Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Transkript
Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Tabiat ve İnsan Yıl: 49 Sayı : 190 • Haziran 2015 • ISSN: 1302-1001 1 5 Haziran Dünya Çevre Günü: Tabiat ve İnsan “Doğanın düzenini bozmazsan sürekli ve daha çok ürün elde edersin…” Enerjinin aşırı ve kontrolsüz tüketilmesi, suyu kullanarak enerji üreterek suyun azalması, eğitimsizlik, yenilenebilir enerji, HES’ler, her yere gölet-baraj, Kentlerin ve sanayi bölgelerinin çevre kirliliği nedeniyle yaşanamaz hale gelmesi, Kuraklığın artışı, ozon tabakasının delinmesi, kanser gibi hastalıkların artması, İklim değişimi–buzulların eriyerek azalması-yerkürenin giderek ısınması, radyoaktif atıkların çevreye dağılarak toprağı ve ürünlerini etkilemesi, M ensiyüs : “Eğer tarladaki düzeni bozmazsan o zaman ihtiyacınızdan daha çok ürün elde edersin; eğer attığın ağın gözleri çok küçük olmazsa o zaman yeterinden daha fazla balık ve kaplumbağan olur; eğer ormana baltayı ancak belirli ve uygun zamanlarda vurursan o zaman yeterinden daha fazla keresten olur”. Amerika’nın gerçek sahibi oldukları belirtilen Kızılderili Şef Seatlh: “Beyaz adam annesi toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur.” Çevre konusunda gelinen nokta bu olup, aç gözlü olmayalım der. Çevre, bir canlının var olduğu ortam ya da koşullarıdır. Çevre sorunu; doğal alan ve kaynakların gelecek düşünülmeden, kirlenmesi ve tüketilmesidir. Doğal çevrenin kirlenmesi bütün ülkelerin ortak sorunudur. Çevre kirlenmesine karşı ülkeler ortak çözüm yolları aradılar ve Birleşmiş Milletlere üye ülkelerde 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. İnsan ve çevre ilişkisindeki sorunlar; Canlıların sağlıklı bir yaşam sürdürmesi ancak sağlıklı bir çevreyle mümkündür. Doğaya yapılan yanlış müdahaleler bize ve canlıların yaşamına yapılan yanlış müdahale demektir. Doğanın ürünü olan insan, dünyaya her şey hazır olduktan sonra gelen hazıra konan, doğayı kendi çıkarları için yönlendiren ve kendisinden başka canlıların olduğunu unutan… Sorun… Hava, su ve topraklarımızı korumadan kullanmak, doğal kaynakların aşırı oranda tüketilmesi, yenilenememesi… Daha çok tüketerek-çok daha az üreterek biyolojik çeşitliliğin azalması, doğayı yapaylaştırmak, nüfus artışı, kaynak kullanımı… Eğitim, Doğayı canlı olarak görmemek, paranın her şey olduğunu düşünerek yaşam alanlarının giderek yok olması, doğala yapılan müdahalelerde doku uyumsuzluğu… 2 “Dinazorların kullandığı suyu kullanmaktayız..” Su; yerkürede her zaman tasarruflu kullanılması gereken, fabrikalarda üretilemeyen, temel doğal kaynaktır. Suyunu ne kadar temiz ise elman, domatesin, balığın, kerevitin, etin sütün o kadar temiz ve sende o kadar sağlıklısın…. Çünkü; insan vücudunun %70’i, elmanın %85’i, domatesin %95’i, ıspanağın %91’i, sütün % 80-90’nı su. Su kokarsa her şey kokar. Elbette doğadan ekonomik yönden de yararlanacağız ama koruyarak sabırla “altın yumurtlayan tavuğu kesmeden”. Su ve toprak insanlığın ortak malıdır. Kişi istediği gibi kullanmamalıdır. Duyarsız kalınan çevre, sonumuzu hazırlar. Doğa’ya doğal olana “doğru bakmak” gerekir. Su- hava- toprak ne kadar temizse o kadar sağlıklıyız… PARANIN DEĞİL; DOĞANIN HERŞEY OLDUĞU UNUTULMAMALIDIR DOĞA; bizlere yaşamın üç temel kaynağını sunmaktadır. Soluyacak HAVA; içecek SU ve karnımızı doyuran TOPRAK. Yaşamın bu üç temel kaynağı doğanın içinde saklıdır. Bizlere emanet edilen bu üç doğal kaynağı, aşırı ve bilinçsiz korumadan kullanımla, gözden çıkarmak hem yurdumuzu, hem de gelecek kuşakların yaşamını tehlikeye sokmaktır. Arabasız, cep telefonsuz, politikasız ve hatta hiç para kullanılmayan bir dünyada yaşayabiliriz. Ancak soluduğumuz havadan, içtiğimiz sudan ve karnımızı doyuran topraktan vaz geçemeyiz. 5 Haziran Dünya Çevre Günü “Anılacak Günlere” Dönüşmeden Çevreye “doğru” bakmak gerek”… Saygılarımla, Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ TTKD Bilim Kurulu Üyesi, Eğirdir- Isparta Temsilcisi 3 TÜRKİYE TABİATINI KORUMA DERNEĞİ TURKISH ASSOCIATION FOR THE CONSERVATION OF NATURE Sahibi / Owner TTKD adına Genel Başkan Yunus ENSARİ TABİAT VE İNSAN IUCN NATURE AND MAN The World Conservation Union TTKD Dünya Koruma Birliği (IUCN)’nin Üyesidir Tabiat ve İnsan İÇİNDEKİLER / CONTENTS Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Serap KANTARLI BAŞYAZI Yayın Kurulu / Editorial Board Dr. Ülkü MERTER Ali Rıza KOÇ Ebru OLGUN Av. Tuncay AKI Hakan ÇELİK Alev TAŞKIN Onur KALE Murat ÇETİN Yayın: Yerel Doç.Dr. Gül GÜNEŞ Bilim Kurulu / Scientific Board Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK Prof. Dr. Mustafa AYDOĞDU Prof. Dr. Seyit AYDIN Prof. Dr. Yusuf AYVAZ Prof. Dr. Murat BARLAS Prof. Dr. Banur BOYNUKARA Prof. Dr. Sadık ERİK Prof. Dr. Ali ERDOĞAN Prof. Dr. Sümer GÜLEZ Prof. Dr. Adil GÜNER Prof. Dr. Emrullah GÜNEY Prof. Dr. Saime ÜNVER İKİNCİKARAKAYA Prof. Dr. Mustafa KURU Prof. Dr. Latif KURT Prof. Dr. Ali ÖZPINAR Prof. Dr. Kenan PEKER Prof. Dr. Levent TURAN Prof. Dr. Tanay Sıdkı UYAR Prof. Dr. Hakan YARDIMCI Prof. Dr. Sedat YERLİ Doç. Dr. Tamer ALBAYRAK Doç. Dr. Gül GÜNEŞ Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ Doç. Dr. Nahit PAMUKOĞLU Doç. Dr. Güner SÜMER Doç. Dr. Hakan SERT Doç. Dr. M. Ali TABUR Doç. Dr. Atilla YILDIZ Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ Yrd. Doç. Dr. A.Selçuk ÖZEN Yrd. Doç. Dr. Nazan KUTER Yrd. Doç. Dr. Kayhan MENEMENCİOĞLU Yrd. Doç. Dr. Fatih MÜDERRİSOĞLU Yrd. Doç. Dr. Lütfi NAZİK Öğ. Elem. Uzman Aysu BESLER Kapak Fotoğrafı : Sylvia melanocephala (Maskeli Ötleğen) Kalender ARIKAN Adres: 2. Menekşe Sk. 29/4 Kızılay 06440 ANKARA Tel: (0.312) 425 19 44 - 419 09 91 Fax: (0.312) 417 95 52 E-posta: [email protected] www.ttkder.org.tr Yazıların tüm teknik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. İleri sürülen fikir ve iddialar derneğin görüşünü yansıtmayabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilemez. Yazar ve kaynak belirtilerek bu dergiden alıntı yapılabilir. Basım Tarihi: 15.06.2015 Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ..............................................................................................................................1 MAVİ BAYRAK EKO-ETİKET PROGRAMI VE TÜRKİYE…................................................3 TÜRKİYE TARIMINDA SORUN OLAN BAZI İSTİLACI BÖCEK TÜRLERİ.......................14 Arş.Gör. Ali Kürşat ŞAHİN Dr.Burak POLAT Prof.Dr. Ali ÖZPINAR ELEKTRO - MANYETİK ALANIN KUŞLAR ÜZERİNE ETKİLERİ VE TÜRKİYE ....................................................................................................21 Kalender ARIKAN Prof.Dr. Salih Levent TURAN MANİLA KUM MİDYESİ Ruditapes philippinarum’ da KAHVERENGİ BENEK HASTALIĞI...................................................................................28 Prof.Dr. Sezginer TUNÇER Melis YILMAZ VAMPİR EFSANESİ ve YARASALAR................................................................................36 Prof.Dr. İrfan ALBAYRAK ANTALYA/BOĞAZKENT BELDESİNDEN İZMİR YALIÇAPKINI (Halcyon smyrnensis) KAYDI..............................................................................................42 Yrd.Doç.Dr.Hakan KARAARDIÇ Dr.Leyla ÖZKAN HABERLER.......................................................................................................................45 Yapım: UÇAN SELEFON Büyük Sanayi 1. Cad. No: 99/15-16 İskitler/ANKARA Tel : 0.312 341 46 35 Grafik Tasarım: Erdinç YALÇINKAYA MAVİ BAYRAK EKO- ETİKET PROGRAMI VE TÜRKİYE Murat ÇETİN Doç.Dr. Gül GÜNEŞ Kültür ve Turizm Uzmanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Atılım Üniversitesi, İşletme Fakültesi, Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü 5 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün (UNW- According to the World Tourism Organization TO) verilerine göre; Türkiye turist varışları bakımından (UNWTO) data; Turkey ranks as one of the top ten dünya genelinde en çok ziyaret edilen ilk on ülke ara- countries which are visited by tourists worldwide. It is sında altıncı sırada yer almaktadır. Söz konusu duru- of utmost importance that our beaches and marinas mun sürdürülebilirliği ve Türkiye turizminin daha iyi are tackled in accordance with the international bir noktaya gelebilmesi için, sahip olduğumuz plaj ve standards pertaining to environmental management, marinaların çevre yönetimi bakımından uluslararası in order to sustain this situation and bring Turkish standartlara uygun bir şekilde ele alınması oldukça tourism to a higher level. önemlidir. In this study, The Blue Flag program, which is an Bu çalışmada, bir çevre eko-etiketi olan Mavi Bayrak environmental eco-label, has been introduced. Tables programı tanıtılmış, ülkemizde Mavi Bayrak ödüllü and graphs concerning the number of Blue Flag tesis sayıları ve Ülkemizin Dünya sıralamasındaki yeri award-winning resorts in Turkey and Turkey’s ranking hakkında tablo ve grafikler sunulmuştur. Mavi Bayrak therein are presented. Furthermore, interviews programı katılımcılarıyla görüşmeler yapılmış ve Tür- have been conducted with the Blue Flag program kiye’de Mavi Bayrak programı ile ilgili bazı öneriler or- participants and some suggestions about the Blue taya konmuştur. Flag program have been made. Anahtar kelimeler: Sürdürülebilir turizm, eko-etiket, Key çevre yönetimi, Mavi Bayrak, Türkiye. environmental management, Blue Flag, Turkey. MAVİ BAYRAK EKO-ETİKET PROGRAMI Turizm faaliyetlerinin doğal ve kültürel kaynaklar üzerindeki olumsuz etkilerinin fark edilmesi ve bu etkilerin turizmin kendi geleceğini tehlikeye attığının anlaşılmaya başlanması ile sürdürülebilir turizm kavramı gündeme gelmiştir. Turizm açısından sürdürülebilirlik kavramı, turizmin kaynağı olan doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve estetik değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliklerin devamının sağlanmasını ifade etmektedir (Demir, 2011:58). Turizm açısından sürdürülebilirlik kavramı, turizmin kaynağı olan doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve estetik değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliklerin devamının sağlanmasını ifade etmektedir (Demir, 2011:58). 6 words: Sustainable tourism, eco-label, Sürdürülebilir turizm, hangi turizm çeşidi olursa olsun, çevresel değerlerin turizmin temel öğesi olarak korunmasını, turizm faaliyetlerinin çevreye sorumlu bir şekilde yürütülmesini ve turizmin ekonomik gelişmesi ile çevresel değerlerin korunması çabalarının eşgüdümle yürütülmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Ulaş, 2010:154). Mavi Bayrak, gerekli standartları taşıyan nitelikli plaj, marina ve yatlara verilen uluslar arası bir çevre ödülü ve bir çevre yönetimi uygulamasıdır (Resim-1). Türkiye’de plajlar için uygulanmakta olan tek eko-etiket programı Mavi Bayrak’tır (Kından, 2006:30) (Resim-2). Mavi bayrak bir eko-etiket olmakla birlikte sürdürülebilir turizmi de amaçlamaktadır. Ortaya konan tüm kural ve kriterler çevrenin ve sağlığın korunmasına yöneliktir. Aynı zamanda çevre eğitimine de ağırlık veren bu kriterler bu açıdan da Mavi Bayrağı sürdürülebilir turizmin bir parçası yapmıştır (Gönençgil, 2008). Resim 1. Türkiye’den bir mavi bayraklı plaj İlk olarak 1987 yılında 10 Avrupa ülkesinde 452 Mavi Bayrak ödülü ile başlayan kampanya bugün Avrupa, Güney Afrika, Fas, Tunus, Yeni Zelanda, Brezilya, Kanada ve Karayipler’den 50 üye ülkede 4000’den fazla Mavi Bayrak ödülü ile aktif olarak uygulanmakta ve dünyanın değişik bölgelerinden yeni ülkeler de eklenmeye devam etmektedir (Blueflag, 2015). Mavi Bayrak Programı Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı (FEE) tarafından koordine edilmekte ve Türkiye temsilciliğini Türkiye Çevre Eğitim Vakfı (TÜRÇEV) yapmaktadır (TÜRÇEV, 2015). Mavi Bayrak programına Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı tarafından da finansal ve teknik destek sağlanmaktadır. Deniz suyu analizleri Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından finanse edilmekte, analizler Sağlık Bakanlığı bünyesinde yapılmaktadır. Gönüllülük esasına dayalı Mavi Bayrak ödülüne sahip olmak için müracaatlar belediyeler aracılığı ile yöresel Mavi Bayrak derneklerine, yöresel bazda dernek yoksa doğrudan TÜRÇEV merkez ofisine yapılabilmektedir. TÜRÇEV, gelen talepleri kriterler kapsamında değerlendirerek, uygun olanlar için gerekli dokümanların hazırlanmasını sağlamaktadır. Önce “Ulusal Jüri”nin değerlendirmesine sunulan ve jürinin uygun gördüğü plaj ve marinaların bilgi ve belgeleri FEE’ye ulaştırılmaktadır. FEE, uluslararası jürisini toplayarak tüm ülkelerin taleplerini değerlendirmekte ve başvuru sahibinin Mavi Bayrak’a layık görülmesi hususunda nihai kararını vermektedir. Mavi Bayrak ödülleri açıklandıktan sonra kriterlerin tam olarak yerine getirilip getirilmediğini kontrol amacıyla yerel, ulusal ve uluslararası denetimler yapılmaktadır. Yerel denetimler TÜRÇEV mahalli ofisi yetkilileri, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü ve İl Sağlık Müdürlüğü uzmanlarından oluşan bir komisyonca, ulusal denetimler TÜRÇEV, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatı uzmanlarından oluşan bir komisyonca yapılmaktadır. Uluslararası denetimler, Uluslararası Koordinasyon tarafından ya da bu konuda komisyonun yetkilendirdiği bağımsız kurum uzmanları tarafından yapılmaktadır. Yerel, ulusal ve uluslarası denetimler haberli ya da habersiz olarak yapılabilmekte olup; denetimlerde kriterlerden bir tanesi tam olarak ya da birden fazla kriter kısmi olarak eksik ise on gün süre ile eksiklik giderilinceye kadar, birden fazla kriter tam olarak eksik ise sezon süresince bayrak indirilmektedir (Kından, 2006:37-38). 7 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Plajlar İçin Mavi Bayrak Kriterleri Çevre Yönetimi Çevre Eğitimi ve Bilgilendirme Kriter 12 : Plajın bağlı olduğu yerel yönetim/plaj yöneticisi plajlarda çevresel denetimleri ve kontrolleri yapmak ve bir çevre yönetim sistemini oturtmak amacıyla belde bazında Mavi Bayrak Plaj Yönetim Komitesi oluşturulmalıdır. (k) Kriter 1 : Mavi Bayrak Programı ve diğer FEE eko-etiketi ile ilgili bilgiler plajda sergilenmelidir. (z) Kriter 2 : Sezon süresince farklı kategorilerde en az beş çevre bilinçlendirme etkinliği gerçekleştirilmelidir. (z) Kriter 3 : Yüzme suyu kalitesi bilgileri (deniz suyu analiz sonuçları) plajda sergilenmelidir. (z) Kriter 4 : Plajı kullananlara, yörede yer alan kıyı alanları ekosistemi, hassas doğal alanlar ve çevresel özellikleri ile ilgili bilgiler verilmelidir. (z) Kriter 5 : Plajda bulunan donanımı ve olanakları gösteren bir harita Mavi Bayrak Panosunda sergilenmelidir. (z) Kriter 6 : Yasalara göre hazırlanan plaj davranış kuralları panoda sergilenmeli ve plaj kullanımını düzenleyen yasalar istenildiğinde kolayca ulaşılabilecek bir yerde bulundurulmalıdır. (z) Yüzme Suyu Kalitesi Kriter 7 : Plaj, numune alım yöntemi ve numune alma takvimi konusundaki şartlara tamamen uymalıdır. (z) Resim 2. Mavi Bayrak bilgilendirme panosu MAVİ BAYRAK KRİTERLERİ Mavi Bayrak kriterleri genel olarak tüm ülkeler için aynıdır ancak bununla birlikte Güney ve Doğu Afrika, Karayipler, Kanada, Fas ve Avrupa bölgeleri için farklı kriterler uygulanmaktadır. Türkiye, Avrupa ülkelerinde uygulanan kriterler kapsamındadır. Kriterler minimum kriterler olarak belirtilmekte olup; FEE tarafından her ülkenin ulusal organizasyonuna daha zorlayıcı kriterler koyma konusunda inisiyatif tanınmaktadır (Kından, 2006:31-32). Başlangıçta öncelikle AB Yüzme Suyu Direktiflerinin uygulanması, çöp toplama ve sağlık ekipmanlarıyla 8 uygun ve güvenli bir ortamın sağlandığı plajlar ile ilgili kriterler, birkaç kez revize edilmiştir (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2015). Bu düzenlemeler sırasında istenilen kriterler giderek daha da sıkılaştırılıyor olmasına rağmen işletmeler arasında programa katılma isteği giderek artmaktadır. Dünyada gelişen çevreyi koruma bilincine paralel olarak Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı tarafından plajlar için belirlenen kriterler 2013 yılı itibarıyla 33’e, marinalar için belirlenen kriterler ise 2015 yılı itibarıyla 25’e çıkarılmıştır. Aşağıda kısaca başlıklarıyla belirtilmiş olan bu kriterlerin bir kısmı zorunlu (z), bir kısmı kılavuz (k) kriterlerdir (Mavibayrak, 2015). Kriter 8 : Plaj, alınan numunelerin analizi konusunda yüzme suyu kalitesi analiz standartları ve şartlarına tamamen uymak zorundadır. (z) Kriter 13 : Plaj, arazi kullanımı ve işletme açısından kıyı alanları kullanımını içeren tüm yasalara uymalıdır. (z) Kriter 14 : Hassas alanların yönetiminde ilgili yönetmeliklere uyulmalıdır. (z) Kriter 15 : Plaj temiz tutulmalıdır. (z) Kriter 16 : Plaja gelen yosun ve diğer doğal bitki kalıntıları, kötü bir görüntü yaratmadığı sürece plajda bırakılmalıdır. (z) Kriter 17 : Plajda yeterli sayıda çöp kutusu, atık konteynırı bulunmalı, düzenli olarak boşaltılmalı ve temiz tutulmalıdır. (z) Kriter 18 : Plajda geri dönüştürülebilen atıkların ayrı ayrı toplanabilmesi için imkanlar olmalıdır. (z) Kriter 19 : Yeterli sayıda sıhhi olanaklar (tuvalet-lavabo) bulunmalıdır. (z) Kriter 20 : Sıhhi olanaklar temiz tutulmalıdır. (z) Kriter 21 : Sıhhi olanaklar atıksu sistemine bağlı olmalıdır. (z) Kriter 22 : Plajda izinsiz kamp, araç kullanımı ve herhangi bir atık boşaltımı yapılmamalıdır. (z) Kriter 23 : Köpekler ve diğer evcil hayvanların plaja girişleri katı bir şekilde kontrol edilmelidir. (z) Kriter 9 : Sanayi ve kanalizasyon atıkları plaj alanını etkilememelidir. (z) Kriter 24 : Plajın bütün yapı ve ekipmanları bakımlı olmalıdır. (z) Kriter 10 : Yüzme suyu değerleri, mikrobiyolojik parametreler için verilen limitler içerisinde olmalıdır. (z) Kriter 25 : Yörede deniz ve tatlısu hassas alanları varsa, buradaki doğal yaşamı izleme programı uygulanmalıdır. (z) Kriter 11 : Yüzme suyu fiziksel ve kimyasal parametreler için verilen limitler içerisinde olmalıdır. (z) Kriter 26 : Plaj alanında ve belde içerisinde sürdürülebilir ulaşım araçları (toplu taşıma, bisiklet vb.) teşvik edilmelidir. (k) 9 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Can Güvenliği ve Hizmetler Kriter 27 : İhtiyaca cevap verebilecek sayıda cankurtaran ve gerekli tüm malzemeleri plajda bulundurulmalıdır. (z) Kriter 28 : Plajda ilkyardım malzemeleri bulundurulmalıdır. (z) Kriter 29 : Kirlilik kazaları ve riskleri ile mücadele edebilecek acil durum planları oluşturulmalıdır. (z) Kriter 30 : Plajda farklı kullanımlar sonucu olabilecek kazalara karşı önlemler alınmalıdır. (z) Kriter 31 : Plajda kullanıcıların güvenliği için gerekli önlemler alınmalıdır. (z) Kriter 2 : Marina ve çevresinde uyulacak çevre davranış kuralları marinada sergilenmelidir. (z) Kriter 3 : Mavi Bayrak Programı ve Mavi Bayrak Kriterleri hakkında bilgi marinada sergilenmelidir. (z) Kriter 4 : Marina; kullanıcıları, marina personeli ve ziyaretçilerine yönelik olarak bir sene boyunca en az üç çevre bilinçlendirme etkinliği planlamalı ve bunları gerçekleştirmelidir. (z) Kriter 5 : Marina yönetimince, yat sahiplerine yatlarda Mavi Bayrak uygulaması konusunda bilgi verilerek teşvik edilmelidir. (z) Kriter 32 : Plajda içme suyu bulundurulmalıdır. (k) Kriter 33 : Beldede en az bir Mavi Bayraklı plajda engelliler için tuvalet, erişim rampası gibi imkânlar bulunmalıdır. (z) Marinalar İçin Mavi Bayrak Kriterleri Çevre Eğitimi ve Bilgilendirme Kriter 1 : Marinayı kullananlara, yakın çevre eko-sistemleri ile hassas ve doğal alanlar hakkında bilgi verilmelidir. (z) Çevre Yönetimi Kriter 6 : Marinada çevresel denetimleri yapmak ve bir çevre yönetim sistemini kurmak amacıyla Marina Yönetim Komitesi oluşturulmalıdır. (k) Kriter 7 : Marinada çevre politikası ve planı olmalıdır. Bu plan su, atıklar ve enerji tüketimi; sağlık ve emniyet sorunları ve çevre dostu ürünlerin kullanımı konularında referans oluşturmalıdır. (z) (Resim 3). Kriter 9 : Tehlikeli atıklar için (boya, solvent, bottan kazınan boyalar, anti-fouling gibi) yeteri miktarda, iyi tanımlanmış ve ayrı ayrı toplama imkanları bulunmalıdır. Toplanan atıklar lisanslı bir toplama merkezine götürülmelidir. (z) Kriter 10 : Yeteri miktarda ve iyi kontrol edilen çöp kutuları ve/veya çöp konteynırları olmalı, lisanslı bir taşıyıcı araçla toplanmalı ve lisanslı bir alana bırakılmalıdır. (z) Kriter 11 : Marinada kağıt, plastik, metaller gibi geri dönüşebilen atıklar için ayrı ayrı toplama imkanı olmalıdır. (z) Kriter 12 : Marinada sintine suyu çekme (pompalama) olanakları olmalıdır. (k) Kriter 13 : Marinada tuvalet suyu çekme (pompalama) olanakları olmalıdır. (z) Kriter 14 : Marinada tüm binalar imar planına uygun ve bakımlı, doğal ve yapay çevre ile bir bütünlük içinde olmalıdır. (z) Kriter 15 : Yönlendirme levhaları ile işaret edilmiş, yeterli miktarda ve temiz sağlık olanakları, duş ve içme suyu bulunmalı, atık sular lisanslı bir arıtma tesisine ulaştırılmalıdır. (z) Kriter 16 : Eğer marina yat bakım, onarım ve yıkama olanaklarına sahipse bu alanlardan kaynaklanacak kirletici faktörler; kanalizasyon sistemine ve marina alanına girmemeli ve doğal çevreyi etkilememelidir. (z) Kriter 17 : Sürdürülebilir ulaşım araçlarının kullanımı teşvik edilmelidir. (k) Kriter 18 : Özel olarak düzenlenmiş alanların dışında araç kullanımı ve park yapılmasına izin verilmemelidir. (z) Güvenlik ve Hizmetler Resim 3. Atık Bilgilendirme Panosu 10 telerce standardı kabul edilmiş cankurtaran, ilkyardım ve yangın söndürme ekipmanları bulunmalıdır. (z) Kriter 8 : Hassas alanlarda ilgili yönetim kriterlerine uyulmalıdır (z) Kriter 19 : Yeterli sayıda, yerleri yönlendirme levhaları ile açıkça belirlenmiş ve ulusal otori- Kriter 20 : Deniz kirlenmesi, yangın ve diğer kazalar için acil durum planı ve emniyet tedbirleri hazırlanarak marinada bir panoda sergilenmelidir. (z) Kriter 21 : Marinada bulunan güvenlik önlemleri konusunda panolar aracılığıyla bilgi verilmelidir. (z) Kriter 22 : Yat bağlama noktalarında ulusal standartlara uygun elektrik ve su servis noktaları bulunmalıdır. (z) Kriter 23 : Engelliler için olanaklar olmalıdır. (k) Kriter 24 : Marinadaki olanaklar ve yerlerini gösteren bir harita, panoda sergilenmelidir. (z) Su Kalitesi Kriter 25 : Marinanın kara kısmı ve deniz suyu fiziksel olarak temiz olmalıdır (yağ lekeleri, kanalizasyon atığı, çöp veya diğer kirlenme belirtileri olmamalıdır). (z) ARAŞTIRMA YÖNTEMİ Bu çalışma kapsamında, yerli ve yabancı literatür taramasının yanı sıra; Mavi Bayrak programının Türkiye’deki yürütücüleri (TÜRÇEV ve Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcileri) ile İzmir İlindeki bazı Mavi Bayraklı tesislerin yetkilileriyle görüşmeler yapılmış, programın mevcut durumu ve bu durumu iyileştirmek için atılabilecek adımlar üzerine tespitlerde bulunulmuştur. Bu anlamda Mavi Bayrak ödüllü tesis yetkilileri ve Mavi Bayrak programı yürütücüleri için farklı soru grupları hazırlanmıştır. Mavi Bayrak ödüllü tesis yetkililerine; Mavi Bayrak programına dahil olma sebepleri, programdan beklentilerinin karşılanıp karşılanmadığı, önümüzdeki senelerde programa tekrar dahil olma konusundaki istekleri ve müşterilerinin Mavi Bayrak bilinç düzeyleri yönünde sorular yöneltilmiştir. 11 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Mavi Bayrak programı yürütücülerine ise programın işleyişiyle ilgili literatürde cevabı bulunamayan sorularla birlikte, programın uygulanmasında karşılaşılan sorunlar ve programın daha iyi bir noktaya gelebilmesi için yapılması gerekenler konusunda sorular yöneltilmiştir. Yabancı turistlerin tatil yapmak için henüz bilmediği bir destinasyona giderken konaklayacağı tesisin uluslararası garanti içeren bir ödüle sahip olmasından dolayı Mavi Bayrak ödülünün aranan bir unsur bir olduğu görülmektedir. Bu sayede Mavi Bayrak, yabancı turist çekerek döviz girdisi elde etmek isteyen ülkeler tarafından güçlü bir araç olarak da kullanılmaktadır. TÜRKİYE’NİN DÜNYA SIRALAMASINDAKİ YERİ VE TÜRKİYE’DEKİ MAVİ BAYRAKLI TESİSLER Türkiye’de talebin en fazla olduğu turizm türü kıyı turizmidir ve çoğunlukla “deniz-kum-güneş” üçlüsü olarak değerlendirilen deniz ya da kıyı turizminden yararlanılması söz konusudur. Mavi Bayrak programı, kıyı turizminde iddialı ülkeler arasında bir prestij unsuru olarak kullanılmakta, bu değerli ödüle sahip tesis sayısını artırmak hedefler arasında yer almaktadır. 2014 yılında 397 adet Mavi Bayraklı plaj ile dünyada 3. sırada bulunan Türkiye, 2015 yılında Mavi Bayraklı plaj sayısının 436’ya çıkmasıyla İspanya’nın ardından 2. sırayı elde etmiştir. “Mavi Bayrak” konusunda oldukça başarılı bir performans çizen Türkiye’nin 2003 yılından günümüze kadar olan süreçte Mavi Bayrak sayısında dünya sıralamasındaki yeri Tablo-1’de verilmektedir. Tablo 1. Türkiye’nin 2003’ten günümüze Mavi Bayrak sayısında dünya sıralamasındaki yeri PLAJ YILLAR MARİNA Tablo 2. 2015 yılı Mavi Bayrak sayıları ve illere göre dağılımı İl Adana Antalya Aydın Balıkesir Çanakkale Düzce Edirne İstanbul İzmir Kırklareli Kocaeli Mersin Muğla Ordu Samsun Tekirdağ Yalova Zonguldak Toplam Mavi Bayraklı Plaj 1 200 26 29 8 1 1 5 45 1 2 11 95 4 1 2 3 1 436 Mavi Bayraklı Marina 6 2 1 2 3 7 1 22 Mavi Bayraklı Yat 3 1 3 7 14 Kaynak: Mavibayrak, 2015 Mavi Bayraklı Tesis Sayısı Dünya Sıralamasındaki Yeri Mavi Bayraklı Tesis Sayısı Dünya Sıralamasındaki Yeri 2003 140 7 11 10 2004 151 7 12 10 2005 174 7 12 10 2006 192 7 14 10 2007 235 4 14 10 2008 258 3 13 11 2009 286 4 14 11 2010 314 4 14 9 2011 324 4 17 9 2012 355 4 19 8 2013 383 3 21 7 2014 397 3 22 7 2015 436 2 22 7 Mavi Bayrak kriterleri yıllar geçtikçe ağırlaştırılıyor olmasına rağmen programa katılım oranı gittikçe artmaktadır. Bunun en büyük sebeplerinden biri; işletmelerin, turizm sektöründe artık bir prestij unsuru haline gelen Mavi Bayrak ödülüne layık görüldükleri- ni, hedefledikleri bilinçli tüketici grubuna ilan etme isteğidir. Türkiye’de Mavi Bayrak programına katılım sayısının büyük bir hızla arttığı aşağıdaki Mavi Bayraklı plaj sayılarının yıllara göre değişim grafiklerinden açıkça okunabilmektedir (Şekil -1). Kaynak: ktbyatirimisletmeler.gov.tr verileri ile hazırlanmıştır Türkiye’de 2015 yılında Mavi Bayrak ödülünü almaya hak kazanan 436 plaj, 22 marina ve 14 yat TÜRÇEV yetkilileri tarafından Nisan ayının ikinci yarısında açıklanmıştır. 2014 yılında 397 olan Mavi Bayraklı plaj sayısı 2015 yılında 436’ya çıkmıştır. Mavi Bayraklı marina sayısında ise 2014 yılına oranla bir değişim yaşanmamıştır (Mavibayrak, 2015). 2015 yılı Mavi Bayrak sayıları ve illere göre dağılımı Tablo-2’de sunulmaktadır. 12 Şekil 1. Türkiye’de Mavi Bayraklı plaj sayısının yıllara göre değişimi (ktbyatirimisletmeler.gov.tr verileri ile hazırlanmıştır) 13 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Mavi Bayrak programındaki bilinci üst seviyelere taşımanın, oluşacak talep sayesinde gönüllülük esaslı bu programa daha çok başvuru sağlanarak Türkiye’deki Mavi Bayrak sayısını artıracağı düşünülmektedir. Türkiye’de, bir koyda yapılan su numunesi analizle- hircilik Bakanlığının yapması durumunda ortaya rinin, o koydaki tüm tesislere hitap ettiği görüşü be- çıkabilecek avantaj ve dezavantajların irdelen- nimsenmiştir. Plajlar için belirlenen 7 numaralı kriter mesi gerekmektedir. gereğince, bir numune noktasına en fazla bir adet Mavi Bayrak verilebiliyor olması nedeniyle de aynı SONUÇ VE ÖNERİLER Mavi Bayrak ödüllü tesis yetkilileri ile yapılan görüşmeler sonucunda; Mavi Bayrak programına dahil olarak bu ödülü tesislerine kazandırma girişimlerinin başlıca nedeninin tesise prestij kazandırmak, bu prestij ile birlikte pazar payındaki paylarını artırmak olduğu, çevreye verdikleri önemin kamuoyuna bir kanıtı olarak Mavi Bayrak’a tesislerinde yer vermek isteğinin öne çıktığı görülmektedir (Çetin, 2014). Büyük ve köklü otel işletmelerinin yetkileri, turizm sektöründeki en bilinen ve prestijli eko-etiketlerden olan Mavi Bayrak ödülünü almanın kendileri için günümüzde adeta bir zorunluluk halini aldığını, Mavi Bayrak ödülünü aldıklarında kazanacakları prestijden ziyade almadıklarında kamuoyunda kaybedecekleri prestijin yadsınamayacağını belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan tesis yetkilileri, Mavi Bayrak ödülünü aldıktan sonra programa başvururken umdukları beklentilerin karşılandığını, daha sonraki senelerde de bu ödüle mutlaka aday olacaklarını, bununla birlikte Mavi Bayrak’ın hem tesis yöneticileri hem de çalışanları tarafından benimsenerek çevre duyarlılığı hususunda fazladan bir motivasyon kaynağı oluşturduğunu, haberli veya habersiz olarak bölgesel, ulusal ve uluslarararası düzeyde yapılan denetimlere hazırlıklı olmak için çabalarken bir yandan da bu sayede kendi oto kontrollerini yapmış olduklarını belirtmişlerdir. Yapılan araştırma ve gözlemlerde Mavi Bayrak konusunda en bilinçli turistlerin tekne sahipleri olduğu, bunu yabancı turistlerin takip ettiği, yerli turistlerin ise Mavi Bayrak konusundaki bilgilerinin henüz istenilen seviyede olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Mavi Bayrak’ın rezervasyon aşamasında istisnalar dışında müşteriler tarafından aranan bir kriter olmadığı, daha çok tur operatörleri tarafından bir pazarlama unsuru olarak değerlendirildiği için talepler geldiği görülmektedir (Çetin, 2014). 14 koy içerisinde yan yana faaliyet göstermekte olan ve kriterleri karşılayarak ödül almaya hak kazanan tesislerin her birine Mavi Bayrak ödülü verilememekte, numune noktasının hitap ettiği tesislere ortak tek bir ödül verilebilmektedir. Bu durum Mavi Bayrak ödülüne sahip tesis sayısı konusunda Türkiye’nin hak ettiği yerde bulunamaması sonucunu doğurmaktadır. Özellikle Antalya, Muğla ve İzmir illerimizde bulunan tesislerde bu durumla sıkça karşılaşılmaktadır. Çalışma sonucunda, Türkiye’deki Mavi Bayrak eko-etiket programının daha iyi bir noktaya gelebilmesi için şu öneriler ortaya konmuştur (Çetin, 2014): · Karadeniz Bölgesinde arıtma tesislerinin yetersizliği nedeniyle su kalitesi kriterlerinin sağlanamaması ve turizmden ziyade tarım endüstrisinin daha ön planda tutulması nedeniyle Mavi Bayrak ödülüne sahip tesis sayısının, diğer bölgelere göre çok daha az olduğu görülmekte olup bu bölgemizde de Mavi Bayrak sayısının artırılması için stratejiler üzerinde çalışılmalı, Mavi Bayrak ödülü özendirilmeli, teşvik amaçlı ödüller verilmeli ve bölgede çevre bilinci oluşturulmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. kazanan tesislerin her birine Mavi Bayrak ödülü olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda halkı verilebilmesi için gerekli görülen yerlerde ek nu- bilinçlendirme yönünde yerel yönetimler tara- mune noktalarının belirlenmesi sağlanmalı ve fından programa destek verilmesi ve basında burada yapılacak analizlerin maliyetleri de dev- Mavi Bayrak programına yer ayrılmasının uygun let eliyle karşılanmalıdır. olacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte, halk nine ve protokol gereği birlikte alınan kararlara Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı’nın Türkiye temsilcisi TÜRÇEV de resmi olarak dahil edilmelidir. · Sezon içerisinde haberli ve habersiz gerçekleştirilen denetimlerin daha sağlıklı olabilmesi için tümünde TÜRÇEV yetkilileri ile birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerinin de bulunması sağlanmalıdır. · Yüzme suyu numune analizleri, Kültür ve Turizm Bakanlığının finansmanıyla Sağlık Bakanlığı tarafından yapılma olup; bu analizleri Çevre ve Şe- re Yönetiminin Önemi: Mavi Bayraklı Plaj ve Marinalar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Uzmanlık Tezi, Ankara. Demir, C. (2001). Milli Parklarda Turizm ve Rekreasyon Faaliyetlerinin Sürdürülebilirliği: Türkiye’deki Milli Parklara Yönelik Bir Uygulama, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İzmir. Gönençgil, B. (2008). “Uluslararası Bir Eko-etiket Olale-detay/726/uluslararasi-bir-eko-etiket-olarak-ma- gönüllülük esaslı bu programa daha çok tesisin Bayrak sayısının artırılması açısından önemli daha verimli ve akıcı işlemesi için protokol met- Çetin, M. (2014), Sürdürülebilir Turizm Açısından Çev- rak Mavi Bayrak”, http://www.cevreciyiz.com/maka- te olan ve kriterleri karşılayarak ödül almaya hak kolü güncellenmeli, Mavi Bayrak programının rihi: 19.04.2015 viyelere taşımanın, artacak talepler sayesinde aday olmasının sağlanması ve ülkemizdeki Mavi arasında 2001 yılında imzalanan İşbirliği Proto- Blueflag (2015). http://www.blueflag.org/, Erişim Ta- · Mavi Bayrak programında halk bilincini üst se- · Aynı koy içerisinde yan yana faaliyet göstermek- · Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı KAYNAKLAR plajlarının Mavi Bayrak ödülü almaları da kamuoyunda Mavi Bayrak’ı daha çok gündeme getirerek bilinç düzeyini artıracak ve bununla birlikte özel tesislere örnek olacaktır. Bu noktadan hareketle belediyeler, Mavi Bayrak konusunda teşvik edilmelidir. · Mavi Bayrak programı, turizm sektöründe Türki- vi-bayrak. Erişim Tarihi: 07.04.2015 Kından, A. (2006), Bir Eko-etiket Olarak Mavi Bayrak’ın Türkiye Kıyı Turizminde Bir Pazarlama Unsuru Olabilirliğinin Araştırılması, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara. Kültür ve Turizm Bakanlığı (2015). http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/TR,11570/mavi-bayrak-hakkinda-genel-bilgiler.html ve http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/TR,11585/ulkemizde-yillara-gore-mavi-bayrak-sayilari.html, Erişim Tarihi: 07.04.2015. Mavi Bayrak (2015). http://mavibayrak.org.tr/tr/ ye’ye kazandırdığı prestijin yanında kıyı alanla- icerikDetay.aspx?icerik_refno=13, rının korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlan- 15.04.2015 Erişim Tarihi: masına da katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle gönüllülük esasına dayalı Mavi Bayrak programı TÜRÇEV (2015). http://www.turcev.org.tr/icerikDe- sadece tesis yetkililerinin bireysel vizyonuna tay.aspx?icerik_id=36, Erişim Tarihi: 19.04.2015. bırakılmamalı, sürdürülebilir turizme hizmet eden bu program özendirilmeli, teşvik edilmeli, Ulaş, D. (2010). “Macahel’de Hidroelektrik Santrallerin verilen destekler artırılarak sürdürülmeli ve bu ve Ekoturizmin Çevreye ve Yöre Halkına Etkileri”, Ana- sayede bir devlet politikası halini alması sağlan- tolia: Turizm Araştırmaları Dergisi Prof. Dr. Hasan Işın malıdır. Dener Özel Sayısı, Cilt: 21, Sayı: 1, s.154. 15 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT İstilacı türler insanların yeni alanları keşfetmesi ve özellikle kıtalararası ürün alış verişlerinin artmasıyla dolaşıma girmişlerdir. Yeni alanlara giren hayvan, bitki ve mikroorganizmaların ekolojik koşullara adapte olmaları sonucu varlıklarını hissettirmişledir. Biyolojik çeşitliliği tehdit etmeleri yanında, bazı tarımsal ürünlerde salgınlara neden olmalarıyla ekonomik kayıplara neden olmuşlar. Ülkemizin bulunduğu coğrafya istilacı türlerin en fazla yaşadığı yerlerdendir. Bu makalede özellikle tarım alanlarında salgınlara neden olan bazı istilacı böcek türleri ele alınmıştır. Ülkemiz ekonomisinde stratejik önemdeki ürünlerde salgın yapan Parabemisia myricae Kuwana, Phyllocnistis citrella Stainton, Tuta absoluta Meyrick, Leptinotarsa decemlineata Say, Viteus vitifolii Fitch. ve Cameraria ohridella Deschke & Dimic hakkında kısa bilgi verilmiştir. Invasive species are widespread thought the world because of the discovery of new lands and transcontinental trade. Invasive animals, plants and microorganisms became prominent after their introduction to new areas by adapting to local ecological conditions. Besides being a threat for biodiversity, they cause economical losses because of their epidemics on agricultural products. Geographic location of our country is occupied by many invasive species. Some agriculturally important invasive insect pest species are addressed. Brief information was given about Parabemisia myricae Kuwana, Phyllocnistis citrella Stainton, Tuta absoluta Meyrick, Leptinotarsa decemlineata Say, Viteus vitifolii Fitch. and Cameraria ohridella Deschke & Dimic, which are pests of strategically important agricultural products for our country’s economy. GİRİŞ İstilacı türler, bir bölgede doğal olarak bulunmayan ve farklı bir bölgeden çeşitli yollarla o bölgeye bulaşarak ekonomik, ekolojik veya çevresel açıdan olumsuz etkilere sahip olan türlerdir. Bu türler hızla çoğalarak yüksek popülasyonlara ulaşmalarıyla istila ettikleri bölgede yayılmaları neticesinde ortaya çıkmaktadır (Kolar ve Lodge, 2001). İstilacı türler içerisinde hayvanlar, bitkiler ya da mikroorganizmalar yer alabilmektedir. TÜRKİYE TARIMINDA SORUN OLAN BAZI İSTİLACI BÖCEK TÜRLERİ Arş.Gör. Ali Kürşat ŞAHİN Dr.Burak POLAT Prof.Dr. Ali ÖZPINAR Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü 16 İstilacı türlerin hızlı bir şekilde üreme, büyüme ve yayılma yeteneğine sahip olmaları çevresel koşullara uyum sağlama ve farklı besin tiplerinden yararlanma gibi özellikleri yanında ilk defa girdikleri bölgelerde doğal düşmanlarının bulunmamasının bir sonucudur. Bir kısım istilacı türlerin varlığı özellikle tarımsal üretimde ortaya çıkan ekonomik kayıplar açısından önemlidir. Tarımsal ürünlerde önemli verim ve kalite kayıplarına sebep olmaları yanında karantina listelerinde yer almaları sebebiyle ihracat açısından da sorunlar oluşturmaktadırlar. Çevresel açıdan bakıldığında ise istilacı türlerin yerel türleri baskı altına alarak biyolojik çeşitliliği tehdit etmesi de önemli bir sorundur. Yerel türlerin rekabet sonucu yok olmasına ve yaşamları yerel türlere bağlı olan diğer canlıların da popülasyonlarında da sorunlara sebep olmaktadır (Reichard ve Hamilton, 1997). İstilacı türler yeni bölgelere doğal yollarla taşınabildikleri gibi insan etkisiyle de taşınmaları mümkündür. Doğal olarak taşınmada akarsular ve rüzgar gibi etmenler ön plana çıkmaktadır. İnsan eliyle gerçekleşen bulaştırma ise bilinçli veya kazara şekilde gerçekleşebilmektedir. Bilinçli olarak bulaştırmada genellikle yeni türlerin ekonomik üretim amacıyla ya da zararlı bir türle mücadele etmesi için yeni bir bölgeye taşınmakta ancak zamanla kontrolsüz olarak çoğalması sonucu çeşitli sorunlara sebep olmaktadır. Kazara olarak gerçekleşen bulaşmada ise yeni türler genellikle çeşitli tüketim maddeleri içerisinde veya bitki materyali üzerinde farkında olunmadan yeni bölgelere taşınabilmektedirler. İstilacı türler içerisinde böcekler yüksek üreme kapasiteleri ve uyum yetenekleri yanında özellikle tarımsal açıdan zararlı olanlar önemli bir yere sahiptir. Bu makalede ülkemize dışarıdan gelmiş ve tarımsal üretim açısından sorun oluşturan farklı istilacı böcek türleri hakkında genel bilgiler verilmektedir. 1. Defne Beyazsineği (Parabemisia myricae Kuwana, Hemiptera: Aleyrodidae) Ana konukçusu Çin Koca Yemişi (Myrica rubra) olan Defne beyazsineği ilk olarak Japonya’da Kuwana (1927) tarafından tespit edilmiş ve Bemisia myricae ismini almıştır, 1952 yılında ise zararlının adı Parabemisia myricae olarak değiştirilmiştir. 17 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Ülkemizde ilk kez 1982 yılında Doğu Akdeniz bölgesinde turunçgillerde tespit edilmiştir (Yumruktepe ve Aytaş, 1992). Kısa sürede ülkemiz turunçgil alanlarına yayılan bu zararlının larva ve erginleri (Şekil 1) bitki özsuyunu emerek bitkiyi zayıflatmakta ve çıkardığı salgı üzerinde gelişen saprofit mantarların çoğalmasıyla ürünün kalitesini ve pazar değerini düşürmüş- tür. Başlangıçta bu zararlı ile mücadele de güçlükler yaşanmış ve ancak doğal düşmanı olan Eretmocerus debachi Rose and Rosen adlı parazitoitin ülkemize getirilip biyolojik mücadelede kullanılmasıyla sorun olmaktan çıkarılmıştır. Geniş bir konukçu dizisine sahip olması nedeniyle birçok ürün için tehdit unsuru olarak varlığı devam ettirmektedir. Şekil 2. Turunçgil Yaprak Galerigüvesinin larvası, ergini ve yapraktaki zararı Şekil 1. Defne beyazsineğinin nimf ve ergin dönemleri. 2. Turunçgil Galerigüvesi (Phyllocnistis citrella Stainton Lepidoptera: Gracillariidae) Bu böcek dünyada ilk olarak 1856 yılında Hindistan’da tespit edilmiştir (Stainton, 1856). Günümüzde dünyada turunçgil üretimi yapılan bütün ülkelerde bulunmakta ve önemli kayıplara sebep olmaktadır. 18 Ülkemizde ise ilk olarak 1994 yılında Adana ilinde tespit edilmiştir (Uygun ve ark., 1994). Suriye üzerinde ülkemize giriş yaptığı tahmin edilmektedir. Kısa sürede tüm turunçgil alanlarına yayılmış ve yapraklarda galeriler açarak önemli zararlara neden olmuştur (Şekil 2). Özellikle genç bahçelerde ve fidanlıklarda halen tehdit unsuru olarak etkisi devam etmektedir. 3. Domates Güvesi (Tuta absoluta Meyrick , Lepidoptera: Gelechiidae) Domates güvesi dünyada ilk defa Peru’da 1917 yılında tanımlanmıştır (Meyrick, 1917). Zararlının Avrupa’daki ilk kaydı 2006 yılında İspanya’da gerçekleşmiştir. Daha sonraki yıllarda zararlı Akdeniz kıyısında yer alan tüm ülkelere yayılmıştır. Zararlının ülkemiz- deki ilk kaydı ise İzmir ilinde 2009 yılında gerçekleşmiştir (Kılıç, 2010). Kısa süre içinde ülkemizin tüm alanlarına yayılmış olup, domates bitkisinin yapraklarında ve meyvede yaptığı zararla üründe %100’e varan oranlarda kayıplara neden olmuştur (Şekil 3) Halen domates alanlarında bu zararlı ile mücadele en önemli konuların başında gelmektedir. 19 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Şekil 5. Patates böceğinin larvaları, ergini ve zararı 6. Filoksera (Viteus vitifolii Fitch, Hemiptera: Phylloxeridae) Şekil 3. Domates güvesinin larvası, ergini ve yapraktaki zararı 4. Pembekurt (Pectinophora gossypiella Saunders, , Lepidoptera: Gelechiidae) Pembekurt ilk olarak Hindistan’da 1843 yılında tespit edilerek tanımlanmıştır (Ingram, 1994). Günümüzde zararlı pamuk üretimi yapılan bütün ülkelerde tespit edilmiştir. Ülkemizde ilk defa 1929 yılında tarafından varlığı kaydedilmiştir (Demokidov 1929). Karantina listesinde olmasına rağmen pamuk üretimi yapılan bütün bölgelerimize yayılmış durumdadır. Doğrudan pamuk kozasında beslenmesi nedeniyle önemli bir zararlıdır (Şekil 4). Özellikle kozanın açılmasını engellemesiyle ürün kaybına neden olmaktadır. Tohumla taşındığı için tohum üretiminde de önemli darboğazlar yaratmaktadır. Zararlının anavatanı Kuzey Amerika’dır. Burada yerel asma türlerinde tespit edilmiştir. Göçlerle Amerika’dan Avrupa’ya taşınmıştır. Türkiye’de ilk olarak 1881 yılında Trakya’da tespit edilmiştir. Filoksera üzüm bağlarının ekonomik açıdan en önemli zararlısı konumundadır. Zararlının nimf ve erginleri asma- nın köklerinde beslenerek köklerde şekil bozukluklarına neden olmaktadır (Şekil 6). Ayrıca beslenme yerlerinden giriş yapan hastalık yapıcı mikroorganizmaların da etkisiyle bitkilerde ölüme sebep olmaktadırlar. Zararlının mücadelesinde günümüzde tek geçerli yöntem bağ tesisi sırasında kökleri doğal olarak filokseraya dayanıklı olan Amerikan asma anaçları üzerine aşılama yapılmasıdır. Şekil 6. Filokseranın nimfleri, ergini ve kökteki zararı 7. At Kestanesi Yaprak Galerigüvesi (Cameraria ohridella Deschke & Dimic, Lepidoptera: Gracillariidae) Avrupa’da 1984’te Makedonya’da Ohrider gölü yakınlarında Atkestanesi (Aesculus hippocastanum) Şekil 4. Pembekurdun larvası, ergini ve pamuk kozasındaki zararı üzerinde ilk kez tespit edilen (Deschke & Dimic, 5. Patates Böceği (Leptinotarsa decemlineata Say, Coleoptera: Chrysomelidae) Patates böceği dünyada ilk defa A.B.D.’de Rocky dağlarında 1824 yılında tanımlanmıştır. Zamanla Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’da patates üretimi yapılan alanlarda yayılarak önemli ürün kayıplarına sebep 20 olmuştur. Ülkemizde ise ilk defa 1963 yılında tespit 1986) Yaprak galerigüvesi (C. ohridella)’nin 2000 yı- edilmiştir. Zararlının hem larva hem de ergin dönem- lına kadar tüm Avrupa’da yayıldığı bildirilmektedir leri konukçularının yaprakları ile beslenirler ve bitki- (Anonymous, 2004). Zararlının larvaları Atkestanesi nin tamamen yapraksız kalmasına sebep olabilirler ağacının yaprak dokusunda açtığı galerilerle yaprak- (Şekil 5). Yoğun zarar yaptığı durumlarda verimde ların kurumasına ve dökülmesine neden olmaktadır yüksek miktarda kayıplar meydana gelmektedir. (Şekil 7). Ülkemizde ilk olarak 2005 İstanbul ilinde Belgrad ormanlarında tespit edilmiş (Cebeci ve Acer, 2007) ve Trakya topraklarının bu zararlı ile bulaşık olduğu tespit edilmiştir (Özpınar ve ark, 2009). Sonuç olarak istilacı fitofag türlerin yeni alanlarda aşırı çoğalmalarını baskı altında tutacak doğal düşmana sahip olmadıkları için çoğunlukla salgın yaparak ekonomik kayıplara neden olurlar. Her ne kadar bu türlerin dolaşımını önleyecek bir dizi karantina tedbirleri alınsa da istenilen başarı elde edilememektedir. Zira bunların aşırı çoğalmalarını önlemek ancak biyolojik çeşitliliğin güçlü olduğu yerlerde doğal düşmanların baskısı ile mümkün olmaktadır. 21 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan b a c Şekil 7. At kestanesi (a) yapraklarında (b: sağlıklı; c: bulaşık), Cameraria ohridella Deschke & Dimic’nın zarar şekli KAYNAKLAR Anonymous, (2004).(http://www.cameraria.de/ 1. Inter. Cameraria Symp.: Cameraria ohridella and other invasive leaf-miners in Europe. IOCP Prague, March 24-27, 2004. Cebeci, H.H. and Acer, S. 2007. The occurrence of some Lepidopterous species on the horse chestnut (Aesculus hippocastaneum L.) at İstanbul-Belgrade Forest in Turkey. Acta Agr. Sloven. 89: 95- 102. Ingram, 1994. Pectinophora (Lepidoptera: Gelechiidae). In G.A. Matthews and J.P., Tunstall, eds., Insect Pests of Cotton, pp. 107–149. Wallingford, UK: CAB International. Kılıç, T., 2010. First report of Tuta absoluta in Turkey. Pyhtoparasitica, 38: 243–244. Kolar, C.S. and Lodge, D.M., 2001. Progress in invasion biology: predicting invaders. Trends in Ecology and Evolution. 16 (4): 199-204. 22 Özpınar, A. Serez, M. ve Polat, B., 2008. Marmara Bölgesi’nde Atkestanesi (Aesculus hippocastanum) zararlısı Yaprak galerigüvesi, Cameraria ohridella (Deschke and Dimic,1986) (Lepidoptera: Gracillaridae) Tabiat ve İnsan Dergisi, 43: 32-38 Uygun, N., İ. Karaca, M. Aytaş, R. Yumruktepe, A. Yiğit, M.R. Ulusoy, U. Kersting, N.Z. Tekeli ve R. Canhilal, 1994. Turunçgillerde zararlı Turunçgil yaprak galerigüvesi Phyllocnistis citrella Stainton (Lepidoptera, Gracillaridae). Türkiye Entomoloji Dergisi 19(4): 247252. Reichard, S.H. and Hamilton, C.W., 1997. Predicting invasions of woody plants introduced into North America. Consevation Biology, 11 (1): 193–203. Yumruktepe, R. ve Aytaş, M., 1992. Japon defne beyazsineği (Parabemisia myricae, Homoptera: Aleyrodidae)’nin popülasyon değişimi, doğal düşmanları ve konukçuları üzerine araştırmalar. Bitki Koruma Bülteni, 32(1–4): 27–41. ELEKTRO - MANYETİK ALANIN KUŞLAR ÜZERİNE ETKİLERİ VE TÜRKİYE Kalender ARIKAN Prof.Dr. Salih Levent TURAN Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, Beytepe, ANKARA Hacettepe Üniversitesi, Çevre Eğitimi, Kuş Halkalama ve Araştırma Merkezi, Beytepe, ANKARA 23 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Üreme Başarısı ÖZET Elektro - Manyetik Alanın (EMA=EMFs [Eng.]) yaban hayatı ve özellikle kuşlar üzerine olan etkileri ile ilgili çok az çalışma mevcuttur. Doğal hayatı doğrudan etkileyen elektromanyetik alanın en büyük kaynağı elektrik iletim hatlarıdır. Yüksek gerilim hatlarından yayılan elektromanyetik dalgaların insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. Bu yapıların yaban hayatı üzerine de olumsuz etkileri mevcuttur. EMA’nın yaban hayatında etkilediği canlı türlerinin başında kuşlar gelmektedir. EMA’nın kuşlar üzerine olumsuz etkileri; davranış değişiklikleri, suz şekilde etkilemekle birlikte birkaç yönden yaban hayatına olumlu katkıları da bulunmaktadır. Her yıl milyonlarca kuş bireyi elektrik iletim hatlarının sebep olduğu tehlikelerden dolayı ölmektedir. Sadece ABD’de 174 milyon birey kuş elektrik hatları yüzünden ölmektedir (NWCC, 2001). Elektrik hatlarının yer altına yapılması hem yapım hem de onarım bakımından oldukça pahalı olduğu için dünya genelinde bu hatlar yer üstüne kurulmaktadır. Elektrik hatlarının yer üstünde olması; yukarıda bahsettiğimiz ölümlerin yanı sıra bir diğer etkeni de ortaya çıkarmaktadır ki; bu da elektro-manyetik alandır (EMA). büyüme ve gelişmede gerileme, sinirsel bozukluklar, üreme başarısında azalma olarak kendini göstermektedir. Türkiye’de EMA’nın kuşlar veya yaban hayatı üzerine olumsuz etkileri ile ilgili yayınlanmış çalışma bulunmamaktadır. Ülkemizde artan enerji ihtiyacını sağlıklı bir şekilde karşılamak için özellikle yüksek gerilim taşıyan elektrik hatları kurulmaktadır. Bu hatların yaban hayata etkileri sağlıklı bir şekilde değerlendirilmelidir. Çalışmamızda EMA’nın yaban hayatı üzerine etkileri derlenmiş ve ülkemizde EMA tehdidi altında bulunan kuş türleri belirlenmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimler: Elektro-manyetik alan, kuş türleri, yaban hayatı, olumsuz etki 1. GİRİŞ Gelişen dünyamızda elektrik yani enerji ihtiyacı hızla artmaktadır. Oluşan enerji ihtiyacını karşılamak üzere mevut bütün enerji kaynakları kullanılmaya çalışılmaktadır. Üretilen enerjinin tüketim bölgelerine iletilmesi başlıca bir sorunu teşkil etmektedir. Bu amaçla neredeyse bütün bölümleri yer üstünde olan elektrik iletim hatları kurulmakta ve bu hatların miktarı her yıl artmaktadır. Örneğin İsveç 220 000 km’lik, Güney Afrika ise 255 745 km’lik elektrik iletim hattına sahiptir (Ferrer and Janss, 1999). Türkiye de ise elektrik dağıtım ve iletim hatlarının toplam uzunluğu 945 181 km’dir (TEİAŞ, 2010). Artan ihtiyacı daha sağlıklı karşılamak için ise yüksek gerilim hatları kurulmaktadır. Bu hatlar normal iletim hatlarına göre daha yüksek elektromanyetikliğe sahiptir. Uzunluğu milyon kilometrelere ulaşan bu hatlar yaban hayatını olum- 24 2. ELEKTORMANYETİK ALANIN KUŞLAR VE YABAN HAYATI ÜZERİNE ETKİLERİ Elektromanyetik Alan (EMA)’nın kuşlar ve yaban hayatına olumsuz etkileri; türlerde davranış değişikliği (Fernie et al., 2000), üreme başarısında değişiklikler (Gilmer and Wiehe, 1977; Steenhof et al., 1993; Hamann et al. 1998), büyüme ve gelişime etki (Farrell et al., 1997; Lahijani and Ghafoori, 2000), fizyolojiye etkiler (Reynolds et al., 2003), endokrin ve immun sisteme (Ferrell et al., 1998) etkiler olarak ortaya çıkmaktadır. Olumsuz etkiler bütün türlerde aynı şekilde oluşmamaktadır. Yürütülen deney ve çalışmalarda EMA’nın olumsuz etkilerinin aynı türler üzerinde bile farklılık gösterdiği ortaya konmuştur. Farklılıkların deney veya çalışmaların uygulanışından, çalışılan türlerin bireysel farklılıkları gibi sebeplerden ortaya çıktığı da düşünülmektedir. Davranış EMA’nın davranış üzerine etkisi ile ilgili çalışmalar oldukça sınırlıdır. Fernie (2000a) yürüttüğü çalışmada EMA’nın Falco sparverius türünün davranışı üzerine etkilerini araştırmıştır. Bireylerin kur, kuluçka ve yumurtlama davranışlarının manyetik akıma, yavru ve cinsiyete bağlı olarak değiştiğini göstermiştir. EMA’ya maruz kalan bireyler kur davranışlarında kontrol grubuna göre daha yüksek aktivite göstermişlerdir. Fernie (2000a) çalışmasında bu durumun EMA’nın melatonin ve kortikosteron seviyelerini etkilemesi sonucunda oluştuğunu ifade etmiştir. EMA’nın bazı türlerde üreme başarısını olumsuz etkilediği bazı türlerde ise etkilemediği ortaya konmuştur. Örneğin; elektrik hatlarına yuva yapan ve burada üreyen Balık Kartallarının (Pandion heliaetus) bu hatlardan uzakta yaşayanlara göre daha yüksek üreme başarısına sahip olduklarına değinilmiştir (Fernie et al., 2005). Hamann (1998) 6 yıl boyunca yürüttüğü çalışmasında, elektrik hatları yakınına yuva yapmış olan türleri incelemiştir. Çalışma sonucunda EMA etkilerinin türler arasında değişiklik gösterdiğini ortaya koymuştur. Çalışmaya göre: (1) Sıvacı kuşu (Sitta europaea) ve Çam baştankarası (Periparus ater)’nın yumurta boyutu kontrol grubuna göre değişiklik göstermezken, (2) Büyük baştankara (Parus major)’nın yumurta boyutlarında kontrol grubuna göre azalmalar gözlenmiştir, (3) Mavi baştankara (Cyanistes caereleus)’nın yumurta boyutlarınla ise önemli artışlar tespit edilmiştir. Fernie ve ark. (1999) EMA’nın Falco sparverius bireylerinin üreme başarısını etkileyip etkilemediği üzerine yürüttüğü çalışmada; bu türün yumurtlama başarısının EMA’dan dolayı azaldığını göstermiştir. Büyüme ve Gelişme Youbicier-Simo ve arkadaşları (1997) tavuk (Gallus domesticus) embriyoları üzerinde EMA’nın etkisini belirlemek için bir çalışma yürütmüşlerdir. Televizyon ve bilgisayar kaynaklı EMA’ya maruz bırakılan embriyolor da ölüm oranı kontrol grubuna göre önemli derecede artış göstermiştir. Fernie ve ark. (1999) EMA’ya maruz kalan Falco sparveius embriyolarının kontrol grubu embriyolarına göre daha büyük olduğunu, ayrıca yumurtaların su içeriği, hacim, yumurta sarısı ve akının kontrol grubuna göre arttığını belirlemiştir. Bu çalışmaların tam aksine Dell’Omo ve ark. (2009) EMA’nın Kerkenez (Falco tinnunculus) türünün büyümesini, melatonin, lökosit ve uçma başarısını etkilemediğini vurgulayan bir çalışma yayınlamışlardır. kemik gelişimlerini ve proliferasyonu engellediği tespit edilmiştir. EMA’ya maruz kalan Falco sparverius dişilerinin yumurta kabuklarında kontrol grubuna göre incelmeler tespit edilmiştir. Ayrıca Williams (2000) çalışmasında EMA’ya maruz bırakılan dişilerin yumurta içeriklerinde de değişikler tespit etmiştir. Bazı türlerin yumurtalarında protein miktarı düşerken bazı türlerin yumurtalarında ise plazma sıvısı oranında azalmalar görülmüştür. 3. EMA VE TÜRKİYE KUŞLARI ÜZERİNE OLASI ETKİLERİ Türkiye’de elektrik ihtiyacını karşılamak için her yıl artan bir şekilde bu alana hem kamu hem de özel sektör tarafından yatırımlar yapılmaktadır. Tüketim bölgelerine enerji naklini gerçekleştirmek için enerji nakil hatları kullanılmaktadır. Bu nakil hatları ülkemizde ikiye ayrılmıştır; 33 kV ve altında enerji taşıyan hatlar enerji dağıtım; 33kV üstü enerji taşıyan hatlar ise elektrik iletim hattı olarak nitelendirilmektedir. Ülkemizdeki toplam dağıtım ve iletim hattı 945 181 km’dir. Bu hattın 48 971,1 km’lik bölümü elektrik iletim hattıdır (TEİAŞ, 2010). Elektrik iletim hatları 380, 220 ve 154 kV (her üç hat da Yüksek Gerilim Hattı olarak nitelendirilecektir) enerji taşıyan hatlardır (66 kV’lık hatlar buraya dahil edilmemiştir) ve ülkemiz de en yüksek EMA’yı bu hatlar üretir. Bu nakil hatlarının ekolojik açıdan önemi ise ülkemizi bir uçtan diğerine geçmeleri ve genellikle şehir dışındaki arazilerde olmalarıdır. Dolayısı ile yaban hayatı ile yoğun olarak etkileşim içindedir. Ülkemizdeki mevcut Yüksek Gerilim Hatlarının uzunluğu son otuz yılda %250’den fazla artış göstermiştir. Ancak bugüne kadar bu hatlardan kaynaklı EMA’nın yaban hayatı ve kuşlar üzerine etkileri ile ilgili henüz ulaşılabilmiş bir çalışma yoktur. Çalışmamız hatların sebep olduğu EMA’nın Türkiye kuşları üzerine olası etkilerini değerlendirmeyi ve gelecek çalışmalara ışık tutmayı amaçlamaktadır. Fizyoloji Erişkin kuş türlerinin EMA’ya maruz kalmaları bu türleri üreme başarısını etkilemekle birlikte doğan yavruların büyüme ve gelişme fizyolojilerini de etkilemektedir. EMA’nın yavruların B lemfosit hücrelerini, 25 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Tablo 1. Türkiye’de on yıllara göre yüksek gerilim hatları ve uzunlukları Yer Üstü Hat Uzunluğu (km) Voltaj (kV) Yer Altı Hat Uzunluğu (km) (Yıllara göre) 1980 1990 2010 380 2985,1 8334,3 15559,2 28,6 220 93,0 84,5 84,5 - 154 15781,5 24750 32607,8 179,3 Toplam 18859,6 33168,8 48251,5 207,9 Enerji nakil hatları ve elektrik direkleri kuş türlerinin dinlenme, geceleme, avlanma ve yuvalaması için uygun alanlardır (Steenhof et al. 1993). Özellikle düz ve ağaçsız alanlarda bu hat ve direkler Yırtıcı kuşlar (Accipitriformes) başta olmak üzere bir çok kuş türü için uygun alanları teşkil eder (Ledger et al. 1981). Bu hatların oluşturmuş olduğu EMA yalnızca hatlar üzerine yuva yapmış olan türleri değil, hatların etrafına, altına veya yakınına yuva yapmış olan türleri de etkilemektedir (Hamann et al., 1998; Fernie et al., 2005). Zamanının büyük bölümünü elektrik hatları ve çevresinde geçiren kuşların EMA’dan etkilenip etkilenmediği ise tam olarak bilinmemektedir (Fernie et al., 1999). yırtıcıdır ve Şahin (Buteo buteo) hariç diğer yırtıcı türleri Türkiye Kuşları Kırmızı Listesine (RDB) (Kiziroğlu, 2008) göre nesli tükenme tehdidi altında (A.1.2) ya da nesli tükenme tehlikesi yüksek olan (A.2) türlerdir. EMA’nın yuvada kalan yavruları daha yoğun bir şekilde etkilediği bilinmektedir. Bu yırtıcı türlerinin ilk yumurtayı bırakmasından ilk yavruyu yuvadan uçurmasına kadar geçen süre 80 ile 110 gün arasında değişmektedir. Kuluçka ve ilk yavrunun yuvadan uçmasına kadar geçen sürede, yavrular ve yuvada kalan özellikle dişi birey EMA’ya yoğun bir şekilde maruz kalmaktadır. Tablo 2. Elektrik iletim hatlarına yuva yaptığı bilimsel çalışmalarla belirlenmiş ve ülkemizde de gözlenebilen kuş türleri Latince İsmi Türkçe İsmi Referans IUCN* RDB** Ciconia ciconia Ak Leylek Navazo and Roig (1997) LC A.3.1 Aquila chrysaetos Kaya Kartalı Steenhof et al. (1993) LC A.1.2 Buteo buteo Şahin Infante et al. (2003) LC A.3 Pandion haliaetus Balık Kartalı Casstellanos et al. (1999) LC A.1.2 Falco tinnunculus Kerkenez Infante et al. (2003) LC A.2 Falco biarmicus Bıyıklı Doğan Kemp (1993) LC A.2 Falco peregrinus Gezginci Doğan Emison et al. (1997) LC A.1.2 Corvus corax Kuzgun Steenhof et al. (1993) LC A.5 İlk kez elektrik direğinde üreyen bireyin yavruları, üredikleri ilk dönemde elektrik direklerine yuva yaparlarsa; bu durumda yavrular tüm yaşamları boyunca EMA’ya maruz kalacaklardır. Yaban hayatta bu şekilde yuvalayan bireyler üzerinde EMA’nın etkisi ile ilgili yapılmış çalışma bulunmamaktadır. Ancak açıkça görülmektedir ki bu bireylerde EMA etkisi daha yoğun olarak gözlenecektir. Görüldüğü gibi EMA bu yolla nesiller üzerinde devam eden etkilere sebep olabilmektedir. Fotoğraf 1. Türkiye’deki elektrik hatlarından birinde bulunan Kerkenez (Falco tinnunculus) yuvası (TEİAŞ, 2001). Türkiye 527 kuş türü (Turan et al., 2011) ile Avrupa’daki en zengin kuş çeşitliliğine sahiptir. Ülkemizdeki kuş çeşitliliği insan kaynaklı sebeplerden dolayı tehdit altındadır. Bu tehditlerden biri de elektrik hatlarıdır. Elektrik hatları hem doğrudan ölüme sebep olarak hem de EMA etkisi ile kuşları olumsuz etkilemektedir. EMA’ya maruz kalan kuş türlerinin ilk başta Yırtıcılar (Accipitriformes) olması; bu türlerin besin zincirinin tepesinde bulunması, uzun ömürlü olmaları ve az yavru meydana getirmeleri gibi sebeplerden dolayı önemlidir. Günümüze kadar yürütülen çalışmalarda, elektrik iletim hatlarına yuva yaptığı belirlenen kuş türleri Tablo 2’de gösterilmiştir. İlk olarak bu 8 tür en büyük risk altındaki türleri oluşturmaktadır. Tabloda belirtilen türlerin dışında elektrik hattına yakın yerlerde yuvalanan kuş türleri de EMA tehdidi altındadır. Tablodaki türlerden 6’sı 26 Şekil 1. A ve E tipi pilon direkler (Steenhof et al., 1993’e göre) Steenhof ve arkadaşları (1993) Yırtıcı (Accipitriformes) ve Karga (Corvidea) türlerinin elektrik direklerine yuvalaması ve üreme başarıları ile ilgili yürüttükleri çalışmada, çalışma bölgesinde sıklıkla kullanılan altı pilon direk türü tespit etmişlerdir. Bu türlerin en fazla yuvaladığı ve dinlenme, avlanma, geceleme için kullandıkları pilon direk türünün ülkemizde de benzerleri kullanılan A ve E tipleri (Şekil 1’de gösterildiği gibi) olduğunu belirlemişlerdir. Ledger ve arkadaşları’da (1981) Afrika da yürüttükleri çalışmada A ve E tiplerine benzer pilon direklerin bir akbaba türü olan Gyps coprotheres bireyleri tarafından yoğunlukla kullanıldığını ve bu yoğunluğa bağlı olarak ölümler gerçekleştiğini belirtmişlerdir. 27 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Çalışmalar göstermektedir ki, civar vejetasyon ve yükseltilere göre daha yüksek olan pilon direkler yırtıcı türleri için en uygun alanları oluşturmaktadır. Pilon direklere yapılmış olan yuvalara kuş yumurtaları ve yavruları ile beslenen memeli ve sürüngenlerin ulaşamamaktadır. Dolayısı ile bu alan korunaklı bir yuvadır. Bir diğer önemli nokta ise özellikle yırtıcı kuşların yüksek direklerden avlarını rahatlıkla gözleyebilmesidir. 4. DEĞERLENDİRME Tablo 1 de görüleceği gibi 380 kV enerji taşıyan iletim hattının uzunluğu son 30 yılda 5 kat artış göstermiştir. Bu durumda bu hatların yaban hayatı ile etkileşiminin de aynı oranda artmış olduğunu söylenebilir. İletim hatları içerisinde en yüksek EMA’yı üreten, en yüksek iletim direklerine sahip olan da yine bu hattır. Özellikle yırtıcı kuş türlerinin yuvalarını korunaklı yüksek yerlere yaptıkları ve yine aynı şekilde dinlenmek ve avlanmak için bu yüksek alanları kullandıkları için göz önünde bulundurulduğunda 380 kV enerji taşıyan bu hatların kuş türleri için en yüksek EMA riski potansiyeline sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Ülkemizdeki yüksek gerilim hatlarını uzunlukları, etkiledikleri alan ve taşıdıkları enerji miktarı göz önüne alınarak Türkiye kuşları için EMA risk skalası oluşturulduğunda: 380>154>220 sonucu ortaya çıkmaktadır. En yüksek riski oluşturan 380 kV’lık hatlar aynı zamanda en yüksek pilonlara (A veya E tipleri gibi) sahiptir. Ülkemizdeki kuş türlerinin EMA etkisi altında kalma ve özellikle elektrik hatları ile çarpışma riski oldukça yüksektir. Henüz ülkemizde EMA’ya maruz kalan kuş türleri ve sayısı kesin olarak bilinmemektedir. Yapmış olduğumuz değerlendirmede ülkemizde hangi kuş türlerinin EMA riski altında olabileceğini önceki çalışmaları değerlendirerek belirmeye çalışılmıştır. Tablo 2’de görülmektedir ki EMA ülkemiz yaban hayatı için oldukça tehlikeli sonuçlar doğurabilecek potansiyele sahiptir. Burada belirtilen türlerin bireylerinin EMA sebebi ile üreme başarısı, büyüme-gelişme ve fizyolojilerinin olumsuz etkilenmesi ilerleyen yıllarda populasyonların olumsuz etkilenmesine neden olacaktır. Tabloda belirtilen türlerden 6 yırtıcı türünün ülkemizdeki populasyonu halihazırda zaten azalmaktadır. Populasyonların azalmasına sebep olan etkenlere EMA’nında eklenmesi ile populasyonlar yok olmaya ve türler ortadan kalkmaya bir adım daha yaklaşacaktır. 28 5. ÖNERİLER EMA etkisinin ve elektrik çarpmalarının tam olarak belirlenmesi için öncelikle ülkemizde hangi türlerin elektrik hatlarını yuvalamak için kullandıkları tespit edilmelidir. Daha sonra bu türlerin hangi bölgelerde ve hangi sebeplerden dolayı yoğun olarak elektrik hatlarını kullandıkları belirlenmelidir. Bu çalışmalardan elde edilen veriler ışığında türlerin üreme döneminde kullanmaları için yeni ve EMA – Elektrik çarpmasından etkilenmeyecek veya en az etkilenecek materyalden yapılmış yuvalar kurulmalıdır. EMA etkisini azaltmak için gerekli yalıtımlar elektrik hat ve direklerine uygulanmalıdır. Kuş türlerinin dinlenme, geceleme veya avlanmak için tüneyecekleri platformlar elektrik direklerine monte edilmelidir. KAYNAKLAR Castellanos, A., Ortega-Rubio, A., and Arguelles-Mendez, C. 1999. Osprey population response to availability of artificial nest sites at Lagunas Ojo de Liebre and Guerrero Negro, Baja California peninsula. In Birds and power lines: Collision, electrocution and breeding, eds. M. Ferrer and G. F. E. Janss, pp. 165–175. Madrid, Spain: Quercus. Dell’Omo, G., Costantini D., Lucini V., Antonucci G., Nonno R., Polichetti A. 2009. Magnetic fields produced by power lines do not affect growth, serum melatonin, leukocytes and fledging success in wild kestrels. Comparative Biochemistry and Physiology, Part C 150 372–376 Emison, W. B., White, C. M., Hurley, V. G., and Brimm, D. J. 1997. Factors influencing the breeding distribution of the peregrine falconin Victoria, Australia. Wildl. Res. 24:433–444. Farrell, J. M., Litovitz, T. L., Penafiel, M., Montrose, C.J., Doinov, P., Barber, M., Brown, K. M., and Litovitz, T. A. 1997. The effect of pulsed and sinusoidal magnetic fields on the morphology of developing chick embryos. Bioelectromagnetics 18:431–438. Fernie, K. J. 1998. The effects of electric and magnetic fields on selected behavioural and physiological parameters of reproducing American kestrels. PhD thesis, McGill University, Montreal, Canada. Fernie, K. J., and Bird, D. M. 2000. Effects of electromagnetic fields on the growth of nestling American kestrels. Condor 102:461–465. Fernie, K. J., and Bird, D. M. 1999. Effects of electromagnetic fields on body mass and food-intake of American kestrels. Condor 101:616–621. Fernie, K. J., and Bird, D. M. 2001. Evidence of oxidative stress in American kestrels exposed to electromagnetic fields. Environ. Res. A 86:198–207. Fernie, K. J., Bird, D. M., and Petitclerc, D. 1999. Effects of electromagnetic fields on photophasic circulating melatonin levels of American kestrels. Environ. Health Persp. 107:901–904. Fernie, K. J., Leonard, N. J., and Bird, D. M. 2000a. Behavior of free-ranging and captive American kestrels under electromagnetic fields. J. Toxicol. Environ. Health A 59:101–107. Fernie, K. J., Bird, D. M., Dawson, R. D., and Laguë, P. C. 2000b. Effects of electromagnetic fields on the reproductive success of American kestrels. Physiol. Biochem. Zool. 73:60–65. Fernie, K.J., Reynolds, S.J., 2005. The effects of electromagnetic field from power lines on avian reproductive biology and physiology: a review. J. Toxicol. Environ. Health, Part B. Crit. Rev. 8, 127–140. Ferrer, M., de la Riva, M., and Castroviejo, J. 1991. Electrocution of raptors on power lines in southwestern Spain. J. Field Ornithol.62:181–190. Ferrer, M., and Janss, G. F. E. 1999. Birds and power lines: Collision, electrocution and breeding. Madrid, Spain: Quercus. Gilmer, D. S., and Wiehe, J. M. 1977. Nesting by ferruginous hawks and other raptors in high voltage power line towers. Prairie Naturalist 9:1–10. Hamann, H.-J., Schmidt, K.-H., and Wiltschko, W. 1998. Mögliche Wirkungen elektrischer und magnetischer Felder auf die Brutbiologievon Vögeln am Beispiel einer Population von höhlenbrütenden Singvögeln an einer Stromtrasse. Z. Vogelk. Natursch. Hessen VogelUmwelt 9:215–246. Infante O., Peris S. 2003. Bird nesting on electric power supports in northwestern Spain. Ecological Engineering 20 321/326 IUCN, The Red List of Threatened Species. http:// www.iucnredlist.org/ (2014 Aralık ayında erişilmiştir). Kemp, A. C. 1993. Breeding biology of lanner falcons near Pretoria, South Africa. Ostrich 64:26–31. Kiziroğlu İ. 2008. Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi. Desen Matb. Ankara Lahijani, M. S., and Ghafoori, M. 2000. Teratogenic effects of sinusoidal extremely low frequency electromagnetic fields on morphology of 24 hr chick embryos. Indian J. Exp. Biol. 38:692–699. Ledger, J., and Annegarn, H. J. 1981. Electrocution hazards to the Cape Vulture. Biol. Conserv. 20:15–24. Janss, G. F. E., Lazo, A., and Ferrer, M. 1999. Use of raptor models to reduce avian collisions with power lines. J. Raptor Res. 33:154–159. Navazo, V., and Roig, J. 1997. Estudio sobre la nidificación de aves en torres de líneas de transporte de electricidad. In Segundas Jornadas sobre Líneas Eléctricas y Medio Ambiente, pp. 223–231. Madrid, Spain: Red Eléctrica de España. NWCC - Wallace P. Erickson, Gregory D. Johnson, M. 2001. A Summary of Existing Studies and Comparisons to Other Sources of Avian Collision Mortality in the United States, Dale Strickland et al.; Western EcoSystems Technology Inc. Reynolds, S. J. 2001. The effects of low dietary calcium during egg-laying on eggshell formation and skeletal calcium reserves in the zebra finch Taeniopygia guttata. Ibis 143:205–215. Steenhof, K., Kochert, M. N., and Roppe, J. A. 1993. Nesting by raptors and common ravens on electrical transmission line towers. J. Wildl. Manage. 57:271– 281. Turan L., Kiziroğlu İ., Erdoğan A. 2011. Biodiversity and its disturbing factors in Turkey. VI. International Symposium on Ecology and Environmental Problem. Antalya, Turkey. TEİAŞ. 2001. Türkiye Enterkonnekte İletim Sistemi. http://www.teias.gov.tr/11.iletimWebSitesi/index. htm (2011, Aralık ayında erişilmiştir.) TEİAŞ. 2010. Türkiye Elektrik ve İstatistikleri. http:// www.teias.gov.tr/ (2011, Aralık Ayında Erişilmiştir). TEDAŞ. 2011. http://www.oib.gov.tr/yayinlar/yayinlar.htm (2011, Aralık ayında erişilmiştir) Williams, T. D. 2001. Experimental manipulation of female reproduction reveals an intraspecific egg size-clutch size trade-off. Proc. R.Soc. Lond. B 268:423– 428. Youbicier-Simo, B. J, Boudard, F., Cabaner, C., and Bastide, M. 1997. Biological effects of continuous exposure of embryos and young chickens to electromagnetic fields emitted by video display units. Bioelectromagnetics 18:514–523. 29 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT İnsan gıdası olarak tüketilen Manila Kum Midyesi, Ruditapes philipinarium’da Kahverengi Benek Hastalığına neden olan patolojik etmen ilk kez Fransa’nın Atlantik kıyılarından izole edilmiştir. Araştırma bulgularına göre, hastalık etmeni olan bakterinin Vibrio tapetis olduğu saptanmıştır. V.tapetis’in Manila Kum midyesinin kabuğunun manto yüzeyinde çoğalarak kabuk deformasyonuna neden olduğu görülmüştür. Ayrıca, kabuğun iç yüzeyinde kahverengi organik maddenin birikmesi ile hastalığın hızla ilerlediği kaydedilmiştir. Hastalığın devam etmesi ile, enfeksiyonun yumuşak dokudaki etkileri artarak ölümlere neden olduğu rapor edilmiştir. Manila Clam which is consumed by human consumption the pathological factor also which causes Brown Ring Disease in Ruditapes philippinarum was isolated for the first time on Atlantic Coasts of France. According to the results, the bacteria that causes this disease is Vibrio tapetis. V.tapetis was seen to be causing deformation on Manila Clam’s shell by effecting. Besides, it was recorded that the disease was advancing rapidly because of the accumulation of the organic material inside of the shells. It was reported that, by continuing of the disease and increasing the effects of the infection on soft tissue, causes to mortalities. Anahtar Kelime: Vibrio tapetis, Manila Kum Midyesi Key Words: Vibrio tapetis, Manila Clam GİRİŞ Manila kum midyesi olarak bilinen Ruditapes philippinarum, Veneridae ailesine ait subtropik boreal bir türdür (Foto 1,2). Dünya’da Pasifik istridyesinden sonra en çok tercih edilen su ürünleri türleri arasındadır ve 2007 yılında tüketimi yaklaşık 3 milyon ton civarındadır. Akdeniz’de 1985 yılında İtalya’ya plan- tasyonunu takiben farklı bölgelerden bildirilen bu tür ülkemizde Ege Denizi ve Marmara’dan bildirilmiştir. Türün ilk kez Akdeniz Kıyılarına adaptasyonunu 1985 yılında İtalyan araştımacılar gerçekleştirmiş olup, türün plantasyonu bu şekilde gelişmiştir. Daha sonra Manila Kum Midyesinin Türkiye denizlerindeki dağılımı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi olarak rapor edilmiştir. MANİLA KUM MİDYESİ Ruditapes philippinarum’ da KAHVERENGİ BENEK HASTALIĞI BROWN RING DISEASE ON MANILA CLAM Ruditapes philippinarum. Prof.Dr. Sezginer TUNÇER Melis YILMAZ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü(2) 30 Fotoğraf 1. Manila kum midyesi ( Foto: opencage.info) 31 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Fotoğraf 3. Ruditapes philippinarum (Foto: nature22.com) Fotoğraf 2. Manila Kum midyesi ( Foto: L.Schroeder) Coğrafik Dağılım Biyoloji ve Ekoloji Orijinal yayılımı Kuril Adası’ndan başlayıp Hint Okyanusu’nda Pakistan kıyılarına kadardır. 1929 yılında Hawai’de, 1939 yılında Birleşik Devlet’lerin kuzey batı kıyılarında görülmüştür. 1970’lerin sonunda Büyük Britanya’ya, 1972 ve 1975 yılları arasında Fransa’ya akuakültür amacıyla taşınmıştır. Günümüzde doğal populasyonlar Büyük Britanya’nın Güney Kıyılarında, Fransa, İspanya Atlantik ve Akdeniz Kıyılarında bulunur. Manila kum midyesinin aynı zamanda Tahiti, Norveç, Kaliforniya, Fas, Tunus, İsrail ve Türkiye gibi Dünya’da farklı dağılımları gözlenmiştir. Manila kum midyesi genel olarak sığ koylarda ve 32 körfezlerde sedimentin birkaç santimetre içerisine gömülü olarak yaşar. Zemini kum, çamur, çakıl, bataklık ve deniz çayırları olan çeşitli ortamlarda bulunabilirler. Sıcaklık toleransı geniştir ve optimal büyüme sıcaklığı 20-24°C’dir. Gıdalarını filtre ederek alırlar. Manila kum midyelerinde sifonlar en uçtaki çok küçük bir bölüm dışında bitişiktir. Sifon yapısı yerli akivadeslerden (R.decussatus) ayıran en önemli özelliklerindendir. ( Foto:3,4,5) Fotoğraf 4. Manila Kum Midyesi sifonları (Foto: nature22.com) 33 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Semptomlar ve tanı Vibrio tapetis, Ruditapes philippinarum’un kabuğunun kenarındaki mantoda periostracal lamina yüzeyine yapışır ve giderek kolonileşir. Periostracal laminadaki bu bozulma sonucunda iç kabuk yüzeyi etrafında hastalığın belirtisi olan kahverengi organik maddelerin birikimi gözlenir. ( Foto: 6, 7,8 ) Fotoğraf 6. Manila Kum Midyesi çıplak gözle görülebilen kabuk deformasyonu ( Foto: C. Paillard) Fotoğraf 5. Ruditapes descussatus (Foto: nature22.com) Yetiştiriciliği Manila Kum Midyesi, yüksek ticari değeri, büyüme performansı, tuzluluk ve sıcaklık koşullarına karşı olan toleransı nedeniyle akuakültürde aranan tür haline getirmiştir. Manila Kum midyesi yetiştiriciliği yaklaşık 1970 yıllarında türün Fransa’ya taşınıp adaptasyonundan sonra çoğu Atlantik Kıyılarında yer alan Arcachon, Marannes-Oleron ve Aber Körfezleri’nde yetiştiriciliği başlamış ve giderek yaygınlaşmıştır. 1987 ilkbahar ve yaz ayları arasında Aber Körfezinde Manila Kum Midyesi yataklarında toplu ölümler 34 gözlenmiştir. Ölümler, peripheric iç kabukta kahverengi tortular şeklinde karakterize olmuş semptomlarla ilişkilendirilmiştir ve hastalığa Kahverengi Benek Hastalığı (Brown Ring Disease) adı verilmiştir. Bu hastalığın etmeni bir gram negatif bakteri olan Vibrio tapetis’tir. Kahverengi Benek Hastalığına neden olan patolojik etmen ilk olarak Kuzey Fransa’da izole edilmiş, hastalığa bakterinin neden olduğu belirlenmiştir. Bu bakteri ilk önce Vibrio predominant 1 (VP1) olarak adlandırılmış sonradan Vibrio tapetis olarak yeniden adlandırılmıştır. Vibrio tapetis, Vibrionaceae familyasına aittir. Fotoğraf 7. İç Kabukta gözlenen deformasyonlar (Foto: C. Paillard) Enfeksiyon aynı zamanda normal kabuk oluşum sürecini olumsuz yönde etkiler. Hemositteki hemolenf hücrelerinin artışını ve peptidaz enzimi aktivitesini engeller. Vibrio tapetis’in penatrasyonuyla periostracal laminadan extrapallial boşluğa doğru yayılan hastalık giderek mantoya ve yumuşak doku içeri- sine yerleşir ve burada çoğalarak bazı hasarlara ve ölümlere neden olur. Bu hasarlar; hücre yuvarlanması, sitoplazmik uzantı kaybı, tutunma kapasitesinde azalma, ağırlık kaybı, bağışıklık sisteminde bozulma ve kas ölümleridir ( Foto 8 ). 35 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan çıkması bu bakteri için ölümcül olabilir. Kahverengi Benek Hastalığından etkilenmiş Manila Kum Midyeleri için bu sıcaklığın tedavi edici olduğu düşünülebilir. 15-21°C arasında hastalık gelişiminin yoğunluğu sıcaklıkla ters orantılıdır. Yapılan çalışmalara göre hastalığın gelişmesi için optimal sıcaklık 14°C’dir. Tuzluluğun hastalığın gelişimi üzerine etkileri hakkındaki bilgiler yetersizdir. Fakat laboratuvar çalışmaları düşük tuzluluğun (‰20 altında) bu patojenin gelişmesi için uygun olduğunu göstermiştir ve savunmayla ilgili hemosit parametrelerini olumsuz etkilemiştir. Son olarak sediment tanecikleri boyutu Kahverengi Benek Hastalığını önemli ölçüde etkiler. Doğal populasyonlarda hastalığın yayılması sediment taneciklerinin boyunun artmasıyla doğru orantılıdır. Öztürk, B., Doğan, A., Bitlis- Bakır, B., Salman, A., 2014. Marine molluscs of the Turkish coast: an updated checklist. Turkish Journal of Zoology 38, doi:10.3906/ zoo-1405-78. Paillard C., Maes, P., 1994. Brown Ring Disease in the Manila clam, Ruditapes philippinarum: establishment of a classification system. Disease of Aquatic Organisms 19, 137- 146. Paillard C., Maes, P., Oubella, R., 1994. Brown Ring Disease in clams. Annual Review of Fish Diseases 4, 219- 240. Teşekkür Kaynak ve Fotoğraf yardımlarından ötürü Brest Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Christine Paillard’a teşekkür ederiz. KAYNAKLAR Alam, B., Ford, S.e.,2006. Effects of the pathogenic Vibrio tapetis on defence factors of susceptible and non- susceptible bivalve species: I. Haemocyte changec following in vitro challenge. Fish and Shellfish Immunology 20,374- 383. Fotoğraf 8. İç kabuk yüzeyindeki görünümler ( Foto: C. Paillard) Çevresel Faktörler ve Hastalık İlişkisi Kahverengi Benek Hastalığı ilk olarak büyük ölçekte ilkbahar ve yaz aylarında görülmektedir ancak arazi ve laboratuvar çalışmalarına göre hastalığın seyri, ortam sıcaklığının azalmasıyla artmaktadır. Hastalık daha sonra soğuk su hastalığı olarak değerlendirilmiş, Fransa’nın Atlantik Kıyıları, İrlanda, İngiltere, İspanya ve İtalya boyunca dağılım göstermiştir. Bu36 güne kadar sadece Avrupa kıyılarında rapor edilen hastalığın son zamanlarda Güney Kore’de de dağılımlarının gözlendiği bildirilmiştir. Hastalık gelişimini kontrol etmede başlıca çevresel faktörlerden biri sıcaklıktır. Patojenik etken Vibrio tapesis’in optimal büyüme sıcaklığı 20°C civarındadır. Yüksek sıcaklıklar Vibrio tapesis’in gelişmesini durdurur ve 27-30°C’de hiç gelişme gözlenmez. Sıcaklığın 27°C’nin üstüne Alam, B., Paillard, C., Auffret, M., 2000. Alterations in hemolymph and extrapallial fluid parameters in the Manila clam, Ruditapes philippinarum,challenged with the pathogen Vibrio tapetis. Journal of Invertebrate Pathology 76, 63-69. Jeffroy, F., Brulle, F., Paillard, C., 2013. Differential expression of genes involved in immunity and biomineralization during Briwn Ring Disease development and shell repair in the Manila Clam, Ruditapes philippinarum. Journal of Invertebrate Pathology 113, 129-136 37 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Dünya üzerinde yaşayan her canlının ekosistemde Every living creature on earth has a function in the bir görevi vardır. Bu canlılardan biri de yarasadır. Ya- ecosystem. Bat is one of these creatures. They fed on rasalar böcek, meyve, omurgalı ve omurgasız hayvan insect, fruit, vertebrate and invertebrate animal and ve kanla beslenir. Kanla beslenen yarasalara vampir adı altında bütün dünyada korkularak bakılmıştır. Bu korku yüzünden yarasalar hep suçlanmış; biyolojik mücadeledeki yerleri ve ekosistemdeki rolleri unutulmuştur. blood. Blood-fed bats were feared throughout the world with the name of vampire. Bats have always been accused of being frightening and their place in biological control and their roles in the ecosystem has been forgotten. Anahtar Kelimeler: Desmotus rotundus, Diphylla ecuadata, Diaemus youngi, Vampir yarasalar, Yarasa Key Words: Desmotus rotundus, Diphylla ecuadata, korkusu, Ekosistem Diaemus youngi, Vampire bats, Bat fear, Ecosystem GİRİŞ Dünyadaki 5416 memeli türünün 1116’sı yarasalara aittir (Wilson ve Reeder, 2005). Bu türlerin %70’i böcekle, %20’si meyve ile beslenirken kalanı omurgalı ve omurgasız hayvan ve kanla beslenir. Farklı yarasa türleri, avlanmaya çıktıkları farklı saatlere ve o türe özel farklı uçuş irtifalarına göre farklı böceklerle beslenir. Böylece yarasaların diyetleri akşam karanlığı ile birlikte sivrisinek gibi küçük böceklerle başlar ve gecenin ilerleyen saatlerinde giderek değişen böcek çeşitliliğine ulaşır (Albayrak, 1995). Bu şekilde, insan için risk oluşturan sıtma amili sivrisinek ve güve gibi zararlı böceklerin populasyonları yarasalar tarafından denetlenerek doğal biyolojik bir mücadele gerçekleşmiş olur. VAMPİR EFSANESİ ve YARASALAR Prof.Dr. İrfan ALBAYRAK Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü 71450, Yahşihan, Kırıkkale, TÜRKİYE 38 Diğer taraftan, meyve yarasaları, yedikleri meyvelerin çekirdeklerini toprağa bırakarak bitkilerin yayılış alanlarının genişlemesine katkı yapar. Ayrıca, olgunluk dönemini geçirmiş meyveleri tercih ederek çürüme başlamadan önce onları sağlam meyvelerden adeta ayıklar ve diğer meyvelerin bir süre daha sağlıklı kalmasında rol oynar. Bazı yarasalar akrep, çiyan, kurbağa ve balıkla beslenirken bazıları da kanla beslenir. Kanla beslenen yarasalar, bu özelliklerinden dolayı vampir olarak adlandırılmıştır. Anatomik ve fizyolojik yapıları, diğer yarasalardan farklıdır. Sivrisineğin kan emerken salgıladığı salgı gibi bu yarasalar da bir çeşit salgı yapar ve kanın pıhtılaşmasını önler. Ağızda kesici dişler keskin birer jilet gibidir. Köpek dişleri uzunca ve azı dişleri azalmıştır. Ağıza katı bir besin gelmeyeceği için dişlerin sayı ve özellikleri değişmiştir. Bir vampir yarasada 20 diş bulunur. Kan emen yarasalar dünyada üç tür olarak yayılış göstermektedir. Bunlar Desmodus rotuntus (Yaygın vampir yarasa) (Şekil 3), Diphylla ecaudata (Kıllı bacaklı vampir yarasa) (Şekil 4) ve Diaemus youngi (Beyaz kanatlı vampir yarasa) (Şekil 5)’dir. Desmodus rotundus, Uruguay, Kuzey Arjantin, Paraguay Kuzey Şili, Meksika, Venezuella ve Trinidad adalarında yaşamakta ve memeli kanı ile beslenmektedir. Diphylla ecuadata ABD’de Güney Teksas, Meksika, Venezuella, Peru, Bolivya ve Doğu Brezilya’da; Diaemus youngi Meksika, Kuzey Arjantin, Bolivya, Paraguay, Doğu Brezilya, Venezuella ve Trinidat adalarında yaşamakta ve her iki tür de daha çok kuş kanı ile beslenmektedir. 39 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Şekil 1. Desmodus rotuntus (Yaygın vampir yarasa) (http://fineartamerica.com/featured/vampire-bat-desmodus-rotundus-portrait-michael-patricia-fogden.html) (Erişim: 19.04.2015) Şekil 3. Diphylla ecaudata (Kıllı bacaklı vampir yarasa) http://wwwanimalbr.blogspot.com.tr/2012/09/morcegos-desmodus-rotundusdiaemus.html (Erişim: 19.04.2015) İlk defa 1498 yılında Orta Amerika’nın fethi sırasında geceleri yarasaların insan ve atların kanlarını emdiği rapor edilmiştir. Bir vampir yarasa, bir öğün ile 48 saat hayatiyetini devam ettirebilir. Bir sebeple vampir yarasa kan bulamayıp beslenemezse, tünek arkadaşı onunla besinini paylaşır. Böyle bir sistem yarasalar arasındaki besin dağılımının adaletli olmasını sağlar. Geceleyin vampir yarasalar yuvalarından dışarı çıkar. Sıcakkanlı bir av aramak için kırsal alanda sessiz ve alçaktan uçmaya başlar. Bir veya iki saat içinde uygun avları bulan ve kanlarını emen yarasalar yavrularını beslemek ve uyumak için tüneklerine döner (Wilkinson, 1990). Şekil 2. 40 Diaemus youngi (Beyaz kanatlı vampir yarasa) (http://en.wikipedia.org/wiki/White-winged_vampire_bat#/media/File:Dyoungi.jpg) (Erişim: 19.04.2015) Uzun yıllar biyologlar hayvan fizyolojisi ile ilgilendiler. Son zamanlara kadar vampir yarasa, Desmodus rotundus’un hayat hikayesi ve davranışları hakkında az şey biliniyordu. Bununla beraber birkaç yeni çalışma vampir yarasaların önemli derecede sosyal hay- vanlar olduklarını gösterdi. Dişiler gündüzün koloni oluşturur, geceleri düzenli bir çalışma içine girerler. Aralarındaki işbirliği sonucu yarasalar birbirlerini “kan kusmak” yoluyla besler (Wilkinson, 1990). Florida Üniversitesinden Brain K. McNab arka arkaya iki gece beslenmekten geri kalan bir vampir yarasanın öldüğünü görmüş ve kan kusturma davranışının sebebini buna bağlamıştır. Besinsiz kalan bir yarasa 60 saat sonra ağırlığının yüzde 25’ini kaybeder ve bu kritik sınırı geçtikten sonra hayatiyetini uzun süre daha sürdüremez. Vücudun metabolik makinasının yakıtını sağlamak ve ölmemek için bireyler her gece vücut ağırlığının yüzde 50’si -veya bazen hatta yüzde 100’ü- oranında kan tedarik etmek zorundadır. Genellikle her gece yarasalar aynı hedef hayvana döner, başarısız olma durumunda başka hayvanlardan beslenmeye çalışır. Buna rağmen %30’u kan bulamaz. Bu durumda, böyle bir birey bir tünek arkadaşın41 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan dan besin isteyerek birkaç gece için açlıktan kurtulur, böylece kan arama için yeni bir şansa sahip olur. Bonn Üniversitesinden bir zoolog olan Uwe Schmidt, 1978’de dişilerin yavrularına “kan kustuğu”nu keşfetmiştir. Wilkinson (1990)’a göre Schmidt 1978 yılında, annesi ölen ve evlatlığa kabul edilen yavrunun bir ebeveyn tarafından emzirildiğini de rapor etmektedir. Yarasa hem kendisi, hem de neslinin bekası için bu davranışı sergilemek zorundadır. Bu şekilde davranış sergileyen memeli türleri yabani köpek, sırtlan ve şempanzedir (Wilkinson, 1990). Dünyanın her yerinde yayılış gösteren ve gerçek hayatları az bilinen yarasalar hakkında birçok efsane ve hurafe vardır. Bunlardan birine göre, insanlar onların bir zamanlar kuş olduklarına ve kaderlerinden memnun olmadıklarından insanlar gibi ibadet etmek için kutsal yerlerde toplandıklarına inanıyordu. Duaları kabul edildiğinde yüzleri insan yüzüne dönüşüp vücut kuşa benzer kalıyordu. Bu yüzden gündüzleri kuşlarla karşılaşmaktan utandıkları için sadece geceleri dışarı çıkıyorlardı. Tamamen kuşa dönüşmek için gündüzleri kilise, mabet ve kutsal yerlerde akşama kadar dua ediyorlardı. Yine çoğu kültürde, büyücünün iksiri için yarasa kanı, kemiği veya yüreği esas materyali oluşturmuştur. Orta ve Güney Amerika’da yaşayan ve sadece kanla beslenen vampir yarasalar Avrupa’da hiç yaşamadığı halde 1930’larda Avrupa’da birçok korku filmine konu edilmiş, medya ve sinema aracılığı ile de “vampir yarasa” korkusu adeta pazarlanmıştır. Bu yarasaların doğal beslenme davranışı, Orta Avrupa’da gene efsane Kazıklı Voyvoda’nın karakteri ile bütünleştirilmiş ve pazarlanan korku daha da beslenmiştir. Voyvoda III. Vlad Tepeş, Kont Drakula ya da Kazıklı Voyvoda 1448, 1456-1462 yılları arası ve 1476 yıllarında Eflak beyliğinin voyvodası (prensi) idi. Bu zat Macarlar tarafından ‘Drakula I’ (Şeytan), Ulahlar tarafından ‘Çpelpuç’ (Cellat) ve Türkler tarafından ‘Kazıklı Voyvoda’ olarak bilinmekteydi. Voyvoda III. Vlad esir Osmanlı askerlerini kazıklara çakarak işkence ile öldürmesiyle tarihe geçmişti. Bu olaylar Bram Stoker tarafından yazılan bir romana taşınmış ve daha sonra da filimlere de konu edilerek vampir efsanesi başlatılmıştır. Efsaneye göre kan emen drakula yarasa olup uçmakta, insan olup uzun köpek dişleriyle kurbanının kanını içmektedir. 42 Yarasaların eski çağlarda ruh olup ölen insanların cesetlerine girip onları dirilttiği ve geceleri hayalet şeklinde dolaştıklarına inanılıyordu. Özellikle 1730 ila 1735 yıllarında Slav ve Macarlar arasında bu inanış çok yaygındı. Hristiyanlar arasında kiliseden kovulan veya intihar edenlerin mezardan hortlayarak seçtikleri kurbanların kanını içtiklerine inanılıyordu. İncil’de tanrının kullarına murdar kuşlar, yarasalar ve sürünücü şeyleri yememelerini ikaz ettiği yer almaktadır. Bazıları “niçin yenmesin? meyve ile beslenen 1 kg’lık yarasalar pekala bir piliç gibi besin kaynağıdır” demektedir. Bazıları da “Tanrı neyin besin olup neyin besin olmayacağını tayin etmiştir” şeklinde yorum yapmaktadır. Avrupa ve Amerika’da yarasa büyü, fal ve kehanetin simgesi haline gelmiş ve hep korku ve endişeyi çağrıştırmıştır. Halbuki doğuda, Çin’de yarasa şans ve mutluluğun timsali, Pasifik adalarında ise kahramanlığın sembolü olmuştur. Bugün de gece ortaya çıktıkları, belirli mevsimlerde rastlandıkları, kuşlardan daha farklı uçtukları ve genellikle ıssız yerlerde görüldükleri için ve özellikle sinema hala vampir filmleri ile yarasaları özdeşleştirmeye devam ettiği için, yarasalar yanlış anlaşılmaya devam edilmektedir. Oysa ekolojik dengeye büyük katkı sağlayan yarasalar insanlar tarafından çok az tanınmakta ve hak ettikleri değeri bulamamaktadır. Onların olmadığı bir dünyada aşırı çoğalma eğilimindeki böceklerle nasıl mücadele edilebilir? İnsanoğlu bu mücadelede her zaman yetersiz kalacaktır. SONUÇ Türkiye’de 38 yarasa türünün yaşadığı kaydedilmiştir. Bu yarasalardan sadece bir tür meyve ile beslenir ve Akdeniz şeridi boyunca yayılış gösterir. Diğer 37 yarasa türü böcekçi yarasalardır ve Türkiye’nin her yerinde yayılış göstermektedir (Albayrak, 2013). Bugüne kadar yarasalarla ilgili pek çok araştırma yapılmıştır. Ancak bu araştırma sonuçları bilim çevreleri dışında paylaşılamadığı için halkın yarasalara bakışı değişmemiş ve onları suçlayan yaklaşımlar süregelmiştir. Her yarasa vampir zannedilmektedir. Vampir yarasalar sadece Amerika kıtasında yaşamaktadır, yani Türkiye’de vampir yarasa yoktur. Türkiye’de yarasa ile ilgili alınan birçok şikayetten birkaçı burada örnek olarak verilebilir. Ankara Hacettepe Hastanesini 1995 yılı yaz başında vampir yarasaların bastığı haberi gazetelerden okunmuştu. Kardiyoloji kliniğinde akşam saatlerinde yarasalar faaliyete geçince hastalar ve çalışanlar paniğe kapılmıştı. Burada yapılan incelemede Hastanenin Kardiyoloji kliniğinin bulunduğu kattaki ara koridorun tavan arasını yazın açık pencerelerden giren Cüce yarasanın (Pipistrellus pipistrellus) tünek olarak kullandığı tespit edildi. Bu böcekçi yarasalar birkaç gün süreyle akşamları özel ağlarla yakalanıp ayrı bez torbalara konuldu ve başka bir mekana götürülerek salıverildi. Kırıkkale’de bir aile üçüncü katta akşam balkonda yemek yerken yarasaların adeta pike ya- Şekil 4. parcasına uçuştuğunu ve korktuklarını bildirmişti. Ekip olarak yapılan incelemede pencere pervazı üzerindeki bir aralığı cüce yarasanın tünek yeri olarak kullandığı tespit edildi. Aileye yarasaların faydaları ile ilgili bazı bilgiler verilerek kışın pervaz üzerindeki aralığın da kapatılabileceği söylendi. Ankara Çayyolu’nda ikamet eden bir şahsın, evinde yarasa görünce panik olup evini terk etmek zorunda kaldığını ifade etmesi üzerine binada yapılan incelemeler sonunda, çevrede uçuşan yarasaların açık pencereden içeri girdiği anlaşıldı ve pencerelerin sineklik ile kullanılması önerildi (Şekil 4). Bu süreçte yarasalar hakkında doğru bilgiler edinmesi sağlanan ailenin de yarasa korkusu kalmadı. Ankara Hacettepe Hastanesinde yarasaların tünek yeri seçtikleri kat (Solda) ve Ankara Çayyolu’ndaki bir evin çatısında yarasa tünek yerinin tespit çalışması (Sağda) Unutmayalım ki, yarasalar olduğu sürece sivrisinek Albayrak, İ., 2013. Türkiye’deki Meyve Yarasası (Rou- gibi böcek populasyonlarının artışı engellenir ve settus aegyptiacus)’nın diyeti. Tabiat ve İnsan, Ankara, onlar sayesinde doğal hayatın dengesi sağlanabilir. 47:4-8. Yarasaların yerleşim yerlerinde yaygınlaşması için binalarda ikamet eden yarasalardan korkmamalı ve Wilkinson, G.S., 1990. Food Sharing in Vampire Bats. daha da desteklemek için yerleşim birimlerindeki uy- Scientific American, New York, February, 64-70. gun bina ve ağaçlara yarasa evleri yerleştirilmelidir. Wilson, D.E., Reeder, D.A.M., 2005. Mammal species of the world. Smithsonian Institution Press. Washin- KAYNAKLAR gton and London, 1-1206. Albayrak, İ., 1995. Türkiye Yarasaları ve Ekolojisi. II. http://www.muhabbetim.com/yasam/kazikli-voy- Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi, Biyologlar Derneği, voda-vlad-tepes-kimdirbiyografifatih-sultan-meh- 11-13 Eylül 1995, Ankara, 443-452. met-dostlugu.html. (Erişim: 09.03.2015) 43 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan GİRİŞ İzmir yalıçapkını, büyük bir yalıçapkını türü olup boyu yaklaşık 28 cm kadardır. Sırt-kanat ve kuyruk tüyleri parlak mavi, baş-omuz ve karın tüyleri kahverengidir. Dikkat çekici iri, kırmızı bir gagası vardır. Dişi ve erkeklerde dış görünüş bakımından farklılık bulunmamakla birlikte, genç bireyler erginlere göre daha soluk renklidir. Besinlerini özellikle eklembacaklılar, balıklar, kurbağalar, küçük memeliler ve kuşlar oluşturmaktadır. Tür tatlı su yakınlarında bulunan kumullara kazdıkları tünel şeklinde yuvalar yapar. Bir kuluçka döneminde 4-7 kadar, beyaz renkli yumurta bırakırlar. Kuluçka süresi yaklaşık 18-21 gündür. Yayılış alanı değerlendirildiğinde, Türkiye, İsrail, Mısır, İran, Irak, Hindistan, Sri Lanka, Myanmar, Bangladeş, Filipinler, Endonezya, Tayland, Çin, Yunanistan, Bulgaristan gibi pek çok ülkede görülen, Palearktik bölge kuşlarından biridir. Türkiye’de ise İzmir’den başlayarak güney sahillerimizde görülmektedir. Çalışmanın gerçekleştirildiği Boğazkent (Antalya)’te ise ilk defa 2008’de gözlenmiş ve ilerleyen yıllarda düzenli olarak görülmüştür. MATERYAL VE METOD Belek Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırlarında yer alan Boğazkent, yaklaşık 11200 ha alana sahip olup, 31º04’53’’ ve 31º21’08’’ doğu boylamları ve 36º48’08’’ ve 36º53’23’’ kuzey enlemleri arasında yer almaktadır. Bölgedeki ırmaklar, meralar, çorak alanlar, kumullar, tarım alanları, sazlıklar, ormanlık alanlar ve bataklıklar pek çok farklı habitat tipinin oluşmasına olanak sağlamaktadır. Bu habitat çeşitliliği beraberinde zengin bir ornitoçeşitlilik oluşturmaktadır. Alanda yıl boyu düzenli olarak hat boyunca gözlemler yapılmıştır. Çalışma sabah erken saatlerde (06.30), kuşların aktivitelerinin başlamasıyla birlikte başlamış ve akşama kadar (19.00) devam ettirilmiştir. BULGULAR Yapılan çalışmalar çerçevesinde alanda 237 kuş türü tespit edilmiştir. Bu kuş türlerinden biri olan İzmir yalıçapkını Boğazkent’te ilk kez 2008 yılında gözlenmiştir. İlerleyen yıllarda devam ettirilen çalışmalar neticesinde, İzmir yalıçapkını düzenli olarak gözlenmiş ve bölgede ürediği tespit edilmiştir. Boğazkent’te İzmir yalıçapkının görüldüğü yerler köprü çayı, acısu civarı ile iki ırmak arasında kalan alanlar ve deniz kenarıdır (Şekil 1). ANTALYA/BOĞAZKENT BELDESİNDEN İZMİR YALIÇAPKINI (Halcyon smyrnensis) KAYDI Şekil 1. Boğazkent haritası Yrd.Doç.Dr.Hakan KARAARDIÇ Dr.Leyla ÖZKAN Akdeniz Üniversitesi Alanya Eğitim Fakültesi, Antalya Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Antalya 44 İzmir yalıçapkını ilk kez 2008’de 1 birey olarak kaydedilmiş, 2009-2012 yılları arasında düzenli olarak, artan sayıda gözlenmiş ve yıllara göre birey sayısı şekil 2’de gösterilmiştir. 45 Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan Derneğimizin 29.Dönem Olağan Genel Kurul toplantısı Şekil 2. İzmir yalıçapkınının yıllara ve aylara göre Boğazkent’teki sayısı TARTIŞMA VE SONUÇ İzmir yalıçapkınının Türkiye’deki yayılış alanı değerlendirildiğinde, adını aldığı İzmir’de dahi yıldan yıla daha az sayıda gözlendiği bilinmektedir. Boğazkent’te türün görülmesi oldukça olumlu bir gelişme olmakla birlikte, türün gözlendiği tüm alanlarda, üreme bölgelerinde tehdit edici faktörlerin ez aza indirilmesi gerekmektedir. Boğazkent aynı zamanda turizm alanıdır. Dolayısıyla turizm faaliyetleri ve bu doğrultuda alandaki yapılaşmanın, bölgedeki diğer kuşlarla birlikte İzmir yalıçapkınının üreme faaliyetlerini tehdit etmeyecek şekilde gerçekleştirilmesi önem arz etmektedir. Aynı zamanda gelecek yıllarda alanda gerçekleştirilecek ornitolojik çalışmalarla, bölge halkında çevre ve doğa bilincinin oluşturulması oldukça önemlidir. KAYNAKLAR Asokan, A., Mohamed Samsoor Ali, A. and Manikannan, R. 2010. Observations on nesting ecology of White-breasted Kingfisher Halcyon smyrnensis (Aves: Coraciiformes) in Cauvery Delta, Southern India. Journal of Ecology and the Natural Environment Vol. 2(7), pp. 134-139. ISSN: 2006-9847. Asokan, A. and Mohamed Samsoor Ali, A. 2010. Time-activity Budget of White-breasted Kingfisher 46 Halcyon smyrnensis in Cauvery Delta Region, Tamil Nadu, India. Advances in Biological Research 4 (6): 288-291, ISSN 1992-0067. Erdoğan, A., Karaardıç, H., Özkan, L. ve Korkmaz, R. 2009. Belek Özel Çevre Koruma Bölgesi Boğazkent Beldesi Kocagöl Mevkiinde Göçmen Kuş Türlerinin Sonbahar Göç Hareketleri ve Göç Zamanlarının Kuş Halkalama Metodu Uygulanarak Belirlenmesi projesi raporu, Aralık 2009, 67 ss. Erdoğan, A., Karaardıç, H.,ve Özkan, L. 2010. Göçmen Kuş Türlerinin Göç Hareketlerinin Kuş Halkalama Metodu Uygulanarak Belirlenmesi Projesi Sonuç Raporu, Kasım 2010, 60 ss. Erdoğan, A., Karaardıç, H. ve Özkan, L. 2011. Göçmen Kuş Türlerinin Göç Hareketlerinin Kuş Halkalama Metodu Uygulanarak Belirlenmesi Projesi Sonuç Raporu, Kasım 2011, 56 ss. Özkan, L. 2012. Antalya/Boğazkent Mahmuzlu Kızkuşu (Vanellus spinosus L. 1758) Populasyonunun Göç Fenolojisi Ve Kuluçka Biyolojisi Üzerine Araştırmalar. Doktora Tezi. Akdeniz Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, Antalya, 83 ss. Soud, R. Mazumder, K. and Gupta A. 2010. Predation by White-throated Kingfisher Halcyon smyrnensis on Common wolf Snake Lycodon aulicus (Linnaeus). NeBIO (2010) Vol. 1(1). D erneğimizin 29.Dönem Olağan Genel Kurul toplantısı 25 Nisan2015 tarihinde City Hotel’de yapıldı. Toplantıya üyelerimiz ve şubelerimizden 69 kişi katıldı. Yapılan toplantıda derneğimizin tüzüğündeki bazı maddeler Dernekler Yönetmeliğinde meydana gelen değişiklik nedeniyle yeniden düzenlendi. Derneğe üyeliğe giriş ücretinin 25 TL yıllık aidatın 50 TL olmasına ve yeni ücretlerin 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildi. Derneğimizin 29. Dönem; Yönetim Kurulu üyeliğine, Genel Başkan Yunus Ensari, Genel Başkan Yardımcıları Serap Kantarlı ve Ali Rıza Koç, Genel Sekreter Dr.Ülkü Merter, Sayman Olcay Önem, Üyeler Prof.Dr. İrfan Albayrak ve Yasin Şerefoğlu, Denetim Kurulu üyeliğine, Zeynep Nuray Bayar, Ebru Olgun ve Onur Kale, Onur Kurulu üyeliğine, Prof.Dr. Mustafa Aydoğdu, Prof.Dr.Sümer Gülez ve Av.Tuncay Akı seçildiler. Genel kurulumuza katılım sağlayan tüm üyelerimize, Hatay, Antalya ve Gaziantep Şubelerimize teşekkür eder, yeni dönemin başarılı olmasını dileriz. Dr. Ülkü MERTER Genel Sekreter 47 Tabiat ve İnsan Hatay Belen Kuş Gözlem Temalı Tabiat Parkı Projesi Raporu yayınlandı özelliğini muhafaza edecektir. Anılan tüm bu aktiviteler için bir merkezin oluşturulması ve bu merkezin doğru ve gelecekte de efektif kullanılması, doğru yerde, doğru şekilde doğru hedeflerle planlanması önemlidir. Böyle bir merkezin planlanması hedefi ile çıkılan yolda bilim insanları tarafından hazırlanan temel verilerle yola çıkılacak ve uygulandığında hem eko-turizm hem bilimsel hem de popüler bilimin yapıldığı önemli bir merkez özelde Belen ve Hatay’a genelde ise dünyaya kazandırılmış olacaktır. Belen ve göçmen kuşlar konulu rapor Ü ç yıla yakın bir süredir 25 bilim insanımızın çalıştığı, ‘’Hatay – Belen Kuş Gözlem Temalı Tabiat Parkı” projesi nihayet sonuçlanmıştır. Proje kapsamında yedi ana başlık altında toplanan araştırma sonuç raporlarının uygulayıcılara yol göstereceğini ümit ediyoruz. Ekoturizm (ekolojik turizm) geleceğin turizm anlayışı olmaya aday bir turizm aktivitesidir. İçerisinde klasik turizm anlayışından çok doğa-insan arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin yalın haliyle turizm faaliyetine konu edilmesini içerir. Hatay eski dünyadaki en önemli üç kuş yolundan birisi üzerindeki çok önemli bir kavşak noktasını teşkil etmektedir. Hatay’ı kuzey güney doğrultusunda ikiye ayıran Amanos Dağları batı ve orta Avrupa’dan başlayıp Sibirya’ya kadar yayılan bir alandan gelen İstanbul ve Artvin Borçka üzerinden Türkiye’ye giriş yapan kuş göç yollarının birleştiği kesişim noktasıdır. Belen, kuş göçlerinin en kolay izlenebildiği, en külliyatlı gözlemin yapılabildiği, gözlem için çoğu zaman dürbüne dahi ihtiyaç duyulmayacak kadar yakın geçişlerin olduğu bir bölgedir. Yıllardan bu yana gözlem etkinlikleri burada icra edilmekte ve dünyada kuş gözlemi ile ilgili yazılan kitaplarda Belen önemli bir kuş geçiş alanı olarak zikredilmektedir. Şimdiye kadar kuş göçü ve gözlemciliği denildiğinde son birkaç yıldan bu yana bahar aylarında bir günlük bir gözlem etkinliği ve sonrasında konunun birkaç gözlemcinin tamamen gönüllü gözlem ve raporlarına dayandırılan bir etkinlik olarak ele alınmakta idi. Ancak konu dünya ölçeğinde bakıldığında bu kadar 48 İstanbul ve Artvin Borçka’dan ülkemize iki ana yolla giren göçmen kuşların Amanos Dağları’nda birleşip Belen Geçidi’nde en kolay gözlemin yapılabildiği alanı oluşturması konusunda literatür incelemesi yapılmıştır. Neden kuş göçleri ile Belen’in birlikte anıldığı ortaya konulmuştur. Raporda dünya literatür verileri yanında yıllardan bu yana gözlem yapan amatör grupların raporları ve yayınları da esas alınmıştır. basit olmayıp daha küresel etkilerden söz edilebilir. Neredeyse 1 milyona yakın kuşun sonbaharda kuzey güney ve baharda güney kuzey doğrultusunda yer değiştirmesi, bunların geldiği coğrafyanın Adriyatik’ten İskandinavya’ya, batı Avrupa’dan, Sibirya’dan Güney Afrika’ya kadar geniş bir alanı kapsaması olayın önemini artırmaktadır. Kuş göçleri ayrıca yerel olarak hava trafiğinin sağlıklı yürümesi açısından da önem arz etmektedir. Bu bölgeler arasındaki dönem dönem ortaya çıkan kuş gribi vakalarının taşınması ya da Kırım Kongo kanamalı hummasının parazitler yoluyla taşınması sadece insan ve hayvan ölümleri ile gündeme gelen problemler kuş göçleri ve kuşlarca taşınan çeşitli zoonotik ya da zoonitik karakterde olmayan hastalıkların araştırılması ile çözülebilir ya da en az zararla hastalık atlatılabilir. Bu olayın diğer bir boyutu da göç esnasında hastalanan ya da vurulan kuşların tedavi ve rehabilitasyon etkinliğidir. Ülkemizde “kuş cenneti” sıfatını taşımadan, bir sulak alanın yakınında ya da hemen yanında olmadan “kuş gözlemi temelli tabiat parkı” oluşturulması işi ilk kez Hatay’da yapılacaktır. Projelendirilmesi planlanan alan kuş gözlem etkinliği için senenin 4-5 ayı kullanılabilecek bir alan olacaktır. Senenin diğer zamanlarında da oluşturulacak bilimsel araştırma merkezinde kuş göçü ve gözlemciliği ve kuş göçlerinden kaynaklanan diğer problemlerin araştırılabileceği bir merkez olacaktır. Ayrıca bu tabiat parkında eko-turizm amaçlı çadır kamp ve karavan park için alanlar oluşturulacaktır. Günü birlik ya da kısa süreli doğa eğitimleri için de alan benzersiz özellikleriyle çocuklara verebilecek eğitimler için bir merkez olma Kuş Göç Yolları ve Uçuş Güvenliği İlintisi, Kuş Gözlem Radarları ve Önemleri Konulu Rapor Sıklıkla dile getirilen ve Hatay Havaalanı nedeniyle kuş göç yolları ve uçakların iniş-kalkış rotalarının çakışması iddiaları ile ilgili mevcut durum uçuş güvenliği açısından uzman kişilerce raporlanmış sorunlar ve bu sorunların çözümüne temel teşkil edecek çözüm önerileri ortaya konmuştur. Hem bilimsel amaçlar hem de uçuş güvenliği açısından kuş gözlem radarlarının bölgede kullanılabilirliği, konuşlanabileceği olası mekanlar detaylı olarak incelenmiş ve raporlanmıştır. Ekoturizm, Doğa Sporları, Karavan Kamp ve Çadır Kamp faaliyetleri ve bölgede yapılabilirliğinin raporlanması Belen özelinde yapılabilecek eko-turizm, doğa sporları, karavan kamp ve çadır kamp faaliyetleri ile ilgili bölgedeki potansiyel raporlanmıştır. Ayrıca Hatay Samandağ başlangıç noktası olmak üzere Orta Anadolu’ya Amanosları geçerek ulaşacak ve Kapadokya’dan geçip Küre Dağları’ndan aşıp Sinop’ta sonlanacak bir yürüyüş yolu ile birlikte bu merkez bir anlam kazanacaktır. Bu konu ile ilgili rapor da hazırlanmıştır. Göçmen Kuşlar ve Zoonoz Hastalıklar İlişkilerinin Raporlanması Kuş gribi ve kırım-kongo kanamalı ateşi gibi dünya çapında etkilere sahip viral, bakteriyel ve zoonotik karakterli hastalıklar ve bunların izlenmesi açısından Tabiat ve İnsan veri toplanması, değerlendirilmesi konusu detaylı olarak raporlanmıştır. Bu tür zoonotik karakterli sorunların bu merkez çerçevesinde oluşturulacak bilim kurulları ve sabit kadrolu çalışanlar vasıtası ile nasıl izlenmesi ve raporlanması gerektiği ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Göçmen Kuşlar Rehabilitasyon Merkezi Göçler esnasında yaralanan, hastalanan ya da bir nedenle bakıma ihtiyaç duyan kuşların hem tedavi hem rehabilite edileceği, rehabilitasyon sonrasında uçamayacak durumda olanların bakımlarının üstlenildiği bir merkez inşa ve imarı için gerekli fiziki mekan, iç donanım ve işleyiş detaylı olarak raporlanmıştır. Anılan çalışma, yıllardan bu yana bu ildeki Üniversite’nin Veteriner Fakültesinde gönüllü girişimlerle kıt imkanlarla yapmakta olan ekip liderliğinde kurumsal ve bakanlık imkanları ile yapılması hususundaki tüm prosedürü ortaya koymuştur. Öngörülen Belen Kuş gözlemevi ile diğer yapılar için peyzaj ve mimari planın hazırlanması Halihazırların çıkarılması ve hudutların belirlenmesi. Peyzaj planlaması. Kuş gözlem merkezinin mimari ve peyzaj planı, statik ve maliyet hesabı çıkarılmıştır. Nerede ise tüm bilim camiası tarafından eko-turizm alanında örnek bir çalışma olarak gösterilen “Hatay Belen Kuş Gözlem Temalı Tabiat Parkı” fizibilite çalışmasına desteklerinden dolayı Hatay Büyük Şehir Belediye Başkanı Doç. Dr Lütfi SAVAŞ’ a ve mesai arkadaşlarına, sahanın Tabiat Parkı Olarak İlan edilmesinde yardım ve desteklerini esirgemeyen Orman ve Su İşleri Bakanlığı VII. Bölge Müdürü Etem BOZ’a, Antakya Şube Müdürü Cüneyt ÇAĞLAR’a, raporları hazırlayarak bize yol gösteren bilim insanlarına, çalışmalar esnasında ev sahipliği eden Belen Kaymakamı Abdülaziz AYDIN’a, Belen Belediyesi önceki Başkanı Cemil YILMAZLAR’ ve Belen Belediye Başkanı Adnan VURUCU’ya teşekkürlerimizi iletiyoruz. Abdullah ÖĞÜNÇ TTKD Hatay Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı 49 ve İnsan AksaTabiat Enerji’nin sponsorluğunda “Çocuklarla Hatay Dağ Ceylanları Gözlem ve Biyolojik Çeşitlilik Eğitimi” gerçekleştirdik… Canlıların sağlıklı bir yaşamı sürdürmesi ancak sağlıklı bir çevreyle mümkündür. Doğaya yapılan yanlış müdahaleler bize ve canlıların yaşamına yapılan yanlış müdahale demektir. Doğanın ürünü olan insan, dünyaya her şey hazır olduktan sonra gelen hazıra konan, doğayı kendi çıkarları için yönlendiren ve kendisinden başka canlıların olduğunu unutan olmuştur. yurdumuzu, hem de gelecek kuşakların yaşamını tehlikeye sokmaktır. Arabasız, cep telefonsuz, politikasız ve hatta hiç para kullanılmayan bir dünyada yaşayabiliriz. Ancak soluduğumuz havadan, içtiğimiz sudan ve karnımızı doyuran topraktan vaz geçemeyiz. 5 Haziran Dünya Çevre Günü “Anılacak Günlere” dönüşmeden çevreye doğru bakmak gerek. Çevre sorunu; doğal alan ve kaynakların gelecek düşünülmeden, kirlenmesi ve tüketilmesidir. Doğal çevrenin kirlenmesi bütün ülkelerin ortak sorunudur. Çevre kirlenmesine karşı ülkeler ortak çözüm yolları aradılar ve Birleşmiş Milletlere üye ülkelerde 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. Tabiat ve İnsan DOĞA; bizlere yaşamın üç temel kaynağını sunmaktadır. Soluyacak HAVA; İçecek SU ve Karnımızı doyuran TOPRAK. Yaşamın bu üç temel kaynağı doğanın içinde saklıdır. Bizlere emanet edilen bu üç doğal kaynağı; aşırı ve bilinçsiz korumadan kullanımla, gözden çıkarmak hem Doğayı korumanın yolu bilgiden geçtiğine inanan bir kurum olarak ağaç yaşken eğilir sözünden hareket ederek 5 Haziran Dünya Çevre günü etkinlikleri kapsamında çocuklar doğayı doğru tanısın diye Hatay’ın Yalangoz, Aygırgölü, İncirli, Kalakamberli, Perişan köylerinden 7 ile 14 yaş arası 80 çocuk ile 14 Haziran 2015 tarihinde bir doğa gezisi gerçekleştirdik. Etkinlik için katkılarından dolayı AKSA Enerji’ye ve gezi için lojistik destek sağlayan Hatay Büyükşehir Belediyesine teşekkür ederiz. Abdullah ÖĞÜNÇ TTKD Hatay Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı 50 51 Tabiat ve İnsan 52