hoşgörüden yol ayrımına ermeniler

Transkript

hoşgörüden yol ayrımına ermeniler
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA
ERMENİLER
– CİLT 3 –
1978
1
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-163
KİTAP ADI
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER Cilt-3
YAYINA HAZIRLAYANLAR
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Yrd. Doç. Dr. Gülbadi ALAN
ISBN
Takım no : 978-9944-0664-1-9
Kitap no
: 978-9944-0664-4-0
İLK BASIM
Ocak 2009
KAPAK TASARIMI
Deniz Doğan
MİZANPAJ VE BASKI ÖNCESİ HAZIRLIK
Bilge Grafik (352) 232 29 05
BASKI
Kardeşler Ofset (352) 331 61 00
2
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA
ERMENİLER
– CİLT 3 –
§
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ–NEVŞEHİR ÜNİVERSİTESİ
II. ULUSLARARASI SOSYAL ARAŞTIRMALAR
SEMPOZYUMU [EUSAS–II]
22–24 Mayıs 2008
YAYINA HAZIRLAYANLAR
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Yrd. Doç. Dr. Gülbadi ALAN
1978
3
İÇİNDEKİLER
İçindekiler
ZEYTUN’DA MİSYONER FAALİYETLERİ.............................................................................................................. 9
Latif DİNÇASLAN
EMPERYALİZMİN ERMENİ PİYONU KARABET TOMAYAN........................................................33
Prof. Dr. Mahir AYDIN
XIX. YÜZYILIN SON ÇEYREĞİNDE AYNTAB KAZASINDA ERMENİ
MİLLİYETÇİLİĞİ VE AMERİKALI MİSYONERLER. ................................................................................51
Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM
ERMENİ MESELESİ VE İNGİLİZLERİN ERMENİ POLİTİKASI...................................................65
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E MİSYONER, ERMENİ, TERÖR VE AMERİKA
ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE................................................................................................................................................95
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
AMERİKA VE AMERİKAN MİSYONERLERİNİN BU SORUNDAKİ ROLLERİ. ......... 159
Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR
İNGİLİZ BÜYÜKELÇİSİ SIR HENRY LAYARD’IN, OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ
ERMENİLER VE DİĞER MİLLETLER HAKKINDA LÂYİHASI.................................................... 177
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ ERMENİLERİN AHVALİ HAKKINDA LONDRA’DA
ERMENİ KOMİTESİNCE LORD SALİSBURY’E SUNULAN LAYİHA................................... 201
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
ADIYAMAN’DA PROTESTANLIK FAALİYETLERİ VE PROTESTAN ERMENİ
KİLİSESİNİN KURULMASI. ............................................................................................................................................ 217
Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN
5
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
HANS BARTH’IN ‘TÜRK KENDİNİ SAVUN’ ADLI ESERİNE GÖRE ERMENİ
MESELESİNİN DOĞUŞU VE AVRUPA.............................................................................................................. 233
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN DOĞUŞUNUN EKONOMİK NEDENLERİ:
KAYSERİ ÖRNEĞİ. .................................................................................................................................................................. 251
Prof. Dr. Mustafa KESKİN
ERMENİ MEKTEPLERİ VE ULUSAL KİMLİK OLUŞUMU.............................................................. 263
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
FRANSIZ YAZAR P.B. DALOH’UN “ERMENİSTAN HAKKINDA HAKİKATLER”
ADLI ESERİNE GÖRE MÜSLÜMANLAR VE ERMENİLER. ......................................................... 289
Prof. Dr. Mustafa OFLAZ
ERMENİ MESELESİ ÜZERİNDE OSMANLI-İNGİLİZ DİPLOMATİK
MÜCADELESİ (1878-1894).......................................................................................................................................... 309
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
BİRLİKTE YAŞAMADAN AYRIŞMAYA ERMENİ MESELESİ
(SOSYO-PSİKOLOJİK BİR DENEME).................................................................................................................. 333
Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN
ERMENİLERİN AVRUPA VE AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NDE
YÜRÜTTÜĞÜ PROPAGANDA FAALİYETLERİ. ........................................................................................ 351
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
ERMENİ AYRILIKÇI HAREKETLERİNDE AMERİKAN PROTESTAN
MİSYONERLERİNİN EĞİTİM VE SAĞLIK FAALİYETLERİNİN ROLU............................ 381
Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN
ERMENİ RÛHİYYÂTINDA BAĞIMSIZLIK FİKRİ...................................................................................... 391
Arş. Gör. Onur ÇELEBİ
AMERİKAN MİSYONERLERİNE ERMENİ PATRİKHANESİ’NİN TEPKİSİ.................... 405
Prof. Dr. Ömer TURAN
6
İÇİNDEKİLER
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA MİLLET SİSTEMİNİN ÇÖZÜLMESİ
BAĞLAMINDA ERMENİ MİLLETİ NİZAMNAMESİ........................................................................... 439
Yrd.Doç.Dr.Özen TOK
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN OLUŞMASINDA YASA DIŞI ERMENİ
ÖRGÜTLERİNİN ROLÜ: HINÇAK CEMİYETİ ÖRNEĞİ. ................................................................ 455
Arş. Gör. Özlem KARSANDIK
AYASTEFANOS VE BERLİN ANTLAŞMALARI’NIN
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ......................................... 473
Özlem ŞAHİN
ALMANYA’NIN ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDEKİ
ERMENİ OLAYLARINA YAKLAŞIMI. .................................................................................................................. 491
Doç. Dr. Ramazan ÇALIK
7
Latif DİNÇASLAN
ZEYTUN’DA MİSYONER FAALİYETLERİ
Latif DİNÇASLAN
Erciyes Üniversitesi, Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi
Tlf.: 0 533 549 80 57, e-posta: [email protected]
9
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılması hususunda ittifak eden Hıristiyan dünyasının, bu emellerine ulaşabilmek için, kullandıkları vasıtalardan
biri de misyonerlik ve misyoner faaliyetleri idi. Bu düşünceden hareketle,
özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren muhtelif Avrupa devletlerinden gelen misyonerler, Osmanlı topraklarının hemen her tarafında, özellikle
de azınlıkların yoğun oldukları bölgelerde teşkilâtlanmışlardır. Açtıkları
okullar, kurdukları hastaneler ve yetimhaneler ile faaliyetlerini yürütmeye
başlamışlardır.
Osmanlı Devleti’ne sadık bir millet olan ve önemli mevkilerde görevlere
yükselen Ermenilere yönelik misyoner faaliyetleri, Ermeni milliyetçiliğinin
gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
Katolik ve Protestan misyonerlerin faaliyette bulunduğu yerlerden birisi de
Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Maraş’a bağlı Zeytun kazası ve çevresindeki
yerleşim alanları idi. Misyonerlik faaliyetleri için, o yerin demografik açıdan
uygun bir dokuya sahip olması aranıyordu. Dağlık bir bölge olan Zeytun’da açılan misyoner tesisleri kısa sürede devlet karşıtı faaliyetlerin merkezi konumuna
gelmiştir. Burada nüfusun ekseriyetini Ermenilerin oluşturması misyonerlerin
özellikle ilgi ve alakasını çekmiştir. Bölgede Ermenilerce çıkarılan karışıklıklara
destek veren, öncülük eden misyonerler Avrupalı devletlerin araya girmesiyle
affa uğramışlardır. Bölgede görev yapan Avrupalı elçiler misyonerleri ziyaret
ederek desteklerini açıkça göstermekten çekinmemişlerdir.
Buradaki misyonerlere dört kıtadan maddî ve manevî yardım gelmiştir. Ermeni komiteleri bunlarla işbirliği yapmışlardır. Zeytun’daki misyoner
okulları yakın yerlerdeki, misyoner kuruluşlarla işbirliği halinde olmuşlardır.
Yapılacak faaliyetler için burada toplantılar düzenlenmiştir. Okullarda Ermeni
milliyetçiliğini körükleyen yasaklı yayınlarla eğitim verilmiş, komitalara ait
silahlar muhafaza edilmiştir. Buradaki okullardan mezun olan öğrenciler
yeni okulların açılmasında görev almışlar, bazen ise isyanlarda önemli roller
oynamışlardır. Zeytun Ermenilerine misyoner yardımı tehcir sırasında ve
sonrasında da sürmüştür. Zeytun Ermenilerinin Anadolu’dan ayrılmalarında
da misyonerler yardım etmiştir.
10
Latif DİNÇASLAN
GİRİŞ
Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Zeytun, Ermeni sorununda
sürekli olarak isyanlarla gündeme gelmiştir. Bu konunun aydınlatılması
için konu etraflıca incelenmelidir. Bu çalışmamızda Zeytun’un sorun
haline gelmesinde buradaki misyoner faaliyetlerinin rolü irdelenecektir.
Maraş’a bağlı dağlık bir bölgede yer alan Zeytun’daki dini yapılarla
ilgili ilk bilgileri aslen Ermeni olan Polonyalı Simeon’dan almaktayız.
1608-1619 yılları arasında Anadolu’yu da kapsayan bir seyahate çıkan
seyyah, 1613 yılında Maraş ve Zeytun’u da gezmiştir. Onun anlattıklarına göre; Zeytun’da altı kilise, bir manastır İncilci İonnes’e ithaf edilmiş çok
eski bir şapel, vardır. Yazara göre; Zeytun Maraş’ın kuzeyinde, iki günlük
mesafede, dağ ve çaylarla çevrili olup metin bir kale vaziyetinde tamamıyla
Ermenilerle meskundur. Zeytun halkının gelirinin büyük kısmı civarda bulunan demir madeninin işletilmesiyle temin edilmektedir1.
1
Hırand D., Andreasyan, Polonyalı Simeon’un Seyahatnamesi: 1608-1619, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1964, s.156-158.
11
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Maraş bölgesinin 1515 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından
Osmanlı topraklarına katılmasından sonra Kanuni döneminde yeni
fethedilen bu bölge için tahrir işlemi yapılmıştır. Yapılan 1563 tarihli bu
Maraş Tahrir Defteri’ndeki kayıtlardan şehir nüfusunun ancak %10’nun
gayrimüslim (Ermeni) olduğu ve bunların da büyük çoğunluğunun
Zeytun’da bulunduğu anlaşılmaktadır. Aynı yıl Zeytun’da 148 Müslüman, 1928 gayrimüslim mevcuttur. Zeytun nahiyesine bağlı 6 Müslim,
6 gayrimüslim köyü vardır2.
MİSYONERLERİN ZEYTUN’DA YAPILANMALARI
VE AÇTIKLARI OKULLAR
ABCFM (American Board of Comissioneers for Foreign Missions)’nin
1847 yılında yapılan genel kuruluna sunulan bir raporda, Zeytun’da
misyonerlik faaliyetlerinin başlamış olmasından duydukları memnuniyet ifade edilmesi3, bölgeye misyoner ilgisinin çok erken olduğunu
göstermektedir. Misyoner faaliyetleri içerisinde Maraş’ın ehemmiyeti,
diğer bazı Anadolu şehirlerinde olduğu gibi misyonerlik için, demografik
açıdan uygun bir dokuya sahip olmasından kaynaklanıyordu. Bu nedenle
de Maraş’a 1855’te bir misyoner istasyonu tesis etmişlerdi. 1856 yılında
da Ermeni misyonunu Kuzey ve Güney olmak üzere ikiye ayırmışlardı.
İşte, Maraş, Güney Ermenistan misyonu içerisinde yer alıyordu4.
Bilindiği gibi Zeytunlu Ermeniler de Gregoryen mezhebindendi.
Ahmed Cevdet Paşa 1865’te Fırka-i İslâhiye çalışmaları için geldiği
Zeytun’da; on beş seneden beri Katolik ve Protestan mezhepleri moda
hükmüne girmiş olduğu cihetle günden güne Ermeniler azalmaktadır ve az
vakit zarfında Zeytun Ermenilerinden birçoğu Katolik olmuşlardır, tespitini
yapmıştır5.
2 Mayıs 1868 tarihli bir belgede; Zeytun’da Amerikalı Protestan Rahip
Montgomery ve onunla birlikte hareket eden bazı Ermenilerin yine oradaki
2
3
4
5
12
Refet Yinanç, Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri (1563), C.I, Ankara Üniversitesi
Yayınları, Ankara 1988, s.XXXII, XXXVII.
The Missionary Herald, Vol.44, February 1848, No:2, s.49-51. Bilgi için Sayın Prof.
Dr. Ömer Turan’a teşekkürü borç bilirim.
Ayhan Doğan, “Maraş’ta Misyonerlik Faaliyetleri (XIX. Yüzyılın İkinci Yarısı ve
XX. Yüzyılın Başlarında)”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
S.11, Konya 2004, s.274.
Ahmed Cevdet Paşa, Tezakir (40 Tetimme), Yayınlayan: Cavid Baysun, TTK Yayınları, Ankara 1986, s.209.
Latif DİNÇASLAN
Ermeni papazlarla Zeytunlu Ermeniler tarafından saldırıya uğramamışlardır. Olayı soruşturmak üzere kurulan ve Tarsus Amerika Konsolosu’nun da
yer aldığı komisyon soruşturmalar yapmıştır. Sonuçta olayın faillerini kesin
olarak belirleyecek bir delile ulaşılamadığı için bu meseleden dolayı tutuklu
ahalinin salıverilmesi ve olayda adı geçen şahısların da haklarında bir hüküm
verilene kadar kefaletle serbest bırakılmaları, ayrıca Rahip Montgomery’nin
de hükümetten habersiz faaliyette bulunarak karşı tarafı tahrik etmesinin
bu olaya sebep olduğu sonucuna varıldığı, bildirilmektedir6. Amerikalı
misyonerler bölgedeki köklü yapıyı değiştirmek için yaptıkları mücadelelerde bu gibi zorluklarla da karşılaşmışlardır. Ancak çalışmaları
artarak devam etmiştir.
ABCFM’den Myra Poctor, 1860 yılında Maraş’ta başlangıçtaki bazı
güçlüklerden sonra kısa sürede gelişen bir kız ortaöğretim okulu kurmuştur7. Bu kız okulu resmi olarak 1880 Merkezî Türkiye Maraş Kız Koleji
adıyla açılmıştır. Kızların eğitimini artırmak, bayan öğretmenlerin yetişmesine katkıda bulunmak, en azından yerli misyoner yardımcılarına ve
yerli öğretmenlere okumuş eşler yetiştirmek gibi, genel ve özel amaçları
olan bu okulların, o yöre hanımlarına faydalı oldukları düşünülmüştür.
Bu okulda okuyan öğrenciler, okul saatleri dışında, ders başına alınan
çok cüzi bir ücret karşılığında ve bölgede sempati kazanmak amacıyla
200 kadar yetişkin kadına okuma-yazma eğitimi vermişlerdir. Bu okulun, Adana, Antep, Maraş, Haçin Zeytun gibi kentlerdeki orta dereceli
okullardan gelen kız öğrencilere daha ileri düzeyde eğitim imkânı sağlamak ve bu arada adı geçen bölgelerdeki okulların öğretmen ihtiyacını
karşılamak amacıyla tesis edildiğini belirtirmişse de kolejin amacının,
Güneydoğu Anadolu’da Hıristiyanlığı yayabilecek ve azınlıkları aydınlatabilecek yerel kız liderler yetiştirmek olduğu açıktır8.
1893’te devrin Maarif Nazırı Zühdü Paşa tarafından hazırlanan listeye göre; Zeytun kasabasında 1873’de Amerikan Protestan Kız Mektebi
ve aynı tarihte Amerikan Protestan Erkek Mektebi açılmıştır. Yine Zeytun Fırnız Köyü’nde Amerikan Protestan Erkek Mektebi 1883 tarihinde
açılmıştır. Bölge okullarından mezun olanlar Maraş’ta bulunan büyük
6
7
8
BOA, A.MKT.MHM., Belge No:1/14.
Hans- Lukas Kieser, Iskalanmış Barış Doğu Vilayetlerinde Misyonerlik, Etnik Kimlik ve
Devlet 1839-1938, Çeviren, Atilla Dirim, İletişim Yayınları, İstanbul 2005, s.91.
Doğan, “Maraş’ta Misyonerlik Faaliyetleri...”, s.281.
13
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
okula gönderilmekte ve öğretmen olarak istihdam edilmekteydi9. Bu
mekteplerde iki öğretmen çalışmaktaydı. Amerikan Protestan Erkek
Mektebi’nde 1894 yılında 65, 1895 yılında 30, 1896 yılında 45 öğrenci
eğitim görmüştür. Amerikan Protestan Kız Mektebi’nde ise 1894 yılında
25, 1895 yılında 40, 1896 yılında 30 öğrenci eğitim görmüştür. Zeytun’da
bulunan kiliselerden bir tanesi de Amerikan misyonerleri tarafından
kullanılmaktaydı. 1895 yılında söz konusu kilisenin 85 erkek ve 30
kadın üyesi bulunmaktaydı. Bu okullarda Zeytunlu Ermeni çocuklara
dini bilgilerin yanı sıra Ermeni tarihi ve kültürü de öğretilmiştir10. İzmirli
Takvor Agopyan adlı kişi Zeytun Mekteplerine 200, Kahire’de sakin
Arabkirli Boğos isminde diğer bir şahıs da yine bu mekteplere 400 lira
yardımda bulunmuşlardır. Miyasyal Ingerutyun adlı şahıs da Zeytun’da
mektepler tesisini ve oraya özel öğretmenler alınmasını üstlenmişti.
Bu muallimler bilhassa hararetli Taşnak, Hınçak, Ramgavar cemiyeti
üyeleriydi11.
1900, 1902 yılı Halep Vilayeti Salnamesi’ne göre Maraş sancağında
8 kilise, 20 Hıristiyan mektebi; Zeytun kazasında 5 kilise, 2 Katolik
mektebi, 4 Ermeni mektebi, 2 Protestan mektebi vardır12. Bu bilgiye
dayanarak Zeytun’da 4 adet resmi misyoner okulu olduğunu söyleyebiliriz. 1906 yılında Maraş sancağında 4 Ermeni kilisesi, 3 Protestan
kilisesi, 2 Katolik kilisesi, 11 Hıristiyan mektebi; Zeytun kazasında
5 kilise, 1 Katolik mektebi, 4 Ermeni mektebi, 1 Protestan mektebi
bulunduğu anlaşılmaktadır13.
1911 tarihli bir belgede Maraş Alman Kız Okulu’ndan mezun olan iki
kızın Zeytun kazası Fırnıs nahiyesine giderek, yöre halkından muvafakat
almak suretiyle okul açma teşebbüsünde bulundukları anlaşılmaktadır14.
Resmi olarak verilen bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi Zeytun’da çok
sayıda farklı mezheplere yönelik okullar mevcuttur. Hatta I. Dünya
Savaşı öncesinde Maraş, 19 adetle en fazla Ermeni okulunun bulunduğu
9
10
11
12
13
14
14
Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, Gökkubbe Yayınları, İstanbul
2005, s.303-304.
Yahya Bağçeci, 1895 Zeytun Ermeni İsyanı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Kayseri
2008, s.76.
Ermeni Komitelerinin Amal Harekat ve İhtilaliyesi (E.K.A.H.İ), Hazırlayan: Erdoğan
Cengiz, Başbakanlık Basımevi, İstanbul 1983, s.61.
Halep Vilayeti Salnamesi (HVS), 1900, s.340–360; HVS, 1902, s.366–389.
HVS, 1906, s.469-490.
BOA, İD., Belge No: 117/39.
Latif DİNÇASLAN
kentler arasında zikredilmektedir15. 1895 olaylarında Zeytunluların
yabancı devletlerin müdahalesini sağlamak maksadıyla Pesalvator adlı
Latin papazı ile 11 arkadaşını katletmeleri16, bölgedeki diğer misyoner
yapılanmalarını da göstermektedir.
Misyonerler bölge içindeki çalışmalar için sürekli bir araya gelmek
durumunda kalmışlardır. Bir Osmanlı belgesinde; Maraş’da mukim Amerika misyonerlerinden Mr. Mikalim tarafindan Haçin’de mukim Amerikalılar
serlevhasiyle mah-i baki ruminin yirmiyedinci günü Maraş merkezinden
çekilmiş telgrafta ‘vaızlar meclisi Maraş’ta bulunacak ve müntehiplerinize de
bildirileceği’ ibaratının muharrer olduğu ve bundan maksat Halep ve Adana
vilayetleri dahilinde de civarda bulunan Protestan misyonerlerinin Maraş’ta
tecemmü edeceklerinin hafıyyen icra kılınan tahkikattan anlaşıldığı..., denilmektedir. Anlaşıldığı gibi, misyonerler birbirinden kopuk değil aksine
birbiri ile bağlantı ve düzen içersinde çalışmalarını sürdürmektedirler.
Bu toplantılar da buna örnektir. Yine, ikinci bir toplantı düzenlendiğine
dair olan belgenin 1906 tarihli olduğu ifade edilmektedir17.
Zeytun’un resmi nüfus istatistiklerinde de misyonerlerin faaliyetleri neticesinde mezhep değiştiren Ermeniler görülmektedir. Sayının
yıllara göre çok fazla artmaması misyonerlerce alınmış bir tedbir olarak
düşünülmektedir. Çünkü bölgede misyonerlik çok etkin bir şekilde
yürütülmüştür.
Tablo 1- 1891’de Zeytun Kazasının Nüfusu18
Milleti
Kadın Erkek
Toplam
İslam
3377
3936
7313
Ermeni Katolik 285
229
424
Protestan
110
145
255
Ermeni
2640
4886
8526
Toplam
7312
9206
16518
15 Doğan, “Maraş’ta Misyonerlik Faaliyetleri...”, s.276.
16 Mehmet Hocaoğlu, Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul 1976, s.300;
Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, TTK Yayınları, Ankara 1985, s.159.
17 İlknur Polat, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Açılan Amerikan Okulları Üzerine Bir
İnceleme”, Belleten, C.LII, S.203, 1988, s.631.
18 HVS, 1308/1891, s.214-222.
15
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Tablo 2-1896 Zeytun Kazasının Nüfusu19
Milleti
Kadın Erkek Toplam
İslam 3661
4116
7777
Ermeni 3659
4823
8482
Ermeni Katolik 233
256
489
Protestan 125
157
283
Toplam 7678
9353
17031
Tablo 3-1914 Yılı Resmi İstatistiği’ne Göre Zeytun Kazasının Nüfusu20
Toplam Müslüman Ermeni Ermeni Katolik Ermeni Protestan
18.417
7.832
9.930
180
475
Yahudi
Diğer
-
-
MİSYONERLERİN YARDIM FAALİYETLERİ
Misyonerler bölgedeki fakir halka yardım toplayarak dağıtıyorlar.
Böylece kendi yandaşlarını artırarak fikirlerini rahatlıkla yayma imkânı
buluyorlardı. 1896 tarihli bir belgede, Christian Herald Gazetesi’nin
Anadolu’daki Ermeniler için toplamış olduğu 30.000 doların Amerika
Misyonerleri vasıtasıyla dağıtıldığı ve bu olayın gazetenin son sayısında
edebi bir lisanla anlatıldığı Washington sefaret-i seniyesiden bildirilmiştir. Bu yardımla ilgili çıkan yazıda; bu misyonerlerin yardımları vesilesiyle
Hıristiyan, Protestan ve Katolik mezhebinden ahaliye emelleri olduğu
vurgulanmış, eğitim ve insaniyet namına her türlü fedakarlığı fırsattan
istifade yapan Protestan misyonerleri, Maraş ve Zeytun ahalisine bu yardımları takdim etmişlerdir, denilerek çalışmalar övülmüştür21. 1897’de
Misyoner Mösyö Macallum’un yardım dağıtmak üzere tekrar Zeytun’a
geleceği haber alınarak, mahalli yetkililerden buna engel olunması
istenmiştir22. Başka bir belgede daha Amerikan misyonerlerinin bölge
Ermenilere yardımı söz konusudur. 25 Mart 1916 tarihinde yazılan bir
yazıda Amerika’daki Ermeniler tarafından Ermenilere yardım yapıldığı
belirtilmiştir. Buna göre Haleb Vilayeti’ne Amerika’dan gelen paranın
19 HVS, 1313/1896, s.256-273.
20 Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri (1914-1918), C.I, Genelkurmay Başkanlığı
ATASE Yayınları, Ankara 2005, s.655.
21 BOA, HR.SYS., Belge No:54/4.
22 BOA, HR.SYS., Belge No:2792/61.
16
Latif DİNÇASLAN
Haleb Amerika Konsolosu canibinden Ermenilere tevzi olunduğu anlaşılmıştır. Maraş’a ise Mister Vedli ve Laymin isimlerine Dersaadet’den
Amerikalı Pitt tarafından gönderilen paraların Ermenilere bu kişiler
tarafından verildiği anlaşılmıştır23.
Amerikan misyonerlerinden Proteston Papazı John E. Meril, Zeytun
Ermenilerinin tehciri sırasında şu bilgileri vermektedir; Maraş bölgesinin okumuş ve kabiliyetli Hristiyan halkının göç ettirilmesi, Amerikan
misyonerlerinin menfaatine direkt bir darbedir. 50 yıl süren bir çalışmanın
ve binlerce dolar masrafın neticesi tehlikeye sokulmaktadır24. Bu itiraftan
da anlaşıldığı gibi Zeytun Ermenilerine misyonerler büyük miktarda
maddi destek vererek onları her konuda desteklemişlerdir.
MİSYONER OKULLARINDA YAPILAN FAALİYETLER
O dönemde yaşayan yerli bir tarihçinin anlattıklarına göre bu mektepler faaliyette oldukları dönemde çok sayıda zararlı işler yapıyorlardı.
Buradaki heyetler Ermeni fukaralarını yedirmek, giydirmek ve mekteplerine mali yardımda bulunmak gibi görünüşte hayırsever hareketleriyle
göz boyayarak el altından fesat vermekten geri kalmıyorlardı. Bunlar,
yerli gibi hareket ediyorlardı. Tarlalar, bağlar, bahçeler almışlardı. Şehirde
köylerde evler, çiftlik binaları kurdurmuşlardı. Hizmetlerinde kullandıkları kimseleri Ermenilerin açıkgözlerinden seçerlerdi. Çarşı pazar işleri,
arazilerinin işletilmesi, hükümet dairelerindeki, tapu muamelelerinin
takibi, kendi adamları olan bu Ermeniler tarafından yapılırdı. Bunlar
ayrıca okuma odaları da açmışlar ve Türklere de serbest bırakmışlardı.
Burada gündelik gazetelerden başka bir takım mecmualar, Avrupa
medeniyet ve terakkiyatına ait eserler, bilhassa Hıristiyanlığa ait din
kitapları bulundururlardı25.
Maraş’ta bulunan Alman erkek ve kız okullarında okutulan ders
programları bölge şartlarına göre tertip ediliyordu. Ermeniler tarafından çok kullanılmasa da ana dil olarak Ermenice yanında, bölge
coğrafyası ve dinsel ağırlıklı bir program yürütüldüğü ders programlarından görülmektedir. Programlarda birinci yıldan 6. yıla kadar her yıl
23 Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri (1914-1918), C.II, Genelkurmay Başkanlığı
ATASE Yayınları, Ankara 2005, s.303-305.
24 Gürün, Ermeni Dosyası., s.120.
25 Adil Bağdatlılar, Uzunoluk İstiklal Harbi’nde Maraş, Kervan Yayınları, İstanbul
1974, s.12.
17
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ders programında Ermenice ve din dersi mevcuttur Okutulan kitaplar
arasında Ermeni Tarihi kitabı da bulunmaktadır.26 Böylelikle Ermeniler
daha milliyetçi bir şekilde yetişiyorlar, Ermenilerde sözde Ermeni milli
bilinci uyandırılıyordu.
Bu mekteplerin kütüphanelerinde mevcut olan ve Cenevre’de Ermeni
komitesi tarafından bastırılmış kitaplardan bazılarını isimleri; Ermeniler İçin, Sosyalizm, İhtilal, Islahat Meselesi, Zindandan Zindana, Kan Yolu
Üzerinde, İtiraz, Unutulmuş Kahramanlar, Yıldız Bombası şeklindeydi. Yine
Türkleri tezyif ve tahkir eden Rusya’da yazılarak burada neşr ettirilmiş
kitaplar ise; Ermenistan’ın Mazisi, Ermenistan Tarihi, Kadim Ermenistan
Haritaları, Ermeni Kahramanları idi. Bunların yanında Ermeni komitecilerinin kartpostalları, Ermenistan krallarının büyük resimleri, Ermenistan
arması, doğuda ençok mezalimi gerçekleştiren Rus-Ermeni çetelerinin
büyük kıta tabloları, Sasun ve Zeytun kahramanlarının resimleri ise
Anadolu dışından temin edilerek komiteler tarafından binlerce nüshası
vilayetlere sevk ediliyordu. Ermeni fesat komitelerinin bu mekteplerde
olmaması düşünülemezdi27. Temmuz 1886 tarihli bir belgede Zeytun
kazasında bulunan Meyasipal Şirketi mektebi birinci muallimi Agop
Efendi’nin yerine tayini istenilen ve aynı mektebin ikinci hocalarından
olan Simbat’ın zararlı işleri nedeniyle nedeniyle okuldaki görevlerinden
azlettirildiği belirtiliyordu28.
25 Nisan 1888’de Haleb Vilayeti’ne yazılan yazıda; Ermeni ve Katolik
milletinden oluşan ve Papaz Dirkovand Efendi başkanlığında yasadışı
olarak kurulan Zeytun kazasındaki Muhabbet Şirketi’nin kilise haricinde
ayin yaptırmasına mani olunması istenmiştir29. Bu bilgiden misyonerlerle
yerli Ermenilerin ortak hareket ettiği de anlaşılmaktadır.
Londra ve Marsilya Ermeni Komitesi Ortak Sekreterliği tarafından
9 Ağustos 1892 tarihinde Adana Ermeni Başpiskoposu’na gönderilen
ve oradan da dolaylı olarak bölgedeki başlıca komitelere bildirilmiş olan
mektup da mekteplere verilen önemi anlatmaktadır;
….Başka yerlerde bulunan ihtilalci komitelerle yarışırken, Kilikya’daki
partiler için de çalışmalısınız. Kız ve erkek çocuklarının eğitimlerine
26
27
28
29
18
Mutlu, Osmanlı Devleti’nde..., s.106-110.
Ermeni Komitelerinin Amal Harekat ve İhtilaliyesi, s.61.
BOA, DH.MKT., Belge No: 1357/36.
BOA, DH.MKT., Belge No: 1424/68.
Latif DİNÇASLAN
dikkat ediniz. Çünkü ilimsiz selamete varılmaz. Zeki ve inançlı
öğretmenlerinizi henüz tespit etmemiş olmanız büyük bir hatadır.
Türk kafalı olduğu bahanesiyle kaybettiğiniz bir yönetici öğretmeniniz vardı. Aşırı isteklerinin hoş görülmesini binlerce defa yazdık
ve kendisine verilmek üzere çok miktarda para gönderdik. Siz bu
parayı birbirinize yedirdiniz ve Katolik başrahibin de almasına müsaade ettiniz. 200 liradan ona hiç bir şey vermediğiniz, göndermiş
olduğunuz Kilikya’nın bilançosu da bunu teyit etmektedir. Biliniz
ki, Kilikya bu yıllarda hiçbir faaliyet gösteremediyse bu, öğretmeninizle anlaşamamanızdan kaynaklanmaktadır. Ermeni çocuklarını
Osmanlı okullarına göndermeyiniz. Çünkü Türklerle dostluk bağları
kurarlar30.
Görüldüğü gibi komiteler Ermeni çocukların eğitimine ve Ermeni
okullarına büyük önem veriyorlardı.
23 Mart 1901’de Zeytun’daki mekteplerde İslamlar aleyhinde ve
tahrik edecek surette okutturulmakta olan zararlı dokümanlardan elde
edilenler Haleb ve Adana fevkalade kumandanlığı vekâleti tarafından
Seraskerlik Makamı’na sunulmuştur. Burada yazılanlardan mekteplerdeki öğrencilerin Türklere kin ve öfkeyle yetiştirildikleri anlaşılmaktadır.
Eğitim programı içinde okutulan bu satırlar tamamen Türklerin kötülüğü, Ermeni milliyetçiliği propagandası meyanındadır. Burada görev
yapan muallimlerin bazılarının ele geçirilen defterlerinden özetlenen
şiirler ve yazılar şu şekildedir;
Muallim Avodis Karderya’nın Defterinden;
Vatanımın benim harab heykellerine selam veriniz
Ararat eyaletinin viranelerine selam ediniz
Toprakda kalmış şahane saraylarına selam ediniz.
Yere serpilmiş yetimlerin lekesiz kemiklerine selam ediniz.
Buna Zeytunlu derler kimseyi sokmaz
Osmanlı Devleti’nin ağzına bakmaz,
Kırar askerini içeri sokmaz
Elemin Zeytun’u dün Ferik Paşa
Allah Alah deyince hazır ulaştı
Kılıncı çekince delik dolaştı.
30 BOA, HR.SYS., Belge No:2789/8.
19
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Yeni Dünya Ağa bir kale basdı
Allah Allah deyüb üç asker kesdi.
Daha ondan ma’da nicesini asdı
Martini bırakıb kaçırmam der kalanını
Serkis oğlu Hacı kışlaya oturdu.
Beşyüz uşaklara akıl yetürdü.
Kırdı Osmanlı askerini kökünü bitirdi
Yakdı çıkdı Osmanlının imanını
Avrupa şirketinden dört arslan geldi
Milletin yoluna katılıverdi
Osmanlı mülkünü elinden aldı
Ermeni ferdini gör Ferik Paşa
Muallim Asvatur’un 3 numaralı ve inkar eylediği defterinden;
Sus artık bülbülüm figan etme
Bizim eski dertlerimizi tazeleme
Sus evvel senin nağmen
Yareler açıyor Kilikya Kilikya deyü
Bu kadar sükût yetsin artık
Ey Ermeniler büyük hükümdarın esaretine karşı
Bize yakışırmı bu kadar sükût
Millet tahkir eder Ermeniler yetişir artık
Muallim Astavur’un 4 numaralı eski defterinden;
Türk Ermenistan’ı ayağa kalkub arslanlar gibi
İntikam intikam deyü bağırıyor
Bütün yazılar kan ile boyanmış
Bütün ırmaklardan kan akıyor
Yaşasın Zeytun yaşasın asla esirlik görmesün
Bizim gibi evlatları var yaşa Zeytun yaşa
Biz Zeytunluyuz kahramanlarımız var
İslamlara intikamımız var
Validemizin aziz sütüne mukabil
Katre katre kan içmişiz
20
Latif DİNÇASLAN
Manastır Eytamhane muallimlerinden Efsuslu Asvatur’un
yeni defteri tercümesi;
Kalk sen ey Ermenistan validesi senin derdlerin acıdır
Yaralı yüreğine kanlı yüreğine zannedersin netice verirsin
Sason’un devasını Allah sana göndersin
Silahlarımı alayım muharebeye ineyim
Urayım, kırayım muharebe ideyim
Rezil acemler şimdi görsünler ki
Ermeniler daimen galebe çalarlar31.
ZEYTUN OLAYLARINDA MİSYONERLER
1862 ayaklanmasında Zeytun Ermenileriyle ilgilenmesi için III.
Napolyon’a dilekçe verilmiştir. Bu meselenin sonucunu yine bir Ermeni
yazarı olan Leo’dan aktaralım;
Zeytun olayında, Ermeni ruhani reisleri eskiden olduğu Ermenilerin
idari imtiyazını ellerinde bulunduruyorlardı. Fransız siyaseti ayaklandırıldı. III. Napolyan Zeytunlulara, Lübnan idaresi biçiminde,
bu küçücük kasabaya, muhtariyet verilmesine taraftar oldu. Fakat
onların Lübnan Marunîleri gibi Katolik Kilisesine bağlanmaları
gerekiyordu. Zeytunluları Katolik yapmak gibi bir mesele ortaya
çıktı. Ermeniler de öteden beri olduğu gibi taassup ejderi baş kaldırdı.
Zeytunlular mezheplerinden dönmediler. III. Napolyon da Zeytun’u
unuttu. Bu ilk teşebbüs başarısızlıkla sonuçlandı. Fakat Ermeniler
büyük bir umutla, bundan sonra, Avrupa diplomatlarının kapılarını
Israrla inatla çalmasını öğrendiler32.
Bu olay bölgedeki Katolik misyonerlerinin etkin çalışmalarını da
göstermektedir. 1877 ayaklanmasında Kamil Paşa’nın anlattığına göre,
Zeytun’da Fırnıs manastırının papazı yanında 4 aydan beri İstanbul’da
görevi başında olmayan, bir okul öğretmeni Zeytun’a gelerek Fırnıs
köyünden başlayarak halkı kışkırtmıştı. Yine Kamil Paşa olaya karıştığı
için yakalanan bir papazdan şu itirafları almıştır;
5 ay önce İzmir’den bir Ermeni’nin Zeytun’a gelerek, manastırda
kendisiyle konuştuklarını, Kendisi ve Zeytun’daki okulun bir öğret31 BOA, Y.MTV., Belge No:211-140.
32 Hocaoğlu, Tarihte Ermeni Mezalimi...., s.94
21
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
meni bu zatla birlikte İzmir’e ve İstanbul’a gittiler, fakat bir şey elde
edemeyince geri döndüler33.
Görüldüğü isyan hazırlıklarında İzmir’den gelen bir misyoner okulu
öğretmeninin papazlarla birlikte yoğun bir çabası olduğu görülmektedir.
İsyanın ön hazırlıkları papazların tahrikleriyle böylece oluşurken, 30
Kasım 1878 tarihinde İstanbul Ermeni Patriği’nin İngilizlere ve diğer
Avrupa sefirlerine yazı göndererek, Zeytun, Maraş ve Diyarbakır’dan
(din görevlilerinden) aldığı haberlere göre, Ermenilere çok kötü davranıldığını bildirmiştir34.
Yine bu isyan sonucunda arabulucuk yapmak amacıyla Papaz Marden ve iki arkadaşı İngilizlerin isteği üzerine Zeytun’a giderek orada
bir hafta kalarak ve barış sağlanması için çalışmışlardır. Daha sonra
ise Türk heyetinin isteği üzerine bu sefer Amerikalı Papaz Giles E.
Montgomery Zeytun’a gitmiş; eski idarecileri, mevkilerini bırakmaları
ve Türk devletinin yeniden idareyi ele alması konusunda ikna etmişti35.
Böylece 1878 İsyanı sona ermiş, ancak İngilizlerden alenen yardım
gören Ermeniler zafer kazandıklarını düşünerek daha fazla başına buyruk hareket etmişlerdir. 23 Ocak 1879’da Kilikya Katolikos’u Mıgırdıç
Zeytun’daki durumu görmek üzere sefaret 1. Katibi Malet ile Halep
Konsolosu Henderson’u gönderilmesi dolayısıyla bir mektup yazarak
İngiltere’ye teşekkür etmiştir. Kraliçenin, manevi lideri olduğu Hıristiyan
toplumunu korumasını rica ederek mektubunu tamamlamıştır36. Olay
sonrası Zeytun’daki komisyon çalışmalarına ilişkin Teğmen Chermside’in
gönderdiği 29 Mayıs 1879 2. Rapor’da da misyoner Montgomery’nin
isyancıların affı için aracılık yaptığı görülmektedir37.
33 Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856-1880), Bilgi Yayınları,
İstanbul 1986, Belge No:129.
34 Şimşir, İngiliz Belgelerinde...., s.196.
35 Kieser, Iskalanmış Barış..., s.188.
36 Şimşir, İngiliz Belgelerinde...., Belge No:149.
37 Komisyon, 19 Mayısta 4 bölükle Maraş’tan yola çıktı ve ertesi günü Zeytun’a
vardı. ABD misyoneri Montgomery’nin aracılığıyla askerin gelmesinden korkan
halk yatıştırıldı ve kasabanın dışında konakladı.
Eşkiya reisleri Babek, Katzoff, Basterma ve diğerleri 100 kişilik tayfasıyla dağa
çıkmışlar. Nedeni; yakalanıp yok olmaktansa askere karşı savunmak. Aracı Montgomery, bu durum affı kaldıracağı gibi, kasabadaki masum dindaşlarını da tehlikeye
atar dedi. Kaymakam 1 Protestan, 1 Katolik, 1 Müslüman ve 5 Ermeniden oluşan
bir soruşturma komisyonu kurdu. Komisyon kazayı 4 nahiyeye ayırdı. Köylerdeki
evlerin reisleri bir aya gelerek 29 kişilik (15 Hıristiyan, 14 Müslüman) bir seçi22
Latif DİNÇASLAN
1880’li yıllarda Zeytun’da ortaya çıkan ve Ermeni-Apostolik
Kilisesi’nin şiddetle mücadele ettiği bir tür Paskalya Hareketi -Teslimciler Hareketi- mevcuttu. Biri isyancı olduğu ve gizli komplolar planladığı
gerekçesiyle bu hareketi yönetime şikâyet ettiği için, liderleri tutuklanmış ve Haçin’deki hapishaneye tıkılmıştı. Bunların serbest bırakılması
için yine devreye bölgede görev yapan misyonerler girmişti38.
Misyonerler isyanlarda Ermenilere önemli yarar sağlamışlar, bu
olaylara katılmaktan çekinmemişlerdir. 1895 isyanına Ayıntab Ermeni
Protestan Kilisesi rahibi katılmıştı. İsyanın üzerinden bir yıl bile geçmeden bu kişinin 1 Haziran 1896’da Halep’te tahliye edildiği görülmektedir39. Bu isyana katılan diğer bir kişi ise idama mahkûm edilmişken
aftan yararlanarak serbest bırakılan Papas Gond adlı kişi idi40. İsyanda
silah tedarikini patrikhane temin ediyordu. Patrikhane ve Ermeni Milli
Meclisi; Usta Sinem, Usta Maksud adlarında iki mahir tüfenkçi ustasını
Zeytun mektep muallimleriyle beraber oraya göndermişti41.
Halep-Fransız konsolos ateşemiliteri 1896’da Maraş Mutasarrıfı
hakkında şikayette bulunmuştur. Bunun üzerine mutasarrıf, isyanda
Fransa’nın ve Katolik misyonerlerin rolünü anlatan açıklamalarda bulunmuştur42.
38
39
40
41
42
ciler kurulu teşkil ettiler. Bunlardan 8’i kaymakamlık meclisine aday gösterildi.
Bunlardan 4’ü kaymakam tarafından seçildi. Caminin yakılmasını soruşturmak
üzere yerli bir mahkeme kuruldu. Yeni kaymakam da geldi. Kadı da Maraş’tan
geldi. Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında eşitlik kurulması için karma bir mahkeme daha kuruldu. Kaymakama bir emlak tahrirat meclisi memuru bağlandı.
Kaymakamın başkanlığında vergi şikâyetlerini dinleyecek bir komisyon kuruldu.
Kasabanın dışında büyük bir kışla yapımına başlandı. Askerlerin gideri için bir
tar para bulundu. Subay ve askerlerin durumu perişan, bu işlerin yürüyeceğini
pek ummuyorum. Şimşir, İngiliz Belgelerinde...., s.256-257.
Kieser, Iskalanmış Barış..., s.189.
BOA, A.MKT.MHM., Belge No: 651/12.
BOA, A.MKT.MHM., Belge No: 652/13.
Ermeni Komitelerinin Amal Harekat ve İhtilaliyesi, s.30.
1-Zeytun’a gelen Fransız ateşemiliteri, isyancıların teslimi konusunda aracı
olmuştur. Görevini tamamladıktan sonra Maraş’a gelmiştir. Bu arada zorla Maraş’a
getirilmesi istenen 4 Cizvit rahibi, Zeytun eşkıyasına katılmıştır. Bunlardan 3
rahibin teslimi sırasında Salvator adında bir rahip kaçarak kaybolmuştur. Bunun
üzerine konsolos bu rahibin asker tarafından öldürüldüğünü iddia etmiştir.
Mutasarrıf konsolosun bu iddialarını uygun bir şekilde reddetmiştir.
2-Konsolos Zeytun eşkıyasının silah kullanarak askere isyan etmesini teşvik
etmiştir. Bu arada Katoliklerin yanında Ermenileri isyana teşvik eden evrak
bulunmuş ve yapılan soruşturmada da Ermeniler bunu itiraf etmiştir. İsyanla
23
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
1898 yılında Orta ve Doğu Anadolu’ya seyahat yapan Alman Rahip
Ferdinand Brockes ve Rahip Lumann Maraş’taki Amerikalı misyoner
Ferdinand ile Zeytun’da bir Protestan kilisesi için gerekli çalışmaları da
yapmışlardı. Burada Hıristiyan cemaatlerinin liderleriyle Ermeni ileri
gelenlerini evlerinde ziyaret etmişlerdi43. Zeytun şehrindeki Ermenileri
İngiltere ve Rusya’dan gelecek yardımlardan söz ederek isyana teşvik
etmekle suçlanan Rahip Ferdinand Brockes Osmanlı Devleti tarafından
sınır dışı edilmiştir44.
21 Kasım 1898 tarihinde Haleb ve Adana Fevkalade
Kumandanlığı’ndan şifreli telgrafta; Zeytun hadisesinden sonra (1895)
Avrupa’ya gönderilen baronlardan Mileh isimli fesatçının Maraş’ta
bulunan Amerikan misyonerlerinden Mister Mesalimi vasıtasıyla Nur
Aşıkyan ile Zeytunlu Nezaret Çavuş’a Üskübyan imzasıyla yazdığı mektup ele geçirilerek sunulmuştur. Bu olay misyonerlerle isyancıların
yardımlaşmasını göstermektedir45. Mektupta Avrupa’nın himayesini
ilgili bulunan Katolikler mahkeme tarafından tutuklanmıştır. Konsolos, tutuklu
bulunan Katolik Ermenilerin derhal tahliye edilmesini istemiş, fakat bu isteği
uygun bulunmamıştır.
3-Konsolos, Maraş ve Zeytun kasabasıyla sancak dâhilinde bulunan bütün Katolik
Ermenilerin Fransa’nın himayesinde olduğunu resmen yazmıştır. Mutasarrıf
böyle bir kayıtın bulunmadığını konsolosa cevaben bildirmiştir.
4-Konsolos Fransız himayesinde olduğunu iddia ettiği Cizvit mekteplerinin
civarında bulunan Müslümanların evlerinin iki misli ücretle satılmasını talep
etmiştir. Fakat bu teşebbüsünde başarılı olamamıştır.
5-Konsolos, Maraş ve Zeytun Ermenilerinin Katolik adı altında Fransa’nın himayesinde olması gibi zararlı fikrini yaymak istemiştir. Konsolosun bu hareketleri
Serasker Müşir Ethem Paşa ve Babıâli’ye bildirilmiştir. Bu açıklamalardan sonra
Maraş mutasarrıfı, Fransız konsolos ve sefaret ateşemiliterinin Halep ve Maraş
bölgesinden uzaklaştırılmalarını istemiştir. BOA, Y.PRK.UM., Belge No: 32/61.
43 Nejla Günay, Maraş’ta Ermeniler ve Zeytun İsyanları, İstanbul 2007, s.189.
44 Keiser, Iskalanmış Barış..., s.231.
45 Mektupta Zeytunlu ünlü bir Ermeni Komiteci olan Mileh şunları yazmaktadır;
Şu an Amerika’da bulunuyorum, şubat ayının sonunda Zeytun’a gelerek yeniden karışıklık
çıkarmaya çalışacağım. Zeytun’a gelen toplar bir işe yaramayacaklarından ehemmiyeti
olmayacağını ve gelirken beraberimde top ve Martin imaline muktedir ustalar ile kilitli
para getireceğim. Yanında birçok arkadaşım olacak, bunların hepsi ise vapurla Mersin
ve civarına gelerek diğer komitecilerle ihtilal içün gerekli mahallere gönderilecektir.
Benimle gelecek ustalar Payas ve Sis (Kozan) ve Kars (Kadirli) Pazarı yoluyla Keban
(Geben) karyesine gelecekler, oradan ‘‫ ’ئم‬işaretiyle Zeytun’a mektup gönderildiğinde
hemen Zeytun’dan münasip kimseleri gönderip Keban (Geben)’dan bizleri aldırın.
Buradan ise Fırnıs ve Zeytun dağlarında demir ocakları ve saire imal edebilmek içün
müsaid yerler ve mağaralar bulunduğundan, ulaştığımızda bu yerlerden birisinde
işleriyle uğraşacaklardır. Bugün dünyayı böyle zabta muktedir olan Amerika Erme24
Latif DİNÇASLAN
arkasına alan Ermeni eşkıyalarının rahatlığı ve uslanmazlığı açıkça
görülmektedir.
31 Ekim 1898 tarihli bir Adana kumandanlığı vekâletinden şifreli
telgrafta; Payas kazasının Çokmerzimen cihetinde kadın ve erkeklerden
oluşan Muhabbet Şirketi isminde bir fesâd cemiyeti kuran Dergonet
isimli rahibin merkez vilayetine aldırıldığı ve Zeytun kazasına bağlı
Fırnıs nahiyesinden Deli Papaz adlı kişi olduğu anlaşılmıştır. Bu kişinin
bazı zararlı kişileri başına topladığı ve Ayıntablı Makaracı Agobcıyan
vasıtasıyla Kayseri ve Haçin Ermenileriyle haberleştiği anlaşılmıştır46.
Zeytun’da misyonerlik faaliyetinde uzmanlaşan papazların çevredeki
vilayetlerde de zararlı faaliyet yaptıkları görülmektedir.
Misyonerler bölgedeki yabancı devlet temsilcilerinden tam destek
görmekteydiler. Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerden biri olması
dışında belirgin bir özelliği olmayan Zeytun’da da 1825 yılından önce
açılmış bir Fransız Konsolosluğu vardı47. Bunun için zaman zaman
tedbirler alınmıştır. 1904’te Zeytun havalisinde ziyaretlerde bulunan
Maraş Fransız Konsolosu’nun ahaliye müdahale eylemesine katiyen
meydan verilmemesi yetkililerce istenmiştir48. Misyonerler ve Ermeni
din adamları yabancı konsoloslarla da sürekli irtibat halinde idi. Bunlarla fikir alışverişinde bulunuyorlar ve onların koruyucusu olduklarını
sürekli dile getiriyorlardı. 1897 yılında Fransa Konsolosu Vekili Mösyö
Bartelmi Rusçuk’dan Fırnıs’a gidip burada birkaç Müslüman ve Hıristiyan köyünde İslamların silah taşıyıp, Hıristiyanların taşımamalarının
ve Çukurhisar’daki Hıristiyanlara Müslümanların hane ve nüfus sayılarının sormuş, asker ve zabıta sayısını öğrenmiş ve orada katlolunan
Hıristiyanların ölüm sebeplerini nahiye müdürüne sorarak cevapları
defterlerine kayd etmiştir. Göksun ve diğer köylerin ahalisinden 40
kadar kişi yanına gelerek iane suretiyle topladıkları zahirenin kendilerinden vergi için zorla hükümet tarafından alındığını anlatarak şikâyette
nistan hakkında himayetkârâne bir durumdadır ve İngiliz Başvekili ‘Lord Salisbury’
bu günlerde Ermenileri himaye etmeği üzerine almıştır. Artık Ermeniler her cihetten
yardım görüp emellerine muvaffak olacaklar ve Zeytun’un bir kerre daha kıyamı pek
kafi bir başarı vesilesi olacaktır. Bu sefer götürecekleri meblağ eskisi gibi olmayıp her
ihtiyaçlarını defetmeye yeterli olacaktır. BOA, Y.PRK.ASK., Belge No:147/27.
46 BOA, Y.PRK.ASK., Belge No:146-10.
47 Günay, Maraş’ta Ermeniler..., s.166.
48 BOA, İ.HUS., Belge No:116/1322.
25
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
bulunmuşlardır. Daha sonra bu kişi Maraş’a gelip mutasarrıfla resmen
cevap verilmesi için dilekçe yazmıştır.
Yine bu kişi yanında iki papaz olduğu halde Göksun ahalisiyle gizlice konuşmuş, kiliseye giderek iki saat papazlarla görüşmüştür. Sonra
tercümanıyla bir Ermeni’nin bahçesine giderek birçok Hıristiyan’la
konuşmuştur. Misafir olduğu hanede Çukurhisarlı Kigorok ve muhtar
Asador ile gece saat yediye kadar yakınlarına kimseyi almayarak Fırnıs’ın
nüfusunu tahrir etmiştir. Ertesi gün Fırnıs’ın dört tarafındaki dağ ve
yolların ve civardaki karyelerin krokisini yaparak defterine kaydetmiştir.
Sonra Göksun’a giden şahsın Zeytun ve Andırın kazalarına gideceğinden bu kişinin burada kaldırılması Maraş mutasarrıflığından alınan
telgrafnamede bildirilmiştir49.
26 Nisan 1913 Hariciye Nezareti Tahrirat Dairesi’nden Dâhiliye
Nezaret celilesine yazılan yazıda;
Maraş’tan birkaç gün evvel yola çıkan Jhon Ayan ve Daklis Karadiris
namlarında iki İngiliz Zeytun’da Katolik kilisesinde eşkıyayı toplayıp
isyana teşvik etmişlerdir. Bu kişiler aynı zamanda oradakilerin silahlı
şekilde resimlerini almıştır. İsyan çıkarmak üzere İngiltere hükümetinin kendilerine silah ve akçe vererek yardım edeceğini telkin
etmişlerdir. Bu kişiler daha sonra Göksun üzerinden Kayseri’ye ve
oradan da İzmit’e gideceklerini beyan etmişlerdi.
Denilerek bilgi verilmişti50. Bu kişilerin halkı tahrik etmek için
kiliseyi seçmeleri tesadüf olmasa gerektir.
Bölgede görev yapan Amerikalı misyoner Stanley Kerr, The Lions of
Maraş adlı eserinde bölgedeki yaşayan Ermenilere dayanarak Fındıcak’taki
1915 yılındaki isyanda da Misyonerlerin Zeytunlu isyancıların uzlaşması
için aracılık ettiklerini anlatmaktadır51.
49 BOA, Y.MTV., Belge No:168/72.
50 BOA, DH.SYS., Belge No:118/5.
51 Zeytun’da 300 kadar asker öldüren isyancılara karşı 26 Temmuz 1915 günü öğleden
sonra Komutan Ömer Bey, jandarmalarıyla saldırı başlattı. Ağır kayıpların olacağı
tahmin edildiği için sakınılarak Maraş mutasarrıfı İsmail Kemal Bey’den arabuluculuk
yapılması istenmişti. İsmail Kemal Bey ofisine Ermeni toplumun üç dini liderini çağırdı
ve onlardan Fındıcak isyancılarının genel uzlaşma karşılığında boyun eğmeleri için ikna
edilmesini istedi. Katolik liderler bu alanda hiç Katolik olmadığını söylediler. Protestan
papazı Badveli veya papaz Abraham Hartunian ile Ermeni Apostolikçi kişilerden Der
Arsen Hovaniyan ve Der Sahag, Der Bedrossian isteksiz şekilde bu görevi kabul etti26
Latif DİNÇASLAN
TEHCİR SIRASINDA VE SONRASINDA MİSYONERLER
Bilindiği gibi Zeytun’da tehcir öncesi olaylar çıkmıştır. Savaş içinde
geçen bu olaylarla ilgili olarak Halep’teki Amerikan Konsolosluğunun
kendi bakanlığına yolladığı bir raporuna bölgedeki Amerikan misyoneri
ve Protestan Papazı John E. Merill’in bir mektubunu eklemektedir.
Buradan da misyonerlerin bölge ilgili raporlar hazırlayarak Ermenileri
yakından takip ettikleri görülmektedir52. Yine bir Amerikalı misyonerin verdiği bilgiye göre; Maraş’tan Konya’ya 300 aile gönderilmişti.
Bunlardan Karapınar’a 6.000 ila 8.000, Sultaniye civarına ise 7.000
Ermeni yerleştirildi. Yine aynı kaynakta Maraş’tan tehcire tabi tutulan
Ermenilerin 8.000’nin şehirden, 17.000’nin de köylerden olduğu belirtilmektedir. Karapınar ve Sultaniye civarına gönderilenlerin dışında
kalan Ermeniler ise Deyr-i Zor’a gönderildiği kaydedilmektedir53. Yine
Amerika’da çıkan Outlook Gazetesi’nin 1 Aralık 1915 tarihli sayısında
Papaz Dikran Andersyan da Zeytun Ermenilerinin tehciri sırasında
Amerikan misyonerlerinin yardımlarını yazmıştır54.
ler. Jandarmanın eskortluğu altında Fındıcak’a gitmek için beş saatlik bir yolculuğa
çıktılar… demektedir. Stanley E. Kerr, The Lions Of Marash: Personel Experiences
With American Near East Relief, 1919 – 1922, Albany 1973, s.18-20.
52 Bu mektuptan bazı satırlar şöyledir; “Zeytun’da bir çatışma başlamadan, Protestan
Misyoner Herr Blank ile iki Gregoryen’den oluşan bir Komite, Hükümetin izniyle
Zeytun’a gidip, eğer mümkünse dostane bir anlaşma temin etmek istedi. Zeytun
ahalisi ile görüştüklerinde, bu ahali kendilerinin, kanun kaçaklarının teslim
olmaları için her şeyi yaptıklarını, ama onları ikna edemediklerini söylediler. Tabiatıyla Komite başarıya ulaşamadı. Kanun kaçakları 30 civarında olup, Zeytun’la
Maraş arasında tepelerde bulunuyorlar. Suları, yiyecekleri ve cephaneleri var ve
bulundukları yere sadece tek kişinin geçebileceği bir keçi yolundan gidiliyor. Daha
sonra Zeytun halkı bu kaçakları vermeye razı edilmişler, karşılığında köylerine
dokunulmamasını şart koşmuşlardır Fakat daha sonra köy halkının bir kısmı
Maraş’a nakledilmiştir.” Gürün, Ermeni Dosyası..., s.200-201.
53 Yaşar Akbıyık, Milli Mücadelede Güney Cephesi (Maraş), Atatürk Araştırma Merkezi
Yayınları, Ankara 1999, s.310.
54 1915 yılı İlkbaharı’nda Osmanlı Hükümeti, 6.000 kadar askerini Zeytun Kasabası’nın
üst tarafında bulunan kışlalara yerleştirdi. Türk askerinin takviyesiyle Ermenilerin
direnci kırıldı. 7.000 nüfusa sahip olan Ermeniler, başka bölgelere gönderilmeye başlandı.
Ben Protestan Papazı ve Yetimler Evi’ne bakmakla görevliydim. Bana da kasabayı terk
etmem emredildi. Mart’ın ilk günü yola çıktık; Maraş’a vardık. Ailemin ve Amerikan
misyonerlerinin ricası üzerine hükümet, Antakya’nın batısında bulunan, sahile yakın
ve memleketim olan Yoğunoluk Şehri’ne serbest olarak gitmeme izin verdi. İhsan
Sakarya, Belgelerle Ermeni Sorunu, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
Başkanlığı Askeri Tarih Yayınları, Ankara 1984 s.247-248.
27
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Zeytun ve havalisinden Sultaniye’ye nakledilen Ermenilerin mezhep ayinlerinde kullanmaları gereken malzemelere ihtiyaçları olup
olmadığının tahkiki ve patrik vekilinin izamına dair görüş bildirilmesi
hakkında Emniyet-i Umumiye müdüriyetinden Konya vilâyetine telgraf
çekilmiştir55. Konya’ya sevk olunan Zeytun Ermenilerine, Amerikan
heyetinden bir üyenin yardım amacıyla gönderilmesinde sakınca olup
olmadığına dair Dahiliye Nezâreti’nden Konya Vilâyeti’ne gönderilen
10 Haziran 1915 şifreli telgraf alınmıştır. Bu heyete izin yardım için
verilmiştir56. Bu bilgiler Zeytun Ermenilerinin sağ-salim göç yerlerine
ulaştıklarını ve misyonerlerce de gereken yardımların yapılarak, her
konuda kolaylık gösterildiğini göstermektedir.
Tehcir Sonrasında Zeytun’a dönen Ermeni sayısı hakkında kaynaklarda 1500 ile 5000 arasında rakamlar verilmektedir. Mesela Amerikan
arşivlerinde bulunan ve Ermeni Patrikhanesi’nin tespitlerini gösteren
1921 tarihli bir belgede 150.000 Ermeni’nin döndüğü ifade edilirken,
Temmuz 1920 tarihli bir raporda da Kilikya, yani Çukurova’daki Ermeni
nüfusu şu şekilde belirtilmiştir. Buna göre Maraş’a 8.000, Zeytun’a 5.000
kişi olmak üzere bölgeye toplam 218.000 kişi geri dönmüştür57. Zeytun’a
1921 yılında yapılan harekâta katılan Teğmen Edip Bey, günlüğünde
metruk vaziyette terk edilen Zeytun’daki kışla Mondros Mütarekesi’nden
sonra Fransızların yardımı ile tekrar Ermenilere işgal ettirilmiş. Bu muazzam binaya 2000 den fazla Ermeni yerleştirilmiştir demekteydi58. Bölgeye
yapılan Fransız-Ermeni yığınağından sonra Maraş’ta bir ay süresince
kanlı çatışmalar yaşanmıştı. Bunun sonucu Türklerden ve Ermenilerden
çok sayıda kişi ölmüştü. Maraş’ta yaşananlardan sonra hazırlanan bir
Osmanlı belgesinde Zeytun bölgesinde hiçbir Ermeninin burnu bile kanamayıp herkes gücüyle ilgilenmiştir denilmektedir59.
Mustafa Kemal tarafından bölgedeki direnişe liderlik etmesi için
1921 yılında gönderilen Kılıç Ali Bey, hatıralarında Zeytun’da yine
çok iyi Türkçe bilen Amerikalı misyonerlerle karşılaştığını aktarmaktadır.
55 BOA, DH.ŞFR., Belge No:53/296.
56 BOA, DH.ŞFR., Belge No:53/312.
57 Hikmet Özdemir ve Diğ., Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 2004, s.127-128.
58 Edip Necdet Çetenakıncı, “1921 Yılında Güneydoğu Anadolu (Zeytun Kışlası)”,
Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S.23, Aralık 1998, s.60.
59 BOA, HR.SYS., Belge No:2544-8/19-21.
28
Latif DİNÇASLAN
Ermenilerinin bu dönemdeki düşünceleri hakkında bir hatırasını nakletmiştir60.
Fransızlar, 11 Şubat 1920’de Maraş’ı terk etmek zorunda kalınca
Ermenilerin bir kısmı onlarla birlikte gittiler ve bir kısmı da Maraş’ta
bulunan Amerikan misyonerlerine sığındılar. Fransızların şehri boşaltmasından sonra şehirde kalan 10.000 kadar Ermeni ise canlarına dokunulmadan, güven içerisinde ve Amerikalı öğretmen, doktor ve misyonerler denetiminde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Fransızların, yeni
kurulan Türk devleti ile imzaladıkları Ankara Anlaşması gereğince
bölgede ve tüm Çukurova’da çekilmeye başlamaları üzerine, Çukurova
ve Maraş’ta kalan Ermeniler, gerek kendi yandaşlarının yanlış propagandaları ve başarısızlıkları nedeniyle bölgeden ayrılmaya karar vermişlerdir. Böylece Maraş’ta kalan son Ermeniler, kendi istekleri ile ve
Amerikalı misyoner ve öğretmenleri gözetiminde, kafileler halinde Ocak
1922’ye kadar şehirden ayrılarak Halep’e, oradan da Beyrut’a, İstanbul
60 2 Ekim 1919 günü bu küçük müfreze ile Elbistan’a hareket ettim. İlk aldığım istihbarata
göre Fransızlar, Maraş ve Zeytun Ermenilerini durmadan mütemadiyen silahlandırarak Maraş’taki mevcut kuvvetlerini de arttırıyorlardı. …Ne olursa olsun, işi oluruna
bağlamak isteyenler ekseriyette idi. Hatta Ermeniler ile anlaşmak maksadı ile benim
oraya varışımdan evvel Zeytun Protestan Ermenilerine Süryan oğullarından bir Ermeni
ile Zeytun Ermeni mektebi muallimini ve Amerikan misyonerlerinden Mister Laymen
isminde bir heyeti Elbistan’a davet etmişlerdi.
….Benim Elbistan’a geldiğimin ikinci günü bu heyet Maraş’tan gelmişti. Hüviyetimi
gizleyerek; ‘Bizim, Ermenilere karşı vatandaşlık hislerinden ve iyi duygulardan başka
bir hissimiz yoktur. Çok isteriz ki, bu memlekette bizimle beraber yaşamak mecburiyetinde olan Ermeni vatandaşlar da memleketimizi işgal eden ecnebi kuvvetlere karşı
ayaklanmamızda bizimle beraber olsunlar ve haksız olan bu işgale karşı onlar da bizimle
beraber isyan etsinler. Düşmana karşı kuracağımız cephelerde Ermeni vatandaşlarımızın
da bizimle yer tutmasını isteriz’.
Bu sözlerim biter bitmez Ermeni mektebi muallimi ile Zeytun eşrafından olan diğer
iki Ermeni az çok mülayim ve müsait cevaplar verdikleri halde, iyi Türkçe konuşan
Amerikalı Mister Laymen, şiddet ve hiddetle lafa atıldı. Ermenilerin mağdur olduklarından, şimdiye kadar Türkler tarafından yapılan zalimce hareketlere karşı onların
şimdi fırsattan istifade edip intikam almakta haklı olduklarından bahsederek ve istihza
dolu bir lisanla ilave etti:
‘Siz Türkler, ancak Ermenilerle hoş geçinmek ve Ermenilerin emellerine hizmet etmekle
kendinizi kurtarabileceksiniz. Menfaatiniz da bundadır’, dedi.
Bahis ve görüşmeler bu şekle dökülünce, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin tertip etmiş
olduğu bu toplantıda anlaşma imkânı ortadan kalktı ve soğuk bir hava içinde dağıldı.
Bağdatlılar, Uzunoluk İstiklal....., s.130-131.
29
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ve Avrupa’ya gitmişlerdir61. Bu giden kafileler arasında Haziran 1921’de
Zeytun kışlasının ele geçirilmesinden sonra Maraş’a sevk edilen 600
kadar Zeytunlu Ermeni de olduğu düşünülmektedir. Böylece Maraş’ta
Ermeni nüfus kalmamıştır.
SONUÇ
Zeytun’daki Ermenilerin sorun çıkarmaya ve Osmanlı Devleti’nin
başını ağrıtmaları buradaki misyonerlik faaliyetlerinin yoğunlaşmasıyla
eş zamanlı olmuştur. Yoğun gayrimüslim nüfusun olması misyonerlerin de ilgisini çekerek hızla yapılanmalarını sağlamıştır. Burada açılan
okulların programları ve derslerin içeriği, Ermeni gençlerin milliyetçilik
bilinciyle yetiştirilmeye çalışıldığını göstermektedir. Yetiştirdikleri yerli
Ermeniler de aynı hizmetleri yaparak, misyonların güçlenmesini sağlamışlardır. Misyoner tesisleri ayaklanmalarda çoğunlukla odak noktası
durumundadır. Bölgedeki konsolosların sınırsız desteği ile daha da
rahat eder duruma gelen misyonerler devlete karşı yapılan faaliyetlerde
yer almaktan çekinmemişlerdir. Devletin aldığı tedbirler ve zararlı işler
yapan görevlilerin sınır dışı edilmeleri de onları yıldırmamıştır.
Zeytun Ermenilerinin çıkardığı olaylar sonucu devletle isyancılar
arasında yapılan arabulucuk ve anlaşma temini gibi durumlarda misyonerler baş aktör durumundadır. Bölge ile ilgili durumlar yabancı
elçiliklere raporlar halinde misyonerlerce bildirilmiş ve Osmanlı düşmanı devletlerin buna göre politika uygulaması sağlanmıştır. Zeytun
Ermenilerine büyük maddi destek sağlayan misyonerler tehcir sırasında,
sonrasında da yardımlarını sürdürmüşlerdir. Zeytun Ermenilerinin
Anadolu’dan sorunsuzca ayrılmalarında da bunların etkin müdahalesi
bulunmuştur.
61 Memet Yetişgin, “Maraş’ta Ermeni Nüfusu: Osmanlı Son Dönemi, Mütareke ve
Milli Mücadele Yılları”, OTAM, S.17, 2005, s.403.
30
Latif DİNÇASLAN
KAYNAKÇA
1. Arşiv Vesikaları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
A.MKT.MHM.
DH.MKT. DH.SYS. DH. ŞFR. HR.SYS. İD. İ.HUS. Y.PRK.UM. Y.PRK.ASK. Y.MTV. :1/14, 651/12, 652/13.
: 1357/36, 1424/68.
: 118 /5.
: 53/296, 53/312.
: 54/4, 2544-8/19-21, 2789/8, 2792/61.
: 117/39.
: 116/1322.
: 32/61.
: 147/27, 146/10.
: 211/140, 168/72.
2. Salnameler
Halep Vilayeti Salnamesi, İstanbul (H.1308-M.1891).
Halep Vilayeti Salnamesi, İstanbul (H.1313-M.1896).
Halep Vilayeti Salnamesi, İstanbul (H.1318-M.1900).
Halep Vilayeti Salnamesi, İstanbul (H.1320-M.1902).
Halep Vilayeti Salnamesi, İstanbul (H.1324-M.1906).
3. Tetkik Eserler ve Makaleler
Ahmed Cevdet Paşa, Tezakir (40 Tetimme), Yayınlayan: Cavid Baysun, TTK Yayınları,
Ankara 1986.
Akbıyık, Yaşar, Milli Mücadelede Güney Cephesi (Maraş), Atatürk Araştırma Merkezi
Yayınları, Ankara 1999.
Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri (1914-1918), C.I-II, Genelkurmay
Başkanlığı ATASE Yayınları, Ankara 2005.
Andreasyan, Hırand D., Polonyalı Simeon’un Seyahatnamesi: 1608-1619, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1964.
Bağçeci, Yahya, 1895 Zeytun Ermeni İsyanı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Kayseri
2008.
Bağdatlılar, Adil, Uzunoluk İstiklal Harbi’nde Maraş, Kervan Yayınları, İstanbul
1974.
Çetenakıncı, Edip Necdet, “1921 Yılında Güneydoğu Anadolu (Zeytun Kışlası)”,
Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S.23, Aralık 1998.
Doğan, Ayhan, “Maraş’ta Misyonerlik Faaliyetleri (XIX. Yüzyılın İkinci Yarısı ve XX.
Yüzyılın Başlarında)”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.11,
2004, ss.274-285.
Ermeni Komitelerinin Amal Harekat ve İhtilaliyesi, Hazırlayan: Erdoğan
Cengiz, Başbakanlık Basımevi, İstanbul 1983.
Günay, Nejla, Maraş’ta Ermeniler ve Zeytun İsyanları, İstanbul 2007.
Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, TTK Yayınları, Ankara 1985.
Hocaoğlu, Mehmet, Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul 1976.
31
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Kerr, Stanley E., The Lions Of Marash: Personel Experiences With American Near East
Relief, 1919 – 1922, Albany 1973.
Kieser, Hans- Lukas, Iskalanmış Barış Doğu Vilayetlerinde Misyonerlik, Etnik Kimlik ve
Devlet 1839-1938, Çeviren, Atilla Dirim, İletişim Yayınları, İstanbul 2005.
Mutlu, Şamil, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, Gökkubbe Yayınları, İstanbul
2005.
Özdemir, Hikmet ve Diğ., Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 2004.
Polat, İlknur, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Açılan Amerikan Okulları Üzerine Bir
İnceleme”, Belleten, C.LII, S.203, Ankara 1988.
Sakarya, İhsan, Belgelerle Ermeni Sorunu, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik
Etüt Başkanlığı Askeri Tarih Yayınları, Ankara 1984.
Şimşir, Bilal N., İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856-1880), Bilgi Yayınları,
İstanbul 1986.
The MIssIonary Herald, Vol.44, February 1848, No.2, p.49-51.
Yetişgin, Memet, “Maraş’ta Ermeni Nüfusu: Osmanlı Son Dönemi, Mütareke ve
Milli Mücadele Yılları”, OTAM, S.17, 2005.
Yinanç, Refet, Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri (1563), C.I, Ankara Üniversitesi
Yayınları, Ankara 1988.
32
Prof. Dr. Mahir AYDIN
EMPERYALİZMİN ERMENİ PİYONU
KARABET TOMAYAN
Prof. Dr. Mahir AYDIN
İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, İstanbul-TÜRKİYE
Tlf.: 0 535 930 52 30, e-posta: [email protected]
33
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
Amerikan misyonerler Türkiye’de yoğun ve geniş kapsamlı bir Protestanlaştırma
çalışması içine girdiklerinde, Merzifon’da da bir kolej kurdular: Amerikan Anadolu
Protestan Koleji. 1864-1865’te izinsiz yapılan kolej binası, bir askerî kışla biçimindedir ve çeşitli tarihlerde genişletilmiştir. Kolej yönetimi, doğrudan Amerika’ya
bağlıdır. Yaklaşık 30 yıldır Ermeni çocuklarını, devletin bilmediği bir programa
göre yetiştirmektedir.
Ohannes oğlu Karabet Tomayan da, Merzifonlu’dur. 1893 Olayları sırasında,
tam 40 yaşındadır. Bir süre İsviçre’de kalmış ve orada, Protestan bir rahibin kızı
olan Lucy ile evlenmiştir. Sonra Karabet ve Lucy Tomayan ailesi, Merzifon’a dönmüştür.
Karabet Tomayan, Amerikan Koleji’nde öğretmenlik yaparken, 1887’de Merzifon İhtilal Komitesi’ni kurmuş ve başkanlığını üstlenmiştir. Öyle ki, Hınçak Komitesi
de İsviçre’de kurulmuştur.
Merzifon ve çevresinde ihtilal hazırlığı yapan Karabet Tomayan, 6 Ocak 1893’te
harekete geçti. Yozgat, Kayseri, Çorum, Merzifon ve Gümüşhacıköy Ermenilerince,
devlet dairelerine, sokaklara ve halkın geçeceği yerlere, afişler yapıştırıldı. Kolejde
basılan ve Vatansever İslamlar Komitesi imzalı bu afişlerde, Ermenilere karşı cihat
çağrısı yapılıyordu. Ardından olaylar çıktı ve yaklaşık 1.800 kişi tutuklandı.
İlk sorgulamadan sonra, 58 sanık suçlu görüldü. Sorgu tutanakları ve kanıtlar, Ankara Yüksek Mahkemesi’ne gönderildi. 20 Mayıs’ta başlanan yargılama, 12
Haziran’da tamamlandı. Birkaçı dışında, tüm sanıklar suçunu kabul etti. Sonuçta;
Karabet Tomayan ve 16 arkadaşı, Ceza Yasası’nın 54. maddesine göre: Osmanlı
ülkesini parçalamak için silahlı faaliyet gösterenler, idamla cezalandırılır kapsamında yer buldu. Öteki sanıklar ise, 15, 10 ve 7 yıl arasında değişen mahkumiyetle
cezalandırıldı.
Bu durum, tüm Avrupa’da büyük tepki topladı. Yargıya müdahale edenlerin
başında, İngiltere geliyordu. 160 İngiliz parlamenter, Karabet Tomayan’ın affedilmesini istiyordu. Sonrasında Fransa, ABD, İtalya ve Almanya bile, aynı yönde görüş
bildirdiler. İngiltere daha da ileri gitti: Eğer Karabet Tomayan serbest bırakılmazsa,
1882’den beri işgal ettiği Mısır’a bağımsızlık vereceğini açıkladı. Bunun üzerine, bir
daha geri dönmemek üzere 4 Temmuz 1893’te affedildi.
7 Temmuz’da trenle Ankara’dan İstanbul’a gelen Karabet Tomayan, 20
Temmuz’da da İngiltere vardı. Victoria Station’da; İngiltere’deki Ermeni Komiteciler ve Daily News başta olmak üzere, gazeteciler tarafından karşılandı. Ve Profesör
Tomayan olarak konferanslar verecek, 1895’te ilk kez denenecek Ermeni Soykırımı
Senaryosu’na, İngiltere desteğini sürdürmeye çalışacaktır.
34
Prof. Dr. Mahir AYDIN
19. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş dönemidir. Bilgi ve
teknoloji alanında Avrupa ile arası açılan Türkiye, onun her hamlesinde
biraz daha geri adım atar ve sonunda tükenir. Bu konuda Avrupa’nın
izlediği politika, dün olduğu gibi bugün de değişmez: Birinci aşama
ekonomik, ikinci aşama sosyal ve üçüncü aşama askeri olur. Bu politikanın somut kilometre taşlarını ise: 1838 Gümrük Antlaşması, 1856
Islahat Fermanı, 1877/78 Türk-Rus Savaşı’dır. Türkiye topraklarında bu
politikayı döndüren dişlilere baktığımızda; yabancı okullar, misyoner
etkinlikleri, demiryolları ve arkeolojik kazıları vitrin objesi; başbakan
belirleme, siyasal yönlendirme ve borçlandırmayı da, sahne arkası
yükleme olarak görüyoruz.
Bu yazımız, yapay biçimde yaratılan Ermeni Sorunu’nun, politikbiyografik bir örneğidir. Yazının başlığı, ne bir düşmanlık, ne de bir
hakaret olarak algılanmamalıdır. Çünkü Türk Tarihi’nin kötü sicil verdiği
emperyalizm, Avrupa için gerçekçi bir politikadır. Bu politikanın, Türkiye
Ermenilerini kullanışı için kullandığımız piyon sözcüğü ise, yaşananların
sonunda, yerini bulmaktadır.
35
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
MERZİFON’DAKİ AMERİKA
Konu olarak seçtiğimiz olay, 1893 yılında Sivas iline bağlı Amasya
ilçesinin Merzifon bucağında geçer. Bu tarihte Merzifon, 25 bin 555
kişilik nüfustan 6 bin 216’sı Ermeni olan önemli bir yerleşim yeridir.
Geçimini ticaret ile sağladığı içindir ki, Ermenilerin yalnızca 141’i köyde
yaşar1.
Bu dönem aynı zamanda, Amerikan misyonerlerinin Anadolu’da
cirit attığı ve kolejlerin mantar gibi türediği bir süreçtir2. İlgisini Kudüs’e
ve Irak’ın petrol bölgelerine odaklayan İngiltere, deyim yerindeyse,
Anadolu’yu ABD’ye bırakır3. İlk misyoner kolejini 1824’te açan ABD,
1830 Ticaret ve Dostluk Antlaşması ile Türkiye’de en ayrıcalıklı devlet
konumuna gelir4. Bu yüzden 1893’te, kolej sayısı 186’dır5. Bu koleji
furyasından, Merzifon da payını alır.
Kolejlerin denetim dışılığı ve doğru düzgün yapım izninin olmayışına karşın, Osmanlı Devleti bu konuda ilgisiz ve bilgisizdir. Örneğin
olaylar büyüdüğü 18 Nisan 1895’te, İstanbul Merzifon’a sorar:
Merzifon Amerikan Koleji kimin sadrazamlığında, kimin izniyle ve hangi
tarihte kurulmuştur? Ne tür dersler okutuluyor? Ne kadar öğrenci vardır?
İçinde Türk öğrenci var mıdır? Sayıları ne kadardır? Yarın sabaha kadar açık
ve ayrıntılı bilgi verilmesi6.
Ertesi gün Merzifon Kaymakamı Necip, İstanbul’a çok acele bildirir:
Merzifon’daki Amerikan Misyoner Koleji 1864/65 yılında kurulmuşsa da,
kimin sadaretinde olduğu bilinmiyor. Çünkü resmi izin yoktur. Fransızca,
İngilizce, Ermenice, Rumca, İbranice ve Türkçe dersleri okutulmaktadır.
Geceli-gündüzlü 200’den fazla kız-erkek öğrencisi var. İçlerinde Türk öğrenci
yok7.
1
2
3
4
5
6
7
36
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Y.PRK.UM., Belge No:29/35. Bundan sonra
kullanılan tüm belgeler, aynı arşivden alınmıştır.
1810 yılında Boston’da kurulan American Board of Commissioners for Foreign
Missions, 10 yıl sonra Türkiye’de çalışmalara başlamıştır. Bkz Şamil Mutlu, Osmanlı
Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005, s.285.
BOA, A.MKT.MHM., Belge No:749/18 (27).
Mutlu, Osmanlı Devleti’nde..., s.294-295.
Mutlu, Osmanlı Devleti’nde..., s.299-309.
BOA, A.MKT.MHM., Belge No:701/24 (1).
BOA, A.MKT.MHM., Belge No:701/24 (3).
Prof. Dr. Mahir AYDIN
Bu yazışma; ilginçtir, traji-komiktir, ibret vericidir. Çünkü bu konuda
Sivas Valisi Halil Paşa, bir buçuk yıl önceden bilgi vermiştir8. Aynı tutum
yüzündendir ki, büyük bir askeri kışla biçiminde olan kolejin9 emlak vergisi,
16 lira 37 kuruştur10. Oysa kolejin bekçisi Nişan bile, aylık 1 lira alır11.
Amaç eğitim olunca -ki nasıl bir eğitimin olduğu çok kuşkulu- bu
vergi normal sayılabilir. Normal olmayan, emlak vergisi değil. Kolej
kampusunda iki elin parmakları kadar bina var. Bitişikteki Ermeni
Melkon’a ait ev, olaylar sırasında Ermenilerce kundaklanır ve devlet,
bu yüzden 500 lira öder12.
Bu kolejler, Osmanlı Devleti Niçin Çöktü? sorusunun en somut yanıtlarından biridir. Çünkü devlet, tam 90 yıldır türeyen ve vatan haini
yetiştiren bu kolejlerin sorgulamasını, iş işten geçtikten çok sonra, 15
Kasım 1914’te yapacaktır13:
Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır, Musul’da önemli
sayıda olan ve özellikle Ermenilerin eğitimi ile ilgilenen yabancı kurumlar
ve görevlilerinin sayısını belirleyiniz.
KARABET TOMAYAN
Asıl konumuz olan Ohannes oğlu Karabet Tomayan, 1853 Merzifon
doğumludur14. 12 yaşında, Merzifon’a Atlantik ötesinden gelen misyo8
9
10
11
12
13
14
Tarih 24 Ekim 1893. Merzifon Protestan Okulu 1864/65 yapılmış ve sonraki
yıllarda genişletilmiştir. Programında hendese, cebir, hikmet-i tabiiye, heyet, mantık, edebiyat, belagat, inşa, tarih, usul-i defteri, hukuk, mezhep dersleri yazılıdır.
Bu derslerden bazısı İngilizce, bazısı Ermenice okutulur. Türkçe ve Yunanca da
okutulmaktadır. Okulun açılışından şimdiye değin müdür ve öğretmen değişiklikleri normaldir. Şu anda müdürü Rayket’tir. Birkaç ay önce ABD uyruğundan 4
erkek öğretmen ile 3 kadın öğretmen ve Osmanlı uyruğundan 7 erkek öğretmen
ile 6 kadın öğretmenin görevli olduğu öğrenilmiştir. BOA, A.MKT.MHM., Belge
No:749/24 (6).
BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (9).
BOA, A.MKT.MHM., Belge No:749/24 (1).
BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (5).
Maliye Nezaretine; Merzifon’da bulunan Amerikan Misyoner Okulu kompleksinden
yakılmış olan binanın bedeli olup padişah tarafından ödenmesi istenen 500 liranın
Dahiliye Bütçesinde ‘zuhurat tertibi’nden ödenmesi, 18 Mayıs 1893. BOA, DH.MKT.,
Belge No:41/1 (1).
BOA, DH. EUM. 5. ŞB., Belge No:3/38.
Bu dönemde birden çok Tomayan vardır: Toma Tomayan [BOA, Y.PRK.ZB., Belge
No:9/41]; Artin Tomayan [BOA, Y.PRK.ZB., Belge No:13/18]; Harutyun Tomayan
[BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (40)].
37
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
nerler ile tanışır. Binlerce kilometre uzaktan,
sevdiklerinden ve ülkesinin flora-faunasından
laf olsun diye ayrılmayan bu insanlar, bizim
Karabet’e kancayı takar. O da dünden razı
olmalı ki, onların çekim alanına girer. Bu yetenekli Ermeni delikanlısı, İsviçre’ye gönderilir,
orada eğitilir. İlk eserini, 26 yaşında Lozan’da
yayınlar: Agathangelos ve 5. Yüzyılda Ermeni
Kilisesi Doktrini15.
İsviçre’de kendisine eş de verirler. Protestan bir rahip kızı olan Lucy ile evlenir.
Sonunda Karabet-Lucy Tomayan çifti, büyük
umutlar ve misyon üstlenmiş olarak Merzifon’a döner.
İsviçre’de Protestan İhtilalci yüklenen Karabet Tomayan, Merzifon’da
misyonunu yerine getirir ve verilen emekleri boşa çıkarmaz. Çünkü onu,
önemli işler ve büyük sorumluluklar beklemektedir.
Bir yandan Amerikan Anadolu Protestan Koleji’nde öğretmenlik yapar,
öbür yandan Merzifon İhtilal Komitesi’ni kurup, başkan olur16. Yapısı,
moda siyasal akım olan, anarşist özelliğindedir. Hınçak Derneği’nin
tüzüğü ile aynı yaklaşımda17.
AYAKLANMA
Karabet Tomayan Merzifon ve çevresinde toplantılar yapar ve
komiteye üye sağlamaya çalışır. Bu toplantıların en önemlisi, 25-27 Eylül
1892’de olur. Çünkü Hınçak Komitesi, 1893 için geniş çaplı bir ayaklanma
kararı almıştır18. Merzifon Komitesi aracılığı ile Amasya, Ankara, Çorum,
Kayseri, Sivas, Tokat ve Yozgat’ta, ayaklanma gerçekleşir19.
15 Garabed Thoumaian, Agathangelos El La Doctrine De L’eglise Arménienne Au Ve
Siéecle, Lausanne 1879.
16 Taha Niyazi Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim Sürecinde Yozgat’ta Türk-Ermeni
İlişkileri, Ankara 2005, s.106.
17 BOA, Y.PRK.UM., Belge No:26/67 (5).
18 Bu karar çerçevesinde ABD’den, çok büyük sayıda tüfek, tabanca ve dinamit
sağlanmıştır. Bkz. Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.118.
19 Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.117.
38
Prof. Dr. Mahir AYDIN
Bu amaçla silah için para toplamak sorun değildi. Çünkü Türkiye
Ermenilerinin para problemi yoktu. Tamamına yakını, ticaretle uğraşıyordu.
Bir toplantıda Karabet Tomayan; Merzifon İhtilal Komitesi’nin
başkanı olarak; James Bryce’ın söylediklerini aktarır: Ermeniler itibar
istiyorlarsa, böyle olamaz. Bir büyük karışıklık çıkarmalılar. Kimileri asılmalı
ve kimileri kesilmeli. Türklerle kavgaya tutuşmalı ki, biz de o zaman işin içine
girip onlara, amaçlarına ulaşmalarına yardım edelim20.
Komite önce, halkı hükümete karşı ayaklanmaya çağıran afişler
hazırlar. Bu afişlerin içeriği, Temmuz 1892’de Atina’da yayınlanan Hınçak
Gazetesi’nden alınmıştır. Merzifon Amerikan Koleji’nde bulunan taşbaskı makinesi ile çoğaltılır21. Bunlar; 6 Ocak 1893 Perşembe gecesi22,
Yozgat, Kayseri, Çorum, Merzifon ve Gümüşhacıköy’de devlet dairelerine, sokaklara ve halkın geçeceği yerlere yapıştırılır23. Vatansever İslamlar
Komitesi imzalı Türkçe afişlerde, Ermenilere karşı cihat çağrısı yapılmaktadır24. Kışkırtmalar üzerine ayaklanma başlar; soygun, öldürme
ve yaralanmalar yaşanır25. Sonuçta, yaklaşık 1.800 kişi tutuklanır26.
İlk sorgulamadan sonra, 58 sanığın suçlu olduğuna karar verilir.
Bunların başında, Merzifon İhtilal Komitesi başkanı Karabet Tomayan
ile komite sekreteri27 gelir28. Sorgu tutanakları ve kanıtlar birleştirilerek,
Ankara Yüksek Mahkemesi’ne gönderilir29 ve yargılamalara, 20 Mayıs
1893’te başlanır. Tomayan’ın avukatlığını, üç Ermeni yapar. Avukat ücreti
olmayanları, mahkemede görevli Ermeni avukatlar savunur. Osmanlı
20 BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (17).
21 BOA, Y.PRK.UM., Belge No:26/67 (5); Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.121124.
22 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (68); Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim...,
s.118.
23 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (62).
24 Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.118.
25 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (20); Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim...,
s.119-120.
26 Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.121.
27 Toros oğlu Ohannes Kayayan, 1865 Merzifon doğumludur ve Amerikan Koleji
öğretmenidir. Olayların başından sonuna değin, Karabet Tomayan’ın yakın çalışma
arkadaşı olacak ve her konuda, birlikte anılacaklardır.
28 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:733/28 (3).
29 Mahkemeye sunulan 34 tür, belge, defter, fotoğraf, mühür gibi kanıtlar için bkz.
Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.125-127.
39
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Devleti durumdan, Amerikan ve İngiliz elçilerini bilgilendirirken, Ermeniler de İstanbul Patriği’nin dikkatini çeker.
Bu arada, olaylara ters yönde anlam katmak için, kolej bitişiğindeki
Melkon’un evi, yakılmak istenir30. Devlet görevlilerinin zamanında
engellemesi ile amaca ulaşılamaz31. Ama bu girişim Avrupa’ya, kilise
yakma biçiminde aktarılır. Bu kundaklamaya ilişkin, Amerikan ve İngilizlerin birbiriyle çelişen savları ise, komiktir32 Ama padişah; konu bir
an önce kapansın diye, 500 lira tazminat verir ve paralelinde suçu da
üstlenmiş olur33.
Olaylarla ilgili olarak bir ay sonra, Merzifon Kaymakamı İstanbul’a,
önemli, çok gizli ve acele bir telgraf gönderir. Bir ay sonrası için “acele”
deyimi ilginç olduğu gibi, Merzifon Kaymakamı’nın Amasya Mutasarrıfı
ve Sivas Vali’sini aşarak doğrudan saray ile yazışması, II. Abdülhamit
döneminin devlet bürokrasisini sıfırlayan klasik yaklaşımıdır34:
Kışkırtıcı ilanlar konusunda, derin bir araştırma yaptık. Bu ilanların
asıl sahibi, Merzifon Protestan Mektebi’nin Amerika ve Osmanlı Devleti
uyruğunda olan öğretmenlerdir. Amaçları, Ermenilerin yanı sıra, Türkleri
30 Kolejde ayaklanmaya ilişkin belgelerin bu binada yakılarak, ortadan kaldırılması
görüşü için bkz. Nuran Koltuk, “Tomayan Karabet’in Faaliyetleri”, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, Ankara 2007, s.195-196.
31 Sivas Valisi Halil Paşa’dan İstanbul’a: “Merzifon’da Amerikan Koleji’nin yakınında,
Melkon’un evinin nasıl yandığını açığa çıkardık. Bu konuda, Osmanlı uyruğundan
ve ayda 1 lira maaş ile yanan binada çalışan bekçi Nişan anlattı. Yangını gördüğünde Yangın Var! diye avazı çıktığı kadar bağırmış. O sırada okulun marangozu
olan ve okulda yatıp kalkan Kazaros, pencereden Ben biliyorum. Sen sesini kes.
Bundan asla sana zarar gelmez. İlişik etme. Varsın yansın! demiş. Bunun üzerine
Nişan susmak zorunda kalmış. Yangın başlarken okulun su tulumbası kullanılsaydı, söndürülebilirmiş. Yangın sırasında olay yerine giden güvenlik güçlerine,
kolej kapısı bir süre açılmamıştır. Yangından sonra, kolej bahçesinde ve dışında
inceleme yapıldı. Ama kar üzerinde, hiçbir ayak izi görülmedi. Yangının içeriden
çıkarıldığı, su götürmez bir gerçek. Okul Müdürü, yangının büyümesini sağlayan
marangozun dışarı çıkmasına izin vermedi. Sivas’taki Amerikan Kolejlerine karşı,
bazen güç kullanmak zorunlu görünmekte. Ne yapmamız gerektiğini, bir an önce
söyleyiniz.” BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (5); Y.PRK.UM., Belge No:26/67 (5);
Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.128.
32 BOA, HR.SYS., Belge No:54/5 (116).
33 Maliye Nezareti’ne; Merzifon’da bulunan Amerikan Misyoner Okulu kompleksinden yakılmış olan binanın bedeli olup padişah tarafından ödenmesi istenen
500 liranın Dahiliye Bütçesinde “zuhurat tertibi”nden ödenmesi, 18 Mayıs 1893.
BOA, DH.MKT., Belge No:41/1 (1).
34 6 Şubat 1893. BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (9).
40
Prof. Dr. Mahir AYDIN
bile devlete karşı kışkırtmaktır. Kolejde, bu kışkırtıcı ilanları da basan, bir taş
baskı matbaa vardır. Yıllardan beri halkı korkutan bozgunculuğun kaynağı,
bu kolejdir. Okulun aranması ve yöneticilerinin sorgulanması zorunludur.
Suyu baştan kesmek ve bu okul için etkili önlemler almak gerekir.
LUCY TOMAYAN
Bu sırada Lucy Tomayan da, Avrupa’da dolaşır. Bristol’dan, Londra,
Liverpool’a ve oradan da Kuzey İngiltere’yi
dolaşır. Gittiği yerde uzun süre kalmaz
ama toplantılar yapar. Ermeni giysileri
giyerek, Ermeni şarkıları eşliğinde ve
Anadolu kentlerinden getirilen eşyaları
sergileyip, satar. Türkiye Hıristiyanlarının, yoksulluk ve baskı kıskacında olduğunu söyler. Onlara yardım amacıyla, bir
hastane yapabilmek için, toplantılarının
sonunda para toplar. Sonra başka bir kente
gider. Büyük kentlerde dinsel sömürü zor
olduğundan, daha çok ikinci derecedeki
kentleri dolaşır35.
Öte yandan İngiliz gazetelerinde, duygusal sömürü üzerine kurulu
ilanlar yayınlatır. Sanki İngilizler Ermenileri tanımıyordur. Oysa İngilizler, Anadolu’da Kim Kimdir taramasını, yaklaşık 50 yıl öncesinden yapmış,
köylere varıncaya değin, kilise ve cemaat bilgisini tamamlamıştır.
Lucy Tomayan’ın, Ermeni sorununu gündemde tutmak ve destek
sağlamak amacına yönelik bir duyurusu şöyledir:
Doğunun uzak bir köşesinde Ermeni milleti vardır Bir zamanlar bu
millet, öteki milletler arasında yüksek bir yer tutuyordu. Bugün yerle-bir
olmuştur. Yoksul ve sefil olan bu Ermeniler, her türlü baskıya uğradığı halde
Hıristiyan mezheplerini hala korudukları gibi, ondan dünyanın sonuna kadar
vazgeçmeyeceklerdir…
Dünyanın ilk Hıristiyan toplumu sayılan Ermeniler, Batı ile ilişkisini
daha ileriye götürmeye muhtaçtır…
35 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:733/35 (3).
41
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
25 yataklı olan en yakın hastane, yaşadığım ilden 10-15 günlük uzaktadır. Yolculuk yük arabalarıyla yapıldığından, Ermeni hastaları yollarda
ölüyor. Doğum yerim İsviçre’den gelin olarak Anadolu’ya gittiğimde, beni
en çok etkileyen bu oldu…
Bu hastane, Hz. İsa efendimizin emri doğrultusunda, maddi ve manevi
yardımlaşma yeri, Avrupa Hıristiyanları ile birlik bağı olacaktır36.
Devlet Lucy Tomayan’dan kuşkulandığı için, onun hareketlerini
Avrupa başkentlerindeki elçiler aracılığı ile izlettirir37.
Bu konuda somut bir bilgi, Sivas’tan gelir. Lucy, 1 Ocak 1893’te
Bristol’den Karabet’e, Fransızca ve oldukça ayrıntılı bir mektup gönderir. Mektupta önce hastane çalışmaları için bilgi verilir, sonra şifreli
anlatımlara geçilir38:
Bilmem son mektuplarınızda niçin bilgi vermiyorsunuz? Bir şey olmasından korkuyorum. Meraktayım. Rica ederim bilgi veriniz ki, İngilizlere
bildireyim. Daha sana soracak çok şeyim var. Son mektuplarınızda, hastaneye
ilişkin bir şey demiyorsunuz. Bu mektubunuz beni kuşkulandırıyor. Umarım
ki koleradan kendinizi gereğince koruyorsunuz.
Ayrıca Lucy, İngiltere ve İsviçre’de bazı derneklerde konuşmalar
yaptığını, yanında binlerce belge ile dolaştığı ve Tomayan’dan 86 mektup aldığını da söyler. Bu mektuplar konusunda, Karabet’in bilgisine
başvurulur ama o bir şey söylemez. Mektupların hastane ile ilgili olduğunu, Lucy’den gelen mektupları yaktığını ve ona gönderdiklerinin de
kopyasını çıkarmadığını belirtir.
EMPERYALİZM DESTEĞİ
Ayaklanmanın başarısızlığı, İngiltere ve ABD’de kaygıyla karşılanır.
Yasal bir devlete karşı ayaklanmanın, tutulacak yanı olmadığından,
bu konudaki savunma, Karabet Tomayan’ın şahsında somutlaştırılır.
Kendisinin suçsuzluğu yönünde propaganda, politika ve basın organları
ile yürütülür39.
36 30 Kasım 1892, Daily Ferry Pres Gazetesi. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:733/35
(3).
37 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:733/35.
38 BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (4).
39 Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.130-131.
42
Prof. Dr. Mahir AYDIN
Kimler devreye girmez ki?.. Başta İngiliz ve İtalyan elçileri40.
Fransa’ya bakılırsa, ortada bir yanlış anlaşılma var. Karabet Tomayan,
Anadolu’da saklanan Harutyun Tomayan’ın yerine, yanlışlıkla tutuklanmıştır41. İngiliz Parlamentosu’ndan 160 milletvekili de, 17 Şubat
1893’te toplu dilekçe verir42.
Burada bir gerçeğe değinmek gerekirse: İngiltere, ABD’nin değirmenine su taşır43. Amerikan misyonerler, İngiliz konsoloslarının desteği ile
büyük bir atak başlatır. Psikolojik baskı yapar, Ankara Mahkemesi’nin
dürüstlüğü konusunda, kaygılarını dile getirir44.
Bu atak, 2008 yılının güncel deyişle, yargıya müdahaledir. Bunun
parlak örneğini, 7 Mayıs 1893’te Ankara Valisi Abidin Paşa verir:
Erzurum İngiltere konsolosu, trenle Ankara’ya geldi. Ankara konsolosu
ile birlikte, dün yanıma geldiler. Görüştük. Karabet Tomayan’ın eşi Lucy’nin,
Alman imparatorunun papazı Pastör Hoffman’ın kız kardeşi olduğunu söylediler. Hoffman bunun için İstanbul’a gelip, Alman ve İngiliz elçilerine
başvurmuş. Lucy de, İngiliz devlet adamlarını ve Avrupa basınının önde
gelen yazarlarını tanıyormuş. Asıl suçlunun, firardaki Artin Tomayan olduğu
söylentisi varmış. Karabet Tomayan’nın affedilmesini bekliyorlar45.
İngiltere aynı baskıyı, İstanbul’da da yapar. İngiliz elçiliğinde bir
Bahçe Safası düzenlenir. Bu kokteylde, başkentin en büyük protokolü
var. Ev sahibi elçi; yargılama sürecindeki Tomayan konusunda, İngiliz
kamuoyundan büyük baskı geldiğini söyler. Eğer affedilirse; Mösyö Bryce
ve arkadaşları gibi, Ermenileri korumayı meslek edinenlerin susacağını
ve kendisinin de son derece memnun olacağını belirtir46.
İNGİLİZ TEHDİDİ
Ankara Yüksek Mahkemesi’nde 20 Mayıs’ta başlayan yargılama,
12 Haziran’da tamamlanır. Birkaçı dışında, tüm sanıklar suçunu kabul
40
41
42
43
BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (23).
BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (40).
BOA, HR.SYS., Belge No:2825/81.
ABD; dünyanın merkezine, Greenwich terazisiyle Ortadoğu adını veren İngiltere’nin
politik birikiminden, deneyim kazanacak ve 50 yıl sonra, dünya jandarması rolünü,
devir-teslim ile üstlenecektir.
44 Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.129.
45 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (23).
46 BOA, Y.PRK.HR., Belge No:33/46.
43
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
eder. Karar, Ceza Yasası’nın 54. maddesine göre verilir: Osmanlı ülkesini
parçalamak için silahlı faaliyet gösterenler, idam edilir. Karabet Tomayan
ve 16 arkadaşı, bu kapsamda yer alır. Ötekiler, 15, 10 ve 7 yıl arasında
değişen mahkûmiyetle cezalandırılır47.
Bu karar, İngiltere ile Türkiye arasında büyük sorun yaratır. Londra
elçisi, 29 Haziran 1893’te İstanbul’a yazar48:
İngiltere dışişleri bakanı ile bu kez uzun uzadıya konuşarak, Padişah’ın
görüşünü anlattım. Bakan, parlamento ve kamuoyu kıskacında olduğunu
söyledi. Ankara’daki İngiliz konsolosu; yargılamanın ciddiyetten uzak ve
hileli yapıldığını, affetmek gerektiğini rapor etmiştir İstanbul elçisi de, cezayı
hafifletilmenin daha uygun olacağı söylemiştir.
Dışişleri bakanı, bunun kamuoyuna yetmeyeceği ve Türkler aleyhindeki saldırıları sona erdir­meyeceğini belirtti. Padişahın hemen affetmesini,
gecikmenin kamuoyunda heyecanı artıraca­ğını ve kendisinin de buna dayanamayacağını bildirdi.
Neresinden bakılırsa bakılsın, İngiltere’nin bu işe çok büyük önem
verir. İngiliz bakan hafta sonu tatiline bile tahammülü olmadığını söylerken, aynı gün İstanbul’da elçilik işgüderi, dönemin tek taş pırlantası
sadrazam Ahmet Cevat Paşa’nın makamına çıkar. Ankara’da tutuklu
Ermenilerin yargılanma biçiminden uzun uzadıya söz eder ve şöyle
der:
1) İngiltere için bu konu, sanıldığından daha önemlidir.
2) İngil­iz kamuoyu beklentidedir.
3) Yargılama adil yapılmamışsa, İngiltere önlemini alır.
Sadrazam Cevat Paşa, İngiliz işgüdere:
1) Yargı kararı ve ilgili yasa, Temyiz Mah­kemesi’nde ince­
lenmektedir.
2) Bu inceleme sonucuna göre işlem yapıla­caktır.
3) İngiliz kamuoyunun kaygısına gerek yoktur.
47 Yükümlülerin adları ve cezaları için bkz. Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim...,
s.134.
48 BOA, HR.SYS., Belge No:2819/30.
44
Prof. Dr. Mahir AYDIN
4) İngiltere’nin Osmanlı’nın içişlerine karışması, anlaşılamamıştır.
Sonra işgüder, Ankara Konsolosu’nun raporuna göre, duruş­maların
ayrıntısına girer:
1) Sanıkların veya avukatlarının, iste­dikleri gibi savunmasına izin
verilmemiştir.
2) Avukatlar birkaç dakika konuşturulduktan sonra susturulmuştur.
3) Duruşmalar sıra­sında hiçbir savunma tanığı dinlenmemiştir.
4) Bunları, İngil­tere’nin Ankara konsolosu söylemektedir.
5) Osmanlı Hükümeti’nin suçluları affedeceğini umuyorum.
Biraz önce Cevat Paşa için övgü içerikli söylenen sözler, iltifat
değildir. İşgüder ile gerçekleşen görüşmede, diplomatik denklik ve söylem bakımından rahatsızdır. İngiltere karşısında, devletinin duruşunu
beğenmez. Bu yüzden ki, yukarıdaki görüşmenin bilgisini, kendisi
padişaha sunmaz. Bilgilendirme yazısını şöyle bitirir: Belirtilen konular
hakkında Adliye Nezareti’ne de bilgi verildiğinden, duru­mun padişaha arz
edilmesi temenni olunur49.
İngiltere bu konuda çok kararlıdır. 4 Temmuz 1893’te, politik baskısını tehdide dönüştürür. Deyim yerindeyse, aba altından sopa gösterir.
Yani 1882’den beri işgalindeki Mısır’a, bağımsızlık vereceğini duyurur.
Bunun göstergesi de, Mısır Hidivi’nin İstanbul’a gelişi sırasında, İn­gil­
tere Hükümeti’nin kendisine gemi eşlik ettirmesidir50.
Bu son restleşme üzerine, padişah geri adım atar ve 4 Temmuz
1893’te kararını açıklar:
Tomayan adlı caninin, bir daha geri dönmemek üzere Os­man­lı ülkesi
dışına sürülmesine, izin verilmiştir.
Bu kararda, kamuoyundaki onursal ezikliği dengelemek için, şunlara değinilir:
1) Karabet Tomayan ihtilalcidir.
49 BOA, Y.A.HUS., Belge No:276/98 (1).
50 Koltuk, “Tomayan Karabet’in Faaliyetleri”, s.200.
45
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
2) Her an her türlü alçaklığa eğilimlidir.
3) Yargılanması dürüstçe yapılmıştır.
4) İngil­tere’nin istekleri, devletler huku­kuna tümüyle aykırıdır.
5) Bu karar, İngilizleri kırmamak için alınmıştır.
6) Başkalarına örnek olmamalıdır.
7) Osmanlı Devleti bütünüyle hür ve bağımsızdır(!)
8) Daha sonrasında, devletin özgürlük ve bağımsızlığa karışılmamalıdır.
9) Bu affediş, bir istisnadır51.
İngiltere işgüderi, sonuçtan çok mutlu olur. İstediğini yaptırmıştır. Oysa, devletlerarasında dostluk yok, ülke çıkarı vardır. Hele de söz
konusu İngiltere ise…
İstanbul elçiliğindeki işgüder, rolünü İngiliz klasiğinde oynar: Size
dostça bir söz söylemeyi unuttum… Osmanlı Devleti ile İngiltere ara­sında
eski dostluğun geri geldiğini görmeyi çok arzu ediyorum. Bunu başarmak için
de hiçbir fırsatı kaçırmak istemiyo­rum... Padişah’a saygılarımı sunarım52.
7 Temmuz 1893’te Ankara’dan trenle İstanbul’a getirilen Karabet Tomayan’ı, Haydarpaşa’da bir İngiliz karşılar. Aynı gün Zaptiye
Nezareti’ne götürülür ve lokantadan yemek, otelden yatak getirilip, rahat
etmesi sağlanır53. İlk vapur ile Brendizi üzerinden Avrupa’ya gitmesi
için, gemi ücreti ödenir, 1.500 kuruş yolluk verilir54. 18 Temmuz 1893’te
Londra’daki Victoria Station’a ulaşır. Orada, Ermeni Komitesi üyeleri ve
Daily News başta olmak üzere, gazeteciler tarafından karşılanır55.
SOYKIRIM SENARYOLARI
Karabet Tomayan, İngiltere’de çalışmalarını sürdürür. Prof. THOUMAIAN adıyla konferans konuşmaları yaparken, konu başlığı Ermenilere
Zulüm’dür. Dahası, bu konuda asılan çarşaf gibi afişlerde: Öldürmek
51
52
53
54
55
46
BOA, HR.SYS., Belge No:2819/31.
BOA, Y.A.HUS., Belge No:277/50.
BOA, Y.PRK.ZB., Belge No:11/85.
BOA, Y.A.HUS., Belge No:277/72.
Koltuk, “Tomayan Karabet’in Faaliyetleri”, s.202-203.
Prof. Dr. Mahir AYDIN
Amacıyla Ermenileri Sürgün Eden Türkiye’yi Kınamak açıklama bilgisi yer
alır56.
Bu küçük ayrıntı, Ermeni Soykırımı’nın kırılma noktasıdır. Önce şu
soruyu sormak gerek: Batı’nın Türkiye Ermenilerini kurtarması(!) için
ne gereklidir? Bir gerekçe olmalı ki, Batı’ya davetiye çıkarılmış olsun.
Yoksa durup dururken Osmanlı Devleti’ne müdahale etmek, Batı’yı
saldırgan durumuna düşürür.
Bu davetiyenin adı: ERMENİ SOYKIRIMI.
Asıl konu: İÇİNİ DOLDURABİLMEK.
Olaylara bakacak olursak:
1) Yıl 1892:
Arnold Toynbee ile birlikte Mavi Kitap (1916)’yı yazan James
Bryce’dan Tomayan’a: Ermeniler itibar istiyorlarsa, böyle olamaz. Bir
büyük karışıklık çıkarmalılar. Kimileri asılmalı ve kimileri kesilmeli. Türklerle kavgaya tutuşmalı ki, biz de o zaman işin içine girip onlara, amaçlarına
ulaşmalarına yardım edelim57.
2) Yıl 1895:
29 Eylül–3 Aralık arasında, Kızılırmak’ın doğusundaki 23 ayrı
yerde Ermeniler, devletine silah doğrultarak ayaklanır. Olaylarda 1.537
Türk ve 6.448 Ermeni ölür58. Amerikan misyonerlerine göre 37.000 ve
Avrupa’ya bakılırsa 300.000 Ermeni ölmüştür59.
3) Yıl 1915:
Çanakkale’yi geçemeyen İngiltere, Almanya’ya yenileceğini anlar.
ABD’yi kullanmak ister. Bir buçuk milyon Ermeni’nin Türklerce öldürüldüğü, yalanını söyler. Ortaçağ Tarihi olmayan, din baskısı ve din-mezhep
savaşları yaşamamış ABD, romantik bir yaklaşımla, İngiltere’nin değirmenine su taşır60.
56 BOA, Y.A.HUS., Belge No:329/70; Koltuk, “Tomayan Karabet’in Faaliyetleri”,
s.203.
57 BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (17).
58 BOA, Y.PRK.ASK., Belge No:109/69.
59 François Georgeon, Sultan Abdülhamid, Çev. Ali Berktay, İstanbul 2006, s.338.
60 Aynı klasik İngiliz Politikası; 1853 Kırım Savaşı’nda Fransa ve Osmanlı’yı kullanır,
İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’yi, ikinci kez taşeron yapar.
47
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Emperyalizm Politikası:
1) Yıl 1893:
Karabet Tomayan: Ermeni Soykırımı Senaryosu’nun piyonudur.
Ve de ilk denemedir.
2) Yıl 1895:
İngiltere, Birinci Dünya Savaşı yaklaşırken Almanya’dan çekinmektedir. Rusya ve Fransa ise, Ermeni Sorunu’nda şiddet yanlısı politikayı
bırakmıştır. İngiltere de onlardan ayrılamayacak ve Ermenileri ilk kez
yüz üstü bırakacaktır.
3) Yıl 1915:
Eli silah tutan Türkler, Birinci Dünya Savaşı’nın en yoğun döneminde
ve dört cephede savaşırken, Doğu Anadolu’da Ermeniler, mıntıka temizliği
için Türkleri ve Kürtleri öldürürken, mermi israfı olmasın diye, uçurumdan atarak ve çukurlara doldurup üzerine taş yuvarlarken, Osmanlı
Devleti Ermenileri öldürmek(!) için, neden yüz binlerce altın harcar?
Dahası İngiltere, Türkiye’nin tapu senedinin imza töreni Lozan’da, niçin
Ermenileri ikinci kez yüz üstü bırakır? Ve 800 yıl komşuluk örneği sergileyen iki ulusu, birbirinin yüzüne bakamayacak duruma getirir?
Bugün Ermeni Soykırımı’nı tanıyan devletlerin üç amacı vardır:
1) Ermeni lobisine şirin görünerek ABD’den çıkar sağlamak.
2) 100 yıllık geçmişleri ile 4.500 yıllık Türk Tarihi’ne baskın çıkmak.
3) İnsanlık havarisi rolü ile kendi ayıplarını örtmek.
Bu konuda tutundukları dal: James Bryce ve Arnold Toynbee’nin
1016’da yayınladıkları Mavi Kitap’tır. Bu kitaba göre Türkleri suçlayan
devletler, Hıristiyanlık inanışının deyimiyle Bağışlanamaz Günah işliyor. Çünkü İngiltere, 25 Mavi Kitap yayınlar. Fransa 15 Sarı Kitap ve
ABD 10 Kırmızı Kitap. Renkli Kitap serisinde ulaşabildiğimiz rakam,
şimdilik 76’dır. Bu sayıya göre Mavi Kitap (1916), Ermeni Soykırımının
Kutsal Başucu Kitabı olmaktan çıkmış, karizması çizilmiş ve sıradan bir
yıllık düzeyine inmiştir61.
61 Mahir Aydın, “Ermeni Soykırımı Senaryosunun İlk Denemesi”, Yapay Sorun Ermeni
Meselesi, İstanbul 2008, s. 38-40.
48
Prof. Dr. Mahir AYDIN
Son 20 yılda, Türkiye Ermeni Sorunu konusunda büyük duyarlılık
kazandı. Önemli kurumlarımız ve aktarılan, yüz binlerce, milyonlarca
dolar devlet desteğimiz var. Ama yapılanlarda; mikro ölçekte yaklaşım
yok, psikolojik yaklaşım da… Oysa 2015, çok uzak değil. Sorular büyük
olacak…
Yeniden Karabet Tomayan’a dönelim. Memleketi Merzifon’dan uzak
düşüşünün beşinci yılında, eşinin akrabası Adolphe Hoffman ile bir kitap
daha yayınlar: Hilal’in Gölgesinde, Doğu Anlatısı (15 Resimli)62.
21 yıl sonra ise, dinmiş-durulmuş bir söyleminin satır aralarında,
emperyalizme karşı çıkan bir Karabet Tomayan karşımıza çıkar. Sözlerinde, bir Anadolu Çocuğu olmanın engin ve sağduyulu bakış açısı
vardır:
Ermeniler daha uslu ve ciddi bir yol izleselerdi, bunlar yaşanmazdı. Tanrı
aşkına, millet aşkına, biraz serinkanlı olunuz. Biraz ciddiyetle hareket
ediniz. Çevrenizdeki unsurların korku ve kuşkularını kışkırtmayınız.
Övgü ve gösterişten sakınınız. Bunları özellikle gençlere söylüyorum.
Bir dirhem tedbir, bir okka pişmanlıktan üstündür. Cesaretinizi, saldırıya uğradığınızda gösterin. Sözle ve övünçle iş görülür sanmayın.
Islahat, bizi Türkiye’den başka bir ülkeye taşımaz. Geleceğimiz, Türkler
ve Kürtler ile birliktedir. Onlarla birlikte oturup kalkacak, onlarla birlikte
yaşayacağız. Onların duygu ve düşüncelerini dikkate almalıyız. Onları
aydınlatmalı ve yardım etmeliyiz. Bunu da, sevecenlikle ve saygı kuralları
çerçevesinde yapmalıyız. Ya bu görevi böylece yaparız, ya da ters yöndeki
davranışımızın belasını çekeriz. Gazetelerimize de aynı şeyleri öneririz.
Boşboğazlık, büyük zarar verir. Birbirimize empati yapmak, hepimizin
yararınadır63.
Yukarıdaki değerlendirme, Türkiye Ermenisi bir aydının, birebir
yaşanmış 35 yıllık samimi deneyimidir. Ama emperyalizm samimiyet
tanımaz. O kendi mantığını uygular ve olan, birbirine gülün ömrü kısadır,
gül demem ki hatırın kalır diyen, dünya tarihinin 800 yıllık tek örneği,
Türk-Ermeni Komşuluğuna olur.
62 Adolphe Hoffman-Garabed Thoumaian, A L’ombre De Croissant: Réecit Oriental:
Avec Quinze İllustrations, Geneve 1898.
63 Tanin Gazetesi, 19 Ocak 1914.
49
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
BİBLİYOGRAFYA
1.Arşiv Vesikaları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
A.MKT.MHM. DH. EUM. 5. ŞB. DH.MKT. HR.SYS. Y.A.HUS. Y.PRK.ASK. Y.PRK.DH. Y.PRK.HR. Y.PRK.UM. Y.PRK.ZB. :701/24, 701/24, 749/18, 749/24, 733/28,
733/35, 747/2.
:3/38
:41/1
:54/5, 2819/30, 2819/31, 2825/81.
:276/98, 277/50, 277/72, 329/70.
:109/69.
:5/83
:33/46.
:26/67, 29/35,
: 9/41, 11/85, 13/18.
2.Tetkik Eserler
Georgeon, François, Sultan Abdülhamid, Çev. Ali Berktay, İstanbul 2006.
Hoffman, Adolphe, Garabed Thoumaian, A L’ombre De Croissant: Réecit Oriental:
Avec Quinze İllustrations, Geneve 1898.
Karaca, Taha Niyazi, Ermeni Sorununun Gelişim Sürecinde Yozgat’ta Türk-Ermeni
İlişkileri, Ankara 2005.
Koltuk, Nuran, “Tomayan Karabet’in Faaliyetleri”, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye
Kongresi Bildirileri, Ankara 2007.
Mahir, Aydın, “Ermeni Soykırımı Senaryosunun İlk Denemesi”, Yapay Sorun Ermeni
Meselesi, İstanbul 2008.
Mutlu, Şamil, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005.
Thoumaian, Garabed, Agathangelos El La Doctrine De L’eglise Arménienne Au Ve
Siéecle, Lausanne 1879.
3.Gazeteler
Tanin Gazetesi.
Daily Ferry Pres Gazetesi.
50
Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM
XIX. YÜZYILIN SON ÇEYREĞİNDE AYNTAB
KAZASINDA ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİ
VE AMERİKALI MİSYONERLER
Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM
Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kilis-TÜRKİYE
Tlf.: 0 348 8222350-3013, e-posta: [email protected],
51
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
Anadolu’nun Ermeni ahalisi ile Müslüman-Türk ahalisi arasındaki
sosyal ve kültürel bağı koparmak için faaliyete girişen Amerikalı misyonerler,
Ermeni isyanlarının alt yapısını hazırlamakta önemli bir rol üstlenmişlerdir.
Özellikle Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde okullar ve kiliseler
açarak ayrılıkçı fikirleri toplumsal iletişimin güçlü olduğu bu yerlerde Ermeni
ahaliye aşılamak için çaba sarf etmişlerdir. Nitekim XIX. yüzyılın son çeyreğinde nüfusunun yüzde yirmiye yakını Ermeni olan Ayıntab kazası, ayrılıkçı
Ermenilerin en büyük destekçileri ve teşvikçileri arasında yer alan misyonerlerin oldukça faal olduğu Anadolu kentlerinden biri durumundadır. Din
kisvesi altında faaliyet gösteren misyonerler ülkelerinin desteğine, teşvikine
ve güçlü pozisyonuna dayanarak Ermeni ahaliyi isyana yönlendirmek için her
türlü vasıtayı kullanmışlardır. Okullarında Ermeni tarihi okutarak gençlere
milliyetçilik ihtirası aşılamış, kiliselerinde ise mezhep farkı gözetmeden ayrılıkçı vaazlar vermişlerdir. Ayrıca dışarıdan sağlanan her türlü maddi yardım
da yine misyonerler vasıtasıyla şehre sokularak Ermeni ahaliyi isyana teşvik
için kullanılmıştır.
52
Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM
GİRİŞ
Amacı, dinsizlere Hıristiyanlığı tanıtmak ve yaymak olan misyonerlik, zamanın akışı içerisinde sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi
çıkarlarla bütünleşerek dönüşüme uğradı. Zira misyonerler Osmanlı
topraklarında ilk olarak imparatorluğun Müslüman ve Yahudi ahalisini Hıristiyanlaştırmayı hedeflemişlerdi. Ancak bunun imkânsızlığını
anladıkları andan itibaren amaçları değişti ve bu defa Hıristiyanlığın
farklı mezheplerine yönelik çalışmalar başladı. Fransızlar ile Almanlar
dindaşlarını Katolikleştirme, İngiliz ve Amerikalılar Protestanlaştırma
faaliyetlerine giriştiler. Misyonerler içerisinde en aktif çalışanlar ise
Osmanlı Devleti’nin 1815 yılında Mısır’da tanıştığı ve yüzyıl boyunca
devletin topraklarını adeta ablukaya alan Protestan misyonerler oldu.
1821 yılında Anadolu’da başlayan Protestan misyoner faaliyetlerinin
odak noktasını XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ermeniler teşkil
etmeye başladı.
Ermenilerin yoğun olduğu bölgelerde faaliyet gösteren en etkili misyoner ekibi ise Amerikalı Protestanlar oldu. 1810 yılında Boston’da kurulan American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM)
53
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
veya American Board adıyla da anılan misyoner oluşumu, çeşitli isimler
altında örgütlenen Amerikan misyoner teşkilatlarından en etkilisiydi.
Osmanlı topraklarında en faal olarak çalışan misyoner teşkilatı da yine
American Board idi. Bu teşkilatın ilk faaliyeti 1820 yılında İzmir’de başladı. Ardından Amerikalı Protestan misyonerler Anadolu’ya yöneldiler.
1830 yılında Osmanlı Devleti ile Amerika arasında imzalanan ticaret
anlaşmasıyla da imtiyaz kazandılar. Bu imtiyazdan sonra Osmanlı
topraklarındaki faaliyet noktaları, Bulgarlar üzerinde çalışan Avrupa
Türkiye’si Misyonu ile Ermeniler üzerinde faaliyeti öngören Batı, Merkezi
Türkiye (Orta) ve Doğu Misyonu olarak belirlendi. Nihayet misyonerler,
hızlı bir şekilde görev aldıkları coğrafyalara yöneldiler. XIX. yüzyılın
sonlarına doğru Osmanlı topraklarındaki Amerikalı misyonerlerin sayısı
223’e ulaşmıştı. Ayrıca 1094 Protestan misyoner de yerli Ermeniler
arasından seçilmişti1.
Misyonerlerin faaliyetleri, tabiatıyla toplumsal iletişimin kuvvetli
olduğu alanlarda yoğunluk göstermekteydi. Bu alanların başında ise
taze beyinlere nüfuz etmenin en etkin yolu olan eğitim gelmekteydi.
Zaten ayrılıkçı düşünceler, misyonerlerin ve Ermenilere ait şirketlerin
elinde bulunan eğitim kurumlarında yeşermiş ve buralardan yayılma
imkânı bulmuştu. Nitekim Merkezi Türkiye Misyonu’nun kapsamı
alanında olan Ayntab şehrindeki ayrılıkçı hareketlerin merkezi de yine
okullardı. Özellikle Hınçak örgütlenmesinin yoğun olduğu şehirde bu
cemiyetin en faal üyeleri hatta liderleri okul hocalarından oluşmaktaydı.
Ermeni komitacıları misyonerlerle koordineli bir şekilde çalışmaktaydılar. Bunların bazılarının yetiştiği yer Amerika idi. Birçoğu ise Ayntab’daki
kolejden mezun olmuş ve şehirdeki Ermeni okullarında eğitimci olarak
görev üslenmişlerdi.
1.AMERİKALI MİSYONERLERİN AYNTAB’A YERLEŞMELERİ
Amerikalı misyonerlerden Ayntab’a ilk gelenler, Hamilton ve Newman olmuştu. Bu misyonerler 1830 yılında Bağdat’a giderken şehre
uğramışlardı. Bu tarihten itibaren ileride Merkezi Türkiye Misyonu’nun
1
54
Bilal N. Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca
Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu, Erzurum, 8-12 Ekim 1984,
s.99. Misyoner faaliyetleri ile ilgili ayrıca bkz. Ayten Sezer, “Ermeni Meselesi
ve Misyonerler”, Yeni Türkiye, C. II, S.38, Ankara 2001, s.964. Kamuran Gürün,
Ermeni Dosyası, İstanbul 2005, s.61-67.
Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM
başşehri olacak olan Ayntab’ın misyonerlerce kuşatılması başlamış oldu.
Misyonerler şehre daha ilk gelişlerinde Ermeni harfli İnciller dağıtmaya
başladılar. 1822 yılında Malta’dan İzmir’e taşınan matbaa 1831 yılında
Ayntab’a getirildi2. Takip eden yıllarda Latince, Osmanlı Türkçesi ve
Ermenice İncil ile kutsal yayınlar basılmaya başlandı. 1844 yılında
Dr. Azariah Smith, Ermeniler üzerinde çalışmalarını sürdürdü. 1847
yılında ise Boston Ermeni cemaatinin tavsiyesiyle Van Lennep isimli
misyoner Ayntab’a gönderildi. 1848 yılında kente gelen Lennep ilk iş
olarak bir Protestan kilisesi oluşturdu3. Aynı yıl Osmanlı Devleti’nin
Protestanları ayrı bir millet olarak tanıması misyonerleri daha faal hale
getirdi4. Hızla Protestanlaştırılan Ermeniler ayinlerini yapabilmek için
kilise yapımı ve tamiri konusunda Devlet-i aliyyeden de bir engelleme
ile karşılaşmıyorlardı5. 1856 Islahat Fermanı’yla mezhep değiştirmenin
kolaylaşması ise eğitim alanındaki faaliyetleri hızlandırdı6. Önce kilise
yanına açılan sıbyan mektebini ardından çeşitli derecelerdeki okullar
izledi7. Misyonerlerin eğitim sahasına yönelişi, cemaatin genişlemesinde
en önemli faktör oldu. Öyle ki, öğrenci sayısındaki artış artık mekteplerin dar gelmesine neden olmaktaydı8.
Bir yandan Ayntab’daki çalışmalar devam ederken diğer yandan
civar şehirlerle de koordinasyon sağlanmaktaydı. 1860 yılına gelindiğinde artık Ayntab şehri, Merkezi Türkiye Misyonu’nun merkezi olmuş,
misyonun yeni adı Güney Ermenistan Misyonu olarak değişmişti. Böl2
3
4
5
6
7
8
Uğurol Barlas, Gaziantep Basın Tarihi, Karabük 1972, s.77.
Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, Arba Yayınları, İstanbul
1991, s.93.
İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara 1993,
s.121.
Ayntab’da mütemekkin reaya-yı devlet-i aliyyeden Protestan taifesinin ayinhaneleri
olmamasıyla mukaddemce vaki olan isti‘tâf ve istirhamlarına mebni müceddeden inşasına ruhsat-ı seniyye erzân buyurulan bir bâb kiliseyi inşâ ve ta‘mire mübâşeret iyledikleri
beyânıyla… Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), C.ADL., Belge No:42/2517-3.
Sezer, “Ermeni Meselesi ve...”, s.963.
1850 yılı sonunda Protestanlara ait ilk mektebin 3 öğretmeni ve 114 öğrencisi,
orta mektebin ise 1 öğretmeni ve 14 öğrencisi bulunmaktaydı. BOA.,İ.HR., Belge
No:194/10988-1; Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle..., s.94.
Ayntab kazasında mütemekkin Protestan milleti sıbyanına mahsus olan mekteb pek
zıyyık (dar) olduğundan tahtani ve fevkani iki bab odanın ilâve ve inşâsına ruhsat-ı
seniyye erzân buyurulması istidâsına padişah tarafından mekteb-i mezkûrun istizân-ı
tevsi‘ine irâde buyrulmuştur. BOA, İ.HR., Belge No:194/10988-2.
55
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
gede 12 Protestan kilisesi ve buralara kayıtlı 600 üye bulunmaktaydı.
Protestan cemaatin sayısı ise 3690’a ulaşmıştı9.
1865 yılında Ayntab’daki Protestan cemaatin iki kilisesi bulunmaktaydı10. XIX. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde ise şehirde bulunan ve
Ermenilere ait beş kiliseden üçü Protestanlarındı11. Cemaatin sadece
Ayntab’daki sayısı 3700’i bulmuştu. 87000 civarında nüfusa sahip
kazada Ermeni ahalinin toplam nüfusu 16000 kadardı (bkz.Tablo:1). Üç
mezhebe bölünmüş olan Ermenilerin en yoğun olduğu mezhep, nüfusun
3/4’ünün dahil olduğu Gregoryen mezhebi idi. Mezhepler içerisinde en
az yoğunluğa sahip olanı ise Katolik mezhebi idi. Ayntab’daki Katolik
Ermenilerin sayısı da tüm mezheplerde olduğu gibi yıllara göre değişkenlik göstermekle beraber ortalama 400 kadardı12.
Tablo:1 XIX.Yüzyılın Sonlarında Ayntab’ta Müslüman ve Ermeni Nüfusu13
Yıl
Müslüman Ahali
1313/1895
67054
1318/1900
68531
Gregoryen
11540
12342
Ermeni Ahali
Protestan
3529
3796
Katolik
334
383
2.AYNTAB’DAKİ MİSYONER FAALİYETLERİNİN
AYRILIKÇI FİKİRLERE ETKİSİ
Misyonerlerin bahsettiğimiz üzere tarihi süreç içerisinde sarf ettikleri çabalar, birçok Anadolu kentinde olduğu gibi Ayntab’da da karşılık bulmuştu. Nitekim Amerikalı Protestanlar şehre ilk geldiklerinde,
Ermeniler Türkçe konuşmakta ve ibadet etmekteydiler. Misyonerlerin
kendi ifadesiyle Türk ve Ermeni ahali, sadece ibadethanelerinde ayırt
edilebiliyordu. Ancak çocukluktan itibaren eğitmeye başladıkları Ermeni
ahaliyi, şefkat şemsiyesi altında ve sabırla işledirler. Dil ve kültür birliğini çeşitli derecedeki okullarda verdikleri derslerle ortadan kaldırdılar.
XIX. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde Ermenilerin birçoğu kendi dille9
10
11
12
Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle...,, s.93-95.
Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle...,, s.181.
Salnâme-i Vilâyet-i Haleb H.1312, s.223.
Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1307, s.137, Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1312, s.223.,
Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1313, s.187., Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1317, s.207.,
Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1318, s.222.
13 Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1312, s.223., Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1318,
s.222.
56
Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM
riyle konuşmaya başlamışlardı. Ayrıca ikinci bir dil olarak İngilizceyi de
kullanmaktaydılar14. Fakat misyonerler bununla yetinmeyerek ayrılıkçı
fikirleri de okullarda okutulan derslerde Ermeni ahaliye aşıladılar.
Bu okullardan en önemlisi Osmanlı Devleti’ndeki üçüncü yabancı
yüksek okul olan Merkezi Türkiye Koleji idi. 1876 yılında açılan kolejde
sadece Ayntab’daki değil aynı zamanda civar illerden gelen Ermeniler
de eğitim almaktaydılar15. 1879 yılında 80 öğrencisi bulunan okulun 1888-89 ders yılında 84 öğrencisi bulunmaktaydı. Sadece 30’u
Ayntab’dan olan okul öğrencilerinin 63’ü ise Protestan mezhebine
dahil idi16. Biraz evvelde belirtildiği üzere cemaate bağlı diğer okullarda
olduğu gibi bu okulda da Ermeniler, ayrılıkçı fikirlere yönelik eğitim
almaktaydılar. 1888 yılında Ayntab maarif müdürü tarafından okulun
kütüphanesinde Osmanlı Devleti ve İslam dini aleyhinde seksen cildin
üzerinde kitap tespit edilmişti. Ayrıca kolej, diğer Ermeni okullarıyla
da irtibat halindeydi. Buradan mezun olanlar Osmanlı Devleti’nin
değişik kurumlarında ve yabancı şirketlerde alanlarına göre görev yapmakla beraber Ermeni okullarında da hocalık yapmaktaydılar. Yine
bu okullarda verilen eğitim de tamamen ayrılıkçı fikirlere yönelikti.
Okullarda okutulan kitaplar arasında Ermenistan tarihi ile ilgili kitaplar
bulunmakta ve gençler, uyruğu oldukları devlete ve Müslüman ahaliye
karşı düşmanca hislerle donatılmaktaydılar. Hatta sözde Ermenistan
haritaları dahi bu okulların ders araç-gereçleri arasındaydı17. Ayntab
ile birlikte Ma′muratü’l-aziz, Van, Erzurum, Diyarbekir, Maraş, Urfa
ve etraf-ı saireye gönderilen zararlı kitap ve risalelerden çoğu ise devlet
tarafından müsadere edilmekteydi18. Ancak misyonerler kolej müdürünün evinde olan matbaada Ermenilere yönelik çeşitli konularda yayım
yapıyorlardı19. Örneğin şehrin ilk gazetesi olan Ayntab gazetesi, Kolej
matbaasında basılan bir gazete idi. Bu gazetenin üzerinde yoğunlaştığı
14 Uğurol Barlas, Gaziantep’in Yakın Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul, 2006,
s.41-52.
15 Amerikan board gurubuna bağlı misyonerler, Ayntab’da kolej ve hastane yapmak
için Öksürük Deliği Tepesi olarak tabir olunan yeri uygun görmüşlerdi. Bu arazinin
tamamı ise Kethüdazade Taha (Göğüş) Efendi’ye ait idi. Okulun 120 dönümlük
arazisi, ben okul ve hastane yapılacak yerden para almam diyen Taha Efendi tarafından misyonerlere bağışlanmıştı. Barlas, Gaziantep’in Yakın Tarihi..., s.42.
16 Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle..., s.182-183.
17 BOA, DH.MKT., Belge No:1540/31.
18 BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:15/37, s.1.
19 Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle...,, s.149.
57
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
konular ise Kilikya İttihadı ve Protestan Ermeni cemaati ile ilgiliydi. Yine
1886 yılında Latin harfleriyle yayımlanan Avadaper isimli gazete, Ayntab
Merkezi Türkiye Koleji Tıp Departmanı tarafından ve Dr.Trowbridge
kontrolünde çıkarılmaktaydı20.
Her açığı kapatmaya çalışan, her konuyla ilgilenen misyonerler,
şehirdeki yetim çocukları da düşünmüyor değillerdi. Bu nedenle Protestan milleti adına şehrin Hayik Baba mahallesinde Eytâma mahsus bir mektep yapmak için 1879 yılında resmi girişimde bulunuldu.
Gerekli tahkikat yapıldıktan sonra 1883 yılında mektebin yapılmasında
bir sakınca olmadığına karar verildi. Ancak mektebin açılmasında bir
sakınca olup olmadığını görüşen meclis-i mahsus-ı vükelâ, şu hususları
da mazbatasında belirtmişti. Buna göre okulun ne çeşit ve derecede bir
okul olacağı hakkında herhangi bir malumat bulunmamaktaydı. Hangi
lisanda eğitim vereceği bilinmemekteydi. Sanayi, rüşdiye veya bir papaz
mektebi mi olacağı belirtilmemişti. Ardından ise Harput, Musul, Suriye,
Beyrut, Urfa, Diyarbekir, Erzurum ve Ayntab’da Amerikalı ve İngiliz
misyonerlerine ait mekteplerin bulunduğu ve buraların mezhep neşrinin merkezi olduğuna dikkat çekilmekteydi21. Bu durum yetimlerin
muhafazası için açılması düşünülen mektebin asıl amacını ve bu amacın
Devlet-i aliyye tarafından tespitini açıkça göstermektedir.
Ayntab’da misyonerlik faaliyetlerinin yoğun olarak ön plana çıktığı
kurumlardan bir diğeri ise koleje bağlı hastane idi. Burada insan acziyetinden faydalanma had safhadaydı. Nitekim hastane personelinin
hedefi, çaresiz bir şekilde hastaneye gelen hastaları, sadece fiziki olarak
değil aynı zamanda ruhen de iyileştirmekti. Onlara göre bu cahil ve
ruhları hastalıklı insanlar misyoner şefkatinden mutlaka ve ihtimamlı
bir şekilde nasiplenmeliydiler. Bunun için hastanede Salı günleri özel
dua günleri olarak ilan edilmişti. Ayrıca her akşam hastalara ilahiler
ve İncil’den pasajlar okunmakta, onlara Ermenice ve Türkçe İnciller,
dağıtılmaktaydı. Özellikle genç hastalara ruhlarını okşayacak hikâyeler
anlatılarak dikkatleri çekilmekteydi. Öyle ki, Şafak Misyonu adlı kitaptan
okunan ve iki putperest çocuğu anlatan bir hikâye sayesinde Amerikan
Misyon kurulunun (American Board) Orta Afrika’daki merkezine yardım
için para dahi toplanıp yollanmıştı. Üzerinde yoğunlaşılan hastalar ise
şüphesiz Ermeniler idi. Hatta para toplama görevleri Ermeni hastalar
20 Barlas, Gaziantep’in Yakın Tarihi..., s.21.
21 BOA, Y.A.RES., Belge No:19/32-6.
58
Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM
tarafından görülmekteydi. Hastanede çalışan personelin ekserisi de yine
Ermeni idi. Ancak işleri sadece hasta bakmak ya da yapmakla yükümlü
oldukları iş ne ise onu görmek değildi. Aynı zamanda vaizlik ve Ermenice İnciller dağıtma işine de bakıyorlardı. Doğal olarak, Türk ve Arap
hastalar üzerinde de vazifelerini icra eden misyonerlerin, asıl hedefleri
Ermeniler idi. Kadınlar ve çocuklar için açılan pazar okullarında ders
vermek, çocuklar için hafta içi dersleri düzenlemek hastane personelinin görevleri arasındaydı. Derslerde ise çocuklara İncil’den Ermenice ve
Türkçe okuma yaptırılmakta ve ilahiler ezberletilmekteydi22.
3.AMERİKALI MİSYONERLER VE ERMENİ KOMİTACILAR
Bütün bu tabloya göre planın kusursuz işlediği net bir şekilde görülmektedir. Nitekim Ermenilere, okullarda ve kiliselerde aşılanan milliyetçilik zamanla nefrete dönüşmeye başladı. Nefretin pratiğe dökülmesi
işini ise yine misyonerlerin dolayısıyla bağlı oldukları devletlerin desteğini alan komiteler üslendi. Komite örgütlenmesinin merkezi ise yine
okullardı. Özellikle Hınçak örgütlenmesinin yoğun olduğu Ayntab’da
bu cemiyetin liderleri ve idari kadrosunda görev alanlar genelde kolejle
bağlantısı olan hocalardı. Örneğin Antakya’nın Hassa kazasında ele
geçirilen evraklarda Ayntab koleji reisi Rohannis Belbelyan ile Baş Hocası
Eskiyan Bezciyan’nın erbâb-ı fesâdiye oldukları belirtildikten sonra kolejin Amerikanlıların idaresinde olduğu ve Amerikan vatandaşlarına ne
yolda muamele edileceği Hariciye Nezaretine danışılmaktaydı23. Bunun
yanı sıra Hınçak komitesine dahil olan üyeler de yine bu kolejde eğitim
almışlardı. Burada yüklendikleri fikirlerle Osmanlı resmi kurumlarında
çalışan Ermeniler ise bulundukları konumu iyi kullanmaktaydılar. Mesela
Birecikliyan Agop Efendi kolejde eğitim almıştı, Halep’de dava vekilliği
yapmaktaydı ve Hınçak komitesi üyesiydi. Yine Doktor Dikran Efendi
Kilis’te Belediye tabibiydi ve buradaki Hınçak örgütlenmesinin lideriydi.
Ayntab’daki komitacıların lideri olan Soğomon da yine bir okul hocasıydı. Bu örgütün Ayntab dahil olmak üzere civar kentleri kapsayan,
Süveydiye merkezli örgütlenmesinde en aktif görevi üslenen üyeleri
ise direkt olarak Amerika’da eğitim almışlardı24. Amerika’dan papaz
kıyafetiyle gelen ve Ermeni meselesi üzerine müzâkere-i siyasiye işiyle
22 Elizabeth Trowbridge, A Year’s Work in Aintab Hospital, Üniversty of WisconsinMadison Central Library, DS 8A5-AI, s.1-7.
23 BOA, HR.SYS., Belge No:2790/13.
24 BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:15/37, s.20-21.
59
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
meşgul olanlar, Ermeni bayrağı altında Ermenistan haritası çizerken
fotoğraflara poz verip, geldikleri yerin desteğini buradaki komitacılara
anlatmaktaydılar25. Kanlı isyanlar birbiri ardına patlak verirken diplomatik zırha bürünmüş misyonerlerin güvenliği ise konsoloslukları
aracılığıyla temin edilmekte ve denetim altında tutulmaktaydı26.
1890’lı yıllardan sonra etkinlik kazanan Hınçak cemiyetine her türlü
desteği veren Amerikalı misyonerler komiteye üye olan Ermenilere maaş
dahi bağlıyorlardı27. Komitelerin faaliyetleri, Batının büyük devletleri
tarafından da hararetle destekleniyordu28. Erbâb-ı fesâdiye suçuyla
hapis yatanlar Konsoloslarla hatta İngiltere başbakanıyla mektuplaşabiliyorlardı29. Çünkü bu devletlerin beklentileri kıyımlarla süslenmiş,
dikkatten kaçması mümkün olmayan isyanlardı. Basını kullanarak kendi
kamuoyları üzerinde yaptıkları yönlendirmelerle de işin propaganda ve
meşruiyet boyutunu halletmişlerdi. Amerika’da ve İngiltere’de Osmanlı
toprağında yaşayan Ermenilerin zulüm altında oldukları, sürekli işlenen
konular arasındaydı30. Doğal olarak eşkıyayı mazlum olarak tanıyan
halk, dindaşlarını kurtarma görevini yüklenmeye de hazırdı. Nitekim
Türklerin Hıristiyan Ermenileri katlettiği zannıyla Anadolu’ya binlerce
dolar gönderilmekteydi31. Bu bağlamda misyonerler dinlerini araç olarak
kullanıp, halklarının inançlarını da sömürmekteydiler. Ancak bu onlar
için son derece doğaldı. Bütün bu emeklerinin karşılığı ise bağımsız
bir Ermenistan toprağında ve sadık Hıristiyanlar kisvesi altında yeni
bir ekonomik ve sosyo-kültürel sömürü sahasıydı. Çünkü üzeri din ile
örtülmüş emperyalist misyoner mantığı, ne verdiğini ve karşılığında ne
aldığını mutlaka sorgulamaktaydı32.
XIX. yüzyılın sonlarında gelindiğinde Amerikalı misyonerlerin
Anadolu’nun diğer kent ve kazalarında olduğu gibi Ayntab’da üstlen25
26
27
28
29
30
31
32
60
BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:15/37, s.1-2.
BOA, HR.SYS., Belge No:73/16.
Mim Kemal Öke, Yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorumu, İstanbul 2003, s.120.
Hınçak cemiyeti üyeleri, Sasun tarafında icra edilen katl sebebiyle Avrupa devletlerinin müdahele ettiğini ve düvel-i ecnebiyenin müdahelesiyle Ermeniler için bir imtiyaz
verileceğinin tabii olduğunu iyi bilmekteydiler. BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:15/37,
s.4.
BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:15/37, s.5.
BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:33/34.
Şimşir, “Ermeni Propagandasının...”, s.101-102.
Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle..., s.19.
Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM
dikleri ulvi görev başarıya ulaşmıştı. Amerikan kamuoyu, gazeteler
aracılığıyla para topluyor, toplanan para misyonerler vasıtasıyla Ayntab’a
gönderiliyordu. Maarif ve insaniyet adı altında kullanılacağı söylenen bu
paraların asıl toplanma amacı ise ahaliyi Protestanlaştırmak dolayısıyla
da kışkırtmaktı33. Örneğin bu konu ile ilgili olarak Osmanlı arşiv kayıtlarına yansıyan belgelerin birinde Christiyan Herald gazetesinin vilâyet-i
şahanede yaşayan Ermeniler için toplamış olduğu otuz bin dolarlık ianenin
Amerika misyonerleri vâsıtasıyla dağıtıldığı belirtilmekteydi. Bu sebeple
misyonerlerin nasraniyyeti neşre fırsat buldukları, ahali-yi Hıristiyaniyyeyi Protestan ve Katolik mezheplerine dahil etmeye gayret ettikleri ifade
edilmekteydi. Ardından ise Ermeniler için toplanan iânenin Ayntab’da
Kolej mektebi müdürü rahip Folyer vâsıtasıyla Ermeni, Protestan ve Katolik
milleti tefrik edilmeyerek tevzi‘ edildiğine işaret ediliyordu. Ayrıca Ermeni
meselesinden beri Ermenilerle Protestan milleti müttefik bulundukları ve şu
sırada hiçbir günâ ihtilaf-ı mezhep hakkında muamele cereyan etmediğine
dikkat çekiliyordu. Üstelik Protestan vâizleri Ermeni kilisesinde ve Ermeni
papazları Protestan kilisesinde vaaz ve nasihat ettikleri gibi umur-ı ruhâniye-i
cismâniyelerini yekvücûd olarak tesviye ettikleri görülmekte deniyordu.
Yani misyonerler mezhep neşrinin ötesine geçmiş, Ermeni ahalinin
tamamına nüfuz etmeye başlamışlardı. Misyonerlerin asıl amacı olması
gereken din, yine onlar tarafından milliyetçiliğin gölgesine itilmiş oluyordu. Bununla birlikte Hınçak cemiyetinin insan kaynağı da Ermeni,
Protestan ve Katolik mezheplerinin hepsinden temin edilmekteydi34. Bu
durum ayrılıkçı zihniyetin ulaştığı boyutları anlamaya yetecektir. Lakin
şu hususu da belirtmek yerinde olur. Buna göre, akdemce şerefvârid olan
emirname mucebince terk-i mezhep ettiği reis-i ruhaniyle vâsıl olacağı mezhebin reis-i rûhanisinden ilm ü haber ibrâz etmedikçe muamele-i nizamiye
icra edilmeyeceğinden şu suret-i ihtilâfın vuku′una meydan vermeyeceği
derkâr ise de misyonerlerin birer vesile ile memâlik-i şahanenin Ermeni
olan mahallerini gezerek ilkâ-yı fesâttan hâli olmadıkları işaret ediliyordu35.
Mezhep değiştirmek için terk edilen mezhep ile dahil olunan mezhebin
ruhani reislerinin durumdan haberdar edilmesi lazımdı. Ancak misyonerler bu durumun da üstesinden gelmeyi başarmışlar ve memleketin
her tarafında fesat çıkarmaktan geri durmamışlardı.
33 BOA, HR.SYS., Belge No:54/4-6.
34 BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:15/37, s.21.
35 BOA, HR.SYS., Belge No:54/4-7.
61
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Misyonerlerin oluşumunda büyük paya sahip olduğu bu fesat ortamı,
tabiatıyla sadece Ayntab’da yüzlerce masum insanın kanının akmasına
neden oldu. Yüzyıllardır barış içerisinde yaşayan ahali ise merhametleri
ve vicdani duyguları tahriş edildiğinden birbirlerine karşı kin ve nefret
beslemeye başlamış oldular.
SONUÇ
Sonuç olarak Merkezi Türkiye veya Güney Ermenistan Misyonu’nun
başşehri olarak tanımlanan Ayntab, coğrafi konumu ve demografik özelliği ile Protestan misyonerlerin üs kurduğu bir Anadolu kenti olmuştur.
Ayntab’daki misyoner faaliyetleri, Ermenileri ayrılıkçı fikirlerle donatıp
Müslüman ahali ve devlete karşı kışkırtmak için kullanılan en etkili
yöntemlerden biri haline gelmiştir. Asıl amaçları dinsizleri Hıristiyanlaştırmak olan ancak bu amacı Protestan mezhebi ile sınırlayıp, Ermeniler
üzerinde özelleştiren misyonerlerin zamanla bu fikirden de vazgeçtikleri
yine Ayntab’daki çalışmalarında açıkça görülmektedir. Nitekim şehirde
açılan ve Osmanlı topraklarındaki üçüncü büyük misyoner okulu olan
kolejde okutulan kitap ve risaleler, amacın evrimine en etkili delildir.
Okulların işlemediği durumlarda hastanenin devreye girmesi ise misyoner iradesinin her zaman bir alternatifi olduğunu ortaya koymaktadır.
Bununla birlikte hizmet edilmesi gereken din, ayrılıkçı zihniyete hizmet
etmek için kullanılmıştır. Dini öğretiden ziyade milli his aşılayan, dolayısıyla mezhep gözetmeden çalışan misyonerler, inancı milli duyguların
altında tutmuşlardır. Şehirdeki Gregoryen kilisesinde Protestan vaizin,
Protestan kilisesinde ise Gregoryen papazın nasihatlerde bulunması
buna en güzel örnektir. Ayrıca misyonerler Ermeni komitacılarının
oluşumuna, faaliyet ve propagandalarına her türlü desteği de sağlamışlardır. Bu sayede Ayntab’da ve çevresinde bir arada, huzur içinde
yaşayan ahali arasında ayrılığa yönelik bir alt yapı oluşturmuşlardır.
Bu alt yapı üzerine tesis edilen isyanlar ise zamanla aradaki uçurumu
daha da açmış ve I. Dünya Savaşı’na doğru, telafi edilmesi çok zor olan
bir düşmanlık süreci başlamıştır.
62
Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM
KAYNAKÇA
1. Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
DH.MKT. HR.SYS. İ.HR. C.ADL. Y.PRK.AZN. Y.PRK.TKM. Y.A.RES. :1540/31.
:54/4, 73/16, 2790/13.
:194/10988
:42/2517.
:15/37.
:33/34.
:19/32.
2. Salnameler
Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1307, H.1312, H.1313, H.1317, H.1318.
3. Hatırat-Mektup
Trowbridge, Elizabeth, A Year’s Work in Aintab Hospital, (University of WisconsinMadison Central Library, DS 8A5-AI, s.1-7.
4. Araştırma ve İncelemeler
Barlas, Uğurol, Gaziantep Basın Tarihi, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları: 60,
Özer Matbaası, Karabük 1972.
__________, Gaziantep’in Yakın Tarihi Üzerine Araştırmalar, Hilmi Barlas Eğitim
Vakfı, İstanbul 2006.
Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2005.
Haydaroğlu, İlknur Polat, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ocak
Yayınları, Ankara 1993.
Kocabaşoğlu, Uygur, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, Arba Yayınları,
İstanbul 1991.
Öke, Mim Kemal, Yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorumu, İrfan Yayıncılık, İstanbul
2003.
Sezer, Ayten “Ermeni Meselesi ve Misyonerler”, Yeni Türkiye, C. II, S.38, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara 2001.
Şimşir, Bilal N. “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca
Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu, Erzurum Atatürk Üniversitesi
Yayınları: 628, Erzurum, 8-12 Ekim 1985.
63
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
ERMENİ MESELESİ VE İNGİLİZLERİN
ERMENİ POLİTİKASI
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
Kahramanmaraş Sütçüimam Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Kahramanmaraş-TÜRKİYE
Tlf.: 0535 930 5230, e-posta: [email protected],
65
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
19. asrın ikinci yarısı Osmanlı Devleti’nin zayıf ve dağılma sürecinde
olduğu ve yeni çıkan Ermeni Meselesi ile bu zayıflığın ve dağılmanın hızlandığı
bir dönemdir. Aynı dönem İngiltere’nin dünya üzerinde hegemonya kurduğu,
büyük devletlerarasında -özellikle denizlerde- en güçlü olduğu bir dönemdir.
Yeni emperyalist eğilimlerin ortaya çıktığı ve bu eğilimler doğrultusunda
büyük devletlerin yeni kamplaşmalara ve mücadelelere girdiği bir dönemde
Ermeni meselesi bu mücadelelerin içerisinde yer almıştır.
Çok milletli ve dinli olan Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan azınlıklar
gerek iç dinamikler ve gerekse de dış etkilerle ayrılırken, devletin içerisinde son kalan geniş azınlık gurubu Ermeniler de on dokuzuncu asrın son
çeyreği içerisinde açıkça ayrılma istidadı içerisine girmiş ve bu bağlamda
büyük devletler -özellikle Rusya ve İngiltere- ile ilişki içerisinde olmuşlardır.
Büyük devletler de bölgedeki kendi çıkarları doğrultusunda Ermeni azınlığı
kazanma yoluna gitmişlerdir. Ruslar Ermenileri kullanarak güneye, Akdeniz’e,
inmeye çalışırken, İngilizler Ermeniler yardımı ile Rusları kuzeyde tutmayı
amaçlamışlardır. Bu çalışmada İngilizlerin Ermeni azınlığa yönelik politikası
üzerinde durulacaktır.
66
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
İngilizlerin Osmanlı Devleti’ne yönelik son dönemdeki politikalarını birkaç ana bölüme ayırmak mümkündür. İlki 1790’larda başlayarak
1878 Berlin Antlaşması’na kadar süren dönemdir. Bu dönem İngilizlerin
Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma politikasını izlediği dönem olarak
görülmektedir. Bu politikanın izlenmesinde Osmanlı Devleti’nin İngilizlere sunduğu ekonomik ve ticarî imkânlar yanında, doğudaki İngiliz
çıkarlarına karşı zarar veren Rus tehdidi ve Rus emperyalist yayılma
planları etkili olmuştur.
Genellikle Rusların II. Katerina (1762-1796) döneminde Grek Projesi
düşüncesi, Osmanlıya karşı kazandığı askerî başarılar sonucu imzaladığı Küçük Kaynarca Antlaşması (1774), azınlıklar üzerinde himaye
hakkı kazanması ve bunun sonucu Osmanlı üzerinde oluşturduğu
baskı ve güneye inme düşüncesi İngilizleri Rus tehdidine karşı uyarmış,
1790’lardan itibaren İngilizleri Rusya’ya karşı Osmanlıyı koruma politikaları aramaya itmiştir. Napoleon Bonaparte’ın 1798’de Mısır’ı işgaline
kadar Rusların Osmanlı üzerindeki isteklerine birinci derecede Fransızlar
karşı durmuş ve Bonaparte 1807’de Tilsit’te Rus Çarı I. Alexander’ın
boğazlar üzerindeki isteklerini reddetmiştir. Ancak, Fransızların 1813’de
67
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Ruslara yenilmesi ile başlayan yeni dönemde Osmanlı Devleti’nin Rusya
karşısında korunması düşüncesi İngilizlere geçmiş, Rus ayısını Yakın
ve Orta Doğu’da durdurmak işini İngilizler devralmıştır1. Buna rağmen,
İngilizlerin Yunan İsyanı (1821-1829) sırasında isyancıları desteklemeleri, Cezayir’in Fransa tarafından işgaline (1830) göz yummaları,
Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’a yerleşmesine (1840) razı olmaları, Karadağ
ve Sırbistan’ın özerklik hakları kazanmasına ve topraklarını genişletmesine yardımcı olmaları ve Rusların Kafkaslar ve Balkanlar üzerinde
genişlemesine karşı etkili bir politika izlememeleri gibi politikalar onların
Osmanlı toprak bütünlüğünden ziyade kendi çıkarlarını kolladıklarını
göstermektedir. İngilizlerin gerçek amacı Rusları Akdeniz, Basra ve Hint
Okyanusuna ulaşmaktan alıkoymaktı. Yoksa Osmanlı Devleti, İran ve
Türkistan Türk hanlıkları Ruslara büyük topraklar kaybetmişti.
İngilizler gibi Rusya da başarılı bir emperyalist devletti. Her iki
güçlü ve yayılmacı devlet birbirini kontrol etme ihtiyacı içerisinde de
olmuşlardı. Ruslar kendileri için doğal yayılma alanı olarak çoğunlukla
Türk topraklarını -Karadeniz Kuzeyi, Volga Vadisi, Sibirya, Kazak Bozkırları, Orta Asya Hanlıkları, Kafkaslar ve Balkanlar- seçerken, İngilizler
denizaşırı, zengin sömürge ve koloni topraklarını -Hindistan, Kanada,
Avustralya, Güney Afrika, Mısır, Yeni Zelanda ve Karaibler- seçmişlerdir.
Bu alanlar üzerinde sıcak çatışmalara girme tehlikesi ile karşı karşıya
kalmadıkları sürece birbirinin yayılmasına göz yummuşlardır. Bu bağlamda, denizlerde güçlü donanmaları ile İspanya, Fransa ve Hollanda
gibi yayılmacı devletlere galebe çalan İngilizler, Rusya ile denizlerde
karşılaşmaktan kaçınmışlardır. Bunu sağlayabilmek için de çıkarlarına
uygun dünya politikaları geliştirmişlerdir. Rusların sıcak denizlerde varlığı olmadığı sürece onlarla sıcak temas ve çetin mücadele olmayacaktı.
Bu bağlamda on dokuzuncu yüzyıl boyunca Yakın Doğu’da Osmanlı
İmparatorluğu, Orta Doğuda ise Afganistan, Türkistan ve İran üzerinde
politikalar geliştirmişlerdir. Bu politikaları ile Rusların Akdeniz, Basra
ve Hint Okyanusu’na ulaşmasını engellemek istemişleridir. Yakın Doğu
ve Orta Doğu bu politikaların uygulama alanları olmuştur2.
1
2
68
Wayne S. Vucinich, “Russia and the Near and Middle East”, Current History, S.28,
C.162, February 1955, s.87.
Bernard Porter, The Lion’s Share: A Short History of British Imperialism,
1850-1970, London: Longman, 1975, s. 152-153.
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve yıkılması sürecinde en tehlikeli
düşman Rusya olmuştur. Rusların Osmanlı Devleti’ne yönelik geleneksel, yıkıcı ve parçalayıcı politikaları I. Petro (1682-1725) dönemine
kadar gerilere gitmektedir. Bu çar döneminde başlayan batılılaşma
ve modernleşme hareketleri Rusya’yı sürekli geliştirirken, genişleme
önünde engel gördüğü Türk topraklarını ortadan kaldırmak politikalarını da beraberinde getirmiştir. Hatta I. Petro yayılmacı ve Osmanlı
Devleti’ne yönelik yıkıcı politikalarını bir miras olarak kendinden sonrakilere de aktarmıştır3.
Dönemin en güçlü kara ordusuna sahip olan, insan kaynakları bakımında hemen hemen sınırsız bir gücü bulunan çarlık Rusya’sının Akdeniz
veya Hint Okyanusunda görünmesi İngiltere için büyük bir tehlike arz
etmekteydi. Bu tehlikeyi sezen İngilizler on sekizinci asrın sonlarına
doğru, özellikle başarılı başbakanları William Pitt’in politikaları ile
Rusya’yı kuzeyde, sıcak denizlerden uzak, tutma amacına yönelik politikalar geliştirmeye gitmişlerdir. Genç William Pitt 1791’de Rusya’dan
Dinyeper Irmağı’nı Osmanlı Devleti’ne terk etmesini istemiştir4. 18. asır
sonlarında Rusya’nın güneye inmesine itiraz eden İngilizler on dokuzuncu asrın sonlarına doğru hâlâ aynı itirazlarını sürdürmekteydiler.
Bu onlar için geleneksel İngiliz politikası olmuştu5.
Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) sırasında zengin sömürgelerini
-Kanada ve Hindistan- Britanya’ya kaptıran Fransa, Akdeniz’de ve
Hindistan’da sömürgeler elde etmek için yeni askerî ve politik atılımlarda bulunmaktan çekinmemiştir. Napoleon Bonaparte’ın 1898’de
Mısır’ı işgali, 1801’de Rus çarı I. Paul ile Hindistan’a karşı ortak bir sefer
yapma planı, 1807’de I. Alexander ile Tilsit’te varılan kararla İngilizleri
Hindistan’da çıkarma düşüncesi6 Büyük Britanya’yı ciddi tehditlerin
3
4
5
6
“An Indian Officer”, Russia’s March towards India, Vol.2, Samson Low, Marston &
Company, London 1894, s.299-302. I. Petro bu vasiyetnamesinde önce Karadeniz’e
ulaşılmasını, buraya varınca tersaneler kurarak gemi inşaa edilmesini ve ondan
sonra İstanbul üzerine yürünmesini, Osmanlı içerisindeki Ortodoks tebaanın
Rus çıkarları için kullanılmasını belirtmiştir.
John Howes Gleason, The Genesis of Russophobia in Great Britain: A Study of the
Interaction of Policy and Opinion, Harvard University Press, Cambridge 1950,
s.9.
H. Labouchere, “The Foreign Policy of England”, The North American Review, S.155,
July-December 1892, s.439.
Hugh-Seton Watson, The Russian Empire 1801-1917, Clarendon Press, Oxford
1967, s.118.
69
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
beklediği konusunda uyarmıştır. Napoleon Bonaparte’ın 1813’te Waterloo savaşı ile yenilmesi ve Fransa’nın Napoleon döneminde Avrupa’da
kurduğu üstünlüğün sona ermesi İngilizler için büyük bir başarı olmuş,
ancak Rusların sürekli yayılmacı politikaları, geniş insan ve malzeme
kaynakları İngilizlerin uluslararası politikası için bir tehdit olmaya devam
etmiştir. 1830’larda İran’da siyasi temsilcisi olan John McNeill’in İran,
Orta Asya ve Afganistan üzerindeki Rus entrikalarından bahsetmesi,
Rusların Hindistan’a yönelik gizli palanlarının olduğunu belirtmesi
İngilizler tarafından Afganistan’ın 1839’da ilk işgaline yol açmıştır7.
Türkistan, Afganistan ve İran üzerinde geliştirdiği politikalar ile
Basra ve Hindistan’ı Ruslara kapamaya çalışan İngilizler, Osmanlı ile
geliştirdikleri ilişkiler ile de Boğazlar’ı ve Akdeniz’i Ruslara kapamaya
çalışmışlardır. Bu bağlamda 1830’larda Osmanlı Devleti’ne yönelik
İngiliz ilgisi artmıştır. Bunda özellikle Rusların 1829 Türkmen Çayı
Antlaşması ile İran’dan Azerbaycan, Ermenistan ve Kafkasların önemli
bir kısmını ele geçirmesi ve yine aynı yıl Osmanlı Devleti ile yaptığı
Edirne Antlaşması ile de hem Kafkaslarda ve hem de Balkanlarda önemli
ilerlemeler sağlaması etkili olmuştur. İngilizler kendilerini bekleyen
tehlikenin farkında idi. İngiliz devlet adamlarından Lord Palmerston,
İstanbul’daki elçileri Lord Ponsonby ve enerji dolu devlet adamı David
Urquhart Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü ve Rus ihtiraslarına
karşı korunması düşüncesini taşımaktaydı. Dışişleri bakanlığına geldiği
1835’ten 1841’e kadar İngilizlerin Akdeniz politikasını Lord Palmerston
belirlemişti8. Bu dönemde İngiltere ile Osmanlı Devleti’nin ilişkileri
sıcak bir seyir izlemiş, İngilizler Mehmet Ali Paşa ayaklanmasında
Osmanlı tarafını tutmuşlardır. 1840’ta varılan Londra Antlaşması ile
Mehmet Ali’nin etki alanı sınırlandırılmış, bizzat İngiliz donanmasının yardımı ile Mehmet Ali güçleri Suriye’den çıkarılmıştır. Mehmet
Ali 1832’de Kütahya Antlaşması ile kazandığı yerleri Osmanlıya terk
ederek, Mısır valiliğinin veraset yolu ile kendisine bırakılması şartı
ile Mısır’da bırakılmıştır. İngilizler aynı dönemde 1838 Balta Limanı
Ticaret Antlaşması’nı yaparak Osmanlı ülkesinde geniş kapitülasyon
haklarına kavuşmuştur. Bu dönemde Osmanlı Devleti dışarıdan mal
7
8
70
Michael Edwardes, Playing the Great Game: A Victorian Cold War, Hamish Hamilton,
London 1975, s.13.
“VISCOUNT PALMERSTON, K.G.&c.”, Gentleman’s Magazine, S.2, December
1865, s.779.
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
girişine kapılarını sonuna kadar açan ve hiçbir sıkıntı çıkarmayan tek
ülke olarak bilinmektedir9.
Lord Palmerston’un öncülüğü ile İngilizlerin İstanbul’a gönderdiği
siyasî ajanları David Urquhart10 uzun süre Osmanlı ülkesinde yaşamış
yazdığı yazılarla ve kitaplarla İngiliz politikacılarına Osmanlı politikasının gelişimi konusunda yardımcı olmuştur. Turkey and Its Resources
(Türkiye ve Kaynakları) adlı eserinde Urquhart, Osmanlı ile ekonomik
ilişkilerin sıkılaştırması ile Britanya’nın Rus ticaretine bağımlılığının
azalacağını, böylece de Osmanlı Devleti’nin İngiliz politikasında ağırlık
kazanacağını dile getirmiştir11.
Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında İngilizler Osmanlı Devleti’ni
desteklemişler ve Osmanlı işlerinde birinci derecede önemli yere sahip
olmuşlardır12. Bunda Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Fermanı (1839) ile
başlayan yenileşme hareketlerinin İngilizler nazarında olumlu karşılanması, Osmanlıların Macar Mültecilerini koruma konusunda gösterdiği
kararlılık ve Rusların tek başlarına Osmanlı Devleti’ni kontrol etme
girişimleri etkili olmuştur. Kırım Savaşı’nı sonuçlandıran Paris Barışı
(1856) sonrasında Osmanlı azınlıkları ile büyük devletlerarasında yeni
bir dönem başlamıştır. Bu zamana kadar genellikle Büyük Devletler
kendi çıkarlarına en fazla hizmet edecek olan ve dinî-etnik kimliklerine
yakın gayrimüslimleri himaye etmek -bu bağlamda Ruslar Ortodoks
ve Slavları, Fransızlar Katolikleri ve İngilizlerde Protestanları koruyup
kollamak istemişti- istidadında bulunurlarken, bu tarihten sonra tüm
gayrimüslimler -Gregoryen Ermeniler dahil- büyük devletlerin himayesi
altına alınarak, onlara Osmanlı iç işlerine müdahale hakkının genişletildiği belirtilmiştir13.
Tanzimat döneminde (1839-1876) Müslim ve gayrimüslimler arasındaki eşitsizlikler giderilmeye çalışılmış, Osmanlıcılık temelinde modern
9
10
11
12
13
“Papers Presented To The British Houses Of Parliament, Article VI”, European
Quarterly Journal, S.9, C.17, July 1839, s.247.
Webster, Charles, Sir, KCMG, FBA, “Urquhart, Ponsonby, and Palmerston”, English
Historical Review, S.62, 1947, s.327.
G. H. Bolsover, “David Urquhart and the Eastern Question, 1833-1837: A Study
in Publicity and Diplomacy”, The Journal of Modern History, Cilt 3, No:4, December
1936, s.446.
Wucinich, “Russia and the Near and Middle East,” s.88.
André N. Mandelstam, La Société de Nations et les Puissances devant le Problème
Arménien, Paris 1926, s.29.
71
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
bir devlet ve millet anlayışına yönelik gelişmeler yaşanmıştır. Kanunlar
önünde herkese eşitlik anlayışı kabul edilmiş, Osmanlı Devleti’nin
geleneksel hukuk sistemi genişletilerek, laik hukuk anlayışı Osmanlı
hukukuna girmiştir. Bu bağlamda 1843’te Ceza kanunu kabul edilmiş, azınlıklar ve yabancıların da yargılanabileceği karma mahkemeler
yürürlüğe konmuştur. 1844’de İslam’dan ayrılmalara uygulanan ölüm
cezasından vazgeçilmiş, 1850’de ise Fransız örneğinden kopyalanarak
Ticaret Kanunu kabul edilmiştir. 1869’da ise laik mahkemeler olan nizamiye mahkemeleri işlevselleştirilmiştir. Osmanlı kendi adli kurumlarını
laikleştirmekle kalmamış, gayrimüslim milletlerin laikleşmesi içinde
atılımlar yapmıştır. Bu bağlamda Ermeniler 1863’te hazırladıkları ve din
adamlarının geleneksel yetkilerini kısıtlayarak tüm Ermenilerin kendi
milletlerini yönetmeye katılımını sağlayacak nizamnameyi Osmanlı
hükümetine kabul ettirmişlerdir14. Ancak, yeniliklere karşı koyan bir
kesim her zaman olmuştur. Bu bağlamda yeniliklere Müslümanlar
kadar azınlıklar da karşı çıkmıştır. Müslümanlar gayrimüslimlerle eşitlik
konusunu kendi dinî ve geleneksel anlayışlarına ters görürken, gayrimüslimler Osmanlı geleneksel azınlık yönetim tarzı olan millet sistemi
içerisindeki avantajlarından -her ne kadar 1856 Islahat Fermanı eski
azınlık imtiyazlarını teyit etmiş olsa da- uzaklaşmış olmanın korkusu ile
karşı çıkmışlardır. Ayrıca hukukî eşitliğe dayalı merkezî bir yönetimin
azınlıkların kendi benliklerini kaybetmelerine yol açacağı korkusu ile
Rusya’da yeniliklere karşı çıkmıştır15. Azınlıkların en fazla istemediği
durum askerlik yapma yükümlülüğü idi. Bununla birlikte azınlıklar da
memur olabilecek ve idari kadrolara atanabilecekti.
Tanzimat döneminin iki büyük meclisi bulunmaktaydı: Meclis-i
Ahkâm-ı Adliye ve Meclis-i Tanzimat. Islahat Fermanı ile azınlıklara
Meclis-i Ahkâm-ı Adliye gibi üst düzey meclislere katılma hakkı tanınmıştı. İngiliz elçisi Sir Bulwer bu meclislerin tek meclis haline getirilmesi,
üye sayısının 12 olması, en yüksek memurlar arasında beş yıl süre ile
seçilmesi ve seçilenlerin vilayetlerde olağanüstü yetkilerle teftiş yapma
yetkisi kazanması gerektiğini belirtmiş ve bu birleştirilmiş meclisin zabıtayı düzenlemesi, mahkemelerin ıslahı, Hıristiyanların mahkeme şahitliklerinin kolaylaştırılması, öşrün kaldırılması, umuma açık okulların
14 Erik J. Zürcher, Turkey: A Modern History, I. B. Tauris and Co., London 1997,
s.64.
15 Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, Kaknüs, İstanbul 1999, s.210-212.
72
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
kurulması ve meclise raporlar yazacak müsteşarların atanması gibi işleri
yapmasını istemiştir. Ancak bu istekler olumlu karşılanmamıştır16.
Yabancı gözlemciler Tanzimat döneminde azınlıklara tanınan idarî,
hukukî, sosyal ve kültürel haklara rağmen Türklerin bütünleyici yönetiminin ve idarî kabiliyetlerinin gerekliliği üzerinde durmuşlardır. İngiliz
devlet adamı Lord J. Russell’a göre (1860) Türk imparatorluğunda Türkler,
Yunanlılar, Slavlar, Ermeniler, Araplar ve diğerleri yaşamaktadır. İçlerinde
yönetme kabiliyeti olan tek ırk Türkler17 idi.
Tanzimat döneminde padişah ve devlet adamlarının öncülüğü ile
yürütülen reformlar Osmanlı Devleti’nin merkezi otoritesini güçlendirmeyi amaçladığı kadar Osmanlı çok-dinli ve çok-milletli yapısını Osmanlıcılık fikri altında modern “vatandaşlık” düşüncesi ile tımar etmek
amacına yönelik olmuştur. Merkezi otorite ile devletin askerî, sosyal,
ekonomik ve kültürel alanlarda dinamik ve etkin gücünü geliştirmek
düşüncesi yatarken, Osmanlıcılık fikri ile etnik dağılmaların önü alınmak
istenmiştir. Osmanlıcılık fikrinin gelişmesinde 1860’lardan itibaren
siyasî, kültürel ve sosyal sahalarda ön plana çıkan yeni aydın tipi -Genç
Osmanlılar- etkin rol oynamıştır. Amaç Avrupa’nın Hasta Adamı olarak
bilinen Osmanlı Devleti’nin varlığını sürdürmesini sağlamaktır18.
İngilizlerin Osmanlıya yönelik politikalarında köklü değişim 1878’de
Berlin Konferansı sırasında ortaya çıkmış olsa da bu politika alternatifi
daha önceleri düşünülmüştür. 1868’de yayınlanan bir makalede Osmanlı
Devleti’nin koruyucularının himaye sorumluluğunu yerine getirmeye
devam etmelerini, ancak imparatorluğun tamamen tasfiyesi zorunlu
hale gelince himayecilik politikalarından vazgeçmeleri gerektiğini belirtmekte idi. Bu durumda dahi yumuşak bir geçiş sağlanmalıydı. Osmanlı
Devleti’nin sürdürülmesinin zorlaştığını dile getiren yazıda, Avrupa
Türkiye’sinde 3.800.000 Müslüman bulunduğu, bunların 300.000’in Tatar
ve Çerkezlerden, 2.500.000’i dönme yerlilerden ve sadece 1.000.000’u
gerçek Türklerden oluştuğu belirtilmekteydi. Böylece gerçek Türklerin
Avrupa’daki sayıları önemsiz idi. Ancak, Anadolu’da durum farklı idi.
16 Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, s.164-165.
17 Bilal N. Şimşir, British Documents on Ottoman Armeninas, Vol. 1, TTK Yayını,
Ankara 1989, Belge 14, s.38.
18 Renée Worringer, “‘Sick Man of Europe’ or ‘Japan of the Near East’?: Constructing
Ottoman Modernity in the Hamidian and Young Turk Eras”, International Journal
of Middle East Studies, 36 (2004), s.209.
73
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Burada gerçek Türklerin sayısı beş kat daha fazla idi. Ondan dolayı henüz,
Anadolu üzerinde düşünülen bir bölge değildi19. Oysa 1878’da Avrupa
Türkiye’si büyük oranda parçalanınca sıra Anadolu’ya gelmişti. İngilizler
de bu tarihten sonra Osmanlı toprak bütünlüğü politikası yerine kendi
çıkarlarına hizmet edecek stratejik öneme haiz yerleri ele geçirmek ve
kendi güdümlerindeki azınlıklara devletler kurdurmak şeklinde Osmanlı
Devleti’nin parçalanması politikasına yönelmişlerdir. Bu gelişmede
büyük devletlerarasında var olan emperyalist yarışın rolü olmuştur.
Birliğini yeni sağlayan Güneş’te bir yer edinmek isteyen Almanya’nın
Yakın Doğu üzerindeki ihtirasları doğrultusunda 1870’lerden itibaren
Anadolu ile ilgilenmesi ve bu bağlamda ticarî ve ekonomik oluşumlar
kurması20 İngilizlerin geleneksel Osmanlı politikalarında sapmalara
yol açmıştır. Osmanlı topraklarının Avrupalılarca işgalinin sürmesi, İslamî
Osmanlı Devleti ile bağlarını sorgulayan azınlıkların hareketleri, ekonomik
iflas ve diğer uluslar arası komplikasyonlar Batılıların Osmanlı içişlerine
müdahalesine yol açmıştır. Avrupa açıkça ‘Avrupa’nın Hasta Adamı’nın
kendini savunmasını imkânsız hale getirmiştir21.
1870’lerde Osmanlı Devleti’ndeki azınlıklar sayıca, zenginlikçe,
bilgi bakımında ve bağımsızlığı kazanabilme arzuları bağlamında sürekli
gelişirken, onların sahipleri olan Türkler hızlı bir şekilde azalmakta ve
fakirleşmekte idi. Anadolu köylülerinin dediği gibi ‘Ecnebi Tanrı olmuş’ idi ve
imparatorluğu yıkacaklardı22. Osmanlı son döneminin en uzun padişahı
olan II. Abdülhamit 1867’de Abdülaziz’in Avrupa gezisine şehzade olarak
katılmış, İngilizlerin dürüstlüğünden ve bayındır işlerinden etkilenmiş,
ancak, Osmanlıya gelen zararların büyük kısmının İngilizlerden kaynaklandığına da inanmıştır23.
1875’te Bosna ve Hersek’te ayaklanma devam ederken 1876’da
Bulgaristan’da ayaklanma patlak vermiş, ayaklanmanın temel nedenleri
arasında Rusya’nın panislav politikaları doğrultusunda kışkırtıcılığı,
geleneksel Rus politikalarını yerine getirmek için azınlıkları kullanması,
başıbozuk kimselerin yerli halk üzerindeki olumsuz tesiri, Osmanlı devle19 “La Question d’Orient, Expose Politique”, London Quarterly Review, 29: 58 (January
1868), s.401-402.
20 Wucinich, “Russia and the Near and Middle East”, s.88.
21 Worringer, “‘Sick Man of Europe’ or ‘Japan of the Near East…”, s.209.
22 “La Question d’Orient, Expose Politique”, s.402.
23 Enver Ziya Karal, OsmanlıTarihi, Cilt VIII, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara
1988, s.185.
74
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
tinin askeri ve ekonomik zafiyeti olmasına rağmen batıda, basında çıkan
abartılı yayınların etkisi ile Türkler aleyhine büyük bir kamuoyu ortaya
çıkmıştır. Türklere karşı düşmanca duyguların yaygınlaşmasında önde
gelen bir takım tutucu ve önyargılı politikacıların kışkırtıcı demeç ve
yazıları da etkili olmuştur. Bu politikacılardan bir tanesi W. E. Gladstone
idi24. İngiliz devlet adamı Gladstone on dokuzuncu asır İngiltere’sinin
önde gelen simalarından idi ve dört defa başbakanlık yapmıştı. 1876’da
yayınladığı Bulgar Vahşeti ve Doğu Sorunu adlı broşüründe Türkler aleyhinde ağır ithamlarda bulundu. Türklerin Avrupa’dan çıkarılmasını
savundu. Bu nedenle büyük devletlerin Osmanlı Devleti’ni bölmesini
tavsiye etti25. 1878’den itibaren İngilizlerin geleneksel politikalarındaki
derin değişimde Gladstone gibi politikacıların rolü bulunmaktadır.
93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sırasında İngilizler genellikle Türk yanlısı ve Rus yanlısı olarak iki guruba ayrılmıştır. Aslında
Türk yanlısı olanlar Rus karşıtı olanlardı. Rus yanlısı olanlar ise Türk
imparatorluğundaki baskı altındaki azınlıklar yanlısı idi26. Bu varsayımdan yola çıkıldığında her iki gurubun da gerçekte Türklerin yanında
olmadığı görülür.
İngilizler ve diğer Avrupalı büyük devletler, özellikle Avusturya,
Rusya ile Osmanlı Arasında 1878’de imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy)
Antlaşması’nın kendi çıkarlarına aykırı bularak, yeniden uluslararası bir
konferans toplanmasına taraf olmuş ve aynı yıl içerisinde toplanan Berlin
Konferansı’nda durum yeniden değerlendirilerek anlaşma sağlanmıştır.
Burada ilginç olan İngilizlerin konferans öncesinde Rusya ve sonra da
Osmanlı ile gizli anlaşmalar yaparak kendi çıkarlarına uygun zemin
yaratmaları idi. Rusya ile 30 Mayıs 1878’de Londra’da varılan gizli anlaşmada Rusya’nın Baserabya ve evliye-i selaseyi -Kars, Ardahan, Batumalmasını, Bulgaristan Prensliğinin iki kısma ayrılmasını ve Rumeli’de
ıslahat yapılmasına bütün büyük devletlerin taraf olmasını kabullenmiş
olmaları idi. Bu anlaşmada Kars, Ardahan ve Batum’u Rusya’nın almasını
onamalarına rağmen İngilizler Osmanlı ile yaptıkları 4 Haziran 1878
24 “The Life of William Ewart Gladstone”, Atheneaum, 2147, December 1868, London
1830, s.837.
25 W. E. Gladstone, Bulgarian Horrors and the Question of the East, William Clowes
and Sons, London 1876, s.9-18.
26 W. E. Gladstone, “The Peace to Come”, Nineteenth Century: A Monthly Review, 3:12
(February 1878), s.209.
75
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
tarihli gizli Kıbrıs Konvansiyonu ile Berlin Antlaşması’nda buraların
tekrar Osmanlıya kazandırılması için çaba gösterecekleri sözünü vermişlerdi27. Oysa Berlin’de İngilizlerin bu yollu çabası görülmemiş, aksine
Osmanlıyı gelecekte sıkıntıya sokacak olan Ermenilere yönelik haklar
tanıyan 61. maddede ısrarcı bir tutum izlemişlerdir.
1878 Kıbrıs Konvansiyonu ve Berlin Konferansı ile Osmanlı
Devleti’ne karşı olumsuz bir hava takınan İngilizlerin 1880’lerde hâlâ
Türk toprakları üzerindeki çıkarları ağır basmaktaydı. İngilizlerin
Osmanlı Devleti’nden aldıkları kapitülasyonlar doğrultusunda kazandıkları ticari ve ekonomik çıkarlar önemini sürdürmekteydi. 1880’lere
gelindiğinde İngilizler ticari sistemlerinin gelişmesinde Türkiye şirketi
tüccarlarının Büyük Doğu Hindistan şirketinden sonra en önemli rolü oynadığını düşünmekteydiler. İngilizlere göre Levant şirketi 1880’e gelindiğinde
244 yıldır aktif idi ve sanat ve araştırmaların geliştirilmesinde, köleliğin
bastırılmasında ve medeniyetin yayılmasında etkili olmuştu28. Levant
Şirket’i baskı altındaki Hıristiyanları koruduğunu ve yardımlarından
dolayı Doğu’daki Hıristiyan milletlerin ortadan kaldırılarak silinmelerini
önlediğini iddia etmiştir29.
Osmanlı Hükümeti Berlin Anlaşması’nın Ermenilere yönelik 61.
maddesinde belirtilen yükümlülüğünü yerine getirmede isteksiz davranmış, Kürt ve Çerkezlere karşı herhangi bir eylemde bulunmamıştır.
Bunda tarihi gelişmeler etkili olduğu gibi, Abdülhamit’in Panislamizm
politikaları da etkili olmuştur30. 1880’de altı büyük devlet Osmanlı hükümetine baskıda bulunarak geçmişte olduğu gibi şimdi de devam eden Ermenilere yönelik baskı ve katliamlara son verilmesini istemişlerdir. Osmanlı
Devleti bölgeye bir heyet göndermiş, onların raporu doğrultusunda da
birtakım reformlar yapılacağını belirtmiştir. 1894’te patlak veren Sasun
olayları sonrasında da İngiliz, Fransız ve Rus hükümetleri Osmanlıya
ağır eleştirilerde bulunmuşlar ve acilen Ermenilere yönelik reformların yapılmasını istemişlerdir. Sultan Abdülhamit buna bağlı olarak 20
Ekim 1895’te bir fermanla bu devletlerin isteklerinin bazılarını teyit
eden yenilikleri ilan etmiştir. Ancak, büyük devletlerin reform istekleri
27 Karal, Osmanlı Tarihi, s.170-173.
28 J. Theodore Bent, “The English in the Levant”, English Historical Review, 5 (October
1890), s.654.
29 Bent, “The English in the Levant”, s.664.
30 Karal, Osmanlı Tarihi, s.133.
76
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
Ermenilerin durumunu iyileştirmediği gibi daha da kötüleştirmiş, istenen reformlar da kâğıt üzerinde kalmıştır31. Aynı dönem yazılmış bir
makalede Sultan’ın Babıâli ve Büyük Güçler arasında Ermenilere yönelik
reformlar konusunda yapılan görüşmeleri başarı ile sonuçlandırmasından
dolayı kutlanması gerektiği vurgulanmıştır32.
İngiliz politikalarının hem temellenmesinde ve hem de şekillenmesinde misyonerler önemli roller oynamışlardı. Protestan mezhepte olan
İngilizler imparatorluk içerisinde kendi azınlıklarını yaratma düşüncesi
ile misyonerlerden faydalanmışlardı. Bunda da başarılı olmuşlardı.
Binlerce Rum Ortodoks ve Gregoryen Ermeni Protestanlığı seçmişti.
1850’de Osmanlı Devleti içerisinde Protestan Milleti doğmuştu. Misyonerler kendi okullarını kurmuşlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun her
yerinde Amerikan ve İngiliz misyonerlerinin, Fransız Friars, Lazarists ve
Jesuits’lerinin, Alman Deaconessesleri’nin, Yardımcı Bacıların (sisters of
charity) ve diğerlerinin açtığı okullar bulunmaktaydı33. Misyonerler Ermeni
ayrımcılığının manevi hazırlayıcıları idi34. Alttaki tablo Protestan misyonerlerinin gücü ile ilgili bir bilgi vermektedir.
1869’da Diyarbakır, Bitlis, Mardin, Harput, ve Erzurum’da Bulunan Amerikan Protestan
Misyonerleri, Misyoner Kuruluşları ve Öğrencileri35
Kişi ve Kurumlar
Misyonerler
Yardımcı Kadın
Yerli Din adamı (Pastorler)
Diplomalı Papazlar (preachers)
Yerli öğretmenler
Yerli yardımcılar
Kiliseler
1867’de dine kabul edilenler
Şimdiki üye sayısı
Sayıları
14
21
17
16
47
68
22
97
697
31 Mandelstam, La Société de Nations et les Puissances devant le Problème Arménien,
s.36-38.
32 Rafiuddin Ahmad, “The Eastern Question”, The Nineteenth Century: A Monthly
Review, 38, 226, December 1895, s.1009.
33 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.126.
34 Karal, Osmanlı Tarihi, s.135.
35 Şimşir, British Documents, s.68
77
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Kişi ve Kurumlar
Sayıları
Dua etme yerleri
Ortalama Sabath congregation
Sabbath okulları
Sabbath okul öğrencileri
80
3.981
35
2.566
Protestan Toplumu ve Sıradan Okullar
Erkek sayısı
2.794
Vergi ödeyenlerin sayısı
1.462
Kayıtlı Protestanlar
4.796
Genel okullar
Erkek öğrenciler
Kız öğrenciler
Toplam öğrenci sayısı
Teoloji okulu öğrencileri
Kız okulu öğrencileri
Eğitim alan diğer yetişkinler
Eğitim alan tüm kişilerin sayısı
92
1.492
677
2.169
48
59
624
2.900
Osmanlı azınlıkları içerisinde Ermenilerin imparatorlukta yaşadıkları alanlar, ekonomik faaliyetleri, nüfusları ve tarihleri ayrılıkçı
düşünceyi taşımalarını engellemiş veya en azında geciktirmiştir. Yaşadıkları alanlar itibariyle her ne kadar İstanbul, altı vilayet ve Çukurova’da
yoğunlaşmış olsalar da Ermeniler İmparatorluğun hiçbir bölgesinde
çoğunluğu teşkil etmemekteydi. Devletin hemen her bölgesine dağılmış,
kendi işleri ile meşgul, hallerinde memnun bir görüntü vermekteydiler.
Kendi halinde ve devlete sadakatlerinden dolayı Osmanlılar tarafından
millet-i sadıka olarak nitelenmekteydiler36.
Osmanlı istatistiklerine göre Ermeniler 1.300.000 kadardı. Bu nüfus
genel nüfus içerisinde sınırlı bir yüzdeyi oluşturmaktaydı. 1912 Osmanlı
nüfus sayımı sonuçlarına göre, tüm imparatorluk sınırları içerisinde ki
buna Rumeli toprakları, İstanbul, Anadolu, Suriye, Irak ve Arap toprakları dâhildir, 1.698.301 Ermeni nüfusuna karşılık toplam 38.899.366
Osmanlı nüfusu sayılmıştır37. Bir başka kaynakta Büyük Savaş öncesi
36 Mandelstam, La Société de Nations et les Puissances devant le Problème Arménien,
s.34.
37 Justin McCarthy, “The Population of the Ottoman Armenians”, The Armenians
in the Late Ottoman Period, Hazırlayan Türkkaya Ataöv, The Turkish Historical
Society, Ankara 2001, s.70.
78
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
Ermeni nüfusu imparatorluk genelinde %5,5’i ve İstanbul’da da %18’i
oluşturduğu, toplam Ermeni sayısının 988,887 Gregorian; 160,166
Katolik; ve 36.339 Protestan olduğu ve genel toplamda Ermeni nüfusunun 1.125.000’e vardığı belirtilmektedir. Aynı tarihlerde Osmanlı
Nüfusunun ise 20.475.225 olduğu vurgulanmaktadır38.
İngiliz Konsolos Taylor’a Göre 1869’da Erzurum, Diyarbakır ve Harput’un Nüfusu39
Etnik Gurup
Erzurum
Diyarbakır
Harput
Türkler
272.500
30.000
140.000
Kürtler
357.000
391.000
100.000
Hıristiyanlar
411.000
108.000
130.000
Yahudi
1.200
1.000
—
Yezidiler
2.000
8.000
—
Kızılbaş
158.000
12.500
30.000
29.000
—
—
—
118.000
—
—
1.230.700
15.000
683.500
—
400.000
Terrek Iman (Kara Papaklar?)
Araplar
Çeçenler
Toplam
Ermenilerin çoğunlukta olduklarını iddia ettikleri altı vilayetteki
-Erzurum, Van, Bitlis, Sivas, Harput ve Diyarbakır- nüfusları ile ilgili
Ermeni kaynakları abartılı rakamlar vermiştir. Ermeni Patrikliği Ermenileri 1.028.000 (%39) kişi ve diğer Hıristiyanları 165.000 (%6) ve Müslüman nüfusu da 1.432.000 (%55) göstermiştir. Müslüman nüfustan ise
Türkler 666.000, Çerkezler 62.000; yerleşik Kürtler 242,000 ve göçebe
Kürtler 182.000 olarak belirtmiştir. Osmanlı Kayıtlarına göre ise altı
vilayette Ermeniler 786.917 (%19), diğer Hıristiyanlar 176.845 (%4)
ve Müslümanlar 3.173.918 (%77) olarak verilmiştir. Ermeni Patrikliği
kayıtlarının varlığı şüphelidir çünkü bu kayıtlar ne Patriklikte ne de
İstanbul’da bulunmuştur. Bu iddialar 1913’te Krikor Zohrab’ın Marcel
Léart takma adıyla Paris’te bastırdığı bir kitaba dayanmaktadır. Kaynak
Ermenileri fazla ve Müslümanları eksik göstermek suretiyle Ermeni
38 Stanford J. Shaw ve Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye,
Cilt 2, Çeviren Mehmet Harmancı, E Yayınları, İstanbul 1983, s.250.
39 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, vol. 1, Ank: TTK, 1989, s.
60-61, belge no, 25
79
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
iddialarını güçlendirmek istemiştir40. Genellikle Avrupalıların kullandığı
Osmanlı Ermenistan’ı söylemi, demografik olarak bakıldığında gerçeği
yansıtmamaktadır. Doğudaki bu altı vilayette Ermeni nüfusu toplam
nüfusun %17’sini aşmamıştır. Hatta tüm imparatorluk sınırları içerisindeki Ermeniler bu bölgede toplansa dahi Müslüman nüfusa oranla
azınlıkta kalırlardı41. Altı vilayetteki Ermeni nüfusu ile ilgili İngiliz
Konsolos Taylor’un görüşleri üstteki tablodan görülmektedir.
Ermeniler ekonomik olarak genel nüfus içerisinde iyi bir yere sahiptiler. Çoğunlukla şehirliydiler. Ticaret ve zanaat kollarında ağırlıklı yere
sahiptiler. Zenginlik getiren iş kollarında -kuyumculuk, doktorluk,
zanaatlar, ticaret, esnaflık- etkindiler42. Ermeniler, sarraflık, kuyumculuk, ticaret, inşaat... vb. alanlardaki üstünlüklerine, devlet memuriyetlerinden de özellikle maliye, dışişleri, içişleri ve eğitim alanlarında
önemli görevlere gelmişlerdi43.
Ermenileri çoğunlukla Gregoryen mezhebinde idi. Ancak, Fransa
ve Papa gibi devlet ve din adamlarının gayretleri ile Katoliklik, İngiltere
ve Amerika Birleşik Devletleri gibi Protestan devletlerin gayretleri ile
de Protestanlık Ermeniler arasında taraf bulmuştu. On dokuzuncu
asrın ortalarında Osmanlı Devleti Katolik ve Protestan milletleri olarak
yeni dinî-cemaati gurupları ve kiliselerini kabullenmek durumunda
kalmıştı44.
Ermeniler 1870’lere gelindiğinde türlü sebeplerden dolayı bağımsızlık ve devletten ayrılma faaliyetleri içerisine girmişlerdir. Bunun en
önemli sebebi olarak Osmanlı Devleti’nin içeriden ve dışarıdan doğan
zaaflarından faydalanma hevesi yatmaktaydı. Ermeniler Osmanlı zayıflığını kendileri için bir kazanç haline getirmeyi ummuşlardı. Fransız Devriminin doğurduğu milliyetçi fikirler, Ermeni din adamlarının ayrılıkçı
40 McCarthy, “The Population of the Ottoman Armenians”, s.67-68.
41 McCarthy, “The Population of the Ottoman Armenians”, s.71.
42 Memet Yetişgin, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde Maraş Sancağındaki
Ermenilerin Ekonomik Durumları ve Yönetimdeki Yerleri”, Hoşgörü Toplumunda
Ermeniler, Cilt 3, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri 2007, s.94-99; Mandelstam, La Société de Nations et les Puissances devant le Problème Arménien, s.34.
43 Stanford J. Shaw ve Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye,
Cilt 2, s.250; Karal, Osmanlı Tarihi, s.127.
44 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara
2001, s.4. Halaçoğlu’na göre 1831’de Katolik ve 1859’da da Protestan Kiliseleri
kurulmuştu.
80
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
özlemi, yurt dışına giden Ermeni öğrencilerin çabaları, büyük devletlerin kışkırtmaları, devletin Tanzimat’tan beri idarede yaptığı yenilikleri
yeterince sağlayamaması ve Osmanlı Devleti’nin durdurulamaz çöküşü
Ermeni meselesinin doğmasına zemin hazırlamıştı. Rusların 93 Harbi
sırasında Ermenileri kışkırtması, Ayastefanos Antlaşması (1878)’nın
16. maddesi ile onun yerini alan Berlin Antlaşması’nın (1878) 61.
maddelerinin Ermenilere yönelik reformlar yapılması ve Kürt ve Çerkez
saldırılarına karşı korunması ifadelerine yer vermesi ile Ermeni meselesi
doğmuştu45.
Ermenilerin 1878 öncesinde Osmanlı içerisinde ciddi bir sorun
olmaksızın varlıklarını sürdürmelerine rağmen Ayastefanos ve Berlin
Anlaşmalarına konulan maddelerden sonra sorun haline gelmeleri,
Ermeni sorununun kendi çaba veya isteklerinden ziyade büyük devletlerin politikalarının bir sonucu ortaya çıktığı düşüncesini doğurmuştur.
Bir bağlamda sorun Ermeni sorunu değil de bir emperyalizm sorunu
görünümü kazanmıştır. İngilizler Rusların Ermenilere yönelik politikalar
ile İskenderun ve Basra’ya kadar nüfuzlarını güçlendirip, sıcak denizlerde kendilerine rakip olmasını istemediklerinden, Ermenileri kendi
taraflarına çekmeye çalışmışlardır. Berlin Antlaşması’ndan sonra Ermeni
haklarını savunmada Rusya’yı da geçerek Osmanlı içişlerine karışmaya
başlamışlardır46. İngilizler Ermenilere yönelik politikalarında Türklerin
Hıristiyan tebaaya yönelik hatalı yönetim sergilemesi fikrini de sürekli bir
retorik olarak kullanmışlardır47.
Ermeni meselesinin doğmasında ve uluslararası bir boyut kazanmasında Ermeni patriğinin Rus ve İngilizler ile ikili ilişkileri etkili olmuştur.
Ermeni Patriği Narses’in 17 Mart 1878’de İstanbul’da İngiliz elçisi Mr.
Layard ile yaptığı görüşmede, Ermeni Patriği Ermenilerin Müslüman
idaresinde çok çektiklerini, bu nedenle bağımsızlık veya Rusya’ya katılım
istediklerini belirtmiştir. Layard ise daha bir yıl önce Patriğin kendisine
Türkiye’yi Rusya’ya karşı korumak için Ermenilerin silaha sarılacağını
45 Richard G. Hovannisian, “The Armenian Question in the Ottoman Empire”, East
European Quarterly, 6, 1 (March 1872), s.4; Karal, Osmanlı Tarihi, s.126. Hovannisian, Ermenilerin geç kültürel uyanışının doğurduğu siyasî istekler sırasında
Büyük Devletlerin Ermeni benliğini bulmada katkıları olduğunu ancak aralarındak
rekabetin Ermeni politik isteklerinin gerçekleşmesinde bir şansızlık doğurduğunu
belirtmiştir.
46 Karal, Osmanlı Tarihi, s.130-131.
47 Labouchere, “The Foreign Policy of England”, s.441.
81
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
belirttiğini söyleyince, Patrik, durumun değiştiğini, Rusların şimdi
Ermeniler için anlaşma şartlarına madde eklemek istediğini belirtmiştir. Ayrıca, doğuda önemli bir bölümün Rusya idaresine geçtiğini,
Balkanlardaki Hıristiyanların da otonomi istediğini, aynı otonomiyi
kendilerinin de isteme hakkı bulunduğunu açıklamıştır. Ermenilerin
Müslüman idaresine karşı düşmanlıklarının, Van ve Beyazıt’taki Kürtlerin Ermenilere karşı yaptığı zulümden dolayı arttığını dile getirmiş,
kendilerinin şimdi haklar istediğini, bu hakların Avrupa tarafından kendilerine verilmemesi durumunda, Rusya’ya yöneleceklerini ve Rusya’ya
katılımın sağlanmasına kadar da sürekli ayaklanacaklarını belirtmiştir.
Daha şimdiden Ermenistan’daki Ermenilerin Rusya işgali altındaki bölgeye gitmek üzere hazır olduğunu söylemiş, Ermenilerin bir Hıristiyan
hükümetin desteği ile bağımsızlıklarını kazanmasını istemiştir. Dahası
Patrik, Ermeni isteklerini içeren bir mektubu Prens Bismarck’a göndermiştir. Mektup, Ermenilerin ayrılıkçı hareketlerinin başında bulunan
Prens Reuss tarafından götürülmüştür. Layard, Patriğe Ermenistan’ın
sınırlarını belirtmesini isteyince; Patrik, Ermenistan, Van ve Sivas Paşalığı ile Diyarbakır’ın büyük kısmını ve antik Kilikya krallığını kapsamalıdır
demiştir. Layard’ın bu bölgede çok yüksek bir Müslüman çoğunluğu
bulunduğunu belirtmesi üzerine, Patrik, bu gerçeği kabul ettiğini ancak
Müslümanların da kendileri ile birlikte kurulacak Hıristiyan bir devlet
içerisinde kalmayı yeğleyeceğini, mal ve canlarının korunacağını dile
getirmiştir. Layard’ın toplanacak kongrede Avrupalı delegelerin böyle
büyük bir toprak parçasını Ermenilere asla bırakmayacağını söylemesi
üzerine, Patrik Ermenilerin Türk yönetimine karşı ayaklanarak, kendilerini Rusya’ya ilhak ettireceklerini belirtmiştir. Artık Ermenilerin
Müslümanlarla birlikte yaşamak istemediğini dile getirmiştir48. Böylece
Patrik Narses bir yandan ayrılıkçı istekleri için İngiltere’den destek
ararken, İngilizleri bu desteğe zorlamak için Rus kozunu oynamıştır.
İngiliz elçisi A. H. Layard’ın Ermenilerle ilgili olarak; Gregorian
Ermeni Patriği Narses’in Ruslarla iletişim içinde olduğunu, San Stefano
(Yeşilköy)’daki Rus heyeti ile ilişki kurduğunu, eski patriklerden Khorem Nar Bey ile bir diğer Ermeniyi Rusya’ya elçi olarak gönderdiğini,
bunların bir Ermeni Otonomisi yaratmak için çalıştığını dile getirmiştir.
Kurulacak muhtemel bir Ermeni otonomi bölgesinin kısa veya uzun
48 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, Vol. 1, TTK Yayını, Ankara 1989,
s.159-160.
82
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
dönemde Rusya’ya bağlanacağını ve Rusya’nın nüfuzunu güneye doğru
genişleteceğini, Kongrede, otonomi yerine Ermenileri, özellikle Kürt
aşiretlerinin zulmünden, kurtaracak bir sistemin kabul edilmesini tavsiye etmiştir. Doğuda çoğunlukla ziraatçı Ermenilerin çalışkan ve Türk
komşuları ile iyi geçinen kimseler olduğunu, Ermeniler gibi Türklerin
de Kürt aşiretlerinin baskılarından yıldığını, Ermenilerin devletin her
yerinde ve diğer tüm Hıristiyan toplumlarından ziyade Türklerle en iyi
şekilde ve barış içerisinde bir hayat sürdüğünü dile getirmiştir49.
Ermeni Patriği Narses, San Stafeno’da Rus elçisi Grand Dük
Nicholas’yı ziyaret ederek Ermeniler için otonomi istemiştir. Grand
Dük, Kürt ve Çerkezlere karşı önlemler alınması için yapılacak anlaşmaya
bir madde ekleyeceğini ve Rusya’nın kontrolünde bölgede Ermenilerin
güven içinde kalmasına çalışacağını belirtmiştir50.
Ermeni Patriği Narses, isteklerini gerçekleştirmek için Avrupa’ya
eski patriklerden Kirimian ile Mısır Hıdivi’nin eski bakanlarından Nubar
Paşa’yı göndermiştir51.
Ermeni Patriği Abcheveque Narses’in İngiliz dışişleri bakanı Markis Salisbury’ye yazdığı mektup da; Konferans’ta Doğu Sorununa adil
ve doğru bir çözüm bulunmasını, Ermenilerin bu topraklar üzerinde
Hıristiyanlığı ilk kabule den halk olduğunu, Barbar orduları tarafından
işgal edildikten beri varlıklarını korumaya çalıştıklarını ve hâlâ farklı dil,
kişilik ve özgür kiliselerini koruduklarını, beş asırdır öldürüldüklerini
ve ancak şimdi daha iyi geleceğe sahip olduklarını ve kendilerine yardım
edilmesini istemiştir52.
Salisbury İstanbul’daki elçisi Layard’a 30 Mayıs 1878 tarihli mektubunda, İngiltere Rusya’nın işgal ettiği Batum, Kars ve Ardahan’dan
çıkarılması için askeri bir harekette bulunmayacağını, böyle bir hareketin
çok pahalı ve gereksiz olduğunu, ancak Rusların yeni yerleri işgallerine
askerî tedbirlerle karşı konulacağını, Osmanlı Sultanının otoritesi ve
Türk idaresinin hâlâ ülkede gerekli olduğunu, İngiltere’nin Rusya’nın
Doğu’daki hareketlerini kontrol etmek ve çıkarlarını korumak için
Kıbrıs’ı istemekte olduğunu, ancak Kıbrıs’ın Osmanlı toprağı olarak
49
50
51
52
Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.162-163.
Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.164-165.
Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.166.
Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.168-169.
83
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
kalması gerektiğini, Kıbrıs’ın vergisinin yıllık olarak İngiliz hükümeti
tarafından Osmanlı hazinesine ödenmeye devam edeceğini, ancak adanın İngiliz işgal ve idaresine bırakılacağını, Ruslar doğuda işgal ettikleri
yerlerden çekilirlerse, İngiltere’nin de Kıbrıs için istediği şartları bırakacağını belirtmiştir. Dahası, Kıbrıs konvansiyonunun hangi şartlarda
olması gerektiğini dile getirmiştir. Bu şartları kraliçe adına imzalamaya
yetkili olduğunu belirterek şatları sıralamıştır: Batum, Ardahan ve Kars
Rusya tarafından işgal edildikçe ve Anlaşma sağlandıktan sonra Ruslar
daha ileri giderek yeni yerler işgal ederse, İngiltere Sultanın topraklarını
askeri güç ile savunmaya söz vermektedir. Sultan da buna karşılık, doğuda
Hıristiyanlar lehine reformlar yapacak, Kıbrıs’ın İngiltere tarafından işgal
ve idaresine müsaade edecektir53.
Lord Salisbury 8 Ağustos 1878’de Sir A. H. Layard’a gönderdiği
mektupta; Osmanlı Devleti’nin Asya’daki topraklarında Müslümanların
ezici çoğunlukta (an enormous majority) olduğunu, Anadolu’da yapılacak
ilk işin düzenin sağlanması, adaletin yürütülmesi ve gelirlerin toplanması
olduğunu, Hıristiyanlara olduğu kadar Müslümanlara da zarar veren
Kürt aşiretlerinin saldırılarına karşı askerî-polisin görev yapması gerektiğini, bölgede Sultanın mutlak egemenliğine zarar verecek herhangi bir
şeyin yapılmamasını, kanun üstünlüğünün tesis edilmesini, beş veya altı
vilayette mahkemeler kurulmasını ve her mahkemede bir Avrupalı üye
bulunmasının adaletin yerine getirilmesinde elzem odluğunu, tarımda
öşür vergisinin kaldırılmasını istemiştir. Lord Salisbury isteklerini özetle
şöyle dile getirmiştir:
a. Anadolu’daki eyaletlerde Avrupalılar tarafından organize ve
komuta edilecek bir jandarma sisteminin kurulması,
b. Belli başlı vilayetlerde üst mahkeme görevi görecek merkezi
mahkemeler kurulması ve her davada etkili rol oynayacak bir Avrupalı
hâkimin görev alması,
c. Çoğu Avrupalı olmak üzere her vilayette vergi toplayacak bir
kimsenin atanması şeklindedir.54
Salisbury’nin reform isteklerine cevap veren Saffet Paşa, jandarma
kurulmasının zamanının erken olduğunu, her vilayette zaten bir üst
53 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.177-179.
54 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.192-195.
84
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
mahkeme olduğunu, önemli olanın bu mahkemelerde iş yapacak dürüst
ve bilgili kimseleri yetiştirmek olduğunu, bunun için de hükümetin gayret gösterdiğini, öşrün kaldırılmasının kolay olmadığını bunda kadastronun yapılmadığından dolayı ne kadar vergi alınacağının kestirilememesinin ve halkın para ile değil mal ile vergisini ödemek istemesinin
etkili olduğunu belirtmiştir55.
Doğu Akdeniz ve Basra’da ekonomik ve siyasî çıkarlarının zedelenmesini istemeyen İngilizler Ermenileri Rus yayılması önünde bir tampon
olarak görmüşlerdir. İngiltere için Mezopotamya ve Basra Körfezi önem
kazanmış, bölgede siyasî entrikalara veya kendi deniz gücünü tehdit
edecek gelişmelere fırsat tanımamak için çalışmıştır. İngilizlerin gayretleri zengin Hindistan ticaretini korumak ve bir Hıristiyan azınlığın
korunması gerekliliği konusunda kamuoylarında oluşan düşüncenin
tatmin edilmesine çalışmaktı.
Yirminci asrın başlarında Hindistan Genel Valisi olan İngiliz devlet
adamı Lord Curzon İngiltere’nin tarihi çabalarının sonucu kazandıkları
bölge nüfuzunu kimseyle paylaşmaya veya kimseye vermeye niyetleri
olmadığını dile getirmişti. Bölgede en eski güç olarak kendilerinin olduğunu, bölgedeki kaosu aşarak düzen kurduklarını dile getirmiştir. Bölgedeki denizlerin her kıyısında İngiliz Kralı’nın tabasının yaşadığı ve ticaret
yaptığı gerekçesini belirten Curzon İngiliz ticareti ve tabasının güvenliği
için bölgede olduklarını, bu sularda barışın devamı için İngiltere’nin üstün
kalması gerektiğini vurgulamıştır56. Bölgede İngiltere’nin gücüne karşı
koyabilecek en yakın kuvvet Rusya idi. Bu nedenle Rusya’nın Ermeni
kozunu kullanmasına fırsat vermemek ve güneye inmesini engellemek
İngiltere’nin önemli politikası olmuştur. Ermeniler dahi bu politikadan
ümitlenmiştir. Berlin Kongresi öncesi Rusya’nın desteğinden faydalanmak isteyen Ermenilerin Kongre sırasında ve sonrasında İngilizlere
yaklaşmasına gücenmiş olan Rus Çar’ı II. Alexander (1855-1881) kongre
sonrasında kendisine yardım için gelen Ermeni heyete İngiltere’den
yardım dilenmelerini tavsiye etmiştir57.
Ermeniler bağımsızlık için yabancı devletlerin yardımına muhtaçtı.
Kendilerinin yabancı devletlerin desteği ile bağımsızlık kazanacakları
55 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.197-198.
56 Marian Kent, Great Powers and the End of the Ottoman Empire, Frank Cass, London
1996, s.165.
57 Karal, Osmanlı Tarihi, s.133.
85
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
fikri Ermeniler için bir politik düşünceden öte millî kimliklerinin bir
parçası olmuştu. Böylece yabancıların şaşalı (ve çoğunlukla boş) sözlerine
bel bağlamışlardı. Bu onları sözlerde kalan eyleme dönüşmeyen en kötü
güvenceye yöneltmişti. Avrupa’da reformlar tartışılmış, protestolar
yapılmış, anlaşmalar imzalanmış olsa da gerçekte Ermenilerin durumu
kötüleşmişti. Ermeniler Avrupalılara sempati beslemeye devam etse
de Avrupalıların kendileri için ciddi bir girişimde bulunmayacaklarını
görememişlerdir58. Ermenilerin istekleri büyük devletlerin emperyalist
kazanımlar peşinde gösterdikleri çabaya hizmet etmekteydi. Bir bakıma
azınlıklar ile büyük güçler çıkar birlikteliğine gitmekteydi. On dokuzuncu
asrın sonları yeni emperyalizm dönemi ve bu dönemde büyük güçler
arasında kızışan toprak ve güç kazanım hırsı dünyayı etkilemekteydi.
Stratejik ve jeopolitik konumu nedeniyle Osmanlı Devleti yayılmacı
gelişmelerin merkezlerinden idi.
Batılı büyük devletlerin yeni ve daha kapsamlı yayılmacılık politikalarına yönelmelerinde 1870-1871 Alman-Fransız Savaşı bir dönüm
noktası teşkil etmektedir. Bu savaş birliğini sağlamış güçlü bir Almanya
doğurduğu gibi, Fransa’nın yenilmesi ve Alsace-Lorraine’i Almanya’ya
terk etmesine yol açmıştır. Dönemin en parlak devlet adamlarından
olan Alman başbakanı Bismarck’ın Fransa’yı Alsace-Loraine’in acısını
unutturmak için koloniler kazanımına, özellikle de Tunus’u almaya
yöneltmesi, Berlin Konferansı (1878) sırasında Fransa’nın İngiltere karşısında Kıbrıs’taki isteklerinden vazgeçmesi ve İngilizlerin de Tunus’ta
Fransa isteklerini tanıması emperyalist yarışı tetiklemiştir. 1881’de
Fransızlar alacak ve borç durumunu ve Tunuslu yağmacıların Cezayir’deki
askerlerini rahatsız ettiği gerekçesini ileri sürerek Tunus’u ele geçirmiştir59. Fransa’nın iki yıl sonra Madagaskar’ı alması ve Afrika’da koloniler
etmeye başlaması Avrupalı devletlerin koloni kazanım hırsını kamçılamış, Afrika’da ve başka yerlerde ilk ulaşanın elinde kalan parseller için
büyük mücadeleler verilmiştir. Demiryolları inşa ederek kazanımlarını
geliştiren batılı emperyalistler, Osmanlı topraklarında da bu yarışı
sürdürmüşlerdir.
58 Razmik Panossian, Armenians, Columbia University Press, ABD 2006, s.188189.
59 John Merriman, A History of Modern Europe: From the Renaissance to the Present,
Norton & Company, London 1996, s.965.
86
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps’in 1869’da açmayı başardığı
Süveyş kanalı ile Kızıl Deniz ve Akdeniz bir birine bağlanmış, Mısır Hindistan ticaretinde vazgeçilmez bir boğaz haline gelmiştir. Mısır Hidivi
İsmail Paşa’nın ekonomik sıkıntılarından dolayı kanaldaki hisselerini
İngilizlerin alması Mısır üzerindeki İngiliz yetkilerini artırmıştır. Kanal
gittikçe önem kazanmaya başlamıştır. Kanalda 1870’te 486 gemi geçerken 1882’de 3.000 gemi geçer olmuştur. Mısır’da baş gösteren sosyal ve
siyasî gelişmeler İngilizlerin çıkarlarına zarar verince 1882’de burasını
işgal etmişlerdir. Sıcak suların önemi artmıştır.
Büyük devletlerin Osmanlı içişlerine müdahalesi, Ermenilere yönelik reform istekleri Osmanlı içerisinde geniş sıkıntılar doğurmuştur.
Kürtler, Araplar, Makedonyalılar ve hatta Lazlar Osmanlı Hükümeti’nin
isteklerine karşı gelmeye ve başkaldırma eğilimlerine başlamışlardır.
Böylece dış devletlerin Ermeni politikası Osmanlı içerisinde var olan
zayıflıkları ve tutarsızlıkları derinleştirmiştir60. Yazara göre Türk halkı
İngiltere’nin hâlâ kendileri için en yakın dost olduğunu düşünmekteydi,
sorun despotik yönetim sergileyen Sultan ve onun hükümetindeydi.
Yapılması gereken Türkiye’nin güçlendirilmesine çalışmaktı. Bunun için
meşrutiyet ilan edilmeli ve anayasa hâkim kılınmalı idi61.
Ermeniler bağımsızlık, otonomi veya en azında siyasî ayrıcalıklar
için örgütler kurmalarının temel nedeni olarak Berlin Antlaşması’nın
61. maddesinin büyük devletler tarafından ısrarla takip edilmemesinden doğan eksikliğin giderilmesi için kendi işlerini kendileri görme
düşüncesinden doğduğunu iddia etmişlerdir62. Bu bağlamda Avrupa’da
örgütler kurmuşlar ve bu örgütleri dışarıdan yaşayan zengin Ermeniler
desteklemişlerdir. Üç önemli Ermeni örgütünden ilki 1885’te Van’da
kurulmuş, milliyetçi ayrımcılığı ve Ermenilerin silahlandırılmasını
amaçlamıştır. İkincisi Avrupa’daki Ermeni öğrenci ve göçmenleri tarafından 1887’de Cenevre’de kurulan Hınçak örgütü idi. Kurucularının
tamamı Rusya Ermenistan’ından kimselerdi. Hınçak örgütü eylemlerinin
merkezine Türk ve Ermeni ileri gelen devlet adamlarına karşı terörist
saldırıları koymuştu. Marksist ve sosyalist fikirleri savunan örgüt özellikle İstanbul’daki genç Ermeniler arasında taraftar bulmuştu. Üçüncüsü ise Taşnak örgütü idi ve 1890’da Tiflis’te kurulmuştu. Ermenileri
60 “England’s Policy in Turkey”, Fortnightly Review, s.288.
61 “England’s Policy in Turkey”, Fortnightly Review, s.290.
62 Hovannisian, “The Armenian Question in the Ottoman Empire”, s.11.
87
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
silahlandırmak, terör eylemlerinde bulunmak gibi konularda Hınçak
programına benzer bir program kabul etmişti. Ancak Taşnaklar halka
yönelik açıklamalarında daha ılımlı bir yöntem takip etmişlerdi63.
Bu örgütler Osmanlı içerisinde tedhiş gurupları oluşturarak, katliam
ve taşkınlıklar yapmayı bu metotla dış destek sağlanmasını amaçlamışlardı. Özellikle altı vilayette Müslüman halkı yıldırıp kaçırtmak veya toptan katletmeyi planlayan Ermeniler, terörist hareketlere başlamışlardı.
Vilayetlerde hücreler oluşturan Ermeni örgütleri, devletin postacı, vergi
memuru, askeri ve idarecisi herkese, Müslüman halka ve hatta padişaha
bağlı Ermenilere saldırıyorlardı. Buna tepki olarak Müslümanlar da
karşı saldırıya geçmiş, özellikle ülkeye yeni gelen göçmenler eski yerlerinde nasıl zulümlere uğradıklarını anlatarak Ermenilere karşı saldırgan
olmaya başlamışlardı. II. Abdülhamit Ermeni memurlara güvenmeyerek
onları atmış ve daha önemlisi doğuda yerel jandarma olan Hamidiye
alaylarını kurmuştu. Teröre karşı-terörü hortlatmıştı64. Hamidiye alayları
batılılar tarafından hoş karşılanmamıştır. Abdülhamit II kendinden önce
yapılan yenilikleri ortadan kaldırarak baskıcı bir yönetim sergilemekle
suçlanmış ve dönemi despot Hamidiye rejimi olarak isimlendirilmiştir.
Hamidiye güçleri Hıristiyanlara karşı sürekli saldırılarda bulunmak ve
sık sık katliamlar yapmakla suçlanmıştır65.
Rusya her fırsatta olduğu gibi Ermenilerin kışkırtılmasında etkili
olmuş, Ermeni faaliyetleri için Londra’yı merkez seçmişlerdir. Ruslar
kendi topraklarında Ermenilere açıkça siyasî yapılanma fırsatı vermezken
Avrupa’nın kucağında Ermeni faaliyetlerini kışkırtmışlardır. Ermeniler
ayrılıkçı amaçları doğrultusunda Avrupalıların dikkatini kazanmak için
her yola başvurmuşlardır66. Eğer Ermeniler Rus kışkırtmalarına uymak
yerine 1876 yılında kabul edilen Türk kanunlarının kendilerine tanıdığı
eşitlik için mücadele etselerdi tüm Türk toplumu onların yanında yer
63 Justin McCarthy, The Ottoman Peoples and the End of Empire, Arnold, London
2001, s.70-71; Hovannisian, “The Armenian Question in the Ottoman Empire”,
s.11.
64 Stanford J. Shaw ve Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye,
Cilt 2, s.253-254.
65 Mandelstam, La Société de Nations et les Puissances devant le Problème Arménien,
s.27-28.
66 “England’s Policy in Turkey”, Fortnightly Review, 59: 350 (February 1896),
s.287.
88
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
alırdı. Oysa bu gün (1896) ülkelerinin düşmanları olarak görülmektedirler67.
BAZI İNGİLİZ DEVLET ADAMLARININ OSMANLI
DEVLETİ’NE YÖNELİK POLİTİKALARI
19. asrın ikinci yarısında İngilizlerin dış politikasını belirleyen belli
başlı devlet adamları Lord Henry John T. Palmerston, Lord John Russell, William Ewart Gladstone, Benjamin Disraeli ve Robert C. Salisbury
idi. Bunlardan Russell ve Gladstone liberal hükümetlerin başbakanı
iken, Palmerston, Disraeli ve Salisbury tutucu hükümetlerin başbakanı
olmuşlardır. Hepsi birden fazla başbakanlık görevine gelen bu kimselerin
Osmanlı Devleti’ne yönelik politikaları da farklı olmuştur.
Lord Palmerston genellikle Türk-yanlısı (Turcophile) olarak bilinen
bir politikacı olmuştur. 1850’lerde Kırım Savaşı patlak verdiğinde Türklerin desteklenmesi için Palmerston’un önemli gayretleri olmuştur. İngiliz
tarihinin şansız olayı olarak hatırlanan Kırım Savaşı’nın çıkmasında
İngiliz politikalarının açıklıktan uzak ve muallak bir yapıda kalmasının
etkili olduğu kabul edilmiştir. Lord Palmerston’un görüşü açıklıktan yana
idi. Buna göre, eğer İngiltere açıkça Rusya’nın isteklerine karşı olduğun
başından beri belirtse idi Ruslar savaşı göze alamayabilirdi. Diğer bir
görüş ise Lord Aberdeen’in görüşü idi ve Türkleri Rusya karşısında yalnız bırakmayı amaçlamaktaydı68. Rus-yanlısı (Russophile) Aberdeen ile
Palmerston çatışması sırasında başbakan Russell genellikle Aberdeen’in
fikirlerini desteklemiştir. 1853’te Palmerston’un görevinde istifasına yol
açan en önemli gelişmelerden birisi onun Doğu meselesinde aldığı tavır
olmuştur. Kırım Savaşı sırasında Palmerston müttefik donanmalarının
Karadeniz’e çıkarak Rus donanmasını Sivastopol’a sığınmaya zorlamasını
ve Karadeniz’in denetiminin müttefikler elinde olmasını istemişti. Onun
istekleri yerine gelmeyince Ruslar Sinop baskınını gerçekleştirmiş ve
Türklere büyük zayiat verdirmişlerdi. Palmerston’un istifaya zorlandığı
günlerde gerçekleşen bu olay birçok İngiliz devlet adamının tepkisine yol
açmış, Milletlerin ruhunu anlama kabiliyeti olan Palmerston’un düşünceleri
67 “England’s Policy in Turkey”, Fortnightly Review, s.288.
68 S. Walpole, “The Queen’s Prime Ministers”, Forthnightly Review, 58, 345 (September
1895), s.388.
89
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
kabul edilmemiş olmasından dolayı Sinop olayının yaşandığı ve şimdi
de daha köklü kararlar alınması gerektiği vurgulanmıştır69.
1850’lerde Maliye Bakanlığı yapmış olan Disraeli kolonileri boynumuzu çevreleyen değirmen taşı sözleri ile faydasız bulmuşken, asrın sonlarına doğru İngiliz emperyalizminin en başta gelen savunucularından
olmuştur. Aynı şekilde liberal Gladstone’da aynı dönemde Toprak sevgisi
ve şehveti insanoğlunun en büyük lanetlerinden olduğunu dile getirmiştir70.
1875’te Disraeli’nin başbakanlığı döneminde (1875-1880) Mısır Hidiv’i
İsmail Paşa’nın ekonomik sıkıntılarından dolayı sattığı Süveyş Kanalı
hisselerini satın alması ve İngiliz Kraliçesi’nin aynı zamanda Hindistan
Kraliçesi olmasında katkıları, İngiltere’nin Hindistan yolu üzerindeki
kuvvet ve güvenliğini geliştirmede oldukça etkili olmuştur. Kendisi de
bir doğulu olan Disraeli 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ve
1878 Berlin Konferansı’nda İngiltere’yi zarardan koruduğu gibi Rusya’nın
ilerlemesini durdurmada başarılı bulunmuş, Avrupa’daki Türk gücünün
zayıflaması ve Kıbrıs’ın kazanılmasına çalıştığı için bir diktatör olmuştur71.
İngiltere için şerefli bir barış yapmıştır72. Disraeli İngiltere’yi savaşa
sürüklememiş olsa bile Türklerin tarafını tuttuğu belirtilmiştir73. Oysa
Osmanlı Devleti’nin savaşsız kaybettiği iki önemli toprak parçası -Kıbrıs
ve Mısır- İngiltere’ye kaybedilmiştir74. İlkinde Türk-yanlısı Disraeli rol
oynarken, ikincisinde Türk-düşmanı Gladstone rol oynamıştır.
Benjamin Disraeli’nin liderliğindeki İngiliz heyeti Berlin Konferansı
sırasında Türk yanlısı görünüm vermişti. Oysa Disraeli hükümetinin
Osmanlıya yönelik politikaları çelişkilerle dolu ve zayıf bir karaktere
sahipti75. 1880’de Disraeli hükümeti Gladstone’un liberallerine yenilmiş ve 1885’e kadar İngiliz politikasına koyu bir Hıristiyan olan ve
Yakın Doğu ve Balkanlar politikasında Rus yanlısı bir politika izleyen
69 James Sykes, “Palmerston’s Quarrels with Court and Colleagues”, Macmillan’s
Magazine, 80 (May-October 1899), s.46-49.
70 Merriman, A History of Modern Europe, s.963.
71 “Benjamin Disraeli”, Macmillan’s Magazine, 91 (November 1904-April 1905),
s.239.
72 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, 1789-1914, Türk Tarih Kurumu Yayını,
Ankara 1999, s.537; Walpole, “The Queen’s Prime Ministers”, s.389.
73 Labouchere, “The Foreign Policy of England”, s.432.
74 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, 1789-1914, s.546.
75 “The Policy of Lord Beaconsfield’s Government”, Fraser’s Magazine, 17: 98 (February 1878), s.135.
90
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
Gladstone hükümeti yön vermiştir. Bu dönemde Rusya’ya yaklaşma
politikaları, Gladstone’un yakın adamı Duke of Argyll’ın çabaları ile
Osmanlı Devleti’nin Balkanlar ve Anadolu kısmında yenilikler yapılması
fikirleri desteklenmiş, bu da Osmanlı devletinin parçalanmasına katkıda
bulunmuştur. Gladstone 1880’de Almanya, Fransa ve Avusturya’nın
karşı koyduğu bir fikri -Osmanlı Topraklarının bombalanması- ortaya
koymuş ve Osmanlıya baskılar sonucu Karadağ’ın istediği tüm toprakları
Karadağ’a kazandırmıştır. Gladstone Türkleri despot barbarlar olarak
görmeye devam etmiş, kendi dinî söylemleri ve dindar görünümü ile
esaret altındaki Hıristiyanların bağımsızlığına çalışma gerekçesi ile gerçek
politika peşinde gitmiş, İngiltere’nin Mısır ve Balkanlar’da çıkarlarını
geliştirmiştir76.
1885’ten 1902 tarihine kadar İngiliz başbakanlık koltuğunu -birkaç
yıl hariç- doldurmuş olan Lord Salisbury 1897’de yaptığı bir konuşmada
medeniyeti ve Hıristiyan milletleri korumak için büyük devletlerle birlikte
hareket ettiklerini bunun için Sultan’ın gücünü azaltmaya çalıştıklarını
dile getirmiştir77. Oysa iki yıl önce yaptığı bir konuşmada İngiltere’nin
Müslüman tebaasının Sultan’ın Müslüman tebaasından daha kalabalık olduğunu belirttikten sonra bu kesimin güveninin kazanılmasını
istemiştir. Osmanlı Devleti’nde tebaa için ne yapılırsa yapılsın sadece
Sultan’ın dileği aranmalıdır demiştir78. Lord Salisbury’nin 1895 Ermeni
ayaklanmaları sırasında yaşanan olaylarda tarafsız bir devlet adamı
edası yerine Osmanlı Devleti’ne karşı saldırgan bir tavır takınmıştır.
Osmanlı Devleti’nin çökebileceğinden bahsetmiş, bunun olmamasının
tek nedeni olarak Rusya ile İngiltere’nin müttefik olmamasını yani çatışan emperyalist çıkarların bulunduğunu dile getirmiştir79.
Lord Salisbury’nin Ermeni meselesindeki olumsuz tavırları, Girit
meselesinde de görülmüş, 1898’de Girit Ayaklanmasının bastırılmasından sonra Türk askerlerinin adadan tamamen çekilmesine İngiliz
hükümetinin notası sebep olmuştur80. Bu tarihten yaklaşık on yıl sonra
ada elden çıkmıştır.
76 Paul W. Schoroeder, “Gladstone as Bismarck”, Canadian Journal of History, 15: 2
(August 1980), s.169-171.
77 “The Situation in the East”, The Speaker, 22 May 1897, s.573.
78 Rafiuddin Ahmad, “The Eastern Question”, The Nineteenth Century: A Monthly
Review, 38, 226 (December 1895), s.1008.
79 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, 1789-1914, s.576.
80 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, 1789-1914, s.563.
91
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
SONUÇLAR
Ermeni meselesi 19. asrın ikinci yarısında ortaya çıkan, Osmanlı
Devleti’nin zayıflığı, kurumlarının işlevsizliği, emperyalist çıkarlar için
sürekli Osmanlı iç işlerine karışan Büyük Devletlerin varlığı, Ermeni
milletinin milliyetçilik fikirleri doğrultusunda ayrımcılık düşüncesi,
Hıristiyan misyonerlerin faaliyetleri gibi sebeplerin doğurduğu bir
mesele olmuştur. Bu meselede Osmanlılar topraklarının parçalanmaması
için gayret gösterirken, Ermeniler siyasî ihtiraslar peşinde olmuşlardır.
Büyük Devletler -özellikle Rusya ve İngiltere- ise Yakın Doğu’daki çıkarları için mücadele etmişlerdir.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı Ermeniler için önemli bir dönüm
noktası olmuş, savaş sonrasında yapılan anlaşmalara Ermeniler için
reformlar yapılması maddeleri girmiştir. Böylece Ermeniler uluslararası
bir boyutta ele alınmaya başlanmışlardır. Bunu bir fırsat bilen Ermeni
patrikleri, okur-yazarları ve militanları Büyük Devletlerin desteğini
alarak ayrılıkçı isteklerine kavuşmak taraflısı olmuşlardır. Osmanlı
Devleti ise bir yandan uluslararası politikalarda Avrupa’daki emperyalist
rekabetten faydalanırken, diğer taraftan Hamidiye Alayları gibi güçler
oluşturarak Ermeni ayrımcılığının somut kazanımlar elde etmesini
engellemeye çalışmışlardır.
Ruslar Ermenileri sürekli kışkırtarak güneye inme politikalarını
gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Ancak, 1878 Berlin Antlaşması’ndan
sonra İngilizlerin Ermenilere yönelik politikaları desteklemeleri üzerine
kendi Ermenilerinin benzer isteklerinden ürkerek daha temkinli davranmaya yönelmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin parçalanmasının önünün
alınamayacağına inanan İngilizler ise Ermeni azınlığı kazanma yoluna
gitmişlerdir. Amaçları doğuda kurulacak ve İngiliz yanlısı olacak bir
Ermeni devletinin kendi çıkarlarına daha fazla hizmet edeceği gerçeği
idi.
Ermenilere yönelik İngilizlerin ve diğer güçlerin politikaları Osmanlı
iç politikasını daha fazla sıkıntıya sokmaktan başka bir işe yaramamış,
bir yandan Ermenileri ayaklanmalara ve ayrılıkçı örgütler kurmaya
yöneltirken, diğer taraftan Osmanlı Devleti ve Müslüman halkı küstürmüşlerdir. Sonuçta birçok siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel bunalımın
doğmasına yol açmışlardır.
92
Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN
BİBLİYOGRAFYA
Ahmad, Rafiuddin, “The Eastern Question”, The Nineteenth Century: A Monthly Review,
38, 226 (December 1895).
“An IndIan Officer,” Russia’s March towards India, Vol.2, Samson Low,
Marston&Company, London 1894.
Armaoğlu, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, 1789-1914, Türk Tarih Kurumu Yayını,
Ankara 1999.
“Benjamin Disraeli”, Macmillan’s Magazine, 91 (November 1904-April 1905).
Bent, J. Theodore, “The English in the Levant”, English Historical Review, 5 (October
1890).
Bolsover, G. H., “David Urquhart and the Eastern Question, 1833-1837: A Study
in Publicity and Diplomacy”, The Journal of Modern History, Cilt 3, No:4, December
1936.
Edwardes, Michael, Playing the Great Game: A Victorian Cold War, Hamish Hamilton,
London 1975.
Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, Kaknüs, İstanbul 1999.
Gladstone, W. E., “The Peace to Come”, Nineteenth Century: A Monthly Review,
3:12 (February 1878).
Gladstone, W. E., Bulgarian Horrors and the Question of the East, William Clowes
and Sons, London 1876.
Gleason, John Howes, The Genesis of Russophobia in Great Britain: A Study of the
Interaction of Policy and Opinion, Harvard University Press, Cambridge 1950.
Halaçoğlu, Yusuf, Ermeni Tehciri ve Gerçekler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
2001.
Hovannisian, Richard G., “The Armenian Question in the Ottoman Empire”, East
European Quarterly, 6, 1 (March 1872).
Karal, Enver Ziya, OsmanlıTarihi, Cilt VIII, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara
1988.
Kent, Marian, Great Powers and the End of the Ottoman Empire, Frank Cass, London
1996.
“La Question d’Orient, Expose Politique”, London Quarterly Review, 29: 58
(January 1868).
Labouchere, H., “The Foreign Policy of England”, The North American Review,
S.155, July-December 1892.
Mandelstam, André N., La Société de Nations et les Puissances devant le Problème
Arménien, Paris 1926.
McCarthy, Justin, “The Population of the Ottoman Armenians”, The Armenians in
the Late Ottoman Period, Hazırlayan Türkkaya Ataöv, Ankara: The Turkish Historical
Society, 2001.
McCarthy, Justin, The Ottoman Peoples and the End of Empire, Arnold, London
2001.
Merriman, John, A History of Modern Europe: From the Renaissance to the Present,
Norton & Company, London 1996.
Panossian, Razmik, Armenians, Columbia University Press, ABD 2006.
“Papers presented to the BrItIsh Houses of ParlIament, Article VI”,
European Quarterly Journal, S.9, C.17, July 1839.
93
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Porter, Bernard, The Lion’s Share: A Short History of British Imperialism, 1850-1970,
Longman, London 1975.
Schoroeder, Paul W., “Gladstone as Bismarck”, Canadian Journal of History, 15:
2 (August 1980).
Shaw, Stanford J., Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Cilt 2,
Çeviren Mehmet Harmancı, E Yayınları, İstanbul 1983.
Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, Vol.1, TTK Yayını, Ankara 1989.
Sykes, James, “Palmerston’s Quarrels with Court and Colleagues”, Macmillan’s
Magazine, 80 (May-October 1899).
“The LIfe of WIllIam Ewart Gladstone”, Atheneaum, 2147, December 1868,
London 1830.
“The PolIcy of Lord BeaconsfIeld’s Government”, Fraser’s Magazine, 17:
98 (February 1878).
“VISCOUNT PALMERSTON, K.G.&c.”, Gentleman’s Magazine, S.2, December 1865.
Vucinich, Wayne S., “Russia and the Near and Middle East”, Current History, S.28,
C.162, February 1955.
Walpole, S., “The Queen’s Prime Ministers”, Forthnightly Review, 58, 345 (September
1895).
Watson, Hugh-Seton, The Russian Empire 1801-1917, Clarendon Press, Oxford
1967.
Webster, Sir Charles, KCMG, FBA, “Urquhart, Ponsonby, and Palmerston”, English
Historical Review, S.62, 1947.
WorrInger, Renée, “‘Sick Man of Europe’ or ‘Japan of the Near East’?: Constructing
Ottoman Modernity in the Hamidian and Young Turk Eras”, International Journal
of Middle East Studies, 36 (2004).
WucInIch, “Russia and the Near and Middle East”.
Yetişgin, Memet, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde Maraş Sancağındaki
Ermenilerin Ekonomik Durumları ve Yönetimdeki Yerleri”, Hoşgörü Toplumunda
Ermeniler, Cilt 3, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri 2007.
Zürcher, Erik J., Turkey: A Modern History, I. B. Tauris and Co., London 1997.
94
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E
MİSYONER, ERMENİ, TERÖR VE
AMERİKA ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Talas/Kayseri-TÜRKİYE
Tlf.: 0 352 437 49 37, e-posta: [email protected]
95
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
Amerika Birleşik Devletleri ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkilerin başlangıç tarihi 19. asrın ilk yıllara kadar uzanır. İki devlet arasındaki
ilk münasebetler siyasî olmaktan ziyade ticarî, dinî ve kültürel boyutlu bir
gelişme izlemiştir.
Osmanlı idaresindeki Anadolu ve Ortadoğu topraklarının yeraltı ve yer
üstü kaynakları bakımından zenginliği, sahip olduğu pazar niteliği ve ulaşım
olanakları 1830’lu yıllardan itibaren Amerika Birleşik Devletlerinin ilgisini
çekmiştir. Amerika Birleşik Devletleri; Osmanlı Devleti ile imzaladığı daha
ilk anlaşmadan ve ticari alandaki ilk yakınlaşmadan itibaren bu toprakların ve
barındırdığı zenginliğin kendi çıkarları adına ne tarzda, hangi ölçülerle ve toplumun hangi kesimleriyle yakın münasebetler kurularak elde edilebileceğini
araştırmaya yönelmiştir. Bu politikanın sonucu olarak Osmanlı topraklarında
yaşayan ve özellikle Anadolu coğrafyasında hayat sürmekte olan Ermeniler, bu
ilişkilerde ve ön görülen Amerikan hedeflerinin gerçekleştirilmesinde önemli
bir unsur olarak kabul görmüş ve Amerika Birleşik Devletleri için büyük bir
önem arz etmişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri ile Ermeniler arasında ilk
münasebetlerin kurulmasına, Ermenilerin Amerika Birleşik Devletleri’nin
menfaatlerini gerçekleştirmede bir maşa haline getirilmesine ise Amerikan
misyonerleri aracılık etmişlerdir.
96
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Hıristiyanlığı tanıtma, yayma ve yeni inanırlar kazanma demek
olan misyonerlik Hıristiyanlığın temel özelliklerinden biri olmuştur.
Bu politikayla misyonerlik Hıristiyanlık kadar eski ve köklü bir dinî
unsur haline gelmiştir. Daha sonraki tarihlerde örgütlü bir kurum olarak
vücut bulacak, amaçlı ve şuurlu bir dinî tebliğ faaliyeti başlatacak olan
bu mesleğin öncüleri Havariler olmuştur1. Başlangıçta bu minvalde bir
mana taşıyan misyonerlik kelimesi zamanla, özellikle on yedinci asırdan
itibaren, yeni anlamlar kazanarak, dalalet ve sapıklık içerisinde bulunduğuna inanılan toplumlara hidayet yolunu gösterme çabası yanında, ticarî,
siyasî ve kültürel amaçlarla diğer toplumlara gönderilme anlamlarını da
içerecek şekilde bir kullanım kazanmıştır. Dolayısıyla misyoner temelde
1
Osman Cilacı, Hıristiyanlık Propagandası ve Misyoner Faaliyetleri, Diyanet Vakfı
Yay., Ankara 1982, s.7; Hidayet M. Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve
Yabancı Okulları, 2. Baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1992, s.25.
Bazı araştırmacılar da Hz. İsa’nın ve havarilerinin yapmış olduğu dini yayma
çalışmalarının, teşkilât halinde yapılan organize bir faaliyet olmadığı, sadece tebliğ
amacı taşıdığı düşüncesiyle bu dönemdeki çalışmalara misyoner faaliyetleri olarak
bakmamak lazım geldiğini belirtmektedirler. Bkz. Şaban Kuzgun, “Misyonerlik
ve Hıristiyan Misyonerliğinin Doğuşu”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, No:1, Cumhuriyetin 60. Yılına Armağan, Kayseri 1983, s.66.
97
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
bir din adamı demektir. Fakat misyonerler, dünyanın dört bir tarafına
yayılmış olmalarından, bulundukları belde ve bölgelerin dinî karakterlerini, nüfus, dil ve kültür yapılarını, yeraltı ve yer üstü kaynaklarını tetkik
ve tespit etme noktasında yapmış oldukları çalışmalar dolayısıyla, bir
başka yönüyle de tarih-toplum-kültür araştırmacısı2 olmuşlardır.
Osmanlı coğrafyasında misyonerlik faaliyetlerinin tarihi araştırmaların yabancılık duyduğu bir konu değildir. Bilindiği gibi, Anadolu’da
faaliyet göstermeye başlayan ilk misyoner grubu daha 1220 yılında
İstanbul’a gelen Saint François tarikatına mensup Franciscain rahiplerinden Katolik Kapusenler (Freres Mineurs) olmuştur. Bugün sadece
Conventueller diye anılan bu rahipler İstanbul’a gelen en eski Katolik
misyonerleri idiler. Bu misyonerlerin İstanbul’da yaptıkları en önemli
iş Bizans ve Roma kiliselerinin birleştirilmesini gerçekleştirmek, yani
Greklerin Katolikleşmelerine çalışmak olmuştur. Conventual rahipleri
ayrıca öğretim işiyle de meşgul olmuşlardır. Ancak bu noktadaki çalışmaları belki diğerlerine nispetle biraz daha sınırlı olarak İstanbul’un
fethinden önce olduğu gibi sonrasında da, Latin kiliselerinin yanında
bulunan okullarda, kilise ruhanî dairesinde oturan Latin ailelerinin
çocuklarını okutmaktan veya kilisede görev alacak çocukları kilise okullarında okutmaktan ibaret kalmıştır3.
Osmanlı ülkesine giren ikinci grup Katolik misyoner grubu Dominikenlerdir. Bir iddiaya göre bunların İstanbul’a gelişi 13. yüzyılın ilk
yarısı içinde, başka bir iddiaya göre ise aynı yüzyılın ikinci yarısında
gerçekleşmiştir. Osmanlı topraklarında faaliyete başlayan diğer bir
Katolik misyoner grubu da Cizvitler olmuştur. 1583 Kasımının sekizinci
günü beş kişilik bir grup hâlinde Osmanlı ülkesine ayak basan Cizvit
misyonerleri aynı yılın 18 Kasımı’nda St. Benoit Manastır ve Kilisesi’ne
yerleştirilmişlerdir. Yerleşir yerleşmez yaptıkları ilk işlerden biri ise
burada hemen bir okul açmak olmuştur. Cizvitler, tarikatlarının 1773
yılında Papa XIV. Clement tarafından lağvedilmesine kadar, Rumlar ve
Ermeniler arasında, 190 yıl süreyle İstanbul’da faaliyetlerini sürdürmekten geri durmamışlardır. İstanbul’a Cezvitler’den sonra gelen diğer bir
misyoner grubu ise Capucinsler olmuştur. 1626 Temmuzu’nun yedisinde
2
3
98
Necmettin Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, Osmanlı, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara 1999, C.5, s.329.
Nurettin Polvan, Türkiye’de Yabancı Öğretim, C.I, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,
İstanbul 1952, s.66, 69-70.
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
üç kişilik bir Capucin misyoner grubu İstanbul’a gelmiş ve St. Georges
Kilisesi’ne yerleşerek, Cizvitler gibi onlar da, kilise bünyesinde açtıkları
bir okul ile eğitim alanında kendilerini ispatlamaya çalışmışlardır.
Fransa, Colbert hükümeti zamanında bu misyonerlerin eğitim
faaliyetlerinden faydalanmak istemiş ve Osmanlı Devleti’ndeki Fransız
elçiliğine ve konsolosluklarına tercüman yetiştirmek maksadıyla Krallık
Ticaret Meclisi 18 Kasım 1669 tarihinde her üç yılda bir kere Fransa’dan
Capucinlerin İstanbul ve İzmir’deki okullarına altı dil oğlanı gönderilmesine karar vermiştir. 1718’de alınan son kararla da Capucinler’in
İstanbul’daki okulunda on iki dil oğlanı bulundurulmuştur4.
Osmanlı ülkesinde faaliyet gösteren ikinci gurup misyonerler ise
Protestanlar olmuştur. Daha İngiltere Cumhuriyeti’nin ilan olunduğu
1646 yılında Londra’da yer alan yeni Parlamento Hıristiyanlığın neşri
için bir cemiyet teşkili cihetine gitmiştir. 1698, 1792 ve 1805 tarihlerinde bu cemiyet mevcut teşkilatını, yaptığı atılımlarla daha geniş bir
alana yaymaya çalışmıştır.
Osmanlı Devleti’nin siyasî durumunun sunduğu imkânlar ve Katolik
misyonerlerin faaliyetlerini hızla sürdürmelerine engel olma arzusu,
Protestan misyonerlerini Osmanlı ülkesindeki çalışmalarını 19. asrın
ilk yarısında bir kez daha gözden geçirmeye ve etkinlik sağlayıcı tedbirler almaya sevk etmiştir. Yapılan çalışmalar ilk başta ve bakışta dinî
ve mezhebî nitelikli bir çerçeve içinde görünmüş olsalar bile, gerçekte
İngiltere’nin Fransa ve Rusya’ya karşı Osmanlı ülkesinde kullanabileceği
Protestan kitlenin meydana getirilmesi çalışmasından başka bir şey
olmamıştı. Daha sonra 19. yüzyılda İngiltere’nin çoğunlukla yürüttüğü
Protestanlık faaliyetlerine Amerikan Protestan faaliyet gurupları da
katılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri siyasi bir teşekkül haline gelmede
gecikmiş olması dolayısıyla her sahada olduğu gibi, diğer devletlere
nispetle, misyonerlik faaliyetleri konusunda da geç kalmış, ancak böyle
olmasına rağmen netice itibariyle kendi adına elle tutulur bir başarıyı
gerçekleştirme istidadı gösterebilen bir ülke olmuştur.
Bilindiği gibi Osmanlı topraklarında yaşayan Katoliklerin koruyuculuğunu Fransa ve Avusturya, Ortodoksların koruyuculuğunu ise Rusya
üstlenmiştir. Adı geçen bu üç devlet 1840 tarihinden itibaren Lübnan
ve Suriye bölgelerinde Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında meydana
4
Ayrıntılı bilgi için bkz. Polvan, Türkiye’de Yabancı Öğretim, s.60-125.
99
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
gelen çatışmalardan faydalanarak kendi mezheplerinden olanları himaye
etmek bahanesiyle olaylara müdahale etmişler, bu vesileyle nüfuzlarını kuvvetlendirmeye çalışmışlardır. Böyle bir gelişme ise İngiltere’yi,
bölgede etkin hale gelme politikası güden diğer devletlerin nüfuzlarını
dengede tutabilmek için, mezhebî bir himaye kurma siyasetini gütmeye
sevk etmiştir. Fakat böyle bir himayeye konu teşkil edecek bir Protestan
topluluğu bulunmadığı için de önce böyle bir topluluğu vücuda getirmek
üzere harekete geçmiş, 1840 yılında Kudüs’te bir Protestan mabedi inşa
etmek üzere Osmanlı Devleti’nden müsaade olunmasını istemiştir.
Babıâli önceleri bu talebe pek sıcak bakmamış ise de nihayet 1842’de
Kudüs’te ilk Protestan kilisesinin tesisi mümkün olabilmiştir. Bu ilk
adımın gerçekleştirilmesinin ardından kurulan bu yeni kilise için Protestan müntesipler temin etmenin mücadelesine başlanmıştır. İngiltere,
Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya’dan gelen muhtelif Protestan
misyonerleri, özellikle İngiliz konsoloslarının maddî ve manevî destekleri
sayesinde, başka din ve mezheplere mensup halkı Protestan yapmak
üzere hummalı bir faaliyete başlamışlardır5. Dolayısıyla Türkiye’ye gelen
ilk Protestan misyonerleri 1804’ta kurulmuş olan British and Foreign
Bible Society’ye mensup din adamları olmuşlardır. Bunlar, çalışmalarına
öncelikle İzmir ve çevresinden başlayarak, misyoner faaliyetleri açısından Asya’nın anahtarı olarak kabul edilen Anadolu’nun içlerine doğru
ilerlemeye gayret etmişlerdir6.
Önceleri İngiltere’nin yönlendirip desteklediği Protestan misyoner
ve misyonerlik faaliyetleri, bu tür çalışmalara biraz gecikmeli olarak
katıldığını belirttiğimiz Amerika Birleşik Devletleri tarafından, 19. asrın
ilk çeyreğinden 20. asrın ilk çeyreğine kadar yaklaşık bir asrı kapsayacak
bir dönem içinde gayet hızlı ve etkin bir şekilde sürdürülecektir. Böylece
Osmanlı topraklarında açılan ve açılacak olan mabet, hastane, yetimhane, okul ve benzeri kurumlar vasıtasıyla mezhep propagandalarına
girişilecek, bir taraftan Ermeniler Protestanlaştırılmaya, bir Protestan
topluluğun oluşması ve palazlanması için çalışılırken diğer taraftan ise
Osmanlı ülkesinde yavaş yavaş vücut bulmaya başlayan Protestan cemaat
üzerinde himaye hakkı elde edilmek istenecektir. Önceleri sade ve yalın
bir talep, akabinde ise bir hak olarak elde edilmeye çalışılacak olan bu
5
6
100
A. Alper Gazigiray, Osmanlılardan Günümüze Kadar Vesikalarla Ermeni Terörünün
Kaynakları, İstanbul 1982, s.68.
Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbul 1988, s.57-58.
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
imtiyaz arayışı, ileriki satırlarda görüleceği üzere, zaman zaman Osmanlı
idaresi ile Amerika Birleşik Devletleri’ni karşı karşıya getirecektir. Bu
tür ihtilaflar iki devlet arasında siyasi krizlerin doğmasına yol açmanın
ötesinde, ileriki yıllara hazırlık olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri
tarafından, Ermeni Meselesi diye adlandırılan bir meselenin de yavaş
yavaş ortaya çıkmasının ilk adımları atılmaya, alt yapısı oluşturulmaya,
o gün için Osmanlı Devleti’ne karşı, bugün ise Türkiye Cumhuriyeti
aleyhinde kullanılacak olan bir kadro yetiştirilmeye7 başlanmıştır.
Misyonerler genel olarak sabırlı, çalışkan, feragat sahibi, sır saklamasını bilen kimseler olmak gibi çok yönlü hususiyetlere sahip olmuşlardır. Misyonerlik her ne kadar dinî bir mana taşımışsa da misyoner
faaliyetleri sadece dinî esaslar çerçevesinde yapılmakla sınırlı kalmamış, yapılan faaliyetler siyasî, iktisadî, içtimaî ve idarî alanlardaki her
türlü çalışmayı kapsayacak şekilde oldukça geniş ve çok farklı amaçlara
yönelik olarak yürütülmüştür. Hatta gerektiğinde, Roma İmparatorluğu
yahut Osmanlı Devleti tarihinde yaşanan bir dizi örnekte olduğu gibi,
kurulu düzeni değiştirmeye veya yıkmaya yönelik isyan ve ayaklanmalara rehberlik etmek veya bu tür olaylara iştirak etmek gibi bir noktaya
kadar uzanmıştır. Bu durumdan dolayıdır ki 18. asır Fransız yazar ve
filozoflarından Voltaire (1694–1778) misyonerleri koyun postuna girmiş
ejderhalar olarak tavsif etmiş ve dünyayı bin dört yüz yıl kana boyadıklarına8 inanmıştır.
Osmanlı Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkilerin
başlaması ve gelişmesi açısından ticarî faaliyet ve münasebetlerin ilk
ve temel unsurlardan biri olduğunu belirtmiştik. Bunun böyle olmasında ve belirli bir seviyeye ulaşmasında ise Amerikan misyonerlerinin
küçümsenmeyecek bir payı olduğu aşikârdır. Zira misyonerlerin dinî
çalışmaların yanında meşgul oldukları diğer bir alan da malî ve iktisadî
konular, Osmanlı ülkesinin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile potansiyel
ticaret hacmi olmuştur. Bu noktalarla birçok Amerikan misyoneri meşgul
olmuş, içinde bulunduğu bölgenin haritalarını çizmiş, resimlerini çekmiş, yeraltı zenginliklerine ulaşabilmek için zenginliği muhtemel olan
yerlerde, bir takım vesileler ve isimler altında, fırsat buldukça kuyular
açtırmış ve kazılar yaptırmıştır. Yemen’de faaliyet gösteren ve esas ismi
G. Wayman Bury iken niyetini ve kimliğini gizleyerek takma ad kullanma
7
8
Gazigiray, Osmanlılardan Günümüze…, s.70.
Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.329-30.
101
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
yoluna giden Abdullah Mansur bu tür çalışmalar içerisindeki misyonerlerden sadece birisi olmuştur. Sivas’ta bulunan Amerika konsolosu ise
hazırladığı raporlarla, Amerikan emperyalizminin ve ona aracılık eden
kurumların Anadolu’nun engin zenginliğine, maden kaynaklarına ve
genel yapısına dikkatini çekmeye9 çalışmıştır.
Amerikan misyonerleri bir taraftan yaptıkları tespit ve çalışmalarla
Osmanlı topraklarında yer alan zenginliklerden ve sunulan imkânlardan
kendi ülkeleri ve halkları lehine azami derecede faydalanmaya çalışırken,
diğer taraftan ise Osmanlı ülkesinin iktisadî, malî ve sanayi alanlarında
gelişmesini önleyici girişimler içerisinde olmuşlardır. Örneğin yerli
sanayinin güçlenmesi yolunda gümrük hadlerinin yüzde elli oranlarına kadar yükseltilmiş olması misyonerleri derinden rahatsız etmiş,
bu tür uygulamaların son bulması için yoğun bir çaba sarf etmelerine
yol açmıştır. Bu noktada vermiş oldukları mücadele bir taraftan bu tür
uygulamaların son bulmasını sağlarken, diğer taraftan ise Osmanlı
sanayisinin gelişmesini önleyen nedenlerden birisini oluşturmuştur.
Mr. Hamlin’in ifadesi ile: Ne zaman ki, hükümetin bu politikası özellikle
İngiltere tarafından tamamıyla yıkılmış, Türkiye’nin sanayisi çökmüş ve ülke
hızlı bir zaaf süreci içerisine girmiştir10.
Misyonerlerin en bariz özelliklerinden bir diğeri ise haber toplama
ve bilgi edinme faaliyetleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Misyonerler bulundukları yerlerde ve çevre bölgelerde meydana gelen
olayları, hadiseleri ve bunların nedenlerini bir kısım siyasî makamlara
ve bağlı bulundukları merkezlere rapor etmişlerdir. Örneğin Anadolu’da
dört sene Amerika Birleşik Devletleri adına misyonerlik faaliyetinde
bulunmuş olan Frederic Davis Garin, Osmanlı topraklarında Ermeni
Buhranı ve 1894 Kıtali ile Vukuat-ı Mukaddimesi ve Tafsilatı adı altında
Ermenileri haklı gösteren bir kitap neşretmiştir11. Yine Amerika Birleşik
Devletleri adına Van’da faaliyet gösteren başka bir misyoner Ermeni
Buhranı başlığı altında Sason hadiselerine dair bir kitap kaleme almış ve
Londra’da birçok kimseye nüshalarını göndermiştir12. Merzifon Anadolu
9
Bu tür raporlara örnek olması bakımından bkz. Kayseri Sancağı Hakkında Teğmen
Bennet Tarafından Hazırlanan Genel Rapor (1880), Çeviren: Uygur Kocabaşoğlu,
Aralık 1996, Kayseri.
10 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.333.
11 BOA, Y.A.Hus., Belge No:327/61, Tarih: 14.01.1312.
12 BOA, Y.A.Hus., Belge No:338/100, Tarih: 15.05.1313.
102
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Koleji’ni idare eden Amerika misyonerlerinden biri tarafından Ermenilerin Ankara’da yargılanmalarını ve bu yargılama dolayısıyla ortaya çıkan
durumu konu alan bir makale Presbiterian adındaki İngiliz gazetesinde
neşredilmiştir13. Yine Standard Gazetesi’nde bir kısım misyonerlerle
Madam Tomayan tarafından gönderilmiş olduğu tahmin olunan Ankara
Mahkemesi’nin konu edildiği bir mektup yayımlanmıştır14. Yine Van ve
Bitlis’te bulunan iki Amerikalı misyoner bölgelerindeki yerel çatışmaları Erzurum’da bulunan İngiliz konsolosu Mr. Zahrab’a iletmişlerdir15.
Beraberinde iki pasaport taşıma imkânı bulan, İngiliz ve Osmanlı kimliği
ile halk arasında dolaşan, onlar gibi giyinip onlar gibi konuşan bir kısım
misyonerler bağlı bulundukları devletin hedeflerini gerçekleştirmede
onlara azami derecede yardımcı olmaya çalışmışlardır16.
Bütün bunlardan dolayıdır ki misyonerler yakın ve Orta Doğu’daki
durumla ilgili İngiliz ve Amerikan enformasyonunun temel kaynaklarından birini teşkil etmişlerdir17. Amerika Birleşik Devletleri’nin
konsolosluk mensuplarını belirlemede ve onları tayini noktasında
misyoner şahsiyetlere büyük yer vermesi ve itibar etmesi, atadığı elçi,
elçilik kâtibi, konsolos ve konsolos yardımcıları ve saireyi bile zaman
zaman misyonerlerden seçmiş olması misyonerlerin siyasî faaliyetler
içerisinde bulunmalarını teşvik eden en önemli unsurlardan biri olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nin bu yöndeki politikasında ısrarlı
davranması ise hem misyoner faaliyetlerini sınırlamak konusunda
alınan ve alınması düşünülen Osmanlı tedbirlerine karşı caydırıcı bir
rol oynamış ve hem de misyonerlere serbestçe hareket etme cesaret ve
fırsatı bahşetmiştir. Örneğin 1894 yılında önde gelen misyonerlerden
B. D. W. Henter Harput’ta bulunan Amerikan konsolosluğuna konsolos
yardımcısı olarak atanmak istenmiştir. O günkü Osmanlı hükümeti
Amerika Birleşik Devletleri’nin bu kararına muhalefet etmiş ve atama
bir süre için ertelenmiş ise de aynı göreve bir başka misyoner, Dr. Thomas H. Norton atanmıştır. Robert Koleji’nin kurucusu ve ilk müdürü
Cyrus Hamlin (1811–1900)’in iki defa Amerika’ya başbakanlık etmiş
13 BOA, Y.A.Hus., Belge No:289/90, Tarih: 29.07.1311.
14 BOA, Y.A.Hus., Belge No:276/69, Tarih: 10.12.1310.
15 Bu tür bilgilendirmeler için bkz. Bilâl N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Osmanlı
Ermenileri (1856–1880), Tercüme Şinasi Orel, İstanbul 1986, s.100, 101, 108,
107, 418, 419, 420.
16 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.333.
17 Gürün, Ermeni Dosyası, s.55.
103
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
olan Grover Cleveland (1837–1908)’a Osmanlı karasularına Amerikan
donanmasının gönderilmesi tavsiyesinde bulunarak saldırgan bir gunboat
diplomasisi kışkırtıcılığı yapması örneğinde olduğu gibi, gerek Amerikan okullarında ve gerekse Amerikan konsolosluklarında görev yapan
ve siyasetle iç içe olan misyonerler Türk-Amerikan diplomasisinin ve
ikili ilişkilerin şekillenmesinde önemli bir rol oynamışlardır. Biraz da
böyle bir yapının etkisi ve neticesi dolayısıyladır ki 1901’de Amerika
Birleşik Devletleri’nin idaresi kendisine teslim edilecek olan ve her ne
hikmetse 1906 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüş olan 26.
Amerikan başbakanı Theodore Roosevelt (1858–1919) dünyada öncelikle
ve herkesten evvel ezmek istediği iki ülkeden birisinin Osmanlı Devleti
olduğunu beyan etmiştir18.
Yukarıda da ifade edildiği üzere Osmanlı topraklarına ilk gelen
misyonerler iktisadî, dinî, kültürel ve siyasî noktalar başta olmak üzere
imparatorluğu genel yapısı itibariyle tanımaya çalışmışlar, mühendis,
seyyah, topograf, doktor ve daha değişik unvan ve sıfatlarla önemli incelemelerde bulunmuşlardır. Misyonerlik faaliyetleri başlangıçta sadece
Müslüman olmayan unsurlara değil, Osmanlı vatandaşı bütün herkese
hitap etmeyi amaç edinmiştir. Böyle bir anlayışın gereği olarak da Amerikan misyonerleri öncelikle Müslümanlar ve nüfuzlarından faydalanmak üzere İzmir’deki Yahudi dönmeleriyle ilgilenmeye başlamışlardır.
Ancak gerek ilk keşif incelemelerinden yaklaşık on yıl sonra, Eli Smith
ve Harrison Gray Otis Dwight adlı iki misyonerin bir yıl kadar sürmüş
olan ikinci araştırma gezisi ve gerekse Yahudilerin muhalefeti ve Müslümanların Protestanlaştırılmasının yapılan yatırıma ve verilen emeklere
değmeyeceği şeklindeki o tarihe kadar edinilen tecrübeler neticesi bu
yaklaşım biçiminden vazgeçilmiştir. Bunun üzerine, biraz da zorunlu
olarak daha sonraları gayet mümbit bir alan olduğu anlaşılacak olan,
ancak bu dönemde maddî ve manevî durumları fecaat arz eden... ahlak
ve maneviyatları ifsat etmiş bulunan19 Hıristiyan azınlıklar, özellikle de
Ermeniler arasında çalışmanın gerekli olduğu kararına varılmıştır20.
Böyle bir karar ile Ermeni unsurunun din, kültür ve ekonomik çıkarları bakımından Fransa, İngiltere ve Rusya tarafından parsellenmeye
çalışıldığı bir devrede, (1860–1870) Amerika Birleşik Devletleri de, bir
18 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.332.
19 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.341.
20 BOA, Y.A.Hus., Belge No:352/89, Tarih: 19.12.1313; Gürün, a.g.e., s.55.
104
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
taraftan Osmanlı coğrafyasında kurduğu misyoner örgütleri, okulları,
yetimhaneleri, hastaneleriyle ve diğer taraftan kendi ülkesinde Ermenilere sağlamış olduğu imkânlarla bu unsur üzerinde etkili olmaya çalışmıştır. Birinci Dünya Savaşı’na kadar geçen süre zarfında da Ermenilik
davasını siyasî bir düzeye getirmeyi başarabilmiştir. Öyle ki Ermeniler
açısından genel olarak Amerika, özel olarak ise Boston şehri21, Ermeni
Milli Mukavemet Komiteleri’nin kurulması22 ve faaliyetlerini hiç bir
engel ve sınırlama ile karşılaşmadan gayet rahat bir şekilde sürdürme
fırsatı buldukları yer olmuştur. Burada teşkilatlanan ve mukavemet
komiteleri oluşturan Ermeniler bilakis Amerika’daki bir kısım dini
cemaat ve kurumlardan ilgi ve alaka görmüşler, hatta bu tür cemaat ve
cemiyetler Ermenileri müdafaa etmek üzere ortaya çıkan problemlerde
Osmanlı Devleti’ne şiddetle aleyhtarlık etmişlerdir23.
Amerikan misyonerleri tarafından Ermenilere yönelik faaliyetlerin
nasıl sürdürülmesi gerektiği sorusunun cevabını bulmak ve programını
yapmak üzere 1860 yılında Harput’ta bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda alınan ve yarım asra yakın bir süre uygulamada kalacak olan
karara göre yapılacak çalışmaların öncelikle üç misyon dahilinde olması
benimsenmiştir. Buna göre; kabaca Trabzon’dan Mersin’e çekilecek bir
çizginin batısında kalan ve diğerlerine nispetle önceliği ve önemli bir yeri
olan ve 1832 yılında merkez haline getirilen İstanbul’a ilaveten Merzifon, İzmit, Kayseri, Bursa, Manisa ve Sivas istasyonlarından oluşan bu
bölge Batı Türkiye Misyonu’nu olarak adlandırılmıştır. Bu bölge zaman
zaman küçük çaplı değişikliklere uğramışsa da genel olarak bütünlüğünü
muhafaza etmiştir. Sivas’ın hemen güneyinden Mersin’e, Mersin’den de
Halep’e çekilen doğrular içinde kalan ve merkezini Antep’in teşkil ettiği,
Halep, Adana, Antakya ve Maraş istasyonlarından meydana gelen üçgen
alanı ise Merkezî Türkiye Misyonu oluşturmuştur. Bu iki misyonun
dışında ve doğusunda kalan topraklar ise Doğu Türkiye Misyonu olarak
benimsenmiştir. Harput merkezli bu misyonun önde gelen istasyonlarını
ise Harput, Bitlis, Erzurum ve Mardin24 teşkil etmiştir.
21 BOA, Y.A.Hus., Belge No:225/8, Tarih: 1319 L. 14.
22 BOA, Y.E.E., Kısım No:11, Evrak No:300–301; Zarf No:54, Kutu/Karton
No:136.
23 BOA, Y.A.Hus., Belge No:321/68, Tarih:09.09.1312.
24 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.342.
105
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Son dönem içerisinde Amerika’nın en önemli faaliyet alanlarından
biri haline gelen ve Protestan misyonerlerinin faaliyetlerini şekillendiren ve adım taşlarını oluşturan böyle bir yapılanmanın neticesindedir
ki dünyanın paylaşılmasına biraz geç fakat etkin ve hızlı bir şekilde
katılmış olan Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğindeki Protestan
misyonerlerinin çalışmaları günden güne gelişme imkân ve ortamı
bulmuştur. Bu ortamın oluşmasında bir dizi ikili antlaşmaların varlığı
dikkat çeker. Bu noktada örnek olması bakımından 1830 yılında Amerika
Birleşik Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında imzalanmış olan ticaret
antlaşması zikredilebilir. Bu antlaşma, söz konusu adım taşları içerisinde
en ziyade önem arz edenlerinden biri ve Amerika Birleşik Devletleri ile
Osmanlı Ermenileri arasındaki ilişkilerin gelişiminde gerek siyasî ve
gerekse iktisadî şartların oluşumunu sağlamış olması bakımlarından
oldukça ehemmiyetlidir. 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesi
bu adım taşlarından ikincisi ve misyonerlerin Osmanlı topraklarında
faaliyetlerini hızlandırmalarına imkân veren bir diğer etkenidir.
Amerika Birleşik Devletleri ile Osmanlı Ermenileri arasındaki ilişkiler
1840’lı yıllardan sonra daha büyük ve hızlı gelişmelere sahne olmuştur.
Böyle bir değişim ve gelişimin gerisinde ise Amerikan misyonerlerinin
eğitim alanındaki faaliyetleri, Osmanlı idaresinde meydana gelen bir
kısım değişiklikler ve dolayısıyla imparatorlukta her sınıftan insanın
eğitime giderek artan bir şekilde ihtiyaç duyması; özellikle Tanzimat
Fermanı’nın sağladığı atmosfer ve Protestanların müstakil bir kiliseye
kavuşmuş olmaları; dolayısıyla da ayrı bir millet olarak kabul görmeleri
ve bütün bu ve benzeri gelişmelerin Amerikan misyoner okullarına olan
talebi artırması; misyoner okullarının nitelik ve nicelik bakımlarından
bir kısım değişikliklere uğraması; klasik dinî eğitim anlayışı yerine daha
dünyevî yahut laik diye tanımlanabilecek bir uygulamaya25 yönelinmesi
ve benzeri hususlar yer almıştır.
1856’da ilan edilen Islahat Fermanı ile İngiltere ve Fransa’nın istediği
şekilde bir vicdan hürriyeti prensibinin ön görülmesi, diğer bir ifade ile
mezhep değiştirme serbestiyetinin tanınması Protestan misyonerlerin
faaliyetlerini çok daha rahat ve geniş bir şekilde sürdürmelerini mümkün
kılmıştır. Ayrıca gerek ilan edilen fermanlar ve gerekse sürdürülmeye
çalışılan yenileşme çabaları neticesinde Amerikan misyonerlerinin çalış25 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.342.
106
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
maları daha bir hız kazanmış ve gelişmiştir. İleriye yönelik hedeflerin
belirlenmesinde ise Milletler Sistemi ve Kapitülasyonlar gibi istismara
açık iki zayıf noktadan azami derecede istifade edilmiştir.
Misyonerler, ayak bastıkları ancak inançları, lisanları, siyasî ve
kültürel yapıları ile yeni tanıştıkları toplumlarda kabul ve itibar görebilmelerini sağlayabilmek ve aynı zamanda ön gördükleri hedefe ulaşabilmek için o ülke veya beldenin en ziyade ihtiyacı olan alanlarda hizmet
sunmayı tercih etmiş gözükmektedirler. Bu noktadan bakıldığında
misyonerlik çalışmasında eğitimin özel bir yeri ve önemi olmuştur.
Kazandırılmak istenen ideallerin, ulaşılmak istenen hedeflerin, toplumlara nüfuz etmenin ve genç nesle ulaşabilmenin en uygun vasıtası
olması dolayısıyla eğitim vazgeçilmez bir durum arz etmiştir. Bu nedenle
Osmanlı İmparatorluğu XIX. yüzyıl itibariyle yabancı devletlerin eğitim alanında yoğun bir faaliyetine sahne olmuştur. Başta İngiltere ve
Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Fransa, Almanya, Avusturya,
Rusya, İtalya ve Yunanistan gibi Avrupa devletlerinin çalışmaları yanında
İran gibi Orta Doğu ülkesi olan bir devletin de eğitim kurumları vücut
bulmuştur. Genel toplamları yedi yüzün üzerinde olan bu okulların
yarıdan fazlasını (yaklaşık 550’si, yani %77’sini) İngiliz ve Amerikan
destekli Protestan okulları oluşturmuştur. Protestan karakterli bir kısım
eğitim kurumlarının gerisinde başlangıçta her ne kadar maddî ve manevî
açıdan İngiliz desteği söz konusu olmuşsa da sonraki dönemlerde Amerika Birleşik Devletleri daha etkin bir rol üstlenmiştir. Örneğin 1870
yılı itibariyle American Board of Commissioners for Foreign Mission’ın
dünya genelinde eğitim alanında sürdürmüş olduğu çalışmaların, sahip
olduğu ilâhiyat okullarının % 25’i; yatılı kız okullarının % 45’i ve ilkokullarının ise % 44’ü Anadolu toprakları üzerinde gerçekleştirilmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin üstlenmiş olduğu böyle bir rol ve 19.
asrın ikinci yarısı ile 20. asrın başlarında Protestan misyoner örgütleri
ve faaliyetleri, batı sömürgeciliği açısından Amerika Birleşik Devletleri’ni
ön plana çıkaran temel unsurlardan biri haline gelmiştir26.
Anadolu toprakları üzerinde gerçekleştirilmiş olan bu başarı yukarıda zikri geçen üç önemli misyon bölgesi dahilinde tesis edilen, her
yönüyle güçlü, donanımlı ve pratiğe yönelik eğitim ve hizmet sunan
merkezî okulların kurulması ile mümkün olabilmiş gözükmektedir. Bu
26 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.340, 342.
107
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
noktada Osmanlı topraklarında açılan ilk Amerikan misyoner okulları
ise İstanbul’da Robert Koleji (1863) ile Suriye Protestan Kolejleri (1886)
olmuştur. İzmir’de Milletlerarası İzmir Koleji (1903), Elazığ’da Fırat
Koleji (1859), Merzifon’da Anadolu Koleji (1863) bu eğitim kurumları
arasında, Tarsus, Antep, Konya, Maraş, İstanbul Van, Erzurum, Bitlis
gibi daha başka örnekleri olmakla birlikte, en fazla dikkat çekenleri ve
başta gelenleri olarak karşımıza çıkar27.
Amerikan misyoner okullarının açılış gayesi sadece dinî ve etnik
gurupların eğitim ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olmakla kalmamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda açılan ve Amerikan çıkarlarının belkemiğini
oluşturan bu okullar aracılığı ile azınlıkların uluslaşma süreçlerinin
hızlandırılması ve uluslararası kapitalizmin Osmanlı Devleti’ne daha
rahat bir şekilde nüfuz ettirilmesi yolları aranmış ve kolaylaştırılmaya
çalışılmıştır. Başlangıçta Ermeni Koleji (Armenia College) olarak isimlendirilen ancak Osmanlı idaresinin muhalefeti karşısında 1888 yılından
itibaren adı Fırat Koleji (Euphrates College) olarak değiştirilen28 bu
kolej örneğinden de açıkça anlaşılacağı üzere, Osmanlı topraklarında
açılan Amerikan misyoner okulları esas itibariyle kendilerine Ermenileri
hedef almışlardır. Bundan dolayıdır ki tesis olunan Protestan kilisesi
ile Protestan kolejlerinin tesiri en çok Ermeniler arasında görülmüştür.
Daha sonraki tarihlerde bu okullara gösterilen teveccüh ve talep memnuniyetle kabul görmüş, her kesimden Osmanlı insanının devam ettiği
bir yer haline gelmiştir.
Yine misyonerlerin faaliyette bulundukları hizmet sektörleri içerisinde eğitime ilaveten sağlık da en fazla önem verilen ve o günlerde
Osmanlı cemiyetinde en fazla ihtiyaç hissedilen sahalardan biri olmuştur. Örneğin Dokuzuncu Ordu Kıtaat Müfettişi Mustafa Kemal’in 15
Haziran 1919 tarihli raporunda belirttiğine göre Merzifon Anadolu
Koleji’nde üçü doktor, dördü eczacı olmak üzere sekiz sağlık memuru
yer almıştır29. Misyonerler, Basra, Van, Talas, Merzifon, Antep, Harput,
Bitlis30 ve Haçin (Saimbeyli) gibi muhtelif Osmanlı vilayet, kaza ve hatta
27 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.336.
28 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.345-345.
29 İstiklal Harbi Koleksiyonu Katalogu (İSH), Genelkurmay Basımevi, Ankara 1996,
Belge No: E: 8, Y: 104, Belge No:32-1, B.A.:1, Tarih:10.06.1335.
30 BOA, Y.A.Hus., Belge No:2123 (4189) / 13, Tarih: 04 Za. 1327; Kilise Defteri, Sayfa:
67-68, Belge No:88/2027; Sayfa:69, Belge No:124/2044; Y.A.Hus., Belge No:2163
(4196) / 15, Tarih:08. Za. 1327.
108
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
köylerinde açmış oldukları hastane ve yetimhaneler vasıtasıyla halkı
kendilerine çekmenin yollarını aramışlardır.
Misyonerlerin Anadolu’da başta Ermeniler olmak üzere diğer azınlıklara yaklaşımları sadece okul, yetimhane ve sağlık teşkilatları vasıtasıyla
olmamış Amerika ve İngiltere’de toplanan para, erzak ve sair ianelerin
Ermeni yetim ve muhtaçlarına, kısaca bunlardan ihtiyaç içerisinde
bulunanlarına dağıtımı31 suretiyle alternatif vasıtalara başvurulması
şeklinde sürdürülmüştür. İanelerin toplanması ve dağıtımında Amerika Kızılhaç Cemiyeti önemli bir rol üstlenmiştir32. İşin garip tarafı,
o tarihlerde Bayan Barton’un başkanlığını yürüttüğü Amerikan Salibi
Ahmer yahut diğer bir ifadeyle Amerika Kızılhaç Cemiyeti bu yardımları
Amerika’da Osmanlı Ermenilerinin zulme uğradıkları propagandasını
yaparak ve mitingler düzenleyerek33 yani Türk düşmanlığı esasına dayalı
olarak toplamıştır. Toplanan bu ianeler Anadolu’da yine Bayan Barton
ile Edim Milles tarafından tevzi edilmek istenmiştir34. Ancak toplanan
ianelerin ve bunların toplanmasına öncülük edenlerin Osmanlı Devleti
aleyhinde bir politika izlemiş olmalarından dolayı35 Anadolu’da Ermenilere dağıtılmasına engel olunmuştur. Bu engel New York’ta Türkiye
aleyhtarı yeni ve şiddetli bir miting ve protesto rüzgârının esmesine
neden olmuştur36. Böyle bir durum ise neticede Amerika misyonerleriyle
ruhani heyetinin Osmanlı Devleti aleyhinde açıktan açığa ve büsbütün
olumsuz bir tavır takınmalarına37 yol açmıştır.
Misyonerlerin çalışma alanlarından bir diğeri de bulundukları bölgedeki insanlara kendi dinlerini kabul ettirme yani Hıristiyan yapma
gayretleri olmuştur. Bu noktada yoğun bir faaliyet yürütülmüş ve böyle
bir gayretin neticesindedir ki, Osmanlı coğrafyasında Protestan nüfus,
yok denecek kadar az bir nispetle ifade edilirken, kısa bir süre içerisinde
hızla gelişen ve genişleyen bir mezhep haline gelmiştir.
31 BOA, Y.A.Res., Belge No:349/79, Tarih:27.10.1313; Belge No:420/ 78, Tarihi: 18
R. 1315.
32 BOA, Y.A.Hus., Belge No:346/46, Tarih: 08.09.1313.
33 BOA, Y.A.Res., Belge No:348/70, Tarih: 10.10.1313.
34 BOA, Y.A.Res., Belge No:78/42, Tarih: 09.27.1313.
35 BOA, Y.A.Hus., Belge No:345/104, Tarih: 27.08.1313.
36 BOA, Y.A.Hus., Belge No:346/50, Tarih: 09.09.1313.
37 BOA, Y.A.Hus., Belge No:344/135, Tarih: 17.08.1313.
109
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Hıristiyanlaştırma çabası bir taraftan sivil halka yönelik olarak
yürütülürken38 bir taraftan da mevcut eğitim kurumlarıyla daha planlı ve
sistemli bir şekilde gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Örneğin Erzurum’da
Ermenileri Protestan yapmak isteyen iki Amerikalı rahip bu noktadaki
çalışmalarını açıktan açığa yürütmeye başlamış, Osmanlı idarî makamlarını, bu ve benzeri şahısların Ermenilerle görüştürülmemesi kararını
almaya ve bulundukları bölgeden uzaklaştırılmaları tedbirine başvurmaya mecbur bırakmıştır39. Misyonerlerin Hıristiyanlaştırma çabaları
ağırlıklı olarak Ermeni çocuklarına yönelik olmuş40, hatta gerekirse
bunların zorla Hıristiyanlaştırılması yoluna gidilmiştir41.
Protestanlığı yayma noktasındaki gayretlerin bir başka örneğini
ise aşağıdaki satırlarda görmek mümkündür:
Beyrutlu bir Ermeni kadını ikisi kız, biri erkek üç torununu Cebel-i
Lübnan’da bulunan Amerikan okuluna vermiştir. Ancak kendisini Protestan edeceklerini anlayan erkek çocuk okuldan kaçmıştır. Bunun
üzerine kadın kız torunlarını da okuldan almak istemiştir. Ancak kadının isteğine okuldaki papazlar muhalefet etmişlerdir. Olay vilayetteki
Osmanlı idarî makamlara yansımışsa da yapılan teşebbüslere rağmen
elde edilen netice, sefaretten emir almadıkça kızların verilemeyeceği
şeklinde olmuştur42.
Misyonerlerin bu yöndeki çalışmaları sadece Osmanlı Devleti zamanında değil, Türkiye Cumhuriyeti zamanında da devam etmiştir. Bursa’da
bulunan Amerikan Kız Lisesi’nde bu okula devam etmekte olan üç
Müslüman Türk kızının kendi dinlerini bırakarak Hıristiyanlığı kabul
etmeleri planlı ve düzenli bir şekilde Hıristiyanlaştırma faaliyetinin
bir örneğini oluşturmuştur. Bursa’da yaşanan bu olay Türk kamuoyu,
basın ve hükümetini Amerikan okullarına karşı harekete geçirmiş, Bursa
Amerikan Kız Lisesi ile birlikte bazı Amerikan misyoner okullarının kapatılmasını gündeme getirmiştir. Ancak Türkiye’de görev yapmakta olan o
günkü Amerikan elçisi Mr. Grew Hıristiyanlaştırma hadisesi dolayısıyla
yaşanan kapatma kararına derhal karşı çıkarak durumu Amerika Birleşik
Devletler sekreteri Mr. Frank Billing Kellog (1856–1937)’a bildirmiştir.
38
39
40
41
42
110
BOA, Y.E.E., Kısım No: A; Evrak No: 24/XI; Zarf No: 24; Kutu/Karton No: 132.
BOA, A.MKT.MHM., C.I, Belge No:1/14; Tarih: 1260.1.17.
BOA, M.V., Belge No: 97/73, Tarih:1317 S.9.
BOA, Y.A.Hus., Belge No:409/84, Tarihi:22.04.1318.
BOA, Cevdet Tasnifi, Hariciye, Sıra No: 4935, Tarih: 24 M. 1261.
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Amerika Birleşik Devletler Sekreteri problemin halli için Washington’da
bulunan Türk sefiri ile görüşerek okul hakkında alınan bu olumsuz
kararın hemen düzeltilmesini istemiş, aksi takdirde Amerika’da bulunan
Türk aleyhtarı lobilerin hareketlerine müsaade edileceği ve Amerika
Birleşik Devletleri’nde Türklerin hala mutaassıp Müslümanlar oldukları yolunda propagandada bulunacakları tehditlerinde bulunmuştur.
Amerika idaresinin kararlı ve tehditkâr tutumu dolayısıyla Türk Dışişleri
Bakanı Tevfik Rüştü Aras (1883–1973) ile Mr. Grew’nun müzakereleri
sonucunda durum Amerika Birleşik Devletleri’nin istekleri doğrultusunda halledilmiştir43. Nihayet misyonerler bu ve benzeri yollarla halka
daha rahat bir şekilde ulaşabilmişler, sıcak ilişkiler kurarak hedeflerini
gerçekleştirmede ciddi adımlar atmışlardır.
Osmanlı Devleti’ndeki Amerikan misyoner okulları ve kamu hizmeti sunan Amerikan kurumları bu hizmetlerinin yanında bir taraftan
Hıristiyanlaştırma faaliyetlerini sürdürürken bir taraftan da Osmanlı
toplumunda ayrılıkçı fikirlerin uyanmasına ve gelişmesine zemin hazırlamışlar, isyan hareketlerinin yaşanmasına katkıda bulunmuşlar, terör
faaliyetlerinin merkezi ve bu tür girişimlerinin destekleyicisi olmuşlar ve
hatta zaman zaman bu tür hadiselerin bizzat içerisinde yer almışlardır.
Milli Mücadele yıllarında ise gerek Ermeniler ve gerekse İngiliz ve Fransız
işgal kuvvetleri ile tam bir işbirliği içerisinde olmuşlar, bu güçlere aleni
ve gizli, doğrudan ve dolaylı, maddî ve manevî destek ve rehberlikte
bulunmuşlardır. Bundan dolayıdır ki, misyonerler bulundukları bölgede
her ne kadar sadece ve sadece eğitim-öğretim faaliyetleri içerisinde
bulunuyor gibi gözükmeye çalışmışlarsa da meydana gelen toplumsal
huzursuzlukların ve bozulan asayişin en önde gelen nedenlerinden birisini teşkil etmişlerdir. Özellikle Protestan misyonerleri gayr-i Müslim
unsura ve daha ziyade de Ermeni ve Rum azınlıklara temin ettikleri
silah ve dağıttıkları menfi içerikli evraklarla bunları ihtilal ve isyana
sevk etmişlerdir44. Osmanlı idaresi, Anadolu vilayetlerinde bulunan
ve İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri menfaatleri doğrultusunda
çalışan ve gayret sarf eden bu tür misyonerleri, mahalli asayişi bozmaya
yönelik hareketlerinden dolayı sınır dışı etme yoluna gitmiştir45. Ancak
Osmanlı idaresinin bu noktada başvurmuş olduğu tedbirlerin her zaman
43 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”,.s 332-33.
44 BOA, Y.A.Hus., Belge No:1719 (883)/36, Tarih: 11. B. 1310.
45 BOA, Hariciye İradeleri, Belge No: 2073/48, Tarih: 1313 L. 7.
111
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
için başarılı olduğu ve iç barışı muhafaza edebildiği söylenemez. Bu
noktada gerek Osmanlı idaresinin almış olduğu tedbirlerin ne derece
başarılı olduğunu göstermesi bakımından ve gerekse meydana gelmesinde misyonerlerin oynadıkları rolü ve etkiyi belirtmesi açısından örnek
olarak Urfa ve Van isyanları zikredilebilir.
1895–1896 yıllarında yaşanan Van Ermeni isyanlarını bastırmakla
görevlendirilmiş bulunan Sadettin Paşa Ermeni isyanlarının zuhur
etmesinin gerisindeki temel nedenlerden birisinin misyoner okullarının
faaliyetleri ve izlemiş oldukları ders programlarının mahiyeti olduğunu
dile getirmiş ve ayaklanmadaki rollerini şu şekilde açıklamıştır:
Van’da on dört Ermeni mektebi vardır. Birisi Amerikan Protestanlarının diğerleri Ermenilerindir. Bunlardan yedisinin resmî izni
yoktur. Fen derslerinden çok Ermenilik şuurunu kuvvetlendirecek
Ermeni tarihi, edebiyatı, coğrafyası okutulmaktadır. İnançlarına
göre, Rusya’nın Kafkas, Tiflis vilayetleri, Hazar denizine kadar olan
yerler Ermenistan’ın bir parçası sayıldığı gibi İran’ın Azerbaycan
vilayetleriyle Memalik-i Şahane’nin Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır Harput, Sivas ve Adana vilayetlerini Ermenistan’dan saydıkları
iş bu harita üzerinde görülmektedir. Köylerde dahi büyücek mektepleri vardır. Talebinin okuma hevesini arttırmak için bir yüzüne
eski Ermeni krallarından birisinin resmini hakketmişler ve diğer
yüzüne iyi çalışanlara bir imtiyaz alameti yapmışlardır. Erzurum’da
dahi Sultanî karşılığı Samsaryan mektebi bulunduğu gibi Bitlis’te
Amerikan mektebi vardır. Diğer yerlerde bulunan mektepler de bu
mekteplerin aynı programlarını uyguladıklarından tahsillerinin
gayesi fesat çıkarmak içindir46.
Sadettin Paşa’nın yukarıdaki ifadelerini teyit noktasında Trabzon,
Merzifon, Erzurum ve İstanbul’da görev yapmış olan misyoner Edwin
Bliss (ö. 1892) de bir kısım itiraflarda bulunmuş, Osmanlı coğrafyasında
meydana gelen isyan ve ayaklanmaların gerisinde misyonerlerin, misyoner faaliyet, tahrik ve teşviklerinin olduğunu itiraf etmiştir47.
1895 yılında İngiliz, Fransız ve Rus teşvik ve tahrikleri neticesi
Urfa’da Ermeniler tarafından, büyük bir isyan çıkarılmıştır. İsyanın
46 Mehmet Hocaoğlu, Arşiv vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul
1976, s.123.
47 Gürün, Ermeni Dosyası, s.60-61.
112
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
gerçekleşmesi ve sürmesinde burada bulunan Amerikan misyonerlerinin önemli bir payı söz konusu olmuştur. Urfa’da bulunan Amerikan
Yetimhanesi Müdürü Lesli bu isyanın başlamasına neden olan ve onu
yönlendiren şahıslardan biri olmuş, isyan eden Ermenileri desteklemek
bakımından tarafsız olması gereken Amerikan bayrağının asiler tarafından isyan sırasında kullanılmasına imkân tanımıştır. Büyük güçlüklerle
bastırılan Urfa isyanı sırasında sivil halk ve askeri birliklerden olmak
üzere toplam üç yüz civarında şehit ve yaralı verilmiş, isyanda bulunan
Ermeniler diğer bölgelere kaçmak zorunda kalmışlardır. İsyanın meydana
gelmesindeki rolünün anlaşılması üzerine ise çareyi intihar etmekte
gören Lesli, intihar etmeden önce geriye bıraktığı Son Vasiyet adlı bir
yazı ile suçunu itiraf etmiştir48.
Urfa Amerikan Yetimhanesi’nin bu bölgedeki ve Osmanlı Devleti
aleyhindeki olumsuz faaliyetleri sadece bu olayla sınırlı kalmamıştır.
Milli Mücadele sırasında da aynı tarzda faaliyetlerde bulunmaktan ve
olaylara karışmaktan geri kalmamıştır. Belki yeni ve eskiden farklı olanı
bu ihanete Amerikan Yetimhanesi yanında Urfa Amerikan Hastanesi’nin
de karışmış ve katılmış olması olmuştur.
Bu dönemde Urfa Amerikan Yetimhanesi bünyesinde Ermeni
çocukları barındırılmakta ve müdürlüğünü, idaresinde dokuz rahibenin bulunduğu, Bayan Holmes Carolin yapmaktaydı. Milli Mücadele
sırasında Urfa Amerikan Hastanesi Fransızlar tarafından Kuvâ-yi Milliye kuvvetlerine karşı bir üs olarak kullanılmış, yine buradan açılan
ateş neticesinde Kuvâ-yi Milliye büyük kayıplar vermeğe49 maruz ve
mahkûm bırakılmıştır.
Bayan Holmes, idaresinde bulunan kurumun kapılarını Fransız
kuvvetlerine açmakla kalmamış, fakat aynı zamanda Türkü ve Türk
gücünü küçümseyerek mağrur bir tavır sergilemiş, Kuva-yi Milliye
hareketine muhalefet etmiş, bu hareketin önüne geçilmesi için, Urfa
Mutasarrıfına bir de mektup yazmıştır. Türkleri haksız ve asi olarak
değerlendiren ve yeren Bayan Holmes’in mektubunda yer alan aşağıdaki ifadeler Amerikan misyonerlerinin durumunu, bakış açılarını,
48 Gazigiray, Osmanlıdan Günümüze…, s.275-276.
49 İsmail Özçelik, Milli Mücadelede Güney Cephesi: Urfa (30 Ekim 1918–11 Temmuz
1920), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1992, s.233, 235.
113
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Türk toplumuna ve geleceğine karşı ne düşündüklerini dile getirmesi
bakımlarından önem arz eder:
Gerçeği anlamayan ve halkının büyük bir kısmı okuma yazma bile
bilmeyen bu şehrin kaderini kendi üzerine alanlar, dehşet verici bir
sorumluluk altına girmiş oluyorlar... Fransız kuvveti hakkında yanlış
bilgi almışsınız. Paris’te bulunan yüksek meclis bile, Allenby’den50
emir alıyor. Böyle büyük bir kişi, önemli noktaları tutmak için, bir
avuç kuvvet göndermez... Siz, askeri eğitimden mahrum ve öteyi
beriye etkisiz ateş eden askerlerinizle, mükemmel harp malzemeleriyle donatılmış ve Almanya’yı kendi hudutları içinde mağlup etmiş
bir kuvveti yenemezsiniz... Yazıktır size...51.
Merzifon Anadolu Koleji müdürü Amerikalı misyoner Mr. White’a
ait bir mektup, Amerikan misyonerlerinin ve eğitim kuruluşlarının
Osmanlı topraklarında bulunuş maksatlarını, Ermeni ve Rumlara karşı
izlemiş oldukları politikayı, Ermeni isyanlarındaki rollerini ve benzeri
hususları gayet açık bir şekilde ortaya koyması bakımlarından önem
arz eder. Mr. White mektubunda şöyle demektedir:
Hıristiyanlığın en büyük rakibi Müslümanlıktır. Müslümanların da
en kuvvetlisi Türkiye’dir. Bu hükümeti ve memleketi devirmek için
Ermeni ve Rum dostlarımızı terk etmemeliyiz. Hıristiyanlık için
Ermeni ve Rum dostlarımız tarafından o kadar kan feda edildi ki,
bunlardan birçoğu İslamlara karşı mücadelede şehit oldular. Unutmayalım ki kutsal hizmetimiz sonuna kadar daha pek çok böyle
şehit kanı akıtılacaktır. Alevilere de mezhep konusunda serbestlik
tanırsak onlar da bize katılacaklardır. Bizim görevimiz, bu fırsatı
kaçırmamak, gereğine uygun hareket eylemektir. Hıristiyanların
şimdiye kadar görmüş oldukların zulümlere karşı onların zekâtını
ödeyecek bir ruh aşılamalıyız. Biz bunu şimdiye kadar yaptık ve
başarılı da olduk52.
Amerikan misyoner okulları bağlı bulundukları devletin hukukuna
riayet, toplumsal barışa sağladıkları katkı ve benzeri açılardan genel
50 Edmund Henry Allenby (1861–1936) İngiliz komutan. İngiliz mandaterliğindeki
Filistin’in ilk valisi.
51 Özçelik, Milli Mücadelede…, s.208-209.
52 Halil Metin, Türkiye’nin Siyasî Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, MEB
Yayınları:2437, Araştırma İnceleme Dizisi:32, İstanbul 1992, s.83-84.
114
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
bir değerlendirmeye tabi tutuldukları ve bu noktada sicillerine bakıldığı zaman pek de parlak bir durum arz ettikleri söylenemez. Örneğin
1876 yılında eğitim faaliyetlerine başlamış olan Antep Merkezî Türkiye
Koleji l892 yılından itibaren Antep ve çevresinde meydana gelen olaylarla ilişki içerisinde olmuştur. Kolejde görev yapan bir kısım öğretim
elemanları53 ve öğrenciler ihtilal hareketleri içerisinde olan Ermeni
örgütleriyle birlikte hareket etmişlerdir. Okul bu tür olaylara karıştığı
için bir nifak yuvası olarak değerlendirilerek kapatılmış, 1915 yılında
ise faaliyetlerine son vermek zorunda kalmıştır. Mütareke dolayısıyla
her ne kadar okul 1921 yılında yeniden eğitim hayatına dönmüşse de
çalışmaları fazla uzun ömürlü olmamış, 1924 yılında sürgündeki kolej
kimliği ile Halep’e taşınmak zorunda kalmıştır54.
Ermeni olaylarına karışması, propaganda yapması veya Ermeni
olaylarına sempati duyması nedeniyle suçlanan başka bir Amerikan
misyoner okulu ise 1888 yılında Tarsus’ta öğretime başlayan Aziz Pavlos
Enstitüsü olmuştur. Aziz Pavlos (St. Paul’s Institute) Enstitüsü Osmanlı
idarecileri tarafından Hıristiyanlık propagandası yapmak ve okul duvarlarını Yunan sempatisini simgeleyen bir renge boyamakla suçlanmış ve
eğitim faaliyetlerine bu nedenle ara vermek zorunda kalmıştır55.
Aynı paraleldeki faaliyetleri ile dikkat çeken bir başka misyoner
okulu ise Uluslararası İzmir Koleji’dir. İzmir’in Yunan işgali altında
bulunduğu dönemde bölgede modern tarımsal faaliyetlerin geliştirilmesi
konusunda Uluslararası İzmir Koleji yetkilileri Yunan işgal kuvvetleri
temsilcileri ile işbirliğinde bulunmaktan kaçınmamışlardır. Ancak Milli
Kuvvetlerin Yunan İşgal Kuvvetleri’ni 1922 yazında Anadolu’dan sürüp
çıkarması ve 30 Ağustos’ta kesin bir mağlubiyete uğratması ve dolayısıyla
da İzmir ve çevresinde hâkimiyetini tesis etmesi üzerine kolej Ankara’da
kurulan yeni idare ile işbirliği yapmaya yönelmek zorunda kalmıştır56.
Bu çerçevede üzerinde durulması gereken diğer bir okul ise Konya
Apostolik Enstitüsü’dür. Konya Apostolik Enstitüsü Muhterem Harutune Stephanos Jenanyan tarafından 1894’te açılmış ve aynı yıl on beş
53 BOA, Y.A.Hus., Belge No:328/60, Tarih: 26.11.1312.
54 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.347.
55 Frank Andrews Stone, Academies for Anatolia. A Study of the Rationale, Program and
Impact of the Educational Institutions Sponsored by the American Board in Turkey:
1830-1980, The University of Connecticut 1984, s.223.
56 Stone, Academies for Anatolia…, s.250-251.
115
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
öğrenci ile eğitime başlamıştır. Osmanlı idaresince resmen tanınması
yahut resmî bir kurum hüviyeti kazanması ise ancak 1897 yılında söz
konusu olmuştur. Konya Apostolik Enstitüsü, diğer derslere ilaveten,
Ermenice, İngilizce, Fransızca, Yunanca, Latince, Almanca ve Türkçe’nin
de öğretildiği yabancı dilde eğitim yapan bir Amerikan misyoner okulu
olmuştur. Kurucusunun ifadesi ile bu okul dinsel (evangelical), eğitimsel
ve endüstriyel alanlardaki çalışmalarının yanında, Rumlara, Ermenilere ve
herkese hiç bir karşılık beklemeden yardımda bulunan bir kolej yahut bir
üniversite57 olmuştur.
Amerikan misyoner okullarının toplum huzurunu bozmak ve eğitim dışı işlerle meşgul olmak noktasında ortaya koyduğu olumsuz
örneklerden bir diğeri ise Fırat Koleji’ne ait olanıdır. Fırat Koleji 1895
yılında meydana gelen Ermeni olaylarından azade kalamamış, okul
binalarından bir kısmı yanmış ve yağmaya maruz bırakılmıştır. Bu
dönemde meydana gelen olaylarla her hangi bir alakası bulunmadığını
beyan ederek uğramış olduğu zararı Osmanlı idaresine tazmin ettirme
başarısını gösterebilen Fırat Koleji, her ne kadar masum ve mazlum
bir portre çizmeye çalışmışsa da 1915 yılındaki olaylara karışmaktan
geri durmamıştır. Bu hadise ise okul müdürü Ernest Riggs’in o günkü
Osmanlı hükümetince sınır dışı edilmesine ve yaklaşık kırk yıldır faaliyetlerini sürdüren bu kurumun kapılarını hayata kapatmaya mecbur
kalmasına neden olmuştur58.
Eğitim faaliyetleri yanında bölücü faaliyetlerde bulunan Amerikan
misyoner okullarına bir diğer örneği ise Bitlis’te bulunan okul oluşturur. Bitlis kasabasında eğitim kurumu olarak faaliyet gösterdiği bilinen
Amerikan Misyoner Mektebi, diğer misyoner okullarına nispetle fiziksel
büyüklüğü ve etkinliği bakımlarından daha alt derecede olmakla birlikte
Bitlis Ermenilerine yeteri derecede kaynaklık etme başarısını gösterebilmiştir. Bitlis Ermenileri, Diyarbakır, Erzurum ve Van’da olduğu gibi
bir kısım bölücü ve yıkıcı Ermeni kaynaklarından talimat almamışlarsa
da Bitlis’te bulunan Amerikan Misyoner Mektebi’nin rolü ve önemi
farklı olmuştur. Çevre köylerden Bitlis’e gelerek bu okulda tahsil gören
Ermeni asıllı kız ve erkek öğrencilerin aldıkları eğitim neticesinde
zihinleri bulandırılıp, beyinleri Osmanlı idaresine muhalif ve menfi
fikirlerle doldurulduktan sonra mezun edilmişlerdir. Böyle bir eğitim
57 Stone, Academies for Anatolia…, s.229, 231-232.
58 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.347.
116
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
tarzı, mezuniyet sonrasında bu gençleri, bulundukları vilayetin her köşe
ve bucağına dağılarak menfi düşüncelerini muhataplarına aktarmaya
ve devlete karşı itaatsizlik duygu ve düşüncesini yaygınlaştırmaya sevk
etmiştir. Neticede Bitlis ve çevresinde yaşayan Ermeniler bir takım ümitlere kapılarak Tekâlif-i Emiriye gibi yükümlülüklerini yerine getirmekten
kaçınmışlar, Evveli Şam, ahiri de Şam’dır. Buralardan çıkıp gitmelisiniz
gibi söz ve davranışlarda bulunarak bölgede yaşayan Müslüman nüfusu
rahatsız ederek sadakat ve selametten ayrılmışlardır59.
Osmanlı topraklarında faaliyette bulunan misyonerlerin gücünü ve
Amerika’nın misyonerlere verdiği önemi göstermesi ve buna mukabil
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu vaziyeti de bütün çıplaklığı ile
sergilemesi bakımından 1895 yılında meydana gelen şu olay da oldukça
ilginçtir: 1895 senesinde meydana gelen olaylar neticesinde Amerika
tebaasına ait bir kısım emlak yanmış ve tahrip olmuştur. O günkü
Amerikan idaresi Ermeni olayları neticesi zarar gören tebaasının mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda Washington sefareti vasıtasıyla
Osmanlı hükümetine müracaatta bulunmuştur60. Osmanlı hükümetinin
yapılan talebe ciddi bir yaklaşım sergilememesi ve tazminat ödemekten sarfı nazar etmesi iki devlet arasında ihtilafa yol açmış, o günkü
Amerikan idaresi, misyonerler için talep ettiği tazminatın elde edilmesi
noktasında zecri tedbirlere başvuracağını ifade etmiştir61. Bu gelişme
üzerine Osmanlı idaresi ise geri adım atmak zorunda kalmıştır.
Aynı dönemlerde Amerikan misyoner okullarının bölücü faaliyetlerinin bir diğer çarpıcı örneği de Merzifon’da yaşanmıştır. 19. asrın
ikinci yarısında Merzifon ve çevresinde eğitim faaliyetlerine başlayan
Amerikan misyonerleri bu çalışmalarını gayri resmî olarak 1886 tarihinde açtıkları Anadolu Koleji ile bir adım daha geliştirmişlerdir. İleriki
yıllarda ciddi problemlere neden olacak olan bu kolejin resmî bir hüviyet
kazanması ise ancak 1899 yılında62 söz konusu olabilmiştir.
Merzifon’da Ermeniler, Küçük Ermenistan İhtilal Komitesi veya Merzifon Fesat Komitesi diye anılan bir cemiyet kurmuşlardır. Bu cemiye59 Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi I, T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:15, Ankara 1998,
s.173-174.
60 BOA, Y.A.Hus., Belge No:405/60, Tarih: 20.12.1317.
61 BOA, Y.A.Hus., Belge No:406/55, Tarih: 13.01.1318.
62 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.348.
117
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
tin başkanlığını Merzifon Anadolu Koleji öğretmenlerinden biri olan
Protestan Ermeni Karabet Tomayan yapmıştır. Cemiyetin kâtipliğini
ise yine aynı okulda öğretmen olarak bulunan Protestan mezhebine
mensup Ohannes Kayayan yürütmüştür63.
Tomayan ailesi genel olarak Osmanlı Devleti’ne karşı düşmanca bir
tavır içerisinde olmuştur. Örneğin Tomayan’a ilaveten amcası Vahan ve
amcazadesi Tomayan Artin de Osmanlı idaresi aleyhinde çalışmıştır.
İşlemiş olduğu bir kısım suçlardan dolayı amcası Amasya’ya sürülmüş,
amcazadesi de maruz kaldığı cezadan Londra’ya firar ederek kurtulmuştur64.
Merzifon kazasında bozgunculuk çıkaran ve zararlı fikirler yayan
Ermeni elebaşlarının bir an evvel yakalanarak adliyeye teslim edilmelerinin istenmesi dolayısıyla Merzifon Komitesi’nin başkanı Tomayan
Artin Osmanlı hükümeti tarafından ele geçirilmek üzere uzun bir süre
takibata uğramıştır. Nihayet Merzifon Ermeni ailelerinden Mehran
adlı şahsın evinde gizlenmiş olduğunun ihbar edilmesi üzerine adı
geçen şahsın evi idarî makamlarca kuşatmaya alınmıştır. Baskına, gerek
Tomayan Artin ve gerekse Mehran adlı şahsın silahla karşılık vermişler,
çıkan çatışma neticesinde her ikisi de yaralı olarak ele geçirilmiş ve
tutuklanmışlardır.
Ohannes Kayayan bununla da kalmayıp, diğer Ermeni arkadaşları ile memuriyetini kötüye kullanarak Ermenilerin gizli ve zararlı
haberleşmelerine aracılık etmiş65, yine Anadolu Koleji hocalarından
olan Karabet Tomayan ve bir başka Ermeni Baron Meleh ile Vahram
takma adını kullanarak haberleşme66 yoluna gitmiştir. Ayrıca Merzifon
Anadolu Koleji’nde öğretmenlik yapan Karabet Tomayan ve Ohannes
Kayayan Osmanlı Devleti tebaasından olmalarına rağmen devlet aleyhinde neşriyatta bulunmaktan ve bunların dağıtımını yapmaktan geri
kalmamışlardır67.
Tesis edilen bu cemiyet tarafından asayişin bozulması yolunda
Müslüman kıyafetinde eşkıya çeteleri oluşturulmak, ateşli silahlarla
63 BOA, Y.M.Mar., Belge No:74/45, Tarih: 11.7.1310; 74/64, Tarih: 15.7.1310.
64 BOA, Y.A.Hus., Belge No:292/166, Tarih: 30.9.1311; 269/36, Tarih: 11. 7.
1310.
65 BOA, Y.A.Hus., Belge No:323/113; Tarih: 12. 10. 1312.
66 Ottoman Archives, Yıldız Collection, The Armenian Question, C.1, 1989, s.XXV.
67 BOA, Y.A.Hus., Belge No:269/100, Tarih: 19. 7. 1310.
118
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
yangın çıkarmak ve adam öldürmek gibi cinayetler yapılmasına karar
verilmiştir68. Bundan dolayıdır ki Merzifon İhtilal Komitesi, bazı kimselere komite mührüyle mühürlenmiş bir talimat varakası ile kendilerini
yetkili icra memuru olarak görevlendirmiş, kendilerini tasallutta bulunmaya sevk etmiştir. Böyle bir görevlendirmeden cesaret alan kimseler
örneğin Develi (Kayseri) civarında, Osmanlı postalarına saldırmışlar
ve zaptiyesini öldürerek postada bulunan para ve kıymetli eşyalara el
koymuşlardır69.
1893 yılı başlarından itibaren Ermeni ihtilalcileri, diğer fesat cemiyetleri ile istişare ve müzakerelerde bulunarak, nihai olarak Tomayan ve
Kayayan’ın planları dâhilinde Osmanlı Devleti’ne karşı ihtilal hazırlıklarına başlamışlardır70. Anadolu’da böyle bir isyan çıkarmak ve bu hareketi
yaygınlaştırmak suretiyle Avrupa devletlerinin dikkatlerini kendilerine
ve meselelerine çekmek ve müdahalelerini temin etmek istemişlerdir.
Böyle bir isyan için bir yıl öncesinden harekete geçmişler, Atina’da
hazırlanan bildirileri ve talimatları oradan İstanbul’a ve Anadolu’ya
göndermeye başlamışlardır. Bu hareketin Anadolu’da yönetilip yönlendirildiği merkez ise, aşağıda da belirtileceği üzere, Merzifon’da Anadolu
Koleji olmuştur.
İsyan hareketi, Merzifon, Yozgat, Çorum, Amasya, Kayseri, Develi
(Kayseri), Boğazlıyan (Kayseri), Aziziye (Pınarbaşı–Kayseri), Talas (Kayseri) ve daha bazı kasabalarda 6 Ocak gecesi patlak vermiştir. Amerikan
misyonerlerinden destek gören Ermeniler, başta Anadolu Koleji duvarları olmak üzere Amasya, Merzifon, Çorum, Tokat, Yozgat, Ankara ve
Diyarbakır’da bir kısım yerlere Osmanlı Devleti ve idaresi aleyhinde
ilanlar asmak suretiyle faaliyetlerine hız vermişlerdir. Bu ilanlarda,
daha ziyade doğrudan doğruya padişahın şahsı ve idaresi hedef alınmış,
acziyeti üzerinde durulmuş, İngiltere ima edilerek, büyük bir Müslüman
nüfusu idaresinde bulunduran büyük bir devletin yakında yardıma
geleceğini bildiren ifadelere yer verilmiştir. İlanların kendilerinin eseri
olmadığını göstermek, kendilerini kamufle edebilmek ve suçlamaları
kolayca reddedebilmek için ise ilanların altına imza yerine, Vatansever
İslamlar Komitesi cümlesini yazmışlardır.
68 BOA, Y.A.Hus., Belge No:272/56, Tarih: 10.9.1310.
69 BOA, Y.A.Hus., Belge No:44/272, Tarih: 9.9.1310.
70 Gürün, Ermeni Dosyası, s.191.
119
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Bu gelişmeler üzerine, adı geçen şehirlerde şüpheli görülen bir kısım
Ermeniler Osmanlı idarî makamlarınca tutuklanmışlardır. Tutuklamalara ilaveten Protestan misyonerlerinin zarar ve ziyanlarına nihayet
vermek üzere de bir komisyon teşkil edilmesine karar verilmiştir71.
Ancak tutuklu Ermeniler bu ilanların kendileri tarafından değil, bir kısım
Müslüman şahıslar tarafından asıldığını iddia etmişlerdir. O dönemde
bir misyoner olan Max Balian bu ilanların kendisi tarafından asılmış
olduğunu yıllar sonra itiraf etmiş, dolayısıyla misyoner, Rum ve Ermeni
işbirliği ve Osmanlı idaresine karşı izlemiş oldukları menfi politikaları
bugün bir kez daha kesinleşmiştir72.
Merzifon, Kayseri ve Yozgat havalisinde isyan hareketlerinin başlaması ile Avrupa basını konuya yakın bir alaka duymuş ve özellikle
İngiliz gazeteleri sütunlarında Ermeni katliamı iddia ve suçlamalarına
geniş derecede yer vermişleridir. Ayrıca Anadolu’nun birçok yerinde
Ermenilerin nüfus bakımından çoğunlukta oldukları, dolayısıyla bu tür
yerlerde Ermenileri ön plana çıkaracak ayrı bir yönetimin oluşturulması
gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
Karabet Tomayan ve Ohannes Kayayan, Merzifon’da bozgunculuk
suçlamasıyla tutuklanıp muhakeme olunmak üzere önce Sivas’a götürülmüşlerdir. Ancak Sivas Müdde-i Umumiliğince muhakemenin adilane
bir surette ifası için mezkûr şahıslar Ankara’ya sevk edilmişlerdir73.
Tomayan Karabet’in tutuklanması üzerine hanımı Bayan Lusi İngiltere ve İsviçre’de Osmanlı hükümeti aleyhinde bir takım faaliyetler
içerisine girmiştir74. Ankara mahkemesince Ermeniler hakkında verilen kararlardan dolayı Londra’da neşredilen Pall Mall Gazette ve Daily
News gazeteleri ise Osmanlı Devleti aleyhinde menfi neşriyat yapmaya
başlamışlardır75.
Bu arada Londra’da Protestan Cemiyeti vekilleri tarafından bir
miting yapılmıştır. Mitingde konuşma yapanların başında gelenler ise
Ankara’da misyoner olarak faaliyet gösteren Doktor Herrik ile yine
71 BOA, Y.A.Hus., Belge No:269/36, Tarih: 11. 07. 1310.
72 Gürün, Ermeni Dosyası, s.190.
73 BOA, Y.A.Hus., Belge No:38/274, Tarih: 4.11.1310; Y.M.Mar., Belge No:77/154,
Tarih: 28.10.1310; 74/64, Tarih: 15.7.1310.
74 BOA, Y.A.Hus., Belge No:75/188, Tarih: 23.8.1310.
75 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/33, Tarih: 18.12.1310.
120
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Amerika misyonerlerinden Mösyö Dayvayet olmuştur76. Bu toplantıda
ayrıca Ermeni Hıristiyanlarını Müdafaa Komitesi adıyla bir komite teşkil
olunmasına ve parlamento azasıyla Hıristiyan kiliseleri vekillerinden
oluşan bir heyetin mahkûm edilen Ermenilerin serbest bırakılmalarını
temin etmek üzere 1894–1895 yılarında İngiltere başbakanı olan Lord
Archibald Philip Primrose Rosebery (1847–1909)’den bir mülakat elde
etmeye çalışmalarına ve diğer bir mitingin yakın bir zamanda yapılması
için davette bulunulmasına karar verilmiştir77.
Ankara İstinaf Mahkemesi Ceza Dairesince 20 Mayıs 1893’de
icra kılınmaya başlanan muhakemede Karabet Tomayan ve Ohannes
Kayayan’ın Osmanlı hükümeti aleyhinde faaliyetlerde bulunmak, Hınçak
İhtilal Komitesi adıyla Merzifon, Kayseri, Yozgat, Talas (Kayseri), Gemerek (Kayseri) kasabaları ve sair yerlerde birer komite teşkil edip Ermeni
cemaatinin zihinlerini bulandırmak, yol kesmek ve adam öldürmek gibi
bir takım hareketlerde bulunmak ve bir kısım yerlere afişler asmak gibi
fiillere cüret etmek, bu işlere öncülükte bulunmak veya teşvikçisi olmak
fiilleriyle78 suçlanmışlardır79.
Muhakemelerine başlanılan Ermenilerden 15’i suçlarını itiraf
etmiş80, netice itibariyle 15 isyancı idama 30 isyancı da çeşitli hapis
cezalarına çarptırılmış81, karara dair mahkeme ilâmı Ceride-i Mehâkim’de
yayımlanmıştır82.
Hapis cezasına çarptırılanlar Trablusgarp, Akka ve Rodos’a gönderilmek üzere83 işlemlerine başlanmış, idam cezasına çarptırılanlardan
76
77
78
79
80
81
82
83
BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/92, Tarih: 24.12.1310.
BOA, Y.A.Hus., Belge No:276/94, Tarih: 15.12.1310.
Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, s.27.
Documents Diplomatiques Ottomans Affaires Armeniens, Vol. I (1886–1893), ed.
par. B. N. Şimşir, Ankara 1985, s.292.
BOA, Y.A.Hus., Belge No:70/274, Tarih:07.11.1310; 274/115, Tarih:
12.11.1310.
BOA, Y.A.Hus., Belge No:89/277, Tarih: 15.01.1311; 278/89, Tarih: 15.01.1311;
Gürün, Ermeni Dosyası, s.191.
BOA, Y.A.Hus., Belge No:278/69, Tarih: 12.01.1311. Ermeni olaylarına karışanlar
hakkında Fransızcaya tercüme ettirilmiş olan Ankara mahkemesi ilamının Türkçe
olarak gazetelerde neşredildiği gibi ilamın Fransızcasının da gazetelerde neşrinin
uygun olacağı kararlaştırılmıştır. Bkz. BOA, Y.A.Hus., Belge No:278/107, Tarih:
19.1.1311.
BOA, Y.A.Hus., Belge No:278/145, Tarih: 24.01.1311.
121
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ise dış baskılardan dolayı ancak beşi idam edilebilmiştir84. Örneğin
Tomayan ve arkadaşlarının daha muhkeme olunmalarına başlanmadan
evvel o tarihlerde Evangelical Alliance’ın genel sekreteri Mr. A. J. Arnold
20 Nisan 1893’te Daily News’e bir yazı göndermiştir. Yayımlanan bu
yazıda Mr. Tomayan (Thoumaian), arkadaşları ve tutuklu diğer Amerikan misyonerlerinin adilane bir surette muhakeme olunacaklarından
endişe ettiğini dile getirmiş ve duyduğu rahatsızlığı ortaya koymuştur.
Tomayan ve yandaşlarınca sebebiyet verilen olayları gayet normal şeyler
ve hatta bir hak olarak görüp Osmanlı Devleti’nden altına imza koyduğu
anlaşmalar gereği din hürriyetine saygı göstermesini istemiştir85.
Yine Ankara mahkemesinde suçlu bulunarak cezaya çarptırılan
Ermenileri savunmak üzere İngiliz Protestanları Exter Hall’de gösteri
yapmışlar ve İngiliz kamuoyunu bu yönde harekete geçirmek istemişlerdir86. Yine Londara’da Stefanilerin gerçekleştirdiği mitingde Ankara’da
idama mahkûm edilen Tomayan ve Kayayan ile diğer 15 Ermenin affedilmeleri hususunda padişahtan istirham olunması konusunda ittifak
edilmiştir87.
Öte yandan İngiltere maslahatgüzarı Babıâli’ye gelerek Ankara’da
hapsedilen Ermenilerin mahkemesinde adliye heyetinin adilane hareket
etmemesinden dolayı İngiliz kamuoyunun heyecan içerisinde olduğunu
belirtmiştir88. Lord Rosbery, İngiliz kamuoyunun içinde bulunduğu heyecanın İngiliz hükümetince izale edilmesinin veya bunlara mukavemet
gösterilmesinin mümkün olmadığını, dolayısıyla siyasî suçlardan dolayı
mahkûm edilenlerin affedilmelerinin iyi bir tesir hâsıl edeceğini dile
getirmiştir89. Osmanlı makamları ise maslahatgüzarı bir kısım münasip
cevaplarla ikna ve durumu idare etmeye çalışmışlardır90.
Yine Merzifon meselesinden dolayı İngiltere Avam Kamarası azasından bazıları Tomayan ve Kayayan’ın affedilmeleri için Osmanlı Hari-
84
85
86
87
88
89
90
122
BOA, Y.A.Hus., Belge No:278/111, Tarih: 19.01.1311.
Documents Diplomatiques Ottomans Affaires Armeniens, C.I, s.253.
Documents Diplomatiques Ottomans Affaires Armeniens, C.I, s.343.
BOA, Y.A.Hus., Belge No:276/61, Tarih: 12.09.1310.
BOA, Y.A.Hus., Belge No:276/98, Tarih: 15.12.1310.
BOA, Y.A.Hus., Belge No:276/77, Tarih: 11.12.1310.
BOA, Y.A.Hus., Belge No:276/98, Tarih: 15.12.1310.
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
ciye Nezareti’ne ve hatta Sultan II. Abdulhamid’e bizzat müracaatta
bulunmuşlardır91.
Başta İngiltere olmak üzere bir kısım Avrupa devletlerinin yargılamayı daha baştan itibaren yakından takip etmeleri ve verilen cezadan
duydukları memnuniyetsizliği her fırsatta dile getirmeleri dolayısıyla
Osmanlı Devleti’ne karşı oluşan olumsuz havayı bertaraf etmenin bir
yolu olarak siyasî suçtan dolayı idam cezasına mahkûm edilenlerin
cezaları padişah tarafından küreğe çevrilmiş, böyle bir uygulama ile öncelikle İngiltere olmak üzere, bir kısım siyasî çevrelerde olumlu bir hava
meydana getirilmek istenmiştir92. Nihayet Ankara’da idama mahkûm
edilmiş iken İngiltere ve bir kısım misyoner kuruluşlarının girişimleri
ve Sultan II. Abdulhmid’in uzlaşmacı tavrı neticesinde nihayet genel bir
af çıkmış ve Tomayan ve Kayayan’ın bir Avrupa ülkesine gönderilmek
üzere sınır dışı edilmelerine karar verilmiştir93. Katil suçuyla muhakeme
olanların idamına ve siyasî cürümlerden dolayı idama mahkûm olanların
ise sekizer sene küreğe konmalarına ve o nispette de diğer mahkûmların
cezalarının hafifletilmesine irade sadır olmasından94 sonra İngiltere
ve diğer devletler tarafından yapılan itiraz ve şikâyetler bir süre için
ortadan kalkmıştır95.
Sultan II. Abdulhamid’in uzlaşmacı diye nitelendirdiğimiz bu tavrı
esasen bir mecburiyet neticesinde meydana gelmiştir. İstanbul’daki
İngiliz temsilcisi Babıâli’ye gelerek İngiltere’deki St. James kabinesinin yapılan muhakemeyi kabul etmeyeceğini açıkça ifade etmiştir96.
Nihayet bir müddet sonra, idama mahkûm edilmiş olan97 Tomayan ve
Kayayan Avusturya bandıralı bir vapurla Brindiz’e gönderilmişlerdir98.
19 Temmuz 1893 tarihinde Londra’ya varışlarında ise İngiltere tarafından büyük bir debdebe ile karşılanan Tomayan ve Kayayan99 adlı bu iki
91 BOA, Y.A.Hus., Belge No:273/111, Tarih: 19.10.1310.
92 BOA, Y.A.Hus., Belge No:278/140, Tarih: 23.1.1311; 278/80, Tarih: 14.1.1311;
Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbul 1988, s.191.
93 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/84, Tarih: 24.12.1310; Gürün, Ermeni Dosyası,
s.191.
94 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/150, Tarih: 21.12.1310.
95 BOA, Y.A.Hus., Belge No:278/80, Tarih: 14.1.1311.
96 Documents Diplomatiques Ottomans Affaires Armeniens, s.445.
97 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/72, Tarih: 22.12.1310.
98 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/120, Tarih: 26.12.1310.
99 Documents Diplomatiques Ottomans Affaires Armeniens, s.351.
123
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
şahıs, sonraki tarihlerde, Hınçak Cemiyeti içerisinde etkinliklerini daha
geniş bir şekilde devam ettiren isimler olmuşlardır100. Bu olaylar sırasındaki tahrik ve teşviklerinden dolayı Amerikan elçiliği bundan sonra
siyasî işlerle uğraşmamaları yolunda Amerikan Board misyonerlerine
tebligatta bulunmuş ve uyarmış ise de101 bu uyarının bizatihi kendisinin
formaliteden ibaret bulunması, ayrıca Amerikan sefaretleri ve sefaret
görevlilerinin bizzat böyle bir uğraşı içerisinde olmaları dolayısıyla
uyarının fazla bir caydırıcılığı olmamıştır.
Merzifon Anadolu Koleji’nde yürütülen siyasî faaliyetler sadece
zikredilenlerle sınırlı kalmayacaktır. İlerleyen yıllarda başka faaliyetler içerisinde de okulun adı geçecektir. Zira Osmanlı Devleti’ni kendi
nüfuzları altına almak, sömürmek ve nihayet parçalamak noktasında
bu yönde öteden beri süregelen misyoner çabaları Birinci Dünya Savaşı
akabinde de Amerikan-İngiliz işbirliği ve bunların himayesindeki Rumlar
ve Ermeniler ile merkezî bir faaliyet çerçevesinde102, yoğun bir tarz ve
şekilde devam etmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, Merzifon Anadolu
Koleji’nin savaş sahası içerisinde bulunmasından dolayı, 10 Mayıs 1916
tarihinde okul binalarına İttihat ve Terakki hükümetince el konulmuştur.
Ancak bu kapatma keyfi bir kapatma olmamıştır. El konulan misyoner
binalarında, cepheden gelen yaralı askerlerin tedavilerini sağlamak
amacıyla Merzifon Şifa Yurdu kurulmuştur. Yani kolej binaları bir askeri
hastaneye dönüştürülerek kapatılmıştır103. Bu kapatılma savaşın sonuna
kadar devam edecektir. Nihayet okul, 1 Ekim 1919’da 11 öğretim elemanı
ve 150 öğrenci ile yeniden öğrenime açılacaktır.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Üçüncü Kolordu mıntıkası dâhilinde
bulunan Merzifon bir kısım tertip ve bahaneler neticesinde104 işgal
edilmiş, İngiltere adına burada bir subay, 250 nefer, dört hafif makineli
100 Metin, Türkiye’nin Siyasi…, s.107.
101 BOA, Y.A.Hus., Belge No:326/102, Tarih: 9. 11. 1312.
102 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE), İSH-1, Kutu: 16;
Belge No: E: 167; Y: 45; B.A.: 1; Tarih: 15.06.1335.
103 ATASE, İSH-5, Sıra: 210; Kutu: 193; Gömlek: 191; Adet: 1; Tarih: 27.10.1334;
Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, C.5, s.348.
104 General Davis’in, esasen İngilizlerin kendi tertip ve tazyiki sonucu meydana gelmiş
olan, Urfa’da bir Amerikan misyonerine silah çekilmesi olayını Urfa’nın işgali için
yeterli görmüş ve şehri işgal etmiştir. Bak: ATASE, İSH-3, Kutu: 79; Belge No: E:
220; Y: 251; B.A.: 6; Tarih: 16.03.1335.
124
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
tüfeğe sahip bir bölük görev almıştır. Merzifon Anadolu Koleji’nin bu
tarihlerde en yetkili ismi Mister Getchell’dir. Zira Mister Getchell aynı
zamanda Amerika siyasî temsilciliği görevini de üstlenmiş, dolayısıyla
hem eğitim işleriyle ve hem de siyasî faaliyetlerle meşgul olmuştur.
İngiltere Merzifon’u işgal altında tuttuğu günlerde, bir taraftan
Amerikan misyonerleri ile işbirliği yaparken diğer taraftan ise burada
yaşayan Rum ve Ermeni nüfusundan azami derecede yararlanma yoluna
gitmiştir105. Hatta Ermeni ve Rumların yardımları ve rehberlikleri sayesinde Gümüşhacıköy’ü kazasına bağlı olup çevrede şekavet ve siyaset
ocağı diye tanınmış bulunan Karaköy adındaki büyük Rum köyünü
teşkilatlanma bölgelerinden biri haline getirmişlerdir106.
Merzifon’da bulunan İngiliz subayları faaliyetlerini sürdürmek
noktasında Anadolu Koleji’nden azami derecede istifade etmişler, bu
okul ve mensupları ile daimi bir ilişki içerisinde olmuşlardır. Örneğin
İngilizler, Merzifon Anadolu Koleji eşyası adı altında koleje her gün on
beş yirmi araba yük getirmişlerdir. Önceleri getirilen sandıkların içerisinde ne olduğu konusunda Türk makamlarının her hangi bir bilgisi
olmamıştır. Ancak daha sonra, karşılaşılan güçlüklere rağmen, yapılan
araştırma neticesinde bunların silah ve teçhizat olduğu ve bunlarla Ermenilere yardım edildiği anlaşılmıştır107. Dokuzuncu Ordu Kıtaat Müfettişi
Mustafa Kemal’in Harbiye Nezareti’ne göndermiş olduğu 6.6.35 şifre
ve 76 numaralı istihbaratta yukarıda ifade edilen durum bir kez daha
teyit edilmiş ve Merzifon’daki dört İngiliz subayının Anadolu Koleji’nde
toplandıkları, Merzifon ve havalisinde komitacılık teşkiliyle uğraştıkları
ve bölge ile ilgili bir kısım kararlar aldıkları, diğer bir ifade ile komitacılık ile meşgul oldukları şüphesini duyduğunu belirtmiştir108. Merzifon
105 ATASE, İSH-2, Kutu: 33; Belge No: E: 171; Y: 94; B.A.: 1; Tarih: 10.07.1335; ATASE,
İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 3; Tarih: 07.06.1335; ATASE, İSH-5,
Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 2; Tarih: 03.07.1335; ATASE, İSH-5, Kutu:
206; Gömlek: 30; Adet: 3; Tarih: 07.06.1335.
106 ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 3; Tarih: 07.06.1335.
107 ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 3; Tarih: 07.06.1335; ATASE,
İSH-2, Kutu: 33; Belge No: E: 171; Y: 94; B.A.: 1; Tarih: 10.07.1335; ATASE, İSH-5,
Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 2; Tarih: 03.07.1335; ATASE, İSH-3, Kutu:
91; Belge No: E: 118; Y: 291-A; B.A.: 2; Tarih: 08.06.1335.
108 ATASE, İSH-2, Kutu: 33; Belge No: E: 171; Y: 94; B.A.: 1; Tarih: 10.07.1335; Harp
Tarihi Vesikaları Dergisi, Eylül 1952, Yıl: 1, Sayı: 1, Genelkurmay Basımevi, Ankara.
Vesika No:101; ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 1; Tarih:
10.06.1335.
125
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Anadolu Koleji’ne getirilen eşya sandıklarına Mustafa Kemal de muttali
olmuş, sandıklar üzerinde Ottoman Amerikan yazısının yer almasından
dolayı bunların silah olduğundan şüphe ve endişe etmiştir109.
Sandık yüklü bu kafilelerin Merzifon’a yaklaşınca üç kısma ayrılarak
muhtelif fasılalarla kasabaya girmeleri ve Merzifon’da bulunan İngiliz
askerlerinin bir kısmının silahlı olarak güzergâha taksim edilmeleri bu
şüpheyi takviye etmiştir110. Dolayısıyla da Mustafa Kemal’in bu sandıkların mahiyeti hakkındaki şüphe ve endişesi ve içlerinde silah olduğu
yolundaki kanaati, daha sonraki bilgiler ışığında, doğru çıkmıştır111.
İngilizlerin Merzifon bölgesine ve burada da Anadolu Koleji’ne silah
sevkıyatı yanında Ulukışla yoluyla Sivas ve Elazığ’a gelen Amerikan heyeti
de Kızıl Haç Cemiyeti ile işbirliği yaparak beraberlerinde, kapalı sandıklar
içersinde çok sayıda makineli tüfek ve silah sevk etmişlerdir112.
Amerikan siyasî desteğine zaten öteden beri sahip olan, bölgenin
işgal edilmesi ile diğer işgalci kuvvetlerin de fazladan siyasî desteğine
kavuşan Merzifon Anadolu Koleji ve mensupları bu gelişmeler üzerine
olumsuz faaliyetlerine daha bir hız vermişler ve hatta bunu aleni ve endişesiz bir surette uygulamaya başlamışlardır. Örneğin Kolej hocalarından
Mister Getchell, refakatinde bir subay ve silahlı 25 kadar İngiliz askeri ile
birlikte 15 Mayıs 1919’da Gümüşhacıköyü’ne gelmiş ve hükümet konağı
salonunda hükümet memurlarını toplayarak: Biz galibiz, siz mağlupsunuz.
Her ne emredersek icra edeceksiniz tarzında bir konuşma yapmıştır. Bunun
üzerine dinleyiciler arasında yer alan Müftü Efendi: Biz galip mağlup
bilmeyiz. Hükümetimiz tarafından verilecek emre itaat mecburiyetindeyiz
demiştir. Ayrıca Mister Getchell kazada bulunan Müslüman olmuş tüm
Ermenileri Kiliseye toplayarak giymekte oldukları Müslüman elbiselerini
109 ATASE, İSH-3, Kutu: 91; Belge No: E: 118; Y: 291-A; B.A.: 2; Tarih: 08.06.1335;
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Eylül 1952, Yıl: 1, Sayı: 1, Genelkurmay Basımevi
Ankara. Vesika No:101; ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 1;
Tarih: 10.06.1335.
110 ATASE, İSH-3, Kutu: 91; Belge No: E: 118; Y: 291-A; B.A.: 2; Tarih: 08.06.1335;
ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 1; Tarih: 10.06.1335.
111 ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 3; Tarih: 07.06.1335.
112 ATASE, İSH-1, Kutu: 23; Belge No: E: 16; Y: 64; Gömlek: 102; B.A.: 1; Tarih:
03.07.1335.
126
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
çıkarmalarını söylemiş, Müslümanlarla evli bulunan Ermeni kadınların
da tekrar kendi dinlerine dönmelerini istemiştir113.
Amerikan misyonerleri ve misyoner okullarının Osmanlı topraklarında sürdürdükleri olumsuz meşguliyetlerden bir diğerini ise Pontusculuk faaliyetleri oluşturmuştur. Bu çerçevede 1892 yılından itibaren,
yurt dışında basılan ve Rumları isyana teşvik eden çeşitli bildiri ve
yayınların muntazam bir şekilde dağıtılabilmesi için Pontus adlı bir
teşkilatın kurulduğu görülür. Samsun, Trabzon, Giresun, Batum, Kayseri, Yozgat, Çorum şehirleri ve diğer bazı yerler Pontus teşkilatının
hareketli ve önde gelen merkezleri arasında yer almıştır114. Merzifon
ise, Samsun limanına yakın olması dolayısıyla, bu teşkilatın merkezi
olarak seçilmiştir.
Merzifon Anadolu Koleji’nin mütevelli heyeti American Board
of Commissioners for Foreign Mission (ABCFM)’ın kendi mensupları arasından seçtiği on Amerikalı misyonerden oluşmuştur. Okulun
Merzifon’daki yönetim kurulu ise yine on kişiden meydana gelmiştir.
Ancak bu on üyenin beşi Amerikan misyonerlerinden, diğer beş üyesi
ise Pontus Protestan Birliği Üyesi olan kişilerden seçilmiştir115. Dolayısıyla kolej mensupları ile Pontus Cemiyeti üyeleri bir birinden ayrılmaz
bir bütün halinde, aynı idealler ve hedefler için çalışır bir durum arz
etmişlerdir.
Pontus ismi, kuzey Anadolu’da eski bir bölgeye verilen addır. Bu
bölge milattan önce birinci yüz yılda Roma hâkimiyetinde kalmıştır.
Milattan önce dördüncü asrın sonunda bağımsız bir Pontus Krallığı
kurulmuş ve başkentini bugünkü Amasya oluşturmuştur. Milattan önce
ikinci ve üçüncü asırlarda ise Pontus Krallığı, başkenti Sinop olmak üzere
yeniden şekillenmiştir. Pontus Krallığı en kudretli çağına Mithradates
VI Eupator (M.Ö. 115–63) zamanında ulaşmıştır. Ancak bu dönem
aynı zamanda, takip etmiş olduğu genişleme siyaseti neticesi Roma
113 ATASE, İSH-3, Kutu: 105; Belge No: E: 115; Y: 341; B.A.: 1; Tarih: 26/05/1335;
ATASE, İSH-3, Kutu: 105; Belge No: E: 115; Y: 341; B.A.: 11; Tarih: 27.05.1335.
114 Pontus Meselesi, Yayma Hazırlayan Dr. Yılmaz Kurt, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükümeti Matbuat Müdiriyet-i Umumiyesi tarafından belgelere dayanılarak
hazırlanmıştır. Matbuat ve İstihbarat Matbaası, Ankara 1922, TBMM Basımevi. TBMM
Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 68, s.369; Gürün, Ermeni Dosyası,
s.190.
115 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.348.
127
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
İmparatorluğu ile çatışmaya girmesi dolayısıyla, Roma’nın bir parçası
haline geldiği bir dönem de (M.Ö. 63–62) olmuştur116.
Ermeniler Trabzon’u hayal ettikleri Büyük Ermenistan’ın bir parçası
sayarken Rumlar ise bu bölgede bir Rum Pontus devleti kurmak için
büyük gayret içine girmişlerdir. Trabzon ve havalisinin Birinci Dünya
Savaşı sırasında yaklaşık iki yıla yakın bir süre (14 Nisan 1916 – 24
Şubat 1918) ile Rus işgalinde kalmasından ve Birinci Dünya Savaşı
sonrasında ise Samsun ve havalisinin İtilaf devletleri tarafından işgal
edilmiş olmasından cesaret alan ve öteden beri Osmanlı idaresi aleyhinde çalışmaktan, propaganda yapmaktan ve eşkıyalıkta bulunmaktan
geri kalmayan ve kendilerini eski Pontus Krallığı’nın mirasçısı sayan
yerli Samsun Rumları ve Rum çeteleri, İtilaf devletlerinin yardımına da
güvenerek, Karadeniz’de yeniden bir Pontus Cumhuriyeti ilan etmek
maksadıyla teşkilatlanmaya başlamışlardır. Pontus teşkilatı, yerli Rum
aydınlarının katkıları ve çalışmaları yanında İstanbul’dan gelen ve
kendilerine müfettiş adı verilen Yunan siyasî memurları tarafından da
desteklenmiş, düzene konarak genişletilmiş ve yapılan bu çalışmalar
neticesinde bir teşkilat ortaya çıkmıştır. Oluşan bu teşkilat, kuvvet
bulup gelişme yolunda, Yunan hükümetinin de hatırı sayılır ödenek ve
harcamalarına muhatap olmuştur.
Rumlar Pontus Cumhuriyeti’ni gerçekleştirme noktasında, Rum
Patrikhanesi’nin tahsis ettiği ödeneğin de sağladığı rahatlıkla, öncelikle
kıyıları ve özellikle Samsun’u tahkim etmek, buralarda Rum nüfusunu
belli sayıya ulaştırmak üzere harekete geçmişler ve diğer bölgelerden
ve hatta Rusya’dan Rum göçmenlerin adı geçen bölgeye gelmelerini
sağlamışlardır. Bu yöndeki çalışmalardan sonra Rum çeteleri ile çevrede
bulunan Müslüman köylere saldırmışlar, yol kesmek, adam öldürmek ve mal gasp etmek suretleriyle bölgede asayişi ihlal etmeye başlamışlardır. Böyle bir tutumla ateşkesin özel maddelerine dayanmak
ve dolayısıyla da dış müdahaleyi davet etmek, arkasından ise genel bir
ayaklanma ile Karadeniz’de, Kastamonu ve Sivas’ın da içinde olduğu,
Pontus Cumhuriyeti’ni ilan etmek istemişlerdir. Bu noktada, Samsun
Rum Metropolitliği’ne atfettiği ehemmiyetten dolayı gerek Rusya’dan
ve gerekse İstanbul Patrikhanesi aracılığıyla sağlanan maddî, Averof
Zırhlısı vasıtasıyla sağlanan askeri destek dolayısıyla Yunanistan’dan
116 Geniş bilgi için bkz. “Pontus” maddesi, Britannica Ansiklopedisi.
128
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
büyük ilgi ve alaka görmüşlerdir. Moral desteği ise İngiliz siyasî temsilcisi
Sulter’in himayesi altında metrepolithane ve Rum kulüplerinde sık sık
verilen konserlerde bulmuşlardır.
Pontus Cumhuriyeti kurma çabalarına, işgal kuvvetlerinin Anadolu’yu
terk etmek zorunda kalmaları üzerine önce set çekilmiş, alakalı şahısların takibata uğramaları sonucunda ise duraksama dönemi başlatılmış
ve nihayet önderlerinin ve teşvikçilerinin İstiklâl Mahkemeleri’nde
yargılanmaları ve cezalandırılmaları sonucu bu bölgedeki faaliyetlere
tamamıyla son verilmiştir117.
Yukarıda kısaca özetlenmeye çalışılan faaliyet ve gayretler çerçevesinde Merzifon’da bir Pontus Cemiyeti kurma çalışması söz konusu
olmuştur. Bahsi geçen faaliyetlerin yürütüldüğü tarihlerde Merzifon,
idarî açıdan Sivas vilayetine bağlı olup bir kaza durumunda bulunmaktaydı.
1904 yılında Merzifon gençlerinin girişimi, Merzifon Anadolu
Koleji müdür ve öğretmenlerinin yardım ve iştirakleri ile adı geçen kolej
içerisinde bir Pontus Kulübü kurulmuştur118. Amerikan misyonerlerinin öncülüğü ve yönlendirmeleri ile kurulan bu kulüp yine Amerikan
misyonerlerinin himayeleri altında faaliyetlerini sürdürmüş ve geliştirmiştir119.
Misyoner ve onlarla işbirliği içerisinde bulunan Ermeni ve Rumların
olumsuz faaliyetlerinde hangi noktaya varmış olduklarını göstermesi
ve Merzifon Anadolu Koleji için bir dönüm noktası oluşturması bakımlarından bu dönemin en önemli olaylarından birisi Zeki Ketani Bey’in
öldürülmesi hadisesi olmuştur denebilir. O dönemde meydana gelen bu
olaylar, Anadolu Koleji’nin kapatılmasının alt yapısını oluşturmuştur.
Kolejin aranması ise kapatma kararını hızlandıran hadiselerin başında
gelmiştir:
Zeki Ketani Bey mezkûr kolejde Türkçe öğretmeni olarak görev
yapmaktaydı. Ancak 1921 yılı Şubatı’nın ilk günlerinde bir suikast
117 Pontus Meselesi, s.380–82.
118 ATASE, Birinci Dünya Harbi Kolleksiyonu (BDH), D: 1-A; F: 14; BOA, Y.A.Hus.,
Belge No:268/24, Tarih: 05.06.1310; BOA, Y.A.Hus., Belge No:280/70, Tarih: 24
M. 1261;,281/1, Tarih: 1311.03.16; Pontus Meselesi, s.369.
119 Pontus Meselesi, s.369.
129
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
sonucu öldürülmüş120 ve cesedi kolej civarında bulunmuştur. Zeki Ketani
Bey’in niçin öldürüldüğü konusunda kesin bir bilgi elde edilememişse de
Pontus Cemiyeti mensuplarının tek tek tutuklanmaya başlanmalarına
Zeki Bey’in ihbarının neden olduğu varsayımı dolayısıyla katledildiği
muhtemel görülmüştür121.
Merzifon’daki Amerikan hastanesiyle kolej içerisinde toprak altında
gizli yollar ve depolar bulunduğu ve ara sıra otomobiller ile getirilen top
ve tüfek gibi silahların ve cephanelerin buraya gizlendiği ve hatta zaman
zaman silahlı Hıristiyan köylülerin koleji sığınak olarak kullandıkları,
özellikle hastane heyetinin Tavşandağı’nda Hıristiyan köylülerle sıkı
ilişkiler içerisinde oldukları ihbar edilmiştir. Bu ihbar üzerine genel silah
araması ve toplanması sıralarında kolejin dahi usul üzere araştırılması
için Merkez Ordusu Komutanlığı tarafından 5. Fırka Kumandanlığıyla
Amasya Mutasarrıflığına özel emirler verilmiş, durum aynı zamanda
hükümet merkezine de arz olunmuştur. Soruşturma durumu hakkında
merkezî hükümet ile Merkez Ordusu Kumandanlığı arasında geçen
haberleşme sonucunda Bakanlar Kurulu kararıyla kolejin aranması
Merkez Ordusu Kumandanlığı’na bildirilmiştir122.
Yapılan bu ihbar ve verilen emir üzerine 16 Şubat 1921 tarihinde
Merzifon kolej ve hastanesinde arama yapılmış, ancak bu arama, Bakanlar Kurulu’nun Genelkurmay Başkanlığı’ndan Ordu Komutanlığı’na
iletilen kararı gereğince gayet nazik bir şekilde gerçekleştirilmiştir123.
Arama neticesinde silah ve cephane bulunamamış ise de Kolej içerisinde 1904 tarihinden beri kurulmuş olan Pontus Kulübü adıyla bir
kulübün bulunduğu tespit edilmiş, 2 çuval Rumca ve İngilizce evrak ve
defterlerin yanında ayrıca bu kulübe dair yönetmelikle, mühürler, Yunan
bayrakları ve Pontus arması, Osmanlı silahları ile donatılmış ve gurup
halinde okulda çekilmiş bir takım fotoğraflar ve bir kısım önemli evrak
elde edilmiştir124. Ele geçirilen yönetmelikten anlaşıldığı kadarıyla Pontus
Kulübü’nün hedefi Rumları Yunan emellerine ve Pontus hükümetinin
diriltilmesine teşvik etmek ve bu yönde faaliyette bulunmak olmuştur125.
120 Pontus Meselesi, s.371; Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.348.
121 ATASE, BDH, D: 1-A; F: 14.
122 Pontus Meselesi, s.370.
123 Pontus Meselesi, s.372-73.
124 ATASE, BDH, D: 1-A; F: 14; Pontus Meselesi, s.371-73.
125 ATASE, BDH, D: 1-A; F: 14; Pontus Meselesi, s.371.
130
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Anadolu Koleji’nde ayrıca Osmanlı Devleti aleyhinde şikâyetlerin ve
Amerikan vatandaşlığına kayıt ve kabul ricasının dile getirildiği bir mektup ile kolej yetkilileri ile ilişki içerisinde olduğu anlaşılan 6. Fırkadan
Yüzbaşı Mehmet Ali Efendi ile emekli iken silâhaltına alınarak Mecitözü
şubesine memur edilen alay kâtibi Ali Rıza Efendi’nin hükümet memurları aleyhinde uydurma sözleri içeren mektupları bulunmuştur126.
Ayrıca yapılan aramalar sırasında, Merzifon Anadolu Koleji’nin
burada öğrenim gören gençler ile diğer Rum ve Ermeni gençlerinin
Avrupa’ya kaçırılmalarına aracılık ettiği de ortaya çıkmıştır. Aramalarda
kolej müdüriyeti ile Samsun’daki Amerika temsilcisi arasında yapılan
yazışmalar ve konuya dair evraklar ele geçirilmiştir127.
Anadolu Koleji’ne ilâveten Tokat Rumlarından durumu şüpheli
görülen Lazaros’un evinin de aranması söz konusu olmuştur. Burada
yapılan arama neticesinde Pontus yazısıyla edebi, siyasî Rumca belge
ve Merzifon–Anadolu Koleji adıyla ve Kantarcıoğlu tarafından yazılmış 5 adet basılı kitapçık ve Pontus okullarıyla Merzifon’daki Anadolu
Koleji’nin birleştirilmesine dair Rumlarla Amerikalılar arasında düzenlenmiş bir yönetmelik bulunmuştur.
Durum ve yapılan araştırma Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin
tarafından 18.2.1921 tarihi itibariyle Genelkurmay Başkanlığı’na rapor
edilmiştir128.
Yapılan sorgulamada, Osmanlı silahlarıyla donatılmış ve grup
halinde okulda çekilmiş olarak bulunan fotoğrafların kimlere ait olduğu
yolundaki sorulara kolej müdürü her hangi bir şey bilmediği şeklinde
cevap vermiştir. Okul Öğretmenler Kurulu’nda yer alan kimseler ise,
müdürün kendilerine gerçeğe aykırı ifadelerde bulunmalarını tembih
etmesi dolayısıyla, kaçamaklı ve birbiriyle çelişen ifadelerde bulunmuşlardır.
Ortada bulunan gerçeklere ve ele geçirilen belgelere rağmen kolej
müdürü hakkında, nazik davranılması yolundaki ihtardan dolayı, herhangi bir muamele yapılamadığı gibi, okulda öğretimin yapılmasına
veya hastanenin normal faaliyetini sürdürmesine de müdahale edil126 Pontus Meselesi, s.372.
127 ATASE, BDH, D: 1-A; F: 14; Pontus Meselesi, s.371.
128 Pontus Meselesi, s.372.
131
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
memiş, bu kurumların faaliyetlerini eskisi gibi devam ettirmesine izin
verilmiştir129.
Bu gelişmeler neticesinde ancak kulüp kapatılmış, okul yönetim
kurulunu oluşturan 6 kişi tutuklanmış ve Amasya’ya gönderilerek Merkez Ordusu Kumandanlığı’na teslim edilmişlerdir. Silahlı bir şekilde
fotoğrafları ortaya çıkan ve kendilerinin öğretmenler kurulunca tanınmadığı bildirildiği halde okulda kimliği belirlenen 4 Ermeni de Fırka
Kumandanlığınca gözaltına alınmışlardır. Amerikan vatandaşı olanların
yalnız ifadelerinin alınmasıyla yetinilmesi emredildiği için kendilerine
bundan öte bir şey yapılamamıştır130. İlerleyen günlerde okulda yaşanan
bu olaylar okulu yeniden karıştıran ve kapanmasına doğru götüren bir
durum arz etmiştir. Aynı günlerde Anadolu’da Yenigün adlı gazetede
Mektep Değil Fesat Ocağı başlığıyla yayınlanan bir yazıda, okulda Pontus
teşkilatının pek çok belgesinin ele geçirildiğinin belirtmesi ve Anadolu
Koleji’nin bir fesat ocağı olduğunun anlatılması havayı iyice gerginleştirmiştir. Bu yazının yayımlanmasından bir hafta önce, okulun tüm
yabancı öğretim elemanlarının ülkeyi terk etmesi istenmiş, okulun
mallarına el konmuş ve öğrenciler de evlerine gönderilmiştir. Bu arada,
okulun Rum öğretim elemanlarından üçü, ayaklanmaya hazırlamak
suçuyla 1921 Ağustosu’nda idam edilmişlerdir131. Merzifon Anadolu
Koleji ve Hastanesi’nin Amasya mutasarrıflığınca kapatılması üzerine
Amerika Birleşik Devletleri fevkalade komiserliğince mezkûr yerlerin
açılması ve memurlarının görevlerine dönmelerine izin verilmesine
dair İstanbul hükümetine protestoda bulunulmuştur. Ancak İstanbul
hükümeti Anadolu ile münasebeti bulunmadığı gerekçesiyle bu protestoyu reddetmiştir132.
Avrupa devletleri açısından Türkiye her zaman için Asya’nın anahtarı olarak değerlendirilmiştir. Asırlar boyu bu anlayış devam etmiş,
Haçlı Seferleri, Şark Meselesi ve benzeri problemler ve gelişmeler hep
bu yaklaşım ve anlayış tarzının temel nedenlerinden birisini teşkil
etmiştir.
129 Pontus Meselesi, s.371-73.
130 ATASE, BDH, D: 1-A; F: 14; Pontus Meselesi, s.371-373.
131 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.348.
132 BOA, M.V., Belge No:221/146, Tarih: 1339 N. 6; Belge No:221/ 214, Tarih: 1339
L. 4.
132
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Amerikan okullarında okuyup tahsil gören ve buradan mezun olan
Ermeni gençleri neticede gayet fanatik birer Türk düşmanı haline gelmişler, komitecilik ve çetecilik faaliyetlerine ağırlıklı olarak yer vermişlerdir. Bu hususta devlet şûrasından emekli Muhammed el-Mansur
Efendi, padişaha takdim ettiği layihasında: Ermenilerin bu gibi tasavvur
ve teşebbüslerde bulunmasına bizzat Devlet-i Aliyye sebep oldu, zira.... yüz
bu kadar sene evvel Osmanlı ülkesine gelen Frenk papazlarının istedikleri
yerlerde birer mektep açıp Ermenilerin evlatlarını talim ve terbiye etmelerine izin verilmesi dahi şimdiki halde Ermenilerin baş kaldırıp Osmanlı
Devleti aleyhine bulunmalarına sebep oldu133 şeklindeki tespitlerini dile
getirmiştir.
Ermeni olaylarını hazırlayan nedenlerin başında kronolojik sıra
bakımından Protestan misyonerlerinin çalışmalarına öncelikle işaret
etmek gerekir. Zira Anadolu’da İngiliz ve Amerikan misyonerleri tarafından açılan Protestan kolej ve kiliselerinin Ermeniler üzerinde büyük
derecede etkisinin olduğu göz ardı edilemeyecek bir durum arz eder.
Lübnan, Anadolu, İstanbul ve benzeri yerlerde eğitim-öğretim faaliyetini başlatan misyoner okullarında Ermeniler, tarih ve edebiyatları
hakkında geniş bilgi sahibi olmanın yanında insan hakları, ulus hürriyeti
ve sair çağdaş konulardan da haberdar olmuşlardır. Ayrıca misyonerler
tarafından okul dışında yürütülen mezhep propagandasının etkileriyle
de birçok Ermeni Protestan mezhebini tercih etmeye başlamıştır. Protestan misyonerlerinin bu yöndeki çalışmaları Ermeni meselesini ortaya
çıkaran nedenlerden ilkini olmasa da, temel sebeplerinden birisini teşkil ettiği muhakkaktır. Misyonerlik faaliyetlerinin ve açılan okulların
Ermeni olaylarına katkılarını tespit açısından, sömürgeciliğin faziletine
inanmış ve Fas’ta Fransız mandacılığını kurmuş olan meşhur Fransız
Mareşali ve devlet adamı Lyautey Louis-hubert-gonzalve (1854–1934)
Fas’ta bir konuşmasında dile getirdiği: Bir beyaz rahip, bana bir bölüğün
işinden fazlasını görmüştür134 şeklindeki ifadesi de yukarıdaki görüşleri
teyit eder durumdadır.
Genel olarak bakıldığı zaman yabancı okulların uluslaşma sürecine
giremeyen ya da geç girmiş olan bölgelerde kurulmuş oldukları görülür. Yabancı misyonlar uluslaşmanın çok hareketli olduğu ve Avrupa
kültürünün etkilerine açık bulunan Balkanlarda fazla başarılı olama133 Gazigiray, Osmanlıdan Günümüze…, s.69.
134 Gazigiray, Osmanlıdan Günümüze…, s.68.
133
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
mışlardır. Misyonerlerin faaliyetleri daha ziyade yukarıda belirtilen
hususlara ilaveten, Osmanlı yönetiminin eğitim ve sosyal konularda
yeterince hizmet götüremediği bölgelerde etkinliği söz konusu olmuş
gözükmektedir.
Misyonerler muhtelif tarzdaki faaliyetleriyle Yunan, Ermeni,
Keldanî, Marunî ve benzeri azınlıkları şuurlandırmaya çalışmış, Ortodoks hiyerarşisinin ve Türk despotizminin pençesinden kurtarmak135 üzere
Bulgarlar arasında da faaliyet göstermişlerdir. Fakat esas neticeyi, kendilerini devlet haline getirme başarısını göstermekle Bulgarlar ve bir
dizi isyana sevk etme becerisini sergilemekle de, Ermeniler arasındaki
çalışmalarından elde etmişlerdir. Müslüman nüfusu ve bu nüfusun genç
kesimini Hıristiyanlaştırma noktasında ciddi bir başarı elde edememişlerse de, özellikle eğitim kurumları dolayısıyla, millî ve dinî değerlere
daha liberal bir şekilde yaklaşmalarına ve bu yönde bir hava içerisine
girmelerine neden olmuşlardır.
Bir taraftan misyonerlerin tahrik ve teşvikleriyle dinî ve milli anlayışa dayalı olarak meydana gelen kıpırdanmalar; diğer yandan, 1839
Tanzimat Fermanı ile gayr-i Müslim unsura tanınan geniş ve eşitliği
öngören haklar; 1856 Islahat Fermanı ile bu imtiyazların bir kez daha
tasdik ve teyit edilmesi; 1862’de Ermeni Nizamnamesi’nin çıkarılması;
önde gelen bir kısım Ermenilerin fırsatları kullanabilme kabiliyet ve
imkânına sahip olmaları Osmanlı idaresi ile Ermeni toplumu arasındaki
ihtilafın neşv u nema bulmasının temel taşları ve en önemli fırsatları
olmuştur.
Bir kısım Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti üzerindeki siyasî,
ticarî ve dinî imtiyazlar elde etme arayışı içerisinde olmaları ve dolayısıyla bir vasıta olması bakımından Ermenilere el atmaları, onları kendi
emellerine ulaşma yolunda ortaya çıkan her fırsatta tahrik ve teşvike
tabi tutmaları Türk-Ermeni ihtilafının fiili çatışamaya dönüşmesine ve
tarih içerisinde sözde Ermeni Meselesi şekil ve rengine bürünerek bugün
de bu ikili çatışmanın, belki sıcak manada değilse de siyasî ve akademik
manada, mevcudiyetini sürdürmesine yol açmıştır.
Osmanlı idaresi gerek Amerikan misyonerleri tarafından açılmış
bulunan okulların ve gerekse diğer yabancı okulların Osmanlı idaresine
ve toplumuna vermiş oldukları zararların ve misyonerlerin yaptığı hemen
135 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.331.
134
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
her şeyin hiç şüphesiz farkında olmuştur. Bu okulların muhtelif şekillerde doğurmuş oldukları olumsuzlukların giderilmesi ve halkın onlara
olan rağbetinin izalesi için gereken tedbirlerin alınması136 yolunda ilgili
şahıs ve makamların dikkatleri çekilmiş ve bu noktada belli bir gayret
sergilenmiştir. Misyonerlerin faaliyetinden memnuniyet duymayan
Osmanlı idaresi onları mevcut rejimin adeta düşmanı olarak değerlendirmiştir137. Örneğin Osmanlı idaresi Merzifon Anadolu Koleji’nin
siyasî maksatla tesis edilmiş olduğuna kani olmuştur138. Ancak böyle bir
kanaate rağmen, içinde bulunduğu acziyetten dolayı, Osmanlı hükümetleri misyonerlerin hem Osmanlı topraklarında dolaşmalarına ve hem
de açıktan açığa olumsuz faaliyetlerini sürdürmelerine göz yummak
zorunda kalmışlardır.
19. asrın son çeyreği gerek misyonerlerin faaliyetlerindeki yoğunluk
bakımından ve gerekse Osmanlı Devleti’nin bu faaliyetlere yaklaşım
tarzı açısından dikkat çekici bir durum arz eder. Misyoner örgütleri can
çekiştiğine inandıkları Osmanlı Devleti’nden azami derecede istifade
etmeye çalışırken Osmanlı hükümetleri de eskiye nispetle, özellikle
Amerika adına faaliyet gösteren misyonerlere karşı izlemiş olduğu
politikada bir kısım değişiklikler yaparak yerli ve yabancı, Müslim veya
gayr-i Müslim tüm eğitim kurumlarını kontrol altına alıcı tedbirler ihdas
etmeye yönelmişlerdir139. Bu noktada misyonerler ve misyoner okullarının meydana getirmiş oldukları olumsuzluklar konusunda açıktan
açığa münakaşa ve mücadele içerisine girilmekten kaçınılmıştır. Bunun
böyle olmasında biraz da içerisinde bulunulan zamanın ve şartların yeni
meseleler ihdasına müsait olmayışı etkili olmuş gözükmektedir. Böyle
olmakla birlikte misyoner ve onlarla işbirliği içerisinde olan kimselerin
neden olduğu olaylar yakından izlenmiş ve bir kısım tedbirler alınmaya
gayret edilmiştir140. Bu önlemlerden, örnek oluşturması bakımından,
bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür:
136 BOA, M.V., Defter No: 35; Belge No:49; Tarih: 1305 Z. 25.
137 Gürün, Ermeni Dosyası, s.191.
138 ATASE, İSH-2, Kutu: 33; Belge No: E: 171; Y: 94; B.A.: 1; Tarih: 10.07.1335.
139 BOA, H.İ.K., Belge No:81/15. R. 1318.
140 ATASE, İSH-5, Klasör No: 189; Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; Gömlek: 30;
Fihrist No: 30 (1,2); Belge No: 30 (1:3); B.A.: 3; Tarih: 07.06.1335.
135
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
1. Bitlis, Erzurum ve Mardin bölgesi örneğinde olduğu gibi Amerikan
misyonerleri reislerinin toplanmalarına mümkün mertebe müsaade
olunmamıştır141.
2. Protestan reisleriyle misyonerlerin yapmak istedikleri toplantıya
ruhsat verilmemeye çalışılmıştır142.
3. Cizvit ve Protestan okullarının menfi faaliyetlerinin etkisiz bırakılması hususunda bir nizamname layihası kaleme alınmıştır143.
4. Amerikan misyonerlerinin Protestanlığa sevki hakkında teşebbüslerde bulunmalarının önlenmesine144 gayret edilmiştir.
5. Misyonerlerin Ermeni çocukları üzerindeki ve özellikle Hıristiyanlaştırma yönündeki zararlı faaliyetlerini önlemek için çeşitli tedbirlerin
icrası145 yoluna gidilmiştir.
6. Misyonerler ve yabancı okullar vasıtasıyla meydana getirilen
olumsuz faaliyetler ve cereyan eden hadiseler hakkında ilgili devletler
nezdinde teşebbüslerde bulunulmuştur146.
7. Osmanlı toprakları üzerinde kurulu bulunan ecnebi kilise ve mektepleri hakkında bazı tedbirleri ihtiva eden bir kısım nizamnamelerin
tanzimi yoluna gidilmiştir147. Bu düzenlemeye hem örnek oluşturması
ve hem de önem arz etmesi bakımlarından Sultan Abdülaziz zamanında
çıkarılan 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi zikredilebilir.
Bu nizamnamenin 129. maddesiyle, özellikle cemaat ve yabancı okullar
hedef alınmış, bu tür okulların öğretmenlerinin diplomalarının Osmanlı
Maarif Nezareti’nce onaylanması, okutulacak derslerin bir listesinin
ilgili nezarete verilmesi ve ders kitaplarının bu kurumca tasdik edilmesi
mecburiyeti getirilmiştir.
8. Sokakta vaaz edilmesi yasaklanmıştır.
141 BOA, H.İ.K., Belge No:92/28. R. 1323.
142 BOA, M.V., Belge No:94-566/68, Tarih: 9.L.1315.
143 BOA, M.V., Belge No:20/54, Tarih: 1304 N. 6; A.MKT.MHM., Belge No:14/1, Tarih:
17.01.1260.
144 BOA, H.İ.K., Belge No:319-81/15. R. 1318.
145 BOA, M.V., Belge No:97/73, Tarih: 1317 S.9.; 97/73, Tarih: 1317 S.9.
146 ATASE, İSH-2, Kutu: 33; Belge No: E: 171; Y: 94; B.A.: 1; Tarih: 10.07.1335.
147 BOA, Y.A.Hus., Belge No:326 (2363)/31, Tarih: 19. S.1320.
136
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
9. Matbaalar Nizamnamesi (1857) uyarınca matbaalar için ruhsat
alma zorunluluğu getirilmiştir.
10. Her türlü süreli yayın ve kitabın Encümen-i Teftiş ve Muayene’den
geçirilmesi kararlaştırılmıştır.
11. Yabancı doktorların mesleklerini icra edebilmeleri için diplomalarının Tıbbiye-i Şahane’ce onaylanması kararlaştırılmıştır148.
12. Misyoner okullarının önünü kesmek ve bu okullara duyulan
rağbeti baltalamak üzere Sultan II. Abdulhamid döneminde bir taraftan
eğitim alanında bir dizi ıslahat girişimleri söz konusu edilirken, diğer
bir ifade ile bir noktada misyoner okulları ile rekabet oluşturmaya çalışılırken, diğer taraftan ise dört yüz küsur Amerikan okulunu kapatma
yoluna gidilmiş, dolayısıyla misyoner faaliyetlerine belli bir ölçüde
sınırlama getirilmek istenmiştir. Sultan, devrin Maarif Nazırı Zühtü
Paşa’yı konuya ait etraflı bir rapor hazırlamakla görevlendirmiş, benzer
bir görev de Balkanlar’da, Tuna Valiliği’ne gönderilen Mithat Paşa’ya
tevcih olunmuştur149.
13. 1886 yılında Mekâtib-i Ecnebiye ve Gayr-i Müslime Müfettişliği
ihdas edilmiş, 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile getirilen
hususların da tatbik alanına çekilmesine çalışılmıştır150.
Misyonerler, her yerden ziyade Türkiye’de himayeye mazhar oldukları halde ortaya koymuş oldukları olumsuzlukları önleyebilmek üzere
yukarıda Osmanlı idaresince alındığı belirtilen tedbirler ve benzeri
önlemlerin uygulanmasına şiddetle karşı çıkmışlar, bu yöndeki uygulamaları, diğer bir ifade ile bir kısım faaliyetlerine sınırlama getirilmesini
insafsızlık olarak değerlendirmişlerdir151. Bu tür önlemlerin icrasının
ikili anlaşmalara ve kapitülasyonlardan doğan haklara aykırı olduğunu
ve bu hakları sınırlayıcı nitelikte bulunduğunu ifade etmişler, AngloSaxon kamuoyunda büyük fırtınalar koparmışlardır152.
Misyonerlerin sergilemiş oldukları muhalefet, Osmanlı hükümetlerince alınan kararları pek değişikliğe uğratamasa da, gerek misyonerlerin
gerekse Boston’daki diğer etkili çevrelerin çabalarıyla Amerika Birleşik
148 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.343.
149 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.337.
150 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.337.
151 BOA, Y.A.Hus., Belge No:321/68,Tarih: 09. 09. 1312.
152 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.343.
137
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Devletleri idaresinin tutumunda ciddi bir değişikliğin meydana gelmesine ve Amerikan hariciyesinin misyonerlere daha yakın diplomatik bir
koruma sağlamasına yol açmıştır153. Örneğin Amerika sefiri Babıâli’ye
giderek Osmanlı Devleti’ndeki Amerikan misyonerleri Osmanlı hükümetinden ilgi ve alaka gördükçe bazı devletler gibi Amerika’nın Osmanlı
hükümetinin iç işlerine müdahale etmek gibi bir tutumunun olmayacağını ifade edebilmiştir154. Amerikan hükümeti taleplerinin yerine getirilmesini diplomatik yollarla gerçekleştirmeye çalışırken diğer taraftan
Amerikan idaresinin isteklerinin kabul ettirilmesi noktasında Amerikan
gazeteleri ise hükümetlerine Osmanlı sularına bir kaç harp gemisi
gönderilmesi yollu tavsiyelerde bulunmuşlardır155. O günkü Osmanlı
idaresi ise hem Amerika Birleşik Devletleri’nin yaklaşım biçimindeki
değişiklikten dolayı ve hem de misyonerlerin gösterdiği tepki ve sairden ötürü, almış olduğu kararları uygulamada biraz esnek davranmak
zorunda kalmıştır. Böyle bir durum ise, Osmanlı Devleti’nin içerisinde
bulunduğu siyasî yalnızlık yahut muhtaçlık ile malî, iktisadî, askerî ve
eğitim alanlarındaki zafiyet dolayısıyla, alınan kararlar yerinde ve isabetli bile olsalar, yabancı ve misyoner okullarının zararlı faaliyetlerinin
devam etmesine engel olucu bir durum sağlayamamışlardır. Bilakis,
Ermenilerin kendilerine yapılan yardımlardan ve kendileri için alınan
tedbirlerden dolayı Amerikan hükümetine teşekkürlerini dile getirmeleri
ve daha ileri düzeyde ilgi ve yardım beklediklerini ifade etmeleri156 ile
had safhaya ulaşmıştır.
Bu noktada Osmanlı idaresinin ve idarecilerinin içerisinde bulunduğu siyasî acziyeti örneklendirmesi bakımından Merzifon’daki Amerikan Anadolu Koleji’nin aranması sırasında Osmanlı hükümetinin
izlemiş olduğu politika zikredilebilir: Daha önce de zikredildiği gibi,
Müslüman bir kadınının Merzifon’daki Amerikan hastanesiyle Anadolu Koleji içerisinde toprak altında gizli yollar ve depolar bulunduğu
ve ara sıra otomobiller ile getirilen top, tüfek gibi silah ve cephanelerin burada saklandığı ve benzeri faaliyetlerin varlığı noktasındaki
ihbarı üzerine Anadolu Koleji’nin aranması konusunda adı geçen okul
hakkında Bakanlar Kurulunca yazılı bir karar alınmıştır. Ancak bu
153 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.343.
154 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/128, Tarih: 28.12.1310
155 BOA, Y.A.Hus., Belge No:389/57, Tarih: 11. 5.1316.
156 BOA, Y.A.Hus., Belge No:349/17, Tarih: 18. 10. 1313.
138
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
kararın, o günkü Osmanlı hükümetinin içerisinde bulunduğu acziyet
dolayısıyla Amerika’nın İstanbul’daki temsilcisi Amiral Bristol’a da
bildirilmesi, durumdan haberdar edilmesi gereği hasıl olmuştur. O
günkü Osmanlı Hariciye Nazırı Ahmet Muhtar Bey tarafından Amiral
Bristol’a bu konuda bir nota gönderilmiştir. Ancak sadece gönderilen
bu nota ve bilgilendirme ile yetinilmemiş, Türk-Amerikan ilişkilerin
bozulmaması için arama esnasında Amerikan vatandaşlarını küçültücü
ve küçümseyici bir takım hal ve davranışta bulunulmaktan kaçınılması
istenilmiştir. Anadolu Koleji’nde yapılan aramalar ve bulunan eşyalar
neticesinde okul müdürü ve öğretmenlerin olayların bizzat içinde yer
aldığının anlaşılmasına rağmen, yukarıdaki nedenlerden ötürü, bunlardan hiç birine dokunulmamış, okulda kimliği belirlenen sadece 4
Ermeni’nin tutuklanması söz konusu olmuştur157. Yine yukarıda bahsi
geçen Ankara mahkemesince idama mahkûm edilmiş olan Kayayan ve
Tomayan hakkında İngiliz maslahatgüzarına gelişmeler konusunda bilgi
vermek lüzumu hissedilmiştir158.
Milli Mücadele ve Cumhuriyet döneminde misyonerler ve bunların
zararlı faaliyetlerine karşı izlenen politika ve alınan tedbirlere bakıldığı
zaman bu dönemin de belli bir kısmı için çok ciddi ve caydırıcı tedbirlerin
alındığından ve uygulandığından bahsetmek pek mümkün gözükmemektedir. Örneğin, 1919 Nobel Barış Ödülü sahibi ve 28. Amerikan
Cumhurbaşkanı Wilson (1856–1924)’un daha evvelce Ermenilere vermiş
oldukları ehemmiyeti dile getiren telgrafına ilaveten, Birleşik Devletler
Ordusu’nda tümgeneral sıfatıyla görev yapan Jas. G. Harbord da 9 Ekim
1919’da Türkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti temsilcisi Mustafa Kemal
Paşa’ya hitaben göndermiş olduğu telgrafta Amerika’nın Ermeni halkının yanında yer aldığını, bunların emniyet ve selameti ile yakından
alakadar olduğunu159 bir kez daha hatırlatmıştır. Yine Fransız diplomatı
Henry Franklin-Bouillon (1870–1939) ile Türk Dışişleri Bakanı Yusuf
Kemal Bey arasında imzalanmış olmasından dolayı Franklin-Bouion
anlaşması diye de anılan 20 Ekim 1921 tarihinde Fransa ile Türkiye
Büyük Millet Meclisi arasında imzalanmış ve de facto tanımayı sağlamış bulunan Ankara Antlaşması gereğince Türkiye’deki Fransız kurum
157 Pontus Meselesi, s.370.
158 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/72, Tarih: 22.12.1310.
159 ATASE, İSH-2, Kutu: 53; Belge No: E: Y: Gömlek: 151; Fihrist No: Belge No:
151.
139
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ve öğretim müesseselerinin Türk kanunlarına uymaları, zararlı faaliyetlerde bulunmamaları halinde mevcudiyetlerini sürdürebilecekleri
kabul edildiği halde yabancı okullar yine gizli ve menfi davranışlarına,
asgari düzeyde de olsa, devam etmekten çekinmemişlerdir. Yabancı
ve misyoner okullarının olumsuz faaliyetleri üzerine İstanbul Maarif
Müdürlüğü’nce açılan tahkikat ve yapılan incelemeler neticesinde bu
okulların zararlı faaliyetlerinin mevcudiyeti tespit ve tevsik edilmiştir.
Ancak eldeki delillere ve gerçeklere rağmen ne okul ve ne de olumsuz
faaliyetlerde bulunan şahıslar hakkında herhangi bir işlem yapılamamıştır160. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi 1920’li yıllarda henüz
kurulma ve var olma mücadelesi veren Türkiye Cumhuriyeti idaresi ve
idarecileri de yabancı okullara yönelik çok ciddi ve caydırıcı bir politika
izleyememişlerdir. Yabancı okulların kapatılmaları durumunda bunun
ilgili devletler tarafından nasıl karşılanacağı ve yankılarının ne olacağı
konusunda ciddi bir endişe duyulmuştur. Zira yabancı okullar konusu
Osmanlı Devleti’ni yahut Türkiye Cumhuriyetini ilgilendirdiği gibi en
az onun kadar, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, bir kısım
Avrupa devletlerini de ilgilendiren haricî bir mesele olmuştur. Yeni
Türkiye’nin kurucularının duymuş olduğu bu endişeler 1921 Şubatı’nda
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada bizzat o dönemin
Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver (1886–1966) tarafından161
da dile getirilmiştir.
Ancak yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, ilerleyen yıllarda yabancı
okulları bir esasa bağlamak noktasında bir dizi yeni düzenlemeler yapma
yoluna gitmiştir. Bu noktada yürürlükteki kanunlara bağlı kalınması;
yabancı okulların denetime tabi olmaları; yabancı okullarda coğrafya,
Türk dili, edebiyatı ve tarihi derslerinin okutulması kararların yanında,
yabancı dile fazla itibar edilmemesi, kolejin vereceği diplomanın lise
diploması olarak işlem görmesi, üniversite giriş sınavlarının Türkçe
olması ve benzeri yönlerde kararlar alınmıştır. Alınan bu kararlar okul
idaresini ve gayr-i Müslim kesimden gelen öğrencileri rahatsız etmiştir.
Düzenlemelerden duyulan rahatsızlık dolayısıyla yükselen tansiyon
nihayet 1933 sonbaharında bir kısım tatsız olayların patlak vermesine
neden olmuştur. Cumhuriyetin en kutsal günlerinden biri denebilecek
olan 29 Ekim kutlamalarına kolej öğrencilerinin katılımı Mehmet Timu160 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.333.
161 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, 5. Baskı, İstanbul 1994, s.281.
140
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
çin adlı okul öğrencilerinden biri tarafından engellenmeye çalışılmıştır.
Okulun diğer öğrencileri Timuçin’e arka çıkmışlar ve kendisinin okula
tekrar kabul edilinceye kadar derslere girmeyeceklerini söyleyerek direnişte bulunmuşlar, aralarından seçtikleri temsilcilerle 1934 Mayısı’nda
Ankara’ya giderek bazı taleplerde bulunmuşlardır. Ankara’nın almış
olduğu kararlardan tatmin olmayan okul idaresi 31 Ağustos 1934 tarihinde kolejin kapatılmasına karar vermiş, dolayısıyla 1874’te başlayan
ve altmış yıl süren bir macera böylece sona ermiştir162.
Böyle bir olayın yaşanması ve bunun 29 Ekim kutlamalarına denk
getirilmesi tesadüfün ötesinde kolejin öğrencilerine vermeye çalıştığı
eğitimin yapısını ortaya koyması, kazandırılmak istenen ideallerin
mahiyetini belirtmesi, içinde yaşadıkları toplumun değerlerine karşı
taşıdıkları duyarsızlığı izhar etmesi, alınan tedbirlere rağmen misyonerlerin hedeflerine varma noktasında sarf etmiş oldukları gayreti
göstermesi bakımlarından önemli olsa gerektir.
Koleji kapatma kararına misyoner çevrelerinden itirazlar olmuştur. Örneğin Amerika’da yayımlanmakta olan Advance adlı misyoner
dergisi, Türk hükümetinin tutumunu kolejin kapanmasına yol açan
nedenleri hazırlamak şeklinde yorumlamıştır. Ancak bu suçlama veya
yorum şekli yine aynı çevrenin insanı olan ve o tarihlerde İstanbul’da
faaliyet gösteren Bayan E.T. Leslie tarafından ilgili dergiye gönderilen
bir yazı ile reddedilmiş, kapanmaya neden olan gelişmelerin kolejin
kendi problemlerinden kaynaklandığını beyan etmiştir163.
Başlangıçta Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasî güç ve ekonomik
çıkarları açısından ilgilendiği, misyonerlerin uzun yıllar işlediği Osmanlı
Ermenileri nihaî olarak siyasî bir yapı kazanacak ve bir sözde Ermeni
Sorunu olarak karşımıza çıkacaktır.
Durumun bu tarzda sonuçlanmasında bir başka etken ise Mondros
Ateşkes Anlaşması’ndan itibaren Türkiye’nin geleceği ile ilgili kararlarda
özellikle Ermenilerle ilgili olanlarda etkin bir politika izleyen Amerika
Birleşik Devletleri’nin 1918 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nin,
Ermeni Cumhuriyeti’ni de Facto olarak tanıması önemli bir rol oynamıştır. Wilson’un ünlü savaş sonu demecinde Ermenilerin önemli bir ağırlık
taşıması; yine Wilson’un Amerika Senatosu’nda Bağımsız bir Ermenistan’ı
162 Stone, Academies for Anatolia…, s.254.
163 Stone, Academies for Anatolia…, s.254.
141
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
tanıyacağına dair açıklaması; Sevr Barış görüşmelerinde Osmanlı delegelerinin karşısına Ermeni Cumhurbaşkanı Avetiş Ahoranyan diye birisinin
çıkmasının sağlanması; Sevr Anlaşması’nın bilinen hükümleri içerisinde
Türk topraklan üzerinde bağımsız bir Ermeni devletinin kurulacağının
belirtilmesi, fakat Milli Mücadele ile bu anlaşmanın akim bırakılması ve
nihayet konunun Lozan’da yeniden ele alınması, ancak müspet bir netice
çıkmaması Avrupa devletlerinin ve özellikle de İngiltere ve Amerika’nın
girişim ve desteğiyle bir Ermeni devleti kurma yolunda ortak bir fikrin
vücut bulmasını sağlamıştır. Buna neden olarak ise Türkiye’nin yanlış
yönetim biçimi gösterilecek ve bu yanlışın Türk temsilcileri tarafından
da itiraf edildiği belirtilecektir164. Böyle bir durum ise bugün başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Avrupa devletlerinin sözde Ermeni
Meselesi diye adlandırılan konuya bir takım siyasî nedenlerden ötürü
ilgi duymalarını gerekli kılacak, Türkiye’nin sancılı günler yaşamasına
neden olacaktır165.
164 Public Record Office (Londra), Foreign Office Archives:371/5142.162704 (E. 5319,
p. 4121) From Viceroy, Home Department, 19 May 1920.
165 Metin, Türkiye’nin Siyasî …, s.67.
142
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
KAYNAKLAR
1.Arşiv Vesikaları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA-İstanbul)
Kilise Defterleri
Y.A.Hus.
Y.A.Res.
Y.E.E.
M.V.
A.MKT.MHM.
H.İ.K.
Cevdet Tasnifi, Hariciye
Hariciye İradeleri
Y.M.Mar.
ATASE Arşivi (Ankara)
İSH
BDH
Public Record Office (Londra)
Foreign Office Archives
:371/5142.162704.
2.Tetkik Eserler
Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, 5. Baskı, İstanbul 1994.
Cilası, Osman, Hıristiyanlık Propagandası ve Misyoner Faaliyetleri, Diyanet Vakfı
Yay., Ankara 1982.
Documents DIplomatIques Ottomans AffaIres ArmenIens
Documents DIplomatIques Ottomans AffaIres ArmenIens, Vol. I (1886–
1893), ed. par. B. N. Şimşir, Ankara 1985.
Gazigiray, A. Alper, Osmanlılardan Günümüze Kadar Vesikalarla Ermeni Terörünün
Kaynakları, İstanbul 1982.
Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, İstanbul 1988.
Hocaoğlu, Mehmet, Arşiv vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul
1976.
Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi I, T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:15, Ankara 1998.
Kayseri Sancağı Hakkında Teğmen Bennet Tarafından Hazırlanan
Genel Rapor (1880), Çeviren: Uygur Kocabaşoğlu, Kayseri Aralık 1996.
Kuzgun, Şaban, “Misyonerlik ve Hıristiyan Misyonerliğinin Doğuşu”, Erciyes
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, No:1, Cumhuriyetin 60. Yılına Armağan,
Kayseri 1983.
Metin, Halil, Türkiye’nin Siyasî Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, MEB
Yayınları:2437, Araştırma İnceleme Dizisi:32, İstanbul 1992.
Ottoman ArchIves, Yıldız Collection, The Armenian Question, C.1, 1989,
s.XXV.
143
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özçelik, İsmail, Milli Mücadelede Güney Cephesi: Urfa (30 Ekim 1918–11 Temmuz
1920), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1992.
Polvan, Nurettin, Türkiye’de Yabancı Öğretim, C.I, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,
İstanbul 1952
Pontus Meselesi, Yayma Hazırlayan Dr. Yılmaz Kurt, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hükümeti Matbuat Müdiriyet-i Umumiyesi tarafından belgelere dayanılarak
hazırlanmıştır. Matbuat ve İstihbarat Matbaası, Ankara 1922.
“Pontus” maddesi, Britannica Ansiklopedisi.
Stone, Frank Andrews, Academies for Anatolia. A Study of the Rationale, Program and
Impact of the Educational Institutions Sponsored by the American Board in Turkey: 18301980, The University of Connecticut 1984.
Şimşir, Bilâl N., İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856–1880), Tercüme Şinasi
Orel, İstanbul 1986.
Tozlu, Necmettin, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, Osmanlı, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara 1999.
Vahapoğlu, Hidayet M., Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları, 2. Baskı,
Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1992.
144
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
EKLER/BELGELER
Rapor: 1
Genelkurmay Başkanlığına
Amasya 4.3.1921
17.2.1921 tarih ve 537 sayılı rapora ek. Merzifon’daki Amerika Kolejinin arama şekline ait 5. Kafkas Fırkasından alınan raporla tercüme
edilebilen bazı evrakların içeriği özet olarak aşağıda arz olunur:
1. Kolejde arama yapılmazdan önce okul müdürü hastane baştabibi
hükümet dairesine getirilerek okulda silah ve harp gereçleri depo
edilmiş olduğu, kurum içerisinde Pontus Kulübü adıyla siyasî bir
teşkilat kurulduğu, kolej öğretmenlerinden Zeki Beyin Samsun’da
Pontusçuların tutuklanmasının ardından okula ve Pontus’a ait sırları
açığa vurmuş olmak suçlandırmasıyla okuldaki Pontusçular tarafından öldürtüldüğü ihbarları ve açıklamalarıyla okulun genel arama
dolayısıyla aranması gerektiği bildirilmiştir.
Cevap olarak: Okulların bu gibi isnatlarla ilgileri olmadığı konusunda güvence verilmiş ve okulun aranabileceği beyan edilmiş, bir
şey ortaya çıkmamış ise de okul hizmetlilerinin savaş silahları ve
cephanesiyle silahlanmış oldukları halde okul içerisinden alınmış
fotoğrafları delaletiyle okulda silahların var olduğu fakat saklanmış
olduğu anlaşılmaktadır. Durumu haber veren kadın tarafından işaret
edilen mahzen ve dehlizlerin mevcut olduğu görülmüş ve bunlardan
birisinin kalorifer borularına ve diğerlerinin de okuldan hastaneye
geçmeye mahsus olduğu anlaşılmıştır. Aramalar esnasında Pontus
Kulübüne ait olarak elde edilen evrakın ve kendilerinin silahlı çetelerle olan samimi münasebetlerinin timsali birçok resimlerin ve
aramalar esnasında varlığından şüphe ederek Müdür Mister Vayt,
Doktor Mardin’in maiyetlerine gerçeği gizlemeleri ve açık konuşmamaları için yapılan uyarılara bakılarak işte bu kurumun tarafsız
ve insani olmayıp Hıristiyanlığın kuvvet kazanmasına çalışan bir
kurum olduğuna karar verilebilir.
145
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
2. Corc Papasyan adında bir papazla Merzifon Koleji Kurumu müdürü
tarafından yazılan bir mektupta bekâr bir Ermeni olsa bağımsız
Ermenistan’a gidip çalışacağını temin ediyor. Ermeni milleti zeki
olduğundan Ermenistan’da iş bilir bir yönetimin Ermenilerle tam
bağıntısı olan Türklerle ve Alevi Türkleri yutmanın pek mümkün
kılacağı düşüncesini ve Ermenistan’da kalacak Müslümanların da
kan irtibatı dolayısıyla atalarının dinleri olan Ermeni dinine geri
döndürülebileceğini temin ediyor. Yine bu mektupta aşağıdaki satırlar aynen kayıtlıdır: İyi ve daha çok ürün alınması için bu kadar kan
feda edilmesinin Ermeni tarihinin hiç bir döneminde görülmediğine
imanım vardır. Anadolu koleji için 8 öğretmenimizin ölümü, bir kolej
tarafından onların mensup olduğu millete bırakılması gerek hizmet
için bir taahhüt olduğuna inanıyorum. Merzifon, mesut Ermeni
sınırları içerisinde değildir. Görevimiz milletler arası ve özellikle
herhangi bir millet için değildir. Fakat maziden Ermeni gençleri
kadar kolejce istifade ettirilen hiç bir millet olmadığı gibi kendi
lehine Ermenilerin bu kadar kan dökmesi dolayısıyla halkınız için
daha yerine getirilecek görevimiz, hizmetlerimiz bulunduğuna dair
bende kuvvetli bir kanaat vardır. Biz hükümet prensipleri içerisinde
bir kolejin tatbiki ve samimi mümkün olduğu bir şekilde üzerine
alabileceği eğitim ve öğretimi sağlamak konusunda kefil olur ve
bağımsızlıklarının taçlandırılması için Ermeni milletinin terbiyesinin
tamamlanmasını üzerine alacak gençlerin bir kısmının -ihtimal ki
önemli bir miktarını- yetiştireceğimizi ümit ederim.
3. Bu okuldaki Pontus Kulübü ta 1904’ten beri kurulmuş olduğundan
memlekette ilk Pontus teşkilatı olduğuna ve okul dışındaki kasaba ve
köylerde bu kulüp için üye kayıt edilerek her tarafa dal budak salan
bu teşkilatın kurucusunun aydınlatması ve izin vermesiyle okulun yetiştirdiği genç Pontusçular tarafından meydana getirildiğine
şüphe yoktur. Pontus kulübünün edebi ve ilmi maskesi altındaki bu
çalışması, klüp tüzüğünün açık maddesinden anlaşılmaktadır. Okul
yöneticilerinin bu tüzük konusunda bilgileri ve eğilimleri olmasına
ihtimal verilmek kabul edilmesi mümkün olmayan bir şeydir. İçinden
yuvarlak ibarelerle şifreli yazılmış olan raporlar maddelerine bakılarak kolej kurumu Anadolu’da aleyhimize gerçekleştirilmekte oldukları
görevler ve durumlar hakkında günü gününe Samsun’daki Amerika
torpidosuna rapor göndermekle beraber Hıristiyan unsurların kendi
kolej okulu içerisinde serbestçe milli gayelerine ulaşmak imkânını
hazırlamaktadırlar ve Mister Kehcel adında Doğu Yardımlaşma
146
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Kurulu başkanlarından birisinin hükümetin zayıf bir zamanında
kendisine İtilaf temsilcisi süsü vererek Hıristiyan unsurlar lehine
Müslümanları hapsetmesi ve para toplanması gibi birçok icraatta
bulunduğu da elde edilen evraktan anlaşılmaktadır.
4. İşte bu kurumda çalışan Doktor Martin’in müthiş ve habis bir
komiteci olması hasebiyle muhakkak değiştirilmesi gerekmektedir.
5. Tercümeye devam ediliyor. Önemli belgelerin özetlerinin telgrafla,
suretlerinin posta ile takdim kılınacağı arz olunur.
Merkez Ordusu Kumandanı Namına
Genelkurmay Başkanı
Hüseyin Hüsnü
Amasya 13.3.1921166
Rapor: 2
Genelkurmay Başkanlığına
Amasya 18.2.1921
Tokat Rumlarından durumu şüphe çekici görülen Lazaros tutuklanmış ve evinin aranmasında Pontus yazısıyla edebî, siyasî Rumca
belge ve Merzifon–Anadolu Koleji adıyla ve Kantarcıoğlu tarafından
yazılmış 5 adet basılı kitapçık ve Pontus okulları ile Merzifon’daki
Amerika Kolejinin birleştirilmesine (dair Rumlarla Amerikalılar arasında düzenlenmiş bir yönetmelik ve Yunan Efzun askeri kıyafet ve
vaziyetini gösteren bir fotoğraf ve içeriği dikkat çekici Rumca resimli
iki gazete bulunmuştur. Soruşturmalar derinleştirilmektedir.
Amerika Kolejinde Osmanlı Devleti aleyhinde şikâyetleri ve Amerikan vatandaşlığına kayıt ve kabulü ricasını ihtiva eden 6. Fırkadan
Yüzbaşı Mehmet Ali Efendi’nin emekli iken silâhaltına alınarak
Mecitözü şubesine memur edilen alay kâtibi Ali Rıza Efendinin de
hükümet memurları aleyhinde uydurma sözleri içeren mektupları
166 Pontus Meselesi, s.373-375.
147
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ortaya çıkmış ve adı geçen iki kişinin tutuklanmalarına emir vermiştir.
Merkez Ordusu Kumandanı
Nureddin167
Rapor: 3
Büyük Millet Meclisi
İçişleri Bakanlığı 116
İçişleri Bakanlığına
Cuma: 24.2.1921 Amasya 27-28.2.1921
Yapılan ihbar üzerine Merzifon kolej ve hastanesinde arama yapılmasına Merkez Ordusu Kumandanlığınca gerek duyulmuş ve 5. Fırka
kumandanı ile Merzifon Kaymakamı bu işle görevlendirilmişler ve
Bakanlar Kurulunun Genelkurmay Başkanlığından Ordu Komutanlığına bildirilen kararı gereğince arama sırasında nazik davranılması
gereği de kendilerine bildirilmiş idi. Arama sonucunda silah ve cephane gibi şeyler ortaya çıkmayıp ancak kolejde 1904 tarihinde Pontus
Kulübü adıyla kurulmuş ve Rum ve Ermenileri teşvik ve tahrike ve
Pontus hükümetini diriltmeye çalışan bir Kulübün varlığı anlaşılmış
ve yönetmelikleri ile mühürleri ve Pontus armaları ve Yunan bayrakları elde edilmiş ve yönetim kurulunu oluşturan 6 kişi tutuklanmış
ve Amasya’ya gönderilerek (Merkez) Ordusu Kumandanlığına teslim
edilmiş ve silahlı bir şekilde çekilmiş fotoğrafları ele geçen 4 Ermeni
de Fırka Kumandanlığınca tutuklanmışlardır. Kulüpten alınan 2
çuval Rumca ve İngilizce evrak ve defterlerin fırka karargâhında
incelenmesine devam edilmektedir. Kolej müdürü bu soruşturma
ve bulunan şeylere karşı bir şey bilmediğini söylemektedir. Şimdilik
hakkında bir muamele yapılmamaktadır. Okulda öğretim ve hastanede tedavi eskisi gibi devam etmektedir. Elde edilecek sonuçlardan
ayrıca bilgi verileceği arz olunur.
Mutasarrıf Osman168
167 Pontus Meselesi, s.372.
168 Pontus Meselesi, s.372-373.
148
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Rapor: 4
İstanbul’da Amerika Temsilcisi Amiral Bristol Hazretlerine
Asaletmeab;
Aşağıda anlatılacak olayları gözünüzün önüne sermekten dolayı
üzüntülerimi arz eylerim:
Geçen 16 Şubat tarihinde, 5. Fırka Kumandanının da bulunmasıyla Merzifon’daki Amerikan Kolejinde arama yapılmasına gerek
duyulmuş ve arama sonucunda adı geçen kurumu idare edenlerin
Türkiye aleyhinde bazı siyasî meseleler ile meşgul olduklarını ispat
eden belgeler elde edilmiştir. Şöyle ki:
İlk olarak: 1904 tarihinden beri Merzifon Koleji içerisinde Pontus
adıyla kurulan bir Rum kulübünün tüzüğüyle mühür ve önemli
evrakları ve bir de Yunan bayrağı elde edilmiştir. Kulübün tüzüğünden anlaşıldığına göre Karadeniz kıyılarında bir Yunan hükümeti
kurulması ve hazırlanması için Rum gençliğini teşvik ve cesaretlendirmek ve bu maksatla Rum gençliğini Yunan sultası altına koymak
için çalışmaktan ibarettir.
İkinci olarak: Kolej müdürü ile Sumsun’da bulunan Amerika temsilcisi
arasındaki sürekli ilişkiler Rum-Ermeni gençlerinin Türk hükümetinin iznine aykırı olarak ve izin almaksızın Avrupa’ya kaçmalarına
çalışmaktadır.
Üçüncü olarak: Kolejin Türkçe öğretmeni Zeki Bey geçen 14 Şubat
gecesi üzerine hücum edilerek öldürülmüştür. Zeki Bey’in öldürülmesi klüp üyelerinin tutuklanmalarına başlanmasının ardından
işlenmiş olduğuna göre kolej içerisindeki teşkilat ve tertibat ile
cinayet teşebbüsünün merhum tarafından ifşa edileceğinden korkulmasından ileri geldiği anlaşılmaktadır.
Özet olarak arz edilen olayların icra edilmekte olan çok yönlü soruşturma sonucuyla daha da ortaya çıkacağı tabiidir.
149
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Açık olarak anlaşıldığına göre Amerikan vatandaşlarından bazıları
tarafından idare edilmekte ve tarafsız sayılan bu yüce kurumun Türkiye hükümetinin samimiyetini kötüye kullanarak Türkiye aleyhine
teşkilatı idare merkezi olarak tahsis edilmesinin insanlık ve devletler
prensipleriyle bağdaştırılmasının imkânsız olduğu açıktır. İşte bu
şekilde tam bir kanaat sahibi olan Büyük Millet Meclisi hükümeti
yabancılara karşı gösterdiği misafir severliğinin yeni bir örneği
olmak üzere Mösyö Komis’i cezalandırmaksızın yalnız kurumdan
kaldırmak ve sınırları dışına çıkarmakla yetinmeye karar vermiştir.
Merzifon Kaymakamlığı tarafından seçilen iki Amerikalı kurumun
korunması için görevlendirilmiştir.
Eğer asil zatınız tarafından güvence verilerek adı geçen kurumun
idaresi için yeni bir özel görevli memur gönderilmek arzusu ortaya
çıkarsa kurumun yeniden açılması için gerekli kolaylıkların gösterileceğini hürmetlerimle arz eylerim.
Ahmet Muhtar169
Rapor: 5
Amasya Mutasarrıflığına
Pontus teşkilatıyla ilgili olduğu elde edilen evrak ve belgelerle kesinleşmiş olan Merzifon Amerikan okulunun kapatılması Bakanlar
Kurulu kararı gereğidir. Okulun ve içerisinde bulunan kitap ile
öğretim araçlarının korunması için uygun göreceğiniz iki Amerikalı
okulda kalacaktır. Diğer öğretmenler, sınıfların hükümet tarafından
mühürlenmesinin ardından en hızlı vasıta ile ve Samsun yoluyla
yurdu terk edeceklerdir.
İçişleri Bakanı
Merzifon: 24.3.1921170
169 Pontus Meselesi, s.378-379.
170 Pontus Meselesi, s.376.
150
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Rapor: 6
İçişleri Bakanlığına
C–14–15.3.1921:
1. Merzifon’daki Amerikan Kurumu yüce tebliğiniz çerçevesinde
kapattırılmış ve müdür tarafından okuldaki eşya ve levazımın taşıttırılmasından sonra bina kapısı kaymakamlıkça mühürlendirilmiştir.
2. Binaların ve eşyanın korunması için hükümetin seçimi sonucu
alıkonulan birisi evli diğeri bekâr olmak üzere 2 erkek, bir kadın
Amerikalıdan ayrı olarak erkek ve kadın toplam 29 Amerikalı dün
Samsun’a doğru Merzifon’dan ayrılmışlardır.
3. Okulun bina ve eşyasından başka hastane ve yetimevi binaları
ve levazımı dahi doğrudan doğruya sözü edilen 2 Amerikalının
idarelerine emanet edilmiş olup yalınız hastanede bulunan 82 hasta
asker, fırka sağlık kurulunun Merzifon’dan gitmeleri dolayısıyla,
Merzifon hükümet doktoru tarafından tedavi edilecek ve ilaçları
reçete karşılığında hastane eczanesinden alınacaktır. Yetimevinde
5 ile 16 yaşlarında 61 erkek ve 44 kız olmak üzere 105 Rum ve 92
erkek ve 93 kız olmak üzere 185 Ermeni bulunmaktadır. Bunlardan
toplam sayıları 290 çocuk olup yiyecek ve içecekleri eskiden olduğu
gibi burada kalan 2 Amerikalı tarafından kendi arzuları ile yerine
getirilmiş ve öğretime ara verilmiştir. Doktor Martin de yurdu terk
edecek 29 Amerikalı arasında bulunmasından dolayı bundan böyle
hastaneye hasta kabul olunmayacaktır.
4. Kurumun dışından da güvenliğinin sağlanması için Kaymakamlıkça gerekli olan tedbirler alınmıştır.
5. Hastane ve yetimevinin şimdiki şekilde bırakılması geçici bir
tedbirden ibaret bulunmasına göre bunlardan birincisinin askeri
ve belediyeye ait bir hastane halinde kullanılması ve diğerinin varlığını sürdürmesi veya kapatılması şıklarından birisi yahut İçişleri
Bakanlığı’nca uygun görülecek başka bir şekilde idareleri kabul
buyurulduğu takdirde acele olarak gerekli tebligat yapılması ve
151
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
yetimevi kapatılmak gerektiği halde, çocukların nereye verileceği
emrinin bildirilmesi arz olunur.
Merzifon’da Amasya Mutasarrıfı
Osman171
Rapor: 7
Amasya Mutasarrıflığına
Şifre: 29 Mart 1921
C. 23 Mart 1921
Merzifon Koleji hakkında şimdilik başka bir işleme gerek yoktur.
Amerikan kurumları hakkında Bakanlar Kurulunca alınacak genel
karar yakında duyurulacaktır. 0 zamana kadar mevcut durumun
korunması ve gerekli tedbirleri almaktan da geri durulmaması
temenni olunmaktadır.
İçişleri Bakanı 14.9.1921172
Rapor: 8
İçişleri Bakanlığına
Amasya 28-29.3.1921
C. 23.3.1921
Merzifon kolejinde Türkçe öğretmeni bulunan Mehmet Zeki Efendinin öldürülmesi durumundan kolej öğrencilerinden Anesti ve
Protestan Lay ile elebaşıları Pavlidis’in tutuklandıkları ve savcılıkça
soruşturmalarının derinleştirilmekte olduğu Merzifon Kaymakamlığından yazı ile bildirilmekle arz olunur.
Mutasarrıf Osman173
171 Pontus Meselesi, s.377.
172 Pontus Meselesi, s.377-378.
173 Pontus Meselesi, s.377.
152
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Rapor: 9
Genelkurmay Başkanlığına
3.3.1921 tarih ve 75 numaralı şifreye ektir.
Merzifon’daki kolejin aranmasında elde edilen, kolej müdürü Mister Wayt imzasını taşıyan bir rapor misyoner denilen bu adamların yurdumuza ne gibi bir amaçla geldiklerini pek güzel açıklıyor.
İstanbul’dan Pabil House müdürü Fredrik Gaudsel’e yazdırıp sansür
dolayısıyla her nasılsa gönderilemeyen bu mektubun bir bölümü
aynen şu şekildedir: Önceden beri pek boş olan güvenim biz papazlar
cemiyeti emellerinin gerçek bakış açısı, binayı kendisine tabi tutmak
için Tanrı’nın İsa suretinde ortaya çıktığını Müslümanlara iman ettirmeyi sağlamaktır.(!) Bu münasebetle bu kutsal hizmetin yüceliğini
önemle dikkate alalım. Hıristiyanlığın en büyük ve muntazam rakibi
İslamiyet olduğu gibi Türkiye de en kuvvetli Müslüman hükümetidir.
Başkanımızca bilinmektedir ki gerekirse sonucu elde etmek için
500 yıl duracağız ve bunlara işin sonunda muvaffak olacağız. Diğer
bir mektupta ise: Hizmetimiz iihtilal ile değil, idare ile yapılmalıdır. Kendilerine bunca eza ve cefada bulunanlara borçlu oldukları
zekâtı yakından bilip almaları için yakında Hıristiyanları teşvik
etmeye çaba harcayacağız. Rum ve Ermenilere karşı olan mukaddes
görevlerimizin canlandırılması için kutsal bir güven beslemekteyim.
Bunlardan bazıları İslam uğruna şehit oldular ve unutmayalım ki
kutsal görevimiz sona erinceye kadar pek çok şehit kanı akıtacağız.
Diğer bir bölümünde de: Bundan sonra ümidimiz gençlere dönük
olmalıdır. Olgunluk çağına ulaştıktan sonra karakterini değiştirmek
bir adam için pek güçtür. Şii’ler gerçek Müslüman olmadıkları gibi
çoğunluk halinde bulunmakla beraber Türk nüfusunun çoğunluğunu oluşturmaktadırlar. Eğer ılımlı şekilde mezhepte serbestlik
gösterilirse Ermenilerin bizden öncekilere gösterdikleri rağbet gibi
rağbet göstereceklerdir. Bizim görevimiz bu fırsatı kaçırmamak ve
gereklerine uygun hareket etmektedir.
Bu mektup tercümesi suretiyle buna değer bir kaç mektup suretlerinin doğru olarak takdim olunduğu arz olunur.
Merkez Ordusu Kumandanı
Nureddin174
174 Pontus Meselesi, s.375-376.
153
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Rapor: 10
Genelkurmay Başkanlığına
1. Bugün 16.2.1921 tarihinde Merzifon Amerika Hastanesi ve koleji
5. Fırka Kumandanı dahi hazır olduğu halde arattırılmıştır. Silah ve
cephane bulunamamış ise de kolej içerisinde 1904 tarihinden beri
kurulmuş olan Pontus Kulübü adıyla bir Kulübün bulunduğu ortaya
çıkmış, yönetmelikleri, mühürleri, Yunan bayrakları ve Pontus arması
ve önemli evrak elde edilmiştir. Elde bulunan yönetmelik tercümesine
bakarak Kulübün, Rumları Yunan emellerine ve Pontus hükümetinin
diriltilmesine teşvik eden ve hazırlayan son derece zararlı bir kurum
olduğu anlaşılmaktadır.
2. Kulübün Rum olan başkanı ile yönetim kurulunun tutuklanmaları kulübün kapatılması ve Amerikalı olanların yalnız ifadelerinin
alınmasıyla yetinilmesi emir olunmaktadır.
3. Adı geçen kolejde Türkçe Öğretmeni olan Zeki Efendi iki gece önce
kolej civarında öldürülmüş olarak bulunmuştur. Pontus Yürütme
Kurulunun tutuklanmalarına başlanması üzerine, merhum Zeki
Efendinin ihbarlarda bulunduğu zannedilerek Rumlar tarafından
öldürüldüğü görülmektedir.
4. Rum ve Ermeni gençlerinin Avrupa’ya kaçırılması konusunda
kolej müdüriyeti ile Samsun’daki Amerika temsilcisi arasında geçen
yazışma evrakı dahi bulunmuştur. Ayrıntılı bilgi daha sonra arz
edilecektir, efendim.
Merkez Ordusu Kumandanı
Nureddin175
175 Pontus Meselesi, s.371.
154
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Rapor: 11
Genelkurmay Başkanlığına
Amasya 17.2.1921
16.2.1921 ve 28 numaralı şifreye ektir.
Merzifon Anadolu Kolejinde elde edildiği dünkü telgrafla arz edilmiş
olan eşkıyadan ayrı olarak Osmanlı silahlarıyla donatılmış grup
halinde okulda çekilmiş bir takım fotoğraflar bulunmuş ve bunların
kimlere ait olduğu yolundaki sorulara Okul Öğretmenler Kurulu
kaçamaklı ve birbiriyle çelişen ifadede bulunmuşlar ve müdürün
öğretmenlere gerçeğe aykırı ifadelerde bulunmalarını tembih eylediğini İngilizce bilen ve orada bulundurulan subayımız işitmiştir. Silahlı
bir şekilde fotoğrafları ortaya çıkan ve kendilerinin öğretmenler
kurulunca tanınmadığı bildirildiği halde okulda kimliği belirlenen
4 Ermeni tutuklanmıştır176.
Rapor: 12
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine Müdafaa-i Milliye
Vekâletine
1-Bu gün 2/16 Merzifon Amerikan Hastane ve Koleji Beşinci Fırka
Kumandanı dahi hazır olduğu halde taharri ettirilmiştir. Esliha ve
cephane bulunmamış ise de Kolej dâhilinde 1904 tarihinden beri
kurulu olan Pontus Kulübü namıyla bir kulüp bulunduğu tezahür
etmiş nizamnameleri, mühürleri, Yunan bayrakları ve Pontus armaları ve bazı evrak-ı mühimme elde edilmiştir. Derdest-i terceme olan
nizamnameye nazaran Kulübün Rumları Yunan amaline ve Pontus
hükümetinin ihyasına teşvik ve ihzar eden gayet muzır bir müessese
olduğu anlaşılmaktadır.
2-Kulübün Rum olan reisi ile heyet-ı idaresinin tevkifleri ve kulübün seddi ve Amerikalı olanların yalnız ifadelerinin zaptiyle iktifa
edilmesi emir olunmuştur.
176 Pontus Meselesi, s.371.
155
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
3-Mezkûr kolejde Türkçe muallimi olan Zeki Efendi de iki gece
evvel Kolej civarında maktul olarak bulunmuştur. Pontus Hey’at-ı
faalesinin tevfikatına başlanması üzerine merhum Zeki Efendi’nin
ihbaratta bulunduğu zannıyla Rumlar tarafından katl edildiği muhtemel görülmektedir.
4-Kolej müdüriyeti ile Samsun Amerika mümessili arasında Rum
ve Ermeni katillerinin Avrupa’ya kaçırılmasında hakkında Kolej
müdüriyeti ile Samsun Amerika mümessili arasında cereyan eden
muhaberat evrakı dahi bulunmuştur. Tafsilat bade arz edilecektir.
Efendim177.
Rapor: 13
Genelkurmay Başkanlığına
Amasya 12.2.1921
Merzifon’da Amerika Hastanesinde ve kolejinde toprak altında
gizli yollar ve depoların bulunduğu ve otomobiller ile getirilen top
ve tüfek, bomba gibi silah ve cephane ve bazı silahlı Hıristiyan
köylülerin adı geçen yerde korunup saklandığını ve hastane yönetim kurulunun Tavşan Dağında bulunan Hıristiyan köyleri ile gizli
temasta bulunduğunu bir buçuk yıl adı geçen hastanede bulunduktan
sonra iki buçuk ay önce çıkarak bugün Amasya’da Şefkat-i İslamiye
Yurdu’nda bulunan bir İslam kadını haber verdiğinden genel silah
araması ve toplanması sırasında adı geçen kurumun dahi usul üzere
aranması emri 5. Fırka Kumandanlığına ve Amasya Mutasarrıflığına
verilmiş ve işte bu aramanın yapılması sırasında memurlar tarafından
Amerikalılara aşağılayıcı davranışlardan sakınılarak hükümetimizin
Amerika ile iyi ilişkilerde bulunmak arzusunun dikkatten uzak
tutulmaması tavsiye edilmiştir.
Genel silah aranmasına 16 Şubat 1921 tarihinde başlanacaktır:
Merkez Ordusu Kumandanı178
177 ATASE, BDH, Belge No: D: 1-A; F: 14.
178 Pontus Meselesi, s.370.
156
Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ
Rapor: 14
Merkez Ordusu Kumandanlığı
Tokat
Mim–18 Şubat 37 şifreye
Ahvali daima şüphe görülen Papaz Lazaros’un mahdumu Gavrail ve
Kaltacikli İstavaris ve Yakim oğlu Tufak ve idare etmez Haralambos
ve Kahveci Akalef taht-ı tevkife alınmıştır. Elde edilip tercüme edilen evrak meyanında Papaz Erba’da bulunduğu zaman mahdumu
Avrail’e yazdığı 13 Kanun-ı sani 1919 tarihli mektupta temennim
aldırıyorum. Hepsi bed-hevadır. Temennim harmanda verilmesine
anın imarından sonrasından hazırdır. Gelemiyorum. Hayır etmeli.
Allah’tan hayırlısı. Efendiye selam postaya Yanko’nun tahvil ederler.
Korkmasın. Gaib olmaz başkaca kazanacağı ayı olur. Bir de İstanbul’da
tevellüd ve zirde vefat etmiştir. Yüz elli milyon kuruşluk ve vasiyetnamesi vardır. Mektep ve millet hayrına bina ettirdiği Atina.... ve hane
ve saireye 100 bin İngiliz lirası Atina hastanesine 15 bin İstanbul
Patrikhanesi’ne 20 bin lira verildiği.... ise de imza yoktur. Pontus
namıyla elde edilen Neşircioğlu tarafından Merzifon’da Anadolu
Koleji’nde tab’ ve neşr edilerek Pontus adadı Arzun Kulübüne dâhil
olmak isteyenlerin mahiyete verecekleri ahiretten ve bütün Merzifon Rumları Cem’iyyetin bütün azası tabiyetinde olduklarından ve
saireden bahis bulunduğu ve Akalaf ve Haralambos’un ticaretgâh ve
hanesinden elde edilen evrakla diğerlerinin tercümesine devam ve
şüpheli eşhastan 3 Rum’un da ticarethane ve meskenleri ve manastır
ve kiliseler el-yevm tahaddi ettirilmekte olduğu maruzdur.
Mutasarrıf Vekili Ali Bey 20.02.37179
179 ATASE, BDH, Belge No: D: 1-A; F: 21-2.
157
Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR
AMERİKA VE AMERİKAN MİSYONERLERİNİN
BU SORUNDAKİ ROLLERİ
Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR
Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Giresun-TÜRKİYE
Tlf.: 0 542 742 05 78 / 0 505 456 42 88, e-posta: [email protected]
159
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
Amerika kendi menfaatlerini sağlamak ve korumak için vatandaşlarının sayısı bir eli geçmeyecek kadar az olan bu bölgede, misyonerlerin
sayesinde tesis ettiği nüfus sebebiyle Doğu bölgesinde adeta mandaterlik
yapmaya çalışmıştır. Ermenileri vatandaşlığına geçirerek, Osmanlı Devleti
kanunlarını hiçe saymış, kendi prensiplerini Osmanlı anayasasına sokarak
nüfusunu pekiştirmeye çalışmış, Osmanlının aldığı her tedbire savaş gemisi
göndermek suretiyle tehdit dolu cevaplar vermiştir. Amerikan yönetimi
ülkesinde Türkler aleyhine yürütülen her kampanyaya müsaade etmiş ve
Ermenileri desteklemiştir. Amerika, devlete baş kaldırmış unsurun yanında
yer almak suretiyle, kendi de Osmanlıya karşıt bir konuma girmiştir. Amerikan misyonerlerin yayın organlarında ve yine onların yazılarıyla beslenen
basında sürekli abartılarak yer verilen Türk Ermeni olaylarına ilişkin haber
ve makalelerle, Hıristyan ulusun Müslüman imparatorlukta sözde ezilmekte
olduğu savı işlenmiştir. Ermeniler de bundan güç almıştır. Amerika’da Ermenilere yardım düşüncesiyle çok miktarda yardım toplanmış, bazen bu yardım
kampanyalılarını bizzat basın da desteklemiştir. Toplanan paralar Ermeni
halkına değil, Ermeni komitalarına verilmiştir. Bu mesele o günden bu güne
çok taze bir şekilde, Türk hükümetini zor durumda bırakmak için sürekli
olarak gündemde tutulmaktadır. Bildirimizde yukarıda özetlenen sorunlarla
ilgili olarak bilgiler verilecektir.
160
Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası bir sorun olarak
görülen Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkışında etkili olan devletlerden
birisi de Amerika Birleşik Devletleridir. 1800’li yıllardan itibaren Ermenilere ilgi duyan Amerika, imparatorluk sınırları içinde kendisine bağlı
Protestan Ermeni cemaati oluşturmaya ve Ermenileri kendi siyasî ve
iktisadî emelleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışmıştır. Osmanlı
yönetimindeki Anadolu ve Ortadoğu topraklarının yer altı ve yer üstü
kaynakları bakımından zenginliği, sahip olduğu pazar niteliği ve ulaşım
imkanları Amerika Birleşik Devletleri’nin ilgisini çekmiştir. Amerika
Birleşik Devletleri, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunmuş olduğu bu
konumundan nasıl istifade edeceğini, mevcut zenginliği kendi çıkarları
doğrultusunda hangi ölçülerle ve toplumun hangi kesimleriyle yakın
münasebetler kurularak elde edilebileceğini araştırmaya çalışmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri ile Ermeniler arasında ilk münasebetlerin
kurulmasında ve Ermenilerin Amerika Birleşik Devletleri’nin menfaatlerini gerçekleştirmesinde Amerikan misyonerleri önemli bir rol
oynamıştır.
161
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Misyonerler açısından 19. yüzyıl Türkiye’si bir İncil Ülkesi (Bible
Land)’dir. Hristiyanlar için çok önemli pek çok merkez Anadolu’dadır.
Misyonerlerin kendi ifadeleriyle;
Bu mukaddes ve vaad edilmiş topraklar, silahsız bir haçlı seferiyle
geri alınacaktır.
Bir Amerikan misyonerinin 1880 yılındaki raporunda ifade ettiği
gibi misyonerlik faaliyetleri açısından Türkiye, Asya’nın anahtarıdır1 demiştir. Demek ki, Hıristiyan misyoner örgütleri açısından Türkiye hem
Asya’yı Hıristiyanlaştırmanın anahtarıdır ve hem de Hıristiyanlar için
mukaddes ve vaad edilmiş topraklardır. Açıkçası Protestan misyonerlere
göre Türkiye Türklerin değildir. Amerikalı protestan misyoner Everett
P. Wheeler ifadesiyle:
Biz Türkiye’de Hıristiyanlar ve Hıristiyanlık için okul, hastane açıyoruz, ilaç götürüyoruz, modern tıbbı ve eğitimi kuruyoruz. Türkler
bizi istemeyebilir, ama oranın sahibi Türkler değil ki...2.
Amerikalı misyonerler bu uğurda çokça kan akıtmayı ve yüzyıllarca çalışmayı göze almakta olduklarını da belirtmektedirler. Merzifon Amerikan Koleji’nin müdürü Protestan misyoner Mr. White’ın,
İstanbul’daki (Protestan Ermeni Kilisesi olan) Bible House’ın müdürü
Frederic F. Gudsel’e yazdığı mektupta yer alan şu ifadeler bunu açıkça
gözler önüne sermektedir;
Hristiyanlığın en büyük ve en muntazam rakibi İslamiyet’tir. Türkiye
en güçlü Müslüman ülkedir. Gerekirse bu amaca ulaşmak için beş
yüz sene bekleyeceğiz, nihayet buna muvaffak olacağız. Ve unutmayalım ki, mukaddes hizmetimiz sona erinceye kadar pek çok şehit
kanı akıtacağız.
Casus kavramıyla bağlantısı kurulabilen misyoner kavramı, sadece
bir din adamını değil, bulunduğu yerin tarihini, siyasi ve idari yapısını,
sosyolojik ve kültürel durumunu da araştırabilecek düzeyde yetiştirilmiş bir kişiyi belirtir. Bunlar görevlendirildikleri toplumun özelliklerini
1
2
162
Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika 19. Yüzyılda Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul 1991, s.21.
İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî ve Sosyal Değişim”, Makaleler
I, Ankara 1998, s.321-332.
Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR
iyice tetkik edip hem bağlı bulunduğu devlete hem de dini merkezlere
ulaştırırlar. Bir misyonerin nasıl yetiştirileceği, alacağı dersler, yapacağı
işler3, nasıl çalışma yapacağı, misyoner hücresinde kaç misyonerin
ve kimlerin bulunacağı tüm detaylarıyla belirlenmiştir4. Misyonerlik,
tüzüğü, programı olan sistemli, organizeli bir örgüttür. Bir misyonerin
örgütüne karşı ahitnamesi (taahhüdü) olduğu gibi misyonlar arasında
doğal olarak iş bölümü de bulunmaktadır. Gittikleri bir yörede önce
sosyolojik araştırma yaparlar ve yöreyi iyice tanımaya başlarlar5.
Misyonerler, asli görevi olarak değerlendirilen dini faaliyetlerinin
ötesinde mensubu bulunduğu devletin nüfuzunu tesis ederek, kültürel
ve ticari çıkarlarını devam ettirecek, yetişmiş yerli Hristyan grubun
oluşturulması da, devletlerarası mücadele konusu olmuştur. Çünkü
yetişen elamanlar, o bölgede ticari faaliyetlerin geliştirilmesinde bir
aracı olarak kullanılabiliyordu. Amerika, tacirlerini ve misyonerlerini
kullanarak Osmanlı İmparatorluğu’nda ticarî imtiyazlar elde etmeyi
başarmıştır. Böylece Avrupa işlerine karışmadan, laik devlet anlayışından ödün vermeden, devletin misyonerler ve tacirler üzerinde etkisi
olmadığına karşı tarafı inandırarak, dinsel misyonun arkasına gizlenerek Osmanlı toprakları üzerinde emperyalist bir politika izlemiş ve
hedefine ulaşmıştır. Amerika’nın iktisadî emperyalizmi misyonerler
tarafından Anadolu’ya getirilmiş ve misyonerlerin Protestanlaştırdığı
Ermeni cemaati tarafından Anadolu topraklarına yerleştirilmiştir6.
Önceleri İngiltere’nin yönlendirip desteklediği Protestan misyoner ve
misyonerlik faaliyetleri, 19. asrın ilk çeyreğinden 20. asrın ilk çeyreğine
kadar yaklaşık bir asrı kapsayacak bir dönem içinde ABD tarafından gayet
hızlı ve etkin bir şekilde sürdürülmüştür. Böylece Osmanlı topraklarında
açılan ve açılacak olan mabet, hastane, yetimhane, okul ve benzeri
kurumlar vasıtasıyla mezhep propagandalarına girişilecek, bir taraftan
Ermeniler Protestanlaştırılmaya, bir Protestan topluluğun oluşması ve
palazlanması için çalışılırken diğer taraftan ise Osmanlı ülkesinde yavaş
yavaş vücut bulmaya başlayan Protestan cemaat üzerinde himaye hakkı
3
4
5
6
Erol Kırşehirlioğlu, Türkiye’de Misyonerlerin Faaliyetleri, İstanbul 1963, s.85107.
Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle..., s.52.
Necmettin Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, Yeni Türkiye
Osmanlı Ansiklopedisi, C.5, Ankara 1999, s.331.
Çağrı Erhan, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, Ankara 2001,
s.81-82.
163
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
elde edilmek istenecektir. Önceleri sade ve yalın bir talep, akabinde ise
bir hak olarak elde edilmeye çalışılacak olan bu imtiyaz arayışı, ileriki
yıllarda görüleceği üzere, zaman zaman Osmanlı idaresi ile Amerika
Birleşik Devletleri’ni karşı karşıya getirecektir7.
1800’lerin başında Amerika’daki Protestan kiliseleri, diğer din mensupları çalışmaya karar verdiler. Kilise bu çalışmaları organize etmek
için 1812’de yabancı misyonlar için Amerikan Masası’nı kurdu. Bu masa
kendisine çalışma alanlarından biri olarak Osmanlı Devleti’nin Müslümanlarını seçti. Bu Amerika misyonerlerinden ilki 1820’de Anadolu’ya
geldi. Osmanlı Devleti kanunlarına göre Müslümanların dinini değiştirmek için faaliyetler yasaklandığı için misyonerler Hristiyanları seçtiler.
Misyonerler öncelikle eski Apostolik Kilisesi’ni ayartmak için reform
yapmayı, bu mümkün olmadığı takdirde bu yerli Hristiyanlar arasında bir
Protestan toplumu kurmayı istediler. Rum Ortodoks toplumu Amerika
Protestanlarına pek ilgi göstermediler, fakat Ermeniler bu konuda çok
istekli idiler. Bu sebeple Protestan okulları, tıbbi klinikleri ve kiliseleri
bunlarla dolmaya başladı.
1856’da ilân edilen Islahat Fermanı ile İngiltere ve Fransa’nın istediği
şekilde bir vicdan hürriyeti prensibinin ön görülmesi, diğer bir ifade ile
mezhep değiştirme serbestiyetinin tanınması Protestan misyonerlerin
faaliyetlerini çok daha rahat ve geniş bir şekilde sürdürmelerini mümkün
kılmıştır. Ayrıca gerek ilân edilen fermanlar ve gerekse sürdürülmeye
çalışılan yenileşme çabaları neticesinde Amerikan misyonerlerinin çalışmaları daha bir hız kazanmış ve gelişmiştir. İleriye yönelik hedeflerin
belirlenmesinde ise Milletler Sistemi ve Kapitülasyonlar gibi istismara
açık iki zayıf noktadan azami derecede istifade edilmiştir.
XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Amerikan misyoner faaliyetlerinin Merkezî Türkiye Misyonu dairesinde yer alan kentlerde, oldukça hızlı
bir gelişme gösterdiği bilinmektedir. Üç misyon içerisinde, Protestan
cemaati en yüksek olan bu misyonun, adı geçen merkezlerde, ilkokuldan
yüksekokula kadar eğitim kurumları açarak ciddî bir eğitim faaliyeti içine
girdikleri anlaşılmaktadır. Zira misyonerlerin hedeflerine ulaşabilmeleri
için kullanmayı düşündükleri araçlardan biri din, diğeri de eğitimdir.
7
164
Metin Hülagü, “Osmanlıdan Cumhuriyet’e Misyoner, Ermeni, Terör ve Amerika
Dikdörtgeninde Türkiye”, Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, S.10, Kayseri 2001, s.59.
Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR
Anadolu’daki Amerikan misyonerler 1891’e kadar 9 kolej kurdular.
Bunlar İstanbul’da Robert Koleji (1862), Beyrut’ta Beyrut Üniversitesi (1864), İstanbul’da Amerikan Kız Koleji (1873), Antep’te Merkezî
Türkiye Koleji (1876), Harput’ta Fırat Koleji (1878), Maraş’ta Merkezî
Türkiye Kız Koleji (1882), Merzifon’da Anadolu Koleji (1886), Tarsus’ta
Paul Enstitüsü (1888) ve İzmir’de Uluslararası Kolej (1891)8.
Ermeni öğrencilere milli tarihleri ve edebiyatlerı anlatılıyor, müfredeta konulan Ermenice dersi ile milli dilleri öğretiliyordu. Robert
Koleji’nin kurucusu Cyrus Hamlin; …Bunlar arasından secilen gençler
misyonerler tarafından Amerika‘ya gönderildi. Misyonerler, bunların geri
dönerek biz bu dili kil ve demir olarak bulduk altın olarak bıraktık diyerek
dil çalışmalarına verdikleri önemi gözler önüne seriyordu. 1913 yılında
Ermeni alfabesinin başlangıcının 1500. ve Ermenice çıkan ilk kitabın
400. yılı kutlamalarında Banjamin Bedrossian, Amerika misyonerlere
olan minnettarlığını şu sözlerle ifade ediyordu;
Alfabeyi kullanmakta bizim alın yazımız çizilmiş ve varlığımız korunmuştur. Bu alfabe bizim kurtarıcımızdır...9.
Gerek eğitim ve öğretim faaliyetlerini desteklemek gerekse dini
propaganda malzemesi hazırlamak için İzmir ve İstanbul gibi merkezlerde matbaalar kurulmuş ve buralarda çoğu dini muhtevatlı milyonlarca
sayfa tutarında kitap ve broşür basılmıştır. 1820’lerden 1900’lere kadar
basılan ve dağıtılan Kitab-ı Mukaddes ve Hıristiyanlığa dair diğer kitaplarla kolejlerde okutulan ders kitaplarının sayısının 7 milyon sayfayı
bulduğu ifade edilmektedir10.
Bu ilk giden ögrencilerden sonra11 tüccarlar Amerika’ya gitmeye
basladı. Bu öğrenciler ve tüccarlar hızla Amerika’ya adapte oldular ve
göçmenlerin liderligini yaptilar. 1880’lerde bunlara yeni bir grup Ermeni
8
Dennis Papazian, “The Changing American View of the Armenian Question and
Interpretation”, Armenian Review 39, No:4-156 (1986), s.50.
9 Nil Sarı, “Amerika Misyonerler ve Ermeni Sorunu”, Uluslar Arası Türk Ermeni
İlişkileri Sempozyomu (25 Mayıs 2001), s.289.
10 İlhan Tekeli, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Eğitim Kurumlarının
Gelişimi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (CDTA), C.3, s.653.
11 İlk göçler 1870’li yıllardan itibaren Harput’tan başlamıştı ve Harput’tan ilk göç
eden 1867 yılında Rahip George Knapp ile birlikte Garo’ydu. Zamanla bu şehirden göç edenlerin sayısı 3000’i bulmuştu. bkz., Rıfat, N. Bali, Anadolu’dan Yeni
Dünya’ya Amerika’ya İlk Göç Eden Türklerin Öyküleri, İstanbul 2004, s.169.
165
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
daha katılmaya basladı. Bu yeni gelenler daha fakir olan Anadolu köylüsü
idi. 1880’lerin sonunda Amerika’ya siyasî göçmen Ermeniler de gitmeye
basladı. Bunlar Osmanlı Devleti’nden kaçan ihtilalcilerdi. Bu ihtilalciler
1887-1890 arasında Amerika’da hücreler kurmaya basladılar. Bunlardan en önemlisi Ermeni Milliyetçisi Sympad Kaprielian idi. Kaprielian
1886’da Osmanlı Devleti tarafindan yakalanarak sürgün edildi ve New
York şehrine yerleşerek Amerika’daki ilk Ermeni ihtilâl gazetesi Haik’i
çıkarmaya basladı. Washington Elcisi Mavroyani Bey 29 Mart 1892
tarihinde Hariciye Nezareti’ne gönderdigi yazısında Amerika’daki göçmenlerin durumunu ve sayılarını şu şekilde veriyordu: 1890 senesi zarfında Amerika’ya hicret eden ahali 455.302 nüfus
iken, 1891 yılında bu rakam 560.319 bulmuştur12.
Amerikalı misyonerlerin Ermeni okullarını, dolayısıyla Ermeni
toplumunu etki altına alabilmelerinde en büyük rolü maddi olanaklar
oynuyordu. Bu olanaklar da 1810 yılında Boston’da kurulan American
Board of Commisioners for Foreign Missions13 örgütü tarafından sağlanıyordu. Amerikan halkı bu örgüte Osmanlı topraklarındaki eğitimöğretim amacı için harcanmak üzere 200.000 dolar vermişti. Bu örgüt
özellikle 1819 yılında Osmanlı topraklarını programına alınca 1821
yılından itibaren maddi olanaklarla donatılmış misyonerler gönderilmeye
başlanmıştı14. Amerikalı Protestan Misyonerleri Osmanlı topraklarını
karış karış gezerek kapsamlı, bilinçli, planlı ve programlı bir çalışma
sergilemeleri ABCFM örgütünün diğer misyoner teşkilatlarını geride
12 Erhan, Türk-Amerikan İlişkilerinin..., s.207-208.
13 Amerikan Board teşkilatı, Amerika Birleşik Devletleri misyonerlik faaliyetlerini
yürütmek için kurduğu bir örgüttür. Bu teşkilat 19. yüzyılın başında ABD’de New
England bölgesinde kurulmuştur. 5 Eylül 1810 tarihinde ilk toplantısını yapmış
ve çalışmalarına başlamıştır. Bkz. William E. Strong, The Sory of The American
Board, The Pilgrim Press, Norwood 1910, s.4-7.
14 American Board of Commisioners for Foreign Missions (ABCFM) adlı örgütleriyle
yapmış oldukları çalışmalar neticesinde, 1908’lere gelindiğinde 20 istasyon ve bu
istasyonlara bağlı 269 dış istasyon şubesi, 130 kilise açmış bulunuyorlardı. 1893
yılına kadar Osmanlı Devleti’nde 3 milyon İncil ve yaklaşık 4 milyonda değişik
dinî kitap dağıtmış olmaları, protestan misyonerliğinin Osmanlı topraklarındaki
faaliyetlerinin ne kadar yoğun faaliyet göstermesi açısından önemlidir. Bkz,
Hidayet Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları (Yöntemleri
Açısından), Ankara 1990, s.74.
166
Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR
bıraktığının bir göstergesidir15. Misyonerlerin sadece eğitim vermek
yada Ermenileri kendi mezheplerine geçmeye ikna etmek gibi bir misyonla değil, aynı zamanda Hıristiyanları Türk yönetiminden kurtaracak
kahramanlar da yetiştiriyordu. Bu niyetlerini gizli ve açık olarak defalarca
yazdıkları raporlarda dile getirdikleri biliniyordu16. 1876’da Osmanlı
İmparatorluğu’nda Congregational Church veya ABCFM tarafından
Osmanlı coğrafyasında yapılan toplam harcama 4502.810,00 dolar idi.
1914 yılında bir hesaba göre, ABD kuruluşları Osmanlı topraklarında
40 milyon dolara yakın yatırım yapmışlardır17.
Amerikalı misyonerlerin yönlendirmeleri ve destekleriyle Ermeni
kilise okullarının sayısında ciddi artışlar yaşanmıştır. Hükumet nezdinde barışçıl faaliyetlerde bulunduklarını söyleseler de misyonerlerin
ilk işi Osmanlı’dan ayrı bir Ermeni kimliğini geliştirmektir. 20. yüzyılın
başına gelindiğinde misyoner okullarında okuyan öğrenci sayısının
20.000’i aştığı tahmin edilmektedir. 1914 yılına gelindiğinde ABD’nin
Osmanlı topraklarında 9 hastanesi, 25.000’den fazla öğrencisi ve 426
okulu bulunmaktadır18. Bir ara Osmanlı topraklarındaki Amerikan okullarının sayısı 500’e ulaşmıştır. Misyoner kaynaklarının verdiği bilgilere
göre, 1893 yılında Türkiye’de 1317 tane misyoner görev yapmaktadır.
Bunların 223’ü Amerika’dan gelmiş, geriye kalan 1094’ü ise yerli Ermeniler arasından seçilip yetiştirilmişti. Amerika’dan o tarihe kadar gelip,
Türkiye’de uzun yıllar çalışmış olan Protestan misyonerlerinin sayısı
550 kişiyi bulmuştu19. Bu misyonerler arasında bulunan öğretmenler
Ermenileri müslümanlara karşı eğittikleri ve onlara dinamit yapmayı
öğrettikleri, Ermenileri her fırsatta müslümanlara karşı kullandıkları
15 İlknur Polat Haydaroğlu, “Ermeni Toplumunu Osmanlı’dan Koparan, Ermeni
ve Amerikan Okulları”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C. 1,
Ankara 2003, s.478.
16 Kemal Çiçek, IV. Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu, (Elazığ 16-17 Ekim), 2003.
17 H. Tahsin Fendoğdu, “Ermeni Meselesinin Doğuşunda Amerikan Protestan Misyonerlerinin Rolü (XIX. Yüzyıl.), Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri,
C.I, Ankara 2003, s.462-463.
18 Ayten Sezer, “Osmanlıdan Cumhuriyete Misyonerlerin Türkiye’deki Eğitim ve
Öğretim Faaliyetleri”, Osmanlı, C. 2, Ankara 1999, s.183-184.
19 Remzi Kılıç, “Osmanlı Türkiyesi’nde Azınlık Okulları (XIX. Yüzyıl)”, Türk Kültürü
XXXVII, S.431, Ankara Mart 1999, s.72.
167
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ifade edilmektedir20. Ermenilere muhtelif silahların yapılmasında öğretenlerde yine misyoner öğretmenlerdir21. Amerikalı Prof. Dr. Earle;
Bu misyonerler ve din adamları dünyanın hiç bir ülkesinde
Türkiye’deki kadar emperyalizme hizmet etmemişlerdir22.
Harput’taki Fırat Koleji için Crosby H. Wheler; 1875 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde 140.000 dolar yardım toplandı ve buna ilaveten yerli halkta 40.000 dolar bağışta bulundu demektedir23. Amerika’da
para toplayarak Anadolu’ya getirip dağıtma işlemlerine, misyonerlerin
denetiminde olan veya onları destekleyen Amerikan yayın kuruluşları
da katılmışlardır. Christian Herald adlı New York gazetesi, toplanan
paraları Ermenilere dağıtmak üzere, W. W. Haward adlı yazarını, Van
çevresine göndermiştir. Osmanlı elçisi Mavroyeni Bey, W. W. Haward’ın
yayın ve konuşmalarıyla koyu bir Türk düşmanı olduğunu 4 Ekim 1895
tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri dışişleri başkanlığına bildirmesine
rağmen, W. W. Haward ve benzeri kişiler, Anadolu’ya gelerek Ermenilere
yardımları elden dağıtarak propaganda yapmışlardır.
Amerika’dan, Anadolu’ya dağıtılmak üzere gönderilen paraların
dağıtılma işleminde, Amerikalı misyoner ve Konsoloslar bir işbirliği
içinde hareket etmişlerdi. Çoğunlukla Amerika’dan gelen paralar konsoloslar kanalıyla misyonerlere gönderilmiş, onlar aracılığı ile ilde dağıtımı yapılmıştır. Harput misyonu, Doğu Türkiye misyonunun merkezi oluşu ve Harput’taki Amerikan konsolosluğunun buranın dışında
Diyarbakır, Bitlis, Muş, Van, Hakkari, Musul’a kadar olan bölgeyle de
ilgilenmesi sebebiyle bu şehirlere gönderilecek yardımların dağıtımı da
Harput’tan idare edilmiştir24. Bu dağıtılan yardımlar, daha sonra rapor20 Erol Ulubelen, İngiliz Belgelerinde Türkiye, İstanbul 1967, s.170.
21 Mehmet Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Türk Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul
1976, s.172.
22 Süleyman Kocabaş, Ermeni Meselesi Nedir? Ne Değildir, İstanbul 1983, s.28.
23 Kılıç, “Osmanlı Türkiyesi’nde...”, s.78.
24 Harput Amerikan konsolosluğunda yayılanan 1901 tarihli raporda Amerikalıların
Asya kıtası ile ilgili emperyalist hedeflerli açıkça görülmektedir. Bu konsolosluğun
açılışından bu yana Harput’taki Fırat Koleji’nin eğitim çalışmalarından oldukça etkilenmekteyim. Kolejin bütün sınıflarında şu anda Amerika’dan ülkeye getirilen en önemli
şey Amerikan ticaret yaşantısı, konfor ve serveti hakkında bilgi verilmiş olmasıdır.
Daha önemlisi Amerikanvari yaşama idealini, iş ahlakını zaman kavramını ve benzeri
bütün konularda modern bilimdeki gelişmeleri Asyanın doğal bahçesine ekmektedir. Bu
kolej toplumunun bütün sınıflarını da canlandırıp öğretmektedir. Özellikle Amerikan
168
Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR
larla Amerika’ya iletilmiş ve dağıtımın düzenli bir şekilde yapılmasına
oldukça dikkat edilmiştir25.
Misyonerlerin dinî çalışmaların yanında meşgul oldukları diğer bir
alan da malî ve iktisadî konular, Osmanlı ülkesinin yeraltı ve yerüstü
zenginlikleri ile potansiyel ticaret hacmi olmuştur. Bu noktalarla birçok
Amerikan misyoneri meşgul olmuş, içinde bulunduğu bölgenin haritalarını çizmiş, resimlerini çekmiş, yeraltı zenginliklerine ulaşabilmek için
zenginliği muhtemel olan yerlerde, bir takım vesileler ve isimler altında,
fırsat buldukça kazılar yaptırmıştır. Yemen’de faaliyet gösteren ve esas
ismi G. Wayman Bury iken niyetini ve kimliğini gizleyerek takma ad
kullanma yoluna giden Abdullah Mansur bu tür çalışmalar içerisindeki
misyonerlerden sadece birisi olmuştur26. Sivas’ta bulunan Amerika
konsolosu ise hazırladığı raporlarla, Amerikan emperyalizminin ve
ona aracılık eden kurumların Anadolu’nun engin zenginliğine, maden
kaynaklarına ve genel yapısına dikkatini çekmeye çalışmıştır27.
Amerikan misyonerleri bir taraftan bulundukları yerlerde ve çevre
bölgelerde meydana gelen olayları, hadiseleri ve bunların nedenlerini bir
kısım siyasî makamlara ve bağlı bulundukları merkezlere rapor etmişlerdir. Örneğin Anadolu’da dört sene Amerika Birleşik Devletleri adına
misyonerlik faaliyetinde bulunmuş olan Frederic Davis Garin, Osmanlı
topraklarında Ermeni Buhranı ve 1894 Kıtali ile Vukuat-ı Mukaddimesi
ve Tafsilatı adı altında Ermenileri haklı gösteren bir kitap neşretmiştir.
Yine Van ve Bitlis’te bulunan iki Amerikalı misyoner bölgelerindeki
yerel çatışmaları Erzurum’da bulunan İngiliz konsolosu Mr. Zahraba
iletmişlerdir.28 Beraberinde iki pasaport taşıma imkânı bulan, İngiliz ve
Osmanlı kimliği ile halk arasında dolaşan, onlar gibi giyinip onlar gibi
konuşan bir kısım misyonerler bağlı bulundukları devletin hedeflerini
gerçekleştirmede onlara azamî derecede yardımcı olmaya çalışmışlardır. Bütün bunlardan dolayıdır ki misyonerler yakın ve Orta Doğudaki
Amerika Birleşik Devletleri de, bir taraftan Osmanlı coğrafyasında
25
26
27
28
tekstil üretimini çeşitli üretim dallarını geliştirmektedir. Bkz. Haydaroğlu, Osmanlı
İmparatorluğunda Yabancı Okullar, Ankara 1993, s.123-124.
Erdal Açıkses, Harput’taki Ermeni Faaliyetleri, Ankara 2003, s.291-292.
Hülagü, “Osmanlıdan Cumhuriyet’e...”, s.62.
Kayseri Sancağı Hakkında Teğmen Bennet Tarafından Hazırlanan Genel Rapor (1880),
Çeviren Uygur Kocabaşoğlu, Kayseri Aralık 1996, s.37-38.
Bilâl N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856-1880), Tercüme Şinasi
Orel, İstanbul 1986, s.100, 101, 108, 107.
169
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
kurduğu misyoner örgütleri, okulları, yetimhaneleri hastaneleriyle ve
diğer taraftan kendi ülkesinde Ermenilere sağlamış olduğu imkânlarla
bu unsur üzerinde etkili olmaya çalışmıştır.
Amerikan misyonerleri tarafından Ermenilere yönelik faaliyetlerin
nasıl sürdürülmesi gerektiği sorusunun cevabını ve programını yapmak
üzere 1860 yılında Harput’ta bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda
alınan ve yarım asra yakın bir süre uygulamada kalacak olan karara göre
yapılacak çalışmaların öncelikle üç misyon dahilinde olması benimsenmiştir. Buna göre; kabaca Trabzon’dan Mersin’e çekilecek bir çizginin
batısında kalan ve diğerlerine nispetle önceliği ve önemli bir yeri olan ve
1832 yılında merkez haline getirilen İstanbul’a ilâveten Merzifon, İzmit,
Kayseri, Bursa, Manisa ve Sivas istasyonlarından oluşan bu bölge Batı
Türkiye Misyonu olarak adlandırılmıştır. Bu bölge zaman zaman küçük
çaplı değişikliklere uğramışsa da genel olarak bütünlüğünü muhafaza
etmiştir. Sivas’ın hemen güneyinden Mersin’e, Mersin’den de Halep’e
çekilen doğrular içinde kalan ve merkezini Antep’in teşkil ettiği, Halep,
Adana, Antakya ve Maraş istasyonlarından meydana gelen üçgen alanı
ise Merkezî Türkiye Misyonu oluşturmuştur. Bu iki misyonun dışında
ve doğusunda kalan topraklar ise Doğu Türkiye Misyonu olarak benimsenmiştir. Harput merkezli bu misyonun önde gelen istasyonlarını ise
Harput, Bitlis, Erzurum ve Mardin teşkil etmiştir29.
Misyonerlerin Anadolu’da başta Ermeniler olmak üzere diğer azınlıklara yaklaşımları sadece okul, yetimhane ve sağlık teşkilâtları vasıtasıyla olmamış Amerika ve İngiltere’de toplanan para erzak değişik
yollarla dağıtılmıştır. Yardımların toplanması ve dağıtımında Amerika
Kızılhaç Cemiyeti önemli bir rol üstlenmiştir30. Bu yardımları Amerika
da Osmanlı Ermenilerinin zulme uğradıkları propagandasını yaparak
ve mitingler düzenleyerek yani Türk düşmanlığı esasına dayalı olarak
toplanılmıştır. Toplanan bu yardımlar Anadolu’da dağıtılmak istenmiş ancak toplanan yardımların ve bunların toplanmasına öncülük
edenlerin Osmanlı Devleti aleyhinde bir politika izlemiş olmalarından
dolayı zaman zaman mevcut yardımların, devlet tarafından Anadolu’da
Ermenilere dağıtılmasına engel olunmuştur.
29 Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle..., s.342.
30 Hülagü, “Osmanlıdan Cumhuriyet’e...”, s.68.
170
Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR
Misyonerlerin bu yöndeki çalışmaları sadece Osmanlı Devleti zamanında değil, Türkiye Cumhuriyeti zamanında da devam etmiştir. Bursa
da bulunan Amerikan Kız Lisesi’nde bu okula devam etmekte olan üç
Müslüman Türk kızının kendi dinlerini bırakarak Hıristiyanlığı kabul
etmeleri planlı ve düzenli bir şekilde Hristiyanlaştırma faaliyetinin bir
örneğini oluşturmuştur. Bursa da yaşanan bu olay Türk kamuoyu, basın
ve hükümetini Amerikan okullarına karşı harekete geçirmiş, Bursa
Amerikan Kız Lisesi ile birlikte bazı Amerikan misyoner okullarının
kapatılmasını gündeme getirmiştir. Ancak Türkiye’de görev yapmakta
olan o günkü Amerikan elçisi Mr. Grew Hristiyanlaştırma hadisesi
dolayısıyla yaşanan kapatma kararına derhal karşı çıkarak durumu
Amerika Birleşik Devletler sekreteri Mr. Frank Billing Kellog (18561937)’a bildirmiştir. Amerika Birleşik Devletler Sekreteri problemin
halli için Washingtonda bulunan Türk sefiri ile görüşerek okul hakkında
alınan bu olumsuz kararın hemen düzeltilmesini istemiş, aksi takdirde
Amerika’da bulunan Türk aleyhtarı lobilerin hareketlerine müsaade
edileceği ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Türklerin hala mutaassıp
Müslümanlar oldukları yolunda propagandada bulunacakları tehditlerinde bulunmuştur. Amerika idaresinin kararlı ve tehditkâr tutumu
dolayısıyla Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras (1883-1973) ile Mr.
Grew’nin müzakereleri sonucunda durum Amerika Birleşik Devletleri’nin
istekleri doğrultusunda halledilmiştir31.
Osmanlı Devleti’ndeki Amerikan misyoner okulları ve kamu hizmeti sunan Amerikan kurumları bu hizmetlerinin yanında bir taraftan
Hristiyanlaştırma faaliyetlerini sürdürürken bir taraftan da Osmanlı
toplumunda ayrılıkçı fikirlerin uyanmasına ve gelişmesine zemin hazırlamışlar, isyan hareketlerinin yaşanmasına katkıda bulunmuşlar, terör
faaliyetlerinin merkezi ve bu tür girişimlerinin destekleyicisi ve hatta
zaman zaman bu tür hadiselerin bizzat içerisinde yer almışlardır. Millî
Mücadele yıllarında ise gerek Ermeniler ve gerekse İngiliz ve Fransız
işgal kuvvetleri ile tam bir işbirliği içerisinde olmuşlar, bu güçlere aleni
ve gizli, doğrudan ve dolaylı, maddî ve manevî destek vererek rehberlik
etmişlerdir. Bundan dolayıdır ki, misyonerler bulundukları bölgede
her ne kadar sadece ve sadece eğitim-öğretim faaliyetleri içerisinde
bulunuyor gibi gözükmeye çalışmışlarsa da meydana gelen toplumsal
huzursuzlukların ve bozulan asayişin en önde gelen nedenlerinden biri31 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda...”, s.332-333.
171
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
sini teşkil etmişlerdir. Osmanlı idaresi, Anadolu vilâyetlerinde bulunan
ve İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri menfaatleri doğrultusunda
çalışan ve gayret sarf eden bu tür misyonerleri, mahallî asayişi bozmaya
yönelik hareketlerinden dolayı sınır dışı etme yoluna gitmiştir32.
1895 yllarında meydana gelen olaylar sonucunda Amerika tebaasına
ait bir kısım emlak yanmış ve tahrip olmuştur. O günkü Amerikan idaresi Ermeni olayları neticesi zarar gören tebaasının mağduriyetlerinin
giderilmesi konusunda Washington sefareti vasıtasıyla Osmanlı hükümetine müracaatta bulunmuştur. Osmanlı hükümetinin yapılan talebe
ciddi bir yaklaşım sergilememesi ve tazminat ödemekten sarfı nazar
etmesi iki devlet arasında ihtilafa yol açmış, o günkü Amerikan idaresi,
misyonerler için talep ettiği tazminatın elde edilmesi noktasında zecri
tedbirlere başvuracağını ifade etmiştir. Amerika sefiri Babıâli’ye giderek
Osmanlı Devleti’ndeki Amerikan misyonerleri Osmanlı hükumetinden
ilgi ve alâka gördükçe bazı devletler gibi Amerika’nın Osmanlı hükümetinin iç işlerine müdahale etmek gibi bir tutumunun olmayacağını
ifade edebilmiştir. Amerikan hükumeti taleplerinin yerine getirilmesini
diplomatik yollarla gerçekleştirmeye çalışırken diğer taraftan Amerikan
idaresinin isteklerinin kabul ettirilmesi noktasında Amerikan gazeteleri
ise hükümetlerine Osmanlı sularına bir kaç harp gemisi gönderilmesi
yollu tavsiyelerde bulunmuşlardır
Zaman zaman Anadolu’nun çeşitli yerlerine heyetler gönderilmiştir. Bunlardan birisi olan Dr. Hayec’in başkanlığında Samsun’a,
bir diğeri Dr. Demol başkanlığındaki İzmir’e, bir diğeri ise Sivas, Harput ve Halep civarlarına gönderilmiştir. Bu heyetler gittikleri yerlerde
yardım dağıtma komisyonlarını kurarak geri dönmüşlerdir. Dr. Vein
başkanlığında Kafkasya’ya giden heyet maddi yardımlara başlamıştı. O
ana kadar Anadolu’ya 1500 sandık süt tozu, 144 sandık ayakkabı, tüm
parçalarıyla beraber 200 karyola ve yatak, 947 sandık et konservesi,
çok miktarda sabun, yağ, kumaş, elbise, çamaşır ve diğer ihtiyaç maddelerinin gönderildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca 28 Mart 1919 tarihinde
eşya yüklü büyük bir şilebin Samsun’a doğru hareketine karar verilmiş,
gönderilen bu malzemeler Müslüman-Hristiyan ayırımı yapılmaksızın
fakir ve ihtiyaç sahibi kimselere dağıtılması sağlanmıştır33.
32 Hülagü, “Osmanlıdan Cumhuriyet’e...”, s.71-72.
33 Metin Ayışığı, “Amerikan Yardım Heyetlerinin Elazığ ve Çevresindeki Faaliyetleri”,
Harput Sempozyumu, Türkiye Diyanet Vakfı ve Fırat Üniversitesi Organizasyonu,
172
Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR
Milli Mücadele döneminde zaman zaman silah ve cephane yardımları görülmüştür. Dokuzuncu Ordu Kıtaat Müfettişi Mustafa Kemal’in
Harbiye Nezaretine göndermiş olduğu 6.6.35 şifre ve 76 numaralı
istihbaratta yukarıda ifade edilen durum bir kez daha teyit edilmiş ve
Merzifondaki dört İngiliz subayının Anadolu Koleji’nde toplandıkları,
Merzifon ve havalisinde komitacılık teşkiliyle uğraştıkları ve bölge ile
ilgili bir kısım kararlar aldıkları, diğer bir ifade ile komitacılık ile meşgul
oldukları şüphesini duyduğunu belirtmiştir. Merzifon Anadolu Koleji’ne
getirilen eşya sandıklarına Mustafa Kemal de muttali olmuş, sandıklar
üzerinde Ottoman Amerikan yazısının yer almasından dolayı bunların
silah olduğundan şüphe ve endişe etmiştir. Sandık yüklü bu kafilelerin
Merzifon’a yaklaşınca üç kısma ayrılarak muhtelif fasılalarla kasabaya
girmeleri ve Merzifon’da bulunan İngiliz askerlerinin bir kısmının silahlı
olarak güzergâha taksim edilmeleri bu şüpheyi takviye etmiştir. Dolayısıyla da Mustafa Kemal’in bu sandıkların mahiyeti hakkındaki şüphe
ve endişesi ve içlerinde silah olduğu yolundaki kanaati, daha sonraki
bilgiler ışığında, doğru çıkmıştır34.
SONUÇ
Batılı ülkelerin Osmanlı Devleti’ndeki misyonerlik faaliyetleri hakkında verilen bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere, çalışma alanları,
amaçları ve metotları göz önüne alınırsa, Devlet 19. yüzyılda en yoğun
ve çok yönlü bir misyoner faaliyetine sahne olmuştur. Ülke adeta bir
baştan bir başa misyonerler tarafından açılan okullar ve sağlık kuruluşları ve dini kurumlarla donatılmıştır. Önceleri dini gayelerle başlayan
bu faaaliyetler, daha sonra ait oldukları ülkelerin emperyalist gayelerini
gerçekleştinnek için siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik nüfuz sağlamanın yollarından biri olarak kullanılmıştır.
Eğitim faaliyetleri misyonerlerin önem verdiği alanlardan birisidir.
Osmanlı Devleti’nin hemen hemen her bölgesinde okullar açmışlardır.
Misyonerler yardım kurumları kurarak Anadolu’da etkili olmaya çalışırken, bu kurumlarla Anadolu’da yatımlar yaparak uzun sure kalmayı
hedeflemişlerdir. Osmanlı ülkesinde Protestan kiliseleri açarak vaizler,
pazlar görevlendirmişler, Hristyanlığın gerçeklerini sevdirmeye çalışmışlardır. Gittikleri ülkeleri ağ gibi saran misyonerlik teşkilatları dinin
Elazığ 24-27 Eylül 1998, s.113-114.
34 Metin Hülağü, a.g.m., s.84.
173
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
dışında tüm alanlarda çalışma yapmış, Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne
karşı ayaklanmalarında destek olmuşlardır.
174
Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR
KAYNAKLAR
Açıkses, Erdal, Harput’taki Ermeni Faaliyetleri, Ankara, 2003.
Ayışığı, Metin, “Amerikan Yardım Heyetlerinin Elazığ ve Çevresindeki Faaliyetleri”,
Harput Sempozyumu, Türkiye Diyanet Vakfı ve Fırat Üniversitesi Organizasyonu,
Elazığ 24-27 Eylül 1998.
Bali, Rıfat N., Anadolu’dan Yeni Dünya’ya Amerika’ya İlk Göç Eden Türklerin Öyküleri,
İstanbul 2004.
Çiçek, Kemal, IV. Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu, (Elazığ 16-17 Ekim), 2003.
Erhan, Çağrı, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, Ankara 2001.
Fendoğdu, H. Tahsin, “Ermeni Meselesinin Doğuşunda Amerikan Protestan
Misyonerlerinin Rolü (XIX.Yüzyıl), Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri,
C.I, Ankara 2003.
Haydaroğlu, İlknur P., “Ermeni Toplumunu Osmanlı’dan Koparan, Ermeni ve
Amerikan Okulları”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C.1, Ankara
2003.
__________, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara 1993, s.123-124.
Hocaoğlu, Mehmet, Arşiv Vesikalarıyla Türk Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul
1976.
Hülagü, Metin, “Osmanlıdan Cumhuriyet’e Misyoner, Ermeni, Terör ve Amerika
Dikdörtgeninde Türkiye”, Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, S.10, Kayseri 2001.
Kayseri Sancağı Hakkında Teğmen Bennet Tarafından Hazırlanan Genel Rapor (1880),
Çeviren Uygur Kocabaşoğlu, Kayseri Aralık 1996.
Kılıç, Remzi, “Osmanlı Türkiyesi’nde Azınlık Okulları (XIX. Yüzyıl)”, Türk Kültürü
XXXVII, S.431, Ankara Mart 1999.
Kırşehirlioğlu, Erol, Türkiye’de Misyonerlerin Faaliyetleri, İstanbul 1963.
Kocabaş, Söleyman, Ermeni Meselesi Nedir? Ne Değildir, İstanbul 1983.
Kocabaşoğlu, Uygur, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, 19. Yüzyılda Osmanlı
İmparatorluğundaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul 1991.
Laçiner, Sedat, Türk-Amerikan İlişkilerinde Ermeni Faktörü”, Avrasya Dosyası,
Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, C.11, S.2, 2005.
Ortaylı, İlber, “Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî ve Sosyal Değişim”, Makaleler
I, Ankara 1998.
Papazian, Papazian, “The Changing American View of the Armenian Question and
Interpretation”, Armenian Review 39, No:4-156 (1986).
Sarı, Nil, “Amerika Misyonerler ve Ermeni Sorunu”, Uluslar Arası Türk-Ermeni İlişkileri
Sempozyomu (25 Mayıs 2001).
Sezer, Ayten, ‘Osmanlıdan Cumhuriyete Misyonerlerin Türkiye’deki Eğitim ve
Öğretim Faaliyetleri’, Osmanlı, C. 2, Ankara, 1999.
Strong, William E., The Sory of The American Board, The Pilgrim Press, Norwood
1910.
Şimşir, Bilâl N., İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856-1880), Tercüme Şinasi
Orel, İstanbul 1986.
Tekeli, İlhan, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Eğitim Kurumlarının
Gelişimi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (CDTA), C.3.
175
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Tozlu, Necmettin, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Misyoner Okulları”, Yeni Türkiye
Osmanlı Ansiklopedisi, C. 5, Ankara 1999.
Ulubelen, Erol, İngiliz Belgelerinde Türkiye, İstanbul 1967.
Vahapoğlu, Hidayet, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları (Yöntemleri
Açısından), Ankara 1990.
176
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
İNGİLİZ BÜYÜKELÇİSİ SIR HENRY LAYARD’IN,
OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ ERMENİLER VE
DİĞER MİLLETLER HAKKINDA LÂYİHASI
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Kırıkkale-TÜRKİYE
Tlf.: 0 536 342 45 71, e-posta: [email protected]
177
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda İngiltere ile Rusya arasındaki rekabetten ortaya çıkıp Osmanlı Devleti’nin son elli yılına etki eden Ermeni meselesi çeşitli anlaşma, kongre, toplantı ve layihaya konu olmuştur. 1877-1878
Osmanlı-Rus Savaşı’nda yenilen Osmanlı Devleti Ayastefanos Antlaşması ve
daha sonra onun yerini alan Berlin Antlaşması’yla Ermenilerle ilgili ıslahat yapmayı kabul etmiş ve böylece Ermeni meselesi Rusya ve İngiltere’nin müdahale
aracı haline gelmiştir. Ayastefanos Antlaşması ile Berlin Kongresi arasındaki
üç aylık sürede boş durmayan Ermeniler Balkanlar’daki gayrimüslim tebaanın
bağımsızlık faaliyetinin Doğu Anadolu’da da tekrarlanmasını isteyip bağımsız
bir devlet kurma çabası içine girmişlerdir. Ermeni meselesi hakkında büyük
devletlerin pragmatist önerileri olmuş, bu da Osmanlı Devleti’nin işine gelerek
bir ölçüde çöküşünü geciktirmiştir. İngiltere’nin Ermeni meselesine yaklaşımı
Osmanlı Devleti’nce genellikle olumlu karşılanmış ve Rusya’ya karşı denge
siyaseti izlenmesine yol açmıştır. Bu bildirimizde Ermeni meselesine özel bir
önem veren İngiltere devletinde bu mesele ile ilgilenen Layard’ın 1880’de
Hariciye Nazırı Lord Eranvil’e gönderdiği layiha incelenip değerlendirilecektir. Bu layihada Ermeni meselesinin yanı sıra Osmanlı-İngiliz ilişkileri,
Berlin Antlaşması gereğince Doğu Trakya, Bulgaristan, Yunanistan, Karadağ,
Arnavutluk ve Kürt meseleleriyle ıslahat ve muhtariyet yapılması gibi konular
ele alınmıştır.
178
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
GİRİŞ
Tuna ve Kafkas cephelerinde yapılan 1877-1878 Osmanlı-Rus
Savaşı’nda Osmanlı Devleti ağır bir yenilgiye uğramış ve bu durumu fırsat
bilen Ermeniler imzalanan Ayastefanos Antlaşması’na koydurdukları
madde ile yaşadıkları vilayetlerde ıslahat yapılmasını ve Müslüman halka
karşı korunmalarını istemişlerdir. Bu antlaşmanın 16. maddesinde geçen
Ermenistan ifadesiyle de böyle bir bölgenin varlığı kabul ettirilmiş, üç
ay sonra imzalanan geniş katılımlı Berlin Antlaşması’nın 61. maddesiyle de Ermenilerin istekleri daha ayrıntılı bir şekilde yer almıştır. 61.
maddeyle Osmanlı Devleti Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde gerekli
ıslahat ve reformları yapmayı ve Kürtler ile Çerkezlere karşı Ermenilerin güvenliğini sağlamayı taahhüt etmiştir. Ayastefanos Antlaşması’yla
Ermeniler üzerinde Rus nüfuzunun arttığını ve Basra Körfezi ve Hindistan yolundaki güvenliğinin tehlikede olduğunu gören İngiltere‘nin
diplomatik çabalarıyla 13 Temmuz 1878’de Berlin‘de çok taraflı yeni
bir antlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmadan hemen sonra 8 Ağustos
1878’de İngiltere dışişleri bakanı Lord Salisbury İstanbul büyükelçisi
Layard’a gönderdiği talimatta Osmanlı hükümetinin doğuda reform179
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
lara başlaması gerektiğini bildirmiştir. Önce Kıbrıs`ı, sonra da Mısır`ı
ele geçiren İngiltere gözünü Anadolu`ya çevirip güdümünde kurulacak
ulus devletlerle Rus istilasının önüne geçmek istemiş, Sivas, Erzurum,
Van ve Kayseri`ye asker-konsoloslar atayarak Ermeni meselesine iyice
bulaşmıştır. Ayastefanos Antlaşması’nda fırsatı kaybeden Rusya Doğu
Anadolu`yu ilhaka yönelip Ermenileri isyana yöneltmiş, Rusya kökenli
Ermenilerce kurulan Hınçak-Taşnak örgütleri de acımasız katliamlar
yapmışlardır.
Berlin Kongresi öncesi İstanbul Ermenilerini ve Ermeni patrikhanesini özerklik heyecanı sarmış ve Patrik Nerses, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury`ye bir mektup yazarak zayıflayan Osmanlı
İmparatorluğu`nda artık Müslümanlarla Hıristiyanların bir arada yaşayamayacağını ve Doğu Anadolu`da bir Hıristiyan yönetimin kurulması
gerektiğini belirtmiştir. Bu çabalar sonuç vermiş ve Berlin Antlaşması’nın
61. maddesine; Babıâli Ermenilerin yaşadığı eyaletlerde yerel ihtiyaçların
gerektirdiği reformları geciktirmeden yapmayı ve Çerkez ve Kürtlere karşı
Ermenilerin huzur ve güvenliğini sağlamayı taahhüt eder; bu hususta alınacak önlemleri büyük devletlere bildirecektir ve devletler de alınan önlemlerin
uygulamasını gözetleyecektir hükmü konulmuştur.
1877-1878 Türk-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Ayastefanos
ve büyük devletlerin araya girmesiyle üç ay sonra imzalanan Berlin
Antlaşmaları’ndan sonra siyasî durum karmaşık bir hal almıştır. Oluşan ortamda büyük devletler Osmanlı ile fırsatçı ve çift yönlü ilişki
kurmuşlardır. Berlin Antlaşması’ndan sadece Fransa toprak kazanmadan ayrılınca Almanya başbakanı Bismark, Fransız baş delegesine
Fransa’nın da Tunus’u pekâlâ işgal edebileceğini gizlice söylemiş ve
üç yıl geçmeden Fransa Tunus’a el atmış, bir yıl geçmeden İngiltere
Mısır’ı tümüyle ele geçirme manevralarına başlamıştır. Ayastefanos
ile Berlin Antlaşmaları’nın arasında 30 Mayıs 1878’de Londra’da Rusya
ile İngiltere arasında gizli bir anlaşma yapılıp İngiltere’nin Rusya’dan
Kars, Ardahan ve Batum’dan çıkmamasını istemesi, sonra da Türklere
Ruslar Doğu Anadolu’ya girdiler, yalnız kalmak istemiyorsan Kıbrıs’ı
geçici olarak kontrolüme bırak demesi dikkat çekicidir. İngiltere, Ayastefanos Antlaşması’yla Ermeniler üzerinde Rus nüfuzunun artıp Doğu
Anadolu‘da kurulacak bir Ermenistan‘ın Basra Körfezi ve Hindistan yolunun güvenliğini tehlikeye düşüreceğini görerek Berlin Antlaşması’nın
180
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
imzalanmasını sağlamışsa da böyle bir gizli anlaşmayı yapmakta da
beis görmemiştir.
İNGİLTERE VE ERMENİ MESELESİ
Berlin Kongresi’nden sonra İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne yönelik politikası değişerek Ermeni meselesine iyice bulaşmıştır. Özellikle
İngiltere dışişleri bakanı Lord Salisbury 8 Ağustos 1878’de İstanbul
büyükelçileri Sir Henry Layard’a gönderdiği uzun yönergede Osmanlı
Devleti’nde Rumeli’deki ıslahat hareketlerinin Doğu Anadolu’da tatbikinin zorluğundan hareketle yeni bir reform projesi sunmuştur. Sir
Henry Layard da, Salisbury’ye gönderdiği raporda aynı yönde görüşler
belirtip, tüm dünyadaki nüfusları dört milyona yaklaşan Ermenilerin
Türk topraklarında iki milyon nüfusla genel nüfusun 2/5’ini oluşturduğunu yazmıştır. Doğu Anadolu’da küçük bir Hıristiyan azınlık olan
Ermenilere verilecek bir özerkliğin vahim sonuçlar doğuracağına inanan Lord Salisbury’nin reform adı altında Babıâli’ye kabul ettirmek
istediği şey aslında Doğu Anadolu’da bir çeşit İngiliz protektorası idi.
Bu projeye göre Doğu Anadolu’da ayrı ve bağımsız bir jandarma gücü
kurulacak ve bu güç İngiliz subayların komutasında olacaktı. Bölgenin
adliye örgütü değiştirilecek, her vilayette yeni birer yüksek mahkeme
kurulacaktı. İngiltere, Osmanlı topraklarında ulus devletler kurdurup
bunları nüfuzuna alarak Rus istilasının önüne geçmek istemiş ve Sivas,
Erzurum, Van ve Kayseri‘ye asker-konsolos atamış, bunların görevlerini
de; Anadolu ahalisinin çeşitli sınıfları üzerinde araştırmalar yapmak, yerel
Türk yöneticilere öğütler vermek, Anadolu‘da yapılacak reformların uygulanmasını gözetlemek ve bu uygulamanın hakkıyla yapılmasını sağlamak
şeklinde tanımlamıştır. Bu görevlerle illere dağılan asker-konsoloslar
gittikleri yerlerde Ermenilerce yollarda kurtarıcı kahramanlar olarak
karşılanmışlardır.
1876’da Tersane Konferansı’na İngiltere temsilcisi olarak katılan
Lord Salisbury (1830-1903), İngiltere’nin imparatorluk politikasına
damgasını vuran ve Sultan Abdülhamid’e paralel bir şekilde 32 yıllık
saltanatının yarısına yakın bir süresinde İngiltere’nin Osmanlı politikasını yönlendiren kişidir. Tersane Konferansı’ndan bir yıl sonra dışişleri
bakanı olan Salisbury’nin görevlerini senkronik olarak da yaptığı görülmektedir. Büyük Britanya’nın genişleme döneminde üç kez başbakanlık
ve dört kez dışişleri bakanlığı yapmıştır.
181
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
İNGİLİZ BÜYÜKELÇİSİ LAYARD VE LAYİHASI
İngiltere başbakanı ve dışişleri bakanı Lord Salisbury gibi İngiltere’nin
Ermeni politikasında öne çıkan isimlerden birisi de diplomat ve bilim
adamı Sir Henry Layard’dır. İçinde bulunduğu karmaşık ortamda gerek
Ermeni, gerekse diğer meselelerle ilgili uzun layihalar kaleme almıştır.
Yazdığı layihaları Lord Salisbury’e ve sonraki dışişleri bakanı Granvill’e
sunmuştur. Bu layiha veya raporlarında Ermeni meselesiyle yakından
ilgilenen Layard, Salisbury’ye göre bir Türk dostu kimliğiyle görünmektedir. Eski medeniyetlere ve arkeolojiye merakı olan Sir Henry Layard
1817’de Paris’te doğmuş, Osmanlıda Tanzimat’ın ilan edildiği 20’li
yaşlarında Ortadoğu’yu gezmeye başlamış, Babıâli’den Mezopotamya’da
kazı yapması ve bulduğu eserleri dışarı yollayabilmesi için 1846’da bir
ferman çıkarılmış ve böylece Asur eserleriyle Bodrum kazılarından
çıkanları British Museum’a götürmüştür. Musul civarına giderek Fırat
nehrinin Musul karşısındaki sahilini kazmış, bu kazılarında arkeoloji
tarihinin en büyük keşiflerinden birini yaparak Asur krallığının başkenti
Ninova’yı ortaya çıkarmış ve o ana kadar bir efsane zannedilen Asur
medeniyetinin gerçek olduğunu ispat etmiştir. Bir ara British Museum’un
başına getirilmiş, daha sonra tekrar Mezopotamya’ya giderek arkeolojinin yanısıra Yezidiler üzerinde de araştırma yapmıştır. 1878-1880
arasında İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi olmuş, genellikle Türk yanlısı
tavırlarıyla tanınmış ve II.Abdülhamid’e Mezopotamya’nın kalkınması
konusunda uzun layiha ve raporlar sunmuştur. 1877-1878 OsmanlıRus Savaşı’nda İstanbul’a akın eden mültecilere yardım eden yabancı
kadınlara dağıtılan nişan ilk kez onun eşi Lady Layard’a verilmiştir.
Onun Ermeni meselesine bir Türk dostu olarak baktığının izlerini Patrik
Nerses’in, Ayastefanos’tan hemen sonra 17 Mart 1878’de büyükelçilikte
kendisini ziyaret ettiğinde ikisi arasında geçen konuşmadan anlayabiliyoruz. Patrik Nerses bu ziyarette kendisine; Bir yıl önce Osmanlı idaresinden
şikâyetimiz yoktu, ancak Rus zaferi şimdi durumu değiştirdi, doğuda bağımsız
bir Ermenistan istiyoruz. Eğer siz yardım edemezseniz bunu gerçekleştirmek
için Rusya’ya müracaat ederiz demiş, o da Ermenistan’dan nereyi kastettiğini sorunca; Van, Sivas, Diyarbakır ve Kilikya diye cevap vermiştir. Evet
ama bu yerlerin hiçbirinde çoğunlukta değilsiniz demesi üzerine de, Nerses;
bunu biliyoruz, ama şimdi Rusya, Doğu’da topraklar kazanıyor, Rusya ile
Osmanlı İmparatorluğu arasındaki güç dengesi değişti, biz de geleceğimizi
düşünmeliyiz diyerek Ermenilerin amacını açıklamıştır.
182
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
Sir Henry Layard’ın Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde (BOA) 80
sayfaya yakın 1294, 1296 ve 1297 tarihli layihalarını incelediğimizde
Osmanlı Devleti’nde uygulanacak ıslahat, devletin genel durumu,
Osmanlı-İngiliz ilişkileri, devlet işlerindeki idare tarzı, Berlin Antlaşması
maddeleri gereğince Doğu Rumeli, Bulgaristan, Yunanistan, Karadağ,
Arnavutluk, Ermeni ve Kürt meseleleri, ıslahat ve muhtariyet konuları,
İngiltere’nin meclisleri ictimaa davet etmesi ve yakın bir izmihlalden
kurtulma çareleri vs. konuları içeren görüş ve tekliflerini dile getirdiğini
görüyoruz. Bu bildirimizde Osmanlı Arşivi, Y.PRK.EŞA. (Yıldız Perakende
Elçilik-Şehbenderlik-Ataşemiliterlik) kısmında yer alan 2/44 numaralı
ve 29 Zilhicce 1297(2 Aralık 1880) tarihli layihasını inceleyeceğiz. Bu
layiha o anda İngiltere dışişleri bakanı olan Granvill’e hitaben yazılmıştır.
Layiha ana hatlarıyla şöyledir:
Girişte, daima iltifatını gördüğü padişahın, hizmetlerinden dolayı
kendisine müteşekkir olduğunu düşündüğünü ve bir hükümdar huzurunda kullanılması nadir görülen bir dille fikirlerini hiç gizlemeden bir
süredir gidilen yolun memleketlerini tehlikeye atacağını kendisine söylediğini belirtmiştir. Bu ikazlarının bir süre iyi karşılanmasına rağmen
sonra önemsenmediği serzenişini dile getirdikten sonra, padişaha yakın
olanların İngiltere’yi emniyetsiz göstermeyi başardıklarını ve Ermeniler
hakkındaki himayenin, Anadolu ıslahatı hakkındaki görüşlerinin ve
Anadolu konsolosluklarına İngiliz askeri memurlarının tayini konusunun
İngiltere’nin Anadolu’da gözü olduğu şeklinde yorumlanarak padişahın
inandırıldığını söylemiştir. Bosna-Hersek’in Avusturya tarafından işgal
edilmesi için Berlin kongresinde İngiltere’nin teklifinin padişahı ve
ahaliyi kızdırdığını, İngiliz donanmasının Türkiye sularına gelmesinin
bu hiddeti daha da artırdığını ve bu olayın Anadolu ıslahatının bir an
önce yapılmasına Osmanlı Devleti’ni zorlamak maksadıyla bir gövde
gösterisi olarak görüldüğünü söylemiştir. Bu olayın padişahı endişeye
düşürmekle birlikte İngiltere’ye olan meylinin değişmeyeceği düşüncesinde olduğunu da eklemiştir.
Çeşitli mezhep ve milliyetleri kapsayan Osmanlı yönetiminde Katolikler hariç bütün Müslüman ve Hıristiyanların kötü idareye karşı ıslahat isteyerek himaye için İngiltere’ye baktıklarını, Ermenilerin Kıbrıs
Antlaşması’yla İngiltere’den ıslahat beklemelerine rağmen bir şey görmediklerinden ümitsizliğe düştüklerini söyleyip Van ve Erzurum’daki
konsoloslarının raporlarına göre Rusya’nın Ermenilerin bu hislerinden
183
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
yararlanmak istediğini belirtmiştir. Tarafsız her Türkün memleketteki
bu sakat idare ve zaruretin başka bir memlekette olması durumunda
bir ayaklanmanın çıkacağını itiraf edeceğini de eklemiştir. Türkiye’de
fitnenin çıkmamasının Müslüman ahalinin çok sabırlı ve yüce hilafet
makamına çok itaatli olmasından, ahaliyi toplayıp hükümet aleyhine
sevk etmenin zorluğundan ve Osmanlı memleketlerinde yaşayan ahalinin din ve milliyetçe aralarındaki farklılıktan kaynaklandığını, ancak
bu durumun çok da sürmeyeceğini belirtmiştir. Osmanlı bakanlarıyla
yüksek memurlarının ehliyetsiz ve kötü ahlaklı olduğunu, yapılan ihtarlara kayıtsızlığın giderilemeyecek sonuçlarını, İngiltere’nin dostluğunun
kaybedileceğini ve Avrupa devletlerinin Osmanlı memleketlerindeki
hükümetsizliğe bir son verip mazlum ahalinin refahının sağlanmasına
mecbur oldukları takdirde Osmanlı memleketlerinin yeniden zayiata
uğrayabileceğini bizzat padişaha hatırlatmasına rağmen tüm gayretinin heba olduğunu söylemiştir..Kendisiyle diğer elçilerin padişah
nezdinde oluşturduğu iyi tesirin padişaha yakın olanların kötü etkisiyle
yok edildiğinden yakınmıştır. Eğer Osmanlı memleketlerini hakikaten
kurtarıp ahalisine adalet getirmek istiyorsak tehditlerin ötesine geçmeliyiz demiştir. Vaat edilen ıslahatın yapılmamasındaki ısrarın, Avrupa
düşmanı mutaassıplarca oluşturulan havadan ve Tanzimat’ın iflasıyla
artık Avrupa’nın terk edilerek İslâm kanunları üzere devletin düzeltilmesi yönünde padişahın ikna edilmiş olmasından kaynaklandığını
ve bakanların ve saray taraftarlarının çoğunun Avrupa devletleriyle
görüşmeden ve sözleşmeleri tanımadan eski antlaşmaları ilga etmek
istediklerini söyleyip Avrupa’yı tanımayarak ona meydan okumanın
Avrupa elçilerinin topluca Babıâli’nin bu zorba hareketlerine karşı şiddetli nasihatler yapmalarını doğurduğunu eklemiştir.
Osmanlı Devleti’nin Hıristiyan ahaliyi memnun edecek iyi niyetli
ve adil bir idareye çalışması durumunda Hıristiyanların Devlet-i Aliye
ile barışık hale getirilecegini hatırlatarak Osmanlı Devleti’nin Osmanlı
Avrupası’nda temel nizamlar konulmasına dair Berlin Antlaşması’nın
23. bendi hükümlerini yapmaya mutlaka davet olunması gerektiğini
söylemiştir. Arnavudluk taraflarında hükümete karşı koyma ve özerklik
niyetleri görüldüğünü belirterek hükümetçe buraların ıslahına hemen
başlanmazsa zararlı sonuç doğacağını bildirmiştir.
Berlin Antlaşması ve 4 Haziran sözleşmesiyle Babıâli’den Ermenilere adil ve tarafsızca davranma ve Kürt ve Çerkezlerin zulümlerinden
184
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
koruyacak tedbirler alma taahhüdü alındığını, Berlin Antlaşması’nın
61. bendiyle de bu konuda gerekli tedbirler alındıkça ilgili devletlere
bilgi verileceğinin vaat edildiğini hatırlatıp, antlaşma imza edileli iki
yıl olmasına rağmen hiçbir şey yapılmadığı gibi Ermenilerin halinin de
savaş zamanından daha kötü olduğunu ve Osmanlı memurlarının kötü
hareketleriyle Kürtlerin mezaliminin de buna eklenmesiyle sıkıntıların
iyice arttığını belirtmiş ve Ermenilerin de tabii olarak yardım ve himaye
için Avrupa devletlerine ve özellikle de İngiltere’ye baktığını, bunlar için
bir şeyler yapılmasının ve bu durumun devamının mümkün olmadığının mutlaka saltanata anlatılması gerektiğini söylemiştir. İngiltere’de
haklarında gösterilen teveccühten cesaret alarak ülkesinin Türkiye
hakkındaki politikasının değişebileceğine inanan Ermenilerin bağımsız gibi, olmazsa özerk bir Ermenistan kurulmasını beklediklerini, bu
tasavvurların Ermeni komiteleriyle bu millete mensup gazetecilerden
ve Avrupa’da ve İstanbul’daki bazı nüfuzlu Ermenilerden geldiğini açıklayarak şu anda bu tasavvurların husulüne kalkışmanın Ermenileri bile
vahim sonuçlara götüreceğini söyleyip, ahalinin az bir kısmının Ermeniden oluştuğunu, bu durumun unutulup Kürtleri hesaba katmamanın
yanlış ve tehlikeli olduğunu belirtmiştir. Osmanlı Avrupası’nda özerk
idareye kavuşan Hıristiyan vilayetlerindeki kardeşlerinin halini gören
Anadolu Müslüman ahalisinin böyle bir durumu kabul edemeyeceğini,
Ermenistan için özerk idare talebinin katliamı ve Rusya’nın müdahalesini doğuracağını vurgulayarak Rusya’nın özerk veya müstakil bir
Ermenistan’a hiçbir zaman razı olmayacağını, bu konudaki tecrübenin
Ermenistan’ın Rusya’ya ilhakını ve eski Ermeni kavminin de milliyet ve
lisanının yok olmasına yol açacağını belirtmiştir. Ermenilerin yaşadığı
vilayetlerde iyi bir idare ve ıslahatın yapılmasıyla mahalli hükümetin
idaresine girme isteklerinin çok haklı olduğunu, ama Devlet-i Aliye’nin
söz verilen ıslahatla ilgili birkaç şey dışında henüz hiçbir şey yapmadığını söylemiştir.
Mali müşkülatla yabancı alacaklıların tazyikinin, Avrupa devletlerini Avrupa maliye komisyonunu toplamaya mecbur edecek noktaya
getirdiğini, ama padişahın bütün gücüyle buna itiraz ettiğini belirtip,
bununla birlikte Devlet-i Aliye’yi korkutan tehlikenin bütün vatansever
ve sağduyulu devlet adamlarıyla Osmanlılarca bilindiğini ve devletin
selameti için sağlam bir usulün konulması gereğinin onaylandığını da
söylemiş, ancak bunların bu konudaki isteklerini gizlemedikleri için
185
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
valilik ve benzeri memuriyetlerle Dersaadet’ten uzaklaştırıldıklarnı
haber vermiştir.
Devlet-i Aliye’yi çöküşten kurtarmak için ehil olmayan vekillerin
değiştirilip padişah üzerine kötü etkileri olanların saraydan uzaklaştırılmasını ve devlet işlerinin keyfî idareden kurtarılmasını önermiştir.
Vekil sorumluluğu kaidesi getirilip valilerin yetkilerinin genişletilmesini,
anayasaya uygun olarak âyan, mebuslar ve diğer seçilmişler meclisinin
toplanmasını ve ahalinin seçimiyle vilayetlerde danışma meclislerinin
kurulmasını tavsiye etmiştir. Bunlar yapılmadıkça Avrupa devletlerince
teklif edilip Devlet-i Aliye’ce kabul edilen Tanzimat’ın içtenlikle uygulanamayacağını belirtmiştir. Dost devletlerin uygun görmeleri durumunda
hemen âyan ve mebuslar meclisinin toplanmasını istemeye yetkileri
olduğunu söylemiş ve bu şekilde padişahın serbest idaresinin de kontrol
altında tutulacağını belirtmiştir. Bakanların sadece Berlin Antlaşması’na
ait işlerle ve uzun görüşmelerle meşgul olduklarından diğer işlerin bir
kenara bırakıldığını, vekillerin şahsen mesuliyeti yüklenmekten korkup
her işi meclise, meclisin de saraya havale ederek en önemsiz işlerin bile
saraya gittiğini ve padişahça incelenip irade çıkıncaya kadar da uzun
bir süre geçtiğini şikâyet etmiştir. Babıâli ile kendi sefaretleri arasında
çözülemeyen işlerin en önemlisinin padişahın vaatlerinin yapılmaması
ve İngiltere’ye karşı yapılan sözleşmelerin bozulması olduğunu belirtmiş
ve bundan maksadın da Anadolu’daki memleketlerin ıslahatı, ahalinin
tarafsız ve adil bir idareye kavuşturulması ve Hıristiyan tebaanın himayesi olduğunu söylemiştir. Islahatın en acilinin 8 Ağustos 1878 tarihli
Lord Salisbury’nin tahriratında açıklanan, Avrupalı subaylar vasıtasıyla jandarma teşkili, Avrupalı maliye ve adliye müfettişlerinin tayini
ve valilerin beş seneliğine atanmaları maddeleri olduğunu belirterek
bunların hiçbirisinin içtenlikle yapılmadığını ve Haziran sözleşmesiyle kabul edilen taahhütlerin fiiliyata geçirilmediğini. Şikâyet edip,
Osmanlı hükümetince jandarma teşkili için çağırılan İngiliz subayları
hakkında Osman Paşa’nın tesiriyle kayıtsızca bir muamele sergilendiğini
ve bunlardan sadece üçünün hizmete girebildiğini eleştirmiştir. Memleketin rahat ve huzuru için jandarmalar oluşturmak maksadıyla bunca
masraflar yapılarak getirilen subayların İngiltere’ye dönmek zorunda
kalacağını söyleyerek bunun da Türk hükümetinin cinnetini ve kötü
ahlakını gösterdiğini söylemiştir.
186
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
Avrupalı hiçbir müfettişin mahkemelere atanmadığını, valilerin
beş seneliğine tayininde eski usulün hiçbir şekilde değişmediğini ve
valilerin yine padişahın istediği gibi atanıp azledildiğini, görevleri zahiren tahkikat yapıp neticesini Babıâli’ye arz etmek üzere Müslüman ve
Hıristiyan’dan müteşekkil komisyonların hiçbir şey yapamadıkları gibi
bazı yerlerde fayda yerine zararları olduğunu ve intikam duygusuyla
Hıristiyanları Müslüman liderlerden şikayete cesaretlendirdiklerini
yazmıştır. İngiliz düşmanı olan Süleyman Paşa’nın doğrudan padişahla
görüşüp Peyker Paşa’ya düşmanlık ederek işlerini zorlaştırdığını, böyle
bir görevden de netice alınamayacağını söylemiştir.
Berlin Antlaşması’nın 23.bendi gereğince üyeleri genellikle yerel
halktan oluşan komisyonlarca düzenlenip Doğu Rumeli Avrupa komisyonunda onaylandıktan sonra Rumeli eyaletlerinde uygulanması gereken
kanun ve nizamların halen ilan edilmediği gibi layihalarının da henüz
düzenlenip Avrupa komisyonuna gönderilmediğini şikâyet etmiştir.
Edirne vilayeti müstesna olarak diğer Rumeli vilayetlerinin hiçbirinde
jandarma teşkil edilmediği, bazı İngiliz subaylarının buralarda istihdamı
hakkında verilen sözlerin tutulmadığı, Osman Paşa’nın bu konuda
sürekli itiraz ettiği, kısacası Selanik, Tırhala ve Arnavutluk’ta mal ve
can emniyetinin neredeyse yok olduğu konusu üzerinde durarak eşkıyalığın hüküm sürdüğünü ve bu havalinin hükümetsizliğe yaklaştığını
belirtmiştir.
Mektubun sonunda bir iki mühim mesele üzerine daha dikkati çekmek istediğini belirterek bunların da en önemlisinin Doğu Rumeli’nin
mevkii olduğunu söylemiştir. Berlin Antlaşması’nın burayla ilgili bendinin
hükümleri ve bu eyaletin özel nizamları tamamen uygulanacak, bu eyalet
padişahın hükmü altında tutulacak ve her sınıf ahalinin Avrupa devletlerinin
kararı üzerine hukuk serbestlikleri korunacaksa imza atan devletlerce Aleko
Paşa ve Bulgar müsteşarlarının hareketlerine son verecek sebeplere vakit
geçirmeksizin İngiltere tarafından teşebbüs olunması mecburidir diyerek
Berlin Antlaşması’na göre Aleko Paşa’nın Doğu Rumeli’ye vali seçilmesinin her durumda zararlı olduğunu söylemiştir. Babıâli’nin, diğer
meselelerle meşgul olduğundan Aleko Paşa’nın idaredeki hareketlerine
bakamadığını, ancak sonunda, imza atan devletlerin bu antlaşmanın
tüm hükümlerinin uygulanmasında ısrar edeceğini ve Aleko Paşa’nın
azledilip Balkanların Osmanlı askerlerince işgal edileceğini Babıâli’nin
de hissettiğini eklemiştir. Neticesiz bırakılması mümkün olmayan
187
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
mühim meselelerden birisinin de Yunan hudut meselesi olduğunu
belirterek Lord Salisbury’nin emri üzerine muhtelif bir fen komisyonu
tayin edilmesi teklifine dair Babıâli’ye sunduğu yazıdan beri bu madde
hakkında hiçbir resmi tebligat almadığını söyleyip, hariciye nazırınca
Lord Salisbury’e teblîğ edilmek üzere kendisine verilen gayr-i resmi
bir muhtırayla işin orada kaldığını bildirmiştir. Padişah ve vekillerin
Yunanistan’a bir sınır çizgisi teklif edilebileceğini ve biraz tadilatla bu
hattın dost devletlerce yeterli görülerek Yunanistan’ın kabule mecbur
olacağına hala inandıklarını hissettiğini söylemiş, padişah ve vekiller
arasında bu sınırın miktarı üzerine epey görüşmeler geçmişse de bu
konuda henüz bir şeye karar verilmediğini yazmıştır. Kendisine göre
Devlet-i Aliye’ye terk ettirilecek arazi hakkında vakit geçmeden devletlerarasında bir birlik olmasının elzem olduğunu belirtip daha sonra
Selanik ve Arnavutluk’un durumuna dikkat çekmiştir. Son olarak, Sofya
sancağının Bulgaristan’a terkinin Doğu Rumeli ve Osmanlı Avrupası
vilayetleri için çok zararlı olduğunu belirtip Doğu Rumeli’nin Sırbistan’a
yaklaştırılması gerektiğini söylemiştir. Sofya’nın Bulgaristan’a terkiyle
bu emirlik için Selanik taraflarına bir kapı açılıp Berlin Antlaşması’nın
istediği maddeleri faydasız bıraktığını ifade etmiştir.
LÂYİHA1
Sir Henry Layard’ın Lord Granvil’e Olan Lâyihasının
Tercemesidir
Babıâli ile münasebatımızın şimdiki mevkiini ve memalik-i
mahrûsanın hâl-i hazırını zat-ı vâlâlarına arz u beyan eylemeği
vazifemden add eylerim.
Saltanat-ı seniyyenin her bir umûru yed-i hazret-i pâdişâhîde ve
taht-ı nezâret-i mutlaka-i mülûkânede bulunmuş olduğundan zât-ı
şâhânenin politikaya dâir olan efkâr-ı şâhânelerinden haşmetlü kraliçe hükümetinin haberdâr olması mühimdir. Zât-ı şâhâneyi ekseriyâ
gördüm ve dâimâ mazhar-ı iltifat ve nevâziş-i şâhâneleri oldum. Kendilerine defeâtla ibrâz-ı hidmet edebilmek hâlinde bulunduğumdan
zât-ı mülûkânenin müteşekkir olduklarını me’mûl ederim.Ve bununla
berâber bir hükümdâr huzûrunda kullanıldığı nâdiren vâki olan bir
1
188
BOA, Y.PRK.EŞA., Belge No:2/44, 29 Z 1297/2 Aralık 1880
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
lisân ile dâimâ kendilerinden efkârımı ketm etmedikden başka biraz
zamândan beri sülûk olunan tarîk-i zât-ı mülûkâne ve memâlik-i
şâhânelerini muhâtarâta ilkâ eyleyeceğinden dahi defeâtla kendilerini
ihbâr eyledim.İhbârât ve ihtârâtım nezd-i şâhânede hüsn-i telakkî
olundu ve bir eyyâm takdîr edildiği görüldü ve ahîren ihtârâtım o
derece takdîr olunmak istenilmedi. Şeref-i kurbiyyet-i şâhâneye nâil
olanlar İngiltere hakkında zât-ı mülûkâneye bir azîm adem-i emniyet
ilkâsına ve İngiltere’yi kendilerine şübheli göstermege muvaffak
oldular. Ermeniler hakkında olan sahâbeti ve Anadolu ıslâhâtıyçün
vukû bulan mutâlaâtımızı ve Anadolu konsolosluklarına İngiliz askerî
me’mûrlarından ta’yîni Anadolu kıt’asının matlûbumuz olduğunun
delâili bulunduğuna zât-ı şâhâneyi inanmağa sevk etdiler. Bosna ve
Hersek’in Avusturyalu tarafından işgâl edilmesiyçün Berlin kongresinde İngiltere devletinin vukû bulan teklîfi zât-ı şâhânenin ve
ahâlîden bir kısmının mûcib-i hiddeti olup geçen Teşrîn-i Sânîde
İngiliz donanmasının Türkistan sularına gelmesi hakkında verilen
emr bir kat daha bu hiddeti tezyîd eylemişdir.Bu donanma maddesi
halk nazarında saltanat-ı seniyyenin va’d eyledigi Anadolu ıslâhâtının
bir an akdem icrâsına Devlet-i Aliyye’yi mecbûr eylemek maksadına
mebnî İngiltere’nin bir nümâyiş-i husûmet-kârânesi add olunmuşdur.
Bu mâdde her ne kadar zât-ı şâhâneyi dûçâr-ı endîşe eylemiş ise de
zât-ı hazret-i pâdişâhînin Avrupa devletlerinden birine meyli var
ise behemehâl İngiltere devleti hakkındadır i’tikâdındayım. Haşmetlü kraliçe hazretleri ve a’zâ-yı hânedânları hakkında mahabbet-i
mahsûsa-i şâhâneleri bulunup amm-i vâlâ-şânları cennet-mekân
Abdülazîz Han hazretleriyle Avrupa’ya seyâhat-i humâyûnlarında
müşârün-ileyhâ kraliçe ve taallukâtı taraflarından gösterilen hürmet ü riâyetden her-bâr müteşekkir olduklarını beyân buyururlar.
Gerek menfaat-i mahsûsa-i şâhâneleri ve gerek saltanat-ı seniyyelerinin menfaati içün İngiltere ile hüsn-i müsâlemetin lüzûmunu
an-samîmi’l-bâl mu’terifdirler.
Mezâhib ve milliyet-i muhtelifeyi havi böyle bir cesim hükümetde
efkâr-ı umûmiyye üzerine bir fikr tasavvur etmek bizlerin verdiğimiz
ma’nâya mutabık olarak buralarda efkâr-ı umûmiyye belki mefkûd
ise de görülen hâl İngiltere’ye müsâid add olunabilir. Katolik takımı
ayrı olarak her tarafda ehl-i İslâm ve Anadolu’da bulunan hıristiyan
cemâatleri idâre-i sakîmeye karşı ıslâhât aramakda (ıslâhât ki hüsn-i
idâre ve adâleti te’mîn eder) taleb-i sahâbet içün İngiltere’ye atf-ı
nazar eder ve nâil olmak içün nüfûz ve iktidârına istinâd ederler.
189
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Ermeniler Kıbrıs Muahedesi üzerine memleketlerine ıslâhât idhâl
edileceğini İngiltere’den me’mûl etmişler ise de şimdiye kadar bir
şey görmediklerinden ümîdleri mübeddel-i ye’s olmuşdur. Van ve
Erzurum taraflarında bulunan konsoloslarımızın raportları meâline
nazaran Rusya devleti Ermenilerin bu hissiyâtından bi’l-istifade
kendüsinden sahâbet intizârında bulundurarak celb-i kulûba sa’y ve
bu vesîle ile Anadolu’da yeni zamm-ı memâlik ve müdâhale tarîkini
niyet eylemekdedir. Rumeli ve Anadolu’da bulunan konsoloslarımız
me’mûrînin adem-i ehliyetleri ve fikdânî-i hükümet ve ahâlînin dûçâr
olduğu zarûret üzerine tafsîlât-ı mükemmele i’tâ eylemekde olduklarından bu bâbda taraf-ı âcizânemden bahse girişilmesi abesdir.
Her bî-taraf Türkün i’tirâf eyleyeceği gibi bu memâlikde görünen
idâre-i sakîme ve zarûret başka bir memleketde olsaydı bir kıyâm-ı
umûmîyi mûcib olurdu. Bu sebebden dolayı Türkistan’da bu ana
kadar fitnenin zuhûr etmemesi ahâlî-i İslâmiyyenin gayret-i sabûr
ve makâm-ı Kübrâ-yı hilâfete olan kemâl derece riâyetlerinden ve
ahâlîyi toplayıp hükümet aleyhine sevk etmek husûsunda görülecek
suûbetden ve memâlik-i mahrûsa-i şâhânede meskûn ahâlînin dîn
ve milliyyetce beynlerinde olan mübâyenetden neş’et etmekde olup
mamâfîh ba’zı alâyime nazaran hâl-i hâzırın devâmı pek de me’mûl
edilmez. Suriye kıt’asında ahâlînin İstanbul hükümeti hakkında
gösterdikleri nefretden ve hükümet-i mezkûreden ayrılmak içün
görünen temâyülden dolayı Müslüman ve hıristiyan arasında bir
dereceye kadar akd-i ittifâka meyl var ise de şimdilik bu ittifâkın
Anadolu’ya sirâyeti me’mûl edilmez. Hıristiyan taraflarından alınan
ma’lûmâta nazaran buraların hâli dahi gâyet müşevveş olup bir azîm
ihtilâlin zuhûru her an me’mûl imiş.
Şu beyân eylediğim hâller ile saltanat-ı seniyyenin dûçâr olduğu
muhâtarâtı mutâlaa eylemeleriyçün gerek zât-ı hazret-i şâhâneye
ve gerek müsteşârlarına ihtâr u beyân husûsunda her dürlü vesâit-i
diplomatikamı sarf eyledim. Islâhât-ı mev’ûdûnun hâlisâne icrâsı
maksadıyla nasâyih u ihtârât ve belki tehdîdât icrâ eyledim.Ekseriyâ
zât-ı şâhâneye doğruca ve bilâ-ihtiyât tahrîren saltanat-ı seniyyelerinin bulunduğu hâl ve mevki’i ve bundan münbais olan adem-i
hoşnûdî-i ahâlîyi arz etdim. Vükelâ-yı saltanat-ı seniyyenin ve büyük
me’mûrların adem-i ehliyyetlerini ve ahlâklarının bozukluğunu ve
ihtârât-ı vâkıaya çeşm-i bî-kaydî ile bakılmanın def’i kâbil olmayan
netâyicini ve İngiltere’nin dostluk ve mahabbetinin zâyi edileceği
190
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
muhtırasını ve Avrupa devletlerinin memâlik-i Devlet-i Aliyyede
olan hükümetsizlige bir nihâyet vermege ve ahâlî-i mazlûmenin
refâhiyyeti istihsâline mecbûr oldukları hâlde memâlik-i şâhânenin
yeniden dûçâr-ı zâyiât olabilmesi ihtimâlini zât-ı hazret-i mülûkâneye
ihtâr etdim; lâkin bu ana kadar cümle mesâî zâyi ve hebâ oldu. Zât-ı
hazret-i pâdişâhî icrâ-yı mevâîde dâimâ müheyyâ ise de maa’t-teessüf
icrâ olunmamakdadır. Zîrâ taraf-ı âcizîden huzûr-ı cenâb-ı pâdişâhîde
idâre olunan lisânın ve bu kabîlden olarak sâir süferâ tarafından
dahi arz edilmesi ihtimâli olan kelimâtın efkâr-ı mülûkâne üzerine
hüsn-i te’sîr, velâkin kurb-ı pâdişâhîde bulunanların sû-i nüfûzu bu
te’sîri mahv eylemekde ve fi’len icrâ edilmeyecek tehdîdat bir şey’-i
müntic olmakdadır. Egerçi memâlik-i mahrûsa-i şâhâneyi hakîkaten
kurtarmak ve ahâlîsini mazhar-ı adâlet eylemeği sahîhen arzû eder
isek sâdece tehdîdâtın ötesine gitmek tedârükinde bulunmalıyız.
Eger zât-ı şâhâne ve müsteşârları tarafından va’d edilen ıslâhâtın
adem-i icrâsında niçün ısrâr ediyorlar suâli vârid olur ise zannederim
ki muhârebe nihâyetine kadar Avrupa’nın düşmeni olan mutaassıblar
eslâf-ı şâhâneleri tarafından yapılan tanzîmât-ı Devlet-i Aliyyeyi
iflâsa kadar götürmüş ve bu muhârebeyi intâc eylemiş olduğundan artık Avrupa’yı terk ile kavânîn-i İslâmiyye üzere ıslâh-ı devlet
eylemek hayrlu olacağı hakkında zât-ı hazret-i mülûkâneyi iknâ
etmiş olmalıdırlar. Vükelâ-yı hâzıranın ekser a’zâsının ve sarây-ı
humâyûn tarafdârlarının Avrupa devletleriyle müzâkere etmeksizin ve anlar ile olan taahhüdâtı tanımaksızın muâhedât-ı atîkanın
ilgâsı efkârında bulundukları teşebbüsât-ı vâkıalarıyla sâbit oluyor.
Avrupa’yı tanımamak ve Avrupa’ya meydân okumak tecribesi ahîren
ve mükerreren Avrupa süferâsının bi’l-ittifâk Babıâli’nin bu sûretle
tahakkümâne harekâtı üzerine açıkdan açığa ve müttahiden icrâ-yı
nasâyih-i şedîde eylemelerine bâis oldu. Zât-ı hazret-i pâdişâhî ve
müsteşârları bu mesâilin intâc eyleyeceği tehlikeyi ve bu sebebden
dolayı Avrupa’nın Türkistân aleyhine ittifakı îcâb edeceğini fehm eder
görünmüyorlar. Renkli harîtaya âdî bir nazarla bunun böyle olmadığı
keşfedilir. Bulgarlar kendileriyçün yapılan bu müsâid hâlden vakt
geçirmeyerek istifade ederler. Selanik tarafındaki Bulgarlar teşvîkât-ı
mütemâdiye ve entrikalar ile tahrîk olunarak ve memleketin hâline
nazaran men’i kâbil olamaz derecede eşkıyâ hücûm etdirilerek fesâd
yolları tehyie edileceği ve belki müdâhalât-ı ecnebiyyeyi da’vet eyleyeceği derkârdır. Taraf-ı Devlet-i Aliyyeden hıristiyan ahâlîyi memnûn
edecek bir idâre-i âdile ve muhıkka icrâsına çalışılsa ve bu bâbda
niyyât-ı hakîka-i hâlisâne olsa yine hıristiyanları Devlet-i Aliye ile
191
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
hüsn-i i’tilâf hâline getirmek şübhenin dahi üstesinde bir hâldir.
Her hâlde Avrupa-yı Osmânîde nizâmât-ı esâsiye vaz’ına dâir Berlin
muâhedesinin yirmi üçüncü bendi ahkâmının icrasına Devlet-i Aliye
da’vet olunmalıdır.
Arnavudluk taraflarında islâm ve hıristiyan beyninde hükümet-i
Osmâniyyeye mukâvemet niyyetleri ve muhtâriyyet-i idâreye temâyül
müşâhede olunmakda olduğu kıyâs edilmekdedir. Şâyed saltanat-ı
seniyye tarafından buraların ıslâhına ve hükümetin te’yîdine der-akab
teşebbüs olunmaz ise işin netîce-i muzırrayı intâc edeceği kâbildir.
Zât-ı asîlâneleri bu husûsa dâir Prizrin konsolosumuzun raporlarında
kıymetdâr îzâhât-ı mükemmele bulabilirler. Anadolu’nun cihet-i
şarkîsinde bulunan vilâyetlerin hâli dahi İngiltere hükümetinin
dikkat-i âcilesini celb eylemelidirler.
Berlin muâhedesiyle Avrupa devletlerine ve dört Haziran
mukâvelenâmesiyle İngiltere’ye Babıâli’den bu vilâyetlerde mütemekkin Ermeniler hakkında muâmele-i muhıkka ve bî-tarafâne icrâsını
kâfil nizâmât ve bununla berâber Kürd ve Çerkeslerin mezâlim ü
taaddiyyâtından muhâfazalarına kâfî tedâbîr icrâsı taahhüd olunmuş ve Berlin ahdnâmesinin altmış birinci bendiyle dahi ol bâbda
tedâbîr-i mukteziyye ittihâz olundukça düvel-i mumziyyeye ma’lûmât
verileceği va’d kılınmış idi ve düvel-i müşârün-ileyhimin dahi kendi
taraflarından o makûle tedâbîrin icrââtına hakk-ı nezâretleri var
idi. Ahdnâme imzâ olunalı iki yıl olmuşiken bu şeylere dâir bir şey
yapılmadı ve Ermenilerin hâli muhârebe zamânından daha fenâ
bulunduğu isbât olunuyor. Me’mûrîn-i Osmâniyyenin sû-i harekâtı
ve Kürdlerin mezâlimi dahi bunların üzerine munzam olmasıyla
hâl-i meşakkat ü ıztırâbları tezâyüd etmişdir. Bi’t-tab’ Ermeniler
muâvenet ve sahâbet temennîsi içün Avrupa devletlerine ve bâ-husûs
İngiltere’ye atf-ı nigah ediyorlar.Bunlar hakkında bir şey yapılması
ve hâl-i hâzırın devâmı mümkin olmadığının dahi saltanat-ı seniyyeye tefhîmi elzemdir. Maamâfîh ittihâz edilecek tedâbîr güzelce
tedkîk ü mutâlaa olunmalıdır. İngiltere’de haklarında gösterilen
teveccühden cesâret alarak ve memleketimizin Türkistân hakkında
politikası tebdîl edebileceğine istinâd eyleyerek Ermeniler müstakill
gibi, olmaz ise idâre-i muhtâreyi hâvî bir Ermenistân teşkîline tâlib
ü muntazırdırlar.
192
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
Bu tasavvurât başlıca Ermeni komitelerinden ve millet-i merkûmeye
mensûb gazetecilerden Avrupa’da ve Dersaâdet’de bulunan ba’zı
sâhib-i nüfûz Ermeniler tarafından vukû bulmakdadır. Bu makûle
tasavvurâtın hâl-i hâzırda husûline teşebbüs etmeklik Ermenileri
bile netâyic-i vahîmeye götürür.
Burası unudulmamalıdır ki ahâlînin cüz’-i kalîli Ermeniden mürekkeb ve ba’zı eyâletlerde mikdârı pek azdır.Bu hâli ferâmûş etmek ve
Kürdleri hisâba almamak gayr-i savâb ve muhâtaralıdır. Avrupa-yı
Osmânîde idâre-i muhtâreye nâil olan hıristiyan vilâyetlerinde karındaşlarının hâli göz önünde durdukça Anadolu ahâlî-i İslâmiyyesi
bilâ-mukâvemet bu misillü bir hâli kabûl edemezler.
Ermenistân içün muhtâriyyet-i idâre taleb olunmanın netîcesi katl-i
âmı ve Rusya’nın müdâhalesini intâc eder. Rusya devleti muhtâr veya
müstakil bir Ermenistân’ın vücûduna hîçbir vakt rûy-ı rızâ göstermeyeceği ihtimâline mebnî bu bâbda edilecek tecribe Ermenistân’ın
Rusya’ya iltihâkını ve atîk Ermeni kavminin milliyyet ve lisânlarının
mahvını mûcib olur.
Ermenilerin sâkin olduğu vilâyetler içün bir hüsn-i idâre ve ıslâhâtın
icrâsını ve kendülerinin dahi idâre-i hükümet-i mahalliyyeye dâhil
olunmaları temenniyyâtı pek haklı olduğundan bu derece taleb
etmekliğimiz lâzımdır. Bu ana kadar Devlet-i Aliyye ıslâhât-ı mev’ûda
dâir yâ pek az bir şey yapmış veyâhûd hîçbir şey icrâ etmemişdir.
Tavsiye eylediğim gibi Rüstem Paşa’nın Erzurum’a vâlî nasb olunmasından netâyic-i hasene me’mûl idi. Ne çâre ki müşârün-ileyhin
sû-i sıhhati kabûle mâni oldu ve ol vaktden beri Erzurum vâlîliği
hıristiyandan hîçbir kimseye teklîf olunmadı.
Her ne kadar bu vech umur-ı mâliyyeyi bir emniyetli sûretde göstermekde ise de müşkilât-ı mâliyye bir dereceye ve ecnebi dâyinlerinin
tazyîkatı ol mertebeye varmakdadır ki galiba Avrupa devletleri Berlin konferansında İtalya murahhaslarının teklif eyledikleri Avrupa
maliye komisyonunun tecemmuu teklifine mecbur olacaklardır.
Zat-ı hazret-i padişahî bütün kuvve-i seniyyeleriyle buna i’tirâz
buyururlar.
193
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Arîzama hitâm vermek içün şunu dahi diyebilirim ki Devlet-i Aliyyeyi ihâfe eden tehlike bi’l-cümle muhibb-i vatan ve kâr-âşnâ ricâl-i
devletin ve ale’l-umûm sâhib-i akl ü fetânet Osmânlıların ma’lûmu
olup devletin selâmeti içün kavî bir usûlün ittihâz edilmesi lüzûmunu
tasdîk etmekdedirler. Bunların en güzîdeleri bu bâbda olan arzularını
setr etmedikleriyçün valilik ve bu misillü sair me’mûriyyetler ile
Dersaâdet’den teb’îd ve nefy olundular. Ma’rûf olarak İstanbul’da
kalan yalnız Mahmûd Nedim ve Safvet ve Hayreddîn Paşalardır.
Devlet-i Aliyyeyi pek yakın olan bir zevalden tahlis etmek içün erbâb
olmayan zevâtdan müteşekkil vükelâ tebdil ve sû-i nüfûzlarının
efkâr-ı şâhâne üzerine te’sîri olan mukarrebân-ı hazret-i pâdişâhîyi
saray ve nezd-i şâhâneden teb’îd ve mesâlih-i devlet idâre-i keyfiyyeden kurtulup taht-ı nezâretde cereyân etmeli.
Vükelâ mes’ûliyyeti kâidesi te’sis ve vulâtın me’zûniyyetleri tevsî
ve kânûn-ı esâsîye tevfîkan hey’et-i a’yân u meb’ûsân cem’ ve ana
mümâsil sâir hey’et-i müntahabe tecemmu ve ahâlînin intihâblarıyla
vilâyetlerde meclis-i meşveretler teşkîl etmelidir. Bu misillü tedâbîr
mevki-i icrâda bulunmadıkça Avrupa devletleri cânibinden teklîf ve
Devlet-i Aliyye tarafından resmen kabûl olunan tanzîmâtın hâlisâne
icrâ edilemeyeceğinde efkâr-ı âmme müttahiddir. Şehr-i Kânun-ı
Evvel’de Hariciye nazırı bulunan Safvet Paşa nezdlerinde bulundukları devletlere tebliğ edilmek içün süferâ-yı saltanat-ı seniyyeye bir
tahrirat-ı umûmiyye irsal idüp bunda taraf-ı hazret-i cihândârîden
ihsan buyurulan kânun-ı esasî el-an devletin kânunu olup şimdi
hey’et-i a’yân u meb’ûsânın te’hîr-i tecemmuları memleketin bulunduğu hâl-i müstesnadan neş’et idüp sene-i âtiyyede tecemmu edecekleri beyan olunmuşidi. Ol zamandan beri bu hususa dair düvel-i
mütehâbbeye yeni teblîğât vuku bulmamış ve sene güzerân eyleyerek
bu meclisler tecemmu etmemiş ise de ta’bîrât muhafaza olunarak
i’lân edilen her nizam-ı kanunînin tasdiki hey’et-i a’yân u meb’ûsâna
ta’lîk kılınmakdadır.
Bendenize öyle gelir ki düvel-i mütehâbbe eger münâsib görürler
ise şu zamânda hemân hey’et-i a’yân u meb’ûsânın tecemmuunu
talebe salâhiyyetleri vardır. Şâyed haşmetlü kraliçe hazretlerinin
hükümeti yalnız veyâhûd sâir devletler ile berâber hey’et-i a’yân
u meb’ûsânın hemân tecemmuu içün teşebbüsâta kıyâm etmek
194
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
niyetinde olduğu hâlde efkâr-ı umûmiyyenin dirâyet ve hamiyet
ashâbı kendülerine muîn olurlar i’tikâdındayım. Bu sûretle zât-ı
hazret-i şâhânenin idâre-i müstakillesi lüzûmu derecesinde kontrol
ile cereyân etdirilir.
El-ân Türkistân’da bulunabilmesi kâbil olan ba’zı ashâb-ı tecribe
ve basîretin meclis-i hazret-i pâdişâhîye idhâl ve Avrupa’nın taht-ı
nezâretinde tanzîmât-ı lâzime icra ile devletin pek karîb olan
izmihlâlden tahlîsi kâbil olabilir.
Babıâli ile İngiltere sefareti beyninde olan mesâil-i kesîre-i muallakanın tesviyesi şu ahir zamânlarda gâyet müşkil olup bu suûbetin
def’i pek güçleşmişdir.
Vükelâ-yı devlet münhasıran Berlin muâhedesine müteallik ba’zı
mesâil-i mühimme ile meşgûl olup bu işler içün edilen müzâkerât-ı
tavîle sâir işleri bir tarafa bırakmışdır. Müzâkerât-ı tavîle demekden
murâdım işlerin memnûniyyeti celb edecek derecede sür’at-i tesviyesine dâir arzû-yı sahîh görülmemiş olması beyânıdır. Vükelâ-yı
devlet şahsen mes’ûliyyeti der-uhde etmekden korkdukları cihetle
bir karâr istihsâli zımnında her işi meclis-i vükelâya havâle idüp
orası ise irâde-i seniyye taalluk etdikçe karâr hükmünü icrâ edemez; binâen-aleyh en ehemmiyetsiz işler dahi sarây-ı humâyûna
gider ve taraf-ı şâhâneden tedkîk edilüp irâde-i seniyye müteallik
buyuruluncaya kadar bir müddet-i gayr-i mahdûde geçer. Tecribede
yalnız bizim sefâret olmayup rüfekânın kâffesi şikâyet ederler ve bir
iş tesviyesine destres olamazlar. İngiltere tebaasından Babıâli ile
işleri olanların menâfii tehlikede bulunduğundan dolayı bir dereceye kadar haklı olarak azv-i tekâsül ile sefâretimiz ithâm olunuyor.
Babıâli ile sefâret beyninde cârî olup ikdâmât-ı mütemâdiyye icrâ
kılındığı hâlde hall ü tesviye kılınmayan işlerin zât-ı vâlâlarına bu
mahalde tafsîlini bî-fâide görürüm. Mesâlih-i mezkûreden ba’zısı
İngiliz menâfiine müteallik olup haklarında hükümet tarafından
haksız ve gayr-i meşrû sûretde muâmele vukûa gelmiş ve şübhesiz
ta’mîr ve tazmîne müstahak bulunmuşdur.Mesâlih-i mezbûrenin
birtakımı dahi hakka makrûniyyeti birçok vaktden beri mehâkim
huzûrunda kabûl ve tasdîk olunup ahkâmını icrâ etdirmege muvaffak
olamadığım şeylerdir. Ba’zı işler dahi vardır ki İngiltere ve Devlet-i
Aliyye menâfiine müteallik ve ehemmiyyeti nezd-i vükelâda musad195
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
dak olduğu hâlde hâlisâne ve serî bir netîce istihsâl edemeyerek
kendülerine vakt kazandıracak her bir hiyel ve desâyise mürâcaat
ederler. Lâkin bunların mühimmi taraf-ı hazret-i pâdişâhîden vukû
bulan mevâîdin adem-i icrâsı ve İngiltere’ye karşı resmen ve alenen
yapılan mukâvelâtın nakzı mâddesidir. Bu kinaye ile ale’l-husûs
Anadolu’daki memâlik-i şâhânelerinin ahde merbût olan ıslâhâtı ve
ahâlîsi hükümetlerinin bî-taraf ve âdil idâreye tahvîli ve hıristiyan
tebaa-i şâhânenin himâyesi mâddelerini murâd ederim. Islâhâtın
en mühim ve müsta’celi 8 Ağustos 1878 târîhli Lord Salisbury’nin
tahrîrâtında bi’l-hâssa tasrîh edilmiş ve ba’zı ta’dîlât ile Safvet
Paşa’nın 24 Teşrîn-i Evvel târîhli tahrîrâtıyla kabûl kılınmışdır.
Islahat-ı ma’rûza Avrupalı zabitan vasıtasıyla jandarma teşkili ve
Avrupalıdan mâliyye ve adliyye müfettişleri ta’yîni ve valilerin beş
sene müddet içün nasb olunmaları maddeleri idi. Bunların hiçbiri
halisane sûretde icra edilmemiş ve Haziran mukavelenamesiyle
taraf-ı hazret-i pâdişâhîden icrâ buyurulan taahhüdât ahkâmının
mevki-i fi’le getirilmesinden dâimâ ictinâb olunmuşdur. Hükümet-i
Osmâniye tarafından jandarma teşkîli içün celb edilen İngiliz zâbitânı
hakkında(gâlibâ en ziyâde Osmân Paşa’nın te’sîr-i nüfûzuyla) kaydsızlık ve riâyetsizlik ile muâmele olunmuşdur. Bunlardan üç dânesi
hidmete dâhil olabilmişler ise de îfâ-yı me’mûriyyetlerinde kendülerine pek çok suûbet gösterilmişdir. Miralay Blon Raûf Paşa’nın
muâvenet-i sahîha ve samîmesiyle Osmân Paşa’nın i’tirâzâtına karşı
Edirne vilâyetinde bir küçük jandarma fırkası teşkîline muvaffak
olmuşdur. Miralay Aleksi Babıâli ve Bâb-ı Seraskerînin müdâhalesi
hâricinde bulunması haysiyetle o da Girid’de muvaffak olmuşdur.
Üçüncüsü Miralay Vorton muhassasen kış içinde Bitlis’e gönderilmiş ise de orada yapacak bir şey bulamayacağı ihtimâlâtdan olduğu
gibi hükümet tarafından dahi îfâ-yı umûr-ı me’mûresinde müşkilât
çıkarılacakdır. Miralay Kop Erzurum’a gitmek içün her ne kadar emr
almış ise de tedahüldeki maaşlarını istihsal edemediği ve masarif-i
seferiyyesiyçün iktiza eden akçeye malik olmadığı ecilden zarurî emre
itaat edemeyerek me’mûriyyetinden tard edilmişdir. Sâir zâbitana
gelince istihdâmları hakkında gerek taraf-ı pâdişâhîden ve gerek
Babıâli cânibinden va’d alınmış ise de el-ân işsiz gezmekdedirler.
Bunların konturatoları gelecek Haziran ve Temmuz nihayetlerinde
hitam bulacakdır zannederim. Memleketin istirahat ve saâdetiyçün
muktezi jandarmaların teşkili maksadıyla ve bunca masarif ihtiyarıyla celb edilen bütün zabitan İngiltere’ye avdet hâlinde bırağılacak-
196
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
dır zannederim. Türk hükümetinin cinnetini ve ahlâk-ı zemîmesini
isbâta bundan bedihî bir delil irâe olunamaz.
Bildiğime göre Avrupalı hiçbir müfettiş mehâkime ta’yîn olunmadı.
Bendenize bir cemile olmak üzere konsoloshane avukatı Edy Trabzon gibi ehemmiyeti az bir vilâyete müfettiş edileceğini söylediler
ise de Babıâli ile uyuşmaları mümkin olamadığından iş hâliyle kalıp
maliye müfettişleri hakkında dahi bu hâl aynıyla vaki olmuşdur.
Rados şehbender vekili Mösyö Kalver’e vekâlet üzerinde kalmak
üzere muvakkaten bu misillü bir me’mûriyyet kabûliyçün İngiltere
devleti tarafından müsaade olunmuşidi; lâkin bana kat’iyyen va’d
olunduğu gibi muma-ileyh birinci sınıf maliye müfettişi ta’yîn olacağı yerde Devlet-i Aliyye me’mûrlarından birinin maiyyetine nasb
olunmuşdur. Bu hâlde nâfi ve müstakil sûretde îfâ-yı me’muriyyet
edemeyeceği ecilden âdem-i kabûl mecbûriyetinde bulunarak bu
me’muriyyetin kabûlü hakkında olan efkârımı kabûl etmemişdir.
Valilerin beş sene müddetle ta’yînleri bahsine gelince usul-i kadime
hiçbir suretle ta’dîl olunmuşa benzemiyor. Valiler kemâ-fi’s-sabık
zat-ı şahanenin dilediği gibi azl ü nasb olunmaktadırlar.
Anadolu ıslâhıyçün Babıâli’nin İngiltere’ye olan mevâîdinin hiçbiri
icra edilmediği tafsilât-ı mesrûdeden münfehim olur.
Zahiren me’mûriyyetleri tahkikat icra etmek ve netice-i tahkikatlarını
Babıâli’ye arz eylemek üzere müslümân ve hıristiyandan mürekkeb
komisyonlar ba’zı vilâyâta i’zâm edilmiş ise de konsoloslarımızın
raporları mealine nazaran bunlar hiçbir şey yapmağa muktedir
olamamışlardır. Bu komisyonların ba’zı mahallerde menfaat yerine
mazarratları müşahede olunup ba’zı rüesa-yı İslâmiye hakkında
beyan-ı şikâyete Hıristiyanları teşci ve bi’l-ahire bunları intikam
muvacehesinde bırakmıştır.
Zât-ı hazret-i pâdişâhî Peyker Paşa’yı Kürdistân ve Erzurum ve Van
cihetlerinde bir büyük kumandan me’mûriyyetine nasb buyuracaklarını bendenize va’d ve böylece haşmetlü kraliçe hazretretlerinin hükümetine beyân olunmasıyçün bendelerini me’zûn buyurmuşlar ise de
va’d-ı şâhâneleri incâz olunmadı. Bendenizin şikâyât-ı vâkıam üzerine
ve İngiltere devletini hoşnûd etmek içün Suriye’nin ba’zı taraflarında
ve Anadolu cihetinde tahkîkât icrâsıyla buraya rapor vermek ve bi’l197
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
hâssa jandarma teşkîlâtına nezâret etmek üzere muahharen Peyker
Paşa bir komisyon riyâsetiyle bu havâlîye i’zâm kılınmışidi. Halbuki
paşa-yı mûmâileyhin yedinde ba’zı ıslâhatın icrâ-yı fi’liyyâtına dâir
iktidâr yoğidi. Emniyyet-i hazret-i pâdişâhîyi hâiz bir zâbit paşa-yı
mûmâileye terfîk ve bu me’mûriyyet münâsebetiyle paşalık rütbesine
terfî edilmedi. Bu zât ya’nî Süleymân Paşa doğrudan doğruya zât-ı
hazret-i mülûkâne ile muhabere eder ve görünüşe nazaran Süleymân
Paşa İngilizlere hasm olarak her an Peyker Paşa’ya icrâ-yı husûmet
ve umûr-ı me’mûresinin icrâsını elden geldiği kadar dûçâr-ı müşkilât
eylediği cihetle böyle bir me’mûriyyetden netîce intizâr edilemez.
Berlin muâhedesinin yirmi üçüncü bendi mûcibince ekser a’zâsı
ahâlî-i mahalliyyeden mürekkeb komisyonlar ma’rifetiyle tanzîm
ve ba’dehu Rumeli-i şarkî Avrupa komisyonunda tedkîk ü tasdîk
olundukdan sonra Rumeli eyâletlerinde icası lâzım gelen nizâmât
ve kavânîn el-ân i’lân edilmemişdir. Gâlibâ kavânîn-i sâlifü’z-zikrin
lâyihaları henüz tanzîm edilmemiş ve Avrupa komisyonuna i’tâ olunmamışdır. Edirne vilâyeti müstesnâ olarak sâir Rumeli vilâyetlerinin
hîçbirinde jandarma teşkîl ve ba’zı İngiliz zâbitânının bunlarda
istihdâmı hakkında bendelerine olan mevâîd icrâ edilmemişdir.
Osmân Paşa dâimâ bu bâbda mu’teriz bulunuyorlar. Hulâsa-i kelâm
Selanik ve Tırhala ve Arnavudluk taraflarında emniyet-i mâl u cân
hemân mefkûd denilecek derecede olup şekâvet icrâ-yı hükm etmekde
ve ahâlî-i hıristiyaniyye mazlûm olup bu havalînin hâli hükümetsizliğe takarrüb etmekdedir
Bu arîzama hitâm vermezden evvel bir iki mesâil-i mühimme üzerine
dikkat-i kâmile-i asîlânelerini celb etmek arzû ederim. Bunlardan
en mühimmi gâlibâ Şarkî Rumeli’nin bulunduğu mevki mes’elesine
taalluk eder.Eğer Berlin muâhedesinin buraya müteallik bendinin
ahkâmı ve bu eyâletin nizâmât-ı mahsûsası tamâmen icrâ edilecek
ve eyâlet-i mezkûre taht-ı hükümet-i hazret-i pâdişâhîde tutulacak
ve her sınıf ahâlînin Avrupa devletlerinin karârı üzerine serbestî-i
hukûkları vikâye olunacak ise düvel-i mumziyye tarafından Aleko
Paşa ve Bulgar müsteşârlarının harekâtına bir netîce-i serîa vermek
esbâbına vakt fevt etmeksizin İngiltere devleti cânibinden teşebbüs
olunmağa mecbûriyet hâsıl olacakdır. Berlin muâhedesinin icrâsı
mültezem olduğu takdîrde Aleko Paşa’nın Şarkî Rumeli eyâletine
vâlî intihâbı her sûretle muzır vâki olmuşdur. Babıâli sâir mesâil ile
meşgûl olduğundan Aleko Paşa’nın emr-i idârede olan harekâtına
198
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
atf-ı nazar edememişdir; lâkin nihâyetde muâhede-i mezkûrenin
icrâ-yı tamâmî-i ahkâmında düvel-i mumziyye tarafından ısrâr olacağını ve bir vakt olacak ki Aleko Paşa’nın azli ve Balkanların asâkir-i
Osmâniyye tarafından işgâl edileceğini Babıâli şöylece hissetmekdedir. Netîcesiz bırakılması kâbil olmayan mesâil-i mühimmenin biri
Yunan hudûd mes’elesidir. Lord Salisbury’nin emri üzerine muhtelif
bir fen komisyonu ta’yîn edileceği teklîfine dâir cânib-i Babıâli’ye
10 Mart târîhli takdîm eylediğim tahrîrâtdan beri bu mâdde hakkında hîçbir teblîğât-ı resmiye ahz eylemedim. Hâriciye Nâzırı paşa
tarafından Lord Salisbury’e teblîğ edilmek içün gayr-i resmî sûretde
taraf-ı âcizîye bir muhtıra i’tâ edilerek iş orada kalmışdır.Anlayışıma
nazaran zât-ı hazret-i pâdişâhî ve vükelâ-yı devlet Yunanistan’a bir
hatt-ı hudûd teklîfi kâbil olabileceğini ve biraz ta’dîlât ile bu hatt
düvel-i mütehâbbe taraflarından derece-i kâfiyede add edilerek
Yunanistan kabûle mecbûr olacağı ihtimâline hâlâ inanmakdadırlar.
Zât-ı hazret-i mülûkâne ve vükelâ-yı saltanat-ı seniyye beyninde bu
hattın kemmiyyet ve mikdârı üzerine haylî müzâkerât cereyân etmiş
ise de bildiğime göre bu bâbda henüz bir şeye karâr verilmemişdir.
Efkâr-ı âcizâneme göre Devlet-i Aliyye’ye terk etdirilecek arâzî hakkında vakt zâyi etmeksizin beyne’d-düvel bir ittihâd husûlü gâyet
elzemdir. Selanik taraflarının ve Arnavudluk’un bulunduğu hâl
dikkat-i kâmilemizi câlibdir. Sofya sancağının Bulgaristan’a terk
edilmesi Berlin muâhedesi ahkâmının farz olunduğuna göre Şarkî
Rumeli ve sâir Avrupa-yı Osmânîde bulunan vilâyât-i şâhâne içün
pek mazarratlu olmuşdur. Egerçi Şarkî Rumeli hudûdu Bulgaristan’ın
tevessüüne mâni ve Avrupa’daki memâlik-i şâhâneye sahîheten
bir hatt-ı müdâfaa ittihâz olunmak üzere temdîd edilmiş ise Şarkî
Rumeli’nin Sırbistan’a takrîb edilmesi lâzım gelür idi. Sofya’nın
Bulgaristan’a terkiyle emâret-i mezkure içün Selanik taraflarına bir
kapı açılmış ve Berlin muâhedesinin arzu eylediği mâddeleri fâidesiz
bırakmış oldu.
199
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
KAYNAKÇA
1.Arşiv Vesikaları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi(BOA)
Y.PRK.EŞA. :2/44
2.Tetkik Eserler
Bilal N. Şimşir, British Documents On Ottoman Armenians I (1856-1880), II
(1880-1890), TTK Yayınları, Ankara 1989.
Münir Aktepe, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Islahı Hakkında İngiltere Elçisi
Layard’ın II. Abdülhamid’e Verdiği Rapor”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 22,
1969, s.13-27.
Tekin Yuluğ Kurat, “Mithat Paşa ve Henry Layard, Tartışmalar ve Açıklamalar”,
UA Mithat Paşa Semineri, (8-10 Mayıs 1984), Ankara 1986, s.213-226.
Turgut Işıksal, “Mithat Paşa Hakkında İngiliz Elçisi Layard’ın Düşündükleri”,
Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S.2, 1967, s.40-43.
200
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ ERMENİLERİN AHVALİ
HAKKINDA LONDRA’DA ERMENİ KOMİTESİNCE
LORD SALİSBURY’E SUNULAN LAYİHA
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Kırıkkale-TÜRKİYE
Tlf.: 0 536 342 45 71, e-posta: [email protected]
201
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda İngiltere ile Rusya arasındaki rekabetten ortaya çıkıp Osmanlı Devleti’nin son elli yılına etki eden Ermeni
meselesi çeşitli anlaşma, kongre, toplantı ve layihaların konusu olmuştur.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda yenilen Osmanlı Devleti Ayastefanos
ve Berlin Antlaşmaları’nda Ermenilerle ilgili ıslahatı kabul etmiş ve böylece
Ermeni meselesi Rusya ve İngiltere’nin bir müdahale aracı olmuştur. Ayastefanos Antlaşması ile Berlin Kongresi arasındaki üç aylık sürede sürekli çalışan
Ermeniler Balkanlar’daki gayrimüslim tebaanın bağımsızlık faaliyetinin Doğu
Anadolu’da da tekrarını isteyip bağımsız bir devlet kurma çabasına girmişlerdir. Ermeni meselesi hakkında büyük devletlerin pragmatist önerileri olmuş,
bu da Osmanlı Devleti’nin bir ölçüde çöküşünü geciktirmiştir. İngiltere’nin
Ermeni meselesine yaklaşımı Osmanlı Devleti’nce genellikle olumlu karşılanıp
Rusya’ya karşı denge siyaseti izlenmesine yol açmıştır. Bu bildiride Ermeni
meselesine özel bir önem veren İngiltere devletinde bu mesele ile ilgilenen
Lord Salisbury’e 1888’de Londra’daki Ermeni komitesince verilen bir layiha
incelenip değerlendirilecek, Ermenilerin ileri sürdükleri görüşler tahlil ve
tahkik edilecektir. Times gazetesinde de neşredilen bu layiha objektif olarak
değerlendirildiğinde bir araç olarak kullanılan Ermenilerin huzur içinde yaşadıkları devleti ve toplumu dışa gammazladıkları ve mesele olarak sundukları
konuların bir icat eseri olduğu da görülmektedir.
202
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
GİRİŞ
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin ağır bir
yenilgiye uğramasını fırsat bilen Ermeniler Ruslara gösterdikleri meyille
Ayastefanos Antlaşması’na kendileriyle ilgili 16. maddeyi koydurmuşlar
ve yaşadıkları vilayetlerde ıslahat yapılmasını ve müslüman halka karşı
korunmalarını istemişlerdir. Bu maddede yer alan Ermenistan ifadesiyle
böyle bir bölgenin varlığı resmen kabul edildiği gibi, Ermeni istekleri üç
ay sonra imzalanan Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinde de yer almış
ve Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde gerekli ıslahat ve reformların yapılmasıyla Kürtlerle Çerkezlere karşı Ermenilerin güvenliğinin sağlanması
taahhüt edilmiştir. Ayastefanos Antlaşması’yla Ermeniler üzerinde Rus
nüfuzunun artıp Basra Körfezi ve Hindistan yolunun güvenliğinin tehlikeye düşeceğini gören İngiltere‘nin diplomatik çabalarıyla 13 Temmuz
1878’de Berlin`de çok taraflı yeni bir antlaşma imzalanmış ve bu antlaşmadan hemen sonra 8 Ağustos 1878’de İngiltere dışişleri bakanı Lord
Salisbury İstanbul büyükelçisi Layard’a gönderdiği talimatta Osmanlı
hükümetinin doğuda reformlara başlaması gerektiğini bildirmiştir.
203
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Ayastefanos Antlaşması’ndan hemen sonra 17 Mart 1878’de İstanbul büyükelçisi Sir Hanry Layard’ı ziyaret eden Patrik Nerses; Bir yıl
önce Osmanlı idaresinden şikâyetimiz yoktu; ancak Rus zaferi şimdi durumu
değiştirdi; doğuda bağımsız bir Ermenistan istiyoruz. Eğer siz yardım edemezseniz Rusya’ya müracaat ederiz demiş ve Ermenistan’dan Van, Sivas,
Diyarbakır ve Kilikya’yı kastettiğini söylemiş; Layard’ın, Evet ama bu
yerlerin hiçbirinde çoğunlukta değilsiniz demesi üzerine de; Bunu biliyoruz,
ama şimdi Rusya doğuda topraklar kazanıyor, Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki güç dengesi değişti, biz de geleceğimizi düşünmeliyiz diyerek
amaçlarını açıklamıştır. Berlin Kongresi öncesi İstanbul Ermenilerini ve
Ermeni patrikhanesini bir özerklik heyecanı sarmış ve Patrik Nerses,
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury`ye bir mektup yazarak zayıflayan Osmanlı İmparatorluğu’nda artık müslümanlarla hıristiyanların bir
arada yaşayamayacağını ve Doğu Anadolu’da bir hıristiyan yönetimin
kurulması gerektiğini belirtmiştir. Ermenilerin çabaları sonuç vermiş
ve Berlin Antlaşması’nın 61. maddesine;
Babıâli Ermenilerin yaşadığı eyaletlerde yerel ihtiyaçların gerektirdiği reformları geciktirmeden yapmayı ve Çerkez ve Kürtlere karşı
Ermenilerin huzur ve güvenliğini sağlamayı taahhüt eder; bu hususta
alınacak önlemleri büyük devletlere bildirecektir ve devletler de
alınan önlemlerin uygulamasını gözetleyecektir.
Hükmü konulmuştur. Müteakiben hem dost devletler, hem de
Ermeniler tarafından taahhüt edilen ıslahat ve reformların hiçbirinin
yapılmadığına dair birçok şikâyet dilekçesi ve layiha yazılmıştır. Bunlardan birisi de Osmanlı ülkesindeki Ermenilerin du­ru­mu hakkında
Ermeni komitesince Londra’da Lord Salisbury’ye verilen layihadır. Bu
layiha hakkında Londra Büyükelçiliği’nden Hariciye Nezareti’ne gelen
3 Nisan 1888 tarihli telgrafta Times gazetesinde Londra’daki Ermeni
komitesince Osmanlı ülke­sinde yaşayan Ermenilerin durumuna dair
Lord Salisbury’ye verilen layiha metninin yayınlandığı bildirilmiş ve
tutuklanıp haklarında adaletsiz davranıldığı iddia edilen kişilerin isimle­
rini gösteren bir defterin de bu layihada yer aldığı belirtilmiştir. Ayrıca
bu komitenin kurucusunun, kişiliği ve ya­yınları yüzünden milletince
dışlanmış serseri takımından bir fesatçı olan Agopyan1 adlı kişi olduğu
1
204
Anadolu’da reform isteyen Karabet Agopyan’ın Ermeni milleti adına konuşma yetki
ve sıfatı olmadığına dair Ermeni patriği 10 Ağustos 1885’te açıklama yapmıştır.
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
da bildirilerek kendisiyle adamlarının Londra’dan uzaklaştırılmaları
veya kışkırtıcı hareketlerine engel olunması için Lord Salisbury’ye çağrı
yapılacağı2 ve layihanın yayınlandığı gazete nüshasının yabancı postalara
kabul edilmemesi ve Osmanlı memleketlerine sokulmaması için de ilgili
yerlere tebligat yapılacağı bildirilmiştir. Bu girişimlerden kısa bir süre
sonra İngiltere Başbakanı Lord Salisbury Agopyan’ı tanımadığına dair
bir açıklama yapmış, lordlar kamarasında yaptığı bir konuşmada da
anlatılan mezalim hikâyelerinin büyük bir kısmının uydurma olduğunu,
işin içine müfsidlerin karıştığını ve İngiltere’nin bu işe müdahalesinin
doğru olmayacağını söylemiştir3.
ERMENİ KOMİTESİNCE LORD
SALİSBURY’YE SUNULAN LAYİHA
15 Mart 1888 tarihli layihada Ermenilerle ilgili özetle şu hususlar
dile getirilmiştir:
Berlin Antlaş­ması’nın 61.maddesi gereğince Ermeni milletine verilecek imtiyazlarla, yapılacak ıslahatın Babıâli tarafından geciktirilmesi,
bu konuda İngiltere’den destek talebi, Osmanlı hükümetinin 1,5 yıl
içerisinde Ermenistan’daki sert ve acımasız hareketleri için İngiltere’nin
uyarılarının çok önem taşıdığı, Ermeni milletinin Osmanlı hükümetinin
ilgi ve merhametini uyandır­mak üzere harcadığı çabaların sonuçsuz
kaldığı, Osmanlı hükümetini razı et­meye kafa yoran patriğin, milletinin medenî ve dinî haklarını ayaklar altına aldırdığı, kendi iktidar ve
nüfuzu­nun idari bakımdan bile tartışılır hale gelerek patrikhanenin
yok hükmüne düştüğü, Ermeni milletinin padişaha bağlı kalmasının
ülkenin çıkarlarına son derece hizmet edeceğine kuvvetle inanılmakla
beraber Osmanlı hükümetinin 1878’de Ermenis­tan’da yapılmasını taahhüt ettiği ıslahatın geciktirilip bu konuda bir şey söyle­meye cüret eden
Ermenilerin şiddetle cezalandırılması, kilise ve manastırların silah ve
zahire bulundurul­duğu gerek­­­çe­­siyle aranıp taranması, Ermeni milletinin
gözünde en mukaddes değerlerin incitilmesi, sözde muzır ve yasak kitap
ve mektupları çıkarmak üzere evlere ansızın girilip arama yapılma­sı,
Ermeni milletince Berlin Kongresi’ne gönderilen eski Pat­rik Kırımyan Efendi’nin bile bu muamelelerden kurtulamaması ve Müslüman
2
3
BOA, HR.SYS., Belge No:2751/20.
BOA, Y.A.HUS., Belge No:212/62.
BOA, Y.A.HUS., Belge No:227/38.
205
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
mahkeme heyetinin Ermeni kilisesinin evlenme kanununu hü­kümsüz
bırakıp çok eşlilik kuralını Hıristiyanlığa sıkıca bağlı bir millet için de
meşru bir hale getirmeye çalışması gibi durumların Ermeni milletinin
büyük bir kısmının padişaha olan bağlılığını bozabileceğinden kor­
kulduğu, Ermenistan Hıristiyan halkının refah ve mutluluğunun sadece
Berlin Antlaşması’nın belirlediği mahallî ve idarî ıslahatın cidden ortaya
konulmasına bağlı olduğu, bu ıslahatın geciktirilmesinin Avrupa’da kötü
etki uyandıracağına ve Ermenistan ile Anadolu vilayetlerinin sürekli
korku içerisinde bulunmalarına sebep olacağına inanıldığı, Ermenilerin
yaratılış olarak barışa eğilimli ve kanunlara itaatkâr bir mil­let olduğu,
Osmanlı tebaası olarak kalmayı kuvvetle arzu ettikleri, kendilerine çok
eziyette bulunulmuşsa da en sadık dostları olan İngiltere’nin ve Ber­lin
Antlaşması’nı imzalayan diğer devletlerin himayelerine ve davalarında
haklı olmalarına dayanarak sabır ve dikkat dairesinden dışarı çıkmadıkları, fakat Berlin Antlaşması’nın üzerinden seneler geçtiği için şimdilik
bu milletin ümitsizliğe kapılmasında şaşılacak bir şeyin olmadığı, ancak
verilmiş bir söz olarak kalan bu ıslahatın Babıâli tarafından geciktirilmeden yapılmaya başlanması durumunda da ümitsizlik halindeki ülkenin
tekrar huzur ve güvene kavuşacağının ümit edildiği, Ermenistan’ın huzur
ve güvenliğini sağlayacak durumları iyi bilen ekselanslarının bunları
ve diğer gerekçeleri ortaya ko­yarak hem Ermenistan hem de Osmanlı
Devleti’ne mutluluk getirecek güzel bir sonuç alınması için Osmanlı
hükümetine başvuracaklarından emin olunduğu.
LAYİHA
Girişinde:
An-Londra Chesilton Road, Fulham, numara: 25 fî 15 Mart 1888. İngiltere hükümeti başvekili ve Hâriciye Nâzırı Lord Salisbury Hazretlerine başlığı
bulunan layiha, Lord Markiz Hazretleri hitabıyla başlamaktadır. Layihanın
günümüz Türkçe’siyle ifade edilmiş şekli aşağıda verilmiştir:
Londra’da ikamet eden biz Ermeni komitesi, Ermeniler adına Berlin
Antlaş­ması’nın 61. maddesi gereğince Ermeni milletine verilmesi
gereken imtiyaz­larla ıslahatın Babıâli tarafından geciktirilmesinden dolayı defalarca gerek komite olarak, gerek başkanımız Mösyö
Karabet Agopyan vasıtasıyla İngiltere hükümetine başarılı şekilde
müracaatlarda bulunduğumuzdan bu kez de taraf-ı âlilerinden iltifata
206
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
uğrayacağımızdan emin olarak aşağıdaki şekilde halimizi açık­lamaya
başlarız:
Osmanlı hükümetinin geçen 1,5 yıl içinde Ermenistan’daki sert
ve acımasız hareketleri, İngiltere Devleti’nin İstanbul Büyükelçi­
liği’nin ‑bu konuda Ermenilerin söz konusu hükümete ya da Berlin
Antlaşması’nı im­zalayan diğer hükümetlere şikâyetleri olmaksızın‑
Babıâli’ye yapmaya me­mur olduğu uyarıların ne kadar önem taşıdığını
ve Ermeni milleti için ne kadar faydalı olduğunu ispatlamaya yeter.
İngiltere hükümetinin, müracaatlarımız üzerine geciken ısla­hatlara
dair verdiği notanın olumlu bir şekilde sonuçlanması ve Osmanlı
hükümetinin gerek Avrupa ve gerekse kendi halkının bir kısmı için
yerine geti­receği antlaşma şartlarının tamamen uygulama alanına
konulması konusunda Sir Edward Thornton’un İstanbul’da bırakılmasında bir dereceye kadar umut­lanmıştık. Sir William White’ın
hükümet aleyhine karışıklık çıkartıp cinayet iş­lemekle suçlanan
Ermenilerin yakalanıp uzun süre hapishanelerde tutulmalarından
dolayı Babıâli’ye son olarak yaptığı başvurusu hem fayda­sız olmadığı,
hem de İngiltere’nin İstanbul büyükelçisiyle Osmanlı ülke­sin­deki
diğer memurlarının Ermeni milletinin talihsiz durumuna kayıtsız
kalma­dıklarını ispat etmesi bakımından bizim için son derece memnuniyet verici ol­muştur. Ermeni milletinin Osmanlı hükümetinin ilgi
ve merhametini uyandır­mak için her türlü vasıtaya başvurduğuna
tümüyle inanıyoruz. Ancak bu konuda harcanan çabalar sonuçsuz
kalmıştır. Osmanlı hükümetini razı et­meye çalışan şu anki patrik,
yönetimine bırakılan milletinin medenî ve dinî hak ve imtiyazlarının
ayaklar altına alındığını, kendi iktidar ve nüfuzu­nun idarî yönden
bile tartışılır hale geldiğini, patrikhanenin sanki yok­muş hükmüne
girdiğini görecek kadar uzun yaşamıştır. Genel olarak Ermeni milletinin padişaha itaat ve samimiyetle bağlı kalmalarının ülkemizin çıkarlarına son derece hizmet edeceğine kuvvetle inanı­yoruz.
Bununla beraber Osmanlı hükümetinin 1878’de Ermenis­tan’da
yapılmasını deruhte ettiği ıslahatın geciktirilmesi ve bu konuda bir
şey söyleyip yazmaya cesaret eden Ermenilerin haksız yere şid­detle
cezalandırılmaları, kilise ve manastırların silah ve zahire bulundurul­
duğu gerek­­­çe­­siyle aranıp taranması ve bu aramalarda mihrap ve
mabet­le­rin askerlerce tahrip edilmesi, haç, İncil ve kutsal eserler
gibi Ermeni milleti için en mukaddes değerlerin incitilmesi, güya
muzır ve yasak kitap ve mektupları çıkarmak üzere evlere ansızın
girilip arama yapılma­sı, Ermeni milleti tarafından Berlin Kongresi’ne
207
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
gönderilen eski Pat­rik Kırım­yan Efendi’nin bile bu muamelelerden kurtulamaması, son olarak da Müslüman mahkeme heyetinin
Ermeni kilisesinin evlenme kanununu hü­kümsüz bırakıp çok eşlilik
kuralını Hıristiyanlığa sıkı sıkıya bağlı bir millet için de meşru bir
hale getirmeye çalışması gibi durumların Ermeni milletinin büyük
bir kısmının padişaha olan bağlılık ve itaatini bozabileceğinden
kor­kuyoruz. İngiltere hükümetinin de kabul ettiği gibi Ermenistan
Hıristiyan halkının refah ve mutluluğu sadece Berlin Antlaşması’nın
belirlediği mahallî ve idarî ıslahatın cidden ortaya konulmasına
bağlıdır. Ancak, bu ıslahatın ge­ciktirilmesinin Avrupa’da kötü etki
uyandırarak Ermenistan ile Ana­dolu vilayetlerinin sürekli korku
içinde bulunmalarına sebep olacağına inanıyoruz. Ermeniler yaratılış
olarak barışa eğilimli ve kanunlara itaatkâr bir mil­let olup Osmanlı
tebaası olarak kalmayı kuvvetle arzu ederler. Kendilerine çok eziyette bulunulmuş ise de en sadık dostları olan İngiltere Devleti’nin
ve Ber­lin Antlaşması’nı imzalayan diğer devletlerin himayelerine ve
davalarında haklı olmalarına dayanarak sabır ve dikkat dairesinden
çıkmamışlardır. Fakat Berlin Antlaşması’nın imzalanmasının üzerinden yıllar geçtiği için şimdilik bu milletin ümitsizliğe kapılmasında
şaşılacak bir şey olmadığı açıktır. Bununla birlikte bunca zamandır
verilmiş bir söz olarak kalan ıslahat, Babıâli tarafından geciktirilmeden yapılmaya başlanırsa üzüntü ve gevşeklik halindeki ülkenin
tekrar huzur ve güvene kavuşacağını ümit ediyoruz. Ermenistan’ın
asayiş ve huzurunu sağlayacak durumların tamamını en iyi şekilde
bilen ekselanslarının bunları ve diğer kuvvetli sebepleri ortaya
ko­yarak gerek Ermenistan’a ve gerekse bütün Osmanlı Devleti’ne
kurtuluş ve mutluluk getirecek güzel bir sonuç alınması için Osmanlı
hükümetine baş­vuracaklarından eminiz.
Katip: M.Sivaslı, Sandıkkâr: Petros Aganoor, KomiteBaşkanı:Karabet Agopyan
Mezkur layihaya ek varaka
1885 senesinden 1888 senesine kadar geçen sürede siyasî sebeplerden dolayı yakalanan, tutuklanan veya sürgün edilen Ermenilerin
kısaca miktarını gösterir pusula:
208
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
Ekim 1885’te Mıgırdıç Sefilyan 3 yıl hapse mahkum olmuştur. Muş
Episkoposu Kirkor Efendi siyasî bir suç işlediği iddiasıyla İstan­bul’a
götürülmüş, yargılanmaksızın birkaç yıl alıkonduktan sonra 1885’de
Muş’a dönmesine izin verilmiştir. Aynı yılın baharında Avukat İshak
Falcıyan koruma altında İstanbul’a götürülmüş, yargılanmadan
tutuklanmıştır. 1886 Ocak’ında bir grup genç Ermeni Van’da tutuklanmıştır. Daha önce tutuklanarak beraat eden ve serbest bırakılan
Öğretmen Akpar Kagortyan Nisan 1886’da tekrar tutuklanmıştır.
Arapkir Episkoposu Yasnik Abahoni Efendi yakalanarak İstanbul’a
gönderilmiş, siyasî bir suç işlediği iddiasıyla yargılanmadan 1886
yılına ka­dar alıkonulmuştur. Gerek kendisinin gerekse adı geçen
Muş episkoposunun ­yokluğunda halk avukatsız kalmıştır. Oysa bu
episkoposlar aleyhine hükümet tarafından iddia edilen suçlar yalan
ve asılsızdır. O sırada da Osmanlı Hükümeti, eski Patrik Kırımyan
Efendi’yi Van’da kalmasının sa­kıncalı olduğu bahanesiyle görev yerini
bırakarak İstanbul’a gitmeye zorla­mıştır. Bunun üzerine adı geçen
patrik, Ermeni Ruhban Meclisi tarafından Ermeni Patrikhanesi’nin
icra kurulu başkanlığına tayin edilmiştir. Bulgaristan’dan İstanbul’a
gelmiş olan Onnik adlı bir Ermeni karışık­lığa sebep olacak bir takım
evrak taşıdığı bahanesiyle tutuklanmıştır. Mıgırdıç Terlemezyan adlı
diğer bir kişi Ermenistan haritası çizdiği id­diasıyla Van’da tutuklanıp
daha sonra beraat etmiştir. 20 ve 22 Haziran 1886’da Van kiliselerinde askerlerle çıkan olaylar sonucu adı ge­çen kişi savunması
alınmadan gıyaben mahkûm edilmiş; daha sonra padişahın tahta
çıkışı dolayısıyla affedilerek İstanbul’a gelmiş, fakat burada tekrar
tutuklanmıştır. Yine aynı tarihlerde meydana gelen olaylarda 37 kişi
yakalanıp bunlardan 26’sı beraat etmişse de diğerlerinin 3 yıldan 5
yıla kadar hapislerine karar verilmiş, kaçak olan 10 kişi ise ömür boyu
hapse mahkûm edilmiştir. Ovadik Terlemezyan ve Kasador As­lan­
yan adlarında iki kişi de çocukları gelip hükümete teslim oluncaya
ka­dar tutuklanmışlardır. Karabet Natanyan İstanbul’a gönderilip
orada bir süre tutuklu kaldıktan sonra yargılanmadan Erzurum’a
sürgüne gönderilmiş, ancak uzun bir süre geçtikten sonra Van’a geri
dönmeye izin alabilmiştir. Ekim 1886’da Avadis Pertevyan Van’da
tutuklanarak kefaletle serbest bırakılmış, o sırada Markar adlı diğer
bir Ermeni ile aynı ay içinde Karakin Pagaşyan ve Markar Peciryan
tutuklanmışlardır. Yine aynı yılın Aralık ayında polis, Erzurum episkoposunun resmî makamını sıkı şekilde aramıştır. Yine aynı tarihte
Ermenistan okulları genel müfettişi Mıgırdıç Sar­yan ile yardımcısı
Markar Natanyan hükümet aleyhine kitap yazmak su­çun­dan tutuk209
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
lanmışlar, Pazar günü mektebi (Sunday School) öğrencilerinden
Petros Şedahtezyan, Bogos Holcuyan, Mıgırdıç Melkonyan, Aris Ahıcıyan, Hovannes Kokonyan, Kirkor Benziciyan, Rupen Şedaveryan,
Nişan Oryan ve Mikail Natanyan tutuklanmış, Kirkor Benziciyan ve
Rupen Şedaveryan beraat ederek serbest bırakılmışlar, Aris Ahıcıyan
da yaşının kü­çüklüğü sebebiyle salıverilmiştir. Petros Şedahtezyan, Bogos Holcuyan ve Mıgırdıç Melkonyan da isyan suçlamasıyla
üçer ay hapse mahkum olmuşlardır. Nişan Oryan, Mikail Natanyan
ile Hovannes Kokon­yan ise Konya’ya sü­rülmüşlerdir. Adı geçen
Ermeni okulları genel müfettişi Mıgırdıç Sar­yan’ın her ne kadar
Erzurum hakimi tarafından suçsuz olduğuna karar ve­ril­mişse de
tutuklanarak 1887 yılında gizlice Konya’ya sürülmüştür. Yardım­cısı
Natanyan ise sürgün yeri olarak Bağdat’a gönderilmiştir. Padişah
söz konusu okulların yararına düzenlenen bir baloyu himayesine
almak lütfunda bulunmuşsa da bu okulların önde gelen iki görevlisi hâlâ sürgün yerlerinden çağrılmamışlardır. Daha önce Van’da
tutuklanan Mardiros Dacikacmıyan 1887 yılı baharında Adana’ya
sürülmüş, yine aynı tarihte Ganempokyan adlı iki kardeş ile Markos
Mondiciyan adlı diğer bir Ermeni Van’da tutuklanmışlardır. Ayrıca
Kiyork Pasbanyan ile kardeşinin iki oğlu ve İstepan Heygoni adlı
bir şahıs Tokat’ta tutuklanmışlardır. Yine aynı yılın 23 Ekim’inde
Arsen Tokmakyan adlı bir papaz karışık­lık çıkardığı iddiasıyla tutuklanarak Van’a gönderilip hapsedilmişse de henüz yargılanmamıştır.
Bahsi geçen papaz olayına karıştıkları bahane­siyle çay tacirlerinden
H. ve K. Çakalyan ile İstanbul’da Yıldız Hanı kiracısı Paş Vartan
ile Harutyun Ahuryan adlı yaşlı bir adam yakalanarak İstanbul’a
gönderilmişlerdir. Bunların birkaçı suçsuz bulunup salıverilmişse
de yerlerine başkaları tutuklanmış olup içlerinde tanınmış bazı kişilerle köy okulu öğretmenleri de vardır. Muş’tan alınan bilgilere göre
mahallî askerî kumandanı ile savcı, Muş Havariyyun Manastırı’na
girerek silâh ve zahire aramak bahanesiyle azizlerin eserlerine, haç
ve İncillere saygısızca el uzattıklarından İstanbul Ermeni pat­riğinin
şiddetli protestosuna maruz kalmışlardır. İzmit’te genç bir Ermeni,
üzerinde tarihî bir hikaye bulundurduğu içi tutuklanmıştır. Tokat’ta
öğretmenlik yapan ve şüpheli olduğu bahanesiyle daha önce tutuklanarak serbest bırakılıp sonra da avukatlık yapmak üzere İstanbul’a
gelen Kiyork Pasbanyan ansızın yakalanarak belgeleri aranmış, her
ne kadar sorumluluk gerektirici bir belge bulunmamışsa da diğer
şahıslarla birlikte tutuklu bulunmaktadır. Padişah hazretleri Ermenilerin itaat ve bağlılıklarından emin olduğunu Ermeni patriğine
210
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
bildirirken bunca Ermeninin hıyanet ve diğer siyasî sebep­lerden
dolayı hapsedilip tutuklanmalarını gerçekleştiren Van Valisi Halil
Paşa’ya bâlâ yüksek rütbesini vermiştir. İstanbul’dan gelen özel bir
mektubun içeriğinden anlaşıldığına göre 12 Ermeni belge ve mektuplarıyla birlikte Yıldız Sarayı’nda tutuklu bulunmak­tadır. Padişah, bir
Ermeni ayaklanması çıkmasından korkmaktadır. Böyle bir meselenin
ortaya çıkmasını önlemek için gereken tedbirlerin alınması husu­
sunda Heyet‑i Vükelâ’ya emirler vermiştir. Ermeni memurlarından
saraya davet edilen birkaç kişiye bu konudaki görüş ve düşünceleri
sorulmuş, onlar da kötü muamelelerin kaldırılıp konuşma ve basın
özgürlüğü ta­nınması gerektiğini tavsiye etmişlerdir.
***
Londra’da Ermeni Vatanperver Komitesi
Fahrî âzâ: Ceymis Brays(İngiltere parlamentosu âzâsından)
Âzâ: Mösyö F. W. Çeson(Himâye-i Ahâlî Şirketi âzâsından)
Mösyö J. Bayan
Rahip Malcolm MacColl
Reis: Mösyö K. Hakopyan
Sandıkkâr: Mösyö Petros Aganon
Katip: Mösyö M. Sivaslı (hukukda mülâzemet rüûsunu hâiz)
***
Aziz vatandaş,
Londra’daki Ermeni Vatanperver Komitesi’ni yeniden kurmak
gereği çoktan beri hissedilmekteydi. Fransa, Bulgaristan, Mısır ve
Kıbrıs’ta düzenli bir şekilde kurulan komiteler bulunduğu halde
Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinin hükmünün yerine getirilmesi
için en fazla gayret gösteren İn­giltere’de düzenli bir komite kurulmamıştı. Bu durum çıkarlarımız açısından çok zararlıydı. Gayretli
başkanımız Mösyö Hakopyan, gerek hükümet nezdinde girişimlerde
bulunmak, gerekse Londra basınında Ermeni meselesi hakkında yazılar yayınlamak tarzında veya başka şekillerde isteklerimizi desteklemek konusunda yalnız bırakıl­mıştı. Şimdi artık Londra’da Ermeni
Vatanperver Komitesi’nin kurulduğunu haber verebiliriz. Bu komiteyi oluşturan kişilerin isimleri yukarıda yazılıdır. Komitede zulme
211
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
uğrayan toplumlar lehinde birçok çaba ve gayreti görülmüş olan
Mösyö Çeson, Rahip Mösyö Malcolm McColl ve Ermenistan’a olan
sevgisiyle tanınan Ceymis Brays gibi üç İngiliz’in isimleri görülecektir.
Biz yalnız başımıza kalmak istemiyoruz. Asil duygulara sahip ve bu
yolda cö­mertçe hizmet gösteren saygın İngilizleri çalışmalarımıza
ortak ederek ko­mitemizin amacını geliştirmeyi düşünüyoruz. Daha
da ileri gitmeye kararlıyız. Ermenistan meselesine önem veren ve
siyasî, ticarî ve dinî çevrelere mensup, tanınmış kişileri içine alan
büyük bir cemiyet kurmak arzusundayız. Bunların isimlerini uygun
bir zamanda bil­di­receğiz. Komitemiz bu şekilde genişletilerek şimdiye
kadar izlenen yoldan daha katılımlı bir hareket tarzı benimsenecektir.
Hükümet nezdinde girişim­lerde bulunmanın dışında Ermenistan
meselesini ve milletimizin şikâyetle­rini İngiliz topraklarında yaymak üzere miting ve konferanslar düzenlene­cektir. Bu ortaklığın
güzel bir şekilde işlemesi için bütün iyi niyet sahiplerin­den yardım
istiyoruz. Bu kadar vatanperverce bir iş genişlemelidir. Av­rupa ve
özellikle İngiltere’ye millî fikirlerimizden bir zerresini bile kaybetmediğimizi gösterelim. Berlin Antlaşması’nın 61. maddesiyle
resmen söz verilen ıslahata lâyık olduğumuzu uygarlık dünyasına
ispatlayalım; fakat ilgisiz kalmayalım; çünkü sessizliğimiz yanlış
bir şekilde yorumlanarak mevcut durumdan hoşnut olduğumuza
delil gösterilir. Nihayet, istediğimiz şey haklı ve meşrudur. Osmanlı
Devleti Ber­lin Antlaşması’yla bir yükümlülük altına girmiştir. Bu
antlaşmanın bütünüyle yerine getirilmesi için meşru metodlarla
çalışmaktan kaçınmak vatanperver­liğin şanına yakışmaz.
Başkan Hakopyan, 25, Chesilton Road
Sandıkkâr: Petros Aganoor, 32, Great St. Helen’s
Katip: Mösyö Sivaslı, 11, Upper Bedford Place, Russel Meydanı
Lord Salisbury’nin cevabının tercümesi
Efendim,
Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi gereğince Ermenilerin yaşadığı
vi­layetlerde Babıâli tarafından gerekli ıslahatın yapılmadığına dair
Londra’da yaşayan Ermeniler Komitesi adına gönderdiğiniz 15 Mart
tarihli mektubun alındığını bildirmek üzere Marki dö Salisbury
tarafından görevlendirildim. İngiltere hükümetinin bu durumları
212
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
Osmanlı bakanlarına haber verip veremeyeceğini anlamak için bir
rapor düzenlemek üzere mektubunuzun bir sureti İstanbul’daki
büyükelçimize gönderilmiştir. Ancak Berlin Antlaş­ması’nın uygulanmasıyla ilgili bir meselede eğer diğer devletler katılmak iste­mezlerse
İngiltere’nin girişiminin yeterli olmayacağını ifade ederim. Burada
ikamet eden Osmanlı büyükelçisi girişiminizden bir şekilde bilgi
sahibi ol­duğu için lâyihanızla ekinin birer kopyasını istedi. Bu evrakın
Rüstem Paşa’ya iletilmesine komitenin bir itirazı olup olmadığını
bildirirseniz Lord Salisbury memnun olacaktır. 27 Mart 1888
Dışişleri Bakanlığı’ndan: Pauncefote
Londra Ermeni Vatanperver Cemiyeti, Lord Salisbury’ye bu cevaptan
dolayı teşekkürleriyle birlikte lâyiha ve ekinin Osmanlı Devleti büyükelçisine resmen tebliğini uygun gördüğünü bildirmiştir. (Layihayı
tercüme eden: Hakkı)
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Londra’da, Ermeni milleti adına hareket ettiğini iddia eden, Ermenilerce dışlanmış Agopyan adlı bir kişinin başkanlığını yaptığı bir Ermeni
komitesinin, Ermenilerin büyük umutlara kapıldığı Berlin Kongresi’nden
10 yıl sonra böyle bir layihayı İngiltere’nin en güçlü adamı başbakan ve
dışişleri bakanı Lord Salisbury’ye sunmaktaki amacı, Salisbury vasıtasıyla Osmanlı Devleti üzerinde baskı kurarak Berlin Antlaşması’nın 61.
maddesini uygulamaya zorlamaktır. Bu layihada birkaç husus dikkati
çekmektedir:
Birincisi, başkanlığını Agopyan’ın yaptığı Ermeni komitesinin
Ermenileri temsil etmediği hususu. Bu husus Osmanlı hükümetinden
başka, Ermeni patrikhanesi ve diğer Ermeni ileri gelenleriyle İngiltere
Başbakanı Salisbury tarafından da çeşitli vesilelerle dile getirilmiş ve
lokal bir talep olarak görülmüştür.
İkincisi, bir Türk dostu olmayan ve doğuda aslında bir Ermeni
protektorası tasarlayan Salisbury’nin bu layihayı ve Ermeni komitesini
ciddiye almamasıdır. Kendisi layihanın verildiği tarihten sonra çeşitli
vesilelerle Osmanlı hükümetini destekleyici ve dostane görüşler belirtip bu konudaki sorulara lehte cevaplar vermiştir. 29 Haziran 1889’da
parlamentoda Ermeni meselesine dair yaptığı ayrıntılı konuşmasında
213
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin işlerine karışmaya yetkisi olmadığını,
Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde birtakım uygunsuz davranışlar oluyorsa da gazetelerin bildirdiği boyutlarda olmadığını söylemiştir. Bu
vilayetlerde halkın büyük kısmının Müslüman olması sebebiyle yapılan
eleştiri ve itirazların Müslümanlar üzerinde kötü etkiler oluşturduğunu
ve memleketlerinin bir Hıristiyan devlet eline geçeceği düşüncesine kapılarak Hıristiyanlara düşman gözüyle bakabileceklerini söylemiştir4.
Üçüncüsü ise layihada, yapıldığı iddia edilen çeşitli zulümlerin
Ermeni milletinin büyük kısmının padişaha olan bağlılığını bozabileceğinden korkulduğu düşüncesi. Yani, padişaha sıkıca bağlı olan ve böyle
kalmaya da devam etmek isteyen bir millet kendisine yapılan zulümlerden dolayı bu bağlılığa son vermek zorunda kalacaktır denilip, bunun
da korkulan bir durum olduğu belirtilmiştir. Bu durumda millet-i sâdıka
kavramına da bir telmihte bulunulmuş olmaktadır. Ayrıca, Ermenilerin
yaratılış olarak barışa eğilimli ve kanunlara itaatkâr bir mil­let olduğu,
Osmanlı tebaası olarak kalmayı kuvvetle arzu ettiği belirtildikten sonra
söylenilen: kendilerine çok eziyette bulunulsa da en sadık dostları olan
İngiltere’nin ve Ber­lin Antlaşması’nı imzalayan diğer devletlerin himayelerine
ve davalarında haklı olmalarına dayanarak sabır ve dikkat dairesinden dışarı
çıkmadıkları ifadesi, dayandıkları gücü ortaya koyduğu gibi, yaşadıkları
devlet ve topraklara dış müdahalenin gelmesine de bir araç olmaktan
rahatsızlık duymadıklarını göstermektedir. Salt: sabır ve dikkat dairesinden dışarı çıkmadıkları ifadesi ise, yaşanan elim olaylar hatırlandığında
düşündürücü bir tespit olarak görünmektedir.
4
214
BOA, Y.A.HUS., Belge No:227/38.
Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK
BİBLİYOGRAFYA
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA):
HR.SYS.
Y.A.HUS.
:2751/20.
:212/62, 227/38.
215
Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN
ADIYAMAN’DA PROTESTANLIK FAALİYETLERİ VE
PROTESTAN ERMENİ KİLİSESİNİN KURULMASI
Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN
Adıyaman Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Adıyaman-TÜRKİYE
Tlf.: 0 505 575 39 31, e-posta: [email protected]
217
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
19. yüzyıl Avrupa’da ve dünyada misyonerliğin altın yılı olmuştur. 19.
yüzyılda yoğun bir şekilde dünya gündemine gelen misyonerlik faaliyetlerinden Osmanlı devleti de nasibini almıştır. Osmanlı devleti 19. yüzyılda
gruplar halinde gelen misyonerlerin hedefi olmuş ve misyonerler Osmanlı
devletinde azınlıkların bulunmuş olduğu birçok şehirde misyonerlik faaliyetlerine girişmişlerdir. Bu faaliyetleri sonunda azınlıklar arasında parçalanmalara
ve mücadelelere neden olmuşlardır. Misyonerler ayrıca Ermenilerin yaşamış
oldukları bölgelerdeki halkla da olan ilişkilerini de olumsuz yöne etkilemiş
ve yüzyıllardır. Bir arada yaşayan halkın bir birinden şüphe duymasına ve
kendi kabuklarına çekilmesine neden olmuştur.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren amerikan Protestanları Osmanlı
devletinin güney doğusunda misyon faaliyetlerine girişmişlerdir. Bu amaçla
Malatya, Urfa, Elazığ gibi yerlerde teşkilatlanmışlar ve istasyon merkezleri
kurmuşlardır. Urfa’da faaliyet gösteren Amerikan misyonerleri 1850’li yıllarında sonların faaliyetlerini Adıyaman bölgesine de kaydırarak bu bölgedeki
Ermenileri Protestanlaştırmaya başlamışlardı. Bu faaliyetleri sonunda. 1870’li
yıllarda Adıyaman merkez ilçesinde bir Protestan Ermeni kilisesini açmayı
başarmışlardır. Yine Adıyaman ve Besni ilçelerinde kendilerine bağlı kurmuş
oldukları kiliselerin yanına Ermeni çocukları eğitmek için açmış oldukları
okullar açtılar. Bu okullar sayesinde Ermenileri kendi itikat ve inançlarına
kazandırmış ve onları Osmanlı devleti aleyhine kışkırtacak faaliyetlere girişmişlerdir. Protestanların bölgede kurmuş oldukları okullar aynı zaman da
ayrılıkçı tohumların atıldığı yerler olmuştur. Adıyaman Protestan Ermenilerini
kışkırtan ayrılıkçı fikirler Malatya Protestan Ermeni okullarından gönderilen
yayınlar sayesinde olmuştur. Bu tür yayınlar Adıyaman’da ele geçirilmiş ve
bunların Malatya’dan gönderildiği anlaşılmıştır.
Adıyaman ve çevresinde Amerikan Protestanlarının bu çabaları toplumlar arasında soğukluk yaşanmasına ve bu soğukluğun yerini şüpheye
bırakmasına neden olmuştur. Bu soğukluk zamanla toplumlar arasında
çatışmalara neden olmuştur. Adıyaman ‘da olaylar fazla büyümeden bölgenin
ileri gelenleri ve idari yetkililer tarafından önü alınmıştır. I. Dünya savaşına
kadar olan dönemde Adıyaman’da Ermeniler Adıyaman’da bulunan Protestan
faaliyetler devam etmiştir.
218
Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN
Giriş
Adıyaman ve çevresinin tarihi, Taş Devirleri’ne kadar uzanmaktadır.
Kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine girinceye kadar sırasıyla bölgeye
Hitit, Mittanni, Asur, Med, Pers, İskender İmparatorluğu Kommagene,
Seleukoslar, Roma, Bizans, Arap, Hamdani, Bizans, Selçuklu, Ermeniler,
Urfa Haçlı Kontluğu, Artuklular, Zengiler, Eyyübiler, Moğollar, Memluklular, Dulkadiroğulları hâkim olmuştur.
ADIYAMAN VE ÇEVRESİNİN OSMANLI
DEVLETİNİN HÂKİMİYETİNE GİRMESİ
Adıyaman ve havalisi ilk kez Yıldırım Beyazıt döneminde yerel
beylerden alınarak Osmanlı hâkimiyetine girmiş1 olup 1402 Ankara
1
Hoca Sadettin Efendi, Tac’üt-Tevarih, Haz: İ.Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara 1992, s.229; Solakzade Tarihi, C. I, İstanbul 1927, s.88-89; Neşrî, Kitab-ı
Cihannüma, Haz: M. Altay Köymen-Faik Reşit Unat, TTK Yay., Ankara 1995,
s.381; Yusuf Halaçoğlu, “Adıyaman”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.I,
İstanbul 1988, s.377; Besim Darkot, “Hısn-ı Mansur”, İslam Ansiklopedisi (MEB
Yay.) C. V/I, İstanbul 1988, s. 455.
219
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Savaşı’ndan önce Timur’un komutanları tarafından yağmalanmış2 daha
sonraki yıllarda meydana gelen sosyal ve siyasî çalkantılar sonucu bazı
yerel beylerin, Memlükler’in3 ve daha sonrada Dulkadiroğluları’nın
elinde kalmıştır. Esas olarak Adıyaman’ın Osmanlıların hâkimiyetine
girmesi Yavuz Sultan Selim döneminde, vuku bulan Dulkadir seferinin
akabinde olmuştur4. Ancak bölgenin geniş kapsamlı idarî teşkilatlanması,
Kanunî döneminde ortaya çıkan isyanlardan sonra gerçekleşebilmiştir.
Yapılan düzenlemelerde, Malatya sancak olmak üzere; Besni, Kâhta,
Hısn-ı Mansur (Adıyaman), Maraş vilayetine bağlanmıştır5. 1560 yılında
Adıyaman-Samsat ve çevre livalar Dulkadir Beylerbeyliği’nden ayrılarak
Diyarbakır Beylerbeyliği’ne bağlanmış ise de 1574 yılında tekrar Dulkadir
Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır6.
ERMENİ MESELESİ VE ADIYAMAN ERMENİLERİ
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ayrılık hareketleri ve
kargaşalık her tarafı etkilemiştir. Bu ayrılık hareketlerinden Adıyaman
ve çevresini en fazla etkileyen ve yakın tarihimize damgasını vuran
olayların başında Ermeni meselesi gelmektedir. 1815 Viyana Kongresi’yle
ortaya çıkan Şark meselesi dönüşüm geçirerek ve değişerek 20. yüzyılın
sonuna doğru Ermeni meselesi haline gelmiştir. Ermeniler imparatorluğun zayıflığından istifade ederek ülke içersinde ayrılık faaliyetlerini hızlandırmışlardır. Onların bu ayrılık faaliyetleri toplum arasında
2
3
4
5
6
220
Nizamüddin Şami, Zafernâme,(Çev.N.Lugal ), 2.Baskı, TTK Yay., Ankara 1995,
s.68-69;Yaşar Yücel, Timur’un Ortadoğu ve Anadolu Seferleri Sonuçları, TTK Yay.,
Ankara 1989, s.86-87, s.116-117.
Faruk Sümer, Kara Koyunlular C I, TTK Yay., Ankara 1984, s.97.
İdrisi Bitlisi (İdris-i Bitlisî), Selim-Şehname, Haz. Hicabi Kırlangıç, Kültür Bakanlığı,
Ankara 2001, s.317; İsmail Altınöz, “Yeni Bir Osmanlı Beylerbeyliğinin Oluşumu:
Dulkadir Beylerbeyliği Örneği”, Yeni Türkiye, Mayıs-Haziran 2002, Sayı 44, s.105107; Hoca Sadettin, Tac’üt-Tevarih, s.292; Halaçoğlu, “Adıyaman”, s.377; Darkot,
“Hısn-ı Mansur”, İA, s.455.
Refet Yınaç-Mesud Elibüyük, 1560 Yılına Ait Malatya Tahrir Defteri, Ankara
1983, s.15; Göknur Göğebakan, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), İnönü
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Malatya 1997,
s.45-6; Selahattin Arıbaş, 1657-1727 Yılları Arasındaki Malatya Şerriye Sicillerine
Göre Malatya’da Sosyal Hayat, İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Doktora Tezi, Malatya 1989, s.53-54.
Ahmet Şimşirgil, “Osmanlı Taşra Teşkilatında Rum Beylerbeyliği”, Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı 5,1989, İstanbul 1990, s.296-297; Murat Gökhan Dalyan,
“Moltke’nin Mektuplarında Adıyaman ve Havalisi”, Türk Dünyası Tarih Kültür
Dergisi, Sayı 2003/12/204, T.D.A.V, İstanbul 2003, s.4.
Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN
çeşitli karışıklıkların yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Bu karışıklıklar
sırasında yaşanan bazı tatsız olaylar batı dünyası tarafından ülkemize
yönelik toplu bir karalama ve haksız bir suçlamaya dönüşmüştür. Buna
göre Osmanlı Devleti kasıtlı olarak Ermeni azınlıklara sert davranışlarda
bulunuyordu. Bu haksız iddiaları çürütecek birçok belge, olay ve kanıt
bulunmaktadır. Ermeniler Adıyaman ili ve çevresine ilk defa yoğun
olarak 1071 yılında Bizans’ın Malazgirt Savaşı’nda yenilmesinden sonra
Selçuklu Türklerine karşı bir savunma hattı ve tampon bölgesi oluşturmak amacıyla yerleştirilmişlerdir. Ermeniler Adıyaman ve çevresinde
kümelenerek siyasî ortamdan da faydalanarak Filaretos Brankohamios
gibi önderleri vasıtasıyla bölgede nüfuz kurmuşlardır7.
ADIYAMAN’DAKİ ERMENİ NÜFUSU VE MESLEKLERİ
1871 yılında Adıyaman ve kazalarında yaşayan gayrimüslimler erkek
nüfusu 1.379’dır. Genel nüfus ise 2.758 civarında bulunmaktaydı8. Bu
nedenle 1871 yılında Adıyaman’daki Ermeniler arasındaki Protestan
faaliyetleri sonunda Ermeni gayrimüslim nüfusun 350’si Protestan
olmuştur9. Bu Protestanlar içim Meryem Ana Kilisesi açılmıştır10.
1876-1877 yıllarında ise Adıyaman merkezde 1.563 erkek gayrimüslim bulunmaktaydı. Ancak bu nüfusun ne kadarının Ermeni, ne
kadarının Süryani olduğu belirtilmemiştir. Ancak başlarında bulunan
dinî liderlerinin ismi verilmiştir. Buna göre Ermeni cemaatinin başında
Piskopos Kirkor Efendi, Süryani cemaatinin başında ise Matran Efraim
Efendi bulunmaktadır11. 1882 yılına gelindiğinde sadece Adıyaman
merkezde gayrimüslim nüfus 1.450 erkek sayılmıştır12. 1883 yılında
Adıyaman merkezinin nüfusu erkek olarak 12.860 olup bu nüfusun
1.355’i gayrimüslimdir. Kâhta’nın ise 13.139 kişiden oluşan nüfusunun
688 tanesi gayrimüslimdi13. Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılda hızla
artan misyonerlik faaliyetleri sonunda azınlıklar arasındaki mezhepsel
7
8
9
10
11
12
13
Dalyan, Başlangıcından 1570 Yılına Kadar Adıyaman Tarihi, Ankara 2007,
s.55-56.
Said Öztürk, Osmanlı Salnâmelerinde Adıyaman 1286-1325/1869-1908,Adıyaman
Vakfı Yayınları, I. Baskı İstanbul 2006, s.77-78.
BOA, İ.HR. Belge No:251/14916-2.
Pars Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri, Milliyet Yayınları, İstanbul 1993, s.8.
Diyarbakır Salnamesi, 1293/1876, s.134; Diyarbakır Salnamesi, 1294/1877,
s.150.
Diyarbakır Salnamesi, 1300/1882, s.159-160.
Mamuretülaziz Salnamesi, 1301/1883, s.182.
221
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
bölünme Adıyaman’ı da etkileyerek gayrimüslimler arasında bölünmelere
neden olmuştur. Bu nedenle 1892 yılındaki salnamede Adıyaman’daki
gayrimüslimlerin beş tane kiliseye sahip olduğu belirtilmektedir14.
1894 tarihinde Adıyaman merkezinde Eski Saray mahallesinde
625 erkek ve 584 kadın olmak üzere 1209 Ermeni, Katolik olarak da
134 erkek ve 137 kadın olmak üzere 271 Katolik ile 400 erkek ile 50
kadın olmak üzere toplam 450 Protestan bulunmaktadır. Hoca Ömer
mahallesinde ise 95 erkek ve 75 kadın olmak üzere toplam 170 Ermeni
bulunmaktaydı15. Adıyaman’daki Katolikler millet olarak sadece Ermenilerden oluşmayıp bölgedeki Süryanileri de içermektedir. Adıyaman’daki
Katoliklerin ırkî ayrıştırılmadığını Osmanlı arşiv belgelerinde Katolik
olarak bir Martiros Mihail/Mersi Süryani kilisesinden bahsedilmesinden de anlamaktayız16. 1908 yılında Adıyaman’da 30.784 olan toplam
nüfus içerisinde 2.670’i gayrimüslim olup Süryani-Ermeni ayrımına
gidilmemiştir. Bu nedenle Ermenilerin sayısı tam olarak net değildir17.
Yukarıdaki bilgilerde de görüldüğü üzere genel anlamada ise Ermeniler
Adıyaman merkezinde nüfusa göre azınlıkta kalmaktadırlar.
Adıyaman bölgesinde yaşayan Ermeniler şehir merkezinde özellikle
Eski Saray mahallesinde ve Hoca Ömer mahallesinde yaşamaktaydılar18. Protestan Ermeniler ise yine aynı şekilde Eski Saray mahallesinin
ancak kale eteği civarında yaşamaktaydılar19. Adıyaman’dai toplumun
sosyal yaşamında Ermeniler Osmanlı İmparatorluğu genelinde olduğu
gibi burada da genellikle tüccar ve esnaf grubunu oluşturmaktaydılar.
Ermeni milletinin Adıyaman’da uğraşmış oldukları bu meslekler genel
olarak meyhanecilik20 kuyumculuk, boyacılık21, bıçakçılık22, köşkerlik23,
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
222
Mamuretülaziz Salnamesi, 1310/1892, s.217.
Mamuretülaziz Salnamesi, 1312/1894, s.257.
BOA, DH.MKT., Belge No:1417/101-1
Mamuretülaziz Salnamesi, 1325/1908, s.300.
Canan Yörür, 259 Numaralı Adıyaman Kadı Sicili (H.1312/1895) (1-90. Sayfa),
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Eylül 2006, s.54, 60,73.
BOA, İ.HR., Belge No:251/14916/2.
Ömer Faruk Gökdeniz, 262 Numaralı Hısn-ı Mansûr (Adıyaman) Kadı Sicilinin
Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Kahraman Maraş Mart 2006, s.59.
Gökdeniz, 262 Numaralı Hısn-ı Mansûr..., s.53.
Yörür, 259 Numaralı Adıyaman..., s.71.
Yörür, 259 Numaralı Adıyaman..., s.73.
Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN
kunduracılık, bakkallık, terzilik24, nalbantcılık değirmencilik25, demircilik ve kalaycılık gibi meslekleri icra etmekteydiler26. Adıyaman’a bağlı
kazalarda meskûn bulunan Ermeniler ise özellikle Besni’de daha çok
tüccarlıkla iştigal etmekteydiler27. Bunun dışında Adıyaman’da yaşayan
Ermenilerin bir kısmı da polis komiserliği, meclis azalığı, yöredeki bazı
devlet görevlerini icra etmekteydiler28.
Adıyaman’da yaşayan Ermenilerden şehir merkezi dışında oturanlar
ise genel anlamda tarım ve bahçecilik ile uğraşmaktaydı. Yine şehirdeki
Ermenilerin bir kısmının şehir merkezinin yakınlarındaki Vartana köyü
gibi yerleşim yerlerinde bağları ve bahçeleri bulunmaktaydı. Esnaf
olmayan Ermenilerin bir kısmı buralarda rençperlik yaparak yaşamlarını
sürdürmekteydiler29.
ADIYAMAN’DA PROTESTAN FAALİYETLERİNİN BAŞLAMASI
Amerika ve diğer ülkelerden gelenler için Osmanlı toprakları misyonerlik açısından oldukça büyük önem arz ediyordu. Onlara göre Türkiye Orta Asya’ya ulaşan coğrafyanın kapı kilidini oluşturmaktaydı Bu
nedenle Amerikan misyonerleri 1820’lerden itibaren Osmanlı topraklarında hızla görünmeye başlayarak misyon faaliyetlerine girişmişlerdir30.
Amerikan misyonerlerin Güneydoğu Anadolu bölgesinde üstlendikleri
en önemli merkez Gazi Antep’ti. 1844 yılında bu şehirde başlayan Protestan faaliyetleri 1848 yılında kökleşme adına ilk kilisesini faaliyete
geçirmiştir. Kısa süre buradaki faaliyetlerini bir düzene sokan Amerikan
misyonerleri Urfa, Siverek gibi çevre illerde olduğu gibi Adıyaman böl24 Yörür, 259 Numaralı Adıyaman, s.78, 79, 124.
25 Lüsan Bıçakcı, “İstanbul’da Adıyamanlı Bir Ermeni”, Radikal Gazetesi
25.03.2007
26 Yörür, 259 Numaralı Adıyaman..., s.117, 135.
27 Yörür, 259 Numaralı Adıyaman..., s.119, Bu özelliklerinden dolayı bölgedeki gezileri
esnasında Ainsworth şehrin zengin Ermeni bankerlerinden birinin evinde misafir
olmuştur. Besni’de ekonomik durumu düşük ve fakir olan Ermeniler ise daha çok
şehrin varoşlarında yaşamaktaydılar.
28 BOA, DH.MUİ., Belge No:21-2/38. Ermeni milletinden Ohannes Efendi Bidayet
Mahkemesi azalığı ve Meclis-i İdare azalığı yapmıştır. Gökdeniz, 262 Numaralı
Hısn-ı Mansûr..., s.49. Misal olarak Eski Saray mahallesinden polis komiseri Agop
oğlu Kirok Efendi’dir.
29 Yörür, 259 Numaralı Adıyaman..., s.72.
30 Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika Kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı
İmpratorluğu’ndaki, Amerikan Misyoner Okulları, İmge Kitabevi, 3.Baskı, Ankara
2000, s.24-25.
223
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
gesindeki Ermenilere ulaşmak için düzenli gezilerde bulunmaya başladılar31. Bu geziler sonunda Antep bölgesindeki misyonerlik merkezine
bağlı uç istasyonlar kurmaya çalıştılar ve bunda da başarılı oldular32.
Bu ilk dönemlerde Adıyaman ve bölgesinde Amerikan Protestanlık
faaliyetlerini koordine eden ve düzenli olarak çevre yerleşim yerlerine
gezilerde bulunan misyoner Amerikalı George Nutting’dir33. Onun bu
faaliyetleri sonunda Amerikan Protestanlar 1859 yılında Ermeniler
arasında kendilerine bağlı bir cemaat oluşturmayı başarmışlar ve aynı yıl
bu cemaat için ayrı bir kilise açmışlardır34. Bu Kilise aslında Ermenilere
ait bir evin kilise olarak kullanılmasından başka bir şey değildi. 1871
yılına kadar Amerikan misyonerleri bölgede faaliyetlerini bu şekilde
yürütmüşlerdir35. Yine aynı Amerikalı Protestan misyonerler Siverek
bölgesinde Ermeniler için bir evi Protestan okuluna dönüştürmüştür.
1876 yılında bu ailelerin 40 kadar kız ve erkek çocuğu evden bozma
okula devam ediyorlardı36. 1871 yılında Adıyaman merkezinde 350
olan Protestan sayısı misyonerlerin çalışmalarını hızla artırmıştır37.
Bunun sonucu olarak Adıyaman’da kendilerine ait bir kilise kurulması
talebinde bulundular. Bu talep sonrası Adıyaman Protestan topluluğu
Meryem Ana Kilisesi adında bir kiliseye sahip oldular. Amerikan Protestanlarının yöredeki faaliyetleri sonunda önemli bir miktarda gayrimüslim Protestan olmuştur. 1894 yılında bu faaliyetleri sonucunda
toplamda 826 gayrimüslimi Protestanlaştırmayı başarmışlardır38. Bu
yıllarda Adıyaman’da Protestanlık faaliyetlerini yürütmek için 6 kadın
ve erkek bulunmaktaydı39.
31 Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika..., s.70.
32 Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika..., s.60.
33 Hans-Lukas Kıeser, Iskalanmış Barış Doğu Vilayeteri’nde Misyonerlik Etnik Kimlik
ve Devlet 1839-1938, Çev. Atilla Dirim, İletişim Yayınları, II. Baskı, İstanbul 2005,
s.109-110,114
34 Mamuretülaziz Salnamesi, 1325/1908, s.294.
35 BOA, İ.HR., Belge No:251/14916/1-2.
36 Edward L. Cutts, The Assyrıan Chrıstıans. Report Of A Journey, Undertaken By
Desire Of His Grace The Archbıshop Of Canterbury And Hıs Grace The Archbishop Of
York, Chrıstians İn Koordistan And Oroomiah, Printed By R.Clay, Sons, And Taylor,
Bread Street Hill, Quen Victoria Street, London 1887, s.6.
37 BOA, İ.HR., Belge No:251/14916-2
38 Mamuretülaziz Salnamesi, 1312/1894, s.249-276.
39 Mamuretülaziz Salnamesi, 1312/1894, s.231.
224
Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN
Yerleşim yeri
Besni
Adıyaman ve çevresinde
Samsat ve çevresinde
Kahta ve çevresinde
Gerger ve çevresinde
TOPLAM
Erkek nüfusu
26 erkek
227 erkek
121 erkek
26 erkek
16 erkek
416 erkek
Kadın nüfusu
22 kadın
264 kadın
96 kadın
15 kadın
15 kadın
410 kadın
ADIYAMAN PROTESTAN ERMENİ OKULU
Protestan misyonerler bir yandan Amerika’nın desteği diğer yandan da 1856 yılında ilân edilen Islahat Fermanı’ndan istifade ederek
çalışmalarına hız vermişlerdir. Bu çalışmalarının yoğunluk merkezi
okullar olmuştur. Zira açılan misyoner okullarında Ermenice eğitim
yapılıyor, Ermeni tarihi ve kültürü ders olarak veriliyordu. Bu yolla bir
yandan misyoner okulları batının kültürel yayılmacılığına alet oluyorlar,
diğer yandan da geleceğin isyancılarını yetiştirmiş oldukları merkezler
olmuştur40.
Bu misyoner gezilerinden kısa bir süre sonra Adıyaman ve çevresinde emeklerinin meyvelerini toplayarak 1859 yılında bir okul açmış
ve faaliyetlerine başlamışlardır41. 1862 yılında yörede açmış oldukları
okul Ermeniler tarafından oldukça rağbet görmüş ve okulun bütün
gider ve masrafları Ermeniler tarafından karşılanmıştır.1862 yılındaki
misyoner raporlarında yöredeki misyonerlik ve okul faaliyetlerinin
oldukça iyi gittiğini halkın okullara olan talebin arttığını, disiplin ve
kalitenin giderek yükseldiğini belirtmektedirler42.
Protestan misyonerlerin Adıyaman’a ulaşmasından sonraki çalışmaları sonunda açmayı başarmış oldukları okul Köprüler sokağında
bulunmakta olup Köprüler adını taşımaktadır. Bu okulun 1894 yılında
20 erkek ve 18 kız olmak üzere toplam 38 öğrencisi bulunmaktaydı43.
Adıyaman’daki Protestanlık faaliyetlerini koordine etmek ve buradaki
Ermeni Protestan cemaatinin eğitim ve ayinlerini düzenlemek için
40 Abdulkadir Yuvalı, “Ermeni İsyanlarında Misyoner Okullarının Rolü”
http://64.233.183.104/search?q =cache:BsG6T_GR62AJ:strateji.cukurova.edu.
tr/ERMENI/05.php+abdulkadir+yuval%C4%B1%2Bermeni+isyanlar%C4%B1nd
a&hl=tr&ct=clnk&cd=1&gl=tr ( 30.04.2008.).
41 Mamuretülaziz Salnamesi, 1325/1908, s.294.
42 Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika..., s. 60.
43 Mamuretülaziz Salnamesi, 1312/1894, s.235.
225
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
şehirde 6 kadın ve 6 erkek olmak üzere 12 Protestan misyoner bulunmaktaydı44. Misyonerlerden önce Adıyaman ve çevresinde yaşayan Ermeniler,
Ermeniceden daha ziyade Kürtçe ve Türkçe konuşmaktaydılar45. Misyonerlerin kale civarında bugünkü çay bahçesinin alt tarafındaki yerde
bulunan okulda Ermeni anadilinde okumayı, yazmayı, şarkı söylemeyi,
matematik, coğrafya ve İngilizceyi, öğrettikleri gibi kız çocuklarının yaşı
ilerleyince biraz da dikiş nakışı öğretiyorlardı46. 1908 yılına geldiğinde
faaliyetlerine devam eden Meryem Ana Kilisesi’nin avlusundaki kız ve
erkek Protestan okullarının her ikisinde 120 civarında öğrenci eğitim
görmekteydi. Protestan okuluna devam eden Ermenilerin eğitim masrafları Adıyaman dâhilinde bulunan dört handan birisinin kira geliri ve
Ermeni ailelerin yapmış oldukları yardımlar ile yürümekteydi47. Bu okul
daha sonra I. Dünya Savaşı’ndan sonra faaliyetlerine son vermiştir.
PROTESTAN OKULUNUN ADIYAMAN’DAKİ
ERMENİ OLAYLARINA ETKİSİ
Ermenilere zararlı fikirlerin ulaşmasında ve yayılmasında çevre
illerde Protestan okulları önemli roller üstlenmişlerdir. 19. yüzyılın son
yıllarında Adıyaman’daki Ermenileri infiale sürükleyen Protestan okulu
ve burada eğitim gören Ermeniler Antep’teki Amerikan Protestanlarından daha ziyade Malatya’daki Protestan Ermeniler ve misyonerler
ile iletişim halinde bulunuyorlardı. Osmanlı Devleti’nde Ermeni azınlıkların bulunmuş olduğu yerlere zamanla yayılmaya başlayan ihtilal
fikirleri imparatorluğun diğer bölgelerine ulaştığı gibi Adıyaman’da
yaşayan Ermenilere de Malatya’daki Protestanlık faaliyetleri sonucunda
ulaşmıştır. Adıyaman’daki Ermeniler arasında ayrılıkçı fikirlerin yayılmasında bu illerden özellikle Malatya’da bulunan Protestan okulu etkin
bir rol üstlenmiştir. Burada hazırlanan veya tedarik edilen çeşitli zararlı
neşriyat ve risaleler Adıyaman’daki Ermenilere Malatya Protestan okulundan posta ve diğer çeşitli yollarla ulaştırılmaktaydı. Bu tür kuryeler
zaman zaman bölgedeki devlet yetkililerinin denetimleri sırasında elde
edilmiştir. Bu denetimlerden bahseden 1888 yılına ait bir belge Malatya
Protestan okulunun rolünü ve bu okulların Ermeniler arasındaki işlevini
net bir şekilde ortaya koymaktadır.
44
45
46
47
226
Mamuretülaziz Salnamesi, 1312/1894, s.231.
Yörür, 259 Numaralı Adıyaman..., s.72.
Bıçakcı, “İstanbul’da Adıyamanlı Bir Ermeni”.
Mamuretülaziz Salnamesi, 1312/1894, s.231.
Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN
Hısn-ı Mansur’da ve Malatya Ermeni mektebinde ele geçirilmiş olan
bazı risale ve evrak-ı muzıranın gönderildiği ol babda cerayan iden
tedkikata dair varid olan 2 şevval 1304 tarihli tahrirat hallerinde
evrak-ı merkumeden bir kıta mecmua Malatya Kirkor ve Kirkoryan ve
Elbakoğlu Nisan nam kimesnelerin hatta dostlarıyla muharrer olarak
Hısn-ı Mansur’da Nirankiyan Kigarok/Kiverok namına gönderilmekle
posta haneden aldırılmış ve Ermenileri İfsad yolunda tahrik-i emin
sözlerle meali/malı bulunmuş olacağı gibi ve diğer şark risaleler dahi
derune tahri olunan Malatya Ermeni mektebinde bulunduğu deyü
şarkıların çoğu mektebde muallim olub şimdi Arapkir’de bulunan
Daniel ve Hacı Baba nam kimesneler tarafından şakirdane talim
ettirildiği anlaşılub bu babada tahkikat-ı icrası iki Arapkir tarafında
bulunan …48.
Osmanlı yetkilileri tarafından elde edilen bu tür yayınlar ve neşriyatların Malatya ve çevre illerden Adıyaman’a akışı daha sonraki yıllarda
da devam etmiştir. Bu şekilde Doğu Anadolu’da faaliyet gösteren Ermeni
komitacılarının faaliyetlerini, Ermenilerin yaşamış olduğu diğer bölgeler
gibi Adıyaman’a da ulaştırmışlar ve ayrılıkçı fikirler ile onları devlete karşı
kışkırtmışlardır. Protestan kisvesi altında verilen Ermeni milliyetçiliği
ve Ermeni bilincinden sonunda Adıyaman’da yaşayan Ermeniler de
etkilenerek bu tür faaliyetlere ilgi duymuşlardır. Bunun neticesi olarak
önde gelen Ermeni çetelerinden Hınçak komitasına ait olan bir mühür
Adıyaman’da ele geçirilmiştir. Bu mühür Adıyaman’da bulunan Ermenilerin ayrılıkçı fikirlere sahip olan Hınçak örgütüyle irtibatta olduğunu
göstermektedir. Bu konu ile 1893 yılına ait olan belgede Adıyaman’da
yakalanan Hınçak mührü ile ilgili şunlar kaydedilmiştir:
Hısn-ı Mansur kaymakamlığınca derdest ve irsal edilen iki adet mührün gönderildiği ve bunların bil tercüme büyüğünün Hınçak kumpansı ve küçüğünün dahi Hısn-ı Mansur Ermeni milleti hükümeti
zamanlarına işarete mahsus lâzıme anlaşıldığına havi Ma’murat’ül
El-Aziz vilayetinden gelen tahrirat manzur-u ali buyrulmak için
…..49.
Bu ifadeler durumu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu nedenle
Osmanlı Devleti bu tür zararlı faaliyetler ve ele geçirilen deliller sonunda
48 BOA, DH.MKT., Belge No:1517/ 96-1.
49 BOA, Y.A.HUS., Belge No:9/2.
227
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
1895 yılında bölgedeki zararlı gelişmeler konusunda bölgedeki hükümet görevlilerini uyardıkları arşiv belgelerinde kayıtlıdır50. Ancak buna
rağmen 1895 yılında Ermenilerin ihtilal fikirleri ve ayrılık faaliyetleri
Adıyaman’daki Müslüman halk ve Ermeniler arasında bir takım tatsızlıklara ve huzursuzluklara neden olmuştur. Buna rağmen şehirdeki
devlet görevlileri ellerinden geldiğince Ermenilere tatsız olayların yaşanmasını önlemeye çalışmışlardır. Devlet görevlileri kaza kaymakamı Atıf
Efendi, Binbaşı Şükrü ve Mahkeme reisi Fikri Efendiler’in Hıristiyan
halkı korumaya çalıştıkları Adıyaman Ermenilerinden Ermeni Protestan azası Vartabet, Ermeni Murahhasa vekili Ohannes ve Ermeni
Papaz Ovakim’in birlikte çekmiş oldukları telgrafta açıkça ortadadır.
Ermenilere zarar vermesini önlemek için devlet yetkilileri gece yarısı
mahalleye gelmiş ve Müslüman halkın tahriklere kapılarak gayrimüslim halka zarar vermesini önlemiş oldukları anlaşılmıştır51. Ancak bu
olayın yatıştırılmasının ardından bir müddet sonra Adıyaman’ın Eski
Saray mahallesinde bulunan Ermenilerin pervasızca iki Müslüman
üzerine silahla ateş etmeleri sonucunda Müslüman halk ve Kürt aşiretleri galeyana gelerek nahoş olayların yaşanmasına neden olmuşlardır.
Bu olayların ardından bölgede jandarma, ahaliden silahları alınmış ve
bölgedeki kuvvetlerin çalışmaları neticesinde asayiş sağlanarak olaylar
yatıştırılmıştır52. Adıyaman ve çevre yerleşim yerlerinde Ermeniler ve
Müslümanlar arasında çıkan olaylarda Ermenilerin kışkırtıcılık yaptıkları soruşturmalar neticesinde ortaya çıkmıştır53. Bu olaylar sonunda
alınan tedbirler sayesinde asayiş ve sükûnet sağlanmış ve Adıyaman’daki
Protestan faaliyetleri devam etmiştir.
Osmanlı Devleti’nde, I. Dünya Savaşı sırasındaki tehcir olayından muaf tutulan Ermeniler, tehcirden sonra yurt dışına göç etmeyen
Ermeniler 1970 yılına kadar Adıyaman ve çevresinde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Protestanlık faaliyetleri ise I. Dünya Savaşı’ndan sonra
Adıyaman’da sona ermiştir. 1970 yılından sonra Adıyaman Ermenileri
yaşamsal ve sosyal sıkıntılardan dolayı İstanbul’a göç etmişlerdir. Günümüzde hala bu ilde torunları ve çocuklarıyla birlikte yaşamaktadırlar54.
Ancak I. Dünya Savaşı sırasında sona eren Protestanlık faaliyetleri
50
51
52
53
54
228
BOA, Y.PRK.UM., Belge No:33/60.
BOA, A.MKT.MHM., Belge No: 657/6.
BOA, Y.PRK.UM., Belge No:33/85/1.
BOA, Y.PRK.UM., Belge No:33/60/1.
Bıçakcı, “İstanbul’da Adıyamanlı Bir Ermeni”.
Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN
günümüzde bölgede bulunan iki Alman misyoner tarafından tekrar icra
edilmeye başlanmıştır.
SONUÇ
19. yüzyılla birlikte bütün dünyada özellikle Osmanlı Devleti’ni
zehirli bir sarmaşık gibi kaplayan misyonerlik dalgası 19. yüzyılın ikinci
yarısından sonra Adıyaman’a da ulaşmıştır. Protestan misyonerlerin faaliyetlerine başlamasından önce Adıyaman’da toplumlar arasında var olan
huzur ve sükûnet, bu faaliyetlerin başlamasından sonra bozulmuştur.
Daha önceleri Ermeniler bölgede ağırlıklı olarak -hatta sadece- Türkçe
konuşurken misyonerlerin etkisi ile Ermeniler önce millî benliklerinin
farkına varmışlar ve neticede toplumdan ayrışmaya ve ayrılıkçı fikirlerin
etkisiyle isyanlar çıkarmaya başlamışlardır. Protestanların çevre illerdeki
özellikle Malatya’daki okulları Adıyaman’daki Ermenilerin bölgedeki
ayrılıkçı faaliyetlerinin fikri zeminini oluşturmuş, bu durum halklar
arası farklılaşmayı vurgulamaya, hem Ermenilerin hem de bölgedeki
Müslüman halkın bir birinden kuşkulanmasına ve şüphe tohumlarının
yeşermesine neden olmuştur. Bu da zamanla her iki toplumun kabuğuna
çekilmesine, zamanla Ermenilerin taşkınlık faaliyetlerine Müslüman
halkın da tepkisel reaksiyona geçmesine neden olmuştur. Sonunda olan
bölgedeki toplumun huzuruna olmuş ve halklar birbirine düşman iki
toplum haline getirilmiştir.
229
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
BİBLİYOGRAFYA
1. Arşiv Vesikaları
İ.HR. DH.MKT. DH.MUİ. Y.A.HUS. Y.PRK.UM. A.MKT.MHM. :251/14916-2.
:1417/101-1, 1517/96-1.
:21-2/38.
:9/2.
:33/60, 33/85-1
:657/6.
2. Tetkik Eserler
Altınöz, İsmail, “Yeni Bir Osmanlı Beylerbeyliğinin Oluşumu: Dulkadir Beylerbeyliği
Örneği”, Yeni Türkiye, Mayıs-Haziran 2002, Sayı 44.
Arıbaş, Selahattin, 1657-1727 Yılları Arasındaki Malatya Şerriye Sicillerine Göre
Malatya’da Sosyal Hayat, İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış
Doktora Tezi, Malatya 1989.
Bıçakcı, Lüsan, “İstanbul’da Adıyamanlı Bir Ermeni”, Radikal Gazetesi 25.03.2007.
Cutts, Edward L., The Assyrıan Chrıstıans. Report Of A Journey, Undertaken By Desire Of
His Grace The Archbıshop Of Canterbury And Hıs Grace The Archbishop Of York, Chrıstians
İn Koordistan And Oroomiah, Printed By R.Clay, Sons, And Taylor, Bread Street Hill,
Quen Victoria Street, London 1887, s. 6.
Dalyan, Murat Gökhan, “Moltke’nin Mektuplarında Adıyaman ve Havalisi”, Türk
Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 2003/12/204, T.D.A.V, Aksaray İstanbul 2003.
Dalyan, Murat Gökhan, Başlangıcından 1570 Yılına Kadar Adıyaman Tarihi, Ankara
2007.
Darkot, Besim, “Hısn-ı Mansur”, İslam Ansiklopedisi, C. V/I, MEB Yayını, İstanbul
1988.
Diyarbakır Salnamesi, 1293/1876.
Göğebakan, Göknur, XVI.Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), İnönü Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Malatya 1997.
Gökdeniz, Ömer Faruk, 262 Numaralı Hısn-ı Mansûr (Adıyaman) Kadı Sicilinin
Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kahraman
Maraş Mart 2006.
Halaçoğlu, Yusuf, “Adıyaman”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. I,
İstanbul 1988.
Hoca Sadettin Efendi, Tac’üt-Tevarih, Haz: İ.Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı
Yay., Ankara 1992.
İdrisi Bitlisi, (İdris-i Bitlisî), Selim-Şehname, Haz. Hicabi Kırlangıç, Kültür Bakanlığı,
Ankara 2001.
Kıeser, Hans-Lukas, Iskalanmış Barış Doğu Vilayeteri’nde Misyonerlik Etnik Kimlik ve
Devlet 1839-1938, Çev. Atilla Dirim, İletişim Yayınları, II. Baskı, İstanbul 2005.
Kocabaşoğlu, Uygur, Anadolu’daki Amerika Kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı
İmpratorluğu’ndaki, Amerikan Misyoner Okulları, İmge Kitabevi, 3. Baskı, Ankara
2000.
Mamuretülaziz Salnamesi, 1325/1908;1294/1877; 1300/1882; 1301/1883;
1310/1892; 1312/1894; 1325/1908; 1312/1894; 1312/1894, 1325/1908.
230
Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN
Neşrî, Kitab-ı Cihannüma, Haz: M.Altay Köymen-Faik Reşit Unat, TTK Yayını, Ankara
1995.
Nizamüddin Şami, Zafernâme, Çev. Necati Lugal, 2.Baskı, TTK Yayını, Ankara
1995.
Öztürk, Said, Osmanlı Salnâmelerinde Adıyaman 1286-1325/1869-1908, I. Baskı,
Adıyaman Vakfı Yayınları, İstanbul Ağustos 2006.
Solakzade Tarihi, C.I, İstanbul 1927.
Sümer, Faruk, Kara Koyunlular, C. I, TTK Yayını, Ankara 1984.
Şimşirgil, Ahmet, “Osmanlı Taşra Teşkilatında Rum Beylerbeyliği”, Türklük
Araştırmaları Dergisi, Sayı 5,1989, İstanbul 1990.
Tuğlacı, Pars, Osmanlı Şehirleri, Milliyet Yayınları, İstanbul 1993.
Yınaç, Refet, Mesud Elibüyük, 1560 Yılına Ait Malatya Tahrir Defteri, Ankara 1983.
Yörür, Canan, 259 Numaralı Adıyaman Kadı Sicili H (1312) (1895) (1-90. Sayfa),
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Eylül- 2006.
Yuvalı, Abdulkadir, “Ermeni İsyanlarında Misyoner Okullarının Rolü”
http://64.233.183.104/search?q=cache:BsG6T_GR62AJ:strateji.cukurova.edu.tr/
ERMENI/05.php+abdulkadir+yuval%C4%B1%2Bermeni+isyanlar%C4%B1nda&hl
=tr&ct=clnk&cd=1&gl=tr ( 30.04.2008.)
Yücel, Yaşar, Timur’un Ortadoğu ve Anadolu Seferleri Sonuçları, TTK Yayını, Ankara
1989.
231
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK
HANS BARTH’IN ‘TÜRK KENDİNİ
SAVUN’ ADLI ESERİNE GÖRE ERMENİ
MESELESİNİN DOĞUŞU VE AVRUPA
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK
MKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi, Antakya/Hatay-TÜRKİYE
Tlf.: 0 326 245 58 45 /1119, e-posta: [email protected]
233
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
Hans Barth, 1898 yılında Leipzig’de Almanca olarak yayınladığı Türke,
Wehre Dich! adlı eserinde, Hıristiyan dünyasının Türklere karşı yeni bir haçlı
seferi ilan ettiği iddiasında bulunmuştu. Barth’a göre, bu haçlı seferinin en
önemli propaganda silahlarından biri de doğu halklarının ilk Hıristiyan milleti
olan Ermeniler idi. Bu nedenle de 276 sayfadan oluşan eserinin 136 sayfalık
Birinci Bölümü’nü Ermeni Meslesi’nin doğuşuna, Almanya ve İngiltere’nin
Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkışındaki rolüne, Avrupadaki Ermeni propagandası ve Hınçak terörü gibi temel konulara ayırmıştır. Hans Barth’ın bu eseri
Selçuk Ünlü tarafından Türk, Kendini Savun! adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir.
Biz bu çalışmamızda Hans Barth’ın eserinin Ermeni Meselesi ile ilgili
kısmını değerlendirmeye tabi tutacağız. Böylece bir yabancının gözüyle Ermeni
Meselesi’nin ortaya çıkışını ve büyük güçlerin Ermenileri kışkırtmalarının
nedenlerini ortaya koymaya çalışacağız. Ayrıca bu çalışmayı yapmakla Ermeni
araştırmaları konusuna katkıda bulunabileceğimizi düşünmekteyiz.
234
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK
Giriş
Bilindiği gibi Ermeni meselesinin ortaya çıkmasında en önemli rolü,
Şark Meselesi çerçevesinde Osmanlı Devleti’ni paylaşmayı amaçlayan
Batılı emperyalist devletler ile Rusya oynamıştı. Ermeni meselesinin
Batılı Devletler tarafından uluslararası bir çıkar aracı olarak kullanılmaya
başlandığı Berlin Kongresi’nden günümüze kadar geçen zaman zarfında,
her dönemin ruhuna göre yöntemler değişse de Ermeni meselesi hep
propaganda ve diplomatik çıkar aracı olarak kullanıla gelmiştir. Bu araştırmanın konusu olan Hans Barth ve eserini incelerken, onun konuyu ele
alış şekline paralel olarak özellikle üzerinde güneşin batmadığı imparatorluk
olan İngiltere’nin 19. yüzyıl sonlarına doğru Ermeni meselesini kendi
imparatorluk çıkarları doğrultusunda ne şekilde kullandığı, bunu nasıl
propaganda aracı haline getirdiği ve Osmanlı Devleti’nin bunu neden
engelleyemediği konularına ağırlık verilecektir.
Hans Barth’ın, elimizde bulunan Türke, wehre Dich! başlıklı eseri
1898 yılında Leipzig’de basılmış1 ve Selçuk Ünlü tarafından Türk Savun
1
Bkz. Hans Barth, Türke wehre Dich!, Rengersche Buchhandlung, Leipzig 1898.
235
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Kendini başlığıyla 1988 yılında Türkçeye çevrilmiştir2. Bu eserin ilk
olarak 1896 yılında yayınlandığı ve daha sonra Almanya’da toplatılmış
olduğu bilgisine ise Halil Cin tarafından yazılmış olan, Selçuk Ünlü’nün
çevirisinin önsözünde rastlamaktayız3. Hans Barth’ın 1898’de Leipzig’de
basılmış eseri küçük ebatta toplam 276 sayfa ve iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Der achte Kreuzzug (Sekizinci Haçlı Seferi)
başlığıyla İngiltere’nin Osmanlı Devleti üzerindeki emelleri ve Ermeni
isyanlarının nedenleri üzerinde durulurken ikinci bölümde, Die Türken
als Kulturvolk (Bir kültür toplumu olarak Türkler) başlığı altında Türk
kültürü ve hoşgörüsünden bahsedilmektedir.
Biz bu çalışmamızda alıntılar yaparken, çalışmamızın Türkçe olması
hasebiyle, Hans Barth’ın eserinin Türkçeye çevrilmiş olanından dipnot
gösterdik; ancak bir eserin çevirisinin hiçbir zaman orijinalinin yerini
tutamayacağını ve her dilin içinden çıktığı toplumun dünyaya bakışını ve
tarihini yansıttığını düşündüğümüzden, eserin çevirisindeki aksaklıkları
da azaltmak amacıyla alıntılarımızı orijinal eserle karşılaştırdık.
Alman asıllı gazeteci-yazar Hans Barth, 1862’de Stuttgart’ta doğmuş, 1926’da Roma’da ölmüştür. İzmir’de bir süre pansiyonculuk yapmış,
bu suretle Türkiye coğrafyasını ve Türk insanını yakından tanıma ve
araştırma olanağı bulmuştur. O, İtalya’da üç Alman gazetesinin muhabirliğini de yapmış ve nüktedanlığı ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Yapmış
olduğu araştırma ve gözlemler sonucunda özellikle 1890’lı yıllardaki
Ermeni olaylarını ve buna karşın Türk hoşgörüsü ve toleransını konu
edinen makaleler yazmıştır4. Bu makalelerinde Barth, 1890’lı yıllarında
Osmanlı topraklarındaki Ermeni olaylarının iç yüzünü ortaya koymaya
çalışmıştır. Bunu yaparken de savunduğu temel görüş, İngilizlerin
Ermenileri kendi yayılmacı politikalarının bir aracı olarak keşfettikleri
görüşüdür.
2
3
4
236
Bkz. Selçuk Ünlü, Türk Savun Kendini, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları,
İstanbul 1988. Selçuk Ünlü’nün bu çevirisine eleştirel bir yaklaşım için bkz. İlhan
Pınar, “Türk, Savun Kendini! Çevirisine Dair”, Toplumsal Tarih, Temmuz 1994,
s.62-64.
Bkz. Barth, Türk Savun Kendini, Çevr. Selçuk Ünlü, Önsöz Kısmı.
Barth, sadece Türkiye üzerine makale ve kitaplar yazmamıştır. Belli bir süre
İtalya’da yaşadığı için İtalyan kültürü ve tarihini anlatan kitaplar da yazmıştır. Bu
kitapların tanıtımı, Hans Barth’ın burada ele aldığımız eserinin arka sayfalarında
yapılmıştır.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK
Barth, Türk Savun Kendini adlı yapıtını yazma gayesini eserinin
önsözünde şu iki paragrafla açıklamaktadır:
Tolerans sahibi ve asil bir topluma, yıllar yılı düşmanca bir tavır
takınıldı ve iftira edildi. Yıllarca, Hıristiyan tesanüdünden hareketle, Rum ve Ermeni azınlıkları sistematik olarak kışkırtıldı ve eğer
tehdit altındaki Osmanlı, gizli gizli yürütülen entrikalara ve açıkça
sürdürülen isyanlara karşı koyarsa, Avrupa’nın din adamlarının
tamamı ahlâki bir hiddete bürünecekler ve İslama karşı yeni bir
haçlı seferini vaz edecekler.
Bu kitabın yazarı gibi, kim Türk halkının ruhuna bir göz atsa, Türklere
karşı yürütülen kışkırtıcılığın ne kadar haksız olduğunu bilecektir.
Türkler hakkında yıllarca Hıristiyan dünyasınca sahip olunan yanlış
imajları ortadan kaldırmaya yarayacak bir düşünceden hareketle,
benden önce birçoklarının -Vambery, von der Goltz, Körte, Murad
Efendi vs...- yaptığı gibi burada hakikat ve adalet namına onları
savunmayı denedim. Eğer bu aptalca peşin hükümleri bir tarafa
atmayı, çalışkan ve namuslu Osmanlıları bir dost olarak kazanmayı
başarabilirsem, bu kitap boş yere yazılmamış olacaktır5.
Bu sözleri ile Barth, bir taraftan Ermeni meselesi konusunda Batılıların tolerans sahibi ve asil bir toplu olan Türklere karşı ön yargılarla
yaklaştıklarını belirtirken, diğer taraftan da hakikat ve adalet namına
Türkleri savunmaya çalıştığını, bu eser ile onların dostluklarını kazanmayı amaçladığını ifade etmektedir. Barth, İngiltere’nin ve Ermeni
isyanlarına destek veren diğer batılı devletlerin Osmanlı Devleti’ne karşı
saldırılarını, Hıristiyan âleminin topyekûn bir saldırısı olarak algıladığı
için bu saldırıları eserinin birinci bölümünde sekizinci haçlı seferi başlığı
altında toplamış ve Türkleri haçlılara karşı savunmaya çalışmıştır. Biz de
bu çalışmamızda Barth’ın eserinin Ermeni meselesi ile ilgili olan Haçlı
Seferi kısmının yani birinci bölümünün üzerinde duracağız.
Ermeni Meselesinin Doğuşu ve Batı Kamuoyuna
Yansıtılmasına Bir Örnek: Johannes Lepsius
Hans Barth’ın eserinin birinci bölümü, yukarıda belirttiğimiz gibi
Sekizinci Haçlı Seferi başlığını taşımakta ve Ermeni meselesinin ortaya
5
Hans Barth, Türk Savun Kendini, Çev. Selçuk Ünlü, Türk Dünyası Araştırmaları
Vakfı Yayınları, İstanbul 1988, s.8.
237
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
çıkışını ele almaktadır. Barth bu bölümde, Türklerin ve Ermenilerin
karakter özelliklerini, Ermenilerin sosyal bir mesele olarak ortaya çıkışlarını, Rahip Lepsius ve eseri hakkındaki düşüncelerini, batı emperyalizminin Anadolu’daki menfaatleri doğrultusunda Ermenileri aracı
olarak kullanmalarını ve son olarak Ermenilerin isyan etmek ve terör
faaliyetlerinde bulunmak için örgütlenmelerini ve yer yer harekete
geçmelerini ele almaktadır. Bu eserinde Barth, bir taraftan Ermeni
meselesinin ortaya çıkışından itibaren batılı devletlerin bu meseleye
yaklaşımını haçlı seferi olarak nitelerken, diğer taraftan da Ermenilerin
örgütlenmeleri ve faaliyete geçmeleri üzerinde durarak, Ermeni meselesinin doğuşunu anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Ermeni meselesinin ortaya çıkışını açıklamaya çalışırken Barth:
Ermeni toplumu, geniş bölgelere dağılmış, küçük bir azınlıktan, Türk
Devleti’nin ortasında özel bir devlet kurma gibi akla durgunluk veren bir
fikre saplanma hakkını kimden aldı6? diyerek önemli bir soru sormakta
ve cevabını yine kendisi …(Ermeniler) Batılıların senaryosunu yazdığı
bir komedide oynamak istediler. Böylece başlayan oyuna Ermenilerin çoğu
katılmak zorunda kaldı… Fakat oynanan komediden daha sonra bir trajedi
ortaya çıktı. Çünkü mert Osmanlı kendi ev sahipliği hakkını kullanarak
oyunbozana gerekli dersi verdi… Bu ders sözde hümanizm açısından üzücü
fakat tarihi Nemesis açısından haklı ve Ermenilerce çok hak edilmişti7 diyerek
vermektedir. Böylece Barth, Ermeni meselesinin çıkışını batılı devletlerin bir oyunu olarak ortaya koyduğu gibi Ermenilerin de bu oyuna alet
olmakla trajik bir durumun ortaya çıktığını savunmaktadır. Bu oyunu
oynamakla Batılı devletlerin iç kamuoylarını hoşnut ettiklerini de Barth
ayrıca belirtmektedir.
Barth’a göre, Avrupalı emperyalist devletler, bir Ermeni meselesi
yaratmadan önce, Ermenistan’da böyle bir sorun yoktu. Ermeni halkının
genelinde bağımsız bir devlet kurmak gibi en ufak bir düşünce yokken;
son yıllarda görülen Ermeni hareketlerine kilisenin de karışması ile
mesele son derece şeytani ve planlı olarak emperyalist devletler tarafından yönlendirildi. Özellikle İngiltere, Ermenilere büyük vaatlerde
bulunarak, onları Türklere karşı tahrik etmek için temsilciliklerini ve
misyonerlerini çekinmeden kullandı. İngiltere isyana teşebbüs eden
Ermenileri cezalandırmaya çalışan Osmanlı Devletini ise, zavallı Hıris6
7
238
Barth, Türk Savun Kendini, s.9.
Barth, Türk Savun Kendini, s.10.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK
tiyanların takipçisi olmakla suçlamış ve gerçekleri çarpıtmaktan çekinmemiştir8. İngiltere’nin bu propagandasının sayesindedir ki, Ermeni
meselesi daha başlangıçtan itibaren Batı kamuoyuna Anadolu Hıristiyanlarının meselesi olarak girmiştir.
Barth, Ermeni meselesinin daha başlangıçtan itibaren Batı kamuoyuna yansıma şekline örnek olarak Johannes Lepsius’u vermektedir.
Protestan bir Alman papazı olan Johannes Lepsius, Avrupa ülkelerinde
Ermeni propagandası yapmak için kilisedeki görevinden ayrılarak,
Berlin’de Deutscher Hilfsbund für Armenien (Ermenistan için Alman Yardım Derneği)ni kurmuş ve bütün mesaisini Ermeniler için propaganda
yapmaya ayırmıştı. Ermenistan için Alman Yardım Derneği, Ermeniler lehine kamuoyu oluşturmak için 1896 yılında Almanya’da Türkler
aleyhine başlatmış olduğu kampanya ile özellikle kilise çevrelerinde
rağbet görmüştür. Bu tarihten sonra Johannes Lepsius, Almanya’daki
değişik Ermeni dernekleri çatısı altında faaliyetlerini sürdürmüş ve
1919 yılında Alman Dışişleri Bakanlığı’ndaki Ermeni meselesi ile ilgili
bilgileri çarpıtarak Potsdam’da yayınlamıştır9. Lepsius’un faaliyetleri,
Avrupa ülkelerinde Ermeniler lehine kamuoyu oluşmasında etkili olacak ve çarpıtarak yayınladığı belgeler Ermeni meselesi ile ilgili bilimsel
çalışmalarda kullanılacaktır.
Lepsius’un Ermeni meselesi ile ilgili propaganda mahiyetinde bildiğimiz ilk eseri Armenien und Europa (Ermenistan ve Avrupa)dır ki10, Barth
kitabında bu eserden alaylı bir şekilde Lepsiade olarak bahsetmektedir.
Lepsius’un bu eserine göre, Türkler Ermenileri yalnız öldürmekle kalmıyor, yaralılara işkence ediyor, ateşe atıyor, derilerine iğne batırıyor,
50’şer kişilik gruplar halinde ateşe atıyordu. Her türlü dehşet verici,
menfi işkence yöntemleri Türkler tarafından Ermenilere uygulanıyordu.
8
9
Barth, Türk Savun Kendini, s.10.
Johannes Lepsius ve Avrupa ülkelerindeki Ermeni propagandası hakkında geniş
bilgi için bkz. Mustafa Çolak, “Kaynak Kritiği ve Tehcir Olayında Belge Tahrifatı
–Johannes Lepsius Örneği- (üç belge ile birlikte)”, Belleten, C. 66, S. 247 (Aralık
2002), s. 967-985; Selami Kılıç, “Ermeni Dostu Olarak Tanınan Bir Alman Din
Adamı Dr. Johannes Lepsius”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. XVII, S. 51
(Kasım 2001), s.585-603; Cem Özgönül, Der Mythos Eines Völkermordes, Önel
Verlag, Köln 2006.
10 Lepsius’un Almanca yazdığı bu eser İngilizce ve Fransızcaya da çevrilmiş olup
Türkler hakkında ağır ithamlar içermektedir. Bkz. Kılıç, “Ermeni Dostu Olarak...”,
s.591-592.
239
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Hatta öyle ki: … (Ermenilerin) Gözlerini oymak burun ve kulaklarını kesmek
de ziyafetin bayram spesiyalitesi…11 idi. Barth’a göre, …Muhakemeden
yoksun, son derece aptal ve cahil bir toplumun bile inanamayacağı…12 bu
yalanlar Avrupa ülkelerinde Ermeniler lehine kamuoyunun oluşmasında
etkili oluyordu.
Lepsius, Anadoludaki Ermeni olaylarını Avrupa ülkelerine aktarırken Ermenileri kuzular gibi suçsuz, en ufak bir tahrike yeltenmeyen, mazlum
Hıristiyanlar olarak gösterirken Türkleri tam aksine, Ermenilerin kökünü
kurutmaya çalışan, Ermenilerin kesilmesini bir bayram olarak algılayan
kana susamış kişiler olarak anlatmıştır. Lepsius’a göre: Her Müslüman
hükümete karşı itaat ve bağlılığını ispat etmek üzere kendisine dost Hıristiyanları öldürmekle yükümlü(ydü)13. Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi
Lepsius’un Avrupa kamuoyunu etkilemek için takip ettiği en önemli
yol, Ermeni meselesini bir Hıristiyan meselesi olarak göstermeye çalışmasıdır. Hâlbuki bu tarihlerde Osmanlı Devleti’nin ayrılıkçı olmayan
ve teröre yeltenmeyen Hıristiyanlara karşı herhangi bir yaptırımı söz
konusu değildi. Lepsius bilinçli olarak Ermeni meselesini bir Hıristiyan
meselesi olarak göstererek Hıristiyan olan Avrupa kamuoyundan daha
fazla destek almayı amaçlamıştır.
Lepsius’un düşünce dünyasını ve onun Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni
Olaylarına bakışını Barth özetle şöyle ifade etmiştir: …Türk olan her şeye
karşı, vahşi, körü körüne acımasız bir kin; asil, sabırlı Ermeniler için ise,
patolojik sempati çocuksu saf bir cehalet ve müsamahanın yanı sıra katliamın politik, ahlaki ve sosyal sebeblerinin tamamen ört bas edilmesi ve keyfi,
sahte vahşet olaylarının sunulması… 14. Lepsius’un Türklere karşı duyduğu
nefret o kadar ileri derecededir ki, Türklerin artık ıslah olamayacaklarını
düşünerek Allah’ım onları bağışla ne yaptıklarını bilmiyorlar15 diyerek
Türkleri Allaha havale etmektedir. Böylelikle bir taraftan kendisinin saf,
temiz bir dindar olduğunu ortaya koymaya çalışırken diğer taraftan da
kana susamış Türkler ile ancak Allahın baş edebileceğini vurgulamaya
çalışmıştır.
11
12
13
14
15
240
Barth, Türk Savun Kendini, s.16.
Barth, Türk Savun Kendini, s.16.
Barth, Türk Savun Kendini, s.16.
Barth, Türk Savun Kendini, s.15.
Barth, Türk Savun Kendini, s.15.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK
Karakter Özelliklerine Göre Ermeniler ve Türkler
Hans Barth, eserinde bazen Türkler ile Ermenileri karşılaştırarak
bazen de her iki milleti ayrı ayrı ele alarak karakteristik özellikleri
hakkında bilgi vermektedir. Barth, her şeyden önce Türklerin barbar
olmadıklarını düşünmekte ve buna delil olarak da Osmanlı Devleti’ndeki
yönetim anlayışını vermektedir. Barth’a göre, Osmanlılar hâkimiyetleri
altındaki Hıristiyan azınlıklarının dinlerini yasaklamayı hiçbir zaman
düşünmemişlerdi. Aksine herkesin özgürce, kendi bağımsız cemaatlerini
oluşturmalarına müsaade etmişler ve ayrıca Hıristiyanlardan en düşük
düzeyde vergi almışlardı. Askerlik ise yalnızca Müslümanlara mecburi
idi. Avrupalıların, Türkleri barbar olarak nitelemeleri ya Türkleri tanımamalarından ya da bunu propaganda olarak kullanmak istemelerinden
kaynaklanıyordu16.
Barth, Ermeniler hakkındaki değerlendirmelerinin kaynağının
kendi gözlemleri ve Alman araştırmacı Dr. Alfred Körte’nin Ermeniler
hakkında yazdıkları olduğunu belirtmektedir. Barth’a göre Körte, Ermenilerle şahsen kurduğu münasebetler sayesinde Ermenileri oldukça iyi
tanımaktaydı. Körte’nin Anadolu Ermenileri hakkındaki araştırmaları;
konsolosların, ajanların, misyonerlerin ve papazların eserlerinden çok
daha gerçekçiydi. Barth’ın Körte’den aktardığı üzere Bir Yunanlı iki
Yahudi’yi, bir Ermeni de iki Yunanlıyı kandır(acak) kadar kurnazdı. Türkler
ise kendi hallerinde bir lokma bir hırka felsefesine inanmış insanlardı.
Dolayısıyla Körte, Anadolu’da esas sömürülenlerin Türkler olduğunu
savunuyordu17.
Körte, Ermenileri kurnaz olarak nitelerken bunu olumsuz anlamda
ve Ermenilerin güvenilmez olduğunu belirtmek için kullanmıştır. Zira
Körte’ye göre, Anadolu’da bir insan dolandırıldığında hemen bunun bir
Ermeni işi olduğu kanaatine varılırdı. Anadolu’daki şartları iyi tanıyan
büyük bir inşaat mühendisinin değerlendirmesi ise dikkat çekiciydi:
Türk ile bir iş yaparsam herhangi bir yazılı mukavele yapmam; çünkü onun
söz vermesi yeter. Yunan veya şarklı başka biriyle mukavele yapmam gerekir ve faydalıdır. Fakat Ermenilerle, yazılı herhangi bir mukavele yapmam,
çünkü onların entrika ve yalancılıklarından dolayı yazılı mukavele bir işe
yaramaz18.
16 Barth, Türk Savun Kendini, s.10-11.
17 Barth, Türk Savun Kendini, s.39.
18 Barth, Türk Savun Kendini, s.39.
241
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Körte’ye göre, bir Ermeni’nin hayattaki yegâne hedefi para kazanmaktır; parayı çok sevdiğinden ölçülü yaşar, zevk alacağı her şeyden
uzak durur, para için düşünmeden yalan söyler ve dolandırırdı. Türk
ise Ermenilerin bu özelliklerine karşı oldukça savunmasızdır. Çünkü
Ermeni’yi güçlü kılan, o doymak bilmeyen kazanma hırsı, Türklerde
hiç yoktu. Anadolu köylüsü tembel değildi, tarlasını ataları gibi işlerdi;
fakat kendini yıpratarak mal biriktirme düşüncesini de taşımamaktaydı.
Bu nedenle ekonomik olarak da güçsüzdü. Körte’ye göre Ermeniler ile
Türkler arasındaki zıtlıkları, Türk ve Ermeni hanına giden herkes açıkça
görebilirdi; Türk hanında insanlar sakin ve ağırbaşlı karşılanır, çıplak
odalar, dini inançlar bakımından dokunulması yasak olan örümceklere
varıncaya kadar temizlenirdi. Oda sert fakat temiz olan örtü ve yastıklardan ibaretti. Hayvanlara iyi bakılırdı. Türk hanının temel özelliği, rahat
olmayışı fakat itinalı oluşudur. Ermeni hanlarında durum çok farklıdır.
Hayvanlara iyi bakılmazdı. Han odalarına, Avrupa görüntüsü verilmeye
çalışılmıştır. Hancı gelenleri iltifat ve tekliflere boğardı. Temiz olmayan
çarşaflar ve böcekler rahatsız ederdi. Hesap da belli değildir19.
Körte’nin dikkatini çeken bir diğer husus ise Anadolu’ da birçok
köyde bulunan Ermeni bakkallarının durumuydu. Körte’ye göre Türk
köylüsü kahve ve tütün gibi bazı ihtiyaçlarını bakkaldan karşılardı. Köylüde peşin para nadir bulunduğundan bakkala borçlanır, mahsul zamanı
borcunu mahsulü ile öderdi. Bu durum, Türk köylüsünün Ermenilere
ekonomik olarak bağımlı hale gelmesine neden olurdu. Zira Ermeni,
mahsulü düşük fiyata, çok fazla kar edecek şekilde alırdı. Türk köylüsü
bazen Ermeni bakkaldan kredi almak zorunda kalırdı. Ermeni bakkal
ancak belirli şartlarla, mesela tiftik keçisinin yününün ve afyonunun
çok düşük fiyatla kendisine satılması kaydıyla krediyi verirdi. Böylece
Türk köylüsü, Ermeni bakkal tarafından sömürülürdü. Dolayısıyla
Körte’ye göre: Sülük, köylüyü emdikten sonra şehre gider ve yerine başka
bir Ermeni geçerdi. Anadolu’ya, Bulgaristan, Rumeli ve Dobruca’dan
gelen muhacirler, bu yolla kısa sürede Ermenilerin ekonomik boyunduruğuna girmişlerdir. Eskiden büyük bir Türk köyü olan İnönü’de yaşlı
bir köylünün Körte’ye söylediği ifade dikkat çekiciydi: Burada hepimiz
Türk’üz. Bu köyde hiçbir Ermeni’nin Yunanlının olmaması bizim için büyük
bir mutluluktur20.
19 Barth, Türk Savun Kendini, s.39-42
20 Barth, Türk Savun Kendini, s.41-42.
242
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK
Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilerin sosyo-ekonomik durumlarının
Türklere oranla daha iyi olması, bazı Ermeni aydınlarının da dikkatini
çekmişti. Bu aydınlar, Osmanlı Ermenilerinin Osmanlıya bağlı kalmalarını, isyan etmemelerini salık vermişlerdi. Barth’a göre Ermenilerin
Rusya’daki Patriği dindaşlarına: Eğer siz menfaatlerinizi korumak istiyorsanız Osmanlılara sadık kalınız. Bütün diğer çabalarınız Türklerden ziyade
size zarar verecektir. Mutlu yaşamak için size, Türkiye’den daha iyi bir ülke
yoktur21 şeklinde hem tavsiyede hem de uyarıda bulunmuştu.
Sonuç olarak Hans Barth, Ermeniler hakkındaki kendi değerlendirmelerinde, Anadolu Ermenilerini iyi tanıdığını iddia ettiği Körte’nin
yazılarını da kaynak göstererek, Anadolu Ermenilerinin sosyo-ekonomik
açıdan hem Türklere hem de Rusya ve diğer ülkelerdeki Ermenilere oranla
daha iyi durumda olduklarını ve hukuki olarak da daha fazla haklara
sahip olduklarını yazmaktaydı. Anadolu Ermenileri hem zengindiler hem
de devlet yönetiminin her kademesinde temsil ediliyorlardı. Dolayısıyla
Batılı Devletlerin, Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilerin ezildiği yönündeki
iddiaları sadece bu emperyalist devletlerin Osmanlı Devleti’ni daha
rahat sömürmek için kullandıkları bir bahaneydi.
Batı Emperyalizmi ve Ermeniler
Avrupalı kavimler Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türklerle karşılaştıklarında aralarındaki en önemli fark Türklerin Müslüman, Avrupalıların
ise Hıristiyan olmalarıydı. Daha sonraları, Osmanlı Devleti ile birlikte
Türkler daha da ileri giderek dünya Müslümanlarının savunuculuğunu da
üstlenmişlerdi. Dolayısıyla Türkler ile Avrupalı kavimlerin temaslarında
din faktörü daima önemli bir rol oynamıştır. Avrupalılar Türklere, çoğu
zaman Türk oldukları için değil, Müslüman oldukları için karşı tavır
almışlar ve hep öteki muamelesi yapmışlardır. Bu davranış sadece Türkler
için değil, birçok topluluk için geçerli olmuştur. Macarlar ve Bulgarlar,
Hıristiyanlığı kabul edene kadar aynı muameleye maruz kalmışlardır.
Bu sebeple Avrupa’nın Osmanlı İmparatorluğu’na karşı imparatorluğun
haşmetli döneminde çekingen olmakla birlikte, daima düşmanca davranmasının temelinde din faktörünün olduğunu söylemek mümkündür.
İmparatorluğun haşmetli dönemi bitince çekingenlik kalmamış ama
düşmanlık devam etmiştir.
21 Barth, Türk Savun Kendini, s.44.
243
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Osmanlı Devleti dâhilinde Ermenilere ve diğer gayrimüslim gruplara dini ayrıcalıklar ile birlikte kültürel ve hukuki sahada geniş haklar
tanınmıştı. Bu haklar, imparatorluğun zayıflamasıyla birlikte çeşitli
devletlerin rahatlıkla kullandıkları birer vasıta haline gelmişlerdi. Rusya,
Ortodoksların, Fransa Katoliklerin hamiliğini üstlenirken, İngiliz ve
Amerikan misyonerleri de Ermenileri Protestanlığa çekmeye çalışıyorlardı. Dolayısıyla Amerikan ve İngiliz Protestan misyonerlerin ilgisi
Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilere çevrilmişti. Esasen bu misyonerlik
faaliyetleri, emperyalist devletler için Osmanlı Devleti’nin iç işlerine bir
müdahale aracı olarak kullanılıyordu. Nitekim bu misyonerlik faaliyetleri
sonucu Türkler ile Ermeniler arasında iyileşmesi zor yaralar açılmıştır.
Avrupalı Devletlerin misyonerlik politikaları, Ermeni sorununun tetikleyici en önemli faktörü olmuştur22.
Misyonerlik faaliyetlerinin Ermeni meselesinin en önemli nedeni
olduğunu Hans Barth da belirtiyordu. O bu faaliyetlerin çoğunun hangi
türden olduğunu New York Herald gazetesine dayanarak şöyle yazmaktaydı:
Misyoner olarak gönderilen adamlar dünyanın her ülkesini karıştırabilecek durumdaydılar; bunlar kendi hükümet biçimlerinden
başka her hükümet biçimine karşı, şarkın karakteri, tarihi üzerine
çok az bilgi sahibi, kuvvetli önyargılara sahip, tecrübesiz ve yarı
aydın, heyecanlı insanlardı. New York’taki memur ve büroları için
sarf edilen son derece büyük meblağlar bir yana, bu zaten bölünmüş
halkı daha fazla bölmek için bu Protestan propagandasına israf edilen
büyük paralara acımak lâzım23.
Büyük paralar harcayan Protestan misyonerler, Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki ırkî ve dinî farklılıkları kendi çıkarları doğrultu-
22 Avrupalı devletlerin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Ermenilere yönelik misyonerlik çalışmaları hakkında geniş bilgi için bkz. Hasan Babacan, Ermeni Sorunu
Üzerine Makaleler, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları, Afyonkarahisar 2007,
s.1-16; Selami Kılıç, Ermeni Sorunu ve Almanya Türk-Alman Arşiv Belgeleriyle, Kaynak Yayınları, İstanbul 2003; Davut Kılıç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki
Dini ve Siyasi Mücadeleler, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara
2000; Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006; N. Bilal
Şimşir, Ermeni Meselesi ( 1774-2005), Bilgi Yay., İstanbul 2007.
23 Barth, Türk Savun Kendini, s.20-21.
244
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK
sunda kullanmışlar ve ortaya çıkan trajedileri de zavallı Hıristiyanlar ve
barbar Türkler olarak dünyaya yaymışlardır.
Misyonerlik faaliyetleri yürüten devletlerarasında özellikle Amerika
ve İngiltere, Osmanlı Devleti’ndeki Ermenileri kendi hedef kitleleri arasına koymuşlardı. Ermeni Kilisesine müstakil veya en azından otonom
bir Ermenistan vaadinde bulunarak, kiliseyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı başardılar. Ermeni toplumunun bağımsız bir devlet
hayali ve beklentisi, Ermeni kiliseleri arasındaki mezhep çatışmalarından
doğan ihtilafları yumuşatmış, Ermeni ruhaniler, amaçları doğrultusunda
mezheplerinin esaslarını bir tarafa bırakarak din yerine, kendileri için bir
kurtuluş çaresi gördükleri milliyet propagandası yapmaya başlamışlardı.
Ermeni ruhani liderleri, dini konularda göstermelik faaliyetlerine devam
ederken; manastırlarda kiliselerde, okullarda yürüttükleri faaliyetler ile
Türk toplumu ile Ermeniler arasına düşmanlık tohumları ekerek Ermeni
toplumunda milli duyguların uyanmasını sağlamışlardı. Böylece Ermeni
toplumu üzerinde yoğunlaşan dinî temalı propaganda faaliyetlerinin
yerini siyasi temalar almaya başlamıştı. Bir başka deyişle İngiltere ve
Amerika’nın misyonerlik faaliyetleri kısa bir süre sonra siyasal propagandalar şekline dönüştü.
Barth’a göre misyonerlik faaliyetleri aracılığıyla Ermenileri Osmanlı
Devleti’ne karşı sinsice kışkırtan Avrupa devletlerinin başında İngiltere
geliyordu. İngiltere …Dünyanın yaratılışından beri tek bir İngiliz’in bile
ayak basmadığı şehirlerde konsolosluklar açıyor…24 ve bu konsolosluklar aracılığı ile Ermenilerle bağlantı kuruyordu. İngiltere’nin çalışma
yöntemi ise şu şekildeydi: …Emin adımlarla ilerlemek, yakalanmamak,
dikkati çekmemek… Bir zamanlar asıl etki sahasının olması gerektiği yerde
köstebek gibi her tarafta yerin altından kazarak… Adım adım başkalarına
karşı entrika çevirmek, başkalarını kışkırtmak, zayıflatmak, sarsmak… Tabii
her zaman kendi tekeline aldığı medeniyet ve Hıristiyanlık bayrağı altında…
İngiltere öteden beri hep böyle yapmıştır ve başarılarının sırrı bundan başka
bir şey değildi…25.
Aslında İngiltere’nin Osmanlı Ermenilerine olan ilgisi, Ermeni
meselesi henüz uluslar arası bir boyut kazanmadan daha öncelere dayanıyordu. İngiltere Dışişleri Bakanlığı 1856 Paris Antlaşması esnasında
24 Barth, Türk Savun Kendini, s.21.
25 Barth, Türk Savun Kendini, s.19.
245
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
…Babıâli’nin Hıristiyan tebaası üzerinde bir tek devletin koruyuculuğu
yerine beş devletin ortak koruyuculuğunu getirmeyi...26 istiyordu. Böylece
İngiltere, Paris Anlaşması’nda Ermeni adını doğrudan kullanmıyor,
onun yerine Hıristiyan tabirini kullanıyordu; fakat buradaki Hıristiyan
tabirinin Ermenileri kastettiğini herkes biliyordu. Dolayısıyla bundan
böyle Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilerin isyan ve tahriklerine yalnız
Rusya değil; Avrupa’nın beş güçlü devleti yani İngiltere, Fransa, Almanya,
Avusturya ve İtalya da destek olacaklardı.
İngiltere genel bir dış politika olarak, 1877-1878 Osmanlı-Rus
Savaşı’na kadar Osmanlı İmparatorluğu’nu Ruslara karşı destekliyordu.
Bu savaşta Osmanlı’nın yenilmesi üzerine politikasını değiştirerek Mısır
ve Kıbrıs’ı işgal etmişti. İngiltere, Osmanlı topraklarını hammadde kaynağı ve açık pazar olarak gördüğü için Rusya’yı Osmanlı İmparatorluğu
topraklarından mümkün olduğu kadar uzak tutmaya çalışıyordu. Bu
doğrultuda, Ermenileri koruyarak Doğu Anadolu’da kendi güdümünde
bir Ermeni Devleti kurmayı tasarlamış ve bu amacı doğrultusunda
Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmıştır. İngiltere’nin Berlin
Kongresi’nden sonra Osmanlı Ermenilerine yönelik politikalarını Barth
şöyle özetlemektedir:…İngiliz politikası esasta ve her yerde yanlış yola
saptı, hatta Avrupa’nın aldatılması ve sömürülmesi bahsinde de ‘şarkta’
İngilizlerin ikiyüzlülüğü bilinen menfi neticeleri uhdesine aldı. Ermeniler
sistematik biçimde bölgelerindeki idarecilere karşı kışkırtıldı. Misyoner
faaliyetleri ve kiliselerin yardımı ile cinayet ve yangınlara yol açıldı. İngiliz
bayrağı altında, Osmanlı Bankası’na saldırı düzenleyen asiler, Türkiye’ye
gizlice sokuldu…27.
Anadolu’daki Ermeni ayaklanmalarının ve trajedisinin gerçek nedeninin Avrupalı ülkeler olmasına rağmen Avrupa basınında farklı haberler
yer alıyordu. Bu konuda Barth, E. Scarfoglio’ya dayanarak şunları yazmaktaydı: Eğer İngiliz ve Yunan gazetelerinin hala uzun uzun ve korkunç Türk
mezalimi hikâyeleri yazdıkları düşünülecek olursa benim yazdıklarım size
yalan gibi gelecek, oysa Yunan ve İngiliz, gazetelerinin yazdıkları, edepsizce
uydurulmuş birer yalandan başka bir şey değildir. Bununla beraber müşterek
bir komplo gibi, bu yalanlar kuşaktan kuşağa yayılıyor ve her defasında aynı
şekilde yeniden ortaya çıkıyor28.
26 Şimşir, N. Bilal, Osmanlı Ermenileri, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1986, s.11.
27 Barth, Türk Savun Kendini, s.71.
28 Barth, Türk Savun Kendini, s.50.
246
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK
Avrupa basınına karşın Amerika Birleşik Devletleri basınında az da
olsa şeref sahibi yazarların çıktığına da değinen Barth, Aralık 1893’te
Doğu’da faaliyet göstermiş olan Amerikalı misyoner Cyrus Hamlyn’ın,
bir Boston yayın organı olan The Congregationalist’te yazdığı makalesinde, Türk Devleti’nde yaşayan bütün Hıristiyan cemaatlerinin Ermeni
İhtilal komitesi Hınçak’ın propagandasından rahatsızlık duyduklarını
belirtmektedir. Hans Barth’ın Hamlyn’nden aktardığına göre, aynı
makale içerisinde Hamlyn, birebir Ermenilerle görüşmeleri neticesinde
edinmiş olduğu izlenim ve bilgilerine de yer vermektedir. Hamlyn’in
verdiği bilgilerden bir Ermeni ile aralarında geçen şu diyalog dikkat
çekicidir. Buna göre, ihtilalci, zeki bir Ermeni, yabancı bir kuvvete
Anadolu’ya giden yolu açma ve Türk Devleti’nin yönetimini ele geçirme
hususunda kendilerine güvendiklerini belirtmiştir. Hamlyn, bunun nasıl
olacağını sorduğunda ihtilal yanlısı Ermeni: Hınçak Komiteleri bütün
ülkede organize edilmiş durumdadır ve çok sayıda Türk’ü ve Kürt’ü öldürmek,
köylerini ateşe vermek, sonra da dağlara kaçmak için fırsat kollamaktadır.
Müslümanlar bundan gazaba gelecekler, Ermenilere saldıracaklar ve onları,
aynı barbarlıkla katledecekler. Öyle ki, yabancı bir büyük kuvvet, insanlık
ve Hıristiyan medeniyeti adına ülkeye girecek ve işgal edecek29 cevabını
vermiştir. Hamlyn, bu projenin çok dehşet verici ve şeytanca olduğunu
ifade edince Ermeni: Biz Ermeniler, hür olmaya karar verdik. Avrupa, Bulgar
zulmü ile yumuşadı ve Bulgaristan’ı serbest bıraktı. Aynı Avrupa, bizim de
feryadımızı duyacaktır30 cevabını vermiştir. Buradan Hınçak Cemiyeti’nin
bağımsız Ermenistan ideali peşinde koşarken Bulgarları örnek aldığını
ve bu yolda en az Bulgarlar kadar Türklere vahşet uygulamaya kararlı
olduğunu anlayabiliriz. Nitekim Barth da, Hınçak Cemiyeti’nin Sasun,
Erzurum, Bitlis, Maraş, Zeytun ve geri kalan Osmanlı topraklarında
Müslümanlara yaptığı vahşeti, eserinde Hınçak’ın Cinayetler Galerisi
başlığı altında detaylı ve somut örneklerle vermektedir31.
Hınçak’ın Müslümanlara karşı uyguladığı vahşet karşısında Osmanlı
Devleti’nin almış olduğu tedbirler, bazı Avrupalı diplomatları bile insafa
getirmiştir. Hans Barth’ın aktardığına göre, İstanbul’daki Alman Büyükelçisi Baron Von Saurna–Jeltsch bir Berlin gazetesinin temsilcisine şöyle
bir açıklamada bulunmuştur: Türklerin davranışlarında haklı oldukları
29 Barth, Türk Savun Kendini, s.23.
30 Barth, Türk Savun Kendini, s.23.
31 Bkz. Barth, Türk Savun Kendini, s.29-36.
247
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
gizlenemez, Ermenilerin istediklerini haklı ve gerçekleştirilebilir görmüyorum.
Nihayet onlar da diğerleri gibi Türkiye’de bir millet, sultanın tebaalarıdır.
Hak edebilecekleri eğitim ve kazanç hürriyetine zaten sahiptiler, hem de
fazlasıyla, kimse onların ibadetlerine karışmıyor ve çoklarının durumu son
derece iyi. Onların saygısız ve utanmazca kazanç yollarının Türklerin arasına
nifak soktuğu da asla inkâr edilemez. Yüzyıllar boyu Türkiye’yi sömürdüler.
Tefecilik yapıyorlar ve dürüst değiller32.
Her ne kadar Alman Büyükelçisi Türkleri davranışlarında haklı bulsa
da Ermenilerin Erzurum, Kayseri, Yozgat, Çorum, Merzifon, Sasun,
Zeytun’da çıkardıkları isyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması,
dünya kamuoyuna propaganda maksatlı olarak Müslümanlar zavallı
Hıristiyanları katlediyor mesajıyla yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek
uluslararası bir sorun niteliği kazanmıştır. Ancak döneme ait İngiliz ve
Rus diplomatik temsilciliklerinin raporları durumu daha tarafsız bir
şekilde değerlendirerek, Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar
çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin
duruma müdahalesini sağlamak olduğunu belirtmişlerdir. Buna göre,
Ermeni meselesi ile ilgili Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde iki
farklı bilgi kaynağı ortaya çıkmaktadır; birincisi, basın-yayın organları
ki, Avrupa Kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyor ve adeta bir propaganda
makinesi gibi çalışıyordu. İkincisi ise diplomatik belgeler ki, daha tarafsız, olayları ve isyanları anlamaya çalışan, devlet adamları tarafından
okunan ve bu bağlamda kendi milli çıkarları doğrultusunda politikalar
üretilmesini sağlayan kaynaktı.
SONUÇ
Ermeni meselesinin uluslar arası bir boyuta taşınmasından kısa bir
süre sonra bir Alman gazetecinin hakikat ve adalet namına ortaya çıkıp
Türk Savun Kendini demesi bize bir taraftan Türklerin, daha Ermeni
meselesinin başlangıcından itibaren haklı davalarında kendilerini savunamadıklarını gösterirken diğer taraftan da Ermeni meselesinin Avrupa
ve Amerika kamuoyuna misyonerler tarafından nasıl çarpıtılarak yansıtıldığını açık bir şekilde göstermektedir. Özellikle Protestan misyonerlerin, Osmanlı Devleti’nin kendi toprakları üzerinde yer yer isyan etmiş
ya da isyana teşebbüse kalkmış örgütlü Ermeni birliklerine karşı almış
olduğu tedbirleri, Batı kamuoyuna Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki
32 Barth, Türk Savun Kendini, s.26.
248
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK
mazlum Hıristiyanları yok etme kampanyası olarak propaganda etmesi,
Hans Barth’ın üzerinde önemle durduğu konulardan biridir. Protestan
misyonerler bu yolla hem Ermeni meselesinin gerçek nedenlerini çarpıtmış hem de dinin hala önemli bir değer yargısı olduğu Batı toplumlarında
Ermenilere karşı sempati oluşmasını sağlamışlardır.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında da dünya imparatorluğunu sürdüren
İngiltere’nin Ermeni meselesinin ortaya çıkmasında ve uluslar arası
bir boyut almasında önemli rol oynadığı şüphesizdir. İngiltere, Ermeni
meselesi gerekçesiyle Şark Meselesi’ni mümkün olduğu kadar lehine
sonuçlandırmak ve dünyaya da mazlum Ermenilere yardım eden medeni
bir ülke olduğu propagandasını yaparak çıkar elde etme peşindeydi.
Barth eserinde, İngiltere’nin bu tutumunu detaylı olarak ele almaktadır.
Hatta Barth’a göre İngiltere, Ermenilerin isyana teşvik ve tahrikleri
konusunda, medeniyet adına en fazla destek veren ülke durumundaydı.
Barth’ın Ermeni meselesinin ortaya çıkışında İngiltere’nin rolü üzerinde,
Rusya ve Fransa’dan daha fazla durması hem İngiltere’nin bir dünya
imparatorluğu olmasıyla hem de Almanya’nın o dönemde takip ettiği
İngiltere politikası ile açıklanabilir. Nitekim bir Alman olan Barth’ın,
Alman imparatoru II. Wilhelm’in, İngiltere’nin dünya gücünü zayıflatma
politikalarının etkisinde kaldığı söylenebilir.
Barth, dönemin büyük devletlerinin etkilerinin yanı sıra, Osmanlı
toprakları üzerinde yaşayan o dönem Ermenilerin paraya olan düşkünlükleri, açgözlülükleri, güvenilmezlikleri dolayısıyla Osmanlı sosyal
barışını bozmalarının, Ermeni meselesinin ortaya çıkışında önemli rol
oynadığı üzerinde de durmaktadır.
249
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
BİBLİYOGRAFYA
Babacan, Hasan, Ermeni Sorunu Üzerine Makaleler, Afyon Kocatepe Üniversitesi
Yayınları, Afyonkarahisar 2007.
Barth, Hans, Türk Savun Kendini, Çev. Selçuk Ünlü, Türk Dünyası Araştırmaları
Vakfı Yayınları, İstanbul 1988.
Barth, Hans, Türke wehre Dich!, Rengersche Buchhandlung, Leipzig 1898.
Çolak, Mustafa, “Kaynak Kritiği ve Tehcir Olayında Belge Tahrifatı –Johannes
Lepsius Örneği- (üç belge ile birlikte)”, Belleten, C. 66, S. 247 (Aralık 2002).
Gürün, Karman, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006.
Kılıç, Davut, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki Dini ve Siyasi Mücadeleler, Avrasya
Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara 2000.
Kılıç, Selami, “Ermeni Dostu Olarak Tanınan Bir Alman Din Adamı Dr. Johannes
Lepsius”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. XVII, S. 51 (Kasım 2001).
Kılıç, Selami, Ermeni Sorunu ve Almanya Türk-Alman Arşiv Belgeleriyle, Kaynak
Yayınları, İstanbul 2003.
Özgönül, Cem, Der Mythos Eines Völkermordes, Önel Verlag, Köln 2006.
Şimşir, N. Bilal, Ermeni Meselesi ( 1774-2005), Bilgi Yayını, İstanbul 2007.
Ünlü, Selçuk, Türk Savun Kendini, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul
1988.
250
Prof. Dr. Mustafa KESKİN
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN DOĞUŞUNUN
EKONOMİK NEDENLERİ: KAYSERİ ÖRNEĞİ
Prof. Dr. Mustafa KESKİN
Erciyes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Talas / Kayseri-TÜRKİYE
Tlf.: 0 352 437 49 37 / 33305, e-posta: [email protected]
251
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
XIX. yüzyıl, hukukçular, toplumbilimciler, siyaset ve kültür tarihçileri
tarafından milliyetçilik asrı olarak kabul edilmektedir. Milliyetçiliğin menşei
ve mebdei olarak Büyük Fransız İhtilali gösteriliyorsa da, bu duygunun, hiç
olmazsa işlenmemiş olarak, bütün insan topluluklarında mevcut olduğu
söylenmektedir. Buna göre her insan topluluğunda, asgari olarak, varlığını
kanıtlama, cinsini devam ettirme, dünyanın paydaşı olma, bunun için rekabet
etme, nihayet bağımsız hüviyetiyle ve ayırt edici özellikleriyle insanlık (beşeriyet) ailesi içinde arz ü endam etme duygusu mevcuttur diyebiliriz.
Milliyetçilik, sosyolojik anlamda, hilkatten itibaren mevcutsa da, bunun
bilimsel ve sistematik olarak ortaya çıkışı, insan topluluklarının ileri bir
merhalesinde mümkün olmaktadır. Binaenaleyh, devletli olma veya devlet
kurabilme kabiliyet ve becerisine sahip, bilgili ve kültürlü olmak, ekonomik
bağımsızlığa erişmek, güzel sanatların her şubesinde yetkinliğe sahip bulunmak, sermaye için tasarrufun bilincinde olmak, nihayet, başkalarına tabiiyeti
yüz kızartıcılık saymak, kendini kanıtlamak gibi, çok sayıda doğal ve yapay
duyguların harekete geçmesi veya geçirilmesi milliyetçiliğin tezahürlerinden
sayılmak icap eder.
Osmanlı Devleti, kuruluşundan 150 yıl sonra, bir dünya devleti olarak gelişmiş, başkenti İstanbul üç semavi dinin (Yahudilik, Hıristiyanlık ve
İslâmiyet) merkezi olmuştur. Her üç dine, daha başka inançlara sahip topluluklar da dâhil, XIX. yüzyıla gelinceye değin, bu devletin bayrağı ve buyruğu
altında, üstelik huzur ve ahenk içinde yaşayabilmişlerdir.
Her milletin kendi geleceğini kendisinin belirlemesine dair inancın
Fransa’da hayata geçirilmesi, bu inancın Napolyon ordularıyla Avrupa’nın her
tarafına sirayet etmesinden sonradır ki, Osmanlı Devleti de bundan nasibini
almıştır. Fransız İhtilalinden yüzyıl sonra Osmanlı başkentinde, İstanbul’da
kurulan Terakki ve İttihad Cemiyeti, bir taraftan devleti kurtarmanın, öte
taraftan da ayrılıkçı milliyetçilerin devleti sona erdirmelerinin bir merkezi,
bir aracı olacaktır.
Kayseri ve civarı, Ermeni nüfusunun dikkate değer bulunduğu bir
merkezdir ve buradaki Ermeni tebaanın, Millet-i Ermeniyan’ın sahip olduğu
imkân ve kabiliyetler, ayrılıkçılığın temelini oluşturacak boyuttadır.
252
Prof. Dr. Mustafa KESKİN
XIX. yüzyılda Kayseri ve bağlı birimlerinde yaşayan, o tarihlerde
Millet-i Ermeniyan adı verilen Hıristiyan Ermenilerin sosyal, ekonomik ve kültürel durumlarını gösterir önemli iki kaynak, Kayseri ve
Yöresi Tarih Araştırmaları (KAYTAM) Merkezi arşivinde bulunan, 182
numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri ile Kayseri Vezir Han’dan gelen
ve hal-i hazırda KAYTAM arşivinde bulunan Kayseri Kurasının Millet-i
Ermeniyan’ının Defter-i Nüfusunun Cild-i Evveli’dir.
1831 tarihli nüfus sayımında Kayseri’de yaşayan Ermenilerin isimleri, görünüşleri, meslekleri ve yaşları yazılmıştır. Merkezde yaşayan
Ermenilerin meslekleri hakkında bir fikir vermek için Dadır mahallesini örnek gösteriyoruz. Ermenilerin yaşadıkları diğer mahallelerde
benzer durum vardır. Genel olarak Ermeniler sanatkârlıkla ve ticaretle
uğraşmaktadırlar. İnşaat işçiliği Ermeniler arasında azdır. Buna mukabil
Rumlar arasında taşçılar, mimarlar, boyacılar, inşaat işçileri fazla olup,
bunların çok az bir kısmı ticaretle uğraşmaktadır.
253
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
MAHALLE-İ DADIR
I. Müdürü Uğur oğlu, Sarı bıyıklı Karabet, 45 yaşındadır, bezzazdır.
II. Müdürü Panos oğlu, Kır sakallı Agop, 60 yaşında ve bezzazdır.
Mahalle yöneticileri dışında yaşları 21-75 arasında değişen 41
Ermeninin adı, dış görünümü ve meslekleri yazılıdır. Buna göre Dadır
Mahallesi’nde sakin Ermenilerden 6’sı bezzaz, 6’sı kuyumcu, 4’ü gazzaz,
4’ü bezirgan, 4’ü çerçi, 2’si pabuççu, 2’si yağcı, 2’si terzi, 2’si kavcı, 2’si
kalaycı, 1’i dülger, 1’i taşçı, 1’i bakkal, 1’i kürkçü, 1’i kazancı, 1’i sıvacı
ve 1’i de çulhacıdır1.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kayseri merkezde 28 çarşı vardı. Bunlar: Hükümet Konağı Caddesi, Uzun Çarşı, Terziler Çarşısı, Katrancılar
Çarşısı, Gazzazlar Çarşısı, Saraçhane Çarşısı, Eski Tol Çarşısı, Keçeciler
Çarşısı, Küçük Kuyumcular Çarşısı, Kazancılar Çarşısı, Hendek Kenarı
Çarşısı, Müftü Hanı Çarşısı, Hacı Efendi Çarşısı, Sipahi Pazarı Çarşısı,
Börekçiler Çarşısı, Kürkçüler Çarşısı, Postalcılar Çarşısı, Haffaflar Çarşısı,
Yeni Tol Çarşısı, Meydan Kapısı Çarşısı, Bedestan Çarşısı, Kürtüncüler
Çarşısı, Pamukçular Çarşısı, Sebzeciler Çarşısı, Vezirhanı ve Halil Efendi
Hanı’dır2.
1872 senesi vergi kayıtları için yapılan sayımda Kayseri merkezinde
toplam 1165’i dükkan, 216’sı mağaza, 204’ü oda, 88’i peyke olmak üzere
2749 işyeri bulunmaktadır ve bunların %48’i Ermenilere aittir3.
1875 tarihli nüfus sayımında Kayseri’de 5793 Müslüman hanesi,
2326 Rum ve Ermenilere ait hane bulunuyordu. Aynı tarihte Kayseri merkezinde 13714 Müslüman, 7288 Ermeni ve 1339 Rum yaşıyordu4.
1899-1900 eğitim-öğretim yılında Kayseri’de Sultan II. Abdülhamid Han’ın tahta çıkışından itibaren yeni inşa edilen veya binası satın
alınmak suretiyle açılan, bila tefrik-i cins ve mezhep, herkese açık devlet okulları arasında Kayseri Lisesi, üç ilkokul, Develi Kazası’nda bir
1
2
3
4
254
Hüseyin Cömert, 1831 Nüfus Sayımında Kayseri, İl Kültür Turizm Müdürlüğü
Yayını, Kayseri 1993; XIX. Yüzyılda Kayseri, Mazaka Yayınları, Kayseri 2007,
s.350.
182 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri, s.229-306.
182 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri.
Kemal Karpat, “1880’de Kayseri Sancağının Sosyal, Ekonomik ve İdari Durumu”,
Çev: Bayram Bayraktar, Belleten, C.56, TTK Yayınları, Ankara, s.909.
Prof. Dr. Mustafa KESKİN
ortaokul, bir ilkokul ile Talas Nahiyesi’nde bir ortaokul vardı5. Buna
mukabil Kayseri’deki gayr-i Müslimlere ait, her dereceden okul sayısı
15’ti. Bunlardan 11’i Ermeni toplumuna aitti. 1’i yüksekokul, diğerleri
lise seviyesindedir. Kayseri Lisesi’nde 76, Talas ve Develi ortaokullarında
toplam 122 erkek öğrenci okurken, Kayseri’de mevcut gayr-i Müslim
okullarında, çoğunluğu Ermeni toplumundan olmak üzere, 1640’ı erkek,
993’ü kız toplam 2633 öğrenci eğitim-öğretim görüyordu6. Aynı tarihte
Kayseri’de Raşit Efendi Kütüphanesi’nde 934 adet, İncesu kazasındaki
Karamustafa Paşa Kütüphanesi’nde sadece 17 kitap bulunuyormuş7.
Belirtilen tarih itibari ile eğitim-öğretim kurumları ve bu kurumlarda okuyan öğrenci sayıları karşılaştırıldığında, ülke genelinde olduğu
gibi, Kayseri’de Müslüman Türk nüfusunun “ümmiliğine” hükmedebiliriz. Eğitim-öğretimden yoksun kalanların veya bırakılanların güçlü
olmaları bir yana, devletlerini, milletlerini ve vatanlarını savunabilmeleri
pek mümkün görülmemektedir. Osmanlı Devleti, değişim ve yenileşme
konularında gösterdiği ihmal ve gafletin bedelini çok ağır olarak ödemiştir. Bu cümleden olmak üzere, geniş ülkelerle, üzerinde yaşayan
milyonlarca tebaasını, nihayet bütün bunlarla beraber haysiyetinden,
şeref ve itibarından da ağır kayıplara uğramıştır. Tanzimat-ı Hayriye
denilen, devlet ve toplum hayatımızda gerçekleştirilmeye çalışılan bilcümle yeniliğin ve değişikliğin menşeinde Avrupa’nın telkin ve tavsiyeleri
olduğu içindir ki, bu yenilik ve değişiklikler birtakım yararlar sağlamakla
beraber, esas itibariyle birçok değerimizi de yitirmemize yol açmıştır.
Tanzimat devri ve bunu izleyen Islahat ve Meşrutiyet devirlerinde Türk
toplumu ile cüz-i tamları olan topluluklar arasında gelişmişlik bakımından büyük uçurumlar vardı. Bütünlüğün, birlikte yaşamanın, kaderde,
kıvançta ve tasada ortak olabilmenin, kafalarla gönüller arasında ahenk
kurabilmenin, müşterek gayelere yönelebilmenin biricik vasıtası şüphesiz eğitim ve öğretim düzeyinin kalitesi ve buna bağlı olarak refah ve
mutluluk seviyesinin yükselmesidir. Bahsettiğimiz tarihlerde Osmanlı
toplumunun genelinde böyle bir birlikteliğin ve ahengin bulunmadığı
herkesin malumudur. Gayr-i mütecanis toplumlarda ayrışmanın, başına
5
6
7
Salnamelerde Kayseri, Hazırlayanlar: Uygur Kocabaşoğlu, Murat Uluğtekin, Kayseri
Ticaret Odası Yayınları, No:16, Kayseri 1998, s.219-220.
Salnamelerde Kayseri, s.221.
Salnamelerde Kayseri, s.221.
255
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
buyruk olmanın en önemli sebebi eğitim-öğretim farklılığı ile buna bağlı
gelişmişlik ya da geri kalmışlıktır.
Osmanlı Türkiye’sinde çağdaş medeniyet nimetlerinden ilkin yararlananlar, içten ve dıştan kaynaklanan bir imkân ve fırsat bulur bulmaz
ayaklananlar ve bağımsızlıklarını ilan edenler olmuştur. Bilgili olanların
güçlü olmalarında, güçlü olanların da hâkim olma talebinde bulunmalarında herhangi bir sakınca düşünülmemelidir. Bilimde, teknolojide,
kültürde, sanatta ilh. ihmal gösterenler, aymazlıkta bulunanlar, bir
zaman sonra ettiklerinin karşılığını göreceklerdir ve biraz basiretleri
varsa pişmanlık duyacaklardır.
Kayseri Vezirhan’ında bulunan ve Erciyes Üniversitesi’ne intikal
eden defterden anlaşıldığı kadarıyla Talas’ta 3 adet mahalle mektebi
bulunmakta, burada yaşayan Millet-i Ermeniyan’dan 310 kişinin adı
ve meslekleri hakkında bilgi bulunmaktadır8. Aynı defterde Kayseri ve
kurasından Efkere hakkında da bilgi bulunmaktadır. 1840 yılı itibari ile
Efkere’de 200 hane Ermeni ve 565 erkek nüfus yaşıyordu. Ermenilerin
büyük manastırı burada idi. Manastırın 11’i rahip, 17 çalışanı vardı.
1875’te 381 hane ve 845 Ermeni bulunduğuna bakılırsa, burada 18401875 tarihleri arasında aşırı bir nüfus artışının olduğu, buna dışarıdan
gelen muhacirlerin sebep olduğu anlaşılmaktadır9.
Çoğu kez yoksulluklar, ayaklanmaların hatta bağımsızlık hareketlerinin nedeni olarak gösterilir. Doğrudur. Fakat eksiktir. Kanaatimize göre,
nereden kaynaklanmış olursa olsun, XIX. yüzyılın son çeyreğinde ve XX.
yüzyılın başında Osmanlı Devleti’nde baş gösteren etnik başkaldırıların
gerisinde, bu toplulukların Batı Medeniyeti ile teması ve iktibastan öte
o medeniyeti benimsemesi, icaplarını yerine getirmesi bulunmaktadır.
Batı medeniyetinin temsilcileri, inşa ettikleri medeniyetin tabiatında
bulunan bir sevk-i tabi ile emperyal politikalara yöneldiler. İnsanlığa
hizmetten çok sömürmeyi benimsediler. Kitleler için ürettikleri malları
pazarlamak, üretimin devamını sağlamak, onları deniz ve okyanus ötesi
kıtalara yöneltti. Çoktandır başlatılan Batı dışı dünyaları ele geçirme,
taksim etme projelerinden Osmanlı Devleti de nasibini alacaktır. Sömürgecilik, keşif kollarıyla uygulamaya konulacaktır. Hedefteki ülke ya da
8
9
256
182 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri, s.1-140; 184 Numaralı Kayseri Ashab-ı
Mülk Defteri, s.82-86.
182 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri, s.119.
Prof. Dr. Mustafa KESKİN
ülkelerin yumuşak karınları önceden belirlenerek onların üzerlerine
gidilecektir. XIX. yüzyıla gelindiğinde Batı için ele geçirilmesi lazım olan
yegâne topraklar, Osmanlı ülkesiydi. Memalik-i Mahrusa, sınırları Allah
tarafından korunmuş, padişahın ülkesi idi. Bu ülke, yenilikleri ve değişiklikleri zamanında ve kendiliğinden gerçekleştiremediği, ilim ve aklı
rehber olmaktan çıkardığı içindir ki, ne Allah sınırlarını korumuş, ne de
tebaa ülkelerinin elden çıkmasına engel olabilmiştir. Vaktiyle Osmanlı
ekonomisini geliştirmek için padişah tarafından ilkin Fransa’ya, bilahare
bütün Avrupa ülkelerine, Amerika Birleşik Devletleri’ne ihsan edilen,
1740 tarihine kadar Sultanın hayatı ile mukayyet iken, bu tarihten sonra
ebedileştirilen kapitülasyonlar Batı dünyası için vazgeçilmez hak olarak
benimsenmiştir. Kapitülasyon rejimi, doğasında çifte hukuk sistemini
barındırıyordu. Bu anlayış Osmanlı Türkiye’sinde, bir hayli zamandır
tahrik edilen gayr-i Müslim unsurların ayrılma konusundaki cesaretlerini
artırmıştır. Yabancı okullar olarak isimlendirilen ve hepsi de Osmanlı
ülkesinde emelleri bulunan Batı medeniyetinin temsilcileri tarafından
kurulan okullarda ayrılığın tohumları ekilmiş, ürünleri yetiştirilmiş ve
asrın sonunda hasadı toplanmaya başlanmıştır. Bu arada 1876-1909
tarihleri arasında hükümdarlık eden Osmanlı padişahı, Sultan II. Abdülhamid Han’ı zikretmek bir kadirşinaslıktır. Devrinde hiziplerin hiçbiri
tarafından benimsenmemiş, ancak ölümünden sonra hepsinin iade-i
itibar ettikleri Sultan II. Abdülhamid Han çeyrek yüzyıllık saltanatında
barışa öncelik vermiş, bu süre zarfında, başta Anadolu olmak üzere,
bütün Osmanlı coğrafyasında, her seviyede, modern eğitim kurumları
açmak suretiyle, Batının metodolojisine ve Doğunun ruh köklerine
bağlı nesillerin yetişmesine vesile olmuştur. O, Osmanlı Devleti’nin
ömrünü tamamladığına, açtığı okullardan yetişen Türk çocuklarının bu
devletin enkazı arasında yeni bir Türk devleti kuracaklarına kuvvetle
iman etmiş idi.
1831-1860 tarihli Kayseri nüfus müfredat defterinde, Kayseri ve
mülhakatında yaşayan çeşitli dinlere mensup halklardan Müslüman
olanlarına ehl-i İslam, Millet-i ehl-i İslam; Müslüman olmayanlarına
Millet-i Ermeniyan, Millet-i Rumiyan; Kayseri merkez mahallelerine bitişik
olarak bir yerleşim yeri oluşturanlarına da cemaat denilmektedir10. Adı
geçen defterde Kayseri merkezindeki mahallelerden ve bağlı köylerden
10 Mustafa Keskin, Kayseri Nüfus Müfredat Defteri 1831-1860, Kayseri Büyükşehir
Belediyesi Kültür Yayınları, Kayseri 2000.
257
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
İstanbul’a gönderilen ve dönenlerin cizyeye müteallik durumları da
belirtilmektedir. Buna göre:
a. Kayseri merkez mahallelerinden gönderilen ve millet-i Ermeniyan’a
mensup olan 241 kişiden 138’inin durumu ala (iyi), 94’ünün durumu evsat
(orta) ve 9’unun durumu edna (kötü)’dır.
b. Kayseri’ye bağlı köylerden gönderilen ve millet-i Ermeniyan’a mensup
olan 39 kişiden 20’sinin durumu ala, 16’sının durumu evsat ve 3’ününkü
ednadır.
c. Kayseri merkez mahallelerinden olup, ölen millet-i Ermeniyan’a mensup 61 kişiden 4’ü ala, 41’i evsat ve 16’sı ednadır11.
d. Kayseri sancağı köylerinde bulunan millet-i Ermeniyan’a mensup
olanlarından doğan ve ölen 37 kişiden 9’u ala, 22’si evsat, 1’i edna sınıfına
mensup olup, 5’inden cizye alınmamaktadır12.
e. Kayseri mahallelerindeki Ermenilerden doğan, ölen ve yeniden kaydedilen 170 kişiden 20’si ala, 139’u evsat ve 20’si edna sınıfındandır13.
f. Kayseri’nin köylerinden olup, Ermeni milletine mensup 160 kişiden
110’u evsat, 21’i ala, 18’i edna sınıfından olup, 11 kişiden (çocuk ve yaşlı
olduklarından) cizye alınmamaktadır14.
g. 1838 tarihinde Kayseri merkez mahallelerinde yaşarken ölenlerinden
ve mahalle değiştiren 47 kişiden 6’sı ala, 23’ü evsat, 3’ü edna sınıfında olup,
2 çocuktan ve 13 mevtadan cizye tahsil edilmemektedir15.
h. 1838’de Kayseri köylerinde yaşarlarken ölen, mahalle değiştiren ve
yeniden yazılan 88 kişiden 18’i ala, 48’i evsat, 7’si edna hanesinden olup,
15 ölü, çocuk ve yaşlıdan cizye alınmamaktadır16.
Ermeni milliyetçiliğinin membaında Eçmiyadzin Kilisesi’nin önemli
payı vardır. Doğu kilisesine (Ortodoksluk) bağlı olanlar Kadıköy’de
toplanan ruhani mecliste başveren ihtilaf üzerine ikiye ayrıldılar; Ermeniler Rumlardan ayrılarak Eçmiyadzin piskoposuna tabi oldular ve onu
11
12
13
14
15
16
258
Keskin, Kayseri Nüfus..., s.108 ve devamı.
Keskin, Kayseri Nüfus..., s.115 ve devamı
Keskin, Kayseri Nüfus..., s.164-170.
Keskin, Kayseri Nüfus..., s.150-156.
Keskin, Kayseri Nüfus..., s.183-184.
Keskin, Kayseri Nüfus..., s.186-189.
Prof. Dr. Mustafa KESKİN
Katogikos yani genel ruhani başkan olarak adlandırdılar17. XIII. Yüzyılın
ortalarında İslam coğrafyasına vaki Moğol istilasında Eçmiyadzin tarafları büyük yıkım görmekle Ermeniler Anadolu taraflarına gelerek Sis’te
(Kozan’da) meşhur manastırı inşa ettiler ve burasını ruhani hükümetlerinin merkezi edindiler. Bu aileden biri Van gölündeki Ahtamar adasında
kalmakla, Ermeniler için iki ruhani merkez ortaya çıkmış ve ikisinde de
piskoposlar yetiştirilmeye başlanmıştır. Fakat asıl katogikos Sis’e gelip,
Ermeniler arasında muteber olan bazı eserler onun elinde bulunmakla
beraber, Sis katogikosu daha saygın idi. Moğollardan sonra Ermeniler
Eçmiyadzin Kilisesi’ni ihya etmek üzere Sis’teki katogikosu buraya davet
etmek istemişlerse de, aile gitmediğinden Ermeniler arasında dışarıdan
katogikos seçmek usulü yürürlüğe konulmuştur. Eçmiyadzin Kilisesi
eski mabet sayılmakla ve katogikosluğuna piskoposlar içinden, uluslar
arası itibar ve saygınlığa sahip kişiler seçilmekle, Eçmiyadzin Kilisesi
kamuoyunun nazarında ön plana çıkmış ve iki kilise arasında rekabet
eksik olmamıştır18.
Ermenilerin bir de Kudüs ve İstanbul patrikleri ile bunların da
bağımsız ruhani daireleri vardır. İstanbul ve Kudüs patriklikleri piskoposluk rütbesinde olup, kendileri bu rütbeyi veremezler. Rütbe vermek ve
kutsal yağ kaynatmak hakkı katogikoslara mahsustur. Bununla beraber
İstanbul patriği (İstanbul’un fethinden itibaren) saltanat merkezinde
bulunarak, Osmanlı hükümeti ile yazıştığından, bütün Ermenilerin
başvuru yeri ve katogikosların haberleşme aracıdır. Patrikler çoğunlukla
Eçmiyadzin’de piskopos olmuş yahut oraya gidip gelmiş olan piskoposlardan seçilmiş olmakla, İstanbul ve bağlı Ermenileri Eçmiyadzin’e
yatkın ve oraya gönül vermiş olarak her sene İstanbul’dan oraya surreler
gönderilirdi. Eçmiyadzin, Revan Rusya tarafından işgal edilince, Rus
ülkesinde kalmış, buraya gönderilen surreler kestirilmiş ve Sis katogikosluğuna daha ziyade ehemmiyet verilmiştir19.
Sultan II. Mahmud devrinde, Ermenilerin itibarlılarından biri olan
Kazaz Artin, Rusya büyükelçiliği, devrin dışişleri bakanı Akif Paşa’dan
İstanbul’dan Eçmiyadzin’e gönderilen surrelerin eskiden olduğu gibi,
gönderilmesi için Ermenilere uyarılarda bulunması üzerine Kazaz Artin,
17 Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir: 21-39, Hazırlayan: Cavid Baysun, Türk Tarih Kurumu
Yayını, Ankara 1963, s.234.
18 Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir: 21-39, Tezkire: 38, s.235.
19 Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir: 21-39, s.236.
259
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Akif Paşa’ya şöyle demiştir: Daha önce Eçmiyadzin İran Devleti elinde
iken, İstanbul orasını buraya çekerdi. Şimdi Rusya gibi kuvvetli ve şiddetli
bir devlet eline geçmiştir. Bundan sonra burasını o tarafa çeker, Ermenilerden Rusya’ya yatkınlıklar olur, Osmanlı Devleti de bunu görüp, Ermenilerden soğur. Hâlbuki şimdi Osmanlı Devleti’nin ekonomik gücü Ermenilerin
elindedir ve bütün Osmanlı memurlarının parası ve muhasebesi Ermeni
sarraflarının odalarındadır. Osmanlıların yanında en çok yaygın olan ırz
ve namusları Ermeni uşaklara teslim ve tevdi olunuyor. Bu güven sarsılırsa
Ermeni topluluğu büyük yıkıma uğrar, Osmanlı Devleti de siyaseten zarar
görür. Onun için İstanbul’un Eçmiyadzin ile olan bağını kesmek gerekir.
Binaenaleyh Eçmiyadzin surrelerinin kesilmesine karar verdirdim. Siz de
buna dayanmalısınız... uyarılarına Akif Paşa olumlu bakmış ve Rusya
baş tercümanının uyarılarına önem vermemiştir20. Bundan sonra Ruslar doğrudan doğruya Ermenileri kendi yanlarına çekmeye çalışmışlar
ve giderek Ermeniler içinde hayli taraftar kazanmışlardır. Bu konuda
Osmanlı Devleti’nin gafletinden yahut tegafülünden çokça yaralanmışlardır. 1856’da Ermeniler bir nizamname kaleme alıp, Babıâli’ye vermişlerdir. O zamanlar Ermeniler içinde Sis manastırının şenlenmesini
isteyenler varsa da Eçmiyadzin tarafına yüzünü çevirenler çoktu. Rusya
yanlıları bu düşünceye işlerlik kazandırmak için Sis’in şan ve şöhret
kazanmasını istemedikten başka, Sis dairesi halkının eski usul üzere
kendi kendilerine katogikos seçmelerine olur vermeyip, genel olarak
Ermeniler tarafından seçilmek usulünün konulması iddiasına düşerek
İstanbul’daki Ermeni patrikhanesi meclisinin çoğunluğunun görüşü ile
Nigogos’un katogikosluğu reddedilmiştir21.
Osmanlı ülkesinde, daha önce de Selçuklu mülkünde, bütün tarihleri
göz önüne alındığında, birlikte yaşayan, kader birliği içinde bulunan,
her dinden ve mezhepten toplulukların arasına ayrılık tohumları XIX.
yüzyılda atılmış, bu tohumlar asrın ortalarından itibaren meyveye
dönmüş, sonlarında ve XX. yüzyılın başlarında, ekenlerce, devşirilmeye
başlanmıştır.
Ülkenin içinde bulunduğu kötülüklerden kurtulmanın tek yolu
olarak, Türklerin hakanı ve yeryüzü Müslümanlarının halifesi olan,
Sultan II. Abdülhamid’i tahttan uzaklaştırmayı gören İttihad ve Terakki
Cemiyeti ve partisi, yurtdışında, Paris’te 1902 ve 1905’te gerçekleştirdiği
20 Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir: 21-39, s.236.
21 Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir: 21-39, s.238.
260
Prof. Dr. Mustafa KESKİN
iki toplantıda, işbirliği içinde bulunduğu gayr-i Türk ve gayr-i müslim
örgütlerin ve mensuplarının hiç de Osmanlı Devleti’nin bir bütün halinde
devamından yana olmadıklarını, hatta ayrılıkçı hareketlerine destek
vermeleri için Avrupa devletlerini, Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmaya davet ettiklerini gördüğünde anlayacaktır. Bunu anladıklarında
da iş işten geçmişti. İttihad-ı anâsırcılık türküsünü tutturanlar, Balkan
faciasında yanıldıklarını ve yandıklarını görmüşlerdir. Düşündüklerinin
birer ham hayal olduğunu anlamışlardır. Eyvah bu baziçede biz yine yandık, zira ki ziyan ortada acep ne kazandık demek zorunda kalmışlardır.
Böyle bir düşünce Osmanlı toplumunu teşkil eden bütün unsurlarca
paylaşılmış olmalıdır. Çünkü kaybedenler hepsidir. Kaybetmenin bir
derecesi de yoktur. Elbette kazananlar olmuştur. Tahmin edersiniz ki
kazananlar, sömürgeleştirilmesini elzem gördükleri Osmanlı Devleti’ni
ve onun hatıralarını tarihe gömenlerdir. Osmanlı Devleti’nin ve toplumunun yıkılmasını kolaylaştıranlar ve gerçekleştirenlerin, olmuş bitmiş
facialardan dolayı üzüntü beyan etmeleri, teşbihte hata olmaz, kurbanını
yiyen timsahın gözyaşı dökmesi gibidir. XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın
başlarında, Osmanlı Devleti’nin tasfiye sürecinde, meydana gelen ve
gerçekten insanlık tarihinin önemli ızdıraplarına sebebiyet veren hadiseler tek taraflı bir incelemeye konu edinilirse, bu, tarihin saptırılmasına,
nesillerin birbirinden nefret etmesine, netice olarak dünya barışının
zedelenmesine yol açar ki, buna kimsenin hakkı olmasa gerektir.
261
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
BİBLİYOGRAFYA
Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir: 21-39, Hazırlayan: Cavid Baysun, Türk Tarih Kurumu
Yayını, Ankara 1963.
Cömert, Hüseyin, 1831 Nüfus Sayımında Kayseri, İl Kültür Turizm Müdürlüğü
Yayını, Kayseri 1993.
__________, XIX. Yüzyılda Kayseri, Mazaka Yayınları, Kayseri 2007.
Karpat, Kemal, “1880’de Kayseri Sancağının Sosyal, Ekonomik ve İdari Durumu”,
Çev: Bayram Bayraktar, Belleten, C.56.
Keskin, Mustafa, Kayseri Nüfus Müfredat Defteri 1831-1860, Kayseri Büyükşehir
Belediyesi Kültür Yayınları, Kayseri 2000.
Salnamelerde Kayseri, Hazırlayanlar: Uygur Kocabaşoğlu, Murat Uluğtekin,
Kayseri Ticaret Odası Yayınları, No: 16, Kayseri 1998.
182 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri.
184 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri.
262
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
ERMENİ MEKTEPLERİ VE ULUSAL
KİMLİK OLUŞUMU
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
Uşak Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Uşak-TÜRKİYE
Tlf.: (İş) 0276 263 42 69, (MSN) 0533 366 47 71, e-posta: [email protected]
263
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermeniler, tıpkı diğer cemaatler gibi kendi
millet mekteplerinde çocuklarını eğitmişlerdir. XVIII. yüzyılın sonlarından
itibaren Kilise ve zengin Ermenilerin önderliğinde Ermeniler arasında mektep
açma süreci hızlanmıştır. Islahat Fermanın ilanından sonra sınırsız mektep
açma hakkına sahip olan Gayrimüslim tebaa bu fırsatı iyi şekilde değerlendirmiştir. Bu dönemde Ermeni mektepleri bütün ülke sathına yayılmıştır.
Ermeni mekteplerinin kontrolsüz ve hızla çoğalması bu eğitim kurumlarında
okutulan kitapların, görevli personelin denetlenmesi gibi pek çok sorunu
beraberinde getirmiştir. Mekteplerin Ermeni muallimleri ulusal özerklikten
ve kendi kimliğini belirtmekten yana olduklarını açıkça ifade etmekteydiler.
Mekteplerde okutulan kitaplar, Ermeni toplumunu Osmanlı’dan koparmaya
yönelik olup milliyetçilik propagandası içermekteydi. Bu ayrılıkçı fikirler ve
emperyalist devletlerin Ermeni toplumu üzerindeki yoğun misyoner faaliyetleri kısa sürede Ermeni toplumunda ulusal kimliğin oluşmasına sebep
olmuştur. Ermeniler, kendi millet mekteplerinde aldıkları eğitim yüzünden
bağlı oldukları devletten her anlamda uzaklaşan bir topluluk haline gelmeye
başlamışlardır. Uzun yıllardır süregelen olağan bir yaşantının bu şekilde
değişime uğraması, Osmanlı Devleti’nde huzursuzluk yaratmıştır. Bu tebliğde
Ermeni Mektepleri’nde verilen eğitimin bir sonucu olarak Ermeni toplumunda milliyetçilik hareketlerinin doğması ve yaygınlaşması, muallimlerin
ve mekteplerde okutulan kitapların ulusal kimliğin oluşmasındaki rolü arşiv
belgeleri doğrultusunda izah edilecektir.
264
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
I. ERMENİ MEKTEPLERİ
Osmanlı Devleti içinde yaşayan Ermeniler 18. yüzyılın sonuna
kadar bir mektep açma çabası içine girmemişlerdir. Kiliselerinde dini
eğitime mahsus bazı kurumların mevcudiyeti bilinmekteyse de kendi
cemaatlerine ait örgün eğitim kurumları 1790’lardan sonra açılmıştır.
Bu tarihten önce Ermeni aileler, çocuklarını Osmanlı Devleti’ndeki
Müslüman ve Rum cemaatine ait mekteplere göndermekteydiler1. 1856
yılında Islahat Ferman’ın ilanına müteakip diğer cemaatler gibi Ermeniler de mektep açma sürecini hızlı bir şekilde yaşamışlar ve devletin
her bir köşesine sayısı 20. yüzyılın başlarında bine yaklaşan mektep
binaları inşa etmişlerdir2.
Osmanlı Devleti diğer milletlere tanıdığı eğitim özgürlüğünü Ermeni
milleti için kabul ederek aynen uygulamıştır. Uzun yıllar Müslümanlar
1
2
Örneğin, Balıkesir’de yaşayan Ermeniler 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra kendi
mekteplerini kurmuşlardır. Ermeniler mekteplerini açtıkları zaman ve sonrasında
çocuklarını Müslüman ve Rum okullarına göndermeye devam etmişlerdir. Bkz.
Mustafa Murat Öntuğ, “Balıkesir’deki Ermeni Kilisesi ve Mektep Açma Faaliyetleri”, OTAM, S.19, Ankara 2008, s.354-356.
Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, C.1-2, İstanbul 1977, s.759-760.
265
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ile birlikte yaşayan Ermeni toplumu kendi millet mekteplerini açtıkları
zamana kadar Müslümanlar ile gayet iyi ilişkiler geliştirmişler; kültürel
ve sosyal hayatta birbiri ile kaynaşmışlardır. Bu durum kendi mekteplerini açtıkları ilk yıllarda da devam etmiştir. Lakin Osmanlı Devleti’nde
yabancıların açtıkları mektepler kısa süre içinde Osmanlı tebaası olan
Gayrimüslim unsurlar üzerinde etkili olmaya başlamışlardır. Gayrimüslimler arasında kendi millet mektepleri nüfusuna oranla az olan millet
ise Ermenilerdi. Yabancı Okullar ve onların müesseselerinden fazlaca
istifade eden Gregoryen Ermeni cemaati uzun propaganda sonucunda
Katolik ve Protestan cemaatine ayrıldılar. Osmanlı Devleti Gregoryen Ermenileri dışında ilk olarak Katolik ve sonra Protestan Ermeni
Kilisesi’ni tanıdı. Ermeni milletinin üçe ayrılması yabancı misyonerlerin çok işine yaradı. Artık yeni nesil Ermeni gençlerini etkilemek ve
Osmanlı’dan koparmak için gerekli olan ortam hazırlanmıştı.
Gregoryen cemaatini okullar konusunda yeni atılımlar yapmaya
zorlayan iki ana etken bulunmaktaydı. Bunlardan ilki Amerikan Protestan misyonerlerinin Anadolu’da açmış oldukları okullarda tatbik
ettikleri eğitim-öğretim faaliyetleri, ikincisi ise İstanbul Gregoryen
Ermeni cemaati içinde ortaya çıkan siyasî kargaşadır. Bu mücadele
sonrasında Ermeni cemaati içinde Batıda eğitim görmüş Ermeniler
ağırlık kazanmaya başladılar, aydın ve liberal olan bu zümre, gelenekçi
ruhban Ermeni zümresine karşı eğitim konusunda daha etkin olmaya
başlamıştır3. Ermeni milliyetçiliğinin mektepleşme süreci içerisinde
aktif bir duruma gelmesi 1878 Berlin Kongresi kararları ile olmuştur.
Nitekim daha önce dağınık halde bulunan kültür dernekleri 1880 yılında
birleştirilerek Ermeni Okulları Genel Birliği teşkil olunmuştur. Bu sayede
mevcut Ermeni okullarının ders programları ve öğretmenlerde aranan
şartlar belli bir düzeye getirilmiştir.
Gregoryen Ermeniler, Osmanlı Devleti içinde pek çok mektepler
açtılar. Protestan ve Katolik olanları da eğitime önem verdiler ve onlar
da mektep açmaya başladılar. Açılan mekteplerin büyük çoğunluğu ruhsatsızdı. Devlet ile yapılan yazışmalardan anlaşıldığı kadarıyla ruhsat
almamak için ellerinden gelen mücadeleyi de vermekteydiler. 19. yüzyılın
sonlarında Osmanlı Devleti’nin Maarif Nazırı Ahmed Zühtü Paşa’nın
3
266
Selçuk Akşin Somel, “Cemaat Mektepleri ve Yabancı Misyoner Okulları”, (Yay.
Haz. Halil İnalcık-Günsel Renda),Osmanlı Uygarlığı 1, KBY, İstanbul 2003, s.393394.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
1894 tarihinde Osmanlı Topraklarındaki Yabancı Okullar hakkındaki raporuna göre Osmanlı ülkesinde 427 adet yabancı okul, 4.547 tane azınlık
okulu vardır. Bu azınlık okullarından 498’si ruhsatlı diğer 4.049’u ise
ruhsatsızdır4. Devlet ruhsatsız olan cemaat mekteplerini denetlemekte
yetersiz kalmıştır. Cemaat okulları kısa zamanda Gayrimüslimlerin
kendi tarih ve kültürlerinin öğretildikleri, gençlere bağımsızlık fikrinin
aşılandığı ve millî bağımsızlıkları için yabancı devletlerin siyasetlerine
alet oldukları eğitim kurumları haline gelmiştir.
Yabancı okullar ve Gayrimüslimlere ait mekteplerin zararlı faaliyetlerinden burada okuyan Müslüman çocukları ve diğer Gayrimüslimleri korumak amacıyla Osmanlı Devleti bazı tedbir almaktaydı5. 1869
Maarif-i Umumîye Nizamnamesi’nin 129. maddesi özellikle Osmanlı
Devleti’ndeki cemaat ve yabancı mekteplerin teftiş ve denetlenmesini
hedeflemiştir. Bu madde, mektep öğretmenlerinin diplomaları, mekteplerde okutulacak derslerin bir listesinin ve ders kitaplarının Osmanlı
Maarif Nezareti’nce onaylanmasını öngörüyordu6. Ancak uygulamaya
bakıldığında bunların pek azına uyulduğu, o dönem bizzat devlete
sunulan teklif ve layihalardan anlaşılmaktadır7. Buna rağmen 20. yüzyıla
gelindiğinde Ermeni milletinin mektep sayısı bine yaklaşmıştı. 1874
yılında Ermeni okul sayısı 520 idi. 1900’de 813 Ermeni okulunda ise
81.222 öğrenci eğitim görmekteydi8. Ermeni okul sayısı 25 yıl içinde
4
5
6
7
8
Necmettin Tozlu, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Ankara 1991,
s.76-78.
Alınan tedbirler için bkz. Mustafa Murat Öntuğ, “Osmanlı Devleti’nin Ermeni
Mektepleri Üzerindeki Denetimi”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C.III, Kayseri
2007, s.325-326.
M. Hidayet Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar, İstanbul
1997, s.122-124.
Mehmet Ali bin Abdullah Selim’in hükümete sunduğu layihâda; …yabancıların
kontrolündeki misyoner mekteplerinin, mahalli idareciler tarafından teftiş ve denetiminin yapılmadığı, yurtdışından getirdikleri ve kendi matbaalarında bastıkları zararlı
yayınlara Ermenilerin rağbet ettikleri gibi öğretmen kılığındaki komitecilerin etkisinde
kaldıkları, bunların önlenebilmesi için Maarif Nizamnamesi’nin teftiş ile ilgili hükümlerinin uygulanması ve bu faaliyetleri önleyecek yeni hükümlerin konması, mekteplerin
teftişinde Ermenice bilen müfettişlerin görevlendirilerek teftiş işinin ciddi bir şekilde
yapılması belirtilmektedir. Bkz. Hüseyin Bulut, Nurettin Birol, “XIX. Yüzyılın
Sonlarında Sivas Vilayetinde Ermenilerin Faaliyetleri ve Alınması Düşünülen
Tedbirler ve Mehmet Ali bin Abdullah Selim’in Layihâsı”, Erzincan Eğitim Fakültesi
Dergisi, C.8, S.1, Erzincan 2006, s.1-11.
Ramazan Çalık, Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid Döneminde Ermeni Olayları,
Ankara 2000, s.109.
267
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
% 64 artmıştır. Osmanlı Devleti, sayıları hızla çoğalan mekteplerin
denetimini sağlamakta zorlanmasına rağmen yeni mekteplerin açılması
konusunda devamlı olumlu tutum sergilemiştir.
19. yüzyılın son çeyreğinde ve 20. yüzyılın başlarında Osmanlı
ülkesinin değişik pek çok yerine Ermenilerin yeni mektep inşası için
yaptıkları ruhsat başvuruları kabul edilmiştir9. Mevcut ruhsatsız olan
cemaat mekteplerine Maarif Nezareti tarafından ruhsatnâme verilip,
mekteplerin ders programları bağlı oldukları patrikler ve metropolidlere
bırakılmıştı10. Böylece Ermeniler, Osmanlı ülkesinde kendi cemaatleri
tarafından idare olundukları, kendi dilleri ile eğitim yaptıkları özgür
bir ortamda yaşamışlardır. Osmanlı Devleti’nin savaşlarla uğraştığı
1908-1916 yılları arasında Ermenilerin okul açma taleplerini olumlu
karşılaması, kendi tebaasına eğitim özgürlüğü konusunda gösterdiği hoş9
Ermenilerin mektep inşasına ruhsat verilen yerlerden örnek için bkz. İzmit kazası
Yuvacık Köyü Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), DH.MUİ., Belge No:52-1/37;
Geyve kazası Kurtbelen köyü, DH.MUİ., Belge No:125/11; Malkara kasabası,
DH.İD., Belge No:30-1/4; Muş sancağı Çanlı Manastırı, DH.İD., Belge No:30-2/8;
Çapakcur kazası Çevlik kasabası, DH.İD., Belge No:30-2/54; Ankara vilayeti Mihalıçcık kazası Kuyucak kasabası, DH.İD., Belge No:162-1/53; Giresun’un Kumyeli
mahallesi, DH.İD., Belge No:214/8; Aydın vilayeti Ödemiş kasabası, DH.İD., Belge
No:214/13; Aydın vilayeti Menemen kasabası, DH.İD., Belge No:214/15; Kilis
kasabası Deveciyan mahallesi, DH.İD., Belge No:214/18; Muş Alvarih köyü, DH.İD.,
Belge No:214/19; Erzurum vilayeti Refaiye kasabası, DH.İD., Belge No:214/20.
10 Cemaat mektepleriyle askerlik hizmetleri hakkında Rum, Ermeni ve Ermeni Katolik
Patrikhaneleri ile Bulgar Eksarhlığı’ndan daha sonra da Rum Melkit, Katolik ve
Keldani Patrik vekâletlerinin başvuruları üzerine 5 Kasım 1911 tarihinde tanzim
olunan nizamnamenin askerlik hizmeti 11 maddeden oluşmaktadır. Cemaat
mektepleriyle ilgili olanı 17 maddedir. Bu maddelerden bazıları şöyledir: Mevcut
okulların ve açılacak olan yeni okulların ruhsatlarının mahalli maarif idaresi
tarafından verilmesi; Ders programlarının patrikhane ve metropolidhanelerce
tanzim ve tasdik edilmesi; Muallim ve muallimelerin iktidar ve ehliyetlerini tasdiki
patrikhane ve metropolidhanelerden yedlerine verilecek ehliyetnamelerin Maarif Nezaretince ve maarif müdürlerince kabulü münasiptir; Tebaa-ı Osmanîden
derece-i kifayede muallim yetiştirilinceye kadar ecnebi muallimlerin dahi istihdamı
caizdir; Maarif müfettişi hükümete karşı mesul olan ruhani reisi bade’l-ihbar bir
mektebi icray-ı teftiş edebilir; Cemaat okulları mezunlarına verilecek diploma
ve şahadetnamelerin bir tarafı Türkçe diğer tarafı kendi lisanlarıyla muharrer
bulunmak bu surette tanzim ve tasdik olunacak diploma ve şahadetnamelerin
muteber tutulması iktiza eder; Gayrimüslim cemaat mektepleri için devlet bütçesine tahsisat namıyla bir meblağ kaydedildiği halde bundan her cemaate ait
hissenin kendi ruhani reisine verilmesidir; Ruhani reisleri gösterecekleri lüzum
üzerine cemaat mekteplerinin masraflarına medar olmak üzere iane toplayabilirler.
Nizamnamenin tamamı için bkz. BOA, DH.İD., Belge No:69-2/10.
268
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
görünün ispatı olmuştur. Aynı dönemde Rusya, Kafkasya’daki Ermeni
mekteplerini 1885 yılında kapatıp Eçmiyazin Katolik Kiliseleri’ni yasaklayıp, mal ve emlaklarına el koymuştur. Rusya bu yaptıklarıyla da yetinmeyip, Ermenilere Ya Rus tabiiyetine geçersiniz ya da Rus topraklarını terk
edersiniz diyerek baskı yapmıştır11.
Ermeniler, 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde artık eskisi gibi devlete
sadık değillerdi ve ayrı bir devlet kurmak için mücadele içine girmişlerdi.
Şüphesiz yabancı okulların buna büyük katkısı olmuştur.
II. YABANCI OKULLARIN ERMENİ
MEKTEPLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Osmanlı ülkesinde misyonerlerin açtığı yabancı okulları, Ortodoks, Katolik ve Protestan olmak üzere üç gruba ayırmak mümkündür. Misyonerlerin Anadolu’daki asıl hedefi Müslümanlar olmuştur.
Fakat devletin aslî unsuru olan bu tebaayı devlete karşı ayaklandırmada
başarılı olamayacaklarını anlayınca, yeni hedef Gayrimüslimler olarak
belirlenmiştir. Böylece Osmanlı Devleti’nde yaşayan Gayrimüslimlerden
Ortodoksların hamisi Rusya, Katoliklerin hamisi Fransa ve Avusturya,
Protestan’larınki İngiltere ve Amerika olmuştur. Bu ülkeler açtıkları
okullarda hangi dinden olursa olsun tüm milletlerin çocuklarının eğitim
almalarına imkân tanımışlardır. Yabancı okullardan Katolik Cizvitler’in
açtığı Latin okulları ve ABD’nin Protestan okulları Ermeniler tarafından
en rağbet görenleri arasında yer almıştır. Bu okullarda okuyan Ermeni
gençleri ileride Ermeni ulusalcılığının ortaya çıkmasında çok etkili
olmuşlardır.
ABD, Anadolu’daki misyonerlik faaliyetlerini ABCFM (American
Board of Commissioners for Foreign Missions) sayesinde yürütmekteydi.
ABCFM özellikle Doğu Anadolu’da dönemin şartları içinde çok kapsamlı
bir okul ağı kurmuştu12. Bu okul sistemi kız eğitimine önem vermekteydi.
Bu noktada bölgedeki Müslüman ve Hıristiyan okul eğitimlerinden
farklılık göstermekteydi. Özellikle ABCFM okulları Anadolu’daki Ermeniler üzerinde kültürel, düşünsel ve siyasal alanda çok önemli etkileri
11 Rusya’nın Ermeniler üzerindeki etkisi hakkında bkz. Davut Kılıç, “Rusya’nın
Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesinin Rolü”, Ermeni Araştırmaları,
S.2, Ankara 2001.
12 Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika 19. yüzyılda Osmanlı
İmparatorluğundaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul 1991, s.16-17.
269
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
olmuştur. Bu okullar Ermeni kız öğrencilere yönelik eğitim vermiştir. Bu
sayede Doğu Anadolu’daki Ermeni kızları arasında okur-yazarlık oranı
hızla yükselmiştir. Ayrıca Amerikalı misyonerler Gregoryen Ermeni
eğitiminin gelişmesine de katkı sağlamışlardır13. Ermeniler yeni çağdaş
eğitim kurumlarında gördükleri eğitimin sonucu olarak Osmanlı idaresine karşı olumsuz bir yaklaşım sergilemeye başlamışlardır. ABCFM
okullarından yetişen yeni kuşak Ermeni gençleri Osmanlı sosyal ve
kültürel yaşantısından uzaklaşmışlardır14. Böylece yüzyıllardır birlikte
ortak değerlere sahip yaşayan iki toplum arasında büyük bir kopma
meydana gelmiştir.
1850’lerden sonra Anadolu’da özellikle Ermeni halkının oturduğu
şehir ve kasabalarda tesis edilen Amerikan okulları ve bunlara bağlı
teşekküller, Ermeni gençleri ihtilâlci fikirlerle yetiştirmiş ve ileride
Ermeni gençlerinin Türk düşmanı olmalarına sebep olmuştur. Örneğin Bitlis Kasabası’nda bulunan Amerikan misyoner mektebinin Bitlis
ve çevresinden okumaya gelen Ermeni gençlerini kandırıp, Osmanlı
Devleti’ne karşı nasıl isyancı yaptığını 1890’da Zaptiye Nazırı olan
Hüseyin Nazım Paşa’nın derlediği Ermeni olaylarına ait istihbarat
raporlarından okumak mümkündür15.
Hınçak komitesinin faaliyetleri yıllarca Merzifon Amerikan
Koleji’nden idare edilmiştir. 1913 yılında kolejdeki 32 öğretmenin 11’i
ermenidir. Kolejdeki 425 öğrencinin 200’ü Rum, 160’ı Ermeni, 40’ı Rus
ve sadece 25’i Türk’tür16. Merzifon Amerikan Koleji Rum ve Ermeni
çetelerine her türlü yardımı yapmıştır. Okulun öğretmenleri öğrencilerini Osmanlı Devleti aleyhine devamlı surette kışkırtmışlardır. Bu ve
benzer yabancı okullardan mezun olan öğrenciler ise ileride kendi cemaat
mekteplerinde öğretmenlik yaparak Rum ve Ermeni gençler üzerinde
ulusal kimlik oluşumunda önemli pay sahibi olmuşlardır.
13 Somel, “Cemaat Mektepleri ve Yabancı Misyoner Okulları”, s.396-397.
14 Tahsin Fendoğlu, “Ermeni Probleminin Doğuşunda Amerikan Protestan Misyonerlerinin Rolü (XIX. YY), Ermeni Araştırmaları 1, Türkiye Kongresi Bildirileri, C.I,
Ankara 2003, s.456-459.
15 Ermeni Olayları Tarihi, C.I Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı
Arşivi Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 1994, s.174.
16 Adnan Şişman, XX. Yüzyılın Başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin
Kültürel ve Sosyal Müesseseleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2006, s.66.
270
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
Ermeni ihtilal ve komitecilerin bir bölümü bu kolejde yetiştirilmiştir. Yurt dışında kurulan Hınçak ve Taşnak gibi Ermeni örgütleri
de bölücü-yıkıcı çalışmaları için Merzifon Koleji’ni seçmişlerdi. Bu
örgütler bölgede ilk olarak devlete sadık Ermenileri sindirmeye çalışmış, devlete ihanet etmeyenler ise öldürülmüştü. Osmanlı Devleti
öldürülen bu Ermenilerin yetimlerine sahip çıkarak, devlete sadakatle
hizmet edenleri himaye ettiğini göstermeye çalışmıştır. 1893 yılının
başlarında Merzifon ve çevresinde çıkartılmaya çalışılan ayaklanma
girişiminin arkasında da Amerikan Koleji bulunduğu anlaşılmıştır17.
Olayların ortaya çıkarılması amacıyla Sivas Vilâyeti’nin yaptığı tahkikat
neticesinde, 1893 olaylarındaki bildiri ve afişlerin Merzifon Amerikan
Koleji’nin matbaasında basılmış olduğu, okulun Ermeni çocuklarını
hükümet aleyhine yetiştirdiği tespit edilmiştir. Bu durum, dönemin
Dâhiliye Nazırı Halil Rıfat Paşa tarafından yabancı mekteplere yönelik bir takım teftiş ve denetim amaçlı tedbirlerin alınması yönünde
hükümete önerdiği kararların çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Bu kararlar
arasında, Protestan mektepleri bulunan kazalarda istihdam olunacak
kaymakamların İngilizce veya Fransızca bilenlerden seçilmesi ve sürekli
teftiş yapacak ikişer müfettişin vilâyetlere tayini; özel yabancı okullar
hakkında Maarif Nizamnamesi’nin teftişe ait hükümleri yetersiz olduğundan, Hariciye ve Maarif Nezaretince yeni bir nizamname layihasının
sefaretlerin muvafakati ile hazırlanması; ruhsatlı veya ruhsatsız açılmış
olan özel okulların teftişi ve dâhili durumları hakkında iyi haber alabilmek için valiler tarafından özel yetişmiş dil bilen hafiyeler istihdam
edilmesi; Vilâyetlere atanacak kaymakamların mahalli dillere vâkıf olmaları için Mekteb-i Mülkiye-i Şahane öğrencilerinin üç kısma ayrılması ve
Arap, Rum ve Ermeni dillerinden birinin tahsiline mecbur tutulmaları;
zararlı yayınların basımına meydan vermemek için Dersaadet ve taşradaki ruhsatsız olan matbaaların ruhsatlı hale getirilip, Nizamname’ye
uygun çalıştırılması gibi maddeler bulunmaktadır18. Maarif Nazırı Zühtü
Paşa’nın Protestan okulları hakkında Abdülhamid’e sunduğu 1893
tarihli tezkerede Protestan okullarının programını ve amaçlarını şöyle
17 İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara,
1990, s.139; Hidayet Vahapoğlu, Osmanlı’dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar,
s.21.
18 Detaylı bilgi için bkz. Nurettin Birol, Halil Rıfat Paşa Dönemi ve İcraatları (18271901), (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış doktora tezi)
Malatya 1999, s.145-147.
271
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ifade etmiştir19: Bu okullar iptidaî, rüşdî ve idadî olmak üzere üç kısım
halinde kurulmuşlardır. En önem verilmesi gereken dersler, Ulum-i
Diniye, Tarih ve İngilizce’dir. Zühtü Paşa üç dersin amacının Osmanlı
topraklarında Protestanlığı yaymak, öğrencilerin zihinleri karıştırıp
halkın merkezi yönetime bağlılığını sarsmak ve diğer yabancı ve özellikle
de Fransız okullarının kültürel etkisi ile mücadele etmek, bu etkiyi silip
kendi etkinliğini ön plana çıkarmaktır.
Özellikle 19. yüzyılın sonlarında yabancı misyonerlerin Anadolu’da
açmış oldukları okullar vasıtasıyla Osmanlı tebaası olan Müslüman ve
gayrimüslimleri devlet aleyhine eğitmeye başlamaları üzerine, Padişah II.
Abdülhamid dönemin Anadolu Islahatı Umum Müfettişi Şakir Paşa’dan
durumu yerinde inceleyerek sonuçlarını en kısa sürede kendisine rapor
etmesini istemiştir. Şakir Paşa 1898’de Padişah’a bir layiha hazırlayarak
göndermiştir. Bu layihada özetle; yabancı okulların ve cemaat mekteplerinin zararlı faaliyetlerinden dolayı tamamen kapatılması gerektiği ya
da devlet tarafından sıkı denetim altında tutulması gerektiğini, ayrıca
Doğu Anadolu’da Türk Sanat Okulları açılmasının lüzumundan bahsetmektedir20. Yabancı ve cemaat mekteplerinin teftişi ve denetlenmesi ile
ilgili benzer raporların daha sonraki yıllarda da hazırlandığı görülmektedir. 1899 yılında hazırlanmış olan başka belgede yabancı okullara olan
ilgilin artmasından dolayı devletin, 13 vilayette yeni iptidai ve rüştiye
seviyesinde mektepler açması, Müslüman ve Gayrimüslimlerin okullara
mecburen devam ettirilip, bedava eğitim görmelerinin sağlanması gibi
tedbirler alması istenmiştir. Ayrıca belgede yabancı okulların ve azınlık
mekteplerinin müfredatlarının iyi tahlil edilmesi, gerekli olan derslerin
Türkçe okutulmasının sağlanması, okulların denetimi esnasında yabancı
dile hâkim müfettişlerin tedarik edilmesi gibi konulara da değinilmiştir21.
Maalesef bütün bu ve benzer tekliflerin devlete sunulan birer öneriden
öteye gitmemiş, yabancı ve azınlık okulları, Osmanlı ülkesinde Gayrimüslim gençleri din ve milliyet ayrımı gözetmeksizin devlet aleyhine
yetiştirmeye devam etmişlerdir.
1 Temmuz 1915 tarihinde Suriye, Haleb, Musul Vilâyetlerine ve
Urfa, Zor mutasarrıflıklarına Başkumandanlık vekâletinden yapılan
19 Yahya Akyüz, “Abdülhamit Devrinde Protestan Okulları ile İlgili Orijinal İki Belge”,
Eğitim Fakültesi Dergisi, (1970), C.3, S.1-4, s.121-131.
20 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, 8. Baskı, İstanbul 2001, s.222.
21 BOA, Y.A.Res., Belge No:101/39-3.
272
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
tebligata dair Emniyet-i Umumîye Müdüriyeti’nden çekilen Nazır Talat
imzalı şifreli telgrafta22; Rusya hududuna komşu Doğu Anadolu ile
Zeytun, Suriye ve Adana sahillerinden çekilen ve çekilecek olan Ermenilerin iç ve dış haberleşmesin Türkçe olması, yeni tesis edilecek yerlerde
Ermeni okulları açılmasına müsaade edilmemesi ve Ermeni genç ve
çocuklarının tahsillerine hükümet mekteplerinde devam ettirilmeleri
istenmektedir. Telgrafta ayrıca, İstanbul’daki Ermenice gazetelerin
yayınına izin verilip, diğer vilâyetlerdeki gazetelerin kapatılması da
ifade edilmektedir. Ermenilerin yukarıda ifade edilen yerlerde Ruslar
ve diğer devletlerle birlikte hareket ederek önceden çıkardıkları isyanlar
Osmanlı hükümeti tarafından unutulmamıştır. Bu tür olayların çıkmasında Ermeni kilisesi ve okullarının büyük etkisi olmuştur. I. Dünya
Savaşı’nın devam ettiği sırada Osmanlı hükümetinin böyle bir karar
almış olması yadırganmamalıdır.
Bugüne kadar yabancı okullar, onların açtıkları eğitim kurumları
ve diğer müesseseleri üzerine pek çok bilimsel çalışma yapılmıştır23.
Çalışmalarda bu kurumların Ermeni milliyetçiliğinin oluşmasında ne
kadar önemli misyonerlik faaliyeti ifa ettiği ortaya konulmuştur. Bununla
birlikte yukarıda ifade edildiği gibi Ermeni Millet Mektepleri üzerine
sınırlı araştırma yapılmıştır24. Sınırlı yapılan araştırmalarda şu soruların cevaplarını bulmak pek mümkün değildir: Ermeni mekteplerinde
22 BOA, DH.ŞFR., Belge No:54/261.(18 Şaban 1333).
23 Bkz. Necmettin Tozlu, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Ankara,
1991; Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika 19. yüzyılda
Osmanlı İmparatorluğundaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul, 1991; İlknur
Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara, 1990; M.
Hidayet Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar, İstanbul,
1997; Adnan Şişman, XX. Yüzyılın Başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin
Kültürel ve Sosyal Müesseseleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2006; Adnan
Şişman, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Kurulan Yabancı
Sosyal ve Kültürel Müesseseler”, Türkler, C.14, Ankara, 2002; Süleyman Büyükkarcı, Türkiye’de Amerikan Okulları, Konya 2002; Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde
Misyoner Okulları, İstanbul 2005; Nejdet Sevinç, Ajan Okulları, İstanbul.
24 Ermeni Millet Mektepleri üzerine yapılan çalışmalar çoğunlukla şehir bazında
olmuştur. bazı örnek araştırmalar için bkz. Kenan Ziya Taş, “20. Yüzyılın Başında
Güneydoğu Anadolu’daki Azınlık/ Ermeni Okulları”, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’ye
Armağan, (Eylül 2005), S.6, s.627-636; Nurettin Birol, “XIX. Yüzyılın Sonlarında
Sivas Vilayetinde Azınlık ve Yabancı Eğitim-Öğretim Kurumları ve Faaliyetleri”,
Osmanlılar Döneminde Sivas, Sivas Sempozyumu Bildirileri 21-25 Mayıs 2007,
C.1, Sivas, 2007, s.425-452; Nejla Günay, “Maraş Ermenileri’nde Eğitim-Öğretim
Faaliyetleri”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C.III, Kayseri, 2007, s.385-398; Süley273
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
okutulan derslerin ve Ermeni matbaası, mekteplerde nasıl bir eğitimöğretim yapılıyordu? Ermeni öğretmenler ve öğrencilerinin Ermeni
olaylarının çıkmasında ve hızlanmasında etkileri neydi? vb. şimdi bu
sorulara cevap verilmeye çalışılacaktır.
III. ERMENİ MEKTEPLERİNDE OKUTULAN
DERSLER VE MATBAANIN ÖNEMİ
Ermeni eğitim sistemi içinde ilk resmi okul 1790 yılında Amira
Şinork Mıgırdıç Miricanyan tarafından devletten izin alınmak suretiyle
İstanbul Kumkapı Fıçıcı sokağında açılmıştır. Kumkapı Ermeni okulunda
gramer eğitimi verilmesi diğer okullardan onu farklı kılmaktaydı. 19.
yüzyılın ilk yarısında başta İstanbul olmak üzere Osmanlı ülkesinin
hemen her yerinde yeni Ermeni okulları tesis edilmişti. Aynı dönemde
yeni açılan okulların dışında Ermeni gençlerinin daha iyi yetişmelerini
sağlamak amacıyla yabancı ülkelere öğrenciler gönderilmeye başlanmıştır. 1810 yılında Paris’te misyoner teşkilatının desteği ile açılan
Yaşayan Doğu Dilleri Okulu’na, 1816’da Moskova’da kurulan Lazaryan
Enstitüsü’ne, Tiflis’te kurulan Nersesyan Semineri’ne 1823 yılında Ermeni
gençleri gönderilmiştir25.
19. yüzyılın başında İstanbul’da bulunan Ermeni milletine ait okulların tamamında aynı derslerden oluşan program uygulanmaktadır.
Programda yer alan dersler ise şöyledir:
I-Ermenice: Alfabe, Kıraat, Dini Kıraat
II-Din: Hıristiyanlığın Esasları, Dualar, İlâhiler
III-Yazı: Alfabe, Ermenice ve Türkçe senet yazmak
IV-Hesap, Rakam: Türkçe olarak yapılır ve dört kısma ayrılırdı. Kara
cümle, Çıkma, Zarb, Taksim
Bu derslerden sonra rublu, buçuklu, çulatalı, zincirli taksim ve ortak
payı denilen hesap usulleri de öğretiliyordu26. 1825 yılına kadar Ermeniler arasında Ermenice gramer bilen çok az kişi vardı. İstanbul’da sadece
Kumkapı mektebinde gramer okutuluyordu ve okula devam edenler
man Büyükkarcı, İstanbul Ermeni Okulları, Konya, 2003; Mustafa Murat Öntuğ,
“Balıkesir’deki Ermeni Kilisesi ve Mektep Açma Faaliyetleri”, s.343-364.
25 Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık …, s.24.
26 Ergin, Türk Maarif Tarihi, s.752.
274
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
yukarıda ifade edilen derslerin dışında Gramer, Hitabet, Mantık gibi
dersler tedris etmek suretiyle âlim, filozof unvanlarını alabilmekteydiler.
1824 yılında Patrik Karabet, Kumkapı’da bulunan okulu himayesine
alıp, ders programını ıslah etmiştir. Okulun yeni dersleri Türkçe ağırlıklı yapıldı ve burası Âli Mektep (Yüksekokula) dönüşmüş oldu27. 1840
yılından itibaren Avrupa’da tahsil gören Ermeni öğrencilerin ülkeye
dönmeye başlamasıyla birlikte eski tedrisatta da bir takım yeniliklerin
yapılması lüzumlu görülmüştür. Aynı yıl ilk defa Kumkapı’da Lusaviriç
isimli Kızlar Mektebi açıldı. Bu dönemde Ermeni okullarında tedris olunan dersler ise şöyledir28: Ermeni Gramer ve Tahrir; Ermenice, Türkçe
ve Fransızca Hüsnü Hat; İlmî, Siyasî ve Tabiî Coğrafya; Hesap; Cebir;
Fransızca Gramer, Tahrir ve Mükâleme; Resim; Türkçe Gramer ve Tahrir;
Tarih; Hendese; Mantık; Usulü Defterî, Ticaret.
Bu okutulan derslerin Ermenilerin 19. yüzyılın başlarında okullarında gösterdikleri programdan çok daha kapsamlı olduğu anlaşılmaktadır. Avrupa’da eğitim almış Ermeni gençlerinin, Osmanlı Devleti’ndeki
Ermeni Millet mekteplerinin modernleşmesine katkısı şüphesiz büyük
olmuştur.
Ermeni mektepleri devamlı gelişmekte olan eğitim kurumlarıydı.
Mekteplerde değişik, yeni eğitim sistemi ve teknikleri uygulamaktaydı.
Bu anlayış sonucu Ermeniler, 19. yüzyılın ikinci yarısında 1860’lı yıllarda
Van’da Yedi Kilise Ermeni Ziraat Mektebi’ni açmışlardır. Ermeni ziraat
mektebi, Van Vilâyeti’nde ziraatın gelişmesine büyük katkı sağladığı
gibi bölgenin fakir köylü çocuklarına eğitim imkânı da sağlamıştır.
Bundan dolayı devlet, on bin kuruşun umumi bütçeden mükâfat, taltif ve yardım amaçlı Yedi Kilise Ermeni Ziraat Mektebi’ne verilmesini
uygun görmüştür29.
27 Ergin, Türk Maarif Tarihi, s.752-753; İlhan Tekeli-Selim İlkin, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin Oluşumu ve Dönüşümü, TTK,
Ankara, 1999, s.36.
28 Ergin, Türk Maarif Tarihi, s.755-756.
29 Ticaret ve Ziraat Nezareti’nin 23 Aralık 1913 tarihindeki tahrirat raporunda
mektebin durumu ve faydası şöyle ifade edilmektedir: Elli seneden beri evlâd-ı
vatanın feyz ve intibâhına hizmet etmekte ve erbâb-ı hamiyetin mu’âvenet ve himayetiyle idâre olunmakta olan Yedi Kilise Ermeni Zirâ’at Mektebini geçenlerde bizzat gidip
gezmek ve seksen kadar fakir köylü çocukların cidden şâyan-ı memnûnuyet bir surette
ve bir tarz-ı müfîd-i a’melide burada tahsîl etmekde olduklarını re’yü’l-ayn görmüştüm
irfân-ı memleket nâmına şayân-ı tebcil olan bu müessesenin zaruret-i idaresi anlaşıldığı
zaman pek müte’essir olduğum ve bu gibi müessesâtın tergîb ve takdîrini en lâ-büd
275
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Ermeni Patrikliği’nce hazırlanıp 1894 yılında Maarif Nezareti’nce
Ermeni millet mekteplerinde okutulması uygun bulunan kitaplar şunlardır: Ulûm-ı Diniye, Ermeni Lisanı ve Edebiyatı, Lisan-ı Türkiye, Lisan-ı
Fransevî, İngilizce, İlm-i Hesap, Tarih (Genel, Ermeni ve Osmanlı diye üç
kısım), Coğrafya, İlm-i Servet-i Milel, Filosofiye, İlm-i Hikmet, Hıfzu’sSıhha, Usûl-ı Defter, Hüsn-i Hatt.
Listede bulunan bu kitaplar Ermeni millet mekteplerinde okutulan
derslerin neler olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Yine aynı
fihriste göre 146 kitabın tamamına yakının lisanı (İngilizce, Fransızca,
bir Coğrafya, bir Hüsn-i Hat kitabı hariç) Ermenice olup, müelliflerin
tamamı da (bir kitap Türkçe) Ermenidir30. Böylece Ermenilerin 18.
yüzyılın sonlarında Osmanlı ülkesinde başlattığı mektepleşme süreci,
Osmanlı Devleti’nin Gayrimüslim tebaasına sağladığı eğitim özgürlüğü
sayesinde kısa sürede ilerleme kaydetmiştir. Ermeniler, 19. yüzyılın
sonlarında kendi mekteplerinde Ermeni müellif ve Ermeni lisanıyla
yazılmış eserlerin okutulduğu, okul programları ve dersleriyle modern
eğitim yapan kurumlar seviyesine ulaşmışlardır.
Kiliselerin bahçesine veya yanına inşa edilen Ermeni mektepleri
genellikle, taştan birkaç katlı ve değişik hizmetler verebilecek büyük
yapılardan oluşmaktaydı. Örneğin Balıkesir Karaoğlan Mahallesindeki
Ermeni mektebi Ermeni Kilisesi yanında tesis edilmiştir. Erkek ve kız
çocuklarının eğitim göreceği mektep, 30 m. uzunluğunda, 14 m. eninde
ve 10.5 m. yüksekliğinde, 3 kapılı, 106 pencereli taş bir yapıdır. Mektep,
kız ve erkek çocukların ayrı ayrı eğitim göreceği birer bodrum ve ikişer
kat olarak planlanmıştır. Yani binanın bir bodrumu ve iki katında kızlar,
binanın diğer tarafındaki bodrum ve iki katında erkekler eğitim görecektir. Mektebin bodrum katından kiliseye giden ara bir yolun bulunması,
Ermeni eğitiminde kilisenin etkisi olduğunu göstermesi bakımından
önemlidir. Bu mektebe ek olarak yapılan bina ise iki katlı olup üst kat
eğitim için, alt kat ise dükkân olarak inşa edilmiştir31.
bir vazife bildiğim için on bin guruş kadar bir mükâfat-ı nakdiye ile mazhar-ı taltîf ve
mu’âvenet buyurulmasını sûret-i mahsusada… bkz. BOA, DH.İD., Belge No:190/22.
(24 Muharrem 1332).
30 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:30/50; Öntuğ, “Osmanlı Devleti’nin Ermeni Mektepleri Üzerindeki Denetimi”, s.34.
31 Öntuğ, “Balıkesir’deki Ermeni Kilisesi ve Mektep Açma Faaliyetleri”, s.355357.
276
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
Gregoryen Ermenilerin, Osmanlı ülkesi içinde açtıkları mekteplerin dışında, Protestan ve Katolik olan Ermeni cemaatleri de eğitime
önem verdiler ve onlar da Osmanlı topraklarında pek çok mektepler
açtılar. Ermeni Protestan veya Katolik cemaatine ait okulda nasıl bir
eğitim verilmekteydi, hangi dersler okutulmaktaydı? Bu sorunun cevabını verebilmek için Nezaret-i Maarif-i Umumîye tarafından 16 Mayıs
1911 tarihinde mektep açma ruhsatı verilmiş olan Diyarbakır’ın Hasırlı
Mahallesi’ndeki Ermeni Katolik cemaatine ait kız çocuklarının eğitim
göreceği okulu örnek vermek yerinde olacaktır32.
Diyarbakır şehri Hasırlı Mahallesi’nde bulunan, Ermeni Katolik
mektebi ruhsat evrakının içinde okulda yapılacak eğitim, okulun tahsil
süresi, idareci kadrosu, okutulacak olan kitap ve risaleleri gösteren tablolar mevcuttur. Buna göre; ibtidaî ve rüşdî kısımlarında sadece gündüz
eğitim yapacak olan kız mektebinin, öğrenci sayısı yüz olarak belirlenmiştir. Tahsil süresi, üçü iptidaî ve üçü rüşdî olmak üzere altı senedir.
Şimdilik iptidaî derecesinde eğitim verecek okulun, İdareci kadrosunu
oluşturan müdür, muallimler ve diğer personel Ermeni Katolik cemaatindendir33. Maarif Nezareti tarafından yapılan inceleme neticesinde
mektepte tedris olunacak kitap ve risalelerin okutulmasında bir mahzur
görülmemiştir. Mektepte okutulacak kitap ve risalelerin isimleri, ait
olduğu fen, müellifi, lisanı, basım yeri, basım tarihi aşağıdaki tabloda
gösterilmiştir (Bkz. Tablo-1).
Tablo-1 Ermeni Katolik Kız Mektebi’nde Tedris Olunan Kitap ve Risaleler
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Kitap ve Risalenin İsmi
Elif-bâ
Akâid-i Diniye
Musavver Muhtasar Tarih-i Mukaddes
Musavver Muhtasar Tarih-i Mukaddes
Fransızca sarf (Gramer)
Musavver Fransızca Kıraat Kitabı (Lanfanis)
Musavver Fransızca Kıraat Kitabı
(Liktor) birinci kısım
Musavver Fransızca Kıraat
Kitabı (Liktor) ikinci kısım
Kıraat Kitabı birinci kısım
(Mayrin Lizo)
Bahis olduğu Fen
Hurûf-ı hece
Akâid
Ahd-i atîk ve cedid
“
“
“
Usûl-ı sarf-ı Fransevî
“
“
“
Lisanı
Ermenice
“
“
“
Fransızca
“
Basım Yeri
Dersaadet
Viyana
“
“
Paris
“
Basım Tarihi
1907
1905
1883
1910
1910
1889
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
Ermenice
Dersaadet
1910
Usûl-ı sarf-ı Ermeni
32 BOA, İM, 1329, Ca/7. (17 Cemaziyelevvel 1329).
33 BOA, İM, 1329, Ca/7, (belgenin ekleri).
277
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
10
11
12
13
14
Kitap ve Risalenin İsmi
Kıraat Kitabı ikinci kısım
(Mayrin Lizo)
Sarf Kitabı birinci kısım
Sarf Kitabı ikinci kısım
Kıraat Kitabı birinci kısım
(Tankıram?)
Kıraat Kitabı ikinci kısım
(Tankıram)
15
İlm-i Hesab birinci ve ikinci kısım
16
İlm-i Hesab üçüncü ve dördüncü kısım
17
18
Coğrafya ikinci sene-i ibtidaiyesine mahsus
Lisan-ı Osmanî
Bahis olduğu Fen
Lisanı
Basım Yeri
Basım Tarihi
Usûl-ı sarf-ı Ermeni
“
“
1910
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
1909
1909
“
“
“
“
“
1910
“
“
“
“
“
1910
“
“
1908
“
“
1908
“
Türkçe
“
“
1910
1325
Talim-i hesab
a’mâl-i erbaa
Küsûrat-ı adiye
aşariye vesaire
Umûmi
Sarf
Tablo incelendiğinde tedris olunacak kitapların 18 adet olduğu ve
bunların Fransız Kıratı ve Osmanlı Lisanı dışındaki bütün kitapların
Ermeni müellifleri tarafından, Ermeni lisanında yazıldığı görülmektedir.
Yazılan eserlerin tamamına yakını 20. yüzyılın başlarında basılmıştır.
Buda eserlerin devamlı değişen eğitim koşullarına göre yeni bilgiler
ışığında yazıldığını göstermesi bakımından önemlidir.
Osmanlı toplumunda yaşayan Ermeniler 1567 tarihinde açtıkları
matbaa ile yayın hayatına geçmişlerdir. Yıllar içinde açılan matbaaların
sayıları başta İstanbul olmak üzere İzmir gibi devletin büyük şehirlerinde
hızla artmıştır. Osmanlı Devleti’nde Ermeni matbaalarının çoğalması,
yalnızca kendi yayınlarının fazla olması ve bunları basacak matbaaya ihtiyaç duyulmasıyla ilgili değildir. Gayrimüslim diğer milletler ve özellikle
Müslüman tebaa basım işinde Ermeni matbaalarını kullanmaktaydılar.
1567-1923 tarihleri arasında Ermeni matbaalarında basılan dergi ve
gazete sayısı 598’dir. Basılan kitaplar arasında ise hemen her türden
binlerce eser bulunmaktaydı34.
Ermeni mekteplerinde okutulan kitapların büyük kısmı İstanbul
ve İzmir’de Ermeni matbaalarında basılmıştır. Ermeni Patrikhanesince
hazırlanan ve Osmanlı Maarif Nezareti tarafından okutulmasına izin
verilen 146 kitaptan oluşan fihriste göre 1868-1893 yılları arasında
34 Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Hazırlayanlar: Yavuz Özgüldür, Ali Güler, Suat Akgül,
Mesut Köroğlu, Kara Harp Okulu Basımevi, Ankara 2001, s.43-45.
278
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
İstanbul’da 24 matbaada 138 eser basılmıştır35. Basılmasına müsaade
edilen fihristteki kitapların matbaalara dağılımı ise aşağıdaki tabloda
gösterilmiştir (Bkz. Tablo-2).
Tablo-2 Ermeni Matbaaları ve Basılan Kitap Çeşidi
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
Matbaa Adı
Agobyan
Alemyan
Aramyan
Arevlek
Aşciyan
Bağdadliyan
Balnes
Berberyan
Boyaciyan
Civelekyan
Estepanyan
Hafafyan
Kürekciyan (Kürkciyan)
Mahmud Bey
Markiryan
Matbaa-i Amire
Mekteb-i Sanayi
Mihran
Nikogosyan
Papazyan
Serviçen
Şirket-i Mertebiye
Yazıcıyan
Zartaryan
Mamuryan
Kudüs-ı Şerif Manastır
Mihtaryan
Londun
Litografya
TOPLAM
Bulunduğu Yer
İstanbul
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
İzmir
Kudüs
Venedik
İngiltere
29
Basılan Kitap Çeşidi
2
2
9
2
2
20
2
40
3
1
1
9
3
1
2
1
1
1
2
11
5
12
1
5
2
2
1
1
2
146
Tablodaki bilgilere göre; İzmir’de Mamuryan Matbaasında sadece 2
kitap, diğer 4 eser Kudüs, İngiltere ve Venedik’te basılmıştır. İstanbul’daki
24 matbaada toplam 138 eser neşredilmiştir. Ermenilere ait 20 matba35 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:30/50.
279
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ada baskısı yapılan 123 eserin 40’ı Berberyan, 20’si Bağdadliyan, 11’i
Papazyan matbaalarında, 15 kitap ise 4 Türk matbaasında basılmıştır.
Kitaplarından sadece Hüsn-i Hatta dair olan iki eser Litografya (Taş
baskı) dır36.
IV. ERMENİ MEKTEPLERİNDE EĞİTİM
Ermeni mekteplerinde verilen eğitimin Ermeni öğrenciler arasında
ulusal kimliğin oluşmasında büyük önemi vardır. Hüseyin Nazım Paşa,
Zaptiye Nazırlığı döneminde derlediği Osmanlı istihbarat raporlarını
3 Ocak 1897 tarihinde “Ermeni Târih-i Vukûâtı” adıyla II. Abdülhamid’e
sunmuştur. Raporlarda Ermeni mekteplerindeki muallimlerin bölücü
ve yıkıcı fikirlerle masum Ermeni öğrencileri kandırıp, Osmanlıya karşı
nasıl birer isyancı yaptıklarıyla ilgili pek çok kayıt bulunmaktadır. Bu
kayıtları konu başlıklarına ayırarak bazı örnekler verilmesi, Ermeni
mekteplerindeki eğitimin Ermeni ulusal kimliğinin oluşmasına nasıl
katkı sağladığını göstermesi bakımından önemlidir.
a. Mektep muallimlerinin isyancı ve bölücü faaliyetleri: Yabancı
mekteplerde okumuş ve ihtilalci örgütlere mensup Ermeni muallimler
bağımsız Ermenistan fikrini gerçekleştirmek için Ermeni ahali üzerinde
yoğun propaganda yapmaktaydılar. Haçin Ermeni Mektebi muallimi
“Jirayir” nam-ı diğer Mardiros Garip Boyacıyan Yozgat ve köylerindeki
Ermeni Kiliselerine gidip buralarda toplanan ahaliye yaptığı konuşmalarda37 biz artık Osmanlı Devleti’nin idaresi altından çıkarak bundan sonra
müstakil olup rahat edeceğiz. Umum Ermeniler her tarafta ve hatta Rusya’da
bulunan Ermeni karındaşlarımız da bizzat ittifak eyledi. İstanbul’dan emirler
alıyorum. Ermenileri bizim Yozgat Sancağımızda ben ittifak ettiriyorum.
Umum devlet bize taraftardır. En ziyade bize yakın olan İngiltere Devletidir. Bu uğurda kanımız dökülsün büsbütün mahv olalım. Boş durmayalım.
Papazlar vasıtasıyla ve ayinler ile cümlesine yemin ettirip imza alın diyerek
açıkça Ermenileri devlete karşı isyana teşvik etmiştir. Ermeni muallimler,
Osmanlı hükümeti aleyhinde ihtilal çıkarmak maksadıyla Ermeni cemaatini isyana tahrik etmek, asker yazmak, asker için para toplamak gibi
36 Taş baskısı kitaplardan Hüsn-i Hat isimli eser Haçik Tahtaciyan tarafından Ermenice ve Fransızca lisanında 1893 yılında; Abraham Muradyan’ın Türkçe Hurufat
Numunesi Türkçe ve Ermenice lisanlarında 1890 yılında basılmıştır.
37 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.4.
280
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
fesat işleri de tertip etmekteydiler38. Ermenistan’ın kurulması için çalışan
muallimler gizli yardım sandıkları oluşturup, para topluyorlardı. İzmit
Ortaköy mektebi muallimlerinden Mihran ve Ohannes Ermenistan’ın
kurulabilmesi için gizli yardım sandığı tesis ederek para toplamaktan
haklarında cezai işlem başlatılmıştır39.
Ermeni muallimler ülkeye girmesi yasak zararlı gazete, risale gibi
eserleri okumakta ve görev yaptıkları mekteplere bunları kaçak olarak
sokmaktaydılar40. Erzurum Ermeni mektebi muallimine yurtdışından
gönderilen Hınca (Yeni Sada) gazetesi zararlı yayınlar olmasından dolayı
ülkeye sokulması yasaklanmıştır41.
Muallimler bu olayların dışında; isyan çıkarmak, ahaliye fesat vermek, Ermeni öğrencilere mugayir kıraat okutmak, ruhsatsız gazete
çıkarıp kaçak yayınlayıp dağıtmak, halkı kışkırtacak konuşmalar yapmak,
silah ve bomba imal etmek, adam öldürmek gibi suçlardan ceza almaktaydılar42. 22 Eylül 1896 tarihinde Galata Ermeni Kilisesi avlusundaki
Ermeni mektebinin muallimi Doğramacıyan Karabet Efendi’nin odasındaki çekmeceden sabun kalıbı şeklinde ve şimdiye kadar zuhur eden
humbaralara gayr-i müşabih bir surette 3 adet dinamit humbarasıyla,
2 revolver ve Truşak gazeteleri bulunmuştur43.
b.Ermeni öğrencilere okutulan zararlı dersler: Mekteplerde Ermeni
çocuklarına devlet aleyhinde dersler okutuluyor ve fesat şarkılar öğretiliyordu. Devlet bu tür zararlı dersleri yasaklamıştır. Öğrencilere
38
39
40
41
42
Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.25.
BOA, ZB, Belge No:436/46.
BOA, DH.MKT., Belge No:1509/35.
BOA, DH.MKT., Belge No:1495/41.
Ermeni muallimlerin işledikleri suçlardan dolayı aldıkları cezalarla ilgili pek çok
rapor ve arşiv belgesi bulunmaktadır. Bkz. Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.29, 37, 38,
42; C.II, s.239, 243. 420; Trabzon hadisesinden dolayı Ermeni mektebi muallimlerinden Bıyıklıyan Ohannes ve Kirkor’un cezalandırılması (10 Aralık 1896) BOA,
İ.AS., Belge No:19/1314/B-15; Kiğı Ermeni mektebi muallimi İvadis’in sorgulanması (25 Ağustos 1888) BOA, DH.MKT., Belge No:1525/90; Sivas Ermeni mektebi
muallimi Manuk Efendi’nin vaaz verdiği (9 Mart 1887) BOA, DH.MKT., Belge
No:1403/ 91; Manuk Efendi’nin izinsiz toplantı yaptığı için hanesin kapatılması
(25 Mart 1887) BOA, DH.MKT., Belge No:1407/ 32; Tokat’ta Ermeni mektebi
muallimlerin izinsiz gazete çıkarıp, bazı yerlere asmaları (18 Nisan 1887) BOA,
DH.MKT., Belge No:1413/63; Aynı konuda (28 Nisan 1887) BOA, DH.MKT., Belge
No:1416/54.
43 Ermeni Olayları Tarihi, C.II, s.401.
281
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ayrılıkçı fikirler, Ermeni Kilisesi ve Tarihi dersinde anlatılmaktaydı.
Osmanlı Devleti bu dersin yerine Osmanlı Tarihi’nin okutulmasını
sağlamıştır44. Ermeni öğretmenler ise söz konusu dersleri şifahi olarak
anlatmaya devam etmişlerdir45. Ermenilerin sakin olduğu vilayetlerin
birleştirilerek, Ermenistan namında bir hükümetin müstakil olarak
teşkil edileceği, İslam ahalisinin taşrada Ermenileri öldüren, Kürtler
ve Türklerden intikam alınacağı her yerde anlatılarak Ermeni toplumu
galeyana getirilmekteydi. Özellikle Ermeni öğretmenler tarafından genç
nesillere ulusal bilinç kazandırmak amacıyla derslerde sürekli “Bağımsız
Ermenistan” fikri işleniyordu46. Sansaryan Ermeni mektebinde yapılan
bir arama esnasında Ermeni ihtilal hareketine dair evrak ve fotoğrafların yanı sıra mektep kitapları arasında bir adet Ermenistan haritası
da bulunmuştur47.
Ermeni muallimler fesat şarkılar yaparak öğrencileri tedris ettiriyorlardı. Bu yolla öğrencilerin kafalarını İslam düşmanlığı ve bölücü
fikirlerle doldurmak kolay oluyordu. Divriği kasabasında mektep hocası
olan Toros veled-i Agop’un çocuklara talim ve neşretmek üzere bir
takım fesat şarkılar kaleme aldığı ve suçu sabit görüldüğünden beş sene
kal’a- bend cezası almıştır48. Yine Başkale kasabasında bulunan Ermeni
mektebi muallimi Vanlı Debbağyan Ebkar Efendi’nin evinde bulunan
zararlı evraklar arasında mekteplerde okutulmak üzere yazılmış şarkılar
bulunmuştur. Bu olaydan sonra Ermeni mekteplerinde şarkının kesin
olarak yasaklanmasıyla ilgili Hakkâri vilayetine yazı gönderilmiştir49.
c.Ermeni Mekteplerine Hınçak ve diğer anarşist komitelerin
müdahalesi: Ermeni ihtilal komiteleri büyük hedef olarak gördükleri
bağımsız Ermenistan’ı kurabilmek için genç Ermenilerin bu davaya
sahip çıkmaları gerektiğini biliyorlardı. İhtilal örgütlerinin genç nesillere
milli bağımsız fikrini öğretileceği yerler ise şüphesiz mektepler olmuştur.
Yapılan yazışmalarda anlaşılacağı üzere yurtdışındaki Ermeni ihtilal örgütleriyle Osmanlı ülkesindeki Ermeni murahhaslığı arasında
direk bağlantı bulunmaktaydı. 1892 yılında Londra ve Marsilya Ermeni
44 Öntuğ, “Osmanlı Devleti’nin Ermeni Mektepleri Üzerindeki Denetimi”, s.322.
45 Somel, “Cemaat Mektepleri ve Yabancı Misyoner Okulları”, s.395; Ermeni Olayları
Tarihi, C.I, s.42, 43.
46 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.43, 65.
47 BOA, DH.EUM., Belge No:19/16.
48 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.40.
49 BOA, DH.MKT., Belge No:1424/32.
282
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
komitesinin Adana Ermeni murahhaslığına ve Osmanlı Devleti’ndeki
merkez komitelerine gönderdiği mektubun içeriği bu bağlantıyı net
şekilde ortaya koymaktadır. …Karadağ ve Sırbiye ve Romanya ordularında ve askeri mekteplerinde bulunan adamlarımızın terakkiyatından bu
sene dahi pek memnunuz. Nasıl ki İtalya, Fransa, Amerika, İsviçre, Avusturya ve Rusya ordularıyla mekteplerinde bulunan Ermenilerin terakkiyatı
daima muceb-i memnuniyetimiz olmaktadır… Oğlan ve kız mekteplerine
dikkat ediniz. Zira maarifsiz selamet olmaz. Büyük kabahatiniz akıllı ve
zeki muallimlerinizi teşvik ve teşci etmemiş olmanızdır. Bir direktör hocanız var idi, onu da Türk kafalıdır diye gaib ettiniz. Bin defa yazdık i onun
şiddetli arzularına tahammül ediniz ve kendisine para veriniz diye pek çok
para gönderdik… Malumunuz olsun ki, bu seneler zarfında Kilikya’nın bir
iş gösterememesi hocanızla iyi barınamadığınızdandır… Silah imal etmek
sanatında terakki ediniz ve Osmanlı mekteplerine Ermeni çocuklarını göndermeyiniz, zira Türk’e peyda ederler… bu mektupta ayrıca Armenia adlı
gazetenin Ermeni mekteplerindeki öğrencilere okutturulması ve yabancı
ülkelerde yetişen Ermenilerin kurulacak olan Ermenistan’da önemli rol
üstleneceği, mektep öğrencilerine gerekli ilgi ve alakanın gösterilmesi,
parasal desteğin sağlanması gibi konulara da yer verilmiştir50. Ermeni
ihtilal örgütleri mektep öğrencilerini devlet aleyhinde devamlı kışkırtmışlardır. Bu yoğun propaganda sonucunda pek çok mektep talebesi
Hınçak komitesi gibi ihtilal örgütlerine dâhil olup sonra da her türlü
eylemlere katılmışlardır51.
d.Mektep Talebelerinin Eylemleri: Ermeni mekteplerinde aldıkları
eğitimin ve Ermeni ihtilal komitelerinin kışkırtmalarının bir sonucu
olarak Ermeni öğrenciler arasında bölücü-yıkıcı görüşler hızlı yayılım
göstermeye başlamıştır. Ermeni öğrenciler silah, bomba yapıyorlar ve
Osmanlı Devleti’ne sadık Ermenileri öldürmek gibi korkusuzca eylemler
gerçekleştiriyorlardı. Yukarıda ifade edilen Jirayir’in biraderi Hamporsum Boyacıyan, Ermeni efradından olan Haçik Efendiyi, Osmanlı
hükümetine sadakat gösterdiği için, beş lira karşılığında 18 yaşında fakir
Ermeni mektebi öğrencisine öldürtmüştür52. Galata Ermeni mektebi
50 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.57-58.
51 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.48, 55, 72, C.II, s.239.
52 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.4-5.
283
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
talebesi Haçinli Karabet Çalıkyan ile hemşerileri suikast amaçlı kullanmak üzere şemsiye tarzında Vinçeşter tüfekler yapmışlardır53.
e.Ermeni mekteplerinde patlayıcı madde yapımı ve silah deposu
olarak kullanılması: 19. yüzyılın sonlarında özellikle İstanbul ve Doğu
Anadolu bölgesinde bulunan Ermeni mektepleri eğitim yapılan mekanlar
olmaktan çıkmış; silah, patlayıcı madde yapılan ve bunların saklandığı mekanlar haline gelmişti. 20 Haziran 1890 tarihinde Erzurum’da
Ermenilerin çıkardıkları isyanın başlama sebebi Erzurum’daki Ermeni
Kilisesi ve mektebinde silah imal edilip depolandığı yönündeki ihbarın
araştırılmasıdır. Mahkemenin izniyle papazın ve okul müdürünün nezaretinde zabıta tarafından mektepte arama yapılır. Bunu bahane eden
Ermeniler tahrik sonucu ayaklanırlar ve zabıtanın üzerine ateş açarlar.
Çıkan olaylarda 8 Ermeni ölür, 2 Müslüman şehit olmuştur. Ayrıca 60
Ermeni ve 45 Müslüman da yaralanmıştır. Askerin üzerine ateş açan
Ermeni çetecileri yakalanıp adalete teslim edilmişlerse de yabancı ülkelerin elçilerinin araya girmesiyle serbest bırakılmışlardır54.
Ermeni mekteplerinin teftişi esnasında binaların içlerinde pek çok
patlayıcı madde yapımında kullanılan malzeme, silah ve bomba bulunmuştur. 22 Ağustos 1896 tarihinde Sulumanastır Ermeni Kilisesi mektebinde yapılan aramada 3, kız mektebi öğretmeni Agoni’nin dolabında
36 olmak üzere toplam 53 adet humbara bulunmuştur. Bundan başka
Agoni’nin dolabında 7 kutu kapsül ve 4 kutu revolver fişek ve 1 deste
de dinamit kapsülü ele geçirilmiştir55. 10 Eylül 1896 tarihinde Hasköy
Ermeni mektebinde yapılan tahkikatta 6 humbara, 11 revolver ile 200
fişek bulunmuştur56. Yine Ağustos, Eylül 1899 tarihlerinde İstanbul’daki
mektep teftişlerinde Samatya Ermeni Kilisesi içinde bulunan erkek
mektebinde 3 adet humbara, Sulumanastırı’ndaki Ermeni kız mektebinde 1 adet dinamit kapsülü, 3 revolver ve 36 adet humbara ele geçirilmiştir57. Hasköy Ermeni Kilisesi’nde 5 humbara lağımı, 1 humbara,
Kilise içinde yer alan mektepte 11 revolver ve bu silaha ait 200 fişek
bulunmuştur58. Ermeni mekteplerinin bazılarında silah ve humbara
53
54
55
56
57
58
284
Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.14-15.
Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.XVIII.
Ermeni Olayları Tarihi, C.II, s.352.
Ermeni Olayları Tarihi, C.II, s.377.
Ermeni Olayları Tarihi, C.II, s.398, 423.
Ermeni Olayları Tarihi, C.II, s.401.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
üretimi de yapılmaktaydı. 22 Eylül 1896 tarihinde Galata Ermeni Kilisesi
bahçesindeki mektebin içindeki iki odada bir kimyahâne ve onun alet
ve edevatı bulunmuştur. Mektepte bulunan bombaların bizzat burada
üretildiğini göstermektedir59.
SONUÇ
Ermenilerin 18. yüzyılın sonlarında Osmanlı ülkesinde başlattığı
mektepleşme süreci, Osmanlı Devleti’nin Gayrimüslim tebaasına sağladığı eğitim özgürlüğü sayesinde kısa sürede ilerleme kaydetmiştir.
Ermeniler, 19. yüzyılın sonlarında kendi mekteplerinde Ermeni müellif
ve Ermeni lisanıyla yazılmış eserlerin okutulduğu, okul programları ve
dersleriyle modern eğitim yapan kurumlar seviyesine ulaşmışlardır.
Devletin her bir köşesine sayısı 20. yüzyılın başlarında bine yaklaşan
mektep binaları inşa etmişlerdir.
Osmanlı Devleti diğer milletlere tanıdığı eğitim özgürlüğünü Ermeni
milleti için kabul ederek aynen uygulamıştır. Uzun yıllar Müslümanlar
ile birlikte yaşayan Ermeni toplumu kendi millet mekteplerini açtıkları
zamana kadar Müslümanlar ile gayet iyi ilişkiler geliştirmişler; kültürel
ve sosyal hayatta birbiri ile kaynaşmışlardır. Bu durum kendi mekteplerini açtıkları ilk yıllarda da devam etmiştir. Lakin Osmanlı Devleti’nde
yabancıların açtıkları mektepler kısa süre içinde Osmanlı tebaası olan
Gayrimüslim unsurlar üzerinde etkili olmaya başlamışlardır. Gregoryen
Ermeni cemaati uzun propaganda sonucunda Katolik ve Protestan
cemaatine ayrıldılar. Ermeni Milletinin üçe ayrılması yabancı misyonerlerin çok işine yaradı. Artık yeni nesil Ermeni gençlerini etkilemek,
ulusal bilinç aşılamak ve Osmanlıdan koparmak için gerekli olan ortam
hazırlanmıştı. Ermeniler 19. yüzyılın sona gelindiğinde artık eskisi
gibi devlete sadık değillerdi ve ayrı bir devlet kurmak için mücadele
içine girmişlerdir. Osmanlı Devleti sayıları hızla çoğalan mekteplerin
denetimini sağlamakta zorlanmasına rağmen yeni mekteplerin açılması
konusunda devamlı olumlu tutum sergilemiştir.
Avrupa ve yabancı okullarda ihtilâlci fikirler aşılanarak yetiştirilen
Ermeni gençleri, birer Türk düşmanı haline getirilmiştir. Osmanlı ülkesinde Ermeni Milleti’nin okullarında Ermeni çocuklarına öğretmenlik
yapan bu gençler kısa sürede Ermeni öğrencileri etkileri altına aldılar.
59 Ermeni Olayları Tarihi, C.II, s.401-402.
285
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Ermeni öğretmenler tarafından genç nesillere ulusal bilinç kazandırmak
amacıyla derslerde Osmanlı Devleti aleyhinde dersler okutulmuş, fesat
şarkılar öğretilmiş ve sürekli Bağımsız Ermenistan fikri işlenmiştir. Özellikle Ermeni mektepleri üzerindeki yoğun misyoner baskısı ve Ermeni
ihtilal komiteleri Ermeni gençlerini Osmanlı Devleti’ne karşı isyancı
yapmada önemli roller üstlenmişler. Bunun sonucunda Ermeni kiliseleri
ve okulları silah yapılan ve depolanan mekânlar haline dönüştürülmüştür. Ermeni mekteplerinde aldıkları eğitimin bir sonucu olarak Ermeni
öğrenciler arasında bölücü-yıkıcı görüşler hızlı yayılım göstermiştir.
Artık Ermeni öğrenciler silah, bomba yapıyorlar ve adam öldürme,
bombalama gibi eylemleri korkusuzca gerçekleştiriyorlardı.
286
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ
KAYNAKLAR
1. Arşiv Belgeleri
DH.EUM.
DH.İD.
DH.MKT.
DH.MUİ.
DH.ŞFR.
İ.AS.
İM.
Y.A.Res.
Y.PRK.TKM.
ZB.
:19/16.
: 30-1/4, 30-2/8, 30-2/54, 162-1/53, 214/8,
214/13, 214/15, 214/18, 214/19, 214/20,
69-2/10, 190/22.
:1509/35, 1495/41, 1525/90, 1403/91,
1407/32, 1413/63, 1416/54, 1424/32.
:52-1/37, 125/11.
:54/261.
:19/1314/B-15.
:1329, Ca/7.
:101/39-3.
:30/50.
:436/46.
2. Tetkik Eserler
Akyüz, Yahya, “Abdülhamit Devrinde Protestan Okulları ile İlgili Orijinal İki Belge”,
Eğitim Fakültesi Dergisi, 1970, C.3, S.1-4.
Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, 8. Baskı, İstanbul 2001.
Birol, Nurettin, Halil Rıfat Paşa Dönemi ve İcraatları (1827-1901), İnönü Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, Malatya 1999.
Birol, Nurettin, “XIX. Yüzyılın Sonlarında Sivas Vilayetinde Azınlık ve Yabancı EğitimÖğretim Kurumları ve Faaliyetleri”, Osmanlılar Döneminde Sivas (Sivas Sempozyumu
Bildirileri 21-25 Mayıs 2007), C.1, Sivas 2007.
Bulut, Hüseyin- Birol, Nurettin, “XIX. Yüzyılın Sonlarında Sivas Vilayetinde
Ermenilerin Faaliyetleri ve Alınması Düşünülen Tedbirler ve Mehmet Ali bin Abdullah
Selim’in Layihâsı”, Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, C.8, S.1, Erzincan 2006.
Büyükkarcı, Süleyman, İstanbul Ermeni Okulları, Konya 2003.
Büyükkarcı, Süleyman, Türkiye’de Amerikan Okulları, Konya 2002.
Çalık, Ramazan, Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid Döneminde Ermeni Olayları,
Ankara 2000.
Ergin, Osman, Türk Maarif Tarihi, C. 1-2, İstanbul 1977.
Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C.I-II, Başbakanlık Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 1994.
Fendoğlu, Tahsin, “Ermeni Probleminin Doğuşunda Amerikan Protestan
Misyonerlerinin Rolü (XIX. YY), Ermeni Araştırmaları 1, Türkiye Kongresi Bildirileri,
C.I, Ankara 2003.
Haydaroğlu, İlknur Polat, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara
1990.
Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Hazırlayanlar: Yavuz Özgüldür, Ali Güler, Suat
Akgül, Mesut Köroğlu, Kara Harp Okulu Basımevi, Ankara 2001.
Günay, Nejla “Maraş Ermenileri’nde Eğitim-Öğretim Faaliyetleri”, Hoşgörü Toplumunda
Ermeniler, C.III, Kayseri 2007.
287
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Kılıç, Davut, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesinin Rolü”,
Ermeni Araştırmaları, S.2, Ankara 2001.
Kocabaşoğlu, Uygur, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika 19. yüzyılda Osmanlı
İmparatorluğundaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul 1991.
Mutlu, Şamil, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005.
Öntuğ, Mustafa Murat, “Balıkesir’deki Ermeni Kilisesi ve Mektep Açma Faaliyetleri”,
OTAM, S.19, Ankara 2008.
Öntuğ, Mustafa Murat, “Osmanlı Devleti’nin Ermeni Mektepleri Üzerindeki
Denetimi”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C.III, Kayseri 2007.
Sevinç, Nejdet, Ajan Okulları, İstanbul.
Somel, Selçuk Akşin, “Cemaat Mektepleri ve Yabancı Misyoner Okulları”, Yayına
Hazırlayan Halil İnalcık-Günsel Renda, Osmanlı Uygarlığı 1, KBY, İstanbul 2003.
Şişman, Adnan, XX. Yüzyılın Başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin Kültürel
ve Sosyal Müesseseleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2006.
Şişman, Adnan, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Kurulan Yabancı
Sosyal ve Kültürel Müesseseler”, Türkler, C.14, Ankara 2002.
Taş, Kenan Ziya, “20. Yüzyılın Başında Güneydoğu Anadolu’daki Azınlık/ Ermeni
Okulları”, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’ye Armağan, (Eylül 2005), S.6, s.627-636.
Tekeli, İlhan–İlkin, Selim, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin
Oluşumu ve Dönüşümü, TTK Yayını, Ankara 1999.
Tozlu, Necmettin, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Ankara 1991.
Vahapoğlu, M. Hidayet, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar, İstanbul
1997.
288
Prof. Dr. Mustafa OFLAZ
FRANSIZ YAZAR P.B. DALOH’UN “ERMENİSTAN
HAKKINDA HAKİKATLER” ADLI ESERİNE
GÖRE MÜSLÜMANLAR VE ERMENİLER
Prof. Dr. Mustafa OFLAZ
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Van-TÜRKİYE
Tlf.: 0 505 776 68 27, e-posta: [email protected], [email protected]
289
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
XIX. ve XX. yüzyıllarda Batılı devletlerden Osmanlı topraklarına çok
sayıda seyyah gelmiştir. Bir kısmı samimi hislerle Anadolu’yu, Osmanlı
Devleti’ni tanımak için gelse de, büyük çoğunluğu değişik faaliyetlerde
bulunmuşlardır. Bu insanlar gezdikleri bölgelerin sosyal, siyasî, ekonomik,
dinî etnik yapılarını araştırmışlar ve elde ettikleri bilgileri raporlar halinde
hükümetlerine sunmuşlardır. Bir kısmı da bizzat batılı devletler tarafından
gönderilen seyyahların özellikle Anadolu’ya gönderilmelerinin sebebi siyasî
amaçlı olup, verdikleri bilgiler de bu doğrultudadır. Ancak tamamen bağımsız
olarak ve tanıma amaçlı olarak gelen seyyahlar da vardır.
Seyyahlar şartlı olarak geldiklerinden bazen gördüklerini değil, görmek
istediklerini yazmışlardır. Dolayısıyla da zaman zaman Ermenilerin Müslüman
halkla olan sosyal ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtamamışlardır.
XX. yüzyıl başlarında Osmanlı ülkesine gelen yabancı seyyah-yazarlardan
birisi de Fransız P. B. Daloh’dur. Yazar-seyyah Doğu Anadolu’da yaşayan Müslüman ahali ile Ermenilerin durumlarını araştırmak gayesiyle bölgeye gelmiştir.
P. B. Daloh yaptığı seyahatten edindiği intibalarını yazarak Ermenistan Hakkındaki Hakikatler adıyla neşretmiştir. Bu eser daha sonra Osmanlı Türkçesi’ne
çevrilmiştir. Eserin tercümesi İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y.PRK.
TKM. tasnifinde bulunmaktadır. Eserin tercümesi 14 B. 1313 / Aralık 1895
tarihlidir. Tebliğimizde seyyah-yazarın eseri değerlendirilecektir.
290
Prof. Dr. Mustafa OFLAZ
Şark meselesinin 1683-1923 yılları arasında cereyan eden ve başlıca
hedefi Osmanlı Devletini yıkmaya yönelik ikinci safhasında başlıca
hedeflerden birisi de Osmanlı Devleti’nin Asya toprakları üzerinde
yaşayan Hıristiyanların, özellikle de Ermenilerin istiklal veya muhtariyetini isyan, reform ve dış müdahale metotlarıyla temin etmektir1.
Başta İngiltere olmak üzere, batılı devletler bu amaçlarına ulaşmak
için çeşitli siyasi faaliyetler gerçekleştirirken2, özellikle batıda yaşayan
Ermeniler de basını kullanmak suretiyle kendileri lehine bir kamuoyu
oluşturma gayreti içerisine girmişlerdir. Bu doğrultuda batı basınında
Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermenilerin katledildikleri haberleri çıkmaya
başlamıştır. Diğer taraftan da gene batılı bir kısım seyyahlar ve değişik
sebeplerle bölgeye gelmiş şahıslar; çeşitli gayelerle, ama çoğunlukla da
Şark meselesi çerçevesinde batılı devletlerin siyasi projelerine yardım
amacıyla Osmanlı ülkesini, özellikle de Ermenilerin yaşadıkları bölgeleri
1
2
Bayram Kodaman; “Osmanlı Siyasi Tarihi (1876-1920)”, Doğuştan Günümüze
Büyük İslam Tarihi, C 12, İstanbul 1989, s.22.
Salim Çöhçe; “Büyük Ermenistan’ı Kurma Projesi”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 1,
Mart-Nisan-Mayıs 2001, http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=De
rgiIcerik&IcerikNo=200.
291
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
gezerek gördüklerini ve intibalarını anlatan eserler kalem almışlardır3.
Ancak bunların çoğu önyargılı olup, eserlerinde verdikleri bilgilerin
bir kısmı da taraflıdır. Bunlar arasında az sayıda da olsa meseleleri,
gördüklerini objektif olarak yansıtanlar da vardır. Bunlardan birisi de
Fransız P.B. Daloh’dur.
1889 yılında Bitlis’e giden Daloh, yedi yıl kadar burada kaldıktan
sonra, dönüşünde Ermenistan Hakkında Hakikatlar isimli eserini yazmıştır. Eserde verdiği bilgilerden yazarın mesleği hakkında net bir bilgi
elde edemiyoruz. Ancak satır aralarında verdiği bilgilerden Osmanlı
Devleti ve ülkesi ile yakın ilgisinin olduğunu söyleyebiliriz. Mesela,
eserini neşrinden 22 yıl önce, 1873 yılında, henüz şehzade iken Sultan II. Abdulhamit’le bir vesile ile tanışmıştır4. Diğer taraftan yazarın
Ermenilerden de iyi ve ciddi dostları vardır. Daloh, 1889 yılı ortalarına
doğru bir tanıdığı vasıtasıyla, o tarihlerde Bitlis valiliğine atanan Rauf
Paşa ile tanışır. İfadelerinden anlaşıldığı kadarıyla Rauf Paşa kendisini
Bitlis’e davet eder. Bu daveti memnuniyetle kabul eden Daloh, 22 Ağustos
1889 günü, Rus vapur kumpanyasına ait İzof/Uzof adlı gemiye binerek
Trabzon’a gitmek üzere yola çıkar. Yazar 4 gün süren yolculuktan sonra
26 Ağustos’da Trabzon’a ulaşmıştır5. Daloh, paşa ile nerede tanıştığın
yazmasa da, bu bilgilerden Daloh’un o sıralarda İstanbul’da olduğunu
ve Rauf Paşa ile de burada tanıştığını tahmin ediyoruz.
Daloh, Trabzon’dan Gümüşhane-Erzurum yoluyla Bitlis’e ulaşmıştır.
Yazar Bitlis’te Rauf Paşa’nın yanında yedi yıl müddetle ikamet etmiştir.
Yazar burada bulunduğu müddet içerisinde çevreyi gezmiş, Bağdad’a
kadar gitmiştir. Ancak Bağdad dışında gezdiği yerler hakkında fazlaca
bilgi vermemiştir. Daloh eserini Bitlis’ten dönüşte yazmıştır.
Daloh eserinin bir yerinde ise kendisinin 25 seneden beri şarkta
yaşadığından bahsetmektedir6. Yazarın burada şark derken Osmanlı
ülkesini kastettiğini tahmin ediyoruz. Ancak şahsın hangi vesile ile
3
4
5
6
292
Seyyahlar ve seyahatnameler hakkında detaylı bilgiler için bakınız; İsmail Mangaltepe, XIX. Yüzyıl Fransız Seyyahlarına Göre Van, Basılmamış Doktora Tezi,
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2005.
P. B. Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, Terc. Veli, Başbakanlık Osmanlı
Arşivi, Paris 1895, Y.PRK.TKM., Belge No:37/1, s.48.
Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.6-7.
Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.45.
Prof. Dr. Mustafa OFLAZ
bölgede bulunduğunu bilemiyoruz ve eserde de bu hususla ilgili bir
bilgi yoktur.
Eserin Osmanlıca tercümesi Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Y.PRK.
TKM. tasnifinde Dosya 37, Gömlek 1’de kayıtlıdır. Kitapçığın tarihi ise 14
B 1313 olarak verilmiştir. En dış kapağında Receb 1312 tarihiyle birlikte
eserin adı olarak Ermenistan Hakkındaki Hakikat yazmakta, başka bir bilgi
bulunmamaktadır. İç kapakta ise eserin ismiyle birlikte Gözüyle görmüş
bir şahidin hikâyesi ve tırnak içerisinde İyi yap da herkes itdiğini söylesün
ibareleri yer almaktadır. İç kapakta yer alan bilgilere göre eser Paris’te
1895 yılında basılmıştır. Eserin mütercimi olarak ise Veli kulları ibaresi
yer almaktadır. Eserin Osmanlıcaya ne zaman çevrildiği hakkında ise
ne kapakta ne de iç kısımlarda bir bilgi bulunmamaktadır. Eser mukaddime ve iki bölümden meydana gelmektedir. Ancak bölümlerin başlığı
mevcut olmayıp, birinci bölüm ile ikinci bölüm arasında konular yönüyle
bir farklılık bulunmamaktadır. Ayrıca her bölüm de kendi içerisinde bir
konu bütünlüğüne sahip değildir. Ayrıca konu başlıkları mevcut olmayıp,
verilen bilgiler de dağınık olarak kaydedilmiştir.
Daloh eserinin giriş kısmında kendisini bu eseri yazmaya iten sebepleri açık ve net olarak ifade etmektedir. Yazarı bu kitapçığı yazmasının
ana sebeplerinin başında 1895 yılı ve öncesinde Avrupa ve Amerika
basınında, Doğu Anadolu’da meydana gelen olaylar hakkında yapılan
neşriyattır. Bu yazıları dikkatle okuyan Daloh, bunların pek çoğunun
kötü niyetli olduğunu ve olayları abartarak ifrat dereceye çıkarttığını
görmüştür. Ayrıca yazara göre bu eserleri yazanlar gerek Osmanlı ülkesi
gerekse ülkenin adetleri hakkında hiçbir bilgiye de sahip değillerdir.
Bu durumu gören Daloh, eserini yazmaya karar verir. Eser Bitlis’den
döndükten sonra yazıldığı gibi, meydana gelen son hadiselerin tesiri de
yoktur. Aksine, değiştirilen bazı hadiseler hakkında doğru bilgi vermek
amacıyla yazılmıştır. Daloh, bir Fransız olarak meseleleri tarafsız olarak
yazma kudretini de kendisinde görmektedir. Yazar eserinin meseleye
tarafsız olarak bakanlarda yardım vazifesini göreceğini de ümit etmektedir. Ayrıca bölge hakkında ciddi bilgi sahibi olduktan sonra hadiseler
hakkında bir fikir sahibi olunabileceğini düşünmektedir7. Bu sebepler
doğrultusunda da eserini yazma fikri oluşmuştur.
7
Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, Mukaddime, s.3-5.
293
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ERMENİ MESELESİ
Kendi ifadesiyle meseleyi pek yakından öğrenen Daloh’a göre Ermeni
meselesi, son hadiselerden de anlaşılacağı üzere, insanlık şiarıyla alakalı
olup, ancak bu meselenin esasına vakıf olunduktan sonra ancak fikir
beyan edilebilir. Mesele bir kısım kimselerin Avrupa’da dehşet-engiz
neticeler oluşturmak için ortaya attıkları hikâyelerdir ve bunlara ehemmiyet verilmemelidir8.
Aslında mesele, yabancı ülkelerde ikamet eden ve Osmanlı
hâkimiyetinde bulunan ve meydana gelen hadiselerden de habersiz
olan bazı delikanlıların Avrupa’nın dikkatini çekmek için bağırmalarıdır.
Önceleri Daloh da Ermenilerle ilgili şikâyetlerin ciddi esaslar üzerine
bina edildiğine inanmış, içlerinde iyi ve ciddi arkadaşları olan Ermeni
milleti ile ilgili olarak gazetelerde mektuplar neşretmiştir. Mesele hakkında uzun bir eser yazmakta iken Bitlis valisi ile tanışmıştır9.
Daloh bölgede meydana gelen hadiseleri basit adli vakalar olarak
görmektedir. Her memlekette olduğu gibi, Osmanlı ülkesinde de bir
kısım insanlar durumlarından memnun olmayıp, durumlarını Avrupa
parlamentolarına şikâyet etmektedirler. Ancak bunların şikâyetleri pek
mübalağalıdır. Bu bakış açısıyla da Osmanlı ülkesiyle Avrupa’da meydana gelen hadiseleri kıyaslamakta ve bu türden hadiselerin Avrupa’da
daha fazla olduğunu kaydetmektedir. Avrupa’da pek çok meşhur caniler
mevcut olup, gazeteler de meydana gelen cinayet haberleri ile doludur.
İngiltere’de kadınların karınlarını kesen caniler vardır. Daloh bunların
da ötesinde, bölgede meydana gelen hadiseleri Avrupa’da olan ve en
mukaddes hukuku mahveden ihtilallerle karşılaştırmakta, askerlerin
zavallı ahali üzerine defaatle ateş açtığını belirtmektedir. Bu gibi hadiseler Şark’ta olmuş olsa idi, bütün Avrupa gazeteleri bağıracaklardı.
Ancak İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde meydana gelince sadece
kapıcıların dikkatini çekmektedir. Buna karşılık Osmanlı ülkesinde
meydana gelen cinayetler Avrupa’ya nazaran pek az olup, bir cinayet
vuku bulduğunda, sebebi hakkında asla bir görüş bildirilmeyip derhal
halka duyurulmaktadır10.
8 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, Mukaddime, s.4.
9 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.6.
10 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.42–44.
294
Prof. Dr. Mustafa OFLAZ
Daloh Avrupa basınında çıkan haberlerle ilgili çok çarpıcı bir tespitte de bulunmaktadır. Avrupa basını bir kısım kimseler tarafından
para karşılığı kendi yanlı yayın yapmaktadır. Karındaşlarımız Şarkta
İslam taassubu ile katl olunmaktadır diye bağıran bu kimseler verdikleri
bol bol altınlar ile basını kendi yanlarına çekmişlerdir. Hatta bunlara
biraz daha yüz verilirse, Şarka bir donanma gönderilmesini bile talep
edeceklerdir11.
Memleketin doğusunda meydana bu hadiseler, bir kısım hatalar
sebebiyle padişah suçlanmamalıdır. Böyle bir suçlama Daloh’a göre
alçaklıktır12.
SULTAN ABDULHAMİD
Daloh eserinin sonunda dönemin padişahı II. Abdulhamid hakkında
da değerlendirmelerde bulunmuş ve bazı bilgiler vermiştir. Yazarın padişahla tanışıklığı eski olup, 1873 yılı civarında, henüz tahta çıkmadan, bir
vesile ile tanışmışlardır. Ona göre Sultan Abdulhamid dikkat çekici bir
hükümdar olup, en zor meselelerde bile gösterdiği dirayet ve soğukkanlılıkla bütün dünyayı hayrette bırakan bir şahsiyettir. Politikayla devamlı
meşgul olup, her türlü entrikaya karşı dikkatlidir. Gerek içeride asayişi
sağlamak, gerekse dışarıda büyük devletler ile ilişkilerde bulunmak son
derece zor bir iştir. Sultan Abdulhamit bu zor işi rahatlıkla başarmakta,
gemiyi selametle limana sevk itmektedir. Osmanlı Devleti’nin kaç milletten oluştuğu ve ülkenin kaç düşmanla çevrili olduğu düşünüldüğünde
meselenin zorluğu daha kolay anlaşılacaktır.
Daloh, Fransız sefarethanesinde verilen bir ziyafete katılan ve
Osmanlı düşmanlığı ile meşhur bir şahsın, Sultan Abdulhamit ile ilgili
şu sözlerini nakleder:
Efendiler, Abdulhamid Han Hazretleri hakikaten insanları hayretde
bırakmak içün dünyaya gelmişdir, pek çok ve gayet dirayetli gördüm,
fakat Abdulhamid Han Hazretleri gibi seriü’l-intikal ve zeki bir
hükümdara şimdiye kadar tesadüf itmedim!.
11 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.44–45.
12 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.46.
295
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Bunu doğrulayan yazar, Sultan Abdulhamid’in iyi yürekli, halkının
saadeti ve Osmanlı Devletinin refahını sağlamaktan başka bir fikrinin
olmadığını kaydetmiştir.
Abdulhamid aynı zamanda dünyanın en cömert hükümdarı olarak
kabul edilebilir. Ülkesinde bir yerde bir felaket meydana geldiğinde büyük
meblağlarda yardım yapmış ve muhtaçları yardımsız bırakmamıştır.
Avrupa’da bir kimse böyle büyük yardımlarda bulunduğunda büyük
gazeteler bu kimseden övgüyle bahsederlerdi. Osmanlı Devleti’nde ise
bunlar sessiz sedasız yapılmıştır13.
MÜSLÜMANLAR VE ERMENİLER
Doğu Anadolu Bölgesinde, diğer bölgelerde olduğu gibi, halk iç içe
yaşamaktadır. Daloh halk arasında herhangi bir anlaşmazlık olduğu
şeklinde bir bilgi kaydetmemiştir. Ermenilerin her yerde kilise ve okulları vardır. Devlet kilise ve okul hususunda kendilerine daima yardımcı
olmuştur. Bitlis valisi Rauf Paşa halkın adetlerini diledikleri gibi yaşamaları hususunda son derece dikkatlidir. Bu halkın çok hoşuna gitmekte idi.
Vali şehirde asayiş ve güvenliği sağlarken, Ermenilerden teşkil edilmiş
hafiye polislerini kullanmakta idi. Bu sebeple vali halkın teveccühünü
kazanmaya da muvaffak olmuştu.
Şehrin bazı yerlerinde Ermeniler tarafından işletilen fena evler
olduğu gibi, içki satılan kahvehaneler de Ermeniler tarafından işletilmekte idi. Şehirde ticaretin de Ermeniler elinde olduğu anlaşılmaktadır. Ancak buralar pis sineklerle doludur. Daloh kendilerine temizlik
konusunda nasihat verirse de, bu suretle Türklerin paralarını alıyoruz
cevabını verirler14. Bu ifadeden Ermenilerin değil, belki de Müslümanların ezildiğini, mağdur olduğunu söyleyebiliriz.
Köylüler fakir olup, köylerde para nadir olarak bulunur. Nitekim
Daloh’un işlenmiş bir peştamal karşılığında kendisine bir mecidiye verdiği kadın, köye koşarak elindeki parayı herkese göstermiştir. Bununla
birlikte ahali halinden oldukça memnundur. Burada kastedilen sadece
Müslümanlar mı yoksa Ermenilerde fakir mi bunu net olarak anlayamıyoruz15. Diğer taraftan mahsulâtın ihracındaki sıkıntılar sebebiyle
13 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.46–48.
14 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.32–33.
15 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.39–40.
296
Prof. Dr. Mustafa OFLAZ
gerek hayvan fiyatlarının16 gerekse sebze-meyve fiyatlarının oldukça
uygun olduğu da eserde kaydedilmektedir17.
1830 lu yıllarda Osmanlı hizmetinde bulunmuş olan Moltke, hatıratında, Türk hakimiyeti altındaki Ermeniler hakkında bilgi verirken
Bu Ermenilere aslında Hıristiyan Türkler demek mümkün, bu hâkim milletin
adetlerinden, hatta lisanından o kadar çok şey almışlardır... demektedir18.
Daloh’un kitabında anlattığı bir anekdot bunu büyük ölçüde doğrulamaktadır.
Ermenilerde bir kız evlendikten sonra artık hiç kimseye hatta akrabalarına bile hitab idemez, kendüleri bir şey talep ettikleri zaman
küçük bir çocuk vasıtasıyla arzularını beyan iderler. Bitlis’de bulunur
iken bir gün Mösyö (K…) namındaki zengin bir zatın hanesinde
bulundum. Bu esnada mumaileyhin gelini (Van) dan vürud itmiş
idi. Ev sahibi familyasının ne halde bulunduğuna ve kendüsinin ne
suretde geldiğine dair malumat ahz itmek arzusunda bulunmuş ise
de suallerimizi irad ve cevabları iade itmek içün yanımızda bir çocuk
yokdu. Kainpederi nihayet para olub olmadığını sual itmeğe karar
virdi. ‘Para var mı’ kelimelerini işidir işitmez kız elini kaldurub iki
parmağını gösterdi ve bu suretde ağzını açmaksızın kendüsinde iki
mecidi bulunduğunu ifham itdi. Kendüsinde tavuk dahi bulundığını
beyan itmek içün kız odanın bir köşesine oturub yumurtlayan bir
tavuk bağırışını taklid itdi. Bu taklidi olkadar mükemmel yapmakda
idi ki yanında hakikaten bir tavuk bulunduğunu evvelan zan itmekde
idik. Bundan dolayı ne kadar güldüğümüzü beyan ve ta’rif itmek
kabil değildir? Üç sene geçdikten sonra bunu yazıyorum ve hala
gülmekden kendimi zabt idemiyorum19.
SONUÇ
P. B. Daloh’un eserinde açıkça ifade ettiği üzere, Osmanlı ülkesinde
Ermenilere karşı başlatılmış bir katliam söz konusu değildir. Bu konuyla
ilgili Avrupa ve Amerika basınına yansıyan hususlar oldukça abartılı
haberlerdir. Zaman zaman şahıslar arasında bazı kavgalar ve bunlar
sonucu bazı sıkıntılar yaşanıyorsa da bunlar siyasi hadiseler olmayıp,
16
17
18
19
Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.26.
Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.29.
H. V. Moltke, Türkiye Mektupları, Neşreden H. Örs, İstanbul 1969, s.35.
Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.36-37.
297
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
basit adi vakalardır. Ancak bazı kişiler bol bol altınlar vererek basını
kendi yanlarına çekmişler ve uydurma haberler yayınlatmaya muvaffak
olmuşlardır.
298
Prof. Dr. Mustafa OFLAZ
Ek 1 – Eserin Osmanlıca tercümesinin kapağı
299
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Ek 2 – Mukaddime, s.3
300
Prof. Dr. Mustafa OFLAZ
Ek 3 – Mukaddime, s.4
301
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Ek 4 – Mukaddime, s.5
302
Prof. Dr. Mustafa OFLAZ
Ek 5 – Eserin Ermeni kadınlarının evlilik sonrası durumlarının anlatıldığı bir
bölümü, s.36
303
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Ek 6 – Eserin Ermeni kadınlarının evlilik sonrası durumlarının anlatıldığı
bir bölümü, s.37
304
Prof. Dr. Mustafa OFLAZ
Ek 7-Eserin Sultan Abdulhamid ile ilgili değerlendirmelerinin bulunduğu bölümü, s.46
305
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Ek 8–Eserin Sultan Abdulhamid ile ilgili değerlendirmelerinin bulunduğu bölümü, s.47
306
Prof. Dr. Mustafa OFLAZ
Ek 9–Eserin Sultan Abdulhamid ile ilgili değerlendirmelerinin bulunduğu bölümü, s.48
307
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
BİBLİYOGRAFYA
Cöhce, Salim, “Büyük Ermenistan’ı Kurma Projesi”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 1,
Mart-Nisan-Mayıs 2001.http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIc
erik&Icerik No=200.
Daloh, P. B., Ermenistan Hakkında Hakikatler, Terc. Veli, Paris 1895, Başbakanlık
Osmanlı Arşivi, Y.PRK.TKM., Belge No:37/1.
Kodaman, Bayram, “Osmanlı Siyasi Tarihi (1876-1920)”, Doğuştan Günümüze Büyük
İslam Tarihi, C 12, İstanbul 1989.
Mangaltepe, İsmail, XIX. Yüzyıl Fransız Seyyahlarına Göre Van, Basılmamış Doktora
Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2005.
Moltke, H.V., Türkiye Mektupları, Neşreden H. Örs, İstanbul 1969.
308
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
ERMENİ MESELESİ ÜZERİNDE OSMANLI-İNGİLİZ
DİPLOMATİK MÜCADELESİ (1878-1894)
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
Kahramanmaraş Sütçüimam Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Kahramanmaraş-TÜRKİYE
Tlf.: 0 344 219 13 35, e-posta: [email protected]
309
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
Özellikle 19. asrın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’ni en
çok uğraştıran siyasî sorunlardan biri de azınlıklar meselesi olmuştur. Zira
bu meseleyi bahane ederek Osmanlı Devleti’nin iç ve dışişlerine müdahale
eden Avrupa devletleri azınlık halkları kışkırtmak suretiyle son Türk imparatorluğunun dağılmasına sebep olmuşlardı. Ermenileri kışkırtma konusunda
temel rol oynayan devletler arasında hiç kuşkusuz İngiltere başta gelir. Zira
İngiltere, 1878 Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti sınırları içersindeki
Ermenilerin en önemli hamisi olma konumuna gelmişti. Bahsi geçen tarihten
sonra geleneksel politikası olan Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü
savunma siyasetini terk eden İngiltere, doğu Anadolu’da kurulacak bir Ermeni
devletinin uygulamaya koyacağı yeni bölgesel stratejiye uygun olacağını
düşünmekteydi. İngiltere’nin bu görüşü gerek I. Dünya Savaşı sırasında ve
gerek sonrasındaki dönemde değişmemişti. İngilizler, Büyük Savaş döneminde
kendileriyle ittifak kuran Ermenilere Doğu Anadolu’da bir yurt sağlamayı
önemli bir vazife olarak görmüşlerdi.
Bu genel çerçevede konu, iki ana bölüm halinde incelenecektir. Tarihsel
altyapıyı ihtiva eden birinci bölümde İngiltere’nin Osmanlı Ermenilerine
karşı 1878 yılına kadar takip ettiği politika araştırılacak, ikinci bölümde ise,
bu devletin 19. yüzyılın son çeyreğinde takip ettiği siyaset mercek altına alınacaktır. Konu incelenirken Türk ve İngiliz arşiv belgelerinin yanısıra ikinci
el kaynaklardan da istifade edilmiştir.
310
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
GİRİŞ
Özellikle, 19. asrın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’ni en
çok uğraştıran siyasi sorunların başında Ermenilere reform meselesi yer
alır. Zira bu mesele, Avrupa devletleri tarafından Osmanlı Devleti’nin
iç ve dışişlerine müdahale etmek için kullanılagelen bir vasıta olmuştu.
Ermeni Meselesini siyasi gayeleri için kullanmaya çalışan devletlerin
arasında hiç kuşkusuz İngiltere başta gelir. Çünkü İngiltere, 1878 Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti sınırları içersindeki Ermenilerin en
büyük hamisi olma konumuna gelmişti. Bahsi geçen tarihten sonra
Ermeni Meselesi sadece Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir sorun olarak ortaya çıkmamış aynı zamanda uluslararası
bir mesele olarak Avrupa devletleri arasında (özellikle de İngiltere ve
Rusya arasında) Asya kıtası üzerindeki mevcut hâkimiyet mücadelesinin
şiddetlenmesine de sebep olmuştu.
Bu genel çerçevede konu iki ana bölüm halinde incelenecektir.
Tarihsel altyapıyı ihtiva eden birinci bölümde, İngiltere’nin Osmanlı
Ermenilerine karşı 1878 yılına kadar takip ettiği politika araştırılacak,
ikinci bölümde ise, bu devletin 19. yüzyılın son çeyreğinde takip ettiği
311
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
siyaset mercek altına alınacaktır. Konu incelenirken Türk ve İngiliz arşiv
belgelerinin yanısıra ikinci el kaynaklardan da istifade edilmiştir.
I. TARİHSEL ALTYAPI: İNGİLTERE’NİN ERMENİLERE
YÖNELİK POLİTİKASININ TEMELLERİ
İngiliz-Ermeni ilişkilerini Haçlı seferlerine kadar geriye götürmek
mümkündür. Bu dönemde Çukurova bölgesindeki Ermeniler İngiltere’den
gelen Haçlılarla temas ederek Müslüman Türklere karşı ittifak yapmışlardır. Böylece, İngiliz Kralı Henry’nin yardım isteği Ermeni Kralı tarafından
karşılanmıştır. Yine bu dönemde İngiliz Kralı Aslan yürekli Richarhad ile
Ermeni Kralı II. Leon’un 1191 yılında Kıbrıs’ta görüşmeler yaptıklarını ve
bu ilişkilerin daha sonra Ermeni Kralı IV. Leon’un İngiltere’yi ziyaretiyle
devam ettirildiğini Ermeni kaynakları kaydetmiştir. Ayrıca, bu dönemde
Ermeni ve Kıbrıs krallıkları ittifak kurmuş olup evlilik bağı yoluyla
bu ittifakı güçlendirmişlerdi. 1250 yılında bir Ermeni din adamının
İngiltere’ye gelerek dini faaliyetlerde bulunduğu belirtilmiştir. Bundan
sonra Ermeni-İngiliz İlişkileri V. Leon’un 1382 yılında Londra’ya gidip
Memlük akınlarına karşı İngiliz ve diğer Avrupa devletlerinden yardım
istemesiyle devam etmiştir. Ermeni Kralı Avrupalılardan mürekkeb bir
Haçlı ordusunun teşkili için gayretler sarfetmişti1.
Böylece, başlarda siyasi ve dini faaliyetler çerçevesinde başlayan
İngiliz-Ermeni ilişkileri daha sonraları pek bir ilerleme kaydedememiş
ancak 17. yüzyıldan itibaren ticari bir mahiyet alarak yeni bir ivme
kazanmıştır. Bu dönemde, henüz Avrupalıların ticari ve askeri istilasının vukubulmadığı bir zamanda, Hindistan’ın ticaretinde Ermeniler
hâkim rol oynamaktaydı. İngiliz ve Avrupalı tüccarlar ipek, baharat ve
halı gibi emtiayı Hindistan’dan İstanbul’a getiren Ermeni tüccarlardan
almaktaydılar. Bundan başka Hindistan’da oldukça büyük ticari ve siyasi
nüfuz kazanan Ermeniler bu ülkeden Mısır, Rusya, Venedik ve diğer
Avrupa devletlerine ticaret yapmışlardır. Ermeilerin Hint ticarertindeki
üstünlüğü 1600 tarihinde kurulan İngiliz Doğu Hindistan Şirketinin
1650’lerden sonra Hindistan’a nüfuz etmek istemesiyle sarsılmaya
başlamıştır. İngiliz şirketi ilk başta Ermeni tüccarlarla iyi geçinme
1
312
Mustafa Sıtkı Bilgin, “Attitudes of the Great Powers towards the Ottoman Armenians up to the Outbreak of the First World War”, Review of Armenıan Studies,
No:4, s.45; Joan George, Merchants in Exile: The Armenians in Manchester, England,
1835-1935, Taderon Press, UK 2002, s.15; Sedat Laçiner-İhsan Bal, “İngiltere
Ermenileri, Lobicilik, Ermeni Sorunu” Ermeni Araştırmaları, No:7, s.73-74.
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
yolunu tutmuştur. Zira İngilizler, Ermenilerin bölgenin dilini, kültürünü
ve coğrafyasını iyi bilmesinden ve Hint ticari ve siyasi alanlarındaki
hâkimiyetlerinden faydalanmak istemekteydiler2.
Daha da önemlisi Ermeniler, Hindistan’ı sömürgeleştirmek isteyen İngilizler için kilit bir rol oynayabilirlerdi. Böylece, İngilizlerin
Hindistan’a girmesinde önemli rol oynayan Ermenilere, 1688 yılında
verilen Kraliyet Fermanıyla özgür İngiliz vatandaşlarına tanınan statü
verilmişti. Ayrıca, Ermeniler, İngilizler için mallarının Hindistan’ın iç
bölgelerine taşınmasında ve ihraç edilecek emtianın toplanmasında ve
gemilerle taşınmasında aracılık rolü oynayacaklardı. Böylece, her iki
taraf da sömürüden paylarını almış olacaklardı. Ancak, bu durum fazla
uzun sürmedi. İngilizler zamanla Ermenilerin ticari faaliyetlerini önce
kısıtlamaya sonra da her türlü baskı, zorbalık, hapis ve mallarını gasp
etme gibi yöntemlerle onları ticaretten men etmeye başlamışlardır.
Hatta Ermeniler Londra’ya gelerek mahkemeye müracaat ettilerse de
bundan hiçbir sonuç elde edememişlerdi3.
Ancak, 17. yüzyılda ticari bir mahiyet arz eden İngiliz-Ermeni
ilişkilerine 18. yüzyılın ortalarından itibaren yeni bir unsur olan misyonerlik faaliyetleri de eklenecekti. Batı’nın Ortadoğu’da kültürel ve siyasi
yayılmacılığına aracılık eden misyonerlik faaliyetleri 17. yüzyıldan beri
Osmanlı İmparatorluğu içinde yaygın bir hal almaya başlamıştı. İngiltere, 1840’lı yıllardan itibaren protestanlığı yaymak için misyonerlerini
Osmanlı sınırları içine yollamaya başlamıştı. 1842’de Kudüs’te Protestanlar için bir mabet inşa etmişti. Daha sonra 1846 yılında İngiliz hükümetinin destek ve himayesiyle İstanbul’da Protestan Ermeni Cemaatı
oluşturulmuş ve millet olarak 1850 yılında tanınması sağlanmıştır4.
İngiltere ve Osmanlı Ermenileri arasındaki bu dini münasebetler
aynı zamanda ticari münasebetlerin gelişmesinin de yolunu açmış
ve Ermeniler, İstanbul ve Anadolu’dan ticari faaliyetler için Londra,
Manchester ve Liverpool gibi şehirlere göç etmişlerdir. Manchester
şehrine ilk gelenler arasında Kapamacıyan kardeşler (Manuk, Harotun,
Kevork, Kaçık) ve Karabed ve Krikor Tokadyan bulunmaktaydı. Bunlar İstanbul’un zengin ailelerindendi. Bu dönemde imza edilen 1838
2
3
4
Bilgin, “Attitudes of the Great Powers”, s.45; http://www.menq.am/history.
Bilgin, “Attitudes of the Great Powers”, s.45; http://www.menq.am/history.
Bilgin, “Attitudes of the Great Powers”, s.45.
313
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
tarihli Osmanlı-İngiliz ticaret antlaşması gereğince düşük gümrükle
mal satan Ermeni tacirler büyük kazançlar elde etmişlerdi. Ermeni tüccarlar Manchester’ın ucuz ve çeşitli tekstil ve metal ürünlerini Osmanlı
sınırları içinde satıp büyük kazançlar elde etmişlerdi5.
İngilizlerin ticari ve dini maksatlarla Osmanlı Ermenileriyle ilgilendikleri bir dönemde Rusya, 1828 Türkmençayı Antlaşması’yla Erivan’ı ve
Kafkasyadaki pek çok yöreyi ele geçirmişti. Yine aynı yıl Rusya, Osmanlı
Devleti ile bir savaşa girmiş ve bu savaşta Kars ve Erzurumdaki Ermeniler
Rusya ile beraber hareket ederek Osmanlıya ihanet etmişlerdir. Edirne
Antlaşması’nın imzasından sonra 40 bin Ermeni Osmanlının karşı
mukabelede bulunacağından korkarak Rusya’ya kaçmışlardı. Ermeniler,
Rusların yardımıyla otonom bir yönetime kavuşmayı düşündüklerinden
dolayı Ruslar’a yardım etmişlerdi6.
1855 yılında Rus tahtına geçen II. Alexander, Ermenilere Doğu
Anadolu’da Rus himayesi altında bağımsız bir devlet kurma sözü vermişti. Çar bu politikasını 1881 yılında bir suikast neticesinde öldürülen
kadar devam ettirmişti. Moskova’nın Balkanlarda bir slav ve Doğu Anadoluda bir Ermeni isyanı tertibi içinde olduğu bu dönemde, Osmanlı
Devleti, Ermenilerin sadakatine güvenmeye devam etmekteydi7.
Çar’ın Ermeni politikasını dikkatle takip eden İngiltere, Rusya’nın
Doğu Anadolu’yu bir şekilde etkisi altına alarak güneye körfeze inmesinden ve dolayısıyla da Hindistan yolunu tehdit etmesinden çekinmekteydi.
İngiltere, 1878’e kadar henüz Ermenilerle siyasi yönden direk ilgilenmemesine rağmen Doğu Anadolu’nun Rusya’nın etkisi altına düşmesini
engellemek ve şartların elverdiği bir zamanda mümkünse kendi himayesi
altında bir Ermeni devleti kurmak için zemin oluşturma çabaları içine
girmektende de geri kalmayacaktı. Nitekim bunu dönemle ilgili birçok
Osmanlı-İngiliz belgesinden de anlamak mümkündür.
16 Kasım 1857 tarihinde İstanbuldaki İngiliz ataşesinden İngiliz Dışişlerine gönderilen gizli bir raporda: Rusya’ya yakın Osmanlı
sınırları içindeki Ermenilerin Osmanlıdan memnun olmayıp Rusya’ya
yakınlık duyduklarını ve sınırdaki Türk müdafaa tertiplerinin çok zayıf
olduğunu ve Osmanlı askerlerinin sayı ve teçhizat bakımından pek
5
6
7
314
George, Merchants in Exile, s.4-5.
Foreign Office Handbook, May 1919, FO 373/5.
Bilgin, “Attitudes of the Great Powers”, s.41.
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
zayıf bir durumda bulunduğu belirtildikten sonra, bu durumun yakın
bir gelecekte yeni bir Rus saldırısını celbedeceği ifade edilmişti. Böyle
bir durumda Doğu Anadolu’da Rus himayesinde bir Ermeni devletinin
kurulma ihtimalinin çok yüksek olduğu sonucuna varan Yarbay Simmons
bunun İngitere’nin ali menfaatleini çok kötü bir şekilde etkileyeceğini
rapor etmişti8. 28 Şubat 1868 tarihli bir Osmanlı belgesinde ise, Rusların
Erzurum Piskoposu Harutyun ve Van piskoposu Aknadyos vasıtasıyla
doğuda Rus taraftarı Ermenileri organize ettiklerini ve bunun Osmanlı
ve İngiliz çıkarları açısından büyük bir tehlike arzedeceği Erzurumdaki
İngiliz konsolosu tarafından İstanbul’daki elçiliğe rapor edildiği ifade
edilmiştir9.
Ancak, İngiltere’nin Osmanlı Ermenileriyle kendi çıkarları gereği
yoğun bir şekilde ilgilenmeye başlaması 1877-1878 Osmanlı Rus Harbinden sonra başlayacaktır. Zira Rusya’nın bu savaşta Osmanlı Devleti’ni
ağır bir yenilgiye uğratarak Batı’da İstanbul’u ve doğuda Mezopotamya’yı
tehdit etmesi İngiltere’de alarm zilllerinin çalmasına yetmiştir. Nitekim
bu durumu İstanbul’daki İngiliz elçisi Layard Londra’daki amiri Edward
Stanley’e (15. Earl of Derby) 16 Aralık 1877’de gönderdiği gizli bir
raporda şu şekilde ifade etmekteydi:
Ben size 4 Aralık’ta yazdığım gizli raporda Rusya’nın Doğu Anadolu’yu
Batum limanı ile birlikte işgal etmesinin İngiltere için ne kadar
büyük bir tehlike arz edeceğini belirtmiştim. Rusya’nın Dicle ve
Fırat vadilerine hâkim olması ona Mezopotamya’yı ve dolayısıyla
da İngiltere’nin Hindistan’a giden diğer alternatif yolunu kontrol
etme imkânını sağlayacaktır ve neticede de İngiltere’nin bu yoldan
mahrum kalmasına sebep olacaktır. St Petersburg’daki İngiliz elçisi
de Rus gazetelerinin Rusya’nın böyle bir fırsatı mutlaka değerlendirmesi gerektiğini defalarca manşetlerden yazdığını size ve bana
gönderdiği telgraflarında belirtmişti. Sizin de tanık olduğunuz üzere
o raporda ayrıca, Rus efkar-ı umumiyyesinin tam bir birlik ve bütünlük içerisinde Karadenizin artık bir Rus gölüne çevrilmesi gerektiği
ve buraya Osmanlı da dâhil hiç bir yabancı gücün ne ticari ve ne
de askeri maksatlarla girmemesi gerektiği kanaatinde oldukları da
belirtilmişti. Golos, Sovremenoi Isvesti ve diğer gazeteler bu fikirleri
8
9
Simmons’tan Earl of Clarendon’a, (gizli rapor), 17 Kasım 1857, FO 881/ 717.
BOA, HR.SYS., Belge No:1774/21.
315
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
devamlı işlemektedirler... Vakit çok geç olmadan İngiliz hükümetinin
gerekli tedbirleri alması kaçınılmazdır10.
II. BERLİN ANTLAŞMASI SONRASI İNGİLİZERMENİ İLİŞKİLERİ (1878-1890)
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Rusya’nın Pan-İslavizm amaçlarını
gerçekleştirmek için 24 Nisan 1877 yılında saldırıya geçmesiyle başladı.
Savaş Plevne’nin düşmesinden sonra, 31 Ocak 1878 tarihinde Edirne’de
yapılan mütareke ile sona ermişti. Savaşın başlaması, Ermeni-Rus işbirliği yoluyla bağımsız bir devlet kurmayı hayal eden İstanbul’daki Ermeni
Kilisesi ve yandaşlarını da harekete geçirmişti. 1876 yılında Osmanlı
Devleti’nin düştüğü zor durumdan faydalanmak isteyen bazı Ermeni
grupları İngiliz Büyükelçisine başvurarak Ermenilerin Osmanlı yönetiminden kurtarılmasını istemişlerdi. Büyükelçi raporunda bu tip hareketlerin Rus kışkırtması sonucu meydana geldiğini ve genelde Ermeni
aydınlarının ve eğitimli kimselerin Rusya ile herhangi bir işbirliğine
taraftar olmadıklarını belirtmişti11.
İngiliz belgelerine göre, Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonrasında 3 Mart
1878 de imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nda İngiliz hükümetinin
dikkatini yoğunlaştırdığı en önemli hususlardan birisi, Rusların Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı siyasi gayeler için kullanma teşebbüslerini
önlemekti. Zira Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesine göre, Rusya
ancak Osmanlı Devleti Ermeniler için taahhüt ettiği reformları hayata
geçirdikten sonra işgal ettiği 6 doğu vilayetinden çekilecekti. Bu, bir
diğer ifadeyle, Rusya’nın Doğu Anadolu’yu işgal ve Ermenileri hâkimiyeti
altına alması demek olacaktı. Bunu çok iyi bilen İngiliz Dışişleri Bakanı
Lord Salisbury 4 Temmuz 1878 tarihinde toplanan Berlin Kongresi tartışmalarının 12 ve 14. oturumlarında, ya Rus şartının kaldırılmasını ya
da Ermeniler için yeni bir madde eklenmesini talep etmişti. Salisbury, bu
yolla Ermenilerin üzerinden Rus tekelini kaldırmak ve Ermenileri hami
arama hususunda İngiltere’ye yönlendirme siyasetini gütmüştü12.
10 Layard’dan Earl of Derbi’ye, (gizli rapor) 16 Aralık 1877, FO 881/3410.
11 Salahi Ramazan Sonyel, The Ottoman Armenians: Victims of Great Power Diplomacy,
K. Rustem & Brother, London 1987, s.40-41.
12 Berlin Antlaşması’nın Ermenilerle ilgili 61 maddesiyle alakalı İngiliz Memorandumu, 16 Şubat 1918, FO 371/3399; A J Tynbee’nın raporu, 3 Ekim 1918, FO
371/3407.
316
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
Daha sonra 8 Temmuzda toplanan 15. toplantıda, Lord Salisbury
Osmanlı Büyükelçisiyle de müzakere yaparak Berlin Antlaşması’nın 61.
maddesini teşkil edecek olan metni Kongreye sunmuş ve kabul ettirmiştir. Buna göre: Osmanlı hükümeti Ermenilerin güvenliklerini garanti
altına almak ve durumlarını iyileştirmek için gerekli reformları vakit geçirmeden icra edecek ve reformların uygulanması esnasında ilgili devletlere bilgi
vererek uygulamaların denetlenmesi sağlanacaktır13. Böylece, Ayastefanos
muahedesinin yerine 13 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan Berlin
Antlaşması’nın 61’nci maddesiyle, büyük devletlerin gözetimi altında
olmak şartıyla, Osmanlı Devleti, Ermeniler için bazı ıslahatları yapma
yükümlülüğü altına sokulmuştu. Netice itibariyle, Osmanlı Devletinin
parçalanması planı olan Doğu Meselesi projesinin en önemli adımı atılmış oluyor ve bu çerçevede Ermeni sorunu da uluslararası bir vaziyete
dönüştürülmüş bulunuyordu14.
Ancak, Osmanlı-Rus Savaşı’na ve dolayısıyla da Osmanlı Ermenilerine karşı takip edilecek politika ve tavır İngiliz kabinesini ikiye
bölmüştü. Bu dönemde İngiliz Dışişleri Bakanı olan Edward Stanley, kabinedeki birçok meslektaşının ve Başbakan Disraeli’nin aksine
Osmanlı-Rus meselesinde İngiltere’nin tarafsız kalması gerektiğini
savunmaktaydı. Ancak, İngiliz Başbakanı ve asker ve hariciyesinden
birçok devlet adamı, İngiliz menfaatleri gereği Osmanlının desteklenmesi kanatinde olduklarından dolayı Stanley istifa edip yerini Lord
Salisburi’ye bırakmak zorunda kalmıştı15.
Berlin Antlaşması’yla İngilizler, Ermenilerin hamiliğini üstlenirken
Türk-Ermeni ilişkileri ise, uzunca bir süre devam edecek olan kaos ve
karmaşa süreci içersine girecekti. Berlin Kongresini izleyen yıllarda
genelde Doğu ve Düneydoğu Anadolu’da ortaya çıkan ve sayıları hayli
kabarık olan büyük-küçük Ermeni ayaklanmaları bu durumu serahatle
ortaya koymaktadır. Bir örnek vermek gerekirse sadece Maraş’a bağlı
bir kasaba olan Zeytun’da (Süleymanlı) 57 tane Ermeni isyanı meydana
13 Berlin Antlaşması’nın Ermenilerle ilgili 61 maddesiyle alakalı İngiliz Memorandumu, 16 Şubat 1918, FO 371/3399.
14 Foreign Office Handbook, Mayıs 1919, FO 373/5, s.21.
15 http://en.wikipedia.org/wiki/Edward-Stanley; http://www.spartacus.schoolnet.
co.uk.
317
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
gelmişti. Yine 1890-1897 yılları arasında yukarıda mezkür bölgelerde
kırka yakın Ermeni tedhiş ve isyan olayı vukubulmuştu16.
Ne var ki, Ermeni tedhiş hareketlerinin ortaya çıkış süreci Berlin
Antlaşması’ndan daha da geri tarihlere kadar gitmektedir. Ermenilerde
bağımsızlık ve siyasi bilincin oluşması Ermeniler tarafından ifade edildiği
gibi Zartonk adı verilen Ermeni Rönesansı nın ortaya çıkmasıyla başlar.
Bunun da kökleri Tanzimat Fremanının ilanına kadar uzanır. Zira Tanzimat Fermanıyla birlikte eşitlik temeli üzerinde şekillendirilmeye çalışılan
yeni Osmanlı toplum yapısı asırlarca süren bir birikim sonucu oluşmuş
olan geleneksel yapıyı bozmuştu. Türk, Ermeni ve diğer toplumlar
arasında Millet Sistemiyle oluşturulan ve yüzyıllardır devam edegelen
değer yargıları, kurumlar ve dengeler Tanzimatın getirdiği yeni sistemle
birlikte tahrip edilmişti17. Bu durum ise Fransız İhtilali fikirlerinin de
yıkıcı tesirlerinin neticesinde Osmanlı toplumları arasındaki taşları
yerinden oynatmış ve bunlar arasında ayrışmaya sebebiyet vermişti.
Bu dönemde hariçte ve dâhilde Ermenilere tanınan iki temel siyasi
imtiyaz Türk-Ermeni ilişkilerinin kaderini tayin edecekti. 1863’te kabul
edilen Ermeni Milleti Nizannamesiyle Osmanlı Ermenileri dâhilde
adeta devlet içinde devlet konumuna yükseltilirken 1878’de imza edilen
Berlin Antlaşması’yla, emperyalizmin Ermeniler vasıtasıyla Osmanlı
Devleti’nin içişlerine müdahalesine resmiyet kazandırılmıştı. Bu durum
ise, organize Ermeni terör eylemlerinin yaygınlaşmasına zemin teşkil
etmişti. Çünkü kabul edilen Ermeni nizannamesinden sonra Osmanlı
Ermenileri bölücü faaliyetlerini pratiğe aktarmak için başta İstanbul,
Adana ve Maraş olmak üzere çeşitli vilayetlerde dernekler kurmaya
başlamışlardı18. Bunu daha sonra 1887’de Cenevre’de kurulan Hınçak ve
1890’da Tiflis’te kurulan Taşnak örgütleri izlemiştir. Artık bu dönemden sonra Millet-i Sadıka sıfatıyla taltif edilen Osmanlı Ermenileri bu
konumlarını kaybedip Millet-i Faside (fesat çıkaran millet) durumuna
düşmüşlerdi. Zira Türk idaresi altında 800 yıldır devam edegelen barış
devresi Ermeniler tarafından emperyalist tertiplere tercih edilmişti.
16 Stephan H Astourian, “Genocidal Process: Reflections on the Armeno-Turkish
Polarization” içinde The Armenian Genocide: History, Politics, Ethics, Editör Richard
G Hovannisian, USA: New York1992, s.57-58; Özalp, Millet-i Sadıka Patırdısı,
s.128; Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990, s.58-59.
17 Astourian, “Genodical Process”, ss.56-57.
18 Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekat-ı İhtilaliyyesi, İstanbul 2005, s.33.
318
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
Öte taraftan 1881 yılında bir suikast sonucu öldürülen ve otonom
bir Ermenistan’ın kurulmasını savunan II Alexander’ın yerine geçen
yeni Çar, III. Alexander, tam tersi bir politika izlemeye başlamıştı. Zira
yeni Çar İngiltere’nin Ayastefanos Antlaşması’na müdahale ederek
Berlin Antlaşması’nın imza edilmesine önayak olduğu ve Ermenilerin
hamiliği rolünü üstlendiği için Ermenilere karşı olan Rus politikasını
değiştirmişti. Çünkü İngiliz nüfuzu altında kurulacak olan bir otonom
Ermenistan Rusya için çok zararlı olabilirdi. Rusya bu dönemden sonra
kendi idaresi altındaki Ermeniler üzerindeki baskılarını arttırarak onları
bir taraftan ‘Ruslaştırma’ politikası güderken diğer taraftan Tatarları
Ermeniler’e karşı kullanmaya çalışacaktı19.
Ermenilere ıslahatı öngören Kıbrıs Mukavelesi ve Berlin
Konferansı’nın Ağustos 1878’de onaylanmasından sonra İngiliz hükümeti Osmanlı Devleti nezdinde reformların uygulanması için 1914 yılına
devam edecek olan yoğun bir baskı sürecini başlatmıştı. Bu doğrultuda
talimat alan İngiliz elçisi Layard, Avrupalı bir subayın idareciliği altında
bir Jandarma teşkilatınının oluşturulması, eşit sayıda Hıristiyanların
da bulunacağı yerel yönetim birimlerinin oluşturulması, vergi sistemi
ve Avrupalı yargıçların nezaretinde mahkemelerin ıslah edilmesi gibi
bir dizi reformların yapılması için Babıâli’ye bir nota vermişti. Ancak,
Sultan II. Abdülhamit ve hükümeti İngilizlerin reform taleplerini kabul
etmekle beraber bazı noktaların kabul edilemeyeceğini bildirmişlerdi.
Sultan, reformların dışarıdan dayatmalarla değil iç ihtiyaçlara binaen
yapılması gereğine ve Osmanlı geleneklerine ve devletin bağımsızlık
haklarına halel getirmeyecek bir şekilde uygulanması zaruretine vurgu
yaparak Avrupa tarzında bir jandarma, yerel yönetim ve adliye teşkilatlarının kurulabileceğini ancak bunların Türk yöneticiler altında olması
gerektiğini ifade etmişti20.
Yoğun İngiliz ve Rus baskıları neticesinde nihayet Sultan Abdülhamit Ekim 1879 tarihinde Ermenilerin şikâyetlerini tespit etmek ve
reformlar için gerekli olan altyapıyı araştırmak üzere Türk ve Ermenilerden oluşan üç komisyon kurarak doğudaki 6 vilayete göndermişti.
Aynı zamanda Sivas Valisi olarak ta görev yapan Abidin Paşa ve Manas
Efendi Diyarbakır, Sivas ve Harput; Yusuf Paşa ve Nurian Efendi Erzu19 Foreign Office Handbook, Mayıs 1919, FO 373/5.
20 Sonyel, The Ottoman Armenians, s.57-58.
319
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
rum Van ve Sait Paşa ile Sarkis Efendi ise Halep ve civarı bölgelerden
sorumlu olacaklardı21.
Abidin Paşa’nın reform programı öncelikle Ermeniler’e karşı problem çıkardığı tespit edilen Kürt ağalara karşı tedbirler almakla başladı.
Kürt ağaların bir kısmı Haleb’e sürülürken bir kısmı da Arvavutluk’a
gönderilmişti. Bu duruma kızgın olan bölgedeki Kürt halkı bu gâvurlar
ağalarımızın sürgün edilmesine sebep oldu, bunların kökünü kazınması
lazım diyerek tepkilerini dile getirmişlerdi. Ayrıca, Abidin Paşa’nın
Diyarbakır adi suçlar mahkemesi için atanmasını istediği hâkimler
Ekim ayı içersinde göreve başlayacaklardı. Ancak, İngiliz askeri ataşesi
Albay Trodder, Palu, Maden ve Harputta Ermenilere karşı işlendiği iddia
edilen suçlar için birbirileriyle tezatlık ifade eden raporlar almaktaydı.
Ermeni Boyacıyan yukarıda adı geçen bölgeler için çok karamsar bir
tablo çizerken henüz o bölgeleri ziyaretten gelmiş olan Amerikalı bir
misyoner ise zikri geçen bölgelerde idari, siyasi ve sosyal atmosferin iyi
bir durumda olduğunu rapor etmişti22.
Van ve Erzurum’a giden komisyon üyeleri ise Kürtler ve Ermeniler
arasındaki toprak anlaşmazlıklarını incelemiş ve bu durumun Mahkeme-i
Bidayet tarafından karara bağlanmasını rapor etmişlerdi. Yine bölgede
suçlu görülen bazı ağalar mahkemeye verilirken Tepir kaymakamı ise
rüşvet almaktan tutuklanıp görevden el çektirilmişti. Komisyon ayrıca
Münir Paşa’yı bölgede yeni bir Jandarma teşkilatı kurması için görevlendirmiştir23. Ancak, bu reformların daha geniş ve kalıcı olmaları için
paraya ihtiyaç vardı ve Sultan Abdülhamit bu durumu defaatle İngiliz
elçisine iletmişti. Zira Osmanlı, Rusya ile çok ağır bir maliyeti olan büyük
bir savaşa girmiş ve daha da bozulan Osmanlının ekonomik durumu
1881 yılında iflasla yani Düyun-ı Umumiye idaresinin kurulmasıyla noktalanmıştı. Ancak, İngiltere para denilince oyalama ve reform denilince
baskı taktiklerine yönelince Sultan Abdülhamit’in de reform planı hızını
kaybetti. Bunun üzerine Lord Salisbury Sultan Abdülhamit’i, reformların
Berlin Antlaşması şartlarına göre uygulanmaması halinde Malta’daki
İngiliz donanmasını İstanbul Boğazına göndermekle tehdit etmişti. Bu
durum bir taraftan Osmanlıyı İngiltere’den soğuturken diğer taraftan
21 Trotter’den, Erzurum Salisburi’ye, 1 Ekim 1879; Trodder’den, Erzurum Salisburi’ye
3 Ekim 1879, FO 881/4072; Sonyel, The Ottoman Armenians, s.63.
22 Trotter’den, Erzurum, Salisburi’ye, 1 Ekim 1879, FO 881/4072.
23 Trotter’den, Erzurum, Salisburi’ye, 3 Ekim 1879, FO 881/4072.
320
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
da İstanbul’un yönünün Berlin ve Moskova’ya doğru bir ittifak aramak
üzere çevrilmesine yol açmıştı24.
Ancak, Nisan 1880 deki seçimler Salisbury’nin bu tehdidinin test
edilmesine fırsat bırakmayacaktı. Yeni İngiliz hükümeti, Gladston’un
başında olduğu Liberal Parti, her ne kadar Osmanlının Rusya karşısında
savunulması politikasını takip etmişse de reformlar konusunda Babıâli’ye
karşı eski hükümetten daha baskıcı ve sert bir tavır benimsemişlerdi.
Hatta yeni İngiliz hükümeti o kadar ileri gidecekti ki Dışişleri Bakanı
olan Lord Granville ve İstanbul’a atadığı yeni elçi George J Goschen
(Goşen) Osmanlıdan talep edecekleri aşırı liberal reformlarla nihayette
doğu Anadolu’da ‘otonom bir Ermeni bölgesi’nin kurulmasını sağlamayı
düşünebileceklerdi. Ne var ki, Anadoludaki İngiliz Genel Konsolosu olan
Yarbay C W Wilson bu düşünceye şiddetle karşı çıkarak Ermenilerin doğu
Anadoluda otonom bir bölge kuracak kadar nüfusa sahip olmadıkları ve dışrarıdan bir yardım almadıkça bölgeyi yönetemeyecekleri için böyle bir planın
çok yanlış olacağını ve bunun ancak Ermenilerin menfaatlerine büyük zarar
vereceğini ifade etmişti25. Wilson, ayrıca, Patrikhanenin İngiliz elçiliğine
bildirdiği nüfus bilgilerinin de çok abartılı olduğunu belirtmişti.
Lord Granville, çok geçmeden Avrupa devletlerine başvurarak
reformlar konusunda Osmanlı Devletine karşı ortak hareket etmeyi
önermişti. Nihayet, 12 Haziran 1880 tarihinde Almanya, Avusturya,
Fransa, Rus ve İtalyan elçilerinin onayladığı ortak nota İngiliz elçisi
tarafından Dışişleri Bakanı Abidin Paşa’ya iletilmişti. Notada, Osmanlı
Devleti’nin Berlin Antlaşması’nın 61 maddesine uygun olarak reformları yerine getirmesi isteniyor ve aksi takdirde olacaklardan Babıâli’nin
sorumlu olacağı ihtar ediliyordu26. Buna karşılık, Osmanlı hükümeti 5
Temmuz’da verdiği cevabi notasında yukarıda bahsi geçen reform komisyonlarının yaptıkları çalışmalar anlatıldıktan sonra bazı yeni reformların
yapılmasının planlandığını belirtmişti. Bu reform paketi içinde; yerel
mahkeme kararlarının bir üst kurul tarafından denetlenmesi, yeni
hâkimlerin atanması, yerel halktan oluşan polis gücünün oluşturulması,
24 Sonyel, The Ottoman Armenians, ss.64-74.
25 Goschen’den Earl Granville’ye, 6 Temmuz 1880, FO 424/106.
26 Goschen’den Abidin Paşa’ya 11 Haziran 1880, FO 424/99; Roma Büyükelçiliğinden Hariciye Nezaretine gelen gizli yazı, 11 Mayıs 1880, BOA, Y.A.HUS., Belge
No:164/83.
321
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
nahiye müdürlerinin halk tarafından seçilmesi ve vilayetlere gerekli
ödeneğin gönderilmesi gibi husular yeralmıştır27.
Ancak, bu cevapla yetinmeyen Granville, Goşen’e diğer elçileri de
yanına alarak Osmanlı hükümetine daha fazla baskı yapması talimatını vermişti. Neticede, Goşen’nin yoğun çabaları neticesinde 7 Eylül
1880’de kaleme alınan ancak dört gün sonra Babıâli’ye verilen ortak
notanın başlangıç kısmında; İngiliz, Fransız, Rus, Alman ve Avusturya
elçileri Osmanlı Devleti’nin 5 Temmuz’da ilgili devletlere sunduğu
reform taslağının Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinin ne şartlarıyla
ne de ruhuyla uygunluk taşımadığını belirtilmişlerdi. Ortak notanın
ilerleyen bölümünde Babıâli’nin reform için kurduğu komisyonların
hiçbir sonuç elde edemediği, mahkemelerin ıslah edilmediği, polis ve
Jandarma teşkilatında reform yapılmadığı, Kürt ve Çerkezlerin yaptıkları
eylemlere karşı hiçbir tedbirin alınmadığı gibi şikayetler sıralandıktan
sonra doğru bir reform programı için nüfus sayımı yapılması gereğine
işaret edilmiş ancak notanın sonuç kısmında Ermenileri, Kürt ve Çerkez
saldırılarından koruyacak güvenlik ve idari reformların acilen yapılması
ve gerekli bilginin ilgili devletlere bildirilmesi istenmişti28.
Babıâli cevabını 3 Ekim’de ilgili devlet temsilcilerine iletti. Ancak,
İngiliz hükümetini tatmin etmeyen cevabi yazıda, Ermenilerin yaşadığı
bölgelerde ıslahatların yapılacağından bahsedilmekteydi. Artan İngiliz
baskısından oldukça rahatsız olan Sultan Abdülhamit, 1 Ağustos 1881
tarihinde yeni atanan İngiliz elçisiLord Dufferin’e, imparatorluğun ihtiyaçları gereği kendisinin zaten devlet yönetimini, maarifi ve ekonomiyi
reform ederek ayırım yapmaksızın halkının refah seviyesini yükseltmek
istediğini fakat Osmanlı-Rus savaşının sıkıntılı neticelerinin ve içteki
bazı siyasi ve mali sıkıntıların (Mithat Paşa’nın yargılanması vb.) buna
imkân ve zaman bırakmadığını ifade etmişti. Nitekim çok geçmeden,
Sultan bu konuda iyi niyetini göstermek üzere Başbakan Sait Paşa, İçişleri
Bakanı Mahmut Nedim Paşa, Server Paşa, Kamil Paşa ve Evkaf Bakanı
Suphi Paşa’dan oluşan yeni bir Reform Özel komisyonu oluşturmuştu.
Ancak, komisyon henüz çalışmalarına başlayamadan fikir ayrılığına
düşmüştü: Mahmut Nedim Paşa vilayetlerde adem-i merkeziyetçiliği
27 Goschen’den Earl Granville’ye, 6 Temmuz 1880, FO 424/106.
28 Babıâli’ye verilen ortak nota, İstanbul, 7 Eylül 1880, FO 424/107; Goschen’den Earl
Granville’ye, 14 Eylül, 1880, FO 424/107; Berlin Antlaşması’nın Ermenilerle ilgili
61 maddesiyle alakalı İngiliz Memorandumu, 16 Şubat 1918, FO 371/3399.
322
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
ve Hiristiyanlardan da vali seçilebilmesini arzu ederken Sait Paşa tam
tersini savunmaktaydı29.
Fakat Sultan Abdülhamit’in ve Osmanlı hükümetinin attığı adımlardan hiçbir şekilde memnun olmayan İngiliz elçisi, Lonra’dan gelen
talimatla Eylül ayının başlarından itibaren İstanbul’daki Avrupa devletlerinin elçileriyle tekrar temasa geçerek onları reform konusunda
Osmanlı hükümetine karşı harekete geçirmeyi başarmıştı. 9 Eylül 1881
tarihinde İstanbul’da icra edilen elçiler toplantısında Lord Dufferin şu
önerileri elçilere kabul ettirmeyi başarmıştı: a) Anadolu’ya görevini
kötüye kullanan valileri görevden alma yetkisine sahip ve en az 3 yıllığına
görevlendirilmek üzere bir Yüksek bir Komiserin (Valinin) atanması; b)
7 Eylül 1880 tarihinde verilen notanın gereklerinin yerine getirilmesinin
sağlanması; c) görevlerini kötüye kullanan vali ve mutasarrıfların derhal
azledilmelerinin sağlanması30. İngiliz elçisi her ne kadar bu önerilerin
Osmanlı hükümetine nota olarak verilmesini arzu ettiyse de diğer elçilerin itirazı üzerine bu önerilerin Sultana sözlü olarak bildirilmesine
karar verildi.
Ancak, Dufferin’nin elçilere önerdiği reform projesi orijinal İngiliz
planın kısaltılmış bir şekliydi. İngilizlerin asıl niyeti ilerideki müsait bir
zamanda otonom bir yönetim özelliklerine haiz geniş bir reform planının
uygulanması idi. Bu plan aşağıdaki maddeleri kapsamaktaydı: 1) Rus
sınırından Sivas’a, Karadeniz’den Toros yamaçlarına kadar olan bölgenin
Ermenistan olarak tanımlanması ve mümkünse burayı yönetmek üzere
geniş yetkileri olan bir valinin (Governor-General) atanması; 2) Doğu
Anadolu’ya görevleri üç yıl süreli olan iki reform komisyonunun tayin
edilmesi; 3) Bölgedeki valilerin Sultan, mutasarrıfların ise komisyonlar
tarafından atanması. Kaymakam, müdür ve muhtarların halk tarafından
seçilmesi; 4) Vilayet gelirlerinden bir kısmının idarenin iyileştirilmesine
harcanması, havale sisteminin kaldırılması, aşar vergisinin düzenlenmesi; 5) Kazaların yönetim meclislerinde hiristiyanların da yer aldığı
adil bir sistemin getirilmesi; 6) Mahkemelerde ve adliye sisteminde
29 Dufferin’den Granville’ye, 1 Ağustos 1881, FO 424/123; Preziosi’den Dışişlerine, 6 Haziran 1881, FO 424/122; Dufferin’den Granville’ye, 6 Aralık 1881, FO
424/123.
30 Dufferin’den Granville’ye, 10 Eylül 1881, FO424/123; Londra büyükelçiliğinden
Mabeyn-i Humayun Başkitabetine gelen 8 Ocak 1881 tarihli telgrafın tercümesi,
BOA, Y.A.HUS., Belge No:169/43-4.
323
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
reform yapılması; 7) Kanun önünde eşitliğin herkese sağlanması; 8)
İçinde Hiristiyanların da adil bir şekilde yer alacağı polis ve Jandarma
sisteminin yeniden yapılandırılması; 9) Nüfus sayımının yapılması ve
arazi ve emlakın aidiyeti meselesinin yeniden değerlendirilmesi; 10)
Toplumların yeniden yapılandırılması ve aşiretlerin kontrol altında
tutulması31.
Lord Dufferin, elçiler toplantısında alınan kararlar çerçevesinde
hareket ederek reform konusunu 14 ve 19 Eylül tarihlerinde Sultan
Abdülhamit’e açmıştı. Abdülhamit cevaben, Osmanlıda kesif bir zayıf
yönetici zaafı olduğunu ve bu eksikliği yoğun bir eğitim ve öğretim
seferberliğiyle gidermeyi arzu ettiğini belirttikten sonra idari alanda da
reform yapmak istediğini ancak, mali problemlerin ve Mısır Meselesi’nin
gündemini yoğun bir şekilde meşgul etmesi sebebiyle buna fırsat ve
imkân bulamadığını ifade etmişti. Ayrıca, İngiliz elçinin üzerinde ısrarla
durduğu bir konu olan doğuya geniş yetkiye sahip genel bir vali atama
meselesini de düşündüğünü belirtmişti32.
Fakat, Sultanın bu cevaplarından da tatmin olmayan Lord Dufferin
4 Ekim 1881’de Avrupa devletlerinin elçileriyle tekrar bir araya gelerek
yukarıda bahsi geçen genişletilmiş İngiliz reform projesini ele almışlardı. Ancak, bu toplantıda elçiler arasında ilk çatlak meydana gelmiş
ve İngiliz planı kabul görmemiştir. Elçiler ancak 7 Eylül 1880’de alınan
kararların Osmanlı hükümetine bildirilmesi konusunda anlaşma sağlayabilmişlerdi. Fakat sadece İngiliz ve Rus elçiler alınan karar gereğince
Osmanlı Dışişleri Bakanına müracaat ederek reform konusunda adım
atmamasından dolayı Babıâli protesto etmişlerdi33.
Böylece elde edilen sonuç Lord Granville’nin umduğu gibi olmadı.
İngiltere’den başka hiçbir devlet Ermeni meselesinin sıklıkla kullanılarak Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışılmasına taraftar değildi. Diğer
devletlerin temsilcileri İngilizlerin Ermenileri politik amaçlar için kul31 Dufferin’den Granville’ye, 1 Eylül 1881, FO FO424/123.
32 Dufferin’den Granville’ye, 14 Eylül 1881, FO FO424/123; Dufferin’den Granville’ye,
19 Eylül 1881, FO FO424/123.
33 Dufferin’den Granville’ye, 4 Ekim 1881, FO FO424/123; Dufferin’den Granville’ye,
5 Nisan 1883, FO FO424/140; E. Barrington tarafından hazırlanan Ermeni
Meselesiyle ilgili diplomatik yazışmaların özeti, 29 Haziran 1895, FO 881/6645;
Londra büyükelçiliğinden Mabeyn-i Humayun Başkitabetine gelen 8 Ocak 1881
tarihli telgrafın Tercümesi, BOA, Y.A.HUS., Belge No:169/43-4.
324
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
landıkları noktasındaki şüphelerini İngiliz elçiye ima yoluyla da olsa
ifade etmekten çekinmeyeceklerdi. Nitekim 29 Ağustos 1881’de Lord
Dufferin’le görüşen Alman elçisi bu şüphelerini açıkca ifade etmekten
imtina etmemişti34. Yine Alman temsilcisi İngiliz elçisinin Şubat 1881
tarihindeki Osmanlı hükümetine baskı yapılması teklifini geri çevirmişti.
Ayrıca, Granville’nin talimatı üzerine Mayıs 1883’te destek aramak üzere
Prens Bismark’la görüşen İngiltere’nin Alman Büyükelçisi Lord Ampthill, Alman Dışişleri Bakanından olumsuz cevap almıştı. Zira Bismark’a
göre, Osmanlı Devleti’ne reformlar konusunda baskı yapmak şimdilik
pasif konumda bulunan Rusya’yı tahrik edebilirdi ve Osmanlı Devleti’ni
yeniden işgal etmesi durumunda Rusları Doğu Anadolu’dan kim çıkarabilirdi35. Aynı şekilde Viyanada’ki İngiliz elçisi Sir H Elliot’da Avusturya’nın
‘Sultan’ı incitecek şekilde reform konusunda baskı yapmaya niyeti olmadığını’ rapor etmişti. Daha sonra bu devletlerin elçilerinin takındıkları
tavrı Rus ve Fransız elçileri de benimseyeceklerdi36.
İngiltere’nin reform konusundaki politikası şimdiye kadar sadece
İstanbul’daki Avrupalı elçilerden destek arama şeklinde devam ederken
birden bire daha geniş bir alana kayarak Avrupalı devletlerin (özellikle
de Almanya’nın) Dışişleri Bakanlarını harekete geçirmeye çalışması
sadece yeni bir taktik değildi. Bu değişikliğin sebebi daha ziyade Lord
Dufferin’in Osmanlı Dışişleri Müsteşarı olan Artin Efendi’den aldığı çok
gizli ve güvenilir bir istihbarata dayanmaktaydı. Artin Efendi Dufferin’e
Sultan’ın Almanya’ya özel görevle gönderdiği elçiler, Reşit bey ve Müşir Ali
Nizami’nin dönüşüne kadar Ermenilere reform konusunda hiç bir adım
atmamaya karar verdiği’ bilgisini iletmişti37. Tabiatıyla, bu bilgiyi alan
İngiliz hükümeti, Osmanlı Sultanı üzerinde etki sahibi olduğunu bildiği
Almanya ve Avusturya’dan Babıâli’ye baskı yapmaları için destek arama
yolunu tutmuştu.
34 Dufferin’den Earl Granville’ye, 29 Ağustos 1881, FO 424/123.
35 Lord Ampthill’den Granville’ye, 8 Aralık 1881, FO 424/123; Lord Amthill’den
Granville’ye, 16 Mayıs 1883, FO 424/140; E. Barrington tarafından hazırlanan
Ermeni Meselesiyle ilgili diplomatik yazışmaların özeti, 29 Haziran 1895, FO
881/6645.
36 Elliot’tan Granville’ye, 16 Mayıs 1883; Elliot’tan Granville’ye, 31 Mayıs 1883,
Wyndham’dan Granville’ye, 10 Ağustos 1883, FO 424/140; Mısır’dan dönen Lord
Dufferin’in destek arayışları, 4 Ekim 1883, BOA, Y.PRK.AZJ., Belge No:6/113.
37 Dufferin’den Granville’ye, 6 Aralık 1881; Lord Ampthill’den Granville’ye, 8 Aralık
1881, FO 424/123.
325
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
İngiltere’nin uluslararası destek aradığı ve baskılarının devam ettiği
bir dönemde Sultan Abdülhamit, Kasım 1882’de, Osmanlı Devletinde
ekonomi, adliye ve yönetim alanlarında genel bir reform programı
hazırlamak ve icra etmek üzere üç komisyon atamaya fırsat bulabilmişti. Birinci komisyon Şura-yı Devlet Başkanı olan Akif Paşa’nın riyaseti altında iki Alman uzman, Maliye Bakanı ve bazı bürokratlarından
oluşmaktaydı. Adliye sistemini ıslah etmekle görevli ikinci komisyon
ise Şeyhül-İslam başkanlığında Adalet Bakanı, yüksek hâkimler ve bazı
ulema temsilcilerinden oluşmuştu. Ticaret, tarım, bayındırlık ve imar
konularında reform yapmakla görevli üçüncü komisyon ise Bayındırlık
ve İmar Bakanı Hasan Fehmi Paşa ve emrindeki Türk ve Fransız uzmanlardan oluşmuştu.38
Ancak, Ermenilere reform meselesinde İngiltere’nin çok ısrarcı ve
baskıcı tutumu hem İngiliz elçisini ve hem de Sultan Abdülhamit’i çok
yormuştu. Lord Dufferin 2 Nisan 1882’de Londra’ya gönderdiği raporda
sıkıntısını şu şekilde dile getirmişti: Ermenilere reform konusunda sık sık
Sultan ile görüşmeye çabalamak ve ikna edebilmek için büyük gayretler içine
girmek beni çok yordu. Artık Sultan ile yapacağım görüşmelerde bu konuya
ara vermenin iyi olacağı kanaatine varmış bulunmaktayım39. Ne var ki,
Sultan Abdülhamit İngiliz elçiden daha sabırlı olacak ki Temmuz 1886
tarihine kadar İngiliz baskısına karşı büyük bir tepki ortaya koymadı.
Fakat bu tarihte İngiliz Liberal Partisi’nin Dışişleri Bakanı olan Earl
Rosebery’den talimat alan yeni İngiliz elçisi Sir E. Thornton’un tekrar
konuyu tehditkâr bir ifadeyle Osmanlı Hariciye Nazırı Said Paşa’ya
iletmesi bardağı taşıran son damla olacaktı.
İngiliz elçiye 6 Temmuz 1886 tarihinde gelen talimatname şu hususları kapsamaktaydı: 1) El’an doğu Rumeli’de ortaya çıkan tehlikeli durum
ve Yunanistan’ın düşmanca tavrı bertaraf edildiğinden dolayı Sultan’ın iç
reform ve doğu Anadolu’daki vilayetlerin kötü durumunun düzeltilmesi
işine yoğunlaşması elzemdir; 2) Son zamanlarda yönetim zaaflarından
dolayı doğu Anadolu bögesinde birtakım ayrılıkçı harketlerin ortaya çıktığı ancak bu durumun, yönetimdeki zaafların giderilmesi ve halkın refah
durumunun yükseltilmesiyle düzeleceği aşikârdır; 3) İngiliz hükümeti
Babıâli’yi, vergi sisteminin ıslahı, adliye teşkilatının reformu, ehliyetli
yöneticilerin tayini, Kürtlere karşı Ermenilerin asayiş ve güvenliğinin
38 Wyndham’dan Granvelli’ye, 14 Aralık 1882, FO 424/132.
39 Dufferin’den Granville’ye, 2 Nisan 1882, FO 424/132.
326
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
sağlanması ve genel reformların yapılması konusunda çok çeşitli defalar
uyarmıştır; 4) İngiliz hükümetinin Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinin uygulanması hususunda çok yoğun gayretleri olmuştur. Ancak, bu
reformların yapılmaması halinde ‘gelecekte Türkiye’nin bütünlüğünü
tehdit edecek durumlar ortaya çıktığında Berlin Antlaşması’na imza
koyan dost devletler Babıâli’ye destek verme konusunda isteksiz davranacaklardır40.
İlk sert tepki İngiliz memorandumunu inceleyen Said Paşa’dan
geldi. Thornton’un tabiriyle çok mülayim olan Paşa memorandumu
okuduktan sonra çok bunalmış bir vaziyette tepkisini şu sözlerle ortaya
koymuştu:
İngiltere, Osmanlı Devleti’ne bu kadar baskı yapmakla çok yanlış
bir siyaset takip etmektedir. Osmanlı hükümetinin elindeki kıt
imkânlarla Ermenilerin maruz kaldığı mali ve idari sıkıntıları kısa bir
zamanda gidermesi mümkün değildir. Ancak, son dönemde reform
konusunda yetersiz de olsa bir takım önemli adımlar atılmıştır.
Fakat İngiliz konsoloslukları kötü örnekleri bulup çıkarmakta çok
mahir davranırken Osmanlı hükümetinin reform alanında kaydettiği ilerlemeleri her nedense görmezlikten gelmektedirler. Osmanlı
hükümetine bu şekilde baskı olduğu müddetçe bu ancak reformların
yavaşlamasına sebep olur.
İngiliz elçisi ayrıca, Alman elçisinin kendisine ‘Sultan Abdülhamit
memorandumu gördükten sonra çok rahatsız olmuş ve İngiliz memorandumunu Türkiye’ye karşı bir tehdit olarak gördüğünü’ söylediğini
rapor etmişti41.
Said Paşa’dan sonra sadrazam Kamil Paşa İngiliz elçiyi huzuruna
çağırarak ona: Sultan’ın son gönderilen İngiliz memorandumundan
çok rahatsız olduğunu ve metnin dilinin gereksiz bir şekilde çok sert
yazıldığını ifade ettiğini bildirmişti. Kamil Paşa, ayrıca, Osmanlı hükümetinin son birkaç yıldır önemli bir reform programı uyguladığını,
imparatorluğun hemen her yerinde yeni mahkemelerin kurulduğunuve
40 Rosebery’den Sir E Thornton’a, 6 Temmuz 1886, FO 424/143; E. Barrington
tarafından hazırlanan Ermeni Meselesiyle ilgili diplomatik yazışmaların özeti, 29
Haziran 1895, FO 881/6645; İngiltere büyükelçiliği tarafından verilen muhtıranın
tercümesi, 18 Ağustos 1886, BOA, HR.SYS., Belge No:2822/25.
41 Thornton’tan Earl Iddesleigh’e, 24 Ağustos 1886, FO 424/143.
327
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
okulların açıldığını, emniyet ve polis teşkilatının yeniden organize edildiğini, eşkıyalık hareketlerinin büyük ölçüde önlendiğini Thornton’a
bildirmişti. Kamil Paşa, ayrıca, reform çalışmalarının bundan sonra da
devam edeceğini ancak böyle geniş sınırlara sahip bir imparatorlukta
reformların icra edilmesinin ve meyvelerinin alınmasının uzun zaman
alacağını İngiliz elçiye beyan etmişti42.
Nihayet, Sultan Abdülhamit’in ve Babıâli’nin bu sert tepkileri İngiliz hükümetinin politikasının yumuşamasına sebep olmuştu. Bu kadar
büyük tepkiden sonra özür dileyen İngiliz hükümeti Sir E. Thornton’u
görevden alarak yerine Sir W. White’ı elçi olarak atamıştı. Bu olaydan
iyi bir ders çıkaran yeni İngiliz elçisi, Sultan ve maiyetinin gösterdiği
sert tepkileri dikkate alarak Ermeni Meselesini Osmanlı hükümetine
karşı bir baskı unsuru olarak kullanmaktan imtina etmişti43.
Hakikaten de bu olayın örnek bir durum oluşturmasından dolayı
White’dan sonra gelen İngiliz temsilcileri, Mayıs 1895 tarihindeki Elçiler
Projesi’nin ortaya atılmasına kadar, Sultan nezdinde Ermeni Meselesini
gündeme getirme hususunda hep isteksiz davaranacaklardı. Buna en
güzel örnek te Kasım 1894 tarihinde zamanın İngiliz Dışişleri Bakanı
Lord Kimberley’in İngiliz elçisi Sir P. Currie’den Osmanlıyı güç kullanmakla tehdit etmesini istediği zaman, elçinin bu talimatı uygulamakta
oldukça isteksiz davranmasıydı. Ağustos 1894’de patlak veren I. Sason
ayaklanmasıyla ilgili olarak İngiltere, Osmanlı hükümetini gerekli tahkikatı yapmamakla suçlamış ve kasım ayında da Lord Kimberley İngiliz
elçisinden Osmanlı Devleti’nin gereğini yapmaması halinde güç kullanmakla tehdit edilmesini istemişti. Ancak, İngiliz elçi böyle bir hareketin
işleri kötüleştürmekten başka bir işe yaramayacağını ve ancak orta bir
yol takip edilerek bir şeyler yapılacağını rapor etmişti44.
SONUÇ
İngiltere, 1878 Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti sınırları içersindeki Ermenilerin en büyük hamisi olma konumuna yükselmişti. Bu
42 Thornton’tan Earl Iddesleigh’e, 29 Ağustos 1886, FO 424/143.
43 İngiltere’deki Osmanlı Büyükelçiliğinden gelen rapor, 13 Ağustos 1886, BOA,
Y.EE., Belge No:51/30; Barrington tarafından hazırlanan Ermeni Meselesiyle
ilgili diplomatik yazışmaların özeti, 29 Haziran 1895, FO 881/6645.
44 Barrington tarafından hazırlanan Ermeni Meselesiyle ilgili diplomatik yazışmaların özeti, 29 Haziran 1895, FO 881/6645.
328
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
tarihten sonra İngiltere’nin Ermenilere bakış açısı daha ziyade siyasi
ve stratejik yönlerden olmuştur. Bu dönemde, İngiltere’nin en temel
stratejik hedefi Rusya’yı Osmanlı sınırlarında tutup güneye inmesini
önlemek ve böylece Irak ve Basra Körfezini tehlikeden uzak tutmak
suretiyle alternatif Hindistan yolunu emniyet altına almaktı. Zira,
İngiltere, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rusya’nın Slavları koruma
bahanesini kullanması gibi Ermenileri (isyan, iç çatışma, yardım isteme
vs gibi sebepler) de bahane ederek Osmanlı İmparatorluğu’na saldırmasından çekinmekteydi. Britanya hükümeti böyle bir durumun olması
halinde hiçbir Avrupa gücünün Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’ne yardım edemeyeceğini ve böylece de Rusya’nın Ortadoğu ve dolayısıyla
da Hindistan yolunu tehdit edeceğini düşünmekteydi. Bu durum ise,
özellikle de İngiltere ve Rusya arasında Asya’daki uluslararası rekabetin
kızışmasına yol açan önemli sebeplerden birini oluşturmaktaydı.
Bu sebeple Britanya Krallığı, Ruslar’ın eline böyle bir koz vermemek
için Osmanlı Devleti’ne karşı Ermenilere kapsamlı bir reform programı
uygulaması için yoğun bir diplomatik baskı uygulamıştı. Hatta bu baskı
bazan Babıâli’yi tehdit etme derecesine kadar da vardırılmıştı. Yaptığımız
araştırmanın sonuçları bize, İngiltere’nin Osmanlı Ermenileriyle ilgili biri
kısa vade ve biri de uzun vade olmak üzere iki tür politika takip ettiğini
göstemektedir. Londra, kısa vadede, Ermeniler’e reform programının
uygulanmasını istemekle bir taraftan Rusya’ya siyasi ve askeri bir koz
vermemeyi diğer taraftan da Ermeni topluluğunu kendine bağlamayı
gaye edinmiştir. Uzun vadedeki hedefi ise, doğu Anadolu’da otonom
bir Ermeni bölgesi oluşturup bu bölgeyi Osmanlı Devleti’nin yıkılması
durumunda doğu Ermenistan ile birleştirerek büyük Ermenistan’ı kurmak ve bu şekilde Rusya’nın önüne set çekebilmekti. Tıpkı, Batı bölgesi
ve Balkanlarda bu işi büyük Yunanistan’ı kurdurarak yapmayı planladığı
gibi.
Osmanlı Devleti ise, başta Sultan Abdülhamit olmak üzere ilgili
devlet erkânı, İngiltere’nin bu yoğun diplomatik baskılarına büyük
tahammül göstermişti. Ancak, Sultan, büyük hassasiyet gösterdiği
devletinin istikbali söz konusu olunca en sert tepkiyi göstermekten
de kaçınmamıştı. Sultan Abdülhamit, Artin Efendi’nin İngiltere lehine
casusluk yapmasına rağmen, İngilizlerin diplomatik ataklarına ustaca
karşı koymuş ve İngiltere’nin diğer devletleri Ermenilere reform konusunda Osmanlıya karşı harekete geçirmesini gayet başarılı bir şekilde
329
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
engellemiştir. Hatta Sultan Abdülhamit İngiliz hükümetine özür diletebilecek kadar diplomatik manevralar ortaya koyabilmişti. Sultanın
reform konusunda yapmak istediği en önemli yenilik eğitimin düzenlenmesi ve yaygınlaştırılması idi. Hakikatte ise, Sultan Abdülhamit
reform programını sadece İngilizler istediği için değil, fakat buna tüm
Osmanlı halkının ihtiyacı olduğu için bizzat kendisi arzu etmekteydi.
Ancak, bunun için gerekli altyapı, insan gücü ve en önemlisi mali kaynak
olmadığı için reformlar kısım kısım uygulanmış ve çok ağır işlemiştir.
İngiliz hükümetinin herhangi bir mali yardımda bulunmamasına
rağmen reform konusunda baskı yapması bir taraftan Osmanlı-İngiliz
ilişkilerini bozarken diğer taraftan Osmanlı sınırları içersinde de
Müslüman-Hıristiyan nüfus arasındaki sarsılmaya başlayan ahengi daha
da kötüleştirmiştir. Ermenilerin, İngilizler vasıtasıyla devlet kuracağı
ve kendi topraklarını ellerinden alacağı haberleri Müslüman arasında
yayıldıkça bu durum iki taraf arasındaki tansiyonu arttırmış ve birtakım çatışmaların çıkmasına sebep olmuştur. Öte taraftan, 1878 Kıbrıs
Mukavelesine göre, ada İngiltere’de kaldıkça bu devlet reform programını uygulamak şartıyla Asya’da herhangi bir saldırıya karşı Osmanlı
Devleti’ne yardım edecekti. Ancak, Ermeni reformu meselesi üzerindeki
anlaşmazlık Osmanlı Devleti’ni böyle bir imkândan mahrum etmiş ve
devletin yönünün Berlin’e çevrilmesinde önemli bir rol oynamıştır.
330
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN
BİBLİYOGRAFYA
1.Arşiv Vesikaları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
HR.SYS.
Y.A.HUS.
Y.PRK.AZJ.
Y.EE. :1774/21, 2822/25.
:164/83, 169/43-4.
: 6/113.
:51/30.
Foreign Office
FO :371/3399, 371/3407, 373/5, 424/106, 424/107,
424/122, 424/123, 424/132, 424/140, 424/143,
881/717, 881/3410, 881/6645.
2.Tetkik Eserler
AstourIan, Stephan H., “Genocidal Process: Reflections on the Armeno-Turkish
Polarization” içinde The Armenian Genocide: History, Politics, Ethics, Editör Richard G.
Hovannisian, USA: New York 1992.
Bilgin, Mustafa Sıtkı, “Attitudes of the Great Powers towards the Ottoman Armenians
up to the Outbreak of the First World War”, Review of Armenıan Studies, No:4.
Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilaliyyesi, İstanbul 2005.
George, Joan, Merchants in Exile: The Armenians in Manchester, England, 1835-1935
Taderon Press, UK 2002.
Laçiner, Sedat, İhsan Bal, “İngiltere Ermenileri, Lobicilik, Ermeni Sorunu”, Ermeni
Araştırmaları, No:7.
Sonyel, Salahi Ramazan, The Ottoman Armenians: Victims of Great Power Diplomacy,
K. Rustem & Brother, London 1987.
Süslü, Azmi, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990.
http://en.wikipedia.org/wiki/Edward-Stanley; http://www.spartacus.schoolnet.
co.uk.
http://www.menq.am/history.
331
Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN
BİRLİKTE YAŞAMADAN AYRIŞMAYA ERMENİ
MESELESİ (SOSYO-PSİKOLOJİK BİR DENEME)
Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Trabzon-TÜRKİYE
Tlf.: 0 462 377 37 11, e-posta: [email protected]
333
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
Ermeni Meselesi tarihi bir olgu olarak tarihçileri ve kamuoyunu meşgul
etmeye halen devam etmektedir. Gündemi böylesine meşgul eden Ermeni
Meselesi’nin tarihî bir hadise olarak yeterince ele alınmasına rağmen, hadisesinin sosyo-psikolojik yönü pek fazla bir alaka görmemiştir. Böylesi kitlesel
hadiselerin ortaya çıkmasında sosyo-psikolojik nedenler oldukça önemli görev
ifa ederler. Hatta olayların ortaya çıkmasında etkili olan temel unsurların
başında gelmesine rağmen, Ermeni Meselesi’nde olduğu gibi genellikle göz
ardı edilirler.
Bilindiği tarihi olaylar, yatay ve dikey olmak üzere iki boyutta cereyan
ederler: Yatay boyutta, ilgili hadiselerin alt yapısı hazırlanırken; dikey boyutta
ise, son halini alıp artık tebarüz ederler. İki aşamalı bu sürecin birinci bölümünde gelişmeler çoğu zaman fark edilmez, alttan alta gelişirler. İkinci ve
son aşamada ise hadise nihaî halini almış, patlak vermiş ve bunun sonuçları
herkes tarafından müşahede edilir hale gelmiştir.
Bu tespitten hareket ederek, Ermeni Meselesi de aynı şekilde yatay ve
dikey olmak üzere iki aşamada ele alınabilir. Yatay diye adlandırdığımız birinci
aşamada uzun bir süreçte daha ziyade sosyo-psikolojik nedenler/gelişmeler
ve dolayısıyla bir alt yapı hazırlığı söz konusudur. İkinci aşama ise, bunların
bir neticesi olarak gelişen herkes tarafından net bir şekilde müşahede edilebilecek sıcak gelişmelerdir. Bu bağlamda 1890’li yıllarından itibaren başlayan
dikey boyuttaki Ermeni Olayları’nın alt yapısı çok daha önceden oluşurken;
1890 hadiseleri ise daha sonraki 1915 Ermeni Tehciri’nin sosyo-pisikolojik
nedenleri olmuştur.
Böylesi bir kurgu çerçevesinde Ermeni Hadiseleri’ni bir bütün halinde
ele almak istiyoruz.
334
Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN
I. GİRİŞ
ÇALIŞMANIN DAYANDIĞI TEORİK ZEMİN
Tarihî olaylar, y a t a y ve d i k e y olmak üzere iki boyutta cereyan
ederler: Yatay boyutta, sonradan ortaya çıkacak olan hadiselerin alt
yapısı hazırlanırken; ardından başlayan dikey boyutta ise, olayın kendisi
cereyan etmektedir. İki aşamalı bu sürecin yatay/birinci dönemindeki
gelişmeler, sonradan patlak verecek olayla doğrudan alakası olmadığı
için çoğu zaman o kurgu dâhilinde düşünülmezler. Birbirinden bağımsız
gibi görünen ve yatay boyutta gelişen bu olaylar zinciri, aslında uzun bir
süreçte alttan alta farklı bir olayın ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. İkinci/dikey dönemde ise, bu gelişmelerin bir sonucu olarak ilgili
hadise ortaya çıkmaktadır. İstisnasız bütün tarihî hadiseler, bu şekilde
iki boyuttun birbirini etkilemesi ve tamamlamasıyla oluşmaktadırlar.
Yatay boyutta cereyan eden gelişmeler, aynı zamanda daha sonra
patlak verecek belli bir tarihî hadisenin s o s y o–p s i k o l o j i k nedenleri
olarak da adlandırılabilir. Özellikle de farklı milletler ve guruplar arasında dikey boyutta cereyan eden çatışmaların nedenleri araştırılırken,
335
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
geriye doğru gidilerek ilgili milletleri çatısı altında barından devletin
kurumsal ve toplumsal anlamda geçirmiş olduğu değişim/dönüşümle
alakalı bir takım gelişmeler mercek altına alınmalıdır. Çünkü bu türde
geniş ve derin boyutlu olarak yaşanan değişim, ister istemez belli bir
süre sonra ayrışmalara neden olmakta; bu ayrışmada ise, k i t l e p s i k o
l o j i s i devreye girerek hadiseleri yönlendirmektedir. Bu şekilde tespit
edilecek ve yatay boyutta cereyan eden hadiseler, söz konusu olan daha
sonraki süreçte patlak veren çatışmaların veya mücadelelerin sosyopsikolojik nedenlerini oluştururlar.
Kısaca belirtilen bu teoriden hareket ederek, Ermeni Meselesi de
aynı şekilde yatay ve dikey olmak üzere iki boyutta veya aşamada ele
alınabilir. Yatay diye adlandırdığımız birinci aşamada, Ermeni Olayları’yla
görünürde doğrudan alakası olmayan bir takım gelişmeler yaşanmıştır.
Bu gelişmeler, Osmanlı Devleti’nin geçirmiş olduğu kurumsal ve toplumsal d e ğ i ş m e n i n / d ö n ü ş ü m ü n bir neticesi olarak zuhur etmiş;
daha sonra cereyan edecek olan Ermeni Olayları’na bir zemin veya alt
bir alt yapı hazırlamıştır. Aynı zamanda bunlar, bu olayların sosyopsikolojik nedenlerini de teşkil etmiştir. Bu şekilde 1890’li yıllardan
itibaren başlayan dikey boyuttaki Ermeni Olayları’nın alt yapısı çok
daha önceden başlayarak uzun bir süreçte oluşurken; 1890 hâdiseleri
ve devamındaki gelişmeler ise, 1915 Ermeni Tehciri’nin nedenlerini
meydana getirmiştir.
Teorik olarak sınırlarını çizdiğimiz böylesi bir kurgu çerçevesinde,
yatay ve dikey boyutlar bağlamında Ermeni Hadiseleri’ni temas etmek
istiyoruz. Çalışmada yatay diye ifade edilen süreçte cereyan eden ve
1890 olaylarına zemin hazırlayan gelişmeleri şu başlıklar altında ele
alınmaktadır: Osmanlı yönetimi ve Ermeniler; Osmanlı Devleti’nin
zayıflaması ve çözülme süreci; Avrupa’daki ihtilâller, siyasî akımlar ve
örgütlenmeler; Misyoner faaliyetleri, Balkanlar’daki milliyetçi isyanlar
ve Düvel-i Muazzama’nın Osmanlı mirası üzerindeki rekabetleri. Çalışmanın son bölümünde ise, genel bir değerlendirmede bulunulacaktır.
Burada alt başlıklar halinde ele alınan bu gelişmeler, aslında Osmanlı
tarihiyle alakalı çeşitli çalışmalarda şöyle veya böyle bahsedilen ve
bilinen olaylardır. Bunların bir bütün ve yatay/dikey boyut kurgusu
halinde Ermeni Meselesi’nin nedenleri bağlamında ele alınması, Ermeni
araştırmaları açısından bir yenilik olarak görülebilir. Mevcut araştır336
Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN
malarda, Ermeni Meselesi ele alınırken Osmanlı ve Avrupa tarihiyle
alakalı bu hadiseler böylesi bir yatay-dikey boyutunda ele alınmamıştır.
Dolayısıyla bu çalışma, ilgili alanda yapılmış bir katkı veya açılım olarak
görülebilir.
Dikey diye adlandırdığımız boyutta cereyan eden 1890’lı yıllardaki
olaylara bu çalışmada temas edilmeyecektir. İlgili çalışmalarda bunlar
hakkında yeterince bilgi bulunmaktadır.
II. ERMENİ MESELESİ’NİN YATAY BOYUTTA OLUŞMASI
Bu başlık altında, Ermeni Meselesi’ne zemin hazırlaması bakımından
önemli görev ifa eden ve yatay boyutta vuku’ bulan gelişmelere temas
edilecektir. Bunlar ele alınırken, mümkün olduğunca kronolojik sıra
esas alınmıştır.
1. OSMANLI YÖNETİMİ VE ERMENİLER:
MİLLETLEŞME SÜRECİNE ÇOK YÖNLÜ KATKI
Ermenilerin Osmanlı Devleti’ndeki iyi durumlarının hukukî teminatı olan Osmanlı Millet Sistemi’nin ve diğer uygulamaların Ermenilerin milletleşme sürecine yaptığı katkıya geçmeden önce, henüz daha
devletin temellerinin yeni atıldığı ilk yıllarındaki önemli bir gelişmeye
temas etmek gerekiyor. Osmanlı Devleti, Anadolu’da Ermenilerin yaşadıkları toprakları kendi sınırlarına katmak için yaptığı mücadelede
Ermeniler’e karşı savaşmamış; aksine Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safavî
gibi Müslüman-Türk devletleriyle harp etmiştir. Bu devletler mağlup
edilince, Ermenilerin meskûn oldukları topraklar Osmanlı sınırlarına
katılırken, Ermeniler de otomatik olarak Osmanlı tebaası olmuşlardı.
Osmanlı Hıristiyan tebaası arasında önemli bir nüfus kesafetine sahip
olan Ermenilerin bu şekilde Osmanlı hâkimiyeti altına alınmasında, her
hangi bir savaşın yaşanmaması ve karşılıklı olarak kan akıtılmaması,
bunların Osmanlı sistemine dâhil olmalarını kolaylaştırmış ve daha da
önemlisi uzun vadede devletle bütünleşmelerine olumlu katkıda bulunmuştur. Nitekim Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarından itibaren
başlayarak devletin şekillenme safhalarında sistemdeki konumlarını
adım adım sağlamlaştırmasını bilmişler ve zamanla devletle âdeta bütünleşmişlerdi. Bu süreç, Orhan Gazi döneminde yeni başşehir Bursa’ya
yerleşmeleriyle başlamış, ardından Fatih Sultan Mehmet’le birlikte
337
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
İstanbul’a yerleşmeleriyle devam etmişti. 1461 yılına gelindiğinde ise,
Patrik Hovakim liderliğinde Gregoryen Milleti adıyla Osmanlı Millet
Sistemi içinde nihaî olarak sağlam hukukî bir statü kazanmalarıyla,
Ermeniler klasik dönemde ideal konumlarına ulaşmışlardı.
Bu şekilde klasik Osmanlı döneminde, yani yükseliş yıllarında Ermenilere yönelik yapılan düzenlemeler Ermenilerin milletleşme sürecine
olumlu katkılar sağlamıştır. Bu süreç daha sonraki yıllarda yapılmaya
çalışılan devletin yeniden şekillendirilmesinde/dönüştürülmesinde bir
kesintiye uğramamış, aksine yeni düzenlemelerle devam etmiştir. Batı
Avrupa’nın muasır hali model alınarak 19. asırda başlamış olan devletin yeniden şekillendirilmesi faaliyetlerine paralel olarak, Ermenilerin
sosyal ve ictimaî durumları zamanın icaplarına göre daha da iyileşmiştir. Bu süreçte özellikle de Sultan II. Mahmud (1808-1838) ve Sultan
Abdülmecid’in (1838-1866) yönetimleri zamanında saltanata en yakın
tebaa olmuşlar ve hatta azınlıklar arasında devletin en güvenilir unsuru
anlamında millet- i sadıka olmuşlardı. 1856 Islahat Fermanı ile birlikte
devletin birinci sınıf hizmetler diye adlandırabileceğimiz bakanlık,
milletvekillik, valilik, elçilik gibi bürokrasinin her yerinde görev almaya
başlamışlardı. Ayrıca daha da önemlisi 1863 yılında Ermeni Milleti
Nizamnamesi’nin ilan edilmesiyle ve Ermeni Patrikhanesi’ne 140 üyeden
oluşan modern bir meclis kurma imkânı tanınmasıyla, Ermeni Millet
Meclisi ortaya çıkmıştı. Bu meclis, Ermenilerin Osmanlı Devleti’ndeki
konumlarının hangi noktaya vardığının en güzel göstergesi olmuştur.
Bu kurumsallaşmadan ve milletleşmeden başka bir de, daha sonra
gereken şartların ortaya çıkmasıyla, Ermeni Milliyetçiliği’nin taşıyıcılığını yapacak olan aydınlar, din adamları, tüccarlar gibi üç önemli gurup
yine aynı şekilde bu süreçte yetişmiştir. Bunların Ermeni Hadiseleri’nde
üstlendikleri görevler şu şekildeydi: Modern eğitim almış aydınlar, ayrılıkçı muasır siyasî fikirleri ve talepleri gündeme fonksiyonunu yerine
getirirken; din adamları ise, bunlara meşruiyet kazandırarak halka
indirilmesinde ve isyanlarda halk desteğinin kazanılmasında etkili
olmuşlardır. En son olarak ise, zenginler bu faaliyetlerin ve eylemlerin
gerçekleştirilmesinde her türlü maddî yardımları yapmışlardır. Böylece
Osmanlı sisteminin bir ürünü olarak ortaya çıkan bu üç zümre, Ermeni
Meselesi’nin âdeta motoru olmuşlardır.
338
Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN
Özet halinde temas edilmeye çalışılan gelişmeler ışığında, Osmanlı
devlet adamlarının o günkü şartların bir gereği olarak oluşturdukları
sistem ve daha sonraki dönemlerde zamanın bir gereği olarak yaptıkları yeni düzenlemeler, Ermenilerin modern anlamda etnik, iktisadî
ve hukukî olarak milletleşme sürecine müspet katkıda bulunmuştur.
Bütün bunlar, Avrupa’da henüz daha başlamamış olan milletçilik gibi
modern fikir akımlarının çok daha öncesinde, bu akımların Osmanlı
Devleti’nde tutunması ve taraftar bulması nokta-i nazarında uygun
zeminin oluşmasına neden olmuştur. Böylece oluşan bu mümbit arazi,
daha sonra kendisine atılacak olan milliyetçilik ve diğer modern fikirler
tohumunun neşv ü nemâ bulmasına; dolayısıyla Osmanlı yönetimi karşıtı
hareketlerin başarılı olmasına yardımcı olmuştur. Bu haliyle Osmanlı
Devleti, kendi eliyle kendi sonunu getirmiştir.
2. OSMANLI DEVLETİ’NİN ZAYIFLAMASI
VE ÇÖZÜLME SÜRECİ:
AYRIŞMADA İLK ALAMETLERİN ORTAYA ÇIKMASI
1683 yılındaki başarısız II. Viyana Muhasarası, gerek bizzat Osmanlı
Devleti için ve gerekse Avrupalı devletlerle olan münasebetlerde yeni
bir sürecin başlangıcı olmuştur. Akamete uğrayan bu askerî teşebbüsün
ardından karşı saldırıya geçen Avrupalı müttefik devletler, Avrupa’daki
Osmanlı memleketlerini işgal etmeye başlamışlardı. Bu şekilde başlayan
bu süreçte, tarafların roller değişmiş; Osmanlı Devleti savunma durumuna, Avrupalı devletler ise karşı saldırıya geçmişlerdi. Osmanlı, bu
saldırılar karşısında başlangıçta belli bir süre denge sağlamış olsa da,
nihaî toprak kayıplarını bir türlü engelleyememiştir. Bundan dolayı,
bu kez uzun yıllar sürecek olan mevcudu koruma korkusu/endişesi
başlamış; bu durum ise, ister istemez beraberinde devletin ve Osmanlı
toplumunun içe kapanmasına neden olmuştur. Devletin sonuna kadar
devam edecek olan bu kapanma hali, iç içe geçmiş pek çok meseleler/
sıkıtılar yumağının kaynağını teşkil etmiştir.
Bu şekilde başlayan askerî, siyasî ve iktisadî alanlardaki olumsuzluklara bir çözüm bulunamadığı için, bu durum Osmanlı toplumundaki
sosyal dengeyi de bozmuştur. Osmanlı Devleti, bundan sonra dört
boyutlu bir problem yumağıyla son anına kadar uğraşmak zorunda
kalmıştır. Çözüm amacıyla yapılan her müdahale, istenilen/beklenilen
339
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
sonucu vermemiş, devlet eski kuvvet ve kudretine kavuşamadığı gibi,
bunlar devamında daha başka problemlerin de kaynağı olmuştur. Buna
en güzel örnek, para sıkıntısını gidermek için dış borçların devletin malî
iflasına neden olması gösterilebilir. Devletteki sistematik çözülmenin
olumsuz sonuçlarının kendini hissettirdiği alanlardan biri de hiç şüphesiz bürokrasi idi. Devlet aygıtını meydan getiren bürokratik kurumlar,
görevlerini yerine getiremediği için artık halka hizmet etmekten daha
ziyade, bunları yürütmekle görevli yöneticilerin halkı sömürme araçları
haline gelmişlerdi. Bu şekilde çözülmenin tipik bir yansıması olan hizmet
anlamında da tıkanan kurumlar, devletle halkın uyumunu ve barışını
bozan en önemli sorunlardan biri olmuştur. Bu durum ise, ister istemez
sistemin tıkandığı izlemini ve kanaatini doğurmuştur.
Osmanlı Devleti’ndeki bu bozulma ve çözülme hâlinin, Gayrimüslim tebaaya ve dolayısıyla Ermenilere yansıması iki şekilde olmuştur:
Ermeniler öncelikle, devletin içinde bulunduğu sorunlara çözüm üretebilmek için girdiği değişmeden/yeni oluşumdan iktisadî, hukukî ve siyasî
olarak istifade etmişler; böylelikle yukarıdaki bölümde de anlatıldığı
gibi zaten iyi olan durumlarını daha da iyileştirmişlerdi. İkinci olarak
ise, devletin Millet Sistemi adı altında yüzyıllardan beri kendilerine
sunduğu imkânlarla milletleşme sürecini tamamladıkları için, devletin
bu şekilde zayıflaması ve çözülmesi kendilerinin yaşadığı bölgede millî
bir devlet kurma hevesine kapılmalarına; cesaretine sahip olmalarına
neden olmuştur. Bu durum öncelikle zengin belli ailelerde, eğitimli kişiler ile din adamlarında başlamış; daha sonra bunlar tarafından halkın
diğer kesimlerine mümkün olabildiğince indirilmeye çalışılmıştır. Buna
rağmen, yine de Ermenilerin tamamının böylesi bir ayrışma hevesine
sahip olmadıklarını da belirtmek gerekiyor.
Ayrışma taraftarı Ermeniler, bu sürecin ardından örgütsel oluşumlarını tamamlamışlar ve ardından bu yöndeki taleplerini siyasîleştirerek
gündeme getirir olmuşlardı. Bu siyasî anarşist oluşumlar, normalde
Müslim ve Gayrimüslim ayırt etmeden bütün tebaanın eşit oranda etkilendikleri çözülmeden kaynaklanan sıkıntıları, içteki ayrılıkçı-milliyetçi
eylemleri için siyasî birer ajitasyon malzemesi olarak suiistimal etme
yoluna gitmişlerdi. Böylesi sıkıntıları kendi milliyetçi oluşumlarını büyütebilmek ve geniş kitlelere yayabilmek için propaganda aracı olarak ustaca
kullanmasını bilmişlerdi. Bu arada paralel olarak aynı problemler bu kez
Düvel-i Muazzama tarafından, gayrimüslimler lehine yapılması istedik340
Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN
leri reformların gündeme getirilmesinde kullanılmıştır. Bu ısrarlar, daha
doğrusu baskılar karşısında dayanamayan Osmanlı devlet adamları geri
adım atarak istenilen reformları yapmak zorunda kalmışlardı. Fakat
ilginçtir, yapılan her reform bunların milliyetçi taleplerini dindirmemiş; aksine, daha da körüklediği gibi devletin savunma reflekslerini de
zayıflatmıştır. Bu yeni durum, ayrılıkçı azınlık örgütlerinin hem iştahını
kabartmış hem de işini kolaylaştırmıştır.
Düvel-i Muazzama’nın devreye girmesiyle Gayrimüslimler lehine
bunlar yaşanırken, Müslüman tebaa bu gelişmeler karşısında çok boyutlu
bir hayal kırıklığı yaşamaktaydı. Öncelikle, geride kalan o eski parlak günlerin bir daha gelemeyeceğinden artık ümidi kesmenin neden olduğu, bir
hayal kırıklığı yaşamaktaydılar. Bunun yanında bir de, gittikçe zayıflayan
ve çözülen; ellerinden kayıp giden devletleri için bir şey yapamamanın
neden olduğu moral bozukluğuna duçar olmuşlardı. Hayal kırıklığı ve
moral bozukluğuyla birlikte, devletin içinde bulunduğu askerî, siyasî,
iktisadî ve yönetimle ilgili sıkıntılardan fazlasıyla kendileri de mağdur
oldukları halde, Avrupalı Büyük Devletler’in sadece Gayrimüslimler
lehine doğrudan devreye girmeleri ve devletin iç işlerine müdahale
etmeleri durumu daha da vahim bir hâle getirmekteydi. Bu hâlet-i ruhiye,
Müslüman tebaanın Gayrimüslimlere bakışlarını olumsuz olarak etkilemiştir. Bu ise, tarafların arasının açılmasına ve Osmanlı toplumundaki
barışın en ufak müdahalelerden dahi kolayca etkilenebilecek kırılgan
bir hâl almasına neden olmuştur.
Bu sürecin, yani devletin çözülmesinin neden olduğu diğer olumsuz durum ise, Osmanlı devlet adamlarının ve emniyet kuvvetlerinin
ilgili gelişmelere caydırıcı bir şekilde müdahale edememeleri ve kat’i
tedbirler alamamalarından dolayı Müslüman ahali ile Ermenilerin karşı
karşıya gelmeleridir. Devlet otoritesi olaylarda etkisiz kalınca, kendilerini
korumak isteyen Müslümanların, İstanbul ve Anadolu’daki isyanlara ve
anarşist olaylara müdahale etmeleriyle birlikte ister istemez Ermenilerle
karşı karşıya gelmişlerdi. Ayrılıkçı Ermeni terör örgütlerin de istedikleri
zaten bu idi. Neden oldukları provoke olaylar neticesinde, sivil taraflar
karşı karşıya gelmiş ve kitlesel olayların yaşanmasına yol açmıştır.
Devlet otoritesinin, aklın ve sağduyunun devre dışı kaldığı böylesi bir
ortamda, artık kitle psikolojisi ve istedikleri neticeyi almak için bunu
yönlendirmek isteyen kışkırtıcılar devreye girmiştir.
341
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
3. AVRUPA’DAKİ İHTİLÂLLER, SİYASÎ
AKIMLAR VE ÖRGÜTLENMELER:
DEVLETE KARŞI SİYASÎ BAŞKALDIRMADA MODEL
1789 Fransız İhtilâli ile Avrupa’daki dengelerin altüst olmasının
ardından başlayan ve Avrupa’nın pek çok bölgesine yayılan yeni gençlik ihtilâlleri ve fikir akımları dalgasının Osmanlı Devleti’ne yanması
ve bunun etkileri bu başlık altında ele alınacaktır. Başta öncelikle belli
idealler etrafından gizlice örgütlenme şekli olmak üzere, milliyetçilik,
sosyalizm, liberalizm ve anarşizm gibi fikirler akımları ile akımlar o
tarihlerde gençliği cazibesi altına almıştı. Bunlar, dalga teorisi misali
Avrupa’nın birçok memleketinde gençleri etkileyerek örgütlenmelerine
ve mevcut yönetimlere karşı harekete geçmelerine neden olmuştu.
Başlangıçta Fransa, fakat daha sonra Avrupa’nın diğer memleketlerine sıçrayarak patlak veren gençlik merkezli gizli siyasî oluşumların gerek fikirleri ve gerekse hareket tarzları, en sonunda Osmanlı
sınırlarına ulaşarak Osmanlı azınlıklarını da etkilemiştir. Osmanlı
Gayrimüslimleri’nin bu tür fikirlerden ve modellerden etkilenmesinin kanalları çok çeşitliydi. Yenileşme faaliyetleriyle birlikte Osmanlı
Devleti’nin Avrupa’ya eklemlenmesi ve buradaki gelişmelerin çok daha
yaygın, hızlı ve rahat bir şekilde Osmanlı coğrafyasına ulaşması birinci
sırada zikredilebilir. Ayrıca zengin ailelerin çocuklarını Avrupa memleketlerinde okutmaları, tüccarların Avrupa ile olan ticari irtibatları,
Osmanlı memleketlerinde ticaret yapan Avrupalı tüccarlar, çeşitli işlerde
çalışanlar, misyonerler, Avrupalı ajanlar ve konsoloslar ile konsolosluklarda çalışan memurlar da bu süreçte etkili olmuşlardı.
Bütün bunların devreye girmesiyle Osmanlı Ermenileri, hem fikir
bağlamında Avrupa merkezli siyasî akımlarından hem de örgütlenme
olarak yine Avrupa’daki ihtilâlci gençlik siyasî oluşumlardan etkilenerek
devlete karşı baş kaldırmışlardı.1890 yıllarda başta Osmanlı başşehri
İstanbul olmak üzere Anadolu’nun irili ufaklı birçok yerleşim yerinde
ardı ardına patlak veren hadislerde rol alan Taşnak ve Hınçak gibi ihtilâlci
terör örgütlenmelerin temelinde bu etkileşimin izleri bulunmaktadır.
342
Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN
4. MİSYONER FAALİYETLERİ:
DİN DEĞİŞTİRMEDEN ÖTE BİR ETKİ
Osmanlı Devleti’ndeki misyoner faaliyetleri özellikle de devletin
ikinci değişim/dönüşüm süreci diye adlandırabileceğimiz 19. yüzyıldaki
Batı Avrupa Tarzı’ndaki Yenileşme Faaliyetleri’nin bir sonucu olarak
ciddi bir artış göstermiştir. Başta Angelikan-Protestan olmak üzere
Katolik misyonerlerin çok yönlü olarak yaptıkları bu faaliyetler, özellikle
de Anadolu’da kurdukları geniş ağ şeklindeki teşkilatları vasıtasıyla
en ücra köşelere kadar ulaşmıştı. Böylelikle her kesimden ve her yaş
gurubundan Ermeniye ulaşabilmiş ve çok kalemli faaliyetleriyle bunları
etkilemesini bilmişlerdi.
Bu Misyoner faaliyetlerinin neticesinde öncelikle din değiştirmelerin ve belli mezheplere mensup olanların sayısının artmasıyla birlikte,
Ermeni Hadiseleri gibi ayrılıkçı eylemlerdeki etkileri çok daha önemlidir.
Nitekim öncelikle kurdukları okullarda verdikleri eğitim ve buralarda
görevlendirdikleri din adamları veya öğretmenleri vasıtasıyla, Ermeni
çocukları ve gençlerinin siyasî ve millî bilinçlerinin uyandırılmasında
yardımları olmuşlardır. Yine bu okullar yoluyla milliyetçilik, liberalizm
ve anarşizm gibi Batı Avrupa’daki modern fikir akımlarını ile akımlarını
ve aksiyonlarını en ücra köşelere ulaştırmışlardı.
Malum olduğu üzere, bu akımlar zaten Avrupa’daki dengeleri altüst
etmiş ve ilgili devletleri uzun süre meşgul etmişti. Şimdi ise, aynı fikirler
bu kez Osmanlı Devleti’ni ve kamu düzenini ciddi olarak rahatsız etmeye
başlamıştı. Burada Avrupalı devletlerin içinde bulundukları ilginç bir
tezadın veya ikilemin belirtilmesi gerekiyor: Bir taraftan bu devletler,
kendi kamu düzenlerini sarsan bu fikirleri savunan oluşumlarla mücadele ederken ve bu yolda her türlü şiddeti kullanırken, diğer taraftan
gönderdikleri Misyonerler vasıtasıyla aynı fikirlerin Osmanlı içinde
farklı etnik gurupları etkilemeye çalışıyorlardı. Bu etki neticesinde patlak veren olaylara müdahale etmek isteyen Osmanlı Devleti’ne baskıda
bulunarak, hadiselerin bastırılmasına engel olmaya çalışıyorlardı. Bu
tezat gerek Ermeni ve gerekse Balkanlar’daki diğer ayrılıkçı hadiselerde
sürekli olarak yaşanmıştır.
Misyoner faaliyetlerinin diğer bir sonucu ise çok daha değişik bir
boyut arz etmekteydi. Avrupa’da Sanayi İnkılâbı’nı gerçekleştirilmesi
343
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ve sanayi ile ticareti elinde tutan burjuva sınıfının ortaya çıkmasıyla,
Batı Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti’nde istedikleri gibi ticarî
işbirliği yapabilecekleri bir zümrenin kazanılmasında, misyoner faaliyetleri olumlu bir katkıda bulunmuştur. Avrupalı kapitalist çevreler
için, zaten son dönemlerde gittikçe azalan; aynı zamanda yeterince
yabancı lisan bilmeyen ve dinî ve kültürü farklı Müslüman tüccarlarla
ticaret ve başka alanlarda işbirliği yapmanın zorlukları aşikârdı. Aynı
lisanı konuşan ve aynı inanca sahip olan insanlarla çok daha rahat
anlaşabilecekler; geniş şekilde işbirliği yapabileceklerdi. İşte Misyoner
faaliyetleri, bu şekilde öncelikle ticarî olmak üzere daha başka ve farklı
alanlarda kendileriyle işbirliği yapabilecek Gayrimüslim gurupların
çıkmasına vesile olmuştur.
Bu durumdan en fazla istifade edenlerin başında Ermeniler gelmekteydi. Özellikle de Protestanlaşanlar İngiltere’nin, Katolikleşenler
Fransa’nın ve Gregoryenler ise Rusya’nın desteğini almışlardı. Bunlar
ilgili devletlerin geniş koruyucu şemsiyesi altına girmişlerdi. Bu şekilde
ilgili devletler, Anadolu’nun iç bölgelerinde bunlarla rahat bir şekilde
ticarî faaliyetlerini yaparken, aynı zamanda daha uzun vadeli bir takım
bölgesel siyasî işbirliği için aralarındaki inanç ve ticarî rabıtayı sağlaştırmaktaydılar. Nitekim Ermeni Meselesi’ndeki Avrupalı aktörlerin
değişken olması tamamen bu çevrelerin bölgesel siyasetleriyle alakalıydı.
1890’lı yıllarda patlak veren terör olaylarındaki Ermeni komitalarının
arkasında, bu bağlamda en az bir veya birkaç devlet bulunmaktaydı.
Bu şekilde misyoner faaliyetler din dışında çok farklı bir alanda netice
vermiş ve Ermeni hadiselerine farklı bir boyut katmıştır.
5. BALKANLAR’DAKİ MİLLİYETÇİ İSYANLAR:
OSMANLI’DAN AYRILMA YOLUNDA İLK ÖRNEKLER
Osmanlı Devleti’ndeki ayrılıkçı ve siyasî nitelikteki ilk isyanlar
Balkanlar’daki Gayrimüslim tebaa arasında başlamış; 19. yüzyıldan itibaren önce Sırplar, ardından Yunanlılar ve sonrasında diğerleri Osmanlı
yönetimine isyan etmişlerdi. Bunlardan, ilk olarak Yunanlılar çok erken
bir dönemde millî devletlerine sahip olurken, ardından bunu diğerleri
takip etmiştir. Böylece Balkanlar’da belli bir kesafete sahip olan Hıristiyan milletler, Osmanlı hâkimiyetinden ayrılarak kendi devletlerini
kurmuşlardı. Bu şekilde Balkanlar’daki azınlıkların bağımsızlıklarını
344
Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN
kazanmasında iki temel faktör etkili olmuştur: Öncelikle Osmanlı yönetimine karşı belli gizli oluşumlarla isyan etmeleri ve ardından Avrupalı
devletlerin ve kamuoyunun sınırsız destek ve yardımları.
Nitekim bu süreçte, takriben 19. yüzyılın başlarından itibaren patlak
veren isyanlar dizisinde ilk etapta e ş k ı y a hareketleri görülmüştür.
Özellikle de Balkanlar’da çıkan azınlık isyanları, başlangıçta bölgesel ve
idarî bir takım olgulara tepki olarak eşkıya hareketi şeklinde başlamış
ve ardından Osmanlı yönetimi karşıtı siyasî bir mücadele aracı halini
almıştır. İkinci dönemde ise, bu tür isyanlar artık doğrudan etnik ve siyasî
nedenlerle başlamışlardı. Başta Balkanlar olmak üzere, Anadolu’da 19.
yüzyılın sonlarına doğru patlak veren k o m i t a hareketleri yine etnik
ve siyasi hedefler çerçevesinde eşkıyacılığın biraz daha gelişmiş haliyle
ortaya çıkmıştır. Nihayet üçüncü ve son aşamada ise, Anadolu’da meskûn
Ermeni örgütlenmelerindeki t e r ö r i s t / a n a r ş i s t hareketler söz
konusudur. Bunlarda da nihaî hedef aynı olsa da gerek dönemin aktüel
siyasî akımlarından etkilenilmesi, gerek örgütlenme biçimi olarak ve
gerekse eylemleriyle ilk iki biçimden farklılaşmışlardır.
Bu şekilde Balkanlar’daki Gayrimüslim milletlerin Osmanlı yönetimine karşı çeteler ve komitalar yoluyla mücadele ederek bağımsız devletlerine sahip olmaları, Anadolu’da meskûn olan Ermeniler için örneklik
teşkil etmiştir. Ermeniler, bu pratiklerden de hareket ederek günün
şartlarına uygun daha gelişmiş siyasî-terör örgütleri kurarak merkezî
Osmanlı yönetimine karşı mücadele etmişlerdi. Bağımsızlık yolunda
bu örgütleri vasıtasıyla yaptıkları eylemlerde ulaşmak istedikleri üç
amaçları vardı: Osmanlı yönetimini iyice zayıflatmak ve sistemi işlemez
hale getirmek ve tıkamak, toplumda anarşi çıkararak kitleleri birbirine
düşürmek ve isyan çıkarmak, Düvel-i Muazzama ile Avrupa kamuoyunun
dikkatlerini bölgeye çekerek dış müdahaleye zemin hazırlamak.
Böylece Balkanlar’da başlayan milliyetçi ve aylıkçı hareketler,
Anadolu’daki Ermenilere ulaşmış ve bunları da etkisi altına almıştır. Bu
hareketler, o günkü modern fikirlerden ve oluşumlardan da etkilenerek;
yani evrimleşerek daha modern terör hareketi halini almıştır.
345
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
6. DÜVEL-İ MUAZZAMA’NIN OSMANLI
MİRASI ÜZERİNDEKİ REKABETLERİ:
FİLLERİN KAVGASINDA EZİLEN FARELER
Oldukça stratejik bir konuma sahip olan, her bakımdan zengin ve
geniş Osmanlı coğrafyası üzerindeki Düvel-i Muazzama’nın rekabeti
bilinen bir mevzudur. İngiltere, Fransa, Rusya ve daha sonra bunlara
Alman Kaiserreich’inin dâhil olmasıyla dört devlet, bu rekabette daha
avantajlı duruma geçebilmek için gayret etmekteydiler. Avrupalı Büyük
Devletler’in bu rekabetlerinde iki amaç dikkatleri çekmekteydi: Öncelikle bir şekilde Osmanlı Devleti’ndeki konumlarını sağlamlaştırmak ve
mümkün olabildiğince siyasî, coğrafî ve iktisadî alanlarda tavizler koparmaya gayret etmekteydiler. Şayet istedikleri şeyi elde edemiyorlarsa,
bu kez rakip gördükleri devletlerin kendileri karşısında daha avantajlı
bir konuma ulaşmasına engel olmaya çalışmaktaydılar. Rekabetin bu
boyutu, Osmanlı Devleti’nin işine gelmekteydi ve devletin ömrü bu
rekabetin neden olduğu denge siyaseti sayesinde uzamıştır.
Bu devletler, yaptıkları rekabette Osmanlı vatandaşı gayrimüslimleri
kendi siyasetleri için bir araç olarak görmüşlerdi. Özellikle konumuz
kapsamına giren Ermeniler örneğini alarak, bu durum şu şekilde izah
edilebiliriz: Rusya, Anadolu’da kendi destekleriyle kontrollerinde ve
güdümlerinde kurulacak olan Ermenistan üzerinde Akdeniz’e inme
imkânı elde edebilecek; İngiltere’nin nüfuz alanını daralta bilecekti.
Bunu fark eden İngiltere, karşı bir hamle yaparak Rusya’nın elindeki
Ermeni kartını almış ve ona karşı kullanmaya çalışmıştı. Bu kez tam
tersine Anadolu’da Rusya’nın hemen burnunun dibinde İngiltere’nin
yardımlarıyla ve güdümünde kurulabilecek bir Ermenistan, Rusya’yı
endişelendirmişti. Her iki devlet de bu projelerini gerçekleştirmek için
farklı zamanlarda harekete geçerek, Ermeni örgütlerini desteklemişler
ve ayrıca Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde reform yapılması için siyasetlerine göre farklı zamanlarda Babıâli’ye baskılarda bulunmuşlardı.
Üçüncü aktör olan Alman Kaiserreich’i ise, bu iki devletin istedikleri
şeylerin gerçekleşmesi durumunda ikisinden birinin Anadolu’yu kendi
kontrolüne alacağını gördüğü için, her iki devletin Ermeni merkezli siyasetlerine karşı çıkarak Osmanlı hükümetini desteklemişti. Almanların
destekledikleri Anadolu’da kuvvetli bir Osmanlı yönetimi, bu iki devletin burada istedikleri şeyleri yapamayacakları anlamını taşımaktaydı.
346
Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN
Bundan dolayı Almanya, Ermeni Meselesi’nde bu iki devletin taleplerine
destek vermemişti. Fransa ise kendi başına bağımsız bir siyaset takip
etmeyerek, genelde diğer iki devletin yanında yer almıştır.
Bu şekilde Ermeniler, bu dört devletin arasındaki nüfuz mücadelesinde sadece bir araç olarak kullanılmışlardı. Çeşitli şekillerde destekledikleri Ermenileri, Osmanlı yönetimine karşı kışkırtarak meydana sürmüşler, fakat o günkü dengelerde bahsettiğimiz nedenlerden
dolayı daha sonra bunları yalnız bırakmışlardı. Osmanlı Devleti ise,
haklı olarak yönetim karşıtı bu isyanlara olabildiğince müdahale ederek, başarılı olmalarına engel olmaya çalışmıştı. Bu şekilde, her iki
taraftan da birçok masum insan hayatını kaybetmişti. Artık ok yaydan
çıkmıştı. 1890’lardaki hadiselerle ayrışma iyice şekillenmiş ve Ermeniler ile Müslümanlar arasındaki bölünmeyi hızlandırmıştı. Bu sürecin
sonunda bir de Birinci Cihan Harbi’nde isyanların tekrar çıkması ve
daha da önemlisi Ermenilerin düşman devletlerle işbirliği etmeleri, artık
Ermenilerin tehcir edilmesini gündeme getirmişti. Böylece bu ayrışma,
Balkanlar’dakilerin tam tersine merkezi gücün galibiyeti, Ermenilerin
tasfiye edilmesiyle neticelenmişti.
III. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ YERİNE
19. yüzyıldaki Ermeni Hadiseleri başta olmak üzere genel olarak
Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkmasını ele aldığımız bu çalışmayı, öncelikle belli bir teori üzerine oturtmaya çalıştık. Girişte de belirttiğimiz gibi,
tarihî hadiseler yatay ve dikey olmak üzere iki boyutta cereyan etmektedir: Uzun bir zaman diliminde yatay boyutta cereyan eden görünürde
farklı olaylar zinciri, daha sonra ortaya çıkan dikey düzlemdeki ayrı bir
olayın alt yapısını, sosyo-psikolojik temellerini oluşturmaktadır.
İlk etapta birbirinden bağımsız birer tarihî hadise gibi görünen bu
olaylar, sebep sonuç bağlamında bir bütün halinde cereyan ederek en
sonunda dikey boyutta ortaya çıkan Ermeni Olayları’nı doğurmuştur.
Yukarıda da anlatıldığı gibi, bu süreci Osmanlı Millet Sistemi ve yönetimiyle başlatmak gerekiyor. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu takip
eden yıllarda hâkimiyeti altındaki toplumlara sağlamış olduğu çeşitli
alanlardaki imkânlar ve özgürlükler, bu toplumların kendi etnik ve
dinî kimlikleri etrafında birleşmelerine; yani milletleşmelerine yardımcı olmuştur. Muasır başka yönetimlerin yaptığının tam aksine,
347
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Osmanlı bunların daha da bölünmelerine, sistem içinde hâkim olan
etnik ve dinî yapı içinde eriyip yok olup gitmelerine neden olmamıştır.
Bu şekilde, ortak dinî ve hukukî bir çatı altında toplanan Ermeniler,
modern anlamda milletleşme süreçlerini sağlıklı bir şekilde tamamlamışlar ve böylelikle ardından başlayacak olan milliyetçi hareketlere
hazırlanmışlardı. Başka bir ifadeyle, yaptığı bu uygulamalarla bunları
konserve ederek, bu hareketlere kadar muhafaza etmiştir.
Osmanlı Devleti’nin fetihlerle coğrafyasını artık genişletememesi
anlamında duraklama dönemine girmesi ve ardından elindeki toprakları
muhafaza edemeyerek kaybetmeye başlamasıyla, birçok alanda sıkıntıların yaşanmasına neden olmuştur. Bu süreç, başta askerî olmak üzere,
siyasî ve sosyal alanlarda kendini olumsuz olarak hissettirmiş; yaşanan
başarısızlıklar ve bunlara çözümler üretilememesi neticesinde devlet
içe kapanmış ve çözülme sürecine girmiştir. Bu durum, yani devletin
çözülmesi Ermeniler gibi diğer gayrimüslimlerin millî devlet kurma
ümitlerini ve heveslerini kabartmıştır. Bunun dışında bir de Osmanlı
şemsiye altında yaşayan herkesi eşit bir şekilde etkileyen bu sıkıntılar,
ayrılıkçı Ermeniler tarafından suiistimal edilerek, isyanlarını meşrulaştırmaya çalışmışlardı.
Avrupa’da ardı ardına patlak veren ihtilâller ve modern fikir akımları,
diğer milletler gibi Ermenileri de bu yolda olumlu olarak etkilemiştir.
Özellikle de pratik bakımından gizli örgütlenme ve ihtilâlcilik düşüncesi başta olmak üzere, milliyetçilik ve liberalizm gibi modern Avrupaî
fikir akımları Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkmasında olumlu etkide
bulunmuştur. Yine yukarıda da belirtildiği gibi, klasik Osmanlı Millet
Sistemi ve devlet yönetiminin başarılı uygulamaları, bu tür modern
oluşumların ve fikirlerin çok rahat bir şekilde kabul görecekleri müsait
bir ortam hazırlamıştı. Nitekim Ermeni milliyetçiliği başta olmak üzere,
bunun pratiğe aktarılmasında yardımcı olacak diğer modern akımları,
bu mümbit arazide neşv ü nemâ bulma fırsatı elde etmişlerdi.
Misyoner faaliyetleri, bu süreci tamamlar bir şekilde devreye girmiştir. Özellikle de Protestan-Anglosakson Mezhebi’ne mensup misyonerler
başta din olmak üzere eğitim, sağlık ve sosyal alanlarda geniş bir hizmet
ağı kurarak Anadolu’da ulaşmadık bir köşe ve bucak bırakmamışlardı.
Bu şekilde devletin dahi hizmet anlamında ulaşamadığı en ücra köşelere
giderek, buralardaki Ermeni gençlerini ve çocuklarını kendi dinî ve siyasî
348
Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN
fikirleri için kazanmasını bilmişlerdi. Daha öncesinde hiç duymadıkları
pek çok muasır Avrupaî fikir ölçüsüzce kendilerine ulaştırılmış ve bunlar
ışığında devlete karşı gelmeleri için kışkırtılmışlardı. Böylece misyoner
teşkilatları, hem kendi dinî/mezhebî nüfuzlarını artırmışlar hem de
mensubu oldukları devletler için tabiî müttefikler kazanmışlardır. Bu
dindaş/mezepdaşlar, ilgili devletlerin özellikle de siyasî ve iktisadî hedefleri için gerektiği zaman kullanabilecekleri birer müttefik ve işbirlikçiler
haline getirilmişlerdi.
Balkanlar’daki milliyetçi isyanlar, Anadolu Ermenileri için yakın
bir pratik olmuştur. Kendileri gibi aynı devlette ve şartlarda yaşayan
Yunanlılar ve Sırplar devlete karşı isyan ederek kendi millî devletlerine
sahip olmuşlardı. Böylece Ermeniler için pratiğe uygun bir “model”
hemen yanı başlarında başarılı bir şekilde uygulanmıştı. Komitalar
kurarak, öncelikle kendi halklarını isyanlarına kazanabilmek ve Avrupa
kamuoyunun dikkatlerini çekebilmek ve devamında onların geniş yardımlarını alabilmek için terör saldırılarına başlamışlardı. Nitekim bunu,
19. yüzyılın başlarındaki şartlarda Sırplar ve Yunanlılar devletleşme
yolunda başarılı bir şekilde uygulamışlardı. Şimdi Ermeniler, aradan
geçen süreçte meydana gelen şartlara göre benzeri şeyleri yaparak başarılı
olmak istiyorlardı. Ermeniler yaptıkları 1890 terör olayları, bunların
Anadolu’daki modern uygulamalarından başka bir şey değildi.
Düvel-i Muazzama’nın Osmanlı memleketleri üzerine giriştikleri
rekabet, Ermeni terör örgütlerinin son aşamada eyleme geçmesinde
yardımcı olmuştur. Bu devletler, Ermeniler üzerinden Anadolu’ya hâkim
olabilmek için farklı Ermeni guruplarını el altından maddî ve manevî
desteklemişlerdi. Yeri gelmiş el altında bunlara yardımcı olmuşlar, yeri
gelmiş siyasî ve diplomasi desteğinde bulunmuşlardı. İlgili devletler
bunları kendi siyasetleri için birer araç olarak görürken, kamuoyları
ise yüzyıllardır baskısı ve boyunduruğu altında yaşadıkları MüslümanOsmanlı hâkimiyetine karşı din kardeşlerinin bağımsızlık mücadelesi
olarak algılamışlardı. Nitekim Ermeni Hadiseleri’yle ilgili muasır kaynaklara bakılırsa, siyasî ve sivil kanadın bu yaklaşımları çok net bir
şekilde görülebilir.
Özetin özeti olarak bir kez daha belirtmek gerekirse; Ermeni Meselesi ve ardından yaşananlar, asıl itibarıyla Osmanlı Devleti’nin ve Türkler
başta olmak üzere Müslüman tebaanın ürettiği dinî bir fanatizm ve ırkî
349
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
bir tepki neticesinde ortaya çıkmamış, aksine duraklama devresine giren
ve ardından adım adım çözülen bir devletteki unsurların ayrışmasının
tipik bir yansıması şeklinde görmek gerekiyor. Hadiselerin çok daha
vahim bir hal alması ve kontrol dışına çıkmasında, Avrupalı devletlerin
ve kamuoyunun bunları yatıştırmak yerine, merkezî ve siyasî otoriteye
isyan eden anarşist güçlere destek vererek müdahale etmelerinin de
rolü olmuştur.
350
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
ERMENİLERİN AVRUPA VE AMERİKA
BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NDE YÜRÜTTÜĞÜ
PROPAGANDA FAALİYETLERİ
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
Gazi Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü
Tlf.: (Ev) 0312 211 16 15, (İş) 0312 202 35 44, e-posta: [email protected]
351
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
1878 yılında yapılan Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinde Ermenilerin meskun oldukları yerlerde ıslahat yapılacaktır denilmekteydi. Avrupa ve
Amerika basını bu maddenin uygulanmasını sağlamak için 1878’den sonra
Ermeni konusunu gündemde tutan haberler yaptılar. Bu haberler Times,
Reuters, Daily News, Manchester Guardian gibi basın kuruluşları Ermenilerle
ilgili haberlere geniş yer vererek Osmanlı Devleti’nin Ermenileri katlettiğini
okuyucularına duyuruyordu.
Ermeniler yabancı basın aracığıyla propaganda yapmalarının yanısıra
bunun için kendi kurdukları gazeteleri de kullanıyorlardı. Avrupa ve Amerika
Birleşik Devletleri’ndeki basın-yayın faaliyetleri Ermeni komitelerinin kurulmasından sonra daha da arttı. Basın yoluyla dünya kamuoyunu etkilemeye
çalışan komitelerin kurduğu sistem şöyle işliyordu:
Anadolu’da Ermenilerin Müslümanlara yaptıkları saldırılara Avrupa’daki
gazetelerde hiç yer verilmemiş ya da kısa ve ayrıntısız anlatılırken Müslüman
halkın bir bölümünün Ermenilere yaptığı misilleme ve ardından yaşanan
üzücü çatşmalar ayrıntılı olarak yayınlanıyordu.
Osmanlı Devleti’nde faaliyet gösteren değişik ülkelerin gönderdiği misyonerler de Ermeni amaçlarına hizmet eden bazı gazetelerin birer muhabiri
gibi çalışıyorlardı. Ermeniler için yardım kampanyaları da genellikle basın
aracığı ile düzenlenmekteydi.
352
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
GİRİŞ
1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Rusya ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan Ayestefanos Antlaşması’nın 16. maddesinde,
Osmanlı Devleti’nin, Anadolu’nun doğusunda, Ermenilerin yaşadıkları
bölgelerde ıslahat yapması ve buralarda yaşayan Hristiyanların, Kürt
ve Çerkezlere karşı korunması hükmü yer aldı1. Rusya’nın bu antlaşma
sonrasında Kafkasya’ya hâkim olması, Balkanlarda ve Doğu Anadolu’da
etkisinin artması İngiltere’yi rahatsız etti. İngiltere, Balkanlarda ve
Akdeniz’de dengenin bozulduğunu ileri sürerek Ayestefanos Antlaşması
yerine öteki Avrupa devletlerinin de katılmasıyla Berlin’de yeni bir
antlaşma yapılması isteğini Rusya’ya kabul ettirdi. 1878’de imzalanan
Berlin Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti, Doğu Anadolu’da oturan
Ermeniler için İngiltere ile birlikte kararlaştıracağı bir ıslahat yapacaktı.
İngiltere de Doğu Anadolu’da bulunan Rus tehdidini önlemek için bu
tehlike kalkıncaya kadar Kıbrıs adasına yerleşecekti. Böylece İngiltere,
1
Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Genişletilmiş 2. Baskı, Belge Yay.,
İstanbul 1987, s.199.
353
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Hindistan’a giden en kısa yolun güvenliğini sağlamış2 ve Ermeni ıslahatı
konusu artık bir Avrupa meselesi hâline getirilmişti3. Bu bildiride Ermenilerin Berlin Antlaşması’ndan sonra bağımsız devlet kurma çabalarını
artırmalarına paralel olarak Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde
yürüttükleri propaganda çalışmaları, bu çalışmalarda kimlerden ne
şekilde destek gördükleri ve propaganda çalışmalarından beklentileri
ele alınacaktır.
ERMENİLERİN PROPAGANDA METOTLARI VE AMAÇLARI
Yabancı basının Ermeni konusuna eğilmesi, Berlin Antlaşması’nda
yer alan Ermeni Islahatı’nı gündeme alarak bunun gerçekleşmesini temin
etmek ve hızlandırmak amacına yönelikti. Times gazetesi, 26 Nisan 1883
tarihli nüshasında, Londra büyükelçisi Musurus Paşa’nın Hariciye Nazırı
Ârifî Paşa’ya yaptığı bir uyarıya geniş yer vererek dikkatlerin bu konu
üzerinde toplanmasına sebep oldu. Buna göre Musurus Paşa Hariciye
Nazırı Ârifî Paşa’ya, Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi gereğince Ermenilerin oturdukları vilayetlerde Kürt ve Çerkezlere karşı korunmalarının
Osmanlı hükümetince garanti edildiği halde bu konuda bugüne kadar
hiçbir şey yapılmadığını söylemekteydi. Öte yandan büyük devletlerin bu
maddeyi biraz da Rusya’nın Asya’da izlediği politikayı engellemek için
antlaşmaya eklediklerini söyleyerek Osmanlı hükümetinin bu konudaki
tutumunda bir değişiklik olmazsa konunun yeniden gündeme getirilebileceği uyarısında bulunmaktaydı4.
Bağımsız devlet kurma hayali taşıyan Ermeniler, Avrupalı büyük
devletlerin kendilerine maddî ve manevî destek sağlamasından da cesaret
alarak Hınçak (1887), Taşnaksutyun (1890) gibi komitelerde teşkilatlanıp
propaganda ve terör cemiyetleri kurdular. Bu cemiyetlerin esas görevi
Ermenileri devlete karşı isyana hazırlamaktı. Cemiyetler, propaganda ve
terör eylemleriyle; Avrupa kamuoyunu Türkler aleyhine tahrik ederek
kendi davalarını kazanıp seçimle iktidara gelen Avrupalı hükûmetlerin
dikkatini Anadolu’daki Ermenilerin üzerine çekmeyi ve büyük devletlerin Ermeniler lehine Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmasını temin
2
3
4
354
Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cilt VIII, TTK Yayınları, Ankara 1983,
s.66-72.
Avedis K. Sanjian, The Armenian Communities in Syria under Ottoman Dominion,
Harward University Press, Massachusetts 1965, s.46; Kâmran Gürün, Ermeni
Dosyası, TTK Yayınları, Ankara 1985, s.84.
Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (OBE), V. Cilt, Belge No:63, s.262.
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
etmeyi5 ve yabancı basında çarpıcı haberler yayımlatıp Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti’ne güvenin sarsılmasını amaçlamaktaydı6. Ancak
bu şekilde Avrupalıların Ermeni istekleri konusunda Osmanlı Devleti’ne
baskı yapmaları söz konusu olabilecekti. Bu amaçla gazetelerde makaleler yayınlanıyor, kitaplar basılıyor ve çekilen telgraflarda verilen yanlış
bilgilerle insanlar galeyana getiriliyordu7. Hatta bazı devletlere, mesela
İngiltere’ye şikâyetnameler gönderiliyordu8.
Ermeniler, yabancı basın yoluyla propaganda yapmalarının yanı
sıra bunun için kendi kurdukları gazeteleri de kullanıyorlardı. Mesela
Haıssadan gazetesi, Osmanlı Devleti’nin Ermeniler için vaat ettiği ıslahatların yapılması için kamuoyu oluşturmak ve büyük devletler nezdinde
girişimde bulunmak için kuruldu. Söz konusu gazete, Paris’te Fransızca
ve Ermenice olarak 15 günde bir çıkarılmaktaydı9.
Bulgaristan’a özerklik verilmesi Ermenileri çok etkiledi. Onlar
da muhtariyet elde etmek için kendi kurdukları gazete ve dergilerde
Osmanlı Devleti’ni kastederek karındaşlarımızı katl ve hemşirelerimizi
itlaf ediyorlar şeklinde haberler yayınladılar. Bu gazetelerin kurulmasının
amacı bu tarz yayınlar yaparak Amerika ve Avrupa kamuoyu karşısında
Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakmaktı10.
Basın yoluyla dünya kamuoyunu etkilemeye çalışan komitelerin
kurduğu sistem şöyle işliyordu: Anadolu’da Ermenilerin Müslümanlara
yaptıkları saldırılar Avrupa’daki gazetelerde hiç yer almıyor ya da kısa
ve ayrıntısız anlatılıyor, Müslüman halkın bir bölümünün Ermenilere
karşı yaptığı misilleme ve ardından yaşanan üzücü çatışmalarla ilgili
5
Jeremy Salt, Imperialism, Evangelism and the Ottoman Armenians 1878–1896, 1993
London, s.61; Bayram Kodaman, “Abdülhamid ve Paul Terziyan”, Yeni Türkiye
Ermeni Sorunu Özel Sayısı I, S.37, Ocak-Şubat 2001, s.283.
6 Bilal N. Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, Cilt II, TTK Yayını,
Ankara 1989, Belge No:313, s.619.
7 Osmanlı Belgelerinde..., C.VII, Belge No:3, s.15; Belge No:35, s.144-147; Belge
No:68, s.255-257.
8 Mesela, Hagopian’ın 1889 yılında tutuklanmasından sonra konunun İngiltere’nin
İstanbul büyükelçisi Sir White’a şikâyet edilmesi hakkında bkz. Şimşir, British
Documents on..., Belge No:325, s.632.
9 Osmanlı Belgelerinde..., C.V, s.102, 454.
10 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri (1839–1895), C.I, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Numarası:85,
Ankara 2007, s.50.
355
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ayrıntılar ise geniş bir şekilde yayınlanıyordu11. Öte yandan Anadolu’da
küçük bir olay çıkarılıyor, bunu yerel makamların Ermenileri tutuklaması
takip ediyordu. Sonra olay orada bulunan Ermeni din görevlisi tarafından Ermeni Patrikhanesine; konsolos, bağlı olduğu kuruma; misyoner
de kendi teşkilatına ve istediği gazete ve sefaretlere bildiriyordu. Bu
şekilde konu dünyanın gündemine giriyor ve komiteler amaçlarına
ulaşıyordu12.
Daily News, 27 Mayıs 1889 tarihli nüshasında Londra Ermeni Yurtseverler Derneği’nin verdiği bilgilere dayanarak bir Ermeni köyünün
Türkler tarafından basılmasından sonra bazı Ermenilerin yakıldıkları ve Ermeni kızlarına tecavüz edildiği haberine yer verdi13. Aslında
Daily News Ermenilerin sesi durumundaydı. Bu gazetenin sahibinin
bir akrabasına ait olan Morning Leder, Manchaster Guardian ve Reuter
Ermenilerin Anadolu’da zulme uğradığı hakkında uydurma haberler
yapan diğer basın kuruluşlarıydı14. Bu yönde çıkan haberlerin asılsız
olduğu sonradan anlaşılsa da devleti zor duruma düşürmesi üzerine
Osmanlı Devleti çeşitli tedbirler almak zorunda kaldı. Ermenilerle ilgili
davaların süratle sonuçlandırılarak kararların gazetelerde ilan edilmesi,
Avrupa gazetelerinde çıkan yanlış haberlerin hemen tekzibi ve bazı
yerlere telgraf çekerek boş yere ortalığı karıştıranların cezalandırılması,
bu tedbirlerdendi15.
Ermeniler basını taraftar sayılarını artırmak için de kullanıyordu.
10-15 Mayıs 1891 tarihlerinde Haik gazetesinde geçen şu ifadeler bu
açıdan oldukça ilginçtir16:
...Avrupa ve Amerikan basını Ermeni sorununu konuşmaktan geri
durmuyor. İngiliz Meclisi bütün oturumlarında bu konuyu tartışıyor.
Bütün politikalar başımızdaki belalara duydukları yakınlığı bize göstermektedir. Avrupa bir kongreyle bizim sorunumuza koruyuculuk
11 BOA, HR.SYS., Belge No:37/54. Ayrıca bkz. Nejla Günay, Maraş’ta Ermeniler ve
Zeytun İsyanları, IQ Yayınları, İstanbul 2007, s.217.
12 Osmanlı Belgelerinde..., C.XI, Belge No:34, s.146; Salt, a.g.e, s.63.
13 Osmanlı Belgelerinde..., C.VII, Belge No:45, s.184-187.
14 Osmanlı Belgelerinde..., C.XIII, Belge No:69, s.276; Belge No:73, s.305-306; Belge
No:50, s.229-231; Belge No:39, s.201; Belge No:68, s.275; Belge No:58, s.251.
15 Osmanlı Belgelerinde..., C.VII, Belge No:36.
16 BOA, HR.SYS., Belge No:60/46 ve EK 1.
356
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
yapıyor. Devletleri, orduları ve donanmaları bizi kurtarmak için bir
araya geliyor...
Ermeniler izledikleri propaganda metodu sayesinde Fransa, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri gibi liberal demokrasinin hâkim olduğu
ülkelerin kamuoyunu Ermeniler lehine kazanmayı başardılar. Bu ülkelerdeki Ermeni başarısı sadece demokrasiye bağlanmamalıdır. Adı geçen
ülkelerin Osmanlı Devleti üzerindeki emperyalist emellerini17 ve Ermenilere karşı beslenen dinî sempatiyi de göz ardı etmemek gerekir18.
Londra’daki Ermeni Yurtseverler Derneği’nin başkanı olan Hagopyan,
İngiltere Dışişleri nezdinde girişimlerde bulunarak Ermeni meselesini
gündemde tutmaya çalışmaktaydı. Hagopyan’ın Türkiye Ermenilerini
temsil etmediği, İstanbul Ermeni Patrikhanesi tarafından İngiltere’ye
bildirildiği19 hâlde İngiliz hükûmeti onunla yazışmakta ve Hagopyan,
Ermenilerin katledildiği yönündeki listeleri mektuplarına ekleyerek
Londra basınına dağıtmaktaydı. Times, Daily News, Manchaster Guardian gibi gazeteler bu haberlere geniş yer vererek Osmanlı Devleti’nin
Ermenileri katlettiğini okuyucularına duyurmaktaydı20. Osmanlı Devleti
bu asılsız haberleri tekzip ettirse de21 Avrupa’da Ermenilerin Osmanlı
ülkesinde katledildiklerine inananların sayısının artmasına engel olamayacaktır.
Propaganda çalışmalarında din unsuru ile birlikte Anadolu’da kadın
ve çocukların kötü muameleye maruz kaldığı konusu işlenmekteydi.
Mesela Amerika Birleşik Devletleri’nde Women Journal gazetesinde 1896
17 Bu emeller için bkz. Mim Kemâl Öke, Uluslararası Boyutlarıyla Anadolu-Kafkasya
Ekseninde Ermeni Sorunu 1914-1923, İz Yayıncılık, İstanbul 1996, s.47-54; Yuluğ
Tekin Kurat, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, 1986 Ankara; Kâmran
Gürün, Ermeni Dosyası, TTK Yayını, Ankara 1985; Azmi Süslü vd., Türk Tarihinde
Ermeniler, Ankara 2001; Stanford Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu
ve Modern Türkiye, II. Cilt, Çev. Mehmet Harmancı, 2. Baskı, E Yayınları, İstanbul
1983; Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1990;
Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Genişletilmiş 2. Baskı, Belge Yay.,
İstanbul 1987.
18 Salt, Imperialism, Evangelism..., s.67; Kodaman, “Abdülhamid ve Paul...”, s.283.
19 Şimşir, British Documents on..., II. Cilt, Belge No:241, s.502.
20 Osmanlı Belgelerinde..., C.V, Belge No:69, s.294-296; Belge No:70, s.297; Belge
No:95, s.396-397; Belge No:97, s.411.
21 Osmanlı Belgelerinde..., C.V, Belge No:64, s.271-272; Belge No:66, s.276-281; Belge
No:68, s.284-285; Belge No:86, s.368.
357
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
tarihinde yayınlanan bir makalede, Maraş’ta yaşayan Ermeni kadın ve
çocuklarının Müslümanların saldırısına uğradıkları anlatılıyordu22.
Avrupalı ve Amerikalıların Müslümanlara ve Hıristiyanlara karşı
yapılan katliam hikâyelerine karşı bakış açıları farklıdır. Hristiyanlar
böyle bir musibete kurban oldukları zaman olay başmakalelere mevzu
olup kanlı katil Türklerin faaliyetlerinin yeni bir örneği olarak gösterilirken masum Müslümanlar kurban oldukları zaman mesele sükûtla
geçiştirilmiş veya tahrif olunmuştur. Bu keyfiyet bilhassa İngilizleri
Ermenilerin koruyucusu yapan Berlin Antlaşması’ndan beri iyice açığa
çıkmıştır23.
Ermeniler yabancı ülkelerdeki neşriyatlarını gayet sistemli ve disiplinli olarak yapıyorlardı. Hatta bunun için eski New York baş şehbenderi
ve hâlen New York Matbuat Cemiyeti üyesi olan Oskanyan’a, Amerika’da
bulunan tüm Ermenilerin temsilcileri tarafından bu yayınların sorumluluğu verildi24. Hatta Ermeniler, isteklerini kendi kurdukları gazetelerin
yanı sıra Amerikan gazetelerinde de dile getirmek için olağanüstü çaba
gösteriyorlar ve bunu kabul eden Amerikan gazetelerine en az 10 bin
Ermeninin abone olacağını vaat ediyorlardı25. Bu çalışmalar sonucunda
Amerikan gazetelerinin birçoğunda ortak noktası Osmanlı Devleti’nin
Ermenilere yaptığı baskı ve kötü tutum olmak üzere Avrupa’dan gelen
telgraflarla Amerika’da ikamet eden Ermeniler tarafından gönderilen
yazılar yayınlanmaya başladı. Gönderilen yazılarda Ermenilerin Hıristiyan oldukları için bu baskılara maruz kaldıkları vurgusu özellikle dikkat
çekiciydi26. Avrupa ve Amerikan basınının oluşturduğu kamuoyu İngiltere, Fransa, Amerika, İtalya gibi bazı devletlerin dikkatlerini sürekli
olarak Osmanlı Devleti üzerinde tutmalarına sebep oluyordu27.
Amerika’daki Ermeni basın, bir taraftan Anadolu dışındaki Ermenilere ve Amerikalılara Anadolu’daki Ermenilerin çektiği acıları anlatırken
22 Gazete bu haberinde kendi isteğiyle bir Müslüman’a kaçıp onunla evlenen ve
ihtida eden bir Ermeni kızının hikâyesini Ermeni kızlar zorla Müslüman yapılıyor!
şeklinde işlemiştir. Bkz. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:715/8, Ek 2.
23 Ernest Jackh, Yükselen Hilâl Bir Milletin Yeniden Doğuşu Türkiye’nin Dünü, Bugünü,
Yarını, Çev. Perihan Kuturman, Temel Yayınları, İstanbul 1999, s.72.
24 Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.55.
25 Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.58-59.
26 Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.131.
27 Münir Süreyya Bey, Ermeni Meselesinin Siyasî Tarihçesi (1877–1914), Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., Ankara 2001, s.22-23.
358
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
bir taraftan da Anadolu’daki Ermenileri, izleyecekleri yol konusunda
yönlendiriyordu. Ermeni isteklerinin Amerika’daki propagandasını yapan
en önemli gazete Haik idi. Bu gazete, hem Anadolu’da olup bitenleri
okuyucularına kendi gözüyle aktarıyor hem de Ermenileri nasıl davranmaları gerektiği konusunda yönlendiriyordu. Şöyle ki 1 Temmuz
1891 tarihli Haik gazetesinde yayınlanan Ermeni Milletinin Ordu Gücü
adlı yazıda Ermeniler isyana ve Osmanlı Devleti ile mücadele etmeye
çağrılıyor ve bunun için şu planın uygulanacağı duyuruluyordu28:
A- Milletin maddî ve manevî gücü üzerinde yoğunlaşarak planlı
programlı bir biçim vermek,
B- Milletin zayıflayan güçlerini, özellikle askerî ruhunu uyandırmak
ve işlemek. 1891 yılı bitmeden millet “Merkez Komitesi”nin kendini
birinci şıkka vakfettiğini görecek.
Aynı zamanda ikinci şıkkın gerçekleşebilmesi için askeri eğitimi
işleyen resimli bir kitap hazırlanacak... Bir amacımız var. Ermeni
milletinin varlığını koruyup kollamak! Bunun için iki araç var: Evrim
ya da devrim. Evrim Ermenistan hedefini izler, devrim ‘Hınçak’ın
hedefine odaklanır. İki temel yapı da zorunludur...
Haik’te 9 Mayıs 1891 tarihinde V. F. Bahlan imzasıyla M. S. G. W.
Benjamin’e Cevap başlığı ile yayınlanan yazıda, Ermenilerin Türk baskısı
altında çektiği acılar uzun ve detaylı olarak anlatıldıktan sonra Hristiyan
Avrupa’ya Hıristiyan dünya ayağa kalkmalı, Türkü devirmeli, dünyanın
her yanındaki Ermeniler bir araya toplanmalı, Ermenistan yaylasına tekrar
yerleştirilmeli ve onlara bağımsızlık sorununu çözme fırsatı sunulmalıdır
çağrısı yapılmaktaydı29.
Haik gazetesini çıkaranlar Ermeni haklarını en iyi savunacak kişinin
Patrik İzmirliyan olduğuna inandıklarından onun görevde kalması için
kampanya düzenliyor ve İzmirliyan’ı doktrine bağlı kalması konusunda
uyarmayı da ihmal etmiyorlardı. Öte yandan gazete Zeytun’la ilgili
olarak okuyucularına şu bilgileri veriyordu:
28 BOA, HR.SYS., Belge No:61/4.
29 BOA, HR.SYS., Belge No:61/4.
359
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Zeytun’daki isyanın nasıl sonuçlanacağı tam olarak bilinmese de bu
Ermenistan’ın dertli yüreği için bir tesellidir. Başka her yerde milletler
Müslümanlarla birleşerek Ermenileri öldürmeye çalışırken yalnız
Zeytun buna direnebildi. Zeytunlular sadece Türk halkıyla değil
aynı zamanda düzenli orduyla da savaşabildi. Top, tüfek ve yedek
kuvvetlerle kaleyi tutabildi. Bu, Ermeni özerkliğinin bir başlangıcıdır. Çünkü Büyük Ermenistan, Rusya’ya eklenmeyle büyümüş ve
güzelleşmiş olacaktır. Ermeni milletinin temelini Kilikya’da aramak
ve güçlendirmek gerekir30.
1895–1896 yıllarında Haik’te, Yazıklar Olsun başlığıyla yayınlanan
yazı dizisinde okuyuculara verilen mesajlar şu şekildeydi31:
75 bin Ermeni iki aylık sürede öldürülmüştür. Bu korkunç katliamda,
bunlar sadece başlangıç olarak Sason’da öldürülmüşlerdir. Sonuç
olarak büyük rakamlarla sonuçlanan kayıp sonraki ilkbahara kadar
300 bin rakamına ulaşacaktı. Gözü yaşlı binlerce evli kadın, kız kardeş
ve anne vardır. Geride kalanların çoğunun evi yoktur. Onlar şimdi
dağlarda ve ormanın içlerinde başıboş dolaşıyorlar. Avrupa kan içinde
bulunan Ermenistan’ın iniltisini duymazlıktan geliyor. On binlerce
masumun kanları içinde, Boğaz’da sağ kalanların üzerinde oturan
‘Canavar’a karşı yapılan hiçbir şey kâr etmiyor.
Bazen Anadolu’daki yandaşları veya muhabirlerinden gelen katliam rakamları o kadar abartılı olabiliyordu ki bunlara Haik gazetesini
çıkaranlar bile inanmıyorlardı32.
Haik, Osmanlı Devleti’nin iç işlerini de yakından takip ediyordu.
Abdülhamit’e karşı başlatılan Jön-Türk hareketi ve askerî okul öğrencilerinin bu harekete katılmaları büyük bir sevinçle okurlara duyurulu30 BOA, HR.SYS., Belge No:65/30, EK 3.
31 BOA, HR.SYS., Belge No:65/30. Haik’te yer alan katliam ve saldırı haberleri bu
belgenin bir çok bölümünde geçmektedir. Mesela 1895 yılı sonlarında Kürt aşiretlerinin Diyarbakır’da hem Müslümanları hem de Ermenileri öldürdükleri, Kürtlerin
cami çıkışında Hıristiyanlara saldırıp 2500 kişiyi öldürdükleri; İstanbul’dan alınan
emir ile 9 Aralık 1895 tarihinde Sivas’ta 1500 Ermeninin öldürüldüğü, 1895 yılı
sonları itibari ile 100 bin Ermeninin öldürüldüğü, 500 bin Ermeninin evsiz kaldığı
iddiaları için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:65/30.
32 1 Mayıs 1896 tarihli Haik gazetesinde yer alan haber; Ayıntab’tan alınan bir
genelge ölü sayısını 200 bin olarak veriyor, başka bir vilayetten 150 bin kişinin şehit
edildiği haberleri geliyor, ancak bu rakamların doğru olduğunu kabul etmiyoruz- Haik
şeklindeydi. Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:65/49.
360
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
yordu. Ayrıca Ermeniler devlete vergi vermemeleri konusunda teşvik
ediliyordu33.
Haik, 7 Mayıs 1896’da Anadolu’daki Ermenilere; Her zaman katliam
ve zulme maruz kalan Ermenilerin başka yerlere göç etmek yerine
kalıp mücadele etmeleri gerektiği çağrısında bulunuyor ve Hınçak
komitesinin isyan eden Ermenilere yardım ettiğini bildiriyordu34.
Almanya’da yayınlanan gazetelerde de Anadolu’da Hristiyanların çektiği acılara ayrıntılı olarak yer verilerek Ermenilere acıyan bir
kamuoyu oluşturuluyordu. Mesela 1 Kasım 1895 tarihli tüm Alman
gazetelerinde (Voss, Köln, Frankfurt, Croix, Berliner Tageblatt, Allgemeine Zeitung) Wolff ajansına dayanarak Ermeni Patriğinin Hıristiyan
cemaatinin himayesini elde etmek için yaptığı müracaatları duyururken
Reuter ajansına dayanarak aşağıdaki haberi geçti35:
Bitlis’teki son kargaşa sırasında 800 Ermeni öldürüldü. Türklerin
pek kayda değer kaybı yok. Trabzon’dan gelen bir habere göre aralarında bir kilise mensubunun da bulunduğu üç önde gelen Ermeni,
olaylarda yer aldıkları gerekçesiyle kestirmeden mahkûm oldular.
Devletin onları kurşuna dizdirme niyeti vardı. Bu haber İstanbul’da
büyük bir infiale yol açtı.
Aynı gün Köln gazetesinde, Daily News gazetesinde yer alan bir
habere dayanarak pek yakında Arabistan’da bir isyanın olacağı ve tüm
Hıristiyanların öldürüleceği haberi yer alırken Frankfurt gazetesinde
de İstanbul muhabirinden gelen şu haber yayınlandı36:
…Herkes giderek şuna inanıyor ki Ermeni olayları 50 yıl önce ilan
edilen eski ferman ve hatlara dayanan söz vermelerle bitirilmeyecek. Hâla devamlı işkence yapılıyor, Ermeniler geceleyin ortadan
kaldırılıyor, söylentisi aralıksız sürüp gitmektedir. Elleri ayakları
bağlanmış çok sayıda cesedin Marmara kıyılarında bulunduğu anla-
33
34
35
36
Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:65/49.
Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:65/49.
Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:65/30.
Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:65/30.
361
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
tılmaktadır. Bu cesetlerin fotoğraflarının çekildiği gibi şeyler de
söylenmektedir37.
Özellikle 1896 yılının başlarında Avrupalıları Osmanlı Devleti
aleyhine kışkırtan yazıların iyice artması üzerine Osmanlı Dışişleri, bazı
ülkelerin Dışişleri nezdinde harekete geçerek Ermeni kışkırtıcılarının,
Anadolu’da yeni karışıklıklar çıkartmaya yönelik olarak basın aracılığıyla
yaptıkları propaganda çalışmalarının engellenmesini istedi38. Ancak bir
sonuç alamadı.
19 Aralık 1895 tarihinde Frankfurt gazetesinde yayınlanan ve
Osmanlı Devleti’nin Berlin Büyükelçisince yalanlanan bir başka haber
de şu şekildeydi39:
‘Daily News’ gazetesi Padişahın yakında tahttan indirileceğini şimdiden duyurdu… Altı vilayetteki Ermenilere yönelik katliamın bir
programa göre ve sıkı bir düzenle sahneye konduğuna ilişkin her
gün yeni kanıtlar ortaya çıkıyor. Bu yüzdendir ki yöneticiler olaylara
hiçbir zaman vaktinde müdahale etmediler ve suçluları hiçbir zaman
cezalandırmadılar. Büyük devletler Babıâli’nin suçluları cezalandırmasını ve Ermenilere yönelik canavarlıklara son vermesini istedilerse
de Türkiye yararsız zorluklar çıkarıyor.
Avrupa basınında Osmanlı Devleti’ni suçlamaya yönelik yazılar
1896 yılında iyice arttı. Mesela Almanya’da yayınlanan tüm gazetelerde
Osmanlı Ermenilerini konu alan yazılarda Anadolu’da yaşanan olaylar
çarpıtılarak verilmekteydi. Ermeniler tarafından Osmanlı Bankası’na,
han bekçilerine, savunmasız insanlara karşı yapılan saldırılarla ilgili
haberler kısaca geçiştirilirken Müslüman halkın bir bölümünce Ermenilere karşı yapılan misillemeler ayrıntılı ve geniş bir şekilde yayınlanmaktaydı. Küçük olaylar abartılarak yayınlanabildiği gibi bazen de
tamamen uydurma haberler yayınlanıyor ve Osmanlı Hariciyesince
tekzip ediliyordu. Avusturya’da yayınlanan Pester Lloyd gazetesinde 27
Şubat 1895 tarihinde yayımlanan uydurma bir haber şu şekildeydi40:
37 Muhabirin İstanbul’dan haber geçerken gördüklerini değil de duyduklarını yazması
manidardır.
38 Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:37/9.
39 Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:36/24.
40 Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:189/1, EK 4.
362
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
Ramazan dolayısıyla Hıristiyanlara karşı kutsal cihadı bildirmek
üzere İstanbul’daki birçok camiin kapısına duvar ilanları asılmıştır.
Çok sayıda softa yakalanarak taşraya gönderilmiştir. Balat semtinde
bir Rum kilisesi yağmalanmıştır.
Bu durum, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki imajını o kadar çok
etkilemeye başlamıştı ki Osmanlı Hariciyesi 27–28 Ağustos 1896 tarihlerinde, Gazete de L’Allemague du Nord gazetesinde, olayların gerçek
seyrini konu alan bir yazı yayımlattı41. Öte yandan Osmanlı Devleti,
aleyhinde yayınlanan olumsuz yazıların etkilerini giderebilmek için bir
telgraf şirketi aracılığıyla Ermeni komitelerinin yaptıklarını Avrupa ve
Amerikan gazetelerinde yayınlatma ihtiyacı duydu42.
Anadolu’da Ermenilerin öldürüldüğü yönünde haberler verilmesi
sıradan bir uygulama hâline geldi. Osmanlı topraklarında kayda değer
hiçbir olayın yaşanmadığı 1898 yılında Frankfurt’ta çıkan gazetelerde
Maraş’ta Ermenilere katliam yapıldığı haberlerinin çıkması üzerine Tevfik Paşa Mahmut Nedim Bey’den bu haberleri tekzip etmesini istedi43.
PROPAGANDA ÇALIŞMALARINDA MİSYONERLERİN ROLÜ
Ermeniler arasında çalışma yapan Protestan misyonerler de genel
merkezlerinin tam bir onayı olmamakla birlikte Ermeni siyasî davasına katıldılar. Ermeni siyasî ve dinî önderlerini yetiştirmek amacıyla
Amerika’daki merkezlerine taşıdıkları Ermeni gençler buradaki ihtilalci
derneklerin doğal üyesi oldular. Önceden Anadolu’da bulunmuş Protestan misyonerlerin Amerika’da yaydıkları Ermeni sempatisi sayesinde bu
ihtilalci dernek ve partilerin çok büyük maddi imkânlar elde ettikleri
aşikârdır.44 Amerika’ya göç eden Ermeniler, Amerikalı misyonerlerin
Ermeni davasına hizmet etmemeleri durumunda Ermeniler üzerinde
nüfuzlarının olamayacağı tehdidinde bulunuyorlardı45. Bunun sonu41
42
43
44
Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:37/54.
Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.205-208.
BOA, HR.SYS., Belge No:194/12.
Kemal Çiçek, “Amerika’da Türk Ermeni Çatışması ve Harry The Turk Cinayeti”,
Ermeni Araştırmaları, ASAM, sayı 20-21, 2006.
45 Mesela Amerika’nın Massasuchets eyaletinde görev yapan Ermeni Misyoner
Hitckokh, …? adlı gazetede Ermenilere hitaben Ermenice yazdığı makalede bu
konuyu gündeme getirmişti. Rahip Hitckokh, Ermenice yayınladığı küçük bir
risalede de şunları ifade etmiştir: Biliyorum serbest olmak istersiniz. Ermenilerle
meskûn vilayâtın kendi mülkünüz olmasını arzu edersiniz. Milletiniz maarifte ilerledikçe
ve memalik-i sairede daha ziyade nail-i hürriyet oldukça ta’diyât-ı hâzıranın tesiratını
363
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
cunda Osmanlı ülkesinde yaşayan misyonerlerin çoğu, iç ve dış basının
birer muhabiri ve Ermenilerin haklarını savunan, onların politik temsilcileriymiş gibi davranıyorlardı. Güya Ermeni haklarının korunması
için çalışan Harput’taki Amerikan misyonerlerinden Barton’un, Herald
gazetesinde, Türklerin Anadolu’daki yanlış hareketlerini anlatan yazısı
yayımlandı46.
Misyonerler, Avrupa ve Amerika’daki gazetelerde yayınlanmak üzere
Ermeni amaçlarına hizmet eden makaleler yazıyorlardı. Misyonerler
bazen de Anadolu Ermenilerini konu alan kitaplar yayınlıyorlardı. Misyonerlerin gerek gazetelere gönderdikleri makalelerde gerek yayınladıkları
kitaplarda Osmanlı Devleti aleyhine bir tutum takınmaları Babıâli’de
üzüntüyle karşılanmaktaydı. Misyonerlerin şüpheli davranışlarının,
zaman zaman Osmanlı hükümeti tarafından soruşturulmak istenmesi
de Avrupa basınının şiddetli tepkisine sebep oluyordu. 1895 yılında,
Maraş’taki Amerikan misyonerlerinin Ermenilere silah tedarik ettiğinden şüphelenen Osmanlı Devleti, konuyu soruşturmak isteyince Press
ve Extraplatt gazetelerinin; Osmanlı ülkesinde misyonerler zor durumda
şeklindeki haberleriyle karşılaştı47. Washington sefiri Mavroyani, 16
Ocak 1896’da Hariciye Nazırı Tevfik Paşa’ya yalan haberlerle dolu Haik
gazetesinin Amerika Birleşik Devletleri’nin her bölgesinde yayınlandığını
ve dolayısıyla Osmanlı Devleti’ne düşman bir kamuoyu oluşturduğunu
bildirince Tevfik Paşa, kendisinden bu gazetede çıkan haberlerin tekzip
edilmesini istedi48.
Washington büyükelçisi Mavroyani Bey, Osmanlı topraklarındaki
misyonerler ve onların Amerika Birleşik Devletleri’ndeki destekçilerinin
Ermeni ayaklanmalarından sorumlu olduğunu, bu tür kışkırtmaların
Türk-Amerikan ilişkilerini tehlikeye attığını ve Amerikan basınında
kötü Türk imgesi yarattığını, benzeri eğilimlerin sürmesi durumunda
misilleme yapılacağını açıkladı49. Mavroyani Bey daha sonra Amerika
46
47
48
49
364
bi-t-tab’ daha ziyade his eylersiniz. Diğer bil-cümle misyonerler gibi burasını bende
tasdik eylerim... Bkz. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:715/8 ve EK 5ab.
BOA, HR.SYS., Belge No:73/79.
BOA, Y.A.Hus., Belge No:322/109. Ayrıca bkz. Günay, Maraş’ta Ermeniler..,
s.218.
BOA, HR.SYS., Belge No:65/30.
Nurşen Mazıcı, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası Olarak Ermenistan Sorunu 19191921, Pozitif Yay., İstanbul 2005, s.27.
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Richard Olney’e 11 Nisan 1896’da
gönderdiği notada şunları kaydetmiştir50;
…Babıâli bilir ki Türkiye’ye karşı Birleşik Devletler’deki hıncın nedeni
ülkemizde yaşayan Amerikan misyonerlerinin, Ermeni olaylarıyla
ilgili olarak bizim kanunlarımıza muhalif olarak hazırladıkları raporların Amerikan gazetelerinde yayınlanmasıdır. Hem Amerikalı hem
de İngiliz misyonerlerinin konuyla ilgili olarak yazdığı raporlar
elimizdedir ve herkesin inanacağı kadar çok ve kapsamlıdır.
Hariciye Nazırı Tevfik Paşa bu konuyla ilgili olarak Washington
Sefiri Mavroyani Bey aracılığıyla Amerika Dışişleri Bakanlığı’na 25 Nisan
1896 tarihinde bir nota daha verdi51.
Propaganda çalışmaları yapılırken Anadolu’dan Amerika’ya göç
etmiş olan Ermenilerden de yararlanılmaktaydı. Kiliselerde yapılan
ayinlerde bu kişiler Osmanlı topraklarında kendilerine yapılan kötü
muamelelerden bahsederek kendilerine ve Anadolu’da yaşayan Ermenilere acınmasını ve yardım kampanyaları düzenlenmesini sağlıyordu. Bu
amaç doğrultusunda Ekim 1889’da Amerika Ermenilerinden yaklaşık
200 kişinin katılımıyla düzenlenen bir toplantıda Osmanlı memurlarının
Ermenilere yaptıkları kötü muameleler uzun uzun anlatıldı. Ermeni
Patrikhanesini temsilen toplantıya katılan Rahip Osep Efendi de yaptığı
konuşma ile Osmanlı Devleti’nin Ermenilere yaptığı kötü muameleleri
anlattı. Toplantı sonunda Anadolu Ermenileri için bir yardım defteri
açıldı.52 Avrupa’da Ermeniler için düzenlenen yardım kampanyalarında aynı taktik izleniyor ve bütün bu çalışmalar Marsilya’da bulunan
ve Ermeniyanya gazetesini çıkaran Portakalyan tarafından organize
ediliyordu53.
Ermeni komiteleri bütün bu propaganda çalışmalarını yetersiz bulmuş olmalılar ki yaklaşık 1000 Ermeninin Avrupa’nın büyük şehirlerine
uğrayıp Osmanlı topraklarına gitme eylemi yaparak büyük devletlerin
Ermeni istekleri konusuna dikkatini çekmeyi tasarladılar54.
Ermeniler, propaganda ve yardım toplama faaliyetlerini bir arada
yürütüyorlardı. Bunun için miting düzenlemek de başvurulan yollar50
51
52
53
54
BOA, HR.SYS., Belge No:65/46.
BOA, HR.SYS., Belge No:65/48 ve EK 6ab.
Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.28-29.
Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.30-31.
Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.224.
365
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
dandı. Anadolu’da katliama uğradığı ilan edilen Ermeniler için Amerikan
ve Avrupa gazeteleri aracılığı ile yardım kampanyaları düzenleniyor,
yardımların nasıl dağıtıldığı konusundaki bilgiler kamuoyuna yine bu
gazeteler aracılığı ile veriliyordu. Gazetelerde sürekli olarak Anadolu
Ermenilerinin çektiği acıların anlatılması nedeniyle teşvik ve tahrik
edilmiş olan Amerika’daki Ermeniler hatta Amerikalılar bu mitinglere
katılıp yardım kampanyalarına destek oluyorlardı. Boston’da 1894 yılının
Kasım ayında Amis Unis de l’Armenia Cemiyeti tarafından düzenlenen
mitingde etkiyi artırmak için misyonerlerin gönderdiği iddia edilen
imzasız mektuplar okunmuştu55. Bu mitingler bazen de Ermeniler ve
Amerikalılar tarafından beraberce organize ediliyordu56. Hatta resmî
kurumlarla da işbirliği yapıyorlardı. Mesela Amerika Kızılhaç başkanı
Miss Barton, muhtaç durumda olan Ermeniler için Boston, Chicago ve
New York’ta mitingler düzenlemek suretiyle yardım kampanyası başlattı.
Miss Barton 1896 yılı İlkbaharında düzenlediği yardım kampanyasında
basının yardımını almıştı57.
Miss Barton, toplanan yardımların Anadolu Ermenilerine ulaştırılması için bir savaş gemisi tahsis edilmesi konusunda Amerikan
Kongresi’ne başvurdu58. Anadolu’da bulunan Amerikalı misyonerler,
Christian Herald gazetesinin teşvikiyle Ermenilere para dağıtmak ve söz
konusu yardımları ulaştırmak amacıyla Van, Erzurum, Harput, Diyarbakır, Erzincan, Mardin ve Gemerek’te yardım komisyonları kurdu. Ayrıca
yakın bir zamanda Bitlis, Antep, Urfa ve Sivas’ta da yardım komisyonları
kurulması planlandı. Böylece Amerikalı misyonerlerin Ermeniler üzerindeki etkinlik ve nüfuzunun artırılması planlanmaktaydı59.
Avrupa ve Amerikan basınında Ermenilerin açlıktan öldüğü haberlerinin çok sık yer almasından dolayı İngiliz sömürgelerinden olan
Kanada Parlamentosu, bütün Hristiyan devletleri Anadolu Ermenileri
için yardım kampanyası yapmaya davet etme kararı aldı60. Öte yandan
Anadolu’da isyan hâlinde olan Ermenilere silah alınması için Kafkas
Ermenilerinin yardım kampanyası düzenledikleri Berliner Tageplatt
gazetesinden öğrenilmekteydi61.
55
56
57
58
59
60
61
366
Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.110-111, 161-163.
Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.202.
BOA, HR.SYS., Belge No:74/5.
Osmanlı Belgelerinde..., C.II, s.11-12.
Osmanlı Belgelerinde..., C.II, s.21-22.
BOA, HR.SYS., Belge No:74/3.
BOA, HR.SYS., Belge No:36/67.
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
YAYINLANAN KİTAPLAR
Ermeniler, Ermeni devleti kurabilmek için Ermeni milliyetçiliğinin
canlı tutulmasının önemini biliyorlardı. Bunu hem yurt dışında hem
de Anadolu’da yaşayan Ermeni halk için uygulamak mecburiyetinde
olduklarından Anadolu’da yapılan isyanlarda yaşanan kahramanlık
hikâyelerini kaleme alıyorlardı. XIX. yüzyılın sonlarına doğru Ermeni
bağımsızlık hareketini desteklemek amacıyla çeşitli kitaplar yazıldı.
Osmanlı Devleti’ne karşı yaptığı isyanlarla ünlü olan Zeytun Ermenileri, Ermeniler arasında kahraman olarak kabul görüyordu. Bu yüzden
Zeytun’u konu alan kitaplar da yazılmaktaydı. Bunlardan biri de 1884’te,
Hagop Allahverdiyan tarafından kaleme alınmış olan Ulniya gam Zeytun:
Lernayin Avani Gilikya (Ulniya yahut Zeytun: Kilikya’da Dağlık Bir Köy) adlı
eserdir. Bu eser 1887 yılında İzmiryants ödülünü almıştır62.
1895-1896 Zeytun İsyanı’nı planlayan ve isyana önderlik eden
Aghassi Fransa’ya döndükten sonra Zeytun isyanı sırasında yaşadıklarını
yazarak Zeytun adı ile yayınladı. Osmanlı hükûmeti Anadolu Ermenilerinin bu risaleyi okumaları durumunda onlar üzerinde nasıl bir etki
yaratacağını tahmin ederek söz konusu yazının Osmanlı topraklarına
girişini yasakladı63. Aghassi’nin anıları Zeitoun- Depuis Les Origines
Jusqu’a L’Insurrection de 1895 adıyla 1897 yılında Paris’te basıldı. Aynı
konuda yazılmış bir başka eser, 1934 yılında yayımlanmış olan Krikor
Kalutsyan’ın Maraş gam Kermanig yev Heros Zeytun(Maraş veya Kermanig
ve Kahraman Zeytun) adlı eserdir.64
Haik gazetesinin yazarlarından biri olan Dr. Rahip Gabrielyan, bir
taraftan Filedelfiya’da Ermeniler veya Ararat Ahalisi diye yazdığı kitapta,
Osmanlıların Ermenilere karşı zulmettiklerini, Kürt ve Çerkezleri korumak suretiyle Ermenilerin sorunlarına ilgi göstermediklerini ifade
ederken65 diğer taraftan da Haik gazetesinde yayımlanan yazılarında
Müslüman bir devletten Hıristiyanlara iyi davranmasını beklememek
gerektiğini ileri sürerek ihtilal fikrini öğütlemekteydi66.
1895 yılında diğer bir kitap Frederick Davis Greene adlı bir Amerikan misyoneri tarafından yazıldı. Daha önce Anadolu’da dört yıl görev
62 Kevork Pamukçiyan, Biyografileriyle Ermeniler, Yayına Haz. Osman Köker, Aras
Yay., İstanbul 2003, s.16; Günay, Maraş’ta Ermeniler ve..., s.220-221.
63 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:541/9.
64 Pamukçiyan, Biyografileriyle Ermeniler, s.260.
65 Osmanlı Belgelerinde..., C.XIII, Belge No:33, s.100.
66 Osmanlı Belgelerinde..., C.XIII, Belge No:43, s.207.
367
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
yapmış olan Greene kitabına Osmanlı Devleti’nde Ermeni Buhranı ve 1894
Katliamı adını verdi. Bu kitapta Anadolu’dan gelen imzasız mektuplar
yayınlanarak Müslümanların Ermenileri katlettiği anlatılmaktaydı67.
Amerika’da 1896 yılında üç kitap daha basıldı. Amerikalı misyonerler
tarafından yayınlanan bu kitaplarda Türk düşmanlığı aşılanmaktaydı,
daha da önemlisi, bu kitaplar daha sonra yapılan çalışmalarda temel
kaynak olarak kullanıldı. Bu kitaplar; Rahip Edwin M. Bliss, The Armenian Attrocities, A.W.Williams, Bleeding Armenia, Frederic Davis Greene, Armenian Massacres or The Sword of Muhammed’tir68. 1896 yılında
basıldığı Haik gazetesi tarafından halka duyurulan diğer kitaplar ise;
V.S. Charmetemps’in Paris’te basılan Bleeding Armenia (Ermeni Ölüm
Listeleri), Kont L. Romanovsky’nin önsözüyle Rusça yazılan ve Diltey’in
makaleleriyle Gladstone’un nutkunu da ihtiva eden Ermeni Sorunu ve Mac
Cole’un yazdığı Ermenistan Konusunda İngiltere’nin Sorumluluğu’dur69.
AVRUPA VE AMERİKA’DA ANADOLU ERMENİLERİ
İLE İLGİLİ OLARAK YAYINLANAN BAZI HABERLERİN
UYDURMA OLDUĞU YÖNÜNDE GÖRÜŞLER
Ermeni komiteleri her isyanı, bu isyandan hemen sonra Avrupalıların müdahalede bulunacakları propagandasıyla çıkarmışlar ve böylece
taraftar bulmuşlardır. Bu propagandaya komitecilerden bazıları da
inanmış, mesela Osmanlı Bankası’nın işgali olayında saatlerce İngiliz
donanmasının gelişini gözleyen komiteci Armen Aknomi donanmanın
gelmemesi üzerine kaderine küserek intihar etmiştir70.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nı izlemek üzere İngiliz hükümeti
tarafından Türkiye’ye gönderilen Charles Boswell Norman, savaşla
ilgili anılarını yazdı ve bu anılar 1878 yılında Cassell Yayınevi tarafından
yayınlandı. Normann, daha sonra Anadolu’da gördüğü Ermeni olaylarıyla
ilgili olarak hazırladığı raporunda şu ifadelere yer vermiştir71:
67 Haluk Selvi, “Amerika Birleşik Devletlerinde Ermeni Faaliyetleri (1892–1896)”,
Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, III. Cilt, ASAM, Ankara 2003,
s.33.
68 Jeremy Salt, “A Precarious Symbiosis: Ottoman Christians and Foreign Missionaries in the Nineteenth Century”, International Journal of Turkish Studies, Winter
1985-1986, Vol.3, No:2, s.62; Selvi, “Amerika Birleşik Devletleri’nde...”, s.33.
69 BOA, HR.SYS., Belge No:65/49.
70 Dokuz Soru ve Cevapta Ermeni Sorunu, 1982, s.23.
71 Yavuz Ercan, “Ermenilerin Maskesi Düşüyor”, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel
Sayısı I, S.37, Ocak-Şubat 2001, s.525.
368
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
…Şimdiye kadar olayları sadece Ermenilerin anlattığı ve İngiliz
dostlarının heyecan çığlıklarıyla süslediği şekilleriyle duyduk. Henüz
Osmanlıların savunmasını dinlemedik. Katliam, yağma ve kadınlara
tecavüz hikâyelerini bıkıncaya kadar duyduk, fakat bunların hiç
biri bir tek Avrupalı görgü tanığı tarafından doğrulanmadığı gibi
İngiltere de Anadolu’daki olayların, farkında olmadan desteklediği
yaygın bir anarşist hareketin doğrudan sonucu olduğunu henüz
fark etmiş değildir.
Normann raporunun başka bir bölümünde de şunları söylemektedir72:
Ermenilerin bir masumiyet modeli ve Türklerin de her türlü zulümle
dolu bir canavar olduğunu kanıtlamak amacıyla o kadar çok şey
yazıldı ki barış, hakikat ve adalet uğruna, Ermeni isyancıların gerçek
amaçlarını ve özgürlüklerini elde etmek için kullanacakları yöntemleri anlatmak gerekli olmaktadır... Sason halkı da 1894 sonbaharında
Hınçak ve Troşak gazetelerindeki kışkırtıcı yazılar yüzünden ayaklanmaya teşvik edilmişlerdi...
Yalnız Avrupa veya Amerika’daki gazeteler değil Türkiye’ye gönderilmiş görevlilerden de Ermeni konusu hakkında tarafsız tespitler
yapanlar vardı. Bunlardan biri de 1896 Van İsyanı hakkında rapor hazırlayan İngiliz Konsolosu Williams’tır. Williams, Mavi Kitap’ta yayınlanan
raporunda Ermeniler hakkında şu görüşlere yer vermiştir73:
Gazetelerde yayınlanan Ermeni sorunu konusundaki yazılar
doğru değildir. Bunlara ait yazılanların hepsi yalandır... Türkler,
Anadolu’daki halkların, yalnız İslamların değil öteki ırkların da en
iyisidirler. Rus ve Avrupa gazetelerinin yaptıkları suçlamalara asla
layık değildirler...
SONUÇ
Yabancı gazetelerde yayınlanan Anadolu Ermenileri ile ilgili haberlerde hep Anadolu’da yaşayan Ermenilerin Osmanlı Devleti tarafından
zulme uğratıldıkları ve katledildikleri okuyuculara bildiriliyordu. Bu
haberler somut bilgilere değil de duyumlara dayanıyordu. Duyumlar
72 Ercan, “Ermenilerin Maskesi Düşüyor”, s.525.
73 Ercan, “Ermenilerin Maskesi Düşüyor”, s.530.
369
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ve tahminler doğrultusunda hükümler veriliyordu. Son derece abartılı
katliam haberleri ve katledilenlerin sayıları hakkında verilen bilgiler bu
haberleri yaymak amacıyla kurulmuş bazı Ermeni gazetelerinin (mesela
Haik) yöneticilerini bile şaşırtıyordu.
Yardım kampanyaları gazeteler aracılığı ile yapılıyordu.
Gazetelerde Osmanlı Devleti’nin olay çıkaran Müslümanları engellemediği ve suçluların cezalandırılmadığı iddiaları sık sık gündeme
getirilmekteydi.
Ermeni isteklerinin yurt dışında taraftar bulabilmesi için Ermeni
Patrikhanesi’nin girişimleriyle Anadolu’dan Avrupa ve Amerika Birleşik
Devletleri’ne göç etmiş olan Ermeniler kullanılmaktaydı.
Ermeniler yaptıkları yayınlarda Hristiyan olmalarını öne çıkararak bu dine mensup olanları kendi taraflarına çekmeye çalıştılar. Aynı
şekilde savunmasız kadın ve çocuklara baskı yapıldığı konusu işlenerek
insanların acıma duyguları harekete geçirilmek isteniyordu.
Ermeni komiteleri, misyonerleri kendi amaçlarına hizmet etmedikleri takdirde Ermeniler üzerinde nüfuzlarının azalacağı konusunda
tehdit ettiler. Misyonerler de bu amaca hizmet ederek nüfuz alanlarını
genişlettiler.
Ermeniler, Ermeni amaçlarını işleyen gazetelere abone olunacağı
vaadinde bulunarak yabancı basın üzerinde ekonomik baskı kurdular.
Ermeni meselesi ile ilgili olarak Avrupa ve Amerika’da anlatılanlardan hiç biri tarafsız görgü tanığı ya da belgeye dayanmamaktadır. Bu
bilgiler Ermeniler ya da kendi ülkelerinin menfaatleri doğrultusunda
hareket eden büyük devletlerin Anadolu’daki temsilcileri tarafından
ortaya atılmıştır.
Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 1878 yılından sonra oluşturulan kamuoyu bugün hâla varlığını korumakta ve Ermeni amaçlarına
hizmet etmeye devam etmektedir. Bazı yabancı ülkelerin parlamentolarında Ermeni iddialarının (soykırım iddialarının) kabul edilmesi
de geçmişten bugüne kadar yürütülen propaganda çalışmalarının bir
başka sonucudur.
370
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
Ekler:
EK 1: Haik gazetesinin taraftar sayısını artırmak için Avrupa ve Amerikalıların kendilerine
verdiği desteği anlatan uzun yazının bir bölümü (BOA, HR.SYS., Belge No:60/46).
371
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
EK 2: Maraş’ta Ermeni kadınlarına baskı yapıldığına dair Women Journal gazetesinde yer
alan haber (BOA, A.MKT.MHM., Belge No:715/8).
372
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
EK 3: Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler tarafından çıkarılan Haik gazetesi (BOA,
HR.SYS., Belge No:65/30).
373
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
EK 4: Avusturya’da yayınlanan Pester Lloyd gazetesine yer alan Osmanlı Devleti ile ilgili
uydurma haber (BOA, HR.SYS., Belge No:189/1).
374
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
EK 5a: Ermenilerin, Amerikan misyonerlerinin amaçlarına yardım etmemeleri hâlinde
Anadolu Ermenileri üzerinde nüfuz kuramayacaklarına dair tehditleri (BOA, A.MKT.
MHM., Belge No:715/8).
375
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
EK 5b
376
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
EK 6a: Osmanlı Hariciye Nezareti’nin Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’na
verdiği nota (BOA, HR.SYS., Belge No:65/48).
377
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
EK 6b
378
Okt. Dr. Nejla GÜNAY
BİBLİYOGRAFYA
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
A.MKT.MHM. HR.SYS.
Y.A.Hus.
:715/8, 541/9.
:36/24, 36/67, 37/9, 37/54, 60/46, 61/4, 65/30,
65/46, 65/48, 65/49, 73/79, 74/3, 74/5, 189/1,
194/12.
:322/109.
Tetkik Eserler
Dokuz Soru ve Cevapta Ermeni Sorunu, y.y, 1982.
Ercan, Yavuz, “Ermenilerin Maskesi Düşüyor”, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı
I, S.37, Ocak-Şubat 2001.
Günay, Nejla, Maraş’ta Ermeniler ve Zeytun İsyanları, IQ Yay., İstanbul 2007.
Gürün, Kâmran, Ermeni Dosyası, TTK Yay., Ankara 1985.
Jackh, Ernest, Yükselen Hilâl Bir Milletin Yeniden Doğuşu Türkiye’nin Dünü, Bugünü,
Yarını, Çev. Perihan Kuturman, Temel Yay., İstanbul 1999.
Kâmran Gürün, Ermeni Dosyası, TTK Yay., Ankara 1985.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Cilt VIII, TTK Yay., Ankara1983.
Kodaman, Bayram, “Abdülhamid ve Paul Terziyan”, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel
Sayısı I, S.37, Ocak-Şubat 2001.
Kurat, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1990.
Kurat, Yuluğ Tekin, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, Ankara 1986.
Mazıcı, Nurşen, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası Olarak Ermenistan Sorunu 19191921, Pozitif Yay., İstanbul 2005.
Münir Süreyya Bey, Ermeni Meselesinin Siyasî Tarihçesi (1877–1914), Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü Yay., Ankara 2001.
Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri (1839–1895), C.I,
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın
No:85, Ankara 2007.
Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, Cilt V, VII, XI, XIII, Başbakanlık Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın, Ankara.
Öke, Mim Kemâl, Uluslararası Boyutlarıyla Anadolu-Kafkasya Ekseninde Ermeni Sorunu
1914-1923, İz Yayıncılık, İstanbul 1996.
Pamukçiyan, Kevork, Biyografileriyle Ermeniler, Yayına Haz. Osman Köker, Aras
Yay., İstanbul 2003.
Salt, Jeremy, “A Precarious Symbiosis: Ottoman Christians and Foreign Missionaries
in the Nineteenth Century”, International Journal of Turkish Studies, Winter 19851986, Vol.3, No:2.
_________, Imperialism, Evangelism and the Ottoman Armenians 1878–1896, London
1993.
Sanjian, Avedis K., The Armenian Communities in Syria under Ottoman Dominion,
Harward University Press, Massachusetts 1965.
Selvi, Haluk, “Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeni Faaliyetleri (1892–1896)”,
Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, III. Cilt, ASAM, Ankara 2003.
379
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Shaw, Stanford-Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, II. Cilt,
Çev. Mehmet Harmancı, 2. Baskı, e Yay., İstanbul 1983.
Şimşir, Bilal N., British Documents on Ottoman Armenians, Cilt II, TTK Yay., Ankara
1989.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Genişletilmiş 2. Baskı, Belge Yay.,
İstanbul 1987.
380
Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN
ERMENİ AYRILIKÇI HAREKETLERİNDE
AMERİKAN PROTESTAN MİSYONERLERİNİN
EĞİTİM VE SAĞLIK FAALİYETLERİNİN ROLU
Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi, Van-TÜRKİYE
Tlf.: 0 505 7696912, e-posta: [email protected]
381
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
Sömürgeci toplumlar Sanayi Devrimi sonrasında silahlı işgal yerine
yayılmak istedikleri coğrafyalarda sağlık, eğitim ve güvenlik hizmeti veriyormuş görüntüsü çizerek gizli bir işgali tercih etmişlerdir. Bu harekâtın en
önemli aktörleri de mensubu oldukları milletlerin çıkarlarını da göz önünde
tutarak dünyanın her köşesinde kendi dini inançlarını yaymayı kutsal bir
amaç olarak gören misyonerlerdir.
1871 Senesinde Van’da bir misyon istasyonu kuran ABCFM adlı teşkilata
mensup Amerikan Protestan misyonerler de bölge Ermenilerine verdikleri
eğitim ve sağlık hizmetleriyle yaygınlaşmaya başlayan ayrılıkçı Ermeni hareketini hızlandırmışlardır. Van ABCFM misyonerleri bölgeye geldikten hemen
sonra misyoner hareketin vazgeçilmez unsurları sayılan okullar açmışlar,
Türk eşrafın çocukları için açılan anaokulu dışında diğer okullara sadece
Ermeni öğrencileri kabul etmişlerdir. Eğitim materyalleri ülke dışından
getirilmiş ve ABCFM vasıtasıyla toplanan bağışlarla okulların finansmanı
sağlanmıştır. Rus modeli olarak bilinen ve aynı zamanda bir üretim birimi gibi
çalışan bu misyoner okullarında Ermeni çocukların sempatisini kazanmak
amacıyla sigara ikramı gibi eğitimle bağdaşması mümkün olmayan uygulamalar yapılmıştır. Asıl amaçlarının Ermenilerin eğitim seviyesini ve kalitesini
yükseltmek olmadığı ABCFM misyonerlerinin Bostan’da bulunan merkezleriyle yaptıkları yazışmalarda çok açık olarak beyan edilmiştir. Okulların
açılmasından hemen sonra Van misyoner hastanesi açılmış, bölgede yaşayan
bütün halka ve Osmanlı Askeri Hastanesi’nde tedavi gören Osmanlı askerlerine de hizmet verilmiştir. Tamamen insani amaçlarla hizmet veriyormuş
izlenimi verilen hastanede çalışan misyonerlerin II. Van İsyanı sırasında ve
sonrasında yaptıkları çalışmalar asıl amaçlarını kuşkuya yer bırakmaksızın
ortaya koymaktadır. Jeopolitik ve jeostratejik olarak son derece önemli olan
Van’da bulunan yeraltı kaynaklarının nitelikleri ve niceliği, bölgede yaşayan
Ermenilerle din ortaklığı söylemiyle ortak payda geliştiren misyonerlerin
gerçekte dikkatlerini çeken tek unsurdur. ABD’nin misyonerlerle bağlantısını
ve onlara duyduğu sempatiyi asla gizlemeyen başkanı W. Wilson Van’da Amerikan etkinliği kurmak istemektedir. Bu amaca tepki çekmeden ulaşmanın
en kolay ve etkili yolu da misyonerlerdir.
382
Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN
Misyonerlik hareketleri basit anlamda din yayma davranışı olarak
düşünülse de gerçekte farklı amaçlara hizmet etmiştir. Üretim ilişkilerinin farklılaşmaya başladığı 18. yüzyılın sonunda1 misyonerlik yani din
tebliğ çalışmaları insanî yardımlarla güçlendirilmiş din yayma davranışı
olmaktan çıkmaya başlamıştır. Özellikle 19. yüzyılda sömürge ve pazar
arayan batılı emperyalistler2 ve ABD için din; sınırları savaşmadan genişletmenin yolu haline gelmiştir3. Osmanlı ülkesine elçi olarak da gelen
Prof. Dr. Arminius Vambery’in; Önce kâşifler, sonra misyonerler, sonra
tacirler ve nihayet bayrak...4 sözü varolan durumu özetler niteliktedir.
Yayılmacı amaçlarla ve mensubu bulundukları milletlerin ulusal
çıkarlarını gerçekleştirme kaygısındaki misyonerlerin hedeflerini gerçekleştirebilmelerinin en kolay yolu çalıştıkları coğrafyalarda ortaklıklar
1
2
3
4
Henry Prienne, Ortaçağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Çev. Uygur Kocabaşoğlu, İletişimYayınları, I. Baskı, İstanbul 2005, s.37.
Yüksel Ülken, 20. Yüzyılda Dünya Ekonomisi, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yayınları No:1909, 3. Baskı, Çağlayan Basımevi, İstanbul 1974, s.12.
Berger, age, s.169.
Mim Kemal Öke, İngiliz Casusu Prof. Arminius Vambery’in Gizli Raporlarında II.
Abdülhamid ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1983, s.27.
383
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
sağlayabilecekleri etnik gruplar bulmak ya da yaratmaktır. Bu şekilde
tepki almadan çalışabilmeleri ve hedef kitleye mesajlarını daha ustalıklı olarak iletmeleri mümkündür. Osmanlı topraklarındaki misyoner
faaliyetleri bu gerçeğin somut bir yansıması haline gelmiştir.
Osmanlı toprağında çalışan misyoner grupları kendilerine hedef
kitle olarak gayri-müslim grupları seçmişlerdir. 1800’lerin başından
itibaren bahsi geçen coğrafyada çalışan Protestan Amerikan misyonerleri de Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri kendilerine çalışma
alanı olarak belirlemişlerdir. Bu misyonerler ABCFM (American Board
Of Commissionaries For Foreign Missions-Amerikan Yabancı Misyonlar
Masası) adında bir kuruma mensupturlar. Özellikle Doğu ve Güney Doğu
Anadolu’da çalışmayı tercih eden misyonerler açmış oldukları pek çok
eğitim ve sağlık kurumuyla Ermenilerle yakınlaşma şansı bulmuşlardır.
Bu yakınlaşma sadece insani ya da dini amaçlarla olmamıştır. ABCFM
misyonerleri verdikleri her hizmette kendi hükümetlerinin politikalarıyla uyum halindedirler. İsa Kilisesi Ulusal Konseyi temsilcisi Waldo
Chamberlin misyoner faaliyetlerinin devlet politikalarının sonucu olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın beyan etmiştir:
Yapılanlardan duyulan hoşnutluk, kişisel çalışma değil, grup aktivitesi sonucundadır. Bu hükümet politikasıyla örtüşür5.
Bu ilişkinin beyanı sadece Chamberlin tarafından yapılmamıştır.
1821’de Amerikan Dışişleri Bakanı John Q. Adams; Her nerede özgürlük
ve bağımsızlık bayrağı açılmışsa Amerikanın kalbi ve iyi niyetleri oradadır6
demiştir. Burada ifade edilen ulusal devletlerin kurulması amacıyla
ABD’nin diğer milletlere yardımcı olması değildir. Amaç Ermenilerle
ortaklıklar kurularak onların adeta Amerikan ulusal çıkarlarının gerçekleştirilmesinde piyon olarak kullanılmasıdır. Nitekim yaklaşık bir
asır sonra ABD başkanı Woodrow Wilson Ermenilerin bağımsızlık
kazanması gereken zavallı Hıristiyanlar7 olduğunu ifade etmiştir. Geçen
bir asır boyunca Amerikalı misyonerler genelde Hıristiyan azınlıklarla
özelde de Ermenilerle çalışmışlardır. Çünkü Amerikan misyonerlerine
5
6
7
384
Chamberlin, agm, s.46.
Henry Kissinger, Diplomasi, Çev. İbrahim H. Kurt, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, Ankara 2000, s.19.
Kuran, a.g.m., s.620.
Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN
göre kitleler ulusal kimliklerini sadece bu mezheple sağlayabilirlerdi8.
Bu ise Ermeniler için çok önemliydi. Misyonerlere göre yıllarca Osmanlı
tebaası olarak yaşayan ve ulusal bilinç geliştiremeyen Ermeniler; sadelik
fikrini esas alan9 ve bir başkaldırıyla başlayan10 Protestanlıkla kendilerini
ifade edebilirlerdi. Çünkü toplumları harekete geçiren en önemli güç11
kitle psikolojisi yaratan12 inançtı ve Protestan inancı kitle psikolojisi
yaratmak için iyi bir araçtı.
Ermeni halkı yabancı boyunduruktan kurtularak kurtuluşa13 sadece
inancın yarattığı birliktelik düşüncesiyle erişebilirdi. Ermeniler çok uzun
yıllardır Osmanlı idarî yapısında çok önemli görevler üstlenmektedir.
Ermeni halkının geneli ticaret yaptığı için diğer azınlıklara göre daha iyi
bir yaşam standardına sahiptir. Bu nedenle var olan şartlardan duyulan
hoşnutluğu ortadan kaldırmak gerekliydi. Bu ise sadece inançla sağlanabilecek ve tarihin akışı değiştirilebilecekti14. Çünkü misyonerlere
göre; bir ulus yaratma sürecinde yani benim özgürlüğüm yerine bizim
özgürlüğümüz diyebilmek için15 kilise yapılanması, din referanstı16 ve
insan hakları inançtan ve dinden doğardı17. Ayrıca dinî azınlıkların
devletin resmî dininin gölgesinden kurtarılmasının18 yani Osmanlı
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
Anderson, a.g.e., s.467-468.
Pazarlı, a.g.e., s.129.
Pazarlı, a.g.e., s.125.
Lev Nikolayeviç Tolstoy, Din Nedir?, Çev. Murat Çiftkaya, Kaknüs Yayınları, 4.
Baskı, İstanbul 1998, s.17.
Pazarlı, a.g.e., s.118
Marx, a.g.e., s.23.
Eileen Barker, “The Protection of Minority In Eastern Europe”, Protecting The
Human Rigths of Religious Minorities in Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin
&Elizabeth A. Cole, Columbia University Press, New York, 2002, s.61
Barker, a.g.m., s.60
Peter G. Danchin, “Religion, Religious Minorities And Human Rights: An Introduction” Protecting The Human Rigths of Religious Minorities In Eastern Europe,
Editör Peter G. Danchin &Elizabeth A. Cole, Columbia University Press, New York
2002, s.3.
Danchin, a.g.m, s.3.
David Little, “Religious Minorities And Religious Freedom: An Overwiew”, Protecting The Human Rights Of Religious Minorities In Eastern Europe”, Editör
Peter G. Danchin &Elizabeth A. Cole, Columbia University Press, New York 2002,
s.39; Ted Stankhe “Equality And Religious Preferences: Theorethical, Internatıonal
&Religious Perspectives”,Protecting TheHuman Rigthts of Religious Minorities In
Eastern Europe, Editör Peter G. Danchin &Elizabeth A. Cole, Columbia University
Press, New York 2002, s.96.
385
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Devleti’nin uygulamadığı politik otorite dinî özgürlükleri sağlar ilkesinin19
hayata geçirilmesinin tek yolu mümkün olduğu kadar çok insanı kiliseye
çekmektir. Bu şekilde özgürleşen insanlar kabul ya da red etmek hürriyeti ve politik olarak kontrol edilebilir grup bilinci20 kazanacaktır21. Bu
ise ulusallaşma sürecini hızlandıracaktır. Daha sonra ise misyonerlik
teorisyeni Rufus Anderson’ın da beyan ettiği üzere Ermenilerin ulusal
kimliklerini Protestanlıkla kazanmaları22 söz konusu olacaktır.
Amerikan misyonerlerinin Ermenileri değiştirme süreçleri başarıyla sonuçlanmış, Ermeniler üzerinde beklenen etki yaratılmıştır.
ABCFM Boston merkezi genel sekreteri Judson Smith durumu şöyle
özetlemektedir:
Bizim bu asil hizmetlerimiz Ermeni milletini bize karşı sonsuz sevgi
ve şükran duygularına gark etti ve Ermenilerin yüreklerini çelik bir
çengelle misyonerlere bağladı. Artık Ermeni milleti bu koruyucularının ve velinimetlerinin ellerinde bir balmumu parçası gibidir23.
Amerikan hükümetinin maddî desteğini de alan ABCFM’nin24 kurum
politikası da devlet siyasetiyle aynı eksendedir25. Misyonerler kimi zaman
ABD başkanına mektuplar yazarak gelişmelerden haberdar etmişlerdir26. Devlet destekli misyonerler ABD’de Ermenilere dağıtılmak üzere
19 Peter G. Danchin, “External Monitoring And The International Protection of Freedom of Religion or Belief ”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities In
Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin &Elizabeth A.Cole, Columbia University
Pres, New York 2002, s.131.
20 Johan Van Der Vyer,“Self-Determination and the Right to Secession of Religious
Minorities Under International Law”, Protecting The Human Rigths of Religious
Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin &Elizabeth A.Cole, Columbia
University Press, New York 2002, s.251.
21 Peter G. Danchin&Lisa Forman, “The Evolving Jurisprudence of The European
Court of Human Rights And The Protection of Religious Minorities”, Protecting
The Human Rigths of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin
&Elizabeth A. Cole, Columbia University Press, New York 2002, s.205.
22 Anderson, a.g.e., s.467-468.
23 http://www.maltepe.edu.tr/GunaydınMarmara/ermeni/u_rolü.asp. Erişim Tarihi
21.02.2006.
24 Kılıç, a.g.e., s.106.
25 Barr, a.g.e., s.310.
26 ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 715/599.
386
Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN
para toplamışlar ve paraya ihtiyaç duyduklarında da başkanı haberdar
etmişlerdir27.
Misyonerlerin ABD hükümeti destekli çalışmaları özellikle sağlık ve
eğitim alanında yoğunlaşmıştır. Sağlık hizmetleri alanında çalışmalarının
yegâne sebebini misyonerlik teorisyeni Anna Milligan açıklamıştır:
İnsanın olduğu yerde acılar da vardır. Acıların olduğu yerde de misyonerlik için uygun bir ortam…28.
Başka bir ifadeyle insanlar için en fazla önem arz eden alanlar en
çok muzdarip oldukları alanlardır. Bu nedenle özellikle sağlık alanı boş
bırakılmamalıdır. Öte yandan eğitim alanı da misyonerlik çalışmalarının mutlak başarısı için vazgeçilmezdir. Çünkü misyonerlik teorisyeni
Henry Jessup’un da ifade ettiği gibi misyonerliğin başarısı için temel şart
okullardır. Haddizatında bu da gaye olmayıp vasıtadır. Şu da bir hakikattir ki misyonerlerin yahut İncil’in başka yollarla sokulmaya imkân
bulamadığı birçok yerlere İncil okul vasıtası ile sokulabilmiştir29. Ayrıca
tıbbî misyonlar İncil öğretiminin öncüleridir. Bunlar, başka bir evanjelizm
ağacı dikilmesi imkânsız olan yerlerde fidan yetiştirebilirler. Doktor,
diğer misyonerlerle ne bir münasebeti olan ne de münasebeti isteyen
birçok insanı doğrudan doğruya kabul edebilir. Bir hekim nerede olursa
olsun bir dispanser açtığı zaman şifa verici mahareti yüzünden kendisine
başvuranlarla kuşatılır. Bu yobaz bir İslam mollası veya bir fakir onun
elini öpecek; kör, topal, mefluç insanların, can çekişen ana babaların
İsa’ya hazin yakarışlarını andıran bir sesle ona yalvaracaklardır30.
ABCFM misyonerleri asil savaşçılar olarak gördükleri Ermenilere31
rahat ulaşabilmek için okullarda ve okul dışı eğitim faaliyetlerinde çok
özenli ve yoğun çalışmışlardır32. Bu faaliyetin temel amacı Ermenilere
ulus bilincini eğitimle kazandırmaktı33. Başka bir ifadeyle misyon okulları ayrılıkçı milliyetçilik düşünceleriyle donanmış bir Ermeni gençliği
27 ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 715/599.
28 T. Günay, a.g.e., s.155.
29 http://www.ait.hacettepe.edu.tr/akademik/arsiv/misy.htm Erişim Tarihi
06.02.2006.
30 Erol Güngör, “Türkiye’de Yabancı Kültürü II”, Türk Yurt Yurdu, S.2, C.1, s.34.
31 ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 714/498.
32 Vadakumpadan, a.g.m., s.9
33 Anderson, a.g.e., s.461.
387
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
oluşmasını sağlamıştır. ABCFM misyonerleri tarafından öğrencilerin seçiminde devrimci olmamak şartının arandığı beyan edilmiştir34.
Ancak okullar Ermeni ulusal kimliğinin ortaya çıkmasında anahtar bir
rol oynadığı açıktır35. Misyoner okulları zaman içinde birer ayrılıkçı
Ermeni üssü haline gelmiştir36. Ermeni din adamları ile birlikte çalışan
Amerikalı misyonerler Türk ve Müslüman düşmanı Ermeniler yetiştirmişlerdir37. Başka bir deyişle misyonerler eliyle verilen eğitimle ayrılıkçı
fikirleri benimseyen genç bir nesil yaratılması ABCFM misyonerlerinin
Ermeni ulusalcılığına önemli bir katkısıdır. Bunu yapabilmek için daha
önce benzeri olmayan uygulamalara imza attılar. Örneğin Ermenileri
okula çekebilmek için alışılmış uygulamalarının dışında davranışlar,
örneğin sigara ve kahve ikramı38 ya da görkemli okul açılışları39 söz
konusu olmuştur40.
ABCFM misyonerleri Ermenilere sadece okullarda verilen eğitimle
değil aynı zamanda kadın çalışmalarıyla da ulusal bilinç kazandırmıştır.
Kadın çalışmaları kadınlar arasında muhalefet ruhunun ve ayrılıkçı
Ermeni milliyetçiliğinin doğmasını sağlamıştır41.
ABCFM Misyonerlerinin ayrılıkçı Ermeni hareketine oluşum ve
gelişim aşamalarında sunduğu katkıların kanıtlarını özellikle 1915 II.
Van isyanı süresince görmek mümkündür. İsyan başladığında ABCFM
misyon istasyonundaki okul binası, misyoner lojmanları ve kilise Ermenilere ikametgah42 haline dönüştürülmüştür43. Misyonerlerden Elizabeth
Borrows-Ussher Bayan Rogers ve Bayan Silliman her gün Ermeni üreticilerden süt ve yumurta toplanmasından sorumludur44. Misyonerler
tarafından kız okullarında eğitilen kızlar ise sütün kaynatılarak pastörize edilmesi ve şişelenerek, pişirilmiş yumurtalarla birlikte, liderliğini
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
388
Lukas-Kieser, a.g.e., s.315
H. Nazım Paşa, a.g.e., s.252.
Duran, a.g.m., s.423.
Kodaman, “Üç Ermeni Şarkısı Ve Ermenilerin …ı”, s.115.
Lynch, a.g.e., s.98.
ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 717/316.
ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 712/525532.
Lukas-Kieser, a.g.e., s.316
http://www.lib.byu.edu/~rdh/wwi/1915/bryce/a02.htm#2 Erişim Tarihi
30.03.2005.
Ussher&Knapp, a.g.e., s.251-252; Lukas-Kieser, a.g.e., s.313.
Bryce&Toynbee, a.g.e., s.191.
Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN
misyon doktoru C. D. Ussher’in oğlu Neville Ussher’in45 yaptığı erkek
izci grubu tarafından46 190 bebeğe ve emziren annelere ulaştırılmasıyla
ilgilenmişlerdir47. İaşe yardımı yapılan anne ve bebekler sadece Ermenidir. Yani isyan esnasında yardıma ihtiyaç duyan Müslüman annelere ve
bebeklerine her hangi bir katkı sağlanmamıştır. Ayrıca misyonerlerden
Neville Ussher’in oluşturduğu48 Erkek Okulu’nun okul bandosu çatışmaların en yoğun olduğu yerlere doğru Ermenileri cesaretlendirmek
için yürüyüşe geçmiştir49. Ayrıca Van misyon hastanesinin hekimi olan
Dr. Ussher’in öğretmenlik yaptğı 1914 senesinde verilen50 Kızılhaç
Kursu’nda eğitilen Ermeni gençler geçici hastanelerde hemşirelik yapmışlar51 ve isyanda misyoner hastanesindeki Ermeni ayrılıkçı milliyetçi
yaralılar çatışmalarda yaralanan diğer Ermenileri hastaneye taşımışlardır52. Ancak aynı hizmet yaralı Müslümanlara verilmemiştir.
Sonuç olarak, Amerikalı Protestan misyonerlerin Osmanlı coğrafyasında yaptıkları insanî hizmet olarak görülebilecek olan sağlık ve eğitim
çalışmaları ayrılıkçı Ermeni hareketinin ortaya çıkışı ve sonrasında
siyasal amaçlarla gerçekleştirilmiş ve Osmanlı Devleti’nin bekasına bir
tehdit olarak tarihteki yerini almıştır.
45
46
47
48
49
50
51
52
ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 717/244.
ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 717/244
Bryce&Toynbee, a.g.e., s.191.
http://www.cilicia.com/armo10nc-nyt19150731.htm Erişim Tarihi 15.03.2006
Ussher&Knapp, a.g.e., s.253.
Ussher& Knapp, a.g.e., s.97.
Ussher&Knapp, a.g.e., s.269.
ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 717/149.
389
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
BİBLİYOGRAFYA
Barker, Eileen, “The Protection Of Minority In Eastern Europe”, Protecting The Human
Rigths Of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin-Elizabeth
A.Cole, Columbia University Press, New York 2002.
DanchIn, Peter G., “External Monitoring and the International Protection of Freedom
of Religion or Belief”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities In Eastern
Europe, Editör Peter G. Danchin-Elizabeth A.Cole, Columbia University Press, New
York 2002.
DanchIn, Peter G., “Religion, Religious Minorities And Human Rights: An
Introduction”, Protecting The Human Rigths Of Religious Minorities In Eastern Europe,
Editör Peter G.Danchin-Elizabeth A.Cole, Columbia University Press, New York
2002.
DanchIn, Peter G., -Lisa Forman, “The Evolving Jurisprudence of The European
Court of Human Rights And The Protection of Religious Minorities”, Protecting The
Human Rigths of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin-Elizabeth
A.Cole, Columbia University Press, New York 2002.
Güngör, Erol, “Türkiye’de Yabancı Kültürü II”, Türk Yurt Yurdu, S.2, C.1.
Johan Van Der VYER,“Self-Determination and the Right to Secession of Religious
Minorities Under International Law”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities
In Eastern Europe, Editör Peter G. Danchin-Elizabeth A. Cole, Columbia University
Press, New York 2002.
KIssInger, Henry, Diplomasi, Çev. İbrahim H. Kurt, İş Bankası Yayınları, Ankara
2000.
LIttle, David, “Religious Minorities and Religious Freedom: An Overwiew”, Protecting
The Human Rigths of Religious Minorities in Eastern Europe, Editör Peter G.DanchinElizabeth A.Cole, Columbia University Press, New York 2002.
Öke, Mim Kemal, İngiliz Casusu Prof. Arminius Vambery’in Gizli Raporlarında II.
Abdülhamid ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1983.
PrIenne, Henry, Ortaçağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Çev. Uygur
Kocabaşoğlu, İletişimYayınları, I. Baskı, İstanbul 2005.
Stankhe, Ted, “Equality And Religious Preferences: Theorethical, International
&Religious Perspectives”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities In Eastern
Europe, Editör Peter G. Danchin-Elizabeth A. Cole, Columbia University Press, New
York 2002.
Tolstoy, Lev Nikolayeviç, Din Nedir?, Çev. Murat Çiftkaya, Kaknüs Yayınları, 4.
Baskı, İstanbul 1998.
Ülken, Yüksel, 20. Yüzyılda Dünya Ekonomisi, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yayınları No:1909, 3. Baskı, Çağlayan Basımevi, İstanbul 1974.
ABCFM Arch. ABC:16 The Near East,16.9.9., Eastern Turkey Reel 712, 714,
715, 717,.
http://www.lib.byu.edu/~rdh/wwi/1915/bryce/a02.htm#2, Erişim Tarihi
30.03.2005.
http://www.cilicia.com/armo10nc-nyt19150731.htm, Erişim Tarihi15.03.2006
http://www.maltepe.edu.tr/GunaydınMarmara/ermeni/urolü.asp., Erişim Tarihi
21.02.2006.
http://www.ait.hacettepe.edu.tr/akademik/arsiv/misy.htm Erişim Tarihi
06.02.2006.
390
Arş. Gör. Onur ÇELEBİ
ERMENİ RÛHİYYÂTINDA BAĞIMSIZLIK FİKRİ
Arş. Gör. Onur ÇELEBİ
Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Yozgat-TÜRKİYE
Tlf.: (Ev) 0 312 280 00 28, (MSN) 0 505 764 85 56, e-posta: [email protected]
391
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
Türk tarafında, Ermeni sorunu olarak dile getirilen ve bu konu çerçevesinde yapılan bütün araştırmaların neticesi sonrasında özellikle olayın gerek
Avrupa (İngiltere-Fransa) gerekse de Rusya gibi büyük devletlerin çıkarları
doğrultusunda bir seyir aldığı belirtilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken
husus ise Ermeni sorunu olarak adlandırılan bu konunun seyri esnasında gerçekten Osmanlı tabiiyyeti altında bulunan Ermenilerin tabiri caizse bir (koyun
sürüsü) gibi sürekli olarak dış mihrakların bir piyonu olarak mı bu konuda rol
aldıkları, yoksa zaman zaman kendilerinin, bir bağımsızlık rühiyyatı içerisinde
bulunup bu olayda doğrudan aktif bir rol aldıkları mıdır? İşte burada, bu konu
doğrultusunda Rus-Ermeni ilişkilerine değinmek istiyorum.
392
Arş. Gör. Onur ÇELEBİ
GİRİŞ
İçinde yaşadığımız dünyayı şayet tarihin yazıya dökülmesi ile birlikte
ele alıp insanlık, toplum ve devletler arasındaki ilişkileri incelersek,
zamanın seyri esnasında elde edilen gelişim dışında, aslında her şeyin
kısır bir döngüden ibaret olduğu görülecektir. Bu doğrultuda, öncelikle
bazı olguları kabul etmemiz gerekir. Nasıl bir insan dünyaya geldikten
sonra büyür ve gelişir ve en nihayetinde ise yaşamı son bulursa, aynı
şekilde devletler de kuruldukları aşamadan sonra güçleri doğrultusunda
büyür ve gelişirler ve bir süre sonra ise çeşitli nedenlerden dolayı güç
kaybına uğrayarak kendisini bekleyen o en son mukadderata doğru
yol alırlar. Bazısı kendisini bekleyen bu son dönemece doğru hızlı bir
şekilde yol alırken, bir başkası ise bu son dönemeç içerisinde aldığı bir
takım önlemler ile bu ilerleyişi bir nebze olsun yavaşlatır. Ancak, bu son
çırpınışlardan başka bir şey değildir. Çünkü kurtuluş için artık bir ışık
yoktur; ancak biraz daha ömür daha fazlası değil, o gençlik ve dinamizmin
verdiği o şaşalı günler artık geride kalmıştır. Nitekim bu durum Osmanlı
Devleti için de, 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması ile başlar. Artık,
bu tarihten itibaren dünya devletlerinin imrenerek baktığı o kudretli
393
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
ve yıkılmaz denilen Osmanlı, yaşamının en son dönemecine girmiştir.
Ancak, o koca çınar hemen de pes etmez. Nitekim Napolyon’un Mısır’ı
işgali sırasında İngiltere ve Rusya’nın desteğini arkasına alan Osmanlı
artık yaşamını bir yüzyıl daha uzatacak olan Denge Politikası’na yönelecektir. Buna karşın Osmanlının artık kaderi bellidir. Nitekim bu durum
hemen içe yansır. Önce 1830’da Yunanistan ve hemen akabinde 1878’de
Sırbistan-Karadağ ve Romanya bağımsızlığını kazanır, aynı zamanda
özerklik elde eden Bulgaristan’ı da unutmamak gerekir.
Bu doğrultuda Osmanlı’da bir zamanlar Millet-i Sadıka olarak adlandırılan Ermeniler için de, artık yakın gelecekte izlenecek olan yol ve yöntem bellidir. Nitekim Osmanlı’nın bu son 50 yılı onlar için eşi bulunmaz
bir bilgi kaynağıdır. Yolunu kaybetmiş ve batmak üzere olan bir gemiden,
kendisi o geminin kaptanı olmadığına göre, en kısa zamanda kendini
kurtarmalıdır. Bundan, daha da doğal bir şey olamaz sanırım.
YENİDEN DOĞUŞ
Tarih boyunca bulundukları bölgelerde uzun vadeli güçlü ve merkezi
bir devlet kuramamış olan Ermeniler sürekli olarak çeşitli milletlerin
idareleri altında yaşamlarını sürdürmüşler ve bu doğrultuda da kendi
öz benliklerini yani gelenek -görenek, kültür ve dillerini korumak için
yaşamlarını tamamen Ermeni Kilisesi’ne adapte etmişlerdir. Ermenilerde bir kilise kültürünün meydana gelmesi ise Ermeni yazısının icadı
ve İncil’in Ermenice’ye tercümesi ile başlamıştır. Tarihçiler, Ermeni
kilisesinin Ermeni milletini yarattığından ve onun, Ermeni milletinin
ruhu olduğundan müttefiktirler. Ermeni tarihçisi H. Pasdırmacıyan,
kilise için Ermeni Kilisesi, Ermeni milletinin kilise tarafından can verilen
ruhunun, yeniden dünyaya gelmek için yaşadığı vücuttur demektir. Ermeni
Patriği M. Ormanyan’a göre ise Ermeni kilisesi, Kayıp ülkenin görünen
ruhudur1. İşte, bunun bir sonucu olarak da Ermeni Tarih ve Edebiyatı
da gelişimini Kilisenin kollarına bırakmıştır.
Ermeni Edebiyatına göz attığımızda ise genelde üç döneme ayrıldığını görürüz. Ancak, burada konumuzla ilgili olan asıl önemli kısım
üçüncü dönemdir. Bu dönem On Sekizinci yüzyılda başlıyor. Bu dönemi
açanların başında ise Sivaslı Mihitar’ın katolitik örgütü bulunmaktadır2.
1
2
394
http:// yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayı38/İlter-1.htm (25. 04.2008)
Mihitarist ismi altındaki teşekkül, Sivaslı rahip Mihitar tarafından kurulmuştur. Bu zat, 1676’da Sivas’ta doğmuştur. Babası Çerçi Bedros Manukyan annesi
Arş. Gör. Onur ÇELEBİ
Bu dönemde Ermeni dili düzeltiliyor, Avrupa klâsikleri Ermenice’ye
çevriliyor. Edebiyat, tarih ve filoloji üzerinde çalışılıyor, Ermeni eserleri
Avrupa’ya tanıtılıyor. Kısacası Ermeni milleti için Yeniden Doğuş dönemi
başlıyor. 1818’ de ise Tiflis’te Nersesyan, Moskova’da ise Lazaryan
okulları açılır. Bu asırda Kafkas Ermenilerinden Apovyan, ilk kez olarak
eserlerini halk dili ile yazmaya çalışır ve böylece kendisi yeni bir çığır
açar3. 1836’ da ise Tiflis’te S. Nazaryan, K. Bagdanyan, M. Nalbantyan,
Arzruni, Raffi Kafkas Ermenilerinin en kuvvetli yazar, tarihçi ve milliyetçi kişileri olurlar4.
Genelde ise edebi hareketler için üç çalışma merkezi vardı. Bunlar
Venedik, İstanbul ve Tiflis’tir. Bu üç merkez, özellikle milli hareketlere
önderlik etmişlerdir. Ondokuzuncu yüzyılda bütün tanınmış yazarların
çalışması bu alana bağlı kalmıştı. Ozanlar, yazarlar sürekli olarak dert ve
acıları dile getiriyorlardı. Bütün konularını Ermenistan’ın kalkınması ve
bağımsızlığı teşkil ediyordu. Nitekim 1850 tarihleri Türkiyesi de, Ermeni
yazarlar için bağımsızlık ve özgürlük hareketlerine başlangıç teşkil eder.
Avrupa’dan öğrenimden dönenler, ebediyatçı ve yazar olmaktan ziyade
millî hareket öncüsü oldular5. Gerek Rusya’da ve gerekse de Türkiye’de
3
4
5
Şehristan’dır. Vaftiz ismi Manuk’tur.1691’de Sivas’ta Surp Nişan Kilisesine (diyakos) olmuştur. Sonra Eçmiazin’e gitti. Az kaldı, sonra Erivan’a oradan da Erzurum’a
geçti. Orada Papa propagandacılarıyla görüştü. 1696’da yurduna döndü. Vartabet
derecesine çıktı. Ermenislerin dinsel ve bilimsel alanlarda aydınlatılmasına çalışmak istedi. O sıralarda İstanbul’da Papalık propagandası aleyhine mücadeleler
okuyordu. 1701’de öğrencileri ile birlikte, Ermeni milletinin fikri ve dini alanda
uyarılması için bir örgüt meydana getirdi. Bu teşekkülü Mora’nın Venediklilere
ait kısmına aktardı. Sonra başvurması üzerine, Venedik hükümeti kendisine bir
yer verdi. 1712’de örgütü, Papalığın onayına sundu. Mora’da Türkiye ile savaş
yüzünden kalmadı. Öğrencileri ile birlikte Venedik’e geçti.1715’de Venedik’e
geldi. Hükümet, kendisine vaktiyle cüzzamlılara verilmiş olan bir yerle birlikte
Senlazar adasını verdi.1717’de adaya yerleşti. Manastırı yaptı. Adada 30 yıl kaldıktan sonra 1749’da 74 yaşında öldü. Kurduğu örgüt çok güçlendi. Manastıra
öğrenim için birçok kimseler gitti. Basımevi, bütün Ermeni Ebedi, ilmi eserlerini
bastı. Ermeni dili ile birçok tarihler, sözlük yayınlandı. Avrupa klasikleri çevrildi.
1773’de Mihitaryan’lardan bir kısmı ayrılarak Triyes’de bir örgüt kurdular, sonra
1811’de Viyana’ya gelerek Viyana Mihitaristlerini meydana getirdiler.
Bu yüzyıl içinde halkın konuştuğu dil artık edebiyat dilinin yerine geçmeye başlayacaktır.
Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987,
s.112-113
Paris’te Mıhtaryan–Muradyan Okulu kurulmuştu. Gelecekteki Ermeni harekâtını
idare edecek gençler, burada hazırlanıyordu. Bunlar, milletin yalnız kültürde değil,
siyasi alanda da önderliğini yapmak için hazırlanmışlardı. Batı ihtilallerinden
395
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
tanınmış olan yazarların, ozanların belirli nitelikleri, her şeyden evvel
Ermeni bağımsızlığına kavuşmak, yeni kuşağı buna hazırlamak, idaresi
altında bulundukları milletle aralarında derin uçurumlar açmak ve nefret
duygusu ile kin yaşatmaktı6.
Ayrıca bu yüzyıl başlarında, Amira denilen ve Bankerlerden, tüccarlardan ve devlet memurlarından oluşan Ermeni büyüklerinin, Ermeni
ulusunun toplumsal yaşamlarının gelişiminde pek etkili hizmetleri oldu.
Bunların yardımlarıyla okullar, matbaalar ve kütüphaneler açıldı. Aynı
zamanda birçok Ermeni genci de öğrenim için Avrupa’ya gönderildi.
Necitede Ermeni Milletinin gelecekteki bağımsızlık hareketi için gerekli
olan liderleri yetişmeye başlamıştı. Nitekim Varantyan’a göre de Türk
idaresi bozuktu, Açıkgöz ve tahsilli Ermeniler, uluslarının yükselişine ilgisiz
kalamazlardı. Kafkasya’daki Katogikos Nerses ve öteki reisler, İranlılara
karşı çarpışırken, Ermeniler, Türkiye’nin, hasta adamın mirasından, susuşundan yararlanmak isterlerdi. Gözleri önünde asırlık komşuları Rumlar,
Türk baskısından kurtulmaya uğraşıyorlardı. Bunlar da, korkak adımlarla
işe başladılar demekteydi7. Ancak, Osmanlı yöneticilerinin, 19. yüzyılda yabancıların, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmalarına engel
olmak amacıyla Demokratikleşme adı altında sırasıyla önce Tanzimat
Fermanı’nı (1839) ve sonrasında ise Islahat Fermanı’nı ilan etmeleri
ve en nihayetinde ise Ermenilere devlet içinde devlet ve yönetim içinde
yönetim denebilecek kadar ölçüsüz imtiyazlar tanıyan Ermeni Milleti
Nizamnamesi’ni onaylamaları Ermenilerin bu korkak adımlarını bir
anda hızlandırmış ve deyim yerindeyse ekmeklerine yağ sürmüştür.
Nitekim, bu durumun sonuçlarını Ermeni Toplumu ve Ermeni Kilisesi
olmak üzere iki açıdan ele almak gerekir.
6
7
396
alınan sonuçları ülkelerinde de daha köklü bir şekilde uygulamaya, ulusa önayak
olmaya çalışacaklardı.
Saruhan: Bu hareket halktan değil, okumuş, aydın gençlerden geliyordu. Bunlar, az
devam etmiş olan Üsküdar Okulundan, Galatasaray’dan, Mihitaristlerin Paris ve
Venedik’teki kurumlarından, Paris’teki Gabriel-Ayvazovski (Doğu Okulundan) çıkmışlardı. Bu aydınlar, 1846’da (Milletdaş Cemiyeti) adı ile bir örgüt meydana getirdiler.
Buna Lusavorçagan ve Katolik gençler de katılmışlardı. Bu hareketlerde Protestan
Misionaire’lerinin (Ermeni İncil Cemaati) de büyük rol oynadı. Gençlerin bir kısmı
Fransız İhtilali’ni görmüşlerdi. Bunlar da, 21 Ekim 1853’te bir(Maarif Cemiyeti) kurdular. Ermeni Anayasası’nı yazanlar da bunlardı. Bu örgüt, okullar için programlar,
talimatnameler düzenledi, yeni okullar açtılar diyor. Uras, Tarihte Ermeniler, s.151152.
Uras, Ermeni Meselesi, s.113-114
Uras, Ermeni Meselesi, s.151.
Arş. Gör. Onur ÇELEBİ
İlk olarak; Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla ve Ermeni Milleti
Nizamnamesi’nin getirdiği yeni düzenlemelerden sonra, yüksek devlet
memurluklarına; elçiliklere, mebusluklara, hatta nazırlıklara (bakanlık)
Ermeniler getirilmeye başlanmıştır. Böylece Ermeniler, donanma tercümanlıklarına, hariciye, maarif, nafıa, dâhiliye, adalet nezaretlerine,
mutasarrıflıklara, PTT hizmetlerine, hazine-i hassaya tayin edilerek,
nazır, müsteşar, sefir, sefaret kâtibi, mutasarrıf muavini, mebus, saray
doktoru, kuyumcusu, vali muavini, baruthane memuru, hâkim, müderris,
muallim ve avukat olmuşlardır8. Böylece Osmanlı Devleti’nde, Ermenilerin hem ekonomik ve hem de siyasal açıdan güçlenmesi, onların
kültürel düzeylerinin daha da yükselmesi ve kendilerini diğerlerinden
ayıran cemaat bilinçlerinin gelişmesi sonucunu doğurmuş ve bu durum
Osmanlı öncesi var olan Bağımsızlık Hatıralarını tekrar canlandırmıştır.
Neticede Ermeniler, ilk fırsatta, sahip oldukları siyasal gücü yani toplumsal alandaki yerlerini ve ekonomik güçlerini büyük oranda kendi
ulusal hareketleri doğrultusunda seferber etmişlerdir9.
Diğer taraftan ise; Avrupalı misyonerler vasıtasıyla, Osmanlı Ermeni
Toplumu’nun yavaş yavaş Gregoryen Kilisesi’nden kopmaya başlaması
ve bu doğrultuda da İmparatorluk içinde Katolik ve Protestan Ermenilerin ortaya çıkması Ermeni Kilisesi’ni endişelendirmekteydi10. Ayrıca
19. yüzyıla kadar Ermeni Kilisesi otoritesini, Ermeni aristokrasisinden
oluşan bir milli konseye dayayarak koruyabilmişti. Ancak şimdi Islahat
Fermanı’nın imkânlarından yararlanan Ermeniler, yeni bir Millet Nizamnamesi yapıp, asillerin tahakkümünü tamamen ortadan kaldırınca;
Patrikler, Fatih Sultan Mehmet’ten bu yana tuttukları iktidarı Ermeni
milletiyle paylaşmak durumunda kaldılar. Bu ise, Gregoryen Kilisesi’nin
kendi geleceğini tehlikede görmesine yol açtı11.
Yine Ermeni Kilise’nin geleceği için tehlike olarak addettiği diğer
bir konu ise, Rusya’nın İstanbul üzerindeki emelleri idi. Şayet Ruslar,
İstanbul’u alıp, Bizans’ı Rumların yönetimi altında tekrar ihya ederlerse,
8
Ergünöz Akçora, “Osmanlı Devleti Dönemi Ermeni İsyanları ve Türk-Ermeni
Toplumu İlişkilerine Etkileri”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara
2006, s.145.
9 Turgay Uzun, “Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri İçerisinde Ermeniler”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2006,
s.162-165
10 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006, s.98-104.
11 http://www.aiit.sakarya.edu.tr/ermeni-meselesi2.htm.
397
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin bütün hakları ve imtiyazları sona
erebilirdi. İşte, bütün bu endişeler Kilisenin dünyevi yetkilerini koruyabilmek gayesiyle, imparatorluk toprakları içinde muhtar bir Ermenistan
kurmayı düşünmesine yol açtı. Hedefe ulaşabilmek için ise, Milliyetçilik
akımından yararlandı12. Bu doğrultuda ise, Osmanlı İmparatorluğu içinde
muhtar bir Ermenistan kurulması fikrinin şampiyonu Patrik Mıgırdiç
Hrimyan (1869-1873)’dır. 1820’de Van’da doğan Hrimyan, 1854 yılında
34 yaşında iken, Akdamar Kilisesi’ne Vartabed13 olmuş, böylece Kiliseye
intisab etmiştir. 1858’de Van’da Varak Manastırı’nda kurduğu matbaada
Ermeni bağımsızlığını güden Van Kartalı, 1863’te ise Muş’ta St. Garabet
Manastırı’nda da Muş Kartalı adlı gazeteleri neşretmeye başlamıştır.
Vaizleri ile dikkatleri çekmiş olan Hrimyan, 1869 yılında İstanbul’da
Ermeni Patriği seçilmiştir. Onun patrik seçilmesi, uyanmakta olan
Ermeni Milli menfaatlerinin zirveye tırmanması sonucunu doğuracaktır. Nitekim Hrimyan’nın Muş’tan İstanbul Patrikliği’ne getirilmesi ile
Ermeni sorunu da İstanbul’a oradan da Avrupa’ya kendisiyle birlikte
geçmiş oluyordu. Bundan sonra Milli Ermeni Meclisi şikâyetlerin başvurma yeri ve gazeteler de bunların yayıncısı oldu14.
Diğer taraftan ise, Hrimyan’la birlikte artık ondan sonra bu
göreve gelecek olan diğer Patriklerle birlikte Ermenilerin, Osmanlı
İmparatorluğu’nda izleyecekleri politika da son şeklini almış oluyordu.
Nitekim Hrimyan’dan sonra Patrik olacak olan Nerses Varjabedyan
(1874-1884) da ister istemez Hrimyan’ın izinden yürümüştür.
ÜMİTLERİ YEŞERTECEK OLAN ÜLKE RUSYA
Ermenilerin hemen yanı başında bağımsızlığını Osmanlı Devleti’nden
elde etmiş olan bir Yunanistan örneği bulunmaktaydı. Nitekim Rusların
da desteğini arkasına alan Yunanlılar, meşru hükümdarlarına karşı isyan
etmişler ve neticede bağımsızlıklarını elde etmişlerdi. Bu durum diğer
Balkan Hıristiyanlarını derinden etkilediği gibi Türklerin Anavatanı’nın
tam kalbinde yaşayan Ermenileri de doğal olarak etkilemişti. Bu doğrultuda Ermenilerin de bağımsızlığa giden yolda, dışarıdan güçlü bir
desteğe kat’i suretle ihtiyaçları vardı. Ancak bu devlet kim olabilirdi?
12 http://www.aiit.sakarya.edu.tr/ermeni-meselesi2.htm.
13 Ermeni Kilisesi’ndeki ruhanî dereceler şunlardır: Katogigos, Patrik, Yepiskopos
(Piskopos), Vartabed, Papaz.
14 Uras, Tarihte Ermeniler..., s.176
398
Arş. Gör. Onur ÇELEBİ
Aslında mevcut durum ve şartlar düşünüldüğünde cevap da kendiliğinden ortaya çıkmaktaydı.
Nitekim bir defa coğrafî şartlar düşünüldüğünde bu devlet Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeye yakın olmalıydı ki olası bir ihtiyaçta
yani bir anarşi hareketi neticesi sonrasında ortaya çıkacak olan bir iç
isyanda derhal harekete geçebilmeliydi. Bu doğrultuda da İngiltere ve
Fransa’ya oranla Rusya avantajlı bir konumdaydı. Üstelik İngiltere hala
1783’ten itibaren William Pitt’in Osmanlı Devleti ile ilgili olarak kabul
ettiği politikayı sürdürmekteydi. Buna göre; William Pitt, Rusya’nın
devamlı olarak güneye sarkması ve güçlü bir Karadeniz devleti olması
halinde İngiltere için tehlikeli olabileceği endişesini ilk defa hissetmiş
ve Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’ni desteklemek lüzumunu duymuştu.
Kısacası İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü
savunmaktaydı. Pitt’in 1873’te başlattığı bu politika değişmeden bir asır
Gladstone’un başbakan olmasına kadar sürecektir15. Fransa ise Büyük
İhtilal’den sonra, hürriyet ve bağımsızlık fikirlerinin beşiği olmasına
karşın, Napolyon döneminden itibaren 1870’e kadar böyle cereyanlara
kapalı kalacaktı. En nihayetinde Rusya ise, sıcak denizlere inme arzusu
başta olmak üzere Osmanlı’nın amansız düşmanıydı. Nitekim, Rusya’nın
Osmanlı İmparatorluğu’na saldırmak için her defasında kullandığı koz da
İmparatorluk içindeki Ortodoks olan çeşitli milletleri tahrik ve teşvikle
isyana sevk ettirmek, sonra da onları himaye maksadıyla savaş açmaktı.
1806 Sırp İsyanı, o yıl başlayan Türk-Rus Harbine ve Yunan İsyanı ise
yine 1828’de başlayan Türk-Rus harbine neden olmuştu16. Bu harplerde
Rusların, Balkanlar’da bağımsızlık bayrağını ele alarak Hrıstiyan Milletlere özgürlüklerini sağlamaktan ziyade kendi menfaatlerini ön planda
tutarak belirli bir takım amaçlar gütmüş. Ancak neticede Sırplar özerkliğe, Yunanlılar ise bağımsızlığa kavuşmuştu. Bu doğrultuda Ermeniler
de bağımsızlıkları uğruna Rusya’ya birtakım imtiyazlar verebilirdi. Diğer
taraftan Rusya’nın İngiltere ve Fransa gibi göze batan bir sömürgecilik
İmparatorluğu da bulunmamaktaydı.
Hem Rusya’da, Türkiye Ermenileri’nin soydaşları da bulunmaktaydı
ki bu durum Türkiye Ermenilerinin Rusya’ya daha bir sempati ile bak-
15 Gürün, Ermeni Dosyası, s.109.
16 Gürün, Ermeni Dosyası, s.114.
399
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
malarına neden olacaktı17. Neticede, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın
patlak vermesi ve bu savaşta Osmanlıların Ruslar karşısında mağlup
olması, Ermenilerin ümitlerinin zirveye çıkmasına neden olacaktır.
Bu arada, Rusya’nın müstakil bir Ermenistan istemediğini Ermeni
Kilisesi biliyordu. Ermeni Kilisesi’nin bunu bildiğini de Ruslar biliyordu.
Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu içerisinde muhtariyet istediğini
de Ruslar biliyordu. Rusya ayrıca Ermenistan denilen bölgenin işgaline
diğer devletlerin müsaade etmeyeceklerini biliyor, bu bakımdan kendi
nüfuzuna düşmesi mukadder olacak olan bu bölgeye muhtariyet verilmesinde kendi açısından da menfaat görüyordu.18Nitekim bu doğrultuda,
Ayastefanos Antlaşması’na Ermeniler lehine bir madde eklenir. Ancak
bu antlaşma ile Avrupa Güç Dengesi’nin bozulduğunun farkına varan
başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupalı devletlerin bu antlaşmaya
karşı çıkması üzerine Ermenilerin planları da kısa süreli sekteye uğrar ve
bu seferde Ermeniler çalışmalarını daha geniş çapta yürütmek zorunda
kalırlar. Ancak bu tarihten itibaren de Ermenilerin Rusya umudu ters
teper ta ki 1900’lü yıllara kadar. Artık bu dönemde Rusya, Osmanlı
toprakları içerisinde özerk bir Ermenistan’ın kurulmasını engellemeye
çalışacakken, İngiltere ise bunun amansız savunucusu olacaktır.
Nitekim Rusya’nın 1878-1900’lü yıllar arasındaki bu politikası
Osmanlı belgelerinde de yer etmiştir. Bu belgelerin bir kısmı ise bildirimizin içeri doğrultusunda günümüz Türkçesi ile aşağıda verilmiştir.
Örneğin; Ermenilerin hareket ve düşünceleri hakkında bir fikir elde
etmek amacıyla konuyla ilgili evrakın incelenip kontrol edilmesiyle görevlendirilen Rusya Dışişleri Bakanlığı memurlarından Prens Kantakuzen’in
Petersburg sefiri Ahmet Şakir Paşa ile yaptığı gayr-ı resmi görüşmede,
Ermenilerin asıl amacının Rusya ve Osmanlı Hükümeti dâhilinde bağımsız bir Ermenistan devleti oluşturmak olduğu, ancak iki devletle de
savaşmayı göze alamadıklarından dolayı önce Rusya’nın himayesini
kazanıp Osmanlı Devleti aleyhine müşkilat çıkararak dünyanın dikkatini
çekmek ve bu sayede bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bu sefer de
17 Nitekim Rusya’daki Ermeniler, Türkiye’deki Ermeniler lehine Rus Çarına müracaatta bulunacaklardır. Gürün, Ermeni Dosyası, s.196.
18 Gürün, Ermeni Dosyası, s.120.
400
Arş. Gör. Onur ÇELEBİ
politika değiştirip Rusya’daki Ermenileri de kendilerine katmak olduğunu belirtmesi (1 Mayıs 1884)19.
Neticede Osmanlı Devleti’nin, o dönem ki amansız düşmanı olarak
görülen Rusya’nın (Ermenilerin izlemiş oldukları politika doğrultusunda)
Osmanlı elçisine hükümetinin bu konuda dikkatli olması gerektiği
hususundaki uyarısı şaşırtıcı olsa gerekir.Yine, Rusya Dışişleri Bakanı
Giers’in, Ermeni faaliyetlerine engel olmak amacıyla Kafkasya bölgesinde bulunan Rus memurlarını ve Eçmiyazin Katogikosunu uyardığını
belirttiğine dair belge (13 Şubat 1881)20.
Osmanlı Devleti’nin isteği doğrultusunda Rusya Hükümeti’nin
Osmanlı-Rus sınırında, Ermenilerin Osmanlı tarafına geçip fesat hareketlerinde bulunmasına engel olmak amacıyla sıkı güvenlik önlemleri
aldığı ve bu doğrultuda aynı özenin Osmanlı Hükümeti tarafından
sağlanmaya çalışıldığına dair 19 Mart 189621 ve 28 Ağustos 189722
tarihli belgeler ve hatta Anadolu’da Ermeniler tarafından çıkarılan
karışıklıklarda Rusya’nın herhangi bir rolünün olmadığı ve Rusya tarafından Osmanlı hududunu geçmek isteyen silahlı Ermenilere müsaade
edilmediği, çok sayıda Rus askerinin Ermeniler tarafından öldürüldüğü
ve özellikle Ermenilerin İstiklal hareketlerinin kendisine de sirayet
etmesi ihmalinden dolayı bu tür hareketlerin Osmanlı Hükümeti tarafından kontrol altına alınmasını Rusya’nın desteklediğine dair Paris’te
yayınlanan Siecle gazetesinin neşrettiği bir mektupta yer alan içeriğe
dair belge (1895- 1896).23Yine Rusya’nın; şikâyet ve mezhep değişikliği için gelen Ermenilere, mezhep değiştirmenin kendilerine bir fayda
sağlamayacağına ve bağımsızlık taleplerinin de Rusya Devletince kabul
edilmeyip sadece Hıristiyanlıkları sebebiyle bir dereceye kadar himaye
edebileceklerini belirten belge (8 Ağustos1890)24. Neticede Ermenilerin,
19 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898) C.I, TC Başbakanlık
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2006, s.34-36.
20 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1868) C.I, Ankara 2006,
s.87-88.
21 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1868) C.I, Ankara 2006,
s.145.
22 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1868) C.I, Ankara 2006, s.174175.
23 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1868) C.I, Ankara 2006,
s.140-141.
24 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1868) C.I, Ankara 2006,
s.58-62.
401
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Osmanlı sınırları dahilinde bağımsız bir Ermenistan Devleti kurulmasına
dair fikirleri gerek dünya siyasetinde meydana gelişmeler, ki bunda Rus
ve İngiliz çıkarlarının 1900’lü yıllara kadar çelişmesi ve gerekse de bu
dönemden sonra bu sefer de Türklerin, Emperyalist Devletlere karşı
başarılı olması Ermenilerin Anadolu’da bağımsız bir Ermeni Devleti
kurmalarına engel olmuştur.
402
Arş. Gör. Onur ÇELEBİ
BİBLİYOGRAFYA
Akçora, Ergünöz, “Osmanlı Devleti Dönemi Ermeni İsyanları ve Türk-Ermeni
Toplumu İlişkilerine Etkileri”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara 2006.
Gürün, Karman, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006.
Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898) C.I, TC Başbakanlık
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2006.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987.
Uzun, Turgay, “Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri İçerisinde Ermeniler”,
Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2006.
http:// yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayı38/İlter-1.htm (25.04.2008)
http://www.aiit.sakarya.edu.tr/ermeni-meselesi2.htm. (25.04.2008)
403
Prof. Dr. Ömer TURAN
AMERİKAN MİSYONERLERİNE ERMENİ
PATRİKHANESİ’NİN TEPKİSİ
Prof. Dr. Ömer TURAN
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara-TÜRKİYE
Tlf.:001 646 712 4365, e-posta: [email protected]
405
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
19. yüzyılda hem Amerika’nın hem de dünyanın en büyük Protestan
misyonerlik kuruluşu olan the American Board of Commissioners for Foreign
Missions 1820 yılında Osmanlı topraklarındaki Amerikan misyonerlik faaliyetlerini başlatmışlardır. Amerikan misyonerler İmparatorluğun Müslüman
olmayan topluluklarına yönelik misyonlar kurarak söz konusu toplulukları
Protestanlığa celbetmeye çalışmışlardır. Amerikan misyonerlerin ilgilendiği
Müslüman olmayan toplulukların başında Ermeniler gelmektedir.
Amerikan misyonerler açtıkları okullar, yaptıkları yayınlar ve kurdukları
hastanelerle Protestanlık propagandası yapmışlar ve 1850 yılında Ermeniler
arasında bir Protestan milleti yaratmaya muvaffak olmuşlardır. Amerikan
misyonerler eğitim ve basın-yayın faaliyetleriyle Ermeni toplumunun ilerleyip
güçlenmesinde, Ermeniler arasında milli bilincin yükselmesinde rol oynamışlar; Anadolu’da meydana gelen olaylarda yarı siyasi kimlikleriyle Ermenileri
himaye etmişler; daha da önemlisi bu hadiseleri Amerikan kamuoyuna tek
taraflı olarak aktararak Amerikan kamuoyunda zalim Türk, mazlum Ermeni
imajının oluşmasına katkıda bulunmuşlardır.
Ermenilere yönelik Protestan misyonerlik faaliyetlerine zaman zaman
çeşitli Ermeni çevrelerinden tenkitler gelmiştir. Ermeni Patrikhanesi, Ortodoksları Protestanlığa celbetmeye çalışmaları sebebiyle Amerikan misyonerlere karşı çıkarken, bazı Ermeniler kendi milli kimliklerinin zarar gördüğü
gerekçesiyle Amerikan misyonerlere muhalefet etmişler, ateist-sosyalist
Ermeniler ise bir din propagandası yapıyor olmaları sebebiyle misyonerlere karşı çıkmışlardır. Bunlara ilaveten söz konusu misyonerler tarafından
Protestan yapılan Ermeniler de Protestan Ermeni kiliseleri üzerindeki aşırı
hükmedici tavırlarından dolayı Amerikan misyonerlerden şikâyetçi olmuşlardır. Bildirimizde Osmanlı topraklarındaki Ermenilere yönelik Amerikan
misyonerlik faaliyetlerinden kısaca bahsedildikten sonra yukarıda işaret
edilen Ermeni çevrelerin Amerikan misyonerlerden şikâyetleri ayrıntılı
olarak anlatılacaktır.
406
Prof. Dr. Ömer TURAN
19. yüzyılda hem Amerika’nın hem de dünyanın en büyük Protestan
misyonerlik kuruluşu olan the American Board of Commissioners for Foreign Missions, Osmanlı topraklarındaki misyonerlik faaliyetlerini 1820
yılında başlattı. Amerikan misyonerler imparatorluğun Müslüman ve
Yahudi cemaatleri arasında kendilerine yer bulamayacaklarını görünce
Hıristiyanlara yöneldiler. Katolikler ile Müslümanlar arasına sıkışmış
Doğu Kiliseleri’ne mensup topluluklar olarak tanımladıkları Ortodoks
milletlere yönelik misyonlar kurdular. The American Board’un Ermenilere
yönelik faaliyetleri çok boyutludur. Amerikan misyonerler eğitim ve
basın-yayın faaliyetleriyle Ermeni toplumunun liberal fikirlerle tanışmasında ve Ermeniler arasında millî bilincin yükselmesinde rol oynadılar;
Anadolu’da meydana gelen olaylarda yarı siyasî kimlikleriyle Ermenileri
himaye ettiler; daha da önemlisi bu hadiseleri Amerikan kamuoyuna
tek taraflı olarak aktararak Amerikan kamuoyunda zalim Türk, mazlum
Ermeni imajının oluşmasına katkıda bulundular. Bununla beraber, Ermenilere yönelik Protestan misyonerlik faaliyetlerine çeşitli dönemlerde
çeşitli sebeplerle Ermeni Patrikhanesi, ihtilalci Ermeni örgütleri ve hatta
Protestan Ermeniler karşı çıktılar, tenkitler yönelttiler. Bu çalışmamızda
407
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
19. yüzyılda Ermenilere yönelik Protestan misyonerlik faaliyetlerine
Ermeni Patrikhanesi’nin tepkisi üzerinde durulacaktır.
1. İLK TEMASLAR (1820-1831)
1820 yılında Anadolu’ya gelen ilk iki American Board misyoneri
Fisk ve Parsons’un günlükleri1, Amerikan misyonerlerinin Katolik ve
Ortodoks kiliselerine nasıl baktıklarını gösterir. Fisk’e göre, Akdeniz’in
kuzeyindeki Portekiz, İspanya, Sardinya ve Sicilya gibi Katolik ülkelerdeki insanların üzeri Papalığın karanlığı ile örtülmüştür. Sadece adları
Hıristiyan olan Ortodokslar ise cahil, geri ve acınacak bir haldedirler2.
Parsons’un günlüğünde Ermenilerin kendilerine ilgi gösterdikleri belirtilir. Parsons, 1821 yılında Filistin’e yaptığı gezi esnasında Kudüs’teki
Ermeni Patrikhanesi’ni ziyaret ederek Patrik ile görüşmüştür. Ermenice
bastıkları bir Eski Ahit’i kendisine vermiş, tercüme yanlışları varsa
bildirmelerini rica etmiştir. Patrik, tercümeyi incelediğini, yanlış bulunmadığı cevabını vermiştir. Parsons daha sonra beraberindeki Ermenice
İncilleri uygun bir fiyatla Hac için Kudüs’e gelen Ermenilere satmak için
Patriğin iznini almıştır. Kudüs’e ilişkin notları arasında Ermenilerin
kendisine çok yakın davrandıklarını, daha fazla Ermenice İncil ve dinî
broşür istediklerini kaydeder3. Parsons’dan sonra Orta Doğu’ya gelen
the American Board’dan Bird ve William Goodell, 1823 yılında kurdukları
Suriye Misyonu içerisindeki faaliyetleri çerçevesinde Piskopos Dionysius
ve Jacop isimli iki Ermeni din adamını Protestanlığa celbettiler. Ermeniler arasındaki ilk Protestanlar muhtemelen bunlardır4.
Amerikan misyonerlerine Orta Doğu’da ilk karşı çıkan kurumlar
Katolik ve Rum Patrikhaneleri oldu. Marunî ve Rum Ortodoks Patrik1
2
3
4
408
İki misyonerin günlükleri ile ilgili bir değerlendirme için bk. Ömer Turan, “Osmanlı
Orta Doğusu’nda Amerikan Misyonerlik Faaliyetlerinin Başlangıcı,” On Birinci
Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri I, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara 2007,
s.153-166.
Alvan Bond, Memoir of the Rev. Pliny Fisk, A.M., Late Missionary to Palestine, Boston
1828, s.103, 132-133.
Daniel O. Morton, Memoir of Rev. Levi Parsons, First Missionary to Palestine from
the United States, Second Edition, Burlington 1830, s.334-335; The Missionary
Herald, Vol.18, No:2, February 1822, s.34, 43-44.
E. D. G. Prime, Forty Years in the Turkish Empire; or Memoirs of Rev. William Goodell,
D.D., Late Missionary of the ABCFM at Constantinople, Robert Carter and Brothers,
New York 1876, s.83-84; Leon Arpee, The Armenian Awakening, A History of the
Armenian Church, 1820-1860, The University of Chicago Press, 1909, s.93.
Prof. Dr. Ömer TURAN
lerinin şikâyeti üzerine, vesvese ve karışıklığa sebep olduğu gerekçesiyle
1824 yılında Osmanlı yönetimi Suriye’ye İncil getirilmesini yasakladı5.
Goodell ve Bird, Beyrut’ta kendi kiliselerine şüpheyle bakan Ermeni,
Marunî ve Rumlardan oluşan yaklaşık yirmi kişilik bir cemaat oluşturmuşlardı. 1826 yılında Katolik Marunî Patriği bu nevzuhur misyonerlere
karşı sert tedbirler alma ihtiyacını hissetti. Cemaatini misyonerleri
kovmaya çağırdı ve onlara ev verecek olanları aforoz edeceğini duyurdu6.
Protestanlığı benimsemiş olan Esad Şidyak’a ömür boyu hapis cezası
verdi7. Bu şartlarda misyonerler ve Ermeni yardımcıları 1828 yılında
Suriye’den Malta’ya geçerek Ermeniler için yayın faaliyetlerine giriştiler.
Ermenice ve Ermeni harfleriyle Türkçe dinî broşürler bastılar. Goodell,
Dionysius’un yardımıyla 1830 yılında İncil’i Ermenice’ye çevirdi8. Bu yıllarda İstanbul’daki Ermeni Patriği, Marunî ve Rum Patriklerinin aksine
Amerikan misyonerlerinin faaliyetlerine sempati ile bakıyor, Ermeni
gençlerinin misyonerlerden yararlanması gerektiğini düşünüyordu.
Misyonerlerin kaynaklarında Patriğin bazı öğrencilerini misyonerlere
gönderdiği bilgisi yer almaktadır9.
The American Board, Eli Smith ve H. G. O. Dwight isimli iki misyonerini müstakilen Ermenilere yönelik bir araştırma gezisi yapmaları
için 1830 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na gönderdi. Misyonerlerin
İzmir’den başlayan gezisi bir buçuk yıl sürdü. İstanbul, Tokat, Erzurum,
Tiflis, Tebriz, Eçmiyazin ve Trabzon’a gittiler. Ermeni kiliselerini ziyaret
ettiler. Ermenilerin ekonomik, dinî, sosyal ve kültürel durumu hakkında
bilgi topladılar. Bu gezi esnasında İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi’ne
de gittiler. Patrik ile iki defa görüştüler. Aynı şekilde Eçmiyazin’de Ermeni
5
6
7
8
9
Robert L. Daniel, American Philanthropy in the Near East, 1820-1960, Ohio University Press, Ohio 1970, s.24.
William E. Strong, The Story of the American Board, An Account of the First Hundred
Years of the American Board of Commissioners for Foreign Missions, The Pilgrim Press,
Boston 1910, s.84.
Report of the American Board of Commissioners for Foreign Missions Compiled from
Documents Laid Before the Board at the Eighteenth Annual Meeting, Boston 1827,
s.49-56; Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.98; James A. Field, America and
the Mediterranean World, 1776-1882, Princeton University Press, 1969, s.99.
Arpee, The Armenian Awakening..., s.94.
Strong, The Story of the American Board..., s.91.
409
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Katogikosu ile görüştüler. Katogikos Ermenilere hizmetlerinden dolayı
kendilerine teşekkür etti10.
2. ERMENİLERE YÖNELİK MİSYONERLİK
FAALİYETLERİNİN İLK YILLARI (1831-1837)
Belli bir noktaya gelmiş olan Türkçesi sayesinde Ermenilere de
ulaşabileceği göz önüne alınarak Goodell’e İzmir veya İstanbul’a yerleşerek Ermeniler arasında çalışması önerilmişti. Misyonun 1829 yılında
Malta’da yapılan toplantısında Goodell’in İstanbul’da çalışmaları başlatması the American Board’un Genel Sekreter Yardımcısı Rufus Anderson tarafından yeniden teklif edildi. 1831 yılında the American Board
tarafından resmen görevlendirilen Goodell 9 Haziran 1831 tarihinde
İstanbul’a geldi11. Goodell, Board’a 21 Kasım 1831 tarihli mektubunda,
Ermenilerden çok Rumlarla ilgilenmek mecburiyetinde kaldığını, Ermenilere yönelik bir eğitim programı başlatabilecek hiçbir alt yapının
bulunmadığını, bu bakımdan Rumlarının durumunun çok daha iyi
olduğunu yazdı. Aynı mektupta İstanbul’a gelişini müteakip Ermeni
patriği ile görüştüğünü, okullar ve eğitim meselelerini konuştuklarını,
bu konuyla çok ilgilenen patriğin, misyonerlerin bazı papazları ve okul
müdürlerini alarak sistemli eğitim konusunda yetiştirmelerini arzu
ettiğini bildirdi. 14 Ocak 1832 tarihli mektubunda da yine patriği ziyaret
ettiğini, patrik ve vekili ile Amerika ve okullar konusunda konuştuklarını yazdı. Goodell’in bildirdiğine göre, Patrik, misyonerlerin dinini
çok merak etmektedir. Calvin’i mi, Luther’i mi takip ettiklerini, Çin’deki
faaliyetlerini sormuştur. Goodell, kendisine Amerika’daki din özgürlüğünü, bazılarının Luther’i bazılarının Calvin’i takip ettiklerini, bunların
dışında anlayışların da olduğunu; Çin, Hindistan ve Burma’da yeni açılan
misyonlarını anlatmıştır. Görüşmenin sonunda Patrik, misyonerlerin
hangi Hıristiyanlığı telkin ettiklerini, hangi mezhebi takip ettiklerini,
kendilerine ne denildiğini sormuş, Goodell de misyonerlerin insanları
10 Bu iki misyonerin gezisi hakkında bk. Ömer Turan, “Amerikan Misyonerlerinden
E. Smith ve H. G. O. Dwight’e Göre 1830-1831 Yıllarında Ermeniler”, XIV. Türk
Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Tebliğler, C.II, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2002,
s.1459-1483; Bu iki misyonerin gezilerinin sonucu olan kitap için bkz. Eli Smith,
Researches of the Rev. E. Smith and Rev. H. G.O. Dwight in Armenia: Including a Journey Through Asia Minor, and Into Georgia and Persia, With a Visit to the Nestorian
and Chaldean Christians of Oormiah and Salmas, Crocker and Brewster, Vols. I-II,
Boston 1833.
11 Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.112-113.
410
Prof. Dr. Ömer TURAN
Calvin, Luther, Papa veya başka biri adına değil sadece Baba, Oğul ve
Kutsal Ruh adına vaftiz ettiklerini söylemiştir12.
Daha evvel E. Smith ile birlikte Ermenilerin yaşadıkları yerlerde
bir inceleme gezisi yaptığını belirttiğimiz Dwight, 5 Haziran 1832’de
İstanbul’a gelerek Goodell’a katıldı. Goodell faaliyetlerini büyük ölçüde
Türkçe yürütüyordu. Çünkü bu şekilde Türklerin yanı sıra Rumlara
ve Ermenilere de ulaşabiliyordu. Dwight’in bütün çalışmaları Ermenilere yönelikti. Bu meyanda Ermenice’ye başladı. 1830’lu yıllarda
Ermeni Patrikhanesi’nin başında bulunan Stephen çok yumuşak mizaçlı
bir insandı. Bundan dolayı kendisine Güvercin Stephen deniliyordu.
Stephen’in müşvik ve toleranslı mizacından misyonerler de yararlandılar. 1833 yılında Beyoğlu’nda büyükçe bir bina kiralayarak Ermenilere
yönelik bir lise açtılar. Patrikhane’nin akademisinde okuduğu halde
misyonerlerle birlikte hareket eden Sahakian isimli bir Ermeni’yi okulun
müdürlüğüne getirdiler. Aralık ayında ikisi papas olmak üzere öğrencilerinin sayısı 27’yi buldu13. 1835 yılı başlarında Patrikhane vekili bir
papası teftiş yapmak üzere okula gönderdi. Okuldaki öğrencilerin sayısını ve isimlerini kaydeden papaz vekilin isteği üzerine kendi çocuğunu
okuldan aldı. Vekil ayrıca okula devam eden öğrencilerin birinden ne
okuduklarını, Amerikalıların kendilerine ne söylediklerini soruşturdu14.
Amerikan misyonerler İstanbul’da eğitim, propaganda ve yayın faaliyetlerini sürdürürlerken Anadolu’da da istasyonlar açarak çalışma alanlarını
genişlettiler. Bu çerçevede 1833 yılında İzmir’de, 1834 yılında Bursa’da
ve 1835 yılında Trabzon’da istasyonlar açtılar.
12 Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.128-133.
13 The Missionary Herald, Vol.31, No:1, January 1835, s.6-7. Goodell ve Dwight’in
beraber yazdıkları bir raporda okulun açılmasından bir süre sonra Katoliklerin
baskısı sonucunda kapatıldığı belirtilmektedir. Muhtemelen burada belirtildiği gibi
okul kapatılmış ve fakat yeniden açılmıştır. The Missionary Herald, Vol.32, No:1,
January 1836, s.33; Vol.32, No:2, February 1836, s.42. Bu binanın bahçesindeki
küçük bir binada Rum okulu vardı. Burada Schauffler sayıları 20 civarında olan
İstanbul’daki Protestan Almanlara Almanca dinî ayin yaptırıyordu. Bk.William G.
Schauffler, Autobiography of William G.Schauffler, for Forty-Nine Years a Missionary
in the Orient, Anson D.F.Randolph & Company, New York 1887, s.91.
14 Dwight bu hadiseyi not ettiği 6 Şubat 1835 tarihli günlüğünde vekilin okulu
kapatmak istediğini, ancak halkın tepkisinden çekindiğini yazmaktadır. The
Missionary Herald, Vol.32, No:2, February 1836, s.48; Arpee, The Armenian Awakening..., s.96-98.
411
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Dwight hatıralarında, Goodell ile birlikte, 12 Ocak 1835 günü Ermenilerin yeni yılı ayini için Ermeni Patrikhanesi’nin kilisesine giderek
Patrik Stephen’in yönettiği ayine katıldıklarını anlatır. Kilisede kendilerine özel ilgi gösterilmiş, Patriğin yanında kendilerine oturacak yer
verilmiştir. Patrik ayinden sonra kendilerini yanına çağırmış, ikramda
bulunmuş, iltifat etmiştir. Misyonerler Patrikten hemen sonra vekil
tarafından kabul edilmişlerdir. Goodell, vekile, Dwight’in Ermenice’yi
öğrendiğini ve böylece tam bir Ermeni olduğunu belirterek, yanına
almasını ve vaftiz etmesini söylemiştir. Vekil, Dwight’i kabul ettiklerini,
eski vaftizinin geçerli olduğunu, Rumların yeniden vaftiz ettiklerini,
kendilerinin buna gerek görmediklerini söylemiştir. Böylesine sıcak bir
ortamda başka şeylerden de konuştuktan sonra vekil Dwight’e yönelerek
Adım adım Ermenilere vaizlik yapacaksın demiştir. Misyonerler, İstanbul
Ermeni Patrikhanesi vekilinden sonra da Kudüs Ermeni Patrikhanesi
vekili ile görüşmüşlerdir. Bu olaydan birkaç gün sonra da misyonerler
eşleri ile birlikte Patrikhanenin kilisesine giderek Patrikin yönettiği,
Dwight’in bir tiyatro olarak nitelediği ayine katılmışlardır15.
1835 yılı boyunca misyonerler, din adamlarından bir muhalefetle
karşılaşmadan Ermeniler arasındaki çalışmalarını devam ettirdiler.
Ermeni papazları ve diğer ileri gelenleri Amerikalıları ziyaret etmeyi
sürdürdüler16. Goodell’in hatıralarına göre, Şubat ayında hemen her gün
bir grup reform yanlısı Ermeni, misyonerlerle toplanarak İncil okudu;
Ermeniler Patriğin sorularına verdiği cevaplardan tatmin olmayarak
misyonerlere geldiler. Müstakil bir kilise kurmak isteyen Ermenilere,
acele etmemelerini, belki Patriğin kendilerine bir kilise vereceğini söylediğini kaydeden Goodell, Nisan ayında, Ermeniler arasındaki çalışmalarının verimli geçtiğini, son on beş ay içerisinde güzel gelişmeler
kaydettiklerini, Ermeni Patrikhanesi Sinodu’nun üyesi üç önemli kişinin
reform yanlısı olduğunu yazdı. Ekim ayında, Ermeni Patrikhanesi’nde
Patrik’ten sonraki en etkili kişi olan vekilin, biri Patrikhaneden olmak
üzere iki piskoposla ziyaretine geldiğini, Hıristiyanlıktan konuştuklarını
bildirdi. Kasım sonunda da Ermeniler arasındaki çalışmalarının çok iyi
gittiğini yazdı17. Dwight ise aynı dönemde pek çok insanın kendilerine
15 The Missionary Herald, Vol.32, No:2, February 1836, s.46-47.
16 Armayis P. Vartooguian, Armenia’s Ordeal, A Sketch of the Main Features of the
History of Armenia; and an Inside Account of the Work of American Missionaries
among Armenians, and its Ruinos Effect, New York 1896, s.43-47.
17 Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.178-185.
412
Prof. Dr. Ömer TURAN
Protestan olduğunu söylediğini, bunların aslında ne birbirleri ile ne de
Protestanlıkla alakalı olmadıklarını bildiklerini yazdı18.
1896 yılında yazılan ve Amerikalı misyonerlerin Ermenileri aldattığını savunan bir kitapta, Amerikan misyonerlerinin Ermeni Patrikhanesi,
papazları ve halkı ile ilişkilerinin ilk yılları şöyle değerlendirilmektedir:
Amerikan misyonerler Ermenilerle temaslarının ilk yıllarında kendilerini
Ermenilere büyük ilgi duyan, onlar arasında yaşamak, onlar arasında
eğitimi yaygınlaştırmak amacıyla ta Amerika’daki evlerini barklarını
bırakıp gelen din adamları olarak takdim ettiler. Eğitime çok önem veren
Ermeniler, okyanuslar aşarak kendilerine yardım etmek için ayaklarına
kadar gelen Amerikalı Philarmenian din adamlarını içlerine aldılar. Bazı
Ermeni papazlar Ermeni okullarında okutulmak üzere Yeni Ahit’in
basımına yardımcı oldular. Misyonerler matbaalarında Yeni Ahit başta
olmak üzere Ermeni Gregoryen inancına aykırı düşmeyen dini kitaplar
ve ders kitapları bastılar. Patrik Amerikalıların bir gün Ermeni kilisesine
mensup olmak suretiyle Ermenileşeceklerini düşünüyordu. Hatta onları
din adamı olarak Ermeni kilisesinde istihdam etmeyi planlıyor, bu suretle
eğitim faaliyetlerini kolaylıkla yürütebileceklerini hesap ediyordu. Bir
seferinde Ermeni piskoposlardan biri kilisedeki misyonerlerden birine
kendi yerini almasını istemiş, misyoner reddedince piskopos bunu
misyonerin tevazuuna yormuştu. Mamafih misyonerler kendilerine
gösterilen bu yakınlığı desteği yanlış değerlendirdiler, Ermeni din adamlarının Protestanlık mesajına susamışlıkları şeklinde sundular. Ermeni
papazlar Dwight’in arkasından diğer Amerikalıların da Ermeni kilisesine
girmesini bekliyorlardı. Bu çerçevede gerçekleştirilen ziyaretler Ermeni
papazların Protestanlık hakikatine açlıkları olarak takdim edildi. Hâlbuki
o günlerde Amerikalılar Protestan olduklarını belli etmiyorlar, Ermeni
papazlara ayrı bir inanç telkinine girişmiyorlardı. Misyonerler iyi maaş
alıyorlardı ve güçlüydüler. Yüksek standartlarda yaşıyorlar, iyi evlerde
kalıyorlardı. Kavasları, aşçıları, uşakları ve hizmetçileri vardı. Bundan
dolayı fakir Ermeniler, onlardan yararlanmayı, yardım alabilmeyi, misyonerlerin yanında kendilerine iş bulabilmeyi, çocuklarına iyi bir eğitim
aldırabilmeyi umarak Protestanlığı benimsediklerini söylediler19.
Ermeni Patrikhanesi’nin ve papazlarının misyonerleri tanımadıkları ve farklı bir inanca mensup olduklarını bilmedikleri iddiasını kabul
18 Missionary Herald, Vol.32, No:1, January 1836, s.49.
19 Vartooguian, Armenia’s Ordeal..., s.42-43, 46-47, 50.
413
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
etmek zordur. Goodell, bizzat Patrik ile 1831 ve 1832 yıllarında yaptığı
görüşmelerde, inanç esaslarını ve başka ülkelerdeki faaliyetlerini anlatmıştır. Ermeni Patrikhanesi, Osmanlı topraklarındaki diğer kiliselerin
Amerikan misyonerlere karşı tutumlarını, 1830 yılların ortalarında
İstanbul’daki Fener Patrikhanesi’nde Amerikan misyonerler dolayısıyla
yaşanan büyük tartışmaları da bilmektedir20. Muhtemelen, Ermeni Patrikhanesi, Amerikan misyonerlerin kendi Ermeni cemaati üzerinde etkili
olabileceğine ihtimal vermemiş; onlarla iyi geçinerek, imkânlarından ve
güçlerinden yararlanmayı düşünmüştür. Bilindiği gibi, İngiliz, Fransız,
Alman ve Avusturyalı Philhelenler, 1820’li yıllarda Avrupa’da Yunan
davasına siyasi anlamda büyük destek vermişlerdir. Ermeni Patrikhanesi
de 1830’lu yıllarda siyasi olarak değil ama eğitim ve kültür alanında
Philarmenian Amerikalılardan istifade etmek istemiştir.
3. PATRİKHANE’NİN MİSYONERLERE KARŞI
TAVIR ALDIĞI YILLAR (1836-1850)
1830’lu yılların ikinci yarısında Amerikan misyonerlerinin Ermeni
Patrikhanesi’ni tenkide, Ermenilere ayrı bir din anlayışını telkine ve
Ermeniler arasında ayrı bir cemaat oluşturmaya başlamaları üzerine
misyonerlerle Patrikhane’nin ilişkileri gittikçe kötüleşmeye başladı. 1836
başlarında bir Ermeni papas misyonerlerin yerli yardımcılarından birini
kilisede kâfir ilan etti. Patrikhane konuyu araştırmak üzere piskoposlar ve papazlardan oluşan bir komisyon kurdu. Goodell, 5 Nisan 1836
tarihli mektubunda, misyonerlik karşıtlarının 800 kişilik bir Evangelik
kâfirler listesi yaptıkları duyumunu aldıklarını bildirerek, bu hareketin
misyonerler ve Protestanlar aleyhine bir çığ gibi büyümesinden endişe
ettiklerini yazdı21. Bu hadisenin arkasından okul kapamalar geldi. 1834
yılında misyonerler tarafından Beyoğlu’nda açıldığını belirttiğimiz
liseye devam eden öğrencilerin velileri 1837 başlarında Patrikhane’ye
davet edilerek çocuklarını çekmeleri istendi ve okul kapatıldı. O aylarda
zengin bir Ermeni bankerin desteğiyle Hasköy’de çok daha büyük sayıda
20 Goodell, 1834 yılında kendilerine müsamahalı davranan Fener Patriğine karşı
Rum papaslarının çok öfkeli olduklarını, bütün ahalinin kâfir, Protestan ve Lutheren olduğunu ve Patriğin ise olan biteni sadece izlediğini söylediklerini yazar.
Nihayet Patrik değiştirilir. Yeni Patrik eskisinin bütün yaptıklarını iptal etmek
için harekete geçer. Tayin ettiği bir papaz eski Patriğin üç yıl daha makamında
kalması halinde bütün ahalinin Protestan yapılacağını söylemiştir. Bkz. Prime,
Forty Years in the Turkish Empire..., s.165, 180.
21 Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.186.
414
Prof. Dr. Ömer TURAN
bir öğrenci kitlesine hitap edebilecek bir okul açıldı. Ancak bu okul da
uzun ömürlü olamadı. Patrikhane’nin baskısı sonucunda Ermeni banker
okulu kapatmak zorunda kaldı22.
Bu günlerde İzmit’teki papaz Der Vertanes ve bir papaz arkadaşının
Protestanlığa geçmeleri Ermeniler arasında büyük bir dalgalanmaya
sebep olmuştu. Ermeni Patriği Stephen’in yumuşak tavrından cesaret alan misyonerlerin Ermeni cemaatini böleceğini ve zayıflatacağını
düşünen İstanbul’un ileri gelen Ermenileri, misyonerlere sempati ile
bakmadığı bilinen Merzifon ve Amasya Piskoposu Jacop Serepian’ı 17
Şubat 1839’da Patrikhane vekilliğine getirdiler. Serepian’ın vekilliğe
getirilmesinden sonra Patrikhane’nin misyonerlere karşı tavrı sertleşti.
Diğerlerine bir gözdağı vermek amacıyla yukarıda okul müdürlüğünü
yaptığını belirttiğimiz Protestan Ermeni Sahakian, Ermeni kilisesinin
ayin ve törenlerini tenkid ettiği, Protestan olduğu, büyücülük yapıp başkalarını etkilediği gerekçesiyle tutuklandı. Arkasından Boghos Physica
ve Hohannes tutuklanarak aynı şekilde Patrikhane’nin hapishanesine
konuldular. Dört gün sonra Babıâli’den aldıkları izinle İstanbul dışına
sürüldüler. Bunları başka tutuklamalar izledi. Rus uyruklu bir Protestan Ermeni ve Anadolu’da misyonerlerle işbirliği yapan bazı Ermeniler
tutuklanıp hapsedildiler. Patrikhane 3 Mart’ta misyonerlerin yayınlarını
yasakladı. Bu kitapları ellerinde bulunduranların derhal bağlı bulundukları kiliselere teslim etmeleri istendi. 25 Mart 1839’da Seropian,
Stephen’ın yerine Patrikliğe geçti. 28 Nisan’da yeni Patrik misyonerlerle
ilişki kuran, onların yayınlarını okuyan ve bunları haber vermeyenlerin
aforoz edileceğini ilan etti23.
Osmanlı hükümeti, Ermeni Patrikhanesi ile misyonerler arasındaki
ilişkilere, kamu düzenini bozmadığı ve bir şikâyet olmadığı müddetçe
karışmamıştır. Ermeni Patrikhanesi Osmanlı İmparatorluğu dâhilindeki
Ermenilerin siyasal, dini, sosyal ve kültürel yegâne kurumu olarak tam
yetkiyle Ermenileri yönetmiştir. Osmanlı hükümeti nezdinde Ermeni
cemaatini, Ermeni cemaati nezdinde Osmanlı hükümetini temsil
22 Arpee, The Armenian Awakening..., s.98-99; Schauffler, Autobiography of William
G.Schauffler..., s.130-131; Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.195.
23 Arpee, The Armenian Awakening..., s.100-102; Aynı günlerde Rum Patriği de
misyonerlerin kitaplarını alanları, satanları, okuyanları aforoz etti. Pek çok Rum
misyonerlere yakın oldukları gerekçesiyle tutuklandı. Bk. Prime, Forty Years in
the Turkish Empire..., s.232-234.
415
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
etmiş; vergileri toplamıştır. Ermenilerin eğitim ve kültürü tamamen
Patrikhane’nin denetiminde olmuştur. Kendi dini hukuklarına göre
Ermenilerin kendi aralarındaki davalara bakmış, Gregoryen anlayışına
göre Ermenilerin dini hayatını yürütmüştür. Patrikhane Ermeniler
arasındaki davalara kendi inançlarını temel alarak bakmış, cezalar
vermiştir. Osmanlı millet sistemi içerisinde bu şekilde geniş yetkilerle
donatılmış olan Patrikhane, manevî bir saldırı durumunda ceza verme,
hapse atma ve sürgüne göndermeye yetkili olmuştur. Teorik olarak sürgüne gönderme için hükümetin onayı gerekmişse de genellikle hükümet
Patrikhane’nin sürgün talebini sorgulamadan onaylamıştır24. Misyonerlerle ilişkilerinin bozulduğu ilk yıllarda, Patrikhane, Ermenilerin dini
inançlarına zarar verdiği gerekçesiyle misyonerlerden şikâyetçi olmuş,
Babıâli de gereğini yerine getirmiştir. 4 Mart 1839 tarihli bir Osmanlı
belgesinde, Beyoğlu’nda Amerikalılar tarafından açılan okulun, devam
eden Ermenilerin inançlarını bozduğu için kapatıldığı, inançlarına
aykırı zararlı kitaplar yayınlayan birkaç Ermeninin de sürgün edildiği
yer almaktadır25.
Cyrus Hamlin, Osmanlı topraklarındaki Protestan misyonerlik
faaliyetleri içerisinde çok önemli bir isimdir. Hatıralarında, 1839’un
ilk aylarında İstanbul’da Protestan Ermenilerle tanışmaya başladığını,
yaklaşık 22 kişilik gizli bir topluluk olduklarını belirtir. Öğretmenleri
Avedis Der Sahakian’ın kardeşi Hohannes Der Sahakian’ın liderliğindeki
Evengelican Union isimli topluluk fiilen bir kilise gibi çalışmakta, düzenli
olarak toplanmaktadır. Kardeşi Patrikhane’de tutuklu olarak bulunan ve
sürgüne gönderilecek olan Avedis’in bir gün soluk soluğa gelerek polislerin evi aramaya geleceklerini bildirmesi üzerine Hamlin bazı evrakı
alarak arka kapıdan kaçar. Bu olaydan sonra Ermeniler korkularından
misyonerlerin evine gelmez olmuşlardır. 1839-1840 kışında İstanbul’daki
misyonerlik çalışmaları ve hayatları hakkında çok düşündüklerini yazar.
Protestanlığı kabul eden Ermeniler büyük zorluklarla karşılaşmakta,
sürgün veya aforoz edilmekten korkmaktadırlar. Çok az sayıda Ermeni
24 Ermeni kiliseleri, İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin kuruluşu ve yüzyıllar içerisindeki gelişimi, inanç esasları ve iç yapısı hakkında bir dönem Patriklik de yapmış
bulunan yetkili bir kalemin eseri için bkz. Malachia Ormanian, The Church of
Armenia, Her History, Doctrine, Rule, Discipline, Liturgy, Literature, and Existing
Condition, Second Edition, G.Marcar Gregory (tr.), A.R.Mowbray & Co.Ltd.,
London 1955.
25 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), HAT, Belge No:512/25086.
416
Prof. Dr. Ömer TURAN
misyonerlere yaklaşmaya cesaret edebilmektedir. 1840 yılının sonlarında, İstanbul’a geleli bir yıl dokuz ay geçtiği halde–Seropian’ın vekil
ve Patrik olduğu döneme tekabül etmektedir–Protestanlığı kabul eden
Ermenilere yönelik baskı sebebiyle halkla ilişkilerinin yok derecesinde
olduğunu yazar26.
Daha önceki Patriklik yıllarında yumuşak huyluluğu sebebiyle Güvercin olarak anılan Stephen 27 Eylül 1840’da yeniden Patriklik makamına
geçti. Seropian’ın yerine Stephen’ın yeniden Ermeni Patriği oluşunu
misyonerler büyük bir memnuniyetle karşıladılar.27 Ancak Stephen bu
görevde ancak bir yıl kalabildi. 1 Ekim 1841 tarihinde Theodore Patrik
oldu28. Bu yıllarda Ermeni Patrikhanesi’nin misyonerlerle ilişkisi hiç bir
zaman 1830’lu yılların ilk yarısındaki gibi olmadı. Seropian dönemindeki
kadar sert olmasalar bile Stephen ve Theodore dönemlerinde Patrikhane
yine misyonerlere karşı oldu. Patrikler, vekiller, piskoposlar ve diğer
yetkililer bazen sert bir şekilde misyonerlerin üzerine gittiler, bazen de
görmezlikten geldiler. Ermeni Kilisesi teşkilatının genel tavrının yanı
sıra yetkili kişilerin şahsi anlayış ve değerlendirmelerine göre de bu tavır
yer yer sertleşti, yer yer gevşedi. The American Board’un yayın organı The
Missionary Herald, Stephen döneminde Dwight’in haftada üç toplantı
yaptığını, çalışmaların gayet iyi gittiğini yazdı. Hamlin’in Ermeniler için
ne yapılacaksa bir an evvel yapılmasını isteyen, 28 Ağustos 1841 tarihli
mektubunu yayınladı29.
Amerikan misyonerlerinin Ermenilere yönelik Protestanlaştırma
faaliyetleri içerisinde Bebek Semineri’nin özel bir yeri vardır. Hamlin
tarafından 1840 Kasımı’nda açılan Bebek Semineri’nin amacı Protestan
papaz ve vaiz yetiştirmektir. Evvela misyonerlik karşıtı Ermeniler Patriğe başvurarak Hamlin’in geri gönderilmesini istediler. Hamlin’i geri
gönderemeyeceği cevabını veren30 Patrik, okulun açılmasından birkaç
ay sonra harekete geçti. Bir Papas okula gelen öğrencilerin ve ailelerinin
isimlerini belirledi. Ermeni Patrikhanesi’nin vekili Baron Nishan bir
adamını Hamlin’e göndererek, bütün öğrencilerin ve ailelerinin listesine
26 Cyrus Hamlin, My Life and Times, Second Edition, Congragetional Sunday School
and Publishing Society, Boston ve Chicago 1893, s.183-185, 205-210.
27 The Missionary Herald, Vol.38, No:1, January 1842, s.6.
28 Arpee, The Armenian Awakening..., s.100-109.
29 The Missionary Herald, Vol.38, No:1, January 1842, s.6, 13-15.
30 Cyrus Hamlin, Among the Turks, Robert Carter and Brothers, New York 1881,
s.62.
417
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
sahip olduklarını, aileleri Patrikhaneye çağırıp bütün öğrenciler okuldan
ayrılana kadar onları hapiste tutacaklarını bildirdi. Hamlin de okuldaki
çocukları aileleri ile birlikte Patriğe göndererek kendisi ile çatışmak için
değil halkına yardım için İstanbul’da bulunduğunu, semineri kapattığını ve bütün çocukları dağıttığını bildirdi. Sarrafların kendisine baskı
yaptıklarını ve böyle hareket etmeye mecbur kaldığını, akıllı bir insan
olan Hamlin’in kendisini tatsız bir şey yapmaktan kurtardığını söyleyen
Patrik, yabancıların okulundan daha iyi bir okul açacaklarını vaat etti.
Mamafih bir grup Ermeni esnaf bu tavra karşı çıkarak Patrikhane’yi geri
adım atmaya mecbur bıraktı. Üç hafta sonra öğrenciler yeniden okula
gelmeye başladılar. Bu sefer öğrencilerin sayısı 12’den 14’e çıktı. Seminer
1841 Kasımı’nda aynı yerde bir başka binaya taşındı. Öğrenci sayısı 20
oldu. Pek başarılı olamasa da Ermeni Patriği misyonerleri memleketlerine
gönderme, çocukları tekrar kendi eğitimine alma uğraşını sürdürdü31.
3 Mayıs 1841 tarihli mektubunda, Patrikhane’deki bir toplantıdan
sonra doğrudan kendisine gelen bir Ermeni papasın, Patrikhane’de
misyonerlerin durumunun tartışıldığını, bu günlerde fazla göze batmamalarının uygun olacağını, okulu büyütmemelerini tavsiye ettiğini
aktaran Dwight32, bir başka mektubunda, 1841 yılında 1000 kişi ile
görüştüğünü; Ermeni Patrikhanesi vekilliğine yeni gelen kişinin kendilerine yakın olduğunu, Trabzon’da iken Protestanlıkla itham edildiğini,
tercüme işinde kendilerine yardımcı olabileceğini söylediğini yazmaktadır33. Daha evvel Tokat’ta görev yaparken misyonerlerden dağıtmak
için kitap alan, 1839 yılında Protestanlıkla suçlanıp Erzurum’a sürülen
piskopos burada misyonerlere karşı sert bir tutum içerisine girmiştir34.
Misyonerlerin kitaplarını lanetlemiş, misyonerlerin Ermenilerle temasını önlemeye çalışmıştır35. The American Board’un Eylül 1842’de yapılan
genel kuruluna sunulan yıllık faaliyet raporunda Ermenilere yönelik
faaliyetleri hakkında olumlu ifadelere yer verilmekte ve hasat zamanı
olduğu vurgulanmaktadır36.
31
32
33
34
35
36
418
Hamlin, My Life and Times, s.213-216, 221; Hamlin, Among the Turks, s.65-66.
The Missionary Herald, Vol.38, No:3, March 1842, s.81-82.
The Missionary Herald, Vol.38, No:11, November 1842, s.447.
The Missionary Herald, Vol.38, No:2, February 1842, s.48.
The Missionary Herald, Vol.39, No:8, August 1843, s.323.
The Missionary Herald, Vol.38, No:11, November 1842, s.421.
Prof. Dr. Ömer TURAN
Patrikhane’nin 1839 yılında yasak getirmesine rağmen misyonerler İzmir’deki matbaalarında kitaplar basmayı ve dağıtıp satmayı
sürdürmüşlerdir. 1841 yılında misyonerlerin İzmir’deki matbaasında
Ermenilere yönelik olarak 1.340.000 sahife Ermenice, 3.860.000 sahife
Ermeni harfleriyle Türkçe yayın yapılmıştır37. Burada Ermeni harfleriyle
Türkçe yayınların sahife sayısının Ermenicelerin üç misli olması bilhassa
dikkati çekmektedir. Yasağa rağmen her yıl basılan kitap ve sahife adedi
azalmamış artmıştır. 1842 yıl itibariyle ellerinde 30 çeşit kitap vardır ve
Ermenice ve Ermeni harfleriyle Türkçe toplam 19.000 kitap basmışlardır.
Ermeni harfleriyle Türkçe Eski Ahit bu rakama dâhil değildir. Bastıkları
kitapları yarı fiyatına satmaktadırlar38. Bursa’dan Benjamin Schneider,
Haziran 1840’ta hemen her gün kitap talebi aldığını, bir Ermeni köyüne
36 kitap ve broşür gönderdiğini, bir okul müdürünün kitaplara yasak
getirilmesi talebiyle Piskopos’a vekâlet eden Vartabed’e çıktığını ancak
Vartabed’in bu talebe itibar etmediğini39; Ağustos 1841’de Balıkesir’deki
bir panayırda toplam 247 kitabın satıldığını yazmaktadır40. Erzurum’dan
William C. Jackson, 7 Aralık 1840 tarihli mektubunda, bir önceki yıl
konulan yasağın etkisinin gevşediğini, kitaplarına büyük bir talep olduğunu; 7 Ocak 1841 tarihli mektubunda ise kitapları alan iki kişinin
yasağı öğrenince kitapları geri getirdiklerini yazmaktadır41. Henry A.
Homes 15 Mayıs 1842’de İstanbul’daki Patriklerin, yabancıların yayın
yapmalarının izne bağlanması hususunda Babıâli’ye başvurduklarını,
şimdilik uygulanmamakla birlikte Patriklerden izin almadıkça yeni
kitap basılamayacağını bildirmektedir42. Goodell 1842 yılının sessiz
ama verimli geçtiğini, İstanbul’da durumun sakin olduğunu taşrada ise
hala sıkıntılar yaşandığını bildirir43. 1845 yılında Ermenilere yönelik
olarak 39.000 kitap ve broşür, bir başka ifade ile toplam 4.150.000
sayfa basmışlardır44.
37 “Abstract of the Thirthy-Second Annual Report”, The Missionary Herald, Vol.38,
No:1, January 1842, s.5.
38 The Missionary Herald, Vol.38, No:10, October 1842, s.388; Vol.38, No:11, November 1842, s.453; Vol.39, No:9, September 1843, s.350.
39 The Missionary Herald, Vol.38, No:2, February 1842, s.49-50.
40 The Missionary Herald, Vol.38, No:6, June 1842, s.222.
41 The Missionary Herald, Vol.38, No:2, February 1842, s.47-48.
42 The Missionary Herald, Vol.39, No:3, March 1843, s.107.
43 Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.280-281.
44 The Missionary Herald, Vol.42, No:1, January 1846, s.5.
419
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Amerikan misyonerler bu yıllarda karşılaştıkları zorluklara rağmen
Anadolu’ya yayılmayı sürdürdüler. İzmir, Bursa ve Trabzon’a ilaveten,
1839’da Erzurum’da, 1840’da da Adapazarı’nda istasyonlar açtılar.
Ermeni Patrikhanesi’nin niyetinin kendilerini Amerika’ya geri göndermek olduğunu düşünen misyonerler, İstanbul’daki Amerikan elçiliğine
müracaat ederek himaye edilmelerini istediler. Ancak o dönemde Amerikan elçiliği misyonerlerle ilgili konulara girmemeye özen gösterdi. Amerika ile Osmanlı İmparatorluğu arasında 1830 yılında imzalanan ticaret
anlaşmasının misyonerleri kapsamadığını belirterek teklifi reddetti.
Bunun üzerine misyonerler the American Board vasıtasıyla Amerikan
hükümetine başvurarak korunmalarını sağladılar45.
1842 yılında Viyana’dan İstanbul’a gelen Schauffler, misyonerlerin
evlerinin Ermeni casuslar tarafından gözlendiği için evlerinde Protestan Ermenilerle toplanamadıklarını başka yerlerde gizli gizli bir araya
geldiklerini yazmıştır. 1843 yılı sonlarında Rufus Anderson ve Joel
Hawes İstanbul’a geldiklerinde zorluklara rağmen cemaatin tamamen
dağılmamış ve misyonun kapanmamış olduğunu görmekten duydukları
memnuniyeti ifade etmişlerdir46.
1843 Yazından sonra Patrikhane misyonerlere karşı yine sert bir
tutum içerisine girdi. 1843 Eylülü’nde Ermeni Patriği iki Pazar ayininde
misyonerler ve Protestanlar aleyhine çok ağır ifadeler kullandı. Patriğin
konuşmalarının eskisi gibi Ermenileri korkutmadığını, Ermenilerin
misyonerlere gitmeyi sürdürdüklerini bildiren Hamlin, Patrikhane’nin
baskısıyla üç dört öğrencinin okuldan ayrıldıklarını aktardı47. Dwight,
İstanbul’dan gönderdiği 30 Mart 1844 tarihli mektubunda son üç ay
45 Schauffler, Autobiography of William G. Schauffler..., s.131-134. 1820’li yıllarda
Amerikan misyonerlere karşı takındığı sert tavırdan bahsettiğimiz Marunî Patriği,
1841 yılında Suriye Valisi Zekeriya Paşa’ya müracaat ederek yıkıcı faaliyetlerinden
dolayı söz konusu misyonerlerin çalışmalarının yasaklanmasını istedi. Suriye’den
gelen bu talep doğrultusunda Babıâli Mayıs 1841’de Amerikan elçiliğinden söz
konusu misyonerlerin Lübnan’dan çekilmelerini istedi. Amerikan elçisi cevabında,
misyonerleri çalıştıkları yeri terke zorlayamayacakları ve bu konuda bir sorumluluk
alamayacakları cevabını verdi. Çağrı Erhan, “Main Trends in Ottoman-American
Relations,” Turkish-American Relations Past, Present and Future, Mustafa Aydın
and Çağrı Erhan (eds.), Routledge Taylor & Francis Group, London and New York
2004, s.15.
46 Schauffler, Autobiography of William G. Schauffler..., s.180.
47 The Missionary Herald, Vol.40, No:4, April 1844, s.115; Vol.40, No:7, July 1844,
s.226.
420
Prof. Dr. Ömer TURAN
içerisinde Ermeni kiliselerindeki vaazların konusunun değiştiğini, kendilerine yakın vartabetlerin, azizlerin menkıbeleri yerine İncil’i anlattıklarını; Patriğin bir Pazar ayininde yine Protestanlar aleyhine konuştuğunu, misyonerlerin İncil’i oltanın ucundaki balık gibi tuttuklarını,
asıl amaçlarının toplumu imha olduğunu söylediğini bildirdi48.
Patrikhane’ye bağlı Gregoryen Ermeniler ile Protestan misyonerler
ve Protestanlığı kabul eden Ermeniler arasındaki gerginlik ve çatışmalar İstanbul’un yanı sıra misyonerlerin faaliyet gösterdiği Anadolu
şehirlerinde de devam etti. Erzurum Ermenileri Nisan 1843’te Patrikhaneye mektup yazarak 46 kişinin Protestan olmasından ve kitaplar
dağıtılmasından şikâyet ettiler49. Erzurum Piskoposu Ağustos 1843’te
misyonerlerle görüşülmesini yasakladı. Pasin’de beş papas misyonerlere
yakın olduğu gerekçesiyle görevlerinden alındı50. Erzurum Ermenileri,
yine 1843 yılında, Ermenilerin dini usullerini ihlal ettikleri gerekçesiyle
iki Amerikan misyonerini Osmanlı makamlarına şikâyet ettiler. Osmanlı
hükümeti konuyu Amerikan elçiliğine bildirdi ve gerekli incelemenin
yapılması için Erzurum Valisine emir verdi51. 7 Şubat 1844 tarihinde
Erzurum’dan gönderilen cevapta Erzurum’da Ermenileri Protestan
yapmak isteyen iki Amerikalı rahibin Ermenilerle görüştürülmediği ve
İstanbul’a gönderileceği bildirildi.52
Aynı yıllarda benzer olaylar Trabzon’da da yaşandı. 1843-1844
kışında Trabzon Ermenileri Patriğe 27 imzalı bir dilekçe göndererek,
hükümetin misyonerleri şehirden atmasını istediler. 10 Nisan 1844’de
ölen bir Protestan’ın cenazesi Ermeni Kilisesine ait olan mezarlığa kabul
edilmedi. Cenaze ortada bırakıldı. Nihayet geceleyin Türk hamallar
cenazeyi alarak şehrin dışındaki bir yere gömdüler. 14 Nisan günü
Ermeni Vartabed Trabzon’un küçük kiliselerini kapatarak bütün ahaliyi
en büyük kilisede topladıktan sonra Protestan oldukları için üç kardeşi
aforoz etti. Onların evlerini, onlara selam vereni, onlardan selam alanı
lanetledi. Bunlar gibi başkalarının da olduğunu, kendilerini düzeltmezlerse onların da aforoz edileceklerini bildirdi53. Benzer gerginlikler başka
48
49
50
51
52
53
The Missionary Herald, Vol.40, No:10, October 1844, s.355.
The Missionary Herald, Vol.40, No:3, March 1844, s.76-77.
The Missionary Herald, Vol.40, No:9, September 1844, s.296.
BOA, C.DH., Belge No:30/1485.
BOA, A.MKT.MHM., Belge No:1/14.
The Missionary Herald, Vol.40, No:9, September 1844, s.297-299.
421
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
yerlerde de yaşandı. Ermeniler Mayıs 1844’te Osmanlı hükümetine
başvurarak, Erzurum, Trabzon ve Bursa’da Ermenileri Protestanlığa
teşvik eden Amerikan misyonerlerinden şikâyetçi oldular, Ermeniler
arasında Protestanlık propagandasının yasaklanmasını istediler54.
Ermenilerden gelen şikâyetler doğrultusunda, Hariciye Nezareti
Amerikan Elçiliğine bir yazı yazarak huzursuzluk çıkaran misyonerlerin
geri çekilmesini istedi. Amerikan Elçiliği’nin misyonerlere karışamayacakları cevabı üzerine Babıâli adı geçen üç vilayete emirler gönderdi,
Ermeniler arasında Protestanlaştırma faaliyetlerinin yasak olduğunu
bildirdi. 1844 ve 1845 yılları arasında Hıristiyan topluluklara yönelik
Amerikan misyonerlik faaliyetleri konusunda Babıâli ile İstanbul’daki
Amerikan Elçiliği arasında bir hayli yazışma yapıldı. Bununla ilgili
Amerikan Elçisi Carr, Washington’a gönderdiği bir değerlendirmede,
Osmanlı hükümetinin misyonerlerin insani yardım faaliyetlerinden
rahatsız olmadığını ancak Hıristiyan din adamlarının isteklerinden
dolayı konunun bir mesele haline geldiğini bildirmektedir55.
Ele aldığımız dönem içerisinde, Amerikan misyonerlerinin en istikrarlı muhalifleri Katolik kilisesi ve misyonerleri olmuşlardır. Suriye’deki
Marunî Patriği’nin 1820’li yıllarda Amerikan misyonerlere ve Protestanlığı benimseyen mensuplarına karşı tutumundan bahsetmiştik.
Amerikan misyonerler İstanbul’da Ermenilere yönelik faaliyetlerinde
de Katoliklerle çatıştılar. Goodell 1841 yılında Ermeniler için ne yapılacaksa bir an evvel yapılması gerektiğini yazarken, aksi takdirde Ermeni
çocuklarını Katoliklere kaptıracaklarını belirtiyordu56. Hamlin, 1840
sonlarında Bebek’te Seminerini açtıktan altı ay sonra Katolikler aynı
semtte benzer bir okul açtılar. 1843-1844 Kışında İstanbul’da Lazaristlerin veya Cizvitlerin desteğiyle Protestanlar aleyhine bir kitap çıkarıldı57.
1845 yılında Cizvitler Protestan misyonerler aleyhine Boré imzalı iki
kitap yayınladılar. Bunlardan Ermenice olanı Fransızca’dan tercümeydi,
Ermeni harfleriyle Türkçe olanı ise Vanlı Ermeni ile Protestan Öğretmen
başlığını taşıyordu58.
54
55
56
57
58
422
BOA, C.HR., Belge No:83/4111; HR.MKT., Belge No:4/18.
Erhan, “Main Trends in Ottoman-American Relations”, s.15-16.
The Missionary Herald, Vol.38, No:1, January 1842, s.6, 13-15.
The Missionary Herald, Vol.40, No:1, January 1844, s.25.
The Missionary Herald, Vol.41, No:2, February 1845, s.6, 50-51.
Prof. Dr. Ömer TURAN
1845 Yazında hem Fener Rum Patrikhanesi hem Yunan Ortodok
Kilisesi Protestanlara karşı ayrı ayrı aforozlar yayınladı. İstanbul’daki
Fener Patrikhanesi, İncil’i muhtelif dünya dillerine tercüme ettirip
dağıtmayı gaye edinen British and Foreign Bible Society isimli İngiliz
misyonerlik cemiyetini aforoz etti. Söz konusu cemiyetin 1840 yılında
tercüme ettirerek bastırdığı Eski Ahit’in ve Cemiyetin diğer kitaplarının
alınmasını, satılmasını, okunmasını yasakladı. Bu kitapların din karşıtı
ve devlet karşıtı olduğunu ilan etti.59 1845 Ağustosu’nda Yunanistan
Kutsal Sinodu, bu ülkedeki tek the American Board misyoneri King’i
aforoz etti. Aforoz Yunanistan’daki bütün kiliselerde duyuruldu. Sinod
ayrıca Yunanistan Anayasası’nı ve Ceza Kanunu’nu ihlal ettiği gerekçesiyle King’i Yunan hükümetine şikâyet etti60.
Bu yıllarda İstanbul’daki the American Board misyonerleri, Katolik
ve Ortodokslardan çok İstanbul’daki bir başka Amerikan Protestan misyonerinden bekledikleri desteği bulamamaya içerlediler. İstanbul’daki
the American Board misyonerleri ile Amerikan Episcopol Cemiyeti’nin
misyoneri Horatio Southgate arasındaki tartışma ve anlaşmazlıklar
çerçevesinde the American Board misyonerleri Southgate’i, Katolik misyonerler gibi kendilerine muhalefet etmek ve çalışmalarını zorlaştırmakla
itham ettiler; Southgate’in Ermeni Patrikhanesi’ni haklı bulduğunu,
Protestanların tavrını isyankârlıkla nitelediğini, Ermeni Patrikhanesi’nin
aforozunu haklı görerek İngiliz Büyükelçisi’ne müdahale etmemesini
telkin ettiğini yazdılar. Bu konuda Amerika’daki iki misyonerlik kuruluşu
arasında tartışmalar, karşılıklı ithamlar yaşandı ve yayınlandı61.
Bu şartlarda İstanbul, İzmir ve Bursa’da piskoposluk yapmış olan
Matthew’un 29 Temmuz 1844 tarihinde Patrik oluşu ile Patrikhane’nin
misyonerlere karşı tavrı çok sertleşti. Matthew piskopos iken misyonerlerle irtibatı olan, onlarla şahsen görüşen bir insandı. Patrik seçildikten
sonra kendisini ziyarete gelen Protestanlara iyi davrandı. Protestanlara,
59 The Missionary Herald, Vol.41, No:2, February 1845, s.51-52.
60 The Missionary Herald, Vol.41, No:12, December 1845, s.415.
61 Schauffler, Autobiography of William G. Schauffler..., s.188; The American misyonerlerinin bu konuda yayınladığı bir kitapçık için bk. A Letter from the Missionaries at Constantinoplein Reply to Charges by Rev. Horatio Southgate, Crocker and
Brewster, Boston 1844. Southgate bu ithamlara bir kitapçık yayınlayarak cevap
verdi: Horatio Southgate, A Letter to a Friend, in Reply to a Recent Pamplet, from
the Missionaries of the American Board of Commissioners for Foreign Missions, at
Constantinople, D.Appleton & Co., New York, Philadelphia 1845.
423
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
makul davranırlar ve Ermeni Kilisesine karşı saldırgan olmazlarsa bir
zarar görmeyecekleri intibaını vermeye çalıştı. Amerikalılar işlerini
yapsınlar, bir şeye karışmasınlar, ortalığı karıştırmasınlar demekle birlikte sistemli olarak misyonerler aleyhinde çalışmaya başladı. Çocuğunu
Bebek Semineri’ne gönderdiği için mahcubiyet içerisinde olduğunu
söyleyenlere, çocuklarını oradan seçerlerse en iyi okulu açacağını vaat
etti. Yanında Protestan Ermeni çalıştıran ileri gelen Ermenilere, bunları
işten atmalarını, bunlara iş vermemelerini istedi. Emir uygulandı. Ayrıca
Ermeni papazlara emir vererek cemaatlerindeki herkesin gelip günah
çıkarmasını sağlamalarını istedi. Günahlarını itiraf edenlerin affedilerek
cemaate dâhil edileceğini bildirdi. Bu emir Protestan olduğundan şüphelenilen herkese ulaştırılacak, günah çıkarmaya gelmeyi reddedenlerin
isimleri bir liste halinde Patrikhane’ye bildirilecekti62.
İstanbul’dan yazdığı 9 Aralık 1844 tarihli mektubuna göre, Goodell,
Patrikhane’de her Çarşamba günü toplanarak gelen şikâyetleri değerlendiren 12 kişilik heyetin bir üyesiyle görüştü. Söz konusu şahıs, adil
bir değerlendirme yapabilmek için Goodell’dan, çalışma şekil, prensip
ve kurallarını gösteren bir metin hazırlamasını istedi. Aynı şahıs bir
Protestan’dan Goodell’in bir konuşmasından tuttuğu notları istedi. Yine
aynı şahıs Goodell’a ne kadar kalacaklarını sordu. Goodell, Türkiye’de çok
iyi okullar açılıp kendi okullarına gerek kalmayıncaya kadar, bütün kiliselerde çok iyi vaazlar verilip kendi yabancı aksanlı vaizlerine insanların
ihtiyaç duymayacakları zamana kadar ve İncil’in ışığının ve rahmetinin
her yeri kuşatmasına kadar kalacakları cevabını verdi63.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde aforoz edilen Protestan Ermenilerle
ilgili Ocak 1845 tarihli iki önemli belge bulunmaktadır. Bu belgelerin
9 Ocak 1845 tarihli olanında, Protestanlığı benimsedikleri için Patrik
tarafından aforoz edilen bir grup Ermeni Osmanlı hükümetine müracaat ederek kendilerine kolaylık gösterilmesini istemektedir64. Ocak
1845 tarihli diğer belge ise Protestanlığı benimseyenlerin Gregoryen
Ermeni toplumundan tamamen soyutlanması üzerine, İngiltere’nin
İstanbul’daki Büyükelçisi Canning’in Hariciye Nezareti’ne yazdığı mektubun tercümesidir. Canning, ruhban sınıfının kendi mezheplerine
62 The Missionary Herald, Vol.41,, No:4, April 1845s.109-112; Arpee, The Armenian
Awakening..., s.110.
63 The Missionary Herald, Vol.41, No:4, April 1845, s.112-113.
64 BOA, A.MKT., Belge No:21/78.
424
Prof. Dr. Ömer TURAN
aykırı olarak inanç propagandası yapanları kiliselerinden uzaklaştırabileceğini, ancak olayın boyutlarının belediye hukukuna, özel ve şahsi
ilişkilere ve geçim kaynaklarına el uzatılması noktasına getirilmemesi
gerektiğini vurgulayarak Osmanlı hükümetinin buna izin vermemesini
istemektedir65. Eğer bu belgelerdeki tarihler doğru ise aforozların 1845
Ocağı’nda veya hatta daha önce başladığını düşünmemiz gerekir. Ancak
misyonerlerin kaynaklarında böyle bir bilgi yoktur. Daha da önemlisi olayların genel seyri içinde bu iki belgede geçen hadiselerin 1845
değil 1846 yılında vuku bulmuş olması daha mantıklı görünmektedir.
Dolayısıyla bu iki belgenin tarihlendirilmesinde bir yanlışlık yapılmış
olabileceğini düşünüyoruz.
1845 yılı boyunca Ermeni Patrikhanesi misyonerler ve Protestanlık
faaliyetleri aleyhine tutumunu sürdürdü. Patrikhane’nin baskısıyla 1845
Şubat ve Mart aylarında dört öğrenci Bebek Semineri’nden ayrıldı66. Aynı
şekilde Seminerin Ermenice öğretmeni ayrılmak zorunda bırakıldı67.
Dwight, 6 Mart 1845 tarihli mektubunda, Patrikhane’nin günah çıkarma
talimatının istenildiği şekilde yürümediğini yazdı68. Aynı yıl Hristiyan
ilahiyatı konusunda Patrikhane yanlıları ile Protestan Ermeniler arasında tartışmalar yaşandı. Genellikle evlerde yapılan bu tartışmalarda
Patrikhane’nin anlayışını Tscamourjian, Protestanların anlayışını ise
Apisoghom savundu69. Tscamourjian Patrikhane’de Protestanlığa karşı
Ermeni kilisesinin din anlayışını savunan Kilisenin Yanılmazlığı ve İnanç
ve Doğru Çalışma başlıklı iki konferans verdi70. Tscamourjian’ın iki
konferansı daha sonra kitapçık şeklinde bastırıldı. Misyoner Wood ve
Hatschadurian bunlara birer kitapçıkla cevap verdiler71.
Her şeye rağmen Protestanlık Ermeniler arasında yayılmasını sürdürdü. İstanbul’da Ermeni kızları için bir seminer açılması için misyoner Henry J. Van Lennep ve karısı tarafından yürütülen çalışmalar,
bayan Van Lennep’in ölümü üzerine durmuştu. Harriott M. Lowell’in
İstanbul’a gelmesiyle bu çalışmalar yeniden başladı. Goodell’in 17 Kasım
65 BOA, HR.SYS., Belge No:1774/1.
66 The Missionary Herald, Vol.41, No:6, June 1845, s.201; Vol.41, No:9, September
1845, s.291.
67 The Missionary Herald, Vol.42, No:3, March 1846, s.76-77.
68 The Missionary Herald, Vol.41, No:6, June 1845, s.199.
69 The Missionary Herald, Vol.44, No:2, February 1848, s.39-43.
70 The Missionary Herald, Vol.42, No:3, March 1846, s.78.
71 Arpee, The Armenian Awakening..., s.110-113.
425
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
1845 tarihli mektubuna göre, seminer yaşları 11-13 arası olan altı ve
20 civarında olan iki öğrenciyle başladı. Bayan Lowell’in Ermenicesinin
yeterince iyi olmaması sebebiyle bu kadar öğrenci kabul edebildiler.
Seminerde yemek yapmak ve çamaşır yıkamak dışında kalan bütün
işleri kızlar yapıyorlardı. Goodell sabahları Türkçe duaya katılıp Eski
Ahit okuyor, Dwight ise akşamları Ermenice yapılan duaya katılıp Yeni
Ahit okuyordu. Goodell 27 Kasım 1845 tarihli mektubunda da yakında
Galata’da açılacak olan küçük kilise ile İstanbul’da Protestanların Pazar
ayinlerini yapabilecekleri mekânların sayısının dörde çıkacağını bildiriyordu72.
Protestan Ermeniler 1845 yılı boyunca Erzurum, Trabzon İzmit,
Adapazarı ve Bursa’da Patrikhane taraftarlarının baskılarıyla karşılaştılar73. 1845 başlarında Trabzon’dan Protestan bir Ermeni, Piskopos
ve Patriğin talebiyle Trabzon Valisi tarafından tutuklanarak İstanbul’a
gönderilip, tımarhaneye konuldu. Çocuk bir süre sonra tımarhaneden
çıktı, İstanbul’daki Protestan cemaate katıldı. Misyonerler bu hareketi
kendilerine bir gözdağı olarak algıladılar74. Nisan 1845’te Trabzon’da
Ermeniler Patriğe bir dilekçe göndererek Protestanlık propagandasının yasaklanmasını istediler. Dilekçelerine henüz cevap gelmeden
Trabzon’da Protestan bir Ermeni kadın öldü. Ailesinden yeniden kiliseye
bağlılık sözü alınmasına rağmen kadının cenazesi Ermeni mezarlığına
kabul edilmedi. Kadının cenazesinin başka bir yere defnedildiği gün
Patrik’ten beklenen cevap geldi. Patrik Protestanlara her türlü zorluğun
çıkarılması, selamlarının alınmaması, kendilerine selam verilmemesi,
onlarla iş yapılmaması, ev ve işyeri kiralanmaması talimatını verdi75.
1845 Yazında Adapazarı’nda misyoner Schneider kadı ve mutasarrıf
tarafından şehirden atıldı76.
1846 yılı Gregoryan ve Protestan Ermeniler arasındaki ilişkiler bakımından daha da sert geçti. Ermeni Patrikhanesi Kilisesi’nde, 27 Ocak
1846 tarihinde gerçekleştirilen pazar ayininde, Patrik Matthew, Der
Vertannes isimli Protestanlığı benimsemiş Ermeni papası aforoz ettiğini
duyurdu. Patriğin aforoz metni şehirdeki bütün Ermeni kiliselerinde
72
73
74
75
76
426
The Missionary Herald, Vol.42, No:3, March 1846, s.74-76.
The Missionary Herald, Vol.41, No:6, June 1845, s.199.
The Missionary Herald, Vol.41, No:9, September 1845, s.292.
The Missionary Herald, Vol.41, No:6, June 1845, s.298-301.
The Missionary Herald, Vol.42, No:4, April 1846, s.109.
Prof. Dr. Ömer TURAN
okundu77. 12 Ocak 1846 tarihli aforoz metninde, Vertanes, hakikatin
düşmanı şeytan, Kutsal Kilisenin düşmanı hain, cemaati bölen ve ahaliyi
iğfal eden, İsa’nın katili, şeytanın ve İsa düşmanlarının çocuğu olarak
nitelendi. Bir şeytan ve şeytanın çocuğu olması itibariyle cemaatten
çıkarıldığı, cemaate girmesinin yasaklandığı, İsa’nın manevi bedenini
kesen birisi olması sebebiyle papazlıktan atıldığı ilan edildi. Asmanın
kuru bir dalı olması sebebiyle sadece ateşte yakmaya yarayacağı bildirildi.
Şeytan suratlı olması sebebiyle yüzüne bakılmaması, ruhları zehirleyen
bir kişi olması bakımından selamının alınmaması, evleri talan eden bir
kurt olması sebebiyle kutsal mekânlara sokulmaması istendi. Ebeveynler,
aile fertlerini yeni mezhepçilerin yanlış doktrinlerini benimseyenlerin
iğfalinden korumaları konusunda uyarıldı78.
Vertanes’in aforozu münferit bir hadise olmanın ötesinde diğer
Protestanlara da bir uyarı mahiyetindeydi. Bu meyanda aforoz metni
okunmak için İmparatorluk dâhilindeki bütün Ermeni kiliselerine gönderildi. Patrik Protestanlığı benimseyen Ermenileri toplumdan dışlamak ve
en ağır bir şekilde cezalandırmak istiyordu. Aforozun ilanını takip eden
günlerde Protestan Ermeniler birer ikişer Patrikhaneye davet edilerek,
şeytana kapıldıklarına, pişman olduklarına, bir daha misyonerlerle ilişki
kurmayacaklarına dair bir yazıyı imzalamaları istendi. Aksi takdirde
kendilerinin de aforoz edilecekleri söylendi79.
Birinci aforozdan bir hafta sonra Matthew, ikinci bir aforoz yayınladı. Bazılarının zannettiği gibi birinci aforozun sadece Vertanes’e yönelik
olmadığına dikkat çekerek, Tanrı’nın, bütün azizlerin ve kendisinin
Vertanes’i ve Vertanes gibi düşünenlerin tamamını aforoz ettiğini ilan
etti. Böyle bir oğlu, kardeşi veya iş ortağı olan ve böyle birine yardım
eden ve böyle birine ekmek verenlerin evlerinde zehirli bir yılan beslediklerini, bir gün o yılan tarafından zehirlenerek öldürüleceklerini
ve ruhlarını kaybedeceklerini bilmeleri gerektiği; bunların Hz. İsa’ya
ihanet eden Yahuda’ya ekmek verdiklerini; bu insanların Hristiyanlığın
düşmanı olduklarını ve Ermenilerin Kutsal Ortodoks Kilisesi’ne zarar
77 The Missionary Herald, Vol.42, No:5, May 1846, s.164.
78 Aforoz metninin İngilizcesi için bk. The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June
1846, s.196-197.
79 The Missionary Herald, Vol.42, No:5, May 1846, s.165-167.
427
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
verdiklerini duyurdu. Ermenilerin bu tip insanlardan uzak durmalarını
istedi80.
Aforoz kilise üyeliğinden çıkarılmaktan ibaret değildi. Aforoz edilen
kişi toplumdan dışlanıyor, iktisadi ve sosyal bakımdan büyük bir darbe
yiyordu. Osmanlı millet sistemi içerisinde Patrikhane’nin dinin yanı sıra
siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatı da kontrolü altında tuttuğu
hatırlanırsa cezanın ağırlığı daha bir anlaşılabilir. Aforozun ilan edilmesinin ertesi gününden itibaren Protestan Ermenilerin ailelerinden
ve sosyal hayattan dışlanması başladı. Evlerinden çıkarıldılar, işlerini
kaybettiler. Dwight 17 Şubat itibariyle aforoz edilenlerin sayısının
otuza yakın olduğunu bildirdi81. Aforoz edilen Ermenilerin işyerleri
ve dükkânları kapatıldı. Bu meyanda aforoz edilen otuz beş civarında
Ermeni işadamının ticaret yapma izni elinden alındı. Yabancılar marifetiyle dükkân açanlara boykot uygulandı. Gregoryen Ermenilerin aforoz
edilen Ermenilere borçlarını ödemek yükümlülükleri ortadan kalktı.
Aforoz edildiği için yerinden olan Ermenilerin bir kısmı misyonerlere
sığındılar, bir kısmı misyonerler tarafından sağlanan imkânlarla kalacak yer buldular. Aforoz edildiği için maddi ve manevi zarara uğrayan
Ermeniler, durumlarını anlatan bir metin hazırlayarak Avrupa’nın ve
Amerika’nın Protestan çevrelerine gönderdiler ve yardım istediler.
Hazırladıkları metin bazı gazetelerde yayınlandı82. Gelen yardımlarla
aforoz edildikleri için mağdur olan Protestan Ermenilerin acil ihtiyaçları karşılandı. Misyonerlik kaynaklarına göre yetmiş civarında Ermeni
bu şekilde evinden, mahallesinden ve toplumundan ayrılmak zorunda
kaldı83.
Protestan Ermeniler birinci aforozun ilanından iki gün sonra Patrikhaneye bir mektup yazarak inançsız olduklarına dair iddiaları reddettiler. Teslise, Baba, Oğul ve Kutsal Ruha inandıklarını bildirdiler.
Kiliselerinin yıkıcısı ve milletlerinin düşmanı olmadıklarını, kendilerine
Protestan denildiğini, milliyetlerinin Ermeni ve dinlerinin Hristiyanlık
80 Joseph L. Grabill, Protestant Diplomacy and the Near East, Missionary Influence on
American Policy, 1810-1927, University of Minnesota Press, 1971, s.13. Bu ikinci
aforoz metninin İngilizcesi için bkz. The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June
1846, s.198.
81 The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June 1846, s.199.
82 The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June 1846, s.198-199.
83 Arpee, The Armenian Awakening..., s.123-125; Hamlin, My Life and Times, s.284285; Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.308-314.
428
Prof. Dr. Ömer TURAN
olduğunu belirterek Osmanlı vatandaşı olduklarını vurguladılar84. Şubat
ortalarında Protestan Ermeniler Patrikhane’ye ikinci bir mektup yazarak
aforoza karşı çıktılar, dokuz madde halinde inançlarının esaslarını ortaya
koydular85. İlaveten, 15 Şubat 1846 tarihinde Hariciye Nezareti’ne bir
dilekçe yazarak durumlarını anlattılar. Patrikhane’nin ateistlik ve Protestanlık ithamıyla kendilerini Kiliseden atmakla kalmayıp ailelerinden,
evlerinden ve işyerlerinden de attığını ve iş bağlantılarını feshe, ticaret
yapma izinlerini iptale gittiğini belirttiler. Hükümetin Patrikhane’yi bu
tutumundan vazgeçirmesini talep ettiler86.
Tanzimat Fermanı ile başlayan bu yeni dönemde daha önceki yıllarda
olduğu gibi Ermeni Patrikhanesi’nin doğrudan Ermenileri hapis etme
yetkisi yoktu. Buna rağmen dolaylı olarak bazı ileri gelen Protestan Ermenilerin Osmanlı hükümeti marifetiyle hapsedilmesi sağlandı. İngiliz ve
Prusya büyükelçileri ve Amerika’nın İstanbul’daki temsilcisi Protestan
Ermenilerin durumu ile ilgilendiler. Hariciye Nazırı Reşit Paşa ile konu
hakkında haberleştiler87. Nihayet Reşit Paşa Mart ortalarında Ermeni
Patriği Matthew’u çağırarak Protestanlığı benimseyen Ermenilere karşı
takındığı sert tutumu bırakmaya davet etti. Bu meyanda hapsedilen
Protestan Ermeniler serbest bırakıldılar88. Bilahare Patrikhane’nin
yayınladığı bir broşürde Protestanlara eziyet yapılmadığı savunuldu.
Patrik kürsüsünde, Türkiye’de dinin özgür olduğunu söyledi89.
1846 Nisanı sonlarında Prusya ve İngiltere büyükelçileri aforoz
edilen Ermenilerle ilgili olarak yeniden Osmanlı hükümetine başvurdular. Reşit Paşa İngiliz Büyükelçisi Canning’e Protestan Ermenilerin
yeniden işyerlerini açma haklarına ve diğer sivil haklarının garanti edileceğine dair söz verdi90. Nihayet Reşit Paşa Mayıs başlarında Protestan
Ermenilerin işlerine dönebileceklerini bildirdi. Bu iznin alınmasında
Canning büyük bir rol oynadı. Prusya Büyükelçisi Le Coq ve Amerikan
84 Mektubun tam metninin İngilizcesi için bk. The Missionary Herald, Vol.42, No:6,
June 1846, s.197-198.
85 Arpee, The Armenian Awakening..., 121-123.
86 The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June 1846, s.198-199.
87 The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June 1846, s.195, 199, 203.
88 The Missionary Herald, Vol.42, No:7, July 1846, s.218-219.
89 The Missionary Herald, Vol.42, No:7, July 1846, s.223-224.
90 The Missionary Herald, Vol.42, No:8, August 1846, s.270.
429
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
temsilcisi Brown da her zaman Protestanlara sahip çıktılar91. İşyerlerini
açabileceklerine dair Sadrazamın imzasıyla verilen izinde Ermeniler
değil Protestanlar olarak adlandırıldılar. Sadrazamın Erzurum Valisine
gönderdiği, Patrikhane’ye karşı kendilerini koruyan 2 Haziran tarihli
mektupta Protestanlar şeklinde anıldılar92.
Patrikhane’nin pişmanlık belgesi İstanbul’da olduğu gibi Anadolu’da
da Protestan Ermenilere sunuldu. İmzalamayı kabul etmeyenler aforoz edildi. Bu çerçevede Bursa’da ve İzmir’de dörder Protestan aforoz
edildi. Bu iki şehirde Protestan Ermeniler ayrıca bir baskı görmediler.
Trabzon’da dokuz kişi aforoz edildi. Aylarca Protestanlar şiddete maruz
kaldılar, çeşitli sebeplerle hapsedildiler. Erzurum’da altı kişi aforoz edildi.
Protestan Ermeniler burada saldırılara uğradılar. Adapazarı’nda 26 Temmuz günü 24 Protestan aforoz edildi. Sayılarını tam olarak bilemesek
de İzmit’te de Protestan Ermeniler aynı şekilde aforoz edildiler93.
25 Ocak’ı takip eden beş ay boyunca Patrikhane önüne yeni isimler
geldikçe aforoz etti. 21 Haziran 1846’da Eçmiyazin Festivali dolayısıyla
Patrik Matthew bütün Protestan Ermenileri aforoz ettiğine dair yeni bir
bildiri yayınladı. Bu beyanname bütün Ermeni kiliselerinde okundu94.
Matthew, 1846 yılında Protestan Ermenileri Ortodoks Kilisesi’nden
kovduktan sonra detaylı bir mektup yazarak şikâyetlerini Osmanlı hükümetine sundu. Osmanlı hükümeti bir defa daha Amerikan Elçiliği’ne
yazarak Ermeniler arasında misyonerlik faaliyetlerinin durdurulmasını
istedi95.
1846 Sonbaharı’nda misyonerlerin kitaplarını satan ilk Protestan
Ermenilerden Oscan öldü. Patrikhane Oscan’ın oğlunun babasının
cenazesine katılmasına izin vermedi. Protestanlık karşıtı Gregoryen
Ermenilerin Oscan’ın cesedinin defnedilmesine izin vermeyecekleri,
parçalayıp sokaklarda gezdirecekleri şayiasının çıkması üzerine misyonerler karakola başvurarak koruma istediler. Cenazeyi ve cenaze törenine
katılan 100-200 kişilik Protestanı korumak için karakoldan 16 bekçi
görevlendirildi. Bekçilerin korumasında cenaze defnedildi. Muhalif
91 The Missionary Herald, Vol.42, No:8, August 1846, s.272-273; Arpee, The Armenian
Awakening..., s.126-127.
92 The Missionary Herald, Vol.42, No:9, September 1846, s.301-302.
93 Arpee, The Armenian Awakening..., s.127-132.
94 Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.316.
95 Erhan, “Main Trends in Ottoman-American Relations”, s.16.
430
Prof. Dr. Ömer TURAN
Gregoryen Ermeniler dönüşte kafileye taşlarla saldırdılar. Misyonerleri
ve kafileyi bekçiler korudu. Oscar’dan bir süre sonra ölen diğer Protestan
Hosep’in cenazesi de Osmanlı polisinin korumasında gerçekleşti. Bir
grup Gregoryen Ermeni mezarlıkta toplandıysa da polislerden dolayı
saldırmaya cesaret edemediler96.
1846 ve 1847 yıllarında Ermeni Patrikhanesi ve Patrikhane taraftarları gerek İstanbul’da gerekse İstanbul dışındaki yerlerde Protestan
Ermenilere karşı tutumlarını sürdürdüler. Protestanlar, Gregoryan
Kilisesi’ne ait mekânlardan ve imkânlardan mahrum edildikleri gibi
çeşitli bahanelerle Osmanlı otoritelerine şikâyet edildiler. Bir kısmı hapsedildi. Protestanların okullarına baskı yapıldı, ibadet ve toplantı mahalli
açmalarına zorluklar çıkarıldı97. Hamlin’e göre, Ermeni Patrikhanesi’nin
Protestanlığı kabul eden Ermenilere karşı takındığı sert tutumun arkasında Rusya vardır. Protestanlık hareketinin Rusya’daki Ermenileri
de etkileyeceğinden endişe eden Rus hükümeti bu konuda Eçmiyazin Katogikosluğu’na talimat vermiş, Eçmiyazin Katogiskosluğu da
İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi’nden Protestan misyonerlere karşı
sert davranılmasını ve Protestanlığı kabul eden Ermenilerin ağır bir
şekilde cezalandırılmasını istemiştir98.
Bu şartlarda İstanbul’da bulunan the American Board misyonerlerinin toplantısında kurulması düşünülen Protestan Ermeni kilisesinin
tüzüğü hazırlandı. Oniki maddeden oluşan tüzük Congregationalist ve
Presbyterian bir yapı arz ediyordu. Söz konusu tüzük İstanbul Protestanlarının 1 Temmuz 1846 tarihinde yaptıkları toplantıda resmen kabul
edildi. Daha evvel Patrikhane yanlıları ile Protestan Ermeniler arasında
evlerde yapılan teolojik tartışmalarda Protestanların görüşlerini savunduğunu belirttiğimiz Apisoghan ilk Protestan kilisesinin pastörü oldu99.
Temmuz ve Ağustos aylarında bu esaslar dâhilinde İzmit, Adapazarı ve
96 Hamlin, My Life and Times, 286-290; The Missionary Herald, Vol.43, No:1, January
1847, s.16-19.
97 The Missionary Herald, Vol.43, No:2, February 1847, s.58-59; Vol.43, No:6, June
1847, s.193-195; Vol.43, No:8, August 1847, s.264-265; Vol.43, No:9, September
1847, s.298-299; Vol.43, No:11, November 1847, s.372-373; Vol.44, No:1, January
1848, s.4.
98 Arpee, The Armenian Awakening..., s.113-114; Hamlin, My Life and Times, s.221,
283-284.
99 Arpee, The Armenian Awakening..., s.132-136; The Missionary Herald, Vol.44, No:2,
February 1848, s.43.
431
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Trabzon’da benzer Protestan kiliseler kuruldu. Kiliselerin üye sayıları
çok mütevazıydi. Birinci ve ikinci kilisenin on dörder, üçüncüsünün ise
dokuz üyesi vardı. Mamafih yılsonunda söz konusu dört kiliseye üye
Protestan Ermeni sayısı 140’ı bulmuştu100. Bazı kaynaklarda 1845 yılı
itibariyle Protestanlığı benimseyen Ermenilerin sayısının 8.000 civarında
olduğu iddia edilmekle birlikte101 aslında sayıları birkaç yüz kişiden
ibarettir. Gerek aforoz edilen Ermenilerin, gerekse daha sonra kurulan
Protestan kiliselerine üye olanların burada belirttiğimiz sayıları da bu
kanaatimizi teyit etmektedir. Nitekim 1847 yılına ait faaliyet raporunda
Türkiye ve Suriye’de Ortodoks Kilisesi’nden ayrılmış ve açıkca Protestan
olduğunu beyan edenlerin sayısının, erkek, kadın ve çocuk toplam 1007
olduğu bildirilmektedir102.
Protestan Ermeniler 17 Ağustos 1846’da İstanbul’da yaptıkları bir
toplantıda kurdukları kilisenin dış ilişkilerini sürdürmek için dört kişilik
bir yürütme kurulu oluşturdular. Söz konusu kurul, 16 Haziran 1847
tarihli toplantısında Ermeni cemaatinden ayrılma ve diğer cemaatler
gibi kendilerine de bir berat verilmesi için Padişaha başvurma kararı
aldı. Takip eden aylarda Padişaha bu konuda dört dilekçe verdikten
sonra İngiliz Büyükelçiliği’nin delaletiyle Protestanlar 15 Kasım 1847
tarihinde istedikleri izni aldılar. Sadrazam Reşit Paşa’nın imzasıyla İngiliz
Büyükelçisine hitaben verilen izinde Protestanlar müstakil bir cemaat
olarak tanınıyor, inanç ve ibadet hürriyetleri kabul ediliyor, Latinlerde
olduğu gibi vergiden pasaport çıkarılmasına kadar kendileri için ayrı
bir defter tutulacağı bildiriliyordu. Söz konusu izin metninde Ermeni
kelimesi geçmiyor, bütün milliyetlerden Protestanlar bir grup olarak
değerlendiriliyordu103. İstanbul’daki the American Board misyonerleri
100 Arpee, The Armenian Awakening..., s.132-137; Goodell’in hatıralarında İstanbul’daki
ilk Protestan kilisesinin kuruluşunda 40 kişinin bulunduğu yer alır. Bkz. Prime,
Forty Years in the Turkish Empire..., s.317.
101 Hagop Barsoumian, “The Eastern Question and the Tanzimat Era,” The Armenian
People from Ancient to Modern Times, Vol.II, Richard G. Hovannisian (ed.), St.
Martin’s Press, New York 1997, s.188.
102 The Missionary Herald, Vol.44, February 1848, No:2, s.51.
103 Arpee, The Armenian Awakening..., s.137-138. İradenin İngilizce tercümesi için
bk. The M issionary Herald, Vol.44, No:3, March 1848, s.98-99; Prime, Forty
Years in the Turkish Empire..., s.483. Protestan Ermeniler, Ocak 1847’de Ermeni
Patrikhanesi’nin onayı olmadan evlenebilme izni almalarını da Protestanların
müstakil bir millet olarak tanınmaları sürecinde önemli bir merhale olarak kabul
ederler. Bk. The Missionary Herald, Vol.43, No:5, May 1847, s.150-151.
432
Prof. Dr. Ömer TURAN
21 Aralık 1847 tarihinde İstanbul’daki İngiliz temsilcisi Lord Cowley’e
ortak bir mektup yazarak Protestanlığın kabul edilmesindeki katkılarından dolayı teşekkür ettiler. Lord Corwey de 26 Aralık’ta yazdığı cevabi
mektupta Protestanlığın yayılması için gösterdikleri gayretlerden ötürü
misyonerlere teşekkür etti; her zaman kendilerine yardımcı olmaya hazır
olduğunu bildirdi; Patrikhane ile gereksiz çatışmalara girmemeleri ve
tahriklere kapılmamaları konusunda kendilerini uyardı104.
1847 iradesi Stephan Seropian’ı Protestan cemaatin vekili olarak
kabul etmekle birlikte sadece Kapı Oğlanı unvanı ile Babıâli nezdinde
cemaat adına görüşmeler yapmaya yetkili kılmıştı. Mamafih bu iradedeki
ifadeler yeterince kuvvetli değildi. İstanbul’daki Protestan cemaatin
yönetimi 31 Temmuz 1849 tarihinde İngiltere’nin İstanbul’daki Büyükelçiliğine başvurarak haklarının ve statülerinin daha kuvvetli ifadelerle
belirlendiği, seçecekleri millet başının Babıâli tarafından onaylanmasına
dair bir irade alabilmek için yardım istediler. İngiliz Büyükelçisi Lord
Stratford de Canning 22 Nisan 1850 tarihinde Protestan Ermenilere
ferman verilmesi için Hariciye Nezareti’ne başvurdu105. Nihayet 27
Kasım 1850 tarihinde Protestanları ayrı bir millet olarak tanımlayan
Sultan Abdülmecid’in fermanı çıktı106. Protestan cemaatin İstanbul’da
13 Aralık 1850 tarihinde yaptığı genel bir toplantıda, Padişahın fermanı
okundu ve 1847’den beri Protestan cemaati Babıâli nezdinde temsil
eden Stephen Seropian Protestan milletinin başı seçildi107.
III. PROTESTAN MİLLETİNİN TANINMASINDAN
SONRAKİ YILLAR (1850–)
Protestanların ayrı bir millet olarak kabul edilmelerinden sonra da
gerek İstanbul’da gerekse Anadolu’da Gregoryen ve Protestan Ermeniler
arasında gerginlik ve çatışmalar devam etti. Gregoryen Ermenilere göre,
Amerikan misyonerler Ermenilerin evine kuzular gibi girip kurtlar gibi
104 The Missionary Herald, Vol.44, No:5, May 1848, s.157-158.
105 BOA, HR.SYS., Belge No:1774/7. Bugünlerde de patriğin Protestan olan Ermenileri
aforoz etmeyi sürdürdüğünü görüyoruz. 28 Nisan 1850 tarihli bir Osmanlı belgesi, Gregoryanlıktan çıkıp Protestanlığa geçen Kayserili bazı Ermenilerin aforoz
edildikleri için diğer Ermenilerin düşmanlıklarına maruz kaldıkları hakkındadır.
BOA, HR.MKT., Belge No:33/6.
106 Fermanın İngilizcesi için bkz. Arpee, The Armenian Awakening..., s.139-141; The
Missionary Herald, Vol.47, No:4, April 1851, s.114-115; Prime, Forty Years in the
Turkish Empire..., s.483-484.
107 Arpee, The Armenian Awakening..., s.142.
433
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
herşeyi tahrip ettiler; Ermeni toplumunda ayrılık ve bölünmeye sebep
oldular, babayla oğulun arasını açtılar; sürüyü çobana, kardeşi kardeşe
karşı kışkırttılar; dindar Ermenilere, kutsal olarak öğrendikleri şeylere
karşı tepeden bakmayı ve küçümsemeyi öğrettiler. Bütün bunların
sonucunda manevi ve ahlaki bir alçalma ve soysuzluk ortaya çıktı. Bu
mülahazalarla Gregoryenler, Protestanları cüzzamlı anlamına gelen
porod olarak adlandırdılar108.
Protestanlığı kabul ettikten sonra sürekli olarak Ermeni kilisesi
aleyhine konuşan, Ermeni kilisesini puthane ve Gregoryen Ermenileri
putperestler olarak suçlayan Garabed Mirikelam 1860 yılında öldü.
Gregoryen Ermeniler sürekli olarak kiliselerine ve kendilerine hakaret
eden bu şahsın cenazesinin, Ermeni kilisesinin mülkü olan mezarlığa gömülmesine karşı çıktılar. Mezarlığı zapt ettiler. İngiltere’nin ve
Amerika’nın diplomatları Patrikhane’ye temsilciler göndererek defnin
gerçekleştirilmesi için izin vermesini istediler. Fakat Patrik Sarkis Ermenilerin ne kadar şiddetle buna karşı olduklarını göz önüne alarak talebi
reddetti. Daha sonra söz konusu temsilciler Babıâli’ye gittiler. Harbiye
Nazırı Rıza Paşa ve Zaptiye Nazırı Mehmet Paşa yanlarında askerler ve
polisler olduğu halde mezarlığa geldiler. Patrik de mezarlığa geldi. Rıza
Paşa’nın bütün ısrar ve tehdidine rağmen Patrik defne izin vermedi.
Ermenilerin söz konusu defne ne kadar karşı olduklarını gören Rıza
Paşa, Mehmet Paşa ile görüşerek cenazenin mezarlığın dışındaki bir
yere gömülmesi kararını verdi109. Bu hadiseden sonra 23 Temmuz 1860
tarihinde İngiltere, İsveç-Norveç, Danimarka ve Amerika büyükelçileri ile
Hollanda ve Prusya maslahatgüzarları Sadaret’e başvurarak Ermenilerin
nümayişleri sebebiyle hükümetin defin kararının uygulanamamasından
duyulan üzüntülerini bildirdiler, Protestan Ermeniler için bir mezar
yeri tahsis edilmesini istediler110. Gerek bu hadisede gerek daha önce
Anadolu’nun muhtelif şehirlerindeki olaylarda, Gregoryan Ermenilerin
Protestanları mezarlıklarına defnettirmemek konusundaki katı tutumları ve yabancı devletlerin temsilciliklerinin talepleri doğrultusunda,
Osmanlı hükümeti, Protestan Ermeniler için ayrı bir mezar yeri tahsis
etmeyi kararlaştırdı111.
108 Vartooguian, Armenia’s Ordeal..., s.37.
109 Vartooguian, Armenia’s Ordeal..., s.57.
110 BOA, HR.SYS., 1774/16.
111 Arpee, The Armenian Awakening..., s.143.
434
Prof. Dr. Ömer TURAN
19. yüzyılın ikinci yarısında da Anadolu’nun pek çok yerinde Ortodoks Ermeniler ile Protestan Ermeniler arasında gerginlik sürdü; Sivas,
Siirt, Redvan, Antakya, Tekirdağ, Yozgat, Maraş, Kayseri ve Çanakkale’de
kavgalar yaşandı. Ortodoks Ermeniler Protestanları Osmanlı yönetimine
şikâyet ettiler; Protestanlar, kendilerine baskı yapan Ortodokslara karşı
Osmanlı hükümetinden korunma istediler112. 19. yüzyılın birinci yarısında olduğu gibi, ikinci yarısında da, İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi
ve diğer Ermeni Patrikhaneleri Protestan Ermenilere karşı olumsuz bir
tavır içerisinde oldular. Eçmiyazin Katogikosluğu da Protestan misyonerlere karşı tutumunda İstanbul Ermeni Patrikhanesi’ni destekledi113.
1856 yılında Sis’teki Ermeni Patriği Tarsus’ta Protestan Ermenilerin
yedi tanesini hapse attırdı114.
19. yüzyıl boyunca Gregoryenler (Patrikhane, papazlar ve Gregoryen Ermeniler) ile Protestanlar (Amerikalı misyonerler ve Protestan
Ermeniler) arasındaki problemlerde İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliği ve
Anadolu’daki İngiliz konsolosları Protestanlara sahip çıktılar; Osmanlı
hükümetinin Ermeni Patrikhanesi’ne, papazlarına ve taraftarlarına karşı
Protestan Ermenileri korumasını istediler115. İngiliz büyükelçisi Protestan Ermenilere karşı saldırıların durdurulması için bazen de doğrudan
Ermeni Patrikhanesi’ne yöneldi. 1879 yılında Diyarbakır vilayetindeki
Protestan Ermenilerin Ortodoks Ermenilerden korunmasını Ermeni
Patrikhanesi’nden isterken, Patrikhane’ye bağlı Ermenilerin Protestan
Ermenilere yönelik saldırılarını durdurmazsa, Müslümanlardan veya
Hıristiyanlardan gelen saldırılara karşı kendilerini himaye etmeyeceklerini ve bilhassa Babıâli nezdinde kendilerine destek vermeyeceklerini
bildirdi. Ermeni Patriği cevabında Protestan Ermenilerle Gregoryen
Ermenilerin barış içinde varlıklarını sürdürmeleri taraftarı olduğunu
belirterek İngiliz Büyükelçiliğinin Gregoryen Ermenileri korumayı
112 Davut Kılıç, Osmanlı İdaresindeki Ermeniler Arasında Dini ve Siyasi Mücadeleler,
ASAM, Ankara 2000, s.170-176; British Documents on Ottoman Armenians (18561880), Bilal Şimşir (ed.), Vol.I, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1989, s.384-385,
614-615.
113 Kılıç, Osmanlı İdaresindeki Ermeniler Arasında Dini ve Siyasi Mücadeleler..., s.168,
171-173.
114 BOA, HR. SYS., Belge No:1774/9.
115 BOA, HR.SYS., Belge No.1774/22, 1774/24, 1774/29, 1774/34; Kılıç, Osmanlı
İdaresindeki Ermeniler Arasında Dini ve Siyasi Mücadeleler..., s.174-176.
435
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
sürdürmesini talep etti, bir daha benzer saldırıların olmayacağına söz
verdi116.
Sonuç olarak, Osmanlı topraklarında başlatılan Amerikan misyonerlik faaliyetleri ilk yıllarında Ermeni Patrikhanesi hariç Katolik
ve Ortodoks bütün Hıristiyan kiliselerinin tepkisini çekti. Amerikan
misyonerlerin Ermeni cemaati içerisinde pek etkili olabileceğine ihtimal
vermeyen Ermeni Patrikhanesi, misyonerlerin eğitim ve yayın faaliyetlerinden yararlanmak düşüncesiyle kendilerine diğer Kiliselerden
çok daha fazla hoşgörülü davrandı. Patrikhane ile iyi ilişkiler kuran
misyonerler, İstanbul’da bir okul açarak Ermeni çocuklarını eğittiler,
Ermeni papazların yardımıyla Ermenice yayınlar yaptılar, Anadolu’da
istasyonlar kurdular; Patrikhane’nin Hıristiyanlık anlayışını tenkit eden
Protestan bir cemaat oluşturmaya başladılar. 1830’lu yılların ikinci
yarısında, otoritesinin tartışılır hale getirildiğini ve tabanının altından
çekiliyor olduğunu fark eden Patrikhane, misyonerlere karşı sert tedbirler alma yoluna gitti. Amerikan misyonerleri Osmanlı hükümetine
şikâyet ederek Protestanlık propagandasına izin verilmemesini istedi.
Protestanlığı benimseyen Ermenileri aforoz ederek Ermeni cemaatinden çıkardı. Gerek İstanbul’da gerekse Anadolu’da Patrikhane’ye bağlı
Ermenilerle Protestan Ermeniler arasında çatışmalar yaşandı. Osmanlı
idaresi Ermeniler arasındaki bu kavgalara mümkün olduğu kadar karışmak istemedi. İngiliz Büyükelçisi Canning’in desteği sayesinde Protestan
Ermeniler 1850 yılında müstakil bir millet statüsünü kazandılar. 1850
sonrasında da Gregoryen ve Protestan Ermeniler arasındaki kavgalar
hem İstanbul’da hem Anadolu’da devam etti.
116 British Documents on Ottoman Armenians (1856-1880), Vol.I, s.400-402.
436
Prof. Dr. Ömer TURAN
BİBLİYOGRAFYA
1.Arşiv Vesikaları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
A.MKT.
A.MKT.MHM.
C.DH.
C.HR.
HAT
HR. SYS.
HR.MKT.
:21/78.
:1/14.
:30/1485.
:83/4111
:512/25086.
:1774/1, 1774/7, 1774/9, 1774/16, 1774/22, 1774/24,
1774/29, 1774/34.
:4/18, 33/6.
The MIssIonary Herald
:Vol.18, No:2, February 1822; Vol.31, No:1, January
1835; Vol.32, No:1, January 1836; Vol.32, No:2,
February 1836; Vol.38, No:1, January 1842; Vol.38,
No:10, October 1842; Vol.38, No:11, November 1842;
Vol.38, No:2, February 1842; Vol.38, No:3, March 1842;
Vol.38, No:6, June 1842; Vol.39, No:3, March 1843;
Vol.39, No:8, August 1843; Vol.39, No:9, September
1843; Vol.40, No:1, January 1844; Vol.40, No:10,
October 1844; Vol.40, No:4, April 1844; Vol.40, No:7,
July 1844; Vol.40, No:9, September 1844; Vol.41, No:12,
December 1845; Vol.41, No:2, February 1845; Vol.41,
No:4, April 1845; Vol.41, No:6, June 1845; Vol.41,
No:9, September 1845; Vol.42, No:1, January 1846;
Vol.42, No:3, March 1846; Vol.42, No:4, April 1846;
Vol.42, No:5, May 1846; Vol.42, No:6, June 1846;
Vol.42, No:7, July 1846; Vol.42, No:8, August 1846;
Vol.42, No:9, September 1846; Vol.43, No:1, January
1847; Vol.43, No:11, November 1847; Vol.43, No:2,
February 1847; Vol.43, No:5, May 1847; Vol.43, No:6,
June 1847; Vol.43, No:8, August 1847; Vol.43, No:9,
September 1847; Vol.44, No:1, January 1848; Vol.44,
No:2, February 1848; Vol.44, No:3, March 1848; Vol.44,
No:5, May 1848; Vol.47, No:4, April 1851.
2.Tetkik Eserler
A Letter from the MIssIonarIes at ConstantInopleIn Reply to Charges
by Rev.HoratIo Southgate, Crocker and Brewster, Boston 1844.
Arpee, Leon, The Armenian Awakening, A History of the Armenian Church, 1820-1860,
The University of Chicago Press, 1909.
Barsoumian, Hagop, “The Eastern Question and the Tanzimat Era,” The Armenian
People from Ancient to Modern Times, Vol.II, Richard G. Hovannisian (ed.), St. Martin’s
Press, New York 1997.
Bond, Alvan, Memoir of the Rev. Pliny Fisk, A.M., Late Missionary to Palestine, Boston
1828.
BrItIsh Documents on Ottoman ArmenIans (1856-1880), Bilal Şimşir (ed.),
Vol.I, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1989.
437
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
DanIel, Robert L., American Philanthropy in the Near East, 1820-1960, Ohio University
Press, Ohio 1970.
Davut Kılıç, Osmanlı İdaresindeki Ermeniler Arasında Dini ve Siyasi Mücadeleler,
ASAM, Ankara 2000.
Erhan, Çağrı, “Main Trends in Ottoman-American Relations”, Turkish-American
Relations Past, Present and Future, Mustafa Aydın and Çağrı Erhan (eds.), Routledge
Taylor & Francis Group, London and New York 2004.
FIeld, James A., America and the Mediterranean World, 1776-1882, Princeton University
Press, 1969.
GrabIll, Joseph L., Protestant Diplomacy and the Near East, Missionary Influence on
American Policy, 1810-1927, University of Minnesota Press, 1971.
HamlIn, Cyrus, Among the Turks, Robert Carter and Brothers, New York 1881.
HamlIn, Cyrus, My Life and Times, Second Edition, Congragetional Sunday School
and Publishing Society, Boston ve Chicago 1893.
O. Morton, Daniel, Memoir of Rev. Levi Parsons, First Missionary to Palestine from the
United States, Second Edition, Burlington, 1830.
OrmanIan, Malachia, The Church of Armenia, Her History, Doctrine, Rule, Discipline,
Liturgy, Literature, and Existing Condition, Second Edition, G.Marcar Gregory (tr.),
A.R.Mowbray & Co.Ltd., London 1955.
PrIme, E. D. G., Forty Years in the Turkish Empire; or Memoirs of Rev. William Goodell,
D.D., Late Missionary of the A.B.C.F.M. at Constantinople, Robert Carter and Brothers,
New York 1876.
Report of the AmerIcan Board of CommIssIoners for ForeIgn
MIssIons CompIled from Documents LaId Before the Board at the
EIghteenth Annual MeetIng, Boston 1827.
Schauffler, William G., Autobiography of William G. Schauffler, for Forty-Nine Years
a Missionary in the Orient, Anson D.F.Randolph & Company, New York 1887.
SmIth, Eli, Researches of the Rev. E.Smith and Rev. H. G.O. Dwight in Armenia: Including
a Journey Through Asia Minor, and Into Georgia and Persia, With a Visit to the Nestorian
and Chaldean Christians of Oormiah and Salmas, Crocker and Brewster, Vols. I-II,
Boston 1833.
Southgate, Horatio, A Letter to a Friend, in Reply to a Recent Pamplet, from the
Missionaries of the American Board of Commissioners for Foreign Missions, at Constantinople,
D.Appleton & Co., New York, Philadelphia 1845.
Strong, William E., The Story of the American Board, An Account of the First Hundred
Years of the American Board of Commissioners for Foreign Missions, The Pilgrim Press,
Boston 1910.
Turan, Ömer, “Amerikan Misyonerlerinden E.Smith ve H.G.O.Dwigh’e Göre 18301831 Yıllarında Ermeniler”, XIV. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Tebliğler, C.II,
Türk Tarih Kurumu, Ankara 2002.
Turan, Ömer, “Osmanlı Orta Doğusu’nda Amerikan Misyonerlik Faaliyetlerinin
Başlangıcı,” On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri I, Genelkurmay Başkanlığı,
Ankara 2007.
Vartooguian, Armayis P., Armenia’s Ordeal, A Sketch of the Main Features of the
History of Armenia; and an Inside Account of the Work of American Missionaries among
Armenians, and its Ruinos Effect, New York 1896.
438
Yrd.Doç.Dr.Özen TOK
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA MİLLET
SİSTEMİNİN ÇÖZÜLMESİ BAĞLAMINDA
ERMENİ MİLLETİ NİZAMNAMESİ
Yrd.Doç.Dr.Özen TOK
Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Kayseri-TÜRKİYE
Tlf.: 0 352 437 49 37 / 33315, e-mail: [email protected]
439
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
1839 yılında Sultan Abdülmecit tarafından Tanzimat Fermanı ilan
edildi. Bu ferman ile bütün Osmanlı azınlıkları için ırk ve mezhep farkı
olmaksızın eşitlik, can ve mal emniyeti sağlandı. Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki fark kaldırıldı. Tanzimat Fermanı, Ermenilerin siyaseten de
gelişimine yol açtı. Tanzimat ve sonrasında Ermenistan’ın ihyası işi ağır ağır
ilerlemeye başladı.
1857, 1859 ve 1860’ta Patrikhane’de toplanan meclisler tarafından,
yoğun tartışmalardan sonra hazırlanmış olan Ermeni Milleti Nizamnamesi,
Ermeniler için çok uygun ve önemli esasları içeriyordu. Bu nizamname
Osmanlı Ermenilerinin siyasî ve toplumsal varlıkları üzerinde yeni bir dönem
açması ve o zaman Osmanlı hükümetinin kendilerine karşı ne kadar müsait
bulunduğunu göstermesi bakımından son derece önemliydi.
Bu nizamname ile Ermenilere verilmiş olan hukuk ve yetkiler, gelecek
için yüksek gelişmeler sağlayacak yerde, olumsuzlukların ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Nizamname ile verilmiş olan izinlerden yararlanan patrikler,
daha ziyade millî ve siyasî cephelerde çalışmaya başladılar. Neticede nizamname, Ermenilerce bağımsızlık için bir adım kabul edilmişti.
440
Yrd.Doç.Dr.Özen TOK
1. GİRİŞ
Osmanlıca’da topluluk ifade eden terim ve deyimler arasında ümmet,
kavim, taife, makule, halk ve ahali yer alır. Millet kelimesinin dört temel
anlamı bulunmaktadır. Bunlar:
1.Din, mezhep,
2.Bir dinde veya mezhepte bulunanların hepsi,
3.Sınıf, topluluk,
4.Makule, kategori.
Millet terimi öncelikle dinsel grupları ifade eder. Etnik anlam taşımaz. Bugünkü millet kelimesiyle tamamen zıt anlam taşır1.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Fatih Sultan Mehmet dönemine
kadar gayrimüslimlere İslam Hukuku’nun tanıdığı haklar çerçevesinde
muamele yapılmış, ancak onlara devletin hiyerarşik yapısı içinde örgütlenmiş dinî-siyasî topluluklar olarak özerk bir statü tanınmamıştır.
1
Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 2004, s.648; Yavuz
Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara 2001, s.XX.
441
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Osmanlı millet sisteminin yapısı, özellikle gayrimüslimlerin kendi cemaatlerine bağlılığını pekiştirmiş ve cemaat içi ilişkilerin, cemaat-devlet,
cemaat-cemaat ilişkilerinden daha yoğun ve sağlam olduğu bir yapıyı
ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle Osmanlı millet sistemi cemaatlere ve
alt kültürel yapılara geniş oranda serbest bir hareket alanı oluşturmuştur2.
Osmanlı Devleti bir yandan güçlü bir merkezî yönetim yapısı kurarken, aynı zamanda geniş bir dinî özgürlük ve cemaatsel özerkliğe dayanan
bir sistem kurmuştur. Temelde çoğulculuk, farklılıklara anlayış gösterme
ve yerinden yönetime dayalı olan bu sistem, coğrafî olarak taşraya,
kurumsal olarak da cemaatlere doğru uzanmış, böylece merkezle yerel
unsurlar arasında bir denge oluşturmuştur3.
Millet sistemi ile zimmîlere bir yandan din ve özel hukuk işlerinde
büyük ölçüde müsamaha gösterilirken, bir yandan da Müslümanlardan
ayrılmaları sağlanarak toplumdaki dinî hassasiyet de korunmuştur.
Böylece millet sistemi ile Osmanlı toplumunda zimmîler ve Müslümanlar yan yana, aynı devletin hükümranlığı altında, ama farklı hukuk
düzenlerine tabi olarak yaşamışlardır4.
Osmanlıların uyguladığı millet sistemi her şeyden önce farklı din ve
mezhepler arasında çatışmayı önleyen güçlü bir merkezî devlet şartına
bağlıydı. Osmanlılar bu şarta bağlı olarak, millet sistemini başarıyla
geliştirerek uygulamışlar ve uzun ömürlü bir devletin temel dayanağı
hâline getirmişlerdir. Bu durum, farklı kültürlerin bir baskıya maruz kalmadan yaşamasına ve gelişmesine hizmet etmiş ve Osmanlı hâkimiyeti,
gayrimüslimler arasında rızaya dayalı bir kabul görmüştür5.
Devletin güçlü zamanlarında iyi işleyen millet sistemi, devlet zayıfladıkça yıkılmayı hızlandıran en önemli nedenlerden biri oldu. Yüzyıllarca
dil, kültür ve geleneklerini yitirmeden yaşayan zimmîler, milliyetçilik
duygularını bilinçsizce de olsa muhafaza etme imkânını elde etmişler2
3
4
5
442
Turgay Uzun, “Osmanlı Devleti’nde Toplumsal Yapı ve Ayrılıkçı Ermeni Hareketlerinin Doğuşu”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara 2003, s.193-194.
Veysel Bilgiç, “Osmanlı Devleti’nde Azınlıklar”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara 2003, s.77-78.
Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (18391914,) Ankara 1996, s.10.
Mümtazer Türköne, “Osmanlılarda Islahat ve Teceddüt”, Osmanlı Ansiklopedisi,
C. VI, İstanbul 1993, s.95.
Yrd.Doç.Dr.Özen TOK
dir. İmparatorluğun sonu yaklaşırken millet sistemi yerine ulus sistemi
geçmiştir6. Gayrimüslim tebaanın statüsündeki değişmeyi etkileyen
faktörleri; Osmanlı Devleti’nin gücünün zayıflaması, gayrimüslim tebaanın iktisadi ve siyasî bakımdan güçlenmesi, Balkanlarda milliyetçilik
hareketleri ve Osmanlı Devleti’nin dış destek arayışları olarak özetlemek
mümkündür7.
2. MİLLET SİSTEMİ İÇİNDE ERMENİLER
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra Bursa’daki
dinî lider Başpiskopos Hovakim, 1461 yılında yeni başkent İstanbul’a
getirilmiş ve bir ferman ile Samatya’daki Sulu Manastır’da Ermeni Patrikhanesi kurulmuş, böylece Ermenilere hürriyet sağlayan idarî ve dinî
imtiyazlar verilmiştir8. Fatih Sultan Mehmet, Ermeni Patrikhanesi’ni
kuran fermanında; patriğin Osmanlı topraklarında yaşayan bütün Ermenilerin hem ruhanî, hem de cismanî lideri olduğunu hükme bağladı. İstanbul
Ermeni Patriği’ne verilen hükümlerin muhteviyatı, Rum Patriği’ne
verilen hakların aynen tekerrüründen ibaretti. Aynı hak, hukuk ve
salahiyete sahip olan Ermeni Patriği, Osmanlı topraklarında bulunan
Ermeniler üzerinde yetkili kılınıyordu9.
Söz konusu tarihten sonra Ermeniler, millet sistemi içerisinde,
Gregoryen Milleti olarak örgütlenmişlerdi. Ancak mezhep yönünden
birlik gösterememişlerdir. Ermeniler dinî sahada en iyi zamanlarını
1461-1630 yılları arasında geçirmişlerdir. 1630’dan sonra Osmanlı
İmparatorluğu’nun zayıflamasına paralel olarak, Ermeniler arasında mezhep kavgaları başlamıştır. Bir kısım Ermeniler, Roma Katolik Kilisesi’ne
temayül ederek, 1701-1702 tarihlerinde Katolikliği kabul ettiler. Nihayet
1831’de II. Mahmut Ermeni Katoliklerini bir cemaat olarak kabul etti.
İngiltere de Ermeni cemaati üzerindeki çalışmalara katılmış ve 1846’da
İngilizlerin desteğiyle İstanbul’da bir Protestan Cemaati İdare Heyeti
teşekkül etmiş ve 1850’de bir ferman ile bunlar Ermeni Protestan Milleti
olarak tanınmışlardır10.
6
7
Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının...., s.11.
Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, 2. Baskı,
İstanbul 1996, s.94-99.
8 Erdal İlter, Ermeni Kilisesi ve Terör, Ankara 1996, s.26.
9 Davut Kılıç, “Dinî İlişkiler Bakımından İstanbul Ermeni Patrikhanesi”, Hoşgörü
Toplumunda Ermeniler, C. I, Kayseri 2007, s.564.
10 İlter, Ermeni Kilisesi..., s.28.
443
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Osmanlıların İstanbul’da ihdas ettikleri Patriklik imparatorluk
içinde hem dünyevî, hem uhrevî yetkileri bünyesinde toplayan en üst
makamdı. Ancak Patriğin Ermeni cemaati üzerindeki bu sorumluluk
tekeli, Katolik ve Protestanlığın, misyonerlerin faaliyeti ve yabancı
müdahaleleriyle yayılması sonucu kırılacaktır11.
3. TANZİMAT VE ISLAHAT DÖNEMLERİ
Milliyetçilik, modern Avrupa tarihinin bir olgusudur. Hızlı şehirleşme, sanayileşme ve gelişen iletişim cemaat yapılarını kırmış, feodal
bağlılıkları azaltmıştır. Kırdan kent ekonomisine geçiş ve endüstrileşmenin sosyal dinamikleri şehirlerde teşkilatsız yığınları ortaya çıkartmıştır. Laikliğin gelişmesi ile dinin sahasının daralması, kitleleri bir
arada tutacak ve aynı hedeflere yöneltecek ideolojilerin üretileceği ve
yayılacağı uygun zemini getirmiştir. XIX. asırda mutlak monarşilere karşı
geliştirilen tez, en iyi yönetim biçimi halkın kendi kendini yönetmesidir
şeklinde olmuştur. Fransız ihtilali bu yeni tezi formüle etmiş ve bütün
dünyaya yaymıştır12.
1789’dan sonra Avrupa’da yayılan bu milliyetçilik akımı, Osmanlı
Devleti’nin millet sistemi ile bağdaşmıyordu. Milliyetçilik ilkesi belli
bir toprak parçası ve tek bir hukuk düzenini gerektiriyordu. Bu süreç
Osmanlı Devleti’ndeki mevcut unsurlarda millî devlet isteğini gündeme
getirmiştir. Osmanlı devlet adamları milliyetçi akımları önlemenin
onlara eşitlik sağlamakla mümkün olabileceğini düşündüler13.
İşte 1839 fermanının ağırlık noktası, Müslüman ve gayrimüslim
tebaa arasında eşitliği sağlama yönündeki hükümlerdir. Bu yönüyle,
eşitlik ilke ve politikasının benimsenmesi Osmanlı devlet adamlarının
ayrılıkçı-milliyetçi hareketlere karşı en önemli tepkisi olmuştur. Eşitlikçiliğe dönük reformlarla, bütün Osmanlı tebaasını Osmanlıcılık üst
kimliği çatısı altında toplayarak ayrılıkçı akımların önüne geçmek ve
devletin bütünlüğünün korunması amaçlanmıştır. Osmanlılık bilincinin
geliştirilmesinin fikrî temelleri II. Mahmut devrinde ortaya çıkmışsa da
bir ideoloji olarak resmî ifadesini 1839 Hatt-ı Hümayunu’nda bulmuştur.
Bu yeni prensipler millet sınırlarının kaldırılması manasına da geliyordu.
II. Mahmut çeşitli dinlere mensup milletlerin dinî nedenleri bahane
11 Öke, Mim Kemal, Ermeni Sorunu 1914-1923, Ankara 1991, s.70.
12 Türköne, “Osmanlılarda Islahat...”, s.121.
13 Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının...., s.40.
444
Yrd.Doç.Dr.Özen TOK
ederek, milliyetçilik duygularıyla ayaklanmalarını ve bağımsızlıklarını
istemelerini önlemek amacıyla, uyruklarının hepsinin kendisi için eşit
olduğunu belirten: Ben tebaanın Müslüman’ını camide, Hıristiyan’ını kilisede, Musevi’sini de havrada fark ederim. Aralarında başka gûna bir fark
yoktur. Cümlesi hakkındaki muhabbet ve adaletim kavidir ve hepsi hakiki
evladımdır şeklindeki sözleri de milliyetçilik akımının devleti yıkıcı
sonuçlar doğurmasını engelleyememiştir14.
Osmanlı toplumunda insanların statüsünü yani vatandaşlık haklarını belirleyen sadece dindi. Ancak eşitlik ilkesinin gelmesiyle din
esasına dayalı millet kavramının yerine Osmanlılık kavramı gelmiş
ve hâkim millet anlayışı değişmişti15. Tanzimat Osmanlıcılığı Fransız
Devrimi’nden etkilenen değil, ona tepki olarak düşünülüp geliştirilmeye
çalışılan bir düşünceydi. Özünde tutucu bir politikaydı, ama kozmopolit
bir imparatorlukta o gün için gerçekçi görünüyordu; kısmen başarıya
ulaştı, ama yöneticiler dışına yayılan bir ideoloji ve kurum olamadı16.
Osmanlı Devleti’nin eşitlik vaadiyle devlete bağlamaya çalıştığı
bağımsızlık isteğiyle dolu Hıristiyan unsurlar, doğal olarak kendilerine
tanına haklarla yetinmediler ve Avrupa devletlerinden kendilerine
yardımcı olunmasını istediler. Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmak
için bir bahane bulan bu devletler, siyasal amaçlarını gerçekleştirmek
için bu toplulukları Osmanlı Devleti üzerinde bir baskı aracı olarak
kullandılar17. Bir hoşgörü sistemi olan millet sisteminin sağladığı ortam
ile gayrimüslimlerin sahip olduğu hakların Islahat Fermanı ile genişletilmesiyle de bağımsızlık hareketleri için uygun bir zemin yaratmıştır.
Islahat Fermanı ile yeni özgürlük alanları ortaya çıkmış, gayrimüslimler
kamu hizmetine girebilmeleri, askeri okullara kabul edilmeleri ve kendi
aralarındaki uyuşmazlıkların kendi dinî otoritelerince çözüme bağlanabilmesi gibi yeni haklar kazanmışlardır18.
14 Erdal Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında Ermeni Milleti (1808-1876), Hacettepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara 2002,
s.66.
15 Kılıç, “Dinî İlişkiler Bakımından..., s.568.
16 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, 25. Baskı, İstanbul 2006, s.110111.
17 Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının...., s.40.
18 Uzun, “Osmanlı Devleti’nde Toplumsal...”, s.203.
445
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin bir kısmı ulusal kiliseleri
olan Gregoryen kilisesinden Avrupa’nın propagandası ile Katolik mezhebine geçmişlerdi. Bu iki cemaate 19. yüzyılda Ermeni-Protestanlar da
katıldılar. 19. yüzyılda imparatorluk Hıristiyanlarının eski örgütlenme
düzeni, sadece bu gibi yeni cemaatlerin ortaya çıkmasıyla çözülüyor
değildi. Laik eğitim ve hayat tarzı gayrimüslimler arasında yayıldıkça,
Rum ve Ermeni kiliseleri cemaatlerinin dağılmaya başladığını göreceklerdi. Bu çözülmeyi durdurmak için imparatorluktaki her kilise laik ve
ulusalcı bir ideolojiyi ister istemez benimsemek zorunda kalacaktır19.
Reform öncesi teşkilatlanmada, Hıristiyan azınlıklar üzerinde,
mensup oldukları kiliselerin âdeta bir tahakkümü vardı. Kilise hiyerarşisi
birçok suiistimali ve uygunsuzluğu barındırıyordu. Ermeni patrikhanesi,
kendilerine amira denen 200 civarında zengin ve soylu Ermeninin denetimindeydi. Ermeni sarraflar, kendi halklarına karşı son derece insafsızdı. Bu yüzden, daha sonraki ihtilalci Ermeni hareketlerinin öncelikli
hedefi Ermeni bankerler olmuştur. Osmanlı gayrimüslim azınlıkların
temel güçlüğü, Osmanlı Devleti’nden ve Müslümanlardan çok kendi
dinî otoritelerinden ve hiyerarşilerinden kaynaklanıyordu. Bu tablo
içinde, Osmanlı tebaası gayrimüslimlerin, daha çok siyasî ve ekonomik
sebeplerle başka milletlere geçmeye kalkmaları, gayrimüslimlerin kendi
aralarındaki rekabet ve çekişmeyi arttırıyordu. Babıâli’nin reformlarla
kolladığı hedef kilise denetimini zayıflatarak zorbalığı ve bozulmayı
önlemek, mezhep çatışmalarını azaltmaktı20.
İmparatorlukta toplumsal gerilimleri artıran bir başka etken de,
Hıristiyan din adamlarının kışkırtmalarıydı. Daha önce, Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki millet sisteminin kendilerine dindaşları üzerinde
sağladığı güç nedeniyle ulusal ayaklanmalara şiddetle karşı çıkmış olan bu
dinî yöneticiler, Tanzimat’ın getirdiği millet sistemini demokratikleştirici
reform çabaları sonucu otoritelerini yitirmeye başlayınca ayaklanmaları
destekler, topluluklarını ayaklanmaya kışkırtır oldular21.
Artan Katolik propagandası ve mezhep değiştirmeler, cemaati
parçalanan Ermeni Patrikhanesini şiddetle rahatsız ederken, Osmanlı
19 Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun...,, s.117.
20 Türköne, “Osmanlılarda Islahat...”, s.107.
21 Stanford Shaw, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimat’tan
Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985,
s.1005.
446
Yrd.Doç.Dr.Özen TOK
yönetimini de sosyal ve siyasî boyutlarda ciddi endişelere sevk etmiştir.
Zira ortaya çıkan mezhep kavgaları asayişi bozmakla birlikte, geleneksel
millet sistemine zarar vererek, toplumsal düzenin sarsılmasına neden
olabilecek boyuttaydı22.
4. NİZAMNAMELER SÜRECİ VE 1863 TARİHLİ
ERMENİ MİLLETİ NİZAMNAMESİ
1856 Fermanı’yla her topluluktan kendi yönetimlerini düzenlemek
amacıyla birer komisyon kurmaları istenmişti. Bu çerçevede 1862-1865
yılları arasında tüm milletler için yeni nizamnameler kabul edildi. Her
milletin kendi komisyonlarınca hazırlanan nizamnameler Babıâli tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Cemaatler ve Batılı ülkelerce anayasa
olarak adlandırılan bu düzenlemelerle her millet için laik üyelerin de
katıldığı genel meclisler ve eyaletlerde bölgesel meclisler kuruldu. Çeşitli
mezheplere mensup gayrimüslimler laik üyelerin de meclislere girmesiyle din adamlarının yüzyıllardır süren maddî ve manevî baskılarından
büyük ölçüde kurtuldular. Ayrıca bu düzenlemeler Osmanlı Devleti’nde
milletlerin temsilcilerinden oluşan bir meclis ve bir anayasa kavramının
düşünsel hayata girmesinde rol oynadı23.
1857, 1859 ve 1860’da Patrikhanede toplanan meclisler tarafından
birçok tartışmalardan sonra hazırlanmış olan Ermeni Milleti Nizamnamesi Ermeniler için çok uygun ve önemli esasları ihtiva ediyordu24.
Babıâli’nin küçük bazı düzenlemelerle ilan ettiği 99 maddelik Ermeni
Milleti Nizamnamesi25, Ermeni Patrikhanesi’ne Ermeni cemaatini yönetmede geniş yetkiler tanırken, ayrıca Ermeniler sanki bağımsız bir milletmiş gibi, bu cemaate, 140 üyeden müteşekkil bir Genel Meclis (Milli
Meclis-i Umumi) kurma imkânı da vermiştir. Bu kurulan meclisin 20 üyesi
İstanbul kilise mensupları arasından, 40’ı taşradan, 80’i ise İstanbul’da
ikamet eden meslek teşekküllerinden seçilecek idi26.
22 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.39.
23 Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının...., s.170; Çetintaş, Osmanlı Reform
Çağında..., s.114-115.
24 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, İstanbul 1987, s.157.
25 Bu nizamname metni için bkz. Düstur, 1.Tertip, C. 2, İstanbul 1289, s.938-961.
Ayrıca bkz. Uras Tarihte Ermeniler ve..., s.156-171; Ali Şafak, “Der-i Saadet Ermeni
Patriğinin Suret-i İntihabına Dair Nizamname Hükümleri ve Hukuki Açıdan Kısa
Bir Değerlendirme”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara 2003, s.105137.
26 İlter, Ermeni Kilisesi..., s.37-38.
447
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Nizamname’de yer alan temel konular kısaca şöyledir:
Dinî cemaatlerin kendi kendilerini yönetim hakkı,
Dinî grupların varlığını kabul ve dinî ödevlerini yerine getirme
yükümlülükleri,
Dinî grupların kendi din, dil ve kültürlerini öğrenme ve öğretme
hakkı,
Aile ve miras hukuku alanlarında kendi din ve gelenekleri kurallarını uygulama hakkı,
Azınlıkların din ve dünya işlerinde kendilerini yönetme ve otonomi haklarının, kendi din görevlilerini, meclislerini seçme ve seçilme
haklarının tanınması,
Dinî ve dünyevî sorunlarının kendi aralarında anarşiye yol açmadan çözme hak ve yükümlülükleri,
Mabet ve manastırlarının yönetimleri ve sair sosyal ve ekonomik hakları27.
Nizamnamenin Ermenice ve Türkçe metinleri arasında birtakım
farklılıklar bulunmaktadır. İlk fark başlıkta görülmektedir. Ermenice
metin Ermenilerin Millî Anayasası başlığını taşırken, Ermenice harfli
Türkçe metinde Nizamname-i Millet-i Ermeniyan başlığı kullanılmıştır.
Türkçe olarak yayımlanan metinde ise Ermeni Patrikhanesine Dair Nizam
başlığı kullanılmıştır. Ermenice metinde maddelerden evvel yer alan
Mebad-ı Esasiye bölümü Türkçe metinde bulunmamaktadır. Bunların
haricinde iki metin arasında anlam değişikliklerine yol açan kelime
farklılıkları vardır. Ermenice metinde Umumî Millî Meclis olarak ifade
edilen meclis, Türkçe metinde Meclis-i Umumî olarak yer almaktadır.
Yine Ermenice’sinde Siyasî Meclis olarak geçen meclis, Türkçesinde
Meclis-i Cismanî şeklinde adlandırılmıştır, Ermenice metinde mebus
karşılığında Türkçe metinde aza kelimesi kullanılmıştır. Bir diğer farkta
Ermenicesinde milli vergi olarak geçen ifadedir. Bunun karşılığında
Türkçe metinde iane-i milliye tabiri kullanılmıştır28.
Ermeni Nizamnamesi’nin belki de tek farkı, Yahudi Nizamnamesi’ne
göre daha bütünsel olması ve taşra idaresini de düzenlemesiydi. Zira
27 Şafak, “Der-i Saadet Ermeni...”, s.105-137.
28 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.125.
448
Yrd.Doç.Dr.Özen TOK
Yahudi cemaatinde kilise hiyerarşisinin bulunmaması, her yerel topluluğun kendi kendisine örgütlenmesini getiriyordu. Buna göre her yerel
bölge kendi hahamını seçiyordu ve hahambaşı İstanbul dışında taşradaki
Yahudiler üzerinde herhangi bir ruhanî otorite uygulayamıyordu29.
Nizamname ile sağlanan demokratik ve laik denetime dayalı temsilî
yönetim şekli, oligarşik idareye karşı halkın egemenliğini üstün kılmıştır.
Diğer yandan bu uygulama, Osmanlı ülkesindeki ilk demokratik ve laik
teşkilatlanmayı ifade ediyordu. Ermeni Genel Meclisini, kuruluş ve üyelerinin seçiliş şekli açısından bir parlamentoya benzetmektedir. Ermeni
cemaati böylece kendi kompartımanı içinde Osmanlı İmparatorluğu’nda
bir tür parlamentarizme geçmekteydi30.
Yerli-yabancı birçok tarihçiye göre:
Bu nizamnameyle Ermeniler, Osmanlı Devleti egemenliği altında
kendi kendini yöneten bir ulus konumuna gelmiştir. Diğer cemaatler
için de bu geçerlidir.
Bu gelişmelerle Hıristiyan cemaatlerde uluslaşma ile laikleşme
birlikte başlamış oldu.
Bu cemaatlerin ulus olmaktan eksik kalan tek yanlan toprağa
dayalı bağımsız egemenlikleri olmaması, Osmanlı toplumlar camiasının
özel hukukta yarı otonom üyeleri haline gelmeleriydi.
Yeni örgütlenme, Ermeni cemaatine hâkim unsur olan Türklerin daha uzun yıllar sahip olamayacakları birçok imtiyaz ve özgürlük
getirmiştir.
Avrupa’nın bazı bölgelerindeki uygulamalarla kıyaslandığında
bile zamanın ötesine geçmiştir31.
Diğer yandan nizamnamenin Ermeni toplumunun devlet içindeki
durumu ve yeri bakımından bir değişiklik getirmediği söylenebilir. Kendi
sınırlan içindeki idarî değişikliklere rağmen, Babıâli için muhatap cemaat
değil, hâlâ onları temsil eden millet lideridir. Zaten, nizamnamenin
böyle bir amacı da yoktur. Zira nizamname Ermeni cemaatinin sadece
içişlerini düzenlemiş, cemaat idaresindeki tekeli ortadan kaldırarak,
29 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.126.
30 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.127.
31 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.128.
449
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
salahiyetleri halkla paylaştırmıştır. Nizamname kendi içinde de bazı
tartışmalı noktalar barındırıyordu. Göze çarpan ilk nokta, İstanbul ve
Anadolu’nun Genel Meclis’teki temsil oranındaki büyük dengesizliktir.
Zira Ermeni genel nüfusunun çok büyük bir bölümünü oluşturan Anadolu Ermenilerine sadece 40 vekillik verilirken, geri kalan 100 üyenin
hepsi İstanbul’dan seçiliyordu. Ayrıca İstanbul’da vekillerin tespiti halk
oylamasıyla yapılırken, taşradan gelen vekilleri, bölgelerindeki genel
meclisler seçiyordu. Zaten, nizamnamenin hazırlanması sürecinde de
bunların fikirleri alınmamıştı. Nizamnamede dikkat çeken bir başka
husus, Ecmiyazin ve Kudüs Kiliseleriyle ilgili bazı açıklama ve düzenlemelere yer verilirken, resmî olarak İstanbul’un idarî otoritesi altında
bulunan Sis ve Akdamar Kiliselerine değinilmemiş olmasıdır. 1863
Ermeni nizamnamesi, 1876 Osmanlı Kanun-i Esasîsi ile ilişkilendirilmesi açısından bir başka önem arz etmektedir. Birçok tarihçi Ermeni
nizamnamesinin ilk Osmanlı anayasasına dolaylı etkisi olduğu, hatta
bir model görevi gördüğünü düşünmektedir32.
Ermeniler için daha önce mevcut bulunan haklara ilaveten birçok
yeni hükümler ihtiva eden bu nizamname, Islahat Fermanı hükümleri uyarınca, yüzyıllardan beri devletin en sadık tebaası olarak kabul
edilen Ermenilere karşı gösterilen bir cemile durumundadır. Osmanlı
Hükümeti’nin muvafakati alınarak doğrudan doğruya Ermeni Patrik
Meclisleri tarafından hazırlanmış olan bu nizamname ile Ermenilere
devlet içinde devlet, yönetim içinde yönetim denilebilecek nitelikte imtiyazlar tanınmakta idi33.
Babıâli’nin bu süreçten beklentisi, kilise hiyerarşisinin yetkilerini
azaltmak yoluyla, Avrupa’nın azınlıklar lehindeki müdahalelerinin önünü
almaktı. İçerde de, bu yolla din ve mezheplerin ayırıcı gücünün azalacağı,
böylelikle Osmanlı vatandaşlığı idealinin gelişeceği umulmaktaydı. Laik
düzenlemelerin yaygınlaşmasıyla, Osmanlılık esasındaki bütünlüğün
pekişmesi sağlanacaktı34.
Ancak tüzük, Osmanlı Ermenilerinin siyasal ve sosyal yapılarında
yeni bir devir açtı.. Bu hukuki düzenleme Ermeni toplumunu bir cemaatin
ötesinde, siyasî, sosyal, iktisadi, kültürel bütün haklarında ve eylem32 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.129.
33 İlter, Ermeni Kilisesi..., s.36.
34 Türköne, “Osmanlılarda Islahat...”, s.107; Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında...,
s.104.
450
Yrd.Doç.Dr.Özen TOK
lerinde, devlet içinde yeni bir baskı gurubu haline getirdi. Bu durum
da Osmanlı topraklarındaki menfaatlerini korumak arzusunda olan
emperyalist devletlerin işine yaradı. Gregoryen Ermeni toplumunun
dinî ve toplumsal işlerini idare etmek için kurulan İstanbul Ermeni
Patrikliği, zamanla emperyalist devletler tarafından, kuruluş amacıyla
bağdaşmayan millî ve siyasî bir makam olarak görülmek istendi35.
Umulanın aksine, Ermeni nizamnamesi ilk yıllarda sağlıklı bir
çalışmanın sergilenmesini temin edememiştir. İdarî mekanizmanın
karmaşıklığı, cemaat işlerinin etkin bir şekilde görülmesinin önüne
geçmiştir. Diğer taraftan halkın seçim sistemine alıştırılması çok zor
olmuştur. İlk dönemlerde, İstanbul’da bile halkın oy kullanmaya karşı
çok az ilgi gösterdiği ortaya çıkmıştır. Bu yıllarda, ruhanî meclis ile sivil
meclis arasında tartışmalar da bitmek bilmemiştir. Öyle ki, Babıâli 1866
yılından 1869 yılına kadar nizamnameyi geçici olarak askıya almıştır.
Bununla birlikte 1869’dan 1892’ye kadar nizamname işlemiş, Genel
Meclis sürekli olarak toplanmıştır36.
Nizamnameyle beraber Ermeni sosyo-kültürel hayatında yeni bir
dönemin başladığı söylenebilir. Daha evvelden başlayan toplumsal
yenileşme bu dönemde daha da bir ivme kazanır. Bunun neticesinde
de millî bilinçlenme gelişmeye başlamıştır. Mesela Ermeni Anayasası
niteliğindeki bu nizamname ile Ermeni eğitim sisteminin denetimi,
Osmanlı yönetimi tarafından 20 kişilik Ermeni Maarif Komisyonuna
verilmişti. Böylece Ermeni eğitim anlayışı dinî motiften kurtarılarak,
millî ve siyasî bir görünüme bürünmüştür37.
Ermeni Milleti Nizamnamesi genel hatları ile değerlendirildiğinde,
patrik ile yandaşı asiller arasında paylaşılan iktidarın mutlak olmaktan
çıkarak, Ermeni cemaati ile paylaşılması sonucunu doğurmuş ve ermeni
toplumunun yönetime ait kararları, Osmanlı Hükümeti dışında kendisinin alabileceğini ortaya koymuştur. Diğer taraftan, Ermeni Milleti
Nizamnamesi’nin 1863 yılında ilanından sonra Patrikler, daha çok
millî ve siyasî cephelerde çalışmaya başlamışlardı. Ermeniler, devlet
tarafından kendilerine verilen haklara dayanarak, imparatorluk içinde
35 Cevdet Küçük, “Osmanlılarda Millet Sistemi ve Tanzimat”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.1023-1024.
36 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.130.
37 Remzi Kılıç, “Osmanlı Yönetiminde XIX. Yüzyıl Ermeni Okulları ve Faaliyetleri”,
Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C. IV, Kayseri 2007, s.85.
451
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
bir Ruhanî Liderler Ağı kurma faaliyetine girişeceklerdir. Bu nizamname
Ermenilerce muhtariyet için bir adım telakki olunmuş, Lübnan olayları
dolayısı ile vuku bulan Avrupa müdahalesi genişler ise, bu müdahalenin
kendileri için de faydalı olacağı ümitleri uyanmış idi38.
Umumi Meclis’in görevi Ermeni patriği ve Katogikosu gibi milletin
en büyük yöneticileriyle, cismani ve ruhani meclislerin üyelerini seçmek ve bu meclislerin muamelatına nezaret etmek, meclislerin kendine havale ettiği konuları karara bağlamak ve Ermeni nizamnamesini
halelden korumaktı. Ermeni milletinin yönetiminde Umumi Meclis,
çeşitli fırkaların (partilerin) ortaya çıkmasına ve seçim mücadelelerine
sebep olmuştur. Ermeniler, din ve mezhep işlerini bir tarafa bırakarak
meclise kendi taraflarını gönderebilmek için siyasî konularla uğraşmaya
başlamışlardır. Bu fırkaların bazıları güçlerini artırmak için ya İngiliz ya
da Ruslara dayanmak ihtiyacını hissetmiş, bir bölümü de başlı başına
istiklal hülyalarına kapılmışlardır. Mevkiini koruyabilmek için bu fırkalarla uzlaşmayı tercih eden patrikler de, ruhani görevlerini bırakıp,
zaman zaman siyasî işlerle uğraşmışlardır39.
Bir Ermeni tarihçisi K. Ozanyan, Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin
sağladığı faydaları şöyle sıralar:
Batı uygarlığı ve eğitimine doğru bir adım oldu,
İstanbul’da, diğer illerde bir çok okullar ve kültür kurumlan
açıldı,
Ermeni dil ve kültürünün gelişimine etken oldu,
Daha çok gazete ve dergiler yayınlandı,
Ermenileri seçim usullerine ve mücadelelerine alıştırdı,
Kilise mensuplarının hukuku sınırlandı,
Katolik, Protestan, Gregoryen Ermenilerin bunalımlı günlerde
birleşmelerini sağladı,
Ermenilere toplu olarak şikâyette bulunma ve uygulamaya geçmek kuvvetini verdi,
38 İlter, Ermeni Kilisesi..., s.37-39.
39 Eryılmaz, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim..., s.124.
452
Yrd.Doç.Dr.Özen TOK
İhtilal ruhu uyandı ve millî Ermeni sorunu masa üstüne
konuldu40.
5. SONUÇ
Tanzimat ve Islahat reformları ile bütün gayrimüslim tebaaya tanınan hak ve imtiyazlardan yararlanan Ermeniler, 1863 tarihli Ermeni
Milleti Nizamnamesi ile de bir çeşit anayasa haklarına sahip olmuşlar
ve âdeta bağımsız bir cemaat muamelesi görmeye başlamışlardır. Bu
geniş imtiyazlardan faydalanan Ermeniler de, teşkilatlanma yoluna
gitmişler, çeşitli okullar açmışlar, gazete ve dergi çıkarmışlardır. Diğer
taraftan Ermenilerin siyasî ve içtimaî varlıkları üzerinde yeni bir devir
açan bu nizamnameden yararlanan Patrikhane, nizamnamenin verdiği
serbestlik ile muhtariyet için uğraşmaya hız vermiştir. Bu süreçte geriye
kalan aşama, Osmanlı İmparatorluğu içinde bir toprak parçasına sahip
çıkarak bu toplumsal muhtariyetlerini sınırları belli bir yörede yoğunlaştırmak ve bu Ermenistan’a sahip çıkacak Ermeni ulusunu meydana
getirmekti.
40 Uras, Tarihte Ermeniler..., s.175.
453
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
BİBLİYOGRAFYA
Bilgiç, Veysel, “Osmanlı Devleti’nde Azınlıklar”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri,
Ankara 2003, s. 77–90.
Bozkurt, Gülnihal, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (18391914,) Ankara 1996.
Çetintaş, Erdal, Osmanlı Reform Çağında Ermeni Milleti (1808-1876), Hacettepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara 2002.
Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 2004, s.648; Yavuz
Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara 2001.
Düstûr, 1. Tertip, C. 2, İstanbul 1289, s. 938-961.
Ercan, Yavuz, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara 2001.
Eryılmaz, Bilal, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, 2. Baskı, İstanbul
1996.
İlter, Erdal, Ermeni Kilisesi ve Terör, Ankara 1996.
Kılıç, Davut, “Dinî İlişkiler Bakımından İstanbul Ermeni Patrikhanesi”, Hoşgörü
Toplumunda Ermeniler, C. I, Kayseri 2007, s.559- 574.
Kılıç, Remzi, “Osmanlı Yönetiminde XIX. Yüzyıl Ermeni Okulları ve Faaliyetleri”,
Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C. IV, Kayseri 2007, s.77-88.
Küçük, Cevdet, “Osmanlılarda Millet Sistemi ve Tanzimat”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.1007-1024.
Ortaylı, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, 25. Baskı, İstanbul 2006.
Öke, Mim Kemal, Ermeni Sorunu 1914-1923, Ankara 1991.
Shaw, Stanford, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimat’tan
Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.10021006.
Şafak, Ali, “Der-i Saadet Ermeni Patriğinin Suret-i İntihabına Dair Nizamname
Hükümleri ve Hukuki Açıdan Kısa Bir Değerlendirme”, Dünden Bugüne Türk Ermeni
İlişkileri, Ankara 2003, 105-137.
Türköne, Mümtaz’er, “Osmanlılarda Islahat ve Teceddüt”, Osmanlı Ansiklopedisi,
C. VI, İstanbul 1993, s. 7-145.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, İstanbul 1987.
Uzun, Turgay, “Osmanlı Devleti’nde Toplumsal Yapı ve Ayrılıkçı Ermeni Hareketlerinin
Doğuşu”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara 2003.
454
Arş. Gör. Özlem KARSANDIK
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN OLUŞMASINDA
YASA DIŞI ERMENİ ÖRGÜTLERİNİN
ROLÜ: HINÇAK CEMİYETİ ÖRNEĞİ
Arş. Gör. Özlem KARSANDIK
Mersin Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Mersin-TÜRKİYE
Tlf.: 0 505 221 95 83, e-posta: [email protected]
455
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
19. yüzyılın başından itibaren Fransız İhtilali kökenli fikirlerin etkisiyle
Osmanlı toplumunu oluşturan anâsır-ı muhtelife arasında milliyetçilik yayılmaya başlamıştır. Bunlardan bir kısmı uygun dış destek ve uygun toplumsal
zemin bulabilmişlerdir. Bir kısmı da, Ermeniler gibi daha çok konjonktürel
etkilerle zoraki bir milliyetçilik davasına yönelmişlerdir. Ermeniler biraz geç
de olsa bu süreçten etkilenip örgütlenerek Osmanlı Devleti içinde isyanlara
başlamışlardır.
1887’de Cenevre’de kurulan sosyalist görünümlü milliyetçi bir örgüt
olan Hınçak Cemiyeti Ermeni milliyetçiliğine ivme kazandırmıştır. Başlıca
etkinlik alanını Osmanlı Devleti olarak gören Hınçaklar kutsal saydıkları
davalarını gerçekleştirebilmek için Avrupa’nın desteğinin gerekli olduğuna
inanmaktaydılar. Dönemin koşulları gereği yasadışı bir örgüt olarak kurulan
bu cemiyet silahlı propaganda yöntemine de sıklıkla başvurabilmişti. Ünlü
Ermeni isyanlarını da Avrupa’nın desteğini sağlamak için çıkartmıştı. Ne
var ki Ermeni toplumunu temsil etme yeteneğini cemiyet içi parçalanma ve
temsil ettikleri davanın da meşruluğunun olmaması nedeniyle büyük ölçüde
yitirmişler ve zayıflamışlardı. Osmanlı Devleti de Hınçakları ve diğer ayrılıkçı Ermeni örgütlerini Avrupalı devletlerin müdahaleleri altında önlemeye
çalışmıştır.
456
Arş. Gör. Özlem KARSANDIK
Osmanlı yönetim anlayışında cemaatlerin kategorileştirildiği millet
sistemi içinde millet-i sadıka olarak tanımlanan Ermeniler; Müslümanlar, Rumlar ve Yahudilerle birlikte dört ana unsurdan biriydi1. Osmanlı
İmparatorluğu’nun En Uzun Yüzyılı’nda Avrupa’nın ve Fransız İhtilali’nin
fikirlerinin yayılması süreci içinde milliyetçilik Ermeni unsuruna da
bulaşmıştı2.
Bağımsızlık hareketleri 1805’te Sırplarla başlamış, bunu 1821’de
Mora’da patlak veren Rum isyanı izlemiş ve bu hareket 1831’de
Yunanistan’ın bağımsızlığı ile sonuçlanmıştı. Tanzimat ve Islahat
Fermanı azınlıklara iktisadî ve toplumsal alanda getirmiş oldukları
yeni haklarla milliyetçi hareketler için uygun koşulu oluşturmuşlardı.
Ermeniler için örnekler artmaktaydı. 1848’de başlayan Bulgar isyanı,
bağımsız Bulgar devletinin kurulmasına giden süreci doğurmuş, 1858’de
1
2
Nuri Adıyeke, “Islahat Fermanı Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet
Sistemi ve Gayrimüslimlerin Yaşantılarına Dair”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni
Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000, s.183.
İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Hil Yayıncılık, İstanbul 1983,
s.84.
457
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Bosna-Hersek’in bağımsızlık hareketi başlamış, 1897’de de Girit’te yarı
bağımsız bir muhtariyet kurulmuştu3.
Ermeniler de gecikerek de olsa bu sürece katılmışlardı. Ne var ki bu
süreç içinde ayrılıkçı ve milliyetçi Ermeni hareketini güçleştiren birçok
etmen bulunuyordu. Öncelikle Ermenileri Osmanlı toplumsal bütünlüğünden ayırt etmek çok güçtü. Çünkü Ermeniler Osmanlı yönetiminde
bürokratik üst düzey kadrolarda yer almışlar, Osmanlı ekonomisi içinde
kendilerine sunulan fırsatlardan da yararlanarak gelişmiş bir topluluk
olmuşlardı.
Ermeni milliyetçiliğinin ve Ermeni siyasal örgütlerinin oluşumunda
bir dizi aktör vardı. Adı çok duyulmasına karşın Ermeni Kilisesi’nin
rolü figüranlıktı. Kilise sorunlarının arkasında ise düvel-i muazzama,
yani dönemin büyük güçleri Fransa, Rusya, İngiltere gibi devletlerin
müdahaleleri yatmaktaydı. Büyük güçler kendi çıkarları doğrultusunda
Osmanlı içindeki gayrimüslimleri özellikle de Ermenileri kullanmışlardı.
Bu gelişmeler ışığında Ermeniler, 1860’larda kültürel ve sosyal amaçlı
başladıkları örgütlenmelerini 1880’lerde hızlandırmış ve siyasallaştırmışlardı. Ermeni örgütleri bağımsızlıklarını ancak silahlı eylem yoluyla
gerçekleştirebileceklerine inanmaktaydılar. Örgütlenmelerini de bu
yönde gerçekleştirmişlerdi.
Ermeni bağımsızlık mücadelesinin ilk ve önemli örgütü Hınçak
cemiyetidir. Hınçak cemiyeti Nazarbegyan, Vardanyan ve Haraciyan
Avedis Nazarbegyan, Maiam Vurdulan, Georg Gharedjhan, Ruben Khan
Azat, Chistogher Ohan Gabrial ve Levon Stepiab’ın çalışmalarıyla 1887
Ağustosu’nda Cenevre’de kurulmuştur. Hınçak Ermenice Çan Sesi anlamına gelmektedir. 1916’da The Armenian Social-Democratic Hentchakist
Party başlıklı cemiyeti tanıtan bir yazıda bu adın seçilmesinde çan yoluyla
tüm dünyada uyuyan Ermenilerin uyandırılması gibi bir çağrıda bulunma
isteğinin etkili olduğu belirtilmektedir4. Ne var ki 1890’a kadar cemi-
3
4
458
Ch. Laroche, La Crete Ancience et Modern Paris 1898’den aktaran; Ayşe Nükhet
Adıyeke, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı (1896-1908), Türk Tarih Kurumu
Yayını, Ankara 2000, s.94.
Hagop Turabian, “The Armenian Social-Democratic Hentchakist Party”, Paris
1916, s.2, www. Hunchak (23 Mart 2005).
Arş. Gör. Özlem KARSANDIK
yetin resmî bir adı olmamıştır5. 1890’da çeşitli grupların birleşmesiyle
partinin adı Hınçak Devrimci Partisi olmuştur6.
Kurucuları ve kuramcıları Marksist’tir. Marksizm, cemiyet programının da temelini oluşturmuştur. Bu özelliği ile Hınçak Cemiyeti, Türkiye
ve İran’ın ilk sosyalist partisi olarak da değerlendirilmektedir7.
Cemiyet, yayın organı olan Hınçak Gazetesi’ni kurulmasından üç
ay sonra 1887 Kasım ayında Cenevre’de yayınlamıştır. Gazete, Hınçak
Cemiyeti’ne katılımları arttırmayı ve ihtilalci faaliyetleri anlatmayı
amaçlıyordu8. Hınçak Cemiyeti Türkiye’de kendisine daha rahat bir zemin
bulmuştur. Çeşitli düşmanlık ve engellere karşın Hınçaklar fikirlerini
Türkiye’de savunabilmiş ve örgütlenebilmişlerdir. Cemiyet, sosyalist
niteliğini hep ön planda tutmaya çalışmıştır. Ne var ki Türkiye’de cemiyet
sosyalist fikirlerinden ziyade Ermenilerin davasını savunan milliyetçi bir
parti kimliği ile ön plana çıkmıştır. Osmanlı Ermenileri de cemiyetin sosyalistliği ile değil milliyetçiliği ile ilgilenmiştir. Oysa Hınçak Cemiyeti’nde
de Ermenistan’ın bağımsızlığı düşüncesini sosyalist programa adapte
etmeyi istemeyenler vardı. Sosyalizm ve bağımsızlık arasındaki öncelik,
daha sonraki yıllarda partinin yönetici kesimi için ortaya çıkmıştır. Bu
süreç içinde sosyalist kimliğinden ziyade bir Ermeni partisi niteliği ile
bu cemiyet, Avrupa ve Amerika’dan da yardım alabilmiştir.
Cemiyetin örgüt yapısı düzenli bir bütünlük gösteren, genel ve
ortak yönde hareket eden, merkez yönetim kurulu tarafından yönetilen
çok sayıda birimden oluşmuştur9. Bu açıdan hiyerarşik yapısı, gizliliği
ve ritüelleriyle dönemin yaygın örgütlenme modeliyle Carbonari’yle
uygunluk göstermektedir.
Cemiyet öncelikle örgütlendiği yerleri büyüklüklerine göre vilayetlere
ayırmıştır. Örneğin; 1896’da genel meclisin toplantısında kabul edilen
Hınçak Cemiyeti’nin Esas Nizamnamesi’nin 27. maddesinde Ermenistan
ve Anadolu 6, Kilikya 2, İstanbul 1 vilayet olarak değerlendirilmiştir. Yine
5
6
7
8
9
Lousie Nalbandian, The Armenian Revolutionary Movement, California Üniversitesi
Yayını, Berkeley 1963, s.115.
Nalbandian, The Armenian.., s.115, Turabian, “The Armenian Social..., s.1.
Turabian, “The Armenian Social..., s.1.
Nalbandian, The Armenian.., s.115.
Hınçak Komitesinin Siyasi Programı, Londra Hınçak Matbaası, 1897, Ermenice’den
aktaran Uras, Tarihte Ermeni ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1976,
s.436.
459
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
aynı nizamnamede Ankara ve Trabzon gibi yerlerde de vilayet oluşturma
kararı alınmıştı. Vilayet sınırları bölgedeki cemiyet üyelerinin uygun
bulmasıyla değiştirilebilecekti10. Belirlenen bu vilayetler, hiyerarşik bir
bağlılık zinciri içinde merkezlere, şubelere ve takımlara ayrılmıştır. Ne
var ki merkezin, şubenin ya da takımın oluşturulmasına ilişkin kesin
kurallar söz konusu değildir. Merkez ve şube sayıları bölgenin coğrafi
büyüklüğüne ve ihtiyaca göre belirlenmesi düşünülmüştür.
Her örgüt biriminin kendi içinde görev dağılımı esasına göre belirlediği bir yönetim kurulu bulunmaktaydı. Her birim tüm işlerden sorumlu
olan ve kendilerini temsil eden bir başkan seçmekteydi. Bu başkanlar bir
araya gelerek kendilerini denetleyecek olan üst başkanlarını belirlemekteydi. Bunun yanında her birim kendi içerisinde bir meclis kurmaktaydı.
Ayrıca cemiyetin, her vilayetin belirli sayıda gönderdiği temsilcilerden
oluşan bir de genel meclisi de öngörülmekteydi.
Uygulamada da cemiyet üyelerinin bu nizamnameye göre hareket
ettikleri anlaşılmaktadır. 1887’de Cenevre’de kurulan ve sonra Londra’ya
taşınan cemiyet, örgütlenmesini doğal olarak Osmanlı Devleti’nde de
sürdürmüştür. 1890’da Tiflisli Şimavon, Trabzonlu Rus Rupen Hanazad, Batum’dan H. Megavoryan ve İran’dan S. Danielyan’nın iki ay
süren çalışmaları sonucu cemiyetin İstanbul merkezi oluşturulmuştur11.
Örgütlenme başarılıdır da. Hınçaklar birkaç ay içerisinde bu bölgede 700
üye kazanmışlardı. Nalbandian, Hınçak, Cemiyeti’nin Bafra, Mersin,
Trabzon, Yozgat ve Tokat’ta merkezleri olduğunu aktarmaktadır. 1893
tarihli şube muhabere memurlarını veren bir Osmanlı arşiv belgesi ise
cemiyetin Samsun, Merzifon, Amasya, Tokat, Sivas, Divriği, Gürün,
Karahisar-ı Şarki, Eğin, Arabgir, Malatya, Muş, Bitlis, Erzincan, Erzurum,
Giresun, Trabzon, Kayseri ve Yozgat’taki şubelerinden söz etmektedir.
Cemiyetin Osmanlı toprakları dışındaki en önemli iki merkezi Atina ve
Tiflis’ti12. Cemiyet Osmanlı dışındaki merkez ve şubeleriyle bağlantılarını
10 1896’da Genel Meclisin Toplantısında Kabul edilen Hınçak Cemiyetinin Esas
Nizamnamesi’dir. BOA, Y.PRK.UM., Belge No:47/141 (md. 27).
11 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987,
s.441; Erdal İlter, Türkiye’de Sosyalist Ermeniler ve Silahlanma Faaliyetleri, Turan
Yayıncılık, Ankara 1995, s.26.
12 1894’te Hınçak Cemiyeti’nin Amerika’da Dorsister’de İngilizce Yayılanan Risalesi
için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:72/82; 18 Mayıs 310 (30 Mayıs 1894) Tarihli
Bitlis Vilayetinden Varid Olan Telgrafname için bkz. BOA, A.MKT.MHM., Belge
No:713/16.
460
Arş. Gör. Özlem KARSANDIK
bu iki merkez aracığıyla sağlamıştır13. Cemiyet ayrıca Cenova, Romanya,
Amerika, İngiltere ve Marsilya’da da örgütlenmişti14.
Hiç şüphe yok ki cemiyetin amaçlarını gerçekleştirebilmesi üye
sayısını arttırmasına bağlıydı. Zaten bu durum sosyalist olsun olmasın dönemin bütün parti ve örgütlenmeleri için de geçerliydi. Hınçak
Cemiyeti’nin programı üyelerin niteliklerini de tanımlamıştı: Cemiyete
asil bir karakter sahibi olan, reşit olan, cemiyetin bütün esas ve prensiplerini kabul eden, nizamnamesi gereğince bunları yerine getiren herkes
üye olarak kabul edilebilecekti15. Cemiyet programında yer alan silahla
ilgili hüküm cemiyetin ihtilalci ve yasadışı yönüne vurgu yapmaktaydı.
Buna göre her üyenin silah kullanma eğitiminden geçmesi ve kendine ait
silahı olması gerekmekteydi16. Üyeler silah olarak yanlarında en azından
bir revolver ve bir süngü bulundurmakla yükümlüydü17.
Hınçak Cemiyeti kendisini sosyal demokrat olarak tanımlamıştır. Bu
dönemde sosyal demokratlık daha Marksizan bir içeriğe sahipti. Hınçakların sosyal demokratlığı da Marksistliklerinden geliyordu. Marksizm’in
eşitlikçi çağrısı ve ütopyacılığından etkilenenler arasında Ermeni grupları da bulunmaktaydı. Hınçaklar da öncelikle sınıf bilinci temelinde
çalışarak bir Ermeni proletaryası yaratmaktan söz ediyorlardı. Ne var
ki Ermenilerin birinci önceliği sınıf mücadelesinden ziyade ulusçuluğa
verdiği anlaşılmaktadır18. Sosyalizm, içine doğduğu 19. yüzyılın egemen
milliyetçiliğine karşı enternasyonalist bir özellik gösteriyordu. Klasik
anlayışta ulusal ayrımlar kültürel özgüllükler olarak değerlendiriliyor,
hangi devletin uyruğu olursa olsunlar bütün dünya işçilerinin sınıfsal
13 Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, C.17, Belge No.16; C.18, Belge No.79.
14 18 Mayıs 310 (30 Mayıs 1894) Tarihli Bitlis Vilayetinden Varid Olan Telgrafname
için bkz. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:713/16; 1894 Tarihli Atina Sefaretinden
Hariciye Nezaretine Gönderilen Tahriratın Sûreti için bkz. BOA, HR.SYS., Belge
No:2778/52.
15 Hınçak İhtilâl Tarafdaranın Şube Programı için bkz. BOA, Y.PRK.UM., Belge No:29/36;
Hınçak Teşkilat Nizamnâmesi, Londra 1897, Ermenice’ den aktaran Uras, Tarihte
Ermeniler..., s.437.
16 Hınçak İhtilâl Taraftaranın Şube Programı için bkz. BOA, Y.PRK.UM., Belge No:29/36;
Hınçak Teşkilat Nizamnâmesi, Londra, 1897, Ermenice’ den aktaran Uras, Tarihte
Ermeniler..., s.438.
17 Hınçak İhtilâl Tarafdaranın Şube Programı için bkz. BOA, Y.PRK.UM., Belge No:29/36;
Ermeni Tarih-i Vukuatı adlı rapor için bkz. BOA, Y.EE., Belge No:769.
18 Uras, Tarihte Ermeniler..., s.439-440.
461
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
dayanışmaları esas alınıyordu19. Fakat daha sonraki dönemlerde de
görüldüğü gibi milliyetçilik ve sosyalizm özellikle muhalif konumlarda bulundukları zaman birbirine yaklaşabilmekteydi. Bunun ilginç
bir örneğini de Hınçaklar oluşturmaktaydı. Sosyalizm ile milliyetçilik Osmanlı Devleti’ne ve düzenine karşı olmak noktasında birbirine
yakınlaştırılmıştı.
Bu çerçevede sosyalist olan Hınçaklar bireysel zenginleşmenin
yerini sosyal dayanışmanın alacağı ve sosyal servetin bütün insanların
alabildiğine gelişmesine olanak sağlayacak bir sınıfsız toplum kurma
düşünü paylaşıyorlardı. Onlara göre Osmanlı İmparatorluğu içinde bu
düş; Türkiye, Rusya ve İran Ermenilerinden oluşan İsviçre gibi genel
bir federasyon kurularak gerçekleştirilecekti20. Cemiyet bu hedefi uzak
amaç olarak adlandırmıştı. Hınçaklar programlarında da Ermeni toplumundaki mutlakıyetçi yapıdan, bu sınıfların halklarını sömürmesinden
yakınıyorlardı21. Cemiyetin 1897’de Londra’da basılan siyasî programı
bir dizi sosyalist ilke ve değerlendirmeyi içermekteydi: Her Marksist’in
dediği gibi üretim araçlarının üzerindeki özel mülkiyet ve ücretli emek
ortadan kaldırılmalıydı. İşçiler kendi kendilerini yönetmeliydi. Cemiyetin
büyük çoğunluğunu teşkil eden işçi ve üretici sınıfın, kapitalist, zengin
ve hâkim, küçük bir azınlık tarafından uğratıldığı bütün sömürülerden,
yoksul, köle durumundan tam kurtuluşu, ancak üreticilerin bütün üretim
kuvvet ve vasıtalarına, örneğin, toprak, fabrika, madenlere, bayındırlık
ve ulaştırma ve diğerlerine sahip olduğu zamanda mümkün olabilir.
Üretici sınıfın hürriyeti, bütün insanlığın kurtuluşu, genel ve iktisadi
özgürlüğü demektir. Bugünkü medeni insanlığın, sosyal kapitalizm
adı verilen teşekkül şartlarının gelişimi alanında, tarz ve usullerinde,
fikri ve maddi unsurlar üzerinde, mülkiyet hususunda, tabii olarak
yeni bir şekil doğmuş ve gelişmiştir. Bu yeni şekilde, üretimin bütün
vasıtalarının ve üretim veriminin kolektif, ortak ve genel olmasıdır. Bu
19 Mete Tuncay, “Cumhuriyet Öncesi Sosyalist Düşünce”, Tanzimat ve Meşrutiyet’in
Birikimi Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce, C.1, İstanbul 2002, s.296.
20 Hınçak İhtilâl Güruhunun Kanunname-i Esasisi için bkz. BOA, Y.MTV., Belge
No:74/84; Turabian, “The Armenian Social..., s.3.
21 Hınçakyan Sosyalist Fırka-i İhtilâliyyesi Programı için bkz. BOA, Y.PRK.AZN., Belge
No:16/4; Hınçakyân (Sosyalist) İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsisi için bkz. BOA,
Y.MTV., Belge No:74/84; Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti
Nizamnâme-i Esasisi, Dersaadet 1325/1909 için bkz. BOA, DH.SYS., Belge No:53/3;
Uras, Tarihte Ermeniler..., s.435.
462
Arş. Gör. Özlem KARSANDIK
surette onlar üretici kitlenin genel ve ortak malı olacaktır22. Hınçakyan
Sosyalist Fırka-i İhtilâliyesi Programı’nda da benzer ifadeler yer almaktadır23. II. Meşrutiyetin ilanından sonra Cemiyetler Nizamnamesi’ne
göre 1909’da İstanbul’da basılan Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat
Hınçakyan Cemiyeti Nizamname-i Esasisi adlı programı da aynı ilke ve
görüşleri yinelemiştir24.
Hınçaklara göre uzak amacın gerçekleştirilmesi için öncelikle yapılması gereken yakın amaçlar da bulunulmasıdır: Hınçaklara göre mutlakıyet idaresine mensup sınıflar yok edilmelidir. Ermeni halkı kölelik
koşullarından çıkarılarak yönetime katılması sağlanmalıdır. İktisadi
ve kültürel gelişmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. İşçi sınıfının eğilimlerini ve isteklerini serbestçe söyleyebilmeleri için siyasal
ortam hazırlanmalıdır. Doğal olarak proleterya ile ilgili bolca hükümler
bulunmaktaydı: Ağır çalışma şartları iyileştirilmeli ve işçi sınıfı bilinci
yayılmalıydı25. Cemiyetin yakın amacının gerçekleştirilebilmesi ancak
Osmanlı Devleti’nde çalışılması ile mümkündü; Hınçaklar da bunu
yaptılar. Osmanlı Ermenilerine yönelmek için bir dizi yakınma ileri sürüyorlardı: Osmanlı Devleti kötü yönetiliyordu. Bu süreç içinde Ermeniler
de bu kötü ve baskıcı yönetimden olumsuz etkilenmişti. Üstelik ünlü
93 Harbi sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması ayrılıkçı Ermeniler
için bulunmaz bir fırsat olmuştu26.
Cemiyete göre yakın amaca ulaşmanın tek yolu ihtilaldi. Programları
da bu ihtilalci tutumu yansıtıyordu: Türkiye Ermenistanı’ndaki yönetim
alt üst edilmeli, değiştirilmeli, isyan edilmeli idi. Cemiyet, ihtilalinin
22 Hınçak Komitesinin Siyasi Programı, Hınçak Matbaası, Londra 1897, Ermenice’den
aktaran Uras, Tarihte Ermeniler..., s.432.
23 Hınçakyan Sosyalist Fırka-ı İhtilâliyyesi Programı için bkz. BOA, Y.PRK.AZN., Belge
No:16/4.
24 Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamnâme-i Esasisi,
Dersaadet 1325/1909 için bkz. BOA, DH.SYS., Belge No:53/3.
25 Hınçakyan Sosyalist Fırka-i İhtilâliyyesi Programı, BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:16/4;
Hınçakyan (Sosyalist) İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsisi için bkz. BOA, Y.MTV., Belge
No:74/84; Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamnâme-i
Esasisi, Dersaadet, BOA, DH.SYS., Belge No:53/3; Uras, Tarihte Ermeniler...,
s.433.
26 Hınçakyan Sosyalist Fırka-i İhtilâliyyesi Programı, 1313/1896 için bkz. BOA, Y.PRK.
AZN., Belge No:16/4; Hınçakyân (Sosyalist) İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsisi için
bkz. BOA, Y.MTV., Belge No:74/84; Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamnâme-i Esasisi, Dersaadet 1325/[1909, BOA, DH.SYS., Belge
No:53/3; Uras, Tarihte Ermeniler..., s.435.
463
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
nasıl gerçekleştirileceği başka bir ifadeyle yöntemini de programında
net olarak ifade etmiştir. En belirgin yöntem propaganda ve terördür.
Bunların gerçekleştirilmesine yönelik akıncı alayları, genel ihtilal, isyan
alayları gibi teşkilatların oluşturulması yer almaktadır. Cemiyet öncelikle küçük isyanlar çıkarmayı planlamıştır. Genel isyan içinse uygun
zamanının beklenmesi kararlaştırılmıştır. Cemiyete göre uygun zaman
Osmanlı Devleti’nin herhangi bir devletle savaşta olduğu dönemdi27.
Cemiyet amacına ulaşmak için Osmanlı’da bulunan diğer halkları da
etkilemeye çalışmalıydı. Örneğin aynı baskılara muhatap olan Kürtlerle
işbirliği yapılmalıydı. Ayrıca tüm Hıristiyanlar ortak düşman Osmanlı
Devleti’ne karşı birlik içinde olmalıydı28.
Görüldüğü gibi cemiyet illegal bir yapıda iken hazırladığı program ve Kanun-ı Esasisi’nde yakın ve uzak amacını belirlemiş, bunları
gerçekleştirmek için izlenecek yöntemler üzerinde durmuştur. Ayrıca
mücadelelerinin haklılığını ortaya koymak için Osmanlı Devleti’nin
Ermenilere uyguladığı baskıyı dile getirmiştir. Ancak meşrutiyetin
ilanından sonra legalleşen cemiyetin programının da bu yönde değiştiği görülmektedir. Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’da basılan
programında kendisini Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan
Cemiyeti olarak tanımlamaktadır29. Bu programda da sosyalizme vurgu
yapmaktadır. Ne var ki ihtilalcilik kaldırılmış, program meşruti rejimin
gereklerine uydurulmuştur. Talepler demokratik gözükmektedir. Örneğin işçi sınıfının ve Ermenilerin eğilimlerini ve isteklerini serbestçe
söyleyebilmeleri ve gerçekleştirebilmeleri için adem-i merkeziyetçi
düzenlemeler öngörülmüştür. Bu daha liberal ve legal programa göre
kaza sancak ve nahiyelerde müstakil idare meclisleri oluşturulmalı ve
bu meclislerin üyeleri seçimle belirlenmeliydi. Ayrıca yayın yapma ve
27 Hınçakyan Sosyalist Fırka-i İhtilâliyyesi Programı, 1313/1896 için bkz. BOA, Y.PRK.
AZN., Belge No:16/4; Hınçakyân (Sosyalist) İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsisi için
bkz. BOA, Y.MTV., Belge No:74/84; Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamnâme-i Esasisi, Dersaadet 1325/1909 için bkz. BOA, DH.SYS.,
Belge No:53/3; Uras, Tarihte Ermeniler..., s.436.
28 Hınçakyan Sosyalist Fırka-i İhtilâliyyesi Programı, 1313/1896, BOA, Y.PRK.AZN.,
Belge No:16/4; Hınçakyân (Sosyalist) İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsisi, BOA.
Y.MTV., Belge No:74/84; Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti
Nizamnâme-i Esasisi, Dersaadet 1325/1909, BOA, DH.SYS., Belge No:53/3; Uras,
Tarihte Ermeniler...,, s.436.
29 Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamnâme-i Esasisi,
Dersaadet 1325/1909, BOA, DH.SYS., Belge No:53/3.
464
Arş. Gör. Özlem KARSANDIK
cemiyet kurmadaki yasaklar kaldırılmalıydı. Bunun yanı sıra işçiler
için 8 saatlik çalışma, aralıksız 42 saat hafta sonu izni, fazla mesainin
gönüllü olması öneriliyordu. Dönemine göre ileri sayılabilecek istekler
arasında, çocuk işçi çalıştırılması ile ilgili sınırlamalar, kadınlara ücretli
doğum ve süt izni sağlanması da bulunuyordu.
Hınçaklar politik hedeflerini gerçekleştirmek için Osmanlı Ermenilerinin siyasî, toplumsal ve ekonomik güçlüklerini propaganda aracı olarak
kullanmaktaydılar. Cemiyet Ermeni davasının çözümünün Avrupa’nın
desteğinin sağlanmasında olduğunun farkındaydı. Avrupa kamuoyunu
harekete geçirmenin öncelikli yolu Osmanlı Devleti’nde Ermenilerle
ilgili isyan ve karışıklık çıkartmaktı. Cemiyet, bu isyan ve karışıklık
ortamında Osmanlı Devleti’nin Ermenilere karşı olumsuz tutumundan rahatsızlığını da her fırsatta dile getirmekteydi. Örneğin Hınçak
Cemiyeti’nin Amerika şube başkanı Nişan Karabetyan’ın bir röportajı
örgütün propaganda tarzı hakkında ilginç bilgiler vermektedir:
Ermenilerin Türk, Kürt ve Çerkezler elinden çektikleri hak-ü meşak
hariç ez- tasavvurdur. Zevc ve hemşerilerinin ırz ve namusuna
tasallut edilmekte ve haneleri gasb ve ve garât ve papazları katl
ve itlaf olunmaktadır. Bu hareketler tebaii hristiyanesini ….. edeceğini taahhut etmiş olan hükümet-i seniyyenin muvaffakiyetiyle
vukua bulmaktadır. Bundan üç ay evvel Kayseriye civarında mollalar
ahali-yi Hıristiyanları katl ve mallarını yağmaya teşvik ettiklerinden
Hıristiyanları katliam etmek üzere mutaassıp İslamlar tarafından
umumu bir kıyam vuku buldu. Mollalar hükümetten bir miktar
tüfenk tedarik ve bunları camilere ihtar ettiler. Hükümet-i seniyye
teba-ı hıristiyanesini muhafaza ve himaye arzusu bulunmuş olsaydı
Hıristiyanların malını sirkat ve kendilerini katl ve telef etmek günah
olmadığı yolunda ircaa-yı vaaz ve nasihattan imamları etmez miydi.
Bundan başka mollaların erbab-ı kıyama tevzi içün hükümetten
esliha istihsal edebilmeleri gariptir.Hükümet ahalisinin terfiye-i malı
te’min-i rahatı içün hiç bir teşebbüste bulunmuyor (…)30.
Bu örnekte de görüldüğü gibi cemiyet Osmanlı Devleti’nin Ermenilere baskı yaptığını, onları öldürdüğünü, işkence yaptığını, mallarına el
koyduğunu örneklerle anlatan yazıları Avrupalı devletlere göndermek30 Hafiye Memurları Tarafından Boston Baş Şehbenderliğine Gönderilen Rapor, 20
Şubat 1894, BOA, HR.SYS., Belge No:2830/9.
465
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
teydi. 1896’da cemiyet bu yönde hazırladığı bir yazıyı İngiltere, Almanya,
İtalya elçiliklerine ve Fransa Maslahatgüzarlığına göndermişti31.
Ancak belgelerden anlaşıldığı kadarıyla Cemiyet bu yazılardan da
istediği sonucu alamamıştı. Bu durum Cemiyeti yeni yöntemler aramaya itmişti. Örneğin 1898’de Londra merkez başkanı Kehya/Kehriyan
Cenevre’ye giderek burada bulunan Hınçak Cemiyeti üyeleri ile görüşme
yapmıştı. Görüşmelerde yine Osmanlı Devleti’nin Ermenilere uyguladığı
baskılar dile getirilmişti. Osmanlı Devleti’nin Berlin Antlaşmasının 61.
maddesinde söz vermiş olduğu ıslahatları gerçekleştirmediği gibi böyle
bir niyetinin de olmadığı vurgulanmıştı. Bu toplantıda Avrupalı devletlerle iletişimin elçilikler yerine dışişleri bakanlığıyla sağlanması gibi
kararlar da alınmıştı. Ayrıca Osmanlı Devleti içindeki muhalefet kanadıyla da işbirliği yapmanın yolları aranmıştı. Aynı toplantıda bu iş için
Kehya/Kehriyan’ın görevlendirilmişti32. Görüldüğü gibi cemiyet Osmanlı
Devleti’nin uygulamalarından son derece rahatsızdır. Bu durum onlara
göre çözülmesi gereken bir sorundur. Bu sorunda Osmanlı Devleti’nin
yapmayı vaat ettiği ıslahatlarla değil, ancak bağımsızlıkla çözülebilir.
Ancak tüm bunlara rağmen söz konusu olan muhtariyet olduğunda,
tercih edilen Osmanlı Devleti’dir.
Cemiyet, örgüt yapılanması içinde her birimin kendi ihtiyacını
karşılayabileceği bir mekanizma oluşturmaktaydı. Her yeni üyenin
üyelik şartları gereğince bir kereye mahsus olmak üzere maddî geliri
oranında bağışta bulunması, bunun yanı sıra üye sürekli aidat ödemek
zorundaydı. Cemiyet, kendi mekanizması içinde sağladığı bu gelirlerin
dışında da malî kaynak yaratmaktaydı. Bunlardan ilkini Ermeni halkı
oluşturmaktaydı. Halktan alınan yardımlarda gönüllülük önemli değildi.
Kişinin Ermeni olması yardım talebinde bulunulması için yeterliydi.
Cemiyet nakdî ödemelerin yanı sıra aynî olarak da yardım toplamaktaydı. En önemli aynî yardım hiç şüphe yok ki silah sağlanmasıydı.
İsyanlar için silah zorunlu bir malzemeydi. Nitekim cemiyet, üyelerinin
silah edinmesini şart koşmuştu. Yurt dışındaki birimlerinden sağladığı
silahları Anadolu’da dağıtmaktaydı. Silahların taşınmasında güvenliği
31 İngiltere, Almanya ve İtalya sefirleriyle Fransa maslahatgüzarına Ermeni milleti
namına Hınçakist Komitesi Tarafından ita olunan varaka-ı matbuanın tercümesidir, 10 Eylül 1896. BOA, HR.SYS., Belge No:2860/31.
32 1898 Tarihli Londra Sefaretinden Hariciye Nezareti’ne Gönderilen Tahrirat için bkz.
BOA, HR.SYS., Belge No:2839/23.
466
Arş. Gör. Özlem KARSANDIK
ve kolaylığı açısından deniz yolu tercih edilmekteydi. Silah dağıtımı
Erzurum, Van, Bitlis, Siverek, Trabzon, Samsun, Adana, Maraş, Antep,
Bursa, İzmit, Adapazarı ve İstanbul’da kurulan silah dağıtım merkezlerinden yapılmaktaydı. Silah ve cephanenin saklanmasında cemiyetin
belirlediği Ermeni kiliseleri, manastırlar ve mezarlıklar kullanılmaktaydı33. Cemiyet, Osmanlı dışındaki birimlerinden sağladığı silahların
yanı sıra burada da silah üretmekteydi. Silah üretim merkezleri olarak
kilise mahzenleri kullanılmaktaydı. Buralarda üretilen silahlar cemiyet
üyeleri tarafından gerekli yerlere ulaştırılmaktaydı. Hınçak Cemiyeti’nin
silahlanması ve maddî kaynakların sağlanmasında en büyük katkı payı
şüphesiz düvel-i muazzamanındı. Bunlardan özellikle de Rusya yardımı
ayrıcalıklı bir konumdaydı.
Hınçak Cemiyeti, ihtilali gerçekleştirmek için silahlı eylem yoluyla
isyan çıkarmayı hedeflemekteydi. İsyan için öncellikle Ermeni halkının
harekete geçirilmesi gerekmekteydi34. Cemiyet bunu sağlamak için
tahrik ve terör yöntemini kullanmayı planlıyordu. Tahrik yöntemiyle
halk düşman olarak tanımlanan Osmanlı’ya karşı kışkırtılarak misillime hareketinden yaralanılacaktı. Terör yöntemi ise, halkı korumak
ve Hınçak Programına güven duymasını sağlamak için kullanılacaktı.
Terör yöntemi ise, halkı korumak ve Hınçak programına güven duymasını sağlamak için kullanılacaktı. Cemiyetin programında da bu iki
yöntem net olarak ifade edilmekteydi. Örneğin görevleri aşağıdaki
şekilde tanımlanan tahrik amaçlı naşirler ve muharrikler adında gruplar
oluşturulması kararlaştırılmıştı:
Propagandörler nâşirler
Propagandların vezâ’if-i gâ’iyyesi: Başlıca her bir sınıf cemâ‘at ve
ahâlî arasında efkâr-ı ihtilâliyyeyi alevlendirerek her tarafa neşr ve
işâ‘a eylemek ve istiklâliyyet-i milliyye ile vâsi‘ ve avâm-pesendâne
bir hürriyyet-i siyâsiyyeye olan ihtiyâçlarını kendilerine anlatmak ve
sosyalist inkılâbât ve ıslâhâtını icrâ ve bunların tarîk-i icrâ’iyyesini
beyân ve inbâ eylemek. Ve esbâb-ı esâsiyye-i ihtilâliyyeyi ve cemâ‘atın
33 İlter, Türkiye’de Sosyalist Ermeniler..., s.49.
34 İhtilâl balada zikr olunan mekasıda vasıl olunmaklığa bir zarı’a hüsn olduğundan
Türkiye Ermenistan’ında el-halet-ü hazi görülmekte olan avam-ı nasın halini cemaati
isyâna davet ederek icbaren tebdil ve tağyir etmeli. Hınçakyân İhtilâl Gürûhûnûn
Kânûn-i Esâsisi, BOA, Y.MTV., Belge No:74/84.
467
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
şimdiki hâline göre ihtilâl ve isyanda ne türlü davranabileceğini
öğretmek. Ve ihtilâlden sonra hâsıl olacak ahvali evvelce haber
vermek ve bunları yukarıda beyan olunduğu vechile kendilerine
lâyıkıyla tefhim eylemekdir.
Ekîd-i esyâ muharrikler
Bunların vezâ’if-i gâ’iyyesi: Cemâ‘atın sönmüş rûhunu tekrâr canlandırarak düşman aleyhine teşvîk etmek ve her yerden vukû‘a
gelen mezâlimden bi’l-istifâde cemâ‘atı hükûmete karşı tahrîk
eylemek ve mu‘âmelât-ı hasmâne ve cebriyye ve tazyîkiyye ve zulmiyye vukû‘unda cemâ‘atın müdâfa‘asında bulunmak ve harekât-ı
nâ-merziyye vukû‘unda cemâ‘atı ayağa kaldırmak ve her fırsattan
istifâde ile hükûmetden ıslâhât talebinde bulunmak ve vergi vermemek ve hükûmet aleyhinde sâir gûnâ nümâyişlerde bulunmak35.
Terör yöntemi de dehşet-i küllî yaratmak olarak tanımlanmaktaydı:
Bunların gâye-i vezâ’ifi: Cemâ‘at taht-ı tazyîkde bulunduğu vakit
muhâfaza etmek ve fikir ve rûhunu canlandırmak ve aralarına
tohum-ı ihtilâl saçmak ve zuhûr edecek ihtilâli her tarafa yaymak
ve cemâ‘atı hükûmete karşı bilâ-prova protesto ettirmek ve cemâ‘atın
her hâlde nâ’il-i muvaffakiyyât olacağı zannını dâimâ takviye eylemek
ve ihtilâl işlerini terakkî ettirerek hükûmetin kuvvet ve azametini
kırmak ve kendisini dehşet-i küllî içinde bırakmak ve me’mûrîn-i
hükûmet arasında bulunan Türk, Ermeni; bi’l-umûm câsûs ve hafiyye
gibi eşhâs-ı mazarrayı mahv ve telef eylemek36.
Cemiyet bu yöntemlerle Osmanlı Devleti’ni terorize etmeyi de amaçlamaktaydı. Böylece Osmanlı Devleti’nin saygınlığı azaltılacak ve tam
anlamıyla dağıtılması için çaba harcanacaktı. Tabi terörist taktiklerin
tek odak noktası Osmanlı Devleti değildi. Cemiyet, Osmanlı Devleti
adına çalışan Ermenileri de yok etmeye çalışmaktaydı37.
35 Hınçakyân Sosyalist Fırka-i İhtilâliyyesi Programı, 1313/1896 için bkz. BOA,
Y.PRK.AZN., Belge No:16/4.
36 1313/1896 tarihli program için bkz. BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:16/4.
37 Nalbandian, The Armenian..., s.110-111; 1311/1894 Tarihli Zaptiye Nezaretinden Hariciye Nezaretine Gönderilen Yazı için bkz. BOA, A.MKT.MHM., Belge
No:627/2.
468
Arş. Gör. Özlem KARSANDIK
Propaganda aracı olarak da basın tercih edilmekteydi. Basın yoluyla
Ermeni halkı kendilerince kutsal davalarına inandırılmalıydı. Bunun
için Hınçak Gazetesi önemli bir araçtı. Hınçak Gazetesi’nde Zeytunluları
isyana çağıran Ermeni Cemaatine Davet başlıklı bir yazı cemiyetin propagandası için iyi bir örnektir:
Ermeni Cemaatine Davet
Ey Ermeni cemaat bu hal-i buhranda sana hitaben söyleyen sadâ sana
maruf sadâlardandır. Yani Zeytinlilerin sadâsıdır ki cümle Ermeni
ahalisini esaret ve müzayakasından kurtarmak üzere seni kendisine
yardıma davet ediyor. Zeytinliler yüreklerinin cümle kuvveti ve
cesaretiyle alçak ve mekruh bir hükümete karşı isyan edip seni de
kendileriyle beraber isyana davet ediyorlar. Zeytinli Ermeniler üzerinde olan esaret ve boyunduruğu ve zinciri kırmak için muhabere
edecekler. Ey sevgili biraderler vahşi düşmanınız çok senelerden beri
başımıza ateş ve alev yağdırıyor şimdi biz onu kendi başına yağdırmak istiyoruz. Zira her bir ömre ve müstakil ve müsterih bir hale
gelmenizi muhtaç görüyoruz. Biz Ermenilik ve Adana vilayetinin ve
Zeytun’un ve Hınçakyan ihtilâlci fırkasının mukaddes bayraklarını
yüksekte saklamak istiyoruz. Ol Hınçak fırkasının bayrağı bir altı
yedi seneden beri Ermenilerin halas için her bir harpte mustakilâne
sallanmaktadır. Harbi bu fırka başlattı. Ve şimdiye değin azap ve
işkence tarikte olarak ol harbe devam etmektir. Ey Adana vilayetinin Ermeni cemaati biz Zeytunlular ki bi’l-vukuaat harbe girip kan
dökmüşüz. Şimdi Hınçakyan fırkasına meyl olup Ermenistan’da ve
Adana vilayetinde meskûn Ermenilerin istiklaliyet ve hürriyetine
iktiza eden şeyi istihsal etmek üzere harp ve kan meydanına inerek
Ermenistan’da dökülmüş yüz binlerce masum kanların namına olarak
sizi bize yardım ve muavenete davet ediyoruz asla fütur götürmeyip
arslan gibi bize el veriniz. Ve ileri gidelim Ermeniliği hür görmek için
kanımızın son katresini bu mukaddes ırakı üzerine dökmeyi tashih
edip muhayye bulunuruz. Evet ya hürriyet-i milli ya ölmeliyiz öyle
ise yardım yardım yaşasın Ermenistan ve Ermenilik yaşasın Adana
ve Zeytun yaşasın Hınçak fırkası yaşasın hürriyet ve ihtilal haydi
ileri ey Zeytun ve Adana Ermeni cemaati38.
38 Hınçak Gazetesinin Tercümesidir, 28 Zilhicce 1313/10 Haziran 1896, BOA. Y.EE.,
Belge No:131/40; Cemiyet halkı etkilemenin yanı sıra örgüt üyelerinin birbirlerini
telkin edici mektuplar göndermekteydiler. 1896 Tarihli Aşıkyan’ın Londara’dan
469
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Cemiyet bu tür yazılarla, yıllardır süren esarete son vermeyi vaat
etmekteydi. Bunun için de Ermeni halkı yardıma çağrılıyordu. Cemiyet
üyeleri bu dava için kendini feda etmeye hazırdı39. Tabi aynı fedakârlık
halktan da beklenmekteydi. Bu gibi yazılar örgütün genel sloganı olan
Yaşasın Hınçak!, Yaşasın Ermenilik / Ermenistan, Yaşasın Hürriyet cümleleriyle bitirilmekteydi.
Cemiyet, halkı etkilemek için Osmanlı Devleti’nin Ermeni halkına karşı olumsuz tutumunu özellikle vurguluyordu. En çok üzerinde
durulan nokta Ermenilerden alınan ağır ve haksız vergilerdi40. Ayrıca
Cemiyet, davalarının haklılığını ortaya koymak için merkezlerinin bulunduğu yerlerde risale olarak adlandırılan kitapçıklar da yayınlatmıştı. Bu
kitapçıklarda genellikle Osmanlı hükümetinin Ermenilere uyguladığı
baskılar, işkenceler anlatılıyordu41. Daha önce de değinildiği gibi cemiyet Avrupa’nın desteğini almaya çalışmakta ve isyanlarını bu yönde
gerçekleştirmekteydi. Avrupa’ya sesini duyurmakta ve haklılığını ifade
etmekte de basının kullanılması kaçınılmazdı. Cemiyet, Avrupa basınında kendisini tanıtma konusunda başarılıydı42. Ne var ki Avrupa’nın
girişimleri cemiyeti tatmin etmemişti. Belgelerden, cemiyetin zaman
zaman kutsal davalarına yalnız devam etme kararı aldığı ve söylemini
bu yönde değiştirdiği anlaşılmaktadır43.
39
40
41
42
43
470
Van’da Manuk ve Karabat’e Gönderdiği Mektup için bkz. BOA, A.MKT.MHM.,
Belge No:536/24-12.
Üyelerin gönderdiği mektupta şu dizeler yer almaktadır: Taştan daha berk bir
yüreğimiz olmalıdır / Esir kalmak bizim için artık büyük bir ayıptır / Ey kahraman
Ermeni artık uyanmalısınız / ve hayatınızdan teşvik olunup kılıç ve esliha ile alçak
Türk’e karşı yürüyünüz / Yarab kalbimize şecaat ilka eyle / Şöyle ki ismimiz ebeden
parlasın / (….) / Bila havf ileri yaralım / vatanımızın redd-i hali silahımız olsun
/ ve hedef maksadımız / Ermenista’nın hürriyeti / yahut ölmesi olsun. Hınçak
Üyesi Miradarki’nin Mektubundan. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:536/24.
Hınçakyân (Sosyalist) İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsi, BOA, Y.MTV., Belge
No:74/84.
Hınçak Cemiyetinin Amerika Şubesi Tarafından Basılan Risale, 24 Zilkade 1310/9
Haziran 1893 için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:72/82; 30 Mart 1895 Tarihli
Waşington Sefaretinden Hariciye Nezaretine Gönderilen Tahrirat için bkz. BOA,
HR.SYS., Belge No:2830/51; 1894 Tarihli Waşington Sefaretinden Hariciye Nezaretine Gönderilen Tahrirat için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:2830/31.
1896 Tarihli Waşington Sefaretinden Hariciye Nezaretine Gönderilen Tahrirat
için bkz. BOA. HR.SYS., Belge No:2856/6.
Hınçak Cemiyetinin Amerika Şubesi Tarafından Basılan Risale, 24 Zilkade 1310/9
Haziran 1893 için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:72/82.
Arş. Gör. Özlem KARSANDIK
Dönemin uluslararası koşullarının da giderek Ermeni amaçları
için bir fırsat oluşturması nedeniyle ve ön hazırlıklar da tamamlanmış
olduğundan, şimdi sıra Avrupa kamuoyunu harekete geçirecek geniş
çaplı isyanların çıkarılmasına gelmişti. Bu isyanların tüm Ermeni örgütlerin dayanışması içinde gerçekleştirilmesine özen gösterilmişti. Zaten
1890’da Taşnaklar Ermeni cemiyetlerinin birlikteliği için girişimde
bulunmuşlardı. Hınçakların da bu oluşum içine yer almasına çalışılmaktaydı. Kısa süre de olsa gerçekleşen bu birleşme süresinde 20 Haziran
1890’da Avrupa kamuoyunun ilgisini çeken Erzurum Olayını daha
sonra Musa Bey Olayını gerçekleştirmişlerdir. Taşnaklarla birlikteliğin
yürümemesi nedeniyle Hınçaklar tek başına da isyanlar çıkarmıştı. Bu
doğrultuda Hınçak Cemiyeti’nin ilk bağımsız eylemi 1890 yılındaki
Kumkapı Gösterisi’dir. Cemiyetçe, büyük isyanların dışında propaganda
amaçlı yerel bir takım olaylar da çıkarılmaktaydı. Bu nitelikteki isyanlar 1892-1893’de özelikle de Kayseri, Develi, Yozgat, Çorum, Merzifon, Aziziye bölgelerinde yoğunlaşmıştı. Bu isyanları yöneten merkez
Merzifon’du44.
Kumkapı gösterisinde istenilen sonuç alınamamış, bunun üzerine
cemiyet, 1894’te Sason’da isyan girişimlerine başlamıştı. 1895’de ise
Babıâli baskını düzenlenmişti. Yine aynı yıl Zeytun isyanı gerçekleştirilmişti. Zeytun isyanı, Hınçakların en önemli ve sonuncu büyük eylemiydi.
Bu tarihten sonra cemiyetin ikiye ayrılmış olması etkinliğini de azaltmıştı. Bu süreçten sonra cemiyet Anadolu’da çeşitli isyanlar çıkarmış,
ancak bu isyanların hiç biri bu kadar büyük çapta olmamıştır.
Sonuç olarak Hınçaklar uzak amaçlarına ulaşma konusunda başarısız
görünmektedirler. Ermeni toplumunu da tam olarak temsil edememişlerdir. Ancak Batı, Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenileri
uyandırmada çan işlevini görmeyi başarmışlar ve Ermenilerin uluslaşmasına öncü olmuşlardır. Ne var ki bu çalınan çanların insanlar arasında
bir birlik çağrısından ziyade, trajik gelişmelerle sonuçlanan çatışmalara
ve ayrılıklara çağrı yaptığını tarihsel gelişmeler göstermiştir.
44 Bu merkezin başkanı Merzifon Amerikan Kolejinde öğretmen olan Karabet
Tomayan’dır. Uras, 1976, a.g.e, s.464.
471
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
BİBLOGRAFYA
1.Arşiv Vesikaları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
A.MKT.MHM.
DH.SYS.
HR.SYS.
Y.PRK.AZN.
Y.MTV.
Y.PRK.TKM.
Y.EE.
Y.PRK.UM.
:536/24, 538/14, 546/2, 546/27, 627/2, 627/3, 646/5,
671/8, 713/16, 729/11, 746/30, 749/17.
:53/3, 65/2.
: 72/82, 546/27, 2772/23, 2777/6, 2778/52, 2782/2,
2785/2, 2789/8, 2830/6, 2830/9, 2830/13, 2830/51,
2836/32, 2839/23, 2856/6, 2860/31.
:16/4.
: 74/84, 107/3,
:38/62, 39/3.
:769, 131/40; 130/40-7/1,
: 29/36, 47/141,
2.Tetkik Eserler
Adıyeke, Nuri, “Islahat Fermanı Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi
ve Gayrimüslimlerin Yaşantılarına Dair”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara 2000.
Ortaylı, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Hil Yayıncılık, İstanbul 1983.
Adıyeke, Ayşe Nükhet, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı (1896-1908), Türk
Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2000.
Turabian, Hagop, “The Armenian Social-Democratic Hentchakist Party”, Paris
1916.
Nalbandian, Lousie, The Armenian Revolutionary Movement, University of California
Pres, Berkeley 1963.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987
İlter, Erdal, Türkiye’de Sosyalist Ermeniler ve Silahlanma Faaliyetleri, Turan Yayıncılık,
Ankara 1995.
Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, C.17-18.
Tuncay, Mete, “Cumhuriyet Öncesi Sosyalist Düşünce”, Tanzimat ve Meşrutiyet’in
Birikimi Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce, C.1, İstanbul 2002.
472
Özlem ŞAHİN
AYASTEFANOS VE BERLİN ANTLAŞMALARI’NIN
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİ AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Özlem ŞAHİN
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Öğrencisi,
Talas/Kayseri-TÜRKİYE Tlf.:0 536 9796048,
473
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
III. yüzyılda başlamış olan Türk-Ermeni ilişkileri, Selçuklular döneminde
yoğunlaşmış, Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde ise zirveye ulaşmıştır.
İki topluluk arasındaki ilişkiler döneminin hiçbir evresinde Ermeniler ait
herhangi bir siyasî teşkilatlanma veya oluşumu söz konusu olmamıştır. Türklerin millî ve devlet teşkilatı geleneğinden kaynaklanan hoşgörü içerisinde
Anadolu’da kendilerine yaşam alanı bulan Ermeniler, daha önceden egemenlikleri altında yaşadıkları hiçbir devletten böyle bir ortam bulamamışlardır.
Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren batılı devletlerin Osmanlı
toprakları üzerindeki çıkarlarının temin edilmesine araç olmaktan kurtulamamışlardır. Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları Ermenilerin batılı güçlü
devletlerin siyasî oyuncağı durumuna gelişinin siyasî arenadaki ilanı olmuştur.
Tebliğimizde bu konu üzerinde durulacaktır.
474
Özlem ŞAHİN
GİRİŞ
Türk-Ermeni ilişkileri III. yüzyılda başlamış bulunmakla birlikte,
bu ilişkiler gerçekte Selçuklular döneminde yoğunlaşmıştır. Fakat
Anadolu’nun Türkleşme sürecinde Doğu Anadolu’da henüz herhangi
bir Ermeni siyasî oluşumu mevcut bulunmamaktaydı. Ermenilerin
büyük kısmı söz konusu dönemde Ortodoks mezhebine yakın olarak
adlandırılan Gregoryen mezhebini benimsemiş ve hatta bu mezhebi
millî dini haline getirmiştir1. Aralarında mezhep farkı bulunan Bizans’ın
tahakkümünden kaçan Ermeniler için Türk-İslam idaresinin getirmiş
olduğu hoşgörü coşkuyla karşılanmıştır2.
Ermenilerin Osmanlı Devleti ile ilk ilişkileri 1326 yılında Orhan
Bey’in Bursa’yı ele geçirmesi ve ardından başkent yapması neticesinde
gerçekleşmiştir. Bizans zulmünden kaçmakta olan Ermenilere kucak
açmış olan Orhan Bey, bunların Anadolu’da ayrı bir cemaat olarak örgüt1
2
Gürsoy Şahin, Osmanlı Devleti’nde Katolik Ermeniler Sivaslı Mihitar ve Mihitaristler,
IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2008, s.25.
Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları, İstanbul 1983,
s.49.
475
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
lenmesine ve Kütahya’da bulunan dinî merkezlerini Bursa’ya taşımalarına müsaade etmiştir. İstanbul’un fethini takiben Fatih Sultan Mehmet
döneminde 1461 yılında ise, Bursa’da bulunan bu Ermeni Piskoposluğu
İstanbul’a nakledilmiş ve böylece Ermeni Gregoryen Patrikhanesi Rum
Ortodoks Patrikliği’ne eşit hale getirilmiştir.
Osmanlı Devleti Müslüman bir devlet olmakla birlikte; tebaası
olan bütün gayrimüslim azınlıkları Allah’ın yeryüzündeki emaneti olarak
değerlendirmiş3 ve bunların ülke teşkilatı içerisinde ayrı birer millet
olarak varlıklarını sürdürmelerinden yana bir politika takip etmiştir.
Osmanlı Millet Sistemi adı verilen, Müslim ve gayrimüslim birçok milleti
içerisinde barındıran, bu sistem içerisinde gayrimüslim tebaa arasında
Gregoryen Milleti olarak yer almış olan Ermeniler, 19. yüzyıla gelinceye
dek Millet-i Sadıka olarak vasıflandırılmış ve Osmanlı Devleti’nde hiçbir
devletin azınlık vatandaşlarına tanıyamayacağı türden imtiyazlar elde
etmişlerdir4.
ERMENİ MİLLET NİZAMNAMELERİNİN
MİLLİYETÇİ FİKİRLERE ETKİSİ
Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıla dek sadık millet olarak telakki
edilmiş ve gayrimüslimler arasında ayrıcalıklı bir cemaat oluşturan
Ermeniler, 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları’nın gayrimüslim
tebaaya getirmiş olduğu olumlu havadan yararlanarak 1841, 1847 ve
1863 yıllarında çeşitli imtiyazlar elde ettikleri nizamnameler yayınlamışlardır.
Söz konusu nizamnameler içerisinde Ermenilere en geniş ayrıcalıklar tanıyan ve Ermeni Anayasası’nın temelini oluşturan nizamname,
1860 yılında meydana getirilmiş olan nizamnamedir. 29 Mart 1863
tarihinde Sultan Abdülaziz tarafından kabul edilmiş olan bu nizamname, Nizamname-i Millet-i Ermeniyan adını taşımakta olup, Ermenileri
neredeyse devlet içinde devlet yani yarı bağımsız bir millet konumuna
getirmişti5.
3
4
5
476
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Y.PRK.HR., Belge No:14/85.
Sabahattin Özel, Millet-i Sadıka Ermeniler, Tasam Yayınları, İstanbul 2005, s.11.
Özgür Sarı, “The Nation Building Process of The Armenians in Eastern Anatolia
and The Role of The Great Powers in This Process”, Rewiev of Armenian Studies,
ASAM Yayınları, Ankara 2004, s.85.
Özlem ŞAHİN
Bu anayasa toplam 99 madde içermekle birlikte, 140 üyeli bir Ermeni
Millet Meclisi’nin oluşturulmasına da zemin hazırlamıştır. Tüm ülke
çapında yaşamakta olan Ermenileri temsil edecek olan bu mecliste;
İstanbul’da bulunan din adamlarından 20 kişi, taşradan 40 kişi ve
İstanbul’da yaşayanlardan ise 80 kişinin yer alması kararlaştırılmıştır.
Ayrıca yine bu anayasa İstanbul Ermeni patriğine cemaat yönetiminde
oldukça geniş yetkiler vermekte ve patrik seçiminden ise bu meclisi
sorumlu tutmaktaydı6.
Bu parlamento ve anayasa neticesinde bağımsız bir cemaat olma
yolunda ilk resmî adımı Osmanlı Devleti nezdinde atmış olan Ermeniler, daha sonraki dönemlerde de dış devletlerin desteği ile bağımsızlık
faaliyetlerine hız vermişlerdir.
ERMENİLERİN 93 HARBİ’NDE RUSLARLA TEMASI
93 Harbi olarak tarihte yerini alan 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde
Rusya hem Balkanlar hem de Kafkaslar’dan ilerleyerek Osmanlı Devleti’ni
iki cepheli bir savaşla karşı karşıya bırakmıştır. Bu savaşta, Balkanlar’da
Gazi Osman Paşa engeline takılan Rus ordusu, Osman Paşa’nın yaralanarak esir düşmesi7 üzerine; önce Plevne düşmüş, ardından Batı
cephesinde Edirne yolu açılırken; Doğu cephesinde Erzurum’a kadar
ilerleme sağlanmıştır.
Rusya, Doğu Anadolu ile Dicle ve Fırat havzasındaki sıcak denizlere
inebilme düşüncesini gerçekleştirebilmek amacıyla, 1828-1829 OsmanlıRus Harbi’nde olduğu gibi 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde bölgede
yaşayan Rus yanlısı Ermenileri destekler görünmeyi, devlet stratejisi
açısından uygun bulmuştur. Aralarında silah ve mühimmat dağıttığı
Ermeniler, savaş süresi boyunca Ruslara lojistik destek sağlamıştır. Bu
durum Ruslara, yıllardır peşinde koştukları siyaseti gerçekleştirme doğrultusunda büyük faydalar sağlamıştır. Ayrıca bu noktada 93 Harbi’nin
kazanılmasında, Rus ordusunda yer alan Ermeni subay ve yöneticilerinin de büyük katkıları olmuştur. Bugün bu gerçek Rusya’nın dahi inkâr
etmediği bir gerçektir8.
6
7
8
Sarı, The Nation Building Process of The Armenians...”.
M. Metin Hülagü, Gazi Osman Paşa, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993, s.232.
Davut Kılıç, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyaseti’nde Eçmiyazin Kilisesi’nin Rolü
(1828–1915)”, Ermeni Araştırmaları Üç Aylık Tarih, Politika ve Uluslararası İlişkiler
Dergisi, S.2, Ankara 2001, s.56.
477
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
93 Harbi, Rusya’ya bir gerçeği açık bir şekilde göstermiştir: Osmanlı
Devleti artık kaçınılmaz sona yaklaşmıştır. Bu dönem içinde Osmanlının
stratejik mevkiler bir başka ülke harekete geçmeden ele geçirilmeli ve
gerekirse bu doğrultuda çeşitli milletler dahi bağımsızlık vaadiyle kandırılarak kullanılmalıdır. Osmanlı pastasından istediği payı koparabilmek
için Balkanlar’da Bulgarlar, Kafkaslarda ise Ermeniler yardım için hedef
kitle olarak seçilmiştir. Bu yardımı sorunsuz bir şekilde temin edebilmek
için başlangıçta her iki millete de bağımsızlık vaat etmiş olan Rusya,
daha sonra kendi tebaası arasında bulunan Ermenileri de etkileyebilir
düşüncesiyle, Ermenilere bağımsızlık vaat etmekten vazgeçmiştir.
93 Harbi’ne kadar Osmanlı Devleti için ciddi bir sorun teşkil etmemiş
olan Ermeniler için bağımsızlık düşüncelerini açıkça ortaya koyabildikleri bu savaş bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Rusya için, 93 Harbi’nde
Osmanlı Devleti karşısında kazanmış olduğu bu zafer Yakındoğu’da
devletlerarası dengeyi kendi lehine olarak değiştirmiştir. Osmanlı Devleti
için ise hem Ermenilerin hem de batılı büyük güçlerin gerçek niyetlerini
açıkça sergilemekten kaçınmamaları açısından önem taşımaktadır9.
AYASTEFANOS (YEŞİLKÖY) ANTLAŞMASI’NDA
ERMENİ MESELESİ’NİN GÜNDEME GELİŞ ŞEKLİ
VE RUSYA’YA SAĞLADIĞI AVANTAJLAR
93 Harbi’nin son devresinde Rus ordusu Osmanlı Devleti’ne bir
ültimatom vermiştir. Buna göre en geç iki gün içerisinde 10-12 bin Rus
askeri Ayastefanos (Yeşilköy)’a yerleşecek ve bu durum Osmanlı Devleti
tarafından sorunsuz bir şekilde kabul edilecektir10. Osmanlı Devleti
bu uyarı dikkate almış ve Rus ordusu, İstanbul Yeşilköy’de karargâh
kurmuştur. Burada 31 Ocak 1878 tarihinde Edirne Mütarekesi adlı bir
ateşkes antlaşması yapılarak Osmanlı-Rus Harbi’ne son verilmiştir.
Edirne Mütarekesi sırasında İstanbul Ermeni Patriği Narses Varjabedyan Eçmiyazin Kataligosluğu aracılığıyla Ermenilerin Rusya’ya vermiş
olduğu desteğin karşılıksız bırakılmaması gerekçesiyle, Yeşilköy’deki
Rus karargâhına kadar gitmiş ve Kont İgnatiyef ile görüşmüştür. Bu
görüşme sırasında Narses Varjabedyan, Doğu Anadolu’da işgal edilen
toprakların Osmanlı Devleti’ne iade edilmeyip; bu bölgenin Ermeniler
9 Rıfat Uçarol, Siyasî Tarih (1789–1999), Filiz Kitabevi, İstanbul 2000, s.344.
10 Uçarol, Siyasî Tarih, s.344.
478
Özlem ŞAHİN
lehine özerk hale getirilmesini istemiş11 ve eğer bu durum mümkün
değilse bile Ermeniler lehine Osmanlı Devleti’ne ıslahat yapma konusunda baskı uygulanması ve ıslahat yapılıncaya kadar Rus ordusunun
bölgeden geri çekilmemesi gerektiğini talep etmiştir. Patriğin diğer
istekleri hariç son isteği ki, Ermenilere ıslahat yapılması meselesi, Rusya
devlet stratejisi açısından uygun bulunmuştur. Bunun altında yatan
sebep Osmanlının Ermeni azınlıklarına yardım etmek değil, Rusya’nın
Osmanlı üzerindeki emellerine daha rahat bir şekilde ulaşmasını sağlayacak yolları oluşturmaktır. Islahat talepleri bahane edilerek Osmanlı
Devleti’nin iç işlerine daha kolay müdahale edilecek ve böylelikle devlet
daha da zayıflatılacaktır.
Kuruluşundan itibaren bir kara devleti görünümü arz etmekte olan
Rusya, bu durumdan kurtularak hem karada hem de denizlerde güçlü
bir devlet olarak adından söz ettirmek istemektedir. I. Petro zamanında
başlayan sıcak denizlere inme isteği bir strateji olarak zamanla daha da
gelişme göstermiş ve 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Hıristiyan
Ortodoksların hamiliği adı altında resmiyet kazanmıştır. Daha sonraki
dönemlerde de Rusya’nın resmî devlet politikası olarak her dönemde
sıcaklığını muhafaza etmiştir. Ayastefanos Antlaşması’na Ermeni meselesinin dâhil edilmesi bu politikanın gerçekleştirilme isteğinin resmî
şeklidir.
Osmanlı Devleti ve Rusya arasındaki savaşa kesin olarak son verecek olan ve 3 Mart 1878 tarihinde ise maddeleri netlik kazanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması’na görünürde Ermeni patriğinin isteği
doğrultusunda ve gerçekte ise Rusya devlet politikasına uygun olarak Ermenilere ıslahat meselesinin ilave edilmesine karar verilmiştir.
Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesi olan bu madde şu hükümleri
içermektedir:
Osmanlı Devleti Kars, Ardahan, Artvin, Doğu Bayezid ve Batum’dan
Soğanlı Dere’ye kadar olan toprakları Rusya’ya terk edecek; Osmanlı
Devleti doğudaki Ermeniler hakkında Ruslara savaş sırasında yaptıkları lojsitik yardım ve destekten dolayı bir takibata geçmeyecek;
bölgede Ermenilerin durumlarını düzeltmek maksadıyla reform-
11 Ergünöz Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896–1916), Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2007, s.83.
479
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
lara girişilecek ve bu hususla ilgili devletlere düzenli olarak bilgi
verecekti12.
Vilayat-ı Sitte olarak adlandırılan doğu vilayetleri sorununa başlangıcını teşkil eden bu madde, Osmanlı Devleti’nin başına böylelikle yeni
bir sorun daha açmış bulunmaktaydı. Antlaşma metninde yer alan bu
madde Osmanlı Devleti’nin içişlerine Rusya’nın tek başına müdahale
etme eğiliminde olduğunu Avrupa’nın diğer devletlerine göstermiştir. Artık Osmanlı Devleti’nin kendi başına toprak bütünlüğünü dahi
koruyamadığını, bu ülkenin dağıtılması gerektiği konusunu gündeme
getirmiştir13. Zira bu antlaşma uygulamaya geçirilseydi; İngiltere’nin
kıta içi üstün konumu Rusya lehine olarak değişim gösterecekti.
Savaş boyunca ve sonrasında Ermenilere yakın görünmüş olan
Rusya14, esasen Balkanlar’da Bulgarların elde etmesi için çaba gösterdiği
geniş imtiyazları, Kafkaslar’da da Ermenilere temin etme eğiliminde
değildi. Zaten Osmanlı sınırları içinde Ermeniler dağınık bir coğrafyada
yaşamakta ve Ermenistan adlı bir coğrafya ise henüz mevcut bulunmamaktaydı. Gerçekte Vilayat-ı Sitte olarak adlandırılan ve 16. maddede
bahsi geçen bu vilayetlerdeki Ermeni nüfusu İstanbul’da ikamet etmekte
olan Ermeni nüfusundan çok daha az sayıdaydı. Sadece bu duruma bakarak bile bu meselenin insanî olmaktan çok siyasî bir mesele olduğunu
anlamak mümkündür.
1820 yılında Anadolu’ya ilk kez ayak basmış olan Protestan misyonerler için, daha sonraki yıllarda hedef kitlesi olarak Ermeniler seçilmiştir. Zaten bu tarihte Gregoryen ve Katolik olmak üzere iki mezhepten
oluşan Ermeniler arasında böylelikle üçüncü bir mezhep daha ortaya
çıkmış ve siyasî birlikleri tamamen parçalanmıştır. Fakat bu parçalanma
haricinde, millî fikirlerin oluşumu noktasında Protestan misyoner
örgütlerin faaliyetleri inkâr edilemez boyutlar taşımaktadır.
Ülkesinin parçalanmasına yol açabileceği gerekçesiyle bağımsız
Ermenistan fikrinden vazgeçmiş olan Rusya, Osmanlı Devleti’ni zayıflatmak amacıyla önce huzursuz bir Ermeni toplumu oluşturup; bunu
12 Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları..., s.83.
13 BOA, Y.PRK.A., Belge No:1/113.
14 BOA, Y.PRK.ZB., Belge No:15/104.
480
Özlem ŞAHİN
desteklemeyi ve sonrasında da amacı doğrultusunda bundan yararlanmayı tercih etmiştir15.
BERLİN ANTLAŞMASI SÜRECİNDE İNGİLTERE’NİN
ROLÜ VE ERMENİ MESELESİ
Ayastefanos Antlaşması’nda elde ettiği haklar ile Rusya’nın kıta
içinde üstün konuma yerleşmesine, dönemin üstün gücü İngiltere’nin
sessiz kalması beklenemezdi16. Dolayısıyla Avrupa devletlerdi arasından
ilk ve en sert tepki İngiltere’den gelmiştir. İkinci sert tepki gösteren devlet ise Avusturya olmuştur. Her iki ülkede Ayastefanos Antlaşması’nın
kabul edilemez hükümler taşıdığını, bu durumun düzeltilmesi gerektiği
ve konunun ancak Avrupa devletlerinin genel katılımında bir konferans
yapılarak çözüme kavuşturulmasının mümkün olduğu düşüncesindeydi.
Ayastefanos Antlaşması’na İngiltere müdahale edilmeseydi; Rus
nüfuzu yayılarak Hindistan sömürgesine giden İmparatorluk Yolu’ndaki
önemli mevkiler ele geçirilebilir ve en nihayet İngiltere’nin bölgedeki
üstün konumu sarsılabilirdi.
1878 yılına dek Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü kendi
stratejisi açısından uygun bularak savunmakta olan İngiltere, bu yıldan
itibaren politika değişikliğine giderek, artık Osmanlı Devleti’nin parçalanmak üzere olduğunu kesin olarak kabul etmiş, yalnız bırakıldığında
kendi başına toprak bütünlüğünü dahi koruyamadığı görülen bu ülkenin
dağıtılması gerektiğini gündeme getirmiş ve hareketlerini bu tarihten
itibaren bu doğrultuda yönlendirmiştir17. Yani son günlerini yaşamakta
olduğu kabul edilen Osmanlı Devleti sınırları içinde, milliyet prensibince
küçük ve güçsüz devletler kurulması gerektiği, bunların İngiliz nüfuzu
altına alınması gerektiği ve böylelikle Rus yayılmacılığının önüne geçilmesi düşüncesi İngiltere’nin Osmanlı Devleti için takip etmesi gereken
temel politikası olarak belirlenmiştir.
Ancak bu politikanın sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için
Ayastefanos Antlaşması’nın uygulamaya girmemesinin sağlanması
gerekmekte idi. Bu düşünce çerçevesinde, Ayastefanos’ta hayata geçiril15 BOA, Y.PRK.MYD., Belge No:9/110
16 BOA, Y.PRK.EŞA., Belge No:21/2.
17 BOA, Y.PRK.A., Belge No:1/113.
481
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
meye çalışılan yanlışlığın ancak uluslararası bir konferansla giderilebileceği konusundaki itirazlar yükselmeye başlamış, bunun üzerine Rusya
geri adım atmak zorunda kalmıştır. Bu durum neticesinde Rusya’nın
Osmanlı Devleti ile tek taraflı olarak imzalamış olduğu Ayastefanos
Antlaşması hükümsüz bir niteliğe bürünmüştür18.
Avrupa kıtasında Ayastefanos’a en sert tepkiyi gösteren ve konumu
itibariyle Rusya tarafından ikazları da dikkate alınmak zorunda olan
tek devlet İngiltere iken, bu devlet Rusya’ya seçim şansı bırakmamıştı.
Rusya, Avrupa devletlerinin katılımında bir kongre toplanmasını kabul
etmeyecek olursa; ya İngiltere ile yeni bir savaşı göze alacak ya da bu
tepkiye boyun eğmek zorunda kalacaktı19. Bu iki seçenekten birini kabul
etmesi gereken Rusya yapılan müzakereler sonucunda İngiltere’ye karşı
savaşı göze alamamış ve kongrenin toplanmasına onay vermiştir.
İngiltere’nin baskısına boyun eğmek zorunda kalan Rusya ile
İngiltere bu uluslararası kongrenin toplanmasından önce kendi aralarındaki pürüzleri giderebilmek ve meselelere İngiltere’nin istekleri
doğrultusunda yeni çözümler getirebilmek amacıyla 3 memorandum
imzalamışlardır. Bu memorandumlarla görünürde Osmanlı Devleti’ne
yardım etmekte olduğu izlenimi uyandıran İngiltere, gerçekte kendi
çıkarları doğrultusunda Rusya’yı dize getirmiştir. İlk memorandumda
Bulgaristan meselesini çözümlemiş, Ermeni meselesinde söz sahibi devlet
konumuna yükselmiş ve Eleşkird-Bayezid vadisinin Osmanlı Devleti’ne
iadesini sağlamış; ikinci memorandumda Boğazlar’daki statünün mevcut
konumu pekiştirilmiş ve üçüncü memorandumda ise Kars, Batum ve
Ayastefanos’ta çizilen doğu sınırının batısına Rusya’nın geçmeyeceğine
dair taahhüt almıştır20.
Bu memorandumlarda Ermeni meselesinde etkin devletlerin rolleri
değişmiş bulunmakla birlikte, Osmanlı Devleti için sorun hala devam
etmekteydi. Ayrıca İngiltere bu memorandumlarla Osmanlı Devleti’ne
yardım ettiğini ve toplanacak olan kongrede de destek vermeye devam
edeceğini iddia etmiş; bedelini ise Berlin Kongresi’nden üç hafta önce
Kıbrıs’ı işgal etmekle ödetmiştir21. Çünkü stratejik açıdan İngiltere
18 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789–1914), Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 2003, s.523.
19 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, s.524.
20 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, s.525.
21 Ayrıntılı Bilgi için bkz. BOA, Y.PRK.A., Belge No:1/113.
482
Özlem ŞAHİN
için oldukça önemli bir konum işgal eden bu adanın geleceği için artık
Osmanlı Devleti’ne güvenilemezdi.
Çoğu meseleyi bu memorandumlarda istekleri doğrultusunda
çözümlemiş olan İngiltere, bu sayede kongrenin 13 Haziran-13 Temmuz
tarihleri arası, bir ay gibi kısa bir sürede, neticelenmesini de sağlamış
bulunmaktaydı. Avrupa devletlerinin genel katılımıyla gerçekleştirilmiş
olan Berlin Kongresi, Berlin Antlaşması’nın 13 Temmuz 1878 tarihinde
imzalanması ile neticelenmiştir. Bu antlaşmada Ermeni meselesinde
söz sahibi devlet konumuna yükselen İngiltere, 1878 yılından itibaren
ıslahat meselesini kullanma noktasında Rusya’nın istediği konuma
yerleşmiş ve çıkarları doğrultusunda Osmanlı Devleti’nin içişlerine
müdahalelerde bulunmaya başlamıştır.
Berlin Antlaşması’na ufak değişikliklerle dâhil edilmiş olan ve Ermenileri ilgilendiren 61. madde şu hükümleri içermektedir:
Babıâli ahalisi Ermeni bulunan eyalatta ihtiyacat-ı mahalliye icap
ettiği ıslahatı bila-tehir icra ve Ermenilerin Çerkes ve Kürtlere karşı
huzur ve emniyetlerini temin etmeği taahhüd eder ve ara sıra bu
babda ittihaz olunacak tedabiri devletlere tebliğ edeceğinden düvel-i
müşarünileyhim tedabir-i mezkurenin icrasına nezaret eyleyecektir22.
Böylelikle Ermeni adı ve Ermeni Meselesi uluslararası arenada ilk
kez ayrıntılı, açık ve uygulamaya hazır bir şekilde yer almıştır. Her iki
antlaşma metnine de dâhil edilmiş olan doğu vilayetleri sorunu ya da
Ermenilerle meskûn olan yerlerde ıslahat yapılması ve yapılacak olan
bu ıslahatlar hakkında Avrupa devletlerine rapor sunulması gerektiği meselesi, o güne dek Osmanlı Devleti için neredeyse mevcut bile
olmayan bir sorunken, uzunca bir süre dış devletlerce gündemden
düşürülmemiştir. Her fırsatta 61. madde Osmanlı Devleti’nin karşısına
getirilerek, değerlendirilmeye çalışılmıştır. Oysa dönemin şartları göz
önüne alındığında Osmanlı Devleti’nin böyle bir ıslahat yapabilmesinin
mümkün olmadığını İngiltere ve Rusya da dâhil bütün Avrupa devletleri
oldukça iyi bilmektedir23.
22 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:15/4.
23 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:15/4.
483
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
BERLİN KONGRESİ AŞAMASINDA
ERMENİLERİN FAALİYETLERİ
Ayastefanos Antlaşması ile beklentileri doğrultusunda amaçlarını
gerçekleştirme fırsatı yakalamış olan Ermeniler, Osmanlı Devleti için çok
ağır hükümler içermekte olan bu antlaşmanın hükümsüz kalması üzerine
yeni çözüm arayışlarına girişmiştir. Berlin’de yapılacağını öğrendikleri
bu uluslararası kongre ile 93 Harbi’nin yeniden nihayetlendirilmesine
karar verildiğini öğrenmeleri üzerine, öncelikli olarak Rusya ile görüşülmüş ve haklarının savunulması için ricada bulunulmuştur. Ayrıca
Avrupa devletleri ile de bizzat görüşülerek yeni antlaşma metnine,
Ermeni meselesini dâhil ettirilebilmesi için faaliyetlerde bulunmaya
karar verilmiştir.
Karar üzerine eski İstanbul patriği ve Eçmiyazin katolikosu Kerimyan Efendi başkanlığında bir heyet oluşturulması, bu heyetin Avrupa’ya
gönderilerek, heyetin yazmış olduğu dilekçeler vasıtasıyla Ermeni meselesinin Avrupa kamuoyuna duyurulması ve Ermeni meselesinin yeni
antlaşma metnine de ilave ettirilmesi için gayret gösterilmesi bundan
sonra takip edilen adımlar olmuştur.
Dilekçelerde Rusya’ya minnettar kaldıklarını belirtmiş olan bu
heyet, yeni dönemde ise İngiltere’nin Ermenilere vereceği maddî ve
manevî destek sayesinde amaçlarına ulaşabileceklerini ifade etmiş ve
İngiltere’den yanlarında bulunması için destek istenmiştir.
Ermenilerin bu faaliyetlerinden Osmanlı Devleti haberdar olmuş ve
heyetin gidiş sebebini soruşturmuştur. Ermenilerin Rusya’ya göstermiş
olduğu sadakatin bedelinin, Berlin’de aranılacağı cevap olarak alınmıştır. Bunun üzerine heyetin bir an önce Dersaadet’e dönmesi, sorunun
Osmanlı Devleti tarafından çözüme kavuşturulacağı bildirilmiş olmasına
rağmen, heyet kendileri için artık Osmanlı Devleti’nin kararlarının önem
taşımadığını gösterir mahiyette bir tavır sergilemiştir.
Durum Osmanlı devlet adamlarını tedirgin etmiştir. Çünkü heyetin
sergilediği bu tavır, Ermeni heyetinin Berlin’de amacına ulaşmadan
geri dönmeyeceğini kesin olarak gözler önüne sermiştir. Devlet yine
de sonuna kadar yapabileceklerini son sınırına kadar gerçekleştirme
niyetinde olduğu konusunda ısrarcı olmuş ve heyete Babıâli tarafından
bir telgraf gönderilmiştir. Telgrafta doğu vilayetlerinde Ermeniler lehine
yapılacak olan ıslahattan bahsedilmiştir; fakat telgraf metni heyetin eline
484
Özlem ŞAHİN
ancak kongrenin bitişinden bir gün önce ulaşmıştır24. Yeni çıkarlarına
uygun olarak artık Ermenileri desteklemekte olan İngiltere, dilekçe
verme noktasında hiçbir milletin men edilemeyeceğini ifade ederek
Osmanlı Devleti’ni ikaz etmiştir25.
Ne Ayastefanos Antlaşması ne de Berlin Antlaşması Ermenilerin
beklentileri doğrultusunda bu millete bağımsızlık ya da yarı bağımsızlık
tarzında bir ayrıcalık bahşetmemişti. Bu nedenle Ermeniler bağımsızlık
amaçlarına ulaşabilmek için Berlin Kongresi’nden sonra da çalışmalarına
devam etmişlerdir. Varna’da, Marsilya’da, İskenderiye’de, Cenevre’de,
Londra’da ve New York’ta bütün Ermenilere birlik çağrısı yapmakta olan
gazeteler neşredilmeye başlanmışlardır26.
AVRUPA DEVLETLERİ AÇISINDAN
KONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ
Ayastefanos Antlaşması’yla yüzyıllardır peşinde koştuğu sıcak denizlere inme fırsatlarını hem Balkanlar hem de Kafkaslar’da yakalamış olan
Rusya, böylelikle Osmanlı Devleti’nden stratejik mevkileri tek başına
ele geçirmiş bulunmaktaydı. Avrupa devletleri arasında henüz hangi
parçayı kimin alacağı konusu netlik kazanmamış bulunan Osmanlı
topraklarını Rusya’nın tek başına ele geçirmesine çıkarları zedelenen
ülkelerin müdahale etmesi; Ayastefanos Antlaşması’nı geçersiz kılmakla
birlikte, Rus isteklerini de sekteye uğratmıştır.
Rusya, Balkanlarda Panslavist faaliyetlerle taraftar toplamaya çalıştığı Büyük Bulgaristan hayaline ve Kafkaslar’da da bağımsızlık vaat ederek taraftar toplamaya çalışmış olduğu Ermenilere, Berlin Antlaşması
ile veda etmek zorunda bırakılmıştır. Her ne kadar Rusya elde etmiş
olduğu imtiyazları kaybetmiş olsa da, doğuda Ermenileri gizli olarak
örgütlemeye ve isyan olaylarında el atından destek vermeye devam
etmiştir.
Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarında Avusturya ve Rusya’nın
örtüşen çıkarları bulunmakta olup; bütün çabalara rağmen her iki ülke
de geri adım atma eğilimi göstermemekteydi. Bu nedenle Ayastefanos’a
şiddetle karşı çıkan ülkelerden birini de Avusturya oluşturmuştur.
24 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:15/4.
25 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:15/4.
26 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:15/4.
485
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Avusturya, Balkanlar’daki tehlikeyi sezinleyerek Üç İmparatorlar Ligi’ne27
aykırı hareket etmekten çekinmemiş ve bölgenin Rusya’ya geçişini
önleyebilmek amacıyla Balkanlara asker yığınağı yapmaya başlamıştır.
Hatta Berlin Kongresi öncesi Osmanlı Devleti ile tek başına meseleyi
çözümleyebilmek amacıyla Bosna-Hersek’in kendisine iadesini teklif
etmiş; fakat Osmanlı Devleti’nden olumlu cevap alamamıştır28.
Dönemin etkin gücü İngiltere için; gücünün kaynağı olan İmparatorluk Yolu’nu her türlü tehditten korumak, öncelikli devlet politikasını
oluşturmaktaydı. 1878 yılına kadar güçsüz de olsa Osmanlı Devleti’nin
varlığı Rusya’nın bu yola müdahalesini önlemek açısından, tampon
bölge olarak değerlendirmiş ve devletin bütünlüğüne zarar gelmemesini
amaçlamıştır. Fakat savaşta yalnız bırakılan ve Rusya’yla tek başına
mücadele eden Osmanlı Devleti’nin almış olduğu bu ağır yenilgi, İngiliz
dış politikasında da değişimin başlangıcını oluşturmaktadır.
İngiltere’de ayrıca 1880 yılında yaşanan hükümet değişimi, Osmanlı
toprak bütünlüğünü savunan Disraeli ve Salisbury başkanlığındaki
muhafazakâr hükümetin seçimleri kaybetmesi ve Gladstone’un seçimleri kazanmasıyla sonuçlanmıştı ki, bu durum devlet başkanı nazarında
da Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü savunma düşüncesinden
İngiltere’nin tamamen vazgeçtiği anlamına gelmekteydi. Rus yayılmacılığının önüne geçebilmek için bu tarihten itibaren İngiltere’nin
Ermenilere ihtiyacı olacaktır.
SONUÇ
Türk-Ermeni ilişkilerinin geçmişi III. yüzyıla dayanmakla birlikte,
bu ilişkiler Selçuklular döneminde yoğunlaşmıştır. Doğu kilisesi içinde
Gregoryen mezhebini benimsemiş ve millî dinleri haline getirmiş olan
Ermeniler için, bu yüzyıldan itibaren Türk devletleri Bizans zulmünden
kaçışta sığınılacak liman olarak addedilmiştir. İslam dininin sağlamış
27 1872 yılında Prens Bismarck’ın çabaları neticesinde Almanya, Rusya ve Avusturya
arasında Üç İmparatorlar Ligi oluşturulmuş ve taraflar sözlü olarak birlikte hareket edeceklerine dair anlaşmaya varmıştır. Avrupa barışını bozacak konularda
birlikte hareket edilecek, ayrıca Doğu Sorunu’na birlikte çözüm üretilecekti. Fakat
Avusturya ve Rusya’nın Balkanlarda örtüşen ortak çıkarları bu ligin dağılarak,
Rusya’nın İtilaf Devletleri bloğuna kaymasına zemin hazırlamıştır.
28 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, s.523-524.
486
Özlem ŞAHİN
olduğu hoşgörü ve Osmanlı Millet Sistemi bütün tebaaya olduğu gibi
Ermenilere de millî kimliklerini muhafaza imkânı sağlamıştır.
Osmanlı Devleti’nde 14. asırdan 19. yüzyıla dek yaklaşık yarım asır
boyunca varlığını sürdürmüş ve sadık millet olarak adlandırılmış olan
Ermeniler, bu süreç içinde hiçbir devletin azınlığına tanıyamayacağı
türden imtiyazlar elde etmişlerdir. 1789 Fransız İhtilali neticesinde
yayılmış olan milliyetçilik fikirleri en fazla Osmanlı Devleti gibi çok uluslu
ülkeleri etkisi altına almıştır. Dolayısıyla da Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim tebaası olan Ermeniler de bu fikirlerden nasibini almıştır. 1820
yılından itibaren ise Anadolu’da Protestan mezhebini yaymaya çalışan
misyonerler, bir süre sonra Ermenileri hedef kitlesi olarak seçmişti ki
bu durumun bağımsızlık fikirlerinin hız kazanmasındaki etkinliği inkâr
edilemez boyutlar taşımaktadır.
1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları’nın gayrimüslimlere
getirmiş olduğu ayrıcalıklardan en fazla sadık millet olarak Ermeniler
yararlanmıştır. Bu fermanların getirmiş olduğu olumlu hava neticesinde
kendilerini neredeyse yarı bağımsız hale getiren millet nizamnamelerini ilan etmişlerdir. En başarılı hükümler içeren 1863 Ermeni Millet
Nizamnamesi; bu millete kendi millî meclisini oluşturmak ve patrik
seçme hakkı gibi imtiyazlar vermiştir.
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Rusya ile neredeyse bütün harplerinde Rusya lehine destek sağlamış olan Ermeniler, 1877-1878 OsmanlıRus Harbi’nde de askerî ve lojistik destek sağladığını inkâr etmemekte
ve bunu Rusya dahi kabul etmektedir. Bu desteğin karşılıksız bırakılmamasını isteyen Ermeniler, Eçmiyazin Katoligosluğu aracılığıyla Ayastefanos Antlaşması’nda 16. madde olarak dâhil edilmeyi başarmışken bu
antlaşmanın feshedilmesi üzerine Berlin Antlaşması’nda da yer alabilmek
amacıyla çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu faaliyetler ve İngiliz
siyasetine uygunluğu nedeniyle Ayastefanos’un 16. maddesi üzerinde
fazla değişim yapılmadan, Berlin Antlaşması’na 61. madde olarak dâhil
edilmiştir. Böylelikle Ermeniler ve Ermeni meselesi ilk kez uluslararası
bir antlaşmada yer almıştır.
Rusya için Ermeniler, sıcak denizlere inme isteğini Kafkaslar’da
gerçekleştirebileceği bir araçken, İngiltere için 1878 yılından itibaren
Ermeniler, İmparatorluk Yolu’nda Rus yayılmacılığının önüne set çekecek
tampon bir bölge oluşturacaktı. Dolayısıyla dönemin güçlü devletleri
487
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
tarafından başlangıçta jeopolitik açıdan kullanılmış olan Ermeniler, daha
sonraki dönemlerde de siyasi açıdan kullanılmaya devam etmiştir.
Hem Ayastefanos Antlaşması hem de Berlin Antlaşması’nda yer
alan doğu vilayetlerinde Osmanlı Devleti’nin ıslahat yapması gerektiği
maddelerine yer verilmiş olmakla birlikte Rusya ve İngiltere bunun
gerçekleşmesinin mümkün olmadığını oldukça iyi bilmekteydi. Zaten
bu maddeler görünürde Ermenileri desteklemekle birlikte gerçekte
Osmanlı Devleti’nin iç siyasetine karışma aracı olarak değerlendirilmiş
ve altmış bir maddesi her fırsatta gündeme getirilmiştir.
488
Özlem ŞAHİN
BİBLİYOGRAFYA
1.Arşiv Vesikaları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
Y.PRK.A.,
Y.PRK.A., Y.PRK.EŞA., Y.PRK.HR., Y.PRK.MYD., Y.PRK.TKM., Y.PRK.ZB., Belge No:1/113.
Belge No:1/113.
Belge No:21/2.
Belge No:14/85.
Belge No:9/110.
Belge No:15/4.
Belge No:15/104.
2.Tetkik Eserler
Akçora, Ergünöz, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896–1916), Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2007.
Armaoğlu, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789–1914), Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 2003.
Göyünç, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları, İstanbul 1983.
Hülagü, M. Metin, Gazi Osman Paşa, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993.
Kılıç, Davut, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyaseti’nde Eçmiyazin Kilisesi’nin Rolü
(1828–1915)”, Ermeni Araştırmaları Üç Aylık Tarih, Politika ve Uluslararası İlişkiler
Dergisi, S.2, Ankara 2001.
Özel, Sabahattin, Millet-i Sadıka Ermeniler, Tasam Yayınları, İstanbul 2005.
Sarı, Özgür, “The Nation Building Process of The Armenians in Eastern Anatolia
and The Role of The Great Powers in This Process”, Rewiev of Armenian Studies, ASAM
Yayınları, Ankara 2004.
Şahin, Gürsoy, Osmanlı Devleti’nde Katolik Ermeniler Sivaslı Mihitar ve Mihitaristler,
IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2008.
Uçarol, Rıfat, Siyasî Tarih (1789–1999), Filiz Kitabevi, İstanbul 2000.
489
Doç. Dr. Ramazan ÇALIK
ALMANYA’NIN ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDEKİ
ERMENİ OLAYLARINA YAKLAŞIMI
Doç. Dr. Ramazan ÇALIK
Selçuk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Konya-TÜRKİYE
Tlf.: 0 542 484 77 70, e-posta: [email protected]
491
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Özet
Almanya’nın Abdülhamit Dönemindeki Ermeni Olaylarına Yaklaşımı
başlığını taşıyan tebliğimizde, XIX. yüzyılın sonlarına doğru birliğini tamamlayarak emperyalist amaçlarına uygun büyümeye çalışan Almanya’nın Ermeni
politikası değerlendirilecektir. Abdülhamit dönemi, yüzünü doğuya çeviren
Almanya’nın Osmanlı Devleti ile ilişkilerini geliştirdiği yıllardır. Nitekim bahsini ettiğimiz dönem çok sayıda Alman vatandaşının Osmanlı topraklarında
görev almaya başladığı yıllardır. Bu sebeple Anadolu’da bulunan Almanların
buradaki izlenimleri ve Ermeni olaylarına bakışları önem arz etmektedir.
Bu bağlamda, bir taraftan Osmanlı ile iyi geçinip emperyalist emelleri için
menfaatler temin etmeye çalışırken diğer taraftan kamuoyu baskısı ile de
Ermenilere dolaylı veya doğrudan sahip çıkmaya gayret göstermektedir.
Bununla birlikte Anadolu’da cereyan eden Ermeni olaylarının müsebbibi
olarak söz konusu emperyalist devletleri görmektedir.
492
Doç. Dr. Ramazan ÇALIK
Almanya’nın Ermeni Meselesi’ne yaklaşımı üzerine bir değerlendirme yapabilmek, yine Abdülhamit döneminde Almanya’nın Doğu
Politikası’nın çerçevesinin iyi çizilmesine ve sağlıklı bir değerlendirme
yapılmasına bağlıdır.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Fransa’yı yenerek 1871’de
Alman Birliği’ni sağlayan Bismarck, bir taraftan yeni kurulan Almanya’nın
gelişip güçlenmesine önem verirken, diğer taraftan da Avrupa’daki
mevcut dengelerin Alman menfaatlerine göre yeniden yapılanmasını
istiyordu. Bismarck, yeni oluşturulan Alman Devleti’nin dış politikasını
Avrupa’da barışın korunması prensibi üzerine kurmuştur. Zira savaşlarla,
Bismarck’ın deyimi ile kan ve ateşle kurulan Alman İmparatorluğu, ancak
barış ve istikrar sayesinde teşkilatlanıp, elde etmiş olduğu toprakları
koruyabilir, gücünü arttırabilirdi. Almanya bu dış politika anlayışından
hareketle diğer Batılı devletlerin doğu politikasının nirengi noktası
olan Şark Meselesi üzerine, imparatorluğun ilk yıllarında gitmeyi uygun
bulmamıştır. Başka bir ifadeyle Bismarck, Batının ortaya koyduğu Şark
Meselesi’nin, kuruluş aşamasında olan Alman Birliği’nin mevcudiyetini
tehlikeye düşüreceğini sezinlemiştir. Bu nedenle, barışın uzun süre
493
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
korunmasında kendisi açısından fayda gören Almanya, Avrupa’da da
barışın korunmasından yana bir tavır sergileme çabası içerisine girmiştir. İşte bu sebeplerden dolayıdır ki, XIX. yüzyılın son çeyreğinde
uluslararası siyasetin bir numaralı gündem maddesi olarak ifade edebileceğimiz Şark Meselesi hakkında Bismarck bir Pommeranya askerinin
kemiğine değmez ifadesini kullanarak, Almanya’nın bu meseleye karşı
ilgisizliğini, hatta ilgisizlikten de öte bir bakıma karşıtlığını kesin bir
dille ortaya koymuştur.
Sonuç olarak, Bismarck’ın bu dönemde, Osmanlı Devleti ile ilişkilerini Şark Meselesi’ni hayata geçirecek bir tarzda tanzim etmemesi, bu
meseleye duyarsızlığından daha çok Alman İmparatorluğu’nun menfaatleri gereği idi. Ona göre Almanya’nın, millî birliğin kurulması sonrası
düzenin sağlamlaştırılması ve ekonomik açıdan güçlenmesi için zamana
ihtiyacı vardı. Bu nedenle Bismarck, Şark Meselesi ile en alakalı devletler
olan Rusya ve Avusturya’yı Almanya ile işbirliği içinde tutmak istiyordu.
Almanya’nın güçlenmesi yolunda Bismarck’ın en büyük endişesi ise Rusya
ile Fransa’nın anlaşarak Almanya’yı iki cephede savaş yapmaya mecbur
etmesiydi. Bu yüzden diğer devletlerin menfaatlerinin aksine Alman
menfaatleri, iki temel unsuru gerektirmektedir. Birinci unsur Türkiye’nin
egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasını gerektiriyordu.
Bu unsura bağlı olarak ikinci unsuru hayata geçirmek mümkündü.
İkinci unsur da ekonomik faaliyetler açısından diğer devletlerle eşit bir
konumda olmayı gerektirmektedir. Almanya’ya göre diğer devletlerle eşit
koşullarda rekabet etmek veya onların daha önce kat ettikleri mesafede
arayı kapatarak, kendi lehine bir avantaj sağlayabilmek, Türk Devleti’nin
toprak bütünlüğünün korunmasına bağlıdır. Dolayısıyla diğer büyük
devletler, politik menfaatleri icabı Türkiye’nin zayıflamasını ve taksim
edilmesini sağlamaya çalışırken, Almanya Türkiye’nin parçalanmasını
kesinlikle istememektedir. Zira böyle bir durumun söz konusu olması
halinde, Ortadoğu coğrafyasında kendini avantajlı hale getirecek yegâne
gücü, yani Osmanlı Devleti’ni kaybedecekti. Almanya’nın projelerinin
hayata geçmesi Türk devleti olmadan mümkün değildi.
Bu anlayıştaki bir Almanya’nın Türkiye politikası da aslında son
derece incelikli ve hassas düşünülmüş, stratejik bir politik öngörüyü
taşıyordu. Osmanlı Devleti’ni parçalama ve paylaşım girişimi Avrupa’daki
iç huzuru da bozabilir ve içeride de sıcak savaşa ve politik mücadelelere
kadar uzanabilecek bir bozulmaya yol açabilirdi. Bunun için Bismarck,
494
Doç. Dr. Ramazan ÇALIK
başlangıçta Türkiye’nin status quo’sunun değişmesini istememektedir. Bismarck’a göre Türkiye’de mevcut sistem yürürlükte olmalı ve
Boğazlar’da emniyet korunmalıydı.
Berlin Kongresi’ni takip eden yıllarda, Almanya’nın sanayide ve ekonomik alanda yaşadığı gelişmeler, Bismarck’ın dış siyaset prensiplerini
kısmen değiştirmesine sebep olmuştur. Bu dönemin değerlendirmesizini yapan yazar Kampen Almanya’nın Türkiye üzerindeki hesaplarını
ifade ederken politik şah oyuncusu Bismarck için Türkiye küçük bir figür
idi. Ve Avrupa güçleriyle kıyaslanamazdı demektedir. Bismarck için asıl
olan Avrupa ve Avrupa güçleridir. Bu değerlendirmede Türkiye’nin
küçük bir figür olduğu ifadesi, Türkiye’ye olan ilgi ile kıyaslanınca doğru
görünmemektedir. İfadeden anlaşılan o ki, Avrupa objesi karşısında
Türkiye’yi küçük bir figür olarak değerlendirmek, aslında küçülmüş,
güçsüz ve istenilen doğrultuda hareket ettirilebilen bir Türkiye arzusunun bir ifadesidir.
Bismarck’ın bu dönemden sonraki politik değişikleri yaptığı diplomatik görüşmelerden rahatlıkla çıkarılabilir. Evet, Bismarck Türkiye’nin
durumunun korunmasını istiyordu. Ama nereye kadar! Bu dönemde
Türkiye’nin riske girmesi Almanya’nın riske girmesini gerektirmiyordu.
Almanya’nın Türkiye’nin düşmanlarına karşı onun yanında olma ve
Türkiye’nin düşmanlarını engelleme gibi bir zorunluluğu yoktu. Bismarck
politik görüşmelerde bunu açıkça ifade etmekte bir bakıma Türkiye’yi
diplomatik nezaket içinde satmakta bir mahzur görmemekteydi. Nitekim 1887 yazında Rus Generali Raulbars’a mealen şöyle demiştir: Siz
Sultanı yıkarsanız biz çok üzülürüz, çünkü bizim sultanla iyi ilişkilerimiz var
ve sultan bizim için iyi bir arkadaş. Fakat bizim onu size karşı savunmak
gibi bir ihtiyacımız yoktur. Bu ifadelerden anlaşılmaktadır ki, Türkiye,
Bismarck için diğer büyük devletlerle Almanya arasında hesap ve takas
meselesi haline gelmiştir. Bu dönemi değerlendiren Hellferich’e göre
Almanlar için Türkler yarar sağladığı sürece arkadaş olarak kalır. Rusya,
Türkiye üzerine planlarını gerçekleştirmek isterse, onları engellemek
Almanya’nın meselesi değildir. Rusya’nın planında rol almak ve ona
yardım etmekte Almanya’nın meselesi değildir. Diğer yandan Almanya
avantajlardan vazgeçmek de istemez.. Türkiye, bize düşman olabilecek
Rusya’ya karşı mücadelede önemli bir taş olarak işlev görebilir. Rusya
ile iyi ilişkiler olduğu sürece, Türkiye’de Ruslara karşı olumsuz bir hava
oluşturmak gündeme gelmemelidir.
495
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Hellferich’in ortaya koyduğu bu tespitler, o dönem Almanya-Rusya
ve Türkiye ilişkilerinin boyutlarını ve işaret taşlarını açıkça ortaya koymaktadır. Bu ilişkilerin çarpıklığını ve sapkınlığını gözlemlemek zor
değildir. Burada genel tabirle timsahın gözyaşlarına benzer bir ağlama
görmek mümkündür. Çünkü iyi ilişki, arkadaş olma gibi özellikler, Sultanın
yıkılmasına engel olucu tavrı göstermeye yetmemektedir. Bu düşünceyi
Bismarck’ın şu sözleri de ortaya net olarak koymaktadır: Almanya,
Türkiye’de sadece ekonomik menfaatlere sahiptir, politik menfaatlere değil.
Aynı şekilde Bizim için Şark Meselesi savaş meselesi değildir.
Almanya’nın Bismarck dönemi doğu politikası üç safhada gerçekleşmektedir.
a) Bekleme,
b) Pusuya yatma ve fırsat kollama,
c) Fırsatlar ortaya çıktığında değerlendirme.
Beklenmeli, pusu sessizliği ve dikkatiyle davranılmalı, fırsatlar
ortaya çıktığında kullanılmalı, ihtiyaç anında Alman etkisi harekete
geçirilmeliydi. Bütün bunlar fazla da göze batmadan yapılmalıydı.
1888’de Alman imparatoru olan II. Wilhelm, Bismarck’ı görevinden almış, Almanya bu tarihten sonra denge politikasından vazgeçerek Weltpolitik’e (Dünya Politikası) yönelmiştir. Bu politik dönüşümde
Almanya’nın sanayisini geliştirdiği ve büyümesini tamamladığı gerçeği
yatmaktadır. Almanya artık Osmanlı Devleti ile ilişkilerini yeniden
yapılandırma yoluna girmiştir. Bunun en temel nedenleri şöyle sıralanabilir:
a) Almanya’nın fabrikaları için hammadde ve üretimine pazar bulma
ihtiyacı vardır.
b)Osmanlı toprakları petrol, bakır, krom ve kurşun gibi maden
yatakları bakımından zengin bir ülkedir. Bu açıdan da vazgeçilmezdir.
c) Planlanan Berlin-Bağdat demiryolu hattı ise Basra Körfezi’nde
etkin olarak İngiltere’ye karşı avantaj sağlayacaktır.
d) Osmanlı ile iyi ilişkiler ve Planlanan Berlin-Bağdat demiryolu
hattı Osmanlının dağılması durumunda gerekli payı alma konusunda
kolaylık sağlayacaktır.
496
Doç. Dr. Ramazan ÇALIK
Bütün bunları öngören Almanya buna uygun bir politikayı uygulamaya başladı. Alman imparatoru II. Wilhelm’in iki kez Osmanlı Devleti’ni
ziyaret etmesi, iki devlet arasındaki iyi ilişkilerin zirveye çıkmasını ve
Almanya’nın Osmanlı toprakları üzerinde ekonomik olarak büyük bir
avantaj elde etmesini sağlamıştır. Böylelikle Almanya’nın, Doğu politikasının temel hedefi olan Alman ekonomik yayılması gerçekleşmeye
başlamıştır. Yine Alman prensi Bülow’un da 1898’de ifade ettiği ein
Platz an der Sonne (Doğu’da bir yer edinme) düşüncesi ve Drang nach
Osten (doğuya açılım) gerçekleşmiştir. Almanya bu dönemde, Doğuda hiç
beklemediği kadar geniş ve büyük bir ülkeden ekonomik olarak kazanç
sağlamaya başlamıştı.
ALMANLARIN ERMENİ OLAYLARINA BAKIŞI
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, birliğini yeni tamamlamış olan
Almanya’nın tek amacı huzur, barış ve istikrar içerisinde gelişmesini
ve büyümesini tamamlamaktır. Bu sebeple barışı ve huzuru bozabilecek diğer Batılı büyük devletlerin Ermeni politikasından rahatsızdır.
Bundan dolayı Bismarck, İngiltere’nin reform çalışmalarını tehlikeli
bulduğu için İngiltere karşısında Ermeni Meselesi konusunda Osmanlı
Devleti’ni desteklemiştir. Bunun için Büyükelçi Marschall, meslektaşı
Bülow’a İngiltere’nin reform çalışmalarını geri çekmesinin iyi olacağını,
çünkü Türkiye’de reform yapmanın, ülkeyi karışıklığa sürükleyeceğini
ifade eder. Hatta Marschall, Türkiye’de Ermenilerin bulunduğu yerlerle
ilgili reform istekleri hakkındaki görüşünü daha net ortaya koyar. O da
şudur: Kim reformlarla ilgileniyorsa, o Osmanlı Devleti’ni kurtarmayı değil,
bilakis yıkmayı düşünüyordur. Marschall’ın bu tespiti aslında doğru bir
yaklaşımı ortaya koymaktadır. Gerçekten reform isteyenlerin maksadı,
Osmanlı Devleti’nin idarî-sosyal yapısını düzenleyip, güçlendirmek değildir. Maddî ve manevî alt yapısı kurulmamış bir ülkede bu tür reformları
hayata geçirmenin ve ülkenin istikbali için iyi sonuçlar devşirmenin
mümkün olmadığı bilimsel bir gerçektir. Nitekim emperyalist devletlerin
amacı da Ermenileri âlet ederek burada peyk devletler meydana getirip
nüfuz alanını genişletmek, Osmanlı ülkesini parçalamaktır.
Almanya, bunun farkındadır. Kendi menfaatleri gereği reform
konusunda Türkiye’nin yanında yer alır ve Türkiye’nin bütünlüğünün
devam etmesinden yana bir tavır sergiler.
497
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
Almanya devlet olarak Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkmaya başladığı
ilk günlerde bunun diğer güçlerin birer oyunu olduğunun farkındaydı
ve bu sebeple Ermeni Meselesi’ne mesafeli davranıyordu. Menfaatleri
de zaten bunu gerektiriyordu. Ancak bu zaman içinde değişecektir ve
değişmeye mahkûm olacaktır. Zaman içinde Almanya’nın özellikle kilise
merkezli ve sol destekli sivil önceliği, diğer batılı devletlerin de etkisi ve
desteği altında farklı bir yol izlemeye mecbur bırakacaktı. Almanya’da
bu oluşumun liderliğini papaz Lepsius yapmaya başlamıştı. Bu dönem
Lepsius ve çevresi, Doğunun tehdit altındaki Hıristiyanlarını kurtarmak
amaçlı bir operasyonla Alman kamuoyunun desteğini sağlamak için
aktif bir propaganda yürütmekteydiler. O tarihlerde din kardeşleri için
yürütülen propaganda metot ve içerik bakımından günümüzde bir takım
insan hakları derneklerinin etnik azınlıklar lehine giriştiği kampanyalardan farksızdır. Almanya’da Ermenilere yardım ve destek konusunda
önderlik eden Papaz Lepsius da, Osmanlının güçsüz konumundan
faydalanarak Urfa’da bazı faaliyetleri organize edebilmiştir.
Lepsius buradaki faaliyetlerinde insani duyguları paravan olarak
kullanmıştır. Lepsius buradaki faaliyetlerinde iki temel motivasyonu
vardır. Birincisi Alman menfaatleri, ikincisi ise dinî fanatizmidir. Lepsius, Urfa’daki tüm zamanını Ermenilere ayırmak, bir başka deyişle
Ermenilere yapılan sosyal yardım çalışmalarını organize etmek için
kendi isteğiyle papazlık görevinden ayrılmış, Ermenilere yönelik yardım
kampanyaları yapmaya ve dernekler kurarak kamuoyu oluşturma çalışmalarına başlamıştır. Bu dernekler arasında Lepsius’un yöneticiliğini
de yaptığı Alman Doğu Misyonu ve Alman-Ermeni Cemiyeti (DeutschArmenische Gesellschaft) bulunmaktadır. Deutsche Orient Mission’nun
kuruluş amacı Müslümanlar arasında İncil’i yaymak olarak belirtilmesine
rağmen, genellikle bunun dışında faaliyet göstermiştir. Dernek Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki -özellikle Protestan- Ermenilere maddi ve manevi
destek sağlamak ve Ermeni dul ve yetimlerine yardım etmek gibi faaliyetlere yönlendirilmiştir. Böylece Alman Doğu Misyonu, Mezopotamya’daki
sevgi hizmetleriyle (hastane ve atölyeler) hem Protestan Ermenileri
Almanya’ya kazandırıyor hem de hayır hizmetleriyle bölgenin Müslüman
halkı arasında Almanya’nın itibarını yükseltiyordu. Yıllarca Müslümanlar
arasında bir Hıristiyanlaştırma çalışmasının hayalini kuran Lepsius,
Doğu Anadolu’da sürüp giden sözde Ermeni katliamları efsanesinin
siyasî ve kültürel alanda sağlayacağı getirileri kavrayarak, Mayıs-Haziran
498
Doç. Dr. Ramazan ÇALIK
1896’da, bir halı tüccarı kimliği altında Anadolu’ya keşif yolculuğu
da yaptı. Amerikalı misyonerlerin isteği üzerine Urfa’da, Armenisches
Hilfswerk (Ermenilere Yardım Kurumu) adıyla bir yardımlaşma örgütü
kuran Lepsius için Urfa, Anadolu’daki hizmetlerinin merkezi olmuştu.
Lepsius’un Ermeniler üstünde yoğunlaşmasına rağmen Ermenilerin daha
yoğun olduğu il veya ilçeleri kendisine merkez seçmemesi manidardır.
Hâlbuki Lepsius’un asıl amacı Ermenilere hizmet olsaydı daha başka
davranması ve Ermenilerin yoğun olduğu alanlarda faaliyet göstermesi
beklenirdi. Ama Lepsius’un amacı, Ermeniler arasında etkin olan Batılı
ve Doğulu diğer Hıristiyan güçlerin nüfuzunu kırmak olduğu, pastadan
Almanya’ya daha fazla pay koparmaya yöneldiği görülmektedir. Zira
Mezopotamya, Lepsius’un ifadesiyle, Almanya’nın Türkiye’deki menfaat
alanıydı. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere Lepsius’un faaliyetlerinin
ana amacı dinî olmaktan çok siyasîdir.
Nihayet bütün devletlerin uzun uğraşı ve mücadelesi sonucunda
Anadolu’da Ermeni olayları vuku bulmaya başlamıştır. Bu olaylar, Alman
kamuoyuna Lepsius önderliğinde düzenlenen konferans, miting ve
çeşitli yayınlarla çarptırılarak yansıtılmaktaydı ve bunun neticesinde
Ermeniler lehine bir kamuoyu oluşmaktaydı. Bu yolda çeşitli dramalar
ve tiyatral olaylar düzenlenmekteydi.
Buna tipik bir örnek şudur; güya bir Ermeni 20 Eylül 1895 tarihli
mektubunda Avrupa kamuoyuna şu imdat çağrısını yapacaktı: Sevgili
kardeşim! Avrupa’yı en azından şu son olaylar hakkında bilgilendirin. Avrupa
bizi kurtarmaya gelsin artık!.. Kardeşim, lütfen bize yardım edin! Avrupalıların insanlık hislerine seslenin. Yüzyıllardır maruz kaldığımız barbarlığa
rağmen milliyetimizi korumasını bildik. Suçumuz nedir? Tek suçumuz Hıristiyan olmak, özellikle de medeni ve namuslu insanlar olmamızdır.
Bugün her namuslu Batılı aydın da kabul eder ki; bu seslenişler
provokasyondur ve doğru değildir. Çünkü bugün bütün dünya bilmektedir ki; Osmanlı Devleti sadece Ermenilere değil tebaası olan bütün
vatandaşlarına, kendi dinini, dilini ve kültürlerini yaşamada yüzyıllarca müsamaha gösteren bir kültür olduğu bilinmektedir. Bu idari
anlayışın bugün dahi Batı demokrasi ve hürriyetlerinde görülmeyen
bir tolerans ve adalet olduğu söylenebilir. Daha yakınlarda Fransa’nın
kenar mahallerinden yayılan isyanın nasıl bastırıldığı, birçok hak ve
499
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
hürriyetin Fransız hükümetince ve meclisince nasıl bir gecede askıya
alınabildiği hatırlanmalıdır.
Lepsius’un önderliğindeki bu olumsuz faaliyetler ve taraflı yayınlar
sayesinde Alman kamuoyu Ermeni Meselesi’nde taraftır. Artık Müslüman Türkler Hıristiyan Ermenileri kesiyor propagandası meyve vermiş,
kamuoyu bu spekülasyonlara inanmaya ve din kardeşlerine destek vermek için seferber olmaya başlamıştır. Bundan Almanya İmparatoru II.
Wilhelm’in dahi etkilendiği görülmektedir. Nitekim 1895’te Ermenilere
katliam yapıldığını içeren bir rapor, Wilhelm’e verilmiştir. Wilhelm,
bunun üzerine öfkelenerek, şöyle der: Bu artık fazla oluyor. Zira onlar
da Hıristiyan. Aslında bir Alman Milliyetçisi olan Lepsius’un bir bakıma
Alman Devletini kendi istediği çizgiye çektiği görülmektedir. Bir yandan
Alman çıkarlarına hizmet eden Lepsius diğer yandan dinî duyguları merkeze alan ve ajite eden bir siyasetle Almanya’yı Haç’ın yanında olmaya
zorlamıştır. Buradan da anlaşılacağı gibi Türkiye’de çıkartılan Ermeni
olayları, Avrupa’ya MüslümanHıristiyann şablonu içinde sunulmakta
veya kasten olaylar Hilal-Haç kavgası olarak verilmektedir. O zaman,
elbette Ermeni komitelerinin ve onları öne sürenlerin tuzağına düşmek
mümkündür. Çünkü Ermeniler Hıristiyan’dır. İmparator ve Alman halkı
da mezhebi farklı olmasına rağmen Hıristiyan’dır.
Bu dönem olayları üzerine Alman elçi, konsolos ve diğer görevlilerin
yazdığı rapor ve haberlerden, Ermeni olaylarının müsebbibinin bizzat
Ermenilerin ve diğer Batılı devletlerin olduğu anlaşılmaktadır. İngiliz ve
Rusların yardım ve teşvikleriyle Anadolu‘da birçok yerde hatta Başkent
İstanbul’da dahi olaylar meydana gelmiştir. Olayların hedefi ve amacı
bellidir: Anadolu‘ya müdahale ettirmek.
Kendisi bir Ermeni olan Artem Ohandjahian’nın Österreich-Ungarn
und Armenien 1914-1918 adlı eserinde; Hiç kimse, Hıristiyan süper devletlerin politikası kadar Ermeni katliamına destek vermemiştir şeklindeki
ifadesinde belirttiği gibi, Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkışının tek müsebbibi Batı emperyalizminin kendisidir.
Netice itibariyle, Almanya’nın bir taraftan Osmanlı Devleti’nden
ekonomik kazançlar elde ederken diğer taraftan Türklerin meselesinde
haklı olduğuna inanmasına rağmen, Ermeni Meselesi’nden dolayı zaman
içinde olumsuz tavır sergilemeye başladığı görülmektedir. Bunda oluşmasına engel olamadığı iç ve dış kamuoyunun baskısının yanında inanç
500
Doç. Dr. Ramazan ÇALIK
faktörünün de rol oynadığını görmekteyiz. Yaşanan süreç içinde bir
noktadan sonra, yapılan ajitasyonların da tesiriyle, Alman Devleti’nin
de Haç’ın yanında yer alması ve bu yolda iç kamuoyunun oluşmasına
katkıda bulunmaya başlaması ve bu anlayışları desteklemesi tarihi bir
gerçektir.
501
HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3
KAYNAKLAR
Alkan, Necmettin, Die deutsche Weltpolitik und die Konkurrenz der Maechte um das
osmanische Erbe, Die deutsch-osmanischen Beziehungen in der deutschen Presse 18901909, LIT Verlag, Münster 2003.
Bacınoğlu, Tamer; Andrea Bacınoğlu, Modern Alman Oryantalizmi Alman Yayıncılığının
Türkiye Tablosu, ASAM Yayını, Ankara 2001.
Bozkurt, Fatih, “Birinci Dünya Savaşına Kadar Almanya ve Ermeni Sorunu”, Geçmişten
Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa, Editör: Haluk Selvi, Sakarya Üniversitesi TürkErmeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Yayın No:2, Sakarya 2006.
Çalık, Ramazan, Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid Döneminde Ermeni Olayları,
T.C. Kültür Bakanlığı Yayını, Yayın No:2464, Ankara 2000.
Gencer, Mustafa, “Osmanlı-Alman Münasebetleri Çerçevesinde Şark Meselesi”,
Türkler 13, Yeni Türkiye Yayını, Editörler: Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim
Koca, Ankara 2002.
Die Grosse Politik der Europaeischen Kaninette 1871-1914. Sammlung
der Diplomatischen Akten des Auswaertigenn Amtes, Dışişleri Bakanlığı
Adına Yayınlayan: Berhard Schwertfeger, Berlin 1923. Bd. 10, Nr. 2444, Saurma an
Hohenhole 26 Oktober 1895.
Helfferich, Karl, “Die Deutsche Türkenpılitik”, Im Neuen Deutschland, Grundfragen
Deutscher Politik in Einzelschriften, Yayınlayan: Hermann Jordan, Berlin 1921.
Holborn, Haja, Deutschland und die Türkei 1878-1890, Berlin 1926.
Kampen, Wilhelm, Studien zur Deutschen Türkeipolitik in der Zeit Wilhelms II.,
Dissertation zur Erlangung des Doktorgrades der Philosophischen Fakultaets der
Christian-Albrecht-Universitaet zu Kiel, Kiel 1968.
Kılıç, Selami, Ermeni Sorunu ve Almanya Türk-Alman Arşiv Belgeleriyle, Kaynak Yay.,
İstanbul 2003.
Kılıç, Sezen, Türk-Alman İlişkileri ve Türkiye’deki Alman Okulları (1852’den 1945’e
Kadar), Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2005.
Lindow, Erich, Freiherr Marschall von Biberstein als Botschafter in Konstantinopel
1897-1912, Danzig 1934.
Ohandjannian, Artem, Österreich-Ungarn und Armenien 1914-1918, Wien 1986.
ortaylI, İlber, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İletişim Yayını, İstanbul
1998.
Ottmar, Freiherr von Karl, Bismarks Aussenpolitik, Berliner Kongress, Wiesbaden.
Raab, Alfons, Die Politik Deutschlands im Nahen Orient von 1878-1908, Wien 1936.
Saupp, Norbert, Das Deutsche Reich und Armenische Frage 1878-1914, Köln 1990.
Schöllgen, Gregor, Imperialismus und Gleichgewicht, Deutschland, England und die
Orientalische Frage 1871-1914, Oldenburg 1984.
Schütte, Ernst, Freiherr Marschall von Biberstein. Ein Beitrag zur Chrakterisierung
Seiner Politik, Leipzig 1936.
Soy, H. Bayram, “II. Wilhelm, Weltpolitik ve II. Abdülhamid”, Türkler 13, Yeni Türkiye
Yayını, Editörler: Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Ankara 2002.
Tepekaya, Muzaffer, “Osmanlı-Alman İlişkileri (1870-1914)”, Türkler 13, Yeni Türkiye
Yayını, Editörler: Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Ankara 2002.
502
503

Benzer belgeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi 96 yaşında...18

Türkiye Büyük Millet Meclisi 96 yaşında...18 yaptı. Ahıska’nın Türkiye için önemine işaret eden Bülbül, “Ahıska gönlümüzün müstesna yerinde olan bir coğrafya. Türkiye her zaman farklı soydaş ve akraba toplulukların olduğu gibi Ahıskalıların d...

Detaylı