2011 hutbe arşivi

Transkript

2011 hutbe arşivi
2 0 11
HUTBE ARŞİVİ
Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir.
FİRHİST
07 Ocak - Her Canlı Ölümü Tadacaktır - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü
14 Ocak - Hayatımızda Nafilelerin Önemi - Abdulmuttalip Peşe-Korfkuteli Müftüsü
21 Ocak - Yaşlılara Saygı - DİB Hutbe Arşivinden Alınmıştır.
28 Ocak - Selamlaşmak - DİB Hutbe Arşivinden Alınmıştır.
04 Şubat - Zararlı Alışkanlıklardan Korunmak - Mehnet Muslu-Kemer Müftüsü
11 Şubat - Mevlid Kandili - Yasir Ataş-Kaş Müftüsü
18 Şubat - Hayatın Özü - Adem Oyan-İbradı Müftüsü
25 Şubat - Yalan Büyük Günahtır - Saliha Manca -İl Vaizi
04 Mart - Toplumun Aydınlatılmasında Diyanet İşleri Başk.- Ahmet H. Başpınar-Alanya Müf.
11 Mart - İstiklal Marşıve M. Akif - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi
18 Mart - Çanakkale Zaferi - DİB Hutbe Arşivi
25 Mart - Tabii Çevreye Karşı Sorumluluklarımız - Saliha Keleş-İl Vaizi
01 Nisan - Peygamberimiz ve Merhamet - DİB Hutbe Komisyonu
08 Nisan - Peygamberlere İman - Selami Kurt-Alanya İlçe Vaizi
15 Nisan - Merhamet Eğitimi - Dr. Yaşar Yiğit - Dr. Ülfet Görgülü
22 Nisan - Çocuk Sorumluluğu - Mehmet Yaman-Kumluca Müftüsü
29 Nisan - İnsan ve Toplumun Güvenliği - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü
06 Mayıs - İslamda Ticaret Ahlakı - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
13 Mayıs - Değişen Aile Yapısında Gençlerimiz - Yasir Ataş-Kaş Müftüsü
20 Mayıs - Allah’ın Varlığı - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi
27 Mayıs - Üç Aylar ve Regaib - Dr. Şaban Erdiç-İl Vaizi
03 Haziran - Doğru Haber - DİB Hutbe Arşivi
10 Haziran - Hayatımızda İhsan - Ahmet H. Başpınar-Alanya Müftüsü
16 Haziran - Yaz Kuran Kursu ve Çocuk Eğitimi - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü
24 Haziran - Miraç Kandili - Ş. Gönül Bilgi-İl Vaizi
01 Temmuz - Kürtaj - Şerife H. Altuner-İl Müftü Yard.
08 Temmuz - Mü’min ve Dua - Havva Akgül-İl Vaizi
15 Temmuz - Berat Kandili - Ayşe Yaşar-İl Vaizi
22 Temmuz - İffet İnsanın Süsüdür - DİB Hutbe Arşivi
29 Temmuz - Dini ve Sosyal Hayatımızda RAMAZAN - Saliha Keleş-İl Vaizi
1
05 Ağustos - Oruç İbadeti - Ali Erhun-Finike Müftüsü
12 Ağustos - Mali Bir İbadet Olarak ZEKAT - Saliha Manca-İl Vaizi
19 Ağustos - Edep Müslümanın Süsüdür - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü
26 Ağustos - Kadir Gecesi - Şerife H. Altuner-İl Müftü Yard.
30 Ağustos - Ramazan Bayramı - Dr. Şaban Erdiç-İl Vaizi
02 Eylül - İbadetlerde Devamlılık Esastır - Alanya Müftülüğü
09 Eylül - Akraba Hakları - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü
16 Eylül - İslamda Eğitimin Önemi - Havva Akgül-İl Vaizi
23 Eylül - Mü’minde Tevekkül Anlayışı - Bahattin Ataklı-Akseki Müftülüğü
30 Eylül - Cami Çocuk Buluşması - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
07 Ekim - Emeğin Değeri - Abdulmuttalip Peşe-Korkuteli Müftüsü
14 Ekim - Engelliler ve Sorumluluklarımız - Enes Müslümoğlu-Gündoğmuş Müftüsü
21 Ekim - Aziz Şehitlerimiz - DİB Hutbe Komisyonu
28 Ekim - Mü’minler Tek Bir Vücut Gibidir - Din Hizmetleri Genel müdürdlüğü
04 Kasım - Hac İbadeti - Adem Oyan-İbradı Müftüsü
06 Kasım - Kurban Bayramı - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
11 Kasım - Şükür - Şerife H. Altuner-İl Müftü Yard.
18 Kasım - İslamda Kardeşlik - Mustafa Altun-Serik Müftüsü
25 Kasım - Eşimiz,Evladımız, Annemiz: KADIN - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
02 Aralık - Kerbelayı Anlamak - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
09 Aralık - Engellilerimize Sahip Çıkalım - Bahattin Ataklı-Demre Müftüsü
16 Aralık - Mevlanada Kuran ve Hz Peygamber Sevgisi - Bahattin Ataklı-Demre Müftüsü
23 Aralık - Değişen Dünyada Yaşlılarımız - Şerife H. Altuner-İl Müftü Yardımcısı
30 Aralık - Zaman Bilinci - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
DÜZENLEYEN:
HÜSEYİN KARATAŞ
HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ
SERİK - ANTALYA
2
2011 HUTBELERİ
1
07 - Ocak
HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR
Değerli Müminler!
Yüce rabbimizin zatı dışında, yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak ölümü tadacaktır. Dünyadaki ömrünü tamamlayanlar,
kabir hayatını da yaşayarak kıyamet günü
mahşer meydanına hesap için çağrılacaklardır.
İyilikleri fazla gelen müminler doğrudan, kötülükleri fazla gelenler ise ya cezalarını çekerek
ya da Allah’ın rahmeti ve dilemesiyle doğrudan
ebedi saadet yurdu cennete gireceklerdir. Bazılarımız daha sözü edilir edilmez ürperse de
ölüm korkulacak bir şey değildir.
Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber (1)
diyen şair, İslami bakışı, bir beyte sığdırmıştır.
Çünkü ölüm; bir terhis, tebdil-i mekan, saadet-i
ebediye yurduna sevkiyat, zindan misali dert
dolu dünyadan bağıstana, canana varmak, bir
3
yoruz. Oysa zamanında hazırlanan için ne
güzel nimettir ölümM Akıllı kişi için;
O dem ki perdeler kalkar, perdeler iner
Azrail’e hoş geldin diyebilmekte hüner (5)
diyen şairin tarif ettiği insan olmak zor değil.
Zor değil; zira sonunda dosta kavuşmak vardır.
Son hastalığında üzgün gördüğü hanımına, Hz
Bilal, ‘niçin üzülüyorsun, üzülme, dostuma, Muhammed’e gidiyorum’ (6) demişti. İbrahim (as)
ölüm meleğine ‘hiç dost dostun canını alır mı
demiş, yüce Allah ‘hiç dost dosta kavuşmak istemez mi diye vahiy indirmiştir. (7)
Aziz müminler
Geçici dünya hayatının cazibesine esir
olup niçin dosta giden yollara set çekelim, niçin
yarınlarımızı karartalım? Dün geçti, yarına ulaşıp ulaşmayacağımız meçhul. Biz bu günü değerlendirelim. Dünya zevkleri sonu olmayan,
içtikçe susatan deniz suyuna benzer.
Ölümü gündeme alınız. Yani “meşguliyet gelmeden boş vaktinizin, hastalanmadan sağlığınızın, fakirleşmeden zenginliğinizin
yaşlanmadan gençliğinizin, ölüm gelmeden
hayatınızın kıymetini biliniz” (8) Gaflete
düşüp ömür sermayenizi boşa harcamayınız.
Kime yar oldu bu dünya? Hangi güç sahibi
Not:Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nevi uyku gibi dinlenmektir. Nitekim Hz. Peygamber (as) bir cenazede “rahat eden ve edilen” demiş, ashap da bunun nasıl olduğunu
sorduklarında “mümin ölünce dünya sıkıntılarından rahatlar, fâcir ölünce onun şerrinden
diğer insanlar, ağaçlar, hayvanlar rahat eder” (2)
buyurmuşlardır.
Aziz Müminler!
Ölüm güzelse bazılarımız neden korkmaktadır sorusuna, Seleme bin Dinar “dünyamızı imar ettik, ahiretimizi harap;
mâmûreden harâbeye gitmek istemiyoruz”
(3) diye cevap vermiştir. Öleceğimizi bilmemize
rağmen hiç ölmeyecekmiş gibi sorumsuz bir
hayat yaşamayı tercih etmekteyiz. Bu durumu
Hz Peygamber “ey insanlar sanki ölüm başkasına takdir edilmiş, sanki vazifeler bize
değil başkalarına yüklenmiş, sanki namazlarını kıldığımız cenazeleri, yakında dönecek misafirlermiş gibi kabre koyuyor,
miraslarını yiyor, bize bela geleceği endişesinden uzak, kendi kusurlarımızı yok farz
ederek başkalarını eleştiriyoruz” (4) diye anlatmaktadır. Ne kadar yaşlanırsak yaşlanalım
ölmek istemiyor; ama gafletten de sıyrılamıyor,
ölümün ayak seslerini duyunca da perişan olu4
öldürdü ölümü? Aşık Seyrâni;
“Dünya olur bir gün harap
Ne bülbül kalır ne gürap
Rızkına sebep olan türap
Gözlerine dolar bir gün” derken ne kadar
haklı.
Yaşadığımız onca güzelliğin, ahiret nimetleri yanında ne değeri olur? Hadiste bildirildiği gibi, elini denize daldıran birinin deniz
suyundan eline bulaşan ne ise dünyadan istifade ettiği de o kadardır. (9) Denizin gürleyen
suyundan mahrum kalıp elinin bulaşığı ile sevinmek, gaflet değil midir? Mümin kişiye yakışan uyanık olmaktır. Allah’a kul olanlar için
kabir ve sonrası hayat daha güzeldir.
KAYNAK:
1) Çile;Necip Fazıl, 113.
2) Buhari; Rikak, 41. Nesai; Cenaiz, 48,49.
3) Darimi;Sünen,56.
4) Maverdi; Edebüddin veddünya, 185. Hayatüssahabe 4/223.
5) Çile;110.
6) İhya; 4/1010.
7) Tezkiratül Kurtubi; 19.
8) M.Ehadis; Nr: 201.
9) İbn Mace; Zühd, 3.
Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK
Döşemealtı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
3
2011 HUTBELERİ
1
14 - Ocak
HAYATIMIZDA NAFİLELERİN ÖNEMİ
Değerli Mü’minler!
İbadet; Allah'a karşı sevgi ve saygı
ile itaatimizi, boyun eğmemizi, tapmamızı
ve O'na olan bağlılığımızı gösteren duygu
ve düşünce derinliğinde yapılan davranış
biçimidir. (1)
İbadetler farz, vacip, nafile olmak
üzere kısımlara ayrılır. Farz ve vacip ibadetlerin mutlak yerine getirilmesi gerekir.
Beş vakit namaz kılmak, Ramazan ayında
oruç tutmak, zekat vermek ve ömürde bir
kere haccetmek mü'minlerin kulluk görevleridir; farz ibadetler cümlesindendir. Bir de
vacip dediğimiz bayram namazları, vitir ve
tavaf namazları, sadaka-i fıtır ve kurban
kesmek gibi ibadetler vardır ki bunların da
muhakkak yerine getirilmesi gerekir.
3
yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetleri eda
ederek bana o kadar çok yaklaşır ki ben
onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli,
yürüyen ayağı olurum. Bu kul bir şey isterse dileğini yerine getiririm, başı
darda kaldığında onu korurum” (3) buyurmuş, nafile ibadetlerle kazanılacak mertebe ve dereceleri bizlere bildirmiştir.
Değerli Kardeşlerim!
Kulluk; bizi yaratan Rabbimizin emirlerini yerine getirerek kalbimizi, aklımızı,
duygularımızı O’nun razı olacağı hale getirmektir. Sevgi bağını koparmamaktır. Sevgide edep ve saygı derinliğine ulaşmaktır.
Fani dünya arzu ve hevesleri içinde yalnız
dille ''Allah'ı seviyorum'' demekle yetinmemeliyiz. Seven kimse sevdiğine ihanet eder
mi? “Onca nimetlere kavuşmuş kimse,
isyan çukurlarında, bataklıklarda nefesini
tüketir mi” diye zaman zaman kendimizi
sorgulamalıyız.
Allah-ü Teâlâ bizleri Peygamberimizin ''İmanın lezzetini tatmıştır'' (4) müjdeli
haberini duyanlardan eylesin.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Ayrıca asli ibadetlerin her birinin nafileleri
vardır. Bu nafile ibadetlerle kul kendine
bahşedilen nimetlerin kıymetini anlar, Allah'a karşı sevgi ve saygısı artar. Mü’min
O'nun rızasını kazanmak için daha çok nafile ibadetlerle sevdiğine yaklaşır. O'na kul
olma bahtiyarlığını yakalar. Dünyada mutlu,
ahirette mutlu olan zümrelerin derecesine
ulaşır.
Değerli Müminler!
Nafile ibadetlerin önemi konusunda
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim’de; “güneşin
zevalinden (öğle vaktinde batıya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli
vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir. Gecenin bir kısmında da uyanarak
sana mahsus fazla bir ibadet olmak
üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin
seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın”(2)
buyurarak kulluk yapmayı öğütlemektedir.
Bir kutsi hadiste de Allah-ü Teala “kulum,
üzerine farz olan ibadetleri yerine getirerek yaklaştığı kadar hiçbir şeyle bana
4
KAYNAK:
(1) T.D.V İslam Ansiklopedisi C.19 (İbadet)
(2) İsra Suresi;78-79.
(3) Buhari; Rikak 38
(4) Buhari; Kitabu’l-İman 14
Hazırlayan: Abdülmuttalip PEŞE
Korkuteli Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
4
2011 HUTBELERİ
1
YAŞLILARA SAYGI
21 - Ocak
Değerli Müminler!
Yüce dinimiz İslam’ın ana hedefi, insanların dünya ve âhiret mutluluklarını
temin etmektir. İnsan, yüce Allah'ın yarattığı en değerli varlıktır; bütün varlıkları
onun istifadesine sunmuştur. İnsana saygı
dinimizin emri, ahlaki değerlerimizin de
temel taşıdır.
Sevgi, saygı ve merhamet Yüce
Rabbimizin insana bahşettiği temel insanî
duygulardandır. İnsan, ancak bu tür yüce
duygular sayesinde mutlu olabilir. Bunların
yaşanmadığı yerde insanın kendisiyle ve
çevresiyle barışık olması zordur, hatta
mümkün değildir.
3
lerimize saygı göstermeli ve onları üzecek
söz ve davranışlardan kaçınmalıyız.
Aziz müminler!
Dünya hayatı geçicidir. Bugünün
gençleri yarının büyükleri olacaktır. Bugün
gücü kuvveti yerinde olan insanlardan bir
kısmı, belki yaşlanmadan dünya hayatına
veda edecek; bir kısmı da ileri yaşlara ulaşıp gücünü, kuvvetini kaybedecektir. Bu,
hayatın bir gerçeğidir ve asla değişmez. Bu
itibarla belirli bir yaşa ulaşmış insanlara
maddî ve manevî destek vermemiz gerekir.
Peygamber efendimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da
onun ihtiyacını giderir. Kim Müslüman'ın bir sıkıntısını giderirse Allah da
onun kıyamet günü sıkıntılarından birini
giderir."(4)
Aziz Müminler!
Bize düşen görev, Yüce Allah’ın emrettiği, Peygamber efendimizin tavsiye buyurduğu şekilde yaşlılara ilgi ve saygı göstermek,
onlara her konuda yardımcı olmaktır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Bizler,“İman etmedikçe cennete
giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de
olgun Mümin olamazsınız.”(1) “Birbirini
sevmede, birbirine acımada ve birbirine
şefkat göstermede müminler bir vücut
gibidirler. Vücudun bir uzvu rahatsız
olunca; diğer uzuvları da ona ortak
olur”(2) buyuran yüce bir Peygambere iman
eden insanlarız.
Muhterem Müslümanlar!
Yaşlanmak, her insan için kaçınılamaz bir olgudur. Yaşlılık döneminde insan,
hayatın kazandırdığı tecrübelerle yüklüdür;
ancak bedenen ve ruhen yorulmuş olabilir.
Bu itibarla yaşlı insan her zaman özel bir
ilgi ve saygıya layıktır. İnsanlara ve özellikle büyüklere saygı duymak ve bunu söz
ve davranışlarımızla göstermek insanî ve
İslâmî bir görevdir. Nitekim Peygamberimiz
(a.s.), “İnsanlara merhamet etmeyene
Allah da merhamet etmez” buyurmuştur.(3)
Başta anne babamız olmak üzere
tanıdığımız ve tanımadığımız bütün büyük4
Gündelik hayatımızın her alanında
sözgelimi toplu taşım araçları, alış veriş
merkezleri ve bunun gibi sosyal mekânlarda yaşlılara öncelik tanımalıyız.
Unutmayalım ki bugünün yaşlıları dünün
gençleri olduğu gibi; bugünün gençleri de
yarının yaşlıları olacaklardır. Peygamber
Efendimizin şu ikazını her zaman hatırlayalım: “Küçüklerimize merhamet etmeyen,
büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”(5)
KAYNAK:
1- Müslim İman 93
2- Müslim, Birr, 66.
3- Tirmizi, Birr, 16..No:5847
4- Müslim, Birr, 58.
5- Tirmizi Birr, 15 Ebu Dâvud, Edeb, 66
DİB HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR.
Firhist’e Geri Dön
5
2011 HUTBELERİ
1
SELÂMLAŞMAK
28 - Ocak
Değerli Müminler!
Dinimizde muaşeret kurallarına
büyük önem verilmiştir; bunların en önemlisinin selâmlaşma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Selâm, bir Müslümanın diğer
Müslüman hakkında hayır dilekte bulunması, sevgi ve dostluğunu dile getirmesidir.
Selâmlaşma toplumda kaynaşma ve dayanışmayı arttırır. İnsanî ilişkileri güçlendirir.
Nitekim sevgili Peygamberimiz; “size, aranızda sevgiyi artıracak bir şey söyleyeyim
mi?” diye sorduktan sonra “aranızda selâmı yayınız” buyurmuştur [1]. Dinimize
göre selâm vermek sünnet, selâm almak
ise selâm verenin muhatap üzerindeki bir
3
dır. Meselâ bizdeki “günaydın” anlamında
Araplar “Sabâhunnûr” deyimini kullanmaktadırlar.
Aziz Müslümanlar!
Aslında sözlerin şeklinden daha
önemli olanı, onların arkasındaki iyi niyettir,
temiz duygu ve dileklerdir; selâm verdiğimiz kişilere karşı içimizde hissettiğimiz
sevgi ve saygıdır. Selâmlaşma, Müslümanların birbiriyle tanışmalarına ilk adımdır; insanlar arasında dostluk ve kaynaşmaya
vesile olan ahlâkî ve toplumsal bir görevdir.
Kur’ân-ı Kerim’de bildirildiğine göre, cennete girecek müminlere, meleklerin ilk hitabı “Selâmün aleyküm” şeklinde olacaktır.
Söz konusu âyette şöyle buyuruluyor:
“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar
da grup grup cennete sevkedilirler.
Oraya vardıklarında kapıları açılır ve
cennet bekçileri onlara şöyle derler:
Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz.
Haydi, ebedi kalmak üzere girin buraya!”[2]
Aziz Cemaat!
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
hakkıdır.
Çeşitli dinî ve millî geleneklerde değişik selâmlama ifadeleri vardır. Bizim dinî
ve millî geleneğimizde selâm verme, “Selâmün aleyküm” veya “Esselâmü aleyküm” şeklindedir. Selâma muhatap olan
kişi de “Aleyküm selâm”, “Ve aleykümüssselâm” diyerek karşılık verir. Bu sözler, “Allah’ın selâmı üzerinize olsun”;
yani “Allah’tan size esenlik ve güvenlik
diliyorum” anlamında kullanılır.
Hz. Peygamber genellikle “Selâmün aleyküm”, “Esselâmü aleyküm”,
“Merhaba” gibi ifadelerle selâm verirdi; bu
ifadeler Kur’ân-ı Kerim’de de geçmektedir.
Dolayısıyla bunlar Hz. Peygamber’in sünnetine en uygun olan selâmlama şeklidir.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de milyonlarca köylümüz, kentlimiz böyle selâmlaşmaktadır. Bunların yanında, “günaydın,
iyi günler, iyi akşamlar” gibi selâmlama ifadeleri de millî kültürümüzde ortaya çıkan
yeni zenginliklerimizdendir. Bu tür ifadeler
diğer Müslüman milletlerde de bulunmakta4
Müslümanların, evlerine girdiklerinde, eşlerine ve çocuklarına, iş yerlerinde arkadaşlarına ve çalışanlara, yolda karşılaştıklarına
selâm vermeleri, Yüce Allah’ın rızasına vesile olur. Nitekim, Resûlullah’ın en yakınlarından Enes b. Mâlik’in anlattığına göre
Peygamber Efendimiz, sokakta oynayan
çocuklara bile selâm verirdi.
Hutbemizi bir âyet meâliyle bitirmek istiyorum: “Size selâm verildiği vakit, ondan
daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık veriniz. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapar.” [3]
KAYNAK:
1- Tirmizî, “Kıyâmet”, 42; İbn Mâce, “İkâmet”; 174, “Et’ime”, 1; Müslim, “Îmân”, 93;
Ebû Dâvûd, “Edeb”, 131; Tirmizî; “İsti‘zân”, 1;
İbn Mâce, “Edeb”, 11.
2- Zümer, 39/73.
3- Nisâ, 4/86.
DİB HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR.
Firhist’e Geri Dön
6
2011 HUTBELERİ
1
04 - Şubat
ZARARLI AKIMLARDAN KORUNMAK
Değerli Kardeşlerim!
İslâm’ın korunmasını emrettiği beş
esastan birisi de dinin muhafazasıdır. Birçok
zararlı akım, günümüzde insanlığın inanç
dünyasını tahrif etmekte, onları sapkın davranışlara sevk etmektedir. Bu tehlikeli unsurlar
arasında Ateizm ve Satanizm öne çıkmıştır.
Zararlı akımlar, diğer ülkelerde olduğu
gibi İslam ülkelerinde de yeterli din eğitimine
sahip olmayan gençler başta olmak üzere
birtakım insanları etkileri altına almaktadır.
Ateizm, Allah inancı karşısında tepkisel bir düşünceyi dile getiren dünya görüşüdür. Geçtiğimiz yüzyılda tarihte hiçbir zaman
olmadığı kadar yaygınlaşan ve kendine taraftar bulan Ateizm, dinî ve ideolojik bir problem
olarak günümüz insanını etkilemeye devam
3
yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine
uyun. Allah sizi hem daha önce hem de
bu Kur’an’da Müslüman diye isimlendirdi
ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun,
siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız...”(3) buyurarak inançta tevhidi bizlere emretmiştir.
Sevgili Kardeşlerim!
İslâm Dini’nin evrenselliğini ve güzelliklerini öncelikle yaşama ve yeni yetişen
neslimize aktarma bilinci içinde hareket etmeliyiz. Bu çerçevede ruhen, ilmen ve bedenen kuvvetli, dünya ve ahiret dengesini
yakalamış, sorumluluk sahibi kişiler olma yolunda ilerlemeliyiz. İslami eğitim ve dini şuurdan uzak nesillerin, istikbale emin adımlarla
yürümesi asla mümkün değildir. Bu konuda
İbnu'l Kayyım’ın şu tespiti oldukça önemlidir:
“Çocukların çoğundaki bozukluğun sebebi babalarıdır. Onlar, babalarının ihmali,
dinin farz ve sünnetlerini öğretme işini
terk etmeleri yüzünden bozulmuşlardır.”(4)
Her türlü güzelliğin temelinde Allah sevgisi,
korkusu, hesap endişesi vardır. Mehmet
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
etmektedir. Satanizm ise “şeytana tapıcılık”
anlamına gelen; insanlığın zihin dünyasını
kirleten, düzensiz de olsa günümüze kadar
etkisini sürdüren inanış ve uygulama sistemidir.(1)
Bu ve benzeri zararlı akımların tam bir
İslami bilgiye sahip olmayan kişiler üzerinde
derin tesirler bıraktığı bilinen bir gerçektir. Nitekim inanç noktasındaki zihinsel kaymalar
yanında, cinayetler, intiharlar, değişik suçlar
da -ne yazık ki- bu düşünce sistemlerinin
olumsuz etkileri arasında sayılabilir. Bu akımların etkisi altında kalmış insanların, yaşamakta olduğu toplumun milli ve manevi
değerlerine, kültürüne, örf ve adetlerine ters
düşmesi, kaçınılmaz bir sonuçtur.
Kıymetli Mü’minler!
Allah katında yegâne din İslâm’dır.
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de “kim İslam'dan başka bir din ararsa (bilsin ki o
din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”(2)
“Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O sizi
seçti ve dinde üzerinize hiç bir güçlük
4
Akif’in şu mısraları çok anlamlıdır:
"Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne
vicdandır;
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır."(5)
Değerli Kardeşlerim!
Sorumlu olduğumuz kişilerin maddi ihtiyaçları kadar manevî ihtiyaçlarının da olduğunu unutmamalıyız. Zararlı akımlardan
onları korumak için din eğitimi konusunda
üzerimize düşenleri yerine getirmeliyiz.
Allah’ın rızasını, O’nu n yolunda gayreti ve
peygamber (sav) in sevgisini her şeyin üstünde tutmalıyız.
Hem kendimizi hem de çocuklarımızı
bireysel ve toplumsal olarak nezih bir ortamda tutmak zorunda olduğumuzu hiçbir
zaman unutmayalım.
KAYNAK:
1. Dini Kavramlar Sözlüğü; DİB. Yayınları, s: 41,579.
2. Al-i İmran; 85.
3. Hac;78.
4. İbnu'l-Kayyım; Tuhfe sh. 136.
5.M.Akif ERSOY, Safahat.
Hazırlayan: Mehmet MUSLU
Kemer Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
7
2011 HUTBELERİ
1
MEVLİT KANDİLİ
11 - Şubat
Muhterem Müminler!
Alemlere rahmet olarak gönderilen,
kainatın efendisi Hz. Muhammed (s.a.v) in
doğum gününü yani mevlit kandilini önümüzdeki hafta pazartesiyi salıya bağlayan
gece idrak edeceğiz.
Yüce Mevlâ’mız peygamberleri, yaratılış gayesini unutan insanlara dünyadaki
asıl görevlerini hatırlatmak için göndermiştir. Peygamberlik halkasının en sonuncusu,
rahmet peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)
dir. O, insanlığın ufkuna doğan bir güneştir.
O bizi, hayat veren şeylere, güzelliklere çağırdı. O gelmeden önce insanlık buhran ve
karanlık içindeydi. Kabe’nin içi putlarla doldurulmuş, bir olan Allah unutulmuştu.
3
ahlakı ve davranışlarıyla ümmetine örnek
olmuştur. Bu gerçeği Rabbimiz şöyle ifade
buyurmaktadır: “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok
zikreden kimseler için güzel bir örnek
vardır”(1).
Muhterem Müminler!
Dünyanın ve Ahiretin mutluluğunu
kazanabilmek peygamber (as) ı örnek ve
rehber almaya bağlıdır. Gönlünde Ona yer
açamayan insanlar ızdıraptadır, sıkıntıdadır. Onu örnek almakla ona yakın olanlar
Allah’a yakındırlar. Ondan uzak olanlar ise
Allah (cc) dan uzaktırlar. Rabbimizin şu
sözü bunu ifade etmektedir: “De ki “Eğer
Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah
da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok
merhamet edendir.”(2) Zira O, sıradan bir
insan değildir. Kainatı mükemmel bir şekilde yaratan Rabbimiz’in “habibim” dediği,
alemlere rahmet olarak gönderdiği, ahlakını methettiği peygamberdir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Zulüm, savaş, kan davaları her yeri sarmıştı. Güçlü olanlar her yerde haklı, güçsüz olanlar ise ezilmeye mahkumdu.
Babalar kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyor, kadın bir metâ gibi alınıp
satılıyordu. İyilik, güzellik adına ne varsa
silinmiş; kötülük, çirkinlik her yerde kabul
görmüştü. Şefkat, merhamet, hoşgörü unutulmuştu.
İnsanlık bir kurtarıcı bekliyordu. Nihayet beklenen kurtarıcı mîladî 571 tarihinde rebiül evvel ayının 12. gecesi
sabaha karşı dünyayı şereflendirmişti.
Onun gelişiyle Kabe’deki putlar yüz üstü
yere serilmiş, Kisra’nın sarayları yıkılmış,
Mecusîlerin bin yıllık sönmeyen ateşgedeleri sönmüştü. Sâve gölü yere batmış, bin
yıldan beri kurumuş olan Semâve deresinin
suları taşmıştı. Adeta her şey alemlere rahmet efendimizi ayakta karşıladı.
Değerli Kardeşlerim!
Peygamber (as) yaşayan bir
Kur’an’dır. Hayatının her safhasında
Kur’an ve sünnetiyle yol göstermiş; ibadeti,
4
İnsanlık her zaman olduğu gibi
bugün de peygamber (as) ın getirdiği mesajları anlamaya ve onun hayat düsturuna
muhtaçtır.
Mevlit Kandilinin İslam alemine ve
bütün insanlığa hayır getirmesini dileyerek
hutbemi şu ayet-i kerime meali ile bitirmek
istiyorum. “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki
sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır
gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere
karşı da çok şefkatli ve
merhametlidir”(3).
KAYNAK:
1- Ahzap Suresi; 33/21.
2- Ali İmran Suresi; 3/31.
3- Tevbe; 9/128.
Hazırlayan: Yasir ATAŞ
Kaş Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
8
2011 HUTBELERİ
1
HAYATIN ÖZÜ SEVGİ
18 - Şubat
Değerli Mü’minler!
Yüce Allah’ın rahmeti, ikram ve ihsanı
her şeyi kuşatmıştır. Kâinatın yaratılması, insanın ihtiyaç duyacağı nimetlerle donatılması
ve canlıların birbirlerine sevgi duyması, yüce
Allah’ın rahmetinin bir eseridir.
Rüzgârların yağmur yüklü bulutları
omuzunda taşıması, gökten tane tane yağmur
yağması, suyun buharlaşıp tekrar göğe ağması, gecenin peşinden güneş doğması hep
ilâhî rahmetin bir tecellisidir. Toprağın kış günlerinde çekirdek ve tohumları sarıp sarmalaması, kardan, buzdan ve soğuktan koruması,
mevsimlerin değişmesi, hayatın devamlı yenilenmesi de Hakk’ın rahmetinin bir eseridir. Her
çeşit gül ve çiçeğin açışında, bülbüllerin ötüşünde, kuşların uçuşunda sevgi vardır.
Sevgi, ilâhî rahmetin mahlûkata bir hediyesi3
Sevgili Kardeşlerim!
Allah sevgisi; kulun iman, irfan ve
ilimle taşmasına, hayır ve hasenatta koşmasına, azim ve gayretle engelleri aşmasına,
halden hâle geçmesine vesile olur. Sevgi, insanı ideale doğru seller gibi coşturur; Hakk
emrinde ömür boyu koşturur. Hakk’ın sevgisiyle donanımlı bir Müslümanın taşıyamayacağı bir yük, aşamayacağı bir engel yoktur.
Nitekim Yüce Rabbimiz “insanlardan öylesi
de vardır ki Allah’ın rızasını kazanmak için
kendini feda eder. Allah kullarına çok şefkatlidir”(2) buyurmuştur.
Her inanç, her söz ve davranış,
Hakk’ın rızasına uygunluğuna göre değer kazanır. Allah sevgisiyle öğrenilen ilim, yapılan
ibadet ve iyilikler insanın kalbini hoş eder, kişiliğini yoğurur, istikbale ışık tutar. Hakk’ı seven
kullar, sevgi ile erir, sevgi ile verir, sevgi ile yürürler. Allah sevgisiyle yapılan çalışmalar, yetiştirilen ürünler, verilen emekler; damarlarda
kan, bedenlerde can olur. Hak sevgisiyle hareket eden her Müslüman’ın Yüce Allah tarafından sevildiği bir an olur.
Değerli Mü’minler!
Sevginin olmadığı yerde öfke, nefret,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dir. Nitekim Yüce Rabbimiz “Kendilerine ısınasınız diye sizin için kendinizden (türünüzden) eşler yaratması ve aranızda bir
sevgi ve merhamet var etmesi de onun
(varlığının ve kudretinin) delillerindendir.
Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için
elbette ibretler vardır”(1) buyurmuştur.
Allah sevgisi, şüphe yok ki sevgilerin
en yücesidir. Allah sevgisi; kaynağını Hak’tan
alan, insanın kalbinden coşan ve bütün hayata yansıyan bitmez ve tükenmez bir enerjidir. Bu sebeple Müslüman’ın kalbi daima yüce
Allah’ı anarak; ilim, ibadet ve hizmet aşkı ile
yanarak çalışır.
Allah sevgisi insanı inkârdan, şirkten,
nifaktan, riyadan, büyük ve küçük her çeşit
günahtan tertemiz kılar. Gönüllere imanı, tevhidi, ihlâsı, ihsanı, ilmi, irfanı, ibadeti ve güzel
amelleri yerleştirir. Her ibadetin özü Allah sevgisinden beslenir. İnsanların içi ve dışı, dünya
ve ahireti, sevgi ile süslenir. İnsanlarda Allah
sevgisi; canlarını ve mallarını Hakk’ın emrine
uygun kullanmaları, belaları sabırla, nimetleri
şükürle karşılamaları ile belli olur. Hakk’ın rızasına uygun işlenen ameller; belalara karşı
kalkan, dertlere derman olur.
4
kin, kibir, haset, fitne ve fesat vardır. Çözülme,
ayrılık ve yıkım vardır. Nefsanî ve şahsî çıkarları ön plana almak, bencil ve ihtiraslı olmak
sevgi değildir. Sevgi; hoşgörülü, adaletli, merhametli, yardımsever, özverili ve fedakâr olmaktır.
Sevgi, insanları birbirine bağlayan
manevî bir bağdır. İşlerimizi onaran, gönüllerde huzuru, yuvalarda mutluluğu, toplumlarda kardeşliği, birlik ve beraberliği sağlayan
sevgidir. Sevgi; İnsanların maddî ve manevî
yönden gelişmesine, olgunlaşmasına vesile
olur.
Hutbemi sevgili peygamberimiz (sav)
in şu hadis-i şerifleriyle bitiriyorum: “Hiçbiriniz kendiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz
için de arzu etmedikçe, (kemâliyle) îmân
etmiş olmaz”(3) “Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe
de (tam) imân etmiş olmazsınız. Ben size
bir şey göstereyim mi; onu yaparsanız birbirinizi seversiniz? Aranızda selâmı yayınız” (4).
KAYNAK:
1)- Rûm Suresi; 30/ 21.
2)- Bakara Suresi; 2/ 207.
3)- Buhari; İman, 7.
4)- Müslim; İman, 93.
Hazırlayan: Âdem OYAN
İbradı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
9
2011 HUTBELERİ
1
25 - Şubat
YALAN BÜYÜK GÜNAHTIR
Muhterem Müslümanlar!
İnanan bir insan için imandan sonra
en güzel özelliklerden birisi doğruluktur.
Doğruluğun zıddı olan yalancılık, çok kötü
bir huy, ahlaki düşüştür. Yalan, kişinin gerçeği gizlemesi veya onun tam tersini ifade
etmesidir. Dinimiz yalan sözü haram kılmış
ve şiddetle yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hakk “ey iman edenler!
Allah’a karşı gelmekten sakının ve
doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve resulüne itaat ederse
3
Sevgili Kardeşlerim!
Yalancılık, insanın bünyesinde
büyük tahribata yol açarak kendisine ve
topluma saygısını yok eder. Yüce Allah
Kur’an-ı Kerim’de yalanı ve yalancılığı yasaklamış, bunun zararlarına işaret etmiştir.
Atalarımız, “Yalancının mumu yatsıya
kadar yanar” sözüyle böyle kötü bir huya
sahip kişilerin toplum nazarında alçalacağını, gözden düşeceğini ve sözüne güven
kalmayacağını anlatmıştır.
Aziz Mü’minler!
Dinimizde yalanın her çeşidi günah
olmakla beraber en çirkini yalancı şahitliktir. Hangi sebeple olursa olsun mahkemede yalancı şahitlik yapmak büyük
günahtır. Efendimiz (s.a.v.) in şu sözü ilahî
ikazın anlaşılmasında bize yeterli olmalıdır:
“Yalancı şahidin ayakları, şahitlik ettiği
yerden ayrılmadan Allah ona cehennemi
vacip kılar.”(3)
Yalancı şahitlik, birilerinin hatırı için
adaletin kaybolmasına ve masum insanların mağdur edilmesine sebep olur. Bu sebeple doğru ve yararlı şeyler konuşmak
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır”(1) buyurarak doğruluğun önemini ortaya
koymuştur.
Aziz Mü’minler!
Yalan ruhi bir hastalıktır. Biz Müslümanlar bu hastalıktan kendimizi korumalıyız. Yalanı hayatımızdan tamamen
çıkarmalı, çocuklarımıza daha küçük yaşta
yalanın yanlış olduğunu öğretmeli ve bu
hususta topluma örnek olmalıyız. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bize, çocukları oyalamak veya sakinleştirmek amacıyla dahi
olsa, yalan söylemenin doğru olmadığını
öğütlemiştir.
Değerli Kardeşlerim!
Mü’min yalan konuşmaz. Çünkü
“mü’min” güvenilir kimse demektir. Sevgili
Peygamberimiz “yalan ile iman bir arada
durmaz”(2) sözüyle, yalan söylemeyi alışkanlık haline getiren kişilerin imanî bir zaaf
göstereceklerini vurgulamıştır. Müslüman,
insan için en kötü sıfat olan münafıklık alametinin yalancılarda ortaya çıktığını unutmamalıdır.
4
mü’minin şiarı olmalıdır. Böyle bir günaha
düşen kimse Allah’a tövbe ile birlikte mağdur ettiği insanlarla helalleşmelidir.
Hutbemi Nisa Suresinin 135. ayetiyle tamamlamak istiyorum: “Ey iman
edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için
şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta
tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz)
zengin veya fakir de olsalar (adaletten
ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha
yakındır. (Onları sizden çok kayırır.)
Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken
gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten)
çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah
yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”(4)
KAYNAK:
1. Ahzab Suresi, 70-71.
2. Ahmed b.Hanbel, Müsned 1/5, H.no: 2393.
3. Kütüb-i Sitte, İbrahim Canan, 17/280.
4. Nisa, 135.
Hazırlayan: Saliha MANCA
İl Vaizesi
Firhist’e Geri Dön
10
2011 HUTBELERİ
1
04 - Mart
TOPLUMUN AYDINLATILMASINDA
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
Muhterem Müslümanlar!
Bizleri yaratan Allah’u Teâlâ; insanlara hayatın gayesini bildirmek, insanî ve
ahlakî sorumluluklarını öğretmek üzere
peygamberler göndermiştir. Allah’ın gösterdiği yol daima aydınlık, küfür ise daima karanlık olmuştur. Cahiliye dönemi gerek
inanç gerek yaşantı bakımından pek çok
olumsuzlukları bünyesinde toplamış bir dönemdi. Peygamberimiz (a.s) “nur saçan
bir kandil”(1), insanları karanlıklardan aydınlığa ulaştıran bir elçi olarak onlara kitap
ve hikmeti öğretmiş, onlardan model bir
toplum ortaya çıkarmıştır.
Peygamberimiz (a.s) den sonra da
her Müslüman iyiliği emretmek, kötülüklerden sakındırmak sorumluluğuna sahiptir.
3
ka’dan Avustralya’ya, Uzak Doğu’dan Afrika’ya kadar, bilgi ve hizmet sunmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı bu yönüyle İslam’ın evrensel mesajına uygun düşecek
tarzda yürüttüğü dini hizmeti yanında bir
kimlik bilinci de vermektedir.
Muhterem Mü’minler!
Binlerce camimizde vaaz, hutbe ve
yapılan cami dersleri ile vatandaşımız aydınlatılmaktadır. Kur’an kursları ve yaz
Kur’an kurslarında Kur’an bilgisi yanında
temel dinî bilgiler verilmekte, peygamberimiz (s.a) in hayatı öğretilmektedir. Diyanet
Dergisi, Diyanet Çocuk Dergisi ve Diyanet
İlmi Dergi gibi süreli yayınlar yanında yüzlerce basılı ve görüntülü eserle de halkımızı aydınlatmaya çalışmaktadır.
Bu vesileyle dünden bugüne din hizmetine emeği geçip ahirete intikal edenlere
Allah’tan rahmet, bu kutsal görevi halen
yürütmekte olanlara da başarılar diliyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığımızın kuruluşunun
87. yıl dönümünün bütün insanlık için hayır
getirmesini Cenab-ı Hak’tan temenni ederiz.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Nitekim Allah’ü Teâlâ müminlerin arasında
onları iyiye ve güzele yönlendirecek bir topluluğun bulunmasını emretmiştir: “Sizden
hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten meneden bir topluluk bulunsun.
İşte kurtuluşa erenler onlardır”(2).
Değerli Mü’minler!
Osmanlı devletinde din işleri meşîhat Makamı tarafından Şeyhülislam eliyle
yürütülmüştür. Cumhuriyet döneminde ise
3 Mart 1924 tarihinde Başbakanlığa bağlı
Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.
İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak
esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek görevi kanunla Diyanet
İşleri Başkanlığı’na verilmiştir.
Başkanlığımız bu görevleri yerine
getirirken mezhep, eğilim, kültür ve cinsiyet
ayırımı gözetmeksizin toplumun her kesimine eşit hizmet sunmaya büyük özen göstermektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye’mizin yanında Asya’dan Avrupa’ya, Ameri4
KAYNAK:
1. Ahzâb, 33/46.
2. Al-i İmran, 3/104.
Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR
Alanya Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
11
2011 HUTBELERİ
1
11 - Mart
İSTİKLAL MARŞI VE M. AKİF ERSOY
Muhterem Müslümanlar!
Bağımsızlık, hürriyet ve istiklal Müslümanların en belirgin vasıflarındandır. Hiçbir kimse Allah’a dayanan ve güvenen
mü’min kadar güçlü ve şerefli olamaz.
Mü’minler, Allah’a güvendikleri, şerefi ve
saygınlığı O’na kul olmakta buldukları için
güçlü ve şereflidir.
Yabancı güçlerin dün olduğu gibi
bugün de İslam toplumunu ve Müslümanları hükümleri altına alma taleplerinin hiçbir
yönden meşru bir dayanağı olmamıştır.
Allah onlara böyle bir hak da vermiş değildir. Bazen mü’minler yenilgiye uğrasalar,
istila altında kalsalar bile kâfir topluma
3
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım.
İşgalcilerin gücü ne olursa olsun milletimizin dimdik ayakta durması, hiç şüphe
yok ki iman ve azmin bir neticesidir. Akif
yine; muhkem yapısıyla Türk İslam Medeniyeti’nin, Batı Medeniyeti’ne galip geleceğini şu mısralarda ifade etmiştir.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Değerli Kardeşlerim!
Hz Peygamber bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Rabbim şöyle
buyurdu: Ey Muhammed! Ben bir
hüküm verdiğimde bu geri çevrilemez.
Ben sana ümmetinle ilgili olarak onları
bir genel kıtlıkla yok etmeyeceğimi,
kendileri bölünüp bir grup diğerini öldürmedikçe ve esir almadıkça dünya
üzerlerine gelse onların varlıklarına ve
istiklallerine son verecek bir düşman
onlara musallat kılmayacağımı vaat ediyorum” (2).
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Allah, mü’minlerin devletini sona erdirme
ve izlerini silme fırsatını vermeyecektir.
Çünkü O, yüce kitabında “Allah, müminlerin aleyhine kafirlere hiçbir yol vermeyecektir” (1) buyurmuştur.
Muhterem Müminler!
İşte bundan dolayıdır ki Kur’an-ı Kerim’i ve dini ilimleri çok iyi bilen Mehmet
Akif ERSOY daha marşın ilk kıtasında
şöyle haykırmaktadır:
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak
O benimdir, o benim milletimindir ancak
Vatan şairimiz merhum Mehmet Akif
ERSOY Milli Mücadele yıllarında hiçbir
zaman ümidini yitirmemiş; bilakis şehir
şehir gezerek camilerde vaaz etmiş, milletin moralini ve maneviyatını yüksek tutmaya çalışmıştır. İstiklal ve bağımsızlığın
Allah’a, hakka, hukuka tapan Türk milletinin hakkı olduğunu haykırmıştır. Necip
Türk Milletinin hürriyetine ne kadar düşkün
olduğunu ise şu mısralarla dile getirmiştir:
4
O halde -Merhum Akif’in dediği gibiAllah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın. Cenab-ı Hak her zaman ve her
yerde bayrağımızı dalgalandırsın ve ezanımızı susturmasın. İstiklal marşımızın yazarı
merhum Akif’in ruhu şad olsun. Hutbemi bir
ayet-i kerime ile bitiriyorum.
“Gerçek üstünlük, şeref ve izzet Allah’a, Rasûlüne ve mü’minlere aittir.
Fakat münafıklar bunu bilmezler” (3).
KAYNAK:
1- Nisa; 141.
2- Müslim; fiten 19–20.
3- Münafikun; 8.
Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
12
2011 HUTBELERİ
1
ÇANAKKALE ZAFERİ
18 - Mart
Muhterem Müslümanlar!
Şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferidir. Bu
zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir önemi
vardır. Bu büyük olay, adeta bugün meydana gelmiş gibi hafızamızda taze ve canlıdır.
Çanakkale Zaferi Birinci Dünya Savaşı’nda kahraman askerlerimizin, cihanı
hayrete düşüren bir iman ve kahramanlık
destanıdır. Bu zafer milletimizin iman ve
azminin, metanet ve gücünün açık bir göstergesidir.
Çanakkale Zaferi; ırkları, renkleri ve
dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan
haçlı ordularının Müslüman milletimizi yok
etmek amacıyla karadan, denizden ve havadan üzerimize saldırdığı bir iman- küfür
3
hadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şayanı hayret bir misaldir. Emin olmalısınız ki,
Çanakkale muharebesini kazandıran,
bu yüksek ruhtur.”
Çanakkale Zaferi, vatanı, bayrağı,
milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah rızasına
eren şehitlerin destanıdır.
Çanakkale Zaferi, anaların biricik
evladını, şefkat ve merhametle bağrına
basıp;
“Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana
Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana”
mücadelesidir.
2
Firhist’e Geri Dön
“Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Cehennem olsa gelen bağrımızda söndürürüz
Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz”
diyerek bütün gücüyle düşmana karşı
koyan milletimizin destanıdır.
Çanakkale Savaşı, Yüce Rabbimizin
“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda
siz de savaşın” (1) emrine uyarak cepheye
atılan kahraman askerlerimizin destanıdır.
Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa
Kemal Atatürk, Çanakkale’deki askerimizin
manevi gücünü şöyle anlatıyor:
“Karşılıklı siperler arası sekiz metre,
yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamayarak kâmilen şehit
düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek itidal ve tevekkül ki, ölenleri
görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiçbir tereddüt bile göstermiyor,
sarsılmak yok!... Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye
hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şa4
ve minnetle yâd ediyorum. Hutbeme Çanakkale’de göğsünü düşmana siper eden
Mehmetçiğin destanını yazan milli şairimiz
Mehmet Akif ERSOY’un mısralarıyla son
veriyorum.
“Ey bu topraklar için toprağa gömülmüş asker,
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i,
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.”
diyerek cepheye uğurladığı; oğlunun da
anasının elini öperek;
“Hakkını helal et şefkatli ana
Canım feda olsun kutsal vatana”
diyerek karşılık verdiği, cefakar analar ile
yiğit ve kahraman Mehmetçiklerin destanıdır.
Aziz Mü’minler!
Bu vesile ile başta Gazi Mustafa
Kemal olmak üzere, Çanakkale savaşına
katılan bütün şehit ve gazilerimizi rahmet
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
KAYNAK:
1) Bakara,190.
Diyanet Hutbe arşivinden alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
13
2011 HUTBELERİ
1
25 - Mart
TABİİ ÇEVREYE KARŞI
SORUMLULUKLARIMIZ
Değerli Müslümanlar!
Rabbimizin bize bahşettiği sayısız
güzelliklerden biri de ilâhî kudretinin eseri
olan tabiattır. Cenab-ı Allah bütün güzelliği
ve çeşitliliği ile tabiatı insanın yararına sunmuştur. İnancımıza göre insanın yararına
sunulan her şey yüce Allah’ın ona bir emanetidir. Bu emaneti, verenin isteği doğrultusunda kullanmamız gerekir. Aksi takdirde
emanete hıyanet etmiş olur ve bundan dolayı hesaba çekiliriz.
Okumuş olduğum ayet-i kerimede
yüce Allah, “Allah göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. Sakın ha dengeyi bozmayın” (1) buyurarak insanları içinde
yaşadıkları tabii çevrenin dengesini bozmamaları hususunda uyarmıştır.
Yüce Allah insandan, hem sosyal
3
lik sıfatı zedelenmiş olur.
Kıymetli Mü’minler!
Allah-ü Teâlâ’nın koymuş olduğu
ekolojik dengenin bozulması, tabiatta sağlıksız bir ortamın doğmasına yol açar. Bu
durumda yüce Allah’ın bizler için büyük
birer nimet olarak yarattığı doğal çeşitlilik
daralmaya başlar ve canlılar bundan zarar
görür. Yeşil alanların tahrip edilmesi, zararlı
atıklarla suların ve çevrenin kirletilmesi, Allah’ın kainatta yarattığı çeşitliliğin geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde yok
edilmesi gibi doğal dengeyi bozan tutum ve
davranışların İslamî bakımdan cezasız kalması düşünülemez.
Değerli Kardeşlerim!
Bugün korkunç boyutlara ulaşan
çevre kirlenmesinin asıl sebebi, kendi çıkarları için bir takım değerleri feda edebilen
insanların içine düştüğü manevi kirlenmedir. Çünkü çevreyi kirleten, insandır (4).
Doğal ve fiziki çevredeki kirlenmeyi
önleyebilmek için ilk önce insanların iç
dünyasının kirlenmesini önlemek gerekir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
hem de doğal çevresini ve kâinatı korumasını istemektedir. Aksi takdirde bizzat insanın kendisinin bundan zarar göreceğini
şöyle ifade etmektedir: “İnsanların kendi
işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada
ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır.
Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı
(kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”(2)
Aziz Kardeşlerim!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir
hadis-i şeriflerinde “Müslüman Müslüman’ın elinden, dilinden güvende olduğu kimsedir”(3) buyurmaktadır. Çevreyi
kirleten, doğal dengeye zarar veren, tabii
zenginlikleri israf eden bir kimse dolaylı
olarak hem insanlara hem de tabiatta yaşayan diğer canlılara zarar vermiş olur. Zira
çevreyi kirletmek ve doğal dengeyi bozmak, sadece çevreye karşı işlenmiş bir kötülük değil; aynı ortamı paylaşan diğer
canlı ve cansız varlıklara karşı da işlenmiş
bir suçtur. Dolayısıyla bu şekilde hareket
eden bir mü’minin, emin olma ve güvenilir4
Hutbemi Peygamber Efendimizin şu
sözleriyle bitiriyorum: “TDikkat edin, vücutta bir et parçası vardır; Eğer o düzgün ve sağlam olursa vücudun tamamı
düzgün ve sağlam olur. Fakat o bozulursa, vücudun tamamı bozulur. İşte bu
et parçası kalptir." (5)
KAYNAK:
1. Rahman; 55/7-8.
2. Rum; 30/41.
3. Tirmizî; İman 12, (2629); Nesâî, İman 8, (104,105).
4. Dr. Ekrem Keleş, Diyanet Aylık Dergi.
5. Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107,
(1599); Ebu Davud, Büyû 3, (3329, 3330); Tirmizî,
Büyû 1, (1205); Nesâî, Büyû 2, (7, 241).
Hazırlayan: Saliha KELEŞ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
14
2011 HUTBELERİ
1
01 - Nisan
PEYGAMBERİMİZ VE MERHAMET
Aziz Kardeşlerim!
Allah Teala, Kur'an-ı mübininde
mealen şöyle buyuruyor: “Andolsun, size
kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona
çok ağır gelir. O, size çok düşkün,
mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.”1
Sıkıntıya düşmemizi istemeyen,
mü'minlere karşı çok şefkatli, çok merhametli bir Peygamberimiz var.
Rabbimiz, yine Kura'n-ı Keriminde,
O'nu “Alemlere rahmet olarak gönderdiğini”2 bildiriyor. Demek O'nun rahmet mesajı, bütün alemleri kuşatıyor.
Peygamberimiz, yine Kuran-ı Kerim'de,
“Üsve-i hasene” yani “güzel örnek” olarak
niteleniyor.
3
rinizi arındırın. Hediyeleşin. Selamlaşın birbirinizle. Alır ve yoğurur yüreklerimizi merhamet duygularıyla.Anne babayı yoğurur,
evlatları yoğurur, eşleri yoğurur, gençleri,
yaşlıları yoğururM
Der ki: -Komşun aç yatarken sen tok
uyuma.
Der ki: -Çalıştırdığın insanın ücretini
teri kurumadan ver.
Der ki. -Susuz kalmış hayvana su
veren insan cennetlik oldu.
Der ki: -Cennet annelerin ayağı altındadır.
Sorar insanlara: -Bugün bir yetimin başını okşadın mı? Bugün bir açı doyurdun
mu? Bugün bir hastayı ziyaret ettin mi? O
bitmez tükenmez bir sevgi ve merhamet
çağlayanıdır.
Değerli Kardeşlerim!
Bir Kutlu Doğum haftasına daha giriyoruz. Aslında her gün, her hafta, her ay,
Sevgili Peygamberimizle birlikte yaşıyor
gibi bir hassasiyet içinde olmamız gerekiyor. Böyle özel haftalar ise, bu yakınlığı
daha diri hale getirmek içindir. O'nun elin-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
O, hayatıyla güzel örnek olmuş ve
elinden tutan insanlara en güzel insanlık
erdemlerini kazandırmış.
Ona bakarsak, önümüzde güzel
örnek görürüz, O'nun elinden tutarsak, O
bizi, güzel insan olarak eğitir.
O, insanlığın öğretmeni, insanlığın
mürebbisi. Eğer O'nun elinden tutarsak,
gözümüzü kulağımızı O'na yöneltirsek,
bize vereceği ilk öğüt, herhalde, şefkatli,
merhametli bir insan olma, rahmet insanı
olma öğüdü olacaktır.
O, kız çocuklarını diri diri toprağa
gömen bir kavimden, pırıl pırıl yürekleri
olan bir toplum inşa etti.
Bugün de O'na yönelirsek der ki
bize: -Elinizden ve dilinizden başkaları
zarar görmesin.
Der ki: -Ayıpları araştırmayın. Haset
etmeyin. Kin tutmayın. Birbirinize lanet etmeyin. Kimsenin gizli hallerini araştırmayın.
Katı kalpli olmayın. Kibirli olmayın.
Der ki:-Merhametli olun. Birbirinizi
sevin. Mütevazı olun. Birbirinizin dertleriyle
ilgilenin. Birbirinizin hatasını düzeltin, birbi4
den yeniden tutmak ve gönlümüzü O'na
açmak içindir. Kişiliklerimizde O'na daha
çok benzemek içindir. O'nun güzelliklerini
kuşanmak içindir.
Şiddetin, acımasızlığın, savaşların
kol gezdiği bir dünyada, en acil ihtiyaç, Muhammedi bir merhamettir, şefkattir, diğergamlıktır, muhabbettir. Yaratılan her şeye
rahmetle yaklaşmaktır. Bunu, en öncelikle,
Rahmet Peygamberinin izinden gidenler
yapacaktır.
O sebeple, yüreklerimizi O'nun mektebinde
eğitmek ve her birimiz, O'ndan aldığımız
ışıkla rahmet insanları olmak, rahmet toplumları kurmak durumundayız.
Hutbemizi, Efendimiz(s.a.s)’in bir
hadisi şerifleriyle bitirmek istiyoruz: “İman
etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş
olmazsınız.”3
KAYNAK:
1.Tevbe, 9/128
2. Enbiyâ, 21/107
3.Müslim, îman 93-94
Hazırlayan ve Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
15
2011 HUTBELERİ
1
08 - Nisan
PEYGAMBERLERE İMAN
Muhterem Mü’minler!
Allah’u Teâlâ yarattığı insanlara vahyini, dinini bildirmek için yine insan cinsinden peygamberler göndermiştir. Bu
nedenle dinimizde peygamberlik, imanın
temel bir esası olarak kabul edilmiştir.
“Peygamber”le eşanlamlı kelimeler olarak
“Rasül”, kendisine yeni bir kitap verilerek
görevlendirilen kişi; “Nebi” ise kendisine
yeni bir kitap verilmeden önceki peygamberin dinini tebliğle görevlendirilen elçidir.
Değerli Mü’minler!
Nübüvvet müessesesi Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in peygamber
olarak gönderilmesiyle son bulmuştur. İnsanlık tarihi boyunca her topluma peygamber gönderilmiştir. Nitekim Kur’an-ı
3
toplumun önünde hem dünya hem ahiret
yolunu aydınlatan birer rehber olmuşlardır.
İnsanlar bu rehberler sayesinde hakkı-batılı, doğruyu-yanlışı, faydalıyı-zararlıyı kısa
yoldan öğrenmişlerdir. İnsanlar rahat bir
şekilde yaşayabilmek için birtakım kurallar
oluşturabilirler. Ancak vahiy kültüründen
uzak olan toplumlar sevgiden, saygıdan,
hoşgörüden ve manevi güzelliklerden mahrum kalmaya her zaman daha yakınlardır.
Bu nedenle insanlara bir rehber olarak
peygamberlerin gönderilmesi, Allah’ın insanlara merhameti ve lütfunun bir sonucu
olmuştur. Nitekim yüce yaratıcımız (c.c)
Enbiya suresinde peygamberimize hitaben
“(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere
rahmet olarak gönderdik.”(2) buyurmuştur.
Değerli Mü’minler!
Hutbemi, yatsı namazından sonra
okuduğumuz, bakara suresinin 285. Ayetinin mealiyle bitirelim: “Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti,
müminler de (iman ettiler). Her biri; AlNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kerim’de “Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.”(1) buyrulmuştur. Önceki toplumlara
gönderilen peygamberlerin sayıları tam
olarak bildirilmemiştir. Kur’an-ı Kerim’de
yirmi beş peygamberin ismi zikredilmiş,
bunlardan bazılarının mücadelelerinden
bize örnek olacak önemli bölümler anlatılmıştır. Çünkü peygamberler doğruluk, güvenilirlik, akıllı, zeki olma ve tebliğ
sıfatlarıyla görevlerini en güzel şekilde yerine getirme bakımından insanlara örnek
olmuşlardır.
Aziz Mü’minler!
İnsan her ne kadar akıl, idrak, iz’an
sahibi olsa da bu özellikler bakımından her
zaman sınırlı kalmıştır. Faydasına ve zararına olabilecek şeyleri tam olarak kavrayamaz. İnsanın fıtrat ölçülerine uygun bir
hayat sürdürmesi, tekemmül etmesi için
peygambere ihtiyacı vardır. Peygamberler
olmasaydı insanlar Allah’ın sıfatlarını, O’na
nasıl ibadet edeceklerini, ahiretin ahvâlini
bilemezlerdi. Tarih boyunca peygamberler
4
lah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini
(diğerinden) ayırt etmeyiz”. Şöyle de
dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda
dönüş yalnız sanadır.” (3)
KAYNAK:
(1) Fatır,24.
(2) Enbiya,107.
(3) Bakara, 285.
Hazırlayan: Selami KURT
Alanya İlçe Vaizi
Firhist’e Geri Dön
16
2011 HUTBELERİ
1
MERHAMET EĞİTİMİ
15 - Nisan
Aziz Kardeşlerim!
Alemlere rahmet Efendimize bir ayet nazil
oluyor: “THayır hayır! Doğrusu yapıp ettiklerinden dolayı kalplerinin üzeri pas tutmuştur.”1
Bazı sahabiler kalbin pas tutmasının ne demek olduğunu, bu mecâzi vurgunun ne ifade ettiğini anlamakta güçlük çekiyorlar. Bunun üzerine Allah
Resulü şöyle buyuruyor: “Kul bir günah işlediği
zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan
vazgeçip tövbe ve istiğfar ettiği zaman kalbi parlar. Günahtan dönmez ve bunu yapma ya devam
ederse siyah nokta arttırılır ve sonunda tüm kalbini işgal eder. İşte Allah’ın kitabında; ‘Hayır
hayır doğrusu yapıp ettiklerinden dolayı onların
kalpleri pas tutmuştur.’ diye anlatılan pas
budur.”2
Kardeşlerim, işte bugün tam da bu yürek
paslanmasını ve kalp kararmasını yaşamaktayız.
Zira, suyun topraktan çekilmesi gibi, merhamet de
insanlığın vicdanından hızla çekiliyor. Merhametin
açtığı boşluğu, şiddet, öfke ve zorbalık doldur-
3
Cenab-ı Allah kıyamet gününde hesap soracaktır.”5 buyurmamış mıydı merhamet peygamberi?
Aziz Kardeşlerim!
Rabbimizin mesajları evrendeki her varlık
için hayattır, rahmettir. Öyle ki, Peygamberimiz
âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Müslümanlar
olarak rahmet ve merhameti prensip edindiğimizi
ilan için, Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarını zikirle
başlarız, her söz ve her işimizeM Gönüllere sirayet
eden rahmet, kâinatı ve içindeki her şeyi kucaklayan bir merhamete dönüşür. Böyle bir gönül, sadece insana değil; bitkiye, hayvana hatta eşyaya
merhamet nazarıyla bakar. Karıncayı dahi incitmenin merhametsizlik olduğunu bilir. Gerçek şu ki, ilahî
rahmetin tecelli etmediği yürekler merhametten yoksundur. Merhametsiz gönüllerde sevgi, şefkat, ülfet
ve insaf bulunmaz. Nitekim, her davranışıyla bizlere
rehber olan Âlemlerin efendisi; “Merhamet ancak
kalbi katılaşmış inançsız bedbahtların kalbinden
kaldırılmıştır.”6 buyurarak bu acınası duruma dikkatlerimizi çekmektedir. Öyleyse insanlık olarak
bugün, topyekûn bir yürek terbiyesine ve merhamet
eğitimine ihtiyacımız vardır.
Kardeşlerim!
Başkanlığımız bu yıl Kutlu Doğum Haftası
etkinliklerinin ana başlığını, “Hz. Peygamber ve
Merhamet Eğitimi” olarak belirlemiştir. Bu vesileyle
Peygamberimizin örnekliğinde, toplumun her kesiminde çokça muhtaç olduğumuz fiilî bir merhamet
seferberliği hedeflenmektedir. Şüphesiz merhamet-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
2
makta. Ahlaki yozlaşmalar ve vicdani duygulardan
yoksunluk hayatın her alanında gün geçtikçe artıyor. İnsanlık bu hengâmede var oluş ve yaratılış
hikmetinden uzaklaşıyor. Şiddet maalesef; kültür,
inanç, ırk ve coğrafya tanımaksızın bütün dünyayı
kasıp kavuruyor. Hemen her günümüzü, zulüm, cinayet ve haksızlıklara şahit olmanın vicdanımızda
açtığı yaralar ve yüreğimizde bıraktığı sızılarla yaşamaktayız.
Evet, Değerli Kardeşlerim!
Bütün bunlar insanlığın en önemli değeri
olan merhametin ferdi ve toplumsal hayatımızdan
uzaklaşmaya başladığının göstergesi değil midir?
Gerçekten bugün evimizde, sokağımızda, işyerimizde, uzak ve yakın çevremizde merhamete ne
kadar da muhtacız. Evladımız bizden şefkat ve merhamet eli bekliyor. Ailemiz, arkadaşımız, komşumuz, yetimlerimiz, yaşlılarımız, gençlerimiz,
engellilerimiz, fakir ve fukaramız hatta tahrip edilen
çevremiz bile bizden merhamet beklemektedir.
Dünyaya gözlerini açmadan katledilen bebekler, yalnızlığa terk edilmiş anne-babalar, sokakları mesken edinmiş sahipsiz çocuklar, kurşun ve
bombalara hedef olan masumlar, derin bir ıstırapla
“merhamet eli nerede?” diyorlarM
Oysa; “Komşusu açken tok olarak sabahlayan bizden değildir”3,
“Küçüklerimize sevgi, büyüklerimize
saygı göstermeyen bizden değildir..”4,
“Haksız yere bir serçeyi öldürenden
4
ten maksat, sıradan bir acıma duygusunu öne çıkarmak değildir. Merhamet eğitimi, kalbin basiretini
açan, eşyaya ve kainata gönül gözü ile bakmayı
sağlayan bir eğitimdir. Merhamet eğitimiyle, kalpleri
kin, öfke, intikam, şehvet, ihtiras gibi hastalıklardan
temizleyerek yürekler arası şefkat ve merhamet şebekesi kurmak amaçlanmaktadır. Özünü sevgi ve
merhametin oluşturduğu bu eğitim de; rahmet peygamberinin mesajlarını doğru anlamak, üzerinde
düşünmek ve şiddetin açtığı yaralara merhem olarak sürmekle mümkün olabilir.
Kardeşlerim!
Geliniz, merhameti tüm ilişkilerimizin odağı
yapalımM Yavrularımız, bir çiçeğe, bir hayvana, tabiata ve insana merhamet nazarıyla bakabilsinM
Muhtaca merhamet elini uzatabilsinM Komşumuzla
gerektiğinde bir ekmeği paylaşabilmek, onu selam
ve tebessüm ile karşılamak, merhametimiz olsunM
Elimiz; sahipsiz, yetim ve öksüzün başını şefkatle
okşayabilsinM Kainatta merhametsizlikten kaynaklanan her çığlık vicdanımızda yankılansınM
Hutbemizi, Rahmeten li’l âleminin bir sözüyle noktalayalım: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.”7
KAYNAK:
Hazırlayan :Dr. Yaşar YİĞİT – Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ
1. Mutaffifin,83/14
2. Tirmizi “Tefsirü’l Kur’an” 74, H.no:3390
3. Hakim, Müstedrek, II, 12
4. Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66
5. Nesâi, Dahâyâ, 42
6. Hakim, Müstedrek, “Tevbe ve İnâbe” H.no:7632
7. Buhari, Tevhid, 2
Firhist’e Geri Dön
17
2011 HUTBELERİ
1
22 - Nisan
ÇOCUK SORUMLULUĞU
Muhterem Müslümanlar!
Ciğer parelerimiz çocuklarımız; Rabbimizin bize lütfettiği gönül meyvelerimizdir.
Güzel yetiştirilip hayırlı evlat olduklarında
dünyada sürurumuz, ahiretimiz için de sadaka-i cariyelerimizdir.
Muhterem Cemaat!
Çocuklarımıza karşı sorumluluklarımızın başında onlara güzel isim vermek, sevgi
ve şefkat göstermek, onları güzel terbiye ile
yetiştirmek, helal rızıkla büyütmek gelmektedir.
İnsanın kişiliğinin çocuk yaşta şekillendiği hususu, bilim adamları ve din büyüklerinin ifade ettiği bir gerçektir. Diğer bir
ifadeyle kişinin hayatının temel taşları çocukluk döneminde atılıyor. Eğitimcilerimize göre
çocuk eğitiminde düzeyli, yeterli, dengeli
sevgi esastır. Yavrularımıza sevgiyle yaklaşıl3
Çocuklara karşı çocuk gibi davranır ve
“küçük çocuğu olan, onun hatırı için çocuklaşsın.”(4) buyururlardı. Yine bir hadis-i
şeriflerinde “cennette ferahlık ve sevinç
evi denilen öyle gösterişli bir yer vardır ki
oraya yalnız çocukları sevindirenler girebilir”(5) buyurmuşlardır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), hayatında hiçbir çocuğu üzmemiş ve hiçbir çocuğun kalbini kırmamıştır. Küçük yaşta Rasululah'a
hizmet etmeye başlayan Enes (r.a) şöyle demiştir: “On sene Hz. Peygamber’e hizmet
ettim. Bana bir defa olsun “öf” demedi. O
insanların en güzel huylusuydu.”(6)
Değerli Kardeşlerim!
Örneğimiz ve önderimiz Peygamber
Efendimiz (s.a.s.) çocukların eğitimiyle yakından ilgilenmiş; onların hayırlı bir nesil olarak
yetişmelerine çok büyük ehemmiyet göstermiştir. Bakınız bu konuda neler buyurmuşlardır: “Çocuklarınıza iyi bakınız! Onları
güzel terbiye ediniz.”(7) “Hiç bir baba, evladına iyi bir terbiyeden daha güzel bir
miras bırakamaz.”(8)
Unutmayalım ki çocuklarımıza bıraka-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
malıdır. Çocuk eğer aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse, bu dünyada mutlu olmayı öğrenir; kin ortamında büyümüşse
kavga etmeyi öğrenir. Sevgi ortamında büyüyen çocukların daha sağlıklı oldukları belirtilerek kucaklama, öpme ve dokunmanın
çocuğun gelişimi için önemli olduğu bildirilmiştir. Efendimiz (sav)’in “Yetimin başını okşamayı, onları sevmeyi” (1) öğütlemesi
bundandır. Bir gün Rasûlullah (s.a.s), Hz.
Ali'nin oğlu Hasan (r.a.)'ı öpmüştü. Yanında
bulunan Akra şöyle dedi: “Benim on çocuğum var, hiç birini öpmedim.” Rasulullah
(s.a.s) hayretle Akra’nın yüzüne baktı ve
buyurdu ki: “Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz”;(2) bize de; “çocuklarınızı
çok öpün, zira her öpücük için size cennette bir derece verilir.”(3) buyurmuştur.
Değerli Müslümanlar!
Peygamber efendimiz her zaman çocuklara şefkatle davranır ve sevgisini onlardan esirgemezdi. Öyle ki çocukların oyununa
katılır onlarla birlikte oynardı. Sokak ve çarşılarda karşılaştığı çocuklara selâm verir, saçlarını okşar ve onlara ikramda bulunurdu.
4
bileceğimiz en kıymetli miras “iyi bir terbiye”
ve “güzel ahlak”tır. Topluma bırakabileceğimiz en değerli miras ta Allah’ını bilen, peygamberini tanıyan, vatanını, milletini,
bayrağını seven iyi insan, iyi Müslüman ve iyi
vatandaş olan “hayırlı bir evlat”tır. Bunu sağlamanın en kolay yolu da insanlığa sunulan
en gü¬zel örnek olan Hz. Peygamber’in
öğütlerine uymak ve onu çocuklarımıza güzelce tanıtmaktır.
Hutbemi bir Ayet mealiyle bitirmek istiyorum: “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bi¬ze göz aydınlığı kıl ve bizi
Allah'a karşı gelmekten sakınanlara
Önder eyle”(9)
KAYNAK:
1- Buhari,Talak25, Edeb 24.
2- Buhârî.Tevhid 2,Edeb 27,fedail 66, Tirmizi Bir 16
3- Musned’u Zeyd İbn-i Ali 505. Kütüb-ü
sitte,2.clt.syf.507. İ. Canan
4- Deylemi 2, 136/b.
5- Camiu's Sağir, I. 92
6- Tirmizi Birr 69(6, 221)
7- İbnu Mace, Edeb 3 (2, 1211)
8- Tirmizi, Birr, 33
9- Furkân, 26/74
Hazırlayan: Mehmet YAMAN
Kumluca Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
18
2011 HUTBELERİ
1
29 - Nisan
İNSAN VE TOPLUMUN GÜVENLİĞİ
Değerli Müminler!
Yeryüzündeki her şeyin, hizmetine
sunulduğu insan, Allah katında değerli ve
saygın bir varlıktır. İnananlar birbirlerinin
kardeşleri sayıldığından dolayı aralarında
can, ırz ve mal dokunulmazlığı esastır.
İnanmayan biri Müslüman’a fiili tacizde bulunmuyor ise aynı şekilde saygıya layıktır.
Kimse inancı, rengi, sosyal statüsü öne çıkarılarak horlanamaz, evrensel insanî haklardan mahrum bırakılamaz.
İslam’ın geldiği çağda, dünyanın
diğer yerlerinde olduğu gibi Arap coğrafyasında da insanlar zulüm görüyordu. Ancak
İbrahim (as)’ın duası ile Mekke, yıllarca güvenli şehir olmuştur. Hatta Hz Peygambe3
Kur’an’da, “bir mümini kasten öldürenin
cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir (1). Mallarınızı haram yollarla yemeyin
(2). Zinaya yaklaşmayın; çünkü o çirkin
bir iştir (3)” ayetleri, Hz Peygamberin “zina
eden biri zina ettiği anda; hırsız, hırsızlık
ettiği anda mümin değildir” (4) hadisleri,
hemen herkesin bildiği gerçeklerdendir.
Muhterem Müminler!
İnsanın saygınlığını çiğneyen, evrensel haklarını görmezden gelen her davranış yasaktır. Bırakınız birini öldürmeyi,
korkutma amacıyla birine silah doğrultmak
hatta şakadan korkutmak bile caiz değildir.
Gerek şahsı gerek toplumu etkileyen suçlara karşı emr’i bi’l- mâruf nehy’i ani’l-münker kaidesince müminlerin önleyici
davranışlarda bulunması dini bir sorumluluktur. Günümüzde suçlar çeşitlenmiş, suçlular daha organize ve daha tehlikeli
silahlarla faaliyet yapar hale gelmişlerdir.
Suç ve suçluları iyi tanıyan, çalışma metotlarını bilen, onları kanunların verdiği yetkiyle zulmetmekten engelleme güç ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
rin davetine “sana uyarsak yurdumuzdan
sürülürüz” tarzı itirazlar yapılmış, bunlara
karşı inen cevabî ayetlerde, sahip oldukları
huzurlu ortamın ilahi lütuf olduğu bildirilmiş,
güven ortamının ne büyük bir nimet olduğu
hatırlatılmıştır.
Değerli Müminler!
İnsan doğuştan medenidir, toplu
yaşar. Toplum hayatının düzenli ve sağlıklı
yürümesi için fertlerin uyacağı kurallar vardır. Bu kuralları Maverdi “din, adalet, bolluk, güçlü iktidar ve genel emniyet” olarak
sıralamıştır.
Hz Peygamber (sav) Medine’ye gelince ilk önce iç güvenliği sağlamış ve dış
tehditlere karşı ortak hareket etmek için
yerel halkla anlaşma yapmıştır. Böylece
toplum güvenliğinin ne derece önemli olduğunu göstermiştir. Zaten Mekke’de iken
aynı amaçla kurulan Hılfül-Fudûl teşkilatına
katılmış ve sonraları bundan övgüyle söz
etmiştir.
Dinimizin can, mal, ırz dokunulmazlığı konusunda emirleri çok açıktır.
4
donanımına sahip emniyet kuvvetlerimize
yardımcı olmak hem az önce bahsettiğimiz
dini sorumluluğumuzun bir gereği hem de
huzurumuz için şarttır.
Mekke İbrahim (as), Medine Hz
Peygamber tarafından “harem – saygın”,
“hürmetli bölge” ilan edilmiştir. İlginçtir ki
her iki peygamber Kur’an tarafından üsve-i
hasene (güzel bir örnek) olarak tavsif edilmiştir.
O halde yaşadığımız şehir, belde
veya köyümüzün “harem” olması, güven
ve emniyet içinde kalması için elimizden
gelen gayreti gösterelim.
KAYNAK:
1) Nisa; 93
2) Bakara; 188
3) İsra; 32
Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK
Döşemealtı İlçe Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
19
2011 HUTBELERİ
1
06 - Mayıs
İSLAM’DA TİCARET AHLAKI
Değerli Müminler!
Her iki hayatta mutluluk ve huzuru
gaye edinen İslam, güven ilişkisine dayalı
ahlaklı bir toplumun oluşması için ilke ve
prensipler getirmiştir. Hem iyiliğe hem de kötülüğe meyilli olan insan, dinimizin ortaya
koyduğu bu ilkelere uygun yaşadığı ölçüde
hayat güzelleşecek, toplum huzurlu olacak
problemler de aynı oranda azalacaktır.
Muhterem Kardeşlerim!
İnsan muhtaç bir varlıktır. Aynı zamanda bütün ihtiyaçlarını tek başına karşılayabilecek durumda da değildir. O, ancak iş
bölümü ve yardımlaşma ile ihtiyaçlarını giderebilir. Bununla birlikte insan farklı meslek ve
kazanç yollarıyla geçimini temin eder ki tica3
Ticaretin meşru ve kazancın helal olması için dikkat edilmesi gereken başlıca kuralları şöyle sıralayabiliriz:
1- Ölçü ve tartıda hile yapılmamalıdır.
2- Satılan malın kusuru varsa bu, gizlenmemelidir.
3- Malın satımını kolaylaştırmak için yemine
başvurulmamalıdır.
4- Başkasının müşterisine kendi malını satmaya kalkışmamalıdır
5-Müşteri, henüz dükkanın kapısına veya
serginin önüne gelmeden çağrılmamalıdır
Yani hanutçuluk yapılmamalıdır.
6- Malı veresiye alan kimse borcunu zamanında ödemelidir.
7- Borçluya kolaylık gösterilmelidir.
8- Şayet ticaret malı zekat nisabına ulaşmış
ise onun zekatı verilmelidir.
9- Müşterinin piyasayı bilmemesini fırsat bilip
mal, fâhiş fiyatla satılmamalıdır.
10- Satılmak istenen mal, olduğundan farklı
gösterilmemelidir.
Kıymetli Müminler!
Bir işte başarılı olmanın sırrı; ahde
vefa, sözleşmeye sadakat, kazançta kanaat
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ret, bu kazanç yollarından birisidir.
Rızkın onda dokuzunun ticaret olduğunu ortaya koyan İslam Dini, bu alış-veriş
ilişkisinde aldatma ve aldanmayı kesin olarak
yasaklamıştır.
Değerli Cemaat!
Ticarette asıl olan doğruluktur. Dürüst
olmayan, aldatan, yalan söyleyen, ticaretine
yemin karıştıran bir tüccar, kârlı görünse de
hem dünyada hem de ahirette kaybetmiş demektir. Yani kişi, ticari ilişkisinde güven ilkesini zedelediğinden dolayı dünyasını, kul
haklarını ihlal ettiği için de ahiretini yıkmış
olur.
Kur’an-ı Kerim’de ölçü ve tartıyı eksik
yapanlar şöyle kınanmakta ve uyarılmaktadır. “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay
haline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp
aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat, kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar,
büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı? (1)
Aziz Cemaat!
4
ve imalatta dürüstlük gibi ahlak ölçülerine
bağlıdır.
Daha çok kazanmak için doğruluk,
çıkar için merhamet, servet yığmak için şeref
ve haysiyet feda edilmemelidir. Dinimizin teşvik ettiği çalışma, “ne şekilde ve nasıl olursa
olsun kazanma” fikrine dayalı değildir. Kazancın helal olması ve ticaret ahlakının gerektirdiği bir dürüstlük içinde hareket edilmesi
esastır. Bununla ilgili olarak Peygamber
Efendimiz (a.s.) “Doğru, güven duyulan bir
tüccar, (kıyamet günü) peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber haşrolacaktır”
buyurmuştur. (2)
Hutbeme bir ayet-i kerime meali ile son vermek istiyorum: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak
karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa
başka. Kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz
Allah size karşı çok merhametlidir.” (3)
KAYNAK:
1- Mutaffifin Suresi, 1-6.
2- Et-Tac, 2/197. Et-Terğib ve’t-Terhib, 3/365.
3- Nisa Suresi, 29.
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
Akseki Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
20
2011 HUTBELERİ
1
13 - Mayıs
DEĞİŞEN AİLE YAPISINDA
GENÇLERİMİZ
Değerli Mü’minler!
Aile toplumun temel taşıdır. Aile hayatı huzurlu olmazsa toplumsal huzurdan
da söz edilemez. Günlük hayatın sıkıntı,
yorgunluk ve streslerinden bunalan fertlerin
sığınıp sükûnet bulacakları en huzurlu yerlerin başında aile yuvası gelmektedir.
Aile ocağı fırtınaya yakalanmış gemilerin
sığındıkları sakin bir liman gibidir. Şayet
eşler ve diğer aile fertleri, aradıkları huzuru
evlerinde bulamazlarsa onu başka yerde
bulmaları mümkün değildir. Sevgi yerine
kin ve nefretin hâkim olduğu aile ocakları
cehennem hayatını andırır. Buna mukabil
sevgi, dostluk ve anlayışın hüküm sürdüğü
evler ise âdeta birer cennet köşesidir.
3
Muhterem Müslümanlar!
Gençlik, insan ömrünün en verimli
çağıdır ve aynı zamanda insan hayatının
şekillendiği bir dönemdir. Gençlik çağında
insan, hayırda da şerde de büyük mesafeler alabilir.
Gençlik bizim geleceğimizdir. İnsana
yapılan yatırım en önemli yatırımdır. Gençliğin alacağı eğitim, kültür, kazanacağı
edep ve terbiye çok önemlidir. Zira milletlerin varlığı, kültürlerin nesilden nesile sağlıklı bir şekilde aktarılması buna bağlıdır.
Bu bakımdan her şeye rağmen imanlı, bilgili, çalışkan, basiretli ve onurlu gençleri
yetiştirmek hepimizin en önemli görevi olmalıdır.
O halde evlatlarımızı Allah’ın razı
olacağı bir şekilde yetiştirelim. “Ağaç yaş
iken eğilir” diyen atasözümüze kulak vererek çocuklarımızı küçük yaşta, uygun
yöntemlerle terbiye edelim. Milli ve manevi
değerlerimiz etrafında gençlerimizi yetiştirelim. Zira gencin huzuru, ailenin ve toplumun mutluluğu buna bağıdır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli kardeşlerim!
Dünyamızdaki hızlı değişmeler
insan hayatını da derinden etkilemiştir. Bu
değişimin en çok etkilediği kurumlardan birisi ailedir. Aileler arasındaki bağlar zayıflamış, aile bireyleri aynı çatı altında
olmalarına rağmen ne yazık ki birbirini anlamayan yabancılar haline gelmişlerdir. Bu
bağlamda ortaya çıkan kültürel yozlaşma
aile yuvasını önemli ölçüde sarsmıştır. Ailedeki bozulmalardan en çok gençler etkilenmiştir. Bazı mihraklar -bilerek veya
bilmeyerek- çeşitli vasıtalarla geleceğin yöneticileri, iş adamları, sanatkârları ve tüccarları olan gençliğin inancını bozmaya;
zehir, şehvet ve şiddet tuzakları ile dünya
ve ahiretlerini karartmaya devam etmektedirler.
Hakiki ilim, sanat, din ve ahlak terbiyesinden mahrum kalmış; aynı zamanda
bir kimlik arayışı içinde de bulunan gençler,
türlü tuzaklara kolaylıkla düşebilmektedir.
Bu durum hem genç hem aile hem de millet için endişe verici bir durumdur.
4
Hutbemi bir ayet-i kerime ve bir
hadis-i şerif meali ile bitirmek istiyorum:
“Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi
Allah’a karşı gelmekten sakınanlara
önder eyle” diyenlerdir” (1).
“İnsanoğlu, kıyâmet günüde beş şeyden
sorulmadıkça Rabbinin huzurundan ayrılamaz: Ömrünü nerede bitirdiği, gençliğini hangi yolda tükettiği, malını
nereden kazanıp nereye harcadığı, bildiği ile ne kadar amel ettiği” (2).
KAYNAK:
1-Furkan, 74.
2-Tirmizi; Kıyamet, 1.
Hazırlayan: Yasir ATAŞ
Kaş Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
21
2011 HUTBELERİ
1
ALLAH’IN VARLIĞI
20 - Mayıs
Muhterem Müslümanlar!
İmanın birinci şartı Allah’a imandır.
Allah, kâinatı yaratan ve idare eden en
yüce varlıktır. O, kendisinden başka İlah olmayan Allah’tır. Duyular ve akılla idrak edilemeyeni de edileni de bilir. O Rahman’dır,
Rahim’dir. Egemenliğin mutlak sahibidir,
her türlü eksiklikten uzaktır, esenlik verendir. Güven sağlayan ve kendisine güvenilendir. Görüp gözeten ve yönetendir,
üstündür. İradesine sınır yoktur. Büyüklükte
eşi olmayandır. O müşriklerin yakıştırdıkları
ortaklardan tamamıyla münezzehtir. O, takdir ettiği gibi yaratan, örneği olmadan canlıları var eden, biçim ve özellik veren
Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göktekiler ve yerdekiler hep O’nu tesbih ederler.
O Azîzdir, Hakîmdir.
3
araştırmalarında hep o kelime vardır:
ALLAH. Neden? Çünkü O varlıkların yaratıcısı, sebeplerin sebebi ve payelerin payesidir. (1)
Kainat içerisindeki milyarlarca oluş
herhangi bir tesadüfün eseri değildir. Dağlar, taşlar, ağaçlar ve nice varlıklar hep
O’nun varlığını, güç ve kudretini, mutlak
yaratıcılığını haykırmaktadır. Bir bina, bize
onu yapan ustayı nasıl hatırlatıyorsa eşsiz
bir sistemle yaratılmış kainat da öylece Allah’ı hatırlatmaktadır. Akıl bunu gerektirir.
Muhterem Mü’minler!
Varlığımızın ve hürriyetimizin kaynağı O’dur. Allah’ın varlığının delilleri sonsuzdur. Her şeyde ve her yerde O’nu
gösteren deliller mevcuttur. Fizik ve metafizik deliller sonsuzdur. O’nu inkâr edenlerin
ellerinde hiçbir mantıki delil yoktur.
Hutbemi şu ayet-i kerimelerin mealleriyle
bitiriyorum: “Allah’ın ayetleri hakkında
kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya, onların kalplerinde
bir büyüklük taslama vardır. Onlar, tasNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Mü’minler!
Varlığına, ilk insanla birlikte inanılan
ve kendisine bağlanılan en yüce varlık Allah’tır. Varlığının alametlerine her yerde
rastlamak mümkündür. Her şeyde O’nu
gösteren bir kanıt vardır. Somut bir varlık
olmadığı için maddeye bulanmış varlıklar
O’nu doğrudan göremezler, görmeye tahammül edemezler. Güneşin ışığına bile
tahammül edemeyen bir göz nasıl olur da
kâinatın yaratıcısını ve ilk sebebini görebilir?
O’nun varlığı kalplerde daha iyi hissedilir. Çünkü insanın yaratılışında O’na
karşı bir inanç vardır. İlkel veya medeni her
topluluğun, her kavmin dilinde O’na tekabül
eden bir kelime mutlaka vardır. Onlar O’nu
o isimle çağırırlar. Bütün milletlerin tarihlerinde, birçok milletlerin kanunlarının başında, kitapların başlangıcında, paraların
üzerinde, sanatkârların eserlerinde, şairlerin mısralarında, dindarların dudaklarında
veya kalplerinde, filozofların düşüncelerinde, kafirlerin dahi inkarlarında, alimin
4
ladıkları büyüklüğe asla ulaşmazlar.
Sen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla
işitendir, hakkıyla görendir.”
“Elbette göklerin ve yerin yaratılması,
insanların yaratılmasından daha büyük
bir olaydır. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (2)
KAYNAK:
1- Felsefi doktrinler; Allah maddesi.
2- Mü’min Suresi, 56–57.
Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
22
2011 HUTBELERİ
1
27 - Mayıs
ÜÇ AYLAR VE REGAİB
Muhterem Mü’minler!
Önümüzdeki perşembeyi cumaya bağlayan gece “regaib kandili” dir. Yüce Allah’a binlerce hamd ve senâ olsun ki rahmet, mağfiret,
arınma ve kullukta yükseliş mevsimi üç aylara
ulaşmakla büyük bir lütuf, bereket ve ihsanla
karşı karşıyayız. Rahmet Peygamberi Hz Muhammed (sav)’e salât ve selam olsun ki bu
manevi iklim onun verdiği müjdeler ışığında; günahla kirlenmiş kalplere, yaralanmış dillere,
umudunu yitirmiş gönüllere yeni imkanlar ve
hayat sunmaktadır.
Değerli Mü’minler!
Üç aylar olarak bildiğimiz receb, şaban
ve ramazan ayları eşsiz feyiz ve bereketiyle kulluk hayatımızda her zaman ayrı bir öneme
sahip olmuştur. Zira önümüzdeki perşembe akşamı idrak edeceğimiz regaib kandili, yine recep
ayının 27. gecesindeki mirac, şaban ayının 15.
3
anlamlarına gelmektedir. Eşsiz ve sayısız nimetlerin sahibi Allah (cc)’ın ilahi lütuf ve ihsanlarının her zamankinden daha fazla tecelli etmesi,
gönülden ve tam bir teslimiyet şuuru içinde Allah’a yönelenlerin affedilme ümitleri ve Müslümanların heyecanla bekleyip rağbet ettikleri bir
gece olması sebebiyle recep ayının ilk cuma
gecesine “regaib” denmiştir.
Dinimizde regaib ve üç aylardaki diğer mübarek
gün ve gecelere has bir ibadet yoktur. Bununla
birlikte kulluk sorumluluğunu sair zamanlarda
ihmal ederek -âdeta fırsatı ganimet bilircesinebu özel zamanlara hasretmenin sorunlu bir din
anlayışı olduğu unutulmamalıdır.
Üç aylar büyük bir sabır, teslimiyet, tevekkül ve şükür duygularıyla sarıldığımız iman
ve ibadet hayatımızın gözden geçirilip onarıldığı
muhasebe ve murakabe mevsimi olmalıdır.
Bu çerçevede Allah ile ilişkilerimiz gözden geçirilmeli, nâmütenahi nimetler karşısında
hangi şükür duygusu, ibadet ve taat üzerinde
bulunduğumuz düşünülmelidir. Bunun yanında
nefsimizle yüzleşmeliyiz. Cenneti kazanıp cehennemden uzak olmayı arzuladığımıza göre,
bizi cennet ve cemalullaha ulaştıracak, cehennemden kurtaracak nasıl bir hayat yaşantıladığımızı düşünmeliyiz. Yüce dinimiz İslam’ın
ana-baba, akrabalar, komşular, dul ve yetimler,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
gecesindeki berat kandilleri ve ramazan ayındaki kadir gecesi samimi duygularla Allah’a sığınanlarda tarifsiz bir huzur ve sükun meydana
getirmektedir. Bir taraftan ilahi rahmet bütün
varlığımızı kuşatırken öte yandan kalpler hassaslaşmakta, beşerî ilişkiler yumuşamakta, muhasebe ve murakabemiz artmaktadır. Modern
dünyanın gerginlikleri, doyuma ulaşmaktan
uzak ihtirasları arasında kaybolmuş, kendine ve
yaratılışındaki kanuna hızla yabancılaşmış
insan için bu kıymetli zamanlar âdeta birer canlanış iksiri olmaktadır. “Elest bezmi”nde yüce
Mevla’ya verilen kulluk sözüne sadakat artmakta, Kur’an-ı Kerim’in hayat sunan ilkeleri
gündelik hayatta yerini daha fazla almakta, acziyet duygusu içinde eller ve gönüller semaya bir
başka açılmaktadır. Nitekim “ufuk insan” Hz Muhammed (sav) bu aylarda ibadete daha çok
zaman ayırır ve “Allah’ım; receb ve şaban
ayını hakkımızda hayırlı kıl, bizi ramazan
ayına ulaştır” (1) diye dua ederdi. Başka bir
hadis-i şeriflerinde ise o, “Beş gece vardır ki
onlarda yapılan dualar kabul olur: Receb ayının ilk gecesi, şaban ayının yarısı gecesi,
cuma ve bayram geceleri” (2) buyurmuşlardır.
Muhterem Müslümanlar!
Arapça bir kelime olarak regaib, “içten
gelerek arzu edilen, çok değerli hediye, bağış”
4
yoksullarla ilgili bize yüklediği sosyal sorumlulukların neresinde bulunduğumuzu sormalıyız
kendimize.
Değerli Kardeşlerim!
Yüreklerimizi aydınlatan kandiller, kulluğumuzu artırmanın ve Allah’tan bağış dilemenin
özel anları olduğu kadar ahiret yolculuğunda
durumumuzu değerlendirip tefekkür ettiğimiz
müstesna zaman dilimleridir. Bu vesileyle üç ayların böyle bir şuurlanmaya vesile olmasını; regaib kandilinin memleketimiz, İslam alemi ve
bütün insanlık için hayırlar getirmesini Cenab-ı
Zü’l-celal’den temenni ederek, hutbemi şu ayet
mealleriyle bitiriyorum: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes
yarın için ne hazırladığına baksın. Allah’a
karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah,
yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Allah’ı
unutan ve Allah’ın da kendilerine, kendilerini
unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte
onlar fâsık kimselerin ta kendileridir.” (3)
KAYNAK:
1- Ahmed bin Hanbel; Müsned, 1/259.
2- Beyhakî; Sünen, Şuabü’l- İman, 3/342.
3- Haşr; 18,19.
Hazırlayan: Dr. Şaban ERDİÇ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
23
2011 HUTBELERİ
03 - Haziran
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Müslümanlar!
Mensubu olduğumuz İslam Medeniyeti, ilahi vahye dayanan köklü bir medeniyettir. Vahiy ise Yüce Allah’ın ilahi
hakikatleri peygamberlere bildirme yolunun
adıdır. Bu bakımdan vahiy, bir haber verme
olayıdır; peygamberler de Allah’tan kullarına haberler, buyruklar, müjdeler, öğütler
ve ikazlar getiren gerçek habercilerdir.
Doğruluk anlamına gelen “sıdk” peygamberlerin en başta gelen vasıflarındandır.
Peygamber efendimizin haber verdiği ilahi
hakikatlerin üzerinden 14 asırdan fazla
zaman geçmesine rağmen, onlarda herhangi bir değişiklik, eksiltme ve ekleme olmamıştır.
Aziz Cemaat!
Kutlu haberciler silsilesinin son halkası Hz. Peygamberin haber verdiklerine
kulak vermek, onları anlamak ve uygulamak dünya ve ahiret mutluluğuna erişmek
için şarttır. Hz. Peygamberin çağrısının en
başında ise, Müslümanların daima doğru
ve dürüst olmaları, yalandan ve yalancılıktan uzak durmaları gelmektedir. Buna göre;
olgun bir Müslüman her zaman gerçeği ve
doğruyu söylemeli, hakka tanıklık etmeli;
gerçeği ters yüz etme, abartma, muhatabını yanıltma, iftira ve bühtandan da kesinlikle uzak durmalıdır.
Hucurat Suresi’nin 6. ayetinde, işitilen her habere itibar edilmemesi, haberin
ve haber verenin mutlaka araştırılması,
böylelikle fert ve topluma zarar verici davranışlardan kaçınılması gerektiği vurgulanmaktadır. Yalan- yanlış haber vermek veya
3
4
1
DOĞRU HABER
gerçek dışı beyanda bulunmak ne kadar
veballi bir davranış ise, duyduğumuz haberlerin doğru olup olmadığını araştırmadan, hepsini doğru kabul ederek üzerine
hüküm bina etmek de dinî ve ahlakî açıdan
o kadar veballi bir davranıştır. İsra Sûresi’nin 36. Ayet-i kerimesinde; insanın gözünün, kulağının ve kalbinin her türlü
tasarrufundan sorumlu tutulacağı çok açık
bir şekilde dile getirilmektedir. Peygamber
Efendimiz de “kişiye yalan olarak her
duyduğunu söylemesi yeter” (1) buyurmuşlardır.
Değerli Mü’minler!
Yalan haber kuşkusuz fert ve topluma büyük zararlar verir. Fitnenin, fesadın, hatta savaşların çıkmasına,
dostlukların sona ermesine, hakların zayi
olmasına, masumların zarar görmesine ve
benzeri birçok olumsuzluğa vesile olur.
Zaman zaman bir yanlış haber yüzünden
ocakların söndüğüne, insanların perişan olduğuna şahit olmaktayız. Bu bakımdan
duyduğumuz haberin aslını esasını araştıNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
rıp doğrusunu öğrenmeye çalışalım, doğrusunu öğrenmeden onunla asla amel etmeyelim. Ayrıca bize sır olarak emanet edilen
haberleri de saklamasını bilelim. İnsanların
özel hayatlarına müdahale anlamına gelecek, kişilikleri zedeleyici durumların araştırılıp ortaya konulması çabalarından da
uzak durmaya çalışalım.
Kitle iletişim araçlarının sağladığı imkanlarla yoğun haber bombardımanı altında
yaşadığımız şu günlerde, gerek fert ve gerekse toplumsal huzurumuzun temini ve
muhafazası için, İslam’ın haber konusunda
belirlediği ahlaki kurallara uymayı şiar edinelim.
Hutbemi bir ayet melaliyle bitirmek
istiyorum: “Ey iman edenler! Kendiniz,
ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine bile olsa Allah için şahitlik yaparak
adaleti titizlikle ayakta tutanlar olun” (2)
KAYNAK:
(Diyanet hutbe arşivinden alınmıştır.)
1. Müslim, 1/10.
2. Nisa, 4/135.
Firhist’e Geri Dön
24
2011 HUTBELERİ
1
HAYATIMIZDA İHSAN
10 - Haziran
Değerli Müminler!
İhsan; iyilik, güzellik, cömertlik, bağışlama gibi anlamlara gelmektedir. İhsan,
Allah (cc) ın varlık âlemine bir lütfu olarak
anlaşılabileceği gibi insan ilişkilerinde de
ortaya çıkan geniş bir kavramdır.
Yüce Allah’ın bütün varlıklara olan
ihsanı; onları mükemmel bir güzellikte yaratması ve ihtiyaçlarını en güzel biçimde
karşılamasıdır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle
buyrulmuştur: “O ki, yarattığı her şeyi
güzel yaptı.”(1) “Rahmân’ın yaratmasında hiçbir uyumsuzluk göremezsin.
Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar
tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve
düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin
3
görüyormuş gibi kulluk etmek dinimizin emrettiği güzelliklerdendir.
Muhterem Mü’minler!
Allah inancının canlı tutulmasının en
önemli yolu ihsandır. İhsan, kişiye ruh güzelliği ve beden temizliği sağlar. Yüce Rabbinin kendisinden haberdar olduğunu bilen
insan, işlemiş olduğu günahlarla O’na varmayı arzu etmez. Bu sebeple ihsan şuurunda olan insan devamlı tövbekârdır.
Sosyal ilişkilerimizde bütün insanlara ihsan
üzere davranmamız emredilmiştir. Anababa hakkındaki tavsiyelerde de ihsan ön
plana çıkmıştır.
Ayet-i Kerime’de muhsinler (iyilik yapanlar) şöyle zikredilmiştir: “Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda
harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah “Muhsinleri” (iyilik edenleri) sever. Yine onlar, çirkin bir
iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını
isteyenlerdir”(6).
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
halde sana dönecektir.”(2)
Aziz Mü’minler!
Yaratılan varlıklar içinde irade ve sorumluluk sahibi olan insan; Allah’ın sayılamayacak kadar ihsanlarına mazhar olmuş,
kendisi de ihsan ile sorumlu tutulmuştur.
Nitekim Allah, Karun’a şöyle hitap etmiştir:
“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret
yurdunu ara. Dünyadan da nasibini
unutma, Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi
sen de iyilik yap (ihsanda bulun) ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü
Allah bozguncuları sevmez.” (3)
Her alanda işi en güzel yapmak diye
tarif edilen ihsan, hayatımızın bütününde
uymamız gereken bir emirdir.Peygamberimiz (sav) in “din samimiyettir”(4) hadis-i
şerifinde de işaret buyurduğu gibi Müslüman, bütün duygu ve davranışlarını ihlas
üzerine bina eder. Ticaretinde; “aldatan
bizden değildir”(5) tehdidinden korkar.
Sanatta inceliği esas alır. Yapılan her türlü
işte kalite ve dürüstlük mü’minin kulluğunun gereğidir. Ölüm gelinceye kadar Allah’ı
4
Muhterem Kardeşlerim!
Günlük hayatımızda birçok sıkıntılarla karşılaşmaktayız. Bu sıkıntıları sabırla
göğüslemek, iman ve ihsan şuurunun insana kazandırdığı en önemli özelliktir.
Hutbemizi bu özellikleri hayatına rehber
edinenlerin durumunu anlatan bir ayet-i kerime ve hadis-i şerif mealiyle bitirelim:
“Allah da onlara hem dünya nimetini,
hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi.
Allah güzel davrananları sever.”(7)
“Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli
ve görevi sağlam ve iyi yapmasından
hoşnut olur.” (8)
KAYNAK:
1. Secde; 7.
2. Mülk; 3-4.
3. Kasas; 28/77.
4. Müslim; İman, 95.
5. Müslim; İman, 164.
6. Al-i İmran; 134-135.
7. Al-i İmran; 148.
8. Behakî; Şua’bü’l İman, 4/334.
Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR
Alanya Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
25
2011 HUTBELERİ
1
16 - Haziran
YAZ KURAN KURSLARI VE
ÇOCUK EĞİTİMİ
Aziz Müminler!
Yüce Rabbimizin bizlere lütfettiği en
güzel nimetlerden biri de çocuklarımızdır. Bu
nimet aynı zamanda bizim için önemli bir imtihan vesilesidir. Dünya ve ahiret hayatımızı
çok yakından ilgilendiren çocuklarımız, dünya
hayatında mutluluk ve sevinç kaynağımız olabildiği gibi ahiret için de sorumluluk vesilemiz
kabul edilebilir.
Muhterem Kardeşlerim!
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de;
“bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz
birer deneme aracıdır. Allah katında ise
3
ruz. Güzel sonuç Allah’a karşı gelmekten
sakınanındır.”(4) "Resûlullah'a, namazın
çocuğa ne zaman emredileceğinden sorulmuştu. O, “çocuk sağını solundan ayırmasını bildi mi ona namazı emredin”(5)
buyurdu. Çocuk konuşmaya başladığı andan
itibaren en azından namazla ilgili bilgileri öğrenmesine yardımcı olunmalıdır. Böylece çocuklarımız dinin direği olan namaz için hazır
hale gelmiş olurlar.
Muhterem Müslümanlar!
Her anne ve baba, kendilerine ilâhî bir
emanet olarak verilen çocukların eğitimlerini
hiçbir özveriden kaçınmadan yerine getirmelidir. Zira çocuğun kendisiyle ve toplumuyla barışık bir insan olarak yetişmesinde,
geleceğimizin güvence altına alınmasında
dini terbiyenin önemi tartışmasızdır. Ancak bu
eğitimi verirken kullandığımız yöntemler din
eğitiminin önemli bir parçasıdır.
Her yaz döneminde, bir milyonun üzerinde çocuğumuz, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaygın din eğitimi faaliyetlerinden biri
olan “Yaz Kur’an Kursları”ndan istifade etmektedir. Yaz Kur’an Kurslarında kız ve erkek
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
büyük bir mükâfat vardır.”(1) “Ey iman
edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun”(2) buyurmaktadır. Yavrularımızı helal rızıkla
büyütmek, onlara iyi rehberlik etmek, eğitimleri için her türlü fedakârlığı ortaya koymak
onlara karşı en önemli sorumluluklarımızdır.
Böylece çocuklarımız ahiret yurdu için nimet
vesilesi olabilir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Sevgili Peygamberimiz (sav); “bir
baba, çocuğuna iyi terbiyeden daha değerli bir miras bırakamaz”(3) buyurarak
çocuk eğitimine dikkatlerimizi çekmiştir. Onların bir kul olarak Allah’a, canlı olarak nefsine,
evlat olarak anne-babasına, insan olarak akraba ve komşusuna, vatandaş olarak milletine karşı görevlerini yerine getiren bireyler
olarak yetiştirilmeleri hepimiz için temel görevdir.
Büyükleri, çocuklara karşı terbiyeden
sorumlu tutan Allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ailene namazı
emret ve kendin de ona devam et. Senden
rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyo4
çocuklarımıza Kur’an-ı Kerim yanında din ve
ahlak bilgileri öğretilmektedir. Böylece bu
kurslarla onların Allah’a, aile ve topluma karşı
sorumlu bir genç olarak yetişmesine yardımcı
olunmaktadır. Bu nedenle Yaz Kur’an Kursları
Çocuklarımız için önemli imkânlar sunmaktadır.
Değerli Kardeşlerim!
Diyanet İşleri Başkanlığı’mıza bağlı
cami ve Kur’an Kurslarında 27 Haziran itibariyle Yaz Kur’an Kurslarımız başlayacaktır.
Yüce Rabbimiz, evlatlarımızı Milli ve Manevi
değerlerimiz doğrultusunda, kendisine, ailesine, vatanına, milletine, bütün insanlığa faydalı birer insan olarak yetiştirmeyi nasip etsin.
Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum:
“Rabbim! Beni namaza devam eden bir
kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler
yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.”(6)
KAYNAK:
1. Enfal; 8/28.
2. Tahrîm;66/6.
3. Tirmizi; Birr, 33.
4. Tâ-Hâ; 20/132.
5. Ebû Dâvud; Salât 26, II, 335, No:497.
6. İbrâhim; 40.
Hazırlayan: Mehmet MUSLU
Kemer Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
26
2011 HUTBELERİ
1
MİRAÇ KANDİLİ
24 - Haziran
Muhterem Mü’minler!
Önümüzdeki Salı gecesi Mirac Kandili’dir. Mirac; yüce Rabbimizin peygamber
efendimize birçok ilahi sırrı temaşa etmesi
için Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya,
oradan da semaya yaptırdığı hikmet yüklü
yolculuktur. Bu olay sevgili peygamberimizin en büyük mucizelerinden biridir.
Değerli Kardeşlerim!
Yüce Rabbimize yakınlığın en üstün
derecesi olan Mirac, beşer anlayışının ötesinde bir olaydır. Allah-ü Teâlâ bu gece ile
ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını göstere3
ğunu bilmeli, namazın dışında da bu bilinçle hareket etmelidir.
Değerli Mü’minler!
Miraç gecesi; günahlardan ve kusurlardan arınmamız, ilahi rahmeti kazanacak
güzel işler yapmamız, dua ve niyazda bulunmamız için bir vesiledir. Kulluk bilincimizi yenileyen, günah ve kusurlarımızı
muhasebe etmeye yarayan bu geceyi iyi
değerlendirelim. Peygamberimiz (sav) “insanoğlunun hepsi günah işler; günah
işleyenlerin en hayırlısı ise (işlediği günaha pişman olup) tövbe edenlerdir”(3)
buyurarak, günahtan kurtuluşun tövbe olduğunu bildirmiştir. Kul hiç kimseye açamadığı günah sırlarını Allah’a açar.
Kurtuluş için O’nun inayetini ve affını ister.
Bunun için “Kul, bir günah işlediği
zaman kalbine siyah bir leke çizilir. Günahı bırakıp tövbe ederse kalbi temizlenir”(4) buyrulmuştur. Bu gece Efendimizin
miraca yükseldiği; mü’minlerin de tövbesi,
duası, tesbihleri, namazı ve kıratı ile ruhunu, ahlakını, hayatını arındırıp yücelttiği
gecedir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
lim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece
Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren
Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O,
hakkıyla işitendir; hakkıyla görendir.”
(1) Mirac, mü’minlerin Allah’a imanlarını ve
Hz. Peygamber’e olan bağlılıklarını pekiştiren bir sınavdır. Bu olay Rasulüllah için de
Yüce Mevla’nın yardım ve desteğine mazhar olarak risalet görevinde moral kazanmasına vesile olmuştur.
Aziz Cemaat!
Miraç olayının en önemli sonuçlarından biri İslam’ın beş temel esasından olan
beş vakit namazın farz kılınmasıdır. Peygamber efendimiz (sav) e, hangi ibadetin
daha faziletli olduğu sorulduğunda o, “Vaktinde kılınan namazdır”(2) buyurmuştur.
“Mü’minin miracı” olarak nitelendirilmesi de
namazın böyle bir yükselişte ne kadar etkin
ve önemli bir ibadet olduğunu gösterir.
Namaz, mü’minin Rabbiyle buluşma anıdır.
Her mü’min namazın kendisinin miracı olduğunu, yani Rabbinin huzurunda bulundu4
Muhterem Kardeşlerim!
Dünya sıkıntılarıyla bunalan ruhlarımıza, manevi hayatın ihmaliyle daralan
kalplerimize bu gecenin huzur getirmesi dileğiyle mirac kandilinizi tebrik eder; bu gecenin bütün mü’minlerin arınmasına ve
affına vesile olmasını, tüm insanlığa barışhuzur ve mutluluk getirmesini yüce Allah’tan niyaz ederim.
KAYNAK:
1. İsra Suresi; 17/1.
2. Buhari; Mevakidu’s-Salat, 55; Müslim; İman, 36.
3. İbn-i Mace; Zühd, 30.
4. Müslim; İman, 231
Hazırlayan: Ş. Gönül BİLGİ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
27
2011 HUTBELERİ
1
KÜRTAJ
01-Temmuz
Muhterem Müslümanlar!
Kürtaj; kelime itibariyle kazımak anlamına gelir. Teknik bir terim olarak başlamış bir gebeliğin tıbbî bir müdahale ile
sonlandırılması demektir.
Çocuk, Allah’ın insana lütfettiği en
güzel nimetlerden biridir. Bu nimet, büyüklüğü nispetinde bir sorumluluk; aynı zamanda bir külfettir. Gönül aydınlığı
çocuklarımız, önemli bir imtihan vesilesidir.
Bir insanın dünya ve ahiret hayatını yakından ilgilendirecek kadar hassas bir sorumluluk alanı ortaya koyar. Çocuk dünya
3
dıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah
bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.” (1)
En’am suresindeki bu ayet-i kerimede en
büyük haramlar sayılırken geçim korkusu
ile çocuk öldürme üçüncü sırada zikredilmiştir. Ayrıca aynı surenin diğer bir ayetinde ise “Beyinsizlikleri yüzünden
bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah’ın kendilerine verdiği rızkı –Allah’a
iftira ederek- haram sayanlar, mutlaka
ziyan etmişlerdir. Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değillerdir”(2) buyrularak çocuk öldürenlerin
büyük hüsrana uğrayacakları haber verilmiştir. Başka bir ayet-i kerimede ise “yoksulluk korkusu ile çocuklarınızı
öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten
büyük bir günahtır”(3) buyrulmuştur. Burada “fakirlik korkusu” veya “geçim kaygısıyla” şeklindeki kayıtlardan hareketle anne
karnındaki çocuğun öldürülmesinin yasak
olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
hayatının süsü, göz aydınlığı; ahiret yurdunun huzur vesilesidir.
Muhterem Mü’minler!
Kur’an-ı Kerim çocukların korunması hususunda önemli tedbirler almıştır.
Bunların başında çocukların hayat hakkı
yer almaktadır. Çocukların öldürülmesinin
yasaklanması hususunda Kur’an ayetleri
iki ayrı meseleye dikkat çekmektedir. Bunlardan biri cahiliye döneminde kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi; diğeri ise
henüz hayat bulmamış ceninin hayat hakkının sonlandırılması yani kürtaj meselesidir.
Allah’u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de
şöyle buyurmaktadır: “(Ey Muhammed!)
De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi
ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesi ile çocuklarınızı
öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere,
bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşrû bir hak karşılığı olma4
Yaşama hakkı Allah tarafından insana bahşedilmiş en temel haktır. Bu nedenle hiçbir kimse Allah’ın verdiği canı
alamaz. Allah’a kulluk için yaratılmış, imtihan için yeryüzüne gönderilmiş insanın
dünyaya gelmesi kendi elinde olmadığı gibi
dünyadan ayrılması da kendi yetkisinde
değildir. Dünyaya gelmesi de, ölümü de
ilahi iradenin elindedir. İnsan, Allah’ın verdiği ömrü sonuna kadar muhafaza etmek
ve onu en iyi şekilde değerlendirmekle mükelleftir. Bir insanın ne kendini ne de bir
başkasını haksız yere öldürmeye hakkı
olamaz.
Aziz Mü’minler!
Çocuklarımız birer çiçektir. Evimizin
neşesi, bereketidir. Onları geçim sıkıntısı
veya dünyevi bahanelerle daha doğmadan
öldürmeye, hayat haklarını ellerinden almaya hiçbirimizin hak ve yetkisi yoktur.
KAYNAK:
1-En’am 6/151
2-En’am 6/140
3-İsra
17/31
Hazırlayan: Şerife H. ALTUNER
İl Müftü Yardımcısı
Firhist’e Geri Dön
28
2011 HUTBELERİ
1
MÜ’MİN VE DUA
08-Temmuz
Değerli Mü’minler!
Dua; sözlükte çağırmak, seslenmek,
yardım talep etmek demektir. Dini bir terim
olarak ise dua; Allah’ın büyüklüğü ve azameti karşısında kulun acziyetini itiraf etmesi, sevgi ve tazim duyguları içinde lütuf
ve yardımını dilemesidir. Dua bir yakarıştır,
kulun Rabbine içini dökmesidir. Kul kendi
küçüklüğünün, yöneldiği kapının büyüklüğünün şuurunda olarak Rabbine halini arz
eder.
Muhterem Müslümanlar!
Yaratılanların en mükemmeli olan
insanın yaratılış gayesi ve esas görevi kulluktur. Kulluktan bahsedilen yerde duadan
bahsetmemek mümkün değildir. Dua bir
ibadettir. Sevgili Peygamberimiz “Dua,
ibadetin özüdür.”(1) buyurmuştur. Kul
3
Değerli Mü’minler!
Her ibadetin şartı olduğu gibi duanın
da şartları vardır. Duaya euzu besmele, Allah’a hamd, Rasûlüne salavat ile başlamalı; Allah’tan ruh ve beden sağlığı, dünya
ve ahiret mutluluğu istemelidir. Kişi Duada
acele etmemelidir. İsteklerinin kabulü için
bütün sebepleri yerine getirip en son
Allah’a tevekkül etmelidir.
Yine kulun Allah’a huşu içinde, uygun bir
üslup ve ümitle yalvarması önemlidir. Kul,
dualarında ısrarlı olmalı; Rabbinden ne istediğini bilmeli; duayı duyarlı bir kalple yapmalı, isteklerini kesin ve sade bir dille
ortaya koymalıdır.
Değerli Kardeşlerim!
Mü’min üzüldüğü olaylarda telaşa
yer vermez, her durumda Rabbine iltica
eder, ellerini kaldırır, gönlünü Rabbine
açar, dilinin bağını çözer. Mü’min kendisi,
anne-babası, yakın-uzak akrabaları,
mü’min kardeşleri için de dua eder. Nitekim
Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak “Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınlaNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Rabbine dualarla yaklaşır, Rabbi ile arasındaki bağ dualarla güçlenir. Dua sayesinde
Allah’ın sevgisini ve muhabbetini kazanır.
Allah katında mertebesi yükselir. Nitekim
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de “Duanız
olmasa Rabbiniz size ne diye değer versin.”(2) buyurmaktadır. Böylece Hakk’ın
nazarındaki değerimiz duaya bağlanmaktadır.
Aziz Mü’minler!
Dünya hayatı mü’min için imtihan
yeridir. Bu imtihanda mü’min kolaylıklar
gördüğü gibi zorluklarla da karşılaşabilir.
Dua bu karşılaşacağı zorluklara göğüs germede mü’min için en büyük destektir. Rabbimiz kulun her ihtiyacını bilmesine rağmen
Kur’an-ı Kerim’de mü’min dua etmeye çağrılmaktadır: “Bana dua edin, duânıza
cevap vereyim.” (3) Buradaki icabetin istenilenin aynısıyla yahut daha hayırlısıyla
yahut da ahirette karşılık verilmesi şeklinde
olacağını Peygamber Efendimiz (sav)
haber vermiştir.
4
rın günahlarının bağışlanmasını dile!”(4)
buyurmaktadır.
Hutbemi Bakara Suresi’nin son ayetindeki şu dua ile bitirmek istiyorum: “Ey
Rabbimiz! Unutur ya da yanılırsak bizi
sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük
yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün
yetmediği şeyleri yükleme, bizi affet,
bizi bağışla, bize acı. Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize
yardım et.”(5)
KAYNAK:
1. Tirmizi, Daavât, 1.
2. Furkan Suresi 25/77.
3. Mü’min Suresi 40/60.
4. Muhammed Suresi 47/19.
5. Bakara Suresi 2/286.
Hazırlayan: Havva AKGÜL
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
29
2011 HUTBELERİ
1
BERAT KANDİLİ
15-Temmuz
Muhterem Müslümanlar!
Dünya, ahireti kazandığımız bir imtihan alanıdır. Bu imtihan alanında Allah, rızasını kazandıracak nice sebepler yaratmıştır.
İşte içinde bulunduğumuz üç aylar, mübarek
gün ve geceler, böyle bir ihsana ulaşmak
için Allah’ın rahmetinin sağanak sağanak
üzerimize yağdığı önemli zamanlardır. Bu
önemli vakitlerden biri de bu akşam idrak
edeceğimiz Berat Kandili’dir.
Değerli Mü’minler!
Beraet; borçtan, suç ve cezadan,
hastalıktan kurtulmak demektir. Buna göre
Berat gecesi “günahlardan kurtuluş gecesi”
anlamına gelir. Bu gece, Kur’an ayı olan rahmet ve mağfiret mevsimi Ramazan ayına
yaklaştığımızı da müjdelemektedir.
3
med (sav), “Şaban’ın 15. gecesi geldiğinde geceyi uyanık, ibadetle, gündüzü
de oruçlu olarak geçirin. O gece, güneş
battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya
semasına tecelli eder ve şöyle seslenir:
‘İstiğfar eden yok mu affedeyim ve bağışlayayım. Rızk isteyen yok mu hemen
rızk vereyim. Başına bir musibet gelen
yok mu hemen sağlık ve afiyet vereyim.’
Böylece tan yerinin ağarmasına kadar
bu şekilde devam eder.”(3) buyurmuştur.
Değerli Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz (sav), Şaban
ayına ayrı bir önem vermiştir. Ramazan
ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay
Şaban ayıdır. Berat Kandili’nin gündüzünü
oruçla, gecesini ise ibadetle geçirmiştir. Hz.
Aişe (ra) validemizin bildirdiğine göre Resulullah’ın bu gecede bolca yaptığı şu duayı
bizler de yaparak Rabbimize yalvarmalı yakarmalıyız: “Allah’ım! Azabından affına,
gazabından rızana sığınıyor; senden
yine sana iltica ediyorum. Şanın yücedir.
Sana yaptığım senayı, senin kendine
yaptığın senaya denk bulmuyorum. Sana
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Hicretin 2. yılında, Şaban ayının 15. günü
yani Berat gecesinde kıblenin yönü Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dan Mekke’deki
Kâbe istikametine çevrilmiştir. Bu olay, birliğin sembolü olduğu için bu geceye ayrı bir
önem kazandırmıştır.
Muhterem Mü’minler!
Beraat gecesine mağfiret gecesi de
denmiştir. Berat Gecesi bizlere; suç ve günahlardan uzak durmayı, kulluk bilinci
içinde günahlardan tövbe ederek Allah’ın
rahmetine sığınmayı hatırlatır. Bu gecede
Cenab-ı Hakk’ın pek çok kimseyi affedeceği bildirilmiştir. Peygamber Efendimiz
(sav), bu gecenin faziletini şöyle bir teşbihle ifade etmiştir: “Muhakkak ki Allah’ü
Teala Şaban’ın 15. gecesinde dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve Beni
Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca insanlara mağfiret eder.”(2) İşte
bu geceler bizlere hızla akıp geçmekte
olan hayatımızda durup düşünme, günahlarla kirlenmiş olan gönüllerimizi arındırma
imkanı sağlar.
Diğer bir rivayette ise Hz. Muham4
gereği gibi hamd etmekten acizim.”(4)
Aziz Mü’minler!
Bu mübarek gecelere ait özel bir
ibadet yoktur. Fakat bu gecelerde her zamankinden daha uyanık olmalı, Kur’an’la,
toplumla, kendimizle olan ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Beşer olmamız
hasebiyle her zaman yüz yüze gelebildiğimiz günah ve kusurlarımızdan dolayı
Allah’a tevbe etmeliyiz.
Mübarek Berat Kandili’nizi tebrik
ederek ülkemize ve İslam âlemine hayırlar
getirmesini diliyorum. Hutbemi başta okuduğum ayet-i kerime meali ile bitirmek istiyorum: “De ki: ‘Ey kendilerinin aleyhine
aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah,
bütün günahları affeder; çünkü o çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(5)
KAYNAK:
1. İslam İlmihali, Lütfi Şentürk, s.365.
2. Tirmizi, Savm, 39.
3. İbn-i Mace, İkame, 191.
4. Müslim, Salat, 222/1090; İbn-i Mace,
hadis no:3841.
5. Zümer Suresi 39/53.
Hazırlayan: Ayşe YARAŞ / İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
30
2011 HUTBELERİ
1
22-Temmuz
İFFET İNSANIN SÜSÜDÜR
Değerli Müminler!
İnsan, Yüce Allah’ın yarattığı varlıkların en mükemmelidir. “Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yarattık”(1) âyeti,
insanın yaratılışındaki bu mükemmelliğe
dikkat çekmektedir. Gerçekten insan, sahip
olduğu cevher, yetenek ve potansiyel ile
diğer yaratılanlarda bulunmayan nice üstün
değerlere sahiptir. İnsandaki bu üstün değerlerden birisi de şüphesiz iffettir. İffet; insanın dine ve edebe aykırı söz ve fiillerden
uzak durması, tabii bir duygu olan cinsel
arzu ve isteklerin meşru ölçüler çerçevesinde karşılanmasıdır. Başka bir ifadeyle
iffet; insanı kemale ulaştıran bir ziynet ve
erdemdir.
Aziz Kardeşlerim!
Yüce dinimiz İslâm; insana, hayatını
onurlu bir şekilde sürdürebilmesi için vaz3
Bu davranış onlar için daha nezihtir.
Şüphesiz Allah onların yaptıklarından
hakkıyla haberdardır. Mümin kadınlara
da söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını, iffetlerini korusunlarT”(2)
Bu âyetler aynı zamanda, namus ve iffetin
sadece kadınlara özgü değil onun kadınerkek bütün insanlarda bulunması gereken
ortak özelliklerden olduğunu göstermektedir. Üzülerek ifade edelim ki çağımızda
bazı kimseler tarafından iffet, sadece kadınlarda bulunması gerekli bir değer olarak
telakki edilmektedir. Oysa iffetli olmak,
erkek için de dini ve ahlaki bir yükümlülük
ve bir erdemdir.
Değerli Mü’minler!
Dinimizde iffetini koruyanlar övüldüğü gibi başkalarının iffetine zarar verecek söz ve davranışlar da yasaklanmıştır.
(3) Kur’an-ı Kerim’de hiçbir delile dayanmadan başkalarının namusu hakkında
olumsuz ifadeler kullananlar için, “İffetli,
hiç bir şeyden habersiz, mümin kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
geçilmez haklar tanımıştır. Din, can ve mal
güvenliği, aklın ve namûsun korunması bu
hakların en önemlilerindendir. Şüphesiz
namus ve şerefin korunmasının en güzel
yolu, iffetli olmaktan geçmektedir. Zira iffet,
insanın süsü, ziyneti ve namus anlayışının
göstergesidir. İffet ve namus duygusu, insanlarda doğuştan var olan ve onu diğer
canlılardan ayıran en belirgin bir niteliktir.
İffet duygusu, bir müminin kötülüklere, çirkinliklere, haramlara bulaşmasını önleyen
bir kalkandır. İffetli müminin kapısı, Allah ve
Resulüne dolayısıyla kendisine ve başkalarına karşı saygısızlık içeren her türlü çirkinliğe kapalıdır. İffetsiz insan ise, her türlü
kötülüğü işlemeye elverişlidir.
Değerli Müslümanlar!
Dinimizde hemen her vesileyle kişilerin dürüst ve iffet sahibi olmaları istenmiş
ve bu konuda kadın-erkek ayırımı yapılmaksızın Nûr sûresinin 30 ve 31. âyetlerinde şöyle buyrulmuştur: “Mümin
erkeklere söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını, iffetlerini korusunlar.
4
ve âhirette lânetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine
şahitlik edecekleri günde onlara çok
büyük bir azap vardır.”(4) buyrulmuştur.
Hutbemi iffet ve haya timsali Sevgili Peygamberimizin Yüce Allah’a şu yakarışıyla
bitiriyorum: “Yâ Rabbi! Senden hidâyet,
takvâ ve iffet istiyorum.”(5)
KAYNAK:
1. Tin.95/4
2. Nur, 24/30-31
3. Enbiya, 21/91; Müminûn, 23/5-7;Tahrim, 66/12;
Meâric, 70/29-30
4. Nûr, 24/23-24
5. Müsned, I/389, 439
DİYANET HUTBE ARŞİVİ
Firhist’e Geri Dön
31
2011 HUTBELERİ
1
29-Temmuz
DİNİ VE SOSYAL HAYATIMIZDA
RAMAZAN
Muhterem Mü’minler!
Hutbemin başında okuduğum ayet-i
kerimede Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı
birbirinden ayırmanın apaçık delilleri
olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği
Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim
bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin.”(1)
İnsanlığa bir hidayet rehberi olmak üzere
gönderilen yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim
bu ayda indirilmiştir. İbadetlerimizi her zamankinden daha değerli kılan, ihlas ve
takva duygusunu öne çıkaran, her türlü
hayır, rahmet ve bereketi içinde barındıran
Ramazan Ayı, Allah’ü Teala’nın mü’minlere
olan engin bir ikramıdır.
3
buyurmaktadır: “Kim ki yalan söylemeyi
ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa,
Cenab-ı Hakk o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına hiç kıymet vermez,
iltifat buyurmaz.”(3)
Aziz Cemaat!
Ramazan Ayı aynı zamanda içinde
bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesini
barındırmaktadır. Bu yönüyle Ramazan af
ve mağfiretimiz için önemli imkanlar sunmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v)
“inanarak ve Allah’ın rızasını gözetip
karşılığını Allah’tan umarak oruç tutan
kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.”(4) buyurmuşlardır.
Değerli Kardeşlerim!
Rahmet ve mağfiret ayı Ramazan’ın
da gelip geçeceğini, elde kalanın kazanılan
sevaplar ve Yüce Allah’ın rızası olacağını
unutmayalım. Gelin, bu mübarek Ramazan’ı yeniden doğuşumuz için bir fırsat bilerek şu çağrıya kulak verelim:
“Ey! Hayır isteyen, gel!
Ey! Şer isteyen, kendini şerden alıkoy.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Sevgili Kardeşlerim!
Ramazan ayı, Müslümanların dini ve
sosyal hayatları açısından önemli bir yoğunlaşmayı beraberinde getirmektedir.
Yaygın bir ihlas ve takva ortamında nefislerimizin kontrol altına alındığı; sevgi-saygı
ve kardeşlik bağlarımızın güçlenerek yardımseverliğin zirveye çıktığı bu mübarek
ayda ‘cennet kapıları sonuna kadar açılmakta ve cehennem kapıları kapatılarak,
şeytanlar bağlanmaktadır.’(2)
Ramazan, rahmet kapılarının sonuna kadar açıldığı, istek ve arzuların Allah’a yöneldiği, Cenab-ı Hakk’ın af ve
mağfiretinin üzerimize yağmur gibi yağdığı
bir aydır. Bu rahmet mevsiminde Müslüman’a düşen en önemli görev kendisine
yöneltilen bu arınma çağrısına kulak vererek hayatını gözden geçirmektir. Ramazan
bir eğitim ayıdır. Günah ve kusurlarımızla
yüzleşir, bizi Allah’ın rızasına ulaştıracak
salih amellere sarılır, topluma karşı sorumluluklarımızı en ileri derecede yerine getiririz. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle
4
Allah’ın azaptan kurtaracağı kimseler
var,
Gel, sen onlardan ol!” (5)
KAYNAK:
1. Bakara Suresi, 2/185.
2. Müslim, Sıyam,1 (Hadis No: 1079); Buhari, Savm, 5; Nesai, Sıyam, 3.
3. Müslim, Savm, 8; Edeb, 51; Ebu Davud, Savm, 25; Tirmizi, Savm, 16;
İbn Mace, Sıyam, 21.
4. Buhari, İman, 28; Savm, 6; Müslim, Sıyam, 203.
5. Nesai, Sıyam, 5.
Hazırlayan: Saliha KELEŞ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
32
2011 HUTBELERİ
1
ORUÇ İBADETİ
05-Ağustos
Muhterem Müslümanlar!
Oruç; İmsaktan iftara kadar yemekten,
içmekten ve cinsi münasebetten uzak durmak
demektir. Müslüman, akıllı, büluğ çağına gelmiş ve sağlıklı her insana oruç farzdır. Dinen
geçerli bir mazereti olmaksızın kasten orucu
terk eden büyük günah işlemiş sayılır. Orucun
farz oluşu kitap, sünnet ve icma ile sabittir.
Nitekim oruç ile ilgili ayetlerde Rabbimiz
şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler!
Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi,
size de farz kılındı. Umulur ki Allah’a karşı
gelmekten sakınırsınız. Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca
başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir.
Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik
yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o
3
günahlardan temizler, onları arındırıp, yüceltirse (2) bedenin zekâtı olan oruç da insanı
nefsinin tasallutu altında ezilmekten kurtarır.
Oruç, nefsin isteklerine irademizle
uzak durmamız yönüyle bir irade eğitimi; açlık
ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanma yönüyle de bir sabır eğitimidir.
Oruç ibadetiyle kanaati öğreniriz. Oruçluyken
açlık çeken insan yoksulun, muhtacın durumunu anlar ve kanaat etmenin önemini daha
iyi kavrar.
Oruç şükrü öğretir bize, onunla nimetlerin kadr-ü kıymetini biliriz, anlarız. Oruç ibadeti, insana iftar ve sahur ile kılınan teravih
namazlarıyla, okunan Kuranlarla ve diğer ibadetlerle hayatı disipline etme imkânı tanır.
Oruç bir kalkandır, mümini kötülüklerden korur. Oruç, manevi bir hazdır, zevktir,
mümine huzur verir. Oruç maddi ve manevi
tedavidir, insanı her türlü hastalıklardan uzaklaştırır. Onun içindir ki Allah Resulü “Oruç
tutun, sıhhat bulun” buyuruyor. (3)
Sevgili Kardeşlerim!
Oruç cennete götüren bir ibadettir.
Allah Rasulü (sav)’in ifadesiyle; “Cennette
bir kapı vardır ki ona Reyyân derler. KıyaNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz
oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
O Ramazan ayı ki; insanlar için bir hidayet
rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak
Kur’an onda indirildi. Öyle ise içinizden
kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin.
Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı
günler sayısınca başka günlerde tutsun.
Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu
da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz içindir. Hem de umulur ki şükredersiniz.”(1)
Muhterem Mü’minler!
Allah’ın yapılmasını emrettiği şeylerde
biz kullar için çok büyük faydalar, yasakladığı
şeylerde ise büyük zararlar bulunduğu bir
gerçektir. Biz ibadetlerimizi Allah’ın bizim ibadetimize ihtiyacı olduğu için değil, bizim o
ibadetlere ihtiyacımız olduğundan yaparız.
Oruç ibadetinin de maddi manevi bize birçok
yararları vardır.
Oruç ibadetinin temel amacı inananları takvaya eriştirmektir. Oruç, kulun, kalbi ve ruhu
üzerinde birikmiş günah kirinden sıyrılmasını
sağlar. Nasıl ki sadaka ve zekât, inananları
4
met gününde bu kapıdan oruçlular girecekler, onlarla birlikte başka hiç biri girmeyecektir.” (4)
Yine Allah Resulü (sav), Sahabisi Ka’b
b. Ucre’ye hitaben: “Ey Ka’b! Namaz kişinin
Müslüman oluşuna delildir. Oruç ise sağlam bir kalkandır. Sadaka vermek, suyun,
ateşi söndürdüğü gibi günahları silip süpürür. Ey Ka’b! Haramla beslenerek teşekkül eden et ve kemiklere ancak ateşte
olmak yaraşır.” (5) diye söylemiştir.
Oruç özel bir ibadettir, karşılığı da özel
olacaktır. Bakınız Kuds-i Hadiste nasıl buyuruluyor: “Her bir iyilik on mislinden yedi
yüz misline kadar karşılık bulabilir. Fakat
oruç başkadır. Çünkü oruç benim içindir,
onun karşılığını ben vereceğim.” (6)
Efendimizin Şu mübarek sözüyle hutbemi bitirmek istiyorum: “Her kim Ramazan
orucunu inanarak ve mükâfatını ancak Allah'tan umarak tutarsa, onun geçmiş
(küçük) günahları mağfiret olunur” (7)
KAYNAK:
1. Bakara, 2/183-185.
2. Tevbe:9/103.
3. Taberani, Mu’cemu’l-Evsat, VIII, 174.
4. Müslim, Sıyam,166.
5. Tirmizî, Cum'a, 79.
6. Müslim,sıyam,164.
7. Buhari, savm,7.
Hazırlayan: Ali ERHUN
Finike Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
33
2011 HUTBELERİ
1
12-Ağustos
MALİ BİR İBADET OLARAK ZEKAT
Muhterem Müslümanlar!
İslam’ın 5 şartından biri olan zekat
mali bir ibadettir. Sözlükte; artma, çoğalma,
temizleme ve bereket anlamlarına gelen
zekat, belirli bir malın belli bir kısmının,
Allah rızası için yılda bir kere, ihtiyaç sahiplerine verilmesi demektir.
Zekat ibadeti kişilerin isteğine bağlı
değildir. Dinen zengin sayılan kimselerin
yerine getirmek zorunda olduğu bir farz ve
yükümlülüktür. Kur’an-ı Kerim’in pek çok
yerinde zekat namazla birlikte anılmış “namazınızı kılınız, zekatınızı veriniz” buyrulmuştur. Kişinin zekatını vermesi fakire bir
lütuf değil, bilakis borçtur. Bu hususu Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklamakta3
siyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir
(sadaka) zekat al ve onlara dua et”(3)
ayet-i kerime’siyle zekatın faydalarına işaret edilmektedir.
Muhterem Müslümanlar!
Zekat, kulun Rabbine şükrünü ifade
yollarından biridir, malı bereketlendirir, çoğalmasını sağlar. Zekat vermekle insanın
dünya malına olan hırsı azalmış olur. Kalbi
huzur bulur, zekat verdiği kimselerin hayır
duasını alır.
Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’inde zekatı verenlerin mallarının bereketlenerek
artacağını bize şu ayet-i kerime ile müjdelemiştir: “Siz Allah için verirseniz, Allah
onun yerine (daha iyisini) verir” (4)
Sevgili Mü’minler!
Zekat en güzel sosyal yardımlaşma
yöntemidir. Verilen zekatlar sayesinde toplumsal ahlak gelişir. Zengin-fakir arasında
bir denge ve sevgi oluşur. Geçim sıkıntısı
çeken kişiler, yapılan yardımlar sebebiyle
kötü fiillere yönelmeyecek, hayata daha
olumlu bakacak ve daha huzurlu bir toplum
meydana gelecektir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dır: “Onların mallarında (yardım) isteyen
ve (iffetinden dolayı istemeyip) mahrum
olanlar için bir hak vardır.”(1)
Değerli Kardeşlerim!
İnsanın yaratılıştan sahip olduğu
hasletlerden biri de yardımlaşma ve paylaşma duygusudur. Kur’an-ı Kerim’in neredeyse her suresinde zekat, infak ve sadaka
gibi isimlerle üzerinde durduğu ve teşvik ettiği hususlardan biri Allah’ın kullarına verdiği rızkın paylaşılmasıdır.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Namazı
dosdoğru kılın, zekatı verin. Kendiniz
için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah
katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah
bütün yaptıklarınızı görür” buyrulmaktadır. (2)
Aziz Mü’minler!
Zekat ibadetinin fert ve toplum açısından pek çok faydaları vardır. Zekat bir
temizliktir. Hem malı temizler, hem de mal
sahibinin gönlünü cimrilikten kurtarır ve
onu günahlardan arındırır. “(Ya Muhammed) Onların mallarından, onları kendi4
Değerli Kardeşlerim!
Müslüman zekat ibadetini ifa ederken aynı zamanda Cenab-ı Hakk’a kullukta
samimi olduğunu göstermiş olur. İbadetlerde esas olanın Allah rızası için yapılması
kaidesini göz önüne alarak, fakiri rencide
etmemek ve verilen malı başa kakmamak
gibi konularda dikkatli olmalıyız.
Hutbemi okumuş olduğum ayet-i kerime’nin mealiyle bitirmek istiyorum: “Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen,
namazı dosdoğru kılan ve zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da
olmayacaklardır” (5)
KAYNAK:
1. Zariyat, 19.
2. İsra, 17/28.
3. Tevbe, 103.
4. Sebe, 39.
5. Bakara, 277.
Hazırlayan: Saliha MANCA
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
34
2011 HUTBELERİ
1
19-Ağustos
EDEP MÜSLÜMANIN SÜSÜDÜR
Değerli Mü’minler!
Edep, davet, incelik ve kibarlık, iyi
tutum ve davranış, takdir ve hayranlık gibi
anlamlara gelmektedir. Bir kavram olarak
da “bir toplumda örf, adet ve kural halini
almış iyi ve faydalı tutum ve davranışlar
veya bunları kazandıran bilgi” anlamında
kullanılmaktadır. (1)
Hem fiziki hem ruhi kabiliyetleriyle
en güzel kıvamda, kainatın göz bebeği mesabesinde yaratılan insanın söz ve eylemlerindeki güzellik, nezaket, kibarlık, kalpte
mevcut merhamet duygusuyla muhataba
saygı ile davranmak anlaşılır. Hayra ulaştıran ahlaki kurallar bellidir. Edep, işin incelik
ve nezaketidir. Allah’ın Cemîl, Latîf, Hakîm
sıfatlarının tezahürüdür.
Ebu Hureyre, sorumluluk bilinci ma3
yor ki şöyle şöyle yapıyor”(7) tarzında kişileri rencide etmeden uyarırdı. Yumuşak
huylu idi. Edep yönüyle insanların en üstünü idi.(8) “Rabbim beni ne güzel edeplendirdi”(9) buyuran Hz. Peygamberin
yoluna uyan kamil müminlerden birkaç
örnek sunmak istiyorum.
120 yaşlarına gelmiş bir sahabiye,
sen mi büyüksün ben mi? diyen Hz. Peygambere sahabinin cevabı ‘Ya Rasulallah!
Sen büyüksün ama ben yaşlıyım(10)
şeklinde olmuştur. Hayri Nisaburiyi, ders almaya geldiği hocası başlangıçta kabul etmemişti. Buna rağmen saygıyla
huzurundan geri geri ayrılan(11) Nisaburi’deki bu edebi gören hocası hem ders
halkasına almış hem de kızıyla evlendirmiştir.
Ebu Hamza Horasânî, ekin başağı
toplayan bir çocuğa ‘utanmıyor musun başkasının başaklarını toplamaya’ demiş,
çocuk, ‘ne biliyorsun belki babamın’ deyince ‘Allah seni mükafatlandırsın bana konuşma edebi öğrettin’ demiştir.(12)
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nasına gelen takvayı, ‘dikenli yolda dikenlerden korunma çabasıyla dikkatli
yürümektir’(2) diye tarif eder. Edep, takvada gösterilen bu titizliğin toplumda bireyler arası yaşanma gayretidir. İyiliğe
iyilik, kötülüğe kötülükle değil, kötülüğe
bile iyilikle karşılık vermektir.(3)
Edep, ‘Rahmanın has kulları manasız ve faydasız şeylerle karşılaşınca
vakar ve edeple geçer giderler’(4) ayetini
uygulamaya koymaktır. Şabi Hz.leri, kendisine kötü sözler söyleyen birisine “eğer
dediklerin doğru ise Allah beni, yanlışsa
seni affetsin”(5) diyerek cevap vermiştir.
Değerli Mü’minler!
Edep, ihmal edilecek bir özellik değildir. Kişinin ibadetlerinde ihlası kazandıran hususları ve toplumda iyi geçinme
esaslarını öğrenmesi farzdır.(6) Beşeri ilişkilerde uyulacak edep kuralları çoktur.
Hadis kitaplarının edep bölümleri ihtiyaç
duyduğumuz örneklerle doludur.
Hz. Peygamber (as), “falanca
şöyle yapıyor” yerine, “birilerine ne olu4
Hadis-i Şerifte ‘bir baba çocuğuna
güzel edepten daha efdal bir şey veremez’(13) buyrulur. Edebi olmayan Allah’ın
lütfundan mahrum kalır der, Hz. Mevlana.(14) Şair, ‘Edep bir taç imiş nuru hüdâdan, ört ânı başına kurtul cümle
belâdan’ derken edebin vazgeçilmez bir
değer olduğunu vurgulamıştır.
Değerli mü’minler!
Güzel ahlak elbise ise edep ütüsüdür, ahlak kitabın cildiyse edep tezyinatıdır.
Edep, öldüğünde düşmanının bile üzüleceği hayatı yaşamaktır. Herkesle iyi geçinip
hakkında hayırla anılmasını sağlamaktır.
KAYNAK:
1) Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB.
2) İbn Recep; Camiul ulum, 159.
3) Tirmizi; Birr. 63(2007).
4) Furkan, 72.
5) İslam Alimleri, ans. 3/6.
6) İbn Abidin, 1/43.
7) Ebu Davut; Edep, 6.
8) Tirmizi; Menakıp, 8.
9) Keşfül Hafa, 1/72 nr164.
10) Sohbetler, A.Şahin, 24.
11) Şarani, Tabakat, 1/339.
12) Şarani, Tabakat, 2/717.
13) Tirmizi; bir, 33.
14) Mesnevi, beyt 79.
Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK
Döşemealtı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
35
2011 HUTBELERİ
1
KADİR GECESİ
26-Ağustos
Muhterem Müslümanlar!
Sözlük anlamıyla kadir; “güç yetirmek, hüküm, kaza, takdir, şeref, azamet
ve tazyik; leyle-i kadir”; Kadir Gecesi ise
“takdir, hüküm, şeref, azamet ve tazyik
gecesi” demektir.
Mübarek gün ve geceler toplumumuz tarafından büyük şevk ve istekle karşılanan, kutlanan zaman dilimleridir. Bu
özel zamanlardan biri de bu gece idrak
edeceğimiz Kadir Gecesi’dir. Kadir;
“değer, şeref, itibar” demektir. İçinde bulunmakla mutluluk duyduğumuz Ramazan
ayındaki mübarek gecemize “Kadir” isminin
3
İslam alimleri Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın 27. gecesi olduğunda ittifak etmişlerdir. Bununla birlikte Allah’u Teâlâ bir
takım hikmetlere dayanarak Kadir Gecesi’ni ve onun dışında daha bazı şeyleri de
gizli tutmuştur. Bunlar; Cuma günü içerisinde duanın kabul olacağı saat; beş vakit
içerisinde salât-ı vustâ, ilahi isimler içerisinde İsm-i Azam, bütün taatler ve ibadetler içerisinde rıza-i ilâhi; zaman içerisinde
kıyamet ve hayat içerisinde ölümdür. Tüm
bunların gizli tutulmasından maksat
mü’minlerin uyanık, dikkatli ve devamlı Allah’a ibadet ve taat içerisinde olmalarını
sağlamaktır. Mü’minler olarak bize düşen
bu geceyi gaflet içerisinde geçirmemek,
ibadet ve taatle değerlendirmektir.
Kadir Gecesi’ni gereği gibi anlayıp
hakkıyla değerlendirmenin yolu Kur’an-ı
Kerim’in eşsiz mesajlarını anlamaktan
geçer. Bu durumda Kadir Gecesi, Kur’an’ı
öğrenme ve Resulullah’ı tanıma, onların
öngördüğü fazilet ilkeleri doğrultusunda yaşama ve her türlü kötülüğü terk etme vesiNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
verilmesi şeref ve kıymetinden dolayıdır.
Aziz Müslümanlar!
Zaman ve mekanlar; kendilerinde
meydana gelen önemli olaylarla değer kazanır, kıymet bulurlar. Kadir Gecesi’ni bu
derece değerli kılan en önemli sebep de
Kur’an-ı Kerim’in bu gece indirilmeye başlamış olmasıdır. Kur’an-ı Kerim’in nüzulü
ve peygamberimizin insanlığa son peygamber olarak gönderilmesi, dünya tarihinin en önemli hadisesidir.
Kur’an’ın Ramazan ayında ve Kadir
Gecesi’nde indirildiği ayette sabittir. Kur’anı Kerim’in 97. suresi Kadir Suresi’dir.
Allah’u Teâlâ bu surede şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir
Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne
olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler
ve ruh (Cebrail) o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O
gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir
esenliktir.”(1)
Kıymetli Mü’minler!
4
lesi kabul edilmelidir. Geçen hayatımızın
Kur’an ve sünnete uygun olup olmadığının
muhasebesi yapılmalıdır. Dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine sevgi ve kardeşliği hâkim kılmalı; yetimlerin, kimsesizlerin,
fakir ve muhtaçların yüzünü güldürmeli; onlara yardım elini uzatmalıyız.
Sevgili Kardeşlerim!
Manen bin aydan daha hayırlı olduğu müjdelenen bu geceden gereği gibi
istifade etmeliyiz. İbadet ve taatlerimizi sadece bu geceye hasretmemeli, her zaman
Allah’ın kulu ve Hz. Muhammed (sav)’in
ümmeti olduğumuzu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Hutbemi Hz. Peygamber (sav)
Efendimiz’in Hz. Aişe validemize tavsiye ettiği dua ile bitiriyorum: “Allah’ım! Sen çok
affedicisin, affı seversin, beni affet!”(2)
KAYNAK:
1) Kadir Suresi 97/1-5.
2) Tirmizi, “Deavat”, 84.
Hazırlayan: Şerife Hanım ALTUNER
İl Müftü Yrd.
Firhist’e Geri Dön
36
2011 HUTBELERİ
1
RAMAZAN BAYRAMI
30-Ağustos
Muhterem Mü’minler!
Bugün Ramazan Bayramı. Kulluk anlayışımıza takva, ihlas ve samimiyeti yerleştiren Ramazan ayının ardından bu bayram sabahında
ortak duygular içinde müslümanlar olarak kutsal
mekanlarda saf tutuyoruz. Oruç ibadetiyle sorumluluklarımızı yerine getirmenin ve rabbimizin bizlere vaat ettiği eşsiz mükâfata ulaşmanın huzuru
içinde bir bayram sevinci yaşıyoruz.
Öte yandan bugün Zafer Bayramı. Millî
tarihimizde çok önemli yeri olan Başkomutanlık
Meydan Muharebesi’nin zaferle sonuçlanmasının
89. yıldönümü. Yahya Kemal’in yaklaşımıyla 30
ağustos, havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile
dolu semtlerde doğan, doğarken kulaklarına ezan
okunan, ilk ders olarak besmeleyi öğrenen, gülyağı gibi Kitabullah’ın sarı sahifelerinden Kur’an
dinleyerek büyüyen kahraman ecdadımızın kazandığı bir zaferin tarihidir. Kandil günlerinin kandilleri yanarken, ramazanların, bayramların
topları atılırken sevinen, bayram namazlarında
babalarının yanında saf tutan, şafak sökerken ca3
Bu günler kardeşlik ve dayanışma duygularının
güçlendirildiği önemli vakitlerdir. Gündelik hayatta
karşılaştığımız gerginliklerden uzaklaşarak kendimize geldiğimiz; ziyaretler, tebrikler ve mesajlarla
dostluklarımızı ilerlettiğimiz; yeniden çalışma şevkine kavuştuğumuz müstesnâ zaman dilimleridir.
Bu sebepledir ki bayramlar dost ve akrabalardan
ayrı, sadece bir tatil fırsatı olarak görülemeyecek
kadar değerlidir.
Değerli Kardeşlerim!
İyilik ve ihsan duyguları içinde başta
anne-babalarımız olmak üzere akrabalarımızın
bayram sevinçlerine ortak olmalıyız. Dinimizin,
korunmasını emrettiği sıla-i rahim yani akrabalık
bağına gereken önemi vermeli, özellikle uzun süredir görüşmediğimiz yakınlarımızı aramalıyız.
Zira peygamberimiz (sav) “akrabalarından
gelen iyiliğe misliyle karşılık veren kimse tam
manasıyla “sıla” etmiş değildir. Gerçek sıla
kendisiyle ilişkiyi kesenleri görüp gözetmektir” (3) buyurmuşlardır.
Bayramlar çocukların dinî değerlerimizle
tanışmasında önemli bir yer tutar. Bu sebeple onlara güzel örnek olunmalı ve tertemiz zihinlerinde
hoş bir bayram hatırası bırakılmalıdır. Komşularımız mutlaka ziyaret edilmelidir. Fedakârlık ve
ihsan duygularının doruğa ulaştığı bu mukaddes
zamanlarda yoksul, dul, yetim, hasta, yaşlı ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
milerde tekbirler dinleyen ve Müslümanlığın bu
çocukluk rüyası içinde hayatı öğrenen nice isimsiz kahramanların canları pahasına yazdıkları bir
destanın yıldönümüdür bugün.
Aziz Kardeşlerim!
Sevgili peygamberimizin Medine’ye hicret
etmelerinden sonra “sevinç günleri” olarak müjdeleyip ümmetine hediye ettiği dinî bayramlarımız hayatımızda çok önemli bir yere sahiptir.
Bayram sabahı herkes tebrikleşirken sırf
ibadet yapmak için bile olsa camide kalıp bayram
sevincine iştirak etmemek dinimizce hoş görülmemiştir. Her türlü kırgınlık ve düşmanlıklar böylesine kutlu bayram havasında sevgi ve
muhabbete dönüşmelidir. Birlikte yaşamanın en
güzel örneklerini sunmuş olan rehber insan Hz.
Muhammed (sav) “birbirinize buğz etmeyin,
birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları kardeş olun. Bir
Müslüman’a üç günden fazla (din) kardeşi ile
dargın durması helal olmaz” (1) buyurarak bizleri İslam’ın kardeşlik iklimine davet etmiştir. Bununla beraber “Affı seç, iyiliği emret, cahillere
aldırış etme” (2) ilahi emri bu bayram günlerinde
ne kadar da anlamlıdır!
Bu günler, diğer zamanlarda parçalanmış
sosyal ilişkilerimizi yeniden onarma zamanlarıdır.
4
diğer muhtaç insanların ihtiyaçları karşılanmalı,
neşe içinde bayrama iştirakleri sağlanmalıdır.
Bayramlar sadece diriler için değil; ölülerimiz için
de özel anlamlar taşır. Özellikle huzur ve güven
içinde, ay yıldızlı bayrağımızın gölgesi ve ezanımızın lâhûtî sesinde mabedimize gelip bayram
havasını teneffüs etmişsek, şehit ve gazilerimize
olan rahmet ve minnet borcumuz asla unutulmamalıdır. Duaların kabule şâyân olduğu bayram
gecelerinde şehitlerimizi ve ahirete intikal etmiş
yakınlarımızı rahmetle analım. Dünyanın muhtelif
yerlerinde pek çok problemler içinde bayrama
buruk girmiş olan kardeşlerimize dualar edelim.
Öte yandan Ramazan’da kazandığımız kulluk
şuurunu daha da ilerleterek bu konuda Rabbimizin inayetini dileyelim.
Bu duygularla mübarek Ramazan Bayramı’nızı tebrik eder; Zafer Bayramı’mızın da milletçe şuurlanmaya vesile olmasını dilerim.
Vatanımızın kara günlerinde kanlarıyla bu topraklara yeniden hayat veren tüm şehitlerimizin ve
başta M. Kemal Atatürk olmak üzere ahirete intikal eden muhterem gazilerimizin ruhları şâd, makamları cennet olsun.
KAYNAK:
1 -Buhari; Edep, 57, 58.
2- K.Kerim; 7/199
3- Buhari; Edeb, 15
Hazırlayan: Dr. Şaban ERDİÇ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
37
2011 HUTBELERİ
1
02 - Eylül
İBADETLERDE
DEVAMLILIK ESASTIR
Muhterem Müslümanlar!
Biz Müslümanlar; bizi yarattığı, bize
sayısız nimet verdiği için Yüce Allah’ı rabbimiz biliriz. Allah (cc) ın bizim rabbimiz olması ona karşı kulluk görevimizi yerine
getirmemizi zorunlu kılmaktadır. Diğer taraftan Allah’ın verdiği sayısız nimetlere
karşı şükür konusunda kayıtsız kalmamamız gerekir. İnsanın Allah-ü Teala’nın rızasını kazanmak amacıyla yaptığı bütün
faaliyetlere biz kısaca “ibadet” diyoruz.
Buluğ çağından başlayıp hayat emanetinin
teslim edilmesine kadar devam eden bu
ibadet görevi insanın aynı zamanda yaratılış gayesidir.
Aziz Cemaat!
Yüce Rabbimiz, kendisine karşı kulluk borcunun tek bir şekille ifade edilmesini
murad etmemiş; aksine bizlere birçok şe3
fıtrî özelliklerine, sağlık durumlarına ve
hayat şartlarına göre özel kurallar ve ruhsatlar vardır. Bunun dışında ramazandan
ramazana veya cumadan cumaya ibadet
etmek, bizim dinimizin ibadet anlayışına
uygun düşmemektedir. Aksine buluğ çağından ruhumuzu teslim edinceye kadar aralıksız bir şekilde Allah’a ibadet etmeliyiz.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de:
“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine
ibadet et” buyurmaktadır. Bir başka
ayette “namazlara devamlılık” da müminlerin özellikleri arasında zikredilmektedir. Süreklilik, ibadetin özünde vardır.
İbadet sürekli olursa hayatın tamamı ibadete dönüşebilir. Hayat ibadete dönüşünce
kul Allah ile adeta istişare ile hareket eder.
Neticede bu kulluk kişiliğe dönüşür. İşte kişiliğe dönüşen kulluğun adı takvadır. İbadette devamlı olmak insanın Allah’a
kulluktaki samimiyetini gösterir. Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s.)’e “en güzel amel
hangisidir?” diye sorulunca; “az da olsa
devamlı olandır” cevabını vermiştir. Yine
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kilde rızasını kazanma yolunu göstermiştir.
İbadet ömürde bir defa hacdır, zenginsek
yılda bir defa zekâttır, kurbandır, her gün
beş vakit namaz kılmaktır, ramazan ayında
oruç tutmaktır, akrabalık bağlarını sıcak tutmaktır; hülasa bütün iyiliklerdir, Allah’ın
Kur’an-ı Kerim’de emrettiği bütün güzelliklerdir.
Muhterem Müminler!
Cenab-ı Hak, engin rahmetinin bir
sonucu olarak ramazan ayı, kadir gecesi,
cuma günü, seher vakti gibi bazı özel
zaman dilimlerinde yapılan ibadetlere ayrı
bir değer vermiştir. Bu zamanlarda Müslümanlar olarak bizler ibadetlerimize yoğunluk kazandırırız. Ancak diğer günler de
kulluğun yerine getirilmesi, ibadetlerin yapılması için önemli ve anlamlıdır. Çünkü
ibadet ve amel Allah-ü Teala’ya karşı kulluğun özel ifadeleridir. Kulluk süreklilik ister.
Kullukta kesintiye yer yoktur. Allah’a karşı
kullukta tatil, izin, ara verme, istirahat gibi
dünyaya ait işlerde görülen kavramlar yoktur. Allah’a karşı kullukta sadece insanın
4
Ashaptan Alkame (r.a.)’nin mü’minlerin annesi Hz. Aişe annemize Rasulullah’ın ibadetini sorduğunda onun verdiği cevap
ilginçtir: “O’nun ameli hafif ama sürekli
yağan yağmur gibiydi.”
Bizler de Rasulullah Efendimizin yolundan gidelim. Hayatımızı ibadetlerle süslemeye devam edelim. İbadetlerimizde
devamlılığı esas alalım. Unutmayalım ki
taşı delen suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir.
KAYNAK:
1- Hicr; 99.
2- Mü’minûn; 9. Mearic; 23.
3- Buhari; İman 32.
4- Buhari; Savm 63. Rikak 17.
Hazırlayan: Alanya Müftülüğü
Firhist’e Geri Dön
38
2011 HUTBELERİ
1
AKRABA HAKLARI
09 - Eylül
Değerli müminler!
Yüce Kitabımız Kur’an’ı Kerim,
İslam dinini Hak Din olarak tanıtır.(1) Haklara saygı, dinimizin esasını oluşturur. Her
mü’minin yerine getirmesi gereken akrabalık hakları ise bu haklar içerisinde öncelikli
konumdadır.
Akraba, kişiye nesep bakımından
yakın olan kimselere denir. Dinimiz buna
evlilik ve süt emme yolu ile oluşan yakınları
da ekler. Akrabalara karşı sorumlu davranılmasını emreder.(2) Kur’an’da işaret edilen bu görevlerimiz şu başlıklar altında ele
alınabilir:
•
Akrabaya iyilik yapmak,(3)
•
İnfakta öncelik tanımak,(4)
•
Yanlış davranışta bulunsalar
3
ömrü uzatmasının manası taatle geçen bereketli bir hayattır.
Değerli müminler!
Önemli olan başka bir husus da Hz
Peygamberin tebliğ vazifesine önce akrabalarından başladığıdır. Kavmini tevhide
davet yolunda sıkıntılar çekmesi, inanmadıkları için üzülmesi üzerine Rabbimiz tarafından “inanmıyorlar diye kendini helak
edeceksin”(12) şeklinde uyarıldığı bilinmektedir. Rahmet peygamberinin merhamet eksenli bu gayretini her müminin
dikkatle düşünmesi gerektiği ortadadır.
Sıla-ı rahim sadece maddi yardım,
sevgi, saygı çerçevesiyle ele alınmamalıdır. Kulluk görevleri ve ahlaki davranışlarda
da yol göstermek önemlidir. Resulullah
(sav)’ın, bizlere örnek olma noktasında her
sabah kızı Fatıma ve damadı Ali’nin evine
gelerek onları sabah namazına kaldırdığı
(13) bilinmektedir.
Değerli müminler!
Hayat kitabımızın şu ayeti akıllardan
hiç çıkmamalıdır
“Onlar, Allah’ın riayet
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
bile(5) maddi yardımı kesmemek,(6)
•
Sevgi saygı sınırları içinde ilişkileri sürdürmek,(7)
•
Kendilerine yakınlığımız sebebiyle adaletten ayrılmamak, kayırmacılık
yapmamak.(8)
Özellikle günümüzde toplumu oluşturan fertler arası ilişkilerin zayıflaması, akrabalar arası ilişkilerin de gerilemesine yol
açmıştır. Bu kopukluğun giderilmesi için akrabalar ziyaret edilmeli, bir araya gelinmelidir. Mümkün olmadığında iletişim araçları
ile aranıp hal hatır sorulup gönülleri alınmalı, ihtiyaçları varsa giderilmeye çalışılmalıdır.
Değerli müminler!
Hz. Peygamber (sav), “kim rızkının
artmasını, ecelinin uzatılmasını istiyorsa
sıla-i rahim yapsın”(9) “akrabalarla bağları koparan cennete giremez”(10) buyurmaktadır. Bu sebeple kendisine kötü
davrananlara bile iyilikle mukabelede bulunmayı tavsiye etmektedir.(11)
Kişinin eceli değişmez. Sıla-ı rahmin
4
edilmesini emrettiği haklara riayet eden,
Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır.” (14)
KAYNAK:
1) Tevbe, 29.
2) Nisa, 1.
3) Bakara, 83. Nisa,36
4) Bakara, 215.
5) Nur, 22.
6) Bakara,177. Nahl,90.
7) İsra,26. Rum,38.
8) Nisa,135 Enam,152
9) Buhari; Edep, 13 Müslim; Birr,6/20)
Ebu Davud, Zekat, 45
10) Buhari, Edep,11 Müslim, Birr 6(18) Tir Birr, 6 E Davud, Zekat,45
Müsned, 3/14, 4/80, 83, 84, 399. 11)Müslim;Bir, 6(22)
12) Şuara,3.
13) Buhari;İtisam,19. Nesai;Kıyamülleyl,5
14) Rad, 21.
Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK
Döşemealtı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
39
2011 HUTBELERİ
1
16 - Eylül
İSLAM’DA EĞİTİMİN ÖNEMİ
Muhterem Müslümanlar!
Sözlükte bilmek anlamına gelen
ilim; klasik sözlüklerde “Bir şeyi gerçek
yönüyle kavramak, nesneyi olduğu gibi
bilmek, nesnedeki gizliliğin ortadan
kalkması”(1) anlamına gelir. Yaratılmış
varlıkların en şereflisi olan insanoğlunun
maddi ve manevi her alanda yükselmesini
ve ilerlemesini sağlayan unsurların başında ilim gelmektedir. Bu sebeple İslam
Dini; ilme, okumaya, öğrenmeye büyük
önem vermiştir. Allah’u Teala, vahiyle
mü’mini kendine muhatap alır almaz ilk
emri “Oku!” olmuştur.
Ayet-i kerimede “Yaratan Rabbinin
adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yu3
ilmi çalışmaların meyveleridir. Kur’an-ı
Kerim ilmi ve ilim ehlini “De ki; Hiç bilenle
bilmeyen bir olur mu?”(4) buyurarak
ilimle meşgul olanları yüceltirken, “Sakın
cahillerden olma”(5), “Cahillerden yüz
çevir”(6) buyurarak cahilleri yermektedir.
Yine sevgili peygamberimiz “Ya öğreten,
ya öğrenen, ya dinleyen veya ilmi seven
ol; sakın beşincisi olma, helak olursun!”(7) buyurmaktadır.
Değerli Mü’minler!
Her türlü fenalığın, kötülüğün, şirkin,
küfrün başı bilgisizlik ve cehalettir. Sevgili
Peygamberimiz “İlim Çin’de bile olsa ilmi
alınız. Çünkü ilim, kadın-erkek herkese
farzdır.”(8) buyurmuştur. Peygamberimiz
İslam’ın ilk dönemlerinde de eğitime büyük
önem vermiştir. Ebu’l-Erkam’ın evi eğitime
açılmış, Mescid-i Nebi’de eğitim için bölümler tahsis edilmiştir. Bedir Savaşı’nda esir
düşen müşrikler on Müslüman çocuğa
okuma-yazma öğretme şartıyla serbest bırakılmıştır.
Değerli Kardeşlerim!
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
murtadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten
Rabbin, en büyük kerem sahibidir.”(2)
buyrulmaktadır. Mü’minler bu ayetle kalplerini iman nuru ile aydınlatmak, zihinlerini
okuma-yazma ile açıp işletmek suretiyle İslam’a davet edilmektedirler.
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz ilmi bütün payelerden
üstün görmüştür. “Her Müslüman’ın yapmakla yükümlü olduğu dini görevlerini
yerine getirmek, doğruyu-yanlışı, helaliharamı ayırt etmek için bilgi sahibi olması farzdır. İlim öğrenmek hem fert
hem de toplum için gereklidir. Ferdin ihtiyaçlarını öğrenmesi farz-ı ayn; Allah rızasını gözetmek kaydıyla insanlığa
faydalı olacak ilmi öğrenmesi farz-ı kifayedir.”(3)
Değerli Mü’minler!
Yüce Rabbimiz ilimle meşgul olmayı
ibadet olarak saymaktadır. Bizi ve toplumu
rahata kavuşturacak her türlü imkan ilimle
elde edilebilmektedir. Teknolojik yenilikler
4
Kötü alışkanlıklardan uzak, bilgili,
üretken, dünya ve ahiret dengesini kurabilen, kendine ve çevresine faydalı olmayı
amaçlayan, yarınlarımızı emanet edebileceğimiz nesil eğitimsiz kalmamalı. Hutbeme Peygamber Efendimiz (sav)’in
yaptığı şu dua ile son veriyorum:“Allah’ım!
Bana öğrettiklerinle beni faydalandır,
bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi
artır.”(9) “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.”(10)
KAYNAK:
1) İslam Ansiklopedisi, TDV, İlim.
2) Alak Suresi 96/1-5.
3) Ömer Nasuhi BİLMEN, İslam İlmihali, s.406-407.
4) Zümer Suresi 39/9.
5) En’am Suresi 5/35.
6) A’raf Suresi 6/199.
7) Mecmeu’z-Zevaid ve Menbeu’l-Fevaid, c.1, s.122.
8) Camiu’s-Sağir, 1/310, Hadis no.640.
9) Tirmizi, Daavat, 128.
10) Tirmizi, Daavat, 68.
Hazırlayan: Havva AKGÜL
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
40
2011 HUTBELERİ
1
23 - Eylül
MÜ’MİNDE TEVEKKÜL ANLAYIŞI
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Dinimiz İslam’ın bizlere kazandırdığı bazı anlayış ve prensipler vardır ki
hayatı ve olayları bu açıdan değerlendirdiğimiz takdirde, doğru sonuçlara ulaşır, karamsarlığa düşmez, daimi bir gönül huzuru
elde ederiz. İşte bir mü’minde mutlaka bulunması ve doğru anlaşılması gereken
prensiplerden birisi de tevekkül anlayışıdır.
Tevekkül, bir hedefe ulaşmak için gerekli
şartları yerine getirdikten, alınması gereken tedbirleri aldıktan ve artık yapacak bir
şeyi kalmadıktan sonra Allah’a dayanıp güvenmek ve sonucu sadece O’ndan beklemek demektir. Mesela bir çiftçi önce
zamanında tarlasını sürüp ekime hazırla3
maklar akan cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükafatı ne güzeldir! Onlar, sabreden
kimselerdir ve yalnız Rab’lerine güvenip
dayanmaktadırlar”(2)
Aziz Cemaat!
İnsan, hayatta her çalışmasının karşılığını bulamayabilir. Hesapta olmayan
şeyler çıkabilir. Yerden gökten nice afetler,
gücünü aşan nice olaylarla karşılaşabilir.
Elinden gelen çabayı gösterdiği halde ummadığı bir durumla karşılaşan ve kayba
uğrayan mü’min telaş ve heyecana kapılmadan bütün sebepleri yaratan Allah
Teâlâ‘ya tevekkül eder,”bunda da bir hayır
vardır” diyerek iç huzuruna erer. Tevekkül
eden, iç huzuruna ererken tevekkül etmeyen maddi olarak zaten bir şey yapamayacağı gibi ruhen de bunalıma girecektir.
Nice insanlar vardır ki, sahip oldukları servete, mevkiye, büyük insanlarla olan yakınlıklarına oğluna veya kızına güvenir ve
yarına emniyetle bakar. Allah Teâlâ‘dan
gaflet halindedir. Birçok arzusuna bu kuvvetlerle ulaşacağına inanır. Halbuki bütün
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yacak, tohumunu atacak, sulayacak, her
türlü zararlıdan korunması için gereken
tedbirleri alacak, ondan sonra da iyi ürün
vermesi için Allah’a güvenip dayanacak ve
sonucu O’ndan bekleyecektir. Nitekim Allah
Rasulü (s.a.v.) (Devemi) bağlayıp da mı
tevekkül edeyim, yoksa serbest bırakıp
da mı? sorusuna: “Bağla da (öyle) tevekkül et” buyurmuştur ki, tevekkülün özü
budur. (1)
Tevekkül, Kur’an’a uygun bir kader
inancını da içinde barındırır. Tevekkül eden
kimse, Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmuş,
kaderine rıza gösteren kimsedir. Bununla
birlikte tembellik, miskinlik, hiçbir şey yapmadan beklenti içinde olan kimse değildir.
Muhterem Mü’minler!
Allah’a tevekkül çalışanın emeğinin
boşa gitmeyeceği, kendisine haksızlık edilmeyeceğine inanmak ve güvenmekle olur.
Hutbemin başında okuduğum Ankebût suresinin 58-59. ayetlerinde bu husus açıkça
ifade edilmiştir. “İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları,
içinde ebedi kalmak üzere altlarından ır4
bunlar ve sahip olduğu her şey, bir anda
yok olabilir. O zaman yalnız bunlara dayanan insanin hâli nice olur?
Değerli Müminler!
Tevekkül anlayışının gönülde yerleşmesi, dünyanın en zengin hazinelerine
sahip olmaktan daha kıymetlidir. Çünkü bir
insan için gönül huzuru en büyük nimetlerdendir. Günümüz insanının ve özellikle de
bizlerin bu inanç ve anlayışa çok ihtiyacımız vardır.
Hutbemi tevekkülle ilgili bir ayet-i kerime mealiyle bitirmek istiyorum: “Allah
size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım
eder? Mü’minler ancak Allah’a güvenip
dayanmalıdırlar.” (3)
KAYNAK:
1) Tac Tercemesi, C.5, sh:369
2) Ankebût, 29/58-59
3) Âl-i İmran, 3/160
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
Akseki Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
41
2011 HUTBELERİ
1
30 - Eylül
CAMİ-ÇOCUK BULUŞMASI
Muhterem Kardeşlerim!
Peygamberimiz(s.a.s.), Amcasının
oğlu Abdullah’ı bineğinin arkasına bindirmiş
yol alırken, bir yandan onunla sohbet ediyor
ve şöyle diyordu: “Yavrum, sana bak ne
öğreteceğim: Allah’ın hakkını koru ki, O
da seni korusun. Allah’ın hakkını koru ki,
O’nu her daim yanında bulasın. Bir şey
isteyeceğin zaman Allah’tan iste; yardım
dileyeceğin zaman Allah’tan yardım dile.
Şunu bilmelisin ki, bütün varlıklar sana
bir konuda yardım etmek üzere bir araya
gelseler, Allah’ın senin hakkında karar
verdiğinden başka yardımda bulunamazlar. Yine sana bir konuda zarar vermek
3
doğru söylemiş! Şu iki yavrunun düşe
kalka yürüyüşünü görünce dayanamadım da, sözümü keserek onları kucağıma
aldım.”
Değerli Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz’in bu tavrı, çocuklar ile kurduğu sevgi ve merhamet dolu
ilişkiyi ibadet eğitiminde de benimsediğini
göstermektedir. Çocuğun yaklaştığında kovulduğu, sesi çıktığında azarlandığı, soru
sorduğunda terslendiği bir mescide tazecik
gönlünün ısınması nasıl mümkün olabilir ki?
Çocuğun ibadeti sevmesi ve benimsemesi,
öncelikle ibadet eden büyüklerle aynı ortamı paylaşması ve orada bulunduğundan
dolayı taltif görmesi ile mümkün olacaktır.
Çocuklarımızın Allah’a kulluk bilinci
ve ibadet aşkıyla büyümesini istiyorsak geliniz; hem gönüllerimizi hem mescitlerimizi
onlara açalım. Onların yüreklerine iman mayası çalalım. Yavrularımızın ruhunu camide
doyuralım. Kalplerine Allah’ın ve Resulü’nün sevgisini koyalım. Kur’an’ı öğretelim,
İslam’ı sevdirelim. Cennet çiçeği çocuklarımızı, adeta cennet bahçesi olan camileri-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
üzere elbirliği etseler, Allah’ın senin için
takdir ettiğinden başka bir zarar veremezler.” diyordu. Küçük bir çocuğa ibadetin, kulluğun özünü böyle anlatıyordu şefkat
peygamberi Efendimiz(s.a.s.). Şartlar ne
olursa olsun, Rabbi ile arasındaki bağı koparmamayı öğütlüyordu.
Kardeşlerim!
Efendimiz, meclisinde ve mescidinde çocukların bulunmalarına izin vererek
onlara kendisini dinleme ve örnek alma fırsatı tanımıştır. Kutlu Nebi, dini öğretmek ve
ibadet etmek gibi ciddi işlerle meşgulken
bile, çocukların bu ciddiyeti bozması endişesini taşımamış, onları ilim ve ibadet ortamının dışında bırakmamıştır. Onların
çocukça davranışlarını hoş görmüş, hataları
sebebiyle onları mescidin dışına çıkarmamıştır. Öyle ki, bir gün hutbe okurken torunları Hasan ve Hüseyin’in düşe kalka
mescide girdiklerini görünce dayanamamış,
minberden inip onları kucağına aldıktan
sonra tekrar minbere çıkmış ve şöyle buyurmuştur: “Allah, ‘Mallarınız ve çocuklarınız
imtihan vesilesidir’ derken ne kadar
4
mizle buluşturalım. Onları dinî terbiye ile yetiştirelim. Resulullah Efendimiz’in şu öğüdünü hatırımızdan çıkarmayalım: “Hiçbir
baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha
üstün bir hediye vermiş olamaz.”
Kardeşlerim!
Peygamberimiz döneminde çocukla
cami arasındaki bu sıcak ilişkinin tekrar
yoğun bir şekilde yaşanması amacıyla,
Başkanlığımız, “Cami-Çocuk Buluşması”
adı altında bir kampanya başlatmıştır.
Bu kampanya aracılığıyla yavrularımızın camiyi şenlendirmeleri ve bütün ayrıntılarıyla
camilerimizi tanımaları sağlanacaktır. Bu
noktada tüm görevlilerimizin ve cemaatimizin duyarlılığını beklemekteyiz. Unutmayalım ki; camilerimizin imarı, sahip olduğumuz
çocuklarımızın manevi imarıyla gerçekleşebilir.
KAYNAK:
1 - Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 59.
2 - Enfâl 8/28.
3 - Tirmizî, Menâkıb, 30; Nesâî, Cuma, 30.
4 - Tirmizî, “Birr”, 33.
Hazırlayan ve Redaksiyon:
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
42
2011 HUTBELERİ
1
EMEĞİN DEĞERİ
07 - Ekim
Değerli Mü'minler!
Allah Celle Celalüh insan neslini en
güzel biçimde yaratmıştır. Bu yaratılışta bir
ahenk, bir sistem ve düzen olduğunu görürüz.
(1) Uzuvlarımızın esnek ve birbirini tamamlamaları, et ve kemiklerin uyumluluğu düşünüldüğünde bu yaratılıştaki güzellik bizim imanımızı
güçlendirir. Allahü Teala'nın insanları başı boş
yaratmadığını idrak ederek dünyanın da bu
ahenk içerisinde insanların hizmetine verildiğine inanırız. Çünkü İhtiyacımız olan gıdalarımızı, eşyalarımızı, barınaklarımızı imkanlar
dahilinde bu dünyada birbirimize danışarak,
dayanarak, paylaşarak ve güvenerek yerine
getirmeye çalışırız. İhtiyaçlarımız arttıkça birbirimize olan ihtiyacımız da o derecede artmaktadır. Dolayısıyla yardımlaşma ve paylaşmanın
değerleri ücret olarak belirlenmekte, insan ilişkilerinde hak ve ödevler konusunda sorumluluklar artmaktadır.
3
şefkat ve saygı göstermemizi (7), hak ve ödevlerimizde saygılı olmamızı, toplumsal huzur ve
barışın temini için adaletin görkemli gücünü
tesis etmemizi (8), kendimize istediğimizi başkaları içinde istememizi (9), rızık olarak sahiplendiğimiz değerlerin taksimine rıza göstermemizi
(10), görevlerimizi, ödevlerimizi, işlerimizi sağlam ve en iyi bir şekilde yapmamızı (11) istemiştir.
Değerli mü'minler!
Çalışma hayatında karşılıklı sevgi,
saygı, hak, hukuk ve adalet prensiplerine göre
hareket edilmelidir. Çalışanın ücretini zamanında ödeyen, işçisine sevgiyle yaklaşan bir işveren; aldığı ücreti hak etmeye çalışan ve işini
en güzel şekilde ve kaliteli yapmaya çalışan
işçi olmaya çalışılmalıdır. İş hayatını “sevap ve
ceza görülecek imtihan” şeklinde tasavvur ederek ibadet şekline dönüştürmelidir. İnsanın
makam ve mevkisi ne olursa olsun, çalışan işçi
veya çalıştıran patron da olsa, sorumluluklarını
iyi düşünmeli ebedi hayattaki kazancının lehine
olup olmadığının hesabını nasıl vereceğini
daima hatırlamalıdır.
Değerli Kardeşlerim!
Kul hakları içerisinde zikredilen ücret
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli Kardeşlerim!
Dinimiz İslam çalışmayı, gayretli ve başarılı olmayı övmüş; tembelliği, gevşekliği,
emeksiz hayata tutunmayı yermiştir. İşçinin işgücü karşılığı aldığı ücretin işçiye teri soğumadan ödenmesini emretmiş (2), gevşekliği,
vurdumduymazlığı, umursamazlığı hem işçi
hem de işveren açısından zem etmiştir. Çünkü
işçi işinin ehli ve bilincinde olmalı, İşveren de
işçiyi kölesi zannetmemelidir. İşçi hakkı konusunda dayanışma, paylaşma önemsenmelidir.
Hatta işçiyi kendi kardeşi mesabesinde görüp
(3) içinde bulunduğu nimetler karşısında yaratanına karşı sorumluluklarını hatırlayıp, verilen
ücretin iş gücü bedeli mi, yoksa emek değeri
mi olduğunu düşünmelidir. Zira emeğin değerini, gerçek karşılığını Kur'an-ı Kerim'de Yüce
Allah şöyle beyan buyurmuştur:
"Bilsin ki, insan için kendi çalışmasından
başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride
görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam
verilecektir."(4)
Değerli Mü'minler!
Rabbimiz sayısız nimetler bahşetmiş (5),
bu nimetler karşılığında bizlerden yalnız kulluk
yapmamızı (6), yarattığı diğer varlıklara sevgi,
4
dağılımının iyi hesaplanması, çıkarcılıktan,
bencillikten kaçınılması zaruri görevlerimiz arasındadır. Bundan dolayı "Veren el, alan elden
üstündür" hadisi şerifini unutmayarak işçilerin
emeklerinin gerçek değerlerini tartışma yapmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, ücretini kestim,
vermedim, hakkını alamadı, çok çalıştırdım
diyen kimselerin dünyaları çok parlak değildir.
Bunlar toplumda sevilmeyen, çıkarcı kişiler olarak tanınırlar. Kısa zaman içerisinde de hırslarının bedellerini çok kötü cezalar çekerek
öderler. Önemli olan geçici, fani dünya hayatını
ihtiraslarla, çatışmalarla, huzursuz ve mutsuz
geçirmek değildir. Asıl ve kalıcı olan, hayatın
içinde güzelliklerle hatırlanan, haklının hakkını
tastamam veren, çalmayan, kırpmayan erdemli
insan olmaya çalışmaktır.
KAYNAK:
1- Tin 62/4
2- İbni Mace,Ruhûn 4
3- Buhari Edep 44
4- Necm 53/39-40-41
5- İbrahim 14/34
6- Zariyat 51/56
7- Müslim Fedâil 66
8- Nahl 16/90
9- Buhari İman 7;Müslim İman71
10- Zuhruf 43/32
11- Taberani 1/275
Hazırlayan: Abdülmuttalip PEŞE
Korkuteli Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
43
2011 HUTBELERİ
1
14 - Ekim
ENGELLİLER VE
SORUMLULUKLARIMIZ
Muhterem Müslümanlar!
“Allah katında en değerli olanınız
O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.”1 ayet-i kerimesine göre soy-sop,
makam, mevki, cinsiyet, vücut azalarının
tam veya noksan olması üstünlük ya da
aşağılık sebebi değildir. Bir imtihan vesilesi
olarak insanların bazıları zihinsel veya bedensel engelli olabilir. (Bu durumdaki kardeşlerimizle aynı mekânı, aynı hayatı
paylaşmaktayız.)
Günlük hayatımızda kullanılan eşya,
araç ve iş makineleri çeşitliliğinin artması
buna bağlı olarak kazaların çoğalmasına
sebebiyet vermiştir. Bu durum toplumumuzda engelli sayısının artmasına yol aç3
müjdesini vermektedir.
Toplum içerisinde engelli insanlarımızla iletişimimizi kolaylaştırmak için empati yolunu denemekte fayda vardır.
Kendimizi engelli insanların yerine koymalı
ve aynı durumda biz olsaydık başkalarından nasıl bir tavır beklerdik, bunu samimi
olarak düşünmeliyiz.
Engelli kardeşlerimizi alay ve eğlence konusu yapmak, onları üzecek, rencide edecek tutum ve davranışlara yüce
dinimiz asla müsaade etmez. Bizler de onlara karşı yanlış davranışlarda bulunmadığımız gibi, incitici davrananlara da
müsaade etmemeliyiz. İnsanların şeref ve
haysiyetini rencide edici söz ve davranışlar
Müslümanlara asla ve asla yakışmaz. Engelli kardeşinin özrü ile dalga geçen, taklidini yapan, onları aşağılayan kimseler
Yüce Rabbimizin şu ikazını unutmasınlar;
“Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki de alay edilenler, alay edenlerden daha
hayırlıdırlarT”3
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mıştır. Engelli kardeşlerimizin büyük bir çoğunluğu sağlıklı iken geçirdiği kaza veya
hastalık sonucu engelli durumuna düşmüştür. Şunu iyi bilmeliyiz ki; sağlıklı her birey
aynı zamanda engelli adayıdır. Çünkü ne
zaman, nerede nasıl bir olayla karşılaşacağımızı hiçbirimiz bilemeyiz.
Değerli Mü’minler!
Kamil bir mümin her durumda tedbirini alır. Aldığı tedbirlere rağmen kendisine
bir musibet gelir, vücudunda ruhsal veya
bedensel arıza olursa, onu kendisine yüce
Allah tarafından verilen bir imtihan vesilesi
olarak kabul eder. Engelli duruma düştüğünden dolayı asla isyan etmez, tevekkül
göstererek sabreder. Herkesin malumudur
ki imanın şartlarından biri de hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmaktır.
Yüce Rabbimiz ayet-i kerimede:
“Onlar; başlarına bir musibet gelince,
‘Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a
aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz’ derler.” buyurarak, belaya duçar olanın sabretmesi karşısında imtihanı kazanacağının
4
Aziz Kardeşlerim!
Engelli kardeşlerimiz de bizden bir
parçadır. Onlara garip gözle bakmak, kendilerini engellerinden daha fazla incitir. Onları topluma kazandırıp, iş ve meslek sahibi
yaparak verimli bir hale getirmek hepimizin
görevidir. Engelli insanlarımıza ve onların
bakımı ile yakından ilgilenen ailelere ve kurumlara maddi ve manevi yönden yardımcı
olmalıyız. İhtiyaçlarını karşılayıp, engellilere ve yakınlarına moral vererek hayır
dualarını almalıyız. Engellilere karşı güzel
davranışlar, Allah (cc)’ın vermiş olduğu
sağlık ve afiyet nimetini bizlere en güzel
şekilde hatırlatır ve Rabbimize içtenlikle şükretmemize vesile olur. Yüce Rabbim hepimize bela ve musibetlerden uzak, sağlık,
afiyet içerisinde hayırlı ömürler nasip etsin.
KAYNAK:
1-Hucurat 49/13
2-Bakara 2/156
3-Hucurat 49/11
Hazırlayan: Enes MÜSLÜMOĞLU
Gündoğmuş Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
44
2011 HUTBELERİ
1
21 - Ekim
AZÎZ ŞEHİTLERİMİZET
Bir cenaze gördüğü zaman “Sen git, biz
de geliyoruzM” derdi Ebu’d-Derda’ hazretleriM
Kardeşlerim!
Cenazelerimiz, bizim istikbalimizdir.
Bugün biz onları uğurlarız; yarın da başka kardeşlerimiz ilahî rahmetin kucağına tevdi ederler
bizi. Uğurladıklarımız arasında öyleleri var ki,
biz onlara ölü demeyiz. Çünkü onlar şehitlerimizdir. Biz onlara ölü demesek de, diyemesek
3
dan da müjde alırız. Zira onlar, Allah’ın kendilerine vaat ettiği müjdeye kavuşmuş, bunu bizzat
görmüş, ebedî saadetin nimetlerini bilfiil tatmaya başlamışlardır. Çünkü onlar “Allah yolunda öldürülenleri ölü sayma. Onlar
hayattalar ve Rablerinin katında rızıklanıyorlar. Allah’ın kereminden onlara bağışladığı nimetlerin mutluluğu içinde,
arkalarında olup da henüz kendilerine katılmamış kardeşlerine, onlar için hiçbir korku
olmayacağını ve hiçbir şey için üzülmeyeceklerini müjdeliyorlarT”1 İlâhi kelamının
muhatabı ve “Şüphesiz Allah, mü’minlerden
canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği
cennet karşılığında satın almıştırT”2 beşâretinin güzide temsilcileridir.
Rahmet Peygamberi ise; “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki,
Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra
diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip
yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim.”3
buyurarak şehitliğin yüceliğine işaret etmiştir.
Kardeşlerim!
Son günlerde güvenlik güçlerimizi
hedef alan menfur saldırılar neticesinde şehit
olan evlatlarımıza Cenab-ı Hak’tan sonsuz rahmet, yaralılara acil şifalar, kederli ailelerine, ya-
Not: Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
de, acılarını kalbimizin ta derinliklerinde yaşarız. Onlar bizim babamızdır, kardeşimizdir, eşimizdir, evladımızdır. Onlar bu ülkenin
doğusundan, batısından, köyünden veya kentindendir. Kim olurlarsa olsunlar, nereli olurlarsa olsunlar, onların her biri, hepimizin
şehididirler. Bu toprakların üzerine bir damla
şehit kanı düştü mü, acısı bütün vatanı sarar,
ıstırap bütün milletin yüreğini sızlatır.
Kardeşlerim!
Biz her bir şehidimizin acısını ayrı ayrı
duyarız. Her şehid haberiyle yüreğimizden bir
parçanın daha koptuğunu hissederiz. Biliriz ki;
“Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”
inancı acımızı hafifleten teselli kaynağımızdır.
Bu yüzden feryat etmeyiz, bağırıp çağırmayız,
taşkınlık yapmayız, alkışlarla, tezahüratlarla
cenazelerimizi gösteriye çevirmeyiz. Acımız ve
öfkemiz, bizi vakarımızdan, ağırbaşlılığımızdan
uzaklaştırmaz. Öteden beri biz, şehitlerimizi,
bir büyük milletin uğurlayışıyla uğurlarız: Tıpkı
Rasulullah (s.a.s.)’ın ve onun sahâbilerinin
yaptığı gibi. Onlar nice şehitlerini toprağın bağrına verdiler de mü'mine yakışan vakar ve olgunluktan asla taviz vermediler.
Kardeşlerim!
Bizler şehitlerimize dua ederken, onlar4
kınlarına, sevenlerine ve Aziz Milletimize başsağlığı, sabır ve metanetler diliyorum.
Bu menfur saldırılar, Aziz Milletimizin
‘daha çok kardeş olma’ ve beraber yaşama
azim ve kararlılığını ziyadesiyle arttıracaktır.
Milletimizin birlik, beraberlik, huzur ve kardeşliğini bozmayı hedefleyen bu saldırıları gerçekleştirenler sahip olduğumuz kardeşlik ruhu ve
iradesi karşısında emellerine asla ulaşamayacaklar ve hüsrana uğrayacaklardır. Gün, bu
büyük acımızı yüreğimizin derinliklerinde hissederek, kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi
tüm dünyaya gösterme, sabır ve metanet ile
Aziz Şehitlerimize dua etme günüdür.
Bu vesileyle evlatlarını bu ülke için feda
eden ailelerimizin acısını yürekten paylaşıyor,
şehit evlatlarımıza bir kez daha Yüce Allah’tan
rahmet diliyorum.
KAYNAK:
1 - Âl-i İmran, 169-171
2 - Tevbe, 111
3 - Buhârî, Cihad, 7/2835
Hazırlayan ve Redaksiyon: D.İ.B.
Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
45
2011 HUTBELERİ
1
28 - Ekim
MÜMİNLER TEK BİR VÜCUT GİBİDİR
Muhterem Kardeşlerim!
Millet olarak geçtiğimiz Pazar günü Van ve Erciş’te meydana gelen depremin üzüntüsünü yüreklerimizin derinliklerinde hissetmekteyiz. Öncelikle,
depremde canlarını kaybeden kardeşlerimize
Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum. Yaralı olanlara
acil şifa; yakınlarına, meşakkate ve sıkıntıya karşı
güçlü, dirençli ve sabırlı olmalarını Yüce Mevlâ’dan
niyaz ediyorum. Yüce Rabbimiz böyle musibetlerden
milletimizi ve tüm insanlığı muhafaza eylesin!
Kıymetli Kardeşlerim!
Hangi sebeplerle olursa olsun, tabiî afetlere
karşı maddî ve manevî bütün tedbirleri almak gerektiği her türlü izahtan vârestedir. Ancak, meydana gel-
3
andan itibaren bu imtihan, Van ve Erciş depreminde
canlarını ve mallarını kaybeden kardeşlerimiz için
değil; henüz yeryüzü zemini üzerinde dolaşabilen
bizler içindir. Dolayısıyla bizlere düşen üç görev bulunmaktadır:
Birincisi, sabretmektir. Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz bizleri, açlıkla, korku ile mallardan, canlardan ve
ürünlerden eksiltmek suretiyle imtihan edeceğini
bildiriyor ve bu imtihanlara karşı sabırlı olanların
müjdelenmesini emrediyor.(1)
Sevgili Peygamberimiz (sas) de “Sabır ancak
(musibetin) ilk vurduğu andadır.”(2) sözleriyle,
yaşanılan musibetlerin ilk anında gösterilmesi gereken sabrın önemine dikkat çekiyor.
İkincisi, dua etmektir. Rabbimizi yanımızda hissedercesine O’na yalvarmak, yakarmak. Zira dua, müminin en büyük serveti, en büyük hazinesidir.
Üçüncüsü, milletçe dayanışmadır. Herhangi bir
yerde bir kardeşimizin başına bir musibet geldiği
zaman Resûl-i Ekrem’in; “Bütün mü’minler tek bir
vücut gibidir.” fermanı gereğince milletçe o musibetin acısını kalbimizin ta derinliklerinde hissetmek gerekir.
Değerli Kardeşlerim!
Sadece ülkemizde değil dünyanın neresinde bir
gözyaşı, bir sıkıntı, bir musibet olsa milletimizin birlik, beraberlik, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik
duygularının harekete geçmesi her türlü takdirin
üzerindedir. Nitekim deprem meydana geldiği andan
itibaren doğusuyla-batısıyla, kuzeyiyle-güneyiyle
Not: Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
2
dikten sonra onları doğru okumak, doğru anlamak
ve doğru yorumlamak da en az birincisi kadar
önemli, imanî ve insanî bir görevdir. Var oluşun nihaî
anlamını idrak eden, hayatın bir imtihan olduğuna
inanan, ölümün yokluk ve hiçlik anlamına gelmediğini bilen müminler için depremleri ve her türlü musibeti anlamak ve yorumlamak zor olmasa gerektir.
Kur’an’ın ‘zelzele’ dediği bu hadiseyi, sadece fay
hatlarıyla okumak, sadece bir doğa kanunu deyip
geçiştirmek, tesadüflerle izah etmek asla doğru değildir.
Yüce Dinimizin öğretilerine göre bu tür musibetleri değerlendirirken dikkat edilmesi gereken iki
husus vardır:
Birincisi, bu tür musibetleri insanoğlunun sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde yorumlayamayız. Dolayısıyla yaşadığımız bu hadiseden ibret
alarak binalarımızı sağlam yapmalıyız. Peygamber
Efendimiz (sav)’in ifadesiyle yaptığımız her işi ‘en
güzel ve en sağlam’ bir şekilde yapmalı sonra
Allah’a tevekkül etmeliyiz.
İkincisi, bu tür hadiseleri Rabbimizin kudretini yok
sayarak yorumlayamayız. Zira insanın sorumsuzluklarından neş’et eden musibetleri, sorumluluklarını
ortadan kaldıracak şekilde yorumlamak ne kadar
yanlışsa, tabiî musibetleri de yaratıcı kudreti yok sayarak yorumlamak o derece büyük bir hatadır.
Kardeşlerim!
Eğer musibetlerin denenmek, sınanmak ve imtihan edilmek gibi bir anlamı varsa bilinsin ki, şu
4
topyekûn bütün milletimizin aynı hüznü paylaşması,
aynı acıyı hissetmesi gönül dünyamızın fay hatlarının ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha göstermiştir. Unutulmasın ki, en büyük deprem, en büyük
sarsıntı insanların inanç dünyalarında, kalplerimizin
ve yüreklerimizin fay hatlarında meydana gelen,
dünyamızı da ahiretimizi de yok edecek sarsıntılardır. Mühim olan yeryüzündeki sarsıntılar sebebiyle
Allah’a olan imanımızda ve gönül fay hatlarımızda
bir sarsıntı meydana gelmemesidir. Yüce Rabbimiz
aziz milletimizin kalbinden ve yüreğinden bu birlik,
beraberlik, kardeşlik ve dayanışma ruhunu hiçbir
zaman eksik etmesin.
Kardeşlerim
Bu vesileyle pek çok yardım kampanyasının başlamış olmasından büyük bir memnuniyet duyuyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak, bu kampanyalara
bir nebze olsun destek olabilmek amacıyla bugün
Cuma namazının akabinde sevgi, muhabbet ve kardeşlik yüklü yardımlarınıza aracılık etmek istiyoruz.
Cenâb-ı Hak şimdiden yapacağınız tüm yardımları
dergâhında kabul eylesin.
Hutbeme son verirken, yarın 88. yılını idrak
edeceğimiz Cumhuriyet Bayramınızı tebrik ediyor,
bu vesileyle bütün şehitlerimizi rahmetle yâd ediyor,
Yüce Mevlâ’dan birlik ve dirliğimizi daim eylemesini
niyaz ediyorum.
KAYNAK:
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
1- Bakara, 2/155-156.
2- Buhari, Cenaiz, 32
Firhist’e Geri Dön
46
2011 HUTBELERİ
1
HAC İBADETİ
04 - Kasım
Değerli Mü’minler!
Hac ibadeti; İslam Dini’nin temel
esaslarından birisidir. Bedenî ve mâli bir
ibadettir. Ömründe bir defa haccetmek
akıllı, hür, sıhhatli, dinen zengin, bulûğa
ermiş her müslümana farzdır. Haccın farziyeti; kitap, sünnet ve icma ile sabittir.
Hac; belirli bir zamanda (hac aylarında),
belli mekânları (Arafat, Ka’be vb. yerleri),
usulüne uygun olarak ziyaret etmektir.
Yüce Rabbimiz “onda apaçık deliller,
Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna
gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr
ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz
Allah bütün âlemlerden müstağnidir.
3
Hac; turistik bir gezi değildir. Peygamber efendimiz (as) i ve ashâb-ı kiramı
ziyaret etmektir. Kur’an-ı Kerim’in nâzil olduğu, ashab-ı kiramın yaşadığı mekanlarda onlarla aynı potada erimektir.
Arafatta vakfe yapmak; yüce Allah’ın huzuruna çıkışı ve mahşeri andırır. Mü’minler,
yüce Allah’ı anmanın, Allah aşkı ile yanmanın, ibadet için İlâhi huzura durmanın ve
hacı olmanın hazzını alır, mutluluğunu yaşarlar.
Hacı adaylarımız temizliği, asaleti,
ahlakı ve ibadetiyle ailesini, milletini temsil
ettiğinin bilinci içinde olurlar. Ayak bastığı
yerlerde sorun bırakarak değil, çözüm üreterek yürürler. Her zaman ve her yerde,
maddî ve mânevî yönden Allah’ın rızasına
uygun söz ve davranışlar içinde, kılık ve kıyafetlerine, işlerinin ve sözlerinin başlangıç
ve sonucuna dikkat ederek hareket ederler.
Değerli Mü’minler!
Hak yolunda harcanan hiçbir emek
ve hiçbir kuruş boşa gitmeyecektir. Hacılar
büyük bir coşku ve heyecanla cân-ı gönülNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
(Kimseye muhtaç değildir, her şey ona
muhtaçtır.)”[1] “İnsanlar arasında haccı
ilân et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak
yollardan gelen yorgun develer üzerinde
sana gelsinler.” [2] buyurmaktadır.
Hac; derunî bir inanç, sevgi ve saygı
ile Allah’a kavuşmak, gönül bağı kurmak
provasıdır. Hac; “Likâullah”tır. Yüce
Allah’a, manen kavuşmaktır. Hac; renk ve
şekilleri farklı insanları kefen gibi ihram
bezlerine sarınmış vaziyette bir araya getirmesi bakımından mahşer yerinin benzeridir. Hac; mü’minlerin aynı zaman ve
mekânda kaynaşması, buluşması ve tanışmasıdır. Hac’da mü’minler arasındaki
sevgi, saygı perçinlenir, yeni dostluklar kurulur.
Hac; tevhittir, tekbirdir, tehlildir, zikirdir, fikirdir. Yüce Allah’a, verdiği nimetleri
için hamd ve şükürdür. Hacı; Allah ve Resulünün hem ziyaretçisi hem de misafiridir.
Hacı; gözü, gönlü ve bedeniyle Allah Resulünün gösterdiği şekilde, aynı mekânlarda
ibadet ederek adeta tarihi yeniden yaşamaktadır.
4
den yüce Allah’a, tüm insanlık için dua
ederler. Yapılan dualar ve gözlerden akan
yaşların, günahlara keffaret, ruhlara şifa
olacağını umarlar.
Hacılar; belki son ziyaretleri olabileceği düşüncesi ile ölüm ve ötesi için daha
çok hazırlık yapmaya çalışırlar. İbadetlerini
daha muntazam, söz ve hareketlerini daha
güzel, işlerini daha düzgün yapma fikriyle
ve tüm insanlığa severek hizmet etmenin,
hayır ve hasenatta bulunmanın kararlılığı
ile memleketlerine dönerler. Ülkelerinden
peygamber (as) e ve sahabe-i kirama
selam götürdükleri gibi onlardan da selam
ve hayır dua getirdiklerini düşünürler.
Hutbemi efendimizin (sav) şu müjdeleriyle
bitiriyorum: “Makbul haccın bir tek karşılığı vardır, o da cennettir.” [3] “Her kim
haccederse ve bu hac sürecince cinsel
ilişkide, kötü söz ve davranışta bulunmazsa geçmiş günahları bağışlanır” [4]
KAYNAK:
[1] Âl-i İmran; 3/97.
[2] Hac; 27.
[3] Buhârî; “Umre” 1. Müslim; “Hacc” 437.
[4] Tirmizi; Hac 2.
Hazırlayan: Adem OYAN
İbradı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
47
2011 HUTBELERİ
1
KURBAN BAYRAMI
06 - Kasım
"Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık
vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve
yalvar."1 Böyle buyuruyordu Yüce Mevlâ Hz.
Peygamber (s.a.s.)'in şahsında bütün mü'minlereM
Kardeşlerim!
Önce vatan evlatlarının şehâdet haberleri,
ardından Van depreminin üzüntüsü sarmışken
bütün yurdu, Rabbimizin beşâreti olan Kurban
Bayramına erişmiş olmanın huzur ve mutluluğunu yaşamaktayız.
Ne güzel bir tablodur ki aziz milletimiz,
bütün olumsuzluklara rağmen sıkıntılar karşı3
Ve kurban, Rahmet Peygamberinin tesis
ettiği sevgi medeniyetinin çocukları olan bizlerin,
“Ben gelmedim kavga içün
Benim işim sevi içün
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim ”
dizeleriyle; hiçbir etnik, siyasi ve mezhepsel
fark gözetmeden, kardeşçe yaşamamız için gönüller inşa etmeyi salık veren bir ibadettir.
Kardeşlerim!
Bu bilinç etrafında idrak edilen Kurban ibadeti, her birimizi İbrahim ve İsmail olmaya götürecek ve Rabbimizin sunacağı sonsuz ve
sınırsız lütuflarla bayram yapacağız.
Bugün bayram günü, yakınlaşma günüM
“Allah’ım sen ne emredersen emrine âmâdeyim!” diyebilme günüdür bugünM
Bir hak dostunun;
“Yılda bir kurban keserler halk-ı alem iyd içün,
Dem be dem saat be saat ben senin kurbanınem!”
hakikatinin sırrını anlama günüdür bugünM
Kardeşlerim!
Gün, kimsesizlerin kimsesi olma günüdürM
Vatanı için babasını kaybeden şehidimizin
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sında tek yürek olmuş, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularımızın ne denli güçlü olduğunu
bir kez daha göstermiş ve bu kutlu bayramı haketmiş olmanın haklı gururunu bizlere yaşatmıştır.
Kardeşlerim!
Kurban, Allah yolunda samimiyetin, fedakârlığın, cömertliğin ve teslimiyetin ifadesidir.
Mü’minler kurban kesmekle, Hz. İbrahim ve Hz.
İsmail’in hatıralarını tazelemekte ve gerektiğinde kendilerinin de aynı teslimiyet ve fedakârlığa hazır olduklarını göstermektedir.
Kurban, et ihtiyacı nedeniyle hayvan kesimi değil, aksine “Allah’a onların ne etleri, ne
de kanları ulaşır; fakat sizden Allah’a ulaşan
yalnızca takvanızdır.”2 ilahî hitabı gereği Allah
rızası ve kurbiyyeti gözetilerek bir ibadetin yerine getirilmesidir.
Kurban, değerlerine yabancılaşan insanın
başta Allah'a, kendisine, tabiata, canlıya, cansıza ve her şeye karşı yabancılaşmanın önüne
geçmek için emredilmiş bir ibadettir.
Kurban, dünyevileşmeye karşı ilahi bir
uyarıdır aynı zamanda. Modern hayatın bireyciliğe ve ben merkezli anlayışa mahkûm ettiği insanı, "İnsan insanın cennetidir" inancına
götüren bir ibadettir.
4
yetimine baba, eşine kardeş, anne babasına
evlat olma günüdür bugünM
Depremde anne babasını kaybetmiş
öksüz ve yetimlere sahip çıkma, çocuklarını
kaybetmiş anne babalara evlat olma, akrabasını kaybedenlere akraba olma ve dertleriyle
hemdert olma günüdür. Böylece sevinç ve tasayı paylaşan yekvücut bir millet olma günüdür.
Huzurevlerinde ve sosyal hizmet kurumlarında gözleri kapılarda olan mahzun gönüllere
evlat, anne baba ve kardeş olup hayır dualarını
alma günüdür.
Bu vesileyle idrak edeceğimiz Kurban bayramının birlik, beraberlik, kardeşlik ve kurbiyyetimize vesile olmasını niyaz ediyorum. Vatan
için şehit düşen vatan evlatlarını minnetle yâd
ediyor, depremde kaybettiğimiz kardeşlerimize
sonsuz rahmet, yakınlarına ve milletimize de
başsağlığı diliyorum. Şu an kutsal topraklarda
"Lebbeyk" nidalarıyla ilahi rahmete mazhar
olan kardeşlerimizin haclarının mebrur olmasını
da Yüce Mevlâ'dan niyaz ediyorum.
Ömrünüz kurban, ahiretiniz bayram olsun.!
KAYNAK:
1. İnşirah, 94/ 5-8
2. Hacc, 22/37
3. Ebû Davûd, Salât, 239
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
48
2011 HUTBELERİ
1
ŞÜKÜR
11 - Kasım
Muhterem Müslümanlar!
Sözlükte şükür; “karşılığını vermek,
yapılan iyiliği dile getirmek ve iyilik sahibini
övmek” anlamına gelir. Dînî literatürde ise
“yapılan iyiliğin kadir ve kıymetini bilip değerini dile getirmek, iyilik edeni övmek,
nankör olmamak” demektir.
Yüce Allah (c.c) ın verdiği nimetlerden yararlanan her insanın, vicdanında bir
minnettarlık ve teşekkür hissinin uyanması
gerekir. Bu hissin ifadesi de hamd ve şükürdür. Kul, Allah’ın lütûf ve nimetlerini dile
getirir ve O’nu överse şükretmiş olur.
Ancak hakiki mânâda şükür verilen nimetleri yerli yerince kullanmaktır. Bu da nimeti
bilme, elde edilen nimetten dolayı sevinç
duyma, nimete karşılık olarak yapılması
gerekeni dil, beden ve kalp ile yerine getirmek suretiyle olur. Allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı
3
“şekûr” denir.
Aziz Müslümanlar!
Allah-ü Teâlâ insanı imtihan için yaratmıştır. Allah’ın verdiği nimetlere şükreden ve sıkıntılara sabredenlere mükâfat
vardır. Buna karşılık nankörlük edip küfre
girenlere de ceza vardır. Bu konuda Allah-ü
Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
“Hani Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size
nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (3) Ayrıca Lokman Suresinde:
“Andolsun biz Lokman’a “Allah’a şükret” diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur.
Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah
her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye layıktır” (4) buyurmaktadır.
Ayrıca Hz. Peygamber efendimiz (s.a.v) bir
hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Mü’minin durumu gıpta ve hayranlığa
değer. Çünkü her hâli kendisi için bir
hayır sebebidir. Böylesi bir özellik saNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kerim’de “öyleyse yalnız beni anın ki
ben de sizi anayım. Bana şükredin,
sakın nankörlük etmeyin” (1) buyurmaktadır.
Sevgili Kardeşlerim!
Allah’ın verdiği nimetlere şükür için
“çok şükür, hamd olsun” demek yeterli
olmaz. Çünkü sözle yapılan hamd ve şükrün fiilen de yapılması gerekir. Buna göre
şükür üç şekilde eda edilir: Birincisi dil ile
yapılandır ki bu; nimet vereni anmak, onu
övmek ve bu hususta dil ile yapılabilecek
şeyi yapmakla olur. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Rabbinin nimetine gelince; işte
onu (şükranla) anlat” (2) buyruğu bu tür
şükrü ifade etmektedir. İkincisi nimeti kalben tanımak ve onu tasdik etmek suretiyle
gerçekleşir. Üçüncüsü ise fiil ile yapılanıdır
ki bu da vücudun bütün organlarıyla olur.
Bir organın şükrü, onu iyi ve güzel işlerde
kullanmak, günaha götürücü yollardan
uzak tutmakla olur. Şükredene “şâkir”, Allah’a yeterli şükürde bulunamayacağının
idrakine erip çok şükreden kimseye ise
4
dece mü’minde vardır: Sevinecek olsa,
şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir bela, bir musibet gelecek olsa
sabreder; bu da onun için hayır olur.” (5)
Muhterem Kardeşlerim!
Toplumumuzda günden güne artan
psikolojik sıkıntılar, öfke patlamaları ve tahammülsüzlük vakıaları karşısında sabır ve
şükür duygularıyla hareket etmek daha faydalı olacaktır. Rabbim cümlemizi şükreden
kullarından eylesin.
KAYNAK:
1-Bakara; 2/152.
2-Duha; 93/11.
3-İbrahim; 14/7.
4-Lokman; 31/12.
5-Müslim; Zühd, 13/64 (lll. 2295)
Hazırlayan: Şerife H. ALTUNER
İl Müftü Yardımcısı
Firhist’e Geri Dön
49
2011 HUTBELERİ
1
18 - Kasım
İSLAM’DA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ
Değerli Mü’minler!
Allah (c.c) yarattığı eşsiz kâinatı
yeryüzündeki halifesi olan insanın emrine
ve hizmetine sunmuştur. Bununla birlikte
kendisine kulluk yapmamızı, başta insan
olmak üzere diğer varlıkların da hukukunu
gözetmemizi emretmiştir. Bunların başında
ana-baba, akraba ve komşuluk hukuku gelmektedir. Çünkü insan toplumsal bir varlık
olarak bütün bu ilişkilere ihtiyaç duyar.
Aziz Kardeşlerim!
Bizler, gerek iş gerek sosyal hayatımızı düzenlerken komşuluk ilişkilerimizin
3
cenazesinde bulunmak, borç istediğinde vermek, darda kaldığında yardımına koşmak, bir nimete kavuştuğunda
tebrik etmek, bir musibetle karşılaştığında teselli etmek, yaptığı işlerde onu
rahatsız etmemek, ne pişirdiğini ona
belli etmemek, belli ederse de pişirdiğinden ona ikram etmek” hususlarında
bize hayatî sorumluluklar yüklemiştir.
İyi komşuluk ilişkileri mutluluk ve sevincin paylaşılmasında büyük öneme sahiptir. Fert ve ailelere toplum içinde destek
olur, sosyal bünyeyi güçlendirir. Kötü komşuluk ilişkileri ise sürekli rahatsızlık, güvensizlik ve yalnızlık hissi uyandırır.
“Ev alma, komşu al” özdeyişi,
komşuluk ilişkilerinin her iki yönü açısından
da son derece isabetli bir tespiti dile getirmektedir. Yine dilimizdeki “komşu komşunun külüne muhtaçtır”, “komşuda pişer,
bize de düşer” gibi özdeyişler komşuluk
ilişkilerinin anlamını ve boyutlarını göstermek bakımından önemlidir. (3)
Değerli Mü’minler!
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nasıl olacağına dair düşünceler taşırız.
Çünkü her zaman, her yönden güvenebileceğimiz komşulara ihtiyacımız vardır.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bir
ayette sorumluluklarımızı şöyle bildirmektedir: “Allah’ a ibadet edin ve ona hiçbir
şeyi ortak koşmayın, ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa,
yolcuya, elinizin altında bulunanlara iyi
davranın. Allah kendini beğenen ve
daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”(1)
Sevgili Peygamberimiz de bir Hadisi Şeriflerinde üç defa yemin etmek suretiyle
“şerrinden komşusu emin olmayan kimsenin gerçek anlamda mümin olamayacağını”(2) belirtmiştir.
Muhterem Müslümanlar!
Komşuluk ilişkilerine dair zirve örnekleri İslam tarihi içinde çokça bulmak
mümkündür. Peygamberimiz (s.a.v) komşuluk hukuku ile ilgili “hastalandığında ziyaretine gitmek, öldüğünde
4
Hutbemi şu hadis-i şerif mealleriyle
bitirmek istiyorum: “-Cibril bana durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti.
Bu sık tavsiyeden komşuyu komşuya
varis kılacağını zannettim.” (4) “Allah’ a
ve kıyamet gününe iman eden, komşusuna eziyet etmesinT” (5)
KAYNAK:
1-Nisa :36
2-Riyazus Salihin Cilt 1. s.341
3-TDV İslam İlmihal-,C:2,s.470
4-Riyazus Salihin Cilt 1. s.34
5-Riyazus Salihin Cilt 1, s. 343
Hazırlayan: Mustafa ALTUN
Serik Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
50
2011 HUTBELERİ
1
25 - Kasım
EŞİMİZ, EVLADIMIZ, ANNEMİZ:
KADIN
Muhterem Müminler!
Erkek ve kadın olarak insan, Allah’ın yarattığı
en mükemmel varlıktır. Şüphesiz insanın, erkek ve
kadın olarak yaratılmasında sayısız hikmetler mevcuttur.
Yaratılışın kanunu budur. Her şey çift olarak yaratılmıştır.
Kıymetli Kardeşlerim!
Kur’an-ı Kerim’de ve Sevgili Efendimizin dilinde, kadınıyla erkeğiyle Müslümanlar birbirlerini koruyan, birbirlerine destek olan, sevgi ve saygıyla hayatı
paylaşan kardeşler ve dostlar olarak ifade edilmektedir.
“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez,
ihanet etmez, yalan söylemez ve onu sıkıntıda bırakmaz. Müslümanın kanı (canı), namusu ve malı dokunulmazdır, saygındırT”
Kardeşlerim!
Şiddet, baskı ve aşağılama hayatın hangi alanında ve kime karşı olursa olsun büyük bir zulümdür ve
suçtur. Yüce Rabbimiz bizden hayatımızı, adalet, sadakat, sorumluluk, dürüstlük, vefa, yardımlaşma, alçak gönüllülük ve merhamet gibi yüksek ahlaki erdemlerle
donatmamızı istemektedir. Yalan, ihanet, sorumsuzluk,
kibir, öfke, nefret ve işkence gibi eylemlerden ise kesin
bir şekilde bizleri men etmektedir. Zira, “Müslüman,
Müslümanın elinden ve dilinden güvende olduğu
3
bunlar cahiliyye devrinin anlayış ve düşünceleridir.
Nitekim, adalet timsali büyük halife Hz. Ömer,
bu yanlış telakkiyi şu sözüyle açık bir biçimde ortaya
koymuştur: “Biz Cahiliyye döneminde kadınları insan
yerine koymazdık. İslam geldi ve bizden onlarla en
iyi şekilde ilişki ve iletişim kurmamızı istedi. İşte o
zaman biz, onların da bizim üzerimizde hakları olduğunu anladık.”
Cahiliyye insanının kadını aşağılayan tutum ve
tavrını en çarpıcı ve etkileyici biçimde Cenab-ı Hak bize
resmetmektedir: “Onlardan birine bir kızının dünyaya
geldiği müjdelendiğinde, içi öfke ile dolarak yüzü
simsiyah kesilir! Kendisine verilen bu kötü haber yüzünden utanır ve eşinden dostundan gizlenirdi.”
İşte cahiliyye insanının acınası ruh hali bu idi.
Kadına karşı yönelen şiddet sebebiyle, çağdaş cahiliyyenin ruh hali de bundan daha iyi değildir. Bunda kadını
metalaştıran, onu eşya seviyesine indiren inkârcı-materyalist anlayışın payı unutulmamalıdır. Manevi değerleri
yok sayan, hayatı hazcılığa indirgeyen yaklaşımın payı
da inkâr edilemez. Kadın ve çocuğa yönelik şiddette, alkolizmin etkisi de göz ardı edilemez. Bilhassa, Batı muhitlerinde ortaya çıkan ve giderek dünyanın diğer
bölgelerine de sirayet eden cinsellik ve şiddetin nesnesi
haline getirilmiş kadınların, âhu enînleri, feryatları insanlığın vicdanını sızlatmaktadır. Bu realitenin ticari bir sektöre malzeme edilmesi de yürek burkan bir trajedidir.
İslam ise, bu algıyı tamamen tersine çevirmiş, kadın
ve kız çocuklarının saygıya en layık kimseler olduğunu
insanlığa öğretmiştir. Nitekim, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah bu konuda şöyle bir tanıklıkta bulunmaktadır: “Biz
Peygamber(sas) zamanında hakkımızda vahiy indiri-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kimsedir.”
Kıymetli Kardeşlerim!
Sevgili Peygamberimiz kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla bütün insanlara büyük
değer vermiştir. Bilhassa kadınlar ve kız çocukları konusunda özel tavsiyelerde bulunmuştur. Kadınların ve kız
çocuklarının, şiddet, baskı ve aşağılamadan uzak tutulması için her fırsatta uyarılarda bulunmuştur. Zira kadın,
insanlığın varlık sebebidir. Yüce Kitabımızda kadın;
bütün insanlığın anası Havva’dır. Cesaret ve asaletiyle
Asiye’dir. İffet ve temizliğiyle Meryem’dir. Sadâkat ve
teslimiyetiyle Hacer’dir. Hayatın zorlukları karşısında
eşine verdiği destekle Hatice’dir. Peygamber hikmetini
kendisinde tevârüs ettiğimiz Âişe’dir. Nesli Pâki Muhammedî’nin annesi Fâtıma’dır. Cefakâr annelerimiz, vefakâr
kız kardeşlerimiz, kader ortağımız çilekeş eşlerimiz olarak kadın her türlü hürmet ve saygıya layıktır. Nitekim
Resul-i Ekrem Efendimiz; “Sizin en hayırlılarınız hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır” , “Sizden
eşine karşı el kaldıranlarınız, hayırlı kimseler, iyi insanlar değildir” , “Kadınlarınızın hakları konusunda
Allaha hesap vereceğinizi unutmayın. Çünkü onlar
Allah’ın size emanetidir.” buyurmaktadır.
Aziz Kardeşlerim!
Bugün insanlık, bilhassa kadın hakları konusunda büyük bir imtihan ile karşı karşıyadır. Dünyanın
hala pek çok yerinde kadınlar; akıl almaz, vicdanlara
sığdırılamaz baskı, şiddet ve zorbalıklara maruz kalmaktadır. Öteden beri kadınlarımıza ve kız çocuklarımıza yönelik baskı, şiddet ve aşağılamanın arkasında cehalet,
kaba kuvvet ve kadın algısına dair bir takım yanlış ve
köhne görüş ve düşünceler yatmaktadır. Aslında bütün
4
lir korkusuyla, hanımlarımıza kaba davranmaktan ve
onları incitici söz söylemekten çekinirdik. Maalesef
Efendimizin(sas) vefatından sonra aynı duyarlılığı
gösteremez olduk.”
Aziz Kardeşlerim!
Rabbimiz, haksızlık ve zulmü asla sevmez.
Zulüm ve şiddeti hoş gören hiçbir yaklaşımın, düşüncenin, geleneğin ve inanışın; kendisine Kuran ve Sünnet’te
yer bulması mümkün değildir. Dinimizin hedefi, kadını ve
erkeğiyle bütünleşmiş, ayrılığı ve parçalanmayı tasvip
etmeyen, herkesin hak ve hukukunun gözetildiği erdemli
bir fert ve toplum inşa etmektir.
Kardeşlerim! Geliniz, kendimizden başlamak
üzere, acısıyla, tatlısıyla ömrümüzü birlikte geçirdiğimiz
eşlerimizi, ailelerimizi, komşularımızı ve tüm çevremizi
elimizden, dilimizden, emin kılalım. Zira mümin, güven
veren emin kimsedir. Geleneğimizdeki, “karıncayı dahi
incitmeme” ilkesi hayatımızın vazgeçilmez düsturu
olsun. Gönül kırmanın Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük bir
vebal olarak telakki edildiğini hiçbir zaman unutmayalım.
Şiddet, hayatımızdan uzak olsun. Sevgi, saygı hoşgörü
hayatımıza hakim olsun. Aziz kardeşlerim, kadınını alçaltan milletlerin yükseldiğine tarih şahit olmamıştır.
KAYNAK:
1- Zariyat, 51/49.
2- Buhârî, Mezâlim, 3;Müslim, Birr, 58;Tirmizî, Birr, 18.
3- Buhari, İman, 4-5; Müslim, İman, 64; Ebu Davud,
Cihad, 2; Tirmizi, Kıyame, 52.
4- Tirmizi, Rada’, 11.
5- Ebû Dâvûd, Nikâh 42.66- Müslim, Hac, 19.
7- Buhâri, Libâs, 31; Tefsîr 66, 2.
8- Nahl, 58/59
9- Buhârî, Nikâh, 81.
Hazırlayan ve Redaksiyon:
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
51
2011 HUTBELERİ
1
02 - Aralık
KERBELA’YI ANLAMAK
Kardeşlerim!
Cennet kapılarının ardına kadar açıldığı
ramazan ayı, mü’minlerin malı mülkü, makamı, şöhreti ellerinin tersiyle iterek kefen
misali bembeyaz elbiselere bürünüp mahşer
provası yaptıkları hac mevsimi derken, Rabbimizin hikmet ve rahmetine mazhar olmuş
zaman dilimlerinden olan muharrem ayının
içerisinde bulunmaktayız. Muharrem ayının,
tarihimizde, kültürümüzde önemli bir yeri
3
adına samimi yürüyüşleri, bütün müminlerin
gönüllerinde unutulmaz izler bırakmıştır. Resûlullah Efendimiz’in torunlarına bu zulmü
reva görenler ise; insanlığın ortak vicdanında mahkûm edilmişlerdir.
Aziz Kardeşlerim!
Muharrem, bizim için ortak bir hüzün
ve matem mevsimi olduğu kadar, bir adalet,
hikmet, hak ve hakikat sofrasıdır. Bizler bu
hadisenin matemini tutarken, aynı acıların
bir daha yaşanmaması için; Muharrem’i
doğru okuyup anlamaya, müspet sonuçlar
çıkararak ibret almaya ve yüce Rabbimizin;
“Kendilerine apaçık deliller geldikten
sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi
olmayınT”2 emrine uygun hareket etmeye
her zamankinden daha çok muhtacız.
Muharrem ayını; Hz.Hüseyin’in uğrunda canını feda ettiği hak, adalet, rahmet,
merhamet, müsamaha ve şefkat duygularının yeniden ihyâsı ve Müslümanların muhabbet, kardeşlik ve beraberlik duygularının
güçlenmesi için fırsat bilmeliyiz.
Nitekim, Muharrem ayında yaşattığımız aşure geleneğimiz, bu kardeşliğin en
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
vardır. Zira, muharrem ayı hicret ayıdır. Muharrem ayı aşure ayıdır. Ve muharrem ayı
bizlere, ciğerlerimizi dağlayan Kerbela’yı hatırlatan aydır.
Kerbela; Resulümüz’ün, “cennet
gençlerinin efendileri”1 sözüyle taltif ettiği,
Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın iki ciğerparesinden
biri Hz. Hüseyin efendimizin ve yetmişten
fazla müminin şehit edildiği yerdirM
Değerli Kardeşlerim!
Asırlardır yüreklerimizi sızlatan, bağırlarımızı yakan bu elim hadise, Efendimiz’i
ve O'nun Ehl-i Beyti'ni seven başta milletimiz olmak üzere bütün müminleri, derinden
yaralamış, kalpleri incitmiştir. Kültürü, mezhep ve meşrebi ne olursa olsun bütün Müslümanları derin acılara gark etmiştir.
Nitekim, Kâzım Paşa ümmetin bu
ortak hüznünü, şu dizelerinde gayet anlamlı
bir şekilde dile getirir;
“Düştü Hüseyn atından sahrâ-yı Kerbelâ’ya
Cibril var haber ver, sultân-ı enbiyâya0”
Kerbela’da acımasızca şehit edilen
Hz. Hüseyin ve yakınlarının, haksızlığa ve
zulme karşı onurlu direnişleri, doğruluk
4
güzel örneklerinden biridir. Aşure; paylaşmanın, dayanışmanın ve birlikteliğin simgesidir. Aşure aşında bir araya gelen farklı
nimetlerin, aynı ortak tada katkı sağladıkları
gibi, milletimiz asırlardır birlikte yaşamanın
gereği olarak sevinç ve tasayı, muhabbet ve
meşakkati paylaşmaya devam etmektedir.
Bu vesileyle, şehitlerin efendisi, rahmet peygamberinin çiçeği, cennet gençlerinin seyidi, ümmetin gözbebeği Hz. Hüseyin
ve Kerbela şehitleri başta olmak üzere,
bütün şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.
Ehl-i Beyt-i Mustafâ'nın muhabbetinin
her daim yüreklerimizde bâki kalmasını, onlardan bize tevârüs eden insani ve ahlaki erdemlerin zihin ve gönül dünyamızı tezyin
etmesini Rabbimizden diliyoruz. Geçmişte
yaşadığımız keder ve acıların; yeni üzüntülere sebebiyet vermemesini, aksine bizleri
birbirimize sevgi ve muhabbetle bağlamasını Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyoruz.
KAYNAK:
1. İbn Mâce, Sunne, 11/4
2. Âl-i İmrân, 105
Hazırlayan ve Redaksiyon:
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
52
2011 HUTBELERİ
1
09 - Aralık
ENGELLİLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM
Muhterem Müminler!
Yaratılmışların en mükemmeli ve en
üstünü olan insan; imanı, sâlih amelleri ve
sergilediği güzel ahlakı nispetinde Allah katında değer kazanır. Çünkü Allah, insanları
bu açılardan değerlendirmekte, onların fiziki
yapılarına, renklerine ırklarına, cinsiyetlerine,
sağlam ve engelli oluşlarına bakmamaktadır.
Bu hususuta Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurur: “Allah, sizin sûretlerinize (dış görünüşünüze) ve servetlerinize bakmaz.
Fakat kalplerinize ve amellerinize bakar"(1)
En güzel biçimde yaratılan insanın fiziki ve
ruhi varlığını sağlıklı olarak sürdürmesi temel
görevidir. Bu görevin ihmali, insanda bir takım
özürlerin meydana gelmesine sebep olabil3
diyerek kadere imanın gereğini yerine getirmiş ve sabretmenin mükafatını da elde etmiş
olacaktır. Engelli olma, dünya adına bir kayıp
ve noksanlık gibi gözükse de sabredildiği ve
isyan edilmediği takdirde hem kendisi hem de
ona yardımcı olanlar için ahirette çok büyük
mükafatlar kazandıracaktır.
Muhterem Müslümanlar!
Gören gözümüzün hep göreceğinden,
işiten kulağımızın hep işiteceğinden emin
miyiz? Yürüyen ayaklarımız bir gün yürüyemez hale gelebilir, tutan ellerimiz tutmaz olabilir. Hiç beklemediğimiz anda -Allah korusunbir organımızı kaybedebiliriz. Nice sağlam insanlar, bir trafik, bir iş kazası, bir kalp krizi, bir
damar tıkanması veya bulaşıcı bir hastalık
sonucu sağlıksız, felçli, kötürüm, ortopedik ve
görme özürlü olabilmektedir.
Aziz Müminler!
Fert ve toplum olarak engelli kardeşlerimize sahip çıkalım. Yapabilecekleri işleri onlara vermek suretiyle başkasının eline bakan
değil, bizzat üretime katkıda bulunarak onurlu
bir hayat sürmeleri için elimizden gelen gayreti gösterelim. Onlara destek olur, yardım
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mektedir.
Bir diğer açıdan insan, hayatı boyunca daima imtihan halindedir. Bazen nimetlerle bazen de musibetlerle imtihan olur.
Başına gelen sıkıntılar bazen kendi ihmali
veya kusurundan bazen de bir başkasının sorumsuz, saygısız ve kural tanımazlığı yüzünden olabilir. Veya kimsenin hatası olmaksızın
ilahi imtihan sonucu da olabilir. Nitekim Cenâbu Hak hutbemin başında okuduğum ayeti celilede mealen şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık;
mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz
azaltma ile deneriz. Sabredenleri müjdele!” (2)
Aziz Müminler!
Hangi sebeple olursa olsun bir musibetle karşılaşan insanın her şeyden önce sabırlı ve metanetli olması gerekir. Böyle olması
demek; bu sıkıntılarından kurtulabilmesi için
maddi ve manevi çarelere başvurmaması
demek değildir. Çare araştırır, kurtulursa ne
âlâ. Kurtulamadığı takdirde “bu musibet
ancak Allah’ın izni ve takdiri ile olmuştur. O dilemeseydi olmazdı, bunda da bir hayır vardır”
4
eder ve sıkıntılarını giderirsek şüphesiz Allah
da bize yardım edecek ve sıkıntılarımızı giderecektir.
Değerli Müminler!
Sağlıklı bir bedene sahip olduğumuz
için Rabbimize şükredelim. Ne büyük bir
nimet içinde olduğumuzu unutmayalım. Sağlığımızın kıymetini bilelim. Sıhhatimizi kaybetmemize sebep olacak olumsuz
davranışlardan; özellikle içki, sigara ve uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklardan uzak duralım. Böylece hem kendi hayatımızı hem de
yakınlarımızın sağlığını riske atmayalım.
Hutbemi Peygamber Efendimiz (a.s.)’in bir
hadis-i şerifiyle bitiriyorum: "Kim mü'min kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa Allah da
onun bir ihtiyacını karşılar. Kim müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da onun
kıyamette bir sıkıntısını giderir"(3)
KAYNAK:
1) Müslim; Birr,34.
2) Bakara; 2/155.
3) Buhari; Mezalim,3 .
Hazırlayan : Bahattin ATAKLI
Demre Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
53
2011 HUTBELERİ
1
16 - Aralık
MEVLANA’DA KUR’AN VE
HZ.PEYGAMBER SEVGİSİ
Muhterem Müslümanlar!
İnsanın bu dünyaya gönderiliş gayesi yüce yaratıcıyı tanımak, ona ibadet
etmek ve kulluk sınavını başarıyla tamamlayarak cennete layık bir kul haline gelmektir.
Kuşkusuz bu sınavı başarabilmesi;
hakkı batıldan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayırt edebilmesine bağlıdır. Bu
önemli ve hayati meselede insana yol göstermek ve rehberlik yapmak üzere peygamberler gönderilmiştir. Nitekim Kur’an-ı
Kerim’de bu husus şöyle ifade edilmektedir: “Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak Hak ile gönderdik. Her millet için
mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulun3
hatırlatır ve bir hadis-i şerife gönderme
yapar.
Değerli Cemaat!
Mevlana’ya göre Hz. Muhammed
(s.a.v), bu dünyada yol göstericimiz ve rehberimiz olduğu gibi; ahirette de şefaatçimiz
ve savunucumuzdur. O, en son, en kâmil
ve en üstün peygamberdir. Vahiy yoluyla
alıp tebliğ ettiği Kur'an, Allah'ın kitabıdır,
değişmemiştir, değişmeyecektir. Ancak
O’nun rehberliği ile insanlık doğruyu bulur
ve yanlışlardan kurtulur. O, sadece insanlar ya da mü’minler için değil; tüm âlemler
için rahmettir. Onun getirdiği davada herkesin ve her şeyin hukuku muhafaza altındadır. O, kainattaki tüm varlıklar için rahmettir.
Hz. Peygamber, öyle prensipler getirmiştir
ki, onlara uyulduğu takdirde kurtuluşa ermemek mümkün değildir. Bu özelliklere
sahip olan peygamberimiz (s.a.v.)’i sevmek
ilahi emrin gereği olduğu gibi önemli bir insanlık borcudur. (2)
Mevlana Hazretleri;"Kur'an-ı Kerim'i en iyi anlayanlar, onu yaşayanlarNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
muştur. (1)
Muhterem Müminler!
Bu hutbemde Hz. Mevlana’nın bize
rehber olarak gönderilen yüce peygamberimiz ve en büyük mucizesi olan Kur’an-ı
Kerim’e olan sevgi ve bağlılığını ifade eden
düşüncelerinden bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mevlânâ’nın düşünce dünyası incelendiği zaman odak noktasının insan olduğu görülür. O, eserlerinde okuyucularına;
kâmil, güzel ahlak sahibi, dürüst, çalışkan,
alçak gönüllü, hoşgörülü insan olmanın yollarını anlatır. Mevlâna, Hz. Muhammed
(s.a.v.)’den aldığı değerler çerçevesinde insanlara sevgi yolunu göstermeye çalışır.
Bu anlatımlarında Hz. Muhammed
(s.a.v.)’den sıkça örnekler verir. Kur'ân-ı
Kerîm'deki meseleleri ve derin mânâları,
kısa hikâyeler hâlinde gözler önüne serer,
insanlara bu meseleleri örneklerle anlatır.
Çünkü Mevlânâ Hazretlerinin, Kur'ân-ı Kerîm'den ve bu vahyin sunucusu Hz. Muhammed (s.a.v.)'den başka örnek alacağı
kimse yoktur. Birçok hikâyesinde bir ayeti
4
dır. Kur'an-ı okumaktan maksad, onun
ahlakı ile ahlâklanmaktır." der ve beyitlerinde, anlayarak Kur'an okumanın Hazreti
Peygamberin ahlakı ile ahlâklanmayı temin
edeceğini ifade eder.
Muhterem Mü’minler!
Hutbeme Hz. Mevlana’nın Yüce
Peygamberimize ve Kur’an’a olan bağlılığını dile getirdiği sözleriyle son vermek istiyorum:
Ben sağ olduğum müddetçe Kur’ân’ın
kölesiyim.
Ben Muhammed Muhtâr’ın yolunun tozuyum.
Benim sözümden bundan başkasını kim
naklederse
Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de
bîzârım (3)
KAYNAK:
(1) Fatır, 35/24.
(2) Bk;Cüneyt GÖKÇE; Mevlana’da Hz.
Peygamber Sevgisi.
(3) Divan-ı Kebir, II/1331, Rubai, s. 134.
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
Demre Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
54
2011 HUTBELERİ
1
23 - Aralık
DEĞİŞEN DÜNYADA YAŞLILARIMIZ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah(c.c)’ın koyduğu kanun
gereği insan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür.
Ömrümüz olduğu müddetçe yaşlanmak,
yaşlanıp güçsüzleşmek her insanın başına
gelecek bir hakikattir. İnsanoğlu uzun
geçen ömrüne bakıp aldanmamalı, günlerini hiç bitmeyecek sanıp gaflete düşmemelidir. Allahü Teala ayet-i kerimede
“Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra
güçsüzlüğün ardından bir güç veren,
sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve
yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O,
hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir” (1) buyurmuştur.
3
gıyı işaret etmiştir. Yaşlılara bakmak, hizmetlerini üstlenmek konusunda ise “Herhangi bir genç, bir kimseye yaşlı olduğu
için ikramda bulunursa Allah o gence,
yaşlılığında kendisine ikramda bulunacak birini nasip eder” (3) buyurarak gençleri bu hizmete teşvik etmiştir.
Aziz Kardeşlerim!
Günümüz şartlarında, iş-güç telaşından birçok değerlerimize ne yazık ki gerekli önemi vermemekteyiz. Sık sık
ekranlarda evlatları tarafından sokağa terk
edilen yaşlılarımızı görmek hepimizi üzmektedir. İnsanın ne ekerse onu biçeceğini
aklımızdan çıkarmamalıyız.
Oysa yaşlılara hürmet ve ihtimam
göstererek onların gönüllerini ve dualarını
almak önemli bir insanlık borcumuzdur.
Onlara güzel ve tatlı söz söylemek, merhamet ve tevazu göstermek ihmal edilmemesi
gereken dini bir vecibedir.
Modern dünyayı gençlerimize olduğu kadar yaşlılarımıza da hitap eden bir
huzur ortamı olarak dizayn etmeliyiz. OnNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
İnsan Kur’an-ı Kerim’de işaret edilen
bu hususu devamlı göz önünde bulundurmalı, daha bebek iken sahip olduğu güçsüzlüğün, ömrü olduğu sürece yaşlılığında
da başına gelebileceğini bilmelidir. Bize
düşen, içerisinde bulunduğumuz zamanı
en güzel ve hayırlı bir şekilde değerlendirmek ve salih amel işleyerek kötülüklerden
uzak kalmaya çalışmaktır.
Değerli Mü’minler !
Hiç şüphemiz yok ki, bugünün gençleri, yarının yaşlılarıdır. Diğer bir deyişle
bugünün güçlüleri yarının güçsüzleridir.
Öyle ise bizim de bir gün yaşlanacağımızı
göz önüne alarak yaşlılara özellikle de ana
babamıza, dedelerimize ve ninelerimize
saygılı davranmalı, aile büyüklerimizi el
üzerinde tutup bu konuda çocuklarımıza ve
gençlerimize örnek olmalıyız.
Kıymetli Müslümanlar!
Peygamber efendimiz (s.a.v); “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden
değildir”(2) buyurarak büyüklerimize say4
ları her daim evlerimizin bereketi, sosyal
hayatımızın rehberi, dünyamızın imtihanı,
cennetimizin sebebi bilmeliyiz.
KAYNAK:
1- Rûm, 30/54
2- Tirmizi, Birr, 25/15 (IV, 322)
3- Tirmizi Birr, 25/75 (IV, 372)
Hazırlayan: Şerife Hanım ALTUNER
İl Müftü Yardımcısı
Firhist’e Geri Dön
55
2011 HUTBELERİ
1
ZAMAN BİLİNCİ
30-Aralık
Muhterem Müslümanlar,
Belki de hiçbir din, hiçbir kültür ve medeniyet,
zamana son hak din İslâm kadar önem atfetmemiştir. Zaman, Yüce Rabbimizin insanoğluna verdiği nimetlerin en başında yer alır. Yeryüzündeki
birçok nimetin alternatifi veya yitirilmişse telafisi
mümkün iken, geçen hiçbir ânın geri getirilmesi
asla mümkün değildir. Önemine binaen Kur’an-ı
Kerim’de bazı sureler; Asr, Duha, Leyl, Fecr,
Cuma, Felak gibi zaman ifadelerine yeminle başlar, isimlerini de bu ifadelerden alır. Yine pek çok
ayette; dehr, karn, asr, sene, yaz-kış, ay, gecegündüz, sabah-akşam, kuşluk vakti, zeval ve
gurub vakti, gece yarısı, ân gibi vakitlerden söz
edilir. Bazen “süresi elli bin yıl olan bir günden”
bazen de “göz kırpması veya daha az bir zamandan” bahsedilir. Yüce Rabbimiz öyle bir za-
3
mümkün değildir. Bırakın zamanın kıymetini bilmeyi, böyle bir nimet karşısında bizdeki duyarsızlık
hatta vurdumduymazlık içler acısıdır. Oysa Müslümanlar olarak bizlerin sağlam bir zaman tasavvuruna sahip olmamız, zaman bilincini geliştirmemiz,
zamanın bize verilen en değerli nimet olduğunu
bilmemiz gerekmektedir. Ne yazık ki dilimize ve
kültürümüze de yerleşmiş olan “zaman çok
kötü!” “zaman öldürmek”, “zamanım yok!” “zamane çocuğu!” “zaman sana uymazsa sen zamana uy!” şeklindeki söylenmeler, aslında
zamana nasıl baktığımızın birer göstergesidir. Halbuki değeri bilindiği ve değerlendirildiği müddetçe
zaman daima iyidir, mübarektir. Yaşadığı en küçük
zamandan sorulacağı bilinciyle hareket edip zamanı değerlendirerek “iyi ve aydınlık” kılacak da,
aksini yaparak onu “kötü ve karanlık” hâle getirecek de biziz.
Sevgili Kardeşlerim,
İster hicrî, ister milâdî olsun, Kur’an-ı Kerim’de
de ifade edildiği gibi; “Allah katında ayların sayısı on ikidir.” Birkaç hafta evvel hicrî 1433 yılına
girdik; inşallah Pazar günü de milâdî 2012 yılına
gireceğiz. Aslında bu, süresinin ne kadar olduğunu
bilemediğimiz ömrümüzden koca bir yılın eksildiği,
başka bir ifade ile ölüm gerçeğine bir yıl daha yaklaştığımız anlamına gelmektedir. Tam bu noktada,
geçirilen 365 günün ardından bir muhasebe yapılması gerekirken, yeni bir yıla kavuşmanın sevinç
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
2
mandan söz eder ki, o vakit insan henüz adı anılan
bir varlık bile değildir. Yine Kur’an’da öyle bir saatten bahsedilir ki, kıyametin kopuşunun kastedildiği
bu ânın ne zaman gerçekleşeceğini Allah’tan
başka hiç kimse bilemez. İşte Cenâb-ı Hakk’ın bu
iki zaman dilimi arasında insanoğluna verdiği kesintisiz nimetin adıdır zaman. Biz insanlar açısından ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’le
başlayan bu kesintisiz nimet, yüzlerce asırdır, binlerce neslin üzerinden akıp gitmiştir.
Kıymetli Müminler,
Dinimizdeki sorumluluk anlayışına göre; “Yüce
Allah, kişiyi ancak verdiğinden ve ancak gücü
nispetinde sorumlu tutar”. Bu yüzdendir ki, her
birimize ahirette sorulacak ilk soru, bir ayet-i kerimede de ifade edilen: “Dünyada ne ile meşgul
idiniz? Ne yaptınız?” sorusu olacaktır.
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu onları değerlendirme hususunda aldanmıştır: Sağlık ve
boş zaman.” buyuran Sevgili Peygamberimizin
ashabından birine söylediği şu hikmetli tavsiyesi
ne kadar mânidardır: “Beş şey gelmeden önce
beş şeyin değerini iyi bil; ölümden önce hayatın, meşguliyetten önce boş zamanın, yokluktan önce varlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin
ve hastalıktan önce sağlığın”
Ne var ki Allah ve Resulü’nün zamana verdikleri bu kıymet ve öneme paralel bir duyarlılığı
bugün pek çok Müslümanda görebilmek maalesef
4
ve heyecanıyla sırf ötekine özenerek ve öykünerek
daha ilk geceden zamanı öldürmek ne kadar da
düşündürücüdür!
Oysa Yüce Rabbimiz, Resûl-i Ekrem Efendimizin şahsında her birimize; “Bir işi bitirince diğerine koyul.” buyurmaktadır. Yine bizim
kültürümüze göre “İki günü eşit olan ziyandadır.” Hutbemin başında okuduğum surede Yüce
Allah şöyle buyurur: “Asra yemin ederim ki insan
gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman
edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve
sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”
Dolayısıyla Yüce Rabbimizden niyazımız, bize
zamanı iyi plânlama ve iyi değerlendirme bilincini
bahşetmesi; geçirdiğimiz yılın ve yılların iyi bir muhasebesini yapmamız; gireceğimiz 2012 yılının
başta ülkemiz, gönül coğrafyamız ve İslâm âlemi
olmak üzere tüm insanlığa barış, huzur ve mutluluk getirmesi; hayırlarla dolu bolluk ve bereketler
içinde bir yıl olmasıdır.
KAYNAK:
1-Meâric 70/ 4.
2-Nahl, 16/77.
3-İnsan, 76/1
4- A’raf, 7/187.
5-Buhârî, Rikâk, 1.
6-Hakim, el-Müstedrek, IV, 341.
7-Tövbe 9/36.
8-İnşirâh, 94/7.
Hazırlayan ve Redaksiyon:
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
56

Benzer belgeler