dilanlat20 - SARAY - Mustafa Elmas Arıcı Anadolu Lisesi

Transkript

dilanlat20 - SARAY - Mustafa Elmas Arıcı Anadolu Lisesi
MUSTAFA-ELMAS ARICI ANADOLU LİSESİ
SAYI 20
KASIM 2015
İNSAN UMUTTUR...
A l p a r s l a n Y I L M A Z — T ü r k D i l i v e E d e b i y a tı Ö ğ r e t m e n i
“Ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karsısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum.” (İsmet Özel)
Her yazıya başlarken gelip zihnime takılan bu
mısralarla başlamak istedim bu sefer. Ama başladığım hiçbir yazıda yazmak istediklerimin
hepsini yazamadım. Bazen muhataplarımı düşünmem, bazen de yüreğimin aklımı ele geçirmesi sebebiyle kelimelerim zincirlenip kaldı zihnimde. O yüzden yazdıklarım düşündüklerimin
küçük bir parçası oldu çoğu zaman.
Bu yazının konusu benim mesleğim. Ve ben
kendimle ilgili konuşmaktan çok hoşlanmam.
Kendimi anlatırken kendime karşı dürüst olabilirim ama size bu dürüstlüğün ne kadarını yansıtırım bilemiyorum. Hoşunuza gitmeyecek şeyleri
yazarsam okumaya devam eder misiniz? Haklı
olabileceğimi düşünür müsünüz? Yoksa yüzünüzü buruşturup dergiyi bir kenara mı bırakırsınız?
Ne beklersiniz benden? Nasıl bir yazı yazmamı
istersiniz? Dürüstçe ne düşündüğümü duymak
ister misiniz? Yoksa yıllardır dilinize doladığınız, kulaklarınıza çalınıp duran ezberleri mi duymak istersiniz benden?
****
Modern dünyada hiçbir şeyi hakkıyla düşünmeye vaktimiz yok. Her şeyi geçiştirmek zorundayız. Çünkü acele yaşıyoruz. Yetişmek zorunda
olduğumuz o kadar çok şey var ki düşünmeden
hareket etmek zorundayız. Düşünmek vakit kaybıdır modern insan için. “Düşünme,/ Arzu et sade!/ Bak, böcekler de öyle yapıyor.” demiş Orhan Veli. Sanırım modern insanın yapması gereken de bu. Belki biz de bir sabah Gregor Samsa
gibi büyük bir böcek olarak uyanabiliriz.
Herkes için bir gününüz olursa onları çokça düşünmenize gerek yoktur. Doktorlar için bir gün,
hemşireler için bir gün, polisler için bir gün, öğretmenler için bir gün; anneler için bir gün, babalar için bir gün, çocuklar için bir gün, yaşlılar
için bir gün; hasta hakları için bir gün, çocuk
hakları için bir gün, insan hakları için bir gün vb.
Arka arkaya sıralanınca ne kadar da düşünceli
bir topluluk olduğumuz düşünülebilir. Herkesi
Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz.”
SAYFA 2
DİL&ANLAT
düşünecek bir günümüz vardır, ama yukarıda bir
kısmını saydığım hiçbir topluluk bir güne sıkıştırılacak kadar değersiz değildir. Her biri için uzun
uzun değerlendirmeler yapılabilir, ama biz öğretmenlere dönelim isterseniz.
Bir bilgeye, “Öğrencilerinize dua etmeyi öğretiyor musunuz?” diye sormuşlar. O da şöyle cevap
vermiş: “ Ben onlara dua etmeyi değil, bir dua
gibi yaşamayı öğretiyorum.” Anlatmak istediğim
de tam da bu işte. İnsanlara öğretmenliğin faziletlerini ezberletip durmak değildir doğru olan. Asıl
yapılması gereken bu mesleğe itibarını iade edecek bir yaşama dönülmesidir. Öğretmene verilen
değer çocuklarımıza verilen değerin de göstergesidir, geleceğimize verilen değerin göstergesidir.
Çocuklarınızı, geleceğinizi bu kadar düşünürken
onlara yol gösterecek olanlara sadece bir gün itibarlarını iade etmek ne kadar doğrudur? Sorunun
cevabını size bırakıyorum.
Aslında bu konuda bizim de sorumluluklarımızın
olduğu bir gerçek. Yıllar boyunca yetiştirdiğimiz
bir dünyaya taşıyacağına bütün olumsuzluklara
rağmen inanıyorum. Çünkü hayatı değiştiren şeylerin küçük şeyler olduğunu biliyorum.
Biz çocuklarımıza daha güzel bir dünyaya olan
inancımızı aşılayabilirsek değişecek bu dünya.
Öfkemizi dindirirsek barışın bizi kollarına alacağına inandırabilirsek çocuklarımızı, değişecek bu
dünya. Her şeye sahip olarak değil, paylaşarak
dünyanın daha huzurlu bir yer olacağına ikna edebilirsek onları, değişecek bu dünya. Asıl mücadele etmeleri gerekenin başkaları değil kendileri
olduğuna inandırabilirsek onları, bu dünya değişecek. Onları birbirleriyle yarışan birer yarış atı
olarak görmekten vazgeçersek değişecek bu dünya. Biz değişirsek dünya değişecek.
Görevini hakkıyla yapan; yeni, güzel bir gelecek
kurma hayalini kuran; umudunu kaybetmemiş,
mesleğinin onurunu her şeyin üstünde tutan; insana ve onun değişebileceğine inanan; aklıyla ve
kalbiyle kendini işine veren; öğrencilerini iş olarak değil de geleceği kuracağı birer emanet olarak
öğrencilerimiz bize gereken saygı ve sevgiyi göstermiyorsa şapkayı önümüze koymamız gerekir.
Bu itibarın kaybedilmesindeki payımızı unutmamamız gerekir.
gören tüm öğretmenlerimin bu günü ve tüm günleri kutlu olsun. Allah bu öğretmenlerimin yar ve
yardımcısı olsun.
Bir harfe kırk yıl köle olunduğu, hocanın atının
ayağından sıçrayan çamurun şeref sayıldığı, sınıftaki yerinin cumhurbaşkanından önce sayıldığı bir
anlayıştan bu güne nasıl geldiğimizin adamakıllı
sorgulanması gerekir. Neyi yanlış yapıyoruz ki
öğretmene mesleğinin hak ettiği saygıyı ve itibarı
Beni kırmayarak dergimizin bu sayısına da yazılarını gönderen, mezun kızlarımız Nilay, Bengi,
İrem ve Gamze’ye teşekkür ediyorum. Yazılarını
yayınladığım ya da yayınlayamadığım bütün öğrencilerimize güzel duyguları ve düşünceleri için
teşekkür ediyorum. Yazarak düşünme adına bir
kazandıramıyoruz.
***
Çok karamsar olduğum düşünülmesin. Bunları
söylüyor oluşum bile düzeleceğine olan inancımdandır. İnsan umuttur çünkü. Bizi güzel günlere
götürecek küçük küçük güzellikleri görmüyor değilim. O küçük ama değerli adımların bizi yeni
***
adım atmış bu öğrencilerimin çok değerli olduklarını ifade etmek isterim. Öğretmenlerini düşünerek oluşturdukları her bir metnin saatlerce test
çözmekten daha değerli olduğuna dair inancımı
da sizlerle paylaşmak isterim. İyi ki varsınız. Sizin varlığınız benim umutlarımı daha da artırıyor.
SAYI
20
SAYFA 3
MEZUN VE ÖZLEMİŞ
Nilay YILDIZ — Abant İzzet Baysal Üniversitesi —İngilizce Öğretmenliği
Çok Sevgili MEAAL Öğretmenlerim,
mın Türkçeyi kullanışını, dergi çalışmalarımızı; Bülent Hocamın ironilerini, hoş sohbetini;
Lise hayatının yaşarken kıymeti bilinmiyormuş mezun olunca anladım. Böyle bir ortamı
bir daha arasam da bulamayacağımı mezun
olunca
Nükhet Hocamın hikâyelerini, Derya Hocamın ablalığını, Mustafa Şemkin Hocamın
(sonradan çaktığım) esprilerini, Osman ve
anla-
Zeynep Hoca-
dım. Sınıfımın
larımın
kahkahaları,
tarihi sevdirdi-
öğretmenleri-
ği
min sözleri ku-
mun
Ho-
camın disipli-
okulu-
nini,
bahçesi
Mustafa
Hocamın des-
gözümde can-
teğini,
lanacakmış
Süley-
man Hocamın
mezun olunca
önemli günler-
anladım. Küçü-
de giyip ortalı-
cük kantinimin
sıcaklığı
derslerini,
Neslihan
lağımda çınlayacak;
bana
ğın tozunu at-
bir
tırdığı
başkaymış mezun olunca anladım. Çocukça kavgalarımızı
bile özleyecekmişim mezun olunca anladım.
Hatıralar silinmez, canlanırmış onu da mezun
olunca anladım.
Tuğrul Hocamın baba şefkatini, derslerini;
Tansel Hocamın gülüşünü, Alparslan Hoca-
takım
elbiseli hallerini, Yasemin Hocamın sıcakkanlılığını ve şıklığını, Özlem Hocamın derslerinde sürekli
tahtaya kalkıp soru çözmeyi meğer ne çok özlemişim!
“Madem bu kadar çok özledin bizi, gelip hasret gidersene okulunla a turuncu kız!” dediği-
SAYFA 4
DİL&ANLAT
nizi duyar gibiyim öğretmenim. En kısa za-
ğimize inandınız, elimden geleni yapmaya
manda ziyarete geleceğim, söz. Hep aklımda.
çalıştım. Deneye deneye, düşe kalka öğren-
Ama şimdi belki yüzünüze bakarken kızarıp
meye karar verdim ve yapmadığım bir şey
söyleyemeyeceğim bazı şeyler söylemek isti-
için sonradan pişman olmak istemediğimi
yorum. Öyle çok beylik laflar etmeyi sevmem
fark ettim, hedefimi değiştirdim. Şimdi oldu-
aslında ama bu yazdıklarım öyle de gelebilir
ğum yerde mutluyum. Emeğiniz sonsuz. Her
size. Şimdiden affola.
şey için minnettarım.
Şöyle bir dönüp bakınca yabana atılmayacak
Okulum dönemin Çamlıca Lisesi, sınıfım Ha-
koskoca dört
babam Sını-
sene
devir-
fı, hocalarım
de-
Mahmut Ho-
mişim,
virmişiz. Do-
ca
lu dolu dört
pekâlâ. Ama
senem
biz
be-
değildi
MEA-
nim. Rahat-
AL’dik!
lıkla
12/E
söyle-
‘ydik!
yebilirim ki
Farklıydık.
düşüncele-
Şanslıydık.
rim bu okul-
Saray’ın
en
da şekil buldu, duygularım bu okulda kabardı
iyi hocaları bizdeydi kuşkusuz. Film olurdu
coştu, sevgim de öfkem de bu okulda insan
bizden film. Hem de ne film! Bu okulda oku-
suretlerine büründü, neşem bu okulda arttı,
mak bu hocalarla ders yapmak en keyifli za-
göz yaşlarım bu okulda aktı. Her gün yeni bir
manlardı. Şimdi bu güzel insanların günü.
şey öğretildi, öğrendim. Her günün ayrı bir
Onlar iyi ki varlar!
emeği vardı, ortak oldum. Her gün bizlerin
geleceğine emanetti, ihanet etmedim. Her gün
ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU
OLSUN!
yeni bir gündü, umutla bekledim. Sözünüz
benim için emir gibiydi, uydum. Yapabilece-
UNUTANIN KALBİ KURUSUN...
SAYI
20
SAYFA 5
EN DEĞERLİLER
B e n g i B E R K — M a r m a ra Ü n i ve rs i t e s i — H u ku k Fa k ü l t e s i
Sizi hep benzetmeye çalışırız bahçıvana, ma-
öğretmenim, ardından başka başka derslerin
rangoza, mimara, ona buna. Oysa size en ya-
öğretmenleri. Hayatım 2-3 kişinin naif düetin-
kışan tanım budur bence. En değerliler. Evet
den ibaretken, birden çok sesli ve coşkulu bir
siz, öğretmenlerim...
koroya dönüştü. Şaşkındım, merak içindey-
Anasınıfındaydım. Altıma kaçırsam bile bana
kızmayan, sabırlı, güler yüzlü bir kadın tanıdım. İlk öğretmenim Banu hoca… Öğretmen
demek
anlayış,
sabır, sevgi demekti o zaman
benim için.
İlkokuldaydım.
Bildiğim şeyleri
hemen söylemek
isterdim
öğret-
menime. Kendimi tutamazdım,
patlayacak
gibi
olurdum. İçimdeki enerjiyi dışarı akıtırken,
yanımda oldu. Kendimi tanıyacaktım, sonra
başkalarını. Sonra yolumu bulacaktım. O, ben
yolumda yürürken önümden gidip, ayak izlerini bıraktı. Kaybolmayayım diye.
dim, korkuyordum. Ama tanıdıkça fark ettim
ki, bu öğretmenler kötü olamıyordu be kardeşim. Hayatta en büyük tutkusu öğretmek olan
bir insan nasıl kötü olabilirdi? -Güneşin kötü
olduğu gün, öğretmenler de kötü
olur belki.Sonra, liseye geçtim.
Hayatımın
en korku dolu, en
endişe dolu günlerini
yaşıyor-
dum. Aynaya bakıyordum ama bu
bedeni tanıyamıyordum. Okula gidiyordum,
yüzler görüyordum. Pırıl pırıl gözler. Fakat
kimsenin gözünde kendime dair bir şey bulamıyordum. Sonra yine imdadıma öğretmenlerim yetişti. İfade edemediğim duyguları yazmaya başladım. Sonra, edebiyat öğretmenim
Ortaokula geçtim. Artık hayatımın başrolleri
Alparslan Hoca’nın gözlerindeki parıltıyı gör-
artıyordu. Başta annem babam, sonra sınıf
düm. Bu bana cesaret verdi. Daha sonra, mi-
SAYFA 6
zah yazıları yazdım. Mizah üzüntülerimi unutturuyordu. Dil Anlatım öğretmenim Bülent
Hoca, ‘’şekerpare’’ diye hitap etmeye başladı
bana, demek ki bir şeylerde iyiydim. Sonra
Neslihan Hocam, ‘’sen bu dersi yapacaksın’’
dedi psikoloji dersinde. Beni Gülseren Budayıcıoğlu’yla tanıştırdı.-Neslihan Hocam, bu yazar sayesinde hayatıma nasıl bir anlam kazandırdınız, bir bilseniz. Size çok teşekkür ederim.- Sonra Ömer Hocam, Maupassant dedi, Mümin Sekman dedi, ‘’ya bir yol bul, ya bir yol aç,
ya da yoldan çekil’’ dedi, iyi ki
dedi. Süleyman Hoca, ben daha
yalnız Çerkezköy’e gidemezken,
kalkın, İstanbul’a gidiyoruz dedi,
iyi ki dedi.
Nükhet Hoca anne, Aysun Hoca
idol, Figen Hoca mizah üstadı oldu bana. -Derste kıkırdayak notlar
alıyordum bir gün, Figen Hoca
kızmıştı. Notları eline aldı,onlarda kendi özlü
sözlerini bulmayı beklemiyordu tabii.- Mustafa
Şemkin Hoca, nefes almayan bir dağ, nehir,
vadi nasıl sevilir, şu düttürü dünya hiç durmadan nasıl döner gösterdi. Recep Hoca nasıl faydalı, ilham veren bir insan olunabileceğini,
Serda Hoca, Özlem Hoca, sayılarla dost olmayı
DİL&ANLAT
öğretti.
İşte ben bu öğrendiklerimle büyüdüm, kocaman oldum. Patlayacağım artık. Ama bir
bomba gibi değil, tohumlar saçan bir çiçek
gibi. Ve kısa hayat öyküm, yazsam roman
olacak bir serüvene dönüşecek. Bu öykünün
başrolleri hep siz öğretmenler oldunuz. Hepi-
nizin ayrı ismi, rengi, sesi, memleketi var.
Her biriniz ayrı bir dünya, başkasınız. Oysa ben, hepinizden
aldıklarımı özüme kattım. Binbir
çeşit çiçekten öz alıp bal yapan
arı gibi. Farklılıklarınız eridi,
içimde kaynaştı. Bambaşka bilgiler, öğretiler içimde bir oldu.
Tatlı mı tatlı bir hayat görüşüne
dönüştü. ‘’Tefekkür, tezekkür,
teşekkür’’
Size teşekkürü bir borç bilmem
öğretmenlerim. Borcum o kadar
kolay ödenmez çünkü. Borcumu ancak bu
dünyayı bulduğumdan daha güzel, daha yaşa-
nılır, daha adaletli bıraktığım gün ödemiş olurum. Size teşekkür ederim. Hurafelerle, önyargılarla kirletilmiş vicdanımı, ''doğru bilgi''
denen temiz sularla yıkadığınız için. Hayatımda, fark yarattığınız için.
SAYI
20
SAYFA 7
İZ BIRAKANLAR
İ re m Y Ü R Ü K — Ç a n a k ka l e 1 8 M a r t Ü n i v e r. — S ı n ı f Ö ğ re t m e n l i ğ i
“Öğretmen olmak bir cana dokunmaktır.” di-
öğretmeyi bilen insan öğrenen insandır. Sü-
yor Doğan Cüceloğlu. Bu düşüncesi insanı
rekli yerinde saymayan her gün bilgi dağarcı-
alıp, uçsuz bucaksız yerlere götürür nitelikte.
ğına farklı bilgiler ekleyen kişidir öğretmen.
Bir candan bahsediyoruz. Temellerini siz öğretmenlerin atacağı ve nasıl düşünmelerini isterseniz öyle düşünecek olan masum canlar.
Nasıl bir heykeltıraşın görevi taşa şekil vermekse öğretmenin görevi de insana şekil ver-
mektir. Heykeltıraş şekil vermek istese taşa,
Felsefi bir terim olan Tabula Rasa’nın anlamı
bunu çevreden etkilenerek yapar. Öğretmen
gibi onlar boş bir levha. Onlar bilgiye aç be-
ise çevreden etkilenir belki ama daha çok
yinler. Siz öğretmenler ise onların ilacı, dertle-
çevreyi etkiler. Öğretmen bir millet için her
rinin devasısınız. Onlara göre bilgiçsiniz. Her
şey demektir. “Öğretmenleri fedakâr olmayan
şeyi bilmek zorundasınız. Çünkü siz öğretmen-
millet zor günler yaşar.” sözü tam da yerinde
siniz!
söylenmiş bir sözdür bu bağlamda.
“En kutsal meslek” tabiri sanırım öğretmenliğe
Benim için tüm bu güzel öğretmen tanımları-
en çok yakışan tanımlardan biri. Bir meslek
na uyan bir kaç öğretmenimi sizlerle paylaşa-
düşünün ki, insanı eğitmekte, ona şekil ver-
rak onları anmak, siz okuyucuların yüzlerini
mekte, en güzel ilmi ve ahlaki davranışları ka-
biraz da olsa gülümsetmek istiyorum.
zandırmakta ve sonuç olarak da, toplumu ve
Dilek Sezer -ilk öğretmenim-
geleceği etkilemektedir. Peygamber mesleği
olarak nitelendirilmektedir. İşte bu yapılmış
olan tanımlar bile öğretmenliğin ne kadar
önemli olduğunu gözler önüne seriyor.
Ana sınıfında çok cılız ve zayıf olduğum için
benim ile daha fazla ilgilenen bana hep o zamanki adıyla shokella alıp getiren hakkını
ödeyemeyeceğim, çok sevdiğim, rahmetle anBazı öğretmenler vardır ki, bir beden büyük
ceket gibi durur öğretmenlik onların üzerinde.
dığım ilk öğretmenim. İlk anne yarım. Huzur
içinde uyu.
Tanımları bilseler de uygulamakta güçlük çeker onlar ya da öğretmeyi sevmezler. Araştır-
Ramazan Kuzu
mayı sevmezler. “Okutmayı bilen insan oku-
Bana harf öğreten, bizi sevgi ile yetiştiren,
yan insandır.” diyor bir düşünür. Bana göre de
beyaz önlüğünün arkasındaki kumaşa tutuna-
SAYFA 8
rak öğretmenler odasına kadar tren çuf çuf
diye gittiğim 1. ve 2. sınıf öğretmenim.
Cahit Can
Sazlı sözlü biriydi o. Onu bağlamasından ayrı
düşünemezdiniz. Bağlamasıyla çaldığı şarkılar, türkülerle bana müziği sevdirdi. Sonrasında ise müzik yapmaya başladı.
DİL&ANLAT
Ayşe Salça
Gazi Üniversitesinden mezun, Teknoloji ve
Tasarım öğretmenimdi. O zamana kadar yapmadığımız etkinlikleri, kartona şekil vermeyi
öğretmişti bize. Daha sonra da beyin velinimetimizi kullanarak yararlı buluşlara imza
atmamıza zemin hazırlamıştı. Harika icatlar
yapıyordum o sıralarda. Hazırladığım etkinlik
SAYI
20
SAYFA 9
raporlarına ben bile şaşırıyordum bazen. Ha-
sikliğini hissetmedik. Fen ve teknolojinin her
yal gücüm böyle gelişmeye başladı. Böyle,
dersini laboratuvarda büyük bir enerji ile işle-
müthiş derecede, gerçekleşebilir ya da gerçek-
yen hocam. SBS’ye hazırlanırken hiçbir ma-
leşemez hayaller kurmaya başladım.
tematik sorumu geri çevirmeyen, bana hep
Gerektiğinde her dersi bize anlatan, anlatmadan önceki gece büyük bir şevkle bize daha ne
kadar bilgi aktarabileceğini araştıran, gerektiğinde Sosyal Bilgiler anlatan, Matematik
problemi çözen, İngilizce derslerine branşı
olmamasına rağmen girerek, bizlere ders anlatarak dersin boş geçmesini engelleyen çok fedakâr bir öğretmendi Ayşe Salça. Evine bir-
destek olan, beni Tekirdağ’a Bilim Şenliklerine proje tanıtıcısı olarak götüren, birlikte konferansa katıldığım, evine misafir olduğum
kıymetli öğretmenim. Dilinden yarım kalmış,
bir türlü tamamlayamadığı türküsü hiç eksik
olmazdı. Bir boşluk buldu mu hemen mırıldanmaya başlardı. ‘Kırmııızıııı güüüllll demeeeet deeeemeeet …’
gün çat kapı gittiğim de beni ve arkadaşlarımı
çok iyi ağırlayan hemen hızlıca o gün bize sigara böreği yapan marifetli hocam. Her za-
Bülent Alp
man imrendiğim ve öğretmen olunca örnek
Liseye ilk başladığımda bizden çeşitli konular
alacağım davranışlar dizisine sahip hocam.
hakkında yazılar yazmamızı isteyen, bunları
Sizi seviyorum.
değerlendiren bir hocam. Evet, yazı yazma
Tayfur Güner
saatleri sayesinde kendimi tanımama olanak
sağladı. Dergi çalışmalarına katılmama ön
Malatyalı Türkçe öğretmenim. Bana şiiri sev-
ayak olan ve içimdeki yazma dürtüsünü gün
diren kişi. Her hafta bir şiir verirdi sınıfa, ez-
yüzüne çıkaran harika insan. Kütüphanesinde-
berlenmesi için. Lisede bu şiirler sizi öne çı-
ki güzel şiir kitaplarını benimle paylaşan, ba-
karacak derdi. Gerçekten de benim için öyle
ba yarısı denebilecek çok sevdiğim öğretme-
oldu. Bir şiir ezbere bilmek bile çok fark attı-
nim. Pano hazırlamamı sağlayarak hem be-
rırdı size yaşamınızın her alanında. O zaman-
nim hem de Türkçe’nin kullanım hataları hak-
lar yirmiye yakın şiir ezberlemiştik.
kında çeşitli yazıları bularak okulda, yönetici-
Halil İbrahim Yaramaz
Matematik öğretmenimiz yoktu. Ama hiç ek-
sinden öğrencisine herkesin bilgilenmesini
sağlayan ileri görüşlü aydın büyüğüm. Yeriniz bende çok ayrı.
SAYFA 10
Alparslan Yılmaz
İnsanı sakinleştiren bir ses tonuna sahip, tam
bir yoğunluklar insanı. Yoğun olmaya özenirsiniz onu gördükçe. Hiç kızmayan öğretmen tabirine uygun şahsiyet. Yazılar yazdığım derginin lideri. Yazılı anlatım türlerini canlı yaşamam için bana olanak sağlayan, dergide yazılarımın yayımlandığını gördüğümde içimden
minnet duyduğum kıymetli hocam. Sizden öğ-
DİL&ANLAT
büyük rolü olan Matematik öğretmeni sevgili
dayım.
Ahmet Meriç
İngilizce eğitimimin temellerini atan, ingilizce sınavlarımdan önce yardımlarına başvurduğum da başarılı notlar aldığım, mesleğini
çok seven sevgili dayım.
İyi ki sizin gibi öğretmenler var.
reneceğim daha çok şey
Bu seçilmiş öğretmen-
var.
ler ailesine katılacağım
Süleyman Yılmaz
için çok mutlu ve heyecanlıyım. Mesleğimi ilk
Kendine has tabirleriyle
günkü heyecanımla ve
insanı gülümseten, ben-
azmimle
den iyi şeyler beklediği-
biliyorum. Çünkü ben
ni bildiğim öğretmenim.
gerçek bir öğretmen ola-
Daha önce yaşamadığım
cağım. Elle sayılır dere-
bir atmosferde bulunma-
ce
mı sağlayan MUN Konferansına katılmam için beni seçen ve yeni deneyimler tatmamı sağlayan kişi. Farklı projelerin öncüsü.
Erkan Meriç
yapacağımı
de
‘Öğretmen
az
olan,
olanların’
sayısını bir birey arttıracağım.
Şunu da söyleyerek bitirmek istiyorum. Sınıf
Öğretmenliği Bölümünü kazandığımda, ben-
den yaşça büyük Öğretmen olan bir büyü-
Matematik alanında kendini müthiş derecede
ğümle bunu paylaştığımda aldığım cevap hiç
geliştirmiş tam bir öğretmen. Her zaman örnek
hoşuma gider nitelikte değildi.
aldığım ve örnek almaya devam ettiğim, bana
çok şey öğreten ve çok şey öğrendiğim, genel
kültürü ve farklı alanlarda bilgisi yüksek, adeta
bir ansiklopedi. Düşünce yapımın oluşmasında
‘-Başka meslek mi bulamadın?’ demişti bana.
Bir eğitimciden, bir öğretmenden bu cümleyi
duymak ne acı...
SAYI
20
SAYFA 11
ÖĞRETMEK
G a m ze B İ LG İ — A d n a n M e n d e re s Ü n i v e r. — İ n g i l i z D i l i v e Ed b .
Rüzgârın uğultusunu kesmediği bulutlu bir
Baktıkça gururu okşanıyor ve yeteneğinin far-
sonbahar sabahı. Ve çalışma azmiyle tutuşan
kındalığından çıkan tatminkârlık bedenin bü-
bir garip çömlekçi. O gün çok fazla işi var.
tün hücrelerinde fütursuzca dolanıyordu. An-
Bu yüzdendir sabah erken kalkışları. Dükkâna
cak farkındaydı. Ateşe atmazsa fırına koy-
doğru düşüyor yolu. Ulaştı kısa bir zaman
mazsa dağılır giderdi eseri. Ateş kimi için
sonra. Sıvadı kollarını. Kalktı ve çamuru aldı
korkudur. Kimi için tapınası güzelliktedir.
ilk önce. Çamur bi-
Ateş çömlekçi için
çimsiz formsuz şekil-
kaçınılmaz bir ihti-
siz öyle ona bakar-
yaçtı. Sıcacık olan
ken elleri ona dokun-
fırına attı eseri ve
mak için sabırsızlanı-
kısa bir süre sonra
yordu. Bir şeye sekil
çıkardı.
vermek, onu eski ha-
kimse bozamazdı. Ve
linden
sıra boyamaya geldi.
değiştirmek
Artık
onu
ancak bir sanatçının
Mavinin
huzurunu
işi olabilirdi. Biraz
kattı biraz kırmızın
su lazımdı. Su hayat-
gizemini sonra. Yeşi-
tı. Su gereklilikti. Su
lin mutluğundan bir
her şeydi çömlekçi
fırça ve beyazın saf-
için. Onun bu işleri yaptığı orta boylu bir dü-
lığı elbette. Artık hazırdı. Çömlekçi mutluy-
zeneği de vardı. O döndükçe şekil vermek da-
du. Çömlekçi başarmıştı. Çömlekçi kazanan-
ha kolay oluyordu. Karşısında eski eserleri
lar tarafındaydı artık...
ona ilham oluyor, belki bu sefer hepsinden iyi
olur diye iç geçiriyordu. Elleri... Çömlekçinin
elleri bir sihirbazın elleriyle yarışırcasına fazlaca gizemliydi. Parmaklarını öyle ustaca kullanıyordu ki hayret etmemek elde değildi.
Uzun bir çalışmanın ardından bitmişti ürünü.
Tekirdağ'ın küçük bir ilçesinde tozun toprağın
havaya karıştığı kömür kokusunun genzini
yaktığı bulutlu bir sonbahar sabahı. Ve çalışma azmiyle tutuşan bir garip öğretmen. O gün
çok fazla işi var. Bu yüzdendir sabah erken
SAYFA 12
DİL&ANLAT
kalkışları. Okula doğru çevirdi yolunu. Ve o
zun ettiği öğrencileriyle cevap verirdi. Bu se-
yolda yine çalışma var. Ütülenmiş pantolonun
ferde öyle yapacaktı. İşini doğru yaptığından
paçaları çamurlanıyor, parlak rugan ayakkabı-
dolayı çıkan tatminkârlık duygu bedenin bü-
ları toza bulanıyordu. Kısa bir zaman sonra
tün hücrelerinde fütursuzca dolanıyordu. Tek
ulaştı okula. Günaydın diyen onlarca öğrenci
bir iş kalmıştı. Renk katmak. Umut aldı kal-
karşılıyordu onu kapıda. İnsanın insana selam
binden bir parça, bilgi aldı aklından, sevgi al-
bile vermeğe çekindiği bu dönemde bu ilgi
dı yüreğinden elbette ve azim aldı atasından.
onu fazlasıyla mutlu ediyordu. Sınıfa girdi
Dağıttı bunları sınırlandırılamaz bir cömert-
sonrasında. Çok hevesliydi. Paylaşmak onun
likle. Öğrenci artık hazırdı. Ve öğretmen ba-
işinin en önemli parçasıydı. O, ondan önceki-
şarmıştı. Ve öğretmen işinin kutsallığının far-
lerden çok şey öğrenmişti. Ve üstüne katarak
kındaydı.
öğretmeliydi. Sıvadı gömleğinin kollarını.
Karşısında 15 öğrenci. Çoğu sadece bedensel
anlamda büyümüş beyinlerinin yeşermesini
bekliyordu, çoğuysa kendilerini daha çok geliştirmek. Ancak hepsi onun gözlerinin içine
bakıyordu. Bilinmeyeni öğretmek ancak bir
sanatçının işi olabilirdi. O gerçek bir sanatçıydı. Aklında önceden yetiştirdiği onlarca öğrenci. Ve sınıf tahtasının üstünde sağ köşede
duran Atatürk resmi. Belki diyordu belki şu
resmin izinde daha öncekilerden iyisi olurdu
öğrencilerim, belki diyordu belki ışık saçan
bu bedenler bir gün güneş olup ısıtırdı bizleri.
Öğretmen haklıydı. Öğretmek kutsaldı. Ama
ona karşı çıkanlar vardı. Kafasını yoranlar,
dikkatini dağıtanlar. Cesaret lazımdı. Cesaret
korkaklar için ulaşılmazken, kimisi için de
büyük bir tehditti. Ama cesaret onun işi için
koca bir gereklilikti. Öğretmen hepsine me-
Egenin akıl almaz sakinliğinin bütün caddelerine işlediği küçük bir şehrinde rüzgâr uğultularının kesilmediği bir sonbahar sabahı. Ve
bir garip genç kız. O gün çok işi var. Bundandır erken kalkışları. O çok güzel şeyler görmüştü ve çok güzel insanlar tanımıştı öncesinde. Gerçek hayata başlayacaktı artık. Onu
bu yola öğretmeni çıkarmıştı. Yolu tamamladığında o da bir yol gösterici olacaktı. Genç
kız sabırsızdı. Öğrenme aşkı bedeninin her bir
hücresinde fütursuzca dolanıyordu. O kız benim sevgili okur. O kız büyük bir yolda ve
aklımda sizler. Emeklerinizi unutmak mümkün değil. Bir gün sizlere eski öğrenciniz olarak yazmak aklımın ucundan bile geçmezdi.
Ama zaman dediğiniz gibi hızlı akıyor. Öğretmenler gününüz kutlu olsun
Sevgilerimle .....
SAYI
20
SAYFA 13
PEK KIYMETLİ ÖĞRETMENLERİME
Ebru DOĞU — 10/B
"Öğretmenlik kutsal bir meslektir" derler. Ne
Beni hatalarımla kabul
kadar doğru, ne kadar yanlış bilemem. Her
ederler. Beni ben oldu-
mesleğin kendine göre incelikleri, zorlukları,
ğum için sever annemle
güzellikleri vardır elbet. Ama şu bir gerçektir
babam. Ahmet gibi ma-
ki başımızın tacıdır öğretmenler.
tematik problemi çözemediğim, Ayşe gibi şiir
Yıllardır "burası sizin ikinci eviniz" diye bahsettiler okullarımızdan. "Odanın kapısını bu
kadar hızlı mı kapatıyorsun?", "Evinizde ki
pencerenin kolu
kırılsa
üzülmez
misiniz?"
diye
göndermeler
yaptılar.
Evet,
günün
büyük
kısmını
okulda
geçiriyoruz. Hatta bazen bana o
kadar uzun geliyor ki "Annemi
özledim ya, okul bitse de eve gitsek!" diyorum. Doğru, okul bizim evimiz. O zaman öğ-
retmenler de anne-babamız. Benim annem
kızına kıyamaz, babam her zaman arkamdadır.
okuyamadığım için rencide etmezler beni.
Annemle babamdan çekinmem ben. Bir şey
söylemek istediğimde "Acaba yanlış söylersem ne olur?" diye düşünmem onların yanında.
Disiplinli,
fakat en yakın
arkadaştır
onlar
bana. Ali ile Ayşe'i ayırmaz benim ailem. Herkesi eşit sever.
Ergenlik
minde
dönegörülen
davranışları okuyoruz kitaplardan. Hırçın olurlar, başlarına
buyruk davranmayı severler, özgürlük isterler
yazıyor. Saygı duymalı anneler, babalar. Anlayışla karşılanmalı. Kim ister ki anne babasını üzmek, onu kırmak. Ama dedim ya haşarı
çağımızdayız. Farkında olmadan yaramazlık-
Küçücük hatalarımda beni eleştirmezler. On-
lar yapabiliyoruz. Hatalarımız, yanlışlarımız,
ların karşısında yanlış yapmaktan korkmam;
kusurlarımız affola. Anne ile baba gibi olma-
çünkü onlar doğruyu öğretmek için varlar.
lısınız öğretmenim. Kusurlarımızı görmezden
SAYFA 14
DİL&ANLAT
gelin demiyorum. Kızın, eleştirin ama diğerlerinin yanında değil. Kardeşinin azarlandığını gördüğünde "canıma değsin" demesinler.
Küçük duruma düşmesin hiç kimse. Geleceği
TEŞEKKÜRLER, HER ŞEY
İÇİN
C e m i l e ÖZÇ E L İ K — 1 2 / B
öğretin ilk önce. Ayakta durabilmeyi, yıkıl-
Parmaklarımın arasında,
mamayı, zorluklara göğüs germeyi, farklı dü-
tutuşturduğum tespihim,
şünmeyi. Beş satır düzgün cümle kuranın kar-
kaldırım taşlarını sayarak
şısında boyun eğmemeyi, kanmamayı, inan-
yürüyordum. Gözüm dal-
mamayı öğretin. Sayfalarca yazıları, onlarca
mış bir an. Öylece önüme
formülleri değil, resmi, tiyatroyu, müziği öğ-
çıkan birine çarpıverdim.
renmek istiyorum ben. Kitap okumak, deney
Başımı kaldırıp aldırmaz
yapmak, araştırmak, gözlemlemek istiyorum.
bir tavırla kadına baktım. Özür dileyerek, ya-
Biliyorum "sistem bunu gerektiriyor" diye-
nından geçtim bir çırpıda. Sonra yine başımı
ceksiniz. Siz de haklısınız.
eğip, kaldırım taşlarını saymaya devam ettim.
Öğretmeye meraklı gençler değil, midesi tosta
1… 2… 3…
beyni teste ayarlı gençler yetişiyor. İki tane
“Ali…” dedi arkamdan biri, kırık bir sesle.
fizik sorusu ile beş tane matematik neti haya-
Aldırmadım. Tek Ali ben değildim ya, başka-
tımızı belirliyor. Üç kimya sorusuyla yüzlerce
sına demiştir, kim dediyse, diye düşünüp de-
kişinin önüne geçiyoruz. İki satır cümle kura-
vam ettim yoluma.
madıktan sonra yüz adım önde olsak neye ya-
“Ali Öztürk!” diye seslendi arkamdaki ses.
rar.
Durdum ve sesin geldiği yöne döndüm. Az
Yazdıklarımla sizi gücendirmek değil ama-
önce çarptığım kadın, dolu gözlerle bana ba-
cım. Gün içinde binbir tane sorun yaşayıp,
kıyordu. Adımı nereden biliyor, diye düşünür-
sınıfa geldiğinde hepsini unutan, küçücük ço-
ken yanına varmıştım. Tam ben soracakken, o
cuğunu evde bırakan koca yürekli öğretmen-
konuştu.
lerim. Bazı noktalara değinmek istedim sadece. Şartlar el verse de bizi geleceğe hazırlarken üzerinde durulması gerekenler farklı olsa
keşke.
“217, Ali Öztürk” dedi ve devam etti.
“Kocaman adam olmuşsun, tanımadın mı beni?” Sonlara doğru, daha da kırıldı sesi.
O an biraz dikkatli inceledim yüzünü. Ağar-
SAYI
20
SAYFA 15
mış siyah saçları, mavinin açık tonlarında
ona zahmet çıkarmak istedim, ne de işime geç
gözleri ve gözlerinin çevresinde yaşlılık belir-
kalmak…
tisi çizgiler vardı. Kim olduğunu çıkaramamıştım. Tanıdıktı bir yerlerden.
217, lisede sınıf numaramdı. Lise öğretmenlerimden biri mi diye düşünürken, sol kaşının
üzerindeki izi fark ettim. O an tanıdım onu.
Kaşının üzerindeki izden… Son senemizin
ilk günü, kalemini düşürmüştü yere. Almak
için eğilmiş, kalkarken masaya çarpmıştı. Ka-
“Başka sefere” diyerek veda ettim öğretmenime.
Alelacele evinden çıkıp, hızlı adımlarla işe
gittim. Aradan iki gün geçmişti. Ziyaret için
evine gittim, öğretmenimin. Birkaç kez kapı-
ya vurdum, açan olmadı. Belki duymamıştır
diye uzun uzun bekledim kapının önünde.
Yan evden yaşlı bir kadın çıkıp, yanıma geldi.
şındaki iz ondandı. Hatırlayınca ufak bir tebessüm ettim.
“Haberini almadınız mı?” dediğinde şaşkınlıkla başımı salladım. “İki gün önce, kalp kri-
“Elif hocam?” dedim şaşkınlık ve hüzün karışımı bir sesle. Gözlerinin içi parladı bir an.
Onu en son, 12.sınıfımın mezuniyetinde gör-
müştüm. Elini sıkıp, teşekkür etme fırsatım
olmamıştı. Şimdi elime o fırsat geçti diye sevinirken, gözüm elindekilere ilişti.
zi geçirdi. E, evde de yalnız olunca zamanında müdahale edememişler” dedi hüzünlü bir
sesle.
O günün akşamıydı. İçim burkuldu bir an.
Eğer o gün, kahve için kalsaydım, belki ölmezdi. Yutkundum. İçimdeki suçluluk duygu-
Elinde tuttuğu market poşetlerini alıp, yar-
suyla uzaklaştım evin önünden. Bir taksiye
dımcı oldum ona. Evine kadar eşlik ettim.
binip mezarına gittim. Toprağı hala tazeydi.
Uzun uzun konuştuk. 8 yıldır görüşmüyorduk
Mermer taşı henüz konulmamış… Uzun uzun
ne de olsa, çok şey vardı konuşulacak.
baktım öylece. Daha iki gün önce yan yana
Geçen yıl emekli olmuş, birkaç ay önce de
eşini kaybetmiş kanserden. Çocukları zaman
zaman geliyormuş ziyaretine. Tek başına kalı-
yürümüştük. Veda edememiştim ona. Teşek-
kür etmeye fırsatım kalmamıştı. Yutkundum
ve diz çöktüm mezarının yanında.
yormuş. Evine gidene kadar o anlattı, ben din-
“Geldim öğretmenim, lisedeki haylaz Ali gel-
ledim. Tıpkı lise zamanımdaki gibi… Evine
di. Geç oldu gelişim, ama geldim. Teşekkür
gelince elimdekileri mutfağa koydum. Kahve
ederim, her şey için…”
yapmakta ısrar etti ama kabul etmedim. Ne
SAYFA 16
DİL&ANLAT
U M U D U G Ö Z L E R İ N D E TA Ş I YA N L A R
B e n g i s u A K TA Ş — 1 1 /A
“ Bazılarımızın hayalleri güneşin en parlak
yapboz gibi birleşti-
noktasında bulunur, bazılarımıza kelimelerin
rerek, bazen de bir
gücü ilham olur ve bazılarımızın hayalleriyse
bilmece gibi çözerek
okyanusların derinliklerinde gizlidir. Kendi-
oluşturmak. Budur bize öğretilen: “O kâğıt
mize kelimelerden bir roket yaparız belki gü-
parçalarını ne kadar iyi ezberlersen o kadar
neşe ulaşmak için. Ya da maviliklere bakan
olmaya değerdir hayallerin(!)”
yüksek bir dağ yamacından hayallerimizden
oluşturduğumuz bir paraşütle atlarız okyanusun en bilinmez yerlerine. Kömürden elmas
olmak istiyorsa hayallerimiz, hayallerimizdeki dünyayı kuşanıp girmeye hazırızdır en ıssız
madenlere. Ama sonra, soğuk bir kış gününde
rüzgârın yüzümüze çarptığı gibi gerçeği fark
ettiğimiz anda, ne kelimelerden bir roketimiz
vardır, ne hayallerimizden oluşturduğumuz
paraşütümüz ne de hayallerimizdeki dünyayı
kuşanma cesaretimiz.”
Düşüncelerimi kapının hafifçe açılmasıyla
çıkardığı ses böldü. Salondan bir ses geliyordu, kapıya doğru ilerledim, kapıyı açtım, bir
okuldaydım ancak bu olamazdı evdeydim,
evde olmam gerekiyordu. Arkama döndüm,
çıktığım kapıya baktım, yerinde yoktu. Önüme döndüğümde bir sınıftaydım şimdi. En
fazla yedi yaşında olan çocuklar neşeyle, heyecanla, umutla gözlerini bile kırpmadan bir
yere bakıyorlardı. Onların baktıkları yere
döndüğümde biraz yaşlı bir öğretmen karşım-
Yıllar önce yazdığım bu yazıyı okuduğumda
da duruyordu. Sanki ilk öğrencileriymiş gibi
düşünmeye başladım. Böyle mi oluyordu her-
aynı umutla bakıyordu o çocukların gözlerine.
kes, önce en ulaşılmazlara ulaşabileceğine
Geleceğe baktığını biliyordu ve geleceğin
inanıyor ve sonra hiç o hayalleri kurmamışça-
kendi ellerinde olduğunu da. Görüntü değişti-
sına pes mi ediyordu? Sıramın üstünde duran
ğinde çocuklar biraz daha büyümüşlerdi.
kitaplara baktım, üst üste dizilmişlerdi ve ba-
Gözlerindeki neşe hala aynıydı ama heyecan-
na ‘’Hayallerine ulaşmak için bizi bitirmeli-
ları yoktu artık, umutlarınıysa çantalarında
sin. ‘’ diyorlardı adeta. En acı olanı da buydu
taşıyormuşlar gibi bir halleri vardı. Öğret-
işte yıllarca kurduğun hayalleri, kafanda oluş-
menleriyse ilk günkü tazeliğinde taşıyordu
turduğun geleceği, kâğıt parçalarını bazen bir
gözlerindeki neşeyi, heyecanı ve umudu. Ço-
SAYI
20
SAYFA 17
cuklara tekrar döndüğümde biraz daha büyü-
kakça da yaşamış olabilirdik, ama okula adım
müş olduklarını gördüm. Bu sefer, neşe yoktu
attığımız o günden itibaren bu zamana kadar,
artık gözlerinde ve umutlarını evde bırakmış-
bize bizden çok inanan o bakışlara sahiptik
lardı. Bomboş bakıyorlardı şimdi sabit bir ye-
biz. Biz umutlarımızı çöpe attığımızda bile,
re, değişmişti öğretmenleri ama hayır değiş-
umutlarını hala gözlerinde taşıyan öğretmen-
memişti aslında, önceki öğretmenlerinden hiç
lerimiz vardı bizim hayatımızda. Her gün kar-
bir farkı yoktu. Aynı neşe, aynı heyecan, aynı
şımızda olmalarındandır belki de bu boş ver-
umut hala gözlerindeydi, başka bir bedenin.
mişliğimiz, ama artık sadece kendimiz için
Başka bir öğretmen olmasının önemi yoktu ki
çalışmamamız gerektiğini biliyorum. Yedi
öğretmendi o, karşısın-
yaşımızdan beri bize ina-
dakilerin gelecek oldu-
nan öğretmenlerimiz için-
ğunu bilen, geleceği in-
de mücadele etmemiz ge-
şa eden en önemli kişiy-
rektiğini biliyorum. Ve
di o: Öğretmen.
sınıfın kapısından çıkarken ilk günkü neşemi yer-
Koluma dokunulduğu-
leştiriyorum
nu hissetmemle birlikte
heyecanıma engel olamı-
etrafımdaki görüntü bu-
yorum ve çöpe attığım
ğulanmaya başladı ve
umudumu tekrar geri alı-
yerini daha gerçek görüntülere
yorum. Sonra öğretmeni-
bırakmaya
başladı. Önce kulağıma
arkadaşlarımın kahkahaları geldi ve gözümün
önüne öğretmenimin samimi bir şekilde ki
gülüşü. Uyuyakalmıştım. Ama görüp görebi-
leceğim en değerli rüyalardan birini görmüştüm belki de.
gözlerime,
me dönüyorum. Dudaklarımdan dökülen kelimelerse ilkokulda bıkmadan, usanmadan her okul çıkışı öğretmenime
söylediğimle aynı: “İyi akşamlar öğretme-
nim.” Öğretmenim de aynı samimiyetle bana
cevap veriyor. Ama kafamın içinde kelimelerim devam ediyor; Bize inandığınız, bizim
Evet, kelimelerden oluşan bir roketimiz yok-
için bizden çok çabaladığınız, daima umudu-
tu, hayallerimizden paraşütte oluşturamamış-
nuzu gözlerinizde taşıdığınız için teşekkürler
tık hiçbir zaman, ya da bu zamana kadar kor-
öğretmenim.
SAYFA 18
DİL&ANLAT
BİR ÖĞRENCİ MEKTUBU
Elif ÇELİK — 11/B
Artık öğrenci ve öğretmen konulu başlıklar-
Galiba ders içinde
dan bıkmış bir öğrencinin mektubu..
yaşadığım en büyük
Sekiz ders saatinin ardından tamda eğitim sistemine ve derslere eleştiri yapabilecek kıvama
gelmiş durumdayım. Daha sabahın ilk dersi.
Benim aklımda yatağım, yorganım ve yastığım... Öğretmenim karşımda ve biliyorum ki
hayal kırıklığı bu. Ve
bundan daha kötüsü
olan da beni bir sonraki soruya isteksizce kaldırmış olması. Soruyu yapamamamda büyük şans!
o da en az benim kadar uykulu ve bir önceki
Dördüncü ders ve karşımda ciddi bir kişilik.
günün yorgunluğunu atamamış durumda.
Ciddiliğin yanı sıra bir o kadar kibar bir in-
Ama nedense "koğuş kalk" edasıyla günün ilk
san. Sesi adeta bir şarkıyı andırıyor. Ses tonu
sorusunu sorup beni tahtaya kaldırıyor. Bense
müzik, ağzından düşen kelimeler nota. Beni
“kalksam ayakta durabilir miyim?” düşünce-
benden alıyor ve tam kafamı sıraya koyup o
sindeyim.
ahenkli müziği dinleyecekken dik oturup der-
İkinci ders ve ben hala uykusuzluğunu üzerin-
si dikkatle dinlememi rica ediyor.
den atamamış bir durumdayım. Ve öğretme-
Zaman zaman sıkılıyorum. Benim için dersi
nim acayip bir şekilde kafayı bana takmış du-
sıradanlıktan uzaklaştırmak için çözüm yolu
rumda. İsmimi sayıklayıp duruyor. Ve neden-
yok.
se onu sabah kaldıran benmişim gibi suçlayarak bakıyor bana.
Ettiğimiz şikâyetlere, bütün sınavlara, derslere, hatta sekiz saate bile değiyor okulda geçen
Üçüncü ders. Neyse ki uykusuzluğu biraz ol-
vakitler. Öğretmenlerimizle ders araları yaptı-
sun üzerimden atmış durumdayım. Sevdiğim
ğımız sohbetler ve unutulmaz teneffüs araları.
bir ders. Sevdiğim derse uykuyu almış bir şe-
Hepsi sıkıntıları unutturacak derecede etkili.
kilde girmek ne de güzel. Şimdiyse soruya
kalkmak için parmak kaldırıyorum. Beni seçmesi için yükseğe en yükseğe kaldırıyorum
parmağımı. Ama maalesef beni kaldırmıyor.
Bu mektup hem tatlı bir eleştiri hem de sizlere klasik bir öğrenci şikâyeti olsun. Kendinize
iyi bakın.
SAYI
20
SAYFA 19
H AYAT I M I N M İ M A R I N A
Melis ÇETİN — 10/C
menim, temelimi at-
Hayatımın Mimarına,
Küçüktüm hayatım yemek yemekten, oynamaktan ve uyumaktan ibaretti. Sahip olduğum
küçük avuçlarım yavaş yavaş büyümeye başladı. Artık uyumadan önce babam bana hep
kitap okuyordu. Kitaptaki cümleleri okurken,
mış, bilgilerinizle donatmıştınız beni. Küçükken bunların farkında değildim. Farkında olsam da kelimelerimin gücü yetmezdi bunları size söylemeye.
ben bundan bihaber resimleri okuduğunu sa-
Hatırlıyorum da bana hayatımda en çok sev-
nırdım. Okumak nedir, yazmak nedir bilmez-
diğim insanı sormuştunuz. Ben sizi seviyor-
dim. Ve okul hayatımın ilk gününde sizi tanı-
dum. Çünkü 25 kişiye aynı şefkati göstermiş
dım öğretmenim, içimi ısıtan eşsiz gülüşünüz
ve hepimize eşsiz bir değer vermiştiniz. İşte o
sınıfımızı epeyce aydınlatmıştı o gün.
Ve
gün hem öğretmenliğin kutsal ve yüce bir
okumak, okumak sizin bir parçanızdı benim
meslek olduğunu anlamış hem de sizi kalbi-
gözümde, benim için de bir tutkuya dönüştü.
min en sevilenler köşesine yerleştirmiştim.
Bu tutkuyu bana vermiş olan da siz oldunuz.
Artık bana hedefimi sorduklarında öğretmen
Herkes bana sorardı büyüyünce ne olacaksın
olacağım diye gururla söylüyorum. Çünkü
diye. Bende akranlarımın verdiği standart ce-
biliyorum bir insanın hayatına yön veren, ge-
vap gibi “doktor” derdim. O zamanlar aklıma
leceğini renklendiren bir mimarın ne kadar
gelmezdi öğretmenliğin ne denli kutsal ve yü-
değerli olduğunu.
ce bir meslek olduğu.
Siz benim bu hayatta tanıdığım en sabırlı,
sevgili, fedakâr ve sıcak insandınız bir pusu-
laydınız hayatıma. Beni güzelliklere yönlendiriyor, kötülüklerden alıkoyuyordunuz. Hiç
üşenmeden üzerime titrerdiniz tıpkı bir bahçı-
İşte böyle öğretmenim,
Hayatımın mimarı olan, bana başarıyı ve ilmi
tattıran, geleceğime ışığı ile renk katan güzel
ve sevgili öğretmenim, size daha birçok hayatı aydınlatmanız konusunda bulunduğum dileklerimin eşliğinde teşekkür ediyorum.
vanın çiçekleriyle tek tek ilgilenmesi, onları
budayıp sulaması gibi.
Sizi daima sayan ve seven öğrenciniz Melis
ÇETİN.
Hayatımı şekillendiren mimardınız siz öğret-
İBRETLİK
Bilgeler diyarı Hindistan’da bir bilge, yıllarca yanında yetiştirdiği çırağını sınamak istemişti. Eline
bir pırlanta verdi sonra da aynen uygulamasını istediği şu sözleri söyledi:
istiyorsun buna?”
Çocuk bir fiyat söylemedi, kaç
lira verebileceğini sordu kuyumcuya. Kuyumcu aynı
heyecanla konuştu: “Ne kadar istiyorsan, ne istiyorsan onu veririm, yavrum” dedi. Çocuk, taşı satmak
istemediğini, yalnızca değerini öğrenmek istediğini
“Al bunu, çarşıyı dolaş ve birkaç esnafa göster, sat-
bir kez daha söyledi. Ve elini kuyumcuya uzatarak,
mak istediğini söyle” dedi. “Her birine, bu taş için
taşı geri almak istedi. Kuyumcu, pırlantayı tuttuğu
ne kadar para vereceğini sor, fakat hiçbirine satma.
elini geri çekti ve çocuğa yalvarmaya başladı:
En sonra bir kuyumcuya göster ve bir de ona sor,
“Ne
kaç para vereceğini… Fakat sakın ona da satma.
“Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim sana.
Vereceği
gel…”
Yeter ki sat bunu bana.” Çocuk taşın kendisinin ol-
Yetişmekte olan çocuk önce bir bakkal dükkânına
madığını ve yalnızca değerini öğrenmek için getirdi-
girdi ve elindeki taşı satmak istediğini söyledi. Bak-
ğini söyledi. Sonra da kuyumcunun sürekli yalvar-
kal taşı eline aldı, evirdi, çevirdi ve bir boncuğa
malarına karşın taşı geri aldı, hocası bilge kişinin
benzettiği pırlantayı oğlu için almaya karar verdi:
yanına döndü. “Önce esnafa gösterdim, sonra da
“Benim işime yaramaz ama oğlum bununla misket
kuyumcuya gittim, bir de ona gösterdim” dedi.
oynayabilir”
sana.”
Bilge tüm bu deneyimden çırağının ne ders aldığını
Çocuk teşekkür etti, bakkalın yanından ayrıldı, bir
merak ediyordu: “Şimdi söyle bakalım” dedi. “Ne
manifaturacıya gitti. O da parlak bir taşa benzettiği
öğrendin, ne anladın sana verilen yanıtlardan?”
mücevhere en fazla beş lira verebileceğini söyledi.
Çırak, bilgenin tam da beklediği karşılığı verdi:
Çocuk üçüncü olarak bir semerciye gitti, elindeki
“Şunu anladım, Hocam” dedi “Bir şey ancak, onun
pırlantayı bir de ona gösterdi ve kaç lira vereceğini
değerini bilenin gözünde ve yanında değerlidir.”
sordu. Semerci pırlantaya dikkatlice baktı: “Bu cam
Bilge, “Aferin sana” diyerek çırağının alnından öptü
parçası, benim semerlere iyi bir süs olur” dedi.
ve ona asıl dersini verdi: “İnsanlar da böyledir, iş-
“Bundan ‘kaş’ dediğimiz süsler yaparım. Sana da
te.” dedi. “Değerini bilmeyen kişilerin gözünde bir
ancak, on lira veririm.”
pırlantanın taş sanılması gibi, nefes aldığı her anda
fiyatı
öğren
dedi.
yalnızca,
“Bir
lira
bana
veririm
Çocuk son olarak bir kuyumcuya gitti, pırlantayı
ona da gösterdi. Kuyumcu mücevheri görünce bir
olursun
bunu
bana
sat,
yavrum”
bir işkencedir gerçek değere, değer bilmeyenlerin
elinde ve ülkesinde …”
İnternetten alıntıdır...
anda yerinde fırladı ve çocuğun konuşmasını beklemeden heyecanla sordu: “Bu denli pırlantayı nereden buldun, çocuğum?” dedi. “Satıyorsan, kaç lira
Dergiyi Hazırlayan:
Alparslan YILMAZ
Baskı:
Vildan BAYRAM
Yayın Kurulu:
Alparslan YILMAZ
Ebru DOĞU
Bengisu AKTAŞ
Aysu AYDIN
dedi.
OKUL MÜDÜRÜ: Mustafa Celal KILIÇMAN
Telefon: (0282) 768 65 22
Faks: (0282)768 25 51
E-posta: [email protected]
Yayın İletişim Kulübü
www.sarayanadolu.meb.k12.tr