üzerinde “Saz”
denilen gazino gibi bir yer vardı. Ahmet Gazi Ayhan meşhur kemani Haydar
Tatlıyay ve Niğdeli Emin Çalışır ile birlikte burada çalıp söylerlerdi. Ben o dönemler
çocuktum. Haydar Tatlıyay’ın kemanıyla “Fatmanım nasılsın” dedirttiğini hayretle
dinlerdik. Daha sonraları Ahmet Gazi Ayhan Niğde’den derlediği Niğde türkülerini
Ankara Radyosunda göreve başladığında maalesef kendi yöresi olan Kayseri’ye
mal etmiştir. Örneğin “Gak gak gubarak” diye bilinen keklik türküsü Ahmet
Gazi Ayhan tarafından TRT repertuarlarına Kayseri türküsü olarak geçirtilmiştir.
Halbuki bu türküyü Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken ve Rıza Yetişen
Unutulmayanlar
birlikte 25.07.1941 yılında hazırladıkları derleme çalışmalarının beşincisinde
Eskigümüşlü Rifat Çavuş’tan (Ünlü) derlemişlerdir. Orijinal adı da Akşam
aşıp gidiyor/Fikrim şaşıp gidiyor şeklindedir. Ahmet Gazi Ayhan bu türküyü
“Keklik” olarak, Sarısözen ekibi de Rıfat Çavuş’un söylediği haliyle “Akşam aşıp
gidiyor” adı altında kaydetmişlerdir.
“Yabandan gel” türkümüzde bu derleme çalışmalarında Rifat Çavuş’tan
derlenmiştir. Ne yazık ki günümüzde bu türkü de “Kostak yeri yeri” olarak
okunmaktadır.Oysa, kostak yürünür veya Niğde ağzı ile “yörünür”, kostak
diye bir yer tanımlaması yapılamaz.
TRT arşivinde 540 repertuar numarası ile Rifat Çavuş’tan alınmıştır diye
kayıtlıdır. Bu böyle bilinsin lütfen Niğde’mizin otantik yapısıyla çalınıp söylensin
isteriz.
Mahali türküsü Niğde Bağları, Emine, Cindallı, Kozan Dağları Hazallı bağlarda eski
çağları Mızrapta bir başka sazı Niğde’nin. Niğde Türkülerini; Kırık havalar, Uzun
havalar, Halaylar olarak üç grup da sıralayabiliriz.
Kırık Havalar:
Niğde Bağları, Bir Yıldız Doğdu Yüceden,Cindallı Çarşısı, Sazalca’dan Çıktım Ben
De Gelirim Aman, Güverdim Bostan Oldum, Ak Silleye Vardım, Bağa Girdim
Üzüme, Mihrali Bey, Bir Sigara Ver Bana, Camekânın İçinde, Çaya İndim Durnaya,
Çekin Halay Düzülsün, Sarı Kızın Saçları, Dama Bulgur Sererler, Gökyüzünde
Asılıdır Zembilim, İki Durnam Var, Aklı Kareli, Peşkir Çektim Direkten, Sarıçiçek
Mor Menevşe Zamanı, Yabandan Gel, Sepete Sarı Saman, Su Gelir Akmayınan,
Karakaş Gözlerin Elmas, Adana’ya Bir Kız Geçti, Adaletin Bumu Dünya, Çok Verdi
Felek Bu Derdi, Bülbül Neden Hep Ağlarsın, Pınar Başı Burma Burma, Çıktım
Pınarın Başına Elettim Yâre, Minarenin Âlemi, Çayıra Basma Yârim, Tombili,
Aziziye, Dalma Beyim Dalma Çaylar Derindir, Osman Abi Evde mi.‣
Kültürel Etkileşim
Osmanlı idaresi zamanında Niğde’nin gerek Konya’ya bağlı
olması gerekse Kayseri- Konya yolu üzerinde olması dolayısıyla
çeşitli kültür alışverişi olmuştur. Türkülerimiz de bu güzergah
üzerinde gidip gelmiştir. Kayseri’den Gesi Bağları, Germil Bağları
Niğde’den Niğde Bağları, Konya’dan Meram Bağları türkülerinin
yakıldığı oturak alemi mekânları olarak gözümüze çarpmaktadır.
Gesi Bağları Kayseri türküsü olduğu halde Fertek ağzı Gesi
Bağları, Niğde’de olgunlaşmıştır.
Gelelim Niğde Bağları türkümüze; bu türkümüz de radyo sanatçıları Nimet
Balkan ve ortaokulu Niğde’de bitiren Nida Tüfekçi tarafından Türkiye radyolarına
taşınmıştır.
1950’lerde babam Hakkı Yıldız Çamardı, PTT Müdürü iken Çamardılı Üçkardeşlere
(Sihirli Tef) Niğde Bağları, Mihrali Bey, Sarı Yıldız gibi pek çok türküler vermişti.
Niğde Bağlarını Üçkardeşler o zamanın radyo sanatçısı Hacer Buluş’a vermişler,
Hacer Buluş Niğde Bağları’nı başında “Hey hey” olmadan Niğde tavrında en güzel
şekilde yarım asra yakın TRT Radyolarından okumuştur. Ne yazık ki günümüzde
sanatçılar bu türküyü başına “Hey hey” getirerek Konya’nın “Gitme bülbül gitme
bahar erişti” türküsüne benzeterek Konya tavrında okumaktadırlar.
Türkülerimizin otantik yapısını ve kelimelerini bozarak acaba gelecek nesle nasıl
bir kültür mirası bırakabiliriz bilemiyorum.
Osmanlı idaresi zamanında Niğde’nin gerek Konya’ya bağlı olması gerekse
Kayseri- Konya yolu üzerinde olması dolayısıyla çeşitli kültür alışverişi olmuştur.
Türkülerimiz de bu güzergah üzerinde gidip gelmiştir. Kayseri’den Gesi Bağları,
Germil Bağları Niğde’den Niğde Bağları Konya’dan Meram Bağları türkülerinin
yakıldığı oturak alemi mekânları olarak gözümüze çarpmaktadır. Gesi Bağları
Kayseri türküsü olduğu halde Fertek ağzı Gesi Bağları Niğde’de olgunlaşmıştır.
Mübadele yıllarında Niğde’den Yunanistan’a göç edenlerden Prof. Dimitrios
Katsikas ile bir karşılaşmamızda ben Sazalca türküsünü hikâyesi ile çalıp
söyledim, o da bana Fertek ağzı ile Gesi Bağlarını söyledi. Mübadele yıllarında
bizim kültürümüzün Yunanistan’a kadar gittiği görülüyor.
NİĞDE BAĞLARI
Niğde Bağları türkümüz Konya oturak âlemlerinde “Ak silleye vardım anam
anam” türküsü şeklinde değişik bir varyanta dönüşmüştür. İletişim araçlarının
hızla gelişmesi ile türkülerimizin tavır ve otantik yapısı ne yazık ki gittikçe
kaybolmaktadır. Zamanımızda elektro bağlama ile düğün çalmak adet haline
gelmiştir. Türkülerin yapısı ve sazların tınısı bozulup kaybolmaktadır. Eskiden
düğünlerimiz takım sazlarla (klarnet, keman, cümbüş, darbuka) çalınırdı.
Sazların birisi hata yapsa diğer sazlar düzelterek, türkülerimiz oto kontrol şeklinde
muhafaza edilirdi.
Yine yeşillendi anam, anam Niğde bağları,
Niğde’de La-Re-Sol akortlu uzun sap bağlama türkülerimizde tavır ve mızrabımıza
uygun düştüğü için kullanılagelmiştir. Eski usul tel sıralamasında alt iki düz tel La
türküyü icra eder, orta cim ve sarı tel zil ve tef sesini verir, üstteki tel (bam teli)
darbuka sesini verir. Cim ve sarı tel çok çabuk koptuğu için teknoloji ve çağın
imkânları ile sırma kalın teller bu tellerin yerini almıştır. Sarıtel demişken (sarı
öküzü sattıran sarıtel) Niğde’mizin çok söylenen bir oturak alemi deyiminden
bahsetmeden geçemeyeceğim.
Tersine dönderdi anam anam devranı felek.
Bize mesken oldu anam, anam gurbet elleri.
Aman bülbül kaşlarında sümbül ayrılmak müşkül.
Merhamet eyleyin anam anam Niğde beyleri.
Bilmem hayal midir anam anam bilmem düş müdür?
Gelmiyor mektubun anam, anam yollar kış mıdır?
Hep boşuna gitti anam anam verdiğim emek.
Havalar bulandı anam anam kar mı yağacak?
Gözlerim seğriyor anam anam yar mı gelecek.
KIŞ
2010
15
Unutulmayanlar
SARI YILDIZ
Bir yıldız doğdu yüceden
Yar, yar, yar, yar, yar, yar amman
Şavku düştü pencereden
Aleylim amman.
Kavlimiz var dün geceden
Yar, yar, yar, yar, yar, yar amman
Niye doğdun sarı yılldız
Aleylim amman
Aşşağıdan yukardan
Yollar çamur olmadan
Alacaksan albeni
Deyyus baban duymadan
(Kayın peder duymadan)
Sarı yıldız tekerlendi
Yar, yar, yar, yar, yar, yar amman
Bal dudaklar şekerlendi
Aleylim amman
Burda kızlar şikarlandı
Yar,yar,yar,yar,yar,yar amman
Niye doğdun evler yıkan
Beller büken yıldız dön
Nakarat
Parmağında hatemyüzük
Yar, yar, yar, yar, yar, yar amman
Kolunda burma bilezik
Aleylim amman
Sabah oldu kıza yazık
Yar, yar, yar, yar, yar, yar amman
Niye doğdun tan yıldızı
Aleylim amman.
Nakarat
SAZALCA'DAN ÇIKTIM
Sazalca’dan çıktım bende gelirim amman
Mahpus olacağımı bende bilirim amman
İflah olmam ben bu dertten ölürüm amman
Sen sallan da ben boyuna bakayım
Ak gerdana beşibirlik takayım
Dolsun da badeler dolsun
Annen de kaynanam olsun
Sazalca’nın ufak tefek taşları
Hilal olmuş Despina’nın kaşları
Bir omuzdan bir omuza saçları
Bir Muraffam kaldı Niğde Boru’unan
Elimden aldılar yâri zorunan
Çok uğraştım eniştesi körünen
(muraffa:problem)
(Despina: Rum kızının ismi)
UZUN HAVALAR
Niğde’ye ait uzun havalar oldukça azdır. “Küçükten
görmedim Ana Kucağı”, “Katırcıoğlu Bozlağı”,
“Eminem Oturmuş Taşın Üstüne”, “Atım Kalk
Gidelim”, “Davran Gır At Davran Yokuşu”, “Gır At
Gemin Almış Yol mu Dayanır”, “Ağa Gelin” gibi uzun
havalarımız vardır.
KÜÇÜKTEN GÖRMEDİM ANNE KUCAĞI
Küçükten görmedim de anne kucağı
Koç yiğit vatanı da damlar bucağı
Bir yiğit mahpus olmayınan batar mı ocağı?
Gülümü gonca iken soldurdu felek
Ahirete yaralı gönderdi beni
Ortaya uzattılar selvi dal gibi
Derimi yüzdüler sırma tel gibi
Ahbaplarım gelmiş bakar el gibi
Atadan intizar aldım ağlarım
Dert ile mihnete kaldım ağlarım
Niğde Kalesine verdim özümü
Derbent Boğazına diktim gözümü
Ne ettin de aldın elin kızını ?
Ah ettikçe gözlerimden nem gelir
Ele düğün bayram bana gam gelir
KATIRCIOĞLU BOZLAĞI
Demir kapıya da kurulmuş mahşer
Murtaza’yı görenin tebdili şaşar
Tabuttan kanları sel olmuş taşar
Gülümü gonca iken soldurdu felek
Ahirete yaralı gönderdi felek
Katırcıoğlu derki kırıldı kolum
Kalmadı mecalim tutmuyor elim
Beni vuran da bir kanlı zalim
Gülümü gonca iken soldurdu felek
Ahirete yaralı gönderdi felek
(Bu iki uzun hava birbirine karıştırılıyor. Sözleri ayrı
ama melodisi aynıdır.)
HALAY HAVALARI:
“Çekin halay dizilsin ellerin yari” ilk akla gelir. Kırık
hava türkülerimizin pek çoğunun oyunları oynanılır.
“Peşkir Çektim Direkten” türküsü ile üçayak oynanır.
Niğde’de tek enstrümantal (sözsüz) parça Cezayir
(Kalk Gidelim havası da denilir.) havasıdır.
Düğünlerde karşılama, gelin alma, bitiş ezgisi olarak
kullanılmaktadır.
İç Anadolu türküleri denilince iki ayrı tarz görülür.
Birincisi; Kırşehir, Keskin, Kırıkkale hattı üzerindeki;
Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Neşet Ertaş
tarzıdır.
İkincisi; Konya, Niğde ve Kayseri hattı üzerindeki;
Bayram Aracı, Ahmet Gazi Ayhan, Zekeriya Bozdağ,
Kırşehirli olmasına rağmen Şemsi Yastıman, Ali
Ercan ve Rıza Konyalı gibi üstatların tarzıdır. Bu
tarzdaki ana kaynak da Refik Başaran’a dayanır. Refik
Başaran askerliğini Niğde’de yapmış, çoğu günleri
de Niğde civarında geçmiştir. Büyüklerimizden çoğu
zaman Refik Başaran ile ilgili anıları dinlemişizdir.
Koyunlu’da söylediği bir dörtlüğü sırası gelmişken
burada zikredelim.
“Evlerinin önü bir kötü yokuş/ Kız kurbanın olurum
o nasıl bakış/ Halının üstüne döktüğün nakış / İlmek
çalan ellerine kurban olurum.”
İsteriz ki yöremizin türküleri tavrı, mızrabı, otantik
yapısı kaybolmasın gelecek nesillere orijinal hali ile
taşıyalım. Sıra gecelerimizde, Niğde gecelerinde,
düğünlerimizde bütün mutlu günlerimizde bu güzel
türkülerimizi çalıp, söylemek ve dinlemek Niğdeli
olmanın gereğidir.
Niğde’de Niğdeli olmak istersen,
Essahtan Niğdeli olmanız gerek.
İlminden, kültürden almak istersen
Sazını, sözünü bilmeniz gerek.
En leziz aşımız Niğde tavası,
Arada pişirip yemeniz gerek.
Özümden istersen geldi sırası,
Nörüyon, abaruh demeniz gerek.
Unutma bu kültür atadan kaldı,
Nesilden nesile vermemiz gerek.
Şinasi yıllarca sazını çaldı,
Niğde’nin Türküsün bilmeniz gerek.
KIŞ
2010
16
Unutulmayanlar
NİĞDE TÜRKÜLERİNE
EMEĞİ GEÇENLER
Darü’l Elhan (İstanbul Konservatuarı) Rauf Yekta, Yusuf Ziya Bey, Dürri Turan, Ekrem
Besim Bey 1926’larda Niğde Türkülerinin ilk derlemeleri yapılmıştır. Ankara Devlet
Konservatuarı 5. derleme gezisi 25. 07. 1941 Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken, Rıza
Yetişen tarafından ikinci bir derleme yapılmıştır.
Ahmedi Hulüs: (Ersöz 1871–1948 Hulüs dayı) :Ağustos 1926’da fonoğrafla ilk derlenen
Kozanoğlu türküsünü saz ile çalıp okuyan yine o yıllarda pek çok plaklara türkülerimizi
okumuş (İstanbul Konservatuarı'nda plakları mevcut)
Kolaj: Halil İbrahim Keş
Tahsinzade Ali Bey: (Süel 1880 - 1951) Yine aynı yıllarda pek çok plaklara türkülerimizi
okumuş (İstanbul Konservatuarı'nda plakları mevcut)
Hilmi Tuğkan: Altınhisar’lı 1940’lı yıllarda türkülerimizi plaklara okumuş. (İstanbul
Konservatuarı'nda plakları mevcut)
Refik Başaran: (1907–1945) İç Anadolu türkülerinin en büyük kaynağı. Askerliğini
Niğde’de yapmış. Yaşlılarımızdan hatıralarını dinlemişizdir.
Nurettin Bayhan: (1911–1990) Nurettin Çamlıdağ vasıtasıyla “Küçükten Görmedim Ana
Kucağı” ( Katırcıoğlu Bozlağı), “Sarıkızın saçları”, “Bir Yıldız Doğdu Yüceden”, “Bastım
Asmanın Dalına”, “Sazalca’dan Çıktım Ben de Gelirim Amman”, “Minarenin Alemi”, “Cimdallı
Çarşısında”, “Bağa Girdim Üzüme” adlı Niğde türkülerini TRT repertuarına kazandıran
kaynak kişi.
Nurettin Çamlıdağ: (1922–1997) İstanbul doğumlu, radyo sanatçısı 1950’li yıllarda
askerliğini Niğde’de yapmış Nurettin Bayhan’dan ve Kazım Camkes’ten aldığı Niğde
türkülerini TRT de yıllarca okudu.
Sihirli Tef: (Niğdeli Üçkardeşler) Ahmet (ud 1906 ),Raci(keman 1915-2003 ), Talat( tef,
klarnet1922-1985) Baykan kardeşler 1950’li yılarda radyo sanatçıları Sabite Tur Gülerman,
Hamiyet Yüceses ve Hacer Buluş’a eşlik ettiler. Hacer Buluş’a Niğde Bağları gibi bazı türküleri
verdiler.
Rifat Çavuş: (Ünlü-1901–1967) Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken, Rıza Yetişen’le
birlikte 25–7–1941 tarihinde beşinci derleme çalışmalarında; “Yabandan gel”, “Keklik”
(akşam arada kaldı), “Sarı Yıldız” ( Eminem bozlağı), “Eski Mahpushane türküsü”, “Şu
görünen Mısırlının yurtları” türkülerni vermiş Niğde türkülerine kaynak kişilik yapmıştır.
Yakın zamanlara kadar Rifat Çavuşun sesinden Sarı Yıldız türküsünü TRT Radyolarından
dinlemekteydik.
Ali Ercan : (1931- ) 1950 yıllarından sonra Karakaş Gözlerin Elmas, Adaletin Bu mu Dünya,
Adana’ya Bir Kız Geçti Gördün mü, Kırat Gemin Almış Yol mu Dayanır gibi türküleri meşhur
etmiş emektar bir Niğdeli sanatçımızdır. Bu sanatçılarımız gibi pek çok kişiler bir nesilden
diğer bir nesile türkülerimizi taşımışlardır.
Halit Ongan: (1903–1972) Niğde Türkülerine emeği geçenlerin Başında gelen Halit
Ongan; 1930’lu yıllarda Niğde Halkevi Güzel Sanatlar Komitesi Başkanlığı döneminde Bando
takımı kurdu. 1937 yılında “Niğde Halk Türküleri” adı altında notalarıyla zamanımıza ışık
tutan kıymetli bir kitap yayımladı. Pek çok kitap ve makaleler yazmış. Niğde Dumlupınar
İlkokulu öğretmenliğinden sonra, pek çok resmi kuruluşlarda müdürlük yapmıştır.
Dr. Halil Atılgan: (1946- ) Kültür Bakanlığı Şanlı Urfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu
kurucu şefi, derleyici, araştırmacı, danışman gibi sayamadığımız pek çok meziyeti olan
hocamız; Kültür Bakanlığınca 2000’li yıllarda Niğde Türküleri üzerine araştırma ve derlemeler
yaparak “Geçmişten Günümüze Niğde Halk Müziği” adlı kitabıyla Niğde’mize büyük bir eser
kazandırmıştır. Halil Atılgan’ın pek çok Radyo TV programları, kitap ve makaleleri vardır.
Şinasi Yıldız: (1943- ) Kültür ve Turizm Bakanlığı Yöre Sanatçısı. Niğde Türkülerinin
bozulmadan gelecek nesillere aktarılması için yıllarca çalıştı. Çeşitli radyo ve televizyonlarda
Niğde Türküleri ve şiirlerini içeren programlar yaptı. Halil Atılgan’ın hazırladığı “Geçmişten
Günümüze Niğde Halk Müziği” kitabına pek çok katkıda bulundu. Bir Niğde ve Niğde
Türküleri sevdalısıdır.
Ziya Özdağ: (1944-) Kültür ve Turizm Bakanlığı Yöre Sanatçısı. Niğde Folkloruna büyük
hizmetler yaptı. Niğde Halaylarını gün yüzüne çıkardı. Çeşitli radyo ve televizyonlarda Niğde
programları yaptı. “Çok verdi felek bu derdi”, “Bülbül neden hep ağlarsın”, “Gül dalında çalı
biter mi” adlı türkülerini plak yaptı.
Burada bahis olan veya olmayan Niğde Türkülerine emeği geçen herkese minnet ve
şükranlarımı bildirmeyi vazife addederim.
KIŞ
2010
17
> İzlenimler
Fotoğraf: Atilla Alp Bölükbaşı
Duran Çetin
Konya’da yaşayan yazar DURAN ÇETİN, bir haſta sonu Niğde’ye gitti. Saat
Kulesi, Sungurbey Camii, Bedesten Çarşısı, Alâeddin Camii, Kent Müzesi ve
Gümüşlerdeki tarihi manastırı gezdi. Duygu düşünce ve izlenimlerini paylaştı.
>“İlk defa gittiğim şehrin bende oluşturacağı
çağrışımlar ve önceden kafamda var olan
düşüncelerimin
örtüşeceği
konusundaki
kararsızlığımla uzaktan görünmeye başlayan şehre
bakıyorum.
İlginç, dikkat çekici, bakış açısına göre etkileyici,
çarpıcı bir görüntü bu. Hiçbir yeşilin olmadığı
dağlar uzanıyor şehrin iki yanında…
Ağaçların yapraklarının sararmaya başladığı,
otların saman rengine büründüğü, farklı renklerde
sonbaharı yaşayan ve hissettiren alacalı renklerin
armonisini barındıran bir tepeden; karşımdaki
kurşuni rengin ağırlığı altında kalan çıplak dağların
azametine odaklanıyorum. Böyle bir görüntüyü
daha önce hiç görmedim.
“Maden mi acaba?” sorusu aklıma geliyor. Hani çok
KIŞ
2010
18
yaygın bir ifade ile şüyu bulmuş “Maden olan yerde
ot bitmez.” cümlesi defalarca zihnimde tekrar etti
durdu. Kim bilir belki de öyledir.
Bu tabiat canlılığının yaşadığı tepeden “ğayri zi
zer’ın” olan bu dağlara bakarken gözlerim ortada
kalan canlı şehrin hareketliliğine kayıyor. Canlı
bir şehir capcanlı. Sonbaharın çağrıştırdıklarına
inat canlılığın sürdüğünü görmek sevindirici.
Sonbaharın verdiği kasvetli duyguları ve iki yönde
uzayıp giden dağlardan olumsuz etkilenmenin
verdiği olumsuzlukları alıp giden bir canlılık bu.
Bir vadinin ortasında tarihin derinliklerinden
nefeslenen bir şehir.
Küçük, güzel, geleceği olan bir şehir… Anadolu’nun
tipik davranışlarını yaşayan bir şehir.
Şehre giriyorum. Bir cadde uzanıyor boydan boya.
Yan caddeler var. Alternatif caddeler var.
Ortak özellikleri cıvıl cıvıl oluşu. İnsanlar dışarıda,
çoluk çocuk geziyor, vitrinleri seyrediyor, alışveriş
yapıyor, parklarda oturuyor.
Nerden bakarsanız bakın tarihi fısıldayan bir kalenin
muhteşem görüntüsü sizi vurgun yemişe çeviriyor.
1900’lü yıllarda yaygınlaşan saat kulelerinin bir
örneği size “gel” diyor.
Alâeddin Tepesi denen “kale” bölgesine doğru yola
koyuluyorum. Kalenin içinde ve civarındaki tarihi
değeri olan yapılar göze çarpıyor.
Ezan okunuyor. İkindi vakti. İnsanlar camiye
gidiyor. İşlemesi yoğun bir kapıdan giriyorum
camiye: SungurBey Camii. İlhanlılar dönemine ait
bir cami burası.
İzlenimler
Caminin dış yapısından içyapısına kadar bir kargaşa
bir karmaşa varmış duygusundan uzak kalamıyorum.
Her bir köşesi, her bir tarafı farklı işlemeler, farklı
taşlar, farklı usuller… Hele mihrabının derinliği ve
işlemesi gözünüzden kaçmıyor.
Anlatıldığına göre, Hıristiyanlar cami inşaatında
çalışmalarından dolayı Sungur Bey tarafından
“Mesih’in milletinden vergi alınmayacak” fermanına
muhatap olmuşlardır.
Camin yanındaki bedesten tarih kokuyor. İçinde çok
sayıda dükkân olduğunu duyduğum bedesten tarihte
olduğu gibi ticaret hayatının hararetini hissedeceği
günü beklemekte.
Kale kapısından içeri girmeden geri dönüp baktığımda
kiliselerin ayakta kalmış ama bitap düşmüş hallerini
görüyorum.
Kendine has özelliklerle inşa edilmiş taş evler tarumar
olmadan koruma altına alınması, tarihi özellikleriyle
korunarak ayrı bir mahalle olarak doku içerisindeki
seçkiliğini koruması ayrı bir hava katacaktır şehrin
karakterine.
Alâeddin Camiine parke döşerli yoldan çıkarken
Konya’nın meşhur Alâeddin Tepesi geldi aklıma.
Tarihin Bugünkü izleri
Tabii olarak Alâeddin Camiini hatırlayıverdim.
Aynı isimle bir camiinin olduğunu duyduğumda
şaşırmadım. Zira Eskişehir’i gezerken de Alâeddin
camiini görmüştüm.
Selçukluların ayak bastığı yerlerde Alâeddin ismini duymamak olamazdı
zaten. Kale etrafında tarihi doku içerinde yapılmış camilere ve diğer
yapılara rastlamak mümkün.
Selçukluların ayak bastığı yerlerde Alâeddin ismini
duymamak olamazdı zaten. Kale etrafında tarihi
doku içerinde yapılmış camilere ve diğer yapılara
rastlamak mümkün.
Tepenin yeşilliği ve dinlenme yeri olarak şehre hâkim
oluşu harika manzaralar sunuyor temaşacılara.
Kalenin ayakta kalan kısmını gezerken şehrin heybetli
bir duruş sergileyen saat kulesine bakıyorum.
Nice yıllar ayakta kalıp zamanı, zamanın önemini
haykırmış gözlere, akıllara. Şimdilerde gençlerin
mekânı olmuş. Umarım bu gençler, öz kültürümüzün
gereklerini yaşayarak geleceğe emin ve güven dolu
adımlarla koşarlar.
Kalenin iç mekânlarında bir kent müzesinin varlığı
ile karşılaştım. Yöresel işler ve kıyafetlerle küçük
bir gösteri alanına dönmüş müzenin daha nice
figür ve sanatlarla doldurulması mümkün. Günün
sonuna yaklaşırken mutlaka görülmesi gerektiğini
duyduğumuz küçük, güzel, yeşil ve elma bahçelerinin
arasında bir kasaba olan Gümüşler’deki Manastıra
yolculuğumuz başladı. Kısa bir yolculuğun arkasından
manastıra ulaştığımızda; büyük bir emek ürününün
muhteşem kalıntılarıyla karşılaşıyoruz. Kat kat
oyularak yapılmış manastırı gezerken kilise kısmının
korunabilmiş olmasına şaşırıyorum. Turistik gezilere
sebep olacak kadar güzel olan bu yapının tanıtıma
ihtiyacı var.
Hayal edin;
Bu şehri özel tatlarıyla olgunlaşmış
rengârenk elmalar içinde düşleyin.
Bu şehre nam salmış patatesinin beyaz
çiçekleriyle süslü tarlalarından bakın.
Bu şehri Bolkar Dağlarının bol karlı
zamanlarında temaşa edin.
Bu şehri hak ettiği turizm potansiyeline
ulaşmış haliyle bekleyin.
Bu şehri şehir ruhunu korumuş geleceği
kucaklayan gelişmiş bir şehir olarak izleyin.
Bence hayal etmeyin bunların hepsi olabilecek,
olması elzem olanlar. Sadece biraz gayret ve
zamana ihtiyacı var.
Şehrin kalbi durumunda bir yerde, Hüdavent
Hatun Türbesi etrafındaki yapılan park çalışmaları
Bu şehri bir de elma bahçelerindeki çiçekler
devam ediyor. Tarihi dokunun korunması,
arasında, rüyalalarıyla seyredin.
yapılanın önemini daha da artırıyor. Geçmişten
Bu şehri yakın tepelerdeki gelincik çiçeklerinin kopmadan geleceğe yönelmek ne güzel!
kırmızısına boyayıp öyle görün.
Bütün bu anlattıklarımın günümüzdeki
takipçilerinden söz etmeden yazının eksik kalacağı
Bu şehri çeşit çeşit meyve kokularının
arasında yaşayın.
muhakkak. Teşekkürü hak ettiklerine inanıyorum.
Cevval bir insan, belediye başkanı Faruk Akdoğan.
Yapılacakları, şehrindeki şimdiki çalışmaları
anlatırken gözleri parlıyor. Azimli olduğu belli.
Şehri için çok güzel şeyler yapmayı hedefliyor.
Yaptıklarının yeterli olmayacağının farkında.
Gelişmiş, her haliyle çağı yakalamış bir şehir
peşinde.
Bu konuda başarılı olacağına inanıyorum.
Öyle bir başkan yardımcısı var ki gözü pek, stratejik
planlamalar yapabilen, proje üretip geliştiren,
yıllarca belediye tecrübesi edinmiş biri; Ahmet
Köseoğlu.
Bizlere şehri gezdirirken hedefi olduğu her haline
yansıyan Köseoğlu’nun da şehrin imar ve inşasında
büyük işler başaracağına inanıyorum. Kültür
kokan bir şehir hedefi olduğunu da biliyorum.
Her ikisine de başarılı olmalarını dilerim. Kendime
yakın bulduğum şehri, tam olarak tanıyamadığımı
düşünüyorum. Tekrar gezmeyi arzu ederim. Sahi
ben nereyi anlattım dersiniz? Bir şehir işte…
Anadolu’nun bağrında güzel bir şehir. Mekân
olmuş nice yiğide: Niğde.•
KIŞ
2010
19
> Yorum
Hayrullah Eraslan
Ülkenin gündemini meşgul eden ve ülkeyi yeni dönemlere sürükleyecek olan bir
süreç açılım. Ancak Niğdelilerin yaşamsal nitelikteki açılımlara ihtiyacı var. Gelin
bunları Niğde ölçeğinde yapılabilecek açılımlara indirgeyelim ve tartışalım
>Uzun süreden beri ülke gündemini meşgul
eden ‘açılımlar’ bir anlamda çözümün önündeki
engelleri bertaraf etmek; kamuoyuna sunulan
‘alternatif yol’ ya da ‘çözümsüzlüğe karşı çare
aranması’ olarak anlam kazanıyor. Tabu olarak
önümüzde duran zihnimizi kemiren değişimin
ve gelişimin önündeki barikatların yıkılarak, eski
alışkanlıklardan kurtularak yeni şeyler söylemek,
yapılmayanları yapmak için kaçınılmaz oluyor.
Ülke gündemini meşgul eden ‘Açılımlar’ ülkenin
iç ve dış ulusal meselelerde önünü açmak için
başvurduğu yol ve yöntemdir. Türk milleti açısından
bahse konu olan açılımlar görecelidir. Biz burada
bunun artılarını ve eksilerini tartışmayacağız.
Ama Niğde ölçeğine
‘Açılımı’ indirgersek
yaşadığımız şehir açısından da değişimin,
dönüşümün ve açılımın kaçınılmaz olduğunu
görüyoruz. Çünkü Niğde’nin ciddi sorunları var.
Sürekli dışarı göç veren Niğde’de yaşıyoruz.
Nüfusunun 3-4 katı dışarıda yaşamlarını idame
ettirmektedirler. Bu gidenler keyfi olarak değil,
yaşamlarını asgari şartlarda sürdürmek için
mecburi olarak bu yola başvurmuşlardır. Bu, başlı
başına bir sorundur.
Niğde’de göçün dışarı akmasını tetikleyen istihdam
sorunu var. Nüfusa göre bu oran büyüktür.
KIŞ
2010
20
Sokakta, gelecek endişesiyle boşta gezen yığınla
insanımız için bu alın yazısı değildir. İstihdam
sorununu Türkiye’nin yansıması olarak görme lüksü
kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir.
Bugün Niğde’nin tanıtım sorunu var. Türkiye’de
kendini ifade edemeyen illerden biri de Niğde’dir.
Geçmiş yönetimlerin tanıtım, kültür, sanat,
yayıncılık alanındaki ihmalleri neticesinde oluşan
bir tablo bu. Bir an evvel bu sorunun çözümü
noktasında projeler geliştirilmeli.
Kendisinden ayrılmış ilçelerin şimdi il olarak
Niğde’den ekonomik ve sosyal açıdan daha iyi
duruma gelmeleri bize Niğde’nin eksik taraflarının
olduğunu göstermiyor mu?
Önemli olan dışardan Niğde’ye bakmaktır.
Dışarıdaki insanın Niğde’ye baktığı resimden
dersler çıkarmaktır. Biz dışarıyı görmeden ya da
görmek istemeden, dışardan bakan insanların
eleştirilerinden istifade etmeden kendimize
bakarsak avunabiliriz. Güzel sözcüklerle teselli de
bulabiliriz. Ama kandırılan Niğde olur.
Ülke gündemi birkaç aydan beri meşgul eden
‘Açılım’ kavramından yola çıkarak ‘Niğde Açılımı’
dedik. Niğde’nin sorunu ideolojik değildir.
Vatanına, milletine, devletinin kutsallığına inanan,
zor şartlarda bile olsa devlete olan vergisini
aksatmadan veren Niğdeli’nin ekonomik-sosyal
sıkıntıları vardır. Tanıtım sorunu vardır.
‘Niğde Açılımı’nda sorunun çözümü Niğde dışına
taşabilmektir. Bu gelişme Niğde’nin panzehiri
olacaktır. Dışarıya göç vermemenin yolu da
buradan geçer. İstihdamı artırmanın yolu da yeni
iş kolları üretmenin de… Niğde kendini dışarıya
anlatabilmelidir. Niğde, güzelliklerden haberdar
edilmelidir. Bu topraklarda yetişen iddialı ürünlerimiz,
uzman olduğumuz iş kolları; elimizdeki bu nimetler
Niğde dışına tanıtımı maksimum oranda yapılarak
yansıtılmalıdır.
Yatırım Boyutu
Birko Koyunlu halı fabrikası ölçeğindeki fabrikaları
Niğde de çoğaltmak lazım. Bunun adı kalsit olur,
tekstil olur, makine olur. Sanayinin gelişmesi
Niğde’de istihdamı çözer. Göç veren değil, göç
alan Niğde olur. Niğde’nin kalkınmada öncelikli
yöreler kapsamında olması bu tür yatırımları
kolaylaştırır. Bunun için bütünleşmiş Niğde lobisiyle
yatırımların Niğde’ye çekilmesi lazım. Şu an Niğde
deki ‘Mikronize Kalsit’ oldukça revaçtadır. İnşaattan
gıda sektörüne kadar bir çok alanda kullanılan
bu sektör değerlendirilebilir. Niğde’de seramik
fabrikaları kurulabilir. Toprak Seramik, Çanakkale
Seramik yanında markası Türkiye’de tescillenmiş ‘
Niğde Seramik Fabrikası’ neden olmasın?
Yorum
NE YAPILABİLİR?
Tanıtım Boyutuyla Gelecek Yatırımlar
ki tarihi eserler ve değerler Niğde’nin Türkiye
karnesinde görülmesi sağlanmalıdır. Yanı başımız
Uluslararası Elma Festivali yapılabilir. Niğde elma Nevşehir’deki turizmin ikinci uğrak yeri olarak Niğde’ye
konusunda iddialıdır. Ürünün markalaşması için yönlendirilmesinin çalışması yapılmalıdır.
tanıtımının hak ettiği şekilde yapılması gerekir.
Her yıl düzenli olarak yapılacak bu festivale, ülkeyi Elbette Niğde'de güzel gelişmelerde olmuyor değil.
yönetenler, sanatçılar davet edilmeli, konferanslar, Niğde sosyal ve kültürel açıdan birtakım aktivitelere
paneller düzenlenmeli medya etkin şekilde hasret bir ilimizdi. Niğde’de üniversite olmasına
kullanılarak tanıtım atağı yapılmalıdır.
rağmen bir yıl içinde Niğde halkını da kapsayacak
Uluslararası Patates Festivali yapılmalıdır. Niğde etkinlikler yok denecek kadar az. Özellikle birkaç
Türkiye’de patates üretiminde pastanın önemli
payına sahiptir. Türkiye’de patates denildiğinde
akla ilk önce ‘Niğde Patatesi’ gelmelidir. Sarımsak
denildiğinde aklımıza Kastamonu geliyor. Çünkü
onlar bu ürün için uluslararası festival yapıyorlar.
Ülkeyi idare edenler geliyorlar, sanatçıları davet
ediyorlar. Dikkatleri şehir ve ürün üzerine çekiyorlar.
Bunda da başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Bu
festivalin benzeri Niğde’de de yapılabilir.
Uluslararası Dondurma Festivali düzenlenebilir.
Niğde’yi Niğde dışında temsil edenlerin başında
dondurmacılar gelir. Türkiye’nin hangi ili ya da
ilçesine giderseniz gidin mutlaka Niğdeli bir
dondurmacıya denk gelirsiniz. Kahramanmaraş’ın
ulusal ve uluslararası tanışmışlığın kendine
sağladığı getirisinden pay alınabilir. Bu sayede
yurt içi ve yurt dışında bu sektör temsilcilerin
Niğde’ye yönlendirilmesi sağlanabilir. Bu sayede
bu işle iştigal eden Niğdeliler için prestij de olur.
Bu iş kolunu amatörce ve hayatlarını idame
ettirmek için değil de uzman oldukları, kaliteli
olduğu için Niğde dondurması markalaşır. Zaten
son zamanlarda dünya da bu sektörün de günden
güne genişlediğini görüyoruz. Türkiye merkezli
bu sektörün bir ayağı da Niğde’ye taşınabilir. Bu
şehirde, maddi ve manevi payına düşeni alır. Niğde
de sembolleşmiş ürünler(elma, patates vs.) ve
ürünlere bağlı olarak yan ürünlerle Niğde Marketi
kurulabilir. Bu markette bu ürünlerimizi sergileyerek
Niğde dışından gelenler Niğde ili anısına bu ürünleri
hediyelik olarak götürebilirler. Yine Niğdelileri,
Niğde dışına gittikleri zaman eş, dost, tanıdıklara
götürerek bu ürünlerin Niğde ile sembolleşmesi için
ileri adım atılabilir.
Yine Niğde’nin Niğde dışına tanıtım atağında
‘Gül Baba’, ‘Ahmet Kuddusî Baba’ gibi Niğde’nin
yetiştirdiği manevi dinamiklerin ulusal alanda
tanıtılması için çalışmalar yapılabilir. “Kendin çal
kendin oyna” olarak değil de Niğde tanıtımına
önemli katkı sağlayacak şekilde geniş alanda
organize edilip kapsamı Türkiye’ye yayılabilir.
Niğde turizm açılımı yapmalıdır. Kapadokya
bölgesinin bir ayağını Niğde oluşturmaktadır.
Ayrıca önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış
bu il turizm yönünden hissesine düşen payı
alamamaktadır. Gümüşler Manastırı ve kiliseler,
Tyana Su Kemerleri, Roma Havuzu gibi çok önemli
eserlerimiz var. Ayrıca Selçuklu mimarisinin
izlerini yansıtan türbe, cami gibi çok önemli
mimari yapılarda olmasına rağmen hak ettiği
ilgiyi görememektedir. Uzman kişilerle çalışma
yaptırılıp tanıtım atağına başlanmalıdır. Niğde'de
“Niğde Açılımı”nda elini taşın
altına koyacak olanlar bu ile
yön veren idareciler olmalıdır.
Niğde Valiliği, Niğde Belediyesi,
Üniversite, Organize Sanayi
Bölgesi yönetimi, Niğde
dernekleri ve Niğde’ deki
çeşitli sivil toplum kuruluşları,
Niğdeli işadamları olmalıdır.
Her birim ve kişi kendinde bu
sorumluluğu görmelidir.
aydan beri insanımızı kucaklayacak etkinliklerin
olması dikkat çekiyor. Özellikle Ramazan ayı
boyunca her gün Niğde Belediyesi öncülüğünde
yapılan etkinlikler göz doldurdu. Türk kamuoyuna
mal olmuş birbirinden değerli sanatçıların Niğde
halkıyla buluşturulması önemli idi. Yine Niğde
Belediyesinin “Şehir Konferansları” ismi ile organize
ettiği tanınmış yazar ve fikir adamlarını Niğde
insanıyla bir araya getirilmesi bizi gelecek adına
umutlandırmaktadır. Umarım bu sosyal ve kültürel
etkinlikler hız kesmez; artarak devam eder.
Yine Niğde Belediyesi bünyesinde yeni kurulan “Kültür
ve Sosyal İşler Müdürlüğü” Niğde’nin tanıtımına
önemli katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Niğde’nin handikabı olarak gördüğümüz tanıtım
eksikliğinde umarım bu müdürlük ile Niğde’nin dışa
açılan kapısı için önayak olunur.
“Niğde Açılımı”nda elini taşın altına koyacak olanlar
bu ile yön veren idareciler olmalıdır. Niğde Valiliği,
Niğde Belediyesi, Üniversite, Organize sanayi
bölgesi yönetimi, Niğde dernekleri ve Niğde’ deki
çeşitli sivil toplum kuruluşları, Niğdeli işadamları
olmalıdır. Her birim ve kişi kendinde bu sorumluluğu
görmelidir. Tarihte var olmuş insanlar, içinde
bulunduğu şartları azami derecede değerlendirerek
aktif somut çalışmaları gerçekleştirenlerdir. Makam,
mevkiinin hakkını ben merkezli güzel günler olarak
değil de Niğde merkezli olması samimiyet testinin
göstergesidir. Etrafa bakıp kim yapacak denmesi
yerine “ben varım ve üzerime düşeni yapmalıyım”
denmelidir. Geçmişteki eksik uygulamalar ve
yapılmayanların bizi rehavete sürüklememesi
lazım. Mevlana’nın dediği gibi: “Dün dünde kaldı
cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım”
sözünden ilham alarak geçmişe sünger çekip, yarına
kalıcı şeyler bırakmak için atağa geçilmesi gerekir.
Bunun için birlik beraberlikle hareket edilip güçlü
bir Niğde lobisinin oluşması lazım. O’cu, bu’cu, şu’cu
ayrımı yapmadan; asgari Niğde menfaatlerinde bir
arada hareket edilmesi gerekiyor. Etkili, tetikleyici
kararlar almak gerek. Alınan kararları uygulamada
güçlü bir birlikteliğin olumlu etkisi olacaktır.
Bugün Niğde’nin açmazlarından kurtulmak için
“açılım” kaçınılmazdır. Şunu unutmamak gerekir
ki “Açılımın önündeki engeller insanlardır.” Açılımı
gerçekleştirecek olanlar da tarihe iz bırakacak
insanlardır. Bu ve bundan sonraki neslin bizi hayırla
yad etmesi için ilimizdeki her kurum ve kuruluş,
ayrıca, Niğde içi ve dışında yaşayan başarılı iş
adamlarımız ve bürokratların bu açılım sürecinde
yer almaları gerekir. Üretim için birlik-dirlik için
ve nihayetinde daha güzel günler için çalışmamız
gerekiyor. Gün, yürüyüş günüdür.•
KIŞ
2010
21
> Ayrıntılar
Halil İbrahim Tongur
Türkiye’nin ilk açık artırma sitesi olan gittigidiyor.com
sitesinde Niğde ile ilgili çok ilginç hatıralar satılıyor.
Türkiye’nin en çok para kazanan ve kazandıran
siteleri arasında yer alan sitede Niğde’nin tarihi gizli…
Hatıralardır bizi ayakta tutan…
Hatıralar bizim yakın tarihimiz, yaşama sevincimizdir.
Yaş ilerledikçe hatıralarımız bizi sarar ve daha da değerlenir…
Yıllarca saklarız onları. Hatıralar çoğu zaman bir eşyadır, bir mektuptur,
bir fotoğraſtır. Ucu tırtıklı, solmuş bir fotoğrafı yıllarca saklar, özlemlerimiz
depreştiği zaman tozlu hatıralar arasından çıkarıp bakarız…
Bir askerlik mektubu, yâre yazılmış bir şiir saklıdır bir yerlerde… Silikleşmiş
bu flu dünyada yaşımız kemâle erdiğinde şu sözler dökülür dudaklarımızdan:
“Hey gidi eski günler heyy!”
Bazen hatıralardır canımızı yakan…
Ama her ne olursa olsun hatıralardır bizi yalnız bırakmayan… Türkiye’nin ilk
açık artırma sitesi olan gittigidiyor.com sitesinde Niğde ile ilgili çok ilginç
hatıralar satılıyor. Türkiye’nin en çok para kazanan ve kazandıran siteleri
arasında yer alan sitede Niğde tarihi gizli… “Ha gitti ha gitmedi” ve “en
çok parayı veren alır” mantığı ile açık arttırma yapan sitede Niğde’nin eski
bir tarihi yatıyor.Arama bölümüne “Niğde” yazdığım zaman çok ilginç
sonuçlara ulaştım.
Niğde Tapusu 15 TL’ye satılıyor
Sitede ilginç materyaller satılıyor. Mühürler, kartpostallar, eski fotoğraflar,
KIŞ
2010
22
Ayrıntılar
eski dergiler, el dokuması halılar hatta eski faturalar
bile satışta. Sultan Reşat Devri’nden kalma tapular
dikkat çekerken, Osmanlı dönemi bir tapu 15 TL ile açık
artırmaya girmiş. Mühür basılmış eski kâğıtlar 27,50
TL’ye satılırken, kartpostalların tanesi 2 ila 3 TL arasında
gidiyor.
“Hevası hoş, meyvesi leziz, şirin bir beldedir”
Haluk Egemen Sarıkaya’nın Ufo Gerçeği, NiğdeAksaray Olayı adlı kitabı da 12 TL’den satışa sunulmuş.
Ayrıca çeşitli gazetelerin çıkardığı Niğde eklerinde
Niğde’yi tanımlayan Evliya Çelebi’nin ilginç bir cümlesi
ile karşılaşıyoruz: “Hevası hoş, meyvesi leziz, şirin bir
beldedir”
“Bunu dokuyan çocuk kör oldu”
Cem Yılmaz’ın Gora filminde halısının reklamını yaparken
söylediği “Bunu dokuyan çocuk kör oldu” cümlesine
benzer bir cümleyle tanıtılan Niğde Yörük Halısının
fotoğrafı altında şunlar yazıyor:
“Bu güzel Yörük halısı Niğde ilinde yüzde 100 koyun
yünü kullanılarak dokunmuştur. Halı hiç kullanılmamıştır.
İpeksi bir yüze haizdir. Harikulade Yörük Halısı 200
TL’den satışa sunulmuştur”
Siyah-beyaz fotoğraflarda kalan hatıralar
Sitede satılan ürünler arasında siyah-beyaz fotoğraflar
da ilgi çekiyor. Arkası yazılı ve imzalı fotoğraflar Niğde
tarihine ışık tutuyor. 8 Mayıs 1937 tarihli “Subay ve Eşi”
fotoğrafı 15 TL’den açık artırmaya çıkmış.
1938 senesinde çekilmiş, sağ üst köşesi kırık, altıncı sınıf
öğrencileri ve öğretmenlerinin Hüdavent Hatun Türbesi
önündeki toplu gezi fotoğrafı da dönemin eğitim hayatı
hakkında bizlere ipucu veriyor. Fotoğraflar arasında 16
Kasım 1953 tarihli İş Bankası Niğde Şubesinden iki anlık
enstantane var. İş Bankası’nın o zamanki iş ve işlemlerini
gösteren fotoğrafların arkasında “Foto Tuğrul NİĞDE”
kaşesi bulunuyor.
Niğde’nin üç büyük şöhreti şimdi yok!
Misket Elması, Tiſtik Keçisi, Bağcılık işte Niğde’nin üç
büyük şöhreti olarak açıklanan belge ise Hayat Türkiye
Ansiklopedisi Niğde bölümünde. Hayat Yayınları’ndan
çıkan 3. hamur renkli ve siyah-beyaz resimli 8 sayfa
dergi ebatında olan bu belgede yazılanlar artık hayal
olmuş durumda. Çünkü Niğde’de artık ne misket elması
kaldı, ne Tiſtik Keçisi ne de bağcılık…
Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine kısa bir yolculuk
yaptıracak olan bu belgeler, koleksiyon ve Niğde
sevdalılarını bekliyor.
Bedelleri fazla yüksek olmayan bu belgelerin, Niğde’nin
gayri resmi tarihine ışık tutacağını umuyoruz…•
Ama her ne olursa
olsun hatıralardır bizi
yalnız bırakmayan…
Türkiye’nin ilk açık
artırma sitesi olan
gittigidiyor.com
sitesinde Niğde
ile ilgili çok ilginç
hatıralar satılıyor.
Türkiye’nin en çok
para kazanan ve
kazandıran siteleri
arasında yer alan
sitede Niğde tarihi
gizli… “Ha gitti ha
gitmedi” ve “en çok
parayı veren alır”
mantığı ile açık
arttırma yapan sitede
Niğde’nin eski bir
tarihi yatıyor.
KIŞ
2010
23
> Belgesel
Uğur Arıbaş
Milli Mücadele döneminde Yunan işgal bölgesine köylü kıyafeti ile girerek düşmanın telefon hatlarını dinleyip istihbarat toplayan
cesur asker… Bu başarısı ile Atatürk’e “Bu çocuk vaziyeti kurtardı” dedirtecek kadar takdire şayan vatansever… Milli Kuvvetleri
kendi gayreti ile toparlayıp harekete geçiren ve gerilla savaşını ilk uygulayan fedakar gönüllü... Savaş sonrasında yenilikçi bir
aydın... Ömrünün son gününe kadar gizli teşkilatta çalışan ancak sır vermeyen sadık istihbaratçı… Evet, Atatürk’ün savaşta silah
arkadaşı, savaş sonrasında Genel Sekreteri olan ve günümüzde adı Bor’da bir kütüphaneye verilen Niğdeli Halil Nuri Yurdakul’un,
soyadındaki gibi “Yurduna kul olma” mücadelesini UĞUR ARIBAŞ anlatıyor
Savaş yılları
Milli Mücadele döneminde Yunan kuvvetleri 22 Haziran 1920 tarihinde
Ayvalık-Aydın hattında genel bir taarruza geçmiştir. Beş tümen kadar olan
bu kuvvet karşısında direnebilmek çok güçtür. Nitekim kısa zamanda Bursa'yı
ele geçirmişlerdir. Milli güçler mahalli erattan meydana gelmektedir. Onlar
da düşmanın zulmünden çoluk çocuğunu daha içerilere kaçırma telaşına
düşmüşlerdir. Bu bölgede henüz güvenilir kuvvetler yoktur. Gayret, Halil Nuri
gibi genç subaylara düşmektedir.
Atatürk’ün dikkatini çekiyor
Kızı Leyla Doğan (Yurdakul) anlatıyor: “Bozüyük'e gelen 70. Alay Kumandanı
Halit Bey'i, Atatürk kompartımanına çağırmış, yanında yaveri olarak babam
da varmış. Atatürk Halit Bey'den durum hakkında bilgi aldıktan sonra; ‘Halit
Bey, durumumuz çok vahim. Memleketimiz çok kötü anlar yaşamaktadır. Bir
an önce askerlerimizi toplayıp Karaköy mevkiine gidiniz’ emrini verir. Halit Bey
dışarı çıkınca babam, Atatürk'ün yanına gelerek selam verir ve;
- ‘Paşam ben günlerden beri Bozüyük ve Pazarcık'ta faaliyetteyim, buralardan
kuvvet toplayacağım. Emir veriniz’ deyince. Atatürk, babamı baştan aşağı
süzer ve sonra:
- ‘Oğlum, biraz evvel dinlediniz, size vereceğimiz bir tek kuvvetimiz yok, yalnız
başınıza ne yapabilirsiniz?’ deyince, buna cevap olarak babam:
‘Paşa Hazretleri ben düşmanı Nazif Paşa hattında durdurmak için hazırlık
yaptım’ diye cevap verir. Atatürk, hayretle ve müşfik bir gözle babamı süzer,
- ‘Çocuk, isminiz?’
- ‘Halil Nuri’
- ‘Tek başınıza bu iş nasıl olacak?’
- ‘Ben her şeyi hazırladım. Paşam, siz emir veriniz.’
- ‘Ali Fuat Paşa ile temasa geçtiniz mi?’
- ‘Hayır Paşam.’
- ‘Öyle ise acele edin çocuk, Paşa ile temasa geçin’ der.
Ve babam selam vererek yanından ayrılır.
Ali Fuat Paşa ile temasa geçer.”
Gözüpek istihbaratçı
Büyük Taarruz öncesi Milli Savunmadan gelen gizli bir emirle, Yunan
işgal bölgelerine köylü kıyafeti ile girip haber toplayacak gönüllü subaylar
aranıyordur. Halil Nuri hemen müracaat eder. Yanına bir Rumca bilen, bir de
muhabere subayı verilir. Bu üç kişi köylü kıyafetleri giyip yanlarına fotoğraf
makinesi gibi bir çok malzeme alarak eşeklere binip Yunanlılar’ın işgal ettiği
bölgelere giderler. Oradan buradan aldıkları kömür, odun, tezek, tuz gibi
şeylerle ticaret yapıyor şekli içinde, o bölgeleri gece ve gündüz iyice tararlar.
Yunan birliklerinin nerelerden nerelere kaydırıldığı, nerelere yığınak yapıldığı,
bu birliklerin sayısı ve savaşma gücü hakkında bilgiler edinirler. Sonra Yunan
komutanlığı ile cephe arasındaki telefon hattını bulurlar. Bir gece bu hattan
orman içine paralel bir tel çekerek komutanlığın verdiği bütün emirleri günlerce
KIŞ
2010
24
Belgesel
Halil Nuri Yurdakul
Kimdir?
BÜYÜK TAARRUZA AZ KALDI
Bir gece bu hattan orman içine paralel bir tel çekerek komutanlığın
verdiği bütün emirleri günlerce dinlerler, tercüme edip not alırlar.
Bir müddet sonra üç Türk subayının köylü kıyafeti ile Yunanlıların
işgal ettiği bölgeye girip istihbarat topladıklarını ve bunun
araştırılmasını bildiren konuşmayı dinlerler. Bunun üzerine
hemen telleri keserek oradan kaçarlar. Topladıkları askeri
sırlar, Büyük Taarruz planlarının başarıyla hazırlanmasında çok
yardımcı olmuştur.
dinlerler, tercüme edip not alırlar. Bir müddet sonra
üç Türk subayının köylü kıyafeti ile Yunanlıların
işgal ettiği bölgeye girip istihbarat topladıklarını ve
bunun araştırılmasını bildiren konuşmayı dinlerler.
Bunun üzerine hemen telleri keserek oradan
kaçarlar. Topladıkları askeri sırlar, Büyük Taarruz
planlarının başarıyla hazırlanmasında çok yardımcı
olmuştur.
Vaziyeti kurtaran çocuk
Muzaffer Kılıç anlatıyor: “Atatürk'ü bu kadar
müteessir ve ümitsiz görmemiştim. Hiçbir yerde
duramıyor, devamlı kompartımanında dolaşıyordu.
Halil Nuri'den gelen raporu aldığı zaman alaka ile
okudu çok memnun olarak bana döndü : ‘Çocuk,
bir sigara ver. Bu çocuk vaziyeti kurtardı.’ dedi.”
Bu fedakârane hizmet meclis kürsüsünden de dile
getirilmiştir.
Milli ruhu uyandırıyor
Leyla Doğan Yurdakul anlatıyor: “Babam,
Kandıra'da toplanmış olan Milli kuvvetlerimizin
iaşesi ve idaresi ile meşgul olur. Çete reisleri buna
kızarak Halil Nuri'yi öldürmeye karar verirler. Tam
bu sırada bir İngiliz subayı Eskişehir'de yakalanır.
Eskişehir Kumandanı, Kaymakam (Yarbay) Atıf
Bey idareyi ele alarak İngiliz subayı ile babamı
değiştirerek ölümden kurtarmış olur. Babamın
çalışması devam etmektedir. Bozüyük'te bir
mehter takımı kurar, mahalle mahalle dolaşarak
1898 yılında Bor’da doğmuştur.
Babası Mazlumoğulları'ndan Kolağası Halil Efendi, annesi Sivaslı Ayşe Hanımdır. Çocuk yaştayken öksüz kalmış ve annesi tarafından büyütülmüştür. Babasının bir arkadaşı Askeri Okula kayıt
ettirmiştir.1918'de Harbiye’yi bitirmiştir. Savaş yıllarındaki büyük başarılarının ardından, savaş bittikten sonra Fehime Hanım’la evlenmiştir. Atatürk'ün sağlığında Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı (Genel Sekreter) yapmıştır. 1932 yılında Niğde'de bulunan
41. Alay'a atanmıştır. 1933 yılında Atatürk tarafından Almanya’ya
gönderilmiştir. Bu görevini hiçbir
zaman söylememiştir. 1940 yılında
Kayseri Zincidere Köyü’ndeki Astsubay Okulu’na Dahiliye Müdürü olarak atanmıştır. Kayseri'den
sonra Maraş Alay Kumandanlığına tayin olmuştur. 1950-54 yıllarında Niğde Milletvekili olarak görev yapmıştır. 1954 yılında Emekli Sandığı İdare Heyeti'ne getirilmiştir. “Neferin Deſteri”, “Selam”, “Bomba” isimli eserleri vardır. 27 Şubat 1970 tarihinde
Ankara'da vefat etmiştir. Bor Acıgöl Mezarlığı'nda metfundur. Halil
Nuri Yurdakul'un 5 çocuğu vardır.
Bunlar: Leyla Doğan (Merkez Bankasından Emekli), Lemi Yurdakul
(İç Hastalıkları Mütehassısı-40 yıldır Amerika'da yaşamakta), Yurdanur Oral (ev kadını), Yurdakul Yurdakul (Kalp Damar ve Göğüs Hastalıkları Profesörü), Özer Yurdakul
(İstanbul'da serbest Diş Hekimi).
KIŞ
2010
25
Belgesel
halkı galeyana getirir. Milli marşlar çalarlar. Geyveli
Hafız Şevket'in davudi ve gür sesi ile okuduğu
milli şiirlerle halk coşmuştur. Çoluk çocuk, büyük
küçük mehter takımının peşine düşmüş, korkuyu
unutmuşlardır. Gönüllüler göğüslerine taktıkları
(müstakimimiz Hazreti Allah'tır, utandırmaz
bizi) yazılı şeritlerle mehterin peşinden giderler.
(Bu şeritlerden birkaçı Bozüyük Belediyesinde
saklıdır.) Bozüyük Kaymakamlık binasına gelince
siyah bir bez üzerine yazılı bayrağı bir masaya
diker. Üzerinde ‘Müslümanlar beklediğiniz kıyamet
bu günlerdir birleşelim kurtuluruz’ yazılıdır. Halk
coşmuş düşman üstüne tekbir getirerek hiç
korkmadan yürümüş ve düşmanı vatanımızdan
kovmayı başarmıştır. Birkaç kere yaralanan ve
tedaviden sonra tekrar düşman karşısına çıkan
babam, ayak kemiğindeki kurşunu ölünceye kadar
taşımıştır. Babamın yaptığı bu çalışmaların II. İnönü
Savaşının kazanılmasında büyük rolü olmuştur.
Harp sonrası Atatürk babama takdirname ve İstiklal
Madalyası verir. Köylü kıyafetli 3 fotoğrafının Askeri
Müzede teşhir edilmesini emreder.”
Özer Yurdakul’dan babasının bir anısı
"Sakarya savaşının çok kızıştığı bir anda Atatürk,
Mareşal Fevzi Çakmak'ı görmek ister ve Halil
Nuri’ye onu çağırmasını emreder. Halil Nuri bunun
üzerine Fevzi Çakmak’ı bulur ve onun bir kayanın
arkasında diz çöküp oturarak Kur’ân okuduğunu
görür. Atatürk’e gelip durumu anlatır. Atatürk de,
'Bir şey söyleme. O, Kur’ân okumaya devam etsin.
Biz burada zaferi, ancak Allah’ın yardımı erişirse
kazanabiliriz’ der"
Savaş sonrası kültür hizmetleri
Harp tarihinde önemli yeri olan Halil Nuri,
Sakarya'da yaralandı ve savaştan sonra Harbiye’ye
öğretmen olarak tayin edildi. Bundan sonra
muhtelif askeri görevleri sırasında çeşitli kültür
hizmetleri ifa etti. Memleketine gelerek Bor'da
bando takımını kurdu, ilk gramofonu ve ilk bisikleti
getirdi. Bor'da 5000 kitaplık kütüphane kurdu daha
sonra Milli Eğitim Bakanlığına hediye etti. Bakanlık
bu kütüphaneye onun ismini vermiştir. Ayrıca
Altunhisar, Çukurkuyu, Kemerhisar ve Ulukışla'da
da okuma odaları tesis etti. Görev yaptığı pek çok
yerde çocuk bahçesi, kütüphane, sünnet düğünü
KIŞ
2010
26
yaptırdı. Fakir öğrencilere okul gereçleri aldı.
Niğde'den sonra Şark hizmeti olarak Erciş Askeri
Şube Reisi olarak atandı. Oralarda da okullarda
izci takımı kurdu. Çocuk bahçesi yaptırdı. Daha
sonra 1940 yıllarında Kayseri Zincidere köyünde
olan Astsubay Okuluna Dahiliye Müdürü olarak
atandı (Yarbay). Orada da çocuk bahçesi yaptırdı.
Köyün eksiklerini tamamlayarak örnek köy olmasını
sağladı. Bando teşkilatını kurdu. Kayseri'den sonra
Maraş Alay Kumandanlığına tayin oldu. Orada
Maraş kahramanlarının büstlerini yaptırarak uygun
olan bir bahçede devamlı teşhirini sağladı, hamam
yaptırdı. Bir sene sonra alayın Dörtyol'a tayini ile
Adana'ya geldi.
1950 seçimlerinde Niğde Milletvekili oldu.
Ankara’ya yerleşti. Bir gazete çıkartarak, Mecliste
olup bitenleri Borlular’a ve köylülere duyurdu.
Eşekle köy köy dolaşıp kitap dağıtan bir ekip kurdu,
bununla kitap isteyen köylülere ulaşıyordu. (Gezici
bir kütüphane kurmuş oluyordu.) Milletvekilliği
sona erdikten sonra Emekli Sandığı Yönetim Kurulu
üyesi oldu. Boş zamanlarında Bor'a giderek bir
kaynaşma, bir uyanış sağlamak üzere konferanslar
verdirdi. Spor kulübü, atış poligonu, arkeoloji
müzesi, çocuk bahçesi ve köycülük bürosu kurdu.
Okullara trampetler temin etti. Haſtada bir gün milli
oyunlar tertip etti. Bor gençlik marşı için yarışma
açtı. Halil Nuri Yurdakul yalnız memleketine hizmet
vermedi Erciş, Zincidere, Pozantı ve Dörtyol'da da
kitaplık, müze, yol açma, cami inşası gibi birçok
işlere ön ayak oldu.
Atatürk, sağlığında ona birçok eşyasını armağan
etti. Bunlar kravat, kemer, gömlek, mendil,
tabanca, kaşkol ve kazaktan oluşan markalı
armağanlardı. Ayrıca Atatürk’ün kız kardeşi
Makbule Hanım’ı birkaç kez Bor’a davet ederek
evinde misafir etti.28.02.1970 yılında yaşama
veda etti. Öldüğü güne kadar bugünkü adı MİT olan
teşkilatta çalıştı. Bu teşkilattaki son görevi olarak
Hac’ca gitti ve geldiğinin ertesi günü vefat etti.
Oradan getirdiği pek çok kitap MİT Müsteşarlığına
teslim edildi. ABD'de yaşayan oğlu Prof. Dr. Halil
Lemi Yurdakul Bor’da bulunan mal varlığını Bor
Belediyesi’ne bağışladı. •
"İnönü Harpleri öncesi birliklerimiz,
çok ciddi bir askeri eğitime tabi tutulmuşlardı. Ayrıca, askeri bölgelere, Yunanlılar’a haber ulaştırırlar korkusuyla hiçbir sivil şahıs sokulmazdı.
Bir gün karargah penceresinden, eğitim yapan askeri birliğin atları arkasında koşuşup, eteklerine, birbirlerini
iterek ve kapışarak bir şeyler dolduran kadınlar gördüm. Hemen emir erime emir vererek, o kadınları, ne topluyorlarsa onlarla beraber karargahıma alıp getirmesini emrettim. Az
sonra emir erim dört beş köylü kadınını eteklerinde topladıkları şeylerle
beraber odama alıp getirdi. Kadınlar
iyice korkmuş, renkleri sapsarı, bana
yalvarmaya başlamışlar ve suçsuz
olduklarını söylemeye çalışıyorlardı. Zavallıların, renkleri belli olmayan
yüzlerce yamalı giysileri içinde, üstleri başları adeta dökülüyordu. Eteklerini açtırdığımda eteklerinin at pislikleri ile dolu olduklarını gördüm. Bunları ne yapacaklarını sordum. İçlerinden birisi dışkı içinde bir arpa tanesi bulup bana göstererek, ‘Ha bunları
toplar fışkıdan (at pisliği) ayırır, temizler, yıkar öğütür ekmek yaparız. Babasız yetimlere yediririz’ diye cevap verdi. Kurtuluş harbi böyle yokluklar içinde kazanılmıştır."
Fotoğraf: Atilla Alp Bölükbaşı
Alaaddin Camii Taç Kapı Niğde
> Konferans Notları
Murat Soyak
Niğde Belediyesinin
organize ettiği “Şehir
Konferansları”nın ilki 14
Kasım 2009 tarihinde,
Niğde Kültür Merkezinde
gerçekleşti. Türkiye
Yazarlar Birliğinin kurucu
üyesi ve onursal başkanı
D. Mehmet DOĞAN “Şehir,
Kültür ve Medeniyet” konulu
konferansına konu ile ilgili
kelimelerin ve kavramların
kök anlamları, karşılıkları,
çağrışımları hakkında bilgiler
vererek başladı.
KIŞ
2010
28
>Niğde Belediyesinin organize ettiği “Şehir
Konferansları”nın ilki 14 Kasım 2009 tarihinde,
Niğde Kültür Merkezinde gerçekleşti. Türkiye
Yazarlar Birliğinin kurucu üyesi ve onursal başkanı
D. Mehmet DOĞAN “Şehir, Kültür ve Medeniyet”
konulu konferansına konu ile ilgili kelimelerin ve
kavramların kök anlamları, karşılıkları, çağrışımları
hakkında bilgiler vererek başladı.
Şehir, kent, Medine, medeniyet kelimelerine dair
ufuk açıcı bir girizgâh ile başlaması etkili oldu.
“Kent” kelimesinin ilk anlamının “köy” olduğunu
bildirdi. Azerbaycan Türkçesinden verdiği misaller
ve atalar sözü hükmündeki “Kent yorganı mitil
olmaz” ifadesi konuya daha bir açıklık getirdi. Bir
dönem TDK tarafından “şehir” kelimesinin karşılığı
olarak sunulan “kent” kelimesinin kullanımdaki
yanlışlığı böylelikle vurgulandı.
Eski Anadolu Türkçesinin bazı hususiyetleri üzerine
verdiği kelime misallerinde kültür değişmesi,
kültür etkileşmesi sonucu bir arada kullanılan ve
bir zaman sonra da diğer kelimeyi iten, bastıran
veya unutturan gelişmelere işaret edildi. Mesela
“günah” kelimesi karşılığı olarak geçiş döneminde,
Eski Anadolu Türkçesinde “yazuk” kelimesi
kullanılmış. Daha sonra bu iki kelime gündelik dilde
kalıplaşmış bir ifade biçimi olarak “yazık-günah”
biçiminde yerleşmiş. Bu kullanım günümüzde de
devam ediyor. Kelimelerin, kavramların derinliğine
inildiğinde devir-kültür-düşünce okumalarının
nasıl aydınlatıcı olabileceğine dair birer işaretti bu
konuşmalar.
“Medeniyet” kaynağını “Medine”den alır. Önce
insan, sonra Medine ve nihayetinde medeniyet.
Yerleşik hayata geçmekte ağır davranan Türkler
ile nehirler çevresine yerleşen ve gelişen Çinliler
arasındaki ezeli mücadele bir kez daha gündeme
geldi. Yazılı kültürü çok zengin olan Çin, aradan
geçen bin yıllara rağmen, Mao dönemindeki
devrimlere rağmen kültürel devamlılığını
sağlamıştır. Sözün özü dün ile bugün arasında
bir kopuş yoktur. Düşünenler için bir ibret vesikası
bu. Yerleşik hayat malum olduğu üzere su
havzalarında başlamıştır. İki nehir arası anlamına
Konferans Notları
gelen “Mezopotamya” bölgesinde kurulan sayısız
devletler ve o bölgedeki hareketlilik geçmişi,
bugünü anlamlandırmamız noktasında önemli.
Göçebe Türkler ile yerleşik Çinliler arasında yıllarca
süren kavga, savaş durumu yıkımları, yenilgileri,
acıları getirdiği gibi süreç içinde kültür etkileşimini,
kültür değişimini de sağlamıştır. Türkler ilk
yazılı metinler ile (Göktürk Yazıtları) bir arayış,
sorgulama ve yeniden yapılanma dönemini de
başlatmış oldular. Yaşanan yeni dönemde şehirler
oluşmaya başlar. Ve yerleşik hayata geçen ilk Türk
devleti Uygurlar. Türkler'inde bir dönem sonra
Müslümanlığı kabul etmeleri ile asıl şehirleşme
başlar. Dil ve kültür alanındaki tesirler önemlidir.
Düşünce adamı D.Mehmet DOĞAN, “Selçuklu
Medeniyeti” tabiri üzerinde sıkça durdu. Özellikle
Sultan Sencer dönemi mimari anlayışının sonraki
dönemlerde de bir şekilde devam ettiğini bildirdi.
Mesela İslam şehirlerinde menzili, yönelişi belirlemek
için yükselen mimari yapılar (cami, türbe vd.)
ön plandadır. Bu seçkin eserler medeniyetimizin
birer nirengi noktası hükmündedir. Talas Savaşı
sonrasında Türkler arasında daha bir yaygınlık
kazanan İslamiyet, dinamik ruhlu yeni insanı, yeni
hayatı inşa etmiştir. İlk köklü, bayındır şehirlerimiz:
Merv, Rey, Semerkant, Konya…
O devirde bulunduğumuz coğrafyada Farsça güçlü
bir dildi. Etkisi altında kaldığımız Farsça özellikle
dinî kelimelerin, kavramların kullanımında tercih
edilir olmuştur. Milletimiz tarafından benimsenen;
medeniyetimizin ortak kelimeleri, kavramları:
Peygamber, abdest, namaz, oruç vb.
Selçuklu medeniyetinin
seçkin şehirleri: Konya,
Kayseri, Sivas, Niğde,
Tokat, Erzurum…D.
Mehmet DOĞAN’ın tespiti
ile “Niğde, Selçuklu
devrinin önemli medeniyet
merkezlerinden birisidir.”
Osmanlı Devletinin Anadolu’ya bakmadığı,
ilgilenmediği iddiası yanlış ve mesnetsiz. Selçuklu
Devletinin eser inşa ettiği, bayındır kıldığı yerlerde
Osmanlı sesini yükseltmemiştir. İnce bir medeniyet
anlayışıdır bu. Niğde örneğine bakıldığında görülen
manzara da bu düşünceyi destekliyor. Niğde’nin
en görkemli yapıları olan Sungur Bey Camii ve
Alaeddin Camii sonrasında Osmanlı dönemine ait
baskın bir eser yoktur. Niçin bu böyle? Çünkü o
alanda yapılması gereken eserler evvelce Selçuklu
devrinde yapılmıştır. Yani o bölgeye hizmet
ulaşmıştır. Diğer bölgeler ise cami, kervan, köprü
gibi eserlere muhtaçtır. Cihân-şümûl, akıncı bir
ruhun; Hakkı, hakikati duyurması adına yeni
yerlere, yeni insanlara ulaşması gerekirdi. Ve bu
anlayış çok geniş bir coğrafyada bütün görkemi ile
gerçekleşti. Ve şehir-belediye arasındaki bağlantı…
Tanzimat’tan sonra batı tarzı merkezî belediyecilik
yaygınlık kazanmıştır. Bizde en eski belediyeler
1850’lerde başlar.
Başşehir İstanbul’un yönetimi ayrı bir hususiyet
taşır. Bu noktada İstanbul Efendisi diye tanımlanan
şahsiyet şehrin yönetiminde belirleyici bir konuma
sahiptir. Şehirlerde hizmetler vakıf sistemi ile
yürütülür. Hemen her alanı kuşatıcı bir vakıf
vardır. “Vakıf Medeniyeti” tabiri konuyu daha
bir aydınlatıyor. D.Mehmet DOĞAN, Türkiye’de
belediyeciliğin
gelişmesinde
sivilleşmenin,
özgürlüklerin olumlu katkısı olduğuna işaret etti.
Millet ile bağları güçlü, değerlere saygılı hareketlerin
öncülüğünde başarılı hizmetlerin gerçekleştiğini
yakın dönemden verdiği örnekler ile somutlaştırdı.
Özellikle 1950’lerden sonra köyden kente yapılan
göçler yeni sosyolojik yapıyı belirlemiştir.
Şehirlerde artık yeni bir döneme geçiş yaşanıyor.
İdeolojik yaklaşımın, buyurgan dilin sona erdiği
yeni dönem sivil oluşumlar ve gönüllü kuruluşlar
ile şekilleniyor. Kültürel açılımın olumlu, yapıcı
sonuçları alınıyor. Hamaset ve siyaset rüzgârına
kapılmadan gerçekleşen bu konferans dil, tarih,
düşünce, sanat ve edebiyat okumalarının bir
yansıması olarak bizlerde güzel intibalar bıraktı.
Hayat içinde olup bitenleri dikkatli bir bakış ile
derinlikli okumalar ile yeniden değerlendirmek
gelecek adına insanımıza yeni kapılar açacaktır.
Umutlu olduğunu, gelecek günlerin daha
güzel olacağını muştuladı D. Mehmet DOĞAN.
Yağmur sonrası bir Niğde akşamında gerçekleşen
bereketli sohbet meclisi, gözümüzü, gönlümüzü
aydınlattı. Niğde Belediyesinin organize ettiği
Şehir Konferansları nicedir unuttuğumuz sohbet
meclisini de bizlere hatırlatmış oldu. Söz ikliminde
yürüyüş devam etmeli. Bu güzel etkinliğe emek
verenlere teşekkürler. Selâm olsun cümle iyiliğe,
güzelliğe !. •
KIŞ
2010
29
> Dün
İsmail Özmel
getirmeyi de ihmal etmezlerdi. Önce getirilen
yakacaklarla ateş yakılır, üzerine kazan konur, içi
Kadarak suyu ile doldurulur ve suyun kaynaması
beklenirdi. Bu arada getirilen çamaşırlar küllü su
ile başka bir kapta ıslanmaya bırakılırdı. Suyun
kaynaması ile yıkama işlemleri başlardı. Benim
ilginç bulduğum şey, şehrin hemen batısında bir
tepenin üzerindeki düzlüğe eşek sırtında yakacak
ve çamaşırların getirilmesidir. Suyun bol olması
ve kayalıkların üzerinin hem çamaşır yıkamaya,
hem de güneşte kurutmaya çok elverişli bir yer
olduğunu ve o zamanki kadınların her işlerinin
ne kadar meşakkatli olduğunu anlatmaktır. Biz
çamaşır makinesine deterjan ve çamaşırları
koymayı iş sandığımız bir dönemde bu anıları
anmak ve aradan geçen zaman içinde kat edilen
mesafenin hiç de küçümsenecek gibi olmadığını
anlatmaktır.
KIŞ HAZIRLIKLARI
ESKİ NİĞDE’DEN
ANILAR, MANZARALAR
KADARAK'TA
ÇAMAŞIR YIKAMAK
>Ninem Mevhibe Altuncu’dan dinlediğim
bir “Kadarak’ta çamaşır yıkama” hikâyesini
nakletmeliyim:
1930’lu 40’lı yıllar olmalı. Evlerde çeşme
suyu olmadığı gibi, şehrin bazı semtlerindeki
çeşmelerden evlere küllü(özel çamurdan Ovacık
köyünde yapılan, iki tutamaklı, büyük su
kabı),teneke, kova gibi kaplarla su taşınıyor. Bu
sular içme suyu olarak kullanıldığı gibi evin temizlik
işlerinde, tabii ki çamaşır yıkamada da kullanılırdı.
1950’li yıllarda şehir içme suyu şebeke hatları
döşendikten sonra evlere içme suyu verildi ve
temizlik işleri de evlerin içindeki musluktan akan
suyla yapılmaya başlandı.
Hikâyemiz bu dönemden önceki dönemlerin bir
olgusu. Kadarak şimdiki vali evinin bulunduğu
yerde; bir büyük masa gibi güneyden kuzeye
uzanan; kayalık baştanbaşa yapının girmediği bir
düzlük idi. Şimdiki Avukatlar Sitesinin önünden
geçen Gebere Barajından güneye doğru uzayıp
gelen arktan, Kadarak dediğimiz bir su akardı.
Yeşilburç köyünün üstündeki su, havzasından
yani Gebere Barajı’ndan gelen bu su sulama
suyu olarak kullanılırdı. Su boldu ve arkı ağzına
kadar doldurarak akardı. O zamanlar böyle beton
KIŞ
2010
30
1
ark da yoktu. Kayaları su nasıl oymuşsa, sular
bu kaya oyuklarının meydana getirdiği arktan
akardı. Çevresi de düz-engebeli kayalarla çevrili
idi. Çamaşır yıkamak için gelenler, herani
denilen büyük bakır kazanı, suyu ısıtmak için
kullanacakları yakacakları ve yıkanacak kirli
çamaşırları heybelere kor ve çamaşır yıkayacak
hanım ve yakınları da eşeklere binmiş olarak
bu suyun kenarına gelirlerdi. Yanlarında
çocuklarını,
kayınvalidelerini,
annelerini
Geçmişten günümüze bir çizgi çizmek için, her
yıl güz mevsiminde hemen hemen bütün ailelerin
yaptığı kış hazırlıklarını da hatırlamamız gerekir.
Mevsim sonbahar. Meyveler bahçelerden toplanmış,
kimisi pekmez, reçel olmuş küplere, kavanozlara
girmiş, birçoğu da kurutularak torbalarına
doldurulmuştur. Pekmez; daha koyusu büzeyden
(koyulaştırılmış özel bir pekmez-artık unutulmak
üzeredir); reçellerden, tatlı kabağının dilimlenerek
kirece batırılmış haliyle yapılan reçel, kabak reçeli,
reçellerin en şöhretlisi idi. Kayısı bilhassa Tokaloğlu
denilen iri kayısı ve beyaz kirazdan yapılan reçeller.
Gül yapraklarından yapılan gül reçeli, erik reçeli ve
benzerleri. Bütün tazeliği ve göz alıcı renkleri ile
eskiden küp, küpecik ve üzlük tabir edilen toprak
kaplarda, şimdi de naylon, pet kavanoz veya cam
kavanozlarda rafları süslemeye devam ediyorlar.
Dün
Kayısı ve erik kurularının bir kısmı torbalarla ayrılır.
dı Onlar toprak mangal, küllü veya püren süpürge
ile değişmek için bekletilirdi. Özellikle Kayseri yolu
üzerindeki Ovacık kasabasından eşek sırtında
getirilen topraktan, köy sakinlerinin bizzat yaptığı
mangal, küp ve küpecik, üzlük gibi kapları, rıza
pazarında bu kurularla değiştirirlerdi.
Elma bozumu ailece, yakınlarla yardımlaşarak yapılan güzel ve ahenkli bir çalışma idi. Önce geçen yıl ambarlara istif edilen boş sandıklar tamir edilir ve tekrar bağlara getirilirdi. Sandıkların içine serilmek üzere,
okunmuş gazete veya ambalaj kâğıdı
alınır, sandığın kapağına çakılacak
çivi bile düşünülürdü. Bunun yanında
dışarıdan ücreti ile tutulan elma bozum ameleleri varsa, ne yedirileceği
de konuşulan konulardandı. Elma bozumu için üçayak denilen merdivenler ve yüksek dallardaki elmaları alabilmek için kullanılan ve uzun saplı
sırıkların uçları üççatal şeklinde yaşken kesilerek yapılan ve çatal denilen
araçlar getirilir, yoksa olan komşudan
bir günlüğüne rica edilir ve dal uçlarında, yükseklerde kalan elmalar onlarla alınırdı.
Elma bozumu ve elmanın ambarlanmasının bazı
incelikleri vardı. Bu inceliklerin onda biri kalmadı.
Şimdi bozulmuş elmaların doldurulduğu helkiler
(kova), yüksekten takır takır tahta sandıklara
boşaltılıyor. Eskiler görmesin, “elma berelendi”
diye dertlere batarlardı. Oğlum, kızım biraz yavaş
boşaltsanız olmaz mı? O elmalar berelenir ambarda
kaç gün dayanır, diye ikaz ederlerdi, (uyarırlardı).
Elmalar bozulunca (dallardan toplanınca),
sınıflamaya tabi tutarlar, delikliler, yeşil kalmış
küçük elmalar (mazak elma), orta elmalar ve
ekstre elmalar ayrı sandıklara konurdu. Ekstre
denilen elmalara külah da denirdi. Birinci elmalar
ve iri elmalar kulplanırdı. Kulplanırdı dedim, altın
liralar, yarımlar, çeyrekler, beşi bir yerdeler ve elgazi
denilen kulpsuz altınlara kulp kaynatılmasına da
kulplama denir, ama bu başka bir kulplama. Madeni
çay kaşıkları alınır, her elma işçisi elmanın kulpunu,
yani sapını tam ortadan gelecek şekilde bu kaşıkla
kırar ve öyle sandığa yerleştirirdi. Böylece elma
kulplarının başka elmalara batarak yaralamasını
önlerlerdi. Şimdi elmalar taş alır gibi alınıyor ve
patates boşaltır gibi kaplara boşaltılıyor ve ayırma
da ciddi bir şekilde yapılmıyor. Bu da elmaların
çabucak çürümelerine sebep oluyor. Bozulan,
tasnif edilen elmalar şehre heylerle taşınırdı. Bir
eşeğin palanının iki yanına, uzunlamasına urganla
bağlanan tahtadan yapılmış dörtgen prizma
şeklindeki kaplar elmalarla doldurulur ve iki heyin
arasına, bozulma esnasında yere düşen bereli
ama güzel elmalar bir torbanın içine konurdu.
Yolda rastlanan tanıdık bildik kimselere, şehirde
mahallede oynayan çocuklara bu elmalar dağıtılırdı.
Elma bozumu esnasındaki ikinci görüntü: Çiſtlik
ilçemizden eşeklerle gelen insanlar (o zamanların
en önemli nakliye vasıtası eşeklerdi, ona binilerek
köyden, kasabadan gelinir, şehirde de bağlara
onlarla gidilirdi.) topladıkları püren süpürgelerle
elma değiştirirler veya dökülen elmaların iyilerini
tenekesi 35-50 kuruş arasında alır ve köye
götürürlerdi. O zaman köylerde meyve ağacı yok
denecek kadar azdı. Şimdi şehir merkezinden daha
çok elma ve meyve köy ve kasabalarda yetişiyor ve
artık işin uzmanı onlar oldu.•
KIŞ
2010
31
> Kitap
Kibar Ayaydın
Marcus Tullius Cicero
KIŞ
2010
32
Kitap
Kitabevleri, matbaadan yeni çıkmış kitapların mürekkebi
kurumadan geldikleri ilk uğrak yerleridir. Bu uğrak
yerlerine her gidişimde, bana göz kırpan, beni selamlayan
yeni kitapları gördükçe; heyecanlanır, adeta mutluluktan
uçacak gibi olurum. Görücüye çıkan yeni kitaplar,
kendilerine uzanacak elleri büyük bir hürmetle karşılar.
>Kitap ve ev kelimelerine daima sıcak bakmış,
taşıdıkları manalara daima meſtun olmuşumdur.
Kitap, dost bir bilge; ev, sıcacık bir yuvadır insana.
Büyük hatip Çicero’nun herkesçe bilinen o meşhur
sözü ne kadar manalıdır değil mi? “Allah’ım bana
çiçek dolu bir bahçe ile kitap dolu bir saray nasip
et.” Kitapseverin nazarında bütün Kitabevleri
birer saray, içlerindeki kitaplar da birer hazinedir.
Bu yüzden Kitabevleri, sırrını paylaşabileceği
kitap dostlarını, her zaman sabırla bekler. O sırrı
taşıyabilen kitap sevdalıları ise ömürlerinin en
mutlu anlarını bu kitap sayfalarında bulur.
Kitabevleri, matbaadan yeni çıkmış kitapların
mürekkebi kurumadan geldikleri ilk uğrak yerleridir.
Bu uğrak yerlerine her gidişimde, bana göz
kırpan, beni selamlayan yeni kitapları gördükçe;
heyecanlanır, adeta mutluluktan uçacak gibi
olurum. Görücüye çıkan yeni kitaplar, kendilerine
uzanacak elleri büyük bir hürmetle karşılar. Onların
her türlü reveransları taliplileri için ayrı bir davettir.
Bir kitapsever olarak Kitabevlerini hep bu aşkla
ziyaret etmiş, elime aldığım her bir kitabı hep bu
tutkuyla okumuşumdur. Bu tutku zamanla insanın
ayrılmaz bir parçası, adeta bir uzviyeti haline
geliyor. “George Sand; “Hâtıralar”ında ; ‘Kitap beni
her vakit eğlendiren, avutan bir arkadaş, bana akıl
öğreten bir dost olmuştur. Aramızda kim vardır ki,
büyük bir hazla okuduğu ilk kitapları, sonradan tatlı
bir sevgi ile hatırlamasın.” Diyerek bu tutkunun
köklerine vurgu yapmıştır.
Kitabevinin Mazisi
Kitabevi ya da kitaphane işin bir de ticari
yönüyle ele alınıp değerlendirildiği mekanlar
olarak da zikredilir. Dergâh yayınlarının Edebiyat
Ansiklopedisinde kitaphane şu farklı anlamda da
kullanılır. “Seri halinde yayımlanan eserlere verilen
isimlerden biri de kitaphanedir. XIX. asır başlarında
batı matbaacı ve yayıncıları geniş halk kitlesinin de
maddî sıkıntıya katlanmadan kitap edinmesi ve
kültürünü arttırabilmesi için cepte taşınır boylarda,
sahifeleri fazla olmayan, ucuz ve seri halinde kitap
çıkarmak yolunu bulmuşlardır. Fransızlar bu çeşit
yayınlara Bibliotaequé (kitaphâne), collection
(koleksiyon), Almanlar Universal Bibliotek (genel
kütüphane) gibi isimler vermişlerdir.”
Günümüzde aynı gelenekten gelen farklı
yapılanmalar da mevcuttur. Mesela hem yayıncılık
hem de pazarlama yapan Kitabevleri, bünyelerinde
kurdukları ayrı birimlerle kültür ve edebiyat
sohbetleri de yapmaktadırlar. Kitap, dergi basıp
bunu okuyucuyla buluşturma adına dernek ve
vakıf statüsünde yayın yapan kurumlar adeta bir
okul gibi çalışıyorlar. Aslında bu kurumlar, kendi
kültür ve medeniyetimiz adına o kadar güzel
şeylere imza atıyorlar ki; bunu ancak, ortaya çıkan
eserlere bakınca daha iyi anlamış oluyorsunuz.
Türk Edebiyatı Vakfı’nın Çarşamba sohbetleri,Bu sohbetler daha sonraları, Devler Konuşuyor
(2002), Üstatlar Konuşuyor (2002), Bilginler
Konuşuyor (2003), Aydınlar Konuşuyor (2003),
Tarihimiz Konuşuyor (2004) Hayatlarıyla Yol
Gösterenler (2005), Hayatın Manevi Boyutları
(2005) adlarıyla kitaplaştırılmıştır.- Kubbealtı
Neşriyatın, Kubbealtı sohbetleri; Kaynak yayın
grubunun, Kaynak Kültür Merkezi’nde yaptığı
kültür sohbetleri bunun en güzel örnekleridir.
Kitabevi ile kitap ayrılmaz bir ikilidir. Kitabın olduğu
yerde, kitabı inceleme, onu tetkik etme gibi
eylemler, doğal davranış örnekleridir. “Dostluklarda
görüşme, konuşma, dertleşme, akıl danışmanın
önemli yeri vardır. Kızmayan, küsmeyen,
bildiğini esirgemeyen kitap da bu özellikleriyle
iyi bir dosttur.” Üslubuna hayran olduğumuz bir
yazarın kitabını incelerken; farkında olmadan
KIŞ
2010
33
Kitap
kitabın tamamını okuduğumuz çok olmuştur. Bu
tür edimler ise, hakiki bir kitapsever için sıradan
şeylerdir. ‘Kitapların Çekiciliği Üzerine’ enfes
bir deneme yazan Orhan Duru, bir kitapseverin
portresini şu yalın cümlelerle özetler: “Kitapların
kendine özgü bir çekiciliği var. Yeni olsun eski
olsun herhangi bir kitap beni heyecanlandırıyor.
Elime alıp bakıyorum, sayfalarını karıştırıyorum,
içinde neler olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Kitap demek, kimi zaman bir başkasını tanımak
demek; insanlığı, onun geçirdiği evreleri
öğrenmek, uygarlıkları, geçmişimizi karıştırmak,
başkalarının düşüncelerini anlamaya çalışmak,
uzak ülkelerde dolaşmak demek. Bir büyük serüven
bu insanoğlunun tarihini kapsayan bir uzun öykü.
O nedenle herhangi bir eve konuk olduğumda
bir kitaplıkları varsa en önce oraya gözatıyorum.
Orada gördüğüm kitaplardan ev sahibinin kişiliğini,
meraklarını bir ölçüde çıkarabiliyorum.”
Kitapsever Okur
Hakiki bir kitapseverin ruh portresini çizmek
oldukça zordur. Bir kitapseverin kitaplarından
ayrı düşmesi kadar, ruhunu sıkan başka bir şey
olamaz. Onlar kitaplarından ayrılmak istemezler,
onun içinde gittikleri her yere kitaplarını götürmek
isterler. Ama nafile uğraşırlar! Kitapların tamamını
yüklenip götürmek imkansızdır. Kitapsever, yeni
kitaplığını oluşturmak için bulunduğu şehirdeki
Kitabevlerini keşfe çıkar. Kitapsever sahip olmak
istediği kitaplar için de hiçbir fedakârlıktan
kaçınmaz. Size kitapsever bir denemecinin, tadı
damağımda kalan şu satırlarını aktarmak istiyorum:
“Yaşayan bilir, kitap-insan arkadaşlığında her şeyi
dışta bırakan bir baş başalığa kavuşulur her şey bir
yana, kitap bir yana. Bu durumun arı-duru havasını
bozabilecek küçücük bir gölgeye bile yer tanımaz
insan. Düpedüz arkadaşlık içgüdüsü bu. Neler
yapmazsın arkadaşın kitapla, konuşursun, bol bol
konuşursun. Ortada işitilen bir şey yoksa da sürekli
konuşma, kitap okuma. Gerçi okuyan sensin. Ama
susan birşey değil kitabın. Senin dinlemendir
bu konuşmayı saran sessizlik. Hem konuşan
hem dinleyen sensin ama, kitap olmasaydı, ne
konuşabilir ne dinleyebilirdin. Öylesine içten
bir konuşma ki, sen konuşurken o konuşur, sen
susunca o da susar. Arkadaşı olarak sen onu var
ediyorsun, o seni: bir-ikilisiniz, ikili-birsiniz.”
Nermi Uygur’un kitap ile olan dostluğuna
gerçekten hayranım. Onun, “Tadı Damağımda”
isimli kitabını okuduğumda, onunla benzer
anılara sahip olduğumu fark edince, birden
heyecanlandım. Hakiki kitapseverlerin, demek ki
ortak geçmişleri oluyor. Evliliğimin ilk aylarıydı,
saat üç sularında ekmek almak düşüncesiyle
evden ayrıldım. Eşime de onbeş yirmi dakika
içinde gelirim diye de söylemişim. Niğde’nin
sayılı kitapçılarından olan Kültür Kitabevi o sıralar
bugünkü Oscar pastanesinin yanında bulunuyordu.
KIŞ
2010
34
KİTABEVİ VE KİTAP
AYRILMAZ BİR
İKİLİDİR.
Kitabın olduğu yerde, kitabı
inceleme, onu tetkik etme gibi eylemler, doğal davranış
örnekleridir. “Dostluklarda görüşme, konuşma, dertleşme, akıl
danışmanın önemli yeri vardır. Kızmayan, küsmeyen, bildiğini esirgemeyen
kitap da bu özellikleriyle iyi bir dosttur.” Üslubuna hayran olduğumuz bir
yazarın kitabını incelerken; farkında olmadan kitabın tamamını okuduğumuz
çok olmuştur. Bu tür edimler ise, hakiki bir kitapsever için sıradan şeylerdir.
Nasıl olduysa ayaklarım beni gayri ihtiyari
olarak içeriye attı. Raflardaki kitapları tek tek
inceliyor, beğendiğim her kitabı masanın üzerine
koyuyordum. Derken epeyce bir kitap ayırmışım
masanın üzerine. Bu arada her ay aldığım maaşın
yarısını bu Kitabevinde tüketiyordum. Birden saate
bakmak lüzumunu hissettim. Aman Allah’ım saat
tam tamına sekizdi! Hemen kitapları alıp evin
yolunu tuttum. Bu arada iki de ekmek almıştım!
Eve varınca manzarayı tahmin edebiliyorsunuzdur.
Eşimin yüzü korkudan bembeyaz kesilmişti.
Elimdeki kitap kolisini görünce söylenmeye
başlandı. Sen bunca zaman neredeydin? Beni
meraktan öldürdün. İnsan bir haber vermez mi? Bu
kitaplar benden daha mı kıymetli? Beni burada tek
başıma bırakıp da nasıl gittin? Daha evliliğimizin ilk
ayındayız, insan hiç böyle tek başına bırakılır mı?
Diye ağzına ne geldiyse söylendi… Ben eşimin
gönlünü almaya çalışsam da, bu olay uzun süre
hafızalardan silinmedi. Tabii benim için sıradan
olan bu meseleye, zamanla eşimde alışacaktı.
Ancak eşimin söylediği şu sözler, uzun süre zihnimi
meşgul etti: “Git, o Kitabevinde sabahla, ne diye
geldin ki! Ekmek almak için gitmiştin, bir koli
kitapla geldin. Hiç mi beni düşünmedin?” Aslında
eşim bir bakıma haklıydı, ya hemen gidip gelmeli;
ya da haber vermeliydim, ama biz kitap delilerinin
ne zaman ne yapacağı belli olmuyor ki…
Her şehirde, kitapseveri kendine meſtun eden
bir Kitabevi muhakkak ki vardır. Bu Kitabevleri,
kapılarını bütün sevecenliğiyle kitap dostlarına
açar. Kitapların evleri, kendilerine misafir olan
kitapseverleri büyük bir saygıyla karşılar. Kültür
Kitap
tarihimizde bu saygıyı hak etmiş yüzlerce
kitap sevdalısı vardır. Dursun Gürlek’in kaleme
aldığı ‘Çınaraltı Kitap Sohbetleri’ ile ‘Ayaklı
Kütüphaneler’de bu kitap sevdalıları tek tek
zikredilmiş; kitapla, okumayla olan maceraları
“Kitap kâinata açılan kapı. Ruh
yazının icadından sonra ölümsüzleşti.
Ehramlar ahmak bir taş yığını. Granit
homurdanır, mermer gülümser. Yalnız
kitap konuşur
gözler önüne serilmiştir. Bu kitap sevdalılarından
biri de Cemil Meriç’tir. Onun Kitabevleriyle olan
diyalogu, doyma bilmeyen ruhu için her dem yeni
bir kitap arayışının başlangıcı olmuştur. Çünkü
kendisi de kitaptan bir insandı ve “Bir Mabet İşçisi”
olarak hep kitapların sayfalarında çalışıyordu.
“Kitap kâinata açılan kapı. Ruh yazının icadından
sonra ölümsüzleşti. Ehramlar ahmak bir taş yığını.
Granit homurdanır, mermer gülümser. Yalnız kitap
konuşur… Kitap binlerce yılın ötesinden gelen
ve binlerce yıl öteye taşıyan ses. Kitap bütün
peygamberlerin mucizesi. Eflatun’u barbardan
ayıran okumuş olması. Hepimiz maddenin
mağarasına zincirliyiz. Kitap mağaramıza akseden
ışık. Pisliklerinden, ölümlü taraflarından sıyrılan
insan, yalın kılıç insan. Kalp ve kafa.”
Kitabevi, raflarında bulunan bütün kitapları
bir bir döker sevdalısına. Kitap sevdalısının
kitap ile olan dostluğu, Kitabevine esrarını hiç
kimsenin çözemediği farklı bir atmosfer yaşatır.
Bu atmosferde, şiir kitaplarından dökülen bir
“aşk” nağmesi yürekleri hoplatırken; bir deneme
kitabının, gönlünüzü çelen kıvrak üslubu sizi alır
götürür. Sırtlarını birbirine dayamış ağır ciltler
altında geçmiş zaman hayalini kuran okuyucu,
bu “anın” lezzetlerini tadar. Kitapsever, farkında
olmadan Proust’un Swann’ı ile adeta geçmiş
zamana bir yolculuk yapar. Kitabevinin büyülü
atmosferi, birbirine zıt yüzlerce kitabı aynı raſta bir
araya getirmiştir. Selüloz ile mürekkebin musanna
ciltler altındaki terkibinde duygu ve düşüncenin
sessiz tanıkları saklıdır. Burada çok farklı bir birlik
söz konusudur. Bir bakıma çokluk içinde, aynı raſta
bir birlik vardır. Cesanna’nın renkleriyle, Edward
Munch’un “Çığlık”ları(Scream) “Sanatın Öyküsü”ne
el ele vererek girer. Şeyh Galip’in mumdan gemileri,
ateş denizini “Kuğunun Son Şarkısı”nı söyleyerek
geçer. “Mona Roza” ile “Annebel Lee” Rüzgârlı
Bayır’ın uğultusunda birbirini kucaklar. “Mesnevi”
ile “Sözler” “Divan-ı Kebir” meclisine sem’a
ederek girer. “Safahat”, “Sükûtun Çığlıları”yla
aynı ıstırabı dile getirirken; “Çile”nin metafizik
şairi aynı raſta “Risalet-ün Nushiye”ye yaslanmış,
“Diriliş” şarkısını söyleyen “Doğunun Yedinci
Oğlu”na selam gönderir. “Türkiye’nin Zihin Tarihi”
“Huzur”la sırt sırta yaslanmış olarak, ”Çağının
Eleştirisi”ni yapar. “Alperen”, “İsyan Ahlakı”yla “Bu
Ülke”nin destanını yazar. “Esir Şehrin İnsanları”,
“Kendi Gök Kubbemiz”de “Önden Giden Atlılar”ın
“Uzun Hikaye”sini dinler. “Cebrail’in Kanadı”,
“Efendimiz”in “İlahi Aşk”ına doğru kanat çırpar.
“Büyük Türkiye Rüyası”nı gören “Kahramanlar”,
“Ateş Tecrübeleri”nden sonra “Tarihin Sınırlarına
Yolculuk” yapar… Velhasıl bu dostluk sürüp gider…
Kitabevleri, kitap okurların ve kitap sevdalılarının
ilk uğrak yerleridir. Çok çeşitli kitap türleriyle
görücüye çıkan Kitabevleri, hakiki kitapseverleri bu
büyülü atmosferlerine, her zaman beklemektedir.
KIŞ
2010
35
> Yaşamdan Kesitler
Uğur Arıbaş
rkına
a
f
k
a
c
n
a
n
aşaya
y
a
d
alesi
ız
K
e
ım
d
ş
iğ
a
b
N
ı
ır
n
d
a
Y
, yıllar
ız
ım
r tenli
ığ
e
d
m
a
s
m
e
a
o
n
var
e
sürdür
ı
ın
r
arlar?
a
p
l
t
a
a
y
y
iş
a
h
e
e
N
d
?
çevresin dir? Nasıl yaşarlar bir gerçeğini,
ehrin
Ş
?
ir
d
r
insanlar kim
e
tırdı...
l
ş
e
a
n
r
i
a
r
e
e
il
d
t
n
in
r
e
l
e
Bek
AŞ y
UĞUR ARIB
KIŞ
2010
36
Yaşamdan Kesitler
>Niğde Kalesi’nin tarihi dokusunu etrafındaki eski
evler tamamlar. Sırtını Kale’ye yaslamış bu evlerin
sokaklarına çoğumuzun yolu düşmemiştir. Kale’ye
çıkan insanların gezi macerası Alaattin Camii’nin
kapısına işlenmiş kız resminde biter. Ötesini belki
de kimse merak etmez. Biz merak edip, merak
edenleri de tatmin etmek isteyerek yola çıktık.
Kale’nin tepesinden başlayarak aşağılara doğru
süzülen dar yolların nereye çıktığı görülmüyor.
Burayı biraz ilginç biraz da ürkütücü yapan bu
dolambaçlı yolları olsa gerek. Ancak buralarda
yıllardır yaşamlarını sürdürmeye çalışan bir insan
topluluğu var. Onlar farkında olmasalar da ‘Niğde
Kalesi’nin gönüllü bekçileri’ gibiler aslında.
Karşımıza İlk Kim Çıkacak?
Kış günü öğleden sonra Kale’den aşağıya doğru
Arnavut kaldırımlı yollara vurduk. Elimizde ajanda
ve fotoğraf makinesi, birilerinin bu yabancının
karşısına çıkarak yolunu kesmesini bekliyoruz.
Hava soğuk olduğu için ortalıkta kimseler
görünmüyor. Kapılar da sonuna kadar kapalı.
Kâh inişli kâh çıkışlı yollarda birilerini görme
ümidi ile devam ediyoruz. Yollar dar, dolambaçlı
ve yollardan ayrılan merdivenler hem aşağıdan
hem yukarıdan evlere gidiyor. Fakat kimseyi
göremediğimiz yol bizi tekrar başladığımız yere
Kale’nin tepesine getiriyor. Bu sefer kendimize
başka bir yol seçip aynı işi yapmaya koyuluyoruz.
Pencere seviyesi, yolla birleşik sayılabilecek bir
evin önünden geçer geçmez cama sert bir şekilde
hızlıca vuruluyor. Bu işaretin bize yapıldığını
anlayarak biraz da çekinceme ile geriye dönüp
bakıyoruz. Pencerede yaşlıca ve oldukça esmer bir
kadın görünüyor. Kadın gülen yüzü ile bir şeyler
söylüyor. Sesi duyulmasa
yaptığı el
hareketi ile belli ki oralarda kimi ya da neyi
aradığımızı soruyor. Cama yaklaşarak eşinin olup
olmadığını soruyoruz. Kadın evde eşinin olduğunu
ancak gözleri görmediği için dışarı çıkamadığını
söyleyerek bizi davet ediyor. Nereye girdiğimizi
bilmeden içeri dalıyoruz. Birkaç basamak indiğimiz
merdivenler, bizi evin küçük bir giriş bölmesine
ulaştırıyor. Oradan, Kale evlerinin vazgeçilmezi
olduğunu iyice anladığımız birkaç basamağı bu
kez de çıkarak oturdukları odaya giriyoruz. Kapılar
dar ve başımızı eğerek geçebileceğimiz boydalar.
Kendilerini Dinleyecek Birine
Hasret Kalmışlar...
Bizim insanımıza özgü misafirperverlikle kapıda
karşılanıyoruz. Bir adam iki kadın... Kendimizi
tanıtıp ne maksatla orada olduğumuzu anlatıyoruz.
İsteğimiz kabul görüyor ve sohbete başlıyoruz.
Onları tanıyınca aslında bizim aradığımız insanlar
olmadıklarını anlıyoruz. Çünkü Ahmet Bey, eşi ve
komşuları Nuran Hanım, Kale civarında yaşayan
az sayıdaki Niğdeliler’den. Ama olsun. Onlar
da o civarın gerektirdiği yaşam tarzına sahip
ve kendilerini dinleyecek bir yabancıya hasret
kalmışlar.
KIŞ
2010
37
Yaşamdan Kesitler
Onların da Bir Öyküsü Var.
Duruşlar Cesur, İfadeler Çekingen...
Herkes gibi onların da öyküsü var. Dinliyoruz. Ahmet Bey birkaç yıl önce
görme yeteneğini kaybettiği için eve hapsolmuş durumda. Gözünün sadece
güçlü ışıkları alabildiğini söylüyor. İstanbul’da çalıştığı, Adıyaman’da askerlik
yaptığı gençlik yıllarını iç çekerek anlatıyor. Şimdi ise
maddi durumlarının iyi olmadığını, hiçbir sosyal güvencesi
olmadan eve kapandığını söylüyor. Nasıl geçindiklerini
sorunca, yufkacıda çalışan çocuğunun haſtalığı ile
geçinmek zorunda olduklarını gururuna yediremediği
edası ile belirtiyor. Sorularımızın yönlendirmesi ile
komşuları hakkında bilgi verdikten sonra, evlerine gelen bu
takım elbiseli, kravatlı insana sıkıntılarını da anlatıyorlar.
Komşuları ile kendilerini kıyaslayarak onlardan daha zor
şartlarda yaşadıklarını söylüyorlar.
Yine yokuş bir yolun kenarına kurulmuş odun fırınında, ekmek pişiren asıl
görmek istediğimiz insanların yanına götürüyorlar bizi. İki genç kadın,
hamurları içine yapıştırdıkları ilginç fırında mis gibi ekmek pişiriyorlar. Onlarla
58 yıldır Kale’de...
Komşu Nuran Hanım belki de Niğde Kalesi’nin yaşayan en
eski sakini. Bundan tam 58 yıl önce Kale’deki bir eve gelin
gelmiş. Hala aynı evde oturuyor. Yıllar önce kaybettiği
eşinden sonra bir başına yaşamını sürdürüyor. Oraya
geldiği ilk günden bu güne şehrin damında kim bilir nelere
şahit olmuş, ne acılar ne sevinçler yaşamıştır. Başımızı
ağrıtmamak için onlardan pek bahsetmiyor.
Bizi, komşularına götürmelerini isteyerek sohbete son
veriyoruz. İki kadınla beraber yine dar sokaklardan birine
giriyoruz. Kadınlar yanlarında ben yokmuşum gibi kendi
aralarında doğal konuşmalarını sürdürüyor. Biri diğerine
sabahları aldıkları bakkal ekmeğinin pahalıya geldiğini,
artık sobada pişirdiği çörekleri yediklerini anlatıyor.
KIŞ
2010
38
Yaşamdan Kesitler
konuşmak istediğimizi söylüyoruz. İşlerini yapmaya devam ederken cesur
duruşlarla ancak biraz çekingen ifadelerle bazı sorularımızı cevaplıyorlar. İş
fotoğraf çekmeye gelince kesinlikle reddediyorlar. Eşlerinden çekiniyorlar.
Ama Nuran Hanım’ın çekineceği hiç kimsesi olmadığı için ekmeğin birini
kaptığı gibi objektife poz veriyor. Bir dilim de ekmeklerini yedikten sonra
evlere gitmek üzere oradan ayrılıyoruz.
Alihan’la Tanışıyoruz...
Nuran Hanım’la yürüyoruz. Yolun bir yerine geldiğimizde artık evine dönmesi
gerektiğini söyleyerek bize aşağılardan, üzerinde asma olan bir evi gösterip
oraya gitmemizi istiyor. Kendisine teşekkür edip merdivenlerden inerek tarif
ettiği evin önüne geliyoruz.
Yüksek duvarlı ve avlu kapısı kilitli bir ev. Ziline basıyoruz. Kapıyı açan olmuyor.
Orada koşuşturan çocuklara evin sahiplerinin nerede olduğunu soruyoruz.
Sokağın başından bize doğru gelen bir çocuğu gösteriyorlar. Çocuk
dediğimizin, yaklaşınca genç bir lise öğrencisi olduğunu görüyoruz. Kendimizi
tanıtıyoruz. Ona da Alihan adını vermişler. Alihan bizi evlerine davet ediyor.
Önce bizim uyarımızla annesine ana diliyle evin müsait olup olmadığını
soruyor. Olumlu cevabı alınca bizi içeri buyur ederek, bu dili kullanma
sebebinin, annesinin Türkçe’yi tam olarak anlamamasından kaynaklandığı
açıklamasını da yapıyor.
Evlerine Konuk Oluyoruz...
Dayan Ailesinin evinde anne ve küçük bir çocuk var. Çocuk yer sofrasında
istifini bozmadan yemek yiyor. Belli ki az önce anne de yiyordu ancak
biz gelince saygısından dolayı sofradan kalkmıştı ve yemiyormuş gibi
davranıyordu. Alihan’la derin bir sohbete dalıyoruz. Kendilerini tanımak için
sorduğumuz soruları içtenlikle cevaplıyor. Alihan 16 yaşında bir lise öğrencisi.
Ailesinden daha farklı, çağın gerektirdiği gibi yaşamaya çalışıyor. Liseye
giderken hedefleri var ve bunları gerçekleştirmek için ne yapması gerektiğini
kurguluyor zihninde. Görünüşü bile ailesinden farklı. O artık cicili bicili giyinen
kızlar ve erkeklerle aynı sıraları paylaşıyor, onlarla sosyal ilişkilere giriyor. Bu
yüzden görünüşüne özen göstermeli, onlar gibi konuşmalı ve yaşamalı. Az
sonra zil çalıyor. Babaları geliyor. Nasıl bir insanla karşılaşacağız, bize hangi
gözle bakacak diye düşünürken kapı çalıyor ve orta yaşlı, zayıf , esmer bir
insan beliriyor. Ayağa kalkıyoruz. Gülen yüzü ve hızlı adamlarıyla yanımıza
geliyor. Önce elimizi sıkıyor ve bizi sıkıca kavrayarak yanaklarımızdan öpüyor.
Karşılama beklediğimizden çok çok sıcak oluyor. Alihan babasına bizi tanıtıyor.
Sohbetin boyutu baba Hayrettin Bey’in katılımı ile iyice genişliyor. Ona ilk
olarak buraya neden göç ettiklerini soruyoruz. Bozuk Türkçe’si ile Niğde’ye
geliş öykülerini şöyle anlatıyor:
“1994 yılında Siirt’te yaşanan terör olaylarının baskısından dolayı rahat bir
yaşam sürmek için ailece Niğde’ye göç ettik. O günden bu güne bir daha da
memleketimize hiç gitmedik. Bazı çocuklarım burada doğdu. Daha öncesinde
Niğde’de çalıştığım için burayı biliyordum. Kale civarında Siirtli olarak yaklaşık
500 kişi varız. Diğerleri de bizimki gibi sebeplerden dolayı buraya göç etmek
zorunda kaldı. Bizden daha az Mardinli, Diyarbakırlı ve Malatyalı aileler de var.
O bölgeden yaklaşık 50 aile varız. Şu an inşaat bekçiliği başta olmak üzere
kapıcılık, duvarcılık, sıvacılık vb. işler yapıyorum. Günlükçü olarak çalışıyorum.
İşin olmadığı kış aylarında da evde ya da kahvelerde vakit geçiriyoruz.
Memleketle tek bağlantımızı oradaki yakınlarımızın gönderdiği çay ve tütün
sağlıyor. Bir de oralardan getirilen gelinler... Bizim buradaki düğünlerimiz çok
sıradan oluyor. Davetiye bile bastırılmıyor. Kendi aramızda yapıyoruz. Ama
buraların düğün adetleri bizi yavaş yavaş etkiliyor. Bazı düğünlerde konvoy
oluşturuluyor. Saz çalma adet olmaya başladı. Ancak bizde oyun ve dans yok.
Gençlerimiz birbirleri ile evleniyorlar. Başka ailelerin çocukları ile evlenen pek
yok. Devletimiz bizi burda öksüz bırakmıyor.
Ailelerimizin çoğu yakacak, yiyecek yardımı alıp yeşil kart kullanıyor.
Öğrencilerimize burs bile veriliyor.”
Otlu Peynir İkram Ediliyor...
Yemek adetlerini evin annesi Vesile Hanım’dan öğreniyoruz. En çok tarşik
ve maşik adını verdikleri yöresel yemekleri yiyorlar. Bunların yanında bulgur
pilavı, fasulye, nohut, patates ve pirinç en çok yedikleri yemekler. Bir de
çayın yanında peynir yemek vazgeçemedikleri adetleri. Peynirden bahsedince
meşhur otlu peynir yediklerini söylüyorlar. Onlar adına Siirt peyniri deseler
de biz onu otlu peynir olarak biliyoruz. Bize bir tabak otlu peynirle ekmek
getirip ikram ediyorlar. Tadına bakıyoruz. Hayatımızda ikinci defa yediğimiz
bu peynir öncekinden çok çok lezzetli geliyor bize. Ekmeklerini ise elektrikli
fırında kendileri pişiriyor. Yazları ocakta yaptıkları özel ekmeğe tifik adını
veriyorlar.
En Özgün Kız İsimleri “Beyaz” ve “Esmer”
Sohbetimiz esnasında evde olmayan büyük kızlarını anlatıyorlar bize. Açık
Lise’de okuyan kızlarının spor başarısından bahsediyorlar. Kızın bir kulübün
lisanslı sporcusu olarak karate sporu ile uğraştığını ve en önemlisi bu dalda
madalya bile kazandığını söylüyorlar. Görmek istediğimiz madalyayı Alihan
hemen diğer odadan getirip önümüze koyuyor. Madalyada Türkiye Karate
Federasyonu’na bağlı olan ve zor telaffuz edebilecekleri “Muay Thaı“ dalının
adı yazıyor. Merak ettiğimiz bu kızın ismini sorduğumuzda biri “Tuğba Merve”
diyor, ötekisi “Öyle değil, Merve Tuğba” diyor. Bir süre bunu aralarında bile
tartışıyorlar ama bir sonuca varamıyorlar. Çünkü onlara, isimlerden ziyade
şahıslar daha önemli geliyor. Çocuklarına verdikleri bazı isimler de çok ilginç
geldi bize. Mesela “Beyaz” ve “Esmer”. Kız çocuklarına bu isimleri fazlaca
koyuyorlarmış. Erkek çocuklarında ise Resul, Adıl, Hanım gibi isimler daha çok
varmış.
Onlar arasında şehir hayatının bazı olumsuz etkilerini görmek mümkün.
Eskiden aileler birbirleri ile çok fazla samimi iken şimdilerde işin gücün artması
ile komşuluk ilişkileri zayıflamaya başlamış. Bu yüzden birbirlerinden hal hatır
sormayı bile ihmal edenler oluyormuş. Kadınların hemen hemen hepsi okuma
bilmiyor. Ancak kız çocuklarını okula göndermeye çalışıyorlar. Niğdeliler ile
ilişkileri de dışarıdan göründüğü gibi fazlaca kopuk değil. Birçok konuda
ilişkileri oluyor. Buradaki hayatlarından memnun oldukları için başka bir yere
gitmeye düşünmüyor. Zira onlar “Artık biz de Niğdeli olduk” diyorlar.•
KIŞ
2010
39
> Söyleşi
Murat Soyak
“Niğdeli Şair ve Yazarlar” Kitabının yazarı
MURAT SOYAK İLESAM ve Türkiye Yazarlar Birliği üyesi olan, çeşitli gazetelerde
başyazılar yazmış ve 10’a yakın şiiri bestelenmiş olan Niğdeli şair ve yazar İsmail
Özmel’le “niğdeli şair ve yazarlar” kitabı üzerine söyleşi yaptı.
>“Niğdeli Şair ve Yazarlar” kitabının 1.cildi 1990’da, 2.cildi 2001’de
yayımlanmıştı. 3. cildi de ihtiva eden genişletilmiş hali ile yeniden basıldı.
Şimdi “Niğdeli Şair ve Yazarlar” kitabı bir bütünlük içinde ve tek kitap halinde.
Niğde’nin âşıkları, şairleri, yazarları, erenleri hakkında önemli bir çalışma.
Özellikle Niğde üzerine yazılan şiir, yazı ve hikâyelerin varlığı sevindirici. Bu
yönüyle bir başvuru kaynağı. Niğde’nin Türk edebiyatına kazandırdığı şair
ve yazarları tanıma, anlama, anlatma hususunda okuyucular için bir rehber.
Niğde üzerine güzelleme ve güldeste(antoloji) özelliklerini de taşımaktadır bu
eseriniz. “Niğdeli Şair ve Yazarlar” kitabı üzerine bazı sorularımız olacak. Bu
vesile ile esere dair bir konuşmayı da gerçekleştirmiş olacağız.
MURAT SOYAK: “Niğdeli Şair ve Yazarlar” kitabını hazırlamaya ne
zaman ve nasıl başladınız?
İSMAİL ÖZMEL: Niğde’ye lise son sınıfa geldiğimde, Niğde’nin Sesi
gazetesinde yazmaya başlamam, okumak ve yazmak konusundaki gayretlerimi
KIŞ
2010
40
adeta tetikledi. Gece geç saatlerde günlük derslerimi bitirdikten sonra ilgi
duyduğum kitapları okuyor, şehir meseleleri üzerine yazılar yazıyordum. Bu
durum üniversite yıllarında ve sonraları da devam etti. Bu arada tanıştığım
şair ve yazarlar da oluyordu. Mesela Emin Ali Tanık ve Mehmet Naci Ecer
(ortaokul müdürümüz), ilerleyen yıllarda Adanalı halk şairi Sadık Çavuş, Fahri
Bulut, destan şairi Basri Gocul, Ahiri(Ahmet Gönenç) gibi şairleri tanıdım.
Daha sonraki yıllarda çevremizdeki şairlerle ilgili yazılar yazıyor dergilerde,
gazetelerde yayınlıyordum.
1982 yılına gelince Niğde Valiliği her yıl Niğde Şenlikleri yapmaya karar
verdi. Vali Ünal Özgödek, şenliklerin ikinci günü akşamı “Niğdeli şairleri
tanıtan bir program yapar mısınız?” dedi. Elimdeki notları ilk şekillendirmem
böyle başladı. Yıl 1982. Şenliklerin ikinci günü akşamı yaşayan şairleri bizzat
çağırarak, ebedi âleme göçmüşleri de ben kısa kısa tanıttım. Çok ilgi gördü.
“Kültür ve Tarih Sohbetleri” kitabımı yeni bitirmiştim. Yeni bir kitaba başlamak
Söyleşi
üzere düşünüyordum. Daktiloma kâğıdı taktım, adeta yol ayrımına gelen atının
dizginini serbest bırakan Köroğlu gibi, baktım ellerim “Niğdeli Şair ve Yazarlar”
diye yazmaya başladı. Şuur altına itilmiş bir duygu bir arzu gibi selamladım
bunu. O tarihe kadar “Folklor Dergisi”, “Erciyes”, “Filiz” gibi dergilerde ve
mahallî gazetelerde yayınlanan yazılarımı toplamaya başladım.
Sarı Saltuk türbesi Bor’da yolun kenarında olduğu için gidip gelirken
türbeye uğrar, sandukasına, yapı taşlarına, kapısına, penceresine bakardım.
Adeta tarihin o eski dönemlerine gider gelirdim. Onu muhayyilemde
canlandırıyordum. Önce onu yazmaya karar verdim. Edebiyat tarihimizde iki
zat var ki rüyalarında Peygamberimizi görürler, birisi Evliya Çelebi, “Şefaat
Ya Resulullah” diyeceği yerde “Seyahat ya Resulullah” der ve Peygamberimiz
ona yol verir. İkincisi de Saru Saltuk’tur. Peygamberimiz rüyasında: “Saltuk
kulum, Edirne küffar elindedir, orayı İslam diyarı yap”der. O da 700 kadar
adamını yanına alır gider ve Edirne’yi fetheder. İşte Saru Saltuk böyle bir zat.
Daha ilginç olan ise yedi yerde mezarının bulunmasıdır. Bu mezarlarından
birinin de Danzig’de olduğunu kayıtlarda buldum. Bor Halil Nuri Yurdakul
Kütüphanesinden Saltukname’yi aldım okudum. Sonra yazmaya başladım. Bir
Konya seyahatimde, Bursalı Mehmet Tahir Efendi’nin “Osmanlı Müellifleri” adlı
eserinin birinci cildi Meral Yayınları arasından yeni çıkmıştı. 1970’li yıllar… Bir
süre sonra ikinci cildi yayınlandı. Oradaki incelemelerim beni yüreklendirdi.
cilt bir arada;1231 sayfa ve 105 şair-yazar yer alıyor. Niğdeli şair ve yazarlar
elbette bunlardan ibaret değildir. Unuttuklarımız, gözümüzden kaçanlar oldu.
Onlardan özür diliyorum. Önümüzdeki zamanlar neler getirir bilmem ama
onları da yazmak isterim.
“Niğdeli Şair ve Yazarlar” kitabını hazırlama sürecinde yaşadığınız bir
olayı yahut hatıranızı anlatır mısınız?
İkinci cildi hazırlamıştım. Kitabı bir kalın klasör içinde ilgili yayın birimine teslim
ettim. “Birinci cildin aynısıdır” diye söyleyen bir memur, kurulu etkilemiş.
Onlar da bir karşılaştıralım dememişler ve yayınlama talebi retle sonuçlanmış.
Bari teslim ettiğim klasörü alayım diye gittim. Klasörü ile beraber notların
kaybolduğunu söylediler. Orayı burayı aradılar, bulamadılar. İşin ilginç yanı
kendimde iki şair hariç suretleri vardı. Suretleri olmayanlardan birisi Niğdeli
divan şairi Visalî. Diğeri ise “Geçti Bor’un Pazarı” şiirinin şairi Namdar
Rahmi Karatay. Divan şairimiz Visalî ile ilgili notlarımı bu toplu basımda da
bulamadım. Namdar Rahmi Bey’i etraflıca yazdım. Bu eser otuz yıla yakın bir
gayretin sonucu oluştu. Bu süreç içinde acı-tatlı yaşadıklarımızı bir çırpıda
anlatmak kolay değil.‣
Yakın dostlar, öğrenciler Ebubekir Hazım Tepeyran’ı soruyorlardı. Onunla
ilgili kaynakları araştırırken, ilginç bir gelişme oldu. Türkiye Yayınevi “Canlı
Tarihler” adlı bir seri yayınlıyordu. Bu listede Ebubekir Hazım Beyle ilgili bir cilt
yayınladığını öğrendim. Yayınevi sahibi Rahmetli Tahsin Demiray’la yıllar önce
şahsen tanışmış birkaç gün beraberliğimiz olmuştu. Derken İstanbul’a giden
bir arkadaştan rica ettim. Babıali’de bayır yukarı çıkarken sol taraſta valilik
binasına varmadan bir yayınevi dedim. Bir haſta sonra kitap geldi. Hacimli
bir cilt. Yazmaya başladım. Bir yerinde “Ebubekir Hazım Bey’in en büyük
eseri anılarıdır” dedim. Bu cümlenin olduğu paragraf, İhsan Işık dostumuzun
“Yazarlar Ansiklopedisi”nde yer alacağını nasıl bilebilirdim. Artık çalışmalar
bir kesafete ulaşmıştı. 400 sayfaya yaklaşan birinci cildi yayınlamanın vakti
gelmişti.
Vali Ahmet Özyurt ile iyi görüşüyorduk. Bir araya geldiğimizde eski valilerle olan
anılarımı anlatıyordum. Söz Niğdeli şair ve yazarlara geldi, anlattım. Kitapta
yer alan kişilerden, onların öykülerinden bahsettim. Sağ olsunlar, ilgilendiler.
“Getir bastıralım” dedi. İncelendi, basıma layık bulundu ve birinci cilt 1990
yılanda 3000 adet olarak yayınlandı.
Kitabı yayına hazırlama aşamasında nasıl bir yöntem izlediniz?
Yazılarıma son şeklini daktilo ile yazarak veriyordum. En eskiden en yeniye
doğru bir çizgi tutturayım dedim. Bu çoğu zaman mümkün olmadı, ama yine
de çalışma sırasını kitapta da muhafaza ettim. Sonradan yapılan ilavelerin
sayfalar arasına girmesi hakikaten meşakkatli oluyordu. Günümüzde bilgisayar
ve diğer teknoloji araçlarının sağladığı kolaylığı görünce, geçmiş yıllardaki
gayretleri hayretle karşılamak gerekir diye düşünüyorum.
Kitap 754 daktilo sayfası tutarındaydı. Vali Bey’in isteği ile Vali Muavini Osman
Bey kitabı yeniden daktilo ettirdi. Sayfa sayısı azaldı. Ama ben metinlerde
bir ayıklama veya kısaltma oldu mu diye merak bile etmedim. Çünkü kitabın
yayınlanması benim için büyük bir yükten kurtulmak demekti. Nitekim
yayınlandı, çok büyük bir ilgi gördü.
İyiliği, güzelliği dile getiren kalem sahiplerinin birlikteliği sayfalara
yansımış.“Niğdeli Şair ve Yazarlar” kitabında yer alan kişilerin ve
eserlerin seçiminde hangi ölçüler belirleyici oldu?
Daha çok yayınlanmış kitabı olanları tercih ettim. Bunun yanında şiirlerini
yayınlama konusunda imkânsızlıklar içinde olanları gördüm; onları da edebiyat
dünyamıza sunmanın bir görev olduğunu düşünerek kitaba aldım. Şimdi üç
Kitabı bir kalın klasör içinde ilgili
yayın birimine teslim ettim. “Birinci
cildin aynısıdır” diye söyleyen bir
memur, kurulu etkilemiş. Onlar da
bir karşılaştıralım dememişler ve
yayınlama talebi retle sonuçlanmış.
Bari teslim ettiğim klasörü alayım
diye gittim. Orayı burayı aradılar,
bulamadılar.
KIŞ
2010
41
Söyleşi
Niğde ilinde yaşamak ve Niğde’de yazmak hakkındaki duygu ve
düşünceleriniz nelerdir?
Niğde’de yaşamaktan mutluyum. Bu arada çevre illere, Adana, bilhassa Kayseri,
Ankara ve tabii ki İstanbul seyahatlerim, bana tazelenme imkânları verdi.
Yeni dostlarla, yeni eserlerle tanıştım. Okumaya ve yazmaya yeterli zamanı
ayırmamda, Niğde’de yaşamamın ve yakın çevremin bana bu huzurlu çalışma
ortamını hazırlamalarının birinci derecede etkili olduğunu düşünüyorum.
Yalnız içimi cız diye yakan bir gerçeği de sizinle paylaşmak istiyorum. Belki de
bu konuya bu kadar açıklıkla ilk defa temas ediyorum. Niğde’de oturup edebiyat
dünyasında hak ettiğiniz noktaya gelmeniz ne kadar zordur. Bilhassa İstanbul
edebiyat muhitlerinde, dikkatleri eserleriniz ve isminiz üzerine çekmenizmakale ve şiir bazında demiyorum-kitap bazında adeta bombardımana tabi
tutarsanız ne ala, değilse üç beş eserle, edebiyat muhitlerini kendilerine
kurdukları çerçevenin dışına çıkarmanız mümkün değildir. Her dönemin ve her
meşrebin bir çevresi ve dostları, tanıdıkları vardır. Oralara nüfûz etmek başlı
başına bir mesele.
Bir yazarımız, deneme türünde yazılan eserlerden bir seçme yapmış ve
kitaplaştırmış. Bizi de haberdâr ediyor. “Deneme antolojisinde bizim eserimiz
de var mı?” dedim. Gelen cevap şu: “Kitaplarınıza ulaşamadığımız için maalesef
yoksunuz” dediler. Denemelerimden “Sihirli Zaman” ve “Bindallı Yazılar”ı
gönderdim. Teşekkür ediyorlar ve kitaplar için güzel şeyler söylüyorlar. Şükür
ki son yıllarda edebiyatımızın gerçek dostları eserlerimizi mihenge vuruyorlar;
değerlendirme-inceleme yazıları yayınlıyorlar. Ben de zevkle ve şevkle yazmaya
Niğde’de yaşamaktan mutluyum. Bu
arada çevre illere, Adana, bilhassa Kayseri,
Ankara ve tabii ki İstanbul seyahatlerim,
bana tazelenme imkânı verdi. Yeni
dostlarla, yeni eserlerle tanıştım.
Okumaya ve yazmaya yeterli zamanı
ayırmamda, Niğde’de yaşamamın ve
yakın çevremin bana bu huzurlu çalışma
ortamını hazırlamalarının birinci derecede
etkili olduğunu düşünüyorum.
devam ediyorum. Niğde’de yaşamanın bir zorluğu da yayınlanan eserlerimin
dağıtım ve tanıtım imkânlarının kısıtlı olmasıdır. Son yıllarda dört kitabımı
yayınlayan Salkımsöğüt Yayınları dağıtım ve tanıtım konusunu bir çözüme
kavuşturdu. Bundan dolayı da kendimi mutlu hissediyorum.
Bütün bu okumalar, derlemeler sonucunda Niğde’nin kültür, sanat,
edebiyat alanındaki birikimi hakkındaki düşünceleriz, tespitleriniz
nelerdir?
Bu çevrede doğmuş veya bu çevrede hizmet vermiş; buralar için yazmış şair
ve yazarları bir araya getirmeyi, kitap halinde yayınlamayı kendime görev
bildim. Bu edebiyat tarihi ile ilgili çalışmaların yanında, düşünce yazılarımı “Dil
ve Edebiyat Yazıları”, “Kültür ve Tarih Sohbetleri”, “Sihirli Zaman”, “Bindallı
Yazılar” adlı kitaplarda topladım. Beş şiir kitabımdan sonra bütün şiirlerim 400
sayfa olarak Salkımsöğüt Yayınları arasında “Bütün Şiirler” üst başlığı ile çıktı.
Şiirlerim kadar fikir yazılarımı da önemsiyorum.
Niğde’de bir kültür ve edebiyat birikimi var. Ancak bir iletişimsizlik sonucu kimse
kimsenin ne yaptığından çoğu zaman haberi yoktur. Bir de amatörler vardır;
yıllıklardan, yayınlanmış kitaplardan bir şeyler bulup bir araya getiriyor ve kitap
olarak yayınlıyor. Sanıyor ki yıllıkların bölümlerini yazan kimseler yok, yıllıkları
hüda-yı nabit (kendiliğinden bitmiş) eserler sanıyorlar. Belki de her şehrimizin
böyle problemleri vardır. Kitap yazmayı düşleyen insan, “Hangi konuya ne
kadar emek verdim ki ne kadar biliyorum ki kitap yazayım” demiyor. Adam
ömründe beş on makale yayınlamamış ama bakıyorsunuz kitap yazacağım diye
karşınıza çıkıyor.
Niğde, emsalleri ile karşılaştırılırsa artıları olan bir il. İlk köy romanını yazan
kişilerden birisi Niğdeli’dir. Ebubekir Hazım Tepeyran, 1910 yılında “Küçük
Paşa” adlı romanını yazarak, Anadolu gerçeğini ilk defa dile getirmiştir. Çoğu
muhitler halen bu gerçeği bilmiyor. 1950’den sonra Mahmut Makal da bir
Niğde köyünü anlatarak bu konuda bir şeyler yayınladı. Bizim gibi uzun yıllar,
gerek meslek gerekse politika sebebiyle köyleri dolaşmış, köyleri yakından bilen
insanlar için hiç de fevkaladeliği olmayan bir anlatım. “Bizim Köy” 1950’li
yıllarda azımsanmayacak bir ilgi gördü. İnek mayısından yapılmış buğday
konulan sabit silindirik ambarları anlatması şaşkınlık uyandırmıştı. Hâlbuki
o zamanlar çuval ve telis gibi hububat koyacak kapları olmayan köylümüz
buğdayını, arpasını böyle kaplara koyuyor, koruyordu.
Burada şu gerçeği de tespit etmemiz gerekir: Demek ki okuryazarlarımızdan
sadece öğretmenler görevleri sebebiyle köylere gitmişler, diğer aydınlar köyü
göz ardı etmişler ve eski bir ifade ile, evlerinde hizmetçi olarak çalışan köy
çocukları vasıtası ile köye, köy gerçeklerine nüfuz etmeye çalışmışlar. Ama
bugün öyle manzara da kalmadı ama bu sefer de standartlar ortaya çıktı ve
bizde şunlar yok, bunlar yok demeye başladık. Tabii ki toplum geliştikçe bu
taleplerin de ardı arası kesilmeyecektir.
Biz de her ile nasip olmayacak bir hacimde “Niğdeli Şair ve Yazarları” yazdık.
1231 sayfada 105 şair ve yazarı tanıttık. Niğde için bir kazanç olduğunu
düşünüyorum.
Niğde’de hissedilen önemli eksiklik eli kalem tutanların bir araya gelip fikir
alışverişi, danışma ve yardımlaşma imkânlarının bir türlü olmamasıdır.
Edebiyat, kültür, sanat muhitlerini oluşturmak gerekiyor. Biliyorum ki
şehrimizde bir edebiyat-sanat potansiyeli var. Bunu zaman içinde daha da
geliştirip zenginleştirmemiz şart. Bu şekillenmede edebiyata, sanata gönül
vermiş aydınlarımızın önemli katkıları olacağını düşünüyorum.
Eseriniz cümlemiz için hayırlı olsun. Bu söyleşi için teşekkür ederim.
Ben de size teşekkür ederim.•
KIŞ
2010
42
Folklör
Fatih Uyan
FOLKLÖRÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM
Niğde gerek yüz ölçümü gerekse nüfusu bakımından Türkiye’nin birçok ilinden küçük
bir şehir. Ancak bunların aksine hem tarihi yapısı hem kültürel dokusu bakımından çok
zengin bir il. Kendine has gelenekleri, örf ve adetleri olan Niğde, folklorik öğeleri ve
halk türküleri yönünden de oldukça fazla kaynağa sahiptir. Ancak özellikle teknolojik
gelişmeler ve ekonomik şartlar nedeniyle Niğde’nin kültürel değerleri unutulmaya ve
kaybolmaya başlamıştır.
>Folklor terim olarak Türkçeye çevrildiğinde “Folk:
halk, lor: bilim, bilgi” karşılığı halk bilgisi ya da
“halk bilimi” demektir.
olan insan yaşadığı tabii çevrenin de bir ürünüdür.
Bu nedenle yaşadığı çevrenin özelliklerini en iyi şekilde yansıtır.
Folklor bir ülke ya da belirli bir bölgenin halkına
ilişkin maddi ve manevi alandaki kültürel ürünleri konu edinen halkoyunlarını, halk müziğini, kostümlerini, yemeklerini, gelenek ve göreneklerini,
manilerini, ninnilerini, bunları kendine özgü yöntemleri ile derleyen, toparlayan, sınıflandıran, çözümleyen, yorumlayan ve son aşamada da bileşime vardırmayı amaçlayan bir bilim dalıdır.
Gelenekler birden bire çıkmış değillerdir. Geleneklerin, adetlerin kökü insana dayanır. Kökü insana, insan yaşamına dayanan bu ürünler bir yerde doğup
yayılma halkalarından geçtikten sonra toplum tarafından benimsenir. Her yörede olduğu gibi Niğde ilinde de zengin kültür miraslarımız folklorik yapımız giderek kaybolmaya başlamıştır. Türkülerimiz, oyunlarımız, ezgilerimiz belli yörelerde doruğa ulaşmıştır. Niğde ili de bu yörelerden birisidir.
Ancak gerek gelişen teknoloji, gerek kültür alışverişi nedeniyle özellikle genç nesiller tarihi zenginliklerimizi unutmaya başlamışlardır. Düğünlerimizde, toplantılarımızda, kutlamalarımızda halkoyunlarımız, halk türkülerimiz oynanmayıp söylenmez
olmuştur.
Dünya üzerinde yaşayan insan topluluklarını millet
yapan en önemli unsurlardan birisi kuşkusuz onların kültürleridir.
Zengin tarihi, kültürel değerlere ve doğal güzelliklere sahip Niğde ili ve çevresinde uzun yıllar boyunca göç almış bir belde olma özelliğiyle (balkanlardan ve havalisinden) kültür etkileşmeleri olmuştur. Kültürü yaratan ve yaşatanlar insanlar olduğuna göre,bu göçler yöreye yeni folklorik değerlerin
gelmesine neden olmuştur. Ayrıca komşu illerden
etkilenmeler olmuştur.
Her yörenin kendine özgü yaşam şartlarına (iklime,
bitki örtüsüne, ulaşım şartlarına v.s) göre folklorik
yapısı vardır. Niğde ilimizin zengin tarihine baktığımızda kendine has folklorik özellikler görmekteyiz. Halkoyunları, halk müzikleri, yöresel kıyafetler, gelenek görenekleri, çocuk oyunları kısaca doğumdan ölüme kadar yaşamın her alanında kendine has özellikler sergiler. Niğde ili her yönüyle kendine özgü, kendine has bir şehirdir. Tabii bir varlık
Geleneklerimiz, örf, adet ve ananelerimiz, kültürel
değerlerimiz, folklorik öğelerimiz gibi atalarımızdan bize miras kalan bu hazinelerden toplumumuz
uzaklaşmaya başlamıştır.
Özellikle Niğde halkoyunlarında günümüze kadar
bir takım etkileşimler meydana gelmiştir. Gerek
ekonomik şartlar, gerekse teknolojik gelişmeler yöredeki sosyal ve kültürel zenginliklerin kaybolmasına yol açmaktadır. Artık Niğde’ye ait halkoyunları
figürleri birkaç tane ilköğretim okulu ve üniversitenin dışında başka bir yerde sergilenmemekte, neredeyse bu kurumların dışında hiçbir faaliyet içinde yer almamaktır. Düğünlerde bayramlarda dahi
Niğde’ye ait halkoyunlarının oynanmadığı gözlen-
miştir. Bununla birlikte geçmişte dilden dile dolaşan Niğde türküleri ilimizde hak ettiği yere ulaşamamıştır. Niğde halkı olarak bizi biz yapan bu değerlerimize sahip çıkmalıyız ve bizden sonraki nesillere doğru olarak aktarmalıyız.
Çağımız hızlı bir gelişme ve değişme çağıdır. Bu
gelişme ve değişmelerin kültürümüzü yok etmesine izin vermemeliyiz. Bunların yazarken teknolojik
gelişmelere kaşı olduğumuzu sanmayın.
Sadece bu hızlı gelişme çağında atalarımızdan kalan bizi biz yapan diğer milletlerden ayıran bu özelliklerimize sahip çıkalım. Onları yok etmeyelim.
Kültür dinamik bir bütündür. Gelenek, göreneklerimiz bu bütünün bir parçasıdır.
Geçmişteki değerlerimizin, kültürümüzün geleceğe doğru bir biçimde aktarılması bizim görevlerimiz arasındadır. Toplumlar bu değerler sayesinde ayakta kalırlar ve millet olma özelliği gösterirler. Çünkü aynı kökten gelen toplumların sevinçlerine, üzüntülerine verdikleri tepki de milletçe aynıdır. Toplum olarak varoşlumuzun ortak noktası kültürümüz folklorik yapımızdır.
Dolayısıyla binlerce yılın birikimi sonucu kazanılan kültürel değerlerin tespiti, değerlendirilmesi,
yaşatılması ve uluslararası boyutta büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi “ Muasır medeniyetler arasında yüksek seviyede temsil edilmesi ulusal kültür adına yapılması gereken
en önemli görevdir. Folklorümüzü yaşayan ve yaşatanlara hürmet ve saygıyı bir vazife olarak telakki ediyorum.
KIŞ
2010
43
>Niğde'nin Eskimeyen Değerleri
Murat Akalın
NİĞDE AĞZI ARAŞTIRMASI/MASAL
Deveci Oğlanla Patişahın Gızı
Bi garının, benim gibi bi garının “deveci” diller bi
o(ğ)lu varımış. Kunde da(ğ)a giderimiş, kunde
da(ğ)a giderimiş.
“O(ğ)lum niye da(ğ)ğa gidiyon?” dimiş, garı.
“Giderim ana” diyor…
Bunun dalındaa çekedi sade altındanımış. ‘Kimse
ban(g)a dalaşmasın’, diyi o gitmiş da(ğ)da gezerimiş. Ahşam oluncu gelirmiş.
“ Ana filan patişa bi dunûr git…” diyor, o(ğ)lan.
“Gid o(ğ)lum…” diyor “ sen bi deveci o(ğ)lansın;
patişah san(ğ)a gız virir mi?” diyor.
O(ğ)lan “Virir ana…” diyor. “ hele sen bi git ana.”
diyor, “Ne ilazımısa yapalım, getirelim.” diyor.
Bu garı varıyor bir gûn… Varırhana patişan gapısında deee dûnyanın şiyi var: iti, tazısı…Gapıda
hep onnar ba(ğ)lıymış orda. Bi de o zamana itler
saldırıncı bu garı giri dönüp geliyor. Giri dönüp gelince ahşam oluyor. Deveci o(ğ)lan da(ğ)dan geliyor.
“ Nôrdûn ana?” diyor.
Anası da “Ne yapıyım o(ğ)lum; ben varırhana itler saldırdı.”diyor. “Ben giri dönüp geldim.”diyor.
“Ana, bu gûn patişah gôremedi de öyle” diyor. “Yarın bi da git.”diyor. “Gayrı itlerini salmaz san(g)a.” diyor. “İtlerini çırahlarına
bekledir.”diyor.
Bu garı gine çıhıp varırhana padişah diyor ki: “İki
gundûr bi garı çıhıp geliyor…” diyor, “ney bunun
derdi; ban(g)a getirin bi annayım, soruyum bunun
şiyini.” diyor, padişah.
Garıyı padişaa çı(k)harıp getiriyorlar. Garı gapıya
geliyor ki ne bahan; eve girilmez şiyden. Bi de o
zamanadan garı şöyle seki altına oturuyor.
Padişah: “ Ana beri gel.”
“Yoh olum; gelemem. Ben şurda otururum” diyor, garı.
“Hızmatın ney ana?” diyor, padişah.
Garı diyor ki: “Benim deveci olana,senin kadın
gızı istemeye,dunûr geldim.” diyor.
“Heey ana!” diyor padişah. “Olur amma..” diyor,
“benim gonaa gôrdûn(g) mü?” diyor. “Aynı bu
gonahtan yaptırırsan, gabımda ne ba(ğ)lı onları hepden ba(ğ)larsan olur ana.” “Müsade senin.” diyor padişah.
Gahar bu garı. Müsadeyi alıyor eve geliyor bu garı.
Gelinci ahşam oluyor.
O(ğ)lu da(ğ)dan geliyor, “Ne yaptın ana?”diyor.
“Ne yapıyım o(ğ)lum..” diyor. “vardım..-işte
böyle böyle didi -” diyor: ‘Benim gonam gibi gonah yaptırırsa, benim dayram gibi dayra yaptırırsa; gapımdaa it, dilki,canavar hepsini gapısına ba(ğ)larsa olur.’ didi, padişah.”diyor.
“Tamam ana.”diyor, o(ğ)lan.
Zabahtan gahar bu o(ğ)lan. Bi usta dutar bi amele dutar.. Ondan sona bi ayın içinde yapdırır. Yapdırdıhtan sona, her şiyi sa(ğ)ına soluna; sona gider. Patişaa varır.
KIŞ
2010
44
“Tamam…”dir patişah. Çırahları gônderiyor, “Gidin bahın gelin.”diyor. “Aynısı olduysa gôtûrsün
benim gızı.”diyor. “Olmadıysa, olmaz.” diyor,
padaişah.
Çırahlar varıyor ki aynısı, patişankinden de fazla…
“Aman patişam, ne var seninkinde… Onunki bi
ev olmuş, gonah olmuş ki ne din sen!” diyorlar.
Bunnar gayri: “ Dik bayrağını da gôtûr
gızı.”diyorlar.
Bu, deveci o(ğ)lana gızı viriyor.
Ne gızın habarı var, ne annenin habarı var bu işten.
Bicecik patişah viriyor gızı.
Şinciki zaman gibi de(ğ)ilimiş ki o zaman. Herkez
viririmiş nire virirse gendi viririmiş. Bir tek ata…
Annesinin dahi habarı yomuş, gızın da habarı yomuş.
Bu, bayra dikiyor. Bi haſta dû(ğ)ûn dôdûrüyor. Ondan sonra gızı, o(ğ)lana getiriyorlar. Üş gûn geçiyor.Ötes(i) (ğ)üne dû(ğ)ûnü yapıyorlar…
Olan bi deveci olan oluyor, gelin de bi geçi oluyor…
Gaynana bi ohla vuruyor, gelin çıhıyor tahaya…
Olan da zabahtan gahıyor, kûnde da(ğ)a gidiyor
kunde da(ğ)a…
“Sen patişan gızı olacan da nasıl deveci olanı
gelip de alacan?” diyi buna ilin adamı dimiye başlıyor. Dimiye başlayıncı bu gelin gaynanaya diyor
ki: “ Bunun çekedini yahalım.” diyor. “Hanı çekedi yahmayıncı bu, kôyde durmaz. İlin adamı
da beni gandırıyor.”diyor, gelin.
“Aman gızım! Nası idip de çekedini yahacayıh
bunun?”
“Bunu çekedi sade altın… Bunun çekedini yahdımızınan, biz bunu elde idemezik.” diyor. “Bu,
o zaman hiç gelmez da(ğ)dan.”diyor.
“Yoh anne… Bunun çekedini yahmayıncı bunu
biz kôyde durudamazıh; bunu yahacayıh.”
“Bunu üyüdüncü ne yapıp neşe idip çekedi yahacayıh.” “Bu, üyümeden çekedi alır gazzığa
asar. Bu, üyüyüncü tandıra ateşi yahalım, bunun çekedini üstüne gapatalım.” diyor. “Bu,
içinde yanıp şiyideneden-biteneden-bunun habarı olmaz.”diyor.
O zamanadan bunun aynısını yapallar. Yahallar eteşi… Eteşi yahdıhdan sona üstüne bülleyorlar çekedi.
Yanıyor, yanıyor…. Kohusu olanın bunnuna gidiyor.
“Ana, gorhum var çekedimi yahdınız; kohusu
benim bunuma gidiyor.”diyor.
“Başınızı elden alamazsınız, beni bu diyarda
bulamazasınız!”diyor, olan.
“O(ğ)lum, niye yahalım çekedini ?” diyor.
Çekedi eteşe yînî bırahmışlarımış… O zamanadan
olan bi daha uyuyup oyananadan bu çeket hiç galmadan yanar. Hiç altın multun her şiy biter.
Bu olan gahar bi bahar kii “Ben il içine çıhamıyordum…Çekedim benim hep altınıdı. Kimse beninen dalaşır da altınlar dôkûlür dii ben kimsenin
yanına varamayordum.”dir.
“Dizlerin dutmaz olsun” dir.
Bu olan o avratdan da ayrılır anasından da… Çıhar
gooor gider başka bi melmekete . Gide gide orıya varır bi memlekete. Orda çırah olur. Bi haſta on
gûn çırah olur.
Garının gôzleri gôrmez olur, dizleri dutmaz olur,
ağlarımış. Gelin çıharırmış dışarıya…
O zamanadan bu gelin diyor ki: “ Ben gidecem,
o(ğ)lunu bulacam.”
“ Gitme yavrum? Nirde bulacan? Dada mı, daşta
mı nirde bulacan?”didiyse de gelin yola düşüyor.
Git ha git, git ha git... Bi kôya varıyor;devlerin
kôyüne varıyor…. Neyse soruyor oralardan.
“Öyle bi o(ğ)lan geldi amma…”diyorlar, “yirmi, yimbeş otûz gûn oldu…”, “Onun dû(ğ)ûnû
var.”diyorlar.
Devler gızını virmiş bunun dû(ğ)ûnû varımış.
“Ban(ğ)a orayı gôsterîn, orıya gidiyim
ben.”diyor.
Onnar da diyor ki: “O o(ğ)lanın yanında ne işin
var?”
“Ben bacısı olurum onun.”diyor. “Issız evde duramadım, yalın(ğ)ız evde ben. Onun pişine sora
sora geldim.” diyor.
‘Benim gocam olur’ dise hemen öldürüllerimiş
yani.
Bu o(ğ)lanınan gôrüller,gôrüşülüller…
“Sahın haa sahın!”diyor o(ğ)lan. “Ben bunun
horantası olurum dime…”diyor. “Bacısı olurum
di;yohsa seni devler paylaşır,yir.”diyor.
“Dûğûnümüz var bi gızınan… O dûğûnü yapsınnar; gerdek gicesinde seninen gaçalım.”diyor.
“Gerdek gicesinde gelin geldi de tam eve girdi
mi ya tam o zaman seninen biz gaçalım.”diyor.
Bunu(gızı) getirmişler “Bu ney?” dimişler. “Ardında gelen ney bu gız?”
“Issız evde bi bacım varıdı da duramamış,
yola düşmüş, bunarın başında ağlarhana beni
buldu.”diyor.
“Virirseniz bi ekmek yir,virmezseniz yimez;isder
ekmek virmen” diyor.
O zamanadan bunnar tam gelinin çıhd(ğ)ı gûn gaçarlar.
Gaç gaçmamısın, gaç gaçmamısın, gaç gaçmamısın…
Gelin evde gôzlerimiş. O,eline barda almış almış
çıhmış. Gelin gôzlerimiş o(ğ)lan gelmedi, gelin
gôzlerimiş o(ğ)lan gelmedi…
Gızı almış elinden dutmuş, eskisi avradını alıp gaçıp
geliyor; devlerin gızı orda galıyor.
Bi de bu gız bağırıyor: “O(ğ)lanın(ğ)ız gitdi…Hemen hemen yarım saat oldu o(ğ)lunuz gitdi…
Su dôkmiye gitdiydi yoh, gelmedi!”diyor.
Herkez eline diyne alıp goşuyor, bulamayollar.
Gaçıyor, evlerine geliyorlar, garıyı buluyorlar.
Niğde'nin Eskimeyen Değerleri
Örf-Adetler
Eski Düğünler ve Misafir Ağırlama
Bir dû(ğ)ûn_olduğu zaman bu kôyde dû(ğ)
ûn_olduğu zaman burdan Şıhlar’ı , Du(v)ara’yı,
Mahmıtlı’yı...dayvet idellerdi, bu kôye dayvet idellerdi.
Dayvete gelirlerdi.
Onnar gelirdi. Ya(v)ud bi goç alıllardı, ya(v)ud bi
davar_alıllardı. Kôyden parayı toplayollar alıyorlar. “Gıvrım” dillerdi ona gıvrım. Bu_ez onnar gelirken burdan çalgıynan falan ônûne inellerdi. İneller kôyûn gıyında onnar(ı) garşılallardı.
Ondan sona Duvara’dan geldiyse kôyûn altında garşılallardı. Ne gadar_adam geldiyse odalara tahsim idellerdi. Dörd odaya tahsim idellerdi
onnarı;misafir_idellerdi.
Dû(ğ)ûn bi haſtay(ı)dı o zaman;şincikîbî de(ğ)
eldi. Dû(ğ)ûnde bi haſta çalgı çalınırdı, etlik kesilirdi, şincikîbî de(ğ)eldi. Ya inek kesilecek ya ôkûz
kesilecek. ..
Et bişerdi. Et biştî(ğ)i zaman gazan_azı açallardı.
Gazan_azını aşdıhları zaman, ilk_ açanlar ilk yîme
yîr,orıya para virirdi. A’lar –yani Kôyûn böyüklerivarırdı orıya. Bizler varamazdıh da; yani Memiş_ A,
ôte Mu(i)ddin Ça(v)uş, işde bizim boba,dede gibi
onnar; yani gabilenin ileri gelenleri varırlardı. Bunnara yimek gonurdu,onnar ora ba(h)şiş atardı.
Ordan sona millet gayri varan yimek yir;yimeksiz
hiç gahmazdı.Şinci yime(ğ)i yiyen giderdi. Yimek-
siz hiç kimseyi galdıramazlardı. Utanıllardı tabi o
zaman “ Filan kôye vardıh da aj gahdıh .” didirdmezlerdi.
Orda duran delannılar senîn gibi delannılar çıhar
damları gezellerdi. “ Yimek zamanı misafir dışarda galmasın, misafir toplan gelin yavrum,alın
gelin!” dillerdi.
Gezerdik
damları.
Misafirleri
ordan
getirirdik;yidirir,içirirdik. Ondan sona bu bitti mi
dû(ğ)ûn biterdi. Bittikten sona onnarı bu_ez yolcu idellerdi. Yolcu_(i)derdik burdan;sa(v)uşdururduh. Adamlar “Alla_(ı)smarladıh.”dir, gelin çıhdıhdan sona gidellerdi.
Gelin çıhar, gelin çıhdıhdan sona gelin tabi ata binerdi. O zaman at varıdı;Şincikîbî de(ğ)eldi ya. Ata
binerdi,atnınan varırdı. Gelin indikden sona ötesi_(ğ)ün du(v)ah_olurdu. Du(v)ah_oldu(ğ)u zaman şincîkîbi gızınan o(ğ)lan garışıb da dûğûn şîyî
yapamazlardı. Bekçiyi dikellerdi orıya. Hiç bi irkek_
uşah, bir irkek delannı gadınnarın du(v)anın yanına varamazdı. Hiç varamazdı,imkan yoh. Muhdar sıhışdırırdı. E(ğ)er muhdar_ıcıh gevşek_alacah_olsa, kôyûn ileri gelen A(ğ)aları sıhışdırırdı.
Şincikîbi de(ğ)eldi. “(A)man ne me gerek” yodı
orda;sıhışdırırlardı.Muhdarı ney dinemezlerdi. Yani
böyle bil.
Ondan sona bu ez gelin du(v)ahdan geldikden sona
ıcıh (i)ki (ğ)ûn geçti mi şinci gaynanası gelini arhasına alırdı; ahrabalarının evini gezdirirdi,el_öp-
türürdü. Gelin el_öperdi. Gitdikleri yere bi çorap falan iletillerdi. Onnar da geline hediyesini virirlerdi.
Öyl_öyle ahrabalarını gezellerdi. Yahın ahrabalar da
bitdikden sona –üş,beş,altı gûn- gelinin işi biterdi.
Birbire bu gadar muhabbet yapallardı.
Anlatı ve Ağız Rehberi:
*Parantez içi sesler-(ğ),(v), (ı), (i) vb.- Niğde ağzında belli belirsiz çıkan pasif seslerdir.
*Niğde ağzında ulama çokça görülmektedir. Ulama sırasında bazı sesler kaybolmakta ve ağızdan
çıkmamaktadır. Ulamalar, alt çizgi(_) ile gösterilmiştir.
* Yuvarlak ünlülerden “ö”, çoğunlukla “o-ö” arası bir söyleşişle ağızdan çıkmaktadır.Bu durum metinde “ô” şeklinde gösterilmiştir. Yine “ü” ünlüsü, çoğunlukla “u-ü” arası bir ses olarak söylenmektedir.Bu ses metinde “û” şeklinde gösterilmiştir. “i” ünlüsü için de benzer bir durum söz konusu olup”ı-i” arası bir söyleyiş vardır ve”î” şeklinde
gösterildi.
*Niğde ağzında sert ünsüz benzeşmesi çoğunlukla
meydana gelmemektedir.(... indikden, ...du(v)ahdan geldikden, Gitdikleri)
*Niğde ağzında “k”ünsüzü çoğunlukla”h-k” arsı
bir ses olarak çıkmaktadır.Bu durum metinde”h”
ile gösterilmiştir;ancak bu tam bir “h”olmayıp”hk”arası bir sese denk gelmektedir.
KIŞ
2010
45
KIŞ
2010
46
Haber
RAMAZAN'DA NİĞDE
Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan, 18 gün boyunca beklentilerin çok üstünde bir
ilgiyle karşılaştıklarını söyledi. Akdoğan halkın yoğun katılımının bu programlara Niğde’de
ne kadar ihtiyaç olduğunu da gösterdiğini söyledi.
Niğde Belediyesi bu yıl ilkini düzenlediği Ramazan Kültür ve Sanat Etkinlikleri’ni
Türk Halk Müziği Sanatçısı Uğur Demirci’nin muhteşem konseri ile tamamladı.
Konsere katılanlar Demirci’nin söylediği birbirinden güzel türkülerle eğlendi.
Gecenin sonunda Uğur Demirciye teşekkür eden Niğde Belediye Başkanı Faruk
Akdoğan, 18 gün boyunca beklentilerin çok üstünde bir ilgiyle karşılaştıklarını
söyledi. Akdoğan halkın yoğun katılımının bu programlara Niğde’de ne kadar
ihtiyaç olduğunu da gösterdiğini söyledi.
yıl etkinliklerin ikincisini düzenleyeceklerini belirten Başkan Akdoğan, “Daha
farklı ortamda, daha farklı yapı içerisinde, daha iyi organize olmuş bir şekilde
önümüzdeki yıl halkımızın karşısına çıkacağız. Ancak şunu ifade etmek
istiyorum ki 18 gün boyunca bizim beklediğimizin çok üstünde bir katılım
oldu. Niğde halkı bizi mahcup etmedi. Bundan dolayı teşekkür ediyorum ve bu
programlara Niğde’mizde ne kadar ihtiyaç olduğunu da halkımızın bu yoğun
katılımı göstermiştir” dedi.
28 Ağustos’ta başlayan etkinlikler 18 gün sürdü ve 14 Eylül’de sona erdi. 18
gün boyunca belediye önünü hınca hınç dolduran vatandaşlar, konferansından,
stand-up gösterilerine, şiir dinletilerinden halk konserlerine kadar her gece
farklı bir programla dolu bir Ramazan yaşadı
Niğde’de kültürel ve sanatsal anlamda yaşam kalitesini de yükselteceklerini
vurgulayan Başkan Akdoğan şöyle konuştu: “Biz bunu seçimlerden öncede
söylemiştik. Kültürel anlamada, sosyal anlamda, gelişmişlik anlamında Konya
da ne varsa, Kayseri de ne varsa, etrafımızdaki illerde ne varsa, Niğde’de de oda
olacak demiştik. Bugün bu etkinlik bunun bir göstergesidir. İlkini düzenledik,
her akşam insanlarımız meydanı hınca hınç doldurdu. Her gün değişik
alanlarda farklı konuklarımız geldi, hiçbir parti taassubu gütmeden bizde her
dalda sanatçı arkadaşlarımızı ilimize davet ettik. Zaman zaman konferans
verdiler, zaman zaman şarkı türkü söylediler, halkımızı eğlendirdiler. Halkımızın
bunun daha fazlasını hak ettiğini düşünüyorum. İnşallah her gün daha fazlasını
halkımıza vermeye devam edeceğiz. Yarınımız mutlaka bugünden daha iyi
olacak. Bundan hiç şüpheniz olmasın.”
Etkinlikler dahilinde yapılan programlarda Senai Demirci, Vehbi Vakkasoğlu
ve Halit Ertuğrul gibi eğitimcilerin konferanslarının yanı sıra, Orhan Çakmak,
Aykut Kuşkaya ve Mustafa Demirci gibi isimlerin konserleri yer aldı. Şiir ve ilahi
dinletilerinin yanı sıra etkinliklerde Ramazan gecelerinin vazgeçilmezi olan
kukla, orta oyunu, meddah ve gölge oyunu gibi figürler de Niğdelilerle buluştu.
Etkinliklerin son akşamı olan 14 Eylül’de ise izleyenlere muhteşem bir
programla veda edildi. Türk Halk Müziği Sanatçısı Uğur Demirci birbirinden
güzel türkülerle, alanı dolduranlara hoş bir gece yaşattı. 1. Ramazan Kültür ve
Sanat Etkinliklerinin kapanış konuşmasını yapan Niğde Belediye Başkanı Faruk
Akdoğan da konserinin ardından Uğur Demirci’ye teşekkür etti. Önümüzdeki
Akdoğan’ın konuşmasının ardından protokolde bulunun AK Parti İl Başkanı
Yaşar Ataç ve Merkez İlçe Başkanı Ayhan Çalkanla birlikte, İl Genel Meclisi
Başkanı Nuri Ayduğan ve Belediye Başkan Yardımcıları birlikte fotoğraf çektirdi.
KIŞ
2010
47
> Haber
YENİLENEN
İSTASYON CADDESİ
Niğde Belediyesi İstasyon Caddesi’nde yaptığı çalışmaları tamamladı. Cadde
üzerinde daha önce asbestli su borularını değiştiren, kaldırım ve orta refüjleri
yeniden düzenleyen Niğde Belediyesi, asfaltlama çalışmalarının da
tamamlanmasıyla birlikte, caddeyi yepyeni bir kimliğe kavuşturdu.
> Niğde Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü çalışmalar kapsamında ilk olarak
cadde üzerindeki kaldırım ve orta refüjü yeniden düzenledi. İş yeri ve
dükkanların yağışlardan zarar görmemesi için kaldırımların yüksekliği
düşürüldü. Ardından içme suyu ve kanalizasyon şebekelerini de yenileyen
ekipler asbestli ve yıllardır değişmeyen pik boruları hem sağlık hem de günün
koşullarına uygun olan borularla değiştirdi. Öte yandan boruların değişimi için
zeminin kazılması sırasında TEDAŞ’la yapılan görüşmeler sonucunda elektrik
hatlarının da yer altına alınması sağlandı.
değerlendirmelerde bulundu. İstasyon Caddesi’nin Niğde’nin en eski caddesi
olduğuna dikkat çeken Akdoğan “Burası Niğde’nin en eski caddesi vebu
caddeyi gerçekten şanına yarışır vaziyete getirdik. Kaldırım, bordur, asfalt
ve yer altındaki yapılarımız olarak dört dörtlük yaptık. Burada 40 gün süren
çalışmalar boyunca esnafımıza ve mahalle sakinlerimize rahatsızlık verdiğimiz
için özür diliyoruz. Ancak bu çalışmalar yapılacak. Yirmi yıldır bir çivi çakılmayan
bu mahallemizi geçmişine uygun hale getirmek için elimizden geleni yaptık,
diğer mahallelerimize de yapacağız” dedi.
Sakinlerinin değimiyle ‘Neredeyse 25 yıldır çivi bile çakılmayan’ İstasyon
Caddesi’nde Fen İşleri’nin çalışmaları sürerken bir yandan da Park ve
Bahçeler Müdürlüğü’ne bağlı ekipler de orta refüj ve cadde üzerinde uygun
yerlerin ağaçlandırılması ve çiçeklendirilmesi çalışmalarını yaptı. Asfaltlama
çalışmasının da tamamlanmasından sonra İstasyon Caddesi, modern şehircilik
anlayışına uygun şekilde ışıklandırıldı.
Akdoğan cadde üzerindeki asfalt çalışmasının daha öncekilere göre faklı bir
teknik kullanılarak yapıldığını söyledi. Asfaltın geçmiş dönemlerde bir önceki
dönemde atılan asfaltın üstüne atıldığını hatırlatan Akdoğan, “Bu şekilde
olduğu zaman zemin zamanla yükselir ve cadde üzerindeki esnaflarımızın
iş yerlerini su basar. Biz bunu ortadan kaldırarak eski asfaltı tamamen
sıyırdık, böylece daha önce hiç asfalt atılmamış hale gelen zemine yeniden
asfalt atıyoruz. Bu şekilde zeminin seviyesini de indirerek iş yerlerimizi su
basmasından kurtarmış oluyoruz” diye konuştu.
Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan da geçtiğimiz günlerde düzenlemesi
tamamlanan ve yepyeni bir görünüme kavuşan İstasyon Caddesi ile ilgili
KIŞ
2010
48
Haber
TÜRBE
ÇEVRESİNDE
ÇALIŞMALAR
HIZLANDI
Niğde Belediyesi HÜDÂVEND HÂTUN
TÜRBESİ’nin turizme kazandırılması için
başlattığı peyzaj çalışmalarına hız verdi.
Türbenin daha fazla dikkat çekmesi,
yerli ve yabancı turistlerin şehri gelişleri
sırasında türbeyi de rahatlıkla ziyaret
edebilmeleri için yapılan peyzaj projesini
uygulamaya geçiren Niğde Belediyesi
türbe çevresindeki ağaç ve bitkilerin
bakımını yapıyor.
Çalışmalar kapsamında kurumuş ağaçlar budanırken, türbenin çevresi
önümüzdeki günlerde mevsimlik bitkilerle süslenecek. Alan içindeki çocuk
oyun gruplarının da yeniden düzenlenmesini içeren çalışmalar dahilinde önceki
gün Park Bahçeler Müdürlüğü ve Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri, proje aşaması
tamamlanan çalışmayı uygulamaya koydu. Bir yandan yeşil alan ve çevre
düzenlemesinin yapıldığı Hüdâvend Hâtun Türbesi çevresinde, bir yandan da
alandaki kilitli parke ve bordur taşlarının yenilenmesi için yoğun bir çalışma
başlatıldı.
Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan da kısa süre içinde tamamlanması
hedeflenen proje için şunları söyledi: “Hem Park Bahçeler hem de Fen
İşleri Müdürlüğü ekiplerimiz burada uygulamaya koyduğumuz projenin
tamamlanması için yoğun bir mesai harcayacaklar. Hüdâvend Hâtun Türbesi
Niğde ve Niğde halkı için oldukça önemli. Hem Türbe’ye adını veren Hüdâvend
Hâtun’un ismini yaşatmak, hem de türbenin dönemin en iyi mimari özelliklerini
yansıtan fiziki yapısını yerli ve yabancı ziyaretçilerimizin ilgisine sunmak için
böyle bir çalışmayı başlattık.” Türbe çevresindeki ağaçları ve diğer bitkilerimizin
birçoğunun elden geçmesi; buraya gelecek olan ziyaretçilerin rahat etmeleri ve
burada zaman geçirebilmeleri için bir takım düzenlemelerin yapılmasının zaruri
hale geldiğini vurgulayan Akdoğan, “Her gün onlarca çocuğumuz buraya
gelerek oyun gruplarında eğleniyor, bunların da bakımdan geçmesi gerekiyor.
Türbenin alanı Süleyman Fethi Caddesi’nden Bankalar Caddesi’ne geçen
vatandaşlarımız tarafından da yoğun olarak kullanılıyor. Dolayısıyla burası göz
önünde olan, her gün birçok vatandaşımızın çeşitli vesilelerle uğrayıp zaman
geçirdiği bir yer. Bütün bunlar dikkate alındığında buranın bakımını yapmak,
yeni düzenlemeleri hayata geçirmek, kent mobilyaları koymak, kilitli parke
ve bordur taşlarını değiştirmek, mevsimine uygun çiçek ve bitkilerle alanı
renklendirmek ve burayı özellikle de şehrimize dışardan gelenler için cazibe
noktası haline getirmenin zamanı gelmişti. Çalışmalarımız tamamlandığında
da bu amacımıza ulaşacağımızı düşünüyoruz” dedi.
KIŞ
2010
49
> Haber
ASBESTLİ BORULARIN
DEĞİŞİMİ DEVAM EDİYOR
Niğde Belediyesi şehir genelinde içme suyu şebekesinin yüzde 10’unu oluşturan asbestli
boruların değişimi çalışmalarını sürdürüyor. İlk olarak Vali Konağı Caddesi’nden başlayan
çalışmalar kapsamında, bugüne kadar 6 bin metreye yakın asbestli boru şebekelerden
çıkartılarak, yerine Sağlık Bakanlığı onaylı hijyen ve halk sağlığına uygun borular döşendi.
ASBEST NEDİR
Bir doğal silikat minerali olan asbest maddesinin, ısıyı
iletmemesi yani iyi bir izolasyon maddesi olması nedeniyle
kullanımı çok eski çağlarda başlamıştır. Arkeolojik
çalışmalardan elde edilen bilgiler doğrultusunda asbest
kullanımının 2500 yıl öncesine dayandığı bilinmektedir.
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından sonra ısıyı ve elektriği
yalıtması, sürtünmeye ve asit gibi maddelere dayanıklı olması
nedeniyle sihirli mineral olarak tanınmaya başlanmıştır. Fakat
yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra insan sağlığına
önemli zararlar veren kanserojen bir madde olduğunun
tespit edilmesi ile asbest maddesi için öldürücü toz
tanımlaması yapılmıştır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Asbest
>Sağlık Bakanlığı tarafından kullanımı yasaklanan asbestli boruların hijyenik
ve halk sağlığına uygun borularla değişimi çalışmalarını bir süre önce Vali
Konağı Caddesi’nden başlatan Niğde Belediyesi, çalışmaların birinci etabını
tamladıktan sonra şehrin çeşitli yerlerinde değişim çalışmalarına devam etti.
Boruların değişimi sırasında içme suyu ve kanalizasyon hatlarındaki arızaları
gideren, onarım, bakım ve bu hatlar üzerinde gerekli görülen yerlerde yenileme
yapan ekipler zeminin zaman içinde birkaç defa kazılmasını yani ‘zeminde yap
boz’ yapılmasını da önlemiş oluyor.
Fen İşleri Müdürlüğü’ne bağlı ekipler bin 600 metrelik ilk etap çalışmaları
kapsamında asbestli boruları kaldırarak, bakanlık onaylı PVC boruların
döşenmesi işlemini yaptı. İlk olarak Yeşil Burç su deposundan Vali Konağı su
deposuna su naklini sağlayan boruların değişimini yapan ekipler, aynı güzergah
üzerindeki bin 600 metrelik içme suyu şebekesinin de revize edilmesini sağladı.
İkinci etap çalışmaları olarak da Efendibey Çınarlı Camii yanından Vali Konağı
su deposuna giden hat üzerindeki boruların değişimini yapan ekipler son
olarak ise çalışmaları geçtiğimiz günlerde tamamlanan İstasyon Caddesi’ndeki
asbestli su şebekelerinin değişimini yaptı. Böylelikle yaz döneminde Fen İşleri
Müdürlüğü’nün değiştirdiği asbestli boruların uzunluğu 6 bin metreye yaklaştı.
KIŞ
2010
50
Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan ise asbestli su boruları ile ilgili
yapılan çalışmaların hava şartları müsaade ettiği sürece kış döneminde de
devam edeceğini söyledi. Niğde’de ne kadar asbestli boru varsa hepsini
değiştireceklerini belirten Başkan Akdoğan, “Son olarak İstasyon Caddesi’nde
yaptığımız düzenlemeler kapsamında buradaki asbestli su borularını
değiştirdik. Bu yönde şehir genelindeki çalışmalarımız devam edecek. Yaz
aylarında başlattığımız çalışmalar kapsamında bugüne kadar 5 bin 500
metrenin üzerindeki Bakanlığımızın yasakladığı asbestli borunun değişimini
yaparak, halkımızın sağlığına uygun PVC borular döşedik. Şunu her zaman
ifade ettik ‘Her şeyin başı sağlık’ bunun için de ilk olarak musluklarımızdan
içtiğimiz suyun temiz olması gerekiyor. Bu nedenle başlattığımız değişim
çalışmalarını önemsiyoruz ve mümkün olan en kısa sürede şehrimizdeki bütün
asbestli boruların değişimini tamamlayacağız” dedi.
Haber
BAŞKAN AKDOĞAN:
“NİĞDE’Yİ HALKIMIZLA
BİRLİKTE YÖNETİYORUZ”
Niğde Belediyesi Açık Kapı
Halkla İlişkiler Bürosunun Açılışı
Niğde Belediyesi bünyesinde faaliyete giren Açık Kapı Halkla İlişkiler
bürosunun açılışı yapıldı. Açılışa ev sahipliği yapan Niğde Belediye Başkanı
Faruk Akdoğan açık kapı ile Niğde’yi, Niğdelilerle birlikte yöneteceklerini
belirtti. Açılış programına katılan Vali Sebahattin Öztürk ise belediyeyi halkla
birlikte yönetmenin yerinde ve güzel bir düşünce olduğunu vurguladı. Öztürk
insanların problemlerini hem kaliteli, hem hızlı bir şekilde çözecek, vatandaş
memnuniyetini esas alacak bir düzlemde bir belediyecilikle karşılaşmalarının
her zaman onları memnun edeceğini söyledi.
Açık Kapı’nın açılışına Vali Öztürk’ün yanı sıra, AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç,
Merkez İçe Başkanı Ayhan Çalkan, İl Genel Meclisi Başkanı Nuri Ayduğan, İl
Emniyet Müdürü Kadri Kartal, İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi Üyeleri ve
vatandaşlar katıldı.
Programın açılış konuşmasını Belediye Başkanı Faruk Akdoğan yaptı. Açık
Kapı’yı ‘Niğde’yi halkımızla birlikte yönetiyoruz’ sloganından hareket ederek
kurduklarını belirten Akdoğan, “Halkımız her türlü şikayetini, isteğini, talebini
ve önerisini Açık Kapı’dan bize ulaştırabilecek. Bu birime gelen dilekçelerimiz
müdürlüklere dağıtılacak, üç gün sonunda ilgili müdürlüklerden bu birime
cevap inmemişse, görevli arkadaşlarımız cevabını sorgulayıp vatandaşa
dönecekler. İşin en önemli ayağını bu oluşturuyor. Bu birime vatandaşlarımız
internet üzerinden ulaşabilirler” dedi. Akdoğan internet aracılığı ile 2010
yılı içinde vatandaşların birçok belediyecilik hizmetinden çok daha kolay
faydalanabileceklerini belirtti. Başkan Akdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü:
“2010 yılında yine internet bankacılığını kullanan vatandaşımız istiyorsa
İstanbul’da, istiyorsa Ankara’da ikamet ediyor olsun, Niğde belediyesine olan
emlak, ÇTV gibi borçlarını Niğde’ye gelmeden ödeme imkanına kavuşmuş
olacak. Kısaca insanımıza, halkımıza ve belediye personelimize kolaylık
sağlanmış olacak. Her şey otokontrole bağlanmış şekilde çalışacak ve Niğde’yi
halkımızla birlikte yönetiyoruz.”
Vali Sebahattin Öztürk ise günümüzün belediyecilik anlayışının, insanların
24 saatini, doğumundan ölümüne kadar her durumunu kucaklayan ve sarıp
sarmalayan bir belediyecilik anlayışı olduğunu bildirdi. “İnsanın acılı gününde,
doğumunda, ölümünde belediye mutlaka insanımızın yanında olmalıdır” diyen
Öztürk, “Açık Kapı da işte 24 saat sizin yanınızdayız, sizin akrabanızız, sizinle
birlikteyiz imajını vermeye yöneliktir. Sayın Başkan yönetişim kavramından
söz etti, belediyeyi birlikte yönetmek yerinde ve güzel bir düşünce.
İnsanların problemlerini hem kaliteli, hem hızlı bir şekilde çözecek, vatandaş
memnuniyetini esas alacak bir düzlemde belediyecilikle karşılaşmaları
her zaman onları memnun edecektir. Bu hizmetin de Niğde’mize, Niğdeli
vatandaşlarımıza ve belediyemize hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.
KIŞ
2010
51
> Haber
ATATÜRK KENT ORMANI'NDA
PİKNİK KEYFİ BAŞLADI
Niğde Belediyesi Atatürk Kent Ormanı mehteran
gösterisi ve Ünlü Sanatçı Uğur Işılak konseriyle
hizmete açıldı.
Atatürk Kent Ormanı açılış törenine, Niğde Valisi Sebahattin Öztürk,
AK Parti Milletvekili Muharrem Selamoğlu, Niğde Belediye Başkanı
Faruk Akdoğan, Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Görür,
İl Emniyet Müdürü Kadri Kartal, PMYO Müdürü Hamdi Erdoğan, İl
Genel Meclis Başkanı Nuri Ayduğan, AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç,
AK Parti Merkez İlçe Başkanı Ayhan Çalkan, İl Müſtüsü Mehmet
Özlen, NİTSO Başkanı Serdar Ecemiş, Belde Belediye Başkanları,
ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Programın açılış konuşmasını Belediye Başkanı Faruk Akdoğan yaptı. Kent
Ormanı’nın yeniden hizmete açılmasıyla birlikte Niğde’nin yeşil alan ve mesire
yeri konusunda önemli bir ihtiyacının karşılanmış hale geldiğini vurgulayan
Akdoğan; “Dört yıl önce dönemin Milletvekili Erdoğan Özegen Bey2in
öncülüğünde ‘Niğde’mizde bir kent ormanı olsun’ düşüncesi ile bu proje hayata
geçirilmişti. Ne var ki kent ormanı istediğimiz düzeye hiçbir zaman gelemedi.
Niğde’mizin insanı bundan yeterince faydalanamadı. Sayın Valimizin destekleri
ile iki ay önce Orman Bölge Müdürlüğü2nden Kent Ormanı'nın Niğde
Belediyesi'ne tahsisini istedik ve burası 10 yıllığına Niğde Belediyesi’ne tahsis
edildi. Bize destek veren Sayın Valimize teşekkür ediyorum” dedi.
“Her Gün Biraz Daha Gelişecek”
Niğde Belediyesi olarak Kent Ormanı’nı devraldıktan sonra yapılan çalışmalara
ilişkin de bilgi veren Başkan Akdoğan, belediye personelinin yoğun çalışmaları
neticesinde ormanın bugünkü halini aldığını bildirdi. Kent Ormanı’nın
yenilenmesi ve değişimi çalışmalarında emeği geçen herkese ayrı ayrı teşekkür
eden Akdoğan, “Kent Ormanı ilimizde yaşayan herkese hizmet verecek. Tabiî
ki bu alanın bu haliyle yeterli olduğunu elbette düşünmüyoruz. Her geçen
gün buraya yeni ilaveler yapılacak. Ancak bunu da yeterli görmüyoruz.
İlimizin bir başka bölgesinde başka mesire ve piknik alanı oluşturmakta kararlı
olduğumuzu belirtmek istiyorum” şeklinde konuştu. Piknik yapmaya gelenlerin
Niğde Belediyesi Atatürk Kent Ormanı’nda A’dan Z’ye her şeyi bulacaklarına
dikkat çeken Faruk Akdoğan burada canlı müzik, kahvaltı salonu, restoran gibi
hizmetlerin yanı sıra market, manav ve kasap gibi alışveriş imkanlarının da
olacağını belirtti.
KIŞ
2010
52
Haber
DİTAŞ KAVŞAĞINA
SİNYALİZASYON
Niğde Belediyesi sık sık kazaların meydana geldiği ve can kayıplarının yaşandığı
DİTAŞ Kavşağı’nı düzenledi. Kilitli parke ve bordur çalışmasının yapıldığı,
asfaltının yenilendiği kavşakta çalışmaların tamamlanmasıyla birlikte mevcut
uyarı ve yön levhalarına bir de sinyalizasyon sistemi dahil edildi.
Önceki haliyle ihtiyaca cevap veremeyen ve sık sık kazaların meydana geldiği
kavşakta ilk olarak ortadaki adacık kaldırıldı. Yeni bir projenin uygulamaya
konulduğu DİTAŞ kavşağında trafiğe yönelik çalışmalar sürerken bir yandan da
bordür ve kilitli parke çalışması yapıldı.
Hem araç hem de yaya güvenliğinin üst seviyeye çıkarılmasını sağlayan
düzenlemeleri tamamlayarak trafik güvenliğini üst seviyeye çıraktan Niğde
Belediyesi Zabıta Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren Trafik ve Ulaşım
Hizmetleri Birimi yeni trafik lambaları, kavşakta sürücüleri uyarıcı levhalar ve
yön tabelalarını da içeren geniş kapsamlı sinyalizasyon çalışması yaptı.
HÜDÂVENT HÂTUN
OTOPARKI HİZMETE AÇILDI
Niğde Belediyesi bakım, onarım ve düzenleme yaptığı
Hüdâvent Hâtun Otoparkı’nı hizmete açtı.
Otoparkın hem içinde hem de üst zemininde düzenleme
yapan Niğde Belediyesi park eden araçların üzerine
yağışlı havalarda su akmaması için izolasyon çalışması
yaptı. Otoparkın tadilatı için daha önce iki defa ihaleye
çıkan ancak elde edilen rakamların yüksek olması
nedeniyle bütün işçiliği kendi personeliyle yapan Niğde
Belediyesi ilk olarak üst zeminde döşeli bulunan andezit
taşlarını söktü. Daha sonra zemine dolgu yapılarak yağışlı
havalarda ortaya çıkabilecek su birikintilerinin, rogarlara
yönlendirilmesi sağlandı.
Araçların üzerine yağışlardan zarar görmemesi için üst zemini su geçirmez
bir maddeyle kaplayan ve ardından yeni taşlar döşeyen Niğde Belediyesi
Fen İşleri Müdürlüğü ekiplerinin çalışmalarının tamamlanmasının ardından
alanı Selçuklu yıldızı ile süsledi. Park Bahçeler Müdürlüğü’nün de yeni oturma
alanları oluşturduğu Hüdavent Hatun Otoparkı üzerinde mevsime ve iklime
uygun bitkiler dikildi. Üst zeminde yapılan çalışmaların yanı sıra otoparkın
içinde de çeşitli düzenlemeler yapıldı. Yön ve park çizgilerinin çizildiği otopark
içinde duvarlar ve kolonların bakımı ve boyaması da yapıldı. Çalışmaların
tamamlanmasından sonra ise Bankalar Caddesi’nin trafiğini rahatlatan
Hüdâvent Hâtun Otopark’ı ücretsiz olarak halkın kullanımına sunuldu. Bir süre
bu şekilde kullanılan otoparkın işletmeye verilmesi için de geçtiğimiz günlerde
ihale yapıldı.
Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’da otopark’ın yapımı için iki kez ihale
düzenlediklerini ancak ortaya çıkan fiyatların yüksek oluşu nedeniyle her iki
ihalenin de iptal edildiğini bildirdi. Bunun üzerine düzenlemelerin belediye
tarafından yapılmasına karar verdiklerini dile getiren Başkan Akdoğan, “İhalede
120 -130 - 140 milyar verilen işi biz 70 bin TL’ye mal ederek kendimiz yaptık.
Şu anda çalışmalarımızı tamamladık ve burayı yeniden halkımızın hizmetine
sunduk. Önceki şekliyle bakıldığında burada bir yağmur suyunun gideceği bir
eğim yoktu, biz gerekli çalışmaları yaparak buranın eğimini yola doğru vererek
logarlara bağladık. Dolayısıyla burası önceki gibi su tutmayacak. Niğde kış
memleketi yağmuru ve karı özellikle sık olan bir yer, bu nedenle buranın su
geçirmez malzeme ile izolasyonunun yapılması gerekiyordu ve biz de bunu
gerçekleştirdik. Artık sürücülerimiz araçları zarar görmeden rahatlıkla bu
otoparkımızı kullanabilirler” dedi.
KIŞ
2010
53
> Haber
ŞEHİR KONFERANSLARINDA
İLK KONUK D.MEHMET DOĞAN
>Niğde Belediyesi tarafından düzenlenen Şehir Konferansları’nın birincisi önceki akşam Kültür
Merkezi’nde gerçekleştirildi. Şehir, Kültür ve Medeniyet konulu konferansa konuşmacı olarak katılan
Türkiye Yazarlar Birliği Onursal Başkanı ve RTÜK Eski Üyesi D. Mehmet Doğan Türkiye’de şehirlerin yeni
bir oluşumun içine girdiğini vurguladı. Doğan Türkiye’de belediyecilik hizmetleri konusunda en büyük
atılımın Turgut Özal döneminde yaşandığını belirterek, “Eğer Turgut Özal belediyecilik konusuna el
atmasaydı, şehir ve belediyecilik hizmetleri bugünkü merhaleye gelemeyecekti” dedi.
İl Özel İdaresi Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferansa Niğde Valisi Alim
Barut, İl Genel Meclisi Başkanı Nuri Ayduğan, Bor Belediye Başkanı Sıtkı Erat,
AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç ve Merkez İlçe Başkanı Ayhan Çalkan, İl Kültür
Müdürü Mehmet Öncel Koç ve İl Emniyet Müdürü Kadri Kartal ile İl Milli Eğitim
Müdürü Halil İbrahim Yaşar, ilçe ve belde belediye başkanları ve vatandaşlar
katıldı.
‘HER AY FARKLI BİR KONUK’
Konferansın açılış konuşmasını Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan yaptı.
Şehir konferansları kapsamında her ay bir bilim adamını, konusunda uzman bir
kişiyi, Türkiye’de isminden söz edilen ve Niğdelilerin de görmek istediği kişileri
davet etmeyi planladıklarını söyleyen Başkan Akdoğan şöyle konuştu: “Özellikle
yerel yönetimlerde görev yapan bütün belediye başkanlarımızı, meclis
üyelerimizi, il genel melcesi üyelerimizi, ilimizin bürokratlarını davet ederek
hep birlikte bilgilenelim ve bu bilgileri de idaresini yürüttüğümüz yerlerdeki
insanlarımıza hizmet olarak aktaralım düşüncesindeyiz. Elbette şehirler
tarihleriyle, kültürleriyle, sanatlarıyla kendilerinden söz ettirirler. Niğde’miz
de bir Selçuklu kenti olmasına rağmen kendisinden bu güne kadar yeterince
söz ettirememiş bir il. Bundan bu güne kadar yoksun kalmışız, bundan sonra
yoksun kalmayı istemiyoruz, o yüzden bu çalışma içine girdik.”
‘OSMANLI SELÇUKLU ESERLERİNİ GÖLGEDE BIRAKMADI’
Konferansa konuşmacı olarak katılan Türkiye Yazarlar Birliği Onursal Başkanı
ve RTÜK Eski Üyesi D. Mehmet Doğan ise şehir, kültür ve medeniyet
kavramlarının birbirleriyle sıkı bir bağı olduğunu söyledi. Kültür ve medeniyetin
şehir üzerindeki etkisine dikkat çeken Doğan, Niğde’nin Selçuklu’nun sesli
olarak kendini ifade ettiği medeniyet merkezlerinden birisi olduğunu belirtti.
Niğde’de Selçuklu döneminden kalma çok önemli eserlerin bulunduğuna işaret
eden Doğan, bu eserlerin hala şehre damgasını vurduğunu ifade etti.
Konuşmasında ‘Osmanlılar Selçuklu şehirlerine bakmamış’ yönündeki iddialara
da değinen Doğan, “Bu iddia ilk bakışta doğru gibi görünse de Osmanlı
Selçuklu’nun yüksek sesle konuştuğu hiçbir yerde sesini yükseltmemiştir, yani
bir eser yaptıysa da daha öncekileri silecek büyüklükte yapmamıştır. Osmanlılar
Konya’da, Kayseri’de, Erzurum’da ve Niğde’de birçok eserler yapmışlardır
ancak bunların hiçbirisi Selçuklular döneminden kalan eserleri gölgede
bırakacak cesamette olmamıştır. İhtiyaç duyulan her şeyi yapmışlardır ancak
Selçuklu eserlerinden büyük eserler yaparak onları geride bırakmayı uygun
görmemişlerdir. Bu da bir medeniyet esprisidir” dedi.
‘BELEDİYECİLİK TURGUT ÖZAL DÖNEMİNDE GELİŞTİ’
Doğan konferansında Türkiye’de belediyeciliğin tarihiyle ilgili de bilgi verdi.
Belediyelerin ilk kuruluş dönemlerinin 1850’li yıllara rastladığını dile getiren
Mehmet Doğan belediyeler kurulmadan önce şehirlerde hizmetlerin devletin
bütçesinden değil, vakıflar yoluyla yapıldığını vurguladı. Türkiye’de Tanzimat
dönemine kadar şehirleri kuran, yaşatan, onları sistematik olarak ayakta tutan
başlıca etmenin vakıf sistemi olduğunu bildiren Doğan, “Yolları yapmak, şehri
temiz tutmak, öğretim kuruluşları kurmak ve idame ettirmek, su temin etmek
ve yazın bu suyu soğutmak gibi hizmetlerin hepsini vakıflar yapıyordu. Çünkü o
dönemde şimdiki anlamda belediye hizmetlerini yürütebilecek maddi imkanlar
yoktu” diye konuştu. Mehmet Doğan Turgut Özal döneminde ise belediyecilik
KIŞ
2010
54
hizmetlerinin ciddi bir sıçrama yaptığını şu sözlerle açıkladı: “Turgut Özal
Türkiye’de şehirlerin önünü açan kişidir. Eğer Turgut Özal belediye hizmetlerine
el atmasaydı, Ankara’nın başına Altınsoy’u, İstanbul’un başına şimdi firari olan
Bedrettin Dalan’ı getirmese ve onların arka planında durmasaydı Türkiye’de
şehircilik ve belediyecilik hizmetleri bugünkü merhaleye gelemeyecekti.”
ŞEHİRLER YENİDEN YAPILANIYOR
Türkiye Yazarlar Birliği Onursal Başkanı RTÜK Eski Üyesi Mehmet Doğan
konferansının sonunda şehirlerin artık yeni bir oluşumun içine girdiğine
dikkat çekti. Bu dönemde eskiden olduğu gibi devlet yukardan ideoloji
dayatamayacağına işaret eden Doğan, “Bu oluşum gönüllü karakterle olacak,
o toplumun öncülüğünü hak etmiş kişiler yapacak, ilim müesseseleri yapacak,
dini kurumlar yapacak, hayır kurumları yapacak, spor kurumları yapacak,
toplumun damarlarında neler dolaşıyorsa o nabızları tutan insanlar yapacak.
Her şeyi devletten beklemek yerine sorumluluk sahibi olarak hepimiz nasıl bu
değişime katkıda bulunabileceğimizi düşünerek, üzerimize düşeni yapmalıyız”
dedi.
Programın sonunda ise Niğde Valisi Alim Barut konferansın anısına Mehmet
Doğan’a plaket takdim etti.
Haber
KENT KONSEYİ TOPLANDI
Kent konseyi yeni dönemin ilk toplantısını gerçekleştirdi. Niğde Belediyesi
Meclis Salonunda yapılan toplantıda konseyin yönetim kurulu üyeleri ile
başkanı seçildi. Toplantıda oy birliği ile Kent Konsey Başkanı seçilen Niğde
Belediye Başkanı Faruk Akdoğan Kent Konseyi üyelerinden, konsey dahilinde
kurulacak komisyonlardaki üyelerden, vatandaşlardan gelecek talep,
öneri ve düşüncelerin belediyeye, vilayete ve ilgili kurumlara taşınmasını
sağlayacaklarını söyledi.
Konseyin yeni dönemdeki ilk toplantısı Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ın
başkanlığında toplandı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile açılan toplantıda
ilk olarak yönetim kurulu üyeleri seçildi. Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Adnan Görür, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Serdar Ecemiş, Esnaf Odaları
Başkanı Fahri Eker, Niğde Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Süleyman Tuzcu, Milli
Eğitim Müdürü Halil İbrahim Yaşar ve Belediye Başkan Yardımcısı Ali Cemil
Arıcan’ın yanı sıra, Kültür Müdürlüğü’nden Salih Akyüz, Atatürkçü Düşünce
Derneği’nden Ayhan Söyler, İl Sağlık Müdürlüğü’nden Seyrani Uyaroğlu gibi
isimler de yönetim kurulu üyeliğine seçildi. Ayrıca Efendibey Mahallesi Muhtarı
Tevfik Özbek ve Aşağı Kayabaşı Mahallesi Bahtiyar Yamaner de yönetim kurulu
listesinde yer aldı.
tüm Türkiye’de uygulandığını dile getiren Akdoğan, konseyin daimi üyelerinin
yasa ile tespit edildiğini vurguladı. Akdoğan konseyde yönetim kurulunun
belirlenmesinden sonraki süreci ise şöyle anlattı: “Yönetim oluştuktan
sonra hem tabii üyelerimizden hem de dışarıdan sivil vatandaşlarımızdan
komisyonlara üyeler dahil ederek, daha geniş kitlelerin düşüncesini belediyeye
vilayete ve ilgili kurumlara taşınmasını sağlayacağız. Kararlaştıracağımız
projelerin Niğde’mizde gerçekleşmesi için tüm kamu kurum ve kuruluşları,
sivil toplum örgütleri, derneklerimi, vakıflarımız ve muhtarlıklarımız üzerine ne
düşüyorsa onu yapacak diye düşünüyoruz”
Daha sonra Kent Konseyi’nin başkanlık seçimi yapıldı. Üyelerin de teklifi ve
oybirliği ile Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan konseyin başkanlığına
seçildi. Başkan Akdoğan toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Kent
Konseyi merkezi yönetimin, yerel yönetimin, kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin ortaklık anlayışıyla,
hemşehrilik hukuku çerçevesinde buluştuğu; kentin kalkınma önceliklerinin,
sorunlarının, vizyonlarının sürdürülebilir kalkınma ilkeleri temelinde
belirlendiği, tartışıldığı, çözümlerin geliştirildiği ortak aklın ve uzlaşmanın
esas olduğu demokratik yapılar ile yönetim mekanizmasıdır.”Kent Konseyi’nin
2 – 17 Eylül tarihleri arasında Tayvan'ın başkenti Taipei'de yapılan İşitme
Engelliler Olimpiyatları'nda gülle atmada ikinci olarak gümüş madalya kazanan
Mahmut Kılıç için Niğde Belediyesi’nde ödül töreni düzenlendi. İl Genel Meclisi
Başkanı Nuri Ayduğan ve AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç’ın da katıldığı törende
Olimpiyat İkincisi Mahmut Kılıç’a 10 adet altın hediye edildi.
Olimpiyat ikincisi Mahmut Kılıç Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı, Antrenörü
Sedef Kurt ve Gençlik Spor İl Müdürü Metin Kaplanla birlikte ziyaret etti.
Kendisine olimpiyatlara hazırlanması için destek veren ve çalışması için ihtiyacı
olan alanı temin eden Belediye Başkanı’nı ziyaret eden Kılıç’ı Niğde Belediye
Başkanı Faruk Akdoğan da altınla ödüllendirdi. Gecesini gündüzüne katan Kılıç
uzun süren hazırlık ve azimli bir çalışma sürecinin meyvesini olimpiyatlarda
ikinci olup gümüş madalya kazanarak aldı.
Daha önce de gülle atmada Avrupa şampiyonluğu ve dünya ikinciliği bulunan
Mahmut Kılıç için Niğde Belediyesi’nde düzenlenen ödül töreninde konuşan
Belediye Başkanı Faruk Akdoğan, başarılı sporcunun Tayvan’da yapılan İşitme
Engelliler Olimpiyatlarında elde ettiği başarı sayesinde Türkiye’nin Niğde’nin
adını çok yükseklere taşıdığını belirtti. Mahmut Kılıç’a ve antrenörü Sedef
Kurt’a teşekkür eden Başkan Akdoğan, Kılıç’ın bundan sonra katılacağı
müsabakalarda başarı diledi.
Törene katılan Gençlik Spor İl Müdürü Metin Kaplan ise Niğde’de sporun
gelişmesinde Niğde Belediyesi’nin büyük katkıları olduğunu vurguladı. Özellikle
olimpiyat madalyasının kazınılması noktasında Mahmut Kılıç için gerekli
olan çalışma alanını kendisine Niğde Belediyesi’nin tahsis ettiğini vurgulayan
Kaplan, “Mahmut Kılıç kendisine verilen destek sayesinde olimpiyat ikincisi
olarak karşımızda. Daha önce de Avrupa şampiyonluğu, Avrupa ikinciliği ve
dünya üçüncülüğü gibi dereceler elde etti. inşallah bundan sonra kendisinden
daha iyi dereceler bekliyoruz” dedi.
Başarısıyla Niğde’nin gururu olan işitme engelli sporcu Mahmut Kılıç’ın
antrenörü Sedef Kurt da elde edilen başarıda Niğde Belediyesi’nin katkısının
göz ardı edilemeyeceğini belirtti.
Konuşmaların ardından Başkan Akdoğan, İl Genel Meclisi Başkanı Nuri Ayduğan
ve AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç Mahmut Kılıç’ı 10, antrenörü Sedef Kurt’u ise
5 altınla ödüllendirdi.
KIŞ
2010
55
> Haber
NİĞDE LALE ZENGİNİ
BİR ŞEHİR OLACAK
Niğde’nin yeşil alanlar açısından zengin bir şehir olması için
çalışmalarını sürdüren Niğde Belediyesi Park ve Bahçeler
Müdürlüğü ekipleri başlattıkları ağaçlandırma çalışmalarını
sürdürürken birçok bir yandan da mevsime uygun çiçek ve
bitkilerin dikimini yapıyor.
Şehir merkezinde araç ve yaya trafiğinin yoğun olduğu kavşaklarda mevsime
uygun ve kışa dayanıklı çiçeklendirme yapan ekipler, bunun yanı sıra bahar
dönemi için de lale dikimi başlattı. Derbent mezarlığı ve TEDAŞ kavşakları ile
Sabancı Yurdu’nun önünde lale dikimi yapan ekipler bayram öncesinde 50 bin
adet lale soğanını toprakla buluşturmuş olacak.
Niğde Belediyesinden yapılan açıklamada ise lale dikiminin bayramdan sonra
da devam edeceği ve dikilmesi hedeflenen lale soğanı miktarının 200 bin
olduğu belirtildi. Güzün yapılan budama, bakım ve ağaçlandırma çalışmalarıyla
birlikte toprakla buluşturulan lale soğanlarının baharda Niğde’yi rengarenk
ve çiçek zengini bir şehir yapacağı ifade edilen açıklamada “Mevcut yeşil
alanların düzenlenmesiyle birlikte başlattığımız ağaçlandırma ve çiçek dikimi
çalışmalarımız sürerken, ihtiyaç duyulan yerlerde mevsime ve zemine uygun
bitkilerimizin dikimi yapılıyor.
Bu kapsamda olumsuz hava koşullarına karşı dayanıklı olan bitkilerimizi
dikerek kışın dahi şehrimizin çiçeklerle donatılmış bir görüntüye sahip olmasını
istiyoruz. Bunların yanı sıra bir yandan da bahara hazırlık yapıyoruz. Bu
bağlamda başlattığımız ve bahara doğru çiçek açmasını beklediğimiz lale
soğanlarını şehrimizin birçok bölgesinde toprakla buluşturduk.
Bayram öncesinde başlattığımız bu çalışma bayramdan sonra da devam
edecek ve baharda Niğde lale zengini bir şehir olacak.”
Niğde Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekipleri şehir
içindeki birçok bölgede ağaç dikimi başlattı. Özellikle kurumuş
ve ilklime karşı dayanıklılığını yitirmiş ağaçların yerine
yenilerini diken ekipler çalışmalar kapsamında orta refüjlerde ve
kaldırımlarda ağaçlandırma yapıyor.
Niğde Belediyesi sınırları içinde kalan birçok noktada, orta refüjlerde ve
kaldırımlarda ağaçlandırma ve çalılık düzenlemesi yapan Park ve Bahçeler
Müdürlüğü ekipleri özellikle şehir girişleri ile alt ve üst yapısı yenilenen İstasyon
Caddesi’nde yoğun bir çalışma içine girdi.
Gümüşler ve Bor yolu ile DİTAŞ Kavşağı’nı da kapsayan ağaçlandırma ve
çalılık düzenleme çalışmaları dahilinde kurumuş ve iklime karşı dayanma
özelliğini yitirmiş ağaçlar sökülerek yerlerine yenisi dikiliyor. Geçtiğimiz
günlerde yaptıkları budamaların ardından ağaçlandırmaya ihtiyaç duyulan
yerlerde de dikim yapan ekipler topak akasya, Japon eriği, Çınar, huş, ters
tut ve mazı gibi ağaç türlerini dikerek ‘yeşil içinde bir Niğde’ oluşturmayı
amaçlıyor. Niğde Belediyesi’nden yapılan açıklamada ise ağaçlandırmayla ilgili
şu bilgiler verildi: “Şehrimizin değişik yerlerinde yaptığımız budama, çalılık
düzenleme ve ağaçlandırma çalışmaları kapsamında birçok bölgede özellikle
de şehir girişlerimizde bazı ağaç türlerinin kuruduğu tespit edilmiştir. Niğde’nin
vitrini olan şehir girişlerine yakışmayan bu görüntüyü ortadan kaldırmak
için önceliğimizi buralara verdik. Ayrıca İstasyon Caddesi ve halkımızın
yoğun olarak kullandığı bölgelerde yeşillik ve ağaçlar açısından hoş olmayan
görüntüleri de ortadan kaldırmak için ekiplerimiz yoğun bir mesai içine girdi.
Şu anda ağaçlandırma ve çalılık düzenlemesi yaptığımız yerlerde zemine ve
iklime uygun olan ağaç türlerimizin dikimini yapıyoruz. Çalışma yaptığımız
yerlerde kullanıma uygun ancak bakım isteyen ağaçlarımız varsa da bunları
sökerek belediyemiz bünyesindeki fidanlığımıza götürüyoruz. Niğde’yi daha
yeşil ve ağaç zengini bir şehir yapmak için de çalışmalarımız sürecek.”
KIŞ
2010
56
Haber
NİĞDE'NİN GELECEĞİ
PLANLANIYOR
Niğde belediye başkanı Faruk Akdoğan 2010 yılının ilk altı ayı sonunda
Niğde’nin sayısal haritasını ortaya çıkarmayı hedeflediklerini söyledi.
Konuyla ilgili İller Bankasıyla mutabakata vardıklarını belirten Akdoğan
yaklaşık 2 milyon TL’ye mal olacak sayısal haritanın yapılmasından sonra
nazım imar planının da yapılacağını bildirdi.
Nazım imar planı ve bu çerçevede yapılacak 1/5000 ölçekli haritanın
yapılması yönünde yoğun talep aldıklarını belirten Başkan Akdoğan
nazım imar planının yapılabilmesi için ilk olarak Niğde’nin sayısal
haritanın yapılması gerektiğine dikkat çekti. Halihazırdaki durumlarını
yani sayısal haritalarını neredeyse bütün belediyelerin oluşturduğunu
dile getiren Akdoğan, birçok belde belediyesinin dahi sayısal haritasını
yaptırdığını söyledi.
NİĞDE'DE SPORA
ENGEL YOK
Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan Türkiye Sakatlar Derneği Niğde
Şubesi ve Niğde Bedensel Engelliler Spor Kulübü’nün açılışına katıldı.
Derneğin ve kulubün yeni yerinin açılışında konuşan Başkan Akdoğan
engellilerin de her insan gibi toplumun bir parçası olduğunu vurguladı.
“Hepimiz yarın özürlü olmaya adayız” diyen Akdoğan şehircilik adına
onlara daha iyi imkanlar sağlayacaklarını belirtti.
Türkiye Sakatlar Derneği Niğde Şubesi ve Niğde Bedensel Engelliler Spor
Kulübü’nün yeni yerinin açılışına Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ın
yanı sıra İl Genel Meclisi Başkanı Nuri Ayduğan, AK Parti İl Başkanı Yaşar
Ataç, Merkez İlçe Başkanı Ayhan Çalkan, İl Emniyet Müdürü Kadri Kartal ile
Gençlik Spor İl Müdürü Metin Kaplan ve dernek üyeleri katıldı.
AÇIK HAVADA
STANDARTLAR
YÜKSELDİ
Niğde Belediyesi açık hava reklam araçlarının ihalesini yaptı. İki firmanın
katılımıyla kapalı zarf usulü yapılan ihalenin sonunda şehir merkezine yapılacak
reklam araçları yıllık 36 bin TL bedelle işletmeye verildi. İhale şartnamesine
göre yüklenici firma yeni yapacağı reklam araçlarının on yıl süreyle pazarlama
ve kiralanmasını yapacak. Açık hava reklam araçları ve kent mobilyalarının
yapımı Haziran ayının sonuna kadar tamamlanacak, mevcuttaki araçların
tamamı kaldırılacak, yerlerine yenileri yaptırılacak.
Niğde Belediyesi meclis salonunda yapılan ihalenin komisyon başkanlığını
Belediye Başkanı Faruk Akdoğan yaptı. Kapalı zarf usulü ile gerçekleşen
ihaleye iki firma teklif verdi. Zarfların açılması ve komisyon tarafından gerekli
incelemelerin yapılmasından sonra yüksek teklifi Şehir Işıkları Reklam Sanayi
ve Ticaret LTD. ŞTİ isimli bir firma verdi. Daha sona yapılan son incelemelerin
ardından söz konusu şirkete yeni yapacağı araçların ve kent mobilyalarının
işletmesi KDV hariç olmak üzere yıllık 36 bin TL bedelle verildi.
KIŞ
2010
57
> Haber
BAŞKAN AKDOĞAN, ÖĞRETMENİNİ UNUTMADI
Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla
ortaokul öğretmenlerinden Filiz Çolak’ı ziyaret etti. belediye başkanlığı
dönemindeki ilk öğretmenler gününde kendisini ziyaret etmeyi kendisine borç
bildiğini dile getiren Başkan Akdoğan ortaokul matematik öğretmeninin elini
öperek öğretmenler gününü kutladı.
Başkan Akdoğan ziyarette ortaokul yıllarında Filiz Çolak’ın matematik
derlerine girdiğini belirterek “Filiz Çolak Hocamızın derslerimize girmesi,
mesleğini severek yapması, bizlere iyi bir eğitim vermesi nedeniyle kendisinin
gönlümüzde ayrı bir yeri vardır” dedi. “Belediye Başkanlığımızın ilk
öğretmenler gününde kendisini ziyaret etmeyi bir borç bildik” diyen Akdoğan
“Bu çerçevede kendilerini ziyaret ettik, kendisinin ve bütün öğretmenlerimizin
her zaman emirlerindeyiz. Öğretmenlerimize sorunları çözülmüş, ekonomik
olarak daha geniş imkanlara sahip olmuş bir dönem geçirmelerini temenni
ediyoruz” şeklinde konuştu.
Niğde Belediyesi’nin yol ve kaldırım işgalinin önlenmesine yönelik çalışmaları
sürüyor. Zabıtaların işyeri, dükkan ve seyyar satıcıları kaldırımlarda satış
yapmamaları ve malzemelerini kaldırımlara yığmamaları yönünde uyarıları
sonuç verdi. Uygulamayla birlikte şehir merkezinin en işlek caddeleri
üzerindeki kaldırımlar artık tamamen yayaların oldu. Uygulamadan duydukları
memnuniyeti dile getiren vatandaşlar ise Niğde Belediyesini teşekkür etti.
Özellikle Bankalar Caddesi, Bor Caddesi ve Yeni Çarşı’da bulunan seyyar
satıcıların yoğunluğundan ve esnafın ürün teşhirlerinden kaldırımlarda
yürüyemeyen vatandaşlar, belediyenin uygulaması ile rahat bir nefes aldı. İş
yerleri teşhirini yaptıkları ürünleri dükkanlarının içersine alırken, seyyar satıcılar
da kaldırımlarda satış yapmamaları yönünde uyarılıyor. Bu arada uyarıları
dikkate almayanlara yönelik olarak zabıta ekipleri de Niğde Belediye Başkanı
Akdoğan’ın talimatı doğrultusunda kontrollerini sürdürüyor. Uygulamadan
memnun olan vatandaşlar da gün boyu telefon, mail ve faks yoluyla belediyeye
teşekkür ediyor
Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan şehir merkezinde faaliyet gösteren
içkili mekan ve birahanelerin şehir dışına taşınması için bazı işletme sahipleri
ile bir araya geldi. İçkili mekanların şehir merkezinden bulunmasından halkın
rahatsız olduğunu ve bu konuda sık sık şikayet aldıklarını belirten Başkan
Akdoğan, mekanları kapatmak gibi bir niyetlerinin olmadığını, içkili mekan ve
birahanelerin belirlenecek bir bölgede ticaretlerini sürdürebileceklerini belirtti.
Başkan Akdoğan’ın bu teklifi ilgili görüşlerini bildiren işletme sahipleri ise
öneriye sıcak baktı.
Başkan Akdoğan daha sonra çarşı esnafının ve halkın büyük bölümünün
birahanelerin ve içkili mekanların şehir merkezinde ticaret yapıyor olmasından
dolayı gösterdikleri tepkilere dikkat çekti. Konunun Niğde’de yıllardır
konuşulduğuna değinen Akdoğan, “Kimsenin ekmeği ile oynamak ya da
mağdur etmek düşüncesinde değiliz. Amacımız içkili mekanları ve birahaneleri
şehir merkezinden alıp başka bir bölgeye taşımaktır. Biz ne sizin birahanenizi
kapatmak, ne sizi mağdur etmek, ne de sizi sıkıntıya sokmak istiyoruz. Ama
insanlarımızın yüzde 70’i birahanelerin şehir merkezinde olmasına karşı.
Topyekun hareket etmek, ortak noktada birleşmek, bu konuyu birlikte
KIŞ
2010
58
çözebilmek, sizin düşüncenizi de öğrenip birlikte hareket etmek için sizleri
davet ettik. Bu şehir hepimizin ve sizler de bu şehrin birer parçasısınız. Kimsenin
kimseyi yok saymaya hakkı yok. Biz toplum her ferdini ve fertlerin de her türlü
isteğini ve talebini dikkate almak zorundayız. Dolayısıyla birbirimizi kırmadan
ve üzmeden bu konuyu birlikte çözüme kavuşturursak hem şehrimize, hem
halkımıza hem de kendimize iyilik yapmış oluruz” diye konuştu.
Haber
İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevini yürütürken Niğde
Valiliği’ne atanan Alim Barut görevine başladı. Barut görevinin ilk
gününde gazetecilere yaptığı açıklamada Hizmetin gerektirdiği
kalkınmayı temin etmeye çalışacaklarını söyledi. Niğde Belediye
Başkanı Faruk Akdoğan da görevine atanmasının ardından Alim
Barut’u makamında ziyaret etti. Başkan Akdoğan, yeni görevinin Vali
Barut’a ve Niğde’ye hayırlı olmasını diledi.
Vali Barut için Niğde’deki ilk görev gününde Valilik binası önünde karşılama
töreni düzenlendi. Vali Vekili Polat Kara, İl Jandarma Komutanı Jandarma Albay
İsmet Cansaran, Belediye Başkanı Faruk Akdoğan, Vali Yardımcıları Hanlar
İden, Adil Nas, Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Görür, İl Genel
Meclis Başkanı Nuri Ayduğan, Emniyet Müdürü Kadri Kartal’ın yanı sıra daire
müdürlerinin de hazır bulunduğu törende polis merasim takımını selamlayarak
kendini bekleyenlerle tek tek tokalaştı.
Niğde Belediyesi, kentin en önemli girişlerinden biri olan ve Kayseri
yönünden gelenleri Aydınlık Caddesi ile buluşturan Eski Kayseri Caddesi’nde
yol genişletme çalışması yaptı. Demiryolları üst geçidinden Gümüşler
Kavşağı’na kadar genişletilen yol üzerinde yayaların yürüyebilecekleri
kaldırımlar ve orta refüjler de yeniden düzenlendi. Cadde üzerindeki
çalışmaların yapımı sırasında içme suyu, yağmur suyu ve kanalizasyon gibi
alt yapı çalışmaları da tamamlandı.
Basın mensuplarının sorularını cevaplandıran Barut, Niğde'nin sanayileşmesi
yönünde adım atacaklarını söyledi. Konuşmasına “Hizmetten maksat refahı
ve mutluluğu getirmek, güveni sağlamak. Hizmetin gerektirdiği
kalkınmayı temin etmek. Buna ilişkin çalışmalarımızı yapacağız”
dedi. Adil ve tarafsız olmaya çok önem verdiğini kaydeden Vali Barut, “Adil,
tarafsız ve iyi niyetle gece gündüz hep birlikte çalışacağız. Niğde Valisi Alim
Barut görevinin ilk günlerinde tebrik ziyaretlerini de kabul etti.
Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan da, Vali Barut’u ilk ziyaret edenler
arasındaydı. Ziyaretinde yeni görevinin Vali Barut’a ve Niğde’ye hayırlı
olmasını temenni eden Akdoğan Niğde Belediyesi olarak, başta Niğde Valiliği
ve devletin diğer kurumlarıyla olan iş birliği ve yakın ilişkilerin Vali Alim Barut
döneminde de artarak ve daha güçlü bir şekilde devam edeceğini söyledi.
Vali Alim Barut da Başkan Akdoğan’ın ziyaretinden duyduğu memnuniyeti
dile getirdi. Akdoğan’a ziyareti sırasında Başkan Yardımcıları Cengiz Ecemiş,
Ali Cemil Arıcan ve Ahmet Köseoğlu da eşlik etti.
Eski Kayseri yolunda ilk olarak yol genişletme çalışmaları yapıldı. Yayalar
için kaldırımların yapılmasıyla birlikte cadde üzerinde bordür ve kilitli parke
döşemesi yapılırken yağmur suyu ve kanalizasyon hatları döşendi.
Demiryolları üst geçidinden Gümüşler Kavşağına kadar genişletilen
cadde üzerinde orta refüjler yeniden düzenlendi. Çalışmalarla birlikte yedi
metre genişleyen Kayseri Caddesi’ni demiryolları üst geçidine bağlayan
virajda genişletilerek sürücülerin özellikle kış mevsiminde çektikleri
zorlukların ortadan kaldırılması sağlandı. Asfaltlama çalışmalarının da
tamamlanmasıyla birlikte cadde hem trafikte seyreden araçların hem de
yayaların kullanımı için daha elverişli hale geldi. Niğde Belediye Başkanı
Faruk Akdoğan da çalışmaları sık sık yerinde inceledi. Gümüşler kavşağı
ile Rahman Cami arasında ki mesafede, kaldırım ve orta refüj çalışmaları
kapsamında yeniden ölçüm yaptıklarını ifade eden Akdoğan “Rahman camii
yanında bulunan yolun yeterince kullanılmadığını ve şahsa ait arsaların yola
ciddi manada tecavüz ettiğini gördük. Planlamamız içerisinde yer alan bu
bölgenin çiſt yön haline getirilmesi için çalışmaları başlattık. Yaptığımız
ölçümler sonucu yol mesafesinin genişleyeceği sınırımıza geldikten sonra
bu bölgeye çiſt yön haline getirdik ve çalışmalarımızla birlikte Kayseri
Caddesinden üst geçide çıkan viraj da daha kullanışlı oldu” dedi.
Niğde’de fakir, kimsesiz, ev alma imkânı ya da kira ödeme imkanı olamayan
vatandaşlarla askeri ücretli ve dar gelirli vatandaşlara yaptırılacak konutlar
için geri sayım başladı. Belediye Başkanı Faruk Akdoğan Başbakanlık Toplu
Konut İdaresi (TOKİ) tarafından yaptırılacak konutlar için proje çalışmalarının
başladığını söyledi. Konutların yapımı için bütün yazışma ve ön çalışmaların
tamamlandığını belirten Akdoğan 2010 yılının ilk aylarında TOKİ’nin konutlara
başlayacağını bildirdi. Konutların yapımı için gelinen noktaya ilişkin açıklama
yapan Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan Niğde Evleri civarında inşa
edilecek ücretsiz konutlarla ilgili belediye meclisinden karar çıktığını ve bu
kararı TOKİ’ye ilettiklerini söyledi.
KIŞ
2010
59
> Haber
BAŞKAN AKDOĞAN'IN
AVUSTURYA
GÖZLEMLERİ
Katı atık bertarafı ve geri dönüşümü ile ilgili olarak
geçtiğimiz günlerde Avusturya’nın Başkenti Viyana’ya
giderek buradaki tesislerde incelemelerde bulunan
Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan temaslarının
ardından yurda döndü. Akdoğan Temiz İnsan Temiz Çevre
yürüyüşünün ardından tesislerde yaptığı gözlemleri
gazetecilere aktardı.
Viyana’daki tesislerin bir benzerinin de Niğde’ye yapılmasını planladıklarını
ifade eden Akdoğan Viyana’da temaslarda bulunduğu şirket yetkilerinin bu
tesisin Niğde’ye yapımı noktasında talepte bulunduklarını bildirdi. Başkan
Akdoğan yetkililerle anlaşılması durumunda belediyenin herhangi bir
harcama yapmadan bu tesisin Niğde’ye yapılacağını duyurdu.
Başkan Akdoğan’ın Viyana’da incelemelerde bulunduğu katı atık geri dönüşüm
tesisi yabancı ortaklı bir Türk şirketi. Şirketin tesislerinde bertaraf edilen çöp
ve diğer katı atıklardan burada elektrik ve buhar enerji elde ediliyor. Benzer
bir tesisin Niğde’ye yapılması da uzun süredir belediyenin gündeminde olduğu
için Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan Viyana’ya giderek bu tesislerde
incelemede bulundu, yetkililerden tesislerin nasıl çalıştığına, bertaraf edilen
çöplerden nasıl enerji edildiğine dair bilgi aldı.
Akdoğan Viyana’da incelemelerde bulunduğu tesisin tamamen Alman teknolojisi
ile yapıldığını belirtti. Katı atık geri dönüşümü ve bu dönüşümden enerji
elde edilmesiyle ilgili olarak firma yetkililerinin kendisine brifing verdiklerini
söyleyen Başkan Akdoğan “Bu tesisin bir benzerini de Niğde’ye yapmak üzere
bu şirket yetkilileri talipliler. Yani Niğde’nin çöpüne talipler. Bu tesis gerçekten
sıfır emisyonlu, çevreye duyarlı, çevreyi temiz tutma konusunda duyarlı
bir tesis. Viyana’da bu tesislerden üç tane var, ayrıca dünyada teknolojiyi iyi
kullanan ülkelerde bu tesislerden mevcut. Bu tesislerde çöplerin bertarafıyla
elektrik enerjisi üretiliyor, biyogaz üretiliyor. Şehrin ısınmasında kullanılan
buhar enerjisi elde ediliyor” dedi.
Temaslarda bulunduğu tesisin firma yetkilileriyle anlaşılması durumunda
benzer bir tesisin de Niğde’ye yapılacağını ifade eden Akdoğan şunları söyledi:
“Biz şu anda bu tesisi yaptık ya da yapacağız demiyoruz, burada tamamen
yabancı krediyle bu tesisi yapmayı planlayan bir şirket var. Bu tesisin yapımı
Niğde Belediyesine hiçbir bir ekonomik külfet getirmeyecek, sadece bizden yer
tahsisi konusunda talepleri var. Biz belirli bir süreyle bu yeri tahsis edeceğiz.
Bununla ilgili olarak şu anda çalışmalar devam ediyor, bir protokol çerçevesinde
bu tesisin yapılmasını planlıyoruz. Tabi çevre Bakanlığından bununla ilgili
müsaade alınması gerekiyor, ÇED raporu hazırlanması gerekiyor, bunların
hiçbirisi yapılmadı. Biz sadece bu tesisi incelemek, nasıl çalıştığını görmek
üzere gittik, incelememizi yaptık ve döndük.”
Yapımı planlanan tesisle ilgili olarak gazetecilerin sorularını da yanıtlayan
Akdoğan yer konusunda bir sıkıntı yaşanmasını öngörmediklerini bildirdi.
Akdoğan tesislerle ilgili son olarak şunları kaydetti: “Şehir dışında yeterli
arsa yoksa da hazine arazileri var bunların tahsisini yapma imkanımız var. Bu
bir söz olarak algılanmasın ama eğer bir anlaşmazlık olmazsa 18 ay içinde
tesisin tamamlanması öngörülüyor ve Niğde Belediyesine hiçbir ekonomik
yük getirmeden bu tesis yapılacak. Yani yap işlet devret modeli uygulanacak.
29 yıllığına bu tesisi firma işletecek bu hizmetlerin karşılığında ürettikleri
elektrik enerjisinin bir kısmını Niğde Belediyesi’ne verecekler. Katı atık geri
dönüşümünden gübre üretilebileceği gibi atıkların geri dönüşümü sırasında
açığa çıkacak olan su tarımsal sulamada kullanılabilecek.”
KIŞ
2010
60
Haber
NİĞDE BELEDİYESİ'NİN
AVRUPA NİĞDE
AKÇAÖRENLİLER
DERNEĞİ ZİYARETİ
Katı atık geri dönüşüm tesislerinde incelemelerde bulunmak üzere
Avusturya’nın Başkenti Viyana’ya giden Niğde Belediye Başkanı Faruk
Akdoğan burada faaliyet gösteren Avrupa Niğde Akçörenliler Derneği’ni de
ziyaret etti.
Ziyareti sırasında Dernek Başkanı Fevzi Özgan, Dernek Yönetim Kurulu üyeleri ve dernek
üyeleriyle bir araya gelen Akdoğan ‘Avusturya’daki hemşerilerini görmekten ve onlarla
bir araya gelmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Derneğin Avusturya’da var
olmasından ve burada faaliyet göstermesinden dolayı da ayrıca mutlu olduğunu ifade
eden Akdoğan “Birlikten güç doğar, birbirimizin her türlü sıkıntısından, iyi günümüzden
kötü günümüzden haberdar olabilmemiz açısından dernekler çok önemli.Türkiye’de
de çok önemli, burada da çok önemli” dedi. Dernek Başkanı Fevzi Özgan ise Başkan
Akdoğan’ı Avrupa Niğde Akçaörenliler Derneği’nde ağırlamaktan dolayı mutlu olduklarını
söyledi. Özgan ayrıca Avusturya’da dernek olarak yürüttükleri faaliyetleri de anlattı.
BAŞKAN
AKDOĞAN’DAN
EĞİTİME VERİLEN
DESTEĞE TEŞEKKÜR
Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan, Hayırsever Merhum Necla Filibeli’nin Niğde’de
eğitime yaptığı katkıların bütün iş adamlarına örnek teşkil ettiğini belirtti. Akdoğan
Necla Filibeli’nin hayattayken Niğde’ye yaptırdığı beş okul ile vefatından sonra misyonunu
sürdüren yeğeni Nazmi Filibeli’nin protokolünü imzaladığı altıncı okulun anısına ailenin
işlerini yürüten Kemal Avcu’ya plaket takdim etti.
Başkan Akdoğan Filibeli ailesinin vekaletiyle Niğde’ye gelen Kemal Avcu’yu makamında
konuk etti. Akdoğan Niğde Belediye Meclisi’nin daha önce fahri hemşehrilik unvanı
verdiği Merhum Hayırsever Necla Filibeli'nin Niğde’de yaptırdığı beş okul ile vefatından
önce yeğenine yapımını vasiyet ettiği altıncı okul için Avcu’ya plaket verdi.
ECEMİŞ SUYU KOP KAPSAMINDA
PROJELENDİRİLECEK
Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan Ecemiş Suyu’nun Niğde’ye içme suyu olarak getirilmesi projesinin Konya
Ovası’nı Sulama Projesi (KOP) çerçevesinde değerlendirilip projelendirileceğini vurguladı. Akdoğan Ecemiş
Suyu’nun ödeneğinin de KOP içinden finanse edileceğini bildirdi.
Ecemiş Suyu’nun Niğde’ye getirilmesi projesine ilişkin değerlendirmede bulunan Akdoğan geçmiş yıllarda yapılan
projelerde bu suyun Nevşehir’e verildiğini, ancak göreve geldikten sonra DSİ Genel Müdürlüğü ve Çevre Bakanıyla
yapılan görüşmeler sonucunda Ecemiş Suyu’nun Nevşehir’e verilmesi işlemini durduklarını söyledi. “Bu projede
Niğde olarak direkten döndük” diyen Akdoğan, “2007 ve 2008 yıllarında yapılan projelerde Niğde’nin devre
dışı bırakılarak Ecemiş Suyu’nun Nevşehir’e verildiğini gördük. DSİ Genel Müdürlüğü bünyesinde Nevşehir’in
Kayseri’ye, Niğde’nin de Konya’ya bağlanmış olmasından kaynaklanan bir iletişimsizlik sorununun yaşandığını
tespit ettik. Bu su 2008 yılında Nevşehir’e gönderilmek üzere projelendirilmiş, ihale sürecini başlatmışlar. Bu
süreci öğrendikten sonra Niğde Valimiz devreye girdi, Belediye Başkanı olarak ben ve milletvekillerimiz devreye
girdik. Yaptığımız görüşmeler sonucunda bu projenin askıya alınmasını sağladık ve ihalesini yaptırmadık” dedi.
KIŞ
2010
61
> Haber
VALİ ÖZTÜRK'ÜN
VEDA ZİYARETİ
İçişleri Bakanlığı’nın kararı Erzurum’a atanan Niğde Valisi
Sebahattin Öztürk, Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’a veda
ziyaretinde bulundu. Ziyaretinde Niğde’de uyumlu bir çalışma dönemi
geçirdiğini ifade eden Vali Sebahattin Öztürk; “Bu haſta boyu çeşitli kurum
ve kuruluşları ziyaret ederek Allah’a ısmarladık diyeceğiz. İnşallah bundan
sonraki zamanlarda burada tanıdığımız bütün insanlarla başka yer ve
zamanlarda birlikte olma şansını buluruz. Hem belediyesiyle hem diğer kurum
ve kuruluşları ile çok uyumlu bir çalışma süreci geçirdiğimi ve Vali olarak bu
konuda çok şanslı olduğumu düşünüyorum. İlişkilerimiz son derece iyiydi.
İnşallah gideceğimiz yerde de böylesi olur” dedi.
Niğde Üniversitesinin akademik yılı açılış törenine katılmak üzere Niğde’ye
gelen Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek Belediye Başkanı Faruk
Akdoğan’ı da ziyaret etti. AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Abdülkadir Aksu
ve Necati Çetinkaya’nın da katıldığı ziyarette Bakan Çiçek Niğde Belediyesi’nin
yatırımlarında üzerlerine düşen her türlü desteği vereceklerini belirtti.
Bakan Çiçek’in Niğde programı üniversitedeki akademik yılı açılışından sonra da
devam etti. Cemil Çiçek beraberinde AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Abdülkadir
Aksu ve Necati Çetinkaya ile birlikte Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı ziyaret
etti. Çiçek burada bir gazetecinin Niğde Belediyesi’nin borç yükünün hafifletilmesinde
destek olup olmayacaklarına yönelik sorusuna cevap verdi. Borçsuz hiçbir belediyenin
olmadığını vurgulayan Bakan Çiçek, “Önemli olan akıllı borçlanmak ve bu borcu
yatırım yaparak kullanmaktır. Sıfır borçlu belediye olmaz, hizmet yapılan yerde
zaten borç olur. Belediye başkanımız da Niğde’ye hizmet etmek için gayret ediyor.
Bizde ilk dört ay hiçbir belediyeden kesinti yapmadık, Niğde Belediyesi’nin yapacağı
yatırımlarda da üzerimize düşen her türlü desteği vereceğiz” dedi.
BAKAN ÇUBUKÇU
BAŞKAN AKDOĞAN’I
ZİYARET ETTİ
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu Niğde programı kapsamında Niğde Belediye
Başkanı Faruk Akdoğan’ı da ziyaret etti. Ziyarette Başkan Akdoğan Niğde’ye
ilişkin Bakan Çubukçu’ya bilgi verirken, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu da
Belediye Başkanlığı görevinde Akdoğan’a başarı diledi.
Başkan Akdoğan Bakan Çubukçu’nun ziyareti sırasında Niğde’nin son altı yılda
eğitim konusunda çağ atladığını vurguladı. Niğde’de halen yapımı devam eden
birçok okulun bulunduğuna işaret eden Başkan Akdoğan, Niğde’de eğitime
verdikleri desteklerden dolayı Bakan Çubukçu’ya teşekkür etti.
Akdoğan ayrıca Niğde’de Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okulların Belediye’ye
olan yaklaşık 5 milyon TL tutarındaki su borçlarının ödenmesi konusunda
Bakan Çubukçu’nun hassasiyet gösterdiğini belirtti.
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ise hem 29 Mart seçimlerinde gösterdiği
başarıdan hem de Belediye Başkanlığı görevinden dolayı Niğde Belediye
Başkanı Faruk Akdoğan’ı tebrik ederek görevinde başarı diledi. Çubukçu
Akdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde Niğde’nin önemli hizmet ve
yatırımlarla da adından söz ettireceğine olan inancını dile getirdi.
Ziyaretin sonunda ise Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan günün anısına
Bakan Çubukçu’ya Niğde kilimi hediye etti. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu
daha sonra programına kaldığı yerden devam etti.
KIŞ
2010
62
Haber
KONYA MİLLETVEKİLİ
SAMİ GÜÇLÜ'NÜN
AKDOĞAN ZİYARETİ
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin yönetim kurulu üyeleri Niğde
Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı ziyaret etti. Konuklarla birlikte şehir
merkezindeki tarihi ve kültürel mekanları gezen Başkan Akdoğan Kültür
Müdürlüğü’nün Eski Niğde Evleri’nde başlattığı sağlıklılaştırma çalışmasından
sonra Belediye’nin de çeşitli restorasyon çalışmaları yapacağını söyledi.
AK Parti Konya Milletvekili Sami Güçlü Niğde programı çerçevesinde Niğde
Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı makamında ziyaret etti. Hem Belediye
Başkanı Faruk Akdoğan’a hayırlı olsun demek, hem çeşitli temaslarda bulunmak
için Niğde’ye geldiğini belirten Milletvekili Sami Güçlü, asıl ziyaret sebebinin
Demokratik Açılım süreciyle ilgili olarak Niğde’nin kanaat önderlerinin
düşüncelerini öğrenmek olduğunu söyledi.
Eski Tarım Bakanı ve AK Parti Milletvekili Sami Güçlü’nün Niğde Belediye
Başkanı Faruk Akdoğan’ı ziyaretinde AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç, İl Genel
Meclisi Başkanı Nuri Ayduğan, Merkez İlçe Başkanı Ayhan Çalkan ve merkez ilçe
yönetim kurul üyeleriyle belediye başkan yardımcıları bulundu.
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin yönetim kurulu üyeleri Niğde
Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı ziyaret etti. Konuklarla birlikte şehir
merkezindeki tarihi ve kültürel mekanları gezen Başkan Akdoğan Kültür
Müdürlüğü’nün Eski Niğde Evleri’nde başlattığı sağlıklılaştırma çalışmasından
sonra Belediye’nin de çeşitli restorasyon çalışmaları yapacağını söyledi.
Güçlü ziyareti ve Niğde programı ile ilgili olarak şunları söyledi: “Öncelikle
Başkanımızı tebrik, arkadaşlarla görüşmek ve başkan yardımcımıza hayırlı
olsun demek için geldim. Ama esas olarak Türkiye’nin temel bir sorununu
Niğde’mizin önde gelen insanlarıyla görüşmek, demokratik açılım üzerine
karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak, ne düşündüklerini öğrenmek üzere
geldim.” Yapacağı görüşmelerden sonra elde edeceği Niğde’nin demokratik
açılımla ilgili düşüncelerini ve kaygılarını merkeze taşıyacağını belirten Güçlü,
Türkiye’nin sorunları tartışmaya başladığını ve artık ön yargıları, yasakları,
tabuları azaltarak temel sorunları tartıştığını ifade etti. “Önceden bunları
görmezden gelme süremiz vardı” diyen Güçlü, “Şimdi bu süre bir bakıma
dolmuş oldu. Geçen haſta Sakarya da benzer bir toplantı yaptık, bununla ilgili
bilgileri milletvekillerimiz kendi bölgelerine aktarıyorlar, ben biraz daha geniş
kapsamlı düşünüyorum. Bunları Konya dışında da anlatma imkanım oluyor. Bu
ve benzer konuları bir şehrin ileri gelenleriyle konuşmak o şehrin konuyla ilgili
düşüncelerini anlama imkanı da veriyor. Geniş kapsamlı bir organizasyon ve
programdan ziyade daha kısmi bir şekilde her milletvekilimiz kendi bölgesinde
böyle çalışmalar yapıyorlar” dedi.
Milletvekili Güçlü Niğde’nin derli toplu, temiz, gelecekte de varlığını çok
daha iyi hissettirebilecek şehir olduğunu belirterek Niğde Belediye Başkanı
Faruk Akdoğan’a görevinde başarı diledi. Akdoğan da ziyaretten duyduğu
memnuniyeti dile getirerek Sami Güçlü’ye teşekkür etti.
Başkan Vekili Dr. İbrahim Demirci ile aralarında yazar, şair, gazeteci ve
akademisyenlerin de bulunduğu Konya Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu
üyeleri Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı ziyaret etti. Ziyaretçilerine
Niğde’nin turistik ve kültürel yapısına ilişkin çeşitli değerlendirmelerde
bulunan Başkan Akdoğan “Gümüşler Manastırı ve kiliselerimiz, Tyna Su
Kemerleri, Roma Havuzu gibi çok önemli eserlerimiz var, ayrıca Selçuklu
mimarisinin izlerini yansıtan türbe ve cami gibi çok önemli mimari yapılarımız
da var. Turizm potansiyelimiz düşük ancak saydığımız eserlere sahip çıkarsak
çıtamızı yükseltebiliriz. Önceki yıllarda şehrimize gelen ziyaretçilerimizi
ağırlayacağımız otel yoktu, ama şimdi bir dört yıldızlı, birkaç tane de üç
yıldızlı otelimiz var, dolayısıyla şu anda konaklama sorunumuz yok” dedi.
Akdoğan binalarının mimari özellikleri ile oldukça önemli olan Cullaz Sokak
hakkında da bilgi verdi. Cullaz Sokağın birçok ilde bulunmayan özelliklerde
yapılara sahip olduğunu vurgulayan Akdoğan şöyle konuştu: “Belki burası
bir başka şehirde olsaydı her köşesinde bir turist vardı, bir işletme olurdu.
Ama Niğde’de bu tür konular ihmal edilmiş. Bugün Niğde’de Anıtlar Kurulu
tarafından tescillenmiş 75 bina var, bir bu kadar da tescillenmemiş, farkında
olunmayan yerler var. 75 eser içinden sadece bir tanesi Özel İdare, bir
tanesi de Niğde Üniversitesi tarafından restore edildi. Bunların birini şu
anda Gazeteciler Cemiyeti kullanıyor, diğerini de Niğde Üniversitesi Kültür
Evi olarak açmak için bir hareket içinde. Şu anda Kültür Müdürlüğü’nün bu
tescilli yapılardan 30’a yakınında bir çalışması başladı, kalanları da mümkün
olduğunca önümüzdeki süreçte biz restore etmeye çalışacağız.”
Ziyaretin sonunda Başkan Akdoğan konuklarına Niğde ile ilgili yayınlardan
oluşan bir hediye takdim etti.
KIŞ
2010
63
> Haber
Niğde’de çevre temizliği bilincini arttırmak isteyen Niğde Belediyesi ‘Temiz İnsan
Temiz Çevre’ yürüyüşü düzenledi. . Niğde Valiliği’nin, Niğde Üniversitesi’nin,
Milli Eğitim Müdürlüğü’nün, siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının da
desteklediği yürüyüş Hükümet Meydanı’ndan başlayıp Derbent Kültür Merkezi
önünde son buldu. Yürüyüşün sonunda çevre temizliği konusunda halkı daha
duyarlı olmaya davet Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan “Sağlığımızda
meydana gelen her tür sıkıntı pislikten meydana geliyor, onun için temiz bir
çevre oluşturmamız gerekiyor, bu da duyarlı vatandaşlar sayesinde olur” dedi.
Niğde Belediyesi’nin düzenliği ‘Temiz İnsan Temiz Çevre’ yürüyüşüne Vali
Yardımcısı Adil Nas, Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Prof. Dr Enver Aydın
Kolukısa, İl Çevre ve Orman Müdürü Metin Süzgeç ile siyasi parti ve sivil topluk
kuruluşu temsilcileri, belediye personeli, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.
Halkın çevre temizliği konusunda bilinçlenmesi, daha temiz bir Niğde için
duyarlılık oluşturulması ve modern şehirleşmenin gereği olan çevre temizliğine
dikkat çekmek için düzenlenen yürüyüş Hükümet Meydanı’nda başladı.
Yürüyüş boyunca katılımcıların temizlikle ilgili döviz ve pankart taşıdıkları
gözlenirken, öğrenciler de çevre temizliği konusunda sloganlar atarak, daha
temiz bir Niğde’de yaşamak için herkesin üzerine düşeni yapmasını istedi.
Ayrıca yürüyüşe katılanlardan bazıları da ellerine aldıkları poşetlerle çevredeki
çöpleri topladı.
Niğde Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü ekipleri
Kale ve çevresi ile Kayaardı yürüyüş yolu ve
Hüdavend Hatun Otoparkı üzerinde geniş çaplı
temizlik çalışması yaptı. Hem vatandaşların talebini
yerine getirmek hem de mevsim dolayısıyla dökülen
yaprakları temizlemek için yapılan çalışmalar
vatandaşı memnun etti.
Niğde Belediyesi ‘konteynırların kaldırılarak, çöplerin poşetlerlerle
toplanması’ uygulamasını başlattı. Pilot bölgeler olarak belirlenen
Bor, Bankalar, İstasyon, Eski Terminal, Paşa Kapı ve El Hacı Mahmut
Caddeleri’nden başlatılan uygulamayla birlikte Temizlik İşleri
Müdürlüğü ekipleri ev ve iş yerlerinin bir aylık çöp poşetini dağıttı.
Modern şehirleşmenin gereği olan temiz bir çevre için harekete geçen
Niğde Belediyesi görüntü ve çevre kirliliğine yol açan konteynırları şehir
merkezinden kaldırdı. Pilot bölgelerde başlatılan atıkların poşetlerle
toplanmasının, zaman içerisinde şehir genelinde bütün mahallelerde
uygulanması hedefleniyor.
KIŞ
2010
64
Ekipler ilk olarak Kayaardı yürüyüş yolunu temizledi. Niğdelilerin spor
amacıyla her sabah yoğun olarak kullandıkları güzergahta çöp, atık ve çeşitli
maddelerden yolu arındıran ekipler daha sonra da Niğde’nin vitrini olan Kale
ve çevresine geçti. Özellikle Alaaddin Tepesi’nde sonbahar nedeniyle dökülen
yaprakları toplayan Niğde Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü ekipleri hem
kalenin misafirlerini daha temiz bir ortamda ağırlaması hem de kale çevresinde
ikamet eden vatandaşların taleplerini yerine getirmek amacıyla bütün alanda
temizlik yaptı. Niğde Belediyesi temizlik hizmetlerini bir süre önce özel bir
şirkete devretmişti. İhale ve devir işlemlerinin tamamlanmasıyla birlikte hem
personel hem de araç filosunu güçlendiren Temizlik İşleri Müdürlüğü aynı
günün gecesinde de boş durmadı. Kayaardı ve Kale’den sonra da tadilat,
onarım ve bakım çalışmaları geçtiğimiz günlerde tamamlanan Hüdavent
Hatun Otoparkı’nın üstünde temizlik yaptı. Otopark üstündeki esnafların iş yeri
ve dükkanlarının önünü de temizleyen ekipler tazyikli su ve köpükle zemini
yıkayarak vatandaşların sıkça kullandığı alanın hijyenini sağlamış oldu.

Benzer belgeler