tıpta insan bilimleri kongresi - Hacettepe Üniversitesi Tıp Eğitimi ve

Transkript

tıpta insan bilimleri kongresi - Hacettepe Üniversitesi Tıp Eğitimi ve
TIPTA İNSAN BİLİMLERİ
KONGRESİ
Kongre Onursal Başkanları
Bilimsel Kurul
Prof.Dr. İhsan Doğramacı
Prof.Dr. Tunçalp Özgen
Doç.Dr. Cem Denk
Prof.Dr. Songül Yalçın
Prof.Dr. Gülay Nurlu
Öğr.Gör.Dr. Kirsten Ward
Prof.Dr. Nural Kiper
Doç.Dr. Petek Korkusuz
Prof.Dr. Asuman Özkara
Prof.Dr. Canan Akyüz
Öğr.Gör.Dr. Ali Rıza Tümer
Prof.Dr. Füsun Çuhadaroğlu
Prof.Dr. Bahar Gökler
Prof.Dr. Figen Söylemezoğlu
Doç.Dr. Pınar Arıkan Fırat
Prof.Dr. Ferda Tunçkanat
Yrd.Doç.Dr. Alparslan Alp
Prof.Dr. Atilla Bozkurt
Prof.Dr. Oğuz Güç
Doç.Dr. Beliz Taşçıoğlu
Prof.Dr. Attila Dağdeviren
Doç.Dr. Diclehan Orhan
Doç.Dr. Nüket Örnek Büken
Prof.Dr. Sedef Şahin
Prof.Dr. Uğur Özçelik
Yrd.Doç.Dr. Beril Talim
Prof.Dr. Berna Pehlivantürk
Doç.Dr. Mustafa Aldur
Prof.Dr. Elif Özmert
Doç.Dr. Bilgehan Yalçın
Doç.Dr. Dilek Aslan
Doç.Dr. Şevkat Bahar Özvarış
Prof.Dr. Yeşim Gökçe Kutsal
Doç.Dr. Bahar Doğan
Doç.Dr. Banu Çakır
Kongre Eş Başkanları
Prof.Dr. İskender Sayek (Dekan)
İnt.Dr. Selahattin Çelikkaya (Öğrenci Konseyi Başkanı)
Kongre Sekreterleri
Prof.Dr. Canan Akyüz (Program Koordinatörü)
Stj.Dr. Murat Tanyıldız (HÜTBAT Başkanı)
Düzenleme Kurulu
Öğr.Gör.Dr. Melih Elçin
Öğr.Gör.Dr. Orhan Odabaşı
Araş.Gör. Sevgi Turan
Stj.Dr. Ozan Yazıcı (Dönem V)
Necati Enver (Dönem II)
Pınar Acar (Dönem II)
Evrim Kimyonok (Dönem II)
Pınar Tunçbilek (Dönem II)
Oğuz Baran (Dönem II)
Esra Tekin (Dönem II)
Şevin Yardımcı (Dönem II)
Onur Gökçen (Dönem II)
Emrah Şeyhoğlu (Dönem II)
Seçil Şencan (Dönem II)
Ece Yılmaz (Dönem II)
Fulya Alpa (Dönem II)
Şahin Khaniyev (Dönem I)
Ümmühan Öncü (Dönem I)
TIPTA İNSAN BİLİMLERİ KONGRESİ
SÖZLÜ SUNUM VE POSTERLERİ
26 MAYIS 2005
Sözlü Sunumlar-I
B1. Tıp ve Tarih (Kırmızı Salon)
Oturum Başkanları: Prof..Dr. Yeşim Gökçe Kutsal
Merve Durak (Dönem III)
B1.1 Dünden Bugüne Biyolojik Silahlar
Alper Dilci, Arda Çetinkaya, Umut Demirdelen
B1.2 Antik Çağda Anadolu’da Kullanılan Tıp Aletleri
Burcu Bayrak, Dilek Çalışkan, İlke Dolgun, Sıdıka Çıray
B1.3 Din ve Hukuk Açısından Kadavra
Nazire Pınar Acar, Hemra Altaş, Pınar Şahin, Esra Badak
B1.4 Eski Mısır’ da Mumyalama
Bahar Kayahan, Vasfiye B Doğan, Emine Fulya Eren
B1.5 Eski Mezopotamya’da Kullanılan İlaçlar
Ekim Gümeler, Duygu İlke Nartok, Özden Narin, Sibel Sönmez
B1.6 Anatomik Çizimlerin Tarihsel Gelişimi
Güneş Güner, Durmuş Ekin Taşatan, Akif Mirioğlu
B1.7 Altın Oran
Onur Sargın, Mustafa Umut Somuncu, Sinem Pişiren
B1.8 Kutsal Kitaplar ve Tıp
Feyza Yücel, Çiğdem Yılmaz, Murat Yılmaz
C1. Tıp ve İnsan (Yeşil Salon)
Oturum Başkanları: Öğr.Gör.Dr. Orhan Odabaşı
Şenol Demircan (Dönem I)
C1.1 Toplumun Organ Donörlüğüne Yaklaşımı
Billur Güngör, Merve Sibel Durak, Burçin Şanlıdağ
C1.2 Atla Gelen Mucize: Hıppoterapı
Eymen Gazel, Emel Ertürk, Bahriye Çelık
C1.3 Dünya ve Türkiye’deki Sağlık Politikaları
Özlem Yılmaz, Ayça Efendioğlu, İlhan Polat, Yaser Said Çetin
C1.4 Diyaliz Hastalarına Psikososyal Yaklaşım
Kıvılcım Kılıç, Emrullah Yılmaz, Murat Aykut Özek, Fatma Hülya Yaylalı
C1.5 Tıp Hayatının Farklı Evrelerinden Intörnlüğe Bakış
Serra Aytünür, Esra Tokar, Huleyde Gürkan
C1.6 Kürtaj ve Etik
Deniz Bayram, Ayşe Sevgi Köstel, Fikriye Tüter, Esra Çavdar
C1.7 Hızlandırılmış Ruhsatlandırma ve Hastaların Umutları
M. Onur Karaca, Mehmet Tunç Mocan, Sebile Güler, Ali Batur
C1.8 Tabip Olayım Derken Bitap Düşen Doktor Namzetleri
Betül Başer, Şafak Parlak, Esra Keleş
Sözlü Sunumlar-II
B2. Tıp ve Tarih (Kırmızı Salon)
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Cem Denk
Arda Kılınç (Dönem III)
B2.1 Hristiyanlık, İslam ve Musevilik’te Kan Transfüzyonu
Sadık Taşkın Taş,Yılmaz Yıldız, Murat Türk
B2.2 Ölümün Yasaklandığı Yer: Asklepion
Özge Turgay, Burcu Türker, Şerife Yoldaş, Şevin Yardımcı
B2.3 Tıpta Reklam Hukuku
Ömer Kaya, Onur Çeçen, Ahmet Erseçgin, A. Erdem Başaran
B2.4 Tıbbın Simgeleri
Emine Çiğdem Şen, Firdevs Dinçsoy, Çağlar Çakır
B2.5 Kara Ölüm
Rafet Yarımoğlu, Yasin Çakıllı, Mehmet Sefa Gökçe
B2.6 Hipnoterapi
Şefika Çölgeçen, Mesut Özdedeoğlu, Hatice Demir, Mehmet C. Annaç
B2.7 Hekim Hatalarının Hukuksal Değerlendirilmesi
Sadık Ahmet Uyanık, Mustafa Serdar Bölük, Karahan Kara, Kortan Kuzucu
B2.8 Epilepsiden Gelen Lütfun Korkunç Hediyesi
Evrim Kimyonok, Berkan Armağan, Atiye Yılmaz, Seda Turgut
C2. Tıp ve İnsan (Yeşil Salon)
Oturum Başkanları: Öğr.Gör.Dr. Melih Elçin
Nergiz Kender (Dönem I)
C2.1 İnsan Sınırları ve Rekor Denemeleri
Ayla Özbakan, Asiye Meltem İlancıoğlu, Damlanur Şahin
C2.2 Zihinsel Engelli Çocukların Toplumdaki Yeri
Leman Akçan, Mürüvvet S Balaban, Nida Erol
C2.3 Doğum Kontrolünün Toplumsal Boyutlarının İncelenmesi
Ersin Akşam, Koray Aslan, Nagihan Özcan, Ahmet Yılmaz
C2.4 Hemcins Aşklar
Ladan Jafari, Volkan Arslan, Neslihan Hacer Bildik
C2.5 Yerçekimsiz Ortamda Adaptasyon
Aynur Molla İsmail Sali, Leman Tuba Kaya, Nilüfer Emre
C2.6 Kanserde Biyolojik Terapi; Kanser İlaçları Spesifite Kazanıyor!
Saliha Uyanık, Şirin Özdemir, Mustafa Ünlü, Mustafa Evren Kıymaç
C2.7 Delilikle Dahiliğin Arasında Olanlar
Aslı Akyol Eren Er, Zeynep Kestel, Miray Sekkin
C2.8 Kritik Noktada Son Karar
Ersin Gümüş, Pınar Bakır, Taner Aydın
Sözlü Sunumlar-III
B3. Tıp ve Tarih (Kırmızı Salon)
Oturum Başkanları: Doç.Dr. Mustafa Aldur
Hülya Yaylalı (Dönem III)
B3.1 İkinci Dünya Savaşı’nda Toplama Kampları ve Tıbbi Deneyler
Gökçe Akgündüz, Bilgehan Adıbelli, Emrah Şeyhoğlu
B3.2 Tıp ve Matematiğin Kardeşliği
Neşat Tolga Akbaş, Hüseyin Kaya, Sultan Acar, Selahaddin Demirdüzen
B3.3 İlk Kafatası Cerrahları ve Ameliyatları: Trepanasyon
Gamze Bostankolu, Yonca Avcı, Hakan Ulu
B3.4 Hazret-i Kan
Habibe Şahin, Begüm Lordoğlu, Özge Taşkın
B3.5 Organ Bağışına Dinlerin Bakışı
Anıl Tanburoğlu, Aydın Orhaner, Kemal Çelikkaya
B3.6 Savaşta Tıp ve 2. Dünya Savaşı
Hakan Kısaoğlu, Salim Daar, Ferhad İbrahimov
B3.7 Mısır: Sonsuzluğun Peşinde
Nesibe Gevher Eroğlu, Barış Akbaş, Fatma Tuğba Akyel, Servet Elçin Işılgan
B3.8 Hastane Bina Değildir
Menekşe Ermiş, Suavi Aydoğmuş, Ayşegül Kuzucuoğlu
C3. Tıp ve İnsan (Yeşil Salon)
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Oğuz Güç
Deniz Kargın (Dönem I)
C3.1 Robot İnsan Bilgisayar Doktor
Elif Er, Dilek Kalkan, Hale Yapıcı, Burak Uzunparmak
C3.2 Yardımcı Üreme Tekniklerinde (ICSI) Sperm Seçimi ve Fetal Anomali Riski
Özge Koçkara, Emre Yüce, Kadir Göde
C3.3 Değişen Güzellik Anlayışı ve Sağlık
Nazlı Topfedaisi, Mustafa Adem Tatlısu, Burcu Bozgaç
C3.4 Gönüllü Doktorluk
Özgül Muştu, Asumın Hubesı, Neslihan Bayraktar, Gülbüz Özlem
C3.5 Hekim Liderler
Alparslan Merdin, Derya Özer, Ülkü Bulut
C3.6 Siyam İkizlerinin Dünyası
Melike Güryıldırım, Rüveyda Lüleci, Elif Demirdöğen, Rahima Velagiç
C3.7 Dünden Bugüne Sünnet
Candan Şimşek, Elif Aslan, Merve Yılmaz
C3.8 Sofralarımızdaki Tatlı Dert
Yücel Ağırdil, Mehmet Yakın, İbrahim Kulaç
27 MAYIS 2005
Panel (M Salonu)
“Ligand Arayan Öksüzler”
Oturum Başkanları: Öğr.Gör.Dr. Selçuk Dağdelen
Stj.Dr. Hacer Durmuş (Dönem V)
E1. Endokrinolojide Paradigmaların Sonu: Öksüz Reseptörler
Öğr.Dr. Selçuk Dağdelen
E2. Çalıştay Nedir? Neden Çalıştay?
Stj.Dr. Nazlıhan Boyacı (Dönem V)
E3. Paradigma Nedir? Öksüz Reseptörler ve Modern Tıbbın Paradigmaları
İnt.Dr. Aras Erkul
E4. Reseptör Ligand İkilisinin Keşif Süreci ve Endokrinoloji Tarihinden Örnekler
Stj.Dr. Doğan Emre Sert (Dönem V)
E5. Öksüz Reseptörlerin Evrimi
İnt.Dr. Başar Canik
E6. Öksüz Reseptörlerin Hastalıkların Tedavisindeki Yeri
Stj.Dr. Ozan Yazıcı (Dönem V)
E6. Modern Tıp ve Metodolojisi ve Felsefesi Kritiği
Stj.Dr. Hacer Durmuş (Dönem V)
Sözlü Sunumlar-IV
F1. Tıp ve Sanat (Kırmızı Salon)
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Songül Yalçın
Necati Enver (Dönem II)
F1.1 Hekim ve Yazar Çehov
Musa Gürel Kukul
F1.2 Harp Müziğinin Ameliyat Sonrası Etkisi
Naciye Bilgin
F1.3 Kurtuluş Savaşı Romanlarındaki Hekim Özellikleri
Deniz Doğan
F1.4 Makreme Sanatı ve Tıp
Kays Mende
F1.5 Yeni Dünyaya Hazırlık: Mumyalama
İsmail Bozkurt
F1.6 Sinemada Kullanılan Korkutma Teknikleri ve İnsan Psikolojisi
Fatih Beşiroğlu
F1.7 Hasta, Hekim ve Atma Türkü
Nur Hürsoy
F1.8 Depression And Kurt Cobain
Ramsy Abdelghani
Sözlü Sunumlar-V
F2. Tıp ve Sanat (Kırmızı Salon)
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Elif Özmert
Ozan Altuntaş (Dönem I)
F2.1 Doğal Yetenek mi? Hastalık mı?: Van Gogh
Onur Ergün
F2.2 Çocuk Gözüyle Doktor
Yasemin Taş
F2.3 Rembrandt ve Sanatta Tıp Konusu
Yekta Gören
F2.4 Da Vinci ve Tıp
Hakan Babaoğlu
F2.5 Psikodrama Işığında Ermişler ve Günahkârlar
Çiğdem Oruç
F2.6 Da Vinci Sanatına Anatomi Bilgisinin Etkisi
Şahin Khaniyev
F2.7 “Bodyworlds” Sanatsal Bir Şov mu, Tıbbi Bir Deney mi?
Ezgi Deniz Çıplak
F2.8 Müzik ve Genetik
Burak Yasin Aktaş
Sözlü Sunumlar-VI
F3. Tıp ve Sanat (Kırmızı Salon)
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Füsun Çuhadaroğlu
Yılmaz Yıldız (Dönem II)
F3.1 Projektif Testler (Rorschach Mürekkep Lekesi Testi)
Hülya Atik
F3.2 Fotoğraflarla Çocuk Sağlığı
Sinem Polat
F3.3 Tarihten Günümüze Salgın Hastalıklar
Çağrı Sümer
F3.4 Suyun Müzik Kulağı
İlyas Şahin
F3.5 Yaratıcılık: Sanat ve Bilimin Buluştuğu Nokta
Zümrüt Duygu Şen
F3.6 Resim ve Tıp Eğitimi:Bir Deneme
Görkem Alper Solakoğlu
F3.7 Balenin İnsan Fiziği ve Sağlığı Üzerine Etkileri
Duygu Yalınbaş
F3.8 Bir Kötüdür, İki Hep İyi (Otizm ve Yağmur Adam)
Erdem Akkaya
Resim ve Fotoğraf Sergisi (Alt Fuaye)
Prof.Dr. Haluk Topaloğlu
Prof.Dr. Ferhun Balkancı
Prof.Dr. Figen Batman
Prof.Dr. Nural Kiper
Araş.Gör.Dr. Yeşim Öztaş
Araş.Gör.Dr. Şule Yalçın
Araş.Gör.Dr. Bora Gürel
Araş.Gör.Dr. Evren İşçi
Araş.Gör.Dr. Banu Mutlu
Int. Dr. Aras Erekul
Int.Dr. Ayşe Gültekin
Stj.Dr. Hasan Çaldır (Dönem V)
Stj.Dr. Derya Sarıkaya (Dönem IV)
Sebile Güler (Dönem III)
Fikret Sibel Kocakaya (Dönem III)
Mehmet Yakın (Dönem III)
Seda Demireğen (Dönem III)
Serap Dinç (Dönem III)
Öğrenci Konserleri (M Salonu)
Tıp Fakültesi Halk Müziği Topluluğu
Murat Tanyıldız (Dönem IV), bağlama
İbrahim Ersan (Dönem IV), bağlama
Hüseyin Serdaroğulları (Dönem IV), gitar
Anıl Yüce, klarnet
Görkem Çalışkan (Dönem IV), ritm
Burak Tanyıldız (Dönem II), ritm-vokal
Tıp Fakültesi Türkü Topluluğu
Canan Yazıcı (Dönem V), vokal
Volkan Güngör (Dönem V), bağlama
Dilek Uzman (Dönem IV), bağlama
Tuna Akın, kabak kemane
Sultan Hacer (Dönem II), bağlama
Özcem Öfkeli (Dönem V), bağlama
Şiir Dinletisi (M Salonu)
Prof.Dr. Çağatay Güler
Öğr.Gör.Dr. Melih Elçin
Öğr.Gör.Dr. Orhan Odabaşı
Emrah Şeyhoğlu (Dönem II)
Necati Enver (Dönem II)
Ömer Kaya (Dönem II)
Özge Taşkın (Dönem II)
Şefika Çölgeçen (Dönem II)
Gökçe Akgündüz (Dönem II)
Hatice Kaya (Dönem II)
Sözlü Sunumlar
TIP VE SANAT
Makreme Sanatı ve Tıp
sTS
Kays Mende
Hekim ve Yazar Çehov
sTS
Musa Gürel Kukul
Bu projenin amacı, Anton Çehov’un hekimliğinin yazarlığına etkisinin
araştırılmasıdır. Yöntem olarak A. Çehov’la ilgili eleştirilerin ve A. Çehov’un
yazdığı oyun ve öyküler incelenmiştir. Hekimliğinin verdiği üstün gözlem gücünü
kullanarak oyunlarında 19. yy Rus toplumunu yansıtması, bir doktorun bir
hastalığı teşhis etmesine benzetilebilir. Bu teşhisi yaparken kullandığı öğelerden
biri, altı oyununun beşinde var olan aydın ve erdemli doktorlardır. Doktorların
çevresindeki insanların konuşmaları, kendi iç dünyalarını anlatıyor gibi görünse de
aslında toplumun içinde bulunduğu durumu yansıtmaktadır. Doktorlarsa olması
gerekenleri yaparak veya söyleyerek uygun olmayan durumun saptanmasına ya
da olanı belirterek doğrudan gözlenmesine yol açarlar. Çehov, böylece toplumun
içine girdiği yozlasma sürecini gözler önüne serer. Çehov, oyunlarında doktorları
topluma önderlik eden aydın ve erdemli kişiler olarak göstermekle doktorluğa
bakış açısını belirtmiştir. Ayrıca doktorların az maaş almaları, zor koşullarda
çalışmaları gibi tıpla ilgili durumları göstermiştir. Yirmilerinde genç ve idealist Livov,
otuzlarında heyecanını kaybetmiş ama azimli Hrusçov, kırkına yakın işinden bezmiş
ama görev bilinciyle işine devam eden Astrov, ellilerinde görevini yapmiş olmanın
mutluluğuyla öğütler veren Dorn ve altmışlarında yaşlı ama deneyimli Çebutikin ile
bir doktorun hayatından kesitler de sunar. Öykülerinin önemli bir bölümünde ise
tıpı, hekimleri, hastaları, hastalıkları, diğer sağlık çalışanlarını, hastaneleri kısaca
bir doktorun çalışma ortamımı konu almış ve var olan durumları yansıtmıştır.
Harp Müziğinin Ameliyat Sonrası Etkisi
sTS
Naciye Bilgin
İncelemiş olduğum projenin konusu canlı harp müziğiyle terapi yapmanın damar
veya göğüs ameliyatı geçirmiş hasatlara 20 dakika dinletilmesiyle kan basıncı ve
solunum hızında oluşan değişikliklerdir. Bununla birlikte başka önemli sonuçlar da
elde edilmiştir. Bunların bazıları; hastaların acı ve kaygı hislerinde azalma, ölüm
evresindeki hastaların daha barışçıl duygularla hayata veda etmesidir. Saymış
olduğum amaçla yola çıkılan projede olgu sunumu yöntemi kullanılmıştır. Projede
kullanılan araç ve gereçler ise harp müzik aleti, görsel analoji ölçekleri, monitöre
bağlı hasta yatakları ve hastanın yorumunu öğrenmek için dört kısımdan oluşan
ankettir. Görsel analoji ölçeği acı ve kaygının hiç hissedilmediği ve çok hissedildiği
iki uç noktası olan bir yatay çizgiye değişimlerin kaydedilmesiyle elde edilen bir
ölçme yöntemidir. 17 hastaya 20 dakika ile sınırlandırılan oturumlarda canlı olarak
harp müziği dinletilmiş, bu hastalara yas ve cinsiyet kısıtlaması konmamıştır. Bu
hastaların tamamı aynı ameliyatı geçirmemişlerdir. Ancak ameliyatların ciddiyeti
birbirine yakın değerdedir. Projenin sonucunda elde edilen sonuçlar gösteriyor ki
harp müziğiyle terapi tek basına bir tedavi yöntemi olmasa da başka bir tedaviyle
yan tedavi olarak kullanılabilir. Kan basıncı ve solunum hızında oluşan değişiklikler
klinik açıdan büyük bir önem arz etmese de acı ve kaygı hislerinde ciddi bir
azalmanın ortaya çıkması ümit vericidir.
Kurtuluş Savaşı Romanlarındaki Hekim Özellikleri
sTS
Deniz Doğan
Kurtuluş Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluş savaşıdır. O dönem yaşananlar
günümüze ve geleceğe ışık tutmaktadır. Kurtuluş mücadelesine her kesimden
insanin katkısı olmuştur. O zamanki benzerlerimizin yaptıklarını anlamak, bizlere
farklı bakış açıları kazandıracaktır. Bu projede o dönemi anlamak için Allah?in
Süngüleri, Yorgun Savaşçı, Yeşil Gece, Küçük Ağa, Yüzbaşı Selahattin’in Romanı
gibi Kurtuluş Savası konulu romanlardan yararlanıldı. Projede, bu romanlarda
bahsedilen hekimler üzerinde duruldu. Edebiyatçıların hekimlere bakısından yola
çıkılarak ideal hekim, hekimin toplumsal sorumlulukları konularında sonuçlara
ulaşmak amaçlandı. Proje sonucunda, hekimlere Kurtuluş Savaşı romanlarında
genişçe yer verildiği görüldü. Bunun, hekimlerin o dönem sadece hastalarıyla değil,
milletin tamamıyla ilgili olmalarının bir sonucu olduğu tespit edildi.
Cerrrahları öteki hekimlerden ayran özellikleri kişinin vücudu üzerinde ya da
içinde ameliyat yapabilmeleri, hastalıklı dokuları çıkarabilmeri ya da iç anatomiyi
yeniden düzenleyebilmeleridir. Bütün bunların yapabilmeside çeşitli cerrahi beceri
tekniklerini bilmenin yanında uygulayabilmeyi gerektirir. Bir cerrahi ameliyatta,
ameliyat planı ve kullanılacak malzemelerin seçimi ve kullanımı cok önemlidir.
Başarı ile gerçekleştirilen bir cerrahi uygulamada, uygulamayı başarılı kılan önemli
faktörlerden birisi de dikiş malzemelerinin seçimi kadar dokuları birleştirmede
kullanılan dikiş ve düğümleme tekniklerindeki bilgi ve beceridir. Cerrahi işlemlerde
ve kesik doku birleştirmelerinin dikiminde, dikiş sanatıyla birlikte makreme sanatı
düğümlerinden yararlanmaktadır.
Yeni Dünyaya Hazırlık: Mumyalama
sTS
İsmail Bozkurt
Bugüne dek Mısır Tarihi pek çok kişinin, ilgi alanına girmiş, merak uyandırmıştır.
Bu merak genellikle sinema ve kurgusal edebiyatlar yoluyla giderilmeye
çalışılmıştır. Mısır tarihi üzerine kitaplar, belgeseller ve ansiklopediler gibi bir çok
güvenilir kaynaklar da tasarlanmıştır. Ama üzerine yeterince değinilmeyen konu
ise, Eski Mısır Terhindeki mumyalama işleminin tıbbi boyutunu ortaya koyan
ince detayları olmuştur. Öncelikle genel bir fikir edinmek için Internet aracılıyla
Eski Mısır Tarihi ve mumyalama işlemi hakkında kısa kesitler okudum. Bu kesitler
araştırmamı devam ederken hangi konulara dikkat edeceğim hakkında ipuçları
verdi. Internetten mumyalama konusunda azami bir bilgi edindikten sonra
okulumuzun her iki kampüsteki kütüphanelerine başvurarak, sağlam kaynaklardan
proje araştırmama devam ettim. Mumyalama tekniklerinin amacı, ölen kişinin
hayatta iken sahip olduğu görünüşünü öldükten sonra da korumasını sağlamaktı.
Bu yapılırken önce vücut iç organlarından ve suyundan arındırılır, üzerine
güzel kokular dökülür, çürümeyi engellemek için hoş kokulu ve şifalı bitkilerle
doldurulurdu. Burun kıkırdağı kırılarak, beyni burun kanalından çekiliyor. Gözlerin
içeriye düşmemesi için yine aynı yoldan keten dolduruluyor. Diğer yandan vücudun
yanlarından açılan küçük deliklerden dört ayrı organ zarar görmeden çıkarılıyor.
Vücuttan çıkarılmayan tek organ kalp, mahkeme gününde hesap vermek için
vücutta bırakılıyor. İç organlar kanoposlara konup, ölünün hizmetçiliğini yaptığına
inanılan küçük heykeller ve ölüler kitabi ile cenazeye göz kulak olması için beraber
gömülürdü. Bu işlem esnasında formülü hala gizli bir sıvı etlerin çürümemesi
için vücuda sürülüyor. Sonra keten şeritler kullanılarak sarılan mumya, koruyucu
muskalarla kaplanırdı. İç içe konulan tabutlara yerleştirilen mumya son olarak bir
lahitin içine yerleştirilirdi. Lahitin üzerine ölen kişinin tasviri yontulurdu.
Sinemada Kullanılan Korkutma Teknikleri ve İnsan
Psikolojisi
sTS
Fatih Beşiroğlu
Çalıştığım projede amaç, sinemada insanları korkutmak için hangi tekniklerin
kullanıldığını, bunların neden insanları etkilediğini araştırmak. Aynı zamanda
neden insanların korkmak isteyip de korku filmi izlediklerini araştırmak. Bunu
araştırırken üniversitemizdeki psikiyatrist ve psikolog hocalarımdan bilgiler
aldım. Internette çeşitli psikiyatri ve psikoloji sitelerine üye oldum. Bazı arama
motorlarını kullanarak bilgiler elde ettim. Kendi arşivimdeki filmlerden görüntüler
keserek ulaştığım bilgileri desteklemeye çalıştım. Sonuç olarak; bulduğum bilgiler
bana insan psikolojisinin bazı zayıf noktalarının olduğunu, film yapan insanların
da bunları değerlendirerek insanları korkuttuğunu gösterdi. Bu zaafların neler
olduğunu ve nasıl kullanıIdıklarını da sözlü sunumumda açıklayacağım.
Hasta, Hekim ve Atma Türkü
sTS
Nur Hürsoy
Bu çalışmada farklı yörelerde hekimlik yaparken folklor öğelerinin, ayrıntılı olarak
türkülerin, incelenmesinin mesleğimize ne gibi katkılar sağlayacağı incelenmiştir.
Bunu incelemedeki amaç tıbba farklı pencerelerden bakarak mesleğin değişik
yönlerini daha iyi anlamaktır. Bir yöreyi en iyi şekilde tanıtan unsurlardan biri
12
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
folklor öğeleridir. Folklor çok geniş bir alan olduğu için bu çalışmada özel olarak
türküler ele alindi. Doğu Karadeniz yöresi ve türkülerinin özelliklerine yer verildi.
Internetten konuyla ilgili tarama yapılarak proje amacına en uygun birkaç yazı
seçildi. Hekimlerin yaşantısıyla ilgili daha gerçekçi yorumlar yapmak için iki
doktorla söyleşi yapıldı ve yazılı izinleri dahilinde bu söyleşilere yer verildi. Bu
doktorlardan biri Rizeli, diğeri ise Bayburtludur ve ikisi de yaklaşık yirmi beş yıldır
Rize’de görev yapmaktadır. Bu şekilde çalışarak çalışmanın iki parçası, türküler
ve hekimler tanıtıldı. Türkülerde ağız özelliklerinin, alışık olmadığımız söyleyiş
biçimlerinin, insanların psikolojilerinin, yer isimlerinin, gelenek, göreneklerin
yer aldığı ve hekimlerin görev yapacağı yöreyi, halkını tanımasında kolaylık
sağlayacağı sonucuna varıldı. Birkaç türküye ve bunlardaki ipuçlarına yer vererek
projenin meslek hayatımıza sağlayacağı kolaylıklar örneklendirildi. Çalışmanın
bitiminde, hekimlik mesleğini daha kolay ve zevkli hale getirmede türkülerden
yararlanılabileceği sonucuna varıldı.
Depression and Kurt Cobain
sTS
Ramsy Abdelghani
My project is on depression. I will use Kurt Cobaın as a prime example of depression.
İ believe that Kurt Cobain is a prime example of a individual with depression. Kurt
Cobaın was the lead singer of a band called ‘’Nirvana’’, which was very popular in
the Unıted States and many other countries. Depressıon is a very serious illness that
affects millions of people throughout the world. Although treatment of depression
ıs fairly easy, if diagnosed early on, if not treated, depression can cause many other
illnesses and sometimes lead the patient to suicide or drug use. Kurt Cobaın was
depressed throughout his life and this was seen in his music. Kurt used music as
an outlet for his feelings, which can easily be seen in his music. In my project I will
describe the causes of depression and use Kurt Cobaın’s life and music as a tool
to help explain my views. I will prepare a poster and either preform one of Kurt
Cobain’s songs or play the song infront of my student body audience.
Doğal Yetenek mi? Hastalık mı?: Van Gogh
sTS
Onur Ergün
Deha ile deliliğin ayırdığı ince çizgide dolasan Van Gogh eserlerinin büyük
çoğunluğunu hüzün yalnızlık , melankoli duyguları içinde vermiştir. Hayati
mutsuzluk, yalnızlık, yoksulluk, aykırılık içinde geçen Van Gogh’un sıradan
insanlar gibi davranmama sinin, önceliklerinin ve seçimlerinin toplumun
büyük bölümünden farklı olmasının ruhsal (ve belki de fiziksel) hastalıklardan
kaynaklandığı düşünülmektedir. Ancak sunu da belirtmeliyim ki bunun tersini
düşünenler de çoktur. Van Gogh’la ilişkilendirebileceğimiz en olası hastalıklar:
Sizofreni, bipolar bozukluk (manik depresif karakter) Meiner hastalığı, katarakttır.
Ayrıca kullandığı Lanoksin ilacının bulanık ve sari hareli görme gibi yan etkileri
vardır.
Çocuk Gözüyle Doktor
sTS
Yasemin Taş
Resim; bireyin kendince düzenlemeye çalıştığı karmaşık dünyasını açıklayış biçimi
ve zihinsel gelişiminin göstergesidir. Bu projede amaç resim sanatı yardımıyla
çocuklardaki “doktor” algısını ve bu algıdaki yasa, cinsiyete ve ailede doktor olup
olmamasına bağlı farklılıkları gözlemleyebilmektir. Bu amaç doğrultusunda; 11.
01. 2005 tarihinde Kamil Ocak İlköğretim Okulu bir, üç ve besinci sınıflarından
“doktor” konulu resim çalışması yapmaları istenmiştir. Ayrıca her öğrenciden adı,
soyadı, cinsiyeti, yaşı ve ailesinde doktor olup olmadığı konularında bilgi alınmıştır.
Yüz dokuz adet resim toplanmıştır. Resimler, konuyla ilgili çeşitli kaynaklardan
(kitap, dergi, veri tabanları, kaynak kişiler, makaleler) toplanan bilgiler yardımıyla
değerlendirilmiştir. Öğrenci bilgileri doğrultusunda yapılan değerlendirmelerin
sonuçları dört baslık altında toplanmıştır: Yaşa Bağlı Farklılıklar, Cinsiyete Bağlı
Farklılıklar, Ailede Doktor Bulunma/Bulunmama Durumuna Bağlı Farklılıklar,
Özel Resimler Genel olarak ayrıntılarda yasa bağlı artma gözlenmektedir. Doktor
algısı “aşıcı” dan “kurtarıcı” ya doğru bir gelişim göstermektedir. Zamanla hastane
yalnızca hastaların tedavi edildiği bir yer olmaktan çıkmış sağlıklı yasam için
kuralları olan sosyal bir kuruma dönüşmüştür. Her yas grubunda doktor-hemşire
algısındaki karmaşaya rastlanmıştır. Kız ve erkek öğrencilerin resimlerinde konu
edindikleri doktor figürünü kendi cinsiyetinden seçtiği görülmektedir. Ayrıca
kurgu ve sanatsal öğelerde de farklılara rastlanmıştır. Ailesinde doktor olan
çocuklarda kullanılan araçları tanımada ve sağlık kurumları hakkında daha geniş
bilgiye sahip oldukları gözlemlenmiştir. Farklı yaşantılardan ya da kişisel yaratıcılık
farklılıklarından kaynaklanan özgün resimlerde bulunmaktadır.
Rembrandt ve Sanatta Tıp Konusu
sTS
Yekta Gören
Sanatçıların eserlerinde tıp konusunu işledikleri yaygın olarak görülen bir durumdur
ve bu özellikle ressamlar tarafından eserlere işlenmiştir. Sözünü ettiğimiz konuyu
açmak için başlangıç noktamızı Hollandalı ressam Rembrandt van Rijn olarak
alırsak, karşımıza daha çok ticari amaçla yapılmış resimler çıkar. Bu durum ressamın
yoksulluğu nedeniyle dönemin burjuva sınıfından gelen teklifleri kabul etmesiyle
ortaya çıkmıştır. Bu amaçla yaptığı bazı anatomik konulu eserler gerçekten dikkat
çekicidir. Fakat Rembrandt, tıbbi konular işlediği bu süreçte kendisi de tıbbın yoğun
etkisi altında kalmış ve kendi psikolojik durumunu da oto-portrelerine yansıtmaya
başlamıştır. Ressam gençliğinde yaptığı oto-portrelerinde kendisini canlı renklerle
gösterirken, yaşının ilerlediği, maddi durumunun bozulduğu ve kendini toplumdan
dışlanmış hissettiği dönemlerini ise birkaç kattan oluşan boyalarla, yüzü çok silik
kalacak şekilde göstermiştir ki bu da ruh halini dışa vurma şekli olmuştur. İşte
ressamın bu durumunu daha net göstermeye çalıştığımız projede genel olarak
internet erişimi kullanılmıştır ve Rembrandt hakkında bilgi toplanmıştır. Bilgiler bir
araya getirilip analizi yapılmış ve sonuçta ise tıbbın ve sanatın ayrılmaz oldukları
tartışılmaz bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Da Vinci ve Tıp
sTS
Hakan Babaoğlu
Amaç, daha çok sanatçı kimliğiyle tanınan Leonardo Da Vinci’nin Tıp Bilimine
kattıklarını, anatomi dalındaki çalışma ve çizimlerini biraz daha gün ışığına
çıkarmak, Da Vinci’yi biraz daha yakından tanımak, Da Vinci’nin anatomik
çizimlerini irdelemek... Kullandığım en önemli araç bilgilere ulaşım hızı
bilgilerin çokluğu ve çeşitliliği nedeniyle internet oldu. “Google İmages” gibi
çeşitli resim arama motorlarında Da Vinci’nin çizimlerine ulaşabildim. Hocamın
benim adıma randevu aldığı, bir Ressam ve bir Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim
Görevlisiyle görüştüm ve kendilerinden kaynak temin ettim, Bunlar Da Vinci’nin
çizimlerini ve hayatını içeren yabancı kaynaklardı. Bu kaynaklardan derlediğim
çizim ve bilgilerle projemi tamamladım. Konusu “insan” olan Tıp ve Sanat tarih
boyunca iç içedir. Tarih boyunca sanat ve tıp bilimini bir arada götüren nice
bilimadamları vardır. Alanlarında mükemmeliyete ulaşmayı amaçlayan iki farklı
uğraşı bir arada taşıyan mükemmel insan Leonardo Da Vinci de bunlardan biridir.
Leonardo Da Vinci’nin “sanatın” yanında “anatomiye” de büyük katkı sağlamıştır.
Çizimleri üç boyutlu çizimleri öncelemiştir. Ayrıca Da Vinci birçok bilim dalının
gelişmesine katkıda bulunmuştur. Leonardo Da Vinci fikirleri hala güncelliğini
koruyan çok yönlü bir bilimadamıdır.
Psikodrama Işığında Ermişler ve Günahkârlar
sTS
Çiğdem Oruç
Bu proje Anthony Horowitz’in “Mind Game” adlı oyunu (Türkiye’de “Ermişler ya da
Günahkârlar“ adıyla Oyun Atölyesi’nde oynadı) ve bu oyunda dolaylı olarak konu
edilen psikodrama terapileri hakkında yapılan bir çalışmadır. Bu projenin amacı
tiyatro sahnesinde sergilenen, bir psikodrama terapisini anlatmak, psikodrama
hakkında genel bilgi vermek, “Ermişler ya da Günahkârlar” adlı oyunda hangi
psikodrama tekniklerinin nasıl uygulandığını irdelemek ve tıpla sanatın bağdaştığı
bu noktayı gözler önüne sermektir. Projeyi hazırlarken, oyunu irdelemek üzere,
oyunun çevirmeni Zeynep Avcı’dan temin ettiğim senaryodan; psikodrama
hakkında bilgi edinmek için Doç. Dr. A. Nahit Babaoğlu’nun Psikiyatride “Yıldızların
Parladığı Anlar”, Prof. Dr. Üstün DÖKMEN’in “Sosyometri ve Psikodrama”, Psikolog
Deniz ALTINAY’ın “Grup Psikoterapisi Psikodrama Grup Psikotrepasi 400 Isınma
Oyunu ve Yardımcı Psikodramada Seçme Konular” “Sahnede Yaratıcılık” adlı
kitaplarından, Nevin Eracar Başar’ın “Psikodrama ve Kurumsal Temelleri”adlı
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
makalesinden, Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji Dergisi’nin bazı sayılarından
(Yıl:2002, Eylül Cilt:10 Ek Sayı:3) ve çeşitli internet sitelerinden yararlandım. “Mind
Game” rol değiştirme tekniği kullanılarak gerçekleştirilen bir psikodrama terapisini
hastanın gözünden, tüm ayrıntılarıyla anlatan bir oyundur.
Da Vinci Sanatına Anatomi Bilgisinin Etkisi
sTS
Şahin Khaniyev
İnsanlığın binlerce yıllık aydınlanma süreci içerisinde, İtalya’da başlayan ve
zamanla bütün Avrupa’yı etkisi altına alan Rönesans’ın önemli bir yeri vardır.
Tarihin en büyük dahilerinden biri olan Leonardo Da Vinci de bu dönemde yaşamış
ve kendisinden sonra gelenleri büyük ölçüde etkileyecek düşünceler, eserler
ortaya koymuştur. Onun resimden heykele, müzikten matematiğe, mimarlıktan
mühendisliğe, botanikten anatomiye uzanan geniş yelpazedeki çalışmaları, bilim
ve sanat tarihi açısından önemli kilometre taşları olarak değerlendirilmektedir.
Bugün bile, yaptıkları ve yapamadıklarıyla tartışılmaya devam eden dahinin
dehasının gizemi tam olarak çözülebilmiş değildir. Onlarca çalışmaya karşın, hâlâ
yaşamıyla ve düşünceleriyle ilgili kesinleştirilemeyen noktalar vardır. Da Vinci, tıp
tarihi, daha doğrusu anatomi tarihi içerisinde de incelenmektedir. Gözlemleri
sonucunda yaptığı çizimlerdeki ustalık, bugün bile bizleri şaşırtacak düzeydedir.
Bununla birlikte o, bu bilgilerini ve yeteneğini salt anatomi çizimlerinde
kullanmamış, onlardan diğer sanat yapıtlarını ortaya koyarken de yararlanmıştır.
Bu çalışmada, Da Vinci’nin anatomi bilgisinin sanatına etkileri incelenecektir.
Bu amaçla, anatomiyle tanışması, yürüttüğü anatomi çalışmaları, elde ettiği
bilgileri sanatında uygulaması, çalışmalarının bilim ve sanat tarihi açısından
değerlendirilmesi konuları üzerinde durulacaktır. Böylece, yetkin eserlerinin ortaya
çıkmasında, gözlemlere dayanarak elde ettiği bilgilerin rolü tartışılacaktır. Konuyla
ilgili olarak; yaşamı boyunca tuttuğu notların yanısıra, Leonardo Da Vinci’nin
hayatını incelemeye yıllarını harcamış araştırmacıların görüşlerinden ve değişik
incelemelerden yararlanılmıştır. Sonuç olarak, tarihin en önemli kişiliklerinden
biri sayılan Da Vinci’nin yaşamı ışığında; tarafsız gözlemler ve sistemli araştırmalar
sonucu edinilen bilgilerin hayatın her alanında “daha güzel, daha yararlı” yapıtların
ortaya çıkmasına katkı sağladığı görülmektedir.
“BODYWORLDS ” Sanatsal Bir Şov mu, Tıbbi Bir Deney mi?
sTS
Ezgi Deniz Çıplak
Projenin amacı “Bodyworlds” sergisinin ve sergiyi düzenleyen profesörün
gerçekleştirdiği “Halka Açık Otopsi” gibi diğer faaliyetlerin tıp ve sanat açısından,
etik ve moral değerlere uygunluğunun tartışılmasıdır. 1977 yılında Alman anatomi
Profesörü Gunther Von Hagens’ın keşfettiği plastinasyon, ölü bedenlerdeki tüm
sıvının vakumlanıp çıkarıldıktan sonra, bu sıvıların yerine sentetik maddelerin
enjeksiyonuyla cesetlerin bozulmadan saklanabilmesi için geliştirilmiş tekniktir.
Bu metod ile ceset kokmamakta, çürümemekte ve elde edilen elastiklikle
istenen şekli alabilmektedir; hatta daha sonra plastikleşen cesetler ayakta bile
durabilmektedirler. Bu teknikle oluşturulan 25 insan kadavrası ve 200 vücut
parçasının sergilendiği “Bodyworlds” sergisi “Anatomi Sanatı” alt başlığıyla bugüne
kadar 6 ülkede ziyarete açılmıştır ve 13. 5 milyon ziyaretçi sayısıyla Dünya’nın en
çok ilgi gören sergisi olmuştur. Fakat sergi ilk sergilendiği günden bu yana kökleri
Ortaçağ Avrupa’sına kadar inen tıp, hukuk, sanat ve din düzleminde cereyan eden
tartışmaların da başlamasına da neden olmuştur. Projede anatomi, sanat, din
çevrelerinin sergiye bakış açısı incelenmiş ve sonuç olarak eğitim açısından serginin
faydasının tüm çevrelerce kabul edildiği, din çevrelerinin serginin “ölüye saygı”
ilkesine ters düştüğünü belirttikleri tespit edilmiştir. Serginin sanatsal içeriği
konusunda ise farklı yorumlar alınmıştır. Aynı zamanda sergi sırasında ve sergiden
sonra yapılan anket sonuçları da kullanılarak serginin insanların kendi bedenlerini
anlamalarını ve sağlıklarına daha fazla dikkat etmelerini sağlama açısından başarılı
olduğu sonucuna varılmıştır.
Müzik ve Genetik
sTS
Burak Yasin AKTAŞ
mRNA’nızın uzun bir manyetik kaset bandı, ribozomunuzun ise bir kasetçalar
olduğunu düşünün. Bu manyetik bant kasetçaların içinden geçtikçe okunur ve
müzik ya da diğer seslere dönüşür. Bu geçişin sonucunda aminoasitler “nota”
protein ise “melodi”dir. Ya da Mozart ve Beethoven’in hangi ortak genlere sahip
13
olabileceğini tahmin etmeye çalışın. Bu projenin amaçları, genetik materyalin (baz
dizilerinin) uygun korelasyonlarla müzik fragmentlerine çevrilmesi ve daha da
önemlisi oluşturulan bu melodilerin var olan bestelerle karşılaştırılmasıdır. Ayrıca
müzisyenlerde ortak olan genler araştırılmıştır. Yöntem olarak, internetten konuyla
ilgili kaynaklar taranmış ve örnek melodiler bulunmuştur. Ayrıca bu baz dizilerinin
anlamlı müzik parçacıklarına dönüşünceye kadarki evreleri incelenmiştir. Ayrıca
gazete ve dergilerden müzisyenlerle ilgili bilgiler derlenmiştir. Sonuçta kalıtım
materyalinden ilginç melodiler türetilmiş ve bazı eserlerle ilginç benzerliklere
rastlanmıştır. Müzik kulağıyla ve müzisyenlikle ilgisi olduğu düşünülen genetik
materyaller tespit edilmiştir.
Projektif Testler (Rorschach Mürekkep Lekesi Testi)
sTS
Hülya Atik
Projenin amacı, bir resim veya görünürde bir anlam taşımayan mürekkep lekeleri
kullanılarak insanın iç dünyasında neler olup bittiğini anlamayı nasıl başardıklarını
öğrenmek. Projektif testler psikiyatride kişilerin zekâ düzeylerini, algılama
yeteneklerini, duygusal özelliklerini ölçmede kullanılan testlerdir. Bu testlerde bazı
resimler veya mürekkep lekeleri kullanılmaktadır. Bunlar hastalara gösterilir ve
onun ne olabileceği sorulur. Yanıtlar görülen şeyin lekedeki yerine, kişinin öncelik
verdiği uyaranın türüne (biçim ya da renk) ve lekede algıladığı nesnenin içeriğine
(örn; hayvan) göre değerlendirilir. Deneyi yapan kişi hastanın yanıtlarını belirlenmiş
normlarla karşılaştırarak değerlendirdikten sonra deneğin kişiliğine ilişkin ilgi elde
eder. Veri tabanı olarak psikiyatri kitaplarını, interneti kullandım. Gerekli resimlere
Dr. Elif Kabakçı’ dan aldığım Rorschach Mürekkep Lekesi Testi adlı kitaptan buldum.
Ayrıca Psikolog Mine İnceler’den temin ettiğim Projektif Testler adlı kitap gerekli
bilgilere ulaşmamda çok yardımcı oldu.
Fotoğraflarla Çocuk Sağlığı
sTS
Sinem Polat
Fotoğraf akıp giden zaman içinde insanların göremediklerini gösteren, onlara
bakmayı öğreten, anlatılmak isteneni tek bir kareyle iletebilen bir sanattır. Bu
projede çocuk sağlığının dünyadaki genel durumunu inceleme, sayısal verilere
ulaşma, sonuçları etkileyici ve öz bir anlatıma sahip olan fotoğraf sanatıyla işleme
amaçlanmıştır. Fotoğraf sanatı kullanılarak anlatımı sayfalar dolusu sürebilecek
durumları bir kareye sığdırabilme ve görsellikten gelen kalıcı izlenim bırakma
hedeflenmiştir. Çocuk sağlığının dünyadaki genel durumunu incelemede
Unicef’in raporları ve internetten faydalanılarak araştırma yapılmıştır. Elde
edilen bilgiler ve sonuçlar seçilen fotoğraflar üzerinden anlatılmıştır. İnceleme ve
işleme sistematiğinin sağlanabilmesi için “Fotoğraflarla Çocuk Sağlığı” adlı ana
başlık “Yoksulluk”, “Çatışma Ortamındaki Çocuklarda Eğitim”, “Sokak Çocukları”
ve “Çalışan Çocuklar” olmak üzere beş alt başlığa ayrılmıştır. Dünyada yaşayan 2, 2
milyar çocuğun 1 milyarının yoksul olduğu, 1990’dan bu yana çatışmalarda ölen
3, 6 milyon insanın %45’inin çocuk olduğu, 121 milyon çocuğun okula gidemediği
elde edilen sayısal verilerden başlıcalarını oluşturmaktadır. Seçilen fotoğraflar
bu durumları etkileyici bir biçimde ifade etmekte ve bu koşullardaki çocukların
portresini net bir biçimde çizmektedir.
Tarihten Günümüze Salgın Hastalıklar
sTS
Çağrı Sümer
Eski çağlarda veremden ölen insanların yasını tutan ressamların yaptığı
resimlerden başlayarak günümüze doğru siyah beyaz fotoğraflardan örnekler
vererek günümüzün fotoğraflarını buldum ve gördüm ki değişen çok şey yok.
Dünya Sağlık Örgütünün unutulmuş hastalıklar olarak isimlendirdiği bu hastalıklar
tsunami felaketinden sonra kendilerini tüm dünyaya tekrar hatırlattılar. Bu
hastalıklarla mücadelede başarı elde edilememesinin tek nedeni etkili ve yan
etkisi az olan ilaçların geliştirilememsi olduğunu düşünmek yanıltıcı olabilir. Bu
tür hastalıklarla sık karşılaşılan ülkelerin, hastalıkların tanı, tedavi, izlem ve
gerekli koruyucu hizmetleri sunabilecek yeterli sağlık organizasyonlarına sahip
olmamasının da, nedenlerden biri olarak sayılması gerekli. DSÖ’nün de bu tür
organizasyonların oluşturulması için etkili çalışmalar yürütebildiğini söylemek
zor. Dünya Sağlık Örgütü, salgın hastalıkların, Güney Asya’daki depremden sonra
ortaya çıkan tsunaminin aldığı can kadar ölüme neden olabileceğini bildirdi. Bilinen
14
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
en eski hastalıklardan birisi olmasına; sebebinin kesin olarak bilinmesine; 50 yıldır
tedavisinin mümkün olmasına ve üstelik korunabilir bir hastalık olmasına karşın,
halen dünyada en yaygın ve ölümcül bulaşıcı hastalıklardan biri olmaya devam
etmekte ve yılda üç milyonu aşkın kişi tüberküloz nedeniyle kaybedilmektedir.
Balenin İnsan Fiziği ve Sağlığı Üzerine Etkileri
sTS
Duygu Yalınbaş
Tıp ve müzik eskiden beri süregelen ve her geçen gün önemini arttıran bir ilişkiye
sahip. Peki bu ikisi arasında köprü vazifesini ne sağlıyor? İşte bu çalışma, suyun
bu iki kavram arasındaki köprü vazifesini nasıl kurduğunu ve tıpta yaratacağı
etkiyi göstermeyi amaçlıyor. Canlı organizma için suyun ne kadar önemli olduğu
tartışılmaz bir gerçektir. Ama burada bizim için özellikle iki özelliğin çok önemli
olduğunu düşünüyorum. Birincisi, hiçbir kimyasal reaksiyon susuz ortamda
gerçekleşmemekte ve ikincisi ise insandaki su içeriği fetusten yaşlanma sürecine
doğru giderek azalmakta. Bu iki özelliği de düşünerek burada suyun, müzik ve
seslere karşı verdiği tepkiyi dünyanın değişik yerlerinden bilim adamlarının yaptığı
deney ve gözlemlerden bazıları ile birlikte göreceğiz. Tabi daha da ilginç olanı hangi
müzik türlerinin veya hangi sözlerin suda nasıl etki yaptığı ve bunun yanında tıp
biliminin gelecekte ne gibi gelişmelere gebe olabileceği de gözler önüne serilecek.
Bütün bunlar ışığında müziğin ne yaşamımız için ne de tıp bilimi için vazgeçilmez
bir kavram olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Bu araştırma, balenin insan sağlığı ve fiziği üzerindeki etkilerini incelemek,
bale dansçılarının karşılaşabileceği sakatlıklar, yaralanmalar, baleye başlamak
için gerekli şartlarla ilgili bilgi sunmak amacıyla yapılmıştır. Konuyla ilgili
araştırma yapmak amacıyla Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na, Spor
Hekimliği’ne, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksek Okulu’na gidilmiştir. Anahtar
kişilerle (bale dansçısı, bale eğitmeni, fizyoterapist) görüşme yapılmıştır. Literatür
taranarak çeşitli bilimsel bilgiler edinilmiştir. Balenin olumlu yanları dışında
olumsuz yanları da bulunmaktadır. Küçük yaşta ve uygun fiziğe (uygun kilo)
sahip olmadan baleye başlayan çocuklarda boy kısalığı ve kemik eğrilikleri gibi
sorunlar ortaya çıkmaktadır. Balenin özellikle anatomik etkileri bulunmaktadır.
Zamanla anatomik yapıyı değiştiren hareketler vardır. Bazı durumlarda tedavi edici
etkileri de bulunmaktadır (psikobale gibi). Bale dansçılarında zorlanmaya ve aşırı
yüklenmeye bağlı sakatlıklar, yaralanmalar gözlenmektedir. Bazen bu sakatlıklara
spor hekimleri bile bir tanı koyamamaktadır. Yapılan ufak hatalarla oluşan bu
sakatlıklar dans hayatının sona ermesine neden olabilmektedir. Yıllarca bale
yapan ve daha sonra baleyi bırakan kişilerde eklem bozuklukları, kas gevşemeleri
gözlenmektedir. Ayrıca bale yapmak için özel fiziksel koşullar gerektiğinden,
okullara (konservatuar) öğrenci alınırken dikkat edilen hususlar vardır: uygun yaş,
uygun fizik, uygun kilo vb.
Yaratıcılık: Sanat ve Bilimin Buluştuğu Nokta
Bir Kötüdür, İki Hep İyi (Otizm ve Yağmur Adam)
Suyun Müzik Kulağı
sTS
İlyas Şahin
sTS
Zümrüt Duygu Şen
Yaratıcılık, yeni bir şeyler üretebilme, karşılaşılan problemlere pratik çözümler
getirebilme, geleneksel şemalardan uzak ve özgün düşünebilme; daha geniş bir
çerçeveden bakarsak insanın doğaya adaptasyonunu sağlayan evrensel bir beceri
olarak tanımlanabilir. Yaratıcı süreç, diğer ileri düzey psikolojik aktiviteler gibi
deneysel olarak tam bir bütünlükle açıklanamamıştır. Bu konu yanıtlanamayan
sorularla ve deneysel olarak kanıtlanmayı bekleyen hipotezlerle doludur. Bu
projenin amacı farklı bilimsel disiplinlerin özellikle nöropsikolojinin yaratıcılık
üzerine öne sürdüğü hipotezleri derlemek ve yorumlamaktır. Yaratıcılığın
tanımından çok “niçin” var olduğu sorusuna yanıt aramaktadır. Yaratıcılığın
evrensel bir adaptasyon ve özelleşme olma olasılığı çok yüksek. Yaratıcı süreçler
sonucunda sorunlarımıza çözüm bulup hayatımızı devam ettirebiliyoruz. Gelecek
için planlar kurarak, gelecekte de güvende kalmamızı sağlıyoruz, tehlike anında
yaratıcılığımızı kullanarak savaşıyoruz. Düş kırıklıklarımızla, kayıplarımızla, ölüm
korkusuyla, bize dayatılan ve kendi kendimize dayattığımız sınırlarla yaratıcı
süreçler sonucu başa çıkıyoruz. Ancak yaratıcı süreçlerin patolojik boyutlara
vardığı insanlar da mevcuttur. Bu konudaki anlaşmazlıkların yaratıcılık teriminin
sınırlandırılamaması sonucu olulştuğunu düşünüyorum. Sınırlandırılabilmesi için
belki de daha alt düzey psikolojik aktivitelerin anlaşılması gerekiyor.
Resim ve Tıp Eğitimi: Bir Deneme
sTS
Görkem Alper Solakoğlu
Tıp eğitimi zorlu ve kimi zaman sıkıcı olan bir süreçtir. Bu proje sanat (özellikle
görsel sanatlar) ile tıp eğitiminin çeşnilendirilmesi için mütevazi bir tavsiye
niteliğindedir. Ayrıca tıp öğrencisinin sanatla iç içe olmasını amaçlamaktadır.
Proje yapılışında daha çok görsel algı ve hafızanın tanımlanmasına önem
verilmiştir. İnsanın bir resim ve söz gelimi bir histoloji slaytına bakışında bir fark
bulunmamaktadır. Proje içinde insanın bir resme nasıl baktığı tartışılmış daha
sonra bu bakış açısının tıp eğitiminde kullanılabilirliği konusunda iki farklı örnek
verilmeye çalışılmıştır. Proje görsel sanatçı ve sanat öğrencilerinin beyin dalga
senkronizasyonun yüksek olmasından temel alarak tıp eğitimi yanında verilecek
görsel sanat eğitiminin, tıpöğrencisinin pre-klinikte histoloji, anatomi gibi
görsel kısmı olan derslerde başarısının artırılmasına ve görsel algı ve sanatın eski
deneyimlerle şekillenmesinden temel alarak klinikte hekim hasta ilişkisinin daha iyi
başarılmasına yardımcı olabileceği tartışılmıştır. Yaptığım araştırmalar neticesinde
görsel sanatların beyin tarafından yapısal ve psikolojik çözümleme süreci
sonucunda sanat eğitiminin tıp eğitime katkısı olabileceği kanaatine vardım.
sTS
Erdem Akkaya
Açam, toplum tarafından iyi bilinmeyen otizmi kitlelere duyurmayı başarabilmiş
Yağmur Adam filminin ele alınması; filmin sanatsal değer ve bilimsel tutarlılık
açılarından incelenmesi. Projede, kitap, makale ve internetten otizm hakkında
teorik bilgi elde edildi. Bu bilgileri desteklemek için üniversitemizin Psikiatri
ve Çocuk Psikiatrisi anabilim dallarındaki akademisyenlerle görüşüldü ve hasta
gözlemleri yapıldı. Bunlar doğrultusunda Yağmur Adam filmi değerlendirildi. Filmle
ilgili teknik bilgilere, eleştirmen ve psikiatrist görüşlerine internet aracılığıyla
ulaşıldı. Bulgular: Film asıl olarak hastalığın semptomları üzerinde yoğunlaşmıştır.
Otizm sosyal etkileşim eksikliğini, çeşitli davranış bozukluklarını ve obsesif
hareketleri içeren bir hastalıktır. Epidemiyolojik açıdan diğer birçok hastalık için
çok önemli olan bazı parametrelerden (ırksal, ekonomik ve coğrafi) etkilenmez.
Bu hastaların %70’i zihinsel olarak geri iken %10’u üstün zekaya veya yeteneklere
sahiptir. Üstün özellikli otistikler aynı zamanda Savant sendromu olarak bilinen
genel bir yetersizlik hali içerisinde üstün özgül yeteneklere sahip bireyleri içeren
hastalık grubuna da dahildir. Filmdeki ana karakter (Raymond Babbit) de Savant
sendromludur ve gerçek bir hastadan (Kim Peek) esinlenilerek ortaya çıkarılmıştır.
Yağmur Adam’ı sadece otizm üzerine kurulmuş bir film olarak nitelendirmek yanlış
olur. Bu bir sürecin hikayesidir. Buradaki süreç hem Amerika’yı baştan başa kat
eden bir yolculuğu; hem de duygusallıktan uzak materyalist tabiattaki Charlie
Babbit’in, yaşayan tek akrabası olan kardeşi Raymond’un etkisiyle, kaybettiği
manevi değerleri yeniden bulmasını içerir. Yağmur Adam kardeşliğin hikayesidir. Bu
serüvenin başlangıç amacı olan para tutkusu, yerini kardeş sevgisine bırakmıştır. İyi
bir senaryo, oyunculuk ve yönetmenlikle filmin bilimsel gerçeklere sadık kalması
birleşince ortaya akademi ödüllü, gişe rekortmeni bir dram olan Yağmur Adam
filmi ortaya çıkmıştır. Film otizm ve Savant sendromunun tanıtılması konusunda
üstlendiği görevi başarıyla yerine getirmiştir.
Posterler
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE TARİH
Dünden Bugüne Biyolojik Silahlar
sTT
Alper Dilci, Arda Çetinkaya, Umut Demirdelen
Gelişmiş uygarlıklar, tarih boyunca girdikleri savaşlarda çeşitli silahlar
kullanmışlardır. Girdikleri savaşlarda başarı kazanmak için ise bir çok yeni silah ve
taktik geliştirmişlerdir. Biyolojik silahlar bu savaş gereçlerinden biridir. Kullanımları
MÖ. 6. yüzyıla kadar gitmekte ve belki daha da eskilere uzanmaktadır. Geçmişte
ilkel metotlarla geliştirilen basit; fakat etkili biyolojik silahların yerini ise günümüze
yaklaştıkça bilim ve teknolojinin gelişmesiyle daha etkin ve karmaşık biyolojik
silahlar almıştır. Örneğin, geçmişte yılanlar, cesetler gibi gözle görüle bilinen ve
etkisi görece az biyolojik silahlar kullanılmışken yakın tarihimizde ileri teknolojik
yöntemler kullanılarak mikroorganizmalar saflaştırılıp yoğunlaştırılarak daha
ölümcül silahlar haline getirilmişlerdir. Pek çok mikroorganizma biyolojik silah
yapımında kullanılmıştır; ancak gelişmiş uygarlıklar bu silahların üretilmesine
öncelik etmişlerdir. Japonya’daki “Unit 731”in çalışmaları, Ingiltere açıklarındaki
Gruinard Adası’nda yıllarca barınan şarbon sporları, Sovyet Rusya’daki bir kaza
bu çalışmaların su yüzüne çıkmış birkaç örneğidir. Yaptığımız çalışma tarih
boyunca bazı uygarlıkların biyolojik silahlarla ilişkisini tarihten bazı örnekleri
göz önüne alarak incelemektedir. Bu inceleme sonucundaysa gerek yakın gerek
uzak tarihimizde dönemlerinde gelişmiş olarak sayıla bilinecek uygarlıkların bu
silahlara oldukça ilgi gösterdikleri ve kullandıkları ortaya çıkmıştır. Biyolojik silahlar
gelişmiş uygarlıklarca etkin bir savaş aracı olarak bir köşede kullanılmak üzere
bekletilmişlerdir. Gerektiğinde kullanmışlar ve savaşlar kazandırmışlar, insanlar
öldürmüşler ve belki de tarihin gördüğü en büyük salgınları tetikleyen kıvılcımlar
olmuşlardır.
Antik Çağda Anadoluda Kullanılan Tıp Aletleri
sTT
Burcu Bayrak, Dilek Çalışkan,İlke Dolgun, Sıdıka Çıray
Antik Çağda Anadolu’da kullanılan tıp aletlerinin tanıtımı amaçlanmıştır.
Kütüphane ve internetten yapılan arastırmalar sonucu elde edilen kaynakların
değerlendirilmesi ve Ilter Uzel’in katkılarıyla proje oluşturulmuştur. Projede
amaçlandığı şekilde aletlerin tanıtımı yapılmış ve kullanım alanları belirtilmiştir.
Din ve Hukuk Açısından Kadavra
sTT
Nazire Pınar Acar, Hemra Altaş, Pınar Şahin, Esra Badak
Kadavranın hukuki ve dini yönleri ve kadavra hazırlanışıyla ilgili bilgi vermek
amaçlanmıştır. Internet veri tabanları tarandı. İlgili resmi belgeler incelendi. Konu
uzmanlarıyla görüşüldü. Kadavranın hukuki yönlerinin araştırılması sonucunda
ilgili kanunlar, yönetmelikler, protokoller bulundu. Türkiye’de insan cesedi
üzerinde bilimsel araştırma yapılmasına ilişkin 2238 ve 2594 sayılı kanunlar
bulunmaktadır. Bu kanunlar, sağlığında vücudunu ölümden sonra inceleme
ve araştırma faaliyetlerinde faydalanılmak üzere vasiyet edenlerle, kimsenin
sahip çıkmadığı cesetlerin, yüksek öğretim kurumlarına bilimsel araştırmalarda
faydalanılmak üzere gönderilmesi, muhafazası, def’in ruhsatı dahil tabi olacakları,
işlemleri belirlemektedir. İlgili kanun ve yönetmeliklere göre Adli Tıp’ta veya
hastanelerde bulunan kimsesiz cesetler ve kendi bedenini bağışlayan kimseler
kadavra olarak kullanılabilmektedir. Cesetler, araştırmalarda kullanılmadan önce
6 ay işlem yapılmadan bekletilmek zorundadır. Bu süre sonunda cesedin yakını
çıkmaz ise yüksek öğretim kurumları cesedi bilimsel araştırmalarda kullanabilir.
Kadavra bilimsel araştırmalarda kullanıldıktan sonra gerekli dini işlemler
yapılarak defnedilir. İnsan cesedi üzerinde bilimsel araştırma yapılması dini
açıdan incelendiğinde İslamiyet, Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerine göre kadavra
kullanılmasının sakıncası olmadığı bilgisine ulaşıldı. Ancak kadavralar bilimsel
araştırmalarda kullanıldıktan sonra insana gösterilmesi gereken azami saygı
gösterilerek def’in işlemleri yapılmalıdır.
Eski Mısır’ da Mumyalama
sTT
Bahar Kayahan, Vasfiye B Doğan, Emine Fulya Eren
Bu projeyi hazırlarken, Shakspeare’in Hamlet adlı edebi eserinde sphylis (frengi)
hastalarında deri döküntüsü ve çürümesi görüldüğü iddiası; bizi bu tür dermatolojik
hastalıkların mumyalama teknikleri ya da mumyalamada kullanılan maddeler
yoluyla tedavi edilip edilemeyeceğini sorgulamaya sevk etti. Bunun üzerine konu
ile ilgili internet üzerinden ve yazılı kaynaklardan araştırma yaptık. Çukurova
17
Üniversitesi’nde görev yapan dermatologlarla cilt hastalıklarının tedavisinde
mumyalama tekniklerinin kullanılabilirliği üzerine fikir alışverişinde bulunduk.
Ancak mumyalamanın zor ve pahalı bir yöntem olması, literatürde böyle bir
uygulamanın bulunmaması ve günümüzde kullanılabilirliğinin mümkün olmaması
araştırmayı istediğimiz ölçüde ilerletmemizi engelledi. Mumyalama insan ya da
hayvan vücudunun ıslak, kurutulmuş ya da dondurulmuş bir şekilde korunması
işlemidir. Mumyalama işleminin esas amacı ?Natron? adi verilen özel bir çözelti
yardımı ile bedeni kurutarak cesetteki çürümeyi engellemektir. Natron içerik
olarak Sodyumbikarbonat (NaHCO3), Sodyumkarbonat (Na2CO3), Sodyumklorür
(NaCl), Sodyumsülfat (Na2SO4) ve Bor tuzlarından oluşmaktadır. Mumyalamanın
kendine ait bir tekniği vardır. Öncelikle iç organlar çıkarılır, vücudun geri kalan
kısmı Natronla isleme tabi tutulduktan sonra kuruması için 70 gün bekletilir. Daha
sonra hurma şarabı, mir vs. ile temizlenen ceset bandajlaşarak kapatılır. Çıkarılan
iç organlardan mide, karaciğer, bağırsak, akciğer özel kaplarda saklanır ancak
beyin atılır. Kalp ise vücut içinde bırakılan tek organdır. Mumyalamada kullanılan
maddelerin bir kısmı günümüzde tedavi amaçlı kullanılmaktadır. Balmumu,
katran, tarçın, sedir yağı, boya, hurma şarabı, reçine, mir, lotus yağı ve natron
mumyalamada kullanılan maddelerdir. Biz de bu maddelerin günümüz tıbbında
hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanılabilirliğini araştırdık.
Eski Mezopotamya’da Kullanılan İlaçlar
sTT
Ekim Gümeler, Duygu Ilke Nartok, Özden Narin, Sibel Sönmez
Eski Mezopotamya’da kullanılan ilaçların ve bu ilaçların günümüz tıbbına
katkılarının araştırılması amaçlanmıştır. Trabzon ve Ankara’daki tüm
kütüphanelerde, İngiliz Arkeoloji Enstitüsü kaynak taraması, internette makale
taraması yapıldı. H. Ü. Arkeoloji Bölümü öğretim üyeleriyle ve A. Ü. Felsefe Bölümü
öğretim üyesi Esin Kahya ile görüşüldü. İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Anadolu
Medeniyetleri Müzesi ziyaret edildi. Eski Mezopotamya?’a tıpla ilgilenen iki sınıf
bulunmaktaydı: 1. Rahipler (asipu) 2. Doktorlar (asu) Doktorların kullandıkları
ilaçlar bitkisel, hayvansal, madensel gibi gruplanabildikleri gibi iyi geldikleri
hastalıklı organın topografik özelliklerine göre de sınıflandırılabiliyordu. Her
ilacın kullanım sekli farklıydı. Kimisi hastaya içiriliyor, kimisi lapa halinde yaraya
sürülüyordu. Sümerler, bitkilerin antiseptik, antibiyotik, sakinleştirici, kurt dökücü
gibi özelliklerinden faydalanmış; bazı bitkileri solunum yolu hastalıklarında ve
kellik tedavisinde kullanmışlardır. Tarihte opiumu ilk kullanan medeniyet olan
Sümerler karaciğerden de görme bozukluklarının tedavisinde yararlanmışlardır.
Akadlar tedavilerini kafatası, kulak, göz, karaciger, üreme organları, ekstremiteler
ve solunum yollarının hastalıklarını ayrı ayrı gruplandırarak oluşturmuşlardır.
Asurlularda, kullanılan ilaçları anlamamızı sağlayan Hekim Nabu-le’nin Materia
Medica adı verilen ilaç listesidir ki, bu listede ilaçların hangi hastalıklara iyi geldiği
ve nasıl kullanılacağı mevcuttur. Bu çalışma bize tıbbın basamaklı bir gelişimi
olduğunu, o dönemde kullanılan bazı ilaçların doğrudan veya diğer ilaçlarla beraber
günümüzde de kullanıldığını gösterdi. O dönemde yasayan toplumların gerek
ticaret gerekse bilim alanında etkileşim içerisinde olduklarını kanıtladı.
Anatomik Çizimlerin Tarihsel Gelişimi
sTT
Güneş Güner, Durmuş Ekin Taşatan, Akif Mirioğlu
Günümüzde tıp, özellikle anatomiyle ilgilenen insanlar için önemli bilgi kaynakları
olan anatomi atlasları/çizimlerinin tarihi gelişimi, bugünkü görüntüleme
tekniklerinin durumu ve gelecekteki olası ilerlemelerin tahmini üzerine anlaşılır
bir kaynak oluşturur. Tıp öğrencilerinin derslerde öğretilenlerin yanında, tıp
tarihi içinde yer alan bir konuya ilgilerini çekmek ve genel kültürlerini artırmak
amacımızdır. Anatomik çizim /illüstrasyon tarihi üzerine bilgilerin anatomi tarihi
içine gömülü ve dağınık bulunması, bunların düzenlenme ihtiyacı, gelecekte
yaşanacak ilerlemelerin olabildiğince doğru tahmini için geçmişteki gelişmelerin
ve bugünün ilerlemelerinin bütün olarak incelenmesi ihtiyacı gerekçemizdir.
Hacettepe Ü. Kütüphanesi’nde ve Milli Kütüphane’de yapılan araştırmalar, internet
taramalarıyla elde edilen bilgilerin birleştirilmesi ve analizi (Educational Material
Review) Anatomi bilgi dağarcığının büyümesi, anatomik çizimlerde ayrıntı
gösterme ihtiyacı nedeniyle, çizim tekniklerinin gelişmesiyle sonlanmıştır. Bu,
temel alınarak woodcut, copper engraving, litography, fotograflama, dijitizasyon
(arta ayrınti gösterme kapasitesine göre) yöntemleri geliştirilmiştir. Dinin Avrupa
üzerindeki baskısının azalması, disseksiyonlarin, anatomi bilgisinin artmasına
çizim sayısının ve kalitesinin yükselmesine yol açmıştır. Ortaçağ boyunca baskı
altındaki Avrupa’nın aksine, Araplar varolan bilgileri korumuştur. MS. 300’lerde
Galen’le temelleri atılan anatomik çizimler, kendisinden sonra gelen Vesalius
ve Albinus’la ilerleme göstermiş, hataların giderilmesiyle nitelik kazanmıştır.
18
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
Günümüzdeki trendler anatomik materyallerin kantitatiflesmesi ve kişisel
yorumlardan arindirilmasi yönündedir. Bu konuda, gelismekte olan radyolojinin
de etkisi yadsınamaz. Gelecekte, gelişen görüntüleme teknikleri ve bilişim
teknolojisinin anatomi eğitimi ve bununla beraber cerrahide söz sahibi olması,
bilginin paylaşımının, artan veri bağlantıları sayesinde kolaylaşması, araştırmaların
“head mounted display” kullanılarak broadband veri yollarından dünya çapında
konsültasyona olanak sağlaması, virtual reality (sanal gerçeklik), holografi gibi
sistemlerde araştırmalara ivme kazandıracaktır.
Altın Oran
sTT
Onur Sargın, Mustafa Umut Somuncu, Sinem Pişiren
Hayatta farkına varamadığımız, yaşadığımız karmaşanın ortasında bir düzen
mevcut. Kaosun düzeni: Altın oran. 1, 618 sayısı ve yaşamımızdaki etkileri
belkide “kelebek etkisi” ile boy ölçüşebilir. Ağ ortamında ve kitaplarda yaptığımız
araştırmalar bizi hiç de azımsanmayacak bir bilgi yumağına götürdü. Mısır
piramitlerinden Mona Lisa tablosuna, Pisagor üçgeninden insan bedeninin
uzvlarının birbirine oranına, akciğer dallanmasından kalp grafisine, mimariden
bitkilere, DNA dan evrenin yerleşimine kadar nereye bakarsak, orada altın oranla
karşılaşıyoruz. Bugün teknoloji alanında bu orandan yararlanılmakta ve insanların
gözüne hoş görünecek yeni şeyler yapılmakta. Araba markalarından niçin bazıları
çok hoşumuza giderken bazıları ne kadar pahalı olursa olsun bizim için bir albeniye
sahip değildir? Peki niçin bazı mimari yapılar bir başyapıtken bazıları kapladığı
alanın aksine yeteri derecede göze hitab etmez? Bizim amacımız ise bu oranın
sağlık alanında gizemini çözmek ve bu oranın kullanılabileceği yenilikleri ortaya
koymaktır. İşte bu sebeple insan bedeninin bütün kısımlarında görülen ve bunun
için güzelliğin ölçütü olarak kabul edilen bu oranın yanında bizim önemsediğimiz
insan işlevselliğine ne kadar katkısı olduğunu açıklamaya çalışmaktır. Şu anda
elimizde olan bulgularla eğer bu oran dünyanın her yerinde hatta evrende açık bir
şekilde ortadaysa neden en muhteşem canlı olan insan vücudunun çalışmasında bu
oran olmasın? Belki de geleceğin tedavi yöntemleri bu sayının altında yatıyordur.
Kutsal Kitaplar ve Tıp
sTT
Feyza Yücel, Çiğdem Yılmaz, Murat Yılmaz
Çalışmamızda din kavramı ve bir bilim dalı olarak tıp arasındaki etkileşim
irdelenmiştir. Öncelikle din ve bilim arasındaki farklar ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Dine hekim gözüyle bakarak; dinin hastalık ve sağlık algılaması
kavranmaya çalışılmıştır. Bugüne kadar konu ile ilgili herhengi bir çalışma yoktur.
Ciddi internet sitelerinden ve kutsal kitaplardan ve diğer dini kaynaklardan
tek tek bulgular toplanmış, genel değerlendirmeler yapılmıştır. Kaynaklarda
etik tehlikeler vardır. Kimisi dini bilimle doğrulamaya çalışmakta, kimisi de
dini bilimle yargılamaktadır. Üç büyük dinin temel yaklaşımıyla evren ve insan
kavramları açıklanmaya çalışılmıştır. Kutsal kitaplardan yapılan alıntılar ve çeşitli
söylencelerle konuya derinlik kazandırılmaya çalışılmış ve bu bağlamda Tanrı’nın
ve yarattıklarının mükemmeliyeti tıp bilimiyle alakalandırılmıştır. Dinin hastalara
bakış açışı ilahi bir sınav olarak kabul edilen hastalığın kim zaman sorumsuzlukların
dünyadaki cezası kimi zaman tanrıya yaklaşmak için bir vesile oluşu yönündedir.
Sonuç olarak, dini inanışın organ nakli ile ilişkisi, dini inanışların koruyucu
hekimlikle ilişkisi, dini inanışların ölüm korkusu ile ilişkisi, iyıleşme inancını iyıleşme
sürecindeki etkileri, hekim ile hastanın inançları arasındaki ilişkiler irdelenmiştir.
Hristiyanlık, İslam ve Musevilik’te Kan Transfüzyonu
sTT
Sadık Taşkın Taş, Yılmaz Yıldız, Murat Türk
Tıbbi uygulamaların bir çoğunda olduğu gibi, kan transfüzyonu da dini tartışmalara
konu olmuştur. Bu araştırmada Hristiyanlık, Musevilik ve İslam’ın kan transfüzyonu
ile ilgili görüşlerinin sunumu amaçlanmıştır. Araştırma konusu olarak bu dinlerin
seçilme sebebi, Türkiye’de sık görülmeleridir. Bu amaç doğrultusunda internet
ortamındaki arama motorlarına, makalelere, çeşitli dini kitaplara başvurulmuş,
dini görevlilerle yazışma veya görüşmeler yapılarak, araştırma derleme tarzında
hazırlanmıştır. Sonuç olarak, bu dinlerin birçok mezhebinde kan transfüzyonuna
izin verildiği ve hatta transfüzyonun teşvik edildiği bulunmuştur. Ancak
Hristiyanlığın Yahova Şahitliği mezhebi kan transfüzyonuna kesin bir şekilde karşı
çıkmaktadır. Ayrıca Ultraortodoks Museviler konuya çekinceyle yaklaşmaktadır.
Ölümün Yasaklandığı Yer Asklepion
sTT
Özge Turgay, Burcu Türker, Şerife Yoldaş, Şevin Yardımcı
Bergama Asklepionu tıp tarihi açısından büyük öneme sahip, tarihte ilk hastane
olarak da bilinen bir yapıdır. Projenin amacı, hastanenin mimarisini, kullanılan
tedavi yöntemlerini ve bu tedavi yöntemlerinin günümüze etkisini belirlemektir.
Hazırlık aşamasında internet siteleri, üniversite kütüphaneleri ve British Institute
of Archaeology’deki kaynaklar araştırılmıştır ve günümüz hastahaneleriyle
karşılaştırmalar yapılmıştır. Asklepionlar, hekimlik tanrısı Asklepios adına adanmış
yapılardır. Bu yapıların ilki Bergama Asklepion’dur. Asklepion, içerisinde tapınaklar,
tiyatro, kütüphane, uyku odaları, kutsal su kaynakları ve klinik bulunan; üç kenarı
stoalarla çevrili bir yapıdır. Bergama Asklepionu’nu; ilk telkinle tedavi, ilk doğal
tedavi (müzik, spor, su ve çamur ile), ilk farmakoloji (bitkisel ilaç), ilk afyon maddeli
ilacın kullanıldığı merkezdir. Tıp–eczacılık simgesi (yılan) Asklepion’da ortaya
çıkmıştır. Tedavide rahipler ön planda olmuşlardır. Rüya yorumlarıyla başlayan
tedaviye ek olarak sıcak, soğuk su banyoları, perhiz, beden hareketleri ve çeşitli
ilaçlar kullanılmıştır. Dönem inancının etkisi Asklepion mimarisine ve tedavi
yöntemlerine yansımıştır. Hastanenin kuruluş yeri ve mimari yapısı tedavide
optimum sonucu almak tasarlanmıştır. Tedavide dönem inancının baskınlığının
yanında farmakoloji biliminin başlaması bilimselliğin göz ardı edilmediğini
göstermektedirAsklepion’da, hekimler değil rahipler ön plandadır. Hastanın
eğlendirilmesi ve moralinin yüksek tutulması çok önemlidir. Bu sebeple günümüz
hastane anlayışından farklı olarak tiyatro, kütüphane gibi yapılar bulunmaktadır.
Rüya yorumuna dayalı terapinin temelleri yine Asklepion’da görülmektedir.
Tıpta Reklam Hukuku
sTT
Ömer Kaya, Onur Çeçen, Ahmet Erseçgin, A. Erdem Başaran
Tıpta Reklam Hukuku konu başlıklı proje konumuzda; öncelikli olarak hekimlerin,
T.C Anayasası’nda “Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun” ile
belirtilmiş, sınırlar ve tıp etiği kurallarının öngördüğü yaklaşımlar çerçevesinde,
kendilerinin ya da çalıştıkları kurumların reklam veya tanıtımını yapma hususunda
özgürlüklerini ya da kısıtlamalarını ortaya koymaya amaçladık. Ayrıca Türkiye’ de
hekimlerin ve özel sağlık kuruluşlarının bu duruma nasıl yaklaştıklarını, yapılması
yasaklı tanıtım adı altında sunulan bir takım reklam örneklerini ve konuyla ilgili
bizdeki yasal uygulamalarla başka ülkelerin uygulamalarının karşılaştırmalarını
ortaya koymaya çalıştık.
Tıbbın Simgeleri
sTT
Emine Çiğdem Şen, Firdevs Dinçsoy, Çağlar Çakir
Amaç, tıbbın simgelerinin anlam ve tarihi hakkında daha geniş bilgi sahibi olmaktır.
Bugün tıp alanında kullanılan yılanlı asa figürü, gümüş tas, Hipokrat andı, Ra’nın
gözü gibi kavramların artık bir tıp simgesi gibidir. Çünkü tıp deyince insanların
aklına bu kavramlar gelmektedir. Bu simgelerin oluşum tarihinin bilinmesi
önemlidir. Yılanlı asa figürü eski Yunan tanrıları Asklepios ve Hermes’e dayanır.
Onların bilgisinin ve gücünün sembolüdür, gümüş tas; Asklepios’un içinde ilaçlarını
hazırladığı kaptır, Hipokrat andı; Hipokrat’ın tıbbı bir sanat olarak benimsemesi
sonucu ortaya çıkmıştır ve tarih boyunca ana anlamını yitirmeden birçok tıp bilgini
tarafından değiştirilmiştir, Ra’nın gözü; eski Mısır tanrısı Ra’nın insanları koruyan
gözüdür. Bu simgeler bugün tıp mensupları tarafından görevlerini yaparken,
hastanelerde, tıbbi belgelerde ve reçetelerde kullanılmaktadır. Bu simgelerin
anlamlarının ve tarihlerinin bilinmesi tıbbın saygınlığını daha da artıracaktır. Artık
gelecekte çokca karşımıza çıkacak bu simgelere daha anlamlı bakıyoruz.
Kara Ölüm
sTT
Rafet Yarımoğlu, Yasin Çakıllı, Mehmet Sefa Gökçe
Veba Hastalığı…Veba hastalığının etkeni Yersinia pestis adlı bakteridir. Bubonik,
septik ve pnömoni olmak üzere üç tıpte görülür. Hastalık taşıyan farelerin pireler
tarafından ısırılması ve bu pirelerden insanlara bulaşması ile hastalık yayılır. Bu
vakalarda, genellikle, lokalize apseler bölgesel büyümüş lenf bezleri bulunur.
Yetersiz tedavi durumunda hastalık septisemiler yapar ve ikincil olarak pnömonilere
yol açar. Bu tıp vakalarda kişilerin öksürdüklerinde atılan damlacıkların inhalasyonu
ile duyarlı kişilere hastalık bulaşır ve pnömoni şeklinde seyreder. Pnömonik hastalık
türünde fatalite çok yüksektir. Veba tarih boyunca pandemilere sebep olmuştur
bunlardan özellikle 1346 yılında Avrupada ortaya çıkan salgında Avrupa nüfusunun
üçte birinin ölümüne sebep olmuş ve KARA ÖLÜM adını almıştır. Biyolojik Silah
Olarak Veba… Yersinia pestis bilinen en virülan bakterilerden biridir, yani çok az
sayıda bakteri bile hastalık oluşturabilir. Veba için sadece 1-10 bakteri yeterlidir.
Halbuki bu sayı tifoda 100 bin, basilli dizanteride 1000 tanedir. Bu özelliği biyoljik
silah ajanı olarak seçilmesinde çok etkilidir. Ayrıca, pnömoni formunda epidemiler
sırasında sekonder yayılım, bir diğer ifade şekliyle insandan insana bulaşma
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
ihtimali olması biyolojik silah ajanı listesinin başında gelmesinin sebeplerinden
birisidir. Normalde veba, enfeksiyonlu fareler üzerinde yaşayan pirelerin ısırığından
bulaşır. Veba, sprey yoluyla da bulaşabilir. Bu durumda zatürree benzeri bir biçimde
gelişir ve gereken iyıleştirme uygulanmazsa üç gün içinde ölümle sonuçlanır.
Saldırı amaçlı kullanımının sprey yoluyla olacağı düşünülüyor. Hastalık yüksek
ateş, titreme, baş ağrısı ve kan kusma gibi belirtilerle başlıyor. Solunum güçlüğü ve
oksijensizlik ortaya çıkıyor Vebanın görülmediği coğrafyalarda tespit edilmesi ve
aniden artan vaka sayısı vebanın biyolojik silah olarak kullanıldığının kanıtı olarak
kabul edilir. Tedavide gentamisin tercih edilir, intravenöz doksisiklin de etkilidir.
Veba menenjiti gelişen vakalarda tedaviye kloramfenikol ilave edilir. Hipnoterapi
sTT
Şefika Çölgeçen, Mesut Özdedeoğlu, Hatice Demir,
Mehmet C. Annaç
Şüphesiz ki insanoğlu büyük bir potansiyele sahiptir. Günümüzde bazı çebrelerce
hipnoz aracılığıyla bilinç alltına girilebildiğine inanılmaktadır. Hipnozun en
ilginç yanlarında biri geriletme özelliğidir. Normal durumlarda geçmiş zamana
hatırlayarak ulaşabilirkren hipnoz durumunda geçmiş zaman doğrudan ulaşma
sağlanabilmektedir. Hipnoz aynı zamanda insanların değiştirmek istediği
yanlarını değiştirebilme imkanı tanımaktadır. Hipnozun tıp açısından en önemli
tarafı ise bazı hastalıkların tedavilerinde kullanılabilmesidir. Projemizin ana
amacı hipnozun yer bulduğu alanları ve kullanılma şeklini araştırmaktır. Bizler
bu nedenlerle projemize hinozun, hipnoterapinin tanımları ve hipnozun tarihini
arştırarak başladık. Hipnoz hakkında araştırma yapmış hipnoz derneklerine üye
bazı doktorlardan yardım istedik (ör. Dr.. Murat Ulusoy). Temel olarak hipnoterapi
konulu bazı kitaplardan ve internet sayfalarından yararlandık. Hipnozun terapide
uygulama şeklini hipnoterapinin günümüzde yarar sağladığı iddia edilen alanları
inceledik. Günümüzde hipnoterapi en çok kadın doğum ve diş hekimliği gibi tıbbi
alanlarda kullanılmaktadır. Bunlar içerisinde hipnoz, ağırlıklı olarak anestezik bir
etken olarak yer bulmuştur. Hipnoz hakkında kapsamlı bir araştırma yapanların
büyük bir kısmı hipnoz uygulayıcısı olabilmektedir. Ancak hipnoz, terapi amaçlı
kulllanıldığnda uygulayıcı tek başına yeterli bulunmamaktadır. Yanında mutlaka bir
hekimin bulunması şarttır.
Hekim Hatalarının Hukuksal Değerlendirilmesi
sTT
Sadık Ahmet Uyanık, Mustafa Sedar Bölük, Karahan Kara,
Kortan Kuzucu
Günümüzde sağlık sektöründe tıpta hatalı uygulamalar nedeni ile şikayetlerin
arttığı bilinmektedir. Tıbbi uygulama hatası; hekimin, mevcut şartlarda makul
olan hizmet ve bakımı başaramaması, meslekte tecrübeli bir hekimin aynı şartlar
altında sergileyebileceği performansı gösterememesi, normal uygulamanın
gereklerinden sapması ve standardlarını düşürmesi ve bundan bir zararın doğmuş
olmasıdır. Sorumluluğun oluşması için hukuka aykırı bir eylem ve kusurun olması,
bu kusurdan bir zararın oluşması ve zarar ile kusurlu eylem arasında nedensellik
bağının kurulması gerekir. Suçun sonucu olarak Ceza Hukuku, zararın olağan
sonucu olarak Medeni Hukuk devreye girer. Hekim-hasta ilişkisi “vekalet sözleşmesi”
çerçevesinde değerlendirilir. Projemizin Amacı, Sağlık Bakanlığı’nın hazırlamış
olduğu “Malpraktis Yasa Tasarısı Taslağı” ile de gündemde olan bu konuyu
sorumluluk kavramı çerçevesinde irdelemek, cezai ve hukuki yaptırımları ele
almak, Türk ve Avrupa ülkeleri hukuk sistemlerinde ilgili kararları kıyaslamak, yasa
tasarısı taslağını irdeleyip öneriler geliştirmek, gelişmiş ülkelerde soruna yaklaşımı
incelemektir. Bu vesile ile hedef kitlesi hekim adayları olmak üzere, tüm sağlık
çalışanlarını bilgilendirmek ve uyarmaktır. Amacımız gereği konuya ilişkin kitap,
tez, makale, yasalar, evrensel bildiriler incelenmiştir. Hataların azaltılmasında,
sorumluluk bilincinin artırılması ve eğitimle sağlık standardlarının belirlenmesi
ve bunların uygulanabilmesi koşullarının sağlanmasının en etkili mekanizmalar
olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca, Malpraktis Yasa Tasarısı Taslağı ile ilgili olarak
tüm sağlık çalışanlarının duyarlı olması gerektiği, görüş ve önerilerini meslek
örgütlerimiz kanalıyla ulaştırılmasının gerekli olduğuna inanıyoruz.
Epilepsiden Gelen Lütfun Korkunç Hediyesi
(Tarihteki Epileptik Ünlüler)
sTT
Evrim Kimyonok, Berkan Armağan, Atiye Yılmaz, Seda Turgut
Epilepsi, beyindeki aşırı nöronal aktiviteye bağlı bir hastalıktır. Böyle olmasına
rağmen düşünülenin aksine normal yaşamı çok fazla etkilemez. Bunun da en
iyi kanıtı geçmişte önemli konumlarda bulunan bazı insanların da epileptik
19
olmasıdır. Biz de bu insanların yaşamlarından ve eserlerinden örnekler göstererek,
epilepsinin sanıldığı kadar korkulacak bir hastalık olmadığını göstermeyi
amaçladık. İnternetteki çeşitli arama motorlarından “epilepsy”, ”famous persons
epilpsy”, ”historical epileptics”… gibi anahtar kelimelerle makale araştırması
ve Hacettepe Üniversitesi Kütüphanesi’nden kaynak taraması yaptık. Tarama
sonucunda Julius Ceasar, Napoleon Boneparte, Dostoyevski, Vincent Van Gogh’un
da aralarında bulunduğu dahi kabul edilen birçok ünlünün de epileptik olduğunu
gördük. Epilepsi, Julius Caesar’ın halk üzerindeki etkisine; Napoleon’un verdiği
kararlara; Dostoyevski’nin yarattığı kahramanlara; Van Gogh’un resimlerine farklı
şekillerde yansımıştır. Fakat epilepsi hiçbir zaman bu insanların üretkenliklerine
engel teşkil etmemiş, hatta Van Gogh ve Dostoyevski’de olduğu gibi yaratıcılıklarını
doruk noktasına ulaştırmıştır. Van Gogh, bu pozitif etkiyi anormal hareketleri
yüzünden sosyal hayatına taşıyamamış; Juilus Caesar ise hastalığı sayesinde
toplum tarafından ilahi bir kimliğe büründürülmüştür. Sonuçta epilepsi nöbetler
şeklinde kendini belli etse de bunun genel olarak toplumdan izole bir hayat sürmeyi
gerektirecek bir hastalık olmadığını; epileptiklerin toplumda saygı görebileceklerini
ve en az diğer insanlar kadar başarılı olabileceklerini gördük.
İkinci Dünya Savaşı’nda Toplama Kampları ve Tıbbi
Deneyler
sTT
Gökçe Akgündüz, Bilgehan Adibelli, Emrah Şeyhoğlu
İkinci Dünya Savaşı sırasında kurulan toplama kamplarında çeşitli tıbbi deneyler
yapıldı. İnsanlar, anestezi kullanılmadan kobay olarak kullanıldılar. Bu olaylar tıp
alanında birçok tartışmaya yol açmıştır. Araştırma-derleme türündeki projede,
hangi deneylerin nasıl yapıldığından yola çıkıldı. Hekimlerin deneyleri kendi
iradeleriyle yapıp yapmadıklarının belirlenmesi amaçlandı. Tıp dünyasının savaştan
sonra nasıl tepki verdiğinin iletilmesi ve yaşananların tıp etiğinin gelişimine
etkilerinin aktarılması hedeflendi. İncelemeler sırasında çeşitli kitaplardan, gazete
yazılarından, filmlerden ve internet üzerinde arama motorlarından yararlanıldı.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kütüphanesi, başvurulan en önemli birimdi.
Proje sonunda, hekimlerin deneyleri kendi istekleriyle yaptıkları öğrenildi. Savaş
sonrasında tıp dünyasının etik konularda konferanslar düzenleyerek, bildirgeler
yayımlayarak hekimleri ve sivil halkı aydınlattığı sonucuna ulaşıldı. Ayrıca edinilen
bilgiler çerçevesinde, hekimlerin benzer şartlarda sergilemeleri gereken tutum
belirlendi.
Tıp ve Matematiğin Kardeşliği
sTT
Neşat Tolga Akbaş, Hüseyin Kaya, Sultan Acar,
Selahaddin Demirdüzen
Projenin amacı, hem matematik bölümü öğrencileri için hem de tıp öğrencileri
için yeni düşünce tarzları kazandırmak, olaylara ve hastalara çok daha geniş bir
perspektiften bakma olanağı sağlamak ve tıp eğitiminin yorucu ve kimi zaman
sıkıcı olan maratonunda zevkli ve ilgi çekici alanları göstermek ve tıp fakültesinde
ciddi bir eksiklik olarak görebileceğimiz biyokalkulus dersinin gerekliliğini
göstermek. İnternetteki google arama motorunda “tıp”, “matematik”, “tıp ve
matematik” aramalarını yaparak ulaştığımız kaynaklar ilk kullandıklarımız. Bunun
dışında İbn-i Sina’nın Kitabü’ş Şifa isimli eseri farklı yaklaşımıyla ilginç fikirler
aklımıza getirdi. Bir de bize gerçekten çok yakın bir üslupla yaklaşan ve elindeki
bilgileri bizimle paylaşan Ege Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi’nden Prof.
Dr. Beno KURYEL’e hem cesaret hem de doküman açısından bize eşsiz desteklerde
bulundu. Elimizde oldukça çeşitli miktarlarda kaynak bulunmasına rağmen
konumuz itibariyle bilgi bulmakta zorlandığımız gerçeğini atlamamız imkansız.
Ne yazık ki bu konuda şu ana kadar yapılmış kapsamlı araştırma sayısı oldukça
az. Ülkemizde eksikliği farkedilen biyokalkulus dersinin programa alınmasının ne
kadar önemli olduğu yapılan çalışmalar sonucu farkedilmiştir. Tıp öğrencileri ve
matematik alanında okuyanların en kısa zamanda işbirliği haline geçmeleri tıp
eğitiminde devrim niteliği taşıyabilecek bir gelişme olabilir.
İlk Kafatası Cerrahları ve Ameliyatları: Trepanasyon
sTT
Gamze Bostankolu, Yonca Avcı, Hakan Ulu
Trepanasyon farklı amçlarla çevreyle bağlantı kurmak için kafatasında yapılan delik
açma operasyonudur. Yaşayan bir kişi ya da bir ölünün başında tedavi edici amaçla
delik açma operasyonu tıp tarihinin olduğu kadar antropoloji ve arkeolojinin de
en büyüleyici yanı sayılır. Çok eski zamanlardan beri çeşitli rahatsızlıklarda cerrahi
müdahaleye başvurulduğu eski insanlara ait iskeletler incelendiğinde görülebiliyor.
Bu ameliyatların başarısı beyin zarına, beyin ve damarlarına zarar verilmeden
20
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
uygulanmasına bağlıdır. İnsanlık tarihinde bilinen en eski kafatası delgi ameliyatları
zamanımızdan on bin yıl öncesine kadar gider. Kafatası delgi ameliyatını
gerektiren davranışın temelinde tıbbi nedenler olmakla beraber ritüel, büyüsel
ya da dinsel gerçekler de bulunmaktadır. Kafatası ameliyatlarında;oluk açma,
kazıma, dikdörtgen delik açma, oyma-kesme gibi farklı teknikler kullanılmıştır.
Avrupa, Kuzey Afrika, Kuzey Amerika ve Asya gibi geniş bir coğrafyada uygulanmış
trepanasyonlarda oldukça büyük başarı elde edildiği görülmüştür. Tarihte çeşitli
toplumlarda, farklı nedenlerle uygulanan trepanasyonlarda güdülen amaç, bir
bakıma o toplumun psiko-medikal dünyasını yansıtır. Sonuç olarak, günümüz beyin
cerrahlarının tarih öncesi meslektaşları birçok ruhsal rahatsızlığın nedeni olarak
beyni sorumlu tutmuş, hastaların başlarını bu amaçla, üstelik büyük bir ustalıkla
delerek beyin cerrahisinin belki de tarih öncesi çağlardaki öncülüğünü yapmışlardır.
‘’military medicine’’, ‘’medicine and ww2’’ ve ‘’combat medicine’’ anahtar
kelimelerinin herbiri için çikan ilk 200 siteyi inceledik ve yararlanabilecegimizi
düşündügümüz siteleri kullanarak bu projeyi gerçekleştirdik. Yaptıgımız
araştırmalar sonucunda savasta tıp konusunda toplanmıs uluslararası birçok
konvansiyon ve bildiriye rastlandı. Nitekim bunlardan en önemlisi bu konuda bir
ilk olan ve 1884’te toplanan Cenova konvansiyonuydu. Projede bu konvansiyon
sonunda oluşmuş savaşta hastanın ve yaralının kimler olduğundan, medikal
ünitelerin tanımlanmasından ve medikal personelin hak ve sorumluluklarından
bahsettik. Cenova Konvansiyonunun tarih sürecindeki değişimlerini ele alarak 2.
Dünya savaşının askeri tıp üzerindeki etkilerini ortaya koyduk. Hazret-i Kan
Nesibe Gevher Eroğlu, Bariş Akbaş, Fatma Tuğba Akyel, Servet
Elçin Işilgan
sTT
Habibe Şahin, Begüm Lordoğlu, Özge Taşkin
Kan alma birçok kültürde yüzyıllar, hatta binyıllar boyunca uygulanmış bir tedavi
yöntemi olmuştur. Üstelik sadece tedavi amacıyla da kullanılmamış, birçok inanç
sisteminin başlıca ibadetlerinden de biri olmuştur. Biz; bu çalışmada kan almayı
dini, bilimsel boyutları ve sosyal sonuçlarıyla incelemeye çalıştık. Çalışmamız
sırasında yöntemden birçok kaynakta bahsedildiğini gördük. Bu kaynakların çoğuna
internet aracılığıyla ulaştık, ne yazık ki bu konuyla ilgili yeterince basılı kaynak
bulamadık. Bu proje için internetten sağlanan bilgilere, son olarak 23. 04. 2005
tarihinde Google arama portalında ‘bloodletting’ ve ‘hacamat’ anahtar kelimeleri
kullanılarak ulaşıldı. ‘Bloodletting’ için karşımıza çıkan 262. 000 sonuçtan 350’si
tarandı ve bunlardan 27’sinden proje için yararlanıldı. ‘Hacamat’ için ise karşımıza
1. 790 sonuç çıktı; biz bunlardan 480’ini taradık ve 6’sından projede yararlandık.
Çalışmamızda yararlandığımız tek basılı kaynak olan “El-Kanun Fi’t-Tıbb”a Bilkent
Üniversitesi Kütüphanesinden ulaştık. Hılt vücut sıvısı anlamına gelir. Dört çeşidi
vardır, bunlar: kan, balgam, sarı safra, kara safradır. Birçok hastalığın sebebinin
bu dört hılt arasındaki dengesizlikten kaynaklandığı düşünülmüştür. Kan alma
da bu dengesizliği gidermek için antik çağlardan bu yana kullanılan bir yöntem
olagelmiştir. Ayrıca kan alma kutsal kitaplarda ve hadislerde de söz edilen bir
yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Sonuç olarak yöntemin birçok tarihsel, sosyal,
bilimsel ve dini boyutta tartışılabilecek birçok yönüne ulaştık.
Organ Bağışına Dinlerin Bakışı
sTT
Anıl Tanburoğlu, Aydın Orhaner, Kemal Çelikkaya
Proje organ bağışının dini boyutunu incelemektedir. Bu proje hazırlanırken
veri tabanlarına, bilimsel makalelere ve bu konuda görüş bildirebilecek kişilere
başvurulmuştur. Organ Bağışının dini boyutunda genel olarak büyük dinler
ve özel olarak tüm dünya dinlerinin organ bağışına bakışları incelendi. Genel
değerlendirme tüm dinlerin resmi olarak en yetkili kurumlarının organ bağışına
bakışlarının destekler nitelikte olduğudur. Fakat din olgusunun sosyolojik olarak
çeşitlilik içermesi ve her dinin birçok mezhebe sahip olması bu konuda net bir
durum ortaya koyamamaktadır. Projede Türkiye’de yer bulmuş dinlerin incelenmesi
uygun bulundu. Türkiye’de İslamiyet, Hristiyanlık ve Museviliğin organ bağışı
konusundaki bakışları resmi kurumlarının tebliğleri olarak incelendi. Ulaşılan
sonuçlar şunlardır;İslamiyet’in bu konudaki yorumu diyanetin organ bağışını
destekler nitelikteki fetvası esas alınarak değerlendirilmiştir. Hıristiyanlığın bakışı
ise kiliselerin(Ortodoks, Protestan, Katolik)bu konudaki internet açıklaması tüm
mezheplerinin destekler nitelikte olduğudur. Musevilerin ise konuya bakış açısı:
Hayati durumlar dahilinde organ bağışının yapılmasında hiçbir sakınca bulunmadığı
ancak bunun dışında kalan durumlarda organ bağışının yasak olduğudur. Bu dinler,
insan vücudunun bireysel aitliğinin olmadığı ve ölümden sonra başka insanlara
hayat sağlamasının dini açıdan, değil yasak olması bir ‘gereklilik’olduğunu
vurgulamaktadırlar. Bu konuda din kisvesi altında radikal ve olumsuz açıklamalar
yapılmıştır fakat bu dinlerin genel kanısını ortaya koymamaktadır.
Savaşta Tıp ve 2. Dünya Savaşı
sTT
Hakan Kısaoğlu, Salim Daar, Ferhad Ibrahimov
Bu projeyi yaparken savaşta tıp üzerine bilgi edinmeyi amaçladık. Burdan
yola çıkarak savaşta tıbbi unitenin tanımı, yaralının tanımı ve tıbbi ünitelerin
sorumlulukları hakkında bilgi edinmeyi ve 2. Dünya savasının bunlar üzerindaki
etkisini bulmak üzerine hedeflendik ayrıca bu projede 2. Dünya savaşı sırasında
tıpta yasanan gelişmeler ve savaşa etkileri hakkında da bilgi edinmeyi amaçladık.
Projeyi yaparken internetten faydalanma yolunu seçtik, Google arama motorunda
Mısır: Sonsuzluğun Peşinde
sTT
Eski uygarlıklar hakkında yapılan araştırmalar sonunda, derin bir bilgi birikimi
ve köklü bir geçmişe sahip olduğu görülen Mısır Medeniyeti üzerinde çalışmaya
karar verildi. Böylelikle Mısır Medeniyetini her yönüyle etkileyen mumyalama
teknik ve kültürü üzerinde yoğunlaşıldı; çünkü tıbbi açıdan mumyalama, anatomi
bilgisini ve cerrahi yöntemleri diğer toplumlara kıyasla daha ileri bir seviyeye
taşımıştır. Tıbbın bütünsel yapısından yola çıkarak, projede dinsel ve toplumsal
yapının mumyalamaya yansıması özellikle ele alındı. Çalışmalara başlarken ilk
başvurulan kaynaklar, internet ve kütüphane oldu. Elde edilen veri yetersizliğinden
dolayı, Mısır kültürü üzerine yazılmış kitap ve makale araştırma ihtiyacı hissedildi
ve projeye en büyük katkıyı sağlayan EGYPT ‘The World of The Pharaohs’ kitabı
kullanıldı. Bunun yanı sıra, National Geographics dergisinin internet sitesinde
Long Island Üniversitesi profesörlerinden Bob Brier’ın mumyalama denemeleri
hakkındaki metin ve fotoğraflar , kullanılan tekniklerin anlaşılması açısından
ayrıca fayda sağladı. Mumyalama incelemeleri hastalıklara çözüm açısından
günümüzde tıbbın aldığı yolu kavramaya bir bakış açısı getirmekle birlikte köklü
medeniyetlerden biri olan Mısır’ı yaşam tarzından kültürüne kadar birçok yönden
anlama imkanı sunmuştur. Sonuç olarak, Mısır topraklarında doğmuş bu teknik
, dönemini herşeyiyle birlikte bugüne taşımıştır ve barındırdığı sır niteliğindeki
bilgiler dünyanın dört bir yanından bilim adamlarını heyecanlandırmış; bu da
onları araştırmaya sevk etmiştir. British Museum’a kadar uzanan çalışmalar
mumyalamanın evrensel boyutlara taşındığının en büyük kanıtıdır.
Hastane Bina Değildir
sTT
Menekşe Ermiş, Suavi Aydoğmuş, Ayşegül Kuzucuoğlu
Tıp teşhis, tedavi ve sonrası bakım süreçlerini kapsayan bir disiplindir. Mimari
ise bina tasarımı sanatıdır. Mimarinin bu sanatsal yanı estetik kavramını özünde
barındırmakla birlikte çıkış noktası öncelikle fonksiyonelliktir ve insan için
bir kullanım aracı oluşturur. Dolayısıyla mimarinin gelişen teknoloji ve moda
eğilimlerle değişime uğraması kaçınılmazdır. Benzeri şekilde tıp da doğası gereği
fonksiyonel, doğurduğu sonuçlar açısından ise estetiktir. Tıp biliminde başarıya
ulaşmış durumlar tedavi kelimesinin tam anlamını karşılamasıyla hastanın hayatı
açısından estetik bir değer taşımaktadır. Bu iki disiplin arasındaki tek kesişim
noktası, somut bir gerçeklik olarak hastanedir. Hastaneler bir anlamda insanın
tarihiyle eşzamanlıdır. Çünkü tıbbın varoluş tarihiyle insanın tarihi eşzamanlıdır.
Ancak mimarinin “territory” kavramı ve hastane binasının tasarımı ve böylelikle
doktor, hasta ve tüm sağlık hizmetlerinin bir çatı altında toplanması 19. yüzyılda
tıp biliminin farklı bir görüş ile yeniden yapılandırılmasından kaynaklanmaktadır.
Kısacası, hastaneler tarihsel seyir içinde mimarinin de katkısıyla toplum için
sağlanan hizmetlerden birinin -sağlık hizmetlerinin- maddi ortamını oluşturdular.
20. yüzyıla gelindiğinde toplumun tüm kesimlerine hizmet veren tam olarak
kurumsallaşmış bir sağlık sistemi, tam olarak kurumsallaşmış bir tıp eğitimi
ve bu durumun maddi ortamını sağlayan bir mimari tavırdan söz edilebilir.
20. yüzyılda yaratılan ve tüm toplumlarda benzerlik gösteren fabrika benzeri
kurumsallaşma olgusu, hastane binalarını kurumsallaşmayı sembolize eden
yapılara dönüştürmüştür. Bir başka deyişle kurumsallaşma olgusu hastane binasını
salt bir bina olmaktan yani mimari anlamda tanımlı bir alan olmaktan çıkararak
sağlık kurumunun sembolik “territory”sini oluşturmuştur. Ne var ki Hayakawa’nın
dediği gibi: “The symbol IS NOT the thing symbolised/Sembol sembolize ettiği şey
DEĞİLDİR. The map IS NOT the territory/Harita çizilen alan DEĞİLDİR. The word IS
NOT the thing/Kelime şey DEĞİLDİR. HASTANE BİNA DEĞİLDİR (Hayakawa, 1972).
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE İNSAN
Toplumun Organ Donörlüğüne Yaklaşımı
sTI
Billur Güngör, Merve Sibel Durak, Burçin Şanlıdağ
Amaç, toplumun organ donörlügü ile ilgili yanlış inanışlarının gözden geçirilmesi,
bu inanışların gerçeklerle bağlantılı olup olmadığının araştırılması. Elektronik
ortamda konuyla ilgili yayınların taranması, transplantasyon hakkında deneyimli
kişilerle röportaj yapılmıştır. Yapılan arastırmalar sonucunda organ nakli ile
ilgili, tıbbi ve evrensel kuralların yani sıra ülkelerin ulusal düzenlemelere gittigi
gözlemlendi. Türkiye’de de bu konuda standardizasyonu sağlamak amacıyla alıcı
ve vericileri adaletli bir biçimde bulusturan bir kurum oluşturulmustur. Fakat
yapılan çalişmalar hala istenilen düzeye ulaşamamıştır. Bu konuda kısa ve uzun
vadeli hedeflerin belirlenmesi, buna yönelik çalışmaların artırılması, yeni projeler
ve kampanyaların maddi desteklerinin çoğaltılması, sivil toplum kuruluşlarının
toplumu bilgilendirme yönündeki çalışmalarının devlet ve özel sektör tarafindan
teşviki sağlanmalıdır.
Atla Gelen Mucize: Hippoterapi
sTI
Eymen Gazel, Emel Ertürk, Bahriye Çelik
Hipoterapi; psikolojik ve somatik rahatsızlıkları bulunan insanlara uygulanan,
atlarla insanları önce duygusal sonra fiziksel manada birleştirip tedavi etmeyi
amaçlayan bir çesit fizyoterapi yöntemidir. Hippoterapide atın hastaya yarar
sağlayacak hareket aktiviteleri kullanılır. Bu tedavi şeklinde binicilik becerileri
ögretilmemekte, buna karsi sinirsel fonksiyonları ve duyumsal girdileri (sensory
input) geliştirici eğitim programı uygulanmaktadır. Hippoterapinin en belirgin
hedefleri; kas perdesini normalize etmek, denge reaksiyonlarını geliştirmek, baş
ve gövde kontrolü, koordinasyon, sosyal yaşam, arkadaşlık ve paylaşımdır. Özellikle
Amerika, Kanada ve Almanya’da bu terapi yöntemi resmi bir tedavi şekli olarak
kabul görmüstür. Ükemizde de Istanbul, Izmir, Bursa gibi şehirlerde hipoterapi
merkezleri hizmet vermektedir.
Dünya ve Türkiye’deki Sağlık Politikaları
sTI
Özlem Yılmaz, Ayça Efendioğlu, Ilhan Polat, Yaser Said Çetin
Amaç, kapitalist ve sosyalist ideolojilerin Türkiye ve dünyadaki sağlık politikalarına
ve tıp bilimine etkilerini incelemek ve karşılaştırmaktır. Araştırma yapılırken
objektiflik ön planda tutuldu ve konuya bilimsel olarak yaklasan kaynaklar
araştırıldı. Konuyla ilgili olabilecek çesitli gazete ve dergiler tarandı, çesitli
makalelere ulaşıldı. Yine konuya ilişkin kitaplardan derlemeler yapıldı. Grubunun
tüm üyeleri tarafından konuya hakim olunacak sekilde kaynaklar incelendi.
Dünyada farklı ülkelerde uygulanan sağlık hizmetleri ve bu hizmetlerin
örgütlenmesi ve sunumu o ülkelerin benimsemis olduğu ideolojik modele
(kapitalizm, sosyalizm) göre şekillenmiştir. Kapitalist sistemin en önemli terimleri
piyasa, rekabet ve sermaye olduğundan sağlık hizmetleri kısmen veya tamamen
piyasa ve rekabet koşullarına bırakılmış ve kazanç beklenen bir ‘sektör’ olmuştur.
Bunun sonucu olarak akılcı halk sağlığı çalışmaları ve koruyucu sağlık hizmetleri
eksik kalmıştır. Halkın farklı tabakalarının sağlık hizmetlerine ulaşımıında ve
bu hizmetlerden yararlanmalarında büyük eşitsizlikler ortaya çıkmıştır. Son
dönemde Türkiye’deki GSS ve aile hekimligi modeli kapitalist sistemin bu
özelliklerini taşımaktadır ve ileride büyük olumsuzluklar ve eşitsizlikler doğuracağı
öngörülmektedir. Tıp bilimi ve eğitimi de aynı yönelimden teknolojiye bağımlı
rekabeti öngören, paralı vb. özelliklere sahiptir. Sosyalist ülkelerde ise sağlık
hizmetleri tüm nüfusu kapsamış, halk eşit olarak parasız olan sağlık hizmetlerine
ulaşabilmiştir. Geçmişte sosyalist ülkelerde yaşanan birçok eksikliğin yanında,
sosyalizmle sağlık ve tıp alanında büyük başarılar ve deneyimler kazanılmıştır.
Eşitlikçilik, ücretsiz sağlık hizmetleri, koruyucu hekimlik, halk sağlığına toplumsal
bakış vb. sosyalist sistemin sağlık alanındaki çerçevesini oluşturmaktadır. Sosyalist
ülkelerde akılcı, halk sağlığı yönelimli ve sağlık eğitimine önem veren sağlık
programları uygulanmıştır. Bu yönde tıp eğitimine toplum katılımı sağlanmış,
teorik ve pratik arasındaki kopukluk giderilmiş ve eğitim ücretsiz olmuştur.
Diyaliz Hastalarına Psikososyal Yaklaşım
sTI
Kıvılcım Kılıç, Emrullah Yılmaz, Murat Aykut Özek, Fatma Hülya
Yaylalı
21
Kronik böbrek yetmezligi (KBY) böbrek işlevinin ilerleyici şekilde geriye dönüşü
olmaksızın kaybedilmesidir. KBY hastalarının hayatlarını sürdürebilmeleri için
diyaliz ya da böbrek transplantasyonuna ihtiyaçları vardır. Ülkemizde yapılan
böbrek bağışları, KBY hastalarının tamamının ihtiyaçlarına karşılık verebilecek
durumda değildir. Bu sebeple, Türkiye’de diyaliz KBY hastaları için vazgeçilmezdir.
Haftada iki veya üç defa diyaliz merkezine gitmek hastalar için hem fiziksel
olarak yorucu hem de psikolojik olarak yıpratıcı bir işlemdir. Bu hastalarda
sık karşılaşılan psikiyatrik sorunlar inkar, depresyon, anksiyete, tedaviye
uyumsuzluk, uyku bozuklukları, cinsel fonksiyon bozuklukları, intihar girişimi,
psikoz ve rehabilitasyondaki zorluklardır. Bir hastanın hastalığa reaksiyonu
onun premorbid kişiliği, aile ve arkadaş desteği ve altta yatan hastalığın seyrine
bağlıdır. Çalısmamızda, diyalizin KBY hastalarının psikolojisini ve çevreleriyle
etkileşimini nasıl etkilediğini inceledik. Çalışmada KBY hastaları ile görüsmeler
düzenledik. Hastaları yaslarına, haftalık diyaliz sayılarına, merkeze ulaşım
şekillerine, medeni durumlarına, tedaviye başlama zamanına, mesleklerine, çocuk
sahibi olup olmadiklarına göre değerlendirdik. Sonuç olarak, KBY hastalarında,
ruhsal ve bilişsel sorunlarla sık olarak karşılaşılabilmektedir. Bu hastalarda
psikiyatrik morbiditenin degişkenlik gösterdiği, transplantasyonun psikiyatrik
morbiditeyi azalttığı, yasam niteliğini ise arttırdığı düşünülmektedir. Bu gerçek,
hastalara psikolojik açıdan yardım edecek, gerekli tedavileri uygulayabilecek bir
psikiyatristin bulunması gerekliliğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu
uygulamanın yaygınlaşması hastaların psikososyal sorunlarının çözümlenmesine
hız kazandıracaktır.
Tıp Hayatının Farklı Evrelerinden Intörnlüğe Bakış
sTI
Serra Aytünür, Esra Tokar, Huleyde Gürkan
Intörnlük, doktor olabilmek için aşılması gereken basamaklardan yalnızca biridir.
Fakat internlügün, öğrenme ve uygulama arasındaki en kritik basamak olduğu
düşünülmektedir. Bu nedenle bu projede, bu kritik süreci yasamış, yaşayan ve
yaşayacak kişilerin gözünden intörnlük sürecinin yansıtılması amaçlanmıştır.
Intörnlerin sorumluluklarının, sorunlarının, mutluluklarının, beklentilerinin ve
hekimliğe yönelik kazançlarının neler olduğunun; preklinik öğrenciler, stajer
doktorlar, intörn ve hekimlerin bakış açılarıyla aktarılması hedeflenmiştir. Preklinik
öğrencilerin intörnlük hakkındaki düşünceleri, stajer doktorların intörnlüğe dair
gözlemleri, beklentileri ve hayalleri sorulmuştur. Farklı üniversitelerden intörnlerle
söyleşiler yapılarak; intörnlerin sorumlulukları, sorunları, mutlulukları, endişeleri ve
beklentileri öğrenilmiştir. Hekimlere yöneltilen sorularla; intörnlük sürecinin amacı,
intörnün sorumlulukları, üniversite hastanesinde çalişan hekimlerin intörnlerden
beklentileri, hekimlerin kendi intörnlükleri döneminde yaşadıkları sorun ve
mutluluklar sorularak tecrübe ve tavsiyeleri aktarılmıştır. Tıp eğitiminin farklı
evrelerinde bulunan tüm bu gruplardaki kişilerden intörnlüğe bir renk vermeleri
istenmiştir. Elde edilen veriler ışığında mülakat yapılan kişilerin farklı ve ortak
görüşleri ortaya konulmuştur. Üzerinde durulan konuların bazılarındaki görüşlerin
dönemler (preklinik, stajerlik, internlük, hekimlik) arası farklılıklar gösterdiği
görüldü. Genel olarak preklinik dönemdeki öğrencilerin ‘umutla’, stajerlerin
‘kaygıyla’ baktikları intörnlük döneminin; intörnler için ‘bunalım’, hekimlerin
görüşüyleyse ‘iyi değerlendirilmesi gereken bir fırsat’ olduğu saptandı.
Kürtaj ve Etik
sTI
Deniz Bayram, Ayşe Sevgi Köstel, Fikriye Tüter, Esra Çavdar
Kürtaj etik ve toplumsal açıdan, sağlık açısından çok yönlü bir tartışma alanıdır.
Karar verme noktasındaki hekimler, bütün bu boyutlar nedeniyle ikilemde
kalmaktadırlar. Bu çalısmada tüm yönleriyle etik çerçeve dahilinde kürtaj ele
alınacaktır. Raporu hazırlarken yararlanılan internetten elde edilen kaynaklardan
yararlanıldı. Konusunda uzman olan kisilerle görüsme yapıldı. Araştırmadan elde
edilen sonuçlar şunlardır: 1. Kürtajın etik olup olmadığı fetusun canlılığıyla ilgili ön
kabule bağlıdır. 2. Kürtaja ilişkin birtakım yasal sınırlar olmalıdır. Bu yasal sınırlar
etik temellere dayanmalıdır. 3. Kadının toplumdaki statüsü bağlamında kürtaj
buğün bir hak olarak gündeme gelmiştir. 4. Tıp etiğine ve yasalara göre kürtaj
kesinlikle bir doğum kontrol yöntemi değildir.
Hızlandırılmış Ruhsatlandırma ve Hastaların Umutları
sTI
M.onur Karaca, Mehmet Tunç Mocan, Sebile Güler, Ali Batur
FDA’nın ruhsatlandırma sistemi, “Fast Track” uygulamasının yararları ve zararlarını
22
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
tartışmayı, AZT’nin ruhsatlandırma hikayesi ve AIDS tedavisindeki etkisini, hasta
ve doktorların AZT’ye bakış açısını, medyada AZT ile ilgili haberleri ve yorumları
incelemeyi, toplumun AZT’ye bakış açısını belirlemeyi, ruhsatlandırmada yapılan
değişikliklerin ilaç firmalarına, hastalara ve bilim dünyasına olan etkilerinin
araştırılmasını, uzun dönem toksikoloji (long term toxicology) deneylerinin
gerekliliğini tartışmayı amaçladık. Literatür taramasını yöntem olarak seçtik.
Internette “AZT” kelimesini girerek www. google. com arama motorunu kullanarak
tarama yaptık. FDA”nın resmi sitesinden “fast track” adıyla tarama yaptıktan sonra
ruhsatlandırma sistemiyle ilgili kitaplardan da araştırma yaptık. Ayrıca çesitli
hocalara da konuyla ilgili düşüncelerini sorduk. AIDS ilk bulundugunda çaresiz
hastaların sayılarının çok olmasından dolayı baskı altına giren FDA ruhsatlandırma
sisteminde değişiklikler yapmiştır. Böylece ruhsatlandırma aşamalarının hepsini
tamamlamadan ilaç piyasaya sürülmüştür. Tamamlanamayan deneyler aslında
hastalar üzerinde yapılmıştır. Bu ilacın piyasaya sürülmesine karşı olan tarafın en
büyük kozu AZT’nin yan etkilerinin çok fazla olmasıdır (kemik iliği baskılanması,
bulantı, kusma. . . ) Bu konunun ne kadar etik olup olmadığı bir tartışma konusudur,
çünkü ilacın tüm etkilerini bilmeden bir insanda denenmesi insan haklarına
uymaz. Ama çoğu hasta bu tarz ilaçları “Nasıl olsa ölecegim, bir gün daha fazla
yaşasam kardır” diyerek kullanmayı kabul etmişlerdir. Yine de bu ilaç çıkarıldıktan
sonra AIDS tedavisi için tasarlanan ilaç sayısı artmıştır. Hatta birkaç yıla kadar AIDS
aşısının çıkarılması beklenmektedir. Bu kadar kısa bir sürede böyle bir ilerleme
ruhsatlandırma sistemindeki düzenlemeler sonucu olmuştur.
Tabip Olayım Derken Bitap Düşen Doktor Namzetleri
sTI
Betül Başer, Şafak Parlak, Esra Keleş
Projemizin amacı tıp fakültesi öğrencilerinin eğitim sürecinde bireysel ve
çevresel problemlerini dile getirmektir. Bu probremleri fiziksel, sosyal ve ruhsal
hayata olan etkilerini incelemektir. Bu sorunları aşmak için hangi motivasyon
yöntemlerinin uygulanabilecegi hakkında araştırma yapmaktır. Proje sırasında
tıp öğrencilerinden bir grupla görüşme yapıldı. Problemlerın kaynaklarına yönelik
sorular soruldu. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi dönem VI öğrencilerinin
2005 yılında yaptıklari çalışmalardan faydalandık. Hacettepe Üniversitesi Sağlık
Merkezinde görevli Psikolog ile görüsme yaptık. 1985 yılında yayınlanan ‘Üniversite
Öğrencileri Arasında Depresyon ve Problem Alanlarının Akademik Basarıyla
İliskileri’adlı tezi yardımcı kaynak olarak kullandık. Pubmed adlı siteden ‘Anxiety
in Medical Students’anahtar cümlesini girerek ulaşılan makaleyi yardımcı kaynak
olarak kullandık. Tıp öğrencileri ile yapılan görüşmelerde öğrencilerin uyku, iştah,
mizaç, enerji, dikkat yoğunlaştırma konusunda problemler yaşadığı ve bu durumun
yaşam tarzı, insan ilişkileri ve çalışma yeteneğini etkilediği ve bunların da sosyal
fobi, toplumsal ve kültürel ilgide azalma, anksiyete ve depresyon gibi psikolojik
sorunları ortaya çıkardığı sonucuna ulaştık. Üniversitemiz sağlık merkezinde
görevli Psikolog ile yapılan görüşmede tıp öğrencilerinin sorunları, kaygıları ile
ilgili bilgiler ve bunlara çözüm önerileri aldık. Ulaştığımız makaleler çalışmamızı
destekledi.
Insan Sınırları ve Rekor Denemeleri
sTI
Ayla Özbakan, Asiye Meltem Ilancıoğlu, Damlanur Şahin
Insanoğlu sınırlı olduğu gerçeğini hiçbir zaman kabullenmemiş ve varolduğu süreç
boyunca her yönüyle sınırları zorlamış, kendini aşmaya çalışmıştır. Bu çalışmamızın
amacı, insan fizyolojik sınırlarının aşılmasının öne çıktığı spor organizasyonlarında
(olimpiyatlar, kıtalar/ülkeler arası yarışmalar...) başarıya ulaşmayı (madalya
almak, rekor kırmak...) etkileyen faktörlerin neler olduğunu öğrenmek ve bunların
sporcunun sağlığına olan etkilerini araştırmaktır. Bu amaçla konuyla ilgili olarak
daha önceden yapılan çalışmaları tarama ve derleme yöntemi . Internet üzerinden
‘’spor,sporcu sağlığı, olimpiyat oyunları, atlet performansı’‘ gibi kelimelerle tarama
yapılmıştır. Gazete ve popüler bilim dergilerinin spor arsivlerinden konuyla
ilgili haber ve makaleler okunmuş ve derleme yapılmıştır. Spor fizyolojisinin
ayrıntıları için ‘’Tibbi Fizyoloji, Guyton’’ kitabından yararlanılmıştır. HÜTF Ortopedi
ve Spor Hekimliği ABD’larından yardım alınmıştır. Çesitli spocularla yapılan
reportajlardan alıntılar yapılmıştır. Bütün bu bilgiler toparlanıp derlenerek bu
çalışma ortaya konmuştur. Yaptığımız çalışmalar sonucunda; insanın sınırlarını
fizyolojik, antropolojik ve genetik özelliklerinin belirlediği, bu sınırların zorlanması
durumunda ortaya pek çok patolojinin ortaya çıkabileceği görülmüştür. Ölçüsüz
yapılan sporun insan sağlığını hatta yaşamını tehdit edebileceği sonucuna
varılmıştır. Başarının ve rekor kırmanın yukardakilerin dışında birçok faktöre de
(kondüsyon, strateji, teknolojik yardım, beslenme...) bağlı olduğu ve hepsinin ayrı
bir araştırma ve uzmanlık dalı olduğu öğrenilmiştir.
Zihinsel Engelli Çocukların Toplumdaki Yeri
sTI
Leman Akçan, Mürüvvet S. Balaban, Nida Erol
Kitaplarda, basın yayın organlarında, internette zihinsel engelli çocuklara
yeterince yer almamaktadır. Projede, zihinsel engelli çocukların hak ettikleri
ilgiyi gördüklerinde toplumda rol alabileceklerini gösterebilmek amaçlanmıştır.
Araştırmamıza yönelik verilere internetteki veri tabanlarından, HÜ
kütüphanelerinden, süreli yayınlardan ulaştık. Zihinsel engelli çocuklara yönelik
hizmet veren sosyal oluşumlara ziyaretlerde bulunduk. Projemizde zihinsel
engelliliğin ne olduğuna, sebeplerine, sınıflandırılmasına değindik. Zihinsel engelli
çocukların özellikleri, onların gözüyle hayatın ne olduğu, sosyal yönleri, onlarla ilgili
sosyal oluşumlar, zihinsel engelli çocukların eğitimleri ve eğitimlerindeki tarihi
süreç, eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri projemizin konu başlıkları arasında yer
aldı. Genetik ve çevresel nedenlerle oluşan zihinsel engellilik, bireyler ellerinden
gelen dikkat ve gayreti gösterdiklerinde en aza indirilecektir. Toplumumuzda çoğu
insan zihinsel engellilik tanısının yalnızca normal altı IQ seviyesi ile konduğunu,
zihinsel engelliliği olan insanların öğrenme ve kendilerine bakma yeteneğinin
olmadığını düşünür. Oysa bu düşünce kısmen doğrudur. Zihinsel engelli bireyler
bir çok şeyi öğrenebilir ve yetişkinler gibi kısmen de olsa bağımsız bir hayat
yaşayabilirler. Hatta hayatlarından diğer insanlar gibi zevk alabilirler. Bütün
çocuklar gibi zihinsel engelli çocukların da sevgiye aralanmış olan kapıları sonuna
dek açılabilir. Zihinsel engelli çocukların sosyal ve bilişsel gelişimlerini sağlamak
için ailelere, öğretmenlere ve topluma büyük görev düşmektedir.
Doğum Kontrolünün Toplumsal Boyutlarının
İncelenmesi
sTI
Ersin Akşam, Koray Aslan, Nagihan Özcan, Ahmet Yılmaz
Çalışmamızda öncelikle doğum kontrolünün ekonomik yönüne ve Türkiye’de
kontraseptif kullanımınıyla ilgili çeşitli istatistiklere değinilmiştir. Konunun
günümüz için önemli sayılabilecek kısmı doğum kontrolünün bireylerin fiziksel,
ruhsal ve sosyal sağlığına etkilerinin ne olduğudur. Bugüne kadar doğum
kontrolünün başarısı doğurganlık oranındaki düşüş, kontraseptif kullanımındaki
artış, ülke hedeflerine ulaşmak ve benzeri kriterler ile değerlendirilmiştir. Aile
planlamasıyla hedeflenen demografik amaçlara ulaşmanın bireylerin hayat
kalitesini ne yönde etkilediği konusuna fazla ilgi gösterilmemiştir. 1994’de
Kahire’de yapılan The International Conference on Population and Development
(ICPD) ve 1995’te Pekin’de yapılan The Fourth World Conference on Women’da artık
aile planlamasının ulaşılması gereken hedef olmaktan çıkarılıp kadın ve erkeklerin
cinsel hayatının kalitesini arttırmada yardımcı eleman olması gerektiği kabul
görmüştür. Günümüz sağlık tanımı olan fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam
anlamıyla iyi-olma durumundan yola çıkıldığında cinsellikte sağlık tanımı: tatmin
edici ve güvenli seksi ve eğer isteniyorsa ne zaman ve ne kadar sık çocuk sahibi
olunacağına imkan tanınmasını içerir. Burada belirtilen insanların güvenli, etkili,
maddi açıdan uygun ve kabul edilebilir yöntemler hakkında bilgilendirilmeleri
ve bunlara ulaşabilmeleridir. Family Health International tarafından altı ülkede
yürütülen ve beş yıla yayılmış Women’s Studies Project çalışmamızda esas alınmış
ve bulguların Türkiye açısından önemli olanları belirlenmeye çalışılmıştır. Son
olarak doğum kontrolü ve bireysel özgürlük temasına değinilmiştir.
Hemcins Aşklar
sTI
Ladan Jafari, Volkan Arslan, Neslihan Hacer Bildik
Çalışmamıza başlarken eşcinselliğin ne olduğunu tam olarak öğrenmeyi ve
toplumla eşcinseller arasındaki bağı anlamayı hedefledik. Kısa bir ön araştırmadan
sonra toplumun eşcinselliğe önyargılı yaklaştığını farkettik ve bu yaklaşıma
eleştirel bir bakış getirmeyi de hedeflerimiz araşına kattık. Çalışmamız sırasında
çeşitli kaynaklardan edindiğimiz bilgileri üç ana başlık altında topladık:
1)Eşcinselliğin Tanımı: Bu başlık altında eşcinselliğe biyolojik, genetik ve kültürel
alanlardan yaklaşarak eşcinselliği mümkün olduğunca iyi anlamaya çalıştık.
Eşcinsellikle ilgili çeşitle savlara ve bazı tıbbi sendromlara (örn. kojenital adrenal
hiperplazi) yer verdik. Eşcinselliğin kalıtsallığını ve eşcinsel kimliği oluşturan
kültürel unsurları inceledik. 2) Eşcinselliğin tarih içindeki yeri: Burada uygarlıkların
eşcinselliğe nasıl yaklaştığını anlatmaya çalıştık. Bazı uygarlıklar (örn. Antik Yunan)
eşcinselliği normal bir davranış biçimi olarak algılarken; bazılarının (örn. Ortaçağ
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
Avrupası) eşcinselliği ortadan kaldırmaya çalıştıklarını gördük. 3)Toplumun bakış
açısı: Bu başlık altında toplumun eşcinselliğe nasıl yaklaştığını anlamaya çalıştık.
Tarihsel bir süreç içinde toplumun görüşünün nasıl oluştuğunu anlamaya çaba
sarfettik. Stoacılardan başlayan tarihsel yolculuk içinde Aquinalı Thomas, ortaçağda
kilise ve 20. yüzyılda meydana gelen bazı olaylara yer verdik. Sonuç kısmında
ise toplumun bakışını üçe ayırdık ve bu üç ayrı görüşe de kısa yorumlar ekledik.
Eşcinselliği ne çok üstün bir özellik, ne de çok kötü bir davranış olarak görmemeye
çalıştık. Bunlar yerine eşcinsellerin de bazı hakları olduğunu ve onların da herkes
kadar normal olduklarını vurgulamaya çalıştık.
Yerçekimsiz Ortamda Adaptasyon
sTI
Aynur Molla, Ismail Sali, Leman Tuba Kaya, Nilüfer Emre
Bu araştırmada amacımız yerçekimsiz ortamın, çok değişken ısıların ve
radyasyonun astronotlar dolayısıyla insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştırmak
ve bunlara karşı gelişen adaptasyon mekanizmalarını ortaya koymaktı. İçeriğimizi
bilimsel dergilerin süreli yayınlarından, internet ve çeşitli kitaplardan derledik.
Araştırmalarımız sonucunda uzay ortamının insanoğlu üzerindeki olumsuz
etkilerinin ortaya konmuş olduğunu gördük. Bunların başlıcaları; kemik
yoğunluğunda azalma sonucu kırıklar, omurga gevşemesi sonucu boyda uzama
ve kaslarda kullanılmamaya bağlı küçülme, kardiyovasküler sistemde ağırlıksız
ortamdan dolayı kan ve vücut sıvılarının yer değiştirmesiyle çeşitli metabolik
değişiklikler, immün sistem hücrelerinde ağırlıksız ortamda çeşitli morfolojik
değişiklikler, radyasyon etkisiyle hücreler ve dokularda ölüm veya hücrelerde
mutasyon sonucu kanser ve doğumsal anomaliler oluşmaktadır. Ayrıca uzay
boşluğuna giren astronotlarda görülen uzay tutması, ağırlıksız ortamın etkisinde
insülin salınımının bozulmasıyla görülen şeker hastalığı, aynı ortamda uzun süre
kalan astronotlarda görülen ruhsal sorunlar gibi olumsuz etkilerde görülmektedir.
Tüm bu bilgiler ışığında yerçekiminin olmadığı ortamda neredeyse tüm vücutsal
işlevlerin olumsuz etkilendiğini ve bu olumsuz etkilerin yok edilmesi için
dünyaya dönüşten sonra zaman geçmesi gerektiğini, ayrıca astronotlara uzaya
gönderilmeden önce çeşitli olumsuz etkilere önlem almak amacıyla değişik
tedavilerin uygulandığını gördük ve bu bilgileri projemizde ayrıntılarıyla anlattık.
Kanserde Biyolojik Terapi; Kanser İlaçları Spesifite
Kazanıyor!
sTI
Saliha Uyanık, Şirin Özdemir, Mustafa Ünlü, Mustafa Evren Kıymaç
Uzun süredir toksik kemoterapik ajanlar spesifik hedeflere yönelim gösteren yeni
bir ilaç nesliyle desteklenmek istenmekteydi. Birleşik Devletler Yiyecek ve İlaç
İdaresi (FDA) birçok deneme sonucunda adına immünoterapi dedikleri biyolojik
bir terapi geliştirdi. Bu yaklaşım; tümör hücrelerine saldıran veya bu hücrelerin
immün hücrelerce tanınması için işaretlenmelerini sağlayan bir mekanizma üzerine
kuruldu. Halen konu üzerinde çalışmalar devam etmektedir. Geleneksel tedavi
yöntemleri olan kemoterapi ve radyoterapinin zararlarının tamamen ortadan
kalktığını söylemesek de monoklonal antikor tekniği; sinyal yolları inhibisyonu
ve genetik terapi ana başlıklarında toplayabileceğimiz immümoterapi hedefe
yönelik tedavi güvencesi vermekte. Gelişim aşamasında olan yöntem henüz istenen
başarıyı sağlayamamış gibi görünüyor. Bu çalışmada amaç artısıyla eksisiyle bu
yeni tedavinin ele alınması, engelleyici ve sınırlayıcıların araştırılmasıdır. Yabancı
kaynaklardan çeviriler ve uygulamayı yapan doktorların fikirleri projede yer
almaktadır.
Delilikle Dahiliğin Arasında Olanlar
sTI
Aslı Akyol Eren Er, Zeynep Kestel, Miray Sekkin
Bu projede amacımız, bazı ruh hastalıklarının sanat ve yaratıcılık üzerine olan
etkilerini, bu etkilerin sebeplerini, bunları gerçekleştirme yollarını incelemek
ve araştırmak; bu konu ile ilgili çalışmalara ulaşmak ve değerlendirmek; ünlü
bir sanatçının hayatında iz bırakmış kesitlerden yola çıkarak, yaşamının ileri
döneminde meydana gelen kişilik yarılmasına uzanan süreci açıklamaya
çalışmak; klinikteki ruhsal bozukluk örneklerinin sanatsal çalışmalarına eğilerek,
sanat terapisine değinmek; sosyal depresyonla klinik depresyon araşındaki
farkı, depresyon tipleri, insidansları ve tedavilerini ele alarak ortaya koymaktır.
Amaçlarımızı gerçekleştirirken izlediğimiz yola gelince, Internette arama
motorundan, konumuzla ilgili olabilecek makalelere ve çalışmalara ulaştık. Bunu
23
yaparken, “şizofreni, depresyon, manik depresyon” gibi anahtar kelimeleri
kullandık. Edindiğimiz orjinal dökümanlar üzerinden çeviriler yaptık ve bunları
derledik. Sonuç olarak: ruh hastalıklarının, kişilerin üretkenliğinde yadsınamayacak
boyutlarda etkili olduğunu gördük. Sanat terapisi kavramını incelerken de, bu
ruh hastalıklarının kişilerin dışavurumlarında meydana getirdiği değişiklikleri,
somut örneklerle değerlendirme fırsatı bulduk. Bir yandan tanı, bir yandan sosyal
rehabilitasyonu içine alan bu kavramın; sanatta yeni bakış açıları keşfetmeye ve
yeni sanatçılar yetiştirmeye katkısı olduğunu da gördük.
Kritik Noktada Son Karar
sTI
Ersin Gümüş, Pınar Bakır, Taner Aydın
Üzerinde çalıştığımız konu biyoetik alanının önemli ve büyük soru işaretlerinden
biri olup ciddi bir medikolegal problemdir. Yani hem tıbbın içinden çıkmakta
zorlandığı bir durum hem de yasaların ve ülkelerin çözüm bulmakta çaresiz kaldığı
bir sorundur. Projede amacımız, tıbbi destekle hayatını sürdürebilecek durumdaki
hastalara verilen tıbbi desteğin çekilmesi veya hiç verilmemesi kararının “hangi
durumlarda, ne gibi gerekçelerle, kimler tarafından verilebileceğinin” tartışılması
ve olayın tıbbi yönünden başka etik ve hukuksal yönlerinin ortaya konulmasıdır.
Projede, veri tabanlarının ve gazete arşivlerinin taranarak konuya zemin
hazırlayacak materyaller toplandı, konuyla ilgili anketin uygulandı ve sonuçlar
değerlendirildi. Medyaya da yansıyan gerçek bir vaka üzerine kurulu 5 sorudan
oluşan bir anket hazırlandı. Bu anketle tıp öğrencilerinin ve sağlık çalışanlarının
“hastaya verilen tedaviyi geri çekerek ya da bu tedaviyi hiç vermeyerek (pasif
ötenazi) hastanın ölümüne izin verilmesi” konusundaki görüşlerinin alınması
amaçlandı. Anket 10 dönem 1, 10 dönem 2, 10 dönem 3 öğrencisi, 10 intörn doktor
ve bu tıp durumlarla karşılaşma olasılığı daha yüksek olan acil servis ve cerrahi
servislerinden 10 doktora uygulandı ve sonuçları değerlendirildi. Konuya bakış
açısı kültürel özellikler, hukuksal düzenlemeler, din ve inançlar, olayın ekonomik
yükü gibi daha birçok faktörden etkilenmektedir. Bunun yanında hastanın özerkliği,
yararlılık ilkesi gibi Hipokrat merkezli bakış açısının temelleri de konuya farklı
boyutlar kazandırmaktadır. Aslında konuyu içinden çıkılmaz bir hale dönüştürende
olayın temelinde “insan yaşamının kutsallığı” kavramının yatmasıdır. Yaptığımız
araştırmalarda dünyada konuyla ilgili uygulamalar açısından standart bir prosedür
olmadığını gördük. Uygulamalar her ülkenin kendi kültürel değerlerinden ve
yasalarından etkilenmekle beraber varılan ortak nokta konunun tıbbi, etik ve
hukuksal yönleriyle bir bütün olarak ele alınması gerektiğidir. Bu bağlamda
Türkiye’ye baktığımızda konuyla ilgili yasal boşluk dikkati çekmektedir. Yapılan
ankette preklinik dönem öğrencilerinin olaya daha duygusal yaklaştığı, intörnlerin
ve doktorların ise olaya daha profesyonelce yaklaştığı görülmektedir.
Robot Insan Bilgisayar Doktor
sTI
Elif Er, Dilek Kalkan, Hale Yapıcı, Burak Uzunparmak
Yapay zeka, gelişen teknolojinin en iyi yansımasıdır ve tıp dahil birçok bilim dalıyla
ilişki halindedir. Tıp bilimindeki ilerlemeye paralel olarak bu yöntemler her geçen
gün geliştirilmekte geliştirilen bu teknoloji de yine tıp bilimini beslemektedir. Peki
birgün robotlar insanların, bilgisayarlarda doktorların yerini alabilir mi? İnternet
yoluyla bu konuda yapılan çeşitli araştırmaları inceledik ve kendi aramızda tartıştık.
Görünen o ki; robot yapımında büyük bir yol katedilmiş olmasına rağmen hala
aşılması gereken büyük sorunlar vardır: Yapay zekalardaki işlem gücünün azlığı ve
insan beynindeki kompleksliğin, plastisitenin ve vücut esnekliğinin sağlanamaması
gibi İnsanlar üreyip kendi nesillerini devam ettirebilirler ve kendi çeşitliliklerinin
sağlayabilirler. Robotlar ise insanın yanında tek yumurta ikizleri yada birbirlerinin
genetik kopyası gibi kalmaktadır. İyi geliştirilmiş bilgisayar programları, girdi
olarak hastanın geçmiş bilgilerini, laboratuvar sonuçlarını ve semptomlarını
alabilmekte ve teşhis koyma, reçete yazımı, tedavi süreçlerinin belirlenmesi gibi
çıktıları verebilmektedir. Fakat fizik muayene ve hastayla birebir ilişki gibi unsurları
sağlayamamaktadır. Bu programların ‘’Hastalık yoktur, hasta vardır. ‘‘ilkesine
de uyarlanması gerekir. İçimizi rahatlatan tek şey, tüm bu gelişmelerin çok uzun
yıllar alacağı ve en azından bizim neslimizin bu karmaşa içinde kalmayacağını
düşünmemizdir. Sonuçta bilimin ne kadar ilerleyeceğini kestirebilmek zor. Birgün
bir köşede oturup iş yapan robotları mı seyrederiz, yoksa bizi biz yapan stresli
yaşamlarımıza devam etmeyi mi seçeriz, bilemiyoruz. O halde hep beraber
bekleyelim ve görelim!
24
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
Yardımcı Üreme Tekniklerinde (ICSI) Sperm Seçimi ve
Fetal Anomali Riski
sTI
Özge Koçkara, Emre Yüce, Kadir Göde
Projenin amacı, yardımcı üreme teknikleri kullanılarak doğan bebeklerin normal
yolla doğan bebeklere göre konjenital anomali ve doğum sonrası hastalık riski
yönünden değerlendirilmesi ve yardımcı üreme tekniklerinde en kaliteli spermin
nasıl seçilebileceğini sperm yıkama tekniklerini açıklayarak belirtmektir. Bu
amaçla, konuyla ilgili literatür araştırması yapıldı. Daha önce yapılmış çalışmalar
ve yayınlanmış kaynaklar incelendi. Şu anda kullanılan yardımcı üreme teknikleri
hakkında konuyla ilgili uzmanlardan bilgi edinildi. Sonuç olara, yardımcı üreme
teknikleri kullanılarak doğan bebeklerde herhangi bir risk artışının olmayacağı
yönünde yayınlar olduğu gibi başta urogenital malformasyonlar olmak uzere
konjenital anomali yönünden bir risk artışının olacağını belirten makalelere de
rastlandı. Özellikle ICSI yontemi cok yeni bir yontem olduğu için konuyla ilgili daha
çok prospektif çalışma yapılmalı.
Değişen Güzellik Anlayışı ve Sağlık
sTI
göstermektir. İnernette Googgle arama motoru kullanıldı. Anahtar kelime ;siames
twins; idi, 180 000 link çıktı, 100 tanesi incelendi. Anlatılanlar çoğu birbirinin
tekrarıydı. Konuların en can alıcı noktalarına değinen ve ifadesi düzgün olan
kaynaklar seçildi. Siyam ikizi olmanın getirdiği toplumsal farklılık ve biyolojik
eksiklik hayatı onlar adına ciddi bir mücadeleye dönüştürüyor. Buna rağmen birçok
siyam ikizi kendilerini topluma kabul ettirmiş hatta bazıları evlenip çocuk sahibi
olmuşlardır. Günümüz siyam ikizleri ise daha doğar doğmaz ayrılmaya çalışılıyorlar.
Bunda cerrahideki gelişmelerin payı büyük. Fakat riskli ameliyatlarda cerahların
srarcı tutumu; kahramanlık; payesini yüklenmeye çalıştıkları düşüncesini akıllara
getiriyor. Ailelerin çocukların geleceklerine ait kararları ise kültürel, sosyal ve
dini alt yapılarına göre değişkenlik gösteriyor. Bütün risklere rağmen siyam
ikizleri ayrılmak ve hayatlarına yön vermek istiyorlar; tek kol, tek bacak ile kalmak
pahasına da olsa toplumda kabul görme ve özgür birer birey olma istekleri ağır
basıyor. Cerrahi ne kadar gelişmiş olursa olsun, bireyleri ve ailelerini bu zorluklarla
karşı karşıya bırakmamak için doğum öncesi tanı çok önemli.
Dünden Bugüne Sünnet
sTI
Candan Şimşek, Elif Aslan, Merve Yilmaz
Nazlı Topfedaisi, Mustafa Adem Tatlısu, Burcu Bozgaç
Görselliğin çok önem kazandığı bir dünyada yaşıyoruz. Kurduğumuz ilişkilerde,
iş hayatında hep görünüşe bakılıyor artık. Eğer güzelseniz her alanda daha
fazla ilgi görüyorsunuz. Daha GÜZEL olabilmek için başvurulan yöntemlerin
bazılarının istenmeyen şekilde sonuçlanması ve insan sağlığını bozması bizi bu
konuyu araştırmaya yöneltmiştir. İnsanların sadece daha güzel olabilmek için
sağlıklarını kaybetmelerini engellemek, MUCİZE olarak nitelendirilen yöntemlerden
sakınmalarını sağlayıp doğru yöntemleri tercih etmelerine yardım etmek,
uzmanların ve hekim adaylarının dikkatlerini bu yanlışlara çekip, bilgilendirmek
projemizin amacını teşkil etmektedir. Projemizi araştırırken “google” ve “pubmed”
veri tabanlarını kullandık. Ayrıca Form Sante, Bilim Teknik, ELLE dergilerinden ve
“Sosyoloji Kavramlar ve Sorunları” kitabından faydalandık. Sonuç olarak; güzellik
için yapılan bir çok yanlış uygulamanın insan sağlığını ne kadar etkilediğine
tanık olduk. İnsanların bilgilendirilmediği ve uygulamaların uzmanlarca kontrol
edilmediği sürece bir çok insanın sağlığını kaybedeceği aşikardır. Biz de projemizde
bu fikir doğrultusunda estetik operasyonlar, diyetler, zayıflama ilaçları üzerinde
araştırmalar yaptık ve her ne kadar uzmanlarca yapılsa da tüm bu uygulamaların
birtakım sorunları beraberinde getirebileceği hakkında bilgiler topladık.
Projemizin amacı tarihi başlangıcı göz önüne alarak sünnet üzerine yapılan tıbbi
ve sosyolojik çalışmalar hakkında literatür taraması yapmak ve mevcut durumu
ortaya koyarak konunun genel bir değerlendirmesini yapmaktı. Bu çalışmamızı
yaparken Hacettepe Üniversitesi merkez kütüphanesindeki konu kitaplarından ve
süreli yayınlardan yararlandık. Elektronik veri tabanlarında ’sünnet’, ’circumcision’,
’neonatal circumcision’, ’adult circumcision’, ’circumcision turkey’ ve ’fallik dönem’
anahtar kelimelerini kullanarak ulaştığımız makaleleri grupça değerlendirdik.
Projemize katkıda bulunacağını düşündüğümüz makaleleri kaynak olarak kullandık.
Üroloji, çocuk cerrahisi ve çocuk ruh sağlığı bölümlerindeki hocalarımızdan da
yardım aldık. Bu araştırma ve görüşmelerimizde elde ettiğimiz bilgi ve verileri
projemizde kullandık. Projemizin sonunda ortaya koyduk ki; sünnet hem geçmişte
hem günümüzde en sık uygulanan cerrahi operasyondur. Aynı zamanda sünnetin
gerekliliği, kim tarafından ne zaman ve nasıl yapılması gerektiği tıp literatürünün
en ilgi çekici tartışmalarından biridir. Ülkemizde ise sünnet operasyonu, cerrahi bir
işlemden çok dinsel bir gelenek olarak görülmektedir. İşte bu noktada sünnetin
yapılıp yapılmamasına dair çelişkilerin ortadan kaldırılması için daha ayrıntılı
ve kesin sonuca varan istatistiksel ve deneysel çalışmaların yapılması gerektiği
sonucuna ulaştık.
Gönüllü Doktorluk
Sofralarımızdakı Tatlı Dert
Özgül Muştu, Asumin Hubesi, Neslihan Bayraktar, Gülbüz Özlem
Yücel Ağırdil, Mehmet Yakın, İbrahim Kulaç
sTI
Dünyanın birçok bölgesinde savaşlar, doğal afetler,düşük sosyaekonomik durum,
enfeksiyöz hastalıklarlarda artış sebebiyle sağlık hizmetlerine olan ihtiyaç artmıştır.
Fakat bu artışa rağmen verilen hizmetler ihtiyacı karşılayamamaktır. Bu projenin
amacı doktorların oluşturduğu gönüllü kuruluşkarı araştırmak, bunların etkilerini
ortaya koymak ve gönüllülere yol göstermektir. Projede, Google arama motorları
kullanıldı. “Volunteer doctors in Africa” anahtar sözcüğü girildi. Karşımıza
441.000 sonuç çıktı. İncelenen sitelerden http://dir. yahoo. com/Health/Medicine/
Organisations/International-Relief-and-Development/ sitesine ulaşıldı. Dünyadaki
gönüllü organizasyonların listesi elde edildi. Bu listeden önemli görülen üç tanesi
seçildi. Yine google’dan; Afrika daki gönüllü doktorlar; anahtar sözcüğü ile girildi.
Aksiyon dergisi 453. sayısında “Coğrafya Tanımaz Doktorlar” adlı yazıdan bir
kuruluşun sitesine ulaşıldı. Bu kuruluşla e-mailleşildi. Materyal elde edildi. Projede,
ele aldığımız; Doctors Worldwide, Doctors of the world, Doctors Without Borders
ve Direct Relief International organizasyonlarının ne oldukları, nerelerde çalıştıkları,
tarihçeleri, prensipleri ve organizasyon yapıları ayrıntılı bir şekilde incelendi.
Dünyanın birçok yerinde çeşitli sebeplerden dolayı ıstırap çeken insanların varlığı
ve buralarda çeşitli yerel hizmetlerin eksik olduğu, gönülü kuruluşların çeşitli
konularda yardım sağlayıp, bu ülkekerde etkili oldukları, yine bu organizasyonların
gönüllü hizmet vermek isteyen doktorlara ve sağlık personeline olanak sağladığı
öğrenildi.
Siyam İkizlerinin Dünyası
sTI
Melike Güryıldırım, Rüveyda Lüleci, Elif Demirdöğen, Rahima
Velagiç
Amaç, siyam ikizleri hakkında detaylı bilgi sahibi olmak; karşılaştıkları problemleri,
ayrılmak konusundaki isteklerini ve ne gibi etik sorunlar ortaya çıkabileceğini
sTI
Akıl almaz bir hızla ilerleyen gen teknolojisi artık sadece bir araştırma alanı
olmaktan çıkıp sağlıktan tükettiğimiz besinlere, kullandığımız eşyalardan evcil
hayvanlarımıza kadar birçok alanda gündelik hayatımıza girmiştir. Projemiz esas
olarak tükettiğimiz besinlere yönelmekte, bu alanda kullanılan gen teknolojisini
teknik, toplum sağlığına olan etkileri ve sosyoekonomik boyutlarıyla birlikte
irdelemeyi hedeflemektedir. Kullandığımız yöntem özellikle internet aracılığıyla
güncel yayınları taramayı, konu ile ilgili konferanslara katılmayı ve ilgili
akademisyenlerle bilgi alışverişinde bulunmayı içermektedir. Olumlu görüşler bu
teknolojinin hem daha fazla üretim yolunu açarak hem de besinlerin besin değerini
artırarak dünyanın birçok yerindeki açlık sorununa ve malnütrisyona çözüm
getireceğini, bazı besinlerin alerjik özelliklerinin ortadan kaldırılacağını, besinlere
eklenecek ögelerle hastalıklara karşı kolayca bağışıklama sağlanacağını, üretim
maliyetlerinin düşürülerek toplumda birçok kesimin besine kolayca ulaşabilmesinin
sağlanacağını ileri sürmektedir. Olumsuz görüsler gen teknolojisi ile üretilen
besinlerin, toplumda görülen alerjik reaksiyonları artıracağını, toksik etkileri
olacağını, tedavi amaçlı kullandığımız antibiyotiklere dirençli mikroorganizmaları
kısa sürede gelişeceğini, ekolojik açıdan zaman içinde dünyadaki genetik çeşitliliği
azaltacağını, ekonomik açıdan dışa bağımlılığı artıracağını ve özellikle küçük
çiftçilerin bundan zarar görecegini ileri sürmektedir. Gen teknolojisinin oldukça
yeni olması ve çok hızlı gelişmesi nedeniyle ileri sürülen bütün görüşleri kesin
olarak ispatlayacak kadar yeterli bilimsel veri bulunmamaktadır. Zaman içindeki
gözlemler ve araştırmalar bu alana daha iyi ışık tutacaktır.
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE EDEBİYAT
Semptomları ve Komplikasyonlarıyla Kitabella Kurtis
TED
Sibel Oyucu
Tıp zor, yoğun ve takip etmeyi zorlaştiracak kadar hızlı ilerleyen bir bilim
dalı. Dolayısıyla hekim ve hekim adayları bu yoğunluğun arasında rahatlamak
amacıyla eğilimlerine göre sanatın bazı dallarına ilgi göstermekte ve o alanda
kendilerini geliştirmektedirler. Ben de buradan yola çikarak bu projeyle tıp
alanındaki bireylerin edebiyata “şiir, roman, öykü vs.” ilgilerini daha yakından
tanımayı hedefledim. Çalışmalarımda röportaj, anket ve interneti kullandım. Halk
Sağlığı ABD’ndan fıkra yazarı Prof. Dr. Çağatay Güler ile röportaj yaptım. Internet
aracılığıyla edebiyatla ilgilenen, yüz yüze görüşebilme imkanı bulamadığım bazı
hekimlerle ilgili bilgi topladım. Yine interneti kullanarak güncel yayınlarda da
yer alan tıp-edebiyat ilişkisini daha geniş pencereden inceledim. Son olarak da
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem I Ingilizce öğrencilerine edebiyata
olan ilgilerini belirlemek amacıyla anket yaptım. Bu anketi hazırlarken başta Halk
Sağlığı ABD’ndan Prof. Dr. Şevkat Özvariş olmak üzere birçok kişiden yardım aldım.
Anket sonucum gösterdi ki ankete katılan öğrencilerin büyük çoğunluğu edebiyatla
yakından ilgileniyor. Bu da toplumun doktorları “asosyal” olarak görmesinin aslında
ne kadar yanlış olduğunu somut olarak gösteriyor. Edebiyatçi hekim kimliğiyle
Prof. Dr. Çağatay Güler edebiyatın tıptaki önemini şöyle vurguluyor: “Bilimsel
çalışmalarda hayal gücü önemlidir ve hayal gücünün gelişmesinde de edebiyat
büyük rol oynamaktadır.”
Doktorun Öyküyle Buluşması
TED
Yasemin Kutlu
Tıp oldukça yoğun bir bilim dali; ancak hekimler bu yoğun yaşamlarının yanında
başka alanlara da yönelip başarılı olabilmektedir. Bu alanlardan biri olan edebiyat
alanında başarılı olan birçok hekim vardır. Projenin amacı; hekimlerin bazen
hekimlik vasıflarının yanında ek bir uğras olarak bazen hekimliği aktif olarak
bıraktıktan sonra yazarlığa yöneldiğini ve hikaye, romanlarının yanı sıra deneme,
şiir ve anı türlerinde eserler veren başarılı hekimlerin olduğunu göstermektir.
Böylece hekimlerin sadece tıp alanında yoğunlaşan insanlar olmadığı, diğer
alanlarda da kendilerini geliştirebildikleri görülecektir. Proje hazırlanırken;
internette kitap siteleri, kütüphaneler ve kitapevlerinden yararlanılmıştır. Sonuç
olarak iki alanda da başarılı olmuş birçok hekim olduğu görülmüstür. Hatta bu
hekimlerin yazdığı öykülerle ödüller aldığı ve edebiyat eleştirmenleri tarafından
beğenildikleri ve taktir edildikleri görülmüştür.
Beyit Beyit Tıp
TED
Tuba Anık
Yüzümüzü 13. yy Osmanlı’sına çevirip edebiyatımıza baktığımızda karşımıza
bütün ihtişamıyla divan edebiyatı çıkar. Ancak günümüzde, içerdiği fazlaca
yabancı (Arapça, Farsça) kelime ve tamlama kalıbı yüzünden okunamayan bu
edebiyat soyut bir varlık sürdürmektedir. Oysa divan şiiri zannedildigi gibi hayali
bir edebiyat değildir ve maddi hayatla iç içedir. Altı yüzyıl canlılığını sürdüren divan
şiiri, geçmişteki adet ve geleneklerimiz veya günümüzdeki adetlerin mazideki
şekilleri için önemli yazılı kaynaklar sunar. Yaklaşık yirmi şairin divanından örnekleri
içeren bu projede; yaşamın en somut yanlarından biri olduğuna inandığım tıbbın,
yaygın görüşün aksine hayatla iç içe olan divan edebiyatında nasıl işlendiğini
incelemeyi, bu sayede -sağlıkla ilgili- tesbit edebildiğim adet, inanç, hastalıklar
ve tedavi metotlerı ile günlük hayattan bazı durumları vermeyi ve geçmişteki
inaniş ve uygulamalarla şimdikiler arasındaki benzerlik ve ayrılıkları yeri geldikçe
vurgulamayı hedefledim. Araştırmalarımı yazılı kaynaklardan ve internetten
yaptım; ama faydalanabildiğim bilgilerin hepsi internetten ulaştığım bilimsel
çalışmalar ve ilgili sitelerden elde ettiklerimdi. Çesitli kaynaklardan toplayıp
düzene koyduğum bulgular gösterdi ki, divan şiirinde, sağlıkla ilgili kavramlardan
sıkça bahsedilmiş ve pek çok hususa yer verilmiş. Bunların çoğu tıbbi esaslara
ve halk hekimliğine dayanırken, az bir bölümü batıl inançlardan oluşmuş. Sonuç
olarak tıp, çoğu kez sanatlı söyleyişler kullanılarak bazen de açık ifadelerle divan
25
şiirinin içinde hep yer almış. Tıp ve Sanatla Uğraşan Bir Ünlü: “Anton ÇEHOV”
TED HASAN ERDOĞAN ANTON ÇEHOV (1860-1904). Öykü ve oyunlari ile dünya
edebiyatinda çok üzgün bir yeri olan, Rus yazarlardan Anton ÇEHOV, Azak Denizi
kıyısındaki Taganrag’da dogdu. Özgürlüge kavuşmuş bir kölenin torunu ve bir taşra
bakkalının oğludur. Ilk ve orta öğretimini doğduğu kentte tamamladı. 1879 da tıp
öğrenimi görmek üzere Moskova’ya gitti. Öğrenim yıllarında ailesine destek olmak
amacıyla gazete ve dergilerde yazılar ve kısa mizah öyküleri yazdı. Tıp öğrenimi
sırasında yazdıgı yazılarıyla ün kazandı. Hekimliğinden gelen gözlem gücüyle tıp,
hastalar, hastalıklar, hastaneler, hekimler üstüne öyküler de kaleme almıştır. ‘Dr.
Çehov’dan Öyküler’adlı kitapta, bu öyküler ilk kez bir araya getirilmistir. Çehov’un
bu öykülerindeki karakterlerine, hastalarına sevecenlik ve insancıllıkla yaklaştığı,
gündelik yasamın bağrından gelen umarsız karakterlerini, tıpkı hastaları gibi,
hep iyıleştirmeye çalıştığı görülmektedir. Tarih 1904’ü gösterdiğinde, Çehov’un
babasının dükkanında soğuktan titreyerek çaliştığı günlerin üzerenden yıllar
geçmiştir. O artık bir tıp doktoru, ünlü bir hikaye ve oyun yazarı ve veremli bir
hastadır. Çehov sağlığının giderek kötüleşmesine karşın ‘Vişne Bahçesi’ adlı
oyununun ilk sahnelendiği Almanya’da bulunmuş ve aynı yıl Almanya’daki sağlık
merkezlerinden biri olan Badenweiler’de veremden ölmüştür.
Kansere Gülümseyen Kitaplar
TED
Fadime Dinçer
Projenin amacı kanserli hastaların anılarını yazarak tedavi süreçlerine olumlu
katkı yapabileceklerini, morallerini yüksek tutabileceklerini anlatmak. Projenin
baslangıç aşamasında interneti kullandım. Fakat daha sonra internetten
ulaştığım iki kitap üzerinde çalışmamı yoğunlaştırdım. Bu kitaplar: Kansere
Gülümsemek (Sibel Kalaycı) ve Kanserle Yaşıyorum (Nevval Sevindi). Yazarlar
kitaplarında hastalıklarını öğrenmelerinden en son durumlarına kadar yaşadıklarını
anlatmışlar. Bu sürede karşılaştıkları sorunları, yaşadıkları bunalımları, duygu
ve düsüncelerindeki değişiklikleri samimi bir dille anlatıyorlar. Ayrıca kanserle
ilgili genel bilgilerden ve hasta haklarından da bahsediyorlar. Sonuç olarak diğer
hastalara destek oluyorlar. Bir kitap yazarak hastalara yardımcı ve örnek olmaları
mücadele güçlerini artırıyor ve tedaviyi kolaylaştırıyor. Ölümden Sonra Yaşam
İnancı TED Damla Hanoğlu Reenkarnasyon ölümden sonra ruhun insan, hayvan ya
da bitki biçiminde bedenlenerek bir ya da daha çok kez yeniden dünyaya gelmesi
anlamını taşıyor. Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan bu inanç günümüzde de çok
yaygın. Peki bu kişileri ölümden sonra başka hayatlar olduğuna inandıran nedir?
Ölüm herşeyin sonu mu yoksa yeni bir hayatın başlangıcı mı? Reenkarnasyon
nedir? Bu inancın temelinde ne yatar? Ruh ve Beden arasındaki ilişki nedir? Bu
projeyle akıllarımıza takılan pekçok sorunun yanıtlanması hedefleniyor. Bu
projenin hazırlanması için öncelikle yanıtlanması gereken sorular belirlenmiş,
kaynak taraması yapılıp veriler toplanmış ve bulgular teker teker değerlendirilip
düzenlenmiştir.
Mitolojiden psikiyatriye, psikiyatriden edebiyata:
Oidipus Kompleksi
TED
Pınar Yıldırım
Hazırladığım projede amaçlarım: Genelde edebiyatta insan psikolojisinin yeri;
özelde Oidipus kompleksiyle ilgili, temel ve kalıcı bilgiler edinmek, Bu konuyla
ilgili olarak bulabildiğim eserleri Oidipus kompleksi ortak paydasında toplamak,
birbirleriyle bu açıdan karşılaştırmak, Hangi yazarların çoğunlukla bu konuyla
ilgili eserler ortaya koyduğunu bulmak, bundan yola çıkarak yazarların kendi
yaşamlarındaki deneyimleri hakkında ipuçlarına ulaşmaktı. Araştırma sürecinde
en temel kaynak olarak Freud’un ‘Sanat ve Sanatçılar Üzerine’ adlı kitabından
yararlandım. Bu kaynaktan yararlanarak projemde, genel olarak birçok eserde
karşımıza çıkan ‘suçluluk bilincinden suç isleyenler’ (Freud’a göre kaynağı Oidipus
kompleksine dayanıyor) konusuna değinmekle beraber ‘Dostoyevski ve baba katli’
başlığı altında Hamlet, Kral Oidipus ve Karamazof Kardesler adlı eserlerin Freud
tarafından Oidipus kompleksinin işlenmesi açısından karşılaştırmasını yansıttım.
Ayrıca D. H. Lawrance’in Sons and Lovers (Oğullar ve Sevgililer) adlı eserinde ve
Oğuz Atay’ın Babasına yazdığı mektupta da Oidipus kompleksinin yansımalarını
aktarmaya çalıştım. Farklı bir bakış açısı olarak Terry Eagleton’in Edebiyat Kuramı
adlı eserinde yer alan Harold Bloom’un edebiyattaki ‘baba’metinler ve sonraki
26
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
eserlerde yarattıkları ‘iğdiş edilme korkusu’-bir nevi edebi eserlerin Oidipus
kompleksi- önermesini inceledim. Araştırmalarım sonucunda insan psikolojisinin
temelini oluşturan Oidipus kompleksinin yaşamın her alanına olduğu gibi,
insanlara belki de kendilerini ifade etmek için en iyi firsatı veren edebiyatta
da yansımalarının ne kadar çok olduğunu gördüm ve eserlerin sanatçiların iç
dünyalarından ne kadar derin izler taşıdığını bir kez daha fark ettim.
Aşil Tendonu
TED
Koray Demir
Projenin amacı, tıpta Aşil Tendonu olarak adlandırdığımız bölgeyi tanımak, bu
bölgeye niçin Aşil Tendonu dendiğini öğrenmek, Truva Savaşı’na konu olarak
Homeros’un Ilyada’sının baş kahramanı olan Savasçı Aşil ile ilişkisi hakkında bilgi
toplamak ve bu konuda daha net bilgiler elde etmektir. Proje sırasında konuyla
ilgili hazırlanmış kaynaklardan bilgileri seçme ve derleme yöntemini kullandım.
Veri toplamada kitap, internet ve film kullandım. Öncelikle Truva filmini seyredip
genel bir görüş edindikten sonra konuyla ilgili olarak internetten ve kitaplardan
bilgi edindim. Kullandığım 3 çesit kaynaktan edindigim bilgileri sentezledim. Aşil,
gerçekten var mıydı? Yok muydu? Bilmiyoruz. Fakat onun hakkında bilinenler, onun
bir savaşın kaderini değistirebilecek kadar önemli birisi olduğunu gösteriyor. O
mitolojiye göre Styx Nehri’nin sularına deymediği için yaralanabilir tek yeri olan,
topuğundan vurularak ölmüştür. Bu sebeplerin etkisiyle insanoğlu topuğuyla
baldırının arka kısmındaki kas grubunu birleştiren bölgeye ‘Aşil Tendonu’demiştir.
Ernest Hemingway; Yaratıcılık ve Klinik Depresyon
TED
Gürcan Günaydın
Genel olarak ‘Ruh halinin buzlanması’olarak tanımlanan depresyon, sık sık
korku ve başarılı olamama kaygısının çevrelediği ruh halinin derin acı çekmesi
ile ortaya çıkıyor. İç bosluk ve duygusal hissetme yeteneğinin kaybı da bu derin
acıya eklenince ağirlaşan depresyon, hastanın yaşam sevincini, üzüntü ve acı
duygusunu kaybetmesine neden olabiliyor. Mesleğinin zirvesinde olmasına rağmen
bir anda girdiği depresyon sonucu intihara kadar sürüklenen birçok ünlü isim de
bulunuyor. Ernest Hemingway, Romy Schneider, Kurt Cobain ve Marilyn Monroe
yaşamlarına kendi elleriyle son veren ünlülerden sadece birkaçı. Bu projede,
Ernest Hemingway’in hayatı incelenerek geçirdiği depresyona sebep olabilecek
faktörler incelenmiş ve böylece depresyonun başlama sebepleri, bireyde meydana
getirdiği değişimler ve yarattığı sonuçlar araştırılmıştır. Bu projenin yapımında
kaynak araştırma yöntemi kullanılmıştır. Kaynak olarak çesitli Internet sitelerinden,
Internet veri tabanlarından, Ernest Hemingway hakkında yazılmış birçok
makaleden, kitaptan ve biyografiden faydalanılmıştır. Ayrıca Ernest Hemingway’in
kitaplarının bazıları incelenerek ruhsal durumu incelenmiştir. Kişilerin işleri
ve yaratıcılıkları ile yaşadıkları klinik depresyon sayısı ve süresi arasında doğru
bir orantğ bulunmaktadğr. Klinik depresyon için örnek olarak incelenen Ernest
Hemingway’in yaşamında depresyona sebep olabilecek etkenler incelenmiş ve bu
etkenler belirtilmiştir. Bunun sonucunda bireyde meydana gelen kilo alma, ailevi
sorunlar, alkolizm gibi problemler görülmüştür. Ayrıca psikolojik rahatsızlıkların
genetik olarak da iletilebildiğini destekleyen bazı bulgular elde edilmiştir.
Sanat ve Tıp Öğrencileri
TED
Seda Soğukpınar
Genelde tıp fakültesinde okuyan öğrencilerin asosyal oldukları düşünülür. Bunun
aksine ben tıp fakültesindeki öğrencilerin sanata eğilimlerinin oldukça yüksek
olduğunu gördüm. Tıp fakültesinde okumanın sanatsal yöne nasıl bir etkisinin
olduğunu görmek için de tıp öğrencileri arasında araştırma yapmaya karar verdim.
Öncelikle dönem-1 ve dönem-6 öğrencilerine anket uygulaması yaptım. Sonra bu
anketleri değerlendirdim ve özellikle dönem-6 öğrencileriyle görüşmeler yaptım.
Ayrıca tıp fakültesini bitirmis hocalarımın fikirlerinden yararlandım. Yaptığım
bu araştırmalar sonucunda beklediğim cevaplara pek de ulaşamadım. Çoğu
öğrencinin sanatın herhangi bir dalıyla ilgilenmeye firsat bulamadığını ve derslerin
yogunlugundan yakindigini farkettim. Ama bunun yaninda tıp fakültesinin
sanatsal yönü arttırdığını düşünen insanlarla da karşılaştım. Sonuç olarak bütün
yakınmalara rağmen sanatın hayatın bir parçası olduğunu ve nerede okuyor olsak
da sanattan vazgeçemeyeceğimizi anladım.
Suç ve Ceza&İnsan Psikolojisi
TED
Türker Şulan
Projenin amacı insan psikolojisinin derinliklerine inerek suçluluk psikolojisini
çözümlemek ve bunun şahıslar, toplum üzerindeki etkilerini araştırarak suçluları
klasik savcı gözleminden kaçınarak onların gözünden ele almak; suçluyu suça
iten faktörleri bularaktan toplumun dikkatini buraya çekmek ve daha duyarlı bir
toplum oluşturmaktır. Dostoyevski gibi bir üstadın yazmış olduğu “Suç ve Ceza”
gibi bir klasiği okurken öncelikle bilinmesi gereken kitabın her ayrıntısında, her
kelimesinde bir sır, bir gizem saklı olduğuydu. Iş bu ki, amacımda da belirttiğim
üzere, üstlendiğim büyük sorumluluktan ötürü, kitabi okurken her ayrıntının
üzerinde ehemmiyetle duruldu ve küçük notlar alındı. Bu notlar posterin ne üzerine
temellendirilecegi konusunda esas olusturdu. Kitabın kahramanı, Raskolnikov
normalde çok iyi bir insan olmasına rağmen istenmeyen bir cinayet işledi. Ama
bunun arkasında yatan ve Raskolnikov’un elinde olmayan bazı nedenler vardı.
Raskolnikov parasizlik yüzünden okulu yarım bırakmıştı ve bunun yanında kaldığı
kötü, küçük, havasız ve basık çatı katının-ki Raskolnikov cinayetle ilgili tüm
planlarını da bu odada tasarlamıştır. Oda kirasını uzun zamandır ödeyemiyordu.
Işte kendi esyalarını para karşılığı rehin bırakırken nefretle anımsadığı tefeci kadın
paraya ulaşmak için tek fırsattı. Lakin Raskolnikov kadını öldürmesine rağmen
parasına hiç bir zaman el sürememiştir. Dünyada gerçekleşen intihar olaylarının
bir çoğunun da Kuzey Avrupa ve İskandinav ülkelerinde olduğu da göz önünde
bulundurulursa, ortam şartlarının insan psikolojisi üzerine ne denli etkili olduğu ve
insanlara ne kadar akıl almaz işler yaptırdığı görülür. Şahısların içinde bulundukları
koşullar onların kişilik ve karakterlerinde değişikliklere neden olabilir. Birey bu
olumsuzluklardan kurtulmak için her türlü yola başvuracağından toplum için
tehlikeli olabilir. Bireyin bu olumsuzluklardan nasıl kurtulması gerektiğine dair
çareler yine toplumun başka fertlerine düşen görevdir.
Dr. Çehov’dan Öyküler
TED
Mahmut Asfuroğlu
Ugraş alanları insan ve yaşam olan tıp ve sanat yumak gibi iç içedir. Hekim sadece
bir teknisyen değil estet bağlamında bir sanatçıdır. Bazı hekimler ise hekimlik
sanatının yanı sıra edebiyat, plastik gibi sanat dallarıyla uğraşıp sanatçı kişiliklerine
kimlik katmaktadırlar. Projenin konusu olan Anton Çehov hekimliğinden gelen
gözlem gücüyle tıp, hastalar, hastalıklar, hekimler üzerine öyküler yazmıştır. Çehov
tıbbın ona geniş perspektifli bir dünya sunduğunu söylemiştir. Bilim ve klinik
deneyimlerne kendini hapsetmez. Kurgusal yazan hekim yazarlar grubuna dahil
edilir. Pek çok Çehov hikayesinde hastalıklar ya da doktorlar önemle tasvir edilir.
Öykülerinin tamamına bakıldığında Çehov’un doktorlarının çoğu yoz bir toplumda
güçlüklerle dolu bir uğraşı yerine getiren sıradan, tutkulu insanlardır. Sonuç olarak
doktor yazarlar özelleşmiş tıp bilgilerini ifade ederek kullanabilirler ancak daha
anlamlı biçimde diğer yazarlara göre insan ve durumlara karşı imtiyazlı bir ve
gözlemci olma şansına sahipler.
Dostoyevski
TED
Burcu Koptur
Bu projede, ünlü bir yazar olan Dostoyevski’nin yaşamının romanları üzerine
etkisinin incelenmesi amaçladım. Projeyi, kitap, dergi ve çeşitli internet
adreslerinden edindiğim bilgilerle oluşturdum. Yaşanılan acı olaylar bazen
yasamımızı tetikleyici özelliğe sahiptirler. Önemli olan bunları iyi yönde
kullanabilmektir. Dostoyevski zor bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Ancak bu sayede
baş yapıtlarını oluşturmuştur. Hayatının en kötü anında Anna ile karsılaşır ve
böylece yazarlık hayatına veda etmekten son anda kurtulur. Anna’ya olan sevgisi
sayesinde adeta bır hastalık olan kumara veda eder.
Veba
TED
Erdem Yıldız
Bu projeyi yapmaktaki amacım hekimin örnek davranışının, mücadelesinin ve bu
mücadelenin halk üzerindeki olumlu umut verici etkisinin tüm hekimlere örnek
olmasını sağlamaktır. 2 Ocak 2005 tarihinde Albert Camus’un Veba adlı romanını
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
27
aldım ve okumaya başladım ve bunun yanı sıra internette bu kitapla ilgili yazılmış
yerine geçiyor. Özellikle toplumsal içerikli şiir. Kimse hazır değil çığlığı almaya.’
eleştirileri ve bu kitaptan yararlanılarak yazılmış makaleleri okudum. Bunlardan
Şair ‘kimsenin çığlıkları almaya hazır olmadığı’ anlarda ve toplumlarda da çığlık
yaptığım sentez sonucu özeti yazdım. Kitaptan çıkardığım sonuçta gördüm ki
atma işlevini tabii ki sürdürecek. Özellikle sağlık alanında çığlıklar atmaya büyük
hekimin işi her durumda insan sağlığını korumak ve yaşatmaktır. Insan hakları
gereksinim var. Hem şiir/sanat hem de hekim/sağlık halkla bütünleşmeyi gerektirir.
hukuku ve insancıl hukuk bu konuda bir ayrım yapmıyor. Sir Arthur Conan Doyle
‘Halkla bütünleşmek ise, salt kültür, yazın, şiir kesimlerinde değil, yaşamın her
TED Suchira Subodini Udugamasooriya Sir Arthur Conan Doyle (1859’1930) was a
kesiminde etkin olma gücünü kendinde bulan herkesin uyması gereken ilk kuraldır.
doctor before he started his carrier as a novelist. In this project I decided to analise
about the Sir Arthur Conan Doyle and his childhood, his Carrier as a doctor, himself
Tıpla Şiirin Aşkı: Behçet Aysan
as a novelist. Also I plan to read his novels in order to find out whether he used his
TED
medical knowledge while he writes his books. Sir Arthur Conan Doyle has created
Murat Yaşar Taş
three famous charactors in his books. They are Sherlock Holmes the detective,
Bu çalışmada amaç, hekimlik mesleğini yapmakta olan Behçet Aysan’ın yaşamını
Professor Challenger and Brigadier Gerard. Out of these three characters I chose to
inceleyerek Türk Tabipleri Birligi (TTB)’nin her yıl vermekte olduğu ‘Behçet Aysan
study about Mr. Sherlock Holmes and most specifically his case in the Hound of the
Şiir Ödülleri’nin anlamını kavramaktır. Yöntem olarak, internet ortamındaki
Baskervilles. This story is based on the Baskerville family which was a very rich and
bilgiler taranmış, TTB verilerinin incelenmesi ve güncel ödül bilgilerinin
highly recognized family in England in the 17th century. According to the legend
yorumlanması tamamlanmıştır. Hekimler, yaşadıkları topluma yön verebilen
this family is cursed. Many of the family members died mysteriously because of a
insanlardır. İnsanların sorunlarını, kaygılarını yakından görme fırsatı olan hekimler,
hound. The true story about this is that someone who is a distant relative of the
deneyimlerini kullanarak toplumu olumlu etkileyecek girişimlerde bulunabilirler.
family uses the hound to kill the family members in order to inherit the family
O hekimlerden biri de Behçet Aysan’dır. Şiirleriyle ve yaşamıyla adından söz
wealth. After my research I could find that Sir Arthur Conan Doyle has given a lot
ettirmiştir. Çağdas ve demokratik kişiliğiyle örnek olmuş, birçok insanın yaşamında
of importance to genetics in this story. He has written this book in 1902. If we turn
ilerici düşünceleriyle yer almıştır. TTB’de Behçet Aysan Şiir Ödülleri’ni düzenleyerek
back to the history of genetics the rules of Mendel was accepted in the year of 1900. onun hiç bitmeyecek olan yaşamına yeni bir sayfa açmış, düsüncelerinin daha iyi
Further more, the auther created Sherlock Holmes as cocain addict. Today we know
anlaşılmasına yardımcı olmuştur.
cocain is not healthy. But if look at the history of cocain it is first synthesized in 1855.
It was not until 1880, that it’s effects were recognized by the medical world. So
Behçet Aysan 1930’lu Yıllara Ait Bir Edebiyat Eserinden
we can see that Sir Arthur Conan Doyle has used new information about medicine
Yola Çıkarak O Dönemlerdeki Sağlık Hizmetlerinin ve
in this story. All in all we can see that Sir Arthur Conan Doyle has used his medical
Sağlık Durumunun İrdelenmesi
knowledge as well as his personal experiences while he do his creations. Therefore I TED
think this project shows a very good relationship between medicine and literature.
Yunus Tokat
Bu projenin amacı; 1930’lu yıllardaki sağlık gerçeklerinin topluma yansımalarının
Edebiyat ve Tıp
incelenmesi ve o dönemdeki sağlık çalışmalarının yeterliliği ve verimliliği hakkında
TED
birtakım sonuçlara ulaşılması olmuştur. Bu amaçları gerçeklestirebilmek için
Oktay Halit Aktepe
Peyami Safa’nın ‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’adlı eserinden faydalanılmış ve
Bu projede tıp ve edebiyatın birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu anlatmaya
yazarın biyografisi incelenmistir. Ayrıca, Türkiye’deki sağlık sistemi ile ilgili
çalıştım. Zaten tıp da bir sanat degil midir? Bu yüzden tıbbın da bir sanat kolu
tarihsel gelişme süreci araştırılmıştır. 1930’lu yıllarda her ne kadar çok sıkıntı
olan edebiyatla olan ilişkisi yadsınamaz. Örneğin şiir sanatında duygu, düsünce,
varsa da sağlığa birçok yönüyle önem verilmiştir. Fiziksel ve sosyal çevre ile hasta
sezgi, düş kurma, hayal kurma, tema, çağrışım, metafor, vurgu ve ritim vardır. Aynı
psikolojisi hastaya sağlığını geri kazandırma aşamasında arka plana atılmamıştır.
kavramlar tıpta da yok mu? Sezgi, düsünce, duygu ve ritim, klinik uygulamanın
Türkiye Cumhuriyeti’nin bu dönemde izlediği politikalar da bunu doğrulamaktadır.
ana öğeleri değil mi? Araştırmama internet, Hacettepe Üniversitesi Kütüphanesi
Eksikliklerine rağmen bu politikaların izlenmesiyle akılcı bir iş yapılmıştır; bu
ve değisik tıp dergileri kaynaklık etmiştir. Bazı edebiyat ve tıpla ugraşmış kişilerin
dönemde doktor yetiştirebilmek için bir tıp fakültesi açılmasına çalışılmamıştır.
hayatlarını inceledim. Edebiyatın onların meslek hayatını nasıl etkilediğini
Ilk antibiyotik olan penisilinin henüz bulunduğu, ancak tedavide kullanılmasına
araştırdım. Araştırmalarım sonucunda; iyi bir hekimin sanatçı yanının da kuvvetli
başlanmadığı bu dönemde, bir hastalığın uzun sürede tedavi edilebilmesi (hastanın
olması gerektiğini anladım, çünkü bir hekim ne kadar bilgili ve deneyimli
kendine söylenenleri dikkate almadığı da düsünüldüğünde) felaket denecek kadar
olursa olsun, insanların, hastalarının, hasta yakınlarının duygu ve düşüncelerini
korkutucu değildir. Sağlık ciddiye alınmıştır. Dönemin şartlarında, sağlık ve hastalık
anlamak, hissetmek, empati yapmak zorundadır. Bu nedenle edebiyatın da
kavramları birçok yönden olumlu bir şekilde kullanılmıştır. Sağlık çalışanlarının
hekimlerin hayatında önemli bir yer teşkil etmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunu
verdiği hizmet de genel itibari ile olumludur.
hissetmemde ki en büyük etmenlerden biri de bir çok ünlü hekimin aynı zamanda
iyi bir edebi kimliğe sahip olmalarıdır. Mesela Anton Çehov hem hekim hem
Edebiyat Proton Tedavisi ve Kanser
romancıdır, Behçet Aysan hem hekim hem şairdir.
TED
Çağdaş Türk Tıp Şiirleri
TED
Fatih Kahraman
Projenin amacı, içten gelen samimane duyguların yer aldığı bir sanat olan şiirin,
insan hayatında önemli rol oynayan sağlık görevlilerinde duygularını ortaya
dökmek için en sık olarak ilgilendikleri bu sanat tarzını insanlarla paylasmaktır.
Projede, İnternet üzerinden ve kütüphanede yaptığım araştırmalar sonucu seçtiğim
“Çagdas Türk Tıp Şiirleri-Seçki Yazar: Faik Çelik” adlı kitabı inceledim. ‘Şiir, dizelere
sıkıştırılmış bir nükleer enerji. Şiir, parçalanacak, patlayacak olan sey. Şiir hem
haz, hem derinlik, hem sonsuz bir bağımsızlık, bağsızlık, hem çok ince bir denge,
iç düzen. Sabır ve coşku...’ Böyle diyor şair Gülten Akın.. Daha ne söylenebilir
ki’ Belki yine onun sözleriyle şiir/şair/sağlık/sağlıkçı alanında dolanırız. ‘...Şiir
bilgiyi de varlığı da aynı zamanda kapsarsa şiir olur’ diyor. Varlığın sağlıkla ilişkisi
büyük. Sağlığın ise bir toplum için önemi ortada. Diyor ki Gülten Akın ‘yasadığımız
ortamdan kaçamıyoruz. Sosyal, politik, kültürel ortamdan. Şiir işte, bir çığlık
Eren Kaya
Kanseri bulduktan sonra tedavi yollarının nasıl yapıldığını araştırdım. Kanserin
tedavi yollarından proton tedavisinin önce ne zaman ortaya atıldığını sonra
zaman içinde nasıl geliştiğini ve geliştirildiğini araştırdım. Bu süreçleri kimlerin
incelediğini bulmaya çalıştım. Veba Salgınları ve Sanata Etkisi TED Özgür
Tanrısever Çoğu dönemde dağınık bulunan belgeleri biraraya toplayarak vebanın
sanat üzerinde nasıl derin izler bıraktığını öğrenmek, her zaman bir çesit engelle
karşılaşılan bu konuya bağımsız bir bakış açısı getirerek ölümün, çaresizliğin
insanlar üzerine etkisini sanat penceresinden izleyebilmek, çoğu zaman reddedilse
veya önemsenmese de tıbbın insan hayatındaki önemini, gelişmesi engellendigi
dönemlerde kendini bir şekilde hissettirdiğini, ona duyulan ihtiyacı sanat
yapıtlarının belgeleriyle anlatabilmek olmuştur. Bu alanda yararlanılan kaynaklar
ansiklopediler, intenet, tarihi kitaplar ve belgeler olmuştur. Internet aracılığıyla
yapılan çalışmalar ölüm dansı (Le danse macarbe), ölümün zaferi (Le triomphe de la
Mort) gibi akımların veba sonucu ortaya çıktıklarını ortaya koymuştur. Bu konudaki
eserler daha çok 15. yüzyılda görüldügü için araştırmanın temelini 15. yüzyıldaki
28
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
akımlar ve bunların resim, oymacılık, edebiyat üzerine yansımaları oluşturmuştur.
Özellikle 14. yüzyılda etkisini gösteren veba büyük kitlelerin ölümüne, yasayanların
hayatlarında önemli değişikliklere neden olmuştur. Araştırmalarımdaki
resimlerden edindiğim bilgiler sonucunda veba o döneme tamamen damgasını
vurmuştur. İster kral ister köylü olsun kimse vebadan kaçamamıştır. Bugün veba
neredeyse yokedildi ama onun yerini alabilecek birçok hastalık sırada bekliyor.
AIDS bunlardan sadece biridir. Eğer gerekli önlemleri almazsak benzer salgınların
tekrarlanması sandıgımız kadar zor değildir. Cahilliğinin, açgözlülüğünün kurbanı
olmuş bir kuşağı sanat aracılığı ile göstermeye çalıştım. Birbirimizle olan savasları,
politik oyunları bir yere bırakıp asıl düşmanlarımız olan hastalıkları tedavi etmeye
çalışmak belki de herseyin daha iyi olması için bir adım olabilir.
Ruh Okuyucuları: Doktorlar
TED
Burak Solgun
Bu projenin amacı; tarihte ve yakın geçmişte sadece doktorluk yapmakla kalmayıp
aynı zamanda sanatla da uğraşmış olan alimlerle birlikte büyük bir gelişim
göstermiş olan -ruh okuma sanatı olarak da bilinen- “fizyonomi” biliminin tarihsel
gelişimi, işleyişi, metotları, kullanıldığı, alanları ve sanatla ilişkisini incelemektir.
Bu projede ağırlıklı olarak internetten indirilmiş kaynaklar kullanılmıştır. Birçok
ansiklopediye başvurulmuş fakat bu bilim dalı fazla bilinmediğinden dolayı olumlu
sonuç alınamamıştır. Atalarımız, binlerce yıldır, insanların dış görünüşlerinin,
onların geleceğini ve kişilik özelliklerini gösterip göstermediğini merak edip
durmuşlardır. Kişisel çalışmaları derleyerek ve her seferinde bir özellik üzerinde
çalışarak bu meraklarını gidermeye çalışmışlar ve aynı zamanda bir bilim ve sanat
dalının ortaya çıkış sürecini hızlandırmışlardır. Eski Yunan bilginlerinden Aristo
fizyonomi hakkında geniş araştırmalar yapmış ve bulgularını altı grupta kategorize
etmiştir. Aristonun çalışmaları insanların yüz, vücut ve ses özellikleri üzerinde
yoğunlaşmıştır. Homer ve Hippocrates yüz okuma sanatını eski bir pratik felsefe
metodu olarak değerlendirmişlerdir. Orta çağ fizyonomisi astroloji ile birlikte
düşünülmüş ve sanatların anlaşılmasında kullanılmıştır. 18. ve 19. yüzyıllarda
Avrupa’da, önceki yüzyıllardan farklı bir şekilde ele alınarak, kriminolojide
kullanılmıştır. 20. yüzyılda batıl inançlar ve folklor etkisiyle unutulan fizyonomi 21.
yüzyılda fizikoanalistler için bir rehber ve şirketleşen Amerika için kullanışlı bir araç
olarak yeniden ortaya çıkmıştır. Yüz okumaya artan bu ilgi insanları anlamak için
gerekli -Çinlilerin yüzyıllardır kullandığı- bir sanatın ortaya çıkmasını sağlamıştır.
yansıdığını örnekler yardımıyla incelemek olarak belirlenmiştir. 1859’da İskoçya
Edinburgh’da doğan Sir Arthur Conan Doyle modern Edebiyat dünyasının en
tanınmış kişiliklerinden birisidir. Yarattığı Sherlock Holmes karakteri çevresinde
gelişen kriminal olayları anlattığı kitapları neredeyse bütün dünya dillerine
çevrilmiştir. Doyle’un edebi kişiliği bütün dünyada tanınmakla beraber, onun böyle
ilginç hikayeler ortaya çıkarmasında önemli etkisi olan hekimlik kimliği genelde
bilinmemektedir. Bu projede belgesel kaynak derlemesi yöntemi kullanılmıştır.
Buna göre: Sir Arthur Conan Doyle ve eserleri hakkında diğer kişiler tarafından
yazılmış, hazırlanmış çeşitli yazı, belge, internet sayfaları derlenmiş ve incelenmiştir.
Sonuç olarak, yazarın almış olduğu tıp eğitiminin etkisiyle kitaplarında kullandığı
olay çözme ve kanıt toplama yöntemlerinin modern kriminolojide kullanılan birçok
bilimsel yöntem için yol gösterici olduğu belirlenmiştir.
Artrit ve Sanat
TED
Tahsin Batuhan Aydoğan
Bu çalışma ile artrit hastalığının homo erectusa kadar dayandığını, artritin sanatla
ve el becerisi kullanımıyla ilişkili olduğunun gösterilmesi amaçlanmıştır. İnsanın
iki ayağı üzerine kalkmasıyla başladı sorun. Ağaç dallarına daha kolay uzanabiliyor,
elleriyle hayvanları avlıyabiliyor, avladıklarını başının üstünde taşıyabiliyor, daha
uzakları görebiliyordu homo erectus. Beli de ağrıyordu ayağa kalkalı beri. Bazı
ağır şeyleri sırtı ağrıyor diye başının üstünde taşımıştı, renkli toprakları mağranın
duvarlarına sürüp avladığı hayvanların suretlerini oraya çıkarmayı öğrenmişti.
Bunu yaparken el bileklerinden gelen çıtır çıtır sesleri düşünürüm, dedi kendi
kendine ve ağrıyan yerlerine ‘eklem’adını verdi. O günden beri eklemleri zaman
zaman ağrıyor insanoğlunun. O da bu ağrıyı resimliyor, yazıyor, çiziyor, sanat
eserlerine dönüştürüyor. Bu proje ile artritin hem tıp hem de sanatsal yönden ele
alınabilecek bir konu olduğu gösterilmiştir. Artritin tarihçesinin ta homo erectusa
kadar dayandığı, homo erectusun mağarada resim yaparken, ormanda hayvan
avlarken ellerindeki eklemlerde artritin ortaya çıkışı ilginçtir. Artrit hastalığının
tıbbi tanımlamasında da belirtildiği gibi hastalık sırasında veya sonrası kalıcı
hasarları olan insanların hayata bakış açıları ciddi oranda değişebilmekle beraber
bir sanatçının sanat eserine de yansıtılabilinir. Ayrıca el becerilerinin yoğun olarak
kullanıldığı sanat dallarıyla uğraşan kişilerde artrit görülme riski daha fazladır.
Yazar Anton Çehov Kişiliğinde Edebiyat Tıp İlişkisinin
Incelenmesi
“Veronika Ölmek İstiyor”
TED
Hilal Ayvaz
Projenin amacı, edebiyat ve tıbbın bir kişilikte birleşiminin incelenmesi ve
ortaya konulan eserlerin incelenmesidir. Doktor Çehov’dan Öyküler isimli kitap
okunup yorumlandıktan sonra diğer yazılı kaynaklardan yazarın biyografisi
üzerine bir araştırma yapılmıştır. Dr.Çehov eserlerinde karşıt doktor tıplemelerini
kullanmıştır. Örneklersek; 1.’İoniç’isimli öyküde doktor olarak karşımıza paragöz
ve muhteris Startsev çıkar. Startsev Çehov’un en iyi ‘kötü’ doktorlarından biridir.
Aksi, hastalarına bağırıp çağıran bir doktordur Startsev. 2.’Çekirge’adlı öyküsünde
Dr. Dimov hastalarının birinden kuşpalazı kaptıktan sonra ‘tıp şehidi’olur.
3. ‘Düşmanlar’da ise Dr. Kirillov, aklı başından gitmiş karısını ölen oğullarının
başında bırakarak hastasına bakmaya gider. Çehov’un doktor tiplemelerindeki
önemli bir özellik de hastaya salt ‘hasta’olarak değil de tümüyle bir insan
olarak bakabilmeleridir. Bir hastane yöneticisine göre bu, Doktor Çehov’un da
bir özelliğidir. O hastalarını kesmeden dinler ve onları insan olarak her yönüyle
anlamaya çalışırdı. Çehov ‘Aşk Üstüne’adlı öyküsünde aşkın doğası üstüne düşünüp,
ideal bir aşk olup olmadığını sorgularken, ‘Bir duruma uyan, bir sürü başka duruma
uymaz. ‘sonucuna varır. ‘Bana kalırsa, en iyisi, her durumu, genelleştirmeden, ayrı
ayrı yorumlamaktır. Doktorların dediği gibi, her vakayı kendi başına ele almamız
gerekir. ‘Bu öykü Çehov’un doktor olarak sahip olduğu bakış açısının eserlerine
yansımasında çok somut bir örnektir. O aşka bir doktor gibi yaklaşmaktadır.
TED
“Veronika Ölmek İstiyor” kitabında geçen intihar olayından yola çıkarak, bu eylemin
nedenlerini ve eylem öncesi-esnası-sonrasında oluşan insan psikolojisini öğrenmek
olarak belirlenmiştir. “Veronika Ölmek İstiyor” kitabında anlatılanlar, yazarın bizzat
kendi yaşadıklarından yola çıkılarak yazılmıştır. Bu kitapta genç bir kız intihara
teşebbüs eder ve sonuç olarak bir akıl hastanesine kapatılır. Burada kendisine
çok az ömrü kaldığı söylendiğinde, o zamana kadar yaşamında yapmaya cesaret
edemediği şeyleri gerçekleştirir ve yaşamın güzelliklerini keşfetmeye başlar. Tüm
ölümlerin % 0,4-0,9’unu oluşturan öz kıyım büyük bir toplumsal sorundur. Tüm
dünya çapında her gün yaklaşık 1000 kişi intihar etmektedir. Bireyde intihar dışında
yapacak hiçbir şey kalmadığı düşüncesi bilince hakim olmuş, yaşanan her saatin acı,
günah ve sorunları arttırmaktan başka bir işe yaramayacağı şeklindeki düşünceler
çoğalmıştır. Bireyde ölüm, mezara konulmak ve hayata son vermenin sonrasına ait
düşünceler bulunmamaktadır. İntihar girişiminde bulunan veya bu düşüncelere
kapılan kişiler genelde ani ortaya çıkan gerginlik içindedir veya depresyondadır.
Toplamda, intihar eden insanların %90’ı depresyon hastasıdır. Proje sonucunda
düşüncelerim; insan, yaşadığı anın değerini bilmeli ve sadece ölümle burun buruna
geldiğinde değil her zaman yaşamın güzelliklerini farketmeli... Her yeni gün,
yaşanılan son günmüş gibi düşünülmeli.
Sir Arthur Conan Doyle
Emine Nihan Çeldirme
Teknolojinin Sağlığa Zararları
TED
TED
Projenin amacı, Sir Arthur Conan DOYLE’un hekimlik mesleğinden yazarlığa giden
hayat hikayesini kısaca anlatmak ve aldığı hekimlik eğitiminin kitaplarına nasıl
Bu çalışmadaki amaç teknolojinin hayatımızı kolaylaştırdığı kadar bize zarar
verdiğini vurgulamak ve bu zararların en aza nasıl indirileceğini açıklamaktır. Veri
Esra ATEŞ
Özlem Erdem
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
toplamada sağlıkla ilgili çeşitli internet siteleri taranmıştır. Ayrıca gazete ve dergi
arşivlerine bakılmıştır. Teknoloji ürünleri olan televizyon, cep telefonu ve bilgisayar
üzerine yoğunlaşıldı. Güncel konular olduğu için bu konularla ilgili ilginç haberler ve
çalışmalar gözden geçirildi. Bu teknoloji ürünlerinin zararları ve bu zararlardan nasıl
korunulacağı ile ilgili bilgiler verildi.
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
TED
Selçuk Yılmaz
Bu projede amaç tüberküloz hastalığının George Orwell’de yarattığı psikolojinin
etkilerinin yazdığı “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” adlı kitabına nasıl yansıdığını
araştırmak. Çünkü bu hastalıktan sonra yazar kendini büyük bir umutsuzluk içinde
buluyor ve insanlığın geleceği hakkında içinden çıkılmaz bir düzen yaratıyor. Proje
yöntemi olarak George Orwell’in hayatı araştırıldı. Hastalığı hakkında bilgi toplandı.
Yazarın kitabı okundu ve kitap özetlendi. Ana karakterler hakkında kısa bilgiler
verildi. Kitap hakkında yazılmış makaleler bulundu. Makalelerin bir kısmı bulgular
kısmına eklendi. Bu bilgiler bulunurken internet, gazete ve dergiler kaynak olarak
kullanıldı. Çalışmalardan elde edilen bulgular sonucunda “bin dokuz yüz seksen
dört “ adlı kitabın yazarın tüberküloza yakalanmasına bağlı olarak onda yarattığı
psikolojinin eseri olduğu anlaşılıyor. Çünkü bir insan yaşamının sona ereceği zamanı
öğrenmesi o insanda büyük deformasyona yol açar. Ayrıca bu kitabın oluşmasında
yazarın yakalandığı hastalığın etkisi dışında siyasi görüşünün etkisinin de olduğu
söylenebilir. Çünkü yazarın inandığı rejimin yıkılması onu kötü yönde etkilemişti.
Kitapta yarattığı düzende her şeye parti hakimdi, toplum eziliyordu. Ama insanlar
buna hiçbir tepki göstermiyorlardı. Çünkü kimsenin gelecek için en ufak bir umudu
bile yoktur. En son olarak projeye başlarken yazarın bu kitabı sadece hastalığının
yarattığı umutsuzluk sonucu yazdığı düşünülse de, kitabın oluşmasında yazarın
siyasi görüşlerinin etkisinin olduğu sonucuna varıldı.
9. Hariciye Koğuşu/ Peyami Safa’nın Gözünden Hasta ve
Hekim
TED
Ali Gençer
Peyami Safa’nın bu eserinde hastalık, hasta psikolojisi, hasta-doktor ilişkileri
konularına nasıl yaklaşıldığı araştırılmıştır. Hastalığın hastanın sosyal hayatına
etkileri kitaptan takip edilmiştir. Projede eserdeki hasta - hekim ilişkileri üzerinde
durulması amaçlanmıştır. Bir hastanın duygularını; sağlık endişelerinin hayat
hakkındaki düşünceleri üzerindeki etkisini; teşhis ve tedaviden beklentilerini daha
iyi anlayacağımız ümit edilmektedir. Projede Peyami Safa’nın “9. Hariciye Koğuşu”
kitabı esas olarak kullanılacaktır. “Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı” kitabından ve
internet kaynaklarındaki bilgilerden yararlanılması düşünülmektedir. Çalışmanın
başlangıcından 15 Şubat tarihine kadar verilerin toplanması ve tasnifi üzerinde
çalışılmıştır, bu tarihten sonra ise bir sentez yapılarak metin tamamlanmıştır.
Peyami Safa’nın hasta ve hasta yakınlarının psikolojileri, hastalığın hastanın sosyal
hayatına etkileri ve hasta-hekim ilişkilerinde hekimin rolü üzerine değerli görüşleri
bulunmaktadır. Bu düşüncelerin iyi hekim olmak isteyenler için büyük kıymeti
olduğu düşünülmektedir. Bir hastanın duygularını, sağlık endişelerinin hayat
hakkındaki düşünceleri üzerindeki etkisini, teşhis ve tedaviden beklentilerini daha
iyi anlayacağımız ümit edilmektedir.
Ölüm ve Edebiyat
29
romanlarında gerilim, cinayet, korku gibi temaları işlemiş; küçük yaşta anne
babasını kaybeden Tolstoy ise kendi tecrübelerini de katarak ölümü anlatmıştır
“Ivan Ilgis’in Ölümü”, “Diriliş”, “Savaş ve Barış” gibi eserlerinde. Sonuçta insanlar
doğar, büyür ve ölürler; önemli olan bize verilen zamanda en iyi şekilde yaşamaktır
ve belkide küçük mutluluklardan oluşan anlardır yaşam. Ataol Behramoğlu’nun da
dediği gibi: Yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey var; Yaşadın mı büyük yaşayacaksın,
ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına; Çünkü ömür dediğimiz şey hayata
sunulmuş bir armağandır; Ve hayat; sunulmuş bir armağandır insana.
İyi Olma İnancı
TED
Pembe Gültutan
Proje “Bir Çift Yürek” adlı kitabın üzerine kurulmuştur. Kitap Aborijin halkının
50.000 yıllık kültürünü anlatır. Benim incelediğim konu Aborijinlerin beslenmeleri
ki besinlerden nasıl yararlandıları, ürettikleri doğal ilaçLarı ve hayatlarına yerleşmiş
tedavi yöntemleridir. Bu konuyu seçmemin amacı: Aborijinlerde gerçekleştirilen
her tedaviden sonra hem hasta hem de şifacı iyİleşmenin tam anlamıyla
gerçekleşeceğine inanır. Onlar gerçeğe iyi niyetle inanıyorlar ve iyi olma inancına
sahiptirler. İşte bizler bunu unutabiliyoruz ve tedavide en büyük etkenlerden biri
olan morali hatırlatmak için bu proleyi hazırladım. İçindekiler: Kitabın ortaya çıkışı,
Aborijinlerin beslenmeleri bitkilerin yararları, yaşanılan bazı ilginç anılar, şarkıları
tedavilerinde bu şarkıları kullanmaları, bazı tedavilerine örnekler, duyguların ve
heyecanın sağlık ve iyi olma üzerine etkisi, sonuç, kitap hakkındaki bazı düşünceler.
Kitabı iki yıl önce okumuştum. Proje ödevi için bu kitaptan yararlanmayı uygun
buldum. Kitabı yeniden okudum. Bilim Teknik Dergisinin 2000 sayısından
Aborijinler ile ilgili yazısıdan yararlandım. Ayrıca internetten www. gençbilim. com,
www. dharmayayıncılık. com, www. ilktürk. org adreslerinden yararlandım. Hekim
hasta ilişkisini bu kitabı okuduktan sonra daha da önemsemeye başladım. Hekim,
hastanın iyıleşmeyeceğine inanıyorsa tek başına bu inanç bile emeklerini boşa
çıkarmaya neden olur.
Bir Yazarın Meslek Hastalığına Verdiği Önem
TED
Hüseyin Bala
“Alice Harikalar Diyarında” adlı eserde, Mad Hatter adlı bir karakterde civa
zehirlenmesinin tıpik belirtileri görülüyor. Bu hikayeyi çeşitli yönleri ile
incelemeye çalışacağım. Projenin amacı, yazarların her türlü konuda olduğu
gibi çağının hastalıklarıyla da ilgilendiğini, ve doktorların hastaya mesleğini
sormasının önemini göstermek. Konuyla ilgili bu hikaye kitabını alıp internette,
kütüphane de çeşitli bulgular buldum. Bunları Aralık ve Ocak ayları içerisinde
yaptım. Kütüphaneden ve kitapçılardan yazar ve çağı; internetten ise hastalık
ve belirtileri hakkında bilgiler bulabildim. Kahramanımızda civa zehirlenmesi
belirtilerini öğrenci gözüyle bulmak oldukca zor. Fakat elimden geldiği kadar
kendimi zorlayarak bunları bulmaya çalıştım. Belirtileri aynı olan bir çok hastalık var
bildiğiniz gibi. Onun için burada hastanın mesleği işe giriyor. Kısacası, yazar herşeyi
düşünerek çağının hastalığını net bir şekilde vurgulamıştır. Bulduğum sonuçlara
göre hekimler hastasına daha fazla vakit ayırarak geniş bir anemnez almalıdır,
özellikle işini sormalıdır. Ayrıca; hekimler hikaye gibi edebi şeyler okuyarak da
kendilerini hem sosyal hem de mesleki olarak geliştirebilirler.
Migren, Nietzsche Ağladığında
TED
TED
Ölmek tüm insanların ortak noktalarından biri... Bu özelliğiyle ölüm sanatın her
dalına sıkça konu olmuş, tabiki edebiyata da. Kimi yazarlar, şairler ölümü eserlerine
konu etmiş kimininse uslubu etkilenmiş bu olgudan. Sonuçta ölüm edebiyatta
vazgeçilmez bir kavram oluvermiş. Bundan dolayı her insanı ilgilendiren ölüm
felsefesinin daha iyi anlaşılması ve edebiyatçıların bu olgudan nasıl etkilendiklerini
açıklamak amaçlı bu projeyi hazırladım. Ölümü eserlerinde en çok konu edinen
şairlerden biri özel hayatında da ölüm korkusunu yaşayan Cahit Sıtkı Tarancı’dır.
Bu korkusunu 35 Yaş adlı şiirinde de dile getirmiştir. Yahya Kemal Beyatlı’nın
Sessiz Gemi şiiri ölümün en romantik anlatımıdır belkide. Paulo Coelho ise daha
gerçekçi bir yaklaşımla Veronica Ölmek İstiyor adlı eserinde ölümü, yaşamı ve
yaşama sevgisini dile getirmiştir. Sara hastası olan Fyoder Mihailoviç Dostoyevski
“Nietzsche Ağladığında” adlı eser bir psikiatri uzmanı tarafından yazılmış psikanaliz,
konuşma kürü gibi konulara değinen bir kitaptır. Bu çalışmamda ben migren
gibi ileri durumlarda çok ağır nöbetlerle seyreden bir hastalığın bir edebiyat
eserine nasıl yansıtıldığını göstermektir. Özellikle de böyle bir eser bir doktorun
kaleminin çıkmışsa nasıl bir boyut kazanmış olabilir? Kitapta migren rahatsızlığı
çeken, yalnız, umutsuz zorlu bir hasta ve mesleğinin zirvesinde fakat kendi içinde
sorunlar yaşayan bir doktor üzerinde yoğunlaşılmıştır. Hastanın kendi ağzından
migreni tasvir edişi, durumunun izahı ve böyle tıbbi bir konunun bir edebi eser
haline dönüşümü oldukça etkileyicidir. Doktorumuz kimi zaman kendisini hasta
yerine koyarak kimi zamanda tamamen iki yakın dost gibi davranarak önce
hastanın güvenini kazanmış, sonra da tıp biliminin elverdiği ölçüde migren azabını
Gül Şalcı
Emine Timurlenk
30
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
dindirmeye çalışmıştır. Bu eser bir roman gibi akıcı olmakla birlikte bir doktor
tarfından meydana getirildiği için biz doktor adaylarına hastalarla ilişkilerimiz
konusunda çok faydalı bir ders kaynağı niteliğindedir. Ben bu eseri okuduktan
sonra migren konusunda oldukça değişik fikirler edindim. Migrenin vücudumuzun
nerdeyse her bölgesini nedenli etkilediğini görerek şaşırdım ve ben bunu bir ders
kitabından değil bir romandan edindim.
Zor Bir Yaşam ve Kavanozdaki Yürek
TED
Ortaç Ürün Güran
Nazım Hikmet’in 1955 yılında Budapeşte’de yazdığı ‘Kavanozdaki Yürek’isimli
şiirinden yola çıkarak, şairin hayatını ve eserlerini etkileyen sağlık sorunlarını
incelemeyi amaçladığım bir proje hazırladım. Projemi hazırlarken, Şair’in
şiirlerinde Şair’e, O’nun yaşamına dair izler buldum. Projemi hazırlarken en büyük
yardımcımın internette şair adına hazırlanmış siteler olduğunu söylemem gerekir.
Nazım Hikmet’in; Yeni Şiirler 6 (1951-1959), 835 satır eserleri başta olmak üzere
diğer birçok kitabını da kaynak olarak kullandım. Ayrıca bazı şairlerin konuyla
ilgili görüşleri de projemde bana yol gösterici oldu. Şair’in yaşamını incelerken
yaşadığı sağlık sorunlarının hayatına nasıl yön verdiğini gördüm. Örneğin Nazım
Hikmet 1919-1920 yıllarında şiddetli bir zatülcenp geçirip, Deniz subayı olarak
askerlik yapamayacağı için askerlikten çürüğe çıkarılır. Bu olay Şair’in hayatının
apayrı bir yöne dönmesine yol açar. Projemin sonuna geldiğimde; hayatı doğruları
adına mücadeleyle geçmiş, yüreği dünyanın dört bir yanındaki insanlarla beraber
atan bir dünya Şair’ini, Nazım Hikmet’i tanıdım. Aşkların, sevdaların, ölümün ve
sağlık sorunlarının başta ‘Kavanozdaki Yürek’olmak üzere Şairin eserlerine nasıl
yansıdığını görmüş oldum.
Edebiyat ve Tıp
TED
Şükrü Alper Açıkgöz
Edebi eserlerde tıbbi ayrıntılara yer verilmesi okuyucu üzerinde bağlayıcı ve
sürükleyici bir etki yaratmaktadır. Bazen gelecekte tıp dünyasında yer alabilecek
yöntem ve teknikler; bazen günümüzde gerçekleştirilen tedavi ya da operasyonlar
bir çok edebi kitapta yer almıştır. İçeriğinde tıbbi ayrıntılara yer verilmiş böyle bir
edebi eser olan Dr. Frank Vertosick Jr.’nin yazdığı ‘Beynine Bir Kez Hava Değmeye
Görsün’ isimli eser proje kapsamında incelenmiştir. ‘Beynine Bir Kez Hava Değmeye
Görsün’ eserinden, tıbbi ayrıntılara yer veren bölümler, cümleler ayıklanarak;
bunların eserdeki akışa katkıları, etkileyicilikteki payları araştırılmıştır. Ayrıca bazı
tıbbi ifaderin gerçeğe uygunluğu araştırılarak, kullanılan terimler açıklanmıştır.
çevrenin etkisi yaş ilerledikçe yüzde 80’lerden yüzde onlara kadar düşmektedir. Bu
yüzden satranç ile ilgili deney ve çalışmalar genellikle okul öncesi ve okul çağındaki
çocuklarla yapılmaktadır. Yapılan bu çalışmalarda satrancın okul öncesi ve okul
çağında IQ düzeyini yüzde 5 ile yüzde 15 arasında değiştirdiği görülmüştür. Ancak
satranç hakkında en ilginç onun sosyal alanlar olan akıcı konuşma girişkenlik gibi
konulardaki öğrencilerde yaptığı gelişmelerdir. Ayrıca satrancın eğitim alanında da
bir çok başarısı vardır. Satranç şu anda dünyada bir çok ülkede okul müfredatlarında
bulunmaktadır. Ülkemizde ise satranç bir kaç özel okul dışında satranç kollarından
öteye geçememektedir. Satrançla yapılan çalışmalar hep mali açıdan bir
yükümlülüğü olmakla birlikte yapılan çalışmaların uzun olması (genellikle en az 3-6
ay sürmektedir) bu çalışmaların hükümet destekli yapılması gereğini doğurmuştur.
Sonuç olarak satrancın zekaya ve eğitime faydaları çok fazladır. Ayrıca bir başka
yandan satrancın bir oyun olması onun özellikle küçük yaşlarda çocukları eğitime
çekmek açısından bir artısıdır.
Zeka gelişimi Oscar ve Pembeli Meleği
TED
Nur Hamamcı
Projenin amacı, tıp biliminin yetersiz kaldığı hatta ölümün kaçınılmaz olduğu
durumlarda bile hastalara yapılan tıbbi yardımın ve psikolojik desteğin devam
etmesi gerektiğini vurgulamak, yapılan çalışmaların yoğunlaştırılması gerektiği
üzerinde durmaktır. Projem Fransız yazar Eric-Emmanuel Shmitt’in “Oscar ve
Pembeli Meleği” adlı kitabını konu almaktadır. Kitap lösemili bir çocuğun son
günlerini anlatıyor. 10 yaşındaki hasta çocuk Oscar ve yüz yaşına merdiven
dayamış gönüllü bakıcı Pembeli Meleği’nin yarattıkları, yaşadıkları arkadaşlığın
öyküsü. İnanç, cesaret, sabır, düş ve düşünce gücünün; yaşamı nasıl ikiye, üçe, beşe
katladığının öyküsü. Henüz çocuk yaşındayken ölüm gerçeğini kabullenen Oscar,
yaşam elden gitmekteyken Pembeli Meleği’nin önerisiyle her gününü 10 yıl sayıp,
12 günde 120 yıl yaşıyor! Allah’a da mektuplar yazarak anlatıyor yaptıklarını. Oscar
kendine bir yaşam şansı veriyor ama gerçekte okuyucuya bir yaşam dersi veriyor.
Oscar bize çocuksuluğunu hiç yitirmeden, açtığı güler yüzlü penceresinden yepyeni
bir yaşam sunuyor. Okuyucuya bin bir umut dağıtarak, ‘var olmanın mutluluğunu’
yaşatarak, ‘hayat’ın bir hediye değil, sadece ‘ödünç verilmiş bir zaman’ olduğunu
vurgulayarak... Hastaların yaşamla ilgili düşüncelerini değiştirmek çok zor değil.
Sıkıcı bir ortam hastaların karamsarlığını arttırır ve hastalık süresini uzatabilir,
hatta ağır psikolojik vakalar ciddi hastalıkların ölümle sonuçlanmasına sebep
olabilir. Herkes insanlık adına elinden geleni yaparsa ve duyarlı olursa en iyi şekilde
yaşama hakkına sahip hastaları memnun edebiliriz.
Poetry and Medicine
Bir Psikiyatrisin Edebi Yüzü; Nietzsche Ağladığında
TED
İzzettin Hür
Projenin amacı, Irvin Yalom’un varoluşçu psikoterapi ve psikoanaliz konusundaki
fikirlerinin romanlarına nasıl yansıdığını saptamak, hekimlik kimliğine Freud’u,
edebiyatçı kimliğine ve hayat görüşüne Nietzsche’yi hangi yönlerden model
aldığını incelemektir. Çeşitli web siteleri ve yazılı kaynaklardan Irvin Yalom’un
hayatı ve düşünceleri hakkında bilgi toplanmıştır. Yalom’un eserlerinden ‘Nietzsche
Ağladığında’ (Bu romanında Freud, Nietzsche ve psikoanalizin doğuşu hakkındaki
düşüncelerini aktarmıştır) adlı romanı incelenmiştir. Diğer edebi eserleri hakkında
eleştiriler bulunmuştur. Psikoterapi ve psikoanaliz terimleri hakkında görüşler
ve bilgiler toplanmıştır. Yalom eserlerinde (özellikle romanlarında) Freud ve
Nietzche’nin fikirlerini benimsemesine rağmen, çeliştiği durumlarda hayali
kahramanlar ve olaylar yaratarak kendi düşüncelerini de ortaya koymuştur. Ayrıca
araştırmalar sonucunda 19. yy’dan önce ve sonra psikoanaliz ve telkinle tedavi
konularında hekimlerin görüşlerinde ne gibi değişiklikler olduğu da belirlenmiştir.
Along humanity history people used to express there daily life events including
illness and pain by different ways, some of these ways where artisitic in some way,
like drawing, poetry, theatre, plays and many other different ways. I decided to
talk about poetry and medicine, as poetry was a way that patients or doctors used
to describe illness and pain. I brought many poems that were wrote by doctors
describing physical, psychological and social pain there patients lived. I think that
the relationship between art in all it’s aspects and medicine is tight, that doctors
who wrote those poems could explain the pain of there patients in a very affective
and artistic way.
TED
Satranç ve Zeka Gelişimi
TED
Ertan Sipahi
Bu çalışmanın amacı yüzyıllardan beri gelen hem sanat hem de bir spor olan
satrancın zeka gelişimi öğrenme hafıza gibi konular üzerinde etkilerini incelemektir.
İnternet tabanlı kaynak taraması ve uluslararası makale tarama sitelerinin
araştırılması temel çalışma yöntemi olmuştur. Öncellikle zeka gelişimi üzerinde
Moath Alrawabdeh
Achülleus Tendon
TED
Naci Tataç
Projenin amacı, tıp ve sanat projesi kapsamında bir sanat dalı olan edebiyatın bir
parçası olarak mitolojiyi, tıbbın temeli olan anatomi ile birleştirmek. Bu çalışma
sayesinde mitoloji kahramanı achilleus ile ayak bileğimizdeki achilleus tendonunun
öyküsünü araştırmak anlatmak. Eski edebiyat ürünlerinin araştırılması ve zaten
kesin bilgilere sahip olmadığımız mitoloji hakkında o dönemin tarihçilerinden
Homerosun kitabı İlyada’nın araştırılması ile birlikte dünya çapındaki tarih üzerine
hazırlanmış internet sitelerini ve özel kişi ve kuruluşlara ait mitoloji ile ilgili sitelerin
incelenmesi ve bu sayede toplanabilecek kadar çok ama önemlisi doğru bilgilerin
toplanması ayrıca yıllar boyunca her zaman önemli yeri olan sanat ürünlerinin
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
posterde gösterilmek üzere resimlerin tabloların heykellerin fotoğraflarının
bulunması İnternetten ve edebiyat ürünlerinden yeteri kadar bilgiye ulaşma
imkanım oldu. Bu bilgilerin bir özetini ve anlaşılacak hale getirdiğim kısmıı proje
gelişim dosyası için hazırladım.
Ölümle Dolaşan Adam-Cahit Sıtkı Tarancı:
31
tedavi için gittiği Almanya’nın Badenweiler kentinde veremden öldüğünde,
‘metres’ine ölümsüz bir miras bırakacaktı: “Tiyatronun Martı”, “Vanya Dayı”, “Üç
Kızkardeş”, “Vişne Bahçesi” gibi bugün hala aşılmamış olan başyapıtları ve kısa
öykü sanatını temelinden değiştiren yüzlerce öykü.
Phi= 1. 1618033987...
TED
TED
Bu projeyi seçmemin amacı; sevdiğim bir şair olan Cahit Sıtkı Tarancı’nın hayatını
öğrenmek ve de ölüm korkusunun şiirlerine nasıl yansıdığını görmek istememdir.
İnsanların öleceğini bile bile ama bunu unutarak yaşaması bana her zaman garip
gelmiştir. Ölüm korkusunun insanı nasıl yaratıcılığa ittiğini izlemek istedim. Projeyi
hazırlarken öncelikle Cahit Sıtkı’nın hayatını anlatan bir kitap buldum ve de
kütüphaneden ölüm korkusuyla ilgili Fears and Phobias, Phobia A Comprehensive
Summary of Modern Treatments,O vercoming the Fear of Death adlı kitapları aldım.
Elde ettiğim bilgiler aslında istediğim gibi değildi. Çünkü ölüm korkusunu tek tema
olarak işlemeyen bu kitaplar çok geneldi. Ben yine de bir sentez yapmaya çalıştım.
Cahit Sıtkı’nın ölüm korkusunu açık olarak yansıtan şiirlerini buldum ve hayatını
öğrendim.
Bu projenin amacı altın oranla ilgili verileri ve bulguları mümkün olan en objektif
ölçüler içerisinde ortaya koymaktır. Bunun için çeşitli web sitelerinden altın
oranın ne olduğu, pratik hayatta kullanımının nasıl olduğunu araştırdım. Sonuçta
altın oranın ünlü matematikçi Fibonacci’nin bulduğu 1 1 2 3 5 8 13 21 34 55 89
144 233 377 610 987 1597 2584... dizisinin limiti olduğunu elde ettim. Bu dizinin
13. sayısından itibaren dizideki iki Fibonacci sayısının birbirine oranı sabitleşir
(1,618... olur. )Buna altın oran denir. Phi ile ifade edilir. İnsanın beden boyunun
bacak boyuna bölünmesiyle olduğu gibi (tabi boyutları ideal olan insanda bunu
gözlemleyebiliriz) insan vücudunda birçok yerde altın oran vardır: kollarda,
bacaklarda, akciğerlerde hatta DNA’mızda bile altın oran mevcuttur. Altın oran
ayrıca doğada birçok hayvan, bitki ve hatta viruslerde gözlenmektedir. Mesela
sarmal biçimli kabuk olan deniz kabuklarının yapısı incelendiğinde bir eğrilik tespit
edilmiş ve bu eğriliğin tanjantının altın oran olduğu görülmüştür. Çiçek hastalığına
neden olan Polio virusu de bünyesinde altın oranı barındıran viruslardan ilk olarak
tespit edilenidir. Matematikle, doğayla, insan vücuduyla bu kadar ilgili olan güzellik
ölçüsü, altın oran, aynı zamanda sanatta da kullanılır. Leonardo Da Vinci’den Mimar
Sinan’a kadar birçok sanat adamının eserlerinde altın oranın varlığı gösterilmiştir.
Oya DÖNMEZ
Mitoloji ve Psikiyatri
TED
Yavuz Ocak
Edebiyatın bir kolu olan mitoloji her ne kadar fantastik kurgu tarzında olsada
psikiyatri açısından önemli bir yere sahip olduğunun farkındayım. Bu konuda geniş
bir araştırma yapılmamakla beraber az sayıda makale ve yazım bulmak mümkün.
Mitoloji ve psikiyatri adlı çalışmam biraz ütopik olmakla birlikte bazı psikolojik
olaylarda çizilmemiş sınırları zorlamayı amaçlıyor. Bence bir bilim sınırları arandığı
müddetce bilimdir. Sınır konumundaki mitolojik olayları günümüz olaylarıyla
bağdaştırarak bir yorum getirme amacındayım. www. psikiyatrist. net adresinden
faydalanarak bu konuda karar kıldım.
Tarihteki Önemli Kişiler ve Psikiyatri
TED
Cengiz Karaçin
Tarih boyunca ünlü yazarların yazdığı romanlar, şiirler, ünlü müzik adamlarının
ortaya koyduğu eserler ve buna benzer birçok sanat eserine baktığımızda o
eserlerin sahiplerinin yaşantısıyla bağlı olduğunu görürürüz. Bu doğal olmakla
birlikte üzerinde pek durulmamış bir konu. Tarihe damgasını vurmuş sanat
eserlerinin yaratanlarına baktığımızda; çoğunun sağlık sorunlarının olduğunu ve
zor şartlar altında yetiştiğini görürürüz. Biz de bu insanların bu büyük başarılarını
örnek göstererek psikolojik sorunları olan hastalara iyıleşmeleri yönünde bir adım
attırabiliriz. Bu konu üzerinde yoğun çalışmalar yaparak tıpta hasta tedavisinde
kullanabiliriz. Ünlü kişilerin ortaya koyduğu eserleri bulup incelemiş ve.bu eserlere
ulaşmak için gereken yolları kullanmıştır.
Doktor, Yazar Anton Cehov’un Hayatı Ve Meslekleri
Arasındaki Ilişkiler
TED
Abdulhaluk Aktaş
Anton CEHOV’un hayatının bilinmeyen yanlarını ortaya çıkarmak ve bu yanlarının
tıp ve sanatı bir arada yürütmesiyle bir ilgisi olup olmadığını araştırmak projemin
temel amacıdır. Bu proje sırasında mütemadiyen bilgisayar ve internetten
yararlandım ve aynı zaman da Anton CEHOV’un kendi yapıtlarını inceledim. “Tıp
nikahlı karım benim, edebiyat ise metresim. Birine kızarsam, geceyi öbürüyle
geçiriyorum. Bu davranışımı belki biraz uygunsuz bulabilirsin, ama en azından
sıkıcı değil. Hem zaten, benim bu ikiyüzlülüğümden ikisinin de bir şey kaybettiği
yok... “ Anton ÇEHOV (1860-1904). 1888 yılında bu ‘Aşk Üçgeni Reçetesi’ni, yakın
dostuna açıklandığında, yalnızca yirmi sekiz yaşında bir hekim değil aynı zamanda
Alacakaranlıkta  adlı öykü kitabıyla Rus Akademisi’nin Puşkin Ödülüne
değer görülmüş, halkın çok sevdiği bir yazardı. O güne değin, doktorluktan elde
ettiği gelirin sağladığı olanaklarla yazmaya da zaman ayırabilen hekimlere çok
rastlanmıştı. Ne var ki Çehov, bunun tam tersi bir yoldan yürümüş; gazetelere
yazdığı, yaklaşık bin sözcükten oluşan komik öykülerden elde ettiği gelirle Moskova
Tıp Fakültesini bitirmiş, dahası ailesinin geçimine bile destek olmuştu. 1904’te
Müfide Okay
Hitler Ressam olabilir miydi?
TED
Şefika Esen
Hitler, insanları ölüme ve gözyaşına boğan adam, aslında ressam olmak istiyordu.
Ama kabul edilmedi ve milliyetçilik duygularını kendine has bir fanatizme
dönüştürdü. Neden Hitler oldu da ressam olamadı? Hitler ressam olabilir miydi’ Bu
soruya cevap vermeye çalıştım. Hitler’in yaşantısını, aile hayatını kendi gözünden
anlamak amaçlı “Kavgam” adlı kitabı okudum. Aile hayatının psikolojisindeki
etkisine rağmen sanatçı olabilir miydi anlamaya çalıştım. Hitler mükemmeliyetçi
bir ailede büyümüştü. Mükemmeli hayatının her safhasında istiyordu ve asla
hoşgörülü değildi. Buradan ve yazdıklarından vardığım sonuç: Hitler ressamlık
eğitimi almış olsaydı da ressam değil, kendi olurdu.
Yağmurun Çocukları
TED
Mevlana Yılmaz
Projenin amacı, otistizm hakkında temel teşkil edecek şekilde bilgi sahibi
olunması, otistik çocukların özelliklerinin incelenmesi, müzik terapisinin otistik
çocuklar üzerinde tedavi edici etkisinin, müzik terapinin uygulama yöntemlerinin
araştırılmasıdır. Proje, literatür incelemesi, internet, aylık sağlık dergileri ve çeşitli
süreli yayınlar vasıtasıyla yapıldı. Otistizm hakkında fazla detaya girmeden bilgi
sahibi olup, çalışmamı otistik çocukların müziğe olan ilgileri ve müziğin onların
tedavisi üzerinde etkisini araştırarak yaptım. Müzik terapi tek başına tedavi etmede
kullanılamıyor. Bu terapinin amacı modern tıbbın önerdiği tedavi yöntemlerine
destekleyici alternatif bir yol sunmak. Ayrıca müzik terapi çeşitli şekillerde hastanın
kişisel özellikleri dikkate alınarak idrak ediliyor. Bir çocuğun belli bir müzik türüne
verdiği tepkiyi diğeri vermeyebilir ya da farklı bir biçimde verebilir. Müzik türünün
yanı sıra bazı çocuklar uzmanla yapılan birebir terapiye olumlu tepki verirken
bazıları grup terapisine yatkınlık göstermektedir. Bütün bunların yanında terapinin
gerçekleşeceği ortamın otistik çocukların ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi gerekir.
Eğer doğru terapi doğru terapist tarafından verilirse otistik çocukların tedavisinde
büyük gelişmeler kaydedilmektedir.
Tıp mı? Sanat mı? Her İkisi mi’
TED
Vuslat Kara Ölmeztoprak
Projemin konusu hekimlerin neden sanata yöneldiğinin araştırılması ve hekimlerle
sanatçıların mesleklerinin çeşitli boyutlarıyla karşılaştırılmasıdır. Amacım
32
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
hekimlerin sanatla olan bilindik bağının nedenlerini, keşfetmek kadar iddialı
değilse de bu nedenlerin bazılarını aydınlatmak ve ileride bu konuda yapılabilecek
olan çalışmalara ışık tutucu nitelikte olabilecek bir çalışma yapmış olmaktır.
Yaptığım çalışmada yöntem olarak; sanatçılara, doktorlara ve doktor sanatçılara;
çoktan seçmeli şeklinde olmayan, böylece daha az sınırlama yapmış olacağını
düşündüğüm, röportaj düzleminde sorular şeklinde hazırladığım ve meslek
yaşamlarına ilişkin konulara çeşitli açılardan değinmeye çalıştığım anketleri
kullandım. Bu anketlerin sonuçları, hedeflediğim gibi nedenlerin bazılarını
ortaya çıkarmıştır ve doktorlar ile sanatçıların meslek yaşamlarındaki benzerlik
ve farklılıkları göz önüne sermede yardımcı olmuştur. Anket tekniğinin zorlukları,
tam olarak rasgele seçim yapamayışım, seçtiğim anket tarzının incelenmesindeki
güçlükler, zorunlu olarak anket geribildirimi yapanların az sayıda olması ve bu
sayının çoğunluğu temsil edemeyeceği gerçeğine rağmen, meyveli ve konusunda
yapılmış orijinal bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Anketlerim sonuçlandıktan
sonra doktorlara ve sanatçılara kendi meslekleri hakkında bir söz hakkı vermiş
olmanın yerinde bir karar olduğunu anladım. Bir nevi bu amaca da hizmet eden
bir çalışma olmuştur. Anketlerden: “.....Sanatla uğraştıkça hisseder insan ve yaşam
hissetmektir. Hissettiğimiz kadar yaşarız, görev yaptığımız kadar değil... Ne yazık ki
yaşamımız bir görevler silsilesi haline geliyor. “
Don Kişot ve Delilik Üzerine
Ölüler de Konuşur
TED
Esin Erdoğan
“Ölüler de Konuşur” adlı projede amaç tıbbın çeşitli dallarında uzmanlaşmış tıp
doktorlarının ve antropologlarının kendi hayat hikayelerinden yola çıkarak yazmış
oldukları anı niteliğindeki eserlerini inceleyerek tıbbın edebiyatla ilişkisini açıklığa
kavuşturmak ayrıca yazarların tıp bilgilerinin onların mesleki yaşamlarına nasıl
yansıdığını göstermektir. Yöntem ise projeye en önemli kaynağı teşkil eden “Ölüler
de Konuşur” adlı kitabı okumak, benzer tıbbi romanları internetten araştırmaktır.
Projenin içeriğindeyse “Ölüler de Konuşur” adlı kitabın yazarı Dr.William R.
Maples’in meslek hayatına nasıl başladığı, kendisini nasıl şüpheli ölümleri araştırıp
cinayet ve intihar vakalarını çevreleyen sır perdelerini aralamaya çalışırken bulduğu
yer almaktadır. Dr.Maples bir iskelet, bir kafatası, yanmış bir kalça kemiğinden
geriye kalan minicik bir parçaya dayanarak cinayet kurbanlarının yaşını, cinsiyetini,
etnik yapısını, nasıl öldürüldüğünü ve katilin kimliğini ortaya çıkarabilmekte
ve tüm bunları insan doğasının usta bir gözlemcisi olarak, okuyucuları hayrete
düşürerek eserinde işlemektedir. Sonuç olarak bu projeyi hazırlamak bana deneyim,
bilgi paylaşımı, olaylar hakkında araştırma yapabilme kabiliyeti kazandırdı.
Ourselves as the Modern Prometheus
TED
TED
Projede Don Kişot’un karakter analizinin yapılması ve yaptığı davranışların
psikolojik değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Roman bir doktor gözüyle incelenmeye
çalışılmış Don Kişot’un tavır ve hareketlerinin hangi hastalıkların belirtileri
olabilecekleri konusunda çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu amaçla psikoloji,
edebiyat bölümü eğitim görevlilerinden ve psikiyatri uzmanlarından konu ile
ilgili fikirleri alınmış bu konuyla ilgili bazı kitaplar okunmuş ve internette veri
tabanları üzerinden çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Rapor genel itibariyle üç
bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde romana genel olarak bakılmaya çalışılmış,
romanın edebiyat dünyasındaki yeri ve önemi üzerinde durulmuş edebiyat
dünyasındaki yansımaları, diğer yazarları nasıl etkilediği araştırılmıştır. İkinci
bölümde romandan çeşitli bölümlerden alıntı yapılmış böylece üçüncü bölümde
yapılacak olan psikolojik analizin daha iyi anlaşılması amaçlanmıştır. Son bölümde
ise Don Kişot’un psikolojisini anlamaya ve kendisine bir teşhis koyulmaya çalışılmış
düşünülen hastalıklar ayrıntılı olarak ele alınıp incelenmiştir. Yapılan araştırmalar
sonucunda Don Kişot’un her ne kadar megalomani, şizofreni, mani, epidoz gibi bazı
hastılıkların belirtilerini gösterse de hiçbir hastalığın tüm belirtilerini göstermediği
anlaşılmıştır. Bu yüzden kesin teşhisi koyulamamıştır. Bunun nedeni Cervantes’in
Don Kişot’u yaratırkenki amacının bir hasta karakteri çizmek değil, o günkü
yanlışları hicivlemek amacıyla sempatik bir karakter yaratmak olmasıdır. Ancak
Cervantes’in hiçbir tıp eğitimi almadan kendisinden yıllar sonra tanımlanacak olan
şizofreniye çok benzeyen bir karakter yaratabilmesi takdire değerdir.
Ourselves as the Modern Prometheus... all manner of arts men from PROMETHEUS
learned. Prometheus Bound, AESCHYLUS (525-c. 456 BCE) A recurring theme in
philosphical thought deals with the ability of humankind to deal with knowledge.
It is our choice as to whether we use knowledge for good or evil. As far back as
the ancient Greeks, in Aeschylus’ play, Prometheus Bound, we see the results
of Prometheus’disobedience to Zeus, the supreme god. Although forbidden,
Prometheus provides mankind with fire, a tool that can benefit or destroy. Zeus
knew the dangers of placing such power in the hands of mankind. Not much
has changed. In recent history, the Prometheus legend inspired Mary Shelley’s
Frankenstein, The Modern Prometheus , which itself inspired many films and
imitators. Many analogies can be derived from the Prometheus story. We live in an
era where cloning is a reality. Companies offer to clone your favorite pet after their
death. What next’Our favorite uncle or super soldiers’. All medical students have
the potential to become a modern Dr. Frankenstein. Awareness of this issue can
help us avoid the potential dangers.
Ali Hasan Zubaroğlu
Düşünce Gücüyle Tedavi
TED
Ufuk Sönmez
Ölümcül hastalıklardan, en az riskli hastalıklara kadar tüm hastalıkların altında
bir metafiziksel boyut vardır. İnsanın düşünce tarzı, hayata bakışı, sağlığını etkiler.
İnsan, içindeki sorunları çözmedikçe vücudunu hastalıktan arındıramaz. Örneğin;
aşırı ve uzun süre beslenmiş kin, nefret, öfke veya affedememe kanseri beraberinde
getirebilir. Zihnimizdeki kötü düşüncelerle hasta olabileceğimiz gibi, bu düşünceleri
silerek iyıleşebiliriz. Bu kötü düşüncelerden arınırken beyin, çöplerden arınan bir
oda gibi düşünülmeli. Kötü düşünceler teker teker odadan atılmalıdır. Düşünce
gücüyle tedavi konusunda birçok kitap yazılmıştır. Bu konuda en kapsamlı çalışan
isim Louise Hay’dır. Kitapları; Düşünce Gücüyle Tedavi, Düşünce Gücüyle Tedavi-2,
Bedeninizi İyileştirin, Pozitif Gücün Büyüsü, Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri
ve İyileşme Sağlayacak Düşünce Modelleri. Bu eserlerinde zihin yoluyla hastalıkları
yenme yollarını anlatmıştır. Metodları birçok insana şifa vermiştir. Yazara göre
hastalar, ilk önce iç dünyalarındaki sorunların tam olarak ne olduğunu bulmalı.
Saplantı haline getirilmiş düşünce kalıplarının altındaki sebepler bulunmalı,
çözülmeli ve değişim aşamasına geçilmelidir. Kişi bunu yapabilmek için gerçekten
istekli olmalıdır.
Alon Sarr
Ahmet Ümit ve Ölüm
TED
Mehmet Kabay
Projenin amacı, Türkiye’deki en ünlü polisiye yazarı olarak bilinen Ahmet Ümit’in
ölüme karşı duruşu ve ölüme yaklaşımı ele almaktır. Polisiyeye düne kadar
edebiyatın piçi deniyordu. Son günlerde ise yine cici çocuk oldu. Peki bu durumu
neler değiştirdi? Ne oldu da polisiye yazmak bu kadar popüler oldu? Bunu hangi
faktörler değiştidi? Hepsinden öte neden Ahmet Ümit? Çünkü O, sağlam bir
altyapıdan geliyor. Siyasi karışıklıklar zamanında ölümü bizzat yaşıyor. Bu nedenle,
sorularımızı çarpıcı boyutuyla cevaplıyor. 1980’den sonra suç kültürümüzdeki
değişimi bize çok iyi açıklıyor. Öldürme nedenlerinin ve yöntemlerinin değiştiğini
söylüyor. Bu yüzden romanlarını okumaya, oradaki suç senaryolarını incelemeye
başladım. İnternetten de yaptığı birçok röportajını toplayıp onları konumun
çerçevesinde inceledim. Fakat amacımı tam olarak karşılaması için Ahmet Ümit’e
ulaşmak istedim. Geç de olsa bir randevu alabildim. Çalışmam bitmiş olmasına
rağmen, bu son dakika golüyle çalışmamın kalitesini daha da pekiştireceğimi
düşünüyorum. Bu proje, gerçekten, Türkiye’deki suç ve ölüm felsefesinin çok
şaşırtıcı biçimde değiştiğini ve bunların farkında olmamı sağladı ve bunların
polisiye türüne nasıl yansıtıldığını anlattı.
Altay Öktem: Biraz Tıp Biraz Mizah Bolca Edebiyat
TED
Mithat Temüzer
Projemin konusu adından da anlaşılabileceği gibi Altay Öktem. Kendisi şu an Yasak
Meyve, Hayvan ve Penguen dergilerinde düzenli olarak yazmakta, piyasada Eski Bir
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
Çocuk, Sukuşu, Beni Yanlış Öptüler Aslında, Çamur Şiir ve Herşey: Oda Kırbaç Ayna
adlı şiir kitapları, Genel Kültürden Kenar Kültüre: 101 Fanzin, Şehrin Kötü Çocukları
adlı fanzin incelemeleri, Tanrı Acıkınca ve İçimde Bir Boşluk Var isimli romanları
bulunmakta. Benim bu projeden güttüğüm amaç Altay Öktem’i etrafımdaki
insanlara biraz olsun tanıtabilmek, çok sıradan karşıladığımız bazı olayların aslında
o kadar sıradan olmadığını göstermek. Kendisinin de doktor olması sebebiyle
yazılarının arkadaşlarımca daha iyi anlaşılabileceğine inanıyorum. Zaten kendisi de
tıp bilgisini zaman zaman yazılarında kullanmakta. Sıradışı bir hayat sürmüş yazar,
hayata toz pembe gözlüklerle bakmayı çok öncelerden bırakmış. Bazı kalıplaşmış
gerçeklerin (ki hiçbir zaman gerçek olmamışlardır aslında) üstündeki örtüleri birden
kaldırıp, yüzümüze vurmaktadır hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını. Devir imaj
devridir der Altay ÖKTEM ne kadar sıradansan o kadar alternatifsindir aslında çünkü
herkes o kadar farklı, o kadar alternatiftir ki sıradanlık, farklılıktır artık. Fanzinler
üzerine çalışmaları vardır, ulaşabildiği fanzinleri kendi yorumlarıyla birlikte
kitaplaştırmıştır. Yaşasın fanzinler der Altay ÖKTEM çünkü gerçekler sokaktadır,
kimsenin sahip olmadığı fanzinler her türlü kaygıdan o kadar uzak ve hayata o
kadar yakındır ki.
33
kardeşlerinin kullandığı eğitim imkanlarından faydalanamaz, fakat babasının
zengin kütüphanesi kendisini yetiştirmesi için iyi bir fırsat olacaktır. 13 yaşında
annesini kaybeden Virgina ilk büyük bunalımını yaşar. Bu olaydan sonra da hayatı
boyunca belli aralıklarla devam edecek depresyon nöbetleri başlar. Doktorların
önerisi aynı olur: dinlenme tedavisi. Böylece Virgina, psikolojisinin bozulduğu
zamanlarda şehir dışına gönderilir ve her türlü entellektüel faaliyet yasaklanır.
Bu yüzyılın İngilteresi’ne göre; bu durum çok okuyan ve dört duvar araşında
kalan kadınlarda çok sık görülmektedir. Oysa Mrs. Dalloway, Deniz Feneri gibi
kitaplarında görüleceği gibi Virgina’nın küçük yaştan itibaren okuduğu kitaplar
ve ruhsal dalgalanmaları bilinç akımı tekniğini oluşturabilmesini sağlayan en
önemli etkenlerdir. Olayları değil de insanın o anda aklından geçenleri anlatan
bilinç akımı tekniği Virgina Woolf tarafından geliştirilmiş ve onun 20. yy’ın önemli
yazarlarından biri olmasını sağlamıştır. Otuz yaşında Leonard Woolf’la evlenir fakat
Leonard eşinin hamilelik konusundaki isteklerini ruh sağlığı yüzünden reddeder.
Bu durum Virginia’yı kötü etkiler ve tekrar bunalıma girer. Doktor tavsiyesiyle yine
şehir dışındadır. Bu şekilde bir hayata daha fazla dayanamaz ve intihar eder.
Tıp ve Edebiyat
Kör Oldum, Veysel Oldum!
TED
Eda Başıbüyük
Projenin amacı, psikoloji ve hastalıkların tarihte önemli edebiyatçılar üzerinde
etkisini incelemek ve tahlilde bulunmaktır. İnsanı bir bütün olarak algılamak, bazı
etkenlerin insanı nasıl etkilediğini algılamak, psikolojik ve biyolojik bozuklukların
bilişsel ve sosyal yönü nasıl etkilediğini tarihteki ünlü yazarlar üzerinden incelemek.
Kaynak, www. psikiyatrist. net, www. kimkimdir. com.
TED
Projenin amacı, Aşık Veysel’in hayatını, şiirlerini ve hastalığının düşüncelerini ve
eserlerini nasıl etkilediğini incelemektir. Proje için toplanan veriler internet ve
kitaplardan elde edildi: Yararlanılan siteler www. siir. gen. tr, www. gencbilim.
com, www. google. com. tr, www. turkulerim. com, www. dostane. com.
Yararlanılan kitaplar: İnkılap Yayınlarından “Dostlar Beni Hatırlasın, Aşık Veysel
Hayatı ve Bütün Şiirleri” “Türk Edebiyatı” Ahmet Kabaklı Cilt 2 “Çağımızın Halk
Şairleri” Refik Ahmet Sevengil “Aşık Veysel” Tahir Kutsi Makam. Şair, bir çok şiirinde
acılarını, hüzünlerini ve talihsizliklerini anlatmıştır. Açıkça her şiirinde körlüğünden
bahsetmemiş olmakla birlikte şiirlerine genel bir hüzün hakimdir. Bu projede “Talih
Çile Kader Sözü Bir Etmiş”, “Yeter Gayrı Yumma Gözün Kör Gibi”, “Genç Yaşımda
Felek Vurdu Başıma”,”Böyle Düşmüş Payım Benim” adlı şiirlerinin incelenmesiyle
hastalığının eserleri üzerindeki etkisi gösterilmeye çalışılmıştır.
İki çağdaş yazar - Emile Zola & Beşir Fuad
TED
Can Tezcan
Bu proje, 19. yüzyılın iki önemli yazarı olan Emile Zola ve Beşir Fuad’ın doğalcılık
bağlamında tıp ve edebiyatı nasıl birleştirdiklerini göstermeyi amaçlamaktadır.
Projenin fikri; bir tıp kültürü dergisinde, “Ünlü Hastalar” başlığı altında
karşılaştığım Beşir Fuad’ın incelemesiyle oluştu. Daha sonra, kendisinin yaşadığı
dönemi, hayatını, ilişkisi olduğu kişileri bilgisayar ağı yoluyla edindiğim
kaynaklardan öğrendim. Emile Zola’ya, böylece doğalcılık akımına ve dolayısıyla
bilim ve edebiyatın bu akımla nasıl birleştirildiğine bu yöntemle ulaştım. Emile
Zola’nın bir klasiği olan “Therese Raquin”i okumuş olmam, ulaştığım bilgileri
doğrulayabilmemi sağladı. 19. yüzyılın sonlarında, edebiyatta kendini skolastik
düşünceye yeniden kaptırmaya başlamış Fransız aydınına bir tepki ve gitgide
yozlaşan Fransız toplumunun derinlemesine bir çözümü olarak kitaplar yazar Emile
Zola. Bu kitaplar, doğa bilimlerinin, özellikle de Darwinci doğa anlayışının ilke
ve yöntemlerinin edebiyata uyarlanmasıyla geliştirilen “doğalcılık (natüralizm)”
akımını başlatır. Bir yandan, suçlanırken, öte yandan doğalcılık başka ülkelerde
-özellikle Türkiye’de- büyük yankılar uyandırır ve yazarlar arasında benimsenir.
İşte, bu yazarların belki de en önemlisi Beşir Fuad’dır. Bu iki yazar, bilimin önemini
yansıtmak için cesaret isteyen adımlar atmışlardır. Emile Zola Fransa’da, deneysel
romanlarıyla, bütün toplumu ve aydınları karşısına alma pahasına, edebiyata bilimi
yerleştirmiş; öte yandan Beşir Fuad Türkiye’de, unutturulmasına karşın, bilim aşkını
eserlerine ve hayatına yansıtmıştır.
Virginia Woolf’lu Saatler
TED
Tuğba Aydoğan
Bu projenin amacı 20. yy’ın önemli yazarlarından olan Virgina Woolf’un
psikolojik rahatsızlığının ve içinde yaşadığı toplumun eserlerine nasıl yansıdığını
araştırmaktır. Virgina 1882’de İngiltere’de doğar. Evin kız çocuğu olarak erkek
Erdal Özelçi
Toplumdaki Suçlular
TED
Erhan Yılmaz
Bu projedeki amaç toplumdaki suçluların (özellikle seri katiller) sinema ve edebiyat
dünyasındaki stilize karakterlerle karşılaştırılması ve onların biribirleriyle ne kadar
örtüştükleri ortaya konmasıydı. Bu amaçla araştırmalar internet, kriminoloji
yayınları, edebi yayınlar ve gerçek kişiler üzerinde yoğunlaştırıldı. Buralarda
bulunan bilgiler karşılıklı olarak değerlendirildi. Toplanan bilgilere göre; seri
cinayet faili, birden fazla kişiyi belli bir nedenle ve belli aralıklarla öldüren kişiler
için kullanılan bir terimdir. Çeşitli kaynaklarda bilhassa Kuzey Amerika’da daha sık
görüldüğünü iddia edilmekle beraber, bunun değerlendirilmesi oldukça güçtür.
Dünyanın jeopolitik yapısının değişiminden sonra, Sovyetler Birliği ve Güney
Afrika’daki görünümün değişmesiyle seri cinayetlerin arttığı yönünde deliller
olduğu belirtilmektedir. FBI (Federal Bureau of Investigation) seri cinayet faili
profilini; 20 ila 40 yaşları arasında, çoğunlukla beyaz ve heteroseksüel, öldürme
güdülerini harekete geçiren en önemli nedenin cinsel sorunlar olduğu, çoğu
çocukken tecavüze uğramış ya da kötü bir çocukluk geçirmiş kişiler olarak tarif
etmektedir. Seri cinayet faillerinin bir diğer özelliği de olay yerinde “imza” diye
tanımlanan bir iz bırakmasıdır. Bu işaret seri katilin kişilik yapısını ortaya koyduğu
gibi, cinayetlerin ortak noktasını da oluşturmaktadır. Görülebileceği üzere edebi
karakterlerle gerçek suçlular arasında bir paralellik vardır. Bunların öncelikle
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve daha sonra da dünyada yaygınlaşmasının
nedeninin Amerikan popüler kültürünün bütün dünyada yaygınlaşması olduğu
düşünülebilir.
34
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE MÜZİK
Müzikle Bazı Hastalıkların Tedavi Edilebilmesi
TMZ
Mustafa Karaarslan
Duyguları incelten ve gönlü yumuşatan müzik türleri asırlardan beri tedavide
kullanılmaktadir. Bu projede beden ve zihin hastalıklarının tedavisinde müziğin
kullanılması konusunda birçok araştırmadan yola çıkılarak bu konudaki soru
işaretleri ortadan kaldırılmıştır. Bu projede aynı zamanda müziğin hangi
makamının hangi hastalığın tedavisinde rol aldığı tespit edilmiş ve bu verilere
ve gerçek olaylara dayandırılarak bilimsel bir çerçevede açıklanmıştır. İnsanın
vücudunun %60’i sudan oluştuğu için müzikteki titreşimler insanlari etkiliyor.
Müzik tedavide kullanılarak bazı merkezler kullanılabilir.
Müzik ile Tedavi
TMZ
Mehmet Cahit Sarıcaoğlu
Günümüzde hastalıklarin tedavisinde çok çesitli yöntemler kullanılmaktadır.
Bu yöntemlerden biri de ‘Müzik ile Tedavi’dir. Ancak bu tedavi şekli gerek
ülkemiz çapında gerekse dünya çapında yeterince yaygın değildir. Hatta
Türkiye’de laboratuar ortamındaki çalışmalar yeni yeni başlamıştir. Tabii
bunun nedenleri arasında müzikle tedavinin doğruluğunun ve işlevselliğinin
bütünüyle kanıtlanamamıs olması bulunmaktadır. Bu projeyi yapmamdaki
amaç; bahsedilen konunun tarihi geçmişiyle birlikte bilimsel varlığını araştırmak,
kimlere uygulanabileceği ve uygulanış şekli hakkında yeterince bilgilendirmeyi
sağlamaktır. Projemi hazırlarken bilimsel kaynak tarama yöntemine başvurdum.
Müzikle tedavi yeni yeni araştırılmaya başlanan bir konu olduğu için kaynak sayısı
ve çeşidi sınırlıydı. Milli Kütüphane’de, Adnan Ötüken Halk Kütüphanesi’nde
ve Hacettepe Üniversitesi Kütüphanesi’nde yaptığım araştırmalar sonucunda
yeterince kaynağa ve bilgiye ulaşamadım. Bundan dolayı güncel bilgilerin daha
fazla bulunduğu internet ortamında araştırma yapmaya yöneldim. Burada daha
çok yabancı kaynaklı bilgilere ulaştım. Tüm bu araştırmalarımın sonucunda elde
ettiğim bilgileri düzenleyerek projemi tamamladım. Bu projemde müziğin sadece
eğlence amaçlı kullanılmadığını, başka işlevlerinin de olduğunu ve özellikle
müzikle, tıp alanında çok başarılı sonuçlar elde edildıiğini öğrendim. Araştirma
konum olan ‘Müzikle Tedavi’ye Türkiye’de de büyük bir önem verilmesi ve bu
konuda bilimsel araştırmalar yapılması beni oldukça mutlu etti. Umarım beynin
fizyolojisi tamamıyla anlaşılabilir ve müzik de tedavi amaçlı olarak geniş bir hastalık
yelpazesinde kullanılabilir.
Yasal Doping: Klasik Müzik
TMZ
Şenol Demircan
Günlük hayatımızda en çok zekamıza ihtiyaç duyarız. Zihinsel performansımızdaki
en küçük bir artış bile hayatımızı inanılmaz derecede kolaylaştırabilir. Bu projenin
amacı müziğin, zihinsel performans üzerindeki etkisini göstermek. Projeyi
hazırlarken internet üzerinden tarama yaparak bazı bilimsel ve bilimsel olmayan
kaynaklara ulaştım. Bu kaynakların yazarlarına gönderdiğim mesajlara cevap
olarak daha iyi bir kaynak olan Nature dergisini önerdiler. Nature dergisinin 1993
yılında yayınladığı bir makaleyi kaynak olarak kullandım. Okul öncesi çocuklara 8
ay boyunca yapılan piyano egitimi sonucunda çocukların IQ’sunda %50’lik bir artış
olduğu gözlenmistir. Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan deneyde öğrenciler
her gün 10 dakika boyunca aktif olarak klasik müzik dinlemiştir. Klasik müzik
dinleyenler dinlemeyenlere göre sınavlarda büyük başarı sağlamıştır. Bu sonuçlar
klasik müziğin zihinsel performans üzerine büyük etkisini rahatça gösteriyor.
Damardan Gelen Müzik
TMZ
Rafiye Sarıgül
Müzik ruhun gıdasıdır. Müziğin gerçekten ruhun gıdası olduğunu göstermek bu
projenin amacıdır. Müziğin ruh ve sinir hastalıklarının tedavisinde olduğu kadar
bedensel hastalıklara da iyi geldigini göstermek. Müzik radyodan çıkan basit bir
ses değildir, insanın ruhsal ve fizyolojik yapısını derinden etkilemektedir. Ayrıca
müzikle tedavi bizim yitik değerlerimizdendir. 2000 yıl evvel ecdadımızın bulduğu
bilimsel bir yöntemdir. Bu projede de bu yüzyılda bizim bu degğerleri yaşatmamızın
sağlığımız açısından ne kadar önemli olduğunu gösterecektir. Konuya karar
verdim. Müziğin insan sağlığına gerçekten faydası olabileceğini öğrenmek ve
öğretmek için bu konuyu seçtim. Proje öneri formu teslim tarihi :24. 11. 2004
Internet sitelerinden araştırma yaptım. Google, mynet, hürriyetim, yahoo arama
motorlarından araştırdım. Proje ara rapor teslim tarihi :12. 01. 2005 Huzurevinde
gözlem yapıldı. Çocuk hastenesinde gözlem yapıldı. Doktor Sedat Seven (Ortopedi
Uzmanı) ile konuşulup onun görüşleri alındı. Proje raporu teslim tarihi:26. 04.
2005 Müzik eşliğinde yapılan grup tedavilerinin sosyalizasyonu geliştirmesi ve
motivasyonu sağladığı da belirtiliyor. Duygulari incelten ve gönlü yumusatan
müzik türleri asırlardan beri tedavide kullanılmaktadır. Doktor ve müzisyenlerin
depresyondan kansere, yüksek tansiyondan kronik ağrılara, disleksiden akıl
hastalarına, migrenden uyusturucu madde bagımlılığına kadar geniş bir sahada
tedavi gayesiyle kullanıldığı görülmüstür. Ayrıca gençlerde, dikkat dağınıklığı olan
çocuklarda, akıl hastalığında, hatta parkinson hastalığının tedavisinde büyük etkisi
olduğu görülmüştür.
Bir Şifa Vesilesi Müzik
TMZ
Ebubekir Sittik Dağlılar
Çoğu zaman dinlerken farkına varamadığımız müziğin şifalı tesiri, bizi nasıl
olduğunu bilemediğimiz olayların içine, nerede olduğunu bilemediğimiz mekanlara,
ne vakit olduğunu bilemediğimiz zamanlara alır götürür. Yapmış olduğum bu
çalışmada müziğin ne zamandan beri insan ruhunun ayrılmaz bir parçası olduğunu,
ne zaman insanlar tarafından şifali etkisinin keşfedildiğini, kimler tarafindan bu
etkinin kulllanıldığı anlatılmıştır. Ama hala bizim anlayamadıgımız çok sey vardır.
Belki müzik birgün insanogluna, o sırlar dolu kapısının ardını ardına kadar açar. Ona
hak ettigi değeri verdikten sonra o kişi neden siz olmayasınız...
Müzik Terapi
TMZ
Semanur Karagülle
Projenin amacı, müziğin terapide nasıl kullanıldığını, hastalıklar üzerindeki etkisini,
vücutta yaptığı değişiklikleri ve teröpatik olarak kullanım alanlarını ögrenmek.
Araştırmamın başlanğıcında müzik terapi ile ilgili H.Ü. Kütüphanesi’nden kaynak
kitap bulmaya çalıştım. Burada tek bir kaynakta (Current Psychiatric Therapies,
Vol 5 1965) grup terapisinde müziğin kullanımıyla ilgili bir makale buldum.
Kaynak olarak kitaplardan çok fazla bilgi bulamadığım için araştırmamı internet
üzerinde yoğunlaştırdım. Internetten genel ve tibbi arama motorlarından çok
sayıda siteye ulaştım. Bu siteler bazı ülkelerin müzik terapi kuruluşlarının, çesitli
organizasyonların, müzik terapi ile ilgilenen toplulukların kurmuş olduğu sitelerdi.
Bulmuş olduğum sitelerin içinden yararlanabilecegim siteleri seçip, bilgileri
derledim. Müzik terapi her yaştan bireyin fiziksel, duygusal, kognitif ve sosyal
ihtiyaçlarına yönelik kullanılan bir sağlık uğraşıdır. Müzik terapi, terapistler
tarafindan gerçeklestirilir. Terapiye hasta aktif veya pasif katılımda bulunabilir.
Beyin hasarları, AIDS, otizm, kanser, konuşma bozuklukları, Alzheimer, şizofreni
gibi hastalıklarda müzik terapi iyileşmeye katkıda bulunur. Müzik terapi ile kişide
kendini ifade edebilme, anlayışta artış, rahatlama, sosyalleşme gibi gelişmeler
görülür. Müziğe insan vücudu fizyolojik cevaplar verir, hormon düzeyleri, otonom
sistemlerin aktivitesi degişir. Hastanelerde, çocuk ve yaşlı bakım evlerinde, doğum
evlerinde vs. müzik terapi uygulanır. Eski Türklerde de müzikle tedavi geleneği
mevcuttur.
Notalı Reçeteler
TMZ
Uğur BAL
Projenin amacı, çok eskilerden beri var olan ve hayatımızda önemli bir yer tutan
müziğin, birtakım hastalıkların tedavisinde kullanılıp kullanılamayacağını
araştırmak. Böyle bir uygulama varsa yöntemlerini ve sonuçlarını araştırmak.
Uygulamayla ilgili ileriye dönük planlar hakkında bilgi edinmek. Müziğin ilk
çıkıs amacının tedavi olduğu bilgisine dayanılarak yöntemin ilk uygulamaları
hakkında bilgi edinilmiştir. Bunu takip eden tarihi süreçte de yöntemin örnekleri
bulunmuştur. Özellikle günümüzde daha bilimsel bir yaklaşımla ele alınan konunun,
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
gerek ülkemizde gerekse diger ülkelerde değerlendirildiği anlaşılmıştır. Böylelikle
müzikle tedavi yönteminin ortaya çıkışı, tarihi süreci, günümüzdeki uygulamaları
ve amaçları hakkında bilgi edinilmiştir. Insanlar eskiden hastalıkların sebebini
kötü ruhlara bağlamış, bunlardan kurtulmak içinde büyüyü kullanmaya çalışmıştır.
Müziğin bu büyülerin en önemli parçası olması,insanların sağlık sorunlarını çözmek
için müziğe başvurmalarının ilk örnekleridir. Daha sonraki yıllarda insanların
hastalıklara bakış açısı degişmiş, fakat müzikle tedavi uygulaması devam etmiştir.
Günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle birlikte konuya bilimsel bir açıklama
getirilmiş ve bu bakış açısı altında uygulamalara devam edilmiştir. Yapılan
uygulamalar ve bilimsel çalışmalar gösteriyor ki müzik tedavide etkilidir ve tek
başına olmasa bile tedavi sürecinde yardımcı etmen olarak kullanılabilmektedir.
Bebek ve Müzik
TMZ
Erkan Ergün
Projenin amacıAnne karnındaki bebeğe dinletilen müziklerin etkilerini, ne tür
müziklerin dinletilmesi gerektigini ve bu müzik dinletilen bebeklerin ne kadarından
bir sonuç alındığının araştırılması. Bu projede şu ana kadar internette çesitli arama
motorlarından araştırmalar yaptım ve bazı gazetelerin arşivlerinden yararlandım.
Biyomüzikoloji disiplininde yürütülen araştırmalarla, müziğin canlı sistemler
üzerindeki tesirleri anlaşılmaya çalışılıyor. Bugün müziğin anne karnındaki çocuğun
gelişiminden başlayıp, insanın gelişimine, öğrenmesine ve ruh sağlığına varıncaya
kadar yaptığı tesirler, çesitli araştırma projelerine mevzu oluyor; ve bu araştırmalar
sonucunda görüyoruz ki doğum öncesinde anne karnındaki bebeğe müzik
dinletilmesi bebeğin yaşamında önemli rol oynuyor. Zekasından, ileride nasıl
biri olacaığına kadar bebeğin özelliklerini belirliyor. Tabi ki müzik dinletilen her
bebekte etkili olmuyor. Ama azımsanamayacak çoğunlukta sonuç verdiği biliniyor.
Bunun yanında anne karnındaki bebeğe dinletilen müziğin türünün de önemi
büyük. Şu anda genellikle klasik müzik tavsiye ediliyor.
İşitmede son nokta: Mutlak kulak yeteneği
TMZ
Sinan Balci
Projenin amacı mutlak kulak yeteneği adı verilen sıra dışı işitme yetisini yapılmış
çalışmalar ve tartısmalar ışığında yeniden ele almak ve özellikle ilgili bazı
sonuçlara varmak, bilinmeyen noktaları ve çelişkili görünen sonuçları ortaya
çıkarmaktır. Projede izlenen yöntem öncelikle mutlak kulak yeteneğiyle ilgili
olan vücut bölgelerindeki özelliğin var olması veya olmaması durumlarında
gözlenen anatomik ve fizyolojik farkların incelenmesi, ardından konunun müziği
ilgilendiren kısmıyla ilgili çok küçük birkaç temel bilgi vermektir. Daha sonra
gelişme bölümünde var olan çalışmaların sonuçları, birbirleriyle olan ilişkileri
ele alınarak konu hakkında daha detaylı bilgi verilmesi; sonuç bölümünde ise
gerek teorik iddialar, gerek günlük hayattan yaşayan kişilerden anılar, gerekse
deneysel sonuçlar baz alınarak genellemelerin ve konunun tamamını kapsayacak
şekilde elde edilen bulguların sunulması şeklinde bir metot izlenmistir. Sonuç
olarak mutlak kulak yetenegi birçok yönü aydınlatilmasına karşın birçok yönü hala
büyük gizemini korumaktadır. Gerek nörologlarin gerekse psikiyatrların dünya
çapında yaptıkları araştırmaların, anketlerin, deneylerin belli başlı çok önemli
sonuçları ortaya çıkmıştır:Otizm ve William-Baren Sendromu (WBS) gibi bazı
çok spesifik hastalıklara sahip kişilerin ve anadilleri tonlu diler adı verilen diller
olanların arasında yeteneğe sahip olma oranı çok daha yüksektir. Deneyler, her
yeni doğanda mutlak kulak yeteneğinin bulunduğunu göstermektedir. Ayrıca
mutlak kulak yeteneği özelliği sadece tek bir çalgıya yönelik de olabilmektedir
ki piyanistler arasındaki deney bunu ispatlamaktadır. Sahip olan kişilerin
belirttikleri üzere mutlak kulak yeteneği sürecinde herhangi bilişsel süreç işin içine
karısmamaktadır. Mutlak kulak yeteneğinin var olmasında genetiğin rolü de tam
olarak kestirilememekle beraber aile hikayesinin önemi deneylerle kesin olarak
teyit edilmiştir.
Bir Şifa Müzikali
TMZ
Melike Badoğlu
Internet, kitaplar, dergi, gazete arşivlerinden yararlanılan bu çalışmada müziğin
tıpta kullanımının tarihçesi, ruh ve beden sağlığına etkileri ile günümüzde müzikle
35
tedavi hakkında bilgi verilmesi hedefleniyor. Müziğin tedavide kullanılması ilk
çağlara uzanıyor. Eski Mısır, Eski Çin, Eski Yunan, Eski Türkler ve Şamanlar bu
yöntemi kullanan uygarlıklar arasında. Özellikle Orta Asya ve Anadolu’da uygulanan
müzikle tedavi Selçuklularda kullanılmış; Osmanlı Devleti’nde 2.Beyazit döneminde
altın çağını yaşamıştır. Tanzimat’tan sonra Türklerde gözden düşmeye başladıysa
da Avrupa ve Amerika’da araştırma ve uygulamalar yapılmıştır. Araştırmalara göre
klasik müzik insanı sakinleştiriyor, nabzı ve kan basıncını düzenliyor, acıyı azaltıyor,
konsantrasyon ve yaratıcılığı artırıyor. Günümüzde müzik; zeka geriliği, davranış
ve öğrenme bozukluğu olan, hiperaktif ve otistik çocukların eğitiminde; ayrıca
klasik tedavinin yanında psikolojik destek sağlamada kullanılıyor. Amerika’da
AMTA (American Music Therapy Association), FAMT(Florida Association of Music
Therapy); Türkiye’de de TÜTEM (Türk Tedavi Musikisi Uygulama ve Araştırma Grubu)
ve TÜMATA bu konuda çalışmalar yapan gruplar arasında. Müzik terapisinde,
önce hastanın beyin elektrosu (EEG) alınıyor, beynin fonksiyonel haritası çıkarılıp
aktivitesi belirleniyor. Belirlenen frekanslara göre müzikler hazırlanıyor, hastaya
dinletiliyor. Bu tedavi yaklaşık 6 ay sürüyor, büyük başarı sağlanan örnekler var.
Müzikle tedavi üzerine çalışmalar devam ediyor ve unutulan bu tedavi yöntemi
yeniden gündeme geliyor. Bilimsel çalışmaların desteğiyle de ilerleyecek gibi
görünüyor.
Mozart Etkisi
TMZ
Osman Akcan
Müzik sanatında ulaşılmaz olarak görülen Mozart’in nasıl bu kadar başarılı
olduğunu açıklamak, yaşadığı zamanın ve ailesinin kişiliğine olan etkilerini
incelemek bu projenin hazırlanma amaçları arasındadır. En önemli amaçlarından
biri ise bu dahinin eserlerinin insanlar üzerindeki tibbi etkilerini ve bu etkilerin
günümüze uyarlanması için doktorların ve müzik terapistlerinin yaptıkları
çalışmaları açıklamaktır. Ayrıca üniversitelerce de kabul edilen Mozat Etkisi
olgusunun tıbbi açıdan incelenmesini sağlamak amaçlanmıştır. Don Campbell’in
Mozart Etkisi adlı kitabı projeyi hazırlamada en çok yararlandığım kaynaktır. Ayrıca
internetten de veri sağlamada yararlandım. Nadir Nadi’nin Dostum Mozart adlı
kitabı da bana Mozart’ın hayatı ile ilgili bilgi sağladı. Nereden geldiğine akıl
erdirmek güçtür. Elde ölümsüz eserleri ve alaycı şekilde yazılmış mektupları var.
Mezarı bilinmez, resimleri birbirine hiç benzemez. Düşüp kırılan alçı maskı bile
bulunamadı. Bir başka gezegene gidiyordu, yolu dünyamıza düştü, insanları mutlu
etmek için besteledi; umut, neşe ve iyimserlik dağıttı, 35 yıl süren konukluğu sona
erince yine geldiği gibi gitti. Ne hayati, ne de ölümü tam olarak aydınlatılabildi.
Mozart, müzisyen olmasının yanında bir doktordu. Onun öyle güçlü bir ‘etkisi’vardi
ki, kendisine basvuran her hastayı iyileştirebiliyordu. Bunu ne muayene ederek, ne
de cerrahi yöntemlerle yapıyordu; hastalarına müzikle sifa veriyordu. İste bu tedavi
metoduna Mozart Etkisi denmektedir.
Kekemelik
TMZ
Alper Uçkun
Internet ortamında arama motorları kullanılarak; MEB, Hüseyin Turan’ın resmi
internet sitesi gibi bir takım resmi ve özel kuruluşların adreslerindeki bilgilere
ulaşılarak, bu bilgilerin değerlendirilmesi yapıldıktan sonra uygun şekilde
birleştirilmiştir. Bu projenin amacı dil ve konusma problemlerinden yola çıkarak
kekemeliğin sebebi, artis ve azalış durumları, tedavi yöntemleri, kekeme çocuğa
sahip aileler ve bu bireylere nasıl davranılması gerektiği hakkındaki önerileri ile
birlikte kekeme bir şarkıcı olan Hüseyin Turan’ın da bu çalışma içerisinde özgeçmisi
ve sanat hayatı açısndan incelenmesidir. Sonuç olarak kekemelik çoğunlukla çocuk
yaşlarda ortaya çıkan bir hastalık olup, konuşma esnasında konuşmanın düzenli
bir şekilde ilerlemesini bozan duraklama, bazı ses ve sözcükleri yineleme ya da bir
heceyi uzatarak söyleme ile giden ve bazı kişilerde sosyal ortamlardan kaçınmaya
yol açıp,kaygı ve üzüntü konusu olan bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır. Ortaya
çıkış nedeni ile ilgili birçok teori olup, bunlardan en geçerli olanı kekemeliğin birden
fazla etkenden kaynaklandığıdır. Kekemeliğin bireyde arttığı ve azaldığı durumlar
vardır. Tedavisinde aile ve öğretmenler başta olmak üzere bireyin çevresindeki
kisilere önemli sorumluluklar düşmektedir. Şarkıcı Hüseyin Turan’ın da çocuk
yaşlarından itibaren kekemeliği bulunmaktadır. Fakat kendi söyleyişiyle çocukluk
yıllarında bu durum onun için bir sorun olsa da dışa dönük yapısı sayesinde gün
36
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
geçtikçe bu durumun üzerinde yarattığı sıkıntı azalmıştır. Bugün ise tüm Türkiye’de
ismini duyurmuş bir sanatçı olarak işini başarıyla sürdürmektedir.
Kurt Cobain’in İntiharı
TMZ
Murat Çimci
Nirvana grubunun vokalisti Kurt Cobain 8 Nisan 1994`te evinde ölü bulunmustu,
27 yaşındaydı ve bir kuşağın temsilcisi olarak kabul ediliyordu. Bir insan bu kadar
zengin, yetenekli ve popülerken neden kendini öldürsün? Ben projemde Kurt
Cobain’in hayatını irdeleyerek onu adım adım intihara götüren sebepleri bulmaya
ve bunların insan psikolojisi üzerindeki etkilerinden yararlanıp intihar psikolojisini
açıklamaya çalışacağım. Hayatına şöyle bir göz attığımızda küçük yaşlardeyken
anne ve babasının boşanması, gençliğindeki düzensiz yaşantısı, aniden gelen
şöhreti, sorunlu evliliği ve doğan kızı, gençlik yıllarından beri olan mide ağrıları,
uyuşturucu bağımlılığı... Herbiri kendi başına ciddi problemlerdi ama Kurt’u esas
bitiren uyuşturucu olmuştu. Hayatında da gördüğümüz gibi daha çocukken içinde
bir boşluk oluşmuş, zamanla bu boşluğu doldurmak için pek çok şey denemiş ama
aksine boşluk daha da büyümüş ve o da bu boşluğa kesin bir son vermiş. Daha önce
de belirttigim gibi çıkış noktam Kurt Cobain’in hayatı. Onun problemlerinden yola
çıkarak, intihar psikolojisini irdelemek istiyorum. Webde Kurt Cobain ve intiharla
ilgili pek çok siteden yararlandım. Ayrıca onu anlatan Kurt Cobain Tribute kitabı da
başucu kitabım oldu.
Müzikle Tedavi
TMZ
Veli Korkmaz
Projemin amacı, müzikle tedaviyi araştırıp bunun Türklerdeki geçmişini ve
gelişimini izlemek şu anda uygulanmakta olan teknik yöntemlerin yanında
başka iyileştirme yöntemlerini bulmaktır. Ayrıca müziğin hangi tür hastalıklar
üzerinde iyileştirici etkiye sahip olduğunu ve hangi makamlarla olduğunu
bulmak, günümüzde müzikle tedavinin ne kadar uygulandığını araştırmaktır.
Araştırmalarımı ağırlıklı olarak internet üzerinden olmak üzere değişik dergi ve
kitaplardanda faydalanarak yaptım. Bir de Türkiye’de müzikle tedaviyi araştırmakta
olan tek kuruluş olan TUMATA topluluğunun bir kongresine katılarak fikir sahibi
olmaya çalıştım. Müziğin fiziksel ve ruhsal hastalıklar üzerinde iyileştirici etkiye
sahip olduğunu ve de şu anda dünyanın bir kısmında ciddi manada faydalanıldığını
eski Türklerin de müzikle tedavide çok ileri gittiğini fakat günümüzde yeterince
faydalanılmadığını anlamış oldum.
Onların Sesi Neden Güzel
TMZ
Ali Caner Özdöver
Ses, varlıkları karşılayan dil öğesidir. Bu projede ses oluşumu ve organları
araştırılmıştır. Sesi oluşturan organlar genel olarak solunum sistemine aittir.
Akciğerden gelen hava gırtlaktaki kirişleri titretince ses oluşur. Ses, günlük
hayatımızda olduğu kadar birçok sanatta da büyük öneme sahiptir. Bu projeyle
sesin sanattaki yeri ve sanatçıların seslerini nasıl koruduğu araştırılmıştır. Nilüfer ve
Cihan Ünal seslerinin yaşamlarında nasıl yer ettiğini anlattıkları yazılarında sigara
ve alkolden uzak kalmanın sesi koruduğunu belirtmişlerdir. Fiziksel değişimler
sesi etkilemektedir. Erkeklerin sesi yaşlandikça incelirken kadınların sesi tam tersi
durum göstermektedir. Ergenlik döneminde de ses aşırı değişmektedir. Tıpta
sesle ilgili son teknoloji olan ses gerdirme ameliyatlarının sanatçılar için ne kadar
önemli olduğu belirtilmiştir. Ses eğitiminin sanatçılar için çok önemli olduğu ve
konservatuar programlarında ses eğitiminin öncelikli olduğu sonucuna varılmıştır.
İyi ve kötü huylu ses hastalıkları araştırılmıştır ve ses kısıklığının sanatçılar için çok
tehlikeli olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca Nilüfer yazısında heyecan, stres gibi
durumların ses kısıklığı yarattığını; ayrıca klimalı ortamların sese zararlı olduğunu
belirtmiştir. Sesin iyi kullanımı konusu araştırılmıştır ve iki sanatçı da diyaframı iyi
kullanmanın öneminden bahsetmişlerdir. Ayrıca Cihan Ünal diksiyonun önemini
vurgulamıştır. Tıbbı da ilgilendiren uyuşturucu, alkol, sigara, vs. ses zararlıları
bu projeyle ortaya konmuştur. Son olarak karın kaslarının yanlış kullanımı gibi
profesyonel sanatçıların sorunlarına değinilmiştir. Bulgular genel itibariyle
internetten edinilmiştir.
Otistik Çocukların Müzikle Tedavisi
TMZ
Serhan Özcan
Projenin amacı, tıp ve müzik çok ayrı iki dünya gibi görünse de ikisinin zaman
zaman kesiştiği ve beraber tedavi amaçlı kullanılabileceğini araştırmaktır. bu
konuda pek çok proje olabilecek çalışma olmasına rağmen otistik çocukların
müzikle tedavisini seçtim. Çünkü müzik ve çocuk sevdiğim iki konuydu. Projemi
araştırırken konuyla ilgili çok ilginç bulgular elde ettim. Projemde temel bilgi
kaynağı olarak internetten yararlandım. Arama motorlarında ‘otistik çocuk müzik
tedavi’anahtar sözcüklerini araştırdığım zaman karşıma pekçok internet sitesi
çıktı. Internette otistik çocukları tedavi eden ve bu çocukların ailelerini biraraya
getiren az sayıdaki vakfın bilgilerine ulaştım. Örneğin Yağmur Çocuklar Psikolojik
Danışmanlık ve Özel Eğitim Merkezi ve Türkiye Otistik Çocuklara Destek ve Eğitim
Vakfının sitelerinden yararlandım. Ayrıca otizm konusunda uzmanlaşmış bu konuda
önemli bir uzman olan Dr.Murat Güvençer’in sitesinden yararlandım. Yazılı kaynak
olarak tıp dergilerini taradım. Joperd Dergisi’nin 1989 yılında yayınlanmış otistik
çocukların müzikle tedavisini içeren bir araştırma yazısından yararlandım. Bir
doktor adayı olarak yaptığım çalışmanın sonucunda tedavide başka yöntemlerin de
kullanılabileceğini anladım. Özellikle zihinsel ve iletişim bozukluğu sonucu ortaya
çıkan hastalıklarda sanat dalları arasında müzikle tedavi en olumlu sonuç vermiştir.
Biz de alternatif tedavi yöntemlerini kullanarak daha sağlıklı tedavilerle insanları
daha sağlıklı ve mutlu yapabiliriz. İnsanlara doktorların sadece ilaç yazan makineler
olmadıklarını anlatabiliriz.
Sudan Gizemli Mesajlar
TMZ
Emrullah Sögütdelen
Sudan Gizemli Mesajlar adlı projem; Prof. Dr. Masuru EMOTO tarafindan incelemeye
alınmış olan su kristalleridir. Değişik çevre şartları, müzik türleri ve sözler gibi
değişik dış tesirlerin etkisiyle suyun kristal yapısında değişimin olup olmayacağını
eğer değişim olacaksa da ne yönde bir değişimin olacağını incelemek amacıyla
değişik deneyler yapmıştır. Öncelikle dünyanın birçok yerinden farklı sular almış
ve incelemeye koyulmuştur. Kaynak suların kristal yapısının fabrika atıklarının
bulunduğu dere sularıyla karşılaştırıldığında çok düzenli olduğunu görmüştür.
Aynı bölgeden aldığı sulara farklı müzik türlerini veya değişik sözleri dinleterek
yapılarındaki değişimi gözlemlemek istemiştir. Beethoven’ın pastoral müziğini
dinleten Emoto su kristallerinin çok güzel şekillendiğini, Bach’ın ‘Air for the G
String’ parçasının dinletildiği su kristallerinin nispeten düzgün, Heavy Metal
dinletilenlerin ise tamamen şekilsiz ve dağınık olduğunu mikroskopik fotograflama
yöntemiyle tespit etmiştir. Ayrıca suya gece boyunca dinlettiği pozitif sözcükler
(iyi, güzel) suyun kristal yapısına düzgün şekil verirken negatif sözcüklerin (kötü,
çirkin, aptal) ise şekilsiz görünüm oluşturduğunu saptamıştır. Böylece suyun
aslında dış tesirlerden etkilenebilecek canlı bir varlık olduğunu savunmuştur. Suyun
sadece hafızasının ve bilgi taşıyıcı özelliğinin olmadığını aynı zamanda kainatın
dilini ve gerçek sevgi titresimini de yansıttığını ispatlamıştır. İnsan davranışlarının
belirleyicisi olan aslında vücudunda bulunan suyun kalitesiyle ilişkili olduğu
kanısına varmış, doğaya ve insana etkisini şu şekilde özetlemiştir: ‘Kelimeler
tabiatın titreşimidir. Böylece güzel kelimeler güzel tabiat, çirkin kelimeler çirkin
tabiat oluşturur. Bu da kainatın köküdür.’
Türk Musikisi İle Tedavi
TMZ
Bünyamin Teymuroğlu
Müzik duyguları yoğunlaştıran bir özelliğe sahip olduğundan, pek çok
medeniyetlerde dini duyguların güçlenmesinde hastalıkların tedavisinde oldukça
yaygın bir yöntem olarak kullanılmıştır. Projemde günümüzde unutulmaya yüz
tutan Türk Musikisi ile Tedavi’nin tarihsel gelişim sürecinden ve günümüzde nasıl
kullanıldığından bahsetmek istedim. Projemi hazırlarken konu hakkında dergi
ve kitap gibi çok fazla yazılı kaynak olmadığından Şahin Ak’ın ‘Avrupa ve Türk
İslam Medeniyetlerinde Müzik ile Tedavi’ adlı kitabı ile birlikte internetteki ilgili
sayfalardan yararlandım. Sonuç olarak yüzyıllar boyunca hastalıkların tedavisinde
başarıyla kullanılan Türk Musikisi günümüz teknolojisiyle yeniden ele alınıp
kullanılmaya başlanmalıdır.
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
Müzik ve Tıp
TMZ
Şeyda Değer
Bu projede müziğin tıpla olan ilişkisi ve insanı nasıl etkilediği ele alınacaktır. Veri
toplamada daha çok interneti kullandım. Bununla birlikte hem sanatçı hem de tıp
doktoru olan Adnan Çoban ile yapılan bir röportajdan faydalandım. İncelediğim
birçok araştırmada müziğin insan fizyolojisini etkilediği ispatlanmıştır. Bu
etkilerden birkaçı maddeler halinde şöyledir: -Müzik insanlarda otonom sinir
sisteminde değişiklik oluşturur. Bu değişiklik çeşitli hormonların düzeylerini arttırıp,
azaltmak şeklinde olur. Mesela keyif verici müzikle dopamin salınımı artarken,
kortizol düzeyi düşer. Bu sayede insanın bağışıklık sistemi de etkilenmiş olur. Beyin aktivitesini arttırır. -Stresi azaltır. Bu sayede strese bağlı birçok hastalığın
(hipertansiyon, ülser, deri hastalıkları, baş ağrısı, damar sertliği) oluşumunu
engeller. -Çocuklarda zeka gelişimine yardımcı olur.-Kas katılığı, eklem rahatsızlığı,
denge bozuklukları, motivasyon eksikliği gibi rahatsızlıklara iyi gelmektedir. -
Doğumu kolaylaştırır.-Kendini ifade etme kabiliyetini geliştirir. -Dikkat ve hafızayı
arttırır. -Kendine güven duygusunu arttırır.
Müzik ve Tıp
TMZ
Yasin Şahintürk
Yüzyıllardan beri en yaygın tedavi çeşitlerinden biri olmuştur müzik. Hiç bir
şekilde tedavisi bulunamayan hastalıklar bile ilk defa müzikle tedavi edilmiştir.
Günümüzde alternatif tedavinin en önemli kolunu olusturmaktadır. Çocukların
eğitiminde, agresifliklerinin giderilmesinde, el becerilerine yön vermekte;
psikolojik hastalıkların tedavisinde; otistik çocukların toplumla, ilişkilerinin
geliştirilmesinde ciddi bir tedavi yöntemi olarak kullanılıyor. Ayrıca alternatif
olarak sigarayı birakanlara yardımcı olarak, kalp ritimlerinin düzenlenmesinde,
ülser tedavisinde kullanılmaktadır. Bu projede amacım tedavinin nasıl yapıldığı,
sürekliliğini ve diğer kullanım alanlarını öğrenmek ve doktor adaylarını basta
müzik olmak üzere alternatif tedaviye yönlendirmektir. Sonuç olarak eskiden
beri tedavide kullanılan müzik daha çok araştırılmalı ve tedavi yöntemleri
geliştirilmelidir.
Müzik ile Tedavi
TMZ
Evren Çavuş
nsanlığın ilk zamanlarından itibaren tedavi yöntemleri geliştirilmiştir. Müzik
de bu tedavi yöntemlerinden biridir. Müzik ile tedavi günümüzde alternatif tıp
tedavisinin önemli bir kolunu teşkil etmektedir. Genelde psikolojik rahatsızlıkların
tedavisinde kullanılmasının yanı sıra otistik çocukların sosyalleşmesinde, çocukların
eğitiminde kullanılır. Ayrıca sigara gibi bağımlılık yapan madde kullanımlarının
bırakılmasında yaygın olarak kullanılır. Kalp ritim bozukları, ülser ve bunlar gibi
birçok hastalıklar da müzikle tedavi edilebilir. Bu projede amacım tedavinin
uygulandığını, sürekliliğini ve diğer kullanım alanlarını öğrenmek ve doktor
adaylarını başta müzik olmak üzere alternatif tedaviye yönlendirmektir. Sonuç
olarak eskiden beri tedavide kullanılan müzik daha çok araştırılmalı ve tedavi
yöntemleri geliştirilmelidir.
Türklerde Müzikle Tedavi
TMZ
Emre Çankaya
Projemde Türklerde müzikle tedavi konusunu inceleyip, günümüze kadar Türk
medeniyetlerindeki gelişmelerini ele aldım. Bu çalışmayı günümüzde göz ardı
edilen Türk musikisiyle tedavinin faydalarını vurgulamak için yaptım. Projemi
hazırlarken genellikle internetteki ilgili sayfalardan faydalandım. Günümüzde yurt
dışında Türk musikisi ile ilgili başarılı çalışmalar yapılmasına rağmen Türkiye’de
Türk Musikisi’nin hastalıkların tedavisinde kullanılmasıyla ilgili çalışma yapan
çok az kişi bulunmaktadır. Bu konuda ele alınan müzikle tedavinin düşünce ve
uygulamaları günümüz teknolojisinde yeniden ele alınabileceğini düşünüyorum.
Müziğin İnsan Sağlığına Etkileri
TMZ
Ehad Gökçe
Müzik üzerine yapılmış sayısız denilecek oranda çalışma vardır. Bu çalışmanın
amacıysa yapılan bu çalışmalardaki ortak doğruları toplayabilmek ve pratik alanda
37
kullanım bulacak bir çalışma çıkarabilmektir. Bulunan verilerdeyse referans olarak
tarihsel bilgiler ve yapılmış deneylerin ispatlanan sonucları kulanıldı. Bunların
arasında Eski Yunan’ın birçok ünlü filozofunun müziğin etkileri konusunda hem fikir
olduğu, ayrıca Hipokrat gibi hekimlerin müziği kullanma teknikleri toplanan bilgiler
arasında. Alışılmadık bir ayrıntı olaraksa tarihteki devletlerin zirve yapmadan önce
sanat (dogal olarak da müzik) alanında zirve yaptıkları gözlenmiştir. Bu konuda
yapılmış deneylerse müziğin nöral ve endokrin sistemler üzerinde belirgin etkileri
olduğunu göstermiştir. Kullanım alanlarına bakıldığında ise bazı örneklerden
bahsedersek; büyük şirketlerde verimi artırmak için klasik müzik, magazalarda
müşteri dikkatini dağıtmak için alışılmadık tarzda müzikler kullandıkları
gözlemlenmiştir. Müzik duyma yetisinin ahenkli bir hediyesi olabileceği gibi
acımasız bir cezası da olabilir. Bu etki ise müziğin yeri, sesi, seslendiği kitle gibi
etmenlerce belirlenmektedir. Buradan elde edilen verilerle yola çıkıldığında ise
müzik çoğu zaman arka plan öğesi olarak görünse de genelde insanı etkileyen dış
etmenlerin başında gelmektedir.
Besteci Doktorlar
TMZ
Ibrahim Erdem Gökmen
Bu projenin hazırlanmasındaki amacım müzikle ilgilenen, beste yapan doktorların
hayatını, özelliklerini araştırıp hekimlerin müzikle iç içe yasayabileceklerini
göstermektir. Müzikle hobi olarak ilgilenen bazı doktorlar var olduğu gibi; müziği
yaşam tarzı haline getiren doktorların da varlığı inkar edilemez. İste amacım,
bestecilik ve hekimlik gibi iki güzide mesleği birarada yürüten şahısları incelemektir.
Ilk aşamada Internet üzerinden araştırma yaptım. Türk musikisine emeği geçen
kişileri incelemeye başladığımda hatırı sayılır sayıda doktor olduğunu keşfettim.
Hatta bu doktorların birçok beste yapmış olduğunu öğrendim. İkinci asamada bu
hekimlerin hayatlarını, bestelerini ve müzikle ilgili yönlerini anlatan siteleri ve
birkaç tıp dergisini arayıp buldum ve hekimlerin müziğe olan katkılarını projeme
ekledim. Incelemelerimden sonra, besteci doktor Selahattin İçli’nin tıp ögrenimi
görürken yoğun bir şekilde musiki ile ilgilendiğini ve Nevzat Atlig gibi diğer
hekimlerin de aynen tıp eğitimi alırken müzikle yakından ilgilendiğini öğrendim.
Bu örnekler, hekimlik ve bir sanat dalı olan müziğin zıt kavramlar olmadığını ve iki
mesleğin birarada sürdürülebileceğini kanııtlamaktadır. Hekimlerin veya hekim
adaylarının müziğe olan bu ilgilerinin sebebi yoğun tıp eğitimi veya iş ile başbaşa
kalmalarından dolayı sıkıntılarını müzikle hafifletmek ve onunla biraz olsun
rahatlamak istemelerinden olabilir. Stres dolu bir işle başbaşa kalan doktorlarımızın
bu streslerini en aza indirgemek için sanatın daha çok hangi dallarına basvurdukları
incelenebilir. Ben bunlardan birinin müzik olduğunu anlatmaya çalıştım projemde.
Müzik Türlerinin Ruh Haline Etkisi
TMZ
Derda Gökçe
Projenin amac, müzik türlerinin insan üzerindeki etkileri hakkında bilgilendirme
ve hangi müzik türünün hangi şartlarda dinlenmesinin kişi için daha faydalı
olacağının anlatılmasıdır. Bu proje sırasında daha önceleri yapılmış araştırmalar
kaynak olarak kullanıldı ve internetten faydalanıldı. Daha çok arama motorları ile
internet üzerinden yaptığım aramalarla bulduğum sonuçları projeme koydum.
Bazı hastalıkların müzikle tedavi edilmesi, müziği bir “moral silahı” olarak önemli
bir yere koyuyor. Osmanlı’da dahi bu yöntem uygulanmış. Bu amaçla kurulan
tedavi merkezleri kullanılmış. Yani müziğin ruhun gıdası olmasının ötesinde
tedavi edici özelliği de var. Türk musikisinde bazı makamların insan bedeninin
belli bölgelerinde değişik etkileri var. Müzik biyoenerji kavramıyla beraber
insanı etkiliyor. Biyoenerji yüzyıllardan beri hastalıkların tedavisi için kullanılan
tamamlayıcı bir tedavi yöntemi. Organik varlığımız nasıl gerçekse enerji sistemimiz
de bir gerçek. Bu sistem, dış ve iç olaylarla etkilendiginde “mutsuzluk” duygusu
bedeni esir alır.. Sinirleri bozulur.. Genellikle bu ruh halinin ardından depresyon
gelir Müziğin insanı hem olumlu hem de olumsuz etkileyebildiği unutulmamalı ve
kişi günlük hayatında dinlediği müziğe dikkat etmelidir.
Türk Müziğinin ve Enstrumanlarının Tedavi Amaçlı
Kullanımı
TMZ
Ali Erdinç
Çiftçiler Bu projedeki amaç, geçmişte aktif şekilde kullanılan fakat günümüzde
geri plana itilen müzik ile tedavi konusunda, Türk Müziğinin ve enstrumanlarının
38
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
nasıl kullanıldığını göstermek ve bunların olması gerektiği yeri hatırlatmaktır. Bu
projede bilgi toplama işi, internet ve kitap tarama yöntemleriyle yapılmıştır. Bu
işle özel olarak ilgilenen siteler olduğu gibi, popüler bilim ve kültür sitelerinde de
konuyla ilgili demeçler, makaleler ve bilgilendirme yazıları vardır. Ayrıca sadece
bu konu üzerine yazılmış bir kitap da mevcut bulunmaktadır. Tarafımdan bu kitap
incelenmiş ve önemli yerleri projeye dahil edilmiştir. Konuyla bilimsel olarak
ilgilenildiğine ilişkin bir kanıt da bu tedavi yöntemi üzerinde çalışan kliniklerin
varlığıdır. Bu kliniklerle ilgili bilgilere de projede yer verilmiştir. Projede ayrıca
geçmisten günümüze Türk müzik enstrumanlarının gelişimi ve hangi aletin ne
amaçla tedavide kullanıldığına ilişkin bilgiler de bulunmaktadır. Makamlarımız ve
faydalı olduğu düşünülen rahatsızlıklar da verilmistir. Bu proje ile müziğimizin ve
çalgılarımızın kıymeti ve faydaları hakkındaki bilgilerimi pekiştirmiş oldum. Bu
proje vasıtasıyla bu konuyla ilgilenen insanlara da faydalı olabilmek umudunu
taşıyorum. Umduğum başka bir şey de, müziğimiz ile ilgili araştırma yapan
bir Avusturya kliniği bulunurken ülkemizde böyle bir tesisin yokluğuna dikkat
çekebilmektir.
Beethoven: Sağlıksız ancak Verimli Bir Yaşam
TMZ
Özgür Seğmen
Bu projenin amacı, klasik müziğin önemli bestecilerinden Ludwig van Beethoven’ın
sağlık sorunlarının müziğine doğrudan ve dolaylı etkisinin incelenmesidir. Ayrıca
bestecinin ölümünden yıllar sonra saç telleri üzerinde yapılan araştırmalar ve bu
araştırmaların ortaya çıkardığı bestecinin yaşamıyla ilgili bulgular da bu projede
incelenecektir. Projenin hazırlanmasında tamamına internet üzerinden ulaşılan
kaynaklar kullanılmıştır. Ticari ve tıbbi arama motorlarından Beethoven’in yaşamı,
eserleri, sağlığı ve saç telleri üzerinde yapılan araştırmalar hakkında makalelere
ulaşılmış, bestecinin eserlerinin kayıtları amatör olarak dinlenmiştir. Ludwig
van Beethoven’in sağırlığı, gerek duygusal, gerek müzikal anlamda bestecinin
yaşamını derinden etkilemiştir. Virtüöz ve orkestra şefi olarak kariyerini sona
erdirmekle beraber, enerjisini beste yapmaya yönlendirmesine sebep olmuştur.
Saç tellerinde yapılan araştırmada bestecinin kurşun zehirlenmesine maruz
kaldığı ortaya çıkmıştır. Gerek sağırlık, gerek kurşun zehirlenmesi besteciyi
depresyona sürüklemiş, kendini toplumdan soyutlamasına sebep olmuştur.
Duygusal değişimleri, bestecinin eserlerinde rahatlıkla farkedilmektedir. Ancak
sağırlığının sebebi, ne otopsi ne de saç tellerindeki araştırma sonucunda ortaya
çıkarılamamıştır.
Insan Fizyolojisine Müziğin Etkisi
TMZ
Aynur Acibuca
M. Ö 400 yılından itibaren müziğin insan fizyolojisi üzerinde etkili olduğu
düşünülmeye başlanmıştır. Sonra bu düsünceler, kendilerini destekleyici verilerle
günümüze kadar ulaşmıştır. Şu ansa tam anlamıyla bilimsel platformda kendine
yer bulmak üzere. Projenin amacı, müziğin insan üzerindeki fiziksel etkisine dikkat
çekmektir. Bu özelliğin kullanılarak çesitli hastalıkların tedavi edilebileceğini ve
çok olumlu sonuçlar alınabileceğini vurgulamaktır. İnsanları özellikle hekimleri ve
hekim adaylarını bu konuda bilinçlendirmek Araştırmamı temel olarak web siteleri
üzerinden yürüttüm. Konuyla ilgili gazete ve dergi yazılarını, makaleleri taradım.
Müziğin fizyolojik etkileri hakkında çalışmalar yapan insanların yayınladıkları
yazıları ve onlarla yapılan röportajları okudum. Her adımda elde ettiğim bilgilerin
değerlendirmesini yapıp bilimsel olanları ayıkladım. Ulaştığım bilgileri nesnel
kanıtlarla sağlamlaştırdım ve örneklerle destekledim. İnsanların proje konusu
hakkinda önceden sahip oldukları bilgileri ölçmek, düşüncelerini öğrenmek için bir
anket uyguladım. Müziğin meydana getirdiği fizyolojik değişimleri bizzat kendim
gözlemleyebilmek için farklı müzik türlerinin nabzı nasıl etkilediği üzerine deneysel
bir çalışma yaptım. Ulaştığım sonuç elimdeki referansları destekledi. Sonuç olarak;
Bugün, müziğin insan organizması üzerinde gerek psikolojik gerek fizyolojik
olarak etkide bulunduğu dünyanın birçok yerinde yapılan bilimsel deneylerle
kanıtlanmıştır. Bu konuya ilişkin yeni çalışmalar da yapılmaktadır. Müzik insan
organizmasında yer alan hücreleri, moleküler bazda etkileyerek onda, fizyolojik
değişimlere neden olabilmektedir. Bundan yararlanılarak kimi hastalıklar tedavi
edilmekte, kimi rahatsızlıklar giderilmektedir.
Tıp ve Müzik
TMZ
Ahmet Balun
Tıp ve müzik çok ayrı iki dünya gibi görünse de ikisinin zaman zaman kesiştiği ve
beraber tedavi amaçlı kullanılabildiği tarih boyunca gösterilmiştir. Klasik müzikle
tedavinin nasıl olduğu, bu yöntemin nasıl uygulandığı araştırılmıştır. Beethoven’in
psikolojik durumu bozukken yaptığı eserlerin tedavide nasıl kullanıldığı,
Beethoven’in sağırken nasıl müzikle ugraştığı, üstelik en fazla ses getiren eserlerini
bu zamanda nasıl yaptığını ve sağır insanların müzikle nasıl ilgilendiğini bu
projemle araştıracağim. İnternet veri tabanlarında ve dergilerden araştırarak
konu hakkında bilgi topladım. Müzik özellikle psikolojik sorunların tedavisinde
olmak üzere çesitli hastalıkların tedavisinde kullanılabilir. Bu yöntem eskiden daha
fazla kullanılmakta olup günümüzde yalnızca psikolojik sorunların tedavisinde
kullanılmaktadır. bu yöntemde özellikle Beethoven’in eserleri kullanılmaktadır.
Beethoven bu yönden en önemli eserlerini sağırken vermiştir. Bu da sağırların
müziğin titreşimlerini beyinleriyle hissedip müzik yapabileceğini söyleyen
araştırmaları doğruluyor.
Dünden Bugüne Müzikle Tedavi
TMZ
Muhammed Furkan Bakkal
Bu proje ile Türklerde müzikle, özellikle de Türk musikisi ile tedavinin gelişimini
ve tarihini öğrenmeyi amaçladım. Türklerin tarihte hangi makamla hangi
hastalığaa şifa aradıklarına geniş bir bakış açısıyla bakmış olacağız. Ayrıca bu
çalışma ile günümüzde göz ardı edilen müzikle tedavinin faydalarını tekrar
vurgulamış olacağız. Bu çalışmanın toplumumuzda başta müzisyenler ve hekimler
olmak üzere birçok insana yararlı olacağı umulmaktadır. Projenin konusu, ruh
hastalıklarının müzikle tedavisi ve bu tedavinin Türklerdeki geçmişidir. Müzik,
eski zamanlardan beri insanlar üzerinde önemli bir yer işgal etmiştir. İnsanlar
üzüntülerini, sevinçlerini, kahramanlıklarını, heyecanlarını, sevgilerini vb.
çoğunlukla müzik sanatını kullanarak ifade etmeye çalışmışlardır. Müzik insanları
bir hipnoz hali oluşturarak etkilemiş ve kitlelere zaman zaman yön vermiştir.
Özellikle müzik, duyguları yoğunlaştıran bu özelligi ile pek çok medeniyette
hastalıkların tedavisinde oldukça yaygın bir yöntem olarak kullanılmıştır. Türklerde
ise bu tedavinin çok önceden yapıldığı bilinmektedir. Proje esnasında tamamen
internetteki veri tabanlarından yararlandım. Internetteki ‘google’gibi arama
motorları en büyük yardımcılarım oldu. Müzikle tedavi uygulayan bir uzman arandı;
ancak birebir görüşme sağlanamadı. TUMATA adı altında çalışmalarını sürdüren
bir grup ile internette temasa geçildi. TÜMATA grubunun kurucusu Yrd. Doç. Dr.
Rahmi Oruç Güvenç’in araştırmalarından yararlanıldı. Türk Müziği makamlarının
ayrı ayrı hangi ruhsal ve bedensel hastalıklara şifa olduğu araştırıldı. Müzik insan
organizmasında çeşitli değişimlere neden olabilmektedir. Bundan yararlanılarak
kimi hastalıklar tedavi edilmektedir. Müziğin gücünden dünyanın bir kısmında ciddi
manada faydalanıldığını eski Türklerin de müzikle tedavide çok ileri gittigini fakat
günümüz Türkiye’sinde yeterince faydalanılmadığını anlamış oldum.
Müzikle Tedavi
TMZ
Zehra Çamci Bu konunun arastırılmasındaki amaç, klasik tedavi yöntemleri
dışındaki bir yöntemi incelemek; bir sanat dalı olan müziğin insan, özellikle de
çocuk tedavisindeki etkilerini, günümüzde bu tedavi yöntemiyle yapılan çalışmaları
göstermektir. Günümüzde bilim, insanı sadece biyolojik bir varlık olarak değil;
bedeniyle, ruhuyla bir bütün olarak incelemektedir. Bedensel olarak sağlıklı
olan bireylerde görülen rahatsızlıklar, tedavinin de sadece bir takım ilaçlar ya da
operasyonlarla olmayacağını ortaya koymuştur. Müzikle tedavi insanin ruhunun
derinliklerine inen yöntemlerden biridir. Bu çalışma sırasında internette ‘müzikle
tedavi’ ve ‘çocuklarda müzikle tedavi’ başlıklarında taramalar yapıldı, sonuçlar
değerlendirildi. Ruh hastalıkları, özellikle de otizme müziğin etkisi üzerinde
yoğunlaşıldı. Bedensel rahatsızlıkların tedavisinde de bu yöntemin kullanıldığı
konusunda derinlemesine bilgi bulunamadığından, bu alanda ilerlenemedi.
Günümüzde müzikle tedavi yöntemini kullanan iki kurumla bağlantıya geçilmeye
çalışıldı; birinden yanıt alınamazken diğeriyle irtibat kuruldu. Çalışma sonucunda
müziğin otistik çocuklarla bağlantı kurmada kullanılabileceği, onların psikolojik
ve sosyal gelisimi üzerinde katkısı olabileceği gösterilmiştir. Müzikle tedavi
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
seanslarında zeka geriliği olan veya otistik çocukların öğrenme eğiliminin
arttığı sonucuna ulaşılmıştır.Uzun yıllardır kullanılmakta olan müzikle tedavinin
yaygınlastırılması gerektiği düşünülmektedir.
Ses Sanatçılarında Meslek Hastalıkları
TMZ
İrem Türkyılmaz
Seslerini kaybetmelerine neden olabilecek ciddi birtakim hastalıklar ses
sanatçılarının hayatlarını çoğu zaman sadece ekonomik yönden değil meslekî,
psikolojik ve sosyal yönden derinden etkilemektedir. Projenin amacı ses
hastalıklarının ses sanatçılarının hayatlarını psikolojik ve ekonomik yönden;
yani sosyal yönden nasıl etkilenebilecegiyle ilgili bulgulari sunmaktir. Projenin
gelişimi sırasında ses hastaıklarının genel çerçevesini çizmek için internetten,
kaynak tıbbi kitaplardan faydalanılmiş, daha sonra bu hastalıklaıın sanatçıların
psikolojik durumlarina olas etkilerini araştırmakmak için Hacettepe Üniversitesi
Egitim Fakültesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü ögretim üyelerinden
görüş alınmıştır; ekonomik hayata olası etkileriyle ilgili bilimsel makalelerden
yararlanılmıştır. Edinilen bilgilerin sonrasında bulguları zenginleştirmek
amacıyla Kültür Bakanlığı Devlet Halk Müzigi Korosu üyesiyle de bir görüşme
yapılmış; ayrica, Hacettepe Üniversitesi Konservatuvarı Şan Bölümü ögrencileri
ve ögretim görevlilerine bu konuda hazırlanan bir anket uygulanarak görüşleri
alınmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre olası psikolojik sorunların,
ses hastalığının kalıcı olup olmamasına, kişinin ego gücüne, iyimserlik ve umut
düzeyi gibi kişilik özelliklerine bağlı olarak değiştiği saptanmıştır. Hastalıkların
ekonomik boyutunda sanatçılar devlet memuru statüsünde olduklari için seslerini
kaybetmeleri durumunda Avrupa’daki ses sanatçıları kadar etkilenmeyeceklerdir;
ancak diğer çoğu ses sanatçısının sosyal güvencesinin olmaması hastalıkla
karşılaştıklarında tedavi, hastalıkla karşılaşmadan ses kontrolü isteklerinin
yeterince karşılanamamasına neden olmaktadır.
Dünden Bugüne Müzikle Terapi
TMZ
Zeynep Betül Soysal
Bu projenin amacı psikiyatri alanında geçmiş dönemlerden beri basvurulan bir
tedavi metodu olan müzikterapinin geçmişini, su anki itibarini ve uygulamalarını
incelemektir. Bu incelemeler ile elde edilen bilgiler ışığında geleceğin doktorlarını
müzikterapi konusunda bilgilendirmektir. Internetteki veri tabanlarından,
konuyla ilgili kitaplardan ve CD’lerden yararlanıldı. Müzikle tedavi uygulayan
bir uzman arand; ancak birebir görüşme sağlanamadı. Yapılan araştırmalardan
ve röportajlardan yararlanıldı. Konservatuarla bağlantı kuruldu. Ayrıca konu ile
ilgili uzman kişilerin araştırmalarından yararlanıldı. Türk Müziği makamlarının
ayrı ayrı hangi ruhsal ve bedensel hastalıklara şifa olduğu araştırıldı. Müziğin
fizyolojik etkileri üzerine yapılan bir deneyin basamakları ve sonuçları incelendi.
Ziyaret edilen üç farklı rehabilitasyon merkezinde engelli çocuklara müzikle terapi
uygulandığı izlendi. Eski tıpta müzik ile tedavi diğer tedavi sistemleri ile birlikte
kullanılmaktadır. Bugünkü tıpta ise yavaş yavaş kabullenilen bir fenomen önce
alternatif tıpta yer edinmiş; daha sonra tamamlayıcı tıp içinde tanımlanmıştır.
Şimdi Türkiye’de de müzikle terapi uygulanmaktadir. Buna ait projelerden özellikle
nöroloji ve kardiyoloji alanındaki çalışmalar tamamlanmıştır. Avusturya’da komada
olan hastalara müzik aracılığı ile ulaşılabildigi ifade edilmektedir.
Körlerin Sanata İlgisi
TMZ
Sevgi Topal
Dünyada birçok görme engelli insan sanatla ilgilenmektedir. Bu projenin amacı,
görme engelli insanlarin hangi sanat alanına daha fazla yöneldiklerini ve bunun
sebeplerini arastırmaktır. Ayrıca tüm engelli insanlarda oldugu gibi görme engelli
insanlarda da dikkati ilk çeken engelli olmalarıdır. Bu çalışma ile onların sanatla
ilgili olan yönlerine dikkat çekilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma kapsamında:
Dünyanin tek görme engelli(dogustan) ressami olan ve Harvard iniversitesi’nde
beyni incelenen Eşref ARMAĞAN’la ilgili araştırma yapıldı. Hacettepe
iniversitesi’nde keman dersi veren görme engelli bir kisi ile röportaj yapıldı.
Altı Nokta Körler Dernegi’nin Ankara Şubesinde gözlemler yapıldı. Dernek’te
tiyatroyla ilgili çalışmalar izlendi. Sanatla ilgili olarak verilen derslere katılan
39
görme engelli kişilere ilgilendikleri sanat alanını ve bunun sebeplerini belirlemeye
yönelik olarak hazirlanan anket birebir uygulandı. Eşref ARMAĞAN görme engelli
olmasina rağmen görebilen birçok kişinin yapamadığını yaparak daha önce hiç
görmediği nesnelerin resmini çizebilmektedir. Dernek’te uygulanan anketin
sonuçları da gösteriyor ki Türk Halk Müzigi ve tiyatroya yönelen insanlar çoğunlugu
oluşturmaktadır.Bu alanlara yönelmelerinin sebebi de görme engelli olmaları
değildir.Hayata dört elle sarılmaları ve yaşam coşkusuyla dolu olmalarıdır.Görme
engelli olmalarının yarattığı zorluklar onların aktivitelerine engel olamamaktadir.
Sanat da onları yaşama bağlayan önemli bir etkendir.
Mozart Etkisi
TMZ
Aydın Tuncer Sel
Proje genel hatlarıyla Mozart Etkisi olarak bilinen ; müziğin insanın zihinsel
gelişimini sağladığı psikolojik ve fizyolojik bozuklukları giderdiği düşüncesi esas
alınarak yapılan araştırmaları ve bunların sonuçlarını incelemeyi amaçlamıştır.
Klasik müzik özellikle de Mozart müziğinin hangi rahatsızlıklarda tedavi
edici olarak kullanıldığı ve hangilerinde olumlu sonuç verildiği yazılı kaynak
yetersizliğinden genelde makale ve haber sitelerinden araştırılmıştır. Sonuç olarak
müziğin tedavi yöntemi olarak kullanılmasının mümkün olduğu ve bu konuya
günümüz teknolojilerinden de yararlanarak daha fazla ilgi gösterilmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır.
Müziğini Şifa Makamından Dinle
TMZ
Şule Bıyık
Projenin amacı; Türk musiki makamlarının hastalıkların tedavisindeki etkisinin
araştırılmasıdır. Eski medeniyetlerde hastalıkların iyi edilebilmesi için çeşitli
tedavi yollarını denemiş olan insanoğlu, müziğinde hastalıkların tedavisinde
etkili olabileceğini düşünmüş ve kullanmıştır.Müzikterapi yöntemi diğer
tedavi şekillerinden oldukça farklı. Çünkü ilacı müzik. Psikolojik rahatsızlıklar
başta olmak üzere, göz hastalıkları, spazmlar, kas ve eklem rahatsızlıkları,
yorgunluk, huzursuzluk gibi hastalıkların yanı sıra fiziksel hastalıkların çoğunda
müzikterapinin kullanıldığına dair bilgiler var.Bin yıldan fazla bir zamandır
kullanılan müzik terapi yöntemi Ebu Bekir Razi’den Farabi’ye, Hasan Şuri’den ıbni
Sina’ya kadar bir çok bilim adamı tarafından araştırılmıştır. Yapılan araştırmalar
sonucunda her makamın farklı hastalığı iyileştirici gücü olduğu bulunmuştur.
Günümüzde de TiMATA grubu çalışmaları devam ettirmekte ve ‘MAKAMINI BUL
HASTALIĞINI YEN’ sloganıyla makamlarla tedavinin canlı tutulmasını sağlamaktadır.
Hazırladıkları CDlerle seanslar uygulayıp hastaların iyileşmesine müzik terapiyle
katkıda bulunmaktadırlar. TiMATA bu seansın uygulanmasındaki ana düşüncenin
unutulmuş duyguları yeniden uyandırmak ve yeni duygular üreterek kişinin
içinde bulunduğu hali değiştirmek ve sağlıklı yaşama şartlarına adaptasyonu
sağlamak olduğunu belirtmiştir. Günümüzde , makamlarla tedavi alternatif
tıpta yeralmamaktadır, daha çok ek tedavi yöntemi olarak kullanılmakta ve
güncelleşerek daha sık tercih edilen yan tedavi yöntemlerinden biri olmaya
başlamıştır.
Müzikteki Şifa
TMZ
Talat Soner Yılmaz
Bu projede çok eski zamanlardan beri hastalıkların tedavisinde kullanılan;
fakat günümüzde modern tıp teknikleriyle beraber pek kullanılmayan müzikle
tedavi yöntemleri hakkında bilgi toplamak, müzikle tedavi yöntemlerinin
hangi hastalıkların tedavisinde kullanılabileceğini ortaya çıkarmak, çeşitli
musiki makamlarının insan psikolojisi üzerine nasıl etki ettiğini ortaya çıkarmak
amaçlanmıştır. Proje hazırlanırken bilimsel araştırma yöntemi olarak tanımlama,
veri toplama gibi yöntemler kullanılmıştır.ınternet sitelerinden,bilimsel dergilerden
ve bu konu ile ilgili çalışma yapan kişilerle görüşülerek bilgi toplanmıştır. Çalışmalar
müzikle tedavi yöntemlerinin otizmden ve psikolojik çocuk hastalıklarından
geriatriye kadar çeşitli psikolojik ve fiziksel hastalıklarda olumlu değişmeler ve
iyileşmelere olanak sağladığını göstermektedir. Müzikle tedavi yöntemlerine
gereken önem verilmeli ve özellikle psikolojik hastalıkların tedavisinde
kullanılmalıdır.
40
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
Müziğin Anestezi ve Ameliyat Üzerine Etkisi
The Mozart Effect
TMZ
TMZ
En son teknoloji ürünü çeşitli müzik ekipmanları, günümüzde artık yalnızca
hastanelerin koridor ve odaların yayın yapan aletleri olarak değil,tedavi
işlemlerinin yapıldığı tüm birimlerde basit bir oksijen tüpü kadar vazgeçilmez
sağlık gereci olarak da kabul görüyor. ınternet ortamından alınan ve makalelerden;
kütüphanelerden de dergi ve kitaplardan araştırma yaptım Müzik insan beyninin
eğlenceli ve duygulu kavradığı bir bilim ya da sanat olarak tanımlanıyor. Müziğin
tedavi edici özelliği çok eski kültürlerde bile insanların fark edip kullandığı bir
“merhem”. Modern tıp, çaresiz kaldığı hastalıkların tedavisinde eski şamanların
bu sihirli merhemine başvurunca, ortaya ilginç sonuçlar çıktı.Müzik felçlileri
yürütüyor, narkozdan tasarruf sağlıyor, Alzheimer hastalarına ise çocukluklarını
anımsatıyor. Kanıtlar gösteriyor ki uygun bir müziği dinlemek basıncını düşürüyor,
kalp atışını düzenliyor, depresyondan kurtarıyor,tedavi öncesi endişeyi azaltıyor,
konsantrasyon ve yaratıcılığı hızlandırıyor, sakinleştirici ve ağrı kesicilere
olan ihtiyacı azaltıyor,(ameliyat öncesi ve sonrası)kemoterapi sonrası oluşan
bulantıyı azaltıyor, ağrıyı yönetiyor,ve Parkinson hastalarının stabil durmalarını
geliştiriyor. Araştırmacılar hastaların genel anestezi altında şuursuz olmalarına
rağmen, beyinlerinin ne olup bittiğinden haberdar olabileceğini düşünüyorlar.
Ameliyat esnasındaki farkındalık yani operasyon sırasında hastaların, doktorların
ve hemşirelerin işaretlerini ve konuşmalarını duyması, hastayı ameliyat sonrası
endişe ve memnuniyetsizliğe götürüyor. Bu yanlış yorumlardan hastayı korumak
için, ameliyatlarında genel anesteziye maruz kalmış hastalara müzik verilmelidir.
Bu pahalı olmayan ve güvenilir bir müdahaledir ve ameliyatın sonucunu
değiştirir. Örneğin ağrı ve yorgunluk gibi. ıstatistikler,anestetik müzik sayesinde
ameliyatlarda kullanılan narkoz malzemesinde yaklaşık %50’lik bir tasarruf
sağlandığını gösteriyor. Öte yandan, pek çok hastanın müzik dinlerken daha sakin
davrandığı, bu nedenle de ameliyat sonrası komplikasyonların azaldığı veya hiç
görülmediği ve buna bağlı olarak hastanede yatma süresinin de önemli ölçüde
kısaldığı saptanmış durumda. Önümüzdeki yıllarda,tedavi edici müzik CD’lerinin
eczane vitrinlerinde boy göstereceğini söylemek,herhalde çok uzak bir olasılık
olmasa gerek.
Projem müziğin insan zekası ve algısı üzerindeki etkisini inceleyen,orjinal adı
“The Mozart Effect” olan araştırmadır. Bu araştırmayı seçmemin amacı araştırma
sonuçlarının hayatımızda uygulanabilecek yararlı bilgiler içermesi olasılığıydı.
Araştırma hakkında bilgi toplamak için bu araştırma sonuçlarında etkinliğin
tam olarak kanıtlanamamasi dolayısıyla yazılı kaynak bulamadım ve yalnızca
internetten faydalanabildim. Yaptığım araştırma sonucu “The Mozart Effect” çalı
bilimsel açıdan yetersiz olması ve zekayı ölçmenin zorluğu gibi engellerden ve
çok da anlamlı farklar elde edememelerinden dolayı rafa kaldırıldığını öğrendim.
Projemde artısı ve eksisiyle bu araştırmanın kritiğini yaptım.
Burak Açar
Müzikle Tedavi
TMZ
Taha Bat
Müzik gerçekten ruhun gıdasıdır. Her insan müziği sever. Türk sanat müziği, pop
müziği, hafif müzik ve daha sayılabilecek bir çok müzik çeşidi vardır. Ben müzikten
hiç etkilenmem diyen birisi her halde yoktur. Müzik sektörü tarihsel gelişmesi
içinde son yıllarda olağanüstü bir yükselme göstermiş. Müziğin etkisi tüm
bedenimizin etrafını saran auraya ve direkt bilinç altına olur. Bu yüzden bilinç altını
etkileyen ses rezonansları tespit edilmiş ve insanlara bir terapi olarak uygulanmaya
başlanmıştır. Günün belirli saatlerinde bu ses rezonansları dinletilerek insanın
rahatlayarak yatışması bir tedavi prensibi olarak kullanılmaya başlanmıştır. ınsanı
artık bilim yalnızca biyolojik olarak ele almayıp onun ruhunun derinliklerine inmeye
çalışıyor. ınsan vücudunun ve beyninin en ince noktalarına ulaşabiliyoruz. Ancak
henüz ruh dünyamıza inebilen, ruhumuzun derinliklerinden haber verebilen
araçlar keşfedilememiştir. Bu manada sanatı kullanarak ruhu anlamak, ruhtan
haber almak mümkün hale gelebilmiştir. Sanat henüz keşfedemediğimiz bir
şekilde ruhumuzun derinliklerine inmeyi başarmış ve oralardan bir şeyleri alıp
ortaya çıkarabilmiştir. Büyük Türk Bilgini Farabi (870-950) makamların ruha
etkisini şöyle sınıflandırır: Rast makamı: İnsana sefa (neşe, huzur) verir. Rehavi
makamı: İnsana beka (sonsuzluk fikri) verir. Küçek makamı İnsana hüzün ve elem
verir. Büzürk makamı: İnsana havf (korku) verir. ısfahan makamı: İnsana hareket
kabiliyeti ve güven hissi verir. Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir. Uşşak
makamı: İnsana gülme ‘dilhek’ verir. Zirgüle makamı: İsana uyku ‘nevm’verir. Saba
makamı: İnsana şecaat (cesaret, kuvvet) verir. Puselik makamı: ınsana kuvvet verir.
Hüseyni makam: ınsana sulh ( sükunet, rahatlık) verir. Hicaz makamı: ınsana tevazu
(alçak gönüllülük ) verir. Sonuç olarak, müziğin ilaçla tedavi yöntemine yardımcı
olduğu anlaşılmış ve kullanım alanı genişletilmeye çalışılmıştır.
Nimet Gülen
Müziğin İnsan Fizyolojisi Üzerindeki Etkileri
TMZ
Begüm Tan
Bu projenin amacı günlük hayatımızda büyük bir yeri olan dinlediğimiz müziklerin
fizyolojik yapımızda meydana getirdiği değişiklikleri ve dolayısıyla ruh halimize
etkilerini gözler önüne sermektir. Geçmiş zamanlarda yapılmış çeşitli çalışmaları
kullanarak müziğin insan hayatında nötr olmadığı kanıtlanacaktır. Örneğin
anne karnındaki embriyonun incelenmesinden elde edilen verilere göre
embriyonun hiç bir duyusu aktif olmadığı dönemde işitme yetisine sahiptir ve
ilk duygulanımlarını sesler aracılığıyla yaşar. Amerikalı aneztezi uzmanı Dr. Fred
Schwartz’ın yaptığı çalışmalar sonucunda erken doğan bebeklere anne karnındaki
sesler dinletildiğinde bebekler kısa sürede kilo almaya başlamış ve daha sağlıklı
bir gelişme göstermişlerdir. Bu çalışma sayesinde erken doğan bebeklerin
masraflı bakımlarında ailelere ve tıp camiasına kolaylık sağlanmıştır. Bu proje
sonucunda müziğin insan fizyolojisini değiştirebildiği fizik kuralları da kullanılarak
kanıtlanacaktır. Ve ne kadar vuruş sayısına sahip bestelerin nasıl etkilere sebep
olduğu araştırılacaktır. Çünkü ritm de müziğin üzerimizdeki etkilerinde büyük bir
etkendir. Makul vuruş sayısındaki besteler insanı dinlendirirken fazla vuruş sayısı
insan psikolojisine zarar verebilmektedir.
Enjektör mü’Enstrüman mı’
TMZ
Pınar Ginok
Müziğin yaşamımızdaki rolünü araştıran bilim adamları, annenin ninnisiyle
başlayan ve yaşam boyu süren müzik serüveninin hayatta kalma şansını artıran bir
unsur olup olmadığını tartışıyor. Özenle büyütülen bir bebeğin hayatta kalma şansı
daha yüksektir. Özenli bakım ise müziksiz düşünülemez. Son günlerde biyolog,
psikolog, sinirbilimciler başta olmak üzere pek çok bilim adamı müziğin nasıl
doğduğunu, nasıl yayıldığını, insan yaşamındaki rolünü araştırıyorlar. Müzik ile aktif veya pasif- ilgilenmek insan beynine kazınmış bir yetenek ise hayatta kalma ve
soyun devamını sağlama bağlamında müzik ne gibi bir rol üstlenir’Müzik, problem
çözme ve lisan gibi insan yaşamını doğrudan kolaylaştıran insani özelliklerle
benzeşir mi’Yoksa Massachusetts Institute of Technology’den (MIT) bilişsel psikolog
Steven Pinker ‘in dediği gibi yalnızca ‘’kulağa hitap eden bir pasta’‘mı’ Müzikle
tedavi en eski tedavi yöntemlerinden biri olup, pek çok eski çağ medeniyetlerinde
uygulanmaktaydı. Müziğin tedavide uygulanışı toplumların töre ve inançlarına
göre büyü, din ve rasyonel düşünce sistemine bağlı kalmıştır. Müziğin büyüsel
etkisi ile hastası araşında iletişim kurmaya çalışan terapist yüzyıllar içinde büyücü,
rahip, hekim veya bir müzik uzmanı olarak değerlendirilmiştir. Psikiyatrinin
en önemli konularından biri; problemli kişileri topluma kazandırmak, gerçek
yaşamla ilişkilerini sağlamaktır. Bu bağlamda, müziğin terapik olarak etkileri
her geçen zaman önem kazanmaktadır. Müzikterapi yöntemi diğer tedavi
şekillerinden oldukça farklı. Çünkü ilacı müzik. Eski tıbba baktığımız zaman
psikolojik rahatsızlıklar başta olmak üzere, göz hastalıkları, spazmlar, kas ve
eklem rahatsızlıkları, yorgunluk, huzursuzluk gibi hastalıkların yanı sıra fiziksel
hastalıkların çoğunda müzikterapinin kullanıldığına dair bilgiler var. Aslında Türk
Müziği’nde 490 kadar makam bulunuyor. Bunları da bilimsel olarak kanıtlayarak
çalışır hale getirilmek isteniyor.
Notalarla Algılama
TMZ
Aslıhan Girin
Projenin Amaci: İnsan beyni, bilim ve teknikteki baş döndürücü ilerlemelere
rağmen, hala birçok yönüyle anlaşılamamış, çok kompleks bir sistemdir. Niçin bazı
insanlar aynı şartlardaki insanlara göre tahsil hayatında daha başarılıdırlar ’Niçin
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
bazı çocuklar daha hızlı öğrenirler’Araştırmacılar şu an bu soruların cevaplarını
arıyorlar. Bununla birlikte psikologlar, çocukların öğrenmelerini ve başarılarını
artıran faktörlerle ilgili yeni bir keşif yaptılar. Bu yeni tespite göre müzik, öğrenme
sürecinin bir parçasıdır. Öğrenme düzeyinin nasıl artırılabileceği,öğrenilen
bilgilerin nasıl daha uzun hafızada tutulabileceği sorularına aranan yanıt bulundu.
Müziğin beyin aktivitelerine, algılamaya ve hafızaya çok büyük katkılarının olduğu
açıklandı. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi toplamak amaçlandı Yöntem:Bu projeyi
hazırlarken çeşitli internet sitelerinden ve bilim teknik dergisinden yararlandım.
Sonuç:Öğrenme düzeyinin nasıl artırılabileceği,öğrenilen bilgilerin nasıl daha
uzun hafızada tutulabileceği sorularına aranan yanıt bulundu. Müziğin beyin
aktivitelerine,algılamaya ve hafızaya çok büyük katkılarının olduğu açıklandı. Eski
bir çalışmada, Hurwitz,Wolf,Bortnicle ve Kokos adlı dört psikolog, müziğin okuma
performansını artırıp artırmadığını araştırırlar. Bunun için öğrenciler iki gruba
ayrılırlar. Birinci gruba haftanın beş günü müzikle ilgili dersler verilir. Diğer gruba
ise bu tip dersler verilmez. Bir yıl sonra iki grup karşılaştırıldığında, ders almayan
grubun başarısı %72 iken, diğer grupta bu başarı %88 dir. Bu %16lık farka göre
müzik,öğrenme istidadını artırmaktadır. Yeni bir çalışmaya göre daha iyi bir müzik
kulağı olanların daha erken okumaya başladıkları anlaşılmıştır. Bu ve çeşitli başka
araçlara göre müzik öğrenme sürecinin önemli bir parçasıdır.
Notalarla Algılama
TMZ
Aslıhan Girin
İnsan beyni, bilim ve teknikteki baş döndürücü ilerlemelere rağmen, hala birçok
yönüyle anlaşılamamış, çok kompleks bir sistemdir. Niçin bazı insanlar aynı
şartlardaki insanlara göre tahsil hayatında daha başarılıdırlar’Niçin bazı çocuklar
daha hızlı öğrenirler’Araştırmacılar şu an bu soruların cevaplarını arıyorlar. Bununla
birlikte psikologlar, çocukların öğrenmelerini ve başarılarını artıran faktörlerle
ilgili yeni bir keşif yaptılar. Bu yeni tespite göre müzik, öğrenme sürecinin bir
parçasıdır. Öğrenme düzeyinin nasıl artırılabileceği,öğrenilen bilgilerin nasıl daha
uzun hafızada tutulabileceği sorularına aranan yanıt bulundu. Müziğin beyin
aktivitelerine,algılamaya ve hafızaya çok büyük katkılarının olduğu açıklandı.
bu konuyla ilgili yarıntılı bilgi toplamak amaçlandı. Bu projeyi hazırlarken
çeşitli internet sitelerinden ve bilim teknik dergisinden yararlandım. Öğrenme
düzeyinin nasıl artırılabileceği, öğrenilen bilgilerin nasıl daha uzun hafızada
tutulabileceği sorularına aranan yanıt bulundu. Müziğin beyin aktivitelerine,al
gılamaya ve hafızaya çok büyük katkılarının olduğu açıklandı. Eski bir çalışmada,
Hurwitz,Wolf,Bortnicle ve Kokos adlı dört psikolog, müziğin okuma performansını
artırıp artırmadığını araştırırlar. Bunun için öğrenciler iki gruba ayrılırlar. Birinci
gruba haftanın beş günü müzikle ilgili dersler verilir. Diğer gruba ise bu tip dersler
verilmez. Bir yıl sonra iki grup karşılaştırıldığında, ders almayan grubun başarısı
%72 iken, diğer grupta bu başarı %88 dir. Bu %16lık farka göre müzik,öğrenme
istidadını artırmaktadır. Yeni bir çalışmaya göre daha iyi bir müzik kulağı olanların
daha erken okumaya başladıkları anlaşılmıştır. Bu ve çeşitli başka araçlara göre
müzik öğrenme sürecinin önemli bir parçasıdır The illness of beethoven TMZ
Mukhshada Devi Seegoolam The aim of my project was to find the pause of
the death of Beethoven, the famous master of symphony. My interest on this
subject was aroused by the different misconceptions most of us have on the
topic. Investigating the subject was not an easy job as there are no such reports
on his autopsy. I tried to go to the deepest extent possible in the articles and in
the reports on the several conferences held on Beethoven’s illness so as to be able
to deliver reliable information. My work also includes some extracts of letters
written by Beethoven to one of his close friends disclosing his illness and the
impact brought about by his illness on his socal life and professional life. How his
emotional life (Immortal woman) contributed to the deterioration of his illness
is also made mention of. Besides these,extracts of his daily journal whereby he
wrote about the different treatments prescribed by different doctors can also be
found. Special care was also given to explain Labyrintitis -Beethoven’s illness- in
a simple understandable way.
Beethoven’ın Psikolojisinin ve Fiziksel Rahatsızlıklarının
Eserlerine Yansıması
araştırmaktır. Gerekli kaynaklar internet ortamında araştırılmış ve kütüphaneden
de kaynak bulunmuştur. Beethoven’ın eserlerinde özellikle çocukluk döneminde
yaşadıklarının özellikle onun çocukluk dönemi eserleini etkilediği kendisini platonik
aşklarından birine fidelo adlı tek operasını yazdığı ve Napoleon bile eser yarattığı
bilinmektedir. Kendisi fiziksel olarak rahatsızlık yaşadığı dönemde sağırlık yaşarken
en önemli eseri olan 9. senfoniyi yazmıştır.
Tıpla Müziğin Buluştuğu Hayat
TMZ
Didem Kara
Tıp ve sanat birbirinden çok farklı alanlar olarak gözükse bile, pek çok ortak
noktaları vardır. Çok sayıda doktor meslek yaşamlarını devam ettirirken, sanatla
da ilgilenmişlerdir. Belki de sanat onlar için bir nevi dinlenme ve arınma noktası
olmuştur. Tıp ve sanatın hangi ortak noktalarda buluştuğunu ve sanatın bir
doktorun hayatına, meslek yaşamına nasıl bir boyut kazandırdığını öğrenmek için
sanatçı bir doktorla görüşülmeliydi. Bu nedenle proje konusu olarak Dr. Nazım
Şuvağ seçilmiştir. Kendisi hem başarılı bir doktor, hem de değerli bir sanatçı
olarak tıp ve müziği uyumlu bir şekilde hayatında birleştirmiştir. Dr. Şuvağ ile
röportaj yaparak, hayatı hakkında bilgiler edindim. Kendisi okulumuz açıasından
ayrı bir önem daha taşımaktadır. Dr. Şuvağ okulumuzun ilk mezunlarındandır
ve de okulumuz Türk Sanat Müziği Korosu’nun kurucusudur. Böylece başka
insanların hayatlarının da sanatla aydınlanmasına vesile olmuştur. Bu röportajı
gerçekleştirdikten sonra hem çok değerli bir insanı daha yakından tanımış
oldum, hem de bir insanın sevdikten ve istedikten sonra çok farklı hedeflerine
ulaşabileceğini görmüş oldum.
Ameliyattan Konsere
TMZ
İbrahim Küçükkarapınar
Bu projeyi hazırlarken amacım hekimlerin de başka uğraşlarının olabileceğini,
tıbbın hekimin tüm hayatını etkilemeyeceğini, hekimlerden de çok iyi sanatçılar
olabileceğini göstermekti. Bu projeyi hazırlarken ise yöntem olarak genelde
interneti kullandım. ilk olarak çevremdekilere bu şekilde tanıdıkları birileri var
mı yok mu onu sordum. Ayrıca tıp eğitimine başladığımız ilk gün hocalarımız ve
üst dönem abileimiz ve ablalarımız bir konser vermişlerdi. Bu konserdeki kişilerin
bilgilerine ulaşmaya çalıştım. Sonra bu kişilerin özgeçmişlerini müzisyenlik
becerilerine göre düzenleyerek projemi hazırladım. Sonuç olarak ise şunu buldum
ki hekimlerden de çok iyi sanatçılar olabiliyor. Tabi ki bunda bu kişilerin yetenekli
oluşu da ayrı bir konu. Bu projeden çıkardığım en önemli ders insanların bir şey
yapmayı gerçekten istediklerinde, azimli olduklarında o şeyi yaptıkları dersi oldu.
Eminem’in Bozuk Aile Hayatının Şarkılarına Ve
Psikolojisine Yansıması
TMZ
Furkan Yapıcı
Amacım Eminem’in nasıl bir çocukluk geçirdiğini, neler yaşadığını, hayatındaki
dönüm noktalarını özellikle hayatının negatif yanlarını irdeleyerek bunların onun
hayatına özellikle psikolojisi ve şarkılarına nasıl yansıdığını ortaya koyabilmektir.
Araştırmayı internette arama motorlarları aracılığıyla yaptım. Özellikle; google;
araştırmalarımın temelini oluşturmaktadır. Araştırma yaparken amacımın dışına
çıkmamak için aşağıdaki konuları araştırmaya özen gösterdim: Eminem’in;
-hayatının araştırılması -kendisinin hayatı hakkında ne düşündüğünün araştırılması
-bazı şarkılarının(özellikle öfkeli veya mutlu olduğu) araştırılması -yaptığı
müziğin yani rap ile ilgili bilgi toplanması -yaşam tarzı yani hip hop ile ilgili
bilgi toplanması -özellikle psikanalitik olarak incelenmesinde araştırmaya yarar
sağlayacak veriler toplanması -psikolojisinin incelenmesi. Sonuç olarak gördüm
ki Eminem şizofreninin sınırlarına dayanmış bir nevrotik psikopattır yani bir akıl
hastası değil,ancak yeterli kontrole sahip olmayan bir nevrotiktir.
Müzikle Terapi ve Zihinsel Gelişime Etkileri
TMZ
TMZ
Amacımız, Beethoven’ın hayatında yaşadıklarının, dönemim siyasi olaylarının
ve aşklarının sağırlığa varan fiziksel rahatsızlıklarının eserlerine yansımasını
Bilindiği gibi müzik günlük hayatta insanların en çok başvurduğu dinlenme
araçlarından biridir. insanlar daha anne karnındayken müzikle etkileşim
Altuğ Yicekul
41
Umut Orkun Çelebi
42
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
halindedirler. Bu yüzden kişisel gelişim ve ruhsal halimiz üzerinde müziğin
önemli bir rolü bulunmaktadır. Dinlediğimiz müziğin makamı hatta dinleme saati
bile psikolojimiz ve bedensel sağlığımızda farklı etkiler bırakır. ilkel kabilelerin
dini ayinlerinde,savaşlarda,mutlu olduğumuz anlarda,özel günlerimizde hatta
cenazelerde bile müzik kullanılmaktadır. Söz ve melodiden oluşan müzik bu iki
unsuruyla ayrı ayrı etkili olabilir. Yabancı bir müzik insanı etkileyebilir. Yüzyıllardır
terapide kullanılan müzik bugün için otistik çocukların gelişimi için büyükl ölçüde
kullanılmaktadır. Anne karnındaki seslere benzer seslerdinletilen çocukların
rahatladığı ve gelişimlerinin hızlandığı görülmektedir. Osmanlıda ney ve diğer
enstrümanlar sayesinde ruh hastalarının tedavisi yapılmıştır. Bugün türk müziği
ile terapi yapan bir grup bulunmaktadır. Ayrıca A.B.D. dahil olmak üzere birçok
ülkede arp aracılığıyla hastanelerde rehabilitasyon yapılmaktadır. Daha çok
ölümcül hastalıklarda ve kanser hastalarında uygulanan metod bazılarında
başarıya ulaşmaktadır. Bunun yanında baş,sırt ağrıları gibi strese dayalı sağlık
problemlerinde müziğin faydalı olduğu saptanmıştır. Ayrıca Mozart’ın sağır
olmasına rağmen beste yapabilmiş olması dünyada ender görülmüş ve hala
çözülmekte zorlanılan bir olaydır. Bu vaka beyinle ne kadar alakalı olduğunu
göstermektedir. Bu kadar faydası olmasına rağmen müziğin bazı zararları da
saptanmıştır. Son yapılan araştırmalarda fazla müzik dinlemenin unutkanlığa
sebep olduğu bulunmuştur. Ayrıca çok gürültülü müzikler hayvanlar ve insanlarda
kötü etkiler bırakmaktadır. Melodiler kadar sözler de etkili olmaktadır. Arabesk
türü müziklerdeki sözler insanları bunalıma sokabilmektedir. Bu da insanları
şiddete,suça meyilli,sinirli kişiler yapabilmektedir. Kısacası müzik iyi ve kötü
yönleriyle hayatımızın büyük bir bölümünü işgal etmektedir. Halen tüm etkileri
anlaşılamamıştır.
Ruh Hastalıklarının Müzikle Tedavisi
TMZ
Kürşat Akbuğa
Amaç: Müzikle tedavi insanoğlunun bulduğu dahiane tedavi yöntemlerinden
birirdir. Bu projeyle ben bu tedavi yönteminin üzerine daha fazla eğilmek
istedim. Bu konu hakkında daha fazla neler yapılablir ve yapılmakta olan şeyleri
gözden geçirmek benim amaçlarımdandı. Diğer bir amacım ise Türk tarihinin bu
tedavi yöntemine olan katkısıydı. bilindiği gibi Osmanlı’da ruh hastaları müzikle
tedavi edilirken Avrupa’da ruh hastalarının içinde şeytan var diye yakılıyorlardı.
Yöntem:internet en büyük yardımcımdı bu projede. Bir bilimsel dergi de katkıda
bulundu bana. Ama ingilizcem kitap kaynağı bulmama en büyük engeldi. Sonuç:
insanların psikolojik bunalımlar yaşadığı ve daha depresif bir ruh haline büründüğü
günümüzde müzikle tedavi ciddi manada değer kazanıyor. Biz geleceğin Türk
hekimleri olarak geçmişimizden gaz alıp bu konu hakkında atağa geçmeliyiz.
Bizim Doktorumuz Aslında Mozart’tır
TMZ
Chayar Ali
Giriş 1. Gerekçe : Müzik isanı nasıl etkilediğini ve bu etkiyi tıpta nasıl kullanabiliriz
2. Procenin amacı : Mozart’ın senfonilerini tıpta bize ne tür yarar sağladığını ve
bazı hastalıklarda tedavi olarak kullana bilmemiz Gerekçe ve Yöntem : intrnet
aracılığıyla bazı veriler topladım (Tomatis Yöntemi, Mozart-Beyin ilişkisi gibi
bilimsel araştırmalar ) Bulgular : Birincisi Tmatis yömtaminde Mozart muziğini
kullarak bazı hastalıkları ( çocuklarda ters okuma ve yazma, hiperaktivite , ileri
iletişim bozukluğu. yaşlılarda işitme azlığı gibi sorunlar ) tedavi edilmesinde
ne kadar yararlı olduğunu ortaya koymuştur. ikincisi “Mozart ‘ın Müzikleri
Zekayı Geliştiriyor “ adlı,Californi iniversitesi’nin irvine’deki Öğrenme ve Hafıza
Nörobiyloci Merkezi bilim adamları nın yaptıkları bir araştırma. Bu araştırmada
otuzaltı üniversite öğrencisi, I. Q. testinin sağ beyin yeteneklerini ölçen sorularıyla
test edilmiştir. Testten sonra öğrencilere Mozart ‘ın “Re Majör,k 448 iki piyanluk
Sonat”ı 10 dakkika boyunca dinlettirmişti . Daha sonra öğrenciler hemen tekrar test
edildiklerinde, I. Q. skorların önceki değerlere göre 8 ve 9 puan daha yukselmiş
olduğu gözlenmiş. Kaynaklar : 1. www. milliyet. com. tr/2004. 03. 31. cumartesi
2. www. megahafıza. com. tr
Hastaların Diliyle Doktorlar
TMZ
Şerife Ebru Özüdoğru
GiRiŞ-AMAÇ: Yıllardır süren bir edebiyatın, ağıt ve türkülerin, konu edindiği
doktorları halkın sesi ozanların diliyle anlatmak amaçlanmıştır. GEREÇ-YÖNTEM:
Türk Halk Edebiyatı Anonim irünleri incelenmiş; türkü, ağıt kasetleri dinlenmiş;
internetten araştırmalar yapılmıştır. BULGULAR:Türkülerin ve ağıtların doktorları
anlatan içerikleri saptanmıştır. Konular alt başlıklar halinde belirlenmiştir.
1)ÇARESiZLiĞiN DiLiYLE DOKTORLAR: Bazı dönemleri en çok meşgul eden,
genellikle ölümle sonuçlanan, acıları günümüzde de yankı bulan, çaresizliğin
dermanı doktorlara seslenişle son bulan hayat hikayelerinin dile getirildiği eserler
tanıtılmıştır. 2)YOKSULLUĞUN DiLiYLE DOKTORLAR: Temeli sağlık sistemindeki
yetersizliğe dayanan yakarışların dile getirildiği eserler tanıtılmıştır. 3)GURBETiN
DiLiYLE DOKTORLAR: Ölümü kabullenen, tek derdi doğduğu topraklar yerine
gurbet elde can verecek olmak olan, sıla hasretiyle yanıp tutuşan hastaların
öyküleri dile getirilmiştir. 4)iRADESiZLiĞiN DiLiYLE DOKTORLAR: Mizahi yanı ağır
basan, doktorların önerileri yerine kendi bildiklerini uygulayan hastaların öyküleri
anlatılmıştır. 5)AŞKIN DiLiYLE DOKTORLAR: Aşklarını ümitsizlik adlı bir hastalık
olarak nitelendiren ve tedavi olmak için doktorlara baş vuran hastaların öyküleri
anlatılmıştır. YORUM: içinde yaşadığımız toplumun hızlı bir medikalizasyon
sürecine girdiği, yanlışlıkların sorumluluğunun bazı durumlarda doktorlara
yüklendiği yine de baş kaynak olarak hekimlere güvenin sonsuz olduğu araştırma
sonucunda belirlenmiştir.
Eski Türklerde Müzikle Tedavi
TMZ
Murat Gökten
Müzik bütün insanlık tarihinde duygu ve bilgilerin anlatım biçimi olarak bilinir.
Müzikal sesleri diğer seslerden ayıran en önemli özellik, belirli bir ritim kalıbı
içinde, birbirleriyle uyumlu sesler yumağı veya topluluğu olarak algılanmasıdır.
Bu uyum bazı kişiler tarafından eskiden ve günümüzde bir tedavi ya da terapi
aracı olarak görülmekte ve bazen de spesifik uygulamalar şeklinde verilmektedir.
Müzikle tedavi ülkemizde ilk kez laboratuvar ortamına taşınıyor. Müziğin psikolojik
rahatsızlıklar üzerindeki tedavi edici etkisi ilk çağlardan beri bilinen bir yöntem.
Osmanlılarda müzikle tedavi bütün fonksiyonelliği ile en etkili dönemini yaşamıştı.
Tanzimat’tan sonra gözden iyice düşmeye başlayan müzikterapi Avusturya,
Almanya, İngiltere gibi Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da bilimsel olarak incelendi
ve uygulandı. Avrupa’da bir çok hastane ve tedavi merkezlerinde uygulanan aktif
müzik terapi seansı: Bu uygulamada ana düşünce; unutulmuş duyguları yeniden
uyarmak ve yeni duygular üreterek kişinin içinde bulunduğu hali değiştirmek ve
sağlıklı yaşama şartlarına adaptasyonu sağlamaktır. Bu amaçla, uygun hareketlerle,
tabiatta bozulmadan devam eden uyuma ve dengeye ulaşma faaliyeti olarak tarif
edilebilecek olan seans; pentatonik ve yarı pentatonik ve otantik olarak yaşayan
Türk musikisi repertuarı ile, tabii, otantik enstrümanların icrası beraberliğinde
yürütülmektedir. Otistik, nevrotik, pasif, korkak, çekingen, sıkıntılı kişiler ile
spastik, özürlü kişilerde hem duyguların değişmesi şeklinde hem de egzersiz
vasıtası ile hareket kabiliyetinin gelişmesi yönünde olumlu terapi etkileri bu seans
ile sağlanabilmektedir.
Türk Müziğiyle Tedavi
TMZ
Hilal Ece
Projenin amacı, Türk müziğinin tarihten günümüze tedavi amacıyla kullanımının
ve bu konuda uzmanların görüşlerinin araştırılması.Internette arama motorlarında
Türk Müziğiyle tedavi, makam müziğiyle tedavi, müzikterapi anahtar kelimeleri
kullanılarak bulunan bilgiler ışığında derleme yapıldı. Müzikterapide hastalığın
çeşidine göre değişik makam ve ve enstrümanların sağladığı fayda dikkat çekicidir.
Müzik ve Tıp
TMZ
Yunus Gürel
Müzik ve tedavi, müzikle terapi dünya çapında uygulanmakta tarihte de bunun
örneklerine rastlamaktayız. Bu projeyi seçmemin gerekçesi bu kadar yaygın ve
tarihi öneme sahip bu konuda arkadaşlarımı bilgilendirmek ve arkadaşlarıma bu
alternatif tedavinin önemini kavratmaktır. İnsanı artık bilim yalnızca biyolojik
olarak ele almayıp onun ruhunun derinliklerine inmeye çalışıyor. İnsan vücudunun
ve beyninin en ince noktalarına ulaşabiliyoruz. Sanat henüz keşfedemediğimiz
bir şekilde ruhumuzun derinliklerine inmeyi başarmış ve oralardan bir şeyleri alıp
ortaya çıkarabilmiştir. Müzikterapi çocuğun duygusal ve zihinsel gelişimini hesaba
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
katarak çok karmaşık yöntemlerden uzak durur. Çocuk müzikle uğraşırken çoğu
zaman başka bir öğrenme performansına ihtiyaç duymaz. Bu da çocuğun öğrenme
esnasındaki bunalma duygusunu en aza indirir. Görüldüğü gibi en basit bir müzikal
aktivite sırasında bile bir çok alanla ilgili gelişim elde edilebilmektedir. Halbuki bu
gelişimlerin klasik yoldan elde edilmeye çalışılması yıllar alacak bir süreci gerektirir.
Müzik bu süreyi de azaltmaktadır. Bu gün bu çalışmaların güncelleştirilmesi
gerekmektedir. O zaman yapılan tespitlerin, bu günün bilimsel metotlarıyla ispat
edilmesi şarttır. Aksi halde ileri sürülen tezler birer kuru gürültüden ve bir folklorik
özellikten öteye gidemez. Projemin ilerleyen bölümlerinde erişkinlerde müzik ve
terapi,sigara bağımlılarının tedavisi,müziğin hangi yolla ve beyni nasıl etkilediğine
dair bilgilere yer vereceğim.
İnsan Davranışları ve Müzik
TMZ
,Nergiz Kender
İnsan davranışları, psikolojisi topluma yön vermektedir. İnsanın yaşamında
meydana gelecek bir dengesizlik toplum düzeninin, dolaylı olarak ekonomik
düzenin bozulmasına neden olabilir. Bu nedenle insanların, uğraştıkları işler
sırasında dinledikleri müziklerden ne şekilde etkilendiklerinin bilincinde olmaları
gerekmektedir. Bu projenin amacı insan hayatının büyük bir bölümünü kapsayan
alışveriş yapma, yemek yeme, araba kullanma faaliyetleri esnasında dinlenilen
müziklerin etkilerinin ne şekilde olduğunu araştırmaktır. Internetteki veri
tabanlarından, konuyla ilgili röportajlardan yararlanıldı. Müziğin insan üzerine
etkisi konulu, daha önce yayınlanmış projelere ulaşıldı. Bu projelerde ismi geçen
öğretmenlerle görüşüldü. Projeler değerlendirildiğinde alışveriş yaparken, araba
kullanırken insan davranışlarının müzikle değişiminin ne şekilde olduğu görüldü.
Bunun yanısıra alışveriş merkezlerine yapılan ziyaretlerde insanların müzikle
değişen tavırları gözlemlendi. Restaurantlarda hangi tür müziklerin niye tercih
edildiği hakkında bilgi edinmek için restaurant sahipleriyle görüşüldü. Ayrıca
şoförlerle yapılan görüşmelerde araçlarında dinlemeyi tercih ettikleri müzik
türleri öğrenildi. Toplum huzurunun sürekliliği için bir düzen gerekmektedir, bu
düzen insan davranışlarının çeşitliliğinden geçer. Davranışta değişiklik herhangi
bir ruhsal durumdan başka bir ruhsal duruma geçiştir. Müzik insanda bu etkiyi
sağlayabilir. Müzik, dinleyen insanın iç oluşum düzeyine yaklaşık düzeyde ise, kendi
türü açısından yeterli estetik sunuyorsa insanı kavrayabilir. Davranışlar müzikle
değişebilir, müzik hayatı yönlendirmede etkili olur.
43
Müzik Ruhun Tabibidir
TMZ
Muhammed Süleymanoğlu
Asırlardan beri icra edilen müziğin hastalıkların tedavisinde bir yöntem olarak
kullanıldığını, bunun yanı sıra çeşitli müzik makamlarının da farklı hastalıklarda
tedavi amacıyla kullanıldığını göstermek. Bu bağlamda “Müzik tıpta bir tedavi
yöntemi olarak kullanılabilir mi’” sorusuna nispeten de olsa cevap aramak.
Müziğin insan vücudu üzerindeki tıbbı etkilerinin neler olduğu, tarihte bilinen
Türk bilginlerinin müzikle tedavi kunusunda çalışmalarının var olup olmadığı,
farklı rahatsızlıkların tedavisinde farklı makamların kullanılmasının etkili olup
olmadığı, bu konuda günümüzde de yapılan araştırmaların var olup olmadığı
gibi konularda araştırmalar yapmak. Internet sitelerinden, arama motorlarından
ve güncel dergilerden yararlandım. İnsanların ilgisini, dikkatini çekerek onları iç
dünyalarından çıkarmaya yardımcı olan müzik, aynı zamanda gevşetici ve öfkeleri
yatıştırıcı özelliği ile psikolojik ve psikomotor bozuklukların giderilmesinde
etkili olmaktadır. Bedensel ve psikolojik hastalıklarının tedavisinde müziğin
kullanıldığını, bu konuda yapılan araştırmaların depresyondan kansere, yüksek
tansiyondan kronik ağrılara, disleksiden akıl hastalıklarına, migrenden uyuşturucu
madde bağımlılığına kadar geniş bir sahada müziğin tedavi amacıyla kullanıldığını
göstermiştir. Varılan bu sonuçlar da müzik terapisiyle tedavinin üzerinde
durulması gereken bir araştırma konusu olduğunu göstermektedir. Belki de yeterli
çalışmaların yapılması sonucu, klasik kitaplarda diğer tıbbi yöntemlere alternatif
olarak, olması gereken noktaya ulaşacaktır.
Klasik Müzik ve Bebekler Üzerindeki Etkileri
TMZ
Ömer Koyuncu
Projenin amacı, klasik müziğin insan ruhu ve psikolojisi üzerindeki etkilerini
ortaya koymak ve bu sonuçların klinik uygulamalara yardımcı olmasını sağlamak
Şimdiye kadar yapılan araştırmalar müziğin insan ruhu üzerindeki etkilerini ortaya
koymuştur. Ortaya konan bu sonuçlardan yola çıkarak müziğin bebekler üzerindeki
etkilerini araştırmak istedim. Klasik müzik üç yaş altı ve anne karnındaki çocuklarda
değişik tepkiler oluşturmuştur. Değişik klasik müzik melodileri altında anne
karnındaki bebeğin farklı hareketler ve sakinleşme tavırları sergilediği gözlenmiştir.
Effects of Piano on Child’s Brain Development
Rock Müzik ve Depresyon
TMZ
Toygun Kağan Eren
There is a widespread belief that early exposure to music increases the size of brain
structures in young children. A child’s brain is like plastic, therefore it is possible
to shape and feed it with some educational process in early childhood. One of the
most effective tools for development of the brain is piano. Piano provides the
connection between brain and body. In other words, it affects both soul and body.
Because piano runs both brain and body, it makes coordination by making the brain,
which perceives the notes of piano, to command to the fingers that touch piano
keys and foot that steps on the pedal. So it provides to think in different ways and
do connection by causing to work more than one parts of the brain. In other words,
it improves the use of brain. A literature research is made and the affects of music
on brain is defined. In findings part, the affects of music especially piano on child’s
brain and the experiments on this topic is submitted. The last part of this study is
conclusion and includes the evaluation and proposal of the effects of piano on brain.
Articles that were published in national and international reviews are used and
information about the topic is got from the Internet. Through the use of music it
develops small and large motor coordination, encourage social integration, teaches
spatial orientation, it stimulates the listening and memory centers of the brain and
promotes physical and mental self-awareness. Because music education shapes
children’s brain and develop intelligence, it has a vital importance for creating more
intelligent, more sensitive and social new generations. Therefore besides other
lessons, there should be music lessons in the schools. This means music should be
entered children’s lives in any way to develop their intelligence, their capacity of
learning and perception, creativity, coordination ability.
TMZ
Rock müzik, tarihi boyunca rock müzik sanatçıları ve dinleyicileri üzerinde etkiler
bırakmıştır. Bu etkiler incelendiğinde ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu
projemizin gerekçesi de yıllardır süregelen bu etkileşimi merakımızdandır. Müzik
şüphesiz insan psikolojisini en çok etkileyen araç. Müzik türleri insanın sayısız
duygusunu etkiliyor ve insanları değişik davranışlara itiyor. Dr. Schoen ‘Müziğin
Psikolojisi’ kitabında “Müzik bilinen en önemli uyarıcıdır” diyor. Bu projeyle
rock müziğin insanlar üzerindeki etkilerini inceleniyor. Psikoloji uzmanlarının
belirttikleri araştırma sonuçlarına göre rock müzik dinleyicilerinin büyük kısmı
dinledikleri bu müzik türünün etkisiyle depresyona giriyor. Birçok rock yıldızının
isteyerek veya istemeyerek şarkı sözleriyle insanlara verdikleri mesajlarsa oldukça
dikkat çekici. Yıldızlar şarkılarında sürekli yaşamanın anlamsızlığı, gereksizliğini
belirtip dinleyicilerine ölümü anlatıyor. Dinleyiciler ise gözlerinde ilah olan bu
yıldızların yaptıklarını dediklerini bazen bir emir bir görev gibi görebiliyor. Tüm
olaylar ve örnekler rock müzik depresyon ve davranış bozukluğunun ilişkisini
açıklıyor. Özellikle genç yaştaki dinleyicilerin müziğin etkisine kolayca girip,
etkisinden çok zor kurtuldukları görülüyor. Hatta bu gençlerin intihara kadar
sürüklenmeleri bile söz konusu. Dinleyici kesim dinlediklerinin sadece bir tür
müzik olduğunu ve hayatlarına yön vermesinin gerekmediğini görmedikçe bu tür
problemler devam edecektir. Her yıl yine birçok genç intiharla karşı karşıya kalıyor
ve rock yıldızları uyuşturucunun pençesinden kurtulamıyor. Dinleyiciler de tabi
ki bu rock yıldızlarının davranışlarından ve görüşlerini dikkate alıyorlar çünkü bu
yıldızlar onların ilahları.
Ali Cavit
44
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
Eski Türklerde Müzikle Tedavi
TMZ
Esra Kalkan
Projenin amacı, ‘ilk defa müzikle tedavi ne zaman ve nerede uygulanmıştır’, ‘Eski
Türkler tedavide ne tür müzik kullanmışlar’, ‘Hangi müzik türleri hangi hastalığa
iyi gelmiş’, ve ‘Şu anda kullanılmakta olan müzikle tedavi yöntemleri nelerdir’ gibi
sorulara yanıtlar bulmaktır. İlk olarak internet ortamında bu konu hakkında derin
araştırmalar yaptım. Özellikle Yrd.Doç.Dr. Rahmi Oruç GÜVENÇ’in bu konu hakkında
yaptığı araştırmalarından yararlandım. Daha sonra bir rehabilitasyon merkezine
gidip oradaki hastalara uygulanan müzikle tedavi yöntemlerini inceledim ve
bu konu hakkında bir uzmanla görüştüm. Müzikle tedavinin günümüzde hala
kullanılan ve çok etkili bir yöntem olduğunu gördüm. Bu tedavi yönteminin, hiçbir
yan etkisi olmadığı ve masrafsız olduğu için daha sık kullanılması gerektiği kanısına
vardım. Ayrıca bu tedavi yönteminin yalnızca bir hastalık üzerine değil pek çok
hastalığın tedavisinde farklı makamlar kullanılarak uygulanabilir olduğunu da
öğrendim.
Music And Therapy
TMZ
Abas Hashimov
Projenin amacı, müzikle tedavinin ne demek olduğunu, nasıl yapıldığını, hangi
hastalıklar üzerinde etkili olduğunu araştırmak. Çok geniş bir konu olduğu için
müzikle tedavinin otistik çocuklardaki ve Alzheimer’li hastalardaki etkilerini
öğrenmek istedim. Internet üzerinden bilgiye daha kolay erişilebileceğini
düşündüğüm için internet uzerinden bilgi ve makale tarama yontemiyle yaptım
araştırmamı,yahoo, google, findarticles gibi adreslerden arama yaptım. Müzikle
tedavinin otistik cocuklardaki ve Alzheimer’li hastalardaki etkisini araştırdim, konu
ile ilgili bilimsel makaleleri taradım ve birleştirip sunmaya calıştım. Müzikle
tedavinin Alzheimer’li hastalarin beyindeki neuro-transmitter’lerini etkiledigini,
otistik cocuklarin da gelisimine ve sosyalizasyonuna büyük katkılar sağladığını
öğrendim.
Ludwig Van Beethoven ve Sağırlık
TMZ
Alp Yıldırım
Bu projede ünlü bestekar Beethoven’ın ilginç hayat hikayesi, özellikle de
erken yaşlarda oluşan işitme kaybına rağmen müzikteki inanılmaz başarısı
incelenmektedir. Ayrıca projede sağırlık hakkında bilgi verilmiştir. Proje
hazırlamada kullanılan araçlar internet, kitaplar ve gazetelerdir. Bunlar araşında
yapılan seçimler ve sentezlerle projenin bir kısmı hazırlanmıştır. Ayrıca bilimsel
kitap ve dergilerden elde edilen bilgilerle çalışma sona erdirilmiştir. Ludwig Van
Beethoven küçük yaşatan itibaren pek çok sorunla karşılaşmıştır. Müzisyen babası
çok baskıcı ve ilgisizdi. Annesi erken yaşta ölmüş, ailenin tüm yükü Beethoven’ın
omuzlarına binmişti. Okul eğitimini babası yüzünden erken bırakan Beethoven
müzik konusunda Mozart ve Haydn’dan dersler alarak kendini geliştirmiştir.
İlerleyen yıllarda oluşan işitme kaybı belli bir dönem onu hayata küstürmüş,
asosyal bir insan haline getirmiştir. Tüm bunlara rağmen yılmayan Beethoven
müzikteki başarısını artırmış, en önemli eserlerini bu dönemde vermiştir. İşkence
gibi geçen hayatına rağmen müzik konusundaki ideallerini gerçekleştirmeden
ölmek istememiştir. Beethoven beste çalışmaları sırasında notaları hissedebilmek
için, bir çubuğu ağzında tutarak piyano üzerine koymuş, ses titreşimlerini
hissetmeye çalışmıştır. 9. senfonisi gelmiş geçmiş en iyi senfoni kabul edilmektedir.
Bu senfoniyi idare ettiği gün yaşadıkları onu derinden etkilemiştir. Alkışları
duyamadığı için selam vermesini işaretlerle anlatmaya çalıştıkları an onun için
kabus olmuştur. Ayrıca projede sağırlığın oluşumu, çeşitleri, sonrasındaki psikolojik
etkileri, yapılması gereken rehabilitasyon çalışmaları anlatılmıştır.
Müzikle Psikoterapi
TMZ
Mahmut Cesur
Bu araştırmamda müzikle terapinin insan üzerine nasıl etkilerinin olduğunu, ne
zamandan beri kullanıldığını ve nasıl uygulandığını soruşturdum. Müziği bir ilaç
gibi kullanıyoruz, her ilacın yan etkisi vardır. Acaba müziğin de insan üzerine
zararları var mı? Araştırmamın amacı, “Müzikle terapi kullanışlı bir tedavi yöntemi
midir’” sorusuna cevap bulmaktır. Araştırmam sırasında kitap, dergi ve internetten
yararlandım. Daha çok interneti kullandım. Çünkü internetteki bilgilere ulaşmak
kolay ve bu bilgiler çok yeni oluyor. Müzik çok basit bir uygulamayla çocuğu
yormadan, sıkmadan, korkutmadan bir çok şeyleri kazanmasını sağlamaktadır. Bu
yöntemin klasik eğitim ve öğrenim metodlarıyla kombine edilmesi kanaatimce bu
alanda çok daha ileri seviyelere gelmeyi sağlayacaktır.
Geçmişten Günümüze Müzikle Tedavi
TMZ
İlker Fatih Sarı
Ses dalgalarının ritmik desenleri, musikiyi ortaya çıkarır. Duyguları incelten
ve gönlü yumuşatan müzik türleri, asırlardan beri tedavide kullanılmaktadır.
Birçok bilgin ve hekimin bu konuda geçmişten günümüze çalışmaları vardır.
Ben Dünya ve Türk tarihinde, günümüzde müzikle tedavi konusunda hangi
çalışmaların yapıldığını, hangi sonuçlara varıldığını öğrenmek amacıyla bu projeyi
hazırladım. Çeşitli kaynaklardan, internetten ve çeşitli dergilerden yararlanarak
bilgilere ulaştım. Bunları kullanarak projeyi hazırladım. Çalışmalar göstermiştir
ki müzik, organizmayı çeşitli yollardan etkilemektedir. Müzik pekçok eski çağ
medeniyetlerinde tedavi amaçlı kullanılmıştır. Eski Yunanlılarda paignio adlı
neşe veren müzikler tedavi amaçlı kullanılmaktaydı. Yunan filozofu Apollon,
Platon, Pyhthagoras müziğin tedavideki önemini belirtmişler bunun üzerinde
çalışmışlardır. Hippocrates de hastalarını tedavi için ilahilerle tapmağa götürürdü.
Yunan’da Mora yarımadasındaki “Epidaure” ve Bergama’daki “Pergamion” gibi
yerlerde de müzikle tedavi yöntemleri uygulanıyordu. Uygur Türklerinde Saman,
Pirhon ve Baksılar şarkılar söylemek sureti ile hasta tedavi seansları uygularlardı.
Büyük Türk Bilgini Farabi her makamın ruha etkisini sınıflandırmıştır. Selçuklular
tarafından yaptırılan Nurettin Hastanesi’nde musiki makamları tedavi amacıyla
kullanılmıştır. 9. yüzyılda Şam’da; 1279’da Halep’de akıl hastaları için yapılan
hastanelerde akıl hastaları, durumlarına uygun bir müzikle tedavi ediliyordu.
II. Beyazıt tarafından yaptırılan Darüşşifada ruh hastalarının müzikle tedavi
edildiklerini biliyoruz. Musiki ile tedavi,son 500 yıldır doğuda, batıda terk edilmişti.
Ancak son 20-30 yıldır tıp dünyasında bu konuda muazzam bir merak oluşmuştur.
Günümüzde hekimler müzikle tedavi yöntemini tekrar kullanmaya başlamıştır.
Müzikle tedavi birçok bedensel ve ruhsal hastalıklarda, geçmişte olduğu halen
kullanılan bir yöntemdir, geçerliliğini kaybetmemiştir.
Notalarin Şifa Gücü
TMZ
Okan Özdemir
Projemin konusu Türk Musikisi Makamları’nın çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde
kullanımıdır. Eski Türkler’den beri uygulanan müzikle tedavi günümüz modern
tıbbında kendine yer bulmuştur. Avrupa’da bazı kliniklerde bu konuda ciddi
çalışmalar vardır. Peki müziğin bu iyileştirici gücü müziğin hangi özelliğinden
kaynaklanıyor? Projemi bu soru üzerine temellendirdim. Bu ana kadar yapmış
olduğum araştırmalarda, bunun insanın ruhsal durumu ile ilgili olduğunu
buldum. Yani müzik insanı ruhsal yönden etkileyerek,insan vücudundaki fiziksel
aksaklıkları bile düzeltebilir. Araştırdığım bir başka soru da “Müzik tedavisi sadece
insanlar üzerinde mi etkili’ yoksa bitkiler ve hayvanlar üzerinde de etkili mi?
Etkiliyse bu durum nasıl açıklanır’ Yaptığım araştırmalarda bu soruların cevabına
yönelik herhangi bir bilgi bulamadım. Bu proje için araştırma yaparken Türk
Musikisi’nin çeşitli rahatsızlıklara karşı çok eskilerde kullanıldığını öğrendim. Fakat
günümüzde Türkiye’de bu yöntemin yaygın bir şekilde uygulanmadığını gördüm.
Ama Avrupa’da bu konuda ciddi çalışmalar var. Projenin asıl amacı bu konunun
gerekçelerini ve faydalarını belirterek, Türkiye’de de bu şekilde bir uygulama
başlatılmasına çok küçük de olsa katkıda bulunabilmek. Araştırmalarımı internet
üzerinden ve birkaç ansiklopedi üzerinden yürüttüm. internette özellikle bu
konuyla ilgili makale taraması yaptım ve TÜMATA(Türk Müziğini Araştırma ve
Tanıtma Grubu)’nın sitesinden makamlarla ilgili bilgileri elde ettim. Projemde
karşılaştığım güçlüklerden biri yaptığım makale taraması sonucu beni ikna
edebilecek yeterlilikte makale bulamamam oldu.
Hamilelikte Zeka Gelişimi & Klasik Müzik
TMZ
Gonca Gül Gülbaş
Bu projede; klasik müzik dinleyen bayanların bebeklerinin zeka gelişimine, klasik
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
müziğin etkileri araştırıldı. Günümüzde zeka çok daha önemli bir olgu haline gelmiş
durumda. Bu nedenle, zekayı anne karnından itibaren geliştiren klasik müzik
dinletmek gibi çok basit ve ucuz bir yöntem varsa, herkesin uygulayabileceği, bu
araştırıldı. Bu konu aslında bilindik bir konu olarak düşünülmektedir; ancak bu
konudaki bilgiler net değildir. Bu biraz daha netleştirilmek istendi. Aynı zamanda
insanları bu konuda daha fazla bilgi sahibi yapabilmek amaçlandı. Proje çalışmaları
esnasında, çeşitli jinekolog ve psikologlarla yapılmış röportajlardan yararlanıldı.
Hamiliğinde klasik müzik dinlemiş bayanların, bunun bebeklerinin zekaları ve
klasik müziğe tepkileri konusundaki gözlemleri paylaşıldı. Konu ile direkt ilgili
bilimsel çalışma bulmada sıkıntı çekildi. Bu açık, farklı bilimsel çalışmalardan ve
makalelerden yararlanma şeklinde kapatılmaya çalışıldı. Anne karnındaki bebek,
sesleri 6. aydan itibaren algılamaya başlar, değişik perdedeki sesleri algılayarak
değişik tepkiler verir. Bu nedenledir ki; bebeğin zeka gelişimi için gereken uyarıları;
perde, ton ve melodi açısından büyük çeşitlilik gösteren “klasik müzik” sağlar.
Ayrıca dinlenilen klasik müzik, annenin kan akımını düzenleme yolu ile bebeğin
beynine belirli bir ritimle kan gitmesini ve zeka gelişiminin olumlu etkilenmesini
sağlar. Anne karnında ve doğumdan sonra düzenli olarak klasik müzik dinletilen
bebeklerde; algılama yeteneği,yaratıcı zeka,bellek,sözel yetenek,uzaysal zeka ve
muhakeme yeteneği gelişmektedir.
Tıp ve Müzik Makamları
TMZ
Fuad Fetullayev
Hazırladıgım projede müzik makamlarının insan saglığına etkisini araştırdım.
Eskiden bu yontemin nasıl kullanıldığı, bu konuda yeni önerilerin ne olduğunu
bulmaya çalıştım. Böylece belki de unutulup eskide kalan bazı konuları da yeniden
ortaya cıkarmaya calıstım. Internet veri tabanlarından araştırma yaptım. Dergi ve
diger bilgi kaynaklarından da yararlandım. Muzik makamları insan sağlığı üzerine
hep olumlu etki ettiği gözlenmiş. Bunu şimdiye kadar yapılan araştırmaların
sonuçlarından anlıyoruz. Su an bazı şiddet içeren konuların bu yontemle
çozulebilecegi de dusunulmektedir
Kör Ozan: Aşık Veysel
45
ve kullanmıştır. Müzik kendine özgü dili, yapısı ve anlatım öğeleriyle insanın duygu
ve düşüncelerine seslendiği söylenebilir. Bu bağlamda, eski medeniyetlerde de
psikolojik sorunların giderilmesinde müziğin terapik etkilerinden yararlanılmıştır.
Beethoven’ın Hayatı ve Sağlık Problemleri
TMZ
Simay Dal
Projemde Beethoven’ın hayatı ve sağlık probemlerini araştırdım. Bu projede
amacım Beethoven’ın başta sağırlığı olmak üzere yaşadığı sağlık problemlerinin
hayatını nasıl etkilediğini araştırmaktı. Beethoven’ın en iyi eserlerini sağırlık
döneminde yaptığını öğrendiğimde bu konuya olan merağım ikiye katlandı.
Beethoven’ı ve eserlerini ruhsal problemleri daha çok etkilemiştir. Onun çok zor bir
hayat geçirmesi ve büyük acılar çekmesi kendini geliştirmesini ve inanılmaz eserler
vermesini sağlamıştır. Beethoven’ın sanatını sağırlığının etkilediğini söylemek
ona büyük bir yanlış olur çünkü ününe ün katan 9. Senfoni’yi sağırlık döneminde
yazmıştır. Beethoven hayatının sonuna kadar eser verdi. Projemde onun sağlık
problemleri yanında hayatından esintiler de var.
Michael Jackson ve Estetik
TMZ
Şahika Bolsoy
Bu projede Michael Jackson ve yaptırdığı estetikleri konu olarak seçtim. Bu
konuyu seçmemin nedeni hem güncel bir konu olması hem de eğlenceli oluşuydu.
Araştırmamda genel olarak interneti kullandım. Michael Jackson’un geçirdiği
estetik ameliyatlarıyla birlikte hayatının ve psikolojisinin de oldukça değiştiğini
gözlemledim ve bu değişimlerin pek de iyi yönde olmadığı sonucuna vardım.
Hakkında çıkan haberler ve kaset satışlarının düşüşü bu kanıya varmama neden
oldu. Araştırmamda birçok zorlukla karşılaştım ve en büyük sorunu kaç ameliyat
olduğunu ve bunların hangi ameliyatlar olduğunu bulmakta yaşadım. Sonuç olarak
Michael Jackson’un estetiklerinin ondan çok şey götürdüğünü ve psikolojisinin kötü
yönde etkilendiğini gözlemledim.
Fizik Egzersiz Dans Ve Terapi
TMZ
TMZ
Projenin amacı, Aşık Veysel’in hayatını, geçirdiği hastalığı; sanatıyla ilişkilendirmek.
1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğar. 21 Mart 1973’te aynı
yerde ölür. Yoksul çiftçi ailesi çocuğu ozan, yedi yaşında geçirdiği çiçek hastalığı
nedeniyle sol gözünü kaybeder. Çiçek, yüzyıllardır bilinen, bulaşıcı, mortalitesi
yüksek; toksemi, spesifik döküntüyle seyreden bir virus hastalığıdır. Virus, poxvirus
ailesinden bir DNA virusudur. Çağlar boyunca büyük salgınlarla bazı kavimleri
ortadan kaldırmıştır. Göz komplikasyonları; keratit, konjunktivit; korneal ülserler,
lezyonlar. Ozanımızda korneadaki lezyon körlükle sonuçlanmıştır. Aşık Veysel, ışığı
seçebilecek kadar görebilen sağ gözünü bir kaza nedeniyle yitirince, avunsun diye
babasının verdiği sazla tanışır. Baba dostları Molla Hüseyin ve Aşık Ala’dan ders alır.
Gezgin halk şairi geleneğine uyarak yöreyi dolaşmaya başlar. 1931’de Ahmet Kutsi
Tecer ve arkadaşlarının kurduğu Halk Şairlerini Koruma Derneği’nin düzenlediği
Halk Şairleri Bayramı’na katılarak tanınır. Cumhuriyetin 10. yıl kutlamalarında;
Türkiye’nin ihyası Hazreti Gazi; dizesiyle başlayan destanı okumak üzere üç
ayda, yürüyerek Ankara’ya gelir. Birçok köy enstitüsünde saz öğretmenliği yapar.
1965’te TBMM, ‘Anadilimize, milli birliğimize yaptığı hizmetler’ nedeniyle ozana
maaş bağlar. Çalışmada viroloji kitaplarından, internetteki arama motorlarından
yararlanılmıştır. Çalışmanın sonucunda, hayata pozitif bakabilen kişilerin; başlarına
akla gelmeyecek kadar kötü olaylar gelse dahi normal insanlardan daha başarılı bir
yaşam sürebilecekleri, kör olsalar da onların görmediklerini görebilecekleri ortaya
konmuştur.
Projenin konusu, tıbbın fizik egzersiz ve dansla ilişkisidir. Fizik egzersiz,hareket
ve dans kullanılarak yapılan tedavilerin bilimselliği araştırılmıştır. Hareket ve
dansın sağlık üzerindeki etkisi günümüz teknolojisi ile araştırılmış ve bu konudaki
somut bilimsel verilere proje içinde yer verilmiştir. Bu projenin amacı, fizik
egzersiz ve dansın insan üzerindeki etkilerinin ne olduğunu, bu etkilerin bilimsel
yönünü ve tıpla bağlantısını araştırmaktır. Kaynaklardan konu ile ilgili veri
toplama yöntemi kullanıldı. Veri toplamak için internet kullanıldı. Genel arama
motorlarından (google, yahoo... ), tıbbi arama motorlarından (pubmed) arama
yaparak buradaki bilgilere ulaşıldı. Tıbbın temel amacı insanların fiziksel, ruhsal ve
sosyal olarak tam bir iyilik halinde olmalarını sağlamaktır. Bu nedenle insanların
ilişkili olduğu konularla doğrudan bağlantılıdır. Dans da yüzyıllardır insanların
başlıca uğraşlarından biri olmuştur. Bu nedenle tıp ile dans araşında sıkı bir ilişki
kurulabilir. Günümüzde yapılan bazı araştırmaların da bize gösterdiği gibi dans ve
hareketin insan üzerinde birçok etkisi vardır. Bugün bazı hastalıkların tedavisine
yönelik hareket ve dans kullanılmaktadır. Dans gibi bedeni bir bütün olarak
çalıştıran hareketler: dolaşım, solunum, kas ve iskelet sistemlerini geliştirmektedir.
Kendini kabullenme ve kişisel saygıyı arttırır, stres, endişe, depresyon ve yalnızlık
durumlarını azaltır,kronik ağrı, vücut gerginliğini azaltır,iletişim becerilerini
geliştirir. Kanser, uyuşturucu bağımlılığı, aşırı kilo alımının engellenmesi, stres ve
gerginliğin ortadan kaldırılması, vs. gibi daha birçok durumda iyileştirici etkisi
olduğu gözlenmiştir.
Zeynelabidin Öztürk
Tedavide Müzik ve Antik Dönemde Uygulanması
Erkan Yüce
Tıp ve Müzik İlişkisi
TMZ
TMZ
İnsan yaşamında etkili ve güçlü bir iletişim aracı olan müzik, yalnızca ruhsal yapının
kötü olduğu durumlarda değil, iyi olduğu durumlarda da insanı etkilemektedir. Eski
medeniyetlerde hastalıkların iyi edilebilmesi için çeşitli tedavi yollarını denemiş
olan insanoğlu, müziğinde hastalıkların tedavisinde etkili olabileceğini düşünmüş
Projenin konusu,tıbbın müzikle ilişkisidir. Bu projede,tıp ve müzik etkileşimi
incelenerek yüzyıllardır süregelen müzikle tedavi konusu ele alınmıştır.
Müzik kullanılarak yapılan tedavilerin bilimselliği araştırılmıştır. Müziğin
sağlık üzerindeki etkisi günümüz teknolojisi ile araştırılmış ve bu konudaki
Chousein Malkots
Emre Özbek
46
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
somut bilimsel verilere proje içinde yer verilmiştir. Bu projenin amacı, müziğin
insan üzerindeki etkilerinin ne olduğunu,bu etkilerin bilimsel yönünü ve tıpla
bağlantısını araştırmaktır. Kaynaklardan konu ile ilgili veri toplama yöntemi
kullanıldı. Veri toplamak için internet kullanıldı. Genel arama motorlarından
(google, yahoo... ),tıbbi arama motorlarından (pubmed,sağlık bakanlığı) arama
yaparak buradaki bilgilere ulaşıldı. Tıbbın temel amacı insanların fiziksel,ruhsal ve
sosyal olarak tam bir iyilik halinde olmalarını sağlamaktır. Bu nedenle insanların
ilişkili olduğu konularla doğrudan bağlantılıdır. Müzik da yüzyıllardır insanların
başlıca uğraşlarından biri olmuştur. Bu nedenle tıp ile müzik araşında sıkı bir ilişki
kurulabilir. Günümüzde yapılan bazı araştırmaların da bize gösterdiği gibi müzik
ve ses dalgalarının insan üzerinde birçok etkisi vardır. Bugün bazı hastalıkların
tedavisine yönelik müzik kullanılmaktadır. Kanser, nörolojik hastalıklar, endişe ve
stresin azaltılması, otistik çocukların tedavisi bu duruma başlıca örneklerdir.
use ıt ın every cases because ıt may have bad effects.
Müzik ile Tedavi
TMZ
Mehmet Akif Alan
Amacım müziğin tedavi ile biraraya gelmesiyle oluşan durumu tıp ve sanat konulu
projemde incelemektir. Bu projeyi hazırlarken analiz yöntemini kullandım. Projeyi
hazırlama aşamasında bazı güçlüklerle karşılaştım. Projeyi hazırlarken hiçbir etik
sorunla karşılaşmadım. Müzikle tedavi çok geniş bir alan olduğu için tamamiyle
inceleme imkanı bulamadım. Bu yüzden eski Türklerde müzikle tedavi ve Bayezid
Külliyesi üzerinde durdum. Sonuç olarak müziğin tedavideki rolü ve önemi üzerinde
bilgi sahibi oldum. Ayrıca Osmanlı döneminde yapılan Bayezid Külliyesi’nin tıbba
olan katkılarını öğrendim.
Yüksek Tansiyonla Harp
Türk Tedavi Musikisi ve Uygulaması
TMZ
Hüseyin Sofda
İlk çağlardan beri bir tedavi aracı olarak kullanılan müzik günümüzde
sadece psikolojik rahatsızlıklarda değil fizyolojik hastalıkların tedavisinde de
kullanılmaktadır. Kökleri çok eskilere dayanan ve en eski şifa kaynaklarından biri
olarak kabul edilen müzikle tedavide arp’ın ayrı bir yeri vardır. Bu araştırmanın
amacı arp’ın insan fizyolojisi üzerindeki etkilerini ve kullanım alanlarını
incelemektir. Elektronik veri tabanları sayesinde konu üzerinde yapılan
araştırmalara, hekimlerin uyguladığı terapilere ve çeşitli kurumların yapmış
olduğu gözlemlere ulaşılmıştır. Günümüzde su molekülü üzerine yapılan çalışmalar
gösteriyor ki hücresel iletişim, rezonans ve su molekülünün mikrokristal yapısından
gelen dalgalar sayesinde yapılmaktadır. Hücrelerin büyük orandaki su içeriği
müziğin bu rezonansını taşıyarak vücut sistemlerinin uyum içinde çalışmasına
yardımcı olmaktadır. Tüm çalgılar içinde insanın titreşimine en yakın olan ise
“arp”tır. Yapılan araştırmalarda arpın, kalp atım hızını, solunumu ve kan basıncını
normal düzeye getirerek tansiyonu düşürdüğü görülmüştür. terapisi ülkemizde
olmasa da dünya çapında geniş bir kullanım alanına sahiptir. Fakat müzik terapileri
tıbbın yerini almaz ve tek başına tedavi amaçlı kullanılmaz. Müzik sadece tıbbi
tedaviyi tamamlayıcı bir rol üstlenir. Tedavi, müzik ve hekimliğin birlikte yol alması
gereken bir süreçtir. İyi eğitim almış bir arpist ve uzman bir doktorun işbirliği
sayesinde hastaların iyıleşme şansı artacaktır.
TMZ
Müzik bütün insanlık tarihinde duygu ve bilgilerin anlatım biçimi olarak bilinir.
Çeşitli insan toplulukları, sosyal oluşuma paralel olarak kültür değerlerinin ulaştığı
vasata göre, müziğin etkilerini keşfetmişler ve pek çok konuda müzikten ve onun
çok yakın öğeleri olan ritim ve danstan yararlanmışlardır. Müziğin psikolojik
rahatsızlıklar üzerindeki tedavi edici etkisi ilk çağlardan beri bilinen bir yöntem.
Osmanlılarda müzikle tedavi bütün fonksiyonelliği ile en etkili dönemini yaşamıştı.
Tanzimat;tan sonra gözden iyice düşmeye başlayan müzikterapi Avusturya,
Almanya, İngiltere gibi Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da bilimsel olarak incelendi
ve uygulandı. Beynin fonksiyonlarını düzenlemede önemli bir etkisi olduğu bilinen
müzik ritmleri, beyin frekanslarına göre ayarlanır. Hastanın önce beyin elektro
fizyolojisi belirlenir. Bir nevi beynin makina yöntemiyle haritalanması anlamına
gelen bu tedavi şekli, hastanın beyin çalışma sistemi hakkında somut bilgilere
ulaştırıyor. Frekanslarının düşük olduğu saptanırsa buna uygun olarak yüksek
frekanslı müzik hazırlanıyor. Tam tersi olarak yüksek frekans gözlenirse düşük
frekanslı müzik öneriliyor.
Çocuk Hastalıkları ve Müzik Terapi
TMZ
Fuad Hidayetov
Müzik terapinin tedavide nasıl daha iyi uygulandığını bulmaya çalıştım. Özellikle
de bunun çocuk sağlığı üzerine yararlarını araştırdım. Araştırmam yoğun olarak
otistik çocuklarla ilgiliydi. Internet ağırlıklı olarak yaptığım araştırmalarda bazı
dergilerden de yararlandım. Bu araştırmamın otistik çocukları daha iyi yetiştirmek
icin bir kaynak olmasını sağlamaya çalıştım. Belki bazı engelli çocukları tedavi
etmekte yararları olacağını düşündüm.
Music Therapy
TMZ
Araşh Tizro
The object of thıs project ıs documental research and contınued ın applıed
musıc. I acquaınt wıth new and dıverse angels of applıed musıc ın daıly lıfe and
far-reached events. But these events are ımportant. And I dıscuss about musıc
therapy and its bad and good effects. Musıc wıth behavıoral and spırıtual streng
can use ın returnıng of harmony and order as a result safety. Investıgatıon show
that talamus gland as a maın gland ın braın receives sound stımulus by nervous
system and react wıth then besıdenenory and ımagınatıon. hypophysıs also react
wıth harmonıc sound stımulus and splash a traquıllızer substance lıke androphın.
Accordıng to that, ıts maın effect, ıs calmatıve actıvıty. sımply ıs realızed the
musıc therapy value whıch partıcally spalsh thıs substance and cause happınes
and rejoıcıng. remember that use of ımıgınatıon power ın braın. donot forget that
energy comes from musıc. some cases of musıc thrapy :
1. applying of music therapy, 2. identify of patıent problem or ıts requıred basis or
proper use prograning of music, 3. availability of purpose for patient,
4. ımplementatıon of methods and actıvıty and elavlutıon of patıent,
5. applıcatıon of musıc thrapy ın speech ınaudıbılıty 6. use of musıc ın osteo pathy
Rough music and its role in quarrelsome behavior and bass musıc and ıts role in
disappointment and sorrow. Although music therapy is good for treatment we cant
Saliha Değirmencioğlu
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE RESİM-HEYKEL
47
Leonardo da Vinci ve Anatomi Çalışmaları
TRH
Hayal Dünyasının Kayıp İnsanları: Şizofrenler
TRH
Aysun Aksoy
Bu projenin amacı şizofren hastaların sanata bakış açısını incelemek, onların
sanatsal değeri olan çalışmalar yapabileceği ancak normal sanatçılarla şizofren
hastaların eserleri arasında birçok benzerlikler yanında bazı farklılıklar olabileceğini
tartışmaktır. Ayrıca bu faaliyetlerin onların sağlığını kazanmasında önemli
katkılarının olduğunu kanıtlamaktır. Proje konusu bulma açısından ve hazırlama
aşamasında en çok internetten yararlandım. Kütüphanede araştırmalar yaptım,
kitapçılarda şizofrenler hakkındaki kitapları inceledim. Bu projeyi yaparken önce
hastanedeki psikiyatristlerden fikir alıp onların yol göstermesiyle araştırmalar
yapmayı düşündüm ve onlarla görüşmek istedim fakat çok yoğun oldukları
için görüşme imkanı bulamadım ve bu nedenle daha çok internet merkezli bir
araştırma yaptım. Ayrıca şizofrenler hakkında yazılmış kitaplardan da fazla
yararlanamadım çünkü bu kitaplarda genel olarak şizofreni tanı ve tedavisinden
bahsediliyor ve bu konu kitapta birkaç sayfa ile sınırlı kalıyor. Hastanedeki
doktorlardan da yardım alamadığım için bu konuyu içine alan, konuyu ayrıntılı
inceleyen kitaplar bulamadım. Sonuç olarak şizofrenlerin sanatsal eserler yapıp
yapamayacağı hakkında ortak bir karar yoktur ve hala tartışılmaktadır. Ancak
araştırmalar gösteriyor ki profesyonel olmayan kendiliklerinden resim yapmaya
başlayan şizofrenlerde görülen sanatsal yaratıcılık %2 oranındadır ve onların bu
çabalarının kaotik ve ürkütücü yaşantılarının düzene sokulmasında, kişiliklerinin
entegrasyonunda ve yeniden yapılanmasında yardımcı olmaktadır.
Leonardo da Vinci’nin Anatomi Çalışmaları
TRH
Ayse Dikmeer
Leonardo da Vinci’nin anatomiye eğilme nedenlerini, anatominin gelişimindeki
katkılarını, anatomi çizimlerinde kullandığı teknikleri ve çizimlerinin dönemlerini
konu alıyor. Araştırmalarında sanatsal temelleri ve bilimsel prensipleri nasıl
birleştirdiğini göstermeyi amaçlıyor. Leonardo da Vinci anatomiyi, çok sevdiği
ressamlık sanatını bilimsel temellere yerleştirdikten sonra onu basit bir zanaatçılık
düzeyinden saygıdeğer ve soylu bir uğraş haline yüceltmek için seçmiştir. Projenin
amacı; Leonardo da Vinci’nin anatomiyle ilgilenme nedenlerini öğrenmek ve
anatomi bilimine yaptığı katkıları araştırmaktır. Veri toplarken internetten, E.H.
Gombrich ‘SANATIN ÖYKÜSÜ’, R. Kevin Alvey ‘The Anatomical Drawings of Leonardo
da Vinci’, adlı kitaplardan faydalandım. Sonuç olarak; Leonardo da Vinci’nin
yaptığı çalışmalarla anatomi biliminin gelişmesine yaptığı katkılar görülmüştür.
Çalışmalarının çoğu günümüzde hala geçerlidir ve kullanılmaktadır.
Stetoskopun Icadı
TRH
Emel Rodoplu
Projenin amacı, stetoskopun mucidi olan Rene Laennec’in doktor kimliğinin
yanında sanatçı kişiliğini de araştırarak bir müzik aleti olan flütün stetoskopun
icadındaki etkisini incelemek, Rene Laennec’i yakından tanımak, ilk stetoskop
ile flütün yapısındaki benzerlikleri göstermek, müziğin stetoskopun icadındaki
bilinmeyen etkisini ortaya koymak ve stetopkopu tanımaktır. Kullandığım
en önemli araç bilgilere ulaşım hızı bilgilerin çokluğu ve çeşitliliği nedeniyle
internet oldu. Bunun yaninda M.K.Paşa Kütüphanesi, Hacettepe Kütüphanesi
ve ansiklopedilerde, hala yayınlanmakta olan dergilerden (tıp,genel kültür)
yararlandım. www.dusle.com sayfası editörü Barış Kuran’a danıştım. Fırsat
buldukça internette bu konuyu araştırdım. Bulduğum siteleri not ettim. Gerek
kütüphane gerek internetten resimler buldum. Yazıları taradım ve topladığım
bilgileri bir düzene koydum. Sanat, hayatımızın her alanında var. Kişiliğimizi, ruh
halimizi, düşüncelerimizi, diğer insanlarla ilişkilerimizi etkilemenin yanında
insanlık için önemi tartışılmaz olan tıptaki gelişmeler üzerindeki etkisi de çok
büyüktür. İnsan hayatındaki hangi gereçlerin hangi sanattan ilham alınarak
yapıldığını araştırmak ileride yapılacak çalışmalar için bir konu oluşturabilir.
Stetoskopu bularak indirekt oskültasyonla tıpta çok önemli bir çığır açan
Rene Laennec başarılı bir flütçü olmasaydı, müzikle olan ilişkisini hekimliğe
yansıtmasaydı, basit bir cihaz olan stetoskopu icat edemezdi.
Aysegül Sevim
Bu projeyle çoğunlukla ressam olarak tanınan Da Vinci’nin sadece sanatsal
figürler değil gerçeğe çok yakın anatomik çizimler de yaparak tıbba katkıda
bulunan bilim adamı yanını ortaya çıkarmayı amaçladım. Internet verilerinden
yararlandım. Arama motoru araştırmalarının sonucunda bulduğum sitelerden
faydalandım. Ortak uğraş alanları insan olan tıp ve sanat, tarih boyunca iç içe olup
birbirlerini beslemişlerdir. Sanatla olan ilgileri sayesinde tıp alanında buluşlara
imza atmış sayısız bilim adamı vardır. Leonardo da bunların en önemlilerindendir.
Leonardo’nun zamanın en ünlü anatomi hocası Marcantonio della Torre ile
hazırladığı ‘İnsan Anatomisi’adlı eser için çizdiği eskizler, tıp tarihinin ilk ve en
güzel anatomi resimleridir. Kadın, erkek iskeletlerini, sinir dokularını ve adaleleri
mükemmel şekilde gösteren çizimlerinin altına, açıklayıcı notlar da yazılmıştır.
‘İlahi Tenasüp’ için çizdiği ideal insan vücutları, onun geometri ve ‘altin oran’
konusundaki derin bilgisinin kanıtıdır. Leonardo’nun anatomiye en büyük katkısı
bir nesnenin bir çok yönden görülmesine olanak sağlayan üç boyutlu sunumlar
içeren bir çizim sistemi geliştirmesidir. Böylece anatomistlerin, hatta günümüz
hekimlerinin, araştırma ve bulgularını öğrencilerine aktarmalarına olanak
sağlamıştır. Ayrıca çapraz bölgesel betimlemeler kullandığı bir teknikle damar,
arter, sinir sistemleri ve kafatası tasvirleri yapmıştır. Da Vinci başta anatomi
olmak üzere bir çok bilimin bugünkü halini almasına büyük katkılarda bulunmuş,
zamanının çok ilerisinde bir bilim adamıydı.
Plastinasyon ve Gunther von Hagens
TRH
Burç Aydın
Plastinasyon oldukça yeni bir doku tespit yöntemidir. Bu proje ile bu yeni yöntemin
daha geniş kitlelere sunulması ve yöntemin tıp ve tıp eğitimi için yararlarının
gösterilmesi, bilimadamlığının yanı sıra ilginç bir kişiliğe sahip olan Gunther
von Hagens’in tanıtılması, bu yöntemin kimi insanların gözünde nasıl bir sanat
aracına dönüştüğünün incelenmesi ve konunun ahlaki boyutunun ortaya konması
amaçlanmaktadır. Plastinasyon Prof.Dr. Gunther von Hagens tarafından icat
edilmiş nispeten yeni bir doku tespit yöntemidir. Plastinasyonun icat tarihi 1978’dir.
Plastinasyon, doku sıvılarının polimerler ile yer değiştirmesi ile uygulanan bir
yöntemdir ve dokuların orijinal şekil ve renkleri korunmaktadır. Yöntemin mucidi
G.V. Hagens ise Alman bir anatomisttir ve daha çok buluşu ile değil onu kullanma
biçimi ile dikkat çekmiştir, plastine ettigi bedenlerden oluşan ‘Vücut Dünyasi’
sergisi tüm dünyada milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilmiştir. Plastinasyonu
diğer yöntemlerden ayıran, dokuları canlıymış gibi koruması ve onları doğrudan
incelenebilir kılmasıdır. Diğer yöntemlerdeki görünüş bozulmaları ve dokularla
temas kısıtlılıkları plastinasyon ile ortadan kalkmıştır. Plastinasyon anatominin
yanında diğer pek çok alanda da kullanılmaktadır ancak bu projede, yöntemin
özellikle anatomideki etkileri ve sonuçları irdelenecektir. Plastinasyonun etkili
bir gösterim aracına dönüşmesi sonucu yöntem tüm dünyanın ilgisini çekmiş,
plastinasyon bilimsel yayınlar kadar basın-yayında da yer bulmuş, bu yöntem bir
sanat aracı mıdır sorusunu akla getirmiş ve ahlaki tartışmalara yol açmıştır. Bu
proje ile bu konular da tartışmaya açılacaktır.
Psikiyatri Terimlerinin Karikatürlerle Anlatilmasi
TRH
Emine Kutlu
Projenin amacı,psikiyatri terimlerinin karikatürlerle anlatılmasını incelemek
ve bunları bilimsel tanımlama ve açıklamalarıyla kıyaslayarak, bu yöntemle ne
kadar başarılı bir şekilde terimlerin anlatılabildiğini göstermektir. Projeyle ilgili,
internet sitelerinde psikiyatriyi karikatürize etmeye çalışmış kişiler araştırıldı. Bu
konuda Selçuk Demirel’in ‘Desen mi, Demesen mi’‘adli eseri bulundu. Bu kitapta
karikatürize edilmeye çalışılmış psikiyatri terimleri şunlardır: psikanaliz, divan,
psikoterapi, şizofreni, depresyon, anksiyete, obsesif kompulsif bozukluk, panik,
agorafobi, sosyal fobi, bağımlılık, yaşlılık, bunama, ölüm. Bu terimler bilimsel
niteliği olan kitaplarda, web sitelerinde araştırıldı. Projede; psikiyatri terimlerinin
tanımları, açıklamaları sadece birkaç ismin karikatürleriyle karşılaştırılabildi. Bu
sebeple; psikiyatri terimleri karikatürlerle karşılanabilir ya da karşılanamaz diye
48
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
kesin bir şey söylemek mümkün değildir; ama karikatürlerin çoğu tanımlamalara
oldukça yakın bulundu. Bazı karikatürler ise ilk bakışta anlaşılmasa da, tanımlar
bilindiği zaman daha anlamlı gelmektedir.
konusunda bilinçlendirmek için mesajlar yer almıştır. Sağlık pek çok alanda pullara
yansımıştır.
Sağyanlı ve Solyanlı Çocukların Resme Ilgileri
Renklerin İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkisi
TR
Güzin Çakmak
Projenin amacı toplum arasında var olan “solak insanlar sanat dallarında daha
başarılıdır” hipotezinden yola çıkılarak, böyle bir görüşün gerçeklik payının
ne kadar olduğunun açıklanmasıdır. Sanat dallarından ise resim, bu proje için
seçilmiştir. Projenin yöntemi ankettir. Araştırmaya kaynaklık eden bilgiler
internetten, bazı bilimsel kitap ve dergilerden alınmıştır. Bu ankette ilk ve orta okul
öğrencileri arasından seçilen 100’ü aşkın solyanlı ve sağyanlı ögrenciye sorulan
“resim derslerine karşı ilginiz nedir, boş zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz,
ileride seçmek istediğiniz meslek nedir” gibi sorular yer almaktadır. Bu anketten
çıkan sonuçlardan yararlanarak böyle bir hipotezin doğruluk payının pek olmadığı
görülmüştür.
TRH
Renklerle tedavi ışığın farklı dalga boylarının vücutta oluşturduğu etkilerin tanı
ve tedavi amaçlı olarak kullanılmasıdır. Bu alternatif tıp yöntemlerinden biri
olup, modern tıp yöntemlerine karşı değildir. Modern tıp yöntemleri ile birlikte
kullanılması tedaviye hız kazandıracak ve olumlu sonuca ulaşma olasılığını
artıracaktır. Farklı dalga boyları vücut üzerindeki etkisini çakralar üzerinden
gösterir. Çakralar vücudun enerji alanına enerji giriş çıkışının sağlandığı kapılardır
ve yedi tanedir. Her bir çakranın açık ya da kapalı, dengede ya da dengesiz olması
sonucu vücutta farklı etkiler görülür. Çakraların dengelenmesini sağlayan renkler,
kokular, sesler, taşlar ve aromalar vardır. Çakraların farklı yollarla dengelenmeye
çalışılması sonucu farklı tedavi yöntemleri gelişmiştir: renk terapisi, müzik terapisi,
aromaterapi gibi. Çakralar salgı bezleri ile ilişkilidirler. Renkler insan vücudunda
farklı etkiler uyandırırlar. Herbir rengin özdeşleştiği karakterler vardır. Renkler tanı
ve tedavide kullanılmanın yanı sıra günlük hayatı kolaylastırma ve sağlığı koruma
amaçlı olarak da kullanılabilir.
Resim Defterindeki Dünya
TRH
Birgül Özkesici
Güçlü bir anlatım aracı olan resim, bize çocuğun iç dünyası ve büyüme süreci
hakkında bilgi verir. Bu çalışmamın amacı resim yoluyla çocukları tanımak, zeka
gelişimleri ve psikolojileri hakkında bilgi edinmektir. Projemi Prof.Dr. Bahar
Gökler’den aldığım fikirler üzerine yapılandırdım. Haluk Yavuzer tarafından yazılan
‘Resimleriyle Çocuk’ kitabını, Tuncel Altınköprü tarafından yazılan ‘Karakter Bilim
ve İnsan Tanımada Testler’ kitabını, TED Koleji tarafından yayınlanan (Ekim 2004
Yil:3 Sayi:17) ‘Gazeteddy’ gazetesini okudum, inceledim ve her duruma uygun
tipik bir resim örneği seçerek bunları projeme dahil ettim. Sonuç olarak resim
yoluyla çocukları tanımak, zeka gelişimleri ve psikolojileri hakkında bilgi edinmek
günümüzde kullanılan geçerli bir yöntemdir. Çocuk tarafından çizilen resimde;
renklerden boyuta, temadan sayfa üzerindeki yerleşime kadar bir çok ayrıntının
önemli anlamları vardır. Ancak resmin yorumlanmasında söz konusu olan öznellik
ögesi, neredeyse denetlenemez bir değişkene yol açar. Yine de deneysel desteklerin
bulunmamasına karşın uzmanlar resimleri bir yakınlık kurma aracı ve kişilik
özellikleriyle, algılama yetilerinin dışa vurulması olarak değerlendirmeye devam
etmektedirler. Belirtilmesi gereken diğer bir husus da salt resme dayanarak çocukla
ilgili bir kanıya varma ve yorumda bulunmanın sakıncalı olmasıdır. Resim ancak
diğer teşhis araçlarının bir destekleyicisi olmalıdır.
Pul ve Sağlık
TRH
Emine Özay
Pullara hangi hastalıkların ne şekilde yansıdığını, sağlıkla ilgili alınması gereken
önlemlerin pullar aracılığıyla nasıl duyuruldugunu ve sağlıkla ilgili önemli olayların
ve kişilerin pullara nasıl yansıdığını araştırmaktır. Proje ile ilgili araştırmalarıma ilk
olarak internetten başladım. Genel arama motorundan (www. google. com) pulla
ilgili sitelerin adreslerini öğrendim. Daha sonra bu siteleri ziyaret ettim. Genel
arama motorundan Pul Müzesi ve Ulus Filateli Servisi’nin adresini ve telefonunu
ögrendim. Ulus PTT Filateli Servisi’ni iki kere ziyaret ettim (07.12.2004-12.01.2005).
Burada pul ve pulculukla ilgili bilgi edindim. Pul kataloğunu inceledik, sağlıkla ilgili
pulları bulduk ve bunların fotokopisini çektirdim. Filateli Servisi çalışanlarından
işime yarayabilecek internet sitelerinin adreslerini aldım. www.ptt.gov.tr
adresinden ülkemize ait doksanlı yılların pullarını buldum. www.stampcafe.com
adresinden hem ülkemize hem de yabancı ülkelere ait sağlıkla ilgili pullar buldum
bunları diskete aktardım. Dayıma, dedeme ve kendime ait pul koleksiyonlarını
araştırdım. Bulduğum sağlıkla ilgili pullar, tarayıcıdan geçirilerek bilgisayara
aktarıldı. Pullara yansıyan hastalıklar AIDS, kanser ve veremdir. Bu hastalıkları
önlemek için yapılması gerekenler de pullara konu olmustur. Ayrıca bilim adamları
ve sağlıkla ilgili önemli günler de pullarda yer almıştır. Pullarda halkı sağlık
Temuçin Karasu
Altın Oran
TRH
Anıl Ertürk
Projenin amacı, insanların ve doğanın gelişigüzel değil, belirli bir oran ve ahenk
içinde olduğunu ve insandaki bu orandan yola çıkarak çeşitli tasarımlar meydana
getiren sanatçıları, ortaya çıkan eserleri incelemek. Internetteki sitelerden, arama
motorlarından arama yaptım. Ayrıca dergileri, makaleleri araştırdım. Sonuç
olarak; altın orana ilişkin bilgiler ilk kez M. Ö. 3 yy’da Öklid tarafından yazılan
Stoikheia(Ögeler) adlı yapıtta ‘asit ve ortalama oran’ adıyla karşımıza çıkmaktadır.
Neticede bu oran matematiksel bir kavramdır ve değeri de 1,618033.... olarak
devam eden bir ondalık sayıdır. Bu sayı Fibonacci isimli İtalyan matematikçinin
bulduğu bir dizi sayıdan çıkarılmıştır. Bu değer 1,618.... dir. Doğada ve insanda
bulunan bu altın oran yüzyıllardan beri çeşitli kesimler tarafından merak konusu
olmuştur. Bilim adamları, ressamlar, mimarlar bu konu üstüne birçok araştırma
yapmış. Hatta buna dair birçok yapıt oluşturmuştur. Ressamlar özellikle Leonardo
da Vinci insan vücudundaki altın orani keşfetmiş, bundan yararlanarak birçok tablo
meydana getirmiş. Bilim adamlari bununla yetinmeyip, bazı kaynaklara göre,
insanı oluşturan birçok organın, hatta bazı kaynaklara göre DNA zincirinde bile bu
oranı hesaplanmıştır.
Insan Vücudunun Oranlari ve Mimari Eserlere Yansıması
TRH
Meltem Güzin Atik
Hazırladığım projenin konusu; insan vücudundaki sabit oranlar özellikle altın
oran ve mimari eserlere yansımasıdır. Yaptığım çalışmalar ise; altın oranın
günümüz mimarlarının en önemli başvuru kitaplarından Neufert’te ve internette
altın orana göre belirlenmiş insan vücudunu, altın oranın ne olduğunu, Türk ve
Dünya mimarisinde kulanımını araştırmak olmuştur. “İnsan herşeyin ölçüsüdür”
atasözü projemi en iyi açıklayan cümledir. Sonuç olarak gördüm ki hayatın bir
çok alanında,farkında olmadığım birçok nesnede altın oran bulunmuş. Güzel
anlayışı her ne kadar zevke ve insandan insana değişse de çoğunluk tarafından
güzel algılanan nesnelerin ortak noktası altın oranı içermeleri olmuştur. “İnsan
beyninde bu oranı mükemmel kabul ettiren nedir?”, “Neden orantılı olan güzeldir”
sorularının cevabını bulmak için yapılacak araştırmalar bu projenin belki de bir
ileri aşaması olacak ve insan beynini çözümleme konusunda bir adım daha atılmış
olacaktır.
Mumyalama ve Piramitler
TRH
Tuğba Yayla
Projenin amacı; yüzyıllar öncesinde henüz bilimsel anlamda çok ilerleme olmadığı
halde uygulanan, bugün bile aydınlatılamayan mumyalama yöntemleriyle
piramitlerin yapısı ve gizemi hakkında bilgi edinmektir. Konuyla ilgili bilgi
edinilirken elektronik ortamda ulaşılabilen kaynaklar sistematik olarak gözden
geçirilmiş ve konuyla ilgili makaleler incelenmiştir. Mumya, Farsça bir sözcüktür;
‘Çürümemek ve bozulmamak üzere tahnit edilmiş insan ya da hayvan ölüsü’
anlamına gelmektedir. Eski Mısırlılar öldükten sonra dünya var olduğu müddetçe
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
tekrar hayata geleceklerine inanırlardı. İnsan ruhunun ilelebet yaşaması için bu
yöntemi uygulamışlardır. Mumyalama yapılırken burun kıkırdağı kırılır, beyin
burun kanallarından çekilir, gözlerin içeriye düşmemesi için yine aynı yoldan
keten doldurulurdu. Diğer yandan vücudun yanlarından açılan küçük deliklerden
dört ayrı organ zarar görmeden çıkarılırdı. Vücuttan çıkarılmayan tek organ kalpti.
Kalp, mahkeme gününde hesap vermek için vücutta bırakılırdı. Diğer organlar
yeniden yaşama dönüldüğünde kullanılmak üzere testilere konularak mumyanın
yakınına gömülürdü. Mumyalama işlemini yapan kişi çakal maskesi takardı. Ölü
yiyen hayvan olan çakal, onlar için mumya tanrısı konumundaydı. Hayata geri
döneceklerine inandıkları için piramitlere ölenin değerli eşyalarını da koyarlardı.
Piramit kimin adıyla yapıldıysa onun mumyasının bulunduğu odaya yılda iki kez
güneş girmektedir (Doğduğu ve tahta geçtiği gün). Mumyalama ve piramitlerle
ilgili gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra; toplumların inanışlarının ve yaşayış
biçimlerinin tarihe, bilime büyük katkıda bulunduğu bir kez daha görülmüştür.
Bugün gelinen noktada en büyük payın geçmişin izleri olduğu unutulmamalıdır.
Anatominin Sanata Dönüşmesi
TRH
Volkan Yücel
Projemde anatominin tarihi süreç içerisinde sanatla etkileşimlerinden, sanata
dönüşüm şekillerinden ve bu konuda emeği geçen önemli sanatçıların
çalışmalarından bahsetmek istedim. Anatominin bir bilim dalı olarak değil de
bir sanat olarak ne gibi güzellikler ortaya çıkarabileceğini göstermeye çalıştım.
Projemi hazırlarken kitap ve dergi gibi yazılı kaynaklara ulaşma zorluğundan dolayı
genel olarak konuyla ilgili internet sayfalarından yararlanmaya çalıştım. Sonuç
olarak anatomi-sanat ilişkisini güzel bir şekilde projeme yansıtmaya çalıştım.
Resim ve Anatomi
TRH
Kübra Feyzioğlu
Projenin amacı, resimlerinde anatomiyi kullanan Lenardo Da Vinci hakkında bilgi
sahibi olmaktır. Çeşitli kitaplardan, ansiklopedilerden ve internetten araştırma
yapıldı. Lenardo Da Vinci, Yüksek Rönesans’a özgü filozof sanatçı tipinin en iyi
örneğidir. Aklına gelen en cesurca esinleri gerçekleştirmek için durup dinlenmeden
uğraşmıştır. Toskana’da Vinci’de doğmuştur. Floransa’da yontucu, kuyumcu ve
ressam Verrochio’nun atölyesinde çalışmış,bütün sanat dallarını ve tekniklerini
ondan öğrenmiştir. Ama ustasının geleneğe bağlı ve Floransa okuluna özgü
düşüncelerinden kısa zamanda kurtulur. En ünlü eseri Mona Lisa’dır. Mona Lisa,
Napoli’li olup, Florensa’li Francesco Gioonda’nin karısı idi. Leonardo 1503 yılında
resme basladığı zaman,Mona Lisa 26 yaşında idi. Leonardo bu eserine dört yıl
çalışmış, ancak ona son çalışmasını yapamadan bırakmıştı.
Cam İlaç Şişelerinde Estetik
TRH
Ayşe Aydın
Bu çalışmada geçmişten günümüze ilaç şişelerine estetik bir yaklaşım
sunmak, olayı psikolojik açıdan da değerlendirmek amaçlanmıştır. Proje öznel
anlatımlar içerdiğinden genel kaynak taraması yapılmış, cam ve eczacılık
kaynaklarından yararlanılmıştır. Konuyla ilgili objektif kaynakların az olması
nedeniyle bilgilerin toparlanmasında zorluk yasandı. Cam MÖ.3.binden beri
insanoğlunun hizmetinde, hayatın bir çok alanında olduğu gibi eczane raflarının da
vazgeçilmezi durumundadır. 1950’lilere kadar halkla birebir ilişki içindeki eczacılar
ürünlerini beğendirme çabasıyla ilaç şişelerinde farklı renkler, şekiller, desenler
kullanmışlardır. Bu da şişelere sanatsal bir zenginlik katmıştır. Ancak günümüze
bu şişelerden pek bir şey getiremedik. Sayılı kalan bu şişeleri günümüzdekilerle
karşılaştırırsak; günümüzdekilerin çoğunun aynı renkte, şekilde olduğunu
görürüz. Günümüz şişelerini boyut farklılıkları ve etiketleri yoluyla birbirinden
ayırabiliyoruz. Ancak bunlar da çesitli süslemeler, ilginç resimler ve karikatürize
edilmiş anlatımlar içeren eski dönem etiketleriyle karşılaştırıldığında sade
kalıyorlar. Özellikle çocukların görüntülerden ne çok etkilendiği düşünülürse; sanat,
ilaçların verdiği havayı yumuşatmak için kullanılabilir. Farklı ve ilginç şişelerden
faydalanılabilir. Özellikle eski dönemlerde estetiğin ön planda olduğunu söylemek
yanlış olmayacaktır. Günümüzde işlerliğin çok daha önemsendiği görülmektedir.
Ancak var olanı daha iyiye taşımak mümkün görünüyor. Yine de görünüşe takılıp
49
işlevselliği arka plana atmak söz konusu olamaz. Nitekim tarih bunun kanıtı
olmuştur.
Beyaz Gömlekten Beyaz Kağida
TRH
Esra Özkan
Anton Çehov zamanının Çarlık Rusyası’nı eserlerinde bir doktor gözüyle incelemiş
adeta teşhis koymustur. Siyasete, insanlara doktor bakışını anlamak ve bunu
kendi tıp yaşamım boyunca kullanılabilecek değerli bir malzemeye dönüştürmek
istiyorum. Bu projeyle bu zorlu yolda Anton Çehov’u kendime rehber olarak seçtim.
Hayalleri ve doğruları üzerinde gidip gelen hayatlardan bir özet onunkisi. Bir
edebiyatsever olarak sevdiğim öykülerinin altında hayatından parçalar çıkarmaya
ve onu anlamaya çalıştım. Anton Çehov hakkında internetten arama motorlarında,
edebiyat sitelerinde, biyografi sitelerinde yayımlanmış bilgileri derledim. Ayrıca
hayranlarının yorumlarını bakış açılarını projeme belirli oranda yaymaya çalıştım.
Kütüphanedeki kaynakları inceledim. Özellikle ansiklopedilerden özet bilgiler ve
projemin çatısını oluşturacak kronolojiye eriştim. Anton Çehov şüphesiz iyi bir
yazardı. Belirgin bir dünya görüşü yok diye onu elestirenlere, Maksim Gorki’yle
ilgili bir haksızlığa korkusuzca meydan okuyuşuyla ve mahkumların durumlarını
inceleyen eseriyle toplum hayatına ilgisiz olmadığını kanıtlamıştır. Doktorluğu
bırakması bir sanatçı kaprisi degil seçtiği işe tüm vaktini vererek devam etmek
istemesindendir. Geçirdiği mutsuz çocukluk tüm yapıtlarına egemen olan
hüzünlü ruh halini açıklar. Ayrıca sanatsal üslup olarak sadeliği seçmesi neşteri
doğru yere ve bir kerede vuran bir doktor tavrının yansımasıdır. İnsanlar kendi
kişisel özelliklerine göre meslekler seçerler ama seçtikleri meslekler de kişilerin
varoluşunu sağlar. Doktor Anton Çehov olmasaydı şüphesiz yazar Anton Çehov da
olmayacaktı.
Tıp Tarihinde Semboller
TRH
Abdülsamet Emet
Tarihin baslangıcından beri hastalıklar ve buna bağlı olarak tıp gelişmiştir. Ancak
geçmiş zamanlarda hastalıklar başka sebeplere bağlanıyordu. Buna gore tedaviler
belirli tılsımlara ve sembollere kalıyordu. Tarih boyunca uygarlıklarla beraber birçok
sembol gelişmiştir. Benim bu projemim amacı da bu konuda eksik kalmış bilgileri
sunarak insanların tıp tarihi ve tarihteki semboller konusunda merak etmesini
sağlamak ve onları araştırmaya yönlendirmek. Semboller çaglara göre değişmiştir:
1-Tarih Öncesi Tıp 2-İlkel tıp: Afrika Dönemi 3-Uygarliklar Donemi: a-Mezopotamya
Dönemi b-Mısır Dönemi. Bu dönemlere göre ben de sembolleri inceledim. Ayrıca
en önemlisi; tıp sembolü: Birbirine dolanmış iki yılan 1956 yılında Dünya Tıp Birliği
tarafından resmen tıp sembolü olarak kabul edilmiştir.
Salvador Dali’nin Sıradışı Psikolojisinin Sanatına ve
Davranışlarına Etkisi
TRH
Muhammet Tellice
Projenin amacı, Salvador Dali’yi dünyaya hem dahi hem deli olarak tanıtan
resimlerinin altında yatan psikolojik devinimlerini anlamaya çalışmak ve sanatına
olan etkisini araştırmaktır. Bu projeye karar vermeden önce Salvador Dali’yle alakali
bir söyleşiyle karşılaştım. Böylece ilgimi çekti ve bu konuda karar kıldım. Daha
sonra kendisinin kaleme aldığı ‘Bir Dahinin Güncesi’ adlı kitabından yararlandım.
Arama motorları sayesinde internette daha geniş ve daha ilginç bilgilere ulaştım.
Dahilik ya da delilik!’ Bu meşhur ikilem, en çok ünlü ressam Salvador Dali’ye yakışır.
Dali 78 yıllık kariyeri boyunca bu iki uç nokta arasında gidip gelmiştir. Salvador Dali
ağabeyinin ölümünden yaklaşık 10 ay sonra dünyaya gelmiştir. Ölen ağabeyinin
yerine koyulma psikolojisi onda değersizlik duygusunun gelişmesine neden
olmuştur. Bu yüzden kendisini dünyaya getiren cinsel ilişkiden dolayı dokunmaktan
ve dokunulmaktan hoşlanmaz ve cinsel ilişkiye girmez. Evliliğinde de durum
değişmez. Bu psikolojik durumdan kaynaklanan seksüel problemleri ve Gala’ya
olan aşkı sanatına fazlasıyla etki etmiştir. Ruhsal bunalımlar ve onun getirdiği
eşsiz benzersiz hazlar yani cinsellik ve paranoya Dalinin tablolarında birarada
gözükmüştür. Salvador Dali’yi araştırırken şaşırmaktan kendimi alamadım. Bu
sıradışı psikolojisinin onu dünyaya tanıtan en önemli unsur olduğunu düşünüyorum.
50
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
Görmeden Görmek
TRH
Erdal SAĞ
Projemin amacı, duyu eksikliği olan insanlarğn nasğl sanat eseri verebildiğini
göstermektir. Bu projede daha çok doğustan görme engelli bir insanın doğadaki
nesneleri nasıl çizebildiğini göstermeye çalıstım. Görme işlevinin sadece gözle
olmadığını, görme engelli birinin de nesneleri görmüşcesine algılayabildiğini
göstermeye çalıştım. Aslında bir olgu çalışması yaptım. Projemde Toronto ve
Harvard Üniversiteleri tarafından incelenen doğuştan görme engelli Türk ressam
Eşref Armağan’ı, hayatını ve nasıl resim yapabildiğini araştırdım. Eşref Armağan
üzerinde yapılan deneyleri ve sonuçlarını inceledim. Projeme Armağan’ın yaptığı
birkaç resmi ekledim. Bilim adamlarının görme konusunda henüz fikir birliğine
varamadıklarını ve görme engelli insanların resim kabiliyetlerini inceleyerek görme
hakkında bilgi sahibi olduklarını öğrendim. Gören ve görmeyen insanların görme
merkezleri arasındaki farkı inceledim. Sonuç olarak görmeyen insanların nasıl resim
yapabildiğini göstermeye çalıştım.
Mısır’da Mumyalama
TRH
Samime Vural
Eski Mısırlılar ölümden sonra yasama inanıyorlardı. Bu inançları doğrultusunda,
ölen kişilerin öldükten sonra da eski görünüşlerini korumalarını sağlamak için
çeşitli bitkiler kullanarak ölülerini mumyalayarak gömmüşlerdir. Mumya yapımı
görüldüğü gibi basit ve kısa sürede yapılan birşey değildir. Projenin amacı,
Mısırlıların bu zahmetli işi nasıl ve hangi maddelerle yaptığını öğrenmektir. Bu
projenin hazırlanmasında kullanılan bilimsel yöntem şöyledir: Öncelikle belirlenen
konuyla ilgili çesitli arama motorlarından veriler ve resimler toplanmış, daha
sonra uygun olan veriler birbirini tamamlayacak şekilde düzenlenmiş ve resimler
eklenmiştir. Sonuç olarak Mısırlılar derin bir ölmezlik umuduna sahiptiler. Bu umut
Eski Mısır diniyle ilişki kuran öteki dinlere de geçmiştir. Ancak Mısırlıların yaptığı
bu zahmetli ve gizemli işler ölümden sonra yaşam inançlarının ne kadar büyük
olduğunu bize bir kez daha kanıtlıyor.
Hastane Mimarisi: Terapinin Geç Fark Edilen Yüzü
TRH
Gizem Kumru
Projede hastane mimarisinin sağlık bakımı süreçlerinde hastalar ve hastane
çalışanlarındaki fiziksel ve ruhsal etkisinin gösterilmesi amaçlanmaktadir. Hastane
mimarisinde dikkat edilmesi gereken noktalar belirtilecektir. Projenin hazırlanışı
sırasında “Neufert” adlı kitaptan, “Evidence Based Design” ve “Healing Architecture”
adlı makalelerden ve çesitli internet sitelerinden yararlanılmıştır. Günümüzdeki
pek çok hastane uygun koşullara sahip değildir. Yapılmış planlamalarda hasta
odak değil sadece ortamdaki bir varlık olarak görülmektedir. Planlamada çevre
koşullarının hasta odaklı olarak iyileştirilmesi temel alınmalıdır. Boş alanların
kullanılması iç ve dış dizayn gerekliliklerinin sağlanması oldukça önemlidir. Bir
hastane fonksiyonellikten öte zevkle çalışılabilecek, insanların ilgilenildiklerini
hissedebilecekleri sıcak ve samimi bir mekan olabilmelidir.
Otistiklerin Resimle Oyunu
TRH
Mesude Özel
Resim biz insanlarin bilinç altının yansıtılmasında kullanılan bir araçtır. Bu araç
bazı hastalıklarda terapi için nasıl kullanılıyor, hastanın ilerlemesine ne kadar
katkıda bulunuyor, hastalara resim terapisinin uygulanması uzmanlara nasıl
yardımcı oluyor, hastalığın her döneminde etkili olabiliyor mu gibi sorularin
yanıtını bulmak için yaptığım araştırmada resim terapisinin tek bir hastalık
(Otism) üzerindeki etkisi üzerinde durdum çünkü otistikler dış dünyayla bağları
kopuk, kendi dünyalarında yaşıyorlar. İnsanın sosyal bir varlık olduğu, ihtiyaçlarını
karsilamak için baska insanlara ihtiyaç duydugu gözönüne alınırsa bu hastaların
bazı yetileri kazanmalarının ne kadar önemli olduğu anlaşılabilir. Bu araştırmayı
yaparken; kütüphaneden, internetten yararlandım ancak ulaştığım bilgilerin
çoğunu kitaplardan elde ettim. Bizim dünyamızı bu hastalara tercüme edebilmek
ve onların dünyasını anlayabilmek için kullanılan ipuçlarının sadece biri, resim. Bu
hastaların dikkatlerini toplayabilmeleri, olaylardan anlam çıkarabilmeleri, günlük
ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri düzeye gelmeleri için resim terapisi kullanılabiliyor;
ancak buradaki amaç otistik çocukları otizmden veya otistik davranışlarından
kurtarmak değil onların ihtiyaçlarına uygun bir ortam oluşturarak kapasitelerini
en üst düzeyde kullanabilmelerini saglamaktır. Sanatsal Anatomi TRH Cemile Eser
Projenin amacı, resim ile anatomi arasında sanatsal bir bağ kurarak, aralarındaki
ilişkiyi açıklamaya çalışmaktır. Yani diğer bir deyişle anatominin sanatsal yönünü,
resmin ise anatomik yönünü keşfetmek, ortaya çıkarmaktır. Proje oluşumunu
sağlayan bilgiler konuyla ilgili internet siteleri ve kitaplardan elde edilmiştir. Da
Vinci, Michelangelo, Raphael gibi ressamlar üzerinde araştırma yapılmış ve bu
dönem sanatçıları hakkında bilgi edinilmeye çalışılmıştır. Sonuçta resim ile anatomi
arasında sanatsal bir bağ vardır. Sağlam bir temelden yapılmış bir sanat eserinin
ortaya konulabilmesi için ressamların kendilerine yetecek kadar anatomi bilgisine
sahip olmaları onlar için faydalı olacaktır. Ressamların bu anatomi merakı sayesinde
sanat ve bilmin ortak nice ürünü verilmiştir, verilecektir de.
Anatomi ve Heykel
TRH
Reşit Akyel
Bu projeye başlarken tıp ve sanatın birbirine yaklaştığı noktaları araştırdım.
Heykel sanatı ve anatomi arasındaki ilişki ilgimi çekti. Bu dalların birbirlerine
olan katkılarını bulmak istedim. Ünlü heykeltraşların eserlerindeki anatomik
özellikler üzerinde yoğunlaştım. Leonardo da Vinci, Michaelangelo, Rodin gibi
ünlü sanatçıların eserlerini internetten ve üniversitemizin kütüphanesinden
bulup inceledim. Ayrıca anatomi kitaplarından ve atlaslardan da yararlandım.
Araştırmalarım sonucunda tüm ünlü heykeltraşların anatomik çalışmalarının
olduğunu gördüm. Ve heykelciliğin ilerlemesindeki en önemli etkenlerden birinin
anatomi olduğunu anladım.
Heykel ve Anatomi
TRH
Özgen Özyazıcıoğlu
Bu projeye başlarken tıp ve sanatın birbirine yaklaştığı noktaları araştırdım.
Heykel sanatı ve anatomi arasındaki ilişki ilgimi çekti. Bu dalların birbirlerine
olan katkılarını bulmak istedim. Ünlü heykeltraşların eserlerindeki anatomik
özellikler üzerinde yoğunlaştım. Leonardo da Vinci, Michaelangelo, Rodin gibi
ünlü sanatçıların eserlerini internetten ve üniversitemizin kütüphanesinden
bulup inceledim. Ayrıca anatomi kitaplarından ve atlaslardan da yararlandım.
Araştırmalarım sonucunda tüm ünlü heykeltraşların anatomik çalışmalarının
olduğunu gördüm. Ve heykelciliğin ilerlemesindeki en önemli etkenlerden birinin
anatomi olduğunu anladım.
Heykel’de Anatomi
TRH
Faruk Balıca
Bu projeye başlarken tıp ve sanatın birbirine yaklaştığı noktaları araştırdım.
Heykel sanatı ve anatomi arasındaki ilişki ilgimi çekti. Bu dalların birbirlerine
olan katkılarını bulmak istedim. Ünlü heykeltraşların eserlerindeki anatomik
özellikler üzerinde yoğunlaştım. Leonardo da Vinci, Michaelangelo, Rodin gibi
ünlü sanatçıların eserlerini internetten ve üniversitemizin kütüphanesinden
bulup inceledim. Ayrıca anatomi kitaplarından ve atlaslardan da yararlandım.
Araştırmalarım sonucunda tüm ünlü heykeltraşların anatomik çalışmalarının
olduğunu gördüm. Ve heykelciliğin ilerlemesindeki en önemli etkenlerden birinin
anatomi olduğunu anladım.
Leonardo Da Vinci’nin Sanatının Anatomi Çalışmalarına
Yansıması
TRH
Betül Abanoz
Projenin amacı, Da Vinci’nin bir ressam olmasının anatomiye bir katkısı olup
olmadığını, varsa bunların neler olduğunu öğrenmek, Da Vinci’nin anatomi
çalışmalarının tıp bilimine ne gibi katkılarda bulunduğunu öğrenmektir. Bu
projenin hazırlanmasında kullanılan yöntem literatür taramasıdır. Leonardo’nun
çalışmaları döneminin anatomisini ilerletmiştir. Bu çalışmaları sanatını geliştirmek
için mi, yoksa tıp bilimine yardımcı olmak için mi yaptığını bilmiyoruz. Ama her
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
ikisini de sağlamıştır. Tıp ilerledikçe Leonardo’nun anatomi çizimlerinde yanlışlar
bulunmuş ama bu yanlışlar nedeniyle onun gerçek bir anatomist olduğunu
söylemek ne derece doğrudur.
Bir Şifa Kenti: Asklepion
TRH
Ümmühan Öncül
Amacım; bir mimari yapı olan ASKLEPION’da kullanılan tıbbi yöntemleri
incelemektir. Adını Yunan mitolojisindeki Apollon’un oğlu Asklepios’tan alan
Asklepion, Anadolu’nun en büyük şifa kentidir. Şehirde büyük bir klinikten başka
uyku odaları, şifalı kaynaklar, kütüphane, tiyatro, tapınak, tören yeri gibi yapılar da
bulunmaktadır. Kentin giriş kapısında ‘Bütün tanriların ululuğu için kutsal yerlere
ölüm girmesi yasaktır.’ yazmaktadır. Asklepion’a bir hasta ancak Viran kapıdaki
doktora muayene olduktan sonra girebilirmiş. Ölümcül hastalar ve hamileler kapı
doktoru tarafından geri gönderilirmiş. Hasta Kapı’dan içeri girdiği zaman Azrailden
yakasını kurtardığına inanırdı. Asklepion’a gelen hastalardan, hastalıklarına ve
maddi durumlarına göre para istenirdi. Ancak Asklepios yoksulların tanrısıdır ve
yoksullar genellikle değeri fazla olmayan küçük armağanlar sunardı (çörek, un,
bal, vb). Asklepion’a giren hastanın ilk işi bir pınarda temizlenip arınmaktır. Daha
sonra dua eder ve kutsal sudan içerdi. Sonra rahipler onu bir odaya götürüp orada
dua edip rüya görmesi söylerdi. Görülen rüya hekime yol gösterirdi. Burada tedavi
herşeyden önce rüya yoluyla telkine dayanır. Kutsal sular, şifalı otlar ve merhemler
gibi müzik, tiyatro ve törenler de önemli tedavi yöntemleri arasında yer almasına
rağmen Asklepion’da uygulanan çok önemli yöntemler tümüyle anlaşılamamıştır.
Ancak Asklepion’dan şimdiye kadar hasta ya da ölü çıkan olmamıştır. Asklepion:
‘ölümün yasaklandığı, vasiyetnamelerin açılmadığı yer.’
Sanat ve Acı
TRH
Seda Karaali
Projenin amacı, tarihten bu yana acının dile getiriliş yöntemlerini belirterek,
acının insanlarda ne anlama geldiğini,insanların bunu nasıl ifade ettiklerini ve bu
ifadelerindeki farklılıkları açıklamaktır. Acının ifadesi Yunan mitolojisiyle başlar
ve bu tragedyalarla devam eder. Bugün bize vahşice gelen ve tamamen insanın
acı çekmesini amaçlayan gladyatör dövüşleri, orta çağda insanlar için eğlenceli
bir seyirlikti. Günümüzde ‘Chronic Pain Visual Arts Project’ sergisi kronik acı çeken
insanların bu acılarını görsel yolla ifade etmeleri sonucu oluşturdukları en ilginç
sergilerden biridir. Acının işlendiği diğer bir sergi ise ‘Pain: Passion,Compassion,
Sensibility’. 2004 yılı Mayıs ayında Londra’daki Bilim Müzesi’nde ‘The Wellcome
Trust’ın düzenlendiği bu sergide; bir yandan acının kültürler arası farklı tanımları
irdelenmeye çalışılırken, bir yandan da bilimin ve çeşitli düşünce akımlarının
acıyı anlatma ve kontrol etme yollarımızı nasıl şekillendirdiği gözler önüne
seriliyor. En öznel insan deneyimi olan acı ayrıca en ortak olanıdır. Biz bugün acıyı
ortaçağ insanı gibi izlemenin asla kabul edilemeyeceğini savunurken, evlerimizde
ekrandaki topyekün savaşları sadece izlemekle yetiniyor ve başımıza gelmediği
sürece hatırlamak bile istemiyoruz.
Sanatçının Ruhsal ve Sosyal Durumunun Sanatına
Yansıması ‘Picasso Örneği’
TRH
Çağdaş Savran
Bu çalışmada amaç yaratıcı kişilerde bir takım ruhsal bozuklukların olup
olmadığının ‘Picasso’ örneği üzerinden incelenmesidir. Picasso’nun yaşam öyküsü
ayrıntılı olarak çalışılmış ve konu ile ilgili bağlantılar kurulmaya çalışılmıştır. Veri
toplamada çeşitli internet siteleri, Picasso hakkında kitaplar, davranış bilimleriyle
ilgili bilimsel makaleler taranmıştır. Ayrıca Picasso’nun yaşadığı dönem hakkında
bilgi edinebilmek için çeşitli sosyal ve siyasal kitaplar da incelenmiştir. Yaratıcı
kişilerde bir takım ruhsal bozuklukların olup olmadığı amacıyla bu projeye
başlanmış fakat kayda değer bilimsel verilere ulaşılamamıştır. Bu çerçevede
sanatçının yaşadıklarının, sosyal çevresinin sanatına etkisi araştırılmış ve
farkedilebilir bağlantılar bulunmuş, bunlar da proje kapsamına eklenmiştir.
51
Simya Sanatı ve Tıp
TRH
Hüsna Topal
Simya sanatı kozmosun bazı parçalarını geçici varlıklardan kurtarıp mükemmelliğe
ulastırmaktır bu da metaller için altın, insan için uzun ömür, sonra da ölümsüzlük
ve halastır(ruhsal kurtulma/aklanma). Tıpta simya öncesi bir geleneğe göre üst
seviye ilaçları ölümsüzlüğü verir (alt seviyede ilaçlar ya tükenmis diriliği, ya da şifa
vermektedir). Bu düşünce tarzının bir uzantısı olarak birçok hekim yeni ilaçların
kaynağı olarak simyayı etüt etmiş ve simyagerler mevcut ilaçları çalışmalarına
adapte etmişlerdir. Tıp tarihini inceleyen araştırmacılar simya ve tıp arasındaki
bağlantıları her ikisinin birlikte kullandıkları madde ve işlemlerle ve genelde suni,
inorganik iksirlerin hastalığı ve yaşamı uzatmada kullanımı ile göstermişlerdir. Bu
çalışmada amaç, simya ve tıp arasında bir ilişkinin olup olmadığının incelenmesidir.
Bu proje hazırlanırken internet veri tabanlarında bulunan simya konulu
araştırmalardan büyük ölçüde faydalanıldı. Bu kaynaklarda özellikle amaca uygun
kısımlar derlenerek proje oluşturuldu. Günümüzde simya sanatı ile ilgili çalışma
ve araştırmaların yaygın olmamasından dolayı kaynak bulmada zorluklar yaşandı.
Gelecegin doktorları olan tıp öğrencilerinin, günümüz doktorlarının, geçmişte
yaşamış ve çalışmalarıyla günümüze ışık tutmuş olduğu sonucuna varılmıştır. Bu
konudaki çalışmaların sürdürülmesi önerilmektedir.
Ressamların Anatomi Çalışmaları: (Leonardo Da Vinci
örneği)
TRH
Tuna Uçgun
Rönesans sanatçısı Leonardo Da Vinci’nin anatomi alanında yaptığı çalışmaların
bilime katkılarının araştırılması, bu çalışmalar sırasında nasıl bir yol izlediğinin
incelenmesi, diseksiyon çalışmalarının sonunda elde ettiği bulguların incelenmesi
ve sanatçının hangi amaçla bu tip çalışmalara yönlendiğinin belirlenmesi bu
projenin amacıdır. Internet üzerinden ve çeşitli yayınlar kullanılarak sanatçının
hayatı, araştırmaları, anatomik çizimleri ve bulguları incelenmiştir. Anatomi
konusunda uzman kişilerin makaleleri taranarak daha detayli bilgiye ulaşılmıştır.
Sanatçıların bazen kendi sanatlarını geliştirmek bazen de salt bilim için matematik,
fizik, kimya, anatomi, hidroteknik, astronomi gibi bilim dallarıyla uğraştıkları ve
bu uğraslarıyla bilime büyük katkılar sağladıkları görülmüştür. Sanatçıların bakış
açısıyla bilim adamlarının bakış açısı arasında farklar vardır. Bu yüzden bilimsel
araştırmalarda el verdiği kadar sanatçıların görüşlerinin alınması bilimin farklı
yönlere doğru da ilerlemesini sağlayabilir.
Hattatlık, Nakkaşlık ve Körlük
TRH
Medine Sözen
Projenin amacı, Arap harfleri çerçevesinde oluşmuş bir sanat olan hat sanatını
icra eden kişilerin gözlerinde meydana gelen fonksiyon kaybının körlükle
sonuçlanması ve bu hattatların körlüğe bakış açılarının incelenmesidir. Internetteki
veri tabanlarından, Hacettepe Üniversitesi Beytepe kütüphanesinden ve Milli
Kütüphane kitaplarından faydalanıldı. Ayrıca Orhan Pamuk’un Benim Adım Kırmızı
isimli kitabından faydalanıldı. Hat sanatıyla uğrasan kişilerde gözlerindeki aşırı
yıpranmaya bağlı olarak meydana gelen körlüğü algılayışlarındaki farklılık ortaya
kondu. Bu nakkaşlara ve hattatlara göre evreni Tanrı’nın gözüyle görmenin yolu
körlükten geçer ve onlara gelen bu körlüğü bir hediye gibi kabul ederler.
Tamamlayıcı Tıp Yöntemleri Ve Modern Tıpla
Karşılastırılması
TRH
Cenk Altunç
Günümüzde doğal yöntemlerle tedavinin dolayısıyla tamamlayıcı tıbbın önemi
artmıştır. Dogu ülkelerinin yanında A.B.D, İngiltere, Almanya, Fransa gibi
ülkelerde de insanlar bu yöntemleri kullanmaya başladılar. Sadece A.B.D bu
yöntemleri geliştirmek için yılda 20 milyar dolar harcamaktadır. Doktorlar, bu
yöntemlerin modern tıp yöntemleriyle birlikte uygulandığında son derece etkili
sonuçlar alındığını ispatladılar. Oysa bu yöntemler bazı kesimlerce ‘kocakarı
ilacı, üfürükçülük, kırıkçılık’ olarak değerlendirilmektedir. Bunda şarlatanların,
tıpla ilgisi olmayan insanların etkisi büyüktür. Benim bu projeyi seçmemdeki
52
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
amaç, tamamlayıcı tıp yöntemlerinin şarlatan iii olmadığını, doktor kontrolünde
uygulanınca mükemmel sonuçlar alınabilecegini göstermektir. Araştırmalarım
esnasında, kitaplardan, internetten ve az da olsa hasta verilerinden yararlandım.
araştırmalarım sonucunda tamamlayıcı tıp yöntemlerinin ancak modern tıpla
uygulanabileceği sonucuna vardım. Ayrıca akupunktur (değişik metallerden
yapılan iğneleri vücudun belli bölgelerine batırma yöntemi), ayurveda (uygulanan
diyetle hastalıkların önlenmesi yöntemi), transandantal meditasyon (zihinsel
fonksiyonların düzenlenmesi yöntemi), hipnoterapi(hipnozla tedavi yöntemi), reiki
ve yoga(vücuttaki enerjinin düzenlenmesi yöntemi), tıpta kullanılan bitkiler, NLP
(sinir dilinin programlanması) ve müzikle tedavi yöntemlerini araştırdım.
Vassily Kandinsky ve Sinestezi
TRH
E. Rabia Özay
Sinestezi bilinçli zihinsel olayların tetiklemesiyle oluşan bilinçli duyusal bir
deneyimdir. Bir ve ya daha fazla algının pek çoğumuzun hayal edemeyeceği bir
biçimde birbiriyle ilişkilendirilmesi sonucu oluşur. Sinestezi pek çok kişi tarafından
algısal bir yetenek mi, gelişmemiş duyusal özellikler mi yoksa sadece bir hastalık mı
olduğu tartışıla gelmiştir. Sinestezinin algısal bir yetenek olduğunu düşünenlerin
önemli bir kısmı da sanatkarlardır. Vassily Kandinsky de sinestezinin sanata olan
katkısını sonuna kadar savunan ressamlardan biridir. Projenin amacı sinesteziyi
hem duyusal bir yetenek hem de nörolojik bir özellik olarak inceleyerek sanata olan
etkilerini Vassily Kandinsky ile anlatmaktır. Bu proje hazırlanırken internet veri
tabanlarında bulunan sinestezi ile ilgili makalelerden büyük ölçüde faydalanıldı.
Bunun yanı sıra Vassily Kandinsky ile ilgili makaleler, biyografiler ve alıntılar
incelendi. Sanatsal örnekler için yine internet veri tabanlı sanat sitelerinin resim
arşivlerinden yararlanıldı. Bilimsel makaleleri anlama konusunda ve Türkçe kaynak
taramada önemli ölçüde güçlükler yaşandı. Sinestezinin sanata olan katkıları
düşünülerek sinesteziye yeni tanımlamalar getirilebilir. Kandinsky gibi örneklerden
yola çıkarak sanat dünyası yeniden incelenebilir. Sinestetik insanlara bu yetenekleri
anlatılabilir. Ve bu insanlar artistik yetenek ve hafıza konularında eğitilebilir.
Gestalt Kuramı
TRH
Funda Özgürler
Projenin amacı, psikolojik tedavi yöntemi olarak kullanılan Gestalt Terapisi
hakkında bilgi edinmek. Max Wertheimer tarafından temellendirilen, Wolfgang
Köhler ve Kurt Kuffka’nın katkılarıyla gelişen kuram, bireyin dış dünyadan
gelen uyarıcıları soyutlayarak değil bir bütün (gestalt) olarak değerlendirdiğini
belirtmektedir. Bütün, parçalar toplamından fazladır. Gestaltçılar bireyin bütün
olarak ele alınması gerektiğini iddia etmektedirler. Herhangi bir zamanda ele alınan
bireyin davranışı o zamanki yaşantısındaki psikolojik olayları, inanç ve deneyimleri
tarafından belirlenir. Aynı nesnel durumda bireylerin farklı tepkiler vermesi bu
ilkeyle açıklanmaktadır. Örneğin; bir anneyi çok az bir bebek ağlama sesi uyandırır
ancak arabaların sesi etkilemez. Annenin uyarıcılara duyarlılığı farklıdır. Bir resmin
kişinin psikolojik durumuna göre farklı algılanması yardımıyla kişinin ruh haliyle
ilgili teşhis konmakta ve Gestalt Terapisi yoluyla da tedavi uygulanmaktadır
SiGARAYLA SAVAŞTA FOTOĞRAF TRH EROL KALENDER Yılda 100.000 insanın sigara
kaynaklı hastalıklardan öldüğü, önlem alınmazsa önümüzdeki 20 yılda bu sayının
250.000’e çıkacağı, sigara içme yaşının 11’e indiği bir ülkede sigara kullanımının
toplumsal bir sorun olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Sigara öncelikli bir sağlık
sorunudur. Sigara kullanımının önüne geçmek ve yaygınlaşmasını engellemek
sigaraya bağlı hastalıkların önlenmesi demektir. Sigaraya karşı savaşta kullanılan
yöntemler bu aşamada önem kazanır. Gerçekten etkili ve verimli yöntemler
kullanımı halk sağlığı açısından hayati öneme sahiptir. Uygulanan yöntemlerden
biri de caydırıcı nitelikteki fotoğraflardır. Peki ama bu fotoğraflar insanlar üzerinde
ne kadar etkili ve kullanılan fotoğraflar hangi ölçüde başarılı, ne tür fotoğraflar
kimler üzerinde başarılı oluyor, bilinen şeyleri tekrarlayan diğer uyarılardan farklı
bir rol oynuyor mu. Bu savaşta verimli ve etkili silahlara ihtiyaç var. Bu sorular
ışığında bu silahlar tespit edilebilir ve kullanıldığı takdirde iyi bir sonuç alınabilir.
Kullanılan bilimsel araştırma yöntemi anket çalışmasıdır
Kanser-Tıbbın Ötesinde
isyan ediyor ya da ölümü bekliyor. Yüzlerce farklı senaryo ama aynı neden:
kanser. Milyonları ilgilendiren kanserle ilgili klinik araştırmalar sürüyor. Ve hızlı
bir ilerleme de yakalandı ama hala kesin tedavisi yok. Bu sebeple çoğu kanser
hastası rahatsızlıınığ hiç de ucuza atlatamıyor. Kalıcı veya geçici olsun kanserle
tanışan ve ruhen yaralanan hastalara farklı rehabilite yöntemleri uygulanıyor.
Bunlardan biri de hem tedavi sırasında hem de kanser sonrası hayatında kişinin
resim, heykel, fotoğrafçılık gibi güzel sanatlara yönelmesi. Kanser hastalarının
psikolojik ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini, kendilerini ifade edebilmelerini ve
kendileriyle benzer kaderi paylaşanlarla sanat üzerinden iletişim kurabilmelerini
sağlayan birçok platform var. Bunlara bazı internet siteleri ve resim galerileri örnek
gösterilebilir. Bu projede de bu platformlardan yararlanarak kanser hastalarının
yarattığı bazı eserlere yer verilmiştir. Kanser hastalarının duygular ifade ettikleri
sanateserleri hastaların rehabilitelerinde yararlı olduğu gibi onlarla ilgilenen
yakınları, doktorlar ve hemşireler için de empati geliştirmelerine yardımcı birer
araçtır.
Resim Sanatı İle Terapi
TRH
Vedat Taş
Projemde resim sanatının psikolojik rahatsızlıkların tanısında ve tedavisinde nasıl
kullanıldığından bahsettim. Bu yöntemin teşhis ve tedavideki kolaylaştırmasından
bahsetmeye çalıştım. Projemi hazırlarken dergi, kitap ve internetten yararlandım
ayrıca doktorlardan yardım aldım. Sonuç olarak sanatla terapinin çok yönlü ilişkisini
projemde anlatmaya çalıştım.
Renklerle Terapi
TRH
Ayşegül Boyraz
Günlük yaşantımızda hepimizin renklerden etkilendiği bir gerçektir. Bulunduğumuz
mekanlarda canlı renkler bize huzur ve neşe verirken, donuk ve kirli renkler sıkıntı
verir. Renklerin insan psikolojisi ve hormonlarında yarattığı kimyasal değişiklikler,
çeşitli hastalıkların ve mental rahatsızlıkların tıbbi tedavisine alternatif bir tedavi
olarak kullanılmaktadır. Araştırmada internette çeşitli sitelerden, tıp ve alternatif
tıp dergilerindeki makalelerden, kitaplardan yaralandım. Tarih boyunca renkler
ve ışık; birçok kültür, birçok bölge ve birçok halk tarafından hastalıkların çeşitli
tedavilerinde kullanılmıştır. Göze gönderilen renkler değiştirilerek uygulanan
tedavinin bozulmuş olan sağlık durumumuzu değiştirilebildiği bilimsel olarak
kanıtlanmıştır. Işığın (emilmiş olan ışığın)hipotalamus, hipofiz ve diğer endokrin
bezler üzerindeki, son olarak da akli ve de fiziksel sağlığımız üzerindeki kimyasal
etkisi ispatlanmıştır. Renk Terapisi; rengin sağlığı destekleyici ve tedavi edici bu
eski kullanımı üzerine gelişmiş ve bugün de kullanımı hala devam etmektedir. Işık;
‘görülemeyen’ radyo dalgaları, x-ışınları ve mikrodalgalar gibi elektromanyetik
spektrumun bir parçasıdır. Renk ise elektromanyetik spektrumun ‘görülebilen
ışığıdır’. Elektromanyetik spektrumun diğer çoğu parçasının insan aklı ve vücudu
üzerinde bilimsel olarak ispatlanmış hem iyi hem de kötü etkileri vardır. (örneğin;
x-ışınlarının cilde zarar verici etkileri). Biliyoruz ki evrende var olan her şey
kendine özgü bir titreşime sahiptir. Renklerse bir ışık frekansının belli orandaki
yoğunlaşması sonucunda ortaya çıkmaktadırlar. Elektromanyetik yelpazeye
baktığımızda, yelpazedeki her rengin kendine özgü bir titreşime sahip olduğunu
görürüz. Aynı şekilde, insan vücudundaki hücre, organ, kas ve kemik de belirli bir
frekansla titreşir. Bu frekansın değişmesi, çeşitli rahatsızlık ve hastalıklara sebep
olabilmektedir. ‘Reflexo terapi’ adı verilen yöntem bir çok uzman tarafından yan
tedavi olarak kullanılmaktadır ve göze takılan, değişik renklerin izlenebildiği bir
aparat yardımı ile uygulanıyor. Renklerin göz yoluyla beyne ulaşarak yarattığı
vibrasyon, otonom sinir sistemine etki ederek tedaviyi gerçekleştiriyor. Renk
aparatı ile her hastalık için ayrı renkler kullanılıyor. Hastanın yaşına göre ayarlanan
tedavi göz, mide hastalıkları, migrenin yanı sıra panik atak, uyku bozuklukları,
depresyon gibi psikolojik sorunlar için de kullanılıyor. Renkleri tek başına ya da
başka bir tedavi yöntemine yan tedavi olarak, bozulmuş olan beden titreşimlerini
düzeltmek ve sağlığı temin etmek amacıyla kullanabiliriz.
Leonardo da Vinci ve Anatomi
TRH
TRH
Dünya üzerinde milyonlarca insan onlarca farklı kanser hastalığından ötürü
ya tedavi görüyor ya kanserle beraber değişen hayatına alışmaya çalışıyor ya
Bu proje ile Leonardo da Vinci’nin hayatına ve anatomi ile ilgili çalışmalarına dair
bilgi edinmek istenmiştir. Bu proje ile ilgili çalışmalar yürütülürken internetten
Mehmet Demir
ESRA KAYACAN
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
ve de çeşitli dergilerden kaynak alınmıştır. Anatomi tarihi insan hayatına yakın bir
süreç geçirmiştir. Bu süreçte en etkili olan isimlerden biri ise Leonardo da Vinci’dir.
Leonardo da Vinci yaptığı çalışmalarla anatomiye ışık tutmuştur. Leonardo da
Vinci kalp, solunum, dolaşım, üreme, sindirim, sinir sistemleri ile ilgili çalışmalar
yapmıştır. Bu konulardaki çalışmaları oldukça aydınlatıcıdır. Leonardo da Vinci
insan bedeninin gözlenebilir orantıları olduğunu bulmuştur ve bu doğrultuda
insan bedenine matematiksel oranlarla yaklaşmıştır. İnsan bedenini tek tip olarak
düşünmüştür. Leonardo da Vinci sağ eline hakim olduğu kadar sol eline de hakimdir
bu da eserlerini yaparken aynı zamanda sol eliyle de not tutabilmesini sağlamıştır.
Sol eliyle yazdığı bu eserler ancak aynaya tutularak okunabilmektedir. Leonardo
da Vinci yaptığı diseksiyon çalışmaları ile kalp bozukluklarının ve kapaklarının
yapısal ve işlevsel anatomik özelliklerini ayrıntılı olarak ilk kez tanımlayan kişidir.
Leonardo da Vinci aynı zamanda fonksiyonel anatominin de kurucusudur. Çizimleri
çoğunlukla diseksiyon salonunda, kadavra başında yapılmış olup, yanlarında
da işlevsel ve fizyolojik açıklamalarıyla birliktedir. Leonardo da Vinci anatomi
çalışmalarını karşılaştırmalı olarak sürdürmüştür. İnsan anatomik yapısını çeşitli
hayvanların anatomik yapısıyla karşılaştırmalı olarak incelemiştir. Leonardo da
Vinci anatomide pek çok alanda ilke imza atmıştır. Bunlar arasında göz, cenin ve
kalp gibi pekçok konu ile ilgili çalışmalar vardır.
Çocukların Hekim Algısı
TRH
Ensar Aydemir
Tarih boyunca sanat üzerinde çeşitli ifadelendirilme çabaları yer almıştır. Bu çabalar
henüz bir netliğe ulaşabilmiş değil. Ancak bu farklılıklar sanatta sorun yaratmanın
aksine onda hoşa giden bir çeşitlilik yaratmıştır. İşte bu çeşitlilik içerisinde de sanat
kendine belli bir yer edinebilmeyi başarmıştır. Ben de sanatın çeşitli tanımlarını
baz alarak 12 yaş grubundan 84 çocukla hekimlikle ilgili düşüncelerini öğrenmek
için bir çalışma yaptım. Bu çalışmada çocuklar duygularını düşüncelerini resim ve
kompozisyon yollarıyla ifade ettiler. Sonuçlar bizler için bir yol gösterebilir.
Sanat ve Terapi
TRH
Fatih Taştekin
Projenin amacı, sanat vasıtasıyla bir çeşit terapi yaparak engelli insanların hayattan
kopmamalarını, iyileşmelerini, hatta insanlığa yararlı olduklarını göstermek.
Sanatla terapi bir terapi tekniğidir. İlgili kurumlarda terapi alan sorunlu insanlara el
sanatları, resim, seramik, yazım gibi çeşitli faaliyetlerden oluşan meşguliyet terapisi
uygulanmaktadır. Christy Brown’un “Sol Ayağım” kitabını okudum. Kitabın yazarı
beyin felçli, yardıma muhtaç bir kişidir. Önceleri kendini meşgul edecek hiçbir şey
bulamadığından bunalıma girip, intiharı düşünür. Annesinin çabalarıyla sol ayağını
kullanarak yazı yazmaya başlar. Gayretleri sonucu yazısını geliştirir ve Sol Ayağım
adlı kendisini anlatan eserini yazar. Artık ünlü bir yazardır. Mutsuz günleri geride
kalmış ve hayatı anlam kazanmıştır. Sanatla terapi sayesinde yaşama bağlanır.
Bilgisayar taraması vasıtasıyla sanatla (sanatın dallarından biri olan yazarlıkla)
terapi olmuş kişileri buldum. 1973 Manisa doğumlu Alper Şirvan bir bedensel
engelli sadece sol elini kullanabiliyor. Bugüne kadar iki resim sergisi açmış ve Issız
Bir Sevda adında kitabı yayınlanmış. Şiir, hikaye ve denemeleri var. Doktor Nevin
Eracar’a göre terapi sırasında sanat sadece bir araç. Zaten sanat ve psikoterapi
yapısal olarak birbirine benziyor. İkisinde de yaşantıların dışa vurumu var. Kendini
sanat yoluyla anlatan insanlar sanat eserlerine içini dökerek rahatlarlar yani terapi
olurlar. Sorunlarını içine atıp başkalarıyla paylaşmayan insanların sorunları daha da
büyüyüp psikolojik rahatsızlıklara neden olur.
Micheal Jackson’ın Estetik Ameliyatları ve Sanatına Olan
Etkisi
TRH
Zeynep Yayla
Projenin amacı, Micheal Jackson söylediği şarkılarla, kendine has dansıyla çok
ünlenmiş bir sanatçı olmasının yanı sıra geçirdiği estetik ameliyatlarla da çok
konuşulmuştur ve konuşulmaktadır. Ancak gençlik dönemindeki şarkıları hit
olan ve milyonları coşturan Micheal Jackson artık malikhanesine kapanmış,
konserler vermez olmuştur. Estetikleri hakkında bir sürü espri ve alaylara maruz
kalmış, birçok seveni de bu değişimden ötürü Micheal Jackson’ı eskisi gibi sevmez
53
olmuştur. Sanatındaki düşüş sebebiyle de şarkıları azaldığı gibi aranan ve çok
dinlenenler arasından çıkmıştır. Projede amaç Micheal Jackson’ın tıpla umut ettiği
görünüşü kazanmaya çalışırken yaşadığı evrelerin, estetik sonrası görüntülerinin
ve gittikçe düşen performansının incelenmesidir. Araştırmada genel olarak internet
kullanılmıştır. Çeşitli arama motorları ve siteler kullanılarak elde edilen bilgiler
projede kullanılmıştır. Bu projede tıp sayesinde derdine çare bulmak isteyen bir
sanatçının sanatından olduğu ve tıbbın yanlış kullanıldığında insana zarar da
verebileceği sonucuna varılmıştır.
Altın Oranın Anatomiye ve Sanata Yansıması
TRH
Özge Özen
Tıp ve sanat araıında dinamik bir yapı vardır. İkisi de birbirinden etkilenmekte
hatta bazen ilham kaynakları olabilmektedir. Altın oranın tıp ve sanat üzerinde
yansıması buna örnektir. Bazı sanatçılar altın oranı anatomiye uygulayıp ondan
sonra eserlerine aktarmışlardır. Bu projede doğada ve insan vücudunda altın oranla
gelen uyumu izlemeyi ve tıp ve sanatın kesişme noktalarından biri olan altın oranı
inceleme amaçlandı. Proje yapımı sırasında öncelikle tıp ve sanatın kaynaşmasıyla
oluşan konular çeşitli dergi ve kitaplardan incelendi. Internet taramasıyla birlikte
konu saptandı. Hayatımızın hemen hemen her yerinde altın orana rastladık.
Leonardo Da Vinci’nin, Picasso’nun tablolarında, Mimar Sinan’ın camilerinde, insan
vücudunda ve yüzünde bunun örneklerine rastladık. Bunların hepsi müthiş bir
estetik ve uyum içinde yaratılmıştır. Hepsi altın oranı(1.618) vermektedir. Buna
göz nizamının uyumu da diyebiliriz. Çalışmadan elde ettiğimiz bulgular ışığında
hayatımızın birçok alanı bir uyum içindedir. Birbirlerine oranları, yerleştiriliş
şekilleri, sıralanışları hep altın oranı vermektedir. Bunun hem bir düzenlilik hem bir
denge ve uyum hem de estetik sağladığını gördük.
Doktor Hasta İlişkilerinin Tuvale Yansıması
TRH
Okan Ermiş
Yüzyıllardır önemini koruyan doktor hasta ilişkileri günümüze kadar birçok kez
tablolarda yerini almıştır. Tabloları incelediğimizde gelişen tıbbın doktor hasta
ilişkilerini azaltmamakla birlikte sadece yöntemlerde küçük değişikliklere yol
açtığını görüyoruz. Daha önce bu tablolar eleştirmenler tarafından tek tek ele
alınmakla birlikte tek bir konu başlığı altında incelenmemiştir. Projedeki amaç da
doktor hasta ilişkilerini toplu bir biçimde gözler önüne sermektir. Albrect Dürer ve
‘Christ Among the Doctors’, Jacques-Louis David ve ‘The Death of Socrates’, Sir Luke
Fildes ve ‘The Doctor’, Geritt Dou ve ‘The Dropsical Woman’, Theobold Chartran ve
‘Laennec,listening with his ear against the chest of a patient at the Necker Hospital’,
Pablo Picasso ve ‘Science Charity’ ve Robert Pope’un kanserli hastalar ve doktorları
ile ilgili üç tablosuna yer verdim. Ayrıca bu tablolarla ilgili çeşitli yorumlara ve
hikayelere ulaştım. Bunun yanısıra tabloların yapılış tarihi, sergilendiği yer, boyutlar
ve boyama teknikleri hakkında bilgilere ulaştım. Tüm bunları yaparken internetteki
sanat veritabanlarını kullandım. Doktor hasta ilişkilerinin hiçbir zaman önemini
kaybetmediğini bu tablolardan anlıyoruz. Bu projede on tabloya ve bunlarla ilgili
yorumlara ve genel bilgilere yer verdim.
Mükemmelliğin Ölçüsü Altın Oran ve İnsan Vücudunun
Sanatsal Yapısı
TRH
Oğuzhan Altıparmak
Sanatsal anatomiyi ve altın oranı inceleyen projemin amacı, insan anatomisının
sanata nasıl girdiğini, insan anatomisinin sanatta nasıl kullanıldığını, sanat eserleri
ile insan vücudu arasındaki benzerlikleri, altın oranın kullanıldığı yerlerin benzer
özellikleri irdelemektir. Araştırma yöntemi, genel olarak internet üzerinden
çeşitli kaynaklara ulaşma şeklindeydi. Önce, altın oranın ne olduğu hakkında
bilgi edinebilmek için, arama motorları kullanıldı. Bu konuyla ilgili birçok siteyle
karşılaşıldı. Bu sitelerin hemen hepsi ile birlikte birkaç yazılı kaynağa da başvuruldu.
Sanatsal anatomi konusu içinse, internet üzerindeki Türkçe kaynaklar yeterli değildi.
Bu yüzden, sanatsal anatomiyle ilgili önceden yapılmış öğrenci ödevleri okundu.
Ayrıca çeşitli kitabevlerine gidilerek buradaki basılı kaynaklardan yararlanıldı.
Projenin sonucu olarak, insanın gözüne hoş gelen her varlığın yapıpsında altın
oranı içerdiğini görüyoruz. Gerek Tanrı’mızın yarattığı doğada, gerek insanın
54
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
yarattığı eserlerde, her yerde altın oranla karşılaşıyoruz. Ayrıca, tarih boyunca
tarihin en eski bilim dallarından olan anatomi ile sanatın iç içe olduğunu görüyoruz.
Bedenin anatomik biçiminin tıp öğrencisine yararlılıkları zaten su götürmez bir
gerçektir. Ayrıca bedenin anatomik biçimi; yaşayan biçimin dinamiklerini, hareket
durumundaki hacimlerin ilişkilerini sanat öğrencisine öğretecektir. Kısacası,
sanatsız anatomi, anatomisiz de sanat oldukça zor olurdu.
Aleksander Tekniği
TRH
Selim Değirmenci
Duruş eğitimi olarak tarif edilse de bu basit kavramın ötesinde vücudun ve
zihnin uyum içinde olmasının sağlandığı bir tekniktir. Alexander tekniği hastaya,
vücudunu öğrenilmiş, sonradan eklenmiş hareketlerden kurtarıp, kendi temel,
doğal duruşu ve hareket biçimlerini kazanmayı öğretir. Bu projemde sanatçıların
neden Aleksader tekniğini kullandığını ve ne gibi fayda beklediklerini araştırmayı
amaçladım. Internet veri tabanları ve kitaplardan araştırma yaptım. Alexander
tekniği, özel duruş problemleri, soluma güçlükleri ve konuşma bozuklukları olan
kişilerde etkin olmaktadır. Alexander tekniği, vücuda duruş dengesını yeniden
kazandırmayı amaçladığından özellikle aktörler, müzisyenler ve dansçılar gibi
eğitimden büyük oranda faydalananlar için çok değerlidir. Sanatçılar da bu
yönteme çok ilgi göstermektedir
Cerrahi Müdahalelerin Estetik Yönü
TRH
Ufuk Durmuş
Projenin amacı, estetik ameliyatların sanatsal yönünün gösterilmesi ve zaten
baştan aşağı bir sanat olan insanın üzerindeki fiziksel ve psikolojik etkisidir. Estetik
ameliyatlların çoğu kozmetik amaçlı olup bir gereksinim olmadan yapılmaktadır.
Bu ameliyatlar fiziksel ihtiyaçlı olmayıp insanın kendi psikolojisiyle ilgilidir.
Yaratılışı buram buram sanat kokan insanoğlunun biraz daha iyi olmasını sağlar.
Ama plastik cerrahi sadece kozmetik amaçlı olmayıp fiziksel gereksinimi olan bir
durumdur. Proje alt başlıkları: A)plastik cerrahi B)Türkiye’de plastik cerrahinin
durumu; kozmetik amaçlı estetik ameliyatlar üç bölüme ayrılmaktadır: 1-Baş ve
boyun bölgesi (yüz germe, alın ve şakak germe, lazerle yüz gençleştirme, göz
kapağı estetiği, burun ameliyatı, saç nakli-saç ekimi), 2-Gövde bölgesi (meme
büyütme, meme küçültme, meme dikleştirme, karın gerdirme),3-diğer ameliyatlar
(laser uygulamaları,damarsal cilt lekelerinin giderilmesi, güneş etkisine bağlı cilt
lekeleri, benlerin tedavisi, selülit tedavisi). Estetik ameliyatların sanatsal olduğu
belirtilip insan üzerinde fiziksel ve psikolojik etkisi olduğu gösterildi. Kozmetik
amaçlı ameliyatlar hakkında bilgi verildi.
Medikal İllüstrasyon
doğuşundan başlayarak ifadesine dek ulaşan süreçte takılı kalmış anlamlar,
bireyin yaptığı resimlere yansımaktadır. Resim, psikopatolojinin belirlenmesinde,
psikiyatrik hastaların rehabilitasyonunda terapi programlarında bireysel
veya grup tedavisi ile kullanılmaktadır. Ayrıca resim terapisi kısa süreli tedevi
olarak emosyonel bozukluklarda, kendini tanımaya çalışan normal bireylerde,
psikoeğitimde, okullarda, klinik değerlendirme ve teşhis amacıyla kullanılmaktadır.
Son zamanlarda resimle terapinin gündeme gelmesini sağlayan İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği’nin sahip olduğu, dünyada çok az örneği
bulunan psikopatolojik sanat eserlerinin sergilenmesi ve bunlarla ilgili bir kitabın
piyasaya çıkmasıdır. Projenin amacı, psikopatolojik resimlerden örnekler göstererek
resimle terapi hakkında bilgi vermektir. Projenin hazırlanmasında veri toplamak
amacıyla internetten faydalanıldı. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi
Psikiyatri Kliniği Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Olcay Yazıcı ile görüşülerek hala
sergilenmekte olan psikopatolojik resim sergisi hakkında bilgi alındı ve bu sergideki
resimlerin toplandığı “Çığlığın Işıkla Buluşması” isimli kitap edinildi. Sonuç olarak;
yaratıcılığın ancak ruhsal olarak sağlıklı olma durumunda ortaya çıkabileceğine
karşılık, akıl hastalarının insanı büyüleyici sanat ürünleri ortaya koyabileceği
görülmüştür.
Gevher Nesibe Tıbbiyesi’nin Yapısının Incelenmesi
TRH
Mebrure Beyza Özgün
Bu proje ile dünyanın en eski tıp medresesi ve hastanesi olan Gevher Nesibe
Tıbbiyesi’nin mimarisi ile uygulanan tedaviler arasındaki ilişkiyi anlamak, efsanesini
araştırmak amaçlandı. Internet araştırmaları yapılarak konu ile ilgili ön bilgi elde
edilmeye ve konunun genel hatları ile bilinmesini sağlamaya çalışıldı. Medrese
ile ilgili resim ve döküman toplandı. Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde Öğr.
Gör. Nakış Akgül’den konu ile ilgili kaynak adları öğrenildi, Milli Kütüphane’ye
gidilerek bu konu hakkındaki eserler araştırıldı. En son olarak tüm elde edilen
bilgiler toparlandı. İlk olarak Gevher Nesibe Medresesi’nin yapılması ile ilgili efsane
anlatıldı. Sonra tıbbiyenin mimarisi ile yapılan tedaviler arasındaki şaşırtıcı ilişkiler
anlatılmaya çalışıldı. Bu dönemdeki diğer uygulamalarla bu medrese arasında
karşılaştırmalar yapıldı. Bu medresedeki hocalardan bahsedildi. Özellikle en eski
tıp medresesine sahip olan devlet sıfatının Osmanlı imparatorluğu’ndan, Gevher
Nesibe Tıbbiyesi’nin bulunmasıyla yine bir Türk devleti olan Selçuklular’a geçtiğini
öğrenmek gerçekten mutluluk verici. Ama bu konudaki ilk araştırmaları bir Fransız
bilim adamı olan Albert Gabriel’in yapması da bir o kadar üzücü. Sahip olduğumuz
değerlerin farkına varmalı ve bu konuda daha duyarlı olunmalı. Bu konuda
araştırmalar yapılmalı ve değerlerimiz dünyaya tanıtılmalı.
Sanatçının Psikolojik Dünyası
TRH
TRH
Bu proje ile medikal illüstrasyonun (tıbbi çizim) tanıtılması, medikal
illüstrasyonun öneminin, onun tarihçesinden ve yapılan çizimlerden örnekler
verilerek açıklanılması amaçlandı. Bunun yanında yurtdışında bu konuda eğitim
veren üniversitelerin, verilen eğitimin niteliğinin, eğitim sonrası iş alanlarının
açıklanılması; Türk medikal illüstratörlerin tanıtılması, onların çalışma koşullarının
ve ülkemizde bu alana verilen önemin anlatılması amaçlandı. Bunları yaparken
üniversite öğrencilerinin, Türk ve yabancı medikal illüstratörlerin çizimlerinden
yararlanıldı. Verileri toplamada internetteki ilgili sitelerden yararlanıldı. İngilizce
olarak bulunan bilgiler Türkçe’ye çevrildikten sonra medikal illüstratörlerin
ve yurtdışındaki üniversitelerin sitelerinden bulunan resimlerle birlikte proje
hazırlandı. Yapılan çalışma sonucunda medikal illüstrasyonun başta tıbbi
bilgilerin aktarılması olmak üzere birçok alanda önemli bir faktör olduğu görüldü.
Yurtdışında bu alana büyük önem verildiği, bu konuda eğitim veren üniversitelerin
olduğu; buna karşılık ülkemizde medikal illüstrasyonun pek de bilinmediği, bu işi
yapan çok fazla kişinin olmadığı ve onların çalışma koşullarının da çok iyi olmadığı
sonucuna ulaşıldı.
Milattan öncesinden günümüze kadar intihar eden sanatçıların çoğunun psikolojik
durumlarını incelediğimizde gördüğümüz şeyler ibret verici boyutlarda. Bu
insanlar anlaşılamama, farklı olma ve hayata farklı bakma gibi şeyleri sanatçı
olmanın gereği gibi görmüşler. Ben de bu çalışmamda intihar eden sanatçıların
psikolojik durumlarına değinmek istedim: SAPPHO (MÖ 610-580) Antik Yunan
devrinde, birçok siyasi olay olmasına rağmen bunların hiçbirisiyle ilgilenmeyerek
kendini şiire adadı. Şiirlerinde başka kadınlara olan ilgisi bazen dostluktan çok
cinselliğe yönelik dışavurumları barındırır. Bu yüzden daha sonraları tarihteki ilk
lezbiyen sayılmıştır. Gönlündeki aşk ateşinin kimse tarafından anlaşılmadığını
düşünmesi üzerine kendini Leukas kayalıklarından Yunan denizine atıyor. HEINRICH
VON KLEIST (1777-1811) Hayatı boyunca Kant’ın bilgi felsefesinin etkisinde kaldı,
eserleri neredeyse aklıyla duygularının çarpışma alanı oldu. Son eseri olan “Prinz
Friedric Von Homburg” isimli psikolojik oyununda, korkaklık-yiğitlik, düş-gerçeklik
araşındaki çelişkiyi yaşayan kahramanın trajedisini kendi hayatında yaşadı. Kleist
önce arkadaşı Henriette’yi vurdu, arkasından da kendisini vurarak intihar etti.
VINCENT VAN GOGH (1853-1890) Aşk hayatında hayal kırıklığı yaşayan Gogh, 1874
yılından sonra, hayata bakışını değiştirdi ve yeni arayışları sonunda dine yöneldi.
1870’li yıllardan itibaren tekrar resim yapmaya başladı. 1888’de girdiği bir bunalım
nöbeti sonunda Van Gogh sol kulağını kesti ve iki hafta hastanede kaldı. Münzevi
bir hayat sürdürdüğü pansiyonda bir kriz esnasında göğsüne iki kurşun sıktı. İki gün
hastanede yattıktan sonra öldü. Sebep ise bu hayatın yaşanmayacak ve etrafındaki
Olcay Kurtulan
Çığlığın Işıkla Buluşması: Psikopatolojik Sanat Eserleri
TRH
Handan Metin
Cagnetive (resimle terapi): Resim duyguların, başka bir deyişle iç dünyanın
dışa yansıyan görünümüdür. Böylece sözcüklerle ifade edilemeyen düşüncenin
Izzet Erdal
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
herkesin kendisine deli gözüyle bakacak olmasıydı. Bunlar gibi daha birçok sanatçı
hayatına bir şekilde son verdi. Hepsinin kendine özel sebepleri vardı ama hepsi
birkaç sebep üzerine yoğunlaşıyordu.
55
tartışılmaz olan gelişmeler üzerindeki etkisi de büyüktür. Sonuçta tıp ve sanatın
birbirini besleyen ve etkileyen kaynaklar olduklarını söyleyebiliriz.
Leonardo, Dahi Anatomist
Renkler ve Psikoloji
TRH
Veysel Akansel
Leonardo da Vinci, Rönesans’ın temsilcisi, olağanüstü bir ressam, heykeltraş,
mimar, aerodinamik ve hidrolik mühendisi olmasının yanı sıra, anatomi alanında da
önemli araştırmalar ve çizimler yapmıştır. Bu projenin amacı Leonardo da Vinci’nin
çalışmalarını hangi aşamaya kadar ilerletebildiğini ve bu çalışmaların günümüzde
geçerli olan anatomi bilgileriyle ne kadar örtüştüğünü araştırmaktır. Proje
hazırlanırken internetten bulunan bilgiler ve Serge Bramly’nin Leonardo da Vinci
biyografisinden yararlanılmıştır. Sonuç olarak, Leonardo da Vinci’nin anatomik
çalışmaları, herbiri kendi alanında mükemmel birer sanat eseri olmalarının yanı
sıra, onun insani formu sanatsal algılayışını anlamamız konusunda da bize yardımcı
olmaktadır. Da Vinci yüzonu aşkın kadavra diseksiyon çalışmasının ürünü olan
779 anatomik çizim bırakmıştır. Çizimler artistik kaygının çok ötesinde, bilimsel
düşünceyi yansıtan ayrıntılar içerir. Leonardo da Vinci, doğayı gözlemlemek
konusundaki olağanüstü yeteneğini yansıttığı bu çalışmalarıyla, sonraki nesillere
ressamdan çok bir anatomist olarak ışık tutmaktadır.
TRH
Renklerin insan psikolojisi üzerindeki etkilerini merak ettim. Yaptığım çalışmada
internetten bulduğum çeşitli araştırmalara yer verdim. Tarih boyunca insanların
renkleri çeşitli hastalıkların tedavisinde kullandığını öğrendim. Günümüzde de
gerek yurt dışında gerekse ülkemizde bu konuda ciddi çalışmalar oluyor. Ben de bu
araştırmaları birleştirerek bu konu hakkındaki farklı yorumları sunmak istedim.
Kataraktın Gölgesinde Şaheser: Monet ve Nilüferleri
TRH
Ayşe Altındüş
1840-1926 yılları arasında yaşamış Fransız ressam Claude Monet’nin oluşturduğu
sanat akımının etkisinde verdiği eserlerini kronolojik olarak incelemek, katarakt
olduktan sonraki eserlerinden olan ‘nilüferler’ serisini incelemek suretiyle
kataraktın aşamalarını görebilmek ve kataraktı daha yakından tanıyabilmek
amaçlanmıştır. Proje esnasında öncelikle Fransız ressamın sanatsal hayatı,
katarakt hakkında genel bilgiler ve ressamın katarakt olduktan sonraki eserleri
araştırılmıştır. Internet ve tıbbi ders kitapları öncelikli kaynak olarak kullanılmıştır.
Uzman doktor Ayşe Turan’dan mevzunun tıbbi boyutu hakkında bilgi alınmıştır.
Gerek internetteki gerek yazılı dökümanlardaki bilgilerin tutarsızlığı araştırmayı
derinleşmeye zorlamıştır. Empresyonizm olarak bilinen izlenimci akımın isim
babası olan Claude Monet, bu akım gereği aynı konuyu farklı ışık koşullarında ve
günün farklı zamanlarında tekrar tekrar resmetmiş, böylece aynı konunun farklı
ışıklandırmalı ve farklı renkli versiyonlarından oluşan seriler ortaya çıkarmıştır. Bu
serilerden biri olan ‘nilüferler’serisi proje kapsamında masaya yatırıldığında 1909
sonlarına doğru katarakt olan Monet’nin katarakt rahatsızlığının ilerlemesi ile
beraber dünyayı nasıl algıladığına tanıklık ederiz. Monet’nin 1904 yılında nilüferler
serisinin ilk eseri olarak çalıştığı tabloya bakıldığında algılanan renkler çeşitli
ve canlı, cisimlerin sınırları ise olması gereken netliktedir. Zira ressamın gözü ile
ilgili şikayetleri henüz başlamamıştır. 1914-1917 yılları arasında çalışılmış olup
nilüferler serisinde yer alan tablo ise aynı manzarayı konu almasına rağmen önceki
eserle büyük farklılıklar içermektedir. Zira ressam artık on beş senelik katarakt
hastasıdır. Netlik bozulmuş, cisimlerin sınırları algılanamamış ve algılanan renkler
sınırlanmıştır; eser sarı ve türevleri olan renklerden müteşekkildir. Bu durumda
Monet’nin lensinin sadece kesifleşmediğini aynı zamanda şeffaflığını kaybettiğini
ve sarardığını da öne sürebiliriz. Dayanağımız eserlerindeki renk seçimleridir.
Acının Ressamı Frida Kahlo
TRH
Burçin Özyiğit
Projemin konusu, hastalıklarının Frida Kahlo’nun sanatına ve yaşamına
etkileridir. Frida Kahlo’nun hayatı, çocukluğundan beri çektiği acıların, özellikle
geçirdiği kazanın psikolojisine, dolayısıyla sanatına etkileri, bu etkilerin açıkça
anlaşılabilmesi için resimlerinin incelenmesidir. Projenin amacı, Frida Kahlo’yu
yakından tanımak, hastalıklarının sanatı ve yaşamı üzerine etkilerini göstermek,
resimlerinin özelliklerini görmek, bu konu hakkında hekimleri ve hekim adaylarını
bilgilendirmek, onlara farklı bakış açıları kazandırmaktır. Kullandığım en önemli
araç bilgilere ulaşım hızı, bilgilerin çokluğu ve çeşitliliği nedeniyle internet
oldu. Bunun yanında ansiklopedi ve kitaplardan da yararlandım. Frida’nın
çocukluğu, geçirdiği hastalıklar, eğitim ortamı, ilgilendiği konular, siyasi hayatı,
kişiliği, geçirdiği tramvay kazası ve sonuçları, Diego Riviera, kazanın sanatına ve
hayatına etkileri, resimlerinin özellikleri, resim yapma amaçları, kendi sözlerinden
yola çıkarak hayata ve resme bakışı hakkında bilgi elde ettim. Frida Kahlo’nun
etkileri bugüne kadar uzanan, hakkında birçok araştırma yapılmış ve yapılacak
olan hayatına dair birçok şey elde ettim. Frida Kahlo’nun hastalıklarının, çektiği
acıların, psikolojisini, dolayısıyla yaşam ve sanatını doğrudan etkilediği sonucuna
vardım. Bu projede tıbbın sanat üzerine etkisi incelendi. Ancak tıp-sanat ilişkisi
tek taraflı değildir. Sanat hayatımızın her alanında var. Kişiliğimizi, ruh halimizi,
düşüncelerimizi, insanlarla ilişkilerimizi etkilemenin yanında insanlık için önemi
Irmak Uçak
İlaç Gibi Sanat
TRH
Ömer Burak Eriçek
Bu projemde dünya çapında yaygın olarak kullanılan tedavi yöntemlerinden
biri olan “Art Therapy” yani “Sanatla Tedavi” hakkında kaynak taraması yaparak
ülkemizde yeterince tanınmamış, uygulamaya geçirilmemiş olan bu yöntem
hakkında bilgi sahibi olmak, sanatla tedavinin başlangıcı, uygulanma şekli, kimlere
uygulanabileceği, sanatla tedavi için gerekli koşulları, nasıl art therapist olunacağı
ve bunun gibi konu başlıkları hakkında bilgi sahibi olarak ülkemize yabancı olan
bu tedavi yöntemi hakkında yeterli aydınlatmayı sağlayacak genişlikte bir proje
ortaya koymak amaçlandı. Bu projeyi hazırlarken kaynak tarama yöntemini
kullandım. Internette yaptığım araştırmada sanatla tedavi konusunda etkin
kurumlardan birinin kurucusu Doç.Dr. Nevin Eracar ile yaptığım görüşme sonucu
yabancı yayınlara yönelmeye karar verdim. Yaptığım araştırmada Art Therapy
Credatials Board ve Macalester University yayınlarını yeterli kaynaklar olarak
aldım. Psikoloji her bireyde hatta bazen bir bireyde bile zaman zaman farklılık
gösterebilecek bir yapıya sahiptir, bu özellik psikolojide bireye özgü tedaviyi ön
plana çıkarmaktadır. Sanat ise bir bireye özgü psikolojik yapının en doğal haliyle
ortaya konulmasını sağlama özelliğine sahiptir. Sanatın psikolojinin gereksinim
duyduğu öznel bilgiye ulaşma ihtiyacını karşılaması onu, psikoloji hizmetlerinde
gerek tanıma ve tanımlama gerekse geliştirme ve değiştirme amaçlı olarak
kullanılabilir kılıyor ve bence bu özellik sanatın “Sanatla Tedavi” adında bir tedavi
şekli ortaya konmasındaki rolünü açıklıyor. İnsanlığın inanılmaz tedavi yöntemi:
Büyü TRH Kasım Durmuş Projenin amacı, insanların tedavi amacıyla kullandığı
büyü, sihir gibi aklın sınırlar zorlayan yöntemleri incelemektir. Konuyla ilgili çok
sayıda bilgi internette mevcut fakat bunların ne kadar bilimsel olduğu bilinmediği
için kitaplardan faydalandım. Tedavilerle ilgili örnekler ve halen Afrika’da yapılan
yöntemleri araştırdım. Özellikle şamanların hem dini hem de tıbbi güçleri vardır.
Bu şamanların güçlerine inanan insanlar hastalıkların ruhlardan, hayvanlardan
ya da kötü niyetli büyücülerden kaynaklandığını düşünürler.Hasta kişiler şaman
kontrolünde sakin bir yere alınır, orada hastalığın sebepleri araştırılır. Sonra ayine
başlanır. Bu şekilde hastalıktan kurtulduğuna inanılır. Tabii ki artık modern tıp
bunların yerini aldı. Bazen haberlerde görürsünüz: üfürükçüler, falcılar, cinciler.
İşte bunlar büyüyle tedaviyi günümüzde sürdürmeye çalışanlar. Karanlıkta Doğan
Işık TRH Ufuk Elmas Amacım en önemli organlarımızın başında gelen gözlerini
kaybeden, doğaya olan büyük sevgisiyle yaşadığı psikolojik yıkımları aşan ve de bu
sevginin kudretiyle yaşadığı yüzyılın halk müziğine damgasını vuran ve yüzyılımızın
ozanı olan Aşık Veysel Şatıroğlu’ndan yola çıkarak uzuvlar kaybeden, büyük
acılar yaşayan insanların yaşadıkları sorunları aşıp toplumda çok önemli yerlere
gelebileceğini göstermektir. Veysel Şatıroğlu 1894 te Sivas’ın Şarkışla ilçesinde
dünyaya geldi. 7 yaşında çiçekten gözlerini kaybetti. Oğlunun durumuna üzülen
baba, onun kendini eğlendirmesi için saz dersleri almasına karar verdi. Veysel anne
ve babasını ard arda kaybettikten sonra abisinin de savaşa gitmesi üzerine büyük
56
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
bir yalnızlığa düştü. Yapmış olduğu 1. evlilikte mutluluğu yakalayamayan Veysel
bu evlilikten olan bir kız ve bir oğlunu küçük yaşlarında kaybetti. TBMM’den aldığı
onur ödülü onun için en önemli başarıyı teşkil etmekteydi. Sağlık engellerini aşıp
hayatımıza, kültürümüze damga vuran insanları konu olarak edinmiştim ve buna
örnek olarak seçtiğim yüzyılımızın ozanı Aşık Veysel’in gözlerini kaybetmenin
yanısıra bilmediğimiz daha büyük acılar yaşadığı ve bunlara rağmen kazandığı
başarıları sizlerle paylaştım.
katıyor. Bu güzelliği fark eden ressamlar, mimarlar, Mısırlılar Altın Oran’ı eserlerinde
kullanarak eserlerine daha farklı bir güzellik katarak günümüze kadar değerlerinin
korunmasını sağlamışlardır. Yalnız araştırdığım kadarıyla uzayda altın oranın
bulunup bulunmadığıyla ilgili bir bilgi bulamadım. Aynı zamanda estetik cerrahinin
de altın orandan yararlanması ile ilgili bir bilgi bulamadım. Umarım kısa zamanda
fark eder ve bu oranı kullanırlar.
Hasta Çocuk Odalarının Dekorasyonu
Netter’in Sanatı
TRH
Mete Uluçay
Projenin amacı, hasta çocuk odalarında hasta gereksinimlerine en yüksek
düzeyde hitap edebilecek şekilde nasıl bir yapılandırmaya gidilmesi gerektiğinin
araştırılması, bu yapılandırmanın işlevsel, teknik, psikolojik ve estetik
gereksinimleri karşılayabilmesi için yapılması gerekenler hakkında bilgi toplanması,
dekorasyonun hasta psikolojisi üzerine etkilerinin araştırılmasıdır. Bu projenin
oluşturulması sürecinde çeşitli İngilizce ve Türkçe kaynaklar incelendi. Internetteki
veri tabanlarından yararlanıldı. Tıbbi mekanlarla ilgili fotoğraflara ulaşıldı.
Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basım Yayın ve Tanıtım Koordinatörlüğü ile
bir görüşme yapıldı. Ancak konunun psikolojik boyutundan çok teknik boyutuyla
ilgili bilgiler elde edildi. ‘Hasta çocuk odalarının nasıl biçimlendirilmesi gerekir’
sorusunu sorduğumuzda karşımıza bazı kriterler çıkıyor: işlevsel, teknik, psikolojik
ve estetik gereksinimler. İşlevsel gereksinimler hastanın günlük işlevlerini,
çocuklar için vazgeçilmez unsurlar olan oyuncak ve oyun odalarını kapsıyor.
Teknik gereksinimlerde karşımıza iki mekan çıkıyor. Birincisi, çocuğun hastanede
kaldığı süre içinde zamanının çoğunu geçirdiği yatak odalarıdır. Yatak odalarının
iklimlendirilmesi, akustik ve aydınlatma sistemi, genel yerleşimi, dekorasyonda
kullanılan mobilya ve donatılar teknik boyutu oluşturuyor. İkincisi, ıslak mekan
dediğimiz banyo ve tuvaletlerdir. Psikolojik gereksinimler davranışsal ve
mahremiyetle ilgili gereksinimler olmak üzere iki başlık altında incelendi. Hasta
çocukların hasta yatak odalarında kaldıkları süre içinde ruh sağlıkları üzerinde
geçici veya kalıcı etkiler ortaya çıkabilir. Çocuklarda hastalık ve hastaneye yatmaya
bağlı oluşabilecek olumsuz duyguların kalıcı izler bırakması önlenmelidir. Hastanın
mutlu olmasını sağlamak için akustik ve görsel mahremiyetin sağlanması gerekir.
Estetik gereksinimler ise renk ve doku unsurlarıdır.
TRH
Dr. Frank Netter anatomi ve patoloji alanlarında verdiği eserlerle tıp dünyasında
“yüzyılın mikalenjelosu” olarak bilinmektedir. Yapıtları bugün dünyanın her
yerinde tıpta okuyan öğrencilerin başucu kaynağıdır. Netter tıbbi çizim alanında
çığır açmış ve tıbbi çizimin bir bilimsel disiplin olarak ortaya çıkmasına büyük
katkılar sağlamıştır. Günümüzde dünyanın her yerinde tıbbi çizim fakülteleri
kurulmakta ve tıp eğitiminde kullanılacak çizimler üreten “tıp çizerleri”
yetiştirilmektedir. Projemizin amacı “Netter’in sanatı”nın yani tıbbi çizimin tıp
eğitimindeki yerini,kullanımını ve esas olarak öğrenciler üzerindeki etkilerini
araştırmaktır. Konuyla ilgili literatür araştırması yapıldı. Dilimizde yapılmış
araştırma olmadığından İngilizce kaynaklar incelendi. Tarama internet üzerinden
gerçekleştirildi ve konunun tarihsel gelişiminin incelenmesi için bazı gazete
arşivleri tarandı. Bulunan çalışmalar referans olarak gösterildi. İncelenen dokuz
araştırmada öğrencilerin tıbbi çizim kullanılan eğitim materyallerine nasıl tepki
gösterdikleri yanıtlanmaya çalışılmıştır. Bu materyallerin öğrencilerin başarısına
artı yönde etki yaptığı gözlenmiştir. Ayrıca bu çizimlerin öğrencilere ödev olarak
yaptırılması durumunda hem öğrencilerin başarısı bariz bir biçimde artmış hem de
bilginin unutulma zamanı gecikmiştir. Öğrenciler üzerinde öğrenme alışkanlıkları
ve yöntemleri ile ilgili yapılan araştırmalar sürdürülmelidir. Tıpta çizimin öğrenmeyi
kolaylaştırdığı göz önüne alınırsa derslerin yalın anlatımdan çok çizim ve
animasyon öğeleri ile zenginleştirilmesinin gerekliliği anlaşılabilir.
Uyku ve Rüya
TRH
Bilaal Wilson Matola
Amaç, uyku ve rüya ilgili kimyasal mekanizmaları araştırmak, konuyu insanların
hikayelerine ve din bilgilerine özellikle İslamiyet’e göre açıklamak, konuyla ilgili
henüz tam bilinmemiş alanları araştırmak, uyku ve rüya hakkında genel bilgi
sahibi olmaktır. Proje üzerinde çalışırken web sitelere ziyaret ederek bilgiyi elde
ettim. Bunun yanı sıra kitaplardan da çok yararlandım,bunlardan en önemlisi
Bhagavan Biyokimya, Lenninger ve Harper’s Biyokimya’dır. Bazı romanlar, dergiler
ve bazı kutsal kitaplar da bilginin elde edilmesinde katkıda bulunmuştur. Çok az
olsa da dedemden hikaye olarak birçok bilgi aldım. Bu çalışmalarınn sonucunda
görünüyor ki uyku, evrim boyunca korunmuş bir süreçtir. Her canlı aynı olmasa
da uykuya ihtiyaç duyar. Uykuda etkili olan faktöler farklı olsa bile, genel olarak
beynin ya da vücudun yorulması başlıca uykunun etkenidir. İnsanlar ne kadar
uykusuz kalabilir sorusunun yanıtı 1965 yılında Amerikalı genç bir lise öğrencisinin
264 saatlik{11 gün) rekorudur. Herhangi bir ciddi fizyolojik sorun olmadı, ayrıca
konsantrasyon, algılanma ve motivasyon gibi az olsa da sorunlar vardı. En son
yapılan araştımalarda görünüyor ki 8 saatten fazla uyuyan kişilerin 7 saat ve altında
uyuyan kişilerden ölüm hızı yüzde 12 fazladır.
Altın Oran
TRH
Emine Ayça Akdemir
İnsanlara proje konumu söylediğim zaman birçoğunun proje konumla ilgili bilgileri
yoktu. Ben de bu kadar insanın böyle muhteşem bir konuyla ilgili birşey bilmediğini
görünce insanlara bu konuyu anlatmaya karar verdim. Bunun üzerine bazı
arama motorları üzerinden konuyu araştırmaya başladım. Konuyla ilgili kitapları
araştırdım. Yazılan makalelere bakarak fikir edindim ve birçok veri elde ettim. Her
insanın vücudunda estetik bir uyum vardır. Fibonacci adında bir matematikçi bu
uyuma ALTIN ORAN adını vererek insanlara tanıtmıştır. Altın oran sadece insan
vücudunda değil; aynı zamanda bitkilerin yapraklarının dizilişinde, hayvanların
vücudunda kısaca dünyadaki canlı, her varlıkta var ve her varlığa estetik bir güzellik
Burcu Görgülü
Tarih Içinden Hekimler ve Kıyafetleri
TRH
Nazmi Onur Okudur
Tarih boyunca hekimlerin giydiği bütün kıyafetler olmasa da bunlardan belli
başlılarını tanıtmak ve bu hekimlerle ilgili belli başlı özelliklere yer vermek
istediğim bu projenin amacı bugün evrensel olan beyaz önlüğün kullanımına kadar
kullanılan hekim kıyafetlerinin toplumdan topluma, tarihten tarihe ve hekimin
toplumdaki statüsüne göre nasıl değiştiğine görsel ve yazılı olarak dikkat çekmektir.
Bu projeyi hazırlarken tarihteki hekim kıyafetlerinin değişiminin yaşanılan yıllarda
hekimin toplumdaki statüsüne ve toplumun kültürüne bağlı olarak toplumdan
topluma değiştiği sonucuna vardım.
Mimari Yapılar ve Tıp
TRH
Erhan Ararat
Bu projede tıp alanıyla ilgili mimari yapılar incelendi. Osmanlı İmparatorluğu’ndan
kalma birçok tarihi eser bulunmaktadır. Osmanlı’da bunlara “Darüşşifa” deniyordu.
Darüşşifa denilen binalar, Selçuklu ve Osmanlı döneminde hastaları iyileştirme
amacıyla inşa edilmiş yapılardır. Buralarda akıl hastaları tedavi ediliyordu. Tedavide
müzik ve su sesi kullanılıyordu. Darüşşifalar günümüzde hastanesi olan tıp
fakültelerine benziyordu. Yani bir yandan öğrencilere tıp bilgileri veriliyor, diğer
yandan da hastalar tedavi ediliyordu.
Mutluluğun Rengini Öğrenmek Ister Misiniz?
TRH
Cengiz Burak
Renklerin özelliği, bilinç dünyamızın en derin noktalarına kadar uyarma gücüne
sahip olmalarıdır. Her insanın renklere karşı verdiği tepki aynı değildir. Bir insana
huzur veren mavi renk, bir diğerine soğuk ve itici gelebilir. Birine heyecan veren
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
kırmızı, bir diğerine hüzün yükleyebilir. İnsanların renkten etkilenmelerini
meydana getiren olgular, kişilik oluşumları, hayat koşulları ve bilinçaltında
bastırılmış olan isteklerdir. Bazı insanlar hangi renkle barışık olduklarını bilirken
bazıları ise bu konuda tamamen bilinçsizdir. İnsanlar renk seçerken o rengin
kendilerine getireceği yararı veya zararı düşünmezler. Belirli özellikleriyle renkler,
uyarıcı oldukları kadar çökkünlük, yaratıcı ve yapıcı oldukları kadar da yıkıcı, itici ya
da çekici olabilirler. Ayrıca her renk, kendine özgü bazı tedavi edici ve dengeleyici
unsurları da taşır.
The Fine Art of Medicine
TRH
Hamrabay Hasanov
The aim of the project is to research about the relationship between human
anatomy and paintings. The Fine Art of Medicine explores the fascinating
relationship between art, medicine and public health using works of art. Even in
the early years of medicine there were paintings, prints, books and sculpture which
describes the anatomy of a human-being, which were once so strong, continue to
flourish today. Themes of medical and artistic interest have inspired such masters
as Dürer, Rembrandt, Goya and van Gogh. Their works are displayed alongside
those of contemporary artists including Bellany, Wiszniewski, McFadyen, Esson and
Downie. The Fine Art of Medicine features nine sections covering a wide range of
topics. The exhibition begins with a selection of the art treasures from The Royal
College of Physicians and Surgeons of Glasgow, which houses an outstanding
collection of medical books, related material and paintings.
Renklerin Şifasi
TRH
Aylin Can
Projenin amacı, renklerin insanların üzerindeki etkilerini öğrenmek, insanların
psikolojik ve fizyolojik rahatsızlık durumları için ilaçlarla ağır bir tedavi yerine
renklerle daha hafif, eğlenceli ve güzel bir tedavi uygulanabilir olduğunu görmektir.
Projenin oluşturulma aşamasında internet ortamı üzerindeki çeşitli arama
motorları aracılığıyla ulaştığım sitelerden gerekli bilgileri toplayıp çeşitli derlemeler
yaptım ve konuyu oluşturdum. Girdiğim sitelerde bulduğum çeşitli makalelerden
de yararlandım. Renklerin sanıldığının aksine sadece psikolojik etkilerinin
değil aynı zamanda fizyolojik etkilerinin de olduğunu, bu etkilerin insanların
günlük yaşamlarına nasıl uygulanabileceğini, renklerle hangi hastalıkların tedavi
edilebileceğini öğrendim.
Vincent Van Gogh’s self portrait with bandaged ear
TRH
Afgan Hacibalayev
Van Gogh’la ilgili bir konu seçmemin sebebi onun hayatında yaşadığı olayları
en iyi şekilde çizdiği eserlerine yansıtmasıdır. Onun resimlerinde beni hayran
bırakan başka bir özellik ise kendi resimlerini çizmesidir. Ben de onun kendini
çizdiği resimlerinden birini seçtim. Bu konuyu araştırırken interneti, kütüphaneyi
ve değerli bir yorumcunun bilgilerinden yararlandım. Neticede onun kendini
çizdiği resminde onun bu resmi çizdiği zamanki ruh haletinin,o yıllarda yaşadığı
hastalıkların renk seçimine yansıdığını, bu sebepten de onun yaşadığı olayları biraz
da olsun anlıyoruz.
Tibbin Michalengelo’ları: Plastik Cerrahlar
TRH
Duygu Demirtaş
Projenin amacı, iyi bir plastik cerrahın bilgisi ve deneyimi ne kadar çok olursa
olsun, sanatçı yanının da kuvvetli olması gerektiğini göstermek, mükemmel
bir estetik cerrahın keskin bir sanatsal göze ve hünerli, usta bir heykeltıraşın
duyusuna, yeteneğine ihtiyacı olduğunu ispatlamak. Plastik cerrahi, bilimle sanatın
eşsiz birleşimidir. Estetik cerrahi alanında uzmanlaşan hekimlerin sanatçılarla
özellikle de ressamlarla, heykeltıraşlarla bir çok ortak noktası vardır. Nasıl bir
ressam bir portre çizerken anatomiden yararlanıyorsa bir plastik cerrah da bir
kazada tanınmaz hale gelen bir yüze yeniden şekil verirken kopan bir parmağı
yerine dikerken ressamın estetik kaygılarını taşır. Nasıl bir heykeltıraş bir taştaki
fazlalıkları çıkararak mükemmel bir kadın heykeli yaratıyorsa, estetik cerrah
57
da liposuction ile hastasının fazlalıklarını, estetik görünümünü bozan yerlerini
düzelterek daha güzele ulaşmayı hedefler. Sanatçı da plastik cerrah da bilgileriyle
yaratıcılıklarını, yeteneklerini birleştirir. Bir plastik cerrah ne kadar bilgili ve
deneyimli olursa olsun; iyi bir plastik cerrah olabilmesi için bu bilgi ve deneyimini
sanatçının estetik kaygılarıyla, yeteneğiyle birleştirmesi gerekir.
Dövme ve Kişilik
TRH
Emine Kaygı
Bu projeyi yapmadaki amacım kişiliğin dövme üzerine etkisinin olup olmadığını
incelemek ve dövme yaptırmada etken faktörleri saptayabilmektir. Projemi
hazırlarken internet üzerinden araştırma yaparak konu ile ilgili yazıları-makaleleri
inceledim. Ve projemi hazırlarken bu kaynaklardan yararlandım. İlk olarak
internetten dövme sanatı hakkında bilgi edindikten sonra; projemi insanlarla
birebir iletişime geçerek devam ettirdim. Dövme yapan kimselerle görüşmeler
yaparak en çok kimlere dövme yaptıkları, genelde hangi yaş grubunun dövme
yaptırdığı, neden dövme yaptırdıkları hakkında bilgi aldım. Sonuç olarak dinselbüyüsel kökene bağlılık,süslenme, hastalık ve nazardan korunma, özgürlükçü
tutum içine girip kendini toplumdan soyutlama, düşüncelerini, ideolojilerini açıkca
belirtme, vücudunda değişiklik yapma, belli bir grubun üyesi olduğunu belirtme
amacıyla kişilerin dövme yaptırdığını saptadım.
Bilimsel Heykeltraşlar: Estetik Cerrahlar
TRH
Sefa Inal
Güzel olma dürtüsü insanlık tarihi kadar eski. Paleontolojik kazılarda bile, bırakın
süs eşyalarını, zamanın teknolojisine göre yapılmış ‘ameliyat izlerine’ bile
rastlanıyor. Benim bu projeyi seçmekteki amacım, elbette teknolojinin ve tıbbın
büyük hamleler yaptığı çağımızda insanların gerçekten estetik kusur sayılabilecek
hatlarla ömür boyu yaşamak zorunda olmaması. Konumu belirledikten sonra,
yoğunlaşmam gereken alanın dudak-damak yarıklarıyla doğan çocukların tedavisi
olduğunu düşündüm. Bu hastalıkla beraber doğan çocukların konuşmada, gülmede,
yemek yemede önemli problemleri oluyor. Tedavileri için bir dizi ameliyat ve
rehabilitasyon gerekiyor. Plastik cerrah, pediatrist, ortodontist, konuşma terapisti,
sosyal uzman, kulak-burun-boğaz uzmanı, psikolog ve genetik danışmandan
oluşan bir grup birlikte çalışarak çocuğun gülmesine yardımcı oluyor. Türkiye’de
bu hastalığın tedavisi ile ilgilenen bir vakıf bulunmaktadır. Bu vakıf, dudak-damak
yarığı olan çocukların tedavisini herhangi bir ücret almadan gerçekleştiriyor.
Doktorlar bu ameliyatı gerçekleştirirken bir heykeltraşın heykeli üzerinde, bir
ressamın resmi üzerinde yaptığı çalışmalardan daha titiz ve düzenli davranarak
çocuğu akranlarından farksız kılıyor. Plastik cerrahlar, hem bilim adamı hem de
aynı anda bir sanatçı olup insanlara daha yeni çehreler kazandırıyor ve onları mutlu
edebiliyor.
Renkli Hayat
TRH
Mehmet Orçun Coşkun
Renk, her zaman hayatımızda var olan, tüm görsel sanatlar için çok önemli bir
olgudur. Sevdiğimiz ve tercih ettiğimiz bir renk kişiliğimiz hakkında ipucu verebilir.
Aynı zamanda bir sanatçının eserlerinde sıkça kullanılan renkler o sanatçının
karakteri ve psikolojik durumu hakkında bilgi verebilir. Ancak, çoğumuz renklerin
insan sağlığı üzerinde derin etkilere sahip olduğunu bilmeyiz. Ben de projemde
renklerin insanlar üzerindeki güçlü etkilerini araştırdım. Projemin amacı, bir
ressamın tablosunda, bir modacının tasarımında ya da yaşadığımız çevrede
bulunan renklerin insanların fizyolojik ve psikolojik sağlıklarına olan etkilerini
ve bu renklerin çeşitli rahatsızlıkların tedavisindeki rollerini öğrenmektir. Her
rengin insanlar için değişik bir anlamı ve hem fizyolojik hem de psikolojik olarak
derin etkileri vardır. Benim amacım da tek tek her rengin nasıl bir etkisi olduğunu
araştırmak ve öğrenmektir. Araştırmamda kaynak olarak kolay ulaşılabilir, zengin
ve güvenilir bir kaynak olduğunu düşündüğüm için interneti kullandım. Internette
çeşitli arama motorlarını kullanarak yaptığım araştırmalar sonucu çok sayıda
nitelikli site, makale, araştırma buldum. Projem sayesinde görsel sanatların ve
günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olan renklerin insan sağlığı üzerinde
sanılandan daha büyük bir etkiye sahip olduğu öğrenildi. Hangi rengin insanları
58
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
ne şekilde etkilediği, bu renklerin nasıl kullanılırsa insan sağlığına daha yararlı
olacağı araştırıldı ve projemde yer aldı. Projemin herkesi renkler konusunda
bilinçlendireceğini ve herkese yararlı olacağını umuyorum.
Rembrant’ın Dehası ve Dr.Tulp’un Anatomi Dersi
TRH
Hilal Akdemir
Projenin amacı, Rembrant’ın hayatı hakkında bilgi sahibi olmak, sanatının
inceliklerini anlamak, görme bozukluğunun sanatına nasıl yansıdığını tespit
etmek, ‘Dr. Tulp’un anatomi dersi’ adlı resminin sırlarını çözmeye çalışmaktır.
Internetten ve kitaplardan edindiğim bilgiler ışığında projem son şeklini
almış oldu. Rembrant’ın sahip olduğu görme ‘kusuru’nun, onu geçmişte var
ettiği gibi gelecekte de var ettiğini düşünüyorum. O dönemde, kadavraların
incelenmesi Katolik Kilisesi tarafından yasaklanmış olmasına rağmen, Rembrant
resimlerinde bu temayı işlemekten çekinmemiştir. Rembrant’ın bu geleneksel
görüşe başkaldırıcı tutumunun, onu döneminin zirvesine taşıdığı görüşündeyim.
Hayatının son döneminde yaşadığı can sıkıcı olayların, Rembrant’ın sanatındaki
düşüşün sebepleri arasında olduğunu düşünüyorum.
Tıp ve Resim
TRH
Hasan Büyükdoğan
Projemin amacı anatomi bilgisi yüksek sanatçıların eserlerinin daha başarılı
olmasının ve sanatsal yetenekleri gelişmiş anatomistlerin de eserleriyle tıp
öğrenimini kolaylaştırmasının; yani birbirini besleyen iki konunun araştırılmasıdır.
Internetten, klasik resim kataloglarından ve anatomi atlaslarından faydalandım.
Hastalıkların ve Hasta-Hekim İlişkilerinin Tarihte
Resimlerle Tasviri
TRH
Osman Çağın Buldukoğlu
Proje konusu olarak tıp tarihindeki hastalıkların tasvir edilişi ve hekim-hasta
ilişkilerinin resmedilişlerini seçmemdeki öncelikli sebep, tıbbın zaman içerisindeki
gelişimini, sanatın tıptaki kullanım ve günümüzde hızla gelişen ve her gün
yenilenen bilgilerin tarihin akışı içerisinde geçirdiği evreleri gözlemekti. Bugün
tedavisi oldukça yaygın ve kolay uygulanabilir olan, belki de dünya üzerinden
kalkmış pek çok hastalığın insanlığın eski çağlarında hayatı ne kadar derinden
etkilediğini görmek ve tedavilerine giden yolda kat edilen mesafeleri resimlerle
somut olarak gözlemek, hem o günü anlamak hem de bugün büyük problemlere yol
açan hastalıkları değişik bir çerçeveden gözlemleyebilmek olanağı buldum. Değişik
kültürlerden edindiğim resimlerle o günün koşulları içerisinde medeniyetleri
karşılaştırma olanağını kazandım. Projede öncelikli amacım hastalıkların
resmedilişinden yola çıkarak düzenli bir arşiv olanağı sunmaktı ve bu amaç
doğrultusunda elde ettiğim bilgiler tıp biliminin ve teknolojik gelişimlerin, kültürün
ve çağdaşlaşmanın getirdiği olanaklara paralel olarak doğudan batıya doğru
zaman içerisinde kayış fark etmemi sağladı. Projenin amacıyla bağıntılı olarak
izleyeceğim yöntem de eldeki verileri toplamak ve derlemek olacaktı. Nitekim
bu konudaki çalışmalara özgün bilgiler eklemek mümkün olmadığı için, mevcut
kaynakları toparlamak amacıyla birkaç koldan derleme çalışmaları yürüttüm.
Projeyi aldığım ilk tarihten itibaren internette ve kütüphanelerde araştırma yaptım.
Proje sonunda elde ettiğim bilgiler amaçlarımı karşılayan sonuçlara ulaşmamı
sağladı. Tıp biliminin zaman içerisinde ilerleyişini ve değişik kültürlerin bu alana
katkısını somut olarak gözlemlememe yardımcı oldu.
Van Gogh’un Psikopatolojisinin İncelenmesi
TRH
Murat Özdede
Deha ile deliliğin ayırdığı ince çizgide, mutsuzluk, yalnızlık ve yoksulluk içinde
yaşayan Van Gogh, umutlar, düş kırıklıkları ve yoğun acılarını, çarpıcı renkler ve
keskin fırça darbeleriyle, neredeyse nabız atışlarının duyulabildiği manzaralara,
kendi portrelerine ve natürmortlara dönüştürdü. Çeşitli savlar gündeme geldi
yıllar boyunca; Van Gogh deprssifti, Van Gogh resimlerinde yoğun kullandığı yağlı
boyanın içindeki tinerden etkilenmişti, Van Gogh psikotikti, Van Gogh migren
hastasıydı. Bunca belirsizliğin arasında kesin olarak bilinen birşey vardı ki o da
Van Gogh bir ruh hastasıydı ve artistik eskizlerinde bunu kullandı. Eskizlerine,
çalışmalarına, portrelerine bakıldığında hastalığıyla ilişkili olarak çarpıcı değişmeler
görülmektedir. Bu ilişkiyi çözmeyi ve şimdiye kadar yapılan psikanalitik ve sanatsal
incelemeleri projemde derlemeyi hedefledim.
Fotoğrafçılık ve Tıp
TRH
Selkan Achmet Oglou
Sunulan bu projede konu olarak fotoğrafçılık sanatında kullanılan renk ve film
tekniklerinin, tıpta, radyoloji departmanında kullanılan fotoğrafın türevi olarak
adlandırabileceğimiz tıbbi görüntülerin hasta ve doktorların tanı ve tedavi amaçlı
taleplerine cevap verebildiğini görmektir. Tıp ve fotoğrafçılık sanatının birbiriyle
olan ilişkisine değinmek, tıpta kullanılmakta olan görüntüleme cihazlarıyla elde
edilen görüntü ve görüntü kesitlerine farklı bir bakış açısı getirmektir. Tıpta
kullanılan teknikler ile fotoğrafçılık sanatındaki teknikler araşındaki benzerlikler ve
bu benzerliklerin getirdiği ortak noktaların açığa kavuşturulmasıdır. Fotoğrafçılık
sanatında, esas alınan ışık unsuru tüm görsel sanatların temelidir. Işığın
fotoğrafçılıkta üç önemli özelliği vardır ki bunlar fotoğrafı doğrudan etkiler: ışık
şiddeti, kontrast ve renk. Işık şiddeti, ışık kaynağından yayılan ışığın gücünün
ölçüsüdür. Fotoğrafta karanlık ve aydınlık bölümler araşındaki ışık yoğunluğu farkı,
kontrast olarak anılır. Yüksek kontrast koyu gölgelerden, parlak beyaz aydınlıklara
kadar geniş bir ton farklılığını içerir. Düşük kontrast, karanlık gölgeler ve parlak
aydınlıkların aşırı uçlar içermeyen daha sınırlı bir ton farklılığını ifade eder. Renk,
ışık özelliği olarak, fotoğrafı etkileyen üçüncü özelliktir.
Ruhsal Bozukluğu Olan Yetişkinlere ve Otistik Çocuklara
Uygulanan Tedavilerine Ek Olarak Sanatla Tedavi
TRH
Melike Dalaslan
Projenin amacı, ruhsal bozukluğa sahip kişilerin ve otistik çocukların tedavisinde
resim, müzik tiyatro gibi sanat dallarının katkılarını gösterebilmektir. Internet
üzerinden ruhsal bozukluklar, otizm hakkında makale taranması, sanatla tedavi
veren kurumlar hakkında bilgi toplanması yapıldı. Ruhsal bozukluğu olan
kişilerin tedavisinde kullanılan sanatla terapi yöntemi hastalıkların azalmasını
veya yok olmasını sağladığı gibi tekrarlamasını da engelleyebilmektedir. Otistik
çocukların ise terapiler sonunda olumlu sonuçlar verenlerinde kendilerine yeterli
hale geldikleri görülmüştür. Yapılan araştırmalar doğrultusunda Türkiye’de bu
tür hizmet veren kurumlar çok yaygın değil, daha çok istanbul ve Ankara ‘da
yoğunlaşmıştır. Bu kurumlar yaygınlaştırılarak ve varolanların da imkanları
geliştirilerek hastaların tedavisinde daha verimli sonuçlar alınabilir.
Vincent Van Gogh ve Şizofreni
TRH
Hatice Ecem Yıldız
Psikolojik bozuklukların insanların hayatını değiştirdiği herkes tarafından kabul
edilen bir gerçektir. Bununla beraber bazı sanatçılar da bu rahatsızlıklardan
etkilenip farklı akımlar yaratmışlardır, bunlardan biri de ünlü ressam Vincent van
Gogh’dur. Bu projeyle Van Gogh da olduğu gibi, diğer insanların da ürettiği şeylerin
psikolojilerine bağlı olarak değiştiğını göstermek amaçlanmaktadır. Projede Van
Gogh’un doğumundan ölümüne kadar hayatının belli zamanlarındaki değişimler
ele alınmıştır. Ressam, kuşkusuz hayatının en büyük değişimini resimlerinde
göstermiştir. Çizmeye ilk başladığı zamanki coşku ve sevinci hayatının hiçbir
döneminde bir daha yakalayamamıştır. Bunun en büyük sebebi de o dönemlerin
ressama kazandırdığı bunalım, yalnızlık ve mutsuzluğun beraberinde getirdiği
şizofrenidir. Resimlerinde bunalımın rengi olan sarıyı kullanması, konu olarak
hep üzgün, mutsuz insanları seçmesi ve mevsimlerden sonbaharı sevmesi de bu
durumuna birer kanıttır. Ressamın çoğu zaman resmiyle açlığı arasında seçim
yapmak zorunda kalması da gözle görülür bir gerçektir. Projenin hazırlanmasında
genel olarak internet kullanılmıştır. Ressamın çizdiği bazı resimlerle ilişkili olarak,
dönem dönem yansıttığı ruhsal değişimler yansıtılmaya ve çözülmeye çalışılmıştır.
Sonuç olarak insanın hayatını oluşturan unsurların, o insanın yaşadıklarına, doğal
olarak ruhsal sağlık durumlarının iyi olup olmadığına bağlı olarak değiştiği ortaya
çıkmıştır.
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
Leonardo da Vinci ve Eserleri
TRH
Ensar Aydemir
Sanat kavramı ve tıpla olan ilişkisini çeşitli kaynaklardan yararlanarak, örnekleri
göstererek verilen örneklerin birisi üzerinde değerlendirme yapıldı. Burada örnek
olarak kullandığımız sanatçı Leonardo da Vinci’nin birçok alanda olduğu gibi tıp
alanında da başarılı örnekleri çeşitli bulundu ve gösterildi. Sanat kavramı için
yapılan çeşitli tanımlar gözler önüne sürülerek tıpla olan bağlantısı daha net bir
şekilde ortaya çıktı. Leonardo’nun hayatından izlenimler aktarılarak anatomiye
sunmuş olduğu eserlerin neler olduğu konusunda bilgi sahibi olundu.
Renkler ve Tıp
TRH
Samet Yılmaz
Renkler üzerinde yıllardır çalışılmış ve hala çalışılmaya devam edilmektedir.
Elde edilen bulgulara göre renkler insan vücudunda, psikolojisinde ve beyninde
küçümsenmeyecek kadar önemli değişiklikler yapmaktadır. Her bir rengin ayrı
bir fonksiyonu olduğu tespit edilmiştir. Renkler ve Tıp adlı proje renklerin insan
psikolojisine olan etkileri, insan vücudunda ve beyninde yaptığı bir takım uyarımları
ve değişikleri anlatmak amacıyla hazırlanmıştır. Yaşamı renklendiren renklerin
aynı zamanda insan sağlığında da önemli bir yeri olduğunu biliyor muydunuz?
Uzmanlar bazı renkler bakmanın bile çeşitli hastalıkların tedavisine, ağrıların ve yan
etkilerinin azalmasına yardımcı olduğuna dikkat çekiyor. Renk; bir ışık kaynağından
yayılan ışınların nesnelere çarptıktan sonra yansımaları sonucu gözümüzün
algıladığı duyumdur. Mavi: Genellikle yıldızları, geceyi, insan sıcaklığını, kalıcı
ve derin duyguları, düşünceyi ve dinlenmeyi simgeler. Kırmızı: Hareketi ve
hızı simgeler. Sarı: Güneyin rengi; aynı zamanda umudun, ilginin, iyimserliğin
ve evrensel aşkın rengidir. Kahve: Bu rengi sevenlerin tıpik özelliği, Hüseyin
mükemmel olmasını istemeleridir. Yeşil: Dikkatin ve konsantrasyonun rengidir.
Siyah: Varolma ve gençlik başkaldırısının tıpik rengidir. Beyaz: Bütün toplumların
kutsal rengidir. Bazılarında ´ölümü´ simgeleyen beyaz, aynı zamanda ´öteki
hayatin´ başlangıcı sayılıyor. Gri: Ağırbaşlılığın, sadakatin ve sessizliğin simgesidir.
Renkler insanın kişiliğini ele vermekle birlikte biz anlamasak ta sağlığımızı
etkilemeye devam etmektedirler.
Mumyalama Sanatı
TRH
Ahmet Zahit Dursun
Mumyalama öncelikle insanın biyolojik yapısını ilgilendirdiği için tıpla bağlantılıdır.
Mumyalama işlemi birçok aşamalardan meydana geldiği için de büyük bir sanat
isteyen iştir. Sanat geçmişten gelip geleceği aydınlatan birikimler topluluğu olduğu
için mumyalamanın tıbbın gelişimine katkıda bulunması söz konusudur. Bu katkı
öncelikle insan vücudunun tanınmasıyla başlar. Halen açıklanamayan kısımlar
vardır.
59
bir ressamın tablo, bir heykeltıraşın heykel yapması gibi insan vücudu estetik
operasyonlarda adeta bir sanat eseri gibi kullanılarak güzelleştirilebilmektedir.
Plastik cerrahlarsa insan vücudu üzerinde güzellik adına mucizeler yaratabilen
sanatçılar olarak toplumda yerlerini almaktadırlar. Bu da bize estetik cerrahinin
sanatla ne kadar iç içe olduğunu gösteren bir kanıttır.
Michelangelo ve Anatomi
TRH
Sinan Mersin
Ünlü ressam ve heykeltıraş Michelangelo anatomi konusunda gerçekten bir
uzman miydi? Bu konuda bilgisi ne kadardı ve eserlerinde bu özelliğini ne kadar
kullandı? gibi sorulara cevap verebilmek için hazırlanan bir projedir bu. Projede,
internet üzerinde bu konuyla ilgili araştırma yapılmış sanat ve düz arama motorları
kullanılmış bulunan makaleler ve bilgiler (resimler dahil) kaydedilmiştir. Ayrıca
Michelangelo’nun biyografisi, çeşitli eserleri kaydedilmiştir. Michelangelo’nun
anatomi üzerine bilgileri onun kadavralar üzerinde yaptığı çalışmalarla edinilmiş
bilgilerdir. Bu bilgileri sanatçı eserlerinde çeşitli yönlerde kullanmıştır. Özellikle
iki eser bu yönüyle çok dikkat çekmektedir. Bunlardan biri “David” diğeri Sistine
Chapel tavanını süsleyen çeşitli resimlerden biri olan “Creation of Adam”dır. David
adlı eserde sanatçı Heykelin bütün girinti ve çıkıntılarını anatomi bilgisi üzerine
kurmuştur. Diğer eserde ise arka planda beyin ara kesiti gözlerden ırak bir şekilde
vurgulanmaktadır. Sonuç olarak Michelangelo tartışılmaz bir anatomi bilginidir.
Masterpieces Born With Tornment
TRH
Nimtac Abdullayeva
Art and music affect every cell in the body instantly to create a healing physiology
that changes the immune system and blood flow to all organs. Art and music also
immediately change a person’s perceptions of their world. They change attitude,
emotional state, and pain perception. They create hope and positivity and they
help people cope with difficulties. They transform a person’s outlook and way of
being in the world. Scientific studies tell us that art heals by changing a person’s
physiology and attitude. The body’s physiology changes from one of stress to
one of deep relaxation, from one of fear to one of creativity and inspiration. Art
and music put a person in a different brain wave pattern, art and music affect
a person’s autonomic nervous system, their hormonal balances and their brain
neurotransmitters. I studied one of the greatest artists Frida Kahlo. She is a very
good example of healing through art. Although she was a very sick person, she
never gave up, she kept on creating masterpiece by masterpiece. Her art helped
her survive and live an interesting life. I used mostly internet and books about Frida
for my report. I also watched a movie based on her biography and analized the
relationship between her biography and art.
Çizgilerle Yaşam
Tıp ve Sanatın Birleşme Noktası: Estetik Cerrahi
TRH
Ezgi Su Aslan
Projenin amacı, kansere yakalanan bir ressamın (Robert Pope) eserlerinden yola
çıkarak tedavi süreci içinde yaşadıklarını anlamaya çalışmaktır. Robert Pope 1956
yılının Haziran ayında Kanada’da dünyaya gelmiştir. 26 yaşındayken Hodgkin
hastalığına yakalanmıştır. Hastalığı2*3 kez tekrarladıktan sonra 25 Ocak 1992’de
tedavinin yan etkilerine bağlı yaşamını yitirmiştir. ‘Illness and Healing’ adlı
kitabında hastalığının ilk günlerinden itibaren ilaç tedavisini, hastane günlerini,
acılarını, ilişkilerini, kemoterapi zamanlarını anlatmıştır. Hastaneye özel izinle
girerek oradaki ortamı, hastaları kendi hastalığınının gelişimini, hastane
yaşamını, hasta-aile ilişkisini anlattığı 30’a yakın resim çizmiştir. Bu resimlerin
içinde yaşama sevincini gösteren resimler de bulunmaktadır. Her resmin altında
resme dair kendine ait notlar da düşmüştür. Dalhouise Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dekanı DR. T.J. Murray aracılığıyla yaptığı resimler Human Medicine adlı gazetede
basılmıştır. Ailesi ölümünden sonra Robert Pope adına bir fon kurmuştur. Hasta
insanlara yaklaşırken hastanın bulunduğu durumun doktorlar ve yakınları
tarafından resimleri sayesinde anlaşılmasını kolaylaştırmıştır. Ayrıca hala üretken
olabilecekleri, başka insanlara yardım edebilecekleri görülmiüştür.
TRH
Projenin amacı, sanatın bir parçası olan güzellik ve estetik kavramlarına verilen
önemin nedenlerinin irdelenmesi ve oldukça popüler olan estetik cerrahinin tıp
bilimi ile sanatı birleştiren yanlarının incelenmesidir. İnsanlık tarihi kadar eski
olan sanata her dönemde farklı anlamlar yüklenmiştir. Sanatı bugün “doyurucu
estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisi olarak nitelemek
mümkündür. Tarih boyunca estetik, güzel, güzellik kavramlarını kapsamıştır.
Estetik, güzelin ne olduğunu araştıran disiplin dalıdır. Günümüzde fiziksel
güzelliğin önemini daha fazla fark etmekteyiz. Görünüşümüz direkt olarak
kendimizi nasıl hissettiğimizi etkilemektedir. Dış görünümünüzde beğenmediğiniz
bir nokta, bizi içe kapanık, güven duygusundan yoksun ve mutsuz yapabilir. Burada
devreye giren plastik cerrahi, doğuştan olan veya sonradan ortaya çıkan sorunları
düzelterek, kişinin yaşamını fonksiyonel, estetik ve ruhsal açıdan kolaylaştıran bir
uzmanlık dalıdır. Estetik cerrahide hastadaki görünüm ya da fonksiyon eksikliği
geniş bir yelpazede değerlendirildiğinden cerrahın, probleme sanatçı gözüyle
yaklaşımı ve yaratıcılık özelliği kendini gösterir. Sonuç olarak günümüz insanlarının
dış görünüşte estetiğe verdikleri önem giderek artmaktadır. Günümüzde, tıpkı
Hilal Akbaş
60
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
Asklepios - Hekim Tanrı
TRH
R. Tan Ayık
Yunan dünyasında hekim tanrı olarak büyük bir ünü olan ve Roma’lıların da
Aesculapius adıyla benimseyip tapındıkları Asklepios, Apollon’un oğludur.
Thessalia kralı Phlegyas’ın Koronis adlı bir kızı vardır. Apollon’dan gebe kalır, ne var
ki tanrının bebeğini karnında taşırken Arkadya’dan gelme bir yabancıyı da yatağına
alır Koronis. Koronis korkunç bir cezaya çarptırılır: Bir odun yığnın üstünde diri diri
yanacaktır. Alevler Koronis’i yalamaya başlar, kadın can vermek üzeredir ki, Apollon
kanından olan çocuğun yok olmasına katlanamaz, onu ölünün karnından çıkarır
ve büyümesi için at adam Kheiron’a teslim eder. Asklepios’a hekimlik sanatını
da Kheiron öğretir. Asklepios böylece usta bir hekim olarak yetişir, hekimliğin
ve cerrahlığın bütün bilgilerini edinir, ama bununla da kalmaz ölüleri diriltmek
yoluna bile sapar. Zeus doğal düzeni bozan hekim tanrının bu aşırı gücünden
kuşku duymaya başlamış, bu haddini bilmezliği cezasız bırakmamış, Asklepios’un
üstüne bir yıldırım salmış, yakmış, yok etmiş onu. Asklepios sanat kızı Hygieia
ve Asklepiades ile sıkı bir lonca düzeni içinde birleşen hekimlerin aracıyla ilkçağ
sonuna dek sürdürmüş bir tanrıdır. Asklepios tapınaklarına Asklepieion denir. En
ünlülerinden biri Bergama’dadır. Hellenistik çağda kurulmuş bu kutsal alan şifalı
su, iyi hava, kaplıca gibi fizik tedavilerin yanısıra telkin, eğlence ve kültür yoluyla
hekimliğin ne kadar ileri gittiğini gözönüne sermektedir.
Minyatürün Tıbbın Gelişimindeki Yeri
TRH
Kübra Coşkun
Milli kültürümüzün bir ögesi olan minyatür sanatının tarih içerisinde tıbbın
ilerlemesine herhangi bir katkısının olup olmadığını orataya koymak amacıyla böyle
bir proje hazırladım. Bu projeyi hazırlarken çoğunlukla internet ve kütüphaneden
yararlandım. Projeme kaynaklık eden belge ve bulgular bu konuya özel olmaktan
çok, genel bilgiler içeriyordu. Zira bulduğum minyatürlerin kimler tarafından ve
ne zaman yapılığına dair en ufak bir bilgi bulamadım. Ancak bilgileri toplayarak
çeşitli yorumlar yapmam mümkün oldu. Her toplum, bilgilerini aktarırken yardımcı
öğeler kullanır. Bu öğeleri ise sıklıkla o toplumun kültürü belirler, ilave olarak da
dönemin bilimine hakim toplumu etkiler. Bizler birçok eserimizde olduğu gibi tıbbi
eserlerimizde de yardımcı anlatım yolu olarak minyatürü kullanmışız. Aktarım
gücümüzü artırmış, anlatılan olguları daha kolay anlaşılır bir hale getirmişiz. Zira
bugün birçok tarihi kitabımızda minyatür sanatımıza rastlamaktayız. Fakat ne yazık
ki bu tarihi eserlerimizin birçoğu bizim kütüphanelerimizde değil çeşitli Avrupa
ülkelerinin kütüphanelerinde yer almakta. Nitekim bu kitapların bir kısmı (ki
bunların Rönesansa kaynaklık ettiği düşünülüyor) tarihi süreç içerisinde çeviri veya
çeşitli yollarla yayılıp oralarda kalmış; bir kısmı ise özel koleksiyoncular tarafından
itinayla toplatılmıştır. Sonuç olarak minyatür sanatı kültürümüzün belirleyiciliği
altında seçilmiş, tıp kitaplarında kullanılmasıyla da tıbbın ilerlemesine yardımcı
olmuş bir sanat dalı olarak karşımıza çıkmış bulunmakta.
Tıpta Mizahi Boyut: Karikatür
TRH
Ayfer Aslan
Projenin amacı, doktor ve hastaların karikatürlere nasıl yansıdığını, ne tür
hastalıkların daha çok karikatürize edildiğini ve hangi özelliklerinin ön plana
çıkarıldığını karikatüristlerin bakış açılarıyla incelemektir. Hayatın birçok konusuna
değinen mizah ustaları, insan sağlığına ve hastalıklara da değinmişlerdir. Birçok
karikatürist, hastalıkların insanlar üzerinde yarattığı değişik fiziksel görünümleri
çoğu zaman mizahi yolla karikatürlerinde yansıtmıştır. Hasta insanların
karikatürleri, hastalığın fenotipe yansımasındaki prensiplere dayanır. Hastalıkların
insanlar üzerinde böylesine acıklı görüntüler yaratmasının bir güldürü unsuru
olarak mizah ustalarınca kullanılması toplumda bazen tepki uyandırabilmektedir.
Bu tür karikatürlerin etik olup olmadığı tartışılabileceği gibi, bu karikatürlerin bazı
yararlarının da olduğu yadsınasamaz. Genel olarak karikatürler insanları gülmeye,
kahkaha atmaya teşvik eder. Kahkaha atmanın ise vücutta anestezi etkisi yarattığı
bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bunun dışında karikatürlerin hangi hastalığın ne tip
morfolojik değişiliklere neden olduğunu göstermesi açısından insanlara öğretici bir
etkisi de vardır. Tarihte birçok önemli karikatürist, hasta insanların karikatürlerini
yapmıştır. Bunlardan Alman karikatürist Heinrich Zille influenzayı, Marc Chagall
kulak hastalıklarını, Mike Baldwin tıbbın değişik konularını işlemiştir. Thomas
Rowlandson ise tıp konularını karikatürlerinde oldukça fazla işlemekle birlikte diş
nakli ve cerrahi operasyonlarla ilgili olanları en önemlileridir.
Heykeltıraşlar ve Anatomi
TRH
Onur Arpat
Projenin amacı, heykel sanatının anatomiyle etkileşimini,heykeltıraşların
anatomiye katkılarını,anatominin heykeltıraşların eserlerine etkilerini araştırmaktır.
Proje çalışmasında daha çok Rönesans sanatçıları üzerinde duruldu. Bunun nedeni
Rönesans döneminin heykel sanatı ve anatominin birbirine en çok yakınlaştığı
dönem olmasından kaynaklanıyor. Öyle ki bu dönemde bazı sanatçılar hayatlarının
belli bir dönemlerinde diğer çalışmalarını bırakıp uzun zamanlar kadavraları
inceleyerek geçirmişlerdir. Bunun sonucunda hem anatomi adına pek çok
keşif yapılmış, hem de sanatçılar elde ettikleri bilgileri eserlerinde kullanarak
mükemmelliğe ulaşmaya çalışmışlardır. Ancak Rönesans dönemi heykel sanatı
her zaman mükemmelliğe ulaşmaya çalışmamıştır. Özellikle Maniyerizm etkisiyle
bunun tam tersi yönde eserler de verilmiştir. Bu çalışmalarda da anatominin
değişik bir kullanımını görmekteyiz. Modern anatomi biliminde sanatçıların
geçmişte yaptığı çalışmaların anatomiye önemli bir katkı yaptığını görmekteyiz.
Ancak bu çalışmalar tıp öğrencileri arasında yeterince bilinmemektedir. Bu eksiğin
giderilmesinin öğrencilere olumlu bir katkısı olacaktır.
The Architecture of Hospitals
TRH
Aria Forouze
My aim is to present and analyze architecture as one of key instruments to improve
the function of hospitals. Research and experience show that architecture has an
impact on health outcomes, patient and staff satisfaction, cost efficiency, and by
producing fascinating and attractive design, also on the image of hospitals in public
eye. Precisely at the time when it has become clear that a complete overhaul of
European healthcare systems will be inevitable, this will open new vistas for the
future. Stressing the beneficiary effects of architecture, based in part on the recent
trend of evidence based design and re-integrating hospital architecture in the
contemporary debates on architecture in general, the theme will be presented as
one of the most fascinating and promising developments of the next decades.
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE SAHNE SANATLARI
Semazenlerin Dönüşünün Tıbbi Boyutunun Araştırılması
TSS
Fatih Güzelkara
Projenin amacı, insanların bu konu hakkındaki sorularına cevap bulmak ve bu
konu hakkında yapılan çalışmaların yargılanmasıdır. Ayrıca şimdiye kadar yapılan
çalışmaların derlenmesi ve soruların cevabının bulunmaya çalışılmasıdır. Elde
ettiğim bilgileri daha önce bu konu hakkında araştırma yapmış Prof.Dr. Fuat
Yöndemli ile tartışarak ve sonuçları bir semazenle pratik sema ayinlerinden
yola çiıkarak değerlendirdim. Tibbi açıdan değerlendirdiğimizde semazenlerin
sema çalışmalarına ilk başladıklarında baş dönmesi ve kusma gibi vestibüler
semptomların görüldüğü fakat bunların normal fizyolojik olay olduğunu,
egzersizlerle bunların azaltılarak ortadan kaldırldığını gördüm. Vücutlarındaki
dönme olayına yatkınlıkla beraber vücutlartndaki serum lipid, kolesterol
ve trigliserid miktarının düştüğü ortaya çıkmıştır. Diğer bir ilginç sonuç ise
semadaki çark atma, kol açma, direk tutma, çark atarak düz hat üstünde
yürüme gibi aktiviteler günümüzde de vestibüler sistemi değerlendirmek için
kullandığımız metodlara benzemektedir. Tıbbi açıdan başın dönmeme nedenini
düşündüğümüzde başın sağa doğru 20-250 lik açıyla yatırılması, ufuk çizgisi yerine
sol el başparmağına bakılması, dönüş ekseninin kafa, kalp ve sol bacaktan geçmesi
ve zihnin açık tutulmasıyla açıklayabiliriz.
Sinestezinin Sanatçılar Üzerindeki Etkisi Sinestetik
Sanatçılar
TSS
Demet Başak Çakmak
Amacım sinesteziyi tanıtmak, sinestetik sanatçıların kimler olduğunu, sinestezinin
bu sanatçıları nasıl etkilediğini bulmaktır. Türkiye’de sinestezi hakkında elle
tutulur çok az araştırma var. Dünya’da sinestezi ile ilgili çok az kitap basıldığı için
çeşitli bilim adamlarının bu kitaplari referans alarak yazdıkları makalelerden
yararlandım. Sonuçta sinestezinin sanatçılara sanatlarını icra etmeleri konusunda
çok yarar sağladığını farkettim. Ayrıca sinestezinin çok az araştırıldığını gördüm.
Yeteneklerin nasıl olustuğu konusundaki, soyut resim yapan ressamların iç
dünyaları ve sanatçıların sıradan insandan farkları hakkındaki soru işaretlerinin
bazılarının sinesteziyle çözüleceğini düşünüyorum.
Otistik Çocukların Drama İle Eğitimi
TSS
Keziban Kendirli
Ülkemizde ve dünya genelinde otizm çok yaygın bir problem ve bu konuda çok
farklı araştırmalar var. Bunlardan birisi de otistik çocukların dramayla eğitimi
konusu. Diğerlerine bakıldığında çok daha etkili bir eğitim programı gibi
görünen dramayla eğitimin diğerlerinden ne gibi farkları olduğunu ve bunun
sonucunda da “bu yöntem nasıl daha faydalı hale getirilir, daha yaygın olarak
nasıl kullanılır” sorularını yanıtlamak istedim. Bunu yaparken de otizmle ilgili
hazırlanmış çalışmalar, yayınlar ve ilgili internet sitelerinden faydalandım. Bu
konuyla ilgili soruları yanıtlamak için öncelikle genel olarak otizmin ne olduğunu
öğrenmem gerekiyordu. Yaptığım araştırmalar sonunda otistik çocukların
bazı biyolojik etmenler nedeniyle çevresiyle sosyal, duygusal iletişim kurmada
problem çeken çocuklar olduğunu ve bu sebeple hayatlarını sürdürmede çok fazla
problem çektiklerini öğrendim. Bu açıdan bakıldığında amacı iletişim becerisini
geliştirmek olan dramanın otistik çocukların eğitiminde çok etkili bir yöntem
olacağını söyleyebiliriz. Fakat bu eğitimle istenilen sonuçların alınabilmesi için
eğitimin bu konuda özel eğitim almış kişiler tarafından uygulanması gerekmektedir.
Bunun yanında eğitim programı her çocuğun özelliği göz önünde bulundurularak
hazırlanmalıdır. Ayrıca bu çalışmalara ebeveynlerin katılması çalışma açısından çok
faydalı olacaktır.
Semazenler ve Denge
TSS
Aysegül Uysal
Bu proje izleyenleri merak içinde bırakan ‘Semazenlerin sema sırasında neden
başları dönmüyor?’sorusunun cevabını bilimsel olarak açıklamak amacıyla
61
yapılmıştır. Bu konuda Hacettepe ve Selçuk Üniversiteleri Tıp Fakültelerinin
araştırmaları vardır. Konuyla ilgili 2 araştırma, 1 kitap ve 1 tez bulunmaktadır.
Proje hazırlanırken internetten bilgi toplama,uzman kişilerle görüşme ve gözlem
gücünden yararlanma esas alınmıştır. Sonuç olarak sema çalışmalarına ilk
başlandığı günlerde herkeste görülebilen ‘vestibüler semptomlarin’ zamanla ve
alınan eğitimle aşıldığı belirtilmiştir. Semazenler ayine çıkmasalar bile hergün
5 dakika sema ederler ve bu çalışmaya bağlı olarak baş dönmesi yaşamazlar.
Semazenlerin basşlarının dönmemesinin asıl sebebi ise başlarına dönerken 20-25
derecelik bir eğim vermeleridir. Bu iç kulaktaki denge sirkülasyon kanallarının
eşit derecede uyarılmasını sağlar. Ayrıca başlarına vertikal eksene dik bir pozisyon
verdikleri için yatay düzlemdeki hareketi algılayamazlar ve bu işlem onlarda baş
dönmesi yapmaz. Baş dönmesini engellemeye yardımcı olması için sema sırasında
baş hareketlerinden kaçınılır, ense ve boyun adaleleriyle baş desteklenir. Semazen
sema sırasında gözleri yarı açık olarak ufuk çizgisi yerine geçen sol el baş parmağına
bakar. Ayrıca semadan önce fazla yemek yenmez ve hazmı zor gıdalardan kaçınılır.
Oryantal ve Obezite
TSS
Gülsah Çıkrıkçı
Bu projede hedeflenen şişmanlığın bir hastalık olduğunu anlatmak ve oryantal gibi
çesitli danslarla yani sanatsal yöntemlerle de bu hastalığın önüne geçilebileceğini
göstermektir. Raporda ilk olarak obezitenin ne olduğu, hangi etmenlere bağlı
olarak geliştiği ve ne çeşit sorunlara sebep oldugu anlatılmaya çalışılmıştır. Daha
sonraki kısımda ise oryantalin tarihçesine değinildikten sonra günümüzde
zayıflamak amacıyla dansın nasıl kullanıldığına ve oryantalin yararlarına
değinilmiştir. Sonuç bölümünde de her iki konu birleştirilip asıl hedeflenen nokta
anlatılmıştır. Projede sonuç olarak şişmanlığın bir hastalık olduğuna ve oryantalin
çeşitli aktivitelerle desteklendiğinde kilo vermede etkili olduğuna varılmıştır.
Dansla Tedavi
TSS
Fatma Özlü
Dansla terapide bireyin duygusal, düşünsel, sosyal ve fizyolojik bütünlüğünün
korunması ve rahatsızlığı olan kişilerde bu bütünlüğün korunması
hedeflenmektedir. Dans, kişinin duygu ve düşüncelerini direkt olarak ifade
edebilme yöntemidir ve terapi için uygun bir ortamdır. Dans terapisi, hareket
çesitliligğinin artmasını ve güçlenmesini, sağlıklı hareket alışkanlığının
kazanılmasını, vücut fonksiyonlarının düzenli bir biçimde işlemesini sağlayarak
fizyolojik olarak hasta bireylerde tekrar sağlığın kazanılmasında etkin rol oynar.
Gerek bireysel gerekse grup dans terapileri ile kişinin kendine güven duygusunun
gelişmesi, problemlerine farklı bakış açıları ile bakabilme becerisinin kazanılması,
içinde bulundukları topluluk ile iletişimde bulunabilme ve sosyal ilişkiler kurabilme
alışkanlığının kazanılması ile ruhsal olarak hasta bireylerin iyileşmesi sağlanmış
olunur. Bu proje ile hedeflediğim; dansın terapi amaçlı kullanımının psikolojik
ve fizyolojik hastalıkların tedavisinde etkin bir yöntem olduğunu daha önce
yapılan araştırmalardan destek alarak kanıtlamak. Projenin hazırlanmasında
daha önceki araştırmalara, yayınlanmış makale ve kitaplara ulaşmak için interneti
kullandım. Bugün dans terapisi ile ciddi duygusal ve psikolojik bozukluğu olan
hastaların yani her yaşta ve çeşitli standartlardaki birçok insan tedavi edilebilmekte.
Yeme bozukluğu, şiddet görmüş, cinsel ve fiziksel istismara uğramış çocuklar,
disfoksiyonel aileler, otistik çocuklar, akut ve kronik ağrısı olan ve madde bağımlılığı
olan kişilerde terapi amaçlı kullanılmakta ve bu hastalar tedaviye olumlu sonuç
vermektedir. Dansla terapi günümüzde Amerika başta olmak üzere Kanada ve
birçok Avrupa ülkesinde kullanılmaktadır. Dans terapisi hastalarda olumlu sonuç
vermeye devam ettikçe bütün dünya üzerinde her yerde hastalıkların tedavisinde
etkin bir şekilde kullanılacaktır.
Yoga
TSS
Emrah Yılmaz
Günümüzde gerek iş hayatında gerekse günlük hayatta içinde bulunduğumuz
stres ve kargaşa dolu ortamdan kaynaklanan psikolojik sorunlara tıbbin yanında
alternatif bir çözüm yöntemi olabileceği düşünülen bir konu olan yoga incelenmiştir.
Bu araştırmamda sonuca ulaşabilmek için web sayfalarından, dergilerden ve yoga
62
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
teknikleri hakkında yeterli bilgiye sahip birkaç kişiden bilgiler toplanmıştır. Yoga
bir tedavi yöntemi değildir. Meditasyon, genelde sessizce oturmak veya düşünceye
dalmak anı olarak tanımlanmaktadır. Gerçek meditasyon ise bundan çok daha
öte bir şeydir. Bu, aklın sakinleştiği ve sessizleştiği ama buna karşın tamamen
uyanık olduğu, “düşüncesiz farkındalık” diye bilinen derin huzur halidir. Bu, bizi
farkındalığın daha yüksek boyutlarına götüren ve kendi gerçek insani değerlerimizi
ortaya çıkaran bir değişimin sadece baslangıcıdır. İnsanlık evriminde, dünyadaki
tüm insanların artık hayata dair yapılan dünyevi araştırmaların ötesinde başka
bir şeyleri aramaya başladığı, yepyeni bir çağ açılmıştır. Her toplumda, mutlak
tatminkarlığın artık sadece mesleki başarı, ilişkiler ve maddi bolluk ile elde
edilemeyeceği düşüncesi yaygınlaşmaya başlamıştır. Bütün bu ahlaki, ekonomik
ve ruhsal kargaşanın ötesine, içimizde bir şekilde mutlaka var olan ve neşe ile
desteklenen bir huzur konumuna geçmek, artık zorunlu hale gelmiştir.
Meditatif Dans ve Sağlık
TSS
Engin Demir
Projede amacım meditatif dansın sanatsal açıdan ve insan sağlığı yönünden
tanıtımını yapmaktı. Meditatif dans yoga, modern dans, bale, meditasyon ve
tasavvufu içinde bulunduran çok yönlü bir danstır. Bunun yanısıra insana duruş
sağlaması, gerçek nefes almayı öğretmesi, eklem ve kemiklere yardımcı olması
da onun tıpla ilgili olan yönüdür. Projeyi hazırlarken internet, gazete, dergi ve
kitaplardan yararlandım. Internetten Cumhuriyet, Milliyet, Radikal, Sabah vb
gazetelerin arşivine girdim. Ayrıca arama motorlarından Türkçe ve İngilizce
sitelerde meditatif dansı aradım. Meditatif dansın içinde yoga, bale, meditasyon
ve tasavvufun bulunması bu alanlarla ilgili araştırma yapmamı da gerektirdi.
Baz, Hypen, Sabah, Milliyet gazeteleri ve yoga,meditasyon ve tasavvufla ilgili
kitaplardan da yararlandım. Meditatif dans hem sanat hem de sağlık açısından
getirdiği değerlerle daha çok araştırılması gereken önemli bir konudur. Asya ve
Avrupa’nin kucaklaştığı bu coğrafyada Doğu ve Batı tekniklerini bu cografyada
doğmuş Tasavvuf ile kaynaştıran önemli bir danstır. Bu dans hem kültürel bir
birikime olanak sağlamaktadır hem de insan duruş ve hareketine getirdiği
yeniliklerle insanı daha saglıklı kılmaktadır. Bu dans yoga, meditasyon ve tasavvuf
ile sağlanan ruh dinginliğinin bale ve modern dans figürleriyle dışa vurumudur.
Ayrıca yoganın doğru nefes ilkeleri bu dansta kullanılır.
“Bilinç”e Açılan Kapı: Meditatif Dans
TSS
Büşra Doğan
Meditatif dans, modern dünya sisteminin gelişimi ile birlikte insanlığın kaybettiği
vücut bilinci, sezgisel akıl ve doğal yaşam gibi yeteneklerini, odaklanma,
meditasyon ve özel olarak tasarlanmış vücut çalışmaları yoluyla sahiplerine geri
kazandıran bir terapi şeklidir. Temelini Mevlevilerin yaptığı semadan alan meditatif
dans; yoga, klasik bale, modern dansın sentezinden oluşur. Meditatif dansın
amacı varlığından bile haberdar olmadığımız kaslarımızı nasıl kullanabileceğimizi
bize ögretmektir. Körelmeye başlayan kaslarını kullanan dansçılar bu sayede
potansiyel güçlerinin farkına varırlar. Bu dansı yapanlar öncelikle dik ve düzgün
duruşu kazanırlar. Böylece bazı kaslara gereğinden fazla yüklenmeyi engelleyerek
sakatlanma ihtimalini ortadan kaldırırlar. Meditatif dans, beynimizin vücudumuzla
koordinasyonunu sağlayarak günlük hayatımızda bilinçli, doğru ve sağlıklı hareket
etmemizi sağlar. Duygularımızın farkına varmamıza ve bunların hareketlerimizle
olan bağlantısını kavramamıza yardımcı olur. Potansiyel gücümüzün farkına
varma; düzgün, doğru bir duruş kazanma; ruh ve beden arasındaki dengeyi
kurabilme; fiziksel esneklik ve zindelik kazanma; bedenen ve ruhen rahatlama;
çeşitli hastalıklardan vücudumuzu koruma; zihinsel odaklanma ve vücut
konsantrasyonunu geliştirme; negatif enerji ve duygulardan arınma; pozitif
duyguları yoğunlaştırma bu dansın fiziksel ve ruhsal olarak bize kazandırdıkları
arasında yer alır. Sonuç olarak meditatif dans bizlere sağlıklı bir bedene ve huzurlu
bir hayata kavuşmayı vaad eder.
Bir Psikoterapi Yöntemi Olarak Psikodrama
katılımıyla grup içinde oyunlaştırmasıdır. Önemi son yıllarda psikoterapistler
tarafından genel olarak kabul edilmekle birlikte bu konuda çok az şey yapılmıştır.
Projedeki amcım, bir grup psikoterapisi olan psikodrama hakkında bilgi edinmek,
yöntemlerini, uygulama alanlarını araştırmak, psikodrama yöntemini uygulayan
hekimlerle görüşmek ve bulgularımı grubumla paylaşmak. İlk aşamada internet
üzerinden veri topladım. Ayrıca psikodramist olan yazarların kitaplarını okudum
ve hekimlerle görüştüm. Öncelikle kitaplar üzerinden psikodramanın ne
olduğunu, tarihçesini, ısınma oyunlarını, kuramsal temellerini öğrendim. Daha
sonra gerçek psikodrama sahnelerinden esinlenerek yazılmış öyküleri okudum,
ayrıca hekimlerle görüşerek Türkiye’de de çok yaygın olmasa bu yöntemin
kullanıldığını öğrendim. Istanbul Psikodrama Derneği’ne mail gönderdim;
ancak cevap alamadım. Ayrıca internet üzerindeki birçok sitede ulaşabileceğim
e-mail adresi, telefon numarası ya da adrese rastlamadım, sitelerde bu tedavi
yönteminin sonuçlarına yer vermediklerini gördüm. Bu yöntem aslında insanın
kendi iç dünyasına ve duygularına dışarıdan biriymiş gibi bakmasını sağlar; bunun
yanısıra empatiyi körükler ve etrafımızdakilerin duygularına da bakmaya yöneltir.
Kişiyi kendini eleştirmeye yönlendirir. Bu terapi her grup için uygulanabilir ve
insanın yaşadıklarını rahatça anlatabilmesini sağlar. Bu yönleriyle diğer grup
psikoterapilerinden üstündür, denilebilir
Folklorumuz ve Tıp
TSS
Uğur İzol
Bizler nişan,düğün,sünnet gibi özel günlerimizde mutluluğumuzu,sevincimizi
diğer insanlarla paylaşmak için halk oyunu oynarız. Ben projemde insanların neden
yaşadıkları bolgenin halk oyununu oynadığını araştırıp insanların ve de folklor ile
daha yakından ilgilenen kişilerin “Neden halk oyunu oynarsınız?” sorusuna verdiği
cevapları oğrenmeyi hedefliyorum. Projeme Ege Bölgesi’ni hedef alıp, calışmalarımı
da Ege Bolgesin’de en yaygın olarak oynanan halk oyunu olan “Zeybek” üzerine
yoğunlaştırdım. Projem ile ilgili olarak ilk etapta bu konuda yapılmış herhangi
bir çalışma olup olmadığını internetten araştırdım. Konu ile ilgili yapılmış bir
calışma olmadığını gördüm ve öncelikle Zeybek oyunu ile ilgili genel bilgiler
edindim. Daha sonraki etapta Ege Bolgesi kültürünü çok iyi bilen ve bu konularda
çok fazla araştırmalar yapmış, Ege Zeybeklerini Anma ve Yaşatma Derneği Aydın
sorumlularından, aynı zamanda bir Efe torunu olan bir kişi ile röportaj yaptım. Daha
sonra ise diğer kişilere halk oyunu oynayıp oynamadıklarını, oynuyorlarsa neden
oynadıklarını, oynamıyorlarsa da neden oynamadıklarını sordum. Ve en sonunda
edindiğim bilgilerin tamamını derleyip projemi tamamladim.
Semazenlerin Başı Neden Dönmüyor?
TSS
HALİSE HANDE SANCIOĞLU
Bu projeyle izleyenleri merak içinde bırakan “semazenlerin sema sırasında
neden başları dönmüyor’sorusunu bilimsel olarak açıklamak amaçlandı. Veri
toplamada internetten yararlanıldı. Bu konuda yazılan kitaplardan ve yayınlanan
çalışmalardan bilgi alındı. Ayrıca sema gösterisi izlendi. Modern tıbbın tavsiye
ettiği çarelerle semazenlerin hareketlerinin şaşılacak kadar benzediği anlaşılmış,
günümüzde tavsiye edilen çarelerin, 700 senedir tatbik edildiği görülmüştür.
Semazenlerin çark etme, kol açma, direk tutma, çark atarak yürüme ve düz hat
üzerinde sağa sola sapmadan ilerleme şeklindeki areketleri vestibüler sistemi
değerlendirmek için günümüzde kullandığımız metotlara şaşılacak derecede
benziyor. Sema 700 yıldır ispatlanmış, bilinen en eski vestibüler egzersiz
programıdır. Sema yaparken başa 20-25 derecelik bir eğim veriliyor, bu iç kulaktaki
denge sirküler kanallarının eşit derecede uyarılmasını sağlıyor. Dengeyi kurmadaki
en önemli nokta burası. Ayrıca yerçekimi merkezi semazenin vücudundan geçiyor.
Semazenin dönüş ekseni kafa, kalp ve sol bacağından geçiyor. Sema sırasında baş
hareketlerinden kaçınılıyor, ense ve boyun adaleleriyle baş destekleniyor. Semazen
sema sırasında gözleri yarı açık olarak ufuk çizgisi yerine geçen sol el başparmağına
bakıyor. En önemli nokta olan başa verilen eğim yukarıda saydıklarımızla beraber
dengeyi sağlanmış oluyor.
Beli Bükülmüş Dev Sanatçi
TSS
TSS
Psikodrama bir psikoterapi yöntemidir. Bir yönetici eşliğinde ortaya gelen bir
bireyin yaşadığı veya yaşamadığı, hayal ettiği olayları yardımcı benlerin de oyuna
Araştırma konusu, bir sanatçımızın geçirdiği hastalığın sanat yaşamına etkisinin
olup olmadığı. Araştırma yaptığım sanatçımız, Suna Pekuysal. Suna Pekuysal
Burcu Biral
Mevlüt Tamer Dinçer
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
genç yaşta yakalandığı hastalık sebebiyle bugün kamburlaşmış bir vücut yapısına
sahiptir. Bu konu hakkında yapılan araştırmalarda daha çok internet üzerinden
arama motorlarını kullandım. Suna Pekuysal, 24 Ekim 1933 yılında İstanbul’da
doğdu. Suna Pekuysal yaklaşık 20 yaşlarındayken halk arasında; bambu olarak
bilinen ankilozan spondilit hastalığına yakalandı. Bu hastalık omurga başta
olmak üzere tüm eklemleri etkileyerek iskelet yapısında deformasyon yaratan ve
henüz farmakolojik tedavisi bulunamayan bir hastalıktır. Bu hastalık omurlarda
hareketsizlik, sertlik, güçsüzlük, şiddetli ağrı, boynun dönmemesi ve ileri
aşamalarda kamburluk ile kendisını gösteriyor. Fizik tedavi, ilaç ve cerrahi
girişimlerle hastaların yaşam kalitesi yükseltilebiliyor. Bu hastalık bireyin günlük
aktivitelerinde zorluklar yaşamasına neden olmaktadır. İlerleyen evreyi yaşayan
hastalar ev dışına çıkmayı pek istemezler. Bu hastalığa rağmen Suna Pekuysal
sanatçılığı bırakmadı. 54 yıl Şehir Tiyatroları’nda görev yaptıktan sonra, 24 Ekim
1998 yılında Şehir Tiyatroları’ndan emekli oldu. “Sanatçının emeklisi olmaz” ve
“Sahnede ölmek istiyorum” sözleriyle sanata olan sevgisini belirten sanatçı, halen
dizilerde ve tiyatro oyunlarında rol almaktadır. Bu projeyi hazırlarken dikkatimi
çeken bir nokta da, Suna Pekuysal gibi yarım asırdan fazla süredir sanatıyla ön
planda olan değerli bir sanatçının yakalandığı hastalık ve bu hastalığın ne gibi
etkilerde bulunduğu konusunda çalışma yapılmamış olması.
Tiyatrocu Gözüyle Hasta
TSS
Çağlar Coşarderelioğlu
Ben tıp ve sanatın ortak noktalarını bulmak ve bunları göstermek amacıyla tiyatro
ve pskiyatrinin kesiştiği, tiyatrocu gözüyle hasta ve hastalıklar konusunu ele
aldım. Biz hekim adayları olarak hasta ve hastalıklara bilimsel yaklaşıyoruz, bu
yönde eğitim alıyoruz. Oysa bir tiyatrocunun hastaya yaklaşımı çok daha farklı. Biz
hastada hastalığın bir bulgusunu ararken onlar sahneye yansıtılabilecek olguları
arıyorlar. İşte bu noktada bunu nasıl gerçekleştirdiklerini yani bir hasta rolüne
nasıl hazırlandıklarını, nasıl gözlem yaptıklarını öğrenmek istedim. Bu amaçla
araştırmalarıma başladım. Öncelikle bu sezon sahnelenen oyunlar içinde projeme
en uygun oyun olarak “Bahçemdeki Ayı” adlı oyunu seçtim. Bu oyun manik-depresif
bir kadının öyküsünü anlatıyordu. Daha sonra bu oyunla ve oyuncuyla ilgili bilgi
topladım. Oyunu da izledikten sonra manik-depresif kadını canlandıran Miraç
Eronat ile görüştüm. Bu sohbetten sonra gerçekten tiyatrocuların role hazırlanırken
hastalık hakkında çok fazla bilgi topladıklarını, hastalarla görüştüklerini öğrendim.
Onlar için önemli olan hastalığın sahneye yansıtılabilecek tarafları, mesela manikdepresif hastalığın belirtilerinden olan ani hareketlerde bulunma sahnede çok
daha farklı boyutlarda izleyiciye ulaşıyor ve bu da hastalık hakkında yoğun çalışma
gerektiriyor. Sonuç olarak bakış açılarımızın çok farklı olduğunu gerçekten görmüş
oldum. Ayrıca tıp ve sanatın her zaman birbirinden yararlanan iki dal olduğunu
öğrendim.
Tiyatro ile Terapi
TSS
Emre Kaplanoğlu
Projenin konusu otistik ve zeka geriliği olan çocukların tiyatro ile terapisidir. Bu
konuyla ilgili birtakım eğitim ve tedavi merkezleri çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca
bu projede otistik ve zeka geriliği olan çocukları iyileştirmede tiyatronun nasıl
kullanıldığının, çocukların bu süreçte nasıl bir gelişme gösterdiklerinin öğrenilmesi
amaçlanmaktadır. Sanat kendilerini ifade edebilmeleri için bir araç olarak
kullanılıyor. Tiyatronun temel ilkeleri, tiyatronun içindeki egzersizler kullanılıyor.
Çocuklardaki duruş bozuklukları, el kol hareketlerinin uyumlulaştırılması, kasların
yeterince çalışması tiyatroda ki egzersizlerle sağlanıyor. Tiyatro atölyesinde
doğaçlama yapan gençler içlerine attıkları şeyleri açığa çıkarıyor ve tiyatro
oyunlarını diğer farklı gelişen çocuklarla paylaşıyor. Oyunların metinleri
öğrencilerle birlikte oluşturuluyor ve çocuklar oyunda kendilerinden bir şey
bulduklarında daha çabuk ve kolay öğreniyorlar. Tiyatronun bu tip hastalardaki
olumlu etkilerini göz önünde bulundurursak, birçok başka hastalığın da tiyatro veya
diğer sanat dallarıyla iyileştirilebileceğini düşünebiliriz.
Çinli Dans Grubu “My Dream”
TSS
Deniz Kargın
Projenin amacı, “My Dream” üzerinden engelli insanların yaşadıkları sorunları,
bu sorunlara çözüm önerilerini, bu konu ile ilgili toplumdaki herkesin üzerine
63
düşen görevleri belirtmek ve irdelemek; “My Dream” grubunun başarı öyküsünü
yansıtmak; toplumu “engelli-engelsiz” olarak ayırmanın yanlış olduğunu belirtmek;
“engelli” olarak tanımladığımız insanlara yönelik doğru tutum ve davranışları
belirtmek ve tartışmaktır. Araştırma için internet kullanıldı. Grubun Türkiye
koordinatörlüğünü yapan Buket Aksu ve Buket Aksu aracılığıyla da Özürlüler İdaresi
Başkanı Melek Er ile röportaj yaptım. “My Dream” ile ilgili broşür, tanıtım bilgi
formları elde edildi. Bu proje sayesinde “My Dream”i inceleme ve tanıma fırsatı
bulundu. Çin’de “piramit sistemi” ile engelli vatandaşlar hakkında tüm bilgilerin
bir sistem ile edinildiği öğrenildi. Toplumu “engelli-engelsiz” olarak ayırmanın
sorunların çözümüne bir katkı sağlamadığı, vatandaşların yararına yapılan herhangi
birşeyin “yardım” değil hizmet boyutunda olması gerektiği, toplumun her kesimine
yaşanabilir bir hayat sunulabilmesi için biz hekimlerin katkılarının gerekliliği ve
devlet-sivil toplum kuruluşları ve toplumun birlikte bilinçli bir şekilde çalışması
gerektiği gözlemlendi.
Türk Tiyatrosunda Hekim Tiplemesi
TSS
Osman Gökhan Özakıncı
Bu projedeki amaç, geçmişten bugüne Türk Tiyatrosu’nda işlenen hekim
tiplemesinin incelenerek toplumun genel olarak hekimlere bakışı hakkında
bilgi sahibi olmak, buna göre hekimliği toplumun gözünde yükseltmek için
yapılabilecekler hakkında fikir edinmektir. Bu proje gerçekleştirilirken geçmişten
günümüze hekim rolü barındıran oyunlar hakkında genel bilgiler toplandı. Bu
oyunlarda hekim tipnin nasıl karakterize edildiği, sahneye nasıl yansıtıldığı
konusunda fikir edinildi. Bunun için internet veritabanları, tiyatro ile ilgili dergi
ve kitaplar kaynak olarak kullanıldı. Bu proje sonucunda geçmişten günümüze
toplumun hekim hakkında neler düşündüğü, bir başka deyişle halkın gözündeki
hekim imajı ile ilgili fikir sahibi olduk.
Dans ve Dansın Sağlık Yararları
TSS
Hüseyin Saygın Tuna
Bu çalışmanın amacı dansın yararları ile ilgili bir araştırma yapmak olmuştur. Bu
çalışmada daha önce yapılmış olan çalışmalar temel alınarak literatür taranmıştır.
Dansın geçirdiği evreler Hacettepe Üniversitesi erişimli kaynaklar ve genel tıp
tarayıcıları aracılığıyla incelenmiştir. Ayrıca, birkaç röportaj sorusuyla Hacettepe
Eşli Danslar Topluluğu’nda dansla uğraşan iki eğitmenin dansa bakış açısının ve
görüşlerinin alınması için bir çalışma kurgulanmıştır. Yararlanılan kaynaklarda
yer alan bilgiler sentezlenmiş ve dansın ne kadar kompleks bir aktivite olduğu
ve yalnızca bir hobi olarak görülmemesi gerektiği vurgulanmaya çalışılmıştır.
Dansterapi doğaçlamayı, güven duygusunu, bastırılmış duyguların dışa vurumunu
içerdiği için, kişinin kendisini rahat hissettiği bir terapistle çalışması önemlidir.
Meme kanseri riskini azalttığını ortaya koyan çalışmalar bulunmaktadır. Dansla
Tedavi, menopoz sonrası obezite ve aşırı kilo kontrolünde doğrudan etkisi
olmasından dolayı, biyolojik olarak meme kanseri riskini de azaltabilmektedir.
Ayrıca, dansın iyi bir iletişim aracı olduğu bilinmektedir. İnsanlarda yalnızlığı giderir,
sosyal, toplumsal, duygusal bağların güçlenmesini sağlar, insanları iyi düşünceye
yöneltir.
Aile Ile Çift Tedavisinde ve Travmatik Yaşam Olaylarinda
Psikoterapi Yöntemi Olarak Psikodramanin Incelenmesi
TSS
Nilgün Eraslan
Bu projedeki amacım, insanlar araşında pek duyulmamış olan psikodramanın
tanıtımını yaparak bu etkili yöntemin psikoterapide kullanımını arttırmaktır.
Internetten konu ile ilgili bir kitap buldum ve satın aldım. Bu kitabın referansları
beni başka kaynaklara yönlendirdi. Bunlardan da bir tanesini satın aldım birini de
kütüphaneden buldum. Kütüphaneden aldığıma elimde olan diğer kaynakların
sadece biraz daha detaylısı olduğundan projemde yer vermedim. Ayrıca
internetten de bu konuyu araştırdım ama internetteki bilgiler kitaplara göre
çok daha yüzeyseldi. Konunun ağırlığından dolayı çok fazla bilmediğim terimler
vardı. Bunların bir kısmını ansiklopediden buldum; bulamadıklarımı da Dr. Kristen
Ward’a sordum. Yaptığım araştırmalar ışığında şu sonuçlara vardım: Psikodrama
içerdiği eylemle hastanın terapiye gösterebileceği direnci kırar. İstemediği bir
64
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
soruya cevap vermekten kaçınan hasta, psikodramada bu sahnedeki davranışlarına
yansıyacağından diğer yöntemlere nazaran çok daha hızlı sonuç elde edilir. Evlilik
Rol Kestirim Testleriyle kişilerin birbirlerine uygun olup olmadıklarını anlama şansı
vardır. Travmanın etkilerinin giderilmesinde en temel nokta, onun çok boyutlu
ele alınması gerekliliğidir. Bu da ancak ortama, kişiye, çevresine olayın akışına
yönelik bütünsel bir yaklaşımla mümkündür. Psikodrama, travmanın çok boyutlu
ele alınmasını yerine getiren bir yöntemdir. Ayrıca travmaya ilişkin çalışmalar
göstermiştir ki,travmaya ilşkin tepkiler beynin geleneksel söze dayalı terapilerle
kolay ulaşılamayan arka-sağ tarafında depolanmaktadır.
Meditatif Dans
TSS
Ersan Aga Serdar Ahmet
Bilindiği gibi bir sürü sanat dalı, tedavi amaçlı kullanılmaktadır. Dansta tedavi
amaçlı kullanılan yöntemlerden birisi. Kuşkusuz ki her bir tedavi yöntemıinin insana
faydası olduğu gibi zararları da vardır. Önemli olan insanoğluna karşı olan zararları
minimum düzeye getirebilmektir. Her dansın kendine özgü ritim ve hareketleri
vardır. Doğu ve batı dans tekniklerini içeren ve insanoğlu vücuduna çok faydalı
olabilecek Meditatif dansı sizlere anlatmak isterim. Meditatif dans temelini bir his
ve hareket konsantrasyonu olan Mevlevilerin dansından alıyor, bu dansla bedenimiz
güç, uzama, esneme ve anlayış kazanır. Böylece aralarındaki sağlıklı dengeye
ulaştırır.
Jose Carreras
TSS
Oğuz Kağan Bakkaloğlu
Jose Carreras hakkında yaptığım araştırmalar sonucunda Carerras’ın geçirdiği
hastalık, lösemili hastalar için düzenlediği konserleri ve kurduğu fonu inceleyen
ne yerli ne de yabancı bir araştırmaya rastlamadım. Carreras’ın çevrede de pek
tanınmadığını gördükten sonra onun hem farklı bir yönüyle tanınmasını sağlamaya
hem de bir hastalığın bir insanın, bir sanatçının hayatını nasıl etkileyebileceğini,
değiştirebileceğini göstermeye çalıştım. Jose Carreras 1946 Barcelona doğumludur.
Küçük yaşlarda şarkı söylemede yetenekli olduğu görülmüştür. 18 yaşından
sonra aldığı eğitimle profesyonelliğe adım atmıştır. Başarısının zirvesindeyken
yakalandığı lösemi onun hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Gördüğü tedavinin
başarıya ulaşması sonucunda sanat yaşamına tekrar dönen Carreras bundan sonraki
hayatını lösemi hastaları yararına kurduğu fon için yardım konserleri düzenlemeye
adadı. Carreras’ın geçridiği hastalık onun yaşamında bir dönüm noktası olmuştur
ve bundan sonraki yaşamını bu şekilde yönlendirmeye başlamıştır. Bu projeyle;
Carreras’ın bilinmeyen bu yönlerini, sanatıyla sağlığının ilişkisini ve löseminin bir
sanatçıda yol açtığı değişiklikleri anlatmaya çalıştım.
Sanatçıların Fobileri
TSN
Ayşe Metin
Hepimizin hayatında korktuğu birşeyler vardır. Ben de projemde sanatçıların
hayatındaki korkuları projemde sizlere aktarabilmeyi amaçlıyorum. Araştırmalarımı
daha çok internet üzerinden sürdürüyorum ve internetteki gazete arşivlerinden
yararlanıyorum. Araştırmalarım sonucu şunları söyleyebilirim ki Türkiye ve
dünyanın pek çok yerinde yaşayan ünlü sanatçılar, sporcular, bilim adamları,
aktörler, aktrisler, yazarlar, sinemacılar, işadamları, liderler ve yöneticilerin de
sıradan insanlar gibi çeşitli fobileri var. Filmlerinde haydut, gangster, korsan ya da
kahraman rollerindeki pek çok aktörün, insana tuhaf gelecek fobileri var. Bir sürü
insanın canına kıyan azılı bir katilin odasında küçücük bir fındık faresini görünce
masaların üstüne çıkarak korkudan ödü patladığına kimse inanmak bile istemez
ama fobiler böyle işte. Şunu da söyleyebilirim ki insanlar arasında en yaygın olan
korku ise ölüm korkusu. Sonuç olarak fobiler kişinin saçma olduğunu bildiği
halde aşırı, anormal bir korku duygusudur. Kişi kendisinde gösterdiği reaksiyonu
duymaması gerektiğini bilir. Gerçek dışı bir korkudur ama buna engel olamaz.
Korkular dış dünya ile ilgili, kişinin iç dünyasında gelişen,zamanında teşhis ve
tedavi edilmediğinde kronik hale gelebilen duygulardır. Hastalıklı korku, herhangi
birşey, herhangi bir durum ya da herhangi bir fikirle ilişkili olarak başlayabilir. Bu
tür durumlarda hastanın gerekli olan psikolojik yardımı almasi gerekir. Bu kişi ister
çok ünlü bir sanatçı olsun ister sıradan bir insan olsun ayni durum söz konusudur.
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE SİNEMA
Kırmızı Halıdan Geçen Hastalık: ALD
TSN
Zeynep Öz
Hastalıklar ve bunların kahramanların hayatındaki etkileri filmlerde en fazla
kullanılan konulardan biridir. Ne var ki konuyu daha çekici kılmak için sadece
belirli yönleriyle ele alınır bu hastalıklar. Bir doktor olan George Miller tarafından
yönetilen ve adrenoleukodystrophy hastalığını işleyen ‘Lorenzo’nun Yağı’,
hastalığa kapsamlı ve bilimsel bir açıyla yaklaşmasıyla benzerlerinden ayrılan
bir film. Adrenoleukodystrophy, erkek çocuklarında görülen, X’e bağlı kalıtımsal,
peroksizomal, metabolik bir hastalıktır. Hastalarda yağ depolamada anormalliği ve
adrenal yetmezlik gözlemlenir. Beyinde çok uzun zincirli doymuş yağ asidi birikimi
ve buna bağlı miyelin kaybı sonucu sinir sistemi bozuklukları, motor becerilerinin
kaybı, görme ve işitme bozuklukları, psikolojik bozukluklar ve ilerleyen safhalarda
bitkisel hayat ve ölüm görülür. Henüz miyelin kaybını geri döndürecek bir tedavi
olmasa da, filme de adını veren, Lorenzo’nun Yağı’nın (4:1 oleik asit-erusik asit
karışımı) kandaki çok uzun zincirli doymuş yag asitlerinin miktarını azalttığı
saptanmıştır. Film, ALD’li oğulları Lorenzo’yu yaşatma mücadelesi veren Odone
ailesinin hastalığı anlama ve ona karşı bir tedavi bulma çabaları üzerinde
yogunlaşırken hastalığın aşamalarını, mekanizmasını ve Lorenzo ve çevresine
etkilerini de göz ardı etmiyor. Bu projeyle, sinemanın, özellikle Lorenzo’nun Yağı
filminin hastalıkları yansıtırken bilimsel gerçekleri ne kadar değiştirdiğinin yanısıra
filmde eleştirilen bilimsel sürecin yavaş işlemesi ve hastaların kimi zaman sadece
bilimin hizmetinde görülmesi konuları da tartışılacak.
‘Şişir Beni’ ve Fast Food’a Bağlı Obezite
TSN
Kübra Yiğit
Bu projede, ‘Sisir Beni’ filmi izlenerek fast food beslenmenin obezite üzerine olan
belirleyici etkilerinin saptanması amaçlanmıştır. Sistematik gözden geçirme, veri
tabanlarından ilgili makalelere ulaşma,anket çalışması kullanılarak proje için
bilgi toplanmıştır. ‘Şişir Beni’ filminin çekilme nedeni, McDonalds’ın obeziteye yol
açtığı gerekçesiyle dava edilmesi, davanın düşürülmesi sonucu Spurlock’in dava
içeriğini kanıtlamaya çalışmasıdır. Filmin yazar ve yönetmeni Morgan Spurlock,
30 gün boyunca sadece McDonalds’tan yiyecek, büyük boy seçim önerilerini geri
çevirmeyecek, bu ürünlerin vücudu nasıl etkilediğini film sayesinde deneyle
gösterecektir. Obezite,vücutta sağlığı olumsuz etkileyebilecek miktarda yağ
birikimi olarak tanımlanan, enerji metabolizması bozukluğundan kaynaklanan
ciddi bir hastalıktır. Obezite, hipertansiyon, diabetes mellitus, kalp-damar
hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları,yüksek kolesterol, karaciğerde yağlanma,
kısırlık, endokrin sistem üzerine etkiler, baş ağrısı, yorgun görünüm, bozuk ruh hali
ve bağımlılığa neden olmaktadır. Hipertansiyon, kalp zayıflığı, solunum güçlügü,
yüksek kolesterol, baş ağrısı, cinsel güçte zayıflama, yorgun görünüm, bozuk
ruh hali ve bağımlılık Spurlock’ta da 1 ay içinde görülen değişikliklerdir. Ayrıca
Spurlock, 1 ayda 12 kilo almıştır. Sonuç olarak obezite ciddi bir problemdir. Anasınıfı
ögrencilerine tarafımca yapılan anket sonuçları da göstermektedir ki özellikle
çocukların fast food düşkünlüğü aşırı seviyededir. Ayrıca bu işletmelerin çocuklara
yönelik reklam çalışmalarının son derece etkili olduğu hatta biz büyükleri bile
etkilediği bir gerçektir. Toplumun obezite hakkında mutlaka bilinçlendirilmesi
gerekmektedir.
Sinematerapi
TSN
Muhammet Kocabaş
Projenin amacı, filmlerin tedavi edici gücünü ve bu gücün nasıl işlediğini
araştırmak, bu konuda yapılmış çalışmaları incelemek, sinematerapinin klinikte
uygulanabilirliğini sorgulamak, bir tedavi yöntemi haline getirilebileceğini
anlatmaktır. Sinemanin tedavi edici gücü hakkında herhangi bir yazılı kaynak
bulamadım. Araştırmamı internet üzerinden yaptım. Psikoterapist Dr. Birgit
Wolz’un yaptığı ve internet sitesinde yayınladığı çalışmalarından yararlandım.
Çeşitli klinik vakalara ve film yorumlarına yer verdim. Farklı filmlerin kendilerine
özgü özelliklerinden ve bu özelliklerinin nasıl kullanılabıleceğinden bahsettim.
Sinemanın tedavi edici bir gücü olduğu anlaşılmıştır. Klinik vakalar bu gücün
65
bir ispatıdır. Yaptığım çalışma filmlerin alternatif bir terapi yöntemi olarak
kullanılabileceğini göstermiştir. Ancak ülkemizde bu konuyla ilgili yapılmış bir
bilimsel çalışma bulunmamaktadır. Oysa sinemanın terapi aracı olarak kullanılmasi
klinikte ciddi kolaylıklar sağlayacaktır. Bence tıp fakültelerinde bu konuyla ilgili
çalışmalar yapılmalıdır. Bu çalışmalardan elde edilecek sonuçlar tedavi yöntemi
haline getirilmelidir. Yaptığım çalışma sanat ile tedavi arasında bir bağ olduğunun
ispatıdır.
Çocuk ve Şiddet
TSN
Esin Merve Erol
Son dönemde sinema filmleri ve çizgi filmlerde sıkça şiddet unsurlarıyla
karşılaşmaktayız. İnsanın her dönemde dikkatini çekmiş olan güç ögesinin ön plana
çıkarıldığı şiddet içerikli sahneler elbette çocuklar için de ilgi çekici. Bu projeyle
şiddet sahneleri içeren film, program ve çizgi filmlerin çocuklarda ne şekilde
yansıma bulduğu araştırılarak sanat adına seyircilere sunulan görsel sşiddetin
olumsuz etkilerinden çocukların nasıl korunabileceği sorusuna cevap aranmıştır.
Temel çözüm önerisi yayıncılıkla ilgili yaptırımlar içeren kanunların yürürlüğe
konulmakla kalmayıp ‘uygulanması’ olsa da yasal düzenlemelere ek olarak bireysel
anlamda büyük önem taşıyan diğer bir konu olan ailelerin ve çevrenin çocugğa
yaklaşımı hakkında çözümler önerilmiştir. Konunun önemini belirtmek açısından
çocukların şiddetten etkilenmesine örnekler verilmiştir. Kaynak olarak psikiyatri
uzmanlarıyla yapılmış röportajlar, dergiler ve internet veri tabanları kullanılmıştır.
Beyaz Perdeden Bulaşan Hastalık: Anoreksiya Nervoza
TSN
Merve Cingi
Bu projeyle,anoreksiya hastalığının görülmesinde beyazperde ve beyazcamın
etkisini araştırmayı hedefledim. Görsel iletişimin en büyük parçalarından biri olan
sinema ve televizyon oyuncularında bu hastalığın görülme sıklığını irdelemek ve
aynı zamanda bu kişilerin toplumda bu hastalığın artışında oynadıkları rol benim
için önemliydi. Çünkü toplumda zamanla degişen ‘güzel’ imajının temsilcilerinin bu
kişiler olması,hem onları bu hastalığa sürüklüyor hem de tüm insanların ‘özellikle
ergenlik çağındaki genç kızların beyninde onlar gibi olma çabası uyandırıyor. Bu
çaba sonucunda anoreksiya nervoza ve devamında blumiya nervozanın görülme
sıklığı gün geçtikçe artıyor. Yaptığım araştırmalar sonucu taniınmış beyaz
perde yıldızlarından Lara Flynn Boyle, Helen Hunt, Jeniffer Aniston, Courtney
Cox Arquette, Elisa Donovan, Calista Flockheart, Mary Kate ve Ashley Olsen gibi
yıldızların da hayatlarının bir döneminde anoreksiyayla karşı karşıya olduklarını
öğrendim. 70’li ve 80’li yılların unutulmaz şarkıcılarından 3 Grammy, 8 Altın Albüm
ödüllü Karen Carpenter da bir anoreksiya hastasıydı, ta ki bu hastalık yüzünden
zayıf düşmüş bedeni 32 yaşında hayata veda edene kadar. Sonuç olarak beyazperde
ve beyazcamın hayatımız üzerinde ne kadar etkili olduğunu görüyoruz. İzleyiciler
onları ince beğendikçe yıldızlar zayıflıyor. Yıldızlar zayıfladıkça seyirciler etkileniyor,
onlar da yavaş yavaş inceliyor. Toplumumuzun ‘güzel’ algısı gün geçtikçe değişiyor
ve bu da yeni yetişen nesli sağlıksızlığa sürüklüyor.
Amnezi ve Memento
TSN
Betül Demirok
Bu projeyle tıbbın sinema içindeki konumu, beyazperdede işlenen tıbbın hem
merak uyandıran, hem de materyal zenginliği açısından verimli yapısının sinema
gözüyle irdelenmesi amaçlandi. Bir klinik olgunun bir filme konu edilişinden de
yola çıkılarak hem sinemanın sanat boyutunun olguyu nasıl analiz ettiği ve islediği,
hem de olgunun filmin seyrini naıil etkilediği de araştırılan konular arasındaydı.
Sinema yorumcularının çoğunun beğenisini toplayan ve izlenmesi tavsiye edilen bir
film olan ‘memento’ (Türkiye’de akil defteri olarak vizyona girdi) ve filmde işlenen
‘anterograde amnezi’ önce sinema dergileri ve internet aracılığıyla araştırıldı.
Sinema eleştirmenlerinin düşünceleri ve dergilerde yayınlanan makalelerin içeriği,
projenin taslağını oluşturmakta kullanıldı. Tıp kitapları ve internetten de olgu
araştırması yapıldi ve bu veriler kondanse edilerek proje şekillendirilmeye çalışıldı.
Projeye başlarken düşünülen hedefler arasında da yer alan ‘tıbbın sinemadaki yeri’
bu filmin eleştirel bir bakışla izlenmesiyle daha net anlaşılıyor. Zaten film belki de
klinik vakanın varlığıyla anlam ve heyecan kazanırken, bu konuda çekilen filmlerin
66
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
başarısı da,tıbbın her alanda olduğu gibi sinema alanında doldurduğu boşluğa
işaret ediyor.
Ünlü Hastalar-Marilyn Monroe
TSN
Süheyla Ayça Gülenay
Projemin amacı, ilgimi oldukça çekmiş olan ünlü hastalar konu başlığı altında
Marilyn Monroe’nun hayatını incelemek, sanatsal yaratıcılık ile geçmiş acılar
arasında bağlantıların olup olmadığının araştırılmasıdır. Kaynak olarak çeşitli
web itelerini kullandım. İlk olarak yazılmış biyografilerini, hakkında yazılmış olan
yorumları ve son olarak da kendi ağzından yayınlanmış bazı alıntıları alarak projeyi
tamamladım.
ER
TSN
Hassan. A. Bachu
The project is aimed at showing the contribution and link the field of ART especialy
acting has with the medical field. ER is a television series, a winner of the
prestigious George Foster Peabody Award, the series has also earned 21 Emmy
Awards and 112 nominations? breaking an all-time industry record. Also, the cast
has won four Screen Actors Guild Awards for Outstanding Ensemble Performance
in a Drama Series. ?ER? was named Outstanding Drama Series at the Emmy Awards
in 1996. “ER” tracks the inner workings of County General Hospital, a Level One
Trauma Center where heroic doctors and nurses are faced with life-and-death
decisions on a daily basis. The staff is led by Attending Physician Dr. John Carter
(Wyle), and a chief of staff, Dr. Kerry Weaver (Innes). Executive producers of the
show: Christopher Chulack, Michael Crichton, John Wells, Dee Johnson The show
is created by Michael Crichton. He was born in Chicago, in 1942, he graduated from
Roslyn High School in 1960, then decided to go to Harvard University and become
a writer. But Harvard proved to be very disheartening for him. His writing style
was severely criticized and his grades hovered around a C. At the age of eighteen
he decided that it was Harvard, and not he, that was in error. Convinced of this he
hesitatingly retyped an essay of George Orwell’s and submitted it as his own. The
professor did not catch his plagiarism, and gave Orwell a B-. Crichton was convinced
that the Harvard English Department was too hard for him. Crichton then decided
to study anthropology. After graduating from Harvard summa cum laude (GPA 3. 84. 0) in 1965, with a major in anthropology. Crichton also won a Henry Russell Shaw
Fellowship and got to travel in Europe and North Africa for a year Upon his return
to the States, Crichton began training as a doctor. He eventually graduated with his
MD from Harvard Medical School in 1969, but never became a licensed practitioner
of medicine. He served (1969-70) as a postdoctoral fellow at the Jonas Salk Institute
for Biological Science in La Jolla, California, before taking up writing full time.
Called “the father of the techno-thriller, “ his novels include The Andromeda Strain,
The Great Train Robbery, Congo, Jurassic Park, Rising Sun, and the sequel to Jurassic
Park, The Lost World. He has also written four books of nonfiction, including Five
Patients, Jasper Johns, and his autobiography, Travels.
Pokemon Gerekli mi?
TSN
Gözde Gündoğdu
Hakkında birçok olumsuz fikirler öne sürülen Pokemon, vb çizgi filmlerin aşırı şiddet
içermelerine rağmen çok popüler olmaları bende merak uyandırdı ve projenin çıkış
noktasını oluşturdu. Bu tür çizgi filmleri yayından kaldırmak yararlı gibi görünse de
zararlı olabilir mi? Ya da olumsuz olarak yargıladığımız Pokemon ve benzeri çizgi
filmler acaba ihtiyaç mı? Buradaki amacım bu konu hakkında araştırma yapmak
ve fikir edinmektir. Konuyla ilgili daha çok internetten araştırma yapıldı. Bunun
yanında anne ve çocuklarla röportaj, gazete haberleri, daha önce yayınlanmış
makaleler, bu konu hakkında köşe yazıları araştırıldı. Pokemon’un daha önce
belirlenmiş olan avantaj ve dezavantajları raporda belirtildi. Dezavantajlarının
daha fazla olduğu görüldü. Ama çocuğun şiddetten tamamen uzak kalması da
düşünülemez çünkü hayatın içinde şiddet vardır, çocukluk çağında olmasa da
ileride karşılaşacaktır. Bu durumda ebeveynlere önemli görevler düşmektedir.
Çocukla yakın bir diyalog ortamı oluşturup çocuğun bedensel enerjisini atabileceği
aktiviteler hazırlanması, şiddet içeren yayın izlemelerinden daha faydalı olacaktır.
Sinemada Doktor Karakterleri
TSN
Gündüz Keskin
Birçok filmde baş karakter olmasa da yan karakter olarak var olan doktorların
mesleklerini yaparken yaşadıkları olaylar karşısında durumları ve meslekleri dışında
çizdikleri diğer karakterlerin duygu ve düşünce temelinde ve film türlerine göre
incelenmesi.
Sinema ve Psikiyatri
TSN
Pınar Zengin
Psikiyatri ve sinema konusunu seçmemin amacı öncelikle hem sinemaya hem de
psikiyatriye ilgi duymamdır. Bu ödevi hazırlarken amacım tıbbın ilgi duyduğum
dallarından biri olan psikiyatri ile ilgi duyduğum sanat dalı olan sinemayı ortak bir
paydada toplayıp bu konuyla ilgili araştırma yapmaktır. Son yıllarda beyazperdede
psikiyatrik olguları kunu alan film sayıları artmıştır. Bunun nedeni izleyicilerin
izleyici kitlesinin psikiyatrik olguları ilginç bulmasıdır. Denebilir ki psikiyatri
sinema sayesinde daha geniş kitleler tarafından tanınmıştır. Psikiyatrik olguları
konu alan ya da içinde bu konuyu barındıran birçok film izledim. Araştırmalarım
sırasında dikkatimi çeken önemli nokta şuydu: Aslımda neredeyse hiçbir film
yalnızca psikiyatrik olgular üzerine kurulmamış ama psikiyatrik öğelerle film
zenginleştirilmiştir. Konunun pek çok boyutu olması ve psikiyatrinin pek çok
filmde kullanılmış olması beni psikiyatri ve sinema konusu araştırmak ve
psikiyatrik olguların sinemada nasıl kullanıldığını görmek için tek bir film
üzerinden değerlendirme yapmaya karar verdim. Bu film son yıllarda psikiyatrik
konusuyla izleyicinin belleğinde yer eden Akıl Oyunları adlı filmdir. Konuyu bu
film üzerinden tartışmaya çalıştım. Psikiyatrik olguları konu edinen filmleri
incelerken elde ettiğim önemli sonuçlardan biri aslında psikiyatrinin sinemada
doğru olarak kullanılmamış olduğunu genelde psikiyatrik olguların tıbbi yanı
bir kenara bırakılarak ilgi çekici özellikleri üzerinde durulmaktadır. Akıl Oyunları
filmi hem bir yaşam öyküsünü konu aldığından hem de psikiyatriyi ana öğe olarak
kullandığından bu konuda tartışılabilecek en uygun filmdir. Sonuçta; Sinema
ne sanattır ne hayatın kendisi ikisinin ortasında bir şeydir; diyen Fransız yapımcı
Godard’ın yorumuna katıldığımı fark ettim. Fakat kuşkusuz çok az psikiyatrik
film sanatsal kaygılar gütmüş hatta daha azı gerçek yaşamı resmetmiştir. Ama
Kabul etmek gerekir ki o aradaki alandan hayranlık uyandıran eğlendiren, dehşet
uyandıran ve eğitici değeri olan bir dizi film çıkmıştır.
Televizyon ve Çocuk
TSN
Ahmet Fatih Yılmaz
Televizyon globalleşen dünyada vazgeçilmez bir unsur. Acaba hayatımızın bir
parçası olan televizyon hakkında her şeyi biliyor muyuz? Mesela çocuklarımız?
Projemin amacı da televizyonun çocuk psikolojisi üzerindeki etkilerini araştırmak
ve bu konuda yapılmış araştırmaları incelemek. Projemi araştırırken öncelikle
internetteki birtakım verilerden yaralandım. Bunun yanı sıra Hacettepe Üniversitesi
kütüphanesi, Milli Kütüphane’deki bazı dergi ve makalelerden de faydalandım.
Sonuç olarak televizyonun çocuklar üzerinde hiç de önemsenmeyecek kadar
etkilerinin olduğunu farkettim. Özellikle ailesine, arkadaşlarına ve çevresine
karşı olan tutum ve davranışlarda bozukluk ile kişisel gelişimde ileri yaşlardaki
karakteristiksel değişikliklerin ortaya çıktığını gözlemledim. Örneğin şiddet içerikli
programların çocuğu şiddete, çoçuklara yönelik faydalı programların ise çocuğu
geliştirmeye yönlendirdiğini buldum.
Beyaz Perdeye Bir Doktor Yansıması
TSN
Hüseyin Halil Erdemir
“Patch Adams” tıp ile ilişiği olan veya olmayan birçok insanı derinden etkileyen,
bir yandan insanı kahkahalara boğarken aynı zamanda verdiği sosyal mesajlarla
düşündüren bir yapıttır. Biz tıp öğrencilerine ve doktorlara da mesleklerinin
kıymetini ve kutsallığını anlatan, bir çalışma şevki olan bu yapıtı sanatsal yönden
incelemek projemizin amacıdır. Ayrıca gerçek Patch Adams’ın hayatı, felsefesi ve
kurduğu Gesundheit Enstitüsü hakkında da veri toplanmıştır. Patch Adams filmi
hakkında yorumlar taranmış, elenmiştir. Gerçek Patch Adams’ın hayatı, felsefesi,
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
amaçları araştırılmış, sentez edilmiştir. Film izledikten sonra akılda hoş bir tat
bırakmaktadır. Kahkahanın doruklarından duygusallığın gözyaşlarına kadar inişli
çıkışlı hoş sahneleriyle izlemeye değerdir. Patch Adams bir film olarak gerek
duygusallığı, gerek mizahı, gerekse özgünlüğü ile bizlere unuttuğumuz değerleri
tekrar hatırlatıyor. Gesundheit Enstitüsü ise şu anda tam olarak hizmet veremese
bile gezici ekipleri ile evlere, huzur evlerine, çocuk esirgeme kurumlarına sağlık
hizmeti götürüyor. Kurum yapılan bağışlarla ayakta kalıyor. “Herkese ücresiz, eşit,
insancıl sağlık hizmeti!” sloganı film boyunca tekrarlanmakta, sistemdeki yanlışları
vurgulamaktadır. “Patch Adams” normal bir film olmanın ötesinde hekimlere ve
hekim adaylarına yeni ufuklar açıyor, kalplerinin derinliklerinde yeşeren insan
sevgisini özgür bırakıyor. Patch Adams filmi tanıtımı TSN Timor Bigmurad Omar
Proje Patch Adams filminin konusunu açık bir şekilde hekim adaylarına aktarmak
ve bir hekimin hastalar ve çevre ile ilişkisini tanımlamayı amaçlamaktadır. Proje
film izlenerek ve önemli noktalar not tutularak hazırlanmıştır. Aynı zamanda filmin
internet web sitesinden de yararlanılmıştır. Patch Adams filmi bir hekimin değişik
konumlarda bulunan hastalara nasıl hitep edileceğini ve ilişkilerin nasıl olacağını ve
değişik çevresel sorunlarla nasıl baş edileceğini konu edinmektedir.
Şizofren Senaryolar
TSN
Fatma Betül Esen
Ayşe Şasa Yeşilçam’ın ünlü senaristlerindendir. Hayatının 18 yılını ağır şizofreni
nöbetleri içinde geçirmiştir. Şizofreni; düşünce, duygu ve davranışlarda bozukluk,
gerçeklerden uzaklaşma, çeşitli tipte halüsinasyonlar, zaman zaman tutarsız
konuşma, çevreye kayıtsızlık, çalışma ve iş görme yeteneğini kaybı, bireysel
ilişkilerde anormallik şeklinde seyreden bir hastalıktır. Sebebi bilinmemekle
beraber tedavisi de henüz yoktur. Fakat hastaların yaşadıklarını, düşündüklerini
bilmenin tedaviye yardımcı olacağı düşüncesi önem kazanmaya başlamıştır.
Şasa’nın sanatçı kişiliğinden dolayı geçirdiği buhranları daha iyi aktarabileceği
düşünülerek bu proje hazırlanmıştır. Şasa’nın hastalığını eserlerine yansıtıp
yansıtmadığı ve onun sanat eserlerinden ne kadar etkilendiği araştırılmıştır. Yazmış
olduğu Yeşilçam Günlüğü ve Delilik Ülkesinden Notlar adlı kitaplar okunmuş,
senaryolarını yazdığı Ah Güzel İstanbul ve Gramofon Avrat adlı filmleri izlenmiştir.
Ayrıca üzerinde büyük etkisi olduğunu söylediği şiirler ve kitaplar araştırılmıştır.
Ayşe Şasa hastalığını eserlerine yansıtmamış olsa da sanat eserlerinden çok
etkilenmiştir. Örneğin İsmet Özel’in şiirleri, Muhyiddin Arabi’nin Fusul-ul Hikem’i
onu iyi yönde etkilemiş, buhranlarından kurtulmasına yardımcı olmuştur. Slyvia
Plath, Albert Camus, Franz Kafka gibi yazarların kitapları ise; zaten hastalıklı olan
ruhunu iyice karartmış, onu intihara sürüklemiştir.
Acil Servisin Aktör Kahramanları
TSN
İrem Koç
Bu projeyi yapmaktaki amacım, başarısı aldığı ödüllerle de kanıtlanmış bu sıradışı
dizinin değindiği etik problemler üzerinde düşünmeyi sağlamak, Nip/Tuck’ın
seyircileri üzerinde yarattığı etkileri gözlemleyebilmek ve bu dizideki doktor
rollerini incelemektir. İnsan doğasının temel çelişkisinin güzellik ve çirkinliğe
indirgendiği günümüzde, Nip/Tuck diğer televizyon dizilerinden açıkça ayrılarak,
iyi polis kötü polis düşüncesini iyi doktor kötü doktor biçiminde estetik mucizeler
dünyasına uyarlamıştır. İnsanı zorlayan görüntüler-çekiçle kırılan burunlar, yüzülen
ve gerilen deriler, göz kapaklarının kesilip açılması- sahneleriyle Ryan Murphy
imzalı Nip/Tuck, gerilimi düşmeyen başarılı bir drama ve bir tıp dizisi, tıp ve sanat
çerçevesinde incelemek için ideal bir başlık. Projem için bilgi toplamada en faydalı
ve verimli araç kuşkusuz internet oldu. Daha önce aynı konuda benzer bir çalışma
yapılmadığından izleyicilerin çeşitli web sayfalarında diziyle ilgili yorumlarını
okuyarak fikir edinmeye çalıştım. İlk sezonu oluşturan 13 bölümün konularını ve
bu bölümlerde işlenen problemleri inceledim. Cnbc-e dergisinin nip/tuck yazılarını
takip ettim. Arkadaş çevremde dizinin ve karakterlerin onlara göre gerçekçi olup
olmadığı, problemlere getirdikleri çözümlerin ahlaki olarak doğruluğu/yanlışlığı ve
bunlardan ne derece etkilendikleri hakkında bir anket yaptım. Bu araştırmalarım
sonunda edindiğim en önemli bilgi televizyonun insanlar üzerinde tahminin
üzerinde bir etkisi olabileceği ve bu etkinin Ryan Murphy’nin yaptığı gibi insanların
farkında olmak istemedikleri ama egemenliğinde hareket ettikleri dürtülerinin
çekinmeden ortaya koyulabilmesi yoluyla kullanılabileceğidir.
67
Patch Adams Filminin Tanıtma
TSN
Qurban Ali Adına
Patch Adams filmindaki hekim hasta ilişkileri, özellikle psikolojik açıdan tedavinin
rolünü anlatmak ve hastayı güldürerek tadavi etmenin önemini vurgulamak
istedim. Bu projeyi hazırlarken öncelikle internetten faydalandım. Sonra filmi
izledim. Filmden önemli sahneleri aldım. Bu film hakkında değişik sitelerden
yorumları da inceleyip önemli olanları yazdım. Kitaptan da yararlandım. Hekimler
hastaları tedavi ederken psikolojik yönlerini daha çok gözönende tutmalılar.
Özellikle güldürmenin tedavide çok önemli olduğunu unutmamalılar.
Çift Kişiliklilik ve Sinema
TSN
Türker Sefa Sarıcaoğlu
Robert Luis Stevenson’un meşhur hikayesi; The strange case of Dr. Jeykll ve
Mr. Hyde’dan beri insanda çift kişiliklilik sanatta bir çok esere konu olmuştur.
Amacımızda sanatın bir kolu olan sinemada çift kişilikliğin nicelenmesi ve
sinemada karşılaştığımız çift kişilikli karakterlerin bu sorunlarının temeline
inilmesidir. Projenin gelişimi için internette çift kişiliklilik sorunu ile ilgili tarama
yapıldı. Ulaşılan sonuçlar incelenerek çift kişiliklilikle ilgili sinema filmleri tespit
edilip izlendi. Filmlerin incelenmesi ile fimlerin konu ile ilgili kısımları kesilerek
bir barajda toplandı. Son olarak da oluşturulan bu baraj sayesinde çift kişilikli
karakterlerin tahlilleri yapıldı. Sinemada bir çok çift kişilikliği konu edinen filme
ve bir çok çift kişilikli karaktere rastlandı. Sinemadaki çift kişilikli karakterlerin
sorunlarının temelinin genelde olağanüstü olaylara dayandığı anlaşıldı. Bazı
nadir karakterleri problerini ise araştırmamıza uygun olduğu gibi çeşitli psikolojik
temellerini olduğu tespit edildi.
Korku ve Gerilim Filmlerinin İnsan Psikolojisine Etkisi
TSN
Mustafa Deveci
Günümüzde pek çok kişinin izlerken zevk aldığı ve popüler bir film türü olan
korku ve gerilim filmlerinin insanlar üzerinde yarattığı psikolojik hasarların
incelenmesi üzerinden bir çalışma yürüttüm. Hepimizin bildiği gibi çocuklar
daha önce görmedikleri bir olayı televizyonda gördüklerinde onu gerçek gibi
yorumlar ve anlayamadığı şeyleri çevresindeki insanlara sorar. Televizyonda
korku, şiddet, gerilim, savaş, ölüm gibi sahneler gördüğünde ise yaşanan olayların
felaket seviyesinde olduğunu anlar ve “acaba ben de ölecek miyim’Bize de aynı
şeyler olursa’Herkes böyle mi ölür’” ve buna benzer sorular sormaya başlar. Bunun
sonucunda ise güvensizlik ve sürekli kaygı duymaya başlar. Savaş, terör, ölüm,
cinayet gibi sahneler çocukların bakış açılarını kalıcı şekilde güvensiz, tedirgin
ve duyarsız bir şekle dönüştürebilir. Bazı insanlar ise bu görüntülerin etkisini bu
şekilde değil, intihar etmek, birilerine işkence etmek veya birilerini öldürmek gibi
psikopatça şekilde dışa vuruyorlar. Örneğin 1980 yapımı, Dario Argento tarafından
yazılan ve yönetilen bir korku ve drama filmi olan İnferno Türkiye’de yaşamakta
olan bir kızın intiharına sebep oldu. Üsküdar’da izlediği bir programdan etkilenen
8 yaşındaki bir ilkokul öğrencisi kendini karvatıyla gardroba astı. Günümüzde
rastladığımız bu etkilerin insan sağlığını olumsuz etkilediği bir gerçek. Bu konuda
bazı uzmanlar ise çocukların ve gençlerin bu tür korku, kaygı ve güvensizlik
yaratabilecek programlardan uzak tutulması gerektiğini söylüyorlar. Çocukları
bu tür programlardan uzak tutmak için Radyo Televizyon Üst Kurulu da bu tür
programların olduğu saatte ekrana bazı uyarıcı işaretler koyarak bu koruma
işlemine katkıda bulunuyor. Eğer bu görüntülerin asıl tehlike grubunun küçük
yaş grupları olduğunu göz önüne alırsak yapmamız gereken sakıncalı kişileri bu
görüntülerden uzak tutmaktır.
Sinemadaki Hekim Karakterleri
TSN
Tacettin Ayanoğlu
Amacım sinemadaki hekim karakterleriyle ilgili araştırma yaparak bu filmleri edinip
izleyip iyi, kötü, enteresan yönlerini incelemekti. Öncelikle içinde doktor rolünün
geçtiği üç film bularak işe başladım. Onları izledikten sonra hekimlikle ilgili bana
enteresan gelen yerleri kestim ve onları CD’ye ekledim. Patch Adams, Hannibal
ve Anatomi’yi izledikten sonra onları kısaca özetledim. Filmlerdeki doktorların
68
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
nasıl roller oynadıklarını yazdım. Daha sonrada üç filmde de doktorların geçtiği,
tıbbi açıdan önemli, bana ilginç gelen sahneleri kestim ve CD’ye ekledim. Projemi
hazırlarken Patch Adams ta Patch’in klasik doktor anlayışının dışına çıkışını,
Hannibalda çok bilgili bir doktorun mesleğini nasıl kötüye kullandığını, Anatomide
ise tıbbın ne kadar ileri gittiğini gördüm. Böylece projemi sonuçlandırdım.
Televizyon Dizilerindeki Hekim Karakterleri
TSN
Nurettin Kadıoğlu
Bu çalışmamda televizyon dizilerindeki hekim karakterlerini analiz ederek halkın
gözündeki hekim imajının ne olduğu konusunu araştırmayı amaçladım Hekimi
sadece tanı koyan, tedavi uygulayan ya da ameliyat yapan bir insandan çok sosyal
yaşamındaki kimliğiyle ele alıp, hastane dışındaki hekimi tanımak istiyorum. Son
yıllarda hayatımızın birçok safhasında karşımıza çıkan hekimler görsel medyada
da kendine layık olduğu yeri bulmaya başlamıştır. Halkın ihtiyaçlarından doğan,
bir bakıma halkın yansıması olarak kabul edebileceğimiz televizyon dizilerinde de
hekim karakterlerinin artışı konusunun araştırılmasını projemin ana hedefi olarak
belirledim. Yöntem olarak televizyon dizileri araşında en çok dikkatimi çeken “Aliye”
adlı diziyi ve de başrolündeki “Dr. Deniz” karakterini incelemeyi uygun buldum.
Aliye dizisini bu çalışma için özel kılan ise başroldeki birçok karakterin mesleğinin
hekim olması ve de izlenilebilirlik oranın benzer dizilere göre yüksek olmasıdır.
Başroldeki Aliye’nin çevresindeki iyi karakterlerin hemen hemen hepsinin hekim
olması da tercih sebeplerimden bir tanesiydi. Senaryonun merkezinde yer almasa
bile hastane ortamına da değiniliyor. Sonuç olarak sokaktaki insanın biz hekimler
hakkında olan düşüncelerini anlamaya çalışarak hasta-hekim ilişkilerinin sağlam
bir şekilde kurulmasını sağladım. Ayrıca biz hekimlere mesleğimize halkın gözüyle
bakabilme şansı vermiş olması da çalışmanın bize kazandırdığı bir başka olumlu
yön.
Lorenzo’nun Yağı
TSN
Alper Özkök
Sanatsal bir aktivite olarak sinemanın, bir hastalığa karşı insanlar üzerindeki
bütünleştirici etkisini araştırmayı amaçladım Bu kapsamda kurulan yardım fonları,
oluşturulan sosyal yardım programlarının, hastalığa karşı mücadelede ne denli
etkili olduğunu, yine bir sanat eserinin, tıbbın uğraşı olan bir konuyu ele alarak,
onu nasıl güncel bir konu haline getirebildiğini, insanların ilgisini bu konuya
çekmeyi başarabildiğini göstermekti. PROJENİN YÖNTEMİ : Hastalık hakkında
bilgiye ulaşmak ve film hakkında veri toplamak amacıyla internet kullanıldı.
Ayrıca “Myelin Project” isimli yardım fonunun sitesine ulaşıldı. Hastalık hakkında
bilgi almak ve ALD hastalarının yaşamlarının nasıl düzenlendiğini, karşılaştıkları
sorunları, hastalığa sahip bireylerin ve yakınlarının sıkıntılarını anlamak amacıyla
konu hakkında bir uzmanla görüşüldü. Myelin Project isimli yardım fonunun kaynak
bulmasında Lorenzo’nun Yağı isimli sinema filminin payı gerçekten çok büyüktür.
Bir anlamda, bu film bu araştıma fonu için eşi bulunmaz bir reklam olmuştur.
Benzer girişimlerle diğer yardım kurumlarına ve tıptaki diğer araştırma konularına
da büyük kaynaklar oluşturulabilir.
Gıda Reklamları ve İnsan Sağlığı
TSN
Vedat Hekimsoy
Son yıllarda şişmanlık dünyada ve Türkiye’de ciddi bir halk sağlığı sorunu olmaya
başlamıştır. Görülme oranı dünya çapında hem erişkinlerde, hem çocuklarda
giderek artmaktadır. Bu projenin amacı gıda reklamlarının insan sağlığı üzerindeki
sonuçları ile ilgili literatür bilgilerini gözden geçirerek Türkiye’deki durumun
değerlendirilmesidir. Konu ile ilgili “food advertising and health consequences”
anahtar kelimeler kullanarak Pubmed taraması yapıldı. Tür giderek artan şişmanlık
oranı şeker hastalığı, yüksek kan basıncı, damar hastalıkları, kanser gibi başka
hastalıkları da beraberinde getirmektedir. Literatür bilgileri değerlendirildiğinde
şişmanlığın belirgin artışında çevresel faktörlerin sorumlu tutulduğu görüldü.
Bunlar azalmış fiziksel aktivite ve yanlış beslenmedir. Yine literatürde gıda
reklamlarının insanları yanlış beslenmeye, fazla miktarda yağ, şeker, çikolata
ve tuz tüketmeye teşvik ettiği görüldü. Türkiye’de de şeker, cips, kola gibi besin
değeri olmayan, yüksek şeker ve tuz içeren gıdaların reklamları yoğun olarak
yapılmaktadır. Okulların kantinlerinde bu tür gıdaların satıldığı gözlenmektedir.
Ülkemizde de gıda reklamlarının sağlık üzerine etkileri ile ilgili bilimsel Türkiye’deki
gıda reklamları televizyondan izlendi. Bazı ülkelerde televizyonda şeker, çikolata
gibi gıdaların reklamları yasaklanmış olsa da, hala reklam için ayrılan para miktarı
yüksektir. Örneğin Mc Donald’s reklam için her yıl 650 milyon dolar harcadığı
belirtilmiştir. Yanlış beslenmeye neden olan reklamlara izin verilmemelidir.
Çocuklara ve erişkinlere doğru beslenme yönünden eğitim verilmelidir.
Akıl Oyunları
TSN
Ayten Arısoy
Ben projemde Akıl Oyunları (A Beatiful Mind) adlı filmi ele aldım. Film yine Akıl
Oyunları adlı bir kitaptan sinemaya uyarlanmış olup, John Forbes Nash Jr’in hayatını
ve onun hayatını derinden etkileyen hastalığı şizofreniyi ele alıyor. Ron Howard’ın
yönettiği filmde John Forbes Nash Jr’in hayatını Russel Crowe canlandırmıştır.
Filmin kısaca konusu: John Forbes Nash Jr., genç yaşında geliştirdiği kuramlarla
matematik dünyasının bir numaralı ismi haline gelir. Fakat kısa süre içerisinde
bencilliği ve kendine olan aşırı güveni sonucunda oluşan kişisel problemleri ile baş
edemez duruma düşer. Filmi izleyenler veya bununla ilgili yazıları okuyanlar bu
konuda bilgi sahibi olmuştur ama filmde tam anlamıyla hastalığı ele alınmadığı
için ben bu konuyu seçtim ve projemde değişik bir bakış açısıyla biraz şizofreniden,
biraz John Forbes Nash Jr’in hayatından biraz da şizofreninin onun hayatındaki
etkilerinden bahsetmeye çalıştım.
Beyaz Perde ve Tıp
TSN
Edanur Kurdoğlu
Bu projede amaç tıp ve beyaz perdenin bir araya gelmesiyle oluşan durumu
incelemektir. Hızla artan sinema filmlerinde kullanılan tıpla alakalı bilgilerin ne
kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu, Hannibal, Kızıl Ejder ve Cehennemden
Gelen filmlerini inceleyerek araştırdım. Projeyi hazırlarken analiz yönteminden
yararlanarak adı geçen filmleri bir izleyici gibi değil bir araştırmacı gözüyle
yorumladım. Hannibal filminde genel anestezi yöntemi kullanılmış ve bunun
hakkında açıklama yapılmış. Anestezinin insana yaptığı etki ve anestezinin tanımı
bu doğrultuda incelediğim konulardan biri oldu. Kızıl Ejder filminde geçen’ısırık
izinden diş tahlili yöntemi’araştırdığım bir diğer konuydu. Cehennemden Gelen
filminde doktor rolündeki aktörün öğrencilerine ders anlatması sırasında söylediği
sözlerin doğruluğunu araştırdım. Sonuç olarak elde ettiğim bilgiler doğrultusunda
filmin doğru tıp kaynağını kullandığını anladım. Bu projeyi hazırlamak bana
deneyim, bilgi paylaşımı, olaylar hakkında araştırma yapabilme kabiliyeti
kazandırdı. 11 EMMY’Lİ VİRÜS: HIV TSN ECE ONAT 56. Emmy Ödül Töreni’ninde 11
ödül alan Tony Kushner’ın yazdığı “Angels in America”, iki AIDS’li gayin etrafında
dönen birkaç hikayeyi bir araya getirmektedir. Tarihte ilk AIDS vakası 1981’de
Amerika’da rapor edilmiştir. İlk AIDS vakalarının ortak özelliği, bu hastalığa
yakalanmış olanların homoseksüel olmasıydı. Bu yüzden bu hastalığa verilen ilk
ad GRID (Gay Related Immune Disorder)’dır. Sonra ise bu hastalığın kan yoluyla
bulaştığı ortaya çıkmış, hastalığa AIDS (Acquired Immune Deficieny Syndrome)
denmiştir. Türkiye’de ilk AIDS vakası 1985 yılında görüldü. Türkiye’de HIV/AIDS
vakalarına en sık 20-49 yaşlar araşında araşında rastlanıyor. Cinsiyete göre dağılım
erkeklerde %71.3, kadınlarda %28.7 Türkiye’de bulaşma yollarına göre HIV/AIDS
vakaları incelendiğinde: %49.2’sinin heteroseksüel cinsel temas %8.24’ünün damar
içi madde kullanımı, %8.15’inin homoseksüel cinsel temas, %3.33 transfüzyon,
%1. 23’ünün anneden bebeğe geçiş, %0.88’inin hemofili, %28.13’ününse büyük
oranda eksik bildirimden ve bilinmeyenlerden kaynaklandığı görülüyor. Sağlık
Bakanlığı’nın 2003 Haziran verilerine göre Türkiye’de 1.802 kayıtlı AIDS hastası
bulunuyor. 1985 yılında bir AIDS hastası bulunan Türkiye’de 19 yılda 1.802 AIDS’liye
ulaşılmış oldu. Bu hastaların da 240’ı erkek, 562’si ise kadındır.
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE ARKEOLOJİ
Osmanlı Tıp Mimarisi ve 2. Beyazid Darüşşifasi
TA
Engin Köse, Esra Karabulut, Özlem Başpınar
Osmanlı darüşşifaları gerek tedavi yöntemleri gerekse bu tedavi yöntemlerine
göre şekillenen mimarisiyle çağının dikkat çeken sağlık kuruluşlarındandır. Aynı
dönemin bazı ülkelerinde akıl ve ruh hastaları için “kafasına şeytan girmiş” tanısı
konularak bu zavallıların ateşe atılmaları da bilinen bir gerçekken Osmanlı
darüşşifalarında yapılan tedaviler insana verilen değeri göstermektedir. Musiki
ile hasta tedavisi, darüşşifaların özellikleri araşındadır. Tedavide yalnız musikiden
değil, su sesi ve güzel kokulardan da yararlanılmaktadır. Özellikle alanında en iyi
olan Edirne II. Beyazıd Darüşşifası’nda bulunan büyük kubbe altındaki şadırvandan
fışkıran suların kubbeye kadar yükseldiğini görenler yazmışlardır. O yükseklikten
düşen suyun çıkardığı melodiler hastaları huzura kavuşturmaktadır. Tüm hastalar
için musiki konserleri verilmekte ve hastalar bundan yarar görmektedirler. Tedavi
paraşızdır. Haftada iki gün de şehirdeki hastalara paraşız ilaç dağıtılmaktadır.
OSMANLI DARÜŞŞİFALARI:Bursa Yıldırım
Darüşşifası,Edirne II. Beyazıd Darüşşifası, İstanbul Fatih
Darüşşifası, Manisa Hafsa Sultan Darüşşifası, İstanbul
Haseki Sultan Darüşşifası, İstanbul Süleymaniye
Darüşşifası, İstanbul Atik Valide Darüşşifası, İstanbul
Sultanahmed Darüşşifası Deprem ve mimari yapının
insan psikolojisi üzerine etkileri
TA
Jacqueline Akinyi Otieno
Mehmet Selim B Ülkemiz deprem kuşağında bulunduğu için, sık sık depremlerde
binlerce insan kaybettiğimiz için biz projemizde “deprem ve mimari yapının insan
psikolojisi üzerine etkileri” adlı konuyla ilgilendik. Projemizi hazırlarken daha
önce yaşamış olduğumuz büyük depremleri inceledik (Erzincan, Gölcük, Dinar).
Araştırmamızda bu depremlerde çok kayıp vermemizin özellikle diğer ülkelere
göre çeşitli sebeplerini inceledik. Bu sebepler: 1) Depremle yaşamayı bilmememiz,
2) Mimari yapının deprem bölgesine uygun olmaması. Biz projemizde birinci
sebepten dolayı dünyada bu konu hakkında yapılan çalışmaları kullandık.
Araştırma yaparken “Deprem öldürmez bina öldürür. “ sözünden hareket ederek
ikinci sebep üzerinde daha fazla durduk. Zaten dünyanın farklı yerlerinde
hemen hemen aynı şiddetteki depremlerde çok farklı kayıplar olmasının da asıl
nedeni budur. Tüm bu nedenlerden dolayı bina çeşitlerini, bunların depreme
dayanıklılıklarını ve bütün bunların insan psikolojisi üzerine etkilerini araştırdık.
Bununla ilgili İTÜ tarafından yapılan deprem testlerini de projemize ekledik.
‘Şifa Dağıtan Görkemli Kasabalar’
TA
Hatice Kaya
Çifte Medrese ile II. Beyazıd Külliyesinin mimari yapısını, burada uygulanan tedavi
yöntemlerini inceleyip bu iki yapının araşındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya
koyarak o dönemdeki sağlık birimlerinin işleyişi hakkında genel bir bilgi edinmeyi
amaçladık. Bu amaçla başladığımız çalışmamızı; kütüphane katoloğunda elde
ettiğimiz’Kayseri Gevher Nesibe Şifaiyesi’adı altında geçen Prof. Dr. A. AFETİNAN’a
ait kitaptan, internette yaptığımız tarama sonucundan da www. trakya. edu. tr
adresinden ulaşabildiğimiz bilgiler doğrultusunda geliştirmeye çalıştık. Aynı
dönemlerde hizmet veren bu iki külliyede de benzer tedavi yöntemleri (bitkisel
ürün kaynaklı ilaçlar, musiki ile tedavi, ruhsal açıdan rahatlamayı sağlayıcı doğal
mekanları gezme imkanı, güzel kokular ve su sesleriyle donatılmış iç mekanlar)
görülmektedir. Hükümdarlar ve ailelerinin adlarının daimi anılması için hastane
yaptırmayı tercih etmeleri o dönemde sağlığa ne kadar önem verildiğinin en önemli
kanıtıdır. Camisi, eczanesi, medresesi, darüşşifası, dinlenme evleri, imarethaneleri,
musiki konservatuarıyla ufak bir kasaba havası veren bir yapılanma gözlenmektedir.
II. Bayezid Külliyesi`nin İslam Tarihi`nin en muazzam eserleriyle süslendiği,
zengin yapılanmasıyla Avrupa ve Asya kültürleri araşında bir geçit teşkil ettiği
anlaşılmaktadır.
69
Mısır Piramitleri ve Tıp
TA
Ali Anıl Altınsoy
Dünyanın yedi harikasından biri, hatta birincisi olan Mısır Piramitlerinin tıp
dünyasına olan hizmetlerini incelemek; bir nebze olsun gizli kalmış yönlerini
öğrenmek ve sizleri de bu konuda bilgilendirmek amacıyla bu konuyu seçtim.
Projemi hazırlarken analiz yöntemini kullandım. Araştırmalarımda internet en
önemli bilgi kaynağım oldu. Projemi hazırlama aşamasında bazı güçlüklerle
karşılaştım. Bu yüzden projeyi hazırlamak biraz zaman aldı. Projemi hazırlarken
hiçbir etik sorunla karşılaşmadım. Bu çalışmayla küçüklüğümden beri bende merak
uyandıran Mısır Piramitlerinin sırlarıyla ilgili önemli bilgiler edindim.
70
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE DİN
İslam’da Tıp
TD
Muhammet Cebeci, Ferhat Özkan, Mehdi Karasu
Tıbbin islami hayattaki yerini ortaya koymak, tarihsel gelişimine ve bazı yanlış
inanışlara değinmek amaçlandı. Bu projede metaanaliz yöntemi kullanıldı. Islam
dini hem maddi hem de manevi temizlikleri birer dini hükme bağlamıştır. Beden
sihhati, temizliği “Allah temizdir, temiz olani sever” hadisinde olduğu gibi islamin
büyük ölçüde önem verdigi hususlardandır. İslam, etbasina “Her dert için derman
vardir öyleyse tedavi olun” hadisiyle de tedavi olmalarını emretmiştir. İslam
hurafelerle şifa bulmaya çallışmayı haram kılmıştır. “Kim bir muska takarsa Allah
işini tamamlamasın. “ hadisinde olduğu gibi. Her ilmin erbabını dinlemek icab eder.
Islami tip o dönemdeki Arap yarım adasının geleneksel tıbbının Kuran-ı Kerim ve
Hz. Muhammed’in sözleriyle şekillenmesi sonucu oluşmuştur. İslam hipokratik
düşünceye kattıkları ve Roma-Grek metinlerinin taranmasının ardından oluşan
orjinal terkibi batıya taşımıstır. Ebu Bekir Er-razi (850-923), Ibn-i Sina (980-1037)
-Orta çağda tıbba damgasını vuran adamdır-, Ebul Kasim ez-Zahrevi (936- 1013)
İslam Dünyası’nın en meşhur hekimlerindendir. Ortaçağda en büyük ve donanımlı
hastaneler İslam başkentleri olan Bağdat, Şam ve Kahire’deydi. Osmanlı Tıbbı
islami tıbbın devamı niteliğindedir. Yıldırım Bayezid Külliyesi, Sülaymaniye Külliyesi
gibi hastaneler o dönemin büyük tıp merkezlerindendir. Avrupa’yı tıp ve eczacılık
alanında büyük ölçüde etkilemiştir. Netice itibariyla İslam tıbbı gelişmeleri
desteklemiştir.
Geçmişten Bugüne Inanışların Tıbba Etkisi
TD
Merve Bahçeci, Seda Aras, Dorina Rama, Sercan Öz
Hayal gücü, büyü ve inanışlar geçmişten bugüne insanları nasıl yönlendirmiştir,
tıbbın gelişmesine nasıl katkı sağlamıştır’Hastalığa bakış açısı zaman içinde nasıl
değişim göstermiştir ve bu değişim tedavi tekniklerini nasıl etkilemiştir sorularının
yanıtlarının bulunması amaçlanmıştır. Farklı toplumlardan örnekler getirerek
sorulara cevap arandı. Kuzey Afrika Araplarına bakıldığında baş ağrısı sebebi kötü
ruhlara bağlanmış; tedavi olarak kullanılan baş delgi ameliyatı günümüz beyin
cerrahisi temelini olusturur. Çıkık bir çene kemiği vakasının Mısır papirüslerinden
alınan tarifi hayret verici derecede moderndir. Yunanlarda hastalıkların tedavisi
için inşa edilen mabedlerde uyuyan hastaların rüyalarında doğa üstü güçler
tarafından iyileştirildiğine inanıldığı görülmüştür. Hindistan’da zina edenlerin
burunları kesildiğinden ameliyata gerek duyulmuştur. İstenilen şekil ve büyüklükte
kesilen bir ağacınn yaprağı model olarak kullanılıp, çeneden veya alından alınan
bir deri parçası yeni burun olarak dikilmiştir. Böylece Hintliler modern plastik
cerrahlığın öncüleri olmuşlardır. Çok eski zamanlardan beri Çin’de kullanılan
temel tedaviler masaj ve akupunkturdur. Bu tedavi yöntemleri siyatik hastalığında
fibrositis tedavisinde kullanılmıştır fakat faydadan çok zararı dokunması dikkat
çekicidir. Anadolu’da renklerle tedavi araşında ilişki olduğu düşünülür. Örnegin kan
rengi olan kırmızı yaraların tedavisi yakından ilgilidir. Çiçek hastalığını önlemek
amacıyla odaların pencerelerine kırmızı perde asılırdı. Hayal gücü, büyü ve inanışlar,
iyi ve kötü yönleriyle, çoğu zaman çelişkileriyle tıbbın ve günlük hayatımızın içinde
yer almaktadır.
İnançla Tedavi Yolları
TD
Esra Firat, Emine Savran, Semra Kavas
Modern tıbbın geliştiği günümüzde, tedavi süreçlerinde hastalıkların daha
hızlı tedavisi ve daha iyi sonuç alınabilmesi için bazı alternatif yöntemler de
kullanılmaktadır. Bu uygulamalarda çesitli bitkiler kullanıldığı gibi yaygın olarak
tercih edilen bir diğer yöntem de inançla olan tedavidir. Kullanılan ilaçlar kadar
düşüncenin ve inancın da tedavide etkili olduğu kabul edilerek yoga, meditasyon,
hipnoz, sofroloji, reiki, dini inanç... gibi yöntemler tıpla ilişkileri göz önüne
alınarak incelendi. Yapılan araştırmalar bu tedavilerin, kişinin psikolojik durumunu
düzenlediğini ve bu iyileşmenin, kişinin fizyolojisine olumlu etkide bulunduğunu
ortaya çıkarmıştır. Kişinin psikolojik ve fizyolojik yapısının birbirini aktif olarak
etkilemesi inancın tedaviye olan etkisini net olarak ortaya koymuştur. Yapılan
incelemelerde, bu yöntemlerin tüm dünyada tarih boyunca yaygın ve aktif olarak
kullanıldığı ortaya çıkarıldı. Günümüz insanının bu tedavilere olumlu yaklaşması
ve inanarak, ısrarla devam etmesi nedeniyle araştırma konusu olarak seçildi.
Araştırmalar için arama motorları kullanılarak internet taraması yapıldı, ayrıca konu
ile ilgili yayımlanmış olan çeşitli makalelerden yararlanıldı.
Mevlana ve Tıp
TD
G. Şeyma Uzun, Ilker Yiğit, Başak Yalici, Ibrahim Utku Özcan
1200’lü yıllarda yaşayan Mevlana Celalettin Rumi’nin yaşadığı dönemde hastalara
yaklaşımı ve tedavi önerilerini öğrenip bunları günümüz tıbbıyla karşılaştırmayı
ve Mevlana öğretileriyle de psikolojik hastalıkların tedavisinin yapılabildiğini
göstermeyi amaçladım. Proje hazırlık aşamasında önce internetten bilgi toplamaya
çalıştık. Sonra milli kütüphane ve okulumuz kütüphanesinde kaynak araştırması
yaptık. İşbölümü yaptık ve sonunda ayrı ayrı elde ettiğimiz bilgileri birleştirdik.
Proje teslim tarihine kadar internet üzerindeki araştırmalarımıza devam edip yeni
bilgiler edindiğimizde değerlendirme yapmak için toplandık. Mevlana yaşadığı
dönemde tedavi yöntemlerine dini ve felsefi yaklaşımlarla birçok yenilik getirmiş,
topluma faydalı olmuştur. Mesnevisi Anadolu tarihindeki en eski psikoanaliz
örneğidir. Biz bu çalışmalarda Mevlana’nın hekimlik kimliğinin yanı sıra; öğütleriyle,
öğretileriyle, yaşamıyla, insanlara yaklaşımı ve hayata bakış açısı gibi özellikleriyle,
hekimlere ve biz hekim adaylarına günümüzde de iyi bir örnek olduğunu gördük.
Budizm ve Sağlık
TD
Sevtap Acer, Hülya Efetürk, Demet Çam
Sağlık ve Budizm ilişkisi hakkında yapılan araştırmaları vurgulamayı bu
araştırmaları yapanları ve yapılan teknikleri anlatmayı amaçladık. Türkiye’de
Budizm’in sağlık etkisinin nerede olduğunu araştırmayı planladık. Bunun için
internetten, Budizm, sağlık ve tıp anahtar kelimeleri kullanarak açılan tüm
sayfaları gözden geçirip konuyla ilgili metinleri derleyip düzenledik. Aylık bilimsel
dergilerdeki metinlerden ve fotoğraflardan yararlandık. Sonuçta, dünyada
alternatif tıp gelişmeye başlamıştır. Özellikle Avrupa’da dergilerde Budizm, öğretisi
ve şifacılığı sık sık yer almaktadır. Budizm’in beslenme rejimleri, egzersizleri ve
ruhsal terapi yöntemleri dünyada olduğu kadar ülkemizde de uygulanmaktadır.
Ayrıca yöntemlere ulaşmak çok kolaylaşmıştır.
İnançtan Sağlığa Uzanan Köprü
TD
Seçil Şencan, Zeynep Kübra Gürkan, Seçil Şencan
Son zamanlarda dinin ve maneviyatın sağlığı korumada ve tedavide gözle
görülebilir bir etkisinin olduğu gündeme gelmeye başlamıştır. Hastanın iç dünyası,
maneviyatı ve dini düşünceleri hayata verdiği anlamı belirlemekte buna göre
iyileşme sürecini etkilemektedir. Bu nedenle maneviyatın ve dini düşüncelerin
hastaların tedavisindeki etkisini araştırmak, bu konudaki görüşleri derlemek ve
günümüzde bu konuda neler yapıldığını öğrenmek için bir proje hazırlamaya
çalıştık. Tıbbi uygulamalarda bilimin ilerlemesi ile birlikte bilimsel yöntemler
ağırlıklı olarak kullanılmaktadır fakat alternatif tıp da hala önemli bir yere
sahiptir. İnsanın inançları ve psikolojik durumu da tedavi sürecinde göz önünde
bulundurulan ilk faktörlerdendir. Tüm bunlar bir araya getirilince, alternatif
tıp başlığı altında insanın inançlarının, düşüncelerinin, maneviyatının iyileşme
sürecine nasıl etki ettiği araştırma konusu olmuştur. Yapılan araştırmalarda
duanın önemine inanan, manevi yönden daha güçlü olan insanların çok daha çabuk
iyileştikleri, daha pozitif bir ruh haline sahip oldukları görülmüştür. Bu hastalar
hastalık sürecinde manevi bir destek buldukları için hastalığı daha çabuk atlabilmiş
ve hastalık sonrası daha çabuk normal hayata adapte olabilmişlerdir. Aynı zamanda
sağlıklı olan insanlar manevi destekle daha iyi bir ruh halinde oldukları için
hastalığa yakalanma riskleri azalmakta ve sağlıklarını koruma konusunda daha
dikkatli olmaktadırlar.
Yatırlar - Beklenti ve Görüşler
TD
Serap Şen, Adnan Menderes Vural, Yazan Al Jamal
Projeye başlamadan önce insanların neden tıbbi sorunları için yatırlara gitme
ihtiyacı hissettiklerini merak ediyorduk. Bu konuda çeşitli çalışmalar yaptık; ilk
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
olarak kendimize ilgilenmek için bir yatır seçtik. Adı Karyağdı Sultan olan bu
türbenin fotoğraflarını çekmekle işe başladık. Türbeye gelen insanlarla görüştük,
bu konuyla ilgili yetkili bazı kişilerle; psikiyatristle, sosyologla, ilahiyat profesörüyle
röportajlar yaptık. Türbeyle ilgili kaynaklar taradık, türbenin tarihi hakkında bilgi
edindik. Sonuç olarak bizi tatmin eden cevaplar aldık. İnanışları, psikolojileri, bir
yere dayanma-yaslanma ihtiyacı doğrultusunda insanlar yatırlara gitmekte, çözüm
bulmaları da tamamen psikolojileriyle ilgili olmaktadır. İnsan bir şeyi ne kadar çok
isterse o kadar sonuca yaklaşır misali, onlara çözüm getiren aslında yatırlar değil
onların kendi psikolojileridir. Dini anlamda da yatıra gitmenin bir anlamı yoktur,
din ölüden medet ummayı emretmez. İşte bu yüzden yatıra giden insanlar dini
geçekten bilen insanlar değildir. Yatırların oluşturulması da genellikle bilinçsiz
insanlar tarafından olmuştur. İnanışları, gelenekleri, görenekleri doğrultusunda
yatıra gitmekte, etrafındakileri yönlendirmektedirler. Araştırma sonrasında
ulaşmış olduğumuz bir diğer sonuç da yatırlara giden kesimin daha çok eğitimli
insanlar olduğudur. Yani insanların yatırlara gitme sebebi tamamen inançları ve
psikolojileriyle bağdaşır, eğitim seviyesinin pek bir ilgisi yoktur.
Hocaspirin
TD
Halil Ibrahim Erkengel, Melih Arif Közen
Şifa niyetine kullanılan kocakarı ilaçlarının, yatırlarda, türbelerde, tekkelerde
yapılan inanç ve tıp istismarının, bu şekilde çalışan insanların yöntemlerinin
araştırılması, insanların neden bu yöntemlere başvurduğu sorusuna bir cevap
bulunması ve bunların insanlara gösterilmesi amaç edinilmiştir. Öncelikle konunun
ne olduğu araştırıldı. İnternetten konu ile ilgili haber ve makaleler tarandı ancak
konu ile ilgili fazla sayıda uydurma haber içeriğine rastlandığından bilgiler
sistematik bir çalışma yerine yığın içinden seçilerek toparlandı. Geçmişte başından
bu tür şifacılarla ilgili olaylar geçmiş insanlarla görüşmeler yapıldı. Ulusal medyaya
yapılan başvurulardan bir cevap alınamadı. Halk hekimliği kurumu, halkın hastalık
sebepleri hakkındaki düşüncelerini, hastalıkları tedavi etmek için kullandığı
ilaçları ve metodları içermektedir. Özellikle kırsal bölgede bu uygulamalar yaygın
olarak kullanılmaktadır. Bu uygulamalar, ilk insanların tabiat olayları karşısında
takındıkları tavırlar ve münasebet şekillerinden doğmuştur. Bu nedenle konu
ile ilgili uygulamalar, öncelikle Antropoloji, Etnoloji ve Halkbilim disiplinlerini
ilgilendirmekte, konunun teknik analizlerini ise tıp ve eczacılık disiplinleri
açıklanmaya çalışılmaktadır. Geleneksel bir yapıya sahip olan yörelerde halkın
hastalıklara bakışı, kültürünün etkisi altında biçimlenmektedir. Yapılan araştırmalar,
eğitim durumunun yanında, ekonomik şartların da hastalıklara karşı olan tutumu
etkilediğini göstermektedir. Ayrıca şehirle temas ve iletişim araçlarının yoğun
kullanımı halkın modern tıbba yaklaşımını kolaylaştırmaktadır.
Şamanizm ve Hekimlik
TD
Can Barış Aker, Miray Akinci, Mete Can Karahasan, Mehmet Türker
Halk hekimliği olarak nitelendirilebilecek olan hekimlik pratiğinin geçmişi oldukça
eskilere dayanmaktadır. Güney Fransa’da içinde trans halindeki şamanların
on iki bin yıllık resimlerinin bulunduğu mağaraların varlığı bilinmektedir.
Ayrıca çeşitli araştırmacılar şamanlığının başlangıcını, uygarlığın başlangıcı
sayılan Mezopotamya ve Sümer’den en az 20.000 ila 25.000 yıl öncesinde
dayandırmaktadırlar. Eski çağlardaki şamanlarla günümüz hekimlerinin, toplum
içerisinde benzer işlevleri üstlenmiş kişiler oldukları ise pek çok araştırmacının ortak
görüşüdür. Biz bu araştırmada halk hekimliği uygulamaları ile pratisyen hekimlik
uygulamalarının, geçmiş çağların hekimleri olan şamanların uygulamalarıyla
karşılaştırılması ve aradaki benzerlikler ve farklılıkların irdelenmesini amaçladık.
Ankara Milli Kütüphane ve daha çok internet tabanlı yaptığımız araştırmalarda
geçmiş çağ Şamanist tedavi yöntemleriye bugünü karşılaştırır nitelikte bir ilişki
bulamadık. Şaman kavramı, Şaman’ın büyücü-doktor özelliği ve nitelikleri, tedavi
ritüelleri, günümüzde Dünya üzerinde bu yöntemleri hala kullanan bir takım
kabileler ve toplumlar hakkında internet üzerinden Türkiye ve dış ülkeler kaynaklı
makalelere ulaştık.
71
Inançların Hastalığın Tedavisi Üzerine Etkisi
TD
Semanur Türkoğlu, Zeynel Abidin Sayıner, Zeynep Zara
İnançlar hastalığın tedavisinde hep bir basamak olarak yer almıştır. Kimi
zaman hastalığın tedavisini kolaylaştırmıştır kimi zamanda tam tersine elde
edilecek tedavi ve iyileşmeyi baltalamıştir. Tarihsel gelişim süreci içinde insanlar
kültürleriyle beraber birçok değer, inanç ortaya koymuşlardır. Her toplumda
değişkendir bu yargılar. Biz hekimlerin kararlarının uygulanmasında bu kadar
etkili olan hasta inançlarinin farkinda olunması taraftarıyız. Bu projede inançlar ve
onun insanların hayatını nasıl etkilediği ya da kişisel düşüncelerine girilmeyecektir.
İnançlar değerlendirilmeyecektir. Bu proje hazırlanırken amaçlanan biz
hekimlerin karşısına bu kadar fazla çıkacak olan basamak hakkında biz hekimlere
bir farkındalık yaratmaktır. Farklı bir ortamda farklı bir kültürde görev yapan
hekım nasıl değerlerle ya da nasıl inanç olgulariyla karşılaşabilir gösterebilmek.
Araştırmamızda hedeflediğimiz başka bir konuda halk hekimliği konusunda bilgi
verebilmektir.
72
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE HUKUK
Tüp Bebeğin Tarihsel Gelişimi, Etik Boyutu, Hukuksal
Mevzuatı ve İslam Dinindeki Yeri
TH
Fatih Gürel, Mustafa Salih Çaylan, Mehmet Emin Derin, Mahmut
Zabit Kara
Amacımız yapacağımız araştırmalar sonucunda tüp bebek teknolojisinin Türkiye’de
ne kadar kullanıldığını, olması gereken yerde olup olmadığını öğrenmek.
Yöntemimiz tıbbi kaynaklardan ilk tüp bebek çalışmaları ile bugün gelinen son
noktayı ve hukuksal kaynaklardan tüp bebek mevzuatını araştırmak. İngiltere’de
ilk tüp bebek olan Louise Brown 1978 yılında dünyaya gelmiştir. Ancak gerçek
ilerleme 1996’da ICSI’nin bulunmasıyla başarılmıştır. Bu yöntemden 35 yaş üzeri
infertil kadinlar, nedeni izah edilemeyen infertilitesi olan kadınlar, erkekten
kaynaklanan nedenlerle çocuk sahibi olamayan çiftler yararlanabilmektedir.
Hukuki mevzuat çiftin mutlaka evli olmasi, evlilik belgeleriyle başvurması, rıza
belgesi imzalaması, yumurta ve spermlerin çifte ait olması gerektiği bulundu.
İslam dini eşlerin evli olması ve normal yollarla bebek sahibi olamıyor olmasının
gerektiği görüldü. Etik açıdan ülkemizde erkek egemen bir toplum yapısı olması
nedeniyle, erkeklerin önemli bölümünün yanlış bilgilenme veya bilgisizlikten dolayı
kısırlık tedavisine sıcak bakmadığı, bu nedenle tedavi edilen hastaların çoğunun
kadınlar olduğu görülmüştür. Ülkemizde de tüp bebek uygulamasının 1990’li
yıllardan itibaren hız kazanmış ve günümüzde gelişmiş ülkelerdeki başarı oranı
yakalanmıştır.
In Vitro Fertilizasyon Yöntemleri ve Bu Yönteme İnsan
Bilimleri Açısından Bakış
TH
Utku Burak Bozbulut Hasan Hüseyin Koda
In vitro fertilizasyon yöntemi, ilk uygulandığı 1979 yılından bu yana; genetik ve
tıptaki bilgi birikiminin artmasıyla ve de teknolojinin gelişmesiyle baş döndürücü
bir ilerleme göstermiştir. Bu ilerlemeyle beraber toplumların da sosyal ve ekonomik
koşulların değişmesiyle bu yöntem etik açıdan tartışmaya açılmış ve dünyada
bu yöntemin uygulanması hukuksal çerçeveye oturtulmustur. Biz de bunu göz
önüne alarak IVF yöntemini ve bu yöntemi etik ve hukuksal açıdan değerlendirmek
istedik. Bu projede amacımız yöntemi etik açıdan tartışmak, Türkiye’deki hukuksal
uygulamayı ortaya koymak, ülkemizdeki hukuksal uygulamaları AB ülkeleri
ve ABD ile karşılaştırmak, bu yöntemin maddi boyutunu ortaya koymak, bu
yöntemi uygulayan ailelerin problemlerini ortaya koymak, bu yöntemi uygulayan
doktorların sıkıntılarını ortaya koymak, bu yönteme toplumun bakış açısını
ortaya koymak. Bu projeyi hazırlarken meta analiz yöntemini kullandık. Makale
taramak için Pubmed-medline’i kullandık. Aynı zamanda bu konuda hazırlanmış
textbooklardan ve bu konu ile ilgili çıkmış haberlerden yararlandık. Bu kaynakları
değerlendirdikten sonra şu sonuçlara varmış bulunmaktayız: Bu yöntemi uygulayan
sağlık kurumları araşında iletişim ve bağlantı bulunmamaktadır. Yöntemle ilgili
hukuksal uygulamalar yeterli değildir. (Sperm bankası ve kiralık anne konuları
yönetmelikte yeteri kadar yer almamıştır. ) Türkiye’de bu konuda yeterli istatistik
tutulmamaktadır. Yöntem bir ticari meta haline getirilmiştir. Bundan sonra bu
konuyla ilgili hazırlanacak projelerde yukarıda belirttiğimiz problemlerin çözüm
yollarıyla ilgili çalışmalar yapılmalıdır.
Geçmişten Günümüze Hekim Hataları ve Cezaları
TH
Alper Şahin, Fikret Keleş, Özant Helvaci
Projemizin amacı, öncelikle hasta ve hekim kavramlarını tanımlayıp daha sonra
hasta-hekim ilişkisinde hekimin sorumluluklarını araştırmak ve hekim hatalarına
tarih boyunca verilen cezalar hakkında bilgi edinmekti. Projemizi yaparken
kullandığımız gereç ve yöntemler kütüphane ve internet ortamındaki yazılı
kaynaklardan faydalanmak oldu. Ayrıca çesitli uzman kişilerden de bilgi edinildi.
Projemizin sonucu ise; tıbbi hataları önlemenin en etkili ve kolay yolunun hekimhasta işbirliğinden geçtiğidir. Hastanelerin çalışma ortamı ve sağlık çalışanlarının
üzerindeki ağır iş yükü böyle bir işbirliğini güçleştiriyor. Sosyal güvenlik
sistemlerinde yaşanan diğer aksaklıklar da üzerine eklenince, hekim-hasta araşında
adeta bir iletişimsizlik duvarı örülüyor ve bu duvarı aşmak da çok kolay olmuyor. Bu
bağlamda sistemdeki tıkanıkları aşmak ve her kesim açısından iyi işleyen bir sağlık
sisteminin inşa edilmesi tıbbi hataları önemli ölçüde azaltacaktır.
Adli Psikiyatride’Farik ve Mümeyyizlik’
TH
Çağatay Özcan, Osman Istemez, Serpil Çorum, Sezer Acar
Projenin amacı; adli tıp prosedürü içinde yer alan ve insanların akıl sağlığı ve yaşı
ile ilgili problemlerin yer aldığı adli psikiyatri dalı alt başlığı altında incelenen farik
ve mümeyyizlik hakkında bilgi toplamak ve toplanan bilgilerin sentezini yapmak.
Ayrıca bu konu ile ilgili yapılan tartışmaların neler olduğunu saptamak, bu sorunlar
hakkında uzmanların yaptıkları açıklamaları ve getirdikleri çözüm önerilerini
incelemek. Projenin yöntemi; projenin hazırlanması sırasında internet sayfalarını
ve bu konuyla ilgili kitapları taradık. Ayrıca bazı uzmanlardan bu konu hakkında
bilgi aldık. Adli tıp kurumları tarafından yapılmış çeşitli çalışmalardan veriler
topladık. Sonuç olarak ülkemizde farik ve mümeyyizlik raporlarının verilmesinde
tam bir standardizasyonun sağlanamadığını ve bu raporu verecek uzman
sayısındaki yetersizliği gördük. Ayrıca Türkiye’deki 11-15 yaş araşı çocukların işlediği
suçları incelediğimizde dikkat çekici sonuçlara ulaştık.
Yalan Makinası
TH
Gözde Nizamoğlu, Güzin Oğuz, Murat Altay
Projenin amacı yalan makinesinin, çalışma mekanizmasını, gelişimini, işlevini,
yargıdaki yerini ve etik değerini incelemektir. Yalan makinesinde mekanizma olarak
birtakım biyolojik değişikliklerden yararlanılıyor olması bizi bu konuyu araştırmaya
yöneltmiştir. Bu projede hedeflendiği üzere kütüphanelerden (Milli Kütüphane,
Beytepe kütüphanesi) ilgili veriye ulaşılamamıştır. İnternetten ise özellikle google
arama motoru üzerinden gereken veriler sağlanmıştır. Sonuç olarak görülmüştür
ki: Klasik yalan makinesinde’polygraph’denilen bir alet ile kan basıncı, nefes alış
hızı, nabız, terleme miktarı, kalp atışı gibi fizyolojik bazı değişiklikler kaydedilerek
yorumlar yapılmaktadır. Yeni bir yöntem olarak ise fMRG (fonksiyonel manyetik
rezonans görüntüleme) ve ses analizi ile yalan tespit edebilen bilgisayar yazılımları
da kullanılmaya başlanmıştır. Ülkemizde pek başvurulan bir yöntem olmamakla
birlikte, yalan makinesi dünyada birtakım yargı süreçlerinde kullanılmaktadır.
Ayrıca FBI CIA gibi örgütler birçok alanda yalan makinesinden faydalanmaktadırlar.
Bununla birlikte birtakım alanlarda işverenler, yapılan iş basvurularını
değerlendirirken yalan makinesinden de yararlanmaktadır. Yalan makinesi
kullanmanın etik ve hukuki boyutu ise ülkelere göre degişmektedir. Örneğin
Almanya’da ses kontrolü ile analiz yapan yalan makinesinin kullanımı yasaklanırken,
İIngiltere’de cinsel suçlarda yalan makinesi kullanımı ile ilgili pilot bir uygulama
başlatılmıştır. Bu konularda gelişmeler sürmektedir.
Karşılaştırmalı Değerlendirmelerle Türkiye’de Sağlık
Hukuku
TH
Ezgi Özalp, Azem Dushaj, Muzaffer Ozan Altuntaş
Türkiye’de sağlık hukukunun mevcut durumunu, oluşumunu ve gelişimini
Türkiye’den siyasi, ekonomik ve kültürel bakımdan farklı olan ülkelerle yasal
düzenlemeler açısından ele alarak karşılaştırmayı amaçlayan projemizde
sağlık hukuku konulu yazılı kaynaklar, veri tabanları, internet ve yasal metinler
kullanılmıştır. Bu karşılaştırma için konular kürtaj, ötanazi, tıbbi malpraktis
ve sağlık güvencesi olarak seçilmiştir. Türk hukukunda kürtaja yaklaşım,
İrlanda’dakinden farklı olarak, birçok koşul altında bu işlemi yasal kılmaktadır.
Ötanazi konusunda Türkiye ve AB ülkelerinin çoğundan farklı bir tavır oluşturan
Hollanda incelenmiştir. Tıbbi malpraktis ve sosyal güvence; bu hususta toplumsal
boyutta tartışmaları yasal düzenlemelerinden beri süregelen ve Türkiye’nin yasal
reformlarına model kabul edilen ABD ile kıyaslanmıştır. Konuların ayrıntıları,
sebep ve sonuçları asıl metinde yorumlanarak tartışılmaktadır. İlkeler arasındaki
temel farkların yasalara aksini ve Türkiye’deki reform süreçlerini tahlil açısından
sonuçlarımız yeni bir bakış açısı sağlayacaktır.
AIDS’e Medikolegal Bakış
TH
Güldidar Gök, Fatma Tuğba Muşlu, Fatma Derya Özduran
Bu çalışma Türkiye’deki HIV(+) hastaların hasta hakları kapsamına girmeyen
konularda karşılaştıkları sorunlar hakkında yapılabilecek hukuksal düzenlemeleri
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bilimsel araştırma yöntemi, kaynak taramadır.
Kişiler araşında ayrım gözetmeksizin sağlık hizmetlerine ihtiyacı olan herkes Hasta
Hakları Yönetmeliği’ne dahil edilmiştir. HIV(+) hastalar da sağlık himetlerinden
yararlanma ihtiyacı duydukları durumlarda Hasta Hakları Yönemeliği’nde belirtilen
tüm haklardan yararlanabilirler. Hasta Hakları Yönetmeliğinin HIV(+) hastaların
sorunlarını karşılayamadığı durumlarda sorunun hukuksal bağlamda çözümü
üzerinde çalışılmalıdır.
Malpraktis ve Yüksek Sağlık Şurası
TH
Ayşe Şabablı, Halime Şeyma Naçar, Zeynep Iskender
Bizim bu projeyi hazırlamaktaki amacımız; beceriksizlik, bilgisizlik, dikkatsizlik
ve ihmalkarlık sonucu ortaya çıkan hatadan dolayı hekimin karşılaştığı durumlar
hakkında bilgi sahibi olmak ve Yüksek Sağlık Şurası’nın rolünü, değerlendirme
kriterlerini öğrenmektir. Araştırmalarımızı yapmak üzere dersimizin olmadığı
perşembe öğleden sonraları toplandık. Birlikte araştırmalar yaparak konu hakkında
bilgi sahibi olmaya çalıştık. Bulduklarımızı birlikte değerlendirdik. Araştırma süreci
içinde elimize geçen bir kitabı sırayla okuduk. Kitaptan ve internetteki arama
motorlarından girerek elde ettiğimiz bilgilerden yararlanarak bir derleme yaptık.
Bize, daha önceden verilen proje rapor formundan faydalanarak raporumuzu
hazırladık. Hekimin çeşitli şekillerde hata yapması ya da hasta yakınlarının hekimin
hata yaptığını iddia etmesi sonucu açılan davalarda mahkemenin bilirkişi olarak
danıştığı bazı kurumlar vardır. Bu kurumlardan biri Yüksek Sağlık Şurası’dır. Yüksek
Sağlık Şurası, kanun ve kanun hükmünde kararname için görüş bildirir, bilirkişilik
yapması istenilen durumlarda hasta dosyası ve buna benzer raporları inceleyerek
görevini yerine getirir.
Tıpta Cinsiyet Ayrımı
TH
Oğuz Baran, Özden Kılınç, Cemalettin K. Mansıroğlu
Tıpta Cinsiyet Ayrımı’nın ne anlama geldiği; konunun hukuksal haklar, dinsel
görüşler ve sosyolojik boyutlarda durumunun ne olduğu ve konunun tıp etikleri
içindeki yerinin ne olduğu hakkında araştırmaların yapılmasını planladık. Proje
kapsamında halkın görüşlerinin alınması, uzmanlıkları konuyla ilgili hekimler,
hukukçular, din adamları ile birebir görüşmeler yapılarak fikirlerinin ve bilgilerinin
alınması, konuyla ilgili kaynakçaların incelenmesi kullanılan yöntemlerdir. Tıpta
cinsiyet ayrımının uluslararaşı alanda kadın ve erkeklerin sağlık hakkında eşit
oranda yararlanamamasında etkili olmakta ve bu sorunun etkin bir biçimde
uluslararaşı örgütler, anlaşmalar ile düzenlenmeye çalışılmaktadır. Tıpta cinsiyet
ayrımı tıp etikleri ve en basitinden hekimlik andında da geçtiği gibi Hipokrat’tan
beri kabul edilemez olmuştur. Kutsal olan doktorun tedavi etme yeteneği ve
hastanın sağlığıdır. Hastanın sağlık hakkını kullanmada dilediği doktoru seçme
hürriyeti vardır. Ancak doktorun cinsiyete ya da herhangi bir sebebe dayanarak
hasta seçme hakkı yoktur. İslamiyette süregelen İslami geleneklere göre kadın
erkeğin dünyada farklı görev ve yaşayış yapılarıyla yükümlendirilmeleri üzere
acil olmayan durumlarda, imkanlar dahilinde ayrımcılığı uygun görmekte diğer
durumlarda tıpta esnek davranmaktadır. Hristiyanlıkta kadın-erkek tamamen eşit
kabul edilmekte doktor seçme hakkı tamamen hastanın vicdanına bırakılmaktadır.
Halkımızla yapılan görüşmelerden elde edilen çekinceli sonuçlara göre yüksek
oranda ayrımcılığın karşısında yer almaktadır.
73
74
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE TARİH
Hekim Liderler
TT
Alparslan Merdin, Derya Özer, Ülkü Bulut
Projede temel amacımız hekimlerin toplumda iyıleştirme görevi dışında da rolleri
olduğunu göstermekti. Bu amaç doğrultusunda projemizde hekimlerin tarih
boyunca liderlik rolü aldığı durumları incelemeyi hedefledik. Bu incelemede
her uygarlıktan ve her çağdan bir hekim lider göstermeyi yöntem edindik. Ama
buradki kriterimiz incelediğimiz hekimin hem bulunduğu dönemdeki en büyükm
tıbbi otorite, hem tıp bilimine yeni katkılar sağlayarak tıp tarihine gecmesi ve
projenin amacına uygun olarak da bulunduğu topluma en üst kademelerde
liderlik yapmış olmasaydı. Bu doğrultuda Mısır uygarlığından “İmhotep”i
inceledik. İmhotep tarihteki ilk doktor ve firavunun başveziri imiş, insanlar
onu tanrılaştırmışlar zamanla. Çin uygarlığından “Sarı İmparator”u inceledik.
Acupunctur’un ilk diagramını cizen, Çin tıbbının temelini oluşturan “NEİ CHİNG”i
yazmış. Çin’in en eski imparatorlarından birisi. Yunan uygarlığından Asclepion’u
inceledik. Kendini iyıleştiren keşişlerin tapınağını sağlık tapınakları Asclepionlara
ceviren tanrılaştırılan bir insan. İslam Uygarlığından İbn-i Sinayı inceledik. Tarihe
“HEKİMLERİN HEKİMİ”diye geçti. O olmasaydı eski Yunan ile modern medeniyet
arasında ki köprü belki 200 yıl sonra bile kurulamayacaktı. Ayrıca dönemin
halifesine vezirlik yaptı. Son olarak T. C. ‘nin sağlık sistemini kuran, keşfettiği
aşılar ile litaratüre gecen, T.C. ‘nin 2. dönem Basbakanlığını yapan, koyduğu mobil
doktorluk sistemi ile miyonlarca insanın bulaşıcı hastalıklardan ölmesini engelleyen
Refik Saydam’ı inceledik. Projeden çıkardığımız sonuç hekimlerin tarih boyunca
yaşadıkları toplumlarda sadece doktorluk değil kazandıkları sevgi ve güven ile
önderlik yaptıkları, tarihe yön verdikleri oldu.
Tarihten Günümüze Zehir
TT
Mert Yeşiladalı, Hatice Çiner, Kerime Köfünyeli
Projemizde zehir ve toksikoloji biliminin ne olduğu, toksikolojinin çağlar boyunca
izlediği gelişim ve günümüzdeki konumu irdelenmiştir. İlk bölümde toksikolojinin
tarihçesi incelenirken eski çağ, orta çağ ve yakınçağ (XVIII-XIX. yy gelişmeleri)
dönemlerindeki önemli olaylar ve buluşlar göz önüne alınmıştır. Projenin ikinci
bölümünde ise toksik maddelerin günümüzde nasıl kullanıldığı araştırılarak, yarar
ve zararları tespit edilmiş, günümüzdeki konumu hakkında fikir elde edilmiştir.
Ayrıca adi geçen toksik maddelerin etki mekanizmaları hakkında da bilgi verilmiştir.
Projenin amacı, toksikoloji tarihini inceleyip toksikolojinin geçmiş ve günümüzdeki
konumlarının karşılaştırılması, geçmişteki ve günümüzdeki kullanım alanlarının
yararlı ve zararlı yönleriyle tartışılmasıdır. Projede de açıkça anlaşılabileceği
gibi toksik maddeler geçmişte daha çok bireysel amaçlar için kullanmışken,
günümüzde daha büyük kitleleri etkileyebilecek konumdadır. Ayrıca geçmişten
günümüze geldikçe toksik maddelerin zararlarının yanında yararlarının da
olduğu fark edilmiştir. Günümüzde toksinlerin devletler tarafından kimyasal silah
yapımında kullanılmış ve halen kullanılıyor olması insanlık için büyük bir tehlike
oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında günümüzde toksinler insan hayatini
ciddi anlamda tehdit etmektedir. Diğer taraftan ise çeşitli toksik maddelerin tıpta,
ilaç yapımında kullanılıyor olması bu maddelerin insan sağlığına zararı olduğu
kadar insanlık için yararlı amaçlarda da kullanılabileceğini gösterir. Sonuç olarak
toksinlerin günümüzdeki konumu tamamen insanların toksik maddeleri ne amaçla
kullandığına bağlıdır.
İbni Sina
TT
Özgür Özkan, Fethi Abdulsamed Ishak, Mehmet Can Nacar, Burhan
Burak Savtekin
İbni Sina’nin tip ilmine ilişkin araştırmaları son derece orijinal ve doğrudur. Bu
yüzden Doğu ve Batı hekimliğine, kelimenin tam anlamıyla, altı yüz yıl boyunca
hükmetmiştir. Nizam-i Arız”, “Tip İlmi ve Meşhur Hekimlerin Mahareti” isimli
eserinde, “şayet Hipokrat ve Galenos yasasaydılar, bu kitabın (Kanun) önünde secde
etmeleri gerekirdi” der. Projenin amacı, Avrupa’ya en az beş asır tıp hocalığı yapan
ve 16 yaşında uzman hekim olan İbni Sina’yı daha yakından tanımak ve özellikle
El-Kanun’unda çağını aşarak, zamanındaki tıp ilminin ötesine geçip insanlığa
kazandırdığı çok kıymetli bilgilerden birkaçını inceleyebilmek. İbni Sina’nin
El-Kanun Fit-Tibb adlı eseri ve tıpa getirdikleri hakkında internet ve kütüphaneler
yoluyla araştırma yapıldı. Ibni Sina’nın tıbba getirdiği yenilikler şu başlıklar altında
tartışıldı: Nabız ve Solunum Ritmi, Anestezi, Baş ağrısına buz tedavisi, Kan, Akciger,
Diyabet ve Kızıl Hastalığı, Zehirlenmeler, Tonsillektomi, Trakeotomi, Hemoroid
Tedavisi, Şarbon, Verem, Trahom, Konjonktivit, Histeri, Nöropsikiyatri, Embriyonun
Gelişimi, Küçük Kan Dolaşımı ve Kılcal Damarlar ve Mikrop. İbni Sina çağının
bütün ilimleriyle ilgilenmiş ve çoğunda da profesör seviyesinde bir bilgiye sahip
olmuş kendinden sonra gelen bilim adamlarına da bu bilgisiyle ışık tutmuş, yol
göstermiş, kitaplarıyla onlara hocalık yapmıştır. Bu hocalık vazifesini Avrupa’da
yüzyıllarca sürdürmüştür. Kitapları asırlarca önemini yitirmemiş ve üniversitelerde
okutulmuştur.
13-20. Yüzyıllar Arası Avrupa Hastanelerinin
Gelişimininin Incelenmesi
TT
Erdem Şimşek, Gözde Kirca, Hayriye Cankar, Bedrettin Orhan
Amacım 13 ve 20. yüzyıllar arasında Avrupa hastanelerinin durumu hakkında
bilgilendirme yapmaktır. Proje konusuna karar verdikten sonra arama
motorlarından “history of medicine; historic hospitals; hospitals of europe” anahtar
kelimeleri ile arama yapılldı. Çalışmalardan elde edilen bulgular sonucunda 13 ve
20. yy’lar arasında Avrupa hastanelerinin gelişiminin genellikle din çerçevesinde
şekillendiği sonucuna varılmıştır. Günümüzde ise dinin etkisi kaybolmuş, yerini
pozitif bilimler almıştır.
Milli Mücadele Döneminde Verilen Sağlık Hizmetleri
TT
E. Sena Cevahirli, Cafer Balcı, Elşen Mülazimoğlu
Proje hazırlanırken amaçlanan Kurtuluş Savaşı döneminde verilen sağlık
hizmetlerinin savaşın kazanılmasındaki yeri ve önemini göstermektir. Elde
edilen bilgiler doğrultusunda varılan kanı ordudaki genel sağlığın korunması için
yapılacak mücadelenin düşmanlara karşı girişilen mücadeleden daha şiddetli
olması gerektiği mantığıyla sağlık hizmetlerinin verildiğidir. O dönemde sağlıkla
ilgili birçok kanunun çıkarılması ve bu kanunların uygulanması için yapılan sıkı
denetlemeler sağlığa verilen önemin ne kadar fazla olduğunun göstergelerinden
biridir. Sonuç olarak harplerin başarıya ulaşmasında sağlık hizmetleri çok etkili
bir önem taşır. Hasta ve yaralıların tahliyesi, tedavisi ve bulaşıcı hastalıklara karşı
koruyucu tedbirlerin orduların moral ve maddi güçlerinin gelişmesinde olumlu birer
etken oldukları kuşku götürmez bir gerçektir.
Penisilinin Keşfi ve Gelişim Aşamalari
TT
Mustafa Çaglayan, Ferhat Evliyaoğlu, Volkan Karataşli
Penisilin hakkında bilgi vermeyi, keşfinin nasıl gerçekleştiğini, keşfeden bilim
adamlarıi hakkında bilgi vermeyi, penisilin alerjisi hakkında yapılan çalışmaları
toparlamayı amaçladım. Bu konuda yapılan önceki çalışmalardan elde edilen
sonuçlardan ve çesitli kaynaklardan (internet, kitap, makale) yararlandım.
Sonuç olarak bu çalışmada penisilinin keşfinin nasıl gerçekleştiğini, penisilinin
önemini, alerjik etkilerini, ilacın geçirdiği evreleri, penisilin kullanılmasında ve
kullanılmamasında ortaya çıkabilecek durumları ortaya koydum.
Türk Tıp Fakülteleri Tarihi
TT
Gökhan Aytekin, Enes Ataç, Salih Uzun
İilk Türk Tıp Fakültesi 1838 yılında 2. Mahmut döneminde kurulan “Mekteb-i
Tibbiye-i Şahane”dir. Bu okulu 1867 yılında “Sivil Mekteb-i Tibbiye-i Mülkiye”
izledi. Cumhuriyetimizin ilk tıp fakültesi olan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
1945 yılında kuruldu. Bu fakülteyi 1955’te İzmir (Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi) ve
1963’te Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi izledi. Sonraki yıllarda, özellikle 1980
sonrasında tıp fakültesi açılımı hızlanmıştır. Bugün ülkemizde tıp fakültesi sayısı
50 cıvarındadır. Bu süreç içinde 1980’de asker-hekim yetiştirmek üzere Ankara’da
Askeri Tıp Fakültesi açılmıştır. 1995’ten sonra özel üniversitelere bağlı tıp fakülteleri
açılmaya başlanmıştır. Bugün bu özel üniversitelere bağlı tıp fakültelerinin sayisi,
biri Ankara’da ikisi İstanbul’da olmak üzere üçtür. Ayrıca KKTC’de üç tıp fakültesi
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
ÖSYM sınavıyla öğrenci almaktadır. Ülkemizde tıp fakültesi ve tıp ögrencisi sayısı
hızla artmaktadır. 1964 yılında dört olan tıp fakültesi sayısı 1970’te 8, 1975’te
16, 1989’da 24, 1998’de 47’ye yükselmiştir. Tıp fakültelerindeki ögrenci sayıları
ise yine aynı yıllarda 426, 778, 1149, 3264 ve 4500 olmustur. Kabaca 1980’lerde
ve 2000’lerde tıp fakültesi sayısı iki kez ikiye katlanmıştır. Ülkemizdeki tıp
fakültelerinde üç farklı eğitim müfredatı uygulanmaktadır. Klasik tıp eğitimi
müfredati 9 tıp fakültesinde uygulanmaktadır. Entegre (bütüncül) müfredat 36 tıp
fakültesinde uygulanmaktadır. Probleme dayalı öğretim müfredatı (aktif eğitim) 2
tıp fakültesinde uygulanmaktadır.
Sigmund Freud ve Psikanalizin Gelişimi
TT
Hüseyin Kaya, Ülker Kaya, Yerkebulan Kambarov
Bu projede amaç psikanalizin tarihini araştırmak, psikanalizin ortaya çıkışını ve
zaman içinde şekillenişini ortaya koymaktır. Bu amaç içinde psikanalizin babası
olarak niteleyebileceğimiz Sigmund Freud’un bu konu hakkındaki çalışmalarını
tanıtmaktır. Çalışmalarımızı sürdürürken konuyla ilgili kitaplardan ve internet
sitelerinden yararlandık. Margaret Muckenhoupt’un Bilinçdışının Kaşifi adlı
kitabını okuduk ve bu kitaptaki özellikle Çıkış Yolları ve Açıklamalar bölümlerinden
yararlandık. Ayrıca internette google ve yahoo arama motorlarını kullandık. Bu
arama motorlarına Freud, psikanaliz, freud history, hipnoz, psychoanalysis, freud
life gibi birçok anahtar kelime girerek araştırma yaptık. Bu araştırmalarımız
neticesinde konumuza uygun bilgi kaynaklarını içeren siteleri seçtik. Eski
tarihlerde psikoterapi için hipnoz kullanılırdı. Ama 19. yüzyılda psikoterapi için daha
ciddi çalışmalar başlamıştır. Parisli doktor Charcot histerik hastalar için hipnozu
tedavi yöntemi olarak kullanıyordu. Freud Charcot’un kliniğinde çalışmaya başladı.
Üşte bu karşılaşma psikanaliz fikrinin oluşmasındaki dönüm noktalarından biri
oldu. Freud, daha sonra ünlü doktor Breuer ile Anna O. adını verdikleri histerik bir
hasta üzerinde çalışmalarda bulundu. Bu araştırmaları Freud’un psikanaliz olarak
adlandıracağı görüşler sisteminin tamamını geliştirmesine yol açmıştır. Sonuç
olarak Freud, psikiyatri alanına yeni ve dinamik bir yaklaşım biçimi getirmiştir.
Bunlardan en önemlisi psikanaliz kuramıdır. Bu projede de bu kuramın nasıl ortaya
çıktığını ve ilginç gelişme hikayesini gösterdik
ACININ YANSIMALARI
TT
I. Halil Şahin, Fegan Zakirov, Feyza Okyaz
Pojemizde amacımız acının farklı algılanışlarını ortaya koymaktı. Hasta ile hekim
araşındaki algılayış farkını araştırmayı hedefledik. Yöntem olarak da makalelerden
yararlamayı ve hastalarla röportaj yapmayi düşündük. Makaleleri internetten
tarama yöntemi ile araştırıken röportajları hastanede hastalarla bizzat konuşarak
yaptık. Sonuç olarak bir gerçek ortaya çıktı ki hekimin anladığı acıyla hastanın
hissettiği acı araşında büyük farklar var. Doktor acıyı çoğu zaman fizyolojik
kalıplarla sınırlı tutarken hasta ise bu hissi tüm hayatına yansıtmış durumda.
Hekimin, hastanın acılarını dindirmekle görevli olduğu düşünüldüğünde öncelikle
hastasını anlaması gerektiği ortadadır. Bu algılayış farkı doktor hasta iletişiminin
daha sağlıklı olabilmesi için ortadan kaldırılmalıdır.
Anesteziye Tarihi Bir Bakış
TT
Diyar Tasçı, Özlem Yüksel Yurtsever, Arife Çetinkaya, Zeynep
Kuzu Modern anestezinin baslangıç tarihi olarak kabul edilen 1846’dan önce
cerrahi girişimlerin sayısı çok kısıtlı olup bunların hemen hepsi üst ekstremiteler
veya vücudun yüzeyel kısımlarında yapılan genellikle de amputasyon, apse
açılması veya kist çıkarılması gibi acil girişimlerdi. Çeşitli otlar, alkol, haşhaş,
uyusturucu maddeler, buz, turnikeyle bağlanan kollar, hipnoz ve fiziksel güç
kullanılarak hastanın zaptedilmesi en sık başvurulan yollardı. Gerek eter gerekse
azot protoksitin anestezi amacıyla kullanılmasında diş hekimlerinin önemli rolü
olmuştur. 1842’de Crawford Long bir hastasının boynundan tümör çıkarmak için
eter kullanmıştır. 1844’de Horace Wells bir gösteri sırasında azot protoksit koklayan
göstericilerden birinin düşüp ayağını kırdığı halde ağrı duymadığını fark etmiş
ve ertesi gün azot protoksit koklayarak bir dişini çektirmiştir. Williams Morton
adlı bir diş hekimi hastanesinde bir gösteri yapmak için izin istemiştir. Morton
gösteri sırasında hastayı başarıyla uyutmuş, olay inanılması güç bir başarı olarak
75
değerlendirilmiş ve hızla yayılmıştır. Eter kısa sürede ABD’de ve Üngiltere’de
rutin olarak kullanılmaya başlandı ve 16 Ekim 1846’da yapılan bu gösterinin yeri
(Eter Dome) ilk başarılı genel anestezinin yapıldığı yer olarak tarihe geçmiştir.
Bundan başka kloroform, siklo propan anestezik olarak kullanılmış ama zamanla
terkedilmiştir. Üngiltere’e 1956’da Haloton geliştirilmiş ve bu ilaç günümüzün en
yaygın olarak kullanılan anesteziği haline gelmiştir. 1898’de Bier spinal anesteziyi
bulmuştur. 1955’te WFSA (World Federation of Societies of Anesthesiologists)
kurulmustur. Genellikle inanıldığı gibi anestezi alanındaki bu gelişmeler cerrahi
tarafından izlenenememistir. Burada enfeksiyonun cerrahi girişimleri sınırlaması
ve cerrahi antisepsinin (Listerism) ancak 1879’dan sonra kabul görmesi en önemli
neden olarak görülmektedir.
Dünden Bugüne Sigara ve Savaşları
TT
Burcu Bilaloğlu, Necati Enver, Murat Sertan Şahin
Sigara ve tütün ürünlerinin ve bunlara karşı yürütülen mücadelenin geçmişini
araştırarak okulumuzun ilke edindiği Sigaraşiz Hacettepe fikrine destek vermek
amacıyla bu projeyi olusturduk.. Sağlık Bakanlığı’nın sigara mücadelesiyle ilgili
bazı yayınlarını kullandık. Sigara mücadele yasası olarak bilinen 4207 Sayılı Yasayı
inceledik. Sonuç olarak 15 yüzyılın sonunda Amerikan’ın keşfi ile dünyaya yayıldığı
iddia edilen tütünün ve tütün sanayi, özellikle sigaranın sağlık üzerine etkilerini
içeren çarpıcı örnekler ve istatistikler, Türkiye’deki sigara kontrol kanunu ve
toplumsal hayata yansımaları gibi bilgileri edindik.
Tahtadan Kalbe
TT
Nazlı Buğçe Vedin, Hatice İslamoğlu, Saliha Evran
Amacım stetoskopun gelişimsel tarihi araştırılarak ilk stetoskopun ortaya çıkışıyla
tanı, tedavi ve etik hakkında hangi kolaylıkların saglandığını öğrenmekti. Konuyla
ilgili sitelerden derleme yapildi. Özellikle http://www. antiquemed. com/
tableofcon. htm adli internet sitesinden yararlanıldı. Sonra Türkçe kaynak bulma
amacıyla yahoodan ilk stetoskop yazarak araştırıldığında http://webfoto. sitemynet.
com/stetoskop. htm sitesi bulundu. Stetoskopun gerek tanıyı koymada, gerek etik
olarak hastaların muayenesini kolaylaştırmada, gerek doktorların kendi sağlıklarını
korumaları açisindan çok önemli bir alet olduğu anlaşıldı. Yapılan araştırmalar
sonunda hekimlerin hastalıkların tanısını koymak ve hastalıkların tedavisi ve takibi
için ellerinden geleni yapmaya çalıştıkları fark edildi. Tanı için yöntem arayan
doktorlar insan vücudundan gelen sesleri dinlemek için sürekli daha iyisini bulmaya
uğraşmışlar. İlk bulunduğu günden bugüne stetoskop ile oskültasyon, palpasyon
ve perküsyon gibi hekimlerin temel muayene yöntemleri arasına girmiş ve hekim
denilince boynunda stetoskopu olan bir insan tablosu akla gelir olmuştur. Bu
gelişmeler teknoloji ilerledikçe stetoskopunda gelişeceği ama eskimeyeceğini
göstermiştir.
Çanakkale Savaşında Salgın Hastalıklar
TT
Mehmet Inel, Mustafa Murat Özgenç, Mehmet Emin Şirin
Savaşlar binlerce insanın iç içe bir hedef için savaştığı vahşi insanlık ayıplarıdır.
Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği bu olaylarda tek katil silahlar mıydı? Ne yazık
ki hayır. Susuzluğun açlığın kol gezdiği, her yere cesetlerin saçıldığı ortamlarda
salgınlarda kaçınılmaz oluyordu. Aynı süre zarfında savaş ile meşgul olunduğu
için hastalıklara karşı önlem almak oldukça güçleşiyordu. Bu kadar insanın zorluk
içinde ve birarada olması da salgınların hızla yayılmasına zemin hazırlıyordu. Bu
gerçekler bizi bu konu üzerinde araştırma yapmaya itti. Genel olarak incelemeye
kalktığımızda, konunun çok geniş olduğunu ve ayrıntılara verdiğimiz değerin
düstüğünü fark ettik. Çanakkale Savaşınıda bir örnek olarak seçtik. Bu savaşın
Türk tarihi açısından önemi ve olan çok büyük insan kaybı bize seçimimizde ışık
tuttu. Araştırmaya başlayınca ulaştığımız bilgiler ilgi çekiciydi. Salgınlar sebebiyle
ölenlerin ya da savaşamıyacak hale gelenlerin sayısı savaşın gidişini değiştirecek
büyüklükteydi. Kaynaklar çok kısıtlıydı, çoğunlukla arşiv taramalarından ibaretti.
Sebepler yeterince araştırılmamış ve bu ilgi çekici değerler göz ardı edilmişti.
Bu araştırmadaki amacımız bazı tarihi gerçeklere ışık tutmak. Tıbbi yardımın
savaşlardaki önemini vurgulamak, önemsiz görünen bazı ayrıntıların nelere mal
olduğunu gözler önüne sermek. Bir savaşı örneklem kabul edip onu farklı açılardan
76
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
değerlendirip savaşların iç yapısına ulaşmak ve dönemin sağlık politikası hakkında
bilgi elde etmektir.
Aspirinin Tarihçesi
TT
Burak Demirbaş, Muzaffer Kurt, Oğuz Han Karaağaç, Ramazan Özel
Amacım aspirinin bulunuşu, geliştirilmesi ve günümüzde üzerinde hangi
araştırmaların yapıldığını tarihsel süreç içinde incelemek. Proje konusu temel
olarak internetteki veri tabanları üzerinden araştırıldı. Arama motorlarında
“aspirin+tarih” anahtar kelimesi ile arama yapılarak Türkçe kaynak araştırıldı.
Temel olarak ise www. aspirin-foundation. com sitesi kaynak olarak kullanıldı.
Kaynak olarak kullanılması düşünülen “Aspirinin Türkiye Tanıtım Serüveni” kitabı
bulunamadığı için kullanılmadı. Tabiat eczanesinden bize sunulan etkin ilaçlardan
olan aspirinin uzun yıllar boyu kullanılmasına ve üzerinde çalışmalar yapılmasına
rağmen hala çözülemeyen sırlarının olması bize doğada keşfedilmeyi bekleyen
daha bir çok ilacın bulunduğunu düşündürdü. Ayrıca sağlık sözkonusu olduğunda
bütün dünyanın aynı amaç doğrultusunda çalışabileceğini gösterdi.
Organ Nakli Tarihçesİ
TT
Meltem Yalçin, Bayse Yeşil, Dilek Karacanoğlu
Amacım organ naklinin tarihini incelemek ve Türkiye’deki organ naklini irdelemekti.
Arama motorlarından “organ nakli” anahtar kelimesiyle bazı bilgilere ulaşıldı.
Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Doku ve Organ Nakli Merkezi’ne gidildi.
Yetkililerle görüsülerek bilgi ve döküman elde edildi. Organ naklinin geçmişi tarih
öncesi çağlara dayanmaktadır. Organ nakli fikrinin ortaya çıkışı kolay olmamıştır.
Bu fikir insandan insana güç, sağlık geçişi gibi batıl inançların da etkisiyle çeşitli
denemeler sonucu bugünkü şeklini almıştır. Günümüzde organ nakli başarıyla
yapılabilmekte olmasına rağmen organ bağışının yetersiz oluşu ve bu konuya
gereken önemin gösterilmemesi sonucu organ naklinin tarihsel gelişiminde istenen
düzey yakalanamamıştır.
Rönesans ve Anatomi
TT
Burak Tanyildiz, Esra Tekin, Buğra Ilhan
Rönesans döneminde anatomi alanında birçok gelişme olmuştur. Bu çalışmalar
günümüz anatomisinin temellerini oluşturduğu için önemlidir. Leonardo Da
Vinci de bu dönemde yapmış olduğu çalışmalarla anatominin gelişmesine büyük
katkı sağlamıştır. Resim çalışmalarını sağlıklı bir şekilde yürütebilmek için bir seri
anatomi ve perspektif çalışmaları yapmak ihtiyacını hissetmiştir. Resimlerinin
gerçekçi olmasına çok önem vermiş; bu yüzden organları, organların insan
vücudundaki yerleşimlerini, insanın fiziki görünüşünü en ince ayrıntılarına kadar
incelemiştir. Anatominin ilkelerini antik heykel ve ikincil kaynaklardan öğrenmeyi
reddeden Leonardo Floransa’da, Santa Maria Nuova ve Roma’da Santo Spirito in
Sassia hastanelerinde insan ve hayvan kadavralarının kesilerek incelenmelerini
gözlemlemiş, hatta bu işlemlere bizzat katılmıştır. Leonardo’yu insan anatomisi
incelemelerine yönlendiren şey tıp uğruna ya da tıbbın gelişmesi amacıyla
birtakım çalışmalar yapmak değildi. Kendisine Alberti ve Vitruvius gibi insan
figürlerinin doğasında olduğu gibi yansıtmak amacıyla anatomi çalışmalarına
yönlenen ressamları örnek almıştı. Leonardo’nun bu çalışmalarında çeşitli çizimleri
olmuştur. Bunlar:”Omuz Kasları, Kalp ve Akciğerler, Ana Rahmindeki Cenin, Kafatası
Kesitinden İki Görünüm, Solunum ve Dolaşım Sistemleri”dir. Sonuç olarak gerek
anatomi gerekse diğer bilim dalları üzerinde yaptığı çalışmalarıyla Leonardo Da
Vinci rönesans döneminin anatomi alanında bir dönüm noktası olmasını sağlamıştır.
Radyoji Tarihi
TT
Mishack P. Mmola, Türkan Biryilmaz, Betül Özdemir, Yasemin
Tombak
Proje amacım radyolojinin tarihsel gelişimini araştırmak. Türkiye’de kaydettiği
aşamalarla dünyadakini karşılaştırarak bilgi edinmek. “Yüz Yıllık YolculukBaşlangıcından Günümüze Türk Radyolojisi” Prof. Dr. Tuğrul Pırnar-Doç. Dr. Oğuz
Dicle, “Radyolojide Bazı temel Buluşlar ve Bunları Bulanlar” Prof. Dr. Emin Faik
Üstün ve www.radyoloji.net (25 Şubat 2005) Prof. Dr. Metin İnsal ile kişisel
görüşme (27 Nisan 2005) gerçekleştirdim. Radyolojinin gerek Türkiye gerekse
dünyadaki gelişimsel evrelerini öğrendik. Tıp alanındaki önemini ve sağladığı
kolaylıkları kavradık.
Günümüze Kadar İnsan Üzerinde Yapılan Deneyler
TT
Meliha Kantekin, Demet Lafli, Semra Özcan
Projemizin amacı, günümüze kadar insan üzerinde yapılan deneylerin bir araya
toplanması; denek, aydınlatılmış onam, gönüllülük gibi kavramların açıklanması,
insanların hayvanlara tercih edilme sebeplerinin ortaya konulması ve konuya
hukuksal açıdan yaklaşılmasıydı. Yöntemimiz ulaşılan kaynakların okunması,
hangilerinin dikkate alınacağının belirlenmesi ve edindiğimiz bilgilerin amacımıza
yönelik derlenmesi. Aynı zamanda projenin gelişimi süresince kendi yorumlarımızın
da projeye katılması. Projenin sonunda tarih boyunca bilimsel bilgiye ulaşma adı
altında insanların deneylerde kullanıldığını ve seçilen insan gruplarının genellikle
alt sınıfın üyeleri olduğu görüldü. Bu deneylerden bazılarının bilime olan katkısı
yadsınamazdı ancak birçok deney insanlara zarar vermiş hatta ölümlere sebep
olmuştur. Hayvanların kullanıldığı deneylerden sonra insanların kullanılması
zorunluydu çünkü insan ve hayvan deneyde farklı sonuçlara neden olabiliyordu.
Tarih boyunca deneklerin haklarını korumak için yasalar çıkarılmıştır ve en bilineni,
dünyada geçerliliğini korumakta olan Helsinki Bildirgesi’dir. Ama yapılan deneylere
bakıldığında çoğu deneyde yasalara uyulmadığı ve yeni bir bilimsel gerçeğe
ulaşmada insan hayatının geri plana atıldığı görüldü.
Sara Hastalığı ve Tarihsel Gelişimi
TT
Özkan Özay, Akın Sezgin, Muhammet Ulvi Yalçin
Bu projede epilepsinin ve epilepsililere karşı davranışların dününü ve bugününü
araştırmaya çalıştık. Araştırmalarımızda veriyi genel olarak internet üzerinden
bulabildik. Kitap ve ansiklopedilerden de araştırmaya çalışsak da konumuzla
ilgili fazla bilgi bulamadık. Epilepsinin görülme sıklığı %0.5 ile %1 arasında olup
en sık görülen müzmin hastalıklardandır. Epilepsi ortada neden yokken titreme
ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Eskiden tedavi
edilememesine karşın şimdi tedavilerde kısmı iyileşmeler görülebilmektedir. Eski
toplumlar inançlarına göre epilepsiye değişik isimler vermişlerdir. Örneğin Eski
Yunan’da “İsa’nın kamçı cezası”, Eski Mısır’da “Tanrı tarafından gönderilen büyük
bir hastalık” olarak isimlendirilmiştir. Eski zamanlarda epilepsililerin kalabileceği
kuruluşlar yokken çağımızda vardır. Çağımızda epilepsi teşhisi ve tedavisi tıbbın
gelişimi ile birlikte daha bilimsel olarak yapılabilmektedir. Epilepsi, toplumun
epilipsiyi algılama şekline göre sanata yansımıştır. Epilepsi demek geri zekalılık
demek değildir. Çünkü tarihte iz bırakan G. Julius Caesar, F. M. Dostoyevsky,
Napoleon Bonaparte, Sokrates, Vlademir Lenin gibi şahsiyetler epilepsi hastasıdır.
Sonuç olarak hastalığa dün mitolojik olarak yaklaşılırken bugün bilimsel olarak
yaklaşılmaktadır. Tıbbın tarihsel gelişimini incelemek için saranın tarihsel gelişimini
incelemek yeterlidir.
Kabilelerde Tıp Kültürü ve Modern Tıbba Etkisi
TT
Nurgül Kuş, Cemile Demirel, Tuğba Demirci
kabile tıp kültürünü tüm hatlarıyla ortaya koymak, kabile kültürünün modern
tıbba etkisini ve modern tıptan farklı olan yönlerini ortaya çıkarmaktır. İnternet
veri tabanları tarandı. Kütüphanelerde konu ile ilgili kitaplar incelendi. Hacettepe
Üniversitesi’nin Tıp Tarihi Ana Bilim Dalı’na başvuruldu. Araştırma konumuz
geniş bir alanı kapsadığı için kabileleri Afrika, Avustralya, Amerika kabileleri
diye sınıflandırarak incelendi. Kabile kültürlerinde genel olarak sağlık, hayatın
içinde akan bütün kuvvetleri hesaba katarak ulaşılabilen bir hedeftir. Kabile
kültürünün tedaviye yaklaşımı ise insanın kendi içini, hayat tarzını, duygularını,
sosyal durumunu ve onu çevreleyen doğal yapıları dikkate almasıdır. Kabile
kültürlerinde dört uygulama ortaktır: Bunlar bir iyileştiricinin olması ve onun
kutsal sayılması, şifalı bitkilerin tedavide kullanılması, hastalıkların kötü ruhlardan
kaynaklandığına inanılması, tedavide iyileştirme sürecinde kutsal törenler
düzenlenmesi, kutsallığına inanılan taşlardan ve tapınaklardan yararlanılmasıdır.
Modern tıp kültürü ve kabile tıp kültürü araşında belirli farklılıklar vardır: Modern
tıp kültüründe anahtar bilgidir. Tedavi bilimsel teori üzerine kurulur. Kabile tıp
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
kültüründe anahtar sezgidir. Tedavi doğadan ve ilahi güçlerden öğrenilen doğrulara
dayanır. Modern tıp kültüründe otorite doktordur. Kabile tıp kültüründe iyileştirici
otorite değil sadece tavsiye edicidir. Kabilelerin yüzyıllardır hastalıkları tedavi
etmede kullandıkları bitkiler ve yöntemler birçok örnekte de gözlemleyebileceğimiz
gibi modern tıbba çeşitli katkılarda bulunmuştur. İleride yapılacak olan
araştırmalarda onların kullanmış oldukları bitkilerin, tedavi yöntemlerinin
günümüzde henüz çaresi bulunamamış hastalıkların iyileştirilmesine katkıda
bulunabileceğini düşünmekteyiz.
Avrupa Için Ebeli Doğumlardan Hekimli Doğumlara Geçiş
Süreci
TT
Şefik Evren Erdener, Atila Yıldırım, Can Hazar, Gamze Uysal
Amacımız Avrupa’daki doğum yardımcılığı için “ebe kadınların tekbaşlılığından
günümüzün hekim-ebe ortaklığına geçiş” sürecini incelemekti. Gebelik ve
doğumla ilgili daha önce yapılmış çalışmaların bilgileri Google, PubMed
arama motorları ve Milli Kütüphane aracılığıyla toplanmıştır. Oluşturulan
bilgi havuzundan, yanıtlanması amaçlanan sorulara uygun bilgiler seçilerek
gruplandırılmıştır. Bilgiler arasında gerekli karşılaştırmalar yapılarak proje sonuçları
açığa çıkarılmıştır. Avrupa’da Hipokrat dönemine kadar doğum yardımı sadece
ebe kadınlar tarafından yürütülmüştür. Bu durum, toplumun erkeklere yönelik
ahlak anlayışından kaynaklanmaktadır ve bu devirlerde hekimlerin çoğunluğu
erkektir. Hipokrat’ın sağladığı gelişmeler halkın hekimlere olan güvenini artırır ve
bu hekimler problemli doğumlara katılmaya başlarlar. Bu esnada sıradan vakalarla
yalnız ebeler ilgilenmiştir. Ortaçağda ise skolastik düşünce nedeniyle hekimlerin
doğumla ilgili tüm müdahaleleri yasaklanır, anneler ebelerin elinde kaderlerine
terk edilirler; Hipokrat’ın ve diğer bilginlerin öğretileri unutulur. Ancak, rönesansla
beraber oluşan ilerlemeci ortam hekimliği ön plana çıkarır, ebelere “cahil” damgası
vurulur. Doğum ilk kez bu dönemde tam hekim kontrolüne geçer. Ne var ki bir süre
sonra hastanelerdeki enfeksiyon vakaları nedeniyle ebelik tekrar önem kazanmaya
başlar. Sonraki dönemlerde art arda yaşanan bilimsel gelişmeler hekimlerin
başarısını artırır. Çağdaş ebelik eğitiminin başlangıcı ise ebeliğin önemini
kaybetmemesini sağlar. Tüm bu etkenler anne ve bebek ölümlerini ciddi ölçüde
azaltır, böylece günümüzün hekim-ebe ortaklığı kurulmuş olur.
Tahnit Sanatı
TT
Mehmet Kilin, Alev Peker, Ümit Taşdemir
Tahnit ölüyü bozulmaması için belirli formül dahilinde ilaçlamak, iç organlarını
çıkarıp, ilaçlayarak çabuk bozulmayacak hale getirmektir. Bir diğer adı mumya
olan tahnit, insan ruhunun ölümden sonra da hayatını sürdürdüğü inancına
dayanmaktadır. Cesedin iç organları böğründen açılan bir delikten çıkarılır.
Kafatasının içi burun deliklerinden madeni bir çubukla boşaltılır. Ceset ve
kafatasının içi önce kokulu maddelerle yıkanır, hurma şarabıyla ve ezilip dövülmüş
kokulu bitkilerle temizlendikten sonra yine kokulu bazı toz maddelerle, safmir,
tarçınla doldurulur, delikler kapatılır. Sonra ceset sodyum karbonatlı bir havuzun
içinde yetmiş gün bekletilir. Havuzdan çıkarıldıktan sonra kurutulan ceset, sıvı bir
maddeyle baştan ayağa sıvanır ve zamklı şeritlerle sarılır. Bu durumda akrabalarına
gösterilir. Tahnitin yapılması resmi izne bağlıdır. Kullanılacak maddeler kanuni
düzenlemelerle tespit edilir. Günümüzde hayvan türlerini sergilemek için de
tahnit yapılmaktadır. Önce onların iç organları boşaltılarak yerine demir telden
iskelet yerleştirilir. Koruyucu kimyevi maddelerle gerekli işlem yapıldıktan
sonra mumya olayı gerçekleştirilmiş olur. Ölülerin bozulmadan saklanmasına
eski Yunan’da da önem verilmiştir. Nitekim Büyük İskender’in cesedi Babil’den
Makedonya’ya bal dolu bir küp içinde götürülmüştür. Asya ve Güney Amerika’da
Mısır’dakine benzer tahnit işlemi uygulanmıştır. Mumyalama tekniğinin Yeni
Krallık döneminde (M.Ö. 1738-1102) en üst düzeye ulaştığı ileri sürülürse de,
tahniti en ayrıntılı bir şekilde Yunan Tarihçisi Herodot yapmıştır. Yahudilerde
tahnit olayına pek rastlanmamaktadır. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde ölülerin
tahnit edildiğine dair bazı belgeler varsa da, genel anlamda Hıristiyanlar tahniti
ve ceset yakma işlemini kabul etmezler. Ortaçağ ve Rönesans döneminde, Mısır
mumyacılığının ileri teknikleri kullanılarak, az da olsa tahnit yapılmıştır. Osmanlı
Türkleri de, ölümünden sonra uzak yerlere götürülecek padişahları mumyalama
usulüne başvurmuşlardır. Günümüzde az da olsa, gömülmeden önce ölülerin
77
atardamarlarına çeşitli maddelerin (çinko sülfat ya da klorür fenollü eriyikler,
süblime gibi antiseptikler) şırınga edilmesiyle modern tarzda bir tahnit uygulaması
görülmektedir. ABD’de son zamanlarda ortaya çıkan bazı cenaze işleri şirketleri,
ölünün gömülme öncesinde ziyaret edilmesini sağlamak için özel tahnit işlemleri
yapmaktadır. İslam dini açısından tahnitin hiçbir değeri ve önemi yoktur. Bunların
da ötesinde İslam, cesedin tahniti ve yakılmasını yasakladığı gibi, ölüm hadisesinin
kesinleştiği anlaşıldıktan sonra gömme işleminin geciktirilmesine bile izin vermez.
11 Kasım 1938’de Atatürk’ün defin merasimi yapılıncaya kadar naaşın muhafazısı
için tahnit yapılmasına karar verilmiştir. 21 Kasım’da geçici bir kabir olarak
belirlenen Etnoğrafya Müzesi’ne getirilmiş ve bundan 15 sene sonra 10 Kasım
1953’te Anıtkabir’e getirilmiştir.
Türklerde Müzikle Tedavi ve Amasya Darüşşifasi
TT
Alican Demirel, Mehmet Ihsan Gülmez, Ahmet Emrah Açan
Müzik, çeşitli hastalıkların tedavisinde ya da en azından rehabilitasyon amaçlı
olarak yüzyıllardır dünyada hemen her toplumda kullanılmaktadır. Türkler de
müzikle tedavi konusunda tarihin en eski dönemlerinden beri önde gelen milletler
arasında yer almıştır. Orta Asya çağlarında kam(baksı) adı verilen şamanlarca bir
tür dini ayin ve dua şeklinde yürütülen müzikle tedavi Türkler İslamla tanıştıktan
sonra dini ayin boyutundan uzaklaşarak darüşşifalarda kullanılmaya başlamıştır.
Müziğin sistematik olarak akıl hastalıklarının tedavisinde ilk defa kullanıldığı
yerlerden biri Amasya Darüşşifası’dır. Öncelikle internette Kültür Bakanlığı ve
Amasya Valiliği’nin sitelerini kullanarak darüşşifa hakkında genel bir bilgi edindik.
Daha sonra yine internet aracılığı ile Haldun EROĞLU’nun “15. Yüzyıl Tabiblerinden
Şerafettin Sabuncuoğlu ve Amasya Darüşşifası” isimli makalesine ulaştık. Bu şekilde
darüşşifa hakkında bilgilerimizi genişlettik. Daha sonra konumuzu daha açabilmek
için internette “müzikle tedavi”, “Türklerde müzikle tedavi” başlıklarını kullanarak
arama yaptık ve başta TİMATA olmak üzere müzikle tedavi konusunda daha
geniş bilgiler elde ettik. Bu da Amasya Darüşşifası’na kadar Türklerde bu konuda
ne gibi ilerlemeler kaydedildiğini görmemize yardımcı oldu. Araştırmamızda
müzikle tedavinin Türk kültür tarihinde Orta Asya döneminden itibaren önemli
yer tuttuğunu gördük. İslamiyetten sonra Türklerde müzikle tedavi daha ciddi bir
zemine oturmuştur. Günümüzde de, daha çok son 20-30 yılda müzikle alternatif
tedavi yöntemleri yeniden ilgi çekmeye başlamıştır. Ancak müziğin tedavi amaçlı
kullanılmasının hala kesin bilimsel dayanakları elimizde bulunmamaktadır.
Edwin Smith Papirüsü
TT
Zeynel Karakullukçuoglu, Hasan Fatih Yüksek, Bayram Büyükbulut
Edwin Smith papirüsünün deontoloji ve günümüz tıbbına katkıları açısından ne gibi
bir öneme sahip olduğunu araştırmayı amaçladık. Papirüs ile ilgili yeterince yerli
kaynak bulunmadığından yurtdışı kaynaklara ve özellikle de internette bulunan
veri tabanlarına başvurduk. Bununla ilgili 29.01.05 tarihinde Milli Kütüphane’ye
gittik. Bilgisayarlarda bulunan veri tabanını incelendik ve tatmin edici bir kaynağa
rastlamadık. Bunun üzerine araştırmalarımızı internet üzerinde yoğunlaştırdık. Bu
papirüs Edwin Smith tarafından, Mısır’da iki tarihi eser kaçakçısından 1862 yılında
alındı. Fakat tercüme edilişi ve değerinin anlaşılması kız kardeşi tarafından 1906
yılında New York Historical Society’e iletilmesi ile oldu. Orijinal metin MÖ. 30002500 yıllarına dayanır. Bundan birkaç yüzyıl sonra çıkarılan bu kopya metin ise 69
açıklayıcı not içeren bir açıklama da ihtiva etmektedir. Asıl metinden yapılan bu
kopya henüz sonuna kadar yazılamamışken, kalem bir kenara bırakılmış ve kalan
kısım yazılmamıştır. Böylece papirüste tanımlanan 48 vakanın 27 tanesi başla
ilgilidir ve 6 tanesi ise spinal travmalarla bağlantılıdır. Papirüsün içeriğini oluşturan
cerrahi hastalık tedavileri, verilen anatomik bilgiler, MÖ. 17 yy.’a uzanan bir zaman
düşünüldüğünde insanların tıp ile olan ilişkisinin ne kadar eskiye dayandığı anlaşılır.
Bu kaynakta günümüz modern tıbbı ile çelişmeyen birçok uygulama bulunmaktadır.
Hala kullanılan bazı tedavi yöntemleri de mevcuttur. Papirüste geçen 48 vakanın
her birinin adı, muayenesi, tanısı ve tedavisi (mümkün, muhtemel, imkansız
şeklinde üçe ayrılmış olarak) sırasıyla verilmiştir.
Nobel Tıp veya Fizyoloji Ödülleri
TT
Tuba Zengin, Nigar Işıklar, Ialdaz Kantardzhieva, Özkan Öztürk
Nobel Tıp veya Fizyoloji Ödülleri insanlığın 103 yıllık mirasıdır. Bu mirası daha
yakından tanımak ve daha fazla bilgiye sahip olmak amacıyla bu konuyu seçtik.
78
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
Dinamitin mucidi olan Alfred Bernard Nobel’in(1833-1896) vasiyeti üzerine
Nobel Ödülleri verilmeye başlanmıştır(1901). 1977’ye kadar ödülü veren kurum
Karolinska Enstitüsü’dür. 1977’den sonra, üyeleri enstitü profesörlerinden
seçilen Nobel Asemblesi ödülü vermeye başlamıştır. Ödüle layık olan çalışma
belirlenirken göz önünde bulundurulan en önemli husus buluşun insanlığa
sağladığı faydadır. Adayların belirlenmesi için Nobel Komitesi İskandinavya
dışındaki tıp fakültelerindeki profesörlere resmi mektup gönderir. Bu profesörlerin
önerdiği kişiler aday olarak kabul edilir. Aday göstermek için son tarih 31 Ocak’tır.
Değerlendirmeler ise Ağustos ayının sonuna kadar yapılmaktadır. Şimdiye kadar
182 bilimadamı ödül almış olup, ödül konularının çeşitliliği dikkat çekicidir. Ayrıca
ödüller değıtılırken bazı çalışmalara kendi dalının dışında ödül verilmiştir. Ödül
dağılımına göz atıldığında ise komitenin kendi vatandaşlarına ayrıcalık tanımadığı
görülmektedir. 1950’lerde ödüllerde ABD hakimiyeti söz konusudur; ancak bunun
nedeni II. Dünya Savaşı sonrasında Yahudi bilimadamlarının ABD’ye göçüdür.
Ayrıca bazı yıllarda ödüllerin verilmediğine, ödülü reddedenlerin ya da iki kez ödül
alanların olduğuna da rastlanmaktadır. Hiçbir Türk bilimadamının ödül alamaması
ise üzüntü vericidir. Nobel Tıp veya Fizyoloji Ödülleri’nin bilimsel gelişmeler
açısından önemi tartışılmazdır. Bu ve buna benzer ödüller bilimin gelişmesine katkı
sağlamaya devam edecektir.
Teknolojinin Tıp Tarihindeki Yeri ve Leeuwenhoek’un
Mikroskobu
TT
Fulya Cesur, Onur Gökçen, Pınar Tunçbilek
Günümüzde tıp ve teknoloji içiçe geçmiş durumdadır. Bu projede; bilim ve
teknolojinin ilişkisini, teknolojik gelişmeleri incelemek ve teknolojinin gerçek
anlamda ilk etkin kullanımı ve tıbba büyük katkısı olan Leeuwenhoek’un
mikroskobunu ele almak amaçlanmıştır. Araştırma konusu olarak teknolojinin
seçilmesinin nedeni teknolojinin tıbba büyük kolaylıklar sağlaması ve tıp için
vazgeçilmez bir unsur haline gelmesidir. Bu amaç doğrultusunda Hacettepe
Kütüphanesi’ndeki kaynak kitaplara, ansiklopedilere ve internet ortamındaki
arama motorlarına başvurularak derleme tarzında bir araştırma hazırlanmıştır.
Sonuç olarak, teknolojik gelişmelerin tıbbı etkilediği ve geliştirdiği, aynı zamanda
tıptaki gelişmelerin ve ihtiyaçların da yeni teknolojilerin geliştirilmesine yol açtığı
görülmüştür.
Çernobil Felaketinin Türkiye Üzerine Etkileri
TT
Sinan Özçelik, Murat Torğutalp, Ahmet Bindayı, Çağrı Atik
“Çernobil Felaketinin Türkiye Üzerine Etkileri” adlı proje, Türkiye’nin 26 Nisan 1986
tarihinde, Ukrayna’ da yaşanan ve geniş bir coğrafyayı olumsuz yönde etkileyen
Çernobil reaktör kazasından ne derecede etkilendiği sorusuna yanıt bulabilmeyi
amaçlamaktadır. Internetten “Yahoo” ve “Google” gibi arama motorları ile çeşitli
veritabanları kullanılarak Çernobil kazası ile ilgili bilgiler derlenmeye çalışılmıştır.
Elde edilen bilgiler yardımıyla Türkiye’nin Çernobil kazasından olumsuz etkilendiği;
ancak bu etkilerin çok ciddi sonuçlar ortaya çıkarmadığı gözlenmiştir. Bu felaketin
sonuçları ışığında; Türkiye, kömür ve nükleere dayalı yatırımlara yönelmek yerine,
enerji verimliliği programları ve rüzgar, güneş, biyokütle, jeotermal ve su gibi
alternatif enerji kaynaklarını planlamalı ve uygulamaya geçirmelidir.
Tarihten Bir Fısıltı: Kara Ölüm
TT
Kadri Özer, Tuna Parpar, Ilhan Nebioğlu, Ahmet Şahan
Veba hastalığı çağlar boyunca ortaya çıkmış ve dünya üzerinde neredeyse tüm
toplumlardan kurbanlar almıştır. Veba hakkında bilinen en eski hikaye Tevrat’ta
geçer. Tevrat’a göre M.Ö. 1320’de bir savaş sonrasında Tanrı Filistinlileri veba ile
cezalandırır. M.Ö. 430’lu yıllarda ise Atina ile Sparta araşında yapılan Pelopenesian
Savaşı sırasında Mısır’dan Yunanistan’a geçen Atina vebası ortaya çıkar. İlk büyük
pandemik ise M.S. 540’ta Roma’da çıkan Justinian vebası günde sekiz bin-on bin
kişiyi öldürmüştür. 14. yy.’da ise Hindistan’dan başlayarak kısa sürede tüm Avrupa’yı
bir cehenneme çeviren Kara Ölüm salgını Avrupa nüfusunun çeyreğinin-yaklaşık
yirmi beş milyon insanın- ölümüne sebep olmuştur. Bu salgınlar Avrupa’da ara ara
etkisini göstererek 17. yy. sonlarına dek sürmüştür. En son katliamlarından biri de
İngiltere’de ortaya çıkan ve Londra’da yüz bin kişinin ölümüne sebep olan Londra
veba salgınıdır. Günümüzde bile her yıl bin ile üç bin arası vak’a rapor edilmektedir.
Vebanın etkeni ise ancak 19. yy. sonlarında bulunmuştur. Fakat vebanın halen tam
bir aşısı bulunamamıştır.
Akupuktur
TT
Muhammet Fatih Özdemir, Mustafa Karanfil, Ferdi Kahraman
Günümüzde gittikçe yaygınlaşan alternatif tıbbın en önemli kollarından birisi
olduğu için akupunkturu araştırmayı tercih ettik. Projeyi yapmaktaki amaçlarımız
akupunkturun nasıl doğduğunu, hangi alanlarda kullanıldığını, vücudu nasıl
etkilediğini ve de nasıl uygulandığı öğrenmekti. Bu doğrultuda bu dört ana başlık
üzerinde durduk. Araştırmamızı sürdürürken özellikle internetten çok yararlandık.
Bu konuyla ilgili yazılmış kitaplardan bilgi edindik. Akupunktur çok güncel bir konu
olduğu için gazetelerde de bir çok habere rastladık. Bunun yanında akupunktur
tedavisi almış kişilerle görüştük. Araştırmamızın sonucunda akupunkturun
tarihinin milattan öncesine dayandığını ve zamanla Çin’den dünyanın birçok
yerine yayılmış olduğunu gördük. Ülkemize ise akupunkturun girişi 1960 yılında
Kafkas Dr. Kayir Doy ile olmuştur. Bu tarihten itibaren ülkemizde de birçok
hastalığın tedavisinde yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Akupunktur migren,
depresyon, kireçlenme, ülser, infertlite, şeker hastalığı gibi günümüzün yaygın
hastalıklarının tedavisinde ayrıca kilo verme, sigarayı bırakma gibi koruyucu tıpta
yaygın olarak kullanılmaktadır.
Eski Hint Tıp Sistemi ve Günümüze Yansımaları
TT
Mehmet Emin Çavuş, Ahmet Çağri Evran, Hüseyin Işıklı, Tomurcuk
Demirci
Bu projeyle eski Hint tıp sistemini biraz daha gün yüzüne çıkarılmak ve dünyaya
kazandırdıkları kökeni onlara ait bir takım uygulamaları ortaya çıkarılmak
istendi. Ayrıca bu uygulamaların günümüze ne şekilde yansıdığını ve nasıl
ulaştığını göstermek amaçlandı. Kaynak olarak internet kullanıldı. Google arama
motoruna “ancient indian medicine” yazarak karşımıza çıkan siteler tarandı.
Kaynak olarak gösterilen sitelerden yararlanıldı. Projede Eski Hint tıp sistemi olan
Ayurveda’dan bahsedildi. Bu sistemin en önemli ismi olan Shastrakarma ve onun
önemli tıbbi uygulamalarından bahsedildi. Çalışmalarımız sonucunda Hint tıp
sisteminin düşündüğümüz kadar geri olmadını, köklerinin çok eskiye dayandığını
gördük. Günümüzde de çok yaygın olan bazı uygulamaların kökeninin Eski
Hindistan’dayandığını gördük.
Hasta Taşımacılığının Gelişimi
TT
Günseli Işeri, Alican Tahta, Ferda Sakman
Hasta bakımının en önemli parçalarından biri de hasta taşımacılığıdır. Bu
projeyle hasta taşımacılığının tarihsel süreç boyunce ne gibi evrelerden geçtiğini;
hamakla yapılan taşımacılıktan günümüzde kullanılan modern araçlara kadar
nasıl geliştiğini açıklamayı amaçlıyoruz. Proje hazırlığı aşamasında internetten
ve bu konu hakkında yazılmış çeşitli kitaplardan ve makalelerden yararlanmış
bulunmaktayız. Proje genelinde özellikle hasta taşımacılığının en önemli aracı olan
ambulanslara ağırlık vermeyi uygun buluyoruz. Ayrıca hasta taşımacılığının kara,
hava, deniz taşımacılığı gibi çeşitlerini ve bu alanlarda kullanılan çeşitli araç-gereç,
tıbbi cihaz ve malzemelerin niteliklerini, ambulanslarda bulunması gereken serum
ve ilaçları belirtmek de hedeflerimiz arasında yer almaktadır. Sonuç olarak hasta
taşımacılığının çok önceden beri gelişmekte olduğunu ve hala ilerleyen teknolojiyle
kendisini yenilemeye devam ettiğini söyleyebiliriz.
Mumyalama
TT
Turab Ismayilov, Muhammet Furkan Yılmaz, Ömer Nas
Proje amacım mumyalama tekniklerini, mumyacılığın gelişimindeki kültürel öğeleri,
eski Mısır’daki dini inanışların mumyacılıkla bağlantısını, eski Mısır’da mumyacılığa
paralel olarak tıp biliminin gelişmesini sağlayan koşulları öğrenmekti. İnternette
arama motorlarında konularımız ile ilgili bilgi topladık. Bu bilgileri önceki
bilgilerimizle birlikte yorumluyarak mumyacılığa eleştiriler getirdik. Mısırlılar
inanışları gereği tanrılarını bazı konularda yetersiz görüyorlardı. Bu yetersizlik
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
onları arayışlara yöneltti. Ölümden sonra dirilişe inanıyorlardı. Fakat bunun
tanrılarca değil kendi yöntemleriyle olacağını düşünüyorlardı. Mumyalamayı da
böylece geliştirdiler. Bazı kimyasallar geliştirerek uzun yıllar korunmasını sağladılar.
Cesetlerle uğraşmaları anatomi bilgilerini arttırdı. Daha da önemlisi cesetlerle
ilgilenme konusunda cesaretleri arttı. Sonraki çağlarda pek az örneği bulunan bu
çalışmalar eski Mısır’da bilim adına önemli bir lokomotif güç olmuştur.
Fatih Sultan Mehmet Dönemindeki Tıbbi Gelişmeler
79
toplumların her zaman tartıştığı bir konu olmuştur. Zıt fikirler her zaman bir arada
bulunmuştur. Romalılar kürtajı önemli bir toplumsal olay olarak görmezken, eski
Yunan daha hararetli tartışmalara sahne olmuştur. Sokrates, Platon ve Aristoteles
kürtajı desteklerken; Hippocrates kadınlara zarar verebileceği düşüncesiyle kürtaja
karşı çıkmıştır. İnsanlar bu gebeliği sonlandırmak için zehirli otlar, sivri çubuklar,
vajinal kanama oluncaya kadar karına basınç uygulamayı denemişlerdir.
Eski Tıp Tarihi
TT
TT
Amacım Fatih Sultan Mehmet dönemindeki tıbbi gelişmeleri ve bu dönemde
tıp alanında önemli çalışmalar yapan bilim adamlarını araştırmak. Fatih Sultan
Mehmet dönemini seçmemizin amacı bu dönemin Osmanlı bilim tarihinde
bir dönüm noktası olması ve özellikle diğer medeniyetlerle ileri düzeyde
teknoloji ve bilgi alışverişinin olmasıdır. Bu dönemin önemli gelişmelerinin genç
meslektaşlarımıza ışık tutmasını ve yapılanların öncülüğünde daha büyük başarılar
elde edilmesi için cesaretlendirebilmeyi amaçladık. Yapılanlara bakıp örnek
alabiliriz ve literatüre yeni Türk adlarının ve başarılarının girmesi için çabalayabiliriz.
Kendi tarihimizin insanları neler yapmış diye sorgulayıp biz neler yapabiliriz
diye fikir edinebiliriz. Çünkü zeki ve çalışkan olan Türk hekimlerinin yapılanlarla
yetinmemesi; bunların tamamlanması ve daha da geliştirilmesi için çabalaması
gerekiyor diye düşünüyoruz. İnternet ve kütüphane tabanlı araştırmalar
yaptık. İnternet üzerinde yapılan araştırmaları ve bu konuyla ilgili makaleleri
değerlendirdik. Yaptığımız araştırmalar sonucunda Fatih Sultan Mehmet
döneminde günümüz dünyasına ışık tutan önemli gelişmeler olduğunu gördük.
Bu dönemdeki ünlü hekimlerden birkaçı Şerefeddin Sabuncuoğlu, Altunizade,
İkinci lokman (Akşemseddin)dir. Fatih Darüşşifası bu döneme ait olan ses getirmiş
yapılardandır. Aslında beklediğimiz kadar çok kaynak bulamadık. Bunun iki sebebi
olabilir; ya Osmanlı tıp tarihi ile ilgili yeterince araştırma yapılamamıştır ya da
dönemin tıbbi gelişmeleri bunlarla sınırlıdır. Geleceğin hekimleri olarak bunun
üzerinde biraz düşünmemiz gerek diye düşünüyoruz. Genetik Alanında Yaptıkları
Çalışmalarla Nobel Tıp Ödülünü Alan Arthur Kornberg, François Jacob, Alfred D.
Amacım Eski zamanlarda ve Orta Çağlarda tıbbi buluşların gerçekleştiği Mısır,
Yunanistan, Roma ve Çin de tıp tarihini anlatmak. Geliştirilen tıbbi yöntemlerin,
yanı sıra, altında yatan değişik inanışlar ve felsefeler bir topluluğun bilim ve tıp
anlayışını önemli derecede etkililediğini göstermek. Mısır’da mumyalama başta
olmak üzere farklı tıbbi uygulamalar araştırıldı. Mumyalama Mısırlıların dünya
ve ölüm sonrası görüşlerini yansıtan, öldüklerinden sonra vücutlarında yeniden
diriliceklerine inandıkları için onları en iyi şekilde korumak için yapılmış bir
uygulamaydı. Çin de Çinlilerin tıp anlayışını ve uygulamalarını büyük boyutlarda
etkileyen farklı felsefeler ortaya çıkmıştır. Acapuncture, günümüzde etkililiğini
sürdüren ve Confucianism gibi felsefelerden esinlenerek, Çin’de geliştirilmiş
bir uygulamadır. Yunanistan da Hippocrates tıbbı batıl inançlardan ayırmak
için adımlar atmış. Eski Yunananistan’da tıbba Asclepius, Hippocrates ve Galen
hakimdilir. Orta Çağlarda, bir sürü bilim adamı ortaya çıktı, geldikleri yerde
insanları etkileyen hastalıklar için şifa bulmaya çalıştılar ve bilimsel keşifler
yapmaya çalıştılar. Bunlar araşında Louis Pasteur, Robert Koch ve Joseph Lister gibi
isimler vardı. Tıp ilerledikçe, bilimsel buluşlar çoğalmaya başladı ama eski buluşlar
bazı alanlarda hala önemli buluşlar olmaya devam ediyor.
Özlem Tor, Abdi Keskin, Zehra Atlı, Sermin Genç
Hershey’in Yaptıkları Çalışmalar ve Biografileri
TT
Abedalazze Alnawajha, Tuba Zengin, Nigar Işıklar, Özkan Öztürk
Biz bu projede genetik alanında yaptıkları çalışmalarla Nobel Tıp Ödülü’ne layık
görülen 3 bilimadamı Arthur Kornberg (1959), François Jacob (1965), Alfred D.
Hershey (1969)’in biyografilerini ve yaptıkları çalışmaları anlattık. Bu projeyi
hazırlarken raporda ayrıntıları verilen internet sitelerini konuyla alakalı kitapları
kullandık. Daha sonra Hacettepe Üniversitesi Tıbbi Biyoloji ve Biyokimya Anabilim
dallarında bulunan hocalarımızdan bu konuyla ilgili bilgiler aldık. Sonuçta
hem Nobel ödülleri hakkında kısa bilgiler hem de yukarıda adlarını verdiğimiz
bilimadamlarının yaptığı çalışmalar, kullandığı methodlar ve biyografileri hakkında
elde ettiğimiz bilgileri proje olarak hazırladık.
Tarih, İnanç ve Hukuk Açısından Kürtaj
TT
Ahmet Dalyan, Halime Seda Boz, Mehmet Selçuk Şenol
Kadınlara tarihin ilk zamanlarından beri sorun oluşturan istenmeyen gebelik
sonucu yapılan kürtaj; toplumların ahlaki, dini ve hukuki değerleri içerisinde önemli
bir yere sahip olmuştur. Kürtaj taraftarlarının ve karşıtlarının olması, hakkındaki
tartışmaların günümüzde hala devam etmesi ve de uygulanması sonucu ortaya
çıkabilecek sorunlar bizi bu araştırmayı yapmaya teşvik etti. Biz bu çalışmamızla,
kürtajın ilk olarak nasıl ve ne zaman yapıldığı öğrenebilmeyi, dinin ve ahlaki
değerlerin toplumların bu konuya bakışına etkilerini ve bu konuyla ilgili hukuki
bilgilere ulaşmayı amaçlıyoruz. Araştırmamız sırasında konumuzla ilgi web
sitelerinden, okulumuz kütüphanesinden, ilgili kitaplardan faydalandık. Kürtaj
antik çağlardan günümüze kadar bütün dünyada kadınlar tarafından uygulanılan
bir yöntemdir. Kürtaj için kullanılan yöntemler tarih öncesi dönemlerde bile
günümüzde bilinçsizce uygulanan yöntemlerle büyük bir benzerlik taşır. Kadınlar
tarih boyunca dini ve toplumsal engellemelere rağmen istenmeyen gebeliklerini
sonlandırma yoluna gitmişlerdir. Kürtaj istenmeyen gebelikleri sonlandırmak
dışında Roma ve Yunanlılar tarafından nüfus planlamasında da kullanılmıştır. Kürtaj
Seid Ali, F. Adebukola Abubakar, Serra Akar
Kola Tarihi ve İnsan Sağlığı
TT
Müjde Can Kavcar, Mehpare Sari, Şükriye Firuze Ocak
İlaç olarak üretilen kolanın tarihi, içeriği, içerdiği maddelerin insan sağlığı
üzerine etkileri ile ilgili yapılan araştırmaları bulup bu bilgileri bulup birleştirmeyi
amaçladık. Anahtar sözcükler girilerek internette arama yaptık. Kola ilaç olarak
üretilen bir üründür. Ancak günümüzde insan sağlığına zararlı olduğu konusunda
yapılan araştırmalar bulunmaktadır. Buna göre bazı hastalıkların seyrini
etkilemektedir. Kolanın madde bağımlılığı yaptığı konusunda herhangi bir bilimsel
veriye ulaşılamamıştır. Kola ilk baş ağrısı veya bağırsak ilacı olarak üretildiğinde
içinde limon, tarçın, koka yaprakları, kola tohumu ve kokain bulunmaktaydı. Bugün
ise su, sakkaroz, fruktoz, glukoz şurubu, karbondioksit, karamel, fosforikasit ve
kafein bulunmaktadır. İçindeki kafeinin bağımlılık yapabileceği düşünülmektedir.
Kola kan şekerinin yükselmesine, obeziteye, kemik sağlamlığının yitirilmesine, diş
çürüklerine neden olmaktadır.
Son Yüzyıldaki Salgın Hastalıklar
TT
Ayşegül Satar, Mina Gharibzadeh, Semi Öztürk
Amacım salgın hastalıklara neden olan mikropların hangi nedenlere bağlı olarak
ortaya çıktığı, yayıldığı ve neden bazı durumlarda devletlerin ve bilim çevrelerinin
çözümsüz veya belki de kayıtsız kaldığını anlamak. Özellikle son yüzyılda, salgın
hastalıkların yayılmasında ve kontrol altına alınmasında, toplumların sosyal,
ekonomik ve kültürel özelliklerinin etkisini incelemek. Bu özelliklerin gelecekte
ortaya çıkacak salgın hastalıklara nasıl etki edeceğini öngörmek. Konu ile ilgili
kitaplardan, gazete arşivlerinden ve internet arama motorlarından kaynak taraması
yapıldı. Konu ile ilgili bilimsel konferanslarda bigi edinildi. Geçmişte alınan tüm
tedbirlere rağmen kamusal önlemlerin azaldığı veya yetersiz kaldığı durumlarda,
salgın hastalıkların tehlike arzetmeye devam ettiği anlaşılmıştır. Geçmişe nazaran
günümüzdeki tıbbi ve teknolojik gelişmeye rağmen salgın hastalıklar halen
potansiyel sağlık sorunlarıdır. Geçmiş yüzyılda yapıldığı gibi bu salgınların, salt
tıbbi gelişim ve müdahelelerle ortadan kaldırılamayacağı günümüzde anlaşılmıştır.
Bu hastalıklar tarihin her döneminde olduğu gibi gelecekte de insanlık için tehlike
teşkil etmeye devam edecektir. Anlaşılması gereken bu hastalıkların esas unsuru
olan mikroorganizmaların da biz insanlar gibi bu evrenin bir parçası olduğudur.
Bu canlıların çıldırmasının ve doğadaki canlıları, insan da dahil olmak üzere, yok
80
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
etmesinin temelinde insanlığın yüzyıllardır sonu gelmez bir şekilde bilinçli veya
bilinçsizce doğayı yok etmesi yatmaktadır. İnsanlığı bu canlılardan koruyacak olan
yine insanlığın kendi sağduyusu olacaktır.
Afyonun Tarihi
TT
Aytaç Çalışkan, Cansu Akarçay,İsmail Oytun, Mehmet Tilki
Haşhaş bitkisinden elde edilen afyon, çok güçlü bir uyuşturucudur. Zehirli olmasına
karşın, tıpta ağrı kesici, uyku verici ve sinirleri yatıştırıcı özellikleriyle pek çok soruna
çare olmuştur. İlk olarak M.Ö. 3400’lerde Mezopotamya’da Sümerler tarafından
zevk bitkisi anlamına gelen Hul Gil adıyla yetiştirilen afyon, zamanla ticari yollarla
tüm kültürlere yayılmıştır. İlk olarak Hipokrat afyonu dönemin önemli iç hastalıkları
ve kadın hastalıklarına çare olarak göstermiştir. Sonrasında Galen, Marcus Aurelius
gibi pek çok hekim tarafından farklı kullanım alanları bulunmuştur. Paracelsus
16. yy’da afyonu alkolde eriterek laudanum adlı ilacı bulmuştur. Laudanum
Avrupa’daki soylu ailelerin hastalıklarına çare olmasının yanında, bağımlılık yapma
özelliğiyle elit ailelerin zevk aracı olarak da kullanılmıştır. 19. yy’a gelindiğinde
Alman Adam Serturner afyondan morfini elde etmiştir. Bu olaydan sonra afyonun
tıpta kullanılmasında yeni bir çağa girilmiştir. 1850’lerden sonra meydana gelen
ve dünya düzenini değiştiren büyük olaylar afyon kullanımında ve ticaretinde de
büyük dalgalanmalara neden olmuştur. Bu dönemde yaşanan iki dünya savaşı ve
arkasından gelen soğuk savaş kimi zaman var olan ticaret ve kullanım bölgelerini
güçlendirmiş, kimi zaman da bu yolların kullanılamamasına ve yeni güzergahların
ortaya çıkmasını zorunlu hale getirmiştir. Devletler de bu ticaretle başa çıkabilmek
için uzun veya kısa dönemli politikalara başvurmuşlardır. Ancak hiçbir zaman tam
bir başarı elde edememişlerdir.
İkinci Dünya Savaşının Tıptaki Gelişmelere Etkisi
TT
Mustafa Önder Gönen, Gülşah Vural, Ceyda Öncül
Tarihin en büyük felaketlerinden biri olan İkinci Dünya Savaşı birçok ulusun
katılımıyla dünyanın kaderini değiştiren bir unsur olmustur. Nazi Almanyasında
patlak veren savaş altı yıl süreyle yüzbinlerce can kaybına sebep olmuştur. Öte
yandan pek çok yeni buluşun ortaya çıkmasını sağlama özelliğine de sahiptir.
İkinci Dünya Savaşının tıp alanına etkilerini araştırmak amacıyla hazırlanan bu
projede tıp biliminin savaş sırasındaki gelişiminin altı bir kez daha çizilmiştir.
Çesitli kaynaklardan elde edilen bilgiler ışığında değerlendirme ve yorum yapma
yöntemiyle projenin içeriği oluşturulmuştur. Nazi Almanya’sında Yahudilere
uygulanan soykırımın acı sonuçları yadsınamayan bir gerçektir. Ancak bu süreç
içerisinde bilimde kaydedilen gelişmeler de en az bu soykırım kadar gözardı
edilemeyecek bir durumdur. Bu gelişmeler önce Naziler ve diğer ülkeler tarafından
katliam amacıyla kullanılmıştır. Savaş sonrasında ise özellikle tıp bilimi eksenli
gelişmeler, yeni tedavi yöntemleri savaşın açmış olduğu yaraların sarılmasında
kullanılmıştır. Dolayısıyla bu gelişmeler savaşın doğal bir sonucu niteliğindedir. Bu
savaşla cerrahi, anestezi, radyoloji, psikiyatri, genetik, onkoloji, rehabilitasyon gibi
alanlarda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Sonuç olarak insan olma olgusunun
çoğu zaman görmezden gelindiği bu savaş, insanlığın unutmaması gereken bir
dram olma ozelliği yanında tıbba getirdiği yenilik ve gelişmeler açısından da
unutulmayacak bir tarih penceresidir.
Göz Cerrahisinde Lazer Kullanımı
TT
Eren Çetin, Mustafa Emre Akin, Ilyas Güleç, Mutahher Akçaer Gün geçtikçe dünyada ve ülkemizde daha çok kullanım alanı bulan lazer tedavi
yöntemleri göz cerrahisinde operasyonun basitliği ve kullanılabilirliği açısından
önem kazanmaktadır. Göz cerrahisinde lazer kullanımı ile ilgili çıkarılmış yayınları
taramak, yapılan araştırmaları incelemek ve bütün bunları değerlendirerek bu
uygulamanın gelişim sürecine katkıda bulunmak. Lazerin poliklinik şartlarda çok
kısa bir sürede uygulanabilir oluşu önceki cerrahi alternatifleri geri plana iterek
hastanın hospitalizasyonundan ve göz içi cerrahisinin komplikasyonlarından
uzaklaştırması ile oftalmolojide yerini almıştır. Ancak bu uygulamanın da
potansiyel komplikasyonları olduğu ve bunların geç dönemde ortaya çıkabileceği
unutulmamalıdır. Oftalmolojide kullanılan eski tedavi tekniklerinde iyileşme
haftalar belki de aylar sürüyordu. Üstelik operasyon öncesindeki kadar iyi bir
görüşün sağlanmama riski daha daha fazlaydı. Bu bakımdan lazer yöntemleri hem
iyileşme süresinin kısa olması hem de daha az riskli olması sebebiyle daha avantajlı
görünmektedir. Yine de bu teknikler daha fazla geliştirilerek riskler azaltılmaya
çalışılmalıdır. Çünkü görme insan için çok önemlidir ve görme kaybının telafisi
yoktur. Göz cerrahisinde lazer kullanımının 20 yıl gibi kısa bir geçmişi olmasına
rağmen çok hızlı bir gelişme göstererek günümüzde birçok hastalığın tedavisinde
yaygın bir uygulama haline gelmiştir. Lazer teknikleri hızla gelişmeye devam
etmektedir ve önümüzdeki yıllarda yeni alanlarda kullanıması muhtemeldir.
Geçmişten Bugüne Müzikle Tedavi
TT
Ikbal Ovalı, Cumhur Galip Güdük, Görker Sel, Sibel Güzel
Hastalıkların iyileştirilebilmesi için çeşitli tedavi yollarını denemiş olan insanoğlu
bilgilerinin ve inançlarının gösterdiği yolda ilerlerken müziğin de etkili bir
tedavi aracı olabileceğini düşünmüştür. Müzikle tedavi zihinsel özürlü veya
ruhbilimsel sorunları olan çocuk ve erişkinlerin rahatsızlıklarını belirlemede ve
bunlara çözüm getirmede yol gösteren bir tedavi aracı olmuştur. Bu çalışma
müzikle tedaviyi tarihsel bir gelişim sıralamasıyla ele almıştır. Roma, Mısır,
Mezopotamya, Hint, Çin, Japonya tarihinde müzikle tedavinin gelişimlerine
değinilmiştir, orta çağ ve rönasans sonrası olarak Avrupa’daki gelişmesine de
değinilmiştir. Türk medeniyetlerindeki müzikle tedavi uygulamaları ise daha
detaylı bir şekilde ele alınmıştır; Orta Asya Türk kültüründe, islam medeniyetinde,
Selçuklu ve Osmanlılarda olmak üzere üç başlık altında incelenmiştir. Tarihte
çeşitli medeniyetler müziği bir tedavi aracı olarak kullanmakta iken ne yazıktır ki
günümüzde müzik sadece bir eğlence aracı olmuştur. Bu çalışma tarihin karanlıkta
kalmış kütüphanelerine ışık tutarak eski kültürlerin tozlanmış kitaplarında
kalan bilgilerinin günümüze nakline yardımcı olacaktır. Bütün bu araştırmalar
ışığında varılan sonuçlar: 1. Müzikle tedavi neredeyse insanlık tarihi kadar eski
bir yöntemdir. Birçok millet bu yöntemi kullanmıştır. 2. Türk milletlerinde son
yüzyıllara kadar bu yöntem kullanılır ve geliştirilirken sonrasında ihmal edilmiştir.
3. Bu geniş süreçte kullanılan yöntemler, bilimsel yöntemler kullanılarak yapılan
klinik deneylerle yeniden incelemeye alınmalı, güncelleştirilmeli ve yararlı olduğu
takdirde yaygınlaştırılmalıdır.
Hint Tıp Tarihi
TT
Gonul Fatma Kuchuk, Suna Örs, Buse Özer
Hindistan’da tıbbın ilk dönemi M.Ö. yaklaşık 1500 yıllarında Pencap’ın Hintliler
tarafından işgal edilmesiyle başladı. Veda öğreti kitaplarının yazılması da bu
döneme rastlar. Bunların içinde özellikle tıpla ilgili olan Ayurveda (uzun yaşam
Veda’sı) da yer alır. Veda dönemini, M.Ö. 9. yüzyıl başlarında Hint tıbbının zirvesi
olan Brahmanlık dönemi izlemiştir. Her iki doktorun da Hint tıbbının daha sonraki
sistemlerine temel teşkil etmiş olan yazıları vardır. Plastik cerrahi, Eski Hintlilerin
aynı dönemdeki uygarlıklardan yüzlerce yıl ilerde oldukları alandı. Burnun
şekillendirilmesi için rinoplasti yaygın olarak uygulanmaktaydı. Susruta’nın
kitabında daha birçok cerrahi işlemler anlatılmıştır. Bunların içinde anal fistüller,
boyun tümörleri, tonsilektomi(bademcik ameliyatı), litotomi, apselerin açılması,
kol ve bacak gibi uzuvların kesilmesi yer alır. Ayrıca kırıkların bambularla
sarılarak tedavisi de anlatılmıştır. Eski Hint tıbbında teşhis tekniği de oldukça
yüksek standartlardaydı. Doktorlar hastayı muayene eder, elle dokunur, kalbini,
akciğerlerini, karnını dinler, cildin ve dilin durumuna bakarlardı. Bunlardan başka
bir de ahlaki yapılar vardı. Ahlaki yapılardaki bir bozukluk fiziksel hastalıkların
bir nedeni olabilirdi. Bu düşünce psikosomatik kavramı olarak günümüze kadar
gelmiştir. Eski tıp araştırmalarında diyabet, tüberküloz ve bulaşıcı hastalıklar
özellikle de çiçek hastalığı ile ilgili çok doğru tanımlar yer almaktadır. Hint tıbbının
üçüncü dönemi, Hindistan’ın Müslümanlar tarafından fethedilmesinden sonra
başlar(M. S. 664). Böylece Hindistan, Arap tıbbı ile tanışır. Aynı zamanda Ayurveda
tıbbı da varlığını sürdürmüştür.
Türk Tarihine Yön Vermiş Liderlerin Ölüm Nedenleri
TT
Murat Baki Yıldırım, Serdar Güllü, Burak Koyutürk, Ali Küpeli
Bu projeyi bugüne gelmemizi saylayan liderlerimizin ölüm nedenleri araşında
bir benzerlik var mı? Bu ölümler üzerine ortak bir neden var mı? sorularına cevap
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
bulmak amacı ile hazırladık. Hazırlarken kaynak taraması yöntemini kullandık.
Kütüphaneler ve interneti kullandık. Projeyi hazırlarken karşımıza bazı problemler
çıktı. Bunlardan iki tanesi kaynak taraması sırasında karşımıza çıktı. Birincisi
Osmanlı padişahlarının ölüm nedenleri hakkında fazla kaynak bulunmuyordu.
İkincisi ise ölüm nedenleri farklı görüşlere göre değişiyordu. Biz her iki görüşede yer
verdik. Başka bir sorun ise kimleri bu araştırmaya alacağımızı kestirmekte zorlandık.
Çünkü elimizde kesin bir kriter yoktu. Bu projede Padişahlardan; 4. Murad, Yıldırım
Beyazıd, 5. Murad, Abdülmecid han, Çelebi Mehmed, Fatih Sultan Mehmed, Kanuni
Sultan Süleyman’ı araştırdık. Cumhuriyet’imizin kurucusu büyük önder Atatürk’ün
hastalığının geçirdiği evreleri araştırdık. Ölümü üzerine spekülasyonlar olan Turgut
Özal’ıda araştırmamıza dahil ettik.
Tıbbi Terimlerin Mitolojik Hikayeleri
TT
Ece Yılmaz, Fulya Alpan, Fahri Çelebi
Günlük hayatta hekimlerin sıkça karşılaştığı ve kullandığı bazı tıbbi terimlerin
aslında çok ilginç mitolojik hikayelere dayanabileceğini ortaya koyacak bir çalışma
yapmak istendi. Mitolojik hikayesi olan tıbbi terimlere dair örnekler bularak, bu
mitolojik hikayeleri diğer hekim arkadaşlarımızla paylaşmak, sözkonusu tıbbi
terimlere farklı bir bakış açısı kazandırmak amaçlandı. Kaynaklarda ayrıntısıyla
belirtilen süreli ve süresiz yayınlar, internetten yapılan derleme çalışmalar
projenin temelini oluşturdu. ilk önce yapılan yüzeysel kaynak taramasının
ardından çalışılacak konu başlıkları belirlendi. Ardından belirlenen konularla ilgili
derin kaynak taraması yapıldı. Bunun yanısıra bilimsel sonuçlar elde etmekten
ziyade projeye daha doğru yön verme amacını güderek bir mini anket çalışması
yapıldı. Tıbbi terimlerin mitolojik hikayeleri konusunda çeşitli kaynaklardan
yapılan araştırmalar ve mini anket çalışması sonucunda elde edilen bulgular
özetle aşağıdadır: Proje kapsamında araştırma konusu olarak tıpta terim veya
sembol olarak yerleşmiş 9 adet mitolojik hikaye belirlendi; 1-kral oedipus(oedipus
karmaşası) 2-medusa(caput medusae) 3-ondy’nin laneti 4-horus’un gözü
5-atlas(atlas kemiği) 6- achilles(aşil tendonu) 7-uyku tanrısı hypnos(hipnoz)
8-narchisus(narsistik kişilik bozukluğu) 9-tıp sembolü. Proje içeriğinde, yukarıda
verilen başlıkların mitolojik bağlantılarının yanısıra tıbbi açıklamalarına da yer
verildi. Projenin sonunda mitolojik hikayeleri bilinen tıbbi terimlerin hekimler,
hekim adayları hem de halk tarafından daha kolay hatırlanabildiği izlenimine
varıldı. Benzer içerikli projelerin yapılmasının, tıp öğrencilerinin eğitimine yararlı
olacağı düşünüldü. Böylelikle tıp öğrencilerinin motivasyonu artıp, anatomi,
psikoloji gibi mitolojik terimlerin sıkça rastlanıldığı çeşitli bilim dallarına daha ilgili
olacaklardır.
Uyanışa Yolculuk
TT
Gözde Eryiğit, Fatma Aslıhan Kara, Müge Sevindik
Hipnoz yüzyıllardır tıbbi amaçlara hizmet etmiş bir yöntemdir. Günümüzde
de kullanılmasına ve geçerliliğinin kanıtlandığı alanların artışına rağmen
tıbbi etiğe uygunluğu hala tartışma konusudur. Hipnozun tanımı ve tarihçesi,
kullanım alanlarından özellikle tıp dünyasındaki yeri, tıbbi otoritelerce
kullanılışı, etki mekanizması konularında bilgi sunmak amaçlanmıştır. Arama
motorlarından”hipnoz” anahtar kelimesi girilerek bilgi toplandı. 5 Ocak 2005
tarihinde www. hipnoterapi. com adresinden Psikolog Tuncay Özer ile irtibata
geçilip konu ile ilgili bilgi alındı. Hipnoz, kişileri ruhsal bunalımlarından, bunların
sebep olduğu çeşitli alışkanlıklardan ve bedensel hastalıklardan kurtarmak
amacıyla uzun yıllar hekimlikte kullanılan ve kullanılmakta olan bir tedavi
yöntemidir. Geçerliliği tartışmalı olsa da kullanım alanları her geçen gün
genişlemektedir. Yönteme inanmak ve şikayetinden kurtulmak istemek, dolayısıyla
tedaviyi yapana güven ve hastanın telkin alma gücü tedavinin ana koşullarıdır.
Sigmund Freud ve Bilinçaltının Keşfi
TT
Murat Celal Sözbilen, Adnan Kaya, Fevzi Sağlam
Sigmund Freud’un psikoloji araştırmaları ve insan zihninin gün ışığına çıkmamış
gizemli yanı bilim çevrelerinin yanısıra toplum tarafından da büyük ilgi
görmektedir. Sigmund Freud’un bu konuda yaptığı çalışmalar üstün bir başarıya
ulaşmıştır. Sigmund Freud zihin hastalıklarıyla ilgili incelemeleri geniş çapta kabul
81
görmüş olan bir bilim adamıdır. Sigmund Freud’un bilinç dışını keşfi sırasında
karşılaştığı problemler ve psikoanaliz üzerine yaptığı çalışmaların başarısı
tartışılamaz. Bilinçaltı nedir? Freud’un bu süreçte başından geçenler neydi? Yaptığı
çalışmalara kısaca değinip bu muhteşem bilim adamını daha iyi tanıyacağız.
Gerçekte bilinç süreçleri olmadıkları halde bilinç süreçleri üstünde etkisi bulunan
ruhsal süreçleri dile getiren altbilinç ya da bilinçaltı deyimidir. Freud’dan önce
bu konuda yapılmış çalışmalar oldukça yetersizdi. Bu konu, esrarlı bir konu idi ve
bilinmesi olanaksız izlerle doluydu. Bir zaman sonra Avustralyalı hekim Freud bu
bölgenin sırlarını çözmeye çalışıcaktı. Kimi sözcüklerin güçsüzce dile getirdikleri
bu bölge Freudculara göre unutulmuş ya da törebilimsel baskılarla bilincin dışına
atılmış anı ve istekleri gizlendiği bir bölgedir. Bu bölgedekiler bilince çıkmak için
çabalar. Bilinçaltının ya da altbilincin bilinemeyecek hiçbir yanı yoktur. Herhangi
bir olguyu algıladığımızda onunla birlikte ve onunla ilişkili olarak bir takım yan
olgularda algılarız; ama ne onların üstünde durur ne de dile getiririz bu yan olgular
temel olguyla ilişkili olduklarından, temel olgu üstündeki faaliyetlerimizde kimi
zaman etken olurlar ya da önceden bildiğimiz, ama bu anda düşünmediğimiz öyle
şeyler var ki bu andaki temel düşüncemizi, onuunla ilişkili oldukları için, etkilerler.
Altbilinç ya da bilinçaltının bütün esrarı bundan ibarettir.
Osmanlı Devleti’nde Hekimbaşılık
TT
Asli Ercan, Aslihan Akar, Can Emre Baş, Yusuf Topalahmetoğlu
Osmanlı Devleti’nde 350 yıllk bir geçmişe sahip olan hekimbaşılık kavramı
üzerinde önemle durulduğu görülmüştür. Önceleri geniş yetkilere sahip olan ancak
batılılaşma hareketlerinden sonra idari alandaki yetkileri kısıtlanan hekimbaşıları
Osmanlı tıp eğitimi ve Osmanlı tıbbının modernleşmesi için büyük çabalar sarf
etmişlerdir. Yeni öğrenim merkezleri açmışlar, önemli kaynakları öğrenim diline
çevirmişler, ayrıca halktan kopmamış çiçek aşısının ülkede uygulanması, kolera gibi
salgınlara karşı halkın bilgilendirilmesi gibi konulara da eğilmişlerdir. Ayrıca idari
anlamda da hekimlerin yeterliliklerini sınava tabi tutmuşlardır. Ordunun başında
padişahla savaşlara da katılmışlardır. En önemli görevleri ise padişah ve ailesinin
sağlığı ile ilgilenmektir. Bugünkü anlamda sağlık bakanının yetkilerine de sahip
olan hekimbaşıların tıp ve sağlık alanlarında alınan kararlarda söz sahibi olmaları
Osmanlı Tıbbının ulaştığı noktaları şüphesiz etkilemiştir.
Surp Pirgiç Hastanesi
TT
Serhat Kiraz, Ramadan Özmanevra, Derya Karaşör
Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi, 1832 yılından itibaren sağlık hizmetlerinde çağdaş,
güvenilir, çevreye duyarlı, hasta haklarına saygılı, verdiği hizmetin kalitesine
önem veren, bünyesinde çalışanları günün şartlarına cevap verecek şekilde eğiten,
yenilikçi, modern teknolojiyi yakından takip eden, sürekli kendisini geliştiren,
çağdaş köklü ve tecrübeli bir sağlık kuruluşudur. Biz bu hastaneyi ve içinde
barındırdığı müzeyi dini, tarihi ve siyasi açıdan değerlendirmek istedik. Projede
bizim amacımız hastanenin diğer hastanelerden farkını ortaya koymak, tarihçesini,
diğer faaliyetlerini incelemektir. Hastanenin kendi internet sitesini ve internet
servis sağlayıcılarını kullandık. Aynı zamanda bu konuyla ilgili çıkmış haberlerden
yararlandık. Bu kaynakları değerlendirdikten sonra şu sonuçlara varmış
bulunmaktayız: Bu hastane, Türkiye’deki ilk Ermeni hastanesi olduğu için tarihi bir
öneme sahiptir. Bu hastane hizmet verdiği kesim açısından değişim geçirmiştir. Bu
hastanenin bir çok yardım kolu ve huzurevleri ile bağlantıları vardır. Bu hastane
içerisinde tarihi önem taşıyan tıbbi belge, araç ve gereçleri barındıran bir müzeye
sahiptir. Bu hastane ile ilgili yapılacak araştırmalarda bu bilgilerden yararlanılabilir.
Yaşayan Ölüler
TT
Bilal Kılıçarslan, Esin Çetinkaya, Müge Büyüktaşlı
Bu projede Eski Mısır’da mumyalamanın ortaya çıkmasındaki sebepler, yapılış
sırasında kullanılan malzemeler ve kimyasal maddeler araştırıldı. Esas olarak ise
mumyalama işleminin yapılışı basamak basamak resimlerle anlatılmaya çalışıldı.
Bunu yaparken de bu konu ile ilgili daha önce yapılan yayınlar incelendi. Edinilen
bilgilere göre; Eski Mısırlılar’ın bu işlemi ölümden sonraki hayatın varlığına
inandıkları için yaptıkları sonucuna ulaşıldı. Bu işlemde öncelikle ölü kutsal sayılan
Nil Nehri suyuyla yıkanır. Temizlenen bedenden çürümenin başladığı iç organlar
82
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
çıkarılır. Beden çeşitli doğal tuzlarla kurutulur. Daha sonra, çıkarılan organlar
kurutulmuş bir şekilde beden içerisine tekrar yerleştirilir. Tamamen doldurulan
vücut keten bezlerle sargılanmaya başlanır. Bu sırada rahip kötü ruhları uzak
tutmak için dualar okur. Ailesi de yas tutmaya devam eder. Bundan sonra ağız açılış
töreniyle dini ritüeller tamamlanmış olur. Son olarak da mumya çeşitli eşyalarıyla
birlikte taştan mezarına yerleştirilir. Bu şekilde inançlarının tüm gerekleri yerine
getirilmiş ve ölü diğer hayata en iyi şekilde hazırlanmış olur.
Çanakkale’de Şehit Olan Tıbbiyeliler
TT
Ayşe Güneş, Eylem Önem, Özgür Şenocak, Onur Çil
1914-1916 yılları arasında meydana gelen Birinci Dünya Savaşı’nda, ağır kayıpların
verildiği Çanakkale cephesinde toplumun her kesiminden gelen insanlar silah altına
alınmıştır. Bu cephede savaşa katılanlar araşında bulunan İstanbul Darülfünun Tıp
Fakültesi öğrencileri hakkında, halen tartışılmakta olan iki farklı iddia mevcuttur.
Bizi bu çalışmaya yönelten karşıt görüşlerden ilki; Mayıs 1915’te tıp öğrencilerinin
tümünü yitiren tıbbiyenin 1921 yılında hiç mezun veremediği iddiasıdır. Toplumun
geniş kesiminde de bu iddianın adeta efsaneştirilerek bahsedilmesine rağmen,
başka araştırmacıların ve bizim tarafımızdan yapılan incelemelerin sonucu farklı bir
sava ulaşmamızı sağlamıştır. Projemizin amacı ortaya sürülen bu iki savın da doğru
ve eksik yönelerini tartışarak, bulunan kaynaklar ışığında ve akıl yürütmeyle bu
olayın aslının ne olduğunun anlaşılmasıdır. Proje çalışmaları sırasında ilgili konuda
yazılmış birçok kitap ve makale okunarak gerçeğe en yakın sonuca varılmaya
çalışılmıştır. Veri toplanırken Milli Kütüphane, Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi,
internette google arama motorundan yapılan; Çanakkale’de şehit olan tıbbiyeliler;
başlığı taranarak ulaşılan www.gallipoli.1915 org sitesinden çalışmamızın temelini
kaynak sağlanmıştır. Bu çalışmada elde edilen bilgilerin ayrıntılı tartışılması
sonucunda, 1915 yılında tıp fakültesinin 1 yıl süre ile kapalı kaldığı, öğrencilerin
ordu hizmetine alındığı ve bu nedenle mezun verilmediği net olarak anlaşılmıştır.
Bunun yanı sıra, tıp fakültesinin 1921 yılında mezun vermediği iddiasının yanlışlığı,
mezun verilmeyen tek yılın 1915 yılı olduğu mevcut kaynaklarda belirtilmektedir.
Pek mümkün görülmemekle birlikte bu konuda ileride yapılabilecek çalışmalarda,
yeni belgelere dayanılarak yeni iddialar ortaya çıkabilir.
Şizofren ve Tarihçesi
TT
Ali İhsan Güngör, Mehmet Coşkun, Sıdıka Ezgi Özkaptan
Projenin amacı, kişilerin yaşamlarını sürdürmeleri için başkalarıyla belli başlı
etkileşimler, birliktelikler yaşamaları, başkalarını sevmeleri ve onlardan birşeyler
öğrenip onlara birşeyler vermeleri gerekiyor. Yani kişi insanlarla beraber bir anlam
ifade eder. Bu söylediklerimizin tersi olursa yani insanın kişiler araşı ilişkilerden ve
gerçeklerden uzaklaşarak, kendine özgü bir içe kapanık dünyasında yaşarsa yani
ŞİZOFREN ise bu hastalığı ve bu hastalığın tarihçesini araştırmak. İnternetten ve
kitaplardan bu konu hakkındaki bilgileri taradık. Ayrıca bu konu hakkında uzman
kişilerin görüşlerini aldık. Sonuç olarak şizofren hastalarının kendi içe dönük
dünyalarında yaşadıkları sorunları, bunların nasıl oluştuğunu ve bunlara ait çözüm
yollarını araştırdık.
Beyaz Önlüğün Yükselişi, Düşüşü ve Dirilişi
TT
Fırat AKBAŞ, ÖZLEM GÜNGÖR, ŞAFAK ALPAT, BİRCE ŞEŞEN
Hekimlik tarihi boyunca vazgeçilmez unsurlardan biri olan beyaz önlüğün bu
süreçte geçirdiği değişimleri, insanlar için taşıdığı anlamları, sembolize ettiği
değerleri araştırmayı ve incelemeyi düşünerek hazırlamaya başladığımız bu
projenin temel çıkış noktası bu türden çalışmaların dünyada ve de özellikle
ülkemizde gereken ilgiyi görmemesiydi. Çalışmamıza kaynak taramasıyla
başladık. Bulmayı başarabildiğimiz sayılı kaynak vardı ve maalesef hepsi de
internetteki veritabanlarındandı. Açıkçası beklediğimiz sayıda ve nitelikte
kaynağa ulaşamadık. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji
ABD Başkanı Prof. Dr. Erdem Aydın ile yaptığımız görüşme neticesinde de çok da
fazla kaynak bulamayışımızın normal olduğu sonucuna vardık. Karşılaştığımız
bütün zorluklara rağmen çalışmamızı tamamladık. İlk önce’beyaz önlük öncesi’
zamanlardaki durumu araştırdık. Daha sonra da beyaz önlük kullanılan çeşitli
alanlarda beyaz önlüğün geçirmiş olduğu değişimleri ortaya çıkarmaya çalıştık. Bu
alanları ‘cerrahide beyaz önlük’, ’laboratuvarda beyaz önlük’ ve ’hastanede beyaz
önlük’ başlıkları altında toparladık. Son olarak da beyaz önlüğün tarih içinde önemi
kaybettiği dönemleri ele aldığımız ’beyaz önlüğün düşüşü’ ve şu anki durumunu
ele aldığımız ’beyaz önlüğün dirilişi’ başlıklarıyla çalışmamızı tamamladık. Sonuç
ve öneriler kısmında ise elde ettiğimiz kaynaklar sonucunda araştırmaya kendi
yorumlarımızı da katarak projemizi tamamladık. Sonuç olarak yaptığımız bu
çalışmanın özellikle bizlerden sonra yine bu konu üzerinde çalışmak isteyenler için
faydalı olacağını düşünüyoruz. Aynı zamanda bu konuda Türkçe hiçbir kaynağa
ulaşamadğımız için yaptığımız bu çalışmanın beyaz önlük ve tarihi üzerine
Türkiye’de yapılan sayılı çalışmalardan birisi olduğunu düşünüyoruz. Bundan sonra
da bu konu üzerine daha kapsamlı araştırmalar yapmayı da tasarlıyoruz.
Tıbbın Yargıda Yansıması: Adli Tıp
TT
Funda Çinkil, Tuba Alişkan, Fatma Yeşilyurt
Amacımız, Türkiye’de dünden bugüne Adli Tıp gelişmelerini ve bugün gelinen
durumu araştırmak ve bu konudaki sorunlara dikkat çekmekti. İnternette
araştırma yapılarak konu hakkında bilgi edinildi ve gerekli çıktılar alındı. Daha
sonra Hacettepe Üniversitesi Adli Tıp Anabilim dalına gidilerek hocalarla görüşüldü,
önerilen kaynaklara kütüphaneden ulaşıldı. Adli Tıp, insan vücudunu ve insanla
ilgili davranışların yarattığı sonuçları hukukun yargı aşamasında doğru ve
bilgilenmiş olarak değerlendirilebilmesi için bilirkişilik yapan bilimdir. Adli Tıp
ilmi MÖ 18. yüzyılda Hammurabi Kanunlarında yer almasına rağmen ülkemizde
ancak Osmanlı İmparatorluğunda Sultan II. Mahmut döneminde Adli Tıp ile ilgili
çalışmalara başlanmıştır. Daha sonraki dönemlerde bu çalışmalar ilerletilerek
Adli Tıp bugünkü halini almıştır. Özellikle 1933 Üniversite Reformundan sonra
ülkemizde tıp fakültelerinin sayısı artmaya başlamış, bununla birlikte de yeterli
olmamakla birlikte pek çok tıp fakültesinde Adli Tıp Anabilim dalları kurulmuş
ve öğretim üyeleri yetiştirilmeye başlanmıştır. Bugün Türkiye’de Adli Tıp uzman
ve asistanlarının sayısını 300’lü rakamlarla ifade edilmesi, birincil basamak
hekimlerinin Adli Tıp uzmanının bulunduğu yerlerde bile otopsi yapmak ve
adli rapor düzenlemek zorunda kalması bu alandaki en önemli sorunlardandır.
Her hükümette değişen Adli Tıp Kurumu Başkanları ve görevlendirmelerde
objektif, bilimsel ölçütlere ve liyahate dayanmayan atamalar Adli Tıpa olan
güveni zedelemektedir. Sonuçlara Yargıda karar verme sürecine önemli katkıları
olan Adli Tıbba ülkemizde yeterince önem gösterilmediği için pek çok sorunla
karşılaşılmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü İle Geçen Yarımyüzyıllık Süreçte
Dünyada Sağlığın Durumu (1950-2000)
TT
Tuğba Uzun, Hatice Esra Yavuzer, Aslı Kurtar
Amacımız Dünya Sağlık Örgütü’nün kuruluş amacına uygun çalışmalar yapıpyapmadığı hakkında bilgi edinmek, dünyada sağlığın beklenen düzeyde gelişipgelişmediğini öğrenmekti. Arama motorundan anahtar kelime olarak; “dünya
sağlık örgütü” kullanıldı. 17.000 sonuç alındı. İlk birkaç sayfa incelendi. Ulaşılan
web sayfaları yeterliydi. Milli Kütüphane bilgisayarlarından konu tarama yapıldı.
Anahtar kelime olarak; dünya sağlık seçildi. 52 sonuç alındı. Hepsi incelendi. Konu
ile ilgili kaynaklara başvuruldu. Ödünç verilebilen materyaller kütüphaneden alındı.
Türk Tabipleri Birliği’ne gidildi. Kitap ve dergi taraması yapıldı. Toplum ve Hekim
Dergisi kapaklarından konu taraması yapıldı. Tarama sonucu ilgili görülen başlıklar,
dergi basım yılı, cildinin numarası ve sayısı kaydedildi. Ulaşılan dergiler incelendi.
DSÖ’lü yıllar ve dünyamızda sağlığın genel bir değerlendirmesi yapıldığında sonuç
olarak ortaya çok iyi bir tablo çıkmadığı görülmektedir. En önemli nokta genel
değerlendirmelerin ve ortalamaların yanıltıcı olabileceği gerçeğidir. DSÖ’nün
son zamanlarda küreselleşmeye ve özelleştirmeye yöneldiğini görmekteyiz.
Kuruluş amacına yönelik çalışmaların azalması yoksul ülkeler ve insanlar için ciddi
eşitsizlikleri beraberinde getirmektedir.
Tarih Boyunca Şarap ve Insan Sağlığına Etkileri
TT
Ahmet Fevzi Kekeç, Arif Ismet Çatak, Şenay Kenç, Bahadir Öndeş
Şarap, sekiz bin yıllık serüven dolu yolculuğunda insanoğlunun ufkunu açmış,
tutkularını alevlendirmiş, kimi zaman üzüntüye boğmuş, kimi zaman da karşılaştığı
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
felaketlerin reçetesi olmuştur. İşte bu yüzden antik dünya, şaraba, yaşamını
sağlamak için gereken diğer besinlerden daha fazla önem vermiştir. Dinsel bir
tema olarak algılanan şarap, her toplumda bir de şarap tanrısının var olmasına
neden olmuştur. Binlerce yıldır hekimler şarabı medikal özelliklerinden dolayı
kullanmışlardır. Şarap temelli (baz alarak) uygulanan medikal tedaviler bundan
4000 yıl öncelerine dayanmaktadır. O zamanlarda Mısırlılar ve Sümerliler şarabı
tıbbi bir malzeme olarak görmüşlerdir. Ayrıca Roma ve Yunan hekimleri de şarabı
yaygın bir şekilde kullanmışlardır. Yahudilerin eski bir kitabında geçen: “Şarap
ilaçların en önde gelenidir. Her nerde şarap eksikse ilaçlar önem kazanır.” İfadesi
bu gerçeği destekler. İnsanoğlu şarabın tedavi edici yönlerini daha ilk çağlardan
itibaren keşfetmiştir. Onu sadece kutsal bir içecek veya bir geleneksel alışkanlıktan
ziyade bir “ilaç” olarak kullanmıştır. Peki bu ilacın yan etkilerinin de olabileceğini
düşünmüş müdür? Günümüze yaklaştıkça içeriği her gün biraz daha gün ışığına
çıkan şarabın bugün aslında gerçekten bir ilaç mı, yoksa yararları dışında zararları
da olup olmadığı tartışma konusudur. 1980’li yıllardan itibaren şarap üzerine
yapılan ve giderek artan bilimsel araştırmalar konunun son zamanlarda daha da
önem kazandığını ortaya koymaktadır.
83
84
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE BİYOLOJİ
Ölümün Evrimi
TBy
Ahmet Afşin Oktay, Özkan Tekin, Alper İlker Akbaba
Projemizde; ölüm evrim ilişkisi hakkında öne sürülen fikirleri inceleyip birleştirerek,
ölümün evrim süreci içerisinde neden korunduğunu bütünleştirici bir bakış açısıyla
açıklayabilmek amaçlanmıştı. Evrim, bilimsel olarak, rasgele oluşan mutasyonları
bireyler üzerinde test eden doğal mekanizmanın genel adıdır. Bu test doğal
seleksiyon yoluyla gerçekleşmektedir. Bu seleksiyon sonucunda uyum sağlama
yeteneğine sahip bireyler ve özellikler korunmaktadır. Canlılar evrimsel süreçte
ele alındığında zaman, ilkel canlıların, yani bakterilerin, bir özelliği olmayan
ölümün; canlılığın yapısına sonradan girdiği görülmektedir. Burada bahsedilen
ölüm, yaslanmayı (senescence) içine alan sürecin genel adıdır. Yararlı özellikleri
koruyan doğal seleksiyonun sonradan kazanılan ölümü neden koruduğu hakkındaki
tartışmalar yüzyılı aşkın bir süredir devam etmektedir. Ölümün biyolojik temelleri
linear DNA’da ve çok hücreliliğe geçişle beraber oluşan hücresel farklılaşmada
yatmaktadır. Ölümün evrimsel temelleri hakkındaki tartışmanın başlatıcısı
August Weismann’dir. O, daha çok ekolojik temellere dayanan bir ölüm-evrim
modeli oluşturmuştur. Bu konudaki diğer başlıca görüşler ise George Williams’in
‘Antagonistik Pleitrofi Teorisi’, Peter Medawar’in ’Mutasyon Akümülasyon Teorisi’dir.
Ayrıca konuya farklı açılardan yaklaşan bilim adamlarının oluşturduğu, ’Disposable
Soma’, ’Kaos’ve’Original Sin’ teorileri de vardır. Ölümün evrimini tek başına
açıklayamayan bu teoriler karşılaştırmalı olarak sunulmaya çalışılmıştır.
Amputasyon ve Protez
TBy
Ali Murat Koç, Abdi I.H. Sönmez, Hüseyin Elçi
Amacım projeyi okuyan kişileri ampute olmuş ve protez kullanan hastalar
hakkında bilgilendirmek; okuyuculara ampute olmuş ve protez kullanan insanların
sorunlarını, duygularını, ihtiyaçlarını aktarabilmekti. Bilimsel makaleleri
tarama, web tabanlı araştırma pubmed ve medline veritabanları, konu üzerine
yazılmış kitaplardan yapılan araştırmalar ampute olmuş ve protez kullanan
hastalar ile birebir görüşmeler, mini anket, daha önceden yapılmış araştırmaların
değerlendirilmesi, devletlerin özürlülere yönelik kanun ve kanun tasarılarının
incelenmesi yöntemiyle çalışmayı ilerlettik. Yapılan araştırmalar sonucunda
ampute olmuş ve protez kullanan hastalara karşı başta kendisinden olmak
üzere çeşitli yönlerden olumlu ve olumsuz tepkiler gelmektedir. Yaptığımız
araştırmalar özellikle toplumsal tepkilerin genel olarak olumsuza yönelik yani
negatif olduğunun bir kanıtıdır. Hastanın en çok ihtiyacı olduğu ilginin sorunlarını
yenmesinde en önemli etken olduğu unutulmamalıdır. Aynı zamanda bu ilginin
sabit tutulması (çok aşırıya kaçılmaması) yine aynı önemi taşımaktadır. Hastada
gözlenen psikolojik, ailesel ve özellikle toplumsal sorunlar hastanın iyileşmesini,
iletişim kurmasını engeller. Bu da hastayı yalnızlığa ve daha büyük sorunlara iter.
Bize göre yapılması gerekenlerin başında pre-operatif (emosyonel hazırlık), postoperatif(protez kullanımına hazırlık)ve aile eğitimi ile rehabilitasyon gelmektedir.
Rehabilitasyonun, ampute olmuş veya protez kullanan hastalar üzerindeki
olumlu etkileri gözardı edilemez. Hastaya pre-operatif dönemdeki koşulları
sağlamaya yardımcı olacağı gibi post-operatif dönemdeki sorunların artmasını da
engelleyecektir. Rehabilitasyonun etkisi uzun vadede ortaya çıkmaktadır. Bu etki
hastaya durumuna alışma ve yaşam kalitesini yükseltme şeklinde sunulmaktadır.
Toplumun engellileri kabul etmesindeki en etkili kurumlardan biri devlettir.
Bu yüzden devletlerin engellileri korumaya yönelik kanunlar tasarlamaları ve
geliştirmeleri gerekmektedir.
İnsanda Bakteriyel Flora
TBy
Elif Orhan, Cahide Kozan, Mahmut Murat Dellül
İnsan vücudunun deri, deri kıvrımları, ağız, burun, farinks, göz, üst solunum
yolları, sindirim kanalı, dış genital organlar gibi bölgelerinde zarar vermeksizin
yaşayan mikroplar topluluğuna flora denir. Çoğunluğunu bakterilerin oluşturduğu
florada diğer birçok mikroorganizmalar (viruslar, mantarlar vb.) yaşamaktadır. Bu
kadar kompleks ve yaşamımızı çok fazla etkileyen bu canlılardan kurtuluşumuz
olmadığına göre, geleceğin doktorları olarak onları daha yakından tanımamız
ve onlarla nasıl dostça yaşanacağını bilmemiz gerektiğini düşünüyoruz. İnsan
vücut florası doğal direnç mekanizmalarından biridir. Flora elemanları, insanlar
ile karşılıklı yarar-zarar ilişkisine göre: yardımcı simbiyont, zararsız ve kommensal,
potansiyel zararlı veya fırsatçı mikroorganizmalar diye gruplara ayrılmıştır. Ayrıca
flora, süreklilik durumuna göre kalıcı ve geçici olarak da sınıflandırılabılır. Kalıcı
floranın önemi çok büyüktür. Örneğin bağırsaktaki bazı bakteriler K vitamini
sentezler ve besin absorbsiyonunu saglar, mukoza ve deride bakteri kolonizasyonu
engellerler, bazı bakterilerin üremesini engelleyen maddeler üretirler, konak hücre
yüzeyindeki reseptör ve diğer bağlanma yerleri için patojen mikroorganizmalarla
yarışırlar. Normal floranın dengede olması çok önemlidir. Çeşitli nedenlerle
baskılandığında bazı mikroorganizmalar fırsatçı ve patojen olabilmektedirler.
Ayrıca vücutta normalde bulunduğu yerden başka bir yere giden flora elemanları,
patojen özellik kazanabilmektedir. Bu yüzden floranın dengede olabilmesini
sağlamak için birçok araştırmalar yapılmaktadır. Özellikle antibiyotik gibi çesitli
ilaçların floraya etkisi insan sağlığı açısından çok önemlidir. Günümüzde bilim
adamlarının oldukça ilgisini çeken flora, birçok çalışmaların odak noktası olmuştur.
Özellikle diş sağlığı açısından propolisin etkisi, antibiyotiklerin florada yaptığı
hasarlar, enfeksiyonlar sırasında floradaki değişimler, probiyotik ile hastalıkların
önüne geçme düşüncesi, tartışılan konuların başında gelmektedir.
Elektromanyetik Kirlilik ,
TBy
Aslıhan Seyrek, Belgkin Chouseinoglou, Kubilay U Ceritoğlu
Elektromanyetik (EM) enerjileri yaşam standardımızı yükseltmekte yoğun
olarak kullanmaktayız. Fakat bu yaygın kullanımları yanında EM alanların canlı
organizmayi etkiledigi göz ardı edilmemelidir. Elektromanyetik kirliliğin ne
olduğunu, bizlerin birey olarak ne tür EM kirlilikle karşı karşıya olduğumuzu,
korunmanın ya da etkisini azaltmanın mümkün olup olmadığını, ülkemizde bu
kirliliğe karşı neler yapılması gerektiği, uluslararası yaptırımların neler olduğu,
Türkiye’nin bu yaptırımları ne kadar bildiği veya uyduğu, EM kirlilik için neler
yapılabileceğini bu projede araştırmaya çalıştık. Elektromanyetik kirliliğini
araştırırken makale taramalarından, internet üzerinden veritabanı taramalarından
ve dergilerden derlenen yazılardan yararlandık. Projeye kendi düşüncelerimizi
de kattık. Gerek gündelik hayatımızda gerekse iş yaşamımızda kullandığımız
cihazların hemen hemen tümü EM kirliliğe maruziyet vermektedir. Bu faktörler
farklı boyutlarla ve etkilerle sağlığımızı tehdit etmektedir. Elektromanyetik
enerjinin kullanımında iki noktanın göz önünde tutulması gerekir: Birincisi kişilerin
gerek evlerinde gerekse ofislerinde kullandıkları cihazlar ile ilgili alabileceği
tedbirler; ikincisi ise toplumun ortak yapacağı girişimler ve özellikle de çevrenin
elektromanyetik kirlenmesine karşı tedbirler. Risksiz bir ortamda yaşamadığımızı
kabul etmemiz gerekmektedir. Bizim yapabileceğimiz mümkün olduğu kadar
kaçınabileceğimiz kaynaklardan kaçınmaktır. Kısa ve uzun vadede ülkelerin bu
konuda bir çok politika oluşturduğunu ancak bunların daha da geliştirilmesi
gerektiğini düşünmekteyiz.
Akıllı İlaçlar
TBy
Arif Aslan, Nimetullah Mete Genç, Perihan Özbek, Metehan
Imamoğlu
Hastalıkların tedavisinde en büyük silahlarımız olan ilaçların, tedavilerdeki
gücümüzü zayıflatan yan etkilerinden kurtulmak amacıyla; içine ilaç yerleştirilmiş
mikro kürelerin etki etmesi gereken organ veya dokuya direkt ulaşması ve de bu
suretle hastalıkla ilgisiz organ ve dokulardaki yan etkilerinin azaltılmasına dair
yapılmış araştırmaların derlenmesi, tedavide böyle olası bir avantajın hastaların
psikososyal durumlarına getireceği avantajlar ve de bu avantajların “Tip ve İnsan”
konu başlığı çerçevesinde tartışılması. Kronik ve ölümcül hastalıklara yakalanmış
kişilerin tedavilerinin süreçlerinde, böyle bir uygulama ile tedavide oluşacak
kolaylıkların hasta psikolojisi üzerine getireceği kazanımların, hastalarla birebir
yapılmış veya başka kaynaklardan alınmış söyleşiler üzerinden değerlendirilmesi
ve bu konuyla ilgili soruların ve de sorunların belirlenmesi. İlaçların mikro kürelerle
hastalara uygulanması, 21. yüzyılda tedavilerdeki yan etkilerin önüne geçmemizde
en önemli silahımız olarak görülmektedir. Ancak araştırmalardaki yüksek maliyet ve
zorluklardan dolayı bu konu üzerine yayınlanmış makaleler sınırlıdır. Önümüzdeki
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
yıllarda bu konu üzerine yapılacak araştırmaların tıp bilimine getireceği yarar
kuşku götürmemekle birlikte, hastaların tedavi süreçlerinin kolaylaşması suretiyle
hastaların sosyal rollerini rahatça sürdürecekleri, hastalıklarının getirdikleri sosyal
damgalamalardan kurtulacaklari (Örn: Kanser hastasının saçlarının dökülmemesi)
ve de tedavilerine uyumlarının çok daha kolay olacağıi aşikardır.
TEKNOTIP
TBy
Nur Türkmen, Reyyan Elif Bayat, Tamer Direk
Projemizin konusu tekno-tıp, geçmişten günümüze hatta gelecekte teknolojinin
tıbbi bilimler üzerindeki etkilerini incelemek, biyomateryaller, nanateknolojinin
tıpta kullanım alanlarını açığa çıkarmaktır. Bilim adamlarına göre teknoloji ve
bilimde insanoğlu altın çağa girmek üzeredir. Bu buluşlar yani moleküler teknoloji,
nanoteknoloji, radyoaktivite, nanorobotlar, akıllı ilaçlar, nanomedikal tanı ve teşhis
yöntemleri tıp dünyasında kullanılmaya başlanmıştır ve daha birçok yenilik şu anda
proje aşamasında sırada beklemektedir. Daha iyi biyomateryaller, elektronikler,
biyokimyasal aletler yapmak için kıyasıya süren yarış, hücre yenileme makinesinin
bir rüya olmaktan çıkıp gerçekliğe adım atmasına gün geçtikçe yaklaşılıyor
olmasına işaret ediyor. Bizde bu rüyanın gerçeğe dönüş aşamasını gözler önüne
sermeye çalışacağız. Tabi bu arada ayrı uluslarda ortaya çıkarılmış teknolojik
yeniliklerin transferi, araştırma geliştirme çalışmaları ile veri ve bilginin yayılması
gibi bir takım gelişmelerle toplumların sağlığına yapılan yararları sunmaya
çalışacağız. Nanoteknoloji, tıp dünyasına çok değerli buluşlar getirmektedir ve
gelecekte de getirmeye devam edecektir. Tıpkı mühendisler gibi, biyolojistler ve
fizisyenler, sofistike teknik sistemlerden yardım görecektir. Zamanla organ naklinin
de ne kadar büyük ve bir gerekli müdahale olduğunu ögrendik. Ama şimdi problem
gerekli organı bulmaktı. Artık organ nakli için yıllarca sırada beklemek tarihe
karışmak üzeredir. Organ chipleri projesi sayesinde birçok insan hayatı korunacaktır
ve bu olay karaciğer hastalıklarının tedavisinde muhteşem bir buluş olarak tarihe
geçecektir.
Yapay Organ
TBy
Feyza Bayrakdar, Rana Tuna, Gülerdem Tural, Inci Bahadır
Var olan organı tedavi etmenin imkansız olduğu organ yetmezliği ve kanser
gibi durumlarda geriye tek bir çözüm kalıyor: organ nakli. Organ nakli çok etkili
bir yöntem fakat doku uyusmazlığı, uygun verici bulunamaması, nakil sonrası
kullanılacak immunsupresifler beraberinde yeni sorunlar getiriyor. Bu sorunları
ortadan kaldırmanın en iyi yolu kişiye kendi organlarını nakletmek: Yani yapay
organlar. Yapay organlar kişinin kendi kimliğini yani DNA’sini içereceğinden
doku uyusmazlığı gibi bir durum söz konusu olmayacak. Bu da organ naklinin
bütün dezavantajlarini önleyecek. Son yıllarda bilim, yapay organlar üzerine
yoğunlaşmış durumda. Deneme aşamasındaki yapay organlar başarılı olursa belki
de önümüzdeki 20-30 yıl içinde istediğimiz organı yenisiyle değiştirebileceğiz. Bu
konuda yapılan çalışmalardan bazıları: Karaciger:Yapay karaciger oluşturmak
teknik açıdan oldukça güç. Poliüretan köpük iskelet kullanan bilim adamları
yapay karaciğer oluşturabiliyorlar. Karaciğer yetmezliği olan domuz ve farelere
yerleştirilen bu yapay karaciğerlerden oldukça iyi sonuçlar alınıyor. Kalp: Bilim
adamları yeni doğmus farelerden alınan kalp hücrelerini kullanarak üç boyutlu
kalp dokusu oluşturmayı başardılar. Deri: Yapay deri nakledildikten kısa bir süre
sonra deri hücreleri ve damarlar çoğalarak yara üzerinde ince bir hücre tabakası
oluşturuyorlar. Kıkırdak: Kan damarları olmadığı için yapay kıkırdak oluşturmak
kolay. Bu çalışmaların dışında kemik, kornea, kas, yemek borusu, mesane ve nefes
borusu üzerine yapılmış çalışmalar da var.
Yaşlanma Sanatı
TBy
Seda Demiregen, Teuta Zoto, Sadriye Murat
Tıbbın gelişmesi, bireyin kendine ve yaşamına daha fazla değer vermesiyle
ortalama insan ömrü uzamış, 65 yaş üstü insan nüfusu artmıştır. Teknolojinin
son yıllardaki olağanüstü gelişimi yaşlı insanların bu hızlı gelişime adaptasyon
problemlerini de beraberinde getirmiştir. Projemizin amacı bilimsel üretimin
ve toplumsal değerler tüketiminin girdabi içinde yaşlılarımızın yerini görmektir.
Yaşlılarımızın mutsuzluk sebeplerini, mutluluk doyumlarını, hayata bakışlarını
85
öğrenmek istedik. Projemiz dahilinde etrafımızdaki yaşlılarla konuştuk. Hacettepe
Hastanesinde ve Seyran Bağları Huzurevinde anketler yaptık. Daha çok internet
kaynaklı araştırmalarımızda konu ile ilgili makaleler bulduk. Yaşlılıkta görülen
organik hastalıkları (alzheimer, demans, tremor... )ve psikolojik hastalıkları
irdeledik. Menopozun psikolojik etkilerine, osteoporoza, estetik ameliyatlara kısaca
değindik. Projemizin ikinci bölümünde yaşlanmayı bir sanat olarak ele aldık. İyi
bir anneanne/babaanne, dede olabilmenin, iyi bir şekilde ihtiyarlamanın mümkün
olabileceğini anlatmaya çalıştık. Ulaştığımız yargı şudur: Yaşlanmak bir çok hayat
deneyimini beraberinde getirir. Zamanla daha çok insanla tanışıp ilişkiler kurabiliriz.
En azından söyle düşünebiliriz ki torun sahibi olmak için yaşlı olmak gerekir.’
Metnimize Ingmar Bergman’dan aldığımız şu sözlerle son veriyoruz: ‘Yaşlanmak
bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır. Ama
görüş açınız genişler...’
Kurt Cobain ve Intihara Sürükleyen Hastalıkları
TBy
Ege Öztosun, Özge Senem Yücel, Mustafa Caner Okkaoğlu
Bu projede yapmak istediğimiz 90’lar müziğine çok katkıda bulunan, o günlerde
müziğe yön veren Nirvana grubunun lead singer’ı ve gitaristi olan Kurt Cobain’in
intiharının hastalıklarıyla olan ilişkisini bulmaktı. Amacımıza yönelik olarak internet
sitelerinden, Cobain’in röportajlarından ve onunla ilgili kitaplardan yararlandık.
Kurt Cobain sekiz yaşına kadar normal ve mutlu bir çocuktu. Sekiz yaşında ailesinin
boşanmasıyla Kurt de değişti, içine kapanık ve uyumsuz bir çocuk oldu. Bundan
sonra Kurt müziğe geçiş yaptı. Bu geçiş annesini rahatsız etti çünkü o oğlunun
liseyi bitirip koleje gitmesini istiyordu. Bu olmayınca annesi onu evden attı ve Kurt
sokaklarda yaşamaya başladı. Bütün bunlar Cobain’i intihara götürecek sebepler
oldu. Özellikle ailesinin boşanması onun bütün hayatını etkiledi. Kendisinin de
söylediği gibi o günden sonra insanlardan soğudu, kimseyi sevmemeye başladı
ve kimseye güvenmemeye başladı. Nirvana kurulduktan sonra yaptıkları ilk
albümleri Bleach ile ilgileri üzerilerine topladılar. Daha sonra konserler ve turneler
geldi. Ama şarkı söylerken çok bağırdığı için Cobain’in midesi ağrıyordu ve buna
dayanamıyordu. İşte o zaman eroine başladı. Bunların yanı sıra bir de narkolepsi
hastasıydı. Bütün bunlar onu uyuşmuş bir moda geçiriyordu. Bundan sonra kendini
hiç toplayamadı. Evlenip bir kızının olması bile onu bu durumdan kurtaramadı.
Bütün bu olaylar Cobain’i intihara sürükledi. İntiharı bütün dünyada büyük yankı
uyandırdı.
Tıpta Kullanılan Görüntüleme Teknikleri ve İnsan
Sağlığına Zararları
TBy
Mustafa Kaplan, Adem Şavklıyıldız
Projenin amacı tıpta kulanılan görüntüleme tekniklerinin insan sağlığına etkilerini
araştırmaktır. Projede gerekli bilgiler için yazılı ve görsel kaynaklardan yaralandık.
Tüm bunların sonunda en çok kullanılan ve bilinen 9 görüntüleme tekniğini
projemizde inceledik ve bunlara ilişkin özellikleri ele aldık . Bunlar Floroskopi,
Anjiografi, Mammografi: Ultrason (USG) (US): Doppler ultrasonografi, Bilgisayarlı
tomografi: Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) (MR): Girişimsel radyoloji
Moleküler düzeyde tanı (PET)
Modern Tıp ve Herbalizm
TBy
Volkan Ilker, Gökhan Olgun, Tahsin Özenmiş, Muhittin Çelik
Alternatif tıp uygulamaları bütün dünyada bir çığ gibi büyümekte; ülkemiz de
bu olgudan hayli etkilenmiş konumda. Özellikle ülkemizde alternatif tıbbın
şifalı bitkilerin tedavi gücüyle iyileşme anlamında olan ’HERBALİZM’ adlı
kolu çok gelişmiş bir konumda. Bunda efsane ve mitlerin rolü yadsınamaz bir
gerçek. (Zaten projemizde bu efsanelerden biri olan’ŞAHMERAN’efsanesine yer
verdik.)Biz bu verileri kullanarak öncelikle; Alternatif tıp nedir? Nasıl günümüze
gelmiştir? sorularını irdeledik. Bu çabamızda konuyla ilgili kitapları okuyup
aktarlarla görüştük. Daha sonra; Halkımız neden bu alana yönelmekteler?
Bu’BİTKİSEL ECZANE’lerin müşteri profili nasıldır? sorularına cevaplar bulduk.
Araştırmalarımızda derinleştikçe bu işin nasıl bir sektör olduğunu ve ironik bir
biçimde çoğu ilacın Sağlık Bakanlığı’ndan onaylı olduğu gerçeğiyle karşılaştık.
Sonuç olarak bu işin suistimale açık olduğunu anladık. Aktarların sayıca azaltılıp sıkı
86
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
bir denetim altına girmesi gerekliliğini gözlemledik. Ayrıca modern tıp dünyasının
da bu gerçeği görmezden gelmeyi bırakıp bir diyalog içine girmesi ve bu işe güzel
bir yön vermesi gerekliliğini son satır olarak yazıyoruz.
Teknoloji ve Obezite Cerrahisi
TBy
Serkan Özcan, Adem Yasin Köksoy, Serhat Sari
Obezite, yaşam kalitesini ve süresini olumsuz yönde etkileyen bir hastalık
olup, yüzyılımızın en önemli sağlık sorunlarındandır. Bu büyük sorunun cerrahi
çözümünde teknolojik gelişmeler yaşanmaktadır. Bu araştırmada obezite
tedavisinde, cerrahi yaklaşımların uygulanabilirliğini araştırmak ve uygulanan
yöntemlerin obeziteye bağlı hastalıkların tedavisindeki yerini göstermek
amacıyla. “Morbid Obezite Tedavisi İçin Takılabilir Gastrik Uyarıcı Tasarımı”, “Roux
En Y Gastrojejunostomi” “Laparoskopik Ayarlanabilir Silikon Mide Bandı (LASGB)
Ameliyatı”, “İntragastrik Balon Yerleşimi”... yöntemlerin uygulanabilirliğini
inceledik. Hangi yöntem daha sık kullanılmaktadır? Cerrahi endikasyonlar
nelerdir? Cerrahi kontraendikasyonlar nelerdir? Ameliyatlarda başarı oranı nasıldır?
Ameliyatlarla hasta beklentileri ne oranda karşılanabilmektedir? gibi sorulara cevap
bulmaya çalıştık.
Cep Telefonlarının Sağlık Üzerine Etkileri
TBy
H. Sümeyra Günay, Ilkay Nefşioğullari, Murat Danişman
Herkes cep telefonlarının hayatımıza kattığı faydaların farkında ve hemfikir; ama
anlaşılamayan konu bunların zararlarıyla ilgili. Gündeme pek getirilmediğinden,
insanların farkında olmadıkları, gündelik hayatın vazgeçilmezlerinden biri haline
gelen cep telefonlarının zararları konusuna dikkat çekmek istenmekteyiz. Veri
toplamada özellikle internetten-arama motorlarından-yararlanıldı. Arama
motorlarından, Bilim ve Teknik dergisinden, EMO dergisinden ve Prof. Dr. Selim
Şeker’in “Tehlikeli Oyuncak” adlı kitabından yararlanılmıştır. Türkiye’de yaklaşık 33
milyon, bütün dünyada ise 1,5 milyar dolayında insan cep telefonu kullanmaktadır.
Toplam kullanıcı sayısına sadece 2005’te 100 milyon yeni ismin eklenmesi
beklenmektedir. Kullanımı son derece yaygın olan cep telefonları hakkında birçok
ülkede birçok araştırma yapılmış, sağlık üzerinde olumsuz etkileri olduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Deney hayvanlarında gözlerde katarakt, iritis, retina harabiyeti,
konjunktivit, göz sıvısında fibrojen artışı; kulakta işitme kaybı ve kulak çınlaması;
üreme sistemlerinde kısırlık, anomalili yavruların doğuşu, düşüklerin artması; vücut
savunmasında rol oynayan hücrelerin azalması; DNA zincir kırıkları ve kontrolsüz
hücre bölünmelerinin artması gibi sonuçlar gözlenmiştir. Bu nedenlerden
dolayı; cep telefonlarının gereksiz yere kullanılmamaları, konuşmaların kısa
kesilmesi, konuşurken kulağa yapıştırılmaması, çocuklara cep telefonu alınmaması,
baz istasyonlarının kurulduğu yerlere dikkat edilmesi, halkın bu konuda
bilinçlendirilmesi ve ülkemizde Ulusal Noniyonizan Radyasyon Kurumu’nun(UNRK)
kurulması gerekmektedir.
İlkyardım Teknolojileri
TBy
Neslihan Yıldırım, Ihsan Kuzucu, Taner Kasapoğlu, Ilgaz Ç Köse
Trafik kazaları hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin önemli bir sorunudur.
Kaza sonuçlarını en aza indirmek için ilk ve en etkili müdahale ilkyardımdır.
İlkyardımda temel yaşam desteği olan ABC uygulamaları yetersiz kalırsa ileri
yaşam destekleri olan ventilatör ve defibrilatöre geçilir. Biz burada öncelikle
ileri yaşam desteklerinden bahsedeceğiz. Çünkü teknoloji daha çok bu alanları
etkilemiş, basit müdahalelerde pek fazla değişiklik olmamış, teknolojik gelişmeler
ön plana çıkmamıştır. Zamanla, kullanılan ilkyardım araçları bugünkü ihtiyaçları
karşılayamaz hale gelmiştir. Gereksinimlerin karşılanamamasına bağlı ilkyardımda
teknolojik değişimlerin olmasına zemin hazırlamıştır. Amacımız geçmişte ilkyardım
adına neler yapıldığını anlatmak, kullanılan aletlerden bahsetmek ve bugün
dünyada gelinen son noktanın ne olduğunu, bu cihazların ne kadar değiştiğini,
teknolojinin bu araçları ne kadar etkilediğini görmektir. Projemizde kullandığımız
yöntemler başlıca internet veri tabanları, danışman hocamız ve onun bize sağladığı
kitaplardır. Kaynaklar hakkında detaylı bilgi projede vardır. Projemizde, geçmişte
kullanılan ilkyardım araçlarının yeterince kullanışlı olmadığını, insan sağlığına
etkilerinin tam olarak bilinmediği sonucuna vardık. Yıllar içinde ilkyardım
araçlarında gelişmeler olduğunu gördük. Elbette bu değişimde tıbbın ilerlemesi,
tıp dışı alanlarda ilerlemeler ve bu bilim dalları arası entegrasyon rol oynamıştır.
Özellikle elektrik-elektronik, bilgisayar ve makine mühendisliklerindeki teknolojik
gelişmelerin tıbba ve insanlığa büyük yarar sağladığını gördük. Bugün dünyada
eğer yüzbinlerce insan hayatını yapılan ilkyardıma borçluysa, bunda ilkyardımdaki
teknolojik değişmelerin payı büyüktür. O halde, geçmişten günümüze olduğu gibi
bugünden sonra da gelişmelerin olması kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.
Bitkiler ve Tıp
TBy
Manjaya Shrestha, Mehmet Ali Eryazğan, Ismahan Aşikdoğan,
Handan Yarkan
Günümüzde insanların ’DOĞALLIK’a olan özlemlerinin artmasıyla birlikte
bitkilerle tedaviye yönelmelerinin artışı dikkat çekicidir. Bu bağlamda hekimlerin
ve biz hekim adaylarının bu yönteme bakışları giderek önem kazanmıştır.
Bu proje kapsamında tıp fakültesi öğrencileri üzerinde uygulanan anketle
yukarıda bahsedilen bakış açısı değerlendirilmiş ve yanı sıra yapılan derleme ve
araştırmalarla bitkisel tedavi hakkında genel bilgiler sunulmuştur. Halkımızın
çoğunluğu kırsal alanda yaşamaları nedeniyle bitkilerle yakından ilgilidir. Bitkiler
gıda, baharat, boyar madde ve süs olarak yararlanmanın yanında tıbbi amaçla da
kullanmış ve kullanmaktadırlar. Günümüzde Avrupa ve Amerika kıtası ülkelerinde
olduğu gibi yurdumuzda da bitkilerle tedaviye ve bitkilerin etken maddelerine ilgi
gittikçe artmaktadır. Yaptığımız anket çerçevesinde tıp fakültesi öğrencilerinin
herhangi bir rahatsızlıkları nedeniyle bitkilerden faydalanan ve bu tedavi
yöntemini olumlu ve uygulanabilir bulan kısmının tüm evrene oranı oldukça
yüksek değerlerde bulunmuştur. Yine bu anket aracılığıyla bu yönteme neden
ihtiyaç duyulabileceği konusunda da fikirler edinilmiştir. Bu proje dahilinde yapılan
çalışmalar ile bitkilere olan ilginin artışı tekrar gözler önüne serilmiş, ayrıca sadece
tedavi talep edenlerin değil aynı zamanda tedavi sunanların da bu yönteme ılımlı
yaklaşımı vurgulanmıştır. Sonuçta hekimin her tedavi sürecinde yaptığı kar-zarar
hesabını bu uygulamada çok daha dikkatli yapması, bitkisel tedaviye yaklaşımını
ona göre belirlemesi ve hakkında bilgi sahibi olmadığı işlemlerden kaçınması
gerektiği tartışma götürmez bir gerçektir.
İnsan, Evrim ve Zeka
TBy
Pelin Çelik, Selçuk Özkan, Cemal Kavasoğullari
Evrim teorisi hala tartışılmakta olan bir konudur. Bu konuyla ilgili yapılan
tartışmalar ve son araştırmalar evrim teorisinin farklı yönlerini ortaya çıkarmıştır.
Amacımız bu son gelişmeleri güncel bir gözle değerlendirmek ve evrim sürecinde
zeka gelişiminin yeri hakkında bilgi edinmektir. Zekanın evrimiyle ilgili bilgiler
oldukça sınırlıdır ve bu konu ile ilgili verilerin de gözden geçirilmesi gereklidir.
Bu konuyla ilgili bilgilerin derlenmesi sonucunda insan türünün sistematik,
fizyolojik ve morfolojik gelişimi ile zeka evrimi araşındaki ilişkinin ortaya konması
amaçlanmaktadır. Bununla beraber zeka olgusuna etki eden genetik ve çevresel
etmenler de gözden geçirilecektir. Tüm bu bilgileri elde etmek için çeşitli yazılı
kaynaklardan Homo sapiens’in yapısal ve fiziksel özellikleri saptandı. İnsan türü
ontogenetik ve filogenetik açıdan kendine yakın diğer türlerle karşılaştırıldı. Ayrıca
antropolojik kazılardan elde edilen fosiller ile diğer buluntular hakkında yapılan
yorumlar yeniden gözden geçirildi. Evrim ve zeka araşındaki ilişkinin ortaya
konmasında psikoloji ve antropoloji alanlarında yazılmış kaynaklardan yararlanıldı.
İnsan ırkının morfolojik farklılaşması ve beyin evrimi diğer yakın türlerden daha
farklı bir süreç izleyerek bugünkü durumuna gelmiştir. Beyin gelişimi hem nicelik
hem de nitelik yönünden gerçekleşmiştir. İnsan yaşamı boyunca (ana rahminden
itibaren) gerçekleşen zeka evrimi morfolojik farklılaşması ile paralellik gösterir.
Zeka multi-faktöriyel bir olgudur. Zeka gelişiminde türün evrimsel süreci, kalıtımsal
faktörler, biyolojik faktörler, aile içi benzerlikler, gruplar araşı farklılıklar ve sosyoekonomik faktörler etkilidir.
Baz Istasyonları ve Cep Telefonlarının Insan Sağlığına
Etkileri
TBy
Erdal Pazar, Sercan Duman, Engin Uğur Yardımcı
Mobil iletişimin insan sağlığı üzerinde ne gibi etkileri vardır?, Hangi dokuları,
organları nasıl etkiler? gibi sorulara cevap bulmak, şu ana kadar yapılmış olan
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
çalışmaların sonuçlarını aktarmak ve gelinen son noktayı belirtmek bu projenin
hazırlanmasındaki başlıca amaçtır. Teknolojik gelişmelerin sonucu olarak her
geçen gün elektromanyetik dalgalara(RF) daha fazla maruz kalınmaktadır. Bu
dalgaların sağlığa etkileri sık sık gündeme gelmektedir. RF dalgalarının hücreler
üzerinde moleküler düzeydeki etkileri ve vücutta oluşturduğu sistemik etkiler
birarada verilecektir. Öncelikle daha önce yapılmış olan araştırma sonuçları dikkate
alınacaktır. Hala devam eden çalışmalarda gelinen son nokta, zaman içinde ortaya
çıkan yeni durumlar ve ileride gelinecek konum göz önüne alınarak bir derleme
yapılacaktır. Ayrıca yurtdışındaki bakanlıkların, üniversitelerin, çeşitli araştırma
kurumlarının raporları; çeşitli dergilerde yayınlanmış makale ve araştırma yazıları,
sivil toplum örgütleri ve Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yaptığı çalışmalar
esas alınacaktır. gözlem ve bulgular: cep telefonlarının yaydığı RF dalgaları
hsp(heat shock protein) sentezini artırarak kansere yol açabilir.’hsp’sentezi
hücrenin stres durumunda verdiği bir savunma mekanızmasıdır, yapısı bozulan
proteinleri onararak hücreyi korur. fakat sürekli olarak sentzlendiğinde hücre
büyümesini, gen ekspresyonunu ve ekzositoziz’i bozarak kanser oluşumuna,
gelişmesine ve yayılmasına yol açmaktadır. RF dalgalarının kan hücrelerindeki
SOD ve MDA enzimlerinin aktivitesini bozarak gerginlik ve yorgunluğa sebep
olduğu bulunmuştur. ayrıca yapılan epidemiyolojik çalışmalarda cep telefonu
kullanımının beyin tümörü, baş ağrısı, uyku düzensizliği ve gerginlikle ilişkili
olduğu kanıtlanmıştır. İleride yapılacak olan daha uzun süreli çalışmalarda çok
daha fazla ve kesin bilgi elde edileceği muhakkaktır. bu süre içinde olası zararları
en aza indirmek için cep telefonu kullanımının azaltılması, konuşurken mikrofon ve
kulaklık kullanılmalıdır.
Obezite
TBy
Mehmet Arda Kılınç, Ömercan Topaloğlu, Memet Kurt, Taylan
Şahingözlü
Obezitenin toplumumuzda giderek daha büyük bir problem haline gelmesi bizim
bu projeyi hazırlamamızda en önemli faktör oldu. Bilinçsiz zayıflama yöntemleri
kimilerine rant sağlarken kimilerinin de sağlığını bozdu. Biz çalışmamızda
obezitenin toplum bilimsel yönlerini tarihi açıdan gelişim süreçlerini ve teknolojinin
obeziteye etkilerini araştırırken bir yandan da sporla obezite ilişkisiyle obezitenin
tedavi yöntemlerini bilimsel açıdan değerlendirdik. Çalışmalarımızda Hacettepe
Üniversitesi kütüphanesinden, Milli Kütüphaneden, internetteki birçok adresten
ve tedavi kısmını da dahiliye kitaplarından faydalanarak hazırladık. Bunu yaparken
koordine bib şekilde aramızda görev dağılımı yapıp gerektiğinde kendi aramızda
gerektiğinde de hocalarımızla görüşüp projenin gidişatını inceledik. Çalışmalarımız
esnasında her öğrenci proje ile ilgili bir günlük tuttu ve önemli konuları kendi de
kaydetti. Projemiz sonucunda obezite kavramını sosyoloji, teknoloji, spor ve tedavi
perspektiflerinden inceleyip çalışmalarımızı birleştirdik. Çalışmalarımız bize grup
oluşturma bilincini kazandırdı. Araştırma yapılırken hangi olgulara dikkat edip
hangi kaynaklardan yararlanabileceğimizi öğretti ama ilk projemiz olmasından
dolayı problemler de yaşadık. Sonuçta obezitenin gelişen teknoloji ve değişen
yaşam tarzlarıyla beraber avcılık ve toplayıcılıktan daha sedanter yaşama geçen
insanoğlunun sağlığını önümüzdeki yıllarda önemli ölçüde etkileyecek problem
olabileceğinden toplumların obezite ile daha bilinçli mücadele etmesi gerektiğini
anladık.
Zehirler
TBy
Merih Memioğlu, Kadir Büyükdoğan, Yusuf Aytaç Tohma
Zehir kelimesi, duyulduğunda bile insanı ürperten, çoğu insanda merak uyandıran
ve çok geniş yelpazesi olan bir konu... Bu yüzden projemizin amacı zehir ve
toksikoloji hakkında genel bilgilere, daha sonra biraz tarih, biraz da ekolojiye
değinerek zehirleri ilgi çekici yönlerinden ele almaktır. Projenin başında
öncelikle toksikoloji ve zehirler hakkında temel bilgilere yer verilmiştir. Bu
genel bilgilendirmeden sonra zehirlerin tarihçesine değinildi. Kullanım alanları,
hangi çağlarda ve nasıl kullanıldığı anlatıldıktan sonra tarihteki zehirlenme
vakalarından en çok konuşulanlardan biri olan Napolyon’un zehirlenmesinden
bahsedildi. Napolyon’un arsenikle zehirlenme iddiaları üzerine, arseniğin zehirleme
mekanizması, vücut üzerindeki biyolojik etkileri ve zehirlenme belirtileri anlatıldı.
Daha sonra çeşitli zehirlerin çevremize ve sağlığımıza olan olumsuz etkilerinden
87
bahsedilmiştir. Asit yağmurlarından ozon tabakasının delinmesine kadar bazı
biyolojik kirlenmelerden yola çıkarak, zehirlerin ekolojik boyutu üzerinde
durulmuştur. Projenin son kısmında ise geleceğimizi tehdit eden kimyasal savaş
silahlarından, özellikle diğer savaş ajanlerından daha farklı olması nedeniyle
turuncu ajan ve seyreltilmiş uranyum anlatılmıştır. Çağımızın önemli zehirleri
geçmiştekine göre değişşe de toksik maddeler yaşamımızı ve sağlığımızı tehdit
etmeye hep devam edecektir. Endüstri ve teknolojinin gelişimiyle karşımıza çıkan
çevresel toksinler bundan sonrası için de önemi yadsınamayacak tehlikeler olarak
insanoğlunun karşısında duracaktır. İnsanoğlu tarihinden ders aldığı sürece
geleceğe daha güvenli bakacak ve olası tehlikelere hazır olacaktır.
Ülkemizde ve Dünyamızda Obesite Sorunu
TBy
Dilay Demirayak, Hesna Bulut, Gonca Altınışık
Son dönemde dünyamızda özellikle de çocukluk çağında hızla artan ve önlenebilir
bir sağlık sorunu olan obesite sorununu, sebepleri, diğer hastalıklara yatkınlık teşkil
etmesi nedeniyle ve yol açtığı diğer olumsuzluklar açısından incelemek amacıyla
bu konuyu seçtik. İnsan sağlığını ciddi biçimde tehdit edici boyutlara ulaşabilen,
çağımızın tamamen tadavisi mümkün olmayan, dejeneratif, komplikasyonu çok
olan, kişinin yaşamını derinden etkileyen diabet, hipettansiyon gibi hastalıklara
yol açabilmesi gibi nedenlerle obesite, araştırma için dikkatimi üzerine çekmiştir.
Proje kapsamında ençok texbooklardan, İnternet sitelerinin kapsamlı içeriklerinden
konunun metabolik etkileri, ülkelere göre dağılımı gibi konularında yarardık.
Obesite aynı zamanda psikolojik bir problemdi ve bu konudaki araştırmalarımızı
okulumuzun psikolog ve psikiytristlerinden yardım aldık. Bu görüşmelerin
içeriği projede yer almaktadır. Toplum, obesiteyi yalnızca kişide hoş olmayan
bir görüntüye sebep olan, başlamasıda bitmeside kişinin kendi elinde olan
bir problem olarak nitelendirsede tıbbi araştırmalar konunun gebetik, sosyalekonomik, kültürel ve psikolojik temeller üzerine oturduğunu göstermektedir.
Bütün bu sebeplerin hepsi olmasada büyük bir kısmı önlenebilir nedinlerdir. Bu
konuda yetkililerin toplumun her kesimine ulaşarak onların bu konudaki görüşleri
değiştirilmeli, toplumun bilinçlendirilmesi üzerinde durması gerekmektedir.
Günümüzde tıbbın geniş olanakları sayesinde obesitenin nerdeyse her gruba uygun
tedavisi mümkün olduğu topluma anlatılmalıdır. Bu obesite için hem koruyucu,
hem de obez kişilerin çevresinden ve uzmanlardan daha rahat yardım alabilmesini
açısından çok önemli bir rol oynayacaktır. Yol açtığı hastalıkların ülke ekonomisine
getirdiği zarar da azaltılmış olacaktır.
88
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE ETİK
Tıbbi Etik ve Ötenazi (İyi Ölüm Ötenazi)
TEt
Sıtkı Sarper Sağlam, Fatih Erkek, Osman İnan, Murat Murat
Son yıllarda tıbbi gelişmelerle birlikte tıp ile ilgili bazı konular hekimler arasında
tartışılmaya başlanmıştır. Bu konulardan biri de ötenazi olmuştur. Günümüzde
ötanaziyi etik açıdan doğru bulanlar olduğu gibi yanlış olduğunu söyleyerek
şiddetle karşı çıkanlar da bulunmaktadır. Bu metin içerisinde ötenazi konusunun
tip etiği yönünden araştırılıp tıbbi etiğe uygun olup olmadığının belirlenmesi
amaçlanmaktadır. Google arama portalında “ötenazi ve tibbi etik” ve “tibbi etik ve
ötenazi” kelimeleri girilmiştir. 136 kaynak bulunmuş, konuyla ilgili 15-20 kaynak
incelenmiştir. Türkiye’de en fazla okunan Sabah, Hürriyet ve Zaman gazetesinin
internet sayfalarının arşiv bölümlerine “ötenazi” kelimesi girilerek gazete haberleri
incelenmiştir. Ötenazinin taleplerinin giderek artmasındaki en büyük nedenler;
hayat kosullarının iyileşmesiyle birlikte uzayan insan ömrü, bilimin gelişmesi
sonucunda bitkisel hayattaki insanların yaşatılması olarak gösterilebilir. Yapılması
gereken ötenaziyi gerçek anlamıyla tartışmaktır. Ötenazinin sadece hayatını
kaybeden kişinin değil tüm insanlığın ortak sorunu olduğu kabul edilmelidir.
Araştırma yapılırken görüldü ki ülkemizde ötenazi ile ilgili yeterli çalışma
yapılmamaktadır. Oysa ki Türkiye’de ötenazi sıklıkla uygulanmaktadır. Hekimler,
terminal dönemdeki hasta veya hasta yakınlarından gelen tedavinin kesilmesi
yönündeki ısrarlara karşı koyamamaktadır.
Beyin Ölümünde Yaşam Desteği
TEt
Bilge Aksoy, Mehmet Rıfat Göklü, Ebru Barsal
Projemiz ’beyin ölümü gerçeklesmis bir hastanın tıbbi olarak canlılığını sorgulamak
ve beyin ölümünde yaşam desteği konusuna etik yönden bakmak’ amacıyla
hazırlanmıştır. Beyin ölümü gerçeklesen kişide bütün beyin fonksiyonları, beyin
sakini kapsayacak şekilde, geri dönüşümsüz durmuştur. Bu nedenle beyin ölümü
gerçekleşmiş kişiler tıbbi anlamda ölü kabul edilirler. Ülkemizde beyin ölümü
tanısi bir anestezi uzmanı, bir kardiyolog, bir beyin cerrahi ve bir nörologtan
ibaret heyet tarafından konulmaktadır. Bu heyet beyin ölümü tanısı koyarken
-koma ve yanıtsızlık ile beyin saki fonksiyon kaybını gösteren-bir takım testleri
esas almaktadır. Beyin ölümü sonrası organlar belli bir süre içerisinde organik
canlılığını kaybeder. Bu süre dolmadan tıbbi olarak ölü sayılan kişinin organları
nakil için (yakınlarının rızası alınarak) kullanılabilinir. Tıbbi çevrelerde de bu yönde
bir eğilim vardır. Ancak bu konuda hasta yakınları ile bazı din adamı, hukukçu ve
etik çevrelerin kendilerine göre gerekçelerle karşıt görüşleri vardır. Onlara göre
beyin ölümü gerçekleşse de solunum ve dolaşımı devam ettiği sürece kişi ölü
sayılmamaktadır. Bu nedenle bu uygulama onlara göre cinayetle eşdeğerdir. Her
zaman duruma farklı boyutlardan bakanlar olacaktır ve bu nedenle tartışmalar
devam edecektir. Grubumuz beyin ölümü sonrası vakit geçirilmeden organ naklin
yapılmasına taraftardır. Projemizde bu farklı görüşlere yer vermeye çalışılmıştır.
Terminal Evre Kanser Hastalarına Uygulanacak Olan
Tedavinin Etik Değeri
sTI AIDS’li Ebeveynler
TEt
Barış Yılmaz, Nurdan Özdemir, Ömer Faruk Eğerci
Terminal evre kanser hastalarına uygulanacak olan tedavinin toplum ve
yakınlarının üzerine olan etkisini incelemek bu projedeki temel amacımızdır.
Projemizi gerekçelendirirken bazı hususlara özellikle dikkat ettik. Bunlardan
ilki terminal evre kanser hastalarında uygulanacak tedavinin amacı hastanın
yadsınamayan ağrıları mı yoksa ağrıya rağmen kanser tedavisinin devam
edilmesi mi olmalıydı? Bu seçimi yaparken doktorlara düşen görev neydi? Bu
karar verilirken doktor hastanın isteğine göre mi karar vermeli yoksa tedavi etik
değerine göre mi hareket etmeli? Bu gerçekten büyük bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Tabii ki asıl olan hastanın rızasına göre tedavinin seçimidir. Bu da
hastanın o anki fizyolojik ve psikososyal durumuna göre yapılabilinir. Genel
olarak bu işlem hastaların bilgilendirilmesiyle başlanmaktadır. Bu bilgilendirme
yapılandırılırken de şu hususlara dikkat edilir; Birincisi bilgilendirme sırasında
hastaların ruhsal durumu açık bir şekilde anlaşılmalıdır, ikincisi ise bilgilendirme
doktor tarafından yapılmalıdır. Bununla ilgili yapılan araştırma sonuçları ise çok
açıkça göstermektedir ki; hastalıklarıyla ilgili doktoru tarafından bilgilendirilen
ve durumlarını soğuk kanlılıkla kabul edenlerin geri kalan hayatlarına daha çok
değer verdiklerini ve yaşam sürelerinin daha uzun olduğunu göstermektedir. Sonuç
olarak vardığımız şey ise tedavi hangi safhada olursa olsun şekli ve dozu tamamen
hastanın bilgisi doğrusunda uygulanmalıdır. Etik olarak en gerekli ve vazgeçilmez
unsur da budur. Proje çalışmalarımız sırasında çoğunlukla tıp kitapları, konuyla
ilgili yayınlanmış makaleler ve internetteki tıp veri tabanları kullanıldı.
TEt
Bu projeyi yapmaktaki amaç HIV (+) çiftlerin tibben güvenli bir sekilde çocuk sahibi
olup olamiycaklarini ve etik olarak uygunlugunu degerlindirmek. Bu proje AIDS’e
genel bakis, anneden çocuğa transmisyonun engellenmesine yönelik çalısmalar
ve konunun etiksel olarak degerlendirilmesi olmak üzere üç ana başlık altında
incelendi. Ilk asamada AIDS’in nereden, ne zaman dogdugu, ne zaman dünyayı
tehdit eden bir salgın haline geldigi, geçis yolları ve Türkiyedeki durumu araştırıldı.
Anneden çocuğa transmisyonun engellenmesinde agirlikli olarak anti retroviral
tedavi kullanılmaktadir. Özellikle çalısmalar zidovudine üzerine yoğunlaşmıştır.
Diğer ilaçlara göre kullanımı kolay ve başarı oranı çok daha yüksektir. Tedavilere
tıbben bakıldığında başarı sağlanmasına rağmen çocuğun anne ve babanın
kaybıyla sosyolojik, psikolojik ve ekonomik olarak yasaması muhtemel zorluklar
incelendi. Bu projede Dünya Sağlık Örgütünün ve HATAM’ın HACETTEPE
kütüphanesindeki ve internetteki yayınlari kullanıldı.
Genetik Danışmanlıkta Etik İlkeler
TEt
Kerim Esenboğa, Nihan Turhan, Kamile Ö. Oktay
İlerleyen teknoloji ve insan genom projesinin açıklanmasından sonraki gelişmelerle
beraber genetik konusu tüm dünyanın ve özellikle tıp çevrelerinin dikkatini
çekmistir. Biz de bundan hareketle bu konuyu belirledik. Türkiye’nin akraba
evliliğinin çok görüldügü bir ülke olması münasebetiyle genetik hastalıkların
insidansi ve prevelansı gün geçtikçe artmaktadır. Ebeveynlerin hastalığı çocuğa
geçiren kişiler konumunda olmaları, karşılaşılan hastalıklarda tedavinin mümkün
olup olmaması prenetal tanının zamanlamasından kaynaklanan hatalar, tek taraflı
taşıyıcılıklarda anne-baba ilişkilerinde çıkabilecek sorunlar genetik danışmanlıkta
karşılaşılan problemlerin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Biz de genetik
danışmanlığı veren kişinin etik açıdan ne tür sorunlarla karşılaştığını tespit
etmek ve hekimin ebeveyne olan yaklaşımını incelemeyi amaçladık. Yaptığımız
araştırmalar boyunca bu konunun toplum tarafından çok iyi anlaşılmadığını fark
ettik. Genetik danışmanlık vermenin öneminin kavranmadığını ve bu hizmeti veren
hekimlere uygun koşulların sağlanmadığını gözlemledik. Araştırmamız boyunca
genetik ve etik içerikli kaynakları taradık, internet sitelerinden faydalandık ve bu
konuda hizmet veren üniversitemiz hocalarının görüşlerine başvurduk. Genetik
hastalıkların iyileştirilmesinde, gen teknolojisi yöntemlerinin kullanımındaki
sorunlar, yine organizmaların kopyalanmasının bazı problemler genetik ve etikle
ilgili birçok projenin konusu olmaya adaydırlar.
Özkan Özler, Ayten Gilanlioğlu, Barış Özkul
Ötenazi İstiyorum
TEt
Serhat Çalışkan, Emine Yalçın
Yunanca’da iyiölüm anlamına gelen ötenazi, geçmişten günümüze bir çok kez
tartışılmış yine de bir temele oturtulamamıştır. Ötenazinin etik olup olmadığı
hala önemli bir tartışma konusudur. Biz de madem ötenaziyi yapan doktorlar
olduğundan geleceğin doktorları olarak bu konuyu araştırarak kendimiz için
bir etik yarattık. Ötenaziyi savunan görüs, hastanın tedavide söz sahibi olması
kadar ölmeye de karar verme hakkı olduğu hasta özerkliğini de temellendirmiştir.
Reddedenler ise insan yaşamının kutsal olduğunu ve bu kutsallığa dokunulmaması
gerektiğini dini hukuki ve felsefi olgularda ele almıştır. Sonuç olarak bilinci kapalı
olsun olmasın aktif olarak yapılan ötenazinin bir cinayet olduğuna karar verdik.
Ancak hastanın tedaviyi reddetmesi sonunda ölüm olsa bile etik normlara uyduğu
kanısına vardık. Bu proje sirasinda www.google.com’dan ötenazi ile ilgili sitelere
ulaştık. Buna ek olarak www.organel.com sitesinden, Diyanet İşleri’nin resmi
internet sitesinden, Ankara ve 9 Eylül Üniversitelerinin resmi internet sitelerinden
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
makaleler yer verdik. Popüler Bilim ve Bilim Teknik dergilerinden alıntılara da yer
verdik. Okulumuz kütüphanesinden aldığımız kitaplar ve etrafımızdaki insanların
görüşleriyle projeyi hazırlarken en uygun sonuca varmaya çalıştık.
Estetik Cerrahinin Bilinmeyenleri
TEt
Diler Taş, Aydan Avdan, Zeliha Fırat
Estetik operasyonların medyada ve çeşitli reklam araçlarında lanse edildiği gibi
masum olup olmadığını araştırmak; estetik operasyonların ihtiyaca ve beklentilere
ne kadar cevap verdiğini görmek ve operasyon sonucunun hastaların beklediği
gibi bir mucize yaratıp yaratmadığını ölçmek çalışmamızın amacıdır. Hacettepe
Üniversitesi kütüphanesinde kitap ve makale taraması yapıldı. Internet üzerinden
veri tabanları ve arama motorları kullanıldı. Plastik cerrahi kapsamına giren estetik
ve rekonstrüktif cerrahinin ayrımı yapılarak plastik cerrahinin tarihçesine ve bunun
içinde estetik cerrahinin dünyada ve Türkiye’de gelişimine bakıldı.
Zaman içinde insanların estetiğe bakış açılarında meydana gelen değişikliklerle
birlikte estetik operasyonların sayısının artması sonucu değişen hasta profili
incelendi. Kimlerin, neden estetik ameliyat olmak istedikleri araştırıldı. Artan
istek karşısında doktorların “dogru hasta” seçiminde dikkat ettikleri noktalara
bakıldı. Bu noktada psikolojik sorunların başvuruda önemli bir yer tuttuğu
görüldü. Ender görülen psikiyatrik bir bozukluk olan “Body Dysmorphic Disorder”
rahatsızlığının sebepleri, semptomları ve tedavisi hakkında bilgi verildi. Cerrahinin
planlaması, muhtemel sonuçları ele alındı. Ameliyat sonrası meydana gelebilecek
komplikasyonlar değerlendirildi. Hastaların değişikliğe uyum süreçlerine bakıldı.
Özellikle psikololojik komplikasyonları önlemeye yönelik geliştirilen bir bilgisayar
teknolojisinden bahsedildi. Estetik operasyonlar bu denli yaygın olmasına karşın
çok da masum değildir. Sonuçta ciddi komplikasyonları olabilen bu girişimlerde
doktorların hasta seçiminde göstereceği titizlik çok önemlidir. Psikolojik kaynaklı
olabilecek başvurular dikkatlice değerlendirilmelidir. Cerrahiye uygun görülen
adaylarsa girişim öncesi tam olarak bilgilendirilmeli ve onamları alınmalıdır.
İlaç Şirketlerinin Politikaları
TEt
Ahmet Kokurcan, Ahmet Volkan Doğan, Emre Gültaç
İnsan sağlığını yakından ilgilendiren ilaçların, ilaç şirketlerince etik değerlere ne
kadar saygı duyularak pazarlandıklarını, bu ilaçların hasta sağlığına, hasta ve ülke
ekonomilerine etkilerini araştırmak ve sonuçlandırmak için böyle bir araştırma
yapıldı. Konuyla ilgili bilgilere ulaşmak için temel kaynak aracı internet oldu. Ayrıca
konuyla ilgili yazılmış dergi, makale ve daha önce yapılmış projelere Tıp Fakültesi
Kütüphanesi ve Milli Kütüphane’den ulaşıldı. Yapılan incelemeler sonucunda bazı
ilaç sirketlerinin satış politikaları hakkında gerekçe bölümünde de belirtildiği
gibi şüphelerin doğru olduğu sonucuna ulaşıldı. İnsan sağlığıyla bu kadar iç içe
olan bu sanayiinin etik değerleri hiçe sayıp sadece karlarını ön planda tuttukları
anlaşıldı. Dünyada silah sanayiinden sonra en karlı sektör olan ilaç sanayiinde
şirketlerin pazarlardan pay alma uğruna insanların sağlığını tehdit eden ilaçları
piyasaya sürmekten kaçınmadıkları görüldü. Bulunan bilgilerin ışığında ilaçların
denetimlerinin daha ciddi ve sıkı şekilde yapılmalarına, şirketleri bağlayan yasaların
yeterli bir şekilde uygulanmasının gerektiğine ve asil aktör olan uluslararası ilaç
şirketleriyle G-8 devletlerinin etik değerlere şu andan daha fazla önem vermelerinin
insanlık açısından önemli olduğu sonucuna varıldı.
Görüntüleme Yöntemleri Ne Kadar Masum?
Röntgen ışınlarının kanser riski taşıdığı gösterilmiştir. BT potansiyel yüksek dozlar
göz önünde bulundurulduğunda ancak deneyimli bir radyoloğun uygun klinik
gerekçelendirmesi sonucunda yapılmalıdır. Klinik olarak uygun durumlarda daha
güvenli non-iyonizan tetkiklerin (US ve MR) veya düşük dozlu X-ışını tekniklerinin
alternatif kullanımı düşünülmelidir. Ultrasonografinin kanıtlanmış ciddi yan etkisi
yoktur. MR’in da iyonizan ışınlarınkine benzer şekilde bilinen zararlı bir etkisi
gösterilmemistir. Radyolojik tanı yöntemlerinin seçiminde üç ölçüt vardir: Yararlılık,
zararsızlık, maliyet. Hekimin amacı görüntüleme yöntemlerini en az zararlı, en
ekonomik şekilde ve doğru endikasyonla, doğru zamanda kullanmak olmalıdır.
Bizler de genç hekim adayları olarak şimdiden bu konunun ciddiyetinin bilincine
varmalı, ileriki meslek hayatımızda bu konuya gereken hassasiyeti göstermeliyiz.
Gen Teknolojisi Ve Tıbbi Etik
TEt
Olcay Ilhan, Kadri Murat Gürses, Yüce İslamoğlu
Bilim dünyasında çığır açacak bir gelişme olarak değerlendirilen gen teknolojisi
metodlarıyla herhangi bir canlının kalıtsal bilgisi tek tek incelenebilmekte, izole
edilebilmekte ve diğer canlılara aktarılabilmektedir. Bu konuyla ilgili tasarladığımız
projeyi hazırlarken ana amacımız; bu teknolojinin sağlık sektöründe hangi
alanlarda kullanıldığı ve kullanılırken dikkat edilmesi gereken etik ilkelerin neler
olduğu hakkında araştırmalarda bulunmaktı. Ayrıca bu teknolojiyi kullanırken
doğaya karşı sorumluluklarımızın neler olduğu ve bu teknolojinin kötüye
kullanımı durumunda doğurabilecegi sorunlar hakkında incelemelerde bulunmak
amaçlarımız arasındaydı. Projeyi hazırlarken ağırlıklı olarak internet üzerindeki
çesitli arama motorları ve veri tabanlarını kullanarak konumuzla ilgili hazırlanmış
çalışma, araştırma ve makalelere ulaştık. Ayrıca konumuzla ilgili çalışmalar içeren
bilimsel dergileri inceledik. Projeyi hazırlamaya başlarken ilk olarak konumuzla
ilgili kavramları açıklamaya ve konumuzun önemini yansıtmaya çalıştık. Projenin
gelişim aşamasında gen teknolojisinin kullanım alanlarından ve bu alanlarda
karşılaşılan etik sorunlardan bahsettik. Derlediğimiz bilgiler ışığında konuyla
ilgili kendi görüş ve önerilerimize çalışmamızda yer verdik. Gerçeklestirdiğimiz
bu çalışma sonucunda gen terapisinin teknik sorunları ortadan kalktığında,
toplumların başka sorunlarla karşılaşmasının muhtemel olduğu sonucuna ulaştık.
Normal gen nedir, kusurlu gen nedir? Bunlara kim karar verecektir? Hastalıklara
yönelik olmayan gen terapileri nasıl önlenecektir? Hazırladığımız bu projede bu ve
benzeri sorunlar irdelenerek bu konulara ilişkin görüş ve önerilere yer verilmiştir.
Renklerin Hasta Psikolojisi Üzerine Etkileri
TEt
Azize Pehlivan, Ayşegül Kartal, Şule Erayman
Renklerin insan üzerine etkisinden yola çıkarak alternatif tıpta kullanımını
incelemek. Arama motorlarında “hasta psikolojisi ve renkler” seçilmiştir. Bu
konuyla ilgili 218 sayfa bulunmuştur. Bulunan sayfalar grup üyelerince
incelenmiştir. Sayfaların çıktısı alınarak proje konusu ile ilgili bilgiler analiz edilmiş
ve proje hazırlanmıştır. Yapılan araştırmalar sonucunda renklerden tıpta insan
bilimleri ve psikolojik olarak birçok alanda faydalanılabileceği sonucuna varılmıştır.
Bu konuda yapılmış araştırmaların çoğu magazin içerikli olup, yapılan bilimsel
araştırmalar sınırlı sayıda olmakla birlikte bu araştırmalarda olumlu sonuçlara
varıldığı görülmüştür. Arastırmacılar bu konuda daha fazla araştırma yapmaya
yönlendirilmelidir.
Savaş Suçları ve Hekim
TEt
TEt
Gelişen teknoloji ile birlikte görüntüleme yöntemleri, tıpta tanı ve tedavide
vazgeçilmez metodlar haline gelmistir. Ancak görüntüleme yöntemlerinin
böylesine yaygın kullanımı beraberinde bu yöntemlerin olası zararlarını da
gündeme getirmiştir. Bu proje çalışmasında görüntüleme yöntemlerinin kullanım
alanları, ne zaman kullanılması veya kullanılmaması gerektiği, bu kadar sık
kullanımının doğru olup olmadığı, görüntüleme yöntemlerinin zararları ve
kullanımında dikkat edilmesi gereken konular derleme yöntemiyle incelendi.
Klinikte tanı amacıyla kullanılan başlıca tıbbi görüntüleme sistemleri Röntgen,
Bilgisayarli Tomografi (BT), Manyetik Rezonans (MR) ve Ultrasonografi (US)’dir.
Hekimlerin savaş suçlarına neden karıştıkları ve bu olumsuz durumun nasıl
engellenebileceği sorularına cevap bulabilmek projenin amacıdır. Bu konuda
yapılan bazı araştırmalarda ve yazılan bazı makalelerde işkencenin tanımı
hakkında tartışmaların olduğu, hekimlerin de içinde bulunduğu işkence ve savaş
suçu gibi olaylarda artış olduğu, son birkaç yılda tırmanan terörizmin yeni bir
etik sorun olarak yakalanan zanlıların sorgulamasındaki tekniklerin sınırlarının
neler olabileceği sorusunu ortaya çıkardığı, insan haklarını içeren derslerin tıp
fakültelerinde yeterli derecede önemsenmediği ülkelerin olduğu, hekimlerin
politik amaçlar doğrultusunda iktidardaki yönetim tarafından bazı insan hakları
Selman Belviranli Sefik Görkem Fatihoğlu, Adil Karaca, Selman
Belviranlı, Tanju Keten
89
S. Abdülcelil Ertuğrul Orkun Baloğlu, Ermal Aliu, Abdulcelil S.
Ertuğrul
90
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
ihlallerine karışmak için zorlandığı ve kısmen de olsa bu amaçlarına ulaştıkları,
işkencenin ruh sağlığı üzerine olumsuz kalıcı etkileri olduğu, bazı hekimlerin
işkence yöntemleri geliştirdikleri, bu yöntemleri işkence yapma amacı olan kişilere
öğrettikleri, işkence yapılırken olaya seyirci kaldıkları, raporlarını hazırlarken
yetkilerini kötüye kullanarak raporlarında yapılan işkenceyi gizli tuttukları hatta
daha da ileri giderek işkenceyi bizzat kendilerinin uyguladıkları bilgilerine ulaştık.
Ulaşılan bilgilerin ışığında mevcut problemleri doğuran sebeplerini şu ana başlıklar
altında incelemeyi uygun bulduk: Eğitim (Ailedeki eğitim ve tıp etiği eğitimi),Bazı
ideolojiler, İdari erkin hekim üzerine etkisi, İnançlar. Belirlenen bu ana başlıklardaki
eksikliklerin veya problemlerin giderilmesi veya iyileştirilmesiyle, projede ele
alınan hekimlerin savaş suçlarına ve işkencelere doğrudan veya dolaylı olarak
katılması sorununa büyük ölçüde çözüm bulunulacağı sonucuna ulaştık.
Tip Öğrencilerinde Stres: Tanıdık Bir Tablo
TEt
Cihangül Sitbaş, Fikret Sibel Küçükkaya, Tuğban Seçkin
Bugüne kadar yapılmış araştırmalar sonucu, tıp fakültesi öğrencilerinde
eğitim hayatları süresince stresin sık rastlanılan bir sorun olduğu görülmüştür.
Yaşanan stres öğrencinin öğrenmesini ve hastalarıyla olan iletişimini olumsuz
etkilemektedir. Tüm bunlar da kişinin meslek hayatına yansımaktadır. Özellikle
Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi ülkelerde stresi ve kaynaklarını araştıran
birçok çalışma yapılmış olmasına rağmen Türkiye’de bu alanda yapılan çok fazla
çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma ile Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde
eğitimine devam eden öğrencilerde stres kaynaklarını ve stresle başa çıkma
yollarını araştırmak hedeflenmektedir. Proje kapsamında 2004-2005 öğretim
yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne devam eden öğrencilerin stres
kaynakları ve stresle başetme yolları konusundaki düşüncelerini öğrenmek için
görüşme formları doldurmaları istenmiştir. Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı
Anabilim Dalı’yla proje konusunda görüşülmüş, internlerin bu konuyla ilgili, halk
sağlığı stajları sırasında yaptıkları tezlere ulaşılmış ve sonuçları incelenmiştir. Bu
çalışma sonucunda saptanan başlıca stres kaynakları şunlardır: Derslerin zorluğu
ve ezbere dayanması, Tıp eğitiminin pahalı olması, Sosyal aktivitenin yokluğu,
Hocaların kötü ders anlatması, Gelecekte iş bulma korkusu, Tıpta Uzmanlık Sınavı
(TUS), Stajlar sırasında hocaların ters davranması, Sözlü sınavlar. Ayrıca öğrenciler
stresle karşılaşınca sorunu aile üyeleri ve arkadaşlarının yardımıyla çözmektedirler.
Ancak çok ciddi bir sorunda uzmana başvurmaktadırlar.
Kanser gibi, karşısında çaresiz kalınan hastalıklarla savaşabilmek için yeni ilaç
çalışmaları hızlandırılmıştır. Ayrıca tıbbın çare olamadığı bu gibi hastalıklara
yakalanmış olanların tıp dışı alanlara yönelmeleri ilaç geliştirme işinin önemini
daha da arttırmaktadır. İlaç geliştirmede temel amaç insanların yaşamında daha
iyiye doğru bir değişiklik yapabilmektir. Geliştirilen her ilaç veya aşının kullanımı
ile koruyucu, tedavi edici veya hastalığın belirti ve bulgularını azaltıcı bir etkinin
elde edilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda, bu ilaçların güvenilir ve emniyetli
olduğunun ispatlanması gerekir. Ve bu ispatın yolu, içinde insanların da rol aldığı
faz çalışmalarından geçmektedir. Toplumun ilaç geliştirme çalışmaları hakkındaki
görüş açılarını değerlendirmek ve örnek topluluk olarak seçtiğimiz Hacettepe
Üniversitesi Eczacılık, Tıp ve Diş Hekimliği fakültelerindeki dönem 3 öğrencilerinden
rastgele seçilmiş bir grubun ilaç faz çalışmalarında denek kullanımına kişisel bakış
açılarını belirlemek amacı ile yola çıktık. Anket çalışmaları sonucunda insanların
ilaç gelişimindeki bu en önemli basamak olan faz çalışmalarına katılım isteklerini,
bu çalışmalara etik açıdan bakış açılarını değerlendirdik. Kişilerin bu çalışmalara
riskli olması nedeniyle kendi hastalıkları haricinde pek de katılma taraftarı
olmadıklarını gördük.
Hekimin Hasta Seçme Hakkı
TEt
Gökçe Yıldırım, Handan Akıl, Serap Dinç, Öznur Aykut
Çağdaş hukukta sahipsiz hak düşüncesine yer verilmemiştir. Hak sahibi belli bir
hakkın kendisine bağlandığı varlık demektir. Hekimin de hasta karşısında bazı
hakları vardır ve bu da yasalarla ve bildirgelerle belirtilmiştir. Gerçekten hekimin
böyle bir hakkı var mıdır, varsa hangi durumlardadır? Yer, zaman bu hakkı sınırlar
mı? gibi sorulara yanıt bulabilmak için araştırmamıza başladık. Hasta haklarının
yoğun bir şekilde tartışıldığı dönemimizde birçok hekim adayının kafasında soru
işareti olarak bulunan hekim haklarının değişik boyutlarda etiksel çerçevede
tartışılmaya ihtiyacı var. Araştırma yöntemi olarak veri toplamayı kullandık.
H.Ü.T.F. kütüphanesindeki tezler incelendi. kitaplar ödünç alınarak konu hakkındaki
bildiriler okundu. www.ttb.org.tr, www.who.int adreslerinden yaralanıldı. Etik
ahlak üzerine düşünebilme etkinliğidir. Etik yapılması gerekeni söylemez ve
normlar koymaz. Bunun yerine insan üzerinden değerlendirmeler yapar. Ana
amacı insanın değeridir. Etik gündelik yaşamda çok çeşitli yerlerde karşımıza çıkan
sorunlarla ilgili sorulardır. Her hekim ister istemez bu soruları kendine yöneltecektir.
Kadın Sağlığında Kürtaj
Kürtaj ve Etik
TEt
Hatice Yılmaz, Kezban Betül Uyar, Semiha Çelik, Begüm Biçer
Kürtaj (istemli düşük) çeşitli yöntemlerle gebeliğin normal seyrinden daha
önce sonlandırılmasıdır. Ülkemizde ve dünyada çok yaygın olarak uygulanan
bir müdahale olmasına rağmen; insanların yeterli bilgi sahibi olmaması, bu
konudaki doğru ve yanlışların tam olarak bilinmemesi, gizli saklı ortamlarda
tıbbi ve hukuki olarak uygun olmayan koşullarda kürtaj yapılması bizi’Kadın
Sağlığında Kürtaj’adlı projeyi yapmaya itti. Amacımız kürtajı bir bütün olarak ele
almak ve kadının sosyolojik, biyolojik ve psikolojik olarak bu uygulamadan nasıl
etkilendiğini ortaya koymak, kürtajın yasal olduğu ve olmadığı durumları ele
almak, bu uygulamaya kadınları iten nedenlere değinmek, halk arasında ve tıbbi
alanda uygulanan yöntemleri incelemekti. Bu araştırmayı yaparken konuyla ilgili
internet adreslerini taradık. Kütüphanedeki ilgili kitapları kullandık. Ankara Ü.
Hukuk Fakültesi kütüphanesinden yararlandık. Konuyla ilgili makale ve tezlerden
yardım aldık. Sonuçta kürtajın, kimi zaman tıbbi kimi zaman kişisel nedenlerle, çok
yaygın bir uygulama olduğunu, bunun kadın üzerinde hem uygulama öncesinde
hem de sonrasında biyo-psiko-sosyal açıdan olumsuz etkilerinin olduğunu, tıbben
uygulanacak yöntemlerin yanında uygulamanın gizli kalması için kişisel uygunsuz
yöntemlerin de kullanıldığını, hukuken sınırlandırmalar olmasına rağmen kürtajın
kontrol edilmesinde temel öğenin kadının statüsünün ve eğitiminin düzeltilmesi
olduğunu, ailelere aile planlaması hakkında yeterli bilginin verilmesi gerektiğini
gördük.
TEt
Kürtaj istenmeyen bir gebeliğin, gebe kadının isteği veya sağlık sorunları nedeniyle
sonlandırılmasıdır. Kürtaj, riskleri de olan cerrahi bir müdahaledir. Hipokrat
yemininde kürtaj hiçbir şekilde kabul edilmezken günümüz modern tıp dünyasında
bazı sınırlar çerçevesinde bir hak olarak görülmektedir. Türkiye’deki hekimlerin
de altına imza attığı Dünya Tabibler Birliği’nin kürtajla ilgili Oslo Bildirgesi’nde
“Kürtaj saygı gösterilmesi gereken kişisel bir inanç ve vicdan sorunudur, yasa izin
veriyorsa yetkili makamların izin verdiği yerlerde uzman bir hekim tarafından
yapmalıdır.” ifadesi kullanılmaktadır. TCK’da, nüfus planlaması kanunu paralelinde
10 hafta dolana kadar tıbbi gerekçeler olmaksızın çocuk düşürme suç kabul
edilmez. Nüfus planlaması kavramı, yasada fertlerin istedikleri sayıda ve istedikleri
zaman çocuk sahibi olmaları şeklinde ifade edilmektedir. Bu durum fertlerin
istemedikleri çocukları anne karnında iken öldürme hakkına sahip oldukları
anlamına gelmemektedir. Çocuk düşürme, nufus planlamasının bir ürünü olarak
kabul edilmememlidir. Etik yönden kürtaj hakkında çeşitli görüşler mevcuttur.
Annenin doğal bir hakkı olduğunu iddia edenler feminist düşünceyi savunanlardır.
Bu düşünürler anne isteminin haklılığını kadınınotonomisi ile izah etmektedirler.
Otonomi, kişinin kendi iradesiyle kendi kararını verebilme hakkıdır. Cinayet
olduğunu savunanlar ise, yaşamın onu yaşayan için çok değerli olduğunu ve bu
yaşamın çocuğun hakkı olduğunu söylemektedir.
İlaç Gelişim Basamakları ve İnsanların Bakış Açısı
TEt
Zeynep Korkmaz, Seren Aktemur, Gökhan Alkan
Dünyada ortalama insan ömrü son 100 yılda 40’lı yaşlardan 70’li yaşlara geldiyse,
hiç kuşkusuz bundaki en önemli etkenlerden biri ilaç endüstrisindeki gelişimdir.
Ayten Kocaman, Ayşe Tekin, Suna Kaymak
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE FELSEFE
Otistik Çocukların Topluma Kazandırılması
TFL
Saliha Eren, Emine Esra Bilgin, Vildan Karaküçük
Otizmin erken tanısının nasıl konulduğu ve gerekliliği, tanısı konan çocukların
tedavisi eğitim yöntemlerindeki gelişmeler, bu eğitimde ailenin rolü ve
kazandırılabilecek beceriler nelerdir gibi sorulara cevap bulmak ve bu cevapları
başkalarına da aktarmak amacıyla projeye başladık. Çalışmalarımızı yürütürken
internetten ve kütüphanedeki kaynaklardan makale taraması yaptık. Konu ile ilgili
kitapları inceledik. Ayrıca konu ile ilgili araştırma yürüten uzmanlarla görüştük,
bunlardan biri de Prof.Dr. Ferhunde Öktem’di. Arastırmalarımızın sonucunda
otizmin her zeka seviyesindeki çocukta görülebileceğini, yani zeka ile bir bağlantısı
olmadığını, aşırı tepkiler ya da aşırı tepkisizlik, sebepsiz hırçınlık, bağırma, ağlama,
bazı periyodik hareketler, insanlarla iletişim kuramama, kendi ihtiyaçlarını kendi
giderememe ile karakterize bir davranış bozukluğu hastalığı olduğunu ögrendik.
Tıbbi bir tedavisi olmayan otizm, ancak eğitimle iyileştirilebilen bir hastalık.
İyileştirmeden kasıt tamamen normale dönme değil, çok cüzzi miktarlarda
düzelme. Bu düzelmenin olmasında en büyük pay aileye düşüyor. Ailenin sürekli
sabırlı ve hosgörülü olması gerekiyor, çünkü tedavi hem çok zaman alıyor, hem de
çok küçük düzelmeler kaydediliyor, ayrıca hayat boyu devam etmesi gerekiyor. Bu
zorlu yolda aileye devletin de yardımı gerekli. Bu yardım okullarda otistik çocuklara
sınıflar açmaktan tutun da topluma hastalık hakkında bilgi verilmesine kadar geniş
bir alana sahip. Otistik çocukların çevresindeki insanların tutumları da çok önemli.
Onlara küçümseyen, aşağılayıcı bir tavırla yaklaşılmamalı. Bu ne kadar eğitilirse
eğitilsin çocuğun başlangıç noktasına dönmesine sebep olabilir. Unutulmaması
gereken bir nokta her ne kadar davranışlarını ayarlayamasalar da otistik çocuklar da
her çocuk gibi sevgiye duyarlı ve belki de bütün diğer çocuklardan daha çok muhtaç.
Otistik çocukların topluma kazandırılmasından çok toplumun otistik çocukları
kazanması üzerine çalışmalar yapmak ve bunları hayata geçirmek, bu çocukların ve
ailelerinin problemlerini çözme açısından daha iyi sonuçlar verecektir.
Doktor Hasta Olunca
TFL
Ibrahim Babalıoğlu, Çağla Bilgin, Özlem Dikmetaş, Yetkin Yıldız
Bu projede amaç doktor-hasta ilişkisinin eksikliklerini görebilmek, doktorun
hastasını gerçekten anlayıp anlayamadığını bir takım örneklerden yola çıkarak
gözlemleyebilmektir. Bu proje doğrultusunda hem bizler hem de bu konuyla
ilgilenenler için empati yeteneğinin hekimlikteki önemini vurgulamayı amaçlıyoruz.
Bu konuyla ilgili bilimsel bir çalışma bulunmadığı için makale dışı kaynaklara
yöneldik. Kullandığımız yöntemler doktor görüşmeleri, internette veri arama,
kitap ve dergi içeriklerinin taranmasıdır. Hiç kimse mükemmel değildir. İnsanlar
yaşadığı sürece insana özgü iyi-kötü durumlarla karşılaşır. Bunlardan biri de
hastalıktır. Doktor bir insan olduğu için normal olarak hasta olacaktır. Hastalık
doktora empati yeteneği kazandırabilir ama bu her zaman olmayabilir de. Empati
yeteneği kazanabilmek kişinin kendisine bağlıdır. Bazen empati kazanabilmek için
mutlaka hasta olmak gerekmez. Bu durumda gayet açık bir şekilde ’Patch Adams’ta
görüyoruz. O halde doktor-hasta ilişkisinde doktorun hastayı anlayabilmesi
doktorun kendi empati yeteneğine bağlıdır(bir hastalık geçirmiş olsun ya da
olmasın). Eğer doktor bu empatiyi kazanamamışsa malpraktis yapması kolaylaşır.
Bu da hem kendisine hem de hastasına zarar vermesine neden olur.
Tıp ve Eşcinsellik
TFL
Emre Ocak, Elif Feryal Kazankiran, Ezel Yaltırık
Eşcinsellik, geçmiş yıllarda bir hastalık olarak görülüyor; tedavisi için işkenceye
varabilen türlü yöntemler deneniyordu. Eşcinsellik 1973 yılında, psikiyatrik
hastalıklar listesinden çıkarıldıktan sonra, eşcinseller toplumda kendilerini kabul
ettirme adına büyük aşama katetmişler yine de tıp eğitiminde kendilerine yeterince
yer bulamamışlardır. Toplumun her kesiminden insanlarla karşı karşıya gelen
hekimlerin, eşcinsellerle karşılaştığında da yeterli bilgiye sahip olarak ve hiçbir
ayrım yapmadan davranmaları gerekir. Projemizde bu durumdan yola çıkarak
91
6 yıllık temel tıp eğitiminde ve uzmanlık eğitiminde(özellikle ilgili uzmanlık
dallarında) eşcinsellik hakkında herhangi bir bilgilendirme yapılıp yapılmadığını,
bu bilgilendirmenin yeterli olup olmadığını, referans kitaplarda bu konuyla ilgili
yeterli bilgi olup olmadığını sorguladık. Bu amaçla eğitim koordinatörlerinin,
temel tıp egitimi alan ögrencilerin, uzmanlık eğitimi almış veya almakta olan
hekimlerin ve eşcinsellerin görüşlerini aldık. Ve gördük ki tıp eğitimi bu konuda
çok yetersiz. Verilen eğitim, gönüllü kuruluşların taleplerinden öteye gitmiyor.
Eğitim koordinatörleri, bu konuda daha fazla bilgilendirmenin yararlı olabilecegini
düşünüyor. Eşcinseller hastanede karşılaştıkları sorunlardan şikayetçiler ve
hekimlerin yeterli olmadıklarını düşünüyorlar. Yine de tıp eğitiminde eşcinselliğe
yeterli yer verilmiyor.
Türkiye İçin En İyisi “Bir Sağlık Sistemi Modeli”
TFl
Ramazan Baldemir, Volkan Murat Samanci, Muharrem Özcan
Bu proje ile birlikte Türkiyedeki mevcut sağlik sorunlarini görüp daha mükemmel
bir sağlık sistemi nasıl olmalı sorusuna yanıt aramaya çalıştık. Çalışmamiızda
yöntem olarak daha çok internet üzerinden konumuz ile ilgili yapılmiş çalışmaları,
görüşleri değerlendirdik. Sağlık politikalarinin amacı insan haklari evrensel
bildirgesine ve tıp etiğine dayanan, sağlıklı bireylerden oluşan, sağlıklı topluma
ulaşma olmalıdir. Türkiye’de bu hedefe ulaşmak için sağlık hizmeti sunan kamu
ve özel kurumlar vardır. Bu kurumlar koruyucu, geliştirici ve tedavi edici sağlık
hizmetleri vermektedirler. Sağlık hizmetleri finansmanı genel bütçe, kamu
sigortası ve özel kurum sigortası tarafından sağlanmaktadır. Türkiye’de sağlık
hizmetlerinin sunumunda yönetim sorunu, dengesiz dağılım gibi önemli sorunlar
vardır. Bunun yaninda bakanlık tarafından uygulanmak istenen sağlıkta dönüşüm
projesi hem hizmeti sunan personel açısından hem de hizmeti alacak toplum
açısından ciddi problem teşkil etmektedir. Bütün bunlar değerlendirildiğinde sağlık
finansmanı kamu tarafından çok iyi ayarlanmış, koruyucu sağlık hizmetlerinin
ön planda tutulduğu, bütün hekimlerin özlük haklarının korunduğu, pratisyen
hekimlerin ikinci plana atılmadığı, hizmetin satılmadığı, hizmette ekip anlayışının
hakim olduğu, bütün toplumu hedef alan ama aile ile özel ilgilenen, toplum
hekimliği anlayışınin gelişmiş bir versiyonu olan bizim geliştirdiğimiz”gerçek aile
hekimliği”modeli uygulanmalıdir. En önemlisi sağlık hizmeti “yardım” değil “hak”
anlayışı ile sunulmalıdır.
Ev Ortamında ve Huzurevinde Yaşamakta Olan Yaşlıların
Yaşam Kaliteleri ve Medikososyal Durumlarının
Karşılaştırılması
TFl
M. Emin Gündoğdu, Turgut Durak
Sosyal izolasyon, psikolojik problemler ve çevre açısından oldukça farklı olan
huzurevinde ve kendi ev ortamlarında yaşayan yaşlıları fiziksel, ruhsal ve sosyal
yönden incelemek, buralarda yaşayan yaşlıların bazı sosyodemografik özelliklerini,
bazı sağlık sorunlarını, bazı alışkanlıklarını, sosyal yaşamla ilgili bazı özelliklerini
belirlemek; yaşlılara yönelik birinci basamak sağlık hizmetlerinin düzenlenmesine
katkıda bulunmak ve yaşlılara verilen hizmetlerin daha iyi sürdürülmesi için
huzurevi çalışanlarına bir kaynak ve rehber olmak amacıyla bu çalışma yapılmıştır.
Çalışma tanımlayıcı ve kesitsel tipte olup çalışma gruplarını Hacettepe Üniversitesi
Geriatri Polikliniğine başvuran ve Seyranbağları Huzurevinde barınmakta olan
yaşlılar oluşturmaktadır. Bu kişilerle yüzyüze görüşülerek anketler doldurulmuştur.
Anketlerin sonuçları belirli özelliklere göre gruplandırıldıktan sonra yüzdeler
hesaplanmış ve bu yüzdelere göre yorumlar yapılmıştır. Çalışma sonunda
huzurevinde kalanların daha ileri yaşta, bekar, dul ve boşanmış olanların sayısının
daha fazla, eğitim-öğrenim seviyelerinin daha kötü olduğu saptanmıştır. Yaşlılık
döneminde kişilerin en büyük sosyal desteği çocukları ve yakın akrabaları olmasına
karşın huzurevinde yaşayanlarda bu desteğin azlığına rastlanmıştır. Huzurevinde
kalanlarda kitap-gazete okuma, TV seyretme gibi sosyal uğraşların düşük olduğu
belirlenmiştir. Her iki grupta da benzer kronik hastalıklar görülmesine karşın
kronik obstrüktif akciğer hastalığının görülme sıklığının huzurevinde kalanlarda
daha fazla olduğu bulunmuştur. Buna rağmen huzurevinde kalan yaşlılarda tütün
kullanma oranlarının da yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Huzurevinde kalanların
ekonomik yönden ve sağlık güvencesi bulunması bakımından daha kötü durumda
oldukları görülmüştür.
92
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
Tinerci Çocuklar
TFL
Abdullah Mübin Özercan, Mehmet Aytürk, Uğur Nadir Karakulak,
Ipek Şanlısoy
Son yıllarda uyuşturucu bağımlısı ve kamuoyunda “tinerci-ballici çocuklar” olarak
anılan, çocukların neden olduğu olaylar herkesi dehşete düşürmekte, telafisi
zorlaşan sosyal bir yara, giderek ciddi bir tehlike haline gelmektedir. Böyle büyük
bir tehlike haline gelen bu çocukların özelliklerini araştırmak için yapılan bu
çalışmada aynı zamanda kullanılan maddelerin neler olduğu, kimyasal özellikleri,
elde ediliş biçimleri, suçla ilişkileri de araştırılmıştır. Bu çalışma yapılırken çeşitli
dergilerdeki ve internetteki konu ile yapılmış araştırmalar incelenmiştir. Uçucu
madde kullanımı ülkemizde yaygındır. Erken yaşta başlanması, daha ağır olan
maddelerin kullanımına geçişte bir basamak oluşturması uçucu madde kullanımına
bağlı sorunların önemini arttırmaktadır. Nispeten ucuz olmaları, yasal olmaları,
evde, işyerinde ve marketlerde kolayca bulunabilmeleri, hızlı etki göstermeleri gibi
nedenler kullanıcıların uçucu maddelere olan ilgisini arttırmaktadır. Uçucu madde
bağımlılığı en yaygın olarak ergenlerde görülmektedir. Çocuk ve ergen olmak, aile
içi sorun yaşamak, alt sosyoekonomik sınıf, sokak çocukları, işyerlerinde uçucu
madde kullanan meslek grupları (ayakkabı tamircisi, matbaa vb.), daha pahalı
maddeleri alamayan madde bağımlıları riskli gruplar olarak bildirilmiştir. Birçok
ergen, merak, can sıkıntısı, arkadaş yönlendirmesi gibi nedenlerle bu maddeyi
kullanmaktadır. Bu maddelerin temini için ergenler adli olaylara karışabilmekte,
çocuk yaşta çalışmak zorunda kalmakta ve maddenin etkisi altındayken kolayca
suça yönelebilmektedir.
AIDS ve Toplum
TFL
Dilek Uludağ, Meltem Uğuz, Yeşim Yayla
HIV/AIDS’in sosyal yapısı bu hastalığı çağımızın en damgalayıcı hastalığı haline
getirmiştir. Hastalığın bulaşma yollarının tam ve doğru olarak bilinmemesi hem
hastalıktan korunulmadığı için AIDS’in yayılmasını kolaylaştırmakta, hem de
hastalara önyargılı ve yanlış tutumlar sergilenmesine neden olmaktadır. Biz
AIDS ve TOPLUM projesiyle dünyada ve ülkemizde AIDS hastalığına bakış açısını
değerlendirmek istedik. Ülkemizde ilk AIDS vakasının görülmesinden bu yana
AIDS hastalığının artışını, bunun cinsiyete, yaşa, bulaşma yollarına göre dağılımını
değerlendirmeyi, AIDS hastalarının sosyal yaşamda karşılaştıkları sorunları
inceleyip çözümlerin neler olabileceğine yer vermeyi, ülkemizde AIDS hastalığı
hakkında bilinç düzeyini devam ettirmeyi, AIDS hastalığında doktor-hasta
ilişkisinin önemine değinmeyi amaçladık. Üniversitemiz infeksiyon hastalıkları
ölümünden Sağlık Bakanlığının verilerini elde ettik. Bunun dışında AIDS’le Savaşım
Kulübü’nden temin ettigimiz broşürleri ve AIDS’li bir hastanın yazdığı AIDS’le
Yaşamak adlı kitabı kullandık. Toplumun AIDS hastalığı konusundaki farkındalığını
değerlendirmek için anketler düzenledik. AIDS hastalığı tüm dünyada ve Türkiye’de
hem tıp alanında hem de sosyal alanda önemsenmesi gereken bir hastalıktır. AIDS
hastalığı hakkındaki bilinçlenme hastalığa yönelik önyargıları azaltmaktadır.
Doktorun AIDS hastasıyla ilişkisinde önyargısız ve hastalığın sosyal boyutunu da
değerlendirerek uygun bir yaklaşim sergilemesi gereklidir.
İdealizm, Materyalizm ve Tıp
TFL
Izzet Doğan, Burcu Ataseven, Idris Özdaş, Mahmut Sami Akıllı
Amacım idealizmi ve yönetsel anlayışı olan kapitalizmin sağlık anlayışını,
materyalizmi ve yönetsel anlayışı olan sosyalizmin sağlık anlayışını araştırmak.
Konuyla ilgili kitap ve dergilerden yararlanılmıştır. İdealizm dünyanın ruh
ile açıklanmasını temel alan bir felsefi öğretidir. Ruh maddeyi yaratır, dünya
düşüncemiz dışında mevcut değildir, şeyleri yaratan fikirlerimizdir. Metafizik
yöntem idealizmin evreni düşünme anlama yöntemidir: özdeşlik, şeylerden ayırma,
aşılmaz bölmeler, karşıtları karşı karşıya koyma. İdealizmin yönetsel anlamdaki
karşılığı kapitalizmdir. Kapitalizm ve sağlık Özel mülkiyete dayalı, toplumun
sınıflara bölündüğü bir sistemdir. Özel sektör, yerelleşme, tedavi edici sağlık
hizmetleri, performansa dayalı çalışma, minimalizasyon. Kapitalizmde tıp eğitimi:
Bireycilik, eğitim uzmanlık yönelimlidir, teknolojiye bağımlılık, genel kültür eğitimi
yapılmaz. Non standartizasyon, tıp egitimi pratikten kopuk. Materyalizm dünyanın
madde ile açıklanmasını temel alan bir felsefi öğretidir. Ruhu yaratan maddedir,
maddeler bizim fikirlerimiz dışında vardır, biz dünyayı tanımak yeteneğindeyiz.
Diyalektik materyalizm materyalizmin evreni anlayış biçimidir. Diyalektik,
karşılıklı etki, çelişki, niceliğin niteliğe dönüşmesi. Materyalizmin yönetsel
anlamdaki karşılığı sosyalizmdir. Sosyalizm ve sağlık ekoonomik kaynakları
toplumsallaştırmayı sınıfsal eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı hedefler: Parasız,
eşit, maksimum, nitelikli hizmet. Merkeziyetçilik, koruyucu sağlık hizmetleri.
Kollektivizm, basamaklı yapı, standardizasyon. Sosyalizmde tıp eğitimi: Marksizm
ögrenimi, pratik içinde eğitim, kolektivizm, gerekli bilgilerin öğretilmesi, genel
kültür eğitimi, eğitim parasız ve standarttır. Sosyalizmin sağlık politikalarının,
kapitalizmin sağlık politikalarından üstün olduğu görülmektedir.
Hacettepe Üniversite Hastanesine Hasta Memnuniyeti
ve Sağlık Hizmet Kalitesinin Değerlendirilmesi
TFL
Mehmet Serkan Çetin, Süleyman Nahit Şen, Aykut Özkan, Mehmet
Akif Göktaş
Hizmet sektörü günümüzde hızlı büyüyen sektörlerden birisidir. Sağlık hizmetleri
de bu önemli sektörde geniş yer tutmaktadır ve özellikle sağlık hizmetlerinde “sıfır
hata” olmalıdır. Bunun için amaç sağlık hizmetlerini olabildiğince iyileştirmektir,
fakat ölçemediğimiz bir şeyi iyileştirmemiz mümkün değildir. Bu yüzden hizmet
kalitesini ölçme dikkat edilmesi gereken öncelikli konuların başında yer alır. Sağlık
hizmet kalitesinin ölçülmesinin öneminden dolayı proje konumuzu Hacettepe
Üniversite Hastanesindeki hasta memnuniyeti ve sağlık hizmet kalitesini ölçmek
olarak belirledik. Bu çalışmamızda araştırma yöntemi olarak survey yöntemini
seçtik ve hastalarla bire-bir görüşmelerde bulunduk. Anketteki sorular genel olarak
iki alt başlığa ayrılmıştır. Birinci olarak demografik özellikler (cinsiyet, yaş, gelir,
eğitim düzeyleri) sorulmuş, ikinci olarak da Hacettepe Üniversitesi Hastanesindeki
hizmet kalite düzeyleri değerlendirilmiştir. Bu çalışmamızda ölçme tekniği olarak
5’li Likert yöntemini daha anlamlı veriler oluşması istendiğinden “memnunum”,
“ne memnunum ne değilim” ve “memnun değilim” olarak 3 beğeni skalasına
göre modifiye ettik. Çalışmamızı Genel Cerrahi servisinde 20 adet hastayla
gerçekleştirdik ve biyoistatistik yöntemi olarak ki kare testini kullandık. Çıkarılan
sonuçlardan birisi olarak ekonomik rahatlığa bağlı olarak hasta memnuniyetinde
azalma saptadık. Bu da ekonomik ve sosyal durumu gelişmiş olan hastaların daha
iyi bir sağlık hizmeti beklediğini ortaya çıkardı. Ayrıca genel olarak personelden
memnuniyet düzeyi orta-iyi arasında bir aralığa yerleşmiştir. Diğer çıkarılan
sonuçlara proje raporumuzda ve posterimizde yer verilmiştir.
Kanser Tanısı Alan Hasta ve Hasta Yakını Psikolojisi Ve
Bunu Etkileyen Faktörler
TFL
Dilek Eser, Zeynep Çetin, Rahime Aydın, Ayşe Dağ
Kanser tanısı alan hasta ve hasta yakınının hayata bakış açılarında nasıl bir
değişiklik oldu bunu saptamayı amaçladık. Biliyoruz ki aynı hastalığa yakalanan
her hasta hastalığına aynı tepkiyi vermiyor ve aynı şekilde yaklaşmıyor. Kimisi
hastalığına ümitle yaklaşırken kimisi ümitsiz oluyor. İmitli olan hastayı ümitli
yapan ne, ümitsiz olan hastayı ümitsiz yapan ne; sosyoekonomik, kültürel
durumları, yaşam şekilleri nasıl bunları belirleme. Uzm. Dr. Sercan Aksoy ile
görüşme yapıldı. Konu ile ilgili yönlendirmelerinden yararlanıldı. Prof. Dr. H.
İbrahim Güllü ile görüşüldü. Onkoloji Hastanesi Başhekim Yardımcısı Şuayb Yalçın
ile görüşüldü ve hastanemizde çalışmalarımızı sürdürebilmek için izin dilekçesi
sunuldu. Hastanemizin 5 hastası ile soru cevap tarzında görüşme yapıldı. 4 hasta ve
1 hasta yakınına internet üzerinden ulaşıldı. (Kanser ve depresyon, kanser hastası
psikolojisi anahtar kelimeleri kullanılarak iletim online, www.yasayanbursa.com,
hürriyetim internetim adreslerine google arama motorundan ulaşıldı) Psikiyatr
Berna Diclenur Uluğ, Elif Anıl Yağcıoğlu ile görüşüldü. Psikolog Ferhunde Öktem
ile görüşüldü. Hastanemizin konu ile ilgili özel yerlerinin fotoğrafı çekildi. Kanser
olduğunu öğrenen hasta ilk önce hastalığını inkar ediyor sonra kabulleniyor. (iletim
online:İ.Ü. Tıp Fak. Psikiyatr Anabilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Sedat Özkan) Kanser
kişiyi intihara sevk edebiliyor. (hürriyetim internetim, Nancy Crick adlı hasta)
Kanseri yenmek beyin gücü ile alakalı. (www.yasayanbursa.com, Psikolog Yalçın
Kireçci) Hasta yakını kişiler hastalarına ya iyileşeceği yönünde destek oluyor, maddimanevi güç veriyorlar ya da hastalarının iyileşemeyip öleceğini kendilerinden
ayrılacağını düşünüp kendileri psikoterapiye ihtiyaç duyacak hale geliyorlar. Ya
da yakınının hastalığını inkar ediyor, doktora inanmıyor ve yeni doktor arayışına
giriyorlar. (www.yasayanbursa.com, bir hasta yakını ile röportaj) Bazı hastalar
kanser hastası olduğunu öğrendikten sonra kendi içlerine daha çok döndüklerini,
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
yaşamlarını sorguladıklarını söylüyorlar. (Ben bir demirim, mıknatıstan
kaçıyorum;adlı yazı) Bazı hastalar hastalıklarının aslında onların kendilerine
gelmeleri, silkinip toparlanmaları için bir uyarı olduğunu söylüyorlar. (;Ben bir
demirim, mıknatıstan kaçıyorum;adlı yazı) Kanser hastaları hastalıkları süresince
alternatif tıp, dua başta olmak üzere alternatif yollar kullanıyorlar. (Yaptığımız
hasta görüşmeleri, Ben bir demirim, mıknatıstan kaçıyorum;adlı yazı) Hastaların
moralli olmalarında şu 4 etkenin pozitif rol oynadığı görüldü:Aile desteği, ekonomik
düzeyin iyiliği, doktorun rahatlatıcı tavrı ve inanç.
Depremde Sağlık Hizmetleri
TFL
Ömer Faruk Çiçek, Dinçer Sümer, Alperen Ağadayı
Bu projede depremle ilgili çalışmaların sağlık boyutu, derleme yöntemiyle ele
alınmıştır. İçerikte depremle ilgili genel bilgilere, depremin Türkiye açısından
önemine, deprem öncesi sağlık hizmetlerinin nasıl planlandığına, deprem sonrası
erken ve geç dönem sağlık hizmetlerinin nasıl yürütüldüğüne yer verilmiştir.
Deprem öncesi hazırlıklılık ve sonrası organizasyon-uygulama depremdeki
hizmetlerin planlanması ve yürütülmesinin temellerini oluşturur. Deprem öncesi
sağlık hizmetlerinin planlanmasının esasları, risk gruplarını içeren hazırlık
planlarının oluşturulması, öğretilmesi ve sınanmasına dayanır. Deprem sonrası acil
evreyi oluşturan ilk 24 saat sağlık hizmetleri açısından oldukça önemlidir. Meydana
gelen kaosta sınırlı kaynakları verimli kullanmak için ilk yapılması gereken
organizasyondur. Ayrıca kısıtlı imkanlardan dolayı müdahale gerektirmeyen
yaralılar yerine, acil müdahale gerektiren yaralılara öncelik verilmesini öneren
triage kavramı acil dönemde yer alır. Deprem olduktan ve sonrasındaki acil
evre atlatıldıktan sonra sıra sağ kalan depremzedelerin yaşamlarını idame
ettirebilmelerini sağlamaya gelir. Bu evre depremzedelerin gereksinimlerini ve
çevre sağlığını kapsar. Olağanüstü durumlarda ve sonrasında en çok ihmal edilen
sorunlardan biri, felakete uğrayanların ve yakınlarını kaybedenlerin ruh sağlığı
sorunudur. Depremin ardından bu olayı doğrudan veya dolaylı olarak yaşayan
herkes ruhsal açıdan etkilenir. Bu çalışmada, yapı güvenliği kadar deprem öncesi
ve sonrası özellikle sağlık hizmetlerinin planlanmasının önemi üzerinde duruldu.
Bu kapsamda okullardan kurumlara kadar geniş bir yelpazede eğitime ve afet
hazırlıklarına yer verilmelidir.
Medya ve Estetik
TFl
Burcu Doğan, Elif Serap Demirel, Duygu Gülseren
Güzellik, kusursuzluk, eski çağlardan beri kadınların en büyük tutkularından biri
olmuştur. Bu istekler günümüze kadar artarak gelmiş, hatta sınırları zorlamaya
başlayıp sadece kadınları değil, erkekleri, ergenleri ve çocukları bile etkisi altına
almıştır. Güzelleşmek için zamanla insanlar doğal yollarla yetinmeyip farklı
yöntemlere başvurmuşlardır. Bu da pek çok meslek dalının doğmasına, gelişmesine
olanak sağlamıştır: Güzellik uzmanları, beslenme uzmanları ve diyetisyenler,
kuaförler, modacılar, spor dallarında uzmanlaşmış kişiler… Ve öyle bir boyut
almıştır ki; tıp bile zamanla bu amaca hizmet eder hale gelmiştir. Bunun en
iyi örneği de estetik cerrahide görülen gelişmeler ve estetik operasyonlara her
geçen gün artan taleptir. Gün geçmiyor ki gazetelerde, televizyonda yepyeni
bir yüzle, gençleşmiş bir vücutla kendince kusurlarından arınmış mutlu insanlar
yer almasın. Tabii bu haberler artan estetik operasyonların sadece bir sonucu
değil;yeni operasyonlara artan talebin de en büyük etkenlerden biri. Kimimiz
farkında kimimiz değil ama gerçek şu ki; medya artık sadece bir haberleşme aracı
olmaktan çıkıp bilinçaltımıza girerek hayatımıza yön veren, ruhumuzu hatta
fiziki görünümümüzü bile değiştirebilen önemli bir güç. Sıkça karşılaştığımız
medya haberleri, estetik operasyonlara olan talebi sadece arttırmakla kalmıyor
aynı zamanda operasyon yaptırma yaşını da düşürüyor. Yapılan ameliyatlar,
güzelleşmek, kusurlardan arınmak için olsa bile her zaman memnun edici de
olmayabiliyor. Bu yüzden karar vermeden önce iyi düşünülmeli. Özellikle de
çocuğunuz size böyle bir talep ile gelmişse. Unutulmamalıdır ki bu talep, ergenler
araşında medya ile gittikçe büyüyen vücut dismorfik bozukluğu denen psikolojik bir
hastalık nedeni ile de olabilmektedir.
Savaşların Tıp Üzerindeki Etkisi
TFL
Rabia Miray Kışla, Sinem Nur Canan, Ayşe Nur Selimoğlu, Ümitcan
Karahasanoğlu
Savaşların tıbbı nasıl ve ne kadar etkilediğinin incelenmesini amaçladık. Proje
hazırlanırken çeşitli yöntemler kullanılmıştır. İnternette çeşitli veri tabanlarının
93
taranması, akademik personelle görüşmeler yapılması, birçok kütüphanede
kaynak araştırılması gibi yöntemler kullanılmıştır. Çağlar boyu tüm toplumları
derinden etkileyen savaşların insanlık tarihine hem olumlu hem de olumsuz
etkileri olmuştur. Birçok ilacın bulunması ve savaşlarda yaygın olarak kullanılmaya
başlanması, yeni cerrahi tekniklerin geliştirilmesi, görüntüleme yöntemlerinin
icat edilmesi ve geliştirilmesi, savaşlara bağlı olarak tıp etiğinin gelişmesi, salgın
hastalıkların tedavisinde aşama kaydedilmesi, sağlık teşkilatlanmasının gelişmesi,
orijinal vakaların görülme sıklığının artması ve bu hastalıklara yönelik tedavinin
geliştirilmesi gibi tıp üzerine birçok olumlu etkisi bulunmuştur. Tüm bunların yanı
sıra çeşitli hastane ve sağlık kuruluşlarının savaş sebebiyle zarar görmesi, sağlık
çalışanlarının yaralanması ve hayatını kaybetmesi, temel sağlık hizmetlerinin
aksaması, gelişen tıp biliminin kötüye kullanılması olumsuz etkileri araşında
sayılabilir. Bu olumlu ve olumsuz etkiler göz önünde bulundurularak bu projede
daha çok savaşların tıbba olumlu etkileri üzerinde durulmuştur.
Veremle Sevişme, Veremle Savaş
TFl
Can Özütemiz, Tuğba Kip, Sevtap Şimşek, Ümit Yavuz Malkan
Nedeni belli, tedavisi mümkün, korunulabilir bir hastalık olmasına karşın tüberküloz
hala dünyada insanları en çok öldüren 10 hastalık arasında bulunmaktadır. 1993
yılında WHO tüberküloz salgınının önlenemediğini itiraf ederek acil durum ilan
etmiştir. 2005’e gelindiğinde de durum benzerdir. Tüberküloz yeni bir hastalık
değildir. 7000 yıldır insanlar bu hastalığın etkisinde kalmıştır. Özellikle 1800’lerden
itibaren sanayi devriminin etkisindeki ülkelerde, yaşam koşullarına bağlı olarak her
yere yayılmış, dönem sanatçılarının eserlerine konu olmuştur. Bu yüzden verem o
dönemin hippilerinin hastalığıdır. Verem, hastanemimarisininmodernleşmesini
sağlamış, açılan sanatoryumlarda tedaviler yapılmıştır. Günümüzde BCG aşısı her
yeni doğana uygulanmakta ve hastalığın azaltılmasında önemli bir silah. 1944
yılında keşfedilen streptomisin gibi antibiyotikler sayesinde hastalığın tedavisinde
de önemli adımlar atıldı. Ülkemizin sunduğu sağlık hizmeti ve eğitimi, halkımızın
yoksulluğu ve dünyada patlayan AIDS, veremin en yakın dostları. Özellikle
antibiyotiklere karşı bakterilerin kazandığı direnç, önümüzdeki 100 yılın en önemli
sağlık sorunu olucak gibi. İlaç şirketlerinin yeni ilaçlar keşfedememe gibi sorunları
var. Bu noktalardan yola çıkarak veremin gelecek 50 yılda yeniden patlamasını
bekleyebiliriz. Bu araştırmanın sonunda verem savaşta izlenmesi gereken
politikalar açıklanmıştır.
Sigmund Freud, Hayatı ve Yönteminden Örnekler
TFL
Mutlu Hızal
Modern psikoloji tarihinde fikirleri, yaşantısı ve bir bütün olarak psikanaliz
kuramıyla çok önemli bir yer kaplayan, insan psikolojisinin anlamlandırılmasında
yeni kavramlar ve yöntemler geliştirmiş büyük bilim adamı, nörolog ve psikanalist
Sigmund Freud’un ortaya attığı temel kavramları açıklamak, anlamak ve
örneklendirmek; yaşamının, kuramının köşe taşları üzerindeki etkilerini göstermek
projenin gerekçesini oluşturur. Aslında Freud’un hemen hemen tüm soyutlamaları
üzerine birer soru işareti çıkarılabilir, bu konuda henüz yanıtlanmamış çok soru
vardır, özgün kuramı çok tartışılmıştır ve çok tartışılacaktır. Psikanaliz üstüne henüz
yanıtlanmamış sorular, üzerinde çalışma yapılmaya ihtiyaç duyulan bir çok alt konu
başlığı elbette vardır ancak bunlara cevap üretmek veya bu sorunları sınıflandırıp
üzerine gitmek -yapabilmeyi çok istemesine rağmen- proje sahibinin bilgisini ve
birikimini fazlasıyla aşmaktadır. Her hekimin gerek kendisini, çevresindeki insanları
ve yaşamı anlamlandırmasında gerekse hastalarını daha iyi anlayabilmesinde
psikodinamik kavramların, psikoterapinin temel ilkelerinin bilinmesinde
büyük fayda olduğu gerçeğinden hareketle projenin amacı bu kavramların ve
temel ilkelerin açıklanmasıdır. Freud’un yaşamı ve yöntemi üstüne yazılmış
bazı kitaplardan, internet sitelerinde bulunabilecek biyografi örneklerinden,
fotoğraflardan, resimlerden ve elbette Freud’un kendi eserlerinden faydalanıldı.
Freud üzerine yazılmış eserlerin sayısız olması bir bilgi denizi yarattığından bu
bilgi denizi içinde boğulmamaya çalışmak karşılaşılan en büyük zorluktu. Bu zorluk
referans sayılabilecek eserlere dönük seçicilikle aşılmaya çalışıldı.
94
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE GENETİK
Kanserde Gen Tedavisi
TGn
Pervin Hancı, Burak Beşir Bulut, Candan Ata, Mehmet Kadri
Akboğa
DNA’daki genetik kodun Dr. Watson ve Crick tarafından keşfedilmesiyle; insan
kromozomundaki genlerin anne rahminde insanın vücudunun nasıl yapılanacağını
belirlediği, ilerideki büyüme ve gelişmenin kontrolünü nasıl sağladığını anladık.
Son 20 yılda gen ve kanser arasındaki ilişkiyi anlamada fantastik gelişmeler
kaydedildi. Neticede kanser, normal kontrol mekanizmaları ortadan kalkarsa
meydana gelen bir gen hastalığıdır. İnsan Genom Projesi her herediter ve
spontan hastalığın altında yatan genetik anormallikleri bulmak için insanın bütün
genomunun haritasını çıkarmayı amaçlamıştır. Böylece anormal genler ile kanser
arasında birçok bağlantı bulunmuştur: örneğin onkogenlerin aktivasyonu, tümör
supressor genlerin yanlış zamanlarda inaktivasyonu. Bu mutasyonlar sonucu
hücre, bölünme süreci üzerindeki kontrolünü kaybeder ve kanserojenik olur. Gen
tedavisi terapotik amaçlı olarak hastanın hedef hücresini modifiye etmek ya
da yeni özellikler katmak için genleri kullanan yeni bir tedavi biçimidir ve diğer
yöntemlerle tedavi edilemeyen kanser hastalarının tedavisinde bir umut kaynağıdır.
Gen tedavisinin gelişiminde itici güç; güncel olarak bu deneysel terapinin kanser
tedavisinde alternatif olarak yüksek antineoplastik düzeye erişmesi, daha fazla
doku seçiciliği olması ve geleneksel tedavilere daha az paralel etkilerinin olmasıdır.
Preklinik ve klinik testlerin yapılmaya başlanmasından yıllar sonra bile bugün bu
tedavinin antineoplastik etkililiğini sınırlayan birçok engel vardır. Buna rağmen
moleküler biyolojideki ilerlemeler gen tedavisi için ilerlemeyi, gelişmeyi ve
güçlenmeyi vaat ediyor. Gen tedavisi çalışmalarının kanser üzerinde uygulanması
1992’den sonra yoğunlaşmıştır. O tarihten bu yana 300 klinik deneyde 6000 hasta
üzerinde çalışılmıştır.
2020’lerde Gen Teknolojisi
TGn
Emre Salçin, Gülden Gök
2020’li yılların biyoteknoloji gen teknolojisinin tüm üretim sektörüne hakim olacağı
yıllar olacağı düşünülmektedir. Nöronları içeren ve sadece bilgi depolamayıp
tepki de verebilecek yeni kuşak bilgisayarlar bu dönemde devreye girecektir.
Klonlamanın getiri ve götürüleri neler olacak, gen teknolojisi ile kansere çare
bulunabilecek mi, insan ömrü uzayacak mı gibi soruların yanıtlarını bu projeyle
bulmaya çalıştık. Yakın gelecekte kaybolan türlerin genetik maddelerinden
DNA’ların yola çıkarak bioçeşitliliğin korunması ve yeni iklim koşullarına uygun
bitkilerin geliştirilmesi için yapılan çalışmaları incelemek. Tüm bu gözlemlerin ve
öngörülerin ışığında teknolojilerin kullanım amaçlarına göre yarar ve zararları da
kaydederek 2020’li yılların gen teknolojisini başta tıp, tarım ve çevre olmak üzere
yaşamın her alanında olumlu etkisini göstereceği ancak yeni sorunların da odağını
oluşturabileceğini ifade etmeye çalıştık. İnternet adreslerinden edindiğimiz
araştırma ve makaleleri, kütüphaneden aldığımız bilgilerle birleştirip bu projeyi
oluşturduk. Bu projeden elde ettiğimiz bilgileri: insan ömrünün uzaması, sırlar
aydınlanıyor, ilaçlar devrim yaratacak, özel sektör ve kamu sektörü araştırmacıları
karşı karşıya geldi, hafıza geni bulundu, cilt kanserinin yayılmasını haber veren
gen saptandı, kimlik kartından sonra kişilik kartı, kök hücre proğramcılığı gelişiyor,
gen terapisinin uygulama alanlarından örnekler, prostat kanseri geni ayrıldı, şeker
hastalığına genetik tedavi, hasarlı beyin hücreleri kök hücrelerle onarılacak, ahlaki
kaygılar, uygulama aşamasındaki soru, gen terapisinin riskleri, gen terapisinin
çözüm bekleyen sorunları, kalıtım sağlığı alanındaki koruyucu hekimlik hizmetleri,
Türkiye’de genetigin gelişimi.
Gen Dopingi
TGn
Muhammet Dural, Mehmet Karaca, Ömer Ekin
Gen terapisi günümüzün en dikkat çeken araştırma konularından biri olmuştur.
Bunun spora uygulanabilirliği “Gen Dopingi” tartışmalarına yol açmıştır. Dünyada
yeni yeni araştırma konusu olan gen dopingi gerçekten ilgi çeken, merak edilen
bir konu olmuştur. WADA gen dopingi konusunu öncelikli araştırma öğesi
kabul etmiştir. 2003 yılında gen dopingi veya gen iyileştirilmesi de yasaklanan
methodlara dahil edilmiştir. Projemizi hazırlarken veri toplamada internet, ilgili
bilim adamlarıyla görüşme, kitap, dergi vb. araçlar kullanıldı ve “gen dopingi, gen
tedavisinin serüveni, gen dopingi yöntemleri, doping yapılacak genin eldesi, gen
taşıma aracı ve hedef hücreye sokuluş, gen dopingiyle neler yapilabilir konularına
değinildi. Günümüzde gen dopinginin teşhis edilmesi mümkün değil, hatta yapılıp
yapılmadığı da bilinmiyor. Belki de gelecekte genleriyle oynanmış sporcuların
katıldığı müsabakalar izlenecek ve spor bir “teknoloji savaşı”na dönüşecek. Gen
dopingi tehdidi gerçek olmadan savaşa başlamak gerekir çünkü bir problemi
önlemek, çözmekten çok daha kolaydır.
Genetiğin İnsana Son Müdahalesi:İnsan Klonlama
TGn
Gülşah Ketenci, Duygu Özdemir, İlkay Yenicelioğlu, Bahtiyar
Aralov
Amacımız insana genetik müdahalenin son boyutu olan insan klonlamayı
araştırmak, nerede olduğunu ve nereye kadar gidebileceğini düşündürmek ve
özellikle de etik yönden incelemekti. Bunun için internette makale araştırması,
serbest araştırma ve kütüphanede kitap araştırması yaptık. Dolly’le gündeme
gelen klonlama konusu İngiltere’de alınan bir kararla artık insan için de yasallaştı.
Oysa daha klonlama konusunda teknik sorunlar var. Telomerlerin normalden kısa
olması bu sorunlardan biri. Dolly’nin hızlı yaşlanmasının nedeni de buydu, ama
bu sorunlar toplumları insan klonlamadan vazgeçirmeye yetmedi. Peki neden
insanlar klonlanmak ister? Bunlardan biri ailelerin kaybettikleri çocuklarının
yerine onun klonunu istemeleridir. Klonlama sırasının insana gelmesi bazı etik
kurallar ve beraberinde psikolojik, sosyal ve hukuki sakıncalı durumları karşımıza
çıkarabilir. Bunlar: Klonlama ile insan değerinin azalma olasılığı, değişiklik
geçirmemiş olanları kabul etme hoşgörüsünde azalma, dizayn edilmiş çocuğun
gelecekte karşılaşabileceği sorunlar, klonun kişilik haklarının ihlali ve genlerin
patentlenebilirliği, konularıdır. Özellikle gen patentlemek isteyen şirketlerden
birinin de klonlamanın sponsoru olan PPL adlı ilaç firması olması da ilginçtir.
Sonuç olarak insan klonlamanın sağlıkta ne kadar faydalı olacağı tartışmalı olsa
da yanlış ellere düştüğünde kötü sonuçlara yol açacağı kesindir. Ancak etik ve
yasal tartışmalarda kararı verenlerin embriyonik kök hücre ile ilgili araştırmaların
engellenmesi veya ertelenmesi ile etkilenen insanların yaşamından sorumlu
olduğunu da bilmek gerekir.
Genetiğin Alkolizm Üzerindeki Rolü
TGn
Abdülkerim Yildiz, İbrahim Aydın, Bledar Hodo
Günümüzün önemli sorunlarından biri olan “alkolizm” için genetik faktörlerin etkili
olup olmadığını araştırnak için, internet aracılığıyla ulaştığımız veri tabanlarından
araştırma yazıları inceledik. Bunların yanında, rastgele seçtiğimiz alkolik 15 kişiyle
Düzce’de, 10 kişiyle de Ankara’da aile öyküleri üzerine anket çalışması yaptık.
Sonuç olarak dünya genelinde yapılan çalışmalarda alkolizm için çeşitli genetik
komponentlerin olduğu bulunmuştur. Fakat, sadece alkolizmden sorumlu bir gen
veya bir belirteç halen bulunamamıştır. Her ne kadar alkolizm için genetik yatkınlık
olduğu kanıtlansa da, alkolizmin sadece genetik faktörlerle ortaya çıktığı bilimsel
olarak kabul edilemez. Hala alkolizmin oluşması için hem genetik hem de çevresel
faktörler büyük ölçüde beraber etkilidir.
Virusların Kanser Tedavisinde Kullanılması
TGn
Davut Kiliç, Ferhat Beğdili, Durmuş Eren Cabioğlu
Günümüzde kanser tedavisinde birçok sitotoksik ilaç kullanılmaktadır. Fakat
bu hücreler kanser hücrelerini yok ettikleri gibi normal hücrelere de zarar
vermektedirler. Dolayısıyla sitotoksik ilaçların kullanımı kısıtlanmaktadır. Son
zamanlarda bu genel sitotoksik etkiden kurtulmak için bazı çalışmalar yapılmıştır.
Biz de bu projede virus bağımlı enzim pro-drug tedavisi hakkında araştırma yaptık.
Araştırmamız ’Journal of Clinical Oncology’ dergisinden alınmış bir makale üzerine
yoğunlaşmıştır. Bu çalışmanın amacı genetik olarak modifiye edilmiş bir virus
inaktif bir pro-drug’ı enfekte hücrelerde sitotoksik metabolite çeviren bir enzim
sentezlemek için kullanılarak bu gene sitotoksik etkinin üstesinden gelinmektedir.
Bu yöntemin önemli bir amacı kısa ömürlü toksik metabolitin non-transduced
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
hücrelere diffüze olarak onları öldürebilmesidir. CB-1954 adlı pro-drug ilaç endojen
DT diaforez ile etkileştiğinde güçlü bir sitotoksik ajana dönüşüyor. Ancak CB-1954
insan DT diaforezi için zayıf bir substrattır. Fakat son çalışmalar E-coli B tarafından
kodlanan nfs-B genini ürünü olan nitroredüktaz enziminin bir bioindirgenme
olayını rat DT diaforezden 100 kat daha etkin gerçekleşmiştir. Gen tedavi
yöntemiyle nfs-B geni adenovirüse aktarılmaktadır ve yeni oluşan adenovirus
böylelikle CB-1954 adlı ön ilaca duyarlı hale gelerek bunu aktif ilaca dönüştürüp
kanserli hücrelere etkin sitotoksik etki göstermektedir. Araştırdığımız konunun
ana teması bundan ibarettir. Çalıştığımız makale de bununla ilgili faz-1 çalışmalar
yapılmıştır. Farelerde başarılı sonuçlar elde edilmesine rağmen insanda istenen
başarıya ulaşılamamıştır.
Suça Eğilimin Genetiği
TGn
Pinar Telli, Durgül Türüthan, Gülhan Uncu
Son yıllarda artan suç oranı ve aile içinden tutun spora kadar uzanan şiddet olayları
insanları çok etkilemeye başladı. Acaba suçlu olarak nitelendirilen bu kadar
insan gerçekten kötü insanlar mı? Onlara psikolojik olarak atfedilen kötü insan
yakıştırması bir haksızlık olabilir mi? Dejenere toplum ürünü olarak görülen bu
davranışların altında istem dışı, varoluştaki bozuklardan kaynaklanan nedenler
olabilir mi? Bu çalışmada davranış genetiği, kalıtımın birey davranışları üzerindeki
etkisi, genetik yapı ile suçlu davranış araşındaki ilişkileri açıklamaya çalışan
kuramlar söz konusu alanda yapılan araştırmalar, bunlara yönelik eleştiriler ile
konuya ilişkin genel bir değerlendirmeye yer verilecektir. Proje araştırılırken ilk
faydalanılan kaynak internet oldu. Arama motorları aracılığıyla ulaşılan makale
ve araştırmalar incelendi. Kütüphanedeki süreli yayınlar taranarak uygun olanlar
seçildi. Genetik araştırmalar ve mühendislik, diğer yeni teknolojilerde olduğu gibi
çok dikkatlice doğru ellerde kullanılmalı. Şiddetle uğraşan genetik araştırmaları
ve genetiğin birçok pozitif bakış açısına sahip olduğunu düşündükçe genetik
araştırmaların her çeşit insan üzerinde uygulanmasının önemli olacağı gözüküyor.
Suçlular iyileştirilmeye ihtiyacı olan grup olarak seçilemez, genetik çalışmalar
sonuçta herkese fayda sağlamalı, mümkün olduğunca suç engellenmeli. Ama
bu uygulamanın kullanılabilirliği şüpheli. Böyle bir genetik tarama hem maddi
açıdan çok ağır, hem de insanları “suçlu potansiyeli”ne sahip olma ihtimalini
kabul edip, bu araştırmaya katılmaları biraz uzak. Ayrıca çevre mi genler mi birey
üzerinde daha baskın bir özellik sergiler şeklindeki soruya ise her iki etkenin birey
için olmazsa olmaz bir koşul olduğunu söylemekten başka seçeneğimiz şu an için
bulunmamaktadır.
95
96
Tıpta İnsan Bilimleri Kongresi 2005
Özet Kitabı
TIP VE SPOR
Futbol ve Toplum Psikolojisi
TSp
Vecih Keklik, Ibrahim H Rizvanoğlu, Rifat Tarhan, Samet Aydemir
Spor ve Menisküs
TSp
Mehmet Asım Bilen, Ümran Yavuzekinci, Veli Sunar, Cenk Şahan
Toplumda çok sık rastlanan fakat toplum tarafından ne olduğu tam olarak
bilinmeyen menisküs yaralanmalarına ışık tutmaktı amacımız. Bugüne kadar
menisküs yaralanmaları hakkında yapılan çalışmalar genelde konunun etiyolojisi
ve epidemiyolojisi üzerine yapılmıştır. Buna ilaveten sporcunun hayatını nasıl
etkilediği, konunun sosyoekonomik yönü, spor yaralanmaları tedavisi harcama
alanlarındaki payı, engellenmesi için alınması gereken önlemlere ağırlık vermek
istenmiştir. Yaptığımız proje çalışmasında diz ekleminin anatomisi, menisküs
yaralanmalarının etiyopatolojisi, iyileşmesi, sınıflandırılması, kilinik bulgu ve
belirtileri, menisküs yırtıklarının koruyucu ve cerrahi tedavisi, sporcularda diz
yaralanmaları ve menisküs yaralanmalarının payı incelendi. Menisküsün anatomisi
incelenerek bu yapıların her dizde ikişer tane bulunan çesitli görevleri olan tıpkı
göz kulak gibi birer yapı olduğu gösterildi. Böylece toplumda kullanılan ’menisküs
olmak’ teriminin yanlışlığı gösterildi. Etiyopatolojis ile hangi kuvvetlerin, ne
çesit diz eklemi hareketlerinin ve dizin hangi pozisyonlarının yırtıkları tetiklediği
incelendi. Menisküs yırtıklarının tanı ve tedavisinde dikkate alınacak hikaye ve
yapılan klinik muayeneyi takip eden artroskopik girişimin altın standart olduğu
ve ülkemizdeki ekonomik koşullar göz önüne alındığında kullanılması gereken
bir yöntem olduğu görüldü. Menisküs yaralanmaları ve sporu birbiriyle daha çok
ilişkilendirdi. Yaralanmaların başta futbol olmak üzere golf, jimnastik, ağırlık
kaldırma vb. dallarda olduğu görüldü. Sportif yaralanmaların önlenmesi için
yapılan çalışmalar ve spor hekimliğinin önemi bir kez daha vurgulandı. Konunun
insani boyutunu göstermek için menisküs yaralanması geçiren bir futbolcuyla
röportaj yapıldı ve konunun daha iyi anlaşılması sağlandı.
Kazanmak İçin Ölmek Gerekmez
TSp
Şeniz Engür, Serkan Erman, Serkan Yiğit
Doping olarak kullanılan maddelerin yada yöntemlerin sınıflamasını yapabilmek
amacımızdı. Bunlar nasıl anlasılabilir, doping nasıl önlenebilir? gibi sorularının
yanıtlarını bulabilmek. Yöntem olarak Bilim teknik, focus gibi bilimsel dergilerden,
internetteki haber sitelerinden, üniversitelerdeki ilgili araştırma birimleri ve
bunların yayınladığı çesitli makalelerdeki bilgileri, haberleri okuyup amacımıza
uygun çıkarımlar yaptik. Sonuçta elde ettiğimiz çok sayıda bilgiden doping
kullanımının hiç de azımsanamayacak boyutlara ulaştığı, özellikle anabolik
steroidlerin sadece sporcularda değil normal insanların özellikle gençlerin arasında
yaygın olduğunu ve ne denli kötu sonuçlar doğurduğunu bulduk. Araştırmanın
bir ilginç yanı da dopinge karşı ve kullanmaya yönelmis insanlar arasındaki büyük
soğuk savaştı. Buna örnek olarak da bulduğumuz şu bilgiyi burada paylasmayı
uygun görüyoruz. Son yıllarda tesbiti olmadığı için revaşta olan bir yöntem olan kan
dopingine karşı Avustralya’nin Sydney kentindeki Royal Prince Alfred hastanesinde
geliştirilen bir testin sporcunun vücudundaki başkasına ait kanın varlığının
kanıtlanacağı öne sürülmüş.
Sporculardaki Ani Ölümlerin Nedenleri
TSp
Burçin Özçelik, Enver Kneebone, Atif Tekin
Projemizde ağır egzersize bağlı aritmiye sebep olan ve hipertrofiye bağlı gelişen
sağ ventriküler kardiyomiyopatinin ani ölümlere sebep olup olmadığı araştırılmıştır.
Sporcularda ağır egzersize bağlı sağ ventrikül hipertrofisi görülebilmektedir. Bu
projede özellikle sağ ventrikül hipertrofisi üzerinde durulmuş, ek ve tetikleyici
sebepler araştırılmıştır. Hipertrofik kalbin dispne, anjina, efor sonrası palpitasyona
yol açtığı kesindir ama ani ölümler konusunda aynı şey söylenemez. Bu konuyu
seçmemizdeki sebep güncel bir olay olması ve spor hekimliği açısından büyüyen
bir problem olmasıdır. Veri tabanlarından elde edilen bilgilere göre sadece genç
atletleri kapsayan araştırmalarda sağ ventrikül kardiyomiyopatisine bağlı ölümlerin
%32 ye varan oranda olduğu sonucuna varılmıştır. Bu yüksek oran göstermektedir
ki güvenli spor ortamı için sporcu /aile /antrenör /spor yöneticileri /hekimler ortak
çalışmalı, kardiyak problemi olanlara şiddetli egzersiz yasaklanmalıdır.
Futbol sadece yeşil bir zeminin üzerinde 11’e 11 oynanan bir spor müsabakası
değildir. Milyonlarca insanın psikolojik, sosyal ve ekonomik olarak etkilendiği
bir olgudur. Futbol bulunuşundan günümüze kadar birçok savaşın, eğlencenin,
olimpiyatların vb. toplumsal olayın içerisinde kendisine yer bulmuştur. Çok eski
zamanlardan beri süre gelen futbol günümüzde dünyanın en sevilen sporu haline
gelmiştir. Futbol oynandığı bütün dönemlerde şiddeti de için de barındırmış,
toplumlarda çok derin etkileri olduğu görülmüştür. Futbol artık sadece bir spor
dalı olarak görülmemekte, birçok insan için yaşam biçimi haline gelmiş, birçok
şirket için büyük bir ticari sektör olmuştur. Futboldaki şiddet olayları günümüzde
çok geniş bir kitleye yayılmıştır. Yapılan bir araştırmaya göre araştırmaya katılan
her üç kişiden birisi sözlü veya fiziksel şiddete uğramaktadır. Günümüzde şiddete
başvuran taraftarlar holigan olarak ve bu grupların hareketleri holiganizm olarak
tanımlanmıştır. Holiganizmin nedenleri olarak eğitimsizlik, medya ve kulüp
yöneticileri görülmektedir. Yaptığımız araştırmaya göre Türkiye’de de insanların
çok büyük bir çoğunluğu futbola ilgi duymaktadır. Ve bulduğumuz sonuçlara göre
kayda değer bir kısım futbolda şiddet yanlısıdır. Bu insanların genelde eğitim
durumunun veya yaşam standartlarının düşük olduğu tespit edilmiştir. Sonuç
olarak futbolda şiddet zamanın her döneminde var olmuştur. Futbol şiddeti yok
etmek zordur ama en az seviyeye indirmek için insanların eğitim durumunu ve
yaşam kalitesini yükseltmek gerekmektedir.
Yunus Balıkları ile Terapi
TSp
Coşkun Özer
Yunus terapisi, ruhsal, bedensel ve psişik özürlü çocukların sağlıklarına kavuşmaları
için yeni yolları ve kapıları açabilme potansiyeline sahip özel bir tedavi yöntemidir.
Yunuslarla uygulanan hayvansal destekli tedavi metotlarının tümü, hastanın
özel eğitimli yunuslarla birebir temas kurmasına dayanır. Hekimlerin ve bir
yunus eğiticisinin kontrolü altında hayvanlar hastalarla temasa geçerler. Bu
temas esnasında hastada hiçbir ilacın ya da hekimin başaramayacağı derecede
iyileşme olanakları aktive olmaktadır. Muhtemelen yunuslar hastaya değdikleri
zaman gönderdikleri ultrason vibrasyonları sayesinde hasta organ ve uzuvları
algılama kabiliyetine sahiptirler (araştırma aşamasında). Söz konusu ultrason
dalgalarının hastanın omurga ve beyninde titreşimler (rezonans) yarattığı ve
bunun da sinir sisteminde belli maddelerin üretimini harekete geçiren bir uyarıcı
etki yaptığı ise bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Salgılanan bu maddeler, sinir sistemi
fonksiyonlarını iyileştirici etkiye sahiptir. Yunusla temas kuran insan bedenindeki
korku, stres ve gerilim bariz biçimde azalmaktadır. Hasta pozitif güçlerinin harekete
geçtiğini fark etmekte ve negatif duygulardan kurtul-maktadır. 10 seanstan
oluşan tüm terapinin seyri, bireydeki bedeni ve zihinsel engelin derecesine göre
belirlenmektedir. Bir dizi seans öncesi ve sonrasında ebeveyn, hasta ve hekim
araşındaki konuşmalar neticesinde terapinin etkileri ve hastanın gelişimiyle ilgili
kanaatler ortaya çıkmaktadır. Her terapi seansı sonunda hastanın pozitif duyguları
ve türlü algılamaları ebeveynle birlikte kontrol edilmektedir. Deneyimli hekimlerce
sürdürülen yoğun fizyoterapi, konuşma ve şifa terapileriyle yunus terapisinin
karşılıklı etkileşimi sonucunda, engelli küçüklerde mümkün olan en yüksek düzeyde
ilerlemeler kayde-dilmiştir. Deneyimli hekimler ve terapistler tedavi seanslarının
adım adım ve küçüğün bireysel özelliklerine uygun bir biçimde ve onun yüklenme
sınırlarını aşmaksızın uygulanmasına hassasiyetle dikkat etmektedirler. Yunuslarla
terapi amaçlı oyun esnasında, küçüklerin birdenbire diğer tüm terapilerde
başarılamayan şeyleri yapabildikleri görülmektedir. Örneği kimi zaman ilk kez
gülümsemişler, ilk sözcükleri söylemeyi başarmışlar veya uzun süre sonra ilk defa
krampsız bir biçimde serbest hareket edebilmişlerdir.

Benzer belgeler