Mavi Etkisi Puantiye
Transkript
Mavi Etkisi Puantiye
BÜLTEN aker.com.tr’DEN ANNENİZE EN GÜZEL HEDİYEYİ SEÇİN 3 8 yıldır eşarp modasına yön veren tasarımlarıyla dikkat çeken Aker; ipek şal, eşarp, fular ve giyimden oluşan zengin koleksiyonlarıyla adından söz ettiriyor. Şehirli kadının her ihtiyacına cevap veren tasarımlarını ve yenilenen çanta koleksiyonunu aker.com.tr sitesine taşıyan Aker, Anneler Günü’ne özel seçenekleriyle mağazalarda yer alan tüm ürünlerini online platforma da taşıyor. Aker ile online alışveriş fırsatlarla dolu aker.com.tr, Aker’in zengin model çeşitlerine hızlı bir erişim sağlarken, ne zaman neyi almak istediğinize sizin karar vermenizi sağlayarak zaman kazandırıyor. aker.com.tr’yi kullanarak yorulmadan alışveriş yaparken ücretsiz iade ve değişim imkânından da faydalanabilirsiniz. Alışverişinizi ücretsiz kargo ile tamamlayabilir, dilerseniz ödemeyi kapıda yapabilirsiniz. Çift taraflı, çiçek kokulu, leke tutmaz ve su geçirmez eşarplarıyla ilklere imzasını atan Aker, aker.com. tr sitesiyle sosyal medya ruhunu da online alışverişe yansıtıyor. Aker’in online alışveriş sitesi aker.com.tr kampanyaları ile ilgili detayları öğrenmek ve fırsatlardan faydalanmak için Aker sosyal medya hesaplarını takip edebilir, yarışmalara katılabilirsiniz. aker.com.tr ile siz de interaktif online alışveriş keyfini yaşayabilirsiniz. ‘ANNELER GÜNÜ’NE ÖZEL İNDİRİM Sade şıklığın ve asaletin diğer adı Lamra, %100 ipek şallarda kanıtladığı tartışmasız kalitesini, yeni ürün grubu olan “Şifon Dolama Şallar”da da hanımların beğenisine sundu. İpek şal ve eşarplardaki ayrıcalığı şifon şal grubuyla devam ettiren marka, devamlı genişleyen ürün çeşitliliğiyle iddiasını bir kez daha vurgulamış oluyor. Stil sahibi olan hanımların tok duruşu ve parlaklığıyla beğeni- 4 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 sini kazanan Lamra, hem ipek hem de şifon grubunda renk çeşitliliğini kendine özel renklerle genişletmeye devam ediyor. Yaygın toptan satış ağı ile Türkiye genelinde müşterileriyle buluşan Lamra eşarp ve şallara, lamraipek.com’dan da sahip olabilir, bu ayrıcalığı Türkiye’nin ve Dünya’nın her yerinde yaşayabilirsiniz. Ayrıca lamraipek.com’a özel “Anneler Günü İndirimi Kampanyası” devam ediyor.. turuncudergi.com Night Bridal: 19 Mayıs Mah. Tüccarbaşı Sok. Ateşpare Sitesi A Blok No: 8 / 3 Erenköy/İstanbul Tel: +90 216 467 67 73 Day/Night: Erenköy Mah. İstasyon Cad. Erkoç Apt. No: 13 / A Erenköy / Kadıköy / İstanbul Tel: +90 216 302 64 17 Web: www.designtbyhilaloguzkan.com instagram/hilaloguzkan Otel konforunda bahçe düğünü hizmetimiz ile Ramada Encore İstanbul AirPort ailesi olarak rüyalarınızı konforla birleştiriyoruz. Bütün özel davetleriniz için profesyonel ekibimizle hizmetinizdeyiz... www.ramadaencoreairport.com.tr Adres : Beşyol Mah. Birlik Cad. No:10 Sefaköy - Küçükçekmece Tel: +90 212 540 06 91 Fax: +90 212 540 06 97 Email: [email protected] facebook.com/airportramada twitter.com/airportramada instagram.com/airportramada BÜLTEN KAYRA’DAN AKSESUAR VE ÇANTA KOLEKSİYONU SÜRPRİZİ K ayra, İlkbahar-Yaz sezonu ile birlikte ilk aksesuar koleksiyonunu beğeniye sunuyor. Elegan ve modern stili ile koleksiyon, yaz renklerinin ve dokuların bir armonisi şeklinde. 3 farklı konseptte hazırlanan çanta koleksiyonunda iş kadınlarına yönelik tasarlanan zarif çantalar bilgisayar, evrak ve not defterlerini kolayca sığdırılabilme fonksiyonelliğine sahip. Siyah, lacivert ve nude gibi zamansız renklerde sunulan klasik modeller, bir sezonla sınırlandırılamayacak formlar ile “Modası geçti mi?” telaşı yaşama- yacaksınız. Doku oyunları ve zincir detayların elegan görünümleri tamamladığı parçalar ise gündüzden geceye geçişi kolaylaştırmak üzere tasarlandı. Sokak stilinden ilham alan, günlük kullanım ihtiyaçlarına yönelik konseptte yer alan spor-şık tasarımlar, 2015 trendlerini farklı boyut ve tarzlarda, yazın taze renkleri içinde yansıtıyor. Sırt çantaları ise okullu günlerin genç havasıyla beraber dünyamızı sırtımızda taşıma kolaylığı da sağlıyor. 70’li yılların modası bucket çantalar şimdilerde rahat kullanımlarının keşfi ile yeniden yükselişte. Bu sezon hem aksesuar hem giysilerde sıkça rastladığımız püsküllerin yansıttığı bohem şıklığın messenger çantaların düzenli formlarında bir araya gelmesiyle zıtlığın uyumunu en modern biçimde ortaya koyuyor. Kayra Aksesuar Koleksiyonu’nu www.kayra.com.tr de incelemek ve satın almak da mümkün. ANNENİZİ, GABOR’LA ŞIMARTIN! 1949 yılından beri rahatlık ve şıklığı bir araya getiren Alman Konfor Markası Gabor, hediye önerileri arasında annenize en konforlu seçimleri sunuyor. Ayak ve ayakkabı konforunda, Avrupa’da ve Türkiye’de öncü marka olan Gabor tüm modellerde kullanılan or- 14 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 topedik ve anatomik destekleyici iç tabanlar sayesinde kadınların gün boyu rahat etmesini sağlıyor. Her zevke hitap eden babet, sandalet, makosen ve topuklu modeller ayaklara, topuklu modellerde bile, pamukların üstünde yürüyormuş hissini veriyor. turuncudergi.com BÜLTEN ADENYA HOTEL: “HELAL TATİLİN TEK ADRESİ’’ A denya Hotel Genel Koordinatörü İlknur Tataroğlu Sarıdağ, Helal Turizmin öncü ismi olduklarını söyleyerek müşterileri için hazırladıkları yenilikleri Turuncu Dergi için anlattı. // Adenya Hotel’i tanıyabilir miyiz? Akdeniz’in incisi Antalya’nın en güzel tatil beldesi olan Alanya’da ailenizle birlikte hem doya doya tatil yapabileceğiniz, hem de gönül rahatlığıyla konaklayabileceğiniz bir yer arıyorsanız Adenya sizin yeriniz. 5 yıldız farkını her bir detayında görebileceğiniz 11 farklı tipte, 290 oda ve 800 yatak kapasitesi bulunan otel açık büfe restoran, A’la Carte Restoran ve kafesi ile tüm gün hizmet sunarken, menülerinde alkole asla yer vermiyor. Size eviniz kadar nezih bir atmosfer vaad eden Adenya’nın en iyi artılarından biri de; misafirlerin mahrumiyetine gösterdiği hassasiyet. Çünkü Mısır’dan getirilen ayak yakmama özelliğiyle bilinen beyaz kumla kaplanmış ve kadın erkek olarak ayrılmış plajlarda 6 yaşından büyük erkek çocukları kadınlar plajına giremezken, 6 yaşından büyük kız çocukları da erkekler bölümüne giremiyor. Bu ayrıcalıkları bayanlar için sultanlara layık hizmet sunan SPA ve erkekler için Hünkar SPA’ile birleştiren Adenya, aileler için de özel aile hamamı hizmeti vererek hayal edebileceğiniz herşeyi misafirlerimizin önünüze sunuyoruz. Türkiye’de ilk Uluslararası Helal Turizm Sertifikasını alan otelimiz, alanlarında uzman ve deneyimli çalışma kadrosu ile misafirlerimize hizmet vermekten büyük zevk duymaktadır. // Sizi diğer otellerden farklı kılan nedir? ‘’Helal tatilin en yeni, tek adresi’’ Genel Koordinatör İlknur Tataroğlu Sarıdağ sloganımızla yolumuza devam ettiğimiz tam anlamıyla helal turizm yapan ve bunu belgelendiren Türkiye’ de ilk oteliz. İslami otel konseptinde asla ilklerle yetinmeyerek Türkiye’de bayanlara özel kapalı plaja sahip tek oteliz sadece plaj ile sınırlı değil spa, fintnıs ve kapalı açık havuz vb. bayanlar ayrı erkekler ayrı olarak inşa edilmiştir. Hizmet kalitemiz ve farkımız her ayrıntıda gözükmektedir. Ekip çalışmasına ve eğitime verdiğimiz önemle, huzurlu çalışma ortamımızla, birbirimize ve ürettiğimiz hizmete sevgi, saygı ve güven ile çalışanlarımızın da misafirlerimiz kadar kendilerini ayrıcalıklı hissetmelerini sağlarız. Düğün Alışverişiniz e-tesettür.com’dan! E-tesettur.com 2015 gelinlerine özel kına kaftanlarını ve abiye modellerini görücüye çıkardı! Müşterilerine keyifli bir alışveriş deneyimi yaşatarak, aradıkları ürüne tek tıkla ulaşabilmelerini amaçlayan muhafazakar giyim ve yaşam sitesi E-tesettur.com , düğün mevsiminde en özel ve farklı parçaları müşterilerine sunmaya devam ediyor. Şıklığınızın Son Adımını E-tesettür ‘de Tamamlayın. E-tesettur.com ‘dan ulaşabileceğiniz; Nigah markalı kaftanlar geleneksel motifleri, 16 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 özgün modellerle bir araya getiriyor. Özel günlerinde sıradanlığın dışına çıkmak isteyen kadınlar için tasarlanan özel tasarım kaftan modelleri tamamen el işçiliği ile hazırlanıyor. Yeşil, mavi, mor, siyah ve beyaz renklerin hakimiyetindeki modeller yeni bir trendin de habercisi. Önü sim ve taş işlemeli, altın detaylı motiflerden oluşan kaftan elbiseler ile kendinizi eski saraylı gibi hissetmeye hazır olun. Hem kına kaftanı hem de özel gecelerde abiye olarak kullanılabilen Nigah markalı abiyelere E-tesettür’den ulaşabilirsiniz. BÜLTEN RİZOM TATİL KÖYÜ’NDEN TATİLİ MÜKEMMEL KILAN VE YENİLENEN ÖZELLİKLER! Y alova’da, orman ve denizin buluştuğu noktada yer alan Rizom Tatil Köyü, tatile değer katan özellikleriyle hizmet sunuyor. 1200 m2’lik havuzuyla dikkat çeken 3000 m2’lik bayanlar kompleksi; yenilenerek, spa masaj odaları, kapalı havuz, Türk hamamı, sauna, buhar odası, dinlenme odaları, vitamin bar, yazın bayanlar havuzunda pideden pizzaya, hamburgerden portakal suyuna yiyecek ve içecek ikramları ile hizmet kalitesini yükseltmek için çalışmalarına hız verdi. İkramlar, Yeni Köy Meydanı’ında, yazın 12.00 - 16.00 arası ve elbette Erkekler havuzunda da gün boyu sürecek… Lezzetli yiyecek ve içeceklerden faydalanan konuklar, bayan ve erkek havuzlarındaki aktivite ve animasyonlarla da eğlenece- kler. Ayrıca yenilenen erkekler havuzunda daha rahat yüzme ve eğlenme imkanı bulacaklar. Daha iyi hizmet verebilmek için yeniden düzenlenen ana restorantımız, Ramazan ayında da farklı lezzetlerle hizmetinizde olacak… Rizom Tatil Köyü, her türlü ekipmanla donatılmış toplantı salonlarıyla, toplantı ve seminerlerinize de ev sahipliği yapmak amacı ile hizmet alanını genişletiyor. Yeni evlenen çiftlerimize ve daha önce evlenmiş bir yılını doldurmamış balayı yapmaya imkan bulamamış çftlere de balayı hizmet paketi ve özel indirimlerle imkan sunmaya devam ediyor. Sizleri huzurlu bir tatilin adresi olarak Rizom Tatil köyüne bekliyoruz. PUANE’de maksi elbise sezonu açıldı S ezon trendlerini modern tasarım çizgisiyle yorumlayan Puane, 2015 Koleksiyonu’nda yaz sezonunun vazgeçilmezi maksi elbiselere ağırlık veriyor. Dijital çiçek baskıları ve geometrik şekillerin ön planda olduğu elbiseler, ipekli kumaşlar, şifon ve krep gibi naif yaz kumaş- 18 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 larından besleniyor. 2015 yazının öne çıkan renkleri; turuncu, limoni yeşil, narçiçeği, mavi ve sarı tonlarını ‘Dance of Colors’ Koleksiyonunda farklı bir stille sunan Puane, özellikle gündelik kullanım için tercih edilebilecek rahat maksi elbiseleri ile müşterilerini sıradışı bir deneyime davet ediyor. turuncudergi.com ADVERTORİAL ÇEYİZİN EN ŞIK ADRESİ: LAVANDA avanda GD, uzun yıllara dayanan samimi bir dostluğun, kıymetli paylaşımların bir iş girişimine dönüşmesi fikriyle ortaya çıktı. Güzin Ertürk ve Dilek Söylet, 30 yıla yaklaşan dostlukları sırasında hem güzel hem sıkıntılı günleri paylaşan, birlikte ağlayan birlikte gülen âdeta kardeşlik eden iki hanım olarak yıllardır özel merakları olan çeyiz işine girme fikrini de birlikte geliştirdiler. Güzin Hanım’ın tartışılmaz yeteneği ve merakı sayesinde hobi olarak yaptığı çeyiz tasarımlarını Dilek Hanım’ın sosyal ve insani ilişkilerdeki yeteneğiyle birleştirme fikri ilk ortaya atıldığında belki ikisi de bunu bir hayal olarak görüyorlardı. Ancak aylarca yapılan hazırlıklar, seyahatler, tasarım ve mekân bulma süreçleri neticesinde Lavanda GD gerçeğe dönüştü. Erenköy’de buldukları küçük dükkanı şirin bir çeyiz müzesine dönüştürdüler. Lavanda GD; çeyizin kültürümüzde geçmişten bugüne gelen önemli bir miras olduğunu bilen ve bu kültürü yaşatan herkesin mutlaka yolunun geçeceği bir süreç olan çeyiz hazırlıklarını el emeği, göz nuruyla eğlenceli bir sürece dönüştürmeyi sadece bir iş değil aynı zamanda “Genç kızların hayallerinin parçası olmak” şeklinde değerlendiriyor. Günümüzde etrafımızdaki sanat ürünlerinin dahi endüstriyelleştiği ve tek tipleştiği ortamda, el emeği ile üretmenin kıymetini yeniden hatırlatmak istiyorlar. Evlilik hazırlığı yapan genç kızların elinden tutmak, her türlü ürünü geniş yelpazede alternatifler üreterek herkesin zevkine uygun tasarlamak, ülkemizin unutulan yöresel tasarımlarını bir araya getirmek Lavanda GD’nin hedeflerini oluşturuyor. Evlerini nadide parçalarla süslemek isteyen tüm hanımları da dükkanlarına bekliyorlar. Lavanda GD, samimiyetle örülmüş, zevkle dikilmiş size özel çeyiz tasarımlarını bulabileceğiniz çok özel bir marka. Sadece bir şeyler satın almak için değil, bir hatır kahvesi içmek ve birbirinden güzel tasarımları görmek için de uğrayabileceğiniz, Erenköy’deki şirin dükkanda, kırk yıllık bir dost gibi karşılanacağınıza emin olabilirsiniz. Adres: Sahra-i Cedid Mah. İnönü Cad. İntaş Çamlık Sitesi, L Blok No:16/63 Erenköy Tel: (0216) 386 96 62 YAPIM EKİBİ PRODÜKSİYON ADINA İMTİYAZ SAHİBİ VE GENEL YAYIN YÖNETMENİ Zahide CEYLAN SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Zahide CEYLAN KURUCULAR KURULU Halise ÇİFTÇİ, Zahide CEYLAN, Güzin CANAN, Taciser İÇYER, Nilgün KARABULUT, Ayşenur GÜN, Sema KARABULUT YAYIN KURULU BAŞKANI Ayşe KEŞİR REDAKTÖR Rabia Nur DUMAN YAYIN KURULU Ayşe KEŞİR, Ayşe ERTEM, Hatice BİLİCİ, Latife ÖZBEK, Esra YEREBAKAN, Gaye ERGEZEN, Ümmügülsüm TAT, Gülfem KELEŞ, Betül ŞATIR GÖRSEL YÖNETMEN Şerife AKYOL KURT MARKA İLETİŞİMİ YÖNETİCİSİ Şenay BUYURMAN BASIN DANIŞMANI Mürvet UÇ İSTANBUL KOORDİNATÖRÜ Gülay KURT 0507 485 55 95 ANKARA KOORDİNATÖRÜ Betül TAT 0538 624 54 72 TURUNCU DERGİSİ ADRES 1470 Sk. Gökteşehir Blokları B Blok No: 30 Çukurambar / ANKARA TELEFON: 0545 316 21 55 WEB: www.turuncudergi.com e-mail: [email protected] [email protected] BASKI TURKUVAZ MATBAACILIK Akpınar Mah. Hasan Basri Cad. No: 4 P.K. 34885 Sancaktepe / Kartal / İstanbul TEL: 0216 585 90 00 FAKS: 0216 585 9130 [email protected] ‘TURUNCU’ Dergisi, yerel süreli aylık yayındır. Basın yayın ilkelerine uymayı kabul eder. Basılan ilanların tüm sorumluluğu ilan sahibine, yazılan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kurum ve kuruluşlar için kargo dahil fiyatı 20 TL’dir. TURKUVAZ DAĞITIM PAZARLAMA A.Ş. tarafından dağıtılmaktadır. [email protected] Sevgili Turuncu okurları, A na başa tac imiş Her derde ilac imiş Bir evlat pir olsa da Anaya muhtaç imiş.” diyerek bu anlamlı dörtlük ile başlayalım. Anne rahmine düştüğünde bir can, başlar ananın bir ömür boyu evladını taşıma hikâyesi. Hikâye çetrefillidir. Demez mi ki ayette “Malınızla, canınızla, evlatlarınızla imtihan edilirsiniz.” Ve imtihan başlar ana rahmine düşen o canla. O sizden olan canınız, kanınız, evladınızla. Artık onunla yatar, onunla kalkarsınız. Aklınızda bebeğiniz dünyaya gelinceye kadar. Dokuz ay taşırsınız ruhunuzda, beyninizde, bedeninizde. Her an dua eder, yalvarırsınız “Allah’ım hayırlı, eli ayağı düzgün, eksiksiz sağlıklı evlat ver.” diye. Bilirsiniz ki bugüne kadar bu kadar endişeli bir dua, bir dilek dilememişsinizdir. Dokuz ay sıkıntılarla, doktorlara git gellerle, zaman zaman doktorların kötü yorumları da eklenirse bu sürece hayat cehennem olur. Evladınız için endişelenir, dünyalara sığmazsınız ve geceniz gündüzünüze karışır. O dokuz ayın sonu geldiğinde Hz. Ali’nin de ifade ettiği gibi “İnsan bir kez ölür, kadın her doğumda ölür ve dirilir. Doğum acısı ölüm acısıdır.” O acının sonunda anne, çocuğunu kucağına aldığında tüm acılarını unutur. Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz ya, ana artık çocuğuna yâr olur onun yaşamı boyunca. Biz evlatlar da bunu fırsat bilir, çok da iyi kullanırız. Artık tek naz makamımız anamızdır. Her türlü nazı ona yapar, sınırsız şefkatini sınırsızca zorlarız. Anne; fedakârlığın, karşılık beklemeden vermenin, sınırsız sevginin yani şefkatin adıdır. İmtihan dedik ya, bazılarımızın imtihanı başka kapılara da açık oluyor. Ya doğuştan ya sonra oluşan şartlardan dolayı bazı annelerimiz emeklerini ve sevgilerini en üst seviyede tutarak, yaşayarak annelik yapıyorlar. Bahsettiklerimiz fedakârcefakâr, elleri öpülesi, engelli ve özürlü çocuk sahibi annelerimiz. Yine can pareleri, kınalı kuzuları bir dava uğruna feda olan, minnet borçlu olduğumuz şehit annelerimiz; üzerine titredikleri emekleri acımasızca çalınan, vicdanlarımızı sızlatan kayıp çocuk annelerimiz... Ne çok şey borçluyuz hepsine... Cennet annelerin ayağı altında ise cennete giden yol da annemizden geçer. Cennetin yolunu kaybedecek handikaplara düşmeden, annemizi üzmeden, onu kırmadan, onu hayal kırıklığına uğratmadan, onun yüreğini incitmeden onun rızasını almayı bilmeli ki dünya ve ahiretimizi cehenneme çevirmeyelim. Tüm annelerimizin Anneler Günü’nü kutlayan biz Turuncu ekibi, bu günü bir güne değil tüm gün ve her ana yayıyor; her gün annemizi ve babamızı hatırlayıp onların bize verdiği emeği, gayreti, sevgiyi asla unutmayıp tüm annelerin kutsal olduğunu buradan dünyaya sesleniyoruz. Annelerimizi sevgi ile kucaklayıp ellerinden öpüyoruz. Sağlıcakla ve sevgi ile kalalım... Zahide Ceylan 90 24 ANNELİK ÜZERİNE Bütün zorluklarına rağmen anneler her dönem kendi hikayelerini, destanlarını yazmışlar. 52 ÜNLÜLERE ANNELİĞİ SORDUK Zahide Yetiş, Yeşim Salkım, Hande Ataizi, Özlem Yıldız, Elif Güvendik ve Banu Zorlu’ya anneliği sorduk onlar anlattı. ANNELİK HAKKINDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR Ayşe Keşir: İdeolojilerin sembolleri hâline geldiğinde, yapılan her tartışmada “annelik” daha da zarar görmektedir. İŞTE BU ‘BİZİM HİKAYE’MİZ 12 Eylül 1980 darbesine muhafazakar pencereden bakan ilk film olma özelliğini taşıyan ‘Bizim Hikaye’yi yazarımız Gülay Kurt yorumladı. SAMİ YUSUF: “İSTANBUL BENİM ŞEHRİM” “İslam dünyasının en büyük starı” olarak gösterilen Sami Yusuf, son projelerini ve İstanbul aşkını Turuncu’ya anlattı. RÜYA GİBİ BİR DÜĞÜN Yaz ayları yaklaşırken düğün organizasyonları da hız kazanıyor. Bu zorlu ve detaylı serüven için sizlere kılavuz olabilecek bir “Düğün” dosyası hazırladık. ÇANKIRI BELEDİYE BAŞKANI İRFAN DİNÇ: “ÜRETEN KADIN” Kadınlar için birçok proje üreten Çankırı Belediye Başkanı Dinç, başarılarını ve hedeflerini anlattı. 102 98 96 86 84 80 78 70 62 58 52 48 42 34 ICINDEKILER DÜNYAYI KURTARACAK BİTKİ: KİNOA Mayaların uzun ömürlü olması ve bilgeliklerinin farklılığı, meditasyon ve enerji çalışmaları yeni yeni keşfedilmeye başlandı. Kinoa’nın sırrı da böylece ortaya çıktı 2015’İN RENGİ MARSALA Seçtiği renklerle o yılın tasarım dünyasına yön veren Pantone Renk Enstitüsü; 2015 yılının rengini “marsala” olarak açıkladı. DEH MİMAR: MİMAR SİNAN Mimar Sinan ve Yaratıcı Dehanın Şaheserleri” sergisi Mimar Sinan ölümünün 427. yılında sanatseverler ile buluşuyor. 34 MİNYATÜR DEYİNCE Minyatür deyince Aa, biliyorum, küçük küçük resimler. Okulda çizdiğimiz resimlere hiç benzemiyor. TÜP BEBEK VE ÖNCESİ Yazarımız Halit Yerebekan, tüp bebek konusunu Turuncu okurları için yazdı. PSİKOLOJİ: PROJE ÇOCUKLAR Rukiye Karaköse: Çocuk yetiştirme tarzı bir anlamda toplumun aynasıdır. Çünkü eğitim, en basit tanımıyla “insan yapma” aracıdır. MEDENİYETİN ORTASINDA MUM IŞIĞINDAKİ “AMİŞLER” Teknolojinin dünyayı sevdireceğine, dünyayı sevmenin de kötülük yapmalarına sebep olacağına inanıyorlar. YAKIŞANI GİY: STİL TÜYOLARI 62 Başarılı tasarımlarıyla adından söz ettiren Hayalen tasarım’ın sahibi Filiz Yetim’den, düğün ve davetlerde do ğru giyinmenin püf noktaları. TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com HABER AYDIN ÜNİVERSİTESİ’NİN EV SAHİPLİĞİ YAPTIĞI KONGREYE KONUNUN UZMANI 200 KİȘİ KATILDI “DÜNYADA KADIN VE SİYASET” KONGRESİ 26 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 İ stanbul Aydın Üniversitesi, Türkiye’nin gelişmesine katkıda bulunmak, uluslararası alanda konumunun güçlenmesine destek olmak ve sorunlara akademik çözümler üretebilmek amacıyla; 16-17 Nisan 2015 tarihlerinde İstanbul’da Küreselleşen Dünyada Kadın ve Siyaset Uluslararası Kongresi düzenledi. Kongre, İstanbul Aydın Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Merkezi, Kadın Araştırmaları Koordinatörlüğü ve Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü iş birliğiyle organize edildi. Üniversitenin İstanbul/Floya yerleşkesinin ev sahipliği yaptığı kongreye, Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Çiğdem Erdoğan Atabek, Başbakanlık Danışmanı Samime İnceoğlu, AK Parti İstanbul Milletvekili Feyzullah Kıyıklık, İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Mustafa Aydın, İstanbul Aydın Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yadigar İzmirli, İstanbul Vali Yardımcısı Mehmet Türk ile çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı. turuncudergi.com HABER Kongrede, çağlar boyunca kadının yeri ve aile içindeki önemi hukuk, bilim, sanat, siyaset, kültür ve sosyo-ekonomik açıdan değerlendirildi. 28 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 Bu uluslararası kongre süresince, çağlar boyunca kadının yeri ve aile içindeki önemi hukuk, bilim, sanat, siyaset, kültür ve sosyoekonomik açıdan değerlendirilip Türkiye ve dünyada disiplinler arası çalışmaları kapsayan bir içerikle ele alındı. Turuncu dergisi de organizasyonun içinde yer alarak kongre süresince çalışmalarını hem kongre katılımcılarıyla paylaştı hem de öğrencilerle bir araya gelerek çalışmalarımızı nasıl geliştirebiliriz noktasında genç nesillerle görüş alışverişinde bulunuldu. 12 yıldır yayın hayatında yaşadığımız tecrübelerimizi, dünyada ve ülkemizde gördüğümüz olumlu ve olumsuz gelişmeleri kadın gözüyle nasıl değerlendirdiğimizi, geleceğe dair umutlarımızı ve daha neleri hepbirlikte yapmamız gerektiğini katılımcılara aktarma fırsatı bulduk. Turuncu dergisini kongreye davet eden ve çok samimi işbirliği gösteren İstanbul Aydın Üniversitesi’nin tüm yetkili ve öğrencilerine gönülden teşekkür ederiz. turuncudergi.com Deli Kızın Bohçası VERA NUR AYDINBAŞ [email protected] DOĞA’LIM D ün bir arkadaşımla ufak bir kafede oturmuş, masaya konulan mimoza çiçeklerini okşarken bir kere daha fark ettim sevginin ne büyük bir güç olduğunu. Bir çiçeği letafetle, zarafetle ve naif bir biçimde okşayabilmenin içimde ateşlediği coşku ve yumuşak hissin güzelliğini… Merhamettir belki. Bu çok kıymetli bir şey. Amcamı şimdilerde anlıyorum. Biz, amcam ve kuzenlerimle, sık sık Pazar kahvaltıları ve yürüyüşleri için ormanlık yerlere gideriz. Takribi iki sene öncesidir. Ben o zamanlar -ki çoğu zamanım gibi- depresyona meyilli ve melankoli içindeyim. Başımın üstünde hep bir hüzün bulutuyla geziyorum ve bu ağır bir bulut, yüklü. Bununla yaşıyorum. Mutlu, huzurlu anlarımda bile beni çaktırmadan ezdiğini hissediyorum. Bu doğa yürüyüşlerimizde amcamla uzun uzun sohbet ederdik. Beni olumsuz ve depresif düşüncelerimden kurtarabilmek için telkinlerde bulunurdu. Doğanın güzelliğinden, bir çiçeğin açısındaki mucizeden, bunları çocuksu bir sevinçle karşılayıp hayret edebilmekten ve sağlıkla güzel bir nefes alabilmenin değerinden bahsederdi. Ardından orman havasını derin derin içine çekerdi. Oohhh… İnsanın mutlu olması ve hayata coşkuyla tutunabilmesi için bunların varlığının bile yetebilmesi gerektiğini söyler, neden bu 30 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 güzelliklerden beslenemediğimi sorar, benim abuk sabuk dertler yüzünden hayata karamsar bakışımı değiştirmeye uğraşırdı. Evet, ona hak verirdim ama bunu özümde duyumsayamazdım. Hatta “İyi, güzel de bu adam hafiften kafayı çiçek-böcekle bozmuş.” bile derdim. Ve dün, kafede gayrı ihtiyari çiçeği okşarken arkadaşımın bana bakışında aynı manayı gördüm! Şimdilerde doğanın mucizelerine karşı sevinçten âdeta çıldırmak istiyorum. Çiçeğimin yeni çıkardığı yaprağını öperken içime oluk oluk mutluluk akıyor. 26 yaşımda 50’lik teyzeler gibi evimi botanik bahçesine çevirdim, bitkilerle konuşuyorum ve onların bana verdiği hayat enerjisine minnetlerimi sunuyorum. Bitkilerime derin bir muhabbet besliyorum. Onları evladım gibi seviyorum ve hayatta daha önce hiçbir şeye ve kimseye böylesi saf ve yoğun sevgi vermemiş olduğumu görüyorum. Ah, sizi anlıyorum tüm teyzeler ve seni anlıyorum anne. Ben çocukken çıktığımız Karadeniz turunda, manzaraya bakmamı söyleyen babama “Ağaç ağaçtır, yol yoldur.” diyerek kendimi seyahat boyu mutsuzluğa hapsettiğim için, ayrıca bebekliğimden beri her yaz en az bir hafta gittiğimiz ama yıllardır iş güç yüzünden ayak basamadığım Toros Dağları’ndaki yaylamızda geçirdiğimiz günlerden sıkıldığım için; itelediğim tüm coşku ve mutluluklardan, huzurdan ve doğadan özür diliyorum. Sizi seviyorum. turuncudergi.com HABER İpek Tanrıyar u l o d a n A Defile, Opr. Dr. Sare Davutoğlu’nun katkı ve katılımıyla, Konya Valisi Muammer Erol’un himayesinde Konya Büyükşehir Belediyesi’nin destekleriyle yardıma muhtaç çocuklar yararına 08 Nisan’da Konya Dedeman Oteli’nde gerçekleştirildi. Selçuklu Belediyesi ev sahipliğinde gerçekleştirilen, Torku ve Kaptan Textile’in ana sponsor olduğu ve İpek Tanrıyar’ın sunduğu defileye; Destanbul, Selva, Atiker Şirketler Grubu, Hotel Ney, Boss, Ata sponsor oldu. Defilenin destek hizmet sponsorluğunu ise Avea üstlendi. Moda tasarımcısı Zeynep Kartal ise dünyaya açılacak defilesinin başlangıç noktası olarak Konya’yı seçme nedenini şöyle açıkladı: “Selçuklu’ya uzun yıllar başkentlik yapmış Konya’nın, Selçuklu Medeniyeti için çok önemli bir yeri var. Yürütülen restorasyon çalışmaları ile bir medeniyetin dirilişine şahitlik ediyoruz. Konya’da Selçuklu’nun hâlâ yaşadığını görebilirsiniz. Bu muhteşem coğrafyaya sessiz kalmanız çok zor. Bu nedenle ilk defilemi Selçuklu’nun başkenti Konya’da yapmaya karar verdim”. Zeynep Kartal, Selçuklu değerleri ve karakterini kırmızı halı kıyafetlerine yansıttığı bu koleksiyonunda, u l k u ç Sel İLESİ F E D R Ü T L KÜ İ ngiltere’de “ünlülerin kırmızı halı ve TV ödülleri tasarımcısı” olarak anılan, çalışmaları dünyaca ünlü moda dergilerine kapak olan Türk modacı Zeynep Kartal, ülkesinin tanıtımı için kolları sıvadı. Ünlü Modacı Zeynep Kartal, Türkiye’nin dünyaya tanıtımını Anadolu Selçukluları’nın kültür mirasıyla yapacak. İngiltere’de yaşayan Türk modacı Zeynep Kartal, Türkiye’nin marka ülke, marka şehir hedefine katkıda bulunmak amacıyla Anadolu Selçuklu Kültürü’nden esinlenerek hazırladığı koleksiyonunun dünya tanıtımına Londra, Paris, New York’tan önce Selçuklu’nun başkenti Konya’dan başladı. 32 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com Selçuklular’ın bayrağında da yer alan ve asaleti, gücü, adaleti, barışı sembolize eden beyaz rengi baz aldı. Dönemin ana renklerinden altın, gümüş, yeşil ve siyahı ise aplik ve işlemelerde kullandı. Kumaşlar konusunda çok titiz davranan ünlü tasarımcı, kıyafetlerin tamamında ipeği tercih etti. Selçuklu’nun sadece giysilerinden, çinilerde ve mimaride kullandıkları desenlerinden, renklerinden değil; ruhunu yansıtan her şeyden beslenmeye çalıştığını vurgulayan tasarımcı, defilenin son parçası olan gelinlikte ise kırmızıyı tercih etti. Tasarımcı, günümüz çizgilerine uyarladığı koleksiyonunu dünyaca ünlü sanatçılara giydirmeyi hedefliyor. Koleksiyonu Türk ve İngiliz modeller sundu. İngiltere’nin en büyük model ajanslarından biri olan Boss’un mankenlerinin sunduğu koleksiyonun finalini Türk manken Didem Soydan yaptı. Ünlü mankenin finalde giydiği kırmızı gelinlik büyük alkış aldı. Gecede ayrıca CD’sinin kapak tasarımını Zeynep Kartal’ın yaptığı ünlü İngiliz şarkıcı Carolynne Poole, yeni albümünde yer alan şarkılarını ilk kez Konya’da söyledi. Defilenin açılış konuşmasını, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun eşi Sare Davutoğlu yaptı. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 33 KONUK YAZAR Kırmızı Ayakkabı ÇOCUKLUĞUMUZDA YAŞADIĞIMIZ BASİT DENEYİMLERİMİZİN, BÜYÜYÜNCE BÜYÜK TRAVMALARA DÖNÜŞMESİ... ARTIK KENDİ İSTEKLERİNİZİN pEŞİNDE gİTMEKTE ZORLANACAKSINIZ, BÖYLE YApTIĞINIZ ZAMAN CEZALANDIRILACAĞINIZA INANACAKSINIZ. 34 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 Ç ok haksızlık yapıyoruz kendimize. Kendimizin en büyük işkencecisi yine biziz. En büyük mahkûmiyetleri verip, en gaddar şekilde cezalandırıyoruz kıyasıya. Bunun türlü nedenleri var. Ama sanırım yetiştirilme tarzımızın da bunda payı büyük. Bir haberde okudum. Yaşar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Elif Durgel Jagtap Hollanda’da 4,5 yıl araştırma yaparak Avrupalı ve Türkiyeli annelerin MARKAR ESAYAN çocuk yetiştirme alışkanlıklarıyla ilgili bir tez hazırlamış. Avrupalı anneler ile Türkiyeli anneler arasındaki farklar ise şöyle: Türkiyeli anneler: İtaatkâr ve gelenekçi bireyler yetiştiriyor. Çocuklarının saygın bir iş sahibi olmasını istiyor. Çocuğunun gözünün önünde olmasını istiyor. Çocukları ağlamaya başladığında fikrini değiştiriyor. Ceza yöntemini kullanıyor. Hava kötü olduğunda çocuğunu dışarı çıkarmıyor. Yeme, içme ve uyku saatlerini esnetiyor. Çocuklarına kitap okuma alışkanlıkları zayıf. Koruma hissi aşırı. Avrupalı anneler: Özgür bireyler yetiştiriyor. Meslek seçimine karışmıyor. Çocuklarının kendi başına odasında yalnız vakit geçirmeleri gerektiğini düşünüyor. Çocukları bir şeyi ısrarla isteyince “Hayır” diyorsa bir daha fikrini değiştirmiyor. Cezaya çok az başvuruyor. Her gün yürüyüşe çıkarıyor. Yeme, içme ve uyku saatlerinde titiz davranıyor. Çocuğuna düzenli olarak her gün kitap okuyor. Rahat davranıyor. Tabii bu sonuçtan yola çıkıp bütün mutsuzluk ve travmalarımızın yükünü Türkiyeli turuncudergi.com annelerimizin sırtına yüklemiyoruz. Bu bir toplum ve kültür modeli. Bu model böyle biçimlenmiş ve insanlar buna göre davranıyorlar. Başka türlüsünü bilmiyorlar. Binlerce yıllık şiddet, itaat ve dayanışma ile hayatta kalma kültürü, bunun üzerine eklenen yoksulluk ve savaşlarla ortaya çıkan bir bakiyenin üstündeyiz. Burada her şey kötü de değil. Önemli bir direnç göstererek iyi değerlerimizi de bu zorlu hikâyenin içinden sürükleyerek geçirmişiz. Üstelik tarih devam ediyor ve bizim toplumumuz da hızla özgürleşiyor. Komplekslerimizden hızla kurtularak kendimizi buluyoruz. Dönelim kendimize... Herkesin biraz sonra anlatacağım hikâyeye benzer bir tecrübesi olmuştur. Babanız veya anneniz sizi alışverişe götürür. Ayakkabı alacaksınızdır. Çok güzel bir kırmızı ayakkabı beğenirsiniz. Önce anneniz ve babanız daha “uygun” başka bir model için sizi ikna etmeye çalışır. Sonra pandomima kopar. Unutmayın, daha çocuksunuz ve “doğalsınız”. Travmalarınız az. İstediğinizi yaptırtır, kırmızı ayakkabıyı alırsınız. Sonra o ayakkabının başına, her ayakkabının başına gelenler gelir, eskir ve yırtılır. Anneniz ve babanız size muhtemelen onların önerdiği ayakkabıyı almanız durumunda böyle olmayacağını söyler. Onlar söylemese bile, siz zaten böyle düşünmeye eğilimli hâle getirilmişsinizdir. Basit bir deneyim, bir travmaya dönüşmüştür. Tekrarlanan bu travmalar size bir hayat modeli olarak geri döner. Artık kendi isteklerinizin peşinde gitmekte zorlanacaksınız, böyle yaptığınız zaman cezalandırılacağınıza inanacaksınız. Karar verirken bir tasdik makamına ihtiyacınız olacak. Tercihlerinizi belirleyecek olan artık sığındığınız hamiler veya korkularınız oldukça özgürlüğünüz ve kendine güveniniz zarar görecek. Bu hep böyle gitmek zorunda mıdır? Bu bizim, bizden ayrı düşünemeyeceğimiz, derimiz hâline gelmiş bir karakter midir? Bu yapıdan kurtulabilir mi insan? Yoksa artık her şey bitmiş midir? Şüphesiz hayır. Bunlar öğrenilmiş yanlış bilgilerin sonucu gelişen yanlış modeller. Üstelik insan bu durumundan memnun olmadığı için her zaman “sıkıntı” olarak ortaya çıkan bir değişim arzusu içinde oluyor, değil mi? Tıpkı bilgisayara girmiş virüs gibi, tabii ki bu yanlış bilgiler tespit edilebilir ve doğruları ile değiştirilebilir. Bunu bir uzman yardımı ile, inancımızla veya içbilgimizle geliştirdiğimiz formüllerle yapabiliriz. Yeter ki farkına varalım ve ümitsizliğe kapılmayalım. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 35 ANNELER GÜNÜ Çocuk sahibi olma psikolojisi ve iktidar yöntemi açısından annelik daha da karmaşık... Bir göz atarsak: Havva ile başlıyor yeryüzündeki annelik hikayemiz. İnsanlığın türediği Havva annemiz, olabilecek bütün insan türlerinin hepsine annelik etmiş. Çokca zaman sonra annelik duygusunu geç yaşayan Sare, başka bir hikayenin ilk satırlarını yazmış. Hikayenin devamında annenin çöldeki yalnızlığına bir çare olarak ve Hacer’in İsmail’e olan merhametinden Zemzem suyu akıyor çöle. Musa aleyhisselam, annelerin erkek evlatlarıyla imtihandan geçtiği bir dönemin peygamberi. Her doğum gibi, sancılı bir doğumun kahramanı Meryem, Hazreti İsa’yı iffet dedikodularının üstüne dünyaya getiriyor. Alemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Muhammed (s.a.v), annesiz kalarak yalnızca Allah’a emanet olduğu bir hayat sürüyor. Ayakları altına cennetin serildiği müjdesinin muhatabı şimdiki anneler... Özellikle çalışan anneler için geçerli olan, ilşkide olduğu herkesin gönlünü hoş tutan idareci-becerikli anneler. İnsanlığın gelişmişlik tarihine göre de anneler çok değişik tecrübeler biriktirmişler Dürtüleri ile hareket eden, psikoloji ve vicdan çatışmalarının henüz olgunlaşmadığı, benmerkezci taş devri annesi. Yerleşik hayata geçişle oluşan toplumsal yapıda, anaerkil şekliyle vücut bulan ailede en şanslı neolitik anne. Faydacı yaklaşımın tavan yaptığı, savaşan ve üreten erkek bireyin öne çıktığı, kız çocuklarının fazlasının doğaya terk edildiği, klasik Antik Yunan ve Roma’da seçmek zorunda bırakılan narsist anne. Ortaçağ’da İsa ile birlikte kutsalllığa terfi eden çocukların annesi. 19 yy’da kendi değeri olmayan, doğurabilme gücünü erkeklere karşı kullanmayı seçen, sadece çocuk doğurabilen içgüdüsel annelik. Tarihin her döneminde ve her kültüründe annelik zorlu sınavlardan geçmiş. Anne ve annelik deyince burnumuzun direğinin sızlaması bu tarihi mirastan geliyor galiba. Bütün zorluklarına rağmen anneler her dönem kendi hikayelerini, destanlarını yazmışlar. 36 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 20. yüzyılda bir insan yetiştirmenin mucizesini keşfetmiş, her aşamayı bilgi ile yaşayan bilimsel anne. Günümüzde her insan gibi varolma savaşına giren, hem kariyerine hem çocuğuna odaklanabilen empatik anne. Taşıdığı sevgiyi sınırsızca çocuğuna aktaran, çocuğunu bir hale gibi saran, çocuğuna hiç kıyamayan yufka yürekli anneler. Olan biten karmaşadan çıkış yolunu bulamayan, sürekli mutsuzluk üreten tercihleri ile depresif anneler. Emektar-cefakar , zorluklar karşısında kolay pes etmeyen, daha çok eski tip fedakar anneler Ülkemizde hayli yaygın, geçmişin olumsuz deneyimlerinden dolayı endişeli anneler. Anne-baba arasındaki görev paylaşımının yanlış veya eksik olduğu ailelerde, herşeyi dozunda yapan-yaptıran otoriter anneler. Kendi olamadığı herşeyi çocuğunun olmasını isteyen, bir sınıf atlama aracı olarak çocuklarını programlayan, başarı odaklı anneler. Sürekli çocuğunun arkasını toplayan, motivasyon gurusu, hadi’leyen anneler. YAZAR ÜÇ ZIRHLI BİR GEBELİK ÖYKÜSÜ CENNET BOŞUNA MI ANNELERİN AYAKLARI ALTINDA? HAYIR, BOŞUNA DEĞİL. CENNET ANNENİN HAK ETTİĞİ DEĞİL ALLAH’IN ANNELERE TALTİF ETTİĞİ BİR HEDİYEDİR. YOKSA KİM YALNIZCA EMEĞİYLE CENNETİ KAZANABİLİR? 38 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com Y eşillik köşesini takip edenler bilir, bu köşe iki aydır boştu. Hayatımda önemli bir boşluğu doldururken istemeden de olsa burayı boş bırakmak zorunda kaldım. Zira annelik denilen o mübarek yola çıkmıştım ve gebeliğin zorlu dönemleri beni hayli hâlsiz bırakmıştı. Uzun uzadıya devam eden uykular, bitmek bilmeyen mide bulantıları, her kokuya ve tada olan aşırı hassasiyet nerdeyse her şeyimi değiştirdi. Bir tek Orhan Gencebay sevgimde bir değişiklik olmadığını söylesem herhâlde bana gülmezsiniz. Hâmil olduğum, bir gramlık yükün bana ağır geldiği zamanlarda, bırakın işe gitmeyi rutin işlerimi yapmaktan dahi aciz olmak bana çok zor geliyordu. Şimdilerde kıymetini daha iyi anladığım eşim ve annem, koltuk değneklerim olmuşlardı. Bir de mide bulantılarım yüzünden elimden bir türlü düşüremediğim maşrapam… Zavallı eşim, maşrapamın poşetini her değiştirdiğinde, onunla ve evimizle ilgilenememenin utancına bir de onu bu iğrenç duruma düşürmenin mahcubiyeti eklenirdi. Eşime sorardım, “Tiksinmiyor musun?” Zira her şeyden tiksindiğim gibi kendimden de tiksiniyordum. Eşim ise her zamanki gibi beni güldürecek cevabı buluyordu: “Çok iğrençsin, ama tiksinmiyorum.” Onun tek derdi beni güldürmekti. Zira tebessümü eksik olmayan yüzüm sirke satıyordu ve ben artık sirkeden de tiksiniyordum. Her gün “Bugün gülmeyecek misin?” diye soran eşime verecek cevabım yoktu. Sahi, ne olmuştu bana? turuncudergi.com BETÜL YEŞİL ÇELİK [email protected] Hikâye birçok gebeye tanıdık gelebilir. Zira gebeliğin fizyolojik etkisi birçok kadında ortaktır. Fakat bu ortaklığın sadece fizyolojik olmadığı, gebelerin psikolojik olarak da kader ortağı olduğunu söyleyebiliriz. Zira mutlu haberi alan birçok kadın, sevincini paylaştığı birçok kişiden iyi niyetli tavsiyeler alır. Hele anne adayı ilk gebeliğini yaşıyorsa, etrafının efsanevi bir zırh ile sarıldığını söylemek hiç de abartı olmaz. Bu, şüphesiz iyi bir şeydir. Fakat bu zırhın gebeyi düşürdüğü ruh hâli çoğunlukla ihmal edilir. Biraz sonra, bana aslında ne olduğunu anlatırken üç tarafı zırhlarla çevrili bir gebe göreceksiniz. 1. Tedbir zırhı: “Ne olur ne olmaz!” Başlarda ne mutluydum! Mutlu haberi paylaştığım herkes en az benim kadar seviniyor, sağlıklı bir bebek için dualar ediyordu. Fakat çok az kişi iyi şeyler söylüyordu. Birçoğu düşükle sonlanan hikâyeler anlatıyor, ne olur ne olmaz diye bebeğime çok bağlanmamam gerektiğini hatırlatıyordu. Haklılardı, Allah muhafaza böyle bir sonuç olsa, üzerine hayaller kurduğum bebeği kaybetmek bana daha çok acı verecekti. Öyleyse bebekle ünsiyet kurmamalıydı. Öyle yaptım. Bebekle ilgili tek bir hayal bile kurmadım. Ta ki, gerçek bir düşük riski geçirdiğimi düşünene kadar… Bebeğim sanki valizini toplamış, istenmediği yerde durmuyordu. Bense onun eteğine yapışmış, “Yanlış anladın, ben seni çok istiyorum. Gitme ne olur!” diye yalvarıyordum. İşte o anlarda, kendimi “Üzülme, yine olur.” diye teselli ederken yakaladım. Evet, bu bir yakalayıştı. Sanki elinde fenerle kasayı açmaya çalışan bir hırsızdım ve ışığı yakan ev sahibi ile göz göze gelmiştim. Elimden feneri nasıl attıysam, kafamdan bu düşünceyi de öyle attım. Öyle utandım ki! Kendimi Allah’ın yerine koyma küstahlığını göstermiştim. Oysa biz bilmezdik, Allah bilirdi. Üstelik içimde annelerin hep hissettiklerini söyledikleri “kötü his” yoktu. Sabah doktorumdan güzel haberi almıştım. Bebeğimiz çok şükür sağlıklıydı. Gebelerin yarısında olan normal bir durumdu bu. Anlayacağınız, bu zırh beni korumamış aksine kaygılandırmıştı. Zira gebeliğini yeni öğrenmiş bir anne adayına üzücü bir sona karşı bir dizi tedbir önermek, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, gebeyi kaygılandırırdı. Oysa benim en çok ihtiyacım olan şey, her şeyin çok güzel olacağına dair ümitvar sözler ve nasuh bir kalple edilmiş dualardı. Kötü ihtimali düşünerek yaşamanın kötüyü çağırmaktan başka hangi sonucu olabilirdi? Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 39 YAZAR 2. Teselli zırhı: “Ee, cennet boşuna mı annelerin ayakları altında?” Gebelik öncesinde reflü ve ülseri olan biri olarak kolay bir hamilelik geçirmeyi zaten beklemiyordum. Başta da bahsettiğim gibi zorlu bir süreçten geçiyordum. Bu süreç şüphesiz yıpratıcıydı ve her gebe gibi ben de motive edildim. Fakat fiziksel acizliğinden muzdarip bir gebeye nerdeyse herkes tarafından söylenen “Ee, cennet boşuna annelerin ayakları altında değil!” sözleri hiç de motive edici değildi. Zira bu iyi niyetli teselli cümleleri sanıldığı gibi beni “İyi ki kusuyorum, yoksa cennete nasıl giderdim?” iyimserliğine düşürmedi. Şüphesiz gebelik mübarekti ve insanı cennete götürebilirdi. Fakat bu sözlerle gebe, anneliğin daha adaylık sürecinde yaşadığı imtihanı düşünerek kaygılanmaya başlayabilirdi. Öyle de oldu. Oysa bana söylenecek en güzel şey bu imtihanın geçiciliğiydi. Gebeliğin bir hastalık olmadığı, zorluğunun en güzel yanının sağlıklı bir bebek olduğunu duymak en iyi şeydi. (Geçici zorluktan bahsetmişken, zorlu doğum öykülerini anlatan, benim doğum ile ilgili yorumlarımı gülerek yorumlayan annelere selam ederim.) 3. Tembih zırhı: “Bunlar daha iyi günleriniz, keyfini çıkarın.” Birkaç istisna dışında nerdeyse tüm anneler ve hatta babalar, uykusuz geceler, gaz sancıları, yürümeye başlayınca alınması gereken güvenlik önemleri, hastaneler, diş çıkarmalar vb. ne kadar zorluk varsa hepsini sayıp bunu söylemişti. Zaten, ister gebeliğin zorlu sürecinde, isterse ebeveynliğin 40 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 ilk zamanlarında olsun, yaşadığı türlü zorluklarla başa çıkmaya çalışan ama bir yandan da sürecin keyifli yanlarını yaşayan gebe/anne-babaya en sık söylenen söz buydu. Amaç, kişilere durumun ehveni şer olduğu mesajını vermek ve bugünlerinin keyfini çıkarmalarını tavsiye etmekti. Ebeveynlik her zaman sıkıntılıydı ve bu sıkıntı çocuk büyüdükçe azalmak yerine artıyordu. Bu yüzden, yapılacak en iyi şey bugünlerin kıymetini bilmekti. Tecrübeli anne babalar, bu acı gerçeği sıklıkla hatırlatmaktan nerdeyse keyif alıyorlardı Ama bu durum da, bizi korkutmak, geleceğe dair ümitlerimizi azaltmaktan başka bir sonuç vermedi. Zira düşündüğümüz tek şey, gelmesi yakın olan “beterin beteri”ydi. Hasılı, ben buralarda yoğuken, her birini çok sevdiğim insanlardan gelen bu iyi niyetli yorumların etkileri ile boğuşuyor, bu zırhı kırmaya çalışıyordum. Cahil cesareti olarak yorumlayabilirsiniz -ben cahilliğimi de seviyorum- ama ben kolay bir doğum ve kolay bir ebeveynliğe inanıyor, bunun için dua ediyorum. Allah’a zor var mıdır? Yoktur. O halde neden iyiyi, kolayı dilemeyelim? Zorlu günlerim vardı, ama hepsi geçti. Doğum zordur evet, ama o da geçecek inşallah. Ebeveynlik zordur evet, ama ölüm var, o da geçecek. Geriye tüm bu zorlukların ardından yaşadığımız “iyi günler”imiz kalacak inşallah. O halde baştan soralım: Ne olur, ne olmaz? Kolay olur, zor olmaz. Cennet boşuna mı annelerin ayakları altında? Hayır, boşuna değil. Cennet annenin hak ettiği değil Allah’ın annelere taltif ettiği bir hediyedir. Yoksa kim yalnızca emeğiyle cenneti kazanabilir? Bunlar daha iyi günlerimiz mi? Hayır, her günümüz birbirinden iyi geçecek inşallah. Çünkü Allah iyidir ve bizimle beraberdir. Ve ebeveynlik tüm zorluklarına rağmen dünyanın en büyük nimetidir. turuncudergi.com Pursaklar Belediyesi Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından düzenlenen Çocuk Şenliği’nde minikler doyasıya eğlendi. Pursaklar Belediyesi Şehit Salim Akgül Parkı’nda düzenlenen Çocuk Şenliği büyük ilgi gördü. Nezaket Okulu öğrencilerinin de katıldı şenlikte minikler doyasıya eğlendi. Oyun guruplarında saatlerce oynayan miniklere pamuk şekeri ve macun ikram edildi. Kukla gösterileri ile keyifli vakit geçiren çocuklara aileler de eşlik etti. Çocukların vazgeçilmezi olan yüz boyaması da unutulmadı. İki saat süren şenlik renkli görüntülerle son buldu. Pursaklar Belediyesi’nin çocukları 23 Nisan’da unutmaması velilerin takdirini kazandı. YAZAR YAZAR MÜKEM MEL ANNE M İ? U L T U M N N A ? İ EM MUTLU ANNE OLURSAK ÇOCUĞUMUZUN DUYgUSAL, fİZİKSEL İhTİYAÇLARINI DOĞRU ANLAYIp, gÜVEN VERİCİ BİR YAKLAŞIMLA, SAKİNLİK VE hUZUR VEREREK İhTİYAÇLARINA EN UYgUN YANITI VERİRİZ. HATİCE BİLİCİ [email protected] 42 TURUNCU DERGİ /Mayıs 2015 M odern çağın gereği mi, tüketim toplumu olma hırsımız mı yoksa hızla bencilleşen bir toplumda yaşadığımız için mi bilmiyorum ancak şu bir gerçek ki aileler çocuklarını dünyanın merkezine oturttular. Çocuk merkezli aile anlayışı son dönemde popüler olan ve toplum olarak da teveccüh eder olduğumuz bir tutum maalesef. Maalesef diyorum çünkü mükemmel olmaya çalışırken bencilleşen, ben merkezli –sadece kendi çocuğu üzerinden dünyaya bakan- çekirdek aile anlayışı ile zamanla daraltılan aile kavramı bu tutumun beslediği olgular. Mükemmeli yakalama konusunda modern psikolojinin, modern düşüncenin empoze ettiği dur durak bilmeyen bilgi akışı, örneklemler ve özendirmeler; egolarından beslenen insan, egolarla büyütülen çocuklar, egolarla süslenmiş ailelerden öteye gidememekte. turuncudergi.com Mükemmel olma sevdasına düşen annelerin mutsuz olmaları da kaçınılmazdır. Mükemmel olmaya çalışırken türlü arayışa giren, her duyduğuna itibar edip arkasından koşuştururken yorulan anneler… Peki, asıl amacımız ne idi? Mutlu bir çocuk, mutlu bir aile değil miydi? Asıl amacımızdan mükemmeli yakalama yolculuğu sırasında maalesef saptık. Bu mükemmel anne olma arayışları; annenin bütün yaşantısını çocuğuna adamasına, kaygısının artmasına, yetersizlik hissi yaşamasına, suçluluk duygusu içinde depresyon ve kaygı bozukluklarına neden olmaktadır. Sürekli araştırma yaparak en iyi olmaya çalışan; okul olmaya, öğretmen olmaya, doktor olmaya, kariyer planlayıcısı olmaya çalışan mükemmelin peşinde koşarken yorgun düşen anneler asıl amaçlarını unuttular; mutlu olmayı… Mutlu çocuklar yetiştirelim derken yalnız, şımartılmış, toplumdan ayrıştırıldığı için sosyalleşememiş sorunlu çocuklar büyüttüler. Mutlu anne olursak çocuklarımızı aynalarız, yani çocuğumuzun duygusal, fiziksel ihtiyaçlarını doğru anlayıp güven verici bir yaklaşımla, sakinlik ve huzur vererek ihtiyaçlarına en uygun yanıtı veririz. Anne, çocuğunun kaygılarını alarak , huzur ve içtenlikle işler ve çocuğuna geri yansıtır. Çocuğun özgüveni kendini güvende ve huzurlu hissettiği ortamlarda gelişebilir. Elbette her istediği yapılan çocukların, özgüven sorununu daha fazla yaşadıklarına şahit olursunuz. Anneler güven kavramını oluştururken çocuklara sınırları öğretmeliler ve yeri geldiğinde “hayır” diyebilmeliler. Bu hem annenin hem de çocuğun mutluluğu için önem arz etmektedir. En çok yapılan anne hatalarından biri de evi okula, kendini de öğretmene dönüştürmek. Bu öğretme çabasızamanından önce öğretme çabasıhem çocukta hem de annede kaygının artmasına ve çatışmaların fazlalaşmasına sebep olmakta, dolayısıyla çocuğun asıl ihtiyacı olan güven ve huzur ortamını zedelemektedir. Mutlu anne olmak için, öğretme merakımızdan vazgeçmeli bunu okula ve zamana bırakabilmeliyiz. turuncudergi.com Öğretimi okullara bırakıp çocukla kaliteli zaman geçirmek en doğru davranış olacaktır. Çocuklarımızla oyun oynamak, onların yönettiği bir oyunda yer almak hem anneyi hem de çocuğu mutlu edecektir şüphesiz. Çünkü oyun, çocuğun dünyasıdır. Bu dünya içerisinde yer bulamamış anne-babalar, çocuklarıyla sağlıklı bir iletişim dili yakalayamazlar. Oyun dili ile anne, çocuğun gerçek dünyası içerisinde neler hissettiğini neler yaşadığını gözlemlemeli ve çocuğunun maddi ihtiyaçlarından çok manen, ruhunda ihtiyaç hissettiklerini çözebilmelidir. Ancak oyun oynarken de abartıdan uzak ve birlikte zevk aldığınız oyunları tercih etmelisiniz. Öğretici oyunlar oynayalım, oynarken de eğitelim yaptırımları içerisinde çocuklara kalıplarla yaklaşmak eğreti duracaktır. Bu sebepten oyun zamanı mutluluk zamanı olmaktan çıkarak mecburiyete ve zamanla külfete dönüşecektir. Bırakın dar kalıplar içerisinde sonu gelmeyen mükemmellik arayışlarını. Çocuk ve anne en yalın, en sade hâliyle kucaklaştıklarında ve birlikte sağlıklı vakit geçirdiklerinde mutlu olacaklardır. BIRAKIN MÜKEMMELLİĞİN DAR KALIPLARINI MUTLU ANNE OLMAYA BAKIN... l Mutlu anne olmak için koşulsuz ve çok sevin. l Bırakın dar kalıplar içerisinde sonu gelmez arayışları. l Kendi çocuğunuzu en iyi kendiniz tanırsınız, size modern psikoloji ve düşüncenin hükmetmesine izin vermeyin. l Bırakın çocuğun öğretimini okul yapsın, kendinizi bu konuda zorlamayın. l Çocuklarınızı iyi ya da kötü özellikleriyle etiketlemeyin ve etiketlenmelerine izin vermeyin. l Birlikte kaliteli zaman geçirin. l Teşekkür edin, özür dileyin ve sık sık onu sevdiğinizi söyleyin. l Objektif olun ve ön yargısız gözlemler yapın. l Her şeye rağmen koşulsuz sevin. l Saygının hayatınızdaki önemini ona saygı duyarak hissettirin. l Önce anlayın, sonra anlayışla davranın. l Duygusallığı ya da katı otoriteyi çocuğunuza karşı kullanmayın. l Sabırlı olun, sabrı öğretmek hayatı öğretmek kadar zordur. l Dünyanın merkezine çocuğunuzu değil, değerlerinizi oturtun. l Mükemmel olmaya çalışmayın, mutlu olmaya ve mutlu etmeye çalışın. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 43 DOSYA Yeşim Salkım: Kendim de anne olduktan sonra annemi tabii ki daha iyi anlar oldum. Şükürler olsun o hâlen hayatta ve başımızda. Benim de en büyük dileğim kızlarımın bir gün çocukları ve aileleri olunca onların başında durup -annemin bize yaptığı gibi- onlara kol kanat germek olur. Annemin bana en büyük mirası şu sözdür: “Sabır, güven, inanç ve evdeki huzur; işte kızım asıl zenginlik budur.” Ayrıca evde hep söylediği bir atasözü vardır: “Sabırla; koruk, pekmez olurmuş.” Bunlar anneme annesinden şimdi de ondan bana kalan miraslar. Bu miraslar benden de kızlarıma kalan ve aile olma duygusunu çok iyi anlatan sözler olacak inşallah. Tüm annelerin ellerinden öpüyorum. TÜRKİYE’NİN SANAT VE TELEVİZYON CAMİASININ ÜNLÜ İSİMLERİ TURUNCU DERgİ İÇİN ANNELERİNİ, ANNELİĞİ ANLATTI Hande Ataizi: Zahide Yetiş: Seneler geçtikçe ailenin ne kadar değerli olduğunu daha fazla anlıyor insan. Kadındır aileyi ayakta tutan, onun gösterdiği yoldur. Özellikle biz cocuklar için. Ve bizim çocuklarımız için tabii ki. O’nun giyim tarzı, konuşması, bakışı, bize öğrettikleri, hayata karşı güçlü Duruşu onu daha cok sevme nedenlerimden sadece bir kaçı. Psikoloji Profesörü olmasından dolayı hep bana karşı toleranslı oldu ve diyebilirim ki bana kalan en büyük annelik mirası bu oldu. Yaşama, insanlara ve özellikle evladıma karşı pozitif olmayı öğretti bana . O benim canım, o benim en iyi arkadaşım, o benim yaşama sebebim. Tabii insanın böyle bir annesi olunca ve kendisi de anne olunca oğlunun ileride en iyi arkadaşı olmayı istemesi çok mu iddialı olur? Bu Anneler Günü’nde öncelikle Rabbim herkese annelik duygusunu yaşamayı nasip etsin diyorum. Rahmetli anneciğim benim evlendiğimi gördü. Keşke onu anneanne de yapabilseydim. Nasip değilmiş. Dünyaya gözlerimizi açarken onlar bizim yanımızdaydı. Bize de onlara hayırlı evlat olmayı, her durumda annelerimize sahip çıkabilmeyi nasip etsin. Annemin benim hayatıma en büyük güç kattığı iki nasihatı oldu daima. Dünya’da seni güçlendirecek iki şey var: “Dua ve Şükür.” Gerçekten annemden aldığım en büyük miras bu oldu. 44 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 45 DOSYA Özlem Yıldız: Elif Güvendik: Kızım Alisa’m ile ilk anneler günüm, çok heyecanlıyım. Her anını doya doya yaşadığım yavrum, bana hayatımda tatmadığım bu yüce duyguyu yaşattığı için her gün şükrediyorum. Yavruma iyi bir anne olmak için sürekli okuyorum, kendimi geliştiriyorum. Alisa’m madem annesi olarak beni seçti, ben de ona layık olmaya çalışacağım. Alisa’m hayatımızı değiştirdi. Dünya onun etrafında dönüyor, tabi biz de... Anneler Günü’nde tüm yavrularımız için her gün ettiğim bir duam var onu yazmak istiyorum: Allah tüm yavrularımıza sağlıklı, uzun ömürler versin. Şansını, bahtını açık etsin. Bildiğim bilmediğim tüm kötülüklerden korusun ve bildiğim bilmediğim tüm güzellikleri yavrularımıza versin diliyorum... Amin. Tüm annelerin ve anne adaylarının Anneler Günü’nü kutlarım. Sevgiler... Annemin bana en çok söylediği söz “Anne olunca anlarsın.” olmuştur. Küçük kız çocuğu hâllerimden şimdilere kadar hep onun hayatının önceliği ben ve kardeşim olduk. O evhamlı hâlleri hiç geçmedi. Ama bugün bir anne olarak görüyorum ki annelik demek kendinden önce evladını düşünmek demek. Benim anne olunca anladığım yegâne duygu buydu. Bir anda öncelikler değişti. Oğlum hayatımın merkezi oldu ve ben şanslıyım ki annem hâlen bizimle ve oğlumu yetiştirirken onun tecrübelerinden faydalanma imkânım var. Anneciğimin ve tüm annelerin Anneler Günü’nü kutluyorum. Banu Zorlu: Annem ve hatta babaannem benim hayatımın öncelikleri. Özellikle babam Eser Zorlu’yu kaybettikten sonra onlara olan bağlılığım daha da güçlendi. Biz aile olmaya, aile hayatına ve birlikte yaşamaya önem verdik daima. Bunun en büyük mimarı da tabii ki annem oldu. Babamı kaybettikten sonra babaannemin bizimle yaşamasını istemesi annemin en yüce davranışıdır bence. Onun bana bıraktığı en büyük miras, hayatta en büyük değerlerin ailede başladığını bana ve kardeşlerime öğretmesi oldu. Ona, hayatını bize adadığı ve başardığı önemli işler için daima minnettarım. Annemin, babaannemin ve tüm annelerin gününü kutluyorum. 46 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 47 YAZAR Efendilerini Doğuran Kadınlar A FATMA KALKAN nnelik iki yönü olan bir görevdir. Nasıl ki insan iki vücuttan ibarettir. Anne, doğurduğu yavrunun iki vücuduna da bakmakla görevlidir. Bu bahsettiğimiz iki vücut; fiziksel beden ve ruhani bedendir. İkisi tamamen ayrı iki yapıdadır. Fiziksel bedenin gelişip sağlıklı büyümesi için doğru ve yeterli beslenmesi, temizlenmesi, uyutulması gibi görevler annenin yerine getirmesi gereken işlerdir. Eğer bebek veya çocuk bu konularda ihmal edilirse gelişiminde gerilik hatta arızalar meydana gelir. Bebeğin vücuduna can veren mucizevi beden ise “ruh” denilen, hakkında fazla bilgiye sahip olmadığımız; ışınsal, enerjik, astral beden diye de adlandırılan bedendir. Bildiğimiz ruh, fiziksel bedenden ayrıldığında fiziksel bedenin öldüğüdür. O sebeple fiziksel bedeni önemseyip ruhi 48 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 [email protected] bedeni önemsemek imkânsızdır. Araba ve şoför örneğine bakarsak; araba, şoför kullansın diye yapılmıştır. Kullanılmayan araba zamanla çürür. İnsanın fiziksel vücudu ile ruhu arasındaki ilişki buna benzer. Buraya kadar yaptığım açıklamanın yalınlığı sizi sıkmadan konunun esas işlemek istediğim tarafına süratle yöneliyorum. Ben diyorum ki; günümüz Türkiye’sinde iyi çocuk yetiştiren anne sayısı süratle düşmektedir. Bunun birinci sebebi, günümüz annelerinin çocuklarına çocuk bakıcısı gibi yaklaşmalarıdır. Bu yaklaşım tarzında çocuk, biyolojik bir varlık olarak görülür ve sadece biyolojik bedeninin ihtiyaçları şimdiye kadar ülkemiz tarihinde görülmedik bir özenle annesi tarafından giderilir. Her şey sağlıklı çocuk büyütme kitaplarının, çocuk doktorlarının bildirdiği bilimsel esaslara göre yapılmaya çalışılır. Çocuğun gıdası özenle hazırlanır, dengeli hazırlanır ve yeterli miktarla çocuk beslenir. Çocuk erken yatırılır, en az on saat uyuması sağlanır, her akşam veya haftada birkaç kere yıkanır, giysileri temiz tutulur, egzersiz için parka götürülür. Beyni iyi çalışsın diye erkenden eğitim programı veren yuvaya bile yazdırılır. Her doğum günü özel partilerle kutlanır, gücü yettiğince çeşit çeşit giysiler ve oyuncaklar alınır. Toplumumuz bu konuda olayı öyle üst seviyeye çekmiştir ki benzerine dünyada rastlamak zorlaşmıştır. Hatta biz Türk anneleri, çocuklarımızı ilkokuldan itibaren, üniversiteye hazırlaması için, özel okullar bulup oraya da yerleştiririz. Çocuklarımızın rahatı dünyada belki de hiçbir çocukta yoktur. Son otuz yılda Türkiye’de “Çocukperest Anne Tipi” patlama yapmıştır. Bu anneler, anneliği 7/24 özel hizmetçiliğe çevirerek küçük prenses ve prensleri üretmektedirler. turuncudergi.com Prens ve prenseslerinin ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmamaya ant içmiş hizmetçi ruhlu anneler, Türkiye’nin gördüğü “en bencil” çocukları üretmektedirler. Bir bardak su bile kalkıp alamayan bu çocuklar “Anne su ver.” sesleri ile evleri çınlatıyorlar. Odalarını toplamak onların görevi değil, anne hizmetçinin görevi. Yemek yedirmek Batı’da bir yaşında biterken Türkiye’de bunu ilkokula kadar devam ettiren anneler var. Bu annelerin çocuklarından tek istedikleri şey ise derslerine iyi çalışmaları! Başka sorumlulukları yok bu çocukların evlerinde. Sofra kurmak/toplamak, bulaşık yıkamak, çöpü atmak, odasını toplamak gibi evdeki küçük işler çocukların sorumluluğu olarak verilmiyor. Ve çocuğun bir ruhu olduğu tamamen göz ardı ediliyor. Hâlbuki ne demiştik, fiziki beden ruhi beden için yaratılmıştı! Ruh çıkınca, fiziksel beden ölüyordu. Peki, günümüzün anneleri çocuklarının ruhi bedenlerinin ihtiyaçlarını yeterli olarak gideriyorlar mı? Yukarıdaki şekilde annelik yapan annelerin çocukları bencil olmuyorlar çünkü anneleri dünyayı onların etrafında döndürüyorlar. Bu çocuklar ruhen narsist olmaya eğilimliler. Sevginin fazlası da azı gibi çocukları ruhen hasta bireylere dönüştürebilir. Onun için çocuğuna aşırı bağlı, “helikopter anne” olmamak lazım. Çocukları evlendikten sonra onların hayatında her gün fiziken veya telefon yahut internet aracılığı ile dâhil olmak son derece yanlıştır. Buna psikolojide “bağımlılık” diyoruz. Bu, bir annenin evladına yapabileceği çok büyük bir kötülüktür aslında. Peki ya ruhi bir varlık olan çocuğa anneler ruhlarını besleyecek, doğruyu yanlıştan ayıracak ahlâkî ve dinî eğitimi veriyorlar mı? Anne eğer liberal veya laik ise çocuğuna dinî eğitim vermekten özenle kaçınıyor. Kendisi dini bir tehlikeli hastalıkmış gibi algılayıp çocuğuna dinî bilgileri vermiyor. Sadece kendi ahlâkî değerlerini çocuğa öğretiyor. Eğer anne kendisi dinini seviyorsa bu takdirde çocuğuna dinî bilgileri küçük yaştan itibaren vermeye başlıyor. Bilinçli anneler, çocuklarını dini yönden güzel turuncudergi.com yetiştirmenin tek yolunun kendilerinin dinlerini bilmeleri ve yaşamaları olduğunun bilincinde. Çünkü çocuklar annelerini ve babalarını taklit ederler. Ve onlar ne söylerlerse onu doğru bellerler. Cahil bir annenin çocuğuna vereceği dini bilgi kısıtlı olduğundan annenin bol miktarda temel İslam kitaplarını okuyarak kendini geliştirmesi olmazsa olmazdır. Ruhun gıdası ibadet olduğu için küçük yaştan itibaren çocuklara dua etmeyi günlük bir rutin hâline getirmek, Kuran-ı Kerim’i okumayı öğretmek, sureleri ezberletmek anne ve babanın görevidir. Surelerin manalarını da izah etmek lazımdır çocuklara. Helâl ve haram kavramları, sevap ve günah kavramları küçük yaştan itibaren öğretilmelidir. Laik anne-babaların “Çocuk büyüdüğünde isterse dinleri araştırır ve kendi dinini seçer.” düşüncelerine asla katılmıyorum. Bu fikir ile yetiştirilen çocukların ateist olmalarına birçok defa şahit oldum. Bu çocuklar akıl taşıdıkları için birçok defa 4-5 yaşlarından itibaren “Beni kim yarattı?” sorusunu annelerine sormaya başlıyor fakat doğru cevap alamayınca boşlukta kalıyorlar. Ruhen bir çıkmazın içine giriyorlar ve çok azı İslam dinini seçiyor. Çünkü ailelerinin seküler yani laik yaşam tarzı, İslam dininde yasak olan davranışları da içerdiği için yani ailesi İslam dinini yaşamadığı için çocuk da İslam dininden uzak büyüyor. Fakat ruhunu bir şeylerle besleme ihtiyacı olduğundan çoğu zaman bu ihtiyaç müzikle, hobilerle, çılgınlıklarla, uyuşturucu veya alkol ile; Budizm, Marksizm ile veya başka ideo- lojilerle doldurmaya çalışıyor. Ruh, bir şeylere inanma ihtiyacında. Ateist bile Allah’ın varlığına inanmaz fakat bu bile inanmaktır. Ve biz insanlar fiziksel olsun, ruhi olsun boşlukları doldurmak üzere programlanmış varlıklarız. Kimi zaman faydalı gıdalarla doldururken onlar olmadığında da çöple doldururuz boşlukları. Eğer anne, çocuğundaki bu ruhi açlığı sağlıklı dinî bilgiler ve ibadetlerle doldurmayı başaramazsa çocuk doğal olarak ruhi açıdan zayıf olur. O yüzden vitaminli, proteinli yemekleri çocuklarımıza hazırlamak ne kadar önemli ise dinî bilgiler ile çocukların ruhlarını küçük yaştan itibaren beslemek de o kadar önemlidir. Sevginin fazlası da azı gibi çocukları ruhen hasta bireylere dönüștürebilir. Onun için çocuğuna așırı bağlı, “helikopter anne” olmamak lazım. Ve dinen Allah’ın anne ve babaya verdiği en önemli görevdir. Dünya hayatı ile ilgili fen ve sosyal ilimler sadece bu dünyada çocuğa gereklidir, hâlbuki dinî bilgileri ve dine uygun yaşamı hem bu dünyasında hem de ölümsüz olan ruhu sayesinde ebedî dünyasında başarılı ve mutlu yaşamasını sağlayacaktır. Tek kutuplu çocuklar yetiştirmek yerine çift kutuplu çocuklar yetiştirmek şarttır. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 49 YAZAR YAZAR AYŞE KEŞİR [email protected] Ü ç kız annesi olarak, annelik üzerine sayfalarca yazı yazabilirim. Gebelik, doğum, bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik dönemlerine ait; beni mest eden onlarca hikâye anlatabilirim. Evlat bir nimet ise, bu nimete üç kez mazhar olduğum için, Yaradan’a hemen her gün şükrediyorum. Hemcinslerim ve erkeklerin pek çoğu için, annelik ve ev kadınlığı iç içe geçmiş kümeler gibidir. Bu da anneliğin görev ve sorumluluğunun tam anlaşılmasını zorlaştırmaktadır elbette. KADINLARIN ZOR TERCİHLERİ Kadın üzerinden sistemler ve rejimler kendilerine meşruiyet ararken annelik de bundan nasbini almaktadır ne yazık ki. İdeolojilerin sembolleri hâline geldiğinde, yapılan her tartışmada “annelik” daha da zarar görmektedir. Taraf, karşı taraf, anneliği sadece “evinin kadını” olmaktan ibaret zannedenler, anneliğin ruhu etrafındaki tanım ve tartışmaları görmezden gelmektedir. Modern yaşam kariyeri, geleneksel yaşam annelik üzerinden ev eksenli yaşamı ön plana koyarken kadın sistemler ve rejimler arasında bir seçim yapmaya zorlanmaktadır. Çalışan kadınlar çocuklarına yeterince vakit ayırmadıkları için sürekli mahalle baskısı görüp vicdan azabıyla yaşarken, ANNELİK HAKKINDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR 50 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com çalışma hayatı yerine anneliği tercih eden kadın da modern hayat tarafından yaptığı yanlıştan(!) döndürülmeye çalışılmaktadır. MODERN HAYAT, ANNELİKLE BARIŞIK MI? Modern yaşam, bireyin “benliğini” ön plana çıkararak “biz” ile beslenen çocuk ve aileyi bir anlamda hasım saymaktadır. Bu durumda, hem kadınlar hem de erkekler için geçerli olmakla birlikte, daha çok kadın üzerinden yapılan tartışmalar kabul görmektedir. Modern hayatta çocuk, tüm masumiyetine rağmen, kadının bir anlamda rakibi gibi sunulmaktadır. İdeolojilerin sembolleri hâline geldiğinde, yapılan her tartıșmada “annelik” daha da zarar görmektedir. Kariyer, kadının “kendi hayat tanımı” içinde yer bulurken çocuk ve aile sanki başkalarının hayatıymış gibi anlamlandırılmaktadır. Bunda, modern hayatın “erkek tanımı”nda aile sorumluluğunun yeri olmamasının payı hiç de küçümsenemez elbette. Anneliği kadının geri kalmışlığına sebep gösteren modernistler, en son ne zaman bir çocuğun gıdığını kokladılar, bir çocukla birlikte bayılıncaya kadar güldüler, ateşten yanan bir çocuğun başını sabaha kadar beklediler? Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 51 YAZAR Annelik konusunda modern yașamı veya erkekleri suçlayanlar, “ev kadınlığına karıșmıș” eksik ve yanlıș annelik kabullerini de sorgulamalılar artık. YAZAR Kadın hakları mücadelesi verilirken kadının en doğal hakkı olan anneliği görmezden mi geleceğiz? Annelik ile ev kadınlığının bu kadar iç içe girmesinin tek müsebbibi erkekler ve ideolojiler değil elbette. Kadınların hatırı sayılır bir kısmı; evlerine, evladından daha çok mesai harcamaktadır. Çünkü ev kadınları için hayat, “çocuk” değil “ev” eksenli geçmektedir. Kadınlar arasında, ev işleriyle bütün gün uğraşmak “titizlik” olarak iltifat görmektedir. Ben, kadınların ev becerileri için birbirlerine ettikleri iltifat kadar annelikleri için iltifat ettiğini hiç mi hiç görmedim. Kadınların evlerinin temizlik, konfor ve dekorasyonuyla birbirlerine karşı statü edinme hâlleri de “anneliği” geride bırakan faktörlerden değil midir? Ondan dolayı salonlarımızın kapılarına kilit vurup “oturma odası” adıyla küçücük odalara sıkışıp kalmaktayız. KADINLAR NEYE MESAİ HARCIYOR? Ev kadınları acaba zamanının kaçta kaçını çocuklarının gelişimi için harcıyor? Cam silmek, çarşaflara varıncaya kadar ütü yapmak, sürekli elinde toz beziyle dolaşmak, “misafir” odaklı yaşamak, annelik görevlerinin içinde ne kadar yer tutuyor? 52 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 Tuvalet alışkanlığı kazandırmaya çalıştığı çocuğu “kirletmesin” diye, evin tüm halılarını kaldıran ve çocuğunun zatürree olmasına neden olan titiz bir ev kadını, iyi bir anne midir? Evine ve eşyalarına taparcasına bağlanan ve neredeyse tüm zamanını onlara hizmet eden kadınların, çocuklarını TV’nin terbiye etmesi, çalışan annenin çocuğunu bakıcıya emanet etmesinden daha mı masum? Titiz ve iyi ev kadını olunca iyi anne olunmuyor ne yazık ki? Evine hizmet etmekten günlerce çocuğunun başını dahi okşayamayan, doğruyu-yanlışı, iyiyikötüyü öğretemeyen kim bilir kaç kadın var? Annelik konusunda modern yaşamı veya erkekleri suçlayanlar, “ev kadınlığına karışmış” eksik ve yanlış annelik kabullerini de sorgulamalılar artık. KÖTÜ EV KADINI OLMA PAHASINA, İYİ ANNE OLMAK Babalar, çoğu zaman, çocuğu sadece uzaktan takip eden rehber öğretmenler gibi davranırken, çift taraflı sorumluluğu tanımlayan, ebeveyn olmanın bütün yükü; anneliği kutsanarak kadınlara yüklenmektedir. Anne doğurur, emzirir, bez değiştirip mama hazırlar da baba, çocuğunu parka götürüp okula veli toplantısına gidip akşamları turuncudergi.com ödevine yardım da mı edemez? “Acaba erkekler, anneliği ön plana çıkararak, çocukları üzerinden evin tüm sorumluluğu ile birlikte, kendi hayatlarının da konforunu kadın üzerinden mi sağlamak istiyor?” diye sormadan edemiyorum. Anneliğin hakkını vermek isteyen bir kadın, zamanını cam silmek ve ütü yapmaya ayırmak yerine, çocuğunu sinemaya götürse, sulu boya yapsa, saatlerce onunla oyun oynasa; erkek eve geldiğinde ertesi gün giyeceği gömleğini ütülenmemiş bulsa, yine de “anneliği “kutsar mı? Geçtiğimiz günlerde bir TV kanalında, tamamı erkek katılımcılar tarafından, çocukların dil gelişimi de anneliğin görevleri arasında sayılıyordu. Ben de hayal etmeden yapamadım elbette: Kadın akşam eve gelen kocasına, “Çocuğumuzun dil gelişimi için ona saatlerce kitap okudum, kelime oyunu oynadım hayatım. Onun için markete gidemedim, yemek de yapamadım.” dediğinde, acaba erkek “Harika yapmışsın hayatım, hadi yemeği dışarıda yiyelim.” mi diyecek. Dileğim; bir erkek ve bir kadının, bir evi ve bir hayatı paylaştığında, adalet ve vicdan penceresinden görev dağılımı yapmaları. Birbirine sırtına yük olmadan birbirine sırt vermeleri... KADIN İÇİN HER ŞEY MÜMKÜN Söz konusu kadın ve annelik olunca “ya”, “ya da” demek zorunda değiliz. Tarafların tamamı, (Kadın, erkek, geniş aile, devlet...) sorumluluğu dengeli bir şekilde paylaşarak “kazan kazan” formülüyle, ihtiyaçlara uygun, özgün, yeni uygulamalar geliştirebiliriz. Kadın, iyi bir planlamayla ve önceliklerini doğru belirleyerek hem mutlu olduğu işte çalışabilir hem de iyi ve mutlu bir anne olmayı başarabilir. Yeter ki sistemler, ideolojiler, yerleşmiş kabuller, kadını sürekli yargılamasın. Güzel ülkemin güzel insanları ezberlerle yaşamak yerine, ara sıra da olsa, şöyle bir durup, derin bir nefes alıp “Ben ne yapıyorum?” diye sorsa, aklı ve vicdanıyla kendi cevabını kendi bulsa, biz de böyle sayfalarca yazmak zorunda kalmasak, ne olur? (Yazarın notu: Babalık hakkında doğru bilinen yanlışlarda buluşmak üzere...) Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 53 SİNEMA İŞTE BU “BİZİM HİKÂYE”MİZ 12 EYLÜL DÖNEMİNE MUhAfAZAKÂR pENCEREDEN BAKAN İLK fİLM OLMA ÖZELLİĞİNİ TAŞIYAN “BİZİM hİKAYE”DE AjİTASYON YOK, IŞKENCE SAhNELERİ YOK, EĞIp BÜKME YOK AMA İNSANIN YÜREĞİNE DOKUNAN ÇOK ŞEY VAR GÜLAY KURT [email protected] D imdik duracaksın bu hayatta, düşsen de kalkmasını bileceksin.” Hemen hemen her babanın oğluna vereceği, zor ama olması beklenen bir öğüdüdür yukarıda yazdığım cümle. Bir baba ki oğluna en çok bunu söyler değil mi? “Yıkılma, ayakta kal, mücadele et ve asla pes etme”. Çünkü bir babanın oğluna bırakacağı en değerli miras; yıllarca harcayıp bitiremeyeceği para değil hayatta kalmak, mücadele etmek, idealleri uğruna savaşmak için; dürüstçe, başkasını ezmeden, ezilenin yanında olarak, helal lokma yiyerek, imanla, inançla, şükürle, tevekkülle yoluna devam etmeyi öğretmektir. 27 Mart’ta vizyona giren “Bizim Hikâye” bir zamanlar yazdığı bir kitap yüzünden tutuklanıp hapse atılan, onuru ayaklar altına alınarak çiğnenen bir baba ve onun yıllar sonra iade-i itibarını avukat olup almaya çalışan bir evladın dramatik ama gerçek bir hikâyesi. Filmi izlerken başından sonuna dek gözyaşlarıma hâkim olamadım. 54 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 atv’de yayınlanan “Kertenkele” dizisinin başrollerden biri olan oyuncu Sera Tokdemir, “Bizim Hikaye” filminde de oyunculuğu ile göz dolduruyor. Ajitasyon yok, işkence sahneleri yok, eğip bükme yok ama insanın yüreğine dokunan çok şey var. Fazla değil, 30 sene önce gerçekleşmiş binlerce hikâyeden biri sadece “Bizim Hikâye”. Hâlâ o devrin canlı şahitleri anlatıyor bu hikâyeyi. Biz bu hikâyeye yabancı değiliz, çok yakınız ve izlerini hâlâ üzerimizde taşıyoruz. Film için daha da ileri giderek “Babam ve Oğlum” sinema filmi kadar etkili ve çarpıcı olmuş diyebilirim. FİLME gELİNCE... 80’li yıllar… Darbe olmuştur. Sağ ve sol düşüncelere sahip olan veya olmayan, bir şekilde ilişkisi kurulan veya kurulmayan, kurunun yanında yaşın da yandığı, her türlü fikrin Türkiye Devleti’ni yıkma girişimi olarak değerlendirildiği danışıklı bir dövüşün kurbanı olan gençler zindanlara doldurulur. Bir sağ görüşten bir sol görüşten gençler asılır. Suçu sadece kitap okumak-yazmak, herhangi bir haksızlık konusunda veya bir fikirde düşüncesini dile getirmek olan kim varsa tehdit olarak algılanıp toplandığı, her türlü işkencenin reva görüldüğü bir ortam. turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 55 SİNEMA bırakıyor. Yönetmen belki de böyle bitmesini istemiş olabilir. Fakat bu kadar önemli ve etkili bir hikâye, daha fazla ayrıntıyı hak ediyor doğrusu. Çekimlerinin çoğu Sinop, Trabzon ve Rize’de yapılan filmin bazı sahneleri için İstanbul’un tarihi yarımadası da mekân olarak kullanılmış. Karadeniz Bölgesi’nin doğal güzellikleriyle seyirciye görsel bir şölen sunan filmin müzikleri ise Mustafa Ceceli’ye ait. Zaten müzik filmle o kadar bütünleşmiş ki unutulmaz film müzikleri arasına girmeyi de hak ediyor. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki 12 Eylül darbe sonrası sadece solcular değil dindarlar da mağdur olmuştur. Şimdiye kadar hep solcuların bol işkenceli filmlerini izledik ki bu işkenceler gerçekti buna diyeceğimiz yok. Yıllarca sol söylemli filmler bunu didaktik bir şekilde seyirciye sundu. Bunlardan bazıları gerçekten sanat açısından değerli idi. Ama 12 Cansel Elçin Sera Tokdemir 56 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 Sözde “Karıştır-Barıştır.” mantığı ile sağcı ve solcu kişilerin aynı koğuşlara konulduğu, insanlığın kaybolduğu, adil yargılamanın söz konusu dahi olmadığı hapishaneler. Bu hapishanelerden biri de “Sinop Cezaevi”. Ailesine bakmak için kitap yazmaktan başka bir geliri olmayan İsmail Bey “Dini Yaşam” isimli bir kitap yazar fakat bu kitap, devleti tehdit ve yeni bir düzen kurma gerekçesi üzerinden İsmail Bey’in tutuklanmasına sebep olur. Hiç beklemediği bir anda aniden eşi ve çocuklarından koparılarak, cinayet ve tecavüz suçu işlemiş adi suçlularla ve devleti yıkmaya teşebbüs etme suçlusu solcularla aynı koğuşa konulur. Geride bıraktığı iki çocuğu ve hamile eşi serbest bırakılacağını beklerken acı sonla baş başa kalır. Yıllar sonra avukat olan İsmail Bey’in büyük oğlu, babasının davasını dava edinir. Bu yolda ilerlerken davayı kazanacağı güne kadar uyku girmez gözüne. Bu arada, üniversitede yaşadığı ayrı dünyalardan olan ilk aşkı, sonradan bu davada savcı olarak karşısına çıkar. Aralarında eski aşk yoktur. Elinde ise delil olarak sadece babasının hapishanedeyken tuttuğu günlük vardır. Bu arada annesi ve kardeşleri ile son derece mazbut, mütevazı bir hayat sürer. Babasının tuttuğu günlük ile o dönemde yaşadığı olayları bizatihi yaşayan avukat Ahmet, yılmayıp davasını sonuna kadar savunur. Filmin biraz daha uzamasını, darbe dönemini biraz daha ayrıntılı anlatmasını, mücadelesinin biraz daha farklı açılardan desteklenerek anlatılmasını isterdim. Zira film biraz erken bitmiş bir izlenim turuncudergi.com YENİLMEZLER-2 VİZYON TARİHİ: 01 Mayıs 2015 YAPIMI : 2015 - ABD TÜR : Bilim Kurgu, Aksiyon, Fantastik, Macera, Savaş SÜRE: 150 Dak. YÖNETMEN : Joss Whedon OYUNCULAR : Robert Downey Jr. , Scarlett Johansson, Samuel L. Jackson, Chris Evans, Mark Ruffalo SENARYO : Joss Whedon Iron Man Tony Stark önderliğinde bir grup süper kahraman, aktif olarak kullanılmayan bir barışı koruma programını gerçekleştirmek isterler, ancak işler çığrından çıkar ve insan yapımı bir yapay zeka olan Ultron’un eline, hain planlarını gerçekleştirme fırsatı geçer. turuncudergi.com Eylül darbe döneminde geçen bir hikâyeyi anlatan sol ideolojili hiçbir sinema filminde hatta dizide muhafazakâr, dindar birilerinin yaşadığı mağduriyet sahnesi bulunmaz. Aksine dindar kişilere hırsız-sahtekâr imam rolü biçilir daima. İlk defa “Bizim Hikâye” sinema filminde solcu görüşe sahip biri ile dindar bir kişinin insanlıkta, mağduriyette nasıl birleştiğini gösteren sahneler olması kendi alanında bir ilk olmuştur. Komünist mahkûmun dindar mahkûma sahur hazırlaması, dindar mahkûmun komutan tarafından burnu kırılan komünist mahkûmu revire götürme çabası takdire şayan bir sahne olmuş. “Bizim Hikâye” bizden bir hikâye, bizden biri ve bizim davamız olarak belleklerde yer alacak bir film olmuş. Rahatlıkla diyebiliriz ki; “İşte bu bizim hikâyemiz, öyle saf öyle derin ve unutulmaz.” Özellikle babaların oğullarını alıp bu filme gitmesi lazım diye düşünüyorum. NİYAZİ GÜL DÖRT NALA VİZYON TARİHİ: 08 Mayıs 2015 YAPIMI : 2015 TÜR : Komedi, Macera YÖNETMEN : Hakan Algül OYUNCULAR : Ata Demirer, Demet Akbağ, Levent Ülgen, Şebnem Bozoklu, Ayşe Nil Şamlıoğlu SENARYO : Ata Demirer , vedat özdemiroğlu YAPIMCI: Necati Akpınar Veteriner Hekim Profesör Niyazi Gül, kendince sakin bir hayat sürmektedir. Niyazi, kalma mucizevi formülün eksik maddesini arar. Belalı aşıklar Sultan ve Rıza atlarını yarıştırmaya karar verip bir de Niyazi’nin hayvanlara güç veren formülünü duyunca işler karışır. Haluk Piyes Naz Elmas İYİ BİR YALAN VİZYON TARİHİ: 2 M Yapımı : 2014 - ABD TÜR : Dram SÜRE: 109 Dak. YÖNETMEN : Philippe Falardeau OYUNCULAR : Reese Witherspoon, Corey Stoll, Thad Luckinbill, Sarah Baker, Clifton Guterman SENARYO : Margaret Nagle 2000’li yılların henüz başında patlak veren iç savaş sırasında Sudan’dan Amerika’ya gelen ve yeni bir hayat için çalışan 3 gencin hikayesi sinemaya taşınıyor. Ve burada gençlerin karşısına çıkan bir kadının onlarla birlikte göstermiş oldugu zorlu mücadele anlatılıyor. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 57 iYiER DOSYA AKÜLÜ SANDALYE KAMPANYASI T ürkiye Omurilik Felçlileri Derneği bünyesinde oluşturulan ve ekonomik zorluklar içerisinde yaşayan aynı zamanda kendi başına hareket edemeyen engellilerimizin akülü tekerlekli sandalye ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla “Akülü Tekerlekli Sandalye Kampanyası” yürütülmektedir. Bahsi geçen bu kampanya kapsamında gerek hayırsever kişi ve kuruluşların kampanya hesabına yaptıkları yardımlar ile gerekse de vatandaşlarımızın (Turkcell, Vodafone) GSM şirketlerinden 3430’a boş mesaj göndererek 5 iŞL RDE YEŞERİR. LE LP A K İ İY CE N Ö K İL , R LE İY İ İŞ YINLAYALIM. YA N ŞI LA AY P LE İM İZ B İ İZ İN SİZ DE İYİ İŞLER dergi.com info@turuncu EkmEk israfını ÖnlEmE kampanyası 58 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 G 8 33 Tel: 0312 472 9 ıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu olan Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) ana görevi, başta hububat olmak üzere, görev alanındaki tarımsal ürünlerin piyasalarını düzenleyerek üretici ve tüketiciyi koruyacak tedbirler almaktır. Toplumumuzun her kesiminin sofrasına giren ve nimet kelimesiyle özdeşleştirilerek kutsal kabul edilen ekmeğin israfı; çiftçinin buğdayı yetiştirirken harcadığı emeği, özveriyi, çabayı tüm yönleriyle görebilen Bakanlığımızı ve Kurumumuzu derinden üzmektedir. Ayrıca israf edilen her dilim ekmekte dünyadaki aç insanların hakkının bulunduğu da dikkate alınmıştır. Ekmek israfı nedeniyle ülkemizin yıllık ekonomik kaybı 1,546 milyar TL’dir. Bu rakam, dünya birincisi olduğumuz un ihracatından 2011 yılında elde edilen 1,605 milyar TL gelire eşdeğerdir. Dünya gıda fiyatla- rında dalgalanmalar yaşanırken ülkemiz hububat piyasalarının istikrarını sağlayan TMO, temel bir gıda ürünü olan ekmeğin israfının önlenmesini görevinin bir parçası olarak görmektedir. Ekmek israfı konusunu 2008 yılında kamuoyunun gündemine taşıyan TMO, 2012 yılında; Türkiye’de ekmek üretimi ve tüketimi, tüketim alışkanlıkları, ekmeğin israfı, israfın nerelerde ve ne şekilde gerçekleştiği hususlarını ortaya koyan bir araştırma yaptırmıştır. Araştırma sonuçları “Türkiye’de Ekmek İsrafı Araştırması” adı altında bir kitapta toplanmıştır. Araştırma, israfın boyutları ile ekmek israfının önlenmesinde toplumun bilgilendirilmeye ve bilinçlendirilmeye ihtiyacı olduğu sonucunu ortaya koyduğundan böyle bir kampanyanın başlatılması görev bilinmiştir. Aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesi de olan “Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası”, 17 Ocak 2013 tarihinde Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından başlatılmıştır. Kampanya; tüm kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör işbirliğiyle, toplumun tüm kesimlerine ulaşılacak şekilde yürütülecektir. turuncudergi.com TL katkıda bulunması mümkündür. Ayrıca Ziraat Bankası Atrium Şubesi Hesap No: 11366055 -5006, Kuveyt Türk Şirinevler Şubesi Hesap No: 711111-3 hesap numaralarına doğrudan para yatırarak da yardımlarınızı ulaştırabilirsiniz. Bu kampanya kapsamında bugüne kadar 335 akülü tekerlekli sandalye ihtiyaç sahiplerine dağıtılmış olup İstanbul il sınırları içerisinden 750, İstanbul dışındaki illerimizden 650 olmak üzere 1400 ihtiyaç sahibi engelli vatandaşımız akülü sandalye talebiyle başvuruda bulunmuştur. Talepler her geçen gün artmaya devam etmektedir. PLAKET VERME, AĞAÇ DİK! n Herhangi bir tören veya bir toplantı olduğunda hemen plaketler ortaya çıkıyor ve verilmeye başlanıyor. Belki bu bir öğrenci için çok değerli ve gayet anlamı bir hediye olabilir ama politikacı, kamu yöneticisi ve bir sanatçı için artık depolamaktan başka bir işe yaramıyor. İşte bu yüzden, Başbakanımız Ahmet Davutoğlu bu konuda adım atmaya karar verdiklerini açıkladı. Hem de çok güzel bir sosyal sorumluluk örneği verdi, “Plaket verme, ağaç dik!” Başbakan Ahmet Davutoğlu yaptığı açıklamada: Yapılan ziyaretlerde verilen plaket ve hediyeler, depolama problemi bile çıkaran bir israfa neden oluyor. Başbakanlık genelgesiyle, bundan sonra hediye plaketler kamu kurumlarında yapılmayacak. Hediye güzel bir şeydir, çok sembolik olabilir, en iyi sembolik hediye de bu anlamda fidan dikimidir. Gelen devlet büyüğü, bakan, başbakan ve diğer yetkililer adına fidan dikilebilir ve onlar büyüdükçe de kendi hediyesini sürekli topluma kazandıran bir hatıra olarak yaşar.” dedi. turuncudergi.com KANsERLİ çOcUKLARA UmUt n Aile Evi KAÇUV, Kanserli Çocuklara Umut Vakfı, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tedavi gören, maddi durumu iyi olmayan kanser hastası çocuklara, tedavileri boyunca aile ve yakınlarıyla ücretsiz kalabilecekleri bir “Aile Evi” kampanyası başlattı. Yasal izinleri alınan proje, maddi sıkıntılar nedeniy- le tedavileri aksayan çocukların tedavi sürekliliğini sağlayacak. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi yakınında kurulacak olan Aile Evi ile, kanserli çocukların tedavileri için hayati önem taşıyan hijyenik ortam ve hastalıkla mücadelenin en önemli unsurlarından biri olan psikolojik destek imkânı sunacak. ENGELSİZ ÇORBA Geceleri İstanbul’da bisikletlerimizle sokağa çıkıyor, sabahın ilk ışıklarına dek pedallayarak evsizlere, mültecilere çorba dağıtıyoruz. Engelli engelsiz hep birlikte, çorba dağıtımına çıkan “Çorba Adam ve Çorba Kadınlar”ız. Engelsiz Pedal Derneği, toplumu ilgilendiren konulara engellilerin de müdâhil olmasını, değişim ve dönüşümde onların da “tuzunun bulunmasını” sağlamak amacıyla “Engelsiz Çorba” projesini başlattı. Çözüme yönelik yapılacak iş veya girişimlere engellilerin seyirci (Beğen tuşuna basan.) olarak değil, bilfiil aktör (Çorbayı dağıtan.) olarak katılımını sağlamak amacıyla, geceleri 24.00’ten sonra işbaşı yapan büyük bir gönüllülük organizasyonu kurdu. Bizler, özetle; Toplumu ilgilendiren konulara engellilerin de “çorba olmasını” istiyoruz. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 59 RÖPORTAJ sAmİ YUsUF: İSTANBUL M İ N E B M İ R H ŞE “İSLAM DÜNYASININ EN BÜYÜK STARI” OLARAK GÖSTERİLEN SAMİ YUSUF, UZUN BİR ARADAN SONRA HAYRANLARI İLE KOCAELİ’DE BULUȘTU. SAMİ YUSUF, SON PROJELERİNİ VE İSTANBUL AȘKINI TURUNCU’YA ANLATTI... B RÖPORTAJ: ŞENAY BUYURMAN üyükşehir Belediyesi tarafından Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle düzenlenen organizasyonda Sami Yusuf rüzgarı esti. Hayranlarıyla buluşmadan sonra Sami Yusuf’la bir araya geldik, işine ve özel hayatına dair sorular sorduk. Sorularımıza samimiyetle cevap veren ve dünyanın en sevilen şarkıcılarından biri olarak gösterilen Sami Yusuf ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. n Öncelikle Türkiye’ye hoşgeldiniz. Uzun bir ara verdiniz. Ve şimdi hem yeni albüm hem de Kutlu Doğum Haftası bir arada. Evet. İnanın sizleri çok özledim. Önceki albümde yine beraberdik. Ama o dönem hatta her geldiğimde hep İstanbul’da 60 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 [email protected] geçti programlarım. Oysa biliyorum ki benim Ülkenizde her şehirde dinleyenlerim ve sevenlerim var. Bu konuda çok mail ve mesaj alıyorum. Şimdi bu defa böyle manalı bir organizasyonun içinde (Kutlu doğum) konser turnesine çıkmak benim için de manevi bir mutluluk oldu. Kocaeli, Gaziantep, Sivas bir sürü şehir gezdim. Çok mutluyum. Ama İstanbul tabii ki gönlümün şehri. n Kocaeli’de sizi bir sürprizle karşı- ladılar. Biz de şahit olduk. Gerçekten eğlenceli idi değil mi? Evet, hem şaşırdım, hem mutlu oldum. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi mehter takımı hem de benim kendi şarkılarımla beni karşıladılar. Şarkılarımın ruhunun mehter takımına uygun olması da güzel bir uyum sağladı. turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 61 RÖPORTAJ Sami Yusuf, Kocaeli konserinde Mehter Takımı ile karşılandı. “Ben dünyanın neresinde olursa olsun bir çocuğun savașın ortasında kalmasından dolayı mutsuz olduğumu söylemek isterim.” Gerçekten mutlu oldum. Ben de onları kırmadan bekleyen tüm hayranlarıma naçizane bir şarkı ile karşılık verdim. n Yeni Albüm Yeni Şarkılar... Biraz “songs of the way” den bahsedelim mi? Albümüm hayırlısı ile Türkiye’de dağıtıma çıktı. Değerli yapımcı Ömer Gökalp Asır Medya tarafından Türkiye’deki sevenlerime ulaşıyor. Bu albümde diğerlerinden farklı Azeri ve etnik tınılar var. Müzikte gelenekselliği kullandım ve ön plana çıkardım. Ayrıca çok değer verdiğim Şeyh Nasr şiirlerini bestelediğim şarkıları da bu albümde dinleyicilerin beğenisine sunduk. Umarım benim yaparken duyduğum hazzı ve mutluluğu dinleyenlerde alırlar. n Müzik ile uğraşmanın yanı sıra hayatınıza sinema girdi mi? Film teklifleri aldınız mı? Ünlü sanatçı, son albümü ‘Songs of the way’i Türkiye’de de sevenlerinin beğenisine sundu. 62 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 Evet, çok teklif aldım. Sinemaya oyunculuk ile değil ama müzisyen tarafımla hizmet edebilirim. Zaten şuanda da İran’da çekilen iki film için müzik yapıyorum. Bu deneyim çok farklı olacak benim için. Ama oyunculuğu şimdilerde düşünmüyorum. Planımda yok yani. n Son dönemlerde dünyada artan savaş ve özellikle Suriyeli çocuklar konusunda ne diyorsunuz? Onlar için bir girişiminiz olacak mı? Ben zaten BM barış temsilcisiyim. Elimden geldiğince dünya çocukları için çalışıyorum. Ama özellikle savaş çocukları için ne yapabilirim diye düşünüyorum tabii ki. Aslında bu savaşlar siyasetle çözülecek sanırım. Yani siyasilerin bir araya gelip çözmesi gereken bir durum. Ve ben dünyanın neresinde olursa olsun bir çocuğun savaşın ortasında kalmasından dolayı mutsuz olduğumu söylemek isterim. n Hayranlarınız size “Şarkılarınızı internetten indirip dinliyoruz. Albüm almak yerine... Bize hakkınızı helâl ediyor musunuz? diye. Ben şarkılarımı zaten onlar için yapıyorum. Benden yana bir sıkıntı yok. Helâl olsun. Ama tabii ki sektörün gelişmesi, ilerlemesi turuncudergi.com ve yeni sanatçıların desteklenmesi açısından da albüm alarak destek verirlerse de sevinirim. n Malum Kutlu Doğum Haftası’nda ülkemize geldiniz. Peygamber Efendimiz’in hangi sünneti sizin yolunuza ışık oldu. Hayatınızda en çok hangi sünneti uyguladınız? O’nun şüphesiz her hâli hareketi, davranışı mükemmeldi. Tabii ki onun gibi olabilmek imkânsız. Ben elimden geldiğince sünnetlerine uymaya ve yaşamıma uyarlamaya çalışıyorum. En çok hangisi yolunuza ışık tutuyor derseniz tabii ki AŞK ve HOŞGÖRÜ… Ben onun aşk ve sevgi ile yoğrulduğunu biliyorum. Hayatımda onu hissedip yaşamaya çalıştım hep. benim damak zevkime de uygun. n Bir sonraki ziyaretiniz ne zaman olacak. Hayranlarınız yeni albümü mü bekleyecekler yine? Yok, İnşallah ayrılık uzun sürmez. Ama şuanda dünyada turneye devam ediyorum. Sonra Ramazan ayı var. Bakalım, kısmet... Yakın zamanda tekrar bir sürpriz olur inşallah. Ünlü sanatçı Sami Yusuf, arkadaşlarımız Şenay Buyurman (ortada) ve basın danışmanımız Mürvet Uç ile birlikte. n Peki en son olarak dergimizi incelediniz. Turuncu okurlarına bir mesajınız var mı? İstanbul artık benim șehrim gibi. Yemek olarak burada her șeyi yemekten, tatmaktan zevk alıyorum. Kadınların kendilerine hitap eden ve onlara ait olduğu bir derginin olması çok önemli. Çünkü buna tüm dünyada ihtiyaç var. Turuncu okuyucuları başta olmak üzere tüm kadınları ve anneleri samimiyetimle selamlıyorum. n Türkiye’ye ikinci evim gibi diyorsunuz. Peki burdaki kültürle ve özellikle yemekler ile aranız nasıl? Evet, bu konuda çok samimiyim. İstanbul artık benim şehrim gibi. Yemek olarak burada herşeyi yemekten tatmaktan zevk alıyorum. Türk yemekleri çok lezzetli ve turuncudergi.com Sami Yusuf, Türkiye konserlerinde binlerce hayranı ile hasret giderdi. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 63 DOSYA Rüya gibi bir YAZ AYLARI YAKLAŞIRKEN DÜĞÜN ORgANİZASYONLARI DA hIZ KAZANIYOR. BU ZORLU, DETAYLI VE YORUCU SERÜVEN İÇİN SİZLERE KILAVUZ OLABİLECEK BİR “DÜĞÜN DOSYASI” hAZIRLADIK ARAŞTIRMA: SEDA SAMAN 2015 yılının en çok beğenilen birbirinden güzel çiçek, ayakkabı, yüzük, davetiye, nikah șekeri trendleri “düğün” dosyamızda aharın kapı araladığı şu günlere, bir nevi düğün mevsimi de diyebiliriz. Kına gecesinden gelin hamamına, 2015 gelinliklerinden düğün mekanlarına; trend olan seçimler, gelenek, örf, adetler düğün adına a’dan z’ye her şeyi sizler için araştırdık. B MASAL PRENSESİ gELİNLİKLER 2015 gelinleri için sezonun hit parçalarını seçtik. Her yılın olmazsa olmazı taşlı, dantelli ve kabarık gelinlik modelleri bu yıl da yine ilk sıralarda yerini alıyor. Yine 2015 modelleri içerisinde vintage görünümlü gelinlikler dikkat çekmekte. Bu yılın diğer rağbet gören gelinlik modelleri içerisinde de dantel her dönemki asaletini koruyor. Aynı zamanda en az dantel kadar, taşlı gelinlikler de tercih ediliyor. Gelinlerle birlikte gelinlik tasarımcıları da ışıltıdan yana. Önceki yıllara oranla daha fazla omuz ve bel bölgesinde rastladığımız taşlı tasarımlar genelde sade tasarımlar da gözümüze çarpıyor. 64 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 65 DOSYA DOSYA Düğünün En LEzİz Yanı: İhtİşamLı Gülümseyen Çiçeklerin İhtişamı: n ü ğ ü D I S A T PAS i r e tl e k u B n i l e G Pastanın görselliği de tadı kadar önemlidir. Bu sebeple düğün gününden önce pastanın tadımını mutlaka yapmalısınız. Lezzetsiz bir pasta, düğününüz için negatif olgu bırakabilecek kadar mühim bir noktadır. Pasta süslemesinde düğün konseptinizi kullanırsanız, renk ve tarzın aynı olmasını sağlayarak bir uyum yakalamış olacaksınız. Z aman, moda, trend her geçen gün değişse de hiç şüphesiz en güzel gelin aksesuarlarından biri gelin buketleri. Buketinizi seçerken gelinliğinizin önüne geçmeyecek görsellikte olmasına dikkat etmenizi tavsiye ederiz. Uygun ve doğru seçim için düğün organizasyon tercihiniz, düğün mekânı ve seçtiğiniz buketi göz önünde bulundurmalısınız. Örneğin; kısa boylu gelin adaylarının daha toplu, tok seçimler yapması gerekirken kabarık gelinlik modeli tercih edenler bol çiçekli, dar modelleri seçmeliler. Uzun boylu gelinler ise, eskimeyen tasarım olan yere doğru uzayan detaylı buketleri tercih etmeliler. Eğer sade gelinlik veya kır düğünü konsepti bir düğün hayal ediyorsanız, yaz renklerinin ağırlıklı olduğu modelleri seçebilirsiniz. Size tavsiyemiz; mevsim ne olursa olsun, mekân ve gelinlik modeline uygun olacak şekilde, taze çiçeklerden oluşan bir buket. Bu tarz bir buketle zarafetinize başka bir ışıltı daha katmış olursunuz. GELİNLİĞİN GİZLİ ŞIKLIĞI: Gelin Ayakkabıları 66 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 EN ÖZEL GÜNÜNÜZDEN DAVETLİLERİNİZE NAİF BİR HATIRA: NİKAH ŞEKERLERİ Misafirlerinize, nikâh şekeri olarak, ister şeker ister çikolata kutuları yanı sıra hoş kokulu bitkilerle hazırlanmış keseler sunabilirsiniz. Tüm bunların yerine magnetli ve farklı konseptlerde hazırlanmış modeller de çiftlerin beğenisine sunuluyor. Şimdilerde daha da genişleyen nikâh şekeri olgusunda güncel tercihleri sayfamıza taşıdık. G elinlik seçimini atlattıktan sonra ayakkabı tercihi sizin için daha kolay olacaktır. Çünkü ayakkabılar, şıklığı tamamlayan parçalardır. Gelinler, ayakkabı alırken her zaman kendi rahatını göz önünde bulundurmalıdır. Düğünün gerçekleşeceği mevsime göre seçim yapılması gerekmektedir. Topuklu, klasik model kullanamayan rahatını ön planda tutan gelin adayları dolgu topuk ya da az topuklu babet modelleri de tercih edebilir. Özel sipariş vermeyi planlayanlar ise ayakkabının, gelinlik provasına yetişmesine dikkat edip ayakkabıda gelinlik kumaşı kullanabilirler. turuncudergi.com turuncudergi.com DÜĞÜN DAVETİNİZİN İLK ADIMI: Davetiyeler Nikâh şekeri kadar küçük bir ayrıntı gibi gözükse de düğün davetiyeniz sizin zevkinizi yansıtır. Bu sebeple, düğününüzün stilini ve resmiyetini yansıtan bir seçim yapmalısınız. Davetiyenizi seçerken mevsimsel özellikleri kullanabilirsiniz. Bahar aylarında evleniyorsanız zarfları, yapma çiçek aksesuarıyla süsleyebilirsiniz. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 67 DOSYA “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” türküsünün bolca söylendiği düğün arifesinde düzenlenen genellikle bayanlara özgü olarak bilinen gece: Kın a GEecesi ski geleneklerimize göre kına, gelinin baba evinde düzenlenirdi. Hâlen bu şekilde yapanlar da var fakat çoğunlukla modernleşen kına eğlencesi mekân ve hamamlarda yapılır hâle geldi. Artık gelinler kına organizasyonlarını tarihi bir hamam veya otellerin, köşklerin, sarayların özel kına odalarında düzenliyorlar. Kına gecesinde özel olarak, Osmanlı konsepti sıklıkla tercih edilmekte. İkram olarak minik bir açık büfe olsun istiyorsanız, tercihinizi hafif ve lezzetli atıştırmalıklardan yana kullanabilirsiniz. Bu özel gecenin, en yakınlarının hatıralarında iz olarak kalmasını isteyenler; gelen davetlilere gecenin anısına, gelinin ismine ve geceye özel ufak birer hediye vererek âdeti yerine ge- ERİN HAYALL E GERÇEĞ ER: EĞİ Y C E Ş Ü N DÖ tirmiş oluyorlar.Kına gecesinde gelin adayının, giyeceği bindallıyı dikkatli seçmesi gerekmektedir. Seçeceği bindallının rengine göre diğer aksesuarların alınması daha uygun olacaktır. Bindallılar genelde kırmızı, bordo, yeşil veya lacivert renkte olup gümüş veya altın işlemelidir. Özellikle son dönemlerde fuşya, mor, beyaz, mavi, lila gibi birçok renkte bindallı üretilmektedir. İşleme ile birlikte taşlı, simli, kurdeleli, pullu gibi birçok alternatif bulunmaktadır. Bununla birlikte Osmanlı konseptli kına gecelerinde, sultanların giydiği kıyafetler de tercih edilmektedir. Son dönemlerde kına gecelerinize, özel tasarım, ele uygulanan kınacıların yaptığı hint kınasıyla da farklı bir renk katabilirsiniz. M ekân seçiminde öncelikle dikkat edilmesi gereken konu, mekânın hava şartlarına uygun olup olmadığıdır. Mevsime uygun düğün konsepti tercih etmelisiniz. Örneğin; yaz veya bahar düğünü hayal ediyorsanız mekânda oturma şekli, süsleme ve ikramlıkların yanı DÜĞÜN MEKÂNLARI sıra ışıklandırma, ses düzeni ilk dikkat etmeniz gereken noktalardan biridir. Son yıllarda kır düğünü kadar saray, köşk, otel, tarihi mekân düğünlerine de yoğun bir ilgi söz konusu. Size her konuda destek sağlayan, tamamen sizin istek ve zevkinizi göz önünde bulunduran, işinde iyi birçok organi- zasyon firması bulunmaktadır. Davetli sayısına göre masa, sandalye ve diğer şeylerin ayarlanması ve sonrasında davetli sayısının artması, mekânda sorun yaratabilir. Bu yüzden mekândan, bu tarz bir durumda gerekli yardımı sağlamalarını öncesinde konuşmak oluşabilecek aksaklığı önlemenizi sağlar. Masalsı ruhuyla güne anlam katan bir diğer ayrıntı: Gelİn ArAbAsı Düğünün en önemli ayrıntılarından biri, hiç şüphesiz; seçeceğiniz gelin arabası ve süslemesi olacaktır. En mutlu gününüzün görsel bir şölene dönüşmesini istiyorsanız; filmlerde kullanılan her dönem ilgi gören klasik araçlar, limuzinler ya da spor, modern modeller seçiminiz olabilir. Unutmadan, seçim yaparken önceliğiniz konfor olmalı. 68 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 69 DOSYA ADVERTORIAL LEVON KORDONCİYAN: Düğün telaşını ve stresini bir kenara bırakıp tatil havasına geçiş yaptığınız zamanın diğer adı; Balayı ARTIK DAMATLAR DA PIRILTI SAÇIYOR B alayı planınız için ister otel ister size özel süit villaları tercih edebilirsiniz. Yurt içi kıyı kesimleri kadar Anadolu, Doğu veya Güneydoğu turları da çiftlerin gözdesi hâline geldi. Bununla birlikte, kıyı kesimlerinde bayan-erkek ayrı havuz ve aktivite alanlarının bulunduğu oteller de her dönem tercih konusu. Aynı zamanda yurt dışı turları da son dönemlerde revaçta. Özellikle çiftlere özel su içi villaların bulunduğu tropik adalardan Phuket, Bora bora ve Maldivler’de yer alan tatil köyleri ve oteller, sizin tercihlerinize uygun hizmeti sağlamakta. Levon Kordonciyan tatürk’ün smokin ve fraklarını hazırlayan aile, Kordonciyan ailesinin 4. kuşağını temsil eden Levon Kordonciyan da ABD Başkanı Obama ile birlikte, günümüzde birçok yerli-yabancı film ve dizilere, ayrıca balo ve özel davetlere smokin ve frak hazırlamaya devam ediyor. Kordonciyan ailesinin en son temsilcisi Levon Kordonciyan ile Turuncu Dergi olarak keyifli bir söyleşi yaptık. // Smokinde son trendler nelerdir? Smokin ve damatlık kıyafetler klasik siyah renkte olur. Yalnız ki üç senedir kırık beyaz ceketler siyah pantolonla aranjman yapılmaya başlandı. Artık bu sezon kırmızı, lacivert, mor smokinler de moda oldu. Smokin, yakası saten ve şal yakalı olması gerekir. Artık smokin ceketi dışında damatlar; frak, jaketatay, bonjur ve redingotu da gelinin yanında giyip pırıltı saçmaya başladılar. Bu ceket çeşitleri saten, tafta, şantung, krep kumaşlarla dikilmeye ve modaya yeni bir tat getirmeye başladı. Ayrıca da bu ceketlerin saten işlenmiş yakalarına swaroski taşlar işlenerek süslendi. Bugünün smokin yelekleri üç ve iki düğmeli olarak tasarlandı ve smokin ceketinin içinde gizlendi. Ancak smokin ceketinin düğmeleri açıldığı Mutlu Gün Gülümsemesinin Objektife Yansıması: Düğün FotoğrAFı Ö zel anlarınızı ölümsüzleştirmek için profesyonel olarak, mevsime göre, iç veya dış mekân çalışması yapılıyor. İster bulunduğunuz şehrin tarihi ya da doğal alanında ister düğün mekânınızda özel çekimler gerçekleştirebilirsiniz. Çekimler düğün öncesi yapıldığı için, güzel bir albüm oluşturmanız adına gerekli zamanı ayırmanızı tavsiye ederiz. 70 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com zaman yelek gözüküyor. Smokin yelekleri astarsız olarak tasarlandı. Damatların, smokin giydikleri zaman, aksesuar olarak papyon ve bellerine kuşak takmaları gerekmektedir ve bu bir kuraldır. Ayakkabılar sicim ipli ve rugan olmalı. Ayağa giyilen çorabın da pudralı ve ipek olması gerekir. // Günümüz insanı günlük kıyafetlerinde daha rahat ve özgür seçimler yapıyor. Gençlerin smokine olan ilgisi ne durumda? Smokini gençlere alıştırırken spor kot pantolonla bile giyilebileceğini anlattım ve anlatmaya da devam ediyorum. Böylelikle smokine daha şık bir vaziyette ulaşmalarını sağlayabildim. Bir çocuğun sünnetliğinden, okul mezuniyetine kadar ve şimdi nişanlılarıyla birlikte damatlık smokinlerini seçmeye geldiklerine şahit oluyorum. Kendi sanatımla fanlarımın oluştuğunu görüyor ve modern terziliği gençlere alıştırdığım için çok mutlu oluyorum. // Ünlüler ile çalışmanın zorlukları ve güzel yanları neler? Biz 125 yıldır atölyemize gelen misafirlerimizin ününe ve kim olduğuna bakmadan işimize olan saygımız, aşkımız ve disiplinimizle ilerlerken karşı tarafın da saygısını kazanarak bugünlere geldik. // 100 sene sonrası için bir smokin tasarlamanız istenirse nasıl bir ürün hayal edersiniz? Şu günlerde tüm dünya Mars’a yaşam kurmak için projeler uyguluyor. Benim hayalim, kızım ve onun torunlarının Levon Kordonciyan markasını oralara taşımasıdır. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 71 RÖPORTAJ çANKIRI BELEDİYE BAşKANI İRfAn Dİnç: KADINLARIMIZI DÖRT DUVAR ARASINDAN KURTARDIK GÖREVE BAŞLADIĞINDAN BERİ ÇANKIRILI KADINLAR İÇİN BİRÇOK PROJE ÜRETEN BAŞKAN İRFAN DİNÇ, EĞİTİMİN ÖNEMİNİ VURGULAYARAK, “GELECEĞİMİZİN TEMİNATI ÇOCUKLARIMIZI YETİŞTİREN ANNELERİN EĞİTİLMESİ VE SOSYALLEŞMESİ GEREKİYOR” DİYOR. Çankırı Belediye Başkanı İrfan Dinç D eğerli Turuncu Dergisi okuyucuları, Sizleri bu yazıda Çankırı’ya götüreceğiz. Çankırı’da on yılı aşkın görev yapan bir belediye başkanı var.: İrfan Dinç. İlahiyat mezunu olan Başkan Dinç son yıllarda kente büyük projeler kazandırmış. Tarihi eserlerin restorasyonlarından dev parklara, kent peyzajından kentsel dönüşüme kadar pek çok 72 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 alanda başarılı çalışmaları var. Bu röportajımızda ise onun, bu çalışan profilinin yanında sosyal belediyecilik alanında yaptığı, özellikle de kadın çalışmalarını inceleyeceğiz. Çankırı’da kadınlara yönelik projelerini görüştüğümüz Başkan İrfan Dinç, 2004 öncesinde Çankırı Belediyesi’nde sosyal projelerin olmadığını, hele hele kadınlar için hiçbir projenin olmadığını belirterek başlıyor söze ve hanım çalışmalarını başlıyor anlatmaya: ‘’Çankırı’ya geldiğimde hanım kardeşlerimizin evlerinde, dört duvar arasına adetâ mahkum olduğunu gördüm. Kentte sosyal yaşam neredeyse bitmiş durumdaydı. Anadolu kadınının çalışan ve üreten profilini görmek mümkün değildi. Bu olumsuz durumu değiştirmek için çok önemli çalışmalara imza attık. Kadınların eğitimi neden çok önemli; çünkü geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın yetiştirilmesinde çok büyük bir önemi var annelerin. turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 73 RÖPORTAJ Biz anneleri eğitmeliyiz ve sosyalleştirmeliyiz ki mutlu bir kadın hem çocuğu ile hem eşi ile iletişimde daha başarılı olur ve mutlu bireyler mutlu toplumları oluşturur. Aile içi iletişim seminerlerinden anne ve çocuk sağlığına, hızlı okumadan, beden dili ve diksiyona, ilk yardımdan meslek edindirme kurslarına varıncaya kadar çok farklı alanlarda eğitimler verdik. Avrupa Birliği’nden sağladığımız destekle başlattığımız Kadın Eğitim ve Kültür Merkezi projemizi sürdürülebilirlik kapsamında bugün bizim ölçeğimizde hatta birçok büyükşehir belediyesinde dahi olmayan modern bir merkeze dönüştürdük. Burada hanımlar için kabul odaları, kurs merkezleri, toplantı salonu, hamam ve sauna, yüzme havuzu gibi çok çeşitli hizmetlerin verildiği alanlar bulunuyor. Çankırılı hanımlara yakışır, çok modern bir merkez oldu. Yine Çankırı’da kadınların ağırlıklı olarak kullandığı ikinci kültür merkezini de Esentepe Mahallemiz’de açtık. Kırsal yaşamın hüküm sürdüğü bu mahallemizdeki kadınlara da çeşitli kurslar ve eğitimlerle hizmet vermeye başladık.” 74 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com 5 FARKLI NOKTADA HANIM LOKALLERİ VAR Büyüyen ve gelişen Çankırı’da hizmeti hanımlarımızın ayağına götürmek istedik. Bu amaçla ilk olarak Abdülhalik Hanım Lokali’ni bölge kadınlarının hizmetine verdik. Gelen talepler öylesine fazlaydı ki Kırkevler, Aksu, Gülbahar Hanım Lokalleri ile son olarak da Pazar Sitesi Hanım Lokali’ni hizmete soktuk. Çankırılı hanımlar bu lokallere gelerek hem eğleniyor hem spor yapıyor hem de çok farklı konularda eğitimler alıp beceri kazandırma kurslarına katılıyor. Hanımlarımız bu merkezlerde yaptıkları ürünleri de yıl sonunda düzenledikleri sergilerde sergileme fırsatı buluyorlar. Bugün hanım kardeşlerimiz kendilerine ait kültür merkezinde, hanım lokallerinde; istediği kursa gidebiliyor, misafirlerini buralarda ağırlayabiliyor, sporunu yapabiliyor. Bu hizmetler Çankırılı hanımlara nefes aldırdı’.’ turuncudergi.com Yapılan birçok kültür merkezi ve hanım lokalleri, kadınların hayata katılmasında büyük rol oynuyor. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 75 RÖPORTAJ Hocalarımızın nezaretinde artık Çankırılı hanımlar, ürettikleri ürünleri satıp para kazanabiliyorlar. Șu an yurt dıșından bile sipariș alıp, satıș yapma durumundalar. KADIN İSTİhDAM MERKEZİ Kadınlarımıza verdiğimiz eğitimler konuyu bir ileri boyuta taşıdı. Artık hanımların kazandıkları bu becerileri ve mesleki eğitimleri üretime ve hem aile ekonomisine hem de ülke ekonomisine katkıya dönüştürmeleri gerekiyordu. Kadın İstihdam Merkezimizi kurduk. Belediyemizin 6. katını adetâ bir atölye hâline getirdik. Dokuma tezgahları, dikiş makineleri ve her türlü techizatla donattık. Hanımlarımızın hizmetine sunduk. Hocalarımızın nezaretinde artık Çankırılı hanımlar, ürettikleri ürünleri satıp para kazanabiliyorlar. Biz de ekiplerimizle birlikte internet üzerinden onların satış yapabileceği görüşmeleri yapıp hanımefendilere yardımcı oluyoruz. Şu an yurt dışından bile sipariş alıp, satış yapma durumundalar. Burada da şunu görüyoruz ki Çankırılı hanımlara imkân sağlandıktan sonra onların yapamayacağı hiçbir şey yok. Hedefim Kadın İstihdam Merkezimize de müstakil bir bina kazandırıp hizmetlerine sunabilmektir. SOSYAL BELEDİYECİLİKTE TÜRKİYE’YE MODEL Sosyal belediyecilikle ve özellikle de kadınlara yönelik çalışmaları anlattıkça Başkan Dinç’in gözlerinin içi parlıyor. Anlatmaya devam ediyor: “Çankırı’mız 2004 öncesi; imajı olmayan, bırakın kadın ve çocuklar için, erkekler için dahi sosyal hayatı olmayan küçük bir anadolu kenti idi. Sadece kadınlar bazında merkezlerimizden eğitim alan kadın sayısı, 10 binin üzerindedir. 76 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com Sosyal belediyecilik adına yaptığımız ve insanı merkezine alan çalışmalar, inanıyorum ki Türkiye’ye model oldu. Çocuk Meclisi, Gençlik Merkezimiz, Hanım Lokallerimiz, Kadın Eğitim ve Kültür Merkezimiz, Kadın İstihdam Merkezimiz, çok çeşitli eğitim faaliyetleri ile toplumumuzun her kesimine, adetâ yediden yetmişe ihtiyaç duydukları her alanda eğitim vermenin çabası içindeyiz. Şu ana kadar sadece kadınlar bazında merkezlerimizden eğitim alan kadın sayısı, 10 binin üzerindedir. İşin en güzel tarafı da başlangıçta hedeflediğimiz kadınlarımızı evlerinin dört duvar arasından çıkartma konusunda, yüzde yüz başarıya ulaştığımızdır. 2004 öncesi evlerinde adetâ hapis durumda olan hanımlar artık, öz güven kazanmış, kendilerini geliştirmiş ve sosyal hayatın önemli bir parçası hâline gelmiş durumda. Bu da beni ziyadesiyle mutlu etmektedir.” Günü renkli etkinlikler ile kutlanılıyor. Bu iki gün için özel olarak hazırlandıklarını belirten Başkan İrfan Dinç, ‘’ Her yıl Dünya Kadınlar Günü’nde salon programları yapıyoruz. Burada hanım kardeşlerimiz ile bir araya geliyoruz. Konuşmalar yapıp onların da taleplerini dinliyoruz. Anneler Günü’nü de unutmuyoruz. Renkli etkinlikler ile bu özel günleri de mutlaka kutluyoruz’’ diyor. DÜNYA KADINLAR gÜNÜ VE ANNELER gÜNÜ’DE fARKLI KUTLANIYOR Çankırı Belediyesi kadınlara sadece kurumsal hizmetleri sunmakla kalmıyor, onların özel günlerini de hak ettikleri şekilde kutluyor. Kentte Dünya Kadınlar Günü ve Anneler Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 77 SNAPS SNAPS ZİHNİMİZİN EN NADİDE ÜRÜNÜ SİNAN CANAN [email protected] 78 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 İnsanlık neslinin milyonlarca ferdinin ürettiği milyarlarca cilt eser, yani söz, hâlâ bizi hayrete uğratmaya devam ediyor. Zihnin, nasıl olduğunu bir türlü anlayamadığımız, âdeta bir yerlerde zuhur ediveren bu hayranlık uyandırıcı yeteneği ile hâlen her gün şaşırmaya, üzülmeye, bilgilenmeye, öfkelenmeye, hülyalara dalmaya, kandırılmaya, aldatılmaya ve doldurulmaya devam ediyoruz. Söz söylemek, sinir bilimleri açısından baktığınızda çok masraflı bir iştir; öylesine masraflıdır ki gayet kolayca ortaya koyduğumuz bu yetenek için, Yaradan bize koskocaman bir “ön beyin” vermiş ve beynin geri kalanının neredeyse bütün bağlantılarını, bu harika yeteneğe destek olacak şekilde yerleştirmiş ve birbirine bağlamış gibidir. Zihnimizde uçuşan fikirler, tecrübeler, hafızamızdaki kayıtlar, dil sayesinde gerçeklik bulup başka dimağlara aktarılabilsin diye, bütün zihinsel kapasitemiz, S öz... Zihnimizin en nadide ürünü... İnsanlığımızın gösteri sahnesi... Yalanıyla, doğrusuyla, bütün varlığı kıskandıran en mühim yeteneğimiz... Söz ve konuşma, yazabilme ile birlikte, bizi insan yapan en önemli yeteneklerimizden birisi. Beynimize doğuştan kodlanmış dil öğrenme yeteneği sayesinde; en karmaşık zihinsel kavramları bile, elbette lisan yeteneğimiz yettiğince, kelimelere döküp ifade edebilme hünerine sahibiz. turuncudergi.com turuncudergi.com âdeta söz merkezlerine doğrudan bağlanmıştır. Elbette bu muhteşem teşkilat için ödenmesi gereken bedeller de vardır, her güzel şeyde olduğu gibi... Söz, düşüncemizi biçimlendirir. Çevremizden ve içimizden zihnimize akan bütün duyu bilgileri, beynin içinde muhteşem ve müphem bir bilgi çorbası oluşturur. Bu bilgi çorbası, bizim “ben” yahut “benim dünyam” dediğimiz şeydir işte. Kelimelere dökülmezse; alacalı, saçaklı, hareketli, karmakarışık ama kendine göre kaotik düzene sahip bir zihinsel derya içinde, öznel bir dünyada yaşarız. Çocukluk anılarınızla şu anınız yan yanadır, karışır; bu anınız dünü, dününüz bu günü etkiler. Bu öyle bir dünyadır ki çok boyutlu bir “ebru uzayı” gibidir; renkler, anlamlar, anılar, arzular ve daha ne varsa özgürce birbirine karışır; dolanır. Desenler ve renkler içinde anlamlandırması çetin, her daim dinamik, her daim doğurgan bir döl yatağı gibidir sanki. Ne zaman kelimeler devreye girse; beynimiz, özellikle de beynimizin sol tarafındaki konuşma ile alakalı merkezler, bu senfoni içinden işine yarayan nağmeleri seçmeye ve onları kelimelere, kavramlara, emirlere, isteklere veya sorulara dönüştürmeye başlar. Kelimeler dile yahut ele geldikten sonra ise, zihindeki o dinamik kaos hızla dinginleşir; zihnimiz, konuştuğumuz kelimelerdeki mantık dizgesine takılır, kaotik ve doğurgan zihinsel denizin yerini, doğrusal ve öngörülebilir bir zihinsel süreçler dizgesi almaya başlar. Konuştukça düzleşen, konuştukça yeknesaklaşan, konuştukça yavanlaşan bir düşünce dizgesi zihnimize hâkim olmaya başlar. Konuştukça, zenginliğimizden ödün veririz. Kelimeler; ister söz olsun, ister yazı, analiz ettiği örneği tarumar eden bir laboratuvar cihazı gibi, koca bir okyanusu, birkaç anlaşılır damlaya indirgemek ister. Yazdıkça mesela, zihnimizin içindeki o çok boyutlu muhteşem senfoniyi bir-iki boyutlu bir diyagrama indirgeriz. O diyagramlar üzerinden tartışır, anlamaya çalışır, yenişmeye uğraşır ve çoğunlukla hiç durmadan birbirimizi kırarız. İşte o yüzden, bize konuşma yeteneğini veren Yaradan, “düşünmeyi” de farz kılmıştır. Söz edebilecek olmanıza rağmen, “Arada sırada olsun sözü bırakın, tefekkürün kanatlarıyla kanatlanın.” demek için, gönderdiği elçisi ile bize ne dersler anlatmıştır. O yüzden, şimdi değil, elden gelen her an “sükût zamanı”. Elden geldiğince, anlamak ve anlamlandırmak için, sükût ve tefekkür zamanı. Günümüzde sözün bütün büyüsüne, konuşmanın bütün şehvetine, sosyal medyanın bütün ittirmesine rağmen susmayı becerebilen, ödülünü alacaktır. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 79 SANAT SOKAĞI Minyatür deyince AYFER BALABAN Minyatür deyince; Aa, biliyorum, küçük küçük resimler. Okulda çizdiğimiz resimlere hiç benzemiyor. Adam çadırdan büyük, kavuk adamdan. Perspektif yok. Kırmızıya boyamakmış dediler ama bana göre rengarenk. Ve dahası; Doğu kökenli bir sanat, kitap resim sanatı Osmanlı resim sanatı… İranlı ustalara göre ise negâreh (güzel çizilmiş resim.) Kim ne derse desin; insanı kendine çeken bir sanat. Batılı anlamda perspektif, ışık, gölge yok. İstisnaları hariç, duygu da yok. Nakkaş ya da bugünkü adlandırmayla minyatürcü O Sanatçı Ayfer Balaban smanlı’da sarayın bünyesinde ve himayesindedir nakkaş. Sarayı, saraydaki törenleri, seferleri, şehirleri, yapıları, coğrafyayı aksettirir kâğıda. Bu sebeple denir ki; Osmanlı minyatürü belgesel niteliği taşır. Perspektifsizliğin ana esaslardan olduğu bu minyatürleri okumaksa geniş bir perspektif, disiplinler arası bir yaklaşım gerektirir. Açalım nikabını minyatürün, görelim cemâlini Çeşit çeşit yapraklar, Hayatın öteye uzandığının sessiz tanıkları serin serviler, Servilere sarılmış rengârenk bahar dalları, Maziden âtiye uzanan kademli çınarlar, Nazlı nazlı salınan söğütler, Kıvrım kıvrım bulutlar, Dalga dalga derya deniz... Altından akan ırmaklar, ırmaklarda sarmaş dolaş balıklar, Bülbül-ü şeydalar, hüdhüdler, zümrüd-ü ankalar, Taşların ardından arz-ı endam eyleyen mor zambaklar, narin gelincikler, nergisler, sümbüller, hatmiler Yalçın dağların ardında ahu gözlü ceylanlar, ceylanları ürkütmeyen küheylanlar... Altın, yeşil kubbeler, Göğe doğru dört elif çekilmiş minareler, minarenin alemi; laleler, hilaller... İçinde hayat olan evler, Kafesli pencereler, pencerelerde nakışlı perdeler... Çıkmalar, eli böğründeler, Sultanlar, cülus törenleri... Elçi kabulleri, Seferler, savaşlar, Av sahneleri, sünnet törenleri... Şenlikler, nahıllar Ve âlimler, erenler... Geleneğe dayalı, kurallı, üsluplu bir betimlemeyle nakşedilmiş hepsi. Anlayana, dilsiz dudaksız konuşurlar. 80 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 OKULLAR vE OSMANLI MİNYATÜRÜ Doğudan başlayıp ta Hindistan’a, Kuzey Afrika’ya, Avrupa’ya yayılan minyatür sanatı; Tebriz, Şiraz, Bağdat, Herat, Kazvin, İsfehan ve Osmanlı’da okullaşmıştır. Bu okullarda figür, giysi, desen ve renklerde, el, yüz biçimlerinde benzerlik ve farklılıklar dikkat çeker. Osmanlı minyatürü bu okullar içinde sade, zarif, dengeli oluşuyla ve kullanılan renklerin canlılığıyla dikkat çeker. Figür yok değildir. Bilakis Siyer-i Nebi gibi dinî muhtevalı kitaplarda insan figürlerine yer verildiğini görmekteyiz. Bu gibi minyatürlü eserler kütüphanelerimizde, arşivlerde minyatür talebelerinin yolunu gözlemektedir. Geleneğin ustalarına ve ustaların eserlerine yürümek, onlara bakmak, görmek, okumak ve can kulağıyla duymak, aynı yolda izleri toplaya toplaya geleceğe akmak, akışında özgünleşmek için elzemdir. Bu, uzun bir yol, uzak bir hedef olarak görülebilir. Derim ki; dün muvaffak olunduysa bugün neden olmasın? Yeter ki havledilsin, yeter ki azmedilsin. Doğudan bașlayıp ta Hindistan’a, Kuzey Afrika’ya, Avrupa’ya yayılan minyatür sanatı, Tebriz, Șiraz, Bağdat, Herat, Kazvin, İsfehan ve Osmanlı’da okullașmıștır. bir kitap lı Dönemi’nde necektir. Osman r bugün daha çok yatü sanatı olan min akarlarda yer alm uv d k ra levha ola ektedir. uvardan söylem regiden d ü n zü sö , ta i kullanan, ek istiyorsa sü sim tekniklerin kaş ne söylem ak N ylemek sa n yer modern re te erspektif il tek levhada sö p eğ ve d rı a d la ar un al oy yf sa kaştan, ışık gölge tık. Gayret nak lerini görmek ar er ır es ad ve d rı un la ta um kınmayan us ürülebilir dur elim. lıcı olanla, sürd esi Allah’tan diy Ka . ay n im kü h üm m ee irl d e bel manın eleğind olan elbette za r ü t a y n i m e Günümüzd elerinde ndi nakkaşhan Günümüzde ke rda; yesindeki kursla ve kurumlar bün yetiştiren, eser lebe klasik usulde ta rarlı usiyi korumakta ıs zg çi u b ve n re ve antik, yer ibi; masalsı, rom g u uğ ld o r la ta turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 81 SAĞLIK sİzİ NELER BEKLİYOR? İlk yapılması gereken, jinekolojik muayeneden geçmektir. Böylece kist vb. oluşumların taraması yapılır. Ardından yumurtlamanın gerçekleşip gerçekleşmediği kontrol edilir. Bu, hormon seviyelerini kontrol eden kan testleriyle mümkün olur. Sonrasında rahim içini inceleyen HSG filmi çekilir. Böylece rahim tüplerinin açıklığı vb. durumlar kontrol edilir. Erkekler için tanı aşaması, çok daha basit seyreder. Yapılacak meni testi, erkeğin üreme sisteminin incelenmesi adına neredeyse tüm veriyi toplamaya yeter. TÜP BEBEK ve ÖNCESİ Yumurtlama Takibi Nedir? Yumurtlama takibi, daha önce bahsettiğim gün sayma yönteminin doktor kontrolünde yapılmasıdır. Kadın yumurtalıklarında çok sayıda folikül bulunur. Her adet döngüsünde bir tanesi büyüyerek çatlar ve yumurta hücresi dışarı atılır. Yumurta takibi, yumurtalıkta büyüyen folikülün boyutlarının aşama aşama ölçülmesidir. Jinekolojik muayene ile yumurta takip edilir ve çatlaması için uygun büyüklüğe gelmesi beklenir. Böylece çatlama günü belirlenir. Dışarıdan hiç bir müdahale yapılmaz. KADINLARIMIZIN YÜREĞİNDEKİ GÜZELLİKLERE HER ALANDA İHTİYACIMIZ VAR. BİR EMEĞİN, BİR ÇABANIN ORTAYA ÇIKMASINA, GÖRÜNÜR OLMASINA KATKIDA BULUNMAK BİZİM İÇİN GURUR VERİCİ. TIP DÜNYASI ARTIK HAYALLERİMİZİN GERÇEKLEŞMESİNE ARACI OLUYOR. HAYALLERİMİZ VE BİLİM (TIP) ANNELİĞE BİR ADIM DAHA... HALİT YEREBAKAN [email protected] Ç iftler; evlendiklerinde hiç bir problemleri olmadığını, istedikleri anda çocuk sahibi olabileceklerini düşünürler. Büyük bir yüzde için durum böyledir ancak son yıllarda artan doğal yollarla gebe kalamama problemi, tüm dikkatleri bu yöne çekiyor. Ne Zaman Doktora Başvurmak Gerekir? 35 yaş altında, düzenli adet gören bir kadın öncelikle doğal yollarla hamile kalmayı denemelidir. 82 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 Aşılama Nedir? Aşılama yönteminde başlangıç, yumurtlama takibiyle aynıdır. Tek fark, yumurtanın daha iyi gelişmesi için hormon takviyesi yapan ilaç kullanılmasıdır. Yumurta çatlama aşamasına geldiğinde, çatlatma iğnesi yapılır. Gereken sürenin geçmesinin ardından baba adayından alınan ve laboratuvar ortamında hazırlanan sağlıklı spermler, basit bir müdahaleyle rahim ağzından kanala yollanır. Döllenmenin dışarıdan müdahale olmaksızın doğal akışıyla gerçekleşmesinin beklendiği bu yöntem, hiç bir şekilde acı vermez ve anestezi gerektirmez. Adet döngüsünün tam ortası yani 14. gün, yumurtanın çatlama ihtimalinin en yüksek olduğu dönemdir. Adetin ilk günü, 1.gün olarak sayılır. Spermin yumurtayı dölleyebilmesi için yumurtanın çatlamış olması gerekir. Sperm yaklaşık 48 saat canlı kalabilir, bu sebeple 10.gün itibariyle gün aşırı ilişki, çiftin şansını artıracaktır. 35 yaş altındaki bir kadın, 1 yıl boyunca yumurtlama günlerini takip ettiği hâlde hamile kalamadıysa doktora başvurması gerekir. 35 yaş üstü kadınlar için bu süre 6 aya çekilebilir. turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 83 SAĞLIK Aylık Kadın ve Yaşam Dergisi Mikro Çipli Aşılama Devri Harvard Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Dr. Utkan Demirci tarafından bulunan Mikro Çip, tıp dünyasında âdeta çığır açtı. Bu çip sayesinde, tüp bebek ve aşılama yöntemleriyle gebelik ihtimali %20 oranında artıyor! Bu yöntem, spermin hazırlanma aşamasında devreye giriyor. Bu yöntem sayesinde şampiyon olarak ifade edilenler sperm hücreleri, kolaylıkla ayrıştırılabiliyor. 2015 Yılı Abonelik Dönemimiz Başladı Her ay güncel konularda en yetkili isimlerle yaptığımız röportajlar, alanında uzman yazarlarımızın ele aldığı dosya konularının yanı sıra kitap, film, mutfak kültürü sayfalarımızla evlerinize konuk oluyoruz. Yıllık Sadece 85¨ Tüp bebek uygulamasında daha yüksek dozda ilaç alınır. Çatlatma iğnesine kadar geçirilen süreç hemen hemen aynıdır. Tüp Bebek Yöntemi Tüp bebek yöntemi, yumurta ve spermin geliştirilip ayıklanarak laboratuvar ortamında döllenmesi ve rahime yerleştirilmesi olarak özetlenebilir. Başlangıç aşaması tıpkı aşılama yöntemindeki gibidir. İki yöntem arasındaki en belirgin fark, folikül geliştiren ve hormon desteği veren ilaçların dozudur. Tüp bebek uygulamasında daha yüksek dozda ilaç alınır. Çatlatma iğnesine kadar geçirilen süreç hemen hemen aynıdır. Bu yöntemde geliştirilen yumurta sayısı en az 10-12 olmalıdır. Bazı kişilerde bu sayı 40’a kadar çıkabilir. Yumurtalar, istenen büyüklüğe geldiğinde, anestezi altındaki anne adayından alınır. İşlemden birkaç saat sonra anne adayı taburcu edilir. Bir sonraki aşamada laboratuvarda ayıklanan yumurtalar, yine laboratuvar ortamında ayıklamış sperm hücresiyle buluşturulur. Oluşan embriyo, ilk operasyonun ardından geçen 48-120 saat sonunda anestezi gerektirmeyen bir yöntemle anne adayının rahmine yerleştirilir. Bundan sonra yapılması gereken tek şey embriyonun tutunmasını beklemektir. Bizi Sosyal Medyada Takip Etmeyi Unutmayın! turuncudergisi.blogspot.com facebook.com/turuncukadindergisi twitter.com/turuncudergisi instagram.com/turuncudergisi www.turuncudergi.com e-mail: [email protected] Adres: Ufuk Üniversitesi Cad. 1472 Sk. No: 24/17 Çukurambar / Ankara Tel: 0312 473 98 33 84 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com PSİKOLOJİ Ç ocuk yetiştirme tarzı bir anlamda toplumun aynasıdır. Çünkü eğitim, en basit tanımıyla “insan yapma” aracıdır. Bebekken elimize aldığımız canlıyı yetiştirip gerçek bir insan yaparken de doğal olarak toplumumuzun ideal insan tanımları bizi yönlendirir. Bundan yaklaşık elli yıl öncesine kadar bu topraklarda uygulanan -ve hâlâ bazı bölgelerde kısmen devam eden- sisteme baktığımızda; büyüklerinin yanında varlık göstermeyen, ağzı var dili yok, itaatkâr bir prototip görürüz. Hatta kolektif bilinçaltımızın aynası olan atasözlerinde durumun vahameti daha çarpıcı şekilde ortaya konur: “A o mu? Çok iyi bir insandır, başına vur, ekmeğini al!” Nasıl yani??? Bu size de garip gelmiyor mu hakikaten? Bir insanın başına vurup ekmeğini alıyoruz, sesini çıkarmıyor ve bu acziyetini onun iyiliğine delil sayıyoruz. Yani artık tasavvur ediniz, o kadar iyi bir insan ki zulüm gördüğünde, haksızlığa uğradığında bile efendiliğini (!) bozmuyor. (Oysa bu olsa olsa patolojik bir özgüvensizliğe işaret eder.) Uç noktalardan normale dönmek çok kolay olmuyor. Bir sarkacı en uç noktadan bıraktığımızda nasıl diğer uç noktaya salınmadan gelip ortada duramıyorsa aynen öyle… İtaat bekleyen sistemde yetişmiş olan bugünün ebeveynleri, âdeta bunun acısını çıkarmak istercesine kendilerine yapılanların tam tersini yapıyor. Özgüvenli olsun diye aşırı özgürlük vererek, vasat yetenekteki çocuklara bile Mozart olacakmış gibi beklenti yükleyerek çocukların tabiri caizse hepten dengesini bozuyor. Özellikle eğitimli ve üst sosyo-ekonomik seviyeden velilerde yayılan bir moda var: “Proje çocuklar yetiştirmek”. Çocuğun eğilimlerine, yeteneklerine, mizacına nerdeyse hiç bakmadan ona beklentiler yükleniyor. Hem okulda en başarılı olması 86 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com RUKİYE KARAKÖSE Marmara Üniv. Öğretim Görevlisi Klinik Psikoloji Uzmanı hem sosyal, hem de sanatsal açıdan yeteneklerini mükemmelen geliştirmiş olması bekleniyor. Peki, ama niçin? Çocuktaki potansiyeli en iyi şekilde işleyelim diye mi? Hayır, işte maalesef o kadar masum bir eğilim değil bu. Öyle olsa çocukta neye kabiliyet varsa onu desteklersiniz. Ama el insaf, 10 yaşında bir çocuk aynı anda hem okul takviye kursuna hem İngilizce kursuna hem baleye hem karateye gider mi? Hayır, enerjisi tükenir, kendini baskı altında hisseder bir yana bir de şunu düşünelim: Aynı çocukta hem balenin zarafetini hem karatenin sertliğini nasıl bağdaştırdınız? Bu çocuklar kendilerini sürekli başarılı olmak zorunda hissediyorlar. Başarılı olmalılar ki anneleri işyerinde veya altın günlerinde onlarla övünebilsin. “Şekerim, Aysun çok başarılı; bütün dersleri pekiyi, resim dersi alıyor, İngilizceye gidiyor, bilmem ne kursuna da yollayacağım, çok kabiliyetli.” Anne övgüleri alabilsin, “Helal olsun, ne kadar özeniyor çocuğunun eğitimine.” densin diye olan Aysun’a oluyor. Eğer dindar bir aileyse o zaman bu programa “Her şeyi yaparım, dinimi de öğretirim, hiçbir şeyi eksik bırakmam.” anlayışına uygun olarak bir de özel din dersi ekleniyor. Çocuk bizatihi o ailenin çocuğu olduğu için değil, -bir proje olarak- başarılı olduğu için ve ailesinin yüzünü ağartan bir performans ortaya koyduğu için sevildiğini düşünüyor çoğunlukla. (Buna şartlı sevgi diyoruz, başka bir yazı konusu.) “Biz senin iyi yetişmen için kendimizi paralıyoruz, o hâlde sen de başarılı olarak bize projemizle övünme şerefini çok görme.” kabîlinden, örtülü bir mesaj alıyor çocuk. Potansiyel geliştirmek çocuğun yeteneklerini yönlendirerek olur demiştik, ebeveynin ukdelerini gerçekleştirerek değil. “Ben yapamadım, o yapsın. Ben okuyamadım, o okusun. O hep en iyi, en mükemmel yerlerde olsun.” demek, aslında çocuk için iyi dilekte bulunmaktan çok kendi içimizde kalan arzuları çocuk üzerinden yaşama isteğidir. O yaptığında biz yapmışız gibi gurur duyacağız çünkü. Her ebeveyn çocuğunun başarısına sevinir, kastettiğim başka bir şey. “Onun başarısında benim de payım var, onu bu hâle ben getirdim, ben yetiştirdim, bakın ne mükemmel bir anne-babayım, eserime/projeme bakın!” anlamında bir sevinç vardır burada. Sevgili ana-babalar, çocuklardan beklentilerinizi lütfen bu okuduklarınız ışığında tekrar gözden geçirin. Onları kendi hayatlarına mı hazırlıyorsunuz, yoksa yaşayamadıklarınızı ona yükleyip projenizi gerçekleştirmeye mi çalışıyorsunuz? Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 87 SEYAHAT mEDENİYEtİN ORtAsINDA mUm IşIĞINDA YAşAYANLAR R E L S İ AM ESRA YEREBAKAN [email protected] V arlıklarını duyduğumdan beri hiç eksilmeyen bir heyecanla tanımak istediğim, medeniyetin ortasında mum ışığında yaşayan insanlar topluluğu, Amişler… İnanç denen olgunun tüm yaşama hükmedebileceğini, etraflarında olup biten onca “aykırı” şeye rağmen, tüm insanlığa ispat edercesine yıllardır ayakta duran; birbirlerine yaslanarak aldıkları güçle yaşayan bir kavimdir Amişler. Bu ay, bir şehirden çok, insan ruhunda bir gezintiye çıkıyoruz. 88 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 89 SEYAHAT Teknolojinin dünyayı sevdireceğine, dünyayı sevmenin de kötülük yapmalarına sebep olacağına inanıyorlar. Savașmayı reddettikleri için kesinlikle askere gitmiyor, siyaset ve devlet ișleriyle de ilgilenmiyorlar. 90 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 A mişler Kimdir? Günümüzde, sayılarının 170 bin civarında olduğu tahmin edilen Amişler, -çoğunlukla- ABD’nin Pensilvanya Eyaleti’nde yaşayan, inançlarına son derece bağlı bir Hristiyan mezhebinin üyeleridirler. Amişler, Hristiyanlığın temel inançlarından bir olan vaftiz ibadetine karşı çıkmaları sebebiyle Avrupa’da -yaşadıkları topraklarda- dışlanmışlar. Katledilmelerine kadar varan bu dışlanma, bir süre sonra “Yeni Dünya” Amerika’ya göç etmelerine sebep olmuş. Gerçek Hristiyanlığın Hz. İsa gibi yaşamak olduğuna olan inançları, elektrik başta olmak üzere, teknolojinin tüm imkânlarını reddetmelerinin asıl sebebi. Teknolojinin dünyayı sevdireceğine, dünyayı sevmenin de kötülük yapmalarına sebep olacağına inanıyorlar. Savaşmayı reddettikleri için kesinlikle askere gitmiyor, siyaset ve devlet işleriyle de ilgilenmiyorlar. Teknolojinin en önemli nimetlerinden biri olan araba kullanmayı da reddettiklerinden günlük ihtiyaçlarını at arabalarıyla hallediyorlar. İnançları gereği, vergi vermeyi reddeden Amişler’in devlete ödedikleri tek para, sahip oldukları evler için belirlenen emlak vergisi ve ürettikleri tarım ürünlerinin satışı sebebiyle belediyece alınan vergiden ibarettir. Dışarıdan kendilerine katılmak isteyenler olursa bu kişileri bir süre aralarına alarak deneme süresi veren Amişler, sonrasında aralarına katılmak isteyen “yabancıyı” ihtiyarlardan oluşan bir heyetin karşısına çıkararak test edilmelerini istiyorlar. Yalnızca acil durumlarda kullanılmak üzere köy meydanında bir adet telefon bulunduran Amişler, gerçekten gerekmedikçe bu telefonu asla kullanmazlar. İncil’de yer aldığına inandıkları ilkeler gereği fotoğraf çektirmek istemeyen Amişler, insan yüzünün resmedilmesinden de hoşlanmıyorlar. Bu inançlarından dolayı, çocukların oyuncak bebeklerinde de yüz figürü yok. turuncudergi.com AMİŞ KADINLARI Amiş kadınlarının topluluk içindeki en önemli görevleri, eşlerine hizmet etmek ve çocuklarını iyi yetiştirmektir. Son derece sade giyinmeyi tercih eden kadınlar; genelde tek parça, düz ve koyu renkte dikilmiş elbiseler giyerler. Saçlarını hiç kestirmezler ve topuz yaparak başlarının arkasında toplarlar. Kendilerine özgü bir çeşit boneyle saçlarını kapayan Amiş kadınlarının başlıklarının rengi; evlenene kadar siyah, evlendikten sonra ise beyazdır. Bu sade kadınlar, mücevher takmadıkları gibi makyaj da yapmazlar. Boş vakitlerinde 40 parça olarak bilinen örtü ve tekstil ürünleri yaparlar. AMİŞ ERKEKLERİ Amiş erkekleri son derece çalışkan ve ailesine bağlı insanlardır. Tarım ve marangozluk işlerinde çalışırlar ve ailelerinin geçiminden sorumludurlar. Amiş erkekleri; genelde koyu turuncudergi.com renkli, uzun ve gösterişsiz pardösü giyerler. Dört mevsim fötr şapka takarlar. Kesinlikle bıyık bırakmazlar. Ancak evlendiklerinde bıyıksız sakal bırakarak evli olduklarını belirtirler. 18-20 yaşına gelen erkekler evlenme çağına gelmiş kabul edilir ve beğendikleri kızlarla gizlice görüşerek eşlerini seçerler. Evlilik için birinci şart, bir Amiş kızını seçmektir. NASIL gİDİLİR? Amişlerin en meşhur ve kalabalık köyü, Pensilvanya Eyaleti’nde bulunan Kitchen Kettle köyüdür. Bölgeye vardığınızda Amişlerin yaşamlarını daha yakından görebileceğiniz dükkânları da gezerek kendi imalatları olan ürünleri satın alabilir; günlük yaşamlarında kullandıkları malzeme ve araçları, sergilendikleri yerde inceleyebilirsiniz. Böylece izlenmekten rahatsız olan Amişleri “üzmeden” gezinizi çok daha keyifli hâle getirerek bol bol resim çekebilirsiniz. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 91 TERZİDEN Yakıstırdıgını degil S YAKIŞANI gİY TİL TÜYOLARI A LA MODA DÜNYASIND Y RI LA M RI SA TA LI RI BAŞA SARIM”IN SAHİBİ TA N LE A AY “H N A AY L KENDİNİ KANIT LERDE DOĞRU ET AV D E V N Ü Ğ Ü D , M FİLİZ YETİ TALARINI YAZDI K O N F PÜ İN EN M İN İY G Örneğin; bir düğün organizasyonunda krem ve beyaz tonlarından uzak durmamız, bizi gelinin önüne geçme iddiasındaki davetli duruşundan koruyacaktır. Yine vücut tipimize uygun modelleri pastel ya da koyu tonlarda tercih etmemiz de abartıdan uzak bir şıklık sergilememize yardımcı olacaktır. Açık hava düğün organizasyonlarında yüksek ökçe giyilmemesi gerektiği gibi, kapalı mekân davetlerinde de kuyruklu ve katlı etekler tercih edilmemelidir. Abartılı kıyafetler giymek yerine, sade ve zarif kıyafetleri şık aksesuarlarla tamamlayabiliriz. Pullu ve parıltılı elbiselerimizi gece davetlerinde değerlendirirken gündüz davetlerindeki şıklığı dantel ve ipekli kumaş türevleriyle yakalayabiliriz. Düğüne hazırlık, kadınlar için zaman alıcı ve meşakkatli bir süreçtir. Kendimizi ve bedenimizi iyi tanıdığımız takdirde bu süreci kolay ve stressiz bir şekilde atlatmamız mümkün. İ FİLİZ YETİM lkbahar - Yaz trendlerinin vitrinleri süslediği şu günlerde art arda gelen davet ve düğün organizasyonları, abiye kıyafetlere olan ilginin artmasına sebep oluyor. Moda ve ihtiyaçlarda meydana gelen çeşitlilik, kadınları abiye konusunda farklı alternatifler bulma çabasına sürüklüyor. Moda, insanın kendine yakışanı giymesidir elbette. Fakat toplumda değişen algı ve ihtiyaçlar, bireysel tercihlerimizin ve “bize yakışan”larımızın üzerindeki en tesirli güç olmaya devam ediyor. Bu durum belki de en çok abiye kıyafet tercihinde ön plana çıkıyor. Abiye giymemiz gereken organizasyonlarda doğru tercihi yapabilmek için önceliğimiz, o organizasyondaki pozisyonumuzu ve içinde bulunacağımız mekânın atmosferini göz önünde bulundurmak olmalıdır. Düğün davetlerinin yoğun olduğu yaz mevsiminde, her düğün için yeni bir elbise almak yerine, doğru tercihleri yaparak davetlerin en şık misafiri olmamız mümkün. 92 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Bu sezon, düğün kıyafetleri sadelikten yana. Sade ve koyu renklerin oluşturduğu kıyafetler genelde uzun modellerden oluşuyor. Buna bağlı olarak, ten rengine uyum sağlayan renk ve kesimler tercih edilmeli, gösterişten kaçınarak çanta ve takılarda küçük modeller kullanılmalıdır. Düğün davetlerinde gösterişten kaçınması gereken bir grup da genç kızlarımızdır. Değişen trendler en çok onları tesiri altında bıraktı. 13-14 yaşındaki kızlarımızın birkaç yıl öncesine kadar giydiği fırfırlı etekler ve sevimli ayakkabılar, günümüzde yerini kadınsı ve çekici kıyafetlere bırakmış durumda. Çocukluk masumiyetinin izlerini taşıdığı bu yaşlarda çıtı pıtı görünmekten çekinen genç kızlarımız, markalaşmanın dayattığı “küçültülmüş kadın elbiseleri” içinde kendilerini mutlu hissediyorlar. Buna rağmen, ebeveynlerin doğru yönlendirmesi ve bilirkişilerin Düğüne hazırlık, kadınlar için zaman alıcı ve meșakkatli bir süreçtir. Kendimizi ve bedenimizi iyi tanıdığımız takdirde bu süreci kolay ve stressiz bir șekilde atlatmamız mümkün. desteğiyle çocuklarımızı ve genç kızlarımızı, masum ruhlarını yansıtan seçimlerle sevimli ve şık giydirebiliriz. Neon tonlar, diz kapağı ve ayak bileği arasında duran kabarık etekler, tütü etekler; kupsuz, bedene oturmayan, kalın askılı ya da karpuz kollu elbiseler, balerin pabuçları, rugan babetler, fiyonklu ayakkabılar, canlı ya da yapay çiçeklerden yapılmış taçlar, fiyonklarla bezenmiş saç bantları gibi… Özetle, bu sezon kadının asaletini, genç kızın naifliğini, çocuğun ise masumiyetini muhafaza eden sade, zarif ve şık kıyafetler davet ve organizasyonlarda kendini gösterecek. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 93 İpekyol TERZİDEN u s u k o k k e ç i Ç e d r e Hery GÜNEŞ GEÇ DE OLSA YÜZÜNÜ GÖSTERİRKEN SEZONUN DİKKAT ÇEKEN PASTORAL TEMASI DA İLKBAHARIN COŞKUSUNU MODAYLA BİRLEŞTİRİYOR AİDA ÜSTÜN [email protected] Mavi nimEtkisi De Hemen hemen herkesin gardrobunda bulunan ve günlük kıyafetlerimizin vazgeçilmezi Jean’ler İlkbahar - Yaz sezonunda çok şık bir şekilde hayatımızda yer alıyor. Denim dokuları birçok farklı şekilde görmek mümkün. Elbiselerden ceketlere jean, dolabımızın başrolünde. Mavi Etkisi geldi Bahar Bahar gelir de koleksiyonlarda çiçek deseni olmaz mı? Bu sezonda da çiçek desenleri baharın habercisi. Renkli, cıvıl cıvıl çiçek desenli elbiseler, ayakkabılar, çantalar yine içimizi ısıtacak. Yalnız dikkat etmemiz gereken tek şey çiçek desenlerini tercih ederken vücut tiplerimizi göz önünde bulundurmamız. Aksi hâlde iri desenler kilolarımızı daha çok belli edebilir. 94 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 95 TERZİDEN Mavi Etkisi tiye Mavi Etkisi Puan n Masküle Çok eski zamanlardan bu zamana kadar eskimeyen bir modası olan puantiye, her zaman kullanılabilecek bir tarz. Sadece kıyafetlerde değil ayakkabı ve çantalarda hatta takılarda dahi puantiyeleri görmek artık mümkün. Büyük, küçük, sık sık yada geniş aralıklarla tasarlanan puantiye kumaşları kullanıldığı her kıyafete farklı bir hava katıyor. Keskin hatlarıyla güçlü bir imaj oluşturmak isteyen kadınların tercih ettiği bu popüler tarza göz atalım. Bol kesim pantalon, ceket ve yeleklerle kendini gösteren bu trend şapka, yada fular ile tamamlanıyor. Çoğu marka bu tarza uygun parçalara koleksiyonlarında da yer veriyor. Kontrast renkleri bir araya getirin ve biraz daha şaşırtıcı kombinler yapın. 96 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 97 MUTFAK KÜLTÜRÜ Dünyayı kurtaracak bitki O A N i K Kinoa bir dönem Güney Amerika halkı İnkalarının en önemli besin kaynağıymış. Hatta ilk hasadı imparator tarafından yapılacak kadar manevi değeri yüksekmiş. Mayaların uzun ömürlü olması ve bilgeliklerinin farklılığı, meditasyon ve enerji çalışmaları yeni yeni keşfedilmeye başlandı. KINOA’NIN SIRRI DA BÖYLECE ORTAYA ÇIKTI TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 P eruluların kinoası bugünlerde sofralarının baş tacı. Pirincin veya bulgurun adının geçtiği her yerde kullanılan kinoa, İstanbul restoranlarında en çok salata içinde servis ediliyor. Protein yerine geçiyor ve kalorisi bulgurdan daha düşük. Tarihin en eski medeniyetlerinden biri olan İnkaların binlerce yıl önce keşfedip kullandığı bitki tohumu kinoa, salatalardan çorbalara, ekmekten kurabiyeye pek çok yemek çeşidinde kullanılabiliyor. Beyaz, kırmızı ve siyah renkleri var. Kinoa 4 bin metrede yetişiyor. Başka da bir şey yetişmediği için Perulular bunu yiyor. YENİ YEMEK TRENDİ (quinoa) 98 MUTFAK KÜLTÜRÜ turuncudergi.com Ancak ne olduysa oldu, kinao bir anda trend oldu. Spor yapan kesim tarafından spor esnasında kaybettikleri enerji ve hatta kasların yenilenmesi için gerekli protein, demir, çinko, kalsiyum takviyesi sebebiyle tercih ediliyor. Diyet yapanlar düşük kalorisinden dolayı tüketiyor. Kinoa gluten içermemesi, protein zengini bir ürün olması nedeniyle; undan makarnaya, cipsten flekse, sabah kahvaltısından akşam yemeğine, ana yemekten takviye beslenmeye her yerde ve her öğünde kullanılıyor. Latince adı: Chenopodium quinoa ana vatanı: Güney Amerika iLk kuLLanıcıLar: İnka - Aztek M.S. 1200 (“Ana tahıl” adıyla kullanmışlar.) aiLesi: Ispanakgiller (Bitkinin çiçeğinin tohumu) Öne çıkması: BM tarafından 2013 yılı kinoa yılı ilan edildi. Önemi: Her türlü iklim şartına karşı dirençli olduğu için, dünyanın artan nüfusunun besin sorunun çözümü olarak öne çıkarılıyor. Nasa, protein değeri nedeniyle astronotlar ve uzay çalışmalarına katılanlar için kullanıyor. Vejeteryan beslenme için çok uygun. Çok güçlü protein, kalsiyum, lif ve demir kaynağı. Pirinçten 3, buğdaydan 2 misli fazla protein içeriyor. Yağ çok az, kolesterol yok. A, B, C, D, E, K vitaminlerinin hepsi bulunuyor. Kalori oranı yüksek. oLumsuz yÖnLeri: Böbrek taşı oluşumunu tetikleyebilir. yetiştiriLmesi: Zirai bakımdan çok avantajlı bir bitki. Yüksek irtifaya, dağ yamaçlarına uyum sağlayabiliyor. Gübre ve su problemi yok. Ekim-Kasım aylarında tohum ekimi , Haziran-Temmuz aylarında hasadı yapılıyor. Anadolu’da Konya Ovası, Toroslar ve Doğu Anadolu kinoa yetiştirilmesi için en uygun yerler. Ülkemizde 5 yıldır ithalatı yapılan kinoa’nın Antalya, Mersin, Zonguldak, Konya, Yozgat gibi şehirlerimizde deneme üretimi yapılıyor. turuncudergi.com MALuEMELE" H 1 su bardağı kinoa H maydanoz H dereotu H nane H taze soğan H nar ekşisi H limon l 1 su bardağı Kinoayı bir tencerede suda 10-15 dakika kısırlık bulgur gibi diri kalacak şekilde haşlayalım. l Süzdüğümüz kinoa’ya dereotu, nane, maydanoz, taze soğanı doğrayıp katalım. l Sos olarak tuz, nar ekşisi, limon suyu ve zeytinyağını karıştırıp salatımıza ekleyelim. l Süs olarak nar taneleri kullanılabilir. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 99 BEDESTEN EMİNE BÜYÜKKAYMAZ [email protected] Y 2015’iN RENGi: a l a s r Ma ıllardır, seçtiği renklerle o yılın tasarım dünyasına yön veren Pantone Renk Enstitüsü; 2015 yılının rengini “marsala” olarak açıkladı. Marsala rengini bu yıl dekorasyon, moda, makyaj ve kozmetik gibi alanlarda çok sık göreceğiz. İddialı ama cool, sakin ama patlamaya hazır bir volkanik dağın enerjisini barındıran bir Akdenizli renk… Tabii dekorasyon dünyasını da etkilemeden durur mu? Peki, bu muhteşem rengi nasıl kullanabiliriz evlerimizde? Hangi renklerle birlikte kombinleyebiliriz? Pantone, bizler için bunun cevabını hemen veriyor zaten. Yeşiller, maviler, kahveler, somon tonları, leylak ve griler hemen gözümüze çarpıyor. Biraz dikkatli düşününce de, Marsala’nın zaten bu tonların her birinden bir miktar barındırarak oluştuğunu da fark etmeden geçemiyoruz. Donuk ve mat tonlarına yer verildiğinde ortamda dingin ve sakinleştirici bir atmosfer yakalamamıza yardımcı olurken, parlak tonlarını tercih ettiğimizde (Metalik aksesuar ve parlak kumaşlarla desteklendiğinde.) ışıltılı, sofistike ve lüks bir görünümü yakalamamıza yardımcı olan sihirbaz bir renk kendisi. ZIR KİN AM A PATL AM AYA HA İDDİALI AM A COOL, SA ZLİ RENK … RINDIR AN BİR AK DENİ BA İ İN JİS ER EN N ĞI DA BİR VOLKANİK ? PEKİ, BU KİLEMEDEN DURUR MU ET DA I IN AS NY DÜ ON TABİİ DEKORASY RİMİZDE? KULL ANABİLİRİZ EVLE MUHTEŞEM RENGİ NASIL 100 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 101 BEDESTEN Marsala; zihin, beden ve ruhu zenginleștirici etkiye sahip bir renk. Mavinin açık ve koyu tonları Marsala ile çok iyi kontrast olușturuyor. Marsala rengini; duvardan halıya, mobilyadan perdeye, aksesuara kadar kısaca evinizin her köșesinde kullanabilirsiniz. 102 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 Rengimiz, açık ve orta tonlardaki ahşap mobilyalarla müthiş uyum içerisinde duruyor. İçerisinde bulundurduğu toprak tonlarından olacak ki kahve tonlarıyla, siyam ikizi gibi, sürekli birlikte dursalar yeridir. Her sene değişen “yılın rengine” tabii ki çoğu zaman yetişebilmek mümkün olmuyor. Bu yüzden salonunuzda keyif yaptığınız o krem rengi, yumuşacık kanepenizin yanına bu renkte bir puf yerleştirmeniz yeterli olacaktır. Antrasit ve gri tonlarını sevenler için harika bir üçleme olacak. Ayrıca mavinin açık ve koyu tonları Marsala ile çok iyi kontrast oluşturuyor. Beyaz, kahve ve marsalayı bir arada kullanmak istiyorsanız, yeşil yapraklı bitkilerden birkaç tane edinin deriz. Sofralarda da bu renge yer vermemek olmaz tabii ki. Aslında doğanın içinde zaten var olan bu renkleri meyve, sebze ve canlı çiçekler ile sağlayabiliriz. turuncudergi.com turuncudergi.com Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 103 KÜLTÜR SANAT DEHA MİMAR; MİMAR ARAp DÜNYASININ DEv İSMİ EMİNE YILMAZ [email protected] M imar Sinan ve Yaratıcı Dehanın Şaheserleri” sergisi Mimar Sinan ölümünün 427. yılında sanatseverler ile buluşuyor. Mimar Sinan Araştırma ve Uygulama Merkezi, MSGSÜ İç Mimarlık Bölümü ve Allevents ortaklığında dü- Lena , Chamamyan TÜRKİYE’DE... zenlenen sergi, 9 Nisan’ da sergilenmeye başlandı. İstanbul MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde 9 Nisan – 31 Mayıs 2015 tarihleri arasında ziyaret edebileceğiniz bu sergi Mimar Sinan hakkındaki en kapsamlı sergi olma özelliğini taşıyor. Eserleri UNESCO Dünya Mirası kapsamında “İnsanoğlunun yaratıcı dehasının şaheserleri” olarak nitelendirilen Usta mimarın tüm eserleri hatta gerçekleşmeyen projeleri; çizimler, maketler ve en son görsel teknolojiler ile sergileniyor. K 3D animasyon teknolojileri, video mapping, streoskopik sistemler ve “augmented reality” olarak nitelendirilen “arttırılmış gerçeklik” gibi teknikler sergide kullanılan görsel teknolojiler arasında. Kullanıcı etkileşimini sağlayan dokunmatik ekranlar, akıllı telefon ve tabletlere özel uygulamalar, ekran duvarlar, 104 TURUNCU DERGİ / Mayıs 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com kiosk uygulamalar ve 2D-3D uygulamalarla desteklenen eserlerin tanıtımı tarihi dokuda ileri teknoloji ile görsel bir şölene dönüşüyor. MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nin tek kubbe alanında gerçekleşecek olan video mapping enstalasyonu gerçekten nefes kesici. ariyerine 5 yaşında verdiği konserle başlayan Lena Chamamyan, Arap dünyasındaki en etkili 500 kişi arasında gösteriliyor. Ortadoğu ve Suriye’nin buğulu sesi Lena Chamamyan, 15 Mayıs’ta 6. Avea Sıra Dışı Müzik Konserleri kapsamında İstanbul’a geliyor. Caz ve klasik Ermeni müziğini harmanlayan Suriyeli sanatçının kökleri Türkiye’ye dayanıyor. Babası Maraşlı, annesi ise Mardinli… Halep Konservatuvarı’nda Klasik Doğu Müziği’nin yanı sıra caz ve etnik Ermeni müziği üzerine de eğitim alan Lena Chamamyan’ı etkileyen müzik türleri arasında Sufi ve Hint Müziği’nin yanı sıra “Babam dinlerdi.” dediği Türk Halk Müziği de yer alıyor. Mayıs 2015 / TURUNCU DERGİ 105 KİTAP HZ. AMİNE Kitabın Yazarı: Ahmet Cemil Akıncı YaYınevi: Bahar Yayınları Kitap türü: Biyografi YaYınlandığı Yıl: 2011 SaYfa SaYıSı: 286 Alemlere rahmet olarak gönderilen peygamber (s.a.v) onun varlığında hayat buldu. Amine adı elbette unutulmayacak, alemlerin efendisinin doğumuna aracı olduğu için inananların annesi olarak sonsuza kadar hayırla, ibretle ve minnetle anılacaktır. O, sapkınlığın her türlüsünde yüzen bir toplum içinde bütün kötü işlerden ve ihtiraslardan uzak yaşamıştır. Tefsİrİn Hâllerİ ve hâl-İ pür melâllİğİ Doğuşundaki iffet, temizlik ve saflığı korumuş ve bunları oğluna da aktarmıştır. Ahmet Cemil Akıncı bu kitapta en hayırlı annenin hayat hikayesini şiirsel bir dil ve sürükleyici bir anlatımla bizlere sunmaktadır. Yazar, Peygamberimizin mensup olduğu Haşimoğulları’nın büyüklerinden başlayarak Rahmet Müjdecisi’nin gelişinin izlerini, doğumundaki mucizeleri ve hayatının ilk günlerini annesi Hz. Amine perspektifinden ve tarihi verilere dikkat ederek başarıyla romanlaştırmaktadır. Kitabın Yazarı: Prof. Dr. Mustafa Öztürk YaYınevi: Ankara Okulu Yayınları Kitap türü: Tefsir-Meal YaYınlandığı Yıl: 2013 SaYfa SaYıSı: 162 Yirmi üç yıla yakın bir zaman diliminde tamamlanan nüzul sürecinde Kur’an, epistemik bir nesne olarak algılanmadığı gibi hayatın akışı içerisinde ortaya çıkan her bir tikel sorunun çözümünde başvurulması gereken bir referans metni olarak da kullanılmıyordu. Hz.Peygamber’in vefatından sonraki süreçte sahâbîler de Kur’an’ı her bir mesele için kendisine müracaat edilen bir teşri kaynağı olarak kullanmadıkları gibi tek tek ayetler üzerine tefsir çalışmaları da yapmadılar. Yarım kalmış hayatlara daİr… GİTME SAATİ Kitabın Yazarı: Meral Afacan Bayrak YaYınevi: Hel Yayınları Kitap türü: Öykü YaYınlandığı Yıl: 2014 SaYfa SaYıSı: 112 Gökten elma toplar gibi şiir toplayan çarşının en güzeli, o kadını gördü rüyasında. Dümdüz çimenlerle kaplı bir meydanda, elinde bir şiir kitabıyla Tamer, sağa sola koşuyordu. Hâlâ bu şehirde yaşıyor olabilir mi? Nasıl yazıldı bu şiirler acaba? Onu düşündü, bilemedi. Yok, o da bu kitabın içindeki şiirler kadar güzeldi hani. Şiir mi, kadın mı? Hangisi daha az zararsızdı bünyeye? Ne çok soru vardı. Ne çok cevap…