ıs L BESİ Cl

Transkript

ıs L BESİ Cl
ıs
L BESİ Cl
KURT AYDINI
UZE
İNE
DÜŞÜNCELER
TU.
YURT
KITAP-YAYIN
Vedat Aydın'ın
ve
tüm Kürdistan şehitlerinin
ışıklı anılarına...
YURT KİTAP-YAYIN: 41
İSMAİL BEŞİKÇİ BÜTÜN ESERLER: 10
Birinci Baskı : Temmuz 1991
İkinci Baskı
: Aralık 1991
Dizgi
: Yurt Kitap-Yaym
Baskı
: Aydınlar Matbaası
Montaj : Mehmet Aydın
YURT KİTAP-YAYlN
GMK Bulvan Onur Işhara
Tel: 117 35 49
Kat: 7 No: 176
KİZİLAY ANKARA
İSMAİL BEŞİKÇİ
KÜRT AYDİNİ
ÜZERİNE
DÜŞÜNCELER
W
YURT
KiTAP-YAYIN
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
7
I. ENTERNASYONALİST KÜRTLER
13
A. Komünist Enternasyonarci Kürtler
13
B. islamcı Enternasyonaiistier
25
II. KÜRTLERİN DE KÜRDİSTAN'I SÖMÜRGELEŞTİREN
MİLLETLER GİBİ MÜSLÜMAN OLMALARI NE GİBİ
SONUÇLAR DOĞURUYOR?
39
III. MUSA ANTER'İN ANILARI
43
IV. BİR VARSAYIM
49
V.
KÜRT TOPLUMU ÇÜRÜMÜŞ-ÇÜRÜTÜLMÜŞ
BİR TOPLUMDUR.
KÜRT TOPLUMUNU YENİDEN KURMAK GEREKİR.
YENİ TOPLUM İÇİN YENİ İNSAN GEREKİR
VI. PKK'NIN DÜŞÜNCESİ VE EYLEMİ
Bir PKK'iı
55
....:
VII. PKK'YA ELEŞTİRİ
VIII.
52
60
65
ULUSAL KURTULUŞ SONRASININ
İKİ ÖNEMLİ SİYASAL BİÇİMİ
IX. KÜRTLERİN AYMAZLIĞI
1 .
Türkiye'deki Amerikan Barış Gönüllüleri
ve Kürtler
2.
3.
70
.....73
Filistinlilere Karşı Tutum
74
'... 75
Emperyalizm ve Sömürgecilik Kavramları!
Kürtlerin Sosyalist ve
Komünist Devletlere Karşı Tavrı
81
4. Kürtlerin Türk İşçi Hareketine Karşı
Tavır ve Davranışı, Türk işçi Hareketinin
Kürt Hareketine Karşı Tavır ve Davranışı
5. Milliyetçilik Kavramı Üzerine
X. SONUÇ
87
90
93
THE FUND FOR FREE EXPRESSİON
(İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VAKFI)'NIN
Birinci Mektubunun Orjinali
97
Birinci Mektubun Türkçesi
98
Birinci Mektuba Cevap
99
ikinci Mektubunun Orjinali
113
ikinci Mektubun Türkçesi
114
ikinci Mektuba Cevap
115
UĞUR MUMCU'NUN YAZISI
UĞUR MUMCU'YA MEKTUP..
122
.125
ÖNSÖZ
Aydınsız bir toplum
düşünülemez. Her toplum aydınını üret¬
miştir. Fakat, Kürt toplumu aydınına sahip olmayan bir toplumdur.
Kürdistan, emperyalist ve sömürgeci müdahalelerle bölünmüş,
parçalanmış ve paylaşılmış bir ülkedir. Kürt ulusu, bölünmüş, par¬
çalanmış ve paylaşılmıştır. Bu emperyalist ve sömürgeci müdahale¬
ler, Kürt toplumunu çürütmüştür. Kürt toplumu çürümüş bir toplum¬
dur.
Kürt toplumu yoksul bir toplumdur. Kürtlerin burjuvazisi oluşamamıştır. Feodal sınıf burjuvalaşmadan ajanlaştınlmıştır. Böylece,
ulusallık iddia edebilecek temel bir sınıf çürütülmüştür. Kürt toplu¬
munun aydınları da yoktur.
Kürt toplumunu yeniden kurmak gerekir. Yeni toplum için yeni
insanlar gerekir. Yeni insan nasıl yetişecektir? PKK'nın düşüncesi
ve eylemi yeni insanın nasıl oluşacağı konusunda önemli ipuçları
vermektedir. Yeni insanın önemli niteliklerinden biri, "ulus için fedal<ârlıl<",
"vatan için özven'tiir. Bu kitapta, (2) numaralı dipnotunda,
(s. 65) bu fedakârlığın ve özverinin küçük bir örneği verilmiştir. Bu,
hiçbir zaman, PKK'dan önceki hareketlerin inkârı, yok sayılması an¬
lamına gelmez. Genç bir PKK'lı arkadaşın Musa Anter'le yaptığı tar¬
tışma bu bakımdan önemlidir. Genç PKK'lı "... sizit) kuşal< Kürdistan
için hiçbir şey yapmadı, biz sıfırdan başladıl<..." ölyor. Musa Anter'in
hiçbir öfkeye
kapılmadan, övünerek söylediği şudur:
"...
Sizlerin
geçmişi daha soğukkanlı bir şekilde değerlendirmeniz gerekir. Bi¬
zim kuşak da, eksi kaçlardan sıfıra yükselebilmek için çok büyük
çaba sarfetti..."
Geçmişte, gerek sağda, gerek solda yer alan hareketleri "gele¬
neksel hareketler" o\arak nitelendirmek mümkündür. Kürdistan için
yeni olan PKK'nın düşüncesi ve eylemidir. Üzerine ölü toprağı ser¬
pilmiş Kürt toplumu,
PKK'nın düşüncesi ve eylemiyle sarsılmıştır.
Kürt sorunu konusunda kitaplar yazmak, dergi çıkarmak, siyasal
programlar çıkarmak,
kuşkusuz önemlidir.
Bunlar da önemli
hiz¬
metlerdir. Fakat, Kürt toplumunu sarsan, PKK'nın düşüncesi ve ey- .
lemi olmuştur. Önyargılarla, PKK'nın, PKK önderliğinin reddedilme¬
si,
küçümsenmesi son derece yanlıştır.
Kürtler,
PKK konusunda
daha ciddi, daha etraflı, daha soğukkanlı düşünmek durumundadır¬
lar. PKK'nın kendini nasıl ifade ettiğini, PKK'nın kendi yayınlarından
izlemek durumunda-dırlar.
Bu kitapta, PKK'nın önemli bir konuda eleştirisi yapılmaktadır.
PKK çeşitli çevreler tarafından, çeşitli nedenlerle eleştirilmektedir.
PKK en çok demokrasi konusunda eleştirilmektedir. PKK demokra¬
tik olmamaİ<la, despot olmakla suçlanmaktadır. Bunlar bazen suç¬
lama, bazen da eleştiri olarak ifade edilmektedir. Suçlamalar çirkin¬
dir. Eleştirilerin çoğunaysa katılmak mümkün değildir. Çünkü:
Kürdistan'da devletlerarası sömürge sistemi kuran devletlerin
hiçbiri demokratik değildir. Türkiye, iran, Irak, Suriye demokratik
devletler değildirler.
Sovyetler Birliği
için de
aynı
şeyi
söylemek
mümkündür. Demokratik kurumlar ve demokratik gelenekler açısın¬
dan Türkiye'nin,
iran, İrak, Suriye olmadığı bilinmektedir.
Fakat,
Türkiye'nin Kürdistan'ı yönetmesinde de demokratik kurumları, de¬
mokratik gelenekleri görmek olası değildir. Kürdistan'da insan hak¬
larının kırıntısı bile yoktur. Durum buyken soyut bir demokrasi isteği
çok anlamlı görünmemektedir. PKK'nın demokratik değerter açısın¬
dan eleştirilmesinde bu konulara da dikkat edilmelidir. Örneğin Tür¬
kiye, Kürdistan'ı illegal güçleriyle yönetmektedir. Soyut demokrasi
tartışmaları, demokrasi
isteği,
bu devlet terörünü geriletebilir mi?
Kararnamelerin sadece Kürdistan için hazırtandığı ve Kürdistan'da
uygulandığı açık bir gerçektir.
Kürdi.stan'da demokrasiyi kurmak ve geliştirmek, çok âesliliğin
oluşmasına engel olmamak, çeşitli görüşlerin varlığını kabul etmek,
"tek geçerli olan bizim söylediğimizdir", anlayışında olmamak, el¬
bette önemlidir. Fakat, Türkiye, iran, Suriye, Irak gibi devletlerin de¬
mokratik olmayan yapılarını da hiçbir zaman gözden ırak tutmamak
gerekir.
Bu incelemede, Kürt aydını konusunun bazı boyutlarına dikkat
8
çekilmiştir.
Bu konunun çeşitli
incelemelere ve eleştirilere
ihtiyaç
duyduğu da bilinmektedir.
Bu incelemenin sonunda, Amerika Birleşik Devletleri'nde faali¬
yet gösteren, "The Fund For Free E^press/on" kurumunun iki mek¬
tubuna, O mektuplara tarafımızdan verilen cevaplara da yer veril¬
miştir. Gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun yazısı ve o yazıya verilen
cevap, yine, kitabın sonunda yer almaktadır. Bu mektupların ve ya¬
zıların da aydınlar sorunuyla yakından ilgili olduğu düşünülmekte¬
dir.
Bu incelemeyi yayınlayan, iyi bir yayın olması için gerekli litizli-
ği gösteren "Vu/tK/tep-Vay/n'^ teşekkür ediyorum.
Temmuz 1991
Ankara
İsmail Beşikçi
KURT AYDINI ÜZERİNE
DÜŞÜNCELER^*)
Türkiye'de Kürtçe yasaklanmış bir dildir. Kürt adının ve
Kürdistan
adının
kullanılması
yasaklar
kapsarnmdadır.
Kürtlerden, Kürtçe'den, Kürtlerin ulusal ve demokratik hak¬
larından söz edenler, Türk insanlarının milli duygularını ze¬
deledikleri, rencide ettikleri gerekçesiyle yargılanmışlar, ce¬
zalandırılmışlardır.
Türkiye'de
yaşayan
herkesin
anadili.
Türkçe'dir" şeklinde bir yasa bile yapılmıştır. Bu yasayı uy¬
gulamak için çaba gösterilmiştir. Bu,
ve
2932
sayılı
olup
Türkçe'den
19 Ekim
Başka
1983 tarihli
Dillerde
Yapılacak
Yayınlar Hakkmda Kanun" adını taşımaktadır. Bu ve benzer
konularla
ilgili
olarak Türk Devleti'nin
politikası eleştirilebilir.
Bu
ırkçı ve
sömürgeci
konularda çok şey söylenebUtr.
Bu, elbette gerekli ve yararlı bir çalışmadır. Fakat, konujm
başka bir açıdan daha irdelemek gerekmektedir, l Bu incele¬
menin amacı budur. Bu incelemede, Kürt aydmlanyla ilgiU
bazı düşünceler ifade edilmeye çalışılacaktır.
(*)
insan Haklarj^ Derneği, İstanbul Şubesi'nin 15 Aralık 1990'da düzenle¬
diği "Kararnameler ve Anadil Hakkı" konulu Panel'de yapılan konuş¬
manın, gözden geçirilmiş ve genişletilmiş ikinci bölümü (Bk. Yeni Ül¬
ke, Sayıl O, 23 Aralık 1 990)
Panel'in öteki konuşmacısı, Av. Kamber Soypak'tır. Panel, İHD istan¬
bul Şubesi sekreteri Hüseyin Aygül tartından yönetilmiştir.
Panel'in açış konuşmasını, İHD İstanbul Şubesi Başkanı Av. Ercan
Kanar yapmıştır.
Panel istanbul'da, Tabipler Odası Konferans Salonu'nda düzenlen¬
miştir.
1.
Türk yönetimi. 12 Haziran 1991 tarihli ve 3713 sayılı yeni bir yasa çı¬
karmıştır. 'Terörle Mücadele Yasası" denilen bu yasanın 23/e madde¬
si, yukarıda sözü edilen yasağı kaldırmaktadır. Fakat yeni yeni yasak¬
lar getirmektedir. Bu, "hak-hukuk", "adalet" gereği yapılmış bir yasa
değildir. Bu yasanın ilgili maddesinin yapılmasında ve yorumlanma¬
sında Kürtlere ve Kürt kültür özelliklerine karşı en ufak bir sevgi bes-
1.1
Kürtlerin
Ortadoğu'daki
nüfusu
30
milyonu
aşkındır.
Kürdistan'm ülke olarak genişliği 550 bin kilometre karenin
lenmemektedir. Kürtlere ve Kürt kültürüne karşı en ufak bir dostluk
hissi
açıklanmamaktadır.
Bu
değişikliğin
Kürdistan'daki
ve
Türki¬
ye'deki gelişmelerin, iç ve dış dinamiklerin, iç ve dış dayatmaların ka¬
çınılmaz kıldığı bir değişiklik olduğu anlaşılmaktadır. Bu ilişkilerin çar¬
pıcı bir örneği Efe Özal'ın düğününde yaşanmıştır.
Düğünde Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Başbakan Yıldırım Akbulut, bir
önceki Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve beraberlerindekiler aynı ma¬
sada oturmaktadırlar. Geceye katılan sanatçılardan ibrahim Tatlıses,
programını icra ederken, bir tane de Kürtçe türkü söylemek için Cum¬
hurbaşkanı Turgut Özal'dan izin almıştır. Cumhurbaşkanı, "Yasağı da
kaldırdık, sakınca yok" diyerek izin vermiştir. İbrahim Tatlıses, Kürtçe
türküsüne başlar başlamaz bir önceki Cumhurbaşkanı Kenan Evren
ve Başbakan Yıldırım Akbulut düğün salonunu terketmişlerdir. Böyle¬
ce, Kürtçe türkü söylenmesini protesto etmişlerdir. (Bk. Cumhuriyet,
28 Nisan 1991)
Bu, birtakım değişikliklerin sevgiyle, Kürtlerin ve Kürt kültürünün yara¬
rı düşünülerek yapılmadığını, iç ve dış kamuoyunun biraz olsun sesini
kısmak amacıyla yapıldığını açıkça göstermektedir.
Sıvan Pervver'in Mezopotamya Müzik Üretim tarafından hazırlanan
"Kırivo" isimli Kürtçe kasetine "Türkçe yapıt" diye izin verilmiştir. İzin,
Kültür
Bakanlığı
tarafından
verilmiştir.
(Bk.
Cumhuriyet,
21
Mayıs
1991) Bu neyi gösterir?
Bu bilinçli, hesaplı tavır bir şeyi açıkça gösteriyor. Kürtler ve Kürt dili,
Kürtçe hâlâ inkâr ediliyor. Kürtçe kaset yasaklanmıyor, Kürtçe kasete
izin veriliyor ama, "bu zaten Türkçe yapıttır" deniyor. Türk mevzuatın¬
da Kürtçe'nin adının geçmemesi, ileride,
müsait bir zamanda, Kürt¬
çe'ye ve Kürtlere verildiği söylenen bu hakları tekrar geri alabilmek,
yok sayabilmek amacını taşımaktadır. Kürtlerin, Kürtçe'nin adı geç¬
mezse, "... bizim mevzuatımızda zaten böyle bir etnik grubun, böyle,
bir dilin adı geçmiyor" denecektir.
Burada Türk yöneticileri büyük bir yanılgı içindedir. Şu husus artık be¬
lirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır: Türk sömürge yönetimi ne tür önlem¬
ler alırsa alsın, Kürdistan'daki toplumsal ve siyasal gelişmeleri daha
geri bir çizgiye çekemeyecektir. Kürt halkının siyasal kültürü günden
güne daha da yoğunlaşacaktır. Kürt halkı çağın gereklerini daha sağ¬
lıklı bir şekilde kavrayacaktır. Kürt ulusunun özgürlükçü ve bağımsız¬
lıkçı bir çizgide tavır ve davranış göstermesine hiçbir güç engel ola¬
mayacaktır.
Türk
sömürge
yönetiminin
ne
kadar derin
içinde olduğu gittikçe daha iyi bir şekilde anlaşılacaktır.
12
bir
yanılgı
üzerindedir. Buna rağmen Kürtlerin ulusal varlığı hâlâ inkâr
edilebilmektedir.
Kürtçe'nin bağımsız bir dil olup
olmadığı
hâlâ konuşulabilmektedtr, tartışüabilmektedir. Türk üniver¬
sitelerinde,
hâlâ Kürtlerin Türklüğünü ispatlamaya çalışan
profesörler vardır. Türk üniversitelerinde "Kürt Türkleri" adı
,altmda dersler okutulabilmektedir. Bütün bunlar nasıl olabilmektediı? Burada büyük bir zıthk var.
Hem 30 milyonu
aşkm bir nüfusa sahip olacaksm, hem de "Kürtler millet mi¬
dir, halk mıdır; Kürtlerin bağımsız dilleri var mıdır; Kürtle¬
rin millet olma özellikleri var mıdır..." gibi birtakım tartışma¬
lar olacak. Hem Ortadoğu'da 30 milyonu aşkm bir nüfusa
sahip olacaksm, 550 bin kilometre kare genişliğinde toprağı¬
nız olacak, hem de birtakım siyasal otoriteler, Kürtçe'si ya¬
saklayabilecekler,
"Herkesin
anadili
Türkçe'dir"
buyuran,
"aksini iddia edenler haindir" buyuran kanunlar yapabile¬
cekler...
İşte burada Kürt toplumunun önemli bir zaafı ile karşı
karşıya kalıyoruz. Kürt toplumunda bir hastalık var. Bunu
irdelemeye çalışmak gerekir. Bu konuda Kürt aydım dediği¬
miz kategorinin ciddi, bir şekilde ele alınması gerekir. Kürt
aydmlan
hakkında
kısaca,
şunu
söylemek
mümkündür.
Kürt aydmı, Türk aydmınm kötü bir kopyasıdır. Bu konuyla
ilgili olarak birkaç örnek vermenin gerektiği kamsındayım.
I.
ENTİERNASYONALİST KÜRTLER
Kürtler enternasyonalizmi hep
kendi kimliklerini gizle¬
mek, kendi kimliklerini vurgulamamak için kullanmışlardır.
Enternasyonalizmin
böyle
bir yorum
kuşkusuz,
sakattır.
böyle
bir
Uluslararası
yorumu
dayanışma,
yoktur;
ancak,
ulusların eşit koşullar İçinde, sözü edilen birlikte yer almalanyla gerçekleşebilir. Entemasyonalist anlajaşa sahip Kürt¬
leri İki grupta ele almak mümkündür.
A.
Komünist Entemasyonal'ci Kürtler
1) 1972 yılı Ekim ayı. Diyarbakır'da, Dicle Nehri kıyısın¬
daki askeri tutukevlndeyiz. Bir görüşme sırasında arkadaş¬
larımızdan rahmetli Edip Karahan kendisini ziyarete gelen
yalanlarıyla Kürtçe konuşuyordu. O zaman herkes herkesin
13
ziyaretine çıkabiUyordu. Ziyaret açık havada, bahçede yapılı¬
yor, ziyaretçilerle tutsakları dikenli tel örgüler aymyordu. Zi¬
yaret alanı genel olarak kalabahk olurdu. Gerek ziyaretçiler
tarafı, gerek tutsaklar tarafı her zaman kalabalıktı. Ziyaret¬
çilerin bulunduğu tarafta askerler de olur, konuşmaları iz¬
lerlerdi.
Askerler Edip Karaharim Kürtçe konuşmasma şiddetle
tepki gösterdiler. Edp Karahan bu tepkilere hiç aldırmadı,
Kürtçe konuşmayı sürdürdü. Ziyaretçi yakmlan da gayet ra¬
hat bir şekilde Kürtçe konuşuyorlardı. Bu durumu, askerler
tutukevi yöneticilerine,
komutanlanna haber verdiler.
Edip
Karahan Kürtçe konuşmasını sürdürüyordu. Tutukevi yöne¬
ticisi subay bu manzara karşısında büjoik bir tepki gösterdi.
"Burası Türk yurdudur; burada Türkçe'den başka bir dü ko¬
nuşulamaz; Türk vatamnda Türkçe'den başka bir dil konur
şulması yasaktır..." diye bağırdı. Aslmda, daha başkaları da,
örneğin köylüler de ziyaretçlleriyle Kürtçe
konuşuyorlardı.
Subaylar ise daha çok Edip Karahanlm tavır ve davramşlanyla ilgileniyorlardı. Edip Karahan ve ziyaretçileri ısrarla ve
bilinçlice Kürtçe konuşuyorlardı. Subaylar tepkilerini arttır¬
dılar. "Burası Türk vatamdır, Türk ülkesidir; burada Türk¬
çe'den başka bür dil konuşu],amaz, yasaktır..." gibi öfkeli söz¬
lerini yoğunlaştrrdilar. Ziyaretlerde Türkçe'den başka bir dil
konuşulamayacağma dair birtakım yönetmelik hükümlerin¬
den söz ettiler. Edip Karahan, bu tehditlere, yasaklara, emir¬
lere hiç aldırmadı.
Kürtçe konuşmasım sürdürdü. Tutsak¬
larla tutukevi arasında çıkan ciddi tartışma giderek büyüdü.
Subaylar,
eğer böyle giderse,
görüşmenin
kesileceği tehdi¬
dinde bulundular. Gerginlik öğleden sonraki görüşmede or¬
taya çıkmıştı. Bitinceye kadar öylece sürdü.
Ertesi
gün,
tutukevinin
çeşitli
yerlerine,
ziyaretlerde
Türkçe'den başka bir dil konuşulamayacağma dair emirleri
ihtiva eden bildiriler yapıştırıldı. Bu emirler tehdit unsurunu
da İçeriyordu. Örneğin, havalandırmada büjmkçe bir direk
var,
oraya
yapıştırılmıştı.
Koğuşların
giriş
kapılarına,
ye¬
mekhanenin ve tuvaletin kapılanna, İç kapüara vs. bu emir¬
ler yapıştuılrmştı. Kürt arkadaşlar bu emirleri okuyorlar ve
"hah hah haaa..." yaparak gülüşüyorlardı. Bendeki izlenim
ise şu: Emrin, yasağm içeriğiyle, bunları yazan tutukevi yö-
14
netlclleriyle alay ediyorlardı, fakat, bu emre, bu yasağa her¬
hangi bir tepld göstermlyorlardı.
Böyle bir emre ve yasağa
tepki nasıl olabilirdi? Herhalde Edip Karaharim görüşme sı-
rasmda gösterdiği tavır ve davramş gibi olurdu. Fakat, bu¬
nun sadece belirli bir yerde ve o an İçin gösterilen bir tavır
ve davranış olmaması gerekirdi.
Halbuki,
devrimci
olan,
entemasyonalist
olduklarım
vurgulayan, Markslst-Lenlnlst olduklarım söyleyen Kürtlerde böyle bir bilinç yoktu. Kürtlerin okur-yazarlan günlük İş¬
lerde
genel
olarak Türkçe
konuşurlar.
Devrimci
olanlarda
bu tavırlar ve davramşlar belki daha rahat bir şekilde İzlene¬
bilir. Kürtçe'yi gayet rahat ve doğru konuşan iki Kürt düşü¬
nelim. Eğer bu Ikl Kürt Türkçe de biliyorlarsa, konuşmeılanm
hep
Türkçe
yapıyorlar.
Bu
durum
1960'h
ve
1970'll
yıllarda böyleydi, şimdi de böyledir. Okur-yazar Kürtler, dev¬
rimci
Kürtler
kendi
dost değildirler.
dillerine,
anadillerine,
yani
Kürtçe'ye
Neden acaba? Kürt toplumunun bir zaafı
var. Bu zaafla ilgili olarak aydınlar kategorisinin İrdelenmesi
gerektiği kamsmdayım.
Kürtler, tutukevi yönetiminin emir,
yasak ve tehdit İçeren bildirilerini okuyorlar, "hah hah haaa..." yaparak gülüşüyorlar, fakat ciddi biı: tepki göstermiyor¬
lar. Tepki göstermek ısrarla Kürtçe konuşmakla olur. Örne¬
ğin,
"...
sen
bizim
görüşlerde
yasaklıyorsun, biz konuşuyoruz,
Kürtçe
konuşmamızı
bunun için de izin isten¬
mez; ayrıca senin mahkemelerinde de konuşuruz" demek bir
tepkidir. Ancak Kürtlerde böyle bir tepki,
böyle bir bilinç
yoktur. Üstelik bunlarin önemli bir kısmı Kürtçe de bilmesi¬
ne rağmen Türkçe konuşuyor. Eğer ziyaretçi Türkçe biliyor¬
sa, konuşmasım Türkçe yapıyor.
O günlerde, Kürtler, kendi aralarında Kürtçe konuştuk¬
ları zaman Türk devrimcileri tarafından "milliyetçi" olmakla
suçlamrlardı.
Bu
suçlama
ve
eleştiriler,
Türkçe
bilmeyen
köylülere değil, daha çok devrimci ve demokrat öğrencilere
yöneltilirdi.
Kürtçe
Yani Türkçe
konuşan
de
öğrenciler
bilen,
İçin
fakat
veya
kendi
çeşitli
aralannda
mesleklerden
Kürtler için yapılırdı. Kürt öğrenciler de "milliyetçi" olarak
suçlanmaktan çok rahatsız olurlardı. Böyle bir suçlamayla
ya da eleştiriyle karşılaşmamak için de Kürtçe konuşmak¬
tan. Kürt toplumu olma özelliklerini savunmaktan çok bû-
15
yük tavizler verirlerdi.
"Ben entemasyonalisttm"
sözü,
işte
bu tür suçlamaların ve eleştirilerin önüne geçmek için sık
sık kuUamhrdı. Temel sorun da burada ortaya çıkıyor. Kendi
anadilinden vebadan kaçar gibi kaçmak, sömürgecinin dili¬
ni kullanmak, insanları, devrimcileri entemasyonalist yapar
mı? Şöyle bir örnek düşünelim:
Türk devrimcileri, Türki¬
ye'de veya Almanya'da Türkçe konuşuyor. Alman devrimcile¬
ri de bu Türkleri "milliyetçi" olmakla suçluyorlar. Bu suçla¬
malar, İdu eleştiriler karşısında. Türk devrimcilerinin tavn
nasıl olur? Burada, iki ilişki arasmda elbette çok büjrük bir
fark vardır.
Almanlarm
Türkiye'de
veya
Türklerin Alman¬
ya'da bulunmasıyla, Türklerin Kürdistan'da bulunması ara¬
smda
çok
büyük
farklıhklar
vardır.
Türkler
Kürdistan'da
ırkçı ve sömürgeci bir güçtür. Türkiye Kürdistan için emper¬
yalist emellere sahiptir.
Bir de Türkiye'nin yabancı bir güç tarafmdan işgal edil¬
diğini düşünelim.
O yabancı gücün Türkçe'yi yasakladığım
ve Türklere kendi dilini ve kültürünü dayattığmı düşünelim.
Bu durum karşısmda Türk devrimcilerinin tavır ve davranışı
nasıl olacaktıı? Nasıl olmalıdır? Bu süreç içinde Türk dev¬
rimcileri entemasyonalist olabilmek için işgalcinin dilini mi
konuşacaklardır? İşgalcinin diliyle mi yazıp çizeceklerdir?
Ajmı
dönemde
zaman zaman
koğuşlara,
idarenin
saç-
sakal, bıyık keseceği yolunda haberler de gelirdi. Bu tür ha¬
berler
üzerine
idareye
karşı
çok yoğun
tepkiler
oluşurdu.
"Saçımızı kestirmeyiz; bıyık bizim namusumuzdur; bıyığımı¬
zı kestirmeyiz!" Bu feodal bir tepki. Aynı zamanda bilinçsiz
bir Kürt tepkisi.
Kafa kesilecek fakat bıyık kesilmeyecek...
Kafasız bıyık ne işe yarar acaba?
Bu tepki koğuşta hemen örgütleniyor. "Barikat kurarız;
yöneticileri, askerleri içeri sokmayız." Herkes barikatm nasıl
kurulacağı
konusunda
şöyle yerleştiririz;
lanca
şurada
önerilerini
masalan,
dursun;
falanca şu
mekhanedeki büyük masayı da
Saç-sakal,
var.
Fakat,
de
sunuyor.
"Dolapları
sıralan şuralara koyarız...
Fa¬
kesime güç versin... Ye¬
şuraya yerleştirelim.."
vs.
bıyık yasağma karşı yoğun ve yaygın bir tepki
Kürtler
anadilleri
Kürtçe'nin
yasaklanmasına
karşı böyle bir tepki oluşturmuyor. Bu tür yasaklar Kürtler¬
de bir tepkinin oluşmasına neden olmuyor.
16
Şunu ifade et-
meye çalışıyorum. Kürtlerde eksik olan devrimci bütnç değil¬
dir,
Markslst-Lenlnlst bilinç
değildir.
Kürtlerde
eksik olan
milli duygudur. 1960'lı ve 1970'li yıllarda da böyleydi; şimdi
de böyle.
Milli duygu nedir?
Milli
duygu,
sevmesine
ve
kısaca,
ulusal
İnsamn,
değerlere
ülkesini,
bağhlığma
ulusunu,
lUşkln
diUnl
duygular
bütünüdür. Bunu somut bir örnekle açıklamakta yarar var¬
dır. Marie Curie'den söz etmek istiyorum. Kocası Pierre Curie
ile birlikte. 1903 ve 191 1 yıllarında iki kere Nobel flzlk ödü¬
lünü kazanmış. Radyoaktiviteyi ve radjrumu keşfeden bir bi¬
lim adamı. Marie Curie bir Polonyalı, Leh... Hayatı daha son¬
ra kızı Eva Curie tarafmdan kaleme alınmış. Bu anlatımlara
göre Marie Curie'nin çocukluğu
1870'll yıllarda geçİ3ror. Po-
lon3ra da Kürdistan gibi talihsiz bir ülke. Tarihte, çeşitli za¬
manlarda. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu. Rus İıhparatorluğu ve Alman İmparatorluğu arasmda bölünmüş ve
paylaşılmış. Marie Curie'nin de çocukluğu, ilkokul hayatı iş¬
galler altında geçiyor. Kitapta. Marie Curie'nin çocukluğuna
ilişkin şöyle anlatımlar var:
İşgalcilerin dlllertyle
Okullarda Lehçe eğitim yasak.
eğitim yapılıyor.
Çocuklara
işgalcinin
dilini öğretmek İçin çok büyük çabalar harcaruyor.
Dersler
işgalcinin diliyle gerçekleştiriliyor. Dersler biter bitmez, düş-
mamn öğrttmenl sınıftan ayrılır a3rnlmaz çocuklar sakladık¬
ları yerlerden kitaplarını çıkarıyorlar. Onlan okumaya çalışı¬
yorlar.
Kendi
aralannda
Leh
diliyle.
anadlUeriyle
konuşuyorlar. İşgalci askerlerin, polislerin kendi köylerinde,
kasabalarında gerçekleştirdikleri işleri, işkenceleri vs. anla¬
tıyorlar. Çocuklar kendi bildiklerini arkadaşlarma anlatıyor¬
lar. Lehistan'a bağlılıklarını, Lehlstan'm güzeUiklertnl anlatı¬
yorlar.
Kendi
anadlUeriyle
konuşmanm,
kendilerini
rahatlattığını söylüyorlar. Düşmamn eğitim sistemini, öğret¬
menini vs. eleştiriyorlar. İşgalcinin öğretmeni suufa gümeden hemen önce bu kltaplannı jdne glzUyorlar, İşgalcinin di¬
line dönüyorlar.
Bunlar 6-12 yaş arasındaki çocuklar.
Bu
tavırlan, bu davranıştan nasü öğrenmişler? Elbette aile çev¬
relerinden,
daha geniş toplumsal
çevreden.
Bu çocüklann
düşüncesine, tavır ve davramşına egemen olan, onlara heye¬
can veren milli duygudur. Bu anlamda müli duygunun Kürt-
17
lerde oluşamadığım veya çok cılız olduğunu anlatmaya çahşıyorum. Kürt toplumunda rrkçı ve sömürgeci dayatmalara
yatkınlık var. İrkçı ve sömürgeci dayatmalara karşı bir tepki
oluşmuyor. Bu tavım ve davramşm bazı tarihsel ve toplum¬
sal nedenleri olduğu açıktır. Bu noktada, Kürtlerin okumuş-
yazmış kesimleriyle ilgili, "aydm" dediğimiz kategoriye girebi¬
lecek olanlarıyla ilgili bazı şeyler söylemeye çalışıyorum. Bu
kesimde önemli bir zaaf var. Bunu ifade etmeye çalışıyomm.
Burada ifade edilen milli duygu anlayışınm, ırkçı bir içe¬
rik taşımadığı hemen anlaşılmaktadır. İrkçı İçerik taşıması
şöyle dursun, ırkçı baskılara karşı kendini savunmaktadır.
Eşitlikçi olduğu açıktır. Baskı ve zulme karşı olduğu için,
ulusal değerleri, gaspedümiş haklan savunduğu için, başka
uluslann ulusal değerlerine saygılı olduğu için insancıldır,
çağdaştır. Bu tür bir milli duygu anlayışımn hiçbir ulus için
tehlike teşkil etmediği besbellidir. Kürtlerde mÜll duygu, an¬
cak, başka uluslara, örneğin komşu uluslara karşı saldır¬
ganlık taşıdığı zaman tehlikeli olabilir,
ömeğln, Türkleri,
Araplan ve Farslan, devlet zoruyla ve devlet terörü aracıhğıyla asimile etmeye çahşmak, bunun için çaba harcamak
tehlikeli olabilir.
Ortadoğu'da. Türkler için. Araplar ya da
Farslar için, ne günümüzde, ne kısa vadede, ne de orta ve
uzun vadede böyle bir tehlike söz konusu değildir. Kendileri
çok büjKik ırkçı ve sömürgeci baskılar karşısında bulunan
Kürtlerin, Kürt kültürünün, bu baskılardan kurtulmak ve
herkesle eşit olmak için gösterdikleri çabanm "ırkçılık", "şo¬
venizm" olarak değerlendirilmesi çok büyük bir yanılgıdır.
Bu, Kürtleri küçük düşürmeyi,
aşağılamayı amaçlamakta¬
dır. Çünkü, Türk devrimcileri milliyetçilik kavramma kötü.
olumsuz bir anlam yüklemektedirler. Aslmda, milliyetçilik,
ulusçuluk kavramlarma kötü,
olumsuz bir anlam yüklen¬
mesi de isabetli değildir. Milliyetçilik, ulusçuluk, ancak öteki
uluslara saldırgan emeller beslediği zaman, ömeğln onlan
asünlle etmeye giriştiği zaman olumsuzdur. Yoksa, ulusun,
ulusal değerlerini savunan,
eğiten bir mllllye.tçilik.
tehlikeli değildir.
onu bu yönde bilgilendiren ve
ulusçuluk anlayışı olumsuz ya da
Öte yandan "ezen ulus rnllllyetçlliğf
ile
"ezilen ulus milliyetçiliği" arasında herhangi bir aynm yapıl¬
maması da yanlış bir tutumdur.
Saldırgan,
asünllasyoncu
Türk milliyetçiliği ile. her türlü ırkçı ve sömürgeci saldırılara
18
karşı kendisini korumaya. Kürtleri komşulan uluslarla eşit
kılmaya çahşan Kürt milliyetçiliğini aym kefeye koymak art
niyetli bir tavırdır. Bu tavır, Markslst-Lenlnlst kavramlarla,
devrimci ideoloji İle ne kadar süslenirse süslensin, çirkinlik¬
ten kurtulamaz.
2) Bu konuyla ilgili olarak bir örnek daha vermek istiyo¬
rum. Yalnız bundan önce, bu olayla bağlantılı olduğu İçin
bazı olgular ve süreçler üzerinde durmak gerekiyor. 2 Mart
1973
Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı Tutukevl'ndeyiz.
Dicle Nehri kıyısmdaki gözaltı ve tutukevi koğuşlan ve hüc¬
releri...
O
şıralarda.
Sıkıyönetim
Tutukevi'ne,
Siverek'ten,
Muş'tan, Tunceli'den, Kürdistan'm çeşitli bölgelerinden çok
sa3ada genç insan getiriliyordu. Bunlar, poliste. mÜli emni¬
yette uzun süre sorgulanıyorlardı.
Bu sırada İşkence görü¬
yorlardı. Fakat sıkıyönetim yöneticileri,
1973 yılınm başın¬
dan İtibaren başka bir dayatmayı daha gündeme getirmeye
başladı.
Gözaltı süresi biten ve sıkıyönetim tutukevine, ko¬
ğuşlara getirilen bazı genç insanlan gene emniyete, sorguya
götürme çabası vardı. Ocak ve Şubat aylarmda bu şeküde,
MİT'e götürülen, yeniden işkenceye alman ve sorguya çeki¬
len gençlerin sayısı arttı.
1973
jolınm
Şubat
rek'ten çok sayıda
aymm
sonlannda,
devrimci genç geldi.
koğuşa
Bunlar uzun
Sive¬
süre
emniyette tutulmuşlar ve çok ağır işkence görmüşlerdi. Ko¬
ğuşlarda başlanndan geçenleri uzun uzun anlattılar. 2 Mart
1973 günü bunlardan bir kısmı yine emniyete, sorguya gö¬
türülmek istendi. Arkadaşlar, gençlerin sorgu için verilme¬
yeceğini, çünkü emniyette işkence yapıldığım söylediler. Tu¬
tukevi
yöneticileri,
başta
yarbay
olan
müdür,
"işkence
yapılmayacak, kıUanna bile dokunulmayacak" diye söz ver¬
di.
Buna
güven
landı.
rağmen koğuş
duyulamayacağı,
2
Mart
temsilcileri tarafından bu
arkadaşlann
1973 günü,
tutsaklarla tutukevi yöneticileri
arasmda geçen tartışma gece yansına
sonra
bazı
arkadaşlar
sözlere
verilmeyeceği vurgu¬
yataklarma
kadar sürdü.
çekildiler.
Daha
Tutukevinde
gergin bir hava vardı. Kimse yakm geleceğin ne getireceğini
kestlremiyordu.
Tutuklulann
sinirleri
iyice
gerginleşmişti.
Herkes birbirine sükunet tavsiye ediyordu. Bu arada, asker¬
ler koğuşlara girip istedikleri insanlan almasmlar diye, giriş
19
kapısımn arkasma barikat kuruldu. Dolaplar, masalar, ran¬
zalar vs. kapmm arkasma yerleştirildi. Bazı arkadaşlar bari¬
katm üstünde nöbet tutmaya başladılar.
Bu psikolojik ortam içinde, vakit henüz alaca karanlık¬
ken, bazı arkadaşlar henüz kuş uykusuna geçmişken, hava¬
landırmadan
başladı.
ayak
sesleri,
koşuşmalar,
fısıltılar
gelmeye
Daha sonra megafondan gümbür gümbür bir ses
yeri göğü inletti: "5 dakikaya kadar koğuşu terketmedlğlnlz
taktirde koğuşlara ateş açılacak." Ve emir birkaç kere tek¬
rarlandı. Herkes yataktan kalktı. Zaten giyinik olmayan yok¬
tu.
Yataklara giyinik bir vaziyette ve tetikte
uzanmışlardı.
Herkes endişe içinde, ne var ne oluyor diye birbirine soru¬
yordu. Koğuş temsilcisi arkadaşlar tutukevi müdürüyle Ülşkl kurmaya çalıştılar. Fakat, havalandırmadan, sövgü. ha¬
karet, aşağüama ve tehditten başka bir şey duyulmuyordu.
"Hepinizi geberteceğiz", "Ananızı s..." diye gürlüyorlardı. Üs¬
telik bunlar o zamana kadar koğuşlara gelen askerlerin ses¬
leri ve tavırlan değildi.
Koğuşlarda panik belirmişti.
Böyle
bir ortamda, koğuş pencerelerinden, koğuşlann içlerine doğ¬
ru ateş edilmeye başlandı. Hakiki mermilerle ateş ediyorlar¬
dı.
Herkes
ranzalann
altma.
kıyılara,
köşelere
gizlenmeye
başladı. Koğuştaki panik biraz daha arttı. Kurşunlarm he¬
men arkasından, koğuşlara sis bombalan, göz yaşartıcı ve
ses bombalan atıldı. Kimse kimseyi göremez oldu. Bu bombalarm boğucu
etkilerini
önlemek için
herkes
pencerelere
doğru üşüşmeye başladı. Fakat pencerelerde süahh insanlar
ateş vaziyetinde bekliyorlardı. Hakaret ve tehdit yağdınyorlardı. "Hepinizi geberteceğiz..." "Ananızı s..." Boğucu etkiler
gittikçe daha da artmaya başladı. Herkes ana gülş kapışım
açıp havalandırmaya çıkmak istiyordu. Fakat giriş kapısımn
önüne barikat kurulmuştu. Havalandırmaya çıkmak imkan¬
sızdı. Etraf karanlıktı. Elektrikler kesikti. Boğucu ve göz ya¬
şartıcı bombalann etkilerini gittikçe arttırması üzerine bari¬
kat kısa zamanda bozuldu. Herkes can havliyle kendlslıil
havalandırmaya atıyordu.
Havalandırmada ise.
sopa ve iş¬
kence vardı.
Güvenlik görevlileri,
havalandırma kapısından itibaren
iki sıra oluşturmuştu. Keneırlan, coplu ve silahlı askerler ta-
raıfmdan oluşturulmuş uzunca bir koridor. İşte. havalandır-
20
maya çıkabilenler, bu güvenlik görevlilerinin hakaret ve söv-
güleriyle birlikte coplan, dipçikleri, tekme, tokat ve yummk-
lanyla da karşılaşıyorlardı. Bir kez havalandırmaya çıktık¬
tan
sonra,
bu
koridora
girmekten
Koğuşlar böylece boşaltıldı.
başka
Koğuştaki
bütün
çare
yoktu.
eşyalara
el
kondu. Bir yığm yasaklamalar, kısıtlamalar getirildi. Böyle
bir dayak ve işkenceden sonra, olaylarm elebaşısı olduklan
gerekçesiyle, 40 kişiyi ayırdılar ve hücrelere koydular.
Bu
hücreler, koğuşlardan biraz uzaktaydı ve aralannda hiçbir
bağlantı yoktu. 40 kişi arasmda ben de vardım. Hücrelerde
elektrik yok. Özel olarak karanlıkta bırakılmış. İkişer ikişer
yerleştirildik. Doğal olarak hiçbir şey yok. Ne kitap, ne gaze¬
te... hiçbir şey. Günde bir kere asker nöbetçilerin gözetimin¬
de tuvalete gitmeye izin veriliyor. Yanımızda saat var. Fakat,
zamam ölçmek oldukça güç. Arkadaşlar zaman zaman tür¬
kü söylüyorlar. Nöbetçi askerler türkü söylemeye, özellikle
Kürtçe türküler söylemeye şiddetle karşı çıkıyorlar. Buna
rağmen arkadaşlar türkü söylüyorlar. Anlatmaya çahşacağmı esas konu da bununla ilgili.
Birgün bir arkadaşımız Kürtçe türkü söylemeye başladı.
"Berlvan" isimli türküyü söylüyordu. Sesi çok güzeldi. Tür¬
kü söylemeye başladığı zaman herkes kendisini İlgiyle, dik¬
katle dinlerdi. Arkadaşımız,
istek veya rica
kendi istediği zaman türkü
söylerdi.
üzerine
Zamana,
değil,
mekâna ve
günün koşullanna göre de ne söyleyeceğini iyi saptardı. "Be-
rivan" isimli türküyü söylemeye başladığmda. hücrelerdeki
bütün arkadaşlar sessizce onu dinlemeye koyuldular. Fakat,
türkü henüz bitmeden, ortasma büe gelmeden, başka hüc¬
relerden bir arkadaş, "Manda 3mva yapmış söğüt dahna"ya
benzer bir türkü okumaya başladı. Bunun üzerine, hücre¬
lerden, bu tavır ve davramşa itirazlar yükseldi. Çünkü çok
rahatsız edici bir durumdu. Bu itirazlarm, "bu güzel türkü¬
yü dinlerken sen nereden çıktm?" gibi bir anlamı vardı. O
arkadaş da kendisine yapılan bu protestolara şu
karşıhğı
verdi: "Ben entemasyonallstlm, arkadaşlar!.." Kürtçe türkü
dinlemeye tahammül
edemiyor; Türkçe
türkü
söylüyor ve
"Ben entemasyonallstlm" diyor. Akıl almaz bir anlajaş. Ben,
entemasyonalist anlayışm milli duygulan ufaladığım, parça-
ladığmı, yokettlğinl Kürtlerde gördüm. Başka ülkelerde, baş¬
ka uluslarda, bu durumu net bir şekilde izlemek mümkün
21
değildir.
Örneğin
Marksisti,
Türk
Fransız
Marksisti,
Marksisti,
Yunan
Rus
Marksisti,
Marksisti,
Arap
Amerikan
Marksisü... var. Fakat Kürt Marksisti yok. Çünkü Kürtlüğü¬
nü vurgulamıyor; Kürtlüğünden kaçarak, "Ben entemasyo-
nallstim" diyor. Enternasyonalizm, Kürtlüğü gizlemenin bir
örtüsü...
1960'h yıllarda. "Ben entemasyonallstlm" sözü Kürtler
tarafmdan sık sık kullanılıyordu.
O zaman Kürtler,
daha
çok Türkiye İşçi Partisi içinde. Fikir Kulüpleri Federasyonu
içinde,
1960'h yıUarm sonlanna doğru da Devrimci Doğu
Kültür Ocaklan içinde örgütleniyorlardı. Türkiye İşçi Partisi
sosyalist devrim anlayışım savunuyordu. Devrimci Gençlik
Federasyonu içinde örgütlenen Kürtler de vardı. Dev-Genç
çoğunlukla
Milli
Demokratik
Devrim
tezini
savunuyordu.
1971 rejiminde, gözaltma alman ve tutuklanan Kürtler daha
çok, davalarmm görüldüğü Diyarbakır'a getiriliyorlardı. Bu
süreç içinde, "Ben entemasyonalistim" sözü Kürtler tarafm¬
dan daha çok söylenir oldu.
Kürt arkadaşlar, yerli-yersiz,
zamanlı-zamansız, sık sık, "Ben entemasyonalistim" diyor¬
lardı. Hatta, genel olarak çoğul "biz" sözcüğü bile kuUamlmıyordu.
"Biz entemasyonalistiz"
sözü daha az duyulurken,
"Ben entemasyonalistim" daha çok şunun için söyleniyordu:
1971 döneminde, Diyarbakır-Sürt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı'nda görevli askeri savcılar, hazırladıklan iddiana¬
melerde, tarihte Kürt diye bir milletin olmadığım, herkesin
Türk olduğunu, Kürtçe diye büinen bağımsız bir dil olmadığmı. Kürtçe'rün Türkçe'nin bir lehçesi olduğunu iddia ediyoriardı. Bunları ispat edebilmek için binblr türlü yalanadolana tenezzül ediyorlardı. Kürtlerden ve Kürtçe'den, Kürt¬
lerin ulusal ve demokratik haklanndan söz edenlerin suç iş¬
lediklerini,
cezalandırılmalan
gerektiğini
vurguluyoriardı.
Kürtlerden ve Kürtçe'den söz edenleri tehdit etmeyi hiç ih¬
mal etmiyorlardı. Bu durumda Kürtlere düşen görev, elbet¬
te,
Kürtlerin ve Kürtçe'nin varlığım savunmaktı.
Devrimci
Doğu Kültür Ocaklan'na mensup arkadaşlann bunu bilinçli
ve kararlı bir şekilde, coşkuyla yapması gerekiyordu. Fakat
1971 yılı yaz aylannda. özellikle Seyrantepe Gözaltı koğuşla-
nndakl izlenimlerim bu merkezde değildir. Türkiye İşçi Par¬
tisi ve Devrimci Doğu Kültür Ocaklan'na mensup bazı arka-
22
daşlar böyle düşünmüyorlardı. Kürtleri. Kürtçeyi savunma-
nm
"sağcılık",
devrimciyiz;
"milliyetçilik"
olduğunu
biz entemasyonalistiz;
söylüyçrlardı.
milliyetçilik ve
"Biz
sağcüik
kokan önerileri kabul edemeyiz..." diyorlardı. Kürtlerin varlı¬
ğım ve
Kürtçe'yi savunmak istemiyorlardı.
Halbuki.
1971
koşullan dikkate almdığı zaman, en devrimci, en demokrat
tavır buydu.
Çünkü, Kürtçe ve Kürt kültürü
üzerinde çok
yoğun bir baskı vardı. Savcılar Kürtlerin varlığmı inkâr ede¬
bilmek için her şeyi mubah sayıyorlardı. Bu durumda, Kürt¬
lerin ve Kürtçe'nin varlığmm savunulması kaçmümaz bir gö¬
rev olarak kendisini dayatıyordu.
O zaman tutukevinde. Batman, Silvan. Kozluk. Ergani,
Diyarbakır
gibi
Kürt
şehirlerinde
Devrimci
Doğu
Kültür
Ocaklan kurulmuştu. Çeşitli yerlerdeki kurucular arasında;
18-20
yaşlarmda
gençler,
köylüler. İşçiler vardı.
öğretmenler,
esnaftan
İnsanlar,
Onlar Devrimci Doğu Kültür Ocakla-
n'nı savunmak isttyorlardı. DDKO'mn, baskı altmda tutulan
ve yok edilmeye çalışılan Kürt düini ve kültürünü yaşatmak,
bu baskılara karşı bir bülnç oluşturmak için kurulduğunu
anlatmak istiyorlardı.
Bazı avukat,
doktor ve öğrenci arka¬
daşlar da onlann bu tutumlannı ve davramşlanm engelle¬
meye çalışıyorlardı. Şöyle diyorlardı:
"Biz DDKO'nı boş zamanlanmızı geçirmek için kurduk.
Burada, gazete okujrup sohbet ediyoruz. Biz DDKO'nı Türk¬
çe bilmeyenlere Türce öğretmek için kurduk.
gidip
kumar mı
oynayalım!
Boş
zamanlarda,
Kahvehaneye
işten
sonra,
burada oturup sohbet ediyoruz, gazete okuyoruz... Siz aske¬
ri savcınm karşısında böyle söyleyin, Kürtlerden, Kürtçe'den
isöz
etmeyin.
Böyle
söylerseniz
tahliye
olursunuz.
Tahliye
olunca, dışanda. 5toe esas düşünceniz doğrultusunda faali¬
yette bulunabilirsiniz. Ama Kürt olduğunuzu vurgularsamz.
Kürtçe'ye baskı yapıldığım vs. söylerseniz çok ağır cezalarla
karşılaşırsınız. İçeride, cezaevinde kalmak marifet değildir,
önemli olan dışanda olmaktır. Dışanda olmadan hiçbir şey
yapılamaz.
Hem ,biz
İnsanlarız.
Devrimciler,
devrimci
insanlarız.
entemasyonalist
Entemasyonalist
olanlar,
dil
gibi.
kültür gibi konulara fazla ağırlık vermezler. Sosyalist toplum
kurulunca bu gibi konular kendiliğinden çözümlenir..."
1971 yılı yaz aylan. Seyrantepe'dekl gözaltı ve tutukevi
V
23
koğuşlarma
henüz
gelmişiz.
Bu
tür
propagandalar,
milli
duyguları biraz daha diri olan genç İnsanlara karşı, çeşitli
zamanlarda ve çeşitli vesilelerle sürekli yapılıyor.
Aym yıl Ekün ayı sonlannda. Dicle Nehri kıyısmdaki sı¬
kıyönetim gözaltı ve tutukevi koğuşlanna taşmdık.
Benzer
propagandalar orada da sürdü. İnsanlar, Askeri Savcıhğa
ifadeye götürülürlerken kendilerine benzer şeyler söylenirdi.
Nasıl bir tavır ve davramş içinde olmalan gerektiği anlatılır¬
dı.
Ankara ve
İstanbul
DDKO
davası,
12 Aralık
1971 'de
başladı. Diyarbakır. Batman. Silvan, Ergani. Kozluk DDKO
davalan da 1972 yıh başlarında başladı. Sonra bu iki dava
birleştirildi, tek bir dosya haline getirildi. Benzer propagan¬
dalar, dava öncesinde de. dumşmalar sırasında da hep sür¬
dürüldü. Bütün bunlara rağmen bazı tutuklular kendi ara¬
lannda. DDKO'nm, Kürt varlığım, Kürt dilirü ve kültürünü
savunmaları gerektiği konusunda çok ciddi çahşmalar sür¬
dürdüler. Ankara ve İstanbul DDKO'na mensup, önce 6 kişi,
daha soma da 9 kişi ciddi siyasal savunmalar yaptılar.
Bu dönemde "Ben entemasyonalistim", "Biz entemasyo¬
nalistiz" sözleri sık sık duyulurdu.
Bir avukat
arkadaşım
şöyle demişti: "Ben entemasyonalistim. Doğacak çocuMan-
mın admı Cengiz koyacağım, Alpaslan Mete koyacağım..."
Bunun entemasyonalist bir tavır ve davranış olmadığı, en¬
temasyonalist bir düşünce olmadığı açıktır. Çünkü, Kürtle¬
rin çocuklarma.
Cengiz, Alpaslan, Mete gibi Türk isimleri
koymalan yasa gereğidir. Kürt isimleri konulması yasaktır.
Öyleyse, Kürtlerin çocuklarma bu tür isimler koyması enter-
nasyonalist bir düşünce, tavır veya davramş değildir.
Bu,
ırkçı ve sömürgeci dayatmalara boyun eğişin devrimci bir
terminolojiyle örtülmeye, gizlenmeye çalışılmasıdır. Halbuki,
12 Mart 'tan önce, gerek Türkiye İşçi Partisi çahşmalan için¬
de, gerek DDKO faaliyetleri sırasında, Kürt diline ve Kürt
kültürüne yapılan baskılar daha sık konuşulurdu.
1971
rejiminde, Diyarbakır'da pek açık ve belirgin bir
şekilde görülmeyen farklı bir süreç daha vardı. Şımak'lı Mür¬
şit Ağa, eğer Kürt^ gençleri kendisiyle Türkçe konuşuyorlar¬
sa, onlarla konuşmuyordu, sohbet etmiyordu. Hurşit Onuk
ashnda Türkçe biliyordu, fakat Kürt gençlerinin kendi dille-
24
rine dost olmayan tavır ve davramşlarmı bu yolla eleştirme¬
ye çalışıyordu.
Kürtlerin Ortadoğu'daki nüfuslan 30 milyonu aşkmdır.
Buna
rağmen
Kürtler,
hâlâ
inkâr
edilebilmektedir.
Kürt¬
çe'nin bağımsız bir dÜ olup olmadığı hâlâ tartışılabilmektedir. Kürtçe'ye yasaklar getirilebilmektedir. Bu durumda Kürt
okur-yazarlanmn ve aydm kategorisine girebilecek Irısanlann niteliğinin incelenmesi,
Bu
çerçevede
devrimci
İrdelenmesi gerekli
enternasyonalizm,
olmaktadır.
komünist
enter¬
nasyonalizm İçinde yer alan Kürtlere kısaca baktıktan son¬
ra, İslam enternasyonalizmini savunan, ümmetçi enternas¬
yonalizmi
savunan
Kürtlerin
düşüncelerini,
tavır
ve
davramşlanm da irdelemekte yarar vardır.
B.
İslamcı Enternasyonaiistier
Şurası açık bir gerçektir:
İslamiyet'i,
Ortadoğu'daki bütün uluslar,
İslamlığı kendi ulusal
kullanmışlardır.
Arapların,
çıkartan doğrultusunda
Farslann,
Türklerin İslamlyete
yaklaşımlarmın ana boyutu budur. İslam devletlerinden hiç¬
biri, İslamiyeti, İslam düşüncesini geliştirmek, İslam halklarmm refah ve mutluluğunu artırmak doğrultusunda yönlendirmemlştir.
Kendi milletlerinin çıkarlarını,
müli çıkarlarım
her zaman ön planda tutmuşlardır. İslamiyeti, hep bu mÜli,
ulusal
çıkarlann
gelişmesi,
yaygmlaşması
doğrultusunda
kullanmışlardır. İslamiyetle, İslam düşüncesiyle, İslam dev¬
letleri arasındaki ilişkinin ana boyutu budur. Bu düşünce¬
nin en somut kamtı Kürtlerin durumudur. Ortadoğu'nun or¬
tasında, Türkiye, İran, Irak, Suriye gibi Müslüman devletler
arasmda bölüşülmüş,
paylaşılmış
olan
Kürtlerin
durumu,
sadece İslamlann, Müslümanlann değil bütün insanhğm da
asabıdır. Kavmiyeti, ulusallığı reddeden, bütün Müslümanla¬
nn kardeş ve eşit olduğunu, bir tek İslam Devleti olması ge¬
rektiğini, yani ' İslam Enternasyonalizmini
savunan İslaml
akımlara Ortadoğu'daki İslam devletlerinin hemen hepsinde
rastlanmaktadır. Fakat. Türkiye'de. İran ve Irak'ta bu akım¬
lar, Kürtlerin ulusal hareketini engellemek için kuUamlmak-
tadır. Bu akımlarm, Türklerin ulusal hareketine, Araplann ı
ya
da
Farslann
ulusal
hareketine
hiçbir
itlrazlan yoktur.
Hatta dinsel kisve altmda geliştirilen, teşvik edilen akımlar
da daha çok bunlar olmaktadır.
25
1988 yılı Mart ayımn ortalanm düşünelim. Güney Kür¬
distan'da
Halepçe
kentinde,
kimyasal
silahlar
kullanıldı.
Saddam Hüseyin kimyasal silahlan özel olarak Kürtlere kar¬
şı kuUandı. Kürtlerin gelişmekte olan ulusal ve demokratik
mücadelelerini ancak kimyasal silahlar kullanarak önleyebi¬
leceğini düşündü. Beşbinin üzerinde Kürt inşam, kadın, ço¬
cuk, yaşh bir anda katledildi.
Onbinlercesi de sakat kaldı,
yaralandı. Yüzbinlerce Kürt ise, kışta-kıyamette yerini yur¬
dunu terketmek zorunda kaldı, mağdur oldu. Sığınacak bir
yer
bulabilmek
için
çok büyük güçlüklerle
karşılaştı.
Bu
tam anlamıyla bir soykırımdı.
Müslüman olduğu büinen bir dpvlet yönetimi, yine Müs¬
lüman bir halka karşı böyle bir zulmü, böyle bir soykınmı
nasıl düşünebilmiştir? Bu soykınmı nasü uygulayabilmiştir?
Fakat Müslümanlar, bu zulmü, bu işkencejd, bu soykırımı
sorgulamamışlardır. "İslamiyet kavmiyete değer vermez, İs¬
lam inancmda olan herkesi eşit görür, aynm yapmaz..." di¬
yen ve tek bir İslam Devleti isteyen İslamcı akımlar da bu
soykınmı sorgulamamışlardır. Türk, Arap ve Fars İslamlannm,
bu
cinayetleri
sorgulamaması,
İçeriğinin
nedenlerini
tahin etmemesi doğaldır. Burada eleştiri konusu olarüar da¬
ha çok Kürt olan İslamcılardır. Çünkü soykınm Kürtlere uy¬
gulanmıştır. Bu soykırım, bu zulüm, birinci planda, elbette,
Kürtleri ilgüendirmektedir.
Halepçe'ye
kimyasal
silahlar
atümasuidan
birkaç
gün
sonra, Kuveyt'te İslam Konferansı Zirvesi toplandı. 42 Müs¬
lüman Devlete mensup
devlet ve hükümet başkanlan Ku¬
veyt'te toplantı halindeydi. İslam Konferansı Zirvesi, Filipinlerden
Filistin'e,
Afganistan'dan
Bulgaristan
Türklerine,
Sudan'dan Batı Trakya'ya, Kıbrıs Türklerinin dummundan
Moritanya'ya kadar bütün Müslüman toplumlanyla ilgüi ka¬
rarlar aldı. Örneğin, Bulgaristan'daki Müslüman Türklerin
isimlerini değiştirdiği için Bulgaristan hükümeti, FÜistüılUe-
re baskı uyguladığı gerekçesiyle İsraü hükümeti, Afganis¬
tan'daki varlığından dolayı da Sovyetler Birliği kınandı. Fa¬
kat,
Kürtlere
karşı
kimyasal
süah
kullanan,
beşbinin
üzerinde kadm, 'çocuk ve yaşlı Kürt insanım katleden, soykı¬
nm
yapan
Saddam
Hüseyin yönetimini
eleştirmek
hiçbir
Müslüman devlet başkanmm veya başbakanmm aklma büe
26
gelmedi.
Burada
devlet başkanlarından veya başbakanlar¬
dan çok İslamcı siyasal akımların eleşıtirüdiğlni bir kez daha
belirtmekte yarar vardır. Sözümüzün önemli bir kısmmm da
Kürt olan İslamcüara olduğunu bir kez daha belirtelim. İs¬
lamcı akımlar böylesine bir soykırımı neden görmezden ve
duymazdan gelmişlerdir? İslam Konferansı Zlrvesl'ne katılanlan,
bu
konuyla
ilgüi
olarak neden
eleştlrmemişlerdir?
Onlara, bu soykırımla ügili sorulan neden sormamışlardır?
İslamcı akımlar bir İslam devletinin, Müslüman Kürt halkı¬
na karşı uyguladığı bu soykınmı neden, kamuoyu önünde,
etraflı bir şeküde tartışmamışlardır? İslamiyette, böyle bir
soykırmıın, zehirli gazlarla çocuktan, kadmlan, yaşlüan kat¬
letmenin
yeri
var
mıdır? Yukanda
ifade
etmeye
çahştım.
Türkler, Araplar, Farslar, İslamiyeti hep kendi miUetlerinin
müli çıkartan doğrultusunda kullanmışlardır. Amaçlan İsla¬
miyeti geliştirmek, Müslüman halklann refahmı ve mutlulu¬
ğunu
arttırmak
değüdir.
İslam
devletleri
tarafından
Kürt
halkına yapüan zulüm, bu düşüncenin çok önemli bir kanı¬
tıdır.
İslam
Konferansı
Zirvesinde
veya
benzer
örgütlerde,
Saddam Hüseyin yönetiminin bu niteliği eleştirümediği için,
bu süahlar Kürt halkma karşı sürekli olarak, yoğun bir şe¬
kilde kuUandmıştır. 1988 Temmuz ayı ortalannda İran-Irak
savaşmm sonunda, taraflar arasında ateşkes imzalanmıştır.
Ağustos ayı sonlannda da,
saldınya geçmiştir.
Irak,
Kürtlere karşı yoğun bir
Bütün birliklerini
Kürdistan'a seferber
etmiş; kimyasal süahlar yani zehirli gazlar en etküi bir şekil¬
de kullanümıştır. Güney Kürdistan'da Kürtlere karşı sürdü¬
rülen soykırım Birleşmiş Mületler Gözlem Heyeti'nin, İranIrak sımnnda mevzüenmeye başladıklan bir sırada gerçek-
leştirümiştü". Bu da. Birleşmiş Milletler'e bile meydan oku¬
ma, onu hiçe sayma anlamına gelmektedir. Halbuki, Bü-leş-
miş Milletler 'üı bu tür kitle imha süahlanmn kuUahılmasım
yasaklayan birçok antlaşması, sözleşmesi vardır.
Güney Kürdistan'da. Kürtlerin, kimyasal süahlar kuHa-
nüması yoluyla soykırıma uğratılması olayı üzerinde, daha
dikkatli ve ayrmtıh bir şekilde dumlmasmm yararı vardır.
Yukanda belirttiğimiz gibi,
Halepçe'de
soykırıma uğratüan
Kürt üısanlanmn sayısı beşbinin üzerindedir. Aslmda, Ha-
27
lepçe'den önce, yine Güney Kürdistan'da, çeşitli yerlerde ve
çeşitli zamanlarda kullanüân kimyasal silahlarla katledüen
Kürtlerin sayısı,
Halepçe'de katledüen Kürtlerin sayısından
çok daha fazladır. Klmyasar süahlar uzmanı. Alman Alexan-
der Stenberg Spahfun anlattığma göre, Saddam Hüseyin yö¬
netimi,
şitli
1986 ve 1987 yıUannda da. Güney Kürdistan'da çe¬
zamanlarda
kunanmıştır.
ve
Bu
çeşitli
sıralarda,
yerlerde
kimyasal
kimyasal
süahlann
süahlar
yapüması,
kuUanüması ve etkirüiğinin ölçülmesi henüz deneme aşamasmdadır. Hangi zehirli gaz, hangi birimde ve hava koşulun¬
da kuUamldığı zaman daha öldürücü sonuçlar elde edilmek¬
tedir? Bu gibi sorulann cevabınm aranması için denemeler
yapümaktadır. Bu denemeler için de Kürtler kuUanümakta-
dır. Ashnda, dünyada, benzer denemeler için daha çok fare¬
ler kullamlmaktadır. Ama Saddam Hüseyin gibi ırkçı ve sö¬
mürgeci bir diktatör İçin Kürtlerin, farelerden daha kıjTnetli
bir konumlan yoktur. Onun için,
1986, 1987 yülarmda. Gü¬
ney Kürdistan'da, çeşitli vesileler yaratarak, sık sık deneme¬
ler yapmıştır. Alman insan haklan savunucusu. Medico İntemational'dan Alexander Stenberg Spohr'un dediğine göre.
bu
denemeler sırasında katledilen Kürtlerin sayısı.
Halep¬
çe'de katledilen Kürtlerin sayısmdan daha fazladır. Bu dene¬
meler sırasmda üç zehirli gazm daha öldürücü oldı^ğu sap¬
tanmıştır.
gazlarda
Bunlar,
karar
hardal,
kıhnmıştır.
tabun ve
Gerek
şalin gazlandır. Ve bu
Halepçe'de,
gerek
daha
sonralan kuUanüan gazlar bunlar olmuştur. Örneğin 1988
Ağustos'unda kuUanüan gazlar bunlardır. Bu sırada kuUamlan kimyasal gazlar sonunda onbinlerce Kürt inşam soykınma uğratümıştır.
Onbinlerce Kürt inşam yaralanmış, sakat
kalmış; yüzbinlercesi, yerinl-yurdunu,
evlnl-barkmı terket¬
mek zorunda kalmıştır. Sığınacak bir yer bulamamıştır.
ğmabüdiği
yerlerde
çok
kötü
muamelelerle
Sı-
karşüaşmıştır.
Bütün bunlar Müslüman bir devletin, bir İslam devletinin,
Kürt halkma karşı uyguladığı baskı, zulüm, işkence ve İm¬
hadan başka bir şey değüdir. Ve bu sistematik bir zulüm¬
dür, işkencedir.
lüm
karşısında
Devlet terörünün kendisidir.
İslamcüar
ne
Böyle bir zu¬
yapmışlardır?
Bunlar
görmezden, duymazdan gelinebilecek olaylar mıdır? "İslami¬
yet, İslam inancında olanlan kardeş sayar; kavmiyet, miUet
önenül bir değer değüdir. İslamlar tek bir devlet çatısı altm28
da toplanmahdır" demek, bu cinayetlerin, katliamın, soykmmm varlığını glzleyebÜIr mi? Bu
yerine getirilmesine
konularla ilgÜl görevlerin
engel olabülr mi? Bu zulümler,
soykı¬
rımlar, katliamlar, İşkenceler görmezden geUnerek kardeşlik
kumlabülrml?
Alexander Stenberg Spohr, 25 Ağustos 1988 günü, Sey¬
han bölgesinde meydana gelmiş bir olaja şöyle arüatmakta-
dır: "... Kimyasal silahlar atümasmdan sonra, Kürtler büyük
bir
paniğe
Ihtlyar,
kapüdüar.
ülkerün kuzey
Seyhan bölgesinde
Çoluk
çocuk,
sımnna
doğru
dar bir vadiye
kadm-erkek,
kaçmaya
sığındılar.
genç-
başladüar.
Burası
derin.
İnce, uzun ve dar bir vadi idi. Üçblhln üzerinde Kürt insanı
bu
vadiye
sığınmıştı.
bombalamak istedi.
Saddam Hüseyin kuvvetleri buralan
Fakat, vadi dar,
için uçaklar buralara dahş yapamadı.
ince ve
derin olduğu
Sonra vadiye zehirU
gazlar attüar.. Vadinin her tarafı zehirli gazlarla doldu. 10-15
dakika içinde üçbinln üzerinde insan öldü. Sâdece 20 kişi
kurtuldu. Bu 20 kişi, vadinin en yıiksek yerlerinde, sırüa-
nnda yürüyen ve Kürtlerin yürüyüşlerini emniyet âltma al¬
makla görevli olan, yürüyüşün güvenUğini sağlamaya çalı¬
şan peşmergelerdi. Birkaç gün sonra vadide zehirU gazlann
etklnUği azaldı. Vadiye buldozerler girdi, her tarafı yaktı, yık¬
tı. Kürt insanlarının cesetlerini toplu mezarlara,
çukurlara
doldurdu."
1988 3rüı Şubat ve Mart aylarmda, Kürt İslamcılan, Kür¬
distan'm bazı şehirlerinde, ömeğtn Batman'da gösteriler ve
yürüyüşler düzerüedl. Bu mitinglerin amacı Bulgaristan'daki
Türklerin mÜU haklarım savunmaktı.
Bulgaristan'da yaşa¬
yan Türklerin' isimlerinin değiştirilmesinden, Türkçe adlann
yasaklanmasmdan dolayı Bulgaristan hükümeti eleştiriUyor
ve suçlanıyordu.
Bulgaristan'daki Türklerin isimlerinin ya-
saklanmasım protesto eden, bunun için mitingler, gösteriler
düzenleyen Kürt İslamcüan, Saddam Hüseyin yönetiminin
Kürtlere uyguladığı zulüm, işkence, soykırım karşısmda kıllanm kıpırdatmadüar.
Çocuk,
kadın,
ihtiyar birüerce
Kürt
Insamnm zehirli gazlarla yok edümesl karşısmda sustular.
Bu soykınmlan görmezden, duymazdan geldiler.
Kaldı ki.
Türkler Bulgaristan
ülkesinde yaşamaktadır.
Osmanlı Devleti. Bulgaristan ûlkeslrü fethetmiş, orada, sö-
29
mürgeci bir güç olmuştur. İmparatorluğun smrrlannm da¬
ralması, yani Balkan halklanmn ulusal kurtuluş savaştan
vererek Osmanlı İmparatorluğundan ajoılmalan sürecinde,
birtakım Türk toplulukları
o
bölgelerde
kalmıştır.
Kürtler
İse, kendi vatanlannda, Kürdistan'da yaşamaktadır. Bütün
bunlarm ötesinde, Bulgaristan'daki Türklerin sorunu, Kürt¬
lerin 70 yüı aşkm bir zamandır yaşadığı sorunlarla karşılaş¬
tırılamayacak kadar hafif bir sorundur. Bütün bunlara rağ¬
men,
İslamcı
Kürtler,
Bulgaristan'da
isimleri
değiştirilen
Türklerin miUl hakları için gösteriler düzenleyebüiyor, fakat,
soykırıma uğramış Kürtler için mitingler düzenlemeyi düşü¬
nemiyor.
Başka Müslüman halklann da müli haklanm sa¬
vunmak çok önemli bir değerdir. Fakat sadece başka Müslü¬
man halklar için, örneğin Müslüman Türkler için gösterüer
düzenleyip, ezilen Kürtlerin, kendi kardeşlerinin, akrabalannm sorunlarmı görmezden geliyorsan, burada bir bit yeniği
var demektir.
Devletin,
Bunun
İslam'ı
da
incelenmesi,
yönlendirmesi,
uzak tutulabüecek,
irdelenmesi gerekir.
kullanması,
dikkatlerden
görmezden geUnebÜecek bir olay değü-
dü-.
Burada,
yukanda
ifade
etmeye
çalıştığımız görüşü
bir
kere daha vurgulamakta yarar vardır. Gerek Türkler, gerek
Araplar, gerekse Farslar, İslamiyeti hep, kendi müli çıkartan
doğrultusunda
gibi
Kürt
kullanmışlardır.
şehirlerinde,
Kürt
Bulgaristan
İslamcüann Batman
hükümetinin
asimilas-
yoncu politikalanm kınayan, Türklerin müli haklanm savu¬
nan gösteriler yapması, Türk devletinin önemli bir politikası
olarak ortaya çıkmaktadır. Bu tür gösterileri, yürüyüşleri ve
mitingleri Türk hükümeti teşArik etmektedir, desteklemekte¬
dir.
Saddam Hüseyin yönetimine karşı protestonun gerçek^
leşmesine ise, bizzat Türk hükümeti engel olmaktadır. Türk
hükümeti,
bu
soykırımlar
karşısında,
Kürtlerin,
Saddam
Hüseyin aleyhtarı duygulanm açıklamasım büe engellemek¬
tedir.
Yukanda, İslam Devletlerinin, Kürtlere karşı zehirli gaz
kuUanümasma hiç -ses çıkarmadıklarmı,
bu
soykmmı gör¬
mezden, duymazdan geldiklerini, Saddam Hüseyin yönetimi¬
ni hiç eleştirmediklerini belirtmiştik. Bu silahlarm kuUanü-
masmdan
30
birkaç
gün
sonra,
Kuveyt'te
toplanan
İslam
Konferansı Zirvesi'nde, bu konunun sözü büe
edilmemişti.
Arap devletlerinin, Arap hükümetlerinin, Kürtlere karşı kim¬
yasal
süahlar
Ağustos
kuUanümasm^an
1990'dan
sonraya,
söz
etmeye başlamalan
2
Saddam Hüseyin yönetiminin,
Kuveyt'i işgal ve Ühak etmesinden sonraya rastlamaktadır.
Ömeğüı Suudi Arabistan için durum tamamen bu merkez¬
dedir. Bu konu Üe ÜgiU olarak, Suudi Arabistan'da işçi ola¬
rak çalışan bir arkadaşm anlattiklannı çok ügi çekici bulu¬
yorum:
Arkadaşımız uzun senelerden beri
Suudi Arabistan'da
işçi olarak çalışıyor. Kuzey Kürdistan'dan bir Kürt. Kürt gerülalan, PKK'nm düşüncesini ve eylemini destekliyor.
dar bir kişi.
Cuma namazlanm hiç kaçırmıyor.
mazlarında,
Arap
hocamn
okuduğu
Din¬
Cuma na¬
hutbeyi
yakından
dinliyor. Arap imam, hutbesinde, FÜipirüerden Füistln'e, Mo¬
ritanya'ya kadar bütün Müslüman halklann kurtuluş müca¬
deleleri için dua
ediyor.
Ulusal
kurtuluş
savaşı veren bu
halklann isimlerini birer birer sayıyor. Arap imam her Cuma
günü verdiği vaazında bunlan ifade ediyor. Bu konuşmalar
arkadaşımız tarafından ilgiyle izleniyor. Arkadaşımızm ügiyle izlediği bu konuşmalarda, Kürtlerin adı hiç geçmiyor. Bu
durum da, işçi arkadaşımızın dikkatini çekiyor. Binbir türlü
baskı ve zulüm altmda olan, bık sık soykırımlarla karşüaşan
Kürtler neden Arap imamın dikkatini ve ügisini çekmemek¬
tedir? Kürtler de Müslüman değü mi? Arkadaşımız bu mera¬
kım,
birgün.
Cuma
namazı
çıkışmda Arap
imama
açıyor.
Irak'ın henüz Kuveyt'i işgal etmediği tarihten önceki bir za¬
man söz konusudur:
Hocam,
dua
hep mücadele eden Müslüman halklar için
ediyorsunuz.
Fillpinler'deki,
manlar, Afganistan'daki,
Endonezya'dakl
Müslü¬
FÜistin'dekl Müslümarüar,
Habe¬
şistan'daki, Sudan'daki, Çad'dakl Müslümanlar, Kıbns'takl.
Batı
Trakya'dakl.
Bulgaristan'daki
Müslümanlar.
PoUsari-
o'dakl. Moritanya'dakl Müslümanlar vs. herkes var. Dikkat
ediyorum. Kürtlerden hiç söz etmiyorsunuz. Bunun nedeni
nedir? Kürtlerden özel olarak söz etmemenizin bir anlaım
var mı? Bu soru üzerine Arap imam telaşh
ve suçlu bir ha¬
vada şunlan söyler:
Kürtler kimdir? Kürtler Müslüman mıdu? Arkadaşı¬
mız gayet rahat bir şeküde:
31
Ben Müslüman değÜ miyim? Ben Jîürt değil miyim?
Her zaman camiye gelmiyor muyum? Her Cuma buraya gel¬
miyor mu)aım? der. Kürtlerin, Türkiye'de, İran'da, Irak'da
vermiş
olduklan
ulusal
kurtuluş
mücadelelerini
anlatır.
Kürtlere karşı sürdürülen zulümleri anlatır. Kürtlere soykı¬
rım uygulanmasmı. zehirli gaz kuUanümasmı örneklerle an¬
latır. Arap imam arkadaşımızı ilgiyle dinler. Ondan sonraki
Cumaja işçi arkadaşımız şöyle anlatmaktadır:
^Arap
imam
hutbesinde
ulusal
kurtuluş
mücadelesi
veren Müslüman halklardan yine söz etti. Hepsirün admı bi¬
rer birer saydı. Kürtlerden yine söz etmedi. Fakat, konuşma-
smı. "AUâh Doğu'da ve Batı'da, mücadele içinde olan bütün
Müslüman halklara yardımcı olsun!" diye bitirdi.
Bunlann, 2 Ağustos 1990'dan, yani Kuveyt'in İrak tara¬
fından işgalinden önceki anlatımlar olduğunu yukanda be¬
lirtmiştim. İşgal ve ilhaktan sonraki anlatımlar ise şöyle:
Günümüzde artık Arap imamlar. Cuma hutbelerinde,
Kürtlerden de
söz ediyorlar,
Kürtlere yapılan zulümleri de
anlatıyorlar. Saddam Hüseyin yönetimini eleştiriyorlar, suç¬
luyorlar.
Kürtlerin
mücadelelerinde
başanh
oknalan
için
dua ediyorlar.
Arap
din adamlarmm tavır ve
davramşlannda görülen
bu değişikliği, Arap basımnda da görmek mümkündür. Arap
basmı Körfez krizinden önce, Kürtlerin ulusal kurtuluş mü¬
cadeleleriyle ÜgiU olarak hiçbir şey anlatmıyorlardı.
Halep¬
çe'de binlerce Kürt insammn soykırıma uğratüdığı dönemde
büe
Kürtlerden
en
ufak bir şeküde
bahis yoktu.
Fakat
2
Ağustos'tan sonra, Arap basımnda Kürtler hakkmda yazüar,
haberler görülmeye
başlandı.
Bu
yazüarda
Saddam Hüse¬
yin'in Kürtlere yaptığı baskıdan, zulüm ve işkenceden dolayı
suçlandığı görülmektedir. Bu basküann, zulüm ve işkence¬
lerin, İslamm, birlik, kardeşlik ve eşitUk anlayışçrla bağdaş¬
madığı vurgulanmaktadır.
Görüldüğü gibi Araplar İslamiyet! kendi ulusal
çıkartan
doğrultusunda yönlendirmeye çaUşmaktadırlar. Saddam Hü¬
seyin baskı, zulüm ve soykırım yaparken, Araplann genel çıkarlanna
dokunmuyorsa,
o
zaman Araplar,
bu
baskılan,
zulmü ve işkenceleri görmezden, duymazdan geliyorlar. Fa¬
kat. Saddam Hüseyin bazı Arap devletlerinin çıkarlanyla çe32
üşen işler yaptığı zaman onu güç durumda bırakmak için
Kürtlere yapüan zulmü ve Işkencejâ de hatırhyorlar. Bu du¬
rum Türkler ve Farslar için de böyledir. Gözetüen hiçbir za¬
man İslamın prensipleri, ahlâk ve kardeşlüc anlayışı olma¬
mıştır.
Her
zaman
mUU
çücarlar
ön
planda
tutulmuştur.
İslaml prensipler bu çıkarlar için her zaman feda edümiştlr.
Bu konuyla ügiU olarak Necip Fazıl Kısakürekvn, 'Son Dev¬
rin Din Mazlumları" (Büyük Doğu Yayınlan, 9. bs. İstanbul
1989) isimli kltabmdaki bir bölüme işaret etmekte yarar var¬
dır.
"Doğu Faciası" başlüdı bölümde Dersim şöyle anlatü-
maktadır:
"En aşağı 50.000 Müslijmanın kanını ve canını ihtiva
etmesi bakımından, kalın hatlarıyla bir harita gibi çizdiği¬
miz ve şu anda yalnız ana prensip ve manasıyla tesbit et¬
tiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez.
Babalannı arayan ve yanına gitmek istediklerini söyle¬
yen
iki
masum
çocuğun
Hozat
Kaymakamı
tarafından
süngületerek babalannm yanına gönderilmesi... Kendisi¬
nin öğretmen ve köy halkıyla alakasız bir şahıs olduğunu
iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin,
kalasla itilip alevler içine atılması ve karşısında sigara içil¬
mesi... Buğday sapları üzerinde yakılan, daha evvel kur¬
şunlanmış bütün bir köy halkı... Annesinin kamından sivri
uçlu bir aletle çıkartıldıktan sonra yaşamakta devam eden
ve hâlâ topuğunda bu sivri uçlu aletin
izini taşıyan ço¬
cuk... Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getiren
celladın bulunması bir hayli zoriuğa yol açan 20 masum...
Ve buna benzer daha neler, daha neler!..
Cesetleri değil, manaları muhakeme ve idam eden ta¬
rih, bakalım bu 50.000 çocuk, genç,
ihtiyar,
kız, kadın,
hasta, alil fvlüslüman cesedine karşılık kaç ferdin manası
üzerinde ebedi idam kararı verecektir?
Elazığ Ortaokulu'nda okuyan iki çocuk... Tatil geçir¬
mek üzere, memleketleri olan Hozat'a geliyorlar ve facia¬
nın tam üstüne düşüyoriar. Hozat yakınlarındaki köylerine
geldikleri zaman babaları Yusuf Cemil'in öldürülmüş oldu¬
ğunu öğreniyorlar ve ağlamaya başlıyorlar. Onlara şu kar¬
şılık veriliyor:
" Sizi de onun yanına götüreceğiz!"
33'
Çocuklar odadan sürükletilerek çıkartılıyor ve jandar¬
ma muhafazasında gittikleri yolda süngületiliyoriar. Böyle¬
ce babalarının yanına gönderilmişlerdir.
Her evi ayrı ayn tutuşturulduktan sonra dört bir
etrafı
ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden,
deli gibi bir adam çıkıp, çalı yığınları gerisinde manzarayı
seyredenlere doğm ileriiyor ve haykırıyor:
" Durun, ben köy ahalisinden değilim! (Muallimim!
Müsade edin, kendimi size Isbat edeyim!"
Fakat sözüne mukabele, bir kalasla itilerek alevler içi¬
ne atılması oluyor. Adam, evvela, göğsünün kılları tutuşa¬
rak alev alev yanari<;en, çalı yığınları gerisinde amir, zevk
ve istihza ile sigarasını içmektedir. (Bu vak'a bana 1944
yılında, Eğridir'de askeriiğimi yapari<en, resmi şahıslar hu¬
zurunda, yanan adama karşı sigarasını zevkle içtiğini söy¬
leyen amirden bizzat dinleyenlerce anlatılmıştır.)
Yusuf Cemil'in köyünden 200 kadın ve çocuk öldürtülmüş ve bunların cesetleri buğday sapları üzerinde yakıl¬
mıştır. Öldürülenler arasında, Elazığ'da askeriiğini yapan
ve o sırada izinli olarak köyünde bulunan Rüstem adında
biri de vardır. Bu zavallı, mezun olduğunu ve isterierse
hüviyet ve izin kağıdını da gösterebileceğini söylediği hal¬
de derdini dinletemiyor ve dört çocuğu ile seksenlik anası
arasında, onlaria beraber, kurşunlanıyor.
Hozat'ın
Karaca
köyünden
Cafer oğlu
Kasım...
Bu
adam, o tarihten 30 sene kadar evvel Amerika'ya gitmiş,
orada 15 yıl kalmış ve sonra köyüne dönmüştür. Kasım
Amerika
dönüşünde.
Birinci
Dünya
Harbi'nde
Kafkas
Cephesi Köprüköy muharebesinde şehit düşen kardeşi
Yüzbaşı Şükrü'nün iki çocuklu dul karısı Şirin Hatun'la ev¬
lenmiş, Hozat'a gelip yerieşmiş, orada bir mağaza açmış
ve ticarete başlamıştır. Hükümetle de bazı taahhüt işleri¬
ne girişmektedir. Dersim hareketi esnasında, işbu Cafer
oğlu Kasım, taahhüt bedelinden alacağı olan 6.000 lirayı
tahsil etmek üzere Ovacık Kaymakamlığına müracaat edi¬
yor. Muamelesini tekemmül ettirip parayı kendisine veriyoriar. Muamele biter bitmez, "Seni Hozat'tan çağırıyor¬
lar!" diyerek, onu mahfuzen yola çıkarıyoriar. Cafer oğlu
Kasım, kasabadan ayrıldıktan sonra, bir saat sonra jan-
34
darmalara öldürtülüyor. Koynundaki 6.000 lira da, iki ala¬
kalı idare amiri arasında taksim ediliyoc
Zavallının zevcesi Şirin Hatun, o esnada, dört çocu¬
ğuyla biriikte, komşularına oturmaya gitmiştir. Kadın evine
döndüğü zaman bir de görüyor ki, kapısı kınlmış ve bütün
eşyası etrafa dökülüp saçılmıştır. Haykırmaya başlıyor:
"—Yetişin, evimize eşkiya girdi!.."
Bu feryada karşılık olarak kadın, kapısının önünde çocuklanyla beraber öldürülüyor ve dolgun miktarda altını,
parası ve eşyası yağma ediliyor.
Bu arada Hozat'ın Zımbık köyünde Şekspir'in hayaline
bile tay çıkartacak bir vak'a cereyan etmektedir. Erkekleri
tamamen doğranmış olan köyün 100 kadar kadın ve ço¬
cuğu, sivri uçlu aletle (süngü) öldürülüyor. Öldürülen ka¬
dınlar arasında biri, doğurmak üzere bir gebedir. Bu kadı¬
nın karnına giren sivri uçlu alet, barsaklarını yere döküyor,
rahmini parçalıyor ve kendisini öldürüyor. Tehlike geçtik¬
ten sonra gizlendikleri yerden çıkan birkaç kadın, ölüleri
gözden geçiriri<en bu kadının rahminden düşen çocuğun
sağ olduğunu dehşetler içinde görüyoriar. muazzam bir
kader cilvesi olarak yaşamakta devam eden çocuğu alı¬
yorlar, emzirtip büyütüyoriar ve ona "Besi" adını koyuyor¬
lar Bu kız bugün hâlâ aynı köyde ve hayattadır. Sivri uçlu
alet
annesinin
karnına
girip
rahmini
deldiği
zaman
da
onun topukçuğunda bir yara açmıştır. Ve kız hâlâ yarayı
topuğunda taşı maktad I r.
Hozat'ın
Dolantanır köyünden Veli isminde bir genç,
Elazığ Muallim Mektebi'nde okuduktan sonra, öğretmen
olarak Trakya'ya gönderilmiş, orada evlenmiş üç çocuk
sahibi olmuş ve tam da Dersim hareketi başlamak üze¬
reyken, karısı ve çocuklanyla yaz tatilini geçirmek üzere
köyüne gitmiştir. Genç muallimin köyü, erkekli ve. kadınlı,
çocuklu ve ihtiyarlı doğranıri<en, kendisi, karısı ve çöcuklan da aynı akıbete mahkum edilmiş ve cesetleri yakılmış¬
tır.
Mazgirt
Termesek
nahiyesinin
halkı
doğranmakta...
Merhamet sahiplerinden biri, birie on yaş arasında 20 ka¬
dar çocuğu alıp bir derenin içinde saklanmıştır. Vaziyet
birden haber almıyor. Çocüklann öldürülmeleri emri verili35
yor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur ede¬
miyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız masumla¬
ra silah kullanamayâcaklannı söylemeye mecbur kalıyor¬
lar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor. Ve hayli sıkıntı
mevzuu oluyor. Nihayet en kara yüzlü çingeneden daha
karanlık suratlı bir adam buluyor ve bir dere içinde titreşe
titreşe bekleyen 20 masumun işini bitiriyoriar.
Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuş¬
tur
Celal Bayar'ın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çal;<mak'ın
Genelkurmay Başkanı
eden
Dersim faciası,
hayaline ve
bulunduğu
1938 yılında cereyan
bütünleştirilmesi
istikbaldeki tarihçinin
okuyucularımızın
kalemine
bıraktığımız
birkaç teferruat çizgisi halinde budur! Dayandığı tek se¬
bep de bir takım asayişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altın¬
da, bütün Doğu Anadolu'yu kapsayıcı' olarak, o mıntıkanın
birtüriü uslandınlamayan koyu İslami rengidir.
Bir kıvılcım
halinde gösterdiğimiz
Dersim yangınının
kömürieştirilmiş 50.000 (ellibin) cesedinde, kutup şahsi¬
yetler dışı bir yığın olarak din mazlumluğunun en çarpıcı
levhasını seyredebilirsiniz!" (s. 171-177)
Necip Fazıl Ktsakürek, Kürtlere yapılan zulümlerden ör¬
nekler vermektedir. Necip Fazılm burada anlattığı olaylann
önemU bir kısmı,
1940'lı yıUann ortalannda çıkan "Büyük
Doğu" dergüerinde de yayınlanmıştır. Bütün bu zulümlerin,
işkencelerin ve
soykırımlann Kürtlerin
için yapüdığı da açıktır.
kökünü
kurutmak
Durum bu kadar açücken Müslü¬
man Kürtlerin bunları görmezden, bümezden gelmesi anlaşı¬
lır bir şey değildir.
Bu zulümleri,
soykınmlan,
işkenceleri
yapanlar İslam değü mi? Zulüm, soykırım, işkence İslamlara
yapümıyor mu? Bu dummda İslamcı entemasyonalistlerin
önemli bir kesiminin tavır ve davramşlanm Kürtlükten bir
kaçış olarak nitelendirmek gerekir kamsmdayım.
Kürtlerin;
ulusal ve demokratik haklanm savunmayan, savunamayan,
Kürtlerin kökünün kazınmasına karşı duramayan bazı in¬
sanlar,
İslam
enternasyonalizmini
üeri
sürerek,
zaaflannı
örtmeye, gizlemeye çalışmaktadırlar. Öte yandan Necip Fazıl
Ktsakürek,
soykmmlann nedenini İslamiyet olarak açüda-
maktadır. O'na göre bu soykırımlar İslamiyeti yok etmek için
36
yapümıştır. Bu görüşe katümak mümkün değildir. Soykırım¬
lann Kürtlerin kökünü kazımak gibi bir amaç taşıdığı açık¬
tır. Yani soykırımın nedeni etnüctlr; Kürt kimliğini ve Kür¬
distan kimliğini yoketmek amacına yöneUktir.
İbrahim Arvasi de, 1964 yıUnda, Ankara'da yayırüanan
"Tarihi Hakikatler" isünU kitabında. Şeyh Said Kürt ayak-
lanmasıyla ügiU olarak olayın farklı bir boyutuna değinmek¬
tedir:
"... Bu işin neticesi ve kötülüğü safha safha meydana
çıkıyordu. Şark mebuslarından İsmet Paşa'ya itimat edenlerie etmeyenler ve korkudan kaçıp da reye iştirak etme¬
yenler ve kaçınıp da rey vermeyenler dahil, hepsinin bü¬
tün akraba ve taailukatını kamilen nefy ve teb'id ettiler,
iftira, tezvir ve tasni kampanyasının makinalan şiddetle
çalıştınlıyor; dünyada görülmedik kötülükler ve fenalıklar
isnad ediliyor ve hakikatmış gibi mevki-i muarrıeleye ko¬
nuluyor
ve
cezalandırılıyordu.
Hele
istiklal
Mahkeme-
si'nde Elaziz'de kelle müzayedesi yapılıyordu. Beş yüz al¬
tına
bir
kelle
sermomiser ile
alınıp
Ali
satılıyordu.
Saip'in
Jurnali
çete arkadaşı
hazıriayan
Aşkitanlı
Pa-
şo'nun da fazla olarak 50 altunu vardı. Bu suretle Şark İs¬
tiklal Mahkemesi reisliğinden Ankara'ya dönen Ali Saip
Bey bin altunla geldi. Ve netice olarak Şark vilayetlerinde
kulplu ve kulpsuz altunun kökü kesildi.
Şark istiklal Mahkemesi müddeiumumisi (savcısı) Sü¬
reyya Örgeevren ise Büyükada'da merhum bir müşirin
fevkalade ziynetli ve muhteşem köşkünü satın aldığında
Atatürk kendisini çağırtmış, Riyaset-i Cumhur muhasebe¬
sinden de iki memur istemiş. Süreyya Özgeevren'in gerek
mebusluktan ve gerekse İstiklal mahkemesi müddeiumu¬
miliğinden almış olduğu tahsisatını hesap ettirmiş. Bütün
aldığı tahsisat, harcırah da dahil, köşkün alım fiatına teka¬
bül etmemiştir. Ve Atatürk Süreyya'ya hitaben, "Siz benim
şerefimle oynadınız, çaldınız, çırptınız, utanmaz herif!" di¬
yerek kovmuş, ve tokat da aşketmiş... müddeiumuminin
birkaç cümle ile Şarklılar aleyhine zulmü ile kin ve advvetini gösterir misaller arz
edeyim:
Ne kadar baba oğul
mahkum varsa, evvela babanın gözü önünde oğlunu astı¬
rır, sonra babayı asardı. Bu hususta babanın feryad ve fi-
37
ganları zerre kadar, katı kalbine tesir etmezdi. Şark İstik¬
lal Mahkemesi'nin reis ye azalannın hepsi belalarını bul¬
dular. Ve herbiri ayn bir" dert ve ıstıraba müptela oldu." (s.
37-39)
Necip Fazû Ktsakürek, İbrahim Aruosfnin bu amlan üze¬
rine şöyle bir değerlendirme yapıyor:
"... Ve Doğu'dan Batı'ya doğru, sel halinde korkunç bir
sürgün... Sanki arkalanndan Moskof geliyormuş gibi bir
itiş, kakış."
Daha sonra da İbrahim Aruasi'nin "Tarihi Hakikatler"
kltabmda topladığı amlarm şu bölümüne yer verümektedir:
"... Merhum ağabeyim Abdullah Bey ve amcazadem
Van müftüsü Şeyh Masum Efendi, Erzurum Kongresi za¬
manında Rumeli ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti¬
ne girmiş ve Van vilayeti heyet-i temsiliye azalığında bu¬
lunmuşlardı. Böyle olduğu halde. Masum Efendi ile dört
kardeşi ve iki oğlu ve ağabeyim Abdullah Bey Van'dan
sürülen ilk kafilenin içinde idiler."
Yukarıdaki anlatımlardan da anlaşılacağı gibi İbrahim
Aruesfnin bu amlan. Necip Fazû Kısakürekin yukanda sö¬
zünü ettiğimiz kitabına da almmış. (s. 69-70)
Yukarıdaki amlarda adı geçen Ali Saip'in de (Ursavaş)
Kürt olduğu büinmektedir. Bu olay da, Kürtlerin acüı tarihi¬
ni özetlemeye yeter.
1919-1920 yıUarinda,
Güney Kürdis¬
tan'da Kürtlerle birlücte, özgürlük ve bağımsızlık için başkaldırıyor.
1925'de de özgürlük ve bağımsızlık isteyen Kürtleri
yargüayan
İstiklal
Mahkemesi'nde
idam kararlan veriyor...
yer
alıyor.
Kürtler
için
Bu süreçte Ali Saip ne kazanmış,
hangi değerlerini kaybetmiştir? Ciddi ve etraflı bir şeküde,
sadece bu sürecüı incelenmesi bile, Kürtlerin tarüıi hakkm¬
da, "Kürt aydmı" hakkında çok önemli bügüer vermektedir.
38
n.
Kürtlerin DE KÜRDİSTAN'I
SÖMÜRGELEŞTİREN MİLLETLER GİBİ
MÜSLÜMAN OLMALARI NE GİBİ
SONUÇLAR DOĞURUYOR?
1970 yüı yaz aylannda, Kürdistan'm çeşitli şehirlerinde.
özeUikle kırsal kesimlerde, komando zulmü olarak adlandın-
lan bir zulüm başlatüdı. Viranşehir, BismÜ, SÜvan, Ergarü,
Malazgirt, Bulamk gibi yörelerde planlı ve sistematüi bir şe¬
kilde sürdürülen bu zulüm, zulüm uygulamasmda önemü
bir niteUk değişüdiğüü de gösteriyordu. Bü zulmün, bu iş¬
kencenin esası Kürt insanlarmm onumnu kırmak, onlan
düşürülmüş insanlar haUne getirmekti: Türk güvenlüc güç¬
leri köylere giriyor, çoluk-çocuk, kadm-erkek, genç-Ihtiyar
hepsini evlerinden dışan çıkanyor. Bir me3«danda topluyor;
Erkekleri ayınyor. Onlardan silah getirmelerini, firarileri tes¬
lim etmelerini isüyor. "Firar yok", 'sÜah yok" denüdiği za¬
man da işkenceye ve zulme başlıyor. Erkekler yaşlanna ve
ihtiyarhklarma bakılmadan çınlçıplak soyuluyor. 30-35 yaşlannda torun sahibi olan erkekler oğuUanmn, torunlannm,
gelinlerinin,
kızlarmm
önünde çınlçıplak yapüıyor, binblr
türlü baskıya ve hakarete maruz bırakılıyorlar.
Burada, Kürtler için en çok kuUanüan işkence yöntem¬
lerinden biri de şuydu: Yetişkin erkeklerin, yaşlı erkeklerin
erkeklik organlanna ip bağlanıyordu. İp kadmlarm eUne ve-
rüiyordu. Bu şekilde dipçüc zoruyla köyde dolaştınlıyorlardı.
Ve bunlar çocuklanmn, torunlanmn, geUnlerinin, kızlanmn
gözleri önünde olurdu. Böyle bir işkenceyle karşılaşan Kürt¬
ler çok büyük bir keder ve hüzün içine girerlerdi. Ruhsal ba¬
kımdan gittücçe derinleşen bir yüantı yaşarlardı. Kimselerle
karşüaşmak ve konuşmak istemezler, içlerine kapanırlardı.
Gönülden yarah insanlar haline gelirlerdi. Kadmlanyla, ço¬
cuklanyla, tomnlanyla karşılaşmak istemezlerdi. Bu psiko¬
lojik ortam kısa zamanda, o insanm aile fertlerini, yakm çev¬
resini de etkilerdi. Bu zulümle karşılaşan birkaç kişi intihar
etmişti.
Bu,
Kürtler
için
özel
olarak
düşünülmüş,
hesaplı-
kitaplı, sistematik bir işkence ve hakaret biçimiydi. Daha
doğmsu, sistematüc bir aşağüama ve düşürme yöntemiydi.
Ömeğln, falaka insanlara bedensel acüar verir, fakat beden39
sel acılar zaman içinde silinip gidebüir. Yukanda özetle an-
latüan düşürme ve aşağüama biçiminin bıraktığı acılar ise
zaman içinde silinmemekte, büakis ağırlaşmaktadır. Bu aşa¬
ğüama. onur kırma ve düşürme yönteminin Kürtler için özel
olarak
geUştirümesinin
nedeni
şudur:
Kürtlerde
erkeklik
kültürü çok gelişmiştir. Erkeklik, en önemU değerlerin, mo¬
ral değerlerin başında gelir.
KürÜer sahip olduklan çocuk¬
larla övünürler, torunlarmm, çocuklanmn sayılannı büme-
mek onlara çok büyük bir zevk verir.
Çocuklanmn sa5alan
arttıkça kıvançlan da artar. "Her yıl bir çocuk", "Her 5^1 bir
çocuk"
diye
övünüp
dururlar!..
Halbuki
sömürgeci
için
önemli olan şey de o insanlarm, o toplumun en fazla değer
verdiği alanlara saldırmaktır.
O toplumdaki,
o insanlardaki
direniş ruhu ancak böyle kmlabüir. Direnci ve onuru kınlan
insanlann teslim, almmalan ise çok kolaydır.
1970 yüı yaz aylannda ve
1971 yılında yürütülen bu iş¬
kenceler, aşağüama ve düşürme yöntemleriyle ilgüi bir olayı
anlatmakta yarar görüyorum: Türk güvenlik güçleri yarü ko¬
mando birlikleri bir köyde yoğun işkenceler yapıyorlar. Köy¬
lülerden silah istiyorlar, firarileri teslim etmelerini istiyorlar.
İşkencelerin yoğunluğu altında ezilen Kürt kadmlan, kocalanna,
oğuUanna,
torunlanna
Kuran-ı Kerim getiriyorlar.
yardım
için
Bir kadın,
araya
"Kuran'a
giriyorlar.
el basarak
yemin ederim ki evde silah yok, firari yok" diyor. Komando
birliklerine mensup görevlUer, "Biz Kuran-muran anlamajoz"
deyip,
Kuran-ı
Kerirtı'i
eUertntn
tersiyle
geri
itiyorlar.
Ku-
ran'm böylesine itelenmesi-kakalanması İhtiyar Kürt kadm¬
lan
üzerinde
derin bir hüzün ve
köye gelen komandolarm,
madıklarını,
Müslüman
kaygı yaratıyor.
Kadınlar
zulüm yapanların Müslüman ol¬
olsalar böyle
zulümler yapamaya-
caklarmı düşünüyorlar. Kocalan, oğulları, torunlan için da¬
ha da endişelenmeye başlıyorlar.
Komando birlikleri, saatlerce süren baskı, zulüm ve iş¬
kenceden sonra köyden ayrüıyorlar.
Zulmü
çoğaltmak için
başka bir köye gidiyorlar. Daha sonra o zulmü ve işkenceyi
yaşayan devrimci gençlerden biri anasıyla şöyle konuşuyor:
Ana, görüyorsun, Türk askeri bize, Kürtlere ne kadar
ağır zulümler, işkenceler yapıyor. Ananın cevabı çok Ügi çe¬
kici:
40
Onlar Türk olamazlar. Türkler IVİüslümandır. Müslü¬
man Müslümana böyle eziyet eder mi? Müslümanlar Kuran'ı
Kerim'e saygıhdırlar. Halbuki onlar Kuran'ı eUermin tersiyle
ittüer. Müslümanlar böyle yapar mı? Ben bunlarm Türk ol¬
duğunu düşünmüyomm. Türkler Müslümandır. Müslüman
Müslümana böyle eziyet etmez. Bunlar olsa olsa Yahudi ola¬
bilir, Ermeni olabüir...
Anamn bu cevabımn ciddi bir şekilde irdelenmesi gere¬
kir. İşte bu nokta, Kürtlerin ve Kürdistan'ı şömürgeleştiren
ve devletlerarası sömürge
düzeyinde tutmaya çalışanlarm
aynı dinden olmalan, Müslüman olmaları üzerinde durmak
gerekir: Bu Üişki her zaman, Türklerin, Farslann, Araplann
lehine fakat, Kürtlerin aleyhine olmuştur.
Çünkü, Kürtler
ezilen bir ulustur. Türkler, Farslar, Araplar ise ezen ulustur.
Bu bakımdan, Kürtlerin, Türkler, Farslar ve Araplarla olan
dinsel ihşküerini ezilen ve ezen ulus konumuna göre beUrlemek gerekir. Belirleyici olan budur.
Sömürgeci devletler, Kürdistan'ı devletlerarası sömürge
düzeyinde tutan devletler, bütün kurumları sömürgeci dü¬
şünceleri ve eylemleri doğrultusunda kullanabilmektedirler.
Din de bu kurumlardan biridir. Türk, Fars ve Arap sömür¬
gecileri İslamiyeti, Kürtlerin ulusal duygulanmn gelişmesini
engeUeyecek bir biçimde
kullanmışlardır.
Kürtlerin ulusal
haklan, dUi, kültürü söz konusu olduğu zaman İslam kar¬
deşliğini ileri sürüyoriar. "Kardeşlüc", "eşitUk" gibi slogarüar-
la
ulusaUığm gelişmesini
engellemeye
çalışıyorlar.
Kürtler
klmUklerinden dolayı, baskıya, işkenceye, hakarete, soykırı¬
ma uğradıklan zaman da, solculukla, komünistlüde suçlanı¬
yorlar. Böylece, işkenceci güçlerin yanmda yer almak gibi
bir sonuç
da
ortaya
çıkıyor.
Kürtleri
solculann,
özellikle
Kürt solculann kışkırttığmı beyan ediyorlar. İşkenceyi, soy¬
kmmı, hakareti mubah sayan açıklamalar yapıyorlar. Bütün
bunlarm Kürtlerin ulusal biUncini körelttiği açürtır. Kısaca
şunu söyleyebiUriz. Din yani İslamiyet, Türklerin, Araplann,
Farslann
ulusal
duygulanm
böyle bir işlevi var.
geliştiriyor.
Veya
Batı Trakya Türklerinin,
İslamiyetüı
Bulgaristan
Türklerinin, Kıbns Türklerinin Müslüman olduklarmm vur
gulanması, İslamlyetln veya dinüı bu İşleviyle yakmdan Ügi
İldir. Fakat, din, yani İslamiyet Kürtler için aym işlevi gör-
41
müyor. Bunun başlıca nedeni Kürtlerin ezüen ulus "konu¬
munda olmalarıdır. Kürtlerin ezilmelerinin nedeni Kürt klmlüderinden dolayıdır. Türk, Fars ve Arap devletlerinin hizme¬
tindeki İslamcı akımlann temel özeUiği ise, Kürt kimliğini
yoketmeye çahşmaktır. Dindar Kürtler bu üişklyl ve bü çe¬
lişkiyi çözümlemek durumundadırlar.
Bu
noktada,
düşündüğünü,
İslamcı akunlann aynen KemaUstler gibi
KemaUstlerin etkisi altmda kaldığmı belirt¬
mekte yarar vardır. Somut bir ömek verelim:
lannda,
İran'da
Şah'a
karşı
dinsel
1978 yıh son¬
muhalefet yüksekneye
başladı. Dinsel muhalefetin siyasal ve toplumsal bir içeriği
de vardı. Ayetullah Humeyni sürgün hayatı yaşadığı Paris'te
sık sık muhalefet liderleriyle görüşmeler yapıyordu. Bu top¬
lantılara Kürt muhalefetin liderleri de katüıyordu. Örneğin,
İran Kürdistan Demokrat Partisi, Komala gibi örgütlerin U-
derleri Ayetullah Humeyni ile ve çevresiyle görüşüyorlardı.
Ayetullah Humeyni,
İran'da,
Şah'm
devrilmesinden
sonra
kurulacak yeni İslam Devleti'nin bir federasyona dayanacağmı söylüyordu.
menler
kendi
Farslar, Azerüer, Kürtler, Belucüer, Türk¬
federe
devletlerini
kuracaklardı.
Kürtler
de
dinsel muhalefeti bu yüzden destekliyorlardı. Ayetullah Hu¬
meyni bu
düşüncelerini,
1978
sonunda Paris'ten Tahran'a
geldiği zaman da açıkladı. Kısa bir süre sonra Şah devrildi
ve mollalar iktidarı ele geçirdi.
Mollalar üctidara
gelir gelmez yaptıkları
ük iş
Kürdis¬
tan'a Fars bir vaU tayin etmek oldu. Kürtler bu tutuma karşı
çüctüar. Ayetullah Humeynİnin Paris'te ve Tahran hava ala¬
nında yaptığı konuşmalan hatırlattüar.
Kürtlerin bu hatır-
latmalarma karşı Ayetullah Humeyntnin ve çevresinin verdi¬
ği
cevap
çok
ilgi
çekicidir:
"Bölgenizden
bize
telgraf
ve
mektup gönderen İslamlar, kavtmiyet gülmek istemedikleri¬
ni, islam topluluğu içinde erimek istediklerini bildirdüer. Biz
de
bu
Müslümanlann isteklerini yerine getirdüc..." Açıkça
görülebüdiği gibi burada İslamiyet Farslann mÜU çıkarlan
doğrultusunda kuUamknaktadır.
Kürtlerin mÜU kimlüderi-
ntn gelişmesini önleyecek her önlem alınmaktadır. Fars mü-
liyetçüiği, hatta Fars ırkçıhğı sürdürüldüğü halde, İslamiyet
üeri sürülerek bunlar gizlenmeye çahşümaktadır.
Öenzer bir duruma,
42
1922 jolımn sonlannda açüan Lo-
zan Konferansı sürecinde de rastlamak mümkündür. O sıra¬
da,
birtakım
Kürtlerin,
uluslararası
Lozan
Konferansı'na
gönderdikleri telgraflarla, Türklerden aynlmak istemedüderi-
nl, müU haklara sahip olmak istemedüderinl (!) belirttiklerini
görüyoruz. Halbuki, 1919, 1920, 1921 yıUannda durum çok
daha değişik idi. O yıUarda KemaUstler, ErmenÜere ve YunanUlara karşı sürdürülen savaşta Kürtlerin de yardımlanm
ve dayamşmalanm sağlamak içüı Kürtlerin de mlUi haklara
sahip olacaklanm söylüyorlardı. Zaferle birlikte, Kürtler de
mÜU haklara sahip olacaklardı. Kürtler ve Türkler Müslümandı. "Gavur"a karşı birlücte savaşmalıydılar. Zafer kazanüdüctan sonraysa, ük iş Kürtlerin miUi haklanm inkâr et¬
mek
oldu.
Bu
süreç
hemen
1922
yılımn
sonlanndan
itibaren başladı. Artık, bir taraftan Kürtlerin Türk olduğu,
Turarü bir soydan geldikleri iddia ediliyor, diğer taraftan da,
Kürt olan her şey yok edilmeye, ortadan kaldmlmaya çalışı¬
lıyor. Bütün İslamcılarm, özellüde Kürt müslümanlarm bir¬
birlerine çok benzeyen bu iki süreci dikkatli bir şeküde irde¬
lemeleri gerekmektedir.
Burada,
Araplann,
Farslann
ve
Türklerin
İslamiyeti
kendi milli çıkartan doğrultusunda kullanmaları müliyetçilik
akımlanyla yakmdan ügiUidir. Türklerde, Araplarda ve Farslarda ulusçuluk, miUiyetçüüc gelişmiştir. Bu bakımdan miUiyetçilik birinci planda rol oynamaktadır. Bu bakımdan İsla¬
miyeti,
müliyetçi
ideoloji
doğmltusunda
kuUanabilmektedirler. Halbuki. Kürtlerde, son yıUara kadar'
mÜUyetçi, ulusçu akımlar fazla gelişmemiştir. Bu bakımdan
İslami düşünce birinci planda rol oynayabiUnektedir. Kürt¬
ler son yulara kadar. İslamiyetle, hep İslamiyeti üerletmek,
onu daha mükemmel bir toplum düzeni haline getirmek için
ügüenmişlerdir. Ulusçuluk cereyanları yoğunlaştıkça ve yay¬
gınlaştıkça
öteki
uluslarda
görüldüğü
gibi
Kürtlerde
de
ulusçuluk daha beUrleyici bir rol oynayacaktır.
I
m. MUSA ANTER'İN ANILARI
"Kürt aydım" denildiği zaman bü- kitaptan söz etmek ge¬
rekli oluyor: Musa Anter'in anüan.
ymlanan bir kitap.
Ekim 1990)
(Hatıralarım,
1990 yıh sorüarmda yaDoz yayınlan,
İstanbul,
'
43
Musa Anter'in anüannda,
siyasal niteUkleri de
olan üci
din adamından söz edüiyor. Bu iki Kürt düı adamından çok
güzel sözlerle,
Kürt
çok
niteliklerine
olumlu
ifadelerle
söz
ediliyor.
öfıemli vurgulamalar yapüıyor.
Bunlarm
Bu
Kürt
din adamları Şeyh Said ve Said-i Kürdi (Nursî). Bir Kürt aydmmm, bu Kürt din adamlan hakkmda çok olumlu
şeyler
söylemesinin beni çok duygulandırdığmı belirtmeUyim. Çün¬
kü, bu düşünceler, bu tavır ve davranışlar resmi ideolojiye
çok zıt olan tavır ve davranışlardır.
Çünkü, şimdiye kadar,
Kürtler üzerinde, bu din adamlanna üişkin olarak, hep res¬
mi ideolojinin söylemi egemen olmuştur.. Resmi ideolojinin
bu anlatunlanna göre. Şeyh Said gericidir, İngUiz emperya¬
lizminin bir maşasıdır.
başka
bir
Şeriat
amacı yoktur.
için çalışmaktadır.
Resmi
ideolojinin
bu
Şeriattan
anlatımlan
Kürtler üzerinde egemen olmuştur. Resmi ideolojinin, Kema¬
listlerin böyle
düşünmeleri
doğaldır.
Fakat Kürtlerin böyle
düşünmeleri hüzün vericidir.
Musa Anter'in anüannda, İngiliz tarihçisi Amold Toynbee'ye atfedilen bir söz var. "Bir mület için en büyük felaket ta¬
rihlerinin düşmanlan tarafmdan yazıknasıdır."
(s.
179)
Bu
kuşkusuz çok büyük bir felakettir. Fakat, Kürtler için fela¬
ket
aslmda
daha büyüktür,
daha
derindir.
Bu
da Kürdis¬
tan'm bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması üe ügili bir
sorundur. Kürdistan gibi dört parçaya, beş parçaya bölünen
bir ülkenin ve Kürt ulusunun iskeleti parçalanmış olmakta¬
dır,
beyrü
dağümış
olmaktadır.
Kürt
ulusunun
tarihinin
düşmanlan tarafmdan yazılıyor olması da, bölünme, parça¬
lanma ve paylaşılma sorunlarıyla yakmdan ilgüidir. Kürtle¬
rin düşmanlan, örneğin Kemalistler, Kürtlerin tarihini elbet¬
te
yoksul
açıkken,
ve
çarpık
göstereceklerdir.
Kürtlerin her şeyi
Durum
inkâr ederek,
bu
kadar
kendi tarihlerini
daha da yoksuUaştırmamalan gerekir.
Şeyh Said'in
Kürtler içüı
şehit
olduğu,
Kürdistan
için
şehit edüdiği büyük bir gerçektir. Bu bakımdan Şeyh Said,
Kürtler için önemli bir değerdir. Fakat, bu husus Şeyh Sa¬
id'in bir aüesi olduğu gerçeğini de yok saymamalıdır. Bu ai¬
lenin,
1925'lerden İdu
tarafa çok büj^k acılar ve
eziyetler
çektiği büinmektedir. Buna rağmen. Şeyh Said'in torurüan-
nm. Şeyh Saide sahip çıkmadıktan, şu veya bu doğrultuda
resmi ideolojiyle bütürüeştikleri de önemli gerçeklerden b^-
44
dir. Bu, kuşkusuz, bazı torunlar için böyledir.
Şeyh Said'in
torunlarmdan bazüan, İslam enternasyonalizmi görüntüsü
altmda,
hâlâ
Kürt
klmUklerinden
kaçmaya
çalışmaktadır.
Buysa aslmda resmi ideolojinin değişik bir ifadesinden baş¬
ka bir şey değildir. Bu tutumlar ve davramşlar elbette eleştlrümeUdlr.
Günümüze kadar Said-i Kürdfnin Kürt kimliği hep giz¬
lenmeye çalışılmıştır. Said-i Nursînin, özeUikle, Savd-i Kürdi
imzası Üe yazı yazdığı dönemleri, o dönemlere iUşkin düşün¬
celeri ve faaliyetleri gizlenmeye çahşümaktadır. (İsveç'te yaymlanan Bergeh
dergisi,
sayısında,
1990/4
Said-i Kürdiye
iUşkin bir inceleme yayırüamıştır. Rohat, Unutulmuşluğun
Bir öyküsü; Said-i Kürdî, s. 17-35)
Musa Antef tn,
siyasal
nitelikleri
de
olan
bu
Kürt
din
adamları konusunda resmi ideolojiye, çok zıt şeyler söyleme¬
si, bu
insarüann Kürt nitelüdertni vurgulaması,
kuşkusuz
çok yararlı bir -gelişme olmuştur. Öte yandan, kitapta, Nuri
Dersimi, Remzi Bucak, Faik Bucak, Abdurrahman Gassemlu
gibi
daha
başka
Kürtlerin
de
adı geçmektedir.
Bu
kişüer
hakkmda olumlu şeyler söylenmesi de önemlidir.
"Hatıralarım" kltabmda, başka bir kategoride yer alma¬
sı gereken Kürtler de vardır.
Cihat Baban, Nuri Onur, Şeyh
Şeyda, Kamran İnan... Kitapta bunlar hakkında çok olum¬
suz şeyler söylenmektedir. Bu da Kürt sorunuyla yakından
ilgüenen, Kürtlerin ulusal ve demokratik haklanm savunan
insanlarm yüreğine su serpmektedir. Fakat, kitabm bir ye¬
rinde yazüanlar,
ve
Ziya
insanlan
Şerejhanoğlu
mümkün değildir.
epeyce
düşündürüyor.
hakkmdakl
söylenenlere
distan'da MevUd'i Kürtçe
Kürtçe
katümak
Bu insanlann sağcı olduklan söyleniyor.
Düşünceleri ve eylemleri eleştiriliyor.
Kuran'ı
Said Elçi
okursanız
okursanız,
bu
büe
Halbuki, bugün Kür¬
bu
büe
devrimcÜÜtttr.
devrimciliktir.
Bugünkü
koşullarda bunlar devrimcüiktir. Çünkü, ırkçı ve sömürgeci
devlet, Kürt olan her şeye karşıdır^ Kürt olan her şeyi yoket¬
meye
çalışmaktadır.
Kürt
diUne
ve
Kürt
kültürüne
karşı
amansız bir baskı vardır. Bu baskıya boyun eğerek, bu bas'kıyı görmezden gelerek devrimcüüc yapıUr mı? Devletin böyle
ırkçı ve sömürgeci baskısına karşı durmadan devrimcülk yapılablUr mi?
Bir takım Kürtler, Nazım Hikmeti, Marx'ı, Engels'i dlUerinden düşürmüyorlar, fakat Kürt düine ve Kürt kültürüne
45
yapüan baskıları görmezden ve duymazdan geliyorlar. Bun¬
lar devrimcülk değüdir;
demokratlık da değildir. Zira devle¬
tin baskısma ve şiddetine karşı duramayan, onlan yok farzederek,
küçümseyerek
baskı
ve
şiddetle
bütüıüeşerüer
devrimci de olamaz, demokrat da...
Musa Anter'in
amlarmda
pek çok Kürt'ün
adı geçiyor.
Belki 60, belki daha fazla. Örneğin 12 tanesini yukarıda, be¬
lirli kategoriler içinde sayıverdüc. Bunlar daha çok Kürtlerin
aydmlan oluyor. Veya aydm kategorisine girebilecek insan¬
lar oluyor. Bu kategorinin biraz daha incelenmesinde yarar
vardır kamsmdayım. Bu İnsarüar genellikle İstanbul'da otu¬
ruyorlar. Ankara, İzmir, Akdeniz sahüleri gibi yörelerde otu¬
ranlar da var.
Genel olarak Kürdistan'm dışmda bir yerler¬
de, Türkiye'de oturuyorlar.
Sürgün edümişler veya gönüllü'
olarak gelmişler. Kürdistan'dan kopuklar. İkinci olarak bu
insanlann önemli
bir kısmı Türk devlet bürokrasisi içinde
yer almışlar. Türk devlet bürokrasisinde önemli görevler al¬
mışlar. Örneğin bir cezaevi müdüründen söz edÜiyor. Bakı¬
yorsunuz, objektif bakımdan Kürt. Kürt anadan, Kürt baba¬
dan doğma. Bir validen söz edÜiyor, o da objektif bakımdan
Kürt. Kürt anası, Kürt babası var. Üçüncü olarak bunlarm
çok
büyük
bir
kısmı
Türkçe
konuşuyor.
Asimile
olmuş.
Kürtçe'yi unutmuş veya büdiği Kürtçe'yi konuşmuyor. Yani
Kürtler
kendi
aralannda
Türkçe
Kürtçe'yi de büdüderi halde,
konuşuyorlar.
İki
Kürt,
kendi aralannda Kürtçe değil
Türkçe konuşuyorlar. Dördüncü olarak bu insanlar yani bu
bürokratlar, İstanbul, Ankara, İzmir gibi Türk şehirlerinde
yaşayan öteki Kürtler, çocuklanm Kürt gibi yetiştirmiyorlar.
Büakis Kürt olan her şeyden sakınarak, Türk'e benzeterek
yetiştirmeye çalışıyorlar. Ve Musa Antef e göre bunlann hep¬
si de çok iyi insarüar.
sözlerle konuşuyor.
Musa Anter burüardan,
Ölenleri rahmetle
hep çok iyi
anıyor, yaşayanlara
selam gönderiyor. Bu insanlar iyi ama Kürdistan hiç ij^ de¬
ğü. Kürdistan'm hali perişan. Ortadoğu'da 30 milyonun üze¬
rinde nüfusa sahip olan bir halk. Hâlâ ayn bir ulus mu değü
mi
tartışması yapüıyor.
Hâlâ
Kürtçe
diye
bir
30 müyonu
dUln
olup
aşkın fakat
olmadığı
kimliksiz.
tartışü^or.
Ulus
mu, halk mı tartışması yapüıyor. Kürdistan sömürge bile de¬
ğü. Ulusun ve ülkenin adı yasak.
Kürt ve Kürdistan adlan
yasak. Kürdistan ülkesinin sömürge olduğu bÜe kabul edümlyor.
46
Nasıl oluyor bunlar? Bu iyi İnsanlar, Kürdistan'ı, Kürt
olan her şeyi neden böyle perişan bırakmışlar? Bu kategori¬
de çok büyük bir zaaf var. Bu zaafı görmek, irdelemek ge¬
rek. Örneğin kitapta bir kişinin adı geçiyor: Cemal Kutay.
1840'h joUarda Kürdistan için mücadele eden Bedirhan Paşa'mn torunu.
Kürdistan'm
Tahtr Bey'in oğlu.
acüı tarihini,
Kürt
Tek basma bu
aydım
isim bile
denüen kategorinin
çürürnüşlüğünü göstermesi bakımmdan yeter.
Tek basma
bu ömek büe, Kürt aydım dediğimiz kategorinin gelişimini
ve
düşüncesinin
içeriğini
göstermeye
yeter.
Bedirhan
Pa-
şd'mn torunu bugün kendisini gizleyen bir adam. Kürtlüğü¬
nü ve Kürt olduğunu gizliyor. Kürtlüğünden utanıyor. Kürt¬
lere
düşman
olan
siyasal
odaklara
sular
taşıyor.
Kendi
bağmm. bahçesinin tamamen kurumasına gözyummuş. Hiç
itirazı yok. Bütün bunlar 'nasü olabümiş? Bütün bu süreç
nasü yaşanabümiş? Bu bir aydının, aydm kategorisine gire¬
bilecek bir kişinin kendi kendine ihanetinin en çarpıcı gös¬
tergelerinden biridir. Nüfusu Ortadoğu'da 30 milyondan faz¬
la olan bir ulus. Kuzey Kürdistan'da, neden "Kürt Aydınlan"
dlyebüeceğimlz ciddi bir kategoriyi oluşturamamıştı!?
Kürt toplumu yoksul bir toplumdur. Burjuvazisi yoktur.
Feodal smıf daha burjuvalaşmadan ajanlaştırümıştır. Böyle¬
ce ulusalhk iddia edebüecek smıfsal taban tamamen çürü¬
tülmüştür.
Kürt
toplurnunun
aydmlan
da
yoktur.
Gerek
devrimci entemasyonalist, gerekse İslamcı entemasyonalist
akımlar içinde yer alan pek çok Kürt vardır.
Kürt
kimliklerini vurgulayamamışlardır.
Fakat bunlar
Daha
çok
da,
bu
kimlikten kaçmak için böyle entemasyonalist akımlar İçinde
yer almışlardır. Entemasyonalist akımlarm ulusal duygulan
ufalaması, çürütmesi ve aşındırması sadece Kürtlerde görülebüen bir süreçtir. Türk Devleti'nin ırkçı ve sömürgeci oldu¬
ğu,
Kürt
düini yasakladığı,
bunun. için
kanunlar çıkardığı
söyleniyor. Bunu doğal karşüamak gerekir. Böyle bir yasak¬
lamaya karşı herhangi bir tepkinin olmaması,
ırkçı ve
sö¬
mürgeci dayatmalara karşı bir yatkırüık olması, bunun do¬
ğallığım gösteriyor. Kürtler, Kürt aydınlan kendi anadülerine
dost değiUer ki!.. Dünyanm hiçbir yerinde bir devlet, emper¬
yalist
ve
klmUğlnl,
Çünkü
sömürgeci
dütnl
ve
bÜe
olsa,
kültürünü
bunun kabul
egemenliğindeki
inkâr
edümeyeceğini,
bir
etmemiştir,
halkm
edemez.
çok büyük tepkilerle
47
karşüaşacağım
bülr.
Fakat,
Türkiye,
Kürtlerin
varlığmı,
Kürtçe'nin varlığını ısrarlı ve kararlı bir şeküde bilinçU bir
şekilde inkâr edebümişttr. Basımyla, üniversitesiyle, yazarla-
nyla, mahkemesiyle,
polisiyle,
ordusuyla sistematik olarak
bu inkân sürdürebilmiştir. DÜe ve kültüre yasaklamalar ge¬
tirebilmiştir.
Türkler,
Türk folkloru
diye
Kürt
folklor
sunabilmiştir.
ürünlerini
gaspetmiş,
Burüarla uluslararası ya-
nşmalara büe katılmış, ödül kazanmıştır. Bir taraftan Kürt
düini, Kürt kültürünü, folklorunu yasaklamış, diğer taraftan
da bunları gaspetmiştir. Türkleştirmeye çalışmıştır. İki süre¬
ci bir arada yürütmüştür. Fakat bütün bu yasaklamalar ve
gasplar sürecinde, Kürt toplumunda, Kürt aydmlarmda ulu¬
sal bir bilinç doğmamıştır. Kürt toplumunda bir zaaf vardır.
Bunun nedenleri elbette sömürgecüik. Fakat, Kürt aydınlannm irdelenmesi ve eleştirümesi de gerekiyor.
Türkiye'nin bir düşman gücü tarafından işgal edildiğini
düşünelim.
Bu
düşman gücün Türkçe'yi yasakladığını dü¬
şünelim. Türklerin, Türkçe'nin varlığını inkâr ettiğini düşü¬
nelim. Türkiye'nin solculan, sağcıları vs. bu süreç karşısın¬
da
nasü
bir
geliştirrneye
tavır
koyar?
çalışır?
Ne
Bunun
gibi
düşünceler
ipuçlanm
ve
eylemler
Bulgaristan'daki
Türkler olayında biraz gördük. Bulgaristan Türklerinin isim¬
lerinin değiştlrümesi olayma,
Bulgarlaştırma sürecine nasü
tepkiler oluştuğunu gördük. Bu tür tepküer Kürdistan'da ni¬
çin oluşamıyor?
Gerek devrimci enternasyonalizm, gerekse İslam enter¬
nasyonalizmi
akunlan içinde yer alan Kürtler,
komşu
btr
halk olan Filistinlüerin bağımsız bir devlet kurma haklanm
sonuna kadar savunduklanm vurgulamaktadırlar. FÜistinlllertn bu
hakkı için mücadele de etmektedirler.
aydmlan,
PKK'ya kadar,
Fakat Kürt
bağımsız bir Kürt devletinden hiç
söz etmemişlerdir. Kürtler bu konuda kendilerini adam yeri¬
ne hiç koymamaktadırlar.
Bu da Kürtlerin, Kürt aydırüan-
nm kendüerine güvenmemeleriyle ügili bir konudur. Ortado¬
ğu'da nüfusu 30 müyonu aşkm bir ulusun kendisine böyle
bir statüyü layık görmememesi anlaşüır bir şey değüdir.
Musa
çalıştım.
Anter'in
Her
şeye
amlanyla
ügUi
rağmen
Musa
bazı
eleştiriler yapmaya
Anter
Kürtler
için
bir
"şans"tır. Bu konuda, kitaba değerli bir Önsöz yazan Yaşar
Kaya'ya sevgiyle katüıyorum.
48
IV.
bir VARSAYIM
Kürt aydınmdan söz ederken bir süreç üzerinde ciddi ve
etraflı bir şeküde durmakta yarar vardır. Bu, Kuzey Kürdis¬
tan'da 15 Ağustos 1984'ten itibaren başlayan geriUa müca¬
delesidir. Bu süahh mücadele İçinde büüerce Kürt Insam¬
nm,
genç
insanlann
şehit
olduğunu
yakından
bülyoruz.
Acaba bu gençler, Kürt geriUalar, Kürt toplumunun hangi
smülanndan, hangi katmaıüanndan geliyorlar? Kürt geriUalann sırufsal kökenleri nedir? Bu somnun ciddi bir şekilde
çözümlenmesi, gelecekteki Kürt toplumu hakkmda sağlüdı
ipuçları verecektir.
15 Ağustos 1984 atüımmm çok önemli bir dönüm nok¬
tası olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu tarihten sonra yeni
bir değer ortaya çıkmıştır. Kürt ulusu için mücadele, Kürt
vatanı için, Kürdistan İçin mücadele... Kürt ulusu için öl¬
mek, Kürdistan için ölmek... Kürt geriUalann smü"sal köken¬
lerinin araştınlması bu bakımdan önemlidir. Kabaca şunlar
söylenebüir:
GeriUalar Kürt toplumunun hemen hemen her kesimin¬
den gelebilmektedirier. Fakat Kürt geriUalann babaları daha
çok köylüdür. Kürt gerülalar daha çok köy kökenlidir. Az
topraklı
veya
topraksız
köylüler.
Babalan
toprak
sahibi
olan, hatta geniş toprak sahibi olan geriUalar da vardır. Fa¬
kat bunlar gerillaya, toprak sahibi olmamn oluşturduğu de¬
ğerlerle değil, yurtsever olarak katümaktadırlar. Kürt gerülalann önemli bir kısmımn babalan işçidir. Babalan küçük
esnaf, olan geriUalar da vardır. Terzi,- ayakkabıcı, berber vs.
Acaba, babalan aydm kategorisine girebüecek Kürt geriUalar
var mıdır? Babası avukat, doktor, mühendis, öğretmen... gi¬
bi meslek sahibi olan Kürt gerillalarm sayısı çok azdır. Çün¬
kü, bu kesim çocuklarmı Kürt gibi yetiştirmemeye özen gös¬
teriyor.
Türkçe
konuşuyorlar,
çocuklanm
da
Türk
gibi
yetiştiriyorlar, yetiştirmeye çaUşıyorlar. Kürt geriUalar içinde
mesleği öğretmen olanlar
olabüir,
fakat babası
öğretmen
olanlar herhalde çok azdır. Babası işçi olan gerülalann sa3n-
sı fazladır. İşçi olan geriUalann sayılan da çoktur. Fakat,
Batman'da petrolde, Ergani'de bakır madenlerinde çahşan
işçüerin gerülaya katümalan pek olası değüdir. Yine de bu¬
ralarda işçi olarak çalışanlarm çocuklanmn gerülaya katü-
49
düdarmı yakından bülyoruz. Genel olarak işçi sımfı kategori¬
sine girebllecekpek çok hısanm geriUa İçinde mücadele sür¬
dürdüğünü de yakmdan bülyoruz.
Kürt gerülalar İçinde mesleği doktor olarüar olabüir. Fa¬
kat, babalan doktor olan geriUalann sayısı herhalde çok az¬
dır. Çünkü, bu kesimler çocuklanm Kürt gibi yeüştlrmeme-
ye özen gösteriyoriar. Kürtlükten sakımyoriar. Kürt gerülalar
içinde mühendisler de olabüü-, fakat acaba babası mühendis
olan geriUalar var mıdır? Var olduğunu bülyoruz. Ancak,
ÖnemU sayıda var mıdıı?
Şunlan ise rahatça söyleyebüiriz: Kürt gerülalar içinde
önemU miktarda mele dediğimiz din adamlan, din bocalan
vardır. Babası din adamı, mele olan gerülalann sayısı da
çoktur. Çünkü bu kesim asimüe olmadığı gibi, çocuklanm
Kürt gibi yetiştirmeye de özen göstermektedir. Evde Kürtçe
konuşulmaktadır. Şu da rahatça söylenebilir: Kürt gerülalar
içinde küçük memuriar olablUr. Babası küçük memur olan
gerillalar da olabüü". Fakat, bürokrat olan, yani devlet bü¬
rokrasisinin önemli bir basamağında yeralan geriUalar, şüp¬
hesiz çok çok azdır; yok denecek kadar azdır. Babası bürok¬
rat olan Kürt gerülalar olablUr, potansiyel olarak varolabiUr.
Babalan iş adami olan gerülalar da olabilir; fakat iş adamlan herhalde geriUaya katümamışlardır.
Şunu çok iyi büiyomz: Binlerce şehit var. Bu şehitlerin
smıfsal tabanlannm, aile çevrelerinin incelenmesi Kürt top¬
lumunun geleceği hakkında bize çok önemU Ipuçlan ver¬
mektedir. Kürt gerillalaria bü-lücte, PKK'nm 1970'U yıUann
sonlarmdakl kumcu kadrolannm incelenmesi de çok önem¬
lidir. "Apocular" kimlerdh? PKK'yı kuran kadrolar, aktif üye¬
ler, mücadeleye katüanlar kimlerdir? Bu iUşklleri kişüer dü¬
zeyinde ayn ayn incelemekte yarar vardır. Dlrenenleriyle,
şehitleriyle, itirafçüanyla, fizücsel bakımdan tesUm olan fa¬
kat düşünce olarak varhğım komyanlanyla Diyarbakır Ce¬
zaevi ayn bir inceleme konusudur. Bu hıcelemeler bize, gele¬
cekteki Kürt "toplumunun yapısı, yeniden kumlması, bu
toplumdaki insan Ülşküeri hakkında önemli bllgüer vermektedü-.
Şu İncelemeler şimdiden yapılabiUr:
Gerek
1984 önce¬
sinde, gerekse sonrasmda PKK hakkmda pek çok iddianame
50
yazılmıştır. O iddianamelerde yer alan kişüerln sınıfsal
ta-
banlan. aüe lUşkÜeri ayn ayrı InceleneblUr. Hangi bölgeden
gehyor. yaşı. babasırun mesleği, kaç yüdır ve nasü PKK'h ol¬
duğu, eğitim dummu, Kürtçe biUp bUmedlği, Türkçe bülp
bilmediği, kadm gerülalann sayısı vs. PKK'ya katüan Türk
kökenU insanlar da kuşkusuz ayn bir inceleme konusudur.
Bu arada, PKK'h olmayan Kürtler hakkmda da benzer
hıcelemeler yapılmahdır. İddianameler incelendütten sonra
inceleme konulan daha da derinleştüilebüir. Toplumsal ÜIşkllerin daha farklı ve karmaşık boyuttan ele almabüir.
Kürt
toplumunun
dejenere
edüdiği,
soysuzlaştırüdığı
önemli bü" gerçektir. Bu bozulma ve çürüme içinde, "şu sı¬
nıflardan gelenler, şu şekilde tavır ve davranış gösteriyorlar,
şöyle düşünüyorlar" demek mümkün değildir. Ömeğln Mdhsum Korkmaz, Orta halU bir aüeden gelmektedir. Babası ge¬
niş topraklara sahip bir ağamn yanmda şoför idi. Afahsum
Korkmaz'm güçlü bir geriUa komutanı olduğu herkes tara¬
fmdan büinmektedir. Şahin Dönmez, yine emekçi bir aileden
gelmektedü:. Şahin Dönmez'in babası da işçidü", eniekçidlr.
Fakat kendisi itirafçı olmuş; arkadaşlarmı, örgütünü, ulu¬
sunu düşmana teslim etmiştir. Bugün toprak sahibi olan,
hatta geniş toprak sahibi olan bazı aüelerde onlarca şehit
vardır. Fakat Kürt devriminden en çok yaran olacak toprak¬
sız köylüler üç-beş kumş karşüığmda komcu olmuşlar; öz¬
gürlük, eşltlüt, ulusal onur diyenleri vurmaya çaUşmaktadır¬
lar.
Öyleyse
Kürt
gerülalann
lUcönce
bireysel
düzeyde-
incelenmesi gerekir. Ana çizgüer ancak, bireysel düzeyde in¬
celemeler sonucunda ortaya çıkanlablUr.
Mahsum Korkmaz bü" iki cümleyle anlatılabilecek bir ge-
rüla değüdir. Mahsum Korkmaz Kürt ulusunun en tyl evlat-
lanndan biridir. Sömürgeci düşünceyi ve uygulamalan ya¬
kından tanımış, yaşamış,
bununla mücadeleyi önemU bir
görev bilmiştir. Mahsum Korkmaz'ı, aüe çevresini, arkadaşla¬
rmı, köyünü... vs. zengin olgusal dayanaklarla İncelemek ge¬
rekir.
Yukanda belhttlğlmiz gibi, Üade etmeye çalıştığımız dü¬
şünceler varsaymüardır. Bu varsayımlarm somut olgularla
denenmesi, doğruluklannm. yanlışlıklannm belirtilmesi ge¬
rekir.
51
KÜRT TOPLUMU ÇÜRÜMÜŞ-ÇÜRÜTÜLMÜŞ
V.
BİR TOPLUMDUR. KÜRT TOPLUMUNU YENİDEN
KURMAK GEREKİR. YENİ TOPLUM İÇİN
YENİ İNSAN GEREKİR.
SömürgecÜÜc Kürt toplumunu çürütmüştür. Türk ırkçı¬
lığı ve Türk sömürgecüiği, Kürt hısamnm en değerli varlığına
saldırmaktadır.
En değerli varlık kişüüttir,
sömürgecüiğüıin en temel
parçalamak,
mış,
amacı,
ufalamak, yok etmektir.
yürekleri yaralanmış,
kimlüctü".
Türk
Kürt insanmm klşüiğini
Onlan onurları kırü-
olağanüstü
derecede
düşürül¬
müş, klşüiksiz insanlar haUne getirmektir.
Sömürgecüik ancak böyle bir ruhsal yapıya sahip insan¬
larla sürdürülebüir. İnsarüar, diri, direnen bir ruhsal yapıya
sahip olduklan zaman, o toplumlarda, o ülkelerde sömürge-
cüüc
yapmak
mümkün
değüdir.
İşte
Türk
sömürgecüiği,
Kürt toplumunun yapısmı, insan iUşkilerini kendi sömürge¬
ci amaçları doğrultusunda dejenere etmiştir. Kürt gerülalar
böyle bir toplumsal ve
ruhsal
ortamda,
bu yapüara tepki
olarak ve bu yapıları değiştirmek için ortaya çıkmışlardır.
Böyle
bir toplumsal ve
ruhsal
mümkün değildir. Bu ortam,
şekilde
ortamın
sağlıklı
olması
insan üişküerinin sağlıklı bir
kurulacağı ve geliştü-Üeceği bir ortam değildir.
Bu
ÜişkÜer ağı içinde çocuklarm çağdaş ölçüler içinde yetişme¬
leri,
gelişıpeleri
ve
serpümeleri
mümkün
değüdir.
Bugün
Türkiye'de Kürtler, çağdaş dünyanm çok önem verdiği öz¬
gürlük, eşitlik, demokrasi gibi değerleri savundukları zaman
suçlu
duruma
düşmektedü-ler.
Burada,
Kürt
toplumuyla
çağdaş dünya arasındaki derüı çelişkiyi görmemek, kavra¬
mamak mümkün değüdir.
sömürgecüerinln Kürt
Bu,
elbette, Türk, Arap ve Fars
toplumu
karşısındaki konumlanmn
da incelenmesini gerektirir.
Kısaca,
toplum
Kürt
olduğunu
toplumunun
söyleyebüiriz.
çürümüş,
Kürt
çürütülmüş
toplumunu
bir
yeniden
kurmak gerekir. Yerü toplum için yeni insan gerekir. Yerü
İnsan-nasü ortaya çıkar? Bu konuda. PKK'nm düşüncesi ve
eylemi bize önemli ipuçlan vermektedir. Yukarıda.
(II)
nu-
marah ana bölümde. Kürtlere uygulanan bir hakaret ve dü¬
şürme yönteminden söz etmiştim. İnsanlar böyle bir haka-
52
retle hiçbir zaman karşüaşmamahdır. Ne Kürdistan'da, ne
, Türkiye'de, ne Arabistan'da, ne Afganistan'da, ne Güney Af-
rüca'da, ne FÜistln'de...
Dünyanm hiçbir yerinde insanlar
böyle hakaretlerle karşüaşmamalıdırlar.
Fakat, hangi nedenlerle olursa olsun, insarüar, toplum-^
1ar benzer hakaretlerie ve aşağüamalaria karşüaştıklan za¬
man da, bunu yapanlara başkaldırmahdırlar. Bu hakaretleri
İçlerine slndirmemelldirler. Böyle bir hakarete ve alçaltıcı
uygulamaya tahammül etmemelidirler.
Yukanda, 1970'U jaUarda, Kürdistan'm çeşitU yörelerin¬
de, bu ve benzeri hakaretlerin sürdürüldüğünü, Kürtlerin
burüarla birlücte yaşadığmı da belirtmiştim. İnsanlar midele¬
rinden, gözlerinden, kulaklanndan vs. rahatsız oldukları za¬
man hastaneye, klinüdere gidiyorlar; doktora başvuruyorlar;
muayene oluyorlar; ilaç alıyorlar; hastalüdanm tedavi ettiri¬
yorlar. Eğer bir toplum joıkanda anlatılanlara benzer bir ha¬
karetle karşılaşıyorsa ve buna karşı tepki göstermiyorsa, o
toplumda da hastaUk var demektir. Toplum felce uğramıştır.
Bunun için tepkisizdir. Bu hastalüc tedavi edilmeyecek mi¬
dir?
Böyle bü- hastalüda yaşamak Kürt toplumundaki çürü¬
menin en önemli göstergelerinden biridir. Öyleyse Kürt top¬
lumunu yeniden kurmak gerekir. Yeni toplum için yeni in¬
san gerekir.
Yeni
insan
nasü
ortaya
çıkacaktır?
PKK'nm
düşüncesi ve eylemi bize bu konularda önemli ipuçlan ver¬
mektedir. Yukanda arüatüan olayı biraz daha geUştirmekte
yarar vardır.
Şöyle:
15 Ağustos
1984'te geriUa mücadelesi
başladığı zaman yukanda belirtilen yörelerde (bk. II numa¬
ralı ana bölüm) insanlar bu mücadeleye şiddetle karşı çık¬
mışlardı. Köylerine yine askerlerin, komandolann geleceğini,
yine hakaretlerle karşüaşabüeceklerini düşünüyorlardı. Eğer
Kürt gerülalar kendi köylerine de gelirlerse, ekmek isterler¬
se, yatacak yer vs. isterlerse yakalayıp Türk güvenlik güçle¬
rine teslim edeceklerdi. Kendi kendüerine böyle düşünüyor¬
lardı; birbirleriyle bu doğmltuda konuşuyorlardı.
Bu
süreçte bunlan kendi çocukları uyardı.
Uyan çok
çarpıcıydı. Bu çocuklar, 1970yümda henüz 10-13 yaşmday-
düar. İlkokul öğrencüeriydüer veya ortaokula yeni başlamış¬
lardı. Babalanna, de,delerine, amcalarma, dayılarma ağabey-
53
lerlne yapılan hakaretleri, işkenceleri de yakmdan
yaşamış¬
lardı. Analannın, ebelerinin, ablalanmn çektiği acılan da ya¬
kmdan görmüşlerdi.
lar.
Bunlar
1984'de artık 24-27 yaşlanna ulaşmış¬
babalanna,
dedelerine,
amcalarma
şöyle
söylüyorlar: "... Şimdi gerillalara karşı çıkıyorsunuz. Orüan
yakalayıp hükümete teslim etmejri düşünüyorsunuz. Halbu¬
ki, 1970 senesinde komando köye gelip binblr türlü hakaret
yaptığı zaman duvar diplerine çömellp, 'AUahım beni neden
kadm yaratmadm? Bizleri neden kadm yaratmadın? Keşke
biz de kadm yaratılsaydık...* diye ağlıyordunuz. Bu ağlamalanmzı,
sızlanmalanmzı
ne
çabuk
unuttunuz?
Gerülalar
Kürt ulusunun onuru için savaşıyor; böyle pis şeyler, aşağı¬
lanmalar
olmasın
diye
savaşıyor.
Gerillaya
yardım
etmek
herkesin, insan olan herkesin, her Kürdün boynunun borcu
olmalıdır..."
Bu sözler üzerine,
dedeler,
amcalar, babalar... bir kere
daha utanıyorlar, eziliyorlar. Fakat ailenin gençlerinin böyle
düşünmesinden ve
Kürt gerlUalara
davranmasından da
karşı
olan
rahatsız
düşüncelerini,
Kürt
oluyorlar.
gençlerinin
yamnda ifade etmemeye özen gösteriyorlar. Çünkü, gençler,
onlann 15 sene önce katlandıktan zulümleri, ayıplan yüzle¬
rine vuruyorlar. Gençlerin bu tutumlarmdan da kaygı duyu¬
yorlar.
köy
Fakat bu tür tartışmalar, bu yörelerde,
odalarında,
Gençler
geriUa5a
kahvehanelerde,
camilerde
destekleyeceklerini
amcalar, babalar da "...
aile içinde,
sürüp
söylüyorlar.
gidiyor.
Dedeler,
devlet sizi öldürür, yok eder,
zin¬
danlara atar..." diyorlar. Gençler de "... Gerülaya yardım et¬
tiğimiz için İşkence görürsek, cezaevine konulursak, öldürülürsek... bu şerefli bir ölümdür. Fakat aşağılanmaya maruz
kalarak yaşamak şerefsizliktir. Böyle yaşamak, yaşamak de¬
ğüdir..." diyorlar. Tartışmalar hem gizli, hem de açüc yollar¬
dan,
1986-1987 yülarmda da sürüp gitti.
Şhndl bu yöreler
hep gerüladarı yana. Her ailede geriUa var. Pek çok aüede şe¬
hit var. Kadınlar da geriUaya katüdı. Dedeler, babalar, am¬
calar daha dirayetli, daha güçlü... Orüar da sıkıyönetimlere
götürüldüler, gözaltına ahndılar.
Cezaevlerine girip çıktüar.
Mahkemelere çıktüar. Zindanlarda işkenceler gördüler. Baş¬
kan Mao'nun "Halk denizdir. geriUa bahk" özdeyişi bu yöre¬
lerde de gerçekleşti.
54
VI. PKK'NIN DÜŞÜNCESİ VE EYLEMİ
PKK çok önenül şeyler söyledi. Söylemlerine uygun ola¬
rak çok ÖnemU eylemler gerçekleştirdi. Bunlan kısaca şöyle
ifade etmek müınkündür:
A) PKK Kürt toplumunun temel gerçekUğlnl ortaya koy¬
du:
Halkımız düşürülmüş bir halktır.
yaşamaktadır.
Halkımız rezü rüsva
Dünya ulustan arasmda onurlu birkonumu
yoktur. Binblr türlü hakaretlere, aşağüanmalara maruz ka¬
larak, bunun doğal bir yaşam biçimi olduğunu sanarak ya¬
şamaktadır. Ortadoğu'da çok büyük bir nüfusa sahip oldu¬
ğu halde, bu nüfusa uygun bir statüye sahip değüdir.
Burada. Türk sömürgeciUğinln, Kürt İnsarüannm ruhsal
yapüannı. kişiliklerini nasıl etkilediği üzerinde durulmakta¬
dır.
SömürgeclUğin ekonomik, toplumsal ve siyasal etküeri-
nin İncelenmesi, elbette önemUdir. Fakat, ruhsal etküerinin
incelenmesi de çok önemUdir. Örneğin çocuklarının gözleri
önünde babalanna işkence yapümakta. analan saçlarmdan
kavranılarak sürüklenmektedir. Böyle bir ortam ruhsal yapılcin nasıl etkilemektedir? Devlet terörünün egemen olduğu
bu
ortamda
çocuklar nasü yetişmektedir?
Ömeğln.
Türk
, GüvenUk Güçleri sik sık köylere baskırüar gerçekleştiriyor.
Süah anyor;
"eşkiya" anyor.
İnsanlan evlerinden
dışan
Soğuk. kar. yağmur demeden
çıkanyor;
evlerine
girip
çıktyor;
eşyalanm yağmahyor. Ailesini, yakmlarmı tehdit ediyor. On¬
lara hakaret ediyor. Yere yatınyor,
süründürüyor.
E)vlertae
girmelerini, tarlaya, bağa, bahçeye, çarşıya, pazara gitmele¬
rini yasaklıyor. . . Bütün bunlar, benzer süreçler, Kürt İnsanlanmn ruhsal yapüanm nasü etkilemektedir? Böyle bir ortamm
çocuklar
üzerindeki
etküeri
neler
olablUr?
Bütün
bu
konulann ajnnntüı bir şeküde incelenmesi gerekir. İşte yuka¬
nda kısaca beUrtmeye çahştığumz düşünceler, sömürge top¬
lumunun ve InSanınm bu bojnıtuyla Ugüldlr. Kürt insanının
düşürülmesi, Kürt toplumunun düşürülmüş bir toplum ol¬
ması,
sömürge
kavramlar
ve
olarak
sömürgeci
beliriyor.
ÜlşkÜerinl
açıklayan
Düşürülmüştük,
önemU
düşürülme...
gibi kavramların Kürt toplumunun büknsel analizi sonucu
elde edümlş bügüer olduğu açıktır.
55
B) PKK ikinci olarak Kürt toplumuna egemen olan köle¬
leşme sürecinden utanç duyduğunu açıklamıştır.
zın baskıya,
"Halkımı¬
zulme boyun eğmesinden çok ağır hakaretleri
büe içine sindirmesinden utanç duyuyoruz..." demiştir.
miUi
bir
duygunun
açıklamasıdır.
Burada
Kürt
Bu
halkmm
İçinde bulunduğu psikolojik ortamın, Kürt halkına dayatüan
statünün, Türk, Arap ve Fars halklanmn statüleriyle karşılaştınlması yapümaktadır. Ortadoğu'da bu kadar büyük bir
nüfusa, bu kadar geniş topraklara sahip bir mületin kölelik
llişküerini,
boyunduruğunu
hâlâ
parçalayamamış
olması,
PKK'da öfke yaratmaktadır. Genç insanlar bu öfkelerini çe¬
şitU vesilede ifade etmeye çalışmaktadırlar.
1960'U yıUann sonlarmda. Devrimci Doğu Kültür Ocak¬
lan kurulmuştu. O zamanlar, ırkçı ve sömürgeci propagan¬
da hem resmi yollardan, hem de gayn-resmi yollardan sür¬
dürülüyordu.
Bu
yoğun
propagandaya
rağmen,
bir
takım
genç insanlar, Türk oknadıklarmm, Kürt olduklarmm fakat
asimüe edilmeye çalışüdıklannm farkına vardılar.
Devrimci
Doğu Kültür Ocaklan'm kurdular. Bunun Türk ırkçüığma ve
Türk sömürgecüiğine karşı çok önemli bir tepki olduğu açık¬
tır; PKK ise, sömürgeciliğin ruhsal boyutlanna dikkat çeke¬
rek Kürt gerçekliğini vurgulamaya çalışmıştır.
C) PKK üçüncü olarak, kölelik ilişkilerinin parçalanaca¬
ğını,
bu yapmm muhakkak değiştirileceğini vurgulamıştır.
Bu
"...
yapıyı
içindeki
değiştireceğiz.
onurlu
yerini
Kürt
alacaktır.
halkı
Bütün
da
insanlık
uluslarla
ailesi
birlikte
onurlu bir yaşam sürdürecektir.
Bu Üişküeri kırmak ve parçalamak kolay değüdir. Çün¬
kü burüar Kürt toplumunu zırh gibi sarmıştır. Fakat bu üiş¬
küeri kırmak, toplumu değiştirmek için her türlü fedakârhk
yapümalıdır; hiçbir fedakârlıktan kaçmümamalıdır..." denümektedir.
Bu
açıklamalann bir eylem klavuzu
olduğu bes-
beUidir.
D) PKK dördüncü olarak bu değişikliği gerçekleştirme¬
nin yolunu yordammı aramıştır.
Bu
süreçte,
PKK'nm ger¬
çekleştirdiği en önemli şey şudur: Bir kere sömürgeci devlet¬
le
Kürt
halkı
arasmdaki
temel
çelişki
saptanmıştır.
Daha
sonra bu temel çelişkiyi çözecek kuvvetler saptanmıştır. Bu
temel çeUşklde karşı karşıya duran kuvvetlerin analizi yapü¬
mıştır. Sonradan da bu kuvvetler harekete geçirilmiştir.
56
.
Eğer belirli bir askeri ve politik gücünüz yoksa, Kürdis¬
tan'ı
denetim
altmda
tutan
güçlere
karşı
etküi
olmanız
mümkün değildir. Düşmanlar, Kürtlere karşı devlet terörizmüıl kuUanmaktadırlar. Devlet terörü ancak, belirU bir as¬
keri güçle ve bu gücün kullanümasıyla oluşacak politüc güç¬
le geriletüebllir.
Kürt toplumunu değiştirmek, politik, ekonomik, toplum¬
sal ve kültürel değişmeyi sağlamak, kuşkusuz bir
örgütlen¬
me sorunudur. Kürt toplumu örgütsüz bir toplumdur. Gele¬
neksel
örgütlerin çözülmesi,
kurulması gerekmektedir.
ERNK
dağüması,
modem
örgütlerin
PKK temel poUtik bir örgüttür.
(Kürdistan Ulusal Cephesi), ARGK
(Kürdistan Halk
Kurtuluş Ordusu) Kürt toplumunu çeşitli yönlerden örgütle¬
meye çahşan örgütlerdir. Kürt toplumunun bütün kesimleri¬
ni anti-sömürgeci, devrimci ve demokratik mücadele doğrul¬
tusunda
örgütlemek ve mücadeleye
katmak gerekir.
Kürt
toplumunu en küçük birimlerine varmcaya kadar bu müca¬
dele doğmltusunda örgütlemek gerekir. Kadmlarm, ailenhı,
esnafm, köylülerin, aydırüann... ayn ayn örgütlendirilmesi
gerekir.
Bu düşünceler doğmltusunda, PKK'nm çok büyük bir
kavga, başlattığı ve bu kavgayı kararlı bir şeküde sürdürdü¬
ğü büinmektedir. Bu mücadele kararlı ve ısrarlı bir şekilde
sürdürülmektedir. Binlerce şehit vardır. Dağlarda, ovalarda,
şehirlerde,
cezaevlerinde,
bilinçU
ve
inançlı
bir mücadele
sürdürülmektedir. Bu mücadelenin Kürt insanlarmm ruhsal
yapışım değiştirdiği büyük bir gerçektir.
Kürt insarüanyla
birlücte Kürt toplumu da hızla değişmektedir. Kürt insanlanrım ruhsal yapısı güçlenmektedir.
kesinlikle
parçalamaya
çalışan
Direnen,
bir
köleci ilişkileri
anlayış geçerli
olmaya
başlamıştır. Korku büyük ölçüde yıkılmıştır; yıkümak üzere¬
dir. Kürtler, artık, 1960'h ve 19701.1 yulardaki gibi her türlü
zulme boyun eğen, her türlü aşağılanmaya katlanan insan¬
lar değildir. Bu hakaretlere karşı tepki, mücadele hızla geliş¬
mektedir, gittikçe boyutlanmaktadır. Kürdistan'da yeni yem
değerler geUşmektedir.
"Kürt
ulusu
için mücadele",
"Kürt
vatanı için mücadele", "Kürdistan için mücadele" gibi yeni
yeni değerler oluşmaya başlamıştır. Namus artüc, kadırüara,
aüeye, aşirete izafe edilerek konuşulan bir kavram değüdir.
57
Sömürge toplumunda, kadmlarm, ailenin namusunun korunamayacağı iyice arüaşılmıştır. Kadmm geriUaya katıknasınm belU-başlı arüamı budur.
PKK üe gerçekleşen en önemli süreçlerden bhl de, Türk
sömürge
düzeninden tam
anlamıyla bir kopuşun beUrgüı
olarak ortaya çıkmasıdır. PKK'dan önceki Kürt hareketleri¬
ne, süahh hareketlere baktığımız zaman, hareketin, sömürge
düzeniyle tam bir kopuşu gerçekleştiremediğini görüyomz.
Ömeğln, aüenhı bir bölümü başkaldırmışsa, bir bölümü de
devletle İşbirliği yapıyor. Buysa düzenden tam bir kopuşu
sağlayamıyor. Hareketin başarısızlığa uğramasmm nedenle¬
rinden biri de budur.2
Bu
Kürt
süreçten
halkımn
öz
çok
önemli
gücüne
bir
sonuç
güvenen,
çıkmaktadır.
kendine
PKK
güvenen
en
PKK'lı gerillaların çok büyük bir fedakârlık içinde olduklan, sonsuz de¬
2.
recede özverili davrandıkları bilinen bir gerçektir. Diyarbakır'da bir sü¬
re gözaltında tutulmuş, daha sonra da tutuklanmış bir arkadaşın an¬
lattıkları bu bakımdan çok ilgi çekicidir.
Bu arkadaşa Özel Tim
mensubu bir görevli şunları anlatmış: "... Hakkâri bölgesi'ndeki bir ça¬
tışmada iki terörist öldürdük. Bu teröristlerin silahlarıyla birlikte, sırt
çantalarında bulunan eşyalarının da dökümünü yaptık. Bunlardan biri¬
nin çantasından, kapkara, ise-pasa bulanmış bir teneke çıktı. Ötekinin
çantasından da, bir poşet içerisinde, kurtlu un, iki yumruk büyüklü¬
ğünde kurtlu ve bayat un..."
Özel Tim mensubu bir görevli bu olaydan kendisine göre bir sonuç çı¬
karıyor. "... Bu gerillalar böylesine olumsuz koşullar içinde, böylesine
bir yoksunluk içinde hiçbir şey yapamazlar. Türk Devleti'nin kat kat
yüksek olanakları karşısında hiçbir şey yapamazlar..."
Bu olayın bize verdiği mesaj ise şudur: Eğer herhangi bir toplum, in¬
sanlar, ulusal ve toplumsal kurtuluş için benzer yoksunluklara katlanabiliyorlarsa,
hakkak
'
benzer fedakârlıkları
gerçekleştirecek,
kurtuluşu
yapabiliyorlarsa,
yaşayacak
kurtuluşu
demektir.
mu¬
Çünkü,
insanlar, beklentileri, bu beklentileri konusunda inançları olmasa, böy¬
le fedakârlıklar yapamazlar, özverili davranamazlar.
Kürt vatanı için, Kürdistan ülkesi için fedakârlık, Kürt ulusu için özveri,
yeni Kürt insanmm en önemli niteliği olarak belirmektedir.
Türk basını, Filistin'de veya Güney Afrika'da benzer fedakârlık gördü¬
ğü zaman, bunu, "... bu inanç, bu iman, bu fedakârlıklar karşısında İs¬
rail'in (veya Güney Afrika) tankları, topları, işkenceleri vs. hiçbir şey
yapamaz...." diye anlatıyor. Kürt gerillaların fedakârlığını ise, "... Türk
58
önemli örgüttür. Birüerce şehidin, kadımn gerülaya katümasımn bir arüamı da budur. Kürt halkına güven oknasa, ken¬
dine güven olmasa, binlerce şehit olur mu? Bu genç insan¬
lar,
henüz
20'U
yaş
çağlanm
yaşayan
Kürtler,
henüz
20
yaşma bÜe ulaşmamış genç insanlar, Kürdistan içm ölüme
gidiyorlar. Kürt ulusu için ölüme gidiyorlar. Bu inanç, bu di¬
renç ancak, ulusa ve ulusun öz gücüne duyulan güvenden
ileri gelebüir. Yukanda, bazı Kürtlerin, aydm kategorisine gi¬
rebüecek kişüertn, çocuklarım Kürt gibi yetişttrmedlklerüıi,
çocuklanna Kürtçe öğretmediklerini, hatta onlan Kürtlükten
sakındüdanm
belirtmeye
çalışmıştım.
İşte
bunun
arüamı
kendine güvensizliktir. Ulusa, ulusun özgücüne güvensizlik¬
tir. Böyle bir güven olmadığı ya da eksik olduğu için, okur¬
yazar Kürtler, çocuklarma Kürtçe öğretmemek,
gibi yetiştirmemek için özen gösteriyorlar.
onları Kürt
PKK bu tavırlan
ve bu davramşlan kökten kırmıştır. Bu tutumlan ve davra¬
nıştan şiddetle eleştirmektedir.
Kürt okur-yazarlarmm,
ay¬
dm kategorisine girebilecek insanlann, Kürt toplumuna kar¬
şı
olağanüstü
bir
yabancılaşma
vurgulamaktadır. Başkan Apo'nun,
sürecine
girdiğini
1990 Ağustos'unda, Be-
kaa Vadlsi'nde yaptığı ve videoya almmış bir konuşmasım
dinlemek olanağmı buldum. Başkan Apo, kadırüann, erkek¬
lerin, çocuklarm oluşturduğu çok geniş bir kalabalık karşı¬
sında konuşuyordu. İki saati aşkm bir süre Kürtçe olarak
yapüan konuşmanın önemli bir bölümü benzer konulara ay¬
rılmıştı. Yetişkin çocuklara sahip olan kadmlar ve erkekler
en çok şu yönlerden eleştiriliyordu: "... Siz çocuklanmzı bize
gönderiyorsunuz. Fakat onlara iyi bir eğitim vermemişsiniz.
Orüan Kürt gibi yetiştirmemişsiniz.
Onlar dağlarımızı büml-
yorlar. Disiplinli değiUer. Kürtler hakkında, Kürdistan hak¬
kında bilgi sahibi değiUer. Onlan iyi eğitmemişsmiz. ' Onlara
bir şeyler öğretmekte çok zorluk çekiyoruz. Bundan sonra,
çocuklanmzı daha iyi yetiştirmeye çahşm. Kürt gibi yetiştir¬
meye çalışın. Kürtler için yetiştirin... "
Devleti'nin üstün silah gücü, üstün teknoloji olanakları karşısında çok
olumsuz koşullar içinde faaliyet yürüten teröristlerin başarıya ulaşma¬
sı mümkün değildir..." diye anlatıyor...
Bu yaklaşımlardaki ve bu
anlatımlardaki çifte standardı
görmemek
mümkün değildir.
.
59
PKK Genel Sekreteri Abdullah Öcalarim
bu tür eleştiri¬
lerinin Kürt toplumu üzerinde çok önemli etkileri olduğu biUrüyor.
Bir PKK'h
Burada, Kürdistan'm hemen hemen her yerinde görülebüecek bir PKK üyesinden, bu üyenin örgütle nasıl tamştı-
ğmdan, örgüte nasü katıldığından ve daha sonraki yaşantısmdan söz etmek istiyorum:
1962 doğumlu.
Tarıma ve ticarete dayalı bir kasabada doğmuş".
Yedi kardeşin büyüklük sırasma göre dördüncüsü. Üç
erkek, üç kızkardeşi var.
Kasabaya çevredeki bir köyden gelip yerleşmişler.
Kasabada
Türkçülük
yon politikası
propagandası
hızla yürütülüyor.
lenleri, geri, ilkel ve Kürt buluyorlar.
yorlar.
Çat-pal
Türkçe
egemen.
Asimüas-
Kasabalılar köylerden ge¬
Orüara pek yanaşmı¬
konuşabilen
kasabalüar
büekendüerinl Türk sayıyorlar. "... Köyden geldiğimiz ilk dö¬
nemlerde çok güçlük çektik. KasabaUlar bizi her zaman horluyorlardı, aşağılıyorlardı. Bizi kendilerinden biri olarak gör¬
müyorlardı.
Bize
Kürt
yiyorlardı.
'Kürt'
sözcüğüne
aşağılayıcı bir anlam yüklüyorlardı. Kendüerinl Türk görü¬
yorlardı."
"...
Bir doktorun muayenehanesinde çalışıyordum.
Bir¬
gün muayenehaneye orta yaşlı bir kadm geldi. Köylü kadı¬
nıydı, yoksuldu, eyepce hastaydı. Doktor onunla Kürtçe ko¬
nuştu.
Hastalığım sordu,
hal hatır sordu.
Kadm,
doktorun
Kürtçe konuşması karşısında büyük bir telaşa ve öflceye kapüdı.
Sen doktor değü misin, ne biçim konuşuyorsun, yok¬
sa başka bir yere, yanlış
bir yere mi geldim? diyerek dokto-
m azarladı. Muayenehaneyi terketmek istedi. Doktor bu du¬
rumu
kavradı.
Kadm,
Kürtlerin,
Kürtçe'nin
ilkel
bir
şey
olduğunu, aşağüık bir şey olduğunu düşünüyordu. Doktorlann Kürt olamayacaklarmı düşünüyordu. Kürtçe konuştu¬
ğuna göre herhalde doktor değildi.
Öte yandan kadın, doktorun, kendisinin hahm, hatınm
60
sormasmı da garipsemişti. Doktor dediğin, sOT'^lüfâu, çaük
kaşlı olurdu, Türkçe konuşurdu...
Doktor bu dummun hemen farkma vardı. Bu sefer ka¬
dına, 'Soyun', 'şöyle dur', 'eğü' gibi emirler verdi. Konuşma¬
sım sertleştlrdl. Yüıe Kürtçe konuşuyordu ama, çok sert ko¬
nuşuyordu. Asüc suratla ve çatık kaşla konuşuyordu. Kısa
konuşuyordu. En sonra, yine emir verircesine, 'git eczane¬
den şu üaçlan al, gel' dedi. Kadm her söyleneni yaptı. Korku
ve saygıyla kanşık bir mhsal yapı içindeydi. İlaçlan aldı, gel¬
di.
Halkımızm ne kadar ezümiş olduğunu, kendi öz değerle¬
rine ne kadar yabancılaşmış olduğunu ilk defa o zaman farkettlm..."
Kürtçe
konuşabiliyor,
fakat
"... Kürtçe'j^ çok iyi bUmiyomm.
mam.
Kürdistan
devriminin
Kürtçe'yi
çok iyi bümiyor.
Saatlerce Kürtçe konuşa^
sorunlanm
Kürtçe
arüatâ-
mam... Asimüasyon politikası bizim bölgede çoİc etküi ol¬
muş.
Kürtçe'rün
Dergisl'nüı
yapısmı
da
Kürtçe yazüanm
bozmuş.
okumaya,
Fakat,
Beıxwedan
anlamaya
çalışıyo¬
rum..."
1960'lı yıUarda, ana.
Çukurova'ya tanm işçüiğine gidi¬
yor... Baba işçiliğe gitmiyor. Kasabada günlük işlerle uğraşı¬
yor. At arabası var.
"... Dokuz yaşmdan sonra anam beni işçiliğe götürmedi.
Bana kıyamıyordu, çok ufaktım. Kızkardeşlerimi her zaman
götürüyordu."
Kahvehanelerde garsonluk yapmaya başlıyor. Zaman za¬
man bir doktorun muayenehanesinde çalışıyor.
O yularda okuma-yazma bümiyor. Okula gitmemiş. Ba¬
bası,
kasabaya yerleştikten sonra,
onu
da
kardeşlerini de
okula göndermemiş.
1976-1977 yülarmda, kasabada, MHP yarüüan etkin ol¬
maya başlamışlar. "... Beni de kendi aralanna katmak isti¬
yorlardı. Bana sık sık sigara veriyorlardı. Sigaralanm da ba¬
na
aldınyorlardı.
kalsm'
diyorlardı.
Paranm
Bana,
geri
şirin
kalanmı
uzattığımda,
görünmek,
kendi
'üstü
aralanna
katmak istiyorlardı. Orüar da Kürttü, bizdendi, bizim kasa¬
badandı. Fakat onlara jâireğim ısınmıyordu. Birkaçmm ba¬
bası çok zengindi, gerüş topraklan vardı..."
61
Bir kahvehanede çalışıyordum.
". .
Oraya daha çoksol-
cular geliyordu. Uzun uzun tartışmalar yapıyorlardı, onlan
dinlemeye,
anlamaya
Kurtuluşu,
Partizan,
çalışıyordum.
Şimdi,
onlann,
Halkm
Devrimci Yol gibi siyasetlere mensup
olduklarım algüayabiliyomm.
Fakat o zaman bu işleri hiç
kavrayamıyordum. Orüar da bizdendi, bizim kasabandandı.
Kürttü.
Bazan kasaba
dışmdatı da gelenler olurdu.
Bizim
kahvehaneye süc sık gelirlerdi."
"... O sıralarda, kahvehaneye giyimleri- kuşamlan farklı
olan daha başka İnsanlar da geliyordu. Onlar başka bir kö¬
şede otumyorlardı. Kahvehane sahibi onlara epeyce kızıyor¬
du.
Çünkü
onlar çok çay içmiyorlardı.
yoktu, yoksuldular.
Orüann çok parası
Fakat orüann söyledüderi
benim çok
dückatimi çekiyordu. Onlarm yaşantısı, tavır ve davranıştan
daha düzgündü. Kürtlerden, Kürdistan'dan söz ediyorlardı.
Bu sözcükleri ilk defa duyuyordum. 'Biz Kürdüz' diyorlardı,
'Kürtler eziliyor' diyorlardı. Onlara Apocular deniyordu."
"... Onlara yüreğim çok çabuk ısmdı. Giderek ben de on¬
lara
katıldım.
Okuma-yazma
okuyamıyordum.
Fakat,
bilmediğim
bütün
eğitim
kitap
falan
seminerlerine
için
katü-
dım. Çok şey öğrendim. Kendimi keşfettim. 1978 yıhnda ar¬
tüc, ben de Apocu olmuştum. Ufak yapüı olduğum için kur¬
yelik görevini bana veriyorlardı. Kahvehanede çalışmayı da
sürdürüyordum ..."
"... Birgün babam evde, bir hasımıyla kavga edeceğini,
ona haddini büdireceğini, erkek evlatları olarak bizün de ya¬
nmda
bulunmamızı
istedi.
Çarşıya
gittik.
Babam
çarşıda
hasmıyla karşüaştı. Biz de arkasında dizüiydlk. Bize 'saldınn' diye emir verdi. Biz saldırmadık. Tekrar, 'saldırm* diye
gürledi. Biz yine saldırmadık.
tanımıyömz' büe dedüc.
'Neden saldıralım, bu adamı
Toplumsal konuları, çelişkileri yerü
yeni kavnyorduk.
O zaman, babam bize çok kızdı, evden kovdu. 'Sizden
utanıyorum' dedi. 'Bemm şerefime leke sürdünüz' dedi. Bü--
kaç gece eve gidemez 'ö^ldum. Sonra yine gittik. Büyükanam
bizi çok seviyordu, koruyordu.
O sıralarda anam öldü. Anam hastalüctan öldü. 50 yaşlanndaydı.
Anamı
Çukurova'ya
gidiş-geliş
bitirdi.
Anam
ölünce epey sefü kaldık. Büyükanam bizleri çok seviyordu
62
ama gözleri kör olduğu için yeteri kadar ilgi gösteremiyor¬
du."
"...
1979 yılmda örgüt bana süah da verdi. Aynca ben
kendhn de süah aldım. İlk eylemde arkadaşlarla beraber ci¬
nayet suçuyla tutuklandım. Henüz 18 yaşmda değüdim. 7
kişiydik.
Hepimiz de aynı nedenle tutuklandık... Faşistlere
karşı ciddi eylemler yapüıyordu. O mücadeleler sonucunda
faşistler kasabada süindüer..."
1980'li yularda Diyarbakır Cezaevi'nde. Diyarbakır vah¬
şetini en küçük aynntüarma kadar anlatıyor. Her zaman direnişçüer içinde olmuş.
müş.
"...
Çok büyük zulürn ve işkence gör¬
Okuma-yazma bilmediğim için bana aynca
atıyorlardı.
sopa
'Okuma-yazma büe bilmiyor, bir de Apocu ol¬
muş...' diye kükrüyorlardı. İşte, oküma-yazmayı, ağır baskı
sürecinde öğrendim. Arkadaşlar ranza altlannda bana glzU
glzU okuma-yazma öğretiyorlardı..."
Mazlum'u, Hayri'yl, Kemal'i... yakmdan tamyor. MuzafJefi, Selim'i, Mustafa'yı, Mehmet Çan'ı, Rızdyı, SeyfettinÜ...
Sakine'yi, Cahide'yi, Aysel'i yakından tamyor. Kadmlar koğuşuyla irtibatın kumlabümesi için bir arkadaşıyla nişan¬
lanmış!
Başkan Apo'dan çok büyük bir sevgi ve hayranhkla söz
ediyor. Süc sık "Çözümlemeler"den söz ediyor.
"Başkan'm çözümlemeleri..."
Yargılama sonunda bü- arkadaşıyla bü-Ukte idam cezası¬
na mahkum edilmişler. Olay sırasmda
18 yaşından küçük
olmasım kendi lehine bir delü olarak kuUanamamış. Mahke¬
me bunu dückate almarmş...
Cezalan onaylandıktan soma, bü: arkadaşıyla birlücte,
Karadeniz'de ürüü bü- hapishaneye sürgün ediliyorlar. Çok
ağır hakaretler görüyorlar.
PKK'U olmalanndan dolayı çok
büyük basküarla karşüaşıyorlar. Onlardan plşmanlüc düek-
çesl isteniyor. Teslimiyet isteniyor, itü-afçüık isteniyor. Şid¬
detle reddediyorlar. Kabul etmeyince baskı-zulüm artıyor.
Açlık grevleri yapıyorlar, kimse duymuyor.
Bir kere arkadaşı, daha sonra da kendisi hıtlhara kalkı¬
şıyor. Kü payı kurtuluyorlar. Bu olaydan sonra cezaevi yöne¬
timi.
İtiraf, tesUmlyet ve pişmanlık Istemdnden vazgeçiyor.
63
Fakat hep tek kişüüc hücrelerde tutuyor. Sağhk sorunlarıyla
hiç Ügüenmlyor.
Sağlık sorunlan var.
1980'li yularda, Diyarbakır Cezae-
vi'ndeki vahşet döneminde, kafasma yediği darbelerden do¬
layı korkunç başağrüan var.
1988 senesinde, tedavi için İstanbul'a gönderüiyor. Git¬
tiği gün, koğuşta, cezaevindeki baskıları protesto gerekçesiy¬
le açlık grevi başlıyor. Açhk grevüıe kendisi de katılıyor. Bu¬
nun
üzerine
cezaevi
yönetimi,
"anarşist"
diye,
tedavisi
yapümadan, geldiği cezaevine geri gönderiyor.
Aüesiyle arası iyi.
ve
eniştem
eğer
Sık sık ziyarete geliyorlar.
paralan
olursa
bizleri
ziyarete
"... Ablam
geliyorlar.
1981'de, 1982'de korkudan ziyarete gelemiyorlardı. Artık fır¬
sat buldukça geliyorlar. Onlar da artık PKK'lı. Hep poUtikadan konuşuyoruz. Ablam da eniştem de okuma-yazma bü¬
miyor.
Ama
tavır ve
davranışları
iyi.
Politikaja
kavramaya
başladüar. Artık, sadece beni ziyarete gelmiyorlar. Arkadaş¬
lar için de geliyorlar. Küçük kardeşim de fırsat buldukça zi¬
yarete geliyor. Ustası da, o da çok iyi. Ustası ziyaret için ona
her zaman izin ve para veriyor. Fakat, küçük kardeşim çok
heyecanlı. Sık sık askerlerle, gardiyarüarla kavga ediyor."
"... Bir ziyaret sırasmda, ablam, arkadaşlara, 'bir isteği¬
niz var mı' diye sordu.
Bize muhakkak bir şeyler getirmek
istiyordu. Onlar da, 'bize kitap getirin' dediler. Ertesi ziyaret
ablam bir defter getirdi. Okul defteri. Arkadaşlar, 'Bu defter,
kitap değil' dediler. Ablam da, 'Kitap istedim, dükkan sahibi
bunu verdi' dedi. 'Hem bunun içini yazıyla doldurursaruz ki¬
tap olur, siz de kitap yazmış olursunuz' dedi..."
Okuma-yazmasmı iyice üerletmiş. Her türlü kitabı oku yabüiyor.
Her konuyu
tartışabüiyor.
Çeşitli cezaevlerindeki
arkadaşlanna mektup yazıyor. Yazısı iyi değü. Çok ağır yazı¬
yor. Konuşurken düşüncelerini daha iyi ifade ediyor.
En büyük isteği, tahliyeden sonra Kürdistan dağlanna
çıkmak.
Kürdistan
dağlanmn
en 3njlcsek yerlerinde
çeşitli
sloganlar atmak.
Kürdistan'a,
bağlı...
64
Parti'ye,
önderliğe
çok
derin
duygularla
Vn. PKK'YA eleştiri
Bütün bunlann yanmda, PKK'mn bu anlayışa uygun ol¬
mayan tavır ve davramşlan da var. Ömeğtn, PKK'mn sörnürgecüerin diUne çok fazla itibar etmesi,
dar
önem
vermemesi,
anlayışla bağdaşır bir
yukanda
Kürtçe'ye yeteri ka¬
belirtmeye
durum değüdir.
çalıştığımız
PKK'nm ük baskısı
1985 yıhnda yapüan kişilik konusuna önemli bir ağırlık ve¬
ren kitabı var: "Kürdistan'da Kişilik Sorunu, Devrimci Mi¬
litanın Özellikleri ve Parti Yaşamı" (Weşanen Seıxwebûn)
Bu kitapta, daha çok, örgütte, herhangi bir PKK müitanmda
bulunması gereken nitelikler üzerinde duruluyor. "PKK mül-
tanı
Kürdistan'ı
sevmelidir;
Kürt
ulusuna
bağlı
olmalıdır,
Kürt ulusunun kurtuluşu için her türlü fedakârlığı yapmalı¬
dır..." gibi şeyler söyleniyor. Bu kitabm hiçbir yerinde, Kürt
müitanlarm, gerülalann, Kürtçe'yle ilgüi tavır ve davramşlan
konusunda en küçük bir nöt, en küçük bir hatırlatma yok.
Ömeğüı, müitanlarm, gerillalarm, Kürt halk yığmlanyla llişküertade Kürtçe konuşmalan gerektiği, buna özen gösteril¬
mesi gerektiği konusu üzerinde durulmuyor. Bunun büyıik
bir eksiklik olduğu açıktır. Ajmca, bunlann ifade edUmesine
ihtiyaç duyulmaması,
her şejrin Türkçe
olarak,
sömürgeci¬
nin diliyle arüatümaya çaUşılması şaşırtıcıdır.
Diyarbakır vahşetüıi anlatan ve PKK'lüar tarafından ya¬
zılmış çeşitli kitaplar var. "Dörtlerin Gecesi" (Fevzi Yetkin-
Mehmet Tanboğa); "Yasak Ülkenin Günlüğü"
(Hasan Büdi-
rici) "12 Eylül Karanlığında Diyarbakır Şafağı" (Selim Çü-
rükkaya);
"Bu İnsan Çığlıklarını Unutmayın,
Eskişehir-
Aydın Direnişi" (Hüsnü Altun-Ahmet Yavuz)... gibi yaymlar
burüardan bazüan. Bu kitaplarda da Kürtçe konusu üzerin¬
de hiç dumlmuyor. Halbuki, Kürtçe, sömürgeci ve ırkçı yö¬
netim tarafından yok edilmeye çahşılan bir dü.
Şunu hep düşündüm. Bazı arkadaşlarla da konuştum.
1981,
1982,
1983 yülarmda Diyarbakır Cezaevi'ndeki işken¬
celerin çok yoğun ve çok ağır olduğunu yakmdan bülyoruz.
Tutsaklar koğuşlardan çıkartüıp kapıaltma götürülürken iş¬
kence
görüyorlar.
Cezaevi
arabasma
bindirüürken
işkence
görüyorlar. Arabada, arabadan indirüü-ken işkence görüyor¬
lar. Bu işkenceler mahkeme huzurunda büe sürüyor. İşte,
böyle bir ortamda,
tutsaklar mahkeme huzumnda Kürtçe
65
konuşup tercüman isteselerdi ne olurdu? Bu üıtiyaç neden
hissedümedi?
Ömeğüı,
Ali
Erek'in
şehit
olduğu
1981
Mart'mda, Mazlum Doğan'm şehit olduğu 21 Mart 1982 sulannda. mahkemede Kürtçe konuşulsaydı, tercüman işlen¬
seydi ne gibi bir sonuç alımrdı? Tutsaklara, "Türküm, doğ¬
ruyum..." andmm işkenceyle söyletildiği, İstiklal Marşı'mn,
Atatürkçülük'ün
işkence
tutsaklarm. 'Türküm,
aracı
olarak
kullamldığı,
bütün
Mutluyum..." demeye mecbur edüdi¬
ği, koğuşlara 16 Türk Devleti'nin bayraklanmn resmedildiği
bir
dönemde,
mahkemelerde
ısrarlı
ve
kararlı
bir
şeküde
Kürtçe konuşulsaydı... ne olurdu? Kürt tutsaklar bu ihtiyacı
neden duymadüar?
Yukarıda kısaca belirtilen kitaplarda bu ihtiyacın duyul¬
duğuna dair en küçük bir anlatım yok. Tutsaklar çeşitli za¬
man ve mekânlarda, çeşitli dayatmalarla karşı karşıya kahyorlar.
Bu
yaptırımlara
karşı
tavırlar
ve
davramşlar
geliştirmeye çalışıyorlar. Ancak, Kürtçe'yle ügili herhangi bir
öneri konuşulmuyor, tartışümıyor.
Israrlı ve kararlı bir şekilde Kürtçe konuşma,
düzeninden,
işkenceli
yaptırımlardan
kopuşu
sömürge
daha
çabuk
bir şeküde sağlamaz mıydı? Veya Kürtçe konuşmak, bu yüz¬
den ayrıca işkence ve hakaret görmek, tutsaklar için daha
önemli bir moral dayanak olmaz mıydı?
Dörtler'in,
Ferhat Kurtay,
Eşref Anyik,
Necmi Öner ve
Mahmut Zengin'in şehit olduklan, kendilerini yakarak ölüm¬
süzlüğe eriştikleri, daha sonra da Kemal Pir, Hayri Duimuş,
Akif Yılmaz ve Ali Çiçek'in şehit olduklan sıralarda, Kürtçe
konuşarak sömürgeciyi protesto etmek, yani sömürge yöne¬
timinden, sömürgeci dayatmalardan kopuşu sağlamak,
an¬
lamlı, içerikli bir tavır ve davramş olmaz mıydı?
Bu konulann düşünülmesinde yarar vardır.
Öte yandan,
sadece,
Marx'ın,
Engels'in,
Lenin'in,
Sta-
îin'in, Mao'nun yazılan incelenerek, sadece bunlara dayana¬
rak Kürt insanlanmn kişüiği incelenemez. Veya sadece bu
yazüar gözönüne
almarak Kürt insanlarmda kişiliğin nasü
geliştiği konusu araştırüamaz. PKK Genel Sekreteri Abdullah
ÖcoZan'm, Kürdistan'a ve Kürt toplumuna iUşkln yazıları ise
bu konularda çok önemli birer kaynaktır.
Burada İncelen¬
mesi,
kanımca
66
irdelenmesi
gereken
temel
konular
şudur:
örneğin bir gece vakti. Bir kış günü. Dışanda kar ve soğuk
var. Ortalık karanlık. Köy güvenlik kuvvetleri tarafından ba¬
sılıyor.
Güvenlik güçleri baskı ve zor uygulayarak yetişkin
erkekleri evlerirün dışına çıkarıyor. "Genç kızlar ve kadmlar
içeride kalsm" diyor. GüvenUk güçlerinin komutanlan asker¬
leriyle odalara dalıyor. Erkeklere, "Siz dışanda nöbet bekle¬
yin,
bizim kadııüannızla görülecek işlerimiz var"
bunu
baskıyla,
zulümle
gerçekleştirmeye
diyor.
çalışıyor.
Ve
18-20'
yaşmda bir gençsiniz... böyle bir ortam sizin kişiliğinizi nasü
etküer?
Böyle
bir
ortamm,
benzer
ortamlann
çocuklarm
ruhsal yapüan üzerindeki etküeri neler olabilir?
Çocuklarmm gözleri
önünde
analara,
babalara işkence
yapümaktadır. Gençlerin gözleri önünde, dedelerine, babala¬
nna,
amcalanna, ağabeylerine,
analanna,
ablalanna haka¬
ret edilmektedir. Böyle bir ortam insanlarm kişüüderlni na¬
sü
etkiler?
Bu
ortam
içinde
çocuklar
nasü
büyıirler?
Güvenlik güçleri süc sık köy basıyor. Arama bahanesiyle ev¬
lere giriyor. Gıda maddelerini telef ediyor. Bazı değerli eşyalan gasp ediyor.
Bazen evden dışarı çıkma yasağı kojnjyor,
bazen de tarlaya, bağa, bahçeye gitmeyi yasaklıyor. Çoban-
lann sürülerini otlağa götürmeleri yasaklanıyor. İnsarüara,
ceza olsun diye bok yediriliyor, fare yediriliyor... Bu tür ya¬
saklamalar ve cezalar insanlann ruhsal yapüarmı nasü etki¬
ler? Kürt insanlarmm kişilik sorunlan ele almırken sürecin
bu boyutları da gözden uzak tutulmamalıdır.
Böyle bir zulüm ortammda, bu zulmü ve işkenceyi yürü¬
ten devlet güçlerine karşı etkiU bir gerilla mücadelesi başla¬
dığı zaman ezik ve yaralı olan ruhsal yapüar nasü etkilenir?
Sömürge toplumlan yaralı toplumlardır. Acaba bu yara¬
yı teşhis ve tedavi edecek yol-yöntem ne olmalıdır? Kürt kişi¬
liğinin oluşması bu süreçlerle yakından ilgüidir.
Kimliği sürekli olarak inkâr edUen, küçümsenen, horla¬
nan, düşürülen bir halk. Admm söylenmesi, sömürgeci ulu¬
sa, egemen ulusa hakaret sayılan bü: halk. Böylesine hesaph-kltaph, sistematik bir aşağılama henüz ilk veya orta eğitim
çağmdakl, yetişme dönemindeki çocukları nasü etkiler? Kişi¬
liğin oluşması üzerinde dururken, bu gibi konulann ele ahn-
ması çok önemli olmaktadır. Kürtlerde kişiUk sorunlan ele
almırken bu gibi konular ihmal edüemez.
67
Kürtlerin, Kürtçe konuşma üzerinde daha ciddi ve etraf¬
lı bir şekilde durmaları gerekir. Çalışmaları sadece, Kürtçey-
le
smırlamak,
kültürel, faaliyetlerle
sımrlamak,
elbette
bir
çözüm değüdir. Gerüla faaliyetiyle Kürtçe arasmdaki tavır ve
davranışı bütünleştirme olanaktan her zaman vardır.
Kürtçe'ye yeteri kadar önem verirseniz,
arkasından Kürt
bunun
devleti falan ortaya çıkmaz.
çe'ye yeteri kadar önem verirseniz, Kürt düine,
ne,
Kürt
kültürüne
üişkin
incelemelere
hemen
Fakat,
önem
Kürt¬
Kürt tarihi¬
verirseniz,
Kürt Devleti ihtiyacmı da belirtmiş olursunuz. Bu süreç gi¬
derek Kürt Devleti ihtiyacım daha açık bir şekilde ortaya koyabülr.
Fakat,
sömürgecinin
diliyle
hiçbir yere
varüamaz.
Sömürgecinin düiyle Kürt özerkUği bile sağlanamaz. Askeri
faaliyetleriniz ne kadar güçlü olursa olsun, sömürgecinin di¬
linden vazgeçmiyorsanız
siyasal
başarüara
ulaşmak kolay
kolay gerçekleşmez...
Kürdistan'ı ve Kürtleri Afrika'dakl yeni ülkelerle kanştır-
mamak gerekü". O devletler de resmi dü olarak İngilizce'yi,
Fransızca'yı kuUamyorlar, demek yanlıştır. Unutmayalım ki
Kürtçe inkâr edüen bir düdir.
düdir.
geri,
Halbuki,
ükel bir dü
zengindir.
lar...
Yok sayüan,
ükel denen bir
Kürtçe Türk sömürgecilerinin sandığı gibi,
değildir,
zengindir.
Afrika
dülerinden çok
Aynca Afrıka'nm yerli diUeri İngüizler,
tarafından
hiçbir zaman
İnkâr
edilmiş
Fransız¬
değildü-.
Öte
yandan bugün, Afrika dilleriyle alfabe yapma çabalan hızla
ilerlemektedir.
Fakat,
bunun gecikmiş bir çaba
olduğu
da
açıktır.
PKK Genel Sekreteri, Abdullah Öcalan'm Halü Nebilefle
yapmış olduğu çok önemli bir konuşma var.
"Apo'yla Kül¬
tür Sanat Üzerine" başlığıyla yaymlanan bu konuşamada
dü konusunda da Kürtçe konusunda da önemh şeyler söyle¬
niyor, (bk. Muhsin Kızükaya, HaUli Nebüer, Dünden Yanna
Kürtler, Yurt Kitap-Yaym, İstanbul 1991 S. 165-185)
Özetle şöyle söyleniyor: EU kolu bağlanmış, hareketten
yoksun kalmış bir insamn ağzmı açmak hiçbir işe yaramaz.
Kürdistan'la ügiU faaUyetleri, kültürel faaliyetlerle, dÜ çalış-
malanyla
sımrlamak
hiçbir zaman
yeterli
olmaz.
Önemli
olan eli kolu bağlanmış ve hareket edemez olan insamn öz¬
gürlüğe
68
kavuşmasıdır.
Bunun
için
de
siyasal
faaliyet
ön
planda olmaUdır. Ell-kolu açüan, hareket kabiliyeti kazanan
msanm ağzmm, kendlUğinden açılacağı kuşkusuzdur.
Bu düşüncelerde önemli gerçeklüc payı vardır. Fakat bu
düşüncerün tersini üade etmek de mümkündür. Ağzmı açamayan insan her zaman eU-kolu bağlanrmş bü- şeküde otur¬
maya mahkumdur. İnsanlar ancak, kendi kendüerinl kurta-
rabüirler.
İnsanlan
başkalan
kurtaramaz.
İnsan,
elüıüı
kolunun bağlandığmm, köleleştiğinin büincüıe vanr, buna
tepki gösterir... Özgürlüğünü böyle bir süreç içinde kazanır.
Bu dummda insanm ağzımn açüc obnası gerektiği kuşku¬
suzdur.
Kürtçe
konusu,
aslmda,
düşündüğümüzden
daha
önemlidü-. Dumşmalarda ısrarla Kürtçe konuşan, bu tavnm
karartı bü- şekilde sürdüren Mehdi Zandya, mahkemenin
ulaştırmaya çahştığı mesaj üzerinde dikkaüe dumlmahdır.
"... Mehdi Zona istediği gibi konuşsun, istediği şeyleri söyle¬
sin, biz onu dinleriz. Fakat, Türkçe konuşsun." Bu sözler
ciddi bir şeküde ele alınmalıdır. Bu konuya başka yazüarda
daha etraflı bir şekilde değinildi. (Ömeğin bk. Savunmalar
S. 130vd.)
Acaba, Türkçe'de , ısrarm nedeni nedir? Türk Cumhur-
başkam Turgut Özal'm, 1991 yüı Haziran ayımn ortalannda,
bir Avmpa başkentinde yaptığı konuşmada, "1996'ya kadar
herkes Türkçe konuşacak" demesinin arüamı nedü"? Bu söz¬
ler, Türkiye Cumhuriyeti smırlan içinde yaşayan Kürtlere,
Özerlik veriUp veriUneyeceği üe ilgüi bir soruya verilen cevap¬
tır. Türk Cumhurbaşkam Turgut Özal, "... Buna
gerek yok¬
tur. Zaten 1996'ya kadar herkes Türkçe öğrenecektir, Türk¬
çe
konuşacaktir..."
demiştü".
"Dü
üzerüıdeki
yasaklan
kaldırdık" diye övünüldüğü bir sırada bile bunlar söylenebümektedlr. O halde bu süreç etraflı bir şekilde ele ahnmahdır.
Birtakım
tutuklulann,
tahliye olabiUriz,
ama,
"...
eğer
Kürtçe
konuşmazsak
dumşmalarda Kürtçe konuşursak,
tahUye muhakkak engeUentr" mantığmı da bu çerçeve İçinde
değerlendirmek gerekir.
Kürtçe konuşmamakla mahkemeye ne gibi bü" taviz ve-
rümektedü? Bu durum mahkemerün neden hoşuna gitmek¬
tedir? Veya neden böyle düşünülmektedir?
Kürtler, Türklere, Araplara, Farslara benzeyen yönlerim
69
vurgulayarak, bu benzerlikleri öne çıkararak kimliklerini ge-
liştiremezler.
Kürt
kimliği ancak,
bu
uluslara benzemeyen
yönlerin vurgulanmasıyla, bunlann öne çıkanlmasıyla geliştirllebüir.
Bunlar da Kürt'e has özeUüderdir.
Kürt toplumu
oknanm ortaya çıkardığı değerlerdir, kurumlardır...
Vni. ULUSAL KURTULUŞ SONRASININ
İid ÖNEMLİ SİYASAL BİÇİMİ
PoUtik
tan'da
ve
toplumsal
demokrasiyi
faaliyetlerin
kurmak
ve
esas
geliştirmek
amacı
Kürdis¬
olmalıdır.
Bu
nokta Kürtler için çok önemlidir. Çünkü, Kürtler demokrasi¬
yi yaşayamamış bir toplumdur. Kürdistan'daki devletlerara¬
sı sömürge sistemi, demokrasinin kurulmasını ve gelişmesi¬
ni önlemek için elinden gelen her türlü çabayı göstermiştir.
Sömürgeci devletler Kürt ulusal hareketinin gelişmesini en¬
gelleyebilmek için feodal kurumlarla işbirliği içine girmişler¬
dir. Bu kurumların yaşamlanm sürdürebilmeleri için yoğun
bir gayret içindedirler.
Böl-yönet politikasmm yaşama geçi-
rümesi demokrasinin kurulmasmı ve gelişmesini jdne engel¬
lemektedir.
Ulusal kurtuluş hareketlerini demokratik içerikleri açı¬
sından da irdelemek gerekmektedir. Bu konuda, İsraü, Hin¬
distan örneklerinin yanısıra, Kongo, Senegal, Uganda... gibi
örneklerin incelenmesi de yararlı olacaktır. Hindistan ve İs¬
raü İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkmış bağımsız
devletler oldular. Hindistan, İngiliz sömürgesiydi. 20. yüzyıIm ilk çeyreğinden itibaren İngüiz sömürge yönetimine karşı
bağımsızlık mücadelesi başladı.
Birinci Dünya Savaşı'ndan
sonra bu mücadeleler daha da şiddetlenerek sürdü. İkinci
Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sürecinde de yaygmlaşarak devam etti.
si'rün
Ulusal Kurtuluş
liderliğinde
Mücadelesi'ne
yürütülüyordu.
bütün
yordu. Hindistan
görüşlerden
15 Ağustos
Mücadelesi Kongre
Fakat
Ulusal
insanlar,
Parti-
Kurtuluş
akımlar
katüı¬
1947'de bağımsızlığmı kazan¬
dığı zaman iktidara, sadece bir kişi veya bir akım gelmedi.
İktidara gelen yalnızca bir kişi ya da bir akım değü, aslmda
bir koaUsyondu.
Gandi, Nehru gibi Hindistan Ulusal Kurtu¬
luş Hareketi'nü). önenül isimleri de bu koalisyonun içindey¬
diler. Bu koalisyon demokratik sürecin kurulmasmda ve ge70
üşmesinde çok önemU bir rol oynadı. Ömeğin komünistler
de bu koalisyonun içmdeydüer. Hindistan'da komünist par¬
tisi hiçbir zaman ülegal olmadı. Hindistan Devleti'nin kumluş sürecinde komünistlerin de. çok büyük katküan oldu.
Bugün Hindistan demokratik bir devlettû".
Hüît
vardır.
demokrasisinin çok önemU eksiklikleri kuşkusuz
"Gandi" adma hâlâ ihtiyaç du)mluyor olması bu ek-
- südüderin başında gelmektedü-.
Fakat demokratik sürecin
bu güçlüklerin büüıcüıde olduğu da büinmektedü-. Bu bilüıç, zorluklan aşmada önemli bir motor gücü olarak belir¬
mektedir.
Ortadoğu'da Yahudi Devleti'nin kumlusunu gerçekleştümek içüı Yahudüerin gellştü-digi mücadelenin incelenme¬
sinde de yarar vardır. Bu mücadele de bü" koalisyon içinde
gelişmiştir. Bütün görüşlerden Yahudüer ve akımlar bu koa¬
lisyon
içmde yer
almak
olanağına
sahip
olmuştur.
Weiz-
mann. Ben Gruon, Golda Meir, Menahem Begin gibi isimler,
bu üısanlann temsü ettiği akımlar bu koalisyonun içinde yer
almışlardır.
14 Mayıs
1948'de İsraü Devleti bağımsızlığmı
kazandığı zaman, iktidara burada da bir koaUsyon gelmiştir.
İsraü'in demokratik bir devlet olarak kumlmasmda, İsraü
demokrasisinin geUşmesinde bu koaUsyonun çok büyük ro¬
lü vardır.
Kürtlerin, özellüde PKK'nm, Hindistan'ın ve İsraü'in ku-
mluş süreçlerini, kuruluş sonrası gelişen olayları zengin ol¬
gusal dayanaklanyla incelemesinde çok büyük bir yarar var¬
dır.
Zira,
PKK,
en
çok,
demokratik
olmamakla,
despot
olmakla, despot bir yönetim amaçlamakla suçlanmaktadır.
Bu konuda halk kitlelerine. Kürt toplumunun çeşitU kesim¬
lerine gerekli güveni vermeye çahşması PKK'nın önemli büçabası olmalıdır. Demolcrasiyi hiç yaşamamış, bu olanaklara
hiç sahip olmamış Kürt toplumunun, bu incelemelere çok
büyük üıtiyacı vardır. Kürtlerin, Ortadoğu'da Arap şoveniz¬
minin etkisi altmda, Yahudüere karşı düşmarüüc hisleri bes-
lemesüıüı hiçbir yararı yoktur. Kürtler Yahudi toplumuyla
daha sıcak Üişküer kurmak dummundadırlar. KürÜer Yahu¬
di toplumunun demokratik kurumlarmı görmezden gelemez¬
ler. Yahudi toplumu, Ortadoğu'da Kürtlerin doğal ittifakçısıdu-. Kürtler "Müslüman kardeşlerimiz" tabiri üzerinde daha
71
ciddi bü- şekilde, daha soğukkarüı bü" şeküde düşünmek du¬
mmundadırlar.
Yukanda,
kısmmda ve (II) numaralı
(I)
numarah ana paragrafın
(B)
ana paragrafta, Türklerüı, Arapla-
rm ve Farslann, İslamiyeti kendi müli çıkartan doğrultusun¬
da nasü kullandüdanm gördük.
Ulusal kurtuluş mücadelesi sonucu oluşan siyasal bi¬
çimlerin yukandakilere zıt olan ömeklerirü de Afrika'dan se-
çebüülz. Afrika ülkeleri,
özellikle
İkinci Dünya
Savaşı'ndan sonra,
1960'h yulardan sonra bağımsızlıklanna kavuştu¬
lar. Ömeğln Kongo 15 Ağustos 1960'da, Senegal 20 Haziran
1960'da, Uganda 9 Ekim 1962 'de bağımsızlüdarma kavuştu¬
lar. Gana, Tanzanya, Mali, Togo, Somali, Nijerya, Çad gibi
ülkeler de aşağı yukan benzer tarihlerde bağımsızlüdanm
kazandüar. Fakat, bu ülkelerde kurtuluştan sonra demokra¬
tik rejimler kumlamadı. Bu ülkelerde, ulusal kurtuluş, sö¬
mürgeci
devletlerle yapüan
anayasal görüşmeler sonunda
gerçekleşti. Bu süreçte de, daha çok ülkedeki önemli kabüe1er rol oynadı. Fakat bu kabüeler, siyasal akımlar ve görüş¬
ler arasmda koalisyon yoktu. Ulusal kurtuluştan sonra ka¬
bilelerden
biri
iktidan
ele
geçirdi.
ÜUce
halkımn
öteki
kesimlerine çok yoğun işkenceler, eziyetler yapmaya başladı.
Hatta,
bu
işkenceler,
emperyaUst
ve
eziyetler ve
sömürgeci
basküar,
devletlerin
zaman
yaptıklanm
zaman
kat
kat
aşar bü" hale geldi. Bu ülkelerde gerek ulusal kurtuluş süre¬
ci sırasmda, gerekse sonrasmda demokratik bir sürecin gö¬
rülmemesi çok acüı sonuçlar ortaya çıkardı.
Kürtlerüı, Hindistan ve İsraü örnekleri gibi, Afrika ülke¬
leri ömeklerüıi de üıcelemelerüıde yarar vardır. Kürtler de¬
mokratik bü- toplum oluşturmamn yolunu yordammı ara¬
mak, bu yolda çaba harcamak durumundadırlar.
PKK'nm
önderliğüıde gelişen Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi,
kuşkusuz, Afrika üUcelerinde görülen ulusal kurtuluş müca¬
delelerinden çok çok üeridü-.
Bir kere Kuzey Kürdistan'da
aşiret yapüan tamamen çözülmüştür. Kürt halk kltlelerinüı
örgütlenmesinde smrf esası ön planda görülmektedü-. Örgüt¬
lenmede modem düşünceler ve anlayışlar ön plandadır. Bü¬
tün
buTÜara
rağmen
bu
modellerin
üıcelenmesinde
yarar
vardır.
FlUstin Kurtuluş Örgütü'nün oluşturduğu modelin toce-
72
lenmesl de gerekir. Füistinlüerin İsraü deneyini dikkate al¬
dıktan görülmektedir. FiUstinlüerde de çok sesU siyasal bir
sistem vardır. Füistln toplumunda görülen çeşitli siyasal dü¬
şünceler Filistin Kurtuluş Örgütü çatısı altinda toplanabünüştir.
güt
FüistinUler bugün,
tarafından
temsil
uluslararası kurumlarda tek ör¬
edümektedtrler.
Bunun
da,
Füistln
sorununun uluslararası kamuoyuna duyurulmasmda ve çö¬
zümlenmesinde çok ÖnemU bir konuma sahip olduğu şüphe¬
sizdir. Bunun kadar önemli başka bir konu da, tek örgüt ça¬
tısı altında toplanabilme olgusunun demokratik süreçle ügiU
boyutudur.
İleride
kurulacak Filistin Arap
Devleti'nin de¬
mokratik bir devlet olacağı şimdiden söylenebüir. Bu devlet,
günümüzün Arap
devletleri gibi
otoriter,
despot
karakterli
olmayacaktir. Çünkü, Filistin Kurtuluş Mücadelesi sürecin¬
de
kurulan ve
gelişen
demokratik ilişkiler,
gelecekte
Füis-
tin'de kurulacak devletin yapışım da etkilemektedir.
Kürdistan'm bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış ya¬
pısından dolayı,
Kürtlerin benzer bir örgütü kısa zamanda
oluşturmalan kolay görünmemektedir.
Fakat,
bu
ihtiyacın
güçlü bir şeküde hissedilmiş olması, Kürt halk jağırüannın
güçlü bir şekilde bu özlemi düe getirmeye başlamalan, kuş¬
kusuz önemli bir gelişmedir. Şu husus kendisini açık bir şe¬
küde göstermiştir: Kürtler, eğer Ortadoğu'da, askeri ve poU¬
tik
bir
güç
değiUerse,
hiçbir
sömürgeci
devlet
onlan
muhatap almaz. Politik bir güç olmak elbette önemlidir. Fa¬
kat askeri bir gücünüz yoksa, politüc bir güç oluşturmanız
kolay değildir.
Kürdistan'da politik güç, ancak askeri gücü
geliştirerek sağlanabilir. Politik güç ise, demokrasiyi kurma
ve geliştirme yönünde çaba sarfetmelidir.
IX.
KÜRTLERİN AYMAZLIĞI
Kürtlerin,
özeUikle
Kürt
okur-yazarlanmn bazı
olaylar
karşısındaki düşüncelerini, tavır ve davramşlanm incelediği¬
miz zaman,
bü)aık bir aymazhk içinde olduklarmı görüyo¬
ruz. Burada, beUibaşlı. beızı olaylarla ve ka-vramlarla ÜgiU ola¬
rak,
Kürtlertn
tavır
ve
davramşlanna
Üişkin
bazi
düşüncelerimizi ve gözlemlerimizi belirtmeye çalışacağız.
73
Türkiye'deki Amerikan Banş
1.
Gönüllüleri
ve Kürtler
1960'lı 3aUann ortalarmda, Türkiye ve Kürdistan'm he¬
men hemen tüm iUerinde Amerikan Banş Gönüllüleri vardı.
Amerikan Banş GönüUüleri, okullarda, köylerde, kasabalar¬
da, çeşitli birimlerde çalışıyorlardı. İsteyenlere İngilizce öğre¬
tiyorlar, köylerde toplum kalkınması çalışmalanna katüıyor-
lardı.
Türkiye'de
özellikle
solcular,
Amerikan
Banş
Amerikan
emperyalizmirün,
Türk
GönüUüleri'ne
insanlarmı
Banş
yozlaştırmaya
sol
şiddetle
siyasal
karşı
Gönüllüleri
çahştığmı
akımlar.
çıkıyorlardı.
aracılığıyla
vurguluyoriardı.
Türk insanlan artık. Amerikan emperyalizminin istediği ka¬
lıplara göre yetiştirilecekti.
eleştiriliyordu.
Bu süreç Kürtler tarafından da
Gerek solcu Kürtler, gerek dinsel bakımdan
sağ akımlarda yer alan Kürtler, Amerikan kültür kalıplarma
göre Türkler yetiştirilmesine karşı çıkıyorlardı. Bu bakımlar¬
dan Barış GönüUüleri şiddetle eleştirüiyordu. Barış Gönüllüleri'rü protesto eden yazılar yayınlanıyor; gösterüer, miting¬
ler, yürüyüşler düzerüerüyor; konferanslar verüiyordu.
Halbuki,
aynı
dönemde
"yedeksubay
öğretmenler"
ola¬
rak, büinen bir kurum vardı. "Vatandaş Türkçe konuş" kam¬
panyaları vardı. Bu dönemde pek çok öğretmen askerlik gö¬
revini
"yedeksubay
öğretmen"
olarak
yaptı.
Bu
tür
öğretmerüer Kürdistan'a yığm j^ğm gönderüiyorlardı. Bunla¬
rm
esas
amacı
Türkleştirme
da
Kürt
çocuklarma
sürecüıi tarnamlamak,
Türkçe
öğretmekti.
Kürt olan her şeyi yo-
ketmekti. Kürtler, Türk kültür kalıplarına göre yetiştirilecek¬
lerdi. Türk solculan bu asimüasyon sürecini de destekliyor¬
lardı. Bu süreci Kürtlerin okur-yazarlan da destekliyorlardı.
Zira, bu, Türk solculan tarafından, Üerici, devrimci bir süreç
olarak değerlendiriUyordu.
Yedeksubay öğretmenler,
elbette,
resmi ideoloji doğrul¬
tusunda Türk Devleti tarafmdan yörüendirüiyorlardı. Yedek¬
subay
öğretmerüer
dışında
daha başka
kurumlar
da
aynı
amaçlar doğrultusunda çalışıyorlardı.
Bir
konuya
önemle
dückat
çekmek
gerekir:
Amerikan
Barış GönüUüleri'yle yedeksubay öğretmenler arasmda bü¬
yük bif fark vardı: Birincisi, Amerikan toplumsal yaşantısı¬
na ve
74
siyasal
düşüncesine,
ekonomik faaUyetlerine
uygun
Türkler yetiştirmeye çalışıyor. Yedeksubay öğretmenlerin de
bu doğrultuda çalıştıktan açıktır. Amaç, Kürtlerin yerü nesülerini
Türk
kültür
Türk resmi
Kürtçesa
kahplanna
ideolojlsimn
unutturmak,
göre
amacı bu
Kürt
olan
yetiştirmektir.
kadarla
herşeyi
smırh
Fakat,
değüdir.
yoketmek.
Kürt¬
çe'nin. Kürt kültürünün kökünü kazımaktır. Üstelik bu bir
devlet politikasıdır. Ve bu asimüasyon sistematik bir şeküde
uygulanmaktadır. Cumhuriyet'in kuruluşundan beri kararU
ve ısrarlı bir şeküde yürütülmektedir. İttihat ve Terakki'nln
de bu yönde bir politikası olduğu bilinmektedir.
Bu
politücanm
ırkçı ve
sömürgeci
bir
politika
olduğu
açıktır. İşte burada, Kürtlerin, Kürt okur-yazarlarmm bir ay¬
mazlığı üe
karşüaşıyoruz.
Amerikan kültür kahplanna uy¬
gun Türkler yetiştirilmesini emperyalist bir politika diye pro¬
testo eden Kürtler, kendi statüleri konusunda en ufak btr
büüıcüı büe sahibi değiUer. Türk ırkçüığınm ve sömürgeciU¬
ğinln çok daha yıkıcı, barbar ve gerici olduğunu algüayamıyorlar. Bunlar ister solcu, Markslst-Lenlnlst, ister sağcı ol¬
sunlar kendilerine güvenmiyorlar.
Kendi toplumlanna, yani
Kürt toplumuna hiç güvenmiyorlar. Türk sağmm veya Türk
solunun çok ağır bir hegemonyası alımdadırlar. 1960'lı yıUan düşündüğümüz zaman Türk solunu etkileyen en önemli
siyasal odak noktasmm KemaUstler olduğunu kolayca söyle¬
yebiliriz.
Kemalizmin Türk sağmı yönlendirdiği
Dinsel sağ da bu
etki altmdadır;
de
açıktır.
Kürdistan sorunu konu¬
sunda Kemalistler gibi düşünmektedir. Bunu doğal karşüa¬
mak gerekir, çünkü Kemalizm resmi ideolojidir.
196Ö'lı yıUann başlanm,
man,
Kürt
yeşerrneye
ortalarmı düşündüğümüz za¬
okur-yazarlarda.Kürt
olma
başladığım görüyoruz.
utanç verici
bir
şey,
bir durum
bilincüıüı yeni yem
O yularda
olduğu
da
Kürt
olmamn
bilinmektedir.
Kürt bir hakaret sözcüğü olarak kuUanümaktadır. İnsanlar
rahat
bir
şeküde
"Kürdüm"
diyememektedürler.
"Kürdüm"
sözcüğü "Afedersiniz" sözcüğüyle birlücte kuUanümaktadır.
2.
Filistinlilere Karşı Tutum
Devrimci Kürtler,
Ortadoğu'da,
Füistln hareketine
he
zaman destek vermeye çalışmışlardır. Devrimci Kürtler, Fllistüı hareketi karşısmda büyük bir coşku beslemişler; Slyo75
nizme
duyduktan tepkiyi her zaman ifade etmişlerdir.
ğımsız devlet kurma dahü,
Ba¬
Filistinlüerin her türlü hakkım
kararlüüda savunmuşlardır. Bunun yamnda KürÜer, İsrail'e
karşı, Füistinlüerin yamnda fülen savaşa da girmişlerdir. Ör¬
neğin 1982'de, İsraü'in Beyrut çıkarması sırasmda, özellikle
PKK'lı gruplar FlUstlnlüerin yamnda
savaşa
katümışlardur.
Kürtler, Ortadoğu'da Füistin devrimim samimi ve kararlı bir
şekilde savunan gruplar içinde yer almaktadırlar. FiUstinlüere düşman olan siyasal odaklara Kürtler de düşman olmuş¬
lardır. Düşmanlüdarmı her vesüeyle, her türlü yoldan gös¬
termeye çalışmışlardır.
Bütün bunlara rağmen Füistinlüer, Kürtlere hiç de dost¬
ça yaklaşmamış, her zaman onlann düşmanlanyla işbirliği
yapmışlardır.
Kürdistan'ı
devletlerarası
sömürge
sistemi
içinde tutmaya çalışan devletler FüisttnUlerin en yakın dost-
lan olmuşlardır. FiUstirüüer her zaman, Türkiye ve Irak gibi
Kürtlere düşman olan devletlerin yanında yer almaktadırlar.
Halepçe gibi bir soykırımda büe, Füistin Kurtuluş Örgütü,
Kürtlerin lehine tek bir söz söylememiştir; soykırımı yapan-
lan kmamamıştır. Halepçe'den önce, yine kimyasal silahlar¬
la, soykmma uğratilan Kürtlerin sa)asımn, Halepçe'de katle¬
dilenlerden çok daha fazla olduğunu da bülyoruz. Bu zehirU
gazlar,
Kürtlere karşı Halepçe'den sonra da kullaruldı.
Bü¬
tün bu süreç içinde, FKÖ hep Iraklın yamnda yer aldı; Sad¬
dam Hüseyin'i destekledi.
kınamadı.
Mağdur
Kimyasal
edÜen,
büıbir
süahlar kuUamlmasım
türlü
acıya
garkedüen
Kürtler için tek bir şey söylemedi.
Halepçe'de,
Kürtlere
karşı kimyasal süahlar kuUanüdı-
ğmda, İslam Konferansı -Zirvesi, Kuveyt'te toplantı haUndeydi. (I) numarah ana paragrafın (B) kısmında orada ne tür ka¬
rarlar
almdığmı,
soykırıma
uğratüan
Kürtlerden
hiç
söz
edümediğüıl vurgulamıştım. İslam Koriferansı Zirvesi'nde Fi¬
listin Kurtuluş Örgütü de gözlemci sıfatıyla bulunuyordu.
İsraü işgaU altındaki Filistinlüerin nüfusu 1.5 müyon civarmdadır. Bu nüfus Batı Şerta'da ve Gazze Şeridi'nde otur¬
maktadır.
ise
4-5
Ortadoğu'daki
milyon
Filistinlüerin
clvanndadır.
Halbuki
nüfusunun
tamamı
KürÜerin
Ortado¬
ğu'daki nüfuslan 30 müyonun üzerindedir ve Kürdistan ül¬
kesinin sahip olduğu arazi 550 biri kilometre karenin üze¬
rindedir.
76
FülstirüÜer için bütün Arap dünyası, yani 22 tane Arap
devleti maddi ve manevi yollardan her türlü çabayı göster¬
mektedir. Bağımsız bir devlet kurma hakkı da dahil Füistin¬
lüerin her türlü haklan ve çıkarları savunulmaktadır. Arap
devletlerinin oluşturduğu Arap BirUği, yine Füistin sorunu¬
nu yoğun bir şeküde savunmaktadır. Arap devletlerirdn dı¬
şmda 42 Müslüman ülke, Füistinlüerin haklanm ve çıkarla-
nm savunmaktadır. İslam Konferansı Örgütü'nün en temel
konulanndan biri de budur. Üçüncü Dünya Ülkeleri Füistin
sorununu her zaman dinamüc bir şekilde savunmaktadır ve
Füistinlüer
lehine
çözümler
üretmektedir.
Bunun
dışmda
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, Çin Halk Cumhuri¬
yeti, Küba gibi ülkelerin. Doğu Avrupa ülkelerinin; gerek Avrupa'daki,
gerek
dünyanın
başka
yerlerindeki
demokratik
devletlerin Füistin halkmm mücadelesini desteklediğim ya¬
kmdan biliyoruz. Birleşmiş Mületler, Avrupa Konseyi, A-vru-
pa Topluluğu, Arap Zirvesi, İslam Konferansı, Üçüncü Dün¬
ya
Ülkeleri
Birliği,
uluslararası
kurumlar Füistin halkına
olan ügilerim her zaman göstermişlerdü-. FKÖ, bu örgütlerin
bazüannda gözlemci, bazüarmdaysa asli üyedir. Fakat, yu¬
kanda
kısaca
saydığımız
devletlerden
ve
uluslararası
ku-
" rumlardan hiçbiri, Kürtlerin mücadelesi karşısmda, Kürtle¬
rin
ulusal
ve
demokratik
baldan
konusunda
ve
istekleri
konusunda olumlu bir tavır sergüememişlerdir.
Kürtlerin, FiUstin halkımn ulusal kurtuluş mücadelesim
desteklemeleri elbette yerinde bir harekettir. Kiirtlerin. Füis¬
tin halkıyla enternasyonal dayanışmaya girmeleri de elbette
gerekir.
Zira ezÜen halklar emperyalizme ve sömürgecüiğe
karşı birlücte
mücadele
etmeUdü-ler.
Fakat'.
FÜistüıUlerin.
FKÖ'nün, Kürtlerle dayamşmaya gümemek için büyük bir
dückat
içüıde
olduklanm
görüyomz.
Kürtlerin
uzattığı
eU
tutmamaya gayret göstermektedirler. Bunun, önemli ve dlk-
katU bü- şeküde gözetüen bir Füistüı politikası olduğu büüımektedir.
malanmn
Ömeğin,
en
Füistinlüerin Türkiye'de
önemli
koşulu,
Kürt
temsücüüc
somnuyla
aç-
ilgüidir.
FÜistüıUler, Kürt sorununa bulaşmayacaklanna, Türklerin,
Araplarm ve Farslarm, Kürtleri ezme politikalanm ve uygulamalanm eleştirmeyeceklerine, destekleyeceklerine dair söz
vermişlerdir. Bunlar kuşkusuz enternasyonal dayanışmanm
mhuna aykındır. Öyleyse, Kürtlerin tarih büüıclne sahip ol77
malan
gerekir.
Kürdistan'm
bölünmesi,
parçalanması
ve
paylaşılması konusunda Kürtler tarih büincine sahip olmalı¬
dırlar.
1920'li yulardaki İngüiz emperyalizmim düşünelim.
Arap dünyasmda önemU hanedanlar, aüeler bir devletin ba¬
şına geçirildi.
Kürtlerin silahlı mücadelelerini,
özgürlük ve
eşitUk mücadelelerim başansızlığa uğrattı; bağımsız bir dev¬
let kurmalarmı engelledi. Kemalistlerle, Arap ve Fars monar-
şüeriyle işbirliği ve güçbirliği yaparak Kürdistan'm ve Kürt
ulusunun
bölünmeshü,
parçalanmasını
ve
paylaşümasım
sağladı.
1960'lı ve
1970'li yülan
düşünelim:
FÜistinUlere,
yam
23. Arap devletine coşkuyla büyük bir destek veren Kürtler,
kendüeri için hiçbir şey yapmadı, veya çok az şey yaptı. Kal¬
dı ki,
Kürtlerin Ortadoğu'daki nüfusu
30 milyonu aşkm...
Kürtler kendüerinl neden adam yerine koymuyorlar acaba?
Bu
aşağılık duygusunun, bu ezüdiğin nedem nedir? "Füis-
timüerle
dayamşma
değildir.
Fakat, Füistinlüerin bu
çağnları yapümasm"
demek mümkün
dayamşma çağnlannâ ne¬
den cevap vermedikleri, büakis Kürtlere düşman olan devleüerle dayamşma yaptıkları muhakkak incelenmelidir.
Ortadoğu'da
Filistinlüerle
Kürtlerin
durumlannm
çok
çok farklı olduğu yakından büinmektedir. Arap ülkeleri, İs¬
lam Ülkeleri, Üçüncü Dünya Ülkeleri Filistin halkıyla dost¬
tur. Sosyalist ülke ve partiler de. Füistinlüere politüc ve eko¬
nomik olarak her türlü yardımın yapıldığı,
olunduğu her zaman beUrtümektedir.
düşmanı vardır:
İsraü.
man ülkeler de
dost
onlarm yanmda
Füistinlüerin bir tek
İsraü'e öteki Arap ülkeleri, müslü-
değildir.
Üçüncü
Dünya
ülkelerimn,
sosyaUst ülkelerin, sosyalist ve komümst partilerin İsraü ile
çok iyi ilişkiler içinde
olduklan
söylenemez.
Kürdistan ise,
düşman güçler arasında bölünmüş, parçalanmış ve paylaşıl¬
mış bir ülkedir. Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi düş¬
man güçler içüıde
ve
yürütülmektedir.
paylaşılma Kürtlerin
Bölünme,
düşmanlanm
azaltmıştır. Hatta, Kürtleri,
parçalanma
çoğaltmış,
dosüanm
Ortadoğu'da dostsuz bırakmış¬
tır. Bütün bunlann Kürtler tarafından sorgulanması gerekir.
Kürtler, FiUstimüerin, bağımsız devlet kurma hakkı da dahü
her türlü haklarını sa-vunurlarken kendileri içüı bunu neden
düşünememektedlrler? Bu konunun ciddi olarak irdelenme-
78
si gerekir. FüistinUler için bu haklann Türk Devleti tarafm¬
dan da savunulduğunu belirtelim.
Körfez bunalımı sırasmda,
en çok konuşulan konular¬
dan biri de Kürtlerle ilgüidir. 2 Ağustos 1990'da, Irak'ın Ku¬
veyt'i işgaliyle birlikte ortaya çücan kriz boyunca, ABD, Sov¬
yetler
Birliği
gibi
büyük
devleüerin,
bağımsız
bir
Kürt
devletine katiyen izin vermeyecekleri sık sık söyleniyor, yazı¬
lıyordu.
İngütere,
Fransa gibi
devletlerin de
bağımsız bir
Kürt devleti istemedikleri önemle beltrtüiyordu. "Özalve Rafsancani anlaştı:
Kürt
Esat
Bağımsız
anlaştılar:
Devleti'ne
Kürt
izin yok";
"Özal ve
Devleti'ne
izin
Hafız
verilmeye¬
cek"... gibi haberler sık süc yaymlamyordu.
Filistin Kurtuluş Örgütü'nün bazı yöneticüeri de benzer
açıklamalar yaptüar. "... kurulacak bağımsız bir Kürt Devle¬
ti,
bölgede, ABD'nüı
ABD'mn varlığının
oyuncağı olacaktır.
sürekli
olmasını
Bu
devlet bölgede
sağlayacaktır.
Bu
ba¬
kımdan Bağımsız bir Kürt Devleti'mn kurulmasına karşı çı¬
kıyoruz..." dediler.
Baskıya ve zulme karşı mücadele eden,
bağımsız bir devlet kurmak için çabalayan bir ulusal kurtu¬
luş örgütünün, başka halklara bu hakkı tammamış olması
günümüzün en çarpıcı İromlerinden biridir. Bu, ırkçılığı, sö¬
mürgecüiği ve emperyalizmi savunmaktan başka bir amama
gelmez. Zira Kürtlere karşı sürdürülen politika, Filistimüere
karşı sürdürülenlerden kat kat ağır bir politikadır. İlertcüik
yapüarak,
devrimci ve
demokratik
kavramlar
kuUanüarak
böyle bir çirkinlik gizlemlemez.
Burada, Filistin Kurtuluş Örgütü'ne iki hususu önemle
hatırlatmak gerekir. Birinci olarak, Kürdistan'm bölünmesi,
parçalanması ve paylaşılması konusuyla ilgüi politikalar ve
uygulamalar elbette hatırlatılmalıdır. Kürdistan sorunu ko¬
nusunda emperyalizm elkemmn bu temelde durduğu vurgu¬
lanmalıdır.
Kürdistan,
emperyalizmin ve sömürgeciliğin bu
politikasımn en önemli kurbanıdır. Türk, Arap ve Fars yöne¬
timleri, bu politikalarm oluşturulmasmda ve uygulanmasmda emperyalizmin ve sömürgeciliğin en önemli İşbirlikçüeri
olmuşlardır.
FKÖ gibi örgütlere hatirlatüması gereken Ücinci husus,
ABD gibi büyük devletlerüı uluslararası politikadaki rolüyle
ilgüidü-.
Büyük
devletler
dünyanm
neresüıde
etnüc ya
da
79
dinsel bir huzursuzluk varsa, mevcut ortamdan yararlanma¬
ya ve politikalar üretmeye, kendi durumlanm güçlendirmeye
çalışıyorlar. O halde, böyle bir ortamın, ezüen halklarm lehi¬
ne
çözümlenmesim
sağlamak
herkesin
görevi
olmahdır.
Önemli olan, şeytanm faaliyette bulunabüeceğl ortamı çeUşküerden anndırmaya çahşmaktir.
Etnik,
dinsel ve benzert
çeUşkllertn var olması şeytanm faaliyette bulunması için her
zaman elverişli bir ortam hazırlar.
Irak'ın Kuveyt'ten ku-vvet kuUamlarak çıkanlmasmdan
sonra da Kürtlerle llgÜi benzer haberler yazüdı. söylendi. Fa¬
kat bu süreçte çok daha büyük bir dikkatle incelenmesi ge¬
reken olaylar meydana geldi. Güney Irak'ta. Şii topluluklar
arasmda. Saddam Hüseyin yönetimi aleyhtan ayaklanmalar
başladı. Kuzey Irak'ta yam Güney Kürdista'da da halk ayak¬
landı. Kürdistan fiüen denetim alüna ahndı. Kısa zamanda
derlenip toparlanan Saddam Hüseyin'e bağh birlikler künya-
sal süahlar da kuUanarak Şülertn ve Kürtlerin ajraklanmalannı bastırdı. Saddam Hüseyin müttefik güçlere karşı kulla¬
namadığı kimyasal süahlan Kürtlere karşı etkiU bir şekilde
jrüıe kuUanımştı. İşte böyle bir savaş sürecinde FÜistimUerin
de Saddam Hüseyin'e bağlı birlikler içüıde Kürtlere karşı savaştığmı
görüyoriız.
bağh birUklerin,
FlUstinlÜerle
yam
birlikte.
Mücahltler'in
de,
Mesut RecavCye
Saddam Hüseyinle
bağh birlikler içinde Kürtiere karşı savaştığı büinen bü" ger¬
çektir.
Gerek Füistinlüerin,
gerek
Mücahitlerin
Kürtlere
karşı
etküi bü- şeküde uygulanan soykınma katılmış olmalan gü¬
nümüzün, dünyada izlenebilen en dramatik olaylanndan bi¬
ri ohnahdır. FiUstirüüerüı ve Mücahitlerin Kürtlere karşı yü¬
rütülen savaşta, Saddam Hüseyiıie bağh bürlüder içüıde yer
aldüdanmn inkâr edümesi, yalarfanması politik bir tavırdır.
Zira hiçbir siyasal güç böyle bir pisUği savunamaz. Hele hele
Üericüüc
adma,
devrüncüik ya
da
enternasyonalizm
adma
hiç savunamaz. Kaldı ki. bunlann Kürtlere karşı gerçekleşti¬
rilen soykırımda Saddam Hüseyin'in yamnda yer aldüdan.
bu birlikler içinde Kürtlere karşı savaştüdan somut bir ger¬
çektir. O halde bu süreci herkesten önce Kürtlerin irdeleme¬
si gerekir.
isteği
80
Ezilen halklann
omuz omuza mücadele etmesi
her zaman düe getirümektedü-. Fakat. KürÜer İçin bu-
nun neden gerçekleşmediği henüz ciddi bir şekilde incelene, bümiş bir konu değüdir.
Kürtlere karşı,
düşman devletlerle
işbirliği yapılması ise her zaman inkâr edilen bir konu
ol¬
maktadır. Günümüzdeki ulusal kurtuluş mücadeleleriyle il¬
güi olarak bu çelişkimn çözülmesi bügüerünizi artıracaktır.
3.
Emperyalizm ve Sömürgecilik Kavramları,
Kürtlerin Sosyalist ve
Komünist Devletlere Karşı Ta-vn
1920'li yularda, Kürdistan üzerinde
büyük bir mücade¬
le yürütülmüştür. Bu mücadelemn adı empeıyalist bölüşüm
mücadelesidir ve taraflardan biri İngüiz ve Fransız emperya¬
lizmi üe onlann Ortadoğu'daki işbtrlikçüeridir.
Öteki taraf
ise Kürt halkıdır. İngiliz ve Fransız emperyalizminin Ortado¬
ğu'daki yerli işbirlücçüeri Kemalistler, Arap ve Fars monarşi¬
leridir. Kürdistan'm ve Kürt ulusunun bölünmesi, parçalan¬
ması
ve
paylaşılması,
Kürt
ulusunun
beynini
dağıtmış,
iskeletini parçalamıştır. Böylesine bir böl-yönet politikasmm
hedefi olmuş bir ulus, bir daha kolay kolay derlemp toparlanamamakta,
tan'da
kendisine
devletlerarası
gelememektedtr.
sömürge
sistemi
Bugün
egemendir.
Kürdis¬
Aslmda
Kürdistan sömürge bile değüdir. Ömeğin Türkiye'de Kürtle¬
rin ulusal varlığı hâlâ inkâr edümektedtr.
Kürdistan'm dummu emperyalizm ve sömürge teorileri¬
nin yemden ele afmmasmı, gözden geçirümesim gerekli kü-
maktadır. Irak, İkinci Dünya Savaşı yülarma kadar, İngiliz
mandasıdır.
Suriye,
İkinci
Dünya
Savaşı
sonlanna
kadar
Fransız mandası (Sömürge) dir. Her üci devlet de İkinci Dün¬
ya
Savaşı'ndan
sonra
siyasal
bakımdan
bağımsızlıklanna
kavuşmuşlardır. Uluslararası Lozan Konferansı emperyalist
bü- bölüşüm konferansıdır. Kürtler bakımından Lozan Konferânsı'nm
anlamı budur.
Lozan
Konferansı Türkler bakı¬
mından ise, kurtuluşu, yeniden kuruluşu ifade etmektedir.
Görüldüğü gibi Kürdistan doğrudan doğruya emperyalizmin
denetimi altında değüdir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra bu
dummu açıkça görmek mümkündür.
Kürdistan,
ashnda, kendüeri de emperyalizmin denetimi altmda tutulan
sömürgeci devletlerin denetirm altma konulmuştur. Kürdis-
81
tan sorunu konusunda esas yıkıcı etken de bu noktada or¬
taya çücmaktadır. Eğer 1920'lerde, İngiltere'ye bağh bü- Kür¬
distan sömürgesi kumlsaydı, Kürdistan şündiye kadar çok¬
tan bağımsızhğma kavuşmuş olurdu. Halbuki, Kürdistan ve
Kürt ulusu, kendileri de emperyalizme bağımlı olan devletler
arasmda bölünmüş, parçalanmış ve paylaşümıştır. Bu devletier ise. Kürdistan'ı çok daha yüacı, gerici ve barbar yön¬
temlerle yönetmişlerdir. Kürt klşiUğim ve Kürdistan klrmiğinl yok edebilmek içüı her yolu denemişlerdü-.
Birbirleriyle
askeri ve siyasal yoUardan işbü-liği yaparak Kürtlerin ulusal
ve demokratik mücadelelerini boğmaya çahşmışlardır.
Hiç¬
bir emperyaUst güç Türklerin. Araplann ve Farslann Kürdis¬
tan'da
gerçekleştü-düderi
yıkmüan
gerçekleştiremezdi.
Ne
1920'lerde İngüiz emperyalizmi, ne de günümüzde Amerikan
emperyalizmi...
Türk
sömürgeciliği,
Arap
sömürgecüiği ve
Fars sömürgecüiği Kürdistan'da çok daha büyük yücımlar
gerçekleştümişlerdü-. Ömeğin Türk ırkçüığı ve Türk sömürgeciUği, Kürt üısanınm en değerU varhğma, klşiUğine saldırmışür.
Öte yandan, Icimyasal süahlar gibi en yem kitle ünha si¬
lahlan Kürtlere karşı sürekU olarak kuUanümıştır.
Bugün,
dünyada hiçbü: gücün, düşmamna karşı böyle bir süahı kul¬
lanması
böyle
düşünülemez.
bir
sÜahı
Ömeğin,
kuUanmayı
İsraü,
hiçbir
Füistimüere
zaman
karşı
düşünmeımştü".
Bu, elbette, sadece, FiUstimUerin dostlarmm ve Füistin da-
vasmı savunamann çokluğuyla ügiU bir konu değüdir. İsraü
demokratik kamuoyuyla da ügiUdir. Kürdistan'ı devletierara-
sı sömürge sistemi altmda tutan devletler, iç ve dış kamuo¬
yunun basküarmı hiçe
sayan anti-demokratlk devleüerdir.
Bu devletlerin bazüannda iç kamuoyu zaten yoktur veya çok
cılızdır.
Irak'ta,
Suriye'de
iç
kamuoyunun,
baskı gücünün
var olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu gibi ülkelerde
kamuoyu devlet tarafından,
devlet kontrolundakl kitle ha¬
berleşme araçtan tarafmdan yömendü-ilmektedlr.
Günümüze kadar geçerUliğim komyan emperyalizm ve
sömürgeclUk kavramlan
şu
yömerden de
eleştirilmeUdü-.
SosyaUst ve komümst devletlerin, kapitalist üUcelerdekl sos¬
yalist ve komümst siyasal partilerin, her zaman, her koşul¬
da ulusal kurtuluş savaşlan yanmda yeralacağı, şimdiye ka-
82
dar görülemn de bu olduğu söylenirdi. Ulusal kurtuluş mücadelesim ezmeye çalışan otoriter, despot devletlerin yanm¬
da yer almamak gerektiği ise
önerrüe -vurgulanırdı.
Bunun
FÜistüıUler için doğru, fakat Kürtler için hiç doğru olmadığı¬
nı jrukanda belirttik. Sosyalist veya komümst olduklan söy¬
lenen devletlerin,
partUerin, Kürtlertn ulusal kurtuluş mü¬
cadelelerine yardım etmek şöyle dursun,
Kürtlere
düşman
olan devletlerle çok yoğun askeri, ekonomik ve siyasal ihşki-
1er kurduğu, bu devletlere çeşitU yardımlar yaptığı bilinmek¬
tedir. ÜsteUk bu yeni bü- dumm değÜdü-.Ta 1920'h yulardan
beri bu böyledir.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi, Kürdis¬
tan'm bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması konusunda
sessiz kaldı.
Kürtlerin siyasal İsteklerim duymazdan geldi.
Kürtlere karşı sürdürülen soykınmlan, kaülarnlan görmez¬
den geldi. Kaldı ki Kürdistan'm bölünmesi, parçalanması ve
paylaşüması Ortadoğu'da İngiliz emperyalizmüıin poUtÜcalarmı üreten en temel etmenlerden biridir. Ortadoğu'nun ortasmdakl Kürdistan'da uygulanan böl-yönet politikasmm sa¬
yesinde. İngüiz emperyalizmi kendisim üretme ve sürdürme
olanağı
bulmuştur.
Böyle
bir
poUtÜcanm
Sovyet
Sosyalist
Cumhuriyetleri BlrUği'nin ideolojisiyle. kısaca Bolşevik ideo¬
lojiyle bağdaşmadığı açüctır.
Çünkü,
1920'U yularda ortaya
çücan devleUer, Kürdistan'm bölünmesiyle ve paylaşümasıyla, emperyalizmin politik ve ekonomik çıkartan doğmltusun¬
da örgütlendirilmişlerdü-.
llzmin poUtik ve
Bu devletler her zaman empeıya-
ekonomik desteğine
muhtaç
olmuşlardır.
Kürt ayaklanmalanm bastırabümek için, hep emperyalizmin
askeri,
ekonomik ve politik yardımına muhtaç olmuşlardır.
Aynca, Ortadoğu petroUeri, tamamen emperyalizmin deneti¬
mi
altma gümiş
ğl'nüı
lehüıe
olmaktadır.
dummlar
Bu
olmadığı
Üişküerüı
açüctır.
SovyeÜer BlrU-
Bumara
rağmen
Sovyetler Birliği, her zaman, Kürtleri ezen devletlere destek
vemüştlr. Kürtlerin ulusal ve demokratüc haklanm görmez¬
den gelmiştir.
"Uluslann Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı" konusu üze¬
rinde de bü-az durmakta yarar vardır. Bu Üke hakkmda teo¬
rik olarak yazüamarla uygulamada görülemer, yarü fUU ola¬
rak
yaşanamar
arasmda
çok
büyük
bü"
fart
vardır.
Aslmdaysa görülen şudur: 1917 Bolşevüc Devrimi'nden son¬
ra, Rusya'da uluslann kendi kaderlerim tayüı ettiği konu83
sundaki bügüer, ideolojik bügüerden ibarettir. So-vyet Sosya¬
list Cumhuriyetleri Birliğinde, son üti-üç yüdır görülen olay¬
lar bu düşüncemn kamtıdır.
Ermenistan-Azerbaycan çatış¬
ması, Karabağ sorunu, Gürcistan sorunu, Baltüc bölgesinde
Litvanya, Estonya ve Letonya'da meydana gelen bağımsızlık
harekeüerinüı şiddet yoluyla bastınlmaya çalışılması;
Orta-
asya Cumhuriyetleri'nde meydana gelen olaylar, Ukrajma ve
Molda-vj'^a
soruman
vs...
Sovyet
Sosyalist
Cumhuriyetleri
Birliği'nin Irak sömürge yönetimine politik, ekonomik ve as¬
keri yardımlar yaptığı, bu yardımlarm da hep Kürtlerin ezil¬
mesinde
kuUanüdığı
gene
büinen bir gerçektir.
So-vyetler
Birliği, Saddam Hüseyin yönetünine verdiği yüzlerce uzman¬
la, kimyasal süahlar pisliğine büe katümıştır. Bu konumuyla
So-vyetler
Birliği'nin
emperyalist
devletlerden
hiçbir
farkı
yoktur. Ve bütün bu çirkimüder, "Uluslarm Kendi Kaderleri¬
ni Tayin Hakkı" anlayışma yüzde yüz aykmdır.
yalist
Cumhuriyetleri
Birliği
ezemerin yamnda yer
mazlum
almıştır.
Kürt
Onlann
Sovyet Sos¬
halkına
ezme
karşı,
politikalanm
onaylamıştır; bu politıkalan teşvüc etmiştir.
Benzer sorunlan öteki sosyalist- ve bir zamanlar komü¬
nist olduklan söylenen devletlerde de görmek mümkündür.
Çin
Halk
Cumhuriyeti'mn,
Arnavutluk
tl'mn, Yugosla-vya'nın, Romanya'mn,
Halk
Cumhuriye-
Bulgaristan'ın da ben¬
zer sorunlan vardır. Bu durumda emperyalizm ve sömürge¬
cilik
kavramlanmn
yeniden
gözden
geçirilmesi
gerekir.
"Uluslann Kendi Kaderlerim Tayin Hakkı" konusunda yazı¬
lanlarla fiüi olarak yaşananlar arasmda neden çok büyük
farklar meydana gelmiştir? Teoriyle
pratik arasında neden
büyük bir sapma vardır? Bu tür konulann açıklanması ge¬
rekir. Bu çözümlemeler bügüerünizi zengimeştirec ektir.
I Türk solu özellikle
1960'lı yularda, Kemalizmin etki ala¬
nı içindedir. Bu yularda Türk solunu etküeyen odakların başmda Kemalizm gelmektedir; Türk solu Kemalizmin,
üerici,
de-vrimcl ve demokratik bir düşünce ve eylem olduğunu iddia etmektedir. Bu düşüncesini maddi bakımdan destekleye¬
bilmek için de
1919-1921 jmllannda, Kemalistlerin BolşevÜc-
lerle olan üişküerine dikkat çekmektedirler. "... Bolşevikler
Kemalistleri destekledüer. Bu, Kemalistlerin üericüiğinin en
önemli kanıtıdır..." demektedirler.
84
Gerçekten, bu yular düc-
katli bir şekilde incelendiği zaman Bolşeviklerin Kemalistler¬
le üişküerinüı güçlü olduğu görülür. Bu, KemaUstlerin üeri-
cüiğüıi ve devrimcüiğini göstermez. Bolşe-viklerin yamlgı için¬
de
olduklarmı
gösterir.
Kemalistler
Kürdistan'ı
ve
Kürt
ulusunu, İngüiz ve Fransız emperyalizmiyle işbirliği yaparak
bölmüşler, parçalamışlar ve paylaşmışlardır. Kanımca bu,
1920'U 3aUarda, Ortadoğu'da cereyan eden tarihsel olaylarm
en önemlisidir.
Bolşeviklerin bu
süreci görememiş, bileme¬
miş olmalan, ancak sosyalist prensiplerden uzaklaşmalanyla açıklanabilir. Korunmaya çalışılanlar ise, sosyalist pren¬
sipler
değü,
yönetimi,
devlet
çücarlandır.
Nitekim
Sovyetler
Birliği
1921 yüı başlannda, Mustafa Suphi ve arkadaşla-
nmn Karadeniz'de bogulmalan olayına da duyarlı bir şekilde
yaklaşmamıştır. Bu olayı da görmezden, du3TTiazdan gelmeyi
yeğlemiştir.
Böylesine
tavizler
ise,
sosyaUst
uzaklaşmaktan başka bir şey değüdir.
prensiplerden
Kürdistan'm bölün¬
mesi, parçalanması ve paylaşılması olayım görmezden gelen,
bunun, emperyalizmin ve sömürgeciliğin böl-yönet politikası
olduğunu
kavrayamayan Sovyetler Birliği Komünist Partisi
çok büyük bir yanügı içindedir.
uygulamalarmm,
Böl-yönet politikalarmm ve
emperyalizmin
ve
sömürgecüiğin
lehine,
sosyalist sistemin ve ezilen halklarm aleyhine olduğu
açık¬
tır.
So-vyetler
Birliği
Komünist
Partisi'mn
düşüncesinde
ve
eyleminde, mazlum Kürt hallamn lehine, en ufak bir yakla¬
şım büe görmek mümkün değüdir.
Durum So-vyet Sosyalist
Cumhuriyetleri Birliği Devleti için de böyledir. Kürdistan so¬
runu söz konusu olduğu zaman, "Ulusların Kendi Kaderleri¬
ni Tayin Hakkı" düşüncesinin hiçbir zaman,
hayata
geçmediğini
görüyoruz.
Aksine,
hiçbir şekilde
Kürtlere
düşman
olan devletler, faşist ve sömürgeci rejimler, bu devlet ve bu
parti tarafmdan her zaman desteklenmiştir.
Bu süreç kuş¬
kusuz komünist parti ve devletlerin çürümesim getirmiştir.
Birliği,
Çin
Halk Cumhuriyeti, Arnavutluk Halk Cumhuriyeti gibi
Son
yıUarda,
So-vyet
Sosyalist
Cumhuriyetleri
dev¬
letlerde. Doğu Avrupa Devletleri dediğimiz, Polonya, Çekos¬
lovakya,
Macaristan,
Romanya,
Doğu Almanya gibi devlet¬
lerde, siyasal rejimlerin ve komümst partüerin çürüdüğünü
görmekteyiz.
Çüriımentn en önemli nedemerinden biri. joı-
kanda anlatümaya çahşüamara benzer reel sosyalizm uygulamalandır.
85
Kürtlerin bazı kesünleri. reel sosyaUzm uygulamalarma
bile. sosyalist teori çerçevesinde, rasyonel açıklamalar getir¬
meye çahşıyoriardı. 1960'h ve 1970'U yularda, "parça-bütün
lUşklsl" olarak adlandmlan bü- görüş vardı. "Bütünü kommak içm parça Üımal edüebülr..." deniyordu. "Sovyet Sosya¬
list Cumhuriyetieri Bü-liğl, Kürtlere karşı gerekli ilgiyi neden
göstermedi?" diye somlduğu zaman, "Önemli olan komünist
anavatam kommaktır.
Komümst
anavatanı kommak İçüı
parça üımal edÜebÜlr..." demyordu. Veya, "SovyeÜer Bü-Uği,
Kürtlere karşı neden Irak'ı destekUyor?" diye somlduğu za¬
man, "... önemli olan İrak'ın bütünlüğünü kommaktır. bü¬
tünü kommak için parça Üımal edÜeblUr..." demyordu. 1946
yüı başlannda. Mahabad Kürdistan Cumhunyeti'nüı kum¬
lusunda SovyeÜer Bü-liğl hükümetüıln de teşviki vardı. Fa¬
kat, bu Cumhuriyetin yücüışı da SovyeÜer Bü-Uği hükümetinüı
onayıyla
oldu.
Mahabad
Kürdistan
Cumhuriyeti.
Sovyetler Birliği'mn emperyaUst devletlerle antlaşması sonu¬
cunda yıkıldı. Yöneticüeri tutuklandı ve İdam edildi. Kürtle¬
rin bazı kesimleri bunu. yine. parça-bütün Ülşkisi çerçeve¬
sinde âçıkladüar. "İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler
Doğu Avmpa'yı kazandı; Batı İran'dan yam Azerbaycan'dan
ve Kürdistan'dan vazgeçmesi normaldir..." dendi.
Görüldüğü gibi hep Kürtler feda ediliyor. Bunun ötesin¬
de bu görüş Kürdistan'm neden bölündüğünü, parçalandığım ve paylaşüdığım hiçbü- şeküde tartışmıyor. Bu sürece hiç¬
bir açüdama getümedlğl gibi onu görmezden,
duymazdan
geliyor. Hatta. emperyaUst ve sömürgeci böl-yönet düşünce-
sim ve uygulamasım gizlemeye çalışıyor. Parça-bütün üişklsim hakh çıkaran, orüann, Kemalistleri desteklemesim büe
meşm sayan, fakat Kürdistan'm bölünmesi sürecini kati su¬
rette tartışmayan bu görüş, ancak Kürtlerüı aymazUğı ola¬
rak değerlendirtlebüir.
KomümsÜerin bu konudaki sapkmlüdarma ve duyarsız-
liklarma Üişkin çarpıcı bü: ömek var. 1990 yıh Hazüran aym-
da, Danünarka'nm Koperüıag şehrinde, AGİK (Avmpa Güvemüc
ve
İşbürUği
Konferansı)
Çekoslovakya'dan da bir heyet katıldı.
toplandı.
Toplantıya
Kürtler bu toplantıda
sommannı dile ğetüme olanağma sahip oldular. Kürtlerüı
- somman
86
karşısmda
Çekoslovalgra
heyeti
çok
etküendl.
Bundan sonra, Çekoslovakya Devleti, Ortadoğu'da Kürt so¬
rununu yakmdan izleyeceğine, Kürt somnunu dış politikası-
nm ÖnemU bir unsuru haline getireceğüıe, bu konuda du¬
yarlı
olacağma
dair
resmi
bir
açıklama
yaptı.
Çekoslovakya'mn bu açıklamayı, demokrasiye geçtikten son¬
ra yaptığım belirtmekte yarar vardır. Halbuki, Çekoslovakya,
komümst bir devletken, 40 jaUık yaşantısı bojmnca, Kürtler
hakkında en ufak bir açıklama yapmadı. Ortadoğu'da Kürt¬
lerin
varhğmdan
büe
haberdar
değüdi.
Ne
Çekoslovakya
Devleti'nin ne de Çekoslovak Komümst Partisi'nin bu konu¬
da en ufak bir yaklaşımı, en ufak bir girtşimi olmadı. Fakat,
Çekoslovakya, Irak gibi devletlerle üişkisim her zaman sür¬
dürdü.
İrak'ın
süahlanmasma
önemli katküarda bulundu.
Bu silahlar ise çoğu zaman Kürtlere karşı kuUamhyordu.
O halde, Kürtlerin, yem olgusal geUşmelerin ışığı altm¬
da, bu gibi durumlan irdelemelerinde yarar vardır. Lenin'in,
Stalin'in,
"Uluslann Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı"
sunda yazdığı yazılar,
mamaktadır.
Kürdistan sorunu
Kürdistan,
doğrudan
içüı
doğruya
konu¬
açıklayıcı ol¬
emperyalizmin
değil, kendileri de emperyalizme bağımlı olan devletlerin de¬
netimi altındadır. Buıüar sömürgeci devletlerdir. Ve bu dev¬
letler, Kürdistan'ı devletlerarası sömürge sistemi altmda tut¬
maya çalışmaktadırlar.
Bu devletlerin yönetimleri çok daha
gerici, yıkıcı ve barbar olmaktadır. Kürdistan sömürgesinin,
sömürgeci devletlerin topraklannın uzantısı durumunda ol¬
ması,
arada
okyanuslann
bulunmaması,
Kürdistan'm
bö¬
lünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış durumu, Kürdistan ülkesimn
denetimim
kolaylaştıran
başmda gelmektedir.
ve
Bu çerçevede
ağırlaştıran
etkenlerin
emperyalizm ve sömür¬
gecüik teorüerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedü-.
.
4.
Kürtlerin Türk İşçi Hareketine Karşı
Tavır ve Davranışı, Türk İşçi Hareketinin
Kürt Hareketine Karşı Tavır ve Çavranışı
Kürtlerin,
Türk
işçi
hareketine
karşı
tavn
her zaman
olumlu olmuştur. Türk işçileri, herhangi bir yerde greve git¬
tikleri 2:aman veya benzer eylenüer sırasmda, Kürt devrimci-
87
leri her zaman, Türk işçi smü'ıyla
açıklamıştır.
dayanışma duygulanm
Fakat Türk işçi hareketi, Kürt somnu konu¬
sunda, şündiye kadar en ufak olumlu bü- görüş açüdamamıştır. Türk-İş gibi bazı teşekküUer, Kürt somnu karşısmda
resmi ideolojiden yana tavır koymuşlardır. Bunun doğal karşüanması gerekir. Doğal olmayan devrimci işçi örgüüerüıüı
de bu konuda ciddi açıklamalar yapmamış olmalandır. Dev¬
rimci işçi örgütleri de Kürt sorunu konusunda, resmi ideolo¬
ji çerçevesüıde düşünmektedirler. Aynca, coşkuyla ü"ade et¬
tikleri
enternasyonal
dayanışma
vermemeye özen göstermişlerdir.
arzularma
cevap
Kürtlerüı uzattığı eli tut¬
mamak içüı büinçU bü- çaba içinde olmuşlardır. Türk işçi
hareketimn, Kürtlerin uzattığı eli tutmamakta kararlı elma¬
sım amamak mümkündür. Bunun bazı nedenleri de belü-ti-
lebilir. Fakat, Kürtlerüı bu süreç üzerüıde düşünmemeleri,
neden reddedüdikleri konusunu incelememeleri yadırgatıcı¬
dır.
1990 yıh Arâlüc ayında, Zonguldak'ta, Genel Maden İş
Sendücası
tarafmdan
bü" grev başlatüdı.
Türkiye çapında işe gitmeme, 4 Ocak
3
Ocak
1991 'de
1991 'de de Zongul¬
dak'tan Ankara'ya kadar yürüme karan alındı. Bu grev sıra¬
sında Kürtler, Türk işçüeriyle dayanışma içinde olduklanm
her zaman ü'ade ettüer. SUopi'den, Cizre'den, Nusaybin'den,
Diyarbakır'dan, Batma,n'dan... çeşitU şehirlerden Türk işçüerine mesajlar gönderildi. Bu şehürlerde yapüan gösterilerde,
"Zonguldak-Botan elele" slogarüan atüdı. Cezaevlerinde ka¬
lan Kürt tutsaklar birbü-i ardma işçüere dayanışma mesajla¬
rı gönderdüer. Diyarbakır'dan, Ceyhan'dan, Aydm'dan, NaziUİden,
Bayrampaşa'dan,
Bartın'dan,
Amasya'dan,
Gaziantep'den, Malatya'dan, Erzmcan'dan... gönderüen me¬
sajlar gazetelerde, dergUerde yayımandı. İşçiler ise, Kürtlerin
mücadelesiyle dayamşma içüıde görünmekten özenle kaçmı¬
yorlardı.
10 Aralüc 1990 günü, Ankara'da İnsan Haklan Demeği'mn ödülü, grevdeki madenciye verildi.
Ödül, grevdeki ma¬
denciyi temsüen. Genel Maden İş Sendikası Genel Başkam
Şemsi Denizefe verildi. Ödül töremnde. Şemsi Denizer, gre¬
vin
nedemerini
amattı.
İşÇüerin
yaşantısmdaki
zorluklan,
ücretlerin, düşüklüğünü belütti. Demokrasi mücadelesüıden
88
söz etti.
den,
Fakat,
Kürt
Kürtlerin yulardır sürdürdükleri mücadele- 1
serhildanlarmdan hiç
söz
etmedi.
Kürtlerin haklı mücadelelerim destekliyoruz.
Ömeğin,
"...
Kürtlere yapı¬
lan basküan, köylerin yakılıp yıkılmasım, insanlarm sürgün
edümesim kınıyoruz.
Bu
tür basküara,
zulümlere karşıyız.
Bu baskılan protesto etmek için de grev yapıyoruz..." deme¬
di.
18 Aralık
1990 günü, Ankara Devlet Güvenlik Mahke¬
mesi'nde üç Kürt aydmmm duruşması vardı.
Vedat Aydm,
Av. Ahmet Zeki Okçuoğlu ve Av. Mustafa Özer, İnsan Haklan
Demeği'mn
Genel
Kurulu'nda
Kürtçe
yasağına
aykırı
bir
davranış içinde bulundukları için yargılamyorlardı. Bu yargüanmayı
geldi.
izlemek için Diyarbakır'dan otobüslerle İnsanlar
Ankara
polisi,
arabalann Ankara'ya
girmesine
engel
oldu... Uzun tartışmalar oldu. Bunun üzerine arabalar Zon-
guldak'a gönderildi. O sıralarda işçüer her gün miting, yürü¬
yüş, gösteri yapıyorlardı. Kürtler de Türk işçüeriyle dayamş¬
malanm
somut
olarak
göstermek
istiyorlardı.
Fakat,
grey-
komitesi, Kürtlerin, Zonguldak'a arabalarla gelmelerini iste¬
medi. Türk işçileri Kürtlerin gösterdiği dayanışmadan rahat¬
sız oluyorlardı.
Türk işçüerinin Ankara'ya doğru yıirüyüşleri de, Kürtler
bakımmdan hiç de hoş olmayan olaylarla doludur. Yürüyüş
sırasında,
şmması,
Kürtlerin mücadelesim belirten pankartlann ta-
grev komitesi tarafmdan
engellenmiştir.
Bazı işçi¬
ler, yürüjTjş, Yeniçağ (Mengen)'de güvenlik güçleri tarafın¬
dan durdurulduğu zaman, çok çirkin sözler sarfetmişlerdir:
"Bizimle neden uğraşıyorsu-nuz, gidin Doğu'da PKK ile uğ¬
raşın", "Türk Devleti Peşmergelere bile yol verdi; bize neden
yol vermiyorsunuz?" Bunlar Türk işçi smıfmm ırkçı ve sö¬
mürgeci düşüncelerle şartlandınldığmı. Kürtlerin mücadele¬
si, Kürdistan sorunu konusunda en ufak bir bilgisi olmadı-
ğmı
göstermektedü-.
Kimyasal
süahlar
felaketine
uğramış
Kürtlerin durumunu bazı Türk işçüeri hiç algüayamamaktadır.
Kürdistan'm
ve
Türkiye'nin
koşuUanm
kavramaktan
böylesine uzak bir işçi smıfmm, kendi sorunlarmı çözmesi,
ücretlerim
yükseltmesi,
kendisini
kurtarması
sözkonu: u
olabüir; fakat başka insamann kurtuluşuna öncülük etrr.2si,
hele hele
Kürtlerin kurtuluşuna
öncülük etmesi müm-
89
kün değüdir. Öte yandan, "Burası İsraü değü, Türkiye!" gibi
slogamar da söylenmiştir. Bu slogan ise Türk işçüerinin Or¬
tadoğu'dan da habersiz olduklanm göstermektedir. İsraÜ'de
işgal altindakl topraklarda FÜistinUlere bok yedü-Üiyor mu?
Fare yediriliyor mu? Köyler yakıhyor, )alcüıyor mu? FlUstlnlIlerin kimliği inkâr edlUyor mu? Kitle halüıde sürgümer yapı¬
lıyor mu?
Çocuklarmm gözleri
önünde
analara,
babalara,
dedelere, ebelere, işkenceler yapüıyor mu? İsrail'de böyle bir
devlet politikası var mı? İsrail'de Füistinlüer kimyasal süahlarla tehdit
ediUyor mu? FlUstimUere karşı bu tür süahlar
kuUamUyor mu?
Türk soluna mensup bazı siyasal akımlar ve bazı yaym
organlan. Türk işçüerine üişkin bu gerçekler dÜe getirüdiği
zaman yoğun bir suçlama kampanyası başlatıyorlar: "Halk¬
lar arasmda birUğl ve dayamşmayı bozuyorlar. Türkiye işçi
sınıfıyla
Kürt
halkı
Türklerin-KürÜerin
arasmda
birliğim
uçurumlar
bozmaya
oluşturuyorlar.
çalışıyorlar.
'Zongul¬
dak-Botan elele' sloganmm hayata geçirtlmesine engel olu¬
yorlar..." Bu yaym organlan ve bu siyasal akımlar, bu çirkin
sözlerden dolayı bazı Türk İşçüerine, Türk işçi smıfına hiçbir
eleştiri getirmiyorlar.
Bunlan görmezden,
duymazdan geli¬
yorlar. Hatırlatüdığı zaman da bumann hiç önermi oknadığım -vurguluyorlar. Fakat, Kürtleri yoğun bir şeküde eleştiri¬
yorlar.
Bu
eleştirileri
suçluyorlar.
yaparlarken
"MiUlyetçiUk"
kavramma
de,
Kürtleri
olumsuz
hep
amamlar
yükleyerek, Kürtleri "miUiyetçi" olmakla suçluyorlar.
Halbuki,
somut
oluşturulmaya
planda
çahşılan
hiçbir değeri yoktur.
görülmeyen,
birlik ve
ideolojik
beraberUk
olarak
anlayışlarmm
O halde, birlik ve beraberliğin sağlıklı
bir şekilde oluşabümesl için, her şeyden önce Türk işçi smı¬
fmm ciddi bir şeküde eğitümesi gerekir.
5.
Milliyetçilik Kavramı Üzerine
Birkaç
kere
söyledik;
bir
kere
daha
söylemekte yarar
vardır: Kürtlerde eksüc olan devrimci duygu ve düşünceler,
Markslst-Lenlnlst bügi, tavır ve davranış değüdir. Kürtlerde
eksik olan şey müli duygudur. MiUi duygu, 3njrtseverlik kav¬
ramıyla ilgüi bütün duygularm ve düşüncelerin toplamından
oluşur. Kürt vatanma karşı dujrulan
90
sevgi, Kürdistan ülke-
süıüı toprak bütünlüğüne bağlüık, Kürt toplumu olma özellüderine bağlıhk, Kürt diUne ve Kürt kültürüne bağlüüc, mlUi
duyguyu oluşturan hususlardır. Dünya ulustan içinde Kürt
ulusunun
hakları
ve
statüsü
konusunda
oluşan
bÜlnç,
mensubu olduğu vatan ve ulusa karşı birtakırri görevleri ol¬
duğuna İçterüüde Inanımş, yine ulusal duygu çerçevesüıde
ele ahnabüecek hususlardır. Aynı ulusa mensup bireylerin
hepsinin, aym müU duyguya sahip olduklan söylenemez. Bi¬
reylerin kültür dereceleri, yaşları, okur-yazarlüc dumıman.
meslekleri, yetişme tarzlan... bakımlarmdan değişik derece¬
lerde mlUl duyguya sahip olduklan belUdür.
Kürdistan'm
bölünmesi,
parçalanması ve
paylaşüması
dummu, Kürt dilimn yasaklanması, Kürt kültürünün yaşatümasmm engellenmesi, Kürtlerde miUl duygunun oluşumu¬
nu biçünlendü-ecek en önemU hususlardır. Fakat, sömürge¬
cüik,
KürÜerde
Türkleştüme,
Kürtlerde mlUi
miUi
duygunun
Araplaştırma
duygunun,
ve
gelişmesim
Farslaştırma
engeUemlştir.
politıkalan,
miUlyetçüüc akımlanmn geUşlp
kökleşmesim önlemlştü-. 1960'h yıUardan üibaren önemU bü:
gelişme gösteren Türk sosyalist hareketüıüı, Kürt toplumu¬
na olan etkisim iki yönden incelemek mümkündür. Bunun
bir yönü olumludur. Canlanan fücir ortamında, Kürtler de
Kürdistan'ı kavrama ve yommlama yeteneklerini geUştüımş-
lerdir. Sol hareketüı gelişmesi sürecüıde, Kürt somnu da za¬
man zaman gündeme gelmiştir. Ulusal somn, Kürt somnu
gütücçe daha çok konuşulur bir hale gelmiştir. Bu olumlu
etkilerin
yanısıra,
olumsuz
etkileri
Türk
de
solunun,
olmuştur.
Kürt
toplumu
üzerinde
Olumsuz etküeri daha
çok
miUlyetçüüc ka-vrammm kötülenmesiyle ve küçük görülme¬
siyle
ortaya çıkmaktadır.
Kürtlerüı,
Kürt somnu
üzerinde
yoğumaşmaları, Kürtçe üzerinde, Kürt edebiyati ve kültürü
üzerinde araştırmalar yapmalan... miUlyetçüüc olarak değerlendülkniş ve küçümsenmiştir. Burada, "müliyetçilik" kavra¬
mı, siyasal, toplumsal ve kültürel bir saptama olmaktan çok
suçlama olarak Ü"ade edümiştü-. Devrimci olmayan bü- çaba
olduğu vurgulanmıştır. Türk solunun bu konuda etkUl ve
başanh olduğu büüımektedir. Kürtler, Türk solundan gelebi¬
lecek bu tür suçlamalara muhatap olmamak için bu tür kc
nularla
uğraşmamayı
tercih
etmişlerdir.
Entemasyonalist
olduklanm, Markslst-Lenüıist olduklarmı -vurgulamaya özen
91
göstermişlerdir. "Entemasyonalist, Marksist-Lemmst olunca
ulusal soruna vurgulamalar yapmamak gerekir" gibi bir du¬
rum ortaya çıkmıştır.
Halbuki, müliyetçi olan Türk solunun bizzat kendisidir.
Lozan
savunmasıyla,
"Bağımsız
Türkiye"
savunmasıyla,
Mustafa Kemal savunmasıyla Türk solu müliyetçi bir çizgidedü:.
Büindiği
gibi
Ortadoğu'nun
ortasındaki
Kürdistan,
emperyaUst ve sömürgeci politikalarla bölünmüş, parçalan¬
mış
ve
paylaşılmıştır.
Bu
süreçte
Kemalistler,
İngiliz
ve
Fransız emperyalizmiyle, Arap ve Fars monarşüeriyle çok yo¬
ğun bir işbirliği ve güçbirliği yapmıştır. Böylece Kürdistan'm
ve Kürt ulusunun önemli bir bölümü de yem kurulan Türki¬
ye
Cumhuriyeti'nin
smırlan
içine
katılmıştır.
Kemalistler,
Kürt ulusunun bölünmesinde, parçalanmasında ve paylaşümasmda emperyaUst devletlerle her türlü işbirliğine girmiş¬
lerdir.
Türk
gerçektü-.
solunun
Kemalizmden
etkilendiği
de
büyük
bir
1960'U yularda, Türk solunu etkileyen en önemU
odağın KemaUst hareket olduğu söylenebüir. Türk solu, Ke¬
malist düşünceden ve eylemden çok büyük bir ilham
almış-'
tır. "Bağımsız Türkiye" sloganı Kürdistan üzerindeki bölüşü¬
mü, parçalanmayı ve paylaşımı aynen onaylamak anlamma
gelir. Lozan'ı savunmak yine bu anlama gelir.
Mustafa Ke¬
mal! in savunulmasmı yine bu çerçeve içinde değerlendirmek
gerekir.
Kaldı ki Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncesüıi ve
eylemini sadece, "miUlyetçüüc" kavramı çerçevesinde değerlendüınek mümkün değildir. Kemalizm Türk faşizmtnüı ken¬
disidir. Irkçı, sömürgeci ve emperyalist emelleri olan bir dü¬
şünce ve eylemdir.
Kürdistan'da Kürt halk kitlelerine karşı
sık süc jenosit (soykınm) gerçekleştirmiştir. Kürtler üzerinde
uyguladığı asimüasyoncu politika 'Türk'e has ırkçüüc" ola¬
rak değerlendirilmelidir.
Dumm buyken Türk soluna men¬
sup bazı yajan orgamanmn ve bazı siyasal akımlann Kürtle¬
ri Kürt müliyetçiliğiyle suçlamaları amaşüır bir şey değüdir.
Kürtlerin de bu suçlamalar karşısında, Kemalizmi ve Kema¬
lizmin Türk solunu, etküeme sürecini deşifre edeceği yerde,
"Biz müliyetçi değiliz; de-vrimciyiz, entemasyonalistiz..." diye
kendim savunmaya çalışması, yine, amaşüır bü: durum değüdü-.
92
"Ne Mutlu Türküm Diye^e",
"Bir Türk Dünyaya Be-
deldü-", 'Türk, Öğün, Çalış, Güven!", "Yüksel Türk, Yüksekliğm Semn İçüı Hududu Yoktur" gibi slogamar Kemalizmin
sloganlarıdır; ırkçı slogamardır. Kürtler arasmda, "Bir Kürt
Dünyaya Bedeldü"", "Kürt, Öğün, Çalış, Güven", "Ne Mutlu
Kürdüm Diyene", "Yüksel Kürt, Yüksekliğm Semn İçin Hu¬
dudu Yoktur" gibi sloganlarm bağırüması mümkün değildir.
O halde, Kürtlerüı bütün bu süreçleri çok iyi değerlendirme¬
leri ve sorgulamalan gerekmektedir. Kürtlerüı ulusal değer¬
lerine sahip çıkarken, Türk solunun suçlamalanndan çeklnmemesi, büakis, Kemalizm-Türk solu üişkisüıi deşüre etmesi
gerekir.
X.
SONUÇ
Kürt toplumu yoksul bir toplumdur. Kürt toplumunun
iç
dinamikleri,
dışarıdan yapılan müdahalelerle
parçalan¬
mıştık Bu müdahaleler toplumsal smülarm rahatça oluşmasmı engeUemiştir.
"Kürt burjuvazisi" denüebüecek bü" toplumsal kategori
oluşamamıştır. Feodal sınıf,
kapüaUst üişkilere geçme aşa¬
masında ajamaştmlmıştır. Bu kesimler, ajamaştıklan ölçü¬
de de, Türk Devleti tarafından maddi ve mane-vl olanaklarla
donatümışlardır.
Böylece,
"Kürt
burjuvazisi"
demlebüecek
bir kategorimn oluşması engeUenmiştü". Bu, ulusallık iddia
edebilecek, ulusal ve demokratik haklan savunabilecek, bu
doğmltuda mücadele edebilecek bü" smıfm çürütülmesi an¬
lamma
gelmektedü".
Kendi
kimliğim
inkâr
eden,
Kürdis¬
tan'da resmi ideolojiyi yaygmlaştırmaya çalışan, Türkçülük
propagandası yapan böyle bir smü", "Kürt" adı aUmda ele aUnamaz.
ObjektU bakımdan
Kürt,
sübjektü" bakımdan
ise,
Kürt karşıtı olan bu kategorimn oluşumunun üıcelenmesinin önemli olduğu açüctır.
İç düıamiklerin rahatça çalışmaması sonucunda güçlü
bü- burjuvazimn, kapüaUst sımfm oluşamaması, Kürt işçi sı-
nü"ımn oluşmasmı da engellemiştü-. Batman'da, Ergani'de,
Tatvan'da, benzer yerierde, Kürt işçüer, Türk İşçi smü'ı İdeo¬
lojisi çerçevesinde örgütlendü-ümeye çahşılmaktadır. Bu ka¬
tegori ulusal ve demokratik harekete oldukça uzak kalmak¬
tadır.
93
Bu tür bir oluşumu, yani ulusal kimliğin inkâr edümesl
olaymı sadece Kürdistan'da. özelikle de Kuzey Kürdistan'da
görmek mümkündür.
Dünyanm başka yerlerinde böyle bir
sürece rastlamak imkânsızdır.
Fakat,
son on yıl içerisinde
bu sürecin değişmeye başladığı da görülmektedir. Kendisine
"Kürdüm"
diyen.
KürÜerin ulusal ve
demokratik haklanm
savunan, bu sürece destek veren iş adamlarmm. ticaret ve
sanayi üe uğraşan İnsamann da ortaya çıkması bu anlama
gelmektedir.
Bu
değişme.
Kürdistan'daki
İç
dinamiklerle.
özelUkle gerÜla mücadelesiyle yakından ÜgiUdir.
Kürt toplumu yoksul bir toplumdur. Güçlü bir burjuva¬
zisi olmadığı gibi aydmlan da yoktur. Aydm denebüecek ka¬
tegoriler,
dır.
şu veya bu nedenlerle Kürdistan'dan kopmuşlar¬
İstanbul.
Ankara.
oturmaktadırlar.
Bu
İzmir
aşamada.
gibi
Türk
Kürdistan'dan
şehirlerinde
kopma,
Ba¬
tı'ya, Türk şehirlerine yerleşme sürecimn izlenmesi, ka-vranması ÖnemU bir görev olarak ortaya çıkmaktadır.
Türk şehirlerine yerleşen Kürtlerin sayılan oldukça faz¬
ladır.
Burada,
ekononük ve toplumsal koşullarla ÜglU bazı
sonuçların neden olarak kabul edildiğini görmekteyiz. Örne¬
ğin, "... Doğu'da iş alam yok. Geçimimizi sağlamak İçin Ba¬
tı'ya gelmek, burada iş tutmak zorundayız..." denümektedtr.
Halbuki, Kürtlerin, özellikle Kürt okur-yazarlanmn kendÜIğüıden Batı'ya göçmeleri İçin Kürdistan'da iş alam yaratılmamaktadır; Kürdistan geri bırakılmaktadır. Kürdistan geri
kalmış değü,
geri bırakılmış bir bölgedir.
Bu
da bir devlet
poUükasıdır. Köylüler ülkede kalmakta dü-endlkleri için zul¬
me uğramaktadırlar.
Köylülerin,
evlerini-barklanm, yerleri-
nl-yurtlanm terk etmeleri ancak kitlesel bir zulüm sonucun¬
da mümkün olabilmektedir.
Batı'ya göç eden okur-yazar Kürtlerin bü5rük bir kısmı,
hatta tamamı kendi aralannda Türkçe konuşmakta. Türkçe
yazmaktadırlar.
Bunlar arasında edebi yazüar yazanlar da
vardır. Şiir, roman, hikaye, tiyatro vs,
... Bumann myeüeri
ne olursa olsun, taşıdığı sular Türk edebiyatı Içindü:.
Bu kesüıüer çocuklarım Türk gibi yetlştü-meye özen gös¬
termektedirler. Hatta, çocuklanm. Kürtlükten sakınarak yetlştlrtneye özen göstermektedirler. Bu bakımdan çocuklarma
Kürtçe öğretmemektedirler; çocuklarm Kürtçe öğrenmelerim
94
teşvüc etmemektedirler.
uğraşanlar,
Bumann arasmda Kürt somnuyla
siyasal faaliyetlerde
bulunamar.
gazete,
dergi,
kitap ya5rmlayamar vs. de vardır. Bu çabalanndan dolayı ce¬
zaevlerine girip çıkarüann sayüan oldukça yüksektir. Bütün
bumara rağmen, çocuklanyla iUşküerlni, yukandaki çerçeve
İçinde geliştirmektedirler.
ğerlendirmek
elbette
Bütün Kürtleri bu çerçevede de¬
yamıştir.
Toplumsal
geUşmemn
ana
doğrultusundan söz ettiğimiz açıktır.
Kürdistan'dan
kopan
ve
Türk
şehirlerine
yerleşen
bu
Kürtlerin önenül bir kesüni devlet ve özel sektör bürokrasi¬
sinde önemli görevler edinmişlerdir. Bu sürecin incelenmesi
de gerekir.
Bu
KürÜer böyle bir süreçte
ne kazanmış,
ne
kaybetmişlerdir?
Kısaca, şunu söyleyebiliriz: Kürt toplumu sürümüş bir
toplumdur. Türk sömürgecüiği Kürt toplumunu çürütmüş¬
tür. Arap ve Fars sömürgecüiği de aynı doğmltuda çalışmış¬
tır.
Kürt
toplumu,
solculanyla,
değerleriyle,
sağcüanyla,
kummlanyla,
okur-yazarlanyla...
smıflanyla,
çürümüş
bir
toplumdur. Kürt toplumunu yemden kurmak gerekir. Yem
toplum için yeni insanlar gerekir. Yeni insamar nasü ortaya
çıkacaktır?
Yem insanm ortaya çıkmasımn çok önemli bir koşulu
vardır.
O
da,
Kürt
toplumundaki çürüme
sürecini
ka-vra-
maktır. Çürüme süreci konusunda toplum ve tarih biUncine
sahip oknaktir. Çürümeyi kavramadan, bu bilince sahip ol¬
madan, böylesine olumsuz koşuUarla mücadele etmemn ola¬
nağı yoktur. KürÜer tarüıteki onuriu yerlerim, "... geçmişteki
şanımız, şöhretimiz..." diyerek alamazlar; nasıl bü- köle ulus
h;jline getülldiklerimn, dünyada bü" eşi daha bulunmaz büköle halüıe getirildüderinin büüıclne vararak,
bu
olumsuz
koşulları ortadan kaldırarak alabüü-ler. Kürtler dünya ulus¬
tan arasındaki onurlu yerlerim, ancak kendi siyasal ve top¬
lumsal
statülerüıi,
statüleriyle
komşu
halklann ve
karşılaştırarak
alablUrier.
dünya
Kaldı
halklannm
ki,
geçmişte
"şan ve serer de yoktur. Başkalan için küıç kuUanmak. başkalanmn onumnu kurtarmak için savaşlar yapmak "şan",
"serer olarak değerlendirilemez.
Kürdistan'm bölünmesi,
sürecüıüı ve
bunun
parçalanması ve paylaşıknası
sonuçlanmn kavranması
elbette
çok
95
önemlidir.
Bir Kürt liderinin, "... keşke Türkiye Kürdü
rak doğsaydım..."
Bu,
Kürtlere,
diye hayıflanması,
ola¬
büjrük bir hüzündür.
dayatılan emperyaUst ve sömürgeci koşuUan
hiç ka-vramamaktır; tarihsel koşulların büüıclne varmamaktır. Kürtler, kendüertne dayatüan bu emperyalist ve sömür¬
geci paylaşım sürecine karşı çıkmaUdırlar.
falarmda
bu
süreci
yaşamalıdırlar;
En azmdan, ka-
bu
alternatifi
oluşturmalıdırlar. Kürtler, Türkiye Kürdü, Irak Kürdü, İran
Kürdü, Suriye Kürdü, SovyeÜer Birliği Kürdü olmamn değil,
Kürt
olmamn,
Kürt kalmamn mücadelesi içinde olmalıdır¬
lar. Kaldı ki, "Keşke Türkiye Kürdü olarak doğsaydım..." sö¬
zü içerüc olarak da yamıştir. Bu kişi Türk sömürge alanmda
doğsaydı,
belki
de
asimüasyona
uğramış
olurdu;
belki
de
Olağanüstü Hal Bölge Valisi olurdu...
Kürt toplumunu yemden kuracak yem irisan nasü olu¬
şacaktır? Bunun çok önemli ipuçlan görülmektedir. PKK'nm
düşüncesinin ve eyleminin incelenmesi bu bakımdan önem¬
lidir. Bu, hiçbü- zaman PKK'dan önceki Kürt hareketlerinin
inkâr edümesi anlamma gelmemektedir. Fakat, o hareketle¬
rin eleştirisinden, eksüdiklerimn saptanmasmdan sonra, ye¬
ni bir amayışm oluşturulmasma da gerek vardır.
tan'm
temel
gerçekliklerinden
biri,
"düşürülmüş
Kürdis¬
insan",
"düşürülmüş toplum" gerçekliğidir. Bu gerçekliği kavramada
ve anlatmada, PKK'nm çok önemli bir rolü olduğu açıktır.
Her toplum
için
aydmlara
ihtiyaç vardır.
Kürtlerin
de
aydınlara ihtiyacı büyüktür. Aydmlfin olrhayan toplum dü¬
şünülemez. Yukarıda sözünü
şüphesiz ortaya çıkaracaktır.
96
ettiğimiz süreç Kürt aydımm
Bu süreç başlamıştır.
İTvD'De'ccî^ı'M
«ir»»^»-u...lr.»»k.NYIOOI7I«>< IH|II»inM»
MMSlOTMMOrrFFEKmSNNy
January
ismail
25,
1991
Beslkcl
Oayrampasa
C-13
Cezaevi
Kogusu
Bayranpasa-Istanbul
Turkey
Dear
The
Hr.
Fünd
awards
by
Beşikçi:
for
Free
legacies
anyvhere
the
The
Selection
you
that
İnform
you
in
the
amount
As
soon
as
possible,
to
be
paid
for
to a
third party?
both
to
the
focus
Commlttee
been
will
example,
need
attention
on
the
ând^to
future.
about
every
Please
public
that.this
On
behalf
it
is
to
think
mention
available
step
to
of
courage,..-^4ı
for
the
press
last
annual
been
made
pösslble
Hellman
week,
for
and
and
one
victlnlzed
I
of
by
Dashiell
anı
pleased
these
know
the
how
check
you
be
want
made
these
out
to
funds
you
small
face
rights
encourage
vhether
your
more
you
award,
Intervievs.
remain
problems
or
Of
caused
nominatlcns
will
and
which
if
be
wllling
so,
course,
conf idential^
we
in
to'
vhether
İf
you
will
you
Would
take
that. .
Selection
this
the
of
Information
assure
make
to
human
us
prcfor
net
selected
should
uriter's'persecution,
be
Llllian
of
have
We wouİd also İlke to publicize these avards,
Ict
mlght
program
are
$10,000.
the
m^ke
a
world who
avards
uriters
have
of
I
the
These
American
awards,
admlnlsters
İn
persecution.
from
llnnımett.
to
Expresslon
to writerş
politlcal
of
Committee,
gesture
terribla
of
let
me
say
how
acknovledgment
of
gratifying
your
persecution.
..'
SincerİBİy,
Av.
Lois
Serhat
Bucat
Hhitmah
Bwı«efDWKW<..U<iAıtonafcnıA 8«'nıiMi«HwMM|«Crt.t>.t.Ot«tlfrC«.n"*Dmti|C«imaA«riMc«Din.n.«0nwıDfWiMd"lwwOıMnondat LDactoM*MonHMDd>SM
Lw.*W.ftn«1«>NKholMA W«M(>KwnWnMV^JI«a<«9VlWiİMC«ane«irVHU<«
*
Tbe fund tor Fim Eııntıla^li «n tlMCM Ol Hıman n^ WMCh
notpfl L etmıtcin. ChahTiMn - Adnan W DtVAıd. Vkt Ctıahman
A0r«tı N«W. Cncutn* DHKlor Kaımttt Rotfı. Otpuly Dvadv Hol|r J. BurithdlK mksHnglan Dincttr .
97
Ocak 25, 1991
ismail Beşikçi
Bayrampaşa Cezaevi 0-13 Koğuşu
Bayrampaşa-İstanbul
TÜRKİYE
Sayın Bay Beşikçi,
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VAKFI,
dünyanın her tarafında politik
baskıya maruz kalan yazarları ödüllendiren yıllık bir program yürüt¬
mektedir. Bu ödüller Amerikan yazarları Llllian Hellman ve Dastıiell
Hammett'in anısına verilmektedir., Geçtiğimiz hafta bir araya gelen
Seçim Komitemizin belirlediği 10.000 dolar tutanndaki ödüllerimiz¬
den birine sizin seçildiğinizi bildirmekten memnunluk duymaktayım.
Mümkün olduğu kadar çabuk bu bağışın nasıl ödenmesini iste¬
diğinizi bilmem gerekmektedir, örneğin çek sizin adınıza mı yoksa
üçüncü bir satışın adına mı yazılmalıdır? Ayrıca, gerek yazarın kar¬
şılaştığı baskılara yol açan insan tıaklan sorunlanna dikkat çekmek,
gerekse geleceğin adaylarını teşvik etmek için bu ödülleri duyur¬
mak istiyoruz. Lütfen ödülünüzün halka duyurulmasını isteyip iste¬
mediğinizi düşünün ve eğer istiyorsanız, acaba basın görüşmesi
yapmayı da arzular mısınız? Tabi ki bu bilginin gizli tutulmasını is¬
terseniz, bunu garantilemek için her türlü tedbiri alırız.
Karşılaştığınız korkunç baskı karşısında gösterdiğiniz cesareti
duyurmak için, böylesine küçük bir nezakeUe bulunmanın ne kadar
memnuniyet verici olduğunu, lütfen, Seçim Komitemizin adına, söy¬
lememe izin verin.
Saygılarımla
GaraLaMarche
98
Gara LaMarche
The Fund For Free Expression
485 FÜth Avenue
NewYork. NY 10017-6104
Saym Gara LaMarche
25 Ocak tarihli mektubunuz 13 Mayıs 1991 günü elime
geçti. Benün. 20 Mart 1991-13 Nisan 1991 tarüıleri arasın¬
da
cezaevinde
1991-12 Majns
olmam. Avukat
1991
Serhat
Bucak'm.
26 Nisan
tarihleri arasında yurt dışında olması
bu gecücmemn önemli nedenleri olsa gerek.
Mektubunuzu Avukat
Serhat Bucak bana İstanbul'da
verdi. Söylediğine göre mektup onun elüıe de geç ulaşmış.
Bu gecikmeden dolayı özür düiyorum.
İlginize teşekkür ediyorum. Dostluk ve dayamşma duy¬
gularınız bana büjrük bir kıvanç verdi.
'The Fund For Free
Expression" kuşkusuz çok önemh bir kuruluştur. Bu kuru¬
luşun
çabalarının
dünyada
demokrasimn gelişmesinde ve
yaygımaşmasmda önemU bir role sahip olduğu açıktır. Bu¬
nu
da yakından biUyoruz.
Çabalarmızı yakmdan izliyoruz.
Bütün bumara rağmen maddi desteğinizi kabul
ğimi bildirmek durumundayım.
edemeyece¬
Bunun nedenlerim kısaca
açıklamak istiyorum.
Kürdistan
Birinci
Dünya
Savaşı'ndan
sonra.
Türk-
Ermem ve Türk-Yunan savaşları sürecinde bölünmüş, par¬
çalanmış ve paylaşılmış bir ülkedir. Kürt ulusu, emperyalist
ve sömürgeci politikalarla bölünmüş, parçalanmış ve payla-
şümış bir ulustur. Bu süreci kabaca 1915-1925 olarak belütmek mümkündür. Bu yular arasında. Kürdistan üzerin¬
de, son derece acımasız bir emperyalist bölüşüm mücadelesi
sürdürülmüştür. Böl-yönet politikası kuşkusuz emperyaliz¬
min ve sömürgecüiğin politikasıdır. Yirminci yüzjaUn ilk çey-
99
reğinde İngüiz emperyalizmi ve Fransız emperyalizmi Kürdistan'üı bölünmesüıde,
çok büyük rol
parçalanmasında ve
sahibi
olmuşlardır.
emperyalist bölüşüm poUtlkasmm,
paylaşıhnasmda
Kürdistan
üzerinde
bu
Ortadoğu'da yeril İşbir¬
lücçüeri de vardır. Kemalistler bu poUtikanm en önemU işbirlücçüeridir. KemaUstler.
mesinde
ve
1920'll yıUarda. Kürdistan'm bölün¬
parçalanmasında,
İngiliz
ve
Fransız
emperyalizmiyle çok yoğun bir işbü-Uği yapmışlardır. Bu em¬
peryaUst bölüşüm mücadelesüün öteki işbIrllkçUeri Arap ve
Fars monarşileridir.
Kürdistan üzerindeki emperyalist bölüşüm mücadelesi
Ortadoğu tarihimn en önermi olgulanndan biridir.
Kürt so¬
rununun günümüze kadar gelmesinin, günümüzde hâlâ bir
Kürt sorununun olmasımn temelinde bu süreç vardır. Kürt
sorununun odak noktası budur.
Ortadoğu'da, Türkiye, Suriye, İran gibi Kürdistan'ı dev¬
letlerarası sömüiige sistemi altmda tutan devletler, bu süre¬
cin bülnün ka-vramlanyla ka-vramknasma engel olmak için
her türlü baskı yöntenüerim düşünüyor ve yürürlüğe koyu¬
yorlar. Bu bakımdan, Kürdistan'm bölünmesi, parçalanması
ve paylaşüması süreci, bu devletlerde, Ortadoğu tarihimn en
çok karanhkta bıraküan. kopkoyu bü- karanlık içüıde bırakı¬
lan bir boyutu olarak kalmıştır. Kürt halkımn önemli bir kesünimn de Sovyetler Birliği sımrlan içicide yaşadığım unut¬
mamak gerekir.
Kürdistan'm
ve
Kürt
ulusunun
neden
bölündüğünü,
parçalandığım ve paylaşüdığmı, kuşkusuz, çok zengin bir ol¬
gusal Üişküer çerçevesinde ele alıp incelemek gerekmektedir.
Bülncl Dünya
Savaşı'ndan sonra,
Ortadoğu'da İngiliz ve
Fransız emperyalizmimn istekleri, İtalya'nm istekleri, yenügiye uğrarmş Alman emperyalizminin durumu önennli olgu¬
lardır. Araplann, Ruımann, Ermenüerüı, Yahudüerin, Kürt¬
lerüı
istekleri
jnküıp
çok
yine
Bolşevik
önemli
bir
önemU
Devrlml'nin
süreçtir.
olgulardır.
İktldanm
Çarlık
Rusyası'mn
kurması
İmparatorluklann,
kuşkusuz
A-vusturya-
Macarlstan İmparatorluğu'nun dağüması dikkatlerden uzak
tutulamaz bir olgudur. Osmarüı Sarayı'mn durumu, Anado¬
lu'da başlayan Kuvva-l MÜUye
hareketi,
Mustafa
Kemal'in
yükselişi, İttihat ve Terakki, Enver. Paşa, HÜafet sorunu vs.
de Birinci Dünya Savaşı sonrasmda, sürece damgasmı -vu100
ran önemli olgulardır.
Bütün bu olgular birbirlerini etkile¬
mektedir, birbü-lerinden etkilenmektedir^ İşte, Kürdistan so¬
mnunu böylesine karmaşık bir Üişküer ağı içinde ele almak
gerekmektedir. Böylesine karmaşık bir Üişküer ağı içine Kür¬
distan somnunu nasü oturtmak gereldr. Böl-yönet politikası
neden,
Ortadoğu'nun
ortasmdakl
Kürtlere
uygulanmıştır?
Böl-yönet poUtlkasmm ne gibi sonuçlan olmuştur? Böyle bir
poUtlkaya hedef olan bir toplumun çok büyük zaaftan var¬
dır. Kürtlerin zaafı nedü? Bu gibi konulann da açıklığa ka¬
vuşturulması gerekir.
Böl-yönet poUtücası ulusun bejmim dağıtmaktadır, iske¬
letim parçlamaktadır.
Bu
bakımdan,
hedefi olmuş bir ulusun, ileri bü"
böyle bir poUtikanm
tarihte, derlenmesi, topar¬
lanması, ayağa kalkması son derece zor olmaktadır. Kürtle¬
rin bugün Ortadoğu'daki durumlan budur. Ortadoğu'da 30
müyonu aşkm bir Kürt nüfus olduğu halde en küçük bir si¬
yasal
künliğe
sahip
MüleÜer'e üye olan
değildir.
Halbuki,
dünyada,
170'e yakm devlet vardır.
Bü-leşmlş
Bu devleÜer
İçinde nüfusu on binden aşağı olan devleÜer büe vardır. Kal¬
dı ki. Birinci Dünya Savaşı sürecinde ve sonrasmda, Kürdis¬
tan'a ve Kürtlere uygulanan emperyalist bölüşüm politikası
çok daha yıkıcı, acımasız ve haksız olmuştur. Kürdistan ül¬
kesinde Kürtlere uygulanan poUtüca, klasik amamıyla bölyönet politikası değüdü".
"Böl-yönet ve yoket"
politikasıdır.
Bunu lasaca açıklamakta yarar vardır.
Birinci Dünya Savaşı sonunda ve Türk-Ermem ve TürkYunan savaşlcinndan
sonra,
KürÜerin
tarihiyle çok yakm¬
dan ilgüi olan İki anüaşma İmzalanmıştır. Birincisi 20 Ağus¬
tos
1920 tarihli Sevr Anüaşması'dır.
OsmanU hükümetiyle
İngiltere, Fransa gibi galip devletler arasmda ünzalanmıştır.
Bu, böl-yönet sürecinin her yerde görülebüen bir biçimidir.
Bu antlaşmaya göre sımrlan ve içeriği çok açık bir şeküde
beUl olmamakla beraber sömürge bir Kürdistan kurulmak*
tadır. Sevr tipi anüaşmalan dünyanm başka yerlerüıde de
görmek mümkündür.
1885 yüında Avrupalı emperyaUstler
tarafından Afrüca'nm bölünmesi,
1920'll yularda Arap dün-
yasmm bölünmesi, İküıcl Dünya Savaşı'ndan sonra Htadlstan'm bölünmesi benzer antlaşmalarla mümkün olmuştur.
Fakat,
ömeğin Araplar,
düzenlenmiş.
manda
KürÜer de bu
(sömürge)
devletler olarak
devleÜer ve Türkiye arasmda
paylaştmlmıştır.
101
Kürtlerin kaderiyle çok yakından ilgÜl olan öteki antlaş¬
ma İse.
24 Temmuz
1923 tarüıU Lozan Anüaşması'dır.
Lo¬
zan. Kürdistan'ı bölen, parçalayan ve paylaştıran bir antlaş¬
madır.
Bölünmeyi,
parçalanmayı
devletlerarası garanti altma
aknıştır.
ve
paylaşılmayı
Lozan tipi bir antlaş¬
mayı sadece Kürdistan'da görmek mümkündür.
yerde
görülebüen
klasik bir böl-yönet
Lozan her
antlaşması
değüdir.
Sadece Lozan'da ve KürÜere iUşkIn olarak düzemenen "bölyönet ve yoket" antlaşmasıdır. Kürdistan ülkesi ve Kürt ulu¬
su, Kürt ve Kürdistan adlan diUerden ve tarihlerden süin-
mek üzere bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmıştir. Kürtle¬
rin
ulusal
ve
demokratüc
bütün
haklan
gaspedilmiştlr.
Kürtlerin ulusal ve demokratik haklarmı geri alabilmek için
gerçekleştirdikleri her türlü eylem, Kürdistan'ı devletlerarası
sömürge sistemi altında tutan devletler tarafından, müşte¬
rek ideolojik, politik ve askeri eylemlerle boğulmuştur. Kürt
kimliğim ve Kürdistan kimliğim yoketmek için her türlü ön¬
lem düşünülmüş ve joirürlüğe konulmuştur.
Kürt insanmı
aşağüamak içüı, köleleştirmek için her şey mubah sayümıştır.
Bu
sürecin
düşünülmesinde
ve
gerçekleştirilmesinde
Türk Devleti'nüı istekleri ön planda tutulmuştur.
Ömeğin
Musul ve Kerkük yam Güney Kürdistan, Kemalistler tarafm¬
dan İngüizlere verilmiş bir rüşvettir. Bu rüşvet karşılığında,
İngüizler,
Günfey Kürdistan'da Kürtlerin oluşturabüecekleri
bütün siyasal odaklaşmalann önüne geçmişlerdir. Kürtlerin
özerk veya yan özerk yapılar içerisinde siyasal statü elde et¬
melerim engellemişlerdir.
emperyalizmiyle
Bu
Kemalistler
konularda İngiliz ve Fransız
arasmda,
daha
sonralarda
da
Arap ve Fars sömürgecüeriyle Kemalistler arasmda çok yo¬
ğun bü"
işbü-liği ve
güçbirliği yapümıştır.
Bu
işbirliğim ve
güçbirliğtnl. ideolojik, politik ve askeri... her konuda görmek
mümkündür.
Sevr ve
Lozan üzerüıde biraz daha
detayh bir şekilde
durmakta yarar vardır. Sevr'de öngörüldüğü şekilde sömür¬
ge bir Kürdistan kumlsaydı ne olurdu? Bölünmemiş, parça¬
lanmamış,
paylaşihnamış,
ömeğin İngiltere
sömürgesi bü-.
Kürdistan... Kürdistan şündiye kadar çoktan bağımsızlığına
kavuşurdu. Fakat, Lozan'da Kürdistan bölündü, parçalandı
ve paylaşıldı. Kürt kimliği ve Kürdistan kimliği inkâr edüdi.
Kürt kümiğlnl ve Kürdistan kimUğim yok edebilmek için el-
102
vertşli
bir
ortam
hazırlandı.
aşağüanmaya başlandı.
Kürtler
olağanüstü
derecede
Bu bakımdan Kürdistan sömürge
büe olamayan bir ülkedir, diyomz. Kürt ulusu sömürge büe
değüdir. Sömürgerün sımrlan çizürtüştü-. Sömürgemn bir si¬
yasal statüsü vardır. Kürtler ve Kürdistan içüı bumar söz
konusu değüdir. Halbuki, Kürtlerüı Ortadoğu'daki nüfuslan
30 müyondan fazladır. Fakat Kürtler en ufak bü- siyasal sta¬
tüye sahip değildü". Kürtler, Kürt adı ve Kürdistan adı düler-
den ve tarihlerden süüımek üzere, bölünmüşler, pafçeüanmışlar ve paylaşümışlardır. Lozan, böylesine bir emperyalist
bölüşüm mücadelesim granti altma alan bir anüaşmadır.
Türkiye'de
Kürt
somnuyla
ügiU
büünsel
incelemeler,
resmi ideolöjüıln en çok karşı olduğu düşünce açıklamalan
olarak ortaya
çıkmaktadır.
Bu
konuda
resmi
ideoloji çok
hassastır ve bu tür incelemeleri muhakkak engeUemeye ça¬
lışmaktadır.
maktadır.
Bunun için her türlü
Çünkü
bu
tür
cezaî yaptıranı uygula¬
incelemeler KemaUst
ideolojinin,
resmi ideolojimn gerçek niteliğim ortaya kojmıaktadır. Res¬
mi ideolojiye göre, KemalisÜer, Doğu'nun ezüen bütün uluslanna ömek olmuşlardır, omara ulusal kurtuluşları için Üham
kaynağı
altmdaki
bu
olmuşlardır.
halklara
yol
Kemalistler
göstermişler
baskı
ışüc
ve
zulüm
olmuşlardır.
Ayaklanmalanm ve özgürlüklerini kazanmalarmı sağlaımşlardır. Halbuki, Kürdistan'm bugünkü dummu, Kemalistlerüı,
ezüen Kürt halkma bağımsızUklan yolunda ışüc olmak
şöyle dursun,
distan'ın
emperyalist devletlerle İşbirliği yaparak Kür- ,
bölünmesine,
katıldıklanm
parçalanmasına
göstermektedir.
KemaUst
ve
paylaşümasma
anlayışa
göre
bir
"mazlum mület" teorisi vardır. Türk-Ermem ve Türk-Yunan
savaşlarmı "mazlum mület"in gerçekleştirdiği iddia edilmek¬
tedir. Halbuki İttihat ve Terakki' Alman emperyalizmi safmda
Birinci Dünya Savaşı'na katümıştır.
1.5 milyon Ermeni'nüı
soykırımından sorumludur. Böyle bir soykmmdan "mazlum
mület" teorisi nasıl çıkanlabüir? Kemalist paşalar İttihat ve
Terakki'mn bir devamı değil imdir? Öyleyse bütün buman
ancak ideolojik gerçekler olarak değerlendirmek gerekir.
Türk Devlet'nin KürÜerle İlgüi tek bir poUtlkası vardır.
Bu da devlet terörü -uygulayarak, baskı, zulüm uygulayarak
Kürt sorununa çözüm getirmektir. Daha doğrusu Kürt soru¬
nunu ortadan kaldırmakür. Bugün Kürdistan'da insan hak-
103
lannm kınntısı bile yoktur. Kürdistan kararnamelerle yönetümektedü:. Zaten sömürgeler kararnamelerle yönetüü". Kür¬
distan'da köyler yakümakta ve yıkümaktadır. Evler, Içüıdekl
eşyalarla birlücte yakümakta ve yıkümaktadır. Ormanlar ya¬
kümakta, tarlalar yakümakta, hayvanlar kurşuna dizihnektedlr.
İnsarüar,
yerlerim,
yurtlanm
terke
zorlanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti döneminde Kürdistan hep, İşkenceyle,
baskıyla, zulümle yönetümlştir. Bugün işkence Kürdistan'da
temel bü- devlet poUtÜcasidır. Gemş Kürt haUc yığımanmn,
Kürt geriUalara yardraımı önleyebümek için devlet yoğun büterör uygulamaktadır.
Çocüklann gözleri önünde babalara
işkence yapümaktadır. Kendüeri de işkence tezgâhmda olan
erkeklerin gözleri önünde kadımara İşkence yapılmaktadır.
Çocuklar,
bebekler
dipçik
darbeleriyle
korkutuknaktadır.
Kadımar saçlarmdan sürüklenerek götürülmektedü:. Kürtle¬
rin ulusal ktmlüclerinl yok etmek için. Kürtleri aşağılamak
içüı her şey yapıhnaktadır. GüvenUk aramalan bahanesiyle
evler talan edilmektedir, yiyecek maddeleri telef edümektedü-. Kürt insanlarmı mağdur etmek, aüelert perişan etmek
içta her şey yapümaktadır.
Türk
Devleti.
Bulgaristan'daki Türklerin,
batı
Trakya
Türklerinin, ulusal ve demokratüc haklanm yoğun bü" şekü¬
de savunmaktadır. Kuzey Kıbns Türk Federe Devleti'm bü¬
tün dünyanm tanıması için yoğun ve kapsamh bir dlplomatüc faaliyet sürdürmektedir. Fakat, Ortadoğu'da 30 müyonu
aşkm Kürtlerüı, birleşik, bağımsız ve demokratüc bir Kürdis¬
tan oluşturmalanm engellemek için her türlü çabayı harcı¬
yor.
Saym Gara LaMarche
Türk
Devleti'mn
Kürdistan
poUtücası,
ırkçı,
sömürgeci
ve emperyalist bü- politikadır. Çağdışı ve İnsamüc dışı bu po¬
Utikanm en önemU destekçisi sizin hükümetüılzdü-, Amerika
Bü-leşik Devletleridir.
Amerika
Bü-leşlk Devletleri,
Kürdis¬
tan'daki mevcut statükoyu, yani devletlerarası sömürge dü-
zemm komyabümek ve sürdüreblhnek içüı Türk ırkçılığına
ve
sömürgeciliğine
yoğun
bir
destek vermektedir.
Bunun
için her şeyi düşünmekte ve yürürlüğe koymaktadır. Bu ko¬
nuda Türk Devletüıüı ırkçı ve sömürgeci poUtlkasmm ve em¬
peryaUst emeUerinüı en sadüc destekçisi ve komyucusudur.
104
Irak'ın 2 Ağustos
1990'da Kuveyt'i işgal etmesinden ve
işgalin kuvvet kuUcmüarak sona erdirilmesinden sonra, Or¬
tadoğu'da ve
Dünya'da
en çok duyulan sözlerden biri de
Kürtler ve Kürdistan'la ilgüi olanıydı.
"ABD Kürt Devleti'ne
izüı vermeyeceğüü açıkladı." "Özal ile Rafsancam amaştılar:
Kürt Devleti'ne izm yok." "Ne Irak, ne Türkiye, ne İran, Orta¬
doğu'da bağımsız Kürt Devleti Istermyor." "ABD ve SovyeÜer
Birliği
Kürt
Devleti'mn
kurulmasına
İzin
vermeyecekler."
"özal, Kürt Devleti'nin kumhnası hayaldir, dedi." ...
Bumar
hep mevcut statükoyu sürdühneyl amaçlayan beyanlardır.
Kürtleri, Türklerin. Araplann ve Farslann yönetmesi isten¬
mektedir. Halbuki. Türkler. Araplar ve Farslar. Kürtleri bas¬
kıyla, zulüıme. işkenceyle yönetiyorlar. Bok yedirerek. kim¬
yasal süahlar kullanarak, soykırımlar yaparak yönetiyorlar.
Kürtleri neden Üle de Türkler. Araplar ve Farslar yönetecek?
Kürtler
kendi
Kürtlerin,
kendüertm
kendi
neden
kendilerim
en
yönetemesin?
kötü
yönetimi,
Kanımca,
Türklerin,
Araplann ve Farslarm, Kürtleri en iyi yönetiminden daha iyldü-.
Türklye'mn Kürdistan'daki ırkçı ve sömürgeci politikası
ve emperyalist emeUeri en çok ABD tarafmdan, sizin hükü¬
metiniz
tarafmdan
desteklenmektedir.
Böyle
bir
ortamda,
ABD'U yazarlarm önemli görevlerinden biri hükümeüerinin
bu çirkin polltlkasım, dünyanm başka yerlerinde uygulanan
benzer poUtÜcalan eleştirmek olmalıdır.
Günümüzde
uluslararası
lUşküerin
hak,
hukuk
gibi
kavrarmann ışığında jmrütüldüğü, adalet esasmm ön plan¬
da tutulduğu, bu prensiplerden hiç taviz verilmediği söyleni¬
yor. İnsan haklan amayışımn gözetüdiğl. Birleşmiş MiUetler'in de bu Ülşkileri güçlendiren ve yaygımaştıran bir örgüt
olduğu
söylemyor.
uluslararası
Bu
iUşkÜere,
hiç
de
böyle
devletlerarası
değüdir.
Üişkilere
Günümüzde
egemen
olan
hâlâ güç esasıdır. Kaba güç. "Güçlü olan haklıdır" esasıdır.
Bu düşüncerün en önemU kanıtı Kürdistan sorununun biz¬
zat kendisidir. Kürdistan'ı devleüerarası sömürge düzeyinde
tutan devleÜer "Bağımsız Kürt
Devleti'ne
izin yok"
derken
hep güç-kuvvet prensibini, kaba güç esasmı öne çıkanyorIcir.
"Güçlüyüz,
topumuz,
tüfeğimiz,
tanklanımz,
savaş
uçaklarımız, helikopterlerimiz, kimyasal ve biyolojik süahlanmız, napalm bombalanınız, fosfor bambolanmız var..." di105
yorlar. "KarakoUarımız, özel savaş yöntemlerimiz, büyük bü¬
yük ordularımız var" diyorlar. "Böyle büyük bir güç karşısm¬
da baldın çıplak Kürtler ne yapabüü:" diyorlar. Fakat, hiçbüzaman "Kürtlerin devlet kurmaya haklan yoktur", "Bağımsızlüc Kürtlerin hakkı değildü:" denmiyor. Kürt somnu hiçbü"
zaman hak-hukuk,
adalet,
eşiüüc açısmdan ele ahnmıyor.
Her zaman kaba kuvvet, kaba güç lUşiküeri açısmdan değerlendüihneye çahşüıyor.
Saym Gara LaMarche,
^
Hükümetüıizin Kürt politikasmm son derece çirkin in¬
samüc
dışı
olduğunu
yukarıda
belirtmiştik.
Hükümetüıiz
1980'U yülarm başlannda bile, "Türkiye'de insan haklan konulannda önemli gelişmeler var" diye raporlar yazabiliyordu.
Halbuki o yıUarda, tutukevlerinde, polis merkezlerüıde, ce¬
zaevlerinde, karakollarda çok yoğun ve yaygın bü- işkence
vardı. İşkence Türkiye'nüı her tarafmda vardı. Örneğin, Di¬
yarbakır Askeri Cezaevi'nde Kürt üısaman, "Türküm mutlu¬
yum" demedikleri, Kürt kimlüderim komduklan için işken¬
celer yapılarak öldürüldüler. 40'm üzerinde Kürt insanı bu
şekilde işkence edilerek Öldürüldü. Buna rağmen hükümeti¬
niz, böylesüıe çağ dışı süreçlerin yaşandığı bir dönemde büe,
hazırladığı
insan
haklan
raporlarmda,
"Türkiye'de
insan
hakları konulannda önemli gelişmeler yaşanmaktadır" diye
yazabümiştir. Bundan utanç duyuyoruz.
1989 yıhnda New York Barosu'nun "Türkiye'de İşkence",
"Torture in Turkey: The Legal System's Pesponse" konusun¬
da hazırladığı ve yaymladığı bir rapor var. Bu raporda, Kür-
, distan'da Özel Savaş'ı yürüten bazı elemanlarm ABD'de eğitüdiği
yazüıdır.
(s.
69)
Söylemeye
ne
hacet
var:
Bumar
işkence konusunda eğitümiş uzmanlar. Hükümetinizüı böy¬
lesüıe pis işler konusunda eğiticüüc yapması, Kürdistan'daki
Türk ırkçüığmı, Türk sömürgecüiğüıl ve emperyalist emeUerim korumada böylesine yoğun bir gayret içüıde bulunması
insamüc adına demokrasi Ve insan hakları adma utanç veri¬
ci bir olaydır.
Türk Devleti her yü, 23 Nisan'larda, dünya çocuklanm
Türkiye'ye davet ederek, çocuk bayramı yapmaya çalışmak¬
tadır. "Dünyada çocuklara bayram aramağan eden İlk devlet
106
biziz, Türk Devleti'dir" diye övünmektedir. Bu bayram kutla¬
masına ABD'li çocuktan göndererek hükümetiniz de katıl¬
maktadır. Halbuki, 23 Nisan günlerinde büe, Türk sömürge
yönetimi,
Kürdistan'da
Kürt
çocuklarmı
dipçiklemektedü-.
Çocüklann gözleri önünde babalarma, ağabeylerine, amca¬
lanna, ablalanna. teyzelerine... işkence yapmaktadır. Analarmı. halalarmı saçlanndan sürükleyip götürmektedir. Türk
ırkçüığmm ve Türk sömürgecüiğüıüı üci yüzlü tavır ve davra¬
mşlan, demokrat insanlarm yüreğim acıtmıyor mu?
24 Kasım
1989'da Yüksekova'nm Sate Köyü'nde,
Özel
Tim'e mensup görevliler, kendilerim Kürt gerülalar (PKK) kı-
lığma sokarak bir kaüiam gerçekleştirdüer.
ihtiyar...
meti,
hükümete yakm çevreler,
partüeri,
Çocuk,
kadm,
30 civannda Kürt İnsamm katlettiler. Türk hükü¬
çeşitli kurumlar,
Türk basmı,
Kürt geriUalan,
Türk siyaSal
PKK'yı suçlayıcı
demeçler verdüer. 10-12 gün içinde, bu katUamm Türk Dev¬
let güçleri tarafmdan. Özel Tim'e mensup elemanlar tarafın¬
dan gerçekleşttrüdiği açık bir şekilde ortaya çıktığı anlaşüdı-
ğı
halde
bu
suçlamalanm
sürdürdüler.
Bütün
bunlara
rağmen, ABD Dışişleri Bakanlığı, bu olaydan 15-20 gün ka¬
dar sonra yaptığı bir açıklamada Kürt geriUalan kmadı, Kürt
gerillaları eşkiya,
terörist olarak mteledi.
Burada ilgi çekici
bir zihniyet sergilenmektedir. Kürt insamanna yönelik katli¬
am, soykınm Türk güvenlik güçleri tarafından gerçekleştiri¬
liyor,
bu
açık bir şeküde
ortaya çıkıyor.
Hükümetiniz ise,
Kürt gerülalan kmıyor. Türk devlet terörünü görmezden geli¬
yor. Devlet terörünü gözardı ediyor. Bu tavır ve da-vramşm
verdiği mesaj açıktır: Hükümetiniz Kürdistan'da uygulanan,
devlet terörünü desteklemektedir. Kürtlere uygulanan soykı¬
rıma, katliama göz yummaktadır.
Türk güvemik güçleri,
10 Haziran
1990 tarihinde,
Şır-
nak'a bağh Gere Köjrü'nde benzer bir operasyon gerçekleştir¬
diler. PKK küığma girmiş Özel Tim mensuplan, yine, çocuk,
kadın, ihtiyar, 30'a yakm Kürt insanmı katlettüer. Bu ope¬
rasyonun, bu soykınmm da Türk güvemUc güçlerimn eseri
olduğu birkaç gün içinde ortaya çıktı. Türk hükümeti, Türk
basım, Türk siyasal partilert, çeşitli demekler vs. yine Kürt
gerillaları
suçladüar.
vemUc güçleri olduğu
Katliamı gerçekleştiremerin Türk güaçık bir şeküde
ajmı suçlamaları sürdürdüler. ABD
ortaya çıktığı halde,
Dışişleri Bakamığı,
bu
107
olaydan üç -dört gün sonra yayımadığı bir büdiride,
soykı¬
rımdan yine Kürt geriUalan sorumlu tuttu ve oman kmadı.
Kürt
geriUalan
terörist
ohnakla,
eşkiya
olmakla
suçladı.
Kürt halkına karşı katUamı, soykınmı Türk güvemik güçleri
gerçekleştiriyor. Bu açık bir şeküde ortada durduğu halde,
açık bir şeküde biUndlği halde, kmanarüar, bu devlet terörü¬
ne, Türk sömürgecüiğine ve Türk ırkçüığma karşı mücadele
eden Kürt geriUalar oluyor. Yukarıda da belirttik: Bu tavırlar
ve bu
davranışlar,
Kürdistan'daki Türk ırkçüığmı ve Türk
sömürgecüiğüıl desteklemekten, Kürtlere uygulanan soykın¬
mı teşvik etmekten başka bü: anlama gelemez.
Görüldüğü
gibi ABD,
hem Türk
sömürgecüiğüıl,
Türk
ırkçılığım, devlet terörünü teşvik etmekte, hem de Kürt gerü¬
lalan,
Kürt
halkımn
en
değerli
evlatlarım,
Kürt
halkmm
onuru ve haklan için mücadele edemeri, "terörist", "eşkiya"
diye
suçlamaktadır.
Buman kabul
edemeyiz.
Bu
iki yüzlü
tavırlarm ve davramşlarm deşifre edilmesi gerekir.
kadar Türk
ırkçılığı
ve
Türk
sömürgeciliğiyle
Bugüne
mücadelede
binlerce şehit verilmiştir. Bimerce genç insan, Kürt klmUğim
ve Kürdistan kimliğim kazanma mücadelesinde şehit olmuş¬
tur. Kürdistan, artık, eski Kürdistan değüdü". Türk ırkçüığı¬
nm ve Türk sömürgeciUğimn kabul edilmesi de mümkün de¬
ğüdir. Bu konuda hükümetinizle derin, uzlaşmaz bir görüş
ajoıUğı İçindeyiz.
Hükümetinizin,
"terörist"
dediği,
"eşkiya"
dediği Kürt üısaman, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nin, sonsuz derecede özverüi neferleridir.
Türkiye'de Kürdistan politikasımn üretilmesi ve uygula¬
ması konusunda Türk siyasal partüerimn, Türk hükümeti¬
nin,
hatta, Türkiye Büyük Mület
MecUsi'nüı en küçük bir
klymet-l harbiyesi yoktur. Bu konudaki politikalar, general¬
lerin ve Müli İstihbarat Teşkilatı mensuplanmn ağırhkta ol¬
duğu MiUi GüvenUk Kurulu tarafmdan üretiUr. MüU Güven¬
lik
Kurulu,
hükümete,
oluşturduğu
poUtikalan
uygulamasım söyler. Ömeğin, Kürdistan kararnamelerle yö¬
netilmektedir.
rarnameler,
rinde
Sömürgeler kararnamelerle yönetüir.
Bu ka¬
Kürdistan'da, Türk.anayasasmm çok çok üze¬
duran
bir
mevzuat
olarak
beürmekfedir.
Bu
kararnameler, hep; Müli Güvenlüc Kumlu tarafından konu¬
şulmakta ve ortaya çücanknaktadır. Hükümet bu politikayı
tartışmasız
108
uygulamak
zorundadır.
Türkiye
Büyük
Mület
Meclisl'ntn bunlan konuşması, tartışması büe mümkün de¬
ğüdir. İnsan haklan amayışıyla ve İnsan haklan uygulama¬
sıyla çok yakmdan ÜgiU olduğu halde, Türkiye Büyıik Mület
Meclisinin bu karamamelert konuşamaması, görüşememesi, Türk siyasal sistemi hakkmda çok önemU ipuçlan ver¬
mektedir.
Türk basmı ve Türk üniversitesi gibi kurumlar ise, Kür¬
distan konusunda, MiUi İstüıbarat Teşkilatı'nm bir şubesi
gibi çahşmaktadır. Türkiye'de resim ideoloji son derece etkiU
bir kurumdur. Devlet tarafmdan konulan cezaî yaptırımlarla
korunmaktadır, sürdürülmektedir. Türkiye'de büünin ve sanatm geUşmesüıin önündeki en önemU engel budur. Düşün¬
ce özgürlüğünün, basm özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün
önündeki en önemli engel budur.
Saym Gara LaMarche,
Yukanda, Türk Devleti'mn Kürdistan'a üişkin tek poUti-
kasımn devlet terörü olduğunu, bu politücanm ABD tarafm¬
dan yoğun bir şeküde desteklendiğim belütmiştlm. Tük dev¬
let ve hükümet yetkiUleri, Türk basım, Türk yazarlan, Türk
ümversltesüıe mensup profesörler, Türk siyasal partüerinln
temsücüert vs. son zamanlarda da şöyle söylemeye başladı¬
lar: "Kürtler Türkiye'de her şey oluyor. Orduda pek çok Do¬
ğu kökenU general var. Kürtler, hakün, vali, profesör, mlUet-
vekül. bakan, başbakan... her şey oluyor Türkiye'de aynlücgaynlık yoktur." İşte temel somn da burada ortaya çıkıyor.
Kürtler eğer kendi kimlüclerini, Kürt klmUklerim inkâr edi¬
yorlarsa, Türkleşlyorlarsa, Kürt olduklanm söyleyen kişUer-
le mücadele ediyorlarsa... her şey olabüirler. Devlet bürokraslsimn her türlü kademesinde yer alabiUrler, yükselebilirler.
Fakat Kürt olarak, Kürt künliğüıi savunarak, bir devlet dai¬
resinde
odacı bile
olamazlar.
Kürt künUğim
savunanlarm
Türkiye'de olabüecekleri tek şey vardır: Sanüc olmak, mah¬
kum olmak. Türk Devleti, Kürt künUğim, Kürdistan küıülğlm savunanlan potanslyal bü- sanık, potansiyel bir suçlu ola¬
rak değerlendlrmektedü-. İnsan haklanndan faydalanmamn,
eşitUk aıüajnşmm böylesine inkarcı bir koşula bağlanması
elbette kabul edüemez.
Irak'm Kuveyt'i işgal etinesüıden soma. Amerikan Hü-
109
kümetimn Kürtlere karşı uyguladığı politikadan utanç du¬
yuyoruz.
Irak'ın
Kuveyt'ten
ku-vvet
kuUanüarak
çıkanlma¬
smdan sonra Güney Kürdistan'da gelişen başkaldın sırasm¬
da ABD hükümetimn uyguladığı politika ise, tam anlamıyla
yüz
kızartıcıdır.
ABD'nin,
Saddam
Hüseyin
yönetimimn,
Kürtlere karşı soykırım uygulamasına, Kürtlere karşı kimya¬
sal süahlar dahü her türlü süahm kulanümasma, yüzbimer-
ce, müyomaı'-ca Kürt insammn göçe zorlanmasma göz yum¬
ması insamüc için büyük bir ayıptır. Kışta-kıyamette, binbir
türlü perişanlık içinde,
sefalet içinde Kuzey Kürdistan'a ve
Doğu Kürdistan'a doğru kaçmaya çalışan Kürtlere havadan
uçaklarla
yardıma
kalkışan,
Kürtler
için
kamplar
kuran
ABD' politikası da Kürtler, için aşağılayıcı bir poUtlkadır. Ku¬
zey Kürdistan'm Türk sömürgesi. Doğu Kürdistan'm İran sö¬
mürgesi olduğu bilinmektedir.
Körfez bunahmımn başlamasıyla Amerika Birleşik Dev¬
letleri Dışişleri Bakanlığı, teşkilata yaymladığı bir genelgeyle,
Kürtlerle konuşmamn ve görüşmemn yasaklandığım -vurgu¬
lamıştır.
Hükümetiniz,
Kürtleri
her
zaman
aşağılayan
bir
politika izlemeyi tercih etmiştir.
Hükümetiniz bu
bir
işbirliği
içindedir.
konularda Türk sömürgecüiği
Türk
sömürge
yönetimi,
üe tam
bir yandan
Batı ülkelerimn Kürtlere yaptığı yardırnlan askeri depolara
doldurmakta, yardımları talan
taç Kürtlere
etmekte, yardımlann muh¬
ulaşmasmı engellemekte,
bir yanda
da,
"Batı,
Kuzey Iraklüara gerekli yardımı yapmıyor" diye yakmmaktadu".
"Kuzey Irak'lüara sadace Türkler kucak açıyor..."
diye
propaganda yapmaktadır. Türk sömürge yönetimi, bir yan¬
dan. Kuzey Kürdistan'h Kürtlerin akrabalarma, kardeşlerine
yaptıkları yardımlara engel olmakta, bir yandan da, elemek
için,
süt için birbirleriyle kapışan Kürtleri televizyonda gö¬
rüntülemektedir. Kürt liderlere sık sık, "Biz Kürt Devleti is¬
temiyoruz" biçiminde açıklamalar yaptırümaktadır.
Bütün
bunlar
neden
olmaktadır?
ABD
Türk
sömürge
yönetünlnin istek ve arzularına neden ortaklık etmektedir?
Türk sömürge yönetiminin emperyalist emeUerüıe neden göz
yummaktadır? Gayet açık. Türk ırkçılığım ve Türk sömürge¬
cüiğüıl rahatsız etmemek için. . . Kürdistan'da ırkçı ve sömür¬
geci
bir
politika
uygulayan,
emperyalist
emeller
besleyen
Türk yönetimini güçlendirmek için. Biz Saddam Hüseyin yö110
netimüıin,
Kürtler
davramşlar
içinde
kpnusunda
olduğunu
ne
kadar
yakından
olumsuz
biliyoruz.
tavn
ve
Kürtlere
soykınm uyguladığım, bir Kürt kasabı olduğunu yakından
blUyomz. Fakat Kürt düşmanlığında Saddam Hüseyin yine
de
ücinci
planda
kalır...
Eğer
Kürt
düşmanlığında,
Türki¬
ye'yi, Kemalist ideolojiyi birinci planda yazmıyorsanız, Kürt¬
ler
konusunda
Türk
ırkçılığım
Kürdistan'da
sağlıklı
ve
bügüere
Türk
sahip
değüsüıiz
sömürgeciUğim
devletlerarası sömürge
demektir.
gözeten ABD'mn,
düzenini aynen koru¬
mak ve sürdürmek isteyen ABD'nin Ortadoğu'da "Yem Dü¬
zen"
geliştirmesi
soykmmcüara,
mümkün
Kemalist
değildir.
ırkçüara
Saddam
ve
Hüseyin
sömürgecilere,
gibi
petrol
şeyhlertne, ihtiyaç duyan bir ABD'mn "Yeni Düzen" geliştir¬
mesi olanaklı olamaz.
Saym Gara LaMarche,
Kürt sorunu herhangi bir yazann, yazarlann özgürlüğü
sorunu değüdir. Koskoca bir halkm, Ortadoğu'da 30 milyo¬
nu aşkm bir ulusun sorunudur.
politikalarla bölünmüş,
Emperyalist ve sömürgeci
parçalanmış ve
paylaşılmış,
bütün ^
ulusal ve demokratik hakları gaspedümiş, sonsuz derecede
aşağüanan bir ulusun sorunudur. Kürt sorunu bu yönlerty-
le bütün insanlığın sorunudur. Kürtler bugün bok yedirüerek, künyasal süahlarla tehdü edilerek yönetümektedü-. Bu
sadece
Kürtlerin
sorunu
değüdir
artık.
Bu,
artık
sadece,
Türkleri, Arapları ve Farslan ilgüendü-en bir somn değüdü:.
Bütün insanlığın sorunudur.
Bok yedirme, kimyasal süahlarla tehdit etme, Kürdis¬
tan'da sık süc rastlanan olaylardır.
yerinde
insamar,
böyle
çağdışı
Fakat,
dünyamn hiçbir
uygulamalarla
karşüaşma¬
malıdırlar. Ne Türklyelde, ne Kürdistan'da, insamar bu tür
muamelelerüı
hedefi
olmamalıdırlar,
Arabistan'da, ne Güney Afrika'da,
ne
Türkistan'da,
ne Şüi'de...
ne
insarüar bu
tür çü-kimüderle karşüaşmamahdır. Fakat, Kürtler bu utanç
verici,
yüz
kızartıcı
yaptınmlarla
sık
süc
karşılaşıyorlar.
Buman artık, insamığm bir ayıbı olarak değerlendirmek ge¬
rekir. Eğer dünyamn bir yerinde, tnsamara, ceza olsun diye
bok yediriUyorsa, ABD hükümeti de bu eylemlerin sahibi sö¬
mürge yönetimim yoğun bir şeküde destekliyorsa, bu süreç
karşısında ABD'li üısaölar da utanç duymalıdır.
111
Kürdistan'da bugünkü
statükonun korunması ve
sür-
dürübnesi konusunda Türk ve ABD hükümeüerimn yoğun
bü- işbü-Uği içüıde olduklarını kısaca belirtmeye çalıştım. Si¬
zin Amerikan hükümeti ohnadığımzı, etkiU bir insan haklan
kummu olduğunuzu yakından bülyorum. Öte yandan, dün¬
yada çeşlül nedenlei-den dolayı acı çeken pek çok haUc var¬
dır. Yine pek çok ülkede, pek çok yazar düşüncelerinden do¬
layı
baskı
ve
zulüm
altmdadır.
Sizüı
bu
Ülşküeri,
bu
gelişmeleri dikkatle izleyen, dayamşma duygulanyla yazarla¬
ra yardımcı olmaya çalışan, omara güç veren ciddtve.ekül
bü- kumm olduğunuzu
da yakmdan büiyomm.
Bu
etkiyi
ABD'nüı çağdışı, ırkçı ve sömürgeci politikalara ve uygula¬
malara destek veren poUtikasüıı eleştirerek de göstermek ge¬
rekir.
Saym Gara LaMarche,
Yukarıda kısaca belü-tmeye çahştığım nedenlerden dola¬
yı, dayanışma duygularmızdan onur duydum, kıvanç duy¬
dum.
Fakat hükümetüıizin, Türk sömürgeclUğlne ve Türk
ırkçıhğma destek veren, Kürt düşmamığma destek veren po¬
litikasından dolayı maddi ödülünüzü kabul edemiyeceğlm.
Bu mektubu,
bana gönderdlğüıiz mektubu
elbette ya-
ymlayabüü-siıüz. Ayrıca daha başka konuşmalarımız, daha
başka görüşmelerimiz de mümkün olabülr.
Size, arkadaşlarınıza, "The Fund For Free ExpressIon"a
selam ve saygüanmı gönderiyorum. Basanlar dlUyomm.
21 Mayıs 1991
İsmaü Beşikçi
112
tu
«iMMKUUaılriKi
THCFUNDPONmcC
eXPRESSION
Juna
11,
1991
ismail Baalkol
TURKEY
Dear Hr.
Beslkcl:
Thank you for your racant lattar.
I aa aorry that »y orlginal
ona did not raach you for aany Bontha.
"
"* ""^
I urge you to raconstdar your daclalon not to accaptı the grant
that we nade to you İn recognltlon of the politlcal persecution
you hava experienced as a result of your vrltlng about the Kurds.
Wa share your ooncetn about the U.S. govemBent's conpliclty İn
TurkİBh policy tow9rd the Kurdlsh «İnority, and wista to point out
that another branch of Hunan Rights Hatch, Helsinki Hatch. has
been consistently critical of both Turkey and the United States
with respect to Turkey's huaan rights racord.
in faot, you wera
noninated for this award by Loio Nhitaan and Jorl Labar «f the
Helsinki Match staff.
Neither the Fund for Free Expression or
eny othar oonponent of Hunan Rights Hatoh has any aonnaetlon,
financial or othorvise, to the United States governaent or anv
other
governnent.
'
Under tl»fBe circunstançes,
decisiuf,
.
I urge you to reconsidar your
and I look forvard to hcaring fro» you soon.
larche
BoMtf Sİ nracMn
«» M^
«M J
TMM,t.aM«-J«lia>«c*n>WMa<firt>,>I.tM«Mn>«KtKHMt,>rn>Hl.
'»■<»m.„^Mt,.a.»^om»,m.j».a.m,^.»^n.m„ım. >ıı.ı » mim.ni . h
.«»».».m.
Tlanın<kiFIMEvM«ocılsanarBMOIHıa<l«niMı«Mell
>MMI.*KıaMı,CMIni>|.MIa>W.OMM.VIı»CMn>n
HalrJ.
113
11 Haziran, 1991
Sayın Beşikçi,
Mektubunuz için teşekkürler. Mektubumun aslının, aylar sonra,
elinize geç ulaşmasından dolayı üzgünüm.
Kürtlerle ilgili yazılannrz nedeniyle uğradığınız politik eziyeti gözönünde bulundurarak size verdiğimiz ödülü kabul etmeme kararı¬
nızı yeniden değerlendirmenizi öneriyorum. ABD hükümetinin Kurt
azınlığa karşı Türk politikasındaki suç ortaklığı ile ilgili düşüncenizi
paylaşıyoruz ve İnsan Haklarının bir başka gözetleme kolu olan
Helsinki VVatch'ın, Türkiye'nin insan Hakları sicili konusunda hem
Türkiye'yi hem de Birleşik Devletler'i aynı biçimde eleştirdiğim be¬
lirtmek istiyoruz. Zaten, sizi bu ödüle, Helsinki VVatch elemanların¬
dan Lois Whitman ve Jeri Laber aday gösterdiler. Ne Özgürce İfa¬
de Vakfı'nın ne de insan Hakları Gözetlemesi'nin herhangi bir
başka bölümünün, ABD hükümetiyle veya başka bir hükümetle
ekonomik
ya da başka herhangi bir bağı yoktur.
Bu koşullar altında, kararınızı yeniden değerlendirmenizi öneri¬
yor ve cevabınızı bekliyorum.
içtenlikle.
Gara LaMarche
114
GaraLaMarche
The Fund For Free ExpressIon
485 FÜth Avenue
NewYork, NY 10017-6104
Saym Gara LaMarche
11 Haziran 1991 tarihli mektubunuzu aldım. İlginize te¬
şekkür
ediyorum.
Helsenkl
"VVatch
elemamanndan
Lois
Whltman ve Jeri Laber'I tamyorum. Kendüeri çok saygıdeğer
klşUerdlr.
1987 yıh Temmuz ayı somannda. Ankara'da ken-
düeriyle görüşmüştük. Helsinki Watch'm Türkiye'ye ve Kür¬
distan'a Üişkin olarak hazırladıktan raporlan da yakından
IzUyorum. Bumann çok önemli çaUşmalar olduğunu bülyo¬
rum.
öte yandan gerek sizin örgütünüzün, gerek Helsinki
Watch'm ABD
hükümetüün bü"
kummu
olmadığım. ABD
hükümetinden ekonomik ve mail yardımlar almadığım da
yakmdan blUyorum. Sizlerin iyi nlyeüerüıizin blzün duygula¬
rımızla,
düşüncelerimizle,
arzularımızla
yakm
olması
bizi
muüu kümaktadır. Ancak;
1. Kürdistan. Bülncl Dünya Savaşı'ndan sonra, bölün¬
müş, parçalanmış ve paylaşümış bir ülkedir. Kürt ulusu bö¬
lünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış bir ulustur. 1920'U jollarda.
İngÜlz
Ortadoğu'da,
emperyalizmi
ve
Fransız
emperyalizmi,
kendüerüü üretebümemn en iyi yolu olarak.
Ortadoğu'nun ortasmdakl Kürdistan'ı bölmeyi, parçalamayı
ve paylaşmayı gördüler ve bu düşüncelertm gerçekleştirdi¬
ler. Kürdistan üzerindeki emperyalist bölüşüm mücadeleslnüı.
Ortadoğu'da yerU işbirlikçüeri de vardır.
Bumann en
115
önemUleri Kemalistler. Arap monarşileri ve Fars monarşisi
olmuştur.
Biz.
emperyalist
ve
sömürgeci
poUtlkalann.
böl-yönet
poUtlkalannm acımasız ve haksız olduğunu yakmdan bütyoruz.
Fakat,
Kürdistan
üzerindeki
böl-yönet
politikası
İse.
kath kath acımasızdır ve haksızdır. Çünkü, bu politika, Kürt
ulusunun beynim dağıtmıştır,
iskeletim parçalamıştır.
Bu
bakamdan Kürdistan ve Kürt ulusu üzerinde uygulanan, po¬
litika,
klasik
anlamıyla böl-yönet
poUtlkası
değildir,
"böl-
yönet ve yoket" poUttkasıdır. Yokedllmeye çalışüan Kürt kim¬
liğidir. Kürdistan künliğidir.
2. İngütere ve Fransa gibi emperyalist devletler. İkinci
Dünya
Savaşı'ndan sonra,
şu veya bu
nedenlerden dolayı
Ortadoğu'dan çekümek zorunda kaldılar. Mandalarına yam
sömürgelerine
siyasal
bağımsızhklanm
tanımak
zorunda
kaldılar. Fakat, Kürdistan. bölünmüş, parçalanmış ve paylaşümıştı.
Bölgeden çekütrlerken,
Kürdistan'ı,
Türkiye,
İrak.
İran. Suriye gibi bölgenin yerli devletlerine teslim ettiler.
Kürdistan üzerindeki
denetim.
Kürdistan üzerindeki hege¬
monya, artık, bölgemn yeril devletleri tarafmdan sürdürülü¬
yordu.
Bumar Kürdistan'da devletlerarası sömürge sistemi
kurdular. Veya. daha önce kurulan sistemi yeni olanaklarla
da donattüar.
Kürdistan'daki
İngütere.
bu
Fransa gibi emperyaUst devletler.
statükonun
aynen
sürmesi
için
Türk.
Arap ve Fars ırkçüığıyla ve sömürgecülğlyle her türlü İşblrUğüıe ve güçblrllğüıe glriştüer. KürÜerin bü- kestaü de Sovyet
Sosyalist
CumhuriyeÜeri
BlrUğl'nde
yaşıyordu.
Kürtlerin
oradaki yaşantılan da hiç iç açıcı değildi.
Türkiye, Irak. İran, Suriye gibi devletler, Kürdistan'ı ve
Kürtleri çok daha yıkıcı ve barbar metotlarla yönetmeye baş¬
ladüar. Bü ülkeler, gellşımş sanayüere. banka sermayeleri¬
ne, üstün teknolojik olanaklara sahip olmadıklan, uluslara¬
rası
ticarette
önemli
bir
yere
sahip
olmadıklan
içta,
Kürdistan'ı, ancak, kaba kuvvetle, baskıyla yöneteblüyorlar-
dı. Kürdistan ülkesinin, sömürgeci devletlerin topraklannm
uzantısmda olması, baskımn şiddetim, yoğumuğunu ve yaygınhğmı artırıyordu. Devletüı. ideolojik ve zora dayanan bas¬
kı araçlarmm üretilmesim ve taşınmasmı kolaylaştuıyordu.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, İngütere. Fransa gibi dev116
leüerin yanına, artüc. Amerika Bü-leşÜc BevleUeri. Almanya
Sovyetler Bü-Uğl. Çüı HaUc Cumhuriyeti gibi devletler de ka¬
tildi. Giderek ABD. Kürdistan'daki devleüerarası sömürge
slstemüıl komyan ve koUayan en önemU bir güç haUne gel¬
di. SovyeÜer BlrUğl. Çüı HaUc Cumhuriyeti. İngütere. Fransa
gibi devleüerin. Abnanya'mn poUtÜc. Ideolojüc ve ekonomik
desteğüıl, askeri desteğim kuşkusuz al^ordu.
İşte. Ortadoğu'da Kürt somnunun odak noktası budur.
Kendüeri de bir büyük devlete. emperyaUst bir güce bağımh
olan devletler.
SömürgeclUk
Kürdistan'ı yönetmektedlrier.
yapmaktadırlar.
Kürdistan'da
Kürdistan'da
gerici,
yıkıcı,
barbar bü- yönetün kurmuşlardır. Kürdistan'da devletlerara¬
sı sömürge sistemi oluşturmuşlardır. Bu konuda. ABD. İn¬
gütere. Fransa. SovyeÜer Bü-Uğl, Çüı, Almanya gibi devleÜer
Ortadoğu'da.
Kürdistan'daki
bu
statükoyu
komyabümek
İçüı. bu yüacı ve barbar devleÜere. her türiü. askeri, ekonomüc ve politik yardımı yapmışlardır. Ortadoğu'daki statüko¬
nun. Kürdistan'daki devleüerarası sömürge slstemlnüı de¬
ğişmesi
hiç
Istenmemektedü-.
1958'de
İrak.
îngUtere'nüı
ekononük ve poUtÜc etki alamndan uzaklaşti. Sovyet Sosya¬
list CumhürtyeUeri Blrliğl'ne yaklaştı. Fakat. Irak'ın Kürdis¬
tan'daki ırkçı ve sömürgeci yönettinüıde hiçbü- değlşüdüc ol¬
madı.
1979'da
İran.
ABD'mn
ekonomik
ve
politik
etki
alamndan uzaklaştı. Bağımsız bir politüca uygulamaya baş¬
ladı. Üçüncü Dünya ÜUceleri'ne yaklaştı. Fakat, İran'm Kür¬
distan'daki baskı ve şiddete dayanan yönetüntode hiçbü- de¬
ğişiklik ohnadı.
Ortadoğu'da, Kürdistan'daki statükonun aynen sürmesi
Istemyor. "Kürtler. Saddam Hüseyüı yönetünüıüı künyasal
sUahlarmm. baskısımn ve şlddetimn tehdidi altmdadır..."
demldlği zaman, Ük önce, "... Bağımsız Kürt Devleti'rün kumlmasma Izüı verilmeyecek..." "... Irak'm toprak bûtûmüğû
komnacak..." "... fakat bu tehditlere karşı Kürtleri de komyalım..." demyor. Bu poUtÜca Kürtleri aşağılayıcı bü- poUtlka¬
dır. Bu polltücalardan utanç duyuyomz. Bu poUtÜcalan ve
uygulamalan eleştiriyoruz. Kürtleri, neden. Üle de Saddam
Hüseyüı yönetecek? Kürtleri, neden, Üle de, Türktye. İran.
Suriye yönetecek? Kürtlerin kendi kendüerüıi yönetebüecekleri neden düşünülemlyor? 1920'lerde oluştumlan bu haksızhğı gidermenin yolu yordamı neden aranamıyor?
117
Saym Gara LaMarche,
BeUeklerimlzi
yltü-emeyiz,
yitüınemellylz.
1920'lerde,
Kürdistan'a karşı, Kürt ulusuna karşı çok büyük bir haksızlüc yapıhmştır. Biz bu haksızhğı her zaman eleştireceğiz. Bu
haksızhğı sürdürmeye çalışan, Kürt düşmanUğı yapan bü¬
tün
pohtikalara
destek
veren
ABD'yl
eleştiriyomz.
1920'lerde Kürdistan'm bölünmesi, parçalanması ve payla¬
şüması sürecüıe katümış bütün hükümetleri eleştiriyomz.
Bu eleştirilerimiz sürekUdü-. Çünkü, bu hükümetlerin Kür¬
distan politikalannda önemU değişÜcUkler yoktur. Hep kaba
güç desteklenmektedü-. Kürtlerin, adalet, eşiÜÜc, üısan hak¬
lan, ulusal onur talepleri görmezden gelüımektedü-.
3. Bugün, Fransa, İngütere, Ahnanya gibi devleüerde de
İnsan Haklan Kummlan vardır. Bu kummlarda çok saygı¬
değer insanlar çahşmaktadır. Bu kurumlann kendi hükü-
meüerine karşı, son derece özerk kummlar olduğu yüıe büdiğuniz bir gerçektir. Zaten, böyle bü- özerklik söz konusu
olduğu için, bu kummlann etkinliği ve üıanüırlığı yüksektir.
Türkiye hakkmda ve Kürdistan hakkında çok ciddi raporlar
yazümaktadır.
Avmpa'da, AmerÜca
Birieşüc Devletleri'nde,
Dünya'da demokratik kamuoyu, Kürtler konusunda, öme¬
ğüı, on yıl öncesine nazaran daha duyariıdır. Kürtlerüı dost-
lanmn artması kuşkusuz çok önemli bü" gelişmedü". Fakat,
bütün bunlar,
haksızlık
1920'lerde, Kürtlere ve Kürdistan'a yapüan
konusunda
belleklerimizin
getirmemeUdir.
süüımesim
getümez,
.
Biz, Fransız yazan dediğimiz zaman, ingüiz yazan dedı-
ğüniz zaman kendi devletleriyle doğal olarak iUşkisim kura¬
rız. Bu bü- vatandaşlüc bağı da olsa böyledir. Amerikan ya-
zariarmm,
Amerücah
insan
hakları
savunuculanmn
da
kendi devletieriyle doğal bü" bağı vardır. Değerii örgütünü¬
zün kişüiğüıde AmerÜca Birieşüc DevleÜeri'mn Kürdistan po-
litücasım eleştlriyomm. Böyle bir politika kabul edüemez. Bu
bakımdan maddi ödülünüzü kabul edemeyeceğimi bü" kere
daha bÜdü:iyomm. İlginize teşekkür edlyomm.
Somnu böyle algıhyomm, böyle düşünüyomm. ÇeşiÜl
klşüerle konuşarak, tartışarak bu karara varmış değüün,
kendi düşüncemdlr, kendi karanmdır. Başkalan İçin hlçbüömekUğl olmaması gerekir,
118
Sajnn Gara LaMarche,
4. Türkiye. Kürdistan'ı Ülegal örgütleri aracıhğıyla yönet¬
mektedir. Türkiye, polis güçlerinin, askeri güçlerüün dışmdakl Ülegal
güçleri.
Kürdistan'da
etkin bir şeküde kullan¬
maktadır. Bugümerde, Kürdistan'm çeşlül merkezlerinde sık
sık
bombalar
Bürolar,
patlamaktadır,
insamar
arabalar tahrip edilmektedir.
parçalanmaktadır.
Bütün bu bombala¬
malar, son gümerde yoğunluk kazanmıştır.
İnsan Haklan
Demeği'nin bûrolan. devrimci ve demokratik dergüerln bürolan tahrip edilmektedir. Kürt haUcmm demokratik haklan-
m yasal yoUardan savunan HEP (HaUcm Emek Partisi) Di¬
yarbakır
Ü
başkam
Vedat
Aydın'm
geUşen olaylardan birisidir.
başına
Vedat Aydm,
gelemer
5 Temmuz
son
1991
gecesi "Biz polisiz" diyen üç kişi tarafından evinden almmış-
tır. 8 Temmuz sabahmdaysa cesedi Maden-Ergam arasmda
bir köprünün
altma
atılmış
olarak bulunmuştur.
12
kur¬
suma yaralanmış bir ceset. Kurşuna dizümeden önce işken¬
ce gördüğü her halinden belli bir ceset. Kollan, bacaktan kı¬
nlmış,
kafatasımn
arkası
çökmüş...
Kimsesiz
diye
bir
çukura atümış... Bu cinayeti gerçekleştiremerin kimler oldu¬
ğunu düşünmek hiç de zor değil... Vedat Aydm, KürÜer ara¬
sında çok se-vUen bir kişiydi.
Ve bütün bumar, Türk Devleti'mn ülegal güçlerinin ese¬
ridir. Devletüı güvemik güçlerinden olan Özel Tün, Kürdis¬
tan'da Ülegal faaUyetlerde bulunmaktadır. Kürt gerillalarm,
Kürt halk yığmlan tarafmdan yaygm bir şekilde desteklen¬
mesi. Türk Devletinin, büyük bir öfkeye kapümasma neden
oknaktadır.
Bu
durumda,
devletin
Ülegal
güçleri,
intikam
için. gözdağı vermek için. korkutmak ve yüdırmak için. etküi
bir şeküde kuUanümaktadır. Bütün bumara karşı Türk Dev¬
leti'nin sadece tek unsura dayalı bir savunma mekanizması
vardır. 2^man zEiman dlplomatlarmı araya sokarak, zaman
zaman profesörlerim, benzer kamu görevlüerim seferber ede¬
rek.
Türk basımm.
din
adamlanm.
hukukçulan
seferber
ederek, bu somut süreçleri inkâr etmek... Fakat, inkâr, ger¬
çekleri hiçbir zaman değlştümlyor...
5. Ömeğln. Irak Üe Müttefik Devletler arasmdaki Körfez
Savaşı.
Bü:leşmlş
Mületler gözetünlnde
bir
sa-vaştı.
Basm119
yaym oıganlannm önünde cereyam eden bü- savaştı. Gerek
Birleşmiş
Mületler gerek benzer
kuruluşlar,
gerek basm-
yaym orgaman, cepheye ne kadar asker sürüldüğünü, taraf¬
ların ne kadar sUaha, ne tür sUahlara sahip olduğunu vs. Izleyebülyorlardı. Halbuki. Türkiye'nin. Irak'm. İran'm. Kürt¬
lerle
yaptığı
sonu
gelmez
sav£işlar
Birleşmiş
MiUetler
gözetiminde yapüan bü: savaş değildü-. Basm-yaym orgaıüa-
nnm izleyebüeceğl bir savaş değütllr. Bu savaş bu devletle¬
rin Iç-işl sayılmaktadır. İşte gerçek: katUamlar. gerçek soykı¬
rımlar
bu
savaşlarda
yaşanmaıktadır.
KürÜerin.
Irak.
Türkiye. İran gibi devletlere karşı sürdürdüğü ulusal kurtu¬
luş mücadelesi soykırımlarla doludur. Ömeğln, Saddam Hü¬
seyüı, Müttefik Devletlerle yaptiğı fsavaşta. künyasal süahlar.
fosfor bombalan, napalm bombcdan vs.
kuUanamamıştir.
Herhalde, çok daha büyük bir tepki göreceği İçüı kuUana¬
mamıştir. Fakat, bu silahlan Kürt halkına karşı gaıyet rahat
kullanabUtyor. Kendi yönetünine t)aşkaldu-an ŞU halka karşı
gayet rahat kuUanabÜIyor.
İnsan haklanm ihlal eden da^m-anışlan devletlerin Iç-işl
sayan anlayışın tekrar ele
alınması gerekmektedü-.
İnsan
haklan kummlannm bu kavramı yemden değerlendirmeleri
gerekir.
Saym Gara LaMarche.
6. Yukanda.
1920'U yıUarda.
Kürtlere karşı çok büyük
haksızhklarm yapüdığmı yuıgulcmııştim. Bu haksıızlüdann
yapüdığmdan hiç kuşku duymuyomm. Fakat. biz. kendileri¬
ne zorla, zulümle, baskıyla dayîitılan bu kaderle mücadele
etmeyen Kürtleri de eleştiriyoruji. Baskıyı, zulmü, işkenceyi,
doğal bü- yaşama blçünl olarak İcabul eden Kürtleri de eleşti¬
riyoruz. Bu eleştüllerüniz de süıreklldlr. Bu bakımdan. Kürt¬
lere dayatilan bu kaderi kabul ı etmeyen, bu kaderi değiştü-mek İçin sonsuz bir çaba sarfedlen ve özveri göstenm. Kuzey
Kürdistan'daki gerüla mücadele süıl Ugiyle IzUyoruz;. Yine bu
çerçevede, "... keşke Irak değil d e Türkiye Kürdü olarak doğ¬
saydım..." diye hayıflanan Gün» ay Kürdlstarüı Kürt önderim
de eleştiriyoruz. Bu sözlerden (derin bü- hüzün duyuyoruz.
Bu sözler Kürdistan gerçekllğüıl hiç tfade etmiyor.
120
Saym Gara LaMarche.
7. Dünyada acı çeken halk sadece Kürtler değüdir. Dü¬
şüncelerinden dolaja baskı altmda olan yazarlar sadece biz¬
ler değiliz. Dünyamn çeşitU yerlerinde, çeşlül nedemerden
dolayı baskı ve zulüm gören pek çok halk var. Düşüncelerin¬
den dolayı baskı ve zulüm altmda olan pek çok yazar var.
Biz
bütün
bu
geUşmeleri
sizin
raporlarınızdan.
Helsüıki
"VVatch'm raporlanndan IzUyoruz. Çabalarınız, baskı altmda
olan halklar bakımmdan. baskı ve zulüm altmda olan insan¬
lar bakımmdan çok değerlidir, adeta bir şanstır. Bütün bun¬
lardan kuşku duymuyorum. Aynca. insan haklan kavramınm.
çok
kısa
bir
zamanda,
devletlerin
dış
poUtikalarmı
belirleyen çok daha önemli bir ka-vram olacağım da düşünü¬
yoruz. İnsan haklan amayışı kısa bir zaman içinde, ete ke¬
miğe bürünecek, devletlerin uluslararası Itlban. insan haklanna riayetkar olup olmadüdanyla ölçülecektir. Bundan da
kuşku duymuyomm.
8. Dayamşma duygularmızdan bü5mk bir kıvanç duy-
duıtn. Fakat hükümetinizüı. Türk ırkçüığma ve Türk sömür¬
geclUğlne destek veren poUtÜcasmdan dolayı. Kürdistan'daki
dcTİetlerarası sömürge sistemini komyan ve koUayan poUtikasmdan dolayı maddi ödülünüzü kabul edemeyeceğim.
Bu
münasebetle.
değerU
yazarlar.
Lülian
Helknan
ve
Diashlel Hammett'l bir kere daha saygıyla amyomm.
Size, Lois Whltman'a. Jeri Laber'e. arkadaşlarınıza. The
Fund For Free ExpressIon çahşanlarma selamlarımı ve say¬
gılarımı gönderiyorum, basanlar diliyorum.
9 Temmuz 1991
İsmaü Beşikçi
121
GÖZLEM
UĞUR MUMCU
Bir Aydın: Beşikti...n
Türkiye'de özellikle son yıllarda Türf(-/<ûrt' ayrımı, bu aynma
koşut olarak da 'A/ev/-Sünn/' çelişkisi yaratılıyor Bu ayrım ve çeliş¬
kiler derinleştiriliyor. Bu aynmlar ve bu çelişkiler üzerine yapay ku¬
ramlar da üretiliyor.
Savaşım gücüne, direncine ve özverili yaşamına saygı duydu¬
ğumuz Doç. Dr. ismail Beşikçi de bu ayrımlan ve çelişkileri derin¬
leştiren yazılar yazıyor; kitaplar çıkarıyor.
Beşikçi'ye inanırsanız, herkes ırkçıdır:
Bülent Ecevitgibi, Erdal İnönü gibi, Prof. Mümtaz Soysal gi¬
bi, Uğur Mumcu gibi, İsmail Cem gibi, Prof Tokatmış Ateş gibi, Türk
ırkçılığının ve sömürgeciliğinin en has isimleri... (ismail Beşikçi,
Devletlerarası Sömürge Kürdistan. S. 147)
ilhan Selçuk'tan Mihri Belli'ye kadar birçok ilerici yazar ve baş¬
ta Behice Boran'm TİP'i olmak üzere (ismail Beşikçi, Orgeneral
Muğlalı Olayı, Otuzüç Kurşun, S. 110) Beşikçi'nin eleştiri oklanndan
paylannı alıyorlar.
Oysa, bu insanlar, Türkiye'de ırkçılık ve sömürgeciliğe karşı sa¬
vaş verenlerin en öh sallarında bulunuyorlar. Bir kısmı siyasal gö¬
rüş ve inançlarından ötürü Beşikçi'nin yattığı cezaevlerinde Beşikçi'den önce yattılar. Bir kısmı işkencelerden de geçti.
Bu insanları, '/r/(Ç///ğ/n ve sömürgeciliğin en has /s/m/er/' olarak
suçlamak haksızlığın da ötesinde bir insatsızlık ve açıkça bir hedet
saptırmasıdır.
Bunlar değilse bir 'ırkçılıkparonayası'ö\r\
Sayın Beşikçi, Kürtler konusundaki yakın tarihteki olaylan da
inceliyor ve olaylara yepyeni yorumlar getiriyor. Bu yorumlardan bi¬
ri Kürt ayaklanmaları ile ilgilidir.
(*)
Uğur Mumcu, GÖZLEM köşesi, 29.5.1991 günlü Cumhuriyet gazete¬
sindeki yazısı
122
Beşikçi şöyle yazıyor:
Gerçekten 20 yüzyılın ilk çeyreğinden beri Güney Kürdis¬
tan'daki ve Doğu Kürdistan'daki Kürt başkaldınlan hep İngiltere'nin
desteği ile bastırılmıştır. Şeyh Sait Kürt isyanında Kürtlere İngilizle¬
rin yardım ettiği büyük bir aldatmacadır. (Devletlerarası Sömürge
Kürdistan. S: 28)
Bu görüşe saygı duyarız.
Ancak bu görüşün tam tersinin de yine Beşikçi tarafından sa¬
vunulduğunu bilirsek, o zaman sorarız:
Siz de mi ırkçılığın ve sömürgeciliğin en has isimlerinden
misiniz?
Kürt kökenli okurlarımız inanamayacaklar, ama gerçek budur.
Açıyoruz ismail Beşikçi'nin 1970 yılında 'E' Yayınlan arasında
yayımlanan 'Doğu Anado/u'nunDüzen/'kitabını.
'
Sayfa 280... Beşikçi şöyle yazıyor:
Gerek 1. Dünya Savaşı'nda gerekse Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda Batı emperyalizminin Anadolu üzerindeki en önemli aksiyonlanndan biri Ermenistan ve Kürdistan hayallerinin gerçekleşmesiydi.
Sayfa 281... Beşikçi yazıyor:
... İngilizler, Doğu Anadolu'da kendi çıkarlarını öteki emper¬
yalist devletler aleyhine geliştirebilmek için fırsatlar kolluyorlardı. Bu
fırsatların en önemlileri Kürt aşiretlerindeki potansiyellerden ve yine
aşiretler arasındaki mezhep çatışmalarından yararlanarak meyda¬
na getirilecek karışıklıklardı.
Ne yapmış İngiltere? Yine Beşikçi'den öğreniyoruz. Şunu yap¬
mış:
... Bir kısım aşiretleri kendi emelleri uğruna tahrik etti. Nite¬
kim 10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması'nda bağımsız
Kürdistan kurulması fikri açıkça ortaya atılıyordu. (S. 282)
"Bağımsız Kürdistan yolundaki tahrikleri" ölyor Beşikçi, "ingiliz¬
ler yapmıştır ve bu kışkırtmalar cumhuriyetten sonra da devam et¬
miştir." Okuyalım:
Doğu isyanlarında emperyalizmin birinci derecede rol oyna¬
dığı şüphesizdir. İngiliz emperyalizminin 1. Dünya Savaşı'nda ve
Kurtuluş Savaşı'nda
Ortadoğu'daki tahrikleri özellikle (bağımsız
Kürdistan) kurulması yolundaki tahrikleri cumhuriyet kurulduktan
sonra da devam etmiştir. Bu tahrikler özellikle hilafetin kaldırılma¬
sından sonra hız kazanmıştır. Ömeğin 1925'te Şeyh Sait isyanının
patlak verdiği günlerde ingiliz silah fabrikalarından Şeyh Sait'e çe123
şitli silah kataloglannın gelmesi emperyalizmin bu konudaki çalış¬
malarını doğrulamaktadır. (S. 308)
Beşikçi'ye göre Şeyh Sait ayaklanması bir 'Kürt ayaklanması'
da değildir.
- ... Şurası da bir gerçektir ki Şeyh Sait hareketinin ulusal bir
niteliği sanıklığı kadar önemli değildir. (S. 31 2-3)
Beşikçi şu kanıdadır:
Emperyalizmin Ortadoğu'daki tahriki her zaman vardır. Ör¬
neğin 2. Dünya Savaşı sonunda Batı İran'da kurulan Mahabat Kürt
Cumhuriyeti emperyalizmin eseri olduğu gibi yıkılışı da onun eseri¬
dir. {S.313)
Türk, Kürt, Laz, Çerkeş, Arnavut-Boşnak, kökenlerimiz ne olur¬
sa olsun, hepimiz 'yurttaşlık bilinci' '\\e bu ülkeye bağlıyız. Türk-Kürt
ve Alevi-Sünni aynmlarını derinleştirmek kimlere yarıyor?
Bunun için de yakın tarihe bakmak yeter ve artar bile...
124
Ankara. 19 Hazhan 1991
Saym Uğur Mumcu,
29 Majns 1991 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yaymla¬
nan "Bir Aydın: Beşikçi" başhkh yazınızı okudum. Bu yazı
Üe ÜgiU olarak bazı konulan beUrtmek istiyorum.
"Doğu Anadolu'nun Düzeni.
Sosyo-Ekonorrük ve Etmk
Temeller" IslmU kitap. 1960'U yülan dikkate aldığımız zaman
önemü bü- çaUşmaydı.
gül
olarak yapılan
1971 5alında Kürdistan sorunuyla Ü-
duruşmalar,
bu
kitaptaki
düşüncelerin
hızla değişmesine neden oldu. Bu değişikliklerin nasü oluş¬
tuğunu, nasü yazıldığını.
1976 yıh Nisan ajanda. Komal ta¬
rafmdan yayınlanan "BÜlm Yöntemi" kltabınm Önsöz'ünde
beUrttün. Bu Önsöz bir özeleştüldü:. Benzer görüşler. 1989
yümda yayınlanan Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler AnsUdopedisI'nde
Anadolu'nun
de yâymlandı.(CÜt
Düzem'nin
Basma
7.
s.
2124-2125)
Gelenler"
başlıkh
"Doğu
yazınm
bir yerinde şöyle söylenmektedir:
"... Bu yazıda, "Doğu Anadolu'nun Düzeni, SosyoEkonomlk ve Etnik Temeller" kitabının değeri hakkın¬
da da kısaca birkaç şey söylemek İstiyorum. Bu ko¬
nuda, her şeyden önce 1971 Doğu Duruşmaları hakkın¬
da
bazı
şeyler
söylemem
gerekiyor.
Gerek
duruşmalar sürecinde, gerek sıkıyönetim tutukevinde
çeşitli kişilerle yaptığım konuşmalar Kürt sorunu hak¬
kındaki düşüncelerimi kökten değiştirdi. Aslında, ol¬
gular, olgusal ilişkiler aynıydı; değişen olaylara bakış
125
tarzıydı.
Olayları
ele
almada,
kavramada
kullanılan
yöntemlerdi. Bu süreçte, "Doğu Anadolu'nun Düzeni,
Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller" kitabında yazılı
olan pek çok şeyin yanlış olduğunu farkettim. Kitabın
içeriğiyle İlgili olarak katılmadığım konuların, görüşle¬
rin sayısı günden güne artıyordu. Bu, giderek içeriği¬
ni benimsemediğim bir kitap haline geldi. Bu düşün¬
cemi
İ976'da Komal Yayınları tarafından yayınlanan
"Bilim Yöntemi" kitabının önsözünde belirttim."
Görüldüğü gibi. 15-16 yü evvel yapılan bir özeleştiri söz
konusudur. Buna rağmen, o kitaptaki düşünceler söz konu¬
su edüerek benün. çelişki içmde olduğumu. "ırkçı" olduğu¬
mu belirtmek yanlış bir tutumdur. Bu çok açık. Saym Uğur
Mumcu.
Yazmızm İçeriğiyle ÜgiU olarak da bazı şeyler söylemem
gerekiyor.
Bülent
Ecevlt.
Prof.
Dr.
Mümtaz
Soysal.
Erdal
İnönü. Uğur Mumcu. İsmaü Cem. Prof. Dr. Toktamış Ateş
Türk ırkçıhğımn ve sömürgeciUğimn en has
elemanlandır.
Bu düşüncemi ajmen koruyorum.
Türkiye'de ÜericÜiğüı. ırkçüığa ve sömürgecüiğe karşı ol¬
mamn mihenk taşı Kürdistan
sorunuyla
ilgÜl düşüncedir.
Kürdistan somnu karşısında gösterüen tavır ve davranıştır.
Bu
İnsamann.
"Türkiye'de ırkçüığa ve
sömürgeciUğe karşı
savaş verenlerin en ön saflannda..." bulunduktan doğru de¬
ğüdü".
Güney Afrika'dakl ırk aynmı poUtikasma karşı çık¬
makla ırkçüığa ve sömürgecüiğe karşı çıkılmış olunamaz. Filistüılüerin
haklanm sa-vunarak.
Bulgaristan Türklerlnüı.
Batı
Tral^a
Türklerimn,
Kıbns Türklerüıüı Güney Kürdis¬
tan'daki Türkmenlerin haklanm savunarak, sadece buman
yaparak ırkçıhğa ve sömürgeciliğe karşı mücadele gerçekleş¬
tirilmiş sayüamaz. Türkiye'de ırkçılığa ve sömürgeciUğe karşı
olmamn. ırkçıhkla ve sömürgecüüde mücadele etmenin mi¬
henk taşı Kürdistan sorunu konusundaki tavır ve davramşlardır.
Yukanda sözü edÜen klşUer ve benzer kişüer ise Kürdis¬
tan'da yürütülen Türk ırkçıhğımn ve Türk sömürgecüiğüıüı
en hararetU
destekçileridir.
FiUstimUere.
devrimcüerine
yapmak,
Kürdistan somnunu görmezden,
126
selam
Vietnam ve
Amerika
göndermek,
sadece
Latüı
buman
duymazdan gel-
mek,
ırkçüığa ve
sömürgeciUğe
karşı mücadele
sayüamaz.
Kürdistan'daki Türk ırkçıUğım ve sömürgecüiğim yoğun büşekllde destekleyen kişüerüı, Vietnam'daki, FÜistüı'deki, Gü¬
ney Afrika'dakl,
mokratlara
Latm Amerika'dakl...
selam
göndermeleri,
devrimcilere ve
dayanışma
de¬
duygulanm
açüdamalan, ırkçüığa ve sömürgecüiğe karşı tavır ve davra¬
mş olarak değerlendü-Üemez. Çünkü bumann bü- risk içer¬
mesi falan söz konusu değüdir. Hiç kimse, hiçbir kumm bu
tür düşüncelere ve eylemlere karşı fatura falan uzatmıyor.
Çifte standartlı düşünceler ve çifte standartlı tavır ve davra¬
nış sergileyenlerin ırkçüığa ve sömürgeciliğe karşı mücadele
ettikleri kabul edüemez.
Hemen belirtmek gerekir ki, "ırkçüüc", "sömürgeclUk" si¬
yasal kavramlardır.
Bir künseye
"ırkçı",
"sömürgeci"
den¬
mekle onun siyasal düşencesüıüı ve, eylemimn mteUği anla-
tüımş
olmaktadır.
Bu
sözlerin
hakaret
kasti
taşımadığı
açüctır.
Kendi ulusu içm layık gördüğü haklan, başka bir ulus
için
layüc
görmeyen
kişiyi
"ırkçı"
olarak
değerlendirmek
mümkündür.
Kemalizm ırkçı ve sömürgeci bü" ideolojidir, Saym Uğur
Mumcu.
Kendisim
cezai
müeyyideler
uygulayarak
ayakta
tutmaya çalışmaktadır. Kemalizm bu bakımdan resmi İdeolojidü-. Kemalizm, kendisim bilimüı ka-vramlanyla eleştü-en-
lere ağır cezalar vermektedir. Kendisüıi öveıüere ise ödüUer
dağıtmaktadır. 18 Mayıs 1991 tarÜıU MiUiyet, Cumhuriyet gibi
gazeteler, bazı kişUerin, Türk devletüıi iyi tamttiklan için,
devlet
tarafından
ödüUendirildiklerim
haber
vermektedir.
Devlet tarafmdan ödüllendirilen buüısamar arasında profe¬
sörler, iş adamlan, gazetecüer vs. vardır. "Türkiye'de siste¬
matik bir işkence vardır. İşkence yapamar ödüUendirÜiyor.
İşkence yaparüar serbestçe dolaşıyor, işkence yapanlar terfi
ettiriliyor..." diyenlere, böyle yazanlara ceza veriUyor. "Tektük işkence olaylan olabilir. Bunlann sommlulan hakkında
dava açüıyor; işkence gerçek görülürse ceza veriUyor..." di¬
yenlere ise ödül veriliyor.
Eğer bir düşünce sistemi, kendisim, kendine dalkavuk¬
luk edenleri ödüUendü-erek, kendisüıi eleştirenleri ise ceza¬
landırarak komyorsa, o düşüncenüı çağdaşlığından söz edi127
lemez. O katı bü- ideolojidü". KemaUzm tam anlamıyla böyle
bü- İdeolojidir, resmi ideolojidir.
Saym Uğur Mumcu,
KemaUstler, yümlncl yüzyılm Ük çeyreğüıde İngüiz em-
peıyallznüyle ve Fransız emperyaUzmtyle IşbtrUğl ve güçbirli¬
ği yaparak
Kürdistan'm bölünmesim,
parçalanmasını ve
paylaşümasım sağlamışlardır. Kürt ulusu, Kemalistlerin, zamamn en güçlü. emperyaUst ve sömürgeci devletleriyle yaptıklan işbirliği ve güçbü-liği sonucu bölünmüş, parçalanmış
ve paylaşümış bü- ulustur. Böl-yönet poUtlkası elbette em-
peıyaUzmln ve sömürgeciliğin poUtikasıdır. Fakat. Kürdis¬
tan'da Kürtlere uygulanan poUtÜca.
yönet politikası değüdü".
klasik amamıyla böl-
"Böl-yönet ve yoket" politücasıdır.
Çünkü. Kürdistan'ı bölmenin, parçalamamn amacı, paylaşmamn amacı. Kürt künUğüıl ve Kürdistan künliğüıi yoketmektlr.
1915-1925 yıUan arasmda. Kürdistan üzerinde acımasız
bir empeıyaUst bölüşüm mücadelesi sürdürülmüştür. Ke¬
maUstler. emperyalist bölüşüm mücadelesinüı en başta ge¬
len aktörlerinden biridü*.
İşte bunun içüı Türklye'mn bü-
Kürdistan'ı vardır; Irak'm bü" Kürdistan'ı vardır; Suriye'nm
bir Kürdistan'ı vardır. Kürdistan'm önemli bir parçası da 17.
yû:^üm ortalanndan itibaren İran'm bir sömürgesi dum-
muridadır.
Fakat
Kürtlerin
Kürdistan'ı
yoktur.
KürÜerin
ulusal ve demokratüc haklan içüı başlattüdan bütün müca¬
deleler. emperyaUst devletler ve omann Ortadoğu'daki yerU
Işbü-lÜcçUeri tarafmdan. müşterek ideolojik. poUtlk ve askeri
eylemlerle, kama bastınkmştır. kama boğulmuştur. Bütün
bunlara rağmen. Kemalist ideoloji -ve KemaUsüer. kendüerim. anti-emperyalist. anti-sömürgeci bir siyasal akım olarak
ifade etmektedü-ler. Doğu'nun ezüen uluslanna. dünyadaki
bütün mazlum uluslara. Mustafa Kemal önderliğindeki Ke¬
maUst hareketüı önderlüc ettiğüıl iddia etmektedirler. Kema¬
list hareketm. sömürge ülkelerin kurtuluştan yolunda ışüc
olduğunu vurgulamaktadırlar, ulusal kurtuluştan içüı oma¬
ra Üham kaynağı olduğunu beUrtmektedü"ler. Bunlar nasü
söylenebümektedir?
Bu
olgulardan ve olgusal süreçlerden birincisi somut
gerçeklerdü-. Yaşanmıştır. İkinciler ise ideolojik gerçeklerdü-.
128
Türk devleti cezai yaptırımlar da uygulayarak kitlelerin bu
düşüncelere inanmasını ve buna uygun tavır ve da-vramşlarda
bulunmasım
övemere.
sağlamaya
bunlarm
tek
çahşmaktadır.
gerçek
olduğunu
Bu
görüşleri
söyleyemere
ise.
maddi ve manevi ödüUer dağıtmaktadır.
Türk basmı Kürdistan somnu karşısmda MiUi İstihba¬
rat Teşkilatı'nm bir şubesi gibi çalışmaktadır. MİT'in istedik¬
leri şeyleri yazmaktadır. MİT'in yazümasmı istemediği konu¬
lara,
haberlere
hiç
dokunmamaktadır.
Gümük
basm
bu
doğmltuda çalışmaktadır. Gümük basım, sağ basm-sol basmdiye ayırmanm anlamı da yoktur. Kürdistan sorunu ko¬
nusunda hepsi de hemen hemen aynı düşüncededirler. Aynı
tavu" ve davranıştan sergilemektedirler.
Bu bakımdan Türk
basmı Dördüncü Ku-vvet falan değüdir. Polisin ve jandamıanm itibarsız bir yardımcısıdır. Polis değneği gibi, polis copu
gibi.
Değnek,
cop polise ne kadar yardımcı oluyorsa, Türk
basmmm polise yardımını da ajmı çerçevede değerlendirmek
gerekir. Kuşkusuz, basmm yardımı çok daha kapsamlı, çok
daha önemlidir. Polis kendi kendine ijd bir insandır; ünifor¬
masıyla,
düşüncesiyle,
polisleşen
basm
mümkün değüdir.
endişeleriyle
mensupları
için
iyi bir insandır.
ajmı
şeyleri
Fakat
söylemek
Görevi başındaki polisin iyi bir insan ol¬
duğu söylenebilir, fakat polisleşen basm mensuplan çirkin¬
leşmektedir. Bunlarm sayılan da o kadar çoktur ki...
24 Kasım 1989'da, Yüksekova'nın Sate Köyü'nde, çocuk,
kadm, ihtiyar, otuza yakm Kürt inşam katledüdi. Türk tele¬
vizyonu
bu
haberi,
"...
teröristler,
kadm
çocuk
demeden,
yaşlı- ihtiyar demeden otuz vatandaşımızı katletti..." diye ver¬
di. Ertesi günü, yazarlar, gazetecüer, gazeteler, PKK'ya karşı
ajTU suçlamaları dile getiren yazılar yazdüar.
Siz de yazdı¬
nız, Saym Uğur Mumcu. PKK'yı ağır bir şekilde suçladmız.
Halbuki, birkaç gün sonra, bu katliamm, PKK kılığına gir¬
miş Türk GüvenUk Güçleri tarafmdan işlendiği açüc bir şe¬
küde ortaya çıktı. Fakat hiçbir gazete, hiçbir basm mensubu
özeleştiri yapmadı. Devletin bu cinayetine karşı en ufak bü"
eleştiride bulunmadı.
Siz de özeleştiri yapan,
devleti eleşti¬
ren bir yazı yaymlamadmız. Onun içüı biz diyomz ki, Türk
basmı, MüU İstihbarat TeşkÜatı'nm bir şubesi gibi çalışmak¬
tadır. MiUi İstihbarat Teşküatı ne isterse onu yazmaktadır.
Yazümasmı istemediği konulara hiç dokunmamaktadır.
129
10 Ağustos
1990'da
Şımak'a
bağh
Gere
köyünde
benzer bir katliam yaşandı. Türk televizyonu yüıe,
yine
PKK'ya
karşı, gerülalara karşı benzer suçlamalar yaptı. Ertesi gün.
gazeteler, köşe yazarlan; PKK'jn suçlayan, yerden yere vuran
yazüar yayınladüar.
siz de yaymladmız.
"... Teröristler, ka-
dm-çocuk demeden. yaşh-İhtlyar demeden 30 vatandaşımızı
katletti..." Halbuki birkaç gün içinde. Kürt halkma karşı bu
scykmmı gerçekleştiremerin de PKK kılığına girmiş Türk gü¬
venlik güçleri olduğu açık bir şeküde ortaya çıktı. Gazeteler,
köşe yazarlan,
Sık sık
devleti
yine
özeleştiri yapma
gereğüıl
duymadılar.
bu tür cinayetler işleyen, soykırımlar gerçekleştiren
eleştirmek gereğim
duymadüar.
duymadınız Sajon Uğur Mumcu.
Siz
Soykırım,
de
bu
ihtiyacı
cinayet,
devlet
tarafından İşlenince hakh mı oluyor? Yalan-yamış bir şekil¬
de, ön yargüarla, PKK'yı, gerülalan eleştirenler, devletin ger¬
çek soykınmlan,
yorlar?
Bu
tür
katUamlan karşısında
bir
sessiz
kalma,
neden sessiz kalı¬
cinayetleri,
soykınmlan
onaylamak amaımna gelmiyor mu? Türk basmmm bu tavır,
ve davramşmdan devlet daha büjrük bir güç ve cüret almaz
mı?
1980'U
yıUarda.
Diyarbakır
Askeri
tutukevüıdft.
"Tür¬
küm Mutluyum" demedikleri. Kürt kimliklerim savunduklan
içüı.
40'm üzerinde Kürt İnsanı işkencelerle
cinayetleri işleyenler KemaUsüer idi.
katledüdi.
Bu
Bu ırkçı ve sömürgeci
görevUlerin Kemalist olduklarmdan hiç kuşku duymuyoruz.
Türk'e has ırkçılık böyle oluyor.
Sayın Uğur Mumcu.
Kürt
klmhğim ve Kürdistan küıülğüıi inkâr etmek, Kürtlere işken¬
ceyle, baskıyla, zulümle Türk diUm. Türk kültürünü, Türk
kimUğim dayatmak...
1980'll
yıUarda,
Diyarbakır
Sıkıyönetün
Tutukevl'nde
Kürt insamanna karşı bu cinayetlerin Işlendlğimn,
bunun
bir devlet politikası olar£ik sürdürüldüğünün Türk basmı ta¬
rafmdan bUlnmemesI mümkün değüdir. Fakat Türk basmımn bu konularla ÜglU olarak, benzer konularla llgÜI olarak
en küçük bir haber vermediğini, küçük bir ima bile yapma¬
dığım çok yakından blUyomz. Ama her fırsatta, Kürt insan¬
larım
eleştirdiklerim,
üısaman
sürekU
suçladıklannı,
devrüncl ve
olarak suçladıklarını
demokrat
da yakmdan bülyo¬
ruz. İşte Kürt insanlanna yönelik soykırımlar, katliamlar,
130
Türk basımmn benzer tavır ve davramşlanndan cesaret ala¬
rak sürdürülmüştür.
Bu cüıayetleri, kaüiamlan işleyenler,
ırkçı ve sömürgeci KemaUsüer, Türk basımmn kendüerüıi,
en ufak bir şekilde eleştiremeyeceklerini biUyorlardı. KatU¬
amlar böyle bir rahaüüc içinde sürdürülmüştür. Cinayetleri¬
nin basın tarafmdan duyurulacağım, eleştirileceğüıi, suçla¬
nacağım, hesabmm sorulacağmı bUen bir görevli, bu kadar
rahat davranabiUr mi? Türk basım Kürdistan konusunda
hep. MUU İstihbarat Teşküatı'mn yazümasmı istediği yazüan
yazmıştır.
muştur.
MİT'in duyumlmasmı istediği haberleri duyur¬
MİT'üı
duyulmasım
istemediği
haberler,
yazüar,
Türk basımnda yer almamıştir.
Sizin
o yıUardaki yazılarmızı
da
hiç
unutmadık Sayın
Uğur Mumcu. Hep Kürtleri, Kürt insanlarmı, devrimcileri ve
demokrattan
suçladınız.
suçlardınız.
Gazeteci
Kürtleri
Zeki
her
Saral'm
fırsatta
şovemude
"Kalemlerin
İhaneti"
(Yurt Kitap-Yaym, Ankara, 1991) kitabında belüttiği gibi, siz
de askerlere, "kolay gelsin, bizden de bir istediğiniz var mı?
Sizlere ne tür yardımımız dokunabilir?" tavn içindeydiniz.
Kaüiamlan bir devlet poUtücası olarak sürdüremert hiç eleş¬
tirmemek,
hep
cinayetlerin,
soykınmiarm
hedefi
olanlan
, suçlamak böyle bir sonuç doğurmaz mı?
Yazüannızda Kürtleri şovenlikle suçluyorsunuz. Bu gö¬
revi
her fırsatta yerine getirmeye
çalışıyorsunuz.
Kürtleri,
ulusal kimliklerine sahip çıkmaya başladıktan için, Kürdis¬
tan'da sürdürülen Türk ırkçüığmı ve sömürgecüiğüıl protes¬
to etmeye başladıktan için şovemikle, ırkçıUk yapmakla suç¬
luyorsunuz.
Bü"
gazeteci,
bir
yazar,
toplumun
somut
koşulanna böylesine aykın bü" düşünceyi, sürekli olarak na¬
sü seslendirebiUr? Kürtler şimdiye kadar, ne söylemişler, ne
yapmışlar, ne yazmışlar da siz onlan ırkçıUk yapmakla, şo¬
ven
olmakla
suçluyorsunuz?
"Bir Kürt
Dünyaya
Bedeldir"
mi demişler? "Kürt Yüksel, Yüksekliğüı Semn İçin Hududu
Yoktur" mu demişler? "Kürt, Öğün, Çahş, Güven" mi demiş¬
ler, "Ne Mutlu Kürdüm Diyene!" mi demişler? Kürtler ne de¬
mişler,
ne yazmışlar,
ne
yapmışlar
da
siz
omari
şovenlik
yapmakla, ırkçıUk yapmakla suçluyorsunuz?
Binblr türlü baskı ve zulüm altmda bulunan Kürtlerin
buman söyleyemeyeceği besbeUldlr. Türk ırkçüığı ve sömûr-
131
gecüiğl ve Türk kültür emperyalizmi karşısmda kalan Kürt¬
lerin; Araplann, Farslann ırkçüığı ve sömürgecüiği ve kültür
emperyalizmi karşısmda kalan Kürtlerin bunlan söyleyeme¬
yecekleri açıktır. Kürtler künUk mücadelesi yapıyorlar. Irkçı,
sömürgeci ve emperyaUst baskılar karşısmda Kürt diUm ve
Kürt kültürünü kommaya çalışıyorlar. KemaUsüer ise, bun¬
lan ırkçüüc ve şovenlik olarak değerlendirtyorlar. Sizler ırkçı¬
lığı ve şovenUği hep yanhş yerlerde anyorsunuz. Sayın Uğur
Mumcu. Gerçek ırkçüığı ve sömürgecüiği dikkatlerden uzak
tutuyorsunuz, gizUyorsunuz, zaman zaman alkışUyorsunuz.
Irkçı ve sömürgeci uygulamalan protesto eden, bumara kar¬
şı varhk mücadelesi yapan, onur mücadelesi yapan Kürtleri
ise, ırkçı olmakla, şoven oknakla suçluyorsunuz. Buradaki
çelişik düşünce, tavır ve davramş elbette çözümlenmelidü-.
İşte Türk basmmm MiUl İstüıbarat Teşkllatı'yla iUşkisim bu
noktada da görmek mümkündür. Türk basmı MÜU İstihba¬
rat Teşküatı'mn bü" şubesi gibi çalışmaktadır. MüU İstihba¬
rat Teşküatı
se
ne istediyse onu yazmışlardır, neleri istemediy-
onlara hiç
cebüıde
dokunmamışlardır.
MİT'üı
kartimn
olması
Bu
süreçte gazetecüerin
hiç
gerekmiyor.
Herkes
MİT'üı ne istedlğüıi ne istemediğim gayet güzel biliyor ve ona
göre tavır ve davramş sergiliyor.
Kürt klmUklerine Aoırgulama yapan Kürtlerin.
ırkçı ve
şoven olarak suçlanmalan. aşağüan^ıalan MİT'in bir poUti¬
kasıdır. Böylece. Kürtlerin genç kuşaklan arasmda. devı-ün-
cl ve demokrat Kürtler arasmda Kürt kimUğine vurgulama
yapma sürecimn yavaşlayacağı düşünüUnektedir. Bunun gi¬
bi. Bulgaristan'da isimleri değlşthüen Türkler konusunda,
çok haber, çok yomm, çok yazı yaymlanmasım da yine bu
çerçeve
içüıde
değerlendirmek gerekir.
Bulgaristan'daki
Türklerin
Isünlerim
Bu
poUtika gereği,
değiştiren,
Türkleri
Bulgarlaştırmaya çalışan Bulgar hükümeti ırkçı, sömürgeci
ve emperyalist ohnakla suçlanmıştır. Profesörler, gazetecüer,
yazarlar, düı adamlan, politikacüar, sporcular, işçi kuruluşlan vs. hep böyle şeyler yazmışlardır. Bu yazılan unutmak
mümkün
değüdü-.
Buradaki
çüte
uzak tutmak da mümkün değüdir.
standardı
dikkatierden
Bulgaristan'da isimleri
değiştirilen Türkler konusunda ağıtiar yakmak, fakat Kürt¬
lerin isünleri dahü. künlüderüıl tamamen yok etmek içüı her
türlü tedbül düşünmek ve yürürlüğe koymak, elbette çUle
132-
standarüı bü" düşüncedir, çÜle standarth bü" tavır ve davranıştir.
Kürtlerin ırkçüüc yapmadıktan şoven olmadıktan besbel¬
lidir. Zaten ezilen uluslann ırkçüığı ve şovemiği olmaz. Öte
yandan ezüen uluslann müUyetçiÜğim de farkh bü: açıdan
değerlendümek gerekir. Bütün bumar büüımektedü-. En çok
büinen şeylerden biri de, "Ne Mutlu Türküm Diyene". "Bü-
Türk Dünyaya Bedeldir", "Türk Öğün, Çalış, Güven." "Yük¬
sel Türk. Yüksekliğin Senüı İçüı Hududu Yoktur" gibi slogamandır. Bu sloganlarm ırkçı bü: içerik taşıdüdan açıktır.
Yukanda beUrtÜdi.
tutukevinde,
Kürt
1980'U yularda.
insamanna,
"Ne
Diyarbakır sıkıyönetün
Mutlu Türküm",
"Tür¬
küm Mutluyum" demeleri için akla hayale gelmez basküar
yapüdı. Kürt kimliğini yok etmek içüı binbir türlü zulüm ya-
püdı. İnsanlar aç bıraküdı, susuz bırakıldı. Kürt insanlanna
bok yedirildi. Kürt insanlan bok çukurlanna atüdı. Kürt üısamanna binbir türlü
hakaretler yapüdı.
Esas ırkçüüc bu¬
dur. Kürdistan'daki Türk ırkçüığı, dünyada bü" eşi daha bu¬
lunmaz bir ırkçüüctır. Kürt kimliğim ve Kürdistan künliğüıi
inkâr etmekte, KürÜere devlet terörünü de kullanarak Türk
düini, Türk kültürünü, Türk kimliğim dayatmaktadır. "Tür¬
küm Mutluyum" demedikleri için, 40'm üzerinde Kürt üısam
işkencelerle yok edilmiştir,
kaüedümiştir.
yum", "Kahrolsun Apocular",
leri
için
cezaevi
dışında
"Türküm Mutlu¬
"Kahrolsun KürÜer" demedik¬
gözetim
merkezlerinde
kaüedüen
Kürt insanlarmm sayısı ise yüzleri aşmaktadır, büüeri bul¬
maktadır. İşte esas ırkçüüc budur. Bu ırkçüığı, bu sömürge¬
cüiği, bu vahşeti gözlerden uzak tutmak, insanlarm bilincine
çarpmasım ömemeye çalışmak, ancak KemaUsüere has bir
beceri olmalıdır.
Irkçıhğı her zaman. Güney Afrika'da görüldüğü gibi kah¬
vehanelerin
ayrüması,
otellerin,
lokantalann,
slnemalarm,
plajlann aynlması, yerleşim bölgelerimn ayrılması vs. olarak
değerlendirmemek
gerekir.
Kürt
Kürdistan
künliğüıi
ve
Türk
ırkçıhğı
kimUğim
da
yok
böyle
oluyor.
etmek,
onlara.
Türk diUm. Türk kültürünü, Türk kimliğim dayatmak.
Bu
elbette Kürt olan her şeyi horlamak, küçümsemek aşağüa¬
mak, Türk olan her şe>'i ise, yüceltmek amamma gelmekte¬
dir. Irkçüığm böylesi, sadece Türklerde. KemalisÜerde görü¬
lebilen bir olaydır.
133
Kemalistlerin Kürt sorunu konusunda ortak bir düşün¬
celeri vardır.
Herkes
KemaUsüere
istediği
"Doğulu
mesleğe
göre.
Türkiye'de
girebüir.
vatandaşlar"da
da
subay
o
herkes
meslekte
olanlar,
eşittü".
yükselebüir.
general
olanlar
vardır. "Doğulu vatandaşlar" da vali, yargıç, profesör olabilü:. Türkiye'de yaşayan herkes eşittir, aynm-gaynm yapümamaktadır.
hatta
"Doğulu vatandaşlar"
Cumhurbaşkam
olabilir.
da miUetvekÜi,
Türkiye'de
Başbakan,
herkes
eşittü".
Herkes her türlü haktan yararlanabiUr. Devlet kademelerin¬
de görev alabilir, jnikselebüir... vs. Bu düşünceye, gazeteci¬
lerden devlet yöneticilerine, profesörlerden din adamlanna,
sporculardan
sanatçüara,
yazarlara,
solculardan
sağcılara
kadar, hemen hemen bütün Türklerde rastlamak mümkün¬
dür. Halbuki, bu, sadece, Türk'e has bir eşitlüc, Türk'e has
bir demokrasi amajaşıdır.
Çünkü böyle bir eşitlik amayışi-
nm önemli bir koşulu vardır. Bu da Kürtlerin kendi ulusal
kimliklerim, Kürt kimliklerim üıkâr etmeleridir. Türkleşme¬
leridir, bu kadan da yeterU değüdir. Kürdüm diyen kişilerle,
Kürtlerin
ve
Kürdistan'm
mücadele etmesi,
haklan
için
çabalayan
klşüerle
en azından onlan Türk Devleti'ne ihbar
etmesi de gerekir. Kürt kökenUler üe Türklerin eşitUği ancak
böyle
sağlanabüü:.
"EşlÜüc"
prensibimn,
demokrasinin
en
önemli koşulu olduğu kuşkusuzdur. TBMM'nde mületvekll-
lerinin yaptığı yemin önemli bir örnektir. Fakat eşitlik prensibimn böyle bir koşula bağlanması, ulusal kimUğin inkân
koşuluna bağlanması, prensibin özünü yok etmektir. Böyle
bir koşul, inkâr koşulu, prensibi, tamamen ortadan kaldır¬
maktadır. Türkiye'de anayasa profesörleri büe böyle düşün¬
mektedir. Buysa şaşırtıcıdır. Bu aym zamanda Kemalist ide¬
olojimn,
resmi
ideolojinin
kötürümleştirdlğini,
profesörlerin
zihimerini
nasıl
beyimerini nasü körelttiğini de göster¬
mektedir.
Halbuki, Bulgaristan'daki Türkler konusunda, yukandci
sözü
edüen
kategoriler,
hiç
de
böyle
düşünmüyorlardı.
Bulgaristan'da Türk kökenU bazı insanlar, Türk kimliğini in
kâr ediyorlar,
Bulgar olduklanm söylüyorlardı.
verilen Bulgar isinüerine hiç itiraz etmiyorlardı.
sanlar
gerek
Bulgaristan
Komünist
Partisi
KendilerineBu tür in¬
içinde,
Bulgaristan devlet yönetiminde görev alabüiyorlardı.
lerinde yükselme
134
olanaklanna
sahiptüer.
Böyle
bir
gerek
Görev¬
süreci
Türk basmmm, Kemalist yazarlann nasü değerlendü-dUderini de yakmdan büiyomz. Türk basım, yazarlar, kendi kim¬
lüderim üıkâr eden,
bunun İçinde
Bulgaristan Komümst
Partisi içüıde ve Bulgaristan Devlet yönetiminde görev alabi¬
len Türkleri "haüı" olarak mteUyordu. ÖzeUÜde bu tür dta
adamlanna karşı büyük bir tepki duyuyordu. İkinci olarak
da böyle bü- süreci yani ulusal ihanet sürecüü dayattığı içta,
Bulgaristan hükümeti ırkçı, sömürgeci ve empeıyaUst ol¬
makla, çağdışı olmakla suçlamyordu. Bulgaristan hüküme¬
tüün eşiülk prensibüıe hiç riayet etmediğme önemU bü- vur¬
gulama yapılıyordu. Türk basım, yazarlar, Türk profesörleri,
Türk düı adamlan, Türk siyasal partilertıün yöneticüeri, işçi
kumluşlan, sporcular vs. de böyle düşünüyorlardı. Burada¬
ki çifte standardı görmemek mümkün değUdlr. Çifte satandart demokratüc düşünceyi, demokratik tavır ve davramşı
çürütür. İdeolojiler hep çüte satandarth düşünceler, çüte satandarth tavır ve da-vT-amşlar üretülr. Kemalist ideoloji çüte
standartlı
düşünceler
üretmiştir.
Çüte
standartlı tavır ve
davranışlar üretmiştü". Anayasa profesörlerimn bÜe bejrüılerim
çürütmesi,
kötürümleştirmesi,
yüreklerim
bağlaması
hüzün verici bü" dummdur. Eğer bü- profesör Bulgarlaşan,
Bulgarlaştığı için de Komünist Partisi içüıde ve Bulgaristan
devlet kademelerinde yükselebilen Türkleri ulusal ÜıaneÜe
suçluyorsa, Kürtlerin benzer süreçlerim ise alkışhyorsa, bu
süreci teşvik ediyorsa...
böyle bir ortamda büünl üretmek
mümkün değildir. Bu durumda resmi ideolojiyi savunamara, bu ideolojimn haklüığım vurgulayamara ödüUer verülr.
Maddi ve manevi ödüller hiç esirgenmez.
Resmi ideolojiyi
eleştiremere ise cezalar verüü". Hapis cezalan para cezalan
hiç eksüc oUnaz. İşte biUmüı ve sanatm geUşmesim engelle¬
yen en önemli süreç budur.
Yukarıda Kürtlerüı, "Bü" Kürt Dünyaya Bedeldü"", "Kürt
Öğün, Çalış Güven", "Yüksel Kürt, Yüksekliğüı Semn İçin
Hududu Yoktur", "Ne MuÜu Kürdüm Diyene" gibi sloganlan
kullanamayacağım, böyle şeyler yazamayacağmı, seslendiremeyeceğüıi vs. belültik. Bir an Içül bazı Kürtlerin de böyle
şeyler söylemeye başladıklarmı düşündün.
Bunu,
sadece,
onu söyleyen üısanlarm bir duygusu olarak değerlendirmek
gerekir. Karşı karşıya bulunduğu ırkçı ve sömürgeci basküa¬
ra
karşı
bir
tepki
olarak
değerlendirmek gerekü-.
Çünkü
135
Kürtler bu duygulanm hayata geçirebüecek mekanizmalara
sahip değüdirler. Türkler benzer düşüncelerim, duygulanm
kamu yönetünüıi kullanarak hayata geçiriyor. Cumhurbaşkanmdan kaymakama, köy muhtanna kadar üıen idari mekanizmamn içmde bütün bü-ünler benzer düşünceleri haya¬
ta
geçirmek
için
yoğun
bir
çaba
sarfediyor.
Başbakan,
bakanlar, vaU, genel müdürler bu süreçte çok etküi görevler
alıyorlar.
Türk eğitün sistemi,
ana
okulundan üniversüeye
kadar bu sloganlarm hayata geçirümesi için seferber edü¬
mlş. Bütün kamu büıalannm giriş kapılarmda, "Ne Mutlu
Türküm Diyene" yazüan var. Türk siyasal partüeri, Türk din
kummlan, Türk işçi kuruluşlan bu sloganları, benzer solganları hayata geçirmek içüı yoğun bir çaba sarfediyor. Tür¬
kiye Büyük MiUet MecUsi aym doğmUuda çalışıyor. Bütün
bumann ötesinde Türk basmı üniversiteler, yazarlar, bu slo¬
ganlar doğrultusunda seferber olmuşlar.
Devletin zorlayıcı
baskı araçtan yine bu sloganlarm hayata geçmesi içüı çaba
harcıyorlar. Polis, Jandarma, ordu, binlerce hapishane, mah¬
keme... Kürt insanlarmı bu doğmltuda eğitmeye çalışıyorlar.
Kürdistan'da, Sömürge Kürdistan'da bütün dağ yamaçlarma
bu slogamar yazümış...
Kürtler bu olanaklarm hangilerine
sahip? Kürtlerüı büılerce hapishanesi mi var? Asüıülasyonu
gerçekleştümek içüı kurulmuş yüzlerce radyo ve televizyon
istasyonu mu var? Asünüasyona, Türklerin, Araplarm, Fars¬
lann asünilasyonuna yönelüc binlerce okuUan mı var? Türk¬
lerin Kürt olduğunu ispat etmeye çalışan profesörler mi ye¬
tiştirmişler?
Bu
konular
içüı
ümversiteler mi
kurmuşlar?
Kürtlerin bu tür olanaklara sahip olmadüdan herkes tara¬
fmdan bilinmektedir.
Bu
çok
açıktır
Saym
Uğur
Mumcu.
Dolayısıyla Kürtler bu tür duygularmı hayata geçirebilecek
olanaklara sahip değüdü".
Bu bakımdan, bü" an için, bazı
Kürtlerin de benzer solgaman seslendümeye başladüdanm
varsaysak büe bumar sadece duygular olarak kalacaktır.
Kürdistan somnu konusunda Türk ümversit eleri de ay¬
nı Türk basım gibi çalışmaktadır. Kürdistan somnu konu¬
sunda
Türk
maktadır.
ümversiteleri
Müi
İstihbarat
büün
kuruluşlan
Teşküatı'mn
bü-
gibi
çalışma¬
bürosu
gibi
çahşmaktadıı . MüU İstüıbarat TeşkÜatı'nm incelenmesüıi is¬
temediği konulara hiç dokunmamaktadır. Yazılmasım istedi¬
ği
136
konular
üstündeyse
coşkuyla
çahşmaktadır.
KürÜerin
Türklüğü konusunda yapılan çalışmalar bu tür çalışmalar¬
dır. Kürdistan'm neden bölündüğü, parçalandığı ve paylaşü-
dığı,
Kürt
ulusuna
neden
böl-yönet
politikası
uygulandığı
konusu, Türk üniversitesimn, Türk profesörlerimn ügi alanı
dışmda kalan konulardır. Polis kendi kendine iyi bir insan¬
dır. Düşüncesiyle, ideolojisiyle, tavır Ve davramşlanyla, üm-
formasıyla iyi bir insandır.
Böyle olduğu
söylenebilir. Ama
polisleşen profesörler için aynı kanıyı üeri sürmek mümkün
değildir.
Polisleşen
profesörier
çirkimeşmektedlr.
Bunlann
sajnsı da o kadar çoktur kil. .
Toplumsal
ve
siyasal
mücadelede
cezaevleri kuşkusuz
önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Cezaevlerinde
kalamann
bu
mücadelede
önemli
katküan
olduğu
kabul
edüir. Fakat bu herzaman ve her yerde çok önemli ve sağlık¬
lı bir gösterge değildir. Bülent Ecevit'in ise. ceza çektiği, zin¬
danlarda çürüdüğü
aylık cezalanm,
anlayışı komiktir.
hep
"zindamarda
Bülent Ecevlt
çürüme"
amajaşı
iki-üç
içinde
anlatmıştır. "Zmdamarda çürüme "terini amata anlata bitirememiştir. Pek çok gazeteciye anlatmıştır. Çeşitli gazetelerde
anlatmıştır. Biz bu anlatımlan ahlâki normlara aykırı bulu¬
yoruz. Bu anlatımlardan utanç duyuyoruz. Çok açık... Çün¬
kü Bülent Ecevit'in cezaevine konulduğu sıralarda, Kürdis¬
tan'da
insamar
kimliklerini
"Türküm
sa-vunduklan
Mutlujmm"
için
demedikleri,
işkenceyle
Kürt
öldürülüyorlardı.
Metris'te, Mamak'ta genç insanlar, devrimciler, demokratlar,
işkencelerle
kaüedüdüer.
Biz
Kürdistan'da
uygulanan
bu
ırkçı ve sömürgeci poUtikanm en yoğun destekçüerinin ve iş-
bü"likçilerimn Bülent Ecevlt gibi politikacılar olduğunu çok
yakmdan bülyoruz.
lanm
Bülent
Metris'teki, Mamak'taki şiddet politika¬
destekleyemer
Ecevit'in
de
Kürt
Bülent
insanları
Ecevlt
gibi
işkencelerle
politikacılardı.
kaÜediUrken,
Mertris'te ve Mamak'ta katliamlar yapıUrken hiç sesi çıkma¬
mıştır.
Bu
kaüiamlan
görmezden
duymazdan
geknlştir.
Genç insamann analarmm babalarmm feryaüanm görmez¬
den duymazdan gelmiştir. Ama kendisimn iki-üç aylık cezae-vi misafirliklerim
latmaktadır.
"zindanlarda çürüme" yakmmasıy4a
cn-
Böyle bir tavn ahlâki normlarla bağdaştırmak
mümkün değüdir. İşte bu bakımlardan Türk siyaseti korkak
ve dalkavuk olduğu gibi ahlâki normlardan da uzaktır. Ahlâ¬
ki normlan hiçe saymaktadır.
137
Saym Uğur Mumcu,
Bülent Ecevlt, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkamy-
ken "HaUdara Özgürlük" sloganma şlddeüe karşı çıkmıştır.
PoUs gibi, mltmglerde bu solganlan atan gençlerle mücadele
ettiğini
yakmdan
hatırlıyoruz.
Bülent
Ecevlt
o
zamaıüar,
Türkiye'de hEÜklar olduğunu söylemenin, Kürtlerden, Kürt¬
çe'den söz etmerün düşünce özgürlüğü kapsamma girmedi¬
ğim,
bumann
adi
suç
olarak değerlendirümesi gerektiğim
söylüyordu. "... Halklara Özgürlük sloganlarma karşı çıktık,
ısrarlara karşı çıktık, pek çok Doğu üüıde oylarımızın arttığı¬
nı gördük..." diyordu.
Halklara Özgürlük sloganlanna her
zaman karşı olduklanm vurguluyordu. "Halklara Özgürlük
diyemerin bummanm yere sürttük..." diyordu. Bülent Ece¬
vlt söylediklerini kuşkusuz yerine getirdi.
1977 seçimlerinde
Türkiye genelinde % 42 'ye yakm oy aldı. Fakat 12 Eylül as¬
keri darbesiyle birlikte bir çırpıda görevinden uzaklaştinldı.
Cumhuriyet
Halk Partisi
öteki
partüerle
birlikte
kapatıldı.
Bülent Ecevlt öteki parti liderleriyle birlücte gözaltma alındı.
Halbuki iki büyük partimn arkasmda en az onar milyon oy
vardı. Bu oylarm hakkı hukuku neden savunulmadı? Türk
siyaseti korkak ve dalkavuktur. Türk siyaseti Türk ordusu
karşısında açması bir acizlik ve zavalhhk içindedir. On mil¬
yonu aşkm oyun hakkını hukukunu savunmamaktadır, savunamamaktadır.
Bülent Ecevlt, "Halklara Özgürlük slogamanna karşı ol¬
duk, oylarımız artti..." diyor. Sormak gerekir: % 42 değü de
daha yüksek oranda oy alsaydı, askeri darbeye karşı dlrene-
blUr miydi? Söylediği gibi bazı Kürdistan şehirlerinde değü,
bütün
Kürdistan'da
oylan
artsaydı
askeri
darbelere
karşı
mücadele edebüir miydi? Bu ö-vünmelerin hepsi boştur. Bu
tür övünmelerin hiçbiri Türk siyasetüıin korkaklığmı ve dal¬
kavukluğunu gizleyemez. "Halklara Özgürlük diyenlerin bu¬
runlarım yere
darbelerde
sürttük"
kendi
diye
burnunun
övünen
yere
Bülent
Ecevlt
sürtülmesim
askeri
önleyebildi
mi? Partisiıün arkasında en az on müyon oy desteği vardı.
Bu oy desteği Bülent Ecevit'l mahkemeye yalnız gidip gelmesme, dimeyicisiz yargüanmasma engel olabildi mi?
Askeri darbelerle partüeri kapatüan, gözaltma alman li¬
derler, ancak sıkıyönetim makamlanna,
138
orduya yalvar- ya-
kar olarak siyaset sahnesine geri dönebiUyorlar. Bu bakım¬
dan Türk siyasetimn Türk ordusu karşısında hiçbir ağırlığı
yoktur. Hele hele Kürdistan'm yönetümesinde Türk siyaseti¬
nin hiçbir kıjmıet-l harbiyesi yoktur. Türk siyasal partüeri¬
nln, hükümetin, Türkiye Büyük Mület MecUsi'mn, Kürdis¬
tan'm yönetümesinde Kürdistan'm yönetümnde en ufak bir
kıjmıet-i harbiyeleri yoktur. Bugün Kürdistan karamarrıelerle yönetilmektedir.
Sömürgeler
kararnamelerle yönetüirler,
Sajan Uğur Mumcfu. Kürdistan'm yönetimiyle ilgÜl kararna¬
meler ise MÜU Güvenlik Kurulu'nda yapüır.
MüU GüvenUk
Kumlu'na ise generaller ve MüU İstihbarat Teşkilatı'na men¬
sup
görevlüer
egemendir.
Ajrrıca,
MüU
İstihbarat Teşküa¬
tı'mn da orduya bağlı bir kurum olduğu büinmektedir... Ka¬
rarnameler
MÜU
GüvemUc
Kurulu'nda
oluşturulur
ve
hükümete büdirirler. Hükümetin görevi kararnameleri harfi¬
yen uygulamaktadır. Kürdistan'm yönetiminde seçilmiş ku¬
rumlann hiçbir ağırlığı yoktur. Kürdistan'm yönetüninde be¬
lirleyici
olamar,
yönetüninde
hep,
Türk
tayin
siyasal
edilmiş
ûlamardu".
partüerimn,
Kürdistan'm
hükümetin Türkiye
Büyük Mület MecUsi'mn önemli bir ağırlığı olmaması Türk
siyasal sistemi hakkmda önemli ipuçları vermektedir.
Dumm bu merkezdeyken, Bülent Ecevlt gibi politlkacılann ojoımuz arttı, birtnci parti biz oluyoruz vs. diye böbürlenmelerimn hiçbir amamı yoktur. Çünkü bu siyasal liderler
herhangi bir askeri darbe anmda, kendilerine oy verenlerin
haklarmı ve hukuklarmı hiçbir zaman savunamıyorlar. Or¬
du "Çeküin!" deyince hemen çekiliyorlar.
tekrar
dönebümeleri,
kendüerinl
tokatlayan
kendilerim
ve
Siyaset sahnesine
siyasetten
tekmeleyen
uzaklaştıran,
kurumlara
yalvar-
yakar olmalanyla mümkün olabüiyor.
Bülent Ecevlt gibi poUtücacüar, Türkiye'de hiçbir zaman
bir Kürt sorununun olmadığını vurgulamışlardır. "Doğu so¬
mnu etnik sorun değildir, ekonomik bü" sorundur" demişler¬
dir. "Feodalizmin taslîyesi sorunu çözecektir" buyurmuşlar¬
dır. Kürt sözcüğünü ve Kürdistan sözcüğünü kullanmamak
için büyük bir dikkat ve biUnçli bir gajo-et içinde bulunmuş¬
lardır. Bu, elbette, hesaph-kltaph bir tavır ve davramştır. Zi¬
ra etnik sorunun varhğımn kabul edilmesi, Kürt ve Kürdis¬
tan
sözcüklerinin
kuUanüması,
Kürtlerin
biUncüü
139
uyandırabüir, ulusal akımlarmm gelişmesim hızlandırabüir.
Halbuki esas olan Türk Devleti'nin ve Türk ulusunun yara-
rma politikalardır. Buysa Kürt ulusal akmüanmn gelişmesi¬
ni engelleyerek sağlanabüir.
Bu akımlann etkinUğim azalt¬
mak, giderek yok etmektir. Bunun için de Kürt somnunun
varhğımn kabul edümemesi gerekmektedir.
Bülent Ecevlt gibi poUtikacüar, Coşkun Kırca gibi yazar¬
lar, yukanda sözü edüen yazarlar ve profesörler, benzerleri,
Türk ırkçılığımn ve
sömürgeciUğiıün en has
elemamandu".
Şimdiye kadar ırkçıUk deyince, Müliyetçi Hareket Partisi, Al¬
paslan Türkeş ve
arkadaşları gösteriliyordu.
Bu
düşünce,
bu tavır ve da-vramş ise öteki ırkçıları gizlemekten başka bir
amam taşımaz. Halbuki, Müliyetçi Hareket Partisi de "... İk¬
tidara geldiğimiz zaman bütün Kürtlert keseceğiz, yok edece¬
ğiz,
süreceğiz... vs." demiyordu.
Kürtlüğünü
inkâr edemer,
"Türküm, Mutluyum" diyemer Müliyetçi Hareket Partisi için¬
de
de.
Cumhuriyet Halk Partisi içinde
Müliyetçi
de yer alabüiyordu.
Hareket Partisi saflannda veya benzer partüerde
joıkselebiliyordu. Bu tür insanlarm, yani asimüe olmuş, kö¬
kleşmiş Kürtlerin, Müliyetçi Hareket Partisi içinde yer alma¬
sıyla, Sosyaldemokrat Halkçı Parti içinde yer alması arasın¬
da
çok
önemli
olaylar sosyal
farklar
yoktur.
demokrasinin
Son
birkaç
ırkçüığmı
en
yüdır
gelişen
açık bir
şekilde
gözler önüne sermiştir. Paris Kürt Enstitüsü'nün bir toplan¬
tısına katüdıklan için Sosyaldemokrat Halkçı Partiden ihraç
edüen mületvekülerimn durumunu hiç unutmamak gerekir.
Türkiye-A-vrrupa
Topluluğu
Karma
Parlamento
Grubu'nun
toplantismda, Kürt sorunundan söz eden bir miUetveküintn,
Sosyaldemokrat Halkçı Partiden ihraç
edildiğini hiç
unut¬
mamak gerekir.
Bugüne
kadar,
benünle
ilgüi
olarak
iki
profesör
çok
önemli yargüamalar başlatan ve sonuçlar doğuran ihbarlar
yaptüar Sayın Uğur Mumcu.
Bü
ihbar düekçelerine başka
profesörlerin imzalanm da katarak düekçelerine daha ciddi
ve daha kapsamh görüntüler verdiler. İhbarlarmı çeşiül sıkı¬
yönetim komutanhklarma ulaştırdüar. Bumardan birinci ih¬
bar girişimi 1960'U jnUann somannda, Erzurum'da Atatürk
Ümversitesl'nde yapüdı.
12 Mart dönemindeyse olgunlaştı-
rüdı ve İhbar ÜgÜi sıkıyönetim komutanUklarma ulaştınldı.
140
Birinci üıban yapan profesör kendisinin de Kürt olduğunu,
fakat Türk olmaktan muüuluk duyduğunu, Türklük için ça¬
lışmaktan kıvanç duyduğunu söylüyordu. Kürtçe konuşabi¬
liyordu fakat Kürtçe'yi çok Ükel bir dü olarak değerlendiri¬
yordu. İkinci üıban yapanm da Kürt olduğu besbeUiydi. Bu
profesör
de
1960'lı
yülarm
somannda
kendim
devrimci,
Marksist-Lemmst olarak değerlendiriyordu. Hatta bir ara ce¬
zaevinde
misafir
edüdi.
Marksist-leninist
1970'U
olduğunu
yülarm
devrimci
ortalannda,
olduğunu
artüc,
söylemiyor¬
du ama demokrat olduğunu yine -vurguluyordu. Bu profesö¬
re göre Kürt olarak bilinen bir miUet yoktu. Kürtçe olarak bi¬
linen
bağımsız
bir
dil
yoktu.
"Doğu"da
kelime
yığımndan
İbaret ilkel bir dil konuşuluyordu ama, bu dil üe hiçbir yazılı
edebiyat
meydana
getirilememişti.
Doğulu
aşiretlerin
geri¬
sinde herzaman emperyalizm vardı. vs. Bu profesör giderek
Kemalizm'de karar küdı. Kemalizmin en hareketli destekçisi
oldu. Kemalizmi hep, de-vrimci ve demokrat kavramlarla ifa¬
de
etmeye
sömürgeci
başladı.
Kemalizmin
olduğunu,
için ilham olduğunu,
ezüen
anti-emperyalist
halklann
ulusal
ve
anti-
kurtuluştan
ışık olduğunu sık sık yazdı,
konuştu.
ÖdüUer aldı.
Bu ihbarlardan ikincisim bu profesör yaptı.
nn ortalannda yaptı.
1970'U jaUa-
1980'U yıUann sonlarmda ihbanm yc-
nüedi.
Birinci ihban yapan pofesör ve arkadaşları duruşmalar
sürecinde tamamen deşifre oldu. İlgüi profesör ve arkadaşlan duruşmalarda tamamen ortaya çıktılar, hatta tanık olarak
dinlendüer.
İkinci üıban yapan profesör ve arkadaşları ise
deşifre olmadılar. Onlar ihbarlarmı daha usturuplu yapmış¬
lardı. Sözlü ihbarlar yapmışlar, yazüı üıbarlarmm da dosya¬
ya girmesine engel olmuşlardı.
Burada
şunu
ifade
etmeye
çalışıyorum
saym
Uğur
Mumcu. Aslmda bu üci profesör arasında hiçbir fark yoktur.
1960'h yıUarda Türkiye'de gelişen siyasal akımlara göre, bi¬
rinciler sağda (ırkçı, mÜUyetçi sağ) Ücüıcüer ise solda, (Mark¬
slst-Lenüıist
soU
yer alıyorlardı.
Fakat
her ikisi
de
kendi
künllklerini, Kürt klmUklerim üıkâr ediyorlar, Türk oldukla¬
nm, Türklük için mücadelemn en önemli değer olduğunu
söylüyorlar. Kürtleri, Kürtçe'yi çok Ükel buluyorlar. Kürtle-
141
rin asimilasyonunu harareüe destekUyorlar. Bu düşüncele¬
rinden, bu tavır ve davramşlanndarı dolayı Türk ümversite-
sinde kolayca yükselebümişler... Görüldüğü gibi objektif ola¬
rak Kürt olan insanlar, kendi kimlüdertm, Kürt künlüderim
üıkâr ettücten sonra gerek siyasal partilerde, gerek üniversi¬
telerde, başka kamu kumluşlannda kolayca yer alabüiyor1ar. O halde bu tür üısanlann MÜUyetçi Hareket Partisi için¬
de
yer
almalanyla
Sosyaldemokrat
partüer
içüıde
yer
aUnalan arasmda çok önemU farklar yoktur.
1960'lı yularda, hatta 1970'U yıUann başlannda kuşku¬
suz
böyle
düşünmüyordum.
O
zaman
Markslst-Lenüıist
olanlarm, solculann, Kürt somnuna daha gerçekçi, daha insancü baktüdarmı düşünüyordum. 1971 Doğu Dumşmalan
bize, bu iki kategorinüı düşüncesi, tavır ve davranışı arasın¬
da
çok önemli bir fark olmadığım gösterdi.
Çünkü,
bazı
Marksist-LenüıisÜer, solcular, çok kolay bir şeküde Kemalizme geldiler ve orada karar küdüar. Kemalizmin en sadık sa¬
vunucusu ve destekçisi oldular. Gerçek devrüncüert kuşku¬
suz ötekilerden ayırmak gerekir.
Bülent Ecevlt gibi Türk ırkçüan, Kürt halk kitlelerinde,
Kürtlük büüıcüıüı uyamşmı engeUeyebÜmek için "Türk" söz¬
cüğüne yem yem anlamlar yüklemeye çaUşmaktadırlar. Bü¬
lent Ecevit'e göre "Türk" sözcüğü bü" etmk gmbu ifade etme¬
mektedir.
Misak-ı
MiUi
sımrlan
içinde
yaşayan
herkesi
kapsamaktadır. Türk, Arap, Laz, Çerkeş, Kürt, Pomak vs.
bu etnik gmplar 70 yüı aşkın bir zamandır bü"birleriyle kanşmışlar ve Türk ulusunu meydana getü-mişlerdir.
"Türk"
böyle bü- karışımın adıdır. Bu, günümüzün koşuUarma göre,
Türk
ırkçı
düşüncesimn
yem
bir
ifadesidir.
Bu
anlayış
"Türk" sözcüğünün Kürtleri de kapsadığmı iddia etmektedü",
ama,
Bulgaristan'daki Türklerin,
Kıbns Türkleri'mn,
Bati
Trakya Türkleri'nin, Türk klmUkleri konusunda da çok has¬
sas davranmaktadır. Böylece "Türk"ün bir etmk gmbu Üade
ettiği, Misak-ı MÜU smırlan içindeki karışımın adı oUnadığı
açıkhğa -kavuşmaktadır. Bülent Ecevlt gibi Türk ırkçüannm
anlayışı, Türk sözcüğünün Kürt'ü de kapsadığım vurgula¬
maktadır. Ama, Güney Kürdistan'daki KürÜer (Kuzey Irak),
Doğu Kürdistan'daki Kürtler (Batı İran) söz konusu olduğu
zaman düşmanca tavırlar ahnayı da hiç Üımal etmemekte-
142
dü-. Böylece Türk sözcüğünün, Kürt'ü hiç kapsamadığı açücça ortaya çıkmaktadır.
Bir kanşımdan söz ediknektedir. Çeşitli unsurlarm kanşımımn yem bir unsur ortaya çıkarması gerekir. Bu yem un¬
sur,
kanşıım meydana getiren elemanlarm,
değişik olan yem bir unsurdur.
Hâlbuki,
hepsüıden de
kanşım, burada
"Türk"ü meydana getiriyor. Kanşım, yüıe, kanşımı meydana
getiren elemamardan birim meydana getiriyor. Artik açıkça
görüknektedir: Asümlasyon, devlet terörü, "Kanşım" olarak
ifade ediliyor.
Bülent Ecevlt gibi Türk ırkçüan Kürt sorununun varlığı¬
nı kabul etmemektedir ama, her fırsati değerlendü-erek, Sad¬
dam Hüsej^n Üe bu sorunu konuşmaya, Saddam Hüseyin'e
akıl
veımeye
çalışmaktadır.
Güney
Kürdistan'da
özerklik mücadelesi yapmaya başladıkları,
yüı'le
görüşmeye
başladüdan
Türklük büüıcimn bü- gereği
yüı'e
şunu
önermektedir:
"...
sırada,
Eğer
Saddam Hüse-
O'na
saymaktadır.
Kürtler
Kürtler
âkü
vermeyi
Saddam
Hüse-
Kuzey
Irak'ta
özerklüc talep ederlerse. Kuzey Irak'ta sadece Kürtlerüı yaşa¬
madığım. Kuzey İrak'ta Türkmenlerin de yaşadığmı söyleyi¬
niz..." diyor.
"Böylece Kürtlerüı isteğim dengelemiş olursu-,
nuzi..." Türkiye'de Kürt somnunun varlığmı kabul etmeyen
Bülent Ecevit, Kürt somnunu görüşmek içüı sık sık Saddam
Hüseyüı'e,
Bağdat'a gitmektedü-.
Saddam Hüseyin ise
eU
kanlı bir diktatördür. Saddam Hüseyin'in ülkesinde sansür
vardır.
Tek parti vardır.
Sorgusuz sualsiz idamlar vardır.
Özel müUderüı keyfi bü- şekilde gaspedihnesi vardır. Fakat
böyle bir yönetimle Bülent Ecevü gayet kolay anlaşabiknektedir. Saddam Hüseyin'm Kürtlerin kanma bulaşmış ellerim
lUc defa, Bülent Ecevit gibi Türk ırkçüan, Türk sömürgecüeri
sıkmaktadır. Dünyada, hak, hukuk, üısan haklan gibi temel
prensipler değü, hâlâ kaba güç esası egemendü". Kaba güç
esasımn fiÜi olarak geçerU ohnası, "köleleştüme hakkı"nm
da kabul edlhhesi demektir. Saddam Hüseyüı gibi eU kanlı
düctatörlerin hâlâ hükümran olablhnelerl bu düşüncenüı en
önemli kamtidır.
Bu kaba gücü kutsayan poUtlkacüardan
bü:i Bülent Ece-vit'tü-. Bülent Ecevlt Kürdistan somnuna ÜIşküı
İstihbarat
görevim gazeteci
küığmda' gerçekleştümeye
çahşmaktadır. Polis, ünübrmasıyla, düşüncesiyle, eylemiyle
143
iyi bü- üısan olabüü-, fakat polisleşen poUtikacüar çirkin in¬
sanlardır. Polisleşen poUtücacüar gittikçe daha çok çü-küıleşmektedir. Türkiye'de bu politikacılardan o kadar çok ki!..
Saym Uğur Mumcu,
Kürdistan'da ulusal büüıcüı geUşmesi, ulusal uyamşm
hızlanarak sürmesi, bütün Kemalistleri, bu arada sizleri de
rahatsız
ediyor.
Hemen
"Emperyalizmüı
kuklalan
Kürt-
ler"den, "emperyalizmin ekmeğine yağ çalan Kürtler"den söz
etmeye başlıyorsunuz.
Emperyalizmüı böl-yönet politücala-
rmdan söz ediyorsunuz. Halbuki, Kürdistan somnu konu¬
sunda esas emperyalist poUtüca 1920'li yıUarda gerçekleştirilmiştü-. Bu yularda, Kürdistan bölünmüş, parçalanmış ve
paylaşılmıştır.
Kürdistan üzerindeki bu
emperyaUst bölü¬
şüm mücadelesimn en hararetU işbü-likçüerinden biri de Ke-
maUsÜerdü-. Kemalistler bu konuda İngUiz ve Fransız em¬
peryalizmiyle
çok
yoğun
bir
işbü:liğine
ve
güçbü-liğine
gümişlerdir. Kürdistan neden bölünmüştüı? Kürt ulusuna
karşı neden böl-yönet poUtücası uygulanmıştır? İşte, Kürdis¬
tan somnu konusunda tartışılması, açüdanması gereken te¬
mel konular bunlardır. Fakat siz bu konulan karamücta bı¬
rakmaya dückatU bir özen gösteriyorsunuz.
Öte yandan Türklye'mn Amerüca Bü-leşik Devletleri'ne ^
bağımh olduğunu, ordunun ABD'ye bağımlı olduğunu yazan
sizsiniz. Türkiye'yi ağalann, beylerin, kompradorlann yönet-
. tığım yazan sizsüıiz. Kürtlerüı de ABD'yle konuşmasından
neden bu kadar rahatsız oluyorsunuz? Ömeğin, FlUstimUerüı ABD'yle konuşması, görüşmesi için olanaklar araması,
sizi rahatsız etmiyor da Kürtlerüıki neden ediyor?
Resmi idelolojiyle halklar arasında, etmk gmplar arasın-,
da, mezhep gmplan arasında bü:lik ve beraberiüc kumlamaz. Resmi ideolojiyi uygulamak ancak, devlet terörü aracı¬
lığıyla gerçekleştirilebilir. Buysa etnüc gmplar arasındaki,
mezhep gmplan arasmdaki uçummlan derüıleştirir. Bu ba¬
kımdan resmi ideolojimn kıyasıya bü" şekilde eleştü-Ümesi
gerekir. KemaUst ideolojüıin, devlet terörü vasıtasıyla kur¬
maya çaUştığı sahte bü-lüc ve beraberUklere, gerçek birUk ve
beraberlik olarak baküamaz.
144
Saym Uğur Mumcu,
Sizime özel konular üzerinde,
kişisel sorunlarımız üze¬
rinde sohbet etmiyoruz. Bu mektubu açüc mektup kabul et¬
mek gerekir. Bu bakımdan biz, bu mektubu yaymlayacağız.
Gazetenizde, "Gözlem"de yayınlayıp yayınlamamak sizin bi¬
leceğiniz bir şeydir.
Eleştiriye en çok sizin ihtiyacmız var, Saym Uğur Mum¬
cu.
Eleştiriye
en çok Türk basmm ihtiyacı var. Türkiye'de
toplumsal ve siyasal eleştiri kurumu çolc sağlıkh bir şekilde
çalışabilseydi, yoğun bü" ırkçı ve sömürgeci uygulama karşı¬
sında varlüc mücadelesi, onur mücadelesi veren Kürtleri ırkçüüda şovemikle suçlamazdınız. Türkiye'de toplumsal ve si¬
yasal eleştiri kummu, bilimsel eleştiri kurumu çok sağlıklı
bü-
şeküde
işlemiş
olsaydı,
yaparak Kürdistan'ı bölen,
emperyaUst
devletlerle
parçalayan ve
işbirliği
paylaşan Kema¬
Usüere "sömürge baskısı altmda olan dünyanm bütün ezilen
miUetlerine ilham kaynağı oldular..." diye övgüler düzemezdiniz.
Eleştiriye
en
çok
sizlerüı
İhtiyacınız
var,
Saym
Uğur
Mumcu. Irkçı ve sömürgeci bir ideoloji ve emperyalist emel¬
ler besleyen bir ideoloji olan Kemalizm, etmk gmplar arasm¬
da, mezhep grupları arasında bü"lik ve beraberlik oluştura¬
maz.
Türkiye'de
toplumsal
ve
siyasal
eleştiri
kurumu
dinamik bir şeküde işleseydi bu gerçek kolayca görülebiUrdi.
Toplumsal ve
siyasal
eleştirinin yasaklanması Kemalizmin
sahte sloganlarmı gerçekmiş gibi gösteriyor.
Zeki Saral'm "Kalemlerin İhaneti" kitabından bir kere
daha söz etmek gerekiyor. Türkiye'de toplumsal ve siyasal
eleştiri kummu etküi bir şeküde çalışsaydı, gazetecüer, Türk
basmmm
mensupları,
darbe
yapan
generallere,
"...
kolay
gelsin, bizden de bü: isteğiniz var mı? Sizlere ne gibi yardım¬
larda bulunabiliriz..." amayışı içinde olmazlardı. Türk basım,
toplumsal ve siyasal eleştiri görevüıi yerine getirseydi, Kür¬
distan'da
sıkıyönetim
zindanlarmda,
"Türküm
Mutluyum"
demedikleri, Kürt kimliklerim savundukları içüı insanlar bu
kadar kolay bir şekilde katledüemezlerdl... Mamak'ta, Met¬
ris'te, benzer yerlerde katliamlar yaşanmazdı. Kürt ulusuna
karşı, Sate'de, Gere'de katliamlar, soykırımlar gerçekleştüllemezdi.
145
Kürdistan'da korkunç bir toplumsal hastalüc vardır, Sa¬
ym Uğur Mumcu. Kanser. Toplumsal ve siyasal eleştirinüı
yasaklanması bu hastahğm teşhisüü önlemektedh. Böyle bir
hastalığa karşı, KemaUsÜerin, sizlerin önerdiği Üaç ise aspi¬
rin büe değüdü-.
Kendi köyünden, hasım aşü-etten herhangi birine pusu
kurmak ve o kişiyi öldürmek içüı günlerce düşünen, binbir
türlü planlar hazıriayan, hazırladığı planlan etklU bir şekilde
hayata geçü-en Kürt inşam, ulusal kurtuluş için en ufak dü¬
şünceleri neden üretememiştü" acaba? Bunlarm düşünühne-
ye değer bü- yanı yok mu? (Bk. Muhsin Kızükaya, Eski Za¬
man Eşkıyaları, Yazümamış Resmi Tarüı,
Sel Yaymcüık,
İstanbul 1991)
Kendi halkma karşı, kendi üısanlanna karşı çok yiğü
olan, gözü kara olan Kürtler, bü- asker karşısında neden za-
vaUıdırlar, neden acizdirier... Düşürülmemn bu kadan baş¬
ka uluslarda da görülebüen bir süreç midir? Ülkelerimn ve
uluslanmn isimleri gaspedüen Kürtler, kölelüderüıüı, olağa¬
nüstü derecede aşağüandıklarmm büüıcüıe neden varama¬
mışlardır?
Günümüzdeyse bu hastalüc teşhis ediUniştir. Tedavi içüı
çok yoğun, çok ciddi gayretler sarfedümektedü". Bu, kuşku¬
suz özgürlük içüı, ulusal onur içüı, eşülik için yapüan kav¬
gadır. Bu uğurda binlerce genç üısan şehü ohnuştur. Fakat
çok önemli sonuçlar almdığı da kuşkusuzdur. Kürdistan'da
özgürlüğün, ulusal onumn, komşu uluslarla eşü yaşama isteğimn bedeU çok ağır olmaktadır.
Saym Uğur Mumcu,
Siz Kürtler konusunda süc süc yazüar yaymlıyorsunuz.
Kürtleri,
Kürtlerle
ilgüi incelemeler yapanları
suçluyorsu¬
nuz. Başkaları da yazıyor. Fakat, sizler rahatça yazıyorsu¬
nuz, herhangi bir cezaî müeyyideyle falan karşüaşmıyorsü-
nuz, büakis ödüUer alıyorsunuz. İşte bu noktada önemU büilkeyi daha ifade etmek gerekiyor. Eğer siz düşüncelerinizi
rahatça tfade ediyorsanız, bü" takım insanlar da sizi eleştir¬
dikleri içüı cezaî müeyyidelerie karşı karşıya kahyoriarsa, o
zaman siz de özgür değüsüıiz, demektü-. Bu Üke sadece büimüı bü- ilkesi, bÜün yöntemimn bü" Ükesi kabul edilemez.
Aym zamanda ahlâkm da önemli Ükelerinden büidü-.
146
.
Bu
dummda
sizlere
sadece,
Voltaire'i hatırlatmak du-
rumdajoz.
Selamlanmı yolluyorum, sağlüc diUyomm, basanlar dlU¬
yomm.
19 Hazü-an 1991
İsmaü Beşikçi
147
İSMAİL
BEŞİKÇİ
BÜTÜN ESERLER'İNİIM YAYIMI SÜRÜYOR
ORTADOĞU'DA
DEVLET TERÖRÜ
CUMHURİYET HALK
FİRKASI'NIN
TÜZÜĞÜ (1927)
VE KÜRT SORUNU
BİLİM YÖNTEMİ
ismail
beşikçi
BÜTÜN ESERLER'İNİN YAYIMI SÜRÜYOR
TÜRK TARİH TEZİ
GÜNES-DİL TEORİSİ
VE
KÜRT SORUNU
BAŞKALDIRININ
KOŞULLARI
ismail
beşikçi
BUTUN ESERLERİNİN YAYIMI SÜRÜYOR
KÜRTLERİN
MECBURİ İSKÂNI
Bilim Yöntemi,
Türkiye'deici Uygulama
I
İSMAİL
beşikçi
BÜTÜN ESERLERİNİN YAYIMI SÜRÜYOR
DEVLETLERARASI
SÖMÜRGE
KÜRDİSTAN