Okumak İçin Tıklayınız - Balıkesir Tabip Odası

Transkript

Okumak İçin Tıklayınız - Balıkesir Tabip Odası
OCAK - MART 2013
Y I L : 4 S AY I : 9
Dergisi
Balıkesir Tabip Odası Yayınıdır
“Sorumluluğumuz, sağlık alanında yaşanan eşitsizliklerle mücadeledir”
Zaman ve bilim tipta
çok seyi degistirdi.
Ancak meslegimize olan
sevgimiz degismedi.
TIP BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN…
Dergisi
OCAK - MART 2013 YIL: 4 SAYI: 9
yayın
kurulundan
yayın kurulundan
Merhaba
Sahibi:
Balıkesir Tabip Odası
adına
Op. Dr. Şahin CILIZ
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Dr. Necdet Uçan
Genel Yayın Yönetmeni
Op. Dr. Özcan YILMAZ
Yayın Kurulu:
Dr. Ş. Gökhan ARABUL
Dr. Dursun ATAKUL
Dr. Muhammet CAN
Dr. Ahmet DAMAR
Dr. Murat ERGÖZ
Dr. İlknur KARAKUŞ
Dr. Birol ŞAFAK
Dr. Zeki ŞENGÖR
Dr. Birgi TUNA
Grafik Tasarım:
Eylül Dizayn 0266 239 30 91
Basım Yeri:
Printer Ofset Matbaacılık
Tel: 0232 489 88 03
865 Sk. No:23/A Kemaraltı - İzmir
Baskı Tarihi
2 Mart 2013
Balıkesir Hekim Dergisi; Balıkesir
Tabip Odasının Üç ayda bir yayınlanan
ücretsiz yayınıdır. Dergideki yazılar
aksi belirtilmedikçe Balıkesir Tabip
Odasının resmi görüşleri değildir.
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Yazarlar, yazılarından sorumludur.
Bu sayımız 1000 adet basılmıştır.
“Tıp,
sosyal bir bilimdir
ve politika büyük
ölçekte tıptan başka
bir şey değildir”
Rudolf Virchow
14 Mart Tıp Bayramı ve
haftasında çıkardığımız bu
sayımızın dosya konusu “Hekim
Hakları” olacak. Hekim hakları
denildiğinde; hasta haklarına
tepkisel olarak bir haktan söz
edildiği veya hekim haklarının
hastalara ve hasta haklarına karşı
olduğu gibi yanlış bir anlayışın
yıkılması gerektiği inancındayım.
Çünkü hekim haklarının muhatabı
hastalar değil, sağlık sistemi ve
sağlık yönetimidir. Hekimlerin hak
elde etmesi, rahat bir ortamda ve
sorunsuz çalışmaları hastaların
lehine bir durumdur.
Sağlık idaresince; hasta hakları,
sadece hastalar için değil; sağlık
çalışanları ve sağlık kurumları için
de geliştirilmeli ve öne çıkarılmalı,
dengeli bir duruma getirilmelidir.
Hekimler ile diğer sağlık
çalışanlarını değersizleştiren, yok
sayan, baskı aracı ve bir nevi “jurnal
hattı” olarak kullanılan 184 no' lu
şikâyet hattı (SABİM) acilen
kaldırılmalıdır. Bu uygulama
sadece Alo 147 ile Milli Eğitim
Bakanlığında ve bir de Sağlık
Bakanlığında mevcuttur.
Haklarımızı bilip, haklarımıza
sahip çıkarak ve kullanarak
üzerimizdeki baskıyı azaltabilir,
mesleki bağımsızlığımıza zarar
verdirmeden birçok sorunumuzu
çözebiliriz.
Gece yarısı kararnamesi ile (ki
Türkiye 2012 İlerleme Raporu ve
Genişleme Stratejisi Belgesi-AB
İlerleme Raporu' nda 663 sayılı
KHK nin “mesleki özerkliği
kısıtlayıcı” olduğu belirtilmektedir) Sağlık Bakanlığı, “icracı”
(yapan, yürüten) yapısından;
koordine eden, düzenleyen ve
denetleyen yapıya dönüştürülmüş,
bu bağlamda sağlık hizmeti sunumu
görevi de Türkiye Halk Sağlığı
Kurumu ve Kamu Hastane
Birlikleri Kurumuna verilmiştir.
Cumhuriyet döneminin
“toplumcu”, “koruyucu sağlık
hizmetlerini önceleyen” ve “sosyal
devlet” anlayışı terk edilmiştir.
Ticarethanelere dönüştürülen
Kamu Hastane Birliklerinin başına
da performansları toplumsal
sağlık göstergelerine göre değil,
ticari işlerdeki başarısına göre
yani ” tüccar mantığı ile sağlık
organizasyonu yapacak Genel
Sekreterler (CEO' lar) getirilmiştir.
Tüm hastaneler de bu kuruma
bağlanmıştır. Ne yazık ki ülke
düzeyinde CEO atamalarında
hakkaniyet ve liyakat temel ölçüt
olarak alınmamıştır.
Kamu Hastane Birlikleri,
devlet hastanesi sisteminin
tasfiyesi anlamına gelmektedir.
Sadece özelleştirme olmayıp, ayni
zamanda kadrolaşma hareketidir
de…
Hastaneler “işletme”, hastalar
“müşteri”, çalışanlar “sözleşmeli”
dönemi fiilen başlamıştır.
Tahsis edilecek hazine arazileri
üzerine 25-49 yıllığına kurulacak
“Şehir Hastaneleri” (Entegre Sağlık
Kampüsleri) nin yabancı sermaye
ortaklıklı konsorsiyumlara ihale
edilmesi, sonrasında hizmetin
taşeron sistemiyle gördürülüp
bunun karşılığında ilgili firmalara
binaların maliyetinin onlarca katı
olarak ödenecek KİRA, -KDV, Pul
ve harçtan muafiyet- ve yapım için
kullanılacak dış krediler için hazine
garantisi veren bir sistem
kurulmasını düzenleyen Kamu
Özel Ortaklığı hayata geçirilmiş,
üstüne üstlük bu konsorsiyumlara
“hasta garantisi” de verilmiş,
Yürürlükte olan hukuki ve idari
mevzuattan muaf “Serbest Sağlık
Bölgeleri” kurulması,
sağlığın
ticareti için Sağlık Turizmi
düzenlenmiştir.
Özel hastane/sağlık kurumlarının lisanslarının açık arttırma ile
satılması düzenlemesi getirilmiş,
muayenehane açma ruhsatının bile
ihaleyle satılabileceği düzenlemelerin önü açılmıştır. Sağlık
Bakanlığı'na, sağlık çalışanlarını
meslekten (geçici veya sürekli) men
etme yetkisi verilmiş, her ne amaçla
yapıldı ise mevcut klinik şef ve şef
yardımcılarının unvanları ile
başhemşirelik unvanı iptal
edilmiştir.
“Sosyal yardımlaşma ve
dayanışma amacı ile sağlık meslek
mensubu olmayan ” gönüllü Sağlık
denetmeni“ kavramı getirilerek,
hasta-sağlık çalışanı arasına üçüncü
kişilerin girmesine olanak
sağlanmıştır.
Önümüzdeki süreçte; özel
hastaneler zincirlerinin (özellikle
yabancı sermayeli ve/veya yabancı
ortaklı), reel ücretlerin düştüğü ve iş
güvencesizliğinin yaygınlaştığı,
esnek ve kuralsız çalışmanın
olduğu, ithal hekim/hemşire
çalıştırılan, yeni tıp fakültelerinin
açıldığı ve tıp öğrenci sayılarının
artırılacağını şimdiden söylemek
kehanet olmayacaktır.
Anlayamadığım bir soru
sormak istiyorum. Sağlık
hizmetlerinden memnuniyet
oranlarının % 80' lerde olduğu,
Sağlık Bakanının (eski) çok başarılı
olduğu, sağlıkta dönüşüm ile sağlık
sisteminin çağ atladığı
söyleniyordu. Hatta Başbakan
yardımcımız “iki dönemdir
Dr. Necdet UÇAN
Yayın Kurulu Adına
seçimleri “sağlık” ile aldıklarını”
belirtiyordu. Ancak Sağlık Bakanı
görevden alındı. Bu durumda
Sağlık Bakanı başarılı ise başarı mı
cezalandırıldı? Başarısız ise medya
ve reklam teknikleri kullanılarak mı
memnuniyet artırıldı?
Sorunların çığ gibi büyüdüğü
bir dönemde göreve getirilen yeni
Sağlık Bakanımıza da başarılar
diliyorum.
Bu sayımızda güncel bir konu
olan iş yeri hekimliği ile ilgili
mevcut durumyer alacaktır.
Her yenilik dergimize ayrı renk
katmakta, yayın kurulumuzu
h e y e c a n l a n d ı r m a k - t a d ı r. B u
heyecanımıza ortak olmak,
göndereceğiniz bir e-posta ile bile
mümkün olabilmektedir.
Derginiz için her türlü katkı ve
katılımlarınızı bekliyoruz.
Tüm meslektaşlarımızın 14
Mart Tıp Bayramını kutlar, sağlık
sorunlarımızın en aza indiği coşku
ile kutlayabileceğimiz sağlıklı ve
mutlu 14 Mart'lar dileriz.
Bilgi paylaşıldıkça çoğalır.
Şiddetin olmadığı ortamlarda sevgi,
sağlık ve dostlukla kalın…
içindekiler
yayın kurulu
yönetim kurulu
cumhuriyet dönemi hekimleri
ziyaretler
inspeksiyon
dosya
basın açıklamaları
servislerimizi tanıyalım
güncel
deontoloji
haberler
sağlıkta şiddet
paramedik
asm tanıtımı
mavi - yeşil
sak üstünde damdağan
birazda gülelim
dr.nihat sessiz
hukuk
dr.türkan dönmez
koleksiyonerlik
aramıza yeni katılanlar
satranç
dr. ahmet uygur sargın
1
2
3
4
6
7
11
14
15
17
18
26
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
39
40
1
Yönetim Kurulu'ndan
Op.Dr. Şahin CILIZ
Balıkesir Tabip Odası
Başkanı
Sağlıkta dönüşümün son halkası olan
''Kamu Hastaneleri Birliği'' uygulanmaya
başlandı. Bu halkanın son noktası; Kamu
özel ortaklığı yapılanması diğer adıyla
şehir hastaneleri yasa tasarısı hazırlandı.
Kamu özel ortaklığında özel sektörün
yapacağı şehir hastaneleri yap-işletdevret modeliyle Sağlık Bakanlığı'na
devredilecekti. Bu süreçte birçok ildeki
şehir merkezinde olan eski hastane
binaları boşaltılacak, şehir dışında
kampüs hastaneleri yapılacak, bunları
uluslararası konsorsiyumlar yapacak ve
Sağlık Bakanlığı'na 25 yıl kiralayacak ve
daha sonra bakanlığa devredecekti. Bu
işleyişte 3-4 yılda ödenecek kira ile tüm
hastane yapılabilmekte tüm tablo
incelendiğinde milyarlarca TL rakamlara
ulaşan ulusal kayıp söz konusudur. Daha
önce kamu özel ortaklığı altında başlatılan
yapıyı T.T.B. Danıştay' a götürdü. Danıştay
işlemi hukuka uygun bulmadı, yürütmeyi
durdurdu. Bunun üzerine siyasal erk
güçler ayrılığından çok sıkıntı çektiğini
ş e h i r h a sta n e l e r i p l a n ı h aya l i n i
engellediğini ve geciktirdiğini beyan etti.
Bu hayali gerçekleştirmek için yasal
düzenlemeler hazırlandı tasarı
komisyonlarda kabul edildi Büyük
olasılıkla yakında yasalaşacaktır.
Diğer yandan T.T.B'nin hazırlıkları
sonucunda Anayasa Mahkemesi'ne
götürülen 663 Sayılı Sağlık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri
hakkındaki KHK'nin bazı hükümleri iptal
edildi. Bunlar;
-6023 sayılı TTB Kanunu' nun 1.
2
maddesinde geçen “tabipliğin kamu ve
kişi yararına uygulanıp geliştirilmesine
sağlamak“ ibaresini yürürlükten kaldıran
madde iptal edildi. Böylece ucube durum
sonlandırılmış oldu,TTB nin asli görevi
yine kendisine verildi.
-Sağlık Meslekleri kuruluna ilişkin
kurulan sağlık mesleği mensuplarına
meslekten geçici men, meslekten sürekli
men, kararı verebilmesine ilişkin
düzenleme iptal edildi. Böylece T.T.B. nin
görev alanına müdahale önlendi.
-Bilgi toplama işleme ve paylaşma
yetkisine ilişkin madde iptal edildi.
Böylece Sağlık Bakanlığı Sağlık Net 2 adı
ile Sağlık hizmeti sırasında özel hayatın
gizliliğine aykırı olarak bütün kişilerin
sağlık bilgilerinin alınması ve aykırı
olarak bütün kişilerin sağlık bilgilerinin
istenmesi ve alma girişimlerinin
Anayasaya aykırılığı saptanmıştır.
-Kamu ve özel bütün sağlık
kuruluşlarında çalışmakta olan sağlık
personeli için görevli olduğu kuruluşun
bulunduğu yerleşim yeri sınırları içinde
ikamet etme mecburiyeti getirilmesine
ilişkin yetki iptal edildi.
Bu maddeleri çok önemsemekle
birlikte kamu hastaneleri birliği yapısı ve
işleyişi adına pek değişiklik olmamış bir
nevi sağlığın özelleştirilmesi yüce
mahkeme tarafından onaylanmıştır.
Bütün bu süreç içerisinde iktidarda
kabinenin en uzun süreli çalışan ve sağlık
politikaları anlamında en başarılı olarak
lanse edilen sağlık bakanı görevden
alınmıştır. Yerine özel hastane sahibi bir
hekim atanmıştır. Sağlık alanında pek
politika değişimi beklentimiz olmamakla
birlikte yeni bakana başarılar dileriz.
2006 'dan beri uygulanan
performansa dayalı ödenen döner
sermaye yönetmeliğinin süresi dolup
yürürlükten kalkmış yerine ne konulacağı
karmaşası sağlık çalışanları arasında kısa
süren bir huzursuzluk yaratmış ancak
belirgin bir değişiklik gözlenmeyen hatta
bazı kayıpları işaret eden yeni yönetmelik
15 Şubat 2013 tarihinde yürürlüğe
girmiştir.
Meslek örgütü olarak; Sağlıkta
performansın olamayacağını, sağlık
çalışanlarının ekonomik şartlarının, özlük
haklarında yapılacak düzenlemeler ile
iyileştirilmesi ve emekliliğe yansıyan
düzenlemeler yapılmasını mesleki hak ve
o n u r u m u z u n ko r u n m a s ı n ı t a l e p
etmekteyiz.
Ta b i p O d a s ı o l a r a k s a ğ l ı k t a
dönüşümün neler getirdiğini ve
götürdüğünü halka daha iyi anlatabilmek
için sivil toplum örgütleri, odalar, dernek
ve sendikalar bir araya gelerek SAĞLIK
HAKKI MECLİSİ'ni oluşturduk. “Sağlık
hakkı” konulu basın açıklaması yaptık,
yerel yönetimlerle iletişim anlamında
Belediye Başkanını ziyaret ettik. Sağlıkta
dönüşüm ile ilgili karşılıklı görüş
alışverişinde bulunduk.
Ka m u H a sta n e l e r i B i r l i ğ i n i
anlatabilmek için T.T.B. Merkez Konseyi
üyesi Dr. Osman Öztürk'ün katılımıyla
Balıkesir Devlet Hastanesi, Balıkesir Tabip
Odası, Burhaniye ve Edremit Devlet
Hastanelerinde sağlık çalışanlarına
yönelik ve Burhaniye'de DİSK Emekli-Sen
ile birlikte halka yönelik panel düzenledik.
Bilgilendirme toplantılarına önümüzdeki
günlerde de devam edeceğiz.
14 Mart Tıp Haftası dolayısıyla
Satranç, Briç, Futbol, Masa tenisi
turnuvaları düzenlenecek, 14 Mart günü
çelenk koyma töreni ve kokteyl, 16 Mart
günü balo ,23 Mart 2013 tarihinde Sağlık
Hakkı Meclisi ile birlikte “Balıkesir Tıp
Fakültesi nereye gidiyor?” ve “Halkın
Sağlık Hakkı” konu başlıklı iki oturumlu
panel düzenleyeceğiz Meslektaşlarımızın
bu etkinliklere katılımını bekliyoruz .
“Performans, puan koşuşturmacası, ereçete, şifreleme işlemlerinin olmadığı,
doktorculuk(!) oynanmadığı, gerçek
anlamda hekimliğin yapıldığı, sağlık
hakkımızın ve meslek onurumuzun
gözetildiği günlerin gelmesi umuduyla
tüm meslektaşlarımızın 14 Mart Tıp
Bayramını Yönetim Kurulu adına kutlarım.
Sağlıcakla ve mutlu kalın
Cumhuriyet dönemi hekimleri
Ord. Prof. Dr. Akil Muhtar ÖZDEN (1877-1949)
Atatürk'ün doktorlarından biridir.
Dr Akil Muhtar Özden, 1877 yılında
İstanbul'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini
tamamladıktan sonra, Askeri Tıbbiye
İdadisine katıldı. Mezun olduktan sonra,
bir yıl süreyle Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye
(askeri tıp okulu) katıldı.
Türkiye'de modern farmakolojinin
doğuşuna öncülük etmiş gerçek bir
önder ve ülkemiz farmakologlarının
gerçek hocasıdır. 1902 de Cenevre Tıp
Fakültesinden mezun olduktan sonra,
İsviçre ve Fransa'da o dönemin en
tanınmış tıp otoritelerinin derslerine ve
kliniklerine devam etmiş ve mezun
olduğu tıp fakültesinin tedavi hocası
Mayor'un yanında farmakodinami
asistanlığı yapmıştır. Mayor Vulpian'ın, o
da Calaude Bernard'ın talebesidir. 1906
da farmakodinami doçenti olduktan
sonra 1907- 1908 yılları arasında
farmakoloji ve tıp müfredatı derslerini
vermiştir. Meşrutiyet ilan edildikten sonra
1908 de Türkiye'ye davet edilmiştir.
Önce 14 Kasım 1908 de açılan
Darülfünun Tıp Fakültesinde hijyen
hocalığı yapmış ve 1910 da
Haydarpaşa'daki Tıp Fakültesinde
Tecrübi Tedavi Kliniği'nin başına
g e t i r i l m i ş t i r. 1 9 3 3 ü n i v e r s i t e
reformundan sonra dersler “tıp
müfredatı, farmakodinami ve tedavi”
adıyla okutulmuş ve ilk başkanlığına
Ord. Prof. Dr.Akil Muhtar Özden
getirilmiştir. 1937 de Paris Tıp Akademisi
üyeliğine atanan hoca 1943 den
ölümüne kadar İstanbul Tıp Fakültesi
Te d a v i K l i n i ğ i v e F a r m a k o l o j i
Hekim nadiren tedavi eder.
Çoğunlukla teskin eder
Fakat her zaman teselli eder.
Enstitüsünün direktörlüğünü
yapmıştır.
1946 yılında Parlamento temsilcisi
olarak seçilip, 12 Mart 1949 yılında
ölmüştür.
Mekteb-i tibbiye-i mulkiye 'de
hıfzıssıhha dersi okutmuş, burası
fakülte olunca fenni tedavi dersleri
vermiş, Tıp müfredatı ve
farmakodinami enstitüsü ve tedavi
Kliniği'nin açılışında öncülük yapmış,
veremle mücadele Osmanlı
cemiyetinin kurucularından biridir.
Öğrencilerine kendi çizdiği resimlerle
anlatıp, resim yapmanın insanı dikkate
alıştırmasından dolayı, resim
yapmasını bilmeyen insanın doktor
olamayacağını iddia etmiştir. Çizmiş
olduğu resimler daha sonra Prof. Dr.
Alaaddin Akçasu tarafından derlenmiş
toplanmış ayrıca hastaların kalp
seslerini kaydettiği bir plak
koleksiyonu da mevcuttur.
Tıbba ve farmakolojiye orijinal
katkıları; Santonin testi: Tıp
literatürüne geçen bir karaciğer
fonksiyon testidir. Renk
absorbansındaki değişikliklere göre
karaciğerin fonksiyonel durumu
değerlendirilmekte ve sonuçlar
karaciğer patolojilerinin tanısına ışık
tutmaktadır.
Kobay sırt derisi refleksi (Muhtar
refleksi): Yerel anestezilerin biyolojik
etkilerini değerlendirmek için kullanılır.
Çalışma Paris Biyoloji Cemiyeti'nin
dergisinde 1908 de yayınlanmıştır.
Tıbbiyenin tarihi sadece eğitim tarihi
değildir. Savaşlar da Tıbbiyenin tarihi
için önem taşır. 20. yüzyılın başında
Trablusgarb ve Balkan Savaşları
sırasında Tıp Fakültesi hoca ve
hekimlerinin gayretle çalışmışlardır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ise
Haydarpaşa Fakülte binası Yedek
Askeri Hastane haline getirildi.
Öğretim üyeleri, yardımcıları, yeni
mezunlar hatta tıp talebeleri cephelere
gittiler. Bu zor günlerde öğretimin
aksamaması için gayret gösterildi ve
fakülte kapatılmadı. Savaş sonunda
İstanbul'a giren İşgal Orduları Tıp
Fakültesini kapatmak istediler. 1919
Şubat ayında Fakülte Merkez
binasına giren İngilizler burasını yarı
yarıya işgal etmişlerdi. Binanın
tamamını işgalden korumak için
dönemin Fakülte Reisi Akil Muhtar
Özden denge siyasetine başvurarak
1920 yılında dört Fransız doktorunu
öğretim kadrosuna atadı. 14 Mart'ın
Tıp Bayramı olarak kutlanmasına
da İstanbul'un işgali sırasında
başlandı. Tıbbiyeliler bir 14 Mart'ta
İşgalci güçlerin haksız tutum ve
baskılarına karşı gösteriler yaptılar.
Aynı yıllarda Fakülte hocalarından
Süleyman Numan Paşa (İç
hastalıkları) ve Esat Işık Paşa (Göz
hastalıkları) İngilizler tarafından
Malta'ya sürgün edildiler. Tıbbiye
savaş sırasında büyük yaralar aldı.
Fakat on yıl süren savaş sırasında bu
fedakâr hekimler cephedeki görevleri
ile birlikte zor koşullar altında bulaşıcı
hastalıklarla da başarı ile savaştılar.
Zaferden sonra Türk tıbbi gelişimine
hızla devam etti.
Tıp tarihimizde özel bir yeri olan
Farmakoloji ve Tedavi Kliniği (Şu anda
İstanbul Üniversitesine bağlı olan
Kardiyoloji Enstitüsü) 1938 yılında
Prof. Dr. Akil Muhtar Özden'in çabaları
ile inşa edildi. Hastane girişinin
sağında günümüzün Göğüs
Hastalıkları binası modern bir Göz
Kliniği olarak Tıp Fakültesi tarafından
60 yataklı olarak 1940 yılında hizmete
girdi. Şu anda Nöroşiruji ve Ortopedi
Anabilim Dallarının bulunduğu bina I.
Cerrahi Kliniği olarak 1943'te hizmete
açıldı. Cerrahi pavyonuna yeni
eklenen ameliyathane bloğu ile 3.
Cerrahi servisi meydana getirildi. Şu
anda Nöroloji ile Fiziksel Tıp ve
Rehabilitasyon Anabilim Dallarının
bulundu bina Belediye tarafından
Verem Pavyonu olarak inşa edildi
ve1947 yılında kullanıma girdi. Verem
Pavyonunun 100 yatağı 1953 yılında
Tıp Fakültesi'nin Fitizyoloji Kliniğine
verildi.
Hazırlayan Dr. Necdet UÇAN
3
Yönetim Kurulu Ziyaretleri
Balıkesir Sağlık Hakkı Meclisi üyeleri
16 Ocak 2013 Çarşamba günü Saat 17:00'de
Balıkesir Belediye Başkanı İsmail Ok'u
makamında ziyaret etmiştir.
Yapılan ziyarette, özetle şunlar konuşulmuştur:
14 Mart Tıp Haftası nedeniyle Balıkesir'de 23
Mart 2013 tarihinde yapılacak olan “Sağlık
Hakkı” paneli için toplantı yeri, toplantının
halka duyurulması ve iletişim için Belediye'den
destek istendi.
’ü ziyaret
a ERTÜR
ly
ü
H
r.
D
.
rü Uz
lığı Müdü
Halk Sağ
Ülkenin genel sağlık sorunları ve yeni kurulan
Kamu Hastaneleri Birliği sürecinin getirdiği bir
durum olan sağlığın piyasaya açılması ve
hastanelerin özelleştirilmesinin, toplum
sağlığına etkilerinin neler olabileceği tartışıldı.
Son zamanlarda, önceki uygulamalardan farklı
olarak ortaya çıkan reçete bedeli, muayene
bedeli, kalem başı ücret bedelinin sürekli
arttırılması gibi konular konuşuldu. Ayrıca
Huzurevine yerleştirilecek olan kimsesiz ve
maddi durumu kötü yaşlıların, sağlık kurulu
raporu alırken ücret ödemek zorunda
bırakılmaları gündeme getirildi.
Balıkesir'deki baz istasyonlarının halkın
sağlığını tehdit ettiği, kanser hastalarının
sayısında belirgin artış olduğunun belirlendiği,
istasyonların bulundukları yerlerden
kaldırılmalarının zorunlu hale geldiği,
denetlenmelerinin nasıl olması gerektiği
konusu tartışıldı.
4
Sayın Valimiz Ahmet TURHAN’a ziyaretimiz
Yönetim Kurulu Ziyaretleri
İl Sağlık Müdürümüz Dr. Mustafa Alp AKOĞLAN’a ziyaretimiz
Cumhuriyet'i kuranların bu ülkeyi gençlere emanet ettiği
hatırlatılarak, Balıkesir Üniversitesi'nde eğitim gören
37000 öğrenci olduğu göz önünde bulundurulursa,
Balıkesir'de gençlere yönelik kültür sanat etkinliklerinin az
sayıda olduğu ve arttırılması gerektiği vurgulandı.
Balıkesir'de bugüne kadar görev yapmış hemen hemen
her yönetici döneminde gündeme getirilmesine rağmen, il
merkezinde bir kültür sanat merkezi henüz yapılmamıştır.
Önümüzdeki süreçte bu merkezin yapılmasının önemi,
demokratik kitle örgütleri ve akademik odaları da bir arada
barındıran Bursa' daki gibi bir merkezin gerekliliği
vurgulanmıştır.
Balıkesir Sağlık Hakkı Meclisi (BSHM) olarak; değişen
sağlık sistemi ve bu sistemle bağlantılı olarak getirilen
”paran kadar sağlık” modeline rağmen; toplum sağlığının
geliştirilmesi yönünde , ayrıca sağlık ve eğitim alanındaki
özelleştirmeye karşı mücadele programı yapılacağı
belirtilerek bu çalışmalarda Belediye'den destek istendiği
belirtildi.
Balıkesir Belediye
Başkanı İsmail Ok
da yaptığı
değerlendirmede; halkın sağlığının ve sağlık hakkının
önemli olduğunu ve yürütülecek çalışmalarda belediye
olarak destek olacaklarını belirtti.
Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Hasan YILMAZ’ı ziyaret
BALIKESİR SAĞLIK HAKKI MECLİSİ
5
İNSPEKSİYON
Op.Dr. Özcan Yılmaz
[email protected]
6
Ülkemizde 10 yıldır uygulanan ''Sağlıkta
Dönüşüm'' programı, sağlık ortamını
temelinden değiştirmesine rağmen, konunun
üzerinde sektör uygulayıcıları tarafından tam
bir görüş birliğine varılmamıştır. Bu durum
uygulamanın başarısı açısından önemlidir.
Sağlıkta temel unsur olan doktor; hem
ekonomik hem de sosyal açıdan mutsuz ve iş
güvencesizdir. Bedensel ve ruhsal olarak da
sağlıklı bir yapıda değildir. Bakanlık tarafından
dayatılan, sağlıkta temel unsur olan hekimin
yok sayıldığı, hastalıkların sayısal bir değer
olarak kabul gördüğü, puanın kadar maaş
alabildiğin ve puan alamaz isen
geçinemeyeceğin bir gelir ile yetineceğin bir
değişik sistem ile karşı karşıyayız. Çözümlerin
başarılı olması sistemin iyi işlemesi, katılımın
ve onayın yüksek oranı ile ilgili değil midir?
Bizce sağlıkta kargaşa şu an sürmektedir.
Taşlar yerine henüz oturmamıştır.
Sistemin bu duruma düşmesinin birçok
nedeni bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi
sağlık çalışanlarının iyi bir örgütlenme
yapısının olmayışıdır. Doktorlar meslek
odalarının ardından gitmediği gibi sendikalara
da güven duymamaktadır. Böyle olunca doktor
kendini yalnız hissetmektedir.
Meslek
örgütleri ve sendikalar ise arkalarında kitle
desteği görmediklerinden aktif
olamamaktadırlar. Bir de sendikacılığı sistem
ile uyuşmak olarak algılayan sağlık çalışanları
hak arama eylemini sorun çıkarmak olarak
gören sendikalara üye olup, onları
yetkilendirmekte ve pasifize olmaktadırlar.
?
SAĞLIKTA
PLANLAMA
NASIL OLMALI
Bakanlığımız ise biz hekimleri yok saymakta, yapmak
istediklerinden her ne olursa olsun, son derece emin
olarak birazcık bile sapmamaktadır.
Hekimler yıllar önce bireysel kurtuluşu ararken, şimdi
ise mecburi yalnızlığa mahkûm gibi görülmektedir. Bunu
hissettikçe yalnızlığın acısı artmakta ve bırakın meslek
örgütlerinde birlik olmayı, çalıştığı sağlık kuruluşlarında
bile bir araya gelme olanakları gittikçe azalmaktadır.
Çünkü hasta bakmak dışında yapılan her iş, zaman ve de
puan kaybı olarak hekime yansımaktadır.
Doktorlar olarak isteklerimiz çok net.
--Maaşımızın sabit, makul miktarda, emekliliğimize
yansıyacak şekilde ve devletin güvencesinde olmasını
istiyoruz, (Performans geliri maaşın %20-30 unu
geçmemelidir.)
--Bize denk devlet memurları gibi özlük haklarımızı
istiyoruz.(Mesleki yıpranma, enfeksiyon riski vb.
tazminatları istiyoruz)
--Yıllarca çalışıp emekli olunca ailemizin geçimini
sağlayacak düzeyde emekli maaşı ve hak ettiğimiz
miktarda emeklilik ikramiyesi istiyoruz.
--Çalışma saatlerimizin evrensel insan haklarına
uygun olmasını istiyoruz.
--En önemlisi sağlık ortamındaki her değişimin
doktorların görüşü ve onayının alınarak sağlanacak uyum
dâhilinde yapılmasını istiyoruz.
--Yeni bakanımızdan acilen bizim özlük haklarımızı
geliştirecek öneriler ve uygulamalar yapmasını istiyoruz.
--Ellerimizin halkın cebinde olmadığının bilinmesini
istiyoruz.
--Sağlığın ticari bir olay olmadığı bir ortam istiyoruz.
--Mesleğimizin ömür boyu sürdüğünü ama her yaşta
aynı düzeyde beklenti algılanmasının doğru olmadığının
bilinmesini ve kabul görmesini istiyoruz.
--İnsani değerlerde ve koşullarda nöbet tutup hak
ettiğimiz karşılığı istiyoruz.24 saatlik kesintisiz nöbet
çilesi artık bitmelidir
--Hastanelerin ve sağlık sisteminin yönetiminin
ağırlıklı olarak hekimlerde olmasını istiyoruz.
--Sağlığın temel insan hakkı olduğunun kabul edilmesi
ve siyasi iktidarların gösteri alanı olmamasını istiyoruz.
--Sayımız az da olsa sağlık çalışanlarının da oylarının
olduğunun kabul edilmesini istiyoruz.
Saygı ve sevgilerimi sunarım.
7
8
9
10
Basın Açıklaması
SAĞLIK BAKANLIĞINA
ANKET SORUSU
S
ağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel
Müdürlüğü - Araştırma ve Sağlık Sistemleri
Daire Başkanlığı 15.11.2012 tarih ve 2939 sayılı yazı ile;
Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde Bakanlığın
sağlık politikaları belirlemesine ve değerlendirmesine
yönelik eğitim, araştırma, yayın ve danışmanlık
çalışmalarını yürütmek ve yürütülmesini sağlamak amacı
ile, “Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde Hasta
Memnuniyeti Araştırması Anketi” düzenleyerek
hastaların memnuniyetini ölçmeyi amaçlayan bir çalışma
başlatmıştır.
Söz konusu çalışma; OPTİMAR adlı bir firma
tarafından 81 ilde eş zamanlı olarak Kasım-Aralık 2012
tarihleri arasında anket çalışması şeklinde yapılması
planlanmış ve bakanlıkça yapılan İş Programı
doğrultusunda İlimizde ilki 26 Kasım 2012 de yapılmış,
ikincisi de 27 Aralık 2012 tarihinde yapılacaktır.
Ankette hastalara sorulan sorulara bakıldığında 7.
soruda “(hekimin) Şikâyetlerinizi çabuk geçirmesi
(gidermesi)”, 9. soruda “(hekimin) İşini tam yapması”,
10 soruda “ (hekimin) Sizi muayene etmesi” soruları yer
almaktadır.
Anket, kişilerin belli konulardaki tutumlarını, düşünce
ve duygularını, önerilerini saptamak üzere yazılı olarak
hazırlanmış soru listeleridir. Kuşkusuz sağlık
politikalarının uygulanışının sonucunun
değerlendirilmesinde de başvurulacak bir yöntemdir.
Amaçlanan da verilen hizmetin kalitesini ölçmeye yönelik
olmalıdır.
Sağlık hizmetlerinde hasta memnuniyetini ölçmek;
hasta beklenti, öneri ve geri bildirimlerini öğrenmek,
kalitenin sağlık hizmet süreçlerinde sürekli iyileştirmeyi
sağlamak, sosyo-demografik ve tedavi sürecine ilişkin
değişkenlerin hasta memnuniyeti üzerinde üzerindeki
etkisini araştırmak için yapılır.
Hasta memnuniyeti, sağlık hizmetlerinin sunumuyapısı ve çıktısı hakkında bilgi verebilir. Kişiler arası
iletişim, personel davranışları, hastalığı konusunda
bilgilendirilme, hizmeti alma sırasında bekleme süresi,
bekleme alanları, binanın ve ortamın fiziksel yapısı ve
çevresel koşullar da memnuniyeti etkileyen faktörlerdir.
Ancak hekimin “hasta şikâyetlerini erken geçirmesi”;
hastalığın durumu, özelliği, kişinin direnci, yaşadığı
çevresel koşullar gibi birçok faktöre bağlı olup hizmetin
kalitesinin ölçülmesi için uygun bir soru değildir. Hekimin
“işini tam yapması” da, oldukça subjektif, hasta tarafından
yeterli olarak değerlendirilemeyecek bir durumdur. Bu bir
başka hekim tarafından değerlendirilebilir, ancak hasta
tarafından değerlendirilmesi mümkün değildir. Kime ve
neye göre tam yapılan işten söz edilmektedir, belli değildir.
Yine hekimin “muayene ediş şekli”; hasta tarafından ancak
daha önce olduğu veya gördüğü muayeneler ile
kıyaslanarak değerlendirebilir ki bu da son derece subjektif
bir değerlendirme olur. Bazen tanıya ulaşmak için çok basit
BALHED
BALIKESİR AİLE HEKİMLERİ DERNEĞİ
muayene şekli yeterli olabilirken, bazen de çok karmaşık
bir süreç olabilir.
Tibbi Deontoloji Nizamnamesine göre Hekim, hastasını
bilimsel gereklere göre muayene edip tanısını koyar,
vicdani ve gerekli ise ilaç tedavisi verir. Tedavisinin şifa ile
sonuçlanmaması eleştiri ve değerlendirme konusu
yapılamaz.
Bu nedenlerle bu süreçleri hastaya tanımlatmak doğru
bir yöntem değildir.
Aslolan hastaların beklenti ve önerilerini almak ve o
bölgeye uygun standartları sağlamaya, koşulları
iyileştirmeye ve nihai olarak hizmetin kalitesini artırmaya
katkıda bulunmaktır. Ancak yapılan ankette öneri alınan ve
katkı istenen bölüm yoktur. Buna karşın çok teknik bir konu
olan ve eğitim gerektiren hekimlerin muayene şekli, işini
tam yapması ve hastanın şikayetlerinin giderilmesinin
ölçülmek istenmesi “bağcı dövme”, tribünlere oynama”
hekim üzerinde baskı yaratma” anlayışının ürünü olup, en
hafif deyim ile işi sulandırmak ve hekimlerin onurunu
kırmak,incitmektir. Hekimler tarafından da kabul edilemez
ve şiddete davetiye çıkaran bir durumdur.
Anket çalışmasının Aralık ayında yapılacak olan 2.
aşamasının durdurulması, subjektif ve neye hizmet ettiği
anlaşılamayan soruların çıkarılarak, bilimsel ölçütlere göre
oluşturulacak soruların ankette yer almasının sağlanması 1.
basamak sağlık hizmeti sunan hekimlerin ortak isteğidir.
AH leri olarak asıl biz soruyoruz;
Sağlık Bakanlığı işini tam yapıyor mu?
Doğru anket hazırlayabiliyor mu?
Vatandaşı yanlış mı yönlendiriyor?
Şikâyet, öneri ve eleştirilerimizi çabuk gideriyor mu?
Yoksa SABİM aracılığı ile hekimleri jurnalleme ve
taciz işlevi mi görüyor?
Balıkesir Tabip Odası Aile Hekimleri Komisyonu
BALHED Hukuk Komisyonu
11
TÜRKİYE
SAĞLIK
ORTAMI
NEREYE
GİDİYOR
Basın Açıklaması
B
iz aşağıda adı geçen
demokratik kitle
örgütleri olarak 2012 Aralık
ayında yapılan bir dizi toplantılar
sonucunda Balıkesir Sağlık Hakkı
Meclisi'ni (BSHM) oluşturduk.
'BSHM' ni neden oluşturduk?
Ülkemizde 1980 sonrası sağlık
sistemine ve sağlık ortamına her
gelen iktidar tarafından “reform”
adı altında sosyal devlet
anlayışının aleyhine sürekli
müdahaleler yapıla gelmiştir. Son
11 yılda ise “Sağlıkta Dönüşüm
Programı” adı altında sosyal
devletin tasfiyesi, “paran kadar
sağlık” dönemine dönüştürülerek
halkın sağlık hakkı da elinden
alınacak noktaya taşınmıştır.
Bu süreçte, üretim ilişkileri
açısından, sağlık hizmetini sunan
sağlık çalışanları; yaz-boz
tahtasına çevrilen sağlık sistemi
ve taşeronlaşma uygulamalarıyla
birlikte, getirilen performans
modeli ve sağlık ortamındaki
otoriter anlayış nedeniyle robota
dönüştürülmüştür. Ayrıca Kasım
2011'de yürürlüğe giren kamu
hastaneleri birlikleri yasası da
sağlıkta özelleştirmenin son
halkasıdır.
12
SAĞLIK SİSTEMİNDE NELER OLUYOR?
1-Genel $ağlık $Sigortası'nın (G$$)
ertelenen hükümleri 1 Ocak 2012'de
yürürlüğe girdi. Sosyal Yardımlaşma
Vakıfları'nın önünde “gelir testi” kuyrukları
oluştu. Çünkü; bu ülkede yaşayan herkes
Sosyal Güvenlik Kurumu'na ($GK) G$$
primi ödemek zorunda. Tek istisna
milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi üyeleri
ve aileleri. Yani bu halk karşıtı yasayı
çıkaranlar ve iptal etmesi gerekenler
kendilerini kurtarmışlardır. Gerisini,
hepimizi teferruat olarak görmüşlerdir.
2-G$$'de kendiniz sigortalı olsanız
bile…18 yaşını bitiren ve üniversiteye
gitmeyen ya da üniversite öğrencisi olsa da
25 yaşını dolduran çocuğunuz varsa
(çalışmasa, hiçbir geliri olmasa da) prim
ödemek zorundasınız. Sadece erkek
çocuklar değil, 18 yaşını dolduran (1 Ekim
2008 öncesi bakmakla yükümlü olunmayan)
kız çocukları da anne, babalarının sağlık
sigortasından artık yararlanamayacak.
Sigortasız çalıştırılanlar, (işsizlik
sigortasından yararlanamayan) işsizler,
emeklilik için gün sayısını doldurup yaşa
takılanlar da gelir testinden geçemezlerse
prim ödeyecekler. Ay boyunca belirli gün ve
saatlerde çalışanlar da, eksik günlerine ait
primlerini kendileri yatıracaklar.
3-Kamu Hastane Birlikleri (KHB) ile
illerde sözleşmeli yönetici dönemi
hastanelerin işletmeye dönüştürülmesini
hızlandıracaktır. Sözleşmeli yöneticiler ise
kendi performanslarını sağlık çalışanlarının
“iş verimi” denilen, aslında “sürümden
kazanma modeli” üzerinden yürütülecektir.
İşletmenin karı için “hasta” da “müşteri”
niteliğine dönüşmüş durumdadır.
4-Hastane “işletme”, hasta “müşteri”
yapılmıştır. Her geçen gün artarak yaşanan
sağlık sorunlarının sorumlusu artık tek
başına sağlık çalışanları değildir. Ancak,
sorunların çözümü için getirilen “ulvi
modeller” SABİM şikâyet hattı ve (Merkezi
Hastane Randevu Sistemi) MHRS'dir. Bu
çözümler ve şiddete davetiye çıkaran
yönetici açıklamaları, sağlıkçıları toplum
nezdinde giderek itibarsızlaştırmaktadır.
5-Sağlık sisteminde yapılan
uygulamaların, artık savunulur tutar tarafı
kalmamıştır: Son olarak, gündeme getirilen
hasta bilgilerinin sanal ortama açılması,
hasta hakları, insan hakları ve hasta
mahremiyeti de dikkate alındığında
sakıncalı bir durumudur. Konuşurken
mukaddesat ve manevi değerleri dillerinden
düşürmeyen yetkililerin bir an önce hasta
mahremiyetine saygı göstermesi ve bu
bilgilerin dışa açılmasına son vermesini
bekliyoruz. Ayrıca, tedavi modalitelerinin
sayı olarak sınırlandırılması kaldırılmalıdır.
Örneğin, fizik tedavi uygulanacak hastanın
yılda aynı bölgeden sadece bir kez tedaviye
alınması ve yılda toplam iki kez fizik tedavi
görebilmeleri gibi…Ve nihayet, huzurevine
alınacak olan yaşlıların sağlık raporları için,
hastanelerde, sağlık kurulunda ücret
ödemeye zorunlu bırakılması ayıplı
hizmettir ve kaldırılmalıdır.
SONUÇTA,
BİZE YALAN
SÖYLEDİLER
“Sağlık Reformu yapıyoruz...
Herkesin sağlık sigortası
olacak...Hastalandığında istediği
hastaneye gidecek, istediği hizmeti
alacak...Eskisinden fazla, ek
hiçbir para ödemesi de
gerekmeyecek.” demişlerdi.
Peki ne oldu? Hele bir hastaneye
gitmeyelim:
“Katılım payı” diyorlar, alıyorlar...
“İlave ücret” diyorlar, alıyorlar...
“Reçete bedeli” diyorlar,
alıyorlar...
“On gün içinde ikinci defa geldin”
diyorlar, alıyorlar...
“Yatak ücreti” diyorlar, alıyorlar...
“Eşdeğer ilaç farkı” diyorlar,
alıyorlar...
“Ameliyatta malzemenin iyisini
istiyorsan ek ücret öde” diyorlar,
alıyorlar...
Alıyorlar da alıyorlar.
Sağlık sistemi soygun
sistemine dönüştü.
Türkiye sağlık ortamının tablolarını yan
yana getirdiğimizde çarpıcı manzara
ortaya çıkıyor. Son 11 yılı anlatırken,
artık AKP'den önce ve AKP'den sonra
diye bir tabir kullanmak artık abartılı
olmasa gerek*.
Olup bitenleri, gerçekten özetlersek,
2002 öncesi sağlık ocakları ücretsizken,
bugün 3+1…. oldu. Devlet Hastaneleri
ve Üniversite Hastaneleri ücretsizken,
bugün 8(+3+1…) oldu. Anlaşmalı Özel
Hastaneler ücretsizken, bugün 15
(+3+1….) ve + ilave ücret almaktadır.
geliyor; Sağlık Hakkı Meclisleri'ni
kuruyoruz.
Meclislerimiz; sendikalar, meslek
örgütleri, siyasi partiler, emekten yana
örgütler,
Hasta hakları dernekleri, yerel
inisiyatifler, yöre-mahalle dernekleri...
Ve tabii ki; sağlık hakkı tehlikede olan
bütün yurttaşlarımızın katılımına açık.
Bizler Balıkesir Sağlık Hakkı Meclisi
(BSHM) bileşenleri olarak, önümüzdeki
süreçte bir dizi etkinlikler yapmayı
planlıyoruz.
Sonuç olarak, sağlık hakkımız için
mücadele etmemiz gerektiğini biliyoruz.
Bu amaçla el ele veriyor, yan yana
İlk etapta; 14 Mart Tıp Haftası
kapsamında 23 Mart 2013'de geniş
katılımlı “SAĞLIK HAKKI” konulu panel
organizasyonu yapacağız.
Katılın; sağlığı konuşalım.
Katılın; sağlık hakkımızı savunalım.
Katılın; sağlıklı bir dünya yaratalım!
Gerçek apaçık ortada:
Bize yalan söylediler!
Asıl amaçları; sağlığı paralı hale
getirmek, ticarileştirmek,
özelleştirmek.
OYSA ki, sağlık hepimiz için bir
haktır…
Hastalandığımızda, güçsüz,
çaresiz, muhtaç düştüğümüzde...
Sağlık hizmetlerinin hepimiz için
eşit, ücretsiz, nitelikli ve
ulaşılabilir olması gerekiyor.
BALIKESİR SAĞLIK HAKKI MECLİSİ
13
Servislerimizi Tanıyalım
Hazırlayan: Op.Dr. Dursun ATAKUL
yöntemlerle bunu sağlamak zor iken günümüzde geliştirilen yeni tedavi cihazları
ve teknolojiler ile bu daha mümkün hale gelmiştir. Kanser hastalığına multidisipliner bir anlayışla yaklaşan Balikesir Devlet Hastanesi Radyasyon Onkoloji
Bölümü'nde en gelişmiş radyoterapi cihazlarını kullanılmaktadır. Üç Boyutlu
Konformal RT ve bu alandaki teknolojik gelişimin en son duraklarından biri olan
IMRT (Intensity Modulated Radiotherapy / Doz Yoğunluk Ayarlı Radyoterapi)
kliniğimizde uygulanabilmektedir. IMRT radyasyon tedavisinde gelinen en üst
noktalardan biridir. Sadece tümörlü bölgeye yönelik istenilen dozda ışın
verilebilmektedir. Bu cihazla kanserli hücrelere maksimum doz verilirken ışın
almaması gereken çevre dokulara minimum düzeyde ışın verilerek yüksek
korunma sağlanabilmektedir.
Nükleer Tıp Bölümünde bulunan PET/BT cihazı, BT simülatör olarak
kullanılmaktadır. Tedavi planlamaları hastanın BT, MR ve PET görüntüleri
alınarak yapılmaktadır. Bu aşamada hastanın üç boyutlu farklı modalitelerde elde
edilen BT, MR, PET görüntüleri alınarak gerçekleştirilen planlamada Radyasyon
Onkoloğu ile birlikte çalışan Tıbbi Radyofizik Uzmanları önemli rol
BALIKESİR DEVLET
HASTANESİ RADYASYON
ONKOLOJİSİ KLİNİĞİ
Radyasyon Onkolojisi iyonlaştırıcı radyasyonun tek başına veya
diğer tedavi yöntemleri (cerrahi, kemoterapi) ile birlikte kanserli
hastaların (diğer bazı kanser dışı habis olmayan hastalıklar da dahil)
tedavisinde uygulandığı ve terapötik radyasyonun biyolojik ve fiziksel
temelinin araştırıldığı bir disiplindir.
Kanser tanısı almış hastalara, hastalıklarının herhangi bir
aşamasında, değişik amaçlarla radyoterapi uygulanmaktadır.
Radyoterapi, hastaları iyileştirmek (küratif) veya yakınmaları gidermek
ve yaşamı uzatmak (palyatif) amacıyla uygulanmaktadır. Işın tedavisi
ya tek başına yüksek dozlar vererek (radikal-definitif) veya herhangi bir
tedaviye ek olarak (adjuvan, neoadjuvan) ya da koruyucu amaçla
kullanılabilir. Radyoterapi, eksternal radyoterapi (dıştan yapılan tedavi)
ve brakiterapi (içten yapılan tedavi) olmak üzere iki sınıfa ayrılır.
Sistemik hastalığı kontrol etmeyi amaçlayan kemoterapinin aksine,
radyoterapi lokal-bölgesel bir tedavi şeklidir. Hastalığın köken aldığı
yerde ve yakın çevresinde yinelemesini engellemeyi amaçlar ve bu
sayede hastalığın yayılmasını engelleyerek hastaların iyileşmesini
sağlar.
Balıkesir Devlet Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniği 2009
Nisan ayında kurulmuştur. Bünyesinde 3 Radyasyon Onkolojisi
Uzmanı, 2 Tıbbi Fizik Uzmanı, 5 Radyoterapi Teknikeri ve 1
Radyoterapi Hemşiresi ile bir ekip olarak hizmet vermektedir. Aynı
zamanda gerekli durumlarda yataklı tedavi hizmeti de yürüten birimin,
26 yatak kapasitesi mevcuttur. Yıllık tedavi edilen hasta sayısı 2009
yılında ( 8 aylık) 232 iken; bu sayı artarak 2012 yılında 835'e ulaşmıştır.
Klinik bünyesinde 1 adet Lineer Hızlandırıcı (LINAC) tedavi cihazı
vardır. Siemens marka Oncor model lineer hızlandırıcı tedavi cihazı 618 MV foton ve 6-9-12-15-18-21 MeV elektron enerjilerinde olmak
üzere 2 farklı tipte radyasyon verme özelliğine sahiptir. Bölümümüzde
uygulanan external radyoterapi tekniğidir. Radyoterapide en sık
kullanılan ve en kolay yöntemdir. Bu yöntemde radyasyon kaynağı
hastadan uzakta bulunur. Işınlama hastaya tek bir alandan verilebildiği
gibi, karşılıklı paralel iki alandan veya üç-dört alandan girilerek de
verilebilir.
Radyasyon Onkolojisinde amaç; tümöre maksimum dozu
verirken, sağlam dokulara minimal dozu verebilmektir. Geleneksel
14
oynamaktadır.
Klinik uygulamalarında; RT tek başına (baş-boyun, akciğer, serviks, prostat
vb), postoperatif olarak( meme, beyin, GİS, akciğer, ürogenital, baş- boyun vb),
preoperatif olarak( rektum, akciğer vb) ve kemoterapi ile eş zamanlı olarak bir çok
tümör türünde uygulanmaktadır. RT; kür amaçlı kullanıldığı gibi hastalığa bağlı
semptomları (beyin metastazı: kitle ve ödeme bağlı nörolojik semptomlar, kord
kompresyonu: pleji, kanama: rektal,vajinal,mide) azaltmak amacıyla düşük
dozlarda da kullanılabilir.
Brakiterapi, sterotaktikradyoterapi (gamaknife, cyberknife), tomoterapi
etkin bir şekilde değişik merkezlerde uygulanmaktadır. Brakiterapi, Rahim,
serviks, prostat, dudak kanserlerinde eksternal radyoterapiye ek olarak radyoaktif
kaynağın hasta bölgeye yerleştirilmesi ile uygulanan tedavilerdir. Gamaknife ve
Cyberknife tedavilerinin uygulama alanları oldukça kısıtlıdır, ama uygun
hastalarda 1-5 gün gibi kısa bir sürede uygulanması hem de normal doku hasarının
en alt düzeyde olması tümöre de çok yüksek dozların verilebilmesi nedeniyle
tercih edilmektedir. Tomoterapi (Helical Radyoterapi), bütün bileşenlerin tek bir
odakta toplandığı kompleks bir cihazdır. Bütün işlemler tek bir cihazla
yapılabilmektedir. Çok pahalı ve çok hassas cihazlar olduğundan Türkiye'de
birkaç merkezde bulunmaktadır. Nadir durumlarda gereken hastalarda sevk
verilmektedir. Bu tedaviler radyoterapi de en üst noktalar olarak tanımlanabilir.
Sonuç olarak günümüz tedavileri IMRT ve konformal tedaviler hemen her
hastada tercih sebebi olmaktadır. Balıkesir Devlet Hastanesi Radyasyon
Onkolojisi Kliniği; günün teknolojik ihtiyaçlarını karşılayacak insan donanımı ve
teknolojik donamı yeterli, genç ve dinamik bir ekipten oluşan, uzaktan gelen
hastalar için yatarak tedavi imkânı sağlayan, bilimsel gerçeklikler ile örtüşerek
hastaları en gelişmiş yöntemler ile tedavi eden bir kliniktir.
Not: yazının hazırlanmasında emeği geçen Balıkesir Devlet Hastanesi
Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr. Gülden ANGIN 'a teşekkür ederim.
İŞYERİ HEKİMLİĞİ
Dr. Dilek YILDIRIM
BTO İşyeri Hekimliği Komisyonu
İş kazalarının çığ gibi büyüdüğü, her gün 3-4 iş
kazasının yaşandığı, işçilerin hayatlarının değeri olmadığı
ülkemizde, sadece 2012 yılının temmuz ayında ölen işçi
sayısı 110'u geçti.“Kaza” olmaktan çıkıp, “cinayet” haline
dönüşen iş kazalarının çaresi gibi takdim edilen İş Sağlığı
ve Güvenliği Kanunu, 30 Haziran 2012 tarih ve 28339 sayılı
Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Avrupa Birliğine uyum süreci ile paralel olarak; İş
sağlığı ve güvenliği ile ilgili ayrı bir yasası bulunmayan
ülkemizde, 89/391 Sayılı Çerçeve Direktifine uyumlu ve
Uluslararası Çalışma Örgütünün 155 ve 161 sayılı
sözleşmelerindeki hükümler karşılığını bulmuş oldu.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun, eski İş
Kanunundan en önemli farkı; kamu çalışanlarının, işçi
çalıştıran bağımsız çalışanların ve 50 ve daha az işçi
çalışan işyerlerinin de kapsama alınmış olmasıdır.
Kanun ayrıca pek çok temel alanı yönetmeliklere
bırakarak bu alanların kurallarını; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı'nın düzenleyeceği yönetmeliklere
bırakılmıştır.
Çalışanların sayısına ve işyeri türüne
bakılmaksızın her işyerinde iş güvenliği uzmanı, işyeri
hekimi ile diğer sağlık personeli görev yapması
g e r e k m e k t e d i r. B u k o n u d a k a d e m e l i g e ç i ş
uygulanmaktadır.
· 1.1.2013 tarihi itibarı ile 50 ve üzeri çalışanı olan
işyerlerinde iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi
çalıştırma zorunluluğu başlamıştır.
· 50 ve altı çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli
işyerlerinde bu zorunluluk 1.7.2013 tarihinde devreye
girecektir.
· 50 ve altı çalışanı olan az tehlikeli işyerlerinin de
1.7.2014 tarihi itibarı ile iş güvenliği uzmanı ve işyeri
hekimi bulundurması gerekecektir.
(TMMOB tarafından yayımlanan “İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği Raporu”na göre, 2010 yılındaki iş kazalarının
yüzde 56'sı, aktif sigortalıların yüzde 62'sini, işyerlerinin de
yüzde 68'sini oluşturan, 1–49 arası çalışanı bulunan ve
işyeri sağlık ve güvenlik birimi ile işyeri hekimi, iş güvenliği
mühendisi, işyeri hemşiresi veya sağlık memuru istihdam
zorunluluğu bulunmayan işyerlerinde gerçekleşmektedir.)
Kanun, Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri
ve MİT Müsteşarlığı'nın faaliyetlerinde, afet ve acil durum
birimlerinin müdahale faaliyetlerinde, ev hizmetlerinde,
çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve
hizmet üretimi yapanlar hakkında, hükümlü ve tutuklulara
yönelik infaz hizmetleri sırasında iyileştirme kapsamında
yapılan iş yurdu, eğitim, güvenlik ve meslek edindirme
faaliyetlerinde uygulanmayacaktır.
Kanunda “mesleki bağımsızlıktan söz
edilmekteyse de, bağımsızlık hiçbir güvence ve yaptırıma
bağlanmadığı için etkisiz ve işlevsiz durumdadır. Mesleki
bağımsızlığın kapsamı, sınırları, işyeri hekiminin bu
çerçevede sahip olduğu hak ve yetkiler ile mesleki
bağımsızlığın ihlali halinde uygulanacak yaptırımlara ilişkin
hiçbir düzenlemeye yer verilmeksizin, sadece “mesleki
bağımsızlık içinde yürütür” demekle yetinilmiştir.(Uluslara
arası Çalışma Örgütü-ILO-' nun 161 sayılı sözleşmesi ve
112 sayılı tavsiye kararında; mesleki bağımsızlığın
sağlanması gerektiğine işaret edilerek, işyeri hekiminin
mesleki bağımsızlığının tam olarak sağlanması için
özellikle işe alınması ve işten çıkarılmasının özel statüye
bağlanması gerektiği vurgulanmıştır.)
İşyeri hekimlerinin çalışma koşulları ve işyerlerindeki
statüleri oldukça korumasızdır. Tespitlerinin, önerilerinin
yerine getirilmesi için yetkileri, yaptırım güçleri
bulunmamaktadır. Kuşkusuz işyeri yönetimi her anlamda
işverene aittir; işçi alımından gerekli malzeme alımına
kadar her konuda son sözü işverenler söyler. Bu koşullarda
çalışan ve işverene sundukları tespit ve önerileri yerine
getirilmediği halde, iş kazası ve meslek hastalıklarından
sorumlu tutulan işyeri hekimlerinin belgelerini askıya
alması, açıkça haksız ve adaletsiz bir düzenlemedir. Yanı
sıra mesleki bağımsızlığı daha da zayıflatmaktadır.
Kamuda çalışanlara ek iş yükü getirildi. “Kamu kurum
ve kuruluşlarında ilgili mevzuata göre çalıştırılan işyeri
hekimi veya iş güvenliği uzmanı olma niteliğini haiz
personel, gerekli belgeye sahip olmaları şartıyla asli
görevlerinin yanında, belirlenen çalışma süresine riayet
ederek çalışmakta oldukları kurumda veya ilgili personelin
muvafakati ve üst yöneticinin onayı ile diğer kamu kurum ve
kuruluşlarında görevlendirilebilir” denilmektedir.
Kamu kurum ve kuruluşlarındaki işyeri hekimi ve iş
güvenliği uzmanlarının asli görevlerinin yanında aynı
kurum içinde veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında
görevlendirilmeleri, ek iş yükü demektir.
Kanun, yetişmiş/nitelikli emek gücünü, en verimli
şekilde kullanmak yerine, var olanı daha da çok çalıştırmak
ve işverenin maliyetini düşürmek içgüdüsü ile hareket
etmektedir. Böylece işyeri hekimi ve uzman hizmetini
niteliksizleştirmeye, yapılacak işlerde eksiklik ve aksaklık
yaratıcı bir uygulamaya kapı aralamaktadır.
Üstelik işyeri hekimi şayet çalışmakta olduğu kurumda
görevlendirilecekse, muvafakatinin olup-olmadığı
sorulmayacaktır. (Ancak diğer kamu kurum ve kuruluşunda
görevlendirilirse “personelin muvafakati” aranacaktır.)
Diğer yandan bu düzenlemeyle, 4857 sayılı İş
Kanunu'nun 81. maddesi uyarınca kamudaki asli görevinin
yanı sıra -herhangi bir ücret almaksızın- işyeri hekimliği
yapmakta olan personele, sınırlı da olsa ilave ödeme alma
imkânı getirilmiş olması olumludur. Ancak tıpkı nöbet
ücretlerinde olduğu gibi, aylık toplam seksen saatten fazla
görevlendirmelerde herhangi bir ödeme yapılmayacaktır.
Olumlu bir yön olarak Kanunun 18. maddesinde
çalışanların görüşlerinin alınması ve katılımlarının
sağlanması hususudur. Ancak çalışanların /temsilcilerin
katılımının sağlanması ve bu konunun takibi nasıl
yapılacağından söz edilmemektedir.
50 ve daha fazla çalışanın bulunduğu ve 6 aydan fazla
süren sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde iş sağlığı ve
güvenliği kurulu kurulacağından 50'den az çalışanı bulunan
ya da yapılacak iş ve çalışan sayısının taşeron yöntemiyle
50'den az çalışanı gerektirecek biçimde parçalandığı
durumlarda İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu kurulmayacaktır.
Kanun'da net bir çerçeve belirtilmeksizin pek çok temel
alan yönetmeliklere bırakılmıştır. Öyle ki iş sağlığı ve
güvenliği ile ilgili çeşitli yönetmelikler başlıklı 30. maddede
13 bent olarak sayılan konularda yönetmelik düzenleneceği
belirtilmiştir. Bunlardan işyeri hekimlerini doğrudan
ilgilendirenler şunlardır:
- İşyeri sağlık ve güvenlik birimi ile ortak sağlık ve
güvenlik biriminde görev alacak işyeri hekimi, iş güvenliği
uzmanı ve diğer sağlık personelinin nitelikleri, işe
alınmaları, görevlendirilmeleri, görev, yetki ve
sorumlulukları, görevlerini nasıl yürütecekleri, işyerinde
çalışan sayısı ve işyerinin yer aldığı tehlike sınıfı göz
önünde bulundurularak asgari çalışma süreleri,
işyerlerindeki tehlikeli hususları nasıl bildirecekleri, sahip
oldukları belgelere göre hangi işyerlerinde görev
alabilecekleri.
- İşyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık
personelinin eğitimleri ve belgelendirilmeleri, unvanlarına
göre kimlerin hangi sınıf belge alabilecekleri, işyeri hekimi,
iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli eğitimi
verecek kurumların belgelendirilmeleri, yetkilendirilmeleri
ile eğitim programlarının ve bu programlarda görev alacak
eğiticilerin niteliklerinin belirlenmesi ve belgelendirilmeleri,
eğitimlerin sonunda yapılacak sınavlar ve düzenlenecek
belgeler.
MEVCUT İŞYERİ HEKİMLİĞİ SERTİFİKALARI
6331 sayılı Kanun'un işyeri hekimlerini doğrudan
ilgilendiren maddelerinden biri geçici 5. maddedir.
“(1) Bu Kanunun yayımı tarihinden önce Bakanlıkça
verilen işyeri hekimliği, iş güvenliği uzmanlığı ve işyeri
hemşiresi sertifikası veya belgesi ile Türk Tabipleri Birliği
tarafından verilen işyeri hekimliği sertifikası sahiplerinden
belgeleri geçersiz sayılanlar, mevcut belge veya
sertifikalarını bu Kanunun yayımından itibaren bir yıl içinde
Bakanlıkça düzenlenecek belge ile değiştirmeleri şartıyla
bu Kanunla verilen bütün hak ve yetkileri kullanabilirler. Aynı
tarihten önce eğitim kurumlarınca verilen işyeri hekimliği ve
iş güvenliği uzmanlığı eğitimlerini tamamlayanlardan
eğitimleri geçersiz sayılanlar ilgili mevzuata göre sınava
girmeye hak kazanırlar. Hak sahipliğinin tespitinde
Bakanlık kayıtları esas alınır.
Bilindiği gibi işyeri hekimliği sertifika eğitimleri; 1988
yılından 2003 yılına kadar üniversite öğretim üyelerinin
desteği ile TTB tarafından verilmiştir.16.12.2003 tarihinde
yapılan İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları İle Görev ve
Yetkileri Hakkında Yönetmelik değişikliği ile Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu alana “müdahale” etmiş ve
işyeri hekimliği eğitim ve sertifikalarının Bakanlık tarafından
verileceğini düzenlemiştir.
Böylece TTB tarafından veya TTB ortaklığı ile
herhangi bir tarihte yapılmış işyeri hekimliği
eğitimlerinin ve verilen sertifikaların geçersiz olmadığı
yargı tarafından karar altına alınmıştır.
Ayrıca Bakanlık bu değişimi bir de belge ücretine
bağlamıştır. Web sitesinde yayımlanan duyuruya göre;
gerek ÇASGEM, gerekse Genel Müdürlük ve TTB'den
belge alıp geçersiz sayılanların başvuru sırasında belge
ücretini (280 TL+KDV) yatırdıklarını gösteren dekontu da
sunmaları gerektiği duyurulmaktadır. Oysa hemen
belirtmek gerekir ki İşyeri Hekimlerinin Görev Yetki ve
Sorumlulukları Hakkında Yönetmeliğin 35. maddesinin (b)
fıkrasında düzenlenen belge ve vize ücreti, Danıştay 10.
Dairesi tarafından hukuka aykırı bulunmuştur. Danıştay 10.
Dairesi'nin 2010/16631 E., 03.06.2011 tarihli yürütmenin
durdurulması kararına göre; “…3146 sayılı Yasanın
(Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve
15
Görevleri Hakkında Kanun) 39. maddesinde,
belgelendirmelerden alınacak ücretlerin döner sermaye
işletmesi gelirleri arasında bulunduğuna dair bir kurala yer
verilmemiş; öte yandan, dava konusu Yönetmeliğin
dayanağı mevzuatta da, belgelendirmelerin ücret karşılığı
yapılacağı yolunda herhangi bir hüküm yer almamıştır.İş
sağlığı ve güvenliği alanındaki belgelerin düzenlenmesinin,
davalı Bakanlığın İş Sağlığı ve Güvenliği Genel
Müdürlüğünün asli görevlerinden olduğu dikkate
alındığında; söz konusu kamu hizmetinin ücret karşılığında
yürütüleceğine dair açık bir yasa hükmü bulunmadıkça,
ücret tahsil edilemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.”
denilmektedir.
Görüldüğü gibi kararda Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı'nın belgelendirmeler sebebiyle ücret talep etme
hakkı bulunmadığı belirtilerek yürütmenin durdurulmasına
karar verilmiştir. Bu kararın doğal sonucu, Bakanlığın bu
alandaki işlemler sebebiyle ücret talep edemeyecek
olmasıdır.
Çalışma Bakanlığı ise bu karardan hareketle
belge/vize ücreti talep etmekten vazgeçmek yerine, 6331
sayılı yeni İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 31.
maddesiyle, ücret talep etmeye “kanuni” bir dayanak
yaratmıştır. Bakanlıkların sıklıkla yaptığı üzere, hukuka
aykırı bulunan yönetmelik maddelerini, bu kez Kanun'a
yerleştirerek Danıştay denetiminden kurtulmayı
amaçlamıştır. 30 Haziran'da yürürlüğe giren 31.maddeye
göre; “(1) İş sağlığı ve güvenliği hizmeti sunan, ölçüm ve
analizleri yapan kişi, kurum, kuruluşlar ve eğitim kurumları
ile ilgili olarak yetkilendirme ve belgelendirme bedelleri,
……..dair usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.” denilmiş,
böylece Bakanlığa, yetkilendirme ve belgelendirme
bedellerini belirleme yetkisi hiçbir çerçeve çizilmeden ve
sınır konulmadan Kanun'la devredilmiştir.
6331 sayılı Kanun ile, İş Kanunu'nun 81. maddesi de
dâhil olmak üzere, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili birçok
hüküm yürürlükten kaldırıldı ve/veya değiştirildi. Daha önce
TTB tarafından açılan davlar olduğundan; Geçici 6.
maddeyle de kamu kurum ve kuruluşları ile mahalli
idarelerde yapılan işyeri hekimliği ödemeleri nedeniyle
kamu görevlileri hakkında idari veya mali yargılama ve
takibat yapılamayacağı, başlatılanların işlemden
kaldırılacağı ve bu ödemelerin geriye tahsil ve tazmin
konusu edilemeyeceği hükmü getirildi.
SONUÇ
6331 sayılı Kanun, yeni olarak takdim edilmesine
karşın neredeyse tamamı daha önceki yönetmelik ve
tüzüklerden oluşmakta, bazı noktalarda eski
düzenlemelerden dahi geriye gidiş mevcuttur. AB ve ILO'
nun normlarına “uyum” gereği; “müstakil” hale
getirilmesinden başka bir “yeniliği” olmayan yasanın, bu
anlayış ve bu içerikle işçi ölümlerini engelleyemeyecektir.
İşverenler önlem almadıkça, işverenlerin önlem alıpalmadığı denetlenmedikçe 'iş cinayetlerinin' önlenmesi
mümkün değil. Oysa Kanun iş müfettişleri kanalıyla
yapılacak denetimi bölerek, daha da etkisizleştirmiş, iş
kazası halinde Çalışma ve Bölge Müdürlüklerini bütünüyle
devreden çıkarmış, geriye tek seçenek olarak SGK' yı
bırakmıştır. Gereği gibi denetim bir yana, zaten çok uzun
olan teftiş ve raporlama sürecini de daha da uzatacak,
içinden çıkılmaz hale sokacaktır.
Türk Tabipleri Birliği “Çalışan Sağlığı Bildirgesi
Çalışanların Sağlığına İlişkin Hekim Sorumluluğu”
başlığında, “İşyeri hekiminin öncelikli sorumluluğu üretimin
verimliliğinin artırılması değil, çalışanların sağlığının
korunmasıdır” diyor. Bu yaklaşımla, bu Kanunun ruhu
uyuşmamaktadır. Meslek hastalıkları ve iş kazalarında
sorumluluğu işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarına
pay etmek, Bakanlığa sektörel ihtiyaçlara göre özel
düzenleme yapma yetkisi vermek, zaten temel alanlardaki
düz enl em el eri Yönetm el i k l ere bırak m ak gi bi
düzenlemelerden de açıkça görüldüğü üzere, Kanunun
ruhu daha çok kar ve yine kardır.
6331 sayılı Kanun tek cümleyle özetlemek gerekirse;
iş kazası ve meslek hastalıklarına neden olan olumsuz
koşulları ortadan kaldırmaya dönük, köklü ve etkili kurallar
getirmemiştir.
Ayrıca, Türk Tabipleri Birliği ve yükseköğretim
kurumlarının işbirliği ile verilen işyeri hekimliği
sertifikalarının geçersiz sayılmasına ilişkin hukuka aykırı
“ısrar” da, 6331 sayılı Kanun'la sürdürülmüştür.
Ayrıca belirtmesi gereken; bu konuda verilen önceki
Danıştay kararları, devam eden yargılama süreçleri ve açık
hukuka aykırılık bir yana bırakıldığında dahi görüleceği gibi,
müdahale TTB tarafından düzenlenen tüm eğitim
süreçlerine ve verilen sertifikalara yönelik değildir.
İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu'nun 15. maddesindeki
"(3) Bu Kanun kapsamında alınması gereken sağlık
raporları, işyeri sağlık ve güvenlik biriminde veya hizmet
alınan ortak sağlık ve güvenlik biriminde görevli olan işyeri
hekiminden alınır. Raporlara itirazlar Sağlık Bakanlığı
tarafından belirlenen hakem hastanelere yapılır, verilen
kararlar kesindir." bendi gereğince 01.01. 2013 tarihinden
itibaren işe giriş raporları Aile Hekimlerince verilmeyecektir.
16.12.2003 tarihinden önce TTB tarafından
düzenlenen sertifika programlarının geçerli olduğunu,
Bakanlık da tartışmamaktadır. Dolayısıyla 16.12.2003
tarihinden sonra işyeri hekimliği sertifikasını almış
hekimlerin, geçici 5. maddede yer alan mevcut belge veya
sertifikalarını bu Kanunun yayımından itibaren bir yıl içinde
Bakanlıkça düzenlenecek belge ile değiştirmeleri
gerekmektedir.
Sertifikasını 2003 den önce alanlar yönünden de, 2003
sonrasında alıp, geçici 5. madde gereğince bir yıl içinde
Bakanlıkça verilecek belgeyle değiştirecekler yönünden
de, 5 yılda bir yenileme eğitimine katılmak ve vize
zorunluluğu sürmektedir.
Yararlanılan Kaynak:
İstanbul Tabip Odası Hukuk Bürosu'nca hazırlanan Değerlendirme
Raporu
Deontoloji
Uz.Dr. Birol ŞAFAK
Hekim-hasta
ilişkilerindeki
sıcaklığı,
güzelliği, tarifi
mümkün
olmayan güzel
duyguları
mutlaka tüm
hekimler
yaşamıştır.
Hekim-hasta
ilişkilerinde
diyalogların
çoğunluğu
olumlu geçer ve
hekim ile hasta
arasında
mukaddes bir
bağ kurulurken
bazı
olumsuzluklar da
yaşanmaktadır.
HEKİM HAKLARI
Bu durumlarla eski
çağlardan beri karşılaşılmaktadır.
Yakın tarihimizde de bu gibi olayların
yaşandığının anlatıldığı Prof. Dr.
Besim Ömer Akalın'ın “Nevsâli
Afiyet” adlı eseri 1900'lü yılların
başlarında yayınlanmıştır. Bu eserde
bulunan Tabipler adlı makalesinde
hekim haklarından bahsetmektedir.
Bu makalede geçen bazı sözler,
hekimlerin özel hayatı olabileceğine,
uyumak ve dinlenmek gibi
ihtiyaçlarının olabileceğine vurgu
yapmaktadır. Bu yazıda, elinde
olmayan nedenlerle hastaya
gidemeyen hekimlere karşı insanların
söylediği sözlere yer verilmiştir.
Günün gazetelerinde de yorgun veya
zamanı olmayarak hastaya
gidemeyen hekimlere karşı
y ü k l e n i l d i ğ i n i b e l i r t m i ş t i r.
Günümüzde daha ağır sözler
söylenmekteyse de-ölmeyi hak
ediyorsunuz gibi-1900'lü yıllarda da
şu sözler söylenmekteydi: ”Yarabbi,
tabib denilen bu adamlar ne insafsız
mahluklar imiş. Mademki paraları,
hakları veriliyor, emekleri boşa
gitmiyor, neden vuku bulan davete
gitmiyorlar? Buna hakları var mı ve
vazifelerini eda ve ifa etmeyen bu gibi
doktorlara ne demeli?” Hekimlerin
kazançları ve mal-mülk edinmeleri
üzerine de insanların şu sözleri aynı
makalede yer almıştır: ”Doktorlar
değil mi? Bizim hastalıklarımızdan
aldıkları paralar ile keselerini
doldurup yiyorlar.” Eğer bir hekim
mesleğinden yorulur ve bırakırsa
yine şu sözler söylenirmiş: ”Vah
yazık, hiç de mahcup olmuyor, elinde
koca bir tabip diploması da var,
insanlığa hizmet edeceğine, o canım
mesleği bırakmış da bak nelerle
uğraşıyor.”
”Yarabbi, tabib denilen bu
adamlar ne insafsız
mahlûklar imiş”
Hekim haklarıyla ilgili
düzenlemeler ilk kez 1963'te Dünya
Tabipler Birliği tarafından kabul
edilmiş ve 1983'te geliştirilmiştir.
“Bütün Ulusal Bakım Sistemleri İçin
Sağlık Bakımı Sunulmasında On İki
İlke” isimli düzenleme hekim haklarını
belirtmektedir. Bunlar şunlardır:
I. Hangi sağlık sisteminde olursa
olsun, hekimlik uygulamasının
koşulları hekim örgütlerinin
temsilcilerine danışılarak
belirlenmelidir.
II. Her sağlık sistemi, hastanın
kendi seçtiği hekime başvurmasına,
hekimin de yalnızca kendi seçtiği
hastalara bakmasına izin vermeli; her
iki hak da herhangi bir şekilde
zedelenmemelidir. Özgür seçim
ilkesine, tıbbi tedavinin bütünüyle ya
da kısmen tedavi merkezlerinde
sağlandığı yerlerde de uyulmalıdır. Acil
durumdaki bir hastaya bakmak,
hekimler için mesleki ve ahlâki yönden
zorunlu bir görevdir.
”Doktorlar değil mi? Bizim
hastalıklarımızdan aldıkları
paralar ile keselerini
doldurup yiyorlar.”
III. Her sağlık bakım sistemi,
diplomalı bütün hekimlere açık
olmalıdır. Gerek hekimlik mesleği,
gerekse birey olarak hekimler,
istemedikleri görevi almaya
zorlanmamalıdırlar.
IV. Hekim, mesleğini istediği yerde
uygulamakta ve hizmetini, eğitimini
gördüğü uzmanlık dalı ile
sınırlandırmakta özgür olmalıdır. Söz
konusu ülkenin tıbbi gereksinimleri
karşılanmalı ve olabildiği ölçüde
hekimlik mesleği genç hekimleri
hekime çok gereksinim duyulan
yörelere yönlendirmeye çalışmalıdır.
Bu bölgelerin başka yerlerden daha az
beğenilir olduğu durumlarda, bu
bölgelere giden hekimler uygun
biçimde özendirilmeli, araç-gereçleri
yeterli olmalı ve yaşam düzeyleri
mesleki sorumlulukları ile orantılı
bulunmalıdır.
V. Meslek, sağlığa ve hastalığa
ilişkin sorunlarla uğraşan bütün resmi
kuruluşlarda yeterince temsil
edilmelidir.
VI. Hekim-hasta ilişkisinin gizlilik
yönü, hastanın tedavisinin ve daha
sonraki kontrollerinin her evresinde
bulunan herkes tarafından kabul
edilmeli ve gözetilmelidir. Yetkililer de
bu konuya gerekli saygıyı
göstermelidir.
VII. Hekimin ahlâki, ekonomik ve
mesleki bağımsızlığı güvence altına
alınmalıdır.
VIII. Hekimlik hizmetlerine ilişkin
ücretlerin hekim ile hasta arasında
doğrudan doğruya anlaşma şeklinde
belirlenmediği ulusal sağlık bakım
sistemlerinde emeğin karşılığını
belirleyen yetkililer, hekimin ücretini
yeterince karşılamalıdır.
IX. Hekimlik hizmetlerine ilişkin
ücretler saptanırken, verilen hizmetler
değerlendirilmeli ve bu ücretler
yalnızca ödeme yapan yetkili kurumun
ekonomik durumuna göre ya da tek
yanlı hükümet kararlarının bir sonucu
olarak belirlenmemeli, aynı zamanda
hekimlik mesleğini temsil eden kuruluş
tarafından da kabul edilebilir olmalıdır.
X. Gerek hizmetin niteliğini
korumaya, gerekse hizmetlerden
yararlanmaya yönelik olarak hekimlik
hizmetlerinin sayı ve maliyet yönünden
gözden geçirilmesi , yalnızca hekimler
tarafından yapılmalı ve durum ulusal
değil, yerel ve bölgesel standartlara
göre değerlendirilmelidir.
XI. Hastanın çıkarlarının
korunabilmesi yönünden, hekimin
yürürlükteki tıbbi standartlara uygun
biçimde reçete yazma ya da gerekli
gördüğü başka herhangi bir tedaviyi
önerme hakkı sınırlanmamalıdır.
XII. Hekim, mesleki bilgisini
arttırmaya ve mesleki düzeyini
yükseltmeye yönelik her etkinliğe
katılmaya özendirilmelidir.''
”Vah yazık, hiç de mahcup
olmuyor, elinde koca bir
tabip diploması da var,
insanlığa hizmet edeceğine,
o canım mesleği bırakmış
da bak nelerle uğraşıyor.”
Yorgun olmayan, güler yüzlü,
mutlu hekimlere ihtiyaç vardır. Bunun
için de hekimin yukarıda sayılan tüm
haklarını kullanabiliyor olması
gerekmektedir. Bu haklar sadece hekim
için değil iyi bir sağlık hizmeti
verilmesi için de gereklidir. Ayrıca
hekim, hastasına empatiyle yaklaşırken
özellikle hasta yakınlarının da aynı
derecede özverili bir anlayış içinde
olması ve hekimi hastanın en yakını
olarak görmesi gerekir. İşte bu karşılıklı
iyi ilişki, birçok sorununun
çözülmesinde bir anlayış ortamı
oluşmasına neden olacaktır.
17
Haberler
Haberler
TAM GÜN YASASI 2. KEZ DELİNDİ!...
Sağlık Bakanı, başbakanın ameliyatı için deldiği Tam
Gün Yasası'nı şimdi de eşi için pas geçti! Akdağ'ın eşi
Gazi Üniversitesi'nde ameliyat oldu. Ameliyata özel
doktor girdi.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın eşi Şeyma Akdağ, 7
Aralık 2012 günü Ankara Gazi Üniversitesi
Hastanesi'nde ameliyat oldu. Daha önce Başbakan
Tayyip Erdoğan için delinen Tam Gün Yasası “ayrıcalıklı
bakan eşi” için de uygulandı.
Kulak rahatsızlığı nedeniyle hastaneye yatan Akdağ'ın
ameliyatını, yasa nedeniyle muayenehane açan Prof.
Dr. Nebil Göksu yaptı. Göksu'nun Tam Gün Yasası'na
aykırı olarak devlet hastanesinde gerçekleştirdiği
ameliyat için Gazi Üniversitesi Rektörlüğü ve Tıp
Fakültesi Dekanlığı özel izin verdi.
Akdağ'ın ameliyatına izinle katılan Prof. Dr. Nebil
Göksu, “Tıbbi etikte bir doktor için bir başka doktorun ya
da onun birinci derece yakınının önceliği vardır.
Gerekirse tüm yasalar ve kurallar hiçe sayılabilir. Bu, bir
mesleki dayanışmadır” dedi.
'TAM GÜN YASASI'NA KARŞIYIM'
Şeyma Akdağ'ın eski hastası olduğunu söyleyen Prof.
Dr. Göksu, “İlk kez 2004 yılında ameliyat ettim. Bana da
bu şekilde yasaya rağmen görev yapmak ters geliyor
ancak ameliyat için dekanlıktan ve rektörlükten özel izin
alındı. Dekan ve rektör beni telefonla da arayarak
ameliyatı bildirdi.” Tam Gün Yasası'yla ilgili de konuşan
Göksu, “Tam gün yasasına karşıyım. 14 yıldır üniversite
dışında muayenehanem var. Yasa çıkana kadar yarı
zamanlı çalışıyordum. Bunun da bir zararını görmedim.
Sadece daha fazla yıpranıyordum. Bu tür yasalar bizi
zor duruma sokuyor. Bu doğru bir yasa değil” dedi.
Nobel Tıp Ödülü sahibini buldu
Nobel Tıp Ödülü, İngiltere'den John B. Gurdon (79) ile
Japonya'dan Shinya Yamanaka'ya (50) verildi.
Karolinska Enstitüsü'nde Nobel Komitesi üyeleri tarafından
yapılan açıklamada, John B. Gordon'un yaptığı çalışmalar ile
kök hücre çalışmalarının temellerini atan bilim adamı olduğu
bildirilirken, Japonya Kyoto Üniversitesi'nden Prof. Shinya
Yamanaka'nın da emriyolar ile kök hücre alanında önemli
çalışmalar yaptığı bildirildi.
Belirli bir işlevi yerine getirmek üzere olgunlaşmış hücrelerin,
bedendeki dokulardan herhangi birini geliştirme kapasitesine
sahip olgunlaşmamış hücrelere dönüşebileceğini
keşfederek, insanoğlunun hücrelerle organizmaların nasıl
geliştiğini anlamasına yardımcı olan İngiliz bilim adamı John
B. Gurdon ve Japon bilim adamı Shinya Yamanaka, bu yılki
Nobel Tıp Ödülü'nün sahibi oldu.
2001'den bu güne kadar Nobel Tıp Ödülü alanlar:
2011: Amerikalı Bruce Beutler, Fransız Jules Hoffmann ve
Kanadalı Ralph Steinman
2010: İngiliz Frof. Dr. Robert Edwards
2009: Avustralyalı Elizabeth Blackburn, Amerikalı Carol
Greider ve Jack Szostak
2008: Alman Harald zur Hausen, Fransız Barre-Sinoussi ve
Luc Montagnier
2007: Amerikalı Mario Capecchi ve Oliver Smithies ile İngiliz
Martin Evans
2006: Amerikalı Andrew Z. Fire ve Craig C. Mello
2005: Avustralyalı Barry J. Marshall ve J. Robin Warren
2004: Amerikalı Richard Axel ve Linda B. Buck
2003: Amerikalı Paul C. Lauterbur ve İngiliz Peter Mansfield
2002: İngiliz Sydney Brenner ve John E. Sulston ile Amerikalı
H. Robert Horvitz
2001: Amerikalı Leland H. Hartwell ile İngiliz R. Timothy
Hunt ve Paul M. Nurse
MARDİN SAVUR BELDESİNDE SITMA SALGINI
18
Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana mücadele edilen sıtma hastalığı,
resmi istatistiklere göre vaka sayıları açısından son yıllarda düşüş
göstermekle birlikte hala topraklarımızda görülmektedir. Dünya Sıtma
Raporu 2011 adlı dokümana göre ülkemizde 2010 yılında 9'u yerli olmak
üzere 78 sıtma olgusu saptanmıştır. 2011'de 4'ü yerli olmak üzere 132 olgu
bildirilmiştir. Her iki yılda görülmüş yerli olguların tümünün nüks olduğu, yeni
olgu olmadığı bildirilmektedir. Ülkemizde Mardin, Şanlıurfa, Diyarbakır,
Batman ve Siirt illeri hastalık geçişinin olduğu bölgedir. Türkiye 2012 yılı
hedefi olarak sıtma bulaşının durdurulmasını stratejik hedef olarak
belirlemiştir.
Çevre sağlığı ve sıtma savaş hizmetlerinin sağlıkta dönüşüm
programı paradigması ve örgütlenme tarzıyla değersizleşip zaafa
uğraması salgının hazırlayıcılarından olarak dikkate alınmalıdır. Sağlık
çalışanlarının iyi niyetli çabalarının salgını önleme ve etkin bir biçimde
kontrol etmeye yetmeyebileceği, müdahalenin yapısal ögeleri de
kapsaması gerektiği unutulmamalıdır. Kışkırtılmış talep ile tedavi edici
hizmetlerin ön plan geçtiği, metalaştırılan sağlık hizmeti anlayışının egemen
olduğu özelleştirmeci reformların koruyucu hizmetlerde ciddi aksaklıklara
yol açması kaçınılmazdır. Savur'daki sıtma salgını bizlere bu gerçeği acı bir
şekilde yaşatmıştır.
Haberler
Haberler
Kuvvetler ayrılığı engel !...
TTB Merkez Konseyi
Sağlık Bakanıyla Görüştü
TTB, 14 Mart Sağlık Haftası öncesi somut adımların
atılmasını istediği “14 Mart'a 14 Acil Talep” başlıklı bildirgeyi
Dr. Mehmet Müezzinoğlu'na sundu.
TTB'nin talebi üzerine 27 Şubat 2013 tarihinde Sağlık
Bakanlığı'nda gerçekleştirilen görüşmeye, TTB Merkez
Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özdemir Aktan, TTB Merkez
Konseyi 2. Başkanı Prof. Dr. Gülriz Erişgen, TTB Merkez
Konseyi Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, TTB Merkez
Konseyi Üyeleri Dr. Filiz Ünal İncekara, Dr. Fatih Sürenkök,
Dr. Arzu Erbilici, Dr. Melda Pelin Yargıç, Dr. Osman Öztürk ve
TTB Hukuk Bürosu'ndan Avukat Ziynet Özçelik katıldı.
Görüşmede; Sağlık Bakanlığı hastanelerinden tıp
fakülteleri hastanelerine, aile sağlığı merkezlerinden toplum
sağlığı merkezlerine, özel hastaneler ve tıp merkezlerinden
muayenehanelere, işyeri hekimliklerinden kurum
hekimliklerine, gerek kamuda gerekse özel sektörde çalışan
bütün hekimlerin sorunları Sağlık Bakanı Dr. Mehmet
Müezzinoğlu'na aktarıldı.
TTB Heyeti, Türkiye hekimlik ve sağlık ortamının uzun
yıllardır uygulanan politikalar nedeniyle bir dizi sorunla karşı
karşıya olduğunu, bu sorunların tamamının çözümünün hemen
mümkün olmadığının kendilerince bilindiğini; Kamu Hastane
Birlikleri, Kamu Özel Ortaklığı, sağlıkta piyasalaşma,
özelleştirme gibi Hükümet'in uluslararası kuruluşlarla
yürüttüğü politikalarda değişiklik beklemedikleri için bu
görüşmede gündem yapmayı tercih etmediklerini; bu nedenle
sorunların öncelikli olanlarına yönelik talepleri konuşmak
istediklerini belirttiler.
Daha sonra; TTB tarafından hazırlanan “14 Mart'a 14 Acil
Talep” başlıklı bildirge, “Emekli ve Halen Çalışan Hekimlere
Yönelik Acil Ücret Artış Önerisi” ile Sağlık Bakanlığı'na
iletilmek üzere hekimler tarafından TTB'ye iletilen (14 acil
talep dışında) şikâyet ve talepleri de içeren bir dosya Dr.
Mehmet Müezzinoğlu'na sunuldu.
TTB Heyeti, bu taleplerle ilgili olarak Sağlık Bakanı Dr.
Mehmet Müezzinoğlu tarafından yapılacak değerlendirme ve
somut adımların 14 Mart Sağlık Haftası öncesinde hekimlere
ve kamuoyuna açıklanmasını istedi.
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu da talepleri
inceleyeceğini ve yapabilecekleri konusunda 14 Mart Haftası
öncesinde hekimlere “müjde” vermeyi istediğini belirtti.
Görüşmede; Sağlık Bakanlığı'nın Tam Gün'le ilgili yeni
bir çalışma yaptığına dair basında yer alan haberler de gündeme
geldi.
TTB Merkez Konseyi üyeleri, basında yer aldığı gibi
sadece üniversite öğretim üyelerine yönelik yapılacak bir
düzenlemeyi kabul etmeyeceklerini, düzenlemelerin kamuda
çalışan bütün hekimleri kapsaması ve yeni bir düzenlemeden
önce Anayasa Mahkemesi'nin Tam Gün'le ilgili iptal kararının
uygulanması gerektiğini belirtip çalışmalarla ilgili bilgi
istediler.
Dr. Mehmet Müezzinoğlu, konuyla ilgili görüşme ve
çalışmalarının devam ettiğini, önümüzdeki on gün içinde
bitirmeyi hedeflediklerini, şu an için bir şey söyleyecek
durumda olmadığını ifade etti.
Başbakan Erdoğan, "Şehir hastaneleri projesini 6 yıldır
hayata geçiremedik. Çünkü kuvvetler ayrılığı önümüze
engel olarak dikiliyor" dedi.
BÜROKRATİK OLİGARŞİ: Sistem düzgün kurulmamış,
sistemde yaşadığımız sıkıntılar var. Düzgün kurulmadığı
içindir ki umulmadık yerde, umulmadık şekilde bakıyorsunuz
bürokratik oligarşi karşınıza dikiliyor, umulmadık yerde
yargıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Şehir hastaneleri
projesini 6 yıldır bürokratik oligarşi nedeniyle hâlâ hayata
geçiremedik.
TTB 60. yaşını
kutluyor..
M
eslek örgütümüz, Türk Tabipleri Birliği (TTB) bugün
(31 Ocak) 60. Yaşını kutluyor. Anayasal güvence
altında, 6023 sayılı yasa ile 31 Ocak 1953 yılında kurulan
TTB, Türkiye'deki hekimlerin örgütlü sesidir.
Türk Tabipleri Birliği; Türkiye halkının sağlığını korumaya,
geliştirmeye, herkesin kolay ulaşabileceği nitelikli ve
ücretsiz sağlık hizmeti için çalışmaya, meslek etik ilkelerini
ve hekimlerin maddi, manevi haklarını korumaya, tıp
eğitiminin her alanında söz söylemeye ve hekimlik
mesleğinin çıkarını her platformda dile getirmeye devam
edecektir
19
Haberler
Haberler
Balıkesir’de KHB Toplantıları
Yeni CEO'ların atanmasıyla uygulanmaya başlanan Kamu
Hastane Birlikleri (KHB) Balıkesir Tabip Odası ve SES
Balıkesir Şubesi'nin birlikte düzenlediği toplantılarda
değerlendirildi.
TTB Merkez Konseyi'nden Dr. Osman Öztürk'ün
katıldığı toplantıların ilki 18 Aralık 2012 günü saat 12.30'da
Balıkesir Devlet Hastanesi Eğitim Salonu'nda, ikincisi de aynı
gün saat 17.00'de Balıkesir Tabip Odası'nda yapıldı.
Balıkesir Devlet Hastanesi'ndeki toplantıya 80'i aşkın
hekim ve sağlık çalışanı katıldı. Toplantının açılış
konuşmasını yapan Balıkesir Tabip Odası Başkanı Op. Dr.
Şahin Cılız, “Sağlık çalışanlarını ve sağlık kurumlarını
çıkarılan 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
oluşturulan Kamu Hastane Birlikleri ve illerde oluşturulan
Genel Sekreterliklerin yöneteceğini ve sağlıkta karmaşanın
derinleşeceği bir dönem beklemektedir.” diye belirtti.
Balıkesir KHB Genel Sekreteri Dr. Hasan Yılmaz ile
görüştüklerini ve sağlık sisteminin organizasyonunda
çalışanların mağdur olmaması için, hem özlük hakları hem de
yer değiştirmeler konusunda keyfi uygulamaların
durdurulması gerektiğini ilettiklerini anlattı.
Daha sonra Dr. Osman Öztürk 663 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve KHB'lerle ilgili bir sunum yaptı.
Balıkesir Tabip Odası'nda yapılan ikinci toplantıya
hekimler ve sağlık çalışanlarının yanı sıra aralarında KESK,
ÇYDD, TÜKODER, TMMOB, Tıp Öğrencileri ve diğer
demokratik kitle örgütlerinin yöneticilerinin de bulunduğu
yaklaşık 80 izleyici katıldı.
Toplantı, benzer şekilde, Dr. Şahin Cılız'ın açış
konuşması ve Dr. Osman Öztürk'ün KHB'lerle ilgili
sunumundan sonra soru ve katkılarla devam etti.
Toplantılara katılan hekimler ve sağlık çalışanları KHB
uygulamasının getireceği sorunlar ve hak kayıplarına dikkat
çekerek TTB, SES ve sağlık alanında örgütlü diğer emek,
meslek örgütleri tarafından KHB'lere karşı bir an önce bir
eylem programı oluşturulması gerektiğini ifade ettiler ve 5
Ocak 2013 Cumartesi günü Ankara'da toplanacak olan
Türkiye (Büyük) Sağlıkçılar Meclisi'ne katılımın önemini
vurguladılar.
Edremit
20
Burhaniye
Haberler
Haberler
Sivil Toplum Örgütlerine KHB
Bilgilendirmesi
04.12.2012 tarihinde Balıkesir Tabip Odası Toplantı
Salonunda Dr. Necdet UÇAN tarafından Sağlıkta Dönüşüm
Programı kapsamında 663 sayılı KHK kapsamında Kamu
Hastaneleri Birlikleri, sağlığın piyasalaştırılması,
Üniversiteler, Hastaneler, İşyeri Hekimliği ve Aile
hekimliğine etkileri ile ilgili bilgi verilmiş, gerek hizmeti
sunan sağlık çalışanlarına, gerekse hizmet alanlara ne gibi
etkilerinin olacağı, diğer sivil toplum örgütleri ile birlikte
Piyasaya Açılma sürecinde nelerin yapılabilecekleri
tartışılmıştır. Toplantıya Balıkesir Barosu, Muhtarlar Derneği,
Ziraat Mühendisleri Odası Balıkesir Temsilciliği, Elektrik
Mühendisleri Odası Balıkesir Temsilciliği, Mimarlar Odası ,
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Türk İş, Tıp Öğrencileri,
Tüketiciyi Koruma Derneği,KESK (Eğitim Sen ve Sağlık
Emekçileri Sendikası), Diş Hekimleri Odası ile BAÇEV
temsilcileri (Başkan,Yönetim Kurulu üyesi) katılmışlar,
sunumdan sonra tüm Oda ve dernek temsilcileri söz alarak,
yaşanacak dönem ile ilgili yapılabilecekler ve verilebilecek
katkıları belirtmişlerdir.
Şehir Efsanesine Dönen Şehir Hastaneleri
Çok Yüklü Kamu Zararına Neden Oluyor
Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın Konya'da yaptığı
konuşmada 'Şehir Hastaneleri Projesi'ni yeniden gündeme
getirmesinin ardından TTB Merkez Konseyi konu ile ilgili
basın toplantısı düzenledi.Toplantıya TTB Merkez Konseyi
Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, TTB Merkez Konseyi Genel
Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr.
İsmail Buca ve TTB Avukatı Özgür Erbaş katıldı.
Basın toplantısında yapılan açıklamalarda, TTB'nin söz
konusu projeye karşı kamu yararını gözeterek ve toplum
sağlığını korumak üzere açtığı davada yargının; 'yarattığı
kamu zararı' nedeniyle yürütmeyi durdurma kararı verdiği
anımsatıldı ve Başbakan'ın “bir kelime yüzünden engelleme”
olarak
yorumladığı Danıştay kararlarında, ihaleyi alan şirketlere
mevcut hastanelerin ticari amaçla kullanılmak üzere
verilmesinin temel hukuka aykırılık olarak değerlendirildiği
belirtildi.
Açıklamada şöyle denildi: “Türk Tabipleri Birliği yeni,
modern hastaneler yapılmasına karşı değildir. Bizim
istediğimiz bilimin gereklerine uygun biçimde, kente ve
çevreye saygılı, kamu yararı gözetilecek biçimde ve mevcut
hastaneler korunarak yeni yatırımların yapılmasıdır. Tüm
bunların tersine uygulamalara karşı çıkmamız 'ayak bağı'
olmaya çalışmamızdan değil, insanlığımızın, hekimliğimizin,
kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olmamızın, kamu
yararını gözetiyor olmamızın gereğidir.”
İŞ YERİ HEKİMLİĞİNDE NERDEYİZ?
Kanun Hükmünde Kararnamenin uygulamaya
başlanılmasından sonra Sağlık bakanlığı taşra teşkilatlarının 3'
e bölündüğü; Sağlık Müdürlüğü, Halk Sağlığı Müdürlüğü ve
Kamu Hastane Birliklerinin oluşturulduğu, yeni oluşum
sırasında ülkenin hemen her yerinde liyakatin esas alınmadığı,
yıllardır yöneticilik yapan ların ve emek verenlerin yok
sayılarak, sadece belirli bir görüş, sendika ve partinin
üyelerinin daha çok Genel sekreterlik ve diğer yöneticilik
görevlerine getirildiği vurgulanmıştır.
Balıkesir Tabip Odasında düzenlenen İş yeri
hekimliğinde nerdeyiz? konulu söyleşi ilgi ile izlendi.
Balıkesir merkez ve çevre ilçelerinden gelen hekimler,
Balıkesir Tabip Odası toplantı salonunda 30 Ocak 2013
Çarşamba günü düzenlenen söyleşinin konuşmacıları Dr.
Turabi YERLİ (İstanbul Tabip Odası İşyeri Hekimliği
Komisyonu) ve Av. Ercan ERDİNER' in İş yeri hekimliği
hakkındaki yeni
bilgileri aktarmalarını izlediler.
Konuşmacılar söyleşi sonunda hekimlerin sorularını
cevapladılar. İş yeri hekimliği ile ilgili hükümetin yaptığı
hekimler aleyhine köklü değişiklikler ve karşılaşılan yeni
sorunlar karşılıklı tartışıldı.
Haber: Arda Yılmaz
21
Haberler
Haberler
“Üniversite Hastane Birlikleri” geliyor!
Tam Gün bir kez daha deliniyor!
Sağlık Bakanlığının Kasım ayında Kamu
Hastane Birliklerine geçmesinin ardından yeni
YÖK Yasa Tasarısı'na göre üniversite
hastaneleri de “birlik” oluşturabilecek. Tasarı
ile ayrıca, Tam Gün Yasası da delinerek
üniversite-özel hastane ortaklığı getiriliyor
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Milli Eğitim Bakanlığına
sunduğu yeni Yükseköğretim Yasa Tasarısı taslağını internet
sitesinde yayımladı.
Çalışmanın gerekçesinde, yükseköğretim sisteminin siyasi,
ideolojik, toplumsal ve iktisadi dönüşümlere paralel çeşitli
yasal düzenlemelerin konusu olduğu belirtildi. Yapılan
düzenlemelerin, dönemlerinin sosyopolitik iklimini yansıttığı,
bunların yükseköğretimi, ulus devlet önceliklerine hizmet
eden, endoktrinasyon odaklı eğitim ve araştırma faaliyeti olarak
görüldüğü bildirilen gerekçede, “Türkiye'nin gelişen
demokrasisi, büyüyen ekonomisi ve artan uluslararası gücü
dikkate alındığında akademik özgürlüğü, kamu yararını ve
akademik kaliteyi esas alan yeni bir yükseköğretim yasası bir
zorunluluk halini almaktadır.” ifadelerine yer verildi.
Gerekçede, uzunca bir dönem sorun olan erişim konusunun
önemli ölçüde çözüldüğü, artık her ilde en az bir üniversitenin
bulunduğu vurgulandı.
Yükseköğretim kurumlarıyla hastaneler arasında iş
birliği kapsamında vakıf ve özel yükseköğretim kurumlarıyla
özel sağlık kuruluşları arasında tıp, diş hekimliği ve diğer
sağlık bilimleri alanında eğitim-öğretim, araştırma,
uygulama ve sağlık hizmeti sunumu amacıyla iş birliği
yapılabilecek. Bu amaçla Türkiye Yükseköğretim Kurulunun
uygun görüşü alınarak, hastane yönetimiyle üniversite rektörü
arasında iş birliği protokolü akdedilecek. Üniversitede kadrolu
akademik personel ile uzmanlık öğrencileri, iş birliği yapılan
hastanede rektörlük tarafından görevlendirilebilecek. Bu iş
birliğinin şartları ve iş birliği yapılan hastanenin
yükümlülükleri ile hastanede görevlendirilecek akademik
personele yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esaslar Türkiye
Yükseköğretim Kurulu tarafından düzenlenecek. Kurul
tarafından belirlenen ölçütler çerçevesinde bu yükseköğretim
kurumları ile iş birliği yapan özel sağlık kuruluşları eğitim ve
araştırma hastanesi olarak kabul edilecek.
Üniversite hastane birlikleri
Taslak ile getirilen bir diğer önemli değişiklik ise “Üniversite
Hastane Birlikleri”. Bilindiği gibi, Sağlık Bakanlığı geçtiğimiz
Kasım ayında Kamu Hastane Birliklerine geçmişti. Aynı zamanda
üniversite hastanelerinin de Sağlık Bakanlığına devredileceğine
dair birçok spekülasyon yapılmıştı. Ancak, üniversite hastaneleri
kendi birliklerini kendileri oluşturabilecek. İlgili madde Taslak
içerisinde şu şekilde yer aldı:
“Farklı üniversite sağlık araştırma ve uygulama merkezleri
yürüttükleri eğitim, araştırma ve sağlık hizmetlerinde etkinlik ve
verimlilik sağlamak, ortak nitelikteki mal ve hizmetlerin
müştereken karşılanması ve sağlık hizmetleri sunumunda
kalitenin artırılması amacıyla birlik oluşturabilirler. Birliğin
kuruluşu, sermayesi, organları, yönetimi, görev, yetki ve
sorumlulukları, denetimi, gelir ve giderleri ile çalışma usul ve
esasları Kurulun teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından
çıkarılacak yönetmelik ile belirlenir.”
SGK Fermanı:
“TBMM Milletvekilleri ve bakmakla yükümlü
oldukları kişilere e-reçete oluşturulmayacak,
eskiden olduğu gibi manuel reçete yazılmaya
devam edilecektir.
TTB'den Türkiye Kamu Hastaneleri
Kurumu Başkanı Hasan Çağıl'a ziyaret
Tam Gün Yasası deliniyor!
Taslak'ta, son yıllarda sıkça tartışılan Tam Gün yasasıyla
ilgili de doğrudan olmasa da, dolaylı olarak bölümler de yer
aldı. Buna göre devlet üniversiteleri sağlık araştırma ve
uygulama merkezleri ile özel sağlık kuruluşları arasında bir
protokol çerçevesinde sağlık hizmeti amacıyla iş birliği
yapılabilecek. İlgili sağlık hizmetinde öğretim üyesi dışındaki
personel görevlendirilemeyecek. Böylelikle, üniversitede
çalışan bir öğretim üyesi özel hastanede de sağlık hizmeti
verebilecek.
Öğretim elemanlarının çalışma esasları
Öneride, öğretim elemanlarının üniversitede çalışma
esaslarına ilişkin iki alternatif yer aldı. Birinci alternatifte,
öğretim elemanlarının üniversitede kadrolu veya sözleşmeli
statüde görev yapacağı, ikinci alternatifte ise öğretim
elemanlarının yükseköğretim kurumlarında kadrolu olarak ve
tam gün çalışmalarının esas olduğu belirtildi.
22
TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan ve TTB
Merkez Konseyi Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, 7 Şubat 2013
tarihinde Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı
Hasan Çağıl'ı makamında ziyaret etti.
Ziyarette, hekimlerin bölge içi ve bölge dışı görevlendirilmeleri,
yenilenen ek ödeme yönetmeliği, performans ödemeleri ve
hekimlerin çalışma koşulları ile ilgili sorunlar paylaşıldı, çözüm
önerileri sunuldu.
Haberler
Haberler
Türkiye (Büyük) Sağlıkçılar
Meclisi Toplandı
Türkiye (Büyük) Sağlıkçılar Meclisi, 5 Ocak 2013
tarihinde Ankara'da toplandı. 32 ilden 250'yi aşkın hekim ve
sağlık çalışanı, Kamu Hastane Birlikleri'ne Karşı Mücadele
Programı'nı birlikte oluşturmak üzere Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Hasan Ali Yücel Konferans
Salonu'nda bir araya geldi.
Başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere, SES ve DevSağlık İş'inde aralarında bulunduğu 12 sağlık meslek
örgütünün çağrısıyla toplanan Türkiye (Büyük) Sağlıkçılar
Meclisi'nin gündemini, 663 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname (KHK) ve Kamu Hastane Birlikleri (KHB)
oluşturdu.
Açılış konuşması ve divan oluşturulmasının ardından söz
alan TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Osman Öztürk, KHB ile
ilgili bir sunum yaptı. Dr. Öztürk'ün sunumunun ardından söz
alan hekimler ve sağlık çalışanları ise KHB'nin kurulmasının
ardından kendi illerinde yaşadıkları sorunları anlattılar,
gerçekleştirdikleri eylemler hakkında bilgi verdiler ve
edindikleri deneyimleri katılımcılarla paylaştılar.
KHB ve bu birliklere bağlı olan hastanelere CEO'ların
atanmasıyla birlikte bütün sağlık çalışanlarını derinden
kaygılandıran bir dönem başladığına işaret edilen
konuşmalarda, hükümetin sağlık politikalarına karşı birlik ve
mücadele çağrısı yapıldı.
OECD'den TTB'ne ziyaret
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nden (OECD) bir heyet,
OECD tarafından 2008 yılında hazırlanan Türkiye Sağlık Sistemi
Raporu'nun yeniden değerlendirilmesi çerçevesinde 7 Şubat 2013
tarihinde TTB'ni ziyaret ederek, TTB Merkez Konseyi üyeleri ile
görüştü.
Görüşmede, Türkiye'nin sağlık durumu, Sağlıkta Dönüşüm
Programı'nın yansımaları, sağlık çalışanlarının durumu,
performansa dayalı ödeme sistemi ve etkileri, SGK ve SGK
ödemeleri üzerine TTB'nin görüşlerini içeren bir sunum yapıldı.
OECD heyeti, TTB yapısı ve işleyişi ile ilgili de bilgi aldı.
Görüşmede, OECD heyetine, aralarında Sağlıkta Kamu Özel
Ortaklığı ile ilgili kitap ve broşürlerin de olduğu, TTB'nin, alandaki
çalışmalarını içeren açıklamaları, raporları ve yayınları da bir dosya
halinde sunularak, TTB'nin ve sağlık çalışanlarının talepleri
aktarıldı.
Sağlık Bakanlığına ve
Sosyal Güvenlik Kurumuna
Soruyoruz:
Bu 'Ayrımcılık' Niye?
Sağlık Bakanlığı'nın 15 Ocak 2013 tarihinden itibaren
uygulamaya koyduğu e-reçete sisteminde Türkiye Büyük
Millet Meclisi mensuplarının muaf tutulmasına ilişkin Türk
Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, TTB
Merkez Konseyi Üyesi Dr. Osman Öztürk, İstanbul Tabip
Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ali Özyurt ve Türkiye
Psikiyatri Derneği İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Doğan
Şahin ortak bir basın açıklaması düzenledi.
Prof. Dr. Özdemir Aktan, geçmiş tarihte Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ın özel bir hastanede kayıtlı kan bilgilerinin
kamuoyuna sızmasını hatırlatarak, internet ortamına
dökülmüş hiçbir bilginin güvenliğinden söz edilemeyeceğini,
ayrıca e-reçete uygulamasını Sağlık Net 2 uygulaması ile
birlikte düşünmek gerektiğinin de altını çizdi.
Açıklama metni Dr. Osman Öztürk tarafından okundu.
Milletvekillerinin ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin
Genel Sağlık Sigortası Yasası'ndan muaf oldukları gibi
şimdi de e-reçete uygulamasından muaf bırakılmasını
hangi gerekçeye dayandırdıkları soran Dr.
Öztürk, millet için mükemmel uygulamalar olarak tarif
edilen bu düzenlemelerden kendilerinin sistem dışında
bırakılmasını anlayamadıklarını belirtti.
“Millet”le “vekil”i arasındaki ayrımcılığın sebebini de
soran Dr. Öztürk bu uygulamayla hastaların mahremiyet
hakkının ihlal edildiğinin altını çizerek Sağlık Bakanlığı ve
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sağlık bilgilerinin
güvenlik altında olmadığını ifade etti.
Dr. Osman Öztürk ayrıca, böylesi bir uygulamada bırakın
genel sağlık bilgilerini çocukluk çağında yapılmış bir zeka
testine kadar her şeyin görülebileceğini belirterek işe girerken,
sigorta yaptırırken, ya da ticari ilişkilerde ciddi sorunlara
neden olacağını belirtti.
Dr. Osman Öztürk'ün ardından söz alan Prof. Dr. Doğan
Şahin, Sağlık Bakanlığı kendi sitesini koruyamazken, CIA' in
bile sitesine girilip bilgiler toplanabilirken hastaların
bilgilerini Bakanlık nasıl koruyacak?” sorusunu sordu. Bu
uygulamanın aynı zamanda hekimlik mesleğini icra etmenin
önünde ciddi bir engel teşkil ettiğini belirterek kişisel
bilgilerinizin kimin eline geçtiğini bilmediğiniz bir ortamda
hastanın doktoruyla bilgisini paylaşmasının imkânsız
olduğunu ifade etti.
Dr. Doğan Şahin, eğer bu uygulamada ısrar edilirse,
Türkiye Psikiyatri Derneği olarak üyelerini itaatsizliğe davet
edeceklerini ya da sisteme, hastalarına ilişkin yanlış bilgiler
girmelerini önereceklerini belirtti.
23
Haberler
Haberler
AMELİZASYON Kelepir doktor ihalesi
hale ile doktor alımı dönemi... Eskişehir merkezli
TÜLOMSAŞ firması Türkiye'de bir ilke imza atarak,
doktor ihalesine çıktı... Sitesinde motor, pompa ve boya
ilanlarının yanına doktor ilanını da koyan şirket 'Kim en az
maaşı isterse onunla çalışacak'
İ
Eskişehir'de bulunan Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayi
A.Ş (TÜLOMSAŞ) ilginç bir ihale açtı. Şirket, kurumda tam
zamanlı çalışacak iki işyeri hekiminin alımı için ihale ilanı
yayımladı. Şirketin web sitesinde 'yapılacak ihaleler' başlığı
altında rulman, lokomotif malzemesi, pompa, montaj işi, boya
gibi ihale ilanlarının yanı sıra 'İşyeri hekimliği' ihalesi de yer
aldı. TÜLOMSAŞ, 1 Şubat'ta gerçekleşecek ihaleye ilişkin ilanı
ve şartnameyi 9 Ocak tarihinde web sitesinde yayımladı. Buna
göre ihale yoluyla işe alınacak işyeri hekimleri tam zamanlı
görev yapacak. En uygun fiyatı öneren hekim işe alınacak.
Yabancı doktorlar ihaleye katılamayacak.
‘MODERN IRGAT PAZARI'
‘İHALE' usulüyle doktor alımına Türk Tabipleri Birliği (TTB)
tepki gösterdi. TTB Genel Sekreteri Bayazıt İlhan, , 'Sadece
hekimler değil, hiçbir insan böyle bir yöntemle işe alınmamalı.
Pompa, motor ihalesiyle birlikte insan ihalesi yapılıyor. Böyle
bir uygulama Türkiye'de ilk oluyor ancak bunun devamı
gelecek. Çünkü Çalışma Bakanlığı'nın İş ve İşçi Sağlığı
Güvenliği Yasası buna imkân veriyor. Hekimler artık taşeron
şirketler aracılığıyla ihale yöntemiyle işe alınacak. Ancak bu
şartlarda çalıştıran bir iş yeri hekimi, işyerinde işçi sağlığını
nasıl koruyabilir? İş Yeri Hekimlerini maaşlı çalışan reçete
memuruna dönüşmüştür. İş ve iŞ sağlığı bu haliyle mümkün
değildir' dedi.
Özel Hekimlik Çalıştayı İstanbul'da Yapıldı
Türk Tabipleri Birliği Özel Hekimlik
Çalıştay'ı 19-20 Ocak 2013 tarihlerinde
İstanbul'da yapıldı. Çalıştay TTB Özel
Hekimlik Kolu'nun düzenlediği ilk
çalıştay olması nedeniyle ayrıca
önemliydi.
15 farklı Tabip Odası'ndan Özel
Hekimlik Komisyonu üyeleri, TTB
Merkez Konseyi Üyeleri Dr. Fatih
Sürenkök ve Dr. Arzu Erbilici, İstanbul
Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner
Gören, TTB'nin bir önceki başkanı Dr.
Eriş Bilaloğlu, eski başkanlarımızdan
Prof. Dr. Özdemir İlter katılımcılar
arasındaydı.
Özel Hekimlik Kolu Başkanı Dr.
Hasan Ogan yaptığı konuşmasında,
çalıştayın Özel Hekimlik Kolu için bir ilk
olduğunu, yılda 1 veya 2 kere bir araya
gelmenin çok önemli ve gerekli
olduğunu, çalıştayda çok önemli
konuların tartışılacağını, yaşanan süreçte
derinlemesine bilgilenmenin zorunlu
olduğunun altını çizdi.
24
“Sağlıkta Dönüşüm programı, ulusal
politikanın bütünleyici bir parçasıdır.
Bütünsel bir süreçtir. Kapitalizm emek
gücü üzerinden yükselir; bu nedenle
emeği ölçülebilir bir parametre haline
getirmek ister. Performansa dayalı
ücretlendirme, Tam Gün Yasası, yabancı
doktor ve hemşire çalıştırma, sağlık
serbest bölgesi bu kapsamda ele
alınmalıdır. Değişim değerinin egemen
olduğu bir sistem kuruluyor. Her şeyin
nicelleşmesini beraberinde getiriyor.
Piyasalaşma ilk anda emeği değerli kılar
bir süre sonra değersizleştirir. Emek
değerlenme sürecine girdiği andan
itibaren değersizleşmeye başlar.
Yapılanlar sağlık sisteminin ölçülme,
biçilme, fiyatlandırılmasıdır. Bu süreçte
tüm emekler aynılaşır.
“KHK'ler ile bölünmüş sağlık emek
gücü piyasasının bütünlüğünün
sağlanması amaçlandı. Kontrol edilebilir
düzenek oluşturuldu. Tam Gün Yasası,
ithal sağlık emekçilerinin istihdamının
düzenlemesi, tıp fakültelerinin kontenjanlarının
artırılması bu kapsamda uygulamaya kondu.
“Hekim emek gücünün kontrol altına alınması
hedeflendi. Yetişmiş hekim, hemşire ve sağlık
çalışanı darlığı nedeni ile birbirinin yerine
kullanılabilir olma, 'Replacable' olmak sağlanmaya
çalışılıyor. Süreç içerisinde özerk çalışanlar
kalmayacak, herkes sözleşmeli olacak; kadrolular
da giderek sözleşmeli olacaklar. Emek gücünü
kontrol edebilmek için arzı artırmak isteniyor.
Sağlık serbest bölgesi olarak Samsun ili önde gelen
aday. Hedef yaşlanan Avrupa pazarından hasta
çekmek. Gelen firmalara vergi ve SGK muafiyetleri
ve kar transferi kolaylığı sağlanacak. İstihdam
yüklerinin kaldırılması ve sendikal örgütlenme
üzerinde olası baskılar gündeme gelmekte:
Artan iş yükü
Esnek çalışma
İş
güvencesizliği Ücret gaspı Hak kayıpları İş
gerginliği Yabancılaşma sağlık çalışanlarının
karşılaşacağı sorunlar olarak belirtildi.
Hekimlerin serbest meslek hakkı,
muayenehane sürecinde gelinen nokta,
poliklinikler, tıp merkezleri, dal merkezleri ve
laboratuarların kapanma durumu,
muayenehanelerin tabip odalarınca denetlenmesi,
belediyelerde ruhsat alma zorunluluğunun
kaldırılması yönünde çalışma yapılması konuları
tartışıldı.
Özel sağlık sektöründe hekimlerin çalışma
koşulları; kadrolu, geçici kadro ile yan dal uzmanı
olarak çalışma; birden fazla ilde çalışma izni; iş ve
ücret güvencesi; hekimlerin ve sağlık çalışanlarının
sağlığı şiddet ve tükenmişlik sendromu ortaya
kondu.
Kamuda ve özelde hekimlerin giderek aynı
şekilde çalışacağı; Sağlıkta Dönüşüm Programı ile
birlikte hastanelerin işletmelere hastaların ise
müşteriye dönüştüğü; giderek hekimlerin de bir
yabancılaşma yaşadıkları; buna yine de dur
diyeceklerin iyi hekimliği savunan hekimler
olacağı; hekimlerin bir araya gelmesi ve mücadelesi
amacıyla örgütlenmenin çok önemli olduğu; bunu
sağlamak üzere hekim sendikası kurulmasının
avantaj ve dezavantajları tartışıldı.
Haberler
Haberler
SGK'YA HER AY ŞUBAT!...
Eski Sağlık Bakanı'na doktorlardan şok!
Sağlık eski Bakanı Recep Akdağ' ın, görevini devrederken,
doktorlardan helallik istemesi üzerine İzmir Tabip Odası da,
doktorlara internet sitesi üzerinden "Hakkınızı helal ediyor
musunuz" diye sordu. Ankete katılan 3 bin 826 doktordan yüzde
89'u hakkını 'helal etmedi.’
Anket sonuçlarını değerlendiren İzmir Tabip Odası Genel
Sekreteri Mete Güzelant, Akdağ'ın hekimlik mesleğini
değersizleştirdiğini öne sürdü. Güzelant, yeni Sağlık Bakanı
Mehmet Müezzinoğlu'na da uyarıda bulunarak, Akdağ gibi
anılmamak için anketin sonuçlarını dikkate almasını istedi.
Ankete katılan doktorların haklarını helal etmeme gerekçeleri
şöyle açıklandı:
“Hekimlik mesleğini değersizleştirmek, hekimlik onurunu
ayaklar altına almak, halkı hekimlere karşı kışkırtarak,
saldırılara ve şiddet ortamına açık hale getirmek, atama
kısıtlamaları, ağır iş yükü nöbet ve çalışma saatleri, hekimlerin
ceza ve tazminat davaları, adaletsiz performans uygulaması,
düşük ücret, serbest çalışma hakkını ortadan kaldırmak,
muayenehane, tıp ve dal merkezleri ve polikliniklere karşı
neredeyse terör boyutuna varan baskılar yapmak, öğretim
üyelerine getirilen çalışma kısıtlamaları, tıp ve tıpta uzmanlık
eğitiminin kalitesini düşürmek, akademik personele ciddi
baskılar yapmak, sağlık sistemini ve çalışanların statüsünü yapboz uygulamalarla karmaşaya sokmak."
SGK' bundan sonra 1 ayı 28 gün olarak kabul edeceğini, tedaviye
başlama ilaçlarının raporlu bile olsa yine 28 günlük ödenecek raporlu
hastaların, raporları olsa dahi ilk başlangıç ilaçlarını en fazla 28 günlük
alabilecekler.
Daha önce Danıştay 10. Dairesi “ “Hastanın muayene ve
tetkiklerini yapmak suretiyle teşhis ettiği hastalığa uygulanacak
tedaviyi mesleki bilgisi ve vicdanı ile belirleyerek hastanın iyileşmesini
sağlayacak ilaç ve diğer tıbbi malzemeyi reçete etmek ve reçete edilen
ilacın hastalığın tedavisinde ne kadar süreyle kullanılacağını saptamak
hekimin yetkisinde bulunmaktadır. Buna göre 28 ve 29 günlük ilaç
kullanım sürelerinin bir aylık dozu ifade edeceği yönündeki dava
konusu düzenleme, hekim yetkisine müdahale niteliğinde olduğu gibi
hastanın tedavi hakkına, bir başka ifade ile reçetede öngörülen süre
kadar ilaç kullanma hakkına ve Anayasa ile güvence altına alınmış,
sağlıklı yaşam hakkına da aykırılık oluşturmaktadır.” diyerek 1 ayın 30
gün olduğunu vurgulamaktadır.
Yargı kararlarına rağmen “arkadan dolanmayı” alışkanlık
haline getirip,hekimden daha hekim, eczacıdan daha eczacı olan,
yeni tanımlamalar yaparak bilime katkıda bulunan SGK'dan feyz
almakları tüm filozof, bilim adamı, yer bilimci, tarihçi ve astrologlara
duyurulur!...
Sayın Başbakan Hayaliniz Nedir?
“9 yıllık hayalim” dediğiniz“Şehir Hastanelerine” ilişkin TBMM'ye
gönderdiğiniz Tasarı bu günlerde Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülüyor.
Biz de orada tutanaklara geçen resmi açıklamalardan çok şey
öğrendik. Öğrendiklerimizden hayretler içinde kaldık, onun için size
sesleniyoruz;
·
Sayın Başbakan “Şehir hastanesi” projelerine ilişkin bütün
gerçekleri biliyor musunuz?
·
Örneğin Tasarıdaki bazı ibarelerin gün olur Türkiye'de Sağlık
Bakanlığı kaldırılırsa diye eklendiğini biliyor musunuz?
·
45 bin yeni yatak yapılacağını söylediğiniz halde “şehir
hastanesi” projelerinin mevcut hastanelerin kapatılması, yatak
sayısının azaltılması şartıyla yapıldığını biliyor musunuz?
·
“Dışarıda sedyelerde insanlar olmasın, bizim istediğimiz bu”
diyerek anlattığınız hayaliniz ile bu Tasarının bir ilgisinin
olmadığını biliyor musunuz?
·
Tasarı'daki bir madde ile hekiminden teknisyenine ebesinden
hemşiresine tüm sağlık çalışanlarının taşeron işçisi haline
getirileceğini biliyor musunuz?
·
Bu devasa “şehir hastanelerinde” çalışacak binlerce kişinin
işyerine gelmek için kullanacağı servisten, çocuklarını
bırakacakları kreşe kadar her yerin “ticari alan” olacağını biliyor
musunuz?
·
Morg ve gasilhanenin de şirkete devri mümkün “ticari alan”
olarak sayıldığını biliyor musunuz?
·
Türkiye'nin en büyük şehirlerine yapılacak bu hastanelerin
tamamlanmasından sonra o şehirde neredeyse başka “Devlet”
Hastanesi kalmayacağını mevcutların kapatılıp yerlerinin
şirketlere verileceğini biliyor musunuz?
·
İhaleyi alan şirketlere kredi verecek çok uluslu finans
·
·
·
·
·
·
kuruluşlarının, uygun görmeleri durumunda Hastanelere el
koyup yöneteceklerini biliyor musunuz?
Şehir hastanesi ihalelerini alan şirketlere sanki otoyol
işleteceklermiş gibi toplumu hasta etmek üzerinden yüzde 70
doluluk oranı vaat edildiğini biliyor musunuz?
İhale alan şirketlerin alacakları kredilere ve bunların her türlü ek
masrafına doğrudan Hazine garantisi verildiğini, her türlü Damga
ve Harçtan vareste, KDV'den muaf olduklarını biliyor musunuz?
Bugünden yarına büyük yatırım bütçesi isteyen bu “projeleriniz”
için finansman sağlayacağı söylenen kamu özel ortaklığı
yönteminin Tasarı sayesinde en küçük birime kadar yayıldığını,
hastanelerin dış cephe yalıtımını yaptırmak için bile tıbbi hizmet
satın alınarak yapılacağını biliyor musunuz?
Bu hastanelerde Sağlık Bakanlığı'nın kiracı olacağını biliyor
musunuz?
Hatta Sağlık Bakanlığı'nın Türkiye Halk Sağlığı Kurumu'nun,
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu'nun kendi binalarında
şirketlerin kiracısı olacaklarını biliyor musunuz?
Bizleri, çocuklarımızı, hatta torunlarımızı yarım asır süreyle
borçlandıracağını; bugüne kadar yapılan ihalelerle bile şimdiden
60 katrilyon lira borçlandığımızı biliyor musunuz?
Sayın Başbakan, bütün bunları öngörerek, isteyerek bu Tasarıya imza
atmış olamazsınız.
Yüz binlerce sağlık çalışanını güvencesiz taşeron işçisine dönüştürme,
katrilyonlarca lira tutarında kamu kaynağını kredi şirketlerine aktarma,
devlet hastanelerini alışveriş merkezi ya da rezidans yapsınlar diye
şirketlere verme, o şehirde vatandaşların gideceği başka bir hastane
bırakmama esasına dayalı bir projeniz yoksa… Eğer hayallerinizi
süsleyen proje bu anlattıklarımıza benzemiyorsa -ki benzemiyor- bu
Tasarıyı geri çekin. Saygılarımızla…
Türk Tabipleri Birliği
25
SAĞLIKTA ŞİDDET
Dr. Ersin Arslan'ın İsmi Bir Parka Verildi
Gaziantep'te görev yaptığı hastanede bıçaklı
saldırı sonucu hayatını kaybeden Dr. Ersin Arslan
'ın ismi, Konya Meram Belediyesi tarafından bir
parka verildi.
Konya Tabip Odası Başkanı Uzm. Dr. Halil Öztürk
ve Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Kemalettin Şahin,
Meram Belediye Başkanı Dr. Serdar Kalaycı'yı
makamında ziyaret ederek, bu anlamlı ve örnek
davranışlarından dolayı Meram Belediye Başkanı
Meram Belediye Başkanı Dr. Serdar Kalaycı ise
“Umut ediyorum ki ülkemizde bir daha bu tarz
üzücü olaylar yaşanmaz. Bu vesileyle meslek
şehidi Dr. Ersin Arslan'ı bir kez daha rahmetle
anıyor, yakınlarına ve sağlık camiasına başsağlığı
diliyorum" dedi.
Başka Ersinleri Kaybetmemek
İçin Gerekli Yasaların
Çıkmasını İstiyoruz
Sağlıkta her gün 21 şiddet
vakası yaşanıyor
Sağlık Bakanlığı Beyaz Kod Birimi'ne gelen
bildirimler sağlıkta şiddetin en çok İstanbul, Ankara ve
İzmir'de görüldüğünü ortaya koydu.
Beyaz Kod Birimi'ne yaklaşık 7 ayda 5 bine yakın şiddet
bildirilirken en çok acil serviste şiddet görüldü. Türkiye'de
sağlık alanında günde en az 21 şiddet vakası yaşandığı
ortaya çıktı.
Meclis Sağlık Çalışanlarına Şiddeti Araştırma
Komisyonu'nun, Sağlık Bakanlığında Beyaz Kod Merkezini
ziyaretinde çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı.
Sağlık Bakanlığı Beyaz Kod Birimi; sağlık çalışanlarına
yönelik fiziksel, sözel şiddet eylemlerinin bildirildiği ve kayıt
altına alınarak izlendiği bir birim. Görevleri arasında ise
sağlık kuruluşlarında gerçekleşen şiddet olaylarının
izlenmesi yer alıyor.
Sağlık Bakanlığı bünyesinde 14 Mayıs 2012 de kurulan
Beyaz Kod Birimi 7 gün 24 saat hizmet veriyor.
Beyaz Kod Birimi'ne gelen şiddet sınıflamasına göre
sözel şiddet arasında; hakaret içeren sözler, tehdit içeren
sözler, küfür içeren sözler ve mesleki bilgiye yönelik alay
içeren ifadeler yer alıyor. Fiziksel şiddet arasında da
çalışana uygulanan fiziksel şiddet, çalışana yönelik fiziksel
şiddet teşebbüsü, kurum donanım ve yapılarına zarar
verme geliyor.
İLK SIRADA İSTANBUL VAR
Beyaz Kod Birimi'nin komisyona sunduğu rapora göre,
14 Mayıs 17 Aralık tarihlerine en çok bildirim alan illerde
birinci sırayı İstanbul, ikinci sırayı Ankara, üçüncü sırayı
İzmir aldı. Toplam 4 bin 688 şiddet türünden 3 bin 190'ını
sözel şiddet, bin 498'ini fiziksel şiddet oluşturdu. Günlük
ortalama bildirim sayısı ise 21 oldu. Gelen bildirimlerde
unvanlarına göre dağılımda ilk sırayı yüzde 56 ile
hekimler aldı. Bölümlere göre dağılımında ise ilk sırayı
yüzde 33 ile acil servis, yüzde 31 ile poliklinikler, yüzde 16
klinik/servisler aldı.
26
Gaziantep'de 17 Nisan 2012 tarihinde bir hasta
yakını tarafından görevi başında bıçaklanarak
öldürülen Dr. Ersin Arslan'ın duruşması 8 Ocak
2013 tarihinde Gaziantep'te görüldü. Duruşma
öncesi Gaziantep Tabip Odası ve Türk Tabipleri
Birliği tarafından basın açıklaması yapıldı.
Duruşmaya TTB Merkez Konsey'i üyelerinden
Prof. Dr. Gülriz Erişgen Dr. Osman Öztürk, Dr.
İsmail Bulca ve Dr. Fatih Sürenkök katıldı.
Davanın bir sonraki duruşması 19 Mart 2013
tarihine ertelendi.
TOPLUMDA YAŞANAN HER TÜRDEN
ŞİDDETİ KINIYOR
SAĞLIKTA ŞİDDETİN
SON BULMASI
DOSTCA BİR SAĞLIK
ORTAMI İÇİN
TALEPLERİMİZDE
ISRAR EDİYORUZ !
SAĞLIKTA ŞİDDET
Morgdan cesedi alıp acil servis bastılar
Adana'da yaklaşık 200 kişi, trafik kazası
sonrası ölen şahsın yaşadığını ileri sürüp
Adana Devlet Hastanesinin morgundan
aldıkları ceset ile acil servisi bastı. Yaşadığını
ileri sürdükleri kişinin cesedine müdahale
edilmesini isteyen öfkeli kalabalık, hastane
görevlilerine saldırdı. Hastanenin güvenlik
kamerasına yansıyan olayla ilgili savcılığa suç
duyurusunda bulunuldu.
Hamile doktora çirkin saldırı
Basın
Konseyinden
Reha Muhtara
Uyarı
Bursa'da 112 ekiplerinde görev yapan 2 aylık
hamile doktor, yüksekten düşme anonsu
üzerine gittikleri olay yerinde alkollü şahıslar
tarafından saldırıya uğradı. Darp edilen genç
doktor hastaneye kaldırılırken, sağlık
durumunun iyi olduğu öğrenildi
Vatan Gazetesi Yazarı Reha Muhtar'ın 9 ve 11 Kasım 2012
tarihlerinde yayımlanan, hekimlik mesleğini itibarsızlaştıran ve
hekimleri hedef gösteren köşe yazılarına ilişkin, Türk Tabipleri
Birliği (TTB) ve İstanbul Tabip Odası (İTO) tarafından Basın
Konseyi'ne yapılan şikâyet başvurusu sonuçlandı.
Basın Konseyi, Vatan Gazetesi Yazarı Reha Muhtar'ın
uyarılmasına karar verdi.
Vatan Gazetesi'nde, 9 Kasım 2012 tarihinde; “Ameliyatımı
Yanlış Yapan Doktor Maceraları…” ve 11 Kasım 2012
tarihinde; “Semra Hanım'dan Mektup Var…” başlıklarıyla Reha
Muhtar imzasıyla yayımlanan köşe yazılarının ardından, TTB
ve İTO, 20 Kasım 2012 tarihinde Basın Konseyi'ne şikayet
başvurusunda bulunmuş, başvuru yazısında “Toplumsal bellek
oluşturmakta önemli rol oynayan medya mensuplarının kişisel
deneyim ve kanaatleriyle yazılan kimi makaleler ve yapılan
haberlerin hekimlik mesleğini itibarsızlaştırdığını ve hatta
hekimleri hedef tahtası haline getirdiğini bu üzücü vesileyle bir
kez daha hatırlatmak istiyoruz. Yine bu çerçevede, Sayın Reha
Muhtar hakkında basın meslek ilkeleri doğrultusunda gerekli
işlemlerin yapılmasını rica ediyor, hekimler hakkında olumsuz
ve güven zedeleyici dil kullanılmaması konusunda genel bir
duyarlılık geliştirilmesi için destek ve işbirliğinizi bekliyoruz.”
denilmişti.
Basın Konseyi ise 17 Aralık 2012 tarihli Yüksek Kurul
toplantısında, Vatan Gazetesi yazarı Reha Muhtar tarafından
kaleme alınan yazılara ilişkin yapılan başvuruyu değerlendirdi
ve karara bağladı.
Basın Konseyi Yüksek Kurulu tarafından yapılan
değerlendirmede, “kişilerin özel yaşamı kamu çıkarının
gerektirdiği durumlar dışında yayın konusu olamaz” ibaresini
içeren Basın Meslek İlkeleri'nin 5. Maddesi'nin ve
“Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler,
soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olmaksızın
yayınlanamaz” ibaresini içeren Basın Meslek İlkeleri'nin 6.
Maddesi'nin ihlal edildiği sonucuna varılarak, Reha Muhtar'ın
oy çokluğu ile uyarılmasına karar verildi.
27
Paramedik
Yaþamýn
Sýrlarý
Yaþamýn Sýrlarý
Uz. Dr Yaşar GENÇ
D
iğer canlılar gibi insanlar da
belirli bir ömre sahiptirler,
yaşarlar ve ölürler. İnsanlar ve diğer
canlıların yaşam sürelerini belirleyen
etkenler insanoğlu tarafından şimdilik
tam olarak belirlenememiştir. Neden
Kaplumbağalar 150 yıl, kargalar 200 yıl
yaşar da, kelebekler 24 saatte ölürler,
bazı kuşlar 6 ay yaşarlar? Bunun
nedenleri tam olarak çözülmüş değildir.
Dini ve bilimsel bazı yorum ve tahminler
dışında canlıların yaşam sürelerini
neyin belirlediği meçhuldür.
Tüm bu canlılar içinde bilimsel
olarak insanların yaşam süresi 100 ila
120 yıl olduğu bilinmektedir, ancak
süreyi belirleyenin ne olduğu henüz
bilinmemektedir. Mutlaka bilimsel
açıklamaları vardır, ancak şu andaki
bilim ve tıp bunun için yetersizliğini
kabul etmektedir, ileriki yıllarda ya da
yüz yıllarda bu soruların cevapları
mutlaka bulunacaktır. Ortalama yüz yıl
yaşaması gereken insanoğlu kendi
elleriyle bu süreyi ciddi anlamda
kısaltmayı başarmıştır. 1950' li yıllarda
bir insanın ortama yaşam süresi 50
civarında iken günümüzde önemli
oranda uzamıştır. Özellikle koruyucu
hekimlik, enfeksiyon hastalıklarıyla
etkin mücadele, çocuk ölüm hızlarının
azalması, kalp damar hastalıklarının
tedavisindeki başarılar, özellikle
koruyucu önlemler sayesinde ortalama
yaşam süresi biyolojik olarak beklenen
seviyelere gelmese bile, ortalama75
civarına çıkmıştı. Özellikle gelişmiş
ülkelerde 80'i zorlamakta, Japon
kadınların da beklenen yaşam süresi
85'e çıkmıştır. Yani Japon bir kız çocuğu
dünyaya geldiği an ortalama 85 yıl
yaşabileceği düşünülebilir.
Ne kadar sağlıklı yaşarsak
yaşayalım, insanlara biyolojik olarak ön
görülen yaşam süresinden fazla
yaşayamayız. Yani ağzımızla kuş
tutsak, her gün spor yapsak,
mükemmele yakın yaşasak bile bir
kaplumbağa, bir karga kadar
28
yaşamamız mümkün değil. Ortalama
yaşam süresi 10-15 yıl olan bir köpeğin
de bizler kadar yaşaması beklenemez.
Bu yaşam sürelerinin gizemi hala
çözülebilmiş değildir.
Günümüzde insanların ömrünü
kısaltan en önemli hastalık grubu kalp
damar hastalıkları ve kanserdir. Bu iki
ölümcül hastalığın ortaya çıkmasındaki
en büyük katkıyı gene biz insanlar kendi
ellerimizle sebep oluyoruz. Genetik
faktörler bir miktar katkı sağlasa da
hastalıkların büyük bir kısmı bizlerin
h a t a s ı n d a n k a y n a k l a n m a k t a d ı r.
Yaşadığımız şu yüzyılda savaşlar, trafik
kazaları, terörden olan ölümler kanser
dâhil bütün ölüm sebeplerini toplasanız,
kalp damar hastalıklarına bağlı ölümler
k a d a r o l m u y o r. K a l p d a m a r
hastalıklarındaki o kadar gelişmelere ve
tedavi çeşitlerine rağmen ölümlerin hala
%60'ından kalp damar hastalıkları
sorumludur.
Bütün bu hastalıkların sebebi
ateroskleroz yani damar sertliğidir.
Damarı olan her organ kansız kalarak
yapacağı görevi yapamaz ki:
vücudumuzda damarı olmayan
organda hemen hemen yok gibidir. Bu
gerçek, damar sertliğinin tüm ölümlerin
neden yarısından çoğundan sorumlu
olduğunu açıklamaktadır.
Göz damarı etkilenir körlüğe sebep
olur, kalp damarlarını tutar kalp krizi
geçiririz (hastaneye gelmeden üçte
birini maalesef kaybederiz)beyin
damarları etkilenir felç oluruz, vs. Y a n i
hastalık tüm vücudu etkileri, damarı
olan her organ tehdit altındadır. Biz
insanların yapması gereken
çocukluğumuzdan itibaren başlayan
damar sertliğinin hızını azaltarak,
hastalık düzeyine gelmesini
engellemek, en azından geciktirmek,
hastalanacaksak ta ileri yaşlarda
hastalanmak.
Vücuttaki zararlı bir şeyi engellemek
için buna sebep olan etkenlerin kontrol
edilmesi ve düzeltilmesi gerekir. Damar
sertliği yapan durumları bilmek için illa ki
doktor olmak gerekmiyor, basit ve
hepimizin bildiği etkenler. Bunlardan
hem değiştirebileceğimiz hem de
değiştiremeyeceğimiz sebepler vardır.
Biz bunların hepsine birden damar
sertliği için risk faktörleri diyoruz.
Bu risk faktörleri içinden en
önemlilerinden biri SİGARA' dır. Yapılan
o kadar kampanyalara rağmen hala
ülkemizde damar sertliğinin en önemli
sebebidir ve sigaranın zararlı etkilerini
azaltacak ilaç ta yok üstelik. Sigara
içenlerin yaşam süreleri sebeplerine
bakılmaksızın içmeyenlere göre
ortalama 10 yıl daha kısa olduğu
ispatlanmasına rağmen hala içmeye
devam etmekteyiz. Akciğer kanseri vs
gibi çok tehlikeli etkileri yanında, damar
sertliği sigara içenlerde 7 kat
h ı z l a n m a k t a d ı r. D i ğ e r ö n e m l i
sebeplerden biri de vücutta ihtiyaçtan
fazla enerji birikiminin olmasıdır. Yani
doğduğumuzdan şu andaki yaşımıza
kadar ortalama yaktığımız enerjiden
daha fazla vücudumuza enerji
girmesidir. Bu ya çok yemeyle, ya az
hareketle ya da hem çok yiyip hem de az
hareketle ortaya çıkan bir durumdur.
Yaşamamız boyunca beslenme ve
günlük aktivitemizdeki yaptığımız
yanlışlardan dolayı olmaktadır. Fazla
enerji şişmanlamamıza, kolesterol ve
kan yağlarımızın yükselmesine, şeker
hastası olmamıza vs daha birçok damar
sertliği için önemli risk faktörlerine
sebep olur. Tuzlu yemek kan basıncı
yüksekliği yani hipertansiyonun en
önemli sebeplerinden biridir. Maşallah
toplum olarak soframızdan tuzumuzu,
yağımızı eksik etmiyoruz,” yemekten
sonra yak bi cigara”, spor yapmak hak
götüre, alın size Avrupa'nın en kısa
yaşayan insanları,kalp damar
hastalıklarının en sık olduğu sağlıksız
bir toplum . Kış mevsimi geldi mi turşular
bidon bidon, günde en az bir tabak turşu
sonra acil servislerde sabaha kadar
tansiyonun düşmesini beklemeler.
Bunlara bir de stres ilave oldu mu damar
sertliği için ideal şartları kendi
ellerimizle, dişlerimizle, midemizle,
barsaklarımızla hazırlamış olmuyor
muyuz? Her şeyi Allah' a havale edip
kaderinde arkasına gizlendi mi ve
suçluluk duygumuzu da bastırınca her
şey tamam oluyor, deve kuşu misali.
Damar sertliğini sigaranın yedi,
kolesterol yüksekliğinin altı, tansiyon
yüksekliğinin beş, diyabetin altı, stresin
dört, şişmanlığı üç kat artırdığını ve
bunları tedavi edersek aynı oranda
azalacağını bilsek, hayatımıza biraz
daha çeki düzen veririz herhalde. Şunu
unutmayalım ki: İyi ya da kötü hiç bir şey
sebepsiz değildir. Hayatın iyi şeylerini
almak, sağlığı tehdit eden şeylerden
uzak durmak sağlıklı yaşam için
gereklidir. Türümüzün biyolojik ve
planlanan yaşı olan ortalama 100 yılı
yakalamayı başaramasak bile, şimdilik
Japonlar ve Fransız kadınlara
yaklaşsak yetecek.
ASM’lerimizi Tanıyalım
BALYA-DANİŞMENT 3 NO' LU
AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ
Eski haliİl Merkezine 71 km,
Balya İlçesine yaklaşık 18 km ve
Gönen İlçesine 34 km. uzaklıktaki
Gönen ve Balya arasında engebeli bir
arazide bulunan Danişment köyü;
1954 yılında nahiye müdürlüğü
olmuş, nahiyeliği 1979 yılına kadar
sürmüştür. Tokat'ın Niksar İlçesinde
kurularak sonraları Yozgat, Sivas ve
Malatya dolaylarını içine alan
Beyliğin dağılması sonucunda ülke
geneline yayılan Danişmentlililerin
bir bölümü de batıya
yönelmiştir.(Türkiye genelinde yüz
dolayında Danişment Köyü olduğu
belirtilmektedir)
Balıkesir dolaylarına gelen
Danişmentlilerden bir bölümü Karesi
Beyliği'nin kuruluşunu da
sağlamışlardır, bir kısmı ise
hayvancılıkla geçimini sürdürmüş,
Bursa dolaylarından Osmanlı
Devleti'nin batıya açılımını izleyerek
Çanakkale'ye doğru gitmiş.
Karacabey-Bandırma arasında,
Gönen-Balya arasında ve Biga
dolaylarında olmak üzere üç tane
Danişment yerleşkesi oluşmuştur.
Danişment'in tarlalarının engebeli
arazide olması nedeni ile verimli
çiftçilik yapılamadığından; köy halkı
Balya madeninde çalışmış 1950'li
yıllarda ve daha sonrasında Soma
başta olmak üzere çalışmak için hızla
göç vermiş, 1960'lı yıllardan sonra da
yurtdışında özellikle Almanya,
Belçika ve Hollanda'ya çalışmak için
gidenler olmuştur.
Köyümüzün eski okul binasının
2009 yılında tadilatı yapılarak
yaşlılara daha kolaylık olması
açısından merkezin dışında bulunan
resmi binasından şu an da kullanmakta
olduğumuz binasına taşınmıştır. Eski
taş yapı binasıdır ve duvar kalınlığı 60
cm dir. Mevcut hali 2010 yılının ekim
ayında aile hekimliğine geçilmesi ile
Dr. Fevzi Turgut ve Aile sağlığı
elemanı(çalışanı) Hemşire Sema
DEMİR ile merkez Danişment
olmak üzere toplam 10 köye hizmet
vermektedir.
Gezici hizmet verilen
köylerimiz; Dereköy, Mancılık,
Değirmendere , Orhanlar ,
Koyuneri ,Ilıcakpınar ve dağ
köyleri olan Karadağ , Göloba ve
Uzunçınar' dır.
Toplam kesin kayıtlı hasta sayısı
2912 olup bunların 2327 si gezici
hizmete tabiidir. Binamız Aile
Sağlığı Merkezi olarak hizmete
girdikten sonra tadilatı yapılmış ve
iç kısmının ısınması klima ile
sağlanmaktadır.
Aile Sağlığı Merkezimizde gebe
- lohusa- bebek izlemler ve
aşılamaları, Aile sağlığı
danışmanlığı, RİA uygulamaları,
küçük cerrahi girişimler, basit
laboratuar hizmetleri ve poliklinik
hizmetleri, obezite takibi ve kanser
izlemleri belirli bir çalışma planı
doğrultusunda hizmet vermektedir.
Ayrıca telefonla randevu sistemiyle
hatalarımızın bekleme sürelerini
olabildiğince azaltılmış nitelikli ve kaliteli
hizmet sunulmaya özen gösterilmektedir. aile
hekimliğinin temel ilkeleri olan:
1- aile hekimin belirli bir mekânda hizmet
sunması
2- aile hekimin belirli bir çalışma planı
doğrultusunda hizmet vermesi
3- randevu sistemiyle hastaların hekimlerinin
çalışma planına uymalarının
kolaylaştırılması
4- kişiye özel nitelikli ve kolay ulaşılabilir
olmasına özellikle riayet edilmektedir.
Hazırlayan : Dr. Fevzi TURGUT
Es
ki
Şi
md
Ha
li
iki
Ha
li
29
Meslekdaþlarýmýzdan
MAVİ - YEŞİL
KÜRESEL ISINMA
“Biz ne dersek diyelim dünya yine de
dönüyor” diyen G. GALİLEİ'nin yaşımın
her alanına uyarlayabileceğimiz bir deyişi
ile bir yıl sonra merhaba.
Bir yıl önceki küresel ısınma yazımı
kontrol ettiğimde kendimi çizgi roman
karakteri Zagor'un Gamlı Baykuşu'na
benzettim ( Zagor 'u okumayanlar için
Gamlı Baykuş: Doğada oluşan rastlantısal
olaylardan olumsuz kehanetler çıkaran ve
felaket haberciliği yapan Kızılderili bir
Uz.Dr. Osman Nuri TOPAL
varsa o yer hemen herkes için huzur ve
mutluluk kaynağı olabiliyor. Peki bu yerleri
oluşturmak için ne yapıyoruz? Vazgeçtim
oluşmasından var olanları korumak için ne
yapıyoruz? Bu soruların çözümü için biz
hekimler ve meslek örgütümüz aktif olarak
çalışmamız gereken bir dönemdeyiz.
Gece başımızı yastığımıza
koyduğumuzda bu gün mavi yeşil için ne
yaptım sorusunu sormalıyız.
Yaratıcı zekâlarımızı çözüm için
çalıştırdığımızda çok parlak görüşlerin
çıkacağı inancındayım.
Biz ne dersek diyelim küresel ısınma
hızla devam etmekte ve gelecekte tüm canlı
yaşamını olumsuz olarak etkilemeye devam
edecek.
Hiç olmasa geciktirelim.
Bu sayfanın konusu değil ama ülkemizde
artan hekime karşı şiddet olaylarını kınamak
adına eşi ve 3 oğlu doktor olan bir annenin
karakter. )
Bu nedenle bu sayfanın Gamlı Baykuş
köşesi olmaması için küresel ısınmanın
olumlu güzel yönlerini ve hırsızlık
mesleğinin bile değişebileceğini göstermek
istedim .
Gerek arkadaşlarımızla yapılan
internette “Ölmeyi Hak Ediyorsunuz”
başlığı ile paylaşılmasını istediği yazısını
okumanızı ve çevrenizle paylaşmanızı
öneririm.
“İlk bakışta
açıklanmayacak gibi
görünen, yetersiz
açıklanabilen gerçekler
bile, günün birinde
üzerlerindeki perde
düşerek çıplak ve sade
güzellikleriyle
karşımıza dikilecek.”
Galileo GALİLEİ 1638
30
konuşmalarda gerekse tv' ler 'deki
oturumlarda yapılan konuşmalarda küresel
ısınma gerçeğini yadsıyan ve tüm bu
olayların doğanın kendisini yinelemesinin
sonucu oluştuğunu ifade eden bilim!
Adamları, akademisyenler var.
Küresel ısınma konusunda tereddütleri
olan arkadaşları National Geographic,
Animal Planet veya Discovery gibi
Belgesel kanalların herhangi bir vahşi
doğa belgeselini izlemelerini öneririm.
Doğada olumsuz etkilenen herhangi bir
canlının domino taşı etkisiyle tüm canlıları
etkileyebileceğini unutmayalım.Bu dünya
sadece biz insanların değil tüm canlıların ve
gelecekte yaşayacak canlı türlerinin
dünyasıdır.
Yeşillerin arasında kuş sesleri dinleyerek
hele bir de karşınızda masmavi bir deniz
Sloganımızla yazıyı noktalayalım.
Her ev İçin
3 Fidan.
s ak ü s tü n de
a
a
m
g
n
a
d
d
Dr. H.Güngör GÖNDİKEN
BİLDİK SORULAR
1-
Aşağıdakilerden hangisi yanlış değildir?
a) 3-4-5
b) 1-3-9
c) 2-11-48
( Bunu bildiyseniz ikinci soruya geçiniz.)
2- Hangi şeyin % 'si kaç değildir?
a) %5
b) %6
c) %7
( vay be ! Hadi bakalım üçüncü soru )
3- Bir hastanın ayakkabı numarası 42, diğeri ise haftada bir tuvalete çıkıyor.
Mavi trenin hareket saati hangi şıkta doğru değildir?
a) 28
b) 37
c)-3
( - Ya patron bunu da geçtiler ya. Maaşlarını yine düşüremedik. )
( - Üzülme, başka sürprizlerim var. )
görüyorlar mı?
- SABİM nedir biliyorlar mı?
- Onlar da sağlık dönüşürken şamar oğlanına dönüştürülmek
istenmişler mi?
- Öğrenip bana yazıver demiştim. ( Aslında pişman da oldum
sorduğuma ) cevap geldi;
BİLDİK UYARILAR
Bazı Aile Hekimlerinin ahuzemlerini biriktirdikleri, günü gününe
yapmadıkları tespit edilmiştir. Bu nedenle hafta içi TV açmaları
yasaklanmış olup Facebook' da sadece hafta sonu 1 saattir. Bu gidişle
yılsonu sınavında çakacaksınız. Sonra mecburen sizi sanayide tamircinin
yanına vericez. Bak Ahmet amcanların Aile Hekimine, senin gibi mi?
BİLDİK RİSKLER
Önce erkek doktorlar dövüldü, sonra bayan doktorlar, sonra hamile
bayan doktorlar. Şimdi sıra evlerin basılmasına geldi. Haydi hayırlısı…
DOKTORLAR GÜLER Mİ?
Biraz zor. Hem niye gülsünler durup dururken. Zaten adamların yüzünü
güldüren olmamış ki, alışık da değiller üstelik.
Delikanlı, ilk defa görüşeceği kız arkadaşına kendini beğendirmek için
komik fıkralar ezberler, doğruca kızın yanına koşturur. Başlar anlatmaya,
ama bırakın gülmeyi, gülümsemeye dair en ufak bir belirti bile yoktur.
Şimdi desek, kız sağırmış, çok basit dersiniz, fıkra yabancı dille anlatmış
desek inanmazsınız, kız Türkçeye fransızmış desek........ yine olmadı
herhalde. En iyisi siz gülebileceğiniz cevabı kendi kendinize bulunuz,
söyleyiniz, istediğiniz kadar gülünüz.
Avrupa da çalışan bir arkadaşıma sordum. ( kendisi doktor değil ) dedim
ki :
- Senin oralarda doktorlar her düzeyden sözlü veya fiziksel saldırı
<< Sevgili arkadaşım;
Sorduğun soruları anlayamadılar. Arkadaşın doktorsa hangi
kabilede çalışıyor diye soruyorlar. Araştırıyorum, sen biraz daha
dur bakalım hele >>
Beklemeye devam ederken anlatayım bari;
Kadın yurtdışında olan kocasına telefonla anlatır. Dün durak
ta beklerken bir adam yanıma geldi. – Dur bakalım ne olacak –
Ben de öyle dedim. Durakta indim,indi.- dur bakalım..... Ben de
öyle dedim. Eve geldim o da geldi. (sessizlik ). Kocacım dur
bakalım demedin. – Peki sen dedin mi?
Ne diyelim, kader ağlarını örmeye başlarsa kahve köpüğü ile
Yemen' den gelirmiş.
Söylediklerimiz bazen istemeden maksadımızı aşabilir,
yanlış bile anlaşılabiliriz. Gayet mütevazı giyimli bir bayan
alışveriş için içeri girer. Dükkân sahibi daha hoş geldiniz
demeden, papağanı <<zilli >> diye bağırır. Adam mahçup. Özür
diler, papağana ceza üstüne ceza ve en sonunda da onu İngilizce
ve Fransızca kurslarına yazdırır. 6 ay sonra yine aynı bayan gelir.
Papağan hemen tanır ama hiç konuşmaz. Kadın çok kızgındır
ama o da bir şey söylemez. Bayan, dükkân sahibi görmeden
eteğinin bir ucunu hafifçe kaldırır, papağana gösterir. Ancak
sadece kadının duyacağı şekilde İngilizce iltifatlar işitir
papağandan. Şaşırır. Diğer ucunu kaldırır, bu sefer Fransızca
iltifatlar. Hoşuna gider. Çaktırmadan eteğin iki ucunu da kaldırır.
Papağan bağırır, '' patron ben demiştim, bu kesin zilli''.
Aslında bazı şeyleri çok da zorlamamak gerek. Üst yerlerden
öğrendiğimiz tanınmış şahsiyet, sayın Bahtsız bedeviyi çölde
kutup ayısı yermiş diyerek mevzuyu kapatalım.
Okuyucu Yorumları:
- Mevzu nerde kardeşim! / Kuşun rengi yazılmamış, olmadı. /
- O durak nerdeymiş kine ( Haydar b./İstanbul )
Buralar;
Bilâder şeytan nerdedir? Abicim, dimdirek git, çapraza
gelince dön, tam karşıda, külahı ters olan. Tarifteki gibi kolayca
bulundu. Üst-baş köpek paralamış gibi pejmürde halde, önünde
mendil dileniyor. Issız bir adaya gitmek istiyormuş.
Three-moonth after:
- Zabıtadan kaçarken ayağı kırıldı.
- Denizyolu ile kaçmak isterken botu batırıldı.
- Halen aynı yerde yaşamına devam ediyor.
31
Birazda Gülelim
BURADAN DUYULMUYOR
Dr. Tamer HANCILARUz.Dr. İlknur KARAKUŞ
BAS GAZA
PİJAMA
Bir gün Temel Dursun'a misafirliğe
gitmiş ve aniden bastıran şiddetli
yağmur Temel'i zor durumda bırakmış.
Dursun, Temel'e:"Temel ,sen bu
yağmurda bir yyere gidemezsun, pu gece
pizde yatarsun."
Temel: "Olur, bu gece burdayum" der ve
Temel Dursun' un olmadığı vakit ortadan
kaybolur.
Aradan zaman geçer ve kapı çalınır.
Dursun bakar ki gelen Temel hem de
sırılsıklam,
"Ula Temel, nereye cittun.?"
“Eve pijamami almaya cittum da."
Tırcı Dursun'la muavin Temel,
kamyonlarına altı metre
yüksekliğinde mal yüklemiş
giderlerken, birden bir tünel ve
önünde bir uyarı işareti görürler:
"Azami yükseklik 4,5 metre".
Muavin Temel, etrafa dikkatlice
baktıktan sonra Dursun'a döner:
-Bas gaza usta! Etrafta polis molis
yok...
Papaz 2 metre ilerisinde duran
zangoça sormuş: “Gizli gizli sen mi
içiyorsun kutsal şarabı?”
Zangoç'ta derin bir sessizlik….
İyice köpürmüş papaz:
- “ S a n a s o r u yo r u m b e a d a m !
Duymuyor musun?”
-“Hayır buradan hiçbir şey
duyulmuyor efendimİ”
-“Olacak şey mi! İki adım öteden
duymuyorsun”
Zangoç bıyık altından gülmüş:
“İsterseniz yer değiştirelim,
anlarsınız..”
Yer değiştirmişler.Bu kez Zangoç
seslenmiş:
“Kilise için toplanan yardımları kim iç
ediyor?”
Papaz kendi kendine söylenmiş.
“Hakikaten yahu!Buradan hiçbir şey
duyulmuyor.”
BİRA
KİMİNLE EVLİ?
Mahkemede hâkim, Temel'e
sormuş:
-Kiminle evlisin?
-Bizum kariylan! Hâkim sinirlenmiş:
-E, herhalde, sen hiç erkekle
evlenen duydun mu?
-Duydum tabi, nasil duymadum!..
-Kimmiş?
-Bizum kari.
32
ŞİMDİ GELDİM
Temel, bir binanın altıncı katından düşer.
Hemen etrafına bir kalabalık toplanır.
Yoldan geçen biri kalabalığı yararak,
yaralı Temel'in üzerine eğilip sorar:
-Ne oldu?
Temel, zorlukla:-Vallahi bilmeyrum. Ben
de şimdi celdum.
Temel bir seyahate çıkmış, otele
gitmiş ve odasına yerleşmiş.
Canı bira çekmiş. Laz olduğu
anlaşılmasın diye prova yapmaya
karar vermiş.
"Pana pir pira.. olmadi"
“Paga bir pira... gene olmadi"
"Bana bir bira" demiş ve tamam demiş
inmiş aşağıya.
Adama: "Bana bir bira." demiş
Adam sormuş: "Sen laz mısın?"
Temel de; "Nerden anladin?"
“Burası resepsiyon, bar karşıda.."
Meslektaþlarýmýzdan
LARENGOFARENGEAL REFLÜ
Uz.Dr. Nihat SESSİZ
K.B.B. Uzmanı
B
oğazınızda gıcıklanma oluyor mu?
Ya da sık sık boğazınızı temizleme
ihtiyacı hissediyor musunuz? Ya da
boğazınızda takılma hissi mi yaşıyorsunuz?
Belki de ara ara ses kısıklığınız oluyordur. O
zaman sizde larengofarengeal reflü hastalığı
olabilir. Bu yazımızda günümüz tıbbının en
yaygın hastalığı olarak kabul edilen 'reflü'nün
larenks üzerine etkilerini ve neden olduğu
larengofarengeal reflü hastalığını
inceleyeceğiz.
Reflü terimi latince 're' ve 'fluere'
kelimelerinin birleşmesinden oluşan, geri
kaçış/akış anlamına gelen bir terimdir.
Gastrik asit içeriğin kusma ya da zorlama
olmadan özofagus içine geri akımı
gastroözofageal reflü (GÖR), bu asit içeriğin
üst özofageal sfinkteri geçerek larenks ve
farenkse geri akımı ise larengofarengeal reflü
(LFR) olarak tanımlanır.
Gastroözofageal reflü hastalığının en
önemli belirtisi retrosternal yanma (göğüste
yanma) hissidir. Bunun dışında yutma
güçlüğü, lokmaları yutarken göğüste ağrı,
yenen yemeklerin ağza geri gelmesi, ağzın acı
bir su ile dolması ve geğirti gibi şikayetlere de
neden olabilir. Bunlara klasik reflü belirtileri
denir.
Normalde özofagus içinde toplamı
günde 60 dakikayı bulan ya da 50 keze varan,
çoğu kez kısa süreli asit reflüleri bulunabilir ve
buna fizyolojik reflü ismi verilir. Daha çok
ye m e k l e rd e n s o n ra g ö r ü l ü r. Re f l ü ,
komplikasyon ve yakınmalara sebep oluyorsa
patolojik reflü ya da GÖR hastalığı olarak
adlandırılır. Fizyolojik ve patolojik reflü
arasındaki farkı semptom ve komplikasyonlar
belirler. Reflünün larengofarengeal bölgeye
ulaşması sonucu ortaya çıkan hastalığa ise LFR
hastalığı adı verilir.
Reflü hastalığı Batı Avrupa ve ABD'de
tıbbın en yaygın hastalığı olarak kabul
edilmektedir. Hastalık sıklığı erişkinler
arasında %20 oranındadır.
LFR tanımlaması daha önceleri atipik
reflü, ekstraözofageal reflü, gastrofarengeal
reflü, larengeal reflü, farengoözofageal reflü,
reflü larenjit ve supraözofageal reflü olarak da
anılmıştır. Ayrıca kronik öksürük ve kronik
farenjit tanımlamalarının da aslında reflüyle
ilişkili olduğu ya da LFR ile içiçe geçmiş
antiteler olduğu da sık telaffuz edilmeye
başlanmıştır.
LFR'nün başlıca semptomları ses
kısıklığı, öksürük, boğazda gıcıklanma hissi,
sürekli boğaz temizleme gereksinimi duyma,
disfaji ya da odinofaji olmaksızın boğazda
takılma hissi (globus farengeus), boğaz ağrısı,
boğazda aşırı mukus (postnazal akıntı) ve kötü
ağız kokusudur. Göğüste yanma hissi GÖR'nün
major semptomlarından olduğu halde, LFR'de
ancak %10 hastada bulunur. Bu da genellikle
eşlik eden GÖR'ye bağlıdır.
LFR'de mide içeriğinin larenks mukozası
ile temas etmesi sonucu histopatolojik
değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Larenks
mukozasında erozyona yol açan ana
maddenin mide asidi ile aktive olan pepsin
olduğu gösterilmiştir.
LFR ve GÖR hastalığının gelişimine
katkıda bulunan pek çok faktör vardır.
Bunlardan bir tanesi hastalığın ortaya
çıkmasına yetebileceği gibi bir kaçı aynı
hastada bulunabilir. Bu faktörler azalmış alt
özofageal sfinkter basıncı, anormal özofagus
motilitesi, azalmış ya da anormal mukozal
direnç, geç mide boşalması, artmış
intraabdominal basınç ve aşırı mide asit
sekresyonudur.
Burada GÖR'de önemli rol oynayan
Helikobakter Pilori'den de bahsetmek gerekir.
Sıklıkla midenin kardia bölgesinde mukus
tabakası altında yerleşen bir patojendir. Alt
özofageal sfinkter basıncını, direkt ya da
dolaylı yoldan etkileyerek düşürür.
Prostoglandin sentezini arttırarak aferent
sinirlerin duyarlılığnı arttırır, mide duvarının
kompliansını etkileyip mide boşalmasını
geciktirir. Bu etkisini sitotoksin, fosfolipaz,
amonyum gibi bakteriyel deriveleri ile direkt
mukoza hasarı yaparak ve gastrin salınımını
arttırarak göstermektedir. Böylelikle
Helikobakter Pilori GÖR etyopatogenezinde
olduğu gibi LFR etyopatogenezinde de rol
oynamaktadır.
Larengeal ya da ses hastalığı olan
hastaların 2/3'ünde altta yatan primer
nedenin LFR olduğu düşünülmektedir. LFR
hastalarında en sık görülen bulgu reflü
larenjittir ve genellikle beraberinde ses
kısıklığı vardır. Reflü larenjit, mide içeriğinin
larenks seviyesine kadar ulaşarak direkt
kontakt etkisi ile özellikle posterior kısımda
(aritenoid ve posterior kommissürde) ödem
ve eritem oluşumu ile karakterizedir. Reflü
larenjitin ileri evresinde izlenen ve
interaritenoid mukozada görülen hipertrofi,
pakidermi olarak tanımlanır.
LFR'nün nadir ancak korkutucu bir
komplikasyonu olan larengospazm inspiratuar
stridor ve dispne ile karakterizedir. Ataklar
genellikle paroksismal olup, öncesinde bir
belirti vermemektedir. Kronik olarak meydana
gelen LFR, larengeal stenoza kadar
ilerleyebilir.
LFR ile görülme sıklığı artan patolojiler
arasında vokal kord granülomu, vokal kord
nodülü ve larenks kanseri sayılabilir.
Granülom oluşumunda önemli etkenler
arasında vokal proses üzerindeki mukozanın
ülserasyonu, LFR ve kronik vokal travma (sesi
fazla kullanmaya bağlı) sayılabilir. Yeterli antireflü tedavisi ile genellikle tam iyileşme
sağlanabilir. Eğer malignite şüphesi yoksa ve
granülom havayolu obstrüksiyonuna neden
olmuyorsa cerrahi müdahaleye gerek yoktur.
Yapılan çalışmalarda vokal kord nodülü
olan hastalardaki LFR'nün sıklığı, kontrol
grubundan yüksek bulunmuştur. Özellikle ses
terapisine dirençli olan nodüllerin tedavisinde
anti-reflü tedavisi de gerekmektedir.
Larenks kanserinin etyopatogenezinde
LFR'nün bulunması oldukça dikkat çekicidir.
İyileşmesi engellenen ya da tekrarlayan irritan
etkene maruz kalan herhangi bir yara
epidermoid kanser oluşumu için potansiyel bir
alandır. Aslında kanserli doku embriyonik
potansiyeli normal yollarla suprese
edilemeyen bir yara dokusudur. LFR larenks
mukozası üzerinde kronik irritan bir etki
oluşturmaktadır. Bu etki kanser oluşumuna
zemin hazırlar. Yapılan bir çalışmada larenks
kanseri tanısı alan 50 hastanın %76'sında pH
monitorizasyonu ve baryumlu özofagografi ile
reflü varlığı gösterilmiştir.
LFR hastalığı tedavisinde üç basamak
vardır. Birinci basamakta yaşam tarzında ve
günlük alışkanlıklarda yapılan sosyal
düzenlemeler bulunur. İlk yapılması gereken,
LFR ile GÖR etyopatogenezinde rol oynayan
faktörler olan sigara, alkol, yağlı-asitli gıdalar,
kahve ve çaydan uzak durmaktır ki bu LFR
Hastalığı ile mücadelenin temelini oluşturur.
Bu da son dönemde sık sözü edilen doğal
beslenmenin önemini bir kez daha
hatırlatmaktadır. Ayrıca akşam yemeklerini
hafif yemek, akşamları belli bir saatten sonra
oral alımı kısıtlamak LFR ile mücadelede
oldukça önemlidir.
Tedavinin ikinci basamağında medikal
tedavi bulunur ve temelde asit supresyon
tedavisi amaçlanır. Bu amaçla kullanılan
proton pompa inhibitörleri major ajanlardır.
Medikal tedavide kullanılan diğer ajanlar ise
anti-asitler, motilite düzenleyiciler, mukozal
koruyucular, H2 blokerler ve Helikobakter
Pilori eradikasyonunda kullanılan ilaçlardır.
Üçüncü basamakta ise medikal tedaviye
yanıtsız olgularda uygulanabilecek cerrahi
tedavi seçeneği bulunur. Bu amaçla uygulanan
Nissen fundoplikasyon yönteminin oldukça
başarılı sonuçları vardır.
Hepimize daha doğal beslendiğimiz ve
reflüsüz günler dilerim.
33
HUKUK
Kaçıncı kez!...
Reçetede yazılabilir ilaç kalemi ve kutu
kısıtlamasına Danıştaydan bir kez daha yürütmeyi
durdurma !
TTB tarafından 22.06.2012 tarihli Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık
Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğin 15. maddesi
ile Sağlık Uygulama Tebliği'nin 6.1.4 maddesinin 1. fıkrasının ilk
cümlesi olarak düzenlenen “Ayaktan yapılan tedavilerde, SUT'un 6.1.6
numaralı maddesinde belirtilen durumlar dışında, bir reçetede en
fazla dört kalem ilaç yazılır ve her kalem ilaçtan bir kutunun
(ilaçların parenteral formları ile SUT'un 6.1.8 numaralı maddesinde
belirtilen durumlar hariç) bedeli ödenir.” hükmünün iptali istemiyle
dava açılmıştı.
Dava dilekçesinde bu düzenlemenin; hekimlik mesleğinin gerekleri
ile hasta haklarını temel alan bir yaklaşımdan uzak olduğu, hiçbir
bilimsel ve hukuksal temeli olmaksızın hekimlerin tedavi yetkisini
kısıtladığı, mesleki bağımsızlığını ortadan kaldırdığı, aynı zamanda
hastanın durumu ve ihtiyaçları gözetilmeden ilaç sayısına ve dozuna
sınırlama getirmekle, kişilerin sağlık hizmeti hakkını ve tedavi
hizmetine ulaşma hakkını da ihlal ettiği tartışılmıştı.
Danıştay 10. Dairesi, söz konusu kuralın, tanıyı koyan ve
hastalığın tedavisini belirleme hak ve yetkisine sahip olan hekimin
bu hak ve yetkisinin kullanılmasına müdahale niteliğinde olduğu,
hekimin sözü edilen hak ve yetkisini kısıtladığı gerekçesiyle dava
konusu düzenlemenin yürütmesinin durdurulmasına karar
vermiştir.
Anayasa Mahkemesinin 663 sayılı
KHKyi kısmi olarak İptal etmiştir.
İptal Edilen Maddeleri;
1. Sağlık Bakanlığı Denetim Hizmetleri Başkanlığının görevlerine
ilişkin 16. Maddede; denetim görevlilerine gerçek kişilere ait olan
ve özel hayatın gizliliği kapsamındaki bilgiler dâhil bütün bilgilerin
verilmesini mecbur kılan “gerçek ve” ile “gizli dahi olsa” ibareleri
iptal edilmiştir.
2. Sağlık Meslekleri Kuruluna ilişkin 23. Maddede, Kurulun sağlık
mesleği mensuplarına meslekten geçici men, meslekten
sürekli men kararı verebilmesine ilişkin düzenlemeler iptal
edilmiştir.
3. Uzman ve Denetçi İstihdamına ilişkin 44. Maddenin 2,3 ve 4.
Maddeleri iptal edilmiştir.
4. Bilgi toplama, işleme ve paylaşma yetkisine ilişkin 47.
Maddedeki Sağlık Bakanlığı ve Bağlı kuruluşların her türlü
sağlık verisini toplama, işleme, paylaşma, kamu ve özel ilgili
bütün kişilerden bu bilgileri isteme yetkilerine ilişkin ilk üç
fıkra iptal edilmiştir. Böylece Sağlık Bakanlığının Sağlık Net 2
adı ile sağlık hizmeti sırasında özel hayatın gizliliğine aykırı
olarak bütün kişilerin sağlık bilgilerini almasının, istemesinin
ve alma girişimlerinin Anayasaya aykırılığı saptanmıştır.
5. İkamet mecburiyetine ilişkin 55. Maddedeki kamu ve özel
bütün sağlık kuruluşlarında çalışmakta olan sağlık personeli için
görevli olduğu kuruluşun bulunduğu yerleşim yeri sınırları içinde
ikamet etme mecburiyeti getirilmesine ilişkin yetki iptal edilmiştir.
6. 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Kanunundaki Birliğin asgari
ücret düzenleme yetkisinin rehber ücret olarak değiştirilmesine
ilişkin madde iptal edilmiştir.
7. 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunun 1 inci maddesinde
geçen “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp
geliştirilmesini sağlamak” ibaresini yürürlükten kaldıran madde
iptal edilmiştir. .
34
TSM’lerle ilgili Yönergenin
hukuksal dayanağı yok
Toplum Sağlığı Merkezlerinin Kurulması ve
Çalıştırılmasına Dair Yönergenin hukuksal dayanağı
olmadığı saptamasıyla, dava konusu edilen
maddelerinin yürütmesi durduruldu.
Türk Tabipleri Birliği tarafından açılan davada, 3.8.2011 tarihinde çıkartılan
Yönerge'nin Toplum Sağlığı Merkezlerinin ortak sağlık ve güvenliği birimi kurarak ya da
hizmet satın alarak iş sağlığı ve güvenliği hizmeti sunabileceğine ilişkin düzenleme ile
AÇSAP, dispanserler ve benzer birinci basamak sağlık kuruluşları ile halk sağlığı
laboratuarlarının TSM'lere bağlı birer birim haline getirilmesine yönelik düzenlemelerin
yürütmesinin durdurulmasına karar verildi.
Karar'da, 5258 sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanunun
"Yönetmelikler" başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasında, "Aile hekimi ve aile sağlığı
elemanlarının çalışma usul ve esasları; çalışılan yer, kurum ve statülerine göre öncelik
sıralaması; aile hekimliği uygulamasına geçişe ve nakillere ilişkin puanlama sistemi ve
sayıları; aile sağlığı merkezi olarak kullanılacak yerlerde aranacak fizikî ve teknik
şartlar; meslek ilkeleri; iş tanımları; performans ve hizmet kalite standartları; hasta sevk
evrakı, reçete, rapor ve diğer kullanılacak belgelerin şekli ve içeriği, kayıtların tutulması
ile çalışma ve denetime ilişkin usul ve esaslar, Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir." Kuralı hatırlatılmış; 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 43. maddesinde, "Bakanlık,
kanunla yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri tüzük, yönetmelik, tebliğ,
genelge ve diğer idari metinlerle düzenlemekle görevli ve yetkilidir." kuralına yer
verilmiş olmasının ilgili mevzuatta yönetmelik ile düzenleneceği belirtilen bir alanın
yönerge ile düzenlenemeyeceği vurgulanmıştır.
Yönerge'ye hukuksal dayanak oluşturabilmek için sonradan yapılan bazı
düzenlemeler de Danıştay 10. Daire tarafından tartışılmış; “663 sayılı KHK'ye
dayanılarak çıkarılan ve 7.2.2012 tarih ve 28226 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan
"Sağlık Bakanlığı Bağlı Kuruluşları Hizmet Birimlerinin Görevleri ile Çalışma Usul ve
Esasları Hakkında Yönetmeliğe dayanılarak Türkiye Halk Sağlığı Kurumunca,
10.4.2012 tarihli Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Taşra Teşkilatı Hizmet Birimlerinin
Görevleri, Çalışma Usul ve Esasları ile Kadro Standartları Hakkında Yönerge
çıkarılmış ve bu Yönergenin "Toplum Sağlığı Merkezleri" başlıklı 8. maddesinin 3.
fıkrasında, toplum sağlığı merkezleri görev ve yetkilerini dava konusu yönerge
hükümleri çerçevesinde yürütür şeklinde bir kuralın yer almış olması, geçmişe yönelik
olarak dava konusu yönergeye hukuki dayanak oluşturmasına olanak
bulunmamaktadır.” sonucuna varılmış ve 3.8.2011 tarihli "Toplum Sağlığı
Merkezlerinin Kurulması ve Çalıştırılmasına Dair Yönerge"nin 25. maddesinin 2.
fıkrasının, 34. maddesinin (ğ) bendinin ve Geçici 1. maddesinin YÜRÜTÜLMESİNİN
DURDURULMASINA karar verilmiştir.
Hatırlanacağı üzere, Sağlık Bakanlığının 2010 yılında çıkarttığı Toplum Sağlığı
Merkezleri Yönergesi'nin benzer hükümlerinin yürütmesinin durdurulması ile iptali için
de, Türk Tabipleri Birliği tarafından dava açılmıştı. Anılan davada, Danıştay 10. Dairesi,
31.12.2010 tarihinde ilgili mevzuata göre bu alanın en az yönetmelikle
düzenlenebileceğini belirterek yürütmenin durdurulmasına karar vermiş; bu Karar'a
yapılan itiraz da Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından 29.9.2011
tarihinde reddedilmişti.
2011 tarihli Yönerge'nin dava edilen hükümlerinin yürütmesinin durdurulmasının
bir sonucu olarak, Toplum Sağlığı Merkezlerinin ortak sağlık ve güvenlik birimi
kurmamalı ya da dışarıdan hizmet satın alarak işyeri hekimliği hizmeti sunması
önlenmiş olacaktır. Ayrıca, Yönergenin geçici maddesi ile AÇSAP, dispanser, halk
sağlığı laboratuarı gibi birimlerin Toplum Sağlığı Merkezlerine bağlı birimler haline
getirilmelerinin de yürütmesi durdurulmuştur.
Danıştay kararları ile de ortaya konulduğu üzere, toplum sağlığı merkezleri ile
ilgili hususların yönerge ile düzenlenmesi hukuka aykırıdır. Sağlık Bakanlığı, bu alanda
yapacağı düzenlemeleri tüzük ve yönetmelikle yapmak yerine yönerge ile
düzenleyebilmek için yasa değişiklikleri yaptırmaktadır. Oysa, Toplum Sağlığı
Merkezlerine yüklenen görevlerin önemi ve çalışanların hak ve yükümlülüklerine ilişkin
hükümlerin asıl olarak ayrıntılı bir yasada yer alması gereklidir. Sağlık
Bakanlığı'nı, hukuka aykırı düzenleme ısrarından vazgeçerek, ilgili
tarafların etkin katılımıyla, Toplum Sağlığı Merkezlerine ilişkin temel
bir yasayı hazırlamaya davet ediyoruz.
Sevdiği şiir ve HER ZAMAN GÜLEN YÜZÜ ile
Dr. Kemal Gürsel DÖNMEZ'i
DÖNMEZ'i
sevgi ve rahmet ile anıyoruz…
Dr. Türkan DÖNMEZ
Dr. Türkan DÖNMEZ
Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü...
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...
Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü.
35
Koleksiyonerlik
NÜMİZMATİK
OSMANLIDA PARA
Uz. Dr. Hükmet TİLGEN
Nümizmatik; sikke ve
madalyonların tarihi ve
tanımıyla uğraşan; bilim
dalının adıdır. Sikkecilik
olarak da adlandırılır. Para
ve paranın tarihi ile ilgili
araştırmalar yapan bir
bilim dalıdır. Bu bilim
dalında uzman kişilere
"Nümizmat" adı verilir.
Para koleksiyonculuğu da
çoğu kez ''Nümizmatik''
olarak adlandırılır.
Nümizmatik alanı içine
giren konular kısaca,
madeni ve kâğıt paralar,
madalyalar, nişanlar, hatıra
madalyonları ve jetonlar
gibi ana dallara ayrılır. Para
koleksiyonculuğunun
başlangıcı Romalılar' a dek
ulaşır. Sezar ilk para
koleksiyoncularındandır
Türkiye'de ise para
koleksiyonculuğu ancak
20. yüzyılın başlarında
müzeciler tarafından
başlatılmıştır.
Flavius Dalmatius
Roma dönemi sikke
36
Akçe, Osmanlıda ilk zamanlarından
itibaren bastırılan ve kullanılan gümüş para
birimine verilen addır. Gümüşten imal
edildiği için Ak (beyaz, temiz, parlak) para
manasında akçe denildi. İlk zamanlar
“gümüş para” manasında kullanılan akçe on
beşinci yüzyıldan sonra Osmanlı parası
karşılığı olarak kullanıldı. Bir yüzünde “La
ilahe illallah Muhammedün resûlullah”
ibaresiyle bu ibarenin dört tarafında dört
halifesinin ismi, diğer yüzünde de parayı
bastıran padişahın ismi, basılış yeri, tarihî ve
Osmanlıların mensubu oldukları Kayı
boyunun damgası bulunmaktaydı.
İlk Osmanlı sikkesini Osman Gazi
bastırmıştır. Basıldığı yer ve tarihi belli
değildir, ön yüzünde “Darebe Osman bin
Ertuğrul” ibaresi bulunmaktadır. Tarihi belli
en eski akçe Orhan Gazi devrinde 1327
yılında Bursa'da basılmıştır.
Orhan Gazi'den sonra Sultan Murâd
Hüdâvendigâr zamanında gümüş akçeler
bastırıldığı gibi, üzerlerinde basılış yeri
bulunmayan pul , fels ve mangır özelliğinde
bakır paralar da basılmıştır.
Fetret devrinde Musa Çelebi, Edirne'de
kendi adına para bastırmıştır. Yıldırım
Bâyezîd'in büyük oğlu Süleyman Çelebi de
kendi adına bastırdığı paranın üzerine tuğra
koydurmuştur. Timur Han'ın Osmanlılar
üzerinde hâkimiyet kurmasından sonra,
Çelebi Mehmed 1404 da Bursa'da bastırdığı
paralara kendi adıyla birlikte Timur Han'ın da
adını bastırmış ve hâkimiyetini tanımıştır. Bu
zamana kadar Osmanlı paralarına hiçbir
lakap ve unvan yazılmadığı hâlde o, ilk defa
“Sultan” ve “Han” unvanlarını kullanmıştır.
Osmanlı'da Osman Gazi'den Fatih'e
kadar sadece gümüş paralar basılmıştır.
Altın para olarak da Venedik dükası (filori,
filorin) kullanılıyordu. Fatih 1479 yılında
Sultani adlı ilk Osmanlı altın parasını
basmıştır. Yalnızca iki değerli madenden
yapılan bir para sistemi işliyordu. Bu yüzden
altın ve gümüş fiyatları değiştikçe tedavülde
bulunan sikkelerin fiyatları ya da kur farkları
da değişiyordu. 1688 yılında ise para
arzındaki yetersizlikten dolayı mankur
basılmış bununla beraber kalpazanlık
faaliyetlerini hızlandırmış ve piyasaları alt
üst etmiştir. Bu yüzden 1691 yılında mankur
tedavülden kaldırılmıştır.
Osmanlı Devleti'nde para, bir finansman
aracı olarak kullanılıyordu. Darphanelerde
kıymetli madenlerden ve eski sikkelerden
para basılarak hem para arzı artırılıyor hem
de darb hakkı adıyla alınan para
darphanelere gelir sağlıyordu. Tahta yeni
çıkan padişah eski paraları tedavülden
kaldırarak yeni para bastırıyordu. Eski
paralar yenisi ile değiştirilirken para
ayarında oynanarak sikkeler küçülüyor ve bu
bir finansman yöntemi kabul ediliyordu.
Tağşiş (paranın içindeki değerli maden
oranının değiştirilmesi)işlemi bütçe
açıklarını kapatmak amacıyla devletin ek
para basması anlamına da geliyordu. İlk
kâğıt para 1840 yılında piyasaya çıkarılmıştır.
Esnaf ve köylü demir para kullanmayı tercih
edince Kaime denilen kağıt para ve madeni
para arasında fiyat farkı oluşur ve Osmanlı
para biriminin diğer ülke paraları arasındaki
değeri düşer.Sonuçta Kaime denemesi 1862
yılında son bulur. Osmanlı-Rus savaşının
finansmanı dolayısıyla ikinci defa 1876-7'de
kaime basılarak piyasaya sürülür ancak kısa
süre sonra piyasadan kalkar. Osmanlı
Bankası I. Dünya Savaşı'na kadar sınırlı
miktarda kâğıt para basar. 1915 yılında kaime
üçüncü kez basılır ancak temsili para
niteliğindedir. Çünkü altın karşılığı vardır ve
ne zaman tedavülden kaldırılacağı bellidir.
Ülkede istikrarlı bir para sistemi oluşturmak
için 1844 yılında çıkarılan Kararnameye göre
temel para birimleri olarak kuruş, 20 kuruş
değerinde gümüş mecidiye ve 100 kuruş
değerinde altın lira kabul edilir. 1873 yılından
itibaren gümüşün dünya piyasalarında
değer kaybetmeye başlar ve Devletin
gelirlerinin gümüş para, giderlerinin altın
para üzerinden yapılması hazine kayıplarına
yol açar. Bu yüzden mecidiye basımına son
verilir. 1881 yılında para birimi olarak
Osmanlı altın lirası kabul edilir.
Para düzenini sağlamak amacıyla 1909
yılında kurulan komisyonun önerisi
doğrultusunda 1916 yılında Tevhid-i
Meskûkât Kanunu çıkarılır, 1 lira = 100 kuruş
değer eşitliği benimsenir ve değer ölçüsü
altın, para birimi kuruş kabul edilir. Farklı
para raiçleri kaldırılır. Ancak başarı sınırlı
kalır. Çünkü savaşla birlikte artan giderleri
karşılamak için piyasaya sürülen kâğıt
paralar madeni paraların piyasadan
çekilmesine sebep olur. Bir süre sonra 1 ve
2,5 kuruşluk kâğıt ve aynı işlevi görecek 5 ve
10 paralık posta pulları çıkarılır. Bu durumda
madeni paradan tamamen ayrılınmış kâğıt
para sistemine geçilmiş olur. Cumhuriyet
idaresi aynı sistemi devam ettirir.
aramıza yeni katılanlar
Dr.FEVZİ TURGUT
Uz.Dr.YILMAZ ATLI
Dr.ÖZGÜR ÖNDER KARADENİZ
PRATİSYEN HEKİM
BALYA DANİŞMENT SAĞLIK OCAĞI
İÇ HASTALIKLARI UZMANI
ÖZEL ALTIEYLÜL HASTANESİ
ACİL TIP UZMANI
BALIKESİR DEVLET HASTANESİ
Uz. Dr. Hüseyin BALKANCI
UNUTTUM DİYORSAN
CANIN SAĞ OLSUN
Tanımazmış gibi sanki hiç beni
Unuttum diyorsan canın sağ olsun
Kalbime ben diye yazmışken seni
Unuttum diyorsan canın sağ olsun
Dr.ULAŞ KARAASLAN
ACİL TIP UZMANI
BALIKESİR DEVLET HASTANESİ
Dr.SELÇUK YAZICI
Dr.MUSTAFA SAMİ SAVAŞ
Dr.MEHMET KÖSE
ORTOPEDİ UZMANI
GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI
BALIKESİR ATATÜRK DEVLET HASTANESİ BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
Dr.ARİF GÖKDOĞAN
Dr.NİLGÜN ÖZGÜNAY
ÇOCUK HASTALIKLARI UZMANI
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI
PRATİSYEN HEKİM
BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ BALIKESİR ATATÜRK DEVLET HASTANESİ GÖNEN SAĞLIK GRUP BAŞKANLIĞI
Ben mi veda ettim,ben mi terk ettim
Verdiğimiz sözden ben mi çark ettim
Aşkın yanlışını ben mi fark ettim
Unuttum diyorsan canın sağ olsun
Seninle bütündüm ,yalnız bıraktın
Başka bir dünyaya su gibi aktın
Alnıma hasreti, gurbeti taktın
Unuttum diyorsan canın sağ olsun
Unutmak kolay mı bu kadar sence
Öyle mi geliyor kaçıp gidince
Unutur mu insan böyle sevince
Unuttum diyorsan canın sağ olsun
AŞKA AYIP OLMASIN
Uz.Dr.UMUT KARASU
Op.Dr.SERHAN ÖRNEK
Uz.Dr.SERHAT GÜNDOĞAN
PSİKİYATRİ UZMANI
BALIKESİR DEVLET HASTANESİ
ORTOPEDİ UZMANI
BANDIRMA ÖZEL HASTANESİ
ANESTEZİ UZMANI
ÖZEL EDREMİT KÖRFEZ HASTANESİ
Kıymetini bilelim
Aşk sararıp solmasın
Ayrılığı silelim
Aşka ayıp olmasın
Doludizgin sevelim
Hakkını tam verelim
Öl diyorsa ölelim
Aşka ayıp olmasın
Uz.Dr.ATİLLA ŞENGEZER
Uz.Dr.MUHİTTİN PEKUZ
Uz.Dr.ASLIHAN AKTEMEL
NÖROLOJİ UZMANI
ÖZEL EKİN TIP MERKEZİ
İÇ HASTALIKLARI UZMANI
BANDIRMA ÖZEL HASTANESİ
BİYOKİMYA UZMANI
BALIKESİR ATATÜRK DEVLET HASTANESİ
Op.Dr.ALİ ÖZENCİ
Uz.Dr.CÜNEYT SÜSLEYEN
ORTOPEDİ UZMANI
ÖZEL EKİN TIP MERKEZİ
ANESTEZİ UZMANI
BALIKESİR ATATÜRK DEVLET HASTANESİ
Aşkla dolu kalalım
Aşkla sarhoş olalım
Aşkı canda bulalım
Aşka ayıp olmasın
Dargınlığı geçelim
Barışmayı seçelim
Mutluluğa içelim
Aşka ayıp olmasın
37
SATRANÇ
hesaplaması şöyle olsun diyerek: Oyun
tahtasının sol alt köşesindeki kareye bir
buğday tanesi , sonraki kareye iki buğday
tanesi ve sonra her kareye bir önceki
karenin iki katı buğday tanesi koyularak
64. kareye kadar gitmesini istemiş.
Bunun üzerine Şah, buğdayın
hesaplanmasını ve bir tane bile fazla
verilmemesini emretmiş.
Emir üzerine hesaplamalar başlamış.
Başlangıçta kolay gibi görünmüş. Birkaç
avuç buğday tanesi vereceklerini
düşünenler, 15. karede 1.5 kilo, 25. karede
1.5 ton buğday vermeleri gerektiğini
görmüşler. 31. kareye gelince işin
zorluğunu anlamaya başlamışlar. Zira
vermeleri gereken buğday 92 tonmuş.
Yinede hesaplamaya devam etmişler ve
49. karede 24 milyon ton (bugünkü
Türkiye'nin bir yıllık buğday üretiminden
Diğer tavsiyeler:
Şahınızın önündeki piyonu iki kare sürerek başlayın. Bu
merkez kareleri kontrol etmeye ve fil ve vezir için hatlar
açmaya yarar. Başka iyi hamleler de vardır ama bu hamleyle
Problem 1 : Beyaz oynar. 3 hamlede mat
başlayan açılışlar yeni başlayanlar için iyidir.
İyi bir sebep olmadan vezirinizi erkenden oyuna sokmayın.
Vezir çok değerlidir ve daha az değerli taşlar tarafından
kovalanabilir.
Kaleleri üçüncü yataydan oyuna sokmayın aynı şekilde onlar da daha fazla değerlidirler ve filler ve atlar tarafından
kovalanabilirler. Kaleler genelde oyuna son giren taşlardır.
Genelde arka yatayda, piyonsuz hatlar bulmak için gidip
gelirler. Bu sebepten dolayı da genelde çabucak rok atılır.
Kenardaki erleri iyi bir sebep olmadan sürmeyiniz.
Açılışta iyi bir sebep olmadıkça aynı taşla iki kez
oynamayın. Bir taşla ikinci kez oynamadan önce bütün
taşlarınızla bir kez oynayın. Tüm taşlarını çıkabilen ilk oyuncu
yine atak şansını ilk elde eden oyuncu olacaktır.
Öteki taşların önünü engelleyecek şekilde taşları
geliştirmeyiniz.
Unutmayın ki bu kurallar başta oyunu iyi bir şekilde
sürdürmenize yardımcı olabilecek kurallardır. Bu kurallara
uymamanız gereken pek çok özel hal olabilir. Örneğin taş
kazanmak veya mat etmek gibi. Ama önemli olan istisnaları
öğrenmeden temel kuralları öğrenmektedir.
Son olarak. Son 500 yılda, dünyanın en iyi oyuncuları
satranca en iyi şekilde nasıl başlanacağını araştırmışlardır. Bu
uzmanlar binlerce kitap yazmışlardır. Bu seviyede bu kitaplar
sizin için anlaşılması zordur. Herşeyi kendiniz yaratmaya
çalışmayın - uzmanları dinleyin!
Problem 2 : Beyaz oynar. 3 hamlede mat
2.Kxg8!+ (..Şa7 3.Kxa2#) Fxg8 3.Kxa8#
Ozan DAMAR
Kural 2:
Merkezi ele geçirin: futbolda olduğu gibi, orta sahayı kontrol
eden taraf genelde oyunu kazanır. Öyleyse tahtanın ortasında
oynayın, kenarlarda değil.
Kural 3:
Şahınızı güvenlik altına alın: şahınızı futboldaki gibi
korunması gereken bir kale gibi düşünün. Futboldakinden
farklı olarak satrançta kalenizi istediğiniz yere koyabilirsiniz.
Şahı ortada bırakmak çok tehlikelidir. Bu demektir ki genelde
hızlı bir şekilde şah kanadına rok atmalısınız. Oyunun başında
rok attıktan sonra şahın önündeki üç eri kıpırdatmamaya
çalışın.
daha fazla. 2012=20.1milyon ton) 54.
karede 771 milyon ton (2011 dünya=695
milyon ton) ve sonunda 64. kareyi de
hesapladıklarında bugünkü ölçülerle
dünyanın 1500 yıllık buğday üretimini
Bilgin'e vermeleri gerektiği ortaya çıkmış.
Şah'ın ve Bilgin'in akibeti bilinmiyor.
Ancak Satrançın icat edilmesinden bu
yana 1.300 yıl geçmesine rağmen
dünyanın Bilgin'e borçlu olduğu sonucu
ortada.
Problem 2
1.Vxa2!!(..Vxg7 2.Vxa8!+ Fxa8 3.Kxa8#) Fxa2
Satranç oynarken, ilk hamleleri doğru yapmak çok, çok
önemlidir. Eğer bunu başarabilirseniz oyunun geri kalan
bölümü kolaylaşır. Size yardımcı olacak üç temel kural
vardır.
Kural 1:
Taşlarınızı geliştirin: Bir futbol takımın antrenörü olduğunuzu
varsayın. Gerideki taşlar sizin adamlarınızdır. Onları oyuna
sokmalısınız. Ve oyuna sokmanız gereken ilk taşlar atlar ve
fillerdir.
Dr. Ahmet DAMAR
Geçen sayının çözümleri:
Problem 1
1.Vxh8!!+(..Kxh8 2.Af6#)Şf7 2.Vg7#
Rivayet odur ya; Zamanın mağrur
Hindistan Şah'ı, bilginlerinden krallığı ve
kendisi ile ilgili bir oyun yapılmasını ister.
Bir süre sonra bilginlerinden biri bugünkü
adı ile ile “Satranç” oyununu hazırlar ve
Şah'a sunar. Oyunu anlatır. Taşlardan
“Şah” ın en önemli taş olmasına rağmen
Veziri, filleri, kaleleri, atları ve askerleri
olmadan hiçbir şey yapamayacağını
anlatır. Bunun üzerine Şah o mağrur
ifadesi ile Bilgin'e “Oyunu ve Dersini
beğendim, dile benden ne dilersen” der ve
Hazine odasının anahtarını Bilgin'e verir.
Şahın üslubundan ve tavırlarından
memnun olmayan Bilgin, Şah'ın yeterli
dersi almadığını, bir ders daha vermek
gerektiğini düşünür ve anahtarı redderek,
“Şahım, sizden bu oyuna karşılık bu
oyunun oynandığı tahtayı kaplayacak
kadar buğday istiyorum” der. Yalnız
39
GÖLGELİ DENİZ
O
sabah 'uyku terörü' yaşamadan
uyandım. Erkendi. Temmuz
ayının ilk günleri. Süresi uzun olmasa da
iyi bir uyku, dinlendirici, ada havası işte…
Şort mayomu giyidim, üstüne mavi bir
tişört yakıştırdım. Denize gidiyorum
denize…
İlk önceleri Rumlardan kalma kilise,
daha sonraları köy ilkokulu, şimdilerde
Aile sağlığı merkezi (daha düne kadar
sağlık ocağı ) olarak kullanılan binanın
bahçesindeyim artık.
Saat sabahın altısını gösteriyor.
Acele etmeliyim, gün doğdu doğacak…
Dün gece ekmek teknesi
bilgisayarımdan Sağlık Bakanlığı ile
iletişime geçerek; bakmakla yükümlü
olduğum 2732 hastamın bilgilerini
güncellemiştim; kapattım bilgisayarı…
Hastanede çalıştığım günlerden
kalma omuz askılı kongre çantanın
içindeki plaj havlumu ve kitabımı kontrol
ettim, artık yola çıkabilirim.
Köyün büyük çoğunluğu uyuyordu,
ayakta olanlar ve uyandırılmaya
çalışılanlar, toplama noktalarında
bekleşen, Dodge kamyonetlerin arka
kasalarına doluşturulan, yukarı tepelere,
tepe gibi gözüken ama kesile kesile
vadilere, geniş mermer oyuklarına
dönüştürülen sahalara götürülecek
işçilerdi.
Bir de ben, köyün doktoru, yeni ismi
ile 'Aile Hekimi. ' Balıkesir il merkezine 5
saat uzaklıktaki deniz aşırı Ada Hekimi..
Sinop Ayancık, Kastamonu
Şenpazar, Cide, Manisa Gördes,
Demirci'den gelen işçiler ve ben…
Ayaktalar ve uyanıktılar. O sabah….
Adı Marmara olan adanın Karadenizli
ve Egeli insanları yollarda, uyanıklardı.
Mübadele yıllarından başlayan
öyküsü var buranın, belki de daha eski,
öyle ya;
Palatia : Saraylar , Aftoni : Asmalı ,
Klazak : Topağaç köyleri….
Bizans imparatoru kızı hastalanınca
gemi yolculuğunda Konstantinapol ' a
varmadan es veriyor burada, bakıyor ki
bir aile – saray – hekimi yok , ama ada
havası iyi geliyor kızına …. Yaptırıyor bir
saray kale.
40
Problem 2: 1.Vxg7!!+Şxg7 2.Fe5!++Şh6 3.Fg7#
47°-39'-27'' KUZEY
37°-39'-27'' DOĞU
25 yaşında 6 çocuk sahibi olduğunu
ifade eden bakışlarıyla, çekilen
hormonlarıyla çektiği ağrıları anlatan
gözleriyle tam 17 sene çocuk bezi
yıkayan ellerini gösteriyor, anlatıveriyor,
hasretlendiriveriyor… Sıladan, yürek
yakan acıdan…
Yüreği, iki değirmen taşı arasındaki
buğday tanesi gibi …
Sıla kafe geride kalmıştı artık. Yol
Arnavut kaldırımı, kaldırım ise bir iğde
ağacı, bir Akçaağaç ile sıra dizini halinde.
Saray ahengi sanki. Akçaağaç kimseyi
kandırmaz, gövdesi aktır, çınar ağacı
benzeridir. Kanada bayrağının simgesi;
bilinenin aksine çınar yaprağı değil,
Akçaağaç yaprağıdır, bilenler bilir.
İğde ağacının çiçeğinin kokusu nasıl
anlatılır, nasıl tarif edilebilir bilmiyorum;
ama mayıs ayında bolca iğdeli bir deniz
kenarında olmanızı salık veririm.
Plaja çok az kaldı güneşin tepenin
arkasından yükselmesine de…
Kaldırımdaki mermer kaidelerinin sıra
sıra duruşları, bir ruhları yok gibidir,
yaratıcı gücü işin içine katınca, canlı
gibidirler. Ve değdiğinde ayağınız
kumlara; her şeyden çok isterim birkaç
asırlık dut ağacının ipek ile mermer
karışımı yapraklarını poyraza göğüs
geren dallarıyla mayıs ayında.
Hayat ağacı denilen bu ağaç olsa
gerek..
İşte o ağaca sırtınızı verdiğinizde bir
temmuz sabahı saat 06.30'da… Güneş
doğar arkanızdan ve gölgeniz düşer
denize… Gölgeniz denizdedir, denizde.
Ada işte…
Ve sonra denizin tadını çıkartırken bir
martı geçer üstünüzden, şurup gibidir
deniz, çözümler üretir, deniz olunmalı
oğlum dersiniz de mesai yaparsınız ya
sabah 08.30 'dan akşam 5'e…
Hele bir de akşam altı buçuk olsun
Palatia'nın diğer tepesinden güneş batar
gölgeli denize…
47°-39'-27'' KUZEY
37°-39'-27'' DOĞU
Önünüzdeki denizdir artık,
arkanızdaki gölge. Ada işte…
SATRANÇ ÇÖZÜMLERİ Problem 1: 1.Vg5!!(..hxg5 2.Kh3#)Kg8 2.Vxh6!+gxh6 3.Kxg8#
Dr. Ahmet Uygur SARGIN
Palatia = palas = saraylar kalıyor ismi.
'Saraylarda yaşatacam !' deyişi
buradan geliyor olsa gerek…
Sarayın yerinde yeller esiyor
tahminimiz üzere… Çünkü hâkim rüzgâr
poyraz…
Denizciler rüzgâr için, 'gelirse
arkadan gelsin kol gibi gelsin' diyor o
derece kuzeyli rüzgârlara açık…
Önüm, arkam, sağım, solum, sobe;
POYRAZ. Rüzgârların öğrenileceği yer
burası, kalplerin solda, cüzdanların
sağda olduğunu öğreten yer.
İskele sol, sancak sağ….
Üç otuz paraya, ya da üç kuruş fazla
mesai için terk edilen hayatlar, gurbetler,
sılalar, hasretler diyarı burası… ADA…
Vahşi ve rekabete dair koşullarla…
ADA…
Başka, başka hayatlar ve hikâyelere
has… ADA…
Saraylar beldesi akrabalara, eşe,
dosta önerilen bir yer olmuş zamanla.
Aile, akraba, sülale adası sanki. Biraz
fazla kazanayım, biraz fazla biriktireyim
derken sömürülen zamanın adası… Her
yer taş bakarsan…
Ada işte, dünyayı buradan ibaret
falan saymaya başlıyorsun bir süre
sonra, rutinin tekrarı haline gelebilen
tehlikeli tarafından uzak durmak
gerekiyor.
Dört kuşaktır burada olan başka
başka yerlerden getirilen insanlar n'apsın
buralıyım der olmuşlar, şantiye, fabrika,
o c a k s a h a l a r ı d e m e m i ş l e r, i ş ç i
tulumlarını giymişler, çizmelerini
çekmişler; harcamadan kısmışlar, ödün
vermişler, hep bir özlem hep bir hasret,
hep bir sıla çekmişler…..
Belki de bu yüzden adımlayınca 3-5
dakika mesafedeki yolun denizle
kesiştiği yerde uzakları hedefleyip
oturulası kafenin adı 'Sıla'…
Sadece bir yaşındayken buralara
Karadeniz'den gelen Dursun, belki de
geldiği yerde Dursun diye konan ismiyle;
rüyalarında bildiği halleriyle belki de
doktoru olduğum için beni de, hiç
görmediği, bilmediği halde Trabzon'a
gezmeye götürmeye davet edebilen 40
sene geçse bile… Sıladan… Acıdan…
Sadece 13 yaşındayken evlendirilip
buraya gönderilen şimdilerde altmışlı
yaşlarındaki teyze de…

Benzer belgeler