haber - Kent Hastanesi

Transkript

haber - Kent Hastanesi
Kent Sağlık Grubu’nun ücretsiz yayınıdır.
Aralık 2012 / Sayı 12 • www.kenthospital.com
ISSN: 1307-220X
Tanı ve
Görüntüleme
Merkezlerimiz
Radyoloji
Laboratuvar
Nükleer Tıp
Patoloji
Girişimsel Radyoloji
Girişimsel Nükleer Özel Sağlık
Kent
Sigortası
Haber Radyoloji Tıp
Radyoloji
Menopoz
Medikent
Kent Sağlık Grubu'nun ücretsiz kurumsal iletişim yayınıdır.
İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Dr. Ruşen Yıldırım
Genel Yayın Yönetmeni
Nesrin COŞKUN
Editör
Elif DÜNDAR
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Ahmet Yiğit GÖKTAY
Doç. Dr. Latife DOĞANAY
Uzm. Dr. Gültekin TAŞ
Uzm. Dr. Ebru ACAR
Uzm. Dr. Alper YÜKSEL
Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE
Uzm. Dr. Dilşat ÇAMLI
Uzm. Dr. Onur SUMAN
Prof. Dr. Namık DEMİR
Prof. Dr. Ömer HARMANCIOĞLU
Prof. Dr. Teoman SÖHMEN
Uzm. Dr. Atiye AYRAL
Opr. Dr. Safiye KÜÇÜKGÜL
Uzm. Dr. Zülfikar DANAOĞLU
Katkıda Bulunanlar
Erol TÜFEKÇİ
Nejat PAKSOY
Dide GÖKÇE
Nuran GÜNAYDIN
Müjde TEZEL
Derya CÖMERT
Aslı ERZEREN
Ali DOĞAN
Şehriban ARSLAN
Grafik Tasarım
İFŞA-İ UMUMİ -Art Director Burhan GÜNAY
[email protected]
Baskı Öncesi Hazırlık
STL MEDYA Ltd. Şti.
Tel: 0232 486 88 86 Faks: 486 51 18
www.stl.com.tr
Yönetim Yeri
8229/1 Sokak No: 56 Çiğli / İZMİR
Tel: 0232 386 70 70 (pbx) Faks: 0232 386 70 71
www.kentsaglikgrubu.com
[email protected]
10
Kent Haber
12
Girişimsel
Radyoloji
34
Patoloji
48
Özel
Sağlık
Sigorta’nın
Geleceği
54
Menopoz
67
Kent
Hastanesi
Yayın Türü: Bölgesel - Süreli
Basım Yeri
Mono Matbacılık İnşaat Turizm Ticaret Sanayi
Büşra Yolver
379 Sokak No: 14/208 K.2
2.Sanayi Sitesi Bornova / İZMİR
Tel: 0 232 461 08 98
Faks: 0 232 461 08 70
Basım Tarihi: Aralık 2012
Yıl: 6 Sayı: 12
Medikent Dergisi, Kent Sağlık Grubu'nun kurumsal iletişim
yayınıdır. Dergide yer alan makalelerin telif hakları ve yasal
sorumlulukları yazarlarına aittir. Reklamlardan doğacak haksız
rekabetten reklamveren sorumludur. Kaynak gösterilmek
şartıyla makale ve fotoğraflar kullanılabilir. Ücretsiz dergi talebiniz;
görüş ve önerilerinizi telefon veya [email protected]
elektronik posta adresimizle bizlere ulaştırabilirsiniz.
www.kenthospital.com • www.kenttipmerkezi.com • www.internationalkent.com
www.karacigernakli.org • www.bobreknaklikent.com
YILDA 3 SAYI YAYINLANIR. ÜCRETSİZDİR.
Blog
http://www.facebook.com/kentsaglikgrubu
http://twitter.com/kentsaglikgrubu
http://saglikkenti.com/
Değerli Medikent okurları,
Her sayısında çeşitli sağlık- hastalık konularında bilgilere yer verdiğimiz Medikent’te Kent Hastanesi
ve Kent Alsancak Tıp Merkezi’ni bünyesinde bulunduran ve her geçen gün yenilenerek büyüyen Kent
Sağlık Grubu’nu ve hizmetlerini de sizlere tanıtmayı sürdürüyoruz. Size bu yılın son sayısında
2012’nin bir genel değerlendirmesini yapmak istiyorum.
Geçen yıl 30’u yoğun bakım olmak üzere yatak sayımızı 162’ye yükseltirken, karaciğer nakli hastalarımızın kullanımına özel olarak hazırlanan 27 yataklık yeni bir katı hizmete açmıştık. Ancak araştırma
ve eğitim hastanelerinde verilebilen üçüncü seviye tıbbi hizmetler, Kent Hastanesi’nde yaygın olarak
sunulmaktadır. Bu hizmetlerden biri karaciğer nakilleridir. 2009 Temmuz’dan bu yana 150’si bebek ve
çocuk 500’e yakın karaciğer nakli gerçekleştiren Kent Hastanesi, Türkiye’nin bu alandaki en önemli
sağlık merkezlerinden biri haline geldi. Özellikle bebek- çocuk hastalara uygulanan nakil ameliyatlarında sadece Türkiye’nin değil dünyanın sayılı kliniklerinden birisi olduğumuzu söyleyebilirim. Ara verip
daha sonra Üroloji ekibi ile başladığımız böbrek nakillerinde de ameliyatlar artarak sürerken, ”çapraz
nakil” yöntemiyle de donörsüz hastalara çare üreten bir merkez olduk.
Karaciğer ve böbrek nakil programlarından sonra Organ Nakli Merkezimizde Sağlık Bakanlığı’nın
onayladığı yeni bir programın son hazırlıklarını yapıyoruz. Siz bu satırları okurken belki de biz hematologlarımız Prof. Dr. İsmet Aydoğdu ve Doç. Dr. Özcan Çeneli yönetiminde Kemik İliği Nakli Merkezimizi
açmış ve ilk hastalarımızı kabul etmiş olacağız. Ülkemizde her yıl lösemi, lenfoma, anemi gibi hastalıklarla mücadele eden 5 bin civarında hastanın bu tedaviye ihtiyacı olduğu, en fazla 2 bininin bu şansı
bulabildiği göz önüne alındığında yeni merkezimiz bize Kent Sağlık Grubu olarak önemli bir sağlık
hizmetini daha sunuyor olmanın onurunu yaşatacak. Merkezimizde allojenik (kardeş, aile ya da
akraba dışı donörden yapılan nakil) ve otolog nakiller (hastanın kendi kök hücrelerin kullanılması)
gerçekleştirilecek. Kemik iliği nakillerinde de hastalar karaciğer ve böbrek nakillerinde olduğu gibi hiç
ücret ödemeden bu hizmeti alacak. Amacımız doku ve organ nakillerinde Türkiye ve çevre coğrafyanın
en büyük Organ ve Doku Nakli Merkezi konumuna gelmek.
Kent’te nakiller gibi yine benzer biçimde girişimsel radyoloji, kalp damar cerrahisi ve kardiyoloji, jinekoloji, ortopedi, beyin cerrahisi ve üroloji branşlarında da sadece üniversite hastanelerinde yapılabilecek
birçok ameliyat ve girişim gerçekleştirilmiştir.
Kanser ve kansere bağlı hastalıklar her geçen gün artmakta, daha fazla sayıda tanı ve tedavi
yöntemi gerektirmektedir. Medikal onkoloji ve kanser cerrahisi alanında başarılı
hizmet vermekte olan Kent Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi Merkezi’ni kurarak
yakın zamanda bu alandaki en son teknolojileri hastalarımızın hizmetine sunmayı
planlamaktadır. Bu konuyla ilgili olarak Sağlık Bakanlığı ile ruhsatlandırma
çalışmaları konusundaki görüşmelerimiz devam etmektedir.
Kent Sağlık Grubu 2013’ten itibaren hem kapasitesini artırarak hem de farklı şehirlerde yeni hastaneleri bünyesine katarak büyümeyi ve ülkenin en büyük sağlık
kuruluşlarından birisi olmayı hedef olarak seçmiştir. Kent Sağlık Grubu’nun büyümeye, Türkiye’nin de daha büyük ve gelişmiş bir Kent Sağlık Grubu’na olan ihtiyacını
biliyor ve bu inançla çalışmalarımıza ilk günkü heyecanla devam ediyoruz.
Medikent’in bir önceki sayısında Tamamlayıcı Sağlık Sigortası ile ilgili gerekli
mevzuat değişikliklerinin gerçekleşmesi halinde, tüm özel hastane ve sağlık
kuruluşlarının en geniş kapsamıyla hem SGK sigortalılarına hem de özel sağlık
sigortalılarına hizmet verebileceğinden söz etmiştim. Kamu sağlık harcamalarının
kontrol altına alınmasını sağlayacağı gibi sunulan hizmetlerin kalitesini de yükselteceğine inandığım Tamamlayıcı Sağlık Sigortası ile ilgili yönetmelik değişikliği bu
süreçte gerçekleşti ve bu konuda ilk adım atıldı. Umarım yeni yılda Tamamlayıcı
Sağlık Sigortası en geniş haliyle uygulanmaya başlar.
Sağlıklı günler dileğiyle saygılar sunarım.
Dr. İ. Ruşen Yıldırım
Genel Müdür
aralık 2012 / www.kenthospital.com
1
Kent Çiğli Hastanesi
Kent Alsancak Tıp Merkezi
KENT
HABER
VERİCİLERİ KENDİLERİNE ŞİFA
OLAMAYAN MUŞLU VE MANİSALI
İKİ HASTANIN YOLLARI İZMİR’DE
ÇAPRAZ NAKİLDE KESİŞTİ,
HAYATLARI DEĞİŞTİ
Hayat aşısı böbrek Muşlu
ağabeyden
Ekmeğini kazanmak için gurbete giden, Kırgızistan’da ticaretle
uğraşan 2 çocuk babası Muşlu Ferit Taşkın (32) 9 ay önce sinsi
sinsi ilerleyip iflas edince ortaya çıkan böbrek yetmezliği tanısıyla
yıkıldı. Kırgızistan’da tedavi önerilen Taşkın, Türkiye’ye geldi,
diyalizli yaşama başladı. Taşkın kadavra beklemeyecek kadar
şanslıydı, 12 kardeşi donör olmak için adaydı. Ama 12 kardeşin
hiç biri nakil için uygun çıkmadı. Ferit Taşkın’ın Balıkesir’de
yaşayan 3 çocuk babası ağabeyi Liyadin Taşkın (38) kardeşinin
çaresizliğine seyirci kalamadı. Liyadin Taşkın, imkanlar daha iyi
diye kardeşini alıp İzmir’e geldi. Bir böbreğini vermeye hazır olan
ağabey Taşkın, Şahinkaya çifti gibi nakil için İzmir Kent
Hastanesi’ne başvurdu. Yapılan tetkikler sonucunda ağabey
Taşkın’ın böbreğinin, nakil bekleyen Rafet Şahinkaya ile dokularının tuttuğu ortaya çıktı. Fahriye Şahinkaya’nın da Liyadin
Taşkın’ın kardeşi Ferit Taşkın’a donör olabileceği belirlendi.
Çapraz bağışla naklin gerçekleşebileceğini öğrenen Taşkın
kardeşler hemen kararlarını verdi. Nitekim Opr. Dr. Işık Özgü, Opr.
Dr. Uğur Saraçoğlu, Uzm. Dr. Serkan Yıldız ve koordinatör Hemşire Havva Kara’dan oluşan ekip, Taşkın kardeşler ile Şahinkaya
çiftini nakile hazırladı.
Artık birbirimize bağlıyız
Çapraz bağışla, ikinci yaşam
Bağışların yetersizliğinin yanında bazı böbrek yetmezliği hastalarının canlı donörlerinin çeşitli nedenlerle organlarının kullanılamaması çaresizliğiyle ortaya çıkan “çapraz nakil” uygulamasına
başvurmayı zorunlu kılarken, yöntem Türkiye’nin doğusuyla
batısını “çapraz bağış”ta buluşturdu. Yolları İzmir’de kesişen biri
Muşlu, diğeri Manisalı iki hastanın kendilerine şifa olamayan
donörlerinden gerçekleştirilen çapraz nakiller hayatları değiştirdi.
Muşlu Taşkın kardeşler ile Manisalı Şahinkaya çifti, “Artık biz
organ kardeşiyiz, bu nakillerle akraba, aile olduk, ömür boyu
sürecek bir bağ kuruldu.” dedi.
Manisalı 3 çocuk 3 torun sahibi emekli Rafet Şahinkaya’da (52)
böbrek yetmezliği yıllar öncesinden sinyal vermeye başladı. İlaç
tedavileriyle, korunma yöntemleriyle hastalığıyla mücadele eden
Şahinkaya, 4 yıl önce böbreklerinin iflas etmesiyle makineli
yaşama başladı. 30 yıllık hayat arkadaşı Fahriye Şahinkaya (52)
bir an bile tereddüt etmeden bir böbreğini vereceğin söyledi.
Ancak dokuları tutmadı, kocasına donör olamadı. 4 yıldan beri
umutla kadavradan bağış bekleyen Şahinkaya çifti çaresizlik
yaşarken çapraz nakil yöntemi bir alternatif olarak karşılarına
çıktı. Ancak bu naklin gerçekleşmesi için hastasına böbreğini
vereceği, tam uyumlu organ bağışlayacak bir hasta yakınının
çıkması gerekiyordu. Çift bu kez umutla bu şartların oluşmasını
beklemeye başladı.
4
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Nakiller başarıyla gerçekleşip Muşlu ve Manisalı iki aile “organ
akrabası” olurken, ağabey Taşkın, “13 kardeşiz ama maalesef 12
kardeşin dokuları Ferit’e uymadı. Çok çaresizlik yaşadık. Kardeşim çok genç, iki çocuğu var, çalışması, aktif hayatta olması
gerekiyordu. Çapraz nakil bizim için büyük şans oldu. Kardeşimin
makinesiz, özgür yaşama şansı Manisalı Fahriye teyzeye, Rafet
amcanınki de bana bağlıymış. Aynı kandan 12 kardeş Ferit’e
veremediğimiz böbrek yüzlerce kilometre öteden çıktı. Biz annemizi babamızı kaybetmiştik, Rafet amca, Fahriye teyze bizim
annemiz babamız oldu. Bundan sonra da bir ömür boyu bu
bağımız kopmadan sürecek.” diye konuştu.
Birbirlerini hiç tanımıyorlardı, organ
kardeşi oldular
Çapraz bağışla yabancı, nakil öncesine kadar hiç tanımadıkları iki
insanın böbrekleriyle yeni bir hayata başlayan Taşkın ve Şahinkaya, çok sevinçli ve mutlu olduklarını belirtip donörlerine teşekkür
ederken 3 çocuk 3 torun sahibi Fahriye Şahinkaya, şunları söyledi:
“Ben nikah masasında imza atarken eşimle birbirimize iyi günde,
kötü günde, hastalıkta sağlıkta birbirimizin yanında, destek
olmaya söz vermiştik. O nedenle de eşim rahatsızlandığında bir
an düşünmeden böbreğimi vermek istedim. Eşime uymadı ama
bir başka insana böbreğim yaradı. Bu sayede eşim de makineden
kurtuldu. Benim iki kızım bir oğlum vardı, şimdi Liyadin ve Ferit ile
birlikte üç oğlum oldu. Organ kardeşi, organ akrabası değil aile
olduk. Herkes bağışta bulunsun, hayat kurtaracak organlar
toprakta çürümesin.”
KENT
HABER
İKİNCİ HAYATTA,
İLK BABALAR GÜNÜ
Merve ve Ahmet babalarına karaciğerlerinden
parça verdi. İki genç, yeni bir yaşamın kapılarını
açtıkları babalarına en anlamlı Babalar Günü
hediyesini de vermiş oldu
gerçekleşti. 2001’den bu yana Ankara Tıp Fakültesi
Hastanesi’nde tedavi gören, Balıkesir’de oturan 4 çocuk babası
İbrahim Gönültaş geçen Mayıs’ta İzmir Kent Hastanesi’ne
başvurdu. Donör açısından çok şanslı olan, en az 10 vericiye sahip
Gönültaş’a üç oğlunun ortancası Ahmet hayat aşısı oldu. Yine
Doç. Dr. Kılıç başkanlığındaki ekip tarafından 21 Mayıs 2012’de
baba Gönültaş’ın hasta karaciğeri Aydın Adnan Menderes
Üniversitesi Nazilli İİBF Maliye Bölümü 3. sınıf öğrencisi
Ahmet’ten alınan karaciğer parçası ile değiştirildi.
YOLLARI KENT HASTANESİ’NDE
KESİŞTİ
Evlatlardan babalara hayat hediyesi
Sağlıklarına karaciğer nakliyle kavuşmaları mümkün olan iki
hastaya evlatlarından “hayat hediyesi” geldi. 20 yaşındaki Merve
babası Asım Gündüz’e (51), 22 yaşındaki Ahmet de babası
İbrahim Gönültaş’a (46) bir an bile tereddüt etmeden donör oldu.
İki baba, 27 gün arayla İzmir Kent Hastanesi’nde çocuklarından
nakledilen karaciğer parçasıyla yeni bir yaşama başladı. İkinci
yaşamlarında ilk Babalar Günü’nü kutlayan Gündüz ve Gönültaş,
evlatlarını bir kez daha bağırlarına basarken, “Çocuklarımız bize
hayat hediye ettiler, bir babanın Babalar Günü’nde alabileceği en
güzel armağanı verdiler.” dedi.
İKİ BABA, İKİ EVLAT
İzmir’de Konak Belediyesi’nden emekli Asım Gündüz’e, geçen yıl
siroz tanısı koyuldu. İki çocuk babası ilaç tedavileriyle şifa
bulamadı, geçen Mart’ta karaciğer nakli kararı verildi. Gündüz’e,
henüz iş bulamayan güvenlik görevlisi kızı Merve donör oldu. 24
Nisan 2012’de İzmir Kent Hastanesi’nde Doç. Dr. Murat Kılıç
başkanlığındaki Doç. Dr. Murat Zeytunlu, Prof. Dr. Mehmet Alper,
Opr. Dr. Cahit Yılmaz ve Opr. Dr. Zafer Önen’den oluşan ekip
tarafından gerçekleştirilen operasyonla Merve’den alınan karaciğer parçası babası Asım Gündüz’e nakledildi. Gündüz’den 27 gün
sonra ise İzmir Kent Hastanesi’nde bir başka karaciğer nakli
Aynı sağlık sorunu nedeniyle kaderdaş olan Asım Gündüz ve kızı
Merve ile İbrahim Gönültaş ve oğlu Ahmet, yollarının kesiştiği
İzmir Kent Hastanesi’nde babalar günü için bir araya geldi.
Anlamlı buluşmada duygulu anlar yaşandı. Kızının karaciğerinin
parçasıyla yeniden sağlığına kavuşup, yepyeni bir hayata başlayan Asım Gündüz, “Bir yıl içinde hayatım çok değişti. Siroz tanısı,
nakil kararı hayatımızı alt üst etti. Nakil kararı verilince ne kızım
Merve’ye ne de 25 yaşındaki ağabeyi Mete’ye bir imada, talepte
bulundum. İki evladım da bana donör olmak istediklerini söyledi.
Merve ağabeyi çalıştığı için onun verici olmasını istemedi. Yani
ona izin vermedi. Ben çocuğum için endişelendim, onun çekeceği
acıları düşündüm. Benim için onun bu kararını kabul etmem hiç
kolay olmadı. Bana can, en güzel Babalar Günü armağanını verdi.
Onu çok seviyorum” dedi. Sevgilerini birbirlerine sarılarak gösteren baba-kız Gündüzler gözyaşlarını tutamadı, konuşmakta
zorlandı. Merve, “babama canımdan can verebildiğim için çok
mutluyum. Evlat olarak bu benim görevim.” diye konuştu.
BABA- OĞUL ORGAN KARDEŞİ OLDU
Öte yandan oğlu Ahmet’in şifa olduğu İbrahim Gönültaş , hayırlı
evlat yetiştirmiş olmanın gururunu 4 çocuğunun annesi, eşi
Mevlüde Gönültaş’la paylaşırken, “12 kardeşiz, 4 de çocuğum var.
Yıllardır bu hastalıkla mücadele ediyordum. Son karar nakil oldu.
Balıkesir’den İzmir’e geldik. Kardeşlerim, eşleri, yeğenler, amcalar
da peşimden geldiler. Kardeşlerim, çocuklarım nakil için biz
hazırız, dediler. Bu yönden çok şanslı bir hastaydım. Çocuklarım
da verici olmak için sıraya girdiler. Hepsine çok teşekkür ediyorum. Üniversite öğrencisi oğlum Ahmet gözünü kırpmadan bana
can oldu, hayat verdi. Benim bir parçamdı, şimdi organ kardeşi
olduk.bu Babalar Günü, benim nakil sonrasında yani yeni hayatımdaki ilk Babalar Günü. Oğlumun verdiği hayat hediyesi, Babalar Günü’nde alınabilecek en anlamlı hediye.” derken, Ahmet de,
“Ben de babama hayat verdiğim için çok mutluyum. Çok verici
adayı vardı ama onuru ben yaşadım.” diye konuştu.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
5
KENT
HABER
Mini tüp bebek yönteminde bir adım daha atıldı,
yaşadıkları Amerika’dan çocuk sahibi olmak için
Türkiye’ye gelen Koç çifti, tıp literatürüne geçecek
kızlarını kucaklarına aldı
BİLİMSEL BEBEK KARYA
İnfertilite, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı İsrael Aruh, doğal
yoldan elde edilen yumurtayla çiftlere bebek sahibi olma şansı
veren, Türkiye’de ilk uygulayıcısı olduğu mini tüp bebek yönteminde bir adım daha ileri gitti. Opr. Dr. Aruh, yumurtlamanın
olmadığı luteal faz döneminde elde edilen yumurtadan da
embriyo elde edilebileceği düşüncesinden yola çıktı, olabileceğini
kanıtladı. Yıllardır yaşadıkları Amerika’daki tedavilerden umduğunu bulamayıp evlat sahibi olabilmek için İzmir’e gelen Dr.
Aruh’un önerisini kabul edip kızlarını kucaklarına alan ŞebnemKamil Koç çifti, mutlulukların en büyüğünü yaşadı. “Bilimsel
bebek” annesi Şebnem Koç, “Annelik bambaşka, anlatılmaz,
yaşanır. Çok sevinçliyim. Çifte bayram yaşıyoruz.” dedi.
6
aralık 2012 / www.kenthospital.com
AMERİKA’DAKİ TEDAVİLERDEN SONUÇ
ALMADILAR
16 yıldan bu yana ABD’nin Florida kentinde yaşayıp mermer
toptancılığı yapan İzmirli Kamil Koç (38) 7 yıl önce yaşamını
Şebnem Koç (35) ile birleştirdi. Birlikte çalışan çift, evlat sahibi
olmaya karar verdi. Bebekleri olmayınca tedavi için çeşitli
merkezlere başvuran çift sonuç alamadı. Koç çifti, imkanı olanlar
sırf çocukları çifte vatandaş olsun diye Amerika’ya giderken,
tedavi için Türkiye’yi tercih edip İzmir’e geldi. Mini tüp bebek
yönteminin Türkiye’deki ilk uygulamasının gerçekleştirildiği İzmir
Kent Hastanesi Tüp Bebek Merkezi’ne başvuran Koç çifti, hem tıp
literatürlerine geçecek kızları Karya’yı kucakladı, hem de elde
edilip dondurulan ilk embiryo ile birkaç yıl sonra ikinci bebek
sahibi olma şansını yakaladı.
KENT
HABER
YUMURTALARIN TELEF OLDUĞU
DÖNEMDEN ŞANS YARATILDI
İzmir Kent Hastanesi tüp Bebek Merkezi Sorumlusu Opr. Dr.
İsrael Aruh, yeni uygulamanın tüp bebekte dünyada yapılan ilk
uygulamalardan biri olması açısından önemli olduğunu söyledi.
Opr. Dr. Aruh, uygulamayla ilgili soruları şöyle yanıtladı:
“Normalde yumurtlama olayı adet kanamasının arkasından
foliküler faz dediğimiz yumurtaların geliştiği dönemin sonunda
gerçekleşir. Bir de yumurtlama döneminin ardından da diğer adet
kanamasına kadar geçen bir dönem vardır ki bu luteal faz dediğimiz dönemdir. Bu dönemde yumurtlama sayesinde progesteron
hormonu salgılanır ve bu dönem gebeliğe hazırlık dönemidir.
Yani embriyonun implante (yuvalanma) olduğu dönemdir,
normalde vücutta sürekli bir folikül (yumurta hücresi) gelişimi
vardır ancak bu tüp bebek uygulamasında bu yumurtalar foliküler fazın sonunda toplanır. Luteal fazda gelişen yumurtalar ise
telef olur. Karya bebeğin öyküsü şöyle: Anne baba Amerika’da
yaşıyor. Orada bir takım merkezlere başvurduktan sonra
Türkiye’de tedaviye karar veriyorlar. Buraya geldiklerinde incelemelerimizde annenin yumurtlama kapasitesinin az olduğunu
gördük. Normal bir tüp bebek uygulaması yaptığımız takdirde
buna vereceği cevabın az olacağını düşündük. Bu durumda kendisine farklı bir tedavi teklif ettik. Bu mini tüp bebek yöntemi idi.”
İKİ AYRI DÖNEMDE İKİ EMBRİYO
ELDE EDİLDİ
Opr. Dr. Aruh, mini tüp bebek yönteminin Japonya’da geliştirilen
ve amacın yumurta sayısını artırmak olmadığı, çok az ilaç
kullanılan bir tüp bebek yöntemi olduğunu vurguladı. Şebnem
Koç’a, yüksek dozda ilaç vermeleri halinde de fazla yumurta
gelişmeyeceğini bildikleri için bu mini tüp bebek yöntemini denemeye karar verdiklerini kaydeden Opr. Dr. Aruh, sözlerini şöyle
sürdürdü:
“Mini tüp bebek yönteminde doğal olarak üretilen yumurta ve
yumurtaların elde edilmesi ve bununla tüp bebek yapılması
amaçlanır. Nitekim foliküler fazda ilk olarak bir yumurta gelişti,
onu topladık. Mikroenjeksiyonla dölleme gerçekleştirildi, embriyo
elde ettik ve vitrifikasyon (camlaştırma- ani dondurma) yöntemiyle dondurduk. Fakat şu anda çok yeni olan, mini tüp bebeği
geliştiren Japonların ve Amerika’daki bir grubun üzerinde
çalıştıkları bir yöntem var. Bu yöntemi denemeye karar verdik, bu
da küçük foliküllerin olgunlaşıp toplanması idi. Sonuçta da bu
birinci yumurta toplamayı yaptıktan bir hafta sonra ikinci bir
yumurta toplaması yaptık. Yani luteal fazda yumurta topladık.
İlkinde olduğu gibi aynı yöntemle bundanda embriyo elde ettik ve
elimizde biri foliküller fazda diğeri luteal fazda elde edilmiş iki
embriyo oldu. Bunlar dondurulmuş olarak duruyordu. Daha
sonra bunların transferine karar verdik. Fakat luteal fazdaki
yumurtadan elde edilen embriyolardan bugüne kadar gebelik
sağlanmamıştı, bunu da çok merak ediyordum. Koç çiftine luteal
fazda elde edilen yumurtadan gelişen embriyonun tek olarak
transfer edilmesini önerdim, kabul ettiler. İkisini birden transfer
etsek hangisinin gebeliği oluşturduğunu bilemeyecektik. Luteal
fazda elde edilen yumurtadan Karya bebek dünyaya geldi.”
İLK OLACAK KARDEŞTEN ÖNCE
DÜNYAYA GELDİ
“Bilimsel bebek” Karya’nın ikinci elde edilen embriyodan dünyaya
geldiğini, ilk elde edilen embriyonun dondurularak saklandığını
ifade eden Aruh, “Yeni Karya bebek kardeşinden önce doğmuş
oldu. Çift karar verdiğinde Karya’nın büyüğü, birkaç yıl sonra
dünyaya gelecek.” dedi. Luteal fazda yumurta elde edilmesine
yönelik çalışmaların birkaç yıldan beri özellikle kanser hastaları
açısından sürdürüldüğünü kaydeden Dr. Aruh, “Özellikle kanser
hastalarında zaman kaybı olmasını engellemek açısından kemoterapi ya da radyoterapiye başlamadan önce siklusun neresinde
olursanız olun ister foliküler fazda ister luteal fazda yumurtalığın
uyarılıp yumurta elde edilmesine gidiliyor. Fakat bu yumurtaların
çoğu olgun çıkmıyor ve laboratuvarda olgunlaştırma yöntemine
gidilip dondurulup saklanıyor. Bunun bir önemi böyle bir luteal
fazda elde edilen olgun bir yumurtanın döllenerek embriyo elde
edilmesi ve bununla gebelik elde edilmesi. Bununla ilgili pek
gebelik elde edildiğine dair literatür bilgi görmüyoruz. Karya’nın
ilklerden bir tanesi olduğunu var sayıyoruz. Amerika’da buna
başlayan meslektaşlarımız var. Onlarla irtibat halindeyiz. Dünyada birkaç gebeliği var, henüz yayın yok. Karya da tıp literatürüne
geçebilecek bir bebek.” diye konuştu.
ANNELİK ANLATILMAZ, YAŞANIR.
Öte yandan İzmir Kent Hastanesi tüp Bebek Merkezi’nde luteal
fazda elde edilen yumurtayla annelik yolu açılan ve 7 Ağustos
Salı günü 2 kilo 970 gram ağırlığında, 48 santimetre boyunda
minik kızı Karya’yı dünyaya getiren Şebnem Koç, çifte bayram
yaptıklarını belirterek, şunları söyledi:
“7 yıldır evliğiz. Son iki üç yıldır bebek istedik, olmayınca yaşlarımız ilerlediği için ertelememeye karar verdik Amerika’da birçok
tetkikimi yaptırdım, orada yaşadığım için orada tedavi olup
doğurmak istedim. Ama orada mutlu olmadım, herkese aynı
tedavi veriliyordu. Türkiye”ye geldim ve Dr. Aruh’a başvurdum.
Anne olma serüvenim böyle başladı. Annelik çok başka bir şey. 9
ay içimde taşımak ayrı bir duygu. O zaman başlamıştı her şey.
Çok büyük mutlulukmuş, annelik anlatılmaz, herhalde yaşayarak
dile getirilebilir. Bir hafta arayla iki kez yumurta toplandı. Karya
ikinci toplanan yumurtadan. O önce dünyaya geldi, dolayısıyle
birkaç yıl sonra Karya abla olacak.”
Baba Kamil Koç ise duygularını şöyle anlattı:
“Uzun bir süreç oldu ama sonu çok güzel oldu. Belki de tesadüf.
Ben 16 yıldır yurtdışında yaşıyorum. Hiç aklıma gelmezdi
çocuğumuzun bu kadar uzun zamanın sonrasında Amerika’nın
dışında doğacağı. Ama memleketimizde doğması çok sevindirici
kısmetmiş kaderimizde bu varmış, çok çok mutluyuz. Burada
yaşadığımız deneyim de harika oldu.”
aralık 2012 / www.kenthospital.com
7
KENT
HABER
Karaciğer nakli yapıldığında 3 ay 10
günlüktü, şimdi 2 yaşında koşup
oynuyor
NAKİL MUCİZESİ
İBRAHİM AYHAN
İzmir’de Kent Hastanesi’nde üç ay 10 günlük bebekken yattığı
ameliyat masasından Türkiye’de “karaciğer nakli yapılan ilk en
küçük bebek” ünvanıyla kalkan Şanlıurfalı minik İbrahim Ayhan
Sürücü, büyüdü, yürüdü, 2. yaşını doldurdu. Her an kaybetme
korkusu yaşadıkları minik oğullarının peşinden koşmaya başlayan anne Aysel, baba Nusret Sürücü, “Bugünler bizim için hayaldi,
inanamıyoruz.” dedi.
5 Temmuz 2010’da Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde oturan
Aysel (31) - Nusret Sürücü (27) çiftinin Mehmet Reşat (9) ve
Mehmet Faruk’tan (6) sonra üçüncü oğlu olarak dünyaya gelen
İbrahim Ayhan 4 günlükken sarılık oldu. İbrahim Ayhan’dan önce
bir oğullarını dokuz aylıkken organ yetmezliğinden yitiren Sürücü
çifti önce Şanlıurfa’da şifa aradı. Oğullarının iyileşememesi üzerine soluğu Adana’da alan çift burada da hüsran yaşadı. Zaman
Sürücü ailesinin aleyhine işlerken, doktorlar minik İbrahim
Ayhan’ın karaciğerinin iflas ettiğini bildirerek, tek çare nakil için
İzmir’e Kent Hastanesi’ne sevk etti. Anne loğusa olduğu, güvenlik
görevlisi baba Sürücü’nün çalışması gerektiği için donör olamaması üzerine hayat aşısı Ekim 2010’da 29 yaşında olan hala
8
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Aynzelha’dan geldi. İzmir Kent Hastanesi Karaciğer Nakil
Programı Sorumlusu Doç. Dr. Murat Kılıç başkanlığındaki Doç.
Dr. Murat Zeytunlu, Prof. Dr. Mehmet Alper, Doç. Dr. Çiğdem
Arıkan, Opr. Dr. Cahit Yılmaz ve Opr. Dr. Zafer Önen’den oluşan
ekip 15 Ekim 2010’da henüz 3 ay 10 günlük olan İbrahim Ayhan’a
halasından alınan karaciğer parçasını nakletti. İbrahim Ayhan,
bu operasyonla Türkiye’de “karaciğer nakli yapılan en küçük
bebek” olurken, hızla iyileşti taburcu oldu. Geçen sürede büyüyüp
serpilen, emekleyip yürüyen İbrahim Ayhan, 100 günlük oluncaya
kadar ölüm korkusu yaşattığı anne babasını şimdi peşinden
koşturmaya başladı. 3-4 ayda bir rutin kontrolleri yapılan Kent
Hastanesi’ne son gelişinde, “Artık bebek değilim, çocuk oldum”
dercesine yerinde duramayan İbrahim Ayhan, sağlığına kavuştuğu için ailesi kadar doktorlarını, hemşirelerini de sevindirdi. Minik
oğullarının çok hareketli olduğunu belirten anne Sürücü,
“İbrahim Ayhan’ı bu hastaneye getirdiğimizde 3 aylıktı. Bir hafta
10 gün içinde nakil yapılmaması halinde kaybedebileceğimiz
söylenmişti. Ondan önceki gittiğimiz hastanelerde de ne kadar
tedavi yapıldıysa da iyileşmemişti. Tek şansı karaciğer nakliydi.
Halası oğluma can oldu. Nakil başarılı geçti ve oğlum şimdi
normal yaşıtları gibi büyüyor. 5 Temmuz’da iki yaşını doldurdu.
Kontrol için geldiğimiz Kent hastanesi’nde ikinci yaşını kutladık,
doktorlarının onu çok sağlıklı bulması en güzel doğum günü
hediyesi oldu. İbrahim Ayhan çok hareketli, 2 yaşındaki her çocuk
gibi yerinde duramıyor, top peşinde koşuyor. Bizim için bu günler
hayaldi, inanılmazdı. Çok mutluyuz.” diye konuştu.
NAKİL OLDUĞUNDA 4 KİLOYDU
Pediatrik Gastroenterolog Doç. Dr. Çiğdem Arıkan, İbrahim
Ayhan’ın Kent Hastanesi’ne karaciğer komasında geldiğini söyledi. Arıkan, “Doğumsal metabolik hastalık nedeniyle ileri derecede
karaciğer yetmezliği olan bir hastamızdı. Bize geldiğinde bilinci
kapalıydı, sadece 4 kilogram ağırlığındaydı. Halasından karaciğer
nakli yapmıştık. Nakilden sonra hızla toparlamış, kısa sürede
taburcu etmiştik. Nakil olduğunda 100 günlüktü ve ilk en küçük
karaciğer nakil hastamızdı. Şimdi gayet güzel büyüyor ve yaşıtları gibi koşup oynuyor.”
KENT
HABER
Günde 2-2.5 litre su içilmesi önerisi, insanları susadıkları zaman su
içmelerinin önüne geçti
SUSAMAYI ÖZLEDİK
Günlük su tüketiminde ”en az iki litre” önerisine karşı çıkan
Nefrolog Dr. Serkan Yıldız, pek çok meslektaşının aksine tez öne
sürdü. İnsanlara dayatma şeklinde günde 8-10 bardak su içmelerinin önerildiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Yıldız, ”Herkese aynı
reçete sunuluyor. Oysa su ihtiyacını vücut kendi belirler ve herkes
için miktarı değişir. Yediğimiz sebzede, içtiğimiz çorba, komposto,
çay ve kahvede de su var. Bunlardan alınan sıvı yok sayılıp, iki litre
su için deniyor. Fazla su almanın yarattığı sorunları biz çözmeye
çalışıyoruz. İnsanlar aşırı su tüketmeye zorlanmamalı.” dedi.
Kişilerde susama ihtiyacını belirleyen en önemli parametrenin
günlük tuz alımı olduğunu kaydeden Yıldız, şunları söyledi:
“Fast food satan yerlerde dikkat edin kızartılmış patatesleri
tuzluyorlar. Neden? Kişi küçük yerine orta ya da büyük boy kola
alsın diye. Çünkü tuz alımı fazla olan kişilerde susama hissi
ortaya çıkar ve günlük su tüketimi artar. Tuz alımı kısıtlanan
kişilerde ise susama hissi baskılanır ve günlük su tüketimi azalır.
Günlük su tüketimi fazla olan kişilerde günlük idrar miktarı da
fazladır. Bu durum, böbreklerin çok çalışması ile ilgili değil,
ihtiyaçtan fazlası alındığı ve vücut için gerekmeyen miktarı
idrarla atıldığı içindir. Gerektiğinden fazla su tüketiminin insanlar
üzerinde bazı olumsuz etkileri olabilir, bunlardan birisi de
hiponatremidir. Hiponatremi kandaki sodyum konsantrasyonunun normal sınırların altında olmasıdır. Hiponatremi vücutta su
fazlalığını ifade eder. En önemli belirtileri baş ağrısı, huzursuzluk,
mide bulantısı ve kusmadır. Hiponatremi kontrol altına alınamazsa beyin hücreleri etkilenir, merkezi sinir sistemi ile ilgili
bulgular ortaya çıkar. Bazı çok özel ve nadir durumlarda kişilere
hekimler tarafından fazla ya da az su tüketimi konusunda önerilerde bulunulabilir. Fırında çalışan bir kişiyle masa başında klimalı ortamda çalışan bir insanın su ihtiyacı aynı olabilir mi? Özelikle
hava sıcaklığı ve terlemenin arttığı yaz mevsiminde az tüketilen
su ne derece insan sağlığı için sakıncalıysa, aşırı su tüketimi de
insan sağlığı açısından bir o kadar tehlike oluşturabilmektedir.”
YEDİKLERİMİZİN İÇTİKLERİMİZİN
İÇİNDE DE SU VAR
EZBER BOZAN GÖRÜŞ
Uzm. Dr. Serkan Yıldız, bazı uzmanların günde en az 8-10 bardak
su içilmesi önerisini getirirken, yemek ve içilen diğer sıvıları yok
saymasının da doğru olmadığını kaydetti. Yıldız, ”Kahve de
içiyoruz, çay da, çorba da. Sulu yemekler de yiyoruz. Bunlardan da
sıvı alıyoruz. Bunlarla aldığımız sıvılar sudan sayılmıyor diye bir
şey olamaz. Vücudun bir susama merkezi var. Su ihtiyacımızı bu
susama refleksimiz belirliyor. İnsanlar ellerinde su şişeleriyle
dolaşıyor, susamadan su içiyor. Ya da masasına 2 litrelik bir şişe
koyuyor, bardak bardak içiyor ya da içiriliyor. Bebekler, yatalak
hastalar, çok yaşlılar gibi susadığını söyleyemeyenlere su içmeleri
konusunda yardımcı olmak gerekir. Maalesef artık insanlar susamadan su içmeye zorlanıyor. Pek çok insan susamayı özler hale
geldi. İnsanlar aşırı su tüketmeye zorlanmamalıdır. Bu tehlikeli
sonuçlara yol açabilir.” diye konuştu.
İzmir Kent Hastanesi Nefroloji Uzmanı Dr. Yıldız, bazı hekimlerin,
diyetisyenlerin herkesin günlük su tüketimini artırmasını
önerdiklerini, bu öneriler yüzünden insanların sokakta bile
ellerinde şişeyle dolaşıp susamayı beklemeden su içtiklerine
dikkat çekti. Su tüketiminin artırılması önerisinin doğru bir yaklaşım olmadığını belirten Uzm. Dr. Yıldız, ”Doğru olan kişilerin
ihtiyacı kadar su içmesidir.” dedi. Yıldız, günlük su gereksiniminin
kişinin yaşına, cinsiyetine, sağlık durumuna, vücut metabolizmasına, fiziksel aktivitesine, bulunduğu ortamın sıcaklığına ve
günlük su tüketimine göre değişiklik gösterebildiğini söyledi.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
9
KENT
HABER
LAZERİN SÜNNETTE
YERİ YOK
Üroloji uzmanı Doç. Dr. Ömer Öge, okulların kapanmasının ardından başlayan sünnet mevsimi ile ilgili uyarılarda bulundu. ”lazer
ile sünnet” diye bir şeyin olmadığını belirten Doç. Dr. Öge, ”Bu
şekilde pazarlanan sünnet esasında elektrikli bir havya ile
sünnet derisinin yakılarak çıkarılmasıdır ki bu teknik ile istenmeyen kötü sonuçlar oluşabilir. Burada amaç lazer kelimesinin
cazibesini kullanarak ebeveynleri cezbetmek.” dedi.
Dini ya da tıbbi nedenlerle dünyada en sık uygulanan cerrahi
işlem olan, yıllarca ”ustura ustası” berberlerin ikinci işi haline
gelen sünnet artık hastanelerde, uzmanlar tarafından yapılır
hale geldi. Ancak bu kez de gündeme cerrahi yöntemlere alternatif ”lazerle sünnet” kavramı girdi. İzmir Kent Hastanesi Üroloji
Uzmanı Doç. Dr. Ömer Öge, sünnetin uzman kişilerce doğru
yöntemlerle yapılması gerektiğine dikkat çekti. ”İdeal sünnet”
konusunda bilgi verip uyarılarda bulunan Doç. Dr. Öge şunları
söyledi:
İDEAL SÜNNET NASIL OLMALI?
”Asırlardır uygulanmakta olan ve basit bir işlem olarak görülen
sünnet aslında bir erkek çocuğun psikolojisi ve beden sağlığı
üzerine ciddi hasarlar verebilir. Çocuğun olumsuz etkilendiği
durumlarda ailenin de etkileneceği kesindir. Okulların kapanmasıyla birlikte aileler uygun yaşa gelmiş oğullarını sünnet ettirme
çabasında. Anne babalar ilk mürrivetleri olarak gördükleri sünneti bir tören gibi yaşamak, kutlamak istiyorlar. Güçlerine göre de
bunları yapıyorlar. Ancak bunlardan önemlisi sünnetin çocuk kaç
yaşındayken, nerede, kimin tarafından yapılacağı olmalı. Sünnet
için ideal yaş doğumu izleyen ilk hafta (yeni doğan sünneti) ya da
7 yaş civarıdır. Özellikle 2-4 yaş civarında uygulanan sünnet
çocukta psikolojik travma yaratabileceğinden önermiyoruz.
Ancak sünnet bir sağlık problemi için uygulanacaksa bu bir
zorunluluktur ve yaşın önemi yoktur. Aileler sünneti öncelikle bir
cerrahi işlem olarak kabul etmelidirler. Her cerrahi işlem gibi
sünnet de ameliyathane şartlarını sağlayan sağlık kuruluşlarında ve bir uzman hekim tarafından uygulanmalıdır. Bilgisiz ve
yetkisiz ellerde sünnet telafisi mümkün olmayan hasarlar
yaratabilir. ”
ANESTEZİ ALTINDA YAPILMALI
Doç. Dr. Öge, anestezi altında uygulanan sünnetin ideal sünnet
olduğunu söyledi. Bölgesel uyuşturma altında dahi yapılan
sünnette çocuk acı hissetmese bile korku ve heyecan nedeniyle
psikolojik olarak ciddi travmaya maruz kalacağını kaydeden Öge,
”Birçok erişkin sünnet olduğunda duyduğu acıyı hatırlamamasına karşın yaşadığı korku ve heyecan hafızalarında net bir şekilde
durmaktadır.” dedi. Sünnet için uygulananın yüzeysel anestezi
olduğunu, bunun güvenli bir anestezi şekli olduğunu sözlerine
ekleyen Öge, ”Anestezi öncesinde verilen bir ilaç yardımıyla çocuk
rahatlatılır ve sünnet stresinden uzaklaşır. Bu ilacın yarattığı
kısa süreli hafıza kaybı sayesinde çocuk sünnet öncesi ve sonrasındaki stresli dönemi de hatırlamayacaktır. Sünnet öncesinde
çocuğun muayenesi yapılmalı ve özellikle kanama bozukluğu
açısından da gerekliyse test yapılmalıdır. Böyle bir hastalığın
atlanması durumunda çok kötü ve ciddi sonuçlar doğabilir. Birçok
hemofili hastasının tanısı sünneti takip eden durdurulamayan
kanamalar sonrasında konmaktadır.”
LAZER İLE SÜNNETE DİKKAT
Öte yandan Doç. Dr. Öge, tıpta pek çok alanda kullanılan lazerin
sünnet operasyonlarında girdiğine de dikkat çekerek, ebeveynleri şöyle uyardı: ”Lazer ile sünnet diye bir şey yoktur. Bu şekilde
pazarlanan sünnet esasında elektrikli bir havya ile sünnet derisinin yakılarak çıkarılmasıdır ki bu teknik ile istenmeyen kötü
sonuçlar oluşabilir. Burada amaç lazer kelimesinin cazibesini
kullanarak ebeveynleri cezbetmektir. Sünnet konusunda
ebeveynlere düşen en büyük görev çocuklarının sünnetinin ideal
bir şekilde yapılması için çaba göstermektir. Böylelikle bu konuda
kendileri adına karar verilen çocukları istenmeyen ve tehlikeli
komplikasyonlardan korumak mümkün olacaktır. ”
10
aralık 2012 / www.kenthospital.com
KENT
HABER
Deniz anası çarptı, bacağı yaralandı, ateşi
yükseldi, halsizlik başladı. Bacağı için gittiği
hastanede tesadüfen röntgen çekildi, akciğerinde kitle saptandı, kanser çıktı, hayatı kurtuldu
YA DENİZ ANASI
ÇARPMASAYDI
İzmirli Abdülaziz Şimdi (57), hayatını bacağına çarpan deniz
anasına borçlu. Denizden çıktıktan sonra sağ bacağında kaşıntı
başlayıp yaralar açılan, halsizlik, yüksek ateş ve titremeyle gittiği
hastanede ısrarla çekilen röntgenle akciğerinde kitle saptanan
Şimdi’ye ”akciğer kanseri” tanısı koyuldu. Ameliyatla tümör alınıp
bir neşterle kanserden kurtulan Şimdi, ”Allah’ın sevdiği kuluymuşum. Bunu doktorlarım da söyledi. Başıma gelenler inanılacak
gibi değil.” dedi. Üç çocuk babası emekli memur Abdülaziz Şimdi,
yaklaşık üç hafta önce akşam saatlerinde Yeni Şakran’da denize
girdi. Bir süre yüzüp çıkan Şimdi, duşunu aldıktan sonra sağ
bacağında başlayan kaşıntıya ve kızarıklığa anlam veremedi.
Ancak saatler ilerleyip de halsizlik, yüksek ateş, titreme, üşüme
başlayınca İzmir’e dönüp Buca’da bir tıp merkezine giden Şimdi,
bacağının kötüleşmesi üzerine hastaneye sevk edildi. Hastanede
bacağını gören bir hasta yakının kendisine ”Size deniz anası
çarpmış.” dediğini belirten Şimdi, akciğer filmi istenmesine önce,
”Benim derdim bacağımla, öksürmüyorum, aksırmıyorum, bir
şeyim yok.” diyerek karşı çıktı, sonra da istenilen tetkiki yaptırdı.
Çekilen röntgen filminde akciğerinde nodül saptanması üzerine
daha önce de by pass ameliyatı geçirdiği İzmir Kent Hastanesi’ne
gelerek doktorlarına danıştığını belirten Şimdi, hayatını kurtaran
gelişmeleri şöyle anlattı:
BİR ŞEYE BASTIM AMA NE
OLDUĞUNU ANLAMADIM
”Yeni Şakran’da kıyıya yakın yüzerken yere ayağımı bastığımda
sanki çimene basmış gibi oldum. Herhangi bir acı duymadım.
Denizden çıkıp duşumu aldıktan sonra sağ dizimin altında ayağıma kadar olan bölgede kaşıntı, kızarıklık başladı. Gece ise bu
şikayetlerime halsizlik, üşüme, titreme eklendi. Ateşim 39
dereceyi geçti. Sabah İzmir’e dönüp bir tıp merkezine, oradan da
hastaneye gittim. Bacağım ciğer gibi olmuştu. Bir hasta yakını
bacağımı fark etti, açmamı istedi. Meğer su ürünleri mühendisi
olan kızının da başına aynı şey gelmiş, bacağı benim gibi olmuş.
Bana, deniz anasının çarptığını söyledi. Ona göre deniz anası
çarpmış, şanslıymışım sokmamış. Kötüleşen bacağıma merhem
tedavisi başlanırken, ateşimin yüksek olması, titremeler geçmeyince doktorlar akciğer filmi istedi. Bana öksürüyor musun, kan
kusuyor musun diye sordular. Bunların hiçbirinin olmadığını
söylememe karşın, ısrarla röntgen istediler. Beni oyaladıklarını
sandım, karşı çıkmıştım, sonra da yumuşadım filmi çektirdim.
Bana akciğerimde kitle olduğu söylendi. Soluğu by pass olduğum
Kent Hastanesi’nde aldım. Göğüs Cerrahı Doç. Dr. Kutsal Turhan,
bilgisayarlı tomografiden çok daha gelişmişi PET tetkiki istedi.
Burada da akciğerimde yine kitle görüldü. Doktorlar bana, ‘Sen
Allah’ın sevdiği kullarındanmışsın. Bize gelen hep hastalıkları
ilerlemiş kişiler olurdu.’ dedi. Sonrasında da Dr. Kutsal tarafından
ameliyat edildim. Şimdi çok iyiyim. Meğer kansermişim de haberim yokmuş. Benden ısrarla röntgen istediler, az daha çektirmeyecektim. O üzerine basıp kim bilir ne kadar canını acıttığım
deniz anası benim hayatımı kurtardı. Büyük tehlikenin sinyalini
verdi. Takdir-i ilahi.”
TESADÜFEN ÇEKİLEN FİLM
HAYATINI KURTARDI
Öte yandan İzmir Kent Hastanesi Göğüs Cerrahı Doç. Dr. Kutsal
Turhan, belki de ilk kez deniz anası çarpmış bir hastaya akciğer
filmi çekildiğini ve bu tesadüfün hayat kurtardığını söyledi.
Turhan şöyle konuştu: ”Deniz anası çarpıp da akciğer filmi çekilen
kaç hasta vardır bilmiyorum. Ama deniz anası çarpınca hastamızın bacağında çok ciddi hasara ve yanı sıra solunum sıkıntısına
yol açmış. Bize geldiğinde bacağı çok kötüydü. Solunum sorunu
yaşadığı için film istenmiş. Hasta aslında denizde büyük şansızlık yaşamış ama o çok daha bu büyük şansı olmuş hastanın. O
sırada da çekilen filmle akciğerinde nodül saptanmış. Küçük
nodüllerde biyopsi ya da bronkoskobi gibi yöntemlerle genellikle
tanı koyma şansı çok az oluyor. Hasta tanı konmaya çalışırken
zaman kaybediliyor. Eğer hasta zaten ameliyat edilecekse
sonuçta erkenden biyopsiyle uğraşmadan ameliyata almak
hastaya zaman kazandırıyor. Biz de bu yolu izledik. Ameliyat
sırasında parça alıp gönderdik. Kötü huylu olduğunu öğrendik ve
çok erken evrede yakalanmış bir akciğer tümörü olarak gereğini
yaptık. Böyle erken evrede yakalanmış tümörlerde çok yüksek
başarı beklentimiz var, yüzde 70-80’nin üzerinde bu hastalıktan
tamamen kurtulma şansı var. Akciğer tümörlerinin en kötü tarafı
çok belirti vermeden hiç belirti vermeden son evreye kadar ilerleyebilmeleri ve belirti verdiklerinde artık ameliyat edilecek evreyi
geçmiş olmaları. Bu hastamızda deniz anası çarpması sonucu
tesadüfen çekilen akciğer filminde nodül saptanınca çok erken
evrede tedavi olma şansına sahip oldu. Şansızlık gibi görünen
şey şansı oldu. Ameliyattan sonra üçüncü gündeyiz, pazartesi
günü evine göndereceğiz.”
aralık 2012 / www.kenthospital.com
11
KENT
HABER
920 kadınla yaptığı araştırma Harvard
Üniversitesi tarafından dünya çalışmasına
alındı
İZMİRLİ KARDİYOLOG,
DEVLER LİGİNDE
Kardiyoloji Doçenti Cevad Şeküri, Türkiye’de kadınlarda kalp
damar hastalıkları risk faktörleriyle ilgili yaptığı çalışma Harvard
Üniversitesi tarafından değerli bulundu. Doç. Dr. Şeküri’nin
araştırması, Harvard Üniversitesi’nin Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)
ve Gates Vakfı’nca desteklenen 2.7 milyon kişiyi kapsayan
çalışmasına dahil edilirken, sonuçları dünya tıp bilimadamlarının
arenası kabul edilen PubMed’de (Lancet) yayınlandı. Doç. Dr.
Şeküri, ”Büyük onur yaşadım.” dedi.
İzmir Kent Hastanesi Kardiyoloğu Doç. Dr. Şeküri, Türk kadınlarını
menopoz sonrasında kalp damar hastalıkları açısından bekleyen
tehlikeleri, risk faktörlerini belirlemek için bir çalışma yaptı. 920
kadınla yaptığı çalışmanın sonuçları uluslararası dergide de
yayımlanırken, Harvard Üniversitesi’nin dikkatini çekti. ”Dünya
diyabet haritası”nı çıkarmak için 2.7 milyon kişiyi kapsayan bir
çalışma başlatan Harvard Üniversitesi Epidemiyoloji Bölümü
2010’da, Şeküri’nin araştırmasını bu büyük çalışmaya dahil ettiği
ortaya çıktı. Harvard’ın DSÖ ve Bill & Melinda Gates Vakfı’nca
desteklenen çalışmasının sonuçları Temmuz 2011’de, ancak çok
özgün, değerli bilimsel çalışmalarının yayınlandığı PubMed’de
yayınlandı. Dünyada son 30 yılda 153 milyon olan diyabetli
sayısının 400 milyona ulaştığını ortaya koyan çalışmada, sosyoekonomik durum geliştikçe açlık kan şekerinin arttığı uyarısı
yapıldı. Obezitenin büyük artış gösterdiği Kuzey Amerika’da açlık
kan şekerinin en yüksek, Afrika ülkelerinde ise en düşük çıktığını
belirten Doç. Dr. Şeküri, şunları söyledi: ”Bu büyük çalışmaya
dahil edilen araştırmamda Türkiye’nin de bulunduğu coğrafyada
açlık kan şekeri ve diyabetin giderek arttığına dair bulgular
saptandı. Kalp ve damar hastalıklarına yol açan en önemli risk
faktörlerinden biri şişmanlık. Şişmanlık diyabeti getiriyor. Genetik yatkınlık, yaş ve cinsiyet değiştirilemeyen risk faktörleri. Ama
kalp damar hastalıklarından korunmada hipertansiyon, diyabet,
yağ metabolizma bozuklukları, sigara, hareketsiz yaşam,
şişmanlık, agresif- tez canlı kişiliğe sahip olma değiştirilebilen
veya tedavi edilebilir risk faktörleri. Bu çalışmanın sonucunda da
değiştirilebilen risk faktörleri konusunda toplumların eğitiminin
önemli olduğu, koruyucu önlemlerin alınması gerektiği ortaya
koyuldu. Bizim çalışmamız, Harvard’ın çalışmasını destekledi.
Türkiye’den biri benim 4 çalışma Dünya Diyabet Haritası’nın
belirlendiği projede yer aldı. Araştırma sonuçlarımızın birbirini
desteklemesi ve tıp bilim adamları için dünyanın en önemli yayın
organı PubMed’e (Lancet) girmesi gurur verici. Büyük onur
yaşadım.”
12
aralık 2012 / www.kenthospital.com
KENT
HABER
Çocuğunuz okula gitmek, ders çalışmak
istemezse, haylazlık, tembellikle suçlamadan önce gözlerini muayene ettirin
ÇOCUKLARINIZIN
BAŞARISIZLIĞI GÖZDEN
OLMASIN
2012/ 2013 öğretim yılının başlamasına kısa bir süre kalırken,
Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Filiz Akyol, çocukların göz kırma
kusurlarının, gözlerinin görme yönünden değerlendirilmesinin
okul başarısı açısından önemli olduğunu, bu muayenelerin de
okul öncesinde yapılması gerektiğini bildirdi. Opr. Dr. Akyol,
”Çocuğunuzda okula başladıktan sonra okula gitme, çalışma,
ödev yapma gibi isteksizlikler olursa, onları tembellikle, haylazlıkla suçlamadan önce gözlerini muayene ettirin. Yüzde 25-30
civarında mutlaka gözlük takabilecek çocuk grubu var.” dedi.
Bu yıl ilk kez uygulanmaya konulacak 4+4+4 sisteminin ilk öğrencileri 10 Eylül Pazartesi günü ”uyum haftası” nedeniyle okula
başlama heyecanı yaşarken, İzmir Kent Hastanesi Göz Hastalıkları Kliniği’nden Opr. Dr. Filiz Akyol, anne ve babalara önemli
uyarılarda bulundu. Akyol, çocukların okul çağından çok önce, 3-4
yaşlarına kadar göz tembelliği açısından mutlaka kontrolden
geçmiş olmaları gerektiğini söyledi. Akyol, şunları söyledi:
sizliği, çabuk yorgunluk, hemen uykusu gelmesi gibi zaman
zaman çok sık söyledikleri baş ağrısı gibi şikayetleri olabiliyor.
Çocuğun bunun gözünden kaynaklandığını ifade etmesi çok zor.
Ailenin de bunu her zaman fark etmesi mümkün değil. Çocuğun
haylazlığına bile bağlanabiliyor, çalışmak istemiyor, sevmiyor gibi.
Oysa göz kaynaklı bu tür çalışma isteksizlikleri, okula karşı bir
tepki, ödev yapma yönünde bir isteksizlik. İlkokula başladıkları
andan itibaren bunu hissettikleri için de böyle bir tembelliğe
meyilli çocuk nesli yetiştirmiş oluyoruz. O açıdan her çocuğun
okula gitmeden mutlaka göz muayenesinden geçmesi lazım ama
bizim tercihimiz 3-4 yaşına kadar mutlaka ilk muayenesinin
yapılmış olması gerekiyor.”
YÜZDE 25-30 ORANINDA MUTLAK
GÖZLÜK TAKACAK ÇOCUK VAR
Opr. Dr. Akyol, 3-4 yaşlarında göz tembelliği olmayan çocuklarda
görme kusuru, kırma kusurunun çok yüksek oranda bulunabileceğini, ancak bunun görmesini çok ciddi etkilemiyorsa hemen
gözlüklendirmediklerini söyledi. Ancak görme sorunu, göz
tembelliği ya da kayması, açık ya da gizli şaşılığı varsa o çocuklara
mutlaka gözlük taktırılması gerektiğini ifade eden Akyol, ”Oran
olarak yüzde 25-30 civarında mutlaka gözlük takabilecek çocuk
grubu olduğunu söylemek lazım. Amerika’da yapılmış bir
çalışmada başarısız çocuklarda yüzde 70 kırma kusuru olduğu
söylenilmiş. Bu oranlar her toplumlarda değişebilir. Önemli olan
gerçekten çevrenize baktığınızda gözlüklü insan sayısı kaçsa
çocuk yaş grubunda da o kadar gözlüklü çocuk olma olasılığını
var. Yani okula başlamadan önce çocuklarımızı gerçekten ciddi
göz muayenelerinden geçirirsek çok büyük bir oranında az veya
çok kırma kusuru bulabiliriz. Bu da eğer çalışmasını etkileyecek
durumda ise okul süresince de sadece evde ders çalışırken
takabilir, çocukları gözlüklendirebiliriz.”
8-9 YAŞLARINDA MİYOPİYE
KAYIŞ OLUYOR
GÖZ MUAYENESİNDEN GEÇMEYEN
ÇOCUK SAYISI YÜZDE 80’LERDE
”Hiç göz muayenesinden geçmemiş çocukların oranı yüzde
seksenler civarında. Kenterde böyle, kırsalda daha fazla. Ama
okul çağından önce çocukların göz kırma kusurları, göz görme
yönünden değerlendirilmesi okul başarısı açısından önemli. Eğer
çocuk tam görmüyorsa ki aile bunu bazen fark edebiliyor. Genellikle çocuklar hipermetrop. Göz tembelliği olmasa bile uzaktaki
bakışlarında herhangi bir sorun olmuyor. Yakınla ilgili uğraşıları
artmaya başladığı okul çağında okuma isteksizliği, çalışma istek-
Akyol, okul öncesinde daha çok hipermetrop, hipermetrop astigmat tanısı koyarken, 8-9 yaşından sonra muayenelerde miyop,
miyop astigmat bulduklarını söyledi. Akyol uyarılarını şöyle
sıraladı: ”3-4 yaşında göz tembelliği olmasa da, ciddi kırma
kusuru saptamasak da çocuklar her yıl okullar açılmadan önce bir
kez göz muayenesinden geçmeli. Çünkü özellikle 8-9 yaşlarında
miyopiye kayış dönemidir, bunu aile atlar, o zamana kadar mutlu
mesut yaşayan çocuğun yavaş yavaş görmesinin bulanmasını
çocuk bazen fark etmeyebilir. Ön sırada oturuyorsa, tahtayı
görmede çok büyük sorunu yoksa geçiştirebilir, aile de fark
etmez. Gerçekten 3-4 numara gibi ciddi miyopik durumlarda bile
çocuk farkında değil, aile farkında değil, böyle vakaları çok fazla
görüyoruz. O nedenle bu işi bir rutine oturtmak daha doğru.
Okullar açılmadan, okul zamanı geldiğinde hemen öncesinde
yapılacak muayeneler gözlüğü almak, gözlüğe alışma konusunda
çocuklara bir zaman tanıyacağı için çok da uygun olur.”
aralık 2012 / www.kenthospital.com
13
KENT
HABER
Sahurda, iftarda nasıl beslenilmesi gerektiği kadar çeşitli rahatsızlıkları nedeniyle
ilaç kullananların da rehbere ihtiyacı var
zamanı değerleri değişebilir. Durduk yerde başlayan herhangi bir
kanama, ciltte morarma, idrarda, gaitada kanama, kolay yaralanma gibi sorun çıkarsa beklemeden kan tahlili yaptırmalı.”
ORUÇTA İLAÇ
KULLANIMINA DİKKAT
Ramazan ayının yazın en sıcak günlerinde başlaması çeşitli
sağlık uyarılarının yapılmasını zorunlu kılarken, Kardiyoloji
Uzmanı Dr. Zülfikar Danaoğlu, ”oruçta ilaç kullanımı” na dikkat
çekti. Sıvı ve gıda yoksunluğu nedeniyle ilacın etki süresi ve
şekliyle vücuttan atılımının değiştiğini belirten Uzm. Dr. Danaoğlu, ”Günde tek ilaç kullananlar sorun yaşamaz. İki ve fazlasını
alanlar ise doktoruna başvurup doz ayarı yaptırmalı. 2’den fazla
tansiyon ve kalp ilacı alan 60 yaş üzerindekiler namazlarını
oturarak kılsın.” dedi.
İzmir Kent Hastanesi Kardiyoloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Zülfikar
Danaoğlu, orucun kavurucu sıcaklarda tutulacak olmasının, oruç
süresinin 16 saati bulmasının, zaman zaman yaşanan 8-10
derecelik ısı değişimlerinin insan sağlığını olumsuz etkileyebileceğini söyledi. İftarda, sahurda ağır yiyecekler yenmemesi, hızlı
yenmemesi, sıvı ihtiyacının birden bire iftarda değil sahura
kadar olan süreçte yavaş yavaş karşılanması, aşırı terlemeye
bağlı su kaybını önlemek için güneşten kaçınılması gerektiği gibi
uyarıları sıralayan Danaoğlu, ”Çeşitli rahatsızlıklar nedeniyle
günde bir ya da birden fazla ilaç kullanan hasta sayısı azımsanmayacak düzeyde. İlaç kullanıp oruç tutanlar ilaçlarını iftar veya
sahurda içebilirler. Ancak birden fazla ilaç kullananların süre ve
doz açısından bilinçli olması gerekiyor.” diyerek şunları söyledi:
GÜNDE TEK İLAÇ KULLANANIN
SORUNU YOK
”Günde bir kez ilaç almak zorunda kalan hasta ilacını sahur ya
da iftarda içebilir. Ancak Ramazan süresince bu her gün aynı
saatte olmalı. 12 saatte bir iki kez ilaç kullanmak zorunda olanlar
sorun yaratabilir. Çünkü oruçla sahur arasında 8 saat kalıyor. Bu
sorun olabilir. Günde iki kez ya da üç öğün ilaç kullananların
doktorlarına başvurması gerekiyor. Sıvı ve gıda yoksunluğu
nedeniyle ilacın etki süresi ve şekli, vücuttan atılımı değişiyor.
Kalp yetmezliği hastaları oruç tutarken kilo takibi yapmalı. Kilo
alıyorsa bu vücutta su birikiyor anlamına gelebilir. Aynı ilaçlarla
kilo veriyorsa yeterli sıvı almıyor demektir. Hastalar kendilerini
iyi hissettikleri kiloyu bilmeli ve bunu korumalı. Kullandıkları
tansiyon ilaçları idrar söktürücü özelliği olan hastalar bu ilaçlarını iftarda kullanmalı. Sahurda alınması halinde daha orucun
başında sıvı kaybı yaşamaya başlarlar. Aspirin, klopidogrel gibi
kan sulandırıcı kullananların bu ilaçlarını iftar ya da sahurda
almalarında bir farklılık, avantaj ya da dezavantaj yok. Coumadin
kullanan hastalarda özellikle kapak hastalarında protrombin
14
aralık 2012 / www.kenthospital.com
DEREYİ GÖRMEDEN PAÇAYI
SIVAMAK
Kardiyolog Danaoğlu, zaman zaman migren ağrıları çeken pek
çok hastanın ”Başım ağrırsa…” düşüncesi ile önlem için sahurda
ağrı kesici ilaç aldıklarını söyledi. ”Dereyi görmeden paçayı
sıvamak, gibi bir düşünceyle ağrı kesici alınmaz. Bu yanlış.” dedi.
Danaoğlu son bir yıl içinde balon, stent yapılan kalp ameliyatı,
felç geçiren ya da beyin damarlarıyla ilgili sorun yaşamış hastalara oruç tutmamayı önerdiklerini söyledi. Tansiyon, şeker, kalp
yetmezliği, bronşit gibi hastalıkları kontrol altına alınamayan ya
da çok zor kontrol altına alınan, günde 6’dan fazla ilaç kullananlara da orucu önermediklerini kaydeden Dr. Danaoğlu, ”İnsülin
kullanan şeker hastalarına da oruç önermiyoruz. Çünkü karşılarında iki risk var; susuzluk nedeniyle şeker yüksekliği, öğün
atlama yönünden şeker düşüklüğüne bağlı şeker koması. Tansiyon hastaları eğer çok terlerse, bu dönemde sıfır tuz önermiyoruz. Bir fiske dediğimiz 3 gram tuz tüketebilirler. Bir diğer uyarı
ve önerimiz ise günde 2’den fazla tansiyon ve kalp ilacı kullanan,
60 yaş üzeri hastalara. Başta teravih olmak üzere namazlarını
mümkünse yavaş ya da oturarak kılmalarını istiyoruz. Çünkü
aniden ayağa kalkmaya bağlı olarak bu kişilerde tansiyon
düşmesi, bayılma olabilir. Bu düşme, bayılma kırık, çıkığa yol
açabilir.” diye konuştu.
KENT
HABER
BOYU AMELİYATLA
KISALTILDI,
AĞRILARINDAN
KURTULDU
İzmir’de ”Gergin omurilik" (omuriliğin son kısmı kısa ve kalın)
denilen rahatsızlığı nedeniyle yıllarca kuyruk sokumu ve bacaklarında şiddetli ağrılar çeken, 3 omurilik ameliyatına karşın düzelmeyen 17 yaşındaki Nagehan Yeter, İzmir Kent Hastanesi'nde
Prof. Dr. Yusuf Erşahin tarafından Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen ”omurga kısaltma- boy kısaltma” ameliyatıyla hayatını
cehenneme çeviren derdinden kurtuldu. Genç kız ağrısız günlere
”merhaba” derken, Prof. Dr. Erşahin, ”Riskli ve zor ameliyattı.
Ancak Nagehan’ın tedavisi bu ameliyata bağlıydı, sonuç çok iyi.”
dedi.
Bornova Mustafa Kemal Anadolu Lisesi öğrencisi Nagehan Yeter,
2006’nın sonlarında gittiği dersanede merdivenlerden düştü.
Kalçasının üzerine düşen Nagehan’da dayanılmaz bacak ağrıları,
kasılmalar başladı. Ev Hanımı anne Sibel Yeter ile Makine
Mühendisi baba Atilla Yeter, Nagehan’ı Beyin Cerrahi Profesörü
Dr. Yusuf Erşahin’e götürdü. Çekilen EMAR sonucunda
Nagehan’a “gizli omurilik kusuru (Spina bifida) ve gergin omurilik
sendromu tanısı koyuldu. Nagehan için kabus dolu yıllar başladı.
Bugün 17 yaşında olan Nagehan’a Prof. Dr. Erşahin 2007’de ilk
omurilik ameliyatını yaptı. Ameliyat öncesi kuyruk sokumu ve
bacaklarda şiddetli ağrıları olan genç kızda 7-8 ay sonra yakınmaları tekrarlayınca tekrar ameliyat yapıldı. Toplam 3 kez omuri-
lik ameliyatı geçiren Nagehan’ın son ameliyatında tüm sinirlerin
birbirine ve zarlara yapışık olduğu (araknoidit) görüldü. Bunun
ardından toplam 7 kez omurilik zarı içine yapışıklığı giderici ilaç
uygulandı, belli bir süre rahatlamadan sonra bacaklarda şiddetli
ağrılar tekrarladı. Ağrı ve bacaklarda kasılmadan hasta yürüyemez hale gelen, hemen her gece acil servise başvurmak zorunda
kalan Nagehan’ın ağrıları morfin ve benzeri ilaçlarla dindirilmeye
çalışıldı. Bu da yeterli olmayınca omurilik stimülatörü (omurilik
uyarıcısı-pil) genç kızın belinde omurilik zarı üzerine takıldı.
Yaklaşık bir ay rahatlamadan sonra sol bacakta ağrı ve kasılmalar tekrarladı. Bunun üzerine Prof. Dr. Erşahin, daha önce Japonya ve Amerika’da yapılan ”omurga kısaltma” operasyonuna karar
verdi. Yapılan tetkik sonucu en fazla yarım santim daha boyunun
uzayabileceği öngörülen Nagehan geçtiğimiz pazartesi günü
İzmir kent Hastanesi’nde ameliyata alındı. Nagehan, başarılı
geçen ameliyat sonrasında şiddetli ağrılardan ve bacaklarındaki
kasılmadan kurtulurken Prof. Dr. Erşahin genç kızın rahatsızlığı
ve ameliyatı hakkında şu bilgileri verdi: ”Omurilik, anne karnında
kemiklerle yani omurga ile aynı düzeyde iken doğuma kadar
yavaş yavaş yukarı çıkar ve bel birinci veya ikinci omuru hizasında
sonlanır. Anne karnında omurilik gelişirken bazı oluşum kusurları
olduğunda omurilik normalden daha aşağıda sonlanır.
Nagehan’ın da omuriliğin son kısmı kısa ve kalındı. Boy uzadıkça
normalde omurilikte yukarı doğru çıkar. Ama bu tür rahatsızlıklarda boy uzaması ile yukarı çıkamaz ve gerilir. Gergin omurilik
hastalığında bacaklarda ve kuyruk sokumunda ağrı, kuvvetsizlik
(felçler), idrar ve dışkılamada sorunlar ortaya çıkıyor. Tıpkı hastamızda olduğu gibi. Tedavide gerginliğe neden olan bozukluğa
yönelik ameliyat ile omurilik serbestleştirilir. Bazı durumlarda
serbestleştirilmiş olan omurilik ve sinirler tekrar omurilik zarına
yapışarak gergin omuriliğe neden olabiliyor. Nagehan’da da
böyleydi. Tekrarlayan gergin omurilik ameliyatlarında sıkı
yapışıklıklar olduğunda sinirler ve omuriliği yapışıklıklardan
ayırmak tehlikeli olabilir. Felçler, idrar ve dışkı tutamama gibi
durumlar ortaya çıkabilir. Bu risklerden kaçınmak için Japonya ve
ABD’de birkaç merkezde gergin omurilik hastalığı olan ve boy
uzaması tamamlanmış hastalarda omurga kısaltma ameliyatları
yapıldı. Omurda 1,5-2 santimetre kısaltılarak gergin azaltılmakta
ve hastanın yakınmalarında belirgin düzelmeler olmaktadır. Bu
operasyonla Nagehan’ın sırtın alt bölgesinde iki komşu omurun
bir kısmı çıkarılıp vida ve titanyum çubuklarla birbirine yaklaştırılıp tespit edildi. Çıkarılan kemiklerin tam ortasında normal bir
omurilik bulunuyor. Küçük bir hatada hastanın belden aşağısının
felç olma riski vardı. Bu riski azaltmak için ameliyat sırasında
nöro-monitorizasyon (sinir sisteminin izlenmesi) denen testler
yapıldı. Amealiyat güvenle ve başarıyla gerçekleşti. Nagehan’ın
dertlerinden kurtaracak son yöntemdi. Boyu 1.5 santim kızaldı
ama ağrılarından kurtuldu.” dedi.
Nagehan ise yıllarca ağrılarndan kıvrandığını, okula gidemez hale
geldiğini belirterek, “Şu an çok mutluyum. Boyum kısaldı ama
ağrılarım kalmadı.” dedi.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
15
KENT
HABER
Çocukları ısrarcı davranınca Aysel Anaç’ın psikolojik denilen yutma güçlüğünün altından yemek
borusu kanseri çıktı, erken tanı sayesinde neştersiz operasyonla kurtuldu
HAYATINI ÇOCUKLARINA
BORÇLU
İzmirli Aysel Anaç (52) , çocuklarının sözünü dinleyince, adını bile
duyduğunda hayatını karartan yemek borusu kanserine erken
tanı kondu, hayatı kurtuldu. Prof. Dr. Sinan Ersin tarafından üç
santimlik tümörlü yemek borusu kapalı yöntemle çıkarılıp midesinden yeni yemek borusu yapılan Aysel Anaç, ”Eğer çocuklarım
ısrar etmeseydi 10 yıldır çektiğim mide rahatsızlığım gibi bu
şikayetlerime de boş verecek, belki iş işten geçecekti. Bugün bu
dertten kurtulduysam bunu çocuklarıma ve doktoruma borçluyum.” dedi.
tümör olduğu ortaya çıktı. Annemi İzmir Kent Hastanesi’ne
yatırdık. Genel Cerrah Prof. Dr. Sinan Ersin, erken tanı koyulduğu
için şanslı olduğumuzu, anneme kapalı ameliyat yönteminin
uygulanabileceğini söyledi. Nitekim bu yöntemle annemin
kanserli yemek borusu çıkarıldı, yerine de midesinden yeni
yemek borusu yapıldı. Annem şimdi çok iyi ve haftasında taburcu
oldu.” diye konuştu.
KANSERDEN KANSIZ- NEŞTERSİZ
KURTULDU
Kızı ve oğlunun ısrarları sayesinde hastalığının ortaya çıktığını
belirten Aysel Anaç ise, ”Yıllardır midemden yana dertliyim. Yara
var, ödem var dediler. Ağrı kesici, koruyucu ilaç içer, şikayetim
geçince midemi unuturum. Ama bu defa sorun farklıydı. Lokmalarım küçüldü, katı yiyecekler yiyemez oldum. Haplarımı bile
kırarak içer hale gelmiştim. Korkularıma rağmen çocuklarım iyi
olayım diye her yola başvurdular. Çok korktuğum endoskopiyi
yaptırabilmem için çok araştırdılar. Endoskopide parça alındı,
kanser hücreleri görüldü dendiğinde dünyam karardı, bir anda
hayata küstüm. Ama çocuklarım bana güç verdi. Bugün iyiysem,
sağlıklıysam bunu çocuklarıma ve doktoruma borçluyum.” dedi.
İYİKİ ÇOCUKLARINI DİNLEMİŞ
İzmir’in Beydağ İlçesi’nde eşi Muhammet Anaç çiftçilik yapan,
kendisi ise mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan iki çocuk iki torun
sahibi Aysel Anaç’ın kaderini evlatları değiştirdi. 10 yıldan bu
yana mide rahatsızlığı çeken, ilaçlarla tedavisini sürdürüp
şikayetleri geçince hastalığını unutan Aysel Anaç’ta bir yıl kadar
önce yutma güçlüğü başladı. İlaç içinde iyileşeceğini sanan Anaç
boşuna ümitlendi. Şikayetleri azalmadı aksine arttı. Yutma
güçlüğü zaman ilerledikçe katı yiyecekleri yemesine bile engel
olmaya başladı. Çocukları Ebru Cansızca ve Kadir Anaç, yutma
zorluğuna ”psikolojik” denmesine karşın şikayetleri geçmeyen
anneleri için çareler aramaya başladı. Doktorlar kesin teşhis için
endoskobi tetkiki istedi ama anne Anaç korktuğunu belirtip tetkik
yaptırmayı reddetti. Ulaşabilecekleri herkese, her bilgiye ulaşıp
annelerine şifa arayan kardeşler başvurdukları aile hekiminin
uyutularak endoskobi yapıldığını söylemesi üzerine soluğu
İzmir’de aldı. Oğul Anaç, ”Beydağ da İzmir demek ama kent
merkezinde olmamanın olumsuzluklarını yaşıyoruz. Endoskobi
çekilirken artık hastaların uyutulduğunu bilmiyorduk. Araştırmamıza rağmen bunu geç öğrendik, bizi ilk gittiğimiz hekimler
uyarmadı. Eğer böyle bir şeyi öğrenmeseydik annem endoskobiden kaçacaktı ve hastalığını öğrenme imkanımız olmayacak, her
şeyde çok geç kalacaktık. Yapılan endoskopide parça alındı, bu
tetkik bir kez daha tekrarlandı ve yemek borusunda üç santim
16
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Öte yandan İzmir Kent Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nden Prof.
Dr. Sinan Ersin, hem Aysel Anaç’ın hastalığı ve uygulanan yöntem
hem de yemek borusu kanseriyle ilgili bilgi verdi, uyarılarda bulundu.
Prof. Dr. Ersin şöyle konuştu: ”Hastanın mide şikayetlerinin bu
hastalığıyla bir ilgisi yok. Bu sonradan başlayan ayrı bir şikayet.
Yutma güçlüğü yemek borusu kanserlerinin en önemli alarm belirtisidir. Eğer bir kişide yutma güçlüğü varsa mutlaka endoskopik
inceleme yapılması gerekir. Şikayet tekrarlarsa, daha önce yapıldı bir
şey çıkmadı denmesi son derece yanlıştır, tehlikelidir. Her defasında
endoskopi yapılması gerekir. Bu hastanın şansı çocuklarının ısrarcı
davranıp annelerine endoskopi yaptırması. Eskiden hasta uyutulmadan endoskopi yapılıyordu. Hala uyutulmadan yapan merkezler
var ama sayıları iyice azaldı. Geçmişten kötü bir şöhreti olduğu için
hastalar endoskopiyi sevmiyorlar, korkuyorlar ve kaçıyorlar. Oysa bu
hastadaki gibi erken tanıyla hastalık yakalandığında açık operasyona bile gerek kalmadan laparoskobik yöntemle kanserli yemek
borusunu çıkarabiliyoruz. Türkiye’de yemek borusu kanseri tanısı
hastalara çok geç koyuluyor. Tümör çok büyüdüğü zaman da açık
operasyonda bile zor çıkarılıyor. Genel olarak yemek borusu kanserlerinin yarısı yani yüzde 50’si daha tanı anında çıkarılma şansını
kaybetmiş oluyor. Kalan yüzde 50’sine cerrahi uygulayabiliyoruz.
Bunların içinde laparoskopik cerrahi yöntemi uygulayabildiğimiz
hasta da çok az oluyor, çünkü kapalı yönteme uygun erken tanılı
hasta çok az oluyor. Aysel Anaç bu yönteme uygundu, kanserli
yemek borusunu açtığımız delikten çıkardık, mideden yemek
borusu oluşturduk. Ameliyatın haftasında taburcu oldu, ikinci günü
sulu gıdalarla beslenmeye başladı. Önümüzdeki hafta yavay yavaş
yumuşaktan daha katı gıdalara geçecek, normale dönecek. Açık
yöntemle bu ameliyatı gerçekleştirseydik bu kadar çabuk sonuç
alamazdık. Aysel hanım, çocuklarına çok şey borçlu.”
KENT
HABER
Hekime ulaşım kolaylaştı, ultrason yaygınlaştı, artık acil ameliyat gerektiren aort
anevrizması vakaları görülmez oldu
Prof. Dr, Buket bu iki önemli damar hastalığından korunma
konusunda ”yüksek tansiyondan kork, sigara içme” uyarısı yaptı.
Kronik bronşitin de bu hastalıklarda risk faktörü olduğunu
kaydeden Buket, sözlerini şöyle sürdürdü:
SAĞLIKTAN
İYİ HABER
Aort cerrahisi üzerinde önemli bilimsel çalışmalara da imza atan
Kalp Damar Cerrahisi Profesörü Suat Buket, hekime ulaşmanın
kolaylaşıp ultrason gibi tetkiklerin yaygınlaşması sayesinde ani
ölümlere götüren aort anevrizması gibi hastalıkları artık görmediklerini söyledi. Sağlığın demografisinin değiştiğini belirten
Buket, ”Boğaz enfeksiyonu da erken tanıyla tedavi edildiği için
romatizmal kalp kapak hastalıkları da görmediğimiz hastalıklar
arasında. Bu sevindirici.” dedi.
İzmir Kent Hastanesi Kalp Damar Cerrahı Prof. Dr. Buket, eskiden
erken tanısı koyulamadığı için pek çok insanın yaşamını yitirmesine neden olan bazı hastalıkların tıbbın ilerlemesi ve sağlık
hizmetlerine erişimin kolaylaşmasıyla ”öldürücü” olmaktan
çıktığını söyledi. Prof. Dr. Buket, kalpten çıkan büyük atar damarın (aorta) genişlemesine ya da balonlaşmasına ”aort anevrizması”, bu damarın üç tabakaya ayrılıp çatlaması ve kanın bu duvar
içine akar hale gelmesine ”aort diseksiyonu” dendiğini hatırlatırken bu iki önemli damar hastalığının geçmişte epey hayata mal
olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Buket, şöyle konuştu:
KARIN ULTRASONU HAYAT
KURTARIYOR
”İki hastalık da düne kadar çok tehlikeli, hayati risk taşıyan
hastalıklardı. Aort anevrizmasında damar yavaş yavaş genişlediği için çok büyük çapa ulaşmadan şikayet yaratmaz. Çok büyük
çapa ulaşır etraftaki dokulara baskı yapmaya başladığında ağrı
olur. Anevrizmanın en çok rastlandığı yer karın içi böbrek altında
olandır. Genelde yaşlılarda olur. Artık hekime ulaşmak kolay,
ultrason her yerde var ve hasta bir başka nedenle doktora
gittiğinde karın ultrasonu çekildiğinde aort anevrizması çok
küçük çaptayken yakalanıyor, patlamadan tedavi ediliyor. O
nedenle 8-10 santimetrekare çapa ulaşmış anevrizma vakaları
hemen hemen hiç gelmiyor. Esasta en gizli kalan ve en ölümcül
olan ise aort diseksiyonudur. Aort diseksiyonunda ölüm oranı ilk
24 saatte saat başına yüzde 2’dir Yani 100 hastada akut diseksiyon olursa müdahale yapılmaması halinde ilk 24 saatte bu
vakaların 48’i ölür. Ölüm oranı 15 günlük vakalarda yüzde 90’ı
geçiyor. Yani ilk 24 saatte yüzde 52’si hayatta kalırken, 15 günde
hayatta kalanların oranı yüzde 10’a düşüyor. O nedenle aort
diseksiyonları acil cerrahi müdahale gerektiriyor. Artık ilçelerde
bile ekokardiyografi, tomografi cihazları var ve yaygın kullanılıyor. Bu olanaklar bu vakaların tanısını da kolaylaştırdı.”
KALP ROMATİZMASI DA
GÖRMÜYORUZ
”Sağlığın demografisi değişti. Sağlık hizmetlerine erişim kolaylaştıkça hastalıklar daha erken yakalanıyor. Eskiden romatizmal
kapak hastalıkları vardı. Şimdi bunları da hemen hemen hiç
görmüyoruz. Romatizma boğaz enfeksiyonunun bir komplikasyonu. Boğaz enfeksiyonu erken tanıyla erken tedavi edildiği için
hasta akut eklem romatizması pozisyonuna gelmiyor. Bunlar
sağlıkta sevindirici gelişmeler.”
aralık 2012 / www.kenthospital.com
17
Girişimsel Radyoloji
İĞNE DELİĞİNDEN TEDAVİ
Günümüzde hemen tüm tıp dalları ileri teknoloji gerektiren yeni yöntemler
uygulamaktadır. Temel amacın hastaya en etkili, en az zarar verecek, en hızlı tedavinin
hastanede fazla kalmadan verilmesi olduğu güncel tıp uygulamaları içinde Girişimsel
Radyoloji tüm bu özellikleri içinde toplayan ideal bir branştır.
G
irişimsel radyoloji kendi başına
tıptaki gelişmelerin birçoğunun
toplandığı, sanayi desteği ile ileri
teknoloji kullanan ve her gün yeni
uygulamalar ile tanı ve tedavi için
ilerleme gösteren aktif bir bilim
dalıdır. Geliştirilen cihaz, teknik ekipman ve tedavi
yöntemlerinin sayısı ve çeşitliliği baş döndürücü
bir hızla sürmektedir.
Prof. Dr. A. Yiğit GÖKTAY
Uzmanlık Alanı
Radyoloji, Girişimsel Radyoloji
Eğitim Tıp Doktoru (1991)
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Radyoloji Uzmanlık Eğitimi (1992-1996)
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Radyoloji Anabilim Dalı
Öğretim Gör. Uzm. Doktor (1996-1999)
Girişimsel Radyoloji ve Abdomen
Radyolojisi Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp
Fakültesi Radyoloji Ana Bilim Dalı
Yardımcı Doçent (2000)
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Radyoloji Anabilim Dalı
Visiting Fellow (2004)
Royal Collage of Surgeons Beaumont
Hospital Interventional Radiology
Department –Dublin, Ireland
Research Fellow (2004-2005)
Dotter Interventional Institute, Oregon
Health Sciences University (OHSU)
Portland-Oregon, USA
Doçent (2000-2005)
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Radyoloji Ana Bilim Dalı
Profesör (2006-…)
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Radyoloji Ana Bilim Dalı
20
Farklı isimlerle ”minimal invaziv tedaviler”,
”damar-içi tedaviler” ya da “ciltten (perkütan)
tedaviler” gibi adlandırılmış olan girişimsel radyolojik işlemler içerisinde akla gelebilecek hemen
tüm hastalıkların tedavisi için geliştirilmiş
yöntemler mevcuttur. Temelde girişimsel işlemler, görüntüleme yöntemleri eşliğinde sadece
ciltteki küçük bir delikten ya da damar içerisinden
yapılan tedavileri kapsar. Girişimsel radyolojinin
sağladığı avantajlar içerisinde en önemlisi birçok
işlemin hastanın hastanede çok kısa süre kalmasına, hatta hastanede yatmasına bile gerek
kalmadan yapılabilir olması, bir gözlem süresi
sonrası hastaların taburcu edilebilmesidir. İşlemlerde çoğunlukla ağır bir anestezi gerekmez ve
buna bağlı gelişebilecek riskler ortadan kalkar.
Her türlü tıbbi tedavide görülebilecek olumsuzluklar (komplikasyonlar), olası riskler ve işlem
sonrası ağrı girişimsel radyolojik tedaviler sonrası
belirgin azalmaktadır ve iyileşme süreci kısadır.
Girişimsel radyologlar tıbbi tedavi işlemlerini
uzmanı oldukları radyolojik görüntüleme araçlarını kullanarak yapan hekimlerdir. Günümüzde tüm
dünyada girişimsel radyoloji birimleri saygın
hastanelerinin vazgeçilmezleri arasında yer
aralık 2012 / www.kenthospital.com
almaktadır ve hemen tüm klinik branşlar ile
beraber çalışan, sorun çözen ve tam tedaviyi
gerçekleştiren konuma taşınmıştır. Girişimsel
işlem çeşitliliği ve sayısı her geçen gün artmakta
ve bu alanda çalışan hekimler ise artık sadece
teşhis ile ilgilenmemekte aynı zamanda bir iğne
deliğinden tedaviyi de gerçekleştirmektedir.
Yüksek teknolojik çalışmalar ve bu alanda çalışan
özverili hekimlerin yaratıcılığı sayesinde birçok
hastalığın tedavisi girişimsel radyolojik olarak
yapılmaktadır. Örneğin, beyin damarlarından
gelişmiş bir anevrizmanın (beyin atardamarında
baloncuk oluşumu) yırtılıp kanamasını engellemek ve anevrizmayı ortadan kaldırmak için
damar içinden özel malzeme ile tıkanması gibi
karmaşık işlemler girişimsel radyolojinin günlük
olağan çalışmasının bir parçasıdır.
Girişimsel radyoloji gibi tıbbın tüm klinik alanları
ile birlikte çalışıp hasta tedavisinde temel prensip
olan ”primum non nocere” yani ”önce zarar
verme” kavramına bu derece uyumlu bir bilim
dalının gelişmesi ancak 20. yüzyılın teknolojik
gelişmeleri ile ortaya çıkabilmiştir. İçinde yaşadığımız yeni yüzyılda ise bu alandaki görüntüleme
ve girişimsel malzeme teknolojilerinin ilerlemesi,
yeni uygulama alanları ve Özel Kent Hastanesi
gibi gelişen girişimsel radyoloji merkezleri
sayesinde gelişme hızlanarak sürmektedir.
Günümüzde giderek önem kazanan yüksek
teknolojik görüntüleme yöntemlerini içeren
radyoloji, ”tıbbın gözü” olarak kabul edilmektedir.
Girişimsel radyoloji ise görüntüleme yöntemlerini
kullanarak sağladığı tedaviler sayesinde bu gözü
yöneten beyin haline gelmiştir.
Girişimsel Radyoloji
Girişimsel radyoloji kendi
başına tıptaki gelişmelerin
birçoğunun toplandığı,
sanayi desteği ile ileri
teknoloji kullanan ve her
gün yeni uygulamalar ile
tanı ve tedavi için ilerleme
gösteren aktif bir bilim
dalıdır. Geliştirilen cihaz,
teknik ekipman ve tedavi
yöntemlerinin sayısı ve
çeşitliliği baş döndürücü bir
hızla sürmektedir
Farklı isimlerle ”minimal invaziv tedaviler”,
”damar-içi tedaviler” ya da ”ciltten
(perkütan) tedaviler” gibi adlandırılmış olan
girişimsel radyolojik işlemler içerisinde akla
gelebilecek hemen tüm hastalıkların
tedavisi için geliştirilmiş yöntemler
mevcuttur. Temelde girişimsel işlemler,
görüntüleme yöntemleri eşliğinde sadece
ciltteki küçük bir delikten ya da damar
içerisinden yapılan tedavileri kapsar.
Girişimsel radyolojinin sağladığı avantajlar
içerisinde en önemlisi birçok işlemin hastanın hastanede çok kısa süre kalmasına,
hatta hastanede yatmasına bile gerek
kalmadan yapılabilir olması, bir gözlem
süresi sonrası hastaların taburcu edilebilmesidir. İşlemlerde çoğunlukla ağır bir
anestezi gerekmez ve buna bağlı gelişebilecek riskler ortadan kalkar. Her türlü tıbbi
tedavide görülebilecek olumsuzluklar
(komplikasyonlar), olası riskler ve işlem
sonrası ağrı girişimsel radyolojik tedaviler
sonrası belirgin azalmaktadır ve iyileşme
süreci kısadır.
Girişimsel radyologlar tıbbi tedavi işlemlerini uzmanı oldukları radyolojik görüntüleme araçlarını kullanarak yapan hekimlerdir. Günümüzde tüm dünyada girişimsel
radyoloji birimleri saygın hastanelerinin
vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır ve
hemen tüm klinik branşlar ile beraber
çalışan, sorun çözen ve tam tedaviyi
gerçekleştiren
konuma
taşınmıştır.
Girişimsel işlem çeşitliliği ve sayısı her
geçen gün artmakta ve bu alanda çalışan
hekimler ise artık sadece teşhis ile ilgilen-
memekte aynı zamanda bir iğne deliğinden
tedaviyi de gerçekleştirmektedir. Yüksek
teknolojik çalışmalar ve bu alanda çalışan
özverili hekimlerin yaratıcılığı sayesinde
birçok hastalığın tedavisi girişimsel radyolojik olarak yapılmaktadır. Örneğin, beyin
damarlarından gelişmiş bir anevrizmanın
(beyin atardamarında baloncuk oluşumu)
yırtılıp kanamasını engellemek ve anevrizmayı ortadan kaldırmak için damar içinden
özel malzeme ile tıkanması gibi karmaşık
işlemler girişimsel radyolojinin günlük
olağan çalışmasının bir parçasıdır.
Girişimsel radyoloji gibi tıbbın tüm klinik
alanları ile birlikte çalışıp hasta tedavisinde
temel prensip olan ”primum non nocere”
yani ”önce zarar verme” kavramına bu
derece uyumlu bir bilim dalının gelişmesi,
ancak 20. yüzyılın teknolojik gelişmeleri ile
ortaya çıkabilmiştir. İçinde yaşadığımız
yeni yüzyılda ise bu alandaki görüntüleme
ve girişimsel malzeme teknolojilerinin
ilerlemesi, yeni uygulama alanları ve Özel
Kent Hastanesi gibi gelişen girişimsel
radyoloji merkezleri sayesinde gelişme
hızlanarak sürmektedir.
Günümüzde giderek önem kazanan yüksek
teknolojik görüntüleme yöntemlerini içeren
radyoloji, ”tıbbın gözü” olarak kabul
edilmektedir. Girişimsel radyoloji ise
görüntüleme yöntemlerini kullanarak
sağladığı tedaviler sayesinde bu gözü
yöneten beyin haline gelmiştir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
21
Girişimsel Radyoloji
GİRİŞİMSEL
RADYOLOJİ İLE İLGİLİ
SORULAR:
Şah damarındaki darlık
nedeniyle felç geçirmiş ya
da felç riski olduğu
söylenmiş hastalarda ne
yapılabilir?
Kanser tedavisinde
girişimsel tedaviler var mı?
Girişimsel radyolojinin en yaygın uygulama alanlarında biri kanser tedavisi. Bu
hastalığın teşhisinde iğne biyopsi uygulaması ile başlamakta. Teşhis konulduktan
sonra ise Onkoloji Bölümü ile birlikte
yapılan değerlendirme sonrası radyofrekans ablasyon gibi termal yöntemler ile
tümörün kurutulması ya da kemoembolizasyon, radyoembolizasyon gibi nokta
atış yöntemleri ile damar içerisinden
tümörün yok edilmesine dek gelişebilmektedir.
Rahimde myomu olan
hastanın girişimsel
radyolojik olarak tam
tedavisi mümkün müdür?
Myom tedavisinde özellikle Amerika
Birleşik Devletleri’nde yaygın kabul gören
tedavi yöntemi damar içerisinden
myomun
kurutulmasıdır.
Biz
de
Türkiye’de bu tedaviyi yapan nadir
merkezlerden biriyiz ve Kadın Hastalıkları
Bölümü ile birlikte yapılan değerlendirme
sonucunda uygun bulunan hastalarda bu
tedaviyi başarıyla uygulamaktayız. Damar
içinden uygulanan özel ilaçlar sayesinde
rahimdeki myomlar kurutulmakta ve
hastalar ertesi gün taburcu olabilmektedir.
Bacaklarda oluşan şişlik ve
varislerin girişimsel
tedavisi mümkün mü?
Son yıllarda en büyük gelişmeyi gösteren
alanlardan biri bacaklardaki toplardamar
yetersizliğine bağlı varis tedavisidir.
Kalp-Damar Cerrahisi Bölümü ile birlikte
değerlendirme ardından uygun hastalarda lazer ve radyofrekans gibi yöntemler ile
yetersizlik gösteren damarlar ciltten
ulaşılarak tedavi edilmekte ve hasta aynı
gün içerisinde taburcu olmaktadır.
22
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Anjiografi zor bir işlem
midir?
Damar hastalıklarının teşhisinde en ileri
yöntem anjiografidir. Girişimsel radyoloji
tarafında da vücudun tüm sorunlu
damarlarında uygulanabilir. Hasta için
hiçbir zahmeti yoktur ve genellikle yarım
saat içinde biter. İşlem genellikle kasık
damarından yapılır ve tıkalı ya da daralmış damarların aynı anda açılması mümkündür. Hastalar bir gün içerisinde taburcu olur.
Yürümekle bacaklarımda
ağrı oluyor, biraz
dinlenince geçiyor,
damarlar ile ilgili olabilir
mi?
Yürümekle ortaya çıkan bu tipik yakınma
bacakta ağrı, kasılma ya da kramp tarzında da görülebilir. Genellikle bacakları
besleyen damarların bir seviyede daralması ya da tıkanması ile oluşan bu
sorunun çoğunlukla kısa bir anjiografi
işlemi ve aynı seansda balon ya da stentle
tedavisi girişimsel radyoloji tarafından
gerçekleştirilebilir. Damar hastalığı çok
ileri durumda ise cerrahi gerekebilir.
Şeker hastası olan
hastalarda ayaklarda
görülen yaralar ve yürüme
güçlüğü için girişimsel
radyolojinin yararı olabilir
mi?
Yine bacak damarlarında darlık ve tıkanmalar şeker hastalığında çok görülür ve
buna bağlı yaralar açılabilir. Geç kalınırsa
organ kaybı ile sonlanabilecek bu durumların çoğunda girişimsel radyolojik olarak
balon ya da stentle tedavi mümkündür.
Beyni besleyen şah damarlarındaki
darlıkların klasik tedavisi deneyimli damar
cerrahi merkezlerinde boyundan yapılan
özel bir ameliyattır. Ancak son on yılda bu
alanda sağlanan teknolojik gelişmeler ve
özellikli girişimsel uygulamalar sayesinde
anjiografi sırasında damar içerisinden
stent-balon uygulaması ile bu hayati
sorunun tedavisi sık kullanılan bir girişimsel radyolojik yöntem haline gelmiştir.
Ana atardamar (aort)
genişlemesi ve
balonlaşması sık görülen
bir durum mudur?
İleri yaş grubunda damar hastalığının
ilerlemesi bazı ana damarlarda balonlaşma (anevrizma oluşumu) ile sonuçlanabilir. Özellikle bilinen damar hastalığı olan
(koroner gibi), yüksek tansiyonu bulunan,
50 yaş üzeri erkek hastalarda aort anevrizması olarak bilinen ana atardamar
balonlaşması oluşabilir ve hayati risk
yaratır. Birçok ek hastalığı ve organ
sorunu olan bu tip hastalarda ameliyatın
kendisi de risk yarattığı için son yıllarda
gelişen damar içerisinden kılıflı stent
(stent-greft) tedavisi girişimsel radyoloji
ve damar cerrahi tarafından birlikte uygulanmaktadır ve başarılı sonuçları yaygınlaşmıştır.
Karaciğer ve böbrek
hastaları için özel
uygulamalar var mıdır?
Hastalığın tipine ve zarar verdiği alana
yönelik çok çeşitli girişimsel tedaviler
mevcuttur. Merkezimizde bu organlara
bağlı rahatsızlığı olan çok sayıda hasta
sadece ciltteki küçük bir iğne deliği üzerinden tedavi edilmektedir.
Girişimsel Radyoloji
TEMEL GİRİŞİMSEL
RADYOLOJİK
İŞLEMLER:
Anjiyografi:
Anjiografi sadece kalp damarları için uygulanan bir yöntem değildir. Vücudun her
bölgesine bulunan kan damarlarında
hastalık olabilir ve anjiografi ile değerlendirilebilir. Girişimsel radyoloji hekimleri
beyinden ayak ucuna dek koroner damarlar haricinde, vücudun tüm atar ve toplar
damarlardaki darlık, tıkanma ve balonlaşmaları ortaya koymak amacı ile anjiografi
işlemleri yaparlar. Vücudun sorunlu bölgesine damar içinden kateter adı verilen ince
bir tüp ile ulaşılması, röntgen ışınları ile
görülebilen bir ilaç verilmesi ve filmler
çekilmesi ile elde olunan anjiografi görüntülerine göre hastanın aynı anda damar
içerisinden tedavisi de yapılabilir.
Balon anjioplasti:
Anjiografi sırasında saptanan dar ya da
tıkalı damarlara yönelik geliştirilmiş birçok
teknik mevcuttur. Balon anjioplasti bunlar
içerisinde en yaygın kullanılan yöntemdir.
Balon anjioplasti işleminde damar içersinden ilerletilen milimetrik incelikte bir balon
ile tıkalı ya da daralmış damar balon
şişirilerek genişletilir ve normal çapına
ulaştırılır. Böylelikle tıkalı ya da dar olan
bacak damarları, kol damarları, böbrek
damarları ve şah damarları açılabilir,
beyne giden damarlardaki darlıklar ve
buna bağlı dolaşım bozuklukları ortadan
kaldırılabilir.
Balon anjioplasti
Stent takılması:
Damarlardaki darlıkların çok ileri düzeyde
olması ya da tam tıkanıklık durumunda
sadece balon anjioplasti tedavi için yeterli
olmayabilir. Bu durumda beyinden ayak
ucuna dek vücudun tüm atar ve toplar
damarlarına yönelik olarak damara uygun
metal tel bir kafes şeklindeki stentler,
tıkalı ya da daralmış kan damarlarının
açılmasında kullanılabilir.
Stent-greft takılması (kılıflı
stent):
Damarlarda
gelişen
anevrizmalar
(balonlaşmalar, genişlemeler) yaşamsal
risk yaratır ve bir nevi saatli bomba gibidir.
Atardamarın balonlaşmasını yırtılama
takip eder. Damarın güçsüz kesiminden
kanamayı engellemek amacıyla kılıflı bir
stent aracılığı ile içeriden onarılması
işlemine endovasküler stent greft uygulaması adı verilir.
Vücudun en büyük damarı olan aortanın
anevrizmalarında (balonlaşmalarında) sık
kullanılır ve ”endogreft” (damar içinden
yama) olarak da isimlendirilir. Merkezimizde girişimsel radyoloji ve kalp damar
cerrahi ekipleri bu yöntemle birlikte çalışarak hayati risk taşıyan balonlaşmış
damarları sadece kasıktan küçük bir kesi
üzerinden iyileştirmekte ve bu işlemleri
günümüzde yaygın olarak uygulamaktadır. Tüm organlara ait damarların anevrizmalarının tedavisi için özellikli stentler,
kılıflı stentler geliştirilmiştir ve normal
anjiografi sırasında uygulanabilmektedir.
Beyin damar hastalıkları için yaygınlık
kazanmış
embolizasyon
işlemleri
sayesinde ameliyata gerek kalmadan
balonlaşmış, yırtılma riski taşıyan damar
parçası tıkanır ya da her an çatlayabilecek
damar yumakları devre dışı bırakılır ve
beyin kanaması riski ortadan kaldırılır. Bu
sayede beyin damarında balonlaşma
saptanmış bir hastanın damar içerisinden
tedavisi gerçekleştirilebilir.
Mide, barsak sistemi ya da akciğerler gibi
vücudun farklı bölgelerinde ortaya çıkan
kanamalarda ise anjiografi ile damar
içerisinden ilerleyip kanayan sorunlu
bölgenin tedavisi embolizasyon teknikleri
ile mümkündür.
Ayrıca kadın hastalıkları cerrahisi için
uygun bulunmayan ya da ameliyatı tercih
etmeyen hastalarda uygulanan uterin
myom embolizasyonu yani rahimdeki
myomların damar içerisinden tıkanarak
devre dışı bırakılması ve kurutulması
işlemleri embolizasyonun çok başarılı
olduğu örneklerdir.
Embolizasyon:
Damar içinden tedaviler sayesinde
geçmişte ölümcül sonuçları olabilecek
organ kanamalarının çoğunu tedavi
etmek mümkün olmuştur. Embolizasyon,
kanamaların durdurulması ya da her an
kanayabilecek damar bozukluklarının
(balonlaşma, atar-toplardamar yumağı
gibi) ortadan kaldırılması için çeşitli tıkayıcı araçlar ile sorunlu damar kesiminin
tıkanmasıdır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
23
Girişimsel Radyoloji
Kemoembolizasyon:
Kanserli dokunun ortadan kaldırılması
amacı ile damar içinden tümöre dek
ilerleyip kanser ilacı uygulaması ile birlikte
özel maddeler kullanarak tümörü besleyen damarların tıkanması işlemidir.
Günümüzde yeni gelişen yöntemler ile
özellikle karaciğer tümörlerinde ileri
evrelerde dahi damar içinden verilen özel
ilaçlar ve tıkama maddeleri ile başarılı
tedaviler yapılmaktadır.
Ayrıca özel
hazırlanmış radyoaktif maddelerin damar
içerisinden sadece hedef tümör dokusuna
verilmesini sağlayan Yitrium-90 mikrosfer tedavisi de nükleer tıp işbirliği ile
girişimsel radyolojik işlemler olarak
yapılmaktadır.
Radyoembolizasyon
denilen bu yöntem ile karaciğerin içerisinde tümörü besleyen damarlara dek ulaşıp
özel Yitrium-90 mikrosferleri tümör dokusuna vermek ve karaciğer tümörleri ile
karaciğere metastaz yapmış kanser
odaklarını ortadan kaldırmak mümkün
olmaktadır.
Radyofrekans ablasyon:
Kanserli dokuya ciltten bir iğne ile girip
radyofrekans enerjisi ile tümörün yok
edilmesi işlemidir. Bu işlem öncelikle
cerrahi riskleri yüksek olan ya da ameliyatı kabul etmeyen hastalarda kalıcı tedavi
olarak kanserli dokuların yok edilmesi için
kullanılmaktadır ve işlem sonrası hasta
kısa bir takip sonucu ertesi gün taburcu
edilmektedir. Özellikle karaciğer tümörleri
için geliştirilen yöntem son dönemde
çalışmalarımızda böbrek tümörleri ve
akciğer tümörleri tedavilerinde, ayrıca ileri
evrede kemik metastazı ağrı palyasyonunda kullanılmaktadır.
24
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Diyaliz damar girişimleri:
Böbrek yetmeliği olan hastalar için diyalize girdikleri damarlar hayati önem
taşımaktadır. Bu hastaların damarlarında
zaman içerisinde ortaya çıkan sorunların
giderilmesinde de girişimsel işlemler
büyük önem taşır. Hemodiyaliz için
kullanılan damarlarının tıkanması ya da
daralması halinde yeniden çalışır hale
gelmesi için uygulanan birçok farklı
girişim mevcuttur. Tıkalı olan ya da tıkanmaya giden dar diyaliz fistüllerinin
açılması sayesinde hastalar diyalize
girmeye devam edebilirler. Günübirlik
yapılan bu işlemlerin hemen ardından
hasta normal şekilde diyaliz programına
devam edebilir.
Safra yollarının açılması:
Bazı tümörlerde ya da safra yolunu
ilgilendiren ameliyatların sonrasında
safra kanallarında darlık-tıkanmalar
oluşabilir. Bu hastaların kanında safra ile
atılması gereken maddelerin birikmesine
bağlı sarılık ve vücut dengelerinde bozulmalar oluşur. Safra yolu tıkanıklığı ile
sarılık oluşması halinde, tıkalı safra
yollarının ciltten küçük bir iğne ile girilerek
balon ya da stentle açılması ve safranın
ince bir boru ile dışarıya alınması, uzun
dönemde içeriye yerleştirilen stent
sayesinde kanalın açık kalması mümkündür. Böylelikle hastaların sarılıkları ve
vücudun bundan etkilenmesi ortadan
kalkar.
Nefrostomi ve idrar yolu
tıkanıklıklarının açılması:
Nefrostomi, idrar yolu tıkanıklıklarında
böbreği korumak için idrarın ciltten ince
bir boru ile dışarıya alınmasıdır. Bu
sayede böbrek tıkanıklık ve idrar birikimi
nedeniyle gördüğü hasardan kurtulur,
çalışmaya devam edebilir. Eğer tıkanıklığın cerrahi olarak düzeltilmesi güçlük
taşıyorsa bu tip hastalarda yine ciltten
iğne ile girişim yapılarak tıkalı kısmı
açacak plastik stent ve balon uygulamaları yapılabilir.
Apse boşaltılması:
Ciltten küçük bir delikten girilerek
vücudun herhangi bir yerindeki iltihabın
boşaltılmasıdır. Genellikle ameliyatlardan
sonra ya da vücut direnci düşük hastalarda görülen apselerin tam tedavisi sadece
küçük bir iğne girişi ve kateter yerleştirilmesi ile gerçekleştirilebilir. Büyük bir
ameliyata gerek kalmadan sadece lokal
anestezi ile yapılan bu işlemler sonrası
apse boşaltılır, vücuttaki enfeksiyon
ortadan kaldırılır.
İğne biyopsileri:
Şüpheli bir dokunun niteliğinin belirlenmesi ancak patolojik inceleme ile
mümkün olmaktadır. Tedavi öncesi
patolojik değerlendirme için geçmişte
ağırlıklı olarak cerrahi yapılırdı ancak
günümüzde iğne biyopsileri birçok alanda
bunun yerini almıştır. Tanı ve tedaviyi
belirlemek amacı ile ultrason, BT ya da
başka bir radyolojik görüntüleme aracı
kılavuzluğunda özel bir iğne kullanılarak
vücudun neresinde olursa olsun hasta
dokudan parça ya da sıvı örneği alınması
mümkündür. Hastalar işlem sonrası kısa
bir gözlem süresi ardında günlük normal
hayatlarına dönebilmektedir.
Girişimsel Radyoloji
KISA BAŞLIKLAR HALİNDE
DİĞER ÖZELLİKLİ GİRİŞİMSEL
RADYOLOJİK İŞLEMLER
Toplardamar tıkanıklıklarında çok ciddi
bir risk olan akciğere pıhtı kaçmasını
(pulmoner emboli) engellemek için uygulanan Vena Cava filtre girişimleri.
Toplardamar
tıkanıklıklarının
tam
açılması ve kan akımının sağlanması için
pıhtının dışarıya alınması amacıyla
yapılan
tromboaspirasyona
dayalı
girişimsel işlemler.
Lazerle varis tedavisi bacaklarda toplardamar yetmezliği neticesinde oluşan varis,
ağrı ve şişliklerin Doppler ultrasonografi
eşliğinde toplardamar içi lazer (Endovenöz
Lazer) uygulaması ile tedavisi girişimleri.
Tamamlayıcı tedavi olarak skleroterapi
(köpük tedavisi) uygulamaları.
Beyin atar damarlarına pıhtı kaçması ve
inme, felç gelişmesi halinde erken safhada yapılabilecek pıhtı çıkartmaya yönelik
nörogirişimsel işlemler.
Tam tıkalı damarları açmaya yönelik
damar içinden özel tıraşlatıcı sistemler
ve lazer uygulamaları.
Organ nakilleri sonrası oluşan çeşitli
tıkanma ve darlıkları açmaya yönelik
perkütan girişimsel işlemler.
Kas, iskelet sistemi hastalıklarında ve
özellikle omurga rahatsızlıklarında,
kemik çökmesi durumlarında ciltten
kemik iğnesi ile girilerek yapılan çeşitli
işlemler.
Kronik ileri evre karaciğer hastalığı olan
ve karın içi yoğun sıvı birikimi ya da
yemek borusundan kanama ihtimali olan
hastalarda, karaciğerdeki ana toplar
damarın kalbe giden ana toplar damara
ciltten bir delik üzerinden bağlanması
(TIPS) işlemi. Benzer hastalarda kanamaları durdurmak için sindirim sistemindeki varisleşmiş damarların tıkanması
girişimleri.
Yurdumuzda yaygın bir sağlık sorunu
olan ve çoğunlukla karaciğerde görülen
parazit kistlerinin (Kist Hidatik) sadece
ciltten iğne ile girilerek ilaç uygulamasıyla
tam tedavisi.
Böbrek, kasık bölgesi ve karaciğer başta
olmak üzere çeşitli organ ve dokularda
oluşmuş içi sıvı dolu kese halindeki basit
kistlerin ciltten iğne ile boşaltılması ve
ilaç uygulaması ile kurutulması. Benzer
şekilde vücudun farklı bölgelerinde
oluşmuş sıvı birikimlerinin boşaltılması
girişimleri.şekilde vücudun farklı bölgelerinde oluşmuş sıvı birikimlerinin
boşaltılması girişimleri.
Lazerle varis tedavisi bacaklarda toplardamar yetmezliği neticesinde oluşan
varis, ağrı ve şişliklerin Doppler ultrasonografi eşliğinde toplardamar içi lazer
(Endovenöz Lazer) uygulaması ile
tedavisi girişimleri. Tamamlayıcı tedavi
olarak skleroterapi (köpük tedavisi)
uygulamaları.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
25
Laboratuvar
Kent Hastanesi merkez laboratuvarı, Kent Hastanesinin açıldığı 2004 yılından beri
hastanemizin tüm hastalarına hizmet vermenin yanında İzmir ve çevre illerden
gelen tüm hastaların laboratuvar ile ilgili isteklerine cevap vermektedir.
Uzm. Dr. Gültekin TAŞ
Uzmanlık Alanı
Temel ve Klinik Biyokimya
Eğitim
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
(deütf)
Mesleki İlgi Alanı ve Aktiviteleri
Türk Klinik Biyokimya Derneği
Türk Biyokimya Derneği
Klinik Biyokimya Uzmanları Derneği
Ç
ağımızda her geçen gün birçok yeni
teknolojik buluş yapılmakta ve
bunların pek çoğu tıp alanında
uygulama alanı bulmaktadır. Tıpta
özellikle laboratuvar ve görüntüleme dallarında bu gelişmelerin
gerisinde kalmak mümkün değildir.
Merkez laboratuvarımızda tüm bu teknolojik
gelişmeler yakından takip edilerek, her biri alanlarında lider markaların en güncel cihazları kullanılarak testleri yetkin personel ve tecrübeli uzman
hekim kadrosu tarafından sonuçlandırılmaktadır.
Kesin ve doğru sonuçlar üretebilmenin yalnızca
mükemmel cihazları seçmekle mümkün olmadığı
bilinciyle cihazların titizlikle kalibrasyonları
yapılmakta, çoklu iç ve dış kontrol sistemleriyle
doğrulukları gösterilmekte ve kayıt altında tutulmaktadır. Tüm bunları yaparken izlenen yöntemler ”yaptığını yaz, yazdığını yap” mantığıyla
sistematik bir şekilde dokümante edilmektedir.
Kent Hastanesi merkez laboratuvarı olarak hedefimiz ise Türkiye’de referans bir tıbbi analiz
laboratuvarı olacak şekilde uluslararası normlar-
26
aralık 2012 / www.kenthospital.com
da, sürekli yenilenen çağdaş teknolojik alt yapısı
ve yetkin personeliyle, kaliteli ve güvenilir tıbbi
laboratuvar hizmetini son kullanıcıya ulaştırmaktır.
Kent Hastanesi merkez laboratuvarı haftanın
yedi günü 24 saat kesintisiz hizmet vermektedir.
Laboratuvarda yapılamayan testlerin anlaşmalı
dış laboratuvarda yapılması sağlanır.
Laboratuvar
Laboratuvar üç alt
birimden oluşur:
I - Klinik Biyokimya
II - Klinik Mikrobiyoloji
III - Klinik Patoloji
Kent hastanesinde, laboratuvar istemleri hastane
işletim sistemine (HİS) bağlı terminallerden giriş
yapılarak laboratuvara iletilir. Örnekler alındığı
yerde (servis veya laboratuar kan alma bölümü),
hastanın kimlik doğrulaması yapılarak etiketlenir
ve laboratuvara gönderilir.
Örnekler laboratuvar red kriterlerine göre değerlendirilip incelemeye uygun olarak kabul edilen
örnekler için istenilen testler yapılır. Kabul edildiği
gün çalışılamayan örnekler test stabilitesine
uygun koşullarda saklanır.
Test sonuçları laboratuvar tarafından HİS ile geri
bildirilir. Hastane dışından gönderilen örnekler
hastane kayıt işlemi yapıldıktan sonra, laboratuvar kayıt kabul görevlisi tarafından barkod etiketi
konur, yapılması istenen testlerin bilgisayar girişi
yapılır. Hastane dışından gönderilen örneklerin
test sonuçları basılı rapor halinde veya istenirse
internet ortamında verilir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
27
Laboratuvar
I - Klinik Biyokimya:
Kent Hastanesi merkez laboratuvarında klinik biyokimya laboratuvarının
üç alt laboratvuarı vardır. Bu laboratuvarların sorumlusu tibbi biyokimya
uzmanıdır.
Biyokimya lab.
Hematoloji lab.
İdrar lab.
1. Biyokimya lab:
Biyokimya laboratuvarında rutin biyokimyasal testler (Glukoz, Üre, AST
v.b.), hormon testleri (TSH, FSH, LH v.b.), tümör belirteçleri (CEA, AFP v.b.),
vitamin(Vit B12, Folik asit, Vit D) düzeyleri bu laboratuvarda çalışılan bazı
testlerdir. Laboratuvarda Roche firmasının COBAS 6000 otoanalizörü
bulunmaktadır. Cihazımız hastane informasyon sistemi (HİS) ile bağlantılı çalışır. Test isteklerinin otoanalizöre aktarılması ve çıkan sonuçların
HİS sistemine iletilmesi bilgisayar ortamında yapılır. Bu cihazda rutin
biyokimyasal testler, hormon testler, tümör belirteçleri, vitamin düzeyleri aynı örnekten çalışılmaktadır. Biyokimya laboratuvarında hergün
internal kalite kontrol materyalleri verilerek testlerin doğruluğu denetlenir. Ayrıca belli aralıklarla ekternal kalite kontrol programı (RIQAS) uygulanır.
2. Hematoloji lab.:
Hematoloji laboratuvarında tam kan sayımı, koagülasyon testleri (PT,
aPTT, Fibrinojen) ve hastalara kan ve kan ürünleri vermeden önce yapılan
Cross-Match testi yapılmaktadır. Bunların dışında kalan hematoloji
testleri dış laboratuvarda çalışılmaktadır.
Hematoloji laboratuvarında kan sayımı için Roche firmasının XT-2000i
ve KX-21 otoanalizörleri bulunmaktadır. Hematoloji laboratuvarında
hergün internal kalite kontrol materyalleri verilerek testlerin doğruluğu
denetlenir. Ayrıca belli aralıklarla ekternal kalite kontrol programı (RIQAS)
uygulanır.
3. İdrar lab.
İdrar laboratuvarında idrarın biyokimyasal testleri (strip) ve mikroskobik
incelemesi yapılmaktadır. Ayrıca idrar kültürü içinde örnekler burada
kabul edilir. İdrar laboratuvarında Roche firmasının Miditron junior
otoanalizörleri bulunmaktadır. İdrar laboratuvarında belli aralıklarla
internal kalite kontrol materyalleri verilerek testlerin doğruluğu denetlenir.
II- Klinik Mikrobiyoloji:
Kent Hastanesi merkez laboratuvarı klinik mikrobiyoloji laboratuvarı
immünoloji, seroloji ve bakteriyolojiden oluşmaktadır.
İmmünoloji-seroloji laboratuvarında tüm viral markerlar (hepatitler, HIV,
TORCH) Abbott Architech-i1000 cihazında çalışılmaktadır. Cihazımız
hastane informasyon sistemi (HİS) ile bağlantılı çalışır. Testleri isteklerinin otoanalizöre aktarılması ve çıkan sonuçların HİS sistemine iletilmesi
bilgisayar ortamında yapılır. İmmünoloji-seroloji laboratuvarında belli
aralıklarla internal kalite kontrol materyalleri verilerek testlerin doğruluğu denetlenir. Ayrıca belli aralıklarla ekternal kalite kontrol programı
uygulanır.
Bakteriyoloji laboratuvarında bakteriyolojik kültür, identifikasyon, antibiyogram testleri yapılmaktadır. Ayrıca bu laboratuvarda her türlü vücut
sıvısının mikrobiyolojik ve hematolojik boyama işlemleri ve mikroskopik
incelemeleri yapılır.
28
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Risk Yönetim Danışmanı
Sigorta ve Reasürans Brokeri
İnsan Kaynakları Danışmanı
AON SİGORTA VE REASÜRANS BROKERLİĞİ A.Ş.
Genel Müdürlük
Saray Mahallesi Adnan Büyükdeniz Caddesi Akkom Ofis Park No:2 K:7-8-9 Ümraniye / İstanbul
t +90.216.6360700 f +90.216.6921212
Ege Bölge Müdürlüğü Atatürk Caddesi Berin Reşat Aksoy Plaza No:384 K:3 D:5 Alsancak / İzmir t +90.232.4211623 f +90.232.4211629
Aon, Manchester United Ana Sponsorudur.
Patoloji
Patoloji laboratuvarlarında, tanı koymak amacıyla vücuttan alınan “organ, doku ve sıvılar” ya
da “otopsi” adı verilen işlemle ölümden sonra “tüm vücut” incelenir. Patoloji laboratuvarına
gönderilen örnekler ameliyatla alınan, genellikle büyük olan materyaller ya da biyopsi adını
verdiğimiz yöntemle alınan küçük materyaller olabilir. Akciğer, karın ve kalp zarı gibi vücut
boşluklarında biriken sıvılar, tiroid, akciğer, karaciğer, meme, böbrek başta olmak üzere çeşitli
organlarda oluşan kitlelerden iğne ile alınan örnekler de patolojinin incelediği
materyallerdendir.
Ö
Doç Dr. Latife DOĞANAY
Uzmanlık Alanı
Patoloji
Eğitim
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Eğitimi
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi
Patoloji Anabilim Dalı,
Uzmanlık Eğitimi Ve Öğretim Üyeliği.
Bilimsel Aktivite Ve Ödüller
25 Adet Uluslarası, 40’tan Fazla
Ulusal Yayın.
Çok Sayıda Ulusal Ve Uluslararası Bildiri.
rnekler patolojik incelemeye
gönderilirken istenen sadece
”tanı” olabilir. Bu gibi durumlarda
hastalıklı bölgeden küçük bir doku
alınır ve incelenmek üzere
patolojiye
gönderilir.
Bunun
sonucuna göre tedavi planlanır.
Tanıyı önceden bilmek uygulanacak cerrahi
işlemi değiştirmeyecekse, mevcut kitle ya da
lezyon tamamen çıkarılır ve bundan sonra
patolojik inceleme istenir. Bazı durumlarda ise
ameliyata başlanır, ameliyat sırasında lezyondan
küçük bir parça ya da lezyonun tamamı alınarak
patolojiye gönderilir. Hasta ameliyatta iken
cerrahın öğrenmek istediği bilgileri elde etmek
üzere materyal incelenir. Böyle durumlarda doku
dondurularak incelendiği için bu işleme “frozen
inceleme” adı verilir.
Ortalama 15-20 dk süren frozen yöntemi ile
incelemede, genellikle materyalde tümör olup
olmadığı, varsa malign (kötü huylu) olup olmadığı, materyalin cerrahi sınırlarında tümör kalıp
kalmadığı gibi bilgiler istenir. Elde edilen bilgilere
göre ameliyatın seyri belirlenir.
”Tanı koymak” patolojide ilk hedef olmakla birlikte kötü huylu diye bilinen malign tümörlerde
gönderilen materyal içinde ”tümörün yaygınlık
derecesini, cerrahi sınırlarda tümör kalıp kalma-
30
aralık 2012 / www.kenthospital.com
dığını, meme kanseri gibi bazı tümörlerde hastanın hangi ilaçlardan yarar göreceğini, hastalığın
seyrini tahmin etmemize yarayacak bulguları
elde etmek ve patoloji raporunda belirtmek” de
gereklidir.
Yukarıda patoloji laboratuvarını tanıtmak için
sıraladığımız tüm işlemler hastanemiz patoloji
laboratuvarında titizlikle yapılmaktadır.
Patoloji
Güncel gelişmeleri takip eden patoloji laboratuvarımız, klinik
gereksinimler doğrultusunda gelişmeye devam edecektir.
Erişkin otopsisi ve nadiren gerek duyulan
birkaç işlem dışında tüm mikroskopik
incelemeler, frozen inceleme, histokimya
ve immunohistokimyasal incelemeler
hastanemiz bünyesinde bulunan patoloji
laboratuvarında yapılmakta, kullanılan
materyaller yeniden ihtiyaç duyulabileceği düşüncesiyle uzun yıllar arşivde
saklanmaktadır.
Patoloji
hizmetleri
verilirken, hastanemizde kullanılan bilgi
paylaşım sistemi sayesinde ”doğru
tanı”nın ayrılmaz bir parçası olan hastaya
ait klinik, radyolojik ve laboratuvar bulgulara anında ulaşılmakta, gerektiğinde
konsültasyon ve konseyler yoluyla bilgi
paylaşımı yapılmaktadır. Ameliyat öncesi
ve patolojik inceleme sonrası tanılar
arasındaki uyum patoloji laboratuvarı
verilerine dayanarak raporlanmakta,
patoloji laboratuvarı ”tanı verme süreleri”
takip edilmekte, her ay düzenli olarak
rastgele seçilen materyaller için ”dış
kalite
kontrol
değerlendirmeleri”
yapılmaktadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
31
Nükleer Tıp
N
Uzm. Dr. Ebru ACAR
Uzmanlık Alanı
Nükleer Tıp
Eğitim - Çalıştığı Kurumlar
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1998
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları;
Asistanlık
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp;
Uzmanlık
Mesleki İlgi ve Aktiviteler
Nükleer onkoloji
Nükleer kardiyoloji
İntraoperatif gama prob uygulamaları
ükleer tıp nedir?
Radyoaktif maddelerin vücuda
verilerek hastalıkların teşhis ve
tedavisinde kullanıldığı ana bilim
dalıdır. Bu radyoaktif maddeler,
vücuda damar yoluyla, solunum yoluyla, ağız
yoluyla içirilerek veya tetkikin şeklinde göre çok
daha özel yollarla uygulanabilir. Verildikten sonra
ilacın hastalığın tipine ve yerine göre vücuttaki
dağılımına bakıp fotoğrafları, filmleri çekilerek
veya matematiksel analizleri yapılarak bu filmler
ve sonuçlar üzerinden teşhis edilmesi sağlanır.
Nükleer tıptaki görüntü amaçlı alınan filmlere
sintigrafi denir. Sintigrafinin daha üst düzeyli 3
boyutlu görüntülerine ise SPECT (Tek foton emisyon komputerize tomografi) ve PET (pozitron
emisyon tomografisi) adları verilmektedir.
Doğada üç tip radyasyon bulunmaktadır. Alfa
ışınları, beta ışınları ve gama ışınları. Alfa ışınları
tıpta kullanılmamaktadır. Beta ışınları nükleer
tıp içerisinde hastalıkların tedavisinde kullanılırken, gama ışınları ise teşhis amaçlı kullanılmaktadır. Kullanılan gama ışınlarının adına istinaden
de nükleer tıptaki görüntüleme cihazlarına gama
kameralar denmektedir.
Radyoloji bölümünde yapılan tetkiklerde radyasyon tıbbi cihazların içinde bulunurken nükleer
tıpta kullanılan radyasyon hastalara ilaç olarak
uygulanmaktadır. Dolayısıyla hastanın vücudu
radyasyon kaynağı haline gelmekte ve cihazlar
32
aralık 2012 / www.kenthospital.com
bu radyasyonların saçılmasını görüntü haline
getirerek hastalıkların fotoğraflanmasını sağlamaktadır. Bu nedenden ötürü yapılan tetkik ya
da tedavide uygulanan radyasyonun tipine göre
işlem sonrasında dikkat edilecek belli basit ancak
önemli noktalar bulunmaktadır. Bu konuya daha
sonra daha detaylı olarak değineceğiz.
Hastalıkların başlangıç safhalarında önce hücresel düzeyde çalışma bozuklukları yani işlev
bozuklukları meydana gelmekte daha sonra ise
bu süreci şekilsel yani anatomik bozukluklar
takip etmektedir. Radyoloji bölümünde organların anatomileri ya da şekillerine dayalı teşhis
imkanları bulunmaktadır. Nükleer tıp ise fonksiyonları gösterdiği için henüz hastalıklar şikayet
oluşturmamışken ya da radyolojik yöntemlerle
ortaya konan şekilsel değişiklikler oluşmamışken
erken safhada teşhis imkanı sunar.
Nükleer Tıp
Sintigrafi nasıl çekilir?
Sintigrafi tetkiki için daha önce de değindiğimiz üzere hastalara radyoaktif madde
verilir. Bu maddenin uygulanma yolu en
sık damar yolu olmakla birlikte yapılan
tetkikin tipine göre de göz damlası şeklinde uygulanması, ağız yoluyla içirilmesi,
solunum yoluyla verilmesi gibi değişebilir.
Radyoaktif madde verilmesini takiben,
tetkikin niteliğine göre farklı bekleme
zamanları ve farklı çekim süreleri olabilir.
Tetkik için; gama kamera (sintigrafi ve
SPECT görüntülerinin elde edildiği cihaz)
veya PET adı verilen, vücudunuza verilmiş
olan ilacın dağılımını görüntü haline getiren
bir cihazda yatmanız gerekecektir.
Sintigrafi tetkiki
sırasında canım yanar
mı?
Hayır. Nükleer tıpta uygulanan tetkiklerin
en temel özelliği can yakmayan tetkikler
olmalarıdır. Sadece ilacın verilmesi esnasında iğne acısı hissedilir. Daha sonra film
çekimi sırasında hastanın ağrı veya acı
hissetmesi söz konusu değildir.
Sintigrafi tetkiki için
kapalı bir makineye
girecek miyim?
Hayır. Film çekimlerinin yapıldığı cihaz
kapalı değildir ve kapalı yer fobisi olan
hastalarımıza da rahatlıkla tetkik uygulanabilmektedir. Ayrıca tetkik sırasında
cihazın çalışmasına ait rahatsız edici
herhangi bir ses veya gürültü duyulmamaktadır.
Nükleer tıpta
kullanılan ilaçların
özelliği nedir?
Bu ilaçların içerisinde bulunan radyasyon
zararlı mıdır?
Kullanılan ilaçlara tıp dilinde radyofarmasötik adı verilir. Bu ilaçların içerisinde çok
düşük dozda radyasyon bulunur. İlaç
vücudunuza verildikten sonra vücudunuz
radyasyon kaynağı haline gelecektir ve bu
radyasyon bir süre daha etrafa saçılmaya
devam edecektir. Radyasyon sizin
vücudunuzdan dokunma ve aynı odada
bulunma ile bir başkasına bulaşmaz. Bu
dozdaki radyasyonun yetişkin insanlara
öngörülen herhangi bir zararı yoktur.
Doğada doğal yollardan yayılan radyasyon her 10 günde bir 1 Röntgen filmi
çektirmek kadar radyasyon alınmasına
yol açmaktadır ve nükleer tıpta bazı belli
istisnai tetkikler dışında alınan radyasyon
1 röntgen filmindekinden de düşük
dozdadır.
Ancak gelişmekte olan küçük çocuklara ve
fetusa az da olsa zararı olabilir. Dolayısıyla çekiminiz bittikten sonra belli bir süre
radyasyondan korunma kurallarına dikkat
etmeniz, hamile ve 10 yaşın altındaki
çocuklardan belli bir süre uzak durmanız
gerekecektir.
Radyasyondan
korunma kuralları
nelerdir?
Nükleer tıpta kullanılan radyasyonun
yetişkinlere zararı bulunmamaktadır.
Ancak hamileler ve 10 yaş altındaki küçük
çocuklardan mümkün olduğunca uzak
mesafede bulunmak (aynı oda içerisinde
en az 2-3 metre uzaklıkta kalmak),
beraber geçirilen zamanı sınırlandırmak
(30-45 dakika) bu kurallardan en önemlileridir. Ayrıca verilen ilaçtaki radyasyon
vücudunuzdan temel olarak idrar ve dışkı
yoluyla atılacaktır. Dolayısıyla bu yolla
atılımı hızlandırmak için bol miktarda su
içmeniz ve sık sık tuvalete gitmeniz
önemlidir. Tuvalet sonrasında 2- 3 kere
sifonu çekmeniz de mutlaka gerekmektedir. Böylece klozetin içerisinde radyasyonlu atık bulunması önlenecektir.
Nükleer tıp tetkiki yaptırmak veya bu
tetkiki yaptıranların yakınında bulunmaktan korkmaya gerek yoktur, sigaranın
zararlı etkileri nükleer tıpta kullanılan
dozdaki radyasyondan çok daha fazladır.
Bu süre genelde 24 saattir. Ancak bazı
özel sintigrafik çekimler için farklı süreler
gerekebilir. Bu konuda nükleer tıp doktorunuz size ayrıntılı bilgi verecektir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
33
Nükleer Tıp
Nükleer Tıpta hangi
hastalıkların teşhisi
ve tedavisi sağlanır ?
Genel olarak hemen her hastalığın
nükleer tıp tetkiki yapılabilir ancak rutinde daha çok ilgilendiğimiz görüntüleme
alanları tiroid–guatr hastalıkları, kalp
hastalıkları ve kanserlerdir. Ayrıca
özellikle tiroid kanserleri başta olmak
üzere bazı kanserlerin tedavisi, yaygın
olarak kemiklere sıçramış kanserlerde
kemik ağrılarının dindirilmesine yönelik
destek tedavileri, romatizmal bazı hastalıklarda eklem ağrıları ve hareket kısıtlılıklarının azaltılmasına yönelik radyoaktif tedaviler yapılmaktadır. Yine gama
prob adı verilen bir cihaz yardımıyla,
meme kanseri ve hızlı ilerleyebilen bir
deri kanseri tipi olan melanomda da lenf
düğümlerine kanserin yayılmasının
teşhisinde ve cerrahi olarak çıkartılmasında kullanılan nükleer tıp yöntemleri
bulunmaktadır.
Hamile ve emziren
annelere, çocuklara
sintigrafik tetkik
yaptırılabilir mi?
Temel kural, hamilelere sintigrafik tetkik
yapılmaması gerektiğidir. Ancak hayati
risk oluşturan durumlarda bu tetkiklerin
yapılması kar zarar hesabına dayanır.
Süt veren annelere ise sintigrafik
yöntemler
rahatlıkla
uygulanabilir.
Verilen birçok ilaçtaki radyasyon süte
geçmediğinden, süt vermenin kesilmesine de gerek kalmamaktadır. Ancak bazı
istisnai durumlar için nükleer tıp uzmanınız size ayrıntılı bilgi verecektir.
Çocuk hastalarımıza ise yine kar zarar
hesabı yaklaşım gereklidir. Eğer tetkikin
sağlayacağı bilgi hastalığın teşhis
edilememesinden
daha
önemliyse
tetkikin yaptırılması doğru seçenektir.
Çocukların kilosuna göre doz hesaplaması yapılacağından sorun olmayacaktır.
Yeni doğan bebeklere bile nükleer tıp
tetkikleri yapılabilmektedir.
34
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Tüm bu teşhis ve
tedavi yöntemlerinin
içerisinde en çok
kullanılan teşhis ve
görüntüleme
yöntemleri nelerdir?
Kısaca tiroid sintigrafisi, kalp sintigrafisi
(myokard perfüzyon SPECT ve myokard
perfüzyon gated SPECT), kemik sintigrafisi, statik ve dinamik böbrek sintigrafileri,
PET/BT tetkiki
Her bir tetkik öncesinde gerekli ön hazırlıklar ve tetkiki etkileyebilecek ilaçlar
hakkında nükleer tıp doktoru bilgilendirme yapacaktır ancak genel olarak değinmek gerekirse:
Tiroid sintigrafisi; tiroid bezinin görüntülenmesini sağlar. Tiroid bezi boyunda ön
tarafta yerleşmiş kelebek şeklinde 20-25
gr ağırlığında, vücudun ana metabolizma
hızını ayarlayan hormonları üreten
bezdir. Tiroid bezindeki nodüllerin değerlendirilmesinde, nodüllerin sıcak / soğuk
ayrımının yapılmasında, nodül dışında
kalan tiroid dokusunun fonksiyonel
durumunun değerlendirilmesinde tiroid
sintigrafisinden yararlanılır. Tiroid sintigrafisi, damar yoluyla düşük dozda radyoaktif maddenin enjeksiyonu sonrası
yapılan kısa süreli 10 veya 15 dakikalık
bir çekimdir. Zehirli guatrın, tiroidin
enfektif veya iltihabi hastalıklarından
ayırıcı tanısında, soğuk nodüllerin sıcak
nodüllerden ayırıcı tanısında kritik ve yeri
doldurulamaz bir tetkiktir.
Nükleer Tıp
Kalp Hastalıkları ve
Nükleer Tıp
(Kalp sintigrafisi -Myokard
perfüzyon sintigrafisi)
Günümüzde kalp hastalıklarının görülme yaşları 20-30’lu yaşlara
dek inmiştir ve kalp krizi/ani kardiyak ölümler en sık ölüm sebepleri arasında yer almaktadır.
Kalp krizinde kritik süreç kalp kasının kanlanmasını sağlayan ve
koroner damarlar adı verilen damarların tıkanmasıdır. Koroner
damarda kısmi bir tıkanıklık iskemi denen zorlanmaya yol
açarken daha ileri düzeydeki tıkanıklıklar infarkt denen hücre
ölümüyle sonuçlanmaktadır.
Kriz sonrası doku ölümü meydana geldiyse bu geri dönüşümsüz
bir olaydır ve düzenlenecek tedavilerden fayda görmek mümkün
olamamaktadır. Ancak kriz geçirilen kalp alanında hala yaşamakta olan canlı hücreler mevcutsa bu hücrelerin tedaviden fayda
görmesi olanak dahilinde olacaktır.
Kriz sonrasında hastanın temiz kanı vücuda pompalayan sol
karıncık faaliyetleri de etkilenmektedir. Pompa gücünü niteleyen
EF (ejeksiyon fraksiyonu) değerleri düşmekte, duvar hareketleri
ve kasılma işlevleri de bozulmaktadır.
Nükleer tıp bölümünde uygulanan
kalp sintigrafileri 2 çeşittir:
1. Myokard perfüzyon SPECT: Kalp kasının kanlanması ve
dolayısıyla kanlanmayı sağlayan koroner damarların durumu
değerlendirilir.
2. Myokard perfüzyon gated SPECT: Kalbin pompa gücünü (EF
değerini), duvar hareketlerini ve kasılma işlevlerini
değerlendirmemizi sağlar.
3. Şikayeti ve tetkiklerinde bozukluk olmasa dahi risk faktörleri
yüksek olan hastalarda,
4. Kalp krizi geçirmiş hastalarda gelecek dönemdeki beklenen
riskleri öngörmek ve tedavinin düzenlenmesinde,
5. Kalp damarlarına balon, stent veya by-pass girişimi planlanan
hastaların, bu tedavilerden fayda görüp görmeyeceğinin
saptanması ve dolayısıyla gereksiz girişimlerin önüne
geçilmesinde,
6. Kalp damarlarına balon, stent veya by-pass uygulanmış
hastaların girişim sonrası değerlendirilmesinde,
7. Herhangi bir operasyon nedeniyle genel anestezi alacak kalp
hastalarının, anestezi yükünü kaldırıp kaldıramayacağının
belirlenmesinde,
8. Diyabetik-şeker hastalığı olanlarda kalp hastalığının
tesbitinde tarama testi olarak.
Kalp sintigrafisi nasıl çekilir?
Kalp sintigrafisi 2 basamaklı ve tüm gününüzü ayırmanız
gereken bir tetkiktir. Temel prensip kalbinizi yorduktan sonra
(stres görüntülemesi) ve istirahat halinde iken iki kez
görüntülemek ve bu iki görüntüyü birbiri ile kıyaslamaktır. Stres
görüntülemesi için doktorunuz ya koşu bandı üzerinde egzersiz
yaptıracak veya koşamayacak hastalar için bu etkiyi ilaçla
yaratacaktır. İlaç verildikten sonraki bekleme süresi boyunca,
nükleer tıp hastaları için özel olarak ayrılan bekleme odasında
beklemeniz ve yine bu grup hastalar için ayrılmış olan tuvaleti
kullanmanız gereklidir. Bazı özel hastalık gruplarında farklı
çekim protokolleri uygulanması gerekebilir.
Kalp sintigrafisi neyi gösterir?
Myokard perfüzyon sintigrafisi, kalp kasının kanlanmasını ve
dolaylı yoldan kalp damarlarında (koroner damarlar) tıkanıklık
olup olmadığını gösterir. Myokard perfüzyon gated SPECT ile ise
kalbin kanı pompalama gücü ve duvar hareketleri de
değerlendirilebilir.
Kalp Sintigrafisi
(Myokard Perfüzyon SPECT ve myokard perfüzyon gated SPECT)
Kalp sintigrafisi, kalp hastalıklarının tanısında kullanılan ileri
düzey bir tetkiktir. Kalp sintigrafisi aşağıdaki hastalıkların tanı
ve takibinde kullanılmaktadır:
1. Göğüs ağrısı olan ancak yapılan tetkiklerinden kalp kaynaklı
ağrı tanısı netleşemeyen hastalarda,
2. Göğüs ağrısı olmasa bile yapılan kalp tetkiklerinde kalp
hastalığı şüphesi bulunan hastalarda,
aralık 2012 / www.kenthospital.com
35
Nükleer Tıp
KEMİK
SİNTİGRAFİSİ
İki tip kemik sintigrafisi vardır:
1) tek basamaklı
2) üç basamaklı.
Tek basamaklı tetkikte kemiklerinizin görüntülenmesini sağlayacak ilaç verilecek ve ortalama
2- 3 saat kadar ilacın kemiklerinize yerleşmesi
beklenecektir. Ardından makine altında çekiminiz
yapılacaktır.
Üç basamaklı tetkikte ilacınız makine altında
yatıyorken verilecek, önce ilacın vücudunuzdaki
ilk dağılımı incelenecek, ortalama 2- 3 saatlik
bekleme süresinde sonra son basamaktaki
görüntüler alınacaktır. Görüntüleme işlemi yaklaşık 30 dakika kadar sürmektedir. Bazı özel hastalık gruplarında bu süre değişebilir.
Birçok endikasyonu olmakla birlikte başlıca iyi
huylu kemik tümörleri, kemik kanserleri, kemiğe
sıçrama yapmış başka kanser odaklarının değerlendirilmesi, kemiğin metabolik hastalıklarının
değerlendirilmesi, kalça ve diz protezlerinin
gevşeme ve enfeksiyonlarının değerlendirilmesi,
kemik yaması yapılan ameliyatlarda yamanın
durumunun ve canlılığının değerlendirilmesi,
kemik kırıklarının değerlendirilmesi, çocuk
istismarının değerlendirilmesi ve sebebi açıklanamayan kemik ağrılarının araştırılmasında yeri
vardır. Özellikle kanserin henüz anatomik
değişiklikler yaratmadığı ancak hücresel fonksiyon bozukluklarına yol açmaya başladığı erken
evrelerde yani erken teşhiste çok büyük önemi
bulunmaktadır.
36
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Nükleer Tıp
BÖBREK
SİNTİGRAFİLERİ
(DMSA ve DTPA
sintigrafileri)
Böbrek sintigrafisi nasıl
çekilir?
İki tip böbrek sintigrafisi vardır:
1) dinamik böbrek sintigrafisi
2) statik böbrek sintigrafisi
Dinamik böbrek sintigrafisinde; böbreklerin
görüntülenmesini sağlayan ilaç makine altında
yatarken enjekte edilir. Tetkik yaklaşık 30 dakikada biter, bu süre içerisinde hareketsiz yatmanız
istenecektir.
Statik böbrek sintigrafisinde; böbreklerin görüntülenmesini sağlayan ilaç önce enjekte edilir. İlaç
verildikten sonra yaklaşık 3 saat bekleme süresi
olacaktır. Bu süre, ilacın böbreklerinize yerleşmesi
ve düzgün kalitede görüntü alabilmek için gereklidir. Bekleme süresince nükleer tıp hastaları için
ayrılan bekleme odasında beklemeniz ve yine
nükleer tıp hastaları için ayrılmış olan tuvaleti
kullanmanız istenecektir. Görüntüleme işlemi
yaklaşık 20- 25 dakika sürecektir. Bu süre içerisinde makine altında hareketsiz yatmanız gerekmektedir.
PET/BT taraması:
PET/BT tetkiki tıbbi teknolojinin günümüz
için gelmiş olduğu son basamaklardan
birisidir. En çok kanser teşhisi ve takibinde,
daha az ağırlıklı olarak da kalp hastalıkları
ve alzheimer hastalığı, parkinson hastalığı
gibi nörolojik hastalıkların teşhis ve takibinde kullanılmaktadır. Eşzamanlı olarak
hastaya hem tüm vücut bilgisayarlı tomografisi yani anatomik görüntüleme hem de pozitron emisyon tomografisi yani
fonksiyonel/metabolik görüntüleme yapma imkanı sağlar. Hastalara vücut
ağırlığına göre hesaplanan dozlarda radyoaktif olarak işaretli şeker molekülü
enjekte edilir ve kanser hücrelerinin normal hücrelere kıyasla şekeri çok daha
fazla tüketmesi prensibinden yola çıkarak görüntüler elde edilir. Tetkikin
endikasyonlarının çok doğru belirlenmesi gerekmektedir çünkü en çok kafa
karıştırıcı yanı halk arasında bu tetkiki yaptırıp herhangi bir kanser varsa erken
teşhisini sağlamak yönündedir. Ancak her kanserin şeker molekülüne karşı
davranışı farklı olabildiği gibi aynı kanserin zaman içerisinde değişim göstermesi bile söz konusu olabilmektedir. En çok doğru belirlenmiş endikasyonlarda
benign/malign kitle ayırıcı tanısı, erken teşhis, kanserin evrelemesi, tedaviye
yanıtın değerlendirilmesi ve takiplerde değerli olan bir görüntüleme yöntemidir.
Bu iki sintigrafi farklı tetkiklerdir ve ikisi aynı
günde yapılamamaktadır.
Böbrek sintigrafisi neyi
gösterir?
Dinamik böbrek sintigrafisi, böbreklerinize gelen
kan akımını, böbreklerinizin idrar oluşturma ve
boşaltma işlevlerini değerlendirmeyi sağlar.
Böbrek taşları, mesaneden böbreklere idrar kaçağı
(idrar reflusu) vb hastalıklarda böbreklerde
meydana gelebilecek işlevsel değişikliklerin tanı
ve takibinde kullanılır.
Statik böbrek sintigrafisi ise, böbreklerin asıl işlev
gören parankim adlı yapısında kalıcı hasar olup
oluşmadığını teşhis etmede kullanılır. Örneğin
tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarında böbrek
taşlarında böbreklerin yapısını görmeyi sağlar.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
37
Söyleşi
Nesrin COŞKUN
Kent Sağlık Grubu
Basın Danışmanı
YENİ BİR KAVRAM:
TAMAMLAYICI SAĞLIK SİGORTASI
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile sağlık sistemimiz ciddi bir değişimden geçti, geçmeye de devam
ediyor. Hiç şüphesiz ki bu değişimlerden bazıları
diğerlerinin çok önüne geçiyor. Öncelikle SGK
çatısı altındaki herkesin her hastaneden yararlanabilir hale gelmesi önemli değişim. Bir diğeri
kamu hastanelerinde ameliyat olacak hastaların
ellerine artık tıbbi malzeme reçetelerinin tutuşturulmaması. “Git bu malzemeleri al, getir. O zaman
ameliyat olabilirsin” cümleleri tarihe karıştı. Bir
başka değişim de yine SGK’lı tüm hastaların ilaca
aynı yolla ulaşabilmesi, SSK’lılar, Bağ-Kurl’ularla
özdeşleşen kuyruk çilelerinin sona ermesi.
Tam gün, aile hekimliği uygulamaları da bu dönüşümün önemli virajları. Bu değişimleri hasta olan,
hastası olan yaşıyor, görüyor. Ama birkaç ay önce
sağlık sektörünün ve vatandaşların gündemine
yeni bir kavram girdi. SGK Başkanlığı, Genel Sağlık
Sigortası Genel Müdürlüğü’nce yayımlanan bir
genelge ile duyurulan ”Tamamlayıcı veya Destekleyici Sağlık Sigortası Uygulamaları.” Peki tamamlayıcı veya destekleyici sağlık sigortası nedir,
kimler nasıl yararlanır, eksikleri var mı, nasıl
geliştirilmesi gerekir, her şeyden önce bu sigortaya sahip hastalar açısından önemi nedir, avantajları neler? gibi sorular yanıt bekliyor. Bize de bu
soruları Medikent okurları için işin uzmanlarına
sorduk.
İzmir Sosyal Güvenlik İl Müdür Yardımcısı Yılmaz
Topçuk, bu soruları genelgeyi yayınlayan
kurumun bir yöneticisi olarak yanıtladı, bu konuda
önemli kaynaklarda inceleme yaparak Medikent
okurları için bir makale kaleme aldı. Diğer konuk
yazarlarımız İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. S. Haluk
Özsarı, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri
Birliği Genel Sekreteri Erhan Tunçay, Anadolu
Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Metin Oğuz ve
AXA Sigorta Sağlık Departmanı Yöneticisi Korhan
Kömüksu oldu. Katkıları için kendilerine çok
teşekkür ederken, yazılarının sizlere ışık tutacağına inanıyoruz.
Nesrin COŞKUN
SAĞLIK SEKTÖRÜ
İYİLEŞECEK
“Tamamlayıcı Sağlık Sigortası (TSS) ile birlikte özel sağlık kuruluşlarının sistem içindeki fiyat
dengelerinde sigorta şirketleriyle yapmış olacakları anlaşmalar, hizmetlerin fiyatlarını optimal
seviyelere çekeceğinden sağlık sektöründe iyileşme gerçekleşecektir.”
T
Metin Oğuz
Anadolu Sigorta
Genel Müdür Yardımcıs
38
SS ile teminat altına alınacak
tedavilerin kapsamının genişleyeceği gibi, vatandaşın alacağı hizmet
kalitesinin de artacağını belirten
Metin Oğuz bu sayede sigortalıların
daha az prim ödeyerek daha geniş kapsamlı bir
poliçe sahibi olacaklarını ifade etti. TSS kapsamında Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) sağlık
giderlerindeki payının belirlenmesinin sigorta
şirketleri açısında da büyük önem taşıdığını
sözlerine ekleyen Oğuz, ”SGK’nın ödemediği
tedavi giderleri için sigorta şirketleri alternatif
kaynak olacağından, bu durumun genelge ve
yönetmeliklerle sınırlarının tam olarak belirlenmesi gerekmektedir. TSS ile birlikte özel sağlık
aralık 2012 / www.kenthospital.com
kuruluşlarının sistem içindeki fiyat dengelerinde
sigorta şirketleriyle yapmış olacakları anlaşmalar, hizmetlerin fiyatlarını optimal seviyelere
çekeceğinden sağlık sektöründe iyileşme gerçekleşecek ve sağlık hizmetinin kalitesi SGK tarafında da artmış olacaktır. Tamamlayıcı sağlık
poliçelerinin sisteme dahil olmasıyla birlikte SGK
sağlık giderlerinin belli bir miktarını karşılayacağından, SGK’nın sağlık harcamaları azalacaktır.
Ancak, bu tutar özel sigorta şirketlerine devredileceğinden, sigorta şirketlerinin de kapsamı
belirleme de akılcı adımlar atması gerekmektedir.” dedi.
DEZAVANTAJLAR
YAŞANABİLİR
Söyleşi
SGK’nın sağlık kuruluşlarıyla yapacağı anlaşmalarda belirleyeceği katılım payı tutarları, Genel
Sağlık Sigortasının (GSS) temel teminat paketi içerisinde yer almayan giderler ya da teminat
paketi içerisinde yer alıp kısmen karşılanan giderler vatandaşlar tarafından ödenecektir.
Oğuz, bu durumun TSS poliçesi olmayan vatandaş için dezavantaj olacağını ayrıca sigorta
şirketlerinin, ürün belirlemede ve sağlık kuruluşlarıyla yapacakları anlaşmalarda ürünün
sigorta sektörüne olumlu katkı sağlayabilmesi adına, dikkatli adımlar atmaları gerektiğini
aksi takdirde bu ürünün sigorta şirketleri için dezavantaj olabileceğini ifade etti.
UYGULAMA SİGORTA
ŞİRKETLERİNE YÜK
GETİRİR Mİ?
Tamamlayıcı sağlık sigortasının modelinin netleşmesi halinde sigorta şirketlerinin çıkaracağı ürün
için detaylı bir çalışma yapılması gerekeceğini
söyleyen Metin Oğuz, bu ürünlerin çıkarılması
aşamasında sigorta şirketlerinin sağlık kuruluşlarıyla yapacağı anlaşmaların büyük önem taşıyacağına dikkat çekti. Oğuz ayrıca, SGK’nın GSS kapsamında sunduğu ve sunacağı hizmetlerin sınırlarının da net olmasının, özel sigorta şirketlerinin
çıkaracakları TSS ürünü için de büyük önem teşkil
ettiğini vurguladı. Metin Oğuz konuyla ilgili sözlerine şu şekilde devam etti: “Eğer TSS modeli hem
vatandaş ve SGK’nın, hem de özel sigorta şirketleriyle özel sağlık kuruluşlarının eşzamanlı avantajlarını sağlayacak bir model olursa, şirketler daha
az primle çalışanlarını daha kapsamlı bir poliçeyle
güvence altına alacaklarından tamamlayıcı sağlık
sigortasına ilgileri artacaktır. Şirketler için geçerli
olan benzer durum ise, bireyler için de geçerli
olacaktır.”
Özel sağlık sigortalı sayısının, ülkemizin toplam
nüfusuna oranının az olması nedeniyle riskin
dağılamadığını belirten Oğuz, prim tutarlarının da
yüksek kaldığını ifade etti. Doğru modelle TSS
hayata geçirildiği zaman, tamamlayıcı sağlık
sigortasına katılımın fazla olacağını belirten Metin
Oğuz, bu durumda prim tutarlarının da düşeceğini
vurguladı.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
39
Söyleşi
ERİŞİLEBİLİR SAĞLIK
Tamamlayıcı sağlık sigortaları bir çok Avrupa ülkesinde özel sağlık sigortalarının
temelini oluşturmaktadır. Ülkemizde özel sağlık sigortacılığı ise devletin sunduğu
sağlık güvencesine ek veya tamamlayıcı bir sigorta türü olarak değil tamamen ayrı
bir platformda gelişmiştir.
Dr. Korhan Kömüksu
AXA Sigorta
Sağlık Müdürü
40
Ö
zel sağlık sigortalarının devletin
sunduğu sosyal sigortalardan
bağımsız gelişmesi sigortalıların
SGK ya prim ödeme mecburiyetlerinin devam ediyor olmasından
dolayı benzer hizmetler sunan
ikinci bir sigorta türüne çifte prim ödemelerine
yol açmaktadır.
Devletimizin sosyal sağlık güvencesi ile vatandaşlarına sunmuş olduğu teminat yapısı dünyadaki en geniş teminatlardan biridir. Bu teminat
yapısında verilen hizmetin, sunum anındaki
yeterliliği konusunda yaşanan sıkıntılar nedeniyle SGK özel hastaneler ile belirli kurallar çerçevesinde anlaşmalar yaparak hizmet satın almaktadır. Bu hizmet alımının temel kuralını, yapılan
sağlık işlemi için SGK’nın özel hastaneye ödeyeceği bedelin en fazla %90’ı kadar fark ücretinin
vatandaştan talep edilebileceği kurgusu oluşturmaktadır. İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak
üzere, büyükşehirlerde yer alan bazı hastane
fiyatlarının SGK’nın ödediği tutarın çok üzerinde
olması nedeniyle SGK ile anlaşmaları yoktur. Şu
an ülkemizde var olan özel sağlık sigortası
müşterilerinin temel amacı bu tip hastanelere
erişim sağlamaktır. SGK’nın ödediği rakamın
%90 ‘ı kadar fark alınabilir kuralının devam ettiği
bir ortamda bu hastanelerin sistemde yer almayacağı kesindir. O nedenle şu an özel sağlık
sigortası olan bireysel müşterilerimiz için
herhangi bir değişim öngörmüyoruz. Grup sağlık
aralık 2012 / www.kenthospital.com
sigortalarında ise bir çok işverenin maliyeti
düşürmek amacı ile tamamlayıcı sigorta modeline yöneleceği tahmin edilmektedir.
Hastanelerin alabilecekleri fark tutarının serbest
bırakılması halinde devletin ilgili sağlık harcaması için ödemeye iştirak edeceği tutar, cari fiyatları
yüksek olan hastanelerin talep edecekleri miktarın küçük bir oranını oluşturacak ve yine maliyetin büyük kısmı vatandaşa yansıyacaktır. Bu
durumda tamamlayıcı sağlık sigortası ile SGK
nın şu an hasara katılmadığı özel sağlık sigortacılığı modelinin fiyatları arasında önemli bir
azalma olmayacaktır.
Söyleşi
Bu durumda tamamlayıcı sağlık sigortası ile
SGK’nın şu an hasara katılmadığı özel sağlık sigortacılığı modelinin fiyatları arasında önemli bir
azalma olmayacaktır.
En olası çözüm devletin özel hastanelere ödediği
rakamın 2 veya 3 katı kadar farkın vatandaştan
alınmasına izin vermesidir. Böylece sistemin
sınırları belirgin olacak ve cari fiyatları çok yüksek
olan bazı hastaneler dışındaki bir çok sağlık
kurumu için bu oranlardaki fark tutarı, müşteri
adedinin de artacağını öngörerek hastane
maliyetlerini karşılar seviyelere gelecektir.
Tamamlayıcı sağlık sigortasına ilişkin uygulamalar
netleşip mevzuat düzenlendiğinde sigortacılık
adına yeni bir çağ açılmış olacaktır. Şu an ülke
nüfusunun sadece %2’sini teminat altına alan özel
sağlık sigortacılığı çok daha geniş bir halk kitlesine
ulaşacak ve sağlık branşı özel sigorta sektörünün
en büyük prim üreten kalemlerinden biri haline
gelecektir.
Tamamlanacak fark tutarının ne olacağına yönelik
tartışmalar devam ederken konu ile ilgili başka bir
çok önemli başlık da henüz netliğe kavuşmamıştır. Tamamlayıcı sağlık sigortasını kimler alabilecektir? Hasta olan kişileri özel sağlık sigortası
şirketlerinin poliçe kapsamına almama hakkı
olacak mıdır? Yaş sınırı olacak mıdır? Tamamlayıcı sağlık sigortası satın alınma talebinden önce
kişilerde var olan hastalıklar içinde sigorta geçerli
olacak mıdır? SGK sisteminde çalışan bir kişi çalışmayan eş ve çocuklarının tümüne ilave prim
ödemeden sigorta yapabilmektedir. Bu durum kişi
başına ayrı prim isteyen özel sağlık sigortası
şirketleri için uygulamada nasıl olacaktır? Primi
devlet mi tespit edecektir yoksa sigorta şirketleri
bağımsız karar verebilecek midir? Tamamlayıcı
sağlık sigortası mevcut özel sağlık sigortaları gibi
yıllık ve her sene şirket değiştirmeye açık bir
model mi yoksa uzun vadeli ve aynı şirkette
kalmayı teşvik eden bir sistem mi olacaktır?
Haziran ayının son haftasında çıkan genelge bu
konuların hiç biri için açıklama getirmemekte,
sadece tamamlayıcı sağlık sigortalarının önündeki
engellerden biri olan, sağlık kurumunun sunduğu
hizmet için hem SGK, hem vatandaş, hem de
varsa özel sağlık sigorta şirketine ayrı ayrı fatura
kesebileceğine dair düzenleme getirmektedir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
41
Söyleşi
SAĞLIKLI
OLMA HAKKI
S
ağlık sigortası nedir?
Sağlık sigortası kişilerin, tıbbi yardım,
tedavi ve ilaç harcamalarına karşı
teminat veren sigorta türüdür. Sigorta şirketlerinin tıbbi danışmanlarının onayı olmak
kaydıyla, sigortalının, ameliyat, uzun veya kısa
süreli tedaviler, ameliyat veya tedaviye bağlı ilaç
giderleri gibi tüm harcamaları, azami limitlerle
tam veya muafiyet olarak karşılanmaktadır.
Sigorta şirketlerinin uygulamalarında farklılıklar
olmakla birlikte, periyodik olarak yapılan sağlık
kontrolleri, herhangi bir tıbbi nedeni olmaksızın
ve buna benzer harcamalar, genel olarak teminat
harici tutulmaktadır.
Erhan Tunçay
1961 yılında Adana’da doğan Erhan Tunçay,
Özel Saint Joseph lisesi, ardından Boğaziçi
Üniversitesi İşletme bölümünden mezun
oldu.
1989 yılında Garanti Bankası Pazarlama
Müdürlüğünde Uzman Yardımcısı olarak
göreve başlayan Tunçay, 1993-1998 yılları
arasında Muhabir İlişkiler Müdür
Yardımcılığı, Pazarlama Müdürlüğü,
Finansal Kurumlar Müdürlüğü ve son olarak
Kurumsal Krediler Müdürlüğü görevini
üstlenmiş ve 1998-2004 yılları arasında
Garanti Sigorta gurubu Genel Müdürlüğü
görevinde bulunmuştur.
2001-2004 yılları arasında Yönetim Kurulu
Üyesi olduğu Türkiye Sigorta ve Reasürans
Şirketleri Birliği’nde, 2004 yılı itibariyle
Genel Sekreterlik görevini sürdürmektedir.
Bunun yanı sıra, Türkiye Kalite Derneği, Türk
Sigorta Enstitüsü Vakfı, Tarım Sigortaları
Havuzu Yönetim Kurulu Üyeliği
görevlerinde bulunmuştur. Halen Güvence
Hesabı, Sigortacılık Eğitim Merkezi, DASK,
Sigorta Tahkim Komisyonu, Türk Loydu
Vakfı Yönetim Kurulu Üyelikleri ve Sigorta
Bilgi Merkezi Koordinasyon Komitesi Üyeliği
görevine devam etmektedir.
Çok iyi derecede İngilizce ve Fransızca
bilmektedir.
42
Neden gereklidir?
Sağlıklı olma hakkı birçok uluslararası belgede
temel bir insan hakkı olarak tanınmış ve sağlığın
korunması görevini devletler üstlenmiştir.
Devletler sağlık riskine karşı çeşitli modeller
geliştirmişler ve bu modellerin tümünde, temelde
bireylere sosyal sağlık güvencesi sağlamak amacı
olmasına karşın izledikleri yöntemlerde farklılıklar ortaya çıkmıştır. Kamu tarafından sunulan
sağlık hizmetlerinin finansmanı, gelişmiş ve
gelişmekte olan tüm ekonomiler için önemli bir
mesele haline gelmiş, finansmandan kaynaklanan zorlukların sağlık hizmetlerine yansıması
insanlarda bir memnuniyetsizlik yaratmıştır. Bu
durumun doğal bir sonucu olarak ülke yönetimleri
farklı çözümler üretmek zorunda kalmıştır. Diğer
taraftan sosyal güvenlik sistemi çerçevesinde
sunulan sağlık hizmetlerinde yaşanan aksaklıklar, bütçeden aktarılan rakamların yüksekliğine
rağmen bu hizmetlerden faydalananların
hizmetlerin yetersizliğinden dolayı artan şikayetleri, otelcilik anlamında daha yüksek standartlarda hizmet alımı isteği gibi nedenlerle farklı çözüm
arayışları içerisine girilmiştir. Bu çerçevede
kullanılan en etkin yöntemlerden bir tanesi de
özel sağlık sigortalarıdır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Herkes sağlık sigortası yaptırabilir mi?
Sigortacılığın ana prensiplerinden bir tanesi
gerçekleşmesi muhtemel risklere teminat
verilmesidir. Bu çerçevede doğuştan gelen hastalıklar ile sigorta sözleşmesinin kuruluşundan
önce var olan hastalıklar kapsam dışında olmak
üzere 18-60 yaş aralığındaki kişiler özel sağlık
sigortası poliçesi satın alabilmektedir. Bununla
birlikte ebeveynlerinden birisinin özel sağlık
sigortası sahibi olması koşuluyla 18 yaşından
küçük çocuklar için de sağlık sigortası poliçesi
alınabilmektedir. Bununla birlikte ilk sigortaya
girişi yaşı şirketten şirkete değişmekle birlikte
ağırlıklı olarak 60 yaşından önce sağlık sigortası
sistemine girilmesi şartıyla 60 yaşından sonraki
yıllar için de teminat devam edebilmektedir.
Özel sağlık sigortası kişilere ne gibi
avantajlar sağlar? Hangi hizmetlerden
yararlanabilirler?
Özel Sağlık Sigortalarının başlıca iki ana teminatı
vardır. Bunlardan ilki ”Yatarak Tedavi Teminatı”
ikincisi ise “Ayakta Tedavi Teminatı”dır.
Yatarak Tedavi Teminatı, ameliyatlı ya da ameliyatsız hastanede yatarak yapılan tedaviler için
hastaneye yatış çıkış dönemi içindeki, doktor,
ameliyathane, asistan, anestezi, gerekli ve zorunlu diğer tıbbi hizmetlere ait sigortalının hastanede tedavi gördüğü süre içerisinde oluşacak giderler ile yoğun bakım ve ambulans giderlerini karşılar. Ayakta Tedavi Teminatı ise doktor muayene,
teşhis yöntemleri (MR, tomografi ve laboratuar
tetkikleri gibi), küçük müdahalelerin girdiği ayakta
tedaviler ve ilaç giderlerini kapsamaktadır.
Ayrıca bu iki ana teminat başlığına ek olarak,
fazladan prim ödemek koşulu ile gözlük
(cam/çerçeve/lens) ve dişin kapsandığı üçüncü
bir teminat grubu vardır.
Söyleşi
Özel sağlık sigortası primlerinde taban fiyat nedir?
Yukarıda da belirtildiği üzere sağlık sigortalarının farklı teminatları bulunmaktadır. Teminatların yanında kişinin yaşı, cinsiyeti, sağlık geçmişi gibi
etkenler ödenecek primi etkileyen faktörlerdir. Diğer taraftan sağlık sigortası primleri sigorta şirketlerince portföy yapıları ve risk kabul kriterleri
çerçevesinde serbestçe belirlenmektedir. Bu çerçevede taban fiyatı
bilgisinden söz etmenin farklı algılamalara yol açabileceğinden yola
çıkarak herhangi bir rakam verilememektedir.
Tamamlayıcı ya da destekleyici sağlık sigortası nedir?
Tamamlayıcı sağlık sigortası, hizmet alan kişinin üzerinde kalan sağlık
riskini, gerek teminat kapsamı ve gerekse teminat yüzdeleri açısından
çeşitli paketler ile üzerine alan bir sağlık sigortası türüdür.
Bu çerçevede tamamlayıcı sağlık sigortaları;
Kamu sağlık sigortalarının temel teminat paketinde sunduğu oda fiyatlarının üzerindeki oda fiyatlarını,
Kamu sağlık sigortalarının karşıladığı hekim muayene ücretlerinde temel
teminat paketince karşılanan hekim ücretinin üzerindeki ücretleri,
Fark ücreti alınan sağlık harcamalarında sigortalının veya bakmakla
yükümlü olduğu kişilerin üzerinde kalan fark ücreti tutarını,
Temel teminat paketi dışında kalan teşhis ve tedavi giderlerini kapsam
altına almaktadır.
Ülkemizde 5510 Sayılı Kanun'un 98'inci maddesinde tamamlayıcı veya
destekleyici sağlık sigortalarına atıf yapılmakla birlikte ülkemizde
sistemin kurulmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir.
Kimler nasıl, nerelerde yararlanabilir?
Ülkemizde uygulama alanı olmamakla birlikte yurt dışı uygulamalar
incelendiğinde özel sağlık sigortalarının daha çok kamu sağlık sistemini
tamamlayıcı ve destekleyici işlevlerinin olduğu görülmektedir. Bu çerçevede tamamlayıcı veya destekleyici sağlık sigortaları kamu sağlık hizmetlerinden yararlananlar ile bunların bakmakla yükümlü olduğu kişiler
tarafından yaptırıldığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu sigortanın kişilere sağlayacağı avantajlar neler?
Tamamlayıcı sağlık sigortası ile;
“Primini öde ama benim kurallarımla ve her yerden hizmet al” yaklaşımı
ile vatandaşların kolay erişebileceği nitelikli sağlık hizmeti seçenekleri
artacaktır. Hizmet alan kişilerin hekimini ve hastanesini seçme konusundaki sınırları genişleyecek, dolayısıyla oluşabilecek aşırı talepler yönetilebilecektir. Temel teminat paketinin karşılamadığı tedaviler ile fark ücretleri kapsama alınabilecektir. Daha nitelikli otelcilik hizmeti alınması
mümkün olacaktır.
Bu sigorta uygulaması başka hangi ülkelerde var, kaç kişi
kullanıyor?
ABD, Avutralya gibi ülkeler yanında Almanya, Fransa ve Hollanda olmak
üzere birçok ülkede tamamlayıcı veya destekleyici sağlık sigortası sistemi
uygulanmaktadır. Ancak sayısal veriler birliğimiz nezdinde yer almamaktadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
43
Söyleşi
SGK GENELGESİ
Yard. Doç. Dr. S. Haluk ÖZSARI,
İstanbul Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi
Öğretim Üyesi
1984 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi mezunu, Hacettepe
Üniversitesi’nde, 1994’de Sağlık Kurumları
Yönetimi Yüksek Lisansı 2003’de Sağlık
Yönetimi Doktorası yaptı, 2009’da İstanbul
Üniversitesi’nde; Sağlık Yönetimi alanında
Yardımcı Doçent ve Rektör Danışmanı,
2010’da İstanbul Üniversitesi Hastaneleri
Genel Direktörü oldu,
2000-2009 yılları arasında, özel sektörde;
sağlık yönetimi ve sağlık sigortacılığı
alanlarında Genel Koordinatör, Danışman,
Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalıştı,
1984-1999 yılları arasında kamuda; Sağlık
Ocağı Tabibi ve İl Sağlık Müdürü, Sağlık
Bakanlığı’nda; Sağlık Projesi Genel
Koordinatör Yardımcısı ve Genel
Koordinatör, Bakan Müşaviri ve Müsteşar
Yardımcısı görevlerinde bulundu,
1990 yılından bu yana Türkiye Sağlık
Reformları sürecinde; değişik hükümetler
ve yasama dönemlerinde hazırlanan kanun
tasarı taslaklarının teknik çalışmalarında,
Devlet Planlama Teşkilatı’nın Sağlık Sektörü
Master Plan Etüt Çalışması ile VII., VIII. ve
IX. Beş Yıllık Kalkınma Planları Sağlık Özel
İhtisas Komisyonlarında, Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurulu’nca hazırlanan
“Ülkemizin Sağlık Sorunları ve Çözüm
Önerileri” Raporu ve Johns Hopkins
Üniversitesi Bloomberg Halk Sağlığı Okulu
ile birlikte TÜSİAD “Sağlıklı Bir Gelecek:
Sağlık Reformu Yolunda Uygulanabilir
Çözüm Önerileri” Raporu’nda görev aldı.
44
SGK'nın özel sigortası olanların sağlık
harcamalarının belli bir tutarını SGK'ya
fatura edebileceklerine yönelik genelgesi, tamamlayıcı sağlık sigortasına bir
başlangıç oluşturuyor mu?
SGK Genelgesi, olumlu bir gelişmedir, iyimser bir
bakışla ”Tamamlayıcı Sağlık Sigortası”na bir
başlangıç oluşturduğunu söyleyenler var ama
ben daha farklı düşünüyorum. Bence bu genelge
sadece uzun yıllardır konuşulan “Üçlü Fatura”
sistemini tanımlamaktadır. Yani, sağlık hizmeti
sonrasında birden fazla muhatap için fatura
düzenlenmesi konusu netleştirilmiştir. Çünkü bu
netliğe ihtiyaç olmadığını söyleyen bürokrat ve
akademisyenler ile tersini düşünerek bu tür
uygulama yapan hizmet sunucu kurumlara uyarı
ve hatta ceza kesildiği uygulamaları gerçekleştirenler arasında ciddi bir görüş ayrılığı vardı. SGK
Yönetimi de bunun görüp bir yıla yakın bir süre
yazışma ve görüş alma süreci sonrasında bu
düzenlemeyi yaptı.
Sonuç olarak, SGK Genelgesi ile yapılan düzenleme sadece Üçlü Fatura Sisteminin nasıl kullanılabileceğine yöneliktir, içinde de Tamamlayıcı
Sağlık Sigortası kavramsal tanımının yapıldığı
açıklamalar bulunmaktadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Türkiye'de tamamlayıcı sağlık sigortasına geçilmesi konusunda engeller,
sorunlar neler? Bunların aşılması için
neler yapılmalı?
“Tamamlayıcı Sağlık Sigortası” 20 yılı aşkın bir
süredir tartışılmaktadır. Önünde yasal bir engel
yoktur, hatta 2008 yılında yapılan yasa değişikliğinde "Yıllık veya daha uzun süreli tamamlayıcı
veya destekleyici özel sağlık sigortalarına ilişkin
usul ve esaslar SGK’nun uygun görüşü alınarak
Hazine Müsteşarlığı tarafından belirleneceği."
şeklinde ifade edilmiştir.
Bence sözü edilen bu yönetmelik çıkarılarak,
“Tamamlayıcı Sağlık Sigortası” uygulanmasına
başlanabilir. Zaten bürokratik açıdan 2011
yılından bu yana Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık
Genel Müdürlüğü ile SGK’da buna yönelik gerekli
hazırlıklar da yapılmaktadır.
Söyleşi
Bu konuda, belli başlı AB ülkelerinde
uygulama nasıl? Özellikle hangi ülkelerdeki uygulamalar, Türkiye'nin koşullarına uygun?
Tüm dünyada, ”Tamamlayıcı Sağlık Sigortası”nın
sağlık sektörüne en önemli etkisi kamu-özel
sağlık hizmet sunucularının, kamu-özel sigorta
kurumlarının ve vatandaşların sağlık hizmetlerinin parasının ödenmesindeki riski paylaşmaları
olarak bilinir. Bunun sonucunda; hizmet kalitesi
ve çeşitliliği artar, fiyat, maliyet, kapasite kullanımı, ikili provizyon, seçme özgürlüğü, talep
kontrolü, kullanıcı memnuniyeti, kayıtdışılığın
kayıt altına alınması, vergilendirilme gibi avantajlar sağlanır. Ana fikir “sağlık hizmetlerinde
kamu özel ayrımı yapmadan kamu yararını
gözetmek” olmalıdır.
Sağlık hizmetlerinin finansmanında en önemli
tartışma konusu parayı kimin vereceği ve hizmeti kimin sunacağı sorularının cevabıdır. Bu süreç
sadece Türkiye’de değil, tüm dünya ülkelerinde
yaşanmaktadır. Sağlık hizmetinin bazı özellikleri
nedeniyle hiçbir model, tamamen kamu veya
tamamen özel sektör tarafından uygulanamaz.
Hangi modelle yapılırsa yapılsın sağlık finansmanının amacı:
Hizmete coğrafi ve mali ulaşılabilirliği arttırmak,
Sağlık hizmetlerinde hakkaniyeti sağlamak,
Genel anlamda sağlık hizmetini az kullananlardan
çok kullananlara risk paylaşımını oluşturmak,
Bireysel ve kamusal sürdürülebilirliği güçlendirmektir.
Sağlık harcamaları ile vatandaşların sağlık
hizmet talebinin artışını bir arada düşündüğünüzde, bir de buna yaşlanan nüfus ile artan
kronik hastalıkları eklediğinizde; mutlaka modelinizi ülke koşullarınıza göre sürekli yenilemeniz
gerekir. Kaldı ki, vatandaşların doğrudan kendilerinin yaptığı sağlık harcamalarını da dikkate
aldığınızda, mutlaka gerçekçi bir sağlık finansman modeli kurulmasına ihtiyaç vardır.
Ağırlıkla Fransa, İrlanda, Danimarka, Hollanda,
Almanya, İsveç, Lüksemburg gibi ülkelerde uygulanan ”Tamamlayıcı Sağlık Sigortası”, bu amaçla
kamu ve özel sağlık sigortalarının kişilerin ödeme
gücü çerçevesinde riski paylaştığı bir modeldir.
Hatta, kimi ülkelerde devlet, kamu sigortasının
sürdürülebilirliği için bu modele parasal destek
ve teşvik de uygulamaktadır. Özünde, “Tamamlayıcı Sağlık Sigortası”, kamu sağlık sigortasının
karşıladığının üstündekini üstlenen bir özel
sağlık sigortasıdır. Bir başka ifadeyle, hizmet
alan kişinin sağlık ve finansman riskini; gerek
hizmet ve gerekse parasal açıdan üzerine alan
bir sağlık sigortası türüdür. Yani Türkiye örneğinde bakılacak olursa gerektiğinde SGK fiyatını,
gerektiğinde de SGK’nın verdiği hizmeti tamamlar. Hangi model Türkiye’de uygulanabilir sorusunun tam bir cevabı olamaz. Çünkü kişilerin sağlık
hizmetlerini kullanım kültürü ve parayı ödeyen,
ister kamu ister özel sağlık sigortaları olsun,
kurumların ödeme modeli ile ülkelerin sosyoekonomik ve sosyopolitik dinamikleri birbirinden
farklıdır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
45
Söyleşi
GENEL SAĞLIK SİGORTASINDAN
TAMAMLAYICI SAĞLIK SİGORTASINA
YÖNELİŞ
GİRİŞ
İnsanlar, tarihin ilk çağlarından beri içgüdüsel
olarak kendilerini tehlikelerden ve risklerden
korumaya çalışmakta, bu tehlike ve risklerin
bazılarını ise önceden bilerek veya tahmin
ederek çeşitli önlemler almaktadırlar. Bu nedenledir ki günümüzde bütün toplumların hedefleri
arasında zaman içinde gelişerek çağdaş koruma
sistemi olarak adlandırılan sosyal güvenlik sisteminin herkesi kapsaması yer almaktadır. Ancak,
sosyal güvenlik sisteminin herkesi kapsayacak
şekilde genişletilmesi ve sunulan hizmetin
miktar ve kalitesinin arttırılması ciddi bir sorun
olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal güvenlik
sistemi, 20. yüzyıl boyunca gelişme gösterdikten
sonra bu yüzyılın sonlarına doğru ciddi eleştiri ve
tartışmalara konu olmuştur. Bu tartışmaların
başlıca konusu ise sosyal güvenlik harcamalarının artması, kamu bütçesi içerisindeki payının
gittikçe yükselmesi ve buna karşın hizmetin
tatminkâr bir şekilde sunulmamasıdır.
Yılmaz TOPCUK
1970 Denizli doğumluyum. 1991 yılında
Marmara Üniversitesi İİBF İktisat
bölümünden mezun oldum. Kısa bir süre
özel bir bankada uzman yrd. olarak
çalıştıktan sonra 1995 yılında SSK Sigorta
Müfettiş Yrd.olarak göreve başladım. 2005
yılında Başmüfettiş oldum. 2006 yılında
Dokuz Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi
ve Endüstri İlişkileri Bölümünde, “Esnek
Çalışma ve Esnek Çalışanların Sosyal
Güvenliği” başlıklı tezimle yüksek lisansımı
tamamladım. Mesleki dergilerde, sosyal
güvenlikle ilgili çok sayıda makalelerim
bulunmaktadır. 2009/Haziran ayından beri
İzmir Sosyal Güvenlik İl Müdür Yrd. görevini
yürütüyorum. Evliyim. 2 çocuk babasıyım.
Sosyal güvenlik alanında sunulan hizmetlerin
tatminkâr bir şekle dönüşmesi için yapılan sosyal
güvenlik reformları sonrasında, memnuniyetin
artmasına karşın Sosyal Güvenlik Kurumunun
sağlık hizmetlerine ayırdığı payın da her geçen
gün artması, sistemin ‘sürdürülebilirlik’ vasfının
tartışılmasına yol açmıştır. Bununla ilgili olarak
da, sağlık alanındaki kamu yükünün azaltılması
gereği gündeme gelmekte ve ‘Tamamlayıcı Sağlık
Sigortası (TSS), çözüm önerisi olarak sunulmaktadır. TSS, 2000’li yıllardan itibaren sürekli olarak
tartışılmaktadır. Kanun koyucu, Genel Sağlık
Sigortasını (GSS) uygulamaya koyarken sistemin
belirli bir noktada tıkanacağını işin başında
tahmin etmiş olmalı ki tamamlayıcı veya destekleyici özel sağlık sigortası ile kısmi bir açılım
yapmıştır.
Sosyal Güvenlik Sistemimizin geldiği nokta,
sunduğu hizmetler ve özel sigorta uygulamalarının Sosyal Güvenlik Sistemimize etkileri ile
toplumsal yansımalarının ayrıntılı bir şekilde
incelenmesi ve tartışılması gereği bulunmaktadır. Bizim incelememizde anılan Genelge ile GSS
ve TSS uygulamalarının nasıl işlerlik kazanacağı
ve bu işlerlik sonucu tarafların nasıl etkilendikleri
hususu derinlemesine değil, genel bir değerlendirme çerçevesinde ele alınacaktır.
46
aralık 2012 / www.kenthospital.com
GENEL SAĞLIK SİGORTASINDA GELİNEN NOKTA
Sosyal güvenlik reformu öncesi, nüfusun efektif
olarak %20’sinin sağlık güvencesi bulunmamaktaydı. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununun yürürlüğe girdiği
01.10.2008 tarihinde mevcut bulunan SSK,
Bağ-Kur ve Emekli Sandığı sigortalılarını;
15.01.2010 tarihi itibariyle de kamu çalışanlarını
kapsamına almıştır. En son büyük bir grup olan
yeşil kartlıların 01.01.2012 tarihi itibariyle GSS
kapsamına alınmasıyla kapsam dışı kalanların
sayısı oldukça azalmıştır. Esasen henüz kapsama alınmayan özel sandık sigortalıları ile kapsama alınmayacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve çalışanları (Milletvekilleri, Meclis
çalışanları), Anayasa Mahkemesi Üyeleri, kendi
ülkesinde sigortalı olup da Türkiye’de bulunan
yabancılar ile zorunlu askerlik görevini yapmakta
olan er ve erbaşlar, cezaevlerindeki tutuklu ve
mahkûmların kendilerine özgü kanunları dikkate
alındığında, tüm vatandaşlarımızın kamu sağlık
güvencesinde olduğu söylenilebilir.
Ancak bu durum, kamu kesiminin toplam sağlık
harcamalarının artmasına yol açmıştır: SSK
hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredildiği
2005 yılında üç kurumun (SSK, Bağkur, ES)
toplam sağlık harcaması (gideri) 13 milyar 608
milyon TL iken bu rakam 2011 yılı sonu itibariyle
36 milyar 541 milyon TL’ye çıkmıştır. SSK hastanelerinin devrinden önce açık veren tek sigorta
kolu, yaşlılık aylığı sigorta koluydu. Bu gün ise
açık veren bir sigorta kolu daha eklenmiş ve
genel sağlık sigorta kolu da açık vermiştir. 2011
yılında cari açığını kapatabilmek için, Hazineden
Kuruma toplam 52 milyar 772 milyon TL transfer
yapılmıştır8. Elbette Sosyal Güvenlik Kurumu
ticari bir kurum değildir. Sosyal devlet olmanın
gereği olarak Hazineden transfer de yaparak
sosyal görevini ifa etmelidir. Ancak, zaman içinde
sosyal güvenlik kurumunun bu sisteminin
sürdürülebilir nitelikte olup olmadığı tartışılmaya
başlanılacaktır.
Söyleşi
TAMAMLAYICI SAĞLIK
SİGORTASINA YÖNELİŞ
Kamu sağlık sigortası teminat paketi
kapsamında olmayan ya da kapsamda
olduğu halde ilave ödeme yapılması
gereken sağlık hizmetlerinin ödemeleri
hizmet alan kişiler tarafından üstlenilmekte ve cepten ödeme yoluyla finanse
edilmektedir. Tamamlayıcı Sağlık Sigortası (TSS), hizmet alan kişinin üzerinde
kalan sağlık harcama risklerini, gerek
teminat kapsamı ve gerekse teminat
yüzdeleri açısından çeşitli paketlerle
üzerine alan bir sağlık sigortası türü
olarak tanımlanmaktadır.
Türkiye’de bazı özel sağlık sigortaları
bulunmakla birlikte henüz TSS ile ilgili
kanuni bir düzenleme yapılmamıştır.
Yalnızca 5510 sayılı Kanunun 98/3’üncü
maddesinde ”Yıllık veya daha uzun süreli
tamamlayıcı ve destekleyici özel sağlık
sigortasına ilişkin usul ve esaslar, Kurumun uygun görüşü alınarak Hazine
Müsteşarlığı
tarafından
belirlenir.”
hükmü yer alırken, aynı Kanunun 98/2
maddesinde de “Bu kanun gereğince
sağlık hizmetlerinden yararlananların
ödemekle yükümlü oldukları katılım
payları, özel sigorta şirketleri tarafından
teminat veya ödeme konusu yapılamaz.”
hükmü yer almaktadır. Kanun maddesinden anlaşıldığı kadarıyla, sigortalı hastalar tarafından ödenen ve SGK’nın payı
olarak da bilinen katılım payları, özel
sağlık sigortalarının teminat paketi içinde
yer alamayacaktır. Katılım payı dışında
kalan diğer tüm ödemeler teminat paketi
içinde yer alabilecektir.
TSS ile ilgili henüz kanuni bir düzenlenmenin bulunmamış olması sonucu,
mevcut özel sağlık sigortalarının TSS
olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışması söz konusudur. Bize göre
mevcut özel sağlık sigortaları, TSS olarak
değerlendirilemeyecektir. Sigortalılar ile
sigortacı (özel sağlık sigortası) arasında
tanzim edilen sözleşmelerin sağlık sigortası özel şartları incelendiğinde; sigortalıların maruz kaldığı sağlık harcamalarının
teminatları çerçevesinde özel sigorta
şirketlerince sağlanacağı hükmü yer
almaktadır. Özel şartlarda, sigortalının
tedavisinde, öncelikle SGK’ya, artan sağlık
harcamalarının ise özel sigorta şirketine
fatura edileceğine dair bir hüküm yer
almamaktadır. Yalnız, özel sigorta şirketleri ile özel sağlık hizmet sunucuları
arasında yapılan sözleşmelerde, tedavi
giderlerinin karşılanmasında SGK’nın
öncelikle kullanılmasını tavsiye edici
nitelikte hükümlere rastlanılmaktadır.
Nitekim mevcut özel sağlık sigortası ile
GSS’nin aynı alana hitap ettiği bilinmektedir.
Mevcut Kanun hükmü, genelge ve duyuru
birlikte değerlendirildiğinde katılım payı
dışında kalan tüm kalemlerin özel sağlık
sigortası teminatı içinde yer alabileceği
görülmektedir. Sigortalı ile sigorta şirketinin akdettiği sözleşmeden ziyade, özel
sigorta şirketi ile hastane arasında
yapılan sözleşme esas alınmaktadır.
Hastane ve sigorta şirketi arasında imzalanan sözleşmede hüküm bulunması
halinde, ilave ücret tavanı dahi dikkate
alınmaksızın SUT fiyatı kadar tedavi
bedelinin kuruma, arta kalan tüm tutarların sigorta şirketine fatura edilebilmesinin
yolu açılmıştır. Böylelikle kurumca
finansmanı sağlanmayan sağlık hizmet
bedelleri başta olmak üzere, ilave ücret
tutarları ve otelcilik ücreti gibi hastadan
alınabilecek tutarlar, sigorta şirketi ile
hastane arasında yapılan anlaşma gereği
belirtilen SUT fiyatı üzerindeki ücretler,
özel sigorta şirketine fatura edilebilecektir.
SONUÇ VE
DEĞERLENDİRME
Yukarıda açıklandığı üzere; TSS ile ilgili
henüz kanuni bir düzenleme yapılmamıştır. İyi niyet göstergesi olarak kurum,
yayımladığı Genelge ve Duyuru ile uygulamaya adeta start vermiştir. Kurumca
finansmanı sağlanmayan sağlık hizmet
bedelleri başta olmak üzere, ilave ücret
tutarları ve otelcilik ücreti gibi hastadan
alınabilecek tutarlar, sigorta şirketi ile
hastane arasında yapılan anlaşma gereği
belirtilen SUT fiyatı üzerindeki ücretler,
özel sigorta şirketine fatura edilebilecektir.
TSS’nin kısmen uygulamaya girmesiyle,
taraflar arasında da tartışma başlamıştır.
Bir tarafta TSS’nin sigorta şirketlerinin
yararına gelişeceği ve batılı ülkelerde çok
önceki
yıllarda
başlayan
TSS’nin
Türkiye’de geç kalındığı iddiası yer alırken
diğer tarafta TSS’nin en çok yaşlıları,
çocukları ve az gelirli vatandaşları olumsuz etkileyeceği yer almaktadır. Öte
yandan özel hastanelerin fark ücreti adı
altında sigorta şirketlerinden fahiş
rakamlar talep etmesinin yolunun açıldığı,
ancak sigorta şirketlerinin cüz’i primlerle
TSS sunamayacakları belirtilmektedir.
Estetik dışında, kurumca finansmanı
sağlanmayan sağlık hizmetinin bulunmadığı dikkate alınırsa, yeni TSS uygulamasında Kurumun sağlık gideri üzerindeki
yükünün azaltılmasından ziyade, özel
hastanelerin gelirlerini arttırıcı bir işleve
sahip olacağı düşünülmektedir. SUT
fiyatlarının düşüklüğü nedeniyle, Kurum
sürekli olarak eleştirilmektedir. Yukarıda
da belirtildiği üzere sağlık giderlerinin
ulaştığı boyut dikkate alındığında SUT
fiyatlarının arttırılması, en azından kısa
vadede
mümkün
görülmemektedir.
TSS’nin önünün açılmasıyla, Kuruma
yapılan yoğun eleştirilerin azalacağı
düşünülmektedir. Ancak, günü kurtarmak yerine, kanun koyucunun iradesiyle
yapılacak kanuni bir düzenleme, konunun
kalıcı olarak çözümlenmesini sağlayacaktır.
KAYNAKÇA
ALPER, Yusuf; “Genel Sağlık sigortası: Sağlanan Gelişmeler ve
Sorunlar”, 19.05.2010 tarihli Bizim Gazete.
DOĞAN, Noyan; “SGK Sağlıkta İyi Başlangıç Yaptı ama Devamını
Getiremedi”, 06.08.2012 günlü Hürriyet Gazetesi.
ERKEK, Nuray ve Fatih; “Tamamlayıcı Sağlık Sigortası ve
Türkiye”, Sosyal Güvenlik Dünyası Dergisi, Sa:79, Mayıs – Haziran
2012.
HÜRRİYET GAZETESİ, 09.07.2012, Sigorta Şirketleri Birliği Genel
Sekreteri Erhan Tunçay ile yapılan mülakat (e-erişim)
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/20942458.asp
(03.08.2012).
KORAY, Meryem; Sosyal Politika, Ezgi Kitapevi, Bursa, 2000.
SAĞLAM, Erdal; “Kamuda Karadelik Tartışması”, 06.08.2012
günlü Hürriyet Gazetesi.
SAĞLIK AKTÜEL İNTERNET SİTESİ, “GSS ile Tamamlayıcı
Sağlık Sigortası
Tekrar
Gündemde”
http://www.saglikaktuel.com/haber/gss-ile-tamamlayici-sagli
ksigortasi-tekrar-gundemde-24555.htm (03.08.2012).
SGK Aylık İstatistik Bülteni, 2012/Nisan.
SGK Aylık İstatistik Bülteni, Şubat/2011.
T.C.BAŞBAKANLIK, Sosyal Güvenlik Reformu: Sorunlar ve Çözüm
Önerileri, Başbakanlık Basımevi, 2005.
TOPCUOĞLU, Metin ve ÖZTÜRK, Mustafa; “Özel Sigorta Girişimin
Sosyal Güvenlik Sistemi Açısından Önemi” Süleyman Demirel
Üniversitesi, Vizyoner e-Dergi, Sa:1 2009.
TÜİK Haber Bülteni, Sayı:34, 18.02.2011.
TÜRK TABİPLER BİRLİĞİ, 05.07.2012 tarihli Basın Açıklaması,
http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/tss-3231.html
(02.08.2012)
aralık 2012 / www.kenthospital.com
47
Radyoloji
NASIL BİR
RADYOLOJİ BÖLÜMÜ?
Bu yazıda amacım, nasıl bir görüntüleme ünitesi istiyoruz ? veya bizlere en uygun ve güvenli hizmeti
sunacak yüksek kalite standartlarında bir görüntüleme merkezi nasıl olmalıdır ? sorularının cevabını
vererek, hastanemizde yaptığımız çalışmaları siz okuyuculara doğru ve yalın bir biçimde anlatmak
olacaktır.
R
Uzm. Dr. Alper Yüksel
Uzmanlık Alanı
Radyodiagnostik
Eğitim
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cumhuriyet Üniversitesi Radyodiagnostik
Anabilim Dalı; uzmanlık
Hollanda Utrecht Üniversitesi Radyoloji
Anabilim Dalı MR
Nöroradyoloji Enstitüsü’nde Radyoloji
Asistanlığı
48
aralık 2012 / www.kenthospital.com
adyoloji Bölümleri, hastalarımızın hastalıkları ile
ilgili ihtiyaç duyulan görüntüleme testlerinin ya
da incelemelerinin yapıldığı birimlerdir. Hasta
akışının yoğun olduğu bu radyoloji ve görüntüleme birimleri, doğru tanı konulmasında diğer tıp
branşlarına, dolayısıyla hastalarımıza yardımcı
olan bölümlerdir. Hızlı bir şekilde servis verilmesinin yanında
doğru tanı konulması da son derece önemli olan bu bölümler
adeta bir kavşak görevi görerek hastaların ilgili bölümlere,
doğru bir şekilde yönlendirilmesinde yardımcı olmaktadır.
Radyoloji Bölümleri son yıllarda bilgisayar teknolojisinin
gelişmesi ile hasta konforunun maksimum şekilde sağlandığı
cihaz ve ekipmanlarla donatılmaktadır. Hastalarımız bu
birimlerde genel olarak çok fazla zaman harcamayıp mümkün
olduğunca hızlı bir şekilde yapılan test sonuçlarını almak
isterler, ancak burada sonuçların hızlı alınmasının yanında
doğru tanının da konulması çok önemlidir.
Şöyle bir halk deyimi vardır ve bu benim ve çalışma arkadaşlarım için odaklandığımız noktalardan biridir: “Kendi yiyemeyeceğin yemeği başkalarına yedirme.”. Bu basit söz gurubu,
Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü olarak hedeflediğimiz kalite
ve standardımızın özet olarak ana fikrini oluşturmaktadır. Bu
kapsamda hastalarımıza verilen hizmet kalitesinin, hasta ve
yakınlarına kurulan empati ile bilim süzgeçinden geçirilerek
sunulması anlamına gelmektedir. Bunun ne demek olduğunu
isterseniz biraz açmak istiyorum, bunun için çalıştığım
kuruma gelişimden başlayarak günümüze kadar olan süreci
anlatarak yapmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.
Radyoloji
2000’li yılların başında İstanbulda görev yaparken
İzmir’de yeni bir hastanenin hizmete geçecek
olduğu ve bu hastanenin çok iyi şartlarda yapılanarak planladığını duymuştum. Daha sonra
yollarımız kesişti ve bir anda kendimi Kent
Hastanesi’nin inşaatı içerisinde buldum. Kuruluş
aşamasından beri içinde olduğum bu kurumun
titizlik ve özenle yapılandırıldığını, gerek personel
gerekse hekim kadrosunu oluşturmakta gösterdikleri titizliği, hastanenin kuruluşundan itibaren
JCI (Joint Commission International) standartları
kriterleriyle yapılandırılıp daha sonra bu
standartların belgesini alarak akredite oluşunu
biz hastane çalışanları ve İzmir halkı hep birlikte
yaşadık. Böyle bir hastanenin her biriminin bu
standartlara uygun olması ve bunun yanında
Radyoloji Bölümünün de bu standartlara uyumluluğu bizleri her zaman batı normlarında servis
vermek ve onu geliştirmek anlamında heyecanlandırmaktadır.
modern bir radyoloji biriminin olmazsa olmazları
arasında görüntü arşivleme ve görüntü aktarım
hizmetinin (PACS, Picture Archiving and Comitication System) olması gerekmekteydi, bu nedenle
hastane açılışından itibaren bu hizmetimiz
belkide Türkiye’deki özel hastaneler arasında ilk
birkaç örnekten biri olacak şekilde kurulmuştur.
Bu sistemin önemi hastalarımızın geçmiş
dönemde yaptırdıkları incelemelerin arşivde her
an hazır tutulması ve yeni yapılan incelemeleri ile
karşılaştırma olanağı sağlamakta böylece hem
yeni oluşan bir hastalığın erken tanınması hem
de var olan hastalığın ilerleme gösterip göstermediğinin anlaşılması açısından oldukça önemlidir. Görüntülerin hastanın doktoru tarafından
anında incelenebilmesi, radyoloji uzmanının
hastanın doktoruna ivedilikle hastalığının önemi
hakkında bilgi vermesi ve doktorların kendi aralarında fikir alışverişinin yapılabilmesi gibi diğer
önemli faydalarını da saymak gerekir. Bu PACS
üniteleri günümüzde artık en küçük görüntüleme
merkezlerinde bile bulunmaktadır. Yıllar önce
öncülüğü yapılan sistemin ”filmsiz radyoloji”
denen elektronik hastanelerin ilk örneklerinden
olduğunu söyleyebiliriz. Bu hastalarımız için aynı
zamanda daha hızlı şekilde sorunlarının çözülmesi ve görüntülerin ilgili doktorlar ile kolayca
paylaşılması anlamına gelmektedir.
Radyoloji bölümünün bu alt yapısı sağlandıktan
sonra geriye ileri teknolojik cihazların sağlanması
ve bu cihazları kullanacak teknisyen ve doktor
kadrolarının oluşturulması kalıyordu. Bu bölümde
de radyolojinin tanısal görüntülemede kullandığı
ses dalgaları ile çalışan ultrason, manyetik alan ve
radyoferekans dalgaları ile çalışan Manyetik
Rezonans (MR), X ışını ile çalışan bilgisayarlı
tomografi (BT), mamografi, kemik dansitometre
ve röntgen cihazlarının yapılandırılması ile
sağlanmıştır. Bu cihazları kullanan teknisyenler
ve cihazlardan elde edilen görüntüleri değerlendiren radyoloji uzman kadroları da seçkin hekimlerce oluşturulmuştur.
Sizlere biraz bu batı
normlarından bahsetmek
istiyorum, nedir bu batı
standartları ve niye önemlidir?
İlk olarak yapılandırma aşamasından itibaren
2004 senesinde hastanenin kuruluşu ile birlikte
O zaman artık batı standartlarında bir görüntüleme ünitesine sahibiz demektir diye düşünebilirsiniz, ancak iş bunlarla bitmemekte. Bu noktadan
itibaren sanıldığı gibi iyi hekim ve/veya iyi cihazların yanında bu birimin hastane ile entegre,
doğru, güvenilir ve kaliteli iş üretebilmesi gerekmekte, kalite standartlarının oluşturulması ve
kurum içi birçok mekanizmanın işleyebilir hale
gelmesi ile mümkün olmaktadır. Bunu biraz
açmak istiyorum;
aralık 2012 / www.kenthospital.com
49
Radyoloji
Öncelikle Kent Hastanesi Radyoloji Bölümünde hastaya ayrılan
süre çok önemlidir. Bir hekimin hastasına ayırdığı süre ne kadar
standartlar içerisinde olursa hastanın o hekimden alacağı fayda o
kadar artmaktadır. Bir akciğer filminde saptanmış bir lekenin çok
ufakken tanınabilmesi ile oldukça büyük boyutlara ulaştığında
fark edilebilmesi arasında hastanın yaşam süresinin arttırılması
veya hastalıktan kurtulabilmesinin sağlanabilmesi açısından
büyük fark vardır. O ufak lekenin erken saptanabilmesi, o filmi
değerlendiren radyoloji uzmanının sizin filminize ayırdığı süre ile
orantılıdır. Ne kadar uygun süre ayrılırsa, deneyim ile birlikte o
kadar detayın görülmesi ve erken saptanması mümkün olabilmektedir. Bunu şöyle daha anlaşılır bir şekilde açıklayabiliriz;
araba ile saatte 50 km hızla giderken yol kenarındaki detayları,
ağaçları, güzel bir evi veya yol kenarındaki top oynayan çocukları
fark edebilirken hızımızı iki katına çıkardığımızda çok daha az
detayı görebildiğimizi farkına varırız. Yola çıkabilecek bir araç, yol
kenarındaki bir köpek veya kaygan bir zemin gibi bizi tehlikeye
atabilecek ve kazaya neden olarak hayatımızı tehdit edebilecek
unsurlar daha yavaş ve güvenli bir seyirde kolaylıkla dışlanabilir.
Yani filmlerinize ayrılan zaman ne kadar uzun olursa, radyoloji
doktoru bu filmleri incelemek için sizin filmlerinize optimum
zamanı ayırarak açıkçası acele etmiyorsa, o ölçüde ufak detayları
görebilir ve bazı hastalıkların gözden kaçması veya erken tanısı
mümkün olabilir. Bu nedenle Kent Hastanesi Radyoloji
Bölümü’nde inceleme yapıldıktan sonra hastalara verilen raporların belirli bir sürede hazırlanması önceden bilinmektedir. Bu
süre, incelemenin detaylı yapılması, önceki incelemeler ile karşılaştırılması veya doktorlar arasında tartışılarak birkaç görüşün
alınması ve sonuş raporunun hazırlanması gibi birçok süreci
içermektedir.
50
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Diğer taraftan hastalarımızın yapılan testlerden maksimum
konforu ve faydayı alabilmeleri için birçok güvenlik aşamasından
geçmeleri gerekmektedir. Nedir bu güvenlik katmanları ve ne işe
yarar ? Dilerseniz birazda bunlardan bahsedeyim.
Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde damardan iyotlu kontrast
madde verilen her hasta yani böbrek filmi veya bilgisayarlı
tomografi çektirilecek olan her hastaya öncesinden böbrek
fonksiyon testleri bakılır, bu testler normalse damardan ilaç
verilir,. Aksi taktirde sizin bilmediğiniz ve önceden tanısı konulmamış böbrek rahatsızlığınız varsa veya çok hafif düzeyde de
olsa böbrek fonksiyonlarınız bozuksa damardan verilen ilaç
böbrek fonksiyonlarınızı daha da bozarak diyalize girme durumuna girecek kadar kötü sonuçlara neden olabilir. Maalesef siz bu
durum ile karşılaştığınızda çoğunlukla iş işten geçmiş olmaktadır.
Damardan verilen bu ilaçlar böbreklerden süzülür ve normal
böbrek hastalığı olmayan kişilerde sorunsuz olarak vücuttan
atılır. Ancak böbrek rahatsızlığınız varsa o zaman çok önemlidir
ve titizlikle üzerinde durulmalı, uygun zamanda ve dozlarda
damardan kontrast madde uygulanmalı veya hastaya zarar
verecekse uygulanmamalıdır.
Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde Sağlık Bakanlığı ve JCI
kalite standartları doğrultusunda tüm incelemelerde hastalardan
onam formu alınır. İnceleme öncesi doktorunuzun sizin hakkınızda daha detaylı bilgiye sahip olması yapılan incelemenin doğruluğunu ve sonucunu doğrudan etkilemektedir.
Radyoloji Bölümü’ndeki tüm incelemeler belirli protokoller ve
standartlarla gerçekleştirilmektedir, bu durum bölüm içi ortak dil
oluşması ve hekimler arası bilgi aktarımının daha doğru ve
güvenilir yapılmasını sağlamaktadır.
Radyoloji
Tanısal görüntüleme için kullandığımız radyasyonun, bir ”radyasyon güvenlik programı” çerçevesinde yapılamsı ve uygulanması ile
sağlanmaktadır. Hasta ve çalışan güvenliliğinin sağlanması
açısından Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nün etkin ve uygulanmakta olan bir “Radyasyon Güvenlik Programı” vardır.
Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde çocuk röntgen çekimlerinde
mutlaka üreme organlarını korumak için kurşun koruma kullanılır.
Röntgen odasına alınan tüm hasta yakınlarına kurşun koruyucu
önlükler verilir.
Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde tüm bayan hastalara hamilelik şüphesi sorgulanır. Böylece bayanların erken hamilelik döneminde riske maruz kalabilecek anne karnındaki bebeğin gereksiz
radyasyona maruz kalması böylece riskli durumların ortaya
çıkması önlenmektedir.
Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde yaklaşık olarak kuruluşundan itibaren mesai saatleri dışında ve hafta sonlarında teleradyoloji teknolojisi kullanılarak görüntüler ilgili hekimlerce konsülte
edilir. Hastalarımız için en önemli faydayı sağlayacak olan erken
ve doğru tanı için bilgisayar teknolojisi en üst düzeyde kullanılmaktadır. Bunun faydası erken ve aciliyet gerektiren hayati önem
taşıyan kararların ivedilikle verilebilmesidir. Herhangi bir şekilde
kanaması olan bir hastanın erken evrede teşhisinin konulması
hasta hayatının kurtarılması için oldukça önemlidir. Hastalarımız
sorunlarının çözülmesinde görünen kısımda bu teknolojik kullanı-
mı görsel olarak hissetmeseler de, hastaneden aldıkları şifada ve
iyileşme sürecinde bu teknolojik yapılanmanın kullanımının
faydası büyüktür.
Bilindiği gibi tıp teknolojisi her geçen gün yenilenmekte, hastalar
için en güvenilir ve konforlu testlerin yapılabilmesi için sürekli bir
değişim ve gelişim süreci yaşanmaktadır.
Teknolojideki bu gelişime ayak uydurabilecek sağlık personeli ve
hekim ekspertizi en az cihazların kalitesi kadar önemlidir. Güvenli
yöntemlerle çalışan bir sağlık kuruluşunun önemi maalesef
başımıza istenmeyen durumların gelmesinden sonra değeri
anlaşılabilmektedir. Tüm bu saydıklarım ve daha sayamadığım
birçok kalite süreci ile Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nün
neden tercihiniz olması gerektiğini sanırım en yalın biçimde
açıklamaya çalıştım.
Kaybettiğimiz şeylerin değerini önceden farkına varabilmek her
zaman söz konusu olmayabiliyor. Sağlığımız da maalesef onu
kaybedince daha değerli olmakta, bu nedenle kalite süreçleri,
birçok kontrol mekanizmasının işlemesi, bölümler arası koordinasyon ve teknolojinin kullanımı kaliteli ve güvenilir bir sağlık
hizmeti için gereken unsurların başında geldiği tüm dünyaca
bilinmektedir. Sağlığımızı kaybetmeden onun değerini bilmek,
kaliteye verdiğimiz değer ile sağlıklı kalmak adına çok daha kolay
olacağı düşüncesindeyim, sağlıcakla kalın…
aralık 2012 / www.kenthospital.com
51
Bilgisayarlı Tomografi
BİLGİSAYARLI
TOMOGRAFİ
Bilgisayarlı tomografi; x-ışını kullanılarak
vücudun incelenen bölgesinin kesitsel
görüntüsünü oluşturmaya yönelik radyolojik
teşhis yöntemidir. Bu yöntemle klasik
röntgenogramlardaki üst üste
düşme(superpozisyon) ortadan kaldırılmıştır.
Görüntüleri röntgenden çok daha ayrıntılıdır.
B
Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE
Uzmanlık Alanı
Radyodiagnostik
Eğitim
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir Mesleki İlgi Alanı ve Aktiviteleri Türk Radyoloji derneği Üyesi Manyetik Rezonans Derneği Üyesi ilgisayarlı Tomografi (BT)
Görüntüleme Nedir?
BT, x-ışınının bilgisayar teknolojisi
ile birleşmesinin ürünüdür. Bir BT
kesiti oluşturabilmek için, kesit düzlemindeki her
noktanın x-ışınını zayıflatma değerini bilmek
gerekir. Bu değerler, kesit düzleminin çepeçevre
her yönünden x-ışını geçirilerek yapılan çok
sayıdaki ölçümün güçlü bilgisayarlarla işlenmesi
ile bulunur. Bulunan bu sayısal değerler, karşılığı
olan gri tonlarla boyanarak kesit görüntüleri elde
edilir. BT görüntüleri röntgenden daha ayrıntılıdır.
Bunun iki temel nedeni vardır:
1- Vücudun ince bir diliminin görüntülenmesi:
Röntgende x-ışının geçtiği boyuttaki yapılar üst
üste düşer. Bu nedenle, aralarındaki yoğunluk
farkı belirgin olmayan yapıların seçilmesi zorlaşır.
Bu durum ince bir vücut dilimini görüntüleyen
BT’de ortadan kaldırılmıştır.
2- Dokuların x-ışını tutma oranlarının doğrudan
ölçülebilmesi: Röntgende dokuları geçen x-ışının
tesbitinde, film, ranforsatör, banyo faktörleri(süre,
ısı, kimyasallar) gibi bir çok faktör etkindir. Bu
faktörler dokudaki kontrastın görüntüye yansımasını engeller. BT’de bu engeller ortadan
kaldırılmıştır. Görüntüler doğrudan dokunun
x-ışınlarını zayıflatma değerleri ile oluşturulur.
52
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Dolayısıyla BT görüntüleri, doku kontrastını çok
daha duyarlı olarak yansıtır. Yöntemin kullandığı
enerji x-ışını olduğu için, görüntülerdeki gri tonların anlamı röntgende olduğu gibidir: Koyu gri
tonlar, açık tonlara göre x-ışınlarının daha az
tutulduğu bölgeleri gösterir.
Bilgisayarlı Tomografi
İnceleme sırasında hasta bilgisayarlı
tomografi cihazının masasında hareket
etmeksizin yatar. Masa manuel ya da
uzaktan kumanda ile cihazın gantri adı
verilen açıklığına sokulur.
Renal anjio BT
Cihaz bir bilgisayara bağlıdır. X-ışını
kaynağı incelenecek hasta etrafında 360
derecelik bir dönüş hareketi gerçekleştirirken oyuk ya da gantri boyunca
dizilmiş dedektörler tarafından x-ışını
demetinin vücudu geçen kısmı saptanarak elde edilen veriler bir bilgisayar
tarafından işlenir. Sonuçta dokuların
birbiri ardısıra kesitsel görüntüleri
oluşturulur. Oluşturulan görüntüler
bilgisayar ekranından izlenebilir. Ayrıca
görüntüler filme aktarılabileceği gibi
gerektiğinde tekrar bilgisayar ekranına
getirmek üzere optik diskte depolanabilir.
Bilgisayarlı tomografi, diğer x-ışın
incelemelerine göre bazı avantajlara
sahiptir. Özellikle organların, yumuşak
doku ve kemiklerin şekil ve yerleşimini
oldukça net gösterir. Ayrıca BT incelemeleri doktorlara basit bir kist (içinde
sıvı veya yarı sıvı madde bulunan etrafı
çevrili kese şeklinde oluşum) ya da solid
tümör (bir kısım hücrelerin süratle
çoğalması nedeniyle oluşan doku kitlesi,
tümör) ayırıcı tanısında yardımcı olarak
hastalıkların daha iyi değerlendirilmesini sağlar.
Akciğer grafisi
Akciğer kitlesi
Daha önemlisi, BT direkt grafilerden çok
daha ayrıntılı görüntüler oluşturarak
kanserlerin yayılımının değerlendirilmesinde yardımcı olur. Kanser yayılımı
hakkında elde edilecek bilgiler doktorları
kansere yönelik uygulanacak tedavi
konusunda yönlendirerek kemoterapi,
radyoterapi, cerrahi tedavi veya bunların
belirli kombinasyonlarının kullanılıp
kullanılmayacağıyla ilgili karar vermelerinde yardımcı olur. Böylece sağlam
dokular, bir çok faydaları olmakla birlikte
ciddi yan etkileri olabilecek tedavi
yöntemlerinin gereksiz müdahalelerinden korunmuş olur.
edildiğinde daha iyi tedavi edildiklerinden, BT bu üstün özellikleriyle doktorların birçok hayat kurtarmasına yardımcı
olmaktadır.
İncelemenin En Sık
Kullanıldığı Alanlar
Nerelerdir?
BT; göğüs ve karın organları tetkikinde
en iyi yöntemlerden biridir. Akciğer,
paranazal sinüsler, karaciğer ve pankreas hastalıklarının da aralarında bulunduğu pek çok hastalığın tanısında tercih
edilen yöntemdir. BT görüntüleme ile
biyopsi gibi tanı veya tedavi amaçlı
minimal invazif işlemlerin rehberliği
sağlanabilmektedir. BT, kemik görüntülemede de sıklıkla kullanılan bir tanı
yöntemidir. El, ayak, omuz ve diğer
iskelet sistemi yapıları ile omurga kemik
patolojileri tanısında da kullanılmaktadır.
Travma geçiren olgularda hızlı tarama
yapabilmesi ve detaylı görüntüler sağlanabilmesi özelliklerinden yararlanarak
beyin, karaciğer, dalak, böbrekler ile diğer
iç organ yaralanmaları teşhisinde BT
kullanılmaktadır.
Ayrıca inme, gangren ya da böbrek
yetmezliği sonuçlarına yol açabilecek
damar patolojileri tanısında da kullanılan yöntemlerdendir.
BT, direkt grafilerle gösterilemeyen
vücudun beyin gibi birçok kesiminin
değerlendirilebilmesini
mümkün
kılmaktadır. Ayrıca diğer görüntüleme
yöntemlerinden daha erken ve doğru
şekilde birçok hastalığın teşhisini sağlamaktadır. Hastalıklar erken teşhis
aralık 2012 / www.kenthospital.com
53
Bilgisayarlı Tomografi
İşleme Nasıl
Hazırlanmalıdır?
Batın BT incelemelerinde barsakların
daha iyi görüntülenebilmesi için hastadan
tetkikten bir gece önce aç kalması ve
müshil benzeri barsak temizliği yapan ilaç
kullanması istenmektedir. Ayrıca damardan radyolojik kontrast madde kullanılması gereken durumlarda, bulantı-kusma
riskine karşı en az 2-4 saat açlık gerekmektedir.
Hastaneye randevu saatinden en az 15
dakika önce gelinmelidir. Bu, hastanedeki
kayıt işlemlerinin yapılabilmesi için gerekli
zamanı sağlayacaktır. Eğer abdomen
(karın) ya da pelvis bölgesinin (leğen
kemiği bölgesi) BT incelemesi yapılacaksa
randevu saatinden 1 saat 30 dakika önce
hastaneye gelinmelidir. Hastadan bağırsakları daha net göstererek radyoloğun
filmleri daha iyi değerlendirmesini
sağlıyacak bir sıvı olan kontrast madde
karıştırılmış su içmesi istenir. Hastada
düşünülen ön tanılara ve yapılması
istenen incelemeye bağlı olarak randevu
saatinden çok daha önce de kontrast
madde içmesi istenebilir.
Metal objeler görüntü kalitesini etkiler; bu
nedenle metal düğme ya da objeler içeren
kıyafet giyilmemesi önerilir. Ayrıca inceleme yapılacak vücut bölgesine göre hastadan küpe, mücevher, gözlük, diş protezi
gibi metal objelerin çıkarılması istenebilir.
Kadın hastalar hamile olup olmadıkları ya
da böyle bir olasılık olup olmadığı konusunda doktoru bilgilendirmelidir.
Emzirmekte olan annelerin damar içi
kontrast madde kullanımı durumunda
işlem sonrası 24-48 saat emzirmemeleri
istenir.
İnceleme Nasıl
Yapılmaktadır?
BT incelemesi değerlendirilen bölgeye
göre kontrast madde verilmeden veya
kontrast madde verilerek yapılabilir.
Kontrast madde, incelemenin özelliğine
göre damardan, ağızdan veya makat yolu
ile verilebilir. Daha sonrasında istenilen
bölge tomografi cihazında taranır.
54
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Kontrast madde damardan verilecek ise
enjeksiyon mekanik bir enjektör aracılığı
ile işlem sırasında yapılır. İşlem sırasında
tomografi odasında hasta yalnız kalır,
ancak herhangi bir şikayeti olduğu takdirde hastanın sesi çekim odasından kolaylıkla duyulabilmektedir.
Çocuk hastalara, kurşun önlük giymeleri
koşulu ile anne ya da baba eşlik edebilir.
Özellikle altı yaşından küçük çocuklar için
inceleme boyunca hareketsiz kalmak zor
olabilir. Bu nedenle ilaçla ya da ilaçsız
uyku durumunda olmaları gerekebilir.
BT'de Kontrast Madde Kullanılması
Kontrast madde; tomografi incelemelerinde de sıklıkla kullanılan, damarların
x-ışını altında görüntülenmesini sağlayan
çoğunlukla damar yolu ile verilen ilaçtır.
Ayrıca organların beslenmesini, normal
doku ile hastalıklı dokunun (tümör, kitle,
enfarkt vb.) ayrımında kullanılmaktadır.
durumda risk değerlendirmesi yapıldıktan
ve kontrast maddenin atılımını hızlandıracak çözümler sağlandıktan sonra
kontrast madde kullanımına karar verilir
veya altarnatif görüntüleme yöntemleri
kullanılır.
Kontrast maddenin damar yolu ile
verilmesi esnasında geçici sıcaklık hissi
(ateş basması), ağızda metalik bir tat ya
da idrar kaçırıyormuş hissi oluşabilmektedir. Tüm bunlar saniyeler içerisinde
geçer. Bazı olgularda kısa süreli kaşınma
hissi ya da bulantı olabilir. Eğer kaşıntı
uzun süreli olur ya da döküntü oluşur ise
bu şikayetler ilaç tedavisiyle ortadan
kaldırılabilir. Nadiren nefes almada zorluk
ve boğazda ani şişlik ortaya çıkabilir. Bu
şikayetinizi çekim yapan teknisyene
bildirmeniz gerekir. Noniyonik kontrast
madde kullanımı sonrası bu şikayetler çok
nadiren olmaktadır. Emziren annelerde
kontrast madde kullanılmış ise 24-48 saat
süre ile süt verilmesi sakıncalı olabilir. Bu
zaman süresince süt verilmemesi gerekmektedir.
Kontrast madde, incelenecek bölgeye ve
yapılacak değerlendirmeye göre damardan (intravenöz), ağızdan (oral) veya
makattan (rektal) verilebilir. Bu yöntemlerden ikisi veya nadiren üçü birlikte de
uygulanabildiği gibi bazı hastalara
kontrast madde hiç verilmeyebilir.
Damardan kontrast madde verilmesi
öncesi hasta kontrast madde allerji
riskinin saptanması amacıyla bilgilendirilir. Eğer daha önce kullanılan kontrast
maddeye karşı reaksiyon gelişmiş ise, kişi
herhangi bir alerjene karşı düzenli ilaç
kullanıyor ise ya da astım hastalığı vb.
alerjik hastalığı var ise antiallerjik ilaçlar
ile premedikasyon uygulanması gerekebilir. Allerjiye karşın ilk sırada önerilen
noniyonik kontrast madde kullanımıdır.
Bu tip kontrast maddeler fizyolojik kan ile
benzer yoğunluk özelliğine sahiptir.
Kontrast madde kullanılacak hastalarda
tetkik öncesi böbrek fonksiyonlarını
gösteren kan kreatinin düzeyine bakılmalı
ve bunun sonucuna göre çekim yapılmalıdır. Kontrast maddenin atılımının
böbreklerden olması nedeni ile ciddi
böbrek hastalığı olanlarda kontrast
madde kullanımı sakıncalı olabilir. Bu
Torasik aortada disseksiyon
BT eşlğinde toraks kitlesi biyopsi işlemi
Bilgisayarlı Tomografi
BT CİHAZI ÇEŞİTLERİ NELERDİR?
Spiral BT:
Çok Kesitli (Multi-Slice) BT:
İnceleme süresini kısaltmak ve hareket artefaktlarını yenmek
için son yıllarda spiral bilgisayarlı tomografiler çıkarılmıştır.
Burada ise tüp ve dedektörler hasta etrafında sürekli dönerken,
hastanın yattığı masa önceden belirlenmiş bir hızda sürekli
hareket eder. Hastaya göre bu hareket spiral şeklinde olduğu
için de spiral BT adını almıştır. Bununla incelemeler çok kısa
sürelerde yapılabilir hale gelmiştir. Ancak bu sistem de
hareketli bir organ olan kalbin görüntülenmesi için yeterli
değildir.
Teknolojinin daha da ilerlemesiyle birlikte çok kesitl
(multi-slice) spiral BT'ler (ÇKBT) çıkarılmıştır. Bu tomografilerde daha ince ve birden fazla sıra halinde dedektörler bulunur.
Bu sayede tüp hareketi de hızlandırılmıştır. Önceleri 4 sıra
halinde olan dedektörler, daha sonra 16 sıra haline getirilmiş,
son çıkanlarda ise 64 sıralı olanları yapılmıştır. Böylelikle
görüntülerin çözünürlüğü artmış ve 20 saniyenin altında
nefes tutmayla inceleme yapılabilir hale gelmiştir.
MR’dan farklı olarak BT tarayıcılarda kapalı yer korkusu
genellikle oluşmaz ve incelemeler daha kısa sürer.
Klasik BT:
Bilgisayarlı tomografide x ışınları veren bir tüp ile bu ışınları tutan dedektörler bulunur. Hasta ise bu ikisinin ortasındadır. Böylece
x ışınları hastanın içinden geçtikten sonra dedektörler tarafından tutulur. Vücudun dokularının atomik yoğunlukları farklı farklı
olduğundan her bir dokunun tuttuğu x ışını farklı olur ve böylece doku görüntüleri oluşturulur. Tüp ve dedektörler hasta etrafında
360 derece dönerek vücudun o bölümünün kesitini görüntülerler.
Klasik tomografide bir kesitin görüntüsü alındıktan sonra masa biraz ileri doğru hareket ederek bir sonraki kesit alınır. Bu yöntemle inceleme hem uzun zaman alır hem de solunum ve hareket artefaktlarına aşırı duyarlıdır. Bundan dolayı da kalp damar incelemeleri için uygun değildir.
Cihaz Farkı Neden
Önemlidir?
Çok kesitli ve hızlı BT cihazları inceleme süresini çok
azalttığı gibi hareket, hızlı solunum ve rahatsızlığa
bağlı görüntüleme parazitlerine izin vermez. Bu cihazların hızlarının, vücuttaki önemli işlevlerin hızlarına
yakın olması nedeniyle fonksiyonel bilgilerin elde
edilmesine izin verir. Kalbi besleyen damarlar gibi
küçük ve kalp hızından etkilenen yapıların görülebilmesine olanak tanır.
Hastanemizde bu alanda dünyada da ilk olan cihazlardan biri olan 64 kesitli bilgisayarlı tomografi cihazı, hem
kesin tanı, iyi görüntü, hem de inceleme konfor ve
süresi açısından önemli bir yere sahiptir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
55
Bilgisayarlı Tomografi
BT İNCELEME
TÜRLERİ
NELERDİR?
BT incelemenin birçok çeşidi vardır. Acil durumlarda ve kazalarda erken
müdahale hayat kurtarıcıdır. Erken müdahale ise hızlı ve güvenilir bir
yöntemle saniyeler içinde doğru tanıya ulaşılabilmesi ile başarılı olabilir.
Bu durumlarda zaman herşeydir. Özellikle acil durumlar ve kaza sonrasında ağrılı ya da bilinç kaybı olan hastalarda hareketten çok etkilenmeksizin
tüm vücudun saniyeler içinde hızlı bir şekilde taranması ve önemli yaşamsal sorunların saptanması olasıdır. Genel vücut travması geçirildiğinde bu
inceleme çok daha güvenilir olarak bir çok incelemenin yerine geçer.
Böylece birden çok farklı inceleme ile zaman kaybı ve hastanın hırpalanması önlenmiş olur. Gerekli müdahaleler için erken ve hızlı tanı sağlanır.
Tüm Vücut Politravma BT İncelemesi:
Acil olgularda beyin, boyun, göğüs kafesi ve akciğer, karın ve
kalça bölgesinde kaza sonrasında gelişmiş yaralanmaların, ayrı
ayrı röntgen ve ultrason ile zaman kaybı olmadan tek incelemede saptanmasıdır. Hayati önem taşıyan organlarda kaza
sonrasında gelişebilecek her türlü yaralanmanın saptanması
ve değerlendirilmesi yaklaşık olarak 20 saniyede tüm vücudu
çok kesitli BT ile tarayarak gerçekleştirilir.
Üç boyutlu BT görüntüleme:
Hem tanısal anlamda hem de müdahale ya da ameliyat
öncesinde cerrahlara yardımcı olmak amacıyla vücudunuzun
bir bölümünün veya bir organınızın üç boyutlu görüntüleri
saniyeler içinde elde olunur.
Sanal Kolonoskopi:
İnceleme sonrasında elde olunan görüntü verileri kullanılarak
kalın barsak iç yapısının sanal ortamda 3 boyutlu görüntülerinin kolonoskopi görüntülerine uygun (kolonoskop ile yapılan
inceleme) şekilde oluşturulması ve incelenmesidir. Kalın
barsak yapılarının iç duvar yapısı incelendiği gibi duvar kalınlığı
ve batın içi diğer organlarla komşuluğu ve tüm gastrointestinal
sistemin birlikte değerlendirilmesine yardımcı olur. İnceleme
için sedasyon veya anestezi gerekmez.
Düşük dozlu çok kesitli
akciğer BT inceleme:
Akciğer, göğüs kafesi, mediasten ve kalbin bir akciğer filminde
alınan doza yakın dozlarda ve saniyeler içinde kesitsel olarak
ayrıntılı taranması ve değerlendirilmesidir.
BT Eşliğinde Girişimsel İşlemler:
BT Anjiyografi:
Vücuttaki damar tıkanıklık, daralma, kötü huylu damar gelişimi ve bir
çok damar hastalıklarında, klasik anjiyografinin riskini almaksızın
saniyeler içinde gerçekleştirilir. Belli bir organ sisteminin ya da tüm
vücudun damar haritası, gerektiğinde üç boyutlu olarak çıkarılabilir. 64
kesitli bilgisayarlı tomografi cihazı ile yapılan BT anjiyografi; damar
hastalıklarını tanımlamada ve damar dışı hastalıkların damar yapıları
ile ilişkisini, vasküler anatomiyi göstermede kanıtlanmış çok hızlı,
nonivaziv önemli bir görüntüleme yöntemidir. Klasik anjiyografinin
aksine periferik(genellikle kol damarından) intravenöz kontrast madde
verilerek yapılan BT anjiyografi damar hastalıklarının teşhisinde ilk
görüntüleme yöntemi olabileceği gibi önceden tespit edilmiş olguların
takibinde kullanılır. İnceleme süresi çok kısadır ve işlem sonrası hasta
izlemi dakikalar ile sınırlıdır.
Üriner Kalkül BT İncelemesi:
Çok kesitli BT ile hiçbir ön hazırlığa gerek kalmadan milimetrik
olarak tüm böbrek ve idrar yolları birkaç saniyede incelenip 1-2
mm ye kadar olan böbrek taşları ve idrar yollarındaki taşların
boyutu ve nerede yerleştikleri saptanabilir. İdrar yollarındaki taş
araştırılmasında başka incelemeye gerek kalmaz.
Kontrastlı dinamik BT inceleme:
Organlarda gelişebilecek kitlelerin kontrast madde verilerek saniyeler
içinde zamana karşı kontrast madde tutma haritalarını çıkartarak
yapılarının, iyi ya da kötü huylu olduklarının değerlendirilmesidir.
Düşük dozlu çok kesitli
akciğer BT inceleme:
Akciğer, göğüs kafesi, mediasten ve kalbin bir akciğer filminde
alınan doza yakın dozlarda ve saniyeler içinde kesitsel olarak
ayrıntılı taranması ve değerlendirilmesidir.
BT eşliğinde vücuttaki kuşkulu lezyonların doğru yerinden ve
görerek parça alınması (biyopsi), iltihaplı alanların boşaltılması
(abse drenajı), kötü huylu kitlelerin operasyon öncesinde ya da operasyon olmaksızın yakılması, küçültülmesi gibi işlemler daha güvenli
ve başarılı olarak yerine getirilebilir. Bu anlamda hem gereksiz cerrahi işlemlerin azaltılması, hem de tanı kadar tedavinin de güvenilir
bir şekilde yerine getirilmesi olası olur. BT eşliğinde aspirasyon/drenaj vücut içerisinde oluşmuş anormal bir sıvı birikimini boşaltmak
amacıyla lezyona en yakın bölgeden cilt üzerinden uygun şekilde bir iğne yerleştirilmesi şeklinde uygulanan girişimsel bir işlemdir.
İlgilenilen sıvı birikim alanına en uygun yaklaşımın belirlenebilmesi için önce BT çekimi yapılır. Daha sonra ilgili bölgede cilt antiseptik
madde ile temizlenir. Bu bölge küçük bir iğne yardımıyla lokal anestetik madde ile uyuşturulur ve bundan sonra herhangi bir ağrı ya da
rahatsızlık hissedilmez. Daha sonra bu bölgeden sıvı toplanma alanına uzanan bir iğne yerleştirilir. Bu sırada basınç hissi olabilir. İğne
doğru yere ulaştıktan sonra birikmiş olan sıvı boşaltılır. İşlem bittiğinde iğne çıkarılarak ve cilt yeniden temizlenir. Bu bölgeye koruyucu
bir band yapıştırılır. BT eşliğinde biyopsi işlemi de aspirasyon işlemi ile tamamen benzer teknikle gerçekleştirilir. Vücudun ilgili alanından doku örneği almak için biyopsi iğnesinin yerleştirilmesi ve alınan örneğin patoloji laboratuarına gönderilmesi kolaylıkla gerçekleştirilir.
56
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Bilgisayarlı Tomografi
Diğer BT Uygulamaları:
Yukarıdaki yeni alanlar dışında tüm
organların, kemiklerin ve yumuşak dokulardaki değişikliklerin istenilen bölgelere
yönelik olarak ayrıntılı ve kısa sürelerde
taranması, değerlendirilmesi mümkündür. Özellikle akciğer hastalıklarında BT,
ince kesitli ve yüksek çözünürlükte
tarama teknikleri ile tüm diğer yöntemlerden üstün özelliklere sahiptir. Birlikte üç
boyutlu görüntüleme teknikleri ve
anjiyografiyi de kullanarak akciğer damar
tıkanıklıkları ve acil müdahale gerektiren
olayları çok erken evrede ve yüksek
doğrulukla saptamak mümkündür.
KORONER BT
ANJİYOGRAFİ
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de kalp ve
damar hastalıklarından ölüm, ölüme yol
açan hastalıklar arasında ilk sıralarda yer
almaktadır. Sonradan oluşan kalp hastalıklarının en sık nedenlerinden birisi, kalbi
besleyen kan damarlarının damar sertliği
gelişmesi nedeniyle tıkanmasıdır. Kalp
damarlarının tıkanması ya da ciddi oranda
daralması sonucu kalp kasına yeterli kan
gidememekte, kalp kası oksijensiz
kalmakta ve kalp krizi oluşmaktadır. Kalp
damar hastalıklarından ölen hastaların
üçte biri hiçbir işaret olmadan, ilk belirtisi
olan kalp krizi ile kaybedilmektedir.
Hareketsiz ve stresli hayat tarzı, beslen-
me alışkanlıklarında değişiklikler son
yıllarda koroner arter hastalıklarının
görülme oranını daha da artırmıştır.
Koroner BT Anjiyografi incelemesi kalbi
besleyen koroner arterlerin değerlendirilmesi için intravenöz kontrast madde
kullanılarak yapılan bir bilgisayarlı tomografi görüntüleme yöntemidir. Kateterli
kalp anjiyografisinde de aynı ilaç kullanılmaktadır.
Kimlere BT Koroner Anjiyografi Yapılmalıdır?
• Yüksek risk faktörü taşıyan tüm hastalara, BT koroner anjiyografi yapılmalıdır.
• Birinci derece akrabalarında erken yaşta
kalp-damar hastalığı hikayesi olanlar,
• Sigara içenler,
• Diyabet hastaları,
• Yüksek tansiyon hastaları,
• Obezite hastaları,
• Yüksek kolestrol ve yüksek trigliserit
oranına sahip olanlar.
İnceleme Nasıl Yapılır?
Hasta, BT inceleme masasına sırt üstü
yatar. İnceleme başlamadan önce koroner
damarlarda genişleme sağlayarak daha iyi
görüntüleme yapılması amacı ile dilaltı
nitrogliserin tablet verilir. Ön kol toplar
damarından kontrast madde verilerek bir
nefes tutumu süresi içerisinde çekim
yapılmaktadır. Çekim süresi ortalama 6-9
saniyedir. Tüm işlem 15-20 dakika
içerisinde bitmekte ve hasta günlük
yaşamına dönebilmektedir. Kalp ritm
bozukluğu olanlarda ve yüksek ritmlerde
(taşikardi) kardiyoloji uzmanı bilgisinde
beta bloker (beloc tb.) kullanılması
gerekebilir.
Bu incelemeyle kalp kasını besleyen
koroner arterlerde damar sertleşmesine
yol açan plak birikimi değerlendirilir.
Koroner arterlerde plak birikimleri
görülürse yol açtıkları darlığın miktarı
tespit edilerek tedavi gerekliliği ve tedavi
yönteminin belirlenmesine katkı sağlar.
Ayrıca kalp kası, kalp kapakçıkları, aort ve
pulmoner arterler de olası hastalıklar
yönünden değerlendirilir.
BT koroner anjiyografi koroner stentlerin
açık olup olmadığını değerlendirmede de
etkili bir yöntemdir. By-pass geçirmiş
hastalarda greft damarların açıklığı BT
koroner anjiyografiyle yüksek doğrulukta
değerlendirilebilmektedir.
Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde BT
Koroner Anjiyografi incelemesi 64 kanallı
ve koroner anjiyografi için özel olarak
geliştirilmiş BT cihazı kullanılmaktadır.
Kalbin hareketli bir organ olması nedeniyle hızlı görüntü alınabilmesi iyi bir inceleme için şarttır. 64 dedektörlü BT ile görüntü alma süresi oldukça düşmektedir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
57
Manyetik Rezonans
MANYETİK
REZONANS
GÖRÜNTÜLEME
M
anyetik Rezonans
Görüntüleme (MRG)
nedir?
Uzm. Dr. Dilşat ÇAMLI
Uzmanlık Alanı
Radyoloji
Eğitim
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Ankara
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir
Mesleki İlgi Alanı ve Aktiviteleri
Türk Radyoloji Derneği Üyesi
Manyetik Rezonans Derneği Üyesi
Bilimsel Aktiviteleri
Ulusal ve uluslar arası 7 yayın, 5 bildiri
Günümüzde yaygın kullanımıyla , siz okuyucularımızdan bazılarının deneyimlediği, büyük çoğunluğunuzun en azından kulak aşinası olduğu,
radyolojik tanı yöntemlerinden biri olan MR
görüntülemenin ne olduğunu yalın ve en doğru
anlatımla bilgilendirmeyi amaçlamaktayız. MR
incelemesini siz okuyuculara daha anlaşılır
kılmak, hakkında merak ettiğiniz noktaları aydınlatabilmek ve sorularınızı cevaplandırabilmek
sağlığınıza verdiğimiz değerin gereğidir.
En basit tanımıyla MR cihazı büyük bir mıknatıs,
bilgisayar ve radyo dalgaları kullanarak organları
değerlendirmeye ve hastalıkları teşhis etmeye
yarayan bir alettir.
MR’da x-ışını(radyasyon) kullanılmaz, onun
yerine manyetik alan ve radyo dalgaları kullanılarak vücutta oluşan sinyaller bilgisayar analizleriyle görüntülere dönüştürülür.
MR tetkiki pek çok durumda herhangi bir ön
hazırlık gerektirmez ve hastalara ağrı vermez.
İnceleme sırasında hastanın tek yapması
gereken hareketsiz durmaktır. Sedasyon ya da
anestezi yardımıyla kapalı yerde bulunma korkusu olan hastalarda, küçük çocuk ve bebeklerde,
içeride hareketsiz kalamayacak hastalarda
58
aralık 2012 / www.kenthospital.com
MR tetkiki pek çok durumda
herhangi bir ön hazırlık
gerektirmez ve hastalara ağrı
vermez. İnceleme sırasında
hastanın tek yapması gereken
hareketsiz durmaktır.
güvenli bir şekilde çekim yapılabilmektedir.
MR görüntülemenin, şu ana kadar kanıtlanmış
herhangi bir zararı yoktur. Buna gebeler de dahildir ama yine de organ gelişiminin gerçekleştiği ilk
üç ayda MR çekimi önerilmez. MR cihazının dev
bir mıknatısdan oluşması nedeniyle vücudunda
MR uyumsuz metal protez taşıyan (kohlear
implant, metal kalp kapakçığı, beyin anevrizma
klipsi v.b.), kalp pili kullanan, göz içinde metalik
yabancı cisim bulunan, ateşli silah yaralanması
geçirmiş olan (çoğu uyumsuz metaldir) kişilerin
MR cihazına girmeleri sakıncalı kabul edilir (hayati
tehlike doğurabilir).
MRG incelemesi 15 ile 45 dakika arasında bir
sürede tamamlanır. Sürenin değişkenliği incelenecek olan bölge ve hastalık hakkında toplanması
gereken bilgi miktarına bağlıdır. Ayrıca gerek
görülürse inceleme esnasında IV (damar içi) yolla
kontrast kullanılarak kontrastlı çekim yapılır.
İnceleme sırasında doktor ve teknisyen sizi
sürekli izler ve ihtiyaç duyduğunuz anda sizinle
iletişim kurar. İsteğiniz doğrultusunda inceleme
odasına bir yakınınızla girebilirsiniz.
Manyetik Rezonans
Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’ndeki
MR sistemi 1.5 tesla gücünde olup her
bölge için yeterli ve özel programlarla
donanmış bu cihazla;
• Beyin, göz, iç kulak ve kulak yapıları,
hipofiz bezi, beyin atardamar ve toplardamar sistemleri gibi kafa bölgesine
yönelik incelemeler,
• Boyun yapıları,
• Akciğerler, kalp ve kalple ilişkili büyük
damarlar,
• Meme dokusu,
• Karın içi organlar, alt karın bölgesi,
• Boyun, sırt ve bel bölgesi omurgaları,
• Omuz, dirsek, el bileği, kalça, diz, ayak
bileği eklemleri ve uyluk, kol, bacak, el ve
ayak gibi uzuvların incelemeleri,
• Karın damarları anjiografi, bölgesel MR
anjiografi
• MR spektroskopi, Kranial ve abdominal
diffüzyon görüntüleme, Perfüzyon MRG,
MRCP, MR pyelografi , MR myelografi ve
MR enterografi,
• BOS (beyin omurilik sıvısı) dinamik
akım çalışması,
• Tüm vücut metastaz tarama,
• Dinamik doku ( karaciğer, meme,
tümör) MR incelemeleri yapılmaktadır.
Manyetik Rezonans Görüntüleme Hakkında Merak
Edilenler
MR çekimi hangi
durumlarda
gerekli olabilir?
MRG, iyonizan radyasyon içermemesi,
MRG, radyasyon içermemesi, çok planda
kesitsel görüntüleme özelliği ve yüksek
yumuşak doku kontrast çözünürlüğü
sağlaması nedeni ile çok sayıda organ ve
sistemde kullanılan, gelişmelere açık
olması ve tanısal gücü ile radyolojik
görüntülemenin en temel araçlarından
biridir.
Karın içerisinde karaciğer,safra yolları,
dalak, pankreas ve böbreklerin değerlendirilmesinde MRG gün geçtikçe daha yaygın
olarak kullanılmaktadır.
MRG ve MR anjiografi, kalp ve damar
hastalıkları ile inmenin tanı ve tedavisinde
giderek daha fazla kullanılmaktadır. Bir
çok kanser türünün saptanmasında en
önemli tanı araçlarından biridir.
Beyin MR
Baş ağrısı nedenlerini araştırmada beyin
tümörleri, inme, beyin kanamaları, travma,
nöbet, bunama, mental durum değişiklikleri ve hidrosefali, beyin ve meninkslerin
inflamatuar/enfeksiyöz patolojileri, kranial sinir patolojileri, akut ve kronik nörolojik
defisitler, anevrizma, kortikal displazi ve
konjenital serebral anomaliler, vaskülit,
ensefalit, beyin gelişiminin değerlendirilmesi, postoperatif değerlendirme, vasküler malformasyonlar ve dural sinus hastalıkları, metabolik hastalıklar ve multiple
skleroz gibi sinir sistemi hastalıklarını
saptamak için en duyarlı yöntemdir.
Ayrıca hipofiz bezi, göz ve iç kulak organlarının hastalıklarını değerlendirmede en
duyarlı yöntem olarak kullanılmaktadır.
Başağrısı deyip geçmemek lazım! Beyninizde patlamaya hazır bir damar baloncuklaşması, tedavisi erken teşhisle
mümkün olan kanama ya da tümoral
oluşum başağrınızın nedeni olabilir. Deneyimlerimizle şunu rahatlıkla söyliyebiliriz
ki yapılacak bir beyin MR görüntüleme
hayat kurtarıcı olacaktır.
Konvansiyonel beyin MR yanı sıra beynin
görüntülenmesinde altta tanımlanan
teknikler de kullanılmaktadır.
Manyetik Rezonans
Spektroskopi (MRS)
Hücresel düzeyde metabolit değişikliklerini gösterebilen bir görüntüleme yöntemidir. Bu teknik ile patolojik dokuların
biyokimyasal analizlerinin yapılabilmesine
olanak sağlar ve konvansiyonel MR incelemeye katkı sağlar.
Difüzyon Ağırlıklı MR
Difüzyon MR tekniği ile dokulardaki suyun
moleküler hareketlerinden kaynaklanan
görüntüler elde edilir. Difüzyon MR’ın
başlıca kullanım alanı, en önemli mortalite
(ölüm) ve morbidite nedenlerinden biri
olan inmenin görüntülenmesidir. Akut
inme tanısında doğruluğu çok yüksek olup
BT ya da konvansiyonel MR’a göre üstündür. BT ve standart MR teknikleri 1-2
saatlik bir enfarktı gösteremezken, difüzyon MR ile enfarkt çok erken dönemde
kolayca görüntülenebilmektedir.
a) Serebrovasküler olaylar (hiperakut
evrede inme tanısı, kronik iskemi zemininde farkedilemeyen akut infarkt tanısı,
farklı evrelerdeki iskemik lezyonların
yaşını belirlemeye katkı, hiperakut infarktlarda perfüzyon MR ile birlikte kullanıldığında trombolitik tedaviye yönlendirme,
hipoksikiskemik
ensefalopati
tanısı,
vazojenik-sitotoksik ödem ayrımı,
b) Yer tutan lezyonların değerlendirilmesi
(Epidermoid) kist-araknoid (kist ayrımı),
malign intrakranial tümörlerin evrelenmesine katkı, tümör progresyonu-rekürrensi
ile radyasyon nekrozu ayrımına katkı,
c)Enfeksiyöz süreçler (Absenin kistik ya da
nekrotik tümörlerden ayrımına katkı, steril
subdural efüzyonun subdural ampiyemden ayrımına katkı, ensefalitik süreçlerin
değerlendirilmesine katkı,
d) Myelinizasyonun değerlendirilmesi ile
demyelinizan/dismyelinizan hastalıkların
tanı ve izlemine katkı amacıyla, ayrıca
tümöre bağlı omurga basısı sonucu
oluşan kırıklarda iyi huylu kötü huylu
tümör ayrımının yapılmasında kullanılmaktadır.
MRG merkezi sinir sistemi (beyin ve
omurilik) hastalıklarının teşhisinde, spor
ve travmaya bağlı yaralanmalarda, kas
iskelet sistemi özellikle menisküs, bel fıtığı
gibi rahatsızlıkların tanınmasında sıkça
kullanılmaktadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
59
Manyetik Rezonans
Perfüzyon Ağırlıklı MR
( PA–MR)
Bu teknikle beyin dokusunun fonksiyonel
durumu hakkında bilgi edinilir. PA MR
sayesinde serebral dokuda oluşan hasar
ve yer kaplayan lezyonların neden olduğu
hemodinamik değişikler izlenmektedir.
Klinikte, inme, intrakranial (kafa içi)
tümörler, epilepsi, demans (bunama),
kognitif bozukluklarda ve normal fizyolojik değişimlerin non-invazif değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.
Kalp ve Damar Sistemi MR
Kalbin ve ana damarların yapısı ve fonksiyonu ile kalp adacıklarının boyutu, duvar
kalınlıkları, kalp krizine bağlı gelişen kalp
hasarının boyutunu saptamak için
kullanılır. Koroner damarların görüntülenmesi, fonksiyonel çalışmalar ve eforlu
perfüzyon MR çalışmaları da gün geçtikçe
daha umut verici olma yolundadır. Hipertansiyon hastalarında böbrek damarlarındaki daralmanın saptanması, karaciğer, akciğer, kol ve bacak damarları gibi
damarların da değerlendirilmesi MR
anjiografide noninvaziv ve detaylı bir
şekilde yapılabilmektedir.
dir. Meme görüntülenmesinde MR ve
diğer tüm yöntemler, meme tümörlerinin
erken tanısı için yapılmaktadır. Her iki
memede çoklu odak araştırılması ( meme
kanserlerinin önemli bir bölümü çoklu
odaklar halinde gelişebilmektedir), silikon
implant takılmış veya genç hastalarda
görülen yoğun meme dokusu gibi mammografinin zorlandığı alanlarda da
tarama
amaçlı
kullanılabilmektedir.
Mammografide ve USG’de saptanan
lezyonların iyi veya kötü huylu ayrımının
değerlendirilmesinde, meme MR önerilmektedir.
Vücut MR
Fonksiyonel MR (fMR)
Kalp, ana damarlar, karaciğer, böbrekler,
dalak, pankreas, safra kesesi ve yolları,
karın içi damarlar ve diğer yumuşak dokular detaylı bir şekilde incelenebilmektedir.
Safra kesesi, safra yolları ve pankreas
kanalına yönelik kolanjiopankreatikografi
tetkiki ile kateter girişimi yapılmadan
lümen yapıları çok daha rahat ve detaylı
olarak gerçekleştirilebilmektedir. Ayrıca
MR radyasyon içermediğinden kadın ve
erkek üreme organları ve mesane için iyi
bir görüntüleme alternatifidir.
Beynin oksijenlenme ve kanlanmasındaki
değişiklikleri ölçerek, cerrahi riskin değerlendirilmesi ve operasyonun planlanmasında çok değerli bir tarama yöntemi
olarak kullanılmaktadır. En önemli ve
güncel kullanım alanı duyusal-motor ve
konuşma merkezlerine yakın kitle lezyonlarında cerrahi öncesi yeterli kalitede
fonksiyonel haritalandırmanın yapılabilmesine imkan tanır.
MR Anjiografi
Damarlara kateterle girişim yapılmadan
ve X ışını kullanılmadan( radyasyonsuz)
damarların detaylı görüntülenmesini
sağlar. İntrakranial (kafa içi) damarların
yanısıra aorta, böbrek, akciğer, kol ve
bacak damarlarının görüntülenmesinde,
damarlarda anevrizmal genişleme ve
vasküler malformasyonların belirlenmesinde kullanılır.
60
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Fetal MR
Gebeliğin 12.haftasından (I.trimester)
sonra ana rahminde fetusun özellikle
beyin gelişiminin değerlendirmesinde
prenatal ultrasonografinin yetersiz kaldığı
durumlarda kullanılan bir yöntemdir.
Meme MR
Meme MR, mammografi veya USG’nin
yerine yapılan bir yöntem değil, her iki tanı
yöntemi ile birlikte kullanılan bir yöntem-
Kas İskelet SistemiSpinal MR
Kaslar, tendonlar, bağlar, menisküsler,
eklem kapsülü ve çevre yumuşak dokular
hakkında detaylı bilgiler vermektedir. Spor
yaralanmalarına bağlı doku zedelenmelerinin değerlendirilmesinde, eklem rahatsızlıkları, kas-iskelet dokusu iltihapları ve
kitleleri,kemik avasküler nekroz ve tümörleri veya kemiklere olan metastazların
değerlendirilmesinde
yaygın
olarak
kullanılmaktadır. Ayrıca disk fıtığı (bel
fıtığı veya boyun fıtığı gibi), skolyoz
(kamburluk) gibi omurga problemleri,
omurga tümörleri ve enfeksiyonları ile
omurgu cerrahisi sonrası etkileri ile ilgili
değerlendirmelerde kullanılır.
Manyetik Rezonans
MRG’nin Üstünlüklerini Biliyor musunuz ?
• Vücuttaki beyin, kalp, karaciğer, omurilik, kas gibi
yumuşak dokular diğer görüntüleme yöntemlerine
göre daha detaylı olarak değerlendirilir.
• Radyasyon yoktur, o yüzden radyasyonun yan
etkilerine maruz kalınmaz.
• Organların anatomik yapılarının yanında fonksiyonları da incelenir.
• Kullanılan kontrast maddelerin (yani vücuda damar
yolu ile verilen ve hastalıkların daha net olarak değerlendirilmesine olanak tanıyan ilaçların) alerjik yan
etkisi riski, röntgen ve bilgisayarlı tomografide kullanılan
kontrast maddelerin yan etkisi riskine göre daha azdır.
• Kalp ve kardiovasküler sistem hastalıklarının tanısında hızlı, yan etkisiz bir seçenek oluşturmaktadır.
• Kanser tanısında çok etkili bir inceleme yöntemidir.
Peki MRG’nin eksik
yanları var mı?
• Kalp pili, manyetik alana duyarlı metal tıbbi yardımcı araç
bulunan kişilere MRG işlemi mutlaka gerekmedikçe
yapılmamalı ve bu hastalar alternatif görüntü yöntemleri
ile değerlendirilmelidir.
• Vücutta fark edilmemiş bir metal cisim, güçlü manyetik
alandan etkilenerek hastaya zarar verebilir.
• MRG güvenli bir yöntemdir ancak gebe ve fetus için ne
kadar güvenli olduğu konusunda yeteri kadar bilgi olmadığından, gebeliğin ilk 12 haftasında çok gerekmediği sürece
kullanılamaz. İkinci ve üçüncü üç aylık dönemde doktorunuz gerekli görürse MRG yapılabilir.
• Gebe hastalara paramanyetik kontrast madde verilmemelidir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
61
Manyetik Rezonans
MRG işlemine nasıl
hazırlanacaksınız?
MR için bazı özel incelemeler (MR
enterografi, MRCP gibi) dışında ek bir
hazırlığa gerek yoktur. Yiyip-içebilir, ilaçlarınızı alarak gelebilirsiniz. Tıbbi geçmişiniz
ile ilgili bir form doldurduktan sonra üzerinizde bulunan manyetik alandan etkilenecek saat, kredi kartı, metal eşya vs.
malzemeler size ayrılmış bir odaya bırakılır. Aksi söylenmedikçe çekim öncesi
tuvalete gitmenizde bir sakınca yoktur.
İnceleme süresi genellikle 15-45 dakika
arasında sürmektedir. İnceleme sırasında
sizden hareketsiz kalmanız istenir. Hareketin görüntü kalitesinde bozulmaya
yolaçacağı bilinmelidir. MRG odasındaki
güçlü manyetik alan, vücut içi ya da
üzerindeki
bazı
metal
cisimleri
(ferromanyetik metal cisimler) çeker.
MRG odasına girmeden önce radyoloji
teknisyeni vücudunuzda beyin anevrizma
klibi, kalp pili, infüzyon katateri ya da
herhangi bir metal plak, vida, iğne olup
olmadığını sorar. Kalp pili, manyetik alana
duyarlı implantlar(kohlear implant gibi),
gözünde metal parçacıklar bulunan kişilere MRG işlemi kesinlikle uygulanamaz.
Çoğu durumda metal plak, çivi ve vidalar
özellikle yerleştirilmelerinin üzerinden 4-6
hafta geçmişse MRG işlemi açısından
sorun oluşturmaz.Yine koroner ve diğer
vasküler stentler, günümüzde kullanılan
kalp kapakları ve anevrizma klipsleri MR
uyumlu üretilmekte olup sorun oluşturmaz.
Dövme ve kalıcı makyaj MR görüntü
kalitesini bozabilir. Göz farı gibi makyaj
malzemeleri metal parçacıkları içerdiği
için
işlem
günü
makyaj
yapılmamalıdır,varsa da temizlenmelidir.
Vücudunda metal parçacıklar olabileceği
kuşkusu varsa, röntgen filmi veya skopi ile
bakılarak MRG işleminin yapılıp yapılamayacağına karar verilir. Diş dolguları,
kalıcı protezler ve diş telleri genelikle
manyetik alandan etkilenmez, ancak
yüz-beyin bölgesinde MR görüntülerinin
bozulmasına neden olur.
MRG görevlisi ilaçlara alerjiniz olup olmadığını, herhangi bir ameliyat geçirip
62
aralık 2012 / www.kenthospital.com
geçirmediğinizi sorar. Alerji öyküsü
varlığında gerekirse inceleme öncesi
medikasyon uygulanabilir.Bugüne kadar
gebelerde MRG çekimine bağlı herhangi
bir yan etki bildirilmemekle birlikte, hamileyseniz bunu doktor ya da radyoloji
teknisyenine bildirmeniz gerekir. Hamilelerde gerekli olduğu durumlarda MRG
çekimi, doktor onayı alındıktan sonra
yapılabilir, ancak kontrast madde kullanılmamalıdır. Emziren kadınlarda kontrastsız MRG incelemesi yapılmasında sakınca
yoktur. Kontrastlı inceleme yapılmış olan
emziren kadınlara, ilaç süt ile bebeğe
geçtiği için, incelemeden sonraki 24-48
saat süt vermemeleri istenir.
Bazı kişilerde işlem sırasında kapalı yer
korkusu (klostrofobi) gelişebilir. Bu
durumda sakinleştirici ilaç uygulaması
yararlı olabilir. Bazen anestezik sedasyon
gerekebilir. Bu gibi durumlarda radyoloji
bölümümüzde anestezi uzman hekimi
tarafınca ve takibinde sedasyon uygulanmaktadır.
İşlem öncesi MR görüntülerini bozabilecek saç tokası ve diğer takılar, gözlük,
işitme cihazı, çıkarılabilir diş protezi gibi
tüm objeleri çıkarmanız istenecektir.
Anahtar, bozuk para, cüzdan ve kredi
kartları da soyunma odasında bırakılmalıdır. Üzerinizde görüntü kalitesini
bozacak cisimlerin kalmadığından emin
olmak için giysilerinizi çıkarıp önlük
giymeniz istenebilir.
Manyetik Rezonans
Basit tarifiyle MR
cihazı nedir?
Manyetik alandan yalıtılmış bir oda
içerisinde silindir şeklinde bir mıknatıs ile
hastanın yerleştirildiği ve mıknatıs içerisine doğru giren hareketli masadan
oluşmaktadır. C şeklinde ya da çevresi açık
mıknatıs şeklinde ancak daha düşük Tesla
değerlerinde cihazlar da mevcuttur. Tetkik
sırasında rahat hissetmeniz için MR
sistemimizde havalandırma, ışıklandırma
ve müzik dinleme sistemleri geliştirilmiştir.
MR cihazı nasıl çalışır?
MRG'de; röntgen ve bilgisayarlı tomografinin aksine iyonizan radyasyon kullanılmaz. MRG'de hasta güçlü bir manyetik
alan içerisine yerleştirilir ve üzerine
radyofrekans dalgaları gönderilir. Radyofrekans dalgaları hidrojen atomu protonlarını uyarır. Uyarılan protonlar radyo sinyalleri yayarlar. Özel antenlerle toplanan bu
sinyaller bilgisayarda işlenerek vücudun
kesitsel görüntülerini oluşturur. Bir MRG
incelemesi genellikle her biri 1-5 dakika
arası süren sekanslardan oluşur. Her
sekans kendisine has kontrast özelliğine
sahip olup, vücudun farklı planlarda
kesitlerini gösterir.
MRG incelemesi nasıl
yapılır?
Hasta hareketli masaya rahat bir pozisyonda yatırılır. İnceleme yapılacak vücut
bölgesi üzerine/çevresine yüzeysel sargı
adı verilen özel bir radyo anteni yerleştirildikten sonra
masa mıknatıs (tünel)
içerisine yollanır. İncelenecek vücut bölgesi MR cihazının tam ortasında olmalıdır.
Radyolog ya da MR teknisyeni odadan
ayrılır ve sırayla MRG sekansları alınır.
Sekanslar sırasında
metalik
takırtı
tarzında sesler duyacaksınız. Tamamen
normal olan bu sesler sizden yayılan MRG
sinyalinin ölçülmesi için kullanılan özel
antenlerin açılıp kapanmasından kaynaklanır. İnceleme süresince istediğiniz an
elinizdeki topu sıkarak radyolog ya da
teknisyeni çekimi durdurması için uyarabilir ve mikrofon aracılığıyla haberleşebilirsiniz. İnceleme sırasında isterseniz bir
yakınınız MRG odasında kalabilir, ancak bu
kişinin de MRG çekimi yapılmasına engel
bir durumunun olmaması, üzerinde metal
bulunmaması gerekir.
İncelenecek bölge ve hastalığın türüne
bağlı olarak damardan kontrast madde
verilmesine gerek duyulabilir. Kontrast
madde (genellikle gadolinyum adı verilen
bir element) bazı dokuların ve kan damarlarının görülebilirliğini artıran ve damar içi
verilen bir sıvıdır. MRG'de kullanılan
kontrast maddeler oldukça güvenlidir,
alerjik yan etki görülmesi çok nadirdir.
MRG işlemi sırasında
ne hissedersiniz?
MR görüntülemede kişi herhangi bir ağrı
hissetmez. İnceleme süresince hareketsiz
yatmak dışında bazı kişiler iki ucu açık
olsa da silindirik bir yapı içerisinde bulunmaktan endişe duyabilir. İncelenen vücut
bölgesinde hafif bir ısı hissetmek normaldir, ancak rahatsız edici boyutta olursa
radyolog ya da teknisyene bildirilmelidir.
Kontrast madde verilen durumlarda,
enjeksiyon yerinde rahatsızlık ve soğukluk
hissi duyulabilir. Sekanslar sırasında
duyulan metalik takırtı sesi rahatsız
ederse kulak tıkaçları kullanabilir, uygun
olan incelemelerde (sırt-bel omurga
tetkiki,batın,diz-kalça eklem incelemeleri
gibi) kulaklıkla müzik dinleyebilirsiniz.
Not: Bu doküman hazırlanırken Türk
Manyetik Rezonans Derneği tarafından
hazırlanan ”Manyetik Rezonans Görüntüleme” başlıklı dokümandan kaynak olarak
yararlanılmıştır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
63
MR
MR ÇEKİLME KORKUSU
İçimizdeki ya da dışımızdaki korkutucu uyaranlar karşısında varabileceğimiz 3 tip tepki vardir :
donakalmak, kaçmak ya da üstüne gidip savaşmak. İlk ikisi ruhsal olarak bizi geriletir, üçüncüsü
ise ileriye doğru gitmemizi sağlar. Üstüne gidip aşabilirsek ruhsal olarak olgunlaşiriz.
K
Psikolog Nezahat BİNGÖL
Uzmanlık Alanı
Psikoloji
Eğitim
Ankara Üniversitesi Psikoloji, Ankara
Ege ÜniversitesiRradyo Tv Sinema
Yüksek Lisans, İzmir elimenin kökü, Latince claustrum
yani ”kapalı yer” ve phobia ”korku”
dan gelir. Tetikleyen düşüncü
kişinin o an orada çaresiz ve
kapalı olduğu, istese de çıkamayacağı,
yardım
alamayacağı
fikridir. Klasik psikolojideki bu öğrenilmiş, koşullanma açıklamasının yanı sıra, klostorfobi için
daha biyolojik bir açıklama da vardır. Beyinde
duyguları yöneten amygdala isimli alanın klostrofobik kişilerde daha küçük olduğunu gösteren
araştırmalar vardır. Bir diğer görüş ise bazı
ailelerde klostrofobinin daha sık olduğu, bunun
genetik bir yatkınlıkla açıklanabileceğidir. Belki
de insanın içinde varoluşundan bu yana bulunan
ölüm korkusuna işaret ediyordur. Modern
yaşamda yüzyıllar boyunc, insanoğlunun en
derin, gizli korkularından birisi ölmeden mezara
girmektir. Kazara öldü sanılmak ve gömülmek,
uyandığında çaresiz ve kıpırdayamaz halde
mezarın içinde olmak. Bu korku, tarih içinde
kendine yeni ticari sektörler yaratmıştır. Daha
eski dönemlerde cenazenin bileğine bir ip bağlayıp ipin ucunu mezarın dışındaki bir çana bağlama, daha yakın zamanlarda ize kameralarla
donatılmış tabutlar, insanoğlunun bu korkusunun ürünüdür.
Çocuklukta kafası parmaklıklar arasına sıkışan,
bir havuza düşüp boğulma tehlikesi geçiren,
karanlık bir odada kilitli kalan, aile tarafından
kilitli bir arabada bırakılan çocuklarda, ilerde
klostrofobi gelişme riski daha fazladır. Bu da
64
aralık 2012 / www.kenthospital.com
klostrofobinin öğrenilen bir tarafı olduğunu
düşündürür.
Klostrofobisi olan insanlar bunu bazen dile
getirirler, bazen önemsemezler hatta normal bile
karşılarlar. En çok karşılaşılan alanlar asansöre
binememe, dar alanlarda duramama, tünel gibi
yerlerden geçememedir.
Bazen de klostrofobik olduğunu tıbbi bir nedenden dolayı MR çekileceği zaman geçirdiği kriz
sırasında öğrenir insan. Tıbbi bir zorunluluk
vardır, tünel gibi dar bir makinaya girmesi ve
orada yarım saate yakın süre geçirmesi gerekiyordur ama bu onun için tabuta girip mezarın
içinde beklemekten farksızdır. MR çektirmeye
başvuranların %10 civarında klostrofobi saptanmıştır. Bu kişilere ya anestezi altında uyutularak
çekim yapılır, ya açık MR’a girerler ya da klostorfobi için tedavi görüp ilaç alarak girebilirler. MR
en net tetikleyen etmendir klostrofobiyi.
MR
MR’A GİRERKEN :
Kafanızı şuraya yerleştirin ve hiç kıpırdatmayın, ellerinizi de hareket ettirmeyin.
Bazı sesler duyacaksınız, korkmayın ve
kesinlikle hareket etmeyin.
Ne kadar sürer?
Yarım saat.
Hazır mısınız?
Raylı sistemde içeriye doğru hareket
ettim, iki küçük kırmızı ışık yok oldu. Dar
ve soğuk bir kapsülün içindeydim. Sesler
hiç susmuyordu. Dum tıs, dum tıs, dum
tıs... Gözlerimi kapadım. Böylesi daha
kolay olacaktı ve iyi şeyler düşünmeye
çalıştım. Hafif bir panik belirince de derin
derin nefes almaya başladım. Nefes al,
nefes ver. Nefes al, nefes ver. Rahatla.
"Olmuyor!"
Dayanamıyorum artık, hareket etmem
gerek. Başımın yüzeyle temas ettiği yer
inanılmaz derecede ağrıyor. Tamam,
panik yok. Nefes al, nefes ver. Nefes al,
nefes ver. Hayır işe yaramıyor, çıkmalıyım
artık buradan. Yeter! Tamam, hafifle,
yavaşça başındaki ağırlığı hafiflet. İşte
böyle. Bunun bir sakıncası yok. Ama
yetmiyor, tamamen kurtulmalıyım buradan.
Hey, yoksa kapı mı açıldı? Evet, evet,
içeriye birisi girdi; kurtarıcım!
MR’ımızı çekecek sağlık personeliyle
paylaşmalıyız. Eğer baş edemeyeceğimiz
kadar yoğun korku yaşıyorsak MR’dan
önce doktorumuzdan bir sakinleştirici
isteyebiliriz. Çok yoğunsa bazen aneztesi
altında da MR çekilebiliniyor.
Kafanızı hareket ettirmeyin. Kolunuzu
uzatın. Şimdi ilaç vereceğiz size. Bunun
hiçbir yan etkisi yok. Avucunuzu sıkın.
Kafanızı hareket ettirmeyin.
Baş edebileceğimiz düzeydeyse en güzel
çözümlerden birisi nefes egzersizleridir.
Derin derin burundan nefes alıp ağızdan
vererek vücudumuzun gevşemesini sağlayabiliriz. Sonuçta en doğal sakinleştirici
nefes almaktır. Zihnimizi bize en iyi gelen
anıları düşünmeye yöneltebiliriz. Böylelikle
dikkatimizi korktuğumuz durumdan başka
(olumlu) yöne çevirmiş oluruz.
"Ama başımı buradan sökmeliyim. Dayanamıyorum artık. Daha çok var mı? ”
Biraz daha var. Evet sıkın avucunuzu,
derin bir nefes alın.
Klostrofobisi olan bir insan için ne kadar
zor değil mi ? MR çekilirken daha çok
nefes alamama, boğulacakmış gibi olma
kalbinin yerinden çıkacakmış gibi hissetme, en önemlisi ölecekmiş gibi olma.
MR sırasında bu korkuyu
yönetmek için neler yapabiliriz?
Yazımı bir kabileye ait olan anonim bir
duayla bitirmek istiyorum.
Korkmamalıyım.Korkumla yüzleşeceğim.
Üzerimden ve içimden geçmesine izin
vereceğim. Ve geçip gittiği zaman, geçtiği
yolu görmek için gözümü ona çevireceğim
Korkunun gittiği yerde hiçbir şey olmayacak .
Yalnızca ben kalacağım.
Öncelikle klostrofobimizi biliyorsak bunu
aralık 2012 / www.kenthospital.com
65
Ultrasonografi
Uzm. Dr. S. Onur SUMAN
Uzmanlık Alanı
Radyoloji
Eğitim
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi,
İzmir
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Manisa
N
EDEN ULTRASON ?
Ultrason incelemesi bilgili ellerde
uygun cihazlar kullanılarak hastaya
zararlı ışın vermeden, hasta
hakkında bir çok yararlı bilginin
edinilebildiği bir tanı yöntemidir.
Hastanemiz radyoloji bölümünde konusunda
uzman ve deneyimli doktorlar tarafından,
modern cihazlar eşliğinde gerçekleştirilen
ultrasonografi incelemesi bir çok ihtiyaca cevap
verebilmektedir.
Ultrason incelemesi ile hızlı bir şekilde tanıya
gidilebilir ve ihtiyaç halinde ultrason eşliğinde
yapılan biyopsi gibi doku örneklemeleri ve diğer
girişimler ile tedaviye yardımcı olunabilir.
O halde ultrason hakkında merak edilen ve iş
hayatımız sırasında hastalarımızın sıkça sorup
cevap aradığı bazı genel ve gerekli bilgileri sizler
ile paylaşmak isteriz. Soru - cevap şeklinde
sunulan bilgilerde tıbbi ve teknik terimlerden
olabildiğince uzak kalınmaya, sade bir dil kullanılarak konular anlatılmaya çalışılmıştır.
66
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Ultrasonografi
EN SIK SORULAN
SORULAR VE
CEVAPLARI
Ultrason kimlere yapılır?
Yaş, cinsiyet ve vücüt bölgesi ayrımı
yapmadan, tüm hasta grupları ve tüm
vücut bölgelerine uygulanabilir.
Ultrason radyasyon içerir mi , bana
veya bebeğime zarar veriri mi?
Hayır, bilinen bir zararı yoktur.
Ultrason için açlık gerekir mi?
Tüm batın üst batın ve portal sistem
değerlendirmesi için uygun sürede açlık
gerekmektedir.
Ultrason vücudumdaki her şeyi
gösterebilir mi?
Bu inceleme yönteminin de teknik
(kemikleri ve hava dolu organları değerlendirememesi ) ve fizik olarak (aşırı kilolu
veya aşırı gaz problemi olan hastalar gibi)
bazı sınırları vardır.
Ultrason için idrara ne kadar sıkışık
olmalıyım?
Tüm batın, alt batın ve pelvik ultrason
incelemesi için mesane doluluğu gereklidir, “patlayacak kadar” tabir edilen aşırı
sıkışıklık tetkike olumsuz etki edeceği için
istenmemektedir.
Ultrason nedir , ne işe yarar?
Hızlı ve kolay bir şekilde yapılır.
Check up gibi genel sağlık taramalarında
ultrasonografi sıkça uygulanır ve birçok
hastalığın erken tanısında önemli rol alır .
Günümüzde arabalarımızı bile yılda iki
kere servis kontrolüne götürdüğümüzü
göz önüne alırsak şikayetimiz olmasa bile
sağlık kontrolüne gitmemiz gerektiğinin
ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz.
Tetkik ile o zamana kadar şikayet oluşturmayan lezyonlar bulunabilir, çok iyi
bilinmektedir ki erken tanı hayat kurtarıcıdır. Yaşam süresini uzatır, olası sakatlık
ihtimallerini azaltır, tedaviyi kolaylaştırır,
tedavi maliyetlerini düşürür. Ultrasonografide bulunan lezyonların ayrıntılı değerlendirilmesi için gerekli ileri tetkiklere
yönlendirme yapar. Bilinen lezyonların
takiplerinde kullanılmaktadır.
Ultrason incelemesi ile tanınanabilen
rahasızlıklar nelerdir?
Önceki sorumuzda da belirttiğimiz üzere
birçok vücüt kısmı değerlendirilebilir.
Örnekler vermek gerekirse:
Hastanemizde yapılan karaciğer ve
böbrek nakillerinde , nakledilen organın
damarsal ve yapısal açıdan değerlendirilmesi olası sıvı koleksiyonlarının saptanmasında , organ alıcı ve vericisinin takiplerinde doppler ultrason ile değerlendirme
yapılmaktadır. Hastanemizde yapılan
girişimsel radyolojik işlemlerde ultrason
rehberliğinden
yararlanılmaktadır.
Prematüre ve yeni doğanlarda transkranial usg ile kafa içi olası kanama odakları ve
gelişimsel bozukluklar kolay ve hızlı bir
şeklide değerlendirilebilir. Boyundaki şah
damarı olarak bilinen ana damarlar değerlendirilerek darlıkları ve felç olarak bilinen
beyinde iskemi yapabilecek şüpheli plak
oluşumları saptanabilir. Ayrıca:
Baş dönmesi nedeni olabilecek yetersiz
kan akım özelliklerinin saptanmasında,
Halk arasında kısaca guatr olarak bilinen
tiroid bezi bozuklularında ve olası kötü
huylu oluşumlarında,
Boyun ve koltuk altı ve karın içi ve kasık
gibi bölgelerdeki lenf bezleri değerlendirilmesinde,
Baş ve boyun bölgesindeki tükrük bezlerinin kötü huylu hastalıkları ,enfeksiyonları
ve taş oluşumlarının araştırılmasında,
Kadınları daha sık olarak etkilemekle
birlikte erkeklerde de izlenen meme
kanserinin erken tanısı için mammografinin yanında tamamlayıcı tetkik olarak,
Karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak,
böbrekler,böbrek üstü bezleri, mesane,
rahim ,yumurtalıklar, karın içi ana damarları doğuştan veya edinsel hastalıklarının
değerlendirilmesinde, tedavi süresinde
takibinde,
Yeni doğanlarda kalça eklem değerlendirmesi ile çıkık riski olan olgular erken evre
saptanıp olası sakatlıkların saptanmasının önlenmesi için basit koruyucu tedavilerden alçı ve cerrahi uygulamalara kadar
değişen tedavi seçeneklerinin uygulanmasında yol gösterici tanı yöntemidir.
Özellikle ortopediyi ilgilendiren bazı kas ve
bazı tendonların zedelenmelerinin değerlendirilmesi yapılabilir.
Ultrason Tetkik sonucumu ne zaman
ve nasıl alabilirim?
Raporunuzun ve tetkik sırasında elde
olunan A4 kağıdına basılmış görüntüleri
işlemden 1 saat sonra radyoloji ön bankosundan alabilirsiniz, interneti kullanarak
sonuçlarınızı hastane dışından da kontrol
edebilirsiniz. Raporunuz basıldığı anda
sizin hasta dosyanıza eklendiği için doktorunuzda
dosyanızdan
sonuçlarınızı
görebilmektedir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
67
Ultrasonografi
ULTRASONOGRAFİ
Ultrason (Ultrasound-Ultrases) nedir?
Ultrason, insan kulağının duyamayacağı
kadar yüksek frekanslı (2-15 MHZ ) ses
dalgalarına verilen addır.
Öteses,
ultrases de bu kavram için kullanılır. Ses
bir enerji türüdür ve cisimlerin titreşimi
sonucunda meydana gelir. X ışınlarının
tersine ses elektromanyetik değildir ve
radyasyon içermez, ultrases akustik bir
dalgadır.
Ultrasonografi bu yüksek frekanslı ses
dalgalarının kullanılarak uygun organların değerlendirilmesidir.
Ultrasonografi nasıl çalışmaktadır?
Ultrason görüntüleme aslında yarasalar,
yunuslar, balinalar, gemiler ve balıkçıların
kullandığı sonar ile aynı prensipte
çalışmaktadır. Cisme çarpıp geri dönen –
yansıyan ses dalgalarından yani ekodan
yaralanılır. Böylece cismin ne kadar uzakta-derinde olduğu, büyüklük ve şekilin ne
olduğu, içeriğinin (katı veya sıvı gibi) ne
olduğu
öğrenilebilir.
Ultrasonografi
eko-yankı temeline dayanmaktadır.
Yüzeyel ve derin organların değerlendirilmesinde kullanılır. Bu ses dalgaları
organlardan ve yumuşak dokulardan iyi
bir şekilde geçer ancak gastrointestinal
sistem gibi hava içeren kısımlardan ve
kemiklerden
geçemez.
Ultrasonda
ionizan radyasyon bulunmadığı için
gebelerde ve bebeklerde rahatlıkla
kullanılabilir.
Cihazın hastaya temas ettirilen kısmına
prob adı verilir ve ucunda elektirik akımı
ile ses dalgası oluşturan kristaller
bulunur, cihaz ses dalgası üretip sonra
dinleme şeklinde çalışır, hastadan
yasıyan ekolar bu kristaller tarafından
elektrik enerjisine çevrilerek cihazın
bilgisayarınca derinlik, yerleşim, parlaklık
ve frekans farkı gibi değerlere göre işlenerek görüntü elde edilir ve bu işlem çok
hızlı olarak yapılmaktadır ve USG’yi uygulayan doktorun eş zamanlı görüntüler
elde etmesine olanak tanır.
Ultrasonografi niçin yapıılr?
Ultrason yaşa ve cinsiyete göre neredeyse tüm organların değerlendirilmesi için
kullanılır. En sık kullanımı karın içi organların (karaciğer, safra kesesi, böbrekler,
pankreas, dalak ,ana damar yapıları, idrar
torbası, prostat, rahim, yumurtalık) meme
, tiroid ve paratiroid bezleri ile tükrük
bezleri, göz gibi yüzeyel organların, atar
ve toplar damarların değerlendirilmesidir. Yeni doğanlarda transkranial USG ile
fontaneller (bıngıldaklar) kullanılarak
beyin, yüzeyel bakı kullanılarak kalça
68
aralık 2012 / www.kenthospital.com
eklemi ilişkisi değerlendirilebilmektedir.
Sağlıklı akciğerler ve mide barsak sistemi
hava içerdiği için değerlendirilememektedir. Kadın hastalarda yumurtalık ve rahim
karın dışından incelenebileceği gibi
detaylı inceleme için vajinaya yerleştirilen
özel bir prob kullanılabilir, erkek hastalarda ise prostat incelemesi karın dışından
yapılabileceği gibi, detaylı değerlendirme
makata yerleştirilen özel bir prob ile
yapılabilir.
Ultrason tetkiki için hazırlık gerekir
mi?
Karın içi organların değerlendirilmesi için;
• 1 aya kadar çocuklarda emzirme süresi
kadar,
• Erişkin hastalarda 8-12 saalik,
• 5 yaşına kadar çocuklarda 4 saatlik,
• 10 yaşına kadar olanlarda 6 saatlik açlık
gereklidir.
Alt batın bölgesinin değerlendirilmesinde
mesane, prostat, rahim ve yumurtalıkların görülebilir olması için hastanın idrarının olması gerekir. Tetkike gelirken
incelenecek alanların açılabilmesi için
rahat kıyafetlerin tercih edilmesi önerilir.
Ultrason tetkiki nasıl yapılır?
Ultrason tetkiki ağrısız, hızlı ve kolaydır.
Değerlendirilecek bölgeye bağlı olmakla
birlikte hastanın sedyeye sırt üstü
yatması istenir, incelenecek alan açılır ve
o bölgenin cildi üzerine jel adı verilen,
suda erime özelliği de olan bir sıvı sürülür.
Bu probun hava ile temasını azaltmakta
böylece ses dalgalarının kaybı azaltılmaktadır. Probun hareket ettirlmesi ile
değerlendirme yapılır gerekli yerlerin
görüntüleri cihazın hafızasına kayıt edilir.
Sürülen jel leke bırakmaz, kağıt havlular
ile silinerek kolayca temizlenir.
Ultrasonografinin zararı var mıdır?
Tanısal amaçlı uygulanan ultrasonografinin bilinen bir zararı yoktur.
Ancak ultrasonografi incelemesinin:
• Girişimsel işlem olmaması (enjeksiyon
gerektirmemesi) ,
• Kolay uygulanabilmesi,
• İyonizan radyasyon içermemesi ,
• Yumuşak dokuları iyi gösterebilmesi,
• Gebelerin ve fetusunn takibinde uygulanabilmesi,
• Gerçek zamanlı görüntüleme yapabilmesi gibi bir çok avantajı bulunmaktadır.
RENKLİ DOPPLER
ULTRASONOGRAFİ
Doppler ultrasonografi ile bir organın
veya damarının kan akımını inceleyebiliriz. Kan akımının miktarı, akımı engelleyen yapı varlığı, akımın normal yönde
olup olmadığı değerlendirilebilir. Tetkik
sırasında cihazdan kalp atışlarına benzer
sesler duyulur.
Doppler Ultrasonografi nasıl çalışır?
Aslında ultrasonografinin aynı prensiplerde çalışırken, gönderilen ses dalgası
frekansının hareket eden yapılardan
yansırken frekansının değişiklik göstermesi prensibinden yararlanılmaktadır
Yansıyan frekanstaki değişikliğe göre
damarlarda kan akımın varlığı, yönü, hızı
ve akım özellikleri saptanabilmektedir.
Bunu ekranda seçilen skalaya göre genelde kırmızı-mavi tonlarına göre hareketli
olarak yasıtmaktadır.
Doppler incelemeleri, normal ultrasonografi cihazları ile yapılır, ancak farklı
bilgisayar donanımı mevcuttur.
Doppler Ultrasonografi niçin yapılır?
• Kol ve bacak damarları,
• Karaciğeri besleyen damarlar,
• Böbreği besleyen damarlar,
• Boyun damarları,
• Gebelerde, anneye ve fetuse ait damarlar,
• Erkeklerde testisleri besleyen damarlar,
• Gözü besleyen damarlar,
•Vücudun herhangi bir bölgesinde oluşan
bir kitlenin damarlanmasını değerlendirmek için yapılır.
Doppler Ultrasonografi tetkiki için
hazırlık gerekir mi?
İnceleme öncesinde önemli bir hazırlık
gerekmemektedir, ancak karın içindeki bir
organ (karaciğer, böbrek v.b.) incelenecek
ise hastanın aç olması, oluşabilecek gazı
engelleyerek incelemenin daha kaliteli
gerçekleşmesini sağlar. Bu nedenle karın
bölgesindeki damarların incelenmesi için:
• 1 aya kadar çocuklarda emzirme süresi
kadar,
• 5 yaşına kadar çocuklarda 4 saatlik,
• 10 yaşına kadar olanlarda 6 saatlik ve
büyüklerde 12 saat açlık gereklidir.
Pelvik bölge değerlendirmesi için mesanede idarar olması gereklidir. Karın bölgesi
incelemeleri dışında önceden bir hazırlık
gerekmemektedir.
Ultrasonografi
Doppler Ultrasonografi tetkiki nasıl
yapıılr?
İnceleme sırasında gözlük, saat, metal eşya
gibi cisimlerin çıkartılması gerekmez. Ancak
incelenecek bölgenin, probla temas alanının
sağlanması için açıkta olması gerekir,bu
nedenle hasta masaya yattığı sırada, o
bölgedeki giysiler soyundurulur. Bu inceleme harekete duyarlı bir değerlendirme
olduğu için olabildiğince hareketin önlenmesi tetkikin kalitesini arttırmaktadır.
İnceleme sırasında, karın bölgesinin iyi
incelenmesi için hastadan nefesini tutması
istenir, bunun için derin nefes aldıktan
sonra olabildiğince hareketsiz kalıp nefesi
vermemek gerekir. Doppler Ultrasonografi
incelemesi, tıpkı Ultrasonografi incelemesinde olduğu gibi radyasyon içermeyen bir
tanı yöntemidir.
Doppler Ultrasonografi tetkiki ile
nereler değerlendirilir?
• Kol ve bacak damarları
Atar ve toplar damarlardaki kireçlenme
(damar sertliği) plaklarına bağlı oluşan
darlık, pıhtı oluşumları ve toplar damarlarda
yetmezlik (varisler) olup olmadığının
saptanmasını sağlar, hastaya uygulanan
yapay damar veya greft materyallerinin
açıklığı değerlendirir, hemodializ fistüllerinin
çalışırlıkları değerlendirilir, "Üst/alt ekstremite arteriyel ve/veya venöz Doppler"
incelemesi adını alır.
• Karaciğeri besleyen damarlar
Siroz v.b. hastalıklarda karaciğeri besleyen
damarlarda meydana gelen değişiklikleri
incelemek için, ya da karaciğer nakli sonrasında nakledilen karaciğerin damarlanmasını ve organ vericisinin kendisinde kalan
karaciğerin damarlanmasının değerlendirilmesinde kullanılır, "Portal Doppler" adını
alır.
• Böbreği besleyen damarlar
Diabet, hipertansiyon vb hastalıklarda
böbreği besleyen damarların ne düzeyde
etkilendiğini saptamak için, nakil operasyonundan sonra nakledilen böbreğin damarlanmasının değerlendirilmesinde kullanılır,
”Renal Doppler" adını alır.
• Boyun damarları
Boyunda, beyine giden ana atar damar ile
dallarında kireçlenme plaklarına bağlı
oluşan darlıkları ya da beynin arka kesimini
besleyen damarların akım miktarını saptamak için kullanılır, "Karotis ve vertebral
sistem Doppler" adını alır.
• Erkeklerde testisleri besleyen damarlar
Testisleri besleyen damarlarda meydana
gelen düzensiz genişlemeler damarlardaki
yetmezliğe bağlıdır ve erkeklerde kısırlığın
önemli bir sebebidir. Bu damarlara yönelik
yapılan incelemede toplar damarlardaki
olası yetmezlik (varisler) saptanabilir, "Skrotal ya da testis Doppleri" adını alır.
• Gözü besleyen damarlar
Diabet, hipertansiyon vb hastalıklarda göz
damarlarında meydana gelen değişikleri
saptar, "Göz Doppleri" adını alır.
• Vücudun herhangi bir bölgesinde
oluşan bir kitlenen damarlanması
Bir kitleyi (tümör) besleyen damarların olup
olmaması o kitlenin iyi huylu ya da kötü
huylu olduğunu saptamada önemli bir
kriterdir. Kitlenin çok kanlanması bu kitlenin
habis (kötü huylu) özellik taşıdığının bir
göstergesi olabilir, "Kitleye yönelik Doppler"
şeklinde adlandırılır.
Kemik Dansitometrisi nedir ve
niçin yapılır ?
Kemik mineral yoğunluğunun ölçümüdür,
kemik erimesi yani osteoporozu araştırmak
için yapılır. Buna göre kemiğin kırılma riski
belirlenir, eğer osteoporoz mevcut ise
yapılan tedavinin takibinde de kullanılır.
Osteoporoz nedir?
Yaş ilerledikçe kadın ve erkek cinsiyette
kemik kütlesi azalır, kemikler daha delikli
hale gelir, buna Osteopeni denir. Osteoporoz kemiğin gelişimsel bozuklukları, böbrek
yetmezliği, şeker hastalığı, kortizon türevi
ilaç kullanımı, hareket kısıtlılıkları veya
kaybı gibi durumlarda veya kadın cinsiyetinde hormonların azalması ile menopoz
veya cerrahi menapoz sonrası, erkek
cinsiyetinde ise özellikle 55 yaş sonrası
sıklıkla görülmektedir. Osteoporoz genelde
komplikasyonu olan kırık oluşmadığı sürece
(en sık olanı omurgayı oluşturan omurlarda
çökme sonucu yükseklik kaybı- kamburlaşma
şeklinde olmaktadır) romatizma
sanılan kemik ağrısı dışında belirti vermemektedir. Osteoporoz
ile kişide ufak
taramalarda bile kırık oluşabilir. Osteoporoz
tedavisinde daha fazla mineral kaybı önlenmeye çalışılmaktadır, kaybedilen mineral
kemiğe geri dönmemektedir.
Kemik Dansitometrisi nasıl yapılır ?
Ölçüm için single foton absorsiometrisi
(SPA), dual foton absorsiometrisi (DFA) ve
dual enerji X-ray absorsiometrisi (DEXA)
teknikleri kullanılmaktadır, içlerinde en yeni
ve hızlı olanı DEXA'dır. Tetkik sırasında çok
az radyasyon kullanılmaktadır (bir akciğer
filminin onda biri gibi), ancak bu olası kırıklar
ile karşılaştırldığında önemsiz kalmaktadır.
Tetkik sırasında kemik kaybının en çok
olduğu bel ve kalça bölgeleri değerlendirilmektedir. Kemik dansitometrisi röntgen
çektirmek gibi, ağrısız bir işlemdir kişiye ek
ilaç uygulanmaz. Tetkik sırasında kişinin
sedyeye uzanması ve hareketsiz kalması
istenmektedir.
Kimlere kemik mineral dansitometri
tetkiki yaptırılmalıdır?
• Menopoz öncesi dönemde osteoporoz
açısından yüksek risk taşıyan kadınlara,
• Cerrahi olarak menapoza giren (her iki
yumurtalığı alınan) kadınlara,
• Menopoz sonrası risk faktörleri taşıyan
kadınlara,
• Zayıf ve uzun boylu menopoz sonrası
kadınlara,
• Ailede osteoporoz öyküsü bulunanlara,
omurga kırığı olanlara,
• 160 cm den kısa boy ve 50 kg. dan düşük
ağırlığa sahip olanlara,
• Yılda 2.5 cm. den fazla boy kısalması
olanlara,
• 65 yaştan büyük olanlara,
• Kalsiyumdan fakir beslenenlere,
• Erişkin yaşta küçük darbe veya travmalarla kırık oluşması durumlarında,
• Röntgen filminde kemik yoğunluğunda
azalma (osteopeniye) saptananlara,
• Aşırı Alkol, sigara, kahve tüketenlere,
• Östrojen tedavisine kontrendikasyon
varsa,
• Testeron seviyesi düşük olanlara,
• 1 aydan uzun süren hareketsiz
(immobilizasyon) kalmak zorunda olanlara,
• 5 yıldan uzun romatoid artrit ve ankilozan
spondilit öyküsü olanlara Kortizon veya
metotreksat tedavisi alanlara,
• Heparin, Antiasit Kortikosteroidler, Dilantin ve Barbituratlar , Tiroid Hormonu gibi
ilaçları uzun süreli kullananlara,
• Nefropatiler, Osteomalazi, Hiperparatiroidi, Hipertiroidizm gibi hastalığı olanlara
İnsüline bağlı diabet hastalarına Osteoporoz tedavisinin takibinde kemik yoğunluğu
ölçümü yapılır.
Kemik yoğunluğu ölçümü kimlere
yapılmaz ?
• Hamilelere veya hamile olma olasılığı
olanlara,
• İnceleme tarihinden 2 - 6 gün önce ağız
veya damar içi yolla kontrast madde kullanmış olanlara,
• Hareketsiz yatamayanlara,
• İleri derecede omurga deformasyonu
olanlara yapılamaz.
Tetkik öncesi hazırlık gerekir mi?
Bu tetkik için hazırlık gerekmez, ancak 24
saat önceden kalsiyum tüketilmemelidir.
Son 1 hafta içinde baryumlu inceleme,
radyoizotop tarama ya da bilgisayarlı
tomografide kontrast kullanımı gibi bir
uygulama yapıldıysa inceleme 10 ya da 14
gün sonraya ertelenir. Tetkik sonuçlarında T
ve Z skoru rapor edilir, T skoru -2.5 ' in
altında ise osteoporozu gösterir ve daha
düşük değerler kırık riskini arttırmaktadır.
Kemik yoğunluğu ölçümü ne sıklıkta
yapılmalıdır?
Osteoporozun derecesine ve verilen tedaviye göre değişmekle birlikte menopozdaki
yüksek riskli hastalarda 2 yılda bir,
Düşük riskli hastalarda 5 yılda bir omurga
ve kalça kemik yoğunluğu ölçümü yapılmalıdır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
69
Meme Kanseri Tanısı
MEME KANSERİ
TANISINDA
SON GELİŞMELER
M
eme kanseri, kadınların en sık
görülen kanseri olup, tüm kadın
kanserlerinin %30’unu oluşturmakta ve günümüzde de görülme sıklığı
gittikçe artmaktadır. Bu nedenle
her kadın düzenli olarak doktor kontrolünden
geçmelidir. Teknolojik gelişmeler, meme kanserinde erken tanı ve tedavi şansını artırmaktadır.
Uzm. Dr. Serap IŞLAK GÜLTEKİN
Uzmanlık Alanı
Radyoloji
Eğitim - Çalıştığı Kurumlar
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cumhuriyet Üniversitesi Radyodiagnostik
Ana Bilim Dalı, Uzmanlık
Hollanda Utrecht Üniversitesi
Radyoloji Ana Bilim Dalı Mr ve
Nöroradyoloji Enstitüsü, Radyoloji
Asistanlığı
Mesleki İlgi ve Aktiviteler
Nükleer onkoloji
Nükleer kardiyoloji
İntraoperatif gama prob uygulamaları
Tüm insanlarda, özellikle kadınlarda meme
kanseri gelişme riski bulunmaktadır. Ancak bazı
kadınlarda meme kanseri gelişme riski diğerlerine göre daha fazladır.
Bu riskler arasında;
• Daha önce bir memede kanser gelişmiş olması,
Aile öyküsü-genetik faktörlerin var olması,
• Uzun süreli doğum kontrol haplarının kullanılması,
• Hiç doğum yapılmaması veya ilk doğumun 30
yaşından sonra yapılması,
• Adet başlama yaşının erken ve adetten kesilme
yaşının geç olması,
• Yumurtalık ya da rahim kanseri hikayesi
olması,
• Özellikle menopoz sonrası fazla kilo alınması,
• Menopoz sonrası dönemde uzun süreli ve
yüksek dozlarda östrojen replasman tedavisi
yapılması,
• Çocukluk veya gençlik çağında başka bir nedenle göğüs bölgesinin ışınlanmış olması sayılabilir.
Meme kanserinin tanısında klinik muayene,
mamografi, meme ultrasonu ve meme MR'ı yer
almaktadır. Hangi yöntemin kullanılacağı hastanın yaşına, risk faktörlerine ve klinik bulgularına
70
aralık 2012 / www.kenthospital.com
bağlıdır.
20 yaşından itibaren kişinin kendi kendine
düzenli meme muayenesini yapması ve yıllık
uzman hekim muayenesine başvurması gerekmektedir.
Meme Kanseri Tanısı
MEME ULTRASON
Ultrason ses dalgaları aracılığıyla görüntü
elde edilmesini sağlayan bir yöntemdir.
İnceleme, hasta sırt üstü yatar pozisyonda iken meme üzerine jel sürülüp görüntü
elde etmeyi sağlayan ultason aparatının
(prob) meme üzerinde gezdirilerek yapılır.
Bu sırada ultrason ekranında oluşan
görüntüler incelenir.
Ultrason, memenin primer tarama yöntemi değildir. Radyasyon içermemesi nedeniyle ilk inceleme yöntemi olarak 35 yaşın
altı, hamile ya da emzirmekte olan tüm
kadınlara, memede kızarıklık ve/veya
şiddetli ağrı gibi enfeksiyon bulguları
olanlara, mamografiye ek olarak yoğun
meme yapısı olan kadınlara, mamografide saptanan kitlelerin yapısının ayrımında (katı (solid) veya sıvı (kistik), mamografide saptanan asimetrik yapıların değerlendirilmesinde, meme kanseri tanısı
almış hastalarda ek tümör odaklarını
tespit etmek, koltuk altı ve karşı memeyi
değerlendirmek amacıyla, meme şikayeti
olan erkek hastalara yapılır.
MAMMOGRAFİ
Mamografi, meme muayenesinde saptanamayacak kadar küçük lezyonların
belirlenmesi amacıyla düşük dozda
çekilen bir meme röntgen filmidir. Elle
muayenede saptanamayacak kadar
küçük boyuttaki kitlelerin ve mikrokalsifikasyonların (küçük kireç odakları)
belirlenmesinde etkili olan mamografi ile
meme kanserinden kurtulma şansı
%95'tir.
Mamografide görüntü elde etmek için
memenin görüntü dedektörü ve komp-
resyon plakası arasında bir miktar sıkıştırılması gerekiyor. Mamografi cihazında
sıkıştırma sırasında sıklıkla ağrı değil
sadece bir miktar basınç hissedilir. Eğer
memelerde genel olarak ağrı duyuluyorsa, incelemenin adet döneminin ikinci
haftasına yani kanama kesildikten
sonraki hafta içine ayarlanması, rahatsızlık hissini en aza indirir. Mamografi
çekimine gelirken göğüs bölgesine ve
koltukaltına pudra, deodorant ya da
parıltılı krem gibi kozmetik maddeler
uygulanmaması gerekir. Bu maddeler
kuşkulu görüntülere yol açarak tanıda
hataya neden olabilir. Rutin mamografide
her memenin önden ve yandan iki farklı
poz görüntüsü alınır. Eğer şüpheli bir
bulgu varsa bu alanı daha iyi görüntülemeye ve tanı koymaya yönelik ek filmler
çekilmesi
gerekebilir.
Mamografide
meme dokusunun sıkıştırılmasında ki
amaç memenin hareket etmesini
önlemek ve kaliteli görüntü elde etmek,
memenin kalınlığını azaltarak daha az
X-ışını verilmesini sağlamak ve meme
içinde birbiri üzerine binen dokuların
açılmasını sağlayarak olası tanı hatalarını
engellemektir.
Dijital mamografinin klasik mamografiden farkı görüntünün bir dedektör
sayesinde dijital ortamda elde edilip bu
görüntünün mamografi için özel olarak
geliştirilmiş görüntü işleyebilen ekranlarda incelenebilir olmasıdır. Dijital mamografinin en büyük avantajı klasik mamografiye göre radyasyon dozunun ortalama
yüzde 30 daha düşük olması, meme
kanserinin erken henüz başlangıç
aşamasına ait bir bulgu olan mikrokalsifikasyonların (küçük kireç odakları)
saptanması, çekimlerde her zaman aynı
kalitede standart görüntüler elde edilebilmesi, klasik mamografilere kıyasla
memeyi daha az sıkıştırarak kaliteli
görüntü elde edilebilmesi sayılabilir.
Mamografinin 3 boyutlu şekli olan tomosentez düşük doz radyasyon kullanılarak
memenin farklı açılardan 1 mm kalınlığında kesitlerle seri görüntülerinin elde
edilmesi yöntemidir. Bu sayade yoğun
meme dokusunda (süt üreten doku ve
destek doku fazla meme) hata payını
azaltıp gereksiz işlemler engellenmiş
olur. Ayrıca tomosentez mamografide
kalsik mamografiye göre çekimde meme
dokusu daha az sıkıştırılır.
Mammografi ileri yaş kadınlarda meme
kanseri için Dünya Sağlık Örgütünün de
kabul ettiği tarama yöntemidir. Dünya
Sağlık Örgütü kadınlara 35-40 yaş arasında bir kez mammografi çekilmesini
önermektedir. Buna referans mammografi adı verilmekte ve özellikle ileri yıllarda
çekilecek mammografiler ile kıyaslama
yapmak için baz oluşturmaktadır. 40-49
yaş arasında kadınlara yılda veya iki yılda
bir kez, 50 yaş ve üzerindeki kadınlara
yılda bir kez mammografi çekilmelidir.
Yüksek risk taşıyan kadınlarda meme
kanseri taraması daha erken yaşlarda
başlatılmalıdır. Buna göre anne veya kız
kardeş gibi birinci derece akrabasında
kanser varlığı gibi ciddi bir risk faktörü
taşıyan kadınlar 35 yaş üzerinde; birden
fazla birinci derece akrabada iki taraflı
kanser varlığı gibi çok ciddi bir risk faktörü
bulunan kadınların 25 yaş üzerinde
düzenli mamografi çektirmeleri önerilmektedir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
71
Meme Kanseri Tanısı
MEME
MANYETİK
REZONANS (MR)
Manyetik Rezonans güçlü bir manyetik
alan ortamında radyofrekans dalgaları
aracılığıyla görüntü oluşturma tekniğidir. MR incelemesi sırasında hasta
yüzükoyun pozisyonda hiç hareket
etmeden geniş bir tüp şeklinde olan
cihazın içine yatırılır. İnceleme öncesinde hastanın kol damarına ince bir
kateter yerleştirilir ve çekim sırasında
bu kateterden ilaç (kontrast madde)
enjekte edilir. Çekim sonrasında elde
edilen görüntüler, özel monitörler
üzerinde incelenip ve bazı ölçümler
yapılır.
Meme MR’ı radyasyon içermeyen bir
teknik olup:
Mammografi ve Meme US gibi diğer
yöntemlerde şüpheli bulgular mevcutsa
72
aralık 2012 / www.kenthospital.com
ve bu incelemeler tüm soruları yanıtlamada yetersiz kalıyorsa problemli alanı
daha ayrıntılı değerlendirmek amacıyla,
sonrasında normal yapısı bozulan
meme dokusunda meme kanseri
taraması amacıyla,
Meme kanserinin tanısı/evrelemesinde
veya meme kanseri nedeniyle ameliyat
olmuş hastalarda ameliyat bölgesinde
tekrar ortaya çıkabilecek kanserli
dokuyu yara dokusundan ayırt etmede,
Özellikle meme koruyucu cerrahi uygulanacaksa memenin diğer alanlarında
tümör bulunup bulunmadığının belirlenmesinde kullanılabilir.
Meme protezinin sağlam olup olmadığını değerlendirmede,
Yoğun meme dokusuna sahip genetik
olarak meme kanseri açısından yüksek
risk taşıyan ya da anne-kız kardeş gibi
yakın akrabalarında meme kanseri
hikâyesi bulunan kadınlarda erken
dönemde kanser teşhisinde diğer
görüntüleme yöntemlerinin yetersiz
kaldığı durumlarda tarama amaçlı,
Meme operasyonuna bağlı yoğun
nedbe dokusunda veya radyoterapi
Ancak Meme MR’ı diğer görüntüleme
yöntemlerine göre daha pahalı bir
yöntem olup memenin iyi huylu hastalıklarında da MR’da şüpheli bulgular
saptanabilir. Bu nedenle gereksiz
biyopsi ya da ameliyat yapılmasına
neden olabilir. Ayrıca erken evre kanserin
ve kanser öncüsü değişikliklerin ilk
göstergesi olabilen mikrokalsifikasyon
(küçük kireç odakları) kümeleri meme
MR’ında saptamanın imkanı yoktur. Bu
nedenle her zaman, diğer görüntüleme
yöntemleri ve klinik muayene bulguları ile
birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Meme Kanseri Tanısı
BİYOPSİ
YÖNTEMLERİ
Memede şüpheli bulgular saptandığı
zaman tanı koymak için iğne biyopsisi
yapmak ya da ameliyatla o bölgeyi çıkarmak gerekir. Dünyada standart olarak
tüm meme hastalıklarının tanısı önce
iğne biyopsileri ile konur. İğne biyopsisi
nedeniyle tümörün yayılması söz konusu
değildir. İğne biyopsileri ultrasonografi,
mamografi ya da MR rehberliğinde uygulanabilir. İğne biyopsi öncesinde meme,
lokal olarak uyuşturuluyor ve şüpheli
alandan değişik iğneler(İnce İğne Aspirasyon Biyopsisi (İİAB), Tru-cut Biyopsi (Kesici
İğne Biyopsisi) ve Vakum Biyopsisi yardımıyla yeterli olacak miktarda doku örneği
alınır. Biyopsi sonucunda meme kanseri
saptanırsa hastanın yine ameliyat olması
gerekir. Ancak görüntüleme yöntemlerinde şüpheli bulgular olan kadınlarda,
kanser saptanma riski ortalama %10-40
civarında olup hastaların çoğunda kansere rastlanmaz. Eğer iğne biyopsisi sonucunda hastalığın iyi huylu olduğu anlaşılırsa, hasta birçok gereksiz işlemden
kurtulmuş olur.
Tel ile meme lezyon işaretlemede lokal
anestezi uygulandıktan sonra içinde ince
bir tel bulunan işaretleme iğnesi görüntüleme rehberliğinde şüpheli bölgeye
yerleştiriliyor. Daha sonra iğne geri çekilir,
tel içerde kalır. Telin bir kısmı memenin
içinde, bir kısmı dışında olacak şekilde
bırakılır. Dışarıda kalan kısım bantla
meme üzerine yapıştırılır ve telin yerini
göstermek için film çekilir. İşlem radyoloji
bölümünde yapılıp ardından hasta ameliyathaneye gönderilir. Telin ucu çengel
şeklinde olduğu için dokuya tutunur ancak
yine de yanlışlıkla teli çekmemeye özen
göstermek gerekir. Ameliyatta cerrah
önce teli bulur ve sonra etrafındaki
dokuyu çıkarır. Çıkarılan doku radyoloji
bölümüne gönderilir ve filmi çekilerek
kontrolü yapılır.
Hastanın biyopsi işlemini yapacak olan
doktora kullandığı tüm ilaçları bildirmesi
gerekmektedir. Özellikle kan sulandırıcı
ilaçlar biyopsiden birkaç gün önce
kesilmelidir. Bazı durumlarda biyopsi
öncesinde kan örneği aldırarak kanamapıhtılaşma ile ilgili sorun olup olmadığını
kontrol edilebilir. Göğüs bölgesine deodorant, pudra veya krem sürülmemelidir.
Hastanın hafif tok olması tercih edilir.
Meme kanserinde erken tanı çok önemli
olup ne kadar çok sayıda erken evre
meme kanseri tanısı konabilirse hastanın
yaşam ömrü o kadar çok artar ve bu
hastalıktan yaşamını yitirenlerin sayısı o
kadar çok azalır. Bu nedenle erken tanı
öncelikle kişinin kendi kendini muayenesi
ile başlar ve düzenli kontroller ile devam
eder. Hastalarımız arasında ele gelen
şüpheli bir kitlenin memenin kendi dokusuna ait olduğu ancak hemen komşuluğunda tesadüfen çok küçük boyutlarda
saptanan kitlenin erken evre meme
kanseri olduğu, rutin mamografi taramasında takipte gelişen çok küçük bir
kireçlenme odağı saptanmış ve yapılan
biopsi sonucu erken evre meme kanseri
olduğu anlaşılmıştır. Bunun yanı sıra
sadece meme ile ilgili şikayetler değil
hastanın genel şikayetlerde bazen çok
önemli olabilir. Örneğin koltuk altında ele
gelen sertlik ile başvuran bir hastamızda
yapılan meme taramasında çok küçük bir
odak saptanmış meme korunarak kitle ve
etraf dokusu çıkarılmış, yine bir başka
hastamız bel ve sırt ağrısı ile başvurmuş
çekilen bel ve sırt MR’larında kemikte
yaygın kitle lezyonları görülmüş olup
yapılan meme taramasında meme
kanseri tanısı almıştır.
Son olarak deyinmek istediğim nokta
meme kanserinin tanı ve tedavisinde
farklı alanlarda uzmanlaşmış meme
cerrahları, onkolog, plastik cerrah, radyolog ve patolog gibi hekimlerin bir arada
çalışıp görüş alışverişinde bulunması ve
kararların ortak alınması gerekliliğidir.
İşte bu noktada Kent Hastanesi Meme
Sağlığı Merkezi’nde kapsamlı yaklaşımla
erken ve doğru tanı olanağı sağlanıyor.
Kent Hastanesi Meme Sağlığı Merkezi'nde
dijital mamografi, ultrasonografi, meme
MR, klinik meme muayenesi ve kendi
kendine meme muayenesi eğitimi ile
meme kanseri taraması hizmetleri dünya
standartlarına uygun, kaliteli ve hızlı bir
şekilde gerçekleştirilmektedir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
73
Bilgisayarlı Tomografii
RADYOLOJİDE
SIKÇA SORULAN
SORULAR
Çocuğuma akciğer filmi
çektireceğim zararlı olur
mu ?
Yeryüzünde hergün çeşitli kaynaklardan
aldığımız doğal radyasyon denen bir doz
mevcuttur. Bir akciğer grafisi çekimi ile
sadece 10 günlük doğal radyasyon dozu
kadar ışın alınır bu da oldukça az bir doza
karşılık gelmektedir. Ancak buna rağmen
çocuklarınıza üreme organlarını kurşun
yapılarla koruyan ”gonad koruyucu”
kullanmadan röntgen filmi çektirmemenizi tavsiye ederiz.
Kapalı yer korkum var MR
çektirmem imkansız mı?
Günümüzde tıbbın gelişen olanakları ve
teknolojisi ile hafif sedasyon kullanılarak
MR incelemelerinizi rahatlıkla yaptırabilirsiniz.
Tüm vücudu görüntüleyen
bir yöntem var mı?
Tüm vücut Manyetik Rezonans veya
PET-CT denen yöntemlerle tüm vücudu
taramak mümkün ancak bu yöntemler
ciddi rahasızlığı bulunan (kanser hastalığı
gibi) kişilerde ve onların takibinde
kullanılmaktadır. Sağlıklı bireylerin taranması daha kolay ve maliyeti düşük
yöntemlerle (ultrason, röntgen
gibi)
yapılmalıdır.
74
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Madem ki Manyetik Rezonans (MR) yöntemi dokular
hakkında çok detaylı bilgi
veriyor neden ilk olarak bu
yöntem hastaların taranmasında kullanılmıyor?
Her dokunun değerlendirildiği bir yöntem
vardır, tabii ki MR görüntüleme yöntemi
çok detaylı doku bilgisi vermekle birlikte
vücudun her bölgesi için kullanılmaz, bazı
hastalıklarda ilk seçenek olabileceği gibi
bazı hastalıklarda gereksiz kullanımından
maliyet nedeni ile kaçınmak gerekir
(örneğin parmağı kırılan bir kişiye basit bir
röntgen çekimi yerine MR incelemesi
yapmak gibi).
Hangi inceleme yöntemlerinde radyasyon vardır,
hangilerinde yoktur?
Röntgen, Bilgisayarlı Tomografi, Mamografi, Kemik yoğunluğu ölçümü cihazları x
ışınlarını kullanarak çalışır, Manyetik
Rezonans (MR) ve Ultrasonografi cihazlarında radyasyon yoktur.
Bilgisayarlı Tomografi
Gebelik riski bulunan
hastalarda x-ışını kullanılarak yapılan incelemelerde emniyetli bir dönem var
mıdır?
Gebelikte ilk üç ay, bebeğin x-ışınına en
hassas
olduğu
dönemdir.
Çünkü
x-ışınının hızlı büyüyen dokulara zararlı
etkileri daha fazladır. Bu nedenle, gebelik
olasılığı bulunan hastaların x-ışını
kullanılarak yapılan incelemelerden uzak
durması gerekir. Doğurganlık çağındaki
kadınlarda, gebelik riskinin en düşük
olduğu dönem, menstrüel siklusun ilk
gününden (adetin başladığı günden)
itibaren ilk "on" günlük dönemdir. Bu
dönemde gebelik olasılığı yoktur. Bu kural
"on gün kuralı" olarak bilinir.
Kontrast madde nedir?
Dokular arasındaki kontrast (seçilebilme)
farkını artırmak için kullanılan maddelere
"kontrast madde" denir.
Manyetik Rezonans incelemesi hangi hastalara yapılamaz?
Vücudunda MR ile uyumlu olmayan
metalik cisim veya tıbbi protez taşıyan
hastalar (kalp pili, bazı eski kalp kapakçık
protezleri veya eski anevrima klipsleri
gibi) bu inceleme için uygun değildir. Bu
tür protezi olan hastaların incelemeyi
isteyen doktoru bilgilendirmesi gerekir.
Mamografik meme incelemesi her zaman yapılabilir
mi?
Bu inceleme sırasında meme dokusunun
hafifçe sıkıştırılarak tespit edilmesi
gerekir. Bu durum menstrüel siklusun
ikinci aşamasında ağrılı olabilir. Bu
nedenle incelemenin memede hassasiyetin en az olduğu siklusun ilk yarısında
tercihen ilk 10 gününde yapılması önerilir.
En iyi radyolojik görüntüleme yöntemi hangisidir?
Bütün görüntüleme yöntemlerinin birbirlerine göre avantaj ve dezavantajları
vardır. İncelenecek bölgeye, tetkikin istenme sebebi olan hastalığa göre en uygun
tetkik farklılık gösterebilir. Bu durum,
tetkiki isteyen hekim ve radyologlar
tarafından iyi bilinir ve tetkik istemi
amaca göre yapılır.
BT' de çok radyasyon alınır
mı?
BT cihazları, hastanın alacağı radyasyon
miktarı en az düzeyde olacak şekilde
üretilmiştir. Ayrıca, inceleme ile elde
edilecek bilginin, hastalığın tanı ve tedavisini yönlendireceği göz önüne alınırsa bu
risk ihmal edilebilir düzeydedir. Yeni
üretilmiş cihazlarda doz azaltıcı çeşitli
önlemeler bulunmaktadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
75
Menopoz
MENOPOZ
MENOPOZ NORMAL,
DOĞAL BİR
OLAYDIR. BİR
HASTALIK DEĞİLDİR!
Prof. Dr. Namık DEMİR,
Kent Hastanesi
Menopoz kelime anlamı olarak son adet
kanamasının adıdır. Aslında, başka bir
nedeni olmadan 12 ay süresince adet
görmeme sonrasında tanımlanan normal
doğal bir olaydır. Kadınlarda yumurtalıklardaki yumurta hücrelerinin sayılarının
azalması ve tükenmesi sonucu gelişir.
Bunun sonucunda yumurtalıkların yaptığı estrogen hormonu ve diğer hormonların düzeylerinde azalma olur. Kadında
doğurganlık sona erer.
Menopoz başlamadan 6 yıl önce perimenapozal dönem başlar ve menopozdan
sonraki 1 yıla kadar sürer. Menapoz
öncesi bu dönemin en belirgin özelliği
adet
kanamalarındaki
değişiklerdir.
Kadınların % 15-25’inde bu dönemde
adet düzenlerinde herhangi bir değişim
olmaz. Ancak kadınların geri kalanında
özellikle menopozdan 6-8 yıl öncesinde,
erken geçiş döneminde adetlerde 7 yada
daha fazla gün uzamalar olur. Manopoz-
76
aralık 2012 / www.kenthospital.com
dan 2 yıl öncesinde yani geç geçiş döneminde adet kanamalarında 60 güne kadar
gecikmeler başlar. Bu dönemlerde çoğu
kez yumurtlama olmaksızın adet kanamaları gerçekleşir. Obez ve myomu olan
kadınlarda bu dönemde adet kanamaları
çok yoğun olabilir. Yumurtlama olmadığı
için progesteron hormonunun etkisinden
yoksun kalan rahim içerisindeki endometrium tabakası adet gecikmesi
süresince kalınlaşır ve endometrial
hyperplazi olarak adlandırılan durum
ortaya çıkar.
Doğurganlık yıllarından menopoza doğru
geçerken kadın vücudunda bir çok fiziksel
değişiklikler olur. Bu değişikliklerin çoğu
menopoz ve yaşın getirdiği normal
değişikliklerdir. Örneğin ateş basmaları
belirli bir zaman süresince kadınları
önemli ölçüde rahatsız eden bir durumdur. Genellikle insanlarda beynin vücut
ısısını ayarlayan merkezlerinin bulunduğu hipothalamus bölgesindeki değişiklikler sonucu oluşur. Eğer hipotalamus
yanlış olarak kadın vücut ısısını sıcak
olarak algılarsa vücut ısısnı azaltmak için
bir dizi olaylar zinciri başlar ve ilk olarak
vücut yüzeyine yakın olan damarlar
genişler ve vücut ısısını kaybetmeye
başlar. Bu durum kadın tarafından ateş
basması olarak algılanır. Bu durum ince
tenli kadınlarda boyunda ve yüzde
kızarıklık oluşmasına neden olur. Nabız
sayısı artar kalp atımları hızlanır ve
kadının vücut ısısını düşürmek için soğuk
terleme olur. Ateş basmaları genellikle
geceleri gelir ve uyku düzeninin de bozulmasına neden olur.
Her kadın menopozu farklı bir şeklide
yaşar. Elimizde kesin bir kanıt olmasa da,
kadınlar vücutlarında meydana gelen
fiziksel değişikliklere genel olarak annelerinin verdiği yanıtlara benzer tarzda yanıt
verirler. Menopoz doğal olarak 40 ile 58
yaş arasında gelişebilir. Ülkemizdeki
kadınlarda ortalama 48 yaş civarında
menopoz başlar. Sigara içme yumurtalıkların yaşlanmasını hızlandırır ve genellikle sigara içen kadınlarda 2 yıl daha
erken menopoz gelişir.
Menopoz döneminde görülen bazı
değişiklikler orta yaşlarda ortaya çıkan
diabetes, tiroid hastalıkları ve uyku
apnesi gibi durumlardır. Bazen sağlık
problemleri
menopozdaki
hormon
değişiklikleri ile eş zamanlı olarak kişinin
genetik alt yapısı, yaşın ilerlemesi, sağlıksız yaşam koşulları ve diğer orta yaş
streslerinin ortak etkileri sonucunda
ortaya çıkabilir.
Menopoz
Menopoz Terminolojisi
MENOPOZ:
Yumurtalıkları alınmamış yada kalıcı
olarak hasar görmemiş kadınlarda ardışık
olarak 12 ay boyunca adet görmeme
durumudur.
PERİMENOPOZ:
Doğal menopozdan önce vücutta değişikliklerin başladığı ve menopozdan 6 yıl
önce başlayan ve menopoz sonrası 1 yıl
kadar süren geçiş dönemidir.
YAPAY MENOPOZ
(CERRAHİ MENOPOZ):
Cerrahi girişim ile overlerin alınması yada
kanser ilaçlarının kullanılması yada
radyoterapi uygulanması gibi bazı tedavilerden sonra yumurtalıkların ciddi olarak
hasar görmesi sonucu gelişen menopoz
dönemidir.
ERKEN MENOPOZ:
Menopozun 40 yaşında yada daha erken
başlaması durumudur.
POSTMENOPOZ:
Menopoz sonrasındaki yılları içerisine
alan dönemdir.
YAPAY MENOPOZ:
Yapay menapozda kadın vücudundan
hormonların ani olarak uzaklaştırılması
söz konusu olduğundan ateş basması,
terleme, uyku bozuklukları ve vaginal
kuruluk gibi belirtiler doğal menopoza
oranla daha yoğun bir şekilde hissedilir.
Yumurtalıktan az miktarda
Prof. Dr. Ömer Harmancıoğlu
Kent Hastanesi
MENOPOZDA MEME
HASTALIKLARI
salgılanan erkeklik hormonlarının ani
kaybı sonucunda doğal menopozdan
farklı olarak cinsel ilgide de azalma olur.
Yapay menopozun duygusal yönden de
farklı etkileri olmaktadır. Örneğin pelvis
bölgesine uygulanan radyasyon sonrasında vaginal kuruluk doğal menopozda
olandan çok daha yoğun olmaktadır.
Yada bazı kemoterapi tedavilerinden
sonra saç dökülmeleri, bulantı, kilo kaybı,
halsizlik gibi belirtiler de kadını daha kötü
etkilemektedir. Bu gurup kadınlarda
menopoz tedavisi çok daha önem kazanmaktadır. Bu kadınlar çoğu kez daha genç
yaşta oldukları için osteoporoz gibi istenmeyen komplikasyonlar ile daha sık
karşılaşabilirler.
ERKEN MENOPOZ:
Ya doğal olarak yada girişimler sonrasında kadının 40 yaşından önce menopoza
girmesi durumudur. Bu durum genetik
nedenlere bağlı olarak gelişebilir yada
vücudumuzun bağışıklık sistemindeki bir
bozukluk sonucu antikorlarımızın kendi
yumurtalık dokumuzu tahrip etmesi
sonucu oluşabilir. Bazen de erken yaşta
uygulanan kanser cerrahisi yada tedavileri sonucu gelişebilir. Erken menopoza
giren kadınlar yaşamlarının daha uzun bir
dönemini estrojen hormonunun yararlı
etkilerinden yoksun geçirecekleri için
daha fazla oranda osteoporoz ile ve kalp
hastalıkları gibi sağlık problemleri ile karşı
karşıya kalabilirler. Erken menopoza
girenler, ayrıca doğurganlığın kaybına
bağlı ve kadınlık duygularının azalması ve
cinsel olarak tercih edilmeme gibi kaygılara bağlı psikolojik sorunlarla da karşı
karşıya kalabilirler.
Menopoz
dönemindeki
kadınlarda
memenin selim solid tümörlerinin görülme sıklığı azalır. Memelerde sıklıkla
saptanan kistler menopozun ilk yıllarında
USG ile saptanması ve elle palpasyonu
mümkündür. Yıllar geçtikçe bir başka
terimle memelerin içinde bulunan süt
bezlerinin atrofiye olmaları ve yağlı gözeli
dokuların artması ile kistler geriler.
Meme kanserine gelince yıllar geçtikçe
hastalığın görülmesi sıklığı artmakta ve
kişiler yaşlandıkça da tanı konulma
olasılığının artmakta olduğu istatistik
çalışmaları ile gösterilmiştir. 2010 yılları
verilerine göre 75 yaşına kadar yaşıyan
kadınların dokuzda birinde hastalık
ortaya çıkmaktadır. Özellikle bilinmelidir
ki dünya verilerine bakıldığında meme
kanserinin en yoğun olarak rastlandığı
POSTMENOPOZ
Menopoz yıllarında tüm kadınlarda yaşa
bağlı olarak ortaya çıkan fiziksel değişimler, menopozdan sorumlu olan hormonal
değişimlerden de etkilenebilir. Bu fiziksel
değişimler kalp hastalıkları, diabet, kemik
erimesi ve kanser gibi ciddi sağlık sorunlarını da kapsamaktadır. Bu yüzden
menopoz nedeni ile yapılan kontrollerde
bu hastalıklara ait risk faktörlerinin olabildiğince erken saptanması ve bazı koruyucu önlemleri alma fırsatının da yakalanması mümkün olabilmektedir. Menopoz
nedeni ile yapılan kontrollerde kadının o
zamana kadar farkına varmadığı tiroid
hastalıkları, meme hastalıkları yada kalın
barsaklar ile ilgili hastalıkların da farkına
varmaktayız. Bu nedenle menopoz döneminde yapılacak kontroller kadınlarımıza
kişisel risk değerlendirmelerini belki de ilk
kez yapabilmeleri için eşsiz bir fırsat
oluşturmaktadır.
Kadınlarımızın sağlığına daha bütüncül
açıdan yaklaşmak amacı ile hastanemizde Menopoza Giriş ve Menopoz Dönemi
kontrollerinden oluşan paket programlar
hazırlanmıştır. Bu programlar jinekolojik
muayenenin yanı sıra genel cerrahi, kardiyoloji, fizik tedavi, psikiyatri ve göz hastalıkları muayenelerini de içeren ayrıca
smear alınması, biyokimyasal incelemeler, mamografi, kemik taraması tümör
belirteçlerinin taranması gibi kadın
sağlığına bütüncül yaklaşımı içeren
programlardır. Bunun sonucunda menopoz döneminde kadınlarımızın kişisel risk
değerlendirmelerini yapabilmeyi ve var ise
alınacak önlemleri daha erken alarak
kadınlarımızın sağlıklarını korumayı
amaçlamaktayız.
yaşlar ise 50 ile 60 lı yıllar yani menopoz
sonrası dönemdir. Bu nedenlerle kadınlarımız kendilerini aylık muayenelerini
ihmal etmemliler ve yıllık mamografik,
ultrasonografik incelemeler yanında yıllık
doktor kontrollerini ihmal etmemeleri
tavsiye edilir.
Menopozdaki kadınlarda tanı konulan
meme kanserinin tedavilerinin ve alınan
sonuçların son derece yüz güldürücü ve
organın korunarak tedavi edilmesinin
mümkün olduğunun bilinmesinde yarar
vardır bu nedenle kişilerin yıllık taramalarının yaptırmalarında çok büyük yarar
vardır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
77
Menopoz
Prof. Dr. Teoman SÖHMEN
Kent Hastanesi
MENOPOZDA
PSİKİYATRİK
BOZUKLUKLAR
Menopozun herhangi bir döneminde
depresyonun %20 kadar olduğu tahmin
edilmektedir. Depresif belirtilerin menopoza geçişte arttığı ve menapozdan
sonra azaldığı bulunmuştur. Daha önce
depresyon öyküsü olanlarda üreme
hormanları düzeylerindeki değişimlerle
depresif mizaç arasında ilişkinin olduğu
gösterilmiştir. Menopoz öncesi ile menopozdan 3.5yıl sonrasını kapsayan bir
araştırmada depresyon belirtilerinin daha
Uzm. Dr. Zülfikar DANAOĞLU
Kent Hastanesi
MENOPOZ VE KALP
DAMAR
HASTALIKLARI
Koroner arter hastalığı yada kalp damarlarının tıkanması hem erkeklerde hem de
menopoz sonrası kadınlarda en önde
gelen ölüm ve hastalanma nedenidir.
Menopoza girmemiş
kadınların kalp
hastalığına yakalanma riski 10 yıl geç
olmakta iken, menopozdan sonra risk
erkeklerle aynı orada yükselmektedir.
Normalde kadınların erkeklere göre bu
kalp hastalığına yakalanma yaşı 10 yıl
daha geç olmaktadır. Yani erkeklerde
ortalama 45 yaşından sonra görülmeye
başlayan kalp damar tıkanıklığı kadınlarda 55 yaşından sonra ortaya çıkmaktadır. Kadınlarda kalp hastalığına geç
yakalanmanın sebebi olarak kadınlık
hormonlarının koruyucu rol oynadığı
düşünülmektedir. Bu öngörüye dayanarak
menopoz sonrası kadınlarla, ”Eksilen
78
aralık 2012 / www.kenthospital.com
çok menopoza geçişte ortaya çıktığı
bulunmuştur.
Menopoz
sırasında
üretilen üreme hormanlarının depresyon
gibi mizaç değişiklerine neden olduğu
kabul edilmektedir. Menopoza geçiş
sırasında kadınların %40-50’inde, mizaç
bozukluğuna bağlı olan veya olmayan,
uyku problemleri olmaktadır. Uyumama
sorunu olan kadınlar sıkıntı, gerginlik,
stres ve depresyon gibi sorunları daha
çok bildirilmektedir. Menopoz sırasındaki
uyku problemleri östrojen eksikliği ile ilgili
olup östrojen tedavisinin hem öznel hem
nesnel uykuyu iyileştirdiği ve sıcak
basmalarını azalttığı bilinmektedir. Yaş
artışı ile birlikte uyku apnesi oranı da
artmaktadır; uyku apnesi 30-39 yaşları
arasındaki kadınlarda %6.5 iken 50- 60
yaşlarında %16 olmaktadır. Bunun nedeni
tam olarak bilinmemekle birlikte menopoz sonrasında beden ağırlığındaki artışa
ve progesteron düzeylerinin azalmasına
bağlı olabileceği düşünülmektedir.
Şizofrenik kadınlarda menopoza geçişte
belirtilerin kötüleştiği görülmüştür. Bu
gözlemler şizofrenin patofizyolijisinde
östrojenin modulatör rolü oynadığını
düşündürür.
hormonları dışarıdan vererek kalp hastalığından koruyabilir miyiz?” sorusuna
cevap arayan çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bir çalışmada menopoza girmiş
kadınlara, ”Hormon veya östrojen hormonu verirsek kalp hastalığına yakalanma
şansını azaltabilir miyiz? ” sorusuna cevap
aranmış ve 27. 000 Kadın üzerinde yapılan
bir çalışmada menopozdan sonra verilen
hormon ve östrojen tedavisinin kalp
açısından anlamlı bir fark yaratmadığı
ortaya konmuş. Ancak aynı çalışmanın alt
analizleri yapıldığında burada 50’li yaşlarında olan kadınlarla daha ileri yaştakiler
arasında fark olduğu ortaya çıkmıştır. Bu
lat çalışmalarda menopozun erken döneminde yani 50’li yaşlarda başlanan östrojen tedavisi kalp koruma açısında olumlu
sonuç verirken, menopozdan 9 yıl ve daha
sonra başlanan tedavi hiçbir koruyucu etki
sağlamamaktadır. Buna sebep olarak
damar sertliğinin menopoz sonrası 9
yılda yerleşmiş olduğu düşünülmektedir.
Hormon veya östrojen tedavisinin özellikle cerrahi olmayan (yani yaşa bağlı
menopozla)
birlikte
başlanmasının,
yukarıdaki bilgiye dayanılarak kalp krizlerini önlemede faydalı olacağına inanılmaktadır ancak bu kesin olarak kanıtlanamamıştır. Östrojen hormonunun kalp
sağlığı üzerine olan etkileri kan yağlarındaki LDL /HDL (kötü kolesterolün iyiye
oranı) dengesini iyi kolesterol lehine
döndürmesine bağlı gibi görünmektedir.
LDL ne kadar düşük, HDL ne kadar yüksek
ise damar sertliği riski de o oranda
düşmektedir. Kadınlarda erkeklerden
farklı olarak trigliserid, HDL ve lipoprotein
(a) (lipopprotein küçük a olarak okunur)
LDL den daha önemli etkiye sahip görünmektedir. Lipoprotein a, yüksekliği östrojen hormonu ve statin (kolesterol düşürücü ilaçlar) tedavisi ile düşürülebilmektedir.
Menopoz sırasında panik bozukluk sık
görülür. Menopozda yeni başlayan panik
bozukluk olabilir veya daha önce mevcut
olan panik bozukluk kötüleşebilir. Panik
bozukluk, çoğul menopoz belirtileri olan
kadınlarda daha sıktır. Panik bozukluğun
da menopoza geçişte daha fazla olduğu
görülmektedir.
Menopoz döneminde yeni başlangıçlı
obsesif kompulsif bozukluk olabileceği
gibi önceki obsesif kompulsif bozukluğun
tekrarlayabilir veya belirtilerde değişiklikler olabilir. Bipolar bozukluğu olan kadınlarda menopoz sırasında belirtilerde artış
olabilir. Özellikle menopoza geçişte
depresif epizodların yüksek oranda
olduğu kabul edilmektedir.
Peki kalp damar tıkanıklığı olduğu bilinen
kadınlarda menopoz sonrası hormon
tedavisinin bir faydası oluyor mu? Bu
amaçla yapılan çalışma kombine hormon
tedavisi verilen kadınlarda kalp krizlerini
azaltmadığını hatta ilk dönemlerde artırabildiğini gösterdi. İlginç şekilde burada LDL
de düşme HDL de ise yükselme olmasına
rağmen bu sonucun ortay çıkmasıdır.
Demek ki kalp damar tıkanıklığında kolesterolden başka çok farklı mekanizmaların
da rol aldığını göstermiştir.
Sonuç olarak ne kombine hormon tedavisi
ne de östrojen tedavisi kalp hastalığından
korunma amaçlı verilmemelidir. Bu
tedavinin başlanmasında tek gerekçe
menopoza bağlı şikayetlerin giderilmesi
olabilir. Kalp hastalığının korunmasında
ilaçtan çok, düzenli spor yani egzersiz, bol
yürüyüş, kilo almamak, sigara içmemek,
aşırı kilo, diyabet ve stresle mücadele
etmeyi bilmek gibi genel tedbirlerin her
zaman işe yaradığını da unutmamak
gerekir.
Menopoz
Op. Dr. Safiye Küçükgül
Kent Hastanesi
MENOPOZ VE GÖZ
Menopoz dönemindeki
hormonal
değişiklikler, vücuttaki diğer sistemlerde olduğu gibi göz ve görme sağlığını da etkilemektedir.
GÖZ KURULUĞU:
Menopoz sonrası kadınlarda en sık karşılaştığımız durum göz kuruluğudur. Göz
yaşı miktarında azalma ve buna bağlı
olarak oluşan yanma, batma, yabancı
cisim hissi, kızarıklık, rüzgar veya sigara
dumanından rahatsızlık gibi şikayetlerle
karşımıza çıkar. Depresyon ve hipertansiyon ilaçları, idrar söktürücü ilaçlar da göz
kuruluğunu arttırır. Göz kapağının göz
üzerinde sürtünmesinin artması, özellikle
sabahları göz kapağını açmakta zorlanma, kızarıklık, acıma, batma ve arkasından da refleks olarak sulanma oluşturur.
Göz yaşının gözü kayganlaştırmak,
kornea epitel hücrelerini beslemek,
Uzm. Dr. Atiye AYRAL
Kent Hastanesi
POSTMENOPOZAL
OSTEOPOROZ
Osteoporoz modern çağın hastalıklarından biridir. Başlıca osteoporoz nedeni
menopoz sonrası kadınlarda görülen
‘Postmenopozal Osteoporozdur. Kemik
erimesi hastalarının yaklaşık %80’i kadınlardır. Osteoporoz en yalın tarifiyle kemik
yoğunluğunun
azalmasıdır.
Kemik
şeffaflığını sağlamak yanında gözü
enfeksiyonlardan korumak ve gibi çok
önemli bir görevi daha vardır. Bu nedenle
göz kuruluğu, görme kalitesini düşürdüğü
gibi konjonktivitlere de zemin hazırlar.
Kontakt lens kullanan kişilerde göz yaşı
eksikliğine bağlı olarak lens kullanımında
zorluk ve lensin üzerinden yakın görmede
bozulmalar ortaya çıkar. Lensi nemlendirecek ilaçlar ve lens ile birlikte okuma
gözlüğü ihtiyacı da oluşur.Göz kapaklarının cildinde kuruma, kabalaşma, elastikliğinde azalma ve yer çekimi nedeniyle üst
göz kapağında sarkmalar daha kolay
oluşur.
Kuru göz tanısı göz muayenesi esnasında kolayca konulabilir. Hastanın öyküsü
tanıya çok yardımcı olmakla birlikte
gözyaşının özel boyalarla boyanması
veya özel gözyaşı şeritleri ile gözyaşı
miktarının üretim hızının tespiti ve gözde
kalış süresinin ölçülmesi de tanıda
kullanılabilecek basit testlerdir.
Tedavide gözyaşının yerini tutan birçok
yapay gözyaşı damlası ve jeli bulunmaktadır. Yapay gözyaşını günde 4-5 kereden
daha sık kullanma ihtiyacını hisseden
kişiler için koruyucu madde içermeyen,
tek kullanımlık yapay gözyaşı preparatları
da tercih edilmelidir. Bu tek kullanımlık
damla ve jeller, hastalar tarafından gün
boyu ihtiyaç hissedildiği sıklıkta kullanılabilmektedirler. Gözdeki enflamasyonun
tedavisi için siklosporin göz damlaları da
yoğunluğunun azalması sonucunda
kemik yapısı bozulur ve kırılganlık artar.
Kırıklar ve sonucunda ortaya çıkan yatağa
bağımlılık yaşamı tehdit eden komplikasyonlara neden olur. Bunlar kalp, akciğer ve
damar tıkanıklığı ile ilgili komplikasyonlardır. Kemik erimesi sonucunda meydana gelebilen kırıklar 60 yaş sonrası önde
gelen ölüm nedenleri arasındadır. Osteoporoz ve kalça kırıkları büyük ölçüde
önlenebilir hastalıklar arasında sayılmaktadırlar. Gerekli olan ise toplumun bu
konuda bilinçlenmesidir.
Menopoz sonrası dönemde osteoporozun
erken ortaya çıkmasında en belirleyici
faktör 30 yaşında ulaşılan zirve kemik
yoğunluğudur. Eğer bu dönemde yüksek
bir kemik yoğunluğuna ulaşılmışsa kemik
erimesi daha az ve daha geç oluşur.
Doğumdan itibaren yaklaşık 30 yaş civarına kadar kemik yapımı yıkımından daha
fazladır. İskeletimizin %75-85 kadar buluğ
kullanılabilmektedir. Kuru gözde diğer bir
tedavi yöntemi de az kalmış da olsa
kişinin olan gözyaşının korunmasıdır.
Gözyaşını gözden uzaklaştıran küçük
kanalcıkları bazı özel tıkaçlarla, geçici
veya kalıcı olarak kapatılabilir. Gözü nemli
tutabilmek için gözlük kenarları kapatılabilir. Geceleri uyunan odanın nemlendirilmesi de işe yarayabilir.
KATARAKT:
Menopoz sonrası kadınlar aynı yaş
grubundaki erkek popülasyonu ile kıyaslandığında kadınlarda kataraktın daha sık
olduğu görülmüştür. Gözün şeffaf yapıda
olan merceğinin puslu hale gelmesi,
bulanık görme, renklerin soluk görünmesi
ve görme keskinliğinin giderek azalması
şeklinde karşımıza çıkar.
SARI NOKTA HASTALIĞI:
Sıklıkla 60 lı yaşlardan sonra karşılaştığımız ”Makula Dejenerasyonu” merkezi
görme kayıpları oluşturması özellikle
okuma güçlüğüne yol açması etkin
tedavisi döneminin kısa süreli olması sık
kontrolleri gerekli kılmaktadır.
GLOKOM:
Ayrıca glokom hastalığı ileri yaşlarda
görülen göz tansiyonu yüksekliği, görme
alanının daralması ve göz sinirinin
giderek kuruması şeklinde karşımıza
çıkan bir klinik tablodur. Erken tanı konulması kayıpların önlenebilmesi açısından
çok önemlidir.
çağı süresinde oluşmaktadır. Kadınlar
maksimum kemik yoğunluğuna 25-30
yaşlarında, erkekler ise 30- 35 yaşlarında
ulaşırlar. Bu çağdan sonra kemik yıkımı
kemik yapımından daha fazla olmaya
başlar ve giderek artmaya devam eder.
Kadınlarda kemik yıkımının en hızlı
olduğu zaman ise menopozdan sonraki
ilk yıllardır. Kemik yoğunluğundaki bu
azalma daha ileriki yıllarda da devam
eder.
Kemiklerimizin yoğunluğu artırmak için
en uygun dönem ergenlik çağıdır. Özellikle
kadınlar, ince kemik yapısında ve zayıf
olanlar ileri yaşlarda osteoporozdan
korunmak için gayret göstermelidirler.
Bunun için yapılacaklar ise uygun beslenmek, egzersiz yapmak ve sigaradan
kaçınmadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
79
KENT SAĞLIK GRUBU
KURUMSAL BİLGİ
KENT SAĞLIK GRUBU MEDİKAL KADROMUZ
ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ
Aci
l Servis
Uzm. Dr. John FOWLER (Danışman)
Uzm. Dr. Melek GÜRYAY
Uzm. Dr. Fecri BENGİ
Uzm. Dr. Sevilay KARADUMAN
Uzm. Dr. Nesibe Sönmez DEMİRYOĞURAN
Ağız ve Diş Hastalıkları
Dt. Cüneyt IŞIKER
Ameliyathaneler ve
Yoğun Bakımlar
Prof. Dr. Ali Reşat MORAL
Uzm. Dr. Ayhan ÖNAL
Uzm. Dr. Ahmet SUBAŞI
Uzm. Dr. Erhan OLGUN
Uzm. Dr. Gökhan AYHAN
Uzm. Dr. Ali Han PİRİM
Dermatoloji
Uzm. Dr. Çiler AKIN
Uzm. Dr. Cüneyt SOYAL
Endokrinoloji ve
Metabolizma Hastalıkları
Prof. Dr. Vedia GEDİK
Estetik ve Plastik Cerrahi
Opr. Dr. Kamil KILIÇ
Enfeksiyon Hastalıkları ve
Klinik Mikrobiyoloji
Uzm. Dr. Işın MÜFTÜOĞLU
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Uzm. Dr. Atiye AYRAL
Uzm. Dr. Ceyhun BICILIOĞLU
Beyin Cerrahisi
Prof. Dr. Altay BEDÜK
Opr. Dr. Mehmet Vasfi YARADANAKUL
Gastroenteroloji
Prof. Dr. Ethem TANKURT
Uzm. Dr. Bülent ŞENGÜL
Biyokimya
Uzm. Dr. Gültekin TAŞ
Uzm. Dr. Mehmet ERCAN
Genel Cerrahi
Prof. Dr. Sinan ERSİN
Prof. Dr. Ömer HARMANCIOĞLU
Prof. Dr. Özdemir YARARBAŞ
Doç. Dr. Murat KILIÇ
Doç. Dr. Murat ZEYTUNLU
Opr. Dr. Cahit YILMAZ
Opr. Dr. Serkan TÜĞEN
Opr. Dr. Zafer ÖNEN
Opr. Dr. Atilla ÖZER
Böbrek Nakli
Uzm. Dr. Serkan YILDIZ (Nefroloji)
Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU
Opr. Dr. H. Işık ÖZGÜ
Çocuk Cerrahisi
Prof. Dr. Mustafa Orkan ERGÜN
Opr. Dr. Şamil KUDAY
Çocuk Sağlığı ve
Yeni Doğan Yoğun Bakım
Uzm. Dr. Buket ÖZTÜKEL
Uzm. Dr. Mehmet NİSANOĞLU
Uzm. Dr. İsmail Cengiz ÖZTÜRK
Uzm. Dr. Ahmet KAYAK
Uzm. Dr. Hüseyin YASLI
Uzm. Dr. Rayhan BOZABALI
Uzm. Dr. Benal ÇUBUK
Çocuk Nörolojisi
Uzm. Dr. Benal ÇUBUK
Çocuk Kardiyolojisi
Prof. Dr. Aytül PARLAR
Göğüs Cerrahi
Doç. Dr. Kutsal TURHAN
Göğüs Hastalıkları
Prof. Dr. Ülkü BAYINDIR
Uzm. Dr. Aslı TOROS
Uzm. Dr. Ebru GÜNEŞ
Göz Hastalıkları
Prof. Dr. Kaan ÜNLÜ
Opr. Dr. Safiye CAN KÜÇÜKGÜL
Opr. Dr. Filiz KUZUM AKYOL
İç Hastalıkları
Uzm. Dr. Necdet YETİM
Uzm. Dr. Coşkun BOZDAĞ
Uzm. Dr. Tolga Enver YÜCETÜRK
Hematoloji
Prof. Dr. İsmet AYDOĞDU
80
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Prof. Dr. Namık DEMİR
Prof. Dr. Uçar ASENA
Opr. Dr. Orçun SEZER
Opr. Dr. Tunç CANDA
Opr. Dr. Nihal DANAOĞLU
Opr. Dr. Tayfun ÖZAYDIN
Opr. Dr. İsrael ARUH
Opr. Dr. Doğan İŞSEVER
Karaciğer Nakli
Doç. Dr. Murat KILIÇ
Doç. Dr. Murat ZEYTUNLU
Opr. Dr. Cahit YILMAZ
Opr. Dr. Zafer ÖNEN
Kardiyoloji
Doç. Dr. Abdi SAĞCAN
Uzm. Dr. Zülfikar DANAOĞLU
Uzm. Dr. Murat TÜMÜKLÜ
Kulak-Burun-Boğaz ve
Baş Boyun Cerrahisi
Prof. Dr. Alp DEMİRELLER
Opr. Dr. Nihan AKÇA
Opr. Dr. Evrim GÜLEÇ
Kardiyovasküler Cerrahi
Prof. Dr. Suat BÜKET
Opr. Dr. Ulusal COŞKUN
Opr. Dr. Yılmaz CİRBAN
Opr. Dr. Arzum KALE
Opr. Dr. Ercan BAŞÇEŞME
Mikrobiyoloji ve
Klinik Mikrobiyoloji
Uzm. Dr. İsmail AYDIN
Nefroloji
Uzm. Dr. Serkan YILDIZ
Nöroloji
Prof. Dr. Aytekin AKYÜZ
Uzm. Dr. Burak PAKÖZ
Uzm. Dr. Ayfer AKALIN
Nükleer Tıp
Uzm. Dr. Ebru ACAR
Ortopedi ve Travmatoloji
Prof. Dr. Yücel TÜMER
Prof. Dr. Erdal CİLA
Opr. Dr. Levent TAD
Opr. Dr. İbrahim AKEL
Onkoloji
Prof. Dr. Mehmet ALAKAVUKLAR
Patoloji
Doç. Dr. Latife DOĞANAY
Psikolog
Nezahat BİNGÖL
Radyoloji
Uzm. Dr. Alper YÜKSEL
Uzm. Dr. Sabri Onur SUMAN
Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE
Uzm. Dr. Dilşat ÇAMLI
Uzm. Dr. Ömür GENCEL
Romatoloji
Uzm. Dr. Tolga Enver YÜCETÜRK
Tüp Bebek (IVF) Merkezi
Opr. Dr. İsrael ARUH
Opr. Dr. Tayfun ÖZAYDIN
Dr. Tunç PINAR
Üroloji
Doç. Dr. Ömer ÖGE
Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU
Opr. Dr. H. Işık ÖZGÜ
Kat Hekimliği
Dr. Aylin DURMUŞ
Dr. Ekim BIÇAKÇIOĞLU
Dr. Ece ZAMANER
Dr. Emrah GEZER
Dr. Selçuk Onur DUYGU
Dr. Tunç PINAR
Dr. İlker KORKMAZ
Dr. Semra DEMİRLİ
Beslenme ve Diyet
Dyt. Melek BÖLGE AKYEL
Dyt. Seda UŞARER
Eczacı
Ecz. Anıl ÖZYAMAN
Ecz. Ayşe Gizem KALYONCU
ANLAŞMALI KURUMLAR
ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ
Ağız ve Diş Hastalıkları
Dr. Dt. Neslihan EFEOĞLU
Dr. Dt. Duygu YAŞAR İNCİ (Pedodontist)
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Prof. Dr. Namık DEMİR
Opr. Dr. Doğan İŞSEVER
Anestezi ve Reanimasyon
Uzm. Dr. Ayhan ÖNAL
Uzm. Dr. Ahmet SUBAŞI
Uzm. Dr. Erhan OLGUN
Uzm. Dr. Gökhan AYHAN
Uzm. Dr. Ali Han PİRİM
Kardiyoloji
Doç. Dr. Abdi SAĞCAN
Doç. Dr. Cevad ŞEKÜRİ
Uzm. Dr. Murat TÜMÜKLÜ
Beyin Cerrahisi
Opr. Dr. Hüseyin Vasfi YARADANAKUL
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Uzm. Dr. Süreyya PAKSOY
Dermatoloji
Uzm. Dr. Fahrünisa UYAN
Endokrinoloji ve
Metabolizma Hastalıkları
Prof. Dr. Vedia GEDİK
Kulak-Burun-Boğaz
Opr. Dr. Evrim GÜLEÇ DOĞAN
Nöroloji
Prof. Dr. Aytekin AKYÜZ
Uzm. Dr. Burak PAKÖZ
Uzm. Dr. Ayfer AKALIN ÖY
Ortopedi ve Travmatoloji
Prof. Dr. Yücel TÜMER
Opr. Dr. Umur AYDOĞAN
Psikiyatri
Uzm. Dr. Mehmet HANCIOĞLU
Estetik ve Plastik Cerrahi
Opr. Dr. Kamil KILIÇ
Radyoloji
Prof. Dr. Yiğit GÖKTAY
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Uzm. Dr. Atilla Ayral
Üroloji
Doç. Dr. Ömer ÖGE
Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU
Opr. Dr. Hasan Işık ÖZGÜ
Gastroenteroloji
Prof. Dr. Ethem TANKURT
Genel Cerrahi
Opr. Dr. Atilla ÖZER
Göğüs Hastalıkları
Uzm. Dr. Tayfun ÇAĞLAYAN
Göz Hastalıkları
Prof. Dr. Kaan ÜNLÜ
Opr. Dr. Safiye CAN KÜÇÜKGÜL
Opr. Dr. Filiz KUZUM AKYOL
İç Hastalıkları
Uzm. Dr. Tuğba EMÜROĞLU
Uzm. Dr. Coşkun BOZDAĞ
Beslenme ve Diyet
Dyt. Melek BÖLGE AKYEL
ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ
ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİ
• Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigortası A.Ş.
• AK Sigorta A.Ş.
• Allianz Sigorta A.Ş.
• Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi
• Axa Sigorta A.Ş.
• Demir Hayat Sigorta A.Ş.
• Ergo İsviçre Sigorta A.Ş.
• Mapfre Genel Yaşam Sigorta A.Ş.
• Groupama Sigorta A.Ş.
• Yapı Kredi Sigorta
• Güneş Sigorta A.Ş.
• Inter Partner Assistance (IPA)
*Ray Sigorta A.Ş.
*Ray Sigorta A.Ş.- Medline Acil Tedavi Sigortası
*Ray Sigorta A.Ş.- Medical Express Acil Tedavi Sigortası
*Türk Telekom Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı (hasta ödemeli)
*Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketi
*Zürich Sigorta A.Ş. Acil Tedavi Sigortası
*Avis&Ray Sigorta A.Ş. Acil Tedavi Sigortası
*Kolay Yardım Acil Tedavi Sigortası
*Hür Sigorta Acil Tedavi Sigortası
*SBN Sigorta A.Ş. Acil Tedavi Sigortası
*Dr. Back-Up
*Back-Up
*IPA Card
*IPA Privilege Card
*Benefit Card
*Benefit Global AIG-Card
*Sonata Card
*Bank Asya Platinum Card
*Medline Acil Yardım Akademesi Card (AYA Card)
*AXA PPP
*Çek Cumhuriyeti Sigortalıları
*Derin Danışmanlık ve GCS Mümessillik Acil Tedavi Sigortası
(CARD&PLUS)
*Birlik Sigorta &Halk Bankası Acil Tedavi Sigortası
*Birlik Sigorta Polislere Özel Acil Tedavi Sigortası
*New Life Hayat Sigorta A.Ş. Acil Tedavi Sigortası
*DR.Back-up & Fortisbank Card
*Hep Yanında Card
*Fawori Boya Card
*Life Partner Card
*DR.Back-up Temel Sağlık Paketi Acil Tedavi Sigortası
*Metro Turizm Seyahat Organizasyon A.Ş.
*Işık Sigorta A.Ş.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
81
ANLAŞMALI KURUMLAR
ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ
• CGM (Compu Group Medical Türkiye)
*FİBA (Sompo Japan) Sigorta A.Ş.
*HDI Sigorta (Ferdi Kaza Ve Acil Sağlık)
*Fortis Bank
*Eureko Sigorta
*Ziraat Sigorta
*Ankara Sigorta
*Halk Sigorta (Birlik)
*Dubai Sigorta
*Generali Sigorta
*Ace European Sigorta
BANKALAR
• Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Vakfı
• Türkiye İş Bankası A.Ş.
• Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O.
• T.C. Ziraat Bankası ve T. Halk Bankası Vakfı
• T.C. Merkez Bankası Emekli-Çalışan (Hasta Ödemeli)
• Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı
• Asya Katılım Bankası
• Türkiye İhracat Kredi bankası A.Ş.
(Eximbank) (Hasta ödemeli)
RESMİ KURUMLAR
• TBMM
ÖZEL KURULUŞLAR
• Amcor Tobacco Packaging İzmir
Gravür Baskı Sanayi Ticaret A.Ş.
• Bakioğlu Holding A.Ş. ve Bağlı Şirketleri
• Dirinler Mak. San. ve Tic. A.Ş.
• Dirinler Sanayi Makinaları
• Dirinler Döküm ve Yedek Parça San. Tic. A.Ş.
• Özkar İnşaat Turizm Gıda Tekstil Özel Eğitim Kurumları
San. Tic. Ltd. Şti.
• Galata Taşımacılık A.Ş.
• İmbat Madencilik A.Ş.
• SGR Turizm Eğitim Danışmanlık
82
aralık 2012 / www.kenthospital.com
ULUSLARARASI KURULUŞLAR
• Adac
• AID Asistance
• Amerikan Hastanesi Tricare İnternationaL SOS
• Axa Assistance
• Blue Cross Blue Shield
• Bupa International
• Companion Global Healthcare
• International Health Insurance
• International Medical Group IMG
• J.Van Breda
• Marm Sağlık A.Ş.
• Redstar Marm
• Reise Extra
• Remed Assistance
• Seven Corners
• SOS International
• SOS International UK
• Europ Assistance
VAKIF, DERNEK VE ODALAR
• Darüşşafaka
• Tire Ticaret Odası
CHECK - UP ANLAŞMALI KURUMLAR
• Acıbadem Sigorta (Arkas, Delphi, Metro,Bosch,
Nestle,Denizbank,Generali,TEB,Havaş,
Aras Kargo,Tesco Kipa)
• Ak Sigorta
• Allianz Sigorta
• Allianz Sigorta (Petrol Ofisi)
• Anadolu Sigorta
• Axa Sigorta
• Axa Sigorta (Multinet)
• Citibank
• Çimentaş
• Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri
• Finansbank
• Groupama Sigorta (İmperila Tobacco)
• Garanti Emeklilik
• IBM Global Services
• IBM TÜRK
• Mapfre Genel Yaşam (JTI, Hugo Boss, Vestel,
İnci Holding, Global Bilgi)
• Philip Morris Sa
• Philsa
• STMicroelectrics Türkiye
• Syngenta
• Taze Süt Ürünleri
ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ
ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİ
• Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigortası A.Ş.
• AK Sigorta A.Ş.
• Allianz Sigorta A.Ş.
• Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi
• Axa Sigorta A.Ş.
• Demir Hayat Sigorta A.Ş.
• Ergo İsviçre Sigorta A.Ş.
• Mapfre Genel Yaşam Sigorta A.Ş.
• Groupama Sigorta A.Ş.
• Yapı Kredi Sigorta
• Güneş Sigorta A.Ş.
• CGM (Compu Group Medical Türkiye)
*FİBA (Sompo Japan) Sigorta A.Ş.
*HDI Sigorta (Ferdi Kaza Ve Acil Sağlık)
*Fortis Bank
*Eureko Sigorta
*Ziraat Sigorta
*Ankara Sigorta
*Halk Sigorta (Birlik)
*Dubai Sigorta
*Generali Sigorta
*ACE EUROPEAN SİGORTA
BANKALAR
• Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Vakfı
• Türkiye İş Bankası A.Ş.
• Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O.
• T.C. Ziraat Bankası ve T. Halk Bankası Vakfı
• T.C. Merkez Bankası Emekli-Çalışan (Hasta Ödemeli)
• Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı
• Asya Katılım Bankası
• Türkiye İhracat Kredi bankası A.Ş.
(Eximbank) (Hasta ödemeli)
ULUSLARARASI KURULUŞLAR
• Amerikan Hastanesi Tricare International SOS
• AID Asistance
KENT ULAŞIM
ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ
VAKIF, DERNEK VE ODALAR
• Darüşşafaka
RESMİ KURUMLAR
• TBMM
CHECK - UP ANLAŞMALI KURUMLAR
• Acıbadem Sigorta
(Arkas, Delphi, Metro, Bosch, Nestle,
Denizbank, Generali, TEB, Havaş,
Aras Kargo, Tesco Kipa)
• Ak Sigorta
• Allianz Sigorta
• Allianz Sigorta (Petrol Ofisi)
• Anadolu Sigorta
• Axa Sigorta
• Axa Sigorta (Multinet)
• Citibank
• Çimentaş
• Dupont • Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri
• Finansbank
• Groupama Sigorta (İmperila Tobacco)
• Garanti Emeklilik
• IBM Global Services
• Kimtaş
• Mapfre Yaşam (JTI, Hugo Boss, Vestel,
İnci Holding, Global Bilgi)
• Philip Morris Sa
• Philsa
• STMicroelectrics Türkiye
• Syngenta
• Taze Süt Ürünleri
ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ
ÜCRETSİZ SERVİS GÜZERGÂHLARIMIZ
Ücretsiz ring servislerimiz, 7’den 70’e tüm İzmirlileri
bir an önce sağlığına kavuşturmak için hazır bekliyor.
Hasta servislerimizin KONAK-KARŞIYAKA-BORNOVA’dan
kalkış ve hastanemizden dönüş saatleri aşağıdadır.
SERVİS KALKIŞ SAATLERİ (09:30 – 13:30)
(KONAK-BORNOVA-KARŞIYAKA-KENT HASTANESİ)
SERVİS DÖNÜŞ SAATLERİ (12:30)
(KENT HASTANESİ-KARŞIYAKA-BORNOVA-KONAK)
1.Güzergâh (Konak-Kent Hastanesi)
• Konak (Sabancı Kültür Merkezi)
• Emekli Sandığı Bölge Müdürlüğü Otobüs Durağı
• Fevzi paşa Bulvarı Hisarönü Camisi Durağı
• Basmane Şifa Hastanesi Önü
• Fuar 9 Eylül Kapısı Önü
• Fuar Montrö Kapısı Önü
• Fuar Lozan Kapısı Önü
• Alsancak Garı Otobüs Durağı
• Tariş Genel Müdürlüğü Otobüs Durağı
• Bayraklı Üst Geçit
• Soğukkuyu Türk Petrol Önü
• Seza Eczanesi Önü
• KENT HASTANESİ
2.Güzergâh (Bornova-Kent Hastanesi)
• Bornova Otogar
• Canım Öğretmenim Parkı Önü
• Merkez Migros Önü
• Hükümet Konağı Önü
• Hilal İlköğretim Okulu Önü
• Peterson Köşkü Önü
• Şok Mağazası Önü
• Özkanlar Migros Önü
• Tansaş Önü
• Bayraklı Smyrna Meydanı
• Karşıyaka Yalı Caddesi
• KENT HASTANESİ
* Hasta servislerimiz sadece belirtilen duraklardan yolcu alır ve
duraklardan yolcu alır ve durak haricinde durmaz.
Not: Pazar günleri servis hizmetimiz bulunmamaktadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
83
ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ
ı
vaalan
Eski Ha
Yolu
An
ad
ol
u
İzm
ir-
Ca
d
.(
Al
tın
yo
l
M
en
em
en
)
De
m
Mavişehir
ğı
Yonca Kavşa
iry
ol
Çevre Yolu
akkale
Aydın / Çan
u
Kavşağı
İstasyonaltı
An
Kipa Çiğli
ad
ol
u
Ca
d
.(
Al
)
rı
ulva
vB
aye
Dud
Sasalı
tın
yo
l
Mavişehir
84
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Karşıyaka
Bornova
Aksoy
Recidence
ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ
Yolu
)
(Kor
don
ros
Mig
Kapalı Otopark
KENT
A
IYAK
Ş
R
KA
Alsancak
Garı
desi
ehitleri
Atat
ür
Cad.
k Cad
OVA
RN
/BO
Kıbrıs Ş
Alsancak
Vapur
İskelesi
Plevnaerı
Bulv
inç
Seavnesi
t
Pas
Şair Eşref Bulvarı
aşa
P
t
Tala
ı
var
l
u
B
aralık 2012 / www.kenthospital.com
85
Sağlığınıza verdiğimiz değere
güvenin!
Sağlığınıza verdiğimiz değere güvenin!
www.kenthospital.com
www.kenttipmerkezi.com
www.internationalkent.com
www.karacigernakli.org
http://www.facebook.com/KentSaglikGrubu
http://twitter.com/kentsaglikgrubu
Blog
http://saglikkenti.com/
KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35580 Çiğli-İZMİR
Tel: 0(232) 386 70 70 pbx • Faks: 0(232) 386 70 71
[email protected]

Benzer belgeler