dilanlat20 - SARAY - Mustafa Elmas Arıcı Anadolu Lisesi
Transkript
dilanlat20 - SARAY - Mustafa Elmas Arıcı Anadolu Lisesi
MUSTAFA-ELMAS ARICI ANADOLU LİSESİ SAYI 20 KASIM 2015 İNSAN UMUTTUR... A l p a r s l a n Y I L M A Z — T ü r k D i l i v e E d e b i y a tı Ö ğ r e t m e n i “Ağlamadan dillerim dolaşmadan yumruğum çözülmeden gecenin karsısında şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı üzerime yüreğimden başka muska takmadan konuşmak istiyorum.” (İsmet Özel) Her yazıya başlarken gelip zihnime takılan bu mısralarla başlamak istedim bu sefer. Ama başladığım hiçbir yazıda yazmak istediklerimin hepsini yazamadım. Bazen muhataplarımı düşünmem, bazen de yüreğimin aklımı ele geçirmesi sebebiyle kelimelerim zincirlenip kaldı zihnimde. O yüzden yazdıklarım düşündüklerimin küçük bir parçası oldu çoğu zaman. Bu yazının konusu benim mesleğim. Ve ben kendimle ilgili konuşmaktan çok hoşlanmam. Kendimi anlatırken kendime karşı dürüst olabilirim ama size bu dürüstlüğün ne kadarını yansıtırım bilemiyorum. Hoşunuza gitmeyecek şeyleri yazarsam okumaya devam eder misiniz? Haklı olabileceğimi düşünür müsünüz? Yoksa yüzünüzü buruşturup dergiyi bir kenara mı bırakırsınız? Ne beklersiniz benden? Nasıl bir yazı yazmamı istersiniz? Dürüstçe ne düşündüğümü duymak ister misiniz? Yoksa yıllardır dilinize doladığınız, kulaklarınıza çalınıp duran ezberleri mi duymak istersiniz benden? **** Modern dünyada hiçbir şeyi hakkıyla düşünmeye vaktimiz yok. Her şeyi geçiştirmek zorundayız. Çünkü acele yaşıyoruz. Yetişmek zorunda olduğumuz o kadar çok şey var ki düşünmeden hareket etmek zorundayız. Düşünmek vakit kaybıdır modern insan için. “Düşünme,/ Arzu et sade!/ Bak, böcekler de öyle yapıyor.” demiş Orhan Veli. Sanırım modern insanın yapması gereken de bu. Belki biz de bir sabah Gregor Samsa gibi büyük bir böcek olarak uyanabiliriz. Herkes için bir gününüz olursa onları çokça düşünmenize gerek yoktur. Doktorlar için bir gün, hemşireler için bir gün, polisler için bir gün, öğretmenler için bir gün; anneler için bir gün, babalar için bir gün, çocuklar için bir gün, yaşlılar için bir gün; hasta hakları için bir gün, çocuk hakları için bir gün, insan hakları için bir gün vb. Arka arkaya sıralanınca ne kadar da düşünceli bir topluluk olduğumuz düşünülebilir. Herkesi Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz.” SAYFA 2 DİL&ANLAT düşünecek bir günümüz vardır, ama yukarıda bir kısmını saydığım hiçbir topluluk bir güne sıkıştırılacak kadar değersiz değildir. Her biri için uzun uzun değerlendirmeler yapılabilir, ama biz öğretmenlere dönelim isterseniz. Bir bilgeye, “Öğrencilerinize dua etmeyi öğretiyor musunuz?” diye sormuşlar. O da şöyle cevap vermiş: “ Ben onlara dua etmeyi değil, bir dua gibi yaşamayı öğretiyorum.” Anlatmak istediğim de tam da bu işte. İnsanlara öğretmenliğin faziletlerini ezberletip durmak değildir doğru olan. Asıl yapılması gereken bu mesleğe itibarını iade edecek bir yaşama dönülmesidir. Öğretmene verilen değer çocuklarımıza verilen değerin de göstergesidir, geleceğimize verilen değerin göstergesidir. Çocuklarınızı, geleceğinizi bu kadar düşünürken onlara yol gösterecek olanlara sadece bir gün itibarlarını iade etmek ne kadar doğrudur? Sorunun cevabını size bırakıyorum. Aslında bu konuda bizim de sorumluluklarımızın olduğu bir gerçek. Yıllar boyunca yetiştirdiğimiz bir dünyaya taşıyacağına bütün olumsuzluklara rağmen inanıyorum. Çünkü hayatı değiştiren şeylerin küçük şeyler olduğunu biliyorum. Biz çocuklarımıza daha güzel bir dünyaya olan inancımızı aşılayabilirsek değişecek bu dünya. Öfkemizi dindirirsek barışın bizi kollarına alacağına inandırabilirsek çocuklarımızı, değişecek bu dünya. Her şeye sahip olarak değil, paylaşarak dünyanın daha huzurlu bir yer olacağına ikna edebilirsek onları, değişecek bu dünya. Asıl mücadele etmeleri gerekenin başkaları değil kendileri olduğuna inandırabilirsek onları, bu dünya değişecek. Onları birbirleriyle yarışan birer yarış atı olarak görmekten vazgeçersek değişecek bu dünya. Biz değişirsek dünya değişecek. Görevini hakkıyla yapan; yeni, güzel bir gelecek kurma hayalini kuran; umudunu kaybetmemiş, mesleğinin onurunu her şeyin üstünde tutan; insana ve onun değişebileceğine inanan; aklıyla ve kalbiyle kendini işine veren; öğrencilerini iş olarak değil de geleceği kuracağı birer emanet olarak öğrencilerimiz bize gereken saygı ve sevgiyi göstermiyorsa şapkayı önümüze koymamız gerekir. Bu itibarın kaybedilmesindeki payımızı unutmamamız gerekir. gören tüm öğretmenlerimin bu günü ve tüm günleri kutlu olsun. Allah bu öğretmenlerimin yar ve yardımcısı olsun. Bir harfe kırk yıl köle olunduğu, hocanın atının ayağından sıçrayan çamurun şeref sayıldığı, sınıftaki yerinin cumhurbaşkanından önce sayıldığı bir anlayıştan bu güne nasıl geldiğimizin adamakıllı sorgulanması gerekir. Neyi yanlış yapıyoruz ki öğretmene mesleğinin hak ettiği saygıyı ve itibarı Beni kırmayarak dergimizin bu sayısına da yazılarını gönderen, mezun kızlarımız Nilay, Bengi, İrem ve Gamze’ye teşekkür ediyorum. Yazılarını yayınladığım ya da yayınlayamadığım bütün öğrencilerimize güzel duyguları ve düşünceleri için teşekkür ediyorum. Yazarak düşünme adına bir kazandıramıyoruz. *** Çok karamsar olduğum düşünülmesin. Bunları söylüyor oluşum bile düzeleceğine olan inancımdandır. İnsan umuttur çünkü. Bizi güzel günlere götürecek küçük küçük güzellikleri görmüyor değilim. O küçük ama değerli adımların bizi yeni *** adım atmış bu öğrencilerimin çok değerli olduklarını ifade etmek isterim. Öğretmenlerini düşünerek oluşturdukları her bir metnin saatlerce test çözmekten daha değerli olduğuna dair inancımı da sizlerle paylaşmak isterim. İyi ki varsınız. Sizin varlığınız benim umutlarımı daha da artırıyor. SAYI 20 SAYFA 3 MEZUN VE ÖZLEMİŞ Nilay YILDIZ — Abant İzzet Baysal Üniversitesi —İngilizce Öğretmenliği Çok Sevgili MEAAL Öğretmenlerim, mın Türkçeyi kullanışını, dergi çalışmalarımızı; Bülent Hocamın ironilerini, hoş sohbetini; Lise hayatının yaşarken kıymeti bilinmiyormuş mezun olunca anladım. Böyle bir ortamı bir daha arasam da bulamayacağımı mezun olunca Nükhet Hocamın hikâyelerini, Derya Hocamın ablalığını, Mustafa Şemkin Hocamın (sonradan çaktığım) esprilerini, Osman ve anla- Zeynep Hoca- dım. Sınıfımın larımın kahkahaları, tarihi sevdirdi- öğretmenleri- ği min sözleri ku- mun Ho- camın disipli- okulu- nini, bahçesi Mustafa Hocamın des- gözümde can- teğini, lanacakmış Süley- man Hocamın mezun olunca önemli günler- anladım. Küçü- de giyip ortalı- cük kantinimin sıcaklığı derslerini, Neslihan lağımda çınlayacak; bana ğın tozunu at- bir tırdığı başkaymış mezun olunca anladım. Çocukça kavgalarımızı bile özleyecekmişim mezun olunca anladım. Hatıralar silinmez, canlanırmış onu da mezun olunca anladım. Tuğrul Hocamın baba şefkatini, derslerini; Tansel Hocamın gülüşünü, Alparslan Hoca- takım elbiseli hallerini, Yasemin Hocamın sıcakkanlılığını ve şıklığını, Özlem Hocamın derslerinde sürekli tahtaya kalkıp soru çözmeyi meğer ne çok özlemişim! “Madem bu kadar çok özledin bizi, gelip hasret gidersene okulunla a turuncu kız!” dediği- SAYFA 4 DİL&ANLAT nizi duyar gibiyim öğretmenim. En kısa za- ğimize inandınız, elimden geleni yapmaya manda ziyarete geleceğim, söz. Hep aklımda. çalıştım. Deneye deneye, düşe kalka öğren- Ama şimdi belki yüzünüze bakarken kızarıp meye karar verdim ve yapmadığım bir şey söyleyemeyeceğim bazı şeyler söylemek isti- için sonradan pişman olmak istemediğimi yorum. Öyle çok beylik laflar etmeyi sevmem fark ettim, hedefimi değiştirdim. Şimdi oldu- aslında ama bu yazdıklarım öyle de gelebilir ğum yerde mutluyum. Emeğiniz sonsuz. Her size. Şimdiden affola. şey için minnettarım. Şöyle bir dönüp bakınca yabana atılmayacak Okulum dönemin Çamlıca Lisesi, sınıfım Ha- koskoca dört babam Sını- sene devir- fı, hocalarım de- Mahmut Ho- mişim, virmişiz. Do- ca lu dolu dört pekâlâ. Ama senem biz be- değildi MEA- nim. Rahat- AL’dik! lıkla 12/E söyle- ‘ydik! yebilirim ki Farklıydık. düşüncele- Şanslıydık. rim bu okul- Saray’ın en da şekil buldu, duygularım bu okulda kabardı iyi hocaları bizdeydi kuşkusuz. Film olurdu coştu, sevgim de öfkem de bu okulda insan bizden film. Hem de ne film! Bu okulda oku- suretlerine büründü, neşem bu okulda arttı, mak bu hocalarla ders yapmak en keyifli za- göz yaşlarım bu okulda aktı. Her gün yeni bir manlardı. Şimdi bu güzel insanların günü. şey öğretildi, öğrendim. Her günün ayrı bir Onlar iyi ki varlar! emeği vardı, ortak oldum. Her gün bizlerin geleceğine emanetti, ihanet etmedim. Her gün ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN! yeni bir gündü, umutla bekledim. Sözünüz benim için emir gibiydi, uydum. Yapabilece- UNUTANIN KALBİ KURUSUN... SAYI 20 SAYFA 5 EN DEĞERLİLER B e n g i B E R K — M a r m a ra Ü n i ve rs i t e s i — H u ku k Fa k ü l t e s i Sizi hep benzetmeye çalışırız bahçıvana, ma- öğretmenim, ardından başka başka derslerin rangoza, mimara, ona buna. Oysa size en ya- öğretmenleri. Hayatım 2-3 kişinin naif düetin- kışan tanım budur bence. En değerliler. Evet den ibaretken, birden çok sesli ve coşkulu bir siz, öğretmenlerim... koroya dönüştü. Şaşkındım, merak içindey- Anasınıfındaydım. Altıma kaçırsam bile bana kızmayan, sabırlı, güler yüzlü bir kadın tanıdım. İlk öğretmenim Banu hoca… Öğretmen demek anlayış, sabır, sevgi demekti o zaman benim için. İlkokuldaydım. Bildiğim şeyleri hemen söylemek isterdim öğret- menime. Kendimi tutamazdım, patlayacak gibi olurdum. İçimdeki enerjiyi dışarı akıtırken, yanımda oldu. Kendimi tanıyacaktım, sonra başkalarını. Sonra yolumu bulacaktım. O, ben yolumda yürürken önümden gidip, ayak izlerini bıraktı. Kaybolmayayım diye. dim, korkuyordum. Ama tanıdıkça fark ettim ki, bu öğretmenler kötü olamıyordu be kardeşim. Hayatta en büyük tutkusu öğretmek olan bir insan nasıl kötü olabilirdi? -Güneşin kötü olduğu gün, öğretmenler de kötü olur belki.Sonra, liseye geçtim. Hayatımın en korku dolu, en endişe dolu günlerini yaşıyor- dum. Aynaya bakıyordum ama bu bedeni tanıyamıyordum. Okula gidiyordum, yüzler görüyordum. Pırıl pırıl gözler. Fakat kimsenin gözünde kendime dair bir şey bulamıyordum. Sonra yine imdadıma öğretmenlerim yetişti. İfade edemediğim duyguları yazmaya başladım. Sonra, edebiyat öğretmenim Ortaokula geçtim. Artık hayatımın başrolleri Alparslan Hoca’nın gözlerindeki parıltıyı gör- artıyordu. Başta annem babam, sonra sınıf düm. Bu bana cesaret verdi. Daha sonra, mi- SAYFA 6 zah yazıları yazdım. Mizah üzüntülerimi unutturuyordu. Dil Anlatım öğretmenim Bülent Hoca, ‘’şekerpare’’ diye hitap etmeye başladı bana, demek ki bir şeylerde iyiydim. Sonra Neslihan Hocam, ‘’sen bu dersi yapacaksın’’ dedi psikoloji dersinde. Beni Gülseren Budayıcıoğlu’yla tanıştırdı.-Neslihan Hocam, bu yazar sayesinde hayatıma nasıl bir anlam kazandırdınız, bir bilseniz. Size çok teşekkür ederim.- Sonra Ömer Hocam, Maupassant dedi, Mümin Sekman dedi, ‘’ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil’’ dedi, iyi ki dedi. Süleyman Hoca, ben daha yalnız Çerkezköy’e gidemezken, kalkın, İstanbul’a gidiyoruz dedi, iyi ki dedi. Nükhet Hoca anne, Aysun Hoca idol, Figen Hoca mizah üstadı oldu bana. -Derste kıkırdayak notlar alıyordum bir gün, Figen Hoca kızmıştı. Notları eline aldı,onlarda kendi özlü sözlerini bulmayı beklemiyordu tabii.- Mustafa Şemkin Hoca, nefes almayan bir dağ, nehir, vadi nasıl sevilir, şu düttürü dünya hiç durmadan nasıl döner gösterdi. Recep Hoca nasıl faydalı, ilham veren bir insan olunabileceğini, Serda Hoca, Özlem Hoca, sayılarla dost olmayı DİL&ANLAT öğretti. İşte ben bu öğrendiklerimle büyüdüm, kocaman oldum. Patlayacağım artık. Ama bir bomba gibi değil, tohumlar saçan bir çiçek gibi. Ve kısa hayat öyküm, yazsam roman olacak bir serüvene dönüşecek. Bu öykünün başrolleri hep siz öğretmenler oldunuz. Hepi- nizin ayrı ismi, rengi, sesi, memleketi var. Her biriniz ayrı bir dünya, başkasınız. Oysa ben, hepinizden aldıklarımı özüme kattım. Binbir çeşit çiçekten öz alıp bal yapan arı gibi. Farklılıklarınız eridi, içimde kaynaştı. Bambaşka bilgiler, öğretiler içimde bir oldu. Tatlı mı tatlı bir hayat görüşüne dönüştü. ‘’Tefekkür, tezekkür, teşekkür’’ Size teşekkürü bir borç bilmem öğretmenlerim. Borcum o kadar kolay ödenmez çünkü. Borcumu ancak bu dünyayı bulduğumdan daha güzel, daha yaşa- nılır, daha adaletli bıraktığım gün ödemiş olurum. Size teşekkür ederim. Hurafelerle, önyargılarla kirletilmiş vicdanımı, ''doğru bilgi'' denen temiz sularla yıkadığınız için. Hayatımda, fark yarattığınız için. SAYI 20 SAYFA 7 İZ BIRAKANLAR İ re m Y Ü R Ü K — Ç a n a k ka l e 1 8 M a r t Ü n i v e r. — S ı n ı f Ö ğ re t m e n l i ğ i “Öğretmen olmak bir cana dokunmaktır.” di- öğretmeyi bilen insan öğrenen insandır. Sü- yor Doğan Cüceloğlu. Bu düşüncesi insanı rekli yerinde saymayan her gün bilgi dağarcı- alıp, uçsuz bucaksız yerlere götürür nitelikte. ğına farklı bilgiler ekleyen kişidir öğretmen. Bir candan bahsediyoruz. Temellerini siz öğretmenlerin atacağı ve nasıl düşünmelerini isterseniz öyle düşünecek olan masum canlar. Nasıl bir heykeltıraşın görevi taşa şekil vermekse öğretmenin görevi de insana şekil ver- mektir. Heykeltıraş şekil vermek istese taşa, Felsefi bir terim olan Tabula Rasa’nın anlamı bunu çevreden etkilenerek yapar. Öğretmen gibi onlar boş bir levha. Onlar bilgiye aç be- ise çevreden etkilenir belki ama daha çok yinler. Siz öğretmenler ise onların ilacı, dertle- çevreyi etkiler. Öğretmen bir millet için her rinin devasısınız. Onlara göre bilgiçsiniz. Her şey demektir. “Öğretmenleri fedakâr olmayan şeyi bilmek zorundasınız. Çünkü siz öğretmen- millet zor günler yaşar.” sözü tam da yerinde siniz! söylenmiş bir sözdür bu bağlamda. “En kutsal meslek” tabiri sanırım öğretmenliğe Benim için tüm bu güzel öğretmen tanımları- en çok yakışan tanımlardan biri. Bir meslek na uyan bir kaç öğretmenimi sizlerle paylaşa- düşünün ki, insanı eğitmekte, ona şekil ver- rak onları anmak, siz okuyucuların yüzlerini mekte, en güzel ilmi ve ahlaki davranışları ka- biraz da olsa gülümsetmek istiyorum. zandırmakta ve sonuç olarak da, toplumu ve Dilek Sezer -ilk öğretmenim- geleceği etkilemektedir. Peygamber mesleği olarak nitelendirilmektedir. İşte bu yapılmış olan tanımlar bile öğretmenliğin ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyor. Ana sınıfında çok cılız ve zayıf olduğum için benim ile daha fazla ilgilenen bana hep o zamanki adıyla shokella alıp getiren hakkını ödeyemeyeceğim, çok sevdiğim, rahmetle anBazı öğretmenler vardır ki, bir beden büyük ceket gibi durur öğretmenlik onların üzerinde. dığım ilk öğretmenim. İlk anne yarım. Huzur içinde uyu. Tanımları bilseler de uygulamakta güçlük çeker onlar ya da öğretmeyi sevmezler. Araştır- Ramazan Kuzu mayı sevmezler. “Okutmayı bilen insan oku- Bana harf öğreten, bizi sevgi ile yetiştiren, yan insandır.” diyor bir düşünür. Bana göre de beyaz önlüğünün arkasındaki kumaşa tutuna- SAYFA 8 rak öğretmenler odasına kadar tren çuf çuf diye gittiğim 1. ve 2. sınıf öğretmenim. Cahit Can Sazlı sözlü biriydi o. Onu bağlamasından ayrı düşünemezdiniz. Bağlamasıyla çaldığı şarkılar, türkülerle bana müziği sevdirdi. Sonrasında ise müzik yapmaya başladı. DİL&ANLAT Ayşe Salça Gazi Üniversitesinden mezun, Teknoloji ve Tasarım öğretmenimdi. O zamana kadar yapmadığımız etkinlikleri, kartona şekil vermeyi öğretmişti bize. Daha sonra da beyin velinimetimizi kullanarak yararlı buluşlara imza atmamıza zemin hazırlamıştı. Harika icatlar yapıyordum o sıralarda. Hazırladığım etkinlik SAYI 20 SAYFA 9 raporlarına ben bile şaşırıyordum bazen. Ha- sikliğini hissetmedik. Fen ve teknolojinin her yal gücüm böyle gelişmeye başladı. Böyle, dersini laboratuvarda büyük bir enerji ile işle- müthiş derecede, gerçekleşebilir ya da gerçek- yen hocam. SBS’ye hazırlanırken hiçbir ma- leşemez hayaller kurmaya başladım. tematik sorumu geri çevirmeyen, bana hep Gerektiğinde her dersi bize anlatan, anlatmadan önceki gece büyük bir şevkle bize daha ne kadar bilgi aktarabileceğini araştıran, gerektiğinde Sosyal Bilgiler anlatan, Matematik problemi çözen, İngilizce derslerine branşı olmamasına rağmen girerek, bizlere ders anlatarak dersin boş geçmesini engelleyen çok fedakâr bir öğretmendi Ayşe Salça. Evine bir- destek olan, beni Tekirdağ’a Bilim Şenliklerine proje tanıtıcısı olarak götüren, birlikte konferansa katıldığım, evine misafir olduğum kıymetli öğretmenim. Dilinden yarım kalmış, bir türlü tamamlayamadığı türküsü hiç eksik olmazdı. Bir boşluk buldu mu hemen mırıldanmaya başlardı. ‘Kırmııızıııı güüüllll demeeeet deeeemeeet …’ gün çat kapı gittiğim de beni ve arkadaşlarımı çok iyi ağırlayan hemen hızlıca o gün bize sigara böreği yapan marifetli hocam. Her za- Bülent Alp man imrendiğim ve öğretmen olunca örnek Liseye ilk başladığımda bizden çeşitli konular alacağım davranışlar dizisine sahip hocam. hakkında yazılar yazmamızı isteyen, bunları Sizi seviyorum. değerlendiren bir hocam. Evet, yazı yazma Tayfur Güner saatleri sayesinde kendimi tanımama olanak sağladı. Dergi çalışmalarına katılmama ön Malatyalı Türkçe öğretmenim. Bana şiiri sev- ayak olan ve içimdeki yazma dürtüsünü gün diren kişi. Her hafta bir şiir verirdi sınıfa, ez- yüzüne çıkaran harika insan. Kütüphanesinde- berlenmesi için. Lisede bu şiirler sizi öne çı- ki güzel şiir kitaplarını benimle paylaşan, ba- karacak derdi. Gerçekten de benim için öyle ba yarısı denebilecek çok sevdiğim öğretme- oldu. Bir şiir ezbere bilmek bile çok fark attı- nim. Pano hazırlamamı sağlayarak hem be- rırdı size yaşamınızın her alanında. O zaman- nim hem de Türkçe’nin kullanım hataları hak- lar yirmiye yakın şiir ezberlemiştik. kında çeşitli yazıları bularak okulda, yönetici- Halil İbrahim Yaramaz Matematik öğretmenimiz yoktu. Ama hiç ek- sinden öğrencisine herkesin bilgilenmesini sağlayan ileri görüşlü aydın büyüğüm. Yeriniz bende çok ayrı. SAYFA 10 Alparslan Yılmaz İnsanı sakinleştiren bir ses tonuna sahip, tam bir yoğunluklar insanı. Yoğun olmaya özenirsiniz onu gördükçe. Hiç kızmayan öğretmen tabirine uygun şahsiyet. Yazılar yazdığım derginin lideri. Yazılı anlatım türlerini canlı yaşamam için bana olanak sağlayan, dergide yazılarımın yayımlandığını gördüğümde içimden minnet duyduğum kıymetli hocam. Sizden öğ- DİL&ANLAT büyük rolü olan Matematik öğretmeni sevgili dayım. Ahmet Meriç İngilizce eğitimimin temellerini atan, ingilizce sınavlarımdan önce yardımlarına başvurduğum da başarılı notlar aldığım, mesleğini çok seven sevgili dayım. İyi ki sizin gibi öğretmenler var. reneceğim daha çok şey Bu seçilmiş öğretmen- var. ler ailesine katılacağım Süleyman Yılmaz için çok mutlu ve heyecanlıyım. Mesleğimi ilk Kendine has tabirleriyle günkü heyecanımla ve insanı gülümseten, ben- azmimle den iyi şeyler beklediği- biliyorum. Çünkü ben ni bildiğim öğretmenim. gerçek bir öğretmen ola- Daha önce yaşamadığım cağım. Elle sayılır dere- bir atmosferde bulunma- ce mı sağlayan MUN Konferansına katılmam için beni seçen ve yeni deneyimler tatmamı sağlayan kişi. Farklı projelerin öncüsü. Erkan Meriç yapacağımı de ‘Öğretmen az olan, olanların’ sayısını bir birey arttıracağım. Şunu da söyleyerek bitirmek istiyorum. Sınıf Öğretmenliği Bölümünü kazandığımda, ben- den yaşça büyük Öğretmen olan bir büyü- Matematik alanında kendini müthiş derecede ğümle bunu paylaştığımda aldığım cevap hiç geliştirmiş tam bir öğretmen. Her zaman örnek hoşuma gider nitelikte değildi. aldığım ve örnek almaya devam ettiğim, bana çok şey öğreten ve çok şey öğrendiğim, genel kültürü ve farklı alanlarda bilgisi yüksek, adeta bir ansiklopedi. Düşünce yapımın oluşmasında ‘-Başka meslek mi bulamadın?’ demişti bana. Bir eğitimciden, bir öğretmenden bu cümleyi duymak ne acı... SAYI 20 SAYFA 11 ÖĞRETMEK G a m ze B İ LG İ — A d n a n M e n d e re s Ü n i v e r. — İ n g i l i z D i l i v e Ed b . Rüzgârın uğultusunu kesmediği bulutlu bir Baktıkça gururu okşanıyor ve yeteneğinin far- sonbahar sabahı. Ve çalışma azmiyle tutuşan kındalığından çıkan tatminkârlık bedenin bü- bir garip çömlekçi. O gün çok fazla işi var. tün hücrelerinde fütursuzca dolanıyordu. An- Bu yüzdendir sabah erken kalkışları. Dükkâna cak farkındaydı. Ateşe atmazsa fırına koy- doğru düşüyor yolu. Ulaştı kısa bir zaman mazsa dağılır giderdi eseri. Ateş kimi için sonra. Sıvadı kollarını. Kalktı ve çamuru aldı korkudur. Kimi için tapınası güzelliktedir. ilk önce. Çamur bi- Ateş çömlekçi için çimsiz formsuz şekil- kaçınılmaz bir ihti- siz öyle ona bakar- yaçtı. Sıcacık olan ken elleri ona dokun- fırına attı eseri ve mak için sabırsızlanı- kısa bir süre sonra yordu. Bir şeye sekil çıkardı. vermek, onu eski ha- kimse bozamazdı. Ve linden sıra boyamaya geldi. değiştirmek Artık onu ancak bir sanatçının Mavinin huzurunu işi olabilirdi. Biraz kattı biraz kırmızın su lazımdı. Su hayat- gizemini sonra. Yeşi- tı. Su gereklilikti. Su lin mutluğundan bir her şeydi çömlekçi fırça ve beyazın saf- için. Onun bu işleri yaptığı orta boylu bir dü- lığı elbette. Artık hazırdı. Çömlekçi mutluy- zeneği de vardı. O döndükçe şekil vermek da- du. Çömlekçi başarmıştı. Çömlekçi kazanan- ha kolay oluyordu. Karşısında eski eserleri lar tarafındaydı artık... ona ilham oluyor, belki bu sefer hepsinden iyi olur diye iç geçiriyordu. Elleri... Çömlekçinin elleri bir sihirbazın elleriyle yarışırcasına fazlaca gizemliydi. Parmaklarını öyle ustaca kullanıyordu ki hayret etmemek elde değildi. Uzun bir çalışmanın ardından bitmişti ürünü. Tekirdağ'ın küçük bir ilçesinde tozun toprağın havaya karıştığı kömür kokusunun genzini yaktığı bulutlu bir sonbahar sabahı. Ve çalışma azmiyle tutuşan bir garip öğretmen. O gün çok fazla işi var. Bu yüzdendir sabah erken SAYFA 12 DİL&ANLAT kalkışları. Okula doğru çevirdi yolunu. Ve o zun ettiği öğrencileriyle cevap verirdi. Bu se- yolda yine çalışma var. Ütülenmiş pantolonun ferde öyle yapacaktı. İşini doğru yaptığından paçaları çamurlanıyor, parlak rugan ayakkabı- dolayı çıkan tatminkârlık duygu bedenin bü- ları toza bulanıyordu. Kısa bir zaman sonra tün hücrelerinde fütursuzca dolanıyordu. Tek ulaştı okula. Günaydın diyen onlarca öğrenci bir iş kalmıştı. Renk katmak. Umut aldı kal- karşılıyordu onu kapıda. İnsanın insana selam binden bir parça, bilgi aldı aklından, sevgi al- bile vermeğe çekindiği bu dönemde bu ilgi dı yüreğinden elbette ve azim aldı atasından. onu fazlasıyla mutlu ediyordu. Sınıfa girdi Dağıttı bunları sınırlandırılamaz bir cömert- sonrasında. Çok hevesliydi. Paylaşmak onun likle. Öğrenci artık hazırdı. Ve öğretmen ba- işinin en önemli parçasıydı. O, ondan önceki- şarmıştı. Ve öğretmen işinin kutsallığının far- lerden çok şey öğrenmişti. Ve üstüne katarak kındaydı. öğretmeliydi. Sıvadı gömleğinin kollarını. Karşısında 15 öğrenci. Çoğu sadece bedensel anlamda büyümüş beyinlerinin yeşermesini bekliyordu, çoğuysa kendilerini daha çok geliştirmek. Ancak hepsi onun gözlerinin içine bakıyordu. Bilinmeyeni öğretmek ancak bir sanatçının işi olabilirdi. O gerçek bir sanatçıydı. Aklında önceden yetiştirdiği onlarca öğrenci. Ve sınıf tahtasının üstünde sağ köşede duran Atatürk resmi. Belki diyordu belki şu resmin izinde daha öncekilerden iyisi olurdu öğrencilerim, belki diyordu belki ışık saçan bu bedenler bir gün güneş olup ısıtırdı bizleri. Öğretmen haklıydı. Öğretmek kutsaldı. Ama ona karşı çıkanlar vardı. Kafasını yoranlar, dikkatini dağıtanlar. Cesaret lazımdı. Cesaret korkaklar için ulaşılmazken, kimisi için de büyük bir tehditti. Ama cesaret onun işi için koca bir gereklilikti. Öğretmen hepsine me- Egenin akıl almaz sakinliğinin bütün caddelerine işlediği küçük bir şehrinde rüzgâr uğultularının kesilmediği bir sonbahar sabahı. Ve bir garip genç kız. O gün çok işi var. Bundandır erken kalkışları. O çok güzel şeyler görmüştü ve çok güzel insanlar tanımıştı öncesinde. Gerçek hayata başlayacaktı artık. Onu bu yola öğretmeni çıkarmıştı. Yolu tamamladığında o da bir yol gösterici olacaktı. Genç kız sabırsızdı. Öğrenme aşkı bedeninin her bir hücresinde fütursuzca dolanıyordu. O kız benim sevgili okur. O kız büyük bir yolda ve aklımda sizler. Emeklerinizi unutmak mümkün değil. Bir gün sizlere eski öğrenciniz olarak yazmak aklımın ucundan bile geçmezdi. Ama zaman dediğiniz gibi hızlı akıyor. Öğretmenler gününüz kutlu olsun Sevgilerimle ..... SAYI 20 SAYFA 13 PEK KIYMETLİ ÖĞRETMENLERİME Ebru DOĞU — 10/B "Öğretmenlik kutsal bir meslektir" derler. Ne Beni hatalarımla kabul kadar doğru, ne kadar yanlış bilemem. Her ederler. Beni ben oldu- mesleğin kendine göre incelikleri, zorlukları, ğum için sever annemle güzellikleri vardır elbet. Ama şu bir gerçektir babam. Ahmet gibi ma- ki başımızın tacıdır öğretmenler. tematik problemi çözemediğim, Ayşe gibi şiir Yıllardır "burası sizin ikinci eviniz" diye bahsettiler okullarımızdan. "Odanın kapısını bu kadar hızlı mı kapatıyorsun?", "Evinizde ki pencerenin kolu kırılsa üzülmez misiniz?" diye göndermeler yaptılar. Evet, günün büyük kısmını okulda geçiriyoruz. Hatta bazen bana o kadar uzun geliyor ki "Annemi özledim ya, okul bitse de eve gitsek!" diyorum. Doğru, okul bizim evimiz. O zaman öğ- retmenler de anne-babamız. Benim annem kızına kıyamaz, babam her zaman arkamdadır. okuyamadığım için rencide etmezler beni. Annemle babamdan çekinmem ben. Bir şey söylemek istediğimde "Acaba yanlış söylersem ne olur?" diye düşünmem onların yanında. Disiplinli, fakat en yakın arkadaştır onlar bana. Ali ile Ayşe'i ayırmaz benim ailem. Herkesi eşit sever. Ergenlik minde dönegörülen davranışları okuyoruz kitaplardan. Hırçın olurlar, başlarına buyruk davranmayı severler, özgürlük isterler yazıyor. Saygı duymalı anneler, babalar. Anlayışla karşılanmalı. Kim ister ki anne babasını üzmek, onu kırmak. Ama dedim ya haşarı çağımızdayız. Farkında olmadan yaramazlık- Küçücük hatalarımda beni eleştirmezler. On- lar yapabiliyoruz. Hatalarımız, yanlışlarımız, ların karşısında yanlış yapmaktan korkmam; kusurlarımız affola. Anne ile baba gibi olma- çünkü onlar doğruyu öğretmek için varlar. lısınız öğretmenim. Kusurlarımızı görmezden SAYFA 14 DİL&ANLAT gelin demiyorum. Kızın, eleştirin ama diğerlerinin yanında değil. Kardeşinin azarlandığını gördüğünde "canıma değsin" demesinler. Küçük duruma düşmesin hiç kimse. Geleceği TEŞEKKÜRLER, HER ŞEY İÇİN C e m i l e ÖZÇ E L İ K — 1 2 / B öğretin ilk önce. Ayakta durabilmeyi, yıkıl- Parmaklarımın arasında, mamayı, zorluklara göğüs germeyi, farklı dü- tutuşturduğum tespihim, şünmeyi. Beş satır düzgün cümle kuranın kar- kaldırım taşlarını sayarak şısında boyun eğmemeyi, kanmamayı, inan- yürüyordum. Gözüm dal- mamayı öğretin. Sayfalarca yazıları, onlarca mış bir an. Öylece önüme formülleri değil, resmi, tiyatroyu, müziği öğ- çıkan birine çarpıverdim. renmek istiyorum ben. Kitap okumak, deney Başımı kaldırıp aldırmaz yapmak, araştırmak, gözlemlemek istiyorum. bir tavırla kadına baktım. Özür dileyerek, ya- Biliyorum "sistem bunu gerektiriyor" diye- nından geçtim bir çırpıda. Sonra yine başımı ceksiniz. Siz de haklısınız. eğip, kaldırım taşlarını saymaya devam ettim. Öğretmeye meraklı gençler değil, midesi tosta 1… 2… 3… beyni teste ayarlı gençler yetişiyor. İki tane “Ali…” dedi arkamdan biri, kırık bir sesle. fizik sorusu ile beş tane matematik neti haya- Aldırmadım. Tek Ali ben değildim ya, başka- tımızı belirliyor. Üç kimya sorusuyla yüzlerce sına demiştir, kim dediyse, diye düşünüp de- kişinin önüne geçiyoruz. İki satır cümle kura- vam ettim yoluma. madıktan sonra yüz adım önde olsak neye ya- “Ali Öztürk!” diye seslendi arkamdaki ses. rar. Durdum ve sesin geldiği yöne döndüm. Az Yazdıklarımla sizi gücendirmek değil ama- önce çarptığım kadın, dolu gözlerle bana ba- cım. Gün içinde binbir tane sorun yaşayıp, kıyordu. Adımı nereden biliyor, diye düşünür- sınıfa geldiğinde hepsini unutan, küçücük ço- ken yanına varmıştım. Tam ben soracakken, o cuğunu evde bırakan koca yürekli öğretmen- konuştu. lerim. Bazı noktalara değinmek istedim sadece. Şartlar el verse de bizi geleceğe hazırlarken üzerinde durulması gerekenler farklı olsa keşke. “217, Ali Öztürk” dedi ve devam etti. “Kocaman adam olmuşsun, tanımadın mı beni?” Sonlara doğru, daha da kırıldı sesi. O an biraz dikkatli inceledim yüzünü. Ağar- SAYI 20 SAYFA 15 mış siyah saçları, mavinin açık tonlarında ona zahmet çıkarmak istedim, ne de işime geç gözleri ve gözlerinin çevresinde yaşlılık belir- kalmak… tisi çizgiler vardı. Kim olduğunu çıkaramamıştım. Tanıdıktı bir yerlerden. 217, lisede sınıf numaramdı. Lise öğretmenlerimden biri mi diye düşünürken, sol kaşının üzerindeki izi fark ettim. O an tanıdım onu. Kaşının üzerindeki izden… Son senemizin ilk günü, kalemini düşürmüştü yere. Almak için eğilmiş, kalkarken masaya çarpmıştı. Ka- “Başka sefere” diyerek veda ettim öğretmenime. Alelacele evinden çıkıp, hızlı adımlarla işe gittim. Aradan iki gün geçmişti. Ziyaret için evine gittim, öğretmenimin. Birkaç kez kapı- ya vurdum, açan olmadı. Belki duymamıştır diye uzun uzun bekledim kapının önünde. Yan evden yaşlı bir kadın çıkıp, yanıma geldi. şındaki iz ondandı. Hatırlayınca ufak bir tebessüm ettim. “Haberini almadınız mı?” dediğinde şaşkınlıkla başımı salladım. “İki gün önce, kalp kri- “Elif hocam?” dedim şaşkınlık ve hüzün karışımı bir sesle. Gözlerinin içi parladı bir an. Onu en son, 12.sınıfımın mezuniyetinde gör- müştüm. Elini sıkıp, teşekkür etme fırsatım olmamıştı. Şimdi elime o fırsat geçti diye sevinirken, gözüm elindekilere ilişti. zi geçirdi. E, evde de yalnız olunca zamanında müdahale edememişler” dedi hüzünlü bir sesle. O günün akşamıydı. İçim burkuldu bir an. Eğer o gün, kahve için kalsaydım, belki ölmezdi. Yutkundum. İçimdeki suçluluk duygu- Elinde tuttuğu market poşetlerini alıp, yar- suyla uzaklaştım evin önünden. Bir taksiye dımcı oldum ona. Evine kadar eşlik ettim. binip mezarına gittim. Toprağı hala tazeydi. Uzun uzun konuştuk. 8 yıldır görüşmüyorduk Mermer taşı henüz konulmamış… Uzun uzun ne de olsa, çok şey vardı konuşulacak. baktım öylece. Daha iki gün önce yan yana Geçen yıl emekli olmuş, birkaç ay önce de eşini kaybetmiş kanserden. Çocukları zaman zaman geliyormuş ziyaretine. Tek başına kalı- yürümüştük. Veda edememiştim ona. Teşek- kür etmeye fırsatım kalmamıştı. Yutkundum ve diz çöktüm mezarının yanında. yormuş. Evine gidene kadar o anlattı, ben din- “Geldim öğretmenim, lisedeki haylaz Ali gel- ledim. Tıpkı lise zamanımdaki gibi… Evine di. Geç oldu gelişim, ama geldim. Teşekkür gelince elimdekileri mutfağa koydum. Kahve ederim, her şey için…” yapmakta ısrar etti ama kabul etmedim. Ne SAYFA 16 DİL&ANLAT U M U D U G Ö Z L E R İ N D E TA Ş I YA N L A R B e n g i s u A K TA Ş — 1 1 /A “ Bazılarımızın hayalleri güneşin en parlak yapboz gibi birleşti- noktasında bulunur, bazılarımıza kelimelerin rerek, bazen de bir gücü ilham olur ve bazılarımızın hayalleriyse bilmece gibi çözerek okyanusların derinliklerinde gizlidir. Kendi- oluşturmak. Budur bize öğretilen: “O kâğıt mize kelimelerden bir roket yaparız belki gü- parçalarını ne kadar iyi ezberlersen o kadar neşe ulaşmak için. Ya da maviliklere bakan olmaya değerdir hayallerin(!)” yüksek bir dağ yamacından hayallerimizden oluşturduğumuz bir paraşütle atlarız okyanusun en bilinmez yerlerine. Kömürden elmas olmak istiyorsa hayallerimiz, hayallerimizdeki dünyayı kuşanıp girmeye hazırızdır en ıssız madenlere. Ama sonra, soğuk bir kış gününde rüzgârın yüzümüze çarptığı gibi gerçeği fark ettiğimiz anda, ne kelimelerden bir roketimiz vardır, ne hayallerimizden oluşturduğumuz paraşütümüz ne de hayallerimizdeki dünyayı kuşanma cesaretimiz.” Düşüncelerimi kapının hafifçe açılmasıyla çıkardığı ses böldü. Salondan bir ses geliyordu, kapıya doğru ilerledim, kapıyı açtım, bir okuldaydım ancak bu olamazdı evdeydim, evde olmam gerekiyordu. Arkama döndüm, çıktığım kapıya baktım, yerinde yoktu. Önüme döndüğümde bir sınıftaydım şimdi. En fazla yedi yaşında olan çocuklar neşeyle, heyecanla, umutla gözlerini bile kırpmadan bir yere bakıyorlardı. Onların baktıkları yere döndüğümde biraz yaşlı bir öğretmen karşım- Yıllar önce yazdığım bu yazıyı okuduğumda da duruyordu. Sanki ilk öğrencileriymiş gibi düşünmeye başladım. Böyle mi oluyordu her- aynı umutla bakıyordu o çocukların gözlerine. kes, önce en ulaşılmazlara ulaşabileceğine Geleceğe baktığını biliyordu ve geleceğin inanıyor ve sonra hiç o hayalleri kurmamışça- kendi ellerinde olduğunu da. Görüntü değişti- sına pes mi ediyordu? Sıramın üstünde duran ğinde çocuklar biraz daha büyümüşlerdi. kitaplara baktım, üst üste dizilmişlerdi ve ba- Gözlerindeki neşe hala aynıydı ama heyecan- na ‘’Hayallerine ulaşmak için bizi bitirmeli- ları yoktu artık, umutlarınıysa çantalarında sin. ‘’ diyorlardı adeta. En acı olanı da buydu taşıyormuşlar gibi bir halleri vardı. Öğret- işte yıllarca kurduğun hayalleri, kafanda oluş- menleriyse ilk günkü tazeliğinde taşıyordu turduğun geleceği, kâğıt parçalarını bazen bir gözlerindeki neşeyi, heyecanı ve umudu. Ço- SAYI 20 SAYFA 17 cuklara tekrar döndüğümde biraz daha büyü- kakça da yaşamış olabilirdik, ama okula adım müş olduklarını gördüm. Bu sefer, neşe yoktu attığımız o günden itibaren bu zamana kadar, artık gözlerinde ve umutlarını evde bırakmış- bize bizden çok inanan o bakışlara sahiptik lardı. Bomboş bakıyorlardı şimdi sabit bir ye- biz. Biz umutlarımızı çöpe attığımızda bile, re, değişmişti öğretmenleri ama hayır değiş- umutlarını hala gözlerinde taşıyan öğretmen- memişti aslında, önceki öğretmenlerinden hiç lerimiz vardı bizim hayatımızda. Her gün kar- bir farkı yoktu. Aynı neşe, aynı heyecan, aynı şımızda olmalarındandır belki de bu boş ver- umut hala gözlerindeydi, başka bir bedenin. mişliğimiz, ama artık sadece kendimiz için Başka bir öğretmen olmasının önemi yoktu ki çalışmamamız gerektiğini biliyorum. Yedi öğretmendi o, karşısın- yaşımızdan beri bize ina- dakilerin gelecek oldu- nan öğretmenlerimiz için- ğunu bilen, geleceği in- de mücadele etmemiz ge- şa eden en önemli kişiy- rektiğini biliyorum. Ve di o: Öğretmen. sınıfın kapısından çıkarken ilk günkü neşemi yer- Koluma dokunulduğu- leştiriyorum nu hissetmemle birlikte heyecanıma engel olamı- etrafımdaki görüntü bu- yorum ve çöpe attığım ğulanmaya başladı ve umudumu tekrar geri alı- yerini daha gerçek görüntülere yorum. Sonra öğretmeni- bırakmaya başladı. Önce kulağıma arkadaşlarımın kahkahaları geldi ve gözümün önüne öğretmenimin samimi bir şekilde ki gülüşü. Uyuyakalmıştım. Ama görüp görebi- leceğim en değerli rüyalardan birini görmüştüm belki de. gözlerime, me dönüyorum. Dudaklarımdan dökülen kelimelerse ilkokulda bıkmadan, usanmadan her okul çıkışı öğretmenime söylediğimle aynı: “İyi akşamlar öğretme- nim.” Öğretmenim de aynı samimiyetle bana cevap veriyor. Ama kafamın içinde kelimelerim devam ediyor; Bize inandığınız, bizim Evet, kelimelerden oluşan bir roketimiz yok- için bizden çok çabaladığınız, daima umudu- tu, hayallerimizden paraşütte oluşturamamış- nuzu gözlerinizde taşıdığınız için teşekkürler tık hiçbir zaman, ya da bu zamana kadar kor- öğretmenim. SAYFA 18 DİL&ANLAT BİR ÖĞRENCİ MEKTUBU Elif ÇELİK — 11/B Artık öğrenci ve öğretmen konulu başlıklar- Galiba ders içinde dan bıkmış bir öğrencinin mektubu.. yaşadığım en büyük Sekiz ders saatinin ardından tamda eğitim sistemine ve derslere eleştiri yapabilecek kıvama gelmiş durumdayım. Daha sabahın ilk dersi. Benim aklımda yatağım, yorganım ve yastığım... Öğretmenim karşımda ve biliyorum ki hayal kırıklığı bu. Ve bundan daha kötüsü olan da beni bir sonraki soruya isteksizce kaldırmış olması. Soruyu yapamamamda büyük şans! o da en az benim kadar uykulu ve bir önceki Dördüncü ders ve karşımda ciddi bir kişilik. günün yorgunluğunu atamamış durumda. Ciddiliğin yanı sıra bir o kadar kibar bir in- Ama nedense "koğuş kalk" edasıyla günün ilk san. Sesi adeta bir şarkıyı andırıyor. Ses tonu sorusunu sorup beni tahtaya kaldırıyor. Bense müzik, ağzından düşen kelimeler nota. Beni “kalksam ayakta durabilir miyim?” düşünce- benden alıyor ve tam kafamı sıraya koyup o sindeyim. ahenkli müziği dinleyecekken dik oturup der- İkinci ders ve ben hala uykusuzluğunu üzerin- si dikkatle dinlememi rica ediyor. den atamamış bir durumdayım. Ve öğretme- Zaman zaman sıkılıyorum. Benim için dersi nim acayip bir şekilde kafayı bana takmış du- sıradanlıktan uzaklaştırmak için çözüm yolu rumda. İsmimi sayıklayıp duruyor. Ve neden- yok. se onu sabah kaldıran benmişim gibi suçlayarak bakıyor bana. Ettiğimiz şikâyetlere, bütün sınavlara, derslere, hatta sekiz saate bile değiyor okulda geçen Üçüncü ders. Neyse ki uykusuzluğu biraz ol- vakitler. Öğretmenlerimizle ders araları yaptı- sun üzerimden atmış durumdayım. Sevdiğim ğımız sohbetler ve unutulmaz teneffüs araları. bir ders. Sevdiğim derse uykuyu almış bir şe- Hepsi sıkıntıları unutturacak derecede etkili. kilde girmek ne de güzel. Şimdiyse soruya kalkmak için parmak kaldırıyorum. Beni seçmesi için yükseğe en yükseğe kaldırıyorum parmağımı. Ama maalesef beni kaldırmıyor. Bu mektup hem tatlı bir eleştiri hem de sizlere klasik bir öğrenci şikâyeti olsun. Kendinize iyi bakın. SAYI 20 SAYFA 19 H AYAT I M I N M İ M A R I N A Melis ÇETİN — 10/C menim, temelimi at- Hayatımın Mimarına, Küçüktüm hayatım yemek yemekten, oynamaktan ve uyumaktan ibaretti. Sahip olduğum küçük avuçlarım yavaş yavaş büyümeye başladı. Artık uyumadan önce babam bana hep kitap okuyordu. Kitaptaki cümleleri okurken, mış, bilgilerinizle donatmıştınız beni. Küçükken bunların farkında değildim. Farkında olsam da kelimelerimin gücü yetmezdi bunları size söylemeye. ben bundan bihaber resimleri okuduğunu sa- Hatırlıyorum da bana hayatımda en çok sev- nırdım. Okumak nedir, yazmak nedir bilmez- diğim insanı sormuştunuz. Ben sizi seviyor- dim. Ve okul hayatımın ilk gününde sizi tanı- dum. Çünkü 25 kişiye aynı şefkati göstermiş dım öğretmenim, içimi ısıtan eşsiz gülüşünüz ve hepimize eşsiz bir değer vermiştiniz. İşte o sınıfımızı epeyce aydınlatmıştı o gün. Ve gün hem öğretmenliğin kutsal ve yüce bir okumak, okumak sizin bir parçanızdı benim meslek olduğunu anlamış hem de sizi kalbi- gözümde, benim için de bir tutkuya dönüştü. min en sevilenler köşesine yerleştirmiştim. Bu tutkuyu bana vermiş olan da siz oldunuz. Artık bana hedefimi sorduklarında öğretmen Herkes bana sorardı büyüyünce ne olacaksın olacağım diye gururla söylüyorum. Çünkü diye. Bende akranlarımın verdiği standart ce- biliyorum bir insanın hayatına yön veren, ge- vap gibi “doktor” derdim. O zamanlar aklıma leceğini renklendiren bir mimarın ne kadar gelmezdi öğretmenliğin ne denli kutsal ve yü- değerli olduğunu. ce bir meslek olduğu. Siz benim bu hayatta tanıdığım en sabırlı, sevgili, fedakâr ve sıcak insandınız bir pusu- laydınız hayatıma. Beni güzelliklere yönlendiriyor, kötülüklerden alıkoyuyordunuz. Hiç üşenmeden üzerime titrerdiniz tıpkı bir bahçı- İşte böyle öğretmenim, Hayatımın mimarı olan, bana başarıyı ve ilmi tattıran, geleceğime ışığı ile renk katan güzel ve sevgili öğretmenim, size daha birçok hayatı aydınlatmanız konusunda bulunduğum dileklerimin eşliğinde teşekkür ediyorum. vanın çiçekleriyle tek tek ilgilenmesi, onları budayıp sulaması gibi. Sizi daima sayan ve seven öğrenciniz Melis ÇETİN. Hayatımı şekillendiren mimardınız siz öğret- İBRETLİK Bilgeler diyarı Hindistan’da bir bilge, yıllarca yanında yetiştirdiği çırağını sınamak istemişti. Eline bir pırlanta verdi sonra da aynen uygulamasını istediği şu sözleri söyledi: istiyorsun buna?” Çocuk bir fiyat söylemedi, kaç lira verebileceğini sordu kuyumcuya. Kuyumcu aynı heyecanla konuştu: “Ne kadar istiyorsan, ne istiyorsan onu veririm, yavrum” dedi. Çocuk, taşı satmak istemediğini, yalnızca değerini öğrenmek istediğini “Al bunu, çarşıyı dolaş ve birkaç esnafa göster, sat- bir kez daha söyledi. Ve elini kuyumcuya uzatarak, mak istediğini söyle” dedi. “Her birine, bu taş için taşı geri almak istedi. Kuyumcu, pırlantayı tuttuğu ne kadar para vereceğini sor, fakat hiçbirine satma. elini geri çekti ve çocuğa yalvarmaya başladı: En sonra bir kuyumcuya göster ve bir de ona sor, “Ne kaç para vereceğini… Fakat sakın ona da satma. “Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim sana. Vereceği gel…” Yeter ki sat bunu bana.” Çocuk taşın kendisinin ol- Yetişmekte olan çocuk önce bir bakkal dükkânına madığını ve yalnızca değerini öğrenmek için getirdi- girdi ve elindeki taşı satmak istediğini söyledi. Bak- ğini söyledi. Sonra da kuyumcunun sürekli yalvar- kal taşı eline aldı, evirdi, çevirdi ve bir boncuğa malarına karşın taşı geri aldı, hocası bilge kişinin benzettiği pırlantayı oğlu için almaya karar verdi: yanına döndü. “Önce esnafa gösterdim, sonra da “Benim işime yaramaz ama oğlum bununla misket kuyumcuya gittim, bir de ona gösterdim” dedi. oynayabilir” sana.” Bilge tüm bu deneyimden çırağının ne ders aldığını Çocuk teşekkür etti, bakkalın yanından ayrıldı, bir merak ediyordu: “Şimdi söyle bakalım” dedi. “Ne manifaturacıya gitti. O da parlak bir taşa benzettiği öğrendin, ne anladın sana verilen yanıtlardan?” mücevhere en fazla beş lira verebileceğini söyledi. Çırak, bilgenin tam da beklediği karşılığı verdi: Çocuk üçüncü olarak bir semerciye gitti, elindeki “Şunu anladım, Hocam” dedi “Bir şey ancak, onun pırlantayı bir de ona gösterdi ve kaç lira vereceğini değerini bilenin gözünde ve yanında değerlidir.” sordu. Semerci pırlantaya dikkatlice baktı: “Bu cam Bilge, “Aferin sana” diyerek çırağının alnından öptü parçası, benim semerlere iyi bir süs olur” dedi. ve ona asıl dersini verdi: “İnsanlar da böyledir, iş- “Bundan ‘kaş’ dediğimiz süsler yaparım. Sana da te.” dedi. “Değerini bilmeyen kişilerin gözünde bir ancak, on lira veririm.” pırlantanın taş sanılması gibi, nefes aldığı her anda fiyatı öğren dedi. yalnızca, “Bir lira bana veririm Çocuk son olarak bir kuyumcuya gitti, pırlantayı ona da gösterdi. Kuyumcu mücevheri görünce bir olursun bunu bana sat, yavrum” bir işkencedir gerçek değere, değer bilmeyenlerin elinde ve ülkesinde …” İnternetten alıntıdır... anda yerinde fırladı ve çocuğun konuşmasını beklemeden heyecanla sordu: “Bu denli pırlantayı nereden buldun, çocuğum?” dedi. “Satıyorsan, kaç lira Dergiyi Hazırlayan: Alparslan YILMAZ Baskı: Vildan BAYRAM Yayın Kurulu: Alparslan YILMAZ Ebru DOĞU Bengisu AKTAŞ Aysu AYDIN dedi. OKUL MÜDÜRÜ: Mustafa Celal KILIÇMAN Telefon: (0282) 768 65 22 Faks: (0282)768 25 51 E-posta: [email protected] Yayın İletişim Kulübü www.sarayanadolu.meb.k12.tr