Mavi Etkisi Puantiye

Transkript

Mavi Etkisi Puantiye
BÜLTEN
aker.com.tr’DEN
ANNENİZE EN GÜZEL
HEDİYEYİ SEÇİN
3
8 yıldır eşarp modasına yön
veren tasarımlarıyla dikkat
çeken Aker; ipek şal, eşarp,
fular ve giyimden oluşan zengin koleksiyonlarıyla adından söz ettiriyor.
Şehirli kadının her ihtiyacına cevap
veren tasarımlarını ve yenilenen
çanta koleksiyonunu aker.com.tr
sitesine taşıyan Aker, Anneler Günü’ne özel seçenekleriyle mağazalarda yer alan tüm ürünlerini online
platforma da taşıyor. Aker ile online
alışveriş fırsatlarla dolu
aker.com.tr, Aker’in zengin model
çeşitlerine hızlı bir erişim sağlarken,
ne zaman neyi almak istediğinize
sizin karar vermenizi sağlayarak
zaman kazandırıyor. aker.com.tr’yi
kullanarak yorulmadan alışveriş
yaparken ücretsiz iade ve değişim
imkânından da faydalanabilirsiniz. Alışverişinizi ücretsiz kargo ile
tamamlayabilir, dilerseniz ödemeyi
kapıda yapabilirsiniz.
Çift taraflı, çiçek kokulu, leke
tutmaz ve su geçirmez eşarplarıyla
ilklere imzasını atan Aker, aker.com.
tr sitesiyle sosyal medya ruhunu da
online alışverişe yansıtıyor. Aker’in
online alışveriş sitesi aker.com.tr
kampanyaları ile ilgili detayları öğrenmek ve fırsatlardan faydalanmak için
Aker sosyal medya hesaplarını takip
edebilir, yarışmalara katılabilirsiniz.
aker.com.tr ile siz de interaktif online
alışveriş keyfini yaşayabilirsiniz.
‘ANNELER GÜNÜ’NE ÖZEL İNDİRİM
Sade şıklığın ve asaletin diğer adı
Lamra, %100 ipek şallarda kanıtladığı
tartışmasız kalitesini, yeni ürün grubu olan “Şifon Dolama Şallar”da da
hanımların beğenisine sundu. İpek
şal ve eşarplardaki ayrıcalığı şifon
şal grubuyla devam ettiren marka,
devamlı genişleyen ürün çeşitliliğiyle iddiasını bir kez daha vurgulamış
oluyor. Stil sahibi olan hanımların
tok duruşu ve parlaklığıyla beğeni-
4
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
sini kazanan Lamra, hem ipek hem
de şifon grubunda renk çeşitliliğini
kendine özel renklerle genişletmeye
devam ediyor. Yaygın toptan satış
ağı ile Türkiye genelinde müşterileriyle buluşan Lamra eşarp ve şallara,
lamraipek.com’dan da sahip olabilir,
bu ayrıcalığı Türkiye’nin ve Dünya’nın
her yerinde yaşayabilirsiniz. Ayrıca
lamraipek.com’a özel “Anneler Günü
İndirimi Kampanyası” devam ediyor..
turuncudergi.com
Night Bridal: 19 Mayıs Mah. Tüccarbaşı Sok. Ateşpare Sitesi A Blok No: 8 / 3 Erenköy/İstanbul
Tel: +90 216 467 67 73
Day/Night: Erenköy Mah. İstasyon Cad. Erkoç Apt. No: 13 / A Erenköy / Kadıköy / İstanbul
Tel: +90 216 302 64 17
Web: www.designtbyhilaloguzkan.com
instagram/hilaloguzkan
Otel konforunda bahçe düğünü hizmetimiz ile
Ramada Encore İstanbul AirPort ailesi olarak rüyalarınızı
konforla birleştiriyoruz.
Bütün özel davetleriniz için
profesyonel ekibimizle hizmetinizdeyiz...
www.ramadaencoreairport.com.tr
Adres : Beşyol Mah. Birlik Cad. No:10 Sefaköy - Küçükçekmece
Tel: +90 212 540 06 91 Fax: +90 212 540 06 97 Email: [email protected]
facebook.com/airportramada
twitter.com/airportramada
instagram.com/airportramada
BÜLTEN
KAYRA’DAN
AKSESUAR VE ÇANTA
KOLEKSİYONU SÜRPRİZİ
K
ayra, İlkbahar-Yaz sezonu
ile birlikte ilk aksesuar
koleksiyonunu beğeniye
sunuyor. Elegan ve modern stili ile koleksiyon, yaz
renklerinin ve dokuların bir armonisi
şeklinde. 3 farklı konseptte hazırlanan
çanta koleksiyonunda iş kadınlarına
yönelik tasarlanan zarif çantalar bilgisayar, evrak ve not defterlerini kolayca
sığdırılabilme fonksiyonelliğine sahip.
Siyah, lacivert ve nude gibi zamansız
renklerde sunulan klasik modeller, bir
sezonla sınırlandırılamayacak formlar
ile “Modası geçti mi?” telaşı yaşama-
yacaksınız. Doku
oyunları ve zincir
detayların elegan
görünümleri
tamamladığı parçalar ise gündüzden geceye geçişi
kolaylaştırmak üzere tasarlandı.
Sokak stilinden ilham alan, günlük
kullanım ihtiyaçlarına yönelik konseptte yer alan spor-şık tasarımlar, 2015
trendlerini farklı boyut ve tarzlarda,
yazın taze renkleri içinde yansıtıyor.
Sırt çantaları ise okullu günlerin genç
havasıyla beraber dünyamızı sırtımızda
taşıma kolaylığı da
sağlıyor. 70’li yılların
modası bucket çantalar şimdilerde rahat
kullanımlarının keşfi
ile yeniden yükselişte.
Bu sezon hem aksesuar hem giysilerde sıkça rastladığımız
püsküllerin yansıttığı bohem şıklığın
messenger çantaların düzenli formlarında bir araya gelmesiyle zıtlığın
uyumunu en modern biçimde ortaya
koyuyor. Kayra Aksesuar Koleksiyonu’nu www.kayra.com.tr de incelemek
ve satın almak da mümkün.
ANNENİZİ, GABOR’LA ŞIMARTIN!
1949 yılından beri rahatlık ve şıklığı
bir araya getiren Alman Konfor Markası
Gabor, hediye önerileri arasında annenize en konforlu seçimleri sunuyor.
Ayak ve ayakkabı konforunda, Avrupa’da ve Türkiye’de öncü marka olan
Gabor tüm modellerde kullanılan or-
14
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
topedik ve anatomik destekleyici iç tabanlar sayesinde kadınların gün boyu
rahat etmesini sağlıyor. Her zevke
hitap eden babet, sandalet, makosen
ve topuklu modeller ayaklara, topuklu
modellerde bile, pamukların üstünde
yürüyormuş hissini veriyor.
turuncudergi.com
BÜLTEN
ADENYA HOTEL:
“HELAL TATİLİN TEK ADRESİ’’
A
denya Hotel Genel
Koordinatörü İlknur
Tataroğlu Sarıdağ, Helal
Turizmin öncü ismi
olduklarını söyleyerek müşterileri için
hazırladıkları yenilikleri Turuncu Dergi
için anlattı.
// Adenya Hotel’i tanıyabilir miyiz?
Akdeniz’in incisi Antalya’nın en
güzel tatil beldesi olan Alanya’da
ailenizle birlikte hem doya doya
tatil yapabileceğiniz, hem de gönül
rahatlığıyla konaklayabileceğiniz bir
yer arıyorsanız Adenya sizin yeriniz.
5 yıldız farkını her bir detayında
görebileceğiniz 11 farklı tipte, 290
oda ve 800 yatak kapasitesi bulunan
otel açık büfe restoran, A’la Carte
Restoran ve kafesi ile tüm gün hizmet
sunarken, menülerinde alkole asla
yer vermiyor. Size eviniz kadar nezih
bir atmosfer vaad eden Adenya’nın
en iyi artılarından biri de; misafirlerin
mahrumiyetine gösterdiği hassasiyet.
Çünkü Mısır’dan getirilen ayak
yakmama özelliğiyle bilinen beyaz
kumla kaplanmış ve kadın erkek
olarak ayrılmış plajlarda 6 yaşından
büyük erkek çocukları kadınlar plajına
giremezken, 6 yaşından büyük kız
çocukları da erkekler bölümüne
giremiyor. Bu ayrıcalıkları bayanlar
için sultanlara layık hizmet sunan
SPA ve erkekler için Hünkar SPA’ile
birleştiren Adenya, aileler için de özel
aile hamamı hizmeti vererek hayal
edebileceğiniz herşeyi misafirlerimizin
önünüze sunuyoruz. Türkiye’de ilk
Uluslararası Helal Turizm Sertifikasını
alan otelimiz, alanlarında uzman
ve deneyimli çalışma kadrosu ile
misafirlerimize hizmet vermekten
büyük zevk duymaktadır.
// Sizi diğer otellerden
farklı kılan nedir?
‘’Helal tatilin en yeni, tek adresi’’
Genel Koordinatör İlknur Tataroğlu Sarıdağ
sloganımızla yolumuza devam
ettiğimiz tam anlamıyla helal turizm
yapan ve bunu belgelendiren Türkiye’
de ilk oteliz. İslami otel konseptinde
asla ilklerle yetinmeyerek Türkiye’de
bayanlara özel kapalı plaja sahip
tek oteliz sadece plaj ile sınırlı değil
spa, fintnıs ve kapalı açık havuz vb.
bayanlar ayrı erkekler ayrı olarak inşa
edilmiştir. Hizmet kalitemiz ve farkımız
her ayrıntıda gözükmektedir.
Ekip çalışmasına ve eğitime
verdiğimiz önemle, huzurlu çalışma
ortamımızla, birbirimize ve ürettiğimiz
hizmete sevgi, saygı ve güven ile
çalışanlarımızın da misafirlerimiz kadar
kendilerini ayrıcalıklı hissetmelerini
sağlarız.
Düğün Alışverişiniz
e-tesettür.com’dan!
E-tesettur.com 2015 gelinlerine
özel kına kaftanlarını ve abiye
modellerini görücüye çıkardı!
Müşterilerine keyifli bir alışveriş
deneyimi yaşatarak, aradıkları
ürüne tek tıkla ulaşabilmelerini
amaçlayan muhafazakar giyim
ve yaşam sitesi E-tesettur.com ,
düğün mevsiminde en özel ve farklı
parçaları müşterilerine sunmaya
devam ediyor.
Şıklığınızın Son Adımını E-tesettür
‘de Tamamlayın.
E-tesettur.com ‘dan
ulaşabileceğiniz; Nigah markalı
kaftanlar geleneksel motifleri,
16
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
özgün modellerle bir araya getiriyor.
Özel günlerinde sıradanlığın
dışına çıkmak isteyen kadınlar
için tasarlanan özel tasarım kaftan
modelleri tamamen el işçiliği ile
hazırlanıyor. Yeşil, mavi, mor, siyah
ve beyaz renklerin hakimiyetindeki
modeller yeni bir trendin de
habercisi. Önü sim ve taş işlemeli,
altın detaylı motiflerden oluşan
kaftan elbiseler ile kendinizi eski
saraylı gibi hissetmeye hazır olun.
Hem kına kaftanı hem de özel
gecelerde abiye olarak kullanılabilen
Nigah markalı abiyelere
E-tesettür’den ulaşabilirsiniz.
BÜLTEN
RİZOM TATİL KÖYÜ’NDEN TATİLİ MÜKEMMEL
KILAN VE YENİLENEN ÖZELLİKLER!
Y
alova’da, orman ve denizin
buluştuğu noktada yer alan
Rizom Tatil Köyü, tatile değer
katan özellikleriyle hizmet
sunuyor. 1200 m2’lik havuzuyla dikkat
çeken 3000 m2’lik bayanlar kompleksi;
yenilenerek, spa masaj odaları, kapalı
havuz, Türk hamamı, sauna, buhar odası,
dinlenme odaları, vitamin bar, yazın
bayanlar havuzunda pideden pizzaya,
hamburgerden portakal suyuna yiyecek
ve içecek ikramları ile hizmet kalitesini
yükseltmek için çalışmalarına hız verdi.
İkramlar, Yeni Köy Meydanı’ında, yazın
12.00 - 16.00 arası ve elbette Erkekler
havuzunda da gün boyu sürecek… Lezzetli yiyecek ve içeceklerden faydalanan
konuklar, bayan ve erkek havuzlarındaki
aktivite ve animasyonlarla da eğlenece-
kler. Ayrıca yenilenen erkekler havuzunda daha rahat yüzme ve eğlenme
imkanı bulacaklar.
Daha iyi hizmet verebilmek için
yeniden düzenlenen ana restorantımız,
Ramazan ayında da farklı lezzetlerle
hizmetinizde olacak…
Rizom Tatil Köyü, her türlü ekipmanla
donatılmış toplantı salonlarıyla, toplantı
ve seminerlerinize de ev sahipliği yapmak amacı ile hizmet alanını genişletiyor. Yeni evlenen çiftlerimize ve daha
önce evlenmiş bir yılını doldurmamış
balayı yapmaya imkan bulamamış
çftlere de balayı hizmet paketi ve özel
indirimlerle imkan sunmaya devam
ediyor.
Sizleri huzurlu bir tatilin adresi olarak
Rizom Tatil köyüne bekliyoruz.
PUANE’de maksi
elbise sezonu açıldı
S
ezon trendlerini modern tasarım çizgisiyle
yorumlayan Puane,
2015 Koleksiyonu’nda yaz sezonunun vazgeçilmezi maksi
elbiselere ağırlık veriyor. Dijital
çiçek baskıları ve geometrik
şekillerin ön planda olduğu
elbiseler, ipekli kumaşlar, şifon
ve krep gibi naif yaz kumaş-
18
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
larından besleniyor. 2015
yazının öne çıkan renkleri;
turuncu, limoni yeşil, narçiçeği,
mavi ve sarı tonlarını ‘Dance
of Colors’ Koleksiyonunda farklı
bir stille sunan Puane, özellikle
gündelik kullanım için tercih
edilebilecek rahat maksi elbiseleri ile müşterilerini sıradışı
bir deneyime davet ediyor.
turuncudergi.com
ADVERTORİAL
ÇEYİZİN EN ŞIK ADRESİ:
LAVANDA
avanda GD,
uzun yıllara
dayanan samimi
bir dostluğun,
kıymetli
paylaşımların bir
iş girişimine dönüşmesi fikriyle
ortaya çıktı. Güzin Ertürk ve
Dilek Söylet, 30 yıla yaklaşan
dostlukları sırasında hem güzel
hem sıkıntılı günleri paylaşan,
birlikte ağlayan birlikte gülen
âdeta kardeşlik eden iki hanım
olarak yıllardır özel merakları
olan çeyiz işine girme fikrini de
birlikte geliştirdiler.
Güzin Hanım’ın
tartışılmaz yeteneği ve
merakı sayesinde hobi olarak
yaptığı çeyiz tasarımlarını
Dilek Hanım’ın sosyal ve
insani ilişkilerdeki yeteneğiyle
birleştirme fikri ilk ortaya
atıldığında belki ikisi de bunu
bir hayal olarak görüyorlardı.
Ancak aylarca yapılan hazırlıklar,
seyahatler, tasarım ve mekân
bulma süreçleri neticesinde
Lavanda GD gerçeğe dönüştü.
Erenköy’de buldukları küçük
dükkanı şirin bir çeyiz
müzesine dönüştürdüler.
Lavanda GD; çeyizin
kültürümüzde geçmişten bugüne
gelen önemli bir miras olduğunu
bilen ve bu kültürü yaşatan
herkesin mutlaka yolunun
geçeceği bir süreç olan çeyiz
hazırlıklarını el emeği, göz nuruyla
eğlenceli bir sürece dönüştürmeyi
sadece bir iş değil aynı zamanda
“Genç kızların hayallerinin parçası
olmak” şeklinde değerlendiriyor.
Günümüzde etrafımızdaki sanat
ürünlerinin dahi endüstriyelleştiği
ve tek tipleştiği ortamda, el
emeği ile üretmenin kıymetini
yeniden hatırlatmak istiyorlar.
Evlilik hazırlığı yapan genç kızların
elinden tutmak, her türlü ürünü
geniş yelpazede alternatifler
üreterek herkesin zevkine uygun
tasarlamak, ülkemizin unutulan
yöresel tasarımlarını bir araya
getirmek Lavanda GD’nin
hedeflerini oluşturuyor.
Evlerini nadide parçalarla
süslemek isteyen tüm hanımları da
dükkanlarına bekliyorlar.
Lavanda GD, samimiyetle
örülmüş, zevkle dikilmiş size özel
çeyiz tasarımlarını bulabileceğiniz
çok özel bir marka. Sadece bir
şeyler satın almak için değil, bir
hatır kahvesi içmek ve birbirinden
güzel tasarımları görmek için de
uğrayabileceğiniz, Erenköy’deki
şirin dükkanda, kırk yıllık bir
dost gibi karşılanacağınıza emin
olabilirsiniz.
Adres: Sahra-i Cedid Mah.
İnönü Cad. İntaş Çamlık Sitesi,
L Blok No:16/63 Erenköy
Tel: (0216) 386 96 62
YAPIM EKİBİ PRODÜKSİYON ADINA
İMTİYAZ SAHİBİ VE
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Zahide CEYLAN
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Zahide CEYLAN
KURUCULAR KURULU
Halise ÇİFTÇİ, Zahide CEYLAN,
Güzin CANAN, Taciser İÇYER,
Nilgün KARABULUT, Ayşenur GÜN,
Sema KARABULUT
YAYIN KURULU BAŞKANI
Ayşe KEŞİR
REDAKTÖR
Rabia Nur DUMAN
YAYIN KURULU
Ayşe KEŞİR, Ayşe ERTEM,
Hatice BİLİCİ, Latife ÖZBEK,
Esra YEREBAKAN, Gaye ERGEZEN,
Ümmügülsüm TAT,
Gülfem KELEŞ, Betül ŞATIR
GÖRSEL YÖNETMEN
Şerife AKYOL KURT
MARKA İLETİŞİMİ YÖNETİCİSİ
Şenay BUYURMAN
BASIN DANIŞMANI
Mürvet UÇ
İSTANBUL KOORDİNATÖRÜ
Gülay KURT
0507 485 55 95
ANKARA KOORDİNATÖRÜ
Betül TAT
0538 624 54 72
TURUNCU DERGİSİ ADRES
1470 Sk. Gökteşehir Blokları B Blok No: 30
Çukurambar / ANKARA
TELEFON: 0545 316 21 55
WEB:
www.turuncudergi.com
e-mail:
[email protected]
[email protected]
BASKI
TURKUVAZ MATBAACILIK
Akpınar Mah. Hasan Basri Cad.
No: 4 P.K. 34885
Sancaktepe / Kartal / İstanbul
TEL: 0216 585 90 00
FAKS: 0216 585 9130
[email protected]
‘TURUNCU’ Dergisi, yerel süreli aylık yayındır.
Basın yayın ilkelerine uymayı kabul eder.
Basılan ilanların tüm sorumluluğu
ilan sahibine, yazılan yazıların
sorumluluğu yazarlara aittir.
Kurum ve kuruluşlar için
kargo dahil fiyatı 20 TL’dir.
TURKUVAZ DAĞITIM PAZARLAMA A.Ş.
tarafından dağıtılmaktadır.
[email protected]
Sevgili Turuncu okurları,
A
na başa tac imiş
Her derde ilac imiş
Bir evlat pir olsa da
Anaya muhtaç imiş.”
diyerek bu anlamlı
dörtlük ile başlayalım.
Anne rahmine düştüğünde bir can,
başlar ananın bir ömür boyu evladını
taşıma hikâyesi.
Hikâye çetrefillidir. Demez mi ki
ayette “Malınızla, canınızla, evlatlarınızla
imtihan edilirsiniz.”
Ve imtihan başlar ana rahmine
düşen o canla. O sizden olan canınız,
kanınız, evladınızla. Artık onunla
yatar, onunla kalkarsınız. Aklınızda
bebeğiniz dünyaya gelinceye kadar.
Dokuz ay taşırsınız ruhunuzda,
beyninizde, bedeninizde. Her an dua
eder, yalvarırsınız “Allah’ım hayırlı, eli
ayağı düzgün, eksiksiz sağlıklı evlat
ver.” diye. Bilirsiniz ki bugüne kadar
bu kadar endişeli bir dua, bir dilek
dilememişsinizdir.
Dokuz ay sıkıntılarla, doktorlara git
gellerle, zaman zaman doktorların
kötü yorumları da eklenirse bu sürece
hayat cehennem olur. Evladınız için
endişelenir, dünyalara sığmazsınız ve
geceniz gündüzünüze karışır.
O dokuz ayın sonu geldiğinde Hz.
Ali’nin de ifade ettiği gibi “İnsan bir kez
ölür, kadın her doğumda ölür ve dirilir.
Doğum acısı ölüm acısıdır.” O acının
sonunda anne, çocuğunu kucağına
aldığında tüm acılarını unutur.
Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz
ya, ana artık çocuğuna yâr olur onun
yaşamı boyunca.
Biz evlatlar da bunu fırsat bilir, çok da
iyi kullanırız. Artık tek naz makamımız
anamızdır. Her türlü nazı ona yapar,
sınırsız şefkatini sınırsızca zorlarız.
Anne; fedakârlığın, karşılık beklemeden
vermenin, sınırsız sevginin yani
şefkatin adıdır.
İmtihan dedik ya, bazılarımızın
imtihanı başka kapılara da açık
oluyor. Ya doğuştan ya sonra oluşan
şartlardan dolayı bazı annelerimiz
emeklerini ve sevgilerini en üst
seviyede tutarak, yaşayarak annelik
yapıyorlar. Bahsettiklerimiz fedakârcefakâr, elleri öpülesi, engelli ve
özürlü çocuk sahibi annelerimiz. Yine
can pareleri, kınalı kuzuları bir dava
uğruna feda olan, minnet borçlu
olduğumuz şehit annelerimiz; üzerine
titredikleri emekleri acımasızca çalınan,
vicdanlarımızı sızlatan kayıp çocuk
annelerimiz... Ne çok şey borçluyuz
hepsine...
Cennet annelerin ayağı altında ise
cennete giden yol da annemizden
geçer. Cennetin yolunu kaybedecek
handikaplara düşmeden, annemizi
üzmeden, onu kırmadan, onu hayal
kırıklığına uğratmadan, onun yüreğini
incitmeden onun rızasını almayı bilmeli
ki dünya ve ahiretimizi cehenneme
çevirmeyelim.
Tüm annelerimizin Anneler Günü’nü
kutlayan biz Turuncu ekibi, bu günü
bir güne değil tüm gün ve her ana
yayıyor; her gün annemizi ve babamızı
hatırlayıp onların bize verdiği emeği,
gayreti, sevgiyi asla unutmayıp tüm
annelerin kutsal olduğunu buradan
dünyaya sesleniyoruz.
Annelerimizi sevgi ile kucaklayıp
ellerinden öpüyoruz.
Sağlıcakla ve sevgi ile kalalım...
Zahide Ceylan
90
24
ANNELİK ÜZERİNE
Bütün zorluklarına rağmen anneler her dönem
kendi hikayelerini, destanlarını yazmışlar.
52
ÜNLÜLERE ANNELİĞİ SORDUK
Zahide Yetiş, Yeşim Salkım, Hande Ataizi,
Özlem Yıldız, Elif Güvendik ve Banu
Zorlu’ya anneliği sorduk onlar anlattı.
ANNELİK HAKKINDA DOĞRU
BİLİNEN YANLIŞLAR
Ayşe Keşir: İdeolojilerin sembolleri hâline
geldiğinde, yapılan her tartışmada “annelik”
daha da zarar görmektedir.
İŞTE BU ‘BİZİM HİKAYE’MİZ
12 Eylül 1980 darbesine muhafazakar
pencereden bakan ilk film olma özelliğini
taşıyan ‘Bizim Hikaye’yi yazarımız
Gülay Kurt yorumladı.
SAMİ YUSUF: “İSTANBUL
BENİM ŞEHRİM”
“İslam dünyasının en büyük starı” olarak
gösterilen Sami Yusuf, son projelerini ve
İstanbul aşkını Turuncu’ya anlattı.
RÜYA GİBİ BİR DÜĞÜN
Yaz ayları yaklaşırken düğün organizasyonları da
hız kazanıyor. Bu zorlu ve detaylı serüven için sizlere
kılavuz olabilecek bir “Düğün” dosyası hazırladık.
ÇANKIRI BELEDİYE BAŞKANI
İRFAN DİNÇ: “ÜRETEN KADIN”
Kadınlar için birçok proje üreten Çankırı Belediye
Başkanı Dinç, başarılarını ve hedeflerini anlattı.
102 98 96
86 84 80 78 70 62
58
52
48 42 34
ICINDEKILER
DÜNYAYI KURTARACAK BİTKİ: KİNOA
Mayaların uzun ömürlü olması ve bilgeliklerinin farklılığı,
meditasyon ve enerji çalışmaları yeni yeni keşfedilmeye başlandı.
Kinoa’nın sırrı da böylece ortaya çıktı
2015’İN RENGİ MARSALA
Seçtiği renklerle o yılın tasarım dünyasına yön veren Pantone
Renk Enstitüsü; 2015 yılının rengini “marsala” olarak açıkladı.
DEHÂ MİMAR: MİMAR SİNAN
Mimar Sinan ve Yaratıcı Dehanın Şaheserleri”
sergisi Mimar Sinan ölümünün 427. yılında
sanatseverler ile buluşuyor.
34
MİNYATÜR DEYİNCE
Minyatür deyince Aa, biliyorum,
küçük küçük resimler. Okulda
çizdiğimiz resimlere hiç benzemiyor.
TÜP BEBEK VE ÖNCESİ
Yazarımız Halit Yerebekan, tüp bebek
konusunu Turuncu okurları için yazdı.
PSİKOLOJİ: PROJE ÇOCUKLAR
Rukiye Karaköse: Çocuk yetiştirme tarzı bir
anlamda toplumun aynasıdır. Çünkü eğitim,
en basit tanımıyla “insan yapma” aracıdır.
MEDENİYETİN ORTASINDA
MUM IŞIĞINDAKİ “AMİŞLER”
Teknolojinin dünyayı sevdireceğine,
dünyayı sevmenin de kötülük yapmalarına
sebep olacağına inanıyorlar.
YAKIŞANI GİY: STİL TÜYOLARI
62
Başarılı tasarımlarıyla adından söz ettiren Hayalen
tasarım’ın sahibi Filiz Yetim’den, düğün ve
davetlerde do ğru giyinmenin püf noktaları.
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
HABER
AYDIN ÜNİVERSİTESİ’NİN
EV SAHİPLİĞİ YAPTIĞI
KONGREYE KONUNUN
UZMANI 200 KİȘİ KATILDI
“DÜNYADA
KADIN VE
SİYASET”
KONGRESİ
26
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
İ
stanbul Aydın Üniversitesi,
Türkiye’nin gelişmesine katkıda
bulunmak, uluslararası alanda
konumunun güçlenmesine
destek olmak ve sorunlara
akademik çözümler üretebilmek
amacıyla; 16-17 Nisan 2015 tarihlerinde İstanbul’da Küreselleşen
Dünyada Kadın ve Siyaset Uluslararası Kongresi düzenledi. Kongre,
İstanbul Aydın Üniversitesi Türkiye
Araştırmaları Merkezi, Kadın Araştırmaları Koordinatörlüğü ve Siyaset
Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
iş birliğiyle organize edildi. Üniversitenin İstanbul/Floya yerleşkesinin
ev sahipliği yaptığı kongreye, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı
Doç. Dr. Çiğdem Erdoğan Atabek,
Başbakanlık Danışmanı Samime
İnceoğlu, AK Parti İstanbul Milletvekili Feyzullah Kıyıklık, İstanbul Aydın
Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı
Dr. Mustafa Aydın, İstanbul Aydın
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yadigar
İzmirli, İstanbul Vali Yardımcısı Mehmet Türk ile çok sayıda akademisyen
ve öğrenci katıldı.
turuncudergi.com
HABER
Kongrede,
çağlar boyunca
kadının yeri ve aile
içindeki önemi
hukuk, bilim,
sanat, siyaset,
kültür ve
sosyo-ekonomik
açıdan
değerlendirildi.
28
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
Bu uluslararası kongre süresince,
çağlar boyunca kadının yeri ve
aile içindeki önemi hukuk, bilim,
sanat, siyaset, kültür ve sosyoekonomik açıdan değerlendirilip
Türkiye ve dünyada disiplinler arası
çalışmaları kapsayan bir içerikle
ele alındı. Turuncu dergisi de
organizasyonun içinde yer alarak
kongre süresince çalışmalarını hem
kongre katılımcılarıyla paylaştı hem
de öğrencilerle bir araya gelerek
çalışmalarımızı nasıl geliştirebiliriz
noktasında genç nesillerle görüş
alışverişinde bulunuldu. 12 yıldır
yayın hayatında yaşadığımız
tecrübelerimizi, dünyada ve
ülkemizde gördüğümüz olumlu ve
olumsuz gelişmeleri kadın gözüyle
nasıl değerlendirdiğimizi, geleceğe
dair umutlarımızı ve daha neleri
hepbirlikte yapmamız gerektiğini
katılımcılara aktarma fırsatı bulduk.
Turuncu dergisini kongreye
davet eden ve çok samimi işbirliği
gösteren İstanbul Aydın Üniversitesi’nin tüm yetkili ve öğrencilerine
gönülden teşekkür ederiz.
turuncudergi.com
Deli
Kızın
Bohçası
VERA NUR AYDINBAŞ
[email protected]
DOĞA’LIM
D
ün bir arkadaşımla ufak bir kafede
oturmuş, masaya
konulan mimoza
çiçeklerini okşarken bir kere daha fark ettim sevginin
ne büyük bir güç olduğunu.
Bir çiçeği letafetle, zarafetle ve naif
bir biçimde okşayabilmenin içimde
ateşlediği coşku ve yumuşak hissin
güzelliğini… Merhamettir belki.
Bu çok kıymetli bir şey.
Amcamı şimdilerde anlıyorum. Biz,
amcam ve kuzenlerimle, sık sık Pazar
kahvaltıları ve yürüyüşleri için ormanlık yerlere gideriz. Takribi iki sene
öncesidir. Ben o zamanlar -ki çoğu
zamanım gibi- depresyona meyilli ve
melankoli içindeyim. Başımın üstünde
hep bir hüzün bulutuyla geziyorum
ve bu ağır bir bulut, yüklü. Bununla
yaşıyorum. Mutlu, huzurlu anlarımda
bile beni çaktırmadan ezdiğini hissediyorum.
Bu doğa yürüyüşlerimizde amcamla uzun uzun sohbet ederdik. Beni
olumsuz ve depresif düşüncelerimden
kurtarabilmek için telkinlerde bulunurdu. Doğanın güzelliğinden, bir çiçeğin
açısındaki mucizeden, bunları çocuksu
bir sevinçle karşılayıp hayret edebilmekten ve sağlıkla güzel bir nefes
alabilmenin değerinden bahsederdi.
Ardından orman havasını derin derin
içine çekerdi. Oohhh… İnsanın mutlu
olması ve hayata coşkuyla tutunabilmesi için bunların varlığının bile yetebilmesi gerektiğini söyler, neden bu
30
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
güzelliklerden beslenemediğimi sorar,
benim abuk sabuk dertler yüzünden
hayata karamsar bakışımı değiştirmeye uğraşırdı. Evet, ona hak verirdim
ama bunu özümde duyumsayamazdım. Hatta “İyi, güzel de bu adam
hafiften kafayı çiçek-böcekle bozmuş.”
bile derdim. Ve dün, kafede gayrı ihtiyari çiçeği okşarken arkadaşımın bana
bakışında aynı manayı gördüm!
Şimdilerde doğanın mucizelerine
karşı sevinçten âdeta çıldırmak istiyorum. Çiçeğimin yeni çıkardığı yaprağını öperken içime oluk oluk mutluluk
akıyor. 26 yaşımda 50’lik teyzeler gibi
evimi botanik bahçesine çevirdim,
bitkilerle konuşuyorum ve onların
bana verdiği hayat enerjisine minnetlerimi sunuyorum. Bitkilerime derin bir
muhabbet besliyorum. Onları evladım
gibi seviyorum ve hayatta daha önce
hiçbir şeye ve kimseye böylesi saf ve
yoğun sevgi vermemiş olduğumu
görüyorum. Ah, sizi anlıyorum tüm
teyzeler ve seni anlıyorum anne.
Ben çocukken çıktığımız Karadeniz turunda, manzaraya bakmamı
söyleyen babama “Ağaç ağaçtır, yol
yoldur.” diyerek kendimi seyahat boyu
mutsuzluğa hapsettiğim için, ayrıca
bebekliğimden beri her yaz en az bir
hafta gittiğimiz ama yıllardır iş güç
yüzünden ayak basamadığım Toros
Dağları’ndaki yaylamızda geçirdiğimiz
günlerden sıkıldığım için; itelediğim
tüm coşku ve mutluluklardan, huzurdan ve doğadan özür diliyorum. Sizi
seviyorum.
turuncudergi.com
HABER
İpek Tanrıyar
u
l
o
d
a
n
A
Defile, Opr. Dr. Sare Davutoğlu’nun
katkı ve katılımıyla, Konya Valisi
Muammer Erol’un himayesinde Konya
Büyükşehir Belediyesi’nin destekleriyle
yardıma muhtaç çocuklar yararına 08
Nisan’da Konya Dedeman Oteli’nde
gerçekleştirildi. Selçuklu Belediyesi ev
sahipliğinde gerçekleştirilen, Torku ve
Kaptan Textile’in ana sponsor olduğu
ve İpek Tanrıyar’ın sunduğu defileye;
Destanbul, Selva, Atiker Şirketler Grubu,
Hotel Ney, Boss, Ata sponsor oldu.
Defilenin destek hizmet sponsorluğunu
ise Avea üstlendi.
Moda tasarımcısı Zeynep Kartal ise
dünyaya açılacak defilesinin başlangıç
noktası olarak Konya’yı seçme nedenini
şöyle açıkladı: “Selçuklu’ya uzun yıllar
başkentlik yapmış Konya’nın, Selçuklu
Medeniyeti için çok önemli bir yeri var.
Yürütülen restorasyon çalışmaları ile bir
medeniyetin dirilişine şahitlik ediyoruz.
Konya’da Selçuklu’nun hâlâ yaşadığını
görebilirsiniz. Bu muhteşem coğrafyaya
sessiz kalmanız çok zor. Bu nedenle ilk
defilemi Selçuklu’nun başkenti Konya’da
yapmaya karar verdim”.
Zeynep Kartal, Selçuklu değerleri
ve karakterini kırmızı halı kıyafetlerine
yansıttığı bu koleksiyonunda,
u
l
k
u
ç
Sel İLESİ
F
E
D
R
Ü
T
L
KÜ
İ
ngiltere’de “ünlülerin kırmızı halı ve TV ödülleri
tasarımcısı” olarak anılan, çalışmaları dünyaca
ünlü moda dergilerine kapak olan Türk modacı
Zeynep Kartal, ülkesinin tanıtımı için kolları
sıvadı. Ünlü Modacı Zeynep Kartal, Türkiye’nin
dünyaya tanıtımını Anadolu Selçukluları’nın
kültür mirasıyla yapacak.
İngiltere’de yaşayan Türk modacı
Zeynep Kartal, Türkiye’nin marka ülke,
marka şehir hedefine katkıda bulunmak amacıyla
Anadolu Selçuklu Kültürü’nden esinlenerek
hazırladığı koleksiyonunun dünya tanıtımına
Londra, Paris, New York’tan önce Selçuklu’nun
başkenti Konya’dan başladı.
32
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
Selçuklular’ın bayrağında da yer alan ve
asaleti, gücü, adaleti, barışı sembolize
eden beyaz rengi baz aldı.
Dönemin ana renklerinden altın,
gümüş, yeşil ve siyahı ise aplik ve
işlemelerde kullandı. Kumaşlar
konusunda çok titiz davranan ünlü
tasarımcı, kıyafetlerin tamamında ipeği
tercih etti.
Selçuklu’nun sadece giysilerinden,
çinilerde ve mimaride kullandıkları
desenlerinden, renklerinden değil;
ruhunu yansıtan her şeyden beslenmeye
çalıştığını vurgulayan tasarımcı, defilenin
son parçası olan gelinlikte ise kırmızıyı
tercih etti. Tasarımcı, günümüz çizgilerine
uyarladığı koleksiyonunu dünyaca ünlü
sanatçılara giydirmeyi hedefliyor.
Koleksiyonu Türk ve İngiliz modeller
sundu. İngiltere’nin en büyük model
ajanslarından biri olan Boss’un
mankenlerinin sunduğu koleksiyonun
finalini Türk manken Didem Soydan yaptı.
Ünlü mankenin finalde giydiği kırmızı
gelinlik büyük alkış aldı.
Gecede ayrıca CD’sinin kapak
tasarımını Zeynep Kartal’ın yaptığı ünlü
İngiliz şarkıcı Carolynne Poole, yeni
albümünde yer alan şarkılarını ilk kez
Konya’da söyledi.
Defilenin açılış konuşmasını,
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun
eşi Sare Davutoğlu yaptı.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
33
KONUK YAZAR
Kırmızı
Ayakkabı
ÇOCUKLUĞUMUZDA YAŞADIĞIMIZ
BASİT DENEYİMLERİMİZİN, BÜYÜYÜNCE
BÜYÜK TRAVMALARA DÖNÜŞMESİ...
ARTIK KENDİ İSTEKLERİNİZİN pEŞİNDE
gİTMEKTE ZORLANACAKSINIZ,
BÖYLE YApTIĞINIZ ZAMAN
CEZALANDIRILACAĞINIZA
INANACAKSINIZ.
34
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
Ç
ok haksızlık
yapıyoruz kendimize. Kendimizin
en büyük işkencecisi
yine biziz.
En büyük mahkûmiyetleri verip, en gaddar şekilde
cezalandırıyoruz kıyasıya. Bunun
türlü nedenleri var. Ama sanırım
yetiştirilme tarzımızın da bunda
payı büyük. Bir haberde okudum.
Yaşar Üniversitesi Psikoloji
Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.
Dr. Elif Durgel Jagtap Hollanda’da 4,5 yıl araştırma yaparak
Avrupalı ve Türkiyeli annelerin
MARKAR
ESAYAN
çocuk yetiştirme alışkanlıklarıyla
ilgili bir tez hazırlamış. Avrupalı
anneler ile Türkiyeli anneler
arasındaki farklar ise şöyle:
Türkiyeli anneler: İtaatkâr ve
gelenekçi bireyler yetiştiriyor.
Çocuklarının saygın bir iş sahibi
olmasını istiyor. Çocuğunun
gözünün önünde olmasını istiyor.
Çocukları ağlamaya başladığında
fikrini değiştiriyor. Ceza yöntemini
kullanıyor. Hava kötü olduğunda
çocuğunu dışarı çıkarmıyor.
Yeme, içme ve uyku saatlerini
esnetiyor. Çocuklarına kitap
okuma alışkanlıkları zayıf. Koruma
hissi aşırı.
Avrupalı anneler: Özgür bireyler
yetiştiriyor. Meslek seçimine
karışmıyor. Çocuklarının
kendi başına odasında
yalnız vakit geçirmeleri
gerektiğini düşünüyor.
Çocukları bir şeyi ısrarla
isteyince “Hayır” diyorsa
bir daha fikrini değiştirmiyor.
Cezaya çok az başvuruyor. Her
gün yürüyüşe çıkarıyor. Yeme,
içme ve uyku saatlerinde titiz
davranıyor. Çocuğuna düzenli
olarak her gün kitap okuyor.
Rahat davranıyor.
Tabii bu sonuçtan yola
çıkıp bütün mutsuzluk ve
travmalarımızın yükünü Türkiyeli
turuncudergi.com
annelerimizin sırtına yüklemiyoruz.
Bu bir toplum ve kültür modeli.
Bu model böyle biçimlenmiş ve
insanlar buna göre davranıyorlar.
Başka türlüsünü bilmiyorlar. Binlerce
yıllık şiddet, itaat ve dayanışma
ile hayatta kalma kültürü, bunun
üzerine eklenen yoksulluk ve
savaşlarla ortaya çıkan bir bakiyenin
üstündeyiz. Burada her şey kötü de
değil. Önemli bir direnç göstererek
iyi değerlerimizi de bu zorlu
hikâyenin içinden sürükleyerek
geçirmişiz. Üstelik tarih devam
ediyor ve bizim toplumumuz da
hızla özgürleşiyor. Komplekslerimizden
hızla kurtularak kendimizi buluyoruz.
Dönelim kendimize... Herkesin
biraz sonra anlatacağım hikâyeye
benzer bir tecrübesi olmuştur. Babanız
veya anneniz sizi alışverişe götürür.
Ayakkabı alacaksınızdır. Çok güzel
bir kırmızı ayakkabı beğenirsiniz.
Önce anneniz ve babanız daha
“uygun” başka bir model için sizi ikna
etmeye çalışır. Sonra pandomima
kopar. Unutmayın, daha çocuksunuz
ve “doğalsınız”. Travmalarınız az.
İstediğinizi yaptırtır, kırmızı ayakkabıyı
alırsınız. Sonra o ayakkabının başına,
her ayakkabının başına gelenler gelir,
eskir ve yırtılır. Anneniz ve babanız
size muhtemelen onların önerdiği
ayakkabıyı almanız durumunda böyle
olmayacağını söyler. Onlar söylemese
bile, siz zaten böyle düşünmeye
eğilimli hâle getirilmişsinizdir.
Basit bir deneyim, bir travmaya
dönüşmüştür. Tekrarlanan bu
travmalar size bir hayat modeli olarak
geri döner. Artık kendi isteklerinizin
peşinde gitmekte zorlanacaksınız,
böyle yaptığınız zaman
cezalandırılacağınıza inanacaksınız.
Karar verirken bir tasdik makamına
ihtiyacınız olacak. Tercihlerinizi
belirleyecek olan artık sığındığınız
hamiler veya korkularınız oldukça
özgürlüğünüz ve kendine güveniniz
zarar görecek.
Bu hep böyle gitmek zorunda
mıdır? Bu bizim, bizden ayrı
düşünemeyeceğimiz, derimiz hâline
gelmiş bir karakter midir? Bu yapıdan
kurtulabilir mi insan? Yoksa artık her
şey bitmiş midir?
Şüphesiz hayır. Bunlar öğrenilmiş
yanlış bilgilerin sonucu gelişen
yanlış modeller. Üstelik insan bu
durumundan memnun olmadığı için
her zaman “sıkıntı” olarak ortaya çıkan
bir değişim arzusu içinde oluyor, değil
mi? Tıpkı bilgisayara girmiş virüs gibi,
tabii ki bu yanlış bilgiler tespit edilebilir
ve doğruları ile değiştirilebilir. Bunu bir
uzman yardımı ile, inancımızla veya
içbilgimizle geliştirdiğimiz formüllerle
yapabiliriz. Yeter ki farkına varalım ve
ümitsizliğe kapılmayalım.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
35
ANNELER GÜNÜ
Çocuk sahibi olma
psikolojisi ve iktidar
yöntemi açısından
annelik daha da
karmaşık...
Bir göz atarsak:
Havva ile başlıyor yeryüzündeki
annelik hikayemiz. İnsanlığın
türediği Havva annemiz,
olabilecek bütün insan türlerinin
hepsine annelik etmiş.
Çokca zaman sonra annelik
duygusunu geç yaşayan Sare,
başka bir hikayenin ilk satırlarını
yazmış. Hikayenin devamında
annenin çöldeki yalnızlığına bir
çare olarak ve Hacer’in İsmail’e
olan merhametinden Zemzem
suyu akıyor çöle.
Musa aleyhisselam, annelerin
erkek evlatlarıyla imtihandan
geçtiği bir dönemin peygamberi.
Her doğum gibi, sancılı bir
doğumun kahramanı Meryem,
Hazreti İsa’yı iffet dedikodularının
üstüne dünyaya getiriyor.
Alemlere rahmet olarak gönderilen
Hazreti Muhammed (s.a.v),
annesiz kalarak yalnızca Allah’a
emanet olduğu bir hayat sürüyor.
Ayakları altına cennetin
serildiği müjdesinin muhatabı
şimdiki anneler...
Özellikle çalışan anneler için
geçerli olan, ilşkide olduğu
herkesin gönlünü hoş tutan
idareci-becerikli anneler.
İnsanlığın gelişmişlik
tarihine göre de
anneler çok değişik
tecrübeler
biriktirmişler
Dürtüleri ile hareket eden,
psikoloji ve vicdan çatışmalarının
henüz olgunlaşmadığı,
benmerkezci taş devri annesi.
Yerleşik hayata geçişle oluşan
toplumsal yapıda, anaerkil
şekliyle vücut bulan ailede en
şanslı neolitik anne.
Faydacı yaklaşımın tavan yaptığı,
savaşan ve üreten erkek bireyin öne
çıktığı, kız çocuklarının fazlasının
doğaya terk edildiği, klasik Antik
Yunan ve Roma’da seçmek zorunda
bırakılan narsist anne.
Ortaçağ’da İsa ile birlikte kutsalllığa
terfi eden çocukların annesi.
19 yy’da kendi değeri olmayan,
doğurabilme gücünü erkeklere
karşı kullanmayı seçen, sadece
çocuk doğurabilen içgüdüsel
annelik.
Tarihin her döneminde ve her kültüründe
annelik zorlu sınavlardan geçmiş. Anne ve
annelik deyince burnumuzun direğinin
sızlaması bu tarihi mirastan
geliyor galiba. Bütün zorluklarına
rağmen anneler her dönem kendi
hikayelerini, destanlarını yazmışlar.
36
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
20. yüzyılda bir insan
yetiştirmenin mucizesini
keşfetmiş, her aşamayı bilgi ile
yaşayan bilimsel anne.
Günümüzde her insan gibi
varolma savaşına giren, hem
kariyerine hem çocuğuna
odaklanabilen empatik anne.
Taşıdığı sevgiyi sınırsızca
çocuğuna aktaran, çocuğunu
bir hale gibi saran, çocuğuna hiç
kıyamayan yufka yürekli anneler.
Olan biten karmaşadan çıkış
yolunu bulamayan, sürekli
mutsuzluk üreten tercihleri ile
depresif anneler.
Emektar-cefakar , zorluklar
karşısında kolay pes etmeyen,
daha çok eski tip fedakar anneler
Ülkemizde hayli yaygın, geçmişin
olumsuz deneyimlerinden dolayı
endişeli anneler.
Anne-baba arasındaki görev
paylaşımının yanlış veya eksik
olduğu ailelerde, herşeyi dozunda
yapan-yaptıran otoriter anneler.
Kendi olamadığı herşeyi
çocuğunun olmasını isteyen, bir
sınıf atlama aracı olarak çocuklarını
programlayan, başarı odaklı
anneler.
Sürekli çocuğunun arkasını
toplayan, motivasyon gurusu,
hadi’leyen anneler.
YAZAR
ÜÇ ZIRHLI
BİR GEBELİK
ÖYKÜSÜ
CENNET BOŞUNA MI ANNELERİN AYAKLARI ALTINDA?
HAYIR, BOŞUNA DEĞİL. CENNET ANNENİN HAK ETTİĞİ DEĞİL ALLAH’IN
ANNELERE TALTİF ETTİĞİ BİR HEDİYEDİR. YOKSA KİM YALNIZCA
EMEĞİYLE CENNETİ KAZANABİLİR?
38
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
Y
eşillik köşesini takip edenler bilir, bu köşe iki aydır
boştu. Hayatımda önemli
bir boşluğu doldururken
istemeden de olsa burayı
boş bırakmak zorunda kaldım. Zira annelik denilen o mübarek yola çıkmıştım ve gebeliğin zorlu dönemleri beni
hayli hâlsiz bırakmıştı. Uzun uzadıya
devam eden uykular, bitmek bilmeyen
mide bulantıları, her kokuya ve tada
olan aşırı hassasiyet nerdeyse her şeyimi değiştirdi. Bir tek Orhan Gencebay
sevgimde bir değişiklik olmadığını
söylesem herhâlde bana gülmezsiniz.
Hâmil olduğum, bir gramlık yükün
bana ağır geldiği zamanlarda, bırakın
işe gitmeyi rutin işlerimi yapmaktan
dahi aciz olmak bana çok zor geliyordu. Şimdilerde kıymetini daha iyi
anladığım eşim ve annem, koltuk
değneklerim olmuşlardı. Bir de mide
bulantılarım yüzünden elimden bir
türlü düşüremediğim maşrapam…
Zavallı eşim, maşrapamın poşetini her
değiştirdiğinde, onunla ve evimizle
ilgilenememenin utancına bir de
onu bu iğrenç duruma düşürmenin
mahcubiyeti eklenirdi. Eşime sorardım,
“Tiksinmiyor musun?” Zira her şeyden
tiksindiğim gibi kendimden de tiksiniyordum. Eşim ise her zamanki gibi
beni güldürecek cevabı buluyordu:
“Çok iğrençsin, ama tiksinmiyorum.”
Onun tek derdi beni güldürmekti. Zira
tebessümü eksik olmayan yüzüm sirke
satıyordu ve ben artık sirkeden de tiksiniyordum. Her gün “Bugün gülmeyecek misin?” diye soran eşime verecek
cevabım yoktu. Sahi, ne olmuştu
bana?
turuncudergi.com
BETÜL
YEŞİL ÇELİK
[email protected]
Hikâye birçok gebeye tanıdık gelebilir. Zira gebeliğin fizyolojik etkisi birçok
kadında ortaktır. Fakat bu ortaklığın
sadece fizyolojik olmadığı, gebelerin
psikolojik olarak da kader ortağı olduğunu söyleyebiliriz. Zira mutlu haberi
alan birçok kadın, sevincini paylaştığı
birçok kişiden iyi niyetli tavsiyeler alır.
Hele anne adayı ilk gebeliğini yaşıyorsa, etrafının efsanevi bir zırh ile sarıldığını söylemek hiç de abartı olmaz. Bu,
şüphesiz iyi bir şeydir. Fakat bu zırhın
gebeyi düşürdüğü ruh hâli çoğunlukla
ihmal edilir.
Biraz sonra, bana aslında ne olduğunu anlatırken üç tarafı zırhlarla çevrili
bir gebe göreceksiniz.
1. Tedbir zırhı:
“Ne olur ne olmaz!”
Başlarda ne mutluydum! Mutlu
haberi paylaştığım herkes en az
benim kadar seviniyor, sağlıklı bir
bebek için dualar ediyordu. Fakat çok
az kişi iyi şeyler söylüyordu. Birçoğu
düşükle sonlanan hikâyeler anlatıyor,
ne olur ne olmaz diye bebeğime
çok bağlanmamam gerektiğini
hatırlatıyordu. Haklılardı, Allah
muhafaza böyle bir sonuç olsa, üzerine
hayaller kurduğum bebeği kaybetmek
bana daha çok acı verecekti. Öyleyse
bebekle ünsiyet kurmamalıydı. Öyle
yaptım. Bebekle ilgili tek bir hayal bile
kurmadım. Ta ki, gerçek bir düşük riski
geçirdiğimi düşünene kadar…
Bebeğim sanki valizini toplamış,
istenmediği yerde durmuyordu. Bense
onun eteğine yapışmış, “Yanlış anladın,
ben seni çok istiyorum. Gitme ne olur!”
diye yalvarıyordum. İşte o anlarda,
kendimi “Üzülme, yine olur.” diye
teselli ederken yakaladım. Evet, bu bir
yakalayıştı. Sanki elinde fenerle kasayı
açmaya çalışan bir hırsızdım ve ışığı
yakan ev sahibi ile göz göze gelmiştim.
Elimden feneri nasıl attıysam,
kafamdan bu düşünceyi de öyle
attım. Öyle utandım ki! Kendimi
Allah’ın yerine koyma küstahlığını
göstermiştim. Oysa biz bilmezdik,
Allah bilirdi. Üstelik içimde annelerin
hep hissettiklerini söyledikleri “kötü
his” yoktu. Sabah doktorumdan güzel
haberi almıştım. Bebeğimiz çok şükür
sağlıklıydı. Gebelerin yarısında olan
normal bir durumdu bu.
Anlayacağınız, bu zırh beni
korumamış aksine kaygılandırmıştı.
Zira gebeliğini yeni öğrenmiş bir anne
adayına üzücü bir sona karşı bir dizi
tedbir önermek, ne kadar iyi niyetli
olursa olsun, gebeyi kaygılandırırdı.
Oysa benim en çok ihtiyacım olan
şey, her şeyin çok güzel olacağına
dair ümitvar sözler ve nasuh bir
kalple edilmiş dualardı. Kötü ihtimali
düşünerek yaşamanın kötüyü
çağırmaktan başka hangi sonucu
olabilirdi?
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
39
YAZAR
2. Teselli zırhı:
“Ee, cennet
boşuna mı
annelerin ayakları
altında?”
Gebelik öncesinde reflü ve ülseri
olan biri olarak kolay bir hamilelik geçirmeyi zaten beklemiyordum. Başta
da bahsettiğim gibi zorlu bir süreçten
geçiyordum. Bu süreç şüphesiz yıpratıcıydı ve her gebe gibi ben de motive
edildim. Fakat fiziksel acizliğinden
muzdarip bir gebeye nerdeyse herkes
tarafından söylenen “Ee, cennet boşuna annelerin ayakları altında değil!”
sözleri hiç de motive edici değildi. Zira
bu iyi niyetli teselli cümleleri sanıldığı
gibi beni “İyi ki kusuyorum, yoksa cennete nasıl giderdim?” iyimserliğine düşürmedi. Şüphesiz gebelik mübarekti
ve insanı cennete götürebilirdi. Fakat
bu sözlerle gebe, anneliğin daha
adaylık sürecinde yaşadığı imtihanı
düşünerek kaygılanmaya başlayabilirdi. Öyle de oldu. Oysa bana söylenecek
en güzel şey bu imtihanın geçiciliğiydi. Gebeliğin bir hastalık olmadığı,
zorluğunun en güzel yanının sağlıklı
bir bebek olduğunu duymak en iyi
şeydi. (Geçici zorluktan bahsetmişken,
zorlu doğum öykülerini anlatan, benim
doğum ile ilgili yorumlarımı gülerek
yorumlayan annelere selam ederim.)
3. Tembih zırhı:
“Bunlar daha iyi
günleriniz,
keyfini çıkarın.”
Birkaç istisna dışında nerdeyse
tüm anneler ve hatta babalar, uykusuz geceler, gaz sancıları, yürümeye
başlayınca alınması gereken güvenlik
önemleri, hastaneler, diş çıkarmalar
vb. ne kadar zorluk varsa hepsini sayıp
bunu söylemişti. Zaten, ister gebeliğin
zorlu sürecinde, isterse ebeveynliğin
40
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
ilk zamanlarında olsun, yaşadığı türlü
zorluklarla başa çıkmaya çalışan ama
bir yandan da sürecin keyifli yanlarını
yaşayan gebe/anne-babaya en sık
söylenen söz buydu. Amaç, kişilere
durumun ehveni şer olduğu mesajını vermek ve bugünlerinin keyfini
çıkarmalarını tavsiye etmekti. Ebeveynlik her zaman sıkıntılıydı ve bu sıkıntı
çocuk büyüdükçe azalmak yerine
artıyordu. Bu yüzden, yapılacak en
iyi şey bugünlerin kıymetini bilmekti.
Tecrübeli anne babalar, bu acı gerçeği
sıklıkla hatırlatmaktan nerdeyse keyif
alıyorlardı Ama bu durum da, bizi
korkutmak, geleceğe dair ümitlerimizi
azaltmaktan başka bir sonuç vermedi.
Zira düşündüğümüz tek şey, gelmesi
yakın olan “beterin beteri”ydi.
Hasılı, ben buralarda yoğuken, her
birini çok sevdiğim insanlardan gelen
bu iyi niyetli yorumların etkileri ile boğuşuyor, bu zırhı kırmaya çalışıyordum.
Cahil cesareti olarak yorumlayabilirsiniz
-ben cahilliğimi de seviyorum- ama
ben kolay bir doğum ve kolay bir ebeveynliğe inanıyor, bunun için dua ediyorum. Allah’a zor var mıdır? Yoktur. O
halde neden iyiyi, kolayı dilemeyelim?
Zorlu günlerim vardı, ama hepsi geçti.
Doğum zordur evet, ama o da geçecek
inşallah. Ebeveynlik zordur evet, ama
ölüm var, o da geçecek. Geriye tüm bu
zorlukların ardından yaşadığımız “iyi
günler”imiz kalacak inşallah. O halde
baştan soralım: Ne olur, ne olmaz?
Kolay olur, zor olmaz. Cennet boşuna
mı annelerin ayakları altında? Hayır,
boşuna değil. Cennet annenin hak
ettiği değil Allah’ın annelere taltif ettiği
bir hediyedir. Yoksa kim yalnızca emeğiyle cenneti kazanabilir? Bunlar daha
iyi günlerimiz mi? Hayır, her günümüz
birbirinden iyi geçecek inşallah. Çünkü
Allah iyidir ve bizimle beraberdir. Ve
ebeveynlik tüm zorluklarına rağmen
dünyanın en büyük nimetidir.
turuncudergi.com
Pursaklar Belediyesi
Halkla İlişkiler Müdürlüğü
tarafından düzenlenen Çocuk
Şenliği’nde minikler doyasıya
eğlendi. Pursaklar Belediyesi
Şehit Salim Akgül Parkı’nda
düzenlenen Çocuk Şenliği
büyük ilgi gördü. Nezaket Okulu
öğrencilerinin de katıldı şenlikte
minikler doyasıya eğlendi.
Oyun guruplarında
saatlerce oynayan miniklere pamuk
şekeri ve macun ikram edildi. Kukla
gösterileri ile keyifli vakit geçiren
çocuklara aileler de eşlik etti. Çocukların
vazgeçilmezi olan yüz boyaması da
unutulmadı. İki saat süren şenlik renkli
görüntülerle son buldu. Pursaklar
Belediyesi’nin çocukları 23 Nisan’da
unutmaması velilerin takdirini kazandı.
YAZAR
YAZAR
MÜKEM
MEL
ANNE M
İ?
U
L
T
U
M
N
N
A
?
İ
EM
MUTLU ANNE OLURSAK ÇOCUĞUMUZUN DUYgUSAL, fİZİKSEL
İhTİYAÇLARINI DOĞRU ANLAYIp, gÜVEN VERİCİ BİR YAKLAŞIMLA, SAKİNLİK
VE hUZUR VEREREK İhTİYAÇLARINA EN UYgUN YANITI VERİRİZ.
HATİCE
BİLİCİ
[email protected]
42
TURUNCU DERGİ /Mayıs 2015
M
odern çağın gereği
mi, tüketim toplumu
olma hırsımız mı yoksa hızla bencilleşen
bir toplumda yaşadığımız için mi bilmiyorum ancak şu bir
gerçek ki aileler çocuklarını dünyanın
merkezine oturttular. Çocuk merkezli
aile anlayışı son dönemde popüler
olan ve toplum olarak da teveccüh
eder olduğumuz bir tutum maalesef.
Maalesef diyorum çünkü mükemmel
olmaya çalışırken bencilleşen, ben merkezli –sadece kendi çocuğu üzerinden
dünyaya bakan- çekirdek aile anlayışı
ile zamanla daraltılan aile kavramı bu
tutumun beslediği olgular. Mükemmeli
yakalama konusunda modern psikolojinin, modern düşüncenin empoze
ettiği dur durak bilmeyen bilgi akışı,
örneklemler ve özendirmeler; egolarından beslenen insan, egolarla büyütülen
çocuklar, egolarla süslenmiş ailelerden
öteye gidememekte.
turuncudergi.com
Mükemmel olma sevdasına düşen
annelerin mutsuz olmaları da kaçınılmazdır. Mükemmel olmaya çalışırken
türlü arayışa giren, her duyduğuna
itibar edip arkasından koşuştururken
yorulan anneler…
Peki, asıl amacımız ne idi? Mutlu bir
çocuk, mutlu bir aile değil miydi? Asıl
amacımızdan mükemmeli yakalama
yolculuğu sırasında maalesef saptık.
Bu mükemmel anne olma arayışları;
annenin bütün yaşantısını çocuğuna adamasına, kaygısının artmasına,
yetersizlik hissi yaşamasına, suçluluk
duygusu içinde depresyon ve kaygı
bozukluklarına neden olmaktadır.
Sürekli araştırma yaparak en iyi
olmaya çalışan; okul olmaya, öğretmen
olmaya, doktor olmaya, kariyer planlayıcısı olmaya çalışan mükemmelin
peşinde koşarken yorgun düşen anneler asıl amaçlarını unuttular; mutlu
olmayı… Mutlu çocuklar yetiştirelim
derken yalnız, şımartılmış, toplumdan
ayrıştırıldığı için sosyalleşememiş
sorunlu çocuklar büyüttüler.
Mutlu anne olursak çocuklarımızı
aynalarız, yani çocuğumuzun duygusal, fiziksel ihtiyaçlarını doğru anlayıp
güven verici bir yaklaşımla, sakinlik ve
huzur vererek ihtiyaçlarına en uygun
yanıtı veririz.
Anne, çocuğunun kaygılarını alarak
, huzur ve içtenlikle işler ve çocuğuna
geri yansıtır. Çocuğun özgüveni kendini güvende ve huzurlu hissettiği ortamlarda gelişebilir. Elbette her istediği
yapılan çocukların, özgüven sorununu
daha fazla yaşadıklarına şahit olursunuz. Anneler güven kavramını oluştururken çocuklara sınırları öğretmeliler
ve yeri geldiğinde “hayır” diyebilmeliler.
Bu hem annenin hem de çocuğun
mutluluğu için önem arz etmektedir.
En çok yapılan anne hatalarından
biri de evi okula, kendini de öğretmene dönüştürmek. Bu öğretme çabasızamanından önce öğretme çabasıhem çocukta hem de annede kaygının
artmasına ve çatışmaların fazlalaşmasına sebep olmakta, dolayısıyla çocuğun asıl ihtiyacı olan güven ve huzur
ortamını zedelemektedir. Mutlu anne
olmak için, öğretme merakımızdan
vazgeçmeli bunu okula ve zamana
bırakabilmeliyiz.
turuncudergi.com
Öğretimi okullara bırakıp çocukla
kaliteli zaman geçirmek en doğru
davranış olacaktır. Çocuklarımızla oyun
oynamak, onların yönettiği bir oyunda
yer almak hem anneyi hem de çocuğu
mutlu edecektir şüphesiz. Çünkü
oyun, çocuğun dünyasıdır. Bu dünya
içerisinde yer bulamamış anne-babalar, çocuklarıyla sağlıklı bir iletişim
dili yakalayamazlar. Oyun dili ile anne,
çocuğun gerçek dünyası içerisinde
neler hissettiğini neler yaşadığını
gözlemlemeli ve çocuğunun maddi
ihtiyaçlarından çok manen, ruhunda
ihtiyaç hissettiklerini çözebilmelidir.
Ancak oyun oynarken de abartıdan
uzak ve birlikte zevk aldığınız oyunları
tercih etmelisiniz. Öğretici oyunlar
oynayalım, oynarken de eğitelim
yaptırımları içerisinde çocuklara
kalıplarla yaklaşmak eğreti duracaktır.
Bu sebepten oyun zamanı mutluluk
zamanı olmaktan çıkarak mecburiyete
ve zamanla külfete dönüşecektir.
Bırakın dar kalıplar içerisinde sonu
gelmeyen mükemmellik arayışlarını.
Çocuk ve anne en yalın, en sade
hâliyle kucaklaştıklarında ve birlikte
sağlıklı vakit geçirdiklerinde mutlu
olacaklardır.
BIRAKIN MÜKEMMELLİĞİN
DAR KALIPLARINI MUTLU
ANNE OLMAYA BAKIN...
l Mutlu anne olmak için koşulsuz ve çok sevin.
l Bırakın dar kalıplar içerisinde sonu gelmez arayışları.
l Kendi çocuğunuzu en iyi kendiniz tanırsınız,
size modern psikoloji ve düşüncenin hükmetmesine izin vermeyin.
l Bırakın çocuğun öğretimini okul yapsın, kendinizi bu konuda zorlamayın.
l Çocuklarınızı iyi ya da kötü özellikleriyle etiketlemeyin ve
etiketlenmelerine izin vermeyin.
l Birlikte kaliteli zaman geçirin.
l Teşekkür edin, özür dileyin ve sık sık onu sevdiğinizi söyleyin.
l Objektif olun ve ön yargısız gözlemler yapın.
l Her şeye rağmen koşulsuz sevin.
l Saygının hayatınızdaki önemini ona saygı duyarak hissettirin.
l Önce anlayın, sonra anlayışla davranın.
l Duygusallığı ya da katı otoriteyi çocuğunuza karşı kullanmayın.
l Sabırlı olun, sabrı öğretmek hayatı öğretmek kadar zordur.
l Dünyanın merkezine çocuğunuzu değil, değerlerinizi oturtun.
l Mükemmel olmaya çalışmayın, mutlu olmaya ve mutlu etmeye çalışın.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
43
DOSYA
Yeşim Salkım:
Kendim de anne olduktan sonra annemi tabii
ki daha iyi anlar oldum. Şükürler olsun o hâlen
hayatta ve başımızda. Benim de en büyük dileğim
kızlarımın bir gün çocukları ve aileleri olunca
onların başında durup -annemin bize yaptığı
gibi- onlara kol kanat germek olur. Annemin bana
en büyük mirası şu sözdür: “Sabır, güven, inanç
ve evdeki huzur; işte kızım asıl zenginlik budur.”
Ayrıca evde hep söylediği bir atasözü vardır:
“Sabırla; koruk, pekmez olurmuş.” Bunlar anneme
annesinden şimdi de ondan bana kalan miraslar.
Bu miraslar benden de kızlarıma kalan ve aile olma
duygusunu çok iyi anlatan sözler olacak inşallah.
Tüm annelerin ellerinden öpüyorum.
TÜRKİYE’NİN SANAT VE
TELEVİZYON CAMİASININ ÜNLÜ
İSİMLERİ TURUNCU DERgİ İÇİN
ANNELERİNİ, ANNELİĞİ ANLATTI
Hande Ataizi:
Zahide Yetiş:
Seneler geçtikçe ailenin ne kadar değerli
olduğunu daha fazla anlıyor insan. Kadındır aileyi ayakta
tutan, onun gösterdiği yoldur. Özellikle biz cocuklar için.
Ve bizim çocuklarımız için tabii ki. O’nun giyim tarzı,
konuşması, bakışı, bize öğrettikleri, hayata karşı güçlü
Duruşu onu daha cok sevme nedenlerimden sadece
bir kaçı. Psikoloji Profesörü olmasından dolayı hep bana
karşı toleranslı oldu ve diyebilirim ki bana kalan en büyük
annelik mirası bu oldu. Yaşama, insanlara ve özellikle
evladıma karşı pozitif olmayı öğretti bana . O benim canım, o
benim en iyi arkadaşım, o benim yaşama sebebim.
Tabii insanın böyle bir annesi olunca ve kendisi de
anne olunca oğlunun ileride en iyi arkadaşı
olmayı istemesi çok mu iddialı olur?
Bu Anneler Günü’nde öncelikle Rabbim herkese
annelik duygusunu yaşamayı nasip etsin diyorum.
Rahmetli anneciğim benim evlendiğimi gördü. Keşke
onu anneanne de yapabilseydim. Nasip değilmiş.
Dünyaya gözlerimizi açarken onlar bizim yanımızdaydı. Bize de onlara hayırlı evlat olmayı, her durumda
annelerimize sahip çıkabilmeyi nasip etsin. Annemin
benim hayatıma en büyük güç kattığı iki nasihatı
oldu daima. Dünya’da seni güçlendirecek
iki şey var: “Dua ve Şükür.” Gerçekten
annemden aldığım en büyük miras bu oldu.
44
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
45
DOSYA
Özlem
Yıldız:
Elif Güvendik:
Kızım Alisa’m ile
ilk anneler günüm, çok
heyecanlıyım. Her anını
doya doya yaşadığım yavrum, bana
hayatımda tatmadığım bu yüce duyguyu
yaşattığı için her gün şükrediyorum.
Yavruma iyi bir anne olmak için sürekli
okuyorum, kendimi geliştiriyorum. Alisa’m
madem annesi olarak beni seçti, ben de ona
layık olmaya çalışacağım. Alisa’m hayatımızı
değiştirdi. Dünya onun etrafında dönüyor,
tabi biz de... Anneler Günü’nde tüm yavrularımız
için her gün ettiğim bir duam var onu yazmak
istiyorum: Allah tüm yavrularımıza sağlıklı, uzun
ömürler versin. Şansını, bahtını açık etsin. Bildiğim
bilmediğim tüm kötülüklerden korusun ve
bildiğim bilmediğim tüm
güzellikleri yavrularımıza versin
diliyorum... Amin.
Tüm annelerin ve anne adaylarının
Anneler Günü’nü kutlarım.
Sevgiler...
Annemin
bana en çok
söylediği söz “Anne olunca
anlarsın.” olmuştur. Küçük kız çocuğu
hâllerimden şimdilere kadar hep onun
hayatının önceliği ben ve kardeşim olduk. O
evhamlı hâlleri hiç geçmedi. Ama bugün
bir anne olarak görüyorum ki annelik demek
kendinden önce evladını düşünmek demek.
Benim anne olunca anladığım yegâne duygu
buydu. Bir anda öncelikler değişti. Oğlum
hayatımın merkezi oldu ve ben şanslıyım ki
annem hâlen bizimle ve oğlumu yetiştirirken
onun tecrübelerinden faydalanma
imkânım var. Anneciğimin ve tüm
annelerin Anneler Günü’nü
kutluyorum.
Banu Zorlu:
Annem ve hatta babaannem benim hayatımın öncelikleri. Özellikle babam Eser Zorlu’yu
kaybettikten sonra onlara olan bağlılığım daha da güçlendi. Biz aile olmaya, aile hayatına ve birlikte
yaşamaya önem verdik daima. Bunun en büyük mimarı da tabii ki annem oldu. Babamı kaybettikten
sonra babaannemin bizimle yaşamasını istemesi annemin en yüce davranışıdır bence. Onun bana
bıraktığı en büyük miras, hayatta en büyük değerlerin ailede başladığını bana ve kardeşlerime
öğretmesi oldu. Ona, hayatını bize adadığı ve başardığı önemli işler için daima minnettarım.
Annemin, babaannemin ve tüm annelerin gününü kutluyorum.
46
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
47
YAZAR
Efendilerini
Doğuran Kadınlar
A
FATMA KALKAN
nnelik iki yönü olan bir
görevdir. Nasıl ki insan iki
vücuttan ibarettir. Anne,
doğurduğu yavrunun iki
vücuduna da bakmakla
görevlidir. Bu bahsettiğimiz iki vücut;
fiziksel beden ve ruhani bedendir. İkisi
tamamen ayrı iki yapıdadır. Fiziksel
bedenin gelişip sağlıklı büyümesi için
doğru ve yeterli beslenmesi, temizlenmesi, uyutulması gibi görevler annenin
yerine getirmesi gereken işlerdir. Eğer
bebek veya çocuk bu konularda ihmal
edilirse gelişiminde gerilik hatta arızalar
meydana gelir.
Bebeğin vücuduna can veren mucizevi beden ise “ruh” denilen, hakkında
fazla bilgiye sahip olmadığımız; ışınsal,
enerjik, astral beden diye de adlandırılan bedendir.
Bildiğimiz ruh, fiziksel bedenden ayrıldığında fiziksel bedenin öldüğüdür. O
sebeple fiziksel bedeni önemseyip ruhi
48
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
[email protected]
bedeni önemsemek imkânsızdır. Araba
ve şoför örneğine bakarsak; araba, şoför
kullansın diye yapılmıştır. Kullanılmayan araba zamanla çürür. İnsanın fiziksel
vücudu ile ruhu arasındaki ilişki buna
benzer.
Buraya kadar yaptığım açıklamanın
yalınlığı sizi sıkmadan konunun esas
işlemek istediğim tarafına süratle
yöneliyorum. Ben diyorum ki; günümüz Türkiye’sinde iyi çocuk yetiştiren
anne sayısı süratle düşmektedir. Bunun
birinci sebebi, günümüz annelerinin
çocuklarına çocuk bakıcısı gibi yaklaşmalarıdır. Bu yaklaşım tarzında çocuk,
biyolojik bir varlık olarak görülür ve
sadece biyolojik bedeninin ihtiyaçları
şimdiye kadar ülkemiz tarihinde görülmedik bir özenle annesi tarafından
giderilir. Her şey sağlıklı çocuk büyütme kitaplarının, çocuk doktorlarının
bildirdiği bilimsel esaslara göre yapılmaya çalışılır. Çocuğun gıdası özenle
hazırlanır, dengeli hazırlanır ve yeterli
miktarla çocuk beslenir. Çocuk erken
yatırılır, en az on saat uyuması sağlanır,
her akşam veya haftada birkaç kere
yıkanır, giysileri temiz tutulur, egzersiz
için parka götürülür. Beyni iyi çalışsın
diye erkenden eğitim programı veren
yuvaya bile yazdırılır. Her doğum günü
özel partilerle kutlanır, gücü yettiğince
çeşit çeşit giysiler ve oyuncaklar alınır.
Toplumumuz bu konuda olayı öyle üst
seviyeye çekmiştir ki benzerine dünyada rastlamak zorlaşmıştır. Hatta biz
Türk anneleri, çocuklarımızı ilkokuldan
itibaren, üniversiteye hazırlaması için,
özel okullar bulup oraya da yerleştiririz.
Çocuklarımızın rahatı dünyada belki de
hiçbir çocukta yoktur. Son otuz yılda
Türkiye’de “Çocukperest Anne Tipi”
patlama yapmıştır.
Bu anneler, anneliği 7/24 özel hizmetçiliğe çevirerek küçük prenses ve
prensleri üretmektedirler.
turuncudergi.com
Prens ve prenseslerinin ellerini sıcak
sudan soğuk suya sokmamaya ant içmiş hizmetçi ruhlu anneler, Türkiye’nin
gördüğü “en bencil” çocukları üretmektedirler. Bir bardak su bile kalkıp
alamayan bu çocuklar “Anne su ver.”
sesleri ile evleri çınlatıyorlar. Odalarını
toplamak onların görevi değil, anne
hizmetçinin görevi. Yemek yedirmek
Batı’da bir yaşında biterken Türkiye’de
bunu ilkokula kadar devam ettiren
anneler var. Bu annelerin çocuklarından tek istedikleri şey ise derslerine iyi
çalışmaları! Başka sorumlulukları yok bu
çocukların evlerinde. Sofra kurmak/toplamak, bulaşık yıkamak, çöpü atmak,
odasını toplamak gibi evdeki küçük
işler çocukların sorumluluğu olarak
verilmiyor. Ve çocuğun bir ruhu olduğu
tamamen göz ardı ediliyor.
Hâlbuki ne demiştik, fiziki beden ruhi
beden için yaratılmıştı! Ruh çıkınca,
fiziksel beden ölüyordu. Peki, günümüzün anneleri çocuklarının ruhi
bedenlerinin ihtiyaçlarını yeterli olarak
gideriyorlar mı? Yukarıdaki şekilde
annelik yapan annelerin çocukları
bencil olmuyorlar çünkü anneleri
dünyayı onların etrafında döndürüyorlar. Bu çocuklar ruhen narsist olmaya
eğilimliler. Sevginin fazlası da azı gibi
çocukları ruhen hasta bireylere dönüştürebilir. Onun için çocuğuna aşırı
bağlı, “helikopter anne” olmamak lazım.
Çocukları evlendikten sonra onların
hayatında her gün fiziken veya telefon
yahut internet aracılığı ile dâhil olmak
son derece yanlıştır. Buna psikolojide
“bağımlılık” diyoruz. Bu, bir annenin
evladına yapabileceği çok büyük bir
kötülüktür aslında.
Peki ya ruhi bir varlık olan çocuğa
anneler ruhlarını besleyecek, doğruyu
yanlıştan ayıracak ahlâkî ve dinî eğitimi
veriyorlar mı?
Anne eğer liberal veya laik ise çocuğuna dinî eğitim vermekten özenle
kaçınıyor. Kendisi dini bir tehlikeli
hastalıkmış gibi algılayıp çocuğuna
dinî bilgileri vermiyor. Sadece kendi
ahlâkî değerlerini çocuğa öğretiyor.
Eğer anne kendisi dinini seviyorsa bu
takdirde çocuğuna dinî bilgileri küçük
yaştan itibaren vermeye başlıyor. Bilinçli
anneler, çocuklarını dini yönden güzel
turuncudergi.com
yetiştirmenin tek yolunun kendilerinin dinlerini bilmeleri ve yaşamaları
olduğunun bilincinde. Çünkü çocuklar
annelerini ve babalarını taklit ederler.
Ve onlar ne söylerlerse onu doğru
bellerler. Cahil bir annenin çocuğuna
vereceği dini bilgi kısıtlı olduğundan
annenin bol miktarda temel İslam
kitaplarını okuyarak kendini geliştirmesi
olmazsa olmazdır. Ruhun gıdası ibadet
olduğu için küçük yaştan itibaren
çocuklara dua etmeyi günlük bir rutin
hâline getirmek, Kuran-ı Kerim’i okumayı öğretmek, sureleri ezberletmek anne
ve babanın görevidir. Surelerin manalarını da izah etmek lazımdır çocuklara.
Helâl ve haram kavramları, sevap ve
günah kavramları küçük yaştan itibaren
öğretilmelidir. Laik anne-babaların “Çocuk büyüdüğünde isterse dinleri araştırır ve kendi dinini seçer.” düşüncelerine
asla katılmıyorum. Bu fikir ile yetiştirilen
çocukların ateist olmalarına birçok defa
şahit oldum. Bu çocuklar akıl taşıdıkları
için birçok defa 4-5 yaşlarından itibaren
“Beni kim yarattı?” sorusunu annelerine
sormaya başlıyor fakat doğru cevap
alamayınca boşlukta kalıyorlar. Ruhen
bir çıkmazın içine giriyorlar ve çok azı
İslam dinini seçiyor. Çünkü ailelerinin
seküler yani laik yaşam tarzı, İslam
dininde yasak olan davranışları da
içerdiği için yani ailesi İslam dinini yaşamadığı için çocuk da İslam dininden
uzak büyüyor. Fakat ruhunu bir şeylerle
besleme ihtiyacı olduğundan çoğu
zaman bu ihtiyaç müzikle, hobilerle,
çılgınlıklarla, uyuşturucu veya alkol ile;
Budizm, Marksizm ile veya başka ideo-
lojilerle doldurmaya çalışıyor. Ruh, bir
şeylere inanma ihtiyacında. Ateist bile
Allah’ın varlığına inanmaz fakat bu bile
inanmaktır. Ve biz insanlar fiziksel olsun,
ruhi olsun boşlukları doldurmak üzere
programlanmış varlıklarız. Kimi zaman
faydalı gıdalarla doldururken onlar
olmadığında da çöple doldururuz boşlukları. Eğer anne, çocuğundaki bu ruhi
açlığı sağlıklı dinî bilgiler ve ibadetlerle
doldurmayı başaramazsa çocuk doğal
olarak ruhi açıdan zayıf olur. O yüzden
vitaminli, proteinli yemekleri çocuklarımıza hazırlamak ne kadar önemli
ise dinî bilgiler ile çocukların ruhlarını
küçük yaştan itibaren beslemek de o
kadar önemlidir.
Sevginin fazlası da
azı gibi çocukları
ruhen hasta bireylere
dönüștürebilir. Onun için
çocuğuna așırı bağlı,
“helikopter anne”
olmamak lazım.
Ve dinen Allah’ın anne ve babaya verdiği en önemli görevdir. Dünya hayatı
ile ilgili fen ve sosyal ilimler sadece bu
dünyada çocuğa gereklidir, hâlbuki dinî
bilgileri ve dine uygun yaşamı hem bu
dünyasında hem de ölümsüz olan ruhu
sayesinde ebedî dünyasında başarılı
ve mutlu yaşamasını sağlayacaktır. Tek
kutuplu çocuklar yetiştirmek yerine çift
kutuplu çocuklar yetiştirmek şarttır.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
49
YAZAR
YAZAR
AYŞE
KEŞİR
[email protected]
Ü
ç kız annesi olarak,
annelik üzerine
sayfalarca yazı
yazabilirim. Gebelik,
doğum, bebeklik,
çocukluk, ergenlik, gençlik
dönemlerine ait; beni mest eden
onlarca hikâye anlatabilirim. Evlat
bir nimet ise, bu nimete üç kez
mazhar olduğum için, Yaradan’a
hemen her gün şükrediyorum.
Hemcinslerim ve erkeklerin
pek çoğu için, annelik ve ev
kadınlığı iç içe geçmiş kümeler
gibidir. Bu da anneliğin görev
ve sorumluluğunun tam
anlaşılmasını zorlaştırmaktadır
elbette.
KADINLARIN ZOR
TERCİHLERİ
Kadın üzerinden sistemler ve
rejimler kendilerine meşruiyet
ararken annelik de bundan nasbini almaktadır ne yazık ki. İdeolojilerin sembolleri hâline geldiğinde,
yapılan her tartışmada “annelik”
daha da zarar görmektedir. Taraf,
karşı taraf, anneliği sadece “evinin
kadını” olmaktan ibaret zannedenler, anneliğin ruhu etrafındaki
tanım ve tartışmaları görmezden
gelmektedir.
Modern yaşam kariyeri,
geleneksel yaşam annelik
üzerinden ev eksenli
yaşamı ön plana koyarken kadın sistemler
ve rejimler arasında
bir seçim yapmaya
zorlanmaktadır. Çalışan
kadınlar çocuklarına yeterince vakit ayırmadıkları için
sürekli mahalle baskısı görüp
vicdan azabıyla yaşarken,
ANNELİK HAKKINDA
DOĞRU BİLİNEN
YANLIŞLAR
50
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
çalışma hayatı yerine anneliği
tercih eden kadın da modern hayat tarafından yaptığı yanlıştan(!)
döndürülmeye çalışılmaktadır.
MODERN HAYAT,
ANNELİKLE BARIŞIK MI?
Modern yaşam, bireyin
“benliğini” ön plana çıkararak
“biz” ile beslenen çocuk ve aileyi
bir anlamda hasım saymaktadır.
Bu durumda, hem kadınlar hem
de erkekler için geçerli olmakla
birlikte, daha çok kadın üzerinden
yapılan tartışmalar kabul
görmektedir.
Modern hayatta çocuk, tüm
masumiyetine rağmen, kadının bir
anlamda rakibi gibi sunulmaktadır.
İdeolojilerin
sembolleri hâline
geldiğinde, yapılan her
tartıșmada “annelik”
daha da zarar
görmektedir.
Kariyer, kadının “kendi hayat tanımı” içinde yer bulurken çocuk ve
aile sanki başkalarının hayatıymış
gibi anlamlandırılmaktadır. Bunda,
modern hayatın “erkek tanımı”nda
aile sorumluluğunun yeri olmamasının payı hiç de küçümsenemez elbette.
Anneliği kadının geri kalmışlığına sebep gösteren modernistler,
en son ne zaman bir çocuğun
gıdığını kokladılar, bir çocukla
birlikte bayılıncaya kadar güldüler,
ateşten yanan bir çocuğun başını
sabaha kadar beklediler?
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
51
YAZAR
Annelik konusunda
modern yașamı
veya erkekleri
suçlayanlar, “ev
kadınlığına
karıșmıș” eksik
ve yanlıș annelik
kabullerini de
sorgulamalılar artık.
YAZAR
Kadın hakları mücadelesi verilirken
kadının en doğal hakkı olan anneliği
görmezden mi geleceğiz?
Annelik ile ev kadınlığının bu kadar iç
içe girmesinin tek müsebbibi erkekler
ve ideolojiler değil elbette. Kadınların
hatırı sayılır bir kısmı; evlerine, evladından
daha çok mesai harcamaktadır. Çünkü
ev kadınları için hayat, “çocuk” değil “ev”
eksenli geçmektedir.
Kadınlar arasında, ev işleriyle bütün
gün uğraşmak “titizlik” olarak iltifat
görmektedir. Ben, kadınların ev becerileri
için birbirlerine ettikleri iltifat kadar
annelikleri için iltifat ettiğini hiç mi hiç
görmedim. Kadınların evlerinin temizlik,
konfor ve dekorasyonuyla birbirlerine
karşı statü edinme hâlleri de “anneliği”
geride bırakan faktörlerden değil midir?
Ondan dolayı salonlarımızın kapılarına
kilit vurup “oturma odası” adıyla küçücük
odalara sıkışıp kalmaktayız.
KADINLAR NEYE MESAİ
HARCIYOR?
Ev kadınları acaba zamanının
kaçta kaçını çocuklarının gelişimi için
harcıyor? Cam silmek, çarşaflara
varıncaya kadar ütü yapmak,
sürekli elinde toz beziyle dolaşmak,
“misafir” odaklı yaşamak, annelik
görevlerinin içinde ne kadar yer tutuyor?
52
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
Tuvalet alışkanlığı kazandırmaya
çalıştığı çocuğu “kirletmesin” diye, evin
tüm halılarını kaldıran ve çocuğunun
zatürree olmasına neden olan titiz
bir ev kadını, iyi bir anne midir? Evine
ve eşyalarına taparcasına bağlanan
ve neredeyse tüm zamanını onlara
hizmet eden kadınların, çocuklarını
TV’nin terbiye etmesi, çalışan annenin
çocuğunu bakıcıya emanet etmesinden
daha mı masum?
Titiz ve iyi ev kadını olunca iyi anne
olunmuyor ne yazık ki? Evine hizmet
etmekten günlerce çocuğunun başını
dahi okşayamayan, doğruyu-yanlışı, iyiyikötüyü öğretemeyen kim bilir kaç kadın
var? Annelik konusunda modern yaşamı
veya erkekleri suçlayanlar, “ev kadınlığına
karışmış” eksik ve yanlış annelik
kabullerini de sorgulamalılar artık.
KÖTÜ EV KADINI OLMA
PAHASINA, İYİ ANNE OLMAK
Babalar, çoğu zaman, çocuğu sadece
uzaktan takip eden rehber öğretmenler
gibi davranırken, çift taraflı sorumluluğu
tanımlayan, ebeveyn olmanın bütün
yükü; anneliği kutsanarak kadınlara
yüklenmektedir. Anne doğurur,
emzirir, bez değiştirip mama hazırlar
da baba, çocuğunu parka götürüp
okula veli toplantısına gidip akşamları
turuncudergi.com
ödevine yardım da mı edemez?
“Acaba erkekler, anneliği ön plana
çıkararak, çocukları üzerinden evin
tüm sorumluluğu ile birlikte, kendi
hayatlarının da konforunu kadın
üzerinden mi sağlamak istiyor?” diye
sormadan edemiyorum.
Anneliğin hakkını vermek isteyen
bir kadın, zamanını cam silmek ve ütü
yapmaya ayırmak yerine, çocuğunu
sinemaya götürse, sulu boya yapsa,
saatlerce onunla oyun oynasa; erkek
eve geldiğinde ertesi gün giyeceği
gömleğini ütülenmemiş bulsa, yine
de “anneliği “kutsar mı?
Geçtiğimiz günlerde bir TV
kanalında, tamamı erkek katılımcılar
tarafından, çocukların dil gelişimi
de anneliğin görevleri arasında
sayılıyordu. Ben de hayal etmeden
yapamadım elbette:
Kadın akşam eve gelen kocasına,
“Çocuğumuzun dil gelişimi için
ona saatlerce kitap okudum, kelime
oyunu oynadım hayatım. Onun için
markete gidemedim, yemek de
yapamadım.” dediğinde, acaba erkek
“Harika yapmışsın hayatım, hadi
yemeği dışarıda yiyelim.” mi diyecek.
Dileğim; bir erkek ve bir kadının, bir
evi ve bir hayatı paylaştığında, adalet
ve vicdan penceresinden görev
dağılımı yapmaları. Birbirine sırtına
yük olmadan birbirine sırt vermeleri...
KADIN İÇİN HER ŞEY MÜMKÜN
Söz konusu kadın ve annelik olunca
“ya”, “ya da” demek zorunda değiliz.
Tarafların tamamı, (Kadın, erkek, geniş
aile, devlet...) sorumluluğu dengeli
bir şekilde paylaşarak “kazan kazan”
formülüyle, ihtiyaçlara uygun, özgün,
yeni uygulamalar geliştirebiliriz.
Kadın, iyi bir planlamayla ve
önceliklerini doğru belirleyerek
hem mutlu olduğu işte çalışabilir
hem de iyi ve mutlu bir anne
olmayı başarabilir. Yeter ki sistemler,
ideolojiler, yerleşmiş kabuller, kadını
sürekli yargılamasın.
Güzel ülkemin güzel insanları
ezberlerle yaşamak yerine, ara sıra da
olsa, şöyle bir durup, derin bir nefes
alıp “Ben ne yapıyorum?” diye sorsa,
aklı ve vicdanıyla kendi cevabını
kendi bulsa, biz de böyle sayfalarca
yazmak zorunda kalmasak, ne olur?
(Yazarın notu: Babalık hakkında
doğru bilinen yanlışlarda buluşmak
üzere...)
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
53
SİNEMA
İŞTE BU “BİZİM
HİKÂYE”MİZ
12 EYLÜL DÖNEMİNE MUhAfAZAKÂR pENCEREDEN BAKAN İLK fİLM OLMA
ÖZELLİĞİNİ TAŞIYAN “BİZİM hİKAYE”DE AjİTASYON YOK, IŞKENCE SAhNELERİ
YOK, EĞIp BÜKME YOK AMA İNSANIN YÜREĞİNE DOKUNAN ÇOK ŞEY VAR
GÜLAY
KURT
[email protected]
D
imdik duracaksın
bu hayatta, düşsen
de kalkmasını
bileceksin.”
Hemen hemen her
babanın oğluna vereceği, zor ama
olması beklenen bir öğüdüdür
yukarıda yazdığım cümle. Bir baba
ki oğluna en çok bunu söyler değil
mi? “Yıkılma, ayakta kal, mücadele
et ve asla pes etme”. Çünkü bir babanın oğluna bırakacağı en değerli
miras; yıllarca harcayıp bitiremeyeceği para değil hayatta kalmak,
mücadele etmek, idealleri uğruna
savaşmak için; dürüstçe, başkasını
ezmeden, ezilenin yanında olarak,
helal lokma yiyerek, imanla, inançla,
şükürle, tevekkülle yoluna devam
etmeyi öğretmektir.
27 Mart’ta vizyona giren “Bizim
Hikâye” bir zamanlar yazdığı bir
kitap yüzünden tutuklanıp hapse
atılan, onuru ayaklar altına alınarak
çiğnenen bir baba ve onun yıllar
sonra iade-i itibarını avukat olup
almaya çalışan bir evladın dramatik
ama gerçek bir hikâyesi.
Filmi izlerken başından sonuna dek
gözyaşlarıma hâkim olamadım.
54
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
atv’de yayınlanan
“Kertenkele” dizisinin
başrollerden biri olan
oyuncu Sera Tokdemir,
“Bizim Hikaye” filminde de
oyunculuğu ile göz
dolduruyor.
Ajitasyon yok, işkence sahneleri yok,
eğip bükme yok ama insanın yüreğine
dokunan çok şey var.
Fazla değil, 30 sene önce gerçekleşmiş
binlerce hikâyeden biri sadece “Bizim
Hikâye”. Hâlâ o devrin canlı şahitleri
anlatıyor bu hikâyeyi. Biz bu hikâyeye
yabancı değiliz, çok yakınız ve izlerini
hâlâ üzerimizde taşıyoruz. Film için
daha da ileri giderek “Babam ve Oğlum”
sinema filmi kadar etkili ve çarpıcı olmuş
diyebilirim.
FİLME gELİNCE...
80’li yıllar… Darbe olmuştur. Sağ ve sol
düşüncelere sahip olan veya olmayan,
bir şekilde ilişkisi kurulan veya kurulmayan, kurunun yanında yaşın da yandığı,
her türlü fikrin Türkiye Devleti’ni yıkma
girişimi olarak değerlendirildiği danışıklı
bir dövüşün kurbanı olan gençler zindanlara doldurulur. Bir sağ görüşten bir
sol görüşten gençler asılır.
Suçu sadece kitap okumak-yazmak,
herhangi bir haksızlık konusunda veya
bir fikirde düşüncesini dile getirmek olan
kim varsa tehdit olarak algılanıp toplandığı, her türlü işkencenin reva görüldüğü
bir ortam.
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
55
SİNEMA
bırakıyor. Yönetmen belki de böyle
bitmesini istemiş olabilir. Fakat bu
kadar önemli ve etkili bir hikâye,
daha fazla ayrıntıyı hak ediyor doğrusu.
Çekimlerinin çoğu Sinop, Trabzon
ve Rize’de yapılan filmin bazı sahneleri için İstanbul’un tarihi yarımadası da mekân olarak kullanılmış.
Karadeniz Bölgesi’nin doğal güzellikleriyle seyirciye görsel bir şölen
sunan filmin müzikleri ise Mustafa
Ceceli’ye ait. Zaten müzik filmle o
kadar bütünleşmiş ki unutulmaz
film müzikleri arasına girmeyi de hak
ediyor.
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir
ki 12 Eylül darbe sonrası sadece
solcular değil dindarlar da mağdur
olmuştur. Şimdiye kadar hep solcuların bol işkenceli filmlerini izledik ki
bu işkenceler gerçekti buna diyeceğimiz yok. Yıllarca sol söylemli filmler
bunu didaktik bir şekilde seyirciye
sundu. Bunlardan bazıları gerçekten
sanat açısından değerli idi. Ama 12
Cansel Elçin
Sera
Tokdemir
56
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
Sözde “Karıştır-Barıştır.” mantığı
ile sağcı ve solcu kişilerin aynı
koğuşlara konulduğu, insanlığın
kaybolduğu, adil yargılamanın söz
konusu dahi olmadığı hapishaneler.
Bu hapishanelerden biri de “Sinop
Cezaevi”.
Ailesine bakmak için kitap yazmaktan başka bir geliri olmayan
İsmail Bey “Dini Yaşam” isimli bir
kitap yazar fakat bu kitap, devleti
tehdit ve yeni bir düzen kurma
gerekçesi üzerinden İsmail Bey’in
tutuklanmasına sebep olur. Hiç
beklemediği bir anda aniden eşi ve
çocuklarından koparılarak, cinayet
ve tecavüz suçu işlemiş adi suçlularla ve devleti yıkmaya teşebbüs etme suçlusu solcularla aynı
koğuşa konulur. Geride bıraktığı
iki çocuğu ve hamile eşi serbest
bırakılacağını beklerken acı sonla
baş başa kalır.
Yıllar sonra avukat olan İsmail
Bey’in büyük oğlu, babasının davasını dava edinir. Bu yolda ilerlerken
davayı kazanacağı güne kadar uyku
girmez gözüne. Bu arada, üniversitede yaşadığı ayrı dünyalardan
olan ilk aşkı, sonradan bu davada
savcı olarak karşısına çıkar. Aralarında eski aşk yoktur. Elinde ise delil
olarak sadece babasının hapishanedeyken tuttuğu günlük vardır. Bu
arada annesi ve kardeşleri ile son
derece mazbut, mütevazı bir hayat
sürer. Babasının tuttuğu günlük ile
o dönemde yaşadığı olayları bizatihi yaşayan avukat Ahmet, yılmayıp
davasını sonuna kadar savunur.
Filmin biraz daha uzamasını,
darbe dönemini biraz daha ayrıntılı
anlatmasını, mücadelesinin biraz
daha farklı açılardan desteklenerek
anlatılmasını isterdim. Zira film
biraz erken bitmiş bir izlenim
turuncudergi.com
YENİLMEZLER-2
VİZYON TARİHİ: 01 Mayıs 2015
YAPIMI : 2015 - ABD TÜR : Bilim Kurgu,
Aksiyon, Fantastik, Macera, Savaş
SÜRE: 150 Dak. YÖNETMEN : Joss Whedon
OYUNCULAR : Robert Downey Jr. , Scarlett
Johansson, Samuel L. Jackson, Chris Evans,
Mark Ruffalo
SENARYO : Joss Whedon
Iron Man Tony Stark önderliğinde bir
grup süper kahraman, aktif olarak
kullanılmayan bir barışı koruma programını gerçekleştirmek isterler, ancak işler
çığrından çıkar ve insan yapımı bir
yapay zeka olan Ultron’un eline, hain
planlarını gerçekleştirme fırsatı geçer.
turuncudergi.com
Eylül darbe döneminde geçen bir
hikâyeyi anlatan sol ideolojili hiçbir
sinema filminde hatta dizide muhafazakâr, dindar birilerinin yaşadığı
mağduriyet sahnesi bulunmaz.
Aksine dindar kişilere hırsız-sahtekâr imam rolü biçilir daima. İlk
defa “Bizim Hikâye” sinema filminde
solcu görüşe sahip biri ile dindar
bir kişinin insanlıkta, mağduriyette
nasıl birleştiğini gösteren sahneler
olması kendi alanında bir ilk olmuştur. Komünist mahkûmun dindar
mahkûma sahur hazırlaması, dindar
mahkûmun komutan tarafından
burnu kırılan komünist mahkûmu
revire götürme çabası takdire şayan
bir sahne olmuş.
“Bizim Hikâye” bizden bir hikâye,
bizden biri ve bizim davamız olarak
belleklerde yer alacak bir film olmuş.
Rahatlıkla diyebiliriz ki; “İşte bu
bizim hikâyemiz, öyle saf öyle derin
ve unutulmaz.” Özellikle babaların
oğullarını alıp bu filme gitmesi lazım
diye düşünüyorum.
NİYAZİ GÜL DÖRT NALA
VİZYON TARİHİ: 08 Mayıs 2015
YAPIMI : 2015 TÜR : Komedi, Macera
YÖNETMEN : Hakan Algül
OYUNCULAR : Ata Demirer, Demet Akbağ,
Levent Ülgen, Şebnem Bozoklu, Ayşe Nil
Şamlıoğlu SENARYO : Ata Demirer , vedat
özdemiroğlu YAPIMCI: Necati Akpınar
Veteriner Hekim Profesör Niyazi Gül,
kendince sakin bir hayat sürmektedir.
Niyazi, kalma mucizevi formülün eksik
maddesini arar. Belalı aşıklar Sultan ve
Rıza atlarını yarıştırmaya karar verip bir
de Niyazi’nin hayvanlara güç veren
formülünü duyunca işler karışır.
Haluk Piyes
Naz Elmas
İYİ BİR YALAN
VİZYON TARİHİ: 2 M Yapımı : 2014 - ABD
TÜR : Dram SÜRE: 109 Dak.
YÖNETMEN : Philippe Falardeau
OYUNCULAR : Reese Witherspoon,
Corey Stoll, Thad Luckinbill,
Sarah Baker, Clifton Guterman
SENARYO : Margaret Nagle
2000’li yılların henüz başında patlak
veren iç savaş sırasında Sudan’dan
Amerika’ya gelen ve yeni bir hayat için
çalışan 3 gencin hikayesi sinemaya
taşınıyor. Ve burada gençlerin karşısına
çıkan bir kadının onlarla birlikte göstermiş oldugu zorlu mücadele anlatılıyor.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
57
iYiER
DOSYA
AKÜLÜ SANDALYE KAMPANYASI
T
ürkiye Omurilik Felçlileri
Derneği bünyesinde
oluşturulan ve ekonomik zorluklar içerisinde
yaşayan aynı zamanda kendi
başına hareket edemeyen engellilerimizin akülü tekerlekli sandalye
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla “Akülü Tekerlekli Sandalye
Kampanyası” yürütülmektedir.
Bahsi geçen bu kampanya kapsamında gerek hayırsever kişi ve
kuruluşların kampanya hesabına
yaptıkları yardımlar ile gerekse
de vatandaşlarımızın (Turkcell,
Vodafone) GSM şirketlerinden
3430’a boş mesaj göndererek 5
iŞL
RDE YEŞERİR.
LE
LP
A
K
İ
İY
CE
N
Ö
K
İL
,
R
LE
İY İ İŞ
YINLAYALIM.
YA
N
ŞI
LA
AY
P
LE
İM
İZ
B
İ
İZ
İN
SİZ DE İYİ İŞLER
dergi.com
info@turuncu
EkmEk
israfını
ÖnlEmE
kampanyası
58
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
G
8 33
Tel: 0312 472 9
ıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu
olan Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO)
ana görevi, başta hububat olmak
üzere, görev alanındaki tarımsal
ürünlerin piyasalarını düzenleyerek üretici ve tüketiciyi koruyacak
tedbirler almaktır. Toplumumuzun her kesiminin sofrasına giren
ve nimet kelimesiyle özdeşleştirilerek kutsal kabul edilen
ekmeğin israfı; çiftçinin buğdayı
yetiştirirken harcadığı emeği, özveriyi, çabayı tüm yönleriyle
görebilen Bakanlığımızı ve
Kurumumuzu derinden
üzmektedir. Ayrıca
israf edilen her dilim
ekmekte dünyadaki
aç insanların hakkının bulunduğu da
dikkate alınmıştır.
Ekmek israfı nedeniyle ülkemizin
yıllık ekonomik
kaybı 1,546 milyar
TL’dir. Bu rakam,
dünya birincisi
olduğumuz un
ihracatından 2011 yılında elde edilen 1,605
milyar TL gelire eşdeğerdir. Dünya gıda fiyatla-
rında dalgalanmalar yaşanırken
ülkemiz hububat piyasalarının
istikrarını sağlayan TMO, temel bir
gıda ürünü olan ekmeğin israfının
önlenmesini görevinin bir parçası
olarak görmektedir. Ekmek israfı
konusunu 2008 yılında kamuoyunun gündemine taşıyan TMO,
2012 yılında; Türkiye’de ekmek
üretimi ve tüketimi, tüketim alışkanlıkları, ekmeğin israfı, israfın
nerelerde ve ne şekilde gerçekleştiği hususlarını ortaya koyan
bir araştırma yaptırmıştır. Araştırma sonuçları “Türkiye’de Ekmek
İsrafı Araştırması” adı altında bir
kitapta toplanmıştır. Araştırma,
israfın boyutları ile ekmek israfının önlenmesinde toplumun
bilgilendirilmeye ve bilinçlendirilmeye ihtiyacı olduğu sonucunu
ortaya koyduğundan böyle bir
kampanyanın başlatılması görev
bilinmiştir. Aynı zamanda bir
sosyal sorumluluk projesi de olan
“Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası”, 17 Ocak 2013 tarihinde
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan tarafından başlatılmıştır.
Kampanya; tüm kamu kurum ve
kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları
ve özel sektör işbirliğiyle, toplumun tüm kesimlerine ulaşılacak
şekilde yürütülecektir.
turuncudergi.com
TL katkıda bulunması mümkündür. Ayrıca Ziraat Bankası Atrium
Şubesi Hesap No: 11366055 -5006,
Kuveyt Türk Şirinevler Şubesi Hesap No: 711111-3 hesap numaralarına doğrudan para yatırarak da
yardımlarınızı ulaştırabilirsiniz. Bu
kampanya kapsamında bugüne
kadar 335 akülü tekerlekli sandalye ihtiyaç sahiplerine dağıtılmış
olup İstanbul il sınırları içerisinden
750, İstanbul dışındaki illerimizden 650 olmak üzere 1400 ihtiyaç
sahibi engelli vatandaşımız akülü
sandalye talebiyle başvuruda bulunmuştur. Talepler her geçen gün
artmaya devam etmektedir.
PLAKET VERME, AĞAÇ DİK!
n Herhangi bir tören veya bir toplantı
olduğunda hemen plaketler ortaya çıkıyor
ve verilmeye başlanıyor. Belki bu bir öğrenci için çok değerli ve gayet anlamı bir
hediye olabilir ama politikacı, kamu yöneticisi ve bir sanatçı için artık depolamaktan
başka bir işe yaramıyor. İşte bu yüzden,
Başbakanımız Ahmet Davutoğlu bu konuda adım atmaya karar verdiklerini açıkladı.
Hem de çok güzel bir sosyal sorumluluk
örneği verdi, “Plaket verme, ağaç dik!”
Başbakan Ahmet Davutoğlu yaptığı açıklamada: Yapılan ziyaretlerde verilen plaket
ve hediyeler, depolama problemi bile çıkaran bir israfa neden oluyor. Başbakanlık genelgesiyle, bundan sonra hediye plaketler
kamu kurumlarında yapılmayacak. Hediye
güzel bir şeydir, çok sembolik olabilir, en
iyi sembolik hediye de bu anlamda fidan
dikimidir. Gelen devlet büyüğü, bakan,
başbakan ve diğer yetkililer adına fidan
dikilebilir ve onlar büyüdükçe de kendi
hediyesini sürekli topluma kazandıran bir
hatıra olarak yaşar.” dedi.
turuncudergi.com
KANsERLİ çOcUKLARA UmUt
n Aile Evi KAÇUV, Kanserli Çocuklara
Umut Vakfı, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tedavi gören, maddi durumu
iyi olmayan kanser hastası çocuklara,
tedavileri boyunca aile ve yakınlarıyla
ücretsiz kalabilecekleri bir “Aile Evi”
kampanyası başlattı. Yasal izinleri
alınan proje, maddi sıkıntılar nedeniy-
le tedavileri aksayan çocukların tedavi
sürekliliğini sağlayacak. Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi yakınında kurulacak olan
Aile Evi ile, kanserli çocukların tedavileri için hayati önem taşıyan hijyenik
ortam ve hastalıkla mücadelenin en
önemli unsurlarından biri olan psikolojik destek imkânı sunacak.
ENGELSİZ ÇORBA
Geceleri İstanbul’da bisikletlerimizle sokağa
çıkıyor, sabahın ilk ışıklarına dek pedallayarak
evsizlere, mültecilere çorba dağıtıyoruz. Engelli engelsiz hep birlikte, çorba dağıtımına
çıkan “Çorba Adam ve Çorba Kadınlar”ız.
Engelsiz Pedal Derneği, toplumu ilgilendiren
konulara engellilerin de müdâhil olmasını,
değişim ve dönüşümde onların da “tuzunun
bulunmasını” sağlamak amacıyla “Engelsiz
Çorba” projesini başlattı. Çözüme yönelik
yapılacak iş veya girişimlere engellilerin seyirci (Beğen tuşuna basan.) olarak
değil, bilfiil aktör (Çorbayı dağıtan.) olarak katılımını sağlamak amacıyla, geceleri
24.00’ten sonra işbaşı yapan büyük bir gönüllülük organizasyonu kurdu. Bizler,
özetle; Toplumu ilgilendiren konulara engellilerin de “çorba olmasını” istiyoruz.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
59
RÖPORTAJ
sAmİ YUsUF:
İSTANBUL
M
İ
N
E
B
M
İ
R
H
ŞE
“İSLAM DÜNYASININ EN BÜYÜK STARI” OLARAK GÖSTERİLEN
SAMİ YUSUF, UZUN BİR ARADAN SONRA HAYRANLARI İLE
KOCAELİ’DE BULUȘTU. SAMİ YUSUF, SON PROJELERİNİ
VE İSTANBUL AȘKINI TURUNCU’YA ANLATTI...
B
RÖPORTAJ: ŞENAY BUYURMAN
üyükşehir Belediyesi tarafından Kutlu Doğum Haftası
münasebetiyle düzenlenen
organizasyonda Sami Yusuf
rüzgarı esti.
Hayranlarıyla buluşmadan sonra Sami
Yusuf’la bir araya geldik, işine ve özel
hayatına dair sorular sorduk.
Sorularımıza samimiyetle cevap veren
ve dünyanın en sevilen şarkıcılarından
biri olarak gösterilen Sami Yusuf ile keyifli
bir röportaj gerçekleştirdik.
n Öncelikle Türkiye’ye hoşgeldiniz.
Uzun bir ara verdiniz. Ve şimdi hem
yeni albüm hem de Kutlu Doğum
Haftası bir arada.
Evet. İnanın sizleri çok özledim. Önceki
albümde yine beraberdik. Ama o dönem
hatta her geldiğimde hep İstanbul’da
60
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
[email protected]
geçti programlarım. Oysa biliyorum ki
benim Ülkenizde her şehirde dinleyenlerim ve sevenlerim var. Bu konuda çok
mail ve mesaj alıyorum. Şimdi bu defa
böyle manalı bir organizasyonun içinde
(Kutlu doğum) konser turnesine çıkmak
benim için de manevi bir mutluluk oldu.
Kocaeli, Gaziantep, Sivas bir sürü şehir
gezdim. Çok mutluyum. Ama İstanbul
tabii ki gönlümün şehri.
n Kocaeli’de sizi bir sürprizle karşı-
ladılar. Biz de şahit olduk. Gerçekten
eğlenceli idi değil mi?
Evet, hem şaşırdım, hem mutlu
oldum. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi
mehter takımı hem de benim kendi
şarkılarımla beni karşıladılar. Şarkılarımın
ruhunun mehter takımına uygun
olması da güzel bir uyum sağladı.
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 61
RÖPORTAJ
Sami Yusuf, Kocaeli konserinde
Mehter Takımı ile karşılandı.
“Ben dünyanın
neresinde olursa
olsun bir çocuğun
savașın ortasında
kalmasından
dolayı mutsuz
olduğumu
söylemek isterim.”
Gerçekten mutlu oldum. Ben
de onları kırmadan bekleyen tüm
hayranlarıma naçizane bir şarkı ile
karşılık verdim.
n Yeni Albüm Yeni Şarkılar...
Biraz “songs of the way” den
bahsedelim mi?
Albümüm hayırlısı ile
Türkiye’de dağıtıma çıktı. Değerli yapımcı Ömer Gökalp Asır
Medya tarafından Türkiye’deki
sevenlerime ulaşıyor. Bu albümde
diğerlerinden farklı Azeri ve etnik
tınılar var. Müzikte gelenekselliği
kullandım ve ön plana çıkardım.
Ayrıca çok değer verdiğim
Şeyh Nasr şiirlerini bestelediğim
şarkıları da bu albümde dinleyicilerin beğenisine sunduk. Umarım
benim yaparken duyduğum hazzı
ve mutluluğu dinleyenlerde alırlar.
n Müzik ile uğraşmanın yanı
sıra hayatınıza sinema girdi mi?
Film teklifleri aldınız mı?
Ünlü sanatçı, son albümü
‘Songs of the way’i Türkiye’de de
sevenlerinin beğenisine sundu.
62
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
Evet, çok teklif aldım. Sinemaya
oyunculuk ile değil ama müzisyen
tarafımla hizmet edebilirim. Zaten
şuanda da İran’da çekilen iki film
için müzik yapıyorum.
Bu deneyim çok farklı olacak
benim için. Ama oyunculuğu
şimdilerde düşünmüyorum.
Planımda yok yani.
n Son dönemlerde dünyada
artan savaş ve özellikle Suriyeli
çocuklar konusunda ne
diyorsunuz? Onlar için bir
girişiminiz olacak mı?
Ben zaten BM barış temsilcisiyim. Elimden geldiğince dünya
çocukları için çalışıyorum. Ama
özellikle savaş çocukları için ne yapabilirim diye düşünüyorum tabii
ki. Aslında bu savaşlar siyasetle
çözülecek sanırım. Yani siyasilerin
bir araya gelip çözmesi gereken
bir durum. Ve ben dünyanın neresinde olursa olsun bir çocuğun
savaşın ortasında kalmasından
dolayı mutsuz olduğumu söylemek isterim.
n Hayranlarınız size
“Şarkılarınızı internetten indirip
dinliyoruz. Albüm almak
yerine... Bize hakkınızı helâl
ediyor musunuz? diye.
Ben şarkılarımı zaten onlar
için yapıyorum. Benden yana bir
sıkıntı yok. Helâl olsun. Ama tabii
ki sektörün gelişmesi, ilerlemesi
turuncudergi.com
ve yeni sanatçıların desteklenmesi
açısından da albüm alarak destek
verirlerse de sevinirim.
n Malum Kutlu Doğum
Haftası’nda ülkemize geldiniz.
Peygamber Efendimiz’in
hangi sünneti sizin yolunuza ışık
oldu. Hayatınızda en çok hangi
sünneti uyguladınız?
O’nun şüphesiz her hâli
hareketi, davranışı mükemmeldi.
Tabii ki onun gibi olabilmek imkânsız. Ben elimden geldiğince
sünnetlerine uymaya ve yaşamıma
uyarlamaya çalışıyorum. En çok
hangisi yolunuza ışık tutuyor derseniz tabii ki AŞK ve HOŞGÖRÜ… Ben
onun aşk ve sevgi ile yoğrulduğunu
biliyorum. Hayatımda onu hissedip
yaşamaya çalıştım hep.
benim damak zevkime de uygun.
n Bir sonraki ziyaretiniz ne
zaman olacak. Hayranlarınız yeni
albümü mü bekleyecekler yine?
Yok, İnşallah ayrılık uzun sürmez.
Ama şuanda dünyada turneye devam ediyorum. Sonra Ramazan ayı
var. Bakalım, kısmet... Yakın zamanda tekrar bir sürpriz olur inşallah.
Ünlü sanatçı Sami Yusuf,
arkadaşlarımız Şenay Buyurman
(ortada) ve basın danışmanımız
Mürvet Uç ile birlikte.
n Peki en son olarak dergimizi
incelediniz. Turuncu okurlarına
bir mesajınız var mı?
İstanbul artık
benim șehrim
gibi. Yemek
olarak burada
her șeyi yemekten,
tatmaktan zevk
alıyorum.
Kadınların kendilerine hitap eden
ve onlara ait olduğu bir derginin
olması çok önemli. Çünkü buna
tüm dünyada ihtiyaç var. Turuncu
okuyucuları başta olmak üzere tüm
kadınları ve anneleri samimiyetimle
selamlıyorum.
n Türkiye’ye ikinci evim gibi
diyorsunuz. Peki burdaki
kültürle ve özellikle yemekler
ile aranız nasıl?
Evet, bu konuda çok samimiyim.
İstanbul artık benim
şehrim gibi. Yemek olarak
burada herşeyi yemekten
tatmaktan zevk alıyorum.
Türk yemekleri çok lezzetli ve
turuncudergi.com
Sami Yusuf, Türkiye konserlerinde
binlerce hayranı ile hasret giderdi.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 63
DOSYA
Rüya gibi bir
YAZ AYLARI YAKLAŞIRKEN
DÜĞÜN ORgANİZASYONLARI DA
hIZ KAZANIYOR. BU ZORLU,
DETAYLI VE YORUCU SERÜVEN
İÇİN SİZLERE KILAVUZ
OLABİLECEK BİR “DÜĞÜN
DOSYASI” hAZIRLADIK
ARAŞTIRMA: SEDA SAMAN
2015 yılının en
çok beğenilen
birbirinden güzel
çiçek, ayakkabı,
yüzük, davetiye,
nikah șekeri
trendleri
“düğün”
dosyamızda
aharın kapı araladığı şu günlere, bir
nevi düğün mevsimi de diyebiliriz.
Kına gecesinden gelin hamamına,
2015 gelinliklerinden düğün
mekanlarına; trend olan seçimler,
gelenek, örf, adetler düğün adına
a’dan z’ye her şeyi sizler için araştırdık.
B
MASAL PRENSESİ gELİNLİKLER
2015 gelinleri için sezonun hit parçalarını
seçtik. Her yılın olmazsa olmazı taşlı, dantelli
ve kabarık gelinlik modelleri bu yıl da yine
ilk sıralarda yerini alıyor. Yine 2015 modelleri içerisinde vintage görünümlü gelinlikler dikkat çekmekte.
Bu yılın diğer rağbet gören gelinlik modelleri içerisinde de dantel
her dönemki asaletini koruyor. Aynı
zamanda en az dantel kadar, taşlı gelinlikler de tercih ediliyor. Gelinlerle birlikte
gelinlik tasarımcıları da ışıltıdan yana. Önceki
yıllara oranla daha fazla omuz ve bel bölgesinde
rastladığımız taşlı tasarımlar genelde sade
tasarımlar da gözümüze çarpıyor.
64
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
65
DOSYA
DOSYA
Düğünün
En LEzİz Yanı:
İhtİşamLı
Gülümseyen
Çiçeklerin İhtişamı:
n
ü
ğ
ü
D
I
S
A
T
PAS
i
r
e
tl
e
k
u
B
n
i
l
e
G
Pastanın görselliği de tadı
kadar önemlidir. Bu sebeple düğün gününden önce
pastanın tadımını mutlaka yapmalısınız. Lezzetsiz bir pasta,
düğününüz için negatif olgu
bırakabilecek kadar mühim
bir noktadır. Pasta süslemesinde düğün konseptinizi
kullanırsanız, renk ve tarzın aynı
olmasını sağlayarak bir uyum
yakalamış olacaksınız.
Z
aman, moda, trend her geçen gün değişse de hiç şüphesiz en güzel gelin aksesuarlarından biri gelin buketleri.
Buketinizi seçerken gelinliğinizin önüne
geçmeyecek görsellikte olmasına dikkat
etmenizi tavsiye ederiz. Uygun ve doğru seçim için
düğün organizasyon tercihiniz, düğün mekânı ve seçtiğiniz buketi göz önünde bulundurmalısınız. Örneğin;
kısa boylu gelin adaylarının daha toplu, tok seçimler
yapması gerekirken kabarık gelinlik modeli tercih
edenler bol çiçekli, dar modelleri seçmeliler. Uzun
boylu gelinler ise, eskimeyen tasarım olan yere doğru
uzayan detaylı buketleri tercih etmeliler.
Eğer sade gelinlik veya kır düğünü konsepti bir düğün hayal ediyorsanız, yaz renklerinin ağırlıklı olduğu
modelleri seçebilirsiniz.
Size tavsiyemiz; mevsim ne olursa olsun, mekân ve
gelinlik modeline uygun olacak şekilde, taze çiçeklerden oluşan bir buket. Bu tarz bir buketle zarafetinize
başka bir ışıltı daha katmış olursunuz.
GELİNLİĞİN GİZLİ ŞIKLIĞI:
Gelin Ayakkabıları
66
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
EN ÖZEL GÜNÜNÜZDEN
DAVETLİLERİNİZE
NAİF BİR HATIRA:
NİKAH ŞEKERLERİ
Misafirlerinize, nikâh şekeri olarak, ister şeker ister
çikolata kutuları yanı sıra hoş kokulu bitkilerle
hazırlanmış keseler sunabilirsiniz. Tüm bunların
yerine magnetli ve farklı konseptlerde hazırlanmış
modeller de çiftlerin beğenisine sunuluyor.
Şimdilerde daha da genişleyen nikâh şekeri olgusunda
güncel tercihleri sayfamıza taşıdık.
G
elinlik seçimini atlattıktan
sonra ayakkabı tercihi sizin
için daha kolay olacaktır.
Çünkü ayakkabılar, şıklığı tamamlayan
parçalardır. Gelinler, ayakkabı alırken
her zaman kendi rahatını göz önünde
bulundurmalıdır. Düğünün gerçekleşeceği mevsime göre seçim yapılması
gerekmektedir. Topuklu, klasik model
kullanamayan rahatını ön planda tutan
gelin adayları dolgu topuk ya da az
topuklu babet modelleri de tercih
edebilir. Özel sipariş vermeyi planlayanlar ise ayakkabının, gelinlik provasına yetişmesine dikkat edip ayakkabıda
gelinlik kumaşı kullanabilirler.
turuncudergi.com
turuncudergi.com
DÜĞÜN DAVETİNİZİN İLK ADIMI:
Davetiyeler
Nikâh şekeri kadar küçük
bir ayrıntı gibi gözükse de
düğün davetiyeniz sizin
zevkinizi yansıtır. Bu sebeple, düğününüzün stilini ve
resmiyetini yansıtan bir seçim
yapmalısınız. Davetiyenizi
seçerken mevsimsel özellikleri
kullanabilirsiniz. Bahar aylarında evleniyorsanız zarfları,
yapma çiçek aksesuarıyla
süsleyebilirsiniz.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
67
DOSYA
“Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” türküsünün
bolca söylendiği düğün arifesinde düzenlenen
genellikle bayanlara özgü olarak bilinen gece:
Kın a GEecesi
ski geleneklerimize göre kına,
gelinin baba evinde düzenlenirdi. Hâlen bu şekilde yapanlar
da var fakat çoğunlukla modernleşen
kına eğlencesi mekân ve hamamlarda
yapılır hâle geldi. Artık gelinler kına
organizasyonlarını tarihi bir hamam
veya otellerin, köşklerin, sarayların özel
kına odalarında düzenliyorlar.
Kına gecesinde özel olarak, Osmanlı
konsepti sıklıkla tercih edilmekte.
İkram olarak minik bir açık büfe olsun
istiyorsanız, tercihinizi hafif ve lezzetli
atıştırmalıklardan yana kullanabilirsiniz.
Bu özel gecenin, en yakınlarının hatıralarında iz olarak kalmasını isteyenler;
gelen davetlilere gecenin anısına,
gelinin ismine ve geceye özel ufak
birer hediye vererek âdeti yerine ge-
ERİN
HAYALL E
GERÇEĞ ER:
EĞİ Y
C
E
Ş
Ü
N
DÖ
tirmiş oluyorlar.Kına gecesinde gelin
adayının, giyeceği bindallıyı dikkatli
seçmesi gerekmektedir. Seçeceği
bindallının rengine göre diğer aksesuarların alınması daha uygun olacaktır.
Bindallılar genelde kırmızı, bordo, yeşil
veya lacivert renkte olup gümüş veya
altın işlemelidir.
Özellikle son dönemlerde fuşya, mor,
beyaz, mavi, lila gibi birçok renkte bindallı üretilmektedir. İşleme ile birlikte
taşlı, simli, kurdeleli, pullu gibi birçok
alternatif bulunmaktadır. Bununla
birlikte Osmanlı konseptli kına gecelerinde, sultanların giydiği kıyafetler
de tercih edilmektedir. Son dönemlerde kına gecelerinize, özel tasarım,
ele uygulanan kınacıların yaptığı hint
kınasıyla da farklı bir renk katabilirsiniz.
M
ekân seçiminde öncelikle
dikkat edilmesi gereken
konu, mekânın hava şartlarına uygun olup olmadığıdır. Mevsime
uygun düğün konsepti tercih etmelisiniz. Örneğin; yaz veya bahar düğünü
hayal ediyorsanız mekânda oturma
şekli, süsleme ve ikramlıkların yanı
DÜĞÜN MEKÂNLARI
sıra ışıklandırma, ses düzeni ilk dikkat
etmeniz gereken noktalardan biridir.
Son yıllarda kır düğünü kadar saray,
köşk, otel, tarihi mekân düğünlerine
de yoğun bir ilgi söz konusu. Size her
konuda destek sağlayan, tamamen
sizin istek ve zevkinizi göz önünde
bulunduran, işinde iyi birçok organi-
zasyon firması bulunmaktadır. Davetli
sayısına göre masa, sandalye ve diğer
şeylerin ayarlanması ve sonrasında davetli sayısının artması, mekânda sorun
yaratabilir. Bu yüzden mekândan, bu
tarz bir durumda gerekli yardımı sağlamalarını öncesinde konuşmak oluşabilecek aksaklığı önlemenizi sağlar.
Masalsı ruhuyla güne
anlam katan bir diğer ayrıntı:
Gelİn ArAbAsı
Düğünün en önemli ayrıntılarından biri, hiç şüphesiz; seçeceğiniz gelin arabası ve süslemesi olacaktır. En mutlu gününüzün görsel bir şölene dönüşmesini istiyorsanız; filmlerde kullanılan her dönem ilgi gören klasik araçlar,
limuzinler ya da spor, modern modeller seçiminiz olabilir. Unutmadan,
seçim yaparken önceliğiniz konfor olmalı.
68
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
69
DOSYA
ADVERTORIAL
LEVON KORDONCİYAN:
Düğün telaşını ve stresini
bir kenara bırakıp tatil
havasına geçiş yaptığınız
zamanın diğer adı;
Balayı
ARTIK DAMATLAR DA
PIRILTI SAÇIYOR
B
alayı planınız için ister otel
ister size özel süit villaları
tercih edebilirsiniz. Yurt içi
kıyı kesimleri kadar Anadolu, Doğu veya Güneydoğu
turları da çiftlerin gözdesi hâline geldi.
Bununla birlikte, kıyı kesimlerinde bayan-erkek ayrı havuz ve aktivite alanlarının bulunduğu oteller de her dönem
tercih konusu. Aynı zamanda yurt dışı
turları da son dönemlerde revaçta.
Özellikle çiftlere özel su içi villaların
bulunduğu tropik adalardan Phuket,
Bora bora ve Maldivler’de yer alan tatil
köyleri ve oteller, sizin tercihlerinize
uygun hizmeti sağlamakta.
Levon Kordonciyan
tatürk’ün smokin ve
fraklarını hazırlayan
aile, Kordonciyan
ailesinin 4. kuşağını
temsil eden Levon
Kordonciyan da
ABD Başkanı Obama ile birlikte,
günümüzde birçok yerli-yabancı film ve dizilere, ayrıca balo ve
özel davetlere smokin ve frak
hazırlamaya devam ediyor.
Kordonciyan ailesinin en
son temsilcisi Levon
Kordonciyan ile Turuncu
Dergi olarak keyifli bir
söyleşi yaptık.
// Smokinde son
trendler nelerdir?
Smokin ve damatlık
kıyafetler klasik siyah
renkte olur. Yalnız ki üç senedir
kırık beyaz ceketler siyah pantolonla
aranjman yapılmaya başlandı. Artık bu
sezon kırmızı, lacivert, mor smokinler
de moda oldu. Smokin, yakası saten ve
şal yakalı olması gerekir. Artık smokin
ceketi dışında damatlar; frak, jaketatay,
bonjur ve redingotu da gelinin yanında
giyip pırıltı saçmaya başladılar. Bu ceket çeşitleri saten, tafta, şantung, krep
kumaşlarla dikilmeye ve modaya yeni
bir tat getirmeye başladı. Ayrıca da bu
ceketlerin saten işlenmiş yakalarına
swaroski taşlar işlenerek süslendi.
Bugünün smokin yelekleri üç ve iki
düğmeli olarak tasarlandı ve smokin
ceketinin içinde gizlendi. Ancak smokin ceketinin düğmeleri açıldığı
Mutlu Gün Gülümsemesinin
Objektife Yansıması:
Düğün
FotoğrAFı
Ö
zel anlarınızı ölümsüzleştirmek için
profesyonel olarak, mevsime göre, iç
veya dış mekân çalışması yapılıyor.
İster bulunduğunuz şehrin tarihi ya da doğal
alanında ister düğün mekânınızda özel çekimler
gerçekleştirebilirsiniz. Çekimler düğün öncesi
yapıldığı için, güzel bir albüm oluşturmanız adına
gerekli zamanı ayırmanızı tavsiye ederiz.
70
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
zaman yelek gözüküyor. Smokin yelekleri
astarsız olarak tasarlandı. Damatların,
smokin giydikleri zaman, aksesuar olarak
papyon ve bellerine kuşak takmaları gerekmektedir ve bu bir kuraldır. Ayakkabılar
sicim ipli ve rugan olmalı. Ayağa giyilen
çorabın da pudralı ve ipek olması gerekir.
// Günümüz insanı günlük
kıyafetlerinde daha rahat ve
özgür seçimler yapıyor. Gençlerin
smokine olan ilgisi ne durumda?
Smokini gençlere alıştırırken spor kot
pantolonla bile giyilebileceğini anlattım ve anlatmaya da devam ediyorum.
Böylelikle smokine daha şık bir vaziyette
ulaşmalarını sağlayabildim.
Bir çocuğun sünnetliğinden, okul
mezuniyetine kadar ve şimdi nişanlılarıyla birlikte damatlık smokinlerini seçmeye
geldiklerine şahit oluyorum. Kendi
sanatımla fanlarımın oluştuğunu görüyor
ve modern terziliği gençlere alıştırdığım
için çok mutlu oluyorum.
// Ünlüler ile çalışmanın zorlukları
ve güzel yanları neler?
Biz 125 yıldır atölyemize gelen misafirlerimizin ününe ve kim olduğuna
bakmadan işimize olan saygımız, aşkımız
ve disiplinimizle ilerlerken karşı tarafın da
saygısını kazanarak bugünlere geldik.
// 100 sene sonrası için bir smokin
tasarlamanız istenirse nasıl bir ürün
hayal edersiniz?
Şu günlerde tüm dünya Mars’a
yaşam kurmak için projeler uyguluyor.
Benim hayalim, kızım ve onun
torunlarının Levon Kordonciyan
markasını oralara taşımasıdır.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
71
RÖPORTAJ
çANKIRI BELEDİYE BAşKANI İRfAn Dİnç:
KADINLARIMIZI
DÖRT DUVAR ARASINDAN
KURTARDIK
GÖREVE BAŞLADIĞINDAN BERİ ÇANKIRILI KADINLAR İÇİN
BİRÇOK PROJE ÜRETEN BAŞKAN İRFAN DİNÇ, EĞİTİMİN ÖNEMİNİ VURGULAYARAK,
“GELECEĞİMİZİN TEMİNATI ÇOCUKLARIMIZI YETİŞTİREN ANNELERİN
EĞİTİLMESİ VE SOSYALLEŞMESİ GEREKİYOR” DİYOR.
Çankırı Belediye
Başkanı İrfan Dinç
D
eğerli Turuncu Dergisi
okuyucuları,
Sizleri bu yazıda
Çankırı’ya götüreceğiz.
Çankırı’da on yılı aşkın
görev yapan bir belediye başkanı
var.: İrfan Dinç. İlahiyat mezunu olan
Başkan Dinç son yıllarda kente büyük
projeler kazandırmış.
Tarihi eserlerin restorasyonlarından
dev parklara, kent peyzajından
kentsel dönüşüme kadar pek çok
72
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
alanda başarılı çalışmaları var. Bu
röportajımızda ise onun, bu çalışan
profilinin yanında sosyal belediyecilik
alanında yaptığı, özellikle de kadın
çalışmalarını inceleyeceğiz.
Çankırı’da kadınlara yönelik projelerini görüştüğümüz Başkan İrfan Dinç,
2004 öncesinde Çankırı Belediyesi’nde
sosyal projelerin olmadığını, hele hele
kadınlar için hiçbir projenin olmadığını belirterek başlıyor söze ve hanım
çalışmalarını başlıyor anlatmaya:
‘’Çankırı’ya geldiğimde hanım
kardeşlerimizin evlerinde, dört duvar
arasına adetâ mahkum olduğunu gördüm. Kentte sosyal yaşam neredeyse
bitmiş durumdaydı. Anadolu kadınının
çalışan ve üreten profilini görmek
mümkün değildi. Bu olumsuz durumu
değiştirmek için çok önemli çalışmalara imza attık. Kadınların eğitimi neden
çok önemli; çünkü geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın yetiştirilmesinde çok büyük bir önemi var annelerin.
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
73
RÖPORTAJ
Biz anneleri eğitmeliyiz ve
sosyalleştirmeliyiz ki mutlu bir
kadın hem çocuğu ile hem eşi ile
iletişimde daha başarılı olur ve mutlu
bireyler mutlu toplumları oluşturur.
Aile içi iletişim seminerlerinden
anne ve çocuk sağlığına, hızlı
okumadan, beden dili ve diksiyona,
ilk yardımdan meslek edindirme
kurslarına varıncaya kadar çok farklı
alanlarda eğitimler verdik. Avrupa
Birliği’nden sağladığımız destekle
başlattığımız Kadın Eğitim ve Kültür
Merkezi projemizi sürdürülebilirlik
kapsamında bugün bizim ölçeğimizde
hatta birçok büyükşehir belediyesinde
dahi olmayan modern bir merkeze
dönüştürdük. Burada hanımlar için
kabul odaları, kurs merkezleri, toplantı
salonu, hamam ve sauna, yüzme
havuzu gibi çok çeşitli hizmetlerin
verildiği alanlar bulunuyor. Çankırılı
hanımlara yakışır, çok modern bir
merkez oldu. Yine Çankırı’da kadınların
ağırlıklı olarak kullandığı ikinci kültür
merkezini de Esentepe Mahallemiz’de
açtık. Kırsal yaşamın hüküm sürdüğü
bu mahallemizdeki kadınlara da
çeşitli kurslar ve eğitimlerle hizmet
vermeye başladık.”
74
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
5 FARKLI
NOKTADA HANIM
LOKALLERİ VAR
Büyüyen ve gelişen Çankırı’da
hizmeti hanımlarımızın ayağına
götürmek istedik. Bu amaçla ilk olarak
Abdülhalik Hanım Lokali’ni bölge
kadınlarının hizmetine verdik. Gelen
talepler öylesine fazlaydı ki Kırkevler,
Aksu, Gülbahar Hanım Lokalleri ile
son olarak da Pazar Sitesi Hanım
Lokali’ni hizmete soktuk. Çankırılı
hanımlar bu lokallere gelerek hem
eğleniyor hem spor yapıyor hem de
çok farklı konularda eğitimler alıp
beceri kazandırma kurslarına katılıyor.
Hanımlarımız bu merkezlerde
yaptıkları ürünleri de yıl sonunda
düzenledikleri sergilerde sergileme
fırsatı buluyorlar. Bugün hanım
kardeşlerimiz kendilerine ait kültür
merkezinde, hanım lokallerinde;
istediği kursa gidebiliyor, misafirlerini
buralarda ağırlayabiliyor, sporunu
yapabiliyor. Bu hizmetler Çankırılı
hanımlara nefes aldırdı’.’
turuncudergi.com
Yapılan birçok
kültür merkezi ve
hanım lokalleri,
kadınların hayata
katılmasında
büyük rol
oynuyor.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
75
RÖPORTAJ
Hocalarımızın
nezaretinde artık
Çankırılı hanımlar,
ürettikleri ürünleri
satıp para
kazanabiliyorlar.
Șu an yurt dıșından
bile sipariș alıp,
satıș yapma
durumundalar.
KADIN İSTİhDAM
MERKEZİ
Kadınlarımıza verdiğimiz eğitimler
konuyu bir ileri boyuta taşıdı. Artık
hanımların kazandıkları bu becerileri
ve mesleki eğitimleri üretime ve
hem aile ekonomisine hem de ülke
ekonomisine katkıya dönüştürmeleri
gerekiyordu. Kadın İstihdam
Merkezimizi kurduk. Belediyemizin
6. katını adetâ bir atölye hâline
getirdik. Dokuma tezgahları, dikiş
makineleri ve her türlü techizatla
donattık. Hanımlarımızın hizmetine
sunduk. Hocalarımızın nezaretinde
artık Çankırılı hanımlar, ürettikleri
ürünleri satıp para kazanabiliyorlar.
Biz de ekiplerimizle birlikte internet
üzerinden onların satış yapabileceği
görüşmeleri yapıp hanımefendilere
yardımcı oluyoruz.
Şu an yurt dışından bile sipariş
alıp, satış yapma durumundalar.
Burada da şunu görüyoruz ki
Çankırılı hanımlara imkân sağlandıktan
sonra onların yapamayacağı hiçbir
şey yok. Hedefim Kadın İstihdam
Merkezimize de müstakil bir bina
kazandırıp hizmetlerine sunabilmektir.
SOSYAL
BELEDİYECİLİKTE
TÜRKİYE’YE MODEL
Sosyal belediyecilikle ve
özellikle de kadınlara yönelik
çalışmaları anlattıkça Başkan Dinç’in
gözlerinin içi parlıyor. Anlatmaya
devam ediyor:
“Çankırı’mız 2004 öncesi; imajı
olmayan, bırakın kadın ve çocuklar
için, erkekler için dahi sosyal hayatı
olmayan küçük bir anadolu kenti idi.
Sadece kadınlar
bazında
merkezlerimizden
eğitim alan kadın
sayısı, 10 binin
üzerindedir.
76
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
Sosyal belediyecilik adına yaptığımız ve insanı merkezine alan
çalışmalar, inanıyorum ki Türkiye’ye
model oldu. Çocuk Meclisi, Gençlik
Merkezimiz, Hanım Lokallerimiz,
Kadın Eğitim ve Kültür Merkezimiz,
Kadın İstihdam Merkezimiz, çok
çeşitli eğitim faaliyetleri ile toplumumuzun her kesimine, adetâ
yediden yetmişe ihtiyaç duydukları
her alanda eğitim vermenin çabası
içindeyiz. Şu ana kadar sadece kadınlar bazında merkezlerimizden
eğitim alan kadın sayısı, 10 binin
üzerindedir. İşin en güzel tarafı
da başlangıçta hedeflediğimiz
kadınlarımızı evlerinin dört duvar
arasından çıkartma konusunda,
yüzde yüz başarıya ulaştığımızdır.
2004 öncesi evlerinde adetâ hapis
durumda olan hanımlar artık, öz
güven kazanmış, kendilerini geliştirmiş ve sosyal hayatın önemli bir
parçası hâline gelmiş durumda. Bu
da beni ziyadesiyle mutlu etmektedir.”
Günü renkli etkinlikler ile kutlanılıyor. Bu iki gün için özel olarak
hazırlandıklarını belirten Başkan
İrfan Dinç, ‘’ Her yıl Dünya Kadınlar
Günü’nde salon programları
yapıyoruz. Burada hanım kardeşlerimiz ile bir araya geliyoruz. Konuşmalar yapıp onların da taleplerini
dinliyoruz. Anneler Günü’nü de
unutmuyoruz. Renkli etkinlikler ile
bu özel günleri de mutlaka kutluyoruz’’ diyor.
DÜNYA KADINLAR
gÜNÜ VE ANNELER
gÜNÜ’DE fARKLI
KUTLANIYOR
Çankırı Belediyesi kadınlara sadece kurumsal hizmetleri sunmakla
kalmıyor, onların özel günlerini de
hak ettikleri şekilde kutluyor. Kentte
Dünya Kadınlar Günü ve Anneler
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
77
SNAPS
SNAPS
ZİHNİMİZİN
EN NADİDE ÜRÜNÜ
SİNAN
CANAN
[email protected]
78
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
İnsanlık neslinin milyonlarca ferdinin
ürettiği milyarlarca cilt eser, yani söz,
hâlâ bizi hayrete uğratmaya devam
ediyor. Zihnin, nasıl olduğunu bir türlü
anlayamadığımız, âdeta bir yerlerde
zuhur ediveren bu hayranlık uyandırıcı
yeteneği ile hâlen her gün şaşırmaya,
üzülmeye, bilgilenmeye, öfkelenmeye, hülyalara dalmaya, kandırılmaya,
aldatılmaya ve doldurulmaya devam
ediyoruz.
Söz söylemek, sinir bilimleri açısından baktığınızda çok masraflı bir iştir;
öylesine masraflıdır ki gayet kolayca
ortaya koyduğumuz bu yetenek için,
Yaradan bize koskocaman bir “ön
beyin” vermiş ve beynin geri kalanının
neredeyse bütün bağlantılarını, bu harika yeteneğe destek olacak şekilde
yerleştirmiş ve birbirine bağlamış
gibidir. Zihnimizde uçuşan fikirler,
tecrübeler, hafızamızdaki kayıtlar, dil
sayesinde gerçeklik bulup başka dimağlara
aktarılabilsin diye,
bütün zihinsel
kapasitemiz,
S
öz... Zihnimizin en nadide ürünü...
İnsanlığımızın gösteri sahnesi...
Yalanıyla, doğrusuyla, bütün
varlığı kıskandıran en mühim
yeteneğimiz...
Söz ve konuşma, yazabilme ile birlikte,
bizi insan yapan en önemli yeteneklerimizden birisi. Beynimize doğuştan kodlanmış dil öğrenme yeteneği sayesinde; en
karmaşık zihinsel kavramları bile, elbette
lisan yeteneğimiz yettiğince, kelimelere
döküp ifade edebilme hünerine sahibiz.
turuncudergi.com
turuncudergi.com
âdeta söz merkezlerine doğrudan
bağlanmıştır. Elbette bu muhteşem
teşkilat için ödenmesi gereken bedeller de vardır, her güzel şeyde olduğu
gibi...
Söz, düşüncemizi biçimlendirir. Çevremizden ve içimizden zihnimize akan
bütün duyu bilgileri, beynin içinde
muhteşem ve müphem bir bilgi çorbası oluşturur. Bu bilgi çorbası, bizim
“ben” yahut “benim dünyam” dediğimiz şeydir işte. Kelimelere dökülmezse;
alacalı, saçaklı, hareketli, karmakarışık
ama kendine göre kaotik düzene
sahip bir zihinsel derya içinde, öznel
bir dünyada yaşarız. Çocukluk anılarınızla şu anınız yan yanadır, karışır; bu
anınız dünü, dününüz bu günü etkiler.
Bu öyle bir dünyadır ki çok boyutlu bir
“ebru uzayı” gibidir; renkler, anlamlar,
anılar, arzular ve daha ne varsa özgürce birbirine karışır; dolanır. Desenler ve
renkler içinde anlamlandırması çetin,
her daim dinamik, her daim doğurgan
bir döl yatağı gibidir sanki. Ne zaman
kelimeler devreye girse; beynimiz,
özellikle de beynimizin sol tarafındaki
konuşma ile alakalı merkezler, bu senfoni içinden işine yarayan nağmeleri
seçmeye ve onları kelimelere, kavramlara, emirlere, isteklere veya sorulara
dönüştürmeye başlar. Kelimeler dile
yahut ele geldikten sonra
ise, zihindeki o dinamik
kaos hızla dinginleşir;
zihnimiz, konuştuğumuz kelimelerdeki
mantık dizgesine takılır, kaotik ve doğurgan zihinsel denizin yerini, doğrusal ve öngörülebilir bir zihinsel süreçler
dizgesi almaya başlar. Konuştukça
düzleşen, konuştukça yeknesaklaşan,
konuştukça yavanlaşan bir düşünce
dizgesi zihnimize hâkim olmaya başlar.
Konuştukça, zenginliğimizden ödün
veririz. Kelimeler; ister söz olsun, ister
yazı, analiz ettiği örneği tarumar eden
bir laboratuvar cihazı gibi, koca bir
okyanusu, birkaç anlaşılır damlaya
indirgemek ister. Yazdıkça mesela,
zihnimizin içindeki o çok boyutlu
muhteşem senfoniyi bir-iki boyutlu bir
diyagrama indirgeriz. O diyagramlar
üzerinden tartışır, anlamaya çalışır,
yenişmeye uğraşır ve çoğunlukla hiç
durmadan birbirimizi kırarız.
İşte o yüzden, bize konuşma yeteneğini veren Yaradan, “düşünmeyi” de
farz kılmıştır. Söz edebilecek olmanıza
rağmen, “Arada sırada olsun sözü
bırakın, tefekkürün kanatlarıyla kanatlanın.” demek için, gönderdiği elçisi ile
bize ne dersler anlatmıştır. O yüzden,
şimdi değil, elden gelen her an “sükût
zamanı”. Elden geldiğince, anlamak ve
anlamlandırmak için, sükût ve tefekkür
zamanı. Günümüzde sözün bütün büyüsüne, konuşmanın bütün şehvetine,
sosyal medyanın bütün ittirmesine
rağmen susmayı becerebilen, ödülünü
alacaktır.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
79
SANAT SOKAĞI
Minyatür
deyince
AYFER BALABAN
Minyatür deyince;
Aa, biliyorum, küçük küçük resimler.
Okulda çizdiğimiz resimlere hiç benzemiyor.
Adam çadırdan büyük, kavuk adamdan.
Perspektif yok.
Kırmızıya boyamakmış dediler ama bana göre rengarenk.
Ve dahası;
Doğu kökenli bir sanat, kitap resim sanatı
Osmanlı resim sanatı…
İranlı ustalara göre ise negâreh (güzel çizilmiş resim.)
Kim ne derse desin; insanı kendine çeken bir sanat.
Batılı anlamda perspektif, ışık, gölge yok.
İstisnaları hariç, duygu da yok.
Nakkaş ya da bugünkü
adlandırmayla minyatürcü
O
Sanatçı Ayfer Balaban
smanlı’da sarayın bünyesinde ve himayesindedir
nakkaş. Sarayı, saraydaki
törenleri, seferleri, şehirleri, yapıları, coğrafyayı
aksettirir kâğıda. Bu sebeple denir ki; Osmanlı minyatürü belgesel niteliği taşır.
Perspektifsizliğin ana esaslardan olduğu
bu minyatürleri okumaksa geniş bir
perspektif, disiplinler arası bir yaklaşım
gerektirir.
Açalım nikabını minyatürün, görelim cemâlini
Çeşit çeşit yapraklar,
Hayatın öteye uzandığının sessiz tanıkları serin serviler,
Servilere sarılmış rengârenk bahar dalları,
Maziden âtiye uzanan kademli çınarlar,
Nazlı nazlı salınan söğütler,
Kıvrım kıvrım bulutlar,
Dalga dalga derya deniz...
Altından akan ırmaklar, ırmaklarda sarmaş dolaş balıklar,
Bülbül-ü şeydalar, hüdhüdler, zümrüd-ü ankalar,
Taşların ardından arz-ı endam eyleyen mor zambaklar,
narin gelincikler, nergisler, sümbüller, hatmiler
Yalçın dağların ardında ahu gözlü ceylanlar,
ceylanları ürkütmeyen küheylanlar...
Altın, yeşil kubbeler,
Göğe doğru dört elif çekilmiş minareler, minarenin alemi;
laleler, hilaller...
İçinde hayat olan evler,
Kafesli pencereler, pencerelerde nakışlı perdeler...
Çıkmalar, eli böğründeler,
Sultanlar, cülus törenleri...
Elçi kabulleri,
Seferler, savaşlar,
Av sahneleri, sünnet törenleri...
Şenlikler, nahıllar
Ve âlimler, erenler...
Geleneğe dayalı, kurallı, üsluplu bir betimlemeyle nakşedilmiş hepsi.
Anlayana, dilsiz dudaksız konuşurlar.
80
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
OKULLAR vE OSMANLI
MİNYATÜRÜ
Doğudan başlayıp ta Hindistan’a,
Kuzey Afrika’ya, Avrupa’ya yayılan
minyatür sanatı; Tebriz, Şiraz, Bağdat,
Herat, Kazvin, İsfehan ve Osmanlı’da
okullaşmıştır. Bu okullarda figür, giysi,
desen ve renklerde, el, yüz biçimlerinde
benzerlik ve farklılıklar dikkat çeker.
Osmanlı minyatürü bu okullar içinde
sade, zarif, dengeli oluşuyla ve kullanılan
renklerin canlılığıyla dikkat çeker. Figür
yok değildir. Bilakis Siyer-i Nebi gibi dinî
muhtevalı kitaplarda insan figürlerine
yer verildiğini görmekteyiz. Bu gibi
minyatürlü eserler kütüphanelerimizde,
arşivlerde minyatür talebelerinin yolunu
gözlemektedir. Geleneğin ustalarına
ve ustaların eserlerine yürümek, onlara
bakmak, görmek, okumak ve can kulağıyla duymak, aynı yolda izleri toplaya
toplaya geleceğe akmak, akışında
özgünleşmek için elzemdir. Bu, uzun
bir yol, uzak bir hedef olarak görülebilir.
Derim ki; dün muvaffak olunduysa bugün neden olmasın? Yeter ki havledilsin,
yeter ki azmedilsin.
Doğudan
bașlayıp ta
Hindistan’a,
Kuzey Afrika’ya,
Avrupa’ya yayılan
minyatür sanatı,
Tebriz, Șiraz,
Bağdat, Herat,
Kazvin, İsfehan
ve Osmanlı’da
okullașmıștır.
bir kitap
lı Dönemi’nde
necektir. Osman r bugün daha çok
yatü
sanatı olan min
akarlarda yer alm
uv
d
k
ra
levha ola
ektedir.
uvardan söylem regiden
d
ü
n
zü
sö
,
ta
i kullanan,
ek istiyorsa sü
sim tekniklerin
kaş ne söylem
ak
N
ylemek
sa
n
yer modern re
te
erspektif
il tek levhada sö
p
eğ
ve
d
rı
a
d
la
ar
un
al
oy
yf
sa
kaştan,
ışık gölge
tık. Gayret nak
lerini görmek
ar
er
ır
es
ad
ve
d
rı
un
la
ta
um
kınmayan us
ürülebilir dur
elim.
lıcı olanla, sürd
esi Allah’tan diy
Ka
.
ay
n
im
kü
h
üm
m
ee
irl
d
e bel
manın eleğind
olan elbette za
r
ü
t
a
y
n
i
m
e
Günümüzd
elerinde
ndi nakkaşhan
Günümüzde ke
rda;
yesindeki kursla
ve kurumlar bün yetiştiren, eser
lebe
klasik usulde ta
rarlı usiyi korumakta ıs
zg
çi
u
b
ve
n
re
ve
antik, yer
ibi; masalsı, rom
g
u
uğ
ld
o
r
la
ta
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
81
SAĞLIK
sİzİ NELER
BEKLİYOR?
İlk yapılması gereken, jinekolojik muayeneden geçmektir. Böylece kist vb.
oluşumların taraması yapılır. Ardından
yumurtlamanın gerçekleşip gerçekleşmediği kontrol edilir. Bu, hormon
seviyelerini kontrol eden kan testleriyle
mümkün olur. Sonrasında rahim içini
inceleyen HSG filmi çekilir. Böylece
rahim tüplerinin açıklığı vb. durumlar
kontrol edilir.
Erkekler için tanı aşaması, çok daha
basit seyreder. Yapılacak meni testi,
erkeğin üreme sisteminin incelenmesi
adına neredeyse tüm veriyi toplamaya
yeter.
TÜP
BEBEK
ve ÖNCESİ
Yumurtlama
Takibi Nedir?
Yumurtlama takibi, daha önce
bahsettiğim gün sayma yönteminin
doktor kontrolünde yapılmasıdır.
Kadın yumurtalıklarında çok sayıda
folikül bulunur. Her adet döngüsünde bir tanesi büyüyerek çatlar ve
yumurta hücresi dışarı atılır. Yumurta
takibi, yumurtalıkta büyüyen folikülün
boyutlarının aşama aşama ölçülmesidir. Jinekolojik muayene ile yumurta
takip edilir ve çatlaması için uygun
büyüklüğe gelmesi beklenir. Böylece
çatlama günü belirlenir. Dışarıdan hiç
bir müdahale yapılmaz.
KADINLARIMIZIN YÜREĞİNDEKİ GÜZELLİKLERE HER ALANDA
İHTİYACIMIZ VAR. BİR EMEĞİN, BİR ÇABANIN ORTAYA ÇIKMASINA, GÖRÜNÜR
OLMASINA KATKIDA BULUNMAK BİZİM İÇİN GURUR VERİCİ. TIP DÜNYASI
ARTIK HAYALLERİMİZİN GERÇEKLEŞMESİNE ARACI OLUYOR.
HAYALLERİMİZ VE BİLİM (TIP) ANNELİĞE BİR ADIM DAHA...
HALİT
YEREBAKAN
[email protected]
Ç
iftler; evlendiklerinde hiç
bir problemleri olmadığını, istedikleri anda
çocuk sahibi olabileceklerini düşünürler. Büyük
bir yüzde için durum
böyledir ancak son yıllarda artan doğal yollarla gebe kalamama problemi, tüm dikkatleri bu yöne çekiyor.
Ne Zaman Doktora
Başvurmak Gerekir?
35 yaş altında, düzenli adet gören
bir kadın öncelikle doğal yollarla
hamile kalmayı denemelidir.
82
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
Aşılama Nedir?
Aşılama yönteminde başlangıç,
yumurtlama takibiyle aynıdır. Tek fark,
yumurtanın daha iyi gelişmesi için
hormon takviyesi yapan ilaç kullanılmasıdır. Yumurta çatlama aşamasına
geldiğinde, çatlatma iğnesi yapılır.
Gereken sürenin geçmesinin ardından
baba adayından alınan ve laboratuvar
ortamında hazırlanan sağlıklı spermler,
basit bir müdahaleyle rahim ağzından
kanala yollanır.
Döllenmenin dışarıdan müdahale
olmaksızın doğal akışıyla gerçekleşmesinin beklendiği bu yöntem, hiç bir
şekilde acı vermez ve anestezi gerektirmez.
Adet döngüsünün tam ortası yani
14. gün, yumurtanın çatlama ihtimalinin en yüksek olduğu dönemdir.
Adetin ilk günü, 1.gün olarak sayılır.
Spermin yumurtayı dölleyebilmesi için
yumurtanın çatlamış olması gerekir.
Sperm yaklaşık 48 saat canlı kalabilir,
bu sebeple 10.gün itibariyle gün aşırı
ilişki, çiftin şansını artıracaktır.
35 yaş altındaki bir kadın, 1 yıl
boyunca yumurtlama günlerini takip
ettiği hâlde hamile kalamadıysa doktora başvurması gerekir. 35 yaş üstü
kadınlar için bu süre 6 aya çekilebilir.
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
83
SAĞLIK
Aylık Kadın ve Yaşam Dergisi
Mikro Çipli
Aşılama Devri
Harvard Üniversitesi’nde görev
yapan Prof. Dr. Utkan Demirci
tarafından bulunan Mikro Çip, tıp
dünyasında âdeta çığır açtı. Bu çip
sayesinde, tüp bebek ve aşılama
yöntemleriyle gebelik ihtimali
%20 oranında artıyor! Bu yöntem,
spermin hazırlanma aşamasında
devreye giriyor. Bu yöntem
sayesinde şampiyon olarak ifade
edilenler sperm hücreleri, kolaylıkla
ayrıştırılabiliyor.
2015 Yılı Abonelik
Dönemimiz Başladı
Her ay güncel konularda en yetkili isimlerle yaptığımız röportajlar,
alanında uzman yazarlarımızın ele aldığı dosya konularının yanı sıra kitap,
film, mutfak kültürü sayfalarımızla evlerinize konuk oluyoruz.
Yıllık Sadece 85¨
Tüp bebek
uygulamasında
daha yüksek dozda
ilaç alınır. Çatlatma
iğnesine kadar
geçirilen süreç
hemen hemen
aynıdır.
Tüp Bebek Yöntemi
Tüp bebek yöntemi, yumurta
ve spermin geliştirilip ayıklanarak
laboratuvar ortamında döllenmesi
ve rahime yerleştirilmesi olarak
özetlenebilir. Başlangıç aşaması tıpkı
aşılama yöntemindeki gibidir. İki
yöntem arasındaki en belirgin fark,
folikül geliştiren ve hormon desteği
veren ilaçların dozudur. Tüp bebek
uygulamasında daha yüksek dozda ilaç
alınır. Çatlatma iğnesine kadar geçirilen
süreç hemen hemen aynıdır.
Bu yöntemde geliştirilen yumurta
sayısı en az 10-12 olmalıdır. Bazı
kişilerde bu sayı 40’a kadar çıkabilir.
Yumurtalar, istenen büyüklüğe
geldiğinde, anestezi altındaki anne
adayından alınır. İşlemden birkaç
saat sonra anne adayı taburcu edilir.
Bir sonraki aşamada laboratuvarda
ayıklanan yumurtalar, yine laboratuvar
ortamında ayıklamış sperm hücresiyle
buluşturulur.
Oluşan embriyo, ilk operasyonun
ardından geçen 48-120 saat sonunda
anestezi gerektirmeyen bir yöntemle
anne adayının rahmine yerleştirilir.
Bundan sonra yapılması gereken
tek şey embriyonun tutunmasını
beklemektir.
Bizi Sosyal Medyada
Takip Etmeyi Unutmayın!
turuncudergisi.blogspot.com
facebook.com/turuncukadindergisi
twitter.com/turuncudergisi
instagram.com/turuncudergisi
www.turuncudergi.com
e-mail: [email protected]
Adres: Ufuk Üniversitesi Cad. 1472 Sk. No: 24/17 Çukurambar / Ankara Tel: 0312 473 98 33
84
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
PSİKOLOJİ
Ç
ocuk yetiştirme tarzı
bir anlamda toplumun
aynasıdır. Çünkü eğitim,
en basit tanımıyla
“insan yapma” aracıdır.
Bebekken elimize aldığımız
canlıyı yetiştirip gerçek
bir insan yaparken de doğal olarak
toplumumuzun ideal insan tanımları
bizi yönlendirir. Bundan yaklaşık elli
yıl öncesine kadar bu topraklarda
uygulanan -ve hâlâ bazı bölgelerde
kısmen devam eden- sisteme baktığımızda; büyüklerinin yanında varlık
göstermeyen, ağzı var dili yok, itaatkâr
bir prototip görürüz. Hatta kolektif bilinçaltımızın aynası olan atasözlerinde
durumun vahameti daha çarpıcı şekilde ortaya konur: “A o mu? Çok iyi bir
insandır, başına vur, ekmeğini al!” Nasıl
yani??? Bu size de garip gelmiyor mu
hakikaten? Bir insanın başına vurup
ekmeğini alıyoruz, sesini çıkarmıyor ve
bu acziyetini onun iyiliğine delil sayıyoruz. Yani artık tasavvur ediniz, o kadar
iyi bir insan ki zulüm gördüğünde, haksızlığa uğradığında bile efendiliğini (!)
bozmuyor. (Oysa bu olsa olsa patolojik
bir özgüvensizliğe işaret eder.)
Uç noktalardan normale dönmek
çok kolay olmuyor. Bir sarkacı en uç
noktadan bıraktığımızda nasıl diğer uç
noktaya salınmadan gelip ortada duramıyorsa aynen öyle… İtaat bekleyen
sistemde yetişmiş olan bugünün ebeveynleri, âdeta bunun acısını çıkarmak
istercesine kendilerine yapılanların tam
tersini yapıyor. Özgüvenli olsun diye
aşırı özgürlük vererek, vasat yetenekteki çocuklara bile Mozart olacakmış gibi
beklenti yükleyerek çocukların tabiri
caizse hepten dengesini bozuyor.
Özellikle eğitimli ve üst sosyo-ekonomik seviyeden velilerde yayılan bir
moda var: “Proje çocuklar yetiştirmek”.
Çocuğun eğilimlerine, yeteneklerine,
mizacına nerdeyse hiç bakmadan ona
beklentiler yükleniyor.
Hem okulda en başarılı olması
86
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
RUKİYE
KARAKÖSE
Marmara Üniv.
Öğretim Görevlisi
Klinik Psikoloji Uzmanı
hem sosyal, hem de sanatsal açıdan
yeteneklerini mükemmelen geliştirmiş
olması bekleniyor. Peki, ama niçin?
Çocuktaki potansiyeli en iyi şekilde
işleyelim diye mi? Hayır, işte maalesef
o kadar masum bir eğilim değil bu.
Öyle olsa çocukta neye kabiliyet varsa
onu desteklersiniz. Ama el insaf, 10
yaşında bir çocuk aynı anda hem okul
takviye kursuna hem İngilizce kursuna
hem baleye hem karateye gider mi?
Hayır, enerjisi tükenir, kendini baskı
altında hisseder bir yana bir de şunu
düşünelim: Aynı çocukta hem balenin
zarafetini hem karatenin sertliğini nasıl
bağdaştırdınız?
Bu çocuklar kendilerini sürekli
başarılı olmak zorunda hissediyorlar.
Başarılı olmalılar ki anneleri işyerinde
veya altın günlerinde onlarla övünebilsin. “Şekerim, Aysun çok başarılı;
bütün dersleri pekiyi, resim dersi alıyor,
İngilizceye gidiyor, bilmem ne kursuna
da yollayacağım, çok kabiliyetli.”
Anne övgüleri alabilsin, “Helal olsun,
ne kadar özeniyor çocuğunun eğitimine.” densin diye olan Aysun’a oluyor.
Eğer dindar bir aileyse o zaman bu
programa “Her şeyi yaparım, dinimi de
öğretirim, hiçbir şeyi eksik bırakmam.”
anlayışına uygun olarak bir de özel din
dersi ekleniyor. Çocuk bizatihi o ailenin
çocuğu olduğu için değil, -bir proje
olarak- başarılı olduğu için ve ailesinin
yüzünü ağartan bir performans ortaya
koyduğu için sevildiğini düşünüyor
çoğunlukla. (Buna şartlı sevgi diyoruz,
başka bir yazı konusu.) “Biz senin iyi
yetişmen için kendimizi paralıyoruz, o
hâlde sen de başarılı olarak bize projemizle övünme şerefini çok görme.”
kabîlinden, örtülü bir mesaj alıyor
çocuk.
Potansiyel geliştirmek çocuğun yeteneklerini yönlendirerek olur demiştik,
ebeveynin ukdelerini gerçekleştirerek
değil. “Ben yapamadım, o yapsın.
Ben okuyamadım, o okusun. O hep
en iyi, en mükemmel yerlerde olsun.”
demek, aslında çocuk için iyi dilekte
bulunmaktan çok kendi içimizde
kalan arzuları çocuk üzerinden yaşama
isteğidir. O yaptığında biz yapmışız gibi
gurur duyacağız çünkü. Her ebeveyn
çocuğunun başarısına sevinir, kastettiğim başka bir şey. “Onun başarısında
benim de payım var, onu bu hâle
ben getirdim, ben yetiştirdim, bakın
ne mükemmel bir anne-babayım,
eserime/projeme bakın!” anlamında bir
sevinç vardır burada.
Sevgili ana-babalar, çocuklardan
beklentilerinizi lütfen bu okuduklarınız
ışığında tekrar gözden geçirin. Onları
kendi hayatlarına mı hazırlıyorsunuz,
yoksa yaşayamadıklarınızı ona yükleyip
projenizi gerçekleştirmeye mi çalışıyorsunuz?
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
87
SEYAHAT
mEDENİYEtİN ORtAsINDA
mUm IşIĞINDA YAşAYANLAR
R
E
L
S
İ
AM
ESRA
YEREBAKAN
[email protected]
V
arlıklarını duyduğumdan beri hiç eksilmeyen bir heyecanla tanımak istediğim, medeniyetin ortasında mum ışığında yaşayan insanlar topluluğu, Amişler… İnanç denen olgunun tüm yaşama hükmedebileceğini, etraflarında
olup biten onca “aykırı” şeye rağmen, tüm insanlığa ispat edercesine yıllardır
ayakta duran; birbirlerine yaslanarak aldıkları güçle yaşayan bir kavimdir
Amişler. Bu ay, bir şehirden çok, insan ruhunda bir gezintiye çıkıyoruz.
88
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
89
SEYAHAT
Teknolojinin dünyayı
sevdireceğine,
dünyayı sevmenin de
kötülük yapmalarına
sebep olacağına
inanıyorlar. Savașmayı
reddettikleri için
kesinlikle askere
gitmiyor, siyaset ve
devlet ișleriyle de
ilgilenmiyorlar.
90
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
A
mişler Kimdir?
Günümüzde, sayılarının
170 bin civarında olduğu
tahmin edilen Amişler,
-çoğunlukla- ABD’nin
Pensilvanya Eyaleti’nde yaşayan, inançlarına son derece bağlı bir Hristiyan
mezhebinin üyeleridirler. Amişler,
Hristiyanlığın temel inançlarından bir
olan vaftiz ibadetine karşı çıkmaları
sebebiyle Avrupa’da -yaşadıkları topraklarda- dışlanmışlar. Katledilmelerine
kadar varan bu dışlanma, bir süre sonra
“Yeni Dünya” Amerika’ya göç etmelerine sebep olmuş.
Gerçek Hristiyanlığın Hz. İsa gibi
yaşamak olduğuna olan inançları,
elektrik başta olmak üzere, teknolojinin
tüm imkânlarını reddetmelerinin asıl
sebebi. Teknolojinin dünyayı sevdireceğine, dünyayı sevmenin de kötülük
yapmalarına sebep olacağına inanıyorlar. Savaşmayı reddettikleri için kesinlikle askere gitmiyor, siyaset ve devlet
işleriyle de ilgilenmiyorlar. Teknolojinin
en önemli nimetlerinden biri olan
araba kullanmayı da reddettiklerinden
günlük ihtiyaçlarını at arabalarıyla
hallediyorlar.
İnançları gereği, vergi vermeyi reddeden Amişler’in devlete ödedikleri tek
para, sahip oldukları evler için belirlenen emlak vergisi ve ürettikleri tarım
ürünlerinin satışı sebebiyle belediyece
alınan vergiden ibarettir.
Dışarıdan kendilerine katılmak
isteyenler olursa bu kişileri bir süre
aralarına alarak deneme süresi veren
Amişler, sonrasında aralarına katılmak
isteyen “yabancıyı” ihtiyarlardan oluşan
bir heyetin karşısına çıkararak test
edilmelerini istiyorlar.
Yalnızca acil durumlarda kullanılmak
üzere köy meydanında bir adet telefon
bulunduran Amişler, gerçekten gerekmedikçe bu telefonu asla kullanmazlar.
İncil’de yer aldığına inandıkları ilkeler
gereği fotoğraf çektirmek istemeyen
Amişler, insan yüzünün resmedilmesinden de hoşlanmıyorlar. Bu inançlarından dolayı, çocukların oyuncak
bebeklerinde de yüz figürü yok.
turuncudergi.com
AMİŞ KADINLARI
Amiş kadınlarının topluluk içindeki en önemli görevleri, eşlerine
hizmet etmek ve çocuklarını iyi
yetiştirmektir. Son derece sade
giyinmeyi tercih eden kadınlar;
genelde tek parça, düz ve koyu
renkte dikilmiş elbiseler giyerler.
Saçlarını hiç kestirmezler ve topuz
yaparak başlarının arkasında
toplarlar. Kendilerine özgü bir çeşit
boneyle saçlarını kapayan Amiş
kadınlarının başlıklarının rengi;
evlenene kadar siyah, evlendikten
sonra ise beyazdır. Bu sade kadınlar, mücevher takmadıkları gibi
makyaj da yapmazlar. Boş vakitlerinde 40 parça olarak bilinen örtü
ve tekstil ürünleri yaparlar.
AMİŞ ERKEKLERİ
Amiş erkekleri son derece çalışkan ve ailesine bağlı insanlardır.
Tarım ve marangozluk işlerinde
çalışırlar ve ailelerinin geçiminden
sorumludurlar.
Amiş erkekleri; genelde koyu
turuncudergi.com
renkli, uzun ve gösterişsiz pardösü
giyerler. Dört mevsim fötr şapka
takarlar. Kesinlikle bıyık bırakmazlar. Ancak evlendiklerinde bıyıksız
sakal bırakarak evli olduklarını
belirtirler. 18-20 yaşına gelen
erkekler evlenme çağına gelmiş
kabul edilir ve beğendikleri kızlarla
gizlice görüşerek eşlerini seçerler.
Evlilik için birinci şart, bir Amiş
kızını seçmektir.
NASIL gİDİLİR?
Amişlerin en meşhur ve kalabalık
köyü, Pensilvanya Eyaleti’nde bulunan Kitchen Kettle köyüdür.
Bölgeye vardığınızda Amişlerin
yaşamlarını daha yakından görebileceğiniz dükkânları da gezerek
kendi imalatları olan ürünleri
satın alabilir; günlük yaşamlarında
kullandıkları malzeme ve araçları,
sergilendikleri yerde inceleyebilirsiniz. Böylece izlenmekten rahatsız
olan Amişleri “üzmeden” gezinizi
çok daha keyifli hâle getirerek bol
bol resim çekebilirsiniz.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
91
TERZİDEN
Yakıstırdıgını degil
S
YAKIŞANI gİY
TİL
TÜYOLARI
A
LA MODA DÜNYASIND
Y
RI
LA
M
RI
SA
TA
LI
RI
BAŞA
SARIM”IN SAHİBİ
TA
N
LE
A
AY
“H
N
A
AY
L
KENDİNİ KANIT
LERDE DOĞRU
ET
AV
D
E
V
N
Ü
Ğ
Ü
D
,
M
FİLİZ YETİ
TALARINI YAZDI
K
O
N
F
PÜ
İN
EN
M
İN
İY
G
Örneğin; bir düğün
organizasyonunda krem ve beyaz
tonlarından uzak durmamız, bizi
gelinin önüne geçme iddiasındaki
davetli duruşundan koruyacaktır.
Yine vücut tipimize uygun modelleri
pastel ya da koyu tonlarda tercih
etmemiz de abartıdan uzak bir şıklık
sergilememize yardımcı olacaktır.
Açık hava düğün organizasyonlarında
yüksek ökçe giyilmemesi gerektiği gibi,
kapalı mekân davetlerinde de kuyruklu
ve katlı etekler tercih edilmemelidir.
Abartılı kıyafetler giymek yerine, sade
ve zarif kıyafetleri şık aksesuarlarla
tamamlayabiliriz.
Pullu ve parıltılı elbiselerimizi
gece davetlerinde değerlendirirken
gündüz davetlerindeki şıklığı
dantel ve ipekli kumaş türevleriyle
yakalayabiliriz. Düğüne hazırlık,
kadınlar için zaman alıcı ve meşakkatli
bir süreçtir. Kendimizi ve bedenimizi
iyi tanıdığımız takdirde bu süreci kolay
ve stressiz bir şekilde atlatmamız
mümkün.
İ
FİLİZ YETİM
lkbahar - Yaz trendlerinin vitrinleri süslediği
şu günlerde art arda gelen davet ve düğün
organizasyonları, abiye kıyafetlere olan
ilginin artmasına sebep oluyor. Moda ve ihtiyaçlarda meydana gelen çeşitlilik, kadınları
abiye konusunda farklı alternatifler bulma çabasına
sürüklüyor.
Moda, insanın kendine yakışanı giymesidir elbette.
Fakat toplumda değişen algı ve ihtiyaçlar, bireysel
tercihlerimizin ve “bize yakışan”larımızın üzerindeki
en tesirli güç olmaya devam ediyor. Bu durum
belki de en çok abiye kıyafet tercihinde ön plana
çıkıyor. Abiye giymemiz gereken organizasyonlarda doğru tercihi yapabilmek için önceliğimiz, o organizasyondaki pozisyonumuzu ve
içinde bulunacağımız mekânın atmosferini
göz önünde bulundurmak olmalıdır. Düğün
davetlerinin yoğun olduğu yaz mevsiminde,
her düğün için yeni bir elbise almak yerine,
doğru tercihleri yaparak davetlerin en şık
misafiri olmamız mümkün.
92
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Bu sezon, düğün kıyafetleri
sadelikten yana. Sade ve koyu
renklerin oluşturduğu kıyafetler
genelde uzun modellerden oluşuyor.
Buna bağlı olarak, ten rengine uyum
sağlayan renk ve kesimler tercih
edilmeli, gösterişten kaçınarak
çanta ve takılarda küçük modeller
kullanılmalıdır.
Düğün davetlerinde gösterişten
kaçınması gereken bir grup da genç
kızlarımızdır. Değişen trendler en çok
onları tesiri altında bıraktı.
13-14 yaşındaki kızlarımızın birkaç yıl
öncesine kadar giydiği fırfırlı etekler ve
sevimli ayakkabılar, günümüzde yerini
kadınsı ve çekici kıyafetlere bırakmış
durumda.
Çocukluk masumiyetinin
izlerini taşıdığı bu yaşlarda çıtı pıtı
görünmekten çekinen genç kızlarımız,
markalaşmanın dayattığı “küçültülmüş
kadın elbiseleri” içinde kendilerini
mutlu hissediyorlar.
Buna rağmen, ebeveynlerin doğru
yönlendirmesi ve bilirkişilerin
Düğüne hazırlık,
kadınlar için zaman
alıcı ve meșakkatli bir
süreçtir. Kendimizi
ve bedenimizi iyi
tanıdığımız takdirde
bu süreci kolay ve stressiz
bir șekilde atlatmamız
mümkün.
desteğiyle çocuklarımızı ve genç
kızlarımızı, masum ruhlarını yansıtan
seçimlerle sevimli ve şık giydirebiliriz.
Neon tonlar, diz kapağı ve ayak bileği
arasında duran kabarık etekler, tütü
etekler; kupsuz, bedene oturmayan,
kalın askılı ya da karpuz kollu elbiseler,
balerin pabuçları, rugan babetler,
fiyonklu ayakkabılar, canlı ya da yapay
çiçeklerden yapılmış taçlar, fiyonklarla
bezenmiş saç bantları gibi…
Özetle, bu sezon kadının asaletini,
genç kızın naifliğini, çocuğun ise
masumiyetini muhafaza eden
sade, zarif ve şık kıyafetler davet ve
organizasyonlarda kendini gösterecek.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
93
İpekyol
TERZİDEN
u
s
u
k
o
k
k
e
ç
i
Ç
e
d
r
e
Hery
GÜNEŞ GEÇ DE OLSA YÜZÜNÜ
GÖSTERİRKEN SEZONUN DİKKAT ÇEKEN
PASTORAL TEMASI DA İLKBAHARIN
COŞKUSUNU MODAYLA BİRLEŞTİRİYOR
AİDA ÜSTÜN
[email protected]
Mavi
nimEtkisi
De
Hemen hemen herkesin
gardrobunda bulunan ve
günlük kıyafetlerimizin vazgeçilmezi
Jean’ler İlkbahar - Yaz sezonunda çok
şık bir şekilde hayatımızda yer alıyor.
Denim dokuları birçok farklı şekilde
görmek mümkün. Elbiselerden
ceketlere jean, dolabımızın
başrolünde.
Mavi Etkisi
geldi
Bahar
Bahar gelir de koleksiyonlarda çiçek
deseni olmaz mı? Bu sezonda da çiçek
desenleri baharın habercisi. Renkli, cıvıl
cıvıl çiçek desenli elbiseler, ayakkabılar,
çantalar yine içimizi ısıtacak. Yalnız
dikkat etmemiz gereken tek şey çiçek
desenlerini tercih ederken vücut
tiplerimizi göz önünde bulundurmamız.
Aksi hâlde iri desenler kilolarımızı
daha çok belli edebilir.
94
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
95
TERZİDEN
Mavi Etkisi
tiye
Mavi Etkisi
Puan
n
Masküle
Çok eski zamanlardan
bu zamana kadar eskimeyen bir
modası olan puantiye, her zaman
kullanılabilecek bir tarz. Sadece
kıyafetlerde değil ayakkabı ve
çantalarda hatta takılarda dahi
puantiyeleri görmek artık mümkün. Büyük,
küçük, sık sık yada geniş aralıklarla
tasarlanan puantiye kumaşları
kullanıldığı her kıyafete farklı
bir hava katıyor.
Keskin hatlarıyla güçlü
bir imaj oluşturmak isteyen kadınların
tercih ettiği bu popüler tarza göz atalım.
Bol kesim pantalon, ceket ve yeleklerle
kendini gösteren bu trend şapka, yada
fular ile tamamlanıyor. Çoğu marka bu
tarza uygun parçalara koleksiyonlarında
da yer veriyor. Kontrast renkleri
bir araya getirin ve biraz daha
şaşırtıcı kombinler yapın.
96
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
97
MUTFAK KÜLTÜRÜ
Dünyayı
kurtaracak bitki
O
A
N
i
K
Kinoa bir dönem Güney Amerika halkı İnkalarının en önemli besin kaynağıymış.
Hatta ilk hasadı imparator tarafından yapılacak kadar manevi değeri yüksekmiş.
Mayaların uzun ömürlü olması ve bilgeliklerinin farklılığı, meditasyon
ve enerji çalışmaları yeni yeni keşfedilmeye başlandı.
KINOA’NIN SIRRI DA BÖYLECE ORTAYA ÇIKTI
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
P
eruluların kinoası bugünlerde sofralarının
baş tacı. Pirincin veya bulgurun adının
geçtiği her yerde kullanılan kinoa, İstanbul
restoranlarında en çok salata içinde
servis ediliyor. Protein yerine geçiyor ve kalorisi bulgurdan daha düşük.
Tarihin en eski medeniyetlerinden biri olan İnkaların
binlerce yıl önce keşfedip kullandığı bitki tohumu kinoa,
salatalardan çorbalara, ekmekten kurabiyeye pek çok
yemek çeşidinde kullanılabiliyor. Beyaz, kırmızı ve siyah
renkleri var. Kinoa 4 bin metrede yetişiyor. Başka da bir
şey yetişmediği için Perulular bunu yiyor.
YENİ YEMEK TRENDİ
(quinoa)
98
MUTFAK KÜLTÜRÜ
turuncudergi.com
Ancak ne olduysa oldu, kinao bir anda trend oldu.
Spor yapan kesim tarafından spor esnasında kaybettikleri enerji ve hatta kasların yenilenmesi için gerekli
protein, demir, çinko, kalsiyum takviyesi sebebiyle
tercih ediliyor. Diyet yapanlar düşük kalorisinden dolayı
tüketiyor.
Kinoa gluten içermemesi, protein zengini bir ürün olması nedeniyle; undan makarnaya, cipsten flekse, sabah
kahvaltısından akşam yemeğine, ana yemekten takviye
beslenmeye her yerde ve her öğünde kullanılıyor.
Latince adı: Chenopodium quinoa
ana vatanı: Güney Amerika
iLk kuLLanıcıLar: İnka - Aztek M.S. 1200
(“Ana tahıl” adıyla kullanmışlar.)
aiLesi: Ispanakgiller (Bitkinin çiçeğinin tohumu)
Öne çıkması: BM tarafından 2013 yılı kinoa
yılı ilan edildi.
Önemi: Her türlü iklim şartına karşı dirençli olduğu
için, dünyanın artan nüfusunun besin sorunun çözümü
olarak öne çıkarılıyor.
Nasa, protein değeri nedeniyle astronotlar ve uzay
çalışmalarına katılanlar için kullanıyor.
Vejeteryan beslenme için çok uygun.
Çok güçlü protein, kalsiyum, lif ve demir kaynağı.
Pirinçten 3, buğdaydan 2 misli fazla protein içeriyor.
Yağ çok az, kolesterol yok. A, B, C, D, E, K vitaminlerinin
hepsi bulunuyor. Kalori oranı yüksek.
oLumsuz yÖnLeri:
Böbrek taşı oluşumunu tetikleyebilir.
yetiştiriLmesi:
Zirai bakımdan çok avantajlı bir bitki.
Yüksek irtifaya, dağ yamaçlarına uyum sağlayabiliyor.
Gübre ve su problemi yok.
Ekim-Kasım aylarında tohum ekimi , Haziran-Temmuz
aylarında hasadı yapılıyor. Anadolu’da Konya Ovası,
Toroslar ve Doğu Anadolu kinoa yetiştirilmesi için en
uygun yerler.
Ülkemizde 5 yıldır ithalatı yapılan kinoa’nın Antalya,
Mersin, Zonguldak, Konya, Yozgat gibi şehirlerimizde
deneme üretimi yapılıyor.
turuncudergi.com
MALuEMELE"
H 1 su bardağı kinoa
H maydanoz
H dereotu
H nane
H taze soğan
H nar ekşisi
H limon
l 1 su bardağı Kinoayı bir tencerede suda
10-15 dakika kısırlık bulgur gibi diri kalacak
şekilde haşlayalım.
l Süzdüğümüz kinoa’ya dereotu, nane,
maydanoz, taze soğanı doğrayıp katalım.
l Sos olarak tuz, nar ekşisi, limon suyu ve
zeytinyağını karıştırıp salatımıza ekleyelim.
l Süs olarak nar taneleri kullanılabilir.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
99
BEDESTEN
EMİNE
BÜYÜKKAYMAZ
[email protected]
Y
2015’iN RENGi:
a
l
a
s
r
Ma
ıllardır, seçtiği
renklerle o yılın
tasarım dünyasına
yön veren Pantone
Renk Enstitüsü;
2015 yılının rengini “marsala”
olarak açıkladı. Marsala rengini
bu yıl dekorasyon, moda, makyaj
ve kozmetik gibi alanlarda çok sık
göreceğiz. İddialı ama cool, sakin
ama patlamaya hazır bir volkanik
dağın enerjisini barındıran bir
Akdenizli renk… Tabii dekorasyon
dünyasını da etkilemeden durur
mu? Peki, bu muhteşem rengi
nasıl kullanabiliriz evlerimizde?
Hangi renklerle birlikte
kombinleyebiliriz?
Pantone, bizler için bunun
cevabını hemen veriyor zaten.
Yeşiller, maviler, kahveler, somon
tonları, leylak ve griler hemen
gözümüze çarpıyor. Biraz dikkatli
düşününce de, Marsala’nın zaten
bu tonların her birinden bir miktar
barındırarak oluştuğunu da fark
etmeden geçemiyoruz. Donuk
ve mat tonlarına yer verildiğinde
ortamda dingin ve sakinleştirici
bir atmosfer yakalamamıza
yardımcı olurken, parlak tonlarını
tercih ettiğimizde (Metalik
aksesuar ve parlak kumaşlarla
desteklendiğinde.) ışıltılı,
sofistike ve lüks bir görünümü
yakalamamıza yardımcı olan
sihirbaz bir renk kendisi.
ZIR
KİN AM A PATL AM AYA HA
İDDİALI AM A COOL, SA
ZLİ RENK …
RINDIR AN BİR AK DENİ
BA
İ
İN
JİS
ER
EN
N
ĞI
DA
BİR VOLKANİK
? PEKİ, BU
KİLEMEDEN DURUR MU
ET
DA
I
IN
AS
NY
DÜ
ON
TABİİ DEKORASY
RİMİZDE?
KULL ANABİLİRİZ EVLE
MUHTEŞEM RENGİ NASIL
100
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
101
BEDESTEN
Marsala; zihin,
beden ve ruhu
zenginleștirici etkiye
sahip bir renk. Mavinin
açık ve koyu
tonları Marsala ile
çok iyi kontrast
olușturuyor.
Marsala rengini;
duvardan halıya,
mobilyadan
perdeye,
aksesuara kadar
kısaca evinizin
her köșesinde
kullanabilirsiniz.
102
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
Rengimiz, açık ve orta tonlardaki
ahşap mobilyalarla müthiş uyum
içerisinde duruyor. İçerisinde bulundurduğu toprak tonlarından olacak
ki kahve tonlarıyla, siyam ikizi gibi,
sürekli birlikte dursalar yeridir.
Her sene değişen “yılın rengine”
tabii ki çoğu zaman yetişebilmek
mümkün olmuyor. Bu yüzden
salonunuzda keyif yaptığınız o krem
rengi, yumuşacık kanepenizin yanına bu renkte bir puf yerleştirmeniz
yeterli olacaktır.
Antrasit ve gri tonlarını sevenler için harika bir üçleme olacak.
Ayrıca mavinin açık ve koyu tonları Marsala ile çok iyi kontrast oluşturuyor. Beyaz, kahve ve marsalayı bir arada kullanmak istiyorsanız,
yeşil yapraklı bitkilerden birkaç tane edinin deriz.
Sofralarda da bu renge yer vermemek olmaz tabii ki. Aslında
doğanın içinde zaten var olan bu renkleri meyve, sebze ve canlı
çiçekler ile sağlayabiliriz.
turuncudergi.com
turuncudergi.com
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
103
KÜLTÜR SANAT
DEHA MİMAR;
MİMAR
ARAp
DÜNYASININ
DEv İSMİ
EMİNE
YILMAZ
[email protected]
M
imar Sinan ve Yaratıcı
Dehanın Şaheserleri”
sergisi Mimar Sinan
ölümünün 427. yılında sanatseverler ile
buluşuyor. Mimar Sinan Araştırma ve
Uygulama Merkezi, MSGSÜ İç Mimarlık
Bölümü ve Allevents ortaklığında dü-
Lena ,
Chamamyan
TÜRKİYE’DE...
zenlenen sergi, 9 Nisan’ da sergilenmeye başlandı. İstanbul MSGSÜ Tophane-i
Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde 9
Nisan – 31 Mayıs 2015 tarihleri arasında ziyaret edebileceğiniz bu sergi
Mimar Sinan hakkındaki en kapsamlı
sergi olma özelliğini taşıyor. Eserleri
UNESCO Dünya Mirası kapsamında
“İnsanoğlunun yaratıcı dehasının şaheserleri” olarak nitelendirilen Usta mimarın tüm eserleri hatta gerçekleşmeyen
projeleri; çizimler, maketler ve en son
görsel teknolojiler ile sergileniyor.
K
3D animasyon teknolojileri,
video mapping, streoskopik
sistemler ve “augmented reality”
olarak nitelendirilen “arttırılmış
gerçeklik” gibi teknikler sergide
kullanılan görsel teknolojiler
arasında. Kullanıcı etkileşimini
sağlayan dokunmatik ekranlar,
akıllı telefon ve tabletlere özel
uygulamalar, ekran duvarlar,
104
TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015
turuncudergi.com
turuncudergi.com
kiosk uygulamalar ve 2D-3D
uygulamalarla desteklenen
eserlerin tanıtımı tarihi dokuda
ileri teknoloji ile görsel bir
şölene dönüşüyor. MSGSÜ
Tophane-i Amire Kültür ve
Sanat Merkezi’nin tek kubbe
alanında gerçekleşecek olan
video mapping enstalasyonu
gerçekten nefes kesici.
ariyerine 5 yaşında
verdiği konserle
başlayan Lena
Chamamyan, Arap
dünyasındaki en etkili
500 kişi arasında gösteriliyor.
Ortadoğu ve Suriye’nin buğulu
sesi Lena Chamamyan, 15 Mayıs’ta
6. Avea Sıra Dışı Müzik Konserleri
kapsamında İstanbul’a geliyor.
Caz ve klasik Ermeni müziğini
harmanlayan Suriyeli sanatçının
kökleri Türkiye’ye dayanıyor. Babası
Maraşlı, annesi ise Mardinli… Halep
Konservatuvarı’nda Klasik Doğu
Müziği’nin yanı sıra caz ve etnik
Ermeni müziği üzerine de eğitim
alan Lena Chamamyan’ı etkileyen
müzik türleri arasında Sufi ve
Hint Müziği’nin yanı sıra “Babam
dinlerdi.” dediği Türk Halk Müziği de
yer alıyor.
Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ
105
KİTAP
HZ. AMİNE
Kitabın Yazarı:
Ahmet Cemil Akıncı
YaYınevi:
Bahar Yayınları
Kitap türü:
Biyografi
YaYınlandığı Yıl:
2011
SaYfa SaYıSı:
286
Alemlere rahmet olarak gönderilen
peygamber (s.a.v) onun varlığında hayat buldu. Amine adı elbette
unutulmayacak, alemlerin efendisinin
doğumuna aracı olduğu için inananların annesi olarak sonsuza kadar hayırla,
ibretle ve minnetle anılacaktır.
O, sapkınlığın her türlüsünde yüzen
bir toplum içinde bütün kötü işlerden
ve ihtiraslardan uzak yaşamıştır.
Tefsİrİn
Hâllerİ ve
hâl-İ pür
melâllİğİ
Doğuşundaki iffet, temizlik ve saflığı
korumuş ve bunları oğluna da aktarmıştır. Ahmet Cemil Akıncı bu kitapta
en hayırlı annenin hayat hikayesini
şiirsel bir dil ve sürükleyici bir anlatımla bizlere sunmaktadır. Yazar, Peygamberimizin mensup olduğu Haşimoğulları’nın büyüklerinden başlayarak
Rahmet Müjdecisi’nin gelişinin izlerini,
doğumundaki mucizeleri ve hayatının
ilk günlerini annesi Hz. Amine perspektifinden ve tarihi verilere dikkat
ederek başarıyla romanlaştırmaktadır.
Kitabın Yazarı:
Prof. Dr. Mustafa Öztürk
YaYınevi:
Ankara Okulu Yayınları
Kitap türü:
Tefsir-Meal
YaYınlandığı Yıl:
2013
SaYfa SaYıSı:
162
Yirmi üç yıla yakın bir zaman diliminde tamamlanan nüzul sürecinde Kur’an, epistemik bir nesne olarak algılanmadığı
gibi hayatın akışı içerisinde ortaya çıkan her bir tikel sorunun çözümünde başvurulması gereken bir referans metni
olarak da kullanılmıyordu. Hz.Peygamber’in vefatından sonraki süreçte sahâbîler de Kur’an’ı her bir mesele için kendisine müracaat edilen bir teşri kaynağı olarak kullanmadıkları gibi tek tek ayetler üzerine tefsir çalışmaları da yapmadılar.
Yarım kalmış
hayatlara
daİr…
GİTME SAATİ
Kitabın Yazarı:
Meral Afacan Bayrak
YaYınevi:
Hel Yayınları
Kitap türü:
Öykü
YaYınlandığı Yıl:
2014
SaYfa SaYıSı:
112
Gökten elma toplar gibi şiir toplayan çarşının en güzeli, o kadını gördü rüyasında. Dümdüz çimenlerle kaplı bir
meydanda, elinde bir şiir kitabıyla Tamer, sağa sola koşuyordu. Hâlâ bu şehirde yaşıyor olabilir mi?
Nasıl yazıldı bu şiirler acaba? Onu düşündü, bilemedi. Yok, o da bu kitabın içindeki şiirler kadar güzeldi hani.
Şiir mi, kadın mı? Hangisi daha az zararsızdı bünyeye? Ne çok soru vardı. Ne çok cevap…

Benzer belgeler