Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği

Transkript

Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Tabiat ve İnsan
Yıl: 49 Sayı : 190 • Haziran 2015 • ISSN: 1302-1001
1
5 Haziran Dünya Çevre Günü:
Tabiat ve İnsan
“Doğanın düzenini bozmazsan sürekli ve daha çok ürün elde edersin…”
Enerjinin aşırı ve kontrolsüz tüketilmesi, suyu kullanarak enerji üreterek suyun azalması, eğitimsizlik, yenilenebilir enerji, HES’ler, her yere gölet-baraj,
Kentlerin ve sanayi bölgelerinin çevre kirliliği nedeniyle yaşanamaz hale gelmesi,
Kuraklığın artışı, ozon tabakasının delinmesi, kanser
gibi hastalıkların artması,
İklim değişimi–buzulların eriyerek azalması-yerkürenin giderek ısınması, radyoaktif atıkların çevreye dağılarak toprağı ve ürünlerini etkilemesi,
M
ensiyüs : “Eğer tarladaki düzeni bozmazsan o zaman ihtiyacınızdan daha çok ürün elde edersin;
eğer attığın ağın gözleri çok küçük olmazsa o zaman
yeterinden daha fazla balık ve kaplumbağan olur; eğer
ormana baltayı ancak belirli ve uygun zamanlarda vurursan o zaman yeterinden daha fazla keresten olur”.
Amerika’nın gerçek sahibi oldukları belirtilen Kızılderili Şef Seatlh: “Beyaz adam annesi toprağa ve kardeşi
olan gökyüzüne, alıp satılacak, yağmalanacak bir şey
gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur.” Çevre konusunda
gelinen nokta bu olup, aç gözlü olmayalım der.
Çevre, bir canlının var olduğu ortam ya da koşullarıdır. Çevre sorunu; doğal alan ve kaynakların gelecek
düşünülmeden, kirlenmesi ve tüketilmesidir. Doğal
çevrenin kirlenmesi bütün ülkelerin ortak sorunudur.
Çevre kirlenmesine karşı ülkeler ortak çözüm yolları
aradılar ve Birleşmiş Milletlere üye ülkelerde 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi.
İnsan ve çevre ilişkisindeki sorunlar;
Canlıların sağlıklı bir yaşam sürdürmesi ancak sağlıklı
bir çevreyle mümkündür. Doğaya yapılan yanlış müdahaleler bize ve canlıların yaşamına yapılan yanlış
müdahale demektir. Doğanın ürünü olan insan,
dünyaya her şey hazır olduktan sonra gelen hazıra
konan, doğayı kendi çıkarları için yönlendiren ve
kendisinden başka canlıların olduğunu unutan…
Sorun…
Hava, su ve topraklarımızı korumadan kullanmak,
doğal kaynakların aşırı oranda tüketilmesi, yenilenememesi… Daha çok tüketerek-çok daha az üreterek
biyolojik çeşitliliğin azalması, doğayı yapaylaştırmak,
nüfus artışı, kaynak kullanımı… Eğitim,
Doğayı canlı olarak görmemek, paranın her şey olduğunu düşünerek yaşam alanlarının giderek yok
olması, doğala yapılan müdahalelerde doku uyumsuzluğu…
2
“Dinazorların kullandığı suyu kullanmaktayız..” Su;
yerkürede her zaman tasarruflu kullanılması gereken,
fabrikalarda üretilemeyen, temel doğal kaynaktır.
Suyunu ne kadar temiz ise elman, domatesin, balığın,
kerevitin, etin sütün o kadar temiz ve sende o kadar
sağlıklısın…. Çünkü; insan vücudunun %70’i, elmanın %85’i, domatesin %95’i, ıspanağın %91’i, sütün %
80-90’nı su. Su kokarsa her şey kokar.
Elbette doğadan ekonomik yönden de yararlanacağız ama koruyarak sabırla “altın yumurtlayan tavuğu
kesmeden”. Su ve toprak insanlığın ortak malıdır. Kişi
istediği gibi kullanmamalıdır. Duyarsız kalınan çevre,
sonumuzu hazırlar. Doğa’ya doğal olana “doğru bakmak” gerekir. Su- hava- toprak ne kadar temizse o kadar sağlıklıyız…
PARANIN DEĞİL;
DOĞANIN HERŞEY OLDUĞU UNUTULMAMALIDIR
DOĞA; bizlere yaşamın üç temel kaynağını sunmaktadır. Soluyacak HAVA; içecek SU ve karnımızı doyuran TOPRAK. Yaşamın bu üç temel kaynağı doğanın
içinde saklıdır. Bizlere emanet edilen bu üç doğal kaynağı, aşırı ve bilinçsiz korumadan kullanımla, gözden
çıkarmak hem yurdumuzu, hem de gelecek kuşakların yaşamını tehlikeye sokmaktır. Arabasız, cep telefonsuz, politikasız ve hatta hiç para kullanılmayan bir
dünyada yaşayabiliriz. Ancak soluduğumuz havadan,
içtiğimiz sudan ve karnımızı doyuran topraktan vaz
geçemeyiz. 5 Haziran Dünya Çevre Günü “Anılacak
Günlere” Dönüşmeden Çevreye “doğru” bakmak gerek”…
Saygılarımla,
Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ
TTKD Bilim Kurulu Üyesi,
Eğirdir- Isparta Temsilcisi
3
TÜRKİYE TABİATINI
KORUMA DERNEĞİ
TURKISH ASSOCIATION FOR THE
CONSERVATION OF NATURE
Sahibi / Owner
TTKD adına Genel Başkan
Yunus ENSARİ
TABİAT
VE İNSAN
IUCN
NATURE AND MAN
The World
Conservation
Union
TTKD
Dünya Koruma
Birliği (IUCN)’nin
Üyesidir
Tabiat ve İnsan
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Serap KANTARLI
BAŞYAZI
Yayın Kurulu / Editorial Board
Dr. Ülkü MERTER
Ali Rıza KOÇ
Ebru OLGUN
Av. Tuncay AKI
Hakan ÇELİK
Alev TAŞKIN
Onur KALE
Murat ÇETİN
Yayın: Yerel
Doç.Dr. Gül GÜNEŞ
Bilim Kurulu / Scientific Board
Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK
Prof. Dr. Mustafa AYDOĞDU
Prof. Dr. Seyit AYDIN
Prof. Dr. Yusuf AYVAZ
Prof. Dr. Murat BARLAS
Prof. Dr. Banur BOYNUKARA
Prof. Dr. Sadık ERİK
Prof. Dr. Ali ERDOĞAN
Prof. Dr. Sümer GÜLEZ
Prof. Dr. Adil GÜNER
Prof. Dr. Emrullah GÜNEY
Prof. Dr. Saime ÜNVER İKİNCİKARAKAYA
Prof. Dr. Mustafa KURU
Prof. Dr. Latif KURT
Prof. Dr. Ali ÖZPINAR
Prof. Dr. Kenan PEKER
Prof. Dr. Levent TURAN
Prof. Dr. Tanay Sıdkı UYAR
Prof. Dr. Hakan YARDIMCI
Prof. Dr. Sedat YERLİ
Doç. Dr. Tamer ALBAYRAK
Doç. Dr. Gül GÜNEŞ
Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ
Doç. Dr. Nahit PAMUKOĞLU
Doç. Dr. Güner SÜMER
Doç. Dr. Hakan SERT
Doç. Dr. M. Ali TABUR
Doç. Dr. Atilla YILDIZ
Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ
Yrd. Doç. Dr. A.Selçuk ÖZEN
Yrd. Doç. Dr. Nazan KUTER
Yrd. Doç. Dr. Kayhan MENEMENCİOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Fatih MÜDERRİSOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Lütfi NAZİK
Öğ. Elem. Uzman Aysu BESLER
Kapak Fotoğrafı :
Sylvia melanocephala (Maskeli Ötleğen)
Kalender ARIKAN
Adres: 2. Menekşe Sk. 29/4
Kızılay 06440 ANKARA
Tel: (0.312) 425 19 44 - 419 09 91
Fax: (0.312) 417 95 52
E-posta: [email protected]
www.ttkder.org.tr
Yazıların tüm teknik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına
aittir. İleri sürülen fikir ve iddialar derneğin görüşünü
yansıtmayabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın
veya yayınlanmasın iade edilemez. Yazar ve kaynak
belirtilerek bu dergiden alıntı yapılabilir.
Basım Tarihi: 15.06.2015
Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ..............................................................................................................................1
MAVİ BAYRAK EKO-ETİKET PROGRAMI VE TÜRKİYE…................................................3
TÜRKİYE TARIMINDA SORUN OLAN BAZI İSTİLACI BÖCEK TÜRLERİ.......................14
Arş.Gör. Ali Kürşat ŞAHİN
Dr.Burak POLAT
Prof.Dr. Ali ÖZPINAR
ELEKTRO - MANYETİK ALANIN KUŞLAR ÜZERİNE
ETKİLERİ VE TÜRKİYE ....................................................................................................21
Kalender ARIKAN
Prof.Dr. Salih Levent TURAN
MANİLA KUM MİDYESİ Ruditapes philippinarum’ da
KAHVERENGİ BENEK HASTALIĞI...................................................................................28
Prof.Dr. Sezginer TUNÇER
Melis YILMAZ
VAMPİR EFSANESİ ve YARASALAR................................................................................36
Prof.Dr. İrfan ALBAYRAK
ANTALYA/BOĞAZKENT BELDESİNDEN İZMİR YALIÇAPKINI
(Halcyon smyrnensis) KAYDI..............................................................................................42
Yrd.Doç.Dr.Hakan KARAARDIÇ
Dr.Leyla ÖZKAN
HABERLER.......................................................................................................................45
Yapım: UÇAN SELEFON
Büyük Sanayi 1. Cad. No: 99/15-16 İskitler/ANKARA
Tel : 0.312 341 46 35
Grafik Tasarım: Erdinç YALÇINKAYA
MAVİ BAYRAK
EKO- ETİKET PROGRAMI VE TÜRKİYE
Murat ÇETİN
Doç.Dr. Gül GÜNEŞ
Kültür ve Turizm Uzmanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü
Atılım Üniversitesi, İşletme Fakültesi,
Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü
5
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün (UNW-
According to the World Tourism Organization
TO) verilerine göre; Türkiye turist varışları bakımından
(UNWTO) data; Turkey ranks as one of the top ten
dünya genelinde en çok ziyaret edilen ilk on ülke ara-
countries which are visited by tourists worldwide. It is
sında altıncı sırada yer almaktadır. Söz konusu duru-
of utmost importance that our beaches and marinas
mun sürdürülebilirliği ve Türkiye turizminin daha iyi
are tackled in accordance with the international
bir noktaya gelebilmesi için, sahip olduğumuz plaj ve
standards pertaining to environmental management,
marinaların çevre yönetimi bakımından uluslararası
in order to sustain this situation and bring Turkish
standartlara uygun bir şekilde ele alınması oldukça
tourism to a higher level.
önemlidir.
In this study, The Blue Flag program, which is an
Bu çalışmada, bir çevre eko-etiketi olan Mavi Bayrak
environmental eco-label, has been introduced. Tables
programı tanıtılmış, ülkemizde Mavi Bayrak ödüllü
and graphs concerning the number of Blue Flag
tesis sayıları ve Ülkemizin Dünya sıralamasındaki yeri
award-winning resorts in Turkey and Turkey’s ranking
hakkında tablo ve grafikler sunulmuştur. Mavi Bayrak
therein are presented. Furthermore, interviews
programı katılımcılarıyla görüşmeler yapılmış ve Tür-
have been conducted with the Blue Flag program
kiye’de Mavi Bayrak programı ile ilgili bazı öneriler or-
participants and some suggestions about the Blue
taya konmuştur.
Flag program have been made.
Anahtar kelimeler: Sürdürülebilir turizm, eko-etiket,
Key
çevre yönetimi, Mavi Bayrak, Türkiye.
environmental management, Blue Flag, Turkey.
MAVİ BAYRAK EKO-ETİKET PROGRAMI
Turizm faaliyetlerinin doğal ve kültürel kaynaklar
üzerindeki olumsuz etkilerinin fark edilmesi ve bu
etkilerin turizmin kendi geleceğini tehlikeye attığının anlaşılmaya başlanması ile sürdürülebilir turizm
kavramı gündeme gelmiştir.
Turizm açısından sürdürülebilirlik kavramı, turizmin
kaynağı olan doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve estetik değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliklerin
devamının sağlanmasını ifade etmektedir (Demir,
2011:58).
Turizm açısından sürdürülebilirlik kavramı, turizmin
kaynağı olan doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve estetik değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliklerin
devamının sağlanmasını ifade etmektedir (Demir,
2011:58).
6
words:
Sustainable
tourism,
eco-label,
Sürdürülebilir turizm, hangi turizm çeşidi olursa olsun, çevresel değerlerin turizmin temel öğesi ola­rak
korunmasını, turizm faaliyetlerinin çevreye so­rumlu
bir şekilde yürütülmesini ve turizmin eko­nomik gelişmesi ile çevresel değerlerin korunması çabalarının
eşgüdümle yürütülmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Ulaş, 2010:154).
Mavi Bayrak, gerekli standartları taşıyan nitelikli plaj,
marina ve yatlara verilen uluslar arası bir çevre ödülü
ve bir çevre yönetimi uygulamasıdır (Resim-1). Türkiye’de plajlar için uygulanmakta olan tek eko-etiket
programı Mavi Bayrak’tır (Kından, 2006:30) (Resim-2).
Mavi bayrak bir eko-etiket olmakla birlikte sürdürülebilir turizmi de amaçlamaktadır. Ortaya konan tüm
kural ve kriterler çevrenin ve sağlığın korunmasına
yöneliktir. Aynı zamanda çevre eğitimine de ağırlık
veren bu kriterler bu açıdan da Mavi Bayrağı sürdürülebilir turizmin bir parçası yapmıştır (Gönençgil,
2008).
Resim 1. Türkiye’den bir mavi bayraklı plaj
İlk olarak 1987 yılında 10 Avrupa ülkesinde 452 Mavi
Bayrak ödülü ile başlayan kampanya bugün Avrupa,
Güney Afrika, Fas, Tunus, Yeni Zelanda, Brezilya, Kanada ve Karayipler’den 50 üye ülkede 4000’den fazla
Mavi Bayrak ödülü ile aktif olarak uygulanmakta ve
dünyanın değişik bölgelerinden yeni ülkeler de eklenmeye devam etmektedir (Blueflag, 2015).
Mavi Bayrak Programı Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı
(FEE) tarafından koordine edilmekte ve Türkiye temsilciliğini Türkiye Çevre Eğitim Vakfı (TÜRÇEV) yapmaktadır (TÜRÇEV, 2015).
Mavi Bayrak programına Kültür ve Turizm Bakanlığı
ve Sağlık Bakanlığı tarafından da finansal ve teknik
destek sağlanmaktadır. Deniz suyu analizleri Kültür
ve Turizm Bakanlığı tarafından finanse edilmekte,
analizler Sağlık Bakanlığı bünyesinde yapılmaktadır.
Gönüllülük esasına dayalı Mavi Bayrak ödülüne sahip
olmak için müracaatlar belediyeler aracılığı ile yöresel Mavi Bayrak derneklerine, yöresel bazda dernek
yoksa doğrudan TÜRÇEV merkez ofisine yapılabilmektedir. TÜRÇEV, gelen talepleri kriterler kapsamında değerlendirerek, uygun olanlar için gerekli dokümanların
hazırlanmasını sağlamaktadır. Önce “Ulusal Jüri”nin
değerlendirmesine sunulan ve jürinin uygun gördüğü plaj ve marinaların bilgi ve belgeleri FEE’ye ulaştırılmaktadır. FEE, uluslararası jürisini toplayarak tüm
ülkelerin taleplerini değerlendirmekte ve başvuru
sahibinin Mavi Bayrak’a layık görülmesi hususunda
nihai kararını vermektedir.
Mavi Bayrak ödülleri açıklandıktan sonra kriterlerin
tam olarak yerine getirilip getirilmediğini kontrol
amacıyla yerel, ulusal ve uluslararası denetimler yapılmaktadır. Yerel denetimler TÜRÇEV mahalli ofisi
yetkilileri, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl Çevre ve
Şehircilik Müdürlüğü ve İl Sağlık Müdürlüğü uzmanlarından oluşan bir komisyonca, ulusal denetimler
TÜRÇEV, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatı uzmanlarından oluşan bir komisyonca yapılmaktadır. Uluslararası denetimler, Uluslararası Koordinasyon tarafından ya da bu konuda komisyonun yetkilendirdiği bağımsız kurum uzmanları
tarafından yapılmaktadır. Yerel, ulusal ve uluslarası
denetimler haberli ya da habersiz olarak yapılabilmekte olup; denetimlerde kriterlerden bir tanesi tam
olarak ya da birden fazla kriter kısmi olarak eksik ise
on gün süre ile eksiklik giderilinceye kadar, birden
fazla kriter tam olarak eksik ise sezon süresince bayrak indirilmektedir (Kından, 2006:37-38).
7
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Plajlar İçin Mavi Bayrak Kriterleri
Çevre Yönetimi
Çevre Eğitimi ve Bilgilendirme
Kriter 12 : Plajın bağlı olduğu yerel yönetim/plaj
yöneticisi plajlarda çevresel denetimleri
ve kontrolleri yapmak ve bir çevre yönetim sistemini oturtmak amacıyla belde
bazında Mavi Bayrak Plaj Yönetim Komitesi oluşturulmalıdır. (k)
Kriter 1 : Mavi Bayrak Programı ve diğer FEE eko-etiketi ile ilgili bilgiler plajda sergilenmelidir. (z)
Kriter 2 : Sezon süresince farklı kategorilerde en
az beş çevre bilinçlendirme etkinliği gerçekleştirilmelidir. (z)
Kriter 3 : Yüzme suyu kalitesi bilgileri (deniz suyu
analiz sonuçları) plajda sergilenmelidir.
(z)
Kriter 4 : Plajı kullananlara, yörede yer alan kıyı
alanları ekosistemi, hassas doğal alanlar
ve çevresel özellikleri ile ilgili bilgiler verilmelidir. (z)
Kriter 5 : Plajda bulunan donanımı ve olanakları
gösteren bir harita Mavi Bayrak Panosunda sergilenmelidir. (z)
Kriter 6 : Yasalara göre hazırlanan plaj davranış kuralları panoda sergilenmeli ve plaj kullanımını düzenleyen yasalar istenildiğinde
kolayca ulaşılabilecek bir yerde bulundurulmalıdır. (z)
Yüzme Suyu Kalitesi
Kriter 7 : Plaj, numune alım yöntemi ve numune
alma takvimi konusundaki şartlara tamamen uymalıdır. (z)
Resim 2. Mavi Bayrak bilgilendirme panosu
MAVİ BAYRAK KRİTERLERİ
Mavi Bayrak kriterleri genel olarak tüm ülkeler için
aynıdır ancak bununla birlikte Güney ve Doğu Afrika, Karayipler, Kanada, Fas ve Avrupa bölgeleri için
farklı kriterler uygulanmaktadır. Türkiye, Avrupa ülkelerinde uygulanan kriterler kapsamındadır. Kriterler minimum kriterler olarak belirtilmekte olup; FEE
tarafından her ülkenin ulusal organizasyonuna daha
zorlayıcı kriterler koyma konusunda inisiyatif tanınmaktadır (Kından, 2006:31-32).
Başlangıçta öncelikle AB Yüzme Suyu Direktiflerinin
uygulanması, çöp toplama ve sağlık ekipmanlarıyla
8
uygun ve güvenli bir ortamın sağlandığı plajlar ile
ilgili kriterler, birkaç kez revize edilmiştir (Kültür ve
Turizm Bakanlığı, 2015). Bu düzenlemeler sırasında
istenilen kriterler giderek daha da sıkılaştırılıyor olmasına rağmen işletmeler arasında programa katılma isteği giderek artmaktadır.
Dünyada gelişen çevreyi koruma bilincine paralel
olarak Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı tarafından plajlar için belirlenen kriterler 2013 yılı itibarıyla 33’e,
marinalar için belirlenen kriterler ise 2015 yılı itibarıyla 25’e çıkarılmıştır. Aşağıda kısaca başlıklarıyla belirtilmiş olan bu kriterlerin bir kısmı zorunlu (z), bir
kısmı kılavuz (k) kriterlerdir (Mavibayrak, 2015).
Kriter 8 : Plaj, alınan numunelerin analizi konusunda yüzme suyu kalitesi analiz standartları ve şartlarına tamamen uymak
zorundadır. (z)
Kriter 13 : Plaj, arazi kullanımı ve işletme açısından
kıyı alanları kullanımını içeren tüm yasalara uymalıdır. (z)
Kriter 14 : Hassas alanların yönetiminde ilgili yönetmeliklere uyulmalıdır. (z)
Kriter 15 : Plaj temiz tutulmalıdır. (z)
Kriter 16 : Plaja gelen yosun ve diğer doğal bitki
kalıntıları, kötü bir görüntü yaratmadığı
sürece plajda bırakılmalıdır. (z)
Kriter 17 : Plajda yeterli sayıda çöp kutusu, atık konteynırı bulunmalı, düzenli olarak boşaltılmalı ve temiz tutulmalıdır. (z)
Kriter 18 : Plajda geri dönüştürülebilen atıkların
ayrı ayrı toplanabilmesi için imkanlar olmalıdır. (z)
Kriter 19 : Yeterli sayıda sıhhi olanaklar (tuvalet-lavabo) bulunmalıdır. (z)
Kriter 20 : Sıhhi olanaklar temiz tutulmalıdır. (z)
Kriter 21 : Sıhhi olanaklar atıksu sistemine bağlı olmalıdır. (z)
Kriter 22 : Plajda izinsiz kamp, araç kullanımı ve
herhangi bir atık boşaltımı yapılmamalıdır. (z)
Kriter 23 : Köpekler ve diğer evcil hayvanların plaja
girişleri katı bir şekilde kontrol edilmelidir. (z)
Kriter 9 : Sanayi ve kanalizasyon atıkları plaj alanını etkilememelidir. (z)
Kriter 24 : Plajın bütün yapı ve ekipmanları bakımlı
olmalıdır. (z)
Kriter 10 : Yüzme suyu değerleri, mikrobiyolojik parametreler için verilen limitler içerisinde
olmalıdır. (z)
Kriter 25 : Yörede deniz ve tatlısu hassas alanları varsa, buradaki doğal yaşamı izleme
programı uygulanmalıdır. (z)
Kriter 11 : Yüzme suyu fiziksel ve kimyasal parametreler için verilen limitler içerisinde olmalıdır. (z)
Kriter 26 : Plaj alanında ve belde içerisinde sürdürülebilir ulaşım araçları (toplu taşıma, bisiklet vb.) teşvik edilmelidir. (k)
9
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Can Güvenliği ve Hizmetler
Kriter 27 : İhtiyaca cevap verebilecek sayıda cankurtaran ve gerekli tüm malzemeleri
plajda bulundurulmalıdır. (z)
Kriter 28 : Plajda ilkyardım malzemeleri bulundurulmalıdır. (z)
Kriter 29 : Kirlilik kazaları ve riskleri ile mücadele
edebilecek acil durum planları oluşturulmalıdır. (z)
Kriter 30 : Plajda farklı kullanımlar sonucu olabilecek
kazalara karşı önlemler alınmalıdır. (z)
Kriter 31 : Plajda kullanıcıların güvenliği için gerekli
önlemler alınmalıdır. (z)
Kriter 2 : Marina ve çevresinde uyulacak çevre
davranış kuralları marinada sergilenmelidir. (z)
Kriter 3 : Mavi Bayrak Programı ve Mavi Bayrak Kriterleri hakkında bilgi marinada sergilenmelidir. (z)
Kriter 4 : Marina; kullanıcıları, marina personeli ve
ziyaretçilerine yönelik olarak bir sene
boyunca en az üç çevre bilinçlendirme
etkinliği planlamalı ve bunları gerçekleştirmelidir. (z)
Kriter 5 : Marina yönetimince, yat sahiplerine yatlarda Mavi Bayrak uygulaması konusunda bilgi verilerek teşvik edilmelidir. (z)
Kriter 32 : Plajda içme suyu bulundurulmalıdır. (k)
Kriter 33 : Beldede en az bir Mavi Bayraklı plajda engelliler için tuvalet, erişim rampası gibi
imkânlar bulunmalıdır. (z)
Marinalar İçin Mavi Bayrak Kriterleri
Çevre Eğitimi ve Bilgilendirme
Kriter 1 : Marinayı kullananlara, yakın çevre
eko-sistemleri ile hassas ve doğal alanlar
hakkında bilgi verilmelidir. (z)
Çevre Yönetimi
Kriter 6 : Marinada çevresel denetimleri yapmak
ve bir çevre yönetim sistemini kurmak
amacıyla Marina Yönetim Komitesi oluşturulmalıdır. (k)
Kriter 7 : Marinada çevre politikası ve planı olmalıdır. Bu plan su, atıklar ve enerji tüketimi;
sağlık ve emniyet sorunları ve çevre dostu ürünlerin kullanımı konularında referans oluşturmalıdır. (z) (Resim 3).
Kriter 9 : Tehlikeli atıklar için (boya, solvent, bottan
kazınan boyalar, anti-fouling gibi) yeteri miktarda, iyi tanımlanmış ve ayrı ayrı
toplama imkanları bulunmalıdır. Toplanan atıklar lisanslı bir toplama merkezine
götürülmelidir. (z)
Kriter 10 : Yeteri miktarda ve iyi kontrol edilen çöp
kutuları ve/veya çöp konteynırları olmalı, lisanslı bir taşıyıcı araçla toplanmalı ve
lisanslı bir alana bırakılmalıdır. (z)
Kriter 11 : Marinada kağıt, plastik, metaller gibi geri
dönüşebilen atıklar için ayrı ayrı toplama
imkanı olmalıdır. (z)
Kriter 12 : Marinada sintine suyu çekme (pompalama) olanakları olmalıdır. (k)
Kriter 13 : Marinada tuvalet suyu çekme (pompalama) olanakları olmalıdır. (z)
Kriter 14 : Marinada tüm binalar imar planına uygun
ve bakımlı, doğal ve yapay çevre ile bir
bütünlük içinde olmalıdır. (z)
Kriter 15 : Yönlendirme levhaları ile işaret edilmiş,
yeterli miktarda ve temiz sağlık olanakları, duş ve içme suyu bulunmalı, atık sular
lisanslı bir arıtma tesisine ulaştırılmalıdır.
(z)
Kriter 16 : Eğer marina yat bakım, onarım ve yıkama
olanaklarına sahipse bu alanlardan kaynaklanacak kirletici faktörler; kanalizasyon sistemine ve marina alanına girmemeli ve doğal çevreyi etkilememelidir. (z)
Kriter 17 : Sürdürülebilir ulaşım araçlarının kullanımı
teşvik edilmelidir. (k)
Kriter 18 : Özel olarak düzenlenmiş alanların dışında
araç kullanımı ve park yapılmasına izin
verilmemelidir. (z)
Güvenlik ve Hizmetler
Resim 3. Atık Bilgilendirme Panosu
10
telerce standardı kabul edilmiş cankurtaran, ilkyardım ve yangın söndürme ekipmanları bulunmalıdır. (z)
Kriter 8 : Hassas alanlarda ilgili yönetim kriterlerine
uyulmalıdır (z)
Kriter 19 : Yeterli sayıda, yerleri yönlendirme levhaları ile açıkça belirlenmiş ve ulusal otori-
Kriter 20 : Deniz kirlenmesi, yangın ve diğer kazalar
için acil durum planı ve emniyet tedbirleri hazırlanarak marinada bir panoda sergilenmelidir. (z)
Kriter 21 : Marinada bulunan güvenlik önlemleri
konusunda panolar aracılığıyla bilgi verilmelidir. (z)
Kriter 22 : Yat bağlama noktalarında ulusal standartlara uygun elektrik ve su servis noktaları bulunmalıdır. (z)
Kriter 23 : Engelliler için olanaklar olmalıdır. (k)
Kriter 24 : Marinadaki olanaklar ve yerlerini gösteren bir harita, panoda sergilenmelidir. (z)
Su Kalitesi
Kriter 25 : Marinanın kara kısmı ve deniz suyu fiziksel olarak temiz olmalıdır (yağ lekeleri,
kanalizasyon atığı, çöp veya diğer kirlenme belirtileri olmamalıdır). (z)
ARAŞTIRMA YÖNTEMİ
Bu çalışma kapsamında, yerli ve yabancı literatür
taramasının yanı sıra; Mavi Bayrak programının Türkiye’deki yürütücüleri (TÜRÇEV ve Kültür ve Turizm
Bakanlığı temsilcileri) ile İzmir İlindeki bazı Mavi
Bayraklı tesislerin yetkilileriyle görüşmeler yapılmış,
programın mevcut durumu ve bu durumu iyileştirmek için atılabilecek adımlar üzerine tespitlerde bulunulmuştur. Bu anlamda Mavi Bayrak ödüllü tesis
yetkilileri ve Mavi Bayrak programı yürütücüleri için
farklı soru grupları hazırlanmıştır.
Mavi Bayrak ödüllü tesis yetkililerine; Mavi Bayrak
programına dahil olma sebepleri, programdan beklentilerinin karşılanıp karşılanmadığı, önümüzdeki
senelerde programa tekrar dahil olma konusundaki
istekleri ve müşterilerinin Mavi Bayrak bilinç düzeyleri yönünde sorular yöneltilmiştir.
11
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Mavi Bayrak programı yürütücülerine ise programın
işleyişiyle ilgili literatürde cevabı bulunamayan sorularla birlikte, programın uygulanmasında karşılaşılan
sorunlar ve programın daha iyi bir noktaya gelebilmesi için yapılması gerekenler konusunda sorular
yöneltilmiştir.
Yabancı turistlerin tatil yapmak için henüz bilmediği bir destinasyona giderken konaklayacağı tesisin
uluslararası garanti içeren bir ödüle sahip olmasından dolayı Mavi Bayrak ödülünün aranan bir unsur
bir olduğu görülmektedir. Bu sayede Mavi Bayrak,
yabancı turist çekerek döviz girdisi elde etmek isteyen ülkeler tarafından güçlü bir araç olarak da kullanılmaktadır.
TÜRKİYE’NİN DÜNYA SIRALAMASINDAKİ YERİ VE
TÜRKİYE’DEKİ MAVİ BAYRAKLI TESİSLER
Türkiye’de talebin en fazla olduğu turizm türü kıyı
turizmidir ve çoğunlukla “deniz-kum-güneş” üçlüsü
olarak değerlendirilen deniz ya da kıyı turizminden
yararlanılması söz konusudur. Mavi Bayrak programı,
kıyı turizminde iddialı ülkeler arasında bir prestij unsuru olarak kullanılmakta, bu değerli ödüle sahip tesis sayısını artırmak hedefler arasında yer almaktadır.
2014 yılında 397 adet Mavi Bayraklı plaj ile dünyada
3. sırada bulunan Türkiye, 2015 yılında Mavi Bayraklı
plaj sayısının 436’ya çıkmasıyla İspanya’nın ardından
2. sırayı elde etmiştir.
“Mavi Bayrak” konusunda oldukça başarılı bir performans çizen Türkiye’nin 2003 yılından günümüze
kadar olan süreçte Mavi Bayrak sayısında dünya sıralamasındaki yeri Tablo-1’de verilmektedir.
Tablo 1. Türkiye’nin 2003’ten günümüze Mavi Bayrak sayısında dünya sıralamasındaki yeri
PLAJ
YILLAR
MARİNA
Tablo 2. 2015 yılı Mavi Bayrak sayıları ve illere göre dağılımı
İl
Adana
Antalya
Aydın
Balıkesir
Çanakkale
Düzce
Edirne
İstanbul
İzmir
Kırklareli
Kocaeli
Mersin
Muğla
Ordu
Samsun
Tekirdağ
Yalova
Zonguldak
Toplam
Mavi Bayraklı Plaj
1
200
26
29
8
1
1
5
45
1
2
11
95
4
1
2
3
1
436
Mavi Bayraklı Marina
6
2
1
2
3
7
1
22
Mavi Bayraklı Yat
3
1
3
7
14
Kaynak: Mavibayrak, 2015
Mavi Bayraklı
Tesis Sayısı
Dünya
Sıralamasındaki Yeri
Mavi Bayraklı
Tesis Sayısı
Dünya
Sıralamasındaki Yeri
2003
140
7
11
10
2004
151
7
12
10
2005
174
7
12
10
2006
192
7
14
10
2007
235
4
14
10
2008
258
3
13
11
2009
286
4
14
11
2010
314
4
14
9
2011
324
4
17
9
2012
355
4
19
8
2013
383
3
21
7
2014
397
3
22
7
2015
436
2
22
7
Mavi Bayrak kriterleri yıllar geçtikçe ağırlaştırılıyor
olmasına rağmen programa katılım oranı gittikçe
artmaktadır. Bunun en büyük sebeplerinden biri; işletmelerin, turizm sektöründe artık bir prestij unsuru
haline gelen Mavi Bayrak ödülüne layık görüldükleri-
ni, hedefledikleri bilinçli tüketici grubuna ilan etme
isteğidir. Türkiye’de Mavi Bayrak programına katılım
sayısının büyük bir hızla arttığı aşağıdaki Mavi Bayraklı plaj sayılarının yıllara göre değişim grafiklerinden açıkça okunabilmektedir (Şekil -1).
Kaynak: ktbyatirimisletmeler.gov.tr verileri ile hazırlanmıştır
Türkiye’de 2015 yılında Mavi Bayrak ödülünü almaya hak kazanan 436 plaj, 22 marina ve 14 yat TÜRÇEV yetkilileri tarafından Nisan ayının ikinci yarısında açıklanmıştır. 2014 yılında 397 olan Mavi Bayraklı plaj sayısı 2015
yılında 436’ya çıkmıştır. Mavi Bayraklı marina sayısında ise 2014 yılına oranla bir değişim yaşanmamıştır (Mavibayrak, 2015).
2015 yılı Mavi Bayrak sayıları ve illere göre dağılımı Tablo-2’de sunulmaktadır.
12
Şekil 1. Türkiye’de Mavi Bayraklı plaj sayısının yıllara göre değişimi
(ktbyatirimisletmeler.gov.tr verileri ile hazırlanmıştır)
13
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Mavi Bayrak programındaki bilinci üst seviyelere taşımanın, oluşacak talep sayesinde gönüllülük esaslı bu
programa daha çok başvuru sağlanarak Türkiye’deki
Mavi Bayrak sayısını artıracağı düşünülmektedir.
Türkiye’de, bir koyda yapılan su numunesi analizle-
hircilik Bakanlığının yapması durumunda ortaya
rinin, o koydaki tüm tesislere hitap ettiği görüşü be-
çıkabilecek avantaj ve dezavantajların irdelen-
nimsenmiştir. Plajlar için belirlenen 7 numaralı kriter
mesi gerekmektedir.
gereğince, bir numune noktasına en fazla bir adet
Mavi Bayrak verilebiliyor olması nedeniyle de aynı
SONUÇ VE ÖNERİLER
Mavi Bayrak ödüllü tesis yetkilileri ile yapılan görüşmeler sonucunda; Mavi Bayrak programına dahil
olarak bu ödülü tesislerine kazandırma girişimlerinin başlıca nedeninin tesise prestij kazandırmak, bu
prestij ile birlikte pazar payındaki paylarını artırmak
olduğu, çevreye verdikleri önemin kamuoyuna bir
kanıtı olarak Mavi Bayrak’a tesislerinde yer vermek
isteğinin öne çıktığı görülmektedir (Çetin, 2014).
Büyük ve köklü otel işletmelerinin yetkileri, turizm
sektöründeki en bilinen ve prestijli eko-etiketlerden
olan Mavi Bayrak ödülünü almanın kendileri için günümüzde adeta bir zorunluluk halini aldığını, Mavi
Bayrak ödülünü aldıklarında kazanacakları prestijden ziyade almadıklarında kamuoyunda kaybedecekleri prestijin yadsınamayacağını belirtmişlerdir.
Araştırmaya katılan tesis yetkilileri, Mavi Bayrak ödülünü aldıktan sonra programa başvururken umdukları beklentilerin karşılandığını, daha sonraki senelerde de bu ödüle mutlaka aday olacaklarını, bununla
birlikte Mavi Bayrak’ın hem tesis yöneticileri hem de
çalışanları tarafından benimsenerek çevre duyarlılığı
hususunda fazladan bir motivasyon kaynağı oluşturduğunu, haberli veya habersiz olarak bölgesel, ulusal
ve uluslarararası düzeyde yapılan denetimlere hazırlıklı olmak için çabalarken bir yandan da bu sayede
kendi oto kontrollerini yapmış olduklarını belirtmişlerdir.
Yapılan araştırma ve gözlemlerde Mavi Bayrak konusunda en bilinçli turistlerin tekne sahipleri olduğu,
bunu yabancı turistlerin takip ettiği, yerli turistlerin
ise Mavi Bayrak konusundaki bilgilerinin henüz istenilen seviyede olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır.
Mavi Bayrak’ın rezervasyon aşamasında istisnalar dışında müşteriler tarafından aranan bir kriter olmadığı, daha çok tur operatörleri tarafından bir pazarlama
unsuru olarak değerlendirildiği için talepler geldiği
görülmektedir (Çetin, 2014).
14
koy içerisinde yan yana faaliyet göstermekte olan ve
kriterleri karşılayarak ödül almaya hak kazanan tesislerin her birine Mavi Bayrak ödülü verilememekte,
numune noktasının hitap ettiği tesislere ortak tek bir
ödül verilebilmektedir. Bu durum Mavi Bayrak ödülüne sahip tesis sayısı konusunda Türkiye’nin hak ettiği yerde bulunamaması sonucunu doğurmaktadır.
Özellikle Antalya, Muğla ve İzmir illerimizde bulunan
tesislerde bu durumla sıkça karşılaşılmaktadır.
Çalışma sonucunda, Türkiye’deki Mavi Bayrak eko-etiket programının daha iyi bir noktaya gelebilmesi
için şu öneriler ortaya konmuştur (Çetin, 2014):
· Karadeniz Bölgesinde arıtma tesislerinin yetersizliği nedeniyle su kalitesi kriterlerinin sağlanamaması ve turizmden ziyade tarım endüstrisinin
daha ön planda tutulması nedeniyle Mavi Bayrak ödülüne sahip tesis sayısının, diğer bölgelere göre çok daha az olduğu görülmekte olup bu
bölgemizde de Mavi Bayrak sayısının artırılması
için stratejiler üzerinde çalışılmalı, Mavi Bayrak
ödülü özendirilmeli, teşvik amaçlı ödüller verilmeli ve bölgede çevre bilinci oluşturulmasına
yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
kazanan tesislerin her birine Mavi Bayrak ödülü
olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda halkı
verilebilmesi için gerekli görülen yerlerde ek nu-
bilinçlendirme yönünde yerel yönetimler tara-
mune noktalarının belirlenmesi sağlanmalı ve
fından programa destek verilmesi ve basında
burada yapılacak analizlerin maliyetleri de dev-
Mavi Bayrak programına yer ayrılmasının uygun
let eliyle karşılanmalıdır.
olacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte, halk
nine ve protokol gereği birlikte alınan kararlara
Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı’nın Türkiye temsilcisi TÜRÇEV de resmi olarak dahil edilmelidir.
· Sezon içerisinde haberli ve habersiz gerçekleştirilen denetimlerin daha sağlıklı olabilmesi için
tümünde TÜRÇEV yetkilileri ile birlikte Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı yetkililerinin de bulunması
sağlanmalıdır.
· Yüzme suyu numune analizleri, Kültür ve Turizm
Bakanlığının finansmanıyla Sağlık Bakanlığı tarafından yapılma olup; bu analizleri Çevre ve Şe-
re Yönetiminin Önemi: Mavi Bayraklı Plaj ve Marinalar,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Uzmanlık Tezi, Ankara.
Demir, C. (2001). Milli Parklarda Turizm ve Rekreasyon
Faaliyetlerinin Sürdürülebilirliği: Türkiye’deki Milli Parklara Yönelik Bir Uygulama, Dokuz Eylül Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İzmir.
Gönençgil, B. (2008). “Uluslararası Bir Eko-etiket Olale-detay/726/uluslararasi-bir-eko-etiket-olarak-ma-
gönüllülük esaslı bu programa daha çok tesisin
Bayrak sayısının artırılması açısından önemli
daha verimli ve akıcı işlemesi için protokol met-
Çetin, M. (2014), Sürdürülebilir Turizm Açısından Çev-
rak Mavi Bayrak”, http://www.cevreciyiz.com/maka-
te olan ve kriterleri karşılayarak ödül almaya hak
kolü güncellenmeli, Mavi Bayrak programının
rihi: 19.04.2015
viyelere taşımanın, artacak talepler sayesinde
aday olmasının sağlanması ve ülkemizdeki Mavi
arasında 2001 yılında imzalanan İşbirliği Proto-
Blueflag (2015). http://www.blueflag.org/, Erişim Ta-
· Mavi Bayrak programında halk bilincini üst se-
· Aynı koy içerisinde yan yana faaliyet göstermek-
· Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı
KAYNAKLAR
plajlarının Mavi Bayrak ödülü almaları da kamuoyunda Mavi Bayrak’ı daha çok gündeme getirerek bilinç düzeyini artıracak ve bununla birlikte
özel tesislere örnek olacaktır. Bu noktadan hareketle belediyeler, Mavi Bayrak konusunda teşvik
edilmelidir.
· Mavi Bayrak programı, turizm sektöründe Türki-
vi-bayrak. Erişim Tarihi: 07.04.2015
Kından, A. (2006), Bir Eko-etiket Olarak Mavi Bayrak’ın
Türkiye Kıyı Turizminde Bir Pazarlama Unsuru Olabilirliğinin Araştırılması, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Kültür ve Turizm Bakanlığı (2015). http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/TR,11570/mavi-bayrak-hakkinda-genel-bilgiler.html ve http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/TR,11585/ulkemizde-yillara-gore-mavi-bayrak-sayilari.html,
Erişim
Tarihi:
07.04.2015.
Mavi Bayrak (2015). http://mavibayrak.org.tr/tr/
ye’ye kazandırdığı prestijin yanında kıyı alanla-
icerikDetay.aspx?icerik_refno=13,
rının korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlan-
15.04.2015
Erişim
Tarihi:
masına da katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle
gönüllülük esasına dayalı Mavi Bayrak programı
TÜRÇEV (2015). http://www.turcev.org.tr/icerikDe-
sadece tesis yetkililerinin bireysel vizyonuna
tay.aspx?icerik_id=36, Erişim Tarihi: 19.04.2015.
bırakılmamalı, sürdürülebilir turizme hizmet
eden bu program özendirilmeli, teşvik edilmeli,
Ulaş, D. (2010). “Macahel’de Hidroelektrik Santrallerin
verilen destekler artırılarak sürdürülmeli ve bu
ve Ekoturizmin Çevreye ve Yöre Halkına Etkileri”, Ana-
sayede bir devlet politikası halini alması sağlan-
tolia: Turizm Araştırmaları Dergisi Prof. Dr. Hasan Işın
malıdır.
Dener Özel Sayısı, Cilt: 21, Sayı: 1, s.154.
15
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
İstilacı türler insanların yeni alanları keşfetmesi ve
özellikle kıtalararası ürün alış verişlerinin artmasıyla
dolaşıma girmişlerdir. Yeni alanlara giren hayvan, bitki ve mikroorganizmaların ekolojik koşullara adapte
olmaları sonucu varlıklarını hissettirmişledir. Biyolojik çeşitliliği tehdit etmeleri yanında, bazı tarımsal
ürünlerde salgınlara neden olmalarıyla ekonomik
kayıplara neden olmuşlar. Ülkemizin bulunduğu coğrafya istilacı türlerin en fazla yaşadığı yerlerdendir. Bu
makalede özellikle tarım alanlarında salgınlara neden
olan bazı istilacı böcek türleri ele alınmıştır. Ülkemiz
ekonomisinde stratejik önemdeki ürünlerde salgın
yapan Parabemisia myricae Kuwana, Phyllocnistis citrella Stainton, Tuta absoluta Meyrick, Leptinotarsa decemlineata Say, Viteus vitifolii Fitch. ve Cameraria ohridella Deschke & Dimic hakkında kısa bilgi verilmiştir.
Invasive species are widespread thought the
world because of the discovery of new lands and
transcontinental trade. Invasive animals, plants
and microorganisms became prominent after their
introduction to new areas by adapting to local
ecological conditions. Besides being a threat for
biodiversity, they cause economical losses because of
their epidemics on agricultural products. Geographic
location of our country is occupied by many invasive
species. Some agriculturally important invasive
insect pest species are addressed. Brief information
was given about Parabemisia myricae Kuwana,
Phyllocnistis citrella Stainton, Tuta absoluta Meyrick,
Leptinotarsa decemlineata Say, Viteus vitifolii Fitch. and
Cameraria ohridella Deschke & Dimic, which are pests
of strategically important agricultural products for
our country’s economy.
GİRİŞ
İstilacı türler, bir bölgede doğal olarak bulunmayan ve farklı bir bölgeden çeşitli yollarla o bölgeye
bulaşarak ekonomik, ekolojik veya çevresel açıdan
olumsuz etkilere sahip olan türlerdir. Bu türler hızla
çoğalarak yüksek popülasyonlara ulaşmalarıyla istila
ettikleri bölgede yayılmaları neticesinde ortaya çıkmaktadır (Kolar ve Lodge, 2001). İstilacı türler içerisinde hayvanlar, bitkiler ya da mikroorganizmalar yer
alabilmektedir.
TÜRKİYE TARIMINDA SORUN OLAN
BAZI İSTİLACI BÖCEK TÜRLERİ
Arş.Gör. Ali Kürşat ŞAHİN
Dr.Burak POLAT
Prof.Dr. Ali ÖZPINAR
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,
Bitki Koruma Bölümü
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,
Bitki Koruma Bölümü
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,
Bitki Koruma Bölümü
16
İstilacı türlerin hızlı bir şekilde üreme, büyüme ve
yayılma yeteneğine sahip olmaları çevresel koşullara
uyum sağlama ve farklı besin tiplerinden yararlanma
gibi özellikleri yanında ilk defa girdikleri bölgelerde
doğal düşmanlarının bulunmamasının bir sonucudur. Bir kısım istilacı türlerin varlığı özellikle tarımsal
üretimde ortaya çıkan ekonomik kayıplar açısından
önemlidir. Tarımsal ürünlerde önemli verim ve kalite
kayıplarına sebep olmaları yanında karantina listelerinde yer almaları sebebiyle ihracat açısından da sorunlar oluşturmaktadırlar.
Çevresel açıdan bakıldığında ise istilacı türlerin yerel
türleri baskı altına alarak biyolojik çeşitliliği tehdit
etmesi de önemli bir sorundur. Yerel türlerin rekabet
sonucu yok olmasına ve yaşamları yerel türlere bağlı
olan diğer canlıların da popülasyonlarında da sorunlara sebep olmaktadır (Reichard ve Hamilton, 1997).
İstilacı türler yeni bölgelere doğal yollarla taşınabildikleri gibi insan etkisiyle de taşınmaları mümkündür. Doğal olarak taşınmada akarsular ve rüzgar
gibi etmenler ön plana çıkmaktadır. İnsan eliyle gerçekleşen bulaştırma ise bilinçli veya kazara şekilde
gerçekleşebilmektedir. Bilinçli olarak bulaştırmada
genellikle yeni türlerin ekonomik üretim amacıyla ya
da zararlı bir türle mücadele etmesi için yeni bir bölgeye taşınmakta ancak zamanla kontrolsüz olarak
çoğalması sonucu çeşitli sorunlara sebep olmaktadır.
Kazara olarak gerçekleşen bulaşmada ise yeni türler
genellikle çeşitli tüketim maddeleri içerisinde veya
bitki materyali üzerinde farkında olunmadan yeni
bölgelere taşınabilmektedirler.
İstilacı türler içerisinde böcekler yüksek üreme kapasiteleri ve uyum yetenekleri yanında özellikle tarımsal açıdan zararlı olanlar önemli bir yere sahiptir.
Bu makalede ülkemize dışarıdan gelmiş ve tarımsal
üretim açısından sorun oluşturan farklı istilacı böcek
türleri hakkında genel bilgiler verilmektedir.
1. Defne Beyazsineği (Parabemisia myricae Kuwana, Hemiptera: Aleyrodidae)
Ana konukçusu Çin Koca Yemişi (Myrica rubra) olan
Defne beyazsineği ilk olarak Japonya’da Kuwana
(1927) tarafından tespit edilmiş ve Bemisia myricae
ismini almıştır, 1952 yılında ise zararlının adı Parabemisia myricae olarak değiştirilmiştir.
17
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Ülkemizde ilk kez 1982 yılında Doğu Akdeniz bölgesinde turunçgillerde tespit edilmiştir (Yumruktepe ve
Aytaş, 1992). Kısa sürede ülkemiz turunçgil alanlarına
yayılan bu zararlının larva ve erginleri (Şekil 1) bitki
özsuyunu emerek bitkiyi zayıflatmakta ve çıkardığı
salgı üzerinde gelişen saprofit mantarların çoğalmasıyla ürünün kalitesini ve pazar değerini düşürmüş-
tür. Başlangıçta bu zararlı ile mücadele de güçlükler
yaşanmış ve ancak doğal düşmanı olan Eretmocerus
debachi Rose and Rosen adlı parazitoitin ülkemize
getirilip biyolojik mücadelede kullanılmasıyla sorun
olmaktan çıkarılmıştır. Geniş bir konukçu dizisine sahip olması nedeniyle birçok ürün için tehdit unsuru
olarak varlığı devam ettirmektedir.
Şekil 2. Turunçgil Yaprak Galerigüvesinin larvası, ergini ve yapraktaki zararı
Şekil 1. Defne beyazsineğinin nimf ve ergin dönemleri.
2. Turunçgil Galerigüvesi (Phyllocnistis citrella
Stainton Lepidoptera: Gracillariidae)
Bu böcek dünyada ilk olarak 1856 yılında Hindistan’da tespit edilmiştir (Stainton, 1856). Günümüzde
dünyada turunçgil üretimi yapılan bütün ülkelerde
bulunmakta ve önemli kayıplara sebep olmaktadır.
18
Ülkemizde ise ilk olarak 1994 yılında Adana ilinde tespit edilmiştir (Uygun ve ark., 1994). Suriye üzerinde
ülkemize giriş yaptığı tahmin edilmektedir. Kısa sürede tüm turunçgil alanlarına yayılmış ve yapraklarda galeriler açarak önemli zararlara neden olmuştur
(Şekil 2). Özellikle genç bahçelerde ve fidanlıklarda
halen tehdit unsuru olarak etkisi devam etmektedir.
3. Domates Güvesi (Tuta absoluta Meyrick , Lepidoptera: Gelechiidae)
Domates güvesi dünyada ilk defa Peru’da 1917 yılında tanımlanmıştır (Meyrick, 1917). Zararlının Avrupa’daki ilk kaydı 2006 yılında İspanya’da gerçekleşmiştir. Daha sonraki yıllarda zararlı Akdeniz kıyısında
yer alan tüm ülkelere yayılmıştır. Zararlının ülkemiz-
deki ilk kaydı ise İzmir ilinde 2009 yılında gerçekleşmiştir (Kılıç, 2010). Kısa süre içinde ülkemizin tüm
alanlarına yayılmış olup, domates bitkisinin yapraklarında ve meyvede yaptığı zararla üründe %100’e
varan oranlarda kayıplara neden olmuştur (Şekil 3)
Halen domates alanlarında bu zararlı ile mücadele
en önemli konuların başında gelmektedir.
19
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Şekil 5. Patates böceğinin larvaları, ergini ve zararı
6. Filoksera (Viteus vitifolii Fitch, Hemiptera: Phylloxeridae)
Şekil 3. Domates güvesinin larvası, ergini ve yapraktaki zararı
4. Pembekurt (Pectinophora gossypiella Saunders, , Lepidoptera: Gelechiidae)
Pembekurt ilk olarak Hindistan’da 1843 yılında tespit
edilerek tanımlanmıştır (Ingram, 1994). Günümüzde
zararlı pamuk üretimi yapılan bütün ülkelerde tespit
edilmiştir. Ülkemizde ilk defa 1929 yılında tarafından
varlığı kaydedilmiştir (Demokidov 1929). Karantina
listesinde olmasına rağmen pamuk üretimi yapılan
bütün bölgelerimize yayılmış durumdadır. Doğrudan pamuk kozasında beslenmesi nedeniyle önemli bir zararlıdır (Şekil 4). Özellikle kozanın açılmasını
engellemesiyle ürün kaybına neden olmaktadır. Tohumla taşındığı için tohum üretiminde de önemli
darboğazlar yaratmaktadır.
Zararlının anavatanı Kuzey Amerika’dır. Burada yerel asma türlerinde tespit edilmiştir. Göçlerle Amerika’dan Avrupa’ya taşınmıştır. Türkiye’de ilk olarak
1881 yılında Trakya’da tespit edilmiştir. Filoksera
üzüm bağlarının ekonomik açıdan en önemli zararlısı konumundadır. Zararlının nimf ve erginleri asma-
nın köklerinde beslenerek köklerde şekil bozukluklarına neden olmaktadır (Şekil 6). Ayrıca beslenme
yerlerinden giriş yapan hastalık yapıcı mikroorganizmaların da etkisiyle bitkilerde ölüme sebep olmaktadırlar. Zararlının mücadelesinde günümüzde tek geçerli yöntem bağ tesisi sırasında kökleri doğal olarak
filokseraya dayanıklı olan Amerikan asma anaçları
üzerine aşılama yapılmasıdır.
Şekil 6. Filokseranın nimfleri, ergini ve kökteki zararı
7. At Kestanesi Yaprak Galerigüvesi (Cameraria
ohridella Deschke & Dimic, Lepidoptera: Gracillariidae)
Avrupa’da 1984’te Makedonya’da Ohrider gölü yakınlarında Atkestanesi (Aesculus hippocastanum)
Şekil 4. Pembekurdun larvası, ergini ve pamuk kozasındaki zararı
üzerinde ilk kez tespit edilen (Deschke & Dimic,
5. Patates Böceği (Leptinotarsa decemlineata Say,
Coleoptera: Chrysomelidae)
Patates böceği dünyada ilk defa A.B.D.’de Rocky dağlarında 1824 yılında tanımlanmıştır. Zamanla Kuzey
Amerika, Avrupa ve Asya’da patates üretimi yapılan
alanlarda yayılarak önemli ürün kayıplarına sebep
20
olmuştur. Ülkemizde ise ilk defa 1963 yılında tespit
1986) Yaprak galerigüvesi (C. ohridella)’nin 2000 yı-
edilmiştir. Zararlının hem larva hem de ergin dönem-
lına kadar tüm Avrupa’da yayıldığı bildirilmektedir
leri konukçularının yaprakları ile beslenirler ve bitki-
(Anonymous, 2004). Zararlının larvaları Atkestanesi
nin tamamen yapraksız kalmasına sebep olabilirler
ağacının yaprak dokusunda açtığı galerilerle yaprak-
(Şekil 5). Yoğun zarar yaptığı durumlarda verimde
ların kurumasına ve dökülmesine neden olmaktadır
yüksek miktarda kayıplar meydana gelmektedir.
(Şekil 7).
Ülkemizde ilk olarak 2005 İstanbul ilinde Belgrad ormanlarında tespit edilmiş (Cebeci ve Acer, 2007) ve
Trakya topraklarının bu zararlı ile bulaşık olduğu tespit edilmiştir (Özpınar ve ark, 2009).
Sonuç olarak istilacı fitofag türlerin yeni alanlarda
aşırı çoğalmalarını baskı altında tutacak doğal düşmana sahip olmadıkları için çoğunlukla salgın yaparak ekonomik kayıplara neden olurlar. Her ne kadar
bu türlerin dolaşımını önleyecek bir dizi karantina
tedbirleri alınsa da istenilen başarı elde edilememektedir. Zira bunların aşırı çoğalmalarını önlemek
ancak biyolojik çeşitliliğin güçlü olduğu yerlerde doğal düşmanların baskısı ile mümkün olmaktadır.
21
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
b
a
c
Şekil 7. At kestanesi (a) yapraklarında (b: sağlıklı; c: bulaşık), Cameraria ohridella Deschke & Dimic’nın zarar şekli
KAYNAKLAR
Anonymous, (2004).(http://www.cameraria.de/ 1. Inter. Cameraria Symp.: Cameraria ohridella and other
invasive leaf-miners in Europe. IOCP Prague, March
24-27, 2004.
Cebeci, H.H. and Acer, S. 2007. The occurrence of
some Lepidopterous species on the horse chestnut
(Aesculus hippocastaneum L.) at İstanbul-Belgrade
Forest in Turkey. Acta Agr. Sloven. 89: 95- 102.
Ingram, 1994. Pectinophora (Lepidoptera: Gelechiidae). In G.A. Matthews and J.P., Tunstall, eds., Insect
Pests of Cotton, pp. 107–149. Wallingford, UK: CAB
International.
Kılıç, T., 2010. First report of Tuta absoluta in Turkey.
Pyhtoparasitica, 38: 243–244.
Kolar, C.S. and Lodge, D.M., 2001. Progress in invasion biology: predicting invaders. Trends in Ecology
and Evolution. 16 (4): 199-204.
22
Özpınar, A. Serez, M. ve Polat, B., 2008. Marmara Bölgesi’nde Atkestanesi (Aesculus hippocastanum) zararlısı Yaprak galerigüvesi, Cameraria ohridella (Deschke and Dimic,1986) (Lepidoptera: Gracillaridae)
Tabiat ve İnsan Dergisi, 43: 32-38
Uygun, N., İ. Karaca, M. Aytaş, R. Yumruktepe, A. Yiğit, M.R. Ulusoy, U. Kersting, N.Z. Tekeli ve R. Canhilal,
1994. Turunçgillerde zararlı Turunçgil yaprak galerigüvesi Phyllocnistis citrella Stainton (Lepidoptera,
Gracillaridae). Türkiye Entomoloji Dergisi 19(4): 247252.
Reichard, S.H. and Hamilton, C.W., 1997. Predicting
invasions of woody plants introduced into North
America. Consevation Biology, 11 (1): 193–203.
Yumruktepe, R. ve Aytaş, M., 1992. Japon defne beyazsineği (Parabemisia myricae, Homoptera: Aleyrodidae)’nin popülasyon değişimi, doğal düşmanları
ve konukçuları üzerine araştırmalar. Bitki Koruma
Bülteni, 32(1–4): 27–41.
ELEKTRO - MANYETİK ALANIN
KUŞLAR ÜZERİNE ETKİLERİ VE TÜRKİYE
Kalender ARIKAN
Prof.Dr. Salih Levent TURAN
Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,
Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, Beytepe, ANKARA
Hacettepe Üniversitesi, Çevre Eğitimi,
Kuş Halkalama ve Araştırma Merkezi, Beytepe, ANKARA
23
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Üreme Başarısı
ÖZET
Elektro - Manyetik Alanın (EMA=EMFs [Eng.]) yaban
hayatı ve özellikle kuşlar üzerine olan etkileri ile ilgili çok az çalışma mevcuttur. Doğal hayatı doğrudan
etkileyen elektromanyetik alanın en büyük kaynağı elektrik iletim hatlarıdır. Yüksek gerilim hatlarından yayılan elektromanyetik dalgaların insan sağlığı
üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. Bu
yapıların yaban hayatı üzerine de olumsuz etkileri
mevcuttur. EMA’nın yaban hayatında etkilediği canlı
türlerinin başında kuşlar gelmektedir. EMA’nın kuşlar üzerine olumsuz etkileri; davranış değişiklikleri,
suz şekilde etkilemekle birlikte birkaç yönden yaban
hayatına olumlu katkıları da bulunmaktadır. Her yıl
milyonlarca kuş bireyi elektrik iletim hatlarının sebep olduğu tehlikelerden dolayı ölmektedir. Sadece
ABD’de 174 milyon birey kuş elektrik hatları yüzünden ölmektedir (NWCC, 2001). Elektrik hatlarının yer
altına yapılması hem yapım hem de onarım bakımından oldukça pahalı olduğu için dünya genelinde bu
hatlar yer üstüne kurulmaktadır. Elektrik hatlarının
yer üstünde olması; yukarıda bahsettiğimiz ölümlerin yanı sıra bir diğer etkeni de ortaya çıkarmaktadır
ki; bu da elektro-manyetik alandır (EMA).
büyüme ve gelişmede gerileme, sinirsel bozukluklar,
üreme başarısında azalma olarak kendini göstermektedir. Türkiye’de EMA’nın kuşlar veya yaban hayatı
üzerine olumsuz etkileri ile ilgili yayınlanmış çalışma
bulunmamaktadır. Ülkemizde artan enerji ihtiyacını
sağlıklı bir şekilde karşılamak için özellikle yüksek gerilim taşıyan elektrik hatları kurulmaktadır. Bu hatların
yaban hayata etkileri sağlıklı bir şekilde değerlendirilmelidir. Çalışmamızda EMA’nın yaban hayatı üzerine
etkileri derlenmiş ve ülkemizde EMA tehdidi altında
bulunan kuş türleri belirlenmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimler: Elektro-manyetik alan, kuş türleri,
yaban hayatı, olumsuz etki
1. GİRİŞ
Gelişen dünyamızda elektrik yani enerji ihtiyacı hızla artmaktadır. Oluşan enerji ihtiyacını karşılamak
üzere mevut bütün enerji kaynakları kullanılmaya
çalışılmaktadır. Üretilen enerjinin tüketim bölgelerine iletilmesi başlıca bir sorunu teşkil etmektedir. Bu
amaçla neredeyse bütün bölümleri yer üstünde olan
elektrik iletim hatları kurulmakta ve bu hatların miktarı her yıl artmaktadır. Örneğin İsveç 220 000 km’lik,
Güney Afrika ise 255 745 km’lik elektrik iletim hattına
sahiptir (Ferrer and Janss, 1999). Türkiye de ise elektrik dağıtım ve iletim hatlarının toplam uzunluğu 945
181 km’dir (TEİAŞ, 2010). Artan ihtiyacı daha sağlıklı
karşılamak için ise yüksek gerilim hatları kurulmaktadır. Bu hatlar normal iletim hatlarına göre daha yüksek elektromanyetikliğe sahiptir. Uzunluğu milyon
kilometrelere ulaşan bu hatlar yaban hayatını olum-
24
2. ELEKTORMANYETİK ALANIN KUŞLAR VE YABAN HAYATI ÜZERİNE ETKİLERİ
Elektromanyetik Alan (EMA)’nın kuşlar ve yaban hayatına olumsuz etkileri; türlerde davranış değişikliği
(Fernie et al., 2000), üreme başarısında değişiklikler
(Gilmer and Wiehe, 1977; Steenhof et al., 1993; Hamann et al. 1998), büyüme ve gelişime etki (Farrell
et al., 1997; Lahijani and Ghafoori, 2000), fizyolojiye
etkiler (Reynolds et al., 2003), endokrin ve immun
sisteme (Ferrell et al., 1998) etkiler olarak ortaya çıkmaktadır. Olumsuz etkiler bütün türlerde aynı şekilde oluşmamaktadır. Yürütülen deney ve çalışmalarda EMA’nın olumsuz etkilerinin aynı türler üzerinde
bile farklılık gösterdiği ortaya konmuştur. Farklılıkların deney veya çalışmaların uygulanışından, çalışılan
türlerin bireysel farklılıkları gibi sebeplerden ortaya
çıktığı da düşünülmektedir.
Davranış
EMA’nın davranış üzerine etkisi ile ilgili çalışmalar oldukça sınırlıdır. Fernie (2000a) yürüttüğü çalışmada
EMA’nın Falco sparverius türünün davranışı üzerine
etkilerini araştırmıştır. Bireylerin kur, kuluçka ve yumurtlama davranışlarının manyetik akıma, yavru ve
cinsiyete bağlı olarak değiştiğini göstermiştir. EMA’ya
maruz kalan bireyler kur davranışlarında kontrol
grubuna göre daha yüksek aktivite göstermişlerdir.
Fernie (2000a) çalışmasında bu durumun EMA’nın
melatonin ve kortikosteron seviyelerini etkilemesi
sonucunda oluştuğunu ifade etmiştir.
EMA’nın bazı türlerde üreme başarısını olumsuz etkilediği bazı türlerde ise etkilemediği ortaya konmuştur. Örneğin; elektrik hatlarına yuva yapan ve burada
üreyen Balık Kartallarının (Pandion heliaetus) bu hatlardan uzakta yaşayanlara göre daha yüksek üreme
başarısına sahip olduklarına değinilmiştir (Fernie et
al., 2005). Hamann (1998) 6 yıl boyunca yürüttüğü
çalışmasında, elektrik hatları yakınına yuva yapmış
olan türleri incelemiştir. Çalışma sonucunda EMA
etkilerinin türler arasında değişiklik gösterdiğini
ortaya koymuştur. Çalışmaya göre: (1) Sıvacı kuşu
(Sitta europaea) ve Çam baştankarası (Periparus
ater)’nın yumurta boyutu kontrol grubuna göre değişiklik göstermezken, (2) Büyük baştankara (Parus
major)’nın yumurta boyutlarında kontrol grubuna
göre azalmalar gözlenmiştir, (3) Mavi baştankara
(Cyanistes caereleus)’nın yumurta boyutlarınla ise
önemli artışlar tespit edilmiştir. Fernie ve ark. (1999)
EMA’nın Falco sparverius bireylerinin üreme başarısını etkileyip etkilemediği üzerine yürüttüğü çalışmada; bu türün yumurtlama başarısının EMA’dan dolayı
azaldığını göstermiştir.
Büyüme ve Gelişme
Youbicier-Simo ve arkadaşları (1997) tavuk (Gallus
domesticus) embriyoları üzerinde EMA’nın etkisini
belirlemek için bir çalışma yürütmüşlerdir. Televizyon ve bilgisayar kaynaklı EMA’ya maruz bırakılan
embriyolor da ölüm oranı kontrol grubuna göre
önemli derecede artış göstermiştir. Fernie ve ark.
(1999) EMA’ya maruz kalan Falco sparveius embriyolarının kontrol grubu embriyolarına göre daha büyük
olduğunu, ayrıca yumurtaların su içeriği, hacim, yumurta sarısı ve akının kontrol grubuna göre arttığını
belirlemiştir. Bu çalışmaların tam aksine Dell’Omo
ve ark. (2009) EMA’nın Kerkenez (Falco tinnunculus)
türünün büyümesini, melatonin, lökosit ve uçma
başarısını etkilemediğini vurgulayan bir çalışma yayınlamışlardır.
kemik gelişimlerini ve proliferasyonu engellediği
tespit edilmiştir. EMA’ya maruz kalan Falco sparverius dişilerinin yumurta kabuklarında kontrol grubuna göre incelmeler tespit edilmiştir. Ayrıca Williams
(2000) çalışmasında EMA’ya maruz bırakılan dişilerin
yumurta içeriklerinde de değişikler tespit etmiştir.
Bazı türlerin yumurtalarında protein miktarı düşerken bazı türlerin yumurtalarında ise plazma sıvısı
oranında azalmalar görülmüştür.
3. EMA VE TÜRKİYE KUŞLARI ÜZERİNE OLASI
ETKİLERİ
Türkiye’de elektrik ihtiyacını karşılamak için her yıl
artan bir şekilde bu alana hem kamu hem de özel
sektör tarafından yatırımlar yapılmaktadır. Tüketim
bölgelerine enerji naklini gerçekleştirmek için enerji
nakil hatları kullanılmaktadır. Bu nakil hatları ülkemizde ikiye ayrılmıştır; 33 kV ve altında enerji taşıyan
hatlar enerji dağıtım; 33kV üstü enerji taşıyan hatlar
ise elektrik iletim hattı olarak nitelendirilmektedir.
Ülkemizdeki toplam dağıtım ve iletim hattı 945 181
km’dir. Bu hattın 48 971,1 km’lik bölümü elektrik iletim hattıdır (TEİAŞ, 2010). Elektrik iletim hatları 380,
220 ve 154 kV (her üç hat da Yüksek Gerilim Hattı
olarak nitelendirilecektir) enerji taşıyan hatlardır (66
kV’lık hatlar buraya dahil edilmemiştir) ve ülkemiz de
en yüksek EMA’yı bu hatlar üretir. Bu nakil hatlarının
ekolojik açıdan önemi ise ülkemizi bir uçtan diğerine geçmeleri ve genellikle şehir dışındaki arazilerde
olmalarıdır. Dolayısı ile yaban hayatı ile yoğun olarak
etkileşim içindedir.
Ülkemizdeki mevcut Yüksek Gerilim Hatlarının uzunluğu son otuz yılda %250’den fazla artış göstermiştir.
Ancak bugüne kadar bu hatlardan kaynaklı EMA’nın
yaban hayatı ve kuşlar üzerine etkileri ile ilgili henüz
ulaşılabilmiş bir çalışma yoktur. Çalışmamız hatların
sebep olduğu EMA’nın Türkiye kuşları üzerine olası
etkilerini değerlendirmeyi ve gelecek çalışmalara ışık
tutmayı amaçlamaktadır.
Fizyoloji
Erişkin kuş türlerinin EMA’ya maruz kalmaları bu
türleri üreme başarısını etkilemekle birlikte doğan
yavruların büyüme ve gelişme fizyolojilerini de etkilemektedir. EMA’nın yavruların B lemfosit hücrelerini,
25
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Tablo 1. Türkiye’de on yıllara göre yüksek gerilim hatları ve uzunlukları
Yer Üstü Hat Uzunluğu (km)
Voltaj (kV)
Yer Altı Hat Uzunluğu (km)
(Yıllara göre)
1980
1990
2010
380
2985,1
8334,3
15559,2
28,6
220
93,0
84,5
84,5
-
154
15781,5
24750
32607,8
179,3
Toplam
18859,6
33168,8
48251,5
207,9
Enerji nakil hatları ve elektrik direkleri kuş türlerinin
dinlenme, geceleme, avlanma ve yuvalaması için
uygun alanlardır (Steenhof et al. 1993). Özellikle düz
ve ağaçsız alanlarda bu hat ve direkler Yırtıcı kuşlar
(Accipitriformes) başta olmak üzere bir çok kuş türü
için uygun alanları teşkil eder (Ledger et al. 1981).
Bu hatların oluşturmuş olduğu EMA yalnızca hatlar
üzerine yuva yapmış olan türleri değil, hatların etrafına, altına veya yakınına yuva yapmış olan türleri
de etkilemektedir (Hamann et al., 1998; Fernie et al.,
2005). Zamanının büyük bölümünü elektrik hatları
ve çevresinde geçiren kuşların EMA’dan etkilenip etkilenmediği ise tam olarak bilinmemektedir (Fernie
et al., 1999).
yırtıcıdır ve Şahin (Buteo buteo) hariç diğer yırtıcı türleri Türkiye Kuşları Kırmızı Listesine (RDB) (Kiziroğlu,
2008) göre nesli tükenme tehdidi altında (A.1.2) ya
da nesli tükenme tehlikesi yüksek olan (A.2) türlerdir. EMA’nın yuvada kalan yavruları daha yoğun bir
şekilde etkilediği bilinmektedir. Bu yırtıcı türlerinin
ilk yumurtayı bırakmasından ilk yavruyu yuvadan
uçurmasına kadar geçen süre 80 ile 110 gün arasında değişmektedir. Kuluçka ve ilk yavrunun yuvadan
uçmasına kadar geçen sürede, yavrular ve yuvada
kalan özellikle dişi birey EMA’ya yoğun bir şekilde
maruz kalmaktadır.
Tablo 2. Elektrik iletim hatlarına yuva yaptığı bilimsel çalışmalarla belirlenmiş ve ülkemizde de gözlenebilen kuş türleri
Latince İsmi
Türkçe İsmi
Referans
IUCN*
RDB**
Ciconia ciconia
Ak Leylek
Navazo and Roig (1997)
LC
A.3.1
Aquila chrysaetos
Kaya Kartalı
Steenhof et al. (1993)
LC
A.1.2
Buteo buteo
Şahin
Infante et al. (2003)
LC
A.3
Pandion haliaetus
Balık Kartalı
Casstellanos et al. (1999)
LC
A.1.2
Falco tinnunculus
Kerkenez
Infante et al. (2003)
LC
A.2
Falco biarmicus
Bıyıklı Doğan
Kemp (1993)
LC
A.2
Falco peregrinus
Gezginci Doğan
Emison et al. (1997)
LC
A.1.2
Corvus corax
Kuzgun
Steenhof et al. (1993)
LC
A.5
İlk kez elektrik direğinde üreyen bireyin yavruları, üredikleri ilk dönemde elektrik direklerine yuva yaparlarsa;
bu durumda yavrular tüm yaşamları boyunca EMA’ya maruz kalacaklardır. Yaban hayatta bu şekilde yuvalayan
bireyler üzerinde EMA’nın etkisi ile ilgili yapılmış çalışma bulunmamaktadır. Ancak açıkça görülmektedir ki bu
bireylerde EMA etkisi daha yoğun olarak gözlenecektir. Görüldüğü gibi EMA bu yolla nesiller üzerinde devam
eden etkilere sebep olabilmektedir.
Fotoğraf 1. Türkiye’deki elektrik hatlarından birinde bulunan Kerkenez (Falco tinnunculus) yuvası (TEİAŞ, 2001).
Türkiye 527 kuş türü (Turan et al., 2011) ile Avrupa’daki en zengin kuş çeşitliliğine sahiptir. Ülkemizdeki kuş
çeşitliliği insan kaynaklı sebeplerden dolayı tehdit altındadır. Bu tehditlerden biri de elektrik hatlarıdır. Elektrik
hatları hem doğrudan ölüme sebep olarak hem de EMA etkisi ile kuşları olumsuz etkilemektedir. EMA’ya maruz
kalan kuş türlerinin ilk başta Yırtıcılar (Accipitriformes) olması; bu türlerin besin zincirinin tepesinde bulunması,
uzun ömürlü olmaları ve az yavru meydana getirmeleri gibi sebeplerden dolayı önemlidir.
Günümüze kadar yürütülen çalışmalarda, elektrik iletim hatlarına yuva yaptığı belirlenen kuş türleri Tablo 2’de
gösterilmiştir. İlk olarak bu 8 tür en büyük risk altındaki türleri oluşturmaktadır. Tabloda belirtilen türlerin dışında elektrik hattına yakın yerlerde yuvalanan kuş türleri de EMA tehdidi altındadır. Tablodaki türlerden 6’sı
26
Şekil 1. A ve E tipi pilon direkler (Steenhof et al., 1993’e göre)
Steenhof ve arkadaşları (1993) Yırtıcı (Accipitriformes) ve Karga (Corvidea) türlerinin elektrik direklerine yuvalaması ve üreme başarıları ile ilgili yürüttükleri çalışmada, çalışma bölgesinde sıklıkla kullanılan altı pilon direk
türü tespit etmişlerdir. Bu türlerin en fazla yuvaladığı ve dinlenme, avlanma, geceleme için kullandıkları pilon
direk türünün ülkemizde de benzerleri kullanılan A ve E tipleri (Şekil 1’de gösterildiği gibi) olduğunu belirlemişlerdir. Ledger ve arkadaşları’da (1981) Afrika da yürüttükleri çalışmada A ve E tiplerine benzer pilon direklerin
bir akbaba türü olan Gyps coprotheres bireyleri tarafından yoğunlukla kullanıldığını ve bu yoğunluğa bağlı olarak ölümler gerçekleştiğini belirtmişlerdir.
27
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Çalışmalar göstermektedir ki, civar vejetasyon ve
yükseltilere göre daha yüksek olan pilon direkler
yırtıcı türleri için en uygun alanları oluşturmaktadır.
Pilon direklere yapılmış olan yuvalara kuş yumurtaları ve yavruları ile beslenen memeli ve sürüngenlerin
ulaşamamaktadır. Dolayısı ile bu alan korunaklı bir
yuvadır. Bir diğer önemli nokta ise özellikle yırtıcı
kuşların yüksek direklerden avlarını rahatlıkla gözleyebilmesidir.
4. DEĞERLENDİRME
Tablo 1 de görüleceği gibi 380 kV enerji taşıyan iletim
hattının uzunluğu son 30 yılda 5 kat artış göstermiştir. Bu durumda bu hatların yaban hayatı ile etkileşiminin de aynı oranda artmış olduğunu söylenebilir.
İletim hatları içerisinde en yüksek EMA’yı üreten, en
yüksek iletim direklerine sahip olan da yine bu hattır. Özellikle yırtıcı kuş türlerinin yuvalarını korunaklı
yüksek yerlere yaptıkları ve yine aynı şekilde dinlenmek ve avlanmak için bu yüksek alanları kullandıkları
için göz önünde bulundurulduğunda 380 kV enerji
taşıyan bu hatların kuş türleri için en yüksek EMA
riski potansiyeline sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizdeki yüksek gerilim hatlarını uzunlukları, etkiledikleri alan ve taşıdıkları enerji miktarı göz önüne
alınarak Türkiye kuşları için EMA risk skalası oluşturulduğunda: 380>154>220 sonucu ortaya çıkmaktadır. En yüksek riski oluşturan 380 kV’lık hatlar aynı
zamanda en yüksek pilonlara (A veya E tipleri gibi)
sahiptir.
Ülkemizdeki kuş türlerinin EMA etkisi altında kalma
ve özellikle elektrik hatları ile çarpışma riski oldukça
yüksektir. Henüz ülkemizde EMA’ya maruz kalan kuş
türleri ve sayısı kesin olarak bilinmemektedir. Yapmış
olduğumuz değerlendirmede ülkemizde hangi kuş
türlerinin EMA riski altında olabileceğini önceki çalışmaları değerlendirerek belirmeye çalışılmıştır. Tablo
2’de görülmektedir ki EMA ülkemiz yaban hayatı için
oldukça tehlikeli sonuçlar doğurabilecek potansiyele sahiptir. Burada belirtilen türlerin bireylerinin
EMA sebebi ile üreme başarısı, büyüme-gelişme ve
fizyolojilerinin olumsuz etkilenmesi ilerleyen yıllarda
populasyonların olumsuz etkilenmesine neden olacaktır. Tabloda belirtilen türlerden 6 yırtıcı türünün
ülkemizdeki populasyonu halihazırda zaten azalmaktadır. Populasyonların azalmasına sebep olan etkenlere EMA’nında eklenmesi ile populasyonlar yok
olmaya ve türler ortadan kalkmaya bir adım daha
yaklaşacaktır.
28
5. ÖNERİLER
EMA etkisinin ve elektrik çarpmalarının tam olarak
belirlenmesi için öncelikle ülkemizde hangi türlerin
elektrik hatlarını yuvalamak için kullandıkları tespit
edilmelidir. Daha sonra bu türlerin hangi bölgelerde
ve hangi sebeplerden dolayı yoğun olarak elektrik
hatlarını kullandıkları belirlenmelidir. Bu çalışmalardan elde edilen veriler ışığında türlerin üreme
döneminde kullanmaları için yeni ve EMA – Elektrik
çarpmasından etkilenmeyecek veya en az etkilenecek materyalden yapılmış yuvalar kurulmalıdır. EMA
etkisini azaltmak için gerekli yalıtımlar elektrik hat ve
direklerine uygulanmalıdır. Kuş türlerinin dinlenme,
geceleme veya avlanmak için tüneyecekleri platformlar elektrik direklerine monte edilmelidir.
KAYNAKLAR
Castellanos, A., Ortega-Rubio, A., and Arguelles-Mendez, C. 1999. Osprey population response to availability of artificial nest sites at Lagunas Ojo de Liebre
and Guerrero Negro, Baja California peninsula. In Birds and power lines: Collision, electrocution and breeding, eds. M. Ferrer and G. F. E. Janss, pp. 165–175.
Madrid, Spain: Quercus.
Dell’Omo, G., Costantini D., Lucini V., Antonucci G.,
Nonno R., Polichetti A. 2009. Magnetic fields produced by power lines do not affect growth, serum
melatonin, leukocytes and fledging success in wild
kestrels. Comparative Biochemistry and Physiology,
Part C 150 372–376
Emison, W. B., White, C. M., Hurley, V. G., and Brimm,
D. J. 1997. Factors influencing the breeding distribution of the peregrine falconin Victoria, Australia.
Wildl. Res. 24:433–444.
Farrell, J. M., Litovitz, T. L., Penafiel, M., Montrose, C.J.,
Doinov, P., Barber, M., Brown, K. M., and Litovitz, T. A.
1997. The effect of pulsed and sinusoidal magnetic
fields on the morphology of developing chick embryos. Bioelectromagnetics 18:431–438.
Fernie, K. J. 1998. The effects of electric and magnetic fields on selected behavioural and physiological
parameters of reproducing American kestrels. PhD
thesis, McGill University, Montreal, Canada.
Fernie, K. J., and Bird, D. M. 2000. Effects of electromagnetic fields on the growth of nestling American
kestrels. Condor 102:461–465.
Fernie, K. J., and Bird, D. M. 1999. Effects of electromagnetic fields on body mass and food-intake of
American kestrels. Condor 101:616–621.
Fernie, K. J., and Bird, D. M. 2001. Evidence of oxidative stress in American kestrels exposed to electromagnetic fields. Environ. Res. A 86:198–207.
Fernie, K. J., Bird, D. M., and Petitclerc, D. 1999. Effects
of electromagnetic fields on photophasic circulating
melatonin levels of American kestrels. Environ. Health Persp. 107:901–904.
Fernie, K. J., Leonard, N. J., and Bird, D. M. 2000a. Behavior of free-ranging and captive American kestrels
under electromagnetic fields. J. Toxicol. Environ. Health A 59:101–107.
Fernie, K. J., Bird, D. M., Dawson, R. D., and Laguë, P.
C. 2000b. Effects of electromagnetic fields on the
reproductive success of American kestrels. Physiol.
Biochem. Zool. 73:60–65.
Fernie, K.J., Reynolds, S.J., 2005. The effects of electromagnetic field from power lines on avian reproductive biology and physiology: a review. J. Toxicol.
Environ. Health, Part B. Crit. Rev. 8, 127–140.
Ferrer, M., de la Riva, M., and Castroviejo, J. 1991. Electrocution of raptors on power lines in southwestern
Spain. J. Field Ornithol.62:181–190.
Ferrer, M., and Janss, G. F. E. 1999. Birds and power
lines: Collision, electrocution and breeding. Madrid,
Spain: Quercus.
Gilmer, D. S., and Wiehe, J. M. 1977. Nesting by ferruginous hawks and other raptors in high voltage
power line towers. Prairie Naturalist 9:1–10.
Hamann, H.-J., Schmidt, K.-H., and Wiltschko, W. 1998.
Mögliche Wirkungen elektrischer und magnetischer
Felder auf die Brutbiologievon Vögeln am Beispiel einer Population von höhlenbrütenden Singvögeln an
einer Stromtrasse. Z. Vogelk. Natursch. Hessen VogelUmwelt 9:215–246.
Infante O., Peris S. 2003. Bird nesting on electric
power supports in northwestern Spain. Ecological
Engineering 20 321/326
IUCN, The Red List of Threatened Species. http://
www.iucnredlist.org/ (2014 Aralık ayında erişilmiştir).
Kemp, A. C. 1993. Breeding biology of lanner falcons
near Pretoria, South Africa. Ostrich 64:26–31.
Kiziroğlu İ. 2008. Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi. Desen
Matb. Ankara
Lahijani, M. S., and Ghafoori, M. 2000. Teratogenic
effects of sinusoidal extremely low frequency electromagnetic fields on morphology of 24 hr chick
embryos. Indian J. Exp. Biol. 38:692–699.
Ledger, J., and Annegarn, H. J. 1981. Electrocution
hazards to the Cape Vulture. Biol. Conserv. 20:15–24.
Janss, G. F. E., Lazo, A., and Ferrer, M. 1999. Use of
raptor models to reduce avian collisions with power
lines. J. Raptor Res. 33:154–159.
Navazo, V., and Roig, J. 1997. Estudio sobre la nidificación de aves en torres de líneas de transporte
de electricidad. In Segundas Jornadas sobre Líneas
Eléctricas y Medio Ambiente, pp. 223–231. Madrid,
Spain: Red Eléctrica de España.
NWCC - Wallace P. Erickson, Gregory D. Johnson, M.
2001. A Summary of Existing Studies and Comparisons to Other Sources of Avian Collision Mortality
in the United States, Dale Strickland et al.; Western
EcoSystems Technology Inc.
Reynolds, S. J. 2001. The effects of low dietary calcium during egg-laying on eggshell formation and
skeletal calcium reserves in the zebra finch Taeniopygia guttata. Ibis 143:205–215.
Steenhof, K., Kochert, M. N., and Roppe, J. A. 1993.
Nesting by raptors and common ravens on electrical
transmission line towers. J. Wildl. Manage. 57:271–
281.
Turan L., Kiziroğlu İ., Erdoğan A. 2011. Biodiversity
and its disturbing factors in Turkey. VI. International
Symposium on Ecology and Environmental Problem.
Antalya, Turkey.
TEİAŞ. 2001. Türkiye Enterkonnekte İletim Sistemi.
http://www.teias.gov.tr/11.iletimWebSitesi/index.
htm (2011, Aralık ayında erişilmiştir.)
TEİAŞ. 2010. Türkiye Elektrik ve İstatistikleri. http://
www.teias.gov.tr/ (2011, Aralık Ayında Erişilmiştir).
TEDAŞ. 2011. http://www.oib.gov.tr/yayinlar/yayinlar.htm (2011, Aralık ayında erişilmiştir)
Williams, T. D. 2001. Experimental manipulation of
female reproduction reveals an intraspecific egg size-clutch size trade-off. Proc. R.Soc. Lond. B 268:423–
428.
Youbicier-Simo, B. J, Boudard, F., Cabaner, C., and
Bastide, M. 1997. Biological effects of continuous
exposure of embryos and young chickens to electromagnetic fields emitted by video display units. Bioelectromagnetics 18:514–523.
29
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
İnsan gıdası olarak tüketilen Manila Kum Midyesi,
Ruditapes philipinarium’da Kahverengi Benek Hastalığına neden olan patolojik etmen ilk kez Fransa’nın
Atlantik kıyılarından izole edilmiştir. Araştırma bulgularına göre, hastalık etmeni olan bakterinin Vibrio
tapetis olduğu saptanmıştır. V.tapetis’in Manila Kum
midyesinin kabuğunun manto yüzeyinde çoğalarak
kabuk deformasyonuna neden olduğu görülmüştür.
Ayrıca, kabuğun iç yüzeyinde kahverengi organik
maddenin birikmesi ile hastalığın hızla ilerlediği kaydedilmiştir. Hastalığın devam etmesi ile, enfeksiyonun yumuşak dokudaki etkileri artarak ölümlere neden olduğu rapor edilmiştir.
Manila Clam which is consumed by human
consumption the pathological factor also which
causes Brown Ring Disease in Ruditapes philippinarum
was isolated for the first time on Atlantic Coasts of
France. According to the results, the bacteria that
causes this disease is Vibrio tapetis. V.tapetis was seen
to be causing deformation on Manila Clam’s shell by
effecting. Besides, it was recorded that the disease
was advancing rapidly because of the accumulation
of the organic material inside of the shells. It was
reported that, by continuing of the disease and
increasing the effects of the infection on soft tissue,
causes to mortalities.
Anahtar Kelime: Vibrio tapetis, Manila Kum Midyesi
Key Words: Vibrio tapetis, Manila Clam
GİRİŞ
Manila kum midyesi olarak bilinen Ruditapes philippinarum, Veneridae ailesine ait subtropik boreal bir
türdür (Foto 1,2). Dünya’da Pasifik istridyesinden
sonra en çok tercih edilen su ürünleri türleri arasındadır ve 2007 yılında tüketimi yaklaşık 3 milyon ton
civarındadır. Akdeniz’de 1985 yılında İtalya’ya plan-
tasyonunu takiben farklı bölgelerden bildirilen bu
tür ülkemizde Ege Denizi ve Marmara’dan bildirilmiştir. Türün ilk kez Akdeniz Kıyılarına adaptasyonunu
1985 yılında İtalyan araştımacılar gerçekleştirmiş
olup, türün plantasyonu bu şekilde gelişmiştir. Daha
sonra Manila Kum Midyesinin Türkiye denizlerindeki
dağılımı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi olarak
rapor edilmiştir.
MANİLA KUM MİDYESİ
Ruditapes philippinarum’ da
KAHVERENGİ BENEK HASTALIĞI
BROWN RING DISEASE ON MANILA CLAM Ruditapes philippinarum.
Prof.Dr. Sezginer TUNÇER
Melis YILMAZ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,
Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,
Fen Bilimleri Enstitüsü(2)
30
Fotoğraf 1. Manila kum midyesi ( Foto: opencage.info)
31
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Fotoğraf 3. Ruditapes philippinarum (Foto: nature22.com)
Fotoğraf 2. Manila Kum midyesi ( Foto: L.Schroeder)
Coğrafik Dağılım
Biyoloji ve Ekoloji
Orijinal yayılımı Kuril Adası’ndan başlayıp Hint Okyanusu’nda Pakistan kıyılarına kadardır. 1929 yılında
Hawai’de, 1939 yılında Birleşik Devlet’lerin kuzey batı
kıyılarında görülmüştür. 1970’lerin sonunda Büyük
Britanya’ya, 1972 ve 1975 yılları arasında Fransa’ya
akuakültür amacıyla taşınmıştır. Günümüzde doğal
populasyonlar Büyük Britanya’nın Güney Kıyılarında,
Fransa, İspanya Atlantik ve Akdeniz Kıyılarında bulunur. Manila kum midyesinin aynı zamanda Tahiti,
Norveç, Kaliforniya, Fas, Tunus, İsrail ve Türkiye gibi
Dünya’da farklı dağılımları gözlenmiştir.
Manila kum midyesi genel olarak sığ koylarda ve
32
körfezlerde sedimentin birkaç santimetre içerisine
gömülü olarak yaşar. Zemini kum, çamur, çakıl, bataklık ve deniz çayırları olan çeşitli ortamlarda bulunabilirler. Sıcaklık toleransı geniştir ve optimal büyüme sıcaklığı 20-24°C’dir. Gıdalarını filtre ederek alırlar. Manila kum midyelerinde sifonlar en uçtaki çok
küçük bir bölüm dışında bitişiktir. Sifon yapısı yerli
akivadeslerden (R.decussatus) ayıran en önemli özelliklerindendir. ( Foto:3,4,5)
Fotoğraf 4. Manila Kum Midyesi sifonları (Foto: nature22.com)
33
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Semptomlar ve tanı
Vibrio tapetis, Ruditapes philippinarum’un kabuğunun kenarındaki mantoda periostracal lamina yüzeyine yapışır ve giderek kolonileşir. Periostracal laminadaki bu bozulma sonucunda iç kabuk yüzeyi etrafında hastalığın
belirtisi olan kahverengi organik maddelerin birikimi gözlenir. ( Foto: 6, 7,8 )
Fotoğraf 6. Manila Kum Midyesi çıplak gözle görülebilen kabuk deformasyonu ( Foto: C. Paillard)
Fotoğraf 5. Ruditapes descussatus (Foto: nature22.com)
Yetiştiriciliği
Manila Kum Midyesi, yüksek ticari değeri, büyüme
performansı, tuzluluk ve sıcaklık koşullarına karşı
olan toleransı nedeniyle akuakültürde aranan tür
haline getirmiştir. Manila Kum midyesi yetiştiriciliği
yaklaşık 1970 yıllarında türün Fransa’ya taşınıp adaptasyonundan sonra çoğu Atlantik Kıyılarında yer alan
Arcachon, Marannes-Oleron ve Aber Körfezleri’nde
yetiştiriciliği başlamış ve giderek yaygınlaşmıştır.
1987 ilkbahar ve yaz ayları arasında Aber Körfezinde Manila Kum Midyesi yataklarında toplu ölümler
34
gözlenmiştir. Ölümler, peripheric iç kabukta kahverengi tortular şeklinde karakterize olmuş semptomlarla ilişkilendirilmiştir ve hastalığa Kahverengi Benek Hastalığı (Brown Ring Disease) adı verilmiştir. Bu
hastalığın etmeni bir gram negatif bakteri olan Vibrio tapetis’tir. Kahverengi Benek Hastalığına neden
olan patolojik etmen ilk olarak Kuzey Fransa’da izole
edilmiş, hastalığa bakterinin neden olduğu belirlenmiştir. Bu bakteri ilk önce Vibrio predominant 1 (VP1)
olarak adlandırılmış sonradan Vibrio tapetis olarak
yeniden adlandırılmıştır. Vibrio tapetis, Vibrionaceae
familyasına aittir.
Fotoğraf 7. İç Kabukta gözlenen deformasyonlar (Foto: C. Paillard)
Enfeksiyon aynı zamanda normal kabuk oluşum sürecini olumsuz yönde etkiler. Hemositteki hemolenf
hücrelerinin artışını ve peptidaz enzimi aktivitesini
engeller. Vibrio tapetis’in penatrasyonuyla periostracal laminadan extrapallial boşluğa doğru yayılan
hastalık giderek mantoya ve yumuşak doku içeri-
sine yerleşir ve burada çoğalarak bazı hasarlara ve
ölümlere neden olur. Bu hasarlar; hücre yuvarlanması, sitoplazmik uzantı kaybı, tutunma kapasitesinde
azalma, ağırlık kaybı, bağışıklık sisteminde bozulma
ve kas ölümleridir ( Foto 8 ).
35
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
çıkması bu bakteri için ölümcül olabilir. Kahverengi
Benek Hastalığından etkilenmiş Manila Kum Midyeleri için bu sıcaklığın tedavi edici olduğu düşünülebilir. 15-21°C arasında hastalık gelişiminin yoğunluğu
sıcaklıkla ters orantılıdır. Yapılan çalışmalara göre
hastalığın gelişmesi için optimal sıcaklık 14°C’dir.
Tuzluluğun hastalığın gelişimi üzerine etkileri hakkındaki bilgiler yetersizdir. Fakat laboratuvar çalışmaları düşük tuzluluğun (‰20 altında) bu patojenin gelişmesi için uygun olduğunu göstermiştir ve
savunmayla ilgili hemosit parametrelerini olumsuz
etkilemiştir. Son olarak sediment tanecikleri boyutu Kahverengi Benek Hastalığını önemli ölçüde etkiler. Doğal populasyonlarda hastalığın yayılması
sediment taneciklerinin boyunun artmasıyla doğru
orantılıdır.
Öztürk, B., Doğan, A., Bitlis- Bakır, B., Salman, A., 2014.
Marine molluscs of the Turkish coast: an updated
checklist. Turkish Journal of Zoology 38, doi:10.3906/
zoo-1405-78.
Paillard C., Maes, P., 1994. Brown Ring Disease in the
Manila clam, Ruditapes philippinarum: establishment
of a classification system. Disease of Aquatic Organisms 19, 137- 146.
Paillard C., Maes, P., Oubella, R., 1994. Brown Ring
Disease in clams. Annual Review of Fish Diseases 4,
219- 240.
Teşekkür
Kaynak ve Fotoğraf yardımlarından ötürü Brest Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Christine Paillard’a
teşekkür ederiz.
KAYNAKLAR
Alam, B., Ford, S.e.,2006. Effects of the pathogenic
Vibrio tapetis on defence factors of susceptible and
non- susceptible bivalve species: I. Haemocyte changec following in vitro challenge. Fish and Shellfish
Immunology 20,374- 383.
Fotoğraf 8. İç kabuk yüzeyindeki görünümler ( Foto: C. Paillard)
Çevresel Faktörler ve Hastalık İlişkisi
Kahverengi Benek Hastalığı ilk olarak büyük ölçekte
ilkbahar ve yaz aylarında görülmektedir ancak arazi ve laboratuvar çalışmalarına göre hastalığın seyri,
ortam sıcaklığının azalmasıyla artmaktadır. Hastalık
daha sonra soğuk su hastalığı olarak değerlendirilmiş, Fransa’nın Atlantik Kıyıları, İrlanda, İngiltere,
İspanya ve İtalya boyunca dağılım göstermiştir. Bu36
güne kadar sadece Avrupa kıyılarında rapor edilen
hastalığın son zamanlarda Güney Kore’de de dağılımlarının gözlendiği bildirilmiştir. Hastalık gelişimini kontrol etmede başlıca çevresel faktörlerden biri
sıcaklıktır. Patojenik etken Vibrio tapesis’in optimal
büyüme sıcaklığı 20°C civarındadır. Yüksek sıcaklıklar
Vibrio tapesis’in gelişmesini durdurur ve 27-30°C’de
hiç gelişme gözlenmez. Sıcaklığın 27°C’nin üstüne
Alam, B., Paillard, C., Auffret, M., 2000. Alterations in
hemolymph and extrapallial fluid parameters in the
Manila clam, Ruditapes philippinarum,challenged
with the pathogen Vibrio tapetis. Journal of Invertebrate Pathology 76, 63-69.
Jeffroy, F., Brulle, F., Paillard, C., 2013. Differential expression of genes involved in immunity and biomineralization during Briwn Ring Disease development
and shell repair in the Manila Clam, Ruditapes philippinarum. Journal of Invertebrate Pathology 113,
129-136
37
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Dünya üzerinde yaşayan her canlının ekosistemde
Every living creature on earth has a function in the
bir görevi vardır. Bu canlılardan biri de yarasadır. Ya-
ecosystem. Bat is one of these creatures. They fed on
rasalar böcek, meyve, omurgalı ve omurgasız hayvan
insect, fruit, vertebrate and invertebrate animal and
ve kanla beslenir. Kanla beslenen yarasalara vampir
adı altında bütün dünyada korkularak bakılmıştır. Bu
korku yüzünden yarasalar hep suçlanmış; biyolojik
mücadeledeki yerleri ve ekosistemdeki rolleri unutulmuştur.
blood. Blood-fed bats were feared throughout the
world with the name of vampire. Bats have always
been accused of being frightening and their place in
biological control and their roles in the ecosystem has
been forgotten.
Anahtar Kelimeler: Desmotus rotundus, Diphylla
ecuadata, Diaemus youngi, Vampir yarasalar, Yarasa
Key Words: Desmotus rotundus, Diphylla ecuadata,
korkusu, Ekosistem
Diaemus youngi, Vampire bats, Bat fear, Ecosystem
GİRİŞ
Dünyadaki 5416 memeli türünün 1116’sı yarasalara
aittir (Wilson ve Reeder, 2005). Bu türlerin %70’i böcekle, %20’si meyve ile beslenirken kalanı omurgalı
ve omurgasız hayvan ve kanla beslenir. Farklı yarasa
türleri, avlanmaya çıktıkları farklı saatlere ve o türe
özel farklı uçuş irtifalarına göre farklı böceklerle beslenir. Böylece yarasaların diyetleri akşam karanlığı
ile birlikte sivrisinek gibi küçük böceklerle başlar ve
gecenin ilerleyen saatlerinde giderek değişen böcek
çeşitliliğine ulaşır (Albayrak, 1995). Bu şekilde, insan
için risk oluşturan sıtma amili sivrisinek ve güve gibi
zararlı böceklerin populasyonları yarasalar tarafından denetlenerek doğal biyolojik bir mücadele gerçekleşmiş olur.
VAMPİR EFSANESİ ve YARASALAR
Prof.Dr. İrfan ALBAYRAK
Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi,
Biyoloji Bölümü 71450, Yahşihan, Kırıkkale, TÜRKİYE
38
Diğer taraftan, meyve yarasaları, yedikleri meyvelerin çekirdeklerini toprağa bırakarak bitkilerin yayılış
alanlarının genişlemesine katkı yapar. Ayrıca, olgunluk dönemini geçirmiş meyveleri tercih ederek çürüme başlamadan önce onları sağlam meyvelerden
adeta ayıklar ve diğer meyvelerin bir süre daha sağlıklı kalmasında rol oynar. Bazı yarasalar akrep, çiyan,
kurbağa ve balıkla beslenirken bazıları da kanla beslenir.
Kanla beslenen yarasalar, bu özelliklerinden dolayı
vampir olarak adlandırılmıştır. Anatomik ve fizyolojik
yapıları, diğer yarasalardan farklıdır. Sivrisineğin kan
emerken salgıladığı salgı gibi bu yarasalar da bir çeşit
salgı yapar ve kanın pıhtılaşmasını önler. Ağızda kesici dişler keskin birer jilet gibidir. Köpek dişleri uzunca
ve azı dişleri azalmıştır. Ağıza katı bir besin gelmeyeceği için dişlerin sayı ve özellikleri değişmiştir. Bir
vampir yarasada 20 diş bulunur. Kan emen yarasalar
dünyada üç tür olarak yayılış göstermektedir. Bunlar
Desmodus rotuntus (Yaygın vampir yarasa) (Şekil 3),
Diphylla ecaudata (Kıllı bacaklı vampir yarasa) (Şekil
4) ve Diaemus youngi (Beyaz kanatlı vampir yarasa)
(Şekil 5)’dir. Desmodus rotundus, Uruguay, Kuzey Arjantin, Paraguay Kuzey Şili, Meksika, Venezuella ve
Trinidad adalarında yaşamakta ve memeli kanı ile
beslenmektedir. Diphylla ecuadata ABD’de Güney
Teksas, Meksika, Venezuella, Peru, Bolivya ve Doğu
Brezilya’da; Diaemus youngi Meksika, Kuzey Arjantin,
Bolivya, Paraguay, Doğu Brezilya, Venezuella ve Trinidat adalarında yaşamakta ve her iki tür de daha çok
kuş kanı ile beslenmektedir.
39
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Şekil 1. Desmodus rotuntus (Yaygın vampir yarasa)
(http://fineartamerica.com/featured/vampire-bat-desmodus-rotundus-portrait-michael-patricia-fogden.html)
(Erişim: 19.04.2015)
Şekil 3. Diphylla ecaudata (Kıllı bacaklı vampir yarasa)
http://wwwanimalbr.blogspot.com.tr/2012/09/morcegos-desmodus-rotundusdiaemus.html (Erişim: 19.04.2015)
İlk defa 1498 yılında Orta Amerika’nın fethi sırasında
geceleri yarasaların insan ve atların kanlarını emdiği rapor edilmiştir. Bir vampir yarasa, bir öğün ile 48
saat hayatiyetini devam ettirebilir. Bir sebeple vampir
yarasa kan bulamayıp beslenemezse, tünek arkadaşı onunla besinini paylaşır. Böyle bir sistem yarasalar
arasındaki besin dağılımının adaletli olmasını sağlar.
Geceleyin vampir yarasalar yuvalarından dışarı çıkar.
Sıcakkanlı bir av aramak için kırsal alanda sessiz ve
alçaktan uçmaya başlar. Bir veya iki saat içinde uygun
avları bulan ve kanlarını emen yarasalar yavrularını
beslemek ve uyumak için tüneklerine döner (Wilkinson, 1990).
Şekil 2. 40
Diaemus youngi (Beyaz kanatlı vampir yarasa)
(http://en.wikipedia.org/wiki/White-winged_vampire_bat#/media/File:Dyoungi.jpg) (Erişim: 19.04.2015)
Uzun yıllar biyologlar hayvan fizyolojisi ile ilgilendiler. Son zamanlara kadar vampir yarasa, Desmodus
rotundus’un hayat hikayesi ve davranışları hakkında
az şey biliniyordu. Bununla beraber birkaç yeni çalışma vampir yarasaların önemli derecede sosyal hay-
vanlar olduklarını gösterdi. Dişiler gündüzün koloni
oluşturur, geceleri düzenli bir çalışma içine girerler.
Aralarındaki işbirliği sonucu yarasalar birbirlerini
“kan kusmak” yoluyla besler (Wilkinson, 1990). Florida Üniversitesinden Brain K. McNab arka arkaya iki
gece beslenmekten geri kalan bir vampir yarasanın
öldüğünü görmüş ve kan kusturma davranışının sebebini buna bağlamıştır. Besinsiz kalan bir yarasa 60
saat sonra ağırlığının yüzde 25’ini kaybeder ve bu
kritik sınırı geçtikten sonra hayatiyetini uzun süre
daha sürdüremez. Vücudun metabolik makinasının
yakıtını sağlamak ve ölmemek için bireyler her gece
vücut ağırlığının yüzde 50’si -veya bazen hatta yüzde
100’ü- oranında kan tedarik etmek zorundadır. Genellikle her gece yarasalar aynı hedef hayvana döner,
başarısız olma durumunda başka hayvanlardan beslenmeye çalışır. Buna rağmen %30’u kan bulamaz.
Bu durumda, böyle bir birey bir tünek arkadaşın41
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
dan besin isteyerek birkaç gece için açlıktan kurtulur, böylece kan arama için yeni bir şansa sahip olur.
Bonn Üniversitesinden bir zoolog olan Uwe Schmidt,
1978’de dişilerin yavrularına “kan kustuğu”nu keşfetmiştir. Wilkinson (1990)’a göre Schmidt 1978 yılında,
annesi ölen ve evlatlığa kabul edilen yavrunun bir
ebeveyn tarafından emzirildiğini de rapor etmektedir. Yarasa hem kendisi, hem de neslinin bekası için
bu davranışı sergilemek zorundadır. Bu şekilde davranış sergileyen memeli türleri yabani köpek, sırtlan
ve şempanzedir (Wilkinson, 1990).
Dünyanın her yerinde yayılış gösteren ve gerçek hayatları az bilinen yarasalar hakkında birçok efsane ve
hurafe vardır. Bunlardan birine göre, insanlar onların
bir zamanlar kuş olduklarına ve kaderlerinden memnun olmadıklarından insanlar gibi ibadet etmek için
kutsal yerlerde toplandıklarına inanıyordu. Duaları
kabul edildiğinde yüzleri insan yüzüne dönüşüp vücut kuşa benzer kalıyordu. Bu yüzden gündüzleri
kuşlarla karşılaşmaktan utandıkları için sadece
geceleri dışarı çıkıyorlardı. Tamamen kuşa dönüşmek için gündüzleri kilise, mabet ve kutsal
yerlerde akşama kadar dua ediyorlardı. Yine çoğu
kültürde, büyücünün iksiri için yarasa kanı, kemiği veya yüreği esas materyali oluşturmuştur.
Orta ve Güney Amerika’da yaşayan ve sadece kanla
beslenen vampir yarasalar Avrupa’da hiç yaşamadığı halde 1930’larda Avrupa’da birçok korku filmine
konu edilmiş, medya ve sinema aracılığı ile de “vampir yarasa” korkusu adeta pazarlanmıştır. Bu yarasaların doğal beslenme davranışı, Orta Avrupa’da gene
efsane Kazıklı Voyvoda’nın karakteri ile bütünleştirilmiş ve pazarlanan korku daha da beslenmiştir.
Voyvoda III. Vlad Tepeş, Kont Drakula ya da Kazıklı
Voyvoda 1448, 1456-1462 yılları arası ve 1476 yıllarında Eflak beyliğinin voyvodası (prensi) idi. Bu zat
Macarlar tarafından ‘Drakula I’ (Şeytan), Ulahlar tarafından ‘Çpelpuç’ (Cellat) ve Türkler tarafından ‘Kazıklı Voyvoda’ olarak bilinmekteydi. Voyvoda III. Vlad
esir Osmanlı askerlerini kazıklara çakarak işkence ile
öldürmesiyle tarihe geçmişti. Bu olaylar Bram Stoker tarafından yazılan bir romana taşınmış ve daha
sonra da filimlere de konu edilerek vampir efsanesi
başlatılmıştır. Efsaneye göre kan emen drakula yarasa olup uçmakta, insan olup uzun köpek dişleriyle
kurbanının kanını içmektedir.
42
Yarasaların eski çağlarda ruh olup ölen insanların
cesetlerine girip onları dirilttiği ve geceleri hayalet
şeklinde dolaştıklarına inanılıyordu. Özellikle 1730
ila 1735 yıllarında Slav ve Macarlar arasında bu inanış
çok yaygındı. Hristiyanlar arasında kiliseden kovulan
veya intihar edenlerin mezardan hortlayarak seçtikleri kurbanların kanını içtiklerine inanılıyordu.
İncil’de tanrının kullarına murdar kuşlar, yarasalar ve sürünücü şeyleri yememelerini ikaz ettiği
yer almaktadır. Bazıları “niçin yenmesin? meyve ile
beslenen 1 kg’lık yarasalar pekala bir piliç gibi besin
kaynağıdır” demektedir. Bazıları da “Tanrı neyin besin
olup neyin besin olmayacağını tayin etmiştir” şeklinde yorum yapmaktadır. Avrupa ve Amerika’da yarasa
büyü, fal ve kehanetin simgesi haline gelmiş ve hep
korku ve endişeyi çağrıştırmıştır. Halbuki doğuda,
Çin’de yarasa şans ve mutluluğun timsali, Pasifik adalarında ise kahramanlığın sembolü olmuştur.
Bugün de gece ortaya çıktıkları, belirli mevsimlerde rastlandıkları, kuşlardan daha farklı uçtukları ve genellikle ıssız yerlerde görüldükleri için ve
özellikle sinema hala vampir filmleri ile yarasaları
özdeşleştirmeye devam ettiği için, yarasalar yanlış anlaşılmaya devam edilmektedir. Oysa ekolojik
dengeye büyük katkı sağlayan yarasalar insanlar
tarafından çok az tanınmakta ve hak ettikleri değeri
bulamamaktadır. Onların olmadığı bir dünyada aşırı
çoğalma eğilimindeki böceklerle nasıl mücadele edilebilir? İnsanoğlu bu mücadelede her zaman yetersiz
kalacaktır.
SONUÇ
Türkiye’de 38 yarasa türünün yaşadığı kaydedilmiştir. Bu yarasalardan sadece bir tür meyve ile beslenir
ve Akdeniz şeridi boyunca yayılış gösterir. Diğer 37
yarasa türü böcekçi yarasalardır ve Türkiye’nin her
yerinde yayılış göstermektedir (Albayrak, 2013). Bugüne kadar yarasalarla ilgili pek çok araştırma yapılmıştır. Ancak bu araştırma sonuçları bilim çevreleri
dışında paylaşılamadığı için halkın yarasalara bakışı
değişmemiş ve onları suçlayan yaklaşımlar süregelmiştir. Her yarasa vampir zannedilmektedir. Vampir
yarasalar sadece Amerika kıtasında yaşamaktadır,
yani Türkiye’de vampir yarasa yoktur.
Türkiye’de yarasa ile ilgili alınan birçok şikayetten
birkaçı burada örnek olarak verilebilir. Ankara Hacettepe Hastanesini 1995 yılı yaz başında vampir
yarasaların bastığı haberi gazetelerden okunmuştu.
Kardiyoloji kliniğinde akşam saatlerinde yarasalar
faaliyete geçince hastalar ve çalışanlar paniğe kapılmıştı. Burada yapılan incelemede Hastanenin Kardiyoloji kliniğinin bulunduğu kattaki ara koridorun
tavan arasını yazın açık pencerelerden giren Cüce
yarasanın (Pipistrellus pipistrellus) tünek olarak kullandığı tespit edildi. Bu böcekçi yarasalar birkaç gün
süreyle akşamları özel ağlarla yakalanıp ayrı bez
torbalara konuldu ve başka bir mekana götürülerek
salıverildi. Kırıkkale’de bir aile üçüncü katta akşam
balkonda yemek yerken yarasaların adeta pike ya-
Şekil 4. parcasına uçuştuğunu ve korktuklarını bildirmişti.
Ekip olarak yapılan incelemede pencere pervazı üzerindeki bir aralığı cüce yarasanın tünek yeri olarak
kullandığı tespit edildi. Aileye yarasaların faydaları
ile ilgili bazı bilgiler verilerek kışın pervaz üzerindeki
aralığın da kapatılabileceği söylendi. Ankara Çayyolu’nda ikamet eden bir şahsın, evinde yarasa görünce
panik olup evini terk etmek zorunda kaldığını ifade
etmesi üzerine binada yapılan incelemeler sonunda,
çevrede uçuşan yarasaların açık pencereden içeri
girdiği anlaşıldı ve pencerelerin sineklik ile kullanılması önerildi (Şekil 4). Bu süreçte yarasalar hakkında
doğru bilgiler edinmesi sağlanan ailenin de yarasa
korkusu kalmadı.
Ankara Hacettepe Hastanesinde yarasaların tünek yeri seçtikleri kat (Solda) ve Ankara Çayyolu’ndaki bir evin çatısında
yarasa tünek yerinin tespit çalışması (Sağda)
Unutmayalım ki, yarasalar olduğu sürece sivrisinek
Albayrak, İ., 2013. Türkiye’deki Meyve Yarasası (Rou-
gibi böcek populasyonlarının artışı engellenir ve
settus aegyptiacus)’nın diyeti. Tabiat ve İnsan, Ankara,
onlar sayesinde doğal hayatın dengesi sağlanabilir.
47:4-8.
Yarasaların yerleşim yerlerinde yaygınlaşması için
binalarda ikamet eden yarasalardan korkmamalı ve
Wilkinson, G.S., 1990. Food Sharing in Vampire Bats.
daha da desteklemek için yerleşim birimlerindeki uy-
Scientific American, New York, February, 64-70.
gun bina ve ağaçlara yarasa evleri yerleştirilmelidir.
Wilson, D.E., Reeder, D.A.M., 2005. Mammal species
of the world. Smithsonian Institution Press. Washin-
KAYNAKLAR
gton and London, 1-1206.
Albayrak, İ., 1995. Türkiye Yarasaları ve Ekolojisi. II.
http://www.muhabbetim.com/yasam/kazikli-voy-
Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi, Biyologlar Derneği,
voda-vlad-tepes-kimdirbiyografifatih-sultan-meh-
11-13 Eylül 1995, Ankara, 443-452.
met-dostlugu.html. (Erişim: 09.03.2015)
43
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
GİRİŞ
İzmir yalıçapkını, büyük bir yalıçapkını türü olup
boyu yaklaşık 28 cm kadardır. Sırt-kanat ve kuyruk
tüyleri parlak mavi, baş-omuz ve karın tüyleri kahverengidir. Dikkat çekici iri, kırmızı bir gagası vardır.
Dişi ve erkeklerde dış görünüş bakımından farklılık
bulunmamakla birlikte, genç bireyler erginlere göre
daha soluk renklidir. Besinlerini özellikle eklembacaklılar, balıklar, kurbağalar, küçük memeliler ve kuşlar oluşturmaktadır. Tür tatlı su yakınlarında bulunan
kumullara kazdıkları tünel şeklinde yuvalar yapar. Bir
kuluçka döneminde 4-7 kadar, beyaz renkli yumurta
bırakırlar. Kuluçka süresi yaklaşık 18-21 gündür. Yayılış alanı değerlendirildiğinde, Türkiye, İsrail, Mısır,
İran, Irak, Hindistan, Sri Lanka, Myanmar, Bangladeş, Filipinler, Endonezya, Tayland, Çin, Yunanistan,
Bulgaristan gibi pek çok ülkede görülen, Palearktik
bölge kuşlarından biridir. Türkiye’de ise İzmir’den
başlayarak güney sahillerimizde görülmektedir. Çalışmanın gerçekleştirildiği Boğazkent (Antalya)’te ise
ilk defa 2008’de gözlenmiş ve ilerleyen yıllarda düzenli olarak görülmüştür.
MATERYAL VE METOD
Belek Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırlarında yer
alan Boğazkent, yaklaşık 11200 ha alana sahip olup,
31º04’53’’ ve 31º21’08’’ doğu boylamları ve 36º48’08’’
ve 36º53’23’’ kuzey enlemleri arasında yer almaktadır. Bölgedeki ırmaklar, meralar, çorak alanlar, kumullar, tarım alanları, sazlıklar, ormanlık alanlar ve
bataklıklar pek çok farklı habitat tipinin oluşmasına
olanak sağlamaktadır. Bu habitat çeşitliliği beraberinde zengin bir ornitoçeşitlilik oluşturmaktadır.
Alanda yıl boyu düzenli olarak hat boyunca gözlemler yapılmıştır. Çalışma sabah erken saatlerde (06.30),
kuşların aktivitelerinin başlamasıyla birlikte başlamış
ve akşama kadar (19.00) devam ettirilmiştir.
BULGULAR
Yapılan çalışmalar çerçevesinde alanda 237 kuş türü
tespit edilmiştir. Bu kuş türlerinden biri olan İzmir
yalıçapkını Boğazkent’te ilk kez 2008 yılında gözlenmiştir. İlerleyen yıllarda devam ettirilen çalışmalar
neticesinde, İzmir yalıçapkını düzenli olarak gözlenmiş ve bölgede ürediği tespit edilmiştir. Boğazkent’te İzmir yalıçapkının görüldüğü yerler köprü
çayı, acısu civarı ile iki ırmak arasında kalan alanlar ve
deniz kenarıdır (Şekil 1).
ANTALYA/BOĞAZKENT BELDESİNDEN
İZMİR YALIÇAPKINI
(Halcyon smyrnensis) KAYDI
Şekil 1. Boğazkent haritası
Yrd.Doç.Dr.Hakan KARAARDIÇ
Dr.Leyla ÖZKAN
Akdeniz Üniversitesi Alanya Eğitim Fakültesi, Antalya
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Antalya
44
İzmir yalıçapkını ilk kez 2008’de 1 birey olarak kaydedilmiş, 2009-2012 yılları arasında düzenli olarak, artan sayıda gözlenmiş ve yıllara göre birey sayısı şekil 2’de gösterilmiştir.
45
Tabiat ve İnsan
Tabiat ve İnsan
Derneğimizin 29.Dönem
Olağan Genel Kurul toplantısı
Şekil 2. İzmir yalıçapkınının yıllara ve aylara göre Boğazkent’teki sayısı
TARTIŞMA VE SONUÇ
İzmir yalıçapkınının Türkiye’deki yayılış alanı değerlendirildiğinde, adını aldığı İzmir’de dahi yıldan yıla
daha az sayıda gözlendiği bilinmektedir. Boğazkent’te türün görülmesi oldukça olumlu bir gelişme
olmakla birlikte, türün gözlendiği tüm alanlarda,
üreme bölgelerinde tehdit edici faktörlerin ez aza
indirilmesi gerekmektedir. Boğazkent aynı zamanda
turizm alanıdır. Dolayısıyla turizm faaliyetleri ve bu
doğrultuda alandaki yapılaşmanın, bölgedeki diğer
kuşlarla birlikte İzmir yalıçapkınının üreme faaliyetlerini tehdit etmeyecek şekilde gerçekleştirilmesi
önem arz etmektedir. Aynı zamanda gelecek yıllarda alanda gerçekleştirilecek ornitolojik çalışmalarla,
bölge halkında çevre ve doğa bilincinin oluşturulması oldukça önemlidir.
KAYNAKLAR
Asokan, A., Mohamed Samsoor Ali, A. and Manikannan, R. 2010. Observations on nesting ecology of
White-breasted Kingfisher Halcyon smyrnensis (Aves:
Coraciiformes) in Cauvery Delta, Southern India.
Journal of Ecology and the Natural Environment Vol.
2(7), pp. 134-139. ISSN: 2006-9847.
Asokan, A. and Mohamed Samsoor Ali, A. 2010. Time-activity Budget of White-breasted Kingfisher
46
Halcyon smyrnensis in Cauvery Delta Region, Tamil
Nadu, India. Advances in Biological Research 4 (6):
288-291, ISSN 1992-0067.
Erdoğan, A., Karaardıç, H., Özkan, L. ve Korkmaz, R.
2009. Belek Özel Çevre Koruma Bölgesi Boğazkent
Beldesi Kocagöl Mevkiinde Göçmen Kuş Türlerinin
Sonbahar Göç Hareketleri ve Göç Zamanlarının Kuş
Halkalama Metodu Uygulanarak Belirlenmesi projesi
raporu, Aralık 2009, 67 ss.
Erdoğan, A., Karaardıç, H.,ve Özkan, L. 2010. Göçmen
Kuş Türlerinin Göç Hareketlerinin Kuş Halkalama Metodu Uygulanarak Belirlenmesi Projesi Sonuç Raporu, Kasım 2010, 60 ss.
Erdoğan, A., Karaardıç, H. ve Özkan, L. 2011. Göçmen
Kuş Türlerinin Göç Hareketlerinin Kuş Halkalama Metodu Uygulanarak Belirlenmesi Projesi Sonuç Raporu, Kasım 2011, 56 ss.
Özkan, L. 2012. Antalya/Boğazkent Mahmuzlu Kızkuşu (Vanellus spinosus L. 1758) Populasyonunun Göç
Fenolojisi Ve Kuluçka Biyolojisi Üzerine Araştırmalar.
Doktora Tezi. Akdeniz Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, Antalya, 83 ss.
Soud, R. Mazumder, K. and Gupta A. 2010. Predation
by White-throated Kingfisher Halcyon smyrnensis on
Common wolf Snake Lycodon aulicus (Linnaeus). NeBIO (2010) Vol. 1(1).
D
erneğimizin 29.Dönem Olağan Genel Kurul toplantısı 25 Nisan2015 tarihinde City Hotel’de yapıldı. Toplantıya üyelerimiz ve şubelerimizden 69 kişi katıldı. Yapılan toplantıda derneğimizin
tüzüğündeki bazı maddeler Dernekler Yönetmeliğinde meydana gelen değişiklik nedeniyle yeniden
düzenlendi. Derneğe üyeliğe giriş ücretinin 25 TL yıllık aidatın 50 TL olmasına ve yeni ücretlerin
1 Ocak 2016 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildi.
Derneğimizin 29. Dönem;
Yönetim Kurulu üyeliğine, Genel Başkan Yunus Ensari, Genel Başkan Yardımcıları Serap Kantarlı ve Ali
Rıza Koç, Genel Sekreter Dr.Ülkü Merter, Sayman Olcay Önem, Üyeler Prof.Dr. İrfan Albayrak ve Yasin
Şerefoğlu,
Denetim Kurulu üyeliğine, Zeynep Nuray Bayar, Ebru Olgun ve Onur Kale,
Onur Kurulu üyeliğine, Prof.Dr. Mustafa Aydoğdu, Prof.Dr.Sümer Gülez ve Av.Tuncay Akı seçildiler.
Genel kurulumuza katılım sağlayan tüm üyelerimize, Hatay, Antalya ve Gaziantep Şubelerimize teşekkür eder, yeni dönemin başarılı olmasını dileriz.
Dr. Ülkü MERTER
Genel Sekreter
47
Tabiat
ve İnsan
Hatay
Belen
Kuş Gözlem Temalı
Tabiat Parkı Projesi Raporu yayınlandı
özelliğini muhafaza edecektir. Anılan tüm bu aktiviteler için bir merkezin oluşturulması ve bu merkezin
doğru ve gelecekte de efektif kullanılması, doğru
yerde, doğru şekilde doğru hedeflerle planlanması
önemlidir. Böyle bir merkezin planlanması hedefi ile
çıkılan yolda bilim insanları tarafından hazırlanan temel verilerle yola çıkılacak ve uygulandığında hem
eko-turizm hem bilimsel hem de popüler bilimin
yapıldığı önemli bir merkez özelde Belen ve Hatay’a
genelde ise dünyaya kazandırılmış olacaktır.
Belen ve göçmen kuşlar konulu rapor
Ü
ç yıla yakın bir süredir 25 bilim insanımızın çalıştığı, ‘’Hatay – Belen Kuş Gözlem Temalı Tabiat
Parkı” projesi nihayet sonuçlanmıştır. Proje kapsamında yedi ana başlık altında toplanan araştırma
sonuç raporlarının uygulayıcılara yol göstereceğini
ümit ediyoruz.
Ekoturizm (ekolojik turizm) geleceğin turizm anlayışı olmaya aday bir turizm aktivitesidir. İçerisinde klasik turizm anlayışından çok doğa-insan arasındaki
ilişkileri ve bu ilişkilerin yalın haliyle turizm faaliyetine konu edilmesini içerir. Hatay eski dünyadaki en
önemli üç kuş yolundan birisi üzerindeki çok önemli
bir kavşak noktasını teşkil etmektedir. Hatay’ı kuzey
güney doğrultusunda ikiye ayıran Amanos Dağları batı ve orta Avrupa’dan başlayıp Sibirya’ya kadar
yayılan bir alandan gelen İstanbul ve Artvin Borçka
üzerinden Türkiye’ye giriş yapan kuş göç yollarının
birleştiği kesişim noktasıdır. Belen, kuş göçlerinin en
kolay izlenebildiği, en külliyatlı gözlemin yapılabildiği, gözlem için çoğu zaman dürbüne dahi ihtiyaç
duyulmayacak kadar yakın geçişlerin olduğu bir bölgedir. Yıllardan bu yana gözlem etkinlikleri burada
icra edilmekte ve dünyada kuş gözlemi ile ilgili yazılan kitaplarda Belen önemli bir kuş geçiş alanı olarak
zikredilmektedir.
Şimdiye kadar kuş göçü ve gözlemciliği denildiğinde
son birkaç yıldan bu yana bahar aylarında bir günlük
bir gözlem etkinliği ve sonrasında konunun birkaç
gözlemcinin tamamen gönüllü gözlem ve raporlarına dayandırılan bir etkinlik olarak ele alınmakta idi.
Ancak konu dünya ölçeğinde bakıldığında bu kadar
48
İstanbul ve Artvin Borçka’dan ülkemize iki ana yolla
giren göçmen kuşların Amanos Dağları’nda birleşip
Belen Geçidi’nde en kolay gözlemin yapılabildiği
alanı oluşturması konusunda literatür incelemesi yapılmıştır. Neden kuş göçleri ile Belen’in birlikte anıldığı ortaya konulmuştur. Raporda dünya literatür verileri yanında yıllardan bu yana gözlem yapan amatör grupların raporları ve yayınları da esas alınmıştır.
basit olmayıp daha küresel etkilerden söz edilebilir.
Neredeyse 1 milyona yakın kuşun sonbaharda kuzey
güney ve baharda güney kuzey doğrultusunda yer
değiştirmesi, bunların geldiği coğrafyanın Adriyatik’ten İskandinavya’ya, batı Avrupa’dan, Sibirya’dan
Güney Afrika’ya kadar geniş bir alanı kapsaması olayın önemini artırmaktadır. Kuş göçleri ayrıca yerel
olarak hava trafiğinin sağlıklı yürümesi açısından da
önem arz etmektedir. Bu bölgeler arasındaki dönem
dönem ortaya çıkan kuş gribi vakalarının taşınması
ya da Kırım Kongo kanamalı hummasının parazitler
yoluyla taşınması sadece insan ve hayvan ölümleri
ile gündeme gelen problemler kuş göçleri ve kuşlarca taşınan çeşitli zoonotik ya da zoonitik karakterde
olmayan hastalıkların araştırılması ile çözülebilir ya
da en az zararla hastalık atlatılabilir. Bu olayın diğer
bir boyutu da göç esnasında hastalanan ya da vurulan kuşların tedavi ve rehabilitasyon etkinliğidir.
Ülkemizde “kuş cenneti” sıfatını taşımadan, bir sulak alanın yakınında ya da hemen yanında olmadan
“kuş gözlemi temelli tabiat parkı” oluşturulması işi
ilk kez Hatay’da yapılacaktır. Projelendirilmesi planlanan alan kuş gözlem etkinliği için senenin 4-5 ayı
kullanılabilecek bir alan olacaktır. Senenin diğer
zamanlarında da oluşturulacak bilimsel araştırma
merkezinde kuş göçü ve gözlemciliği ve kuş göçlerinden kaynaklanan diğer problemlerin araştırılabileceği bir merkez olacaktır. Ayrıca bu tabiat parkında
eko-turizm amaçlı çadır kamp ve karavan park için
alanlar oluşturulacaktır. Günü birlik ya da kısa süreli
doğa eğitimleri için de alan benzersiz özellikleriyle
çocuklara verebilecek eğitimler için bir merkez olma
Kuş Göç Yolları ve Uçuş Güvenliği İlintisi, Kuş
Gözlem Radarları ve Önemleri Konulu Rapor
Sıklıkla dile getirilen ve Hatay Havaalanı nedeniyle
kuş göç yolları ve uçakların iniş-kalkış rotalarının
çakışması iddiaları ile ilgili mevcut durum uçuş güvenliği açısından uzman kişilerce raporlanmış sorunlar ve bu sorunların çözümüne temel teşkil edecek
çözüm önerileri ortaya konmuştur. Hem bilimsel
amaçlar hem de uçuş güvenliği açısından kuş gözlem radarlarının bölgede kullanılabilirliği, konuşlanabileceği olası mekanlar detaylı olarak incelenmiş
ve raporlanmıştır.
Ekoturizm, Doğa Sporları, Karavan Kamp ve Çadır Kamp faaliyetleri ve bölgede yapılabilirliğinin raporlanması
Belen özelinde yapılabilecek eko-turizm, doğa sporları, karavan kamp ve çadır kamp faaliyetleri ile ilgili
bölgedeki potansiyel raporlanmıştır. Ayrıca Hatay
Samandağ başlangıç noktası olmak üzere Orta Anadolu’ya Amanosları geçerek ulaşacak ve Kapadokya’dan geçip Küre Dağları’ndan aşıp Sinop’ta sonlanacak bir yürüyüş yolu ile birlikte bu merkez bir
anlam kazanacaktır. Bu konu ile ilgili rapor da hazırlanmıştır.
Göçmen Kuşlar ve Zoonoz Hastalıklar İlişkilerinin Raporlanması
Kuş gribi ve kırım-kongo kanamalı ateşi gibi dünya
çapında etkilere sahip viral, bakteriyel ve zoonotik
karakterli hastalıklar ve bunların izlenmesi açısından
Tabiat ve İnsan
veri toplanması, değerlendirilmesi konusu detaylı
olarak raporlanmıştır. Bu tür zoonotik karakterli sorunların bu merkez çerçevesinde oluşturulacak bilim
kurulları ve sabit kadrolu çalışanlar vasıtası ile nasıl
izlenmesi ve raporlanması gerektiği ayrıntılı olarak
anlatılmıştır.
Göçmen Kuşlar Rehabilitasyon Merkezi
Göçler esnasında yaralanan, hastalanan ya da bir
nedenle bakıma ihtiyaç duyan kuşların hem tedavi
hem rehabilite edileceği, rehabilitasyon sonrasında uçamayacak durumda olanların bakımlarının
üstlenildiği bir merkez inşa ve imarı için gerekli fiziki mekan, iç donanım ve işleyiş detaylı olarak raporlanmıştır. Anılan çalışma, yıllardan bu yana bu
ildeki Üniversite’nin Veteriner Fakültesinde gönüllü
girişimlerle kıt imkanlarla yapmakta olan ekip liderliğinde kurumsal ve bakanlık imkanları ile yapılması
hususundaki tüm prosedürü ortaya koymuştur.
Öngörülen Belen Kuş gözlemevi ile diğer yapılar
için peyzaj ve mimari planın hazırlanması
Halihazırların çıkarılması ve hudutların belirlenmesi.
Peyzaj planlaması. Kuş gözlem merkezinin mimari
ve peyzaj planı, statik ve maliyet hesabı çıkarılmıştır.
Nerede ise tüm bilim camiası tarafından eko-turizm
alanında örnek bir çalışma olarak gösterilen “Hatay
Belen Kuş Gözlem Temalı Tabiat Parkı” fizibilite çalışmasına desteklerinden dolayı Hatay Büyük Şehir
Belediye Başkanı Doç. Dr Lütfi SAVAŞ’ a ve mesai
arkadaşlarına, sahanın Tabiat Parkı Olarak İlan edilmesinde yardım ve desteklerini esirgemeyen Orman
ve Su İşleri Bakanlığı VII. Bölge Müdürü Etem BOZ’a,
Antakya Şube Müdürü Cüneyt ÇAĞLAR’a, raporları
hazırlayarak bize yol gösteren bilim insanlarına, çalışmalar esnasında ev sahipliği eden Belen Kaymakamı Abdülaziz AYDIN’a, Belen Belediyesi önceki Başkanı Cemil YILMAZLAR’ ve Belen Belediye Başkanı
Adnan VURUCU’ya teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Abdullah ÖĞÜNÇ
TTKD Hatay Şubesi
Yönetim Kurulu Başkanı
49
ve İnsan
AksaTabiat
Enerji’nin
sponsorluğunda
“Çocuklarla Hatay Dağ Ceylanları
Gözlem ve Biyolojik Çeşitlilik Eğitimi”
gerçekleştirdik…
Canlıların sağlıklı bir yaşamı sürdürmesi ancak
sağlıklı bir çevreyle mümkündür. Doğaya yapılan yanlış müdahaleler bize ve canlıların yaşamına yapılan yanlış müdahale demektir. Doğanın ürünü olan insan, dünyaya her şey hazır olduktan sonra gelen hazıra konan, doğayı kendi
çıkarları için yönlendiren ve kendisinden başka
canlıların olduğunu unutan olmuştur.
yurdumuzu, hem de gelecek kuşakların yaşamını tehlikeye sokmaktır. Arabasız, cep telefonsuz, politikasız ve hatta hiç para kullanılmayan
bir dünyada yaşayabiliriz. Ancak soluduğumuz
havadan, içtiğimiz sudan ve karnımızı doyuran
topraktan vaz geçemeyiz. 5 Haziran Dünya Çevre Günü “Anılacak Günlere” dönüşmeden çevreye doğru bakmak gerek.
Çevre sorunu; doğal alan ve kaynakların gelecek düşünülmeden, kirlenmesi ve tüketilmesidir. Doğal çevrenin kirlenmesi bütün ülkelerin
ortak sorunudur. Çevre kirlenmesine karşı ülkeler ortak çözüm yolları aradılar ve Birleşmiş
Milletlere üye ülkelerde 5 Haziran Dünya Çevre
Günü olarak kabul edildi.
Tabiat ve İnsan
DOĞA; bizlere yaşamın üç temel kaynağını sunmaktadır. Soluyacak HAVA; İçecek SU ve Karnımızı doyuran TOPRAK. Yaşamın bu üç temel
kaynağı doğanın içinde saklıdır. Bizlere emanet
edilen bu üç doğal kaynağı; aşırı ve bilinçsiz
korumadan kullanımla, gözden çıkarmak hem
Doğayı korumanın yolu bilgiden geçtiğine
inanan bir kurum olarak ağaç yaşken eğilir sözünden hareket ederek 5 Haziran Dünya Çevre
günü etkinlikleri kapsamında çocuklar doğayı
doğru tanısın diye Hatay’ın Yalangoz, Aygırgölü, İncirli, Kalakamberli, Perişan köylerinden 7
ile 14 yaş arası 80 çocuk ile 14 Haziran 2015 tarihinde bir doğa gezisi gerçekleştirdik.
Etkinlik için katkılarından dolayı AKSA Enerji’ye
ve gezi için lojistik destek sağlayan Hatay Büyükşehir Belediyesine teşekkür ederiz.
Abdullah ÖĞÜNÇ
TTKD Hatay Şubesi
Yönetim Kurulu Başkanı
50
51
Tabiat ve İnsan
52

Benzer belgeler