PDF SAYI 74 - Hayat Online

Transkript

PDF SAYI 74 - Hayat Online
28
Gönüller Bielefeld'de
Kur'an Ziyafetiyle Doydu
16-17
Baden Württemberg Eyalet
Başbakanı, Kemal Yurtnaç'ı
Makamında Ziyaret Etti 06
ENERGY
Enerji
İçeceği
Damaklara
Serin
Bir
Tat
Sipariş İçin: 0179-9705472
E-Mail: [email protected]
Prof. Dr. Bukow:
Türk ve İtalyan Öğrenciler
Adaletsiz Eğitim
Sisteminin Kurbanı
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Aylık Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung • Sayı/Nr.: 74 • Yıl/Jahre: 9 • Kasım / November 2012 / Zilhicce 1433
IGMG 04
Kadınlar
Teşkilatı
Başkanı
Hatice Şahin:
Hükümet, Başörtüsü
Yasaklarını Gözden
Geçirmek Zorunda
Gönül
Kapılarını
Sonuna Kadar
Açmak
İslamiyyet
Çeşitli
ve
İnançlarda
Ubudiyyet
Dr. Yusuf IŞIK
05 İlhan BİLGÜ
19
Avrupalı
Maliye’nin
Türk’ün
Uyarıları
Dekültü-
Kazanç
rasyonu
Sağlıyor
Mahmut AŞKAR
11 Asım TOZOĞLU
Aşık
Olan
Gelsin
Beri
Zeynep TOPÇU
Kurban
Geleneği
18
Hacarabın
Serüvenleri
61
20 M. Salih AYDIN
29
Tel: 02235-98 640
Tüm
Dost
ve
Müşterilerimize
Hayırlı
Bayramlar
Diliyoruz.
Bayram
Tüm
Dünyaya
Hayırlar
Getirsin.
İBADETE DAHA FAZLA
ZAMAN AYIRIN DİYE...
HACI ADAYLARININ DİKKATİNE
HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ
HİZMETİNİZE SUNUYORUZ
Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz
www.hacdunyasi.de
- HAC'DA YÜK
PROBLEMİNE SON
- KALİTE GARANTİSİ
- İADE GARANTİSİ
- LÜX HEDİYELİK PAKET
- 20 SET VE ÜZERİ
SİPARİŞLERDE POSTA
ÜCRETİ BİZDEN
11.90
HEDİYELİK SETİMİZDE
BULUNAN MALZEMELER
seccade - takke - kina - tesbih - esans
- misvak - sürme - namaz başörtüsü
iTiBAR
EN
euro'dan
HED
HAC S İYELİK
ETLER
İMİZ
Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224
Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: [email protected]
HAYAT
Sevgili dostlar!
Bu ayki yazımızda “Gönül Kapılarını Sonuna Kadar Açmak” başlığını kullandık. Çünkü bizim inancımıza göre kapısını ve gönlünü karşısındakine açık tutan insandan kimseye zarar gelmez.
Özellikle son dönemde Almanya`da bir kısım medya aracılığıyla
topluma pompalanmak istenen gerginliğe en geçerli çarenin birbirimize hem kapılarımızı hem de gönüllerimizi her hangi bir art niyetli
beklenti içerisinde olmadan sonuna
kadar açmaktan geçtiği kanaatindeyiz.
Karşımızdaki ne kadar iki yüzlü
davranırsa davransın biz içimiz dışımız bir olacak şekilde davranmayı
prensip edinmeliyiz. Karşımızdaki
bizden herhangi bir şekilde zarar
göreceği endişesi içerisinde olmamalıdır. Bu özellik Alemlere rahmet
olarak gönderilen Hz. Muhammed
(s.a.v)in daha peygamber olmadan
önce bulunduğu toplum tarafindan
kendisine verilen isim ile kendini
göstermiştir. Malumunuz Efendimiz (s.a.v)in lakabı “el-Emin”di. Yani bulunduğumuz toplumda bizler
de O`nun ümmeti olarak bu özelliği
üzerimizde barındırmak mecburiyetindeyiz. Bunu hem inancımız gereği hem de insan olmanın getirdiği
bir özellik olarak kabul etmeliyiz.
Efendimiz (s.a.v)i bulunduğu
toplumda sevmeyenler O`na karşı
ne gerekiyorsa yapıyorlardı. Ama
şunu da her daim söylemeyi ihmal
etmiyorlardı. Muhammed el-Emindir. Elinden ve dilinden emin olunan kimsedir. Kimseye zararı dokunmaz, ama kimseye de kendisi ve
sevdiklerine zarar verilmesine de
müsaade etmez. Malınızı ve canınızı en güvenilir şekilde O`na teslim
edebilirsiniz.
O`na her türlü sıkıntıyı veren
müşrikler yine O`na mallarını emanet etmeyi de ihmal etmiyorlardı.
Malumunuz Kabe`nin tamirindeki
meselede kabileler birbirleri ile ihtilafa düştüklerinde O`nun hakemliği
sayesinde anlaşarak Hacerü`l Esved
taşını yerine koymuşlardı.
Yukarıdaki örneklemeyi niye
yaptık. Bizler de bulunduğumuz
toplumda Efendimiz (s.a.v)in bu
özelliği ile kendimizi kabul ettirmek
durumundayız. Bunu kendimizi
göstermek için değil inandığımız
için yapmalıyız.
Bilinen bir durum da dedelerimiz ile alakalıdır. Dedelerimiz de
Efendimiz (s.a.v)in özelliklerini hayatlarına uyguladıkları için Batılıların gözünde Türk deyince kendisin-
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 03 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal
Sinan AKTÜRK
[email protected]
Gönül Kapılarını
Sonuna Kadar Açmak
den emin olunan ve söz verdiğinde
yerine getiren insan demektir imajı
canlanıyordu. Ve bu inanç yüzyıllarca tüm dünyada yankısını bulmuş
idi. Fazla değil bundan yaklaşık 120
sene önceye kadar Batılı toplumlar
aralarında çıkan sıkıntılarda Osmanlı`yı hakem tayin edip sulh yapabiliyorlardı.
İçerisinde bulunduğumuz Alman toplumunda birileri bizleri yani müslümanları güvenilir olmayan
ve her zaman kendisinden zarar görülebilecek bir yapıya sahip, topluma uyum sağlayamayan, kendi içesirinde bile her daim sıkıntılı bir yapıya sahipmiş gibi göstermeye çalışıyor. Tabi buna zaman zaman da
politikacılar çanak tutmayı ihmal
etmiyor. Müslümanlar uyuma her
daim engel olan, bulundukları toplumun değer yargılarına saygı duymayan, kanunları her daim çiğneyen, yaptıkları işlerde her zaman eksiklik yapıp insanları mağdur eden
bir yapıya sahip olarak politikacılar
tarafından da lanse edilmeye çalışılmaktadır.
Biz bulunduğumuz toplumda birilerinin tanımlamalarına göre değil
inandığımız için yaşadıklarımızı ortaya koyarsak, belki belli bir zaman
bunu kabul ettirmekte zorlanabiliriz
ama, bizim samimiyetimiz neticesini verecektir.
Bakın yaklaşık 20-25 senedir Alman kamuoyunda özellikle bizlerin
burada kalıcı olmaya karar vermemizden sonra biryerlerden bizlerle
alakalı olarak olumsuz anlamalar
pompalanmaya başlamıştır. Buna
çanak tutmayan politikacılar, idare-
ciler sanki gizli bir el tarafından tabiri caiz ise aforoz edilmeyle karşı
karşıya bırakılmışlardır. Buna direnen ve İslam`ın ve müslümanların
bu toplumun bir gerçeği olduğunu
dillendirmeye devam edenler Cristian Wullf örneğinde olduğu gibi istifa ettirilmek mecburiyetinde bırakılmışlarlardır. Hatırlayalım; Cristian Wullf İslam`ın Almanya`nın
gerçeği olduğunu ve kendisinin Almanyadaki müslümanların da cumhurbaşkanı olduğunu söylemişti. Ve
ne oldu ise bundan sonra kendisi ile
alakalı olarak kamuoyunda olumsuz
bir kampanya neticesinde istifa etmek mecburiyetinde kalmıştı. Cristian Wullf`un açıklamalarına paralel olmayan açıklamalar ile Angela
Merkel olayın üzerini kapatmıştır.
Cristian Wullf`un yerine Cumhurbaşkanı seçilen Joachim Gauck
ilk yaptığı açıklamalar ile halefinin
söylediklerinin tersini söylemeye
başlamıştı. Ama geçen zaman içerisinde ortaya çıkan neo-nazi cinayetleri ile alakalı durum bu yaklaşımı
değiştirdi. Son zamanda Angela
Merkel`in İslam`ın Almanya`nın
bir gerçeği olduğunu kabul etmesi
ve özellikle de sünnet meselesi ile
alakalı olarak olumlu manada tavır
alması buna örnek gösterilebilir. Ne
oldu da bu tavır değişikliği yaşandı
sorusuna cevap yukarıda açıklamaya çalıştığımız göstergelerde aranmalıdır.
Her ne kadar birileri bizi olduğumuzdan farklı göstermeye çalışsa
bile biz hayatımızın her safhasında
olduğumuz gibi görünürsek olacak
olan budur diye düşünüyoruz.
editörden
Bunun en açık örneklerinden birisini her sene 3 Ekim Açık Cami
Günlerinde hep beraber yaşama imkanı buluyoruz. Bu sene bu etkinliğe Almanların ilgisi oldukça yoğun
oldu, bizim izlenimlerimiz bu yöndedir. Alman komşularımız özellikle medyada pompalanan durumun
doğru olmadığını bu vesile ile bir
kere daha görme imkanı buldular
diye düşünüyoruz.
Hz. Mevlana`nın sözünde belirttiği gibi “Ya olduğun gibi gören ya
da göründüğün gibi ol”
Malumunuz önümüz Kurban
Bayramı. Bu vesile ile kesmeyi düşündüğünüz kurbanlarınızı Allah
kabul etsin. Burada kurbanlarını kesen kardeşlerimize komşularını da
unutmamlarını tavsiye ediyoruz.
İmkanı olan kardeşlerimize de muhakkak kampanya yapan kuruluşların kampanyalarına ilgi göstermelerini tavsiye ediyoruz. Biz inşallah
böyle yapacağız.
Mübarek Kurban Bayramınızı en
içten dileklerimizle tebrik ediyoruz.
Bayram tüm insanlık için hayırlar
getirsin.
Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın.
Çalışmak bizden başarı Allah`tandır.
Allah`a emanet olun.
Impressum / Künye
HAYAT
Aylık Ücretsiz Gazete
Kasım - November 2012
Zilhicce 1433
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni
Sinan AKTÜRK
Yayın Kurulu
Dr. Yusuf Işık, Mehmet Ateş,
Bilal Demiroğlu, Fikret Ekin,
Selma Öztürk, Mahmut Aşkar,
Cengiz Şahbaz, M. Salih Aydın,
Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk,
İskender Güngör, Habib Yazıcı
Merkez
Königsbergerstr. 16
61169 Friedberg
Tel: 06031-162411
Fax: 06031-738644
E-Mail: [email protected]
Web: www.hayatonline.eu
Baskı: Sunprint GmbH Offenbach
Gazetemizde Yayınlanan Yazıların ve
Reklamların İçeriğinden Sorumlu Değiliz.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
IGMG Sünnet
Yasasından Memnun
slam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Federal kabineden 10 Ekim 2012 tarihinde çıkan sünnet
yasası ile ilgili olarak, “Sünnet yasasının büyük ölçüde iyi düşünüp taşınılarak hazırlandığını ve
olumlu bir bakış açısıyla formüle edildiğini görüyoruz. Yasa bu anlamda milyonlarca Müslüman vatandaşın dört gözle beklediği hukuk güvenliğini de
sağlar nitelikte.” ifadelerini kullandı. Yeneroğlu ayrıca şunları kaydetti:
“Köln Eyalet Mahkemesi’nin kararından bu yana Müslümanlar ve Yahudiler arasında bir hukukî
itimatsızlık hüküm sürüyordu. Doğurabileceği hukukî sonuçlar nedeniyle şimdiye kadar sünnet yapan doktorlar ve Yahudi sünnetçiler de bir güvensizlik içerisindeydiler. Federal kabinenin ortaya
koyduğu sünnet yasası ise kaygıları giderici ve beklentileri karşılar nitelikte.
Bu noktada özellikle memnuniyet verici olan,
sorunun ceza yasasında değil, Alman medeni kanununun Aile Hukuku kısmında yapılan düzenleme ile çözülmesi olmasıdır. Bu, mağdurlar açısından olduğu gibi aynı zamanda sünnet karşıtları için
de önemli bir sinyaldir. Nitekim sünnet karşıtları
binlerce yıllık bir geleneği kriminelleştirmek için
büyük çaba sarfetmişlerdir.
Yasada olumlu olarak öne çıkan bir diğer konu
ise, Berlin’deki geçici düzenlemenin aksine, sünnet
için dini bir gerekçenin talep edilmemesidir. Zira
bu birçok sorunu beraberinde getirebilirdi. Sözgelimi, kim, hangi kritere göre bir gerekçenin yeterli
olup olmadığını belirleyecekti? Bu sebeple kısa zamanda ihtiyaca cevap niteliğinde yeterli bir yasal
düzenleme hazırlanmış olmasından dolayı destek
veren parlamenterlere teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Ancak detaylara inildiğinde bazı sorular ortaya
çıkmıyor değil: Örneğin her türlü doktor müdahalesinde kapsamlı bir bilgilendirme gerekli ve
önemlidir. Bu şimdiye kadar sünnet operasyonlarında da böyle idi. Burada yasayı hazırlayanların
zaten hukuken zorunlu olan ve pratikte uygulanan
bir durumu neden gereksiz bir şekilde tekrarladıkları sorusu akla geliyor. İkinci bir nokta ise ‘‘çocukların veto hakkı’’ anlamına gelip ne kastedildiği
tam anlaşılamayan “Kindeswohlvorbehalt” (Çocuğun esenliği şartı) kavramıyla ilgilidir. Esasen bütün eğitim hakkı bu mesele ile doğrudan ilişkilidir.
Umarız ki bu ifadenin özellikle sünnet bağlamında
kullanılmış olması farklı yorumlamalardan dolayı
farklı uygulamalara neden olmaz ve bizleri yeniden
hukukî bir güvensizliğe itmez.”
İ
➤ 04 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
haber
IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin:
Hükümet, Başörtüsü Yasaklarını Gözden Geçirmek Zorunda
Birçok Müslüman bayanın bir işe
girmek veya meslek eğitimine başlamak amacıyla yaptığı iş görüşmeleri, başörtüsü taktığı için başarısızlıkla
sonuçlanmakta. Hatta çoğu kez başörtülü bayanlar görüşmeye dahi davet edilmemekteler. Böylelikle iyi eğitim almış
insanların potansiyelleri ziyan edilmekte ve kalifiye insanlar sadece inançlarından ötürü dışlanmaktadırlar. Bu tür
muamelelere izin vermeye devam etmemiz, uzun vadeli bakıldığında, bizi zarara sokacaktır” diyen İslam Toplumu
Millî Görüş (IGMG) Kadınlar Teşkilatı
Başkanı Hatice Şahin, başörtülü bir bayana, başörtüsünden dolayı meslek eğitimi fırsatı verilmemesi ve Berlin İş
Mahkemesi`nin bu olay üzerine yargılamasını yaptığı dava sonucunda, ayrımcılığa uğrayan bayana tazminat hakkı tanıyan karar çıkarmasına ilişkin ayrıca
şunları kaydetti:
“Berlin İş Mahkemesi`nin verdiği
karar, zamanı çoktan gelmiş, hatta gecikmiş bir karardır. Umudumuz o dur
ki, bu karar hem mağdurlara hem de iş-
“
verenlere bir sinyal olur. Dava masraflarını karşılamada ve delil getirmede karşılaşılan zorluklardan ötürü bir çok ayrımcılık mağduru dava açmaktan çekinmektedir. Bu sebepten dolayı çoğuayrımcılık olayı kayda bile geçmiyor. Dolayısıyla bir çok işveren, iş arayan insanları, sahip oldukları dinlerinden ötürü
keyfine göre dışlayabileceğini düşünüyor.
Tabi ki eyalet hükümetleri de kamu
hizmetlerinde bazı meslekler için yürürlüğe soktukları başörtüsü yasaklarını
kaldırmalıdırlar. Çünkü bu tür düzenlemeler olumsuz sonuçları beraberinde
getiriyor. Sözkonusu yasaklar, bariz bir
şekilde, başörtülü kadınların istenilmediği ve onlara müsamaha gösterilmediğini ifade etmektedir.
Eğer eyalet hükümetlerinin dahi
böyle yasaklar uyguladığını göz önünde
bulundurursak, bazı işverenlerin başörtüsü sebebiyle istedikleri gibi ayırımcılık
yapabileceklerini düşünmeleri gayet
normaldir. Bu durum sözkonusu olay
için de geçerlidir.
Bahsedilen mahkeme kararının gerekçesinde yazılana göre, işveren, haksızlık yaptığının şuurunda bile değildi ve
meslek eğitimi için başvuran adayı başörtüsü sebebiyle reddettiğini açıkça itiraf etti. Demek ki, bu hususta daha yapılacak çok iş var.”
KRM, Almanya’da Sayısı Gittikçe Artan Cami Kundaklama
Girişimlerini ve Müslümanlara Karşı Saldırıları Kınadı
GMG`ye ait Troisdorf Camii’nin avlusunda kurulu olan çadır
meçhul failler tarafından ateşe verilerek bir kundaklama gerçekleşti. Bu olay, son bir ay içerisinde camileri hedef alan
ikinci saldırı oldu. Aynı cemiyete ait Hanau`daki bir camiye de,
Eylül ayında bir kundaklama teşebbüsünde bulunulmuştu.
Troisdorf`da bazı vatandaşların dikkatli davranıp olayın farkına varmaları sebebiyle hiç kimse zarar görmeden ateş erkenden söndürülebildi. Bonn Emniyet Müdürlüğü, olayın bir kundaklama girişimi olduğu şüphesi üzerinde durmaktadır. Bununla beraber incelemeler çök yönlü olarak sürdürülmektedir.
I
KRM sözcüsü Erol Pürlü konuyla ilgili şu değerlendirmede
bulundu: “Camiler ibâdet yerleri ve insanların kendilerini güvende hissettiği mekânlardır. Böyle bir yeri tahrip eden kişi ya da
kişilerin insanlık onuruna da saygısı yoktur.”
Erol Pürlü ayrıca, emniyet kurumlarından, cami ve Müslümanlara karşı yapılan saldırıları sistematik bir şekilde kaydetmelerini ve failleri caydıracak nitelikte güvenlik tedbirleri almalarını talep etti.
Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi (KRM) Mayıs 2007`de; Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DITIB), Federal
Almanya İslam Konseyi (Islamrat), Almanya Müslümanları
Merkez Konseyi (ZMD) ve İslam Kültür Merkezleri Federasyonu
(VIKZ)`den oluşan dört büyük çatı örgütü tarafından kurulmuştur. Konsey, Almanya`da yaşayan Müslümanların siyasî ve toplumsal temsilciliğini yapmaktadır.
Hasene Başkanı Mesut Gülbahar
Açlık Sorunu Artık Politik Bir Sorun Hâline Gelmiştir
GMG Sosyal Yardım Derneği
Hasene Başkanı Mesut Gülbahar, 16 Ekim Dünya Gıda Günü
dolayısıyla yaptığı açıklamada,
“Komşusu açken, tok yatan bizden
değildir.” hadis-i şerifini de atıfta
bulunarak, açlık sorununun giderek çok daha önemli boyutlara
ulaştığını ifade etti. Gülbahar açıklamasında ayrıca şu ifadelerde bulundu:
“Bir tarafta insanlar açlıkla mücadele ederken, diğer tarafta, aşırı
beslenme dolayısıyla oluşan hastalıkların nasıl önlenebileceğini tartıştığımız
bir dünyada yaşıyoruz. Büyük bir tezat
ve adaletsizliği ifşa eden bu gerçekler
gösteriyor ki, savaşların ve tabiî afetlerin
ötesinde açlık sorunu pek çok ülkenin
temel sorunu olmaya devam etmektedir.
Bununla birlikte, açlığın hüküm sürdüğü ülkelerin önemli bir bölümünde dahi
tarım alanlarının önemli bir kısmı, gelişmiş ülkelerin gıda ihtiyacını karşılamak
üzere çok uluslu şirketlere tahsis edilmiş
durumdadır. Bu da gösteriyor ki, açlık
I
sorunu artık siyasi bir mesele hâline gelmiştir. Adil bir paylaşım ve toplumsal
dayanışma gibi temel insanî değerlerin
rafa kaldırıldığı bu ortamda, Müslümanlar olarak sorumluluklarımızı üstlenmek
ve imkanlarımızı sonuna kadar harekete
geçirmek durumundayız.
Bu yılki Kurban Bayramı’nın Dünya
Gıda Günü’ne yakın bir zamana denk
geliyor olması sebebiyle de, Avrupa’da
yaşayan Müslümanların bir kez daha ihtiyaç sahiplerini hatırlamalarını ve Kurban kampanyamıza katılmalarını özel-
likle bekliyoruz. Peygamber
Efendimiz (s.a.v)’in tavsiye ve
uyarılarına icabet edebilmek için
Kurban Bayramı’nı bize bahşedilmiş önemli bir fırsat olarak
değerlendirmemiz gerekiyor.
Unutulmamalıdır ki, bugün dünyada yaklaşık 1 milyar insan sürekli açlık içerisindedir. Ve 2012
yılı Dünya Açlık İndeksi’ne göre
20 ülkede açlık‚ ‘çok ciddî’ bir
problem olarak görülüp değerlendirilmektedir. IGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene olarak bu ülkelerin
hemen hemen hepsinde 2012 Kurban
Kampanyası çerçevesinde ihtiyaç sahiplerine yardımlarda bulunacağız. Savaş sebebiyle ülkelerini terketmek zorunda kalan
Suriyeli ve Arakanlı mülteciler başta olmak üzere Somali, Çad, Nijer, Mali ve
Malavi gibi ülkelerde özel yardım programları planlamış bulunuyoruz. Bu vesile
ile bir kez daha Müslümanları Kurban
kampanyamıza katılmaya davet ediyor
Allah’tan salih niyet ve yardımlarımızı kabul etmesini niyaz ediyorum.”
HAYAT
llah (cc) insanları ve cinleri
kendisine ubûdiyyet (kulluk) etsinler diye imtihan
maksadıyla yarattı. Kendi küllî iradesini dünyaya hakim kılma konusunda da verdiği cüz'î iradeyle kullarına haleflik misyonunu yükledi.
Kul ve halef misyon ve kimliğine
sahip mü'minlere bu bağlamda bir
dizi sorumluluklar ve görevler verdi. Ondan dolayıdır ki, Allah'ın biz
inananlardan istediği kulluk görevleri, izine ayrılmayı, mola vermeyi,
tatil yapmayı ve emekli olmayı asla
kabul etmez. Hayatımızın son nefesine kadar bize farz kılınan görevleri yerine getirmekle; yasak kılınan
şeylerden de sakınmakla yükümlüyüz.
Ecelin ne zaman geleceği mechul
olduğuna göre bu iş gaflete de gelmez. Dolayısıyla yapmadığımız görevleri başka zamana ertelemek ve
ihmale terketmek de gafletten ve
kendi kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir.
Ubudiyyette (kulluk görevlerini
yerine getirmekte) devamlılık esastır. Az da olsa en hayırlı amel, devamlı olanıdır. Elbetteki tüm hayırlı
ameller için en bereketli ve en verimli zaman Ramazan günleri ve
bayram geceleridir.
Bu konuda İslâm Peygamberi
Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle buyurmuştur;
-"İki gece vardır ki, kim onları ihya ederse kalplerin öldüğü günde
onun kalbi ölmez. Bu iki gece Şa'ban
ayının onbeşinci gecesi ile bayram
geceleridir."
Bir Hadîs-i Kudsî'de ise şöyle buyurulmuştur;
-"Kulumu bana yaklaştıran şeyler
arasında en çok hoşuma gideni, ona
farz kıldığım şeyleri eda etmesidir.
Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam ederse sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık
ben onun işiten kulağı, gören gözü,
tutan eli ve yürüyen ayağı olurum.
Benden bir şey isteyince onu veririm.
Benden sığınma talep ettiği zaman
onu himayeme alır korurum."
Bu demektir ki, kul olarak görevlerimizin bilincinde olacağız ve ona
göre de hareket edeceğiz.
Bizler öyle bir dine sahibiz ki,
başka dinlerle mukayese edilemez.
İslâm son ve ekmel dindir. İslâm'la
diğer dinler arasında dinamik farklar vardır.
İslâmiyyet; çağları arkasında sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise,
çağların arkasında sürüklendi. Yani
İslâm'ın dışındaki dinler zamana
uyduruldu. Reforma tabi tutuldu.
A
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 05 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
Dr. Yusuf IŞIK
[email protected]
İslamiyyet ve Ubudiyyet
Gelin görün ki, Kelime-i Tevhîd'in ikinci cümlesi
olan "Muhammedü'r-Resûlüllah" cümlesini hafife
alan, hatta çok da gerekli görmeyen iddialar nice zamandır ortalıkta dolaşıyor, sobetlerde dillendiriliyor,
kitaplarda, dergilerde ve gazetelerde yazılıyor.
Bütün bu gerçeklerin ve sinsi planların var olduğunu
akaidi düzgün şuurlu müslümanlar olarak iyi bileceğiz ve uyanık olacağız. Hak bellidir. Haktan sonra
dalalet vardır. Bunu incitmeden, rencide etmeden insanlara anlatmamız lazım. Ama eğer bizim Hak/
mutlak doğru konusunda tereddüdümüz varsa, o zaman önce îmanımızı tazelememiz lazım gelir.
Mukaddes kitaplar çağlara göre tahrif edildi. Kur'an ise, indirildiği
günden beri hep zamana hükmetti.
O, zamanı değil, zaman onu takip
etti. Zaman yaşlandıkça O gençleşti...
Gelin görün ki, Türkiyede ve İs-
lâm dünyasında hakikaten akaid ve
şeâir konusunda bir hassasiyet aşınması var. Bunu kendi insanımız yapıyor. Başkaları yapsa dersiniz ki,
bu onların düşüncesidir. Mesela;
Dünya başkenti İstanbul'daki Ayasofya'nın altı gün cami, bir gün kili-
dosya
se olması teklif edilebiliyor. Diyalog
adı altında bir kilisede gayri müslimlerle bir araya gelen bazı uçuk
müslümanlar kilisede okudukları
ezanda birilerine mürâîce şirin görünmek için "Eşhedü enne Muhammede'r-Resûlüllah" cümlesini okumadan atlıyabiliyorlar. (sehven değilse eğer!).
Yani aşağı yukarı karma bir din
oluşturulmak gibi bir anlayış var.
Dinler arası birlik öteden beri dillendirilen bir konu. Böyle bir şey aslında bütün dinleri yok etmektir.Yani bu seküler ve pozitivist yeni bir
din icat etmektir. Bunu hedefleyen
bazı cereyanlar var. Dinler arası birlik gibi öteden beri bir fikir var. Fakat böyle bir şey olamaz. Çünki, bir
birlik ancak Allah'a aittir. Yani kulun geliştirebileceği pozitivist bir
birlik kabul edilemez. Bu manada
İslâmiyyet zaten kapsayıcıdır. Dolayısıyla birlik zaten islâm'da mündemiç...
Son ekmel din olan İslâmiyyet
niye gönderilmiş Cenab-ı Hak tarafından? Çünki, daha önceki gönderdiği mesajlar tahrif olmuş. Bu tahrifi düzeltmek için son mesajını göndermiş. Diğer şeriatları, akâidinde
bir sapma olduğu için tasfiye etmiştir. Eğer muhtelif din mensupları bir
araya gelmek istiyorlarsa bunun
olabileceği en ideal vasat İslâmiyyettir. Dolayısıyla müslümanların
bunu israrla tebliğ etmesi lazım.
Gelin görün ki, Kelime-i Tevhîd'in ikinci cümlesi olan "Muhammedü'r-Resûlüllah" cümlesini hafife
alan, hatta çok da gerekli görmeyen
iddialar nice zamandır ortalıkta dolaşıyor, sobetlerde dillendiriliyor,
kitaplarda, dergilerde ve gazetelerde
yazılıyor.
Bütün bu gerçeklerin ve sinsi
planların var olduğunu akaidi düzgün şuurlu müslümanlar olarak iyi
bileceğiz ve uyanık olacağız. Hak
bellidir. Haktan sonra dalalet vardır.
Bunu incitmeden, rencide etmeden
insanlara anlatmamız lazım. Ama
eğer bizim Hak/mutlak doğru konusunda tereddüdümüz varsa, o zaman önce îmanımızı tazelememiz
lazım gelir.
"Lâ ilâhe illallah Muhammedü'rResûlüllah" "Eşhedü enlâ İlâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden
Abduhû ve Resûlühû"
Âmentü billâh, ve bimâ câe min
indillah. Âmentü bi Resûlillah, ve
bimâ câe min indi Resûlillah.
Âmentü billâhi, ve melâîketihî,
ve kütübihî, ve rusülihî, ve'l-yevmi'l-âhiri, ve bi'l-kaderi hayrihî ve
şerrihî, ve'l- ba'sü ba'de'l-mevti hakkun.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 06 ➤Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
haber
Prof. Dr. Bukow: Alman Eğitim Sistemi Temeli İmparatorluk Dönemine Ait, Vadesi Doldu
Türk ve İtalyan Öğrenciler Adaletsiz Eğitim Sisteminin Kurbanı
öln Üniversitesi’nden Prof. Dr.
Wolf- Dietrcih Bukow, temelleri
imparatorluk dönemine dayanan, oldukça eskimiş ve göçü hiç dikkate almayan Alman eğitim sisteminin
adaletsiz bir sistem olduğunu vurgulayarak, bu sistemin Türk kökenli gençleri dezavantajlı hale düşürdüğünü kaydetti.
Köln Üniversitesi Kültürler Arası
Araştırma Merkezi (FIST) ile çatı Türk
sivil toplum kuruluşlarının (STK) birlikte düzenleyecekleri “Eğitimde eşitlik
ve Avrupa’daki Türk gençlerinin kimlik
ve eğitim sorunları” konulu kongrede
bilim insanlarının konuyu her yönüyle
irdeleyeceklerini hatırlatan Prof. Dr.
Bukow, “Aslında Alman eğitim sistemi
50 yıldır tartışılıyor fakat 60’lı yıllardaki tartışmalarda göç hiç göz önünde
bulundurulmamıştı. Göçün geçici olmadığı, eğitimde adaletin de kendi
kendine sağlanamayacağı sonradan anlaşıldı. 12-13 yıldır oldukça yoğun
araştırmalar yapılıyor. Köln Üniversitesi de çift dillilik, kültürler arası eğitim
gibi konulara yoğunlaşıyor. Eğitimin
adaletli organize edilmesi bir çırpıda
yapılabilecek bir şey değil, uzun süre
başka bir yöne doğru yönetmenin sonucu bu hedefe ulaşılabilir” dedi.
Alman eğitim sisteminin temellerinin 120 yıl öncesine, imparatorluk dönemine dayanan tarihi ve zor bir yapısı
olduğunu hatırlatan Bukow, Hauptschule, Realschule, Gymnasium ve Sonderschule şeklindeki dörtlü sistemin
Keiser’ler dönemindeki sisteme dayandığını belirterek, “Bu eğitim sisteminin
vadesi dolmuş, deforme olmuştur. Sistemin yeniden inşasında ‘eğitimde şans
eşitliği’ ana konudur. Prof. Dr. Ursula
K
Nünning gibi meslektaşlarım eğitimde
adalet konusunda önemli mücadeleler
veriyorlar. Bu mücadelelerle artık bir
şeylerin hareket etmeye başladığını görüyoruz” dedi.
Alman eğitim sisteminde hala daha
belli grupların (Türk kökenliler gibi)
büyük oranda dezavantajlı olduğunu
hatırlatan Prof. Dr. Bukow, gerçekleştirecekleri kongrede bu problemin nasıl
çözülebileceğine yoğunlaşacaklarını
vurguladı. Bukow, “Eğitim sistemi öyle
olmalı ki; insanların hangi sosyal ve
kültüren kökenden geldiği başarılarından anlaşılamasın. Biz şimdiye kadar,
sosyal eşitsizlik ve kültürel çeşitliliğe
uygun çözümler üretmekten oldukça
uzağız. Ki bu şekilde herkes eşit şansa
sahip olsun. Başka ülkelerde de bu
mutlaka bir problemdir ama bizde daha büyük bir problem. Kongredeki uzmanlardan Sayın Nünning, okulların
çok kültürlülüğü için mücadele veren
araştırmacılardan biridir. Kendisi istatistikler vererek, eğitim sistemimizin
ne kadar adaletsiz olduğunu ıspatlamıştır” dedi. Konunun sadece, öğrenci-
IGMG Stadtallendorf Camiinde Hac
Semineri ve Hac Yemeği Programı
GMG Stadtallendorf Camiinde Hac
Semineri düzenlendi. Hac Seminerine IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz da katıldı. Kaçmaz Hac eksenli güzel bir konuşma yaptı. Yine DiTiB Stadallendorf Camii İmam Hatibi
ve İslam Kültür Merkezleri Stadtallendorf Din Görevlisi de programa katıla-
I
rak birer konuşma yaptılar.
Camide düzenlenen seminere hacı adaylarının yanısıra çok sayıda cemaat de
iştirak etti. Hac süresince yapılacak ibadetlerle alakalı
olarak detaylı bilgilerin verildiği seminerden sonra
topluca helalleşmek ve selamlaşmak için müsafaha
yapıldı.
Daha sonra yine camii
müştemilatında hacca gidecek hacı adaylarının birlikte verdikleri
hac yemeği ikramı yapıldı. İkramda hacı
adayları, cemaat ve hacı adaylarının yakınları da hazır bulundu.
Stadtallendorf`tan bu sene hacca gidecek 20 Hacı adayının sevinçleri gözlerinden okunuyordu.
nin köken ve dinine bakılmaksızın
okulda iyi bir şansa sahip olmasıyla sınırlı olmadığını bildiren Bukow, “Çocuklar okullarda, evlerinden getirdikleri değerlerle birlikte bir kimlik oluşturabilmelidir. Yani sadece derslerle
bitmiyor, aynı zamanda okulda çeşitliliğin kabulü gerekiyor. Bunun için öğretmenlerin de, ders materyallerinin de
çeşitlenmesi gerekir. Eğitim sistemimizin yapısı henüz bunlara açık değildir.
Türk ve İtalyanlardan Almanya’ya toplumun alt kesimleri geldi. Ve bizim eğitim sistemimizde kim toplumun alt tabakasına düşerse o eğitim açısından
dezavantajlıdır” dedi.
Kongrenin tanıtımı amaçlı olarak
Köln Üniversitesi’nde düzenlenen kogre tanıtım basın toplantısında Bukow,
“İlk bölümde tamamen bilimsel sunumlar yapılacak. İkinci bölümde pratik örnekler sunmak istiyoruz. Gayretler ve hangi doğru yoldan gitmemiz gerektiği. Destekler işe yarıyor mu, öğretmenler odası nasıl görünüyor, göçmen
kökenli, Türkçe, Rusça bilen öğretmenler var mı? Ki bu şekilde çeşitlilik nor-
mal, günlük bir şey olsun. Ayrıca podyum tartışmasında salondakilerin katkısını da almak istiyoruz. Hedefimiz
eğitim sisteminin daha açık, herkese
eşit şans veren hal alması, bu alanda
çok şey yapılması gerektiği konusnudaki bilinci, hassasiyeti arttırmak. Bunu
sadece daha adaletli olacağı için değil,
modern toplumun insanların çeşitliliğinden besleniyor olması ve çeşitliliği
geliştirirsek toplumsal kalkınmayı geliştiririz. Çeşitliliği sınırlar, insanlara
ayrımcılık yaparsak topluma zarar veririz. Köln gibi yerlerde, çok dillilik,
farklı din ve kültürel birikimler toplumun gelişmesi için önemli rezervler,
potansiyellerdir. Farklı sosyal tecrübe
ve mantaliteler kenti sadece daha zengin yapmıyor, aynı zamanda daha dinamik ve kalkınya yetenekli yapıyor”
dedi.
KONGRE 20 EKİM’DE
KÖLN ÜNİVERSİTESİ’NDE
Basın toplantısına kongrenin koordinatörleri Bukow, Dr. Yılmaz Bulut,
FIST’ten Anastasia Petra’nın yanı sıra,
kongreyi üniversiteyle ortaklaşa gerçekleştiren Türk STK’lardan, DİTİB’den Rafet Öztürk, IGMG’den Ramazan Başlık da katıldı. Ayrıca UETD,
ATİB, VIKZ, Almanya Türk Öğretmen
Dernekleri Federasyonu (ATÖF), KRV
Veli Dernekleri Federasyonu’nun da
destek verdiği kongre hakkında Dr.
Yılmaz Bulut, “Türk gençlerinin kimlik
ve eğitim sorunları ortak sorunlarımızdan biri. Çatı örgütlerimizin hemen
hepsi kogreye destek veriyor. Üniversite ile Türk çatı sivil toplum kuruluşlarının ortak yaptığı bu kongre bu anlamda bir ilk” dedi.
THY Stuttgart Müdürü Mustafa Doğan
Yeni Görev Yeri Arjantin’e Uğurlandı
ürk Hava Yolları Stuttgart
Müdürü Mustafa Doğan
yeni görev yeri olan Arjantine uğurlandı. T.C. Stuttgart
Başkonsolosluğu rezidansında
yapılan veda gecesinde ev sahibi
M.Türker Arı ve Başkonsolosluk
çalışanları ile THY Stuttgart Müdürü Mustafa Doğan ve THY
Stuttgart çalışanları katıldı.
Programda kısa bir konuşma
yapan M.Türker Arı; “Mustafa Doğan
beyle ilk tanıştığımızdan beri büyük bir
samimiyet ve özveri içinde çalıştık, kendileri yeni bir göreve gidiyorlar, yeni
görev bölgesinde kendisine ve ailesine
başarılar diliyorum” dedi.
Mustafa Doğan da teşekkür konuş-
T
masında; “Stuttgart`ta devletimizin
temsilcileriyle ve vatandaşlarımızla
uyum içerisinde çalıştık, bir çok yenilik,
kolaylık getirdik, şirketimizi hep yukarılara çıkarmaya özveriyle çalıştık, yeni
görev yerimizde de devletimizi, şirketimizi ve milletimizi en iyi şekilde temsil
etmeye çalışacağız” dedi.
Emeklilik Danışma Merkezi’nin Almanya’nın Köln şehrindeki Yeni Bürosu Açıldı
Huzurlu Bir Gelecek İçin Şimdiden
Harekete Geçin” sloganı ile Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımıza
Türkiye’den isteğe bağlı emeklilik konusunda hizmet veren Emeklilik Danışma
Merkezi’nin Almanya’nın Köln şehrindeki yeni bürosu kalabalık bir davetli
topluluğu eşliğinde hizmete açıldı.
Emeklilik Danışma Merkezinin yeni
bürosunun açılışına Avrupa’da faaliyet
gösteren Sivil Toplum Kuruluşlarının
başkan ve yetkilileri başta olmak üzere,
işadamları, dernek idarecileri ve çok sayıda vatandaşımız katıldı. (IGMG Genel
Başkanı Kemal Ergün, IGMG Onursal
Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan,
IGMG Köln Bölge Başkanı Mehmet
Dal, IGMG Hasene Sosyal Yardım Derneği Başkanı Mesut Gülbahar, UETD
Genel Sekreteri Salih Altınışık, Milli
Görüş Teşkilatlarının Avrupa’da kurulmasında ve bugünlere gelmesinde bü-
“
yük emek veren Hasan Damar, Köln
Uyum Meclisi Üyesi Ali Esen,Türk-Alman Eğitim ve Bilimsel Aarştırmalar
Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof.
Dr. Faruk Şen, İlahiyatçı-Yazar Sebahattin Uçar, SelamFood Genel Müdürü
Halil Ayan, NRW Müsiad Üyelerinden
İşadamı Gazi Koç, Doktor Kulem Arslan)
Emeklilik Danışma Merkezi Genel
Müdürü Mustafa Macit ve Emeklilik
Danışma Merkezinin Türkiye’deki resmi
ve hukuki işlerini takip eden Adalet Hukuk Bürosu Yöneticisi Avukat Şeref
Malkoç açılış töreninde misafirlere kısa
bir selamlama konuşması yaptılar.
Yapılan selamlama ve teşekkür konuşmalarının ardından Mustafa Macit
ve Şeref Malkoç açılışa katılan misafirlerin tebriklerini kabul ettiler.
Emeklilik Danışma Merkezinin yeni
çalışma bürosunun açılışına katılan mi-
safirler bir taraftan ikramları tadarken
bir taraftan da kurum yetkililerinden
Emeklilik Danışma Merkezinin çalışmaları hakkında bilgiler aldılar.
Emeklilik Danışma Merkezinin Almanya’nın Köln şehrindeki yeni bürosunun açılış merasimi misafirlerle çekilen hatıra resimleri ile son buldu.
Yazarımız Mahmut Aşkar’ın Yeni Kitabı Çıktı
Aytaç Avrupa Großmarkt
Marktstr. 10 . 50968 Köln
Tel.: 0221-3797985
Fax: 0221-3797986
Mobil: 0177-6529370
Depo Market Et Reyonu
Vogesenstr. 1 . 50739 Köln
Depo Market Et Reyonu
Markenstr. 7 . 40227 Düsseldorf
Depo Market Et Reyonu
Marktstr. 247 . 47798 Krefeld
Depo Market Et Reyonu
Münsterstr. 154 . 44145 Dortmund
Mobil: 0177-6529370
YENi YENi YENi YENi
Depo Market Et Reyonu
Friedrich-Ebertstr. 79 . 47119 Duisburg (LAAR)
Mobil: 0177-6529370
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 08 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
dosya
DİKKAT UZMANI UYARIYOR
Bisikletiniz ile bir insana çarparak yaralıyorsunuz ve bu kişi hasteneye kaldırılıyor ve işine de gidemiyor. Böyle zararları
da Privat-Haftpflicht-Sigortası karşılıyor.
Allah başa vermesin, evinizi su bastı veya yangın çıktı bütün eşyalarınız ve kıymetli kolyeleriniz, saatlarınız zarar gördü. Bu zararı da eşya sigortası karşılıyor.
Dikkat edilecek nokta şu: Lütfen evinizde bulunan değerden aşağı Sigorta yaptırmayın. Çünkü öyle bir anda sadece
yüzdeliğini alırsınız.
Yukardaki misal gibi: 75m² bir daire normal şartlar altında
EURO 650,- çarpılıyor, bu demek oluyor ki eşyanızın değeri
EURO 48.750 oluyor. Bunun içinde yatak, yorgan, koltuk, halı, mutfak eşyası, yani sizlerin anlayacağı, evin tavanını açıp
ters getirdiğiniz anda düşen herşey mutfak dolapları ve aletleri dahil eşya sigortasına dahil oluyor.
Fiyatlar misaldakini kabul edersek:
Eşya Sigortası için EURO 140,- Senelik, EURO 48.750,- eşya değeri
Zarar Sigortası EURO 114,- Senelik, 15 Milyona kadar, kişiye ve mala verdiğiniz zararı kapsıyor
Saygıdeğer Okuyucularımız
KURBAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN
➧
Merhaba Saygıdeğer Okuyucularımız, geçenki sayımızda
sizlere bahsettiğimiz gibi bugün Familien-Privat-Haftpflicht
ve Hausratversichrung yani
Sizin ve çocuklarınızın bir başkasına verdiği zarar ve eşya
sigortasında nelere dikkat edileceğinden bahsedeceğiz.
Örnek:
2 Büyük yani Anne ve Baba 1 çocuk 6 yaşında, 75 m² kendinize ait bir dairede oturuyorsunuz.
Evinizde çamaşır yıkıyorsunuz ve çamaşır makinesinin su
borusu yerinden çıkmış ve bütün makineden akan su yerlere
akmış, tavandan sızarak aşağıdaki komşunuza ve kendi eşyanıza zarar vermiş.
Aşağıdaki komşunuzun zararını Privat-Haftpflicht-Sigortası karşılıyor.
Sizin kendi eşyanıza olan zararı kendi Hausrat yani Eşya Sigortanız karşılıyor.
Bir misafirliğe gittiniz ve 6 yaşında olan çocuğunuz siz büyükler konuşurken masada duran cep telefonunu alıp yere düşürerek kırıyor! Bu konuda kontratlarınızda çok dikkat edeceğiniz nokta "Schäden durch nicht deliktfähige Kinder" yani
daha aklı ermeyen çocukların verdiği zarar yazması, eğer bu
nokta yazmazsa ve çocuğunuz 7 yaşından küçükse sigorta bu
zararları kabul etmez.
Yolda bisiklet biniyorsunuz ve bir arabanın yanından geçerken arabaya sürterek zarar verdiniz! Bunu da PrivatHaftpflicht-Sigortası karşılıyor.
Atalay AVCI
Allianz Hauptvertreter
Fachagentur für die Allianz Bank
Her Türlü
Sigorta İşlemlerinizde
Hizmetinizdeyiz
Luisenstraße 3 . 63067 Offenbach
Tel:
069/829797-0
Fax: 069/829797-97
Mobil: 0173-3575687
eMail: [email protected]
Görmez, Köln Keupstrasse Esnafını Ziyaret Etti
‘Nefret hiç bir zaman nefreti ortadan kaldırmaz’
T.C. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Görmez dört günlük Almanya
ziyaretinin sonunda, Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütünün 2004
yılında bombaladığı Köln’deki Keupstrasse esnafını ziyaret etti.
Irkçı teröre karşı Müslümanlara
tavsiyelerde bulunan Görmez, “Nefret
hiç bir zaman nefreti ortadan kaldırmaz. Ancak sevgi, rahmet, merhamet,
şefkat, bunlar aslında bütün kötülükleri ortadan kaldırır. Kötülüğe karşı kötülük ‘her kişinin karıdır’, ama kötülüğe iyilikle karşı koymak ki, bu aynı zamanda bir Kur’an ifadesidir ‘er kişinin
karıdır” dedi.
T.C. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Görmez Almanya temaslarının son gönünde, Nasyonal Sosyalist
Yeraltı (NSU) örgütü tarafından 2004
yılında bombalanan Köln’deki Keuptstrasse esnaflarını ziyaret etti, esnafın
hal hatırını sordu. Burada gazetecilerin
sorularını cevaplandıran Görmez,
“Köln’e gelip Keupstrasse’yi ziyaret etmek olmazdı. Her bir esnafı ziyaret etmekten büyük bir mutluluk duydum.
Anadolu’nun bağrından kopup gelip
burada her birisinin bir iş, bir emek sahibi olması, güzel şeyler üretmesi, ürettiği güzel şeylerden insanlarımızın istifade etmesi, burada barış içinde yaşamaları her türlü takdirin üstünde” dedi.
Caddenin 2004 yılında çivili bomba
ile NSU saldırısına uğradığını hatırlatan Görmez, “Bu caddenin bir de gazi-
lik yönü var biliyorsunuz. Daha önce
burada çok üzücü bir hadise olmuş. Bu
sebeple hem buradaki arkadaşlara çok
geçmiş olsun deme imkanı buldum.
Hem de Sayın Başkanla, Başkonsolosumuzla birlikte hepsini ziyaret etmekle,
onların gözünün içinin parlıyor olduğunu görmekten büyük mutluluk duydum” dedi. Almanya’daki NSU soruşturmasını sorduğumuz Başkan Görmez, “Öncelikle bütün dünyada her
türlü ayrımcılığı, her türlü ırkçılığı, her
türlü ötekileştirmenin, her türlü kin,
nefret ve intikamın yok olmasını diliyoruz. Doğrusu nefrete, nefretle asla
karşılık verilmemeli. Her zaman bunun
altını çiziyorum. Nefret hiç bir zaman
nefreti ortadan kaldırmaz. Ancak sevgi, rahmet, merhamet, şefkat, bunlar
aslında bütün kötülükleri ortadan kaldırır. Kötülüğün karşılığında kötülük
Anadolu’nun ifadesiyle ‘her kişinin karıdır’, ama kötülüğe iyilikle karşı koymak ki, bu aynı zamanda bir Kur’an ifadesidir ‘er kişinin karıdır’. Onun için
inşallah dünyamız bütün bu kötülüklerden, her türlü ayrımcılıktan, ırkçılıktan, ötekileştirmeden arınacaktır” diye
konuştu.
IGMG Eyüp Sultan Camiinde
Öğrenci Hatim Merasimi
GMG Köln Bölgesi, Aachen Şubesi
Eyüp Sultan Camiinde Öğrenci
Hatim Merasimi yapıldı.
IGMG Köln Bölgesi, Aachen Şubesi Eyüp Sultan Camisi düzenlediği hatim merasimiyle cemaata Kur`an ziyafeti sundu.
Eyüp Sultan cemiyet üyelerinin katılımıyla 13 öğrenciye hatim belgeleri
ve 25 öğrenciye de, Kur´an-ı Kerim
okuma belgeleri takdim edildi.
Cemiyet İmam-Hatibi Bekir Bozkurt çocuklara belgelerini verirken kısa bir selamlama konuşması yaparak,
Kur´an-ı Kerimi öğrenmenin, onu
okumanın üzerinde durarak, şunları
söyledi... “bir evde Kur´an okunduğunda, o evden şeytanlar kaçar, o eve
melekler gelir. O evde hayır çok, şer az
olur.
Kur´an okunmayan evlerde ise ise
şeytanlar çok, melekler az olur. O evde
de hayır az, şer çok, olur” dedi.
I
Öyleyse evlerimizde huzurun, saygının, sevginin olmasını arzu ediyorsak, Kur´an´ı öğreneceğiz, çocuklarımıza da Kur´an´ı öğreteceğiz ve onun
emirlerini de, hayatımızda tatbik edeceğiz, diyen Bozkurt daha sonra velilere dönerek; “Çocuklarınızı Camiye,
okula, gönderirken, mutlaka onların
devam edip etmediklerini ve derslerinin durumunu da, hocalarıyla görüşerek takip edin” uyarısında bulundu.
Proğramın ilerleyen bölümünde
Kur`an Talebeleri, Kur´an-ı Kerim
okuyup, karşılıklı soru cevaplı dini bilgiller yöneltirken ilahilerle programa
renk kattılar. Eyüp Sultan Camii Dernek Başkanı İdris Çağlar; “Cemiyette
eğitimcinin bulunması eğitim ve öğretimin seviyesinin bir hayli yükseldiğine şahit olduk. Bundan sonra da uzun
soluklu, eğitim çalışmalarına devam
ederek, bu kaliteyi, daha da ileriye götüreceğiz inşaallah” dedi.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 10 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
haber
T.C. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Armin Laschet İle Görüştü
ederal İçişleri Bakanlığı’nın tartışmalı afiş kampanyasına içerden de tepki gelmeye başladı. Federal hükümetteki büyük parti Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU)
ağır toplarından Armin Laschet, ‘Kayıp’ (Vermisst) afiş kampanyasının topluma yanlış sinyal verdiğini söyledi.
T.C. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Görmez’le görüşen CDU Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Başkanı Armin Laschet, Başbakan Angela Merkel’in “İslam Almanya’nın parçasıdır”
sözlerine aynen katıldığını ve bu yönde
reformlar yapılması gerektiğini vurguladı. Almanya İslam Konferansı’nın da
güvenlik eksenli değil, dinler arası diyalog eksenli olması gerektiğinin altını
çizen Laschet “Bu afiş aksiyonu topluma yanlış bir sinyal vermiştir” dedi.
T.C. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Görmez Almanya’da gerçekleştirdiği temaslar çerçevesinde, Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU)
Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Başkanı
Armin Laschet’le bir araya geldi.
Köln’deki Dom Hotel’de gerçekleşen
görüşmeye DİTİB’in görevden ayrılan
eski Genel Başkanı Prof. Dr. Ali Dere,
DİTİB yeni Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Alboğa ve Türkiye’nin Köln Başkonsolosu Mustafa Kemal Basa da katıldı.
Görüşme sonrası basının karşısına
F
geçen ikiliden Armin Laschet, “Çok iyi
ve güven dolu bir görüşme gerçekleştirdik. Ben, ‘İslam’ın Alman toplumunun bir parçası’ olduğu fikrinin ne kadar yerinde olduğunu ve bunun için bizim pratik politikada reformlar yapmamız gerektiğini belirttim. Ki bu şekilde
İslam’ın Almanya’nın parçası olduğu
partiler üstü bir şekilde, tartışmasız bir
şekilde düzenlemeyle gerçekleştirilmiş
olsun” dedi. Kendisinin artık Bakan olmadığını ve muhalefette olduğunu hatırlatan Laschet, “Ama biz hükümetini
(KRV eyalet hükümeti) İslam din dersleri için yaptığı her şeyde destekliyoruz. Bu şekilde Türkiye kökenli Müslümanların dinlerini Almanya’da yaşayabilmelerini destekliyoruz” dedi. Yakın-
da CDU Genel Başkan Yardımcısı olabileceği sinyalini veren Laschet, “Bildiğiniz gibi benim yeni bir fonksiyonum
var, CDU’nun en büyük eyalet birliğinin başkanıyım. Ve Aralık ayında, Angela Merkel’in yardımcısı olmak için
aday olacağım. Benim Kuzey Ren Vesfalya’da uyum politikaları ve Federal
CDU’dan terübelerimden kaynaklı olarak bir görüşüm, duruşum var. Ben Almanya İslam Konferansı’nın tekrar, güvenlik konularının daha az görüşüldüğü, daha çok dinler arası diyalog üzerinde konuşulan bir platform olmasını
diliyorum” dedi. İçişleri Bakanlığı’nın
tartışmalı afiş aksiyonu konusunu da
konuştuklarını bildiren Laschet, gazetemizin, “Afiş aksiyonunu hakkında siz
ne düşünüyorsunuz, doğru buluyor
musunuz?” şeklindeki sonusuna, “O
konuyu da konuştuk. Bizim ortak görüşümüz, İslam Konferansı’nın da dinlerin diyaloğu konuşulmalı, güvenlik
soruları, konuları değil. Bunları birbirine karıştırmak doğru değildir. Ve bu
afiş aksiyonu topluma yanlış bir sinyal
vermiştir” dedi.
T.C. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet
Görmez ise, “Sayın Laschet hem eski
bir Bakan, hem bir politikacı olarak sürekli, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli Müslüman vatandaşlarımızın sorunları hakkında daima çok hassas olmuş, sorunlarına ilgi göstermiş çok değerli bir politikacı. Bugün kendisiyle
Almanya’da yaşayan Müslümanların
tüm sorunlarını çok açık yüreklilikle
konuştuk. Bilhassa Diyanet İşleri Başkanlığı ile Almanya’da yaşayan vatandaşlarımız arasında o gönül bağının,
ruhani bağın daima devam etmesi yönünde sarfettiği beyandan dolayı büyük bir mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum. Gerçekten Müslümanların Almanya’nın bir parçası olması
yönünde, önlerindeki tüm engellerin
ortadan kalkması için bir çaba içinde
olduklarını görmekten büyük bir mutluluk duydum” diye konuştu.
Görmez görüşmenin sonunda
Laschet’e bir hediye sundu.
Wuppertal Yunus Emre Camii Kapılarını Sonuna Kadar Açtı
GMG –Düsseldorf Bölgesi Wuppertal Şubesi her yıl oldugu gibi bu
yılda düzenlediği Açık Kapı Gününde ziyaretçilerle dolup taştı.
Her sene gerçekleştirilen güne katılanların sayısı gittikçe artmakta. Cemiyetin ekip ve programı olarak gayet
hazırlıklı olmasının bir sonucu. Açık
kapı Günü etkinliklerinde ziyaretçilere
müslümanın günlük yaşantısı, camilerin sosyal hayata olan katkıları camilerin bölümleri ve anlamı gibi bir çok
konular ziyzretçilere gençler tarafından detaylı bir şekilde bilgiler verildi.
Caminin fiziki görünümüne önem
vermekle beraber müslümanın hasleti
olan tebessüm ve güleryüzlü misafirperver olmak gibi özelliklerinin de
yansıtması bu tür organizelere ilgiyi
I
daha da artırıyor.
Cemiyet ve Gençlik olarak üzerlerine düşen her türlü hizmeti sunduklarını ifade eden yetkililer, “Burada bizlere çok büyük sorumluluklar düşüyor.
Ulaşabildiğimiz kimselerin gelmeleri
bizi ne kadar sevindiriyorsa kendilerine ulaşamadığımız kişilerden dolayı
da kendimizi sorumlu tutuyoruz. Daha sonraki toplantılara bu duyarlılıkla
hareket ederek daha fazla kitleye ulaşmak için çaba sarfedeceğiz” dediler.
Programa katılanlar arasında Wuppertal Oberbarmen Okul Müdürü,
Ögretmenler, Wesdeutsche Zeitung
Fotografçısı Fischer ve Freier Journalist Manfred Görgens, Vohvinkel Camii Başkanı Oktay Biber de vardı.
Rodgau Jügesheim’da
Müslüman Mezarlığı Açılışı Yapıldı
odgau Jügesheim’da Müslüman
Mezarlığı açılışına IGMG Rodgau Cemiyeti adına Başkan
Ömer Cengiz, Cami İmam Hatibi Recep Çetintaş, bazı yöneticiler ve çok
sayıda cemaat katılım sağladı. Cami
İmam Hatibi Recep Çetintaş Kur`an-ı
Kerim okudu. Ali Ulvi Mermertaş da
Almanca açıklamasını yaptı.
Rodgau Belediye Başkanı Jürgen
Hoffmann, belediye çalışanları ve Yabancılar Meclis Başkanı Göksal Arslan
R
da programa katılıp birer konuşma
yaptılar.
HAYAT
atı Avrupa Türklerinin önemli
kanaat önderlerinden birisi
vakti zamanında, Türkiye’nin
ufkunda Avrupa Türkleri görünmüyor, demişti. Siyasî gündemin çok hareketli olduğu ve her an sıcak gelişmelere gebe Türkiye’den, “Garp Cephesi”ndeki Göçmen Türklerin görünmediğini bizzat her izine gidişimde maalesef ben de müşahade ediyorum. Avrupa (Batı) aydınının günlük gazete
sütunlarında, tiyatrosundan sinemasına kadar sanatın her dalında ilgilendiği, yine Avrup’nın önemli kamuoyu
araştırmacılarının, üniversite kürsülerinin dikkatle ve yakından takip ettikleri, Batı entelektüelinin neredeyse
“kültürel savaş” ilan ettiği Avrupalı
Göçmen Türkler/Müslümanlar, bizimkilerin niçin ilgisini celbetmediğinin aklıselim bir izahı olamaz. Bir taraftan Avrupa ile içiçe olan bir Türkiye, diğer taraftan ve ondan daha fazla
anavatan Türkleri ile içiçe olan (5 milyon civarındaki) Avrupa Türkü dikkate alındığında, orta ve uzun vadede
“Garp Cephesi”nin Türkleri, Türkiye’yin gündemini menfi veya müsbet
anlamda etkileyecektir! Çünkü insandır sözkonusu olan, makina değil...
Aşağıda 3. Nesil’den itibaren Avrupalı Türklerde kültürel kimlik bazında
başgösteren farklılaşma veya değişim
olgusunu, doğuracağı sonuçlar itibariyle “dekültürasyon” ve “İslâmîleştirme” kavramlarıyla izaha çalışacağız.
Dün ileri sanayi ülkelerine çalışmak için gelenlerin torunları, dedelerinin geldikleri bu ülkelerin teknolojik
ürünler kadar “ideolojik ürünler” de
imal ve ihraç ettiklerini yavaş yavaş
hissetmeye ve anlamaya başladılar.
Kendi değer yargılarına göre içindeki
kendisinden olmayanlar kadar yedi
düvel ötesindekileri de teknolojik üstünlüğünü kullanarak; örseleyerek,
törpüleyerek kendisine benzetmeyi
alışkanlık hâline getiren Avrupa’nın,
Türk/Müslüman göçmenler üzerindeki kültürel ablukasının özünde, Avrupa/Batı eksenli bir hayat tarzının dışındakilere olan tahammülsüzlük kadar, kendine olan güvenini kaybetme
eğilimine girmesinden dolayı korku
kültürü de yatmaktadır.
Avrupa’nın geleceğini, iktisadî olarak artık daha iyi yarınlar vadetmekten ziyade, eski problemlerin geriye
dönüşü olarak gören Thomas Assheuer; “Altın Çağ” ve “Bolluk Savurganlığı” artık sona yaklaşıyor, toplum karamsar, yorgun ve bitkindir(1) diyor.
Neyse ki böylesi bitgin ve uyuşuk Batı
toplumunun titreyip kendine gelmesine yine Müslümanlar yardımcı oluyor.
“Avrupa’da din anlayışı kişinin özel
hayatıyla sınırlı olmuş olabilir, İsviçre’deki minare ve Fransa’da burka tartışmaları üzerinden bu sefer politik
bir tema olarak din (Hıristiyanlık)
tekrar geri dönüyor. Müslümanların,
kendi inançlarını yaşama kararlılığı,
B
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 11 ➤
Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
Mahmut AŞKAR
[email protected]
Avrupalı Türk’ün
Dekültürasyonu
Ananevî müslümanlık daha çok ibadete, kişinin iç dünyasına, mütevaziliğe, sadeliğe vurgu yaparken, yeni nesil
müslümanlık anlayışı, algılaması; dışa yansıyan, görülen,
gösterilen yönüyle varlığını kabul ettirmek cihetine gidiyor. Hâkim tarafın aşağılarcasına, “Sen Müslümansın!”
ötekileştirmesi, cephe alması karşısında, İslâm’ı bir kimlik olarak gören postmodern (hatta ötesi) nesiller; bu
kimliği aynı zamanda bir meydan okuma ve restleşmede
koz olarak kullandılar. Yoksa çok dindar olduklarından
değil... Reaksiyoner müslümanlıktan, gösterişe dönüşen
şekilci dindarlık anlayışından, herkes ve her kesimden
önce müslümana ve İslâm’a fayda gelmez!
Avrupalıların da dinlerinin kıymetini
yeniden bilmeye vesile olacaktır.“(2)
Avrupalının tekrar boşalan kiliselere geri dönmesi ve unutulmaya yüz
tutmuş dinini yeniden hatırlayabilmesi için müslümanı İslâmîleştirmesi gerekiyor. Doğup büyüdükleri ülkelerde
“yerli” muamelesi görmeyi bekleyen
müslüman göçmen çocukları; “Sosyalizasyonları sürecinde, menfilik kokan
bir ifade tarzıyla, ‘Biz Almanlar ve siz
Müslümanlar’” ayrımına tabi tutuluyorlarsa, belli bir zaman sonra, “Kendinizi ne olarak hissediyorsunuz?” sorusuna da, M. Khochide’nin dediği gibi, Alman veya Türk olarak değil,
Müslüman olarak cevabını veriyorlar(3). (Burada bazılarının, müslüman
gencin kendisini Türk veya Alman
olarak hissetmekten ziyade “Müslüman” olarak hissetmesine niçin karşı
çıkılıyor, türünden kafasından geçebilecek muhtemel bir soruya cevap vermeyi gereksiz gördüğümü ifade etmek
isterim). O. Roy, dinin krizi kültürün
de krizidir, diyor. Yeni nesil Avrupa
Türklerinde bu tesbitin tersinden geçerlilik kazandığı kanaatindeyim: Ön-
ce başgösteren dekültürasyon (kültürel yozlaşma) ve ardından gelen İslâmîleşme... Bugün olmasa da, yakın gelecekte “İslâmîleş(tir)me”nin din krizine dönüşeceğinden emin olabilirsiniz. Bu kavramdan da dinsizlik anlaşılmamalıdır. Dinin teolojik temellerinden uzak, içi boşaltılmış, protesto
kimliği olarak kullanılan bir müslümanlık anlayışı: “Gençlerden sorumlu
imam olarak yaptığım görev sırasında
karşılaştığım gençlerden bana uyuşturucu satmak isteyenler, aynı zamanda
iftiharla müslüman olduklarını da
söylediler. Birisi cebinden çıkardığı
Kur’an-ı Kerim’i göstererek, bunu her
zaman yanımda taşıyarak kendimi daha güçlü hissediyorum, dedi. İçinde
ne yazdığını sorduğumda ise, ben
Arapça bilmediğimden içindekileri
anlamıyorum, cevabını verdi.” (M.
Khorchide)
Anavatanda kültürel yozlaşma,
başka kültüre duyulan hayranlığın neticesi olarak tezahür etmesine karşılık,
Göçmen Türk’ün kendi değerlerini
yerli topluma karşı muhafaza ettiğini
zannettiği bir zamanda dekültürasyon
dosya
süreci başlar. Anadili muhafaza edemediğinden Türkçe konuşurken kelime hazinesi yetersiz kalan Göçmen
Türk, kendini ifade ederken meselâ,
Almanca’yla karışık bir Türkçe(!) ile
meramını anlatmak mecburiyetinde
kalır. Türkçe’yle olan kopukluk bu sefer kökkültürle olan irtibatın daha da
zafıylamasına sebep olur. Bu zayıflık
ilerleyen zaman içinde değer yargılarının kaybına, karışıklığına veya baskın/hâkim kültürün ölçülerine göre
algılanmasına yol açar. Birinci ve ikinci neslin anavatandan ithal ettiği kültür din ile uyum sağlamışken, devamı
nesillerde bunu söylemek pek mümkün değil. Şehrin kenar semtlerinde
oluşan getolardaki Göçmen Türk’ün
“altkültür” ünün referans sıkıntısı başlar: Yerli kültürün hâkimiyeti karşısında oluşan refleks (tepki) kültürü,
kabullenmekte zorlansa da, yerleştiği
kültür coğrafyasının değerleriyle çelişkili olmaktan ziyade, kendi kökkültürün değerleriyle çatışma hâlindedir.
Böylece yeni nesillerin çatışmacı kimliği şekillenmeğe başlar.
Ananevî müslümanlık daha çok
ibadete, kişinin iç dünyasına, mütevaziliğe, sadeliğe vurgu yaparken, yeni
nesil müslümanlık anlayışı, algılaması; dışa yansıyan, görülen, gösterilen
yönüyle varlığını kabul ettirmek cihetine gidiyor. Hâkim tarafın aşağılarcasına, “Sen Müslümansın!” ötekileştirmesi, cephe alması karşısında, İslâm’ı
bir kimlik olarak gören postmodern
(hatta ötesi) nesiller; bu kimliği aynı
zamanda bir meydan okuma ve restleşmede koz olarak kullandılar. Yoksa
çok dindar olduklarından değil... Reaksiyoner müslümanlıktan, gösterişe
dönüşen şekilci dindarlık anlayışından, herkes ve her kesimden önce
müslümana ve İslâm’a fayda gelmez!
İdeolojik kalıplara veya öteki kültürün
(medeniyetin) normlarına göre kategorize edilen müslüman, aynı dar kalıplar içinde tepki verdiği, kendini ifade ettiği takdirde, geçmişten gelen bütün (kültürel) zenginliklerini yitirmiş
olarak, yavan bir İslâmî kimliği kabullendiği, benimsediği an, “İslâmîleştirme” tuzağına düşer.(4)
Enetellektüalite seviyesi (bize göre)
son derece yüksek olan Almanya ve
benzeri ülkelerde düşük profilli kültürel donanımla bir Türk/Müslüman
olarak ne kadar ve nereye kadar (kendiniz olarak) var olabilirsiniz?... Hem
Avrupa Türklerinin kanaat önderleri
ve temsilcilerinin, hem de Türkiye’nin
yetkili merci ve kuruluşlarının üzerinde tefekkür etmesi gereken bir konu...
(1): Die Moderne ist vorbei, Die Zeit,
.26.7.12
(2): Monica Toft, Glauben und Zweifelen, Die Zeit, 31.5.12
(3): Prof. Mouhanad Khorchide, Gott
ist kein Diktator, Die Zeit, 24.5.12
(4): Mahmut Aşkar, Müslümanı Avrupalılaştırmak, s.92)
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 12 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
dosya
Kurban Kampanyası İçin Ne Dediler
GMG Sosyal Yardım Derneği Hasene yetkilileri 2012 Kurban Kampanyası için 65 ülkeye göndereceği 312 gözlemciyle Kurban
Kesim Gözlemcileri toplantısında bir araya
geldi. Toplantıya Avrupa’nın değişik ülke ve şehirlerinden gelen, değişik yaş ve meslek gruplarından oluşan gözlemcilere Kurban Kampanyası’nda görev almalarından dolayı neler hissettiklerini sorduğumuzda aldığımız cevaplar
şunlardı:
“Güzel bir hayrın îfasında görev alacağım
için kendimi bahtiyar hissediyorum.”
Kadir Terzi (43) / Makina Mühendisi
Hessen – Wetzlar
Nijerya Kurban Gözlemcisi
“Kurban Kampanyası Moğolistanlı Müslümanlarla Avrupalı Müslümanların kardeşliğini
pekiştiren bir çalışma. Moğolistanlı kardeşlerimizin 40 km mesafe uzaklıktan gelip kurban
talep ettiklerini biliyoruz. Bu da oradaki ihtiyacın boyutlarını gösterici nitelikte. Moğolistanlı kardeşlerimiz bizleri dört gözle, dualarla
bekliyorlar. ”
Mahmut Ahi (77) / Emekli
Köln – Kalk
Moğolistan Kurban Gözlemcisi
“Böyle bir kampanyada bulunuyor olmanın heyecanla karışık bir sevincini yaşıyorum.
Mazlumiyet ve mağduriyetin olduğu bir bölgede bizzat yardım yapacak olmanın mutluluğu
içerisindeyim.”
Ali Medeni (36) / Elektroniker
Salzgitter
Somali Kurban Gözlemcisi
“Çok iyi bilmediğimiz bir coğrafyaya gidiyoruz; değişik duygular içerisindeyim. Oradaki insanlar için ne yapabiliriz sorusunu kendime sık sık soruyorum. Her halükarda birkaç
kilo et götürmek için değil, kardeşlerimize
ümit olmak için gidiyoruz.”
Recep Soysal (45) / Sistem Yöneticisi
Kuzey Hollanda
Kenya Kurban Gözlemcisi
“Böyle bir hizmet içerisinde bulunduğum
için manevi hislerim had safhada. Aracılık
yaptığım için Rabbime ne kadar şükretsem azdır.”
Abdulmecid Gök (22) / Esnaf
Kuzey Hollanda
Türkiye Kurban Gözlemcisi
“Gideceğimiz ülkedeki kardeşlerimize bir
faydanın dokunacağı bir kampanyada yer aldığım için sevinçliyim. Bu kampanya aracılığıyla
Allah’ın rızasına nail olmayı murat ediyorum.”
Ramazan Deniz (22)
İngilizce Öğretmeni
Kuzey Hollanda
Bosna Kurban Gözlemcisi
“İnsanlara hizmetin tadını 16 yaşından beri yaşarım. İnsanlara hizmet etmekten ayrı bir
haz ve lezzet alıyorum. Bu defa hizmeti farklı
bir coğrafyada mazlum ve mağdurlara yapacağım. Bu durum farklı bir duygu veriyor bana. ”
Sıtkı Demir (45) / Esnaf
Paris
Nijer Kurban Gözlemcisi
“Ülke sorumlusuyum. Çok heyecanlı olduğumu ifade etmek istiyorum. Arakan’da yaşanan insanlık dramından dolayı Bangladeş’e sığınmak zorunda kalmış mağdur kardeşlerimizin yanına gideceğiz. Mağduriyeti yakından
görecek, bizzat yardım yapma fırsatını elde etmiş olacağız.”
Emre Kazım (25)
Felsefe Bölümü Öğrencisi
İngiltere – Londra
Bangladeş Kurban Gözlemcisi
“Sierra Leone’ye gidiyorum. Ülke hakkında bilgi topladım. Ülkede mağduriyetin boyutu büyük. Gideceğimiz bölgelerde ihtiyaç sahiplerinin taleplerinin hepsine cevap verebilecekmiyizin endişesini taşıyorum.”
Ömür Eldeniz (42) / İşçi
Meschede
Sierra Leone Kurban Gözlemcisi
“Allah’ın kullarına yazdığı rızkı ulaştıraca-
I
ğız inşallah. İmkanlarımızı paylaşmaya, kardeşlerimize paylaştırmaya gidiyoruz. Apayrı
duygular içerisindeyim.”
Malik Abak (35) / Çırak Eğitmeni
Avusturya
Tayland Kurban Gözlemcisi
“Daha önce Tayland’a gitmiştim. Asya’nın
bir ucundan Afrika’nın bir ucuna kutlu bir görev için gidiyorum. İnsanımızın ibadet bilinci
içerisinde verdiği kurbanları mazlum ve mağdur kardeşlerimizle paylaşmak için gidiyoruz.”
Ebubekir Altunyaldız (30)
Din Dersi Öğretmeni
Avusturya – Viyana
Sudan Kurban Gözlemcisi
“Kara kıtaya gitme fırsatını veren Hasene
derneğine teşekkür, Rabbime de şükrediyorum; böyle hayırlı bir çalışma içerisinde yer
alabilmemden dolayı.”
Zekeriya Soydemir (29) / Postacı
Osnabrück
Zambiya Kurban Gözlemcisi
“Geçen sene Kurban Kampanyası bağlamında yine Tunus’daydık. Kırsal kesimde yaşayan insanların yatacakları yatak ve üzerlerine
alacakları battaniyelerinin dahi olmaması
mağduriyetin boyutunu gösterir nitelikteydi.
Uzun zamandır yardım almadıkları için yardımlarımızı şaşkınlıkla izlediler. Tekrar o şaşkın gözlerle buluşmaya gidiyoruz. Özlemle
bizleri beklediklerini hissediyorum. Bu özleme
karşılık vereceğimiz için mutluyum.”
Yunus Aydın (33) / Serbest
Köln
Tunus Kurban Gözlemcisi
“Nasıl ki malın zekatı varsa zamanın, hayatın da bir zekatı olduğunu düşünüyorum. Bu
çalışmaya katılmakla hem zamanın, hem bedenin zekatını verdiğimi düşünüyorum inşallah.
Mazlum ve mağdurlara uzatacağımız el bir
nebze olsun acılarımızı hafifletecek.”
Şevki Yıldırım (40)
İslami İlimler Öğrencisi
Gelsenkirchen
Yemen Kurban Gözlemcisi
“Geçenlerde bir Cuma hutbesinde israf konusu işlendi. Refah içerisinde yaşayan toplumlarda görülen bir sıkıntı. Afrika denilince aklıma ölmek üzere olan bir çocuğu bekleyen akbaba fotoğrafı gözümün önüne geliyor. Tüm
yardımlar dağıtılıp da, dağıtacak bir şey kalmaz ise sırtımdaki ceketi veririm.”
Mustafa Pala (26) / Teknisyen
Fransa
Ruanda Kurban Gözlemcisi
“Mazlum ve mağduriyetin yaşandığı ülkelerde sık sık bulundum. O ülkelerdeki insanların gözlerinde gördüğüm mutluluğun Avrupa’daki insanların ellerinin açılmasına vesile
olmasını görmem beni son derece mutlu ve
motive ediyor.”
Murat Kemal Sağdıç (42)
Makina Teknisyeni
Heidelberg
Tanzanya Kurban Gözlemcisi
“Güzel bir his yaşıyorum. İnsanların ibadet
bilinciyle, niyet ederek bağışladıkları kurbanları ihtiyaç sahiplerine götürmede aracılık edeceğimiz için mutluyum. ”
Yunus Çiftçi (32) / Endüstri Mühendisi
Belçika
Pakistan Kurban Gözlemcisi
“Bizlerin en zor zamanında yanımızda
olan Pakistanlı kardeşlerimizin Kurban Kampanyası bağlamında yanlarında olmak güzel
bir duygu. Avrupalı Müslümanların selamlarını ve bağışlarını, Pakistanlı kardeşlerimizin ise
dualarını getireceğiz.”
Fahri Eyeci (28) / Mali Müşavir
Hannover
Pakistan Kurban Gözlemcisi
“Etiyopya’ya gideceğim haberini aldığımda
heyecanlandım. Afrika’yı istiyordum ve Afrika
oldu. Hâlâ tatlı bir heyecan içerisindeyim. Çalışmalarımız bitene kadar da devam edecek.”
Abdullah Aşıran (36) / Sanatçı
Roterdam
Etiyopya Kurban Gözlemcisi
“Daha önce Mali’ye gittim. Orada gördüklerim bana ‘Bundan daha beter bir yaşam şartı
olabilir mi?’ dedirtti. Cibuti’ye gittiğimde ise
daha kötü bir tabloyla karşılaştım. Beterin beteri varmış dedirtti. Somali’de nasıl bir durumla karşılaşacağım merakla bekliyorum.”
Ömer Kaygısız (35) / İş adamı
Fransa – Oyannax
Somali Kurban Gözlemcisi
“Burkina Faso’da daha önce de bulundum.
Oradaki insanların iman noktasındaki sağlamlığı çok şaşırtmıştı beni; çocuğu ölen birisinin
tevekkülünü, yokluğa rağmen İslamı yaşamalarını buna örnek olarak verebilirim. Beni tanıyorlar. ‘Bizim Hasan gelmiş!’ diye karşılayacaklar beni. Burkina Fasolu kardeşlerimle bir araya gelecek olmanın sevinci var içimde. Geçen
yıla oranla daha fazla hizmet için gidiyoruz.”
Hasan Kaplan (44) / Meslek Öğretmeni
Belçika
Burkina Faso Kurban Gözlemcisi
“Kurban Kesim Gözlemcileri (KKG) toplantısına kadar bir heyecanım yoktu ama şimdi bir heyecan sardı beni. Yüreğimde bir yetimin sıcaklığı var adeta. Düsseldorf ’tan selam
götüreceğiz, Gambiya’dan ise dualarla döneceğiz inşallah.”
Mehmet Kay (56) / İşçi
Düsseldorf
Gambiya Kurban Gözlemcisi
“Ciddi manada motive oldum. Kademe kademe heyecanım artıyor. Burundi’de müftü ile
görüştüm; müftünün ses tonundan yapacağımız hizmete dair heyecanı hissetmek mümkündü. Burundili kardeşlerimizi düşünmemizin kendilerini mutlu ettiğini ifade etti. Allah’ın izni ile görevimizi en güzel bir şekilde
yerine getireceğiz.”
Mustafa Tuncu (36) / Yönetici
Fransa – Lion
Burundi Kurban Gözlemcisi
“2011 Kurban Kampanyası’nda Kenya’daydım. Şu an adeta ilk defa gidiyormuş hissiyatı
içerisindeyim. Aynı zamanda ülke sorumlusuyum. Orada mazlumiyeti gördüm. İnsanların
üstlerinde doğru dürüst elbiseleri dahi yoktu.
İnsanlarda beyazlara karşı bir endişe vardı. Balon ve şekerlerle mutlu etmiştik onları. Şimdi
tekrar mutlu etmek için gidiyoruz. Ayrıca bu
tür kampanyalara katılmam gerek kendimde
gerekse ailemde güzel izler bırakıyor.”
Tolga Sökmen (36)
Mercedes’te kontrolcü
Bremen
Kenya Kurban Gözlemcisi
“Kelimelere dökemeyeceğim bir sevinci
yaşıyorum. O da bu toplantıda doğdu. Kampanyanın büyüklüğünü 65 ülkeye gidecek 312
gözlemci kardeşimle bir araya geldiğimde daha
iyi anladım. Ümmet şuurunu yansıtan bir çalışmanın içerisinde yer almanın bahtiyarlığını
yaşıyorum.”
İsmail Başer (46) / Elektrik Mühendisi
Bremen
Togo Kurban Gözlemcisi
“Hayatımızda görmediğimiz, tanımadığımız; onların da bizleri tanımadığı ama kardeş
olduğumuz insanların yanlarına gidiyoruz.
Onlarla yardımlaşma, paylaşma bağlamında
bir araya geleceğiz.”
Caner Keskiner (40) / Tüccar
Fransa
Arnavutluk Kurban Gözlemcisi
“Aynı ülkeye değişik proje bağlamında 4, 5
defa gittiğim için pek heyecan yok. Ama şundan eminim ki; oradaki kardeşlerimiz bizlerin
yolunu dört gözle bekliyorlar. Bu ise bizi motive ediyor. Grubumda yer alan gençlerin ilgisini ve heyecanını gördüm. Şu ana kadar şahsi
çabamla 330 kurban bağışı topladım; bu sene
400 kurbanı mazlum ve mağdurlar için toplarım diye düşünüyorum.”
Bekir Şahin (48) / İş adamı
D.Fransa – Strassburg
Çad – Kamerun Kurban Gözlemcisi
“Batılı ülkelerin gidip ellerinden tutmadığı, Avrupa’dan kalkıp mağduriyetin yaşandığı
ülkelere gidip yardım yapmak büyük kıvanç
veriyor. Hem huzur ve heyecan hem de ağır bir
sorumluluğun içerisinde hissediyorum kendimi. Geçen sene Kurban Kampanyası için Somali’deydim. Şimdi ise Kırgızistan’da hizmeti
yürüteceğim. Ten rengi değişse de kardeşliğin
ve yakınlaşmanın adı aynı: Kurban.”
Nihat Turan (48) / Tesisatçı
Berlin
Kırgızistan Kurban Gözlemcisi
“Müslümanların kurban ibadetlerinin hakkıyla îfa edilebilmesi için omuzlarımızda güzel
bir sorumluluk taşıyoruz. İlk defa katılıyorum
böyle bir kampanyaya. Mazlumlara kurban etini verdiğimde ne tür hisler yaşıyacağım merak
ediyorum.”
Nusrettin Ergün (29) / Proje Müdürü
Freiburg Donau
Mozambik Kurban Gözlemcisi
“Daha önce kampanya bağlamında abim
gitmişti. Onların anlatımı beni etkilemişti. Bu
defa anlatılanlar üzerinden değil, bizzat yaşadıklarım üzerinden daha fazla etkileneceğim.”
Şeref Ünlü (27) / Tüccar
Gelsenkirchen
Sırbistan – Preşova Kurban Gözlemcisi
“Böyle bir teklif geldiğinde çok mutlu oldum. Dünyalar benim oldu. Kurban Kampanyası için canla başla çalışıyorum. Mü’minlere
hayrımın dokunacak olması memnun edici”
Bekir Bozkurt (61)
Bergkamen
Karadağ Kurban Gözlemcisi
“Her bayramda yapılan yardımları Tv’den
seyrederdik. Gönüller bir olsun, biz de bu gönül köprüsünde yerimiz olsun istedim. Güzel
bir kampanya. Gideceğimiz yerlerdeki ihtiyaç
sahiplerinin ihtiyaçlarına umarım cevap veririz. Bayram’da hep ailemin yanında yer aldım;
ilk defa ailemden ayrı bir bayram geçireceğim.
İçimde beni mutlu eden güzel bir kıpırdı var.”
Erdi Çapar (23)
Yönetim Bilişim Sistemleri öğrencisi
Türkiye – İstanbul
Bosna Kurban Gözlemcisi
HAYAT
eklemek mi zordur, beklenilmek mi? Bekleyen için beklemek bir umutken, bekleyenin
umutla bekleyişi beklenilene sorumluluk yükler. Beklenenler sorumluluklarını yerine getirmeye devam ettiği müddetçe, bekleyenler umutlarını korurlar. Bekliyor olmak, bekleyenin umudunu hâlâ koruduğunu gösterir.
IGMG Sosyal Yardım Derneği
Hasene’nin organize ettiği Kurban
Kampanyası bekleyenlere umut olurken, beklenenlere ise sorumluluk
yüklüyor. Bu sene üçüncüsü düzenlenecek olan kurban kampanyasıyla
yine milyonlarca mazlum ve mağdura ulaşılacak inşallah. Mazlum ve
mağdur durumda olan kardeşlerimizin bizlerden beklentileri var. Afrika,
Asya, Avrupa ve Amerika kıtasında
yüreklere ilgi ve sevgi tohumu atacak; mazlum ve mağdurların ellerinden tutacak, ayağa kalkmalarını sağlayacak bir beklenti bu.
Ya sorumluluk? Üzerimizdeki sorumluluk ihmale gelmez. Mesafelerin giderek yakınlaştığı bir çağda, yanı başımızda bir ihtiyaç sahibi olmasa dahi dünyanın diğer ucunda yaşanan mağduriyete, sahip olduğumuz
maddîyatı paylaşma imkanının doğduğu büyük bir sorumluluk bu.
Dünyanın bir ucunda ağlayan bir yetim, kıtlık ve açlıktan dolayı çocuklarının ölümü karşısında bir şey yapamayan anne, çaresizlik içerisinde
kalmış bir baba artık bize uzak değil.
Uzak olmayan, ellerimizin uzanabildiği her mağduriyet karşısında mesuliyetimiz var. Mazlumun duası, yetimin göz yaşları gelir bulur bizi. Bu
duanın beddua, bu göz yaşlarının felaket olmaması için mazlumlara, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine karşı mesuliyetimizi îfa etmemiz icap eder.
İşte o zaman mazlumun duası, yetimin nidası bizler için rahmet olup
kuşatacaktır gönülleri.
Bekleyenin umudu olmaya devam eden Hasene hayır, iyilik ve güzellikler tohumunu yeryüzünün
mazlum ve mağdur, kurak topraklarına saçmaya devam ediyor. Geçmiş
senelerde 60’a yakın ülke ve bölgede
Kurban Kampanyası bağlamında yürüttüğümüz çalışmalar bizlere, bizleri bekleyenlerin olduğunu gösterdi.
Artık bizleri tanıyorlar, seviyorlar ve
bekliyorlar. Beklentilerin gerçekleşmemesi hayal kırıklığı yaratır. Beklentileri karşılamak, mahsun gönüllerde hayal kırıklığı yaratmamak, sömürülmüş toprakların mazlum ve
mağdur insanlarının umutlarını yeşertmek bizler için sorumluluk teşkil
ediyor. Peki bu insanların beklentileri nedir? Çok ufak şeylerden mutlu
olabildikleirne şahit olduğumuz bu
B
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 13 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
Murat KUBAT
[email protected]
Umutla Bizleri
Bekleyenler Var
mağdur insanların büyük beklentileri yok. Tek beklentileri küçük katkılarla yanlarında olduğumuzu hissettirmemiz; onlara yalnız olmadıklarını göstermemiz; ilgi ve sevgimizi
yansıtmamız.
Onlar gözleri ufukta heyecanla,
umutla bizleri bekliyorlar ve şu soruyu soruyorlar: Acaba bu sene de gelecekler mi? İnanın onların gözleri
kendilerine verdiğimiz birkaç kiloluk ette değil! Bizleri yanlarında hissetmek istiyorlar; bizlerin yanlarında
olması onlara güç veriyor ve hal dilleriyle bizlere şunları söylüyorlar:
“Büyük fedakârlık örneği göstererek,
binlerece kilometre öteden, bayramı
ailelerinizle birlikte geçirme imkânınız varken bizi tercih etmeniz, bize
çok büyük bir güç veriyor.”
Veren el konumunda olmak da,
alan el durumunda bulunmak da değişkendir. Veren el konumundan
alan el durumuna, alan el durumundan veren el konumuna gelmek pek
tabii mümkündür. Bugün veren el
konumunda olan bizlerin, yarın alan
el konumuna düşmeyeceğimizin hiçbir garantisi yok. 30 – 40 saniye süren depremin ardından tüm varlığını
kaybeden ve bir tas çorbaya el açar
durumuna düşen zenginler bunun
canlı örnekleri. O yüzden bizler, sahip olduğumuz şeylerin gerçekte sahibi değil, emanetçisi olduğumuzu
bilerek hareket etmeliyiz. Bu bilinçle
hareket ettiğimiz zaman vermek bize
zor gelmez. Veren el konumunda olmanın bir üstünlük ve ayrıcalık oluşturmadığını, aksine bir mesuliyet
yüklediğini ve mesuliyetlerimizi gerçekleştirdiğimiz takdirde bunun
mazlum ve mağdur coğrafyalarda
umuda vesile olacağını bilmeliyiz.
Umuda susamış topraklara, ümitlerini kaybetmiş yüreklere umut tohumları saçmak görevi bizlere düşüyor. Bunun için bizlerin umutsuz olma, ümidimizi yitirme hakkımız
yok. Umutlarını bize bağlamış kimsesizleri düşünmek zorundayız. Kendi ekonomik durumumuzun iyi olmasını kendimiz için yeterli göremeyiz. İhtiyaç sahiplerini gözetmeli,
dosya
kollamalı ve sahip çıkmalıyız. İlgiye
ve şefkate ihtiyacı olan yetimlerimizin başını okşayacak, yaşadığı hayatın zorluğunu yüzlerindeki çizgilerden okuduğumuz yaşlı amcalarımızın hatırını soracak, dul ve kimsesiz,
çaresiz durumda olan bacılarımıza
destek olacak birileri olmayacak, bunu biz yapmazsak. Bu hususta mesuliyetimizin gereğini yapmazsak, ellerimiz uzanacakken uzatmazsak, ahirette bundan mesul tutulacağız.
Bizlere emanet edilen kurban hisse bağışlarını yüzlerce gönüllümüz
aracılığla, omuzlarımızda hissettiğimiz sorumluluğun gereğini yerine
getirmek, yeryüzünün mazlum ve
mağdur coğrafyalarına dağıtmak
için yola koyuluruz; umutlarını yitirmiş coğrafyaların, ümitsiz çocuklarına umut olmak için. Kalplerde taşınan iman, birbirlerini hiç görmemiş
insanları, daha önceden bilmedikleri
ve tanımadıkları insanlarla ve coğrafyalarla kardeş kılmış, Mü’minler
yakın olmuşlardır. Böyle olmasaydı
hangi güç bizleri oralara kadar götürebilirdi ki?! Böyle olmasaydı neden
bunca zahmete katlanılsındı ki?!
Geçtiğimiz senelerde işte bu yakınlık, imanımızdan neşet eden sevgi, ilgi ve merhametle ziyaret ettik yetimhaneleri, hastaneler ve hapishaneleri.
Hz. İbrahim (a.s.) oğlu İsmail
(a.s.)’i kurban etmek ile imtihana tabi tutulmuş ve bu imtihan kendisini
Rabbine daha da yakın kılmıştı. Bu
nedenle, anlam olarak yakınlaşmayı
ifade eden Kurbanın, Allah’a yakın
olmak için eşsiz bir imkân sunduğunu da gözden kaçırmamak gerekir.
Kurbanın anlam ve önemini Hac
Sûresi’nin 37. Ayeti ne de güzel verir:
“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin
takvanız ulaşır...”. Allah’a yakın olan
Mü’minlerin mazlum ve mağdur insanlara karşı duyarsız kalması elbette beklenemez. Bu manada Kurban
Mü’mini sadece Allah’a yakınlaştırmakla kalmaz, topluma ve toplumlara da yakınlaşmasına vesile olur;
farklı renk ve ırktan insanların birbirlerine yakınlaşmasına, coğrafyaların birbirlerine yaklaşmasına da güzel bir vesile teşkil eder.
O halde, bizleri bekleyenlere doğru küçük ya da büyük adımlar atmak
için, mesuliyetimizi îfa etmek için
hazır mısınız? Çünkü bu bizim kaçınamayacağımız temel bir sorumluluğumuz. Bu sorumluluğu yerine getirmez isek mesul olacağız; sorumluluğumuzu yerine getirirsek mesut
olacağız. Mesul olmak da, mesut olmak da bizim elimizde.
Unutmayın, gözleri ufukta, gönülleri bizimle, bizlerin gelmesini
bekleyenler var!*
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 14 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
haber
Bir Alimin Portresi: Muhammed HAMİDULLAH
Ayşe MİMAROĞLU · [email protected]
indistan ve Pakistan’ın henüz
tek bir devlet olduğu 19 Ocak
1908 yılında, Haydarabad şehrinde doğan Muhammed Hamidullah’ın hayatı o döneme has bir nitelikte
yol almıştır. Ailesinden almış olduğu
ilköğrenimin ardından klasik medrese
öğrenimine başlayan Hamidullah, Daru’l-Ulum Medresesi’nden sonra Osmaniye Üniversitesi’nde okumuştur.
Haydarabad kentinde hukuk fakültesini bitirdikten sonra, Almanya’nın
Bonn şehrinde Friedrich-Wilhelm Ren
Üniversitesinde “Devletler Hukuku’’
alanında ilk doktora çalışmasını, Almanya’nın Tübingen Üniversitesi’nde
ise ikinci doktora çalışmasını yapmıştır. İslamî ilimlere ve özellikle siyer ilmine olan merakından dolayı 1936 yılında Sorbonne Üniversitesi’nde (Paris)
bu konuda öğrenim görmeye devam
etmiş ve buradan da doktora derecesini
almıştır. 1947 yılında Paris’e yerleştikten sonra akademik çevrelerdeki ünü
giderek artmış ve Fransa dışındaki ülkelerde de ders vermeye başlamıştır.
Ne yazık ki hiç umulmadık bir zamanda, Fransa’da bir dizi konferans
vermek için bulunduğu bir dönemde
Haydarabat’ın Hindistan tarafından işgal edilmesine gösterdiği tepki ve bu
doğrultuda ele aldığı yazılardan dolayı
memleketine girmesine izin verilmemiştir.
Bundan sonraki yaşantısını “vatansız’’ olarak devam ettiren âlim, 1948’
den sonra ülkesine geri dönmemeye
karar vermiştir ve siyasal bir mülteci
olarak Fransa’da kalmıştır. Pakistan’dan
ve Türkiye’den kendisine gelen vatandaşlık tekliflerini nezaketle geri çevirmiş ve Fransız vatandaşlığına da hiçbir
zaman başvurmamıştır.
Fransa, Mısır, Pakistan ve Türkiye
başta olmak üzere birçok ülkenin üni-
H
versitelerinde dersler ve konferanslar
veren Hamidullah, 1952 yılında Türkiye’ye gelerek İstanbul Üniversitesi’nde
edebiyat ve hukuk fakültelerinde, ardından İzmir, Ankara ve Konya Üniversitelerinde üstelik Türkçe dersler
vermiştir.
Batılıların kütüphane köstebeği dedikleri Muhammed Hamidullah hayatı
boyunca 40’a yakın eser ve farklı dillerde yayınlanan 1000’i aşkın makale
telif etmiştir.
Batı dünyasında İslâm’ın doğru biçimde tanınmasında büyük rol oynayan âlim, Arapça, Urduca, Fransızca,
Almanca ve İngilizce’de telif eserler
neşretmiştir. Bu dillerin dışında, içinde
Türkçe, Farsça, Sanskritçe, İtalyanca ve
Rusça’nın da bulunduğu toplam 17 dil
bilmekteydi. Hindistanın yetiştirdiği
en büyük İslam alimlerinden biri olarak zihinlerde yer edecek olan Muhammed Hamidullah, 19.12.2002’de Amerika Birleşik Devletleri’nin Florida eyaletinde, 96 yaşında iken Hakk’a yürümüştür.
1950’den 1975’e kadar Türkiye’deki
ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerinde yetişen yüzlerce öğrenciye hocalık yapan âlim, her biri daha sonra kendi alanında söz sahibi olacak birçok talebe de yetiştirmiştir. Prof. Dr. Salih
Tuğ, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma,
Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakçı bunlardan
sadece birkaçıdır. Yani Hamidullah
Hoca kelimenin tam anlamıyla “hocaların hocası” idi.
Talebelerinden Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma kendisinin de bizzat şahit
olduğu bir olayı şöyle aktarmaktadır:
Paris`te Hamidullah Hoca’nın haftalık
derslerden birinde, vakit gelmesine
rağmen hiç kimse gelmemişti. Bir saate
yakın bekledikten sonra ben, erken gelerek yaktığım sobayı müsaade isteyerek söndürmek istemiştim. Hamidullah Hoca bana kararlı ve manidar bir
ses tonuyla “Burası bir kez kapanırsa
bir daha açılmaz, otur karşıma!’’ diyerek, bir saat boyunca 500 kişiye dersi
anlatır gibi o günkü programını tek talebesiyle bitirmişti.
Sırma, Hamidullah’ın prensiplerinden asla taviz vermeyen biri olduğunu
ve bir ilim adamını, ilim adamı yapan
özelliğin de bu olduğunu hatırlatıyordu. Hamidullah Hoca’nın dili, konuları
işleyişi, olaylara yaklaşımı, mutedilliği,
doğruluğu, ehil olmadığı konularda
konuşmayışı, keyfî yargılarda bulunmayışı ona has bir davranış idi.
Hamidullah Hoca’nın tevazusu bütün hayatına sirayet etmişti. Paris’teki
evi, Paris’in merkezi semtlerinden birinde, dört katlı eski bir binanın son
katı durumunda olan çatı katında, iki
odadan ibaret idi. Neredeyse hiçbir
mobilyası yoktu. Sadece eski, küçük bir
çalışma masası ile bir iki iskemle, eski,
küçük ve portatif bir daktilo makinesi,
bir rahle ve duvarları dolduran kitaplardan başka bir eşya bulunmuyordu
evinde. Sıradan bir öğrenci evinden bile daha mütevazi idi.
Büyük bölümünü “vatansız’’ olarak
geçirdiği 96 yıllık ömründe hiç evlenmemişti, Ömrü “gurbette’’ geçtiğinden
evlad, akraba, mal-menal olarak hiçbir
şeye sahip olmayan Hamidullah, dünyanın olanca genişliği içinde yapayalnız idi. Ama asıl Sahibi ile vuslat halinde yaşamasının verdiği huzur ve sürur,
yüzünden hiç eksik olmazdı. *
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığından “50 Yıl 50 İnsan” Kitabı
“50 Yıl 50 İnsan”
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından “Almanya’ya Göçün 50.Yılı” münasebetiyle hazırlanan “50 Yıl 50 İnsan” kitabı yayınlandı.
Kitap, Almanya’ya göç etmiş vatandaşlarımızın hayatından ilginç kesitler
sunuyor.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, “Almanya’ya Göçün
50. Yılı” etkinlikleri kapsamında Türkiye’de ve Almanya’da birçok etkinlik ger-
çekleştirmiştir. Bu kapsamda hazırlanan “50 Yıl 50 İnsan” kitabı Almanya’da
kendi alanlarında başarılı olmuş vatandaşlarımızı Dünya ve Türkiye kamuoyunda tanıtmayı amaçlamaktadır.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Kemal Yurtnaç, kitapla
ilgili yaptığı açıklamasında, kitabın Almanya’ya göçün 50. Yılı anısına insanımızın imza attığı yüzlerce başarı hikayesinden 50 tanesini paylaşmayı hedeflediğini ifade ederken, “Bu başarı tablosu bizim için bir gurur kaynağı olma-
nın yanında Başkanlığımızın gelecekteki çalışmaları için de en büyük motivasyon olacaktır” sözlerini dile getirdi.
Almanca ve Türkçe olarak iki dilde
hazırlanan kitapta, birçok ünlü isim yer
alıyor. Aralarında iş dünyasından siyasete, bilimden sanata, sağlıktan spora
geniş bir yelpazede kendi alanlarında
başarılı olmuş insan profilleri bulunduran “50 Yıl 50 İnsan” kitabı, Almanya’ya göçün 50. yılında farklı yaşamlar
üzerinden göç tarihine insani bir bakış
açısı sunuyor.
HAYAT
ORU 1: Merhaba Erhan Bey;
Ben Selçuk Ç. 48 yaşındayım,
25 yıldır Almanya’dayım. 1989
yılından beri burada çalışmaktayım.
Türkiye’de İstanbul’da ikamet etmekteyim. İleride Türkiye’ye kesin
dönüş yapmak istiyorum. Ve Türkiye’den emeklilik işlemlerimi tamamlamak istiyorum. Araştırmalarıma
göre Türkiye’de hiç sigortam bulunmadığından emekliliğimin BağKur’a sayılacağı bilgisini aldım. Ben
hangi kurumdan hangi şartlarda ve
nasıl emekli olurum? Şimdiden çok
teşekkür ederim. Hayırlı günler.
CEVAP 1: Değerli okurum; Türkiye’de hiç çalışması bulunmayanların borçlanması ve emekliliği BağKur’a sayılmaktadır. Fakat Yargı yolu ile Yurtdışında çalışması bulunanların, işe giriş tarihleri Türkiye’den sigorta başlangıcı olarak sayılmaktadır. Bu sebeple SSK`dan
emekli olarak, daha az gün borçlanarak daha erken emekli olabilir ve
daha yüksek maaş almaya hak kazanabiliyorsunuz.
MAVİ KART
SAHİPLERİ MÜJDE!
SORU 2: Hayırlı Günler Erhan
Bey; Ben Ramazan Ş. Eşim ve ben
mavi kart sahibiyiz. Sosyal haklarımızın saklı olduğunun bilincindeyiz, fakat borçlanma yapamamaktayız. Eşim ve ben Türkiye’den emekli
olmak istiyoruz. Sizin yazılarınızı ve
S
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 15 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
Erhan NACAR
www.erhannacar.de
TÜRKİYE’DEN EMEKLİ OLACAKLAR DİKKAT!
YURTDIŞI İŞE GİRİŞ TARİHİNİZ TÜRKİYE’DEN
BAŞLANGIÇ SAYILIYOR!
televizyon programlarınızı takip
ediyoruz. Türk vatandaşlığına geçmemiz mi gerekiyor yoksa bu şekilde nasıl emekli olabiliriz? Bilgilendirirseniz sevinirim. Başarılarınızın
devamını diliyoruz, hayırlı günler.
CEVAP 2: Sevgili okurum; Mavi
kart sahipleri artık Türkiye’den
borçlanma yapabilmekte, fakat sosyal güvenlik kurumunun sıkıntı çıkardığı bu durum Yargıtay yolu ile
açılmıştır. Binlerce mavi kart sahipleri yargı yolu ile emekli olmuş bu-
lunmaktadır.
TÜRKİYE’DEN BİR AN
ÖNCE DOSYA AÇIN!
SORU 3: İyi Günler Erhan Bey;
Ben Selma İ. 34 yaşındayım. Annemin Türkiye’de emeklilik işlemleri
için 8. ayda İzmit’e gittim. Ev hanımı
sürelerini borçlanma müracatında
bulundum. Ve geçen ay 65 bin tl sosyal güvenlik kurumunun hesabına
yatırdık. Fakat sizi takip etmeye başladığımızdan beri yanlış yaptığımızın farkına vardık, Bağ-Kur`dan de-
dosya
ğil SSKdan emekli olma imkanı olduğunu ve 65bin tl yerine 38bin tl
ödeyerek daha fazla emekli aylığı almaya hak kazandığımızı öğrendik.
Benim sorum Bağ-Kur`a ödediğimiz parayı geri çekebilirmiyiz ve işlemlerimizin geri kalanını SSKdan
devam ettirebilir miyiz? Ayrıca benim yaşım emeklilik için erken fakat
ileride yararıma olabilecek bir şey
varsa gerekli müracaatlarda bulunmak isterim. Teşekkür ederim başarılarınız daim olsun.
CEVAP 3: Sevgili okurum; Anneniz için Bağ-Kur`a ödemiş olduğunuz borçlanma tutarını geri iade
alabilir. Ve işlemlerinizi SSKdan tamamlayabilirsiniz. Müracatlarınız
için gerekli dilekçe örnekleri ve izlemeniz gereken yol haritasını mail
adresinize gönderiyorum.
Sizin için de ileride emekliliğiniz
için şu an dosya açmanız şart oldu
diyebiliriz. Çünkü sadece Türkiye’de
bulunan borçlanma yolu ile emeklilik yasası ileriki yıllarda kalkabilir.
Ve emeklilik sizin için bir hayal olabilir. Bu yüzden 18 yaşını doldurmuş herkes Türkiye’den dosya açsın,
hiçbir ücret ödemenize gerek yok,
bu işlem sadece ileride yasa değişikliğinde hakkınızın kaybolmaması
için yapılacak bir işlemdir. Detaylı
bilgi için bize ulaşabilir ve sosyal güvenlik uzmanlarımızdan destek alabilirsiniz. İyi günler.
Balkan Rumeli Türkleri’nin 100 Yıllık Acısı: “Meriç, Su Değil, Kan Akıyordu”
alkan Savaşları döneminde yurtlarından edilen ve inanılmaz insanlık dramı yaşayan Balkan ve
Rumeli Türkleri’nin maruz kaldıkları
soykırım boyutlu, dönemin 100. yıldönümü bağlamında Frankfurt’ta düzenlenen bir konferans ve açık oturum ile
değerlendirildi.
Avrupa Balkan Rumeli Türkleri
Kültür ve Dayanışma Derneği’nin ev
sahipliğinde düzenlenen programda
konuşan Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Rumeli ve Balkan Türkleri göçü, Türkiye
açısından bir dizi fayda sağlamıştır.
Çünkü Anadolu’nun kıraç toprakları
göçle gelen insanlar tarafından ihya
B
edilmiştir. Atıl olan topraklar ziraata
açılmıştır. Bugün nereye giderseniz gidin bir sögüt ağacı görürseniz, orada
mutlaka bir Balkan Türkü veya Çerkez
var demektir.” dedi. Prof. Dr. İlber Ortaylı, Balkan Savaşı’nın ağır sonuçlar
doğurduğunu, ancak bu sayede Anadolu’nun yeni insan tanıdığını vurguladı.
Türkiye’de toprağın yeterli ve verimli olduğuna, bu nedenle köylünün
ülke için büyük önem taşıdığına da
vurgu yapan İlber Ortaylı: “Bugün
Anadolu’da hakkınca kullanılamayan
veya güya şehirleşme adına beton yığını furyasıyla adeta talan edilen topraklar elden gidiyor. Ziraat köreliyor. Oy-
sa, şehirleşme ve ziraat arasında iyi bir
denge kurmak gerekir. Türkiye’de bilinçli köylüye ihtiyaç var.” dedi.
Türkiye’ye artık Balkanlar’dan yeni
göç olamayacağına işaret eden İlber
Ortaylı, “Türkiye, gelecekteki nüfusunu sağlama almak istiyorsa, mutlaka
örneğin dil zorluğu olmayan Asya’dan,
Çin’deki Uygur bölgesinden yeni göçmene kapısını aralamak zorundadır.”
diye konuştu.
Prof. Dr. İlber Ortaylı, tarihte Balkanlar’da önemli bir Türk gücü bulunduğunu, bu varlığın bugün bile orada
olduğunu hatırlattı ve bu gücü Osmanlı’nın tarihteki rolünden kaynaklandı-
ğını söyledi. Ortaylı, Türkiye’de tarih
bilincinin çok zayıf olmasından yakınırken, sivil toplum örgütlerinin tarih
bilincine maalesef önem vermediğini
dile getirdi.
T.C. Berlin Büyükelçisi adına T.C.
Mainz Başkonsolosu Aslan Alper Yüksel de hazır bulundu. Başkonsolos,
kendisinin Gümülcine’de görev yaptığını hatırlatarak, 100 yıllık acıya uğramış
insanların tarihini yakından tanıdığını
söyledi. Başkonsolos, tarihin pek bilinmeyen yüzünün Avrupa’da gündeme
getirilmesinden memnun olduğunu
ifade etti, öncülük edenleri de kutladı.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 16 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
haber
Gönüller Bielefeld’de Ku
GMG Kadınlar Teşkilatı’nın
Kur’an’ın doğru okunmasını, anlanmasını ve hayatımıza geçirilmesini teşvik etmek amacıyla 6 Ekim’de
Bielefeld Stadthalle’de düzenlediği
“9.Tilavet Yarışması, Maide-i Kur’an ve
Eğitim Fuarı” na 25 farklı bölgeden
yaklaşık 2500 kişi katıldı.
Kadınlar Teşkilatı İrşad Başkanı Tünay Ermiş; “Maide-i Kur’an; Kur’an
sofrası veya Kur’an ziyafeti demektir.
Acıkan gönüller bu sofraya buyursunlar”sözleri ile başladığı açılış konuşmasında, programa rehber edindikleri
“Kur’an-ı tertil üzere oku” emrine değindi. Kur’an okurken maalesef çoğu
zaman tecvide dikkat edildiği kadar
tertile dikkat edilmediğini kaydeden
Ermiş, Kur’an’ın tertil ile yani; üzerinde durarak, düşünerek, anlayarak ve
kavrayak okunması gerektiğini belirterek, tecvide de tertile de önem verilmesi gerektiğini belirtti.
IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı
Hatice Şahin selamlama konuşmasında; “Kur’an bize yaratılış gayemizi hatırlatıp sorumluluklarımızı bildirir.
Herkese, herşeye hakkını vermeyi öğretir Kur’an. Kur’an bizi eğitir, geliştirir. Kur’an bizi ‘tamir eder’, ‘mamur
eder’, ‘imar eder’. Kur’an bize itidalli olmayı öğretir” diyerek, Avrupalı Müslüman hanımların, Kur’an ve sünnete
hakkıyla sarılarak, onları okuyup, kavrayıp, anlayıp, onlarla amel ederek paylaşması gerektiğini ifade etti.
“Hayatımızın her noktasında
Kur’an olmalıdır”
I
Genel Başkan Kemal Ergün ise
“Hayatımızın her noktasında Kur’an
olmalıdır” dediği konuşmasını şöyle
sürdürdü: “Kur’an, kendisine sımsıkı
sarılınması emredilen can simidi, kalplere ve toplumlara şifadır. Rabbimiz
(cc), Peygamber Efendimiz (sas)’in
şahsında bize ‘Kur’an’ı tertil ile, düşünerek oku’ buyuruyor. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de ‘Kur’an’ı seslerinizle süsleyiniz’ buyurmuşlardır. Demek ki, Allah’ın kelâmı olan Kur’an-ı Kerim’i
hem kulağa hoş gelen bir nağme ile
hem de manasını düşünüp anlayarak
okumanın ve bir bakıma eğitiminin
yapılması son derece hayırlı bir çalışmadır. Bu sebeple Asr-ı Saadet döneminden zamanımıza kadar Müslümanlar, üstün bir gayretle, farklı makam ve
seslerle Kur’an-ı Kerim’i en güzel şekilde okumaya gayret etmişler ve Kur’an
dinleyicilerinin gönüllerini mestetmişlerdir. Kur’an eğitimi verilen okullar,
Kur’an ilimleri öğretilen üniversiteler
ve Kur’an talimi gerçekleştirilen cami
eksenli kurslar düzenlenmiştir. Kadınlar Teşkilatımız da bu programla sizleri bir araya getirerek, yavrularımızın
hayırda yarışmalarına zemin hazırlamak ve Kur’an’la daha yakından haşır
ve neşir olmalarına; bilhassa gençlere
Kur’an-ı Kerim okumayı bir cazibe
merkezi haline getirmek, onları tatlı
bir meşgaleye yönlendirmek ve böylece
de onların Kur’an hizmetkârlığında birer aktif insan haline gelmelerini sağlamaya çalışmaktadır. Allah sizlerden razı olsun!”
Konuşmaların ardından Kadınlar
IGMG Kadınlar Teşkilatı’nın düzen
de-i Kur’an 2500 Kur’an aşığının
Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin tarafından, Genel Başkan Kemal Ergün’e ve
Kadınlar Teşkilatı’nda uzun yıllar başkanlık yapmış ve şu an Genel Merkez
Hatibesi olarak hizmete devam eden
Zehra Dizman’a şükran plaketi takdim
edildi.
Birinciler Güney Hollanda
ve Düsseldorf’tan
Tilavet yarışması bölümünde, Juri
Başkanı Zehra Dizman yarışma kurallarını açıklayarak, yarışma sıralarının
ve yerlerini kur’a ile belirleneceğini duyurdu. Yüzünden ve ezbere şeklinde
yapılan yarışmada; tecvid, mahreç,
makam, ses, okuyuş ve hakimiyet kriterlerleri dikkate alındı.
10-13 yaş grubu yarışmasında; Gü-
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 17 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
haber
ur’an Ziyafetiyle Doydu
nlediği 9. Tilavet Yarışması ve Maiın gönüllerini Kur’an’a doyurdu.
ney Hollanda’dan Emine Tunç birinci,
yine Güney Hollanda’dan Yuseyrenur
Yılmaz ikinci, Ruhr A’dan Muhabbet
Erol üçüncü, Hannover’den Kübra Bilgen dördüncü oldu. Bu grupta yarışmaya Köln’den Ayşen Bıyıklı ve Kuzey
Ruhr’dan Selma Kuşçu da katıldı.
Verilen moladan sonra bir konuşma yapan IGMG Kadınlar Teşkilatı
Eğitim Başkanı Handan Yazıcı eğitim
fuarı ile ilgili olarak şunları kaydetti:
“Bu fuar ile şunu hedefledik; farkındalık oluşturmak, koordinasyon sağlamak, paylaşım ortamı oluşturmak ve
bunları geçirgenlikle desteklemek...
Bölgelerimiz potansiyellerini görüp,
artılarını ve eksilerini belirleyebilsin,
diğer bölgelerin standlarını gezip fark-
lı proje, metot ve çalışmaları birbirleriyle paylaşsınlar istedik.”
Handan Yazıcı’nın konuşmasının
ardından başlanan 14-18 yaş grubu yarışmasında; Düsseldorf ’dan Büşra Yiğit
birinci, Güney Hollanda’dan Ayşenur
Aktalan ikinci, Lyon’dan Nihal Büyükler üçüncü, Hannover’dan Şeyma Bilgen dördüncülüğü elde etti.
Yarışmalar oldukça çekişmeli geçerken ve genç yarışmacılar performanslarıyla izleyicilerin takdirini kazandı.
Juri Başkanı Zehra Dizman, sonuçları
açıklarken yaptığı konuşmada mikrofon karşısında Kur’an okuma cesareti
gösteren yarışmacıları tebrik etti.
Kur’an’a saygı göstererek Kur’an-ı sessizce dinlediği için haziruna teşekkür
eden Dizman, yarışmada derecelerin
sadece teşvik için verildiğini vurguladı.
Yarışmacılarla ilgili hazırlanan videolar da yarışmaya ayrı bir renk kattı.
Maide-i Kur’an
Yarışmaların ardından merakla
beklenen ünlü Kur’an okuyucularının
katıldığı Maide-i Kur’an’a geçildi. Bu
kısmın Malezya’dan iki konuğu vardı;
2011 dünya birincisi Suraya binti Abu
Hasan ve 1994 dünya birincisi olmasının yanı sıra 3000 öğrenci yetiştirmesi
ve 7 çocuk annesi olması ile de dikkatleri çeken Ummi Kalthum Md Zain.
Maide-i Kur’an’ın üçüncü konuğu ise
10 yaşında hafız olmuş olan 18 yaşındaki genç kari Mısırlı Sumayya Ebbed
oldu. Her üç kari de arka arkaya mikrofana gelerek okudukları ilahî kelam
ile Kur’an’a susamış gönüllere adeta
derman oldular.
Maide-i Kur’an’da kariler tek tek
Kur’an okuduktan sonra, Malezyalı iki
kari birlikte Arapça kaside, Sumayya
Ebbed ise bir ilahî okuyarak izleyicilere hoş bir sürpriz yaptılar.
Programın sonunda daha önce Bölge Başkanı olarak hizmet vermiş eski
Bölge Başkanlarına da şükran plaketi
takdim edildi.
Eğitim Fuarı
Kadınlar Teşkilatının 9.Tilavet Yarışması ve Maide-i Kur’an’a paralel olarak aynı gün, aynı salonda bu yıl ilkini
düzenlediği Eğitim Fuarı da katılımcılardan tam not aldı. Bölgelerde yapılan
eğitim faliyetlerini tespit etmek, başarılı çalışmaları diğer bölgeler ile paylaşmak ve yapılan eğitim faliyetlerinin
daha iyi nasıl yapabileceği noktasında
fikir alışverişi ortamı oluşturmak amacı ile düzenlenen fuara 21 Bölgenin yanı sıra, Chateau Chinon okulu, Belçika’dan İbni Sina Koleji ve Bergkamen
İslam Kız Koleji katılarak stand kurdular. Fuar alanında ayrıca IGMG Kitap Kulubü ve IGMG Sosyal Yardım
Derneği Hasene’nin de standları yer aldı.
IGMG Genel Başkanı Kemal Ergün
tüm standlarını tek tek gezerek çalışmalar hakkında bilgi aldığı fuarda katılanları tebrik ederken, IGMG Eğitim
Başkanı Ekrem Kömürcü de kadınların
eğitim alanındaki gayretlerini takdir
ettiklerini belirterek emeği geçenlere
teşekkür etti.
HAYAT
aha önceki yazılarımızda, maliyenin hukuki süresinden önce yaz tatili ortasında 2011 yılı vergi denkleştirme işlemlerini telep
ettiğini belirtmiştik.
Ne var ki, Maliye bu işten zararlı
çıkmaktadır. Tipik bir örnek vermek
gerekirse, Örnek A ailesi, 2011 yılının
vergi denkleştirme işleminin yapılması için maliye tarafından uyarılmıştı.
2011 yılında evlenen çiftin vergi
denkleştirme işlemini yaparken, hem
erkeğin hem de bayanın geçmiş yıllarda hiç vergi denkleştirme işlemi yapmadıkları tespit edilince, çok şaşırtıcı
sonuçlar ortaya çıktı. Gerçek şudur ki,
birçok insan nedeni ne olursa olsun
vergi denkleştirme işlemini yapmamakla hiç de küçümsenmeyecek miktarda paraları Maliye`ye hediye etmektedir.
2011 yılında evlenen A çiftinin,
2011 yılı için Maliyeden alacağı paranın ardından, bir de eski senelerine
gözattığımızda evlenmeden önce kesilen vergilerinden tam dört yıl geri
giderek her ikisi için ayrı ayrı işlem
yapılırken memnun edici sonuçlar
doğururken, çok daha ilginç bir sonuca daha ulaşmış olduk.
Nasıl mı?
Bekarken ailesiyle beraber oturan
eşlerden birisi, ebeveynine bakım
yaptığı halde, Maliye`ye bildirmemiş.
Daha doğrusu işlemlerini yapmamış.
Ebeveyne yapılan bakımlar sayesinde
maliyeden iyi netice alırken, babanın
‘betrıebsrene’ diye adlandırdığımız işletme vergisinden kesilen vergileri de
gözden kaçmış ve onları da geri getirme imkanı doğmuştur. Bizi işlem yapmaya davet eden Maliye`ye teşekkür
etmeyelim mi?....
Yukarda bahsettiğimiz örnek, çok
sayıda kimseden bir tanesidir.
O halde, uyarılmadan vergi denkleştirmeyi yapmamız, bu işin uzmanına danışmamız gerekli oluyor.
EMEKLİLER DE UYARILIYOR!
Maliye son günlerde emeklileri de
vergi denkleştirmeye davet etmektedir. Tabii ki bu davete icabet mecburidir. Aksi halde ilk yüzelli euro ceza ile
başlar maliye...
Üstelik yukarda da bahsettiğimiz
gibi, işletme emekliliğinden vergi kesilmişse geri alma ihtimali çok yüksektir.
Hatırlatmakta fayda var elbette.
Vergi denkleştirme işlemleri dört yıl
geri dönük olarak yapılabilir. 2008 yılı ve daha sonraki yılların vergi denkleştirmesini yaptırın ve hem vatandaşlık görevinizi yerine getirin, hem
de kesenize para girsin deriz.
ÖZÜRLÜ OLANLAR DİKKAT!
Ne yazık ki, vergi yükümlüleri sorulmadan, evde özürlü bir aile mensubu olduğuna dair bilgi vermemek-
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
D
➤ 18 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
Asım TOZOĞLU
Diplom-Volkswirt
Vergi Denkleştirme Derneği Başkanı
[email protected]
Maliye’nin Uyarıları
Kazanç Sağlıyor
tedir. Halbuki, devlet tarafından tanınan çeşitli haklardan yararlanmak kanuni hakkımızdır.
Büromuza vergi denkleştirme işlemi için başvuran bir vatandaşımızın
bir çocuğunun doğuştan rahatsız
(Özürlü) olduğunu tesadüfen(!) tes-
bit edince, önce ‘Versorgunsamt’ a bir
dilekçe yazarak, çocuğun özürlülük
oranını belirleyen kimlik kartını çıkartıp, Maliye`ye bir dilekçeyle başvurup, on yıllık kaybolan hakkın geri
alınmasını sağlamış bulunuyoruz. On
yıl için iade edilen miktar, ailenin yü-
Wuppertal’da “1915 Olayları” Üzerine Konferans
irinci Dünya Savaşı esnasında bir taraftan dış güçlere karşı ölüm kalım
mücadelesi veren Osmanlı İmparatorluğu, diğer taraftan da Osmanlı’yı haritadan silmek emeli güden emperyalist güçlerle içbirliği yapan bazı azınlıkların isyanlarını bastırmak mecburiyetindeydi. Bunların başında gelen ve Cumhuriyet tarihimiz
döneminde yetişen nesillerin konuya vakıf
olmamalarından dolayı başını ağrıtan “Ermeni Meselesi”, geride bıraktığımız günlerde, Wuppertal Eğitim ve Kültür Merkezi’nde masaya yatırıldı.
Özellikle Türk tarih bilgisi son derece
zayıf olan Avrupa Türklerinin yeni nesillerine, sıkça karşılaştıkları, “Ermeni Meselesi”, birçok yönüyle anlatıldı. Ermeni lobisinin, tarihi gerçekleri çarpıtarak Batı dünyasına “soykırım” olarak lanse etmeye çalıştığı “1915 Olayları”nı Nazım Alemdar, Müslüman Türk’e olan düşmanlığı bir ideoloji
haline getirenlerin iftirası olarak izah etti.
Konuşmasının devamında Alemdar
B
şöyle dedi: “Neredeyse sekiz asır
birlikte yaşadığımız, Osmanlı döneminde posta idaresini ve içişleri
bakanlığı da olmak üzere birçok
bakanlığın değişik kademelerini
teslim ettğimiz Ermeni vatandaşlarımıza karşı planlı katliamların
yapıldığı, tamamen kurgudan ve
ortaya atılmış iftiradan ibarettir.
Ermeni lobileri tarafından iddia edilen “soykırım” suçlamalarının asıl hedefi; bilhassa Avrupa ülkelerinde yaşamakta olan Türk toplumunun gelecek nesillerini kendi tarihleri ile
kavgalı hale getirmek ve onlara yanlış tanıtarak, tarihlerinden kopmalarını sağlamaktır diyebiliriz.”
Ermeni tarafı, paneller, internet ortamında tartışmalar, gençlik seminerleri, kilise ayinleri ve çeşitli ülkelerde yaptıkları lobi çalışmaları sayesinde parlemantolardan
“soykırım” kararları gibi Türkiye aleyhine
daha birçok icraatı gerçekleştirebilmektedir. Buna karşılık Türkiye ne yapıyor? Türkçe yayınlanan gazetelerde kendi kendimize
Ermeni sorununu çözüyor ve kendimize
propaganda yapıyoruz. Türk Tarih Kurumu’ndan bir görevlinin veya eski bir diplomatın davetli olduğu toplantılara telefonla
dinleyici toplamaya çalışıyoruz.
ATİB Kuzey Ren Vestfalya Bölge Başkanı Harun Kılıç’ın, takdimiyle başlayan konferansa Genel Başkan Yardımcısı Tibyan
Taşkın ve dernek yöneticileri de iştirak ettiler.
dosya
zünü güldürecek, teselli edecek miktardadır...
Özürlülük oranlarının getirisi nedir?
Yüzde 30 muafiyeti 310 euro,
Yüzde 40 muafiyeti 430 euro,
Yüzde 50 muafiyeti 570 euro,
Yüzde 60 muafiyeti 720 euro,
Yüzde 70 muafiyeti 890 euro,
Yüzde 80 muafiyeti 1060 euro,
Yüzde 90 muafiyeti 1230 euro,
Yüzde 100 muafiyeti 1420 euro,
Eğer özürlü kimseye verilen kimlikte RF harfleri varsa, o kimse radyo
ve televizyon vergisinden muaftır.
GEZ kuruluşuna bir dilekçeyle müracaat etmesi yeterlidir.
Kimlikte G harfi varsa, iş yerinden
yılda beş gün ekstra izin hakkı ve işyerine olan yol mesafesi iki katı hesaplanır.
Kimlikte H harfi mevcutsa, bu
kimse Almanca tabiriyle (Hilfsbedürftig) kelimesinin kısaltmasıdır ve
yıllık muafiyeti 3700 eurodur ve buna
ek olarak da çocuğuna bakan aile ferdi (örneğin annesi) için 924 euro
muafiyet söz konusudur.
Almanya ile Türkiye arasında çifte
vergilendirmeyi önleme anlaşması
yürürlükte
19 Eylül 2011 tarihinde Berlin’de
imzalanan ve 16 Ocak 2012 tarih ve
2012/2695 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanıp 24 Ocak 2012 tarih
ve 28183 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olan “Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve
Vergi Kaçakçılığını Önleme Anlaşması”nın onay belgelerinin diplomatik
yollarla teatisi tamamlanmasından
sonra, 01 Ağustos 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Hükümleri, 1 Ocak 2011 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanacak
olan anlaşma, 21 Temmuz 2009 tarihinde feshedilen ve 01 Ocak 2011 tarihinden itibaren hükümleri uygulanması son bulan önceki anlaşma ile
arasında oluşan zaman boşluğu da ortadan kalkmış oldu.
Anlaşmada yer alan gelirlerin hem
Türkiye’de, hem de Almanya’da Anlaşma hükümleri yerine bu ülkelerin iç
mevzuatlarına göre vergilendirilmiş
olması durumunda, vergilendirmenin
Anlaşma hükümlerine uygun olarak
yapılmasını teminen düzeltme başvurusunda bulunulması gerekmektedir.
Öteyandan, söz konusu düzeltme
başvurularının süresi konusunda Anlaşmada özel bir düzenleme yer almaktadır. Buna göre, kaynakta kesilen
vergiler için verginin kaynakta kesildiği takvim yılını takip eden dördüncü yılın sonuna kadar düzeltme başvurusunda bulunulması gerekmektedir.
HAYAT
slamî terminolojide “Allah’a yakınlaşmak niyetiyle ve yalnızca Allah rızası için, kurbanlık olma vasfına sahip belirli hayvanların, eyyâm-ı nahr,
yani Kurban günlerinde kesilmesi” olarak tarif edilen kurban, İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik’te ilk kez, ilk insan
Hz. Adem’in evlâdlarından Hâbil ile
Kâbil’in Allah’a sundukları takdimeler
ile başlamıştır. Kur’an-ı Kerim, insanlık
tarihinin bu ilk kurban hadisesini özetlerken kurbanın bir imtihan vesilesi olduğuna ve Allah’a samimiyetle yaklaşmayı temsil ettiğine işaret eder: “Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek
olarak anlat: Hani birer kurban takdim
etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş,
diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık
yüzünden), ‘Andolsun seni öldüreceğim’
dedi. Diğeri de ‘Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder’, dedi.” (Mâide Sûresi, [5:27]) Bu ilk kurban hadisesi ilâhî
dinlerdeki ve bu dinlerin sonuncusu
olan İslam dinindeki kurban anlayışının temelini oluşturmaktadır. Hadiseyi
hatırlayalım: Hâbil, hayvancılıkla; Kâbil
de ziraat işleri ile uğraşır. Hâbil, şükür
ve tevekkül sahibidir; Kâbil ise olup bitenin kendi mahareti olduğundan hareketle gururlanır. Derken, Allah için kim
nasıl bir kurban takdim edecek meselesi gündeme gelir. Hâbil sürünün ilk doğanlarından ve en değerlilerinden kurbanlar takdim ederken; Kâbil insanların pek de hoşuna gitmeyen mahsullerden ama tereddüt içinde takdimler yapar. Dolayısıyla Kâbil’in kurbanının değeri, ihlâsı, niyeti ve takvası ile orantılı
olmuş, Allah da ihlâs ve samimiyetle
kurban sunan Hâbil’in niyetini kabul
etmiştir.
Demek ki, kurbanın şeklî bir yönü
var ise de asıl mesele, Allah’a kurban
takdim edecek olan insanların niyetleri
ve ihlâslarıdır ki, Kur’an-ı Kerim kurbanın tam da bu yönüne dikkat çekmektedir: “Elbette onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmayacaktır. Ancak O’na sizin
takvanız erecektir.” (Hac Sûresi [22:37])
Görüldüğü gibi, insanoğlunun ilk evlâdları ile günümüz insanının takdim
ettikleri kurbanlar arasında şekil bakımından farklılık mevcud ise de bu iki
kurbanın temel özelliği, kurban sahiplerinin Allah’a olan yakınlık hislerini ve
niyetlerini, yani takvalarını sembolize
etmesidir.
Kurban meselesi, insanoğlunun Tevhid inancını kaybettiği dönemlerde ise
başka şekillerde gündeme gelmiş, kimi
insanlar tanrılarını memnun etmek, öfkelerini dindirmek, tanrılarını vesile kılarak dünyevî menfaatler edinmek gibi
amaçlarla kurban kesmeye, kurban takdim etmeye, kurban sunmaya başlamışlardır. Tevhid inancı geleneğinde, kurbanın, bir hayvanın kanının akıtılarak
sunulma uygulaması Hz. Nuh (a.s.) ile
başlamış ve Hz. İbrahim (a.s.) ile yerleşmiştir. Süleyman mabedinin Romalılarca yıkılmasına kadar kurban, Yahudilikte de en önemli ibadetlerden sayılmış, Hıristiyanlıkta ise farklı bir şekle
bürünmüştür. Kurban Yahudilikte, kıs-
İ
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 19 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
İlhan BİLGÜ
[email protected]
Çeşitli İnançlarda
Kurban Geleneği
men İslamî uygulamalar ile benzerlik
gösterirken, meseleye başka bir boyutta
yaklaşan Hıristiyanlıkta ise konu farklılıklar arzetmektedir. Hıristiyanlıktaki
kurban anlayışı Hz. İsa’nın bütün insanlık için kendini fedâ (kurban) etmesi
üzerine kuruludur. Bununla birlikte
Tanrı’nın rızasını kazanmak için yapılacak olan maddî ve manevî fedakârlıklar
da kurban tanımlaması içine girmektedir.
İnsanların kurban edilmesi meselesi
geçmişte pek çok inanç ve kültürde yer
edinmişse de Hz. İbrahim’in (a. s.) Hz.
İsmail’i (a.s.) —Yahudilere göre Hz. İshak’ı (a.s.) — kurban etmekle emredilmiş olması, Tevhidî gelenekte insan
kurban etme geleneğinin bulunduğunu
göstermemekte, aksine, kurban sahibi
(İbrahim) ile kurbanın (İsmail/İshak)
Allah’a olan teslimiyetini simgelemektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim, kurban geleneğinin tüm ümmetlere vâcib kılındığını ve bunun da hayvanların kurban
olarak sunulması şeklinde olduğunu
bildirmektedir. “Biz, her ümmet için Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği
kurbanlık hayvanların üzerine O’nun
adını ansınlar diye Kurban’ı gerekli kıldık.” (Hac Sûresi [22:34])
Kurban geleneğinin neden sürdü-
rüldüğü hem seküler bilim hem de teoloji açısından incelenmiş ve her iki incelemede de hemen hemen birbirine
benzer sonuçlar ortaya çıkmıştır. Seküler bilimin değerlendirmesine göre kurban, tanrı/lara, hediye, rüşvet, saygı sunulması, yeryüzü ile kutsala ait dünyalar arasında bir bağ kurmak, büyü yapmak, ilk olayları yeniden yürürlüğe
koymak, korku ve endişeyi gidermek,
başkasına korku ve endişe vermek, şiddeti başka yöne çevirme vasıtası kılmak
gibi gayelerle yapılmıştır. Teolojik değerlendirmelere göre ise kurban Allah’a,
tanrı/lara saygı, şükür, dua, teskin ve
kefaret amacına yöneliktir. Her iki değerlendirme de kurbanın, insanların
Allah/tanrı/üstün güç karşısında kendi
acziyetlerini ortaya koyarak o yüce varlık/ların yardımını ve hoşnutluğunu kazanma aracı olduğuna işaret etmektedir.
İslam öncesi Türk dünyasında da
kurbana rastlanmaktadır. At, koyun, sığır gibi hayvanların tanrı için kurban
edildiği eski Türklerde, ölülerin ruhlarından yararlanmak, aynen tanrının olduğu gibi ataların öfkesini dindirmek
için de kurbanlar kesilirdi. Öte yandan,
kurban olarak çeşitli yiyecekler de sunulduğu gibi bazen hayvanlar, tanrıları
dosya
memnun etmek için, kesilmedikleri
hâlde serbest bırakılırdı. Böyle bir hayvana kimse dokunamaz, etinden, sütünden ve yününden faydalanamaz idi.
Çin geleneklerinde de Türk geleneklerine benzer kurbanlar bulunmaktadır.
Ayrıca Çin geleneklerinde insanların da
kurban edilmesi söz konusu iken, büyük muallim Konfiçyus döneminde bu
uygulama yerini tahıl saplarının insan
şeklinde yapılması suretiyle şeklî bir uygulamaya dönüşmüştür. Her insan, memur ve kral kurban takdim edebilirken
bu durum, yer ve makama göre değişir,
büyük devlet törenlerinde ise tanrıya
yalnızca kral kurban sunabilirdi.
Buna mukabil, Budizm’de hayvan
kurban etme diye bir gelenek olmamıştır. Aksine Budizm, Hinduizm’deki hayvan kurban etme ritueline karşı çıkmış
ve bu törenlerin hiçbir faydası olmadığını ilan etmiştir. Budizm, tanrıları
memnun etme gibi bir inanca sahip olmadığı için bu tür uygulamaları reddetmiştir. Yine de Budizm, takdime anlamına gelen ve rahiplerin ihtiyaçlarını
görmelerine yardımcı olacak olan çeşitli yiyeceklerin ve değerli eşyaların takdimini teşvik etmiştir.
Hinduizm ise “kurban” anlayışına
dayanan bir din olarak kurbanı önemsemiştir. Hinduizm’e göre dünya, zamanın başlangıcında meydana gelen büyük bir kurban olayı sonrasında oluşmuştur. Buna göre güçlü insan, daha
küçük tanrılar tarafından kurban edilmiş, o da kendisini parçalara ayırarak
daha büyük bir dünya ve yeni tanrılar
meydana getirmiştir. Öyle ki, tanrılar
dahi başarılı olabilmek için kurbanlar
sunmak durumundadır. Kurbanlıklar
arasında hayvanlar önemli bir yer tutar.
Hatta Hindu din adamları olan Brahmanlar inekleri dahi kurban olarak keserlerdi.
Hinduizm’deki kurban anlayışında,
hayvanların yanı sıra çeşitli yiyecek ve
eşyalar da kurban edilebilir. Fakat, eski
kültürlerin çoğunda olduğu gibi özellikle kralların ve üst düzey yöneticilerin
öldüklerinde onlarla birlikte köle ve
hizmetçilerinin de kurban olarak öldürülmesi ilk dönemlerde bir kurban ritüeli olarak Hinduizm’de yer aldığı gibi,
eşi ölen kadınların (Sati) ölen eşleri ile
birlikte veya daha sonra yakılmaları gibi gelenekler de kurban gelenekleri arasında yerini almıştır. Müslümanların
hakimiyeti döneminde çeşitli zamanlarda men edilen bu tür uygulamalar
şimdilerde kanunla yasaklandı ise de,
yine de çok nadir olarak ve gizlice uygulanmaktadır. Bu tür bir uygulamanın
en meşhuru ise Nepal kraliçesi Maharani Raj Rajeshwari Devi’nin 5 Mayıs
1806 tarihinde yapılan bir törenle yakılması olmuştur. Öte yandan bugün hâlâ
bol ürün alınabilmesi için genç kızların
tanrılara kurban olarak sunulması gibi
uygulamalarla karşılaşılmaktadır. *
Daha geniş bir okuma için bakınız:
Çeşitli Dinlerde ve İslâm’da Kurban.
Prof. Dr. Ahmet Güç. Düşünce Kitabevi,
2003, Bursa.
HAYAT
at-ı celaline ve azim egemenliğine yakışır şekilde hamd
olsun ki, bu yıl ikinci defa
Beytullah’ı ziyaret ederek umre yapmak ve de Rasulullah’a kendi beldesinde, kabrinin önünde salat ve selam getirmek nasip oldu.
Bilhassa eskiden, çok daha zor
koşullar altında, meşakkatlerle dolu
kutsal topraklara yolculuk yapanlardan biliyoruz ki, bu meşakkatler,
elmasın yontuldukça pürüzsüzleşmesi gibi, Beytullah’a doğru yolculuğa çıkan her Müslümanın zorluklara sabrettiği ölçüde günahlarından arınması ve dolayısıyla şahsiyetlerinin paklanmasına sebep olmaktaydı, bugün de öyledir kuşkusuz.
Bu nedenden dolayı karşılaştığım meşakkat ve zorluklar ile Beytullah’ı ziyaret etmeyi ve Rahmet
Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)’
in huzurunda, O’na selam vermeyi
kıymeti biçilemez üstün bir nimet
ve tarifi imkansız bir lütuf olarak
değerlendiriyorum.
Kutsal toprakları ve bilahassa
Kabe’yi ziyaret edip, o eşsiz duyguları tecrübe eden herkes, kendilerine intibalarını aktarmaları rica edildiğinde, sanki birbirleriyle anlaşmışlarcasına “Anlatıl(a)maz! Yaşamak lazım.’’ diyerek her biri aynı cevabı verir. Ben de bu soruya verilebilecek en uygun cevabın ancak bu
cümleyle aktarılabileceğini düşünüyorum.
Hac, tek kelimeyle muhteşem bir
ibadet!
İhtişamı, zarfında değil mazrufunda, yani taşıdığı ruh ve barındırdığı potansiyelde saklı. Hac, Kuran’ın diliyle, Allah’ın sembollerinden (min şe’airillah) oluşan bir ibadet. Herkes bilir ki, her sembolün
sembolize ettiği bir hakikat vardır.
Taşıdığı hakikatleri bir yana itip
sembollere sarılmak, önce insanı öldürüp sonra cesedine sarılmaya
benzer. İşte Hac ibadetini muhteşem kılan bu ruh ve potansiyeldir.1
Yani ancak neyi niçin yaptığının
farkında olan insan hacı olabilmektedir.
Kabe, her Müslümanın hayatında en az bir kez ziyaret etmek istediği mekanların en başında gelir ve
gerekli şartları haiz olanlar için bu
bir zorunluluktur. “Ona bir yol bulabilen insanın haccetmesi Allah’ın
insanlar üzerindeki hakkıdır.’’ (Ali
İmran, [3:97]) ayetine tabi olan, bu
mübarek beldeyi görmek isteyen
Müslümanların, ve hatta Türkiyelilerin, özellikle de gençlerin sayısı ise
şükürler olsun ki, şu son yıllarda
hızla artmakta.
Z
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 20 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
Zeynep TOPÇU
[email protected]
Aşık Olan Gelsin Beri*
*Yunus Emre
Kutsal topraklara ayak basmanın
verdiği manevîyat şüphesiz çok yüce. Allah’ın evini ve Peygamberimiz’in (s.a.v) kabrini ziyaret etmenin ibadet yönü kadar, tarihi ve kültürel arka planı da çok önemli.
Yıllardır okuduklarımız veya gidenlerden edindiğimiz bilgiler ile
veriler bize kuşkusuz, orada bizi nelerin beklediğine dair bir zemin hazırlıyor. Fakat yine de Kabe, Mescid-i Nebevi ve bunlar dışındaki ziyaret yerleri fotoğraf ve televizyonda gördüklerimizden çok farklı. Bu
mukaddes yerleri yakından görmek,
günde beş vakit yöneldiğimiz Kabe’ye doğrudan bakmak bambaşka
bir duygu.
Hiç süphesiz Harem-i Şerif, İslam âleminin küçük bir örneği ve
yoğunlaştırılmış şekli gibi. Farklı
coğrafyalardan yüzbinlerce Müslüman bir arada. Bütün yüzler ona
dönük. Siyah bir ‘küp’ ve etrafında
adeta akan insan selleri. Buram buram sadelik ve derinlik yansıyor Kâ-
be’den yüzümüze. “Niçin bir ‘küp’?
Niye böyle sade, dekorsuz, süslemesiz? Çünkü Allah şekilsizdir, renksizdir, benzersizdir. İnsanoğlunun
hayal ettiği her türlü biçim ve modelden münezzehtir O.’’2
Etrafında tavaf edenler bir an
için durmuyor. Şayet bir an için
dursalar, bütün dengeler altüst olacakmış gibi geliyor insana. Ve Allah’a doğru yükselişin zevahiri işte
bu olmalı diye düşünüyorsunuz.
“Kararlılık, hareket ve disiplinin
adıdır tavaf. Sürekli değişimdesin,
“olmakta, dönüşmekte’’sin, tavaftasın. Ama her türlü zaman ve mekanda, “O’’nunla olan senin; Kabe’yle senin aranda mesafe sabittir!
Uzaklığın ve yakınlığın, bu dönen
daire içinde hangi yarı daireyi seçeceğine bağlıdır. İster yakın ol, ister
uzak ama asla yapışma, asla Kabe’nin yanında durma, zira durmak
yoktur. Senin için sübut yoktur.
Tevhid vardır.3
dosya
Bununla birlikte, Kabe’nin etrafında ve kutsal topraklarda en çok
Endonezyalıları görüyoruz. 300 bin
kadar hacı, bir o kadar da umreci
Mekke’yi her yıl ziyarete geliyor bu
uzak ama kalbi sıcak ülkeden. Bir
diğer yoğun ilgi İran’dan. Ve Kabe
yollarında üçüncü sırada ise Türkiye var. O yüzden tavaf esnasında sık
sık Türkçe dualar kulağımıza çalınıyor. Türkiyeli hacıların her geçen yıl
Hacc’a ve Umre’ye daha fazla talep
göstermesi Suudi Arabistan yönetimini de, halkını da şaşırtıyor. Mekke sokakları için tamamen yeni bir
vakıa bu. Eskiden ‘yaşlı’ ve ‘bilgisiz’
(?) gördükleri Türk umreci ve hacıları için artık yeni bir tarifleri bile
var. Araplar, “Türkler bastonu attı”
diyor. Zira Medine ve Mekke’ye ibadet maksadıyla gidenlerin hem yaş
oranı oldukça düşmüş, hem de
“kültür’’ seviyelerinde bariz bir artış
görülür olmuş.
Kutsal topraklarda zaman tamamen ibadetlere göre şekilleniyor!
“Müslüman saati”nin ve günün bereketine şahit oluyor burada bulunan Müslümanlar. Namaz saatlerine ve ibadetlere göre diğer ihtiyaçlar
belirleniyor. Ezan okunduğu vakit
her şeyden el ayak çekiyor büyük
küçük herkes. Dünya Müslümanlarının bir araya geldiği “Allah’ın
evi’’nde âdeta devasa bir şûra toplanıyor her namaz vakti.
“İnsanları Hacc’a çağır. Yaya olarak, develere binerek her uzak yoldan sana gelsinler. Böylece kendileri
için bazı nimetlere şahit olsunlar.”
Hac Sûresi’nin 27-28. Ayetlerindeki
çağrıya kulak veren milyonlarca
Müslüman Kabe’i Muazzama’yı ziyaret edip günlerce etrafında tavaf
ediyor. Zemzem suyundan içip, Hacer-ül Esved’e yüz sürüp, Makam-ı
İbrahim’e dokunarak kendilerine
sunulan, ‘görünen’ nimetlerden istifade ediyorlar, ‘görünmeyenleri’
umud ederek. Kalabalıklar arasında
Cenab-ı Hak ile başbaşa kalıyorlar.
İhramlar içerisinde tavaf bu kutsal yolun yolcusu için aynı zamanda
nefis ile ciddi bir muhasebe sürecidir. Beytullah insana adeta ayna
olur ve nefsin bütün kirleriyle başbaşa bırakır kişiyi. Orada tadılan
tek duygu, arınma! Ve kutsal topraklar genç, yaşlı ve herkes için; geçmiş ile muhasebe ve geleceği kurgulama yeridir. Ve bu kutsal beldede
inananlara hiç şüphesiz yeniden doğuş imkânı sunuluyor ezel’den beri... *
1 İslamoğlu, Mustafa: HAC Risalesi, S.7.
2 Şeriati, Ali: Hacc. S.50-51.
3 Şeriati, Ali: Hacc. S.55-56.
HAYAT
issettiklerini bazen kelimeler
ile ifade etmek mümkün olmuyor. Bazı zamanlar kelimeler yetersiz kalıyor, bazı zamanlar
kelimeler hislerin yoğunluğunu yansıtamıyor...
Onun içindir ki kimse aslında ne
hissettiğini tam olarak bilemiyor. Belki de kelimelerin yetersizliğindendir
ki artık birbirimizi anlayamıyoruz!
Daha doğrusu hissedemiyoruz…
Hissetmek, başkasıyla empati kurabilmek, anlıyorum demek ile bitmiyor. Tok olan açın halini anlayamadığı gibi, beynini bu konularla yormayan anlayamaz hissettiklerimi. Niçin
sinirlendiğimi. Yazıma sitemlerimi
niye yansıttığımı.
Elimden birşeyin gelmediği noktada ne yapabileceğimi bilemediğimde, aslında yapacak o kadar çok şey
varken elimden birşey gelemeyişinin
sitemidir belki de…
Önemli olan başarmak değil belki
ama ilerleyişimizin yavaşlığı daha
doğrusu olduğumuz yerde sayıklayışımız üzüyor beni. Dünya dönüyor
biz duruyoruz sanki. Bir insan olduğu
yerde kalmaz; ya ilerler ya da geriler
deyimini düşününce, ilerliyor muyuz
yoksa geriye mi gidiyoruz sorusunu
sormadan edemiyorum kendi kendime.
Hani geri vitesimiz yoktu. Hayırda
gaz şerde frendik. Frenlememiz gereken yerleri kestiremiyor muyuz yoksa! Sorun; gerektiği gibi gaza da basamıyoruz.
Dünyaya masal anlatıyorlar.
Ve biz sadece dinliyoruz. Bu masallar ile uyuyoruz. Bu masalın canavarları da biziz. Onlara göre kötü olan
biziz. Herkese bunu anlatıyorlar ve
herkes buna inanıyor.
Bizi canavar ilan ediyorlar ve aynı
zamanda öldürüyorlar. Öldürebilmeleri için kılıf uyduruyorlar. Öldürmeyi normal hale getiriyorlar. Kimsenin
sesi çıkmıyor, kimse DUR demiyor.
Diyenler var ise de sesleri duyulmuyor, duyurulmuyor.
Çünkü canavarlara karşı hep savaşılır ve onları yok etmek kahramanlıktır.
Masal dedik ya; ama bu masal sıradan bir masal değil, normalde masalda iyiler kazanır ya onun için masalı anlatanlar rolleri de ona göre
ayarlamışlar. Masala göre iyi ve kötü
belirlenmiş.
Herkesi bu masala inandırmışlar,
bizi bile etkileyebilmişler.
Asıl kahramanlardan söz edilmiyor, onları biz bile unutmuyor muyuz?
Herkesin başkaldırısı kendine.
Başkaldırışlarında bile yanlız bırakıyoruz onları çünkü; sebeplerimiz var.
Gündemimiz çok dolu. Gündemi-
H
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 21 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
Ayşe AKGÜN
[email protected]
Hayatımızın
Kumandası Elimizde
mizde Feriha var, gündemimizde Fatmagül var. Gündemimizde bir çok kişi var. Sadece olması gerekenler yok.
Feriha`ya üzüldüğümüz kadar,
belki de döktüğümüz yaşlar kadar
üzülmedik ve ağlamadık Filistinli
kardeşlerimiz için. Filistin yine unutuldu, herzamanki gibi yine unuttuk
kardeşlerimizi. Sadece Filistini unutmadık galiba bunun yanında birçok
şeyi de unuttuk. Aynı zamanda kardeşliği, yardımlaşmayı ve belki de insanlığı unuttuk. İnsan olmayı unuttuk.
Unutmamız istenildi, biz de istenileni yaptık sadece. Renkli dünyalar,
ahlaksızlıklar, karmaşık aşklar sunuldu bize. Biz de gözümüzü ayırmadan,
zamanımızı düşünmeden izledik sadece. Zamanımızı öldürdük ama farkına bile varmadık. Hani var ya o zaman, aslında hiç olmayan zamanımız,
ama aynı zamanda işimize geldiği zaman bol olan zamanımız. Zamanımızı tükettik ve farkına varmadan herşeyi televizyonun karşısında yaşamaya başladık. Özendik, sevdik ve aşık
olduk. Hayallerimiz rüyalarımız bunlar oldu. Örnek aldığımız hayatlar, olmak istediğimiz insan modelleri, örneklerimiz hepsini televizonda bulduk(mu)! Bir parçası olduğumuzu
sandık, hayalimizde yaşamaya başladık, oysaki hayallerimiz bunlar mı olması gerekiyordu.
Sabırsızlıkla beklediğimiz ve defalarca tekrar tekrar baktığımız bölümlerin verdiği heyecanı, hüzün, sevinç
gibi yoğun hisleri başka ne zaman
hissedebildik? Zamanımız ile birlikte
hislerimizi de tükettik. Geriye ne kaldı?
Vicdanımız!
Soralım vicdanımıza ozaman, susturduğumuz vicdanımıza soralım…
Yorucu ve dopdolu bir günden
sonra sıcak yatağımıza yattığımızda
ne düşünüyoruz? Rahat uyuyabiliyor
muyuz? Evet çok rahat uyuyoruz, neden uyuyamayalımki değil mi!
Düşünelim, biz rahat hayatlarımızı yaşarken, gereksiz harcamalarımızı
yaparken, hiç doymaz iken ve hala
daha yetinmez şükretmezken, soğuk-
dosya
tan kardeşlerimiz ölüyor, açlıktan
kardeşlerimiz ölüyor, bombalar yağmurunda kardeşlerimiz ölüyor; abilerimiz, kardeşlerimiz çocuklarımız,
annelerimiz, babalarımız ölüyor. İnsanlık ölüyor.
Dünya kötülüğe, acımasızlığa haksızlığa yeniliyor. İyilik yine kaybediyor. Suçlusu KİM?
Unuttuklarımızı hatırlamaya çalışalım.
Düşünmeyi unuttuk. Kendimizi
unuttuk. Amacımızı unuttuk, hedefimizi unuttuk, görevimizi unuttuk.
Allah`a verdiğimiz sözü unuttuk.
Unutmamamız gereken pekçok şeyi
unuttuk.
Gündemimizi okadar doldurduk
ki başka bir şeye zaman ayıramadık.
Hiç usanmadan, bıkmadan konuştuğumuz, tartıştığımız, sinirlendiğimiz,
sevindiğimiz, ağladığımız hep Feriha
oldu. Emiri rüyamızda gördük, hayallerimizi Emir mi süsledi? Onları hayatımızın ortasına oturttuk ve etrafında döndük durduk.
Oysa yapılması gereken o kadar
çok şey vardı ki, hepsini bir kenarda
beklettik.
Dünyayı biz kurtarmayacak mıydık, kendimizi bile kurtaramadık.
Masalı başkaları yazdı. Yalancı kahramanlar çizdiler biz ise yine sadece
dinledik ve sadece seyrettik.
Yetmedi mi oturup izleyici kaldığımız, izleme modundan usanmadık
mı?
NOKTAYI koyuyorum ve masal
yazmıyorum. Kimseyi uyutmak, kimseyi avutmak, kimseyi kandırmak değil hedefim. Kalemi elime alıyorum
ve hakikati yazmaya çalışıyorum. Hikayemizi bu sefer de biz yazalım. Hayalleri- mizi yeniliyelim, sevinçlerimizi düşünelim, başarmak istediklerimizi hatırlayalım.
Unutmayalımki Müslüman GENCİN hayatının amacı, idealleri olmalıdır.
Hayatı yaşamak, insanlar ile sevinmek, insanların üzüntülerini azaltabilmek için zamanımızı değerlendirelim.
Bunları yapabilmek için ilk başta
ayağa kalkmalıyız, silkinip kendimize
gelmeliyiz. Besmeleyi çekip yola koyulmalıyız. Ortaya ilk başta kendimizi koymalıyız, dikenlere katlanmalıyız, taşlı yolları aşmalıyız.
Başarmak için televizyonun karşısından kalkmalıyız. Televizyonu muhakkak kapatmalıyız.
Bunu başarabilmek kolay değil,
ama güzel olan da zoru başarmak değil midir.
Unutmayalım ki; kardeşlerimiz bizi bekliyor, hem yanıbaşımızdaki,
hem de ÇOK uzaklarda unuttuğumuz
binlerce kardeşimiz…
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
iz sadece kendimiz için yaşadığımız zaman, hayatın çok
kısa olduğunu, dünyaya gelişimizle başlayıp gözümüzü yumunca biteceğini kabul ederiz.
Fakat biz, bizden başkaları için,
yani idealimiz için yaşadığımız zaman hayatın çok uzun ve geniş olduğunu, insanlığın başlangıcıyla
başlayıp, biz bu dünyadan göç ettikten sonra, dünyanın sonuna kadar
devam edeceğini görürüz. O zaman
ferdi ömrümüzün kat kat üstünde
kazançlar elde etmiş oluruz.
Saatlerimiz, dakikalarımız uzar
ve hayat artık senelerle değil duygularla ölçülür.`
Böyle diyor Seyyid Kutub bir
mektubunda kardeşi Emine Kutub´a. Kendisi, davasına ömrünü
adamış ve canını o uğurda vermiş
bir insan olarak, ne kadar da söylediklerinin yaşanmış bir örneği. O,
ilk insanla başlayan davaya hayatını
vermiş, o kaynaklardan beslenmiş.
Dünya kurulduğundan itibaren
`Hak` adına yaşananlarla hissiyatını şekillendirmiş. Ve bugün cismi
olarak her ne kadar aramızdan ayrılmış görünse de “Kuran´ın Gölgesi altında” yazdıklarıyla, yol´da gördüğü ve bizlere de gösterdiği işaretlerle hala aramızda. Göç ettiği halde
bizlere ve Hak yolunun yolcularına
yardımcı olmakta.
Elhamdülillah, bizler de bir `ideal` için çalışmanın erdemini farkettik ve tercihimizi ilk insanla başlayıp dünyanın sonuna kadar devam
edecek olan `dava`dan yana yapdık.
Bir dava ki, zaman açısından bir sı-
B
➤ 22 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
Neşe DEMİRCİ BALANDİ
[email protected]
Bir İdeali Olmalı İnsanın
nırı yok, coğrafi hudutlar ise kağıt
üzerindeki çizgilerden ibaret. Öyle
ki, şu halimizle zaman nehirinin
herhangi bir kısmına ışınlansak, ya
da günümüzde en ilkel kabilelerin
arasına dalsak, veyahut bambaşka
diyarlar dolaşsak, anlamından ve
ehemmiyetinden zerre dahi kaybetmeyecek bir ´dava´. Çok şükür ki,
geçmişi, bir kaç yüzyıl ötesine geç-
dosya
meyen insan ürünü ´ízm´ leri, kendi tercihimiz olmayan milliyetimizi
dava edinmiş değiliz… Bütün bunların peşinde koşturmanın ne kadar
da boşa kürek çekmek olduğunun
farkındayız… Bizlerin sahiplendiği
dava, her şeyi yaratan ve kuşatan,
bizi bizlerden çok daha iyi tanıyan,
´Din Günü´nün sahibi ve alemlerin
Rabbi olan Allah´ın davasıdır.
Ve bizler belki bu yolda tefsirler
ya da başka kitaplar yazmayacağız,
ama yaptıklarımız ufak şeyler de olsa, biz göç ettikten sonra ismimiz
anılmadan da olsa, yaşayacak bu
dünyada. Büyük işlerin temellerini
atacağız, köprüler kuracağız bizler.
Sonra o temeller üzerinden yükselecek davamızın eserleri ve o köprülerden ulaşacak gelecek nesiller nice
gönüllere…
Bizler burada olmakla, hayatımızı sadece kendimiz için yaşamanın
basitliğinden sıyrılıyor ve bir adım
öteye geçiyoruz. Hayatımız genişliyor, hissiyatımız derinleşiyor. Yaptığımız en ufak şey, organize ettiğimiz en sıradan sohbet yüzyıllar öncesinden besleniyor ve gelecek nesillerin tohumunu ekiyor. Bir dava
uğruna çabalamak insanın etrafını
sarıp sarmalayan inanılmaz bir büyü. Bambaşka pencereler açılıyor
gönül gözümüze ve tarifi imkansız
yaşanmışlıklarla doluyor hayatımız.
İdeali olmak büyük bir zenginlik, ama Hak davayı ideal edinmek
en büyük zenginlik.
Ne mutlu bu yolda Allah rızası
için koşturanlara!
Mentoring’den Köln’de İlk Seminer
tiftung: Bildung Eğitim Vakfı‘nın
Mentoring eğitim projesi melekleri (mentorlere) ilk seminerlerini
Köln’de aldı. Yapılan seminere Ford
GMBH İnsan Kaynaklarından Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Rainer Ludwig, KUBİ (Kültür ve Eğitim Derneği)
Genel Müdürü Arif Arslaner ve Stiftung: Bildung! Eğitim! Yönetim Kurulu
Üyesi Engin Olguner’le birlikte projede
gönüllü olarak mentorluk yapacak
20’ye yakın genç katıldı.
Gönüllü olarak mentorlük yapacak
gençlere seminer sonunda sertifikaları
verildi. Seminetin açılış konuşmasını
yapan Ford GMBH İnsan Kaynaklarından Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
Rainer Ludwig ise, “Meslek seçimi yapma arifesinde olan 9. sınıf öğrencilerine yönelik olarak yapılan bu projeyi
çok doğru buluyorum. Almanya olarak
genç nüfusu nitelikli iş gücü olarak kazanmamız gerekli. Bu konuda elimiz-
S
den gelen desteği vereceğiz“ dedi.
Stiftung: Bildung! Eğitim! Vakfının
Mentoring Projesinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Engin Olguner katılımcılara detaylı bir şekilde projeyi anlattıktan sonra, “Gençlerin projemize
ilgisi çok güzel. 20 genç bugün sertifikalarını aldı. Köln civarında süratli bir
şekilde okullara gidip mentoring proje-
sini uygulamaya başlayacaklar. Çoğu
kendi okudukları okullardaki öğrencilere ablalık ve abilik yapmak istiyor.
Ben de bu proje kapsamında mentorluk yapacağım için çok büyük bir heyecan duyuyorum” dedi.
Frankfurt Bölgesi’nde önemli mentoring projeleri yapan KUBİ’in Genel
Müdürü Pedagog Arif Arslaner de ken-
di tecrübelerinden yola çıkarak bilgi
paylaşımında bulundu. Düzenlenen
workshopta mentörlerin dikkat etmesi
gereken konular ve danışmanlık alacak
gençlerin beklentileri konusunda örnekler üzerinden bilgiler verdi.
Seminerle ilgili görüşlerini aldığımız Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı
Kemal Şahin ise, “Vakfımızın kurulmasından bu yana kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen; büyük heyecanla çalışmak isteyen çok sayıda gence
ulaştık. Bu bizi çok sevindirdi. NRW
Eyaletindeki diğer şehirlerde de projemize yakın zamanda başlamayı düşünyoruz. Vakfımıza destek veren iş ve siyaset dünyasından ünlü isimlerine, yerel yöneticilere ve sivil toplum kuruluşlarına çok teşekkür ediyorum. Onlardan aldığımız destekle Almanya çapında daha büyük işler yapacağız” dedi.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 23 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
haber
Haccın Hakikat ve Hikmeti
Abdulgafur LEVENT · [email protected]
arihte en kadim ve en uzun
yolculuklar, dini amaçlarla
yerine getirilen yolculuklardır. Önemli bir bölümü yolda
geçen, İslam dininin beş temel
esasından biri olan1 Hac ibadeti,
bir yerden kutsi bir âleme gerçekleştirilen ve tarihin her safhasında
var olan ve var olmaya da devam
edecek, bilinen en eski ve en uzun
yolculuğu olan ibadettir.
Yol ve yolda mesafe alan yolcu
kelimeleri, dinlerin ortak terimleridir. Dinî hayatta maddî yolculuklar olduğu gibi manevî yolculuklar da vardır. Zahirî seyr ü sefer olduğu gibi, batınî seyahat de
vardır. Bu yolculukların her ikisini de bünyesinde barındıran
Hac’dır. Hac sadece fizikî manada
bedenimizin seyahati değil, aynı
zamanda ruhumuzun da seyahati
ve manevî terakkisidir. Belli bir
zaman dilimi içerisinde, belli kutsal mekânları ziyaret etmek, mukaddes yerlerin manevî havasını
teneffüs etmektir. Hac ve bünyesinde birçok sembol ve ritüeli ihtiva eder. Bu kutlu ve ulvî yolculuk,
sıradan bir yolculuk değildir. Alelâde bir seyahat da değildir. Bu
mukaddes seyr-u sefer, bulunduğu yerden ayrılmak suretiyle kutsal olana doğru, Allah’ın insanlar
üzerinde bir hakkı olan2 ibadet
yolculuğuna çıkmaktır. Bu mübarek yolculuk hangi vasıta ile yapılırsa yapılsın rahatsızlık, sıkıntı ve
problemlerle
karşılaşmamak
T
mümkün değildir. Hem yolculuk
bakımından, hem de menasık’ın
yerine getirilmesi bakımından
Hac yapan zorluk ve meşakkatle iç
içedir. Bundan dolayıdır ki, hacı
adayı Hacca niyet ederken “bana
bunu (Haccı) kolaylaştır.” diye,
dua ve niyazda bulunur. Hac yolculuğuna çıkarken hacı adayı nasıl
bir yolculuğa çıktığını, kimi ve
hangi yerleri ziyarete gittiğini ve
bu yerlerin manasının ne olduğunu düşünmesi ayrıca bu yolculuğa, ahiret yolculuğuna çıkıyormuş
düşüncesini de ilave etmesi bu
ibadete farklı bir anlam ve mana
yüklemiş olacaktır.
Dünyanın farklı yerinden yola
çıkıp, aynı amaç uğrunda bir araya gelen Müslümanların, Allah’a
kul olabilmenin gayretini kolektif
olarak ortaya koyan ve derunî manada bir bilinç oluşturan ibadettir
Hac. İslam binasının ana temellerinden biri olan Hac ibadeti ve
Müm’in’in bu temel ibadeti icrası
esnasında; dilleri, tenleri, renkleri,
ülkeleri, ırkları, kültürleri ve ekonomik durumları ayrı ayrı olan
milyonlarca Müslüman’ın aynı
duygular içerisinde tek vücut olduklarını ve kardeş olduklarını
bizzat yaşayarak, imanın hazzını
ve tadını hissederler. Böylesine bir
içtima ve birliktelik, inanan camia
ve tüm Müslümanlar arasında bir
iletişim ve aynı zamanda bir etkileşim için kaçınılmaz bir fırsattır.
Arafat’taki duruşun, mahşeri ve
dirilişi sembolize eden durumu ve
o insan selinin Müzdelife ve Mina
yolundan Kâbe’ye akışı ve Beyt-i
Atik’in etrafında pervaneler gibi
dönmeleri (tavaf etmeleri), Safa ve
Merve arasında Sa’y etmeleri, Mina’da Şeytan sembollerini taşlamaları ve traş olup kurban kesmeleri ve bu menasık’ın, ritüellerinin
arkasında yatan mana ve ruh, bir
tevhid gösterisi, bir kıyam, bir terakki ve bir yükseliş, bir var oluş
ve olgunlaşma ve kıvama erebilmektir. “Hac nasıl (olmalı)dır? Sorusuna Allah’ın Resûlu’nün verdiği cevap net ve kısadır: “Hac, Arafat’tır.” 3 Arafat’ta olmak, vakfeye
durmaktır, o duruşu gerçekleştirmek ve gerçekleştirebilmektir.
Arafat’ı kavrayıp idrak edebilmek
ve marifete erebilmektir Hac. Arafat zamanların en bereketlisi ve
aynı zamanda mekânların da vakfe zamanı dilimi içerisinde en ulvisidir. Arafat’ta hacı Allah’ın huzurunda durmanın manasını, makam/mevki, servet vb. üstünlüklerin bir ayrıcalık olmadığını, üstünlüğün ancak takvada4 olduğunu anlamaya ve idrak etmeye çalışır. Hz. Aişe (r.a.) annemizden rivayet edilen bir hadis-i şerifte
Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın, arefe gününden
daha çok kullarını cehennemden
azad ettiği hiçbir gün yoktur. Saçları dağılmış, toza toprağa belenmiş halde Arafat’ta toplanıp “lebbeyk…” diye haykıran kullarına
rahmetini indirir Allah (cc); sonra
onları meleklerine göstererek;
“Bunlar ne istiyorlar? diye meleklere karşı onlarla iftihar eder”.5
Rahmanın misafiri olan hacılar
Arafat’ta nefislerini tanımaya,
Müzdelife’de, Meş’arı Haramda
şuur ve bilince, Mina’da muhabbet
ve sevgiye, Cemerat’ta recim olan
şeytandan ve nefsin sufli arzularından Rahim olan Allah’a, kurban ile de takvayı yakalamak suretiyle manen Yüce Mevla’ya ulaşmaktadırlar. Hac ve Umre için
Beytullah’a gidenler, Müslümanların Allah’a gönderilmiş temsilcileridir.6 “Kim ki Kâbe nasib olsa
Hüda Rahmet eder, her kişi hanesine sevdiğini davet eder.”7 Kişi
sevmediği kimseyi evine davet etmez elbette. Rabbimizin Hac davetine hakkıyla icabet edebilmek
ne büyük bir devlettir. Hz. İbrahim (a.s.)’in insanlara Haccı Allah’ın izni ile ilan etmesi ve bu davete can-ı gönülden kulak verip ve
bu çağrıyı ta gönülden hisseden
talihli ve pek bahtiyar Müslümanlar bu ulvi ibadeti hayatlarında yaşayabilmektedirler.
Şehirlerin anası olan Mekke
“Ummu’l-Kura”8 ve yeryüzünde
insanlar için kurulan ve hidayet
yeri olan ilk ev,9 ilk mescit Kâbe-i
Muazzama, dünyanın çekim merkezi ve Müslümanların günde beş
vakit, yüzünü ona doğru çevirdiği
ve dualarında da yöneldiği kutsal
mekândır. Mekke’nin fethedildiği
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 24 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
Yedi bağın gülü, aynı destede,
Yetmiş iki millet, aynı listede,
Kaç milyon “Âmin’’ der, aynı bestede;
Tevhit’le haşroldum... Beytullah’ta ben...
Sinelerde alev, ne kül ne duman,
Dillerde bir soru: “Vuslat ne zaman?’’
Cehennem söndürür, böylesi îman...
Aşk ne imiş gördüm... Beytullah’ta ben...
Okyanuslar aşmış, gelmiş nicesi,
Aç, susuz, uykusuz, gündüz gecesi...
Her nefes, dilinde Kur’ân hecesi;
Sevdalılar gördüm... Beytullah’ta ben...
Rabbin o davetli misafirleri;
Doldurmuş, Mekke’de her karış yeri.
Dillerinde dinmez, “LEBBEYK’’ sesleri,
Arş’a yollar gördüm... Beytullah’ta ben...11
gün, Efendimiz (s.a.v): “Bu belde Allah’ın yeri
ve göğü yarattığı zamandan beri kutsal kıldığı
bir beldedir. Bu belde Allah’ın buyruğu ile kıyamete kadar haram (kutsal)dır”.10 buyurmuştur. Beyt-i Atik, Beytullah, Kâbe her ne kadar şekil ve suret ise de, aslında suretsizliğin
bir sembolüdür.
Bir sancak altında kaç milyon insan,
Ne tenleri benzer, ne dilde lisan...
Olmuşlar... Tek yürek, tek beden de can;
İnsanlığı gördüm... Beytullah’ta ben...
“İnsanlar arasında Haccı ilân et ki, gerek
yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen
yorgun develer üzerinde (çeşitli nakil araçlarıyla), kendilerine ait bir takım yararları yakinen görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli
günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban
kesmeleri için) sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık
ondan hem kendiniz yeyin, hem de yoksula,
fakire yedirin. Sonra kirlerini gidersinler.
Adaklarını yerine getirsinler ve o Beyt-i atik’ı
tavaf etsinler.”12 Ayet-i Celile’de işaret buyrulan faydaların, hem dünyaya taalluk eden boyutu, hem de ahirete yansıyan yönü vardır.
Dünyaya taalluk eden yönü, Haccın insan üzerinde meydana getirmiş olduğu ahlaki tesirler,
toplumsal ve aynı zamanda ticari kazanımlardır. Ahirete yansıyan yönü ise, Allah’ın rızasını ve O’nun hoşnutluğunu kazanmak ve engin
Rahmet ve Mağfiretine nail olmaktır.
Efendimiz (s.a.v)’in on yılını geçirdiği ve
mübarek vücudunu bağrında barındırdığı ve
Kur’an-ı Kerim ile fetholunduğu, aynı zamanda Kur’an’ın birçok sure-i celilesinin inzal olduğu, Medine-i Münevvere’yi ziyaret etmek
her ne kadar Hac menasık’ından değilse de, bu
haber
nurlu şehri ve Rahmet Peygamberimiz’in
kabr-i şerifini ziyaret etmenin gerekliliği büyük önem arz etmektedir.
Netice itibarı ile hacı olabilmek kadar, hacı
kalabilmek de önemlidir. Pakistanlı hacılar
Hac dönüşünde merhum Muhammed İkbal’i
ziyaret edip tespih, takke, zemzem ve hurma
ikram ederler. İkbal memnun olur, teşekkür
eder ama şunları da söylemeyi de ihmal etmez:
“Hediyeleriniz için teşekkür ederim. Ama getirmiş olduğunuz hediyeler bir gün bitecek,
tesbihler, takkeler eskiyecek. Oysa bize oralardan Hz. Ebu Bekir’in sadakatini, Hz. Ömer’in
adaletini, Hz. Osman’ın hayâsını ve Hz. Ali’nin
ilmini getirmiş olsaydınız, bunlarla Pakistan’ı
yeniden inşa ederdik.”
Yukarıda izah olunan bunca güzelliğe ilaveten, Müslümanların öncülüğünü yapan Rüesa
ve Ulema’nın bil ittifak iktisadi, siyasi ve askeri bakımdan, İslam’ın ve Müslümanların aleyhine gelişen durumların izalesi ve insanlığın
inhitatının yeniden dirilişine ve inşasına vesile
olunması açısından, Hac’da biraraya gelinerek
yapılan istişare sonucu “Hac kongre kararları”
alınması ve bir sonraki Hac’da nelerin uygulandığının da takip edilmesi, İslam’a ve insanlığa büyük katkılar sağlayacaktır.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili
Peygamberimiz Muhammed (s.a.v)in mübarek sözü ile yazımızı hitama erdirelim: “Kim
Allah için hacceder, bu esnada kötü işlerden ve
Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, annesinin
onu doğurduğu günkü gibi (günahlardan arınmış olarak Hac’dan) döner”. 13 *
1 Buharî, İman, 2
2 Âl-i İmrân Sûresi [3:97]
3 İbn Mace, Menasik, 57
4 Hucurat Sûresi [49:13]
5 Müslim, Neseî
6 Neseî, İbn Mace
7 Nahifî
8 Enam Sûresi [6:92]
9 Âl-i İmrân Sûresi [3:96]
10 Siretu İbn İshak
11 Cengiz Numanoğlu
12 Hac Sûresi [22:27-29]
13 Buharî, Müslim, Tirmizî, Neseî
IGMG Hessen Hac Kafilesi Medine’den Selam Gönderdi
GMG Hessen hac kafilesi, rahat bir yolculuktan sonra
Medine`ye ulaştı.
Kafile Başkanı Bilal Kaçmaz ve beraberindeki 5 görevli
grup başkanı nezaretinde, iç ve dış ziyaretler bütün hızıyla
devam ediyor.
Uhud savaşının yapıldığı alanda yer alan okçular tepesi
üzerinde konuşan Hessen Kafile Başkanı Bilal Kaçmaz
“Hüner, okçular tepesine çıkmak değil, okçular tepesinde
kaytarmadan sağlam durmak, tepeyi terk etmemektir” dedi.
Kafile Medine`deki ziyaretleri tamamladıktan sonra ilk
umrelerini yapmak üzere Mekke`ye doğru hareket ettiler.
I
Turkcell Europe Artık
Frankfurt’un Kalbinde
011 yılından bu yana Almanya’da hizmet veren
Turkcell Europe, yeni kampanyalarıyla eşzamanlı
olarak Almanya genelinde yeni bayiiler açmayı
sürdürüyor.
Frankfurt’ta Turkcell Europe yetkili bayiisi TR
CELL Shop’un açılışını Turkcell Europe Genel Müdürü
Ekrem Özorbeyi, Genel Müdür Yardımcısı Dündar Kavaloğlu, mağazanın sahibi Erkan Alkan, Frankfurt Başkonsolosluğu Ticaret Ataşesi Gülay Babadoğan Tarakcıoğlu ve Ekonomi Ataşesi Gürol Başaran birlikte gerçekleştirdi.
Turkcell Europe Genel Müdürü Ekrem Özorbeyi,
abonelere doğrudan ve yakın hizmet verebilmek için
büyük kentlerde yetkili bayiiler açmakta olduklarını ve
bu yolla Almanya’da hizmet kalitesini daha da geliştirmeye önem verdiklerini kaydetti. Yeni yatırım ve istihdam imkanları yarattıklarına işaret eden Özorbeyi
şunları söyledi:
“Turkcell Europe ailesi giderek büyüyor. Yüz binlerce aboneye hizmet veriyoruz. Şu anda Almanya genelinde binlerce satış noktasındayız. Bizlerle birlikte
çalışan bayilerimiz ve işletmelerle birlikte bir ekosistem oluşturmaya başladık. Bununla Türkiye ile Almanya arasındaki iletişim köprüsü daha da güçleniyor,
müşterilerimiz daha iyi bir hizmete kavuşuyor.”
Özorbeyi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugünlerde işyerinizde ya da okulda Alman arkadaşlarınızın Turkcell Europe kullanırken göreceksiniz. Kaliteli altyapımız, avantajlı paketlerimizle Almanya içi konuşmalarda ve internette cazip fiyatlara en kaliteli hizmetleri sunuyoruz.”
Turkcell Europe Satış Müdürü Dündar Kavaloğlu
ise Almanya’dan Türkiye’yi aramalarda ve Türkiye tatillerinde hesaplı konuşmayı sağladıktan sonra da şimdi
de Almanya içi konuşmalarda “Alo Almanya” tarifesiyle hizmet yelpazesini genişlettiklerine vurgu yaptı.
Turkcell’in en çok ilgiye gören “Genç Paket”i hakkında da bilgi veren Kavaloğlu, “Çok cazip bir fiyata,
ödüllü D-Netz alt altyapısıyla yüksek hızda flat internet imkanı sunuyoruz. Ayrıca tüm Turkcell Europe’lular, aralarında ekstra bir ücret ödemeden sınırsız konuşabiliyorlar” diye konuştu.
Başaran: “Turkcell gururlandırıyor”
Frankfurt Başkonsolosluğu Ekonomi Ataşesi Gürol
Başaran, “Münchener Strasse’da Turkcell Europe yetkili
bayii açılışından büyük memnuniyet duyuyoruz. Turkcell Europe Almanya’daki pazar payını hızla büyüttü ve
daha da güçlenerek emin adımlarla ilerliyor. Vatandaşlarımızın hem Almanya içinde hem de Türkiye ile iletişimini güçlendiriyor. Turkcell hem yatırımlarda hem de
sosyal sorumlulukta öncü. Gururlanıyoruz” diye konuştu.
“Türk olmayanlar da Turkcell Europe kullanıyor”
Mağaza sahibi Erkan Alkan ise, Turkcell Europe’un
yetkili bayiisi olmaktan büyük memnuniyet duyduğunu
söylerken şunları söyledi:
“Müşterilerimiz bir yılı aşkın süredir hizmetlerden
çok memnun kaldığı için işbirliğimizi Turkcell Europe
ile güçlendirdik ve çok mutluyuz. Tek bir şikayet bile almadık bugüne kadar. Dahası Türk olmayan, Alman
müşterilerimiz de var. Çünkü çok uygun fiyata Almanya içi paketler var. En kaliteli altyapıyla çok uygun fiyata hem telefonda görüşebiliyorsunuz hem çok iyi internet paketleri var.”
2
Tüm Dost ve Müşterilerimizin Bayramını Tebrik Ederiz
OLQ
D QJH
$ȩDG ÃP
D OG
D OGÃP
ÃVDWÃQ
%HOD\
1H]OH
(Mektup)
Ãɏ
ɎDUNÃODUGLOGHQGLOHGRODQP
ɏ
RUPX
LGL\
6DQN
'hɎh1&('h1<$6,
<$37,Ȩ,0,=+(5Ɏ(<ċ$//$+*g5h<25
6HYJLOL3H\JDPEHULPL]ɏ|\OH
EX\XUPXɏWXU
¢'ɏPDQODUÃQÃ]ÃQHQNXYYHWOLVL
LoLQL]GHNLQHIVLQL]GLU£
6|]GHJL\LPGHKD\DWWDKHU
ɏH\GH|OoOROPDOÃ\Ã]
+HUɏH\LQID]ODVÃ]DUDUGÃU
gOoOLQVDQL\LLQVDQGÃU'RȩUX
LQVDQGÃU6|]OHULYHKDUHNHWOHULLOH
HWUDIÃQGDNLOHUL]PH\HQNLɏLGLU
gOoV]D\DNNDEÃ\DSWÃUÃODPD]
\HPHNSLɏLULOHPH]
'HPHN|Oo|QHPOLGLU
8\NXGDoDOÃɏPDGDWDVDUUXIWD
|OoQHJ]HOɏH\GLU
+D\DWWDKHUɏH\ELU|Oo\HJ|UH
\DUDWÃOPÃɏWÃU
%L]LoRNVHYHQ<DUDWÃFÃPÃ]
EDNÃQ.XU¥DQÃ.HULP¥GHEL]HQDVÃO
VHVOHQL\RU
ċQFL
.DUDPDQ
<DSWÃȩÃPÃ]KHUɏH\LQ$OODKNDWÃQ
GDJ|UOSELOLQGLȩLLQDQFÃQGD\Ã]
+DUDPQHGLUJQDKQHGLU
ELOL\RULVHN™
$\ÃEÃGDELOHFHNVLQL]
<DSWÃȩÃQÃ]oLUNLQELULɏWHQGROD\Ã
\DNÃQODUÃQÃ]ÃQDQQHEDEDQÃ]ÃQDO
QÃQDVUOHFHNOHNH\LGɏQPH\H
EDɏODGÃȩÃQÃ]DQDNÃOV]JHFLQL]
oDOÃɏÃ\RUGHPHNWLU
1HIVLQL]HVDKLSROPD\DRQXQ
HPULDOWÃQDJLUPHNWHQNXUWXOPD\D
EDɏODPÃɏVÃQÃ]GHPHNWLU
¢%L]KHUɏH\LELU|Oo\OH\DUDW
WÃN£.DPHU6UHVL
'HPHNNL$OODKNRUNXVXRODQ
KHUNLPVH|OoODNÃOOÃWDVDUUXI
VDKLELGLU
1HPXWOX$OODK¥DLQDQÃS5HVO
QVHYHQH
.20ċ.%ċ/0(&(/(5
$OWÃG
XYDU
VW
GXYDU
ċoLQGH
EHPE
H\D]
VXYD
U
<D\ÃN
DoÃN
*|NWH
OÃ
NDOD\
UH
SHQFH
re
e
c
b ir ten
3DWSDWHGHU
GXPDQÃWWHU
Anama babama
KDVUHWLJLGHU
7DEDQFD
$\
$UDEDODUWDNÃUWDNÃU
Benim babam
QHGHQIDNLU
ċQFHLSWHQKDOÃGRNXU
$UÃ
dDQWDQÃQLoLNRFDELUkOHP%DNPD\ÃQLoLQGHNLOHULQ
U
VDUND
6DUÃGÃU
HQ
G
LQ
ȩ
H
'ɏHF
NRUNDU
D
$\Q
%XEL]LP(QHV¥LQoDQWDVÃGHȩLOPL"%HȩHQPHPHN
HOGHPL"*|N\]PDYLVLQGHQNRFDPDQFHSOLVLQGHQċoL
QDVÃOGDGROX$K(QHVQDVÃOWDɏÃ\RUVXQEXQX"
&ÃYÃOFÃYÃONXɏODU
VDKUDGDNÃɏODU
.HQGLGL\HLɏOHU
HOOHUHEDȩÃɏODU
0HVH
OPHVH
O
meliki
7ÃUQD
NODUÃR
QLNL
L
7DNÃOGÃPNDOGÃP
ɎXRNXOoDQWDODUÃEDNÃQQHOHUV|\OHUQHOHULVWHU"
6HYJLOLDUNDGDɏODULoLPL]GH
$OODKNRUNXVXLQVDQOÃNVHYJLVLYDU
.20ċ.%ċ/0(&(/(5
.HG
*|QOGHQJ|QOH\ROJHoHU6|]VRKEHWX]DUJLGHU
0DVDOÃPÃ]EL]LEHNOHU
DSODUJLE LKH\H
<DLɏWH|\OH'HIWHUOHUGHNLW
FDQYHX PXW\NO\Pɏ
XɏHQOLN5HQN
%DNEXGDNDOHPOLNċoLGRO
NH\ҕQHGL\HFHN\RN
UHQNNDOHPOHULQYHVLOJ LQLQ
PXɏ
.DOHPOHUGHE LUɏD UNÃWXWWXU
ȩÃ]
]DFD
L\L\D
VHYJ
JL\L
¢%LO
%LUoDQWDGROXVXX PXW
W
7HPEHOOLȩLXQXWWHPEHOOLȩLXQX
HSLP L]LELU\ÃO
HVK
¢(Q
SODU
NLWD
JÃFÃU
*ÃFÃU
FDN%L]LPOH
ER\XQFDRNXPXɏD QODPÃɏROD
NELOJLYHUPHNQH
=RUXEDɏDUDFDȩÃ]
ELOJLVLoRȩDODFDN.LWDSROPD
HULQGHGX UDPD]
J]HO¢GL\HPXWOXOXNWDQ\HUO
%X\ROGDWNHQVHNELOH
LɏOHU
|\OHP
DUV
DUNÃO
ROPXɏODU(OHOHYHULSɏ
£
£
+HSoDOÃɏDFDȩÃ]EDɏDUDFDȩÃ]
OHUEDɏDUDFDN
¢(QHVoDOÃɏDFDNE\NLɏ
OÃUPÃ"%XɏHQOLNWHRGD
L]ND
VHVV
6LOJL
N£
ODFD
HNR
L|UQ
¢(QHVoHYUHVLQGHNLOHUHL\
YDUPÃɏ
DSDFDN£
¢(QHVRNX\DFDNL\LLɏOHU\
¢<DQOÃɏODUÃKHPHQVLOHULP
VXQ£
¢(QHVVHQE L]LPXPXGXPX]
dRFXNODUÃoRNVHYHULP
QɏDUNÃVÃELWH
(QHV¥LQoDQWDVÃQGDNLWDSODUÃ
<D]Ã\D]DQoRFXȩXQ
]VDN
ÃQÃ\D
NÃODU
ɏDU
FHȩHEHQ]HPL\RUPXɏ%WQ
KLo
EHOOLN
WHP
QOLNWH
(OOHULQGHQ|SHULP£
VD\IDODU\HWPH]%XɏH
HFH(QHV¥LQ
J|UQPH]
6L]HELUVÃUYHUH\LPPL"6DG
RWXUGXȩXQX
UGHȩLOPLɏNRQXɏDQ%WQ
VVL]
DNLOH
L]VH
DVÃQG
VHVV
oDQW
LQGH
HUOHU
'HIW
\QÃ
UGDPHȩHUQHoRN oRFXNODUÃQoD QWDVÃQGDD\QÃNRQXɏPDODUD
GɏQPH\LQ7HUWHP L]VD\IDOD
WQVD\IDODUGD
ɏHQOLNOHU\DSÃOÃ\RUPXɏ
PLWQHoRNGLOHNYDUPÃɏ%
HULQ'X\GXQX]
NÃSÃUNÃSÃUELUKH\HFDQ
ċVWHUVHQL]oDQWDQÃ]DNXODNY
FDN£
\ODɏD
L"
HSD
HVOHU
L]LPO
\QÃV
ULQLE
PLD
GLNOH
GHȩLO
¢(QHV|ȩUHQ
OOLȩLXQXW
]HO\D]ÃVÃ\OD
%LUoDQWDGROXVXX PXW7HPEH
¢+HUELUVD\IDPÃ]RQXQJ
QXW7HPEHOOLȩLXQXW
OOLȩLX
HPEH
7
N£
\DFD
SDUOD
*H]GLNGRODɏWÃN\HQLELUPDVDODEDɏODGÃN1HGL\HOLP
VHODPROVXQKHSLQL]H(VHQOLNGROVXQHYLQL]H.XɏODU
NRQVXQSHQFHUHQL]H
=HNL\Hd2%$1
£
¢+HUKDUҕÃɏÃNJLEL\DQDFDN
£
FDN
]DQD
QND
]DPD
KHU
¢dDOÃɏDQ
£
¢(QHVE L]LXWDQGÃUPD\DFDN
*HOLUOH\OH\LQJLGHU
OH\OH\LQ
%LUD\DNVWQGH
GXUX U\H\OH\LQ
.DSÃ
2NXOODUDoÃOPÃɏdRFXNODUNXɏODUJLELGDȩÃOPÃɏ.Xɏ
VHVOHULoRFXNVHVOHULQHNDUÃɏPÃɏ&ÃYÃOFÃYÃOUHQNOLPL
UHQNOLNÃSÃUNÃSÃUROPXɏKHU\HU<HQLoDQWDODUNLWDSODU
GHIWHUOHUVVOSVONDOHPOHUVLOJLOHUFLOWOHUHWLNHWOHU
<HS\HQLJL\VLOHUSÃUÃOSÃUÃOJOɏOHUKHSLQL]LQROVXQD\GÃQOÃN
JQOHU
.DSÃGDQJLUGLP
KD\ODGÃP
%LUHOPD\ÃNÃUN
NLɏL\HSD\ODGÃP
3DP
XN
RQODUQHOHUNRQXɏX U
VHVVL]JLELJ|UQGNOHULQH
EDɏODPÃɏNLVRUPD
HQOLN
ELUɏ
EHW
VRK
%LU
QHOHU
PÃɏ
\ÃQ6HVOHUoRȩDOGÃNoDoRȩDO
%ċ5
d$17$
'2/868
8087
$OWÃ\
HɏLO
VW
EH
'LUL\H \D]
VQQ
HW
|O\H
ID U]
6HODP
8]XQX]XQ\ROOD UGDQ
%LUDFD LSNXɏJHOLU
.ÃUPDEDGHPGLOLYDU
1HV|\OHUVHKRɏJHOLU
%LUDFD LSODIV|\OHU
LU
*|]OHULPGHQ\DɏJHO
gUPFHN
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 27 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
röportaj
Doç. Dr. Recep Cici İle
Kurban ve Bayram Üzerine
- Hocam, Kurban nedir? Biz Müslümanlar niçin kurban kesiyoruz? Ya
da dinimiz/Allah (cc) bizden neden
kurban (kesmemizi) ister?
- Kurban, lugavî (sözlük anlamı)
olarak, “yaklaşmak, Allah’a yakınlık
sağlamaya vesile olan şey” anlamına
gelir. Dini bir terim olarak ise, “ibadet
maksadıyla belirli bir vakitte belli şartları taşıyan hayvanı boğazlamak ya da
bu şekilde boğazlanan hayvan” demektir. Arapça`da buna “udhiyye” denilir.
Kurban, insanlık tarihi boyunca şekil ve amaç yönüyle aralarında farklılıklar olmakla birlikte bütün ilahi dinlerde uygulaması mevcut olan bir ibadettir, bu konuda Maide ve Hac Sûreleri hatırlanmalıdır.
Biz Müslümanlar Allah ve Resulü’nün talebinden dolayı ibadet olarak
kurbanı kesmekteyiz. Kurban kesmekle hem Allah’ın emrine boyun eğmiş
hem de kulluk bilincimizi koruduğumuzu canlı bir biçimde ortaya koymuş
oluruz. Ayrıca Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in Yüce Allah’ın emrine mutlak
itaat konusunda verdikleri başarılı sınavın hatırasını tazelemiş ve kendimizin de yeri ve zamanı geldiğinde benzeri itaate hazır olduğumuzu göstermiş
olmaktayız.
Kuşkusuz her ibadetin kendine özgü birçok hikmeti vardır. Zira Allah
hiçbir şeyi boşuna emretmez, onu bizden istemez. Ancak bütün bunlar sonuçlardır. Dolayısıyla biz O’nun emrine itaat etmek ve O’na olan teslimiyetimizi göstermek için ibadetimizi yapar,
kurbanımızı da bu amaçla keseriz, böylece ibadetimizin ferdi ve toplumsal yararları ortaya çıkar.
- Kurban ile diğer ibadetler arasındaki temel fark nedir? Kurban kesme
ibadetinin dinimizdeki önemi nedir?
İbadetleri genel anlamda dar manada ve geniş manada olmak üzere ikiye
ayırabiliriz. Namaz, oruç, zekat, hac ve
kurban gibi belli rükün ve şartları olan-
lara “dar manada ibadet”; bir Müslümana selam vermek, ona tebessüm etmek, bir hayvana su vermek, bir yetimin başını okşamak, bir fakiri doyurmak gibi belli rükün ve şartları bulunmayanlara “geniş manada ibadet” denilmektedir. Buna göre kurban dar manada ibadetin mali kategorisinde yer
alan bir ibadettir. Burada özellikle şunu
belirtmeliyiz: İslam bir bütündür; yani
inanç, ahlak, ibadet, helal-haram ve diğer muamelelerden oluşan dinimizin
emirlerini birbirinden ayırmak mümkün değildir. İbadetlerde de durum aynıdır. İster dar manada isterse geniş
manada ibadet olsun birini diğerine
tercih etmeden bir bütün olarak hepsini yerine getirmekle yükümlüyüz. Zira
biz dinin (Kur’an’ın) bölünmez bütünlüğüne inanıyoruz, dolayısıyla dini
emirleri bölmeden yerine getirme hassasiyetimizi korumak zorundayız. Aksi
halde İslami ölçülere göre değil, kendi
ölçülerine göre Müslüman olanlardan
söz etmek gerekecektir. Yani namazaoruca evet, zekata-faize hayır diyen
sözde Müslümanlar olacaktır. Ancak
Yüce Allah onların bu dini bölen, işine
geleni alıp diğerini almayan inanışlarını kesinlikle reddetmektedir. Ne var ki
günümüz Müslümanlarının en önemli
sorunlarından biri budur.
Kurban ibadetinin, bir ibadet olarak diğerlerinden ayrılmamakla birlikte bir eylem olarak kendine mahsus
özelliği bulunmaktadır. Bu ibadette cana kıyma ve kan dökme söz konusudur.
Bununla birlikte, daha ziyade Müslüman olmayan toplumlarda görülen
hatta sporlarına dahi yansımış olan saldırganlık, kan ve ölüm hadiseleri Müslüman toplumlarda çok az görülür. Zira İslam kan ve ölüm üzerine değil, barış ve kardeşliğe dayalı bir insan, bir
toplum ve bir medeniyet inşa etmeyi
amaçlamış, bunda da başarılı olmuştur.
İslam Medeniyet tarihimiz bunun en
güzel örnekleriyle doludur.
-Kurban’ın kurbiyetten geldiği ve
kulu Allah’a yakınlaştırdığı çok sık
söylenir. Kurban ile nasıl Allah’a ya-
kınlaşırız? Ve Kurban Bayramı’nın temel mesajı nedir?
- Arapça`da yaklaşmak anlamına
gelen kurban, gerçekten Allah’a yaklaştırıcı fonksiyona sahip en önemli mali
bir ibadettir. Bilindiği gibi dinimizde
kan dökmek ve cana kıymak yasaklanmıştır. Oysa kurban ibadetinde, Allah
adına, O’nun emrine boyun eğerek bir
cana kıyıp kan dökülüyor. Aslında kurban, çoğu zaman varlıklı insanların et
ihtiyaçlarını karşılamak üzere her zaman yaptıkları eylemin, bir de Allah
için ve fakirlerle paylaşmak amacıyla
yapılmak suretiyle ibadete dönüşen halidir.
Kurban kesmek mutlak anlamda
Allah’a bir yakınlaşma olarak görülemez. Ancak onu Allah için-takva üzere
boğazlayıp fakirlerle paylaşmak ve onların gönüllerine girmek suretiyle, başka bir ifadeyle onlara yakınlaşmakla
Allah’a yakınlık sağlanmış olunmaktadır.
Ramazan Bayramı orucun, Kurban
Bayramı ise mali fedakarlığın bayramıdır. Dolayısıyla bayramlar Allah’a itaat
ve boyun eğişin bir mükafatı ve karşılığıdır. Bir bakıma Allah’a itaat bayramla
taçlandırılmıştır, ancak buna fakirler
de dahil edilmiştir.
- Bir Müslüman Kurban Bayramı’nı
nasıl idrak etmeli, nasıl kutlamalı ve
nasıl yaşamalıdır?
- Bir Müslüman Kurban Bayramından önce imkanı varsa, bir kurban alıp
onu Allah için bayramın ilk gününde
namazdan sonra mümkünse aileyi de
toplayarak kesmeli, bekletmeden üçe
bölerek, en az üçte birlik kısmını fakirlere dağıtmalıdır.
Müslüman her zamanki gibi bayramda da vakarına yakışacak şekilde
bir tavır sergiler, yakın akrabadan başlayarak tüm dostlarını kâh ziyaret ederek, kâh telefonla arayarak, kâh mesajla bayramlarını tebrik eder, bunu bir
ibadet bilinciyle yapar. Bayramlar aile
ve akraba, eş ve dosttan uzak bir yerde
tek başına tatil yapma zamanı değildir.
Hatta bayram günlerinde mecbur ka-
lınmadıkça çalışmak da yasaktır.
- Peki Kurban ibadetinin yerine getirilmesi ve kabul edilmesi için sadece
kurbanı kesmek yeterli midir? Kurban
ibadetinin diğer gereklilikleri nelerdir?
- Kurbanı gerçekten bir ibadet olarak görmek ve onu bu bilinçle kesmek
gerekir. Onun kabul edilmesi için sadece bir hayvanı boğazlamak yeterli değildir. Her şeyden önce ihlaslı olmak,
onu sadece Allah adına kesmek, fakirlere ulaştırmak, eş-dostla paylaşmak ve
nihayet Allah’ın bir canlı varlığını yine
O’nun emriyle kesme idrakini taşımak
lazımdır. Kurbanı incitmeden, bir ibadet hassasiyeti içerisinde, Allah rızası
için kesmeye odaklanmak şarttır. Bu
hususta camiamızda maalesef kötü örneklere rastlayabiliyoruz.
- Yine medyada, sık sık dile getirilen “Kurban kesilmesini idrak eden ya
da ona şahit olan çocukların ruh sağlığı bozuluyor” iddiası var, buna katılıyor musunuz? Bahsedilen yönde olumsuz bir etki var mıdır, olabilir mi? Var
ise bundan kaçınmanın yolları nedir?
- İster kurban ister başka bir hayvan
olsun onun boğazlanmasına şahit olmak büyükleri de küçükleri de etkiler.
Ancak bunun zararından çok faydası
olduğunu düşünüyorum. İnsanlar
özellikle Müslümanlar bu işlemle cana
kıymanın ne kadar zor olduğunu idrak
eder. Çocuklar ise kurbanın kesimi esnasında bulundurulmamalıdır. Sonrasında anlatılarak izletilebilir. Hatta kesimden önce özellikle toplu olarak tekbir getirilirken onların da eşlik etmesini temin etmek iyi olur. Fakat kesim
anında ve sonrasındaki süreci görmemeleri daha uygun olur.
- İslam kültüründe kişinin kurbanını bizzat kesmesinin tavsiye edilmesinin sebebi nedir?
- Müslüman kurbanını kendi kesmelidir. Ancak bunu yapacak durumda
değilse veya kalabalık bir grup kesiliyorsa en azından başında bulunmak
müstahsen görülmüştür. Zira kurban
kesmek bir ibadettir ve herkes ibadetini kendisi yerine getirmelidir. Tabir yerindeyse selamla ve başkasına havale
ederek kurban kestirmek, İslam’ın ibadet anlayışına uygun değildir, bu ibadetle amaçlanan husus da gerçekleşmez.
- “Kurban kesmek yerine parasını
fakirlere vermek daha makbul olur.”
şeklinde düşünüp bu yönde hareket
eden Müslümanlara dair düşünceleriniz nelerdir? Modern ve büyük şehirlerde yaşayan Müslümanların bu şekilde davranması uygun mudur?
- Kurban kesmek müstakil bir ibadettir ve bu ibadetin günleri bellidir.
Dolayısıyla bu belli günlerde “kurban
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
kesmek” daha yerinde bir davranıştır.
Burada önemli olan kesilen kurbanlardan fakirlerin ne kadar yararlandırıldığıdır. Ne yazık ki kurban, eti çok leziz
diye fakirlerden esirgenerek onu kavurma yapıp derin dondurucularda
saklayıp sofralarımızın başlıca menüsü
olabilmektedir. Oysa Medine’de fakirlerin çok olduğu dönemde Hz. Peygamberimiz (s.a.v) kesilen kurbanların saklanmasını yasaklamış, bilâhare bu yasağı kaldırmıştır. Efendimizin bu uygulamasındaki fakiri gözetme ve onu himaye etme ilkesi mutlaka kavranmalı
ve asla gözardı edilmemelidir. Kendimiz ya yaşadığımız yerde kesiyoruz ya
da yurt dışına özellikle de daha ucuz
diye gönderip vekaletle kestiriyoruz.
Bu konuda çok samimi isek yaşadığımız yerde kurbana ayırdığımız miktarı
gönderip orada onunla ne kadar hayvan kesilebiliyorsa kesilmelidir. Gerçekten doğrusunun bu olduğu kanaatindeyim.
- Bir Müslüman kurbanı diğer ibadetlere nazaran (vacib olması hasebiyle) hafife alabilir mi?
- Kurban ibadetimizin hükmü farz,
vacip ve müekked sünnet şeklinde belirtilmektedir. Bu ibadetin toplumsal
boyutu dikkate alındığında kurbanı en
➤ 28 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
azından vacip düzeyinde bir ibadet olarak değerlendirmek gerekmektedir.
Vacip olan bir ibadet ise İslam alimlerine göre itikat bakımından farzdan ayrılır, amel bakımından ise farzdan farklı
değildir. Özellikle Hanefiler vacip ibadetler için “itikaden değil, amelen farzdır.” tabirini kullanırlar. Dolayısıyla
kurbanı hafife alamayız. Müslüman
toplumun kurban algısı da böyledir, bu
yüzden Müslümanlar onu hafife alanları dikkate almamışlar ve onları kesin
bir şekilde reddetmişlerdir.
- Kurban Bayramı’nda kurbanlık
hayvanın gözünü iple bağlamak, insanların (ve çocukların) alnına kan sürmek gibi bazı gelenekler var, bunları
nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Kurban bayramında kurbanlık
hayvanların özellikle koçların kınalanması, süslenmesi güzel ve milletimizin
irfanî geleneğidir. Ayrıca hayvan kesilecek yere götürülürken gözleri kapatılmaz. Fakat kesileceği esnada yatırılmadan önce gözlerin bağlanması uygundur. Ancak kesilen kurban kanını insanların özellikle çocukların alnına
sürmek doğru değildir, bu, dinimizin
onay vermediği bid’at sayılan bir davranıştır.
- Son yıllarda Hasene gibi birçok
yardım kuruluşunun büyük şehirlerde
yardım kampanyaları düzenleyip yurt
dışında, özellikle fakir ülkelerde kurban kesimlerinde bulunmaları hususunda neler söylemek istersiniz? Bu
uygulamaların bir süre sonra hiç kurban ya da kurban kesimi görmemiş,
Kurban Bayramı’nı gerektiği gibi hissedip, yaşayamamış nesiller yetiştirmesi riski var mı?
- Güvenilir yardım kuruluşları vasıtasıyla kurbanların yurt dışında özellikle fakir ülkelerde kesimlerinin sağlanması çok yerinde ve hatta gerekli
buluyorum. Bu uygulamalar, Müslümanların yaşadığı bölgelerde kurban
kesmeyi engellemez. Burada şu soru
anlamlıdır: “Şayet kurban etinden yararlanılmayacak olsaydı bugünkü kadar kurban kesen olur muydu?” Soruya
verilecek cevap herhalde “olmazdı”
şeklinde olacaktır.
Yıl içinde et ihtiyacını bir şekilde
karşılayabilen Müslümanların bir kısmı kurbanlarını kendi yaşadıkları yerlerde, diğer bir kısmı ise -keşke daha
büyük bir kısmı olsa-, kurbanlarını
kendi yaşadıkları yerlerdeki kadar bedel göndermek suretiyle fakir ülkelerde
vekaletle kestirmelidirler. Burada özellikle bir hususa işaret etmekte fayda
röportaj
mülahaza ediyorum. Kurban bedeli
olarak gönderilen paraların zaruret olmadıkça kurban kesiminde kullanılmaksızın saklanıp başka yerlerde kullanılması asla doğru değildir.
Sözlerimi bitirirken şu iki hususu
özellikle belirtmek istiyorum. Birincisi,
günümüzde gerçekten imkanı olmadığı
halde sırf çevre baskısı veya et tutkusu
nedeniyle kurban kesenlere rastlanılmaktadır. Bu durumda bir ibadet olan
kurban, adete dönüşmektedir. İbadeti
adetten ayıran özellik ise niyettir, yani
onu sadece Allah için yapmaktır. İkincisi ise, kurban bedeline denk her türlü
talebini anında karşılarken kurban kesmekten imtina edenlere şahit olunmaktadır. Bu tutum da kesinlikle yanlıştır. Unutulmamalıdır ki kurban Hz.
İsmail örneğinde olduğu gibi bir hayat
sigortasıdır. Bilinmelidir ki hayat bir
imtihan, mal-mülk imtihan vesilesi,
dünya oyun ve eğlence, Allah (cc.)’tan
başka her şey fanidir. Allahu e’lem bi’ssavab: Allah en doğrusunu bilir.
-Vakit ayırdığınız için teşekkür
ederiz Hocam.
- Ben teşekkür ederim. Bu vesileyle
tüm İslam aleminin Kurban bayramını
kutlar, esenlikler dilerim.
Baden Württemberg Eyalet Başbakanı,
Kemal Yurtnaç’ı Makamında Ziyaret Etti
aden Württemberg Eyalet Başbakanı Winfried Kretschmann ve
Baden Württemberg Eyalet Entegrasyon Bakanı Bilkay Öney Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı
Kemal Yurtnaç’ı makamında ziyaret etti.
Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın büyük bir bölümünün Almanya’da yaşadığını söyleyen Başkan Yurtnaç: Sayın Başbakanın bulunduğu hükümetin, özellikle son günlerde Almanya’da sünnet yasağı konusunda ve
Almanya’da yaşanan konular hakkında
ayrıyeten afişler konusundaki olumlu
bakış açıları ile Baden Württemberg
eyaleti ile Türkiye arasındaki ilişkilerin
çok daha iyi yerlere gideceğini söyledi”.
Ayrıca Yurtnaç; “Bu olumlu bakış
açılarının her iki ülke arasında daha iyi
ilişkiler içerisinde olacağını gösterir.
Ayrıca Baden Eyaletinde yaklaşık 450
bin Türk nüfusunun olduğunu biliyoruz. Bu konuda Entegrasyon Bakanınız
Bilkay Öney Hanımefendi’ninde önemli bir bakanlığa getirilmesi bizim açımızdan önemlidir. Bu durumda sizin
bu konuda ki hassasiyetinizi ve iyi niyetinizi ortaya koymaktadır” dedi.
Almanya’da yaşayan topluluk hem
Almanya’nın hem de Türkiye’nin sorumluluğundadır…
B
Başkan Yurtnaç hem Almanya’da
hem de Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızın dertleri, sıkıntıları bizim sorumluluğumuz altındadır diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Bizler her ülkede Türk göçmenlerin her kademe yer
aldığını düşünerek daha barışçıl bir
yaklaşım olacağını düşünüyorum. O
maksatla özellikle göçmenlerin ana dilleri konusunda eğitim almalarına önem
veriyoruz. Ama diğer yandan da bulundukları ülkenin dilini de öğrenmeleri
gerektiğini söylüyoruz” dedi.
Anadil Bir Binanın Temeli Gibidir…
Avrupa’da artan ırkçılık, saldırı, şiddet, İslamafobia konularında idarelerin
gerekli duruşu ortaya koyması gerektiğine işaret eden Yurtnaç, bu hareketlerin toplum barışını sarsacak hareketler
olduğuna dikkati çekerek sözlerine şöyle devam etti: “Türkler neden yeterince
Almanca dil bilgisine sahip değil’ diye
bir araştırma yaptık. Pedagogların verdiği sonuç şuydu, ‘anadil bir binanın temeli gibidir, yeni öğrenilecek dilin anadilin üzerine inşa edilmesi gerekir” dedi. Ayrıca Yurtnaç, çift dilli ana sınıflarının tüm Almanya’da örnek olacak şekilde örnek bir proje olarak başlatılabi-
leceğini ifade etti.
Entegrasyon Bakanı Öney, Islamafobia ve ırkçılık gibi konularda bir kampanya başlattıklarını ve destek beklediklerini söyledi. Bilkay Öney, Müslümanların afiş ve pankartlarının sokaklara asılmasını içeren ‘Kayıp Aranıyor’
konusu üzerine Biz kampanyayla ilgili
yuvarlak masa toplantısı oluşturduk ve
konuyu ele aldık diyerel: “Hükümetin
ve katılımcıların bu kampanyaya destek
vermediğini somutlaştırdık. Bu tutumu
da Sayın Başbakana mektupla birlikte
bildirdik. Baden-Württemberg Eyaleti
olarak biz bu kampanyanın BadenWürttemberg’te yayılmasını istemiyoruz“ cevabını verdi.
Almanya’da yaşayan göçmen kökenli vatandaşların çocuklarında Almanca’nın çok yeterli olmadığının görüldüğünü söyleyen Kretschmann, Almanca
konusunda bir sorun olduğuna ve bu
sorunun okul öncesi eğitimle birlikte
giderilmeye çalışıldığına işaret etti.
Baden-Württemberg Eyaleti Entergrasyon Bakanı Bilkay Öney ise, “Bir
çalışma başlattıklarını ve bu çalışmayla
birlikte özellikle öğretmenler arasına
daha fazla katılımın sağlanması yönünde girişimlerinin olduğuna işaret etti.
Ayrıca Öney, çift dilli eğitim konusunda Almanya’nın maddi imkanlarının
yeterli olmadığını ifade etti.
HAYAT
elamün aleyküm dostlar. ALLAH’ın selamı, rahmeti, bereketi, hidayeti, mağfireti ebedi ve
daima üzerinize olsun. Sizi yeni yazımla başbaşa bırakıyorum. Tepkilerinizi bekliyorum. E mail adresime
yazabilirsiniz. Teşekkür ederim.
Entel Müslümanlar...
En önde hep onlar.
Paraları ile en iyi Müslüman onlar.
Bütün her şeyi satın alacağını
zanneden onlar.
Sözde Hüseyinler, Zeynepler
olurlar.
Arabanın en kıyağına biner caka
satarlar.
Kardeşlerine yukardan bakarlar.
Kadınları modanın en kralını giyerler.
Tesettürü moda sanırlar.
Herşeycikler onlara sorulmalı.
Siyaset onların tekelinde.
Ve bütün bunların İslami cemaatleri ne duruma getirtiği ortada.
Hep İslamdan taviz vere, vere bir
kuşa benzedik.
Her yerlerimizden yontulduk.
Kolumuz kanadımız kırıldı.
ALLAH yar ve yardımcımız olsun
diyorum.
Ve Soruyorum:
Düşünmez misiniz?
Hacarabın Kuyusu.
Hacarap 70`li yıllarda Wetzlar belediyesinden bir bahçe kiralar.
Bahçede su yoktur.
Hemen bir kuyu kazarak su çıkarmaya karar verdi.
Kendisi inip çıkacak şekilde kazmaya başlar.
Tabii tek başına yapılacak bir iş
değil.
Büyük ve küçük oğulları toprak
çıkararak yardım ederler.
Ama 4 metre derinliğe gelince iş
değişir.
Büyük oğlu:
- Baba bu iş tehlikeli tahtadan
destek yap toprak kayarsa mezarını
kendin hazırlarsın dedi.
- Geç oğlum ben bu işi yeni yapmıyorum. Bugün de sen iner misin?
- Baba buranın garantisi yok. Nereye iniyorsun? Ben inemem!
- İşte siz bu kadar düşünürsünüz.
Biraz sonra ölmeyeceğini nereden
biliyorsun? Baba tedbir nerde kalıyor?
- Tamam ben iniyorum.
- Ben bu günden sonra tedbir
alınmazsa kovayı da çekmem.
- Hadi o zaman işine der ve aşağı
iner.
Altıbuçuk metreye kadar kazar
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
S
➤ 29 ➤ Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
M. Salih AYDIN
[email protected]
Hacarabın Serüvenleri 61
hiçbir garantisi olmadan suyu çıkarır.
Merdivensiz iner ve çıkar.
Dediğini yapar ve kuyuyu çıkarır.
Sonra da boruyu döşer, kuyuyu
kapatır, pompayı takar.
Tabii 30 seneye yakın suyu çeker
geçenlerde su kesilir.
Büyük oğlu takılır:
- Baba yeniden kazalım.
- Hadi len ordan......
Tatlı dilli güleryüzlü olabilmek...
Hayatın her anında ve yaşamında
tatlı dilli ve güleryüzlü olabilmek.
Hayatını O’nun rızası ile O’nun
rızasına uygun yaşayarak O’nun rızasını alabilmek değil midir?
O’nun sevgi denizinden alarak O
sevgiyi insana dağıtmak ve hayatı
paylaşmak değil midir bütün uğraşlar.
Efendimize RABB’ül alemin demiyor mu:
“Ey Peygamber eğer onlara karşı
kırıcı, huysuz, katı yürekli ve sert olsaydın etrafından dağılır giderlerdi.”
(Al-i İmran: 3/159)
Ve bir hadiste Efendimiz şöyle
buyuruyor:
(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen
sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik
gibi şeyleri kaldırıp atman da senin
için sadakadır. Tirmizî, Birr, 36.
Atalarımız:
Tatlı dil yılanı ininden, acı dil insanı dininden çıkarır
Diyerek, bu hususu çok güzel bir
şekilde özetlemişlerdir.
İşte bu hususu anlatan bir hikaye:
“Küçük bir kız çocuğu, bir parkta
Lollarda Kültür Haftası
ollarda gerçekleşen Interkulturellewoche haftasında Stadt
Lollar bünyesinde “Toleranz
Fordern Kompetenz Starken Vielfalt“in düzenlemiş olduğu programa
Lollar Belediye Başkanı Wiezcorek
ve Evangelische Kirsche - Yezidische
Verein - Türk Federasyonu Lollar ve
IGMG Lollar (Gemeinde der guten
L
Sitten e.V) Yöneticileri - Yerel gazeteciler - Okul Müdürleri (GrunschleClemens Brentano Schule) ve vatandaşların yüksek katılımıyla (100150) kişi toplu olarak ilgili mekanlarda yarım saat süreyle bilgilendirme brifingi verildi ve en son olarak
IGMG Lollar şubesinde topluca herkese yemek ve içecek ikramı yapıldı.
özel köşe
bir bankın üzerine oturmakta olan
çok üzüntülü ve hiç tanımadığı bir
adama gülümseyerek bakmış.
Küçük kızın bu gülümseyişi adamın moralini düzeltmiş ve kendisini
daha iyi hissetmesine sebep olmuş.
Adam bu moral içinde, yakın bir
geçmişte kendisine yardım etmiş
olan bir dostuna teşekkür etmediğini
hatırlamış ve hemen bir teşekkür notu yazarak bu dostuna göndermiş.
Arkadaşından teşekkür notunu
alan dostu o kadar çok memnun olmuş ki, bu memnuniyet içinde, her
öğlen gidip yemek yediği lokantadaki garsona yüklü miktarda bahşiş
vermiş.
Garson, ilk defa almış olduğu
böyle bir bahşiş karşısında tabi ki
çok sevinmiş.
Bu sevinç içinde, kazandığı paranın bir kısmını, akşam eve giderken,
her zaman köşe başında oturan fakir
adamın şapkasının içine koyuvermiş.
İki gündür boğazından aşağı bir
lokma geçmeyen bu fakir adam, garsonun yaptığı bu yardıma öyle çok
sevinmiş ki, hemen lokantaya gidip
ilk defa karnını güzel bir şekilde doyurmuş.
Sonra da, bir apartmanın bodrum
katında bulunan bir odadan ibaret
evine doğru sevinç ıslıkları çalarak
yürümeye başlamış.
Neşeli, neşeli yürürken, bir saçak
altında soğuktan titreyen bir köpek
yavrusu görmüş ve hemen bu yavruyu kucağına alıp evine götürmüş ve
karnını güzelce doyurmuş.
Karnı doyan ve gecenin soğuğundan kurtulan, küçük köpek yavrusu
da çok mutlu olmuş. Sıcak odada sabaha kadar sağa sola koşuşturmuş
durmuş.
Ancak apartman da, gece yarısına
doğru bir yangın başlamış ve etrafı
dumanlar sarmış.
Dumanı koklayan köpek yavrusu
başlamış acı, acı havlamaya. Köpeğin
sesine önce fakir adam uyanmış, daha sonra da apartman sakinleri uyanıp, birer birer kalkmışlar.
Apartmandaki vahim manzarayı
görmüşler.
Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan çocuklarını kucaklayıp dışarı çıkarmışlar ve onları
ölümden kurtarmışlar… ”
Bütün bunları düşünerek....
Bir gülümseme bir tatlı dil nelere
ve nerelere gideceğini düşünerek.
Bir gülümseme ile bir tatlı dille
ailemizi mutlu ederek kendimize çeki düzen verelim.
En güzel günler sizin olsun efendim.
Sizleri emanetin sahibine emanet
ediyorum.
Selam ve dua ile.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 30 ➤Kasım · November 2012 · Zilhicce 1433
bulmaca

Benzer belgeler

PDF SAYI 96 - Hayat Online

PDF SAYI 96 - Hayat Online Bayram tüm insanlık için hayırlar getirsin. Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın. Çalışmak bizden başarı Allah`tandır. Allah`a emanet olun.

Detaylı

PDF SAYI 108 - Hayat Online

PDF SAYI 108 - Hayat Online kişilerin insanlık onuruna da saygısı yoktur.” Erol Pürlü ayrıca, emniyet kurumlarından, cami ve Müslümanlara karşı yapılan saldırıları sistematik bir şekilde kaydetmelerini ve failleri caydıracak ...

Detaylı