Irak Savaşı ve Türkiye

Transkript

Irak Savaşı ve Türkiye
Sayý:14 — Temmuz 2003
Çaðdaþ Sosyal Demokrasi
ve Türkiye
Gümrük Birliði’nin Zararý
70 Milyar Dolar mý?
Dünyadaki Ekonomik
Dengesizlik
Ceza Adaletinin Anatomisi
Çanakkale Savaþlarýnýn
Önemi ve Sonuçlarý
Ýktisat Bölümü
Uluslararasý Ticaret Bölümü
Çankaya Üniversitesi’nde
Burs Olanaklarý
Sporda Altýn Yýl
Irak Savaþý
ve Türkiye
Irak Savaþý ve Türkiye
Önemi nedeniyle kapak konumuzu
Irak savaþýna ayýrdýk.
Baþyazý
2
Irak Savaþý ve Türkiye
3
4
Irak Savaþý’nýn Türk Ekonomisine Etkileri
Irak Savaþý Sonrasýnda Türkiye’nin
Dünyadaki Konumu
8
Çaðdaþ Sosyal Demokrasi
ve Türkiye
12
Ceza Adaletinin Anatomisi
19
Gümrük Birliði’nin Zararý
70 Milyar Dolar mý?
25
Dünyadaki Ekonomik Dengesizlik
28
Çanakkale Savaþlarýnýn
Önemi ve Sonuçlarý
30
Ýktisat Bölümü
33
Uluslararasý Ticaret Bölümü
34
Çankaya Üniversitesi’nde
Burs Olanaklarý
35
Sporda Altýn Yýl
37
Sadece bir silahsýzlandýrma ve
Saddam’ý yok etme savaþý deðil de,
Ortadoðu’nun, Avrasya’nýn hatta
dünyanýn yeniden oluþumu olayý olan
Irak savaþý sonrasý ABD artýk yeni
komþumuz oldu. Bu geliþme
bölgedeki tüm dengeleri
deðiþtirmeye baþladý. Ülkemiz de bu
baðlamda yeni bir yön arayýþý içine
girdi. Bundan sonra neler olacak ve ülkemiz bu geliþmelerden nasýl
etkilenecek ya da bu geliþmeleri nasýl etkileyecek? ABD’nin yeniden
stratejik ortaðý mý olacaðýz? Avrupa Birliði’ne tam üye olup onlarýn
bir parçasý haline mi geleceðiz? Belki de yeni ittifaklar arayýþýna mý
gireceðiz?
Türkiye’nin yönü cumhuriyetin kurulmasý ile birlikte Batý medeniyeti
olarak belirlenmiþtir. Dolayýsýyla bir tercih yapma yerine, AB içindeki
bazý unsurlar bizi istememeye çalýþsa da ýsrarla bu yolda ilerlemek,
ayný zamanda da bugün dünyada gücünün üstünlüðü gerçeðini
görerek ABD ile stratejik ortaklýðý yeniden tesis etmek, Ýslam alemi
ve Orta Asya’daki kardeþ cumhuriyetlerle iliþkileri geliþtirmeye devam
etmek, yani çok yönlü bir dýþ politika sürdürmek Türkiye için önem
arzetmektedir.
Çaðdaþ Sosyal Demokrasi ve Türkiye
Dergimizin bu sayýsýnda CHP Ýstanbul Milletvekili ve Devlet Eski
Bakaný Kemal Derviþ çaðdaþ sosyal demokrasi içindeki sorunlarý ve
bunlarýn çözüm önerilerini anlayabilmek için hem dünyadaki, hem
de ülkemizdeki geliþmeleri birlikte deðerlendirdi. Basýnda da geniþ
yanký bulan bu deðerlendirmenin tam metnini ilgiyle okuyacaðýnýzý
umuyoruz.
Dergimiz formatýný Aralýk 2002 sayýsý ile birlikte yenilemiþtik. Bu
konuda bugüne kadar çok olumlu tepkiler aldýk. Bunun için çok
teþekkür ediyor, eleþtiri ve katkýlarýnýzý bekliyoruz.
Yakup SARICAN
[email protected]
Çankaya Üniversitesinin
geleceði
Üniversiteler toplumun geleceðine yön veren çok önemli kurumlardýr.
Geliþmiþ üniversitelere sahip olan toplumlar, sosyal, ekonomik, siyasal
ve her yönüyle arzuladýklarý hedeflere ulaþýrlar. Üniversitelerin toplumdaki
bu önemini bilen Çankaya Üniversitesi, stratejik planýný hazýrlayarak
yürürlüðe sokmuþtur. Bu plan, gerek öðrencilerimizin, gerekse akademik
ve idari kadrolarýmýzýn görüþleri doðrultusunda bir tartýþma platformu
oluþturularak hazýrlanmýþtýr.
Kuruluþ sürecini tamamlamýþ olan Çankaya Üniversitesi, 2002-2007
yýllarýný kapsayan beþ yýllýk süre içinde Yükseköðretim Kanunu’nun
ana ilkeleri ile uyumlu olarak, geliþme sürecinde toplam kaliteyi
artýrmayý ve çaðdaþ üniversiter yapý içinde yerini pekiþtirmeyi
amaçlamaktadýr.
Üniversitemiz “Stratejik Plan”ý, misyon-vizyon, temel ilkeler ve bunlarýn hayata geçirilmesi yönünde
hedeflenen politika ve hedefleri içermektedir.
Çankaya Üniversitesinin Vizyonu;
1- Ulu Önder Atatürk’ün ilke ve inkýlaplarý ýþýðýnda, demokratik ve laik bir üniversite yaratmak;
2- Yönetimde þeffaflýk, açýklýk, özdenetim, kararlýlýk ve toplam kalite yönetimini saðlamak;
3- Öðretim, araþtýrma, toplum hizmetleri faaliyetlerinde evrensel ve çaðdaþ standartlarý uygulamak;
4- Toplumumuzun ve insanlýðýn bilimsel, sosyal ve kültürel, teknolojik ve ekonomik geliþimi için
bilgi üretimini saðlayýcý çalýþmalar yapmak;
5- Araþtýrmacý ve sorgulayýcý, analitik düþünceye sahip, insan hak ve özgürlüklerine saygýlý öðrenciler
yetiþtirmek;
þeklinde belirlenmiþtir.
Misyonumuz ise;
1- Hazýrlýk, önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eðitim-öðretim kalitesini korumak, evrensel
standartlarda araþtýrma ve projeler geliþtirme ve yürütme amacýný gerçekleþtirmek;
2- Yurtdýþý eðitim ve kültürel deðiþimin yanýsýra standardizasyon ve akreditasyon konularýna aðýrlýk
vermeye çalýþmak;
3- Üniversite-sanayi iþbirliði ve üniversite-toplum etkileþimini öncelikli hedef olarak almak;
4- Geniþletilmiþ burs olanaklarý ve araþtýrma projeleri ile yükseköðretimi destekleyici katkýlar
saðlamak;
5- Çaðdaþ bir eðitim-öðretim için yeni yerleþke ve mekanlar yaratmak;
olarak tespit edilmiþtir.
Vizyon ve misyonumuzun yanýnda Çankaya Üniversitesi'nin temel ilkeleri de;
1- Atatürk Ýnkýlaplarý ve Ýlkeleri doðrultusunda öðrenciler yetiþtirmek; milli, evrensel ve kültürel
deðerlerle uyumlu, Atatürk milliyetçiliðine baðlý, hizmet bilinci ve sorumluluðuyla yetiþmiþ insani
potansiyeli yaratmak;
2- Eðitim-öðretim dallarý ile amaçlarý gözetilerek, eðitim-öðretimde birlik, iletiþim ve etkileþim
saðlanarak bilimsel ve teknolojik esaslara dayalý imkan ve fýrsat eþitliðini saðlayacak önlemleri
almak;
3- Nitelikli insan gücü ile ülkemizin geleceði için gerekli, vasýflý ve donalýmlý bireyler yetiþtirme
ve üretim-insangücü-eðitim unsurlarý arasýnda dengeyi saðlama olarak planda yer almaktadýr.
Üniversitemiz stratejik planý ile, eðitim, yönetim, araþtýrma, uluslararasý iliþkiler, finansal ve mali
konular, fiziki mekan, kütüphane, bilgisayar ve enformatik, mezunlarla iliþkiler ile sosyal, kültürel
ve sportif etkinlikler baðlamýnda hedeflerini ayrýntýlarýyla belirlemiþtir.
Bu hedefler gerçekleþtirildiðinde Çankaya Üniversitesi plan dönemi sonunda bir dünya üniversitesi
olacak ve Türk toplumunun geliþimine de büyük katkýlar saðlayacaktýr.
Prof. Dr. M. Kamil MUTLUER
Rektör
Irak Savaþý
ve Türkiye
Ÿ Irak Savaþý’nýn Türk Ekonomisine Etkileri
Ÿ Irak Savaþý Sonrasýnda Türkiye’nin
Dünyadaki Konumu
IRAK SAVAÞI VE TÜRKÝYE
Irak Savaþý’nýn Türk Ekonomisine Etkileri
Kýsa bir süre önce yaþanan Irak Savaþý, 2003 yýlý
Mart ayý itibariyle tarihe damgasýný vurdu ve bütün
dünya ülkelerinin ilgi ve dikkatlerinin üzerinde
toplandýðý bir odak noktasýný oluþturdu. Savaþýn,
bütün þiddetiyle fiilen üç hafta kadar sürmesine
raðmen, üzerine yönelik olasýlýklar, etkileri ve
sonuçlarý, çok öncesinden konuþulmaya ve
deðerlendirilmeye baþlandý. Savaþýn bittiði
günümüz koþullarýnda, yankýlarýnýn sürmekte
olduðu göz önünde bulundurulursa, Irak Savaþý’na
yönelik bakýþ açýsý ve açýklamalarýnýn gelecek
burada da bir örneðinin yapýlmasýnýn amaçlandýðý
gibi çok farklý yönlerden ele alýnabilir. Bu yazýdaki
yaklaþým; ekonomik anlamda savaþýn Türkiye
açýsýndan neden bu kadar büyük önem taþýdýðýný
açýklamaya dayanmaktadýr. Bu açýklamanýn
yapýlmasýnda, konunun üç ayrý baþlýk altýnda
incelenmesinin uygun olacaðý düþünülmektedir.
Bu kapsamda, öncelikle Irak’taki geliþmelerin Türk
ekonomisi üzerine genel etkileri üzerinde
durulacak, daha sonra 1991 Körfez Savaþýnýn
doðurduðu etkilere yer verilecek ve son olarak
yakýn geçmiþimizden günümüze doðru uzanan
zaman dilimindeki geliþmeler, olasýlýklar ve
beklentiler deðerlendirilerek bu açýklamanýn ýþýðý
altýnda günümüze yönelik bir yoruma yer
verilecektir.
Irak’taki Geliþmelerin Türk Ekonomisine
Etkileri: Genel Yaklaþým
Prof. Dr. Dilek ÖZBEK
Çankaya Üniversitesi ÝÝBF
Ýktisat Bölüm Baþkaný
günlerde de zaman zaman gündeme getirileceði,
konuya farklý atýf ve görüþler altýnda yorumlar
kazandýrýlabileceði söylenebilir.
Savaþýn öncelikle “can alma” ya da “öldürme”
biçimindeki etkisi, insanlarýn tepkisine yol açacak
nitelikteydi. Ýnsan faktörü ötesinde, çeþitli diðer
yönleriyle; siyasi, askeri, sosyal ve ekonomik
açýlardan ülkeleri deðiþik boyutlarda ve farklý
þiddetlerde etkileyebilecek özelliklere sahipti.
Savaþa fiilen katýlarak doðrudan muhatap olan
ülkelerin ardýndan bazý ülkeler, savaþtan ikinci
derecede etkilenebilecek konumdaydý. Bu ülkelerin
baþýnda Türkiye vardý. Bu nedenle Irak savaþý,
birçok ülkeye göre Türkiye açýsýndan daha büyük
önem taþýdý. Daha çok tartýþýldý, üzerinde daha
çok duruldu. Savaþ öncesi, savaþ sýrasý ve savaþ
sonrasý geliþmeler doðrultusunda yaklaþýmlarýn
farklý olmasý doðaldý. Ayrýca sayýlan bu aþamalar,
ekonomik, siyasi ve sosyal açýlardan da farklý
biçimlerde yorumlandý.
Yukarýda belirtmeye çalýþtýðýmýz gibi, Irak Savaþý’nýn
önemi ve etkilerine yönelik deðerlendirmeler,
Irak’taki savaþ ve diðer geliþmeler, bütünüyle Türk
ekonomisini etkilemektedir. Çünkü, coðrafi yönden
Irak bizim sýnýr komþumuzdur. Ýki ülkenin ortak
sýnýrýnýn bulunmasý biçimindeki yakýnlýkta,
geliþmelerden etkilenmememiz mümkün deðildir.
Diðer yandan, özellikle 1991 Körfez Savaþý
öncesinde daha aðýrlýklý olmakla birlikte sýnýr
komþularýmýz içinde en fazla ihracat yaptýðýmýz
ve ihracatý en büyük hýzla arttýrabildiðimiz ülkedir.
Nitekim, 1988 yýlý toplam 11.6 milyar dolarlýk
ihracatýmýzda Irak’ýn payý yüzde 8,5 olmuþtur. Ýki
ülke arasýndaki sýnýr ticareti ayrýca büyük önem
taþýmakta ve bölgesel açýdan ekonomik
kalkýnmaya katký saðlamaktadýr. Kerkük-Yumurtalýk
ham petrol boru hattý kullanýmýndan önemli ölçüde
navlun elde edilmektedir. Habur sýnýr kapýsý, Türkiye
ile üçüncü ülkelere yönelik ticaret ve taþýmacýlýkta
önemli rol oynamaktadýr. Hemen her gün 1500
sayýdaki araç Habur’dan giriþ ve çýkýþ yapmakta,
Türk ihraç mallarý yanýnda üçüncü ülkelerin mallarý
da bu yolla taþýnmaktadýr. Ayrýca, Türk iþ adamlarý
Irak’taki bir çok ihaleye katýlmak suretiyle
müteahhitlik hizmetleri sunarak kazanç
saðlamaktadýr. Yine, en baþta bankacýlýk alaný
gelmek üzere çeþitli hizmetlerden gelir elde
edilmektedir.
Bütün bu açýklamalar, Irak’taki geliþmelerin neden
Türkiye ekonomisi açýsýndan özellikle önem
taþýdýðýný açýklamayý amaçlamaktadýr. Ayrýca,
burada coðrafi açýdan yakýnlýðýn saðladýðý ulaþým
masraflarýnýn hemen hemen hiç olmamasý veya
çok düþük olmasý þeklindeki üstünlük gözardý
edilmemelidir.
IRAK SAVAÞI VE TÜRKÝYE
Körfez Savaþý’nýn Etkileri
Irak’taki geliþmelerin Türk ekonomisini nasýl
etkilediði ve etkileyeceði þeklindeki soruyu, Körfez
Krizi baðlantýsýnda geçmiþ deneyimlerin ýþýðý
altýnda yanýtlayabiliriz.
Irak, Kuveyt’i 2 Aðustos 1990’da iþgal etti. Bu
tarihten dört gün sonra Birleþmiþ Milletler Güvenlik
Konseyi, geri çekilme ihtarýna uymadýðý
gerekçesiyle Irak’a karþý ekonomik ambargo
uygulamasýný baþlattý. Böylece bu pazarý kaybettik.
Oysa 1987’de Irak’a yapýlan ihracatýmýz 945 milyon
dolara, 1988’de 986 milyon dolara ulaþmýþtý. Bu
deðer söz konusu yýllarda toplam ihracatýmýzýn
yüzde dokuzu gibi oldukça yüksek bir orana
yaklaþmaktaydý. Yine Körfez Savaþý ve sonrasýnda
petrol fiyatlarýndaki yükselme, ithalat maliyetlerinin
kabarmasýna yol açtý.
Birleþmiþ Milletler’in uyguladýðý ambargo, 1995
Nisan’ýnda Güvenlik Konseyi kararý ile hafifletildi.
Irak’a insani ihtiyaç maddeleri ile gýda ürünleri
satýlmasýna izin verildi. Türkiye bu çerçevede Irak’a
baþta tarým makinalarý, ilaç, gübre gelmek üzere
çaþitli gýda maddeleri, tekstil ürünleri, temizlik
malzemeleri, dayanýklý tüketim mallarý satýyordu.
Bu baðlamda, 2001 yýlýnýn ilk sekiz ayýnda
Türkiye’nin Irak’a yaptýðý ihracattan saðladýðý
gelirler 462 milyon dolara ulaþmýþtýr. Bu
açýklamanýn yanýnda, Körfez krizi öncesinde Irak’a,
ortalama yýllýk 200 milyon dolarlýk hayvan
ihracatýmýz vardý. Kriz sonrasýnda Türkiye et ihraç
etmek bir yana et ithal eder hale geldi.
Petrol boru hattýnýn kapatýlmasýyla Türkiye navlun
getirisini kaybetti. Bu azýmsanmamasý gereken
bir kazançtýr. Þöyle ki; petrol boru hattýnýn bir
dönem atýl býrakýlmasý, diðer bir dönem de düþük
kapasitede faaliyette kullanýlmasý halinde
karþýlaþýlan maliyetin 3,5 milyar dolar olduðu
hesap edilmiþtir. Bu açýklamalarýn ötesinde, Orta
Doðu ülkelerine saðlanan nakliye hizmetleri
olumsuz yönde etkilenmiþ, ayrýca, müteahhitlik
kazançlarý tehlikeye düþmüþ ve Irak hükümetinin
ödeme gücünü kaybetmeye baþlamasýyla Merkez
Bankasý-Eximbank ve Türk Bankacýlýk kesimi 2,5
milyar dolar zarara uðramýþtýr.
Körfez krizinin yukarýda anlatýlan doðrudan etkileri
yanýnda, dolaysýz bir takým etkileri de Türk
ekonomisinde þiddetle hissedilmiþtir. Turizmde
yoðun rezervasyon iptalleri sonucunda büyük bir
durgunluk yaþanmýþtýr. Yine, Türkiye’nin savunma
giderleri büyük ölçüde yükselmiþ, Irak’lý
sýðýnmacýlar için
önemli
harcamalar
yapýlmýþ, artan
terörist eylemleri
önlemek için
bütçede
savunmaya
ayrýlan pay
arttýrýlmýþtýr. Kamu
kesimi borçlanma
gereðinin gayri
safi milli hasýlaya
oranýnýn bir yýl
öncesine göre
1991’de yüzde
10.3’e yükseldiði,
yine enflasyon
oranlarýnýn arttýðý
ve ekonomik büyüme hýzýnýn 0.3 oranýndaki düþük
büyüme ile bir yýl öncesine göre büyük ölçüde
azaldýðý kaydedilmiþtir.
Ayný þekilde bütün olumsuz ekonomik
göstergelerle birlikte, Merkez Bankasý rezervleri
1990’larýn baþýnda Kuveyt’ten saðlanan 1,5 milyar
dolarlýk hibeye raðmen erimeye yüz tutmuþtur.
Ayný dönemle ilgili olarak 1990 yýlý sonunda dýþ
ticaret açýðý 9,3 milyar dolara ulaþmýþ ve bu büyük
açýk nedeniyle cari iþlemler dengesi 2,3 milyar
dolar açýk vermiþtir.
Yapýlan açýklamalar çerçevesinde, Türkiye’nin
Körfez Savaþý’ndan büyük ekonomik zararlarla
çýktýðýný söylemek mümkündür.
2003 Irak Savaþý: Etkiler ve Uzantýlar
Bir yandan 1991 yýlýnda Çöl Fýrtýnasý adý verilen
harekatla baþlayan savaþýn ekonomide býraktýðý
izler, diðer yandan günün ekonomik koþullarý,
henüz geride býrakmaya hazýrlandýðýmýz bugünün
savaþýnýn üzerinde daha çok durulmasýna ve bu
yöndeki kuþku ile kaygýlarýn daha yoðun bir
biçimde hissedilmesinde rol oynamýþtýr.
Her þeyden önce 1991’de Türkiye’nin savaþla
doðrudan ve dolaylý olarak çok fazla ilgisi yoktu.
Buna karþýlýk, bu kez Irak’a savaþ açan müttefik
güçlerin Türkiye’den farklý beklentileri vardý. Bu
geliþmelerin Türk ekonomisini çok fazla etkilemesi
söz konusuydu. Savaþ, 3 Kasým seçimleri
sonucunda henüz iþe koyulmayý planlayan bir
IRAK SAVAÞI VE TÜRKÝYE
edebileceði finansal olanaklar dikkate alýndý.
ABD’nin isteklerine uygun davranýlmasý halinde
saðlanacak kredinin, savaþ zararlarýný
karaþýlayabileceði görüþü vardý. Þubat baþýnda
ABD Dýþiþleri Bakaný Colin Powell’ýn aðzýndan
Amerikan basýný Türkiye’ye 6 milyar dolarlýk hibe,
15-20 milyar dolarlýk kredi önerildiðini
açýklamaktaydý. ABD ile saðlamlaþtýrýlacak
iþbirliðinin IMF destekleme anlaþmasýna da yeni
bir þekil verme konusunda etkili olacaðý
düþünülmekteydi. Yapýlan açýklamalar
doðrultusundaki beklentilerde, yaklaþan savaþýn
olumsuzluklarýna raðmen iyimserlik vardý.
hükümetin uygulayabileceði bir programa yönelik
bir tehditti. Öte yandan IMF ile imzalanmýþ olan
destekleme anlaþmasý doðrultusunda izlenen
istikrar programý hedeflerinin revize edilmesi; bu
hedeflerin 2004-2006 dönemini kapsayacak
þekilde yeniden düzenlenmesi gerekmekteydi.
Yine, yüzde 5 oranýnda bir ekonomik büyüme hýzý
ile yüzde 16-20 oranlarýnda deðiþebilecek
nitelikteki enflasyon gibi hedeflerin revize edilmesi,
mali piyasalarýn istikrara kavuþturulmasý, faizlerin
kontrol altýna alýnmasý gibi hedefler vardý.
Sonbaharda serbest býrakýlacaðý ifade edilen 1,6
milyar dolarlýk IMF kredisi askýya alýnmýþ, Türkiye
dýþ kaynak desteðinden bir ölçüde mahrum
býrakýlmýþtý. Dolayýsýyla, bir yandan IMF ve bu
baðlantýda batý dünyasý ile iliþkiler, öte yandan
ABD ile iki yanlý anlaþmalar çerçevesinde iþbirliði
ve gerekçeleri ve bir baþka yandan komþumuz
Irak’a yönelik tehditler ile Türkiye’ye yönelik
uzantýlar, Türkiye’nin kritikleri içinde yer almaktaydý.
Kýsaca Türkiye, Irak Savaþý konusunda izlediði
politikalar karþýlýðýnda farklý ödüller ve bedellerle
yüzleþmek zorundaydý. Bu durum, savaþýn Türk
ekonomisi açýsýndan önemini arttýrdý ve konuya
yönelik farklý yaklaþýmlarýn oluþmasýnda rol oynadý.
Bu yaklaþým farklýlýklarý, özellikle aþaðýda
belirtilmeye çalýþýlan süreçler itibariyle daha belirgin
olma özelliðindedir.
Ýlk olarak, savaþ öncesinde Türkiye’nin müttefik
güçlere saðlayacaðý destek karþýlýðýnda elde
Ýkinci aþamadaki geliþmeler, savaþ baþladýktan
sonra Türk Silahlý Kuvvetlerinin yabancý ülkelere
gönderilmesine ve yabancý kuvvetlerin de
Türkiye’de bulunmasýna izin verilmesini öngören
Baþbakanlýk tezkeresinin TBMM’ye sunulmasýný
izleyen süreçte yaþandý. Söz konusu belgenin
kabul edilmemesi sonucunda ekonomide dengeler
bozulmaya yöneldi. Ýlk aþamada mali piyasalarda
hareket baþladý. Döviz, faiz yükselme yönünde,
borsada iþlem gören deðerler konusunda ise
endeks, kayýplarla tepki baþlattý. Zaten bu arada,
bir uluslararasý rating kuruluþu olan Fitch,
Türkiye’nin uzun vadeli döviz ve TL cinsinden
notlarýný B’den, -B’ye düþürdü. Bu yöndeki tutumun
nedeni, artan kamu kesimi açýðýnýn nasýl
kapatýlacaðýna iliþkin kaygýlarla açýklanmaktaydý.
Savaþ sýrasýnda ABD’nin Türkiye’den aradýðýný
bulamamasý ile gerginleþen iliþkiler ve ekonomik
yansýmalarý, daha sonraki geliþmelerde bir üçüncü
aþamayý oluþturacak þekilde yeniden deðiþmeye
yöneldi.
Türk hava sahasýnýn müttefik güçlerin kullanýmýna
açýlmasýnýn ardýndan Türk hükümetinin Irak’ýn
kuzeyindeki geliþmeler karþýsýnda müttefiklerin
tercih ettiði þekilde politika izlemeye yönelmesi,
Bush’un savaþ bütçesinden Türkiye’ye de bir
milyar dolarlýk bir payýn ayrýlmasýna yol açtý. Bir
milyar dolarlýk bir kredinin beþ yýl vadeli 8,5 milyar
dolarlýk bir krediye dönüþmesi mümkündü.
Savaþýn sonuna doðru ortaya çýkan bu yeni
geliþmeler, bir anda kýsa bir süre önce ekonomide
toplanmýþ olan bulutlarýn daðýlmasýnda önemli
rol oynadý. Daha sonra bu yöndeki gidiþ, savaþýn
öngörülenden daha kýsa sürmesi ve Irak’ýn yeniden
yapýlandýrýlmasý tasarýlarý altýnda yeni bir sürecin
baþlamasýyla daha da pozitif bir görünüm kazandý.
Günümüzde, Irak’ýn yeniden yapýlanmasýna yönelik
plan ve programlar hazýrlanmaktadýr. Bu faaliyetler,
bütün dünya ülkeleri tarafýndan ilgiyle
IRAK SAVAÞI VE TÜRKÝYE
izlenmektedir. Ancak, baþta ABD olmak üzere
bazýlarý ve yine Türkiye, bu faaliyetlerin daha içinde
olacak þekilde yer almak isteðindedir.
Sonuç
Bir süreden beri þirket iflaslarýnýn arttýðý, iþsizlik
oranýnýn büyüdüðü, yatýrýmlarýn durakladýðý,
gelirlerin azaldýðý, buna karþýlýk akaryakýt fiyatlarýnýn
sürekli olarak yükseldiði ABD’de savaþ
harcamalarýnýn ekonomik canlanmaya yakýn bir
gelecekte öncülük etmesi beklenmektedir.
Özellikle savunma, ilaç ve gýda sanayinin diðer
sanayileri arkasýndan sürükleyeceði
düþünülmektedir. Savaþýn ABD açýsýndan
maliyetinin yüksek olduðu bilinmekle birlikte, bu
maliyetin büyük bir bölümünün Körfez Savaþýnda
olduðu gibi Irak tarafýndan karþýlanacaðý tahmin
edilmektedir. Kaldý ki ABD Irak’ýn petrol gelirleri
üzerinde söz sahibi olma durumundadýr. Ayrýca,
petrol fiyatlarýnýn düþmesi de olumlu etkiler
yaratacaktýr. OPEC ülkelerinin geçtiðimiz Nisan
ayýnda Venezuella’da yaptýklarý toplantýda aldýklarý
kararlar doðrultusunda üretimde kotalar arttýrýldý
ve petrol fiyatý varil baþýna 24 dolara geriledi. Bu
olumlu gidiþin Amerikan ekonomisinde çok önemli
bir yere sahip olan borsanýn da canlanmasýnda
rol oynadýðý bilinmektedir. Öte yandan, Amerikan
þirketlerinin Irak’ýn yeniden yapýlandýrýlmasýndan
büyük kazançlar saðlayacaðý, Amerikan
yönetiminin de bundan böyle petrol fiyatlarýnýn
belirlenmesinde büyük önem taþýyacaðý
anlaþýlmaktadýr. Irak, petrol rezervleri açýsýndan
Suudi Arabistan’dan sonra dünyanýn ikinci büyük
ülkesidir. Irak petrol kaynaklarýnýn bir baþka özelliði
de dünyanýn iþletme bakýmýndan en ucuzlarýndan
birisi olmasýdýr.
Türkiye açýsýndan ele alýnacak olursa, savaþýn
sona ermiþ olmasý lehteki en önemli geliþmedir.
Irak bizim komþumuzdur ve baþta ticaret gelmek
üzere ödemeler bilançosunun bütün kalemleriyle
ilgili pozitif geliþmeler saðlanmasý mümkündür.
Yeniden yapýlandýrma aþamasýnda, öncelikle gýda,
çimento, demir, çelik baþta gelmek üzere çeþitli
mal ve hizmet ihracatýnýn artacaðý söylenebilir.
Ayrýca, ucuzlayan petrol fiyatlarý ithalat maliyetlerini
düþürmektedir.
Yeniden yapýlanma sonrasýnda Irak’ta
oluþturulmasý beklenen demokratik yapýnýn
serbest ticaret ve piyasa ekonomisi
uygulamalarýna olanak saðlayacaðý
düþünülmektedir. Bu durum, Türkiye’nin Irak’a
yapacaðý ihracatýn daha da
artacaðýný
düþündürmektedir. Ayrýca,
dýþ ticaretteki olumlu
geliþmelerin sonucunda
ortaya çýkan ekonomik
canlanmanýn sermaye
piyasasýna aksedebileceði
söylenebilir. Bu koþulda
döviz kuru istikrarýnýn
korunmasý mümkündür.
Ayrýca, reel faizlerde
gerileme beklenebilir. Öte
yandan, görünmeyen
ticaret kapsamýnda turizm,
taþýmacýlýk, navlun,
müteahhitlik hizmetlerinden kazanç saðlamak
olasýdýr. Zamanla Amerikan yönetimiyle aramýzdaki
soðukluðun da giderilebileceði söylenebilir.
Bütün bu açýklamalarýn yanýnda, Irak’a ulaþýmýn
en kýsa yoldan Türkiye üzerinden saðlanacaðý
düþünülürse, ABD’nin Irak’ta kurmak istediði yeni
sistemin bizim için oldukça faydalý olabileceði
söylenebilir.
Unprinted Matarial (Uniform Resource Locator –URL Documents)
htpp//www.abhaber.com/nilgun, htpp//www.activefinans.com,
htpp//www.aksam.com.tr,
htpp//www.afinans.com, htpp//www.dbr.com.tr/capital,
htpp//www.dbr.com.tr/ekonomist,
htpp//www.herseyiletisim.com/tt.,
htpp//www.medyatext.com/barometre,
htpp//www.para.numara.com.tr.
IRAK SAVAÞI VE TÜRKÝYE
Irak Savaþý Sonrasýnda Türkiye’nin
Dünyadaki Konumu
Sedat ERGÝN
Hürriyet Gazetesi
Ankara Temsilcisi ve Köþe Yazarý
23 Mayýs 2003, Çankaya
Üniversitesi Mavi Salon
Geride býraktýðýmýz 3-4 ay içinde
ABD’nin Irak’a dönük savaþ
planlarý, bu planlarýn Türkiye ile
ABD arasýnda müzakere ediliþi,
ardýndan Amerika’nýn savaþý
açmasý, savaþýn kýsa bir süre
içinde sonuçlanmasý, sadece
Türk-Amerikan iliþkilerinde bir
takým sonuçlar yaratmakla
kalmadý, ayný zamanda bütün
uluslararasý sistem üzerinde
büyük çatlaklara, kýrýlmalara
neden oldu.
Birleþmiþ Milletler sistemi,
insanlýðý, iyi kötü, 20. yüzyýldan
21. yüzyýla taþýyabildi. Ýþlevleri,
(ne kadar iþlevsel olduðu
konusunda tartýþma olsa bile) tartýþmalý da olsa
uluslararasý camiaya bir çerçeve sunabiliyordu.
Ancak bugün BM sistemi çok aðýr bir yara almýþ
durumda. Çünkü, Amerikan Yönetimi, BM kararýna
ve meþruyetine ihtiyaç duymadan, kendi yaptýðý
tefsirle, tek baþýna savaþ kararý aldý ve uyguladý.
ABD’nin bu tutumu BM’ye çok büyük bir hasar
verdi. Bu savaþtan yaralý çýkan kuruluþlardan biri
BM oldu.
NATO içinde de büyük bir çatlak oluþtu. Örneðin,
NATO’nun Irak konusunda antlaþmanýn beþinci
maddesinin iþletilmesi suretiyle Türkiye’nin
yardýmýna gelmesi konusu gündeme geldiðinde,
bazý NATO müttefikleri (bunlar NATO’nun Fransa,
Almanya, Belçika gibi önde gelen ülkeleri) NATO
Antlaþmasýný Türkiye konusunda iþletmekten,
yürürlüðe sokmaktan kaçýndýlar. NATO
dayanýþmasý burada aðýr bir yara aldý. NATO,
baþlangýçta ABD’yi desteklemedi ve NATO’da bir
çatlak meydana geldi.
Avrupa Birliði içinde de büyük bir çatlak oluþtu.
Avrupa Birliði ikiye bölündü. Bir tarafta ABD’yi
destekleyen Ýspanya, Ýtalya, Ýngiltere ve ayný
zamanda baðýmsýzlýðýna yeni kavuþmuþ ve Avrupa
Birliði’ne yeni girecek olan Doðu Bloku ülkeleri
yer aldý. Bu grubun karþýsýnda baþýný Fransa ve
Almanya’nýn çektiði bir kanat Amerikan
yönetiminin Irak’a dönük bu tasarrufuna, savaþ
stratejisine kuvvetle muhalefet etti.
Amerika’nýn Irak stratejisi, hemen hemen deðdiði
bütün uluslararasý kurumlarý yaraladý ve bugün
ortada ciddi bir enkaz var. Bütün uluslararasý
kuruluþlar þu an ciddi bir sarsýntý geçiriyorlar. Bir
kýsmý kendi kimliðini yeniden tarif etme arayýþý
içinde. BM sisteminin nasýl iþleyeceði konusunda,
yeni dönemde ciddi soru iþaretleri var. Bu haliyle
baktýðýmýzda uluslararasý sistem içinde büyük bir
belirsizlik var. Türkiye’de kendini bu belirsizlik
ortamý içinde buluyor.
Sovyetler Birliði’nin daðýlmasýndan sonra tek
küresel güç olarak kalan ABD’nin, böyle bir
emperyal anlayýþla uluslararasý hukuku hiçe
sayarak, tümüyle dilediði gibi hareket etmeye
baþlamasý, uluslararasý iliþkilerde girilen tek kutuplu
yapýnýn önümüzdeki dönemde ciddi sorunlara,
sancýlara sahne olacaðýný gösterdi.
Þu aþamada henüz Amerika’nýn, bu gücünü
uluslararasý sistem içinde dengeleyebilecek bir
karþý aðýrlýk yok. 1990’larýn baþýna kadar soðuk
savaþ döneminde iyi kötü bir þekilde Amerika’nýn
ve NATO’nun gücü, Sovyetler Birliði ve Varþova
Paktý tarafýndan bir karþý aðýrlýkla
dengelenebiliyordu. Sovyetler Birliði’nin ve Varþova
Paktý’nýn daðýlmasý, tek kutuplu yapýyý ortaya
çýkardý. Bu yetmediði gibi, bir de son dönemde
yakýndan izlediðimiz gibi Amerika’nýn tek baþýna,
herhangi bir uluslararasý hukuk çerçevesi ile
kendini baðlý hissetmeden, “Her istediðimi
yaparým” þeklinde emperyal bir davranýþ içine
girdiðini görüyoruz.
Türkiye’nin yeni dönemdeki yerini
konumlandýrmaya çalýþýrken, bu konumu böyle
bir yapý içinde deðerlendirmemiz gerekiyor. Henüz
ABD’ye karþý bir karþý aðýrlýk da çýkabilmiþ deðil
ve muhtemeldir ki belki önümüzdeki on yýllar
içinde, ABD’nin karþýsýna onu dengeleyecek bir
yapý çýkmayacak.. Þu an Fransa ve Almanya’nýn
baþýný çektiði ve belki biraz Rusya’yý o grubun
içine alabileceðimiz arayýþlar var. Böyle bir üçlü
yapýya sonradan belki Çin de eklenebilir. Ancak
bu aktörlerin hepsinin bir arada olacaðý bir yapý
bana pek gerçekçi görünmüyor. Bu boþluk gözle
görülebilir bir süre geçerli olacak. Bir baþka deyiþle,
Amerika’nýn uluslar arasý sistem içinde bir þekilde
dengelenebilmesi, kýsa dönemde (önümüzdeki
10 yýl, 20 yýl içinde) biraz zor görünüyor. Dolayýsýyla
Türkiye için gerçekçi bir deðerlendirme yaparsak,
bu durumu dikkate alarak, önümüzdeki 10, 20 yýl
içinde, Türkiye’nin böyle bir global yapý içinde
hareket edeceðini þimdiden tespit etmemiz
gerekiyor.
Savaþ sonrasýnda dünyanýn tartýþmasýz en büyük
gücü olduðunu çok etkili bir þekilde ortaya koymuþ
olan ABD ile Türkiye arasýndaki iliþkide ciddi bir
sarsýntýnýn ortaya çýktýðýný görüyoruz. Bu sarsýntýnýn
nedeni, TBMM’nin 1 Mart 2003 tarihindeki
IRAK SAVAÞI VE TÜRKÝYE
oylamada, yaklaþýk 60.000 dolayýnda Amerikan
askerinin Türkiye’ye gelmesine izin verecek olan
tezkereyi kabul etmemesidir. Bu kararýn Amerikan
Yönetiminde çok büyük bir tepkiye, kýzgýnlýða yol
açtýðýný biliyoruz. Onlar da kendilerine göre haklý
nedenlere dayandýrýyorlar kýzgýnlýklarýný. Kendilerine
bazý sözler verildiðini, bu sözlerin tutulmadýðýný,
eðer baþtan Türkiye gerçekçi ve dürüst bir þekilde
iþbirliðini daha sýnýrlý bir çerçeve içinde tutmuþ
olsaydý, kendilerinin de Irak’a dönük savaþ
planlamasýný farklý bir þekilde yapabileceklerini,
ama daha baþýndan itibaren Türkiye’nin kendilerini
cesaretlendirdiðini, dolayýsýyla onlar açýsýndan bu
kadar hayati olan bir konuda son anda ortada
býrakýlmayý müttefiklik iliþkisiyle
baðdaþtýrmadýklarýný söylüyorlar. Amerikan
Yönetiminde büyük bir kýzgýnlýk var. Türk-Amerikan
iliþkilerindeki bu belirsizliðin ne kadar süreceðini
þimdiden kestirebilmek kolay deðil, ama eðer
1974 Kýbrýs Barýþ Harekatý sýrasýnda Amerika’nýn
Türkiye’ye uyguladýðý silah ambargosu ve 1964
tarihli ünlü Johnson mektubunun yarattýðý sarsýntýyý
bir tarafa býrakýrsak, herhalde Türk-Amerikan
iliþkilerinde son 50 yýl içindeki en büyük buhrandan,
krizden söz edebiliriz.
Türkiye ile Amerika arasýndaki iliþkiler, o kýsa süreli
kriz dönemleri bir tarafa, son 50 yýl içinde iki tarafýn
da karþýlýklý menfaatleri yakýn bir iþbirliðini gerekli
kýldýðý için genellikle istikrarlý bir þekilde seyretti.
Ýlk kez Türk dýþ politikasýnýn üzerine oturduðu
yapýlardan biri, Amerika zemini sallanýyor þu an.
Dolayýsýyla bu dönemde Türkiye’nin dünyadaki
yeri derken, bugün itibariyle, Amerika ile iliþkilerin
bir belirsizlik gösterdiðini kabul etmemiz gerekiyor.
Bu belirsizlik ne getirdi? TBMM’nin tezkereyi kabul
etmemesi, Irak’ta Türkiye’ye dönük bir maliyeti
de beraberinde getirdi. Bir kere, Türkiye büyük
ölçüde Irak denkleminin dýþýnda kaldý. Yeni bir
Irak tasarýmý yapýlýrken, Türkiye, Irak’ta aktif bir
þekilde, denklemin içinde olabilme, Irak’taki
geliþmeleri yönlendirme yeteneðine sahip
olacakken, tezkere reddedildiði için bu yeteneði
önemli ölçüde kaybetmiþ bulunuyor. Örneðin,
Kuzey Irak’ta asker bulunduramýyor ve o bölgedeki
geliþmeleri istediði gibi yönlendirebilmesini
saðlayacak araçlardan yoksun. Þu an Irak
denkleminin bir hayli dýþýndayýz.
Önümüzdeki dönemde Irak’ýn nereye gideceði
sorusu çok önemli. Bu Türkiye açýsýndan çok
büyük olumsuzluklara da yol açabileceði gibi,
Türkiye’nin endiþe etmesini gerektirmeyecek bir
þekilde de sonuçlanabilir. Irak’ta önümüzdeki
dönemde nelerin
olacaðý, Türkiye’yi çok
yakýndan ilgilendiriyor.
Herhalde, önümüzdeki
kýsa ve orta dönemde,
Türk dýþ politikasýný en
çok meþgul edecek,
Türkiye’nin en çok
baþýný aðrýtacak
konularýn baþýnda Irak
da yer alacak.
Irak’ýn geleceði
konusunda bir-iki
senaryo yapabiliriz:
Türkiye
Suriye
Ýsrail
Irak
Ýran
Baðdat
Suudi
Arabistan
Bir iyimser senaryodan söz edebiliriz. Bu
senaryoda, Irak’ta herþeyin Amerika’nýn tasarýmýna
uygun yani istikrarlý bir þekilde sonuçlanmasý ve
Irak’ta bugünkü kaostan istikrarlý, demokratik bir
yapýnýn çok kýsa zamanda çýkmasý durumu
bulunuyor. Irak’taki bütün etnik gruplarýn, farklý
mezheplerden insanlarýn, hepsinin bir þekilde bir
arada var olabilecekleri, dört dörtlük bir
demokrasinin, istikrarlý yapýnýn çýkmasý senaryosu
bu. Bunun çok kolay olmayacaðýný, çok da gerçekçi
görünmediðini kabul etmek gerekiyor. Fakat bir
þekilde olursa, Amerika’nýn Irak’a dönük tasarýmý
tutarsa, bunun bölge için çok büyük sonuçlarý
olacaðýný kabul etmemiz gerekiyor. Bir þekilde
demokrasiye geçmiþ, bazý Batýlý müesseseleri
kendi sentezini yaparak yerleþtirip iþletebilen bir
Irak; belki tam Batýlý anlamda bir demokrasi olmasa
bile, demokrasiye yakýn bir þekilde Irak halkýnýn
kendisini ifade edebildiði bir yapýnýn ortaya
çýkmasý; Ýran’ý, Orta Doðu’daki ve Arap
dünyasýndaki bütün ülkeleri etkileyecek. Irak’taki
demokrasi egzersizinin serpintileri bir þekilde
bütün Orta Doðu ve Arap alemi üzerinde yanký
bulacak. Bu olumlu senaryonun gerçekleþmesinin
kolay olmayacaðýný belirtmek gerekiyor.
Bir diðer senaryo, Türkiye’nin yaný baþýnda sürekli
bir istikrarsýzlýk, kaos tablosunun Irak’ta ortaya
çýkmasý ve Türkiye’nin sürekli kaos içindeki bir
güney komþusu ile yaþamasýdýr. Bu muhtemeldir
ve yabana atýlmamasý gerekir. Irak’ta yaklaþýk 3035 yýllýk yoðun bir Baas istibdat rejiminden sonra,
kendini ifade edememiþ, sürekli bastýrýlmýþ olan
gruplar birden açýða çýkýyorlar. Irak’ýn sosyolojik
olarak son derece karmaþýk bir yapýsý var: Bugüne
kadar hep dýþlanmýþ olan Þiiler nüfusun yaklaþýk
yüzde 60’ýný oluþturuyorlar ve bunlar içinde ciddi
anlamda köktendinci gruplar var. Nüfusun yüzde
20’sini oluþturan Sünniler, -ki Baas rejimi büyük
Kuveyt
IRAK SAVAÞI VE TÜRKÝYE
ölçüde, Sünni egemenliðine
dayanýyordu- þu an görünmüyorlar,
ortadan kaybolmuþ durumdalar ve yeni
tasarýmda nereye eklemlenecekleri þu
an bilinmiyor.
George W. Bush
ABD Baþkaný
Bir de Kuzeyde yine önemli sayýda Kürt
nufusu ve bunlarýn iki büyük Kürt partisi
var. Ayrýca, sayýsýný þu an kesin
bilemediðimiz fakat önemli sayýda,
önemli bir yüzde oluþturduðunu tahmin
edebildiðimiz Türkmen gruplarý var.
Bütün bu farklý etnik ya da mezhepsel
gruplarý, bir araya getirip hepsinin
demokratik bir yapý içinde, bir arada var
olabilecekleri ve birbirleriyle uyumlu
olacaklarý bir tasarýmýný ortaya
çýkarabilmek çok güç. Her halukarda federal bir
yapý olacak, ama bu federasyon iþleyebilecek mi?
Pratikte bu sorunun yanýtýný bugünden
kestiremiyoruz, ama Amerikalýlarýn iþinin çok güç
olduðu, bu geçiþin kolay olmayacaðý, þimdiden
karþýlaþýlan örneklerle ortaya çýkýyor. Örneðin,
Amerikalýlar Mayýs 2003’te geçici bir yönetim ilan
edeceklerdi, fakat Temmuz ayýna ertelendi.
Amerikalýlar içteki güçlüklerden dolayý çok temel,
kritik kararlarý alamýyorlar. Dolayýsýyla Irak’ta
önümüzdeki dönemde Amerikalýlar ne kadar
mükemmel bir tasarým düþünürlerse düþünsünler;
o tasarýmý Irak’a oturtabilmeleri zor. Irak’ýn statik
hesaplarý, iç dinamikleri, o yapýnýn ayakta
kalmasýna izin verecek mi? Bu hiç kolay deðil.
Dolayýsýyla Irak’ýn geleceði çok büyük bir belirsizlik
gösteriyor.
Türk dýþ politikasýnýn Avrupa boyutunda da
belirsizlik var. Türkiye, Avrupa Birliði’ne tam üye
olmak istiyor ve Avrupa Birliði Helsinki Zirvesinde
Türkiye’nin tam üyelik adaylýðýný kabul etti. Aðýr
da olsa tam üyelik süreci iþliyor. Avrupa Birliði,
Türkiye’ye bu statüyü verdikten sonra geri de
dönemiyor kararýndan. Fakat herþeye raðmen,
Türkiye’nin Avrupa Birliði’ne tam üye olup
olmayacaðý konusunda da tam kesinlik içinde
konuþamýyoruz. Neden konuþamýyoruz? Çünkü
birincisi, Avrupa Birliði’nin önümüzdeki dönemde
nereye gideceðini iki nedenle bilemiyoruz. 2004
yýlýnda 10 yeni ülke daha Avrupa Birliði’ne katýlacak.
Sonra sýrada Romanya ve Bulgaristan var. Avrupa
Birliði’nin bu dalga içinde bu kadar çok sayýda
ülkeyi bünyesi içine almasý sonucunda, Birlik bunu
özümseyebilecek, hazmedebilecek, taþýyabilecek
mi? Bu geniþleme Avrupa Birliði’nin iþleyiþini,
kurumsal yapýsýný nasýl etkileyecek? Bunun önce
görülmesi, test edilmesi gerekiyor.
Ýkincisi, Avrupa Birliði’nde, Türkiye’nin tam üyeliði
konusunda Avrupa kamuoyunda ve Avrupalý karar
vericiler arasýnda henüz netleþmiþ bir çizgi yok.
Avrupa kamuoyu, tüm anketlerin de gösterdiði
gibi bölünmüþ durumda. Türkiye’nin tam üyeliðine
özellikle Avrupa solunun, Avrupalý liberallarin,
sosyal demokratlarýn sýcak baktýklarýný ve
entellektüel doðruculuk anlayýþý içinde, Türkiye
gibi müslüman bir ülkenin de pekala Avrupa Birliði
içinde yer almasýný savunduklarýný görüyoruz.
Buna karþýlýk, Avrupa içindeki muhafazakar ve
aþýrý sað gruplarýn, Türkiye’nin tam üyeliðini kolay
kolay benimsemeyeceklerini de görüyoruz. Dikkat
ettiðimizde, Avrupa Birliði’nin Türkiye’nin tam
üyeliði ile ilgili kararlarýnýn doðrultusunun, belli
bir anda, Avrupa’daki siyasi güç dengesinin bu
gruplardan hangisinin lehine gözüktüðü sorusu
ile çok yakýndan ilgili olduðunu görüyoruz. 1997’de
Türkiye’nin tam üyelik adaylýk baþvurusu
Lüksemburg’daki AB zirvesinde reddedildiðinde,
Almanya’da iktidarda bir Hristiyan Demokrat olan
Helmuth Kohl vardý, benzer þekilde Ýngiltere’de
yine muhafazakar parti iktidardaydý. Ama 1999’a
geldiðimizde Avrupa’nýn siyasi coðrafyasý önemli
ölçüde deðiþmiþti. Ýþçi Partisi lideri Tony Blair
Ýngiltere’de baþbakandý. Almanya’da sosyal
demokrat olan Schröder iþ baþýna gelmiþti.
Görüldüðü gibi Avrupa’daki siyasi aðýrlýðýn saðdan
sola kaymasý Türkiye’nin önünü açmýþtý. Ama,
önümüzdeki dönemde Avrupa’da sarkacýn yeniden
Hristiyan Demokratlara ve muhafazakarlara doðru
gitmesi Türkiye’nin iþini zorlaþtýrabilir.
Ayrýca, Irak krizinin Avrupa Birliði içinde yol açtýðý
çatlaðýn da, tamir edilip edilemeyeceðini
bilemiyoruz. Bu durumun Avrupa Birliði’nin
önümüzdeki dönemdeki iþleyiþini nasýl
etkileyeceðini bugünden söyleyebilecek durumda
deðiliz. Ama þu tahmini yapabiliriz: Türkiye
gecikmeli bir tarihte tam üye de olabilir ya da tam
üye olmasa bile özel bir statüyle Avrupa Birliði’ne
çok yakýn bir çerçeve içinde yani bir þekilde
bünyenin içinde olacaktýr. Çünkü, Avrupa’nýn
çýkarlarý, ekonomik ve stratejik olarak Türkiye’yi
tümüyle dýþlamayý ve kendi bünyesinin dýþýnda
tümüyle býrakmaya izin vermeyecektir. Türkiye,
AB’ye hep yakýn olacaktýr, ama bu yakýnlýk tam
üyeliðe ulaþýr mý, yoksa bir özel statüyle mi olur;
bugün itibariyle kimse bunun yanýtýný veremez.
Dolayýsýyla böyle belirsizliklerden söz ediyoruz.
Avrupa Birliði cephesine baktýðýmýzda da, orada
da bazý soru iþaretlerinin bulunduðunu görüyoruz.
Yeniden Türk-Amerikan iliþkilerine dönersek,
IRAK SAVAÞI VE TÜRKÝYE
Türkiye ile Amerika arasýnda bugün mevcut olan
soðukluðun çok uzun süreli olabileceðini
düþünmüyorum. Bir þekilde bu soðukluk
aþýlacaktýr. Þu an itibariyle büyük ölçüde psikolojik
bir sorundan söz edebilmek mümkün. “Bize
yardýmcý olmadýnýz, ihanet ettiniz, bizi yanlýþ
yönlendirdiniz” düþüncesi, Amerikan yönetiminde
çok hakim. Bir þekilde bu yönetim gidecektir. Bir
dönem daha Cumhuriyetçiler ve Baþkan Bush iþ
baþýnda kalsa bile; bir sonraki seçimde yeni bir
yönetim gelecektir. Türkiye’de de bir sonraki
seçimde muhtemelen yeni bir iktidar gelecektir.
Hükümetlerin deðiþmesi iliþkilerde önemli bir
rahatlama getirecektir.
Eðer Amerika önümüzdeki 10, 20 hatta 30 yýl
içinde tek baþýna uluslararasý sistemin en belirleyici
baþat gücü olmaya devam edecekse, uluslararasý
terörizmle mücadele yine Amerikan dýþ
politikasýnda önemli bir hedef olarak öncelikli
yerini muhafaza edecekse, ayný zamanda bu
çerçevede Güney Batý Asya, Ortadoðu, Türkiye’nin
bulunduðu coðrafya Amerika için önemini
koruyacaksa, -ki, bu varsayýmlarýn tutacaðýný
tahmin edebiliriz- bu takdirde Amerika Türkiye’yi
bir þekilde, Irak krizi nedeniyle ne kadar kýzmýþ
olsa bile yanýnda tutmak isteyecektir. Bu Amerika
açýsýndan coðrafyanýn dayattýðý bir gerçekliktir.
Bir þekilde bugün mevcut olan soðukluk aþýlacaktýr.
Ancak Türk-Amerikan iliþkilerindeki en büyük sýnav
ve çatlak yaratabilecek konu Irak’týr. Bir yandan
Irak’ta Türkiye’nin arzulamadýðý geliþmelerin ortaya
çýkmasý ve bir yandan da Türkiye ile Amerika’nýn
Irak’ta karþý karþýya gelmeleri, belki Türk-Amerikan
iliþkilerindeki bu düzelmeyi ortadan kaldýracak tek
senaryodur. Eðer Türk-Amerikan iliþkileri, Irak’ýn
geleceði ile ilgili yeni bir kaza olmazsa, kýsa
dönemde olmasa bile orta dönemde yeniden belli
bir istikrar kazanacaktýr.
Türkiye, uluslararasý alanda, uluslararasý sistem
içinde çok önemli bir oyuncu olmaya herþeye
raðmen devam edecek. Önümüzdeki dönemde
Doðu-Batý enerji koridorunun gerçekleþmesi
halinde, Türkiye dünyanýn en önemli enerji
terminallerinden biri olacak. Bu da Türkiye’nin
önemini bence bugüne kýyasla daha da
arttýracaktýr. Amerika bu önümüzdeki 10-20 yýl
içinde Ortadoðu ile çok meþgul olacak ve bundan
dolayý Ortadoðu ülkeleri karþýsýnda istikrarlý bir
rol modeline, yani hem müslüman, hem
demokrasi ve piyasa ekonomisinin iþlediði, Batýlý
müesseseleri yaþatabilen bir ülkeye ihtiyacý olacak.
Elinde Ortadoðu ülkelerine karþý kullanabileceði
baþka hiçbir model
yok ve Amerika da
bir þekilde bu
modeli yaþatmaya
mahkum.
Dolayýsýyla bütün
bunlarý yanyana
getirdiðinizde,
jeostratejik konumu,
model konumu,
önemli bir enerji
terminali olmasý,
Türkiye’yi önemli bir
ülke yapacak. Türkiye herþeye raðmen, içteki
bütün güçlüklerine raðmen, orta ölçekte önemli
bir bölge gücü olabilir. Zaten öyle. Türkiye’nin
sorunu dýþ politikadan çok, içte yaþadýðý
istikrarsýzlýklardan, kötü yönetilmesinden, 1990’lý
yýllarý çok kötü bir þekilde deðerlendirmesinden
kaynaklanýyor. Unutmayalým ki 1990’da Berlin
Duvarý yýkýldýðýnda o sýrada hepsi Sovyetler
Birliði’nin güdümünde olan Demir Perde ülkeleri,
geride býraktýðýmýz 12 yýl içinde çok büyük
dönüþümler gerçekleþtirip, çok kýsa zamanda çok
iyi iþleyen demokrasiler haline geldiler. Bütün
Batýlý kurumlarý inþa ettiler, piyasa ekonomisine
geçtiler, enflasyonu çok kýsa bir zaman dilimi
içinde aþaðý çektiler, özelleþtirmeyi tamamladýlar.
Bu ülkelerin hepsi bundan 13 yýl önce Doðu Bloku
ülkesi diye adlandýrdýðýmýz, komünist idare altýnda,
ciddi insan haklarý ihlallerinin olduðu ülkelerdi ve
önümüzdeki yýl Mayýs ayýnda Avrupa Birliði’nin
tam üyesi olarak kapýdan içeri girecekler.
Türkiye’nin geçen 10 yýlý nasýl deðerlendirdiðine
baktýðýmýzda ise büyük ölçüde siyasetçilerinin
beceriksizlikleri ve iç çekiþmeler yüzünden hiçbir
reformunu tamamlayamadýðýný, aksine kronik
sorunlarýný daha da aðýrlaþtýrdýðýný, çok kötü
yönetildiðini ve bu tarihi dönemi heba ettiðini
görüyoruz.
Eðer uluslararasý alanda bu rolü oynayacaksak,
bunun yolu, Türkiye’nin içte istikrarlý olmasýndan,
kendisine çeki düzen vermesinden, artýk
yönetilebilir, yönetilebilen bir demokrasi haline
gelmesinden ve ekonomik reformlarýný bir an önce
tamamlamasýndan geçiyor. Eðer Türkiye kendine
içte çeki düzen verebilirse, bunu baþarabilirse;
Amerika’yla iliþkilerin soðuk olmasý, Avrupa
Birliði’nin Türkiye’yi isteyip istememesi birer tali
mesele haline gelecektir. Türkiye’nin dünyadaki
konumu, büyük ölçüde içte kendisini iyi idare
edip edemeyeceði sorusunda düðümlenmektedir.
Irak Savaþý
baþlamadan
önce Londra’da
yapýlan savaþ
karþýtý bir gösteri.
KONFERANS
Çaðdaþ Sosyal Demokrasi ve Türkiye
Kemal DERVÝÞ
CHP Ýstanbul Milletvekili
Devlet Eski Bakaný
Çaðdaþ Sosyal Demokrasi
içindeki akýmlarý, sorunlarý,
çözümleri anlayabilmek
için, hem Türkiyemize,
hem de dünyaya
bakmamýz lazým.
Önce dünya ile baþlayýp,
sonra da Türkiye’ye
dönelim. Bugünkü
küreselleþme süreci
içinde, ülkemizde yerel
tepkilerle ve sosyal
demokrasiyle birlikte
CHP’nin, ayný zamanda
da Türkiye’deki tüm
demokratik solun nasýl bir konumda olduðunu,
ne tür sorunlara cevap aradýðýný birlikte düþünelim.
Batýda, belki de en büyük sosyal demokrat parti
Alman Sosyal Demokrat Partisi SPD’dir.
Geçenlerde bir CHP heyetiyle birlikte ilk kez
Berlin’deki Sosyal Demokrat Parti Merkezine
girdim ve giriþte kocaman bir Marks ve kocaman
bir Engels büstünü gördüm. Aslýnda Türkiye
açýsýndan bu ilginç. Çünkü, Türkiye’de sosyal
demokrat bir partinin genel merkezinde Marks
ve Engels’i görmek bizi biraz þaþýrtýr. Bu farka
dikkatinizi çekmek istedim.
Bugünün Avrupa Sosyal Demokrasisi, bu arada
Alman Sosyal Demokrasisi artýk Marksist veya
Marksçý bir sosyal demokrasi deðil, ama, Marksçý
kökenden geldiði de doðru. Yani sosyal demokrasi
aslýnda Marksýn baþlattýðý sol akýmýn bir parçasýdýr,
bir boyutudur. O gelenekden geldi, fakat büyük
evrimler geçirdi, büyük deðiþime uðradý.
Bütün bunlarýn ayrýntýsýna, 19.asrýn sonlarý –
20.asrýn baþlarýna dönmek istemiyorum. Batýda
sosyalizmin ve sosyal demokrasinin, Marksizmin
tarihi aslýnda çok ilginç. 2. Dünya Savaþýndan
sonraki döneme bakarsak, bu iki kutuplu dünyada,
Batýda piyasa ekonomisinin hakim olduðu bir
düzen ve çoðu Avrupa ülkesinde sosyal
demokratlarýn da iktidarda olduðu bir dönem
yaþandý, özellikle 80’li yýllarda ve 90’lý yýllarýn
baþlarýnda. Öbür taraftada da (Sovyet Rusya ve
Doðu Avrupa’da) merkezi planlamayý, devlet
mülkiyetini ekonomide esas kabul eden
sosyalizmin bir modeli vardý ve aslýnda 20. asrýn
son 30-40 yýlý, bu iki model arasýnda ciddi bir
yarýþma, ciddi bir çekiþmeyle geçti. Bugünün
gençleri bunu yaþamadý, bu gerilerde kaldý. Fakat
bizler, özellikle 60’lý yýllarda üniversitelerde olanlar
bunu yaþadýk. 68 kuþaðý o yarýþmanýn içinden
çýktý.
Berlin Duvarý’nýn 1989 yýlýnda yýkýlmasýyla dünya
çok deðiþti. Bunu sað politikacýlar ve sað
ideologlar, sosyalizmin kapitalizm karþýsýnda
yenilgisi biçiminde tanýmladýlar. Yani Sovyet Rusya
çöktü, merkeziyetçi sosyalist model ekonomik
refahý, ekonomik büyümeyi yaratamadý. Özellikle
Reagan tipi muhafazakar politikacýlarýn batýda öne
sürdüðü gibi, bu sistem kapitalizmin baþarýsý
karþýsýnda kendini muhafaza edemedi ve çöktü.
Bu bence çok yanlýþ ve eksik bir deðerlendirme.
Elbette, Merkeziyetçi Sovyet Modelinde büyük
eksikler vardý. Bu eksiklerin en önemli kaynaðý da
özgürlük eksikliðiydi ve bu özgürlük eksikliði
yüzünden tartýþma eksikliði, bilimsel yöntemi
ekonomik ve sosyal konulara uygulamama eksikliði
nedeniyle ekonomide çok büyük hatalar yapýldý.
Çok büyük fedakarlýklara, 30 yýl bir süreyle milli
gelirin yüzde 40’ýný yatýrýma ayýrmalarýna raðmen,
istenilen kalitede bir büyüme ve ekonomik refaha
ulaþýlamadý.
Diðer taraftan þunu da görmeliyiz. Bütün 20. yüzyýlý
kapsayan süreç içinde, vahþi kapitalizm, saðcýlarýn,
muhafazakar politikacýlarýn savunduðu kapitalizm
de aynen merkeziyetçi komünist model gibi çöktü.
Fakat bu çöküþ, ani bir çöküþ olmadý. Özellikle
Avrupa’da, Amerika ve Japonya’da biraz daha az
olmakla birlikte, sosyalistlerin ve sosyal
demokratlarýn, merkez sol ve soldaki sendikalarýn,
sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerinin önerileri,
istekleri çok büyük ölçüde kabul edildi ve sisteme
dahil edildi.
Demokratik sosyalistlerin savunduðu ana fikir,
sosyal devlet fikriydi. Yani piyasanýn tek baþýna
ekonomik ve sosyal sorunlarý çözemeyeceðine
dair bir inanç vardý. Demokratik sosyalizm Batý’da,
mutlaka piyasayý düzenleyen, denetleyen, sermaye
karþýsýnda bir kamu gücünün olmasýný savunan
bir ideolojiydi. Fakat, Doðu’daki sosyalizmle
arasýndaki fark, ekonomide piyasa mekanizmasýný
ve özel mülkiyeti kabul ediyor olmasýydý. Evet,
özel mülkiyet olacak, özel giriþim olacak, piyasa
iþleyecek, iþletmeler ve kiþiler arasýnda rekabet
olacak. Fakat, diðer taraftan da güçlü bir devlet
bu piyasayý düzenleyecek, denetleyecek,
vergilendirecek, sosyal konularda kamu gücünü
kullanacak, sosyal dengesizlikleri düzeltmeye
çalýþacak ve böylece kapitalizmin, gelir daðýlýmý
ve sosyal adalet üzerindeki ve piyasalarýn kötü
iþlemesi açýsýndan eksiklerini dengeleyecek,
tamamlayacak ve baþka türlü bir model ortaya
çýkartacak. Geliþmekte olan ülkelerde, bu
geliþmeler daha geç oldu.
KONFERANS
Bu asrýn baþýndaki, 1910 yýlýndaki rakamlara
baktýðýmýz zaman, bugün OECD’yi teþkil eden
ülkelerde, devletin harcamalarý milli gelire oranla
yüzde 10 düzeyindeydi. Yani o kapitalist modelde,
devletin harcamalarý, bütün milli gelir
harcamalarýnda sadece yüzde10’du ve bugün
OECD ülkelerinde yüzde 50-55 düzeyinde. Bu çok
büyük bir deðiþiklik. Devletin aðýrlýðý yüzde 10’dan,
yüzde 50-55’e kadar çýkýyor, 20. asrýn evrimi içinde.
Batý ülkelerinde yüz yýl önce sosyal demokratlarýn
getirdikleri politikalar, sosyal devlet çerçevesinde
yaþlýlara destek ve emeklilik hakký ve benzeri
haklar yoktu. Parasýz ve zorunlu temel eðitim, en
azýndan burslu eðitim hakký, herkese açýk
üniversite, herkese ulaþmasý gereken saðlýk
hizmetleri, çocuklarýn çalýþmasýný yasaklayan
yasalar, iþsizlik sigortasý, istihdama dönük
politikalar ve tam istihdam hedefine dönük makro
politikalar, bütün bunlar, 20.yüzyýlýn baþýndaki
kapitalist modeli aldýðýnýz zaman olmayan þeylerdi
ve sosyal demokratlarýn, partilerin, sivil toplumun
ve sendikalarýn mücadelesi sayesinde piyasa
modeline dahil edildi. Benim görüþüme göre,
bunlar dahil edildiði için piyasa modeli baþarýlý
olabildi, bu toplumlarý büyük sosyal dengesizliklere
götürmeden. Bu sayede Batý Avrupa’daki sosyal
piyasa modeli, Doðu’daki merkeziyetçi, devletçi
modelden daha baþarýlý bir performans
saðlayabildi. Dolayýsýyla, Berlin Duvarý’nýn yýkýlýþý
saðýn zaferidir demek, son derece yanlýþ bir
deðerlendirmedir. Aslýnda Berlin Duvarý’nýn yýkýlýþý
ve merkeziyetçi, devletçi sosyalist modelin artýk
yok olmasý, özellikle Batý Avrupa’da bir ölçüde
demokratlarýn, Amerika’da da Demokrat Parti’nin
baþarýlý çalýþmalarýndan dolayý sosyal demokrasinin
baþarýsýdýr. Yani Berlin Duvarý’nýn yýkýlýþý ve
merkeziyetçi, devletçi sosyalist modelin artýk yok
olmasý, saðýn deðil, demokratik solun baþarýsýdýr.
Berlin Duvarý yýkýlýnca, Japon asýllý Amerikalý
düþünür Francis Fukuyama, “artýk tarih bitti,
sað- sol çatýþmasý tarihe karýþtý, büyük ideolojilerin
çatýþmasý yok oldu, artýk dünya tek tip liberal
demokrat sosyal bir modelde birleþti ve tabi tarih
þu anlamda devam edecek, her gün yeni bir olay
olacak, hergün teknoloji ilerleyecek, bir takým
deðiþiklikler olacak ama eski tarih, yani o büyük
çatýþmalarýn, ideolojik çatýþmalarýn tarihi bitti”
teziyle ortaya çýktý.
Bu teze katýlmýyorum ve nedenini anlatmaya
çalýþacaðým. Avrupa’daki son 10 yýlýn olaylarýna
ve siyasal geliþmelerine baktýðýmýz zaman, sosyal
demokratlarýn bir bakýma yeni sorunlarla karþý
karþýya kaldýklarýný ve biraz siyasal güç
kaybettiklerini görüyoruz. 1990’lý yýllarýn baþlarýnda,
iki-üç ülke hariç bütün Avrupa’da sosyalist ve
sosyal demokrat partilerinin seçim kazandýðý bir
ortam vardý. Bu þimdi, yüzde 40’a kadar geriledi.
Bu neden oldu? Çaðdaþ Sosyal Demokrasi hangi
sorunlarla karþý karþýya ve bu sorunlara nasýl
yaklaþýyor?
Ýki temel sorun kümesi var:
Bir tanesi, devletin çok büyümesi. Devlet
harcamalarýnýn milli gelir içindeki payý yüzde5055’lere, hatta yüzde 60-65 lere kadar çýkmýþ
durumda. Bu harcamalarý finanse etmek için, çok
yüksek vergiler konuldu. Örneðin; Ýsveç’te 70’li,
80’li yýllarda gelir vergisinin üst dilimi yüzde 80’e
kadar çýkýyordu. Yani, bir insan, kazancýnýn yüzde
80’i kadar gelir vergisi ödemek durumundaydý.
Bu çok aðýr vergi yükü ve çok büyük devlet, aslýnda
sosyal demokratlara o zamana kadar destek veren
kitleler tarafýndan bile yadýrganmaya baþlandý.
Avrupa’da, devlette çok büyük büyüme olunca,
bürokraside bir yayýlma ve bürokratik hastalýklarýn
devlet hizmetlerinde daha rahatsýz edici duruma
geldiðini gözledik. Örneðin; saðlýk alanýnda dar
gelirlileri kapsayan, herkese saðlýk hizmeti hakkýný
veren güzel bir saðlýk sistemi vardý. Fakat Ýngiltere
pratiðinde olduðu gibi, bir hasta hastaneye gittiði
zaman belki 6-8 saat beklemek durumunda
kalýyordu. Devlet, hizmet yükü arttýkça bazý
hizmetleri etkin biçimde vermekte zorlanmaya
baþladý. Fransa’da, özellikle 60’lý yýllarda, üniversite
sisteminde çok büyük aksaklýklar, çok büyük
yýðýlmalar gençlerin artan þikayetlerine yol açtý.
Sosyal demokrasinin temel baþarýlarý, böyle bir
sorunlarla karþý karþýya kaldý. Çok büyümüþ
devletin etkin çalýþamamasý, siyasi tartýþmalarda
saðýn ve muhafazakar partilerin kullandýðý bir
eleþtiri malzemesi oldu.
Diðer ve kanýmca bundan daha da önemli olan
geliþme ise, küreselleþme ile ilgili geliþme. Dikkat
ederseniz, her ne kadar sosyal demokratlar,
sosyalistler eþitlik, barýþ, kardeþlik gibi evrensel
deðerlerin sahibi oldularsa da ve bu evrensel
deðerlerden yola çýktýlarsa da, bu deðerlerin pratik
hayatta uygulanmasýnda ulus devletin gücünü
kullanmak durumunda kaldýlar. Örneðin; piyasayý
dengelemek için vergi sistemini ulus devlet
uyguluyor. Bankalarý, finans sektörünü düzenleyen
kurum, ulus devletin bir kurumu. Gelirdeki
adaletsizlikleri düzeltebilmek ve tek baþýna baþý
boþ iþleyen piyasalarý dizginlemek, daha düzenli
bir biçime getirebilmek için sosyal demokrat
iktidarlar, çok doðal ve çok doðru olarak kamu
KONFERANS
gücünü kullanmak
ve kamu gücüne
dayanmak
durumundaydýlar.
Fakat,
küreselleþmeyle
birlikte, özellikle,
iletiþim
teknolojisindeki
olaðanüstü
deðiþikliklerle
birlikte, dünyadaki
ekonomik yapý
özellikle 80’li
yýllardan itibaren
çok deðiþti.
Örneðin; taþýma
maliyetlerinin son
30 yýl içinde çok
düþtüðünü ve
dolayýsýyla dýþ
ticaret
potansiyelinin çok arttýðýný görüyoruz.
Geçenlerde Bursa’da, Renault Fabrikasýný ziyaret
ettim. Bursa’da araçlarýn bir kýsmý, Meksika’ya
ihraç edilmek üzere üretiliyordu. Bursa nere,
Meksika nere? Ama taþýma ücretleri artýk dýþ
ticaret hesaplarýnda önemli bir yer tutmuyor.
Dolayýsýyla dünyada dýþ ticaretin toplam üretim
içindeki payý, giderek artýyor. Ýþin bir boyutu bu.
Ýkinci boyutu, üretimin küreselleþmesi. Bugün,
dünya sanayi üretimine baktýðýnýz zaman, bunun
yaklaþýk yüzde 35’ini uluslararasý þirketler doðrudan
olarak gerçekleþtiriyor. Dolaylý olarak hesapladýðýnýz
zaman, yani bir takým yan sanayi ile birlikte
hesapladýðýmýz zaman, aslýnda bügünkü dünya
sanayi üretiminin yüzde 70’ini çok uluslu þirketler
ve küresel sermaye sahipliðinde olan örgütler
yönetiyor. Bu çarpýcý bir geliþme.
Diðer bir konu, finans piyasalarý. Eskiden dünyada
var olan döviz piyasasý çok küçüktü. Esas dýþ
ticarete konu olan döviz hacmi ve deðiþim hacmi,
esas bunlara dayalý döviz rejimi önemliydi. Oysa
bugün öyle deðil, her an milyarlarca, hatta
trilyonlarca dolar el deðiþtiriyor. Bir Japon
yatýrýmcýsý anýnda Meksika veya Türkiye’nin hazine
bonosunu alabiliyor. Þili’deki bir emeklilik fonu,
Türkiye’de faizler yüksek diye Türkiye’ye girelim
diyebiliyor. Bunun hacmi olaðanüstü ölçüde arttý.
Bankalar uluslararasýlaþtý. Bugün, dünyada
sermaye piyasasýna hakim olan bankalar, büyük
ölçüde uluslararasý bankalardýr.
Çoðunun temelinde teknolojik deðiþimin yattýðý
bütün bu geliþmeler, klasik ulus devletin 20.
yüzyýlýn son 10 yýlýna kadar baþarabildiði denetim
ve düzenleme görevini çok zorluyor. Ýki örnek
vereyim. Bir tanesi vergi konusu ile ilgili. Diyelim
ki, bir ülkede, sosyal harcamalarý, saðlýk
harcamalarýný veya eðitimi finanse etmek için
vergi artýrmak istiyorsunuz. Eðer komþu bir ülke,
ayný anda o vergileri arttýrmýyorsa, o zaman
sermaye sizin ülkenizden derhal komþu ülkeye
kaçýyor. Dolayýsýyla, ulus devlet sosyal görevini
yerine getirmekte güçlük çekiyor. Diðer bir örnek
ise finans sektörü ile ilgili. Bunu Türkiye’de de
yaþadýk. Bankalar aslýnda döviz piyasalarýnda açýk
pozisyon almamalý. Finans sistemi için, bir
bankanýn dolar cinsinden borç alýp, onu sonra TL
cinsinden yatýrmasý büyük bir risk oluþturuyor ve
bunu denetlemek gerekiyor. Türkiye’de de bu
denetimi yapan BDDK var. Diðer ülkelerde de
denetim kurumlarý var. Bankalarýn döviz
pozisyonunu, bankalarýn uzun vadeli saðlýðý
açýsýndan denetleyen mekanizmalar var. Eðer, bu
bankalar, uluslararasý baðlantýlar içinde bu açýk
pozisyonlarýný alýyorlarsa, örneðin belli bir parayý
yurt dýþýndaki baþka bir bankaya yatýrýp oradan
kredi alýyormuþ gibi gözüküyorsa ve açýk
pozisyonunu o biçimde finanse ediyorsa, o zaman
bir ulusal otoritenin, bir Merkez Bankasýnýn veya
BDDK benzeri ulusal bir kurumun bunu
denetlemesi çok zor, hatta mümkün deðil.
Bütün bu nedenlerle, sosyal demokrat devlet veya
sosyal demokrat siyasal hareket, bu küreselleþme
karþýsýnda güç duruma düþüyor. Çünkü, bir yerde
haklý nedenlerle ve geleneksel hedeflerine dönük
biçimde kamu gücünü kullanmak istiyor. Fakat,
küreselleþen ekonomide bunu yapamýyor veya
eksik yapýyor. Bir üzücü örnek daha vereyim,
seçim zamanýnda çok gündeme gelen bir örnek.
Amerika ve Avrupa Birliði, ama özellikle ABD,
kendi pamuðuna müthiþ destek veriyor. Dolayýsýyla
Amerikan pamuðu, o destek sayesinde dünya
piyasasýna çok düþük fiyatla geliyor. Bizim Ege’deki
veya Çukurova’daki pamuk üreticisi bununla
yarýþamýyor. Aslýnda bizim pamuk da çok yüksek
maliyetle üretilmiyor ama ABD ve AB’nin verdiði
sübvansiyon karþýsýnda yarýþamýyor. O zaman
Türk ulus devleti ne yapabilir bu durumda? Ýlk
akla gelen gümrük koyarak, dýþardan gelen ucuz
pamuða karþý, kendi pamuk üreticimizi koruyalým
diye düþünebiliriz. Ama bunu yaparsak, Türk tekstil
sanayini, pahalý pamuk almaya zorlamýþ olacaðýz.
Dolayýsýyla, kendi pamuk üreticimizi korurken,
kendi tekstil sanayimize zarar vermiþ olacaðýz.
Nitekim, Yunanistan, o ucuz Amerikan pamuðunu
KONFERANS
alýp, bizim tekstil sanayimiz karþýsýnda haksýz
rekabet þansýna sahip olacak. Bu durumda ne
yapabiliriz? Bazen pamuk üreticisine prim verebilir,
yani, siz pamuðunuzu ucuza satýn, zararýna satýn,
devlet de kasasýndan aradaki farký yani o zararý
karþýlasýn deniliyor. Türkiye’nin bunu bir ölçüde
yapmasý lazým ama ne kadar yapabilir bunu? Türk
hazinesi, bu borç durumu, bu maliye politikasý
zorluklarý karþýsýnda, ne kadar Türk pamuðunu
destekleyebilir. Sorunun asýl kaynaðý Türkiye’de
deðil. Sorunun asýl kaynaðý, Avrupa ve Amerika’nýn
kendi pamuðuna verdiði sübvansiyonda. Bu tür
örnekleri verdiðimiz zaman sosyal devlet
uygulamasýnda, ulus devletin bugünkü küresel
çaðda karþýlaþtýðý zorluklarý görüyoruz. Bu, dünya
çaðdaþ sosyal demokrat parti kongrelerinde, parti
araþtýrma gruplarýnda çok güncel bir konu. Hep
birlikte bunu tartýþýyoruz.
Bildiðiniz gibi CHP de Sosyalist Enternasyonal’in
bir üyesi ve Avrupa sosyalist partileriyle iþbirliði
yapýyor. Bunlarý tartýþýyoruz. Ýki konuda da yeni
bir yaklaþým, yeni bir politikaya ihtiyaç var. Birinci
konuda, genelde bugünkü çaðdaþ sosyal
demokrasinin yaklaþýmý þu: Sosyal devletten
kesinlikle vazgeçemeyiz, geçmek istemeyiz. Bizim
ana hedefimiz sosyal devlettir ve sosyal hizmet
açýsýndan dar gelirlilere ulaþmaktýr. Fakat, devleti
çok büyüttüðümüzde, çok bürokratik bir yapý
aldýðýný da kabul ediyoruz. Dolayýsýyla, bazý
alanlarda sosyal hizmetleri özel sektör versin,
ama devlet dar gelirliye bunun maliyetini, bunun
kaynaðýný saðlasýn. Hastane konusunu örnek
olarak alalým. Hastane mutlaka devlet hastanesi
olmayabilir, özel hastane de olabilir. Ama, her
dalda, her vatandaþýn ve özellikle dar gelirlinin bu
saðlýk hizmetine ulaþabilmesi için kaynaðý olmasý,
sigortasý olmasý gerekir. Bu sigortayý saðlamak
da devletin temel görevidir. Aslýnda, eðitim için
de ayný þey söylenebilir. Bütün eðitim kurumlarý
devletin elinde olmayabilir. Ama, dar gelirli bir
öðrencinin, eðer iyi çalýþýyorsa ve performans
gösteriyorsa, en iyi eðitim kurumlarýna eriþme
hakkýný devlet bursla, destekle saðlamalýdýr. Devlet,
eðitimde hiç bir þekilde gelir daðýlýmýna dayalý ve
gelir düzeyine dayalý bir farký kabul etmesin, buna
karþý bursla mücadele etsin. Yani iki sektörde de
(eðitim ve saðlýkta) sosyal devlet hedefinden
vazgeçmeden, fakat özel sektörü de bu hizmete
çekmek, devletin bazen fazla hantal olan
bürokrasisini azaltmak, bir ölçüde devletin o açýdan
ölçeðini küçültmek, ama ayný zamanda da dar
gelirliye bu sosyal hizmetlere ulaþabilmesi için
gerekli kaynaðý kesinlikle saðlamak için çalýþsýn.
Sosyal devletle ilgili bu yaklaþým, bugün Avrupa
sosyal demokrat partilerinde büyük ölçüde geçerli
olan yaklaþým. Bunun ayrýntýlarý çok tartýþýlýyor.
Tam olarak saðlýkta nasýl olmalý, eðitimde nasýl
olmalý, tarýmdaki destek nasýl olmalý? Fakat, temel
yaklaþýmda bir görüþ birliði var.
Peki, küreselleþmeyle nasýl baþa çýkýp, karþýsýnda
neler yapacaðýz? Daha zor ve henüz pek de çözüm
bulunmamýþ bir alandayýz. Bir çok insan,
küreselleþmedeki haksýzlýklarý, dengesizlikleri
görünce, tümüyle küreselleþmeye isyan ediyor.
Büyük sermayenin önderliðinde oluþan
küreselleþmeye ahlaki bir tepkiyle karþý çýkýyor.
Brezilya’da her yýl Dünya Sosyal Forumu toplantýlarý
gerçekleþiyor. Bu ahlaki tepki aslýnda sol açýdan
ve sosyal demokrat açýdan da desteklenen ve
anlaþýlan bir tepki. Ama, diðer taraftan, iletiþim
teknolojisindeki devrimi geri çevirmek mümkün
deðil, yararlý da deðil. Kaçýnýlmaz olarak bu küresel
teknoloji, küresel finans piyasalarý, ticaret
mekanizmalarý iþleyecektir. Dolayýsýyla,
küreselleþmeyi reddetmek veya biz istemiyoruz,
kapýlarýmýzý kapatýp tek baþýmýza yaþayacaðýz
demektense (ki bunun pratik olanaðý yok), onun
yerine, biz geçmiþte ulus devlet düzeyinde vahþi
piyasayý kamu gücüyle nasýl dizginlediysek, ayný
biçimde uluslararasý düzeyde de vahþi piyasayý
dizginlememiz ve uluslararasý düzeyde bunu
yapabilecek bir kamu gücünü oluþturmamýz
gerekir yaklaþýmý, bugünkü çaðdaþ sosyal
demokraside aðýr basan ve giderek daha fazla
destek bulan bir yaklaþýmdýr. Ama, bu yaklaþýmýn
zorluðu, bu uluslar üstü veya uluslararasý kamu
gücü nasýl ve nerede oluþacak? Kýta düzeyinde
mi oluþacak? Örneðin, Avrupa Birliði düzeyinde
mi oluþacak, Birleþmiþ Milletler düzeyinde mi
oluþacak, Dünya Bankasý gibi kurumlar etrafýnda
mý oluþacak, bunlar tartýþýlýyor. Bu konuda çok
kolay, çok kesin bir çözüm bulunduðunu iddia
etmek de henüz mümkün deðil.
Güncel bir konuya burada bir parantez açarak
temas etmemiz gerekiyorsa, Irak Savaþýna karþý
olan sosyal demokratlar arasýndaki tepki, özellikle
Avrupa’da niye bu kadar kuvvetli oldu? Niye
Londra’da 1 milyon insan yürüdü? Saddam
Hüseyin’i sevdikleri için deðil, Irak’taki rejime
herhangi bir sempati duyduklarý için deðil. Bu
insanlar büyük ölçüde, küreselleþen dünyada,
artýk uluslararasý hukuðun, uluslararasý
dayanýþmanýn ve uluslararasý örgütlerin etkin
olmasý gerektiðine inandýklarý için ve maalesef
bunu tamamen dýþlayan ve Birleþmiþ Milletler’in
KONFERANS
yetkisini reddeden bir tutum karþýsýnda, bu yeni
çaðdaþ sosyal demokrat uluslararasý küreselleþme
ideolojisini anlatmak için ya da o ideolojinin verdiði
his ve düþüncelerle yürüdü. Bu örneði özellikle
Avrupa Birliði’nde çok görüyoruz. Avrupa Birliði,
ulus devlet düzeyindeki bir çok yetkiyi artýk Avrupa
düzeyinde gerçekleþtiriyor. Dolayýsýyla, sosyal
demokratlar Avrupa Birliði’ni, aradýklarý kamu
gücünü, yeni piyasalar ve yeni teknolojiler
karþýsýnda, yeniden daha etkin kýlacak bir araç
olarak görüyor.
bir dünyada, 1920’li, 1930’lu yýllar, aslýnda sosyal
demokrasinin en zayýf, en ezildiði yýllarýydý. O
yýllarda CHP’nin ve Türkiye’deki o siyasal hareketin
açýktan bir sosyal demokrat çizgide olmasý
beklenemezdi. Kaldý ki, Sovyet Rusya ile
sorunlarýmýz vardý. Toprak sorunlarýmýz vardý.
Acaba Türkiye’ye hakim olmak ister mi kaygýsýyla,
sola karþý milliyetçi bir kuþku, milliyetçi bir refleks
de vardý Türkiye’de.
Þimdi, Türkiye’deki sosyal demokrat hareketin
tarihçesine kýsaca bir bakalým. Aslýnda Türkiye
19. asýrda çok farklý bir konumdaydý. Osmanlý
Ýmparatorluðu henüz ulus devlet olmamýþ ve
dolayýsýyla bizim 19. asýr tarihimiz, Avrupa
tarihinden çok ayrý geliþti. Fakat, Cumhuriyetin
kurulmasýyla Türkiye’de Avrupa tipi bir ulus devlet
oluþtu. Atatürk’ün öncülüðünde, hem tarihimiz
hem de kendi içimizdeki tartýþmalarýmýz giderek
diðer ulus devletlerin tartýþmalarýna benzemeye
baþladý.
1965 yýlýnda, o zaman CHP Genel Baþkaný olan
Ýsmet Ýnönü, ilk kez ortanýn solundayýz dedi ve ilk
kez o Kemalist, laik, devrimci, halkçý CHP’yi batýlý
anlamda siyasal yelpazede solda tanýmladý. Ondan
sonra, Bülent Ecevit’in Genel Sekreter olmasý ve
ortanýn solu hareketinin geliþmesiyle, CHP nihayet
70’li yýllarda siyasal yelpaze ve siyasal düþünce
çerçevesi içinde kendini solda bir parti olarak
tanýmladý. Bazen sosyal demokrat, bazen
demokratik sol, bazen ortanýn solunda, yani o
kavramlar arasýnda bir çok tartýþma da yaþandý.
Fakat, açýktan demokratik solda olan bir parti
olarak geliþmeye baþladý. Dikkat edilirse, bu
aslýnda CHP için 70’li yýllarda büyük bir geliþmeye
yol açtý. Seçim kazanamazken, 70’li yýllarda çok
ciddi seçim baþarýlarýný elde edebildi. 1977
seçimlerinde yüzde 43 oranýnda oy alarak
1950’den sonraki tarihinde en yüksek oy oranýna
ulaþtý. CHP, 70’li yýllarda kendini, hem Atatürkçü,
hem devrimci, hem laik, ayný zamanda da sol,
demokratik sol bir parti olarak tanýmladýðý zaman,
toplumdan olumlu yanýt aldý. Ondan sonra
Türkiye’de darbe oldu, yasaklar geldi. Fakat, hiçbir
zaman CHP veya onu izleyen partiler, ondan sonra
SHP, DSP gibi partiler, merkez solda, sosyal
demokrat veya demokratik sol niteliklerini
kaybetmediler. Türkiye, daha çok Avrupa siyasal
yapýsýna benzeyen, solda þu anda CHP, (bir
bölünme olmuþtu lider düzeyinde, DSP-CHP gibi,
ama temelde solda bir büyük sosyal demokrat
hareket), saðda da diðer hareketler gibi bir yapýya
doðru gitti.
CHP’nin kökeninde Marksizm yoktur. CHP ilk
baþta, ilerici, laik, devrimci ama kendini solda
tanýmlamayan milliyetçi bir partiydi. Yani Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran milliyetçi bir partiydi. CHP’nin
giderek kendini merkez solda tanýmladýðýný
görüyoruz. Bu, belli bir süreç içinde oldu. Aslýnda,
Atatürk’ün ve arkadaþlarýnýn dünyaya yaklaþýmý
açýsýndan bu doðal bir geliþmeydi. Çünkü,
Atatürk’ün ve arkadaþlarýnýn yaklaþýmý deðiþime,
eþitliðe, halkçýlýða, adalete çok yakýn bir yaklaþýmdý.
Ama, o günün þartlarý içinde, bir taraftan Stalin’in,
öbür taraftan Hitler ve Mussolini’nin kol gezdiði
Bizim sosyal demokratlar olarak önümüzdeki
görev, bu tarihi evrimi devam ettirmek, bunu
yaparken de bu sürecin Türkiye’nin özelliklerini
taþýyan yapýya da sahip olmasýna dikkat etmektir.
Örneðin, Türkiye’de tarým çok önemli. Bir Avrupa
ülkesinde, tarým nüfusu yüzde 5 iken, Türkiye’de
yüzde 35. Yani, ülkemizin kendine özgü özelliklerini
dikkate alarak, ayný zamanda çaðdaþ sosyal
demokratlarýn yöneldikleri çözümleri de
benimseyerek, yeniden 2000’li yýllarda, çaðdaþ
Türk Anadolu sol geleneðiyle barýþýk ve ona dayalý,
fakat ayný zamanda sosyal demokrasinin evrensel
Çaðdaþ Sosyal Demokrasi Türkiye’de nereye
gidiyor?
CHP olarak, biz bu tartýþmalara katýlýyoruz. Kardeþ
partilerimizle toplanýyoruz. Örneðin, CHP 2004
Avrupa Parlamentosu seçimlerine, diðer sosyal
demokrat partilerle giremeyecek. Çünkü þu anda
Avrupa Parlamentosu’nda üye olmadýðýmýz için
Türkiye’nin milletvekili seçmesi mümkün deðil.
Ama, seçim stratejisine, seçimde oluþturulacak
bildirgilere , bütün bu çalýþmalara katýlýyoruz. Bu
çok önemli, çünkü bugünkü dünyada sadece
kendi içimizde çözüm deðil, diðerleriyle birlikte
çözüm üretmemiz lazým. Örneðin; eðer Türk
pamuk üreticisini korumak istiyorsak, bir þekilde
bizim gibi düþünenleri, ABD ve AB’yi, pamuk
sübvasyonlarýndan vazgeçirmemiz lazým. Esas
çözüm burada.
KONFERANS
deðerlerini kabul eden ve onlarý geliþtiren bir
sentezi, CHP çatýsý altýnda oluþturmalýyýz. Bunda
baþarýlý olursak, sanýyorum Türkiye’deki siyasal
yapý çok daha saðlýklý bir hale gelecek ve
gerçekten bugünkü iktidara, saðlýklý demokratik
bir alternatifin oluþmasýnda baþarýlý olacaðýz. Fakat,
bunu henüz baþarmýþ deðiliz. Þu anda CHP’ye
baktýðýmýz zaman, parti içinde veya parti
yandaþlarýnda, bir taraftan 20’li, 30’lu yýllardan
gelen gelenek var. Bu geleneðe sahip çýkmamýz,
gurur duymamýz lazým. Ama, bu gelenek, zaman
zaman, özellikle de 2. Dünya Savaþý ve ondan
sonraki yaþanan olaylar yüzünden, aslýnda
olduðundan ve Atatürk’ün isteðinden daha
devletçi, daha merkeziyetçi, daha sýnýrlayýcý,
yasakçý bir model haline yer yer dönüþtürüldü.
Dolayýsýyla, CHP eþittir devlet, yasaklar, güdüm
hissi vatandaþlarýmýzýn bir kýsmýnda devam ediyor.
Bunu bir ölçüde aþmamýz lazým. Diðer taraftan
da, çaðdaþ sosyal demokrasinin de karþý karþýya
bulunduðu sorunlarý, birlikte çözebilmemiz lazým.
Örneðin, sosyal devlet ve sosyal hedeflere sadýk
kaldýðýmýz zaman ve bunlarý gerçekleþtirmek
istediðimiz zaman, bunu en etkin biçimde, en az
kaynak kullanarak, en güzel biçimde nasýl
yapabiliriz? Bunu araþtýrmamýz lazým. Aslýnda,
CHP bunu “Çözüm 2000” bildirgesinde gayet
güzel biçimde anlatýyor. Hastane örneðini
veriyorum. CHP’nin programýnda illa da devlet
hastanesinde, tedavi olacaksýnýz diye bir þey yok.
Devlet sigortanýzý saðlayacak, gerekirse o sigorta
kaynaðý ile birlikte özel hastanede tedavi
olacaksýnýz. Yani o dönüþümü, CHP büyük ölçüde
programýnda baþarmýþ durumda. Fakat, tabanýnda
ve örgütünde bu modelin pratikte nasýl iþleyeceði
ve tam olarak benimsenmesi biraz daha zaman
alacak. CHP, bu sentezi yani milliyetçi, Atatürkçü
gelenekle, sevdiðimiz, sahip çýktýðýmýz bu
gelenekle, Avrupa türü çaðdaþ bir sosyal
demokrasiyi birleþtirebilirse, çaðýmýza uygun bir
sentezi yaratmýþ olur. Ama, bu iki akým
birleþemezse ve bir bakýma birbirine paralel, hatta
birbirine biraz kuþkuyla bakarsa, o zaman o
sinerjiyi, o gücü solda yaratamaz. Bugün
yaþadýðýmýz tartýþmalarýn kaynaðýnda bu var.
Özgürlük konusuna özellikle gelmek istiyorum.
Çaðýmýzda, Türkiye’de, CHP’den daha çok
özgürlüklere sahip çýkan baþka bir parti
olmamalýdýr. Biz, geçmiþten gelen bir takým
korkularý yenerek sonuna kadar özgürlükçü
olmalýyýz. Fakat, merkeziyetçiliði ve deðiþimden
korkunun izlerini yer yer hala görüyoruz.
Bugün, Avrupa Birliði sürecinde, Türkiye için
meclisten geçirdiðimiz bir dizi yasa var. Bu yasalar
henüz kýsmen uygulanýyor. Bunlarý biz istedik, biz
oy verdik, biz destekledik. Fakat bu yetmez. Ayný
zamanda bunun takipçisi olmalýyýz. CHP’nin
önümüzdeki dönemde o sentezi oluþtururken,
daha cesur biçimde özgürlükçü olmasýnda büyük
yarar var. Bu esasen geleneðimizle hiç bir biçimde
çeliþmiyor. 1924 yýlýnda, Ankara’da Öðretmenler
Kurultayý Toplantýsýnda Atatürk öðretmenlere
sesleniyor: “Cumhuriyet, öðretmenlerden
düþüncesi hür, vicdaný hür, sezgi ve anlayýþý hür
kuþaklar yetiþtirmesini ister”. Yani Atatürk,
düþünce, vicdan, sezgi, anlayýþ, hepsi özgür olmalý
diyor. Þimdi, böyle bir insanýn izindeyiz deyip,
yasakçý , sýnýrlayýcý bir devlete sahip çýkmak, esas
çeliþkiyi oluþturur. Atatürkçülük, hiçbir zaman
yasakçý bir ideoloji olmamýþtýr. Fakat, Atatürkçülüðü
yasakçý bir ideolojiye dönüþtürmek isteyenler
olmuþtur.
Bulunduðumuz nokta bu. Önümüzdeki görev
kolay deðil. Sosyal devlete, sosyalist geleneðe
sahip çýkmalýyýz. Sosyal adalet olmadan, sosyal
denge olmadan, baþarýlý bir piyasa ekonomisinin
olmayacaðýný anlatmalý ve ikna etmeliyiz. Ayný
zamanda, bunu yaparken sosyal devletin hantal,
yasakçý ve aðýr yük oluþturan bir devlet deðil,
tersine etkin, vatandaþa gerçekten destek olan,
piyasayý bozmadan düzenleyen veya daha iyi
iþlemesini hedef alan bir devlet düzenlemesini
hedeflediðimizi anlatmalýyýz. Bizim
devletçiliðimizin, piyasa karþýsýnda, vatandaþ
karþýsýnda, sivil toplum karþýsýnda bir devletçilik
olmadýðýný, tersine, bütün bu kurumlarýn daha iyi,
daha saðlýklý ve herkese daha yararlý olabilmesi
için gereken bir devletçilik anlayýþýnýn olduðunu
özellikle gençlere anlatmalýyýz. Somut olarak, bu
Çankaya Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. M. Kamil Mutluer,
Kemal Derviþ’e teþekkür
plaketini verirken.
KONFERANS
sosyal hedeflere nasýl ulaþacaðýmýzý anlatmalýyýz.
Uluslararasý düzeyde de, bugünkü küresel
dünyanýn gerçeklerini görüp, ona göre hareket
etmeliyiz. Artýk bazý konularý, sadece ulus devlet
düzeyinde halletmemiz mümkün deðil. Türkiye
büyük ve güçlü bir ülke ve diðer ülkelerle, diðer
sosyal demokrat hareketlerle birleþip, bu sorunlarý
küresel düzeyde çözmeye yönelik çabalara
katýlmalý, bu çabalar içinde var olmalý.
SORU – CEVAP
Soru : Tüm parti programlarýnýn birbirine benzediði
bir dönemde, günümüz sosyal demokrasisi
ekonomik, sosyal, siyasal açýdan ülke sorunlarýný
çözmede neler önermektedir?
Cevap : Aslýnda bütün parti programlarý yüzeysel
olarak belki birbirine benziyor ama temelde, biraz
derinlere indiðiniz zaman, birbirine benzemiyor.
Fakat, çaðdaþ demokrasilerde, genelde partiler
partili olmayan merkezdeki vatandaþ için yarýþýyor.
Nasýl olsa solda olan bir vatandaþ, büyük ihtimalle
CHP’ye veya baþka bir sol partiye oy verecektir.
Saðda da buna benzer bir durum var. Esas yarýþma
merkezle ilgili olduðu için, doðaldýr ki hem solda
ki, hem saðda ki partiler daha ýlýmlý olan bu merkezi
yakalamaya çalýþýr. Ama, temelde programlar
arasýnda ciddi farklar vardýr. Sosyal demokrat bir
partinin programýnda, sosyal devlet hedefi diðer
partilere kýyasla çok daha ciddi, çok daha köklü
biçimde vardýr. Parti programýnda popülist bir
söylemle, herkese her þeyi vaat etmek çok kolay.
Programý anlamak için gerçekçi çözümlere bakmak
gerekir.
Diðer bir konu da Avrupa Birliði. Avrupa Birliði
Türkiye için çok önemli bir hedef, ekonomimiz
için, yatýrýmýmýz için, istihdamýmýz için çok çok
önemli bir hedef. Türkiye’yi gerçekten Avrupa
Birliði’nde güçlü, kendi çýkarýný koruyan, fakat,
ayný zamanda da tümüyle Avrupa’daki standartlara,
özgürlüklere uyan bir ülke yapma hedefini CHP
son derece samimi ve güçlü olarak taþýyor.
Soru : Güçlü bir ekonomiye geçmeden baþarýlý
bir sosyal demokrasi ortamý olabilir mi? Bu
baðlamda güçlü bir ekonominin neresindeyiz?
Cevap : Eðer çok güçlü bir ekonomiye sahipseniz,
hýzlý büyüyorsanýz, o zaman tabi ki gelir daðýlýmýný
gözetmek daha kolay. Dar gelirliye, tarýma, küçük
çiftçiye, küçük esnafa destek vermek, ihtiyacý
olan bütün gençlere burs bulmak daha kolay.
Dolayýsýyla, çok güçlü bir ekonomide sosyal
demokrat olmak daha kolay. Ama, çok güçlü bir
ekonomide deðilseniz bile, gene de sosyal
demokrat bir yaklaþýmýn daha sürdürülebilir bir
büyümeye yol açtýðýna inanýyorum. Bizim gibi
geliþmekte olan bir ülkede, büyümeye büyük
önem vermeliyiz. Bu yýl yüzde 2 büyüyelim yeter
diyemezsiniz. Japonya bunu söyleyebilir, Almanya
bunu bir ölçüde söyleyebilir ama Türkiye
söyleyemez. Türkiye, mutlaka yüzde 7 büyüme
hedefine odaklanmalý. Eðer, bu büyüme sürecinde
sosyal boyutu unutursanýz, sosyal dengeleri
koruyamazsýnýz, gelir daðýlýmýný bozulmaktan
koruyamazsýnýz ve iþte o zaman çok ciddi
dengesizlikler, ekonomik ve sosyal krizler ortaya
çýkar. Benim 80’li yýllarda uygulanan modelde,
beðenmediðim, eksik bulduðum taraf aslýnda bu.
Aslýnda doðal, sosyal demokrat bir model deðildi.
Özal, 80’li yýllarda Türkiye’de, çok baþarýlý bir
ekonomik büyüme sürecini baþlattý. Türkiye 80’li
yýllarda hýzlý büyüdü, ihracat hýzlý geliþti, fakat ayný
yýllarda sosyal yapý çok bozuldu, sosyal denge
çok bozuldu ve kamu gücü, devlet çok zayýfladý.
Çünkü, o anlayýþ içinde yani sosyal demokrat
olmayan bir anlayýþ içinde, kamu gücünün, devletin
çok fazla bir önemi yoktu. Herþeyi özel sektör
yapar, herþeyi piyasalar yapar anlayýþýndaysanýz,
devlet de bazý þeyleri yapsýn ama, o kadar da
önemli deðil düþüncesinde olursunuz. Türkiye’de,
Anavatan Partisi’nin getirdiði anlayýþ buydu.
Siyasi partiler arasýndaki fark, iþte bu farktýr. Sosyal
demokrat bir parti devleti boþ veremez. Devletsiz
bir piyasanýn düzgün iþlemeyeceðini bilir. Devletin
kurumlarýna sahip çýkmak mecburiyetindedir.
Çünkü, o kurumlara hedefleri açýsýndan ihtiyacý
var. Bu çok önemli bir fark. Ama ayný zamanda,
bu devletin etkin olmasý, vatandaþlarý ezmemesi,
hizmet anlayýþýyla vatandaþlara yaklaþmasý ve
özgürlükleri artýk kýsmamasý gerekir. Bu da o
sosyal devletin ikinci bir boyutudur. Geliþmekte
olan bir ekonomide, bu nedenlerden dolayý aynen
geliþmiþ ülkelerde olduðu gibi sosyal demokrat
olmakta yarar vardýr. Uzun dönemde ekonomiye
de büyük yararlarý olacaktýr. Sosyal demokrasi
sadece bir daðýlým, sadece bir hakça gelir daðýlýmý
meselesi deðil, ayný zamanda saðlýklý,
sürdürülebilir, ülkeyi krize sokmadan düzenli bir
büyümenin teminatý olmalýdýr.
Bu konferans Çankaya Üniversitesi Ekonomi Topluluðu tarafýndan
6 Mayýs 2003 tarihinde gerçekleþtirilmiþtir.
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
Ceza Adaletinin Anatomisi
Hukuk, kavramlar ve soyutlamalarla dile
getirilmekte, gerekçelendirilmekte ve
somutlaþtýrýlmakta ise de, kurallarýndan biri ihlâl
edildiðinde cezalandýrýlan ve cezaevine konulanýn
bir kavram deðil, bir insan olduðu unutulmamalýdýr.
Bir kavram ne denli yüceltilirse yüceltilsin, anlamý,
kavramýn bireysel varlýklarýn deneyimlerine iliþkin
sonuçlarý gözlenerek irdelenmeli; ve hukuk
bilgisinin, uðruna hukuk yaratýlan kiþiler/toplum
göz ardý edildiðinde, çok az þey ifade edeceði
bilinmelidir.
Hukuk ilmi, dikkatini yalnýzca hukuk kurallarýnýn
incelenmesi ve açýklanmasý üzerine odaklanmakla
yetinemez. “Hukuk” ile sosyal koþullar ve kültürel
realiteler arasýndaki dinamik iliþkiler ve etkileþim
süreci de inceleme kapsamýna alýnmalý; sorunlara
gecekondu türü yaklaþýmlardan kaçýnýlmalýdýr.
hukukunda seçenek ve
takdire yer veren
fýrsatlardan yararlanan
aktörler, norm
uygulamayý, amaçlananýn
tam tersi istikamete
yöneltmekte veya
deforme etmektedir. Ýþte
aktörlerce sistemde
sergilenen bu durum,
mükemmel detay
çalýþmalarýna karþýn
adalet sarayý mimari
projesindeki, irrasyonel
rüzgarlarýn girmesine
olanak veren, açýk
pencerelerdir. Ýþte bu
pencereler nedeniyle
Hukuk Usulü 22 kez,
Ceza Usulü ise 26 kez
tadilat görmüþtür.
Günümüzde ise yargýlamanýn uygun yönetimi ile
bu süreçte rol alan kiþilerin pratiði, bu süreci
düzenleyen hukuk kurallarýnýn teknik
mükemmelliðinden daha fazla önemlidir.
Evrensel Bir Sorun: Yargýda Gecikme
Unutulmamalýdýr ki, kiþi haklý olduðu davasýný
kaybedebileceði gibi suçlu kiþi de (örneðin davasý
Genelde yargýnýn etkin ve kaliteli hizmeti makul
zamanaþýmýndan düþtüðü için) ceza görmeyebilir.
süre içerisinde sunabilmesi için yargýda gecikmeye
Bu baðlamda, yargýlama usulündeki kurum ve
özgü aþaðýdaki þemada yer alan nedenler üzerinde
araçlarýn adaletin gerçekleþmesine ne derece
durularak her birine özgü etkinin en aza indirilmesi
yardýmcý olduðu; mahkeme kararlarýnýn usuldeki
için dinamik bir yaklaþým sergilenmelidir.
rafine kavramlar sonucu daha mý adil olduðu gibi
sorular gündeme gelmektedir. Yargýlama süreci
gerçekte akademisyenlerin eserlerinde iþlediði
Suçun Bedeli
mantýksal soyutlamalardan üretilmiþ kesin sonuç
saðlayan bir normlar
kümesi deðildir.
Yargýda Gecikme Nedenleri
Yargýlama sürecinde yer
alan aktörler; hâkimler,
Usul Hukukundan
Taraflarýn Neden
Örgütlenme ile
taraflar, avukatlar ile
Kaynaklanan
Olduðu Gecikmeler
Sistemin Çeþitli
yardýmcý personelden
Gecikmeler
Kesimlerindeki
oluþmaktadýr. Bu kiþiler, ne
Niteliklerden
soyut yaratýklar ve ne de
Kaynaklanan
benzer mekanik kuklalardýr.
YARGILAMA
Gecikmeler
Kapasite Üstü
Her biri kendi bireysel ve
Ýþ
Yükü
SÝSTEMÝ
sosyal dünyasýnda, duygu,
Sistemin Etkinliði
düþünce, ilgi alanlarý ve
Ýçin Gerekli Mali Destek
alýþkanlýklarý (bazen de kötü
Teknolojik
Verilmemesi
alýþkanlýklarý) olan kiþilerdir.
Destekten
Davanýn Özelliklerinden
Ýþte tüm bu kiþilerin iliþkileri
Yoksunluk
Kaynaklanan Gecikmeler
ile oluþan ve her adliyeye
özgü olan “adliye kültürü”
zaman zaman sorun kaynaðý olabilmekte;
Kamu düzeni ve güvenliði açýsýndan ölçümlenmesi
yargýlama sürecini etkileyerek yargýlama hýzýný
yapýlacak bir parametre ise, Türkiye'de iþlenen
1
yükseltebilmekte(!) veya yavaþlatabilmektedir .
suçlarýn faturasýdýr. Ceza adaleti sistemi (kolluk,
Bu durumda, yargýnýn uygun iþleyiþinde, de-facto
uygulama, yasalardan daha önemli olmakta; usul
Dr. Mustafa T. YÜCEL, LL.M, JSD
Çankaya Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Öðretim Üyesi
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
savcýlýk, ceza mahkemeleri ile ceza infaz kurumlarý)
harcamalarý; alarm ve güvenlik sistemleri ile özel
koruma; çalýnan mallarýn deðeri; terör kurbanlarý
yakýnlarýnýn maruz kaldýðý yoksunluklar, þiddet
suçlarý maðdurlarýnýn tedavisi; sönen hayatlarýn
ekonomik faturasý; suç oraný yüksek
semtlerin/bölgelerin boþaltýlmasý, iþ yerlerinin
kapanmasý ve iþçi çýkartýlmasýnýn tahmini faturasý
toplamýnýn, milli savunma harcamalarýndan büyük
olacaðýna kimsenin kuþkusu olmamalýdýr. Bu
baðlamda, suç olgusu bir numaralý ekonomik
sorun olma istidadýndýr. Bu konuda yaklaþýk bir
fikir vermek üzere ceza adaleti sistemine ayrýlan
mali kaynaklarýn ($) gayrý safi milli hasýlaya oraný
bakýmýndan on ülkeye iliþkin verilere aþaðýdaki
tabloda yer verilmiþtir:
insan haklarýna saygýnlýk içinde etkinliðini saðlamak
üzere;
· Takipsizlik kararý verilecek iþler açýsýndan
“ayýklama” iþlemine özen gösterilmesi,
· Takipsizlik kararý verilen iþler hakkýnda kolluk
görevlilerinin periyodik toplantýlarla
bilgilendirilmesi,
· Polis ve Jandarmaca kanýt toplamadaki
yetersizliklerin giderilmesi; biyolojik kanýtýn
önemi bilinçlendirilerek DNA bilgi bankasý
oluþturulmasý,
· Kamu davalarýnýn kýdemli Cumhuriyet
Savcýlarýndan oluþan bir ekip incelemesinden
geçirilerek "yeterli delil" olmadýkça kamu davasý
açýlmamasý ilkesine iþlerlik kazandýrýlmasý,
· Kamu davasýnýn sonuçlarý
Ülke ismi
Kaynaklar
GSMH
Kaynaklar/GSMH hakkýnda savcýlýk ve kolluk arasýnda
(Milyar-$)
(Milyar-$)
%
bilgi akýþýnýn saðlanmasý,
· Pilot projelerle savcýlýklarda
Danimarka
0,632
68,8
0.9
kolluk görevlisinin veya kollukta
Finlandiya
0,554
62,3
0.9
Savcýlarýn çalýþma imkânýna
Fransa
1,976
724,2
0.27
kavuþturulmasý,
Hollanda
1,824
175,3
1.04
· Savcýlýk ve kolluk arasýnda
Norveç
0,430
69,7
0.6
düzenli istiþarenin
Portekiz
0,046
27,4
0.1
kurumsallaþtýrýlmasý,
Ýsveç
0,941
114,4
0.8
· Savcýlýklarda düzenli görev
Ýsviçre
0,103
135,0
0.07
analizlerinin yapýlmasý,
ABD
52,499
4,185,4
1.23
· Adliyelerde halka açýk
Türkiye
2,450
192,3
1.27
mekanlarýn düzenlenmesi ve halkla
direkt iliþki içerisinde olan kiþilerin eðitimi,
Her ülkeye özgü muhasebe ve sayým sonucu
· Adliyelerde can güvenliðinin saðlanmasý (Adana
beliren farklýlýk nedeniyle küresel düzeyde
ve Sultanahmet adliyelerinde klasikleþen
karþýlaþtýrma yapabilmek zor ise de, genel bir
görüntülerin giderilmesi),
gözlemle ceza adaleti sistemine ayrýlan GSMH
· Ceza adaleti sistemi hakkýnda sanýk, tanýk ve
oranýnýn %1-2.5'i geçmediði belirtilmektedir.
maðdurlar için bilgilendirme broþürleri
yayýnlanmasý ve hizmetleri karþýlýðýnýn
Ceza Yargýlamasý
ödenmesi ötesinde tanýklara teþekkür edilmesi,
· Metropol adliyeleri savcýlýklarýnda iþ türlerine
Ceza mahkemelerince yýllar itibariyle verilen
göre "özel bölümler" (örneðin; ekonomik suçlar
kararlardaki beraat oranlarýnýn diðer ülkelere oranla
bölümü) oluþturulmasý,
oldukça yüksek bir oran sergilemesi karþýsýnda
· Metropol/iþ yükü fazla olan Savcýlýklarda
ceza adaleti sisteminin ilk evresi olan hazýrlýk
profesyonel nitelikte "idari bir müdürlük"
soruþturmasýnýn ayýklama iþlevini yeterince yerine
oluþturulmasý (endüstri mühendisleri/iþletme
getirmediði görülmektedir. Bu sonuç kötü bir
uzmanlarýnýn artýk bu birimlerde görev almaya
iþlemecilik örneði oluþturmaktadýr.
baþlamasý),
· Savcýlýklarda "ekip çalýþmasý" ruhunun
Ülkemizde, 1959 yýlýndaki %23.88 olan beraat
geliþtirilmesi, hizmet içi eðitim programlarý ile
oranýnýn 2001 yýlýnda %17.66’ya düþtüðü görülmüþ
bilgilendirmeye süreklilik kazandýrýlmasý,
ise de, mahkumiyet oranýnýn Ýsveç’te % 94.7
·
Farklý türdeki davalarýn çözümlenmesi için
(1988) Fransa’da %98.9 (1982) ve Japonya’da %
özellikle DGM Savcýlýklarý arasýnda bilgi alýþveriþi
99.9 (1992) olduðu göz önüne alýndýðýnda;
saðlanmasý,
Türkiye’de beraat oranýnýn çok daha aþaðýya
· Kalitenin yükseltilmesi için Savcýlýk ve Kolluk
çekilmesi gerekmektedir. Bu amaçla, “itham
arasýnda gerekli olan yakýn iþbirliði ve iletiþimin
yüzdesi”nin düþürülmesi ve hazýrlýk soruþturmasý
(en yakýn zamanda elektronik ortamda) ceza
evresinde Cumhuriyet Savcýlarýnýn rol ve iþlevinde
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
Mahkemesince iptal edilen hükümleriyle de
kanýtlandýðý üzere, bu son af kanunu en kötü
teknisyenlik örneði olmakla kalmayýp, sözde
erteleme yaný ile “yargýdaki kýrtasiyeciliði” de
yoðunlaþtýrmýþtýr. Soruþturmasý/davasý ertelenen
400.000 zanlýdan beþ yýl içerisinde yeniden suç
iþleyenlerden kesinleþen mahkumiyeti olanlar
hakkýnda ertelen iþlerin takip edilebileceðini
düþünebiliyor musunuz? Geçen zaman içerisinde
kanýtlarýn/tanýklarýn bozulmasý/ölümü üzerine inþa
edilecek yargýlamadan ne verim beklenebilir ki?
Ýþte kýrtasiyecilik yaratma ötesinde iþlev ve anlamý
olmayan böyle garip bir yasanýn toplumsal zararý,
afla çýkanlarýn iþledikleri yeni suçlarla, ürkütücü
boyutta olmuþtur. Salýverme öncesi kendileri için
hiçbir hazýrlýk yapýlmayan ve salýverildiklerinde de
toplumsal rehberlik ve destekten yoksun kalan
bu damgalý kiþilerin yeni kurbanlar yaratmasý
oldukça normal görülmelidir. Anormal olan ise,
57. Hükümetin bu kriminolojik gerçeðe gözlerini
kapamasý idi. Ýþte bu bulgular karþýsýnda “Þiddet
Suçlarý Maðdurlarýna Tazminat” verilmesinin yasal
bir zemine oturtulmasý, yeni maðdurlarýn
maðduriyetlerini azaltmak bakýmýndan sosyal bir
zaruret haline gelmiþtir.
Afla salýverilen hükümlülerden bazýlarýnýn tretmana
ihtiyaçlarý olmadýðý gibi ilerde suç iþleme olasýlýðý
da zayýf bulunmaktadýr. Bu baðlamda, seri katiller
örneðinde olduðu gibi akýl hastalýðý ürünü olan
þahsa karþý iþlenen suçlar dýþýnda kalan, adam
öldürme suç faillerinin mükerrirlik oraný oldukça
düþük bulunmaktadýr. Buna karþýlýk mala karþý
suçlar ile sapýklýk derecesindeki cinsel suç
faillerinin kýsa süre içinde cezaevine avdet ettikleri
gözlenmekte ve genelde bunlardaki mükerrirlik
oraný oldukça yüksek olmaktadýr. Bu oran bazý
ülkelerde %50’yi bulmaktadýr. Nitekim, 1803 sayýlý
Af Kanunundan yararlanan hükümlülerden
cezaevine dönen 4463 kiþiden büyük miktarýnýn
mala karþý suç iþleyenler olduðu rahatlýkla
belirtilebilir. Araþtýrma sonuçlarýna göre, önceki
suçluluk sayýsý, yaþ, büyük kentlerde yaþam, mala
karþý suç iþleme gibi faktörlerle mükerrirlik arasýnda
bir iliþki saptanmýþtýr. 1/6/2000 tarihi itibariyle
Adalet Bakanlýðý Adli Sicil veri tabaný taramasýnda,
1994 yýlýnda hakkýnda ceza fiþi oluþturulan 480.289
hükümlüden %19.5’inin (94.074) 1994-1999
yýllarýnda birden çok suç iþlediði ve ortalama suç
sayýsýnýn iki olduðu saptanmýþ, bunlarýn %6.7’si
hapis ve para cezasýna, %52.6’sý para cezasýna
ve %40.5’i de hürriyeti baðlayýcý cezaya mahkûm
edildiði görülmüþtür. Kriminolojik bir bulgu olarak,
toplumda iþlenen suçlarýn %15-25’inin eski
cezaevi hükümlüleri tarafýndan iþlendiði
görülmektedir. Nitekim, diðer af yasalarýnda olduðu
gibi 1803 sayýlý Af Yasasý (1974 yýlý) ile boþalan
cezaevlerinin yeniden dolduðu görülmüþtür:
Yýl Sonu Ýtibariyle
Cezaevi Nüfusu
Yýllar
1973
1974
1975
1976
Hükümlü Tutuklu
27210
25835
5101
18417
13063
21134
17274
23550
Hükümlü ve Tutuklularýn Ceza Ýnfaz
Kurumlarýnda Tretmaný
Ceza yaptýrýmlarý sisteminde yer alan ve para
cezasýnýn tersine "eþitlikçi" bir ceza olan hürriyeti
baðlayýcý ceza, en pahalý yaptýrým türüdür.
Salýverilen hükümlülerin yeniden suç iþlemesini
önlemek açýsýndan da diðer yaptýrýmlardan daha
baþarýlý deðildir (yaptýrýmlarýn ikamesi teorisi). Ne
var ki, bu yaptýrým türü, ceza süresince halkýn
zarar görmesini önlemekte ve ciddi suçlar için
bireylerin öç alma ihtiyacýný karþýlamaktadýr.
Disiplin gücüne özgü mekanizmalardan doðan ve
tarihsel pratiði olan cezaevleri bakýmýndan Türk
infaz siyaseti ve pratiðine özgü, infaz personeline
mal olmuþ rasyonel ve gerçekçi misyon ifadesi
ve ilkelerine Tüzük ve Yönetmeliðe serpiþtirilmiþ
bazý hükümler dýþýnda yer veren resmi bir belge
yoktur.
Çaðdaþ cezaevi yönetiminde, emniyet ve güvenlik
gereklerinden ödün vermeksizin yapýlacak “adil
iþler” baðlamýnda, çalýþan personel arasýnda
uyum ve ekip çalýþmasý, iletiþim ile karar alma
süreçlerine katýlýmýn saðlanmasý öncelikli
konulardan olmalýdýr. Ne var ki, Cezalarýn Ýnfazý
Hakkýndaki 647 sayýlý Kanunla (1965) getirilen ekip
çalýþmasý ile kurullarca karar verilmesi esprisi
iþlevsel bir niteliðe kavuþturulamamýþ, gerekli
kültürel deðiþim saðlanamamýþtýr.
Son zamanlara kadar ciddi nitelikte hizmet öncesi
eðitimi/okulu olmaksýzýn üniforma ile gardiyan
olan personel, görev için mücehhez olmadýðýndan,
iþin ilginç yaný, ülkemizde kriminoloji ve penoloji
(mahpuslarýn tretmaný) dallarýnda ders verebilecek
akademisyen de yok denecek derecede az
olduðundan, hizmete ehil personel bir sorun olarak
varlýk göstermektedir. Bu konumdaki personelin
hizmette saðlayacaðý artýlar yerine eksiler
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
olacak, mahpuslarýn oluþturduðu alt-kültür onlarý
da saracaktýr. Ýþte, bu durumda (özellikle tehlikeli
suçlular için) cezaevi mimarisi, mahpusla gardiyan
arasýndaki iliþkiyi en aza indirecek biçimde
tasarlanmýþtýr. Baþka gerekçeyle inþa edilen F tipi
cezaevleri bu koþula uyarlý bir uygulama
sergileyebilecektir. Ne var ki, hiç bir penoloji
öðrencisi, insani temasýn özellikle tehlikeli suçlular
için ne derece önemli olduðunu yadsýyamaz.
Öte yandan, aþaðýda sergilenen ceza adaletindeki
aþýnma eðrisi ceza siyasetine yer eden bazý
kliþelerin yeniden sorgulanmasýný gerektirmektedir.
Türk halký bu dogmatik mahmurluktan
hukukçularýyla birlikte uyandýrýlmalýdýr.
2000 yýlý Ceza Adaleti Sistemindeki dava/sanýk/hükümlü sayýlarýna göre aþýnma eðrileri
1) Dava sayýsýna göre aþýnma eðrisi
1200000
1000000
800000
600000
400000
200000
0
Aþýnma
Kamu Davasý
Açýlan Dava
Sayýsý
796271
1045005
Mahkumiyetler Hür. bað. cezaya
Mahkumiyet
564203
345973
2) Sanýk/hükümlü sayýsýna göre aþýnma eðrisi
1600000
1400000
1200000
1000000
800000
600000
400000
200000
0
Aþýnma
Sanýk Sayýsý
1409479
Hükümlü
764005
Mahkum olan sanýk/toplam sanýk:0.5
Hapis cezasýna hükümlü/hükümlü:0.4
Hür. bað. cezaya Cezaevine giren
hükümlü
hükümlü
381264
105512
Cezaevine giren hükümlü/toplam sanýk:0.07
Cezaevine giren hükümlü/hükümlü:0.1
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
Türk halký, bu verilerin vurguladýðý üzere, sosyolojik
ve istatistiksel gerçeklerden yoksun sanal bir
ceza siyaseti sarmalýnda can ve mal güvenliði
arayýþýna mahkum edilmiþtir.
Ülkemizde, hükümlü ve tutuklularýn depo edildikleri
cezaevlerinin ne türden bir amaca hizmet için
var olduklarý konusunda akademik zihni patinajlar
dýþýnda gerçekçi ve rasyonel bir yanýt bulmak
zordur. Þimdiye dek, kriminoloji ve penoloji diye
adlandýrýlan bu bilim dalýna özgü hukuk/sosyoloji
fakültelerinde ciddi bir eðitime tanýk olunamamýþtýr.
Ülkemizde bu konu, bir bakýma dogmatik ceza
hukukçularýnýn eline terk edilmiþ durumdadýr. Ne
var ki, sosyolojiden soyutlanmýþ dogmatik boþ
olduðu gibi dogmatikten soyutlanmýþ sosyoloji
de kördür. Bu açýdan bakýldýðýnda, cezaevi sorunu,
yalnýzca mekan sorunu olmanýn ötesinde girift
bir sorun olarak algýlanmalý, yapýlan düzenlemelerin
bütünü nasýl etkileyeceði ve bütünün yapýlan
düzeltmeyi nereye kadar hazmedebileceði de
göz önüne alýnmalýdýr.
Öte yandan, cezaevinin bizatihi kendisi zaman
zaman konuklarýna zarar verici nitelik taþýdýðýndan,
eðitimle, giderilmesi imkânsýz gibi gözüken bu
zararýn sýnýrlandýrýlmasý ve minimuma çekilmesi
hedeflenmelidir. Bu doðrultuda kamuoyunda
etkileþim saðlamak amacýyla Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdürlüðünün yeniden yapýlanmasý
baðlamýnda multi-disipliner nitelikte, gönüllü
kuruluþlar ile mesleki kuruluþ temsilcilerinin katýlýmý
ile bir Ýnfaz Þurasý oluþturulmalýdýr.
Ceza infaz kurumlarýný rehabilitasyon/yeniden
eðitim kurumlarýna dönüþtürme sürecinin uzun
soluklu bir uðraþ olacaðý göz önünde
bulundurulmalý ve bu uðraþta Atatürk’ün aþaðýda
yer alan anýtsal ilkelerini de içeren Avrupa
Cezaevi Kurallarý bizlere rehber olmalýdýr:
1) “Efendiler, cezaevleri sorunu çok önemlidir.
Kiþisel özgürlüðü kaldýrýlan vatan evladýnýn ceza
süresi sonunda topluma yararlý olacak bir eleman
olarak yetiþtirilmesi saðlanmalýdýr (Atatürk’ün
TBMM 4. yasama yýlý açýþ konuþmasý, 1 Mart
1923).
2) “Cezaevleri haftada bir mutlaka
denetlenmelidir...”(Atatürk’ün Cumhuriyet
Savcýlarýna Sesleniþi, 9 Ekim 1925).
Stratejik Yaklaþým
Ceza adaletinin etkin ve verimli bir iþleve
kavuþturulmasý aþaðýdaki kavramlarý içeren
stratejik bir yaklaþýmla saðlanabilir:
1. Geniþ anlamda usul deðiþimi: Yeni ceza
siyaset tedbirleri ile (ön ödeme kapsamýnýn
geniþletilmesi, kamu davasý açýlmasýnýn
ertelenmesi, idari para cezalarýna dönüþtürme
örneðinde olduðu gibi bazý fiillerin suç olmaktan
çýkarýlmasý ve sistemin ilk evresinde bazý iþlerin
diðer kurumlara gönderilmesini saðlayýcý diversion
yöntemi; sulha baþvuru, bazý iþlerin özel hukuk
kapsamýnda deðerlendirilmesi, sigorta þirketleri
ve supermarketler gibi bazý ekonomik iþletmelere
katký ve sorumluluk yüklenmesi, kamu davasý
açma tekelinde "yeterli delil" ölçütüne iþlerlik
kazandýrýlmasý ve mahkemelere "iddianamenin
reddi" yetkisinin verilmesi) ceza adaletindeki iþ
yükünü azaltmasý,
2. Sýnýrlý anlamda usul deðiþimi: Ceza
usulünün sadeleþtirilmesi,
3. Çaðdaþ iþletmecilik: Kaynaklarýn mobilize
edilerek kalite ve verimlilik saðlanmasý
doðrultusunda özel teknik ve stratejilerin
oluþturulmasý, teknoloji desteðinin saðlanmasý
ve
4. Bütçe yaklaþýmý: Etkin bir hizmet için eldeki
bütçe içi ve dýþý kaynaklarýn kullanýmýna yönelik
yöntem arayýþlarý ile ekonomik deðerlerinin
artýrýlmasýdýr.
Hiç kuþkusuz, bu dört stratejik öðe birbirini
tamamlayýcý niteliktedir. Etkinlik ve verimlilik, ceza
adaletinin beklenen iþlevi için esaslý ölçütler ise
de, bunlarýn tek belirleyici olmadýðý, yargýlama
sürecinin adil olmasý kuralýnýn, her yönetimsel
yaklaþým ve deðerlendirmede temel referans
olmasý gerektiði bilinmelidir.
Sistematik Yaklaþým
Suçlulara karþý gösterilecek tepkinin ceza adaleti
sisteminin çeþitli kesimleri arasýnda yakýn iþbirliði
sonucu olmasý, yönetimin temel amacý olmalý;
sistemin bir sistem gibi iþlemesi doðrultusunda
iþbirliði ve akordun, anahtar kelimeler olduðu
bilinmelidir. Sistemdeki çeþitli kesimlerin, kendi
hizmet öncelikleri ve hedefleri doðrultusunda,
tüm sisteme egemen olmasý gereken amaçlar
silsilesiyle baðlantýdan yoksun iþlemleri yürütmesi
ve her evredeki birimin verdiði kararla, dosyayý
bir sonraki birime göndermesi, iþ akýþýný saðlýklý
olmaktan çýkarmýþtýr. Bu tutumun olumsuz
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
sonuçlarý gereksiz yere açýlan kamu davalarý,
yapýlan haksýz tutuklama ile beraatlerde kendini
göstermektedir.
düzenlemenin yasallaþtýrýlmasýdýr. Öte yandan,
CMUK 233. maddesi son fýkrasýndaki "Sanýk
hakkýnda, toplanan delillere göre mahkumiyet
dýþýnda bir karar verilmesi gerektiði kanaatine
Ýþletim açýsýndan, yeni kalite standardý, baþlangýç
varýlýrsa, sorgusu yapýlmamýþ olsa dahi dava
olarak girdi kontrolünü öngörmektedir. Ýþte, ceza
gýyabýnda bitirilebilir" hükmüne iþlerlik
adaleti sisteminin ilk evresini oluþturan kolluk ve
kazandýrýlmasý da ayný derece önemli
savcýlýktaki kontrol ve ayýklama, kalite ve
görülmektedir. Kuþkusuz, tüm bu yaklaþýmlarýn
verimlilik saðlama açýsýndan da oldukça
taban kuralý, CMUK 153/2 maddesinde ifade
önemlidir.
edildiði üzere, Cumhuriyet Savcýsýnýn yalnýzca
sanýðýn aleyhine olan kanýtlarý deðil, lehine olan
Gerçekte, iþlerin ceza adaletinin tüm evrelerinde,
kanýtlarý da toplamak zorunda olmasýdýr. Hiç
gerekli sürede iþlem göreceðinden emin
kuþkusuz, bekleme süresini etkileyen en önemli
olunmadýkça sisteme girmesine izin
parametre "kapasite limitleri"dir. Karayolu
verilmemelidir. Herhangi bir iþe yalnýzca kollukça
örneðinde olduðu gibi, kapasite üstü taþýt, trafiði
bakýlabilecekse, o evrede sonuçlandýrýlmayarak
týkadýðý gibi mahkemedeki kapasiteyi fazlaca aþan
savcýlýðýn devreye girmesi yalnýzca gereksiz süre
iþ yükü de sistemi týkanma noktasýna
ve harcamayý artýran bir müdahale olacaktýr. Diðer
getirebilecektir. Þimdilik gizli kapasite fazlasý ile
bir anlatýmla, bir iþin gereksiz olarak sistemin
üretime devam edilmekte ise de, ceza adaletine
diðer evresine intikal ettirilmesi kalite kaybý
olan talebin arzla dengelenmesi ve bu dengenin
demektir. Bu önermeyle, girdi kontrolünün ceza
korunmasý için sistem girdisinin, yukarda
adaleti sistemi için ana amaç olduðu
deðinildiði üzere, ciddi bir ayrýþtýrmaya tabi
vurgulanmaktadýr.
tutulmasý gerekmektedir. Kuþkusuz, bekleme
süresinin azaltýlmasý için talik veya ertelemelerinde
Ýþleri mümkün olduðunca, takipsizlik, ön ödeme,
en aza indirilmesi konusunda çaba gösterilmelidir.
adli tevbih benzeri “kolluk ihtarý” ve diðer
Aksi takdirde, gerçek iþ yükü yapay bir þekilde
yöntemlerle sistemin ilk evresinde çözümlemekle
artýþ gösterecektir. Nitekim, "talikler" kýsmýnda
-süreçte sonlandýrma ile yargýlamadaki gecikmeyi
görüldüðü üzere, Ankara ceza mahkemelerinde
azaltan- yeni bir kalite standardý elde edilebilir.
talikler ve nedenleri konusunda yapýlan bir
Ne var ki, mahkeme evresinde iþ yükünün fazlalýðý
araþtýrmada, dava baþýna düþen ortalama talik
nedeniyle iþlerin kuyrukta beklemesi sonucu
sayýsýnýn 2.2 olduðu saptanmýþtýr. 1994 yýlý
savcýlýkça sürecin gereðinden fazla
verilerine göre, söz konusu mahkemelerce karara
hýzlandýrýlmasýna ihtiyaç olmadýðý göz önünde
baðlanan 57.980 dava sayýsýnýn, ortalama talik
bulundurulmalýdýr. Kuþkusuz, iþ yükü akýþý ve/ya
sayýsý göz önüne alýndýðýnda, 127.556'ya yükseldiði
birikimi, otomasyona geçirilmiþ ceza adaleti
görülecektir. Kuþkusuz, dava iþlem süresini
sisteminde çarpýcý bir biçimde kendini
kýsaltmak için ceza adaleti sisteminde olasý
vurgulayacaktýr. Otomasyon ortamýnda, her iþ için
deðiþiklikler üzerinde durulduðunda, "yerel yargý
harcanan gerçek sürenin (çalýþma süresi) ne
kültürü"nün (gayrý resmi uygulamalar,
olduðu ortaya konulduðunda, aþaðýdaki formülde
uygulamacýnýn isteklendirilmesi, uygulamacýnýn
yer alan dava iþlem süresindeki aslan payýnýn,
beklentileri ile deneyimle belirlenen ve nesilden
nakil ve bekleme sürelerinden oluþtuðu
nesile geçen Adli Biliþim Sisteminin kurulma
görülecektir.
evresi sonrasý, bakým ve geliþtirilmesi hizmetlerinin
ekonomik olarak yürütülmesi
DIS = Ç.S + N.S + B.S
için Adalet Bakanlýðý Bilgi Ýþlem
Dairesi Baþkanlýðý bünyesinde
oluþturulacak laboratuvarda,
Kolluk
Savcýlýk
Mahkeme
Yargýtay
kadro karþýlýðý sözleþmeli
DIS : Dava iþlem süresi, Ç.S : Çalýþma süresi, N.S : Nakil süresi, uzman personel çalýþtýrýlmasýna
olanak saðlayacak yasal
B.S : Bekleme süresi
düzenleme yapýlmalýdýr.
Metropol kentlerde sanýk ve tanýklarýn adliyeye
getirilememesi sonucu bazý davalarýn iþlem süresi
oldukça uzamaktadýr. Bu baðlamda en rasyonel
tedbir, sanýk ifadesinin alýnamadýðý hallerde kamu
davasýnýn açýlamayacaðý þeklinde bir
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
Gümrük Birliði’nin Zararý 70 milyar Dolar mý?
Son yýllarda AB’ye tam üyelik için siyasi kriterler
tartýþmasýnýn hýzlandýðý ortamda, Gümrük Birliði
(GB) meselesi tekrar gündeme gelmiþtir. Birçok
sözde bilim adamýndan, anlý þanlý köþe yazarlarýna,
bir çok iktidar ve muhalefet milletvekillerine ve
hatta iktisat eðitimi görmüþ bazý Bakanlara kadar
aþaðýdaki iddialarý öne sürmektedirler;
• “Türkiye, AB ile GB’ye girdiðinden dolayý, GB
sonrasý 5 yýlda (1996-2000 dönemi) 55 milyar dolar
zarar etmiþtir. Gerekçe gösterilmemekle beraber,
bu dönemde Türkiye’nin AB ile Dýþ Ticaret Açýðýnýn
55 milyar dolar olmasý bu iddialarýn kaynaðýný
oluþturmaktadýr.
• Bazý Ýktisatçýlar da bu 5 yýllýk dönemde sanayi
mallarýnda AB’den yapýlan ithalatta
gümrüklerin sýfýrlanmasý ile Türkiye’nin en
az 15 milyar dolar zarar ettiði ve toplam
zararýn 70 milyar dolarý aþtýðýný ifade
etmektedirler.
• Bazý sözde bilim adamlarýnýn ise, GB
öncesi ve sonrasý 5 yýlda, Türkiye’nin Dýþ
Ticaret Açýðý iki kattan fazla artmýþ olduðuna
göre, bu durum GB’nin Türkiye’nin aleyhine
iþlediðinin açýk bir delilidir” þeklindeki
beyanatlarý sýk sýk kullanýlmaktadýr.
Bu iddialar rakamsal olarak doðru olmakla
birlikte, bilimsel olarak yanlýþtýr. Çünkü, Tablo1’de görüldüðü gibi, Türkiye‘nin 1996-2001
TABLO–1, TÜRKÝYE’NÝN ÜLKE GRUPLARINA GÖRE DIÞ TÝCARET (DT) AÇIÐI: 1996 2001
(Ýhracat ve Ýthalat Milyar $ olarak)
GSMH Büyüme Hýzý (% Deðiþme)
TOPLAM ÝTHALAT
TOPLAM ÝHRACAT
TOPLAM DIÞ TÝCARET AÇIÐI
1996
7.1
-43.6
23.2
-20.4
1997
8.3
-48.6
26.8
-22.3
1998
3.9
-45.9
27.0
-18.9
1999
-6.1
-40.7
26.6
-14.1
2000
6.3
-54.5
27.8
-26.7
2001
-9.4
-41.4
31.3
-10.1
1996-2001 Dönemi Türkiye’nin Toplam Dýþ Ticaret Açýðý 112.5 Milyar $
AB’den Ýthalat
AB’ye Ýhracat
AB ile Dýþ Ticaret Açýðý
Uzak Doðu’dan Ýthalat
Uzak Doðu’ya Ýhracat
Uzak Doðu ile Dýþ Ticaret Açýðý
ÜLKE GRUPLARINA GÖRE DIÞ TÝCARET VE DT AÇIÐI
-23.1
-24.9
-24.1
-21.4
-26.6
-18.3
11.6
12.8
13.5
14.4
14.5
16.1
-11.5
-12.6
-11.6
-7.0
-12.1
-2.2
1996- 2001 Dönemi AB ile Dýþ Ticaret Açýðý 57 Milyar $
-4.0
-5.3
-5.4
-4.3
-5.8
-4.2
1.2
1.2
0.6
0.6
0.8
0.8
-2.8
-4.1
-4.8
-3.7
-5.0
-3.4
1996-2001 Dönemi Uzak Doðu Ülkeleri ile Dýþ Ticaret Açýðýmýz 24.8 Milyar $
KEݒden Ýthalat
-3.9
-4.5
-4.3
-4.3
-6.7
-5.6
KEݒye Ýhracat
2.9
3.8
3.3
2.2
2.4
2.9
KEÝ ile Dýþ Ticaret Açýðý
-1.1
-0.7
-1.0
-2.1
-4.3
-2.7
1996-2001 Dönemi KEÝ ile Dýþ Ticaret Açýðýmýz 11.8 Milyar $
OPEC Ülkelerinden Ýthalat
-4.1
-3.5
-3.5
-2.8
-4.4
-4.1
OPEC Ülkelerine Ýhracat
1.9
1.9
1.6
1.6
1.6
2.0
OPEC Ülkeleri ile DT Açýðý
-2.2
-1.6
-1.9
-1.2
-2.8
-2.1
1996-2001 Dönemi OPEC Ülkeleri ile Dýþ Ticaret Açýðýmýz 11.8 Milyar $
NAFTA Ülkelerinden Ýthalat
-4.0
-4.7
-4.3
-3.3
-4.2
-3.4
NAFTA Ülkelerine Ýhracat
1.8
2.2
2.4
2.6
3.4
3.4
NAFTA ile Dýþ Ticaret Açýðý
-2.2
-2.5
-1.9
-0.7
-0.8
0.0
1996-2001 Dönemi NAFTA Ülkeleri ile Dýþ Ticaret Açýðýmýz 8.1 Milyar $
ÖZET: 1996-2001 döneminde Türkiye’nin Avrupa Birliði (AB) ülkeleri ile Dýþ Ticaret Açýðý 57 milyar
dolar iken, AB dýþý ülkelerle toplam Dýþ Ticaret Açýðý 55.5 milyar dolardýr. Türkiye, AB dýþý ülkelerle
de yaklaþýk ayný düzeyde bir Dýþ Ticaret Açýðý verdiðine ve bu ülkelerle de Gümrük Birliði (GB)
kurmadýðýna göre, “Türkiye AB ile GB sonucu 57 milyar dolar zarar etti” beyanatlarý yanlýþtýr.
Çünkü, diðer ülkelerle de yaklaþýk ayný miktar Dýþ Ticaret Açýðý verdiðimize göre, bu açýklarý ayný
mantýkla açýklamamýz mümkün deðildir.
Kaynak : DTM, Baþlýca Ekonomik Göstergeler, Mayýs 2002, sayfa 56 ve DTM, Dýþ Ticaret Bülteni,
Ocak-Þubat 2002.
Prof. Dr. Emin ÇARIKCI
Çankaya Üniversitesi
Ýktisadi ve Ýdari
Bilimler Fakültesi
Öðretim Üyesi
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
döneminde gerçekleþmiþ olan toplam Dýþ Ticaret
Açýðý 112.5 milyar dolar olup, bu miktarýn;
- 57 milyar dolarý AB ülkeleri,
- 24 milyar dolarý baþta, Japonya ve Güney Kore
olmak üzere Uzak Doðu Ülkeleri,
- 11.8’er milyar dolarý da Karadeniz Ekonomik
Ýþbirliði (KEÝ) Ülkeleri ve petrol ihraç eden OPEC
ülkeleri ve
- 8.1 milyar dolarý da NAFTA (ABD, Kanada ve
Meksika) ülkeleriyledir.
Türkiye’de Dýþ Ticaret Açýðýnýn artmasý veya
azalmasý, ayný zamanda büyüme hýzýnýn artmasý
veya azalmasý ile ilgili bir hadisedir. Çünkü,
Türkiye’nin ithalatýnýn yaklaþýk %90’ý yatýrým ve
üretimle ilgili olduðu için, mesela; 2000‘den 2001’e
büyüme hýzý %6.3 büyümeden %-9.5 gerilemeye
dönüþtüðünde, Türkiye’nin Dýþ Ticaret Açýðý 26.7
milyar dolardan 10.1 milyar dolara inmiþ, AB ile
Dýþ Ticaret Açýðýmýz da sýrasý ile 12.1 milyar
dolardan 2.2 milyar dolara gerilemiþtir.
Türkiye 1996-2001 döneminde vermiþ olduðu
112.5 milyar dolarlýk Dýþ Ticaret Açýðý’nýn 57 milyar
dolarý AB ülkelerinden, geriye kalan 55.5 milyar
dolarý da AB dýþý ülkelerden kaynaklandýðýna göre,
diðer ülkeler ile yaptýðýmýz Dýþ Ticaret Açýðýný nasýl
açýklayacaðýz? Bu kadar temelsiz, gayri bilimsel
bir analizi yaparak kamuoyunun GB konusunda
nasýl yanýltýldýðýný bir türlü anlamýþ deðilim.
Gümrüklerin kalkmasý ile zararýn 70 milyar dolara
çýktýðýný iddia edenlere bir sorum ise þudur:
Türkiye’nin sanayi mallarý Eylül 1971’den beri AB
ülkelerine gümrüksüz olarak ihraç edilmektedir.
Türkiye acaba, AB dýþý ülkelere göre, bu rekabet
avantajýndan dolayý ne kadar karlý çýkmýþtýr? Biz
Türkiye olarak, AB ülkelerine 1996’dan önce tam
24 yýl gümrüksüz olarak sanayi mallarý ihraç
edebilmenin karþýlýðý olarak, 1973’ten 1996’ya,
22 yýl içinde bu tür mallarda gümrük vergilerini
sýfýrlamayý taahhüt etmiþtik. GB konusunda ahkam
kesen zevatýn bu gerçekleri de kamuoyuna
açýklamasý gerekmez mi?
2001’den 2002’ye GSMH büyüme hýzý %-9.5
gerilemeden, %7.8 artýþa dönüþtüðü için, bu
açýðýn 5.1 milyar dolarý (%32.3’ü) AB ülkeleri ile,
4 milyar dolarý diðer OECD ülkeleri i,ile (ABD,
Japonya, Kanada gibi), 3.1 milyar dolarý KEÝ ülkeleri
ile, 1.7 milyar dolarý da Ýslam ülkeleri iledir. Demek
ki; 2002 yýlýnda Dýþ Ticaret Açýðýmýzýn %67.7’si
AB ülkeleri dýþýndaki ülkelerle yapýlan ticari
iliþkilerimizden kaynaklanmaktadýr.
AB dýþý ülkelerle yapýlan Dýþ Ticaret Açýðýmýz diðer
ekonomik iliþkilerle azaltýlamadýðý halde, AB ile
gerçekleþen dýþ ticaret açýklarý, hizmet gelirleri
ve Doðrudan Yabancý Sermaye (DYS) yatýrýmlarý
hesaba katýldýðýnda, Türkiye bu ekonomik iliþkiden
karlý bile çýkmaktadýr. Nitekim, 2002 yýlýnda;
• 13.3 milyon yabancý turistin ve bu turistlerden
elde edilen 8.5 milyar dolarlýk yýllýk turizm
gelirlerimizin en az %80’i,
• 2 milyar dolarlýk iþçi dövizi gelirlerimizin en az
%90’ý AB ülkelerindendir. Ýlaveten;
• Bugün AB ülkelerinde, 3.2 milyon vatandaþýmýz
(2.1 milyonu Almanya’da), 1.1 milyon çalýþanýmýz
(750 bini Almanya’da) ve 80 bin dolayýnda irili
GB öncesi-sonrasý beþ yýlda Dýþ Ticaret Açýðýnýn
iki kattan fazla arttýðý tezinin yanlýþlýðý ise,
GSMH’nin büyüklüðü ile
ilgilidir. Nitekim GB öncesi
TABLO-2, TÜRKÝYE’NÝN ÝHRACATINDA GELÝÞMELER
beþ yýlda Türkiye’nin
(1995 ve 2001, Milyar $)
ortalama GSMH’si 155
milyar dolar iken, GB
1995
2001
% Artýþ
sonrasý beþ yýlda ise
TOPLAM
ÝHRACAT
21.6
31.2
44
ortalama GSMH’miz 196
1-Tarým Sektörü Ýhracatý
2.3
2.4
4
milyar dolardýr. Türkiye’nin
toplam üretimindeki
2-Madencilik-Taþocaklarý
0.4
0.4
0
(GSMH’deki) 40 milyar
3-Sanayi Sektörü Ýhracatý
18.9
28.4
50
dolarlýk artýþ bu ikinci
-Dokumacýlýk Mamülleri
8.2
10.2
24
dönemdeki ithalat artýþýný,
-Taþýt
Araçlarý
ve
Parçalar
0.8
3.2
400
dolayýsý ile Dýþ Ticaret
-Demir-Çelik Mamülleri
2.3
3.0
30
Açýðýný artýrmýþtýr. Çünkü,
son yýllarda Türkiye’nin
-Elektronik Cihazlar
0.9
2.2
144
ithalatýnýn yaklaþýk %90’ý
-Makine Sanayi
0.7
1.7
142
(üretim ve yatýrýmla ilgili)
-Diðer Sanayi Mamülleri
1.8
2.8
55
ara malý, yatýrým malý ve
Kaynak : DTM, Dýþ Ticaret Bülteni: 2001 Yýllýk, sayfa 62-63
hammaddelerden
oluþmaktadýr.
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
ufaklý müteþebbisimiz çalýþmaktadýr. Ayrýca;
• Bugüne kadar Türkiye’ye giren 15 milyar dolar
seviyesinde ki DYS yatýrýmýnýn %75’i AB
ülkelerinden kaynaklanmýþtýr.
Özetlersek; Türkiye, 40-50 yýldýr gerek GB öncesi
ve gerekse GB sonrasý bütün ülke gruplarýyla Dýþ
Ticaret Açýðý vermektedir. Bunun baþlýca sebebi
ise Türkiye’nin dolar cinsinden mal ve hizmet
gelir ve giderlerini gösteren Cari Ýþlemler
Dengesinde (CÝD) son yýllarda ihracat gelirlerine
yakýn hizmet gelirleri (turizm gelirleri, iþçi dövizleri,
müteahhitlik hizmetleri gelirleri, bankacýlýk
hizmetleri gelirleri, taþýmacýlýk gelirleri gibi) elde
etmesidir. Bavul ticaretinin de hesaba katýlmasý
ile Türkiye her yýl 60 milyar dolar civarýnda döviz
geliri elde etmekte olup, hükümetlerin görevi bu
meblaðý üretim ve yatýrýma dönüþtürmektir.
Türkiye’nin sürekli olarak Dýþ Ticaret Açýðý vermesi
CÝD’nin bu yapýsýndan kaynaklanmaktadýr.
Türkiye’nin GB’den elde ettiði kazançlar ve kayýplar
sadece Dýþ Ticaret Açýðýný deðerlendirerek
açýklanamaz. GB’nin rakamsal olarak ölçülemeyen
dinamik etkileri de çok önemlidir. Nitekim,
Türkiye’nin AB ile GB’ye girmesi yerli üreticileri
geri dönülmez bir þekilde uluslararasý rekabete
açmýþ, böylece eksik rekabetçi ve korumacý
lobilerin güçlerinin azalmasýna önemli katkýlarda
bulunmuþtur (Daha fazla bilgi için bakýnýz: Prof.
Dr. Emin Çarýkcý, Ekonomik Geliþmeler ve TürkiyeAB iliþkileri, Tutibay Yayýnlarý, Ankara, 2001.)
Neticede, düþük verimle pahalý mal üreten
firmalarýmýz re-organizasyona zorlanarak veya
mukayeseli üstünlüðe sahip olduklarý alanlarda
üretim yapmaya zorlanmýþlardýr. Aþaðýda Tablo2’deki geliþmeler bu durumun açýk bir delilidir.
Tablo-2’de görüldüðü gibi, 1995’ten 2001’e
ihracatýmýz %44 artýþla 21.6 milyardan 31.2 milyar
dolara çýkmýþ, tarým sektörü ile madenciliktaþocaklarý sektörlerinin ihracatý yerinde sayarken,
sanayi sektörü ihracatýmýz 18.9 milyardan 28.4
milyar dolara ulaþarak %50’lik bir artýþ
göstermiþtir. Bu sektörde, dokumacýlýk
sektöründeki ihracatýmýz %24 iken, taþýt araçlarý
ve parçalarý ithalatý %400 (4 kat) artmýþ, demirçelik mamullerindeki artýþýn %144’e, makine
sanayisindeki artýþýn da %42’ye ulaþmasý GB’nin
dinamik etkileri sayesindedir. Çünkü, GB’den
önce bu son üç sektörde üretim dýþa dönük
olmaktan çok içe dönüktür ve neticede GB’den
önce bu mallarýn fiyatlarý yüksek ve kaliteleri çok
düþük olduðu için bunun bedelini Türk tüketicileri
ödüyordu. Ayrýca, GB sonrasý Türk tekstil ve hazýr
giyim sanayi, kotalarýn kalkmasý ile Türkiye AB
ülkelerinde en büyük ikinci ihracatçý ülke
konumuna gelmiþtir.
Geçenlerde bir milletvekilimizin þu sorusuna
muhatap oldum: “Hocam, AB ile GB’den çýkabilir
miyiz ve bu durumda kaybýmýz ne olur?” Cevabým
ise þöyleydi: Mecliste kabul edilmek kaydýyla
istediðimiz zaman çýkabiliriz. Kayýplarýmýza
gelince; AB, Türkiye’nin sanayi mallarý ihracatýna
Ortak Gümrük Tarifesini (OGT) uygular ve
Türkiye’ye tekstil konusunda kaldýrmýþ olduðu
kotalarý tekrar uygulamaya geçer ve neticede
Türk tekstil ve diðer sanayi kollarýnýn rekabet
gücü azalýr. Unutmamak gerekir ki Türkiye’nin
ihracatýnda tekstil ve hazýr giyimin payý %38
dolayýnda seyretmektedir.
Diðer taraftan, Türkiye AB ile GB’ye girince
Merkezi ve Doðu Avrupa Ülkeleri (MDAÜ) Türkiye
ile Serbest Ticaret Anlaþmasý (STA) yapmak
zorunda kaldýklarý için, baþta Polonya ve
Macaristan olmak üzere Balkan Ülkelerine de
sanayi mallarýmýz gümrüksüz olarak girmektedir.
Özellikle Polonya, Türk sanayisi ile rekabet
edemeyeceði gerekçesi ile bu anlaþmayý en geç
imzalamýþ bir ülkedir. GB’den çýkarsak, büyük bir
ihtimalle bu ülkeler STA anlaþmalarýndan
vazgeçebilirler. Ýlaveten, baþta Mýsýr olmak üzere
Kuzey Afrika Ülkeleri de sürdürdükleri STA
müzakerelerinden vazgeçebilirler. Neticede,
MDAÜ ülkelerine girecek Türk sanayi mallarýna
da vergi konulmaya baþlanýnca Türk sanayisinin
rekabet gücü azalabilir.
Türkiye’nin MDAÜ ülkeleri ile STA anlaþmalarý
yapmadan önceki yýllarda, AB ülkelerinden gelen
sanayi mallarý bu ülkelere gümrüksüz girmekte,
Türkiye’nin sanayi mallarýna ise %8-20 arasýnda
gümrük vergisi uygulanmakta idi. Böylece, AB
ülkeleri MDAÜ ülkelerinde sanayi mallarý
ihracatýnda Türkiye aleyhine haksýz rekabet elde
etmekte idi.
Nitekim, MDAÜ ülkeleri (Polonya, Macaristan,
Çek ve Slovak Cumhuriyetleri, Romanya,
Bulgaristan ve Baltýk Ülkeleri) ile STA anlaþmalarý
2000 yýlýnda tamamlandýðý için, 2001 ve 2002
yýllarýnda sanayi mallarý ihracatýmýza bu ülkelerde
gümrük vergileri sýfýrlandýðý için, MDAÜ ülkelerine
yapýlan ihracatýmýzýn yýllýk artýþ hýzlarý, diðer
ülkelere yapýlan ihracat artýþýnýn yaklaþýk iki katý
düzeyinde seyretmekte ve Türkiye’nin yýllýk ihracat
artýþ hýzýnýn da daha yüksek çýkmasýna önemli
katkýlarda bulunmaktadýr.
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
Dünya’daki Ekonomik Dengesizlik
Prof. Dr. Emin ÇARIKCI
Çankaya Üniversitesi Ýktisadi ve Ýdari
Bilimler Fakültesi Öðretim Üyesi
Dünya Bankasý 2003 yýlý Kalkýnma Raporuna göre,
2001 yýlýnda dünya nüfusu 6.1 milyar kiþi ve dünya
toplam üretimi (GSMH’si) ise 31.5 trilyon dolardýr
(Tablo 1, sayfa 29). Dünya’daki toplam üretimin
%81’ini dünya nüfusunun %16’sýný oluþturan 955
milyon nüfuslu Yüksek Gelirli Ülkeler, %15.6’sýný,
%43’lük nüfusa sahip olan Orta Gelirli Ülkeler,
Gelirli Ülkelerde FBG sadece 430 dolar (kiþi baþýna
günde 1.2 dolar), Yüksek Gelirli Ülkelerde de
25.500 dolardýr (günlük kiþi baþýna 73 $). En
yüksük FBG’ye sahip olan ülkeler, dolar olarak,
Ýsviçre 37 bin, Japonya ve Norveç 36 bin, ABD
35 bin, Danimarka 36 bin, Hong Kong 26 bin,
Ýsveç ve Singapur 25 bin, Finlandiya, Almanya,
Ýngiltere ve Hollanda 24 bin, Fransa ve Ýrlanda 23
bin, Kanada 21, Ýtalya ve Avustralya 20 bin ve
Kuveyt 18 bin dolardýr.
2001 yýlýnda toplam dünya dýþ ticaret hacmi 12.5
trilyon (ihracat 6.2 trilyon, ithalat 6.4 trilyon)
dolardýr. Dünya ihracatýnda Yüksek Gelirli Ülkelerin
payý %75, Orta Gelirli Ülkelerin %21.5, 2.5 milyar
nüfuslu Düþük Gelirli Ülkelerin payý da (7 milyon
nüfuslu Hong Kong’dan biraz fazla) sadece
%3.6’dýr. Dünya ithalatýnda ülke gruplarýnýn payý
da ihracattaki oranlarýna büyük bir paralellik
arzetmektedir.
sadece %3.4’ünü de dünya nüfusunun %41’ine
(2.5 milyar kiþiye) tekabül eden Düþük Gelirli
Ülkeler üretebilmektedir.
31.5 trilyon dolarlýk dünya üretiminde, Rusya,
Polonya ve Türk Cumhuriyetleri gibi, Sosyalizm’den
Serbest Pazar ekonomisine geçmek için
çabalayan, Geçiþ Dönemi Ülkeleri dahil,
geliþmekte olan ülkelerin payý sadece %19.7,
sanayileþmiþ ülkelerin payý da %80.3’tür. Bu
üretimde G-7 ülkelerinin payý yaklaþýk %69 olup,
ABD’nin payý %31.4 (9.9 trilyon $), Japonya’nýn
%14.5 (4.6 trilyon $), Almanya’nýn da %6.2’dir
(bu üç ülkenin payý %52.2).
Dünya üretimindeki bu çarpýklýða paralel olarak,
ortalama hayat standardýný gösteren Fert Baþýna
Gelir (FBG) açýsýndan da büyük bir dengesizlik
ortaya çýkmýþtýr. Mesela, 2.5 milyar nüfuslu Düþük
Dünya dýþ ticaret hacminde, AB ülkelerinin payý
%35 (Almanya’nýn %8.6), NAFTA ülkelerinin payý
%21 (ABD’nin %15.3), Uzak Doðu’daki
sanayileþmiþ ülkelerin payý da %17’dir
(Japonya’nýn %6.1). G-7 Ülkelerinin dünya
ihracatýndaki payý %45.5, dünya ithalatýndaki payý
da %49.5’tir. Belirtmek gerekir ki, 4.4 trilyon dolara
yaklaþan AB dýþ ticaret hacminin %62’si AB
ülkelerinin kendi aralarýnda yapýlmaktadýr.
Türkiye’ye gelince: 2001 yýlýnda 168 milyar dolarlýk
GSMH’si ile dünyanýn 24. büyük ülkesi olan
Türkiye, dünya üretiminin sadece %0.5’ini (binde
5), dünya ihracatýnýn %0.5’ini, dünya ithalatýnýn
da, %0.6’sýný gerçekleþtirebilmektedir. 168 milyar
dolarlýk toplam üretimin, Satýnalma Gücü
Paritesine (SGP’ye) göre (Türkiye’de satýn alýnan
bir demet mal ve hizmetin New York’taki deðeri)
tutarý ise, 440 milyar dolar, FBG’si ise 2,540
(SGP’ye göre ise 6,640) dolardýr.
Almanya’da FBG 23,700 $, Türkiye’de 2,540 $
(fark 9.4misli), oysa SGP’ye göre Türkiye’nin FBG’si
6.640 dolar olduðuna göre, Türk ve Alman
vatandaþlarý arasýnda gerçek ortalama hayat
standardý farký sadece 3.6 kat’týr (23,700/6,640).
Türk ekonomisinin en az %40’ý kayýt dýþý ekonomi
olduðuna göre, SGP’ye göre; toplam üretimimizin
600 milyar dolar ve yýllýk ortalama Fert Baþýna
Gelirimizin de 8,000 dolar seviyesinde olduðu
ortaya çýkmaktadýr. (Nisan 2003)
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
TABLO-1, ÝKTÝSADÝ BLOKLAR, EKONOMÝK DEVLER VE TÜRKÝYE (2001)
Bloklar
ve Ülkeler
DÜNYA
Nüfus
(Milyon)
6,133
Düþük Gelir
Orta Gelir
- Düþük Orta Gelir
- Üst Orta Gelir
Yüksek Gelir
2,511
2,667
2,164
504
955
Sanayileþmiþ Ülk.
Geliþmekte Ol. Ülk.
856
5,277
AB Ülkeleri
NAFTA Ülk. (2)
Uzak Doðu Ülk. (3)
TOPLAM
377
418
209
1,004
ABD
Japonya
Almanya
Ýngiltere
Fransa
Ýtalya
Kanada
G-7 TOPLAMI
Çin
Ýspanya
Meksika
Brezilya
Hindistan
G.Kore
Hollanda
Avustralya
Rusya
Hong Kong (4)
Yunanistan
Portekiz
Türkiye
284
127
82
60
59
58
31
701
1,273
40
99
173
1,033
48
16
19
145
7
11
10
66
GSMH
FBG (1)
Ýhracat Dünya ihr.
(Milyar $)
($) (Milyar $)
Payý (%)
31,500
5,140
6,163
100.0
GELÝR GRUPLARINA GÖRE (1)
1,070
430
220
3.6
4,923
1,850
1,326
21.5
2,677
1,240
706
11.5
2,248
4,460
620
10.0
25,507
26,710
4,617
74.9
EKONOMÝK BLOKLARA GÖRE
25,300
29,560
3,741
60.7
6,200
1,180
2,422
39.3
EKONOMÝK ENTEGRASYONLARA GÖRE
8,164
21,660
2,226
36.1
11,412
27,310
1,147
18.6
5.057
24.200
1,068
17.3
24,633
24,540
4,441
72.1
EKONOMÝK DEVLER (Ülkeler)
9,901
34,870
731
11.9
4,574
35,990
405
6.6
1.948
23,700
570
9.3
1,451
24,230
274
4.5
1,377
22,690
320
5,2
1,124
19,470
241
3.9
662
21,340
262
4.3
21,667
30,930
2,803
45.5
1,131
890
266
4.3
587
14,860
111
1.8
551
5,540
159
2.6
529
3,060
58
0.9
474
460
44
0.7
448
9,400
151
2.5
385
24,040
230
3.7
383
19,770
63
1.0
253
1,750
103
1.7
176
25.920
191
3.1
125
11,780
9
0.2
109
10,670
24
0.4
168
2,540
31
0.5
Ýthalat
(Milyar $)
6,355
Dünya ith.
Payý (%)
100.0
202
1,266
662
604
4,886
3.2
19.9
10.4
9.5
76.9
3,890
2,465
61.2
38.8
2,144
1,541
915
4,600
33.7
24.3
14.4
72.4
1,181
350
493
334
323
234
228
3,143
244
145
176
58
51
141
208
64
54
202
27
38
41
18.6
5.5
7.8
5.3
5.1
3.7
3.6
49.5
3.8
2.3
2.8
0.9
0.8
2.3
3.3
1.0
0.9
3.2
0.4
0.6
0.6
(1) Düþük Gelirli ülkelerde yýllýk Fert Baþýna Gelir (FBG) 745 dolara kadar, Orta Gelirli ülkelerde 746-9205 dolar
arasý (FBG’si 2975 dolara kadar olan ülkeler “Düþük Orta Gelirli”, 2976-9205 arasýndakiler de “Üst Orta Gelirliler”
sýnýfýna girmektedir), Yüksek Gelirli ülkelerde de FBG 9206 dolarýn üzerindedir.
NOT: Geliþmekte Olan Ülkelere, Geçiþ Dönemi Ülkeleri de dahildir.
(2) NAFTA = ABD + Kanada + Meksika.
(3) Uzak Doðu Ülkeleri = Bu bölgenin sanayileþmiþ ülkeleri olan Japonya, G.Kore, Hong Kong, Singapur ve
Tayvan’ý kapsamaktadýr.
(4) Re-exports dahil.
Kaynak : World Bank, World Development Report: 2003;
Derleyen : Prof.Dr. Emin ÇARIKCI, ÇANKAYA Üniversitesi, ÝÝBF, Uluslararasý Ticaret Bölümü Öðretim Üyesi
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
Çanakkale Savaþlarýnýn Önemi ve Sonuçlarý
Prof.Dr. Cemalettin TAÞKIRAN
Çankaya Üniversitesi
Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi
Siyaset Bilimi ve Uluslararasý
Ýliþkiler Bölüm Baþkaný
Anadolu Yarýmadasý’nýn
kuzey batýsýnda bulunan,
Ege ve Marmara
denizlerini birbirine
baðlayan Çanakkale
Boðazý, Ýstanbul Boðazý
ile Asya-Avrupa ve
Akdeniz-Karadeniz
baðlantýlarýný saðlayan
önemli bir su yoludur.
Osmanlý baþkenti
Ýstanbul’un anahtarý olan
Çanakkale Boðazý,
Rusya’nýn sýcak denizlere
açýlma yolu olmasý ve
stratejik öneme sahip
bulunmasý nedeniyle pek çok siyasi mücadeleye
ve silahlý çatýþmaya sebep olmuþtur.
Sanayi, ekonomik ve askeri alanlarda güç kazanan
Avrupa devletleri, XX. yüzyýl baþlarýndan itibaren
aralarýndaki siyasi anlaþmazlýklarý bir yana
býrakarak, “hasta adam” diye nitelendirdikleri
Osmanlý Devleti’ni parçalama ve paylaþmada iþ
birliðine baþlamýþlardý.
Bulgaristan’ýn baðýmsýzlýðý ilan etmesini, Selanik,
Girit ve Ege adalarýnýn Yunanistan’a geçmesi izledi.
Ýngiltere Mýsýr’ý himaye altýna alýp, Kýbrýs’ý ilhak
ederken Yemen ayaklanmasýný fýrsat sayan Ýtalya,
Trablusgarp ve oniki adaya el koydu.
Osmanlý Ordusunu ýslah etmek için Ýstanbul’a
gelen Alman askeri heyetleri, ordudaki geliþmelere
ve ordunun modernleþtirilmesine katký saðlamýþtý.
Ancak Osmanlý Devleti baðýmsýzlýklarýný kýsa bir
süre önce ilan etmiþ olan Yunanistan, Bulgaristan,
Sýrbistan ve Karadað ile girdiði 1912 Birinci Balkan
Savaþý’nda Avrupa topraklarýný kaybetmiþ ve 1913
Ýkinci Balkan Savaþý’yla ancak Doðu Trakya’yý geri
alabilmiþti. Balkan Savaþlarýnda uðranýlan bu
yenilgi, Osmanlý Devleti ve Ordusunun prestijini
sarsmýþtý.
Ordu, modern silahlardan ve techizattan mahrum,
donanma ise eski gemilerden ibaretti. Maliyesi
çökmüþ olan ülke, iç huzursuzluklarla kaynýyor,
bunlara bir de azýnlýklarýn devleti parçalama
giriþimleri ve Avrupa devletlerinin baskýlarý
ekleniyordu.
Ýçte ve dýþta sarsýlan saygýnlýðýný yeniden
kazanmak isteyen Osmanlý Devleti, askeri ve
siyasi yönden bir toparlanma sürecine girmeye
çalýþtý. Orduda Alman tarzý teþkilat ve eðim
uygulamalarý için Almanya’dan yeni ýslah heyetleri
çaðýrýldý. Bu heyetlerle gelen Alman subaylar,
savaþ baþladýktan sonra karargah ve birliklerde
görev yapmýþlardýr. Daha önceki heyetlerle
gelenler Türk birliklerinde görev almadýklarý
halde, yeni gelenler birliklerimizin komuta
kademelerinde görev almýþlardýr. Çanakkale
Cephesi’nde 5’nci ordu komutanlýðýna getirilen
Liman von Sanders, ýslah heyetleriyle gelmiþ bir
Alman generaliydi.
Bu arada, Avrupa’da büyük devletler arasýndaki
siyasi, ekonomik ve askeri rekabetler, ülkeleri
büyük bir savaþa doðru sürüklemekteydi. Osmanlý
Devleti, Ýngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluþan
Üçlü Ýtilaf Devletleriyle ittifak yapma
giriþiminlerimde bulundu. Ancak, Ýtilaf Devletleri,
yýkýlmasýný yakýn gördükleri “Hasta Adam” Osmanlý
Devleti’nin yükünü taþýmak istemediklerinden ve
tam aksine son Osmanlý topraklarýný da paylaþma
hevesinde olduklarýndan, böyle bir ittifaka
yanaþmadýlar. Bunun yanýnda, Osmanlý Devleti’nin
savaþta tarafsýz kalmasýný tercih ediyorlardý. Çünkü,
böyle bir durumda Osmanlý Devleti savaþa girerse
cepheler çoðalacak, kuvvetleri bölünecek ve
Rusya’ya boðazlar yoluyla yardým gönderilmesi
de zora girecekti.
Ýtilaf Devletlerinin, Almanya’nýn yanýna ittiði
Osmanlý Devleti, böylece kendini hazýr olmadýðý
bir savaþýn eþiðinde buldu. I. Dünya Savaþý’nda
on ayrý cephede savaþmak zorunda kalan Osmanlý
ordusunun zafer kazandýðý cephelerinden birisi
de Çanakkale cephesidir.
18 Mart 1915 – 9 Ocak 1916 tarihleri arasýnda
yapýlan Çanakkale Muharebeleri, Türk askerlerinin
yazdýðý bir kahramanlýk destanýdýr. Türk askeri,
denizde ve karada, kendinden kat kat üstün
kuvvetlerle savaþmýþ ve vatan topraðýný büyük
bir fedakarlýkla savunmuþtur.
En son teknolojiyle donatýlmýþ olan Birleþik Filo,
18 Mart 1915 günü, Türk denizcileri ve topçularý
tarafýndan Çanakkale Boðazý’nýn sularýna
gömülmüþ, karadan geçmeye teþebbüs eden
Ýtilaf kuvvetleri, Türk süngüsüyle durdurulmuþ ve
Gelibolu Yarýmadasý’ndan çekilmek zorunda
býrakýlmýþtýr.
Kahraman Mehmetçiðin, gözünü kýrpmadan
ölüme atýlarak kazandýðý Çanakkale Zaferi’nin Türk
ulusuna en büyük armaðýný, Mustafa Kemal
ATATÜRK olmuþtur. Mustafa Kemal ATATÜRK
Çanakkale muharebelerinde askeri dehasýný ve
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
liderlik özelliklerini gösterme fýrsatý bulmuþ ve
muharebeler sonunda Türk milleti nezdinde
tanýnmýþ bir komutan olarak ortaya çýkmýþtýr.
Daha önceden de belirtildiði gibi, Çanakkale ve
Ýstanbul Boðazlarý, Karadeniz’i Akdeniz’e, Asya’yý
Avrupa’ya baðlamalarý dolayýsýyla büyük bir
stratejik öneme sahiptirler ve tarih boyunca birçok
mücadeleye sahne olmuþlardýr.
Ortaya çýkan sonuçlar dolayýsýyla, bu
mücadelelerin en önemlisi ve en kanlýsý Birinci
Dünya Savaþýn’nda, Ýngilizlerin Çanakkale
Cephesi’ni açmalarýyla baþlayan Çanakkale
Savaþlarýdýr. En güçlü ve modern silahlarla
donanmýþ olarak Boðaz’a saldýran Ýtilaf kuvvetleri,
manevi gücünü dikkate almadan küçümsedikleri
Türk ordusundan önce denizde, sonra da karada
beklemedikleri bir cevap aldýlar. Savaþ alanýný
Türk top, mayýn ve süngülerine terk ederek geri
çekildiler.
Çanakkale Savaþlarý normal þartlarýn savaþlarý
deðildir. Olaðanüstü þartlarýn savaþlarýdýr. Türk
insanýndaki vatanýný savunma azmi bilinmeden
ve görülmeden Çanakkale Savaþlarýný
deðerlendirmek eksik olur. Türk insaný, Türk
askeri Çanakkale’de, bu savunmanýn, bu
muharebenin bir ölüm-kalým mücadelesi olduðunu
görmüþ ve gelecek nesillerinin varlýðý ve
baðýmsýzlýðý için hayatýný vatanýna feda etmekten
hiç çekinmememiþtir. Bunu en iyi anlatanlardan
biri de Mustafa Kemal ATATÜRK’tür. O, þöyle
diyor: “...Kahramanlýk peþinde koþanlardan deðiliz.
Ama Bomba Sýrtý olayýný da anlatmadan
geçemeyeceðim. Karþýlýklý siperler arasýndaki
mesafe 8 metre... Yani ölüm muhakkak. Birinci
sýradakiler kamilen vuruluyor.. Ýkincidekiler hemen
onlarýn yerini alýyor... Fakat ne kadar büyük bir
soðukkanlýlýk ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni
görüyor. Üç dakikaya kadar öleceðini biliyor... En
ufak bir tereddüt ve sarsýlma yok. Bilenler Kuraný Kerim okuyarak cennete girmeye hazýrlanýyor...
Bilmeyenler dualar okuyarak siperlerden çýkýp
taaruza geçiyorlar... Bu, Türk askerindeki yüksek
ruhu gösteren hayrete ve takdire deðer bir ruhtur...
Emin olmalýsýnýz ki Çanakkale Muharebelerini
kazandýran bu yüksek ruhtur...”
Türk askerindeki bu yüksek ruhun muharebeler
sýrasýndaki tezahürünü bir de bir yabancý askerden
dinleyelim: “...23 Nisan 1915 günü Conkbayýrýnda
Türkler ve Birleþik Kuvvetler arasýnda korkunç
siper savaþlarý oluyor. Siperler arasýnda 8-10 metre
mesafe var. Süngü hücumundan sonra savaþa
ara verildi. Askerler
siperlerine çekildi.
Yaralýlar ve ölüler
toplanýyor. Ýki siper
arasýnda açýkta aðýr
yaralý ve bir bacaðý
kopmak üzere olan
Ýngiliz Yüzbaþý avazý
çýktýðý kadar baðýrýyor,
aðlýyor, kurtarýn diye
yalvarýyordu. Ancak
hiçbir siperden kimse
çýkýp yardým edemiyor. Çünkü, en küçük bir
kýpýrdanýþta yüzlerce kurþun yaðýyordu. Bu sýrada
akýl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz
bir iç çamaþýrý sallandý. Arkasýndan arslan yapýlý
bir Türk askeri silahsýz siperden çýktý. Hepimiz
donup kaldýk. Kimse nefes alamýyor, ona
bakýyorduk. Asker yavaþ adýmlarla yürüyor,
siperdekiler kendisine niþan almýþ bekliyordu.
Asker yaralý Ýngiliz subayýný okþar gibi yerden
kucakladý, kolunu omuzuna attý ve bizim siperlere
doðru yürümeye baþladý. Yaralýyý usulca yere
býrakýp geldiði gibi kendi siperlerine döndü.
Teþekkür bile edemedik. Savaþ alanlarýnda
günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti
güzelliði ve insan sevgisi konuþuldu. Dünyanýn
en yürekli ve kahraman askeri Mehmetçiðe derin
sevgi ve saygýlar.”
Üsteðmen Cosey
(Sonradan Avustralya
Genel Valisi olmuþtur.)
Türk ve dünya harp
tarihinde önemli bir yer
tutan Çanakkale
Savaþlarýnýn sonuçlarýný
söyle sýralayabiliriz:
Siyasi Sonuçlar
Çanakkale Zaferi, Balkan
Savaþlarýyla içte ve dýþta
sarsýlmýþ olan devlet
prestijini kurtarýp
güçlendirmiþ, Ýttihat ve Terakki Hükümeti’nin
iktidarda kalýþ süresini uzatmýþtýr. Mustafa Kemal
ATATÜRK bu durumu þöyle deðerlendiriyor:
Balkan Harbinde alnýmýza sürülen lekeyi
Çanakkale’de temizleyebildik...”
- Çökmekte olan Osmanlý Ýmparatorluðu içinde
Türk ulusunun hala gücünü ve dinamizmini
koruduðunu göstermiþtir.
- Çankakle Zaferi, müttefiklerinin yardýmýndan
ARAÞTIRMA-ÝNCELEME
yoksun kalan Çarlýk Rusyasý’nýn
çökmesine ve Bolþevik rejiminin
yerleþmesine yol açmýþtýr.
- Henüz savaþa katýlmamýþ olan
devletlerin tutumlarýný etkilemiþtir.
Bulgaristan, Merkezi devletlerin
yanýnda yer almýþ, Romanya,
Yunanistan ve Ýtalya bir süre daha
savaþ dýþýnda kalmýþ ve Arap
isyaný da bir süre gecikmiþtir.
- Birleþik Kara Deniz Kuvveti’nin
Boðaz’ý geçemeyiþi, Ýngiltere ve
Fransa’nýn askeri ve siyasi prestijini
sarsmýþ, bu devletlerin
sömürgelerinde baðýmsýzlýk ve
özgürlük akýmlarýnýn doðmasýna,
dolayýsýyla da dünya haritalarýnda bazý
deðiþikliklere yol açmýþtýr.
- Çanakkale Savaþý, Avustralya ve Yeni
Zellandalýlarýn milli bilinçlerinin oluþmasýnda etken
olduðu gibi, savaþ sýrasýnda ve sonrasýnda bu
ülke vatandaþlarý ve hükümetleri ile dostluklarýn
ortaya çýkmasýný saðlamýþtýr.
- Boðazlarýn Birinci Dünya Savaþý baþýnda Osmanlý
Devleti tarafýndan kapatýlýp, savaþýn sonuna kadar
açýlmamasý, uluslararasý ticari iliþkileri, Karadeniz’e
komþu ülkelerin ticaretini olumsuz
etkilemiþtir.
Askeri Sonuçlar
- Çanakkale Muharebelerine Türkler
310.000, Ýngilizler 460.000 (yabancý
kaynaklara göre 410.000), Fransýzlar
79.000 kiþilik kuvvetlerle
katýlmýþlardýr.
Bu muharebelerde Ýtilaf kuvvetleri,
Türk kaynaklarýna göre toplam
180.000 (Ýngilizler 155.000,
Fransýzlar 25.000), yabancý
kaynaklara göre de toplam 252.000
(Ýngilizler 205.000, Fransýzlar 47.000)
zayiat vermiþlerdir.
Türkler ise kara muharebelerinde
57.084, deniz muharebelerinde 179, toplam
57.263’ü þehit, geri kalaný yaralý, esir ve kayýp
olmak üzere 211.000 zayiat vermiþlerdir.
- Birleþik Filonun Boðazlarý geçerek Ýstanbul’u ele
geçirme planlarý suya düþmüþ ve böylece
hükümet çevrelerinde ortaya çýkan ve halka da
yansýyan Ýstanbul’un elden çýkmasý korkusu da
silinmiþtir.
- 18 Mart Deniz Zaferi, Gelibolu Yarýmadasý’nda
cereyan eden kara muharebelerinde, Türk askeri
için büyük bir moral kaynaðý olmuþ, Türk
ordusunun prestijini iade etmiþtir.
- Çanakkale Zaferinin Türk ulusuna en büyük
armaðaný, kuþkuþuz Mustafa Kemal Atatürk’ü ve
onun askeri dehasýný ortaya çýkarmasýdýr.
- Osmanlý Devleti’ni savaþ dýþý býrakarak Almanya’yý
kuþatmayý amaçlayan Ýtilaf Devletleri planýný boþa
çýkaran Çanakkale Zaferi, savaþýn en az iki yýl daha
uzamasýna neden olmuþtur.
- Çanakkale Boðazý’nýn kapatýlmasý, Rusya’nýn
müttefiklerini silah ve cephane yardýmýndan
yoksun býrakmýþ ve Türk cephelerinde yarým
milyonu aþkýn Ýngiliz ve Fransýz askerini tespit
etmiþ olduðundan, Almanya’nýn doðu cephesi
harekatýný kolaylaþtýrmýþtýr.
- Dünyanýn en güçlü donanmasýna ve en iyi techiz
edilmiþ ordularýna karþý koyan Çanakkale
savunucularý, Türk Ýstiklal Harbi savaþlarýna örnek
olmuþtur.
- Çanakkale Cephesinde Ýngiltere ve Fransa’nýn
yarým milyonu aþkýn kuvvet bulundurmalarý ve bu
kuvvetin yarýsýnýn savaþ gücünü kaybetmesi
savaþýn genel seyrini etkilemiþtir.
- Türklerin bu cepheye ayýrdýklarý 300.000’i aþkýn
kuvvetin 211.000’inin zayiata uðramasý, Türk Ýstiklal
Harbi’nde insan gücü açýsýndan bir boþluk
yaratmýþtýr.
- Çanakkale Savaþlarýnda yüzbinden fazla okumuþ
ve aydýn Türk kaybedilmiþ, bu kaybýn olumsuz
etkileri Türk Ýstiklal Harbi’nde ve Cumhuriyet
Türkiyesi’nde görülmüþtür. Mustafa Kemal
ATATÜRK bu durumu þöyle ifade etmiþtir: “Biz
Çanakkale’de bir Dar-ül fünun (Üniversite)
gömdük.”
BÖLÜM
Ýktisat
Ýktisat, bireysel ve sosyal aktiviteler olan seçim,
üretim, daðýtým ve tüketimle ilgilenen bir disiplindir.
Günümüzün modern ve dinamik iktisadi
çerçevesinde en basit karar verme organý olan
bireylerin bu dinamizme ayak uydurmalarý
gerekmektedir.
Bölümümüz, güncel hayatýmýzý yakýndan
ilgilendiren iktisadi problemlerin basitten
karmaþýða doðru açýk olarak anlaþýlmasý ve iktisadi
analiz yapmaya yarayacak gerekli araçlarýn
tanýnmasý, böylece baþarýlý politikalar üretecek
iktisatçýlar yetiþtirmek amacýyla 1997 yýlýnda
kurulmuþtur.
Bölümümüzde temel iktisat teorileri, iktisat
politikasý, uluslararasý iktisat, muhasebe, maliye,
bilgisayar grubu dersleri ve diðer ilgili derslerle
birlikte, son sýnýfta öðrencilere bölüm bünyesinde
kendi ilgi alanlarýna yönelebilecekleri çok sayýda
seçmeli ders olanaðý sunulmaktadýr.
Çankaya Üniversitesi Ýktisat Bölümü alanýnda isim
yapmýþ ve kabul görmüþ öðretim üyelerinden
oluþan zengin bir akademik kadroya sahiptir.
Bölümümüzde sýnýf içindeki eðitimin herkes
tarafýndan paylaþýlmasýný saðlamak amacýyla
araþtýrma görevlileri tarafýndan ayrýntýlý danýþmanlýk
hizmetleri sunulmakta ve düzenlenen ofis saatleri
ile öðrencilere yardýmcý olunmaktadýr.
Ýktisat Bölümü bünyesinde, özellikle son sýnýfta
seçmeli olarak sunulan bir çok dersle öðrenciler,
kamu sektöründe açýlan uzman yardýmcýlýðý
sýnavlarýna yönelik olarak hazýrlanýrlar. Programýmýz,
öðrencileri bankacýlýk sektörüne hazýrladýðý gibi,
özel sektörün seçkin kuruluþlarýnda da iþ bulma
imkaný saðlamaktadýr, ilk mezunlarýný iki yýl önce
vermiþ genç bir üniversite olarak mezunlarýmýz,
özel sektörün seçkin firmalarýnda seslerini
duyurmaktadýrlar. Bunun yaný sýra akademik kariyer
yapmak isteyen öðrenciler için de gerekli eðitim
verilmektedir. Yine son mezunlarýmýzdan bazýlarý,
Amerika'nýn ve Avrupa'nýn önemli üniversitelerinde
yüksek lisans öðrenimlerine baþarýlý bir þekilde
devam ederek okulumuzun daha iyi tanýnmasýný
saðlamýþlardýr.
Bölümümüz, bilgisayar laboratuvarlarý bakýmýndan
tüm öðrencilere yetecek kapasitededir.
Laboratuvarlarda öðrencilere kesintisiz internet
eriþimi saðlanmaktadýr ve çeþitli istatistik!
çalýþmalarý yapmalarýný saðlayacak programlar
mevcuttur.
Bölümümüzdeki uygulamalarýn temel amacý,
iktisadýn teorik ve
teknik konularýna
hakim, analiz
yeteneði yüksek,
rekabet edebilen,
kamu ve özel
sektörde istihdam
edilebilecek kaliteli
iktisatçýlar
yetiþtirmektir.
Ýþ Olanaklarý
Mezunlarýmýzýn iþ
bulma sahalarý,
verilen eðitimin ve bu
eðitimi destekleyen
programlarýn
içeriðine baðlý olarak
oldukça geniþ bir
alaný kapsamaktadýr. Mezunlar, akademik çalýþma
yapma, kamu kesiminde, finansal piyasalar ve
bankacýlýk sektöründe ve diðer alanlarda çalýþma
olanaðýna sahiptir. Ayrýca kendi iþlerini kurabilecek
donanýma da sahip olmaktadýrlar.
Öðretim Dili: Ýngilizce
Prof. Dr. Dilek ÖZBEK
Çankaya Üniversitesi ÝÝBF
Ýktisat Bölüm Baþkaný
BÖLÜM
Uluslararasý Ticaret
Yrd. Doç. Dr. Ömer Yurtseven
Çankaya Üniversitesi ÝÝBF
Uluslararasý Ticaret
Bölüm Baþkaný
Günümüz dünyasýnda
hem uluslararasý ticarette,
hem de yatýrýmlarda
gözlenen hýzlý artýþ birbirine
baðýmlý hareket eden bir
ekonomik sistemin ortaya
çýkmasýna ve geliþmesine
yol açmýþtýr. Bu baðýmlýlýk,
ayný zamanda sosyal,
kültürel ve politik alanlarda
da kendisini
hissettirmektedir.
Doðrudan yabancý
yatýrýmlar ve ulusal
ekonomilerin
küreselleþmesi,
uluslararasý
ticareti iþ hayatýnýn kaçýnýlmaz bir
parçasý haline getirmiþtir. Çaðýmýzdaki
iþ dünyasýnda, küresel olarak faaliyette
bulunmak artýk istisnadan çok bir kural
haline gelmiþtir. Dolayýsýyla, baþarýlý
olmak isteyen yöneticilerin bu
deðiþikliklerin farkýnda olup, rekabetçi
bir ortam içerisinde çalýþma
zorunluluðu vardýr.
Uluslararasý Ticaret Programý,
öðrencilerimize günümüzün bu zor
koþullarýnda etkin olarak iþ yapabilme
becerileri kazandýrma amacý ile
kurulmuþtur. Uluslararasý Ticaretin
bütünleþtirici ve disiplinler arasý doðasý,
öðrencilerin mezuniyet sonrasý çok
geniþ bir yelpazede iþ bulabilmelerine,
yabancý dillere, uluslararasý alan
çalýþmalarýna ve' iþ idaresine aðýrlýk
vererek yardýmcý olmaktadýr. Bu amaçla
pazarlama, iktisat, finans, dünya
politikasý ve stratejik yönetim gibi
konularda öðrencilere bilgi ve beceriler
kazandýrýlarak iþ dünyasýnda ihtiyaç duyulan
alanlarda nitelikli elemanlar yetiþtirilmektedir. Ayrýca
eðitim dili olan ingilizce'ye ek olarak uluslararasý
ticarette öðrencilere daha geniþ bir perspektif
kazandýrmak ve rekabetçi olmalarýný saðlamak
amacýyla Fransýzca ve Almanca dilleri de
zorunlu ders olarak yoðun bir þekilde
verilmektedir.
Ýþ Olanaklarý
Programý tamamlayan öðrencilerin, Merkez
Bankasý, Sermaye Piyasasý Kurumu (SPK), Devlet
istatistik Enstitüsü, Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý, Hazine
Müsteþarlýðý, Devlet Planlama Teþkilatý gibi kamu
kuruluþlarýnýn yanýsýra çok uluslu þirketler, ihracat
ve ithalat firmalarý, yurtdýþýna açýlmayý düþünen
firmalar ile bankacýlýk, sigortacýlýk, taþýmacýlýk ve
benzeri hizmet ve üretim sektörlerinde faaliyette
bulunan özel sektör firmalarýnda iþ bulma
olanaklarý vardýr.
Öðretim Dili: Ýngilizce
BURSLAR
Çankaya Üniversitesi’nde Burs Olanaklarý
1- Baþarý Bursu
Çankaya Üniversitesi’nin BURSLU programlarýna
yerleþtirilen öðrencilere saðlanan burs, sadece
öðretim ücretini kapsamaktadýr. Karþýlýksýz olan
bu burslar, Ýngilizce Hazýrlýk Programýnda
geçirilebilecek süre dahil, öðrenci Çankaya
Üniversitesi’ndeki öðrenimine ve derslere devam
ettiði sürece verilecektir.
Çankaya Üniversitesi burslu programlarýna
yerleþtirilen öðrencilerden puan türüne göre
Türkiye genelinde ilk 250 içinde yer alanlara ayrýca
her yýl 9 ay süre ile ayda 500 ABD Dolarý karþýlýðý
Türk Lirasý, ilk 251-2000 arasýnda yer alanlara ise
ayda 200 ABD Dolarý karþýlýðý Türk Lirasý ek baþarý
bursu verilmektedir. Ek baþarý bursu karþýlýksýzdýr
ve yýl sonundaki genel not ortalamasý dört
üzerinden ikinin (2.00/4.00) altýna düþmediði sürece
devam etmektedir.
TÜBÝTAK’ça tespit edilen uluslararasý bilimsel
yarýþmalarda altýn, gümüþ ve bronz madalya alan
ve ödül aldýklarý alanlardaki üniversitemiz burslu
programlarýna kontenjan dýþý, ÖSYM’ce sýnavsýz
yerleþtirilenlere, Ýngilizce hazýrlýk programýnda
geçirilebilecek süre dahil, öðrenci Çankaya
Üniversitesi’ndeki öðrenimine ve derslere devam
ettiði sürece, her yýl 9 ay süre ile altýn madalya
almýþ olanlara ayda 300 ABD Dolarý, gümüþ
madalya almýþ olanlara ayda 250 ABD Dolarý,
bronz madalya almýþ olanlara ayda 200 ABD Dolarý
karþýlýðý Türk Lirasý ek burs verilecek.
2- Akademik Baþarý Bursu
Her akademik yýl sonunda yapýlacak
deðerlendirmeye göre ücretli okuyup da üstün
baþarý gösteren öðrencilere, o yýlý izleyen öðretim
yýlý için geçerli olmak üzere karþýlýksýz “akademik
baþarý bursu”
verilir. Bu bursun
miktar ve koþullarý
Mütevelli
Heyetince
belirlenir. 20032004 akademik yýlý
baþýndan itibaren
yürürlüðe girecek
yönergeye göre
bursun miktarlarý,
genel ortalamasý
3.00-3.49 (Hukuk
Fakültesinde 7584) olan öðrenciler
için öðretim
ücretinini %20’si,
genel not
ortalamasý 3.50-4.00 (Hukuk Fakültesinde 85-100)
olan öðrenciler için öðretim ücretinin %50’si
kadardýr.
3- Sporda Baþarý Bursu
Üniversitemiz burssuz programlarýný kazanan
öðrencilerden, faaliyetlerimiz dahilindeki spor
branþlarýnda üstün baþarýlý olduklarýný
belgeleyenlerle, üstün baþarý gösterebilecekleri
ümidi verenler arasýndan kulüp ve üniversite
takýmlarýmýzda oynamaya hak kazananlara “Sporda
Baþarý Bursu” verilir. Bu burs sadece öðretim
ücretini kapsar.
Burslu ve Burssuz Öðrenciler
Ayný Eðitim-Öðretimi Alýyor.
Burslu ve burssuz tüm öðrenciler ayný öðretim
elemanlarý tarafýndan, ayný laboratuvar ve
dersliklerde, ayný öðretim programlarýný
almaktadýrlar. Dersi veren öðretim elemaný kimin
burslu veya kimin burssuz oldugunu bilmez.
BÝR DERSTEN VEYA SINIFTA
KALINDIÐINDA BURS KESÝLMEZ.
Baþarý bursu ile bir programa yerleþtirilen öðrenci
sýnýfta kalsa bile öðrenimine ve derslere devam
ettiði sürece bursu aynen devam eder.
Burssuz olarak giren öðrencilerin burs
edinebilme olanaklarý.
Bu durumda bulunan öðrenciler yukarýda açýklanan
AKADEMÝK BAÞARI BURSU’ndan yararlanabilirler.
Söz konusu burslarýn tamamý karþýlýksýzdýr.
Ankara- Çankaya Üniversitesi
Öðrenci Seçme Sýnavýnýn ardýndan
baþarýlý olan öðrencilere 21 Temmuz6 Aðustos 2003 tarihleri arasýnda
tercih danýþmanlýðý ve rehberlik
hizmeti gerçekleþtiriyor. Aday ve
ebeveynlerin uzmanlar ve öðretim
üyeleri ile bire bir görüþme olanaðý
bulduðu bu etkinlikte aday
öðrencilerin bilinçli tercih yapmasýna
önemli katkýlar saðlanýyor. Ayrýca
telefonla ve e-posta yoluyla da verilen
hizmet Çankaya Üniversitesi
Rektörlük binasýnda oluþturulan özel
m e k a n d a g e r ç e k l e þ t i r i l i y o r.
Çankaya Üniversitesi Rektörlük Binasý
Öðretmenler Cad. No:14, 100. Yýl Ankara
Tel: 0312 284 45 00 / 125 e-posta: [email protected]
Sporda Çankaya Üniversitesi’nin altýn yýlý
Üniversite Sporlarý Federasyonu
tarafýndan organize edilen ve
14-17 Nisan 2003 tarihleri
arasýnda Üniversitemiz Olimpik
Spor Salonunda gerçekleþen
Basketbol Süper Lige Terfi
Müsabakalarýný Bayan ve Erkek
Basketbol Takýmlarýmýz yenilgisiz
bitirerek birinci oldu ve
Basketbol Süper Ligine çýkmaya
hak kazandý.
Ayrýca, Ankara Üniversitelerarasý
Masa Tenisi Müsabakalarýnda il
birincisi olan Çankaya
Üniversitesi Masa Tenisi Takýmý,
ayný zamanda 9-11 Mayýs 2003
tarihlerinde Bursa’da yapýlan
Türkiye Üniversitelerarasý Masa
Tenisi Þampiyonasý’nda Türkiye beþincisi oldu.
Çankaya Üniversitesi Amerikan Futbolu Takýmý
da Üniversitelerarasý Amerikan Futbolu Ligi’nde
üçüncülük kupasýný aldý.
28 Þubat-2 Mart 2003 tarihleri arasýnda Bursa
Uludað’da gerçekleþen Türkiye Üniversitelerarasý
Kayak Þampiyonasý’nda Çankaya Üniversitesi
Kayak Takýmý Türkiye dördüncüsü oldu.
Üniversite Sporlarý Federasyonu
Masa Tenisi Ýl Birinciliði
Basketbol Süper Ligi’ne
çýkmaya hak kazanan
Bayan Basketbol Takýmýmýz
5-6 Nisan 2003 - Ankara
Müsabaka Sonuçlarý
Çankaya Üniv. - Bilkent Üniv.
Çankaya Üniv. - Polis Akademisi
Çankaya Üniv. - ODTÜ
Çankaya Üniv.i - GATA
3-0
3-1
3-1
3-0
Yarýfinal Karþýlaþmasý
Çankaya Üniv. - Baþkent Üniv.
3-0
Final Karþýlaþmasý
Çankaya Üniv. - Gazi Üniv.
3-2
Türkiye Üniversitelerarasý
Kayak Þampiyonasý’nda
dördüncü olan Çankaya
Üniversitesi Kayak Takýmý.
Türkiye Üniversitelerarasý Amerikan Futbolu Liginde üçüncü olan
Çankaya Üniversitesi Amerikan FutboluTakýmý (Çankaya Cougars)
Üniversite Sporlarý Federasyonu
Basketbol Süper Lige Terfi Müsabakalarý
14-17 Nisan 2003, Çankaya Üniversitesi Olimpik Spor Salonu - Ankara
Süper Lige Çýkan Takýmlar
Bayanlar
1. Çankaya Üniversitesi
2. Kocaeli Üniversitesi
3. O.D.T.Ü
Erkekler
1. Çankaya Üniversitesi
2. Marmara Üniversitesi
3. Fatih Üniversitesi
Çankaya Üniversitesi
Erkek Basketbol Takýmý
Müsabaka Sonuçlarý
Çankaya Üniversitesi
Bayan Basketbol Takýmý
Bayanlar
Yeditepe Üniversitesi
O.D.T.Ü
60-64
Kocaeli Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
78-70
Yeditepe Üniversitesi
Çankaya Üniversitesi
41-77
Kocaeli Üniversitesi
Akdeniz Üniversitesi
49-45
O.D.T.Ü
Çankaya Üniversitesi
59-92
Hacettepe Üniversitesi
Akdeniz Üniversitesi
64-52
Hacettepe Üniversitesi
74-53
Kocaeli Üniversitesi
85-55
Marmara Üniversitesi
Baþkent Üniversitesi
79-72
Fatih Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
81-69
Marmara Üniversitesi
Uludað Üniversitesi
76-59
Fatih Üniversitesi
Çankaya Üniversitesi
81-88
Baþkent Üniversitesi
Uludað Üniversitesi
65-71
Ankara Üniversitesi
Çankaya Üniversitesi
86-94
Fatih Üniversitesi
Uludað Üniversitesi
67-56
Birincilik Karþýlaþmasý
Çankaya Üniversitesi
Marmara Üniversitesi
98-97
Üçüncülük Karþýlaþmasý
O.D.T.Ü
Birincilik Karþýlaþmasý
Çankaya Üniversitesi
Erkekler
Üçüncülük Karþýlaþmasý
Çankaya Üniversitesi Spor Kulübü
Çankaya Üniversitesi Spor Kulübü
Bayan Basketbol Takýmý, Türkiye
Kupasý’nda Play-Off oynadý ve ayný
zamanda Türkiye Bayanlar Basketbol
Ligi’ni beþinci olarak bitirerek Avrupa
Kupalarýna katýlma hakkýný kazandý.
Çankaya Üniversitesi Spor Kulübü
Bayan Basketbol Takýmý
oyuncularýndan Damla GÜNKUT Ümit
Milli Takýma, Ebru PEKER ve Ýrem
KIRATLIOÐLU Genç Milli Takýma,
Cansu AYDOÐAN da Yýldýz Milli
Takýmýna seçildi.
Çankaya Üniversitesi Spor Kulübü
Erkek Basketbol Takýmý, deplasmanlý
Türkiye 2. Liginde ilk sekiz takým
arasýna kaldý ve güçlü rakipleriyle
oynadýðý play off müsabakalarýný
altýncý olarak tamamladý.
Türkiye Masa Tenisi 1. Liginde oynayan Çankaya
Üniversitesi Spor Kulübü Masa Tenisi Takýmý, ligi
yenilgisiz olarak tamamlayarak þampiyon oldu ve
Süper Lige yükseldi.
Masa Tenisi Erkek Takýmý’nda oynayan sporcumuz
Halil Adak 21 yaþ altý Milli Takýma seçildi.
Masa Tenisi Erkek Takýmý Kaptaný Vedat Erim
Türkiye Yýldýz ve Gençler Milli Takým Kampýna
antrenör olarak çaðrýldý.
Türkiye Bayan Basketbol 1. Ligi 2002-2003
Sezonu Play-Off Karþýlaþmalarý
09.04.2003
09.04.2003
09.04.2003
09.04.2003
11.04.2003
11.04.2003
11.04.2003
11.04.2003
13.04.2003
13.04.2003
13.04.2003
Migrosspor
Botaþ
Erdemir Spor
Fenerbahçe
Beþiktaþ
Çankaya Üniv.
Ý.Ü.S.K.
Et Balýk
Migros Spor
Botaþ
Erdemir Spor
Beþiktaþ
Çankaya Üniv.
Ý.Ü.S.K
Et Balýk
Migros Spor
Botaþ
Erdemir Spor
Fenerbahçe
Beþiktaþ
Çankaya Üniv.
Ý.Ü.S.K.
78-74
76-60
86-74
79-53
57-48
80-60
66-59
63-83
75-65
91-77
90-67
Çankaya Üniversitesi Spor Kulübü
Bayan Basketbol Takýmý
bir maç sýrasýnda.
Çankaya Üniversitesi Spor Kulübü satranç
faaliyetlerine baþladý ve mücadelesini 2. Ligde
sürdürecek.
Çankaya Üniversitesi Spor Kulübü
Erkek Basketbol Takýmý
bir maç sýrasýnda.
Çankaya Üniversitesi Spor Kulübü
Masa Tenisi Takýmý
2002-2003 SEZONU
ÇANKAYA ÜNÝVERSÝTESÝ ARI KOLEJÝ BAYAN BASKETBOL TAKIMI
1. LÝG KARÞILAÞMALARI VE SONUÇLARI
TARÝH
ÞEHÝR
A TAKIMI
B TAKIMI
SONUÇ
12.10.02
Ýstanbul
Fenerbahçe
Çankaya Üniversitesi
74-72
18.10.02
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Ý.Ü.S.K
76-82
27.10.02
Ankara
Et Balýk
Çankaya Üniversitesi
53-79
01.11.02
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Yýldýrým Bosna
110-57
10.11.02
Ýstanbul
Galatasaray
Çankaya Üniversitesi
64-89
29.11.02
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Migrosspor.
85-72
07.12.02
Zonguldak
Erdemir Spor
Çankaya Üniversitesi
79-68
13.12.02
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Beþiktaþ
66-58
21.12.02
Kocaeli
Kocaelispor
Çankaya Üniversitesi
83-93
03.12.02
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Botaþspor
74-71
12.01.03
Balýkesir
Güre Belediyesi
Çankaya Üniversitesi
64-97
17.01.03
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Fenerbahçe
60-62
24.01.03
Ýstanbul
Ý.Ü.S.K
Çankaya Üniversitesi
68-64
31.01.03
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Et Balýk
65-54
08.02.03
Ýstanbul
Yýldýrým Bosna
Çankaya Üniversitesi
71-94
15.02.03
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Galatasaray
63-45
22.02.03
Ýstanbul
Migrosspor
Çankaya Üniversitesi
74-85
28.02.03
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Erdemirspor
70-82
09.03.03
Ýstanbul
Beþiktaþ
Çankaya Üniversitesi
71-64
14.03.03
Ýstanbul
Çankaya Üniversitesi
Kocaelispor
102-65
22.03.03
Adana
Botaþspor
Çankaya Üniversitesi
95-78
28.03.03
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Güre Belediyesi
93-74
ÇANKAYA ÜNÝVERSÝTESÝ ARI KOLEJÝ ERKEK BASKETBOL TAKIMI
2. LÝG KARÞILAÞMALARI VE SONUÇLARI
1. GRUP KARÞILAÞMALARI
TARÝH
ÞEHÝR
A TAKIMI
B TAKIMI
SONUÇ
11.10.02
Adana
Bilfen Koleji
Çankaya Üniversitesi
103-88
18.10.02
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Çukurova Üniversitesi
86-57
26.10.02
Ankara
Jandarmagücü
Çankaya Üniversitesi
79-96
02.11.02
Konya
Konyagücü
Çankaya Üniversitesi
72-74
06.11.02
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Gaziantepspor
66-78
10.11.02
Malatya
Malatya
Çankaya Üniversitesi
58-102
16.11.02
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Bilfen Koleji
91-90
22.11.02
Ankara
Çukurova Üniversitesi
Çankaya Üniversitesi
61-68
29.11.02
Adana
Çankaya Üniversitesi
Jandarmagücü
95-78
07.12.02
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Konyagücü
90-77
13.12.02
Ankara
Gaziantepspor
Çankaya Üniversitesi
65-72
22.12.02
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Malatya
88-68
27.12.02
Diyarbakýr
Dicle Üniversitesi
Çankaya Üniversitesi
0-20
2. GRUP KARÞILAÞMALARI
TARÝH
ÞEHÝR
A TAKIMI
B TAKIMI
SONUÇ
05.01.2003
Ankara
Bartýnspor
Çankaya Üniversitesi
58-84
10.01.2003
Ankara
Çankaya Üniv.
Geredespor
88-75
17.01.2003
Ankara
Çankaya Üniv.
Strom Zile
96-84
25.01.2003
Trabzon
Ýdmanocaðý
Çankaya Üniversitesi
59-99
02.02.2003
Bartýn
Çankaya Üniv.
Bartýnspor
115-74
09.02.2003
Bolu
Geredespor
Çankaya Üniversitesi
77-89
15.02.2003
Tokat/Zile
Strom Zile
Çankaya Üniversitesi
68-79
19.02.2003
Ankara
Çankaya Üniversitesi
Ýdmanocaðý
110-40

Benzer belgeler

gündem temmuz.FH9 - Çankaya Üniversitesi

gündem temmuz.FH9 - Çankaya Üniversitesi hakkýný verir. Çankaya Üniversitesi , 2004/05 – 2006/07 dönemleri için, Nisan 2004’ten itibaren geçerli olmak üzere Erasmus programlarýna resmi olarak katýlma hakkýný elde etmiþtir. Avrupa Birliði ...

Detaylı