1. sosyal hizmetler nedir?

Transkript

1. sosyal hizmetler nedir?
KADIKÖY KENT KONSEYİ
SOSYAL HİZMETLER VE
KENT YOKSULLUĞU
2010 DÖNEMİ
ÇALIŞMA RAPORU
Grup Sözcüsü: Asuman ERMURAT
Raportör: Melek BOZDOĞAN
1
SOSYAL HİZMETLER VE KENT YOKSULLUĞU
ÇALIŞMA GRUBU
ÇALIŞMA İÇERİĞİ
1. Sosyal Hizmetler Nedir?
2. Kentsel Yoksulluk Nedir?
3. Çalışma Konularının ve Çalışma Gruplarının Tespiti
4. Sosyal Hizmet Uygulamaları ve Olması Gereken Donanımlar
5. Çalışma Alanları İle İlgili Bilgi Toplama ve Mevcut Durum Tespiteri
• Çocuklar-Sokak Çocukları
• Gençler
• Yaşlılar
• Engelliler
• Kadınlar
• Eğitim
• Göç
• Azınlıklar
5.1. Belediyenin Sosyal Hizmetler Alanında Yaptığı Çalışmalar
5.2.
Kadıköy Kaymakamlığı’ nın Sosyal Hizmetler ve Kent
Yoksulluğu Konularında Yaptığı Çalışmalar
5.3.
İstanbul İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’ nün Sosyal
Hizmetler Konusundaki Faaliyetleri
6. Sonuçlar
7. Önerilen-Geliştirilen Projeler
1. SOSYAL HİZMETLER NEDİR?
Hizmet kelimesi, Arapça'dan Türk diline geçmiş ve başkalarına
verilen maddî-manevî destek, yardım ve iş görme anlamlarına
gelmektedir.
Sosyal Hizmetler, herhangi bir sebeple sosyal veya ekonomik
muhtaçlıklarla karşılaşan kişilere ve ailelere fayda sağlamak, destek
olmak, insan haysiyetine uygun yaşayış düzeyinin gerçekleşmesine
katkıda bulunmak hedefine yönelmiş hizmetlerdir.
Modern sosyal hayatta sosyal hizmetler, kişi, grup ve toplulukların
yapı ve şartlarından doğan ya da kendi denetimleri dışında meydana
gelen bedenî, zihnî ve ruhî eksikliği, fakirlik ve eşitsizliği gidermek veya
azaltmak, toplumun değişen şartlarından doğan sosyal sorunları
çözümlemek, insan kaynaklarını geliştirmek, hayat standartları
2
iyileştirmek ve yükseltmek, fertlerin birbirleriyle ve sosyal çevresi ile
uyum sağlamasını kolaylaştırmak maksadıyla insan şeref ve haysiyetine
yaraşır eğitim, danışmanlık, bakım, tıbbî ve psiko-sosyal rehabilitasyon
alanlarında devlet veya gönüllü-özel kuruluşlar tarafından sistemli bir
şekilde ifa edilen hizmet programlarının bütünüdür (Kaynak: Ali Seyyar;
Sosyal Siyaset Terimleri; Beta Yay.; İstanbul; 2002).
Sosyal Hizmetler, “Kişi ve ailelerin kendi bünye ve çevre
şartlarından doğan veya kontrolleri dışında oluşan maddi, manevi
ve sosyal yoksunluklarının giderilmesine ve ihtiyaçlarının
karşılanmasına, sosyal sorunlarının önlenmesi ve çözümlenmesine
yardımcı olunmasını ve hayat standartlarının iyileştirilmesi ve
yükseltilmesini amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler
bütünü”dür (1983 tarih ve 2828 sayılı Kanun; m. 3).
Kamusal sosyal hizmetler, “kamusal sosyal yardım”, “devletçe
bakılma” ve “sosyal çalışma” gibi sosyal güvenlik politikalarda olduğu
gibi, devlet bütçesinden finanse edilmektedir. Diğer sosyal güvenlik
yöntemlerinden farklı olarak, sosyal hizmetlerin niteliği maddî olmaktan
ziyâde hizmet sunmaya ve toplum kalkınmasına yöneliktir. Bu
perspektiften bakıldığında sosyal pedagoji hizmetleri ile paralellik arz
etmektedir.
Ülkemizde hem merkezî yönetim, hem de mahallî idareler, sosyal
hizmetler sunmaktadır. Merkezî yönetim bazında Başbakanlığa bağlı
kuruluşların (Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı ve buna bağlı
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu; Vakıflar Genel
Müdürlüğü) yanında bazı Bakanlıklar (Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Milli
Eğitim, Sağlık ve İçişleri Bakanlıkları) sosyal hizmetler alanında faaliyet
göstermektedir. Mahallî idarelerde Belediyelerin, İl Özel İdarelerinin ve
Köy İdarelerinin sosyal hizmet faaliyetleri bulunmaktadır.
Hedef kitle, korunmaya, yardıma, bakıma ya da desteğe herkesten daha
fazla ihtiyaç duyan, psiko-sosyal problemleri ile yalnız bırakılmaması
gereken nüfus gruplarıdır.
Sosyal Hizmetlerin Kapsamı ve İlgi Alanları
a) Hizmet Türleri:
•
•
•
•
3
Psiko-sosyal danışmanlık hizmetleri.
Kurumsal ıslah-rehabilitasyon hizmetleri.
Tıbbî sosyal hizmetler.
Kurumsal bakım hizmetleri.
Çocuk koruma ve kurumsal yetiştirme hizmetleri.
Sosyal Pedagoji çerçevesinde eğitsel destek hizmetleri.
Evlilik öncesi ve sonrasına yönelik aile danışmanlık
hizmetleri.
•
•
•
b) Sosyal Gruplar Açısından Hizmet Türleri:
Yaşlılara bakım ve psiko-sosyal destek hizmetleri.
•
Tabiî afetlerde mağdurlara psiko-sosyal ve
ekonomik destek hizmetleri.
•
İç sorunları olan ailelere mânevî destek hizmetleri.
•
Özürlülere yönelik meslekî programlar.
•
Bakıma muhtaç insanlara yönelik kurumsal bakım
hizmetleri.
•
Şiddetten dolayı geçici olarak haricî barınma
ihtiyacı duyan kadınlara yönelik kurumsal bakım
hizmetleri.
•
Şidetten dolayı aile ortamında yaşama imkânı
olmayan çocuklara yönelik kurumsal bakım hizmetleri.
•
Alkol ve uyuşturucu madde bağımlısı olanlara
tıbbî ve psiko-sosyal rehabilitasyon hizmetleri.
•
Özel psiko-sosyal niteliği olan hastalıklara
yakalananlara rehabilitasyon hizmetleri.
•
Tutukevi ya da cezaevinde bulunanlar ve bunların
dışarıda, işsiz ve ortada kalan ailelerine psiko-sosyal
hizmetler.
•
Sığınmacılar, göçmenler, göçerler vb. gruplara
sosyal uyum programları.
•
İşyeri, meslek, aile, toplum ilişkisini kurmakta
güçlük çeken, stres altında olana sorunlu insanlara
psiko-sosyal danışmanlık hizmetleri.
•
Derslerinde başarısız, toplumda kendisine istediği
yeri bulamayan, boş zamanlarını değerlendirmek
isteyen gençlere yönelik kurumsal eğitim desteği.
•
Soskak çocuklarının ıslahına yönelik kurumsal
rehabilitasyon hizmetleri.
•
2. KENTSEL YOKSULLUK NEDİR?
Türkiye’deki binlerce yıllık tarımsal uygarlığın ekonomik faaliyet
tarzından, 1970'li yıllardan itibaren etkileri hissedilmeye başlanan
endüstriyel toplum ve endüstriyel uygarlığın değerlerine göre hızlı bir
değişim yaşanmaya başlanmıştır. 1970'li yıllarda başlayan sanayi
4
yolunda ilerleme ve sanayi toplumu haline gelme hedefi ve 1980 sonrası
uygulamaya konulan liberal politikalar, liberalizm ve piyasa ekonomisine
geçiş dönemi olarak kendini göstermektedir. Özellikle 1980’li yıllarda
uygulanan, günümüzde de değişik boyutlarıyla sürdürülmeye çalışılan
ekonomik ve sosyal politikalar, var olan olumsuzlukları ve yoksulluğu
daha da derinleştirmiştir. Kişi başına gelir düzeyinin düşük olduğu
istikrarsız bir ekonomik yapıda, gelir dağılımının da bozuk olması
yoksulluğun yaygınlaşması ve gereksinimlerini karşılayamayan ailelerin
sayısındaki artışın yanında, geçim zorluğu sorunlarını da beraberinde
getirmiştir.
Ülkemizde son 30 yıllık dönemde teknolojik gelişmelerden temellenen ve
insanlar arası ilişkilerin, üretim, tüketim kalıpları, mülkiyet ilişkilerinin,
değerlerin ve kuralların yeni anlamlar kazandığı, kültürel öğeleri de içine
alan, geniş bir toplumsal yapı değişimi anlamında toplumsal değişme ve
gelişmeler meydana gelmiştir.
İnsanın gelişmesi için eşitlikçi sosyal refah yapılarını yaygınlaştırmayı
görev edinmiş sosyal hizmet mesleği kent yoksulluğunu azaltmaya,
önlemeye çalışan bir meslektir. Yirmi birinci yüzyıla girdiğimiz ve
insanlığın bilgi toplumu sürecini yaşadığı bir dönemde, insanların
ekonomik ve sosyal politikalar vasıtasıyla refah ve mutluluk içinde
yaşamaları önem taşımaktadır. Yoksulluk, yalın kelime haliyle bile bir
insanlık gerçeğini yansıtmaktadır. Dünyada yaklaşık olarak her beş
kişiden birisi yoksuldur. Buna ilave olarak bölgesel sorunlar, iç savaşlar
ve ekonomik ambargolar gibi dolaylı sebeplerden dolayı da insanlar
istemeseler dahi yoksulluğa mahkum olabilmektedirler. Yoksulluk
özellikle kadın ve çocukları son derece olumsuz biçimde etkilemektedir.
Hayat standartlarında ortaya çıkan dengesiz gelişmeler, gelir dağılımı
bozuklukları ve ilave olarak pek çok dışsal etkenler yoksulluğu artırıcı
etkiye sahiptir. Gelişme, çağdaşlaşma ve refah toplumu olma amacına
uygun olarak, yoksullukla mücadele politikalarının geliştirilmesi ve süratle
uygulanması önem kazanmaktadır (Eş, 2000: 4).
Kentsel yoksulluk (urban poverty) kavramı, kentsel mekandaki
yoksulluğun, küreselleşme süreçlerinin etkisiyle, belli bölgelerde
yoğunlaşma eğilimini anlatmaktadır. Buna göre, kırsal yoksulluğun
basitçe karşısına konacak bir kentli yoksulluğundan daha fazla bir anlam
içeriğine sahiptir. Literatürde, 'yeni yoksullar', 'sınıf-altı yoksulluğu'
biçiminde de kullanımlara sahip olan kavram, bilindik genel yoksulluk
anlayışından farklı bir yoksulluk tipini tarif etmektedir ( Bıçkı, 2005:1).
Kentsel yoksulluğun ayırıcı tarafı, küresel ekonomilerde meydana gelen
5
dönüşümlerle yoksulluk sorunu belirgin olmayan nüfus gruplarının
yoksullaşması ve bu durumun kalıcı hale gelmesiyle bu nüfus gruplarının
toplumsal açıdan dışlanmasıdır. Bıçkı (2005)’ya göre; “kentsel yoksulluk,
kimi durumlarda bir sınıf-altı (underclass) yoksulluğu biçiminde ele
alınmaktadır. Sınıf-altı kitleden kastedilen, düzenli bir işi olmayan veya
hiçbir işi olmayan, devlet yardımlarına bağımlı, suç işleme potansiyeli
yüksek, herhangi bir barınağı olmayan veya çok kötü barınma koşullarına
sahip bir kitledir. Sınıf-altı biçiminde tanımlanan kitleye daha çok Birleşik
Devletler'in metropollerinde ve 'dünya kenti' biçiminde tanımlanan Batılı
ülkelerinin metropollerinde rastlanmaktadır. Türkiye'de sokak çocukları,
baliciler vb. olarak nitelenenler dışında, sınıf-altı ile benzerlik
kurulabilecek yaygın bir kitle gözlenmemektedir”.
Yoksulluğun en belirgin sonucu, bireylerin dışlanmasıdır; çünkü yoksulluk
kavramının özünde bir dışlanma söz konusudur. Bu açıdan, yoksulluk
geçmişte daha çok insanın belli nesne ya da araçlardan yoksun olması
anlamına gelirken, günümüzde; insan olma niteliklerinden yoksunluk,
onur duygusuna dayalı öz saygı, kendine güven gibi temel
gereksinimlerinden de yoksunluk anlamına gelmektedir.
“Sosyal dışlanma” deyimi, ilk kez yetmişli yıllarda Fransa’da kullanılmaya
başlanmıştır. Sapancalı (2003: 23)’ya göre; “Avrupa Birliği, sosyal
dışlanma sürecini oluşturan önemli noktaları şu şekilde özetlemiştir:
Gelir, vergileme ve sosyal koruma, tüketim ve borçlanma, eğitime erişim,
istihdam, işsizlik ve eğitim, çalışma koşulları, barınma ve evsizlik, sağlık,
sosyal hizmetlerden yararlanabilirlik ve komşuluk desteği”.
Sosyal dışlanmanın dinamik bir süreci ifade etmesinin bir başka yönü de
bireyin umut ve beklentileriyle ilişkili olarak değerlendirilebilir. Bu
bağlamda insanlar, sadece fiili olarak işsiz veya gelirsiz olmalarından
dolayı dışlanmış değillerdir, aynı zamanda gelecek için de çok az
beklentilere sahip olmalarından dolayı dışlanmışlardır. Beklentilerle ifade
edilen, bireyin sadece kendisinin değil, aynı zamanda çocuklarının da
beklentileri olarak anlaşılmalıdır. Bu durumda sosyal dışlanma, nesiller
boyu devam edebilmektedir (Atkinson, 1998).
Ülkemizde gelir dağılımdaki bozukluklar, eşitsizlikler ve ekonomi
politikalarındaki istikrarsızlıklar nedeniyle özellikle 1980’lerden sonra
yoksulluğun arttığı bilinmektedir. Işık ve Pınarcıoğlu (2001: 32-33)’na
göre, ülkemizde yoksulluğu arttıran bazı sebepler şunlardır: “Ekonomi
politikalarındaki anlayış ve uygulamalar, 1985 sonrasındaki göç
nedenlerindeki değişiklikler, kente yeni göç edenlerin daha az şansa
sahip olmaları, büyük kentlerde ücretlerin düşmesi ve gelir dağılımında
ortaya çıkan adaletsizlik, yeni kent yoksullarının oluşması, orta sınıfın
6
giderek güç kaybetmesi ve benzeri durumlar”.
Bu makalede ‘yoksullar’ yoksulluğun hem kurbanı hem de nedeni olarak
görülmemekte olup; Wilson (1996: 413; akt. Şenses, 2001: 146)’ın
yaklaşımı benimsenmektedir. Buna göre; “yoksulluk; yoksul bireylerin
dışında, başta ekonomi politikaları olmak üzere, düşük ücretler, yetersiz
eğitim ve istihdam olanakları gibi yoksulların kendi denetimleri dışındaki
‘yapısal
etmenlerle’
ve
bütünüyle
sosyoekonomik
sistemle
ilişkilendirilmelidir”. Bu yaklaşıma paralel bir çözümlemeyle; kırsal
kesimden İstanbul’a göç eden aileler, kronik işsizlik ve sosyal destek
sağlayamama sonucu, kentsel yoksulluk sorunu ile yüz yüze gelmekte ve
gereksinimleri, beklentileri karşılanamayınca çok ciddi risklerle karşı
karşıya kalabilmektedirler.
Bıçkı (2005)’ya göre, “yoksulluğa bir birey ya da aile düzeyinde
yaklaşıldığında da bir bütün olarak yaşandığı görülmektedir. Yoksullar
kendi yaşam deneylerinde, yeterli genişlik ve kalitede konut mekânlarına
sahip değillerdir, toplumsal ilişki ağlarını geliştirecek fazla zamana sahip
bulunmamaktadırlar, yeterli bilgi ve hünerlerle donatılmamışlardır,
kendileri için uygun bilgilere, finansman kaynaklarına ulaşamamaktadır,
bu koşullar birbirini desteklemekte, yoksulu içinden çıkamadığı bir yaşam
biçimine hapsetmektedir”.
Her toplumda zayıf ve incinebilir (vulnerable) özürlüler, korunmaya
muhtaç çocuklar, yaşlılar vb. çok değişik nedenlerle dezavantajlı
durumda kalmış nüfus grupları vardır. Bu durum onları yoksulluğa
itmekte olup, yaşamlarını sürdürebilmelerine olanak sağlayacak düzeyde
kamu yardımına gereksinim duymaktadırlar.
3. ÇALIŞMA KONULARININ VE ÇALIŞMA
GRUPLARININ TESPİTİ
Sosyal Hizmetler ve Kent Yoksulluğu kapsamında yer alan dezavantajlı gruplar,
bunlar çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler, kadınlar, azınlıklar ile eğitim ve
göç konularında çalışma grupları oluşturulması karalaştırılmıştır. Çalışma
gruplarının Kadıköy’ de bugüne kadar nelerin yapıldığı, eksiklikleri olan
konuların neler olduğunun saptanabilmesi için mevcut durum raporlarının
hazırlanması amacıyla oluşturulan çalışma grupları aşağıdaki gibidir;
ÇALIŞMA ALANLARI
ÇALIŞMA GRUPLARI
Sokak Çocukları-(Çalıştırılan
Cemal İmre, Kibar Özçelik
7
ve İstismar Edilen)
Yaşlılar
Asuman Ermurat, Mehmet Gülçiek, Ömer
Boz
Çocuklar
Güray Cüneyt Öztan, Mahmut Karababa,
Mehmet Gülçiçek
Engelliler
Melek Bozdoğan, Fikri Yılmaz, Nur Evrim
Erol, Besi Oturan
Kadınlar
Ayfer Tiftik, Gülsen Özdemir, Ömer Boz,
Hacer Önenç
Eğitim
Hacer Mertler, Saim İkiş, Nesil Özen,Ufuk
Zeybekoğlu, Turgay Türel, Oya Terzi, Sabire
Dilber
Göç
Asuman Ermurat, Mahmut Karababa
Azınlıklar
Melek Bozdoğan, Atakan Erülken
Kent yaşamında; çevre ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve sürekliliğinin
gerçekleştirilmesi için Kent Konseyi kurulmuştur. Kent Konseyleri, kent
gelişmesinin birlikte planlanması, kent sorunlarına birlikte çözüm aranması
platformlarıdır.
Gerek problemlere çözüm aranması, gerekse Kent Eylem Planının hazırlanması,
sistematik, organize, kapsamlı ve derinlemesine bir çalışma gerektirmektedir.
Kent Konseyi Genel Kurullarında ayrıntılı çalışma yürütülmesi pratikte mümkün
değildir. Konu ile ilgili detaylı çalışıp değerlendirmeye hazır hale getirmek,
derinlemesine bilgi ile doğru karar verilmesine yardımcı olmak için çalışma
grupları oluşturulur.
Çalışma Grubu Nedir?
Çalışma Grupları, düşüncelerin geliştirildiği, ortak noktalarda buluşulduğu,
çözüme yönelik eylemlerin ve bunların önceliklerinin belirlendiği bir üretim
platformudur. Çalışma grubu üyeleri belirli bir konu, alan ya da sorunda
derinlemesine ve kapsamlı çalışma yapan bir ekiptir.
Çalışma Grubu Ne Yapar?
8
Çalışma Grupları; kuruldukları konu, alan ya da sorun ile ilgili eylem planı
yapar. Buna göre projeler hazırlayabilirler.
Nasıl yapar?
Çalışma grupları kuruldukları alan, konu yada sorun ile ilgili eylem planları
yaparlar. Bunu, eylem planına girdi oluşturulacak bilgilerin toplanması,
hedeflerin belirlenmesi, somut politika ve uygulama stratejilerine
dönüştürülmesi yoluyla yaparlar. Hedeflerin gerçekleşmesine yönelik projeler
geliştirirler. Çalışma gruplarının ilgili alanda eylem planı hazırlama aşamaları
şöyledir;
Çalışma Gruplarının Eylem Planı Hazırlama Aşamaları;
Çalışma konularının tespiti
Yapıldı
Çalışma takviminin hazırlanması
Yapıldı
Çalışma alanları ile ilgili mevcut
durumların tespit edilmesi
Yapıldı
Sorunların
tespiti
önceliklendirilmesi
Vizyon belirleme
ve
__
__
Hedefleri belirleme
__
Eylem planının hazırlanması
__
Somut politikalar belirleme
__
Uygulama stratejilerini belirleme
__
Projeleri oluşturma
__
4. SOSYAL HİZMET UYGULAMALARI VE OLMASI
GEREKLİ DONANIMLAR
Bilim olarak Sosyal Hizmet, davranış ve sosyal bilimleri temel alan bir
uygulamalı bilim dalıdır. Bu temele dayalı olarak profesyonel sosyal
hizmet birey, grup, toplum düzeyinde tüm insanlara psikososyal
işlevlerini yeterli hale getirmelerinde yardımcı olur. Ayrıca insan refahına
9
yönelik toplumsal değişme ve gelişmenin gerçekleşmesinde etkili rol
oynar.
Sosyal Hizmet bu işlevini, sahip olduğu bilgi ve değerler çerçevesinde
kendine özgü yöntem ve tekniklerle gerçekleştirir. Sosyal hizmetin temel
amacı, bireyin ya da toplumun kendi kendine yardım etme gücünü
artırarak sosyal işlevselliğin ve toplumsal refahın gerçekleşmesinde etkili
olmaktır. Sosyal hizmet uygulamaları ile toplumda dezavantajlı grupların,
yaşam koşullarının iyileştirilmesi için çalışmalar yapılarak, bu grupların
yaşam standardı ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi hedeflenmektedir.
Sosyal hizmetler kapsamına giren konular aşağıdaki gibi sıralanabilir;
-Yoksulara Yönelik Sosyal Hizmetler
-Çocuklara Yönelik Sosyal Hizmetler
-Engellilere Yönelik Sosyal Hizmetler
-Yaşlılara Yönelik Sosyal Hizmetler
-Kadınlara Yönelik Sosyal Hizmetler
a. Yoksulara Yönelik Sosyal Hizmetler
Dar gelirlilere yönelik gıda, yakacak, barınak, giyim, sağlık, çocuklara
eğitim yardımı gibi faaliyetler ile dar gelirlilere iş imkanı, meslek
edindirme kursları gibi alanlarda destek hizmeti sunulması, yoksullukla
mücadele programlarının oluşturulması bu kapsamdadır.
b. Çocuklara Yönelik Sosyal Hizmetler
Oyun ve açık yeşil alanların olması, ulaşımın güvenli olması, istismar ve
ihmale uğramış çocuklar için rehabilitasyon merkezleri açılması, sokak
çocuklarının topum ve ailelerine kazandırılması için çalışmalar yapar.
c. Engellilere Yönelik Sosyal Hizmetler
Engellilerin sosyal, ekonomik, bedensel ve psikolojik sorunlarının tespiti
ve rehabilitasyonu ile yerleştirme, toplumsal yaşama katılım ve
örgütlenmelerine yönelik çalışmalar yapar. Engellilere yönelik fiziki
düzenlemelerin, yerleşim alanlarının kullanımında kolaylık sağlayıcı bir
plan ve sosyal konutlar, konutların asansör, merdiven ve iç dizaynlarının
engellilere göre düzenlenmesini sağlar. Engellilerin çalışabileceği
ortamlar, alanlar, mesleki eğitimlerini sağlayıcı programlar düzenleyerek
istihdam edilmesini sağlar.
10
d. Yaşlılara Yönelik Sosyal Hizmetler
Fiziksel erişilebilirliğin sağlanması, evde bakım servisleri, sağlık
servisleri, gündelik yaşama katılım organizasyonu ve huzurevleri açmak,
işletmek bakıma muhtaç yaşlıları tespit edip, evde bakım hizmetleri
sunulmasıdır.
e. Kadınlara Yönelik Sosyal Hizmetler
Kadın haklarının geliştirilmesi, korunması ve sorunlarının çözümü
konusunda merkezi yönetimlerin yanında yerel yönetimlere de iş
düşmektedir. Çalışan kadınlara yönelik kreş ve anaokulu açmak, evde
olan kadınlara de meslek edindirme kursları açmak.
Evde bakım hizmetleri, annelere süt yardımı; doğum öncesi ve sonrası
kadınlara verilen hizmet türü, sağlık ocaklarıyla işbirliği yapılarak sağlık
kontrollerinin düzenli yapılması faaliyetleridir.
Yerel Sosyal Hizmet Kuruluşları ve Faaliyetleri
• Aile Danışma Merkezleri
Aile ilişkileri zedelenmiş ve kopma noktasına gemli çiftlere, ailelere
psikolojik ve hukuki destekte bulunur. Töre, namus cinayetlerine yönelik
çalışmalar yapar. Aile içi şiddet ve geçimsizliklere yönelik çalışmalar
yapar.
• Kadın Konukevleri
Fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik istismara uğrayan kadınların
psiko-sosyal ve ekonomik sorunlarını çözme, kadınların çocuklarıyla
beraber ihtiyaçlarını karşılayarak geçici bir süre kalabilecekleri yatılı
sosyal hizmeti sağlar.
• Rehabilitasyon Merkezleri
• Gençlik Merkezleri
• Meslek Edindirme Kursları
• Sosyal Danışmanlık Merkezleri
• Sosyal Yardım Mağazaları
• Barınma Evleri
11
5. ÇALIŞMA ALANLARI İLE İLGİLİ BİLGİ TOPLAMA
VE MEVCUT DURUM TESPİTLERİ
ÇOCUKLAR -SOKAK ÇOCUKLARI
ÇOCUK İHMAL ve İSTİSMARININ ÖNLENMESİ
“ÇOCUK” kavramı tarihte toplumun yapılarına, kültürlerine, inançlarına,
ekonomilerine göre değişen bir kavramdır. 1 Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre ise
“Ulusal yasalarca daha genç bir yaşta reşit sayılma hariç, 18 yaşın altındaki her insan
çocuk sayılır”.
Çocuk doğduğu andan itibaren büyüme süreci içinde ailesiyle özellikle babası
ile kurduğu etkileşimden çıkardığı sonuçları özümseyerek kişiliğinin ve ruhsal
yapısının temellerini oluşturmaktadır. Toplumların geleceği olan çocuk ve gençlerin
her yönden sağlıklı yetiştirilmeleri, kişilik gelişimleri için de çok önemlidir. 2
Çocuğun ihmal ve istismarı ise, çocuğun duygusal yaşantısını ve kişiliğini
direkt olarak etkilemekte, çocuğun ilerideki yaşantısında sağlıksız bir kişilik
geliştirmesine neden olabilmektedir.
SORUN: ÇOCUK İHMAL ve İSTİSMARI
Çocuğun sağlığını, fizik ve psikolojik gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin,
toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan hareket ya da
davranışlara “Çocuk İstismarı” denmektedir. Çocuğun sağlığı, fiziksel veya psikolojik
gelişimi için gerekli ihtiyaçların karşılanmaması ise “Çocuk İhmali” olarak
tanımlanmaktadır.
Çocuk ihmal ve istismarı kapsamlı bir olgu olmasına karşın çocuğa yönelik
istismar kapsamında fiziksel istismar ön plana çıkmaktadır. Aral (1997) yaptığı
çalışmada çocukların % 65.72’sinin anne ya da babası tarafından fiziksel istismara
uğradıklarını belirlemiştir.3
Çocuk ihmali genelde ailenin, ilgili kurumların ya da devletin çocuğa karşı en
temel sorumluluklarını yerine getirmemesi şeklinde tanımlanabilir. Bir bütün olarak
toplum, kurumlar ve bireyler tarafından geliştirilen ihmal davranışı, çocukların eşit hak
ve özgürlüklerinden yoksun bırakılması sonucunda onların en üst düzeyde
gelişimlerini engelleyici davranışlar olarak ortaya çıkmaktadır. Çocuğun bakım ve
beslenme gereksinimlerinin yeterince karşılanmaması gerekli tıbbi müdahalelerin
yapılmaması, anne baba olarak çocuğa karşı danışmanlık görevinin yeterince yerine
getirilmemesi ve çocuğun tek başına bırakılması ihmal davranışına örnek olarak
verilebilir.
Aktif bir olgu olarak nitelendirilen istismar ise anne, baba ya da bakıcının
çocuğa zarar vermesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Çocuk istismarı istem dahilinde
1
2
3
Prof. Dr. NAİM, Ali İnan; 1968:3
BAYHAN, Pınar; Sosyal Hizmet Dergisi, Sayı 8, 1998:24
ARAL, Neriman, Ankara, 1997.
12
fiziksel zarar verme, çocuğun kötü beslenmesine yol açma, cinsel istismar, çıkar için
kullanma, bundan da öte çocuğun normal fiziksel ve zihinsel gelişimini kısıtlayıcı her
türlü faaliyette bulunmayı içermektedir.
İhmal ve istismarı birbirinden ayıran en temel nokta istismarın aktif, ihmalin ise
pasif bir olgu olmasıdır. Çocuk ihmal ve istismarı, çocuğun normal fiziksel ve zihinsel
gelişimini kısıtlayıcı olan fiziksel, duygusal ve cinsel ihmal ve istismarı içermektedir.
Ancak bunları birbirinden ayırmak oldukça zordur.
Yakın kişilerin çocuğun gelişimine sürekli zarar veren hareketleri sonucu
çocuğa sosyal olarak mevcut kaynakların sağlanmaması, bunlardan yoksun
bırakılması fiziksel ihmal olarak tanımlanabilir. İstismar türleri içinde tanımlanması ve
belirlenmesi en kolay olan fiziksel istismar ise çocuğun kaza dışı hasar görmesi ya da
fiziksel olarak cezalandırılması olarak tanımlanabilir. 4
Çocukların cinsel sömürüye karşı korunmaması ve ilgisiz kalınması, cinsel
gelişime gereken önemin verilmemesi cinsel ihmal olarak ifade edilmektedir. 5 Cinsel
istismar, cinsel doyum için çocuğu kullanmak ya da bir başkasının çocuğu bu amaçla
kullanmasına izin vermektir. Bir yetişkinin cinsel haz duymak amacıyla çocuğun
cinsel organlarını okşaması, tecavüz etmesi, teşhircilik yapması, çocuğu pornografi
aracı olarak kullanması şeklinde tanımlanabilen cinsel istismar, cinsel doyumu
çocuklarla ilişkide arayan cinsel açıdan yetersiz kişilerce başvurulan bir suç çeşidi
sayılmaktadır.6 Toplumca kabul edilmeyen ve duygusal açıdan en yoğun yaşanan
cinsel istismar türünün, aile içinde ya da çocukla kan bağı olan kişiler arasında
olduğu da bilinen bir gerçektir. Ancak bu tür vakaların belirlenmesi oldukça güçtür.
Yapılan araştırmalar cinsel tacizin en çok üç-beş yaşlar arasında yaygın olduğunu
ortaya koymuştur.7
Çocuğun sevilmemesi, ihtiyacı olan duygusal ilgi ve yakınlığın ona
gösterilmemesi duygusal ihmal olarak kabul edilmektedir.
Duygusal istismar ise tek başına görülebildiği gibi fiziksel ve cinsel istismarla
birlikte de görülmektedir. Ebeveynlerin ya da çevredeki diğer yetişkinlerin çocuğun
yeteneklerinin üzerinde istek ve beklentiler içinde olmaları ve saldırganca
davranmaları anlamına gelen duygusal istismarın izleri yaşam boyunca kendini
gösterebilmektedir. Anne-babası tarafından sürekli eleştirilen, aşağılanan, sevgi ve
ilgi ihtiyacı yeterince karşılanamayan çocuklar, pasif kişilik özelliklerine sahip,
kendine güveni olmayan ve antisosyal davranışlar gösteren kişiler olarak
tanımlanmaktadır. Bunların yanı sıra duygusal istismar, çocukların fiziksel ve zihinsel
gelişimlerini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu çocuklarda normal zihinsel
kapasite olmasına rağmen, öğrenme güçlüğü ve dikkat dağınıklığı gibi sorunlar
görülmektedir. Dolayısıyla duygusal istismar çocuğun hem kişiliği hem de başarısını
olumsuz yönde etkilemektedir.8
Çocuk ihmal ve istismarı ailenin yaşam stresiyle ilgili olup ailedeki ekonomik
ve sosyal stresler, ihmal ve istismara yol açabilir. Çocuğun ihmal ve istismar
4
KOŞAR, Nesrin, Ankara 1989.
BİLİR, Şule, ARI, Meziyet, DÖNMEZ, Necati, GÜNEYSU, Sibel, Ankara, 1991: 45-53
6
ATAUZ, Sevil, Ankara, , 1991: 233-243
5
7
KOZCU, Şeyda Ankara, 1990:.379-390
8
ERKMEN, Fatoş, Ankara, 1991: 163-170
13
edilmesine neden olan faktörleri iç ve dış stres faktörleri olarak gruplamak
mümkündür.9
Dış stres faktörleri; bazı ekonomik, sosyal, çevresel ve kültürel özellikler ailede
sıkıntı yaratarak çocuğun ihmal ve istismarına yol açabilir. Ekonomik yetersizlik aile
için en önemli stres kaynaklarından biri olup yoksulluk, işsizlik, borçlanma şeklinde
kendini gösterebilir. Aynı zamanda iyi beslenememe, yetersiz ev koşulları,
sağlıksızlık gibi sorunları da beraberinde getirebilir. İç stres faktörleri ise annebabanın kişilik yapısı, çocuğun özellikleri ve çevreye bağlı olarak çocuktan
gereğinden fazla istekte bulunulması şeklinde gruplandırılabilir. 10
Anne-baba yoksunluğu ise ayrı bir iç stres faktörü olarak ele alınabilir. Ölüm,
boşanma veya ayrı bir yerde çalışma nedeniyle parçalanmış aileler, çocuk
istismarında önemli bir risk grubunu oluşturmaktadır. Anne-baba tarafından ihmal ve
istismar edilme, anne-baba arasındaki şiddete tanık olma, parçalanmış aileden
gelme veya çeşitli aile sorunlarının çocukta yarattığı duygular çocuğun yaşam
biçimini ve ilişkilerini önemli ölçüde etkileyerek çocuğun bunları öğrenerek taklit
etmesine, dolayısıyla istismarcı bir kişilik kazanmasına neden olabilir. 11
Bir eylem, o eylemi gerçekleştirenin niyetine göre değil, çocuk üzerinde
yarattığı etkiye göre istismar teşkil eder.
Çocukların bedensel, zihinsel ya da ruhsal sağlıklarına zarar veren,
gelişimlerini engelleyen tutum ve davranışlar çocukları 5 şekilde örseleyebilmektedir.
1. Fiziksel: Bir erişkinin itaati sağlama, cezalandırma ya da öfke boşaltma amacı
ile elle ve/veya aletle çocuğun vücudunun herhangi bir yerine iz bırakacak
şekilde şiddet uygulayarak çocuğa bir zarar verilmesidir. Bu dövülme, yanma,
ısırılma vb. yollarla olabilir. Sadece dayak değil, çocuğu yaralayan, vücudunda
iz bırakan, kaza dışındaki her türlü eylem “Fiziksel İstismardır”.
2. Cinsel: Çocuğun kendisinden en az 4 yaş büyük bir kişi tarafından cinsel haz
amacı ile zorla ya da ikna edilerek cinsel etkileşime maruz bırakılmasıdır.
Çocuğun rızası olsun olmasın ırzına geçilmesi, cinsel organlarının ellenmesi,
müstehcen sözlere maruz bırakılması, yetişkinin cinsel organlarını okşamaya
yöneltilmesi veya zorlanması, çocuğun pornografide ya da fuhuşta
kullanılması, çocuğa pornografik materyal izlettirilmesi, teşhircilik vb. gibi
davranışlara maruz bırakılması “Cinsel İstismardır”.
3. Duygusal: Çocuğun içgörüsünü ya da duygusal bütünlüğünü bozan her türlü
eylem ya da eylemsizliktir. Reddetme, yalnız bırakma, aşırı koruma, aşırı
hoşgörü, baskı, sevgiden ve uyarandan yoksun bırakma, sürekli eleştiri,
aşağılama, tehdit, korkutma, yıldırma, suça yöneltme, suçlama, yok sayma,
çocuğun yaşına ve özelliklerine uygun olmayan beklentiler içinde olma,
çocuğu aile içi uyuşmazlıklarda taraf tutmaya zorlama, aile içi şiddete tanık
etme vb. davranışlar “Duygusal İstismardır”.
4. Ekonomik: Çocuğun gelişimini engelleyici, haklarını ihlal edici işlerde ya da
düşük ücretli iş gücü olarak çalışması veya çalıştırılması “Ekonomik
İstismardır”.
5. Çocuk İhmali: Çocuğun beslenme, barınma, giyim, hijyen, oyun, eğitim,
güvenlik ve sağlık hizmetini sağlama görevinin reddedilmesi ya da yerine
getirilmemesidir. Fiziksel ya da duygusal sağlığa bilinçli ve isteyerek zarar
9
CÜCELOĞLU, Doğan. İstanbul, 1991
10
BULUT, Işıl, Ankara, 1996
BULUT, Işıl a.g.e.
11
14
verildiği taktirde “AKTİF” (buluntu bebeklerde olduğu gibi); bilgisizlik,
olanaksızlık, umursamazlık gibi nedenlerle oluşursa “PASİF” çocuk ihmalinden
söz edilir.
Fiziksel İstismar (Şiddet)
Şiddet olgusu günümüz toplumlarının temel sorun alanlarından birisini
oluşturmaktadır. Yine buna paralel olarak şiddet sosyal bilimcilerin ve ruhbilimcilerin
de temel araştırma konularından biri haline gelmiştir. Ancak yapılan tüm çalışmalara
rağmen henüz şiddet olgusu üzerinde ortak bir tanımlamaya varılamamıştır. Kimi
zaman şiddet olgusundan belli amaçları gerçekleştirmek amacı ile yararlanılırken,
kimi zaman de toplumsal yapı içerisinden bu olgu sökülüp atılmaya çalışılmıştır.
Sözcük anlamlarına bakıldığında Türkçe’de “Şiddet”; sert ve katı davranış,
kaba kuvvet kullanma, karşıt tutumda olanlara karşı kaba kuvvet kullanma, sertlik
anlamına gelmektedir. Şiddet; bir kişiye güç ya da baskı uygulayarak isteği dışında
bir şey yapmak ya da yaptırmak, şiddet uygulama eylemi ise zorlama, saldırı, kaba
kuvvet, bedensel ya da psikolojik acı çektirme ya da işkence, vurma, yaralama olarak
da tanımlanabilir. Dar anlamıyla ele alındığında şiddet, insanın bedensel bütünlüğüne
karşı dışarıdan yöneltilen sert ve acı verici bir edim olarak tanımlanır. İnsanın
kendine yönelik yıkıcılığını temsil eden intihar (özkıyım) da bu grupta
değerlendirilmektedir.12
Ancak tüm ülkelerde baskın bir eğilim ve davranış olan savaş, şiddet ve kötü
muamele, dünyada milyonlarca çocuğu bir “Şiddet Kültürü” ile karşı karşıya
bırakmaktadır. Bugün dünyanın her yerinde çocuklar; okulda, evde, sokakta, bakım
kurumlarında ya da toplumun farklı kesimlerinde şiddetin çeşitli şekilleri ile karşı
karşıya kalmaktadır. Şiddet; fiziksel, duygusal, cinsel ya da ekonomik yönleri ile
toplumun hemen her kesiminde çocukların karşısına çıkmakta ve çocukları, bazen
şiddetin tanığı, bazen de şiddetin mağduru ya da şiddeti uygulayan kişiler olarak
karşımıza çıkarmaktadır. Yapılan araştırmalar ortaya koymuştur ki, şiddet kültürü ile
yetişen çocuklar ileride bu şiddeti uygulayan kişiler olarak karşımıza çıkmakta başka
bir deyişle “... şiddetin normalleşmesi sonucu, iletişim aracı veya çatışma çözümüne
cevap olarak bu davranış modelini benimsemektedir.” 13
Çocuğa yönelik şiddet, günümüzde en yaygın olan ve meşru görülen şiddet
biçimidir. Çocuğa karşı şiddetin yıkıcı etkileri yüzeysel yaralamalardan sürekli fiziksel,
bilişsel ve duygusal bozukluğa ve hatta ölümlere yol açabilmektedir. Kinard’a göre
çocuklar, olumsuz olayların sonuçlarının kendi kontrolleri dışında olduğu inancını
taşırlar. Sosyal roller karmaşıklaştıkça bu rollere daha zor adapte olurlar, daha az
anlayış geliştirirler. Duygusal olarak ise, şiddete maruz kalan çocukların çevrelerine
daha az güven duydukları ve özellikle başarısız sonuçlar söz konusuysa daha
gerçekçi oldukları görülmektedir.14 Ayrıca saldırıya maruz kalan çocukların büyük
ölçüde kendilerine zarar verici davranış eğilimleri göstermektedir.
Bu çerçevede modern toplumların üzerinde durması gereken şey, motive edici
unsurların kontrol altına alınmaması durumunda, kendileri için şiddetin daima
potansiyel bir tehdit unsuru olacağıdır.15
Çocuğa karşı şiddeti açıklamak için bir takım temel yaklaşımlar geliştirilmişse de bu
yaklaşımların hiç birisi tek başına çocuğa yönelik şiddetin nedenlerini
12
ÜNSAL, 1996:29
ONURSAL, Betül – SAYITA, Sevgi Usta; 2002:7
14
Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet; 1998:27
15
Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet; 1998:1
13
15
açıklayamamaktadır. Ancak çocuğuna karşı fiziksel şiddet kullanan anne – babanın,
çocukluğunda aynı davranışla karşılaştığı görülmektedir. Ayrıca çalışmalar şiddet
eğiliminin nesiller boyunca değişmeden devam ettiğini göstermektedir.
Yapılan bazı araştırma sonuçlarına göre;
• Çocuğa karşı şiddetin yaşandığı ailelerde karı – koca çatışması, tatminsiz
evlilik gibi özellikler bulunmuş ve aile içinde genellikle sözlü denebilecek bir
şiddetin yaşandığı görülmüştür.
• Ebeveynlerden birinin üvey olması durumunda çocuğun şiddetle karşılaşma
olasılığı fazladır.
• Çocuk bakımı ve karar alma konusunda eşit dağılımın yaşanmadığı ailelerde
çocuğa karşı şiddet oranı yüksektir.
• Ayrıca, büyük ölçüde ailenin yaşadığı sıkıntılar ve ani değişmelerle çocuğa
karşı şiddet arasında bir ilişki kurulmaktadır.
• Sağlık, ekonomik ve sosyal olanakların elde edilebilirliği ile şiddet arasındaki
ilişkiye göre ise, şiddetin yaşandığı ailelerin daha az oranda toplumsal
organizasyonlara katıldığı görülmüştür.16
Türkiye’de yapılan çalışmalar ise “özellikle geleneksel aile yapılarında,
konuşarak ikna etme yerine fiziksel cezalandırma yöntemlerinin sıklıkla kullanıldığını
göstermektedir”17
Çocuğa Karşı Şiddeti Uygulayan Kimlerdir?
Çocuğa karşı şiddeti uygulayan genellikle tanıdığı, evi, okulu, işyeri gibi yakın
çevresinde bulunan erişkinlerdir. Aile içi şiddet çocuğa anne, baba ya da evdeki diğer
büyükler tarafından, okulda şiddet ise öğretmenler ve diğer görevliler ya da diğer
öğrenciler tarafından uygulanmaktadır. Bunlara ek olarak zihinsel ya da bedensel
özürlü, hiperaktif ya da uyum güçlüğü çeken çocuklar şiddete daha sık maruz
kalmaktadır.18
• Aile içinde; anne babanın yaşının çok genç olması, işsizlik, eğitim düzeyinin
düşük olması, ekonomik düzeyin düşük olması, ailede uyuşturucu kullanımı ya
da alkolizm, aile içi geçimsizlik, çok çocuklu aile ortamı, istenmeyen çocuk
olma, anne ya da babada ruhsal bozukluk olması gibi etmenler çocuğa yönelik
şiddetin artmasına neden olmaktadır.
• Okulda ise; çok kalabalık sınıflar, sosyal baskılar, disiplin yöntemi olarak
dayağın kabul görülmesi ya da öğretmenin kişilik yapısına bağlı olarak şiddet
artabilmektedir.
• Bunun yanı sıra çocuklar; kreşler, yuvalar, bakım evleri gibi kurumlarda da
şiddete maruz kalabilmektedir. Buralarda uygulanan şiddet diğer yerlerde
olduğu gibi fiziksel, duygusal ya da cinsel istismar şeklinde olabilir.
• Fiziksel İstismarın (Şiddet) Çocuk Üzerindeki Etkileri
• Aile içi şiddetin önemli bir boyutunu oluşturan çocuğa karşı fiziksel ceza
toplumuzda oldukça yaygın görülen bir disiplin yöntemidir. Ancak disiplin
amacı ile uygulanan fiziksel ceza genellikle fiziksel istismar boyutlarında
olmaktadır. Fiziksel şiddet bir kuşaktan diğerine aktarılmaktadır. Sosyal
öğrenme teorisine göre çocuklar şiddet kullanmayı ve bunun normal bir
davranış olduğunu anne-babalarının davranışlarını gözlemleyerek öğrenir.
• Fiziksel (cezanın) çocuk ve ergenler üzerindeki etkileri bir çok sosyal bilimcinin
ilgi odağı olmuş ve bu konuda çok detaylı araştırmalar yapılmıştır. Yapılan
16
Daly ve Wilson, 1980:277-288; Gelles, 1982:59
Kağıçıbaşı, 1990:39-41
18
ŞAHİN – BEYAZOVA 2000:90
17
16
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
bazı araştırma sonuçlarına göre;
Fiziksel ceza gören çocuk kaygı yaşamakta ve içine kapanmaktadır. Bu
çocukların benlik kavramlarının da olumsuz etkilediği belirlenmiştir.
Fiziksel ceza ile öz saygının azalması ve psikolojik sorunlar arasında olumlu
bir ilişki bulunmuştur.
Fiziksel ceza çocukta saldırganlık ve şiddet davranışlarına yol açmaktadır.
Şiddetli bir fiziksel ceza ile karşı karşıya kalan çocuk korkmakta ve kendisini
çaresiz ve değersiz hissetmektedir.
Çocukluklarında fiziksel ceza görmüş üniversite öğrencilerinin yoğun kaygı ve
depresyon yaşadıkları, sosyal ilişkilerinin olumsuz olduğu belirlenmiştir.
Şiddetli fiziksel cezaya maruz kalan çocuk bunu ebeveynliğin normal bir
parçası olduğunu öğrenmekte ve bir yetişkin olarak aynı davranış kalıplarını
kendi çocukları üzerinde uygulamaktadır.
Şiddetli cezaya maruz kalanların kendi çocuklarını istismar etme olasılığı, bu
tür davranış görmemiş çocuklardan 5 kat daha fazladır.
Aile içi şiddet araştırmaları, çocuk ve ergen yaşta dayağa maruz kalmanın
yaşamın sonraki devirlerinde eşe yönelik şiddet olgusunun hazırlanmasında
etken olduğunu göstermektedir.
Çocuklukta şiddete maruz kalan çocuk ileriki yaşantısında bunu sadece kendi
çocuğuna yönelik olarak değil başkalarına yönelik olarak da kullanmaktadır.
Babanın anneye saldırgan davranışını gören çocuklar, şiddet kendilerine
yönelmese bile kurban durumundadır.
Davranış sorunu olan çocuğun, saldırgan davranışları ile ebeveynlerin tutarsız
bir disiplin yaklaşımı ve çocuğa ilgi ve desteğin bulunmayışı arasına pozitif bir
ilişki vardır.
Çocuklukta karşılaşıla fiziksel ceza sonucunda ilerideki yaşlarda ortaya çıkan
saldırganlık davranışları erkeklerde kızlara oranla daha fazladır. 19
Cinsel İstismar
Cinsel tacizin tanımı konusunda tartışmalar sürmektedir, ancak çok özetle
daha yaşlı ya da otorite konumundaki, ya da güvenilen birisinin gerçekleştirmesi ve
bundan doyum sağlaması ile karakterizedir. Cinsel taciz direkt ya da in direkt olabilir.
Çocuk cinsel tacizi bir çok kişi tarafından yapılabilir; anne, baba, üvey anne,
üvey baba, kardeş, akraba, öğretmen, komşu veya herhangi bir yabancı kişi. Bir
çocuk cinsel tacize uğradığında çocukta çoğu zaman rahatsız edici duygular,
düşünceler veya davranışlar gelişebilir.
Hiç bir çocuk cinsel tacizle başa çıkabilmek üzere psikolojik açıdan hazır
olamaz. İki üç yaşındaki çocuk bile, her ne kadar böyle bir olayın yanlış olduğunu
bilmese bile, ilerideki yaşlarında yaşadığı bu olaydan dolayı olumsuz bir şekilde
etkilenecektir. Beş yaş ve beş yaşın üstündeki çocuklarda, taciz uygulayan kişiyi
tanıyorlarsa bir karmaşa yaşamaları normaldir; bu tarz cinselliğin yanlış olduğunu
bilmelerine rağmen, cinsel tacizi uygulayan kişiye olan sevgi ve bağımlılıklarından
dolayı cinsel tacizi kimseye anlatmazlar.
Çocuk cinsellikten kaçmaya çalıştığında, tacizci genelde çocuğu ya şiddet ya
da artık onu sevmeyeceği gibi yaklaşımla tehdit eder. Tacizci aile içinden birisi ise
çocuk diğer aile fertlerinin kızacağını, onunla utanç duyacağını düşünür ve hatta bu
olayın duyulması durumda ailenin parçalanacağını bile düşünür. Bu tarz düşünceler
ve duygular da çocuğun cinsel tacize katlanmasına neden olur. Cinsel tacize uğrayan
19
İZMİRLİ-POLAT; 2001:90
17
çocuklarda genelde bazı ortak karakteristikler oluşur; özsaygıları düşük, hiç bir işe
yaramama duygusu, seks konusunda tuhaf düşüncelerin oluşması, içine kapanık ve
yetişkin insanlara fazla güvenmemek gibi. Hatta bazı çocuklarda intihara teşebbüs
bile olabilir. Cinsel tacizi uğrayan bazı çocukların yeni ilişkilerini cinsellik üzerine
kurdukları görülmektedir. Bu tarz çocuklar, yetişkin olduklarında genelde ya
çocuklara cinsel taciz uyguluyorlar ya da para kazanmak için cinselliklerini
kullanıyorlar.
Çoğu zaman cinsel tacizin fiziksel belirtileri yoktur.Ancak bazı durumlarda
doktorlar tarafından muayenede bir takım belirtiler bulunabilir. Cinsel tacize uğramış
çocuklarda aşağıdaki belirtiler ortaya çıkabilir:
• Cinsellik veya seks konularına anormal ilgi gösterme veya tamamen ilgisiz
kalma.
• Uyku sorunları veya kabus görme.
• Depresyon veya aile fertlerinden/arkadaşlarından uzaklaşma.
• Vücutlarının kirli olduğu veya cinsel organları bölgesinde bir sorun olduğu gibi
düşüncelere sahip olma.
• Okula gitmeyi istememe.
• Normalin dışında yaramazlık yapma / söz dinlememe.
• Yaptığı çizimlerde, oynadığı oyunlarda cinsel tacizi andıran resimler/oyunlar.
• Anormal bir şekilde agresif olma.
Duygusal İstismar ve Çocuk İhmali
Çocuk istismarının sıklıkla görülen bir başka tipi de ihmalidir. Çocuğun
içgörüsünü ya da duygusal bütünlüğünü bozan her tür kronik eylem ya da eylemsizlik
olarak tanımlanan Çocuk İhmali; çocuğa bakmakla yükümlü olan kişilerin bu
yükümlülüğü yerine getirmemesi, çocuğu fiziksel ya da duygusal olarak ihmal
etmesidir. Çocuk İhmali kavramı son yıllarda ayrı bir kategori olarak ele alınmaya ve
değerlendirilmeye başlanmıştır.
Çocukla sürekli alay etme, aşağılama, çocuktan kapasitesinin ötesinde aşırı
beklenti içinde olma, aşırı koruma, bağımlı kılma, aşırı otorite, çocuğun
davranışlarıyla uyumsuz ağır cezalandırma ve iz bırakmasa da yüze şiddet
uygulama, beslenme, giyim, tıbbi gereksinimler, duygusal ihtiyaçlar, veya optimal
yaşam koşulları için gerekli ilgiyi göstermeme gibi eylemler Çocuk İhmali kapsamında
değerlendirilmektedir. Bunun yanı sıra, çocuğu terk etme, gereksinimleriyle
ilgilenmeme, yok sayma, çocuğun iletişim çabasına tepkisiz kalma da “eylemsizlik
biçiminde” Duygusal Çocuk İhmal ve İstismarı olarak da tanımlanmakta ve bu tür
ihmal davranışları çocuklar üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır.
Cinsel Çocuk İhmal ve İstismarı ve kronik fiziksel Çocuk İhmal ve İstismarı
kaçınılmaz olarak duygusal zararlara yol açar, ancak şu anki pratikte bu zararlar
duygusal Çocuk İhmal ve İstismarı olarak sınıflandırılmamaktadır.
Çocuk İhmali olarak görülen davranışların çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri
son yıllarda yapılan araştırmalarla ortaya çıkmaya başlamıştır. Örneğin; Çocuk
Suçluluğu üzerine yapılan araştırmalar sonucunda da ailesi tarafından ihmal edilen
çocukların suça yönelme olasılıklarının yüksek olduğu belirlenmiştir. Bulgulara göre;
çocuklarına karşı ilgisiz, sevgi ve şefkatten yoksun ya da onları açık bir şekilde
reddeden 42 annenin %33,3’ü, 68 babanın %30,9’unun çocukları suça itilirken; bu
biçimde davranmayan 339 annenin %17,4’ü, 286 babanın %16,1’inin çocuklarının
suça itildiği ortaya çıkmıştır. Smith ve Walters tarafından babalar ve ailedeki işlevleri
18
konusunda derlenen araştırma sonuçlarına göre erkek çocukların suçluluğuna,
anneden çok babaların katkıda bulunduğunu göstermektedir. 20
Yine araştırma sonuçlarına göre “evden kaçma”, çocuğun yetersiz
toplumsallaşmasına yol açan ana baba davranışlarına karşı antisosyal olarak
nitelendirilebilecek bir davranıştır. Reddeden, ihmal eden, aşırı kısıtlayan, ilgisiz ana
baba davranışları arasında ilişki vardır. 21
Ayrıca çocuk ihmali sonucunda açlık, hipotermi ya da donma nekrozlarının
görüldüğü tıbbi araştırmalar sonucunda belirlenmiştir. KAYABEYOĞLU, bu tür
vakaların ölümle sonuçlanabildiğini belirlemiştir. 22
Ekonomik İstismar ve Çalışan Çocuklar
Günümüz toplumlarının en önemli sorunlarından birisi de çocuk emeğinin
istismar edilmesi ya da diğer bir deyişle çalışan çocuklar sorunudur. DİE 1994 yılı
Çocuk Anketi sonuçlarına göre, ülkemizde 6 – 14 yaş grubunda ekonomik işlerde 1
milyon 8 bin çocuk çalıştırılmaktadır. Çalışan çocukların sayısı, kendi yaş
gruplarındaki çocukların %8,5’unu oluşturmakta ve bu çocukların asgari çalıştırılma
yaşı olan “15 Yaş”ın altında çalışmaya başladığını göstermektedir. Yapılan araştırma
çalışan çocukların %41’inin okula devam etmediğini ve %59’unun da okula devam
ettiğini göstermiştir.23
Yine aynı araştırmada, çalışan çocukların %77’sinin tarım, %10,7’si sanayi,
%5,1’i Ticaret ve %7,2’si hizmetler sektöründe çalışmaktadır. Çalışan çocukların
eğitim durumları ise; %85,8’i ilkokulu bitirmiş ve %4, 6’sı ilkokulu terk etmiş ya da hiç
okumamıştır. Bu çocukların %97,9’u zorunlu ilköğretimden sonra üretime katılmış
%24,7’si çalışmaya başladıktan sonra Çıraklık Okulu’na gönderilmiştir. Çocukların
%22,9’kız ve %77,1’i erkek çocuklardır. Yapılan bu araştırma, çocukların %48,4’ünün
okumak istediğini başka bir deyişle okumaya özlem duyduğunu ortaya koymaktadır.
Ancak bu özlem toplumsal ve ekonomik gerçeklerle sınırlanmakta yerini çalışma
yaşamı ile ilgili başka özlemlere bırakmaktadır. Çocukların yalnızca %3,2’si gelecekte
okula yeniden dönebileceğini düşünmektedir. Çocukların büyük çoğunluğu ise
(%84,2) yaşamını hiç ara vermeksizin çalışarak sürdürebileceğini söylemektedir. 24
Çocukların çalışma nedenleri, Türkiye’nin sosyal, ekonomik kültürel sorunları
ile yakından ilgilidir. Gelir dağılımındaki giderek artan adaletsizlik, yaygınlaşan
yoksulluk, köyden kente hızlı bir şekilde göç ve bunun sonucunda ortaya çıkan
toplumsal ve ekonomik sorunlar, kaçak işçiliğin artması, çocuk emeğinin ucuz olması
ve işverenin de ucuz iş gücünü tercih etmesi sonucunda çalışan ya da çalışma
hayatına itilen çocuk sorunu ortaya çıkmaktadır.
Çalışan çocuk, yaşadığı bölgede yoksullaşan, o bölgede yaşama olanağı
kalmadığı için göç eden; ama göç ettiği bölgede de aradığını bulamayan ailelerin
çocuklarıdır. Çalışan çocuk ailesi yoksul olduğu için okuldan ayrılmış, yoksulluk
koşullarında yaşamını sürdürebilmek ve yoksullukla savaşımında ailesini
destekleyebilmek için üretime katılmak zorunda kalmış çocuktur. Çalışan çocukların
ailesinin eğitim düzeyi düşüktür. Aileler genellikle çok çocukludur. Ailede genellikle
birden fazla çocuk üretim sürecine katılmıştır. 25
Çocuklar, çalıştıkları sektörler ve çalışma şekilleri ne olursa olsun, çalışma
hayatının ortak risk ve tehlikeleri ile karşı karşıya kalmaktadır. Çalışılan ortam ve
yapılan işler genellikle çocuklara uygun değildir ve çocukların fiziksel ve ruhsal
20
ULUĞTEKİN, Sevda. Ankara – 1991
ULUĞTEKİN, a.g.e.
22
KAYABEYOĞLU, İlker. İstanbul – 2001
23
Çalışan Çocuklar Projesi Raporu. Ankara – 2000
24
Çalışan Çocuklar Projesi Raporu. Ankara – 2000
25
Çalışan Çocuklar Projesi Raporu. Ankara – 2000
21
19
sağlığını tehdit eder niteliktedir. Çocuklar; çocukluklarını yaşayacakları, eğitim
görecekleri yaşlarda bu haklardan yoksun kalmakta ve ekonomik istismar ve
sağlıksız koşullarda çalıştırılmaları nedeni ile sağlık sorunları yaşayabilmektedir.
ÇOCUK İHMAL ve İSTİSMARI ALANINDA SOSYAL HİZMET:
1800’lü yılların sonlarında gönüllü çalışmalarla başlayan ve daha sonra
profesyonel bir hizmet modeli haline gelen Sosyal Hizmetler, Sosyal Refah
kavramının ortaya atılmasından sonra büyük bir gelişme göstermiştir. Sosyal
Hizmetin mesleki etkinliğinin odağı, bireyin toplumsal işlevselliği ve çevresi ile olan
etkileşimidir.26
Sosyal hizmet mesleğinin diğer meslekler gibi sorun çözme fonksiyonu vardır.
Sosyal hizmet değerlerini içinde bulunduğu toplumun kabul ettiği değerlerden
almaktadır. Bununla beraber sosyal hizmet değerlerinin toplumun genel ve egemen
olarak kabul edilen veya uyarlanan değerlerle benzer ya da aynı olması gerekli
değildir.
Diğer meslekler gibi sorun çözme fonksiyonu olan sosyal hizmetin “Çocuk
İhmal ve İstismarı” sorununa ilgisiz kalması düşünülemez. Kaldı ki konu sosyal
hizmetin temel alanlarından “Aile ve Çocuk Refahı” içerisinde ele alınmaktadır. Aile
sorunlarının çözülmesi, ailenin düzenli bir şekilde gelişmesi ve devam etmesi
amacını güden çalışmalar sosyal hizmetin “Aile Refahı” alanını oluşturur.aile refahı
ile birlikte düşünülen “Çocuk Refahı” alanı da önemli hizmetleri içerir. Çocukların
refahına etki eden her husus aynı zamanda çocuğun üyesi bulunduğu bütün
grupların, ailenin ve toplumun refahı ile ilgilidir. Çocuk refahı alanı bu bakımdan
yalnız çocuk için değil tüm grubun refahı için toplum kaynaklarının düzenlenmesinin
bir bölümünü oluşturur.27
Ancak, Çocuk ihmal ve İstismarı olgusu sadece sosyal hizmetin aile ve çocuk
refahı alanına girmemektedir. Çocuk ihmal ve İstismarı olgusunun çocuk üzerinde
yarattığı tahribat nedeni ile başta psikosomatik rahatsızlıklar olmak üzere tıbbi ve
psikiyatrik rahatsızlıklar da ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde çocuklarını ihmal yada
istismar eden ailelerde ya da İstismarcılarda da benzer rahatsızlıklar
görülebilmektedir. Nitekim psikiyatristlerin yaptığı bir araştırmada istismarcılarda
çeşitli düzeylerde psikiyatrik bozukluklar saptanmıştır. 28 Bu da Çocuk İhmal ve
İstismarının aynı zamanda psikiyatrik ve tıbbi açılardan da ele alınmasını ve
yapılacak çalışmaların multidisipliner olmasını gerektirmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenler; “Çocuk İhmal ve İstismarının Önlenmesi” için
gerekli olan koruyucu ve önleyici çalışmaların planlanması, organize edilmesi ve
uygulanması; özellikle cinsel, fiziksel veya ağır ihmal sonucu travmaya maruz kalan
çocuklar ile bu çocukların ailelerine yönelik, 1. derecede çocuğun ve 2. derecede
ailenin örselenmesini önleyecek tedbirlerin alınmasının sağlanması; çocuktaki ve
ailedeki olası travma ve örselenmeyi tedavi ve rehabilite etmek amaçlı çalışmaların
yürütülebileceği, yataklı ve ayakta rehabilitasyon hizmeti verebilecek, çocuk, aile ve
topluma yönelik çalışmaların uygulamaya konacağı tam donanımlı ve gerektiğinde
uzun süreli rehabilitasyon çalışmalarının yapılabileceği ve “ÇOCUK İHMAL ve
İSTİSMARI ACİL MÜDAHALE ve REHABİLİTASYON MERKEZİ” olarak
tanımlayabileceğimiz bir “ÇOCUK KORUMA MERKEZİ”nin kurulmasını bir zorunluluk
ortaya çıkarmış ve Aydın’da Türkiye’deki ilk ve tek “Çocuk Koruma Merkezi” SHÇEK
Bünyesinde açılarak hizmete girmiştir.
26
KARS, Özcan. 1996:34
KOŞAR, Nesrin G. 1989:35
28
DİRİK, Musa 2003:43
27
20
SHÇEK dışında Milli Eğitim, Sağlık, Emniyet Müdürlükleri ile Adnan Menderes
Üniversitesi, Aydın Barosu, Jandarma Bölge Komutanlığı tarafından desteklenen bu
merkezde destek veren kurumların temsilcileri valilik onayı ile görev yapmaktadır.
Derya KURTAY
Sosyal Hizmet Uzmanı
SOKAK ÇOCUKLARI SORUNUNUN SOSYO-DEMOGRAFİK NEDENLERİ
* Mahmut AKKIN
Ülkemiz ikinci dünya savaşından bu yana hızlı bir kentleşme hareketi yaşıyor.
Kentleşme hareketi, hem bir nüfus ve göç olgusu olarak hem de sosyal, ekonomik ve
ailesel yapıdaki değişim süreci olarak bugün de önemini sürdürmektedir. Kentlerin
sadece sayıları, büyüklükleri değil nüfus içindeki dinamiklerde son 50 yılda baş
döndürücü bir değişimi yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Kentsel nüfusun toplam
nüfus içindeki oranı 1950’lerde % 20’lerde iken bu oran günümüzde % 80’lerle ifade
edilmektedir. Çalışma yaşamında aktif işgücü içinde tarım sektörünün payı hızla
azaldı. Günümüzde ulusal gelirin sadece % 20 si tarımdan geriye kalanları ise
hizmet ve sanayi sektöründen elde edilmektedir.
Ülkemizde kentleşme deviniminin, sanayileşme ile paralel bir şekilde gelişim
ve kalkınmayı olumlu etkilediğini ifade etmek mümkün değildir. Diğer bir ifade ile
kentleşme hareketinde sanayinin payı son derece sınırlı iken hizmet sektörünün payı
ve daha iyi bir yaşam umudunun-beklentisinin payı yüksektir.
Kentlere yığılan nüfusun kentle bütünleşmesini sağlayacak bilgi, beceri ve
mesleklere sahip olmamaları onların işsiz kalmasına, veya marjinal sektörler olarak
ifade edilen ve ekonomiye katkısı tartışmalı olan alanlarda çalışmalarına neden
olmuştur.
Kentsel değişim süreci, bireylerin ekonomik ilişkileri yanında ailelerin rol, işlev
ve yapılarında da önemli değişiklere neden olmuştur. Yapısal değişimde geleneksel
geniş aile modellerinin yerini daha küçük ve az bireyli çekirdek aileler almıştır. Aile
üyelerinin rol ve işlevlerinde de ( özellikle babanın yanında diğer aile bireylerinin de
çalışmasını gerekli kılan, çocuklar üzerindeki kontrol ve denetimin zayıflaması gibi)
değişimler görülmüştür. Ailenin bir kısım işlevi topluma ve toplumsal kurumlara
aktarılmıştır. Bu değişim ve farklılıklar toplumsal ve ailesel sorunlarla birleşince (anne
babanın işsizliği, ekonomik ve sosyal yoksunluk, göç, kültürel değerlerdeki farklılıklar,
aile içi anlaşmazlıklar, aile içi şiddet, ebeveyn kaybı gibi) eğitim sürecinde de
sorunları bulunan çocukların sokakla tanışmasına ve sokakta kalmasına neden
olmuştur. Ancak bu demek değildir ki tüm bu koşullardaki çocuklar benzer süreçlerle
sokaklarla tanışır ve sokakta yaşamaya başlar.
Kentlerimizin (her ne kadar benzer süreçlermiş gibi görünen ancak kendine
özgü nitelikleri olan) bu değişim sürecini ve bu sürecin oluşuma neden olan sosyodemografik etkenleri belirlemeden sokak çocukları sorununu irdelemek, sadece
sonuçlarla uğraşmayla sınırlı kalan ve başarı şansı düşük olabilecek çabalardan
öteye geçemeyecektir.
21
Ülkemiz ulusal gelirinin kişi başına 3000 dolar civarında olduğu kabul
edilmekle beraber bu gelirden nüfus gruplarının almış olduğu paylarda önemli
farklılıklar bulunmaktadır. Nüfusun % 2.4’ü (yaklaşık 2 milyon kişi) aşırı yoksulluk diye
tanımlanan ve geliri günlük 1 doların altında kalan gruba dahildir. Nüfusun % 18’i
(yaklaşık 12 milyon kişi) uluslar arası yoksulluk sınırı olarak kabul edilen günlük 2
dolarlık gelir seviyesinin altında yaşamını sürdürmektedir. En alt dilimde yer alan %
20’lik nüfus grubunun,gelirin sadece % 5’ini alabildiği bilinmektedir.
Nüfus artış hızı; son yıllardaki düşme eğilimlerine rağmen hala yüksek bir
oranda gözlenmektedir. Nüfus artış hızı ülke genelinde % 1.83, İzmir ilinde 2.24 ve
İzmir metropolünde ise % 2.83 düzeyindedir. Bu durum başta eğitim ve sağlık olmak
üzere bir çok alanda yeni yatırımları ve üretimleri gerekli kılmaktadır.
İzmir için önem taşıyan bir diğer gösterge ise işgücüne katılım oranıdır. 2000
yılı nüfus sayım sonuçlarına göre çalışabilir nüfusun ülke genelinde % 9 ‘u işsiz
konumda iken bu oran İzmir genelinde %11, İzmir metropolünde ise % 15.7 dir.İzmir
ili ülke işsizlik oranının yaklaşık iki katı bir işsizlik olgusu ile karşı karşıyadır. İzmir
İlindeki çalışan nüfusun ekonomik faaliyetlere göre dağılımına bakıldığında; % 28.5’i
tarım, % 20.6 sı sanayi, % 5.3 inşaat ve % 45.5‘i hizmet sektöründe istihdam
edilmektedir. Bu oranlar ülke genelindeki oranlara paralellik taşımaktadır.
Dikkate alınması gereken bir diğer gösterge ise kent nüfusunda önemli bir yere
sahip olan göç olgusudur.Yine aynı sayım sonuçlarına göre kent nüfusunun % 48’nin
doğum yeri İzmir dışı kentlerdir. Kent nüfusunun oluşumunda başta Manisa
doğumlular olmak üzere; Konya, Erzurum ve Mardin doğumlular önemli bir orana
sahiptir.
İzmir Büyükşehir İmar Daire Başkanlığından edinilen bilgiye göre metropol
kentin % 49’u ise imarsız ve plansız yapılaşma olarak ifade edilen gecekondu tipi
yapılardan oluşmaktadır. Kentin yarıya yakınının bu tip yapılardan oluşması, özellikle
belediyelerin sunması gereken temel alt yapı hizmetlerinin götürülmesini
zorlaştırmaktadır.
Demografik, sosyal ve ekonomik göstergelerden çıkarılabileceği gibi, kente
göçle gelmiş, ancak kentsel bütünleşmesini sağlayamamış, eğitim, sağlık gibi
haklardan yeterince yararlanamayan, geçerli bir mesleği ve kentsel yaşamın
gereklerini karşılayabilecek becerileri olmayan, kültürel değerleri farklı bu grupların
kentlere yığılması, beraberinde bir çok sorunu da gündeme getirmektedir. Tüm bu
süreç geleneksel yapıdaki ailenin yapı ve özelliklerini de değiştirmektedir. Ailelerin
çocuklar üzerindeki kontrollerini azaltmakta ve çocukların sokakla tanışmalarına daha
sonra da sokakta yaşamalarına zemin hazırlamaktadırlar. Sokak çocukları olgusu,
görüldüğü gibi beraberinde bir çok etkeni içeren bir sorundur. Çözümünde de pek
çok kurumun, disiplinin ortak girişimi ve çabasını gerektirmektedir.
Son yıllarda daha yakıcı hale gelen sokakta yaşayan ve sokakta çalışan
çocuklar
sorununun
karakteristik özellikleri gereği, kategorileştirmek ve
genellemelerde bulunmak son derece zordur. Her çocuk kendine özgüdür ve her
çocuğun sokak ve yaşam deneyimi farklılıklar taşımaktadır.
Sokak çocukları konusunda net ve sınırları kesin tanımlar bulunmamaktadır.
Ancak üzerinde genel hatları ile uzlaşılmış tanımlama sokak çocukları; ailesi veya
22
aile yerine geçen kurumlarla ilişkisini kısmen veya tamamen kesmiş, günün
önemlice bir kısmını sokaklarda geçiren, madde ile ilişkisi yaygın ve suçla
ilişkisi yoğun olan 18 yaşından küçük bireylerdir.
Sokakta yaşayan çocukların genel özellikleri,
Sokakta yaşayan veya sokakta çalışan çocuklar başta BM Çocuk Haklarına Dair
Sözleşme olmak üzere uluslar arası düzenlemeler ile ulusal düzenlemelerden en az
yararlanan veya hiç yararlanamayan gruplardır. Başta yaşama, gelişime, sağlık ve
eğitim hakkı olmak üzere tanımlanmış hiçbir haktan yararlanamamaktadır.
Aile veya aile yerine geçebilecek kurumlarla ilişkileri sınırlı veya tamamen kopmuş
konumdadır. Ailenin sunması gereken güvenlik, psikolojik doyum, yardımlaşma gibi
bazı gereksinimlerini çevreden veya akran gruplarından sağlamaktadır.
Eğitim sürecine girmemiş veya eğitim sürecinden erken ayrılmış çocuklardır.(Okul
terkleri çok yaygın olan bu çocukların yoğunlukla ilköğretim 4. sınıfta okulu terk
ediyor olmaları başka bir araştırmanın konusu olabilir).
Sokakta bulunmaları nedeniyle fiziksel, duygusal, sosyal ve bilişsel gelişimleri risk ve
tehlike altındadır.
Uçucu ve uyarıcı madde kullanım alışkanlığı yüksektir. Madde kullanımı; fiziksel,
psikolojik ve sosyal bir bağımlılık sağlamaktadır. Madde kullanımı çocuklar açısından
sosyal ve grupsal kabul için gerekli görülebilmektedir
Sokakta örnek aldıkları ve özdeşim kurdukları kişilerin suçla ilişkilerinin yoğunluğu
nedeni ile bu çocukların da suç işleme olasılıkları veya suça maruz kalma olasılıkları
yüksektir.
Niteliksel özelikler yanında niceliksel olarak ta bu sorun daha çok gelişmesini
tamamlayamamış ve temel sosyal sorunlarını çözümleyememiş ülkelerin sorunudur.
Latin Amerika ülkeleri, gelişmekte olan Afrika ülkeleri, Uzakdoğu Asya ülkeleri gibi
ülkelerde yoğunlukla görülmektedir.
Ülkemizde ise son 15 yıldır, başta metropol kentlerimiz olmak üzere yoğun göç alan
kentlerimizde varlığını sürdürmektedir. Bu konuda kamu,yerel yönetim ve sivil toplum
kuruluşlarınca önemli cabalar yürütülmesine rağmen bu çabaların çözümü için yeterli
olduğunu düşünmek olası değildir.
Sokak çocuklarının karşılaştıkları riskler ve bu risklere ilişkin geliştirdikleri ve
dayanıklılıklarını sağlayan unsurlara kısaca değinmek gerekli görülmektedir.
Donalt ve Swart-Kruge’e göre sokak çocukları dört gelişim alanında risk taşımakta
ve bu alanlara ilişkin dayanıklılık ve başa çıkma becerileri geliştirmektedirler:
1) Fiziksel gelişimleri risk altındadır: Karşılaştıkları temel fiziksel gelişim riskleri;
barınma (soğukta kalma,yeterli şekilde korumayan giysiler), güvenlik (çeteler, suç
işleyenler, yetişkin evsizler tarafından fiziksel şiddete maruz kalma) ve beslenmeye
(yeterli ve dengeli beslenememe) ilişkin riskler ile hastalıklar, uçucu ve uyarıcı madde
kullanma gibi riskler taşımaktadırlar. Bu risklere karşı beslenme ve barınmaya karşı
23
becerililiği ve grup içinde kaynakların paylaşılmasını, güvenlik konusunda da grup
üyelerinin yardımlaşması ve dayanışmasını geliştirmişlerdir.
2) Duygusal gelişimleri risk altındadır: Sokak çocukları için en büyük duygusal
risk;sağlıklı bir yetişkinle olumlu bir ilişkinin yitirilmesi veya hiç olmamasıdır. Sokak
çocuklarının sokaklarda yaşamaya başlamadan önceki hayat tarzlarında da bu tür bir
ilişkinin olmaması da çocuğu sokağa iten faktörlerden birisidir.Sokak çocukları bu
yitimlerin
üstesinden
akran
gruplarıyla
kurdukları
dostluk
bağlarıyla
gelebilmektedir.Duygusal alanda bir diğer risk, duygusal tutarlılığın az oluşu,kaygı ve
depresyonun sıklıkla görülmesidir. Bu riskle başa çıkmada daha çok özgürlük
duyumuna vurgu yapmaktadır.
3) Sosyal gelişimleri risk altındadır: Sosyal kimlik gelişiminde bu çocuklar daha çok,
fırsatçılık,dolandırıcılık, hırsızlık, gibi olumsuz örneklerle karşılaşmakta ve toplumun
bir çok kesimince reddedilmekte veya ahlaksız ve suca eğilimli olarak görülmektedir.
Bu riske ilişkin ise akran grupları ile yardımlaşma, destek ve paylaşma ile savunu
oluşturmuşlardır.
4) Bilişsel gelişimleri risk altındadır: Bilişsel gelişimleriyle doğrudan bağlantılı olan
dikkat, konsantrasyon, bellek ve görsel-uzamsal alanlarda güçlükler doğuran ana
etken çocukların bali ve tiner gibi uçucu, uyarıcı ve uyuşturucu maddeler
koklamalarıdır. Eğitim öğretime devam etmemekte bir diğer bilişsel yeti kaybı riskiyle
ilişkili durumdur. Sokak çocukları bu riskler karşısında problem çözme,beceriklilik ve
informal hesap yetenekleri gibi alanlarda başa çıkma geliştirmektedir. Riskler ve bu
risklere karşı geliştirilen dayanıklılık durumu, sokakta yaşayan gençlerin yaşamda
nasıl olumlu değişiklikler yapabileceklerini ve sosyal hizmetlerin onlara nasıl yardım
edebileceğini anlamada önemlidir. Ancak dayanıklılık olgusu başka bir çalışmanın
konusu olacağından daha fazla bilgi aktarılmayacaktır.
Sorunun çözümü için neler yapılıyor?
Sokak çocukları sorunu; niteliği gereği bir çok kuruluşun ve disiplinin birlikte
çalışmasını gerektirmektedir.
Bu alanda başta Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı Çocuk ve
Gençlik Merkezleri ile Emniyet Müdürlüğüne bağlı Çocuk Şubelerinde hizmete
yönelik ve bu çocukların rehabilitasyonunu sağlayarak aile yanına dönmelerini
destekleyici çalışmalar yürütülmektedir. Elde edilen bilgi birikimi ve sivil toplum
kuruluşlarının destekleri ile başarılar elde edilmektedir.
Ancak sorunun çözümüne ilişkin, önleyici ve insan yaşamının niteliğini yükseltici
politikalar ve uygulamalar gerekmektedir. Bu da eğitim ve sağlığın yaygınlaştırılması
ve ulaşılabilirliğinin sağlanması ile yakından ilintilidir. Gelir dağılımının, yoksulluğu
ortadan kaldırıcı ve asgari koşullarda dahi olsa birey ve ailelerin kendi kendine yeter
hale getirici olarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bunun için dünya
uluslarının yaratmış olduğu kaynaklar yeterlidir.Yine BM Örgütünün bir raporunda
ifade edildiği gibi dünyada bir yıl içinde savaşlara ve silahlanmaya ayrılan
bütçelerdeki % 10 sınırlama, başta sağlık ve eğitim olmak üzere tüm yaşamsal ve
gelişimsel donanım için yeterli olacaktır.
24
·
Mahmut AKKIN
Sosyal Hizmet Uzmanı
SOKAKTAKİ ÇOCUKLAR İÇİN ÇÖZÜMLER
Prof. Dr Oğuz POLAT
Devletin suça itilen çocuklar için ara kurumları açmamış olması, rehabilitasyon için
hiçbir şey yapmaması pratikte suç işleyen çocukların polis tarafından sokağa
salıverilmesi gibi bir sonucu getirdi. Çözüm için devlet mutlaka işin içinde yer almalı.
Sokakta çalışan ve yaşayan çocuklar için çözüm önerilerini tartışırken konuya güç
koşullardaki çocuklar olarak yaklaşmanın doğru olacağını da vurgulamak gerekiyor.
Çünkü bu konumdaki çocukların tümünde istismar öyküsü bulunmakta, çoğu da suça
itilen çocuklar kategorisine geçiş yapabiliyor. Bu konuda yapılacaklar içinde kısa-ortauzun dönem olarak 3 boyutta yaklaşımların kalıcı çözümleri sağlayacağını da
belirtmek gerekiyor.
Bu konudaki kısa dönem çalışmalar için devletin mutlaka işin içinde yer alması
mecburi. Çünkü hizmet üretebilmek devletin birinci sorumluluğunda. Ancak şu andaki
modelle yapılan çalışmaların kalitesi ve sayısal açıdan uzman desteğinin arttırılması
bile yeterli sonuçlar yaratamayabilir.
Çünkü tüm çocukların birlikte yaşadığı, koğuş sistemlerinin artık uygulamadan
kalktığını gözden kaçırmamak gerekiyor. İstismara maruz kalan çocuklar için cinsel
istismar, fiziksel istismar yaşayan çocuklara özel 4-8 kişilik ev uygulamaları yapmak
gerekiyor. Bu suça itilen, sokakta yaşayan ve madde kullanan çocuklar için de
geçerli.
Bu ev uygulamaların 3 aşamalı olarak ilk istasyon -ara istasyon ve kalıcı ortamlar
olarak yapılması gerekmektedir. Ancak tüm bu modelin ana model olmadığını
çözümün aile yanında çocuğun büyütülmesi olduğunu da eklemek gerekiyor. Burada
çocuğun kendi gerçek ailesi olmuyorsa koruyucu aile sisteminin birinci alternatif
olması gerekiyor.
Bugünkü sistemde yapılanlara baktığımızda geçmişe göre hizmet verilen çocukların
sayısının düşmesi olayı daha da dramatik ve üzücü sonuçlara gebe duruma getiriyor.
Son verilere göre Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu; 2002'de çocuklarına
daha iyi bakabilmeleri için 24 bin 257 aileye para yardımı yaptı. Bu miktar 2004'te
sadece 11 bin 900 aileye yardım şeklinde. 2001'de yuvalarda bakılan ve 18 yaşını
doldurmuş 2 bin 265 çocuk işe yerleştirilmiş. Bu sayı, 2005'te 800'e inmiş.
Kurumun personel sayısı 2002'de 10 binken, bugün 8 bin 500'lere gerilemiş. Siyasal
amaçlı atamalarla liyakatın göz ardı edildiği ve deneyimli meslek elemanlarının
pasifize edildiği bugünkü ortamı tartışmaya açmadan bile durumun ne kadar kötü
olduğu gözler önünde. Her 6-8 çocuğa bir bakıcı gerekirken, yurtlarda 20-25 çocuğa
bir bakıcı düştüğü de gözden kaçırılmamalı.
Öncelikli öneme sahip olan hukuksal mevzuatın uygunluğu açısından olaya
baktığımızda bu konuda da önemli problemler bulunuyor. Yeni Türk Ceza
Kanunu'nda var olan 31. maddenin değişikliğinden başlayarak çocuklarla ilgili yasal
25
mevzuatın, "Çocuk Koruma ve Ceza Yasası" adı altında tek bir yasada toplanması
hukuksal açıdan çocuklar için en doğru yaklaşım olacak.
Devletin özellikle suça itilen çocuklar için ara kurumları açmamış olması,
rehabilitasyon için hiçbir şey yapmaması pratikte suç işleyen çocukların polis
tarafından sokağa salıverilmesi gibi bir sonucu getirdi. Bunun yansıması da suç
makinesi haline getirilen ve kullanılan çocuklar profilinin ortaya çıkartılması. Konudan
sorumlu olan Adalet Bakanlığının bu konuda hiçbir şey yapmaması, konuya sahip
çıkmaması bugünkü ortamı yarattı. Bu durum çocuk polisinin çalışamaması gibi bir
sonucu da beraber getiriyor.
Toplum eğitimi orta dönemde mutlaka uygulanması gereken konuların başında
geliyor. Toplumun büyük oranda çocuk haklarını daha duymamış olması en önemli
problemlerden birisi. Aile planlaması, dayağın yasaklanması, şiddetin alternatiflerinin
öğretilmesi gibi konuların tartışmaya açılması gerekiyor. Bu konuda sivil toplum
kuruluşlarına da önemli görevler düşüyor. Hedef gruplara ki buna konuda çalışan
profesyoneller, anne-babalar, öğretmenler ve bizzat çocuklar da giriyor.
Uzun dönemde eğitim sorununun kız çocuklardan başlayarak çözülmesi gerekiyor.
Eğitim probleminin çözülememesi bu gibi olayların sürekli yaşanmasını beraber
getirecek. İlköğretimden başlayarak yaygınlaşma, kalitenin yükseltilmesi ve ana
çerçevede ezbercilikten karar verici olmaya, analitik yaklaşımı verebilen eğitim
modeline geçilebilmesi çok önemli.
KAYNAK:http://www.bianet.org/
SOKAKTA ÇALIŞAN ÇOCUK SORUNUNA BİR BAKIŞ*
Çocuk emeğinin kullanımı ve çocuğun erken yaşta çalışma yaşamında yer alması
tüm dünyada ciddi bir sorundur. Çocukların erken yaşta çalışmaya başlamasında
birtakım kültürel değerler etkili olmakla birlikte asıl neden sosyo-ekonomiktir. Sokakta
çalışan çocuklar, çocuk emeğinin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Zorunlu göç
ve artan yoksulluğa paralel bir şekilde hızla artan "sokakta çalışan çocuk sorunu",
bugün var olan yöntemlerle çözümü zor bir sorundur.
Her şeyden önce sorunun nedenleri doğru bir şekilde tespit edilmediğinden, sonuçlar
da doğru bir perspektifte değerlendirilemiyor. Örneğin var olan mevzuatta, yaş
açısından çocuk, farklı yasalarda farklı şekillerde tanımlanmakta ya da fiili durumlar
kafa karışıklığının doğmasına neden olmaktadır. Çocuk kavramı, ceza kanunlarında
farklı şekillerde, eğitimde farklı, medeni kanunda farklı, Çocuk Koruma Kanununda
farklı, SHÇEK Kanununda farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Çalışma Bakanlığı
çocuğu yaşa göre tanımlarken çocuğun çalışma yaşamında yer almasına destek
olmaktadır. İş yasalarında 18 yaşından küçüklerin sanayi, tekstil ve benzeri
işkollarında legal bir şekilde, üstelik de ucuz işgücü olarak çalıştırıldığı görülüyor.
Çocuğun küçük yaşta iş yaşamına katılmasına engel olmak için öncelikle
tanımlamanın doğru yapılması gerekir.
Sokakta mendil, su vb satan çocuklar, daha çok metropollerde özellikle de İstanbul
özelinde görüntü kirliliği yarattıkları ve kentlileri rahatsız ettikleri gerekçesiyle kamu
otoritelerinin gündemine girmektedir. Yani geliştirilen çeşitli müdahale yöntemlerinin
sebebi çocuk refahı olmadığı açıktır. Sorun daha tanımlanırken aile ve çocukları
26
suçlayıcı ve öteleyen bir terminoloji kullanılmakta mesleki bakış açısı ve sosyal hizmet
yaklaşımından uzak bir anlayış sergilenmektedir. Şöyle ki, "çalışan çocuk" yerine
"çalıştırılan çocuk" şeklinde bir adlandırma yapılması ilk bakışta doğru bir tanımlama
gibi gelebilir. Fakat burada çocuğun çalışmasının nedeni olarak sosyo- ekonomik
koşullar veya kültürel alışkanlıklara değil aileye işaret edilmekte, ailelerin çocuğu
çalıştırarak istismar ettiği vurgulanmaktadır. Oysa durum incelendiğinde hiç de böyle
olmadığı rahatlıkla görülebilir. Söz konusu ailelerin büyük çoğunluğunun zorunlu göçle
metropollere yerleştiği, ebeveynlerin iş hayatına katılımını sağlayacak eğitim ve
becerilerden yoksun olduğu, kalabalık nüfusa sahip oldukları, konut niteliğinden uzak
derme çatma mekanlarda açlık sınırında yaşadıkları, çok zor koşullarda yaşam
mücadelesi verdikleri biliniyor. Dolayısıyla ailenin geçimini sağlama işi kaçınılmaz bir
sonuç olarak çocuklara düşüyor. Burada bu ailelerle hiçbir şekilde temas kurmayan ve
onları görmezden gelen bir sistem ve ortaya çıkan sorunları yine bu ailelere yıkan bir
anlayış söz konusudur. Sosyal devlet felsefesinden uzak bu sistem, kendi
sorumluluğunu aileye atmakta ve onları suçlamaktadır. Böylece çocuğu çalışma
yaşamına erken yaşlarda katılmasına neden olan sorunlar görmezden gelinmektedir.
Çalışan çocuklara yönelik uygulamalara göz atıldığında, sosyal hizmetlere bağlı gezici
ekipler çocukları sokaktan toplayarak bir merkeze götürmekte, burada aileler çağrılıp
çocuklar teslim edilmekte, aile uyarılmakta, tekrarlanması durumunda para cezası
kesilmektedir. Sorun sosyal hizmet felsefesi ve sorun çözme anlayışıyla değil
cezalandırma yöntemine başvurularak çözülmeye çalışılmaktadır.
Çıraklık eğitim merkezleri ve sanayide çocuklar legal bir şekilde çalıştırılırken, sokakta
çalışan çocuklara yönelik yasal dayanağı tartışmalı bir takım cezalandırma yöntemleri
icat edilmesi büyük bir çelişkidir. Mülki idare amirleri, kabahatler kanununa dayanarak
ailelere yüksek para cezaları kesmek gibi caydırıcı yöntemlere başvurmakta, bazen
de çocuğu ihmal ve istismar davalarına konu etmektedir.
Diğer yandan gezici ekipler vasıtasıyla uygulanmaya çalışılan “sokak sosyal hizmeti”,
olması gerekenden çok uzaktır. İstanbul’da hizmette olan ekiplerde çoğunlukla
meslek elemanı olarak sosyologlar görev almaktadır. Psikolog, çocuk gelişimci gibi
meslek grupları yanında, bu ekiplerde sosyal hizmet uzmanlarının yer alması büyük
önem taşıyor. Sokak sosyal hizmeti ve aileyle çalışma konusunda eğitim alan tek
meslek grubu olan sosyal hizmet uzmanlarının mutlaka sahaya çıkması
gerekmektedir. Bunun için de sosyal hizmet uzmanı istihdamına gidilmelidir. Fakat
alanda çalışan meslek gruplarının istihdamı var olan şekliyle yani taşeronlaştırma ile
değil memur kadrosuna alınarak yapılması gerekir. Çünkü iş güvencesi ve özlük
hakları açısından mağdur edilen meslek elemanları ciddi bir yabancılaşma ve
tükenmişlik durumuyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu da yaptığı işin niteliğini doğrudan
etkilemektedir.
Sokakta çalışan çocuklara yönelik saha çalışmalarında mobil ekiplerin görev ve
yetkileri ‘Sokakta Yaşayan ve Çalıştırılan Çocuklara Yönelik Hizmet Modeli’nde’
bugün uygulanan şekliyle tanımlanmamıştır. Mesleki müdahale yönteminden uzak bu
uygulamalarda çocuklar zorla araçlara bindirilerek bir nevi şiddete maruz kalmakta ve
çocukların devlet eliyle istismarına neden olmaktadır. Söz konusu hizmet modeline
ilişkin olarak şu öneriler getirilebilir:
Mobil ekipler, sokakta, kendi rızası olmadan çocukları almamalıdır. Mobil ekipte
bulunan meslek elemanlarının aynı zamanda rehabilitasyon sürecinde de bulunmaları
27
süreci başarısız kılmaktadır, çünkü var olan mobil ekip uygulamaları mesleki
müdahale yöntemlerinden çok kolluk kuvveti gibi çalışma yürütmektedir. Çocuğun
rehabilitasyon sürecinde de aynı kişi ile karşılaşması güvensizlik duygusunu
pekiştirmekte, kendisini kapatmasına yol açmaktadır. Fakat mobil ekiplerin işleyiş
şekli ve görev tanımları değiştirilirse mobil ekipte yer alan meslek elemanları aynı
zamanda rehabilitasyon sürecinin de aktif çalışanları olabilirler.
Sokakta çocuğun çalışmaması için öncelikle aile ikna edilmelidir. Bunun için de ailenin
durumunu ayrıntılı bir şekilde açıklayan sosyal inceleme raporu düzenlenerek –ailenin
özgün koşulları göz ardı edilmeden- uygun mesleki müdahale yöntemi geliştirilmelidir.
Karar verilen tüm mesleki müdahale süreçlerine aile ve çocuk ortak edilmelidir. Var
olan problemler aile ve çocukla birlikte çözülmelidir. Ailenin sadece çocuğunu sokakta
çalıştırmasından kaynaklanan sorunları değil, kente uyum konusunda yaşadıkları
diğer problemler -eğitim, sağlık, aile planlaması, hukuki yardım, vb.- konusunda da
bilinçlendirilmeli ya da uygun hizmetten yararlanmaları için danışma hizmetleri
verilmeli ve var olan toplum kaynaklarından yararlandırmanın yolları aranmalıdır.
Aile incelemeleri yapılarak düzenlenecek Sosyal İnceleme Raporu sonucunda
bireysel ve toplumla çalışma yöntemleri kullanılarak mesleki müdahale
gerçekleştirilmelidir.
Elde edilecek istatistiklerden sonra, uygun görülen yerlere, toplum merkezleri veya
benzer çalışmaları yürütebilecek merkezler açılması için, Başbakanlık Genelgesi
(2005/5) ile kendilerine verilen görevlere dayanarak yerel yönetimlerle işbirliğine
gidilmelidir.
Var olan uygulamalardan elde edilen deneyimlerden yola çıkılarak, göç, ‘sokakta
çalıştırılan ve yaşayan çocuklarla ilgili akademik araştırmalar yapan üniversiteler,
kurum ve kuruluşlarla işbirliğine gidilmeli ve sorunla ilgili yeni bir sosyal politika
oluşturulmalıdır.
Aileler ayni-nakdi yardımla desteklenerek meslek elemanlarınca takibine devam
edilmelidir. Bu süre içerisinde çocuğun okulla bağı güçlendirilmeli, Okulla bağı
kopmuş çocukların tespit edilerek örgün veya yaygın eğitimden yararlanmaları
sağlanmalıdır.
Aileler, çocukların sokakta çalışması ve karşılaşılan riskler ile ilgili bilinçlendirilmeli ve
kentsel yaşama uyum konusunda desteklenmelidir. Ayni nakdi yardım aldığı halde
çocuğunu çalıştırmaya devam ettiği tespit edilen ailelerin aldığı ayni nakdi yardım
kesilerek hakkında yasal işlem başlatılmalıdır.
Çocuk okula devam ederken parayla kurduğu ilişki sonucu, eğitimini bırakıp
zamanının tümünü sokakta geçirmeye başlayarak risklere açık hale gelmektedir
(madde kullanımı, hırsızlık, fiziksel ve duygusal şiddet vb.). Toplum merkezleri ve
okullarla işbirliği yapılarak, risk gurubunda yer alan ailelerin çocuklarına yönelik
koruyucu ve önleyici çalışmalar yapılmalıdır.
Okul çağındaki çocukların boş zamanlarını değerlendirebilecekleri çocuk kulüpleri ve
etüt sınıfları açılmalıdır. Böylece hem çocukların sokakta geçirdikleri zamanı verimli
bir şekilde değerlendirmeleri sağlanacak, hem de okuldaki başarısını etkileyebilecek
ders çalışma ortamı sağlanacaktır.
(* 24.01.2010 tarihinde evrensel gazetesinde yayınlanmıştır)
KADIKÖY BELEDİYESİ ÇOCUK MERKEZİ
Bu merkezin en temel hedeflerinden bir tanesi, yoksul mahallelerde yaşayan, kıt
şartlarla geçinen çocukların, daha uygun ekonomik duruma sahip çocuklarla ortak
28
çalışmalar yapması, birbirlerini tanımaları, ve dolayısıyla kente uyum süreçlerine
katkıda bulunulmasıdır. Kadıköy Belediyesi´nin Kalamış´da bulunan Gençlik
Merkezinde faaliyet göstermeye başlamıştır. 6 -15 yaş arasındaki çocuklara hizmet
vermeyi amaçlamaktadır.
GENÇLER
GENÇLERİN GELİŞİMİN DE VE MADDE KULLANIMLARINI ÖNLEMEDE GENÇLİK
MERKEZLERİNİN ROLÜ
Doç. Dr. Ibrahim CILGA / H. Ü. Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Öğretim Üyesi
NOT: Bu çalisma; T.C. Basbakanlik Gençlik ve Spor Genel Müdürlügünce 22-25
Haziran 2001 tarihleri arasinda Elazig’da düzenlenen “Gençlerde Madde Bagimliligini
Önlemek Için Gençlik Merkezi Müdürlerinin Egitimi” için hazirlanmistir.
ÖZET
Bu yazida gençlerin madde bagimliligindan korunmasinda gençlik merkezlerinin rolü
ele alinmistir.
Gençlerin madde kullanimini önlemek için ortak amaç ve hedefler belirlenmelidir.
Ulusal eylem plani kapsaminda, gençleri odak olacak aktiviteler ayni anlayis ve
ölçütlerle gelistirilmelidir.
Gençlik Merkezleri örneginde gerçeklestirilecek çalismalar katilimci, gelismeye dönük
ve basarili bir anlayisi temel almalidir.
Gençlere; katkida bulunma, açik iletisim ve diyalog, ortak çalismalar yapma, genç,
aile ve toplum arasinda etkili baglar kurma, gençlerle beraber merkezden kente
yayilan aktivite programlar gelistirme, nitelikli insan olarak gençleri yetistirme, sorun
çözme becerisini gelistirme ve madde bagimliligi alaninda koruyucu önleyici bilimsel
çalismalar yapmak temel ilkeler olmalidir.
Gençlerin madde kullanimini önlemek için yapilacak etkinliklerin organizasyonunda
ortak amaçlar sunlar olmalidir :
1. Gençlerin, gençlik merkezi yasami içinde etkililigini saglamak, aile arkadas ve
sosyal çevredeki yasami üzerinde gencin belirleyici olmasina yardimci olmak,
2. Gençlerin kendi yasam ve yasam kaynaklari üzerinde denetim sahibi olmasina
olanak saglayarak üretkenligini ve yaraticiligini harekete geçirmek,
3. Gençlerin gençlik merkezinde ve sosyal yasamda kendi gücünü ve egemenligini
kullanmasina olanak saglayarak üretkenligini ve yaraticiligini harekete geçirmek,
4. Gençlerin; çogulcu, katilimci demokratik gençlik merkezi yapisi içinde insanca
yasam ve gelisme kosullarini gelistirmek,
29
5. Gençlerin ve gençlik merkezinin gelisme düzeyini yükseltmek için duyulan
gereksinimleri karsilama kosullarini olusturmak,
6. Çogulcu ve açik iletisim dinamigi içinde gençlerin, gençlik liderlerinin ve
yöneticilerin sorun çözme yetenegini gelistirerek gençlerin ve gençlik merkezlerinin
yasam kalitesini yükseltmek, özgür mutlu ve basarili yasam sürmesine yardimci
olmak.
ANLAYIS VE ÖLÇÜTLER
Gençlik merkezi ortaminda, aktivite içinde ve aktivite disinda gençlerle yapilacak
çalismalarda ve kurulacak iliskilerde demokratik degerlere ve ilkelere göre
yaklasimlar gelistirilmelidir. Genç merkezli bakmak, sorun odakli yaklasmak ve gencin
gelisme perspektifini öne çikarmak gerekir. Merkezde baslayan aile ortamina
yansiyan, arkadas ortamini etkileyen ve kent ortamina yayilan aktiviteler ile gençlerin
çagdas insanlar olarak yetistirilmesi bilinçli kentiler olarak kent yasamina katilimlari ve
nitelikle vatandaslar olarak gelismeleri saglanabilir. Bunun için merkezlerde
gerçeklestirilecek programlar bir yönüyle sosyal egitim olarak islevsel olmalidir.
Gençlerle iletisim kurmada ve onlarin sosyo-kültürel yasama katilimlarinin saglamada
temel alinmasi gereken kriterler ve önlemler sunlardir:
1. Gencin merkez yasamina katkida bulunmasina olanak saglamak,
2. Merkez ortaminda gençlerle açik iletisimi ve diyalogu gelistirmek,
3. Tüm gençler liderler ve tüm personel için sosyal, kültürel, sportif ve sanatsal
aktivitelerle ilgili açik amaç ve hedefleri belirlemek bu amaç ve hedefleri paylasmak,
4. Aile ve toplum arasinda etkili, yapici, yararli üretken ve gelisen güçlü baglar
kurmak,
5. Gençlik Merkezinin fiziksel kosullarini, alt yapisini ve çevresini gelistirmek,
gençlerin yasadigi sokak, mahalle ve kent ortaminda yasam biçimini gelistirecek
olanaklari hazirlamak,
6. Gençlerin ilgi, istek ve katilimlariyla; Merkez ortaminda aktivite içinde ve aktivite
disinda uygulanmak üzere, içinde yasanilan çevreye ve kente açilan bilimsel sosyal,
kültürel, sanatsal ve sportif alanlarda kapsamli bir aktivite program hazirlamak,
7. Gençler ve tüm personel için insan ve toplum sagligini gelistirme çalismalarini
organize etmek, bu çalismalara gençlerin aktif katilimina saglamak, çalismalari
merkez odagindan yakin çevreye yayginlastirmak,
8. Gençlere her alanda ve konuda model olmak, olumlu örnekler sergilemek ve
paylasmak,
9. Gençlerin, merkezin, ailenin ve kentin gençlik çagina özgü konularda sorun çözme
becerisini gelistirmek, rehberlik yapmak,
30
10. Madde bagimliligi alaninda koruyucu, önleyici gerçekçi ve geçerli olabilecek
bilimsel yaklasim, politika, etik degerlere dayali islevsel çalismalar yapmak,
Birey olarak gençlerin, merkezdeki küçük toplulugun, ve merkezin sosyal çevresinin
bagimlilik sorunundan uzak bir yasam alanina kavusturulmasi için yeni yaklasimlarla
islevsel çalismalara yönelmek gerekir. Gençlik politikalarinin temel ilkeleri ve
çalismalarin bütünlügü çerçevesinde insan merkezli, insanca yasama ve gelisme
firsatlarinin oldugu organizasyonlar öncelik olmalidir. Merkezin öncü rolünü
üstlenerek, insanin ve toplumun yasam kalitesinin yükseltilmesini temel alan sosyal,
kültürel, sportif ve sanatsal aktivitelere yönelmek gerekir. Madde Bagimliligi ile
mücadele için hazirlanan ulusal politika ve strateji belgesi ile ulusal eylem plani
çerçevesinde programlar gelistirilmelidir.
Proje gelistirme ve uygulama anlayisi ile gençlerin katilimci bir biçimde sorumluluk
alacagi proje çalismalarina öncelik verilmelidir. Proje gelistirme ve uygulamada
gençler aktif biçimde rol almalidir. Merkezden sosyal çevreye yayilan projeler yoluyla,
yenilikçi yaklasim ve anlayislarin denenmesine zemin yaratilmalidir. Gençlik
merkezinin destekleyici rolü genci kendi gelismesinde etkili olacagi ortami
olusturmaya yöneltmelidir. Gençler; merkezde ve çevrede arastirici, yapici ve
gelistirici bir vizyonu ve misyonu üstlenebilmelidir
YAŞLILAR
2000 tarihli son nüfus sayımı itibarı ile Türkiye nüfusunun 60 yaş ve yukarısı toplam
nüfusun % 6’sına tekabül etmektedir. Sayısal olarak 2006 yılını içeren tahminler 60
yaş ve üzeri nüfusun 5 milyon’un üzerinde olduğu yönündedir. Nüfusumuzun önemli
bir kesimini oluşturan 65 Yaş ve üzeri olarak tanımlayabileceğimiz yaşlıların üretken
kılınması, rehabilitasyonu ve karşılaştıkları sosyal dışlanmanın önlenmesine yönelik
faaliyetleri bu kapsamdadır.
Türkiye'de daha önce sadece yaşlılara yönelik oluşturulmuş bir veri tabanı çalışması
bulunmamaktadır. Verilecek hizmetlerin belirlenmesi için yaşlı profilinin çıkarılmasının
gerekliliği şarttır.
Yaşlılık: Bireysel ve Toplumsal Bir Sorun
Yaşlanma yaşam sürecinin önemli ve nihai bir aşaması. Ortalama yaşam ömrünün
pek çok değişkenin etkisiyle her geçen gün uzadığı günümüzde; yaşlanma sürecine
giren kişilerin bilinç düzeyinin artması, yaşlılık alanına ilişkin çok yönlü araştırmalar
yapılması, uluslar arası ve ulusal düzeyde planlamalara gidilmesi, yeni yasal
düzenlemeler yapılması ve çeşitli önlemler alınması sevindiricidir.
Tüm dünyada yaşlılara yönelik en yaygın hizmet türü dışarıdan ve profesyonellerle
desteklenen evde bakım modeli iken ülkemizde kurumsal bakıma ağırlık verilmiştir.
31
Her yaştaki insan yeni ortam ve mekanlara uyum sağlamada güçlük çeker. Yaşlılar
ise alıştıkları mekan ve çevreye bağımlılık geliştirdiklerinden kısa süreli ayrılıklarda
bile bir an önce o ortama geri dönmek isterler.
Yapılan çalışmalar yaşlanma sürecine giren bireylerin alıştıkları ortamda sevdikleriyle
birlikte toplum içinde yaşlanması durumunda çok yönlü iyilik halini sürdürebilmelerine
katkı sağladığını göstermektedir.
Son yıllarda yaşlılık alanında sıkça kullanılmağa başlanan “toplum temelli bakım” ve
“yerinde yaşlanma” terimlerinin ortak yönlerinin kısaca yaşlı insanın çevresi ile olan
ilişkisini güçlendirmek, yaşamını alıştığı ortamda sürdürmesini sağlamak, bu
bağlamda oluşan gereksinimlerini karşılamak, toplumsal taşama dahil olması için
çaba harcamak, tıbbi bakımını desteklemek olduğu söylenebilir.
İnsanların kendilerine en yakın çevrenin olanaklarıyla bakımının desteklendiği bu
hizmetin sınırları çok geniş olduğundan her ülkede değişik şekilde çeşitlendirilmiştir.
Ülkemizde bu tür hizmetlere uzun yıllar gereksinim duyulmuş ise de konuya ilişkin
yasal düzenlemeler çok kısa bir süre önce yapılmıştır.
Evde bakım hizmeti nedir?
Akıl ve ruh sağlığı yerinde olan, tıbbi bakıma ihtiyacı olmayan ve herhangi bir özrü
bulunmayan yaşlının bakımı ile ilgili olarak hane halkının tek başına veya komşu
akraba gibi diğer destek unsurlarına rağmen yetersiz kaldığı durumlarda yaşlılara
evde yaşamlarını devam ettirebilmeleri için yaşam ortamlarının iyileştirilmesi, günlük
yaşam faaliyetlerine yardımcı olunması amacıyla sunulan sosyal, fiziksel, psikolojik
destek hizmetleridir.
Gündüzlü bakım hizmeti nedir?
Yaşamını evde sürdüren sağlıklı ya da demans, alzheimer gibi hastalığı olan
yaşlıların yaşam ortamlarını iyileştirmek, boş zamanlarını değerlendirmek, sosyal,
psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olmak, rehberlik ve mesleki
danışmanlık yapmak, kendi imkanlarıyla karşılamakta güçlük çektikleri konular ile
günlük yaşam faaliyetlerinde destek hizmetleri vermek, ilgilerine göre faaliyet grupları
kurarak sosyal faaliyetler düzenleyerek aktivitelerini ve sosyal ilişkilerini arttırmak,
aileleri ile dayanışma ve paylaşım sağlanarak yaşlının yaşam kalitesinin artırılması
amaçlı hizmetlerdir.
Yaşlılara gündüzlü bakım hizmeti
Temmuz’2008’de yürürlüğe giren “Özel Huzurevleri İle Huzurevi Yaşlı Bakım
Merkezleri Yönetmeliği ile “Yaşlı Hizmet Merkezlerinde Sunulacak Gündüzlü Bakım
İle Evde Bakım Hizmetleri Hakkında Yönetmelik”le getirilen düzenlemeler yaşlılara
özel huzurevleri ya da Yaşlı Hizmet Merkezleri bünyesindeki birimlerde verilecek
gündüzlü bakım hizmetini içeriyor.
Özel huzurevleri gündüzlü bakım hizmeti verebilecek
Gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri tarafından açılacak huzurevi ile huzurevi
yaşlı bakım merkezlerinde 55 yaşını bitirmiş yaşlılığa bağlı demans, Alzheimer
32
hastası, ağır felçli, yatağa bağımlı veya özel bakımı gerektiren diğer hallerde,
başkasının desteğine ihtiyaç duyan yaşlılara 24 saat yatılı hizmet verilebilecek.
Bu merkezlerden yararlanacak yaşlılar için hazırlanacak olan bakım planında yaşlının
bireysel özellikleri ve ihtiyaçları göz önüne alınarak verilecek hizmetin içerik ve sıklığı
yer alacak ve hizmet sosyal çalışmacı, doktor, psikiyatri fizyoterapist, diyetisyen,
sağlık memuru, hemşire ve yaşlı bakım elemanından oluşan bir ekip tarafından
sunulacaktır.
Kapasite dahilinde geçici süre ile yatılı / gündüzlü yaşlı kabul edilebilecek olan bu
merkezlerin alacağı aylık bakım ücreti Valilikte oluşturulan komisyonca saptanacak.
Yaşlı hizmet merkezleri gündüzlü bakım hizmeti verecek.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) bünyesinde açılacak Yaşlı
Hizmet Merkezleri(YHM); yaşlılara merkez binasında ya da evinde sosyal-psikolojik
destek hizmeti verilebileceği gibi, hasta olan yaşlılara da gündüzlü bakım hizmeti
verilebilecek.
YHM’nde evinde yaşam sürdüren yaşlılara boş zamanlarını çeşitli aktivitelerle
değerlendirme, sosyal ilişkilerini arttırma ve günlük yaşam aktivitelerini geliştirmeleri
desteklenerek yaşam kalitelerinin yükseltilmesine yardımcı olunabileceği gibi,
alzheimer gibi hastalığı olan yaşlılara da ev ortamlarının iyileştirilmesi, boş
zamanlarını değerlendirilmesi, sosyal, psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanması,
günlük yaşam etkinliklerine destek hizmeti verilmesi mümkün olabilecektir.
Yönetmelikte evde bakım hizmetinin yaşlı/yakınlarının talebi ve hizmet gereklerine
göre gece/gündüz, hafta sonu ve tatil günleri gerektiğinde 24 saat kesintisiz ya da
saptanan saatlerde verilebileceği, yaşlı yakınlarını bilgilendirici eğitim programları
düzenlenebileceği, yaşlıların özel, resmi ve hukuki sorunlarının çözümünde rehberlik
ve danışmanlık yapılabileceği gibi hükümler de içermektedir.
Herkes sevdikleriyle alıştığı ortamda yaşlanasın.
Yaşlıların bakımının evinde sağlanmasına ilişkin düzenlemelerin yaşama geçmesi
zaman alacaksa da bu adımın atılmasını önemsiyoruz.
Yaşlının yerinde, alıştığı ortamda sevdikleriyle yaşlanması için; uzun süreli bakım gündüzlü bakım - evde bakım, kurum bakımı ve diğer sosyal hizmetler ile diğer
toplum hizmetlerinin koordinasyonunun sağlanması ve iyileştirilmesine ilişkin
politikaların oluşturulması ve kurumlar arası işbirliğinin sağlanması, yaşlılara güvenli
bir yaşam sunmayı amaçlayan devlet politikalarını içeren “Yaşlanma: Ulusal Eylem
Planı”nda yer alan eylemlerin uygulamaya dönüştürülebilmesini sağlayacak olan
‘Uygulama Programı’nın ivedilikle yaşama geçirilmesini diliyoruz. (ŞD/EZÖ)
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) bünyesinde açılacak Yaşlı
Hizmet Merkezleri ile yaşlılara merkezlerde ve evinde sosyal-psikolojik destek hizmeti
verilebileceği gibi, alzheimer gibi hastalığı olan yaşlılara da gündüzlü bakım hizmeti
33
verilebilecek.
SHÇEK Genel Müdürlüğü ve diğer kamu kurum-kuruluşları ile gerçek kişiler ve
özel hukuk tüzel kişilerince huzurevi bakımını tercih etmeyen yaşlılara verilecek
gündüzlü bakım ile evde bakım hizmetlerinin nitelik ve işleyişini düzenleyen
Yaşlı Hizmet Merkezlerinde Sunulacak Gündüzlü Bakım İle Evde Bakım
Hizmetleri Hakkında Yönetmelik 07.08.2008/26960 sayılı RG. de yayımlandı.
Yaşlı Hizmet Merkezlerinde YHM’nde evinde yaşam sürdüren yaşlılara boş
zamanlarını çeşitli aktivitelerle değerlendirme, sosyal ilişkilerini arttırma ve günlük
yaşam aktivitelerini geliştirmelerini destekleyerek, yaşam kalitelerinin yükseltilmesi
sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olunacaktır.
Yönetmelik ile yaşamını evinde yalnız /ailesi/akrabalarıyla sürdüren
Alzheimer gibi hastalığı olan yaşlılara da ev ortamlarının iyileştirilmesi, boş
zamanlarını değerlendirilmesi, sosyal, psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının
karşılanmasında yardımcı olunması, günlük yaşam etkinliklerine destek hizmeti
verilmesi mümkün olabilecektir.
Fizik, akıl ve ruh sağlığı yerinde olan yaşlının bakımında aynı evde yaşayan aile
üyeleri ile diğer yakınlarının yetersiz kalınması durumunda ev ortamının iyileştirilerek
yaşlının yaşam kalitesinin yükseltilmesi de Yönetmelik ile mümkün olabilecektir.
Yaşlı Hizmet Merkezleri Yönetmeliği
-Evde bakım hizmeti nedir?
Akıl ve ruh sağlığı yerinde olan, tıbbi bakıma ihtiyacı olmayan ve herhangi bir özrü
bulunmayan yaşlının bakımı ile ilgili olarak hane halkının tek başına veya komşu
akraba gibi diğer destek unsurlarına rağmen yetersiz kaldığı durumlarda yaşlılara
evde yaşamlarını devam ettirebilmeleri için yaşam ortamlarının iyileştirilmesi, günlük
yaşam faaliyetlerine yardımcı olunması amacıyla sunulan sosyal, fiziksel, psikolojik
destek hizmetleridir.
-Gündüzlü bakım hizmeti nedir?
Yaşamını evde ailesi, akrabalarıyla veya yalnız sürdüren sağlıklı yaşlılar ile demans,
alzheimer gibi hastalığı olan yaşlıların yaşam ortamlarını iyileştirmek, boş
zamanlarını değerlendirmek, sosyal, psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının
karşılanmasında yardımcı olmak, rehberlik ve mesleki danışmanlık yapmak, kendi
imkanlarıyla karşılamakta güçlük çektikleri konular ile günlük yaşam faaliyetlerinde
destek hizmetleri vermek, ilgilerine göre faaliyet grupları kurarak sosyal faaliyetler
düzenlemek suretiyle sosyal ilişkilerini zenginleştirmek, aktivitelerini artırmak ve
gerekli olduğu zamanlarda aileleri ile dayanışma ve paylaşma sağlanarak yaşlının
yaşam kalitesinin artırılması amacıyla sunulan hizmetlerdir.
-Yaşlı Hizmet Merkezi(YHM) nedir?
34
Yaşlı bireylerin yaşam kalitesinin artırılması amacıyla gündüzlü bakım ve evde bakım
hizmeti sunmak üzere açılan ve faaliyet gösteren merkezlerdir.
-YHM’nde hangi meslek elemanları görev yapar?
Merkezde Sosyal Çalışmacı, Psikolog, Doktor, Hemşire, Yaşlı Bakım Elemanı, kısmi /
tam zamanlı Fizyoterapist, Diyetisyen, Uğraşı Terapisti görev yapar. Yönetmeliğin 1617-18-19-20-21. maddelerinde bu konuda ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir(bkz).
-Merkez binasının özellikleri nelerdir?
Bina; şehrin merkezinde/ yakınında, bahçe içinde, sakin bir konumda, bağımsız bir
binada veya apartman zemin katında olmalı,
Yangından korunma ve ısıtma için gerekli önlemler alınmalı,
Bina girişinde danışma, telefon kabini, alarm panosu bulunmalı,
Belirlenen hizmete ve kapasiteye cevap verebilecek büyüklükte olmalı,
Ev ortamına ve gereksinimlere uygun olarak yaşlılar için oturma/dinlenme, TV izleme,
oyun ve faaliyet odaları, özel bakım odaları, mutfak, yemek salonu, ıslak zeminler,
egzersiz salonu, idari ve meslek elemanı odaları, sağlık ve teknik birim olmalı.
-Merkezde Gündüzlü Bakım Hizmeti Birimi tarafından verilecek gündüzlü hizmetin
özellikleri nelerdir?
Evinde yaşayan yaşlıların boş zamanlarını değerlendirip, sosyal ilişkilerini ve
aktivitelerini artırarak yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olmak,
Yaşamını evde sürdüren demans, alzheimer gibi hastalığı olan yaşlıların yaşam
ortamlarını iyileştirmek, boş zamanlarını değerlendirmek, sosyal, psikolojik ve sağlık
ihtiyaçlarının karşılayarak yaşam kalitelerini arttırmak.
Hane halkının tek başına veya komşu/akrabalarının desteğine rağmen yaşlının
bakımında yetersiz kaldığı durumlarda yaşlılara evlerinde sosyal, psikolojik destek
hizmetleri sunmak,
-Evde bakım hizmetinin özellikleri nelerdir?
Yaşlının /yakınlarının talebi ve hizmet gereklerine göre gece / gündüz, hafta sonu ve
tatil günleri dahil olmak üzere gerektiğinde 24 saat kesintisiz ya da saptanan
saatlerde verilir.
YHM Evde Bakım Birimi uygun sayıda kişi/ kuruluş ile merkezde görevli meslek
elemanları tarafından hizmet verilecek şekilde Bakım Sözleşmesi yapabilir.
Merkez bir veya birden fazlaca çeşitte hizmet verebilir.
Kamu kurum ve kuruluşları, özel hukuk tüzel kişilerince açılan YHM’nde kapasitenin
%5’i oranında her hangi bir geliri ve bakacak kimsesi bulunmayan yaşlılara ücretsiz
hizmet verir.
Ücretsiz hizmet verilecek yaşlılar İl/İlçe Sosyal Hizmetler Müdürlüğünce belirlenir.
-Bakım / hizmet planı nedir?
YHM Hizmet Planlama Servisi’nce her yaşlı için, yaşlının özellikleri ve ihtiyaçları göz
önüne alınarak ayrı ayrı hazırlanarak sorumlu müdür tarafından onaylanan, yaşlıya
verilecek hizmetin içerik ve sıklığını belirleyen yazılı plandır.
35
-YHM Hizmet Planlama Servisi’nin görevleri nelerdir?
Merkezdeki mesleki çalışmaları koordine etmek üzere kurulan sosyal çalışmacı,
psikolog, doktor ve hemşireden oluşan bu servisin başkanı sorumlu müdürdür.
Başvuran yaşlı/yakınlarının ilk değerlendirmesini yapmak, ihtiyaç duyulan hizmeti
saptayıp, bakım hizmet planını hazırlamak, onay sonrası uygulamak ve
değerlendirmek,
Merkezdeki gündüz hizmetlerinden yararlanacak yaşlılar için psiko-sosyal programlar
hazırlamak, onay sonrası uygulamak ve değerlendirmek,
Sosyal faaliyetler programlayarak, yürütülmesini sağlamak,
Gönüllü kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak,
Yaşlıların ilgilerine uygun faaliyetler düzenlemek,
Yaşlıların özel, resmi ve hukuki sorunlarının çözümünde rehberlik ve danışmanlık
yapmak,
Yaşlı yakınlarını bilgilendirici eğitim programları düzenlemek,
Yaşlılara ve hizmete ilişkin kayıtları tutmak.
-Merkeze başvuru esnasında istenen belgeler nelerdir?
Dilekçe,
Nüfus cüzdan örneği,
Sağlık Kurulu Raporu,
Alzheimer ve demans hastası olan yaşlılar için Epikriz Raporu.
Bakım/hizmet planının hazırlanmasına esas teşkil edecek Sosyal İnceleme Raporu.
Merkeze kabul edilecek yaşlılarda, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, tabiyet, siyasi düşünce,
felsefi inanç ayrımı yapılmaz ve geçmiş mahkumiyetleri de göz önüne alınmaz.
-Yaşlı YHM’den ayrılabilir mi?
Yaşamını başka yerde sürdürmek isteyen, huzurevine yerleşen, vefat eden, ,
merkeze uyum sağlayamadığını beyan eden, uyarılara rağmen bakım ücretini
ödemeyen yaşlıların merkezle ilişkisi kesilir.
-YHM’nde verilen hizmetler ücretli midir?
Merkeze üye olup gündüzlü hizmetten yararlanacak yaşlıdan yıllık merkez aidatı,
katıldığı etkinlik (sosyal faaliyetler, gezi, koro vb.) ücreti, yiyorsa günlük yemek ücreti
alınır.
Gündüzlü bakım hizmeti alacak yaşlılardan merkeze geldiği gün sayısı
(yararlanıyorsa öğle yemeği ve servis hizmeti de dahil edilerek) hesabıyla aylık ücret
alınır.
Evde bakım hizmetinden yararlanacaklardan günlük/aylık ücret alınır.
Ücretler makbuz karşılığı peşin olarak ödenir. Zamanında ödemeyenlere yasal faiz
tahakkuk ettirilir.
Bakım ücretini yaşlı yakınlarının ödemesi halinde yüklenme senedi alınır.
-YHM’nde verilen hizmetleri nasıl ücretlendirilir?
SHÇEK’e bağlı olanların Genel Müdürlük, Kamu kurum ve kuruluşlarınca açılanların
ilgili kurum, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişilerince açılan merkezlerin ücreti de
36
Valilikçe oluşturulan komisyon tarafından belirlenir.
-Huzurevleri YHM olarak da hizmet verebilir mi?
Evet. Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce İl Müdürlüklerinden açılış izin belgesi
alarak huzurevi hizmeti veren kamu kurum ve kuruluşları, gerçek kişiler ve özel hukuk
tüzel kişileri, YHM açılmasına ilişkin koşulları Yönetmelik yürürlüğe girdikten sonraki
iki yıl içinde yerine getirdiğini bir raporla İl/İlçe Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne
bildirmesi ve yapılacak inceleme sonucunda açılış izin belgesi düzenlenmesi
durumunda YHM olarak faaliyette bulunabilir.
ENGELLİLER
Özürlü/engelli kimdir?
24.05.1983 Tarih ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Kanunu 3. madde, C bendine göre “özürlü” doğuştan veya sonradan herhangi bir
hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal
yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle normal yaşamın gereklerine
uyamama durumunda olup; koruma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek
hizmetlerine ihtiyacı olan kişiyi ifade eder.
Ülkemizdeki engelli nüfusu ne kadardır?
2002 yılında Başbakanlık Özürlüler Daire Başkanlığı tarafından yapılan araştırmalara
göre özürlü olan nüfusun toplam nüfus içindeki oranı %12.29’dur. Ortopedik, görme,
işitme, dil ve konuşma ile zihinsel özürlülerin oranı %2.58 iken (yaklaşık 1.8 milyon)
süreğen hastalığı olanların oranı ise % 9.70’dir (yaklaşık 6.6 milyon). Ülkelerin
ekonomik, kültürel ve sosyal gelişmişliğiyle orantılı olarak “engelli sorunları”
ülkemizde maalesef en üst seviyededir.
Engellileri;
- Bedensel Engelliler
- Zihinsel Engelliler
- Görme Engelliler
- İşitme Engelliler
-Süreğen Hastalıkları olanlar şeklinde sınıflandırabiliriz.
Günümüz Türkiye'sinde engellilerin toplumla bütünleşme yönünde yoğun sorunlar
içinde yaşadıkları bilinmektedir. Sorunu adlandırmadan başlayan ve yaşamın pek çok
alanına yayılan bu sorunlar, engelli bireylerin içinde yaşadıkları toplumla işlevsel bir
bütünlük içinde yaşamalarını güçleştirmektedir. Sürekli sorunlarla boğuşan, onlara
anlamlı çözümler üretemeyen bireyler, kendilerini mutsuz hissedeceklerdir. Bu da
temel bir insan hakkı olan bireyin kendisini gerçekleştirme hakkını ortadan kaldıran
37
düşük yaşam kalitesi demektir.
Engellilere yönelik hizmetler nelerdir?
a )Bilgilendirme ve Bilinçlendirme
b) Tıbbi bakım
c) Rehabilitasyon
d) Sosyal güvenlik ve gelirin korunması
e) Ulaşılabilirlik
f) Eğitim
g) İstihdam
Engellilik
Yalnız bizim dilimizde değil diğer birçok dilde de engelli ve engellilik anlamına gelen
birden fazla sözcük bulunmaktadır. Örneğin Türkçe'de genel düzeyde engelli, özürlü,
sakat sözcükleri aslında aralarında anlam fakları olduğu halde aynı anlama gelmek
üzere kullanılmaktadır. Genelde tüm engelliler için yaşanan bu karmaşa belirli engelli
kümeleri için de geçerlidir. Örneğin kör, âma, görme engelli, görme özürlü, az gören,
vb. Bu sözcükler değişik anlamlar taşıdıkları gibi yer yer aynı anlama gelmek üzere
de kullanılabilmektedirler. Bu da bir zihin karışıklığı yaratabilmektedir.
Adlandırmadaki bu farklar, zaman zaman öyle çok tartışmaya neden olmaktadır ki,
bu tartışmalar, gerçek sorunların önüne bile geçebilmektedir. Engellinin kim,
engelliliğin de ne olduğu açık bir biçimde ortaya konmayınca, engellilere
yönelik geliştirilecek politikaların, yasaların ve hizmetlerin kapsamı da
belirsizleşmektedir. Bu belirsizlik de uygulamada pek çok sorunun ortaya çıkmasına
neden olmaktadır. Adlandırmadaki karmaşa ve tanım güçlüğü engellinin kendisini
anlatmasını ve diğerlerinin de onları kolayca anlamasını zorlaştırmaktadır.
Engellilerin yaşadığı bir başka sorun da, kendileri ile ilgili sağlıklı istatistiklerin
olmayışıdır. İlk defa son İki nüfus sayımında engellilerin belirlenmesine yönelik bir
soru sorulmuş, bunlardan ilkinden sağlıklı bir sonuç elde edilememiştir. Son nüfus
sayımında engellilere ilişkin kimi durumlar daha ayrıntılı sorularla soruşturulmasına
karşın kamuoyuna henüz bir sonuç açıklanmamıştır. Sayım sonucunda ortaya
çıkacak çok önemli bilgilere dayanarak birçok şeyi konuşabilmek ve pek çok hizmeti
planlayıp, programlayabilmek çok daha kolay olacaktır.
Engelliliğin her zaman her yerde geçerli ölçülerle tanımını yapmak bir hayli güçtür. Bu
yüzden olsa gerek alanyazında (literatürde) çok değişik tanımları vardır. Birleşmiş
Milletler Sakat Haklan Bildirgesinde "Kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi
kendisine yapması gereken işleri (bedensel ya da sonradan olma) her hangi bir
noksanlık sonucu yapamayanlar" (3) sakat olarak tanımlanmaktadır. Engelli sözcüğü
genelde hareket yeteneği sınırlanmış bireyi çağrıştırmaktadır. Hareket yeteneğini
sınırlayan nedenler ise doğuştan getirilen, doğum sırasında karşılaşılan ya da
sonradan yaşanan bir hastalık veya kaza sonucu ortaya çıkan bir işlev
bozukluğundan kaynaklanıyor olabilir.
Bir toplumda engellilerin varlığı onların toplumla bütünleşme gereksinimini ve
sorununu ortaya çıkarmaktadır. Bu ise oldukça zor ve karmaşık bir süreçtir. Oysa
38
engellilik önlenebilirse, en azından sayıları çok daha aza indirilebilirse, engellilerin
topluma kazandırılması konusu, günümüzdeki boyutlarda bir sorun olmaktan
çıkacaktır.
Engelliliğin nedenleri dikkatle incelenirse, bunların çok önemli bir bölümünün
kaçınılabilir, önlenebilir nedenler olduğu görülecektir. Engellilik genelde kaynağına ve
sebeplerine göre değişik şekillerde sınıflandırılmaktadır. Kaynağına göre
sınıflandırıldığında, doğuştan gelen engellilik nedenleri arasında bir takım genetik
nedenler, akraba evliliği, gebelik sırasında annenin karşılaştığı travmalar, hastalıklar,
ilaç kullanımı, ışına maruz kalmak, annenin alkol ve madde bağımlısı olması, kötü
beslenmesi gibi nedenler görülmektedir. Sayılan tüm bu nedenler kaçınılmaz,
önlenemez durumlar değildir. Tıp bilimince gerçekleştirilen araştırmalarla genetik
nedenlerin bile en azından bir kısmı önceden bilinebilmektedir.
Doğum sırasında ve sonrasında 'kazanılan" engelliliğe gelince kötü ve yetersiz
koşullarda gerçekleştirilen doğumlar, travmalar, yanlış uygulamalar vb. akla
gelmektedir.
Doğum sonrasında karşılaşılan olaylar arasında ise iş kazaları, ev kazaları, trafik
kazaları, savaşlar, terör olayları, endüstriyel kazalar, deprem ve benzeri yıkım
olayları, büyük sanayi kazaları v.b, temel engellilik nedenleri arasındadır. Bunların
büyük çoğunluğunun da önlenebilir nitelikte nedenler olduğu anlaşılmaktadır. O halde
"engellilik bir kader değildir". Gerekli önlemler alındığında, bilinçli bir toplum
yaratıldığında, engellilik büyük oranda önlenebilir. Bunun için insana her şeyin
üstünde değer veren bir anlayışın toplumda benimsenip yerleştirilmesi gerekir. Bu
nedenle engelli sorunlarına eğilirken, ısrarla üzerinde durulması gereken konu
engelliliğin oluşmasını önlemek olmalıdır.
Engellilerin Toplumla Bütünleşmelerinin Önündeki Engeller Nelerdir?
a. Yoksulluk
Engellilerin genel olarak toplumla bütünleşmesinin önündeki engellerden birisi ve
belki de en önemlisi yoksulluktur. Yapılan araştırmalar, dünyanın her yerinde
engellilerin çok büyük çoğunluğunun toplumun yoksul kesimlerinden geldiğini ve
yoksulluk içinde yaşadıklarını göstermektedir. Bu belirleme gelişmiş/endüstrileşmiş
ülkeler için de geçerlidir. Kuşkusuz bu gerçek bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde
çok daha çarpıcı ve dramatik yönleriyle yaşanmaktadır. Yukarda sayılan engellilik
nedenleri çoğunlukla yoksul kesimler arasında geçerlilik kazanmaktadır. Ayrıca
engellilik işsizliğin de başlıca nedenleri arasında sayıldığı için bu iki olgu arasında bir
neden sonuç bağlantısı bulunduğu söylenebilir. Demek ki engellilerin topluma
kazandırılmalarının önündeki en ciddi sorunlardan birisi, içinden geldikleri sosyoekonomik kesimin bir bütün olarak yaşadığı yoksulluk sorunu/gelir dağılımı
sorunudur. Doğaldır ki yoksul kesimler arasından gelen engelliler, yoksulluğu üreten
başka sebeplerle de bir arada yaşadıkları için, onlar için yoksulluk adeta bir kısır
döngüye dönüşmektedir. Bu, onların toplumla bütünleşmelerinin önündeki en ciddi
engeldir. Standart Kurallar (Kural 8) engellilerin sosyal güvenlik kapsamında
korunmalarını ve onlara yeterli düzeyde gelir desteği sağlanmasını öngörmektedir.
Bu konuda engellilere yönelik ayrımcı uygulamalar önlenecektir. Engellilerin koruyucu
aile uygulaması içinde bakılması için bakıcı ailelerin sosyal güvenlik kapsamına
alınarak desteklenmesi ön görülmektedir. Engellilerin kendi kendilerine yeterli
39
olabilmesi için meslek edindirilmeleri ve işe yerleştirilmeleri önemle vurgulanmaktadır.
Asıl olan engelli de olsa her bireyin topluma çalışarak üretken bir birey olarak
katılmasıdır.
b. Eğitim
Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki bir diğer engel de eğitim konusunda
karşılaştıkları sorunlardır. Tüm ülkelerde eğitim sistemi, öncelikle, nüfusun engelli
olmayan kesimi için planlanıp uygulanmaktadır. Böylece daha en baştan eğitim
sistemi, engellileri dışlayan bir anlayışa sahip olmakta; daha sonra da engellileri
eğitim sistemiyle bütünleştirecek çeşitli programlar geliştirilmeye çalışılmaktadır.
Aslında bilinçli ya da bilinçsiz gelişen bu dışlayıcı tavır, diğer konular için de
söylenebilir. Bir yandan çeşitli konularda engellileri dışlayan süreç devam ederken,
bir yandan da onları toplumla bütünleştirme çabası, ne yazık ki birbiriyle çelişen iki
süreç olduğu için, çok da başarılı olamamaktadır. Engellilerin eğitimi ile ilgili
programların farklı oluşu bu ayrımın nedeni olarak gösterilebilmektedir. Oysa bu
yalnızca engelliler için değil her insanın eğitiminde geçerli bir durumdur. Çağdaş
eğitim anlayışında, eğitimin odağında, engelli olsun olmasın, insan, insanın özellikleri
ve gereksinimleri yer alır.
Standart Kurallara göre (kural 6) engelliler de diğer bireyler gibi ilk, orta ve
yükseköğrenim olanaklarından yararlanacaklardır. Zorunlu eğitim herkes gibi
engellileri de kapsayacaktır. En çok ihmal edilen konulardan biri de engelli çocukların
okul öncesi eğitimidir. Ayrıca yetişkin engelliler için örgün ve yaygın eğitim olanakları
da son derece sınırlıdır. Bu nedenle öncelikle eğitim alt yapısının nitelik ve nicelik
olarak geliştirilmesi ve engellilerin gereksinimlerini karşılayacak bir düzeye
eriştirilmesi gerekir. Engellilerin eğitiminde sorumluluk alacak meslek elemanlarının
(özel eğitimci, rehber danışman, sosyal hizmet uzmanı) yeterli sayıda ve donanımda
yetiştirilmeleri gerekir, öte yandan eğitim kurumlarının engellilerin de varlığını hesaba
katacak fiziksel düzenlemelere sahip olması, bu kurumlara kolay ulaşım için gerekli
önlemlerin alınması, engellilerin özel eğitimi için gerekli ders araç-gereçlerinin
hazırlanması gibi konular engellilerin toplumla bütünleşmeleri önündeki ciddi engeller
olarak yaşanmaktadır. Engellilerin engel durumlarını hesaba katacak özel ölçme
değerlendirme yöntemlerinin geliştirilmesi gereklidir.
Müfredat programları, engel türleri ve dereceleri ile engellilerin kişisel özellikleri ve
gereksinimleri de dikkate alınacak şekilde esnek hazırlanmalıdır. Engellilerin
eğitiminde görevli meslek elemanlarının meslek/hizmet içi eğitimlerine de gereken
önem verilmelidir. Engellilerin eğitiminde çağdaş bir yaklaşım olarak kabul edilen
"kaynaştırılmış eğitim" gerekli alt yapı eksiklikleri giderilerek yaygın bir şekilde
uygulanmalıdır.
Üniversitelerin engellilerle ilgili eğitim veren bölümlerinde Öncü araştırma ve
uygulamalar desteklenmeli, engellilerle ilgili "uygulama araştırma merkezleri"
kurulması teşvik edilmelidir. İlgili kurumlar arasında bilgi ve deneyim paylaşımı
amacıyla işbirliği ve eşgüdüm sağlayıcı çalışmalara ağırlık verilmelidir.
Engelliler eğitim sisteminin dışında kalıp eğitilemeyince, bu durum pek çok başka
sorunu da beraberinde getirmektedir. İnsan yaşamında bazı sorunlar, bazı konular
vardır ki gerek pek çok sorunun üretilmesinde, gerekse pek çok sorunun çözümünde
adeta bir anahtar rolü oynamaktadır. Eğitim de onlardan birisidir. O nedenle
40
engellilerin eğitim sorunlarına gerekli önem ve ağırlık verilmelidir. Ülkemizde
engellilerin % 97'sinin eğitim olanaklarından yoksun kaldığı ileri sürülmektedir. Bu da
sorunun bizdeki boyutu hakkında yeterince fikir vermektedir. Bu eğitim oranıyla
engellilerin sorunlarını çözmek, onları topluma kazandırmak, toplumla bütünleştirmek
olanaklı değildir.
c. Ulaşım, Fiziksel Çevre ve Konut
Engellilerin topluma katılmalarının önündeki en büyük engellerden biri de ulaşım,
fiziksel çevre ve konut sorunudur. Engellilerin içinde yaşadıkları fiziksel çevre, sahip
oldukları fiziksel işlev bozuklukları/yetersizlikleri ve bunun yol açtığı sınırlamalar
yüzünden büyük önem taşımaktadır. Eğitim konusunda belirttiğimiz gibi, toplumu
tasarlarken, bir toplum modeli ortaya koyarken, içinde yaşanılan fiziksel çevreyi de o
toplumun içinde yaşayan herkesi düşünerek tasarlamak gerekir. Yaşanılan konuttan
tüm kamusal yaşam alanlarına, ve ulaşım araçlarına kadar tüm çevresel unsurların
engellilerin özellikleri ve gereksinimleri dikkate alınarak tasarlanmadığı bir gerçektir.
Yollar, kaldırımlar, kamu binaları, parklar ve bahçeler, okullar, içinde yaşanılan
konutlar, ulaşım araçları ve bunun gibi daha bir çok fiziksel çevre unsuru, engellilerin
topluma katılmasının önünde ciddi birer engel oluşturmaktadır. Böylece sahip olduğu
engeli nedeniyle hareket yeteneği sınırlanmış insanların bu ve benzeri sebeplerle
yaşadıkları sınırlama daha da pekişmektedir. Bunun anlamı Hareket yeteneği
sınırlanan bireyin toplumsal yaşamdan dışlanmasıdır. Oysa bütün bunlar, engellilerin
topluma katılmasını, toplumla bütünleşmesini kolaylaştıracak bir biçimde
tasarlanabilir ve geliştirilebilir .
Standart Kuralların eşit katılım için hedef seçtiği alanlardan ilki "ulaşılabilme" (kural 5)
konusudur. Bu anlamda fiziksel çevre koşullarının engellilerin yaşamını
kolaylaştıracak şekilde düzenlenmesi, eşit katılım açısından yaşamsal değerde kabul
edilmektedir. Fiziksel çevrenin yapılandırılmasında sorumlu kişi ve kuruluşların
engelli kişiler konusunda bilgili, bilinçli ve duyarlı davranmaları sağlanmalıdır. Bu
amaçla fiziksel çevrenin tasarlanması ve yapılandırılması süreçlerinde engellilerin,
ailelerinin ve örgütlerinin katılımı konusu büyük önem taşımaktadır.
d. Rehabilitasyon
Rehabilitasyon ve araç-gereç gereksiniminin yeterince karşılanamaması da
engellilerin toplumla bütünleştirilmesinin önündeki en büyük engellerden birisidir.
Bilindiği gibi rehabilitasyon çok genel olarak, yitirilen bir yeteneğin yeniden
kazandırılması, yerine başka bir yeteneğin 'ikame edilmesi" (1; 7) demektir. Her hangi
bir sebeple engelli hale gelen birey önceden var olan işini artık yapamıyorsa ya o işi
yapabilmek için "yeniden yeteneklendirilmesi = rehabilite edilmesi" gerekmektedir ya
da bu İşi yapmak artık olanaklı değilse, yapabileceği yeni bir iş için beceri kazanması
(eğitilmesi) gerekmektedir. Böyle bir rehabilitasyon sürecinden geçmemiş olan birey,
topluma ve içinde yaşadığı aileye yük olmaktan kurtulamayacaktır. Engellilerin
engelleriyle bağlantılı bir eğitim ve rehabilitasyon olanağından yararlanması, onları
toplumsal yaşamla bütünleştiren en önemli etkendir. Oysa bu gün, ülkelerin
gelişmişlik düzeylerine göre az çok fark etse de, engellilerin ezici bir çoğunluğu bu
olanaklardan yararlanamamaktadır.
Standart kurallara göre (Kural 3) engelliler için geliştirilecek rehabilitasyon
programlarına katılım konusunda da eşitlik ilkesi en önemli rehber durumundadır.
41
Programlar engellilerin, ailelerinin ve örgütlenmelerinin katılımı ile geliştirilmeli; nitelik
ve nicelik yönden engellilerin gereksinimlerini karşılayacak yeterlikte olmasına özen
gösterilmelidir. Eşitlik ilkesi gereği, birden çok özürü bulunanlar ihmal edilmemelidir.
Rehabilitasyon programının kapsamında eğitim, danışmanlık, bireysel kapasitenin
arttırılması, değerlendirme, rehberlik gibi konular yer almaktadır. Hedef kitlesi ise
engellilerin yanı sıra aileleri, ilgili kuruluşların çalışanları, toplum, ilgili meslek
elemanları ve medya yer almaktadır.
Uygulanan rehabilitasyon programlarının değerlendirilmesinde engellilerin, ailelerinin
ve örgütlerinin görüşlerine Önem verilmelidir.
Ayrıca her engel kümesinde yer alan bireylerin gereksinim duydukları kimi araç
gereçler vardır ki bunlar engelliler için son derece önemlidir, yaşamlarının adeta bir
parçası gibidir. Bu araç gereçler engellinin hareket yeteneğini artırıcı özelliklere
sahiptir. Bu da toplumla daha çok bütünleşme demektir. Yoksulluk ve işsizliğin en
yaygın olduğu toplumsal kesimin engelliler olduğu düşünülürse, özellikle sosyal
güvenlik ve sosyal refah hizmetlerinin yetersiz olduğu ülkelerde engellinin bu tip araç
gereçlere kolaylıkla ulaşması beklenemez. Az Önce verilen örnekte olduğu gibi belirli
oranda görme engeli olan bir insanın bir gözlük desteği ile bu sorununu çözülecekse
ya da yürüme güçlüğü çeken bir insana sağladığınız bir araçla (bir koltuk değneği
veya tekerlekli sandalye ile) onun hayatı önemli ölçüde kolaylaşacaksa, böylece
engelli karşı karşıya olduğu sınırlanmanın, kısıtlılığın dışına çıkabilecekse, bu onun
İçin vazgeçilmez bir şeydir. Bu sağlanamadığında engellinin topluma katılmasının
önünde ciddi bir engel oluşmuş demektir.
Engellilerin onurlu bir yaşam sürebilmeleri için kendi kendilerine yeten bireyler
olmalarının önemine değinilmişti. Bu bağlamda kamusal yardımlardan yararlanmak
konusunda tam bir eşitlik olmalıdır. Engellilere gereksinim duydukları araçlar, ücretsiz
ya da çok ucuza verilmelidir. Engellilerin gereksinim duydukları özel araçların
geliştirilmesi konusunda AR-GE araştırmalarının desteklenmesi, araçların üretimi ve
ithalinde kolaylıklar sağlanması gerekir. En önemlisi engellilerin bu araçlara
kolaylıkla, ulaşabilir olması sağlanmalıdır. Bu araçların üretimi ve dağıtımında tüm
engel kümelerinin ve her engelli bireyin gereksinimleri özel olarak dikkate alınmalıdır.
Engellilerin yaşamlarını kolaylaştırmak üzere tasarlanmış bu araçlar, onların
toplumsal yaşama katılmalarını maksimize edecektir.
e. Engellinin Aile Yaşamı / Özel Yaşamı
Topluma katılma, toplumla bütünleşme konusunda bir başka güçlük de, engellinin
aile yaşamı / öze! yaşamıyla ilgili olarak ortaya çıkmaktadır. Fiziksel işlevlerindeki
bozulma ya da bazı eksiklikler nedeniyle engellinin hareket yeteneği sınırlanınca, bu,
onun özel yaşamına da bazı kısıtlamalar getirmektedir. Hatta sosyal hizmet
kurumlarda sürekli bakım ve koruma altında olan engelliler için adeta özel yaşam yok
denebilecek kadar azdır. Engelliye ait bir mekanın yokluğu ve kimi etkinliklerin (cinsel
yaşam gibi) yasaklanması gibi pek çok sınırlama özel yaşamı ortadan kaldırmaktadır.
Ayrıca engellilerin evlenmeleri ve aile kurmaları da diğer insanlara oranla daha
güçtür; bu da onların toplumla bütünleşmelerini önemli ölçüde engellemektedir.
Gerek aile ortamında gerekse kurum yaşamında olsun, engelliler, özel bakım ve
gereksinim kümesi oldukları için ya da başka zorlayıcı sebeplerle daha çok ihmal
istismar kurbanı olmaktadırlar.
42
Standart Kurallara göre devletler (Kural 9) engellilerin aile yaşamına tam olarak
katılmalarını desteklemek durumundadır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da
ayrımcı uygulamalar olmaması için çaba harcanması gerekmektedir. Evlilik, aile
yaşamı ve cinsellik gibi konularda engellilere yönelik olumsuz önyargıların
değiştirilmesi gerekmektedir.
f. İstihdam Sorunu
Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki en önemli engel ise istihdam
sorunudur. Çalışmanın gerek bireysel gerekse toplumsal refahın sağlanmasındaki
önemi tartışmasız benimsenmektedir. Çalışmayı Özendirmenin hem bireysel hem de
toplumsal açıdan sayısız; yararı olduğu söylenebilir. Öte yandan çağdaş anlayışın bir
gereği olarak "çalışmak ve işsizlikten korunmak" bir insan hakkı olarak da
değerlendirilmektedir.
İşsizlik ve çalışma yaşamından kaynaklanan sorunlar, engellileri kuşatan sorunlar
arasında, adeta diğer sorunların da temeli konumunda olan, bir diğer söyleyişle
doğrudan doğruya diğer sorunları doğuran ya da bu sorunların daha şiddetle
yaşanmasına neden olacak etkilerde bulunan bir özelliğe sahiptir.
Her insanın yapabileceği bir iş vardır ve engelliler de fiziksel ve ruhsal işlevlerinde bir
bozulma ya da eksiklik olsa bile, onların bu niteliklerini dikkate alan uygun bir eğitim
ve rehabilitasyondan geçirildikleri zaman çalışabilirler, üretime katılabilirler.
Çalışmanın, kültürün önemli bir parçası sayıldığı toplumlarda, herkes gibi engelliler
de çalışmaya/üretmeye isteklidirler.
İşsizlik, çok yönlü neden ve sonuçlara sahip bir olgudur. Bu sorunu, yalnız engellilerin
değil tüm insanların gündeminde bir sorun olmaktan çıkarmak kuşkusuz en büyük
amaç olmalıdır.
Genel olarak engellilerin istihdamı ile bağlantılı yaşanan sorunları beş noktada ele
almak olanaklıdır ;
1- Bunlardan ilki ülkemizde, henüz engellileri de gözeten sistemli bir iş analizi ve
meslek tanımlaması çalışmasının yapılmamış olmasıdır. Bu gün engellilerin, sahip
oldukları engelden kaynaklanan özellikleri ve nitelikleri de dikkate alınarak, hangi
işlerde çalışabilecekleri konusunda, elde ciddi bir araştırma, bir çalışma
bulunmamaktadır. Engelliler çok sayıda işte, kendi kendilerine yaptıkları girişimlerle
çalışma deneyimleri yaratmaktadırlar. Oysa gelişmiş ülkelerde iş analizleri, meslek
tanımları son derece önemlidir. Engelliler hangi işleri yapabilir? Bu iş, bu meslek
hangi eğitim sürecinden geçildikten sonra yapılabilir? Bu eğitim sürecinin özellikleri
ve aşamaları nelerdir?... Bütün bunların ayrıntılarının belirlenmesi gerekir. İş
piyasası, eğer belirli niteliklerle donatılmış bir iş gücüne gereksinme duymuyorsa, iş
gücünü, bu niteliklerle donatmayı sürdürmek, bir yandan boşa giden emek ve para,
diğer yandan da bu niteliklere sahip işgücünün işsizliğine kapı aralamaktır. Yani, her
insanı olduğu gibi, engellileri de iş piyasasının özellikleri ve gereksinimleri
doğrultusunda eğitmek, özellik kazandırmak ve iş piyasasına hazırlamak gerekir.
2- Engellilerin istihdamını güçleştiren sayısız neden arasında eğitim ve rehabilitasyon
konusundaki yetersizlikler büyük yer tutmaktadır Bu gün ülkemizde ne yazık ki
43
engelliler için yeterli eğitim ve rehabilitasyon (mesleki eğitim ve rehabilitasyon dahil)
merkezi bulunmamaktadır.
3- İçinde bulunduğumuz iktisadi yapının, engellileri de içerecek bir şekilde
düzenlenmemiş
olması,
işverenlerin
engellileri
çalıştırmak
konusundaki
çekingenlikleri ve önyargıları da istihdamın önündeki engeller arasındadır. Bazı işler
vardır ki engelliler bunları gerçekten diğer insanlardan daha iyi yapabilmektedir,
bunlar kanıtlanmıştır. Toplum bu konuda bilinçli değildir. Bu bilinç olmadığı için de
özellikle, işveren kesimi, "acaba yapabilirler mi" kaygısı içerisinde hareket
etmektedirler. İşe alınan engellinin o iş ortamında başarılı olabilmesi, üretken
olabilmesi için de işyerinde bazı düzenlemeler yapılmalı, önlemler alınmalıdır. Bunlar
yapılmadığı zaman da çalışan engellinin işe yaramadığı, üretken olamadığı gibi bir
kanaatin oluşmasına kapı aralanmakta; bu da henüz istihdam edilemeyen insanların
önüne yeni engeller çıkarmaktadır.
4- Bir başka güçlük de engelli istihdamını kolaylaştırmada kullanılan araçların
yeterince geliştirilmemiş olması ve uygulanmamasıdır. Dünyanın her yerinde
engellilerin, istihdamı ile ilgili bazı kolaylaştırıcı yollar aranmakta ve uygulanmaktadır.
Örneğin, kota rejimi başka koşullarda istihdamında güçlük bulunan nüfus kesimleri
için kullanılır. Ülkemizde işyerlerinde 1475 sayılı İş Kanunu gereğince %3 oranında
engelli istihdamını zorunlu kılan yasal düzenleme vardır. Ayrıca bu uygulama
(istihdamda pozitif ayrımcılık) eski hükümlüler, korunmaya muhtaç gençler ve terörle
mücadele sırasında yitirilen kamu görevlilerinin yakınları için de uygulanmaktadır.
Bunun dışında korunmalı iş yerleri uygulaması vardır. Zaman zaman bu uygulama
eleştiri alsa da, halen bazı engelli kümeleri (örneğin ağır zihinsel engelliler) için
özellikle önerilmekte ve kullanılmaktadır. Seçilmiş iş yöntemi, bazı işlerin yalnızca
engelliler tarafından yapılması (örneğin santral işletmenliğini yalnız görme engelliler
tarafından yapılması gibi) için onlara tahsis edilmesidir. Değişik esnek çalışma
biçimlerinin (evde çalışma, evde üretim, yarım zamanlı çalışma v.s.) engelliler için
özellikle kullanılması da olanaklıdır.
5- Engellilerin istihdamla bağlantılı sorunları istihdam gerçekleştikten sonra da ortaya
çıkmakta ve iş yaşamı içinde de sürmektedir. Bu aşamada engelliler sahip oldukları
kişisel özellikleri ve nitelikleri ile bağlantılı pek çok sorunla karşılaşmaktadırlar.
Bunlar, olumsuz iş ve işyeri koşullarından tutun da, çalıştığı işte karşılaştığı sosyal
güvenlik sorunları, yetersiz ücret, işinde ilerleyememe, erken emeklilik gibi sayısız
sorunları içeren geniş bir alana yayılmaktadır (10).
Standart Kurallar (Kural 7), istihdam konusunda engelliler aleyhine var olan
düzenleme ve uygulamaların kaldırılarak engellilerin istihdamını kolaylaştırmayı
öngörmektedir. Engellilerin çalışacağı ortamların onların gereksinimlerini
karşılayacak şekilde tasarlanıp yapılması, engellilerin istihdamını kolaylaştıracak
teknolojik gelişmenin desteklenmesi, istihdama uygun eğitim verilmesi Standart
Kurallarda altı çizilen diğer konular arasındadır. Ayrıca, engellilerin çalışması
yönünde, toplumdaki önyargıları giderici çalışmalar ve engellilerin istihdamı
konusunda kamu ve özel sektör sorumluluğu özellikle vurgulanmaktadır.
Bu gün gelinen noktada, engelli istihdamının görünümü genel olarak şudur: Sorun bir
yanıyla çok uzun süredir yaşanan, müzminleşerek yapısal bir özellik kazanan, genel
işsizlik sorununun bir parçasıdır. Bir yanı ile kendine Özgü özellikler taşımaktadır.
44
Genel işsizlik sorununun bir parçası olarak getirilecek çözüm arayışları bu gerçeği de
gözetmek zorundadır. Kendine özgü yanları da özgün çözüm arayışlarını zorunlu
kılmaktadır. Bu gün ülkemizde engelli iş gücü arasında işsizlik oranının tam olarak ne
olduğu bilinmemektedir. Buna karşın bu oranın %99'lar dolayında olduğu ifade
edilmektedir. Bu oran gerçeği yaklaşık ifade ediyor bile olsa, sorunun boyutlarını
sergilemeye yeterli görünmektedir. Bu nedenle, kendine özgü yanlarıyla engelli
sorunlarının en önemli boyutlarından birini oluşturan engellilerin istihdamı sorunu,
sosyal politikanın odağında yer alarak en kısa sürede çözüme kavuşturulmayı
beklemektedir.
Engellilerin çalışması ve işsizlikten korunması konusu bir yandan uluslararası
belgelerde bir yandan da başta Anayasa olmak üzere ulusal mevzuatımızda
gereğince işlenmiştir. Bu yönde, ortaya çıkacak hukuksal düzenleme gereksinimini
karşılayacak yeni çalışmalar elbette ihmal edilmemelidir. Ancak bu alandaki asıl
sorun toplumsal anlayıştan, uygulamadaki tutarsızlıklardan kaynaklanmaktadır. Bu
gün ülkemizde engelliler işsiz kalmanın ezikliği içindedirler. Üretken ve yaratıcı
çalışma, insanca ve onurlu bir yaşam sürdürebilmenin ön koşuludur. Bu yüzden
engelli bireyin de topluma uyumunda, toplumla bütünleşmesinde bir işe sahip olması
büyük önem taşır. Engelli birey işsiz kaldığı ve yaşadığı topluma üreterek katkıda
bulunamadığı için kendini gerçekleştirmemekte, ailesine ve topluma yük olmaktadır.
Engelliler için neler yapabiliriz?
1. Özürlülüğe sebep olan nedenler analiz edilmeli, bunlardan özürlülüğü önlemede
en etkili olanlar özürlülüğü önleme programında en başa alınmalıdır.
2. Anne adaylarının temel sağlık hizmetlerinden çok iyi bir biçimde ve çok erken
dönemde yararlanması sağlanmalı
3. Anne adaylarının özürlülük nedeniyle özürlü çocuğa neden olabilecek çevre
faktörleri konularında eğitilmesi sağlanmalı.
4. Özürlülüğün erken tanınması için tarama programları geliştirilmeli, üniversiteler
yeni doğan ünitelerinde özrün doğru değerlendirilmesi için disiplinler arası bir ekip
kurmalı, tanı ve yönlendirilme birimleri açılmalı,
5. Bu birimlerde tanılanan özürlülerin kaydının tutularak gerçek rakamların ve hizmet
götürülecek grubun saptanması.
6. Özürlülük konusunda ihtiyaç duyulan mesleki insan gücünün nitelik ve nicelik
yönünden yeterli düzeyde yetiştirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalı
7. Özre özgü eğitim ortamının fiziki yönden, araç – gereç ve donanım açısından
düzenlenmeli
8. Mesleki eğitim modelleri oluşturularak özürlülerin üretme, aktif katılımları
sağlanmalı.
9. Özürlü çocuklara verilecek eğitim hizmetlerinin de tanılamadan hemen sonra
başlayıp iş eğitimine kadar sistemli, sürekli bir şekilde ele alınıp programlanması,
yaygınlaştırılması ve hizmetin iyileştirilmesi gerekmektedir. Bu aynı zamanda her
özürlü çocuğa en az sınırlayıcı ortamda eğitim olanakları verilmesini de gerekli
kılmaktadır.
10. Özürlü çocukların diğer çocuklar kadar gözetilmesi ve hizmet sınırlılıklarının
aşılmasında önemle vurgulanan gönüllü kuruluşlarla ilgili öneriler;
11. Kurulan gönüllü kuruluşların özürlü çocuk ya da özürlüler ve ailelerine hizmet
vermeleri yönünde yönlendirilmeleri yapılmalıdır.
45
12. Devlet gözetiminde özürlü çocuğa doğrudan eğitim, sağlık ve mesleki eğitim
sağlayan gönüllü kuruluşların çabaları desteklenmelidir.
13. Boş zaman değerlendirme ve spor tesislerinde düzenleme ve değişikliklere
gidilmelidir.
14. Özürlü çocukların yaşam ve eğitimini sürdürmeleri için gerekli olan araçların
temininde kolaylıklar sağlanmalıdır.
15. Özürlülere karşı toplumun duyarlılığının artırılması yönünde çalışmalar hızla
sürdürülmelidir.
KADIKÖY BELEDİYESİNİN
ENGELLİLERE YÖNELİK YAPTIĞI ÇALIŞMALAR
KADIKÖY BELEDİYESİ
ENGELLİ DANIŞMA VE DAYANIŞMA MERKEZİ
AMAÇ:
Merkez 26.02.05 tarihinde faaliyetlerine başlamıştır.
Merkezin kuruluş amacı; engellilere ve ailelerine sağlık, eğitim ve istihdam
hizmetlerinde danışmanlık ve sosyal destek vermek, engellilerin yaşam kalitelerini
arttırmak ve sosyal hayata daha aktif katılmalarını sağlamaktır.
Kadıköy Belediyesi
Engelli Danışma Ve Dayanışma Merkezi
Kayıt altına alınarak veritabanına eklenen engelli sayısı: 3223 (Mayıs 2010 verileri)
Zihinsel Engelliler: 1104
Bedensel Engelliler: 1149
Görme Engelliler: 174
Bedensel – Zihinsel Engelliler: 493
İşitme Engelliler: 258
Epilepsi: 45
Beyaz Kart ve refakatçi kartı çıkartılan üyelerin sayısı: 1021
Başbakanlık Kartı çıkartılan üyelerin sayısı: 107
Haydarpaşa Numune Hastanesi’nden çıkarılan engelli raporlarının sayısı: 1610
Sağlık kurulu raporu: 1234
46
Özel eğitim raporu: 124
Özürlü maaşı için rapor: 244
Vergi indirimi için rapor: 8
Engelli taksi ve minibüs hizmetimizden faydalanan üyelerin sayısı: 4462
Merkezden verilen tekerlekli sandalye ve ortopedi malzemesi sayısı: 1730
Tekerlekli sandalye: 260
Ortopedi malzemesi: 68
Hasta bezi: 634
Yatak koruyucu: 768
Ücretsiz danışmanlık hizmetlerimizden yararlanan üyelerin sayısı: 3366
Psikolojik destek: 319
Bireysel özel eğitim danışmanlığı: 458
Grup terapisi:1614
Hukuk Danışmanlığı: 729
Yaşam Üzerine Söyleşiler: 246
Merkezin Amaçları:
Kadıköy Belediyesi Engelliler Dayanışma Merkezi engellilere ve ailelerine yerel
yönetim olarak sağlık ve eğitim hizmetlerinde danışmanlık ve sosyal destek vermeyi
hedeflemektedir.
Merkez;
•
Engellilerin rehabilitasyonu ve eğitimleri,
•
Meslek edinmeleri için eğitim çalışmaları,
•
Sağlık koşullarının iyileştirilmesi için sağlık hizmeti desteği,
•
İstihdam edilmeleri
hedeflemektedir.
Ayrıca;
47
için
çeşitli
iş
projeleri
faaliyetlerini
yürütmeyi
•
•
•
•
Engellilerin gündelik yaşamlarını kolaylaştıracak, sosyal yaşama uyumlarını
sağlayacak, üretimsürecine dahil olmalarının önünü açacak çeşitli destek
faaliyetlerini organize etmek
Sakatlanmalar, Sakat doğumların nedenleri, Engellilerin yaşadıkları sorunların
kaynağının ve çözümünün neler olduğu, konuları başta olmak üzere, toplumun
duyarlılığını ve bilgisini artırıcı çalışmalar yapmak,
Engellilerin yasal hakları konusunda bilgilendirme faaliyetleri yürütmek
amaçları arasında yer alır.
Engellilerin toplumun diğer kesimleri ile ve birbirleri ile kaynaşarak hayatın pek
çok alanında faaliyet yürütmelerinin desteklenmesine katkıda bulunur.
Merkezin çalışma yöntemi
Merkez 4 ana birimden oluşmaktadır:
•
Araştırma ve Koordinasyon Birimi
•
Eğitim ve istihdam Birimi
•
Sağlık Hizmetleri Destek Birimi
•
Sosyal Yaşama Uyum
Engelliler Danışma ve Dayanışma Merkezi (EDDM) 2009 yılında da gerçekleştirdiği
çalışmalarıyla faaliyetlerine devam etmektedir.
Engellilere danışmanlık vermek amacıyla kurulan merkezimiz, engelli ve ailelerinden
gelen talepler doğrultusunda, aileleri bilgilendirmek ve bilinçlendirmek için
danışmanlık hizmeti vermektedir. Uzman doktor, psikolog, özel eğitimci ve
avukatların katılımıyla engellilere ücretsiz söyleşi programları ve haftada 1 gün, 15
kişilik zihinsel engellilerden oluşan gruba yönelik faaliyetler düzenlenmektedir. Üç
haftada bir engelli ailelere psikolojik destek vermek için, grup toplantısı (bir nevi grup
terapisi) çalışması yapılmaktadır. Ayrıca ihtiyacı olan engelliler çeşitli sosyal destek
hizmetlerine yönlendirilmektedir.(ayni yardımlar, tekerlekli sandalye, hasta bezi,
çeşitli araç-gereç vs.)
Engelli taksiden randevu isteyen kayıtlı üyelere ücretsiz olarak hizmet verilmektedir.
MERKEZ;
48
•
Kadıköy İlçesinde oturan tüm Engellilere ulaşmak için veri tabanı oluşturur.
•
Engellileri kanuni haklarından nasıl faydalanmaları gerektiği konusunda
bilgilendirir
•
Engellilere eğitim,
danışmanlık yapar
•
Engelli ailelerine bilgi ve sosyal yönlendirme desteği sağlar, bu amaçla aylık
eğitim ve bilgilendirme toplantıları düzenler
sağlık,
psikolojik,
hukuk
ve
istihdam
konularında
•
Engellilere mesleki eğitim ve istihdam konularında destek olur, meslek
edindirme kursları ve atölye çalışmaları (Bilgisayar, galoş, elişi, vs)düzenler ve
istihdam edilmelerine yardımcı olur
•
Engelli kooperatiflerine danışmanlık yapar ve eğitim hizmeti sunması yönünde
destekler
•
Engellilere yönelik sosyal organizasyon ve grup faaliyetleri yürütür ve kent
hayatına entegrasyonları için destek olur, bu amaçla sinema veya tiyatro, her
yaz piknik gibi etkinlikler düzenler.
•
Engellilere çeşitli sosyal destek hizmetleri verir (ayni yardımlar, tekerlekli
sandalye, hasta bezi, çeşitli araç-gereç vs.)
•
Engelsiz taksi hizmeti vermektedir.
KADIKÖY BELEDİYESİ ENGELLİ ARAŞTIRMASI 1
DR. HASAN GÜVENTÜRK
OCAK 2006
ARAŞTIRMANIN AMACI
Engellilerin insan haklarının korunmasına ve demokrasinin geliştirilmesine yönelik
pilot projeler/uygulamalar geliştirilirken engellilerin temel ihtiyaçlarının belirlenmesi ve
bir veri tabanı oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda engellilere
yönelik projeler hazırlanırken engelli veya aileleriyle yüz yüze görüşmek ve
yönlendirmesiz kendilerinin ifade ettiği ihtiyaçları belirlemek son derece yararlıdır.
Toplumun ayırımcılığa uğrayan kesimleri arasında engelliler ilk sırada yer alıyor ve
bu insanlar insan hakları ihlallerine sürekli maruz kalıyor. Engelli bireylere uygulanan
ayrımcılık okul öncesi dönemde başlıyor. Bu dönemden başlayarak aileler engelli
çocuklarını kaydedecek okul bulmakta zorlanıyor. Engelli çocuğu olmayan aileler
okullara baskı yaparak engellilerin anaokullarına kayıt olmalarını engelliyor.
İlkokul döneminde gerek kaynaştırmaya gerekse özel alt sınıflara devam eden engelli
çocuklar akranları tarafından dışlanıyor ve damgalanıyor. Deneyimsiz öğretmenler ve
uygunsuz koşullar ve bilinçsiz aileler bu çocukları son derece olumsuz etkiliyor ve
okuldan uzaklaştırıyor. Çukurova bölgesinde ilköğretim çağındaki engelli çocukların
iç dünyasını incelemeye yönelik yapılan bir araştırmada çocukların % 79´unda
depresyon ve anksiete belirtileri mevcut ve % 24´ü yaşamak istemediğini belirtiyor.
Engellilere yönelik mesleki eğitim uygulamaları son derece yetersiz. Bu programlara
katılan engelliler de okul bitiminden sonra bu birikimlerini kullanacak istihdam olanağı
bulamıyor ve sonuçta yine evlerine kapanıyor. Bu hem kendilerini hem de aileleri
olumsuz etkiliyor. Yine Çukurova Bölgesinde engelli ailelerinin ruhsal durumlarını
ölçmeye yönelik yapılan bir araştırmada engelli ailelerinin % 71´inde depresyon ve
anksiete belirtileri mevcut ve yine bu ailelerin %25´i yaşamdan hiç keyif almadığını
49
ifade ediyor ve intiharı düşünüyor.Erişkin yaşa gelen ve anne-babası yaşlanan
engellilerde ise bakım sorunu ortaya çıkıyor nitekim kimsesiz engellilerin bakımını
yapacak kuruluş hemen hemen hiç yok.
Engellilerin uğradığı bu ayırımcılığı en aza indirmek, onları sosyal hayata ve üretim
sürecine kazandırmak için çözüm önerileri geliştirirken, engellilerin yaş, engel
durumu, öğrenim durumu, özel eğitim ve mesleki eğitimden faydalanma oranı, işsizlik
oranı, gelir durumu ve temel ihtiyaçları gibi bilgilere ulaşıldığında uygulanacak proje
ve çalışmalar daha akılcı planlanacaktır.
YÖNTEM
Verilere ulaşmak için öncelikle Kadıköy Belediyesi Engelli Danışma ve Dayanışma
Merkezi, Engelsiz - İş Projesi, Kadıköy Kaymakamlığı, muhtarlıklar ve Aile Danışma
Merkezlerindeki kayıtlı engelli listeleri elde edilmiş ve bu listelerden tesadüfi 250
engelli seçilmiştir. Bir ay boyunca 250 engelli ve/veya ailesi ile evde veya Kadıköy
Belediyesi Engelli Danışma ve Dayanışma Merkezinde yüz yüze görüşülmüş ve
hazırlanan anket formu doldurulmuş ve ihtiyaçları sorulmuştur. Çalışma boyunca 4
engelli birey istihdam edilmiştir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
1. Ankete katılan engellilerin 2/3´ünü erkekler oluşturmaktadır. Aileler erkek
engelli çocuklarının sorunları için daha çok müracaat etmektedir. Bu durumda
engelli kız çocukları engelliliklerinin yanında 2. bir ayrımcılığa maruz
kalmaktadırlar. Engelli kız çocuklarının tespiti için ev bazlı çalışmalar
yapılması gerekmektedir.
2. Ankete katılan engellilerin %70´i 18 yaşın üzerindedir.Bu da en sorunlu grubun
erişkin engelliler olduğunu göstermektedir. 18 yaşına kadar çeşitli kurumlarda
özel eğitim ve rehabilitasyon alan engelliler, mesleki eğitim ve uygulama
okullarının yetersizliği ve azlığı, korumalı iş atölyelerinin yokluğu ve uygunsuz
kentsel yapılanma nedeniyle evlerine kapanmakta ve öğrenmiş oldukları
becerilerini de kaybetmektedir. Erişkin engellilerin aileleri yaşlanmaya
başladığından çocukları için daha çok kaygı duymaya başlamakta ve
çocuklarının geleceği için kamu kurumlarına müracaat etmektedirler. Erişkin
engellilerin sosyal katılımlarının sağlanması için, onlara uygun iş ve istihdam
olanaklarının geliştirilmesi ve aileleri yaşlanan engellilerin bakımının
sağlandığı merkezlerin inşa edilmesi gerekmektedir. Engellilerin çalıştığı
işyerlerinde çalışma kapasitelerinden ötürü maliyet yüksektir. Bu nedenle
üretilen ürünlerin pazarlanmasında sorunlar yaşanmaktadır. Dolayısıyla
mevcut istihdam çalışmalarının yanı sıra korumalı iş atölyeleri inşa edilmelidir
ve bu işyerlerine devlet desteği şarttır.
3. Ankete katılan engellilerin çoğunluğunu bedensel ve zihinsel engelliler
oluşturmaktadır. Görme engellilerin katılım azlığı etkin sivil toplum kuruluşları
ile açıklanabilir. Ancak işitme engellilerin katılım azlığı dikkat çekicidir. İşitme
50
engellilere ulaşmak ve sorunlarını tespit etmek için ek çalışmalara ihtiyaç
vardır.
4. Ankete katılan engellilerin %60.8´inin hiçbir gelirinin olmadığı ve %25.2´sinin
özürlü maaşı aldığı göz önünde bulundurulursa engellilerin büyük
çoğunluğunun engelliliklerinin yanı sıra iş ve parasal sorunlarla karşı karşıya
oldukları görülmektedir. Bir kez daha korumalı iş atölyelerinin gerekliliği ortaya
çıkmaktadır.
5. Engellilerin okuma yazma oranı genel popülasyondan oldukça düşüktür.
o Engellilerin okullara ulaşım sorunları
o
Okulların fiziki şartlarının yetersizliği
o
o
Engelsiz öğrencilerin ve ailelerinin engelli çocuklara ve ailelerine
uyguladıkları ayırımcılık
Öğretmenlerin bilgi eksiklikleri
o
Engelli ailelerinin çocuklarını gizlemeleri…
gibi nedenler engellilerin okullara devam etmelerini güçleştirmektedir. Bu
bağlamda okulların engellilerin de eğitim alabileceği şekilde yeniden
organizasyonu ve fırsat eşitliğinin sağlanması gerekmektedir. Ayrıca
öğretmenlerin ve velilerin bilinçlenmeleri için eğitim programları
düzenlenmelidir.
6. Ankete katılan engellilerin sadece %15.6´sı bir mesleki eğitim kursuna
katılmıştır. Bu da engellilerin istihdam çalışmalarında var olan sorunları arttırıcı
bir etmendir. Engellilere kendi kapasiteleri doğrultusunda bir meslek öğretmek
ve onlara uygun iş imkanları sağlamak toplumsal görevimizdir. Aksi takdirde
engelliler kendilerini toplumda yararsız ve değersiz hissedeceklerdir. Bu
mesleki kursların düzenlenmesinde kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve
üniversiteler işbirliğinde hareket etmelidir.
7. Karma eğitim sisteminin yeterli olmadığı bazı durumlarda engelliler özel
eğitime ihtiyaç duymaktadır. Türkiye Engelli Hakları Bildirgesine imza atmış bir
ülkedir ve bu bağlamda engellilerin özel eğitimden faydalanmalarını sağlamayı
taahhüt etmiştir. Ülkemizde özel eğitim devlet okullarındaki özel alt sınıflarda
ve özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde verilmektedir. Devlet
okullarındaki özel alt sınıf sayısı yetersizdir. Özel kurumlardan da sadece SSK
ve Emekli Sandığına bağlı ailelerin çocukları yararlanabilmektedir. Sosyal
güvencesi olmayanlar ve Bağ Kur´lular bu imkanlardan faydalanamamaktadır.
Bu anayasanın eşitlik prensibine aykırı bir durumdur. Her çocuğun eğitilmeye
hakkı vardır. Ayrıca SSK ve Emekli Sandığı da engelliler için sadece ayda 8
saat özel eğitim masraflarını karşılamaktadır. Bu ise çok yetersizdir. Ankete
katılan engellilere baktığımızda eğitime en çok ihtiyacı olan zihinsel engelliler
ve cerebral palsililerde bile özel eğitimden faydalanma oranları %26.43 ve
%17.64´tür. Bu da çok düşük bir orandır.Bu oranın düşüklüğünde devlet ve
özel kurumlarının yetersizliğinin yanı sıra ailelerin bilgi eksiklikleri ve ekonomik
yetersizliklerinin de rolü vardır. Engellilerin özel eğitim imkanlarından
faydalanabilmeleri için özel eğitim uygulayan okul sayısının arttırılmasının yanı
sıra ailelerin de bu konuda bilinçlendirilmesi ve sosyal güvencesi olmayan
çocuklara devlet desteği şarttır.
51
8. Engellilere verilecek hizmetler planlanırken onların belirttikleri acil ihtiyaçlarına
yönelik çalışmalar yapılması gerekmektedir. Ankete katılan engellilere acil
ihtiyaçları yönlendirmesiz sorulduğunda en çok maddi yardım ve iş ihtiyaçları
olduğu ortaya çıkmaktadır. İstihdam çalışmaları yapılırken onların acil maddi
yardım talepleri yerine getirilmelidir. Bu konuda kamu kurumları, sivil toplum
kuruluşları ve gönüllü yardım kuruluşları devreye sokulmalıdır. Eğitim
ihtiyaçlarına yukarıda değinilmişti. Sağlık muayene ve tedavi ihtiyaçları için
öncelikle hastanelere ulaşım sorunları çözülmeli ve hastanelerde engelliler için
özel birimler açılmalıdır. Nitekim engelliler hastanelerdeki kuyruklarda uzun
süre bekleyememekte ve ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Son olarak engellilerin
cihaz ve protez ihtiyaçlarının temini için kamu kurumları, sivil toplum
kuruluşları ve gönüllü yardım kuruluşları işbirliği yapmalıdır.
KADINLAR
Kadıköy Belediyesi Kadın Araştırması 1
Demokrasinin geliştirilmesi ve insan haklarının korunmasında, işsiz – eğitimsiz
kadınların problemlerinin belirlenerek, çözüm stratejilerinin oluşturulması, eğitim ve
istihdam projelerin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu tarz kadınların
ihtiyaçlarınını karşılamaya yönelik projelerin hayata geçirilmesi hedef kitle ile
yapılacak yüzyüze görüşmeler ve odak toplantıları yoluyla alınacak bilgiler
doğrultusunda amacına ulaşabilecektir.
Proje geliştirme sürecinde yerel bilgilerin aydınlatıcı olacağı geçeğinden yola
çıkılarak, Kadıköy ilçesi´ndeki işsiz ve eğitimsiz kadın kitlesine yönelik detaylı bir
çalışmanın sonuçlarının ne kadar yönlendirici ve bilgi verici olacağı açıktır.
D.İ.E. tarafından yapılan Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçlarından da görüleceği üzere
kadınların işgücüne katılım oranı 1950´li yılların ortalarından bu yana sürekli bir
düşüş göstermektedir. 2002 yılında kadın işgücüne katılım oranı % 27.9 iken, 2003
yılında %26.6 ve 2004 yılında %25.4´ dür. Kadın nüfusta 2004 yılı işsizlik oranı %9.7´
dir. Okuma–yazma bilmeyen kadın oranı %19.36´ dır. Kadın nüfusun %64.50´si
şehirde %35.50´i köyde yaşamaktadır. Türkiye´de ev kadını sayısı 2004 yılı için
13.301(bin) olarak belirlenmiştir. Özellikle göç sonrası genellikle kadınlar ücretsiz aile
işçisi olmaktan çıkmakta, kent ortamında ev ve aile içine hapsedilmektedir. Yaklaşık
%20´si okur–yazar olmayan kadınların işsizlik oranı erkek oranından daha fazladır ve
evli kadınların işgücüne katılım oranı %27.2´ dir. Bu istatistikler sonucunda, gelişmiş
ülkelerin değerlerinden çok uzak olunduğu açıktır. Bu araştırmanın, yerel bazda
kadın ihtiyaçlarını ve sorunlarını belirlemesi, kadınların üretime katılmasını sağlamak
amacıyla eğitilmesi, meslek sahibi yapılması gibi temel sorunlara alternatifler
çözümler getirmesi, şehirde yaşayan “taban kadın” profilini açık biçimde her yönüyle
analiz etmesi önemli bir bilgi kanalını yaratacaktır.
Özellikle kadın haklarının tabandaki kadınlar cephesindeki durumu ortaya konularak,
bu kapsamda ağırlıklı olarak, tabandaki kadınların hangi haklarının daha çok ihlale
uğradığı, hakları konusunda bildikleri ve bilmediklerinin ölçülmesi noktasında
olacaktır. Sağlık hakkı, aile içi ve dışı uğradıkları şiddet, eğitim, çalışma, aile içi ve
mahalli düzeyde liderlik ve kararlara katılım hakları, boşanma, vekalet, nafaka
52
hakları, v.b. gibi konularda uygulama ve gerçek yaşam pratikleri bilgileri elde
edilecektir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, toplumsal kalkınma sürecinin en önemli
göstergelerinden biri olan demokrasinin geliştirilmesi ve insan haklarının korunması
bağlamında, eğitim düzeyi düşük, mesleği olmayan, dolayısı ile işsiz olan, yaşanan
parasal sorunlarla bağlantılı olarak aile içi şiddete maruz kalan, insan hakları, kadın
hakları ve vatandaşlık bilgisi konusunda yeteri kadar bilinçli olmayan kadınlara
yönelik saha araştırmalarının önemi büyüktür. Kadıköy Belediyesi Aile Danışma
Merkezleri´nde yürütülen “İnsanca Yaşam Projesi” nin kadın saha araştırması da söz
konusu toplumsal kalkınma sürecinde durum tespiti açısından önemli bir örnektir. Bu
bağlamda araştırmanın hedefi olan söz konusu “taban kadın” tanımına uygun
bireylerin, içinde bulunduğu olumsuz koşulların, beklentilerinin ve çözüm önerilerinin
neler olabileceği, 100 kişilik örneklem grubun analizi sonucunda belirlenmeye
çalışılmıştır. Buna göre öncelikle anketten çıkartılan bulgular, analizler ve odak grup
toplantılarından edinilen bilgiler ile Türkiye´deki genel istatistiklerden hareketle,
mesleki eğiitm ve istihdam sorunları, parasal sorunlar, sağlık sorunları, aile içi şiddet
sorunları, gelecekten beklentileri başlıkları altında bir durum değerlendirmesi
yapılmış, ilgili sorunlara yönelik çözüm önerileri sunulmuştur.
Durum Analizi
Mesleki Eğitim ve İstihdam Sorunları: Görüşülen kadınların %40´ı hiç okula
gitmemiş ve %39´u ilk okul mezunu durumdadır. Yeterli eğitimi alamamış bu
kadınların %83´ü evlidir ve %86´sı iki ve üzeri çocuk sahibidir ve okul çağında
çocukları vardır. Görüşülen 100 kadın hiç bir şekilde çalışmamaktadır; bunun nedeni
olarak, %35´i eğitim eksikliğini, %21´i çocuklara bakacak güvenilir birinin olmadığını
öne sürmüştür. Yapılan ki–kare analizlerinden de eğitim düzeyi ve çocuk sayısının
işsiz kalma nedenlerini oluşturduğu anlaşılmıştır. Buradan anlaşılmaktadır ki, taban
kadın olarak adlandırılan bu kadınlar, genel olarak eğitim düzeyi son derece düşük,
herhangi bir mesleği olmayan, ev yönetimi ve çocuk bakımı şeklindeki üretimleri
işgücü istatistiklerine dahil edilmeyen ev kadını olarak nitelendirilen kadınlardan
oluşmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye´de kadınların %65´i ücretsiz aile işçisi olarak
çalışmaktadır. Özellikle göç, kadınları ücretsiz aile işçisi statüsünden çıkarıp ev
kadınlığı statüsüne itmiştir. İşgücüne katılım oranı evlilik sonrası ev işleri ve çocuk
doğurma gibi nedenlerle düşmektedir. Dolayısıyla bu kadınlar, ekonominin taleplerine
uygun olmayan, mesleki beceri ve eğitimden yoksun, düşük ücretli işlere ve informal
sektörde çalışmaya mecbur bırakılan işgücü özelliklerine sahiptirler. 1989 dan bu
yana da okur–yazar olmayan, ilkokul terk veya mezun kadınların kadın işgücü
içindeki oranları düşmüştür.
Parasal Sorunlar: Bu kadınların %90´ı ciddi anlamda parasal sorun yaşamaktadır.
Zaten %99´unun memleketi ile ekonomik bağı yoktur, %49´unun eşi çalışmamakta
veya düzensiz iş hayatı olmakta, geri kalan çalışan ise inşaat işçisi gibi vasıfsız ve
süreklilik göstermeyen iş gücüne dayalı işlerde, düşük ücretle çalışmaktadır. Ayrıca
53
yaşanan parasal sorunlara bağlı olarak %76 oranında yetersiz beslenme söz
konusudur.
Sağlık Sorunları: Bu kadınların %93 gibi ciddi bir oranının çeşitli sağlık sorunları
vardır. Bu kadınlardan %17´si zaten parasal yetersizliklerden dolayı herhangi bir
sağlık kurumuna gidememektedir. Özellikle kadın hastalıkları ve depresyon
oranlarının yüksekliği, doğum oranlarının yüksekliği ve aile içi sorunların varlığı ile
ilgili gözükmektedir.
Aile İçi Şiddet Sorunları: Kadınların %72´si eşinin işsiz kaldığı dönemlerde evde
huzursuzluk olduğunu belirtmiştir. %69´u ise aile içi şiddet görmektedir. Bu kadınların
%65´i hiçbir şekilde kanuni haklarını bilmediğini, bilse dahi yuvasının yıkılmaması için
sessiz kalacağını beyan etmiştir. Aile içi şiddetin nedeni sorulduğunda %47´si
parasal sorun demiştir. Bu kadınların %68´i aile içi kararlarda söz sahibi değildir. %75
´i gelecekten umutlu değildir.
Gelecekten Beklentiler: En önemli sorunlarının parasal ve sağlık sorunları olduğunu
belirten kadınlar, bu durumun sorumlusu olarak siyasetçileri görmekte ve devletin bu
durumu düzeltebileceğine inandıklarını dile getirmektedirler. Yapılan ki–kare
analizleri sonucunda; eşi çalışmayan, parasal sorun yaşayan, eğitim durumu yetersiz
olan, aile içi şiddet gören kadınların gelecekten umutsuz olduğu anlaşılmaktadır.
Daha detaylı ilişki analiz için uygulanan lojistik regresyon sonucunda, gelecekten
umutlu olmayı, yaş, eğitim düzeyi, sağlık, para ve aile içi şiddet görme etkilemektedir.
Bunlar içinde en yüksek etkileyicilik oranı, eğitim ve sağlık olarak belirlenmiştir. Aile
içi şiddeti etkileyen faktörlerden yaş, çocuk sayısı, eş işsizliği sıralamada ilk üç olarak
elde edilmiştir.
Çözüm Önerileri
Mesleki Eğitim ve İstihdam Sorunları: Gerek kadınlara yönelik yapılan anket
çalışmasından edinilen bulgulardan gerekse yapılan odak görüşmelerde kadınların
beklentilerinden anlaşılmıştır ki; kadınların mesleki eğitim almaları halinde iş
fırsatlarını arttırmak ve ücretleri olumlu yönde etkilemek mümkün gözükmektedir. Bu
konuda öncelikle kadınlar, bir iş yapabilecek düzeyde eğitilebilir ya da mesleki
eğitimleri için beceri kursları verilebilir. Zira odak grup toplantılarında da kadınlar iş
imkanı sağlayacak takı tasarımı, tahta boyama gibi el becerilerine yönelik kurslar ile
çocuk ve hasta bakımı, terzilik, aşçılık gibi alanlarda kurslar verilmesini istemişlerdir.
Bu bağlamda, kadınların evden çıkarak çalışmalarını sağlayacak şekilde, ADM´ ler
bünyesinde açılacak kurslar ile çalışan kadınların en çok ihtiyaç duydukları çocuk ve
yaşlı bakımı, ev bakımı, yemek pişirme gibi hizmetler yine kadınların istihdamı ile
sağlanabilir. Bu konuda ilgili beldede yeralan, faaliyeti itibariyle iş imkanı
yaratabilecek temizlik, çocuk ve hasta bakımı firmalarından ve Türkiye İş Kurumu
´nun ilgili biriminden de yardım istenebilir. Böylece hem çocukları veya ev işleri
dolayısıyla çalışamayan kadınlar istihdam edilebilir hem de mesleki becerisi olmadığı
için iş bulamayan kadınlara istihdam alanları yaratılabilir. Ayrıca ekonominin talep
ettiği alanlarda verilecek kursların önemi de ortadadır. Kadınların üretecekleri takılar,
el işleri, giysi gibi malların, ADM´ ler bünyesinde açılacak mini butikler, halk
pazarlarında açılacak tezgahlar ya da dernek–vakıf, okul aile birlikleri vasıtasıyla
kurulacak ortamlarda pazarlanması sağlanabilir. Böylece mesleki becerisi olan
kadınların, bir yandan yedek işgücü görülmelerine engel olacak şekilde istihdam
güvencesi sağlanmış olurken, öte yandan da vasıfsız olmalarının önüne geçilerek
54
görece daha yüksek ücret elde etmelerine yardım edilmiş olunacaktır. Okuma–yazma
bilmeyenlerin oranı düşünüldüğünde ve ADM´ler bünyesindeki okuma–yazma
kurslarına katılan kadınların memnuniyetleri göz önüne alındığında bu kursların
devamlılığının önemi anlaşılmaktadır. Kadınlar bu sayede en temel hak olan okuma–
yazma hakkını elde edebilmekte, buna bağlı diğer “insanca yaşam” haklarından da
haberdar olma şansları söz konusu olmaktadır.
Parasal Sorunlar: Gerek kadınlarla gerekse ADM personeli ile yapılan
görüşmelerden de anlaşılmıştır ki; en acil sorunların başında, yaşanan parasal
sorunlara bağlı olarak maddi yardım talebinin fazlalığı gelmektedir. Bu talepler,
özellikle kömür–yiyecek–para yardımı, çocuklara burs, kırtasiye yardımı gibi maddi
taleplerdir. Bu konuda belediyenin imkanları, beldedeki özel sektör ve çeşitli sivil
toplum kuruluşlarından sağlanacak yardımlar kullanılabilir. Belediyenin imkanlarının
sınırlı olduğu gerçeği göz önüne alındığında, özellikle çocuklara burs ve kırtasiye
yardımında çeşitli dernekler harekete geçirilebilir. Daha önce ADM´ler bünyesinde,
kız çocuklarının okutulmasını da teşvik etmek üzere başlatılan okul bursu uygulaması
medya ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla düzenlenecek yeni kampanyalarla
çoğaltılabilir. Ayrıca yine ADM´ lerde özellikle üniversiteli genç gönüllülerden
oluşturulacak bir grup tarafından yaz okulları düzenlenerek çocukların okul derslerine
yardımcı olunabilir. Yaşanan parasal sorunlar önemli ölçüde kadınların eşlerinin
çalışmaması ya da düzenli bir işte çalışıyor olmamalarından da kaynaklanmaktadır.
Ancak hedef kitlenin kadınlardan oluşması ve işsizliğin Türkiye genelinde tartışılması
gereken makroekonomik bir sorun olması dolayısı ile ADM´ler özelinde eşlerin
istihdamı sorununun çözülemeyeceği açıktır. Ayrıca parasal sorunlar göçün en
önemli etkeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Göçün engellenmesi ise bir kalkınma
sorundur ve ancak belediyelerin de katkıda bulunacağı devlet politikası ile çözülebilir.
Sağlık Sorunları: Kadınların neredeyse hepsi psikolojik sorunların yanısıra fiziksel
olarak birden fazla hastalıkla mücadele etmektedir. ADM´leri öğrendikleri süreden bu
yana ise özellikle psikolojik destek için bu merkezleri tercih etmektedirler. Kadınlar
ADM´lerin sağlık hizmeti kolunun gelişmesini ve doktor sayısının arttırılmasını talep
etmektedirler. Yöneticiler de yeni binalar açılması, sağlık hizmetlerinin daha
genişletilerek
uzman
doktorlardan
sağlık
hizmeti
verilmesi
gerektiğini
belirtmektedirler. Bu bağlamda, ADM´ ler bünyesinde açılacak ya da genişletilecek
sağlık birimlerinde uzman gönüllü doktorlar ile kadınların sağlık şikayetleri büyük
oranda çözülebilecektir. Ayrıca özellikle evden çıkma şansı düşük olan,
sosyalleşememiş, her şeyden önce şiddete maruz kalan bu kadınların yaşadıkları
şikayetlerin başında gelen depresyondan kurtulmaları, ADM´ lerde açılacak bu
birimlerde düzenli olarak çalışacak gönüllü psikologların sayılarının artmasına
bağlıdır. Bunu dışında kadınlar depresyonla mücadele etmenin önemi ve psikolojik
destek almanın gereği konusunda bilgilendirilebilirler.
Aile İçi Şiddet Sorunları: Yapılan çalışmada kadınların, aile içi şiddetin eş işsizliğine
bağlı parasal sorunlardan kaynaklandığını dile getirmiş olmalarına karşın, odak
toplantılarında kadınların, ADM´ler sayesinde aile içi şiddet durumunda ne
yapacaklarını öğrendikleri, kendilerine olan güvenlerinin arttığı, haklarını nasıl
arayacaklarını öğrendikleri anlaşılmıştır. Ev içinde eşlerine karşı kendilerini
savundukları öğrenilmiştir. Buradan da anlaşılmaktadır ki ADM´ lerin asli
fonksiyonlarının başında, aile içi şiddete karşı kadınların haklarının öğretilmesi
noktasında bilgilendirilmesine yönelik seminerlerin yaygınlaşarak devam etmesi
gerekmektedir. Ayrıca erkeklerin de bu konuda eğitilmeleri ve kadın hakları
55
konusunda bilinçlendirilmelerine yönelik seminerler verilmesi doğru olacaktır. Çünkü
şiddet karşısında kadının ne yapması gerektiği konusunda bilgilendirilmesinden daha
çok, erkeğin şiddete başvurmasını engelleyecek şekilde bilinçlendirmesi önemlidir.
Bu konuda ADM´ ler, aile içi şiddete karşı seslerini duyurma anlamında, söz konusu
kadınların da katılımıyla yazılı ve görsel medyadan, ilgili sivil toplum kuruluşlarından
yardım alabilirler.
Gelecekten Beklentiler: Kadınların gelecekten umutsuz olmalarının en büyük
nedeni olarak gösterdikleri, parasal sorunlar ve aile içi şiddet sorunlarının ortadan
kaldırılması için yapılacak mesleki eğitim kursları ve yaratılacak istidam alanları ile
kadın hakları konusunda erkeklerin de dahil olduğu seminerler ve yapılacak
duyurular, söz konusu umutsuzluğun azalmasına katkıda bulunacaktır. Bu noktada
ADM´ lerin yaratacakları sosyal alanların önemi büyüktür. Sık sık ADM´ler
bünyesinde yapılacak gönüllü toplantılar ile olumlu örnekleri yaşamaya başlayan
kadınların deneyimleri ile sorunları devam eden kadınlar bir araya getirilebilir,
yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma ortamları yaratılarak kadınların kendilerine
güvenmelerine yardımcı olunabilir, böylece geleceğe daha umutla bakmaları
sağlanabilir. Yerel ve Türkiye genelinde yazılı ve görsel medyada olumlu örneklerin
deneyimlerine geniş yer verilebilir, bu konuda neler yapabilecekleri birincil ağızlardan
gösterilerek, söz konusu kadınlara yalnız olmadıkları hissettirilebilir.
21. yüzyıl, insan onurunu hiçe sayan şiddet olaylarıyla geldi. Bir yandan baş
döndüren toplumsal gelişmeyi yaşayan zenginlerin dünyası, diğer yandan toplumsal
eşitsizlikleri birçok yönüyle yaşayan yoksulların dünyası. Kadınlar sözü edilen bu
dünyada; konumları, toplumsaldaki rolleri gereği insan hakları ihlallerine maruz kalan
toplumsal kesimlerin başında geliyor. Şiddet görünür yüzüyle en çok kadınların
yaşamlarını etkiliyor. Kadına yönelik şiddet, istismar, ayrımcılığı tetikleyen
davranışlardan dolayı en yoğun sosyal sorunları kadınlar yaşıyor. Yaşayan da insan
yaşatan da insan olunca şiddeti önleyici önlemler alınması gündeme geliyor. Çarpıcı,
gerçekçi ve somut önlemler de alınıyor. Ne var ki, sonuç pek değişmiyor. Çünkü
kadınlar pratikte temel haklar ve sosyal-ekonomik haklardan refah odaklı
yararlanmada eşitsizlik duvarına çarpıyorlar. Bu nedenle eşitsiz ve dengesiz değişen
dünyada kadınların, ekonomik-sosyal hayatta bir özne olarak yer alabilmesinin
koşullarının oluşturulması aslında sorunun kaynağıyla bizleri yüz yüze getirebilir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Türkiye’de devlet adına sosyal
hizmetleri yürüten bir kurum olarak ilk defa 1990 yılında kadına yönelik şiddete ilişkin
kadın misafirhaneleri kurmuştur. Süreç içerisinde sayıları artırılan bu misafirhaneler
çeşitli nedenlerden dolayı korunmaya gereksinim duyan kadınlara yönelik hizmet
vermektedir. Genelde eşler tarafından zarar gören kadınlar hizmet almaktadırlar. Bu
alanda önemli olan, hizmetlerin bütünselliğidir. Her kurum üzerine düşeni yaparsa
yeterlilik sorununun kalmayacağına inanıyorum.
Çalışmadan elde edilen bulgular, kadının toplum içindeki rolü ve konumuna
bağlı olarak ölümle sonuçlanan şiddet eylemleri ile karşılaşma riskinin arttığını
düşündürmektedir. Toplumda yaralamadan ölüme kadar giden bu tür olgularla en sık
karşılaşma olasılığı bulunan sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının bu konuda daha
hassas davranmak zorunda olduğumuzu bilmeliyiz. Şiddeti tanımama ve şiddete
yönelik girişim yapmamanın sonuçta ölüme kadar gidebildiğinin farkında olmalıyız.
56
KADIKÖY BELEDİYESİNİN KADINA YÖNELİK YAPTIĞI
ÇALIŞMALAR
• Kadıköy´de Yeni Umutlar Projesi
Liderliğini Kadıköy Belediyesi'nin yaptığı ve Marmara Üniversitesi Kadın İstihdamı
Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi ortaklığıyla, Avrupa Komisyonu ve İŞKUR
desteğiyle gerçekleştirilen bu proje, İstanbul Kadıköy ilçesi sınırları dahilinde,
istihdam açısından dezavantajlı grupların istihdam olanaklarını arttırmak amacıyla,
meslek eğitimi olanağı bulunamayan 18-30 yaş arasındaki vasıfsız gençler, 18-45
yaş arasındaki eğitim düzeyi düşük ve vasıfsız kadınların, işveren/işletmelerin talep
ettiği mesleklere yönelmesi ve bu konuda bilgi ve becerilerinin arttırılmasını
hedefleyen hızlandırılmış meslek seminerlerinin (Tezgahtarlık, Ev Hizmetleri
Personeli, ve Hasta Bakıcılık) ve bunlara ek olarak verilecek bireysel danışmanlık ve
iş arama yöntemleri seminerlerinin düzenlenmesini hedeflemiştir.
Bu seminerlere katılan kişilerin istihdam olanaklarına daha kolay ulaşmalarına destek
olmak amacıyla, proje dahilinde, perakendecilik, ve danışmanlık firmaları başta
olmak üzere, ev işleri personeli ve hasta bakıcı personeli arayan bireylere tanıtım
toplantıları, basın ve broşürler yoluyla ulaşılmıştır. Seminerlere katılan kişiler
arasından kendi işini kurmak isteyen girişimci adayları için de ek olarak, girişimcilik
seminerleri düzenlenmiştir. Toplam 808 kişinin katıldığı bu hızlandırılmış meslek
kursları çok başarılı olmuş ve Kadıköy Belediyesi bu projeyi, proje süresi bittikten
sonra da sürdürmek kararı almıştır. Projenin toplam bütçesi 197.445 avro'dur ve %
80'i Avrupa Birliği, % 20'si Kadıköy Belediyesi kaynaklarından desteklenmiştir.
• Kadın Kooperatifi
Kadın çalıştaylarında belirlenen kadınların ekonomik güçsüzlüğüne çare aramak
üzere Aralık 2005 tarihinde Kadıköy Belediyesi İçerenköy Aile Danışma Merkezi´nde
“Sınırlı Sorumlu İnsanca Yaşam Kadın, Çevre, Kültür ve İşletme Kooperatifi”
kurulması çalışmalarına başlandı. Kooperatifin amacı ortaklarının ve onların
yakınlarının sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetleri ile ilgili ihtiyaçlarını karşılamak,
sağlıklı güvenilir bir çevrede yaşamalarını sağlamaktır. İçerenköy Aile Danışma
Merkezinde faaliyet göstermeye başlayan İnsanca Yaşam Kadın Kooperatifi daha
çok kadının üretime katılmasını sağlamıştır.
• Kadın Konuk Evi Projesi
2002 yılından beri hizmet vermekte olan Kadıköy Kadın Konuk Evinin; gerek şiddet
mağduru kadınların başvurusuna kapasite olarak yetişememesi, gerekse İnsanca
Yaşam Projesi süresince Kadına Yönelik Şiddet konusunda artan farkındalık
sebebiyle, kapasite geliştirmek üzere, Kadıköy Belediyesi Ve Kadıköy Kaymakamlığı
Sosyal Dayanışma Vakfı ortaklığıyla, Başbakanlığa bağlı Sosyal Riski Azaltma
Programı´na bir proje ile başvurulmuş ve kabul edilmiştir. Yeni Kadıköy Kadın Konuk
Evi, eş zamanlı yaklaşık 60 kadın ve 20 çocuğa hizmet verebilecek kapasitede,
modern donanımlı, bahçeli ve çocuk oyun alanına sahip bir tesise kavuşmuştur.
Kadın Konuk Evinin kirası, tadilatı ve tefrişatı Kadıköy Belediyesi tarafından yapılmış,
57
geri kalan masraflar 2 yıl boyunca projeden karşılanmak üzere çalışmalar 2006
yılında başlamış
• Evlilik Öncesi Üreme Sağlığı Danışmanlığı Projesi
Kadıköy Sağlık ve Sosyal Dayanışma Vakfı (KASDAV) liderliğiyle ve Kadıköy
Belediyesi Sağlık Polikliniği, İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı ve Moda Soroptimist
Kulübü ortaklığıyla Ocak 2006´da Avrupa Komisyonu´nun finansal desteğiyle
başlamıştır. Evlilik başvurusunda bulunan çiftler için zorunlu olan evlilik teşhislerinin,
üreme sağlığı danışmanlığı için bir fırsat olarak kullanılmalıdır temel varsayımı ile
hareket eden projenin temel hedefleri, Türkiye´deki her 50 evlilikten birinin
gerçekleştiği Kadıköy´de evlilik başvurusunda bulunan 3000 çifte üreme sağlığı
danışmanlığı hizmeti sunulması, ve bu amaçla çeşitli bilgilendirici broşür ve kılavuz
hazırlanmasıdır.
Projenin bir başka amacı, Aile Danışma Merkezleri aracılığıyla, dezavantajlı
bölgelerde yaşayan 7200 kişiye, üreme sağlığı eğitimleri sunulmasıdır. Toplam proje
bütçesi, 268.340 avro´dur ve %90´ı Avrupa Komisyonu ve %10´u KASDAV
tarafından karşılanmıştır.
EĞİTİM
İLÇEMİZDEKİ ÜNİVERSİTELER:
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
Marmara Üniversitesi, Türkiye’nin bilimsel birikimine 125 yıllık şerefli mazisi, 2900
civarında seçkin öğretim elemanı ve 51.000’e yaklaşan öğrenci sayısıyla ülkemizin,
en büyük kenti olan İstanbul’dan katkıda bulunmaya çalışan önemli, Türkiye’nin önde
gelen yükseköğretim kurumlarından biridir. Dört dilde eğitim veren İktisadi ve İdari
Bilimler, Mühendislik, Tıp, Eczacılık ve Diş Hekimliği Fakülteleri’ni bünyesinde
toplayan Marmara Üniversitesi, bu özelliği ile Türkiye’nin tek polyglod (çok dilli)
Üniversitesi’dir
Bazı fakülteleri ilçemiz dışında faaliyet göstermektedir.
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ
Bağdat caddesi Göztepe Diş Hekimliği kampüsü, Üniversitenin İlçemiz dışında
kalmasıyla çalışmalarına ilçemizde devam etmektedir.
DOĞUŞ ÜNİVERSİTESİ
Acıbademde kurulu bu üniversitemiz faaliyetine devam etmektedir.
OKAN ÜNİVERSİTESİ
Bu Üniversitemizin bir kampüsü Hasanpaşa semtimizde bulunmaktadır.
İLÇEMİZDEKİ DİĞER EĞİTİM KURUMLARI
Türk Milli Eğitim Temel yasası ve Milli Eğitim sistemi gereği eğitim aşağıdaki
bölümlere ayrılmıştır:
1 – Örgün Eğitim;
A- Okul Öncesi
B- İlk Öğretim
58
0-3-6 yaş arası
06-14 yaş arası
C- Orta Öğretim
14-18 yaş arası
D- Yüksek Öğretim 18 ve üstü
a- Ön lisans
b- Yüksek Lisans (Master)
c- Doktora
d- Sanatta yeterlilik
e- Tus
2-Yaygın Eğitim
A- Halk Eğitimi
B- Halka yönelik Eğitim
Yukarıda bahsedilen Türk Milli Eğitim yasası ve sistemine göre il ve ilçelerde aynı
sistem takip edilmek zorundadır.
Kadıköy İlçesi Milli Eğitim Durumu
Örgün Eğitim Kurumları
2009-2010 ÖĞRETİM YILI RESMİ-ÖZEL OKULLARI KADIKÖY İLÇE M.E.MDR. GENEL DURUMU
Öğrenci Sayısı
Eğitim Kademesi
Okul
Sayısı Toplam
Erkek
Kız
Öğretmen Derslik
Sayısı
Sayısı
Derslik
Şube
Başına Başına
Şube Düşen
Düşen
Sayısı Öğrenci Öğrenci
Öğretmen
Başına
Öğrenci
Sayısı
RESMİ OKUL ÖNCESİ TOPLAMI
3
2.834
1.429
1.405
150
116
152
24
19
19
ÖZEL OKUL ÖNCESİ TOPLAMI
54
2.168
1.052
1.116
148
217
217
10
10
15
57
5.002
2.481
2.521
298
333
369
15
14
17
57
37.600
19.463 18.137
1.892
1.170
1.357
32
28
20
14
4.303
2.225
460
286
231
15
19
9
İLKÖĞRETİM OKULU GENEL TOPLAMI
71
41.903
21.688 20.215
2.352
1.456
1.588
29
26
18
RESMİ ORTAÖĞRETİM TOPLAMI
25
19.863
9.186
10.677
1.113
658
667
30
30
18
ÖZEL ORTAÖĞRETİM TOPLAMI
18
4.060
2.298
1.762
460
242
243
17
17
9
ORTAÖĞRETİM GENEL TOPLAMI
43
23.923
11.484 12.439
1.573
900
910
27
26
15
171
70.828
35.653 35.175
4.223
2.689
2.867
26
25
17
OKUL ÖNCESİ GENEL TOPLAMI
RESMİ İLKÖĞRETİM OKULU
TOPLAMI
ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU
TOPLAMI
ÖRGÜN EĞİTİM GENEL TOPLAMI
59
2.078
Yukarıdaki tablo incelendiğinde rakamların son derece ideal olduğu
görülmektedir. Gerçeklerin bu şekilde olmadığını yaptığımız gözlem ve okullardaki
incelemelerimizle tespit ettik. Öğretmen eksikliği, öğretmen yetersizliği, sınıflarda
öğrenci yoğunluğu, rehber öğretmen eksikliği, özellikle merkezden uzaklaştıkça ciddi
bir sorun olarak görülmektedir.
Öğretmenlerde yeterli pedagojik formasyon bilgisi azlığı nedeniyle; öğretmen
öğrenci ilişkileri, öğrencilerin öğretmenlere, öğretmenlerin öğrencilere karşı davranış
ve tutumlarının istenilen şekilde olmadıkları gözlemlenmiştir. Öğretmenlere pedagojik
formasyon alanında meslek içi eğitimin sık sık verilmesi gerektiği, öğretmen ve aile
ilişkilerinin sağlıklı olmadığı, velilerin öğrenci davranışları sebebiyle suçlanarak
okuldan uzaklaştığı görülmektedir. Bazı okul giderlerinin öğrencilerden aile birlikleri
tarafından toplanması, öğrenciler arasında farklılıklar yaratmakta ayrıca bu para
toplamalar değişik şekilde suistimale zemin hazırlamaktadır.
Yerel yönetimin görevi olan eğitimin daha dikkatli bütçelendirilerek, her öğretim
kademesindeki yurttaşa yönelik daha nitelikli ve uzmanlarca yapılması gerekir.
Yukarıda yazdığımız nedenlerle eğitimin herkes için çok önemli olmasından dolayı,
bizler Sosyal Hizmetler ve Kent Yoksulluğu gurubu içinde bir komite olarak değil,
müstakil bir çalışma gurubu olarak çalışmayı önermekteyiz.
Yaygın Eğitim Kurumları
102
15.314
4.339
10.975
1.157
820
Özel Muhtelif Kurslar
Özel Motorlu Tasıt Sürücüleri
Kursu
121
39.216
20.991
18.225
1338
475
46
27.725
20.819
6.906
412
115
Özel Etüt Eğitim Merkezi
Özel Eğitim ve Rehabilitasyon
Merkezi
9
134
61
73
19
20
10
1.209
676
533
80
106
Özel Yurtlar
17
1.032
258
774
Mesleki Eğitim (Çıraklık)Merkezi
1
690
564
126
22
8
Halk Eğitim Merkezi
2
12.806
3.901
8.905
46
55
2
2.439
53
2.386
54
31
*(1)
18
0
18
Özel Eğitim Uygulama
Okulu (Eğitilebilir-Otistik)
4
353
248
105
71
55
Rehberlik Eğitim Merkezi
1
Öğretmen Evi
1
Kredi Yurtlar Kurumu Yurdu
1
Özel Dersaneler
Bağımsız Pratik Kız Sanat Okulu
Kız Meslek Lisesi Büny.Pratik Kız
San.Ok.
YAYGIN EĞİTİM TOPLAMI
14
317 100.936 51.910 49.026 3.213 1.685 0
GÖÇ
. Türkiye’de ve İstanbul’da Göç, Kentleşme ve Nüfus Yapısında Değişmelerin Etkileri
60
Göç, ülkemizde kırdan kente doğru coğrafi mekân değiştirme sonucu sosyal,
ekonomik, kültürel açılardan toplumsal yapıyı değiştiren ve aileleri derinden etkileyen,
ülke sınırları içindeki belirli alanlar (il, bölge vb.) arasındaki nüfus hareketliliğidir (DİE,
2004). Türkiye gibi gelişmekte olan toplumlarda yaşanan içgöçlerin, sanayileşmiş
toplumlarla olan ekonomik ve toplumsal farklılıkları nedeniyle, farklı süreçlerde
gerçekleştiği ve farklı nedenlerden kaynaklandığı açıktır. Ülkemizde yaşanan içgöç
olayının açıklanmasında, sanayi toplumlarının gelişme süreçlerinde yaşadıkları göç
deneyimlerinden ve onlara dayalı olarak geliştirilen kuramlardan yararlanmak
gereklidir. Bugün gelişmiş ya da sanayileşmiş olarak nitelendirilen ülkeler, yaklaşık üç
ya da dört yüzyıllık bir sanayileşme süreci sonrasında bu noktalara gelmişlerdir. Her
şeyden önce, Türkiye ulus-devlet olma ve sanayileşme süreçlerini çok kısa bir zaman
aralığında yaşamak zorunda kalmıştır. Bu nedenle de hızlı toplumsal değişmenin
getirdiği sancılar ve yaşanan sosyal sorunlar daha kapsamlı ve derin olmaktadır.
Yukarıdaki açıdan değerlendirildiğinde, kırsal kesimden gelen insanların kentte iş
bulmak, yaşam niteliğini yükseltmek gibi olumlu beklentiler ve umutlar taşıdığı bir
gerçektir. Göç yoluyla kente gelen bu kitleler kentteki yoksulluğun temel kaynağını
oluşturan unsurlardır. Kırsal kesimlerden gelen bu grupların, kent ekonomisinin
gerektirdiği bilgi ve becerilere sahip olmayışı, dolayısıyla düşük gelirli işlerde
çalışmak ve gecekondu mahallerinde düşük yaşam standartlarında yaşamak zorunda
kalmalarına yol açmaktadır.
Her toplumda zayıf ve incinebilir (vulnerable) özürlüler, korunmaya muhtaç çocuklar,
yaşlılar vb. çok değişik nedenlerle dezavantajlı durumda kalmış nüfus grupları vardır.
Bu durum onları yoksulluğa itmekte olup, yaşamlarını sürdürebilmelerine olanak
sağlayacak düzeyde kamu yardımına gereksinim duymaktadırlar.
Bıçkı (2005)’ya göre, “yoksulluğa bir birey ya da aile düzeyinde yaklaşıldığında da bir
bütün olarak yaşandığı görülmektedir. Yoksullar kendi yaşam deneylerinde, yeterli
genişlik ve kalitede konut mekânlarına sahip değillerdir, toplumsal ilişki ağlarını
geliştirecek fazla zamana sahip bulunmamaktadırlar, yeterli bilgi ve hünerlerle
donatılmamışlardır, kendileri için uygun bilgilere, finansman kaynaklarına
ulaşamamaktadır, bu koşullar birbirini desteklemekte, yoksulu içinden çıkamadığı bir
yaşam biçimine hapsetmektedir”.
1)GENEL OLARAK GÖÇ OLGUSU
Göç olgusu toplumların sosyokültürel, ekonomik, politik gibi tüm yapısı ile doğrudan
ilişkisi olan ve etkileyici bir olaydır. Dinamik bir süreç olarak göç, belli bir yerleşmede
yaşayan nüfusun belli bir kesiminin çeşitli ve farklı nedenlerle, bulunduğu yerden
kalkıp başka bir yere yerleşmek üzere yada nispeten sürekli olarak gitmesi anlamına
gelir.
“Göç olgusu toplumsal açıdan değerlendirildiğinde, toplumun yeniden bir yapılanma
süreci içine girdiği sermaye, emek ve mekanda yeni bir denge kurulduğu ve bunun
da evrimsel bir boyut kazandığı görülmektedir. Bu evrimde belirli öğeler ayırt
edilebilmektedir.
Evrensel çizgi göçün nereden nereye yöneleceğini belirlemekte.
İnsan kitleleri birbirini çekerek toplumda hareket doğmasına neden olmakta.
Mekan değişiklikleri.
61
Siyasal değişiklikler.
Sos yo-ekonomik yapıda değişmeler gözlenmektedir.
Göçün getirdiği ekonomik sorunlar arasında pazarın yerinin değişmesi, kapalı köy
ekonomilerinin yeni pazarlara açılması sayılabilir. Ancak, göç sonunda terk edilen
bölgelerde toplumsal bir erozyon bırakılmaktadır. Sanayileşme, kentleşme gibi iki
sosyo-ekonomik gelişmenin sonucu olarak toplumsal erozyona uğrayan kırsal
alanların başlaması ayrıca da yeni kent merkezlerinin dolması gündeme gelmektedir.
2) EKONOMİK ve TOPLUMSAL EROZYON
Kentleşme, Türkiye’ye özgü bir olay değildir. Yeryüzünün her yanında, kentlerin
çekme ve köylerin itme güçleri altında bu devinim gözlemlenir. Kentlerin çekici ve
köylerin itici özellikleri arasında her yerde ayrımlar vardır. Bu güçlerin etkileşimi
altında, köylerden kentlere doğru nüfus akımları olur. Bu akımları ters yöne çevirmek,
ne istenilir bir durumdur, ne de olanaklıdır. Ne var ki, bu devingenliğin başıboş
bırakılması, planlı bir düzenlemeye konu yapılmaması bu akımlara “erozyon” niteliği
kazandırır.
Bu erozyonları kırsal alanlar üzerindeki etkisi; geçim olanakları daralmış bu
yerleşmelerde yaşayanların büyük düşlerle kentlere göçmesi, köylerin atılgan, genç,
becerikli ve girişimci öğelerini yitirmesi biçiminde kendini gösterir. Büyük kentlere
gelenlerin çoğu, baba ocaklarından, alışagelmiş oldukları çevrelerinden
uzaklaştıklarından, gereksindikleri özdeksel ve tinsel destekten yoksun kalırlar.
Parlak iş hayalleriyle geldikleri büyük kentlerde, çoğu kez bunları
gerçekleştiremediklerini görür; “işsiz” ya da “gizli işsiz” durumuna gelirler. Küçük köy
topluluğunun oynadığı denetim işlevinin etkisi azaldığından, toplum için yararlı
olmayan, hatta zararlı yolara kapılmaları olasılığı da artar.
Toplumsal erozyon, büyük özeklere gelenlerin çalışma durumlarıyla ilgilidir. Marjinal
hizmetlerdeki yığılmalar, erken saatlerde köşe başlarında oluşan işçi pazarları,
otobüs sıkıntıları, kanalizasyon yetersizliği, okul, kitaplık, yeşil alan eksikliği,
toplumsal erozyonun büyük kentlerdeki belirtileridir.
Öte yandan, ülkemizde kentleşme bir ekonomik “erozyon” niteliği de taşımaktadır.
Köylerden kentlere yalnız beden güçü ile çalışarak yaşamlarını kazanmak isteyenler
gelmez; türlü yollardan ellerine önemli miktarda para geçen kimseler arasında da,
kentlere giderek iş yapmak ve parasını yatırmak isteyenler bulunur. Kimileri de,
çocuk okutmak, hasta tedavi ettirmek, eğlence yerlerine yakın olmak için iş yerlerini
büyük kentlere taşır yada büyük kentlerde mal ve mülk sahibi olmaya çalışır.
Ülkemizde İstanbul ve Ankara’nın belli başlı iki çekici yerleşim özelliği oluşu, gelir,
servet ve ana mal akımını bu kentlere yöneltmekte; geri kalmış yörelerle köylerde
biriktirilen ana malın yatırıldığı yerler bu kentler olmaktadır. Geri kalmış yörelerle
köylerde biriktirilen paranın o yerlerin kalkınmasına hizmet edeceği yerde, büyük
kentlere akması, hatta oralardan da türlü yollarla yurt dışına aktarılması, Türkiye’de
kentleşmesinin köyler ve gerice yöreler bakımından da ekonomik erozyona yol
açtığını gösterir.
3)KIRSAL KESİMDEN KENTE GÖÇÜN BOZUCU ETKİLERİ
Göç olgusuyla ortaya çıkan kentleşme harekatı, kente akın edip, orada yığılan
insanların barınma sorunuyla karşı karşıya kalmalarına yol açmıştır. Bu sorunun
çözümü söz konusu olunca da gecekondu olgusu ortaya çıkmıştır.
62
a-) İçgöç ve Gecekonduların Oluşumu:
“Gecekondu, kırsal alanlardan kentlere göç eden nüfusun kentlerdeki konut arzının
eksikliği karşısında, barınma gereksinimlerini düşük gelir nedeniyle en ucuz yoldan
giderebilmek için buldukları çözüm yoludur.”
Gecekondulaşmanın temelinde göç ve ona bağlı olarak da kentleşme olguları yer
almaktadır.
Bireyler göçle birlikte başka yeni sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Kentlileşmeme ve
bulunduğu çevreyi bir anlamda köylüleştirme gibi sorunlar gecekondulaşma
bağlamında ele alınabilir.
Göçler hep geri kalmış bölgelerden gelişmiş bölgelere doğru olmaktadır. Göçlerin
yöneldiği kent ve büyük kentlerde, sağlıksız sanayileşme ve kentleşme sorunu ortaya
çıkan gecekondulaşma, yoksulluk kültürü, çevre kirlenmesi gibi sosyo-patolojik
sorunlarla karşılaşır.
Türkiye’nin batısında bulunan büyük kentlere göç edilmektedir. Köyden kente göç
edenler, kent toplumuna ilk etapta kültürel ve ekonomik açıdan uyum
sağlayamadıklarından gecekondular oluşturmaktadırlar. Gecekondu mahallelerinin
oluşma için genelde iki neden bulunmaktadır. Birinci neden, kent merkezinde
kiraların kırsal kesimden gelenler için çok yüksek olmasıdır. İkinci neden ise,Batı
mimarisine göre yapılan beton binalar kırsal kesimdeki yaşam alışkanlıklarına cevap
verememektedir.
Göç, kentleşme ve gecekondulaşma olguları birbirine bağlı olarak gelişen ve karşılıklı
olarak birbirlerini etkileyen süreçlerdir. Örneğin; göçle birlikte başlamış olan
gecekondulaşmanın bugün artık göçü körükler duruma geldiği söylenebilmektedir.
Çünkü, gecekondulaşma günümüzde göçü özendiren bir yatırım aracına dönüşmüş
durumdadır. Özellikle son yıllarda yaygınlaşan kaçak yapılaşma ve kent yağması
hızla bir rant terörü biçimini almaktadır.
Gecekondu
1960-1980’li yıllarda gecekonduların ve buralarda oturanların sayısında önemli artış
meydana gelmiştir. 1960’lı yıllardaki artışın nedeni, 1950’lerden başlayarak
kentlerdeki sanayileşme alanında hızlı bir gelişmenin görülmesi ve artarak sürmesi,
dolayısıyla da kırsal kesimden sanayi kentlerine nüfus akması biçiminde
yorumlanabilir.
1980’lerdeki gecekondulaşmanın artış nedeni ise bir yandan yine sanayileşmedeki
hızlanmaya bağlanabilirken, diğer yandan da askerin müdahale sonrasına rastlayan
çalkantılı dönemlerden dinginliğe çıkış dönemiyle ilgili olabilir. 1980 sonrasında PKK
terörünün ortaya çıkmasıyla artan oranlarda Doğu Anadolu ve Güneydoğu
Anadolu’dan kapan kırsal kökenli nüfusun kentlerde gecekondulaşmayı hızlandırdığı
bilinmektedir.
Gecekondu bir zorunluluğun, bir umutsuzluğun bazen de bir umudun yerleşme
düzenine yansımasıdır.
Gecekondu yerleşmesi, kent çevresinde boş duran bir alana aynı köyden yada ayrı
mahalleden birkaç ailenin gelip yerleşerek konut kondurmasıyla ortaya çıkar. Sonra
hemşehri, tanıdık, kısım, akraba onlara katılır ve gecekondularını yaparken çoluk
çocuk çalışıp, konu-komşu yardımıyla desteklenirler. Böylelikle aynı yerden gelmiş
insanlar bir arada olurlar. Kent çevresindeki yoksulluk semti görünümündeki
gecekondu mahalleleri oluşur. Zamanla konutlar daha da yetkinleştirilerek, daha
yaşanacak duruma getirilerek, gecekondu mahalleleri geçici konutlar olmaktan çıkıp
sürekli bir yerleşme haline dönüşürler. “Giderek, gecekondu yapımı spekülatörlerinde
işin içine karışmasıyla ticari kar sağlayan bir etkinlik niteliği de kazanıp rant aracına
63
dönüşür.”
İçgöç nedeniyle, bu süreçte Türkiye’de yeni bir aile tipi oluşmuştur. Bu aile tipi, ne
kırsal kesimdeki nede kentlerdeki aile tipine benzetmektedir. Gecekondu aile tipi bir
taraftan kırsal kesimlerdeki diğer taratanda kentlerdeki aile tipinin kültürel öğelerini
içinde barınmaktadır.
b-) İstanbul İle İlgili Gecekondulaşma:
Gecekondulaşmanın son derece yoğun olarak yaşandığı İstanbul, nüfus bakımından
da kozmopolit ve heterojen bir yapı sergilemektedir. Ülkemizin değişik yörelerinden
göçüp gelen insanlarla İstanbul “Anadolu’nun mozaiği” durumuna gelmiştir.”
Kentleşme ve gecekondulaşma bağlamında, İstanbul’un diğer büyük kentler arasında
ayrıcalıklı bir yeri olduğu görülmektedir. Küçük bir gecekondu yapım başını sokmak
biçiminde başlayan gecekondulaşma olgusu, bugün artık Alibeyköy’ün Gazi
mahallesi, Sultanbeyli örneklerinde olduğu gibi gecekondu yağması hatta talanı
biçimine bürünmüştür. Boğazın en güzel yerleri, ormanlık arazileri, hazine arazileri,
kooperatiflere ayrılmış bölgeler, su hafızaları, baraj çevreleri, yeşil alan için ayrılmış
yerler hep mantar gibi bitip yükseliveren kocaman kaçak yapılarla dolup taşmıştır. Bu
çirkinlik abidesi gibi yükselen kaçak yapılar, çevre kirlenmesi, susuzluk ve benzeri
türden daha bir çok soruna ve hatta felakete yol açarak İstanbul’u korkunç bir batağa
itmektedir.
c-) Kentleşememe ve İkili Yapı Sorunu:
Sosyo-ekonomik ve kültürel ilişkiler ağı içindeki çeşitli etkiler ve bağlar yalın gibi
görünen köy gerçeği ne karmaşık bir duruma getirmektedir. Kır ve kent birlikte
toplumsal bütünü oluşturmaktadır. İnsanlar iş güç arayışı ve geçim derdi ile
bulundukları kırsal kesimden kentlere hatta büyük kentlere göç etmeye başlarlar.
Ancak doğaldır ki umulan bulunamaz. İnsanlar, iş bulma sorunu, konut sorunu, eğitim
sorunu, sağlık sorunu ve daha pek çok sorun ile karşı karşıya kalırlar. Kimisi bir
yakınının yanına yerleşip otururken bazıları da gecekondularını mesken tutar. Zor
koşullar altında bile pek çoğunun durumu köydekinden iyidir. İşte, bu bağlamda ikili
bir yapı ortaya çıkmaktadır. Aslında Türkiye çapında genel bir olgu olan ikili yapı
sorunu kentlerimizde özellikle de büyük kentlerimizde belirginleşmektedir.
İkili yapı sorununun hem göçe neden olan hem de onun sonucu olan bir olgudur.
Türkiye’de köy ve kent yerleşimleri arasında bazı yönlerden ayırım bulunmadığı yada
varsa bile ortadan kalktığı konusunda bir takım görüşler vardır. Burada dayanak
noktası kentlerimizin kırlaştığı yolundadır. Gecekondu gerçeği buna gayet güzel
örneklemedir. Kırsal kesimden göç edenler kentsel özellik kazanırken diğer yandan
da kent kültürünü etkilemekte, kırsal ve kentsel yapıların bütünleşmesi konusunda
pay sahibi olmaktadır.
Gecekondularda yaşayanlar, kentte eskiyseler, köylü olmaktan uzaklaşmış ancak
tam anlamıyla da şehirli olamamış insanlardır. Köydeki yaşantılarını alışkanlıklarını
kentlerde de kısmen sürmekte, bu yüzden geçiş süreci yaşamaktadırlar.
d-) Göçün Kentlerdeki Hizmetlerin Gelişimine Etkisi:
Barınma sorununu, gecekondu ile çözümleyip kente yerleştirdikten sonra gecekondu
insanının önünde, gerçekleştirmeyi planladığı daha başka beklentileri vardır; İyi bir iş,
iyi bir gelir, çocukların eğitimini sağlayıp, geleceklerini garanti altına almak gibi
hedeflerdir.
Çoğunluğu ekmek kapısı olarak hizmet kesimi görülmektedir. Müstahdemlik,
hademelik, odacılık ve benzeri küçük kaplı devlet memurluğu, kapıcılık, çöpçülük,
belediye işçiliği, garsonluk, bekçilik, hizmetçilik gibi işler bu türdendir.
64
İkinci olarak sanayi işçiliğine giren bu kesimin insanları, gecekondu halkının
“sanayileşmiş-kentleşmiş” kısmını oluşturmaktadır.
Seyyar satıcılık, arabacılık, pazarcılık, simitçilik, işportacılık, ayakkabı boyacılığı,
küçük tüccarlık, küçük esnaflık gibi marjinal işler üçüncü gruba giren işlerdir.
Köylerden kentlere göç edenler genellikle tarım işçisi yada topraksız yoksul
köylülerdir. Kente niteliksiz işçi olarak gelmektedirler. Bunlar kentte düzenli bir iş
bulamayıp, ne iş bulurlarsa onu yaparlar. Genellikle inşaat işçiliği, hamallık gibi
işlerde çalışırlar. Gecekondu kadınlarının çalışması pek hoş karşılanmamakla birlikte
onlarda evlere gündelikçi olarak yada örneğin kapıcılık yapan kocalarına yardım
ederek çalışırlar. Fabrikaya gidenleri de vardır.
Görüldüğü gibi üretici olmayan, küçük çaplı hizmet işlerinde çalışan veya çok az gelir
elde edilen bu kesime mensup insanların gelecek güvenceleri yoktur. Büyük
çoğunluğu sigortasız olarak çalışmaktadır. Bu yüzden de güçlü bir güvensizlik
duygusu içinde yaşamaktadırlar.
4) DIŞ GÜÇÜN EĞİTSEL ETKİLERİ
Göç sürecinde en çok çocuklar etkilenmektedir. En az iki dil ve iki kültürün belirlediği
şartlar altında yaşamak ister istemez birçok avantajın yanında bir dizi sorunda
beraberinde getirir. Türkçe ve Almanca’yı yeterli düzeyde öğrenemediklerinden ve
her iki kültür öğeleri yakından tanımadıklarında üyesi oldukları her iki grup ile belli bir
düzeyde iletişim kuramamaktadırlar. Bu da her iki toplumda gerekli eğitimi almalarını,
meslek öğrenmelerini zorlaştırmaktadır.
Türkiye kırk yıldan beri dış göç verdiği halde yurt dışı eğitimi alanında alınması
gereken önlemlere yeterince katkıda bulunamamıştır. Göç sürecinde eğitim alanında
alınması gereken önlemler, bireyin içinde yaşadığı topluma ve üyesi olduğu etnik
gruba uyumunu kolaylaştırmalıdır. Bu uyum süreci çok kültürlü bir benliğin
geliştirilmesiyle olanaklıdır. Türklerin en yoğun yaşadıkları Almanya’da Türk
öğrencilerin daha iyi bir eğitim almaları için değişik olanaklar yaratılmaya
çalışılmaktadır. Türk öğrencilerine bir taraftan alman eğitim kurumlarına ve diğer
taraftan Türkçe ve Türk kültürü derslerine katılma olanakları sağlanmaktadır. Türk
öğrencileri halen Alman öğrencileri ile aynı oranda ileride düzeyde eğitim-öğretim
hizmeti veren eğitim kurumlarına devam edememektedirler. Türkiye ile ilgili bilgileri ve
Türkçe kullanımları da yeterli düzeyde değildir.
Dış göçlerde Almanya ve Avrupa’ya 1960’lı yıllarda ilk gidenler arasından yurda kesin
dönüş yapan Türk işçilerinin sosyo-ekonomik yapı değişiminde önemli rolleri olduğu
görülmektedir. Bunlar dönerken para ve mal getirerek, ülkenin toplumsal ve kültürel
yaşamında yenilikçi davranışların gelişmesi yolunda ortalık biraz daha
hazırlamaktadırlar. Olumsuz bir noktada ikinci kuşak olarak nitelendirilen işçi
çocuklarının uyum sorunu ile ilgilidir. Bu durum giderek bir kültürel değişme sorununa
dönüşmektedir.
KÖYDEN KENTE GÖÇÜN SONUÇLARI
Nüfus dağılışında dengesizlik olmaktadır. ¬
Yatırımların dağılışında dengesizlik olmaktadır.
İşsizlik ortaya çıkmaktadır.
Konut sıkıntısı olur. Sonuçta gecekondulaşma oluşmaktadır.
Sanayi tesisleri kent içinde kalmaktadır.
Çevre sorunları artmaktadır.
Trafik, eğitim, sağlık problemleri oluşmaktadır.
65
Alt yapı hizmetlerinin götürülmesi zorlaşmaktadır.
Kültür çatışması meydana gelmektedir.
Kırsal kesimdeki yatırımlarda verimsizlik olmaktadır.
KÖYDEN KENTE GÖÇÜ ÖNLEMEK İÇİN ALINMASI GEREKLİ YÖNTEMLER
Sulamalı tarım yaygınlaştırılmalıdır. ¬
Modern tarım yöntemleri yaygınlaştırılmalıdır.
Besi ve ahır hayvancılığı geliştirilmelidir.
Eğitim-sağlık hizmetleri geliştirilmelidir.
Tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalıdır.
Alt-yapı hizmetleri geliştirilmelidir.(yol,su,elektrik,haberleşme)
AZINLIKLAR
-Azınlıkların hukuksal durumu azınlık temsilcilerinin katılımı ile İstanbul Bilgi
Üniversitesi’nde dile getirildi. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Avrupa Birliği
Enstitüsü ve Berlin Avrupalı Türkler İnsiyatifi (BATI) 3-4 eylül tarihlerinde Türk-Alman
Hukuk Sistemlerinde Avrupa Hukukuna Uyum Kolokyumu düzenledi.
İlk olarak Almanya’dan davetli Dr. Arndt Künnecke Avrupa Birliği ile Türkiye’de
azınlık kavramının farkları ile ilgili sunumda bulundu. Türkiye’de azınlık tanımının 24
temmuz 1923'te imzalanan Lozan antlaşmasına göre belirlendiği ve bunun dinsel
farklılık temeline dayandığını belirti. Gayrımüslim Türk vatandaşların azınlık olarak
ifade edildiğini ve bunun Osmanlı imparatorluğundaki millet sistemi geleneği ile
bağıntılı olduğunu dile getirdi. Avrupa Birliğinde ise azınlık kavramının dinsel, dilsel
ve etnik farklılık temeline dayadığını ve bu bakımdan Türkiye ile AB arasında azınlık
kavramında farklılıkların olduğunu belirtti. T.C anayasasında azınlıklardan
bahsedilmediği ve azınlıklar ile ilgili uluslararası antlaşmalara Türkiye’nin birtakım
çekincelerle imza koyduğunu açıkladı. AB giriş sürecindeki Türkiye’nin azınlıklar
konusunda düzenlemeler yapması gerektiğini çünkü Avrupa Birliğinin azınlık kavramı
konusunda değişmesinin mümkün olmadığını vurguladı. Bununla birlikte Avrupa
Birliğine üye ülkelerde’de azınlık kavramı konusunda bir hemfikirlik olmadığı
vurgulandı ve buna Fransa ve Yunanistan örneği gösterildi. Bu ülkelerde azınlık
bakışının Avrupa Birliğinden geri olduğu belirtildi. Bu bağlamda bu ülkelerdeki
azınlık bakışı ya AB seviyesine getirilmeli ya da Türkiye’nin azınlık bakışının bu
ülkelerdeki yaklaşıma getirilmesinin yeterli olması gerektiğini açıkladı.
-Azınlık hakları ve vatandaşlık konulu çalışmalarıyla tanınan yerli ve yabancı
uzmanlar ile azınlık hakları sorununu yaşamsal deneyimleriyle birebir tecrübe etmiş
katılımcıların yer alacağı konferasın, Türkiye’nin azınlık hakları sorununa vatandaşlık
ve demokrasi eksenli bir açılım getirmesi amaçlanmaktadır. TESEV’in bu amaç
doğrultusunda düzenlediği konferansta, azınlık hakları sorunu demokratik bir rejimde
vatandaşlık deneyimi olarak ele alınacaktır. Diğer bir deyişle, devletin azınlıklara
yönelik kategorik yaklaşımı ve ayrımcılık unsurunu barındıran politikaları, söz konusu
politikalardan yoğun bir biçimde etkilenen azınlık gruplarına mensup vatandaşlar ve
vatandaşlık kavramı bakımından irdelenecektir.
66
Bu amaç doğrultusunda TESEV, “Türkiye’de Azınlık Hakları Sorunu: Vatandaşlık ve
Demokrasi Eksenli Bir Yaklaşım” başlıklı uluslararası konferansı ilgili bütün aktörleri
hedefleyecek, geniş katılımlı bir konferans olarak tasarlamıştır. Konferans akışı;
Türkiye’nin azınlık sorununun tarihi, siyasi ve yasal boyutları ile konunun uzmanları
tarafından derinlemesine incelenmesi, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde son yıllarda
yapılan reformların sorunu birebir yaşayan farklı aktörler tarafından değerlendirilmesi
ve Türkiye’nin kendine has özellikler taşıyan azınlık sorununun uluslararası insan
hakları, demokrasi ve vatandaşlık normları çerçevesinde tartışılarak kalıcı, etkili ve
adilane çözüm önerilerini içerecek şekilde oluşturulmuştur.
-Ermeni Katolik, Keldani, Latin Katolik, Süryani Ortadoks, Rum Ortadoks, Ermeni,
Süryani Kadim ve Musevi azınlıkların temsilcilerinin İstanbul'da bir araya geldiği
Valilik'teki toplantıda 1936 Beyannamesi nedeniyle azınlıkların uğradığı zararlar
tartışıldı.
Toplantıda, "1936 Beyannamesi" yüzünden cemaatlerin uğradıkları zararlar, Latin
Katolik Cemaati'nin sahip olamadığı hükmi şahsiyet nedeniyle Hazine'ye geçen
kiliseler sorunu dile getirildi. Ayrıca, tapuda malik hanesi açık bırakılan taşınmazların
da azınlıkların elinden çıktığı, din adamı yetiştirilemediği, Rum Patrikliği'nin
Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun yüksek eğitim veren bölümünün açılması
gerektiği anlatıldı.
Hükümet nezdinde çözüm Ermeni Patrikliği adına konuşan Av. Diran Bakar ve Av.
Setrak Davuthan ise, Ermeni Patrikliği'nin ve çeşitli vakıfların bugüne kadar çeşitli
hükümetlere sorunlarıyla ilgili raporlar sunduğunu ancak sonuç alamadıklarını belirtti.
Azınlık sorunlarının hükümet nezdinde çözüme kavuşturulmasını isteyen Bakar ve
Davuthan, azınlıkların karşılaştığı sorunları şöyle özetlediler:
1. Gayrımenkul hukukundan kaynaklanan sorunlar
* Mal edinememe (vasiyetle veya sağlar arası muamelelerle)
* Edinilen malların elden çıkışı
* Tapuda vakfı adına tescilli olmayan taşınmazlara vaziyet ve mahluliyet kararlarıyla
el konulması
2. Seçim hukukundan kaynaklanan sorunlar
* Mahalli vakıf yönetim kurullarına başka semtte oturanların seçilmelerinin
engellenmesi
3. Eğitim sisteminden kaynaklanan sorunlar
* Cemaat okullarına kayıt zorlukları
* Cemaat okulları yabancı addedilip, "Türk Müdür Başyardimcisi" adı altında bir
görevliyle ayırım yapılması
4. Din adamı yetiştirme sorunu
* Bu sorun, YÖK tarafından her dinin kendi mensubu öğretmenlere tedris edilecek
özel üniversite bölümleri kurularak giderilebilir.
Türkiye ve Yunanistan'ın uygulaması yanlış
Bakar ve Davuthan ayrıca, "mukabele-i bilmisil" yani "karşılıklılık" ilkesinin
vatandaşlara değil, ancak yabancılara uygulanabileceğini belirterek, Türkiye ve
Yunanistan'ın bu konudaki uygulamalarının yanlışlığına değindiler. Siyasal iktidarın,
1936 Beyannamesi'ne Yargı erkinin verdiği anlamı genişlettiğini belirten avukatlar,
"Beyannamede olmadığı için şunun veya bunun yapılamayacağının benimsenmesi
hukuk devleti ilkelerine aykırıdır. Anayasal teminat altında bulunan mülkiyet hakkına,
67
kanuna dayanmadan sınırlama getirmek anlamına gelir" dediler.
Sadece dinsel azınlığız
Musevi Hahambaşılığı temsilcileri ise, sadece dinsel azınlık sayılmaları gerektiğini
vurguladılar, bunun dışındaki her türlü ayrımcılıktan üzüntü duyduklarını belirttiler ve
Türkiye'nin varolan sorunlarla Avrupa Birliği'ne giremeyeceğini dile getirdiler.
5.1.BELEDİYENİN SOSYAL HİZMETLER
ALANINDA YAPTIĞI ÇALIŞMALAR
Kadıköy Belediyesinin sosyal hizmetler alanında yaptığı çalışmalar
çocuklar, gençler, engelliler, kadınlar alt başlıklarının hemen sonunda
veridiğinden yeniden tekrarlanmamıştır.
KADIKÖY KAYMAKALIĞININ SOSYAL
HİZMETLER VE KENT YOKSULLUĞU
KONULARINDA YAPTIĞI ÇALIŞMALAR
5.2.
KADIKÖY KAYMAKAMLIĞI- KADIKÖY SOSYAL
YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKFI
AMAÇ
3294 sayılı kanun gereği fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan
vatandaş ile gerektiğinde her ne surette olursa olsun Türkiye’ye kabul edilmiş veya
gelmiş olan kişilere yardım etmek, Sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir
dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve
dayanışmayı teşvik etmektir.
KAPSAM
Fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan, kanunla kurulu sosyal güvenlik
kuruluşlarına tabi olmayan ve bu kuruluşlardan aylık ve gelir almayan vatandaşlar ile
geçici olarak küçük bir yardım veya eğitim ve öğretim imkanı sağlanması halinde
topluma faydalı hale getirilecek, üretken duruma geçirilebilecek kişiler bu Kanun
kapsamı içindedir.
UYGULAMA
Başvuru Faaliyetleri
Vakfı Fakru zaruret içinde olan vatandaşların başvuruları dilekçe karşılığında veya
şahsen müracaatı halinde Vakfın Formatlı Başvuru Formu kendisine verilerek
68
Muhtarlıktan onaylatılıp İlçe Emniyet ve Belediye Emlak ve Zabıtası araştırma
formları ,Tapu Dairelerindeki kayıtları ,Vukaatlı Nufus Kayıt örneği ile birlikte onaylı
formlar geri alınır. Sosyal Güvencelerinin kayıtları internet ortamında araştırılır.
Durumları 3294 sayılı Kanuna uygun olanlara vakfımızda dosya açılır.
Araştırma Faaliyetleri
Yardım talebinde bulunan vatandaşın Nüfus Kütüğüne bağlı İl ve İlçede adına
kayıtlı herhangi bir İşyeri ,Araç , Menkul ve Gayrı menkulünün olup olmadığı Resmi
yazı ile ilgili kurumlardan araştırılır.
Belgelerini hazırlayıp getiren vatandaşın ikamet ettiği adrese araştırmacı memur
gönderilir. İkamet ettiği adresinde araştırma memuru tarafından ev ziyareti yapılmak
sureti ile vatandaşın gelir durumu tespiti yapılır.
İnternet ortamında herhangi bir Sosyal Güvencesi ( SSK-Bağ-kur,Emekli Sandığı)
olup olmadığı araştırılır.
Yardım Faaliyetleri
Vakfıda dosyası olan vatandaşların dilekçe ile başvurmaları halinde Vakıf
Mütevelli Heyetinin haftanın her Çarşamba günü saat 15.00 ‘ de yapılan toplantısında
karara bağlanmak sureti ile kabul ya da red olunur. Kabul olunan dosya sahiplerine
Banka kanalı ile ödemesi yapılır. Bu yardımlar barınma,ayni-yiyecek,ayniyakacak,ayni-giyecek ,ayni-ilaç ,tıbbi cihaz ,eğitim ve bir defaya mahsus nakdi
yardımlardan teşekkül eder. Yapılan yardımlar her ay düzenli bir şekilde muhasebe
usulüne uygun Yevmiye Defterlerinde tutularak yapılan yardımlar ve Giderler ,Mali
Durum Tabloları ve Aylık faaliyet raporu Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğüne posta ile her ay gönderilir.
Vakıf Mütevelli Heyeti
Mülki idare amirleri vakfın tabii başkanı olup,İlçe Belediye Başkanı ,Mal müdürü ,
İlçe Milli Eğitim Müdürü,Sağlık Grup Başkanı, İlçe Müftüsü vakfın mütevelli heyetini
oluşturur. Ayrıca her faaliyet dönemi için ilçe dahilinde mahalle muhtarlarının
Kaymakamın çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile kendi
aralarından seçecekleri birer üye ile ilçede kurulu ve 5263 sayılı kanun kapsamında
belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin
kendi aralarında seçecekleri bir temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından İl genel
meclisinin seçeceği iki kişi mütevelli heyetinde görev alırlar.
Vakfda Dosyası olup Yardım almada öncelikli Kriterler
12369
Özürlü vatandaşlar.
Yaşlı ve kimsesizler ( Yaşı 70 üzeri olup bakacak kimsesi olmayanlar)
Eşinden Boşanmış veya Eşi vefat etmiş Çocuklu dul bayanlar.
456-
Annesi ve Babası vefat etmiş çocuklar ve bu çocuklara bakan aileler
Heyet raporu bulunan Kanser hastaları ve Yatalak hastalar.
Çocuk sayısı beş ve yukarı olup 18 yaşından küçük öğrenci çocuğu olan
aileler.
75 yaşından küçük ve 3 çocuğu öğrenci olanlar.
82 çocuğu aynı anda askerde olanlar ile eşi askerde ve ceza evinde olanlar.
93 çocuğu aynı anda okulda okuyanlar.
10- Oturacak evi olmayanlar.
11- Vakfımızda dosyası olup aynı yardım talebinde bulunan kişilerin bir sonraki
talepleri 3 ay sonra değerlendirilir.
Sosyal Hizmet Polisi ve Vakıf Çalışmaları
İstanbul Valiliğinin 13.12.2004 tarih ve B054VLK4345901/Öz.Klm.10/2378 sayılı
yazısına istinaden İlçemizde Sokakta kalmış alil,aciz ve yaşlı sahipsiz şahıslar ile
madde bağımlısı olan çocuklarımızın sokaktan kurtarılmaları ve rehabilitasyon
merkezlerine alınmaları,Ailelerine teslim edilmeleri Eğitimleri ve barınmaları ile ilgili
Sosyal Hizmet polisi ile Vakıf çalışma başlatmış olup bu çalışma ile ilgili prensipler
belirlenmiştir.
Kimsesiz ve sokakta kalmış olanların rehabilite edilmesinde yapılacak işlemler;
1- Alınan şahısların kimlik ve ikametgâh tespitlerinin yapılması.
2- GBT Sorgularının yapılması
3- Alınan şahısların hastane raporlarının alınması (şahsın vucudunda darp ve
benzeri fiziki bulgularının olup olmadığına dair Dr.Raporu)
4- Alınan şahısların rapor sonuçlarına göre:
a19 yaş altı madde bağımlısı olmayan,
b19 yaş altı madde bağımlısı olanlar,
c19 yaş üzeri madde bağımlısı olmayan
d19 yaş üzeri madde bağımlısı olanlar,
e19 yaş üzeri ve 60 yaş altındaki akıl hastalığı olanlar,
5- Alınan şahısların temizliklerinin yapılması ( Berber ve Hamamlarda)
6- Alınan şahısların üzerlerinde ki elbiselerin temiz ve iyi olmadığında
giyindirilmeleri:
aGiyimleri Kadıköy Belediyesinin giyim reyonlarından,
bSevgi Mağazası reyonundan,
( a ve b) deki belirtilen yerlerden temin edilemiyorsa Kadıköy Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı imkanları ile piyasadan temin edilmemesi,
7-Alınan alil ve aciz yaşlı sahipsiz şahısların Kadıköy Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfı imkanları ile piyasadan temin edilmesi.
8-Alınan tüm şahısların kimlik ve ikamet tespitlerinin yapılıp, Aile yakınlarına
ulaşıldığı takdirde ailelerin refakatinde teslim edilmeleri.
70
9-Madde 4 deki Rapor sonuçlarına göre olan (a) daki grubuna girenlerin 14-19
yaşları arasındakilerin (Madde bağımlısı olmayanların) Tarım ve Köy işleri
Bakanlığına bağlı, Kooperatifçilik ve El sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüğü,
Uzunmustafa Mah.Tekniker Sok. 18 81010 / Düzce adresindeki parasız ve yatılı ve
gündüzlü Eğitim merkezine yönlendirilmesi. (İrtibat Tel.0380 524 82 63 – 523 47 23 –
524 82 63)
10-Madde 4 de ki rapor sonuçlarına göre olan (a) da ki grubuna giren ve
rehabilitasyon hizmeti kabul edenlere Vakıf tarafından her ay harçlık verilmek üzere,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Tuzladaki İSMEM çıraklık okuluna yönlendirilmesi.
11-Madde 4 de ki rapor sonuçlarına göre olan (b) de ki gruba giren madde
bağımlılarının Küçükbakkalköy’de bulunan İlk adım istasyonuna teslimi,
12-Madde 4 de ki rapor sonuçlarına göre olan (c) deki gruba giren madde bağımlısı
olmayanların huzurevi veya darülacezeye yerleştirilmeleri yerleştirilinceye kadar
geçecek sürede barınmalarının vakıf tarafından sağlanmasına ( Huzurevi ve
Darülaceze yerleştirmede yaşlı ve hastalıklı kişilerin yerleştirilmesinde sorunların
olması nedeniyle İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğünden yazılı görüş ,cevap alınması)
13-Madde 4 de ki rapor sonuçlarına göre (d) deki gruba giren Madde bağımlısı
olanların AMATEM’e yerleştirilmesi,
14-Madde 4 de ki rapor sonuçlarına göre ( e) deki gruba giren şahısların Bakırköy
Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırılması (İlçe Sağlık Grubu Başkanlığınca
yapılması, acil durumlarda Vakıf Müdürü tarafından sevk işlemlerinin yapılması,
15-Sokaktan alınan 18 ve üstündeki şahısların sağlık problemleri ile sakatlıkları
olmayan ve çalışmak istemeyenlerin memleketlerindeki aileleri veya aile yakınları ile
irtibata geçilerek memleketlerine dönmelerini sağlanması,
16-Sokakta sakat ve dilencilik yapanların ikamet adreslerinin tespiti yapılarak
ikametlerindeki aile veya yakınları refakatinde teslim edilmeleri,
17-Alınan 18 ile 60 yaş arası hastalıklı ve bir başkası tarafından bakıma muhtaç olan
şahısların acilen ulaşılması ve ailelerine teslim edilmeleri.
18-Alınan şahısların kimlik tespiti yapılamayan ve hasta olanların kimlik tespiti
için resimlerinin çekilip ulusal basına haber verilerek ve kayıp ilanlarına bakılmak
sureti ile kimlik tespiti yönteminin izlenmektedir.
Küçükbakkalköy Umut Çocukları İlk adım İstasyonu:
İlk adım istasyonu Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
İstanbul Valiliği, Kadıköy Belediyesi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Sokak
Çocukları Gönüllüleri Derneği, Çocukları İstismardan Koruma ve Rehabilitasyon
Derneği ve İstanbul Barosu Çocuk Hakları Komisyonu işbirliği sonucunda yapılan bir
71
protokolle 27.02.1998 tarihinde Yel değirmeni Çocuk ve Gençlik Merkezi Müdürlüğü
bünyesinde hizmete açılmıştır. İstasyonun amacı 7-18 yaş arası ebeveyni tarafında
ihmal ve istismar edilerek her türlü tehlikeye karşı korumasız kalan sokak
çocuklarının tekrar topluma uyumlu hale getirilmesidir. İlk adım kabulü yapılan tüm
çocuklar beslenme, sağlık, eğitim, hijyen ve özbakım hizmetlerden yararlanmaktadır.
Kabulü yapılan her çocuk görevli pratisyen hekim ve hemşire tarafından genel sağlık
taramasından geçirilmektedir. Ayrıca davranış bozukluğu ve madde bağımlılığı olan
çocukların tıbbı ve psikolojik tedaviye yönlendirilmeleri de sağlanmaktadır.
İstasyonda görevli sosyal hizmet uzmanları kabulü yapılan çocukların ailesi yakınları
ve çevresi ile ilk temasları kurmak sureti ile mesleki çalışmalar yapılmaktadır. Bu
kapsamda aileler ekonomik yönden desteklenmesine çalışılmaktadır. Çocuk kabulü
genel anlamda 3 şekilde olmaktadır. En önemlisi saha çalışması sonucunda
olmaktadır. Görevli sosyal çalışmacı ve akran çocuk ile çocukların yaşadığı
mekanlara gidilmekte, onlarla bağlantı kurulmakta, ikna edilen sokakta kalmak
istemeyen çocuklar alınıp İstasyona getirilmektedir. Bir diğer kabul şekli çocukların
kendi istekleri sonucunda gerçekleşmektedir. Taksim’den, Bakırköy’den Kadıköy’den
kendi imkanları ile İstasyona gelen çocuklar yapılan görüşmeler sonucunda kabul
edilmektedir. Bir diğer kabul şekli ise Çocuk şubesi müdürlüğü tarafından getirilen
çocuklar ile olmaktadır. Bununla birlikte İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ,diğer polis
karakolları ve gönüllüler tarafından da zaman zaman çocuklar getirilmekte ve
kabulleri yapılmaktadır.
Sokak çocuklarının korunması ve rehabilitasyonu amacı ile tahsis edilmiş olup ;
binanın tefrişatı, bakımı,sabit giderlerinin karşılanması ve eleman desteği Kadıköy
Belediyesi tarafından karşılanmaktadır. Sokak çocuklarının muayene ve tedavileri
Kadıköy Belediyesi Sağlık Polikliniği tarafından yapılmaktadır. Olağan üstü kış
koşulları döneminde, Belediye ekiplerince sokaklar sürekli olarak taranarak sokakta
bulunan çocuklar ikna edilerek alınır Belediye Başkanlığınca yemek ve ısınma
ihtiyaçları karşılanır ve İlk adım İstasyonuna teslim edilmeleri sağlanır.
Yeldeğirmeni Çocuk ve Gençlik Merkezi:
Sosyal yardım ve devlet korumasına ihtiyaç duyan toplum kesimlerinin başında yer
alan sokak çocuklarını yeniden topluma kazandırmak amacı ile Sosyal hizmetler ve
Çocuk Esirgeme kurumu, İstanbul Valiliği, Kadıköy Belediyesi, Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneği, Çocukları İstismardan koruma ve Rehabilitasyon
Derneği,İstanbul Barosu Çocuk Hakları Komisyonu ve Sokak Çocukları Gönüllüleri
Derneği arasında bir Protokol yapılarak,kuruluşumuz Kadıköy Sokak Çocukları
Rehabilitasyon Merkezi 27.02.1998 tarihinde Devlet Bakanı Hasan Gemici tarafından
hizmete açılmıştır. Kuruluşumuza bağlı olarak Küçükbakkalköy ilk adım ünitemize
sokak çalışmalarından polis, İl müdürlüğü ve Sokak Çocukları Gönüllüleri
Derneğinden ve kendi isteği ile gelen çocukların kabulü yapılmaktadır. Gelen
çocuklar merkezde giyim ,sağlık,temizlik ve barınma ihtiyaçları karşılanmaktadır.
Merkezde sokak çocukları ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar iki sosyal
hizmet uzmanı,bir akran çocuk,küçükleri koruma şube müdürlüğüne bağlı bir polis
memuru görevlendirilmiştir. Her hafta Pazartesi ve Perşembe günleri kuruluş aracı ile
saat 12.00 de çalışmaya çıkılmakta ve çocukların bulundukları ortamlara gidilip
çocuklarla sosyal hizmet uzmanları görüşme yapmaktadır. Kuruma gelmek isteyen
72
çocuklar araç ile ilk adım istasyonuna götürülmektedir. Kuruma gelmek istemeyen
çocuklarla bulundukları yerlerde yaşadıkları mekanları daha iyi koşullara getirme,
sokağın risklerini en aza indirme, giyecek ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılama, hasta
olan çocukların tedavilerini yaptırma, bunların aracılığı ile sorunun temelini bulmaya
ve çözmeye yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Merkeze kabulü yapılan çocuklar
öncelikle sağlık kontrolleri yapılmakta, madde bağımlısı ve ruh sağlığı sorunu olan
çocuklarla tedavi ünitesinde özel olarak ilgilenilmektedir.
Zeynep Kamil Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi uzmanı bir doktor
ve Psikolog olarak çocukların tedavileri ve hastane işlemlerinin sürdürülmesinde
yardımcı olmaktadır. Nüfus cüzdanı olmayan çocukların nufüs cüzdanlarının
çıkarılması için ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Kuruluşa gelen her çocuğun İlk adım
istasyonunda Tam idrar, Gaitada parazit PPD,PA AC Grafiği vs tüm tahlilleri
yapılmaktadır.Bu konuda İlk adım ünitesinde görevli doktor görevlendirilmiş ve sağlık
kuruluşlarıyla ilişkiye geçirilerek tüm testleri ve tedavileri yapılır.Yaz döneminde
çocuklarımız personel refakatinde sosyal, kültürel ve spor faaliyetlerinden
faydalandırılmaktadırlar.
Bostancı Halk Eğitim Merkezinden gelen El Sanatları odası Ev ekonomisi
Öğretmeninin sorumluluğunda uygulama mutfağı çocukların kullanımına
sunulmuştur. Kuruluşta sosyal serviste görev yapan Sosyal Hizmet Uzmanları her
çocukla ilgili kişisel çalışma yapmakta çocuğun psiko-sosyal ,eğitim ve aile durumu
ile ilgili rapor düzenleyerek her çocuk için ayrı bir dosya oluşturulmaktadır. Çocukların
eğitim durumları Bostancı Halk Eğitim Merkezi gönüllü eğitmenler ve merkezimiz
elemanları tarafından yürütülen faaliyetlerle sürdürülmektedir. Çocukların gönüllülere
dağılımı yapılmış her çocuğun sorumlu Sosyal Hizmet Uzmanı ile birlikte gönüllü
eğitmenleri tarafından kurum içi ve kurum dışı durumunun takibi yapılmakta, etüt
çalışmaları değerlendirilmektedir. Bu çalışmalarda her çocuğun ruhsal, fiziksel ve
sosyal
özelliklerine
uygun
eğitim
programlarından
faydalandırılması
hedeflendirilmektedir. Öğretmenler nezaretinde çocukların derslerine yardımcı olmak
amacıyla etüt çalışmaları yapılmaktadır.
Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Sağlık Giderlerinin Karşılanması:
Bilindiği üzere 5222 sayılı “ Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi giderlerinin
Yeşil Kart verilerek Devlet tarafından karşılanması hakkındaki kanunda değişiklik
yapılmasına dair” kanunla “yeşil kart” uygulamasının kapsamı genişletilerek tek elden
yürütülmesi sağlanmıştır.
Böylece yeşil kartlıların sağlık hizmetlerine ilişkin SYDT fonu ile SYD vakıflarının
yükümlülükleri ortadan kaldırılmıştır.
Ancak yeşil kart uygulamasıyla sosyal güvenceden yoksun vatandaşlarımızın sağlık
güvencesi sağlanamadığından, genel sağlık sigortasına veya farklı bir uygulamaya
geçilinceye kadar, yeşil kart uygulamasından yararlanamayan vatandaşlarımızın
ödeme gücünü aşan sağlık hizmetleri için zorunlu olarak SYD vakıflarına başvuruda
bulunacakları göz önünde bulundurularak, vakıfların sağlık alanındaki yardım
kapsamları yeniden belirlenmiştir.
73
İSTANBUL İL SOSYAL HİZMETLER
5.3.
MÜDÜRLÜĞÜNÜN SOSYAL HİZMETLER
KONUSUNDAKİ FAALİYETLERİ
•
Göztepe Semiha Şakir Çocuk Yuvası (0-6 Yaş)-Merdivenköy’de,
•
Yeldeğirmeni ÇOGEM,
•
Küçükbakkalköy Umut Çocukları ve İlk Adım İstasyonu,
•
Göztepe Semiha Şakir Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon
Merkezi,
•
Prof. Dr. Fahrettin Kerim-Nilüfer Gökay Huzurevi Yaşlı Bakım ve
Rehabilitasyon Merkezi şeklinde çalışmaları mevcuttur.
• Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK)
SHÇEK; 24.05.1983 tarih ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanunu ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı olarak
kurulan ve 02.04.1989 tarih ve 356 sayılı KHK ile Başbakanlığa bağlanan bir kamu
kurumudur.
Görevleri, kurumsal bazda sosyal hizmet faaliyetlerini hayata geçirmektir. Yani,
yardıma ve(ya) bakıma muhtaç, bir diğer ifadeyle korunmaya muhtaç aile, çocuk,
genç, özürlü, yaşlı, kadın ve diğer muhtaç insanlara sosyal hizmetler götürmektir.
Kuruma bağlı Genel Müdürlük ve İllerdeki kolları (Sosyal Hizmetler İl
Müdürlükleri), kanunla belirlenen görevler çerçevesinde çocuk yuvaları ve
yetiştirme yurtlarında, korunmaya muhtaç çocuk hizmetleri, huzur evlerinde yaşlı
hizmetleri, kreş ve gündüzlü bakım evlerinde, gündüzlü çocuk bakım hizmetleri,
rehabilitasyon merkezlerinde sakat ve felçlilerin rehabilitasyon hizmetleri ile
muhtaç durumdaki kişilere götürülecek olan (kamusal) sosyal yardım hizmetleri
alanlarında faaliyet göstermektedir.
Ülkemizde; SHÇEK sosyal refah alanında devletin görevlendirdiği önemli
kurumlarından biridir. Fakat tüm çabalara rağmen ihtiyaca tam cevap
verememektedir. Çünkü Aile parçalanmaları hızla artmakta ekonomik sorunların
oluşturduğu sosyal sorunlar çoğalmakta, KMÇ (Korunmaya Muhtaç Çocuklar), Sokak
Çocukları, Özürlü Eğitimi ve Rehabilitasyonu, Yaşlılık vs. üretilen projeler başarısız
olmaktadır. Örneğin Koruyucu aile Projesi tüm olumlu çabalara rağmen hedeflenen
yere gelmemiştir.
Merkezi hükümetin her geçen gün gelişen ve çeşitlenen toplumsal ihtiyaçları,
özellikle yerel mahiyetteki ihtiyaçları etkin bir şekilde karşılaması mümkün değildir.
Böyle bir çaba sadece devletin daha da hantallaşmasıyla sonuçlanacaktır.
74
Tek çözüm bu görevleri ve görevlerin gerektirdiği kaynakları yerel yönetimlere
aktarmaktır. Avrupa konseyi çalışmaları kapsamında Nisan 2000 tarihinde İstanbul'da
toplanan yerel yönetimlerden sorumlu bakanlar konferansında sosyal hizmetlerin
sunulmasında yerel yönetimleri aktif rol oynamalarının kaçınılmaz olduğu
belirtilmiştir.
SONUÇLAR:
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
75
Kadıköy’ de sokak çocukları sorunu ve bunun bir sonucu olarak çocuk ve
gençlerde uçucu ve uyuşturcu madde kullanımı sorunu vardır. Bu konuda
Kaymakamlığın ve İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’ nün çalışmaları
olmakla birlikte sorun tam olarak çözümlenememiştir. Özellikle Eğitim
Mahallesi ve Fikirtepe’ de çocuk ve gençlerde, uyarıcı -uyuşturucu madde
kullanımının önlenmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır.
Çocuklar için yeşil alan ve çocuk oyun alanları yetersizdir. Arttırılması
yönünde çalışmalar yapılmalıdır.
Kadın istihdamına yönelik Kadıköy Belediyesi’nin başlattığı başarılı
çalışmalar vardır. Yeni Umutlar 2 projesi kapsamında, eğitim seviyesi
düşük ve vasıfsız kadınlara mesleki eğitim seminerleri verilmiş, kadın
kooperatifleri ile de kadınların istihdamında güçbirliği oluşturulması
sağlanmıştır. Bu oluşuma destek gönüllü evleriyle arttırılmalıdır. Buna
rağmen Kadıköy’ de kadının istihdamı istenilen seviyede değildir.
Göç sonucu ilçemize gelen ailelerin, kadınların kentsel yaşama
adaptasyonu ve toplumla bütünleştirilmesi yönünde çalışmalar
yapılmalıdır.
İlçemizde yoksullara yönelik hizmet sunumu yetersizdir. Yoksulluğu
önleyici yada azaltıcı yönde çalışmalar yapılmalıdır.
Yoksul öğrencilere, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması için, gönüllü
birimlerce kurslar vb. ile eğitim desteği yada meslek edinme yönünde
eğitimler verilmelidir.
Kadınların iş hayatına atılabilmesi için, annelerin çocuklarının hem eğitim
aldığı, hem de bakımının üstlenildiği okul öncesi eğitim veren eğitim
birimleri, kreşlerin sayısı arttırılmalı ve bunların düşük ücretle hizmet
vermeleri sağlanmalıdır. Bu kadın istihdamının sağlanabilmesi için de
önemlidir.
İlçemizde kadınlar doğum öncesi ve sonrası yeterli sağlık ve bakım
hizmeti alamamaktadırlar. Bu konuda çalışmalar yapılmalıdır.
Kadına-çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi konusunda kadın ve
erkeklere, şiddeti önleyecek-engelleyecek gerekli eğitimler aile danışma
merkezlerinde verilmelidir.
Yaşlı nüfusunun fazla olduğu Kadıköy’ de yaşlılara yönelik hizmet
sunumu yetersizdir. Yaşlılara yönelik evde bakım hizmetleri verilebilir,
onların mesleki bilgi ve tecrübelerinden faydalanarak oluşturulacak
danışmanlık merkezleriyle hem onların işgücüne katılımı sağlanabilir,
hem de yalnızlık ve sosyal dışlanmışlık sorunları çözümlenebilir.
• Kadıköy Belediyesi’nin engellilere yönelik faaliyetleri oldukça başarılıdır.
Engelli Danışma ve Dayanışma Merkez’inde engellilere yönelik
verdikleri hizmetler ve Kadıköy Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’nce
hazırlanan “Engelsiz Erişim” projeleriyle bu yönde büyük adımlar
atılmıştır. Atılan adımlar sevindiricidir. Ancak engellilerle ilgili sorunların
hemen çözümlenmesi beklenilmemelidir. Bu uzun soluklu bir iştir. Bu
arada engellilere yönelik toplumsal duyarlılık ve farkındalık çalışmaları
da hızla arttırılmalıdır.
• Bunun yanında, bina girişlerinin engellilerin erişimine uygun hale
getirilmesi, yeni yapılacak yapılara inşaat ruhsatı verilirken, projelerde
engellilerle ilgili düzenlemelerin yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesi,
yapılmadıysa binaya ruhsat verilmemesi gerekmektedir. Tüm bu
uygulamaların belediye denetiminin yanında, sivil toplum örgütleriözellikle engelli kuruluşlarınca da denetlenmesi gerekmektedir.
Uygulama hükümlerine uymayanlara cezai müeyyide uygulanmalıdır.
• Göç sonucu oluşan Konut sorununu çözücü yönde tedbirler alınmalı,
gecekondu oluşumları engellenmelidir.
•
Azınlıkların toplumla bütünleştirilmesi yönünde çalışmalar yapılmalı,
toplumda azınlıkların hak, özgürlük ve inançlarına saygı duyulduğunu
gösteren yönde çalışmalar yapılmalı, azınlık haklarını koruyucu yasal
düzenlemeler de yapılmalıdır.
ÖNERİLEN-GELİŞTİRİLEN PROJELER
PROJE TALEP FORMU( Ön Çalışma)
Kısım 1: Projenin Tanımı ve Talebi
Talep Sahibi (Adı-Soyadı) : Melek Bozdoğan, Fikri Yılmaz
Talep Tarihi: 15 Mart 2010
Projenin Konusu ve Açıklaması: Engellilerin fiziksel ve mimari çevrede
ulaşılabilirlik sorunlarının çözümlenmesi
Proje Sloganları: “Engel-siz Hayatlar” Projesi,
“Gören Gözler-Gülen Yüzler” Projesi
“Engelleri Kaldırdık” kullanılabilir
76
Projenin Hedefi: Proje, mevcut yol, kaldırım, yaya geçidi, yeşil alanlar, spor, sosyal ve
kültürel altyapı alanları ile halka açık hizmet veren her türlü yapının, bedensel, zihinsel yada
görme engelliler ile yaşlılar ve bebekli ailelerin erişilebilirliğine uygun hale getirilmesi ve
bunun için yapılması gereken düzenlemeleri kapsamaktadır.
Konu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun kabul ettiği ve Türkiye'nin de imzaladığı Sakat
Hakları Bildirgesi, (WHO) Dünya Sağlık Örgütü Sağlıklı Kentler Programı, ILO Sözleşmesi
ve Engelliler İçin Standart Kurallar yaklaşımı çerçevesinde ele alınmalı; yerleşimler, tüm
engellilerin gereksinim duydukları her yere rahatça ve kolayca erişebilecekleri biçimde
düzenlenmelidir.
Engelsiz fiziksel çevre düzenlemeleri, yalnızca “engelliler için” değil, toplumun diğer
bireyleri için de gereklidir. Engelliler için yapılacak olan uygulamalar aynı zamanda farklı
gereksinmeleri olan kullanıcılar (yaşlılar, hamileler, çocuklar, aşırı kilolular, geçici engelleri
olanlar, bebek arabası taşıyanlar … vb.) açısından da kullanımı kolay bir çevre sağlayacaktır
25868 sayılı, 07.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren, “Özürlüler Ve Bazı Kanun Ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” gereğince, kanun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 7 yıl içinde belediyelere düşen, mevcut yol, kaldırım, yaya
geçidi, yeşil alanlar, spor, sosyal ve kültürel altyapı alanları ile halka açık hizmet veren her
türlü yapının engellilerin erişebilirliğine uygun hale getirilmesi yasal zorunluluktur. Ve bu
süre 07.07.2012 de sona erecektir. Bu sebeple bu projenin ivedilikle hayata geçirilmesi
önem taşımaktadır.
Projede Hedef Kitle: Bedensel, zihinsel yada görme engelliler ile yaşlılar ve bebekli
aileler
Projeden Beklenen Sonuç-Fayda:
Yapılacak düzenlemeler ile engelliler , yaşlı ve çocuklu ailelelerin kent içi ulaşımı ve bina
içindeki erişilebilirlikleri kolaylaşacaktır.
Kaynak Tanımı:
(İnsan, yer, meteryal, araç/gereç)
Birlikte Çalışılacak Kurum ve Kuruluşlar;
•
•
•
•
•
•
•
77
Kadıköy Belediyesi Fen İşleri,
Türkiye Sakatlar Konfederasyonu,
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı,
Altı Nokta Körler Deneği,
Spastik Çocuklar Derneği,
Ortopedik Özürlüler Derneği
Üniversiteler
Zaman Planı:
07.07.2012 tarihinde tüm düzenlemelerin tamamlanmış olması
gerekmektedir.
Kısım 2: Proje Değerlendirme ve Onayı:
Değerlendirmeyi Yapan:
Değerlendirme:
Uygulanabilir:
Evet
Hayır
Açıklama:
“ENGEL-SİZ HAYATLAR” PROJESİ
Hazırlayan: Melek Bozdoğan (Y. Mimar)
PROJENİN KONUSU;
“Engellilerin Fiziksel ve Mimari Çevrede Ulaşılabilirlik Sorunlarının
Çözümlenmesi”
Engelli Kavramı;
Dünyanın en büyük “azınlığı” olarak tanımlayabileceğimiz “engelliler”, henüz taslak
aşamasında olan Engelli Yasası’nda şu şekilde tanımlanmaktadır:
“Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve
sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum
sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan ve korunma, bakım,
rehabilitasyon, danışmanlık, destek hizmetleri ve yapılarda, açık alanlarda özel fiziki
düzenlemelere ihtiyaç duyan kişiye Engelli denir.”
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, en gelişmiş ülkelerde engellilerin toplam nüfusa
oranı %8’dir. Bu oran gelişmişlikle ters orantılı olarak artar. Buna göre ülkemizdeki
engellilerin toplam nüfusa oranı %12’dir, yani 10 milyonun üzerindedir. Ülkelerin ekonomik,
kültürel ve sosyal gelişmişliğiyle orantılı olarak “engelli sorunları” ülkemizde maalesef en üst
seviyededir.
.
Engellileri;
- Bedensel Engelliler
- Zihinsel Engelliler
- Görme Engelliler
- İşitme Engelliler
- Süreğen Hastalıkları olanlar şekilde sınıflayabiliriz.
78
A-Engellilerin Karşılaştığı Sorunlar:
1- Fiziksel Sorunlar
a- Altyapı ve Üstyapı sorunları(Engellilerin yaşam alanlarının fiziki düzenlemesinde
karşılaştıkları sorunlar)
b- Ulaşım sorunları
2- Sosyal Sorunlar
a- Negatif Ayrımcılık
b- Sosyal Red, Acıma ve Eksik Görme sorunları
3- Ekonomik Sorunlar
a- Aile desteği açısından ekonomik sorunlar
b- Devlet desteği açısından ekonomik sorunlar
4- Diğer Sorunlar
a-Engellilerin mesleki eğitim sorunları,
b-Engellilerin istihdamı ve toplumsal hayata katılmalarında karşılaştıkları problemler şeklinde
sıralanabilir.
ENGELLİLERİN ULAŞIM “ERİŞİLEBİLİRLİK” SORUNLARI İÇİN
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ;
Ulaşabilirlik yapısal çevrenin temel bir özelliği olup, engellilerin günlük yaşamlarının
sürdürebilmelerinde, öncelikle evlerinden çıkabilmeleri ve başkalarına muhtaç olmadan bütün
ticari ve idari kamu binalarındaki işlerine gidip gelebilmeleri, sosyal-kültürel, spor, sağlık,
dini faaliyetler gibi aktivitelere ulaşabilirliğinin sağlanması için gerekli olan düzenlemelerdir.
Tüm insanlar gibi, engellilerin de ulaşım hizmetlerinden eşit fırsatlarda yararlanması, engeli
olmayan insanların kullandığı yollarla ve taşıtlarla gidebilmesi gerekmektedir.
Herkes, tüm yaşamsal alanlara ulaşma hakkına sahiptir. Bu, çağdaş toplum olmanın önemli
bir gereğidir ve yerel yönetimlerle bu konuda çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Yerel
yönetimler, yaptıkları sosyal ve teknik alt yapı yatırımlarıyla kent mekanının şekillenmesinde
önemli bir role sahiptirler. Kentsel ulaşım hizmetlerinin, kentteki her türlü açık alan ve
yapının engelliler için ulaşılabilirliğinin yerel yönetimlerce sağlanıyor olması, engellilerin
sosyal yaşama katılmasında, fırsat eşitliğini sağlayan en önemli unsurdur.
Bu eşitliğin sağlanması için;
•
•
79
Engellilerin hareketini, kolaylaştırmak için yollar engellerden arındırılmalıdır. Dik,
yüksek, keskin, kavisli veya köşeli olan yollar, özürlülerin hareketini kısıtlayıcı
olduğundan, yaya kaldırım yüzeyi aynı yükseklikte, düz ve rahat kavisli olarak
yapılmalıdır.
Kapalı ve açık tüm alanlarda ulaşabilirliği güçleştiren nedenler olarak tanımlanan
fiziksel engellerin kaldırılarak, fiziksel çevre engelliler için yaşanabilir ve ulaşılabilir
tasarlanmalıdır.
•
•
Uzun yürüme yolları, rahat ve kullanışlı olmayan geçitler, uzun bekleme süreleri,
engellilerin ulaşabilirliklerini zorlaştıran/caydıran bir unsur olduğundan, çevre,
herkesin işlerini mümkün olduğunca en özgür ve eşit şekilde yapmasını sağlayacak
biçimde düzenlenmelidir.
Engellilerin serbestçe ve engellenmeden hareket edebilmeleri için yaya yolunda;
-Yeterli genişlik,
-Yeterli hareket alanı,
-Düz satıh ve kaygan olmayan yüzey,
-Yönlendirme, uyarma araçları olmalıdır.
•
Görme engeliler için de ses veya dokunma yolu ve iri puntolu sembol ve harfler ile
hareket etme olanağı sağlanmalıdır.
Nisan 1999'da Türk Standartları Enstitüsü'nce hazırlanan TS 12576 “Şehir İçi Yollar – Özürlü
ve Yaşlılar İçin Sokak, Cadde, Meydan ve Yollarda Yapısal Önlemler ve İşaretlemelerin
Tasarım Kuralları” standardı proje yapımcıları ve uygulayıcılar için önemli bir yol gösterici
doküman niteliğindedir.
Bu standarttan yararlanılarak;
• Halen kullanılan meydan, park, yaya yolu, kaldırım, geçitler, rampalar, merdivenler,
duraklar, istasyonlar, otoparklar, telefon kabinleri, sinyalizasyon ve işaretlemeler gibi bütün
kentsel altyapı engellilerin erişimine uygun hale getirilmelidir.
• Bu hizmetlere ilişkin yeni projeler engelli vatandaşların erişimine uygun olarak
yapılmalıdır.
• Kaldırımın başladığı ve bittiği yerlerde tekerlekli sandalyenin rahatlıkla inip çıkabileceği
rampaların olması, kaldırımların üzerinde bulunan direkler, çöp kutuları, trafik panoları,
çiçeklikler, zincirler, demir kazıklar, sarkan ağaç dallarının kaldırılması ve taşıtların park
etmesinin önlenmesi, ticari işyerlerinin önlerine tezgah açılmasının kısıtlanması ve yaya
geçitlerindeki trafik ışıklarının sesli hale getirilmesi gibi tedbirlerle, görme engelli ve
ortopedik engelli vatandaşların şehir içinde erişebilirliği sağlanmalıdır.


80
Görme engellilerin güvenli erişimini sağlamak üzere kaldırımda, hissedilebilir
yönlendiriciler, kontrast ve fosforlu renk düzenlemeleri yapılmalıdır.
Zihinsel engelilerin ulaşabilirliğinin sağlanmasında basit işaretlemeler ve yönlendiricibilgilendirici donanımlar gereklidir. Özellikle ulaşım sistemlerini kullanırken, tek
başına bir yerden bir yere gitmek istediklerinde, kentsel hizmetlerin düzenli olması
(örneğin; otobüs saatlerinin, durak yerlerinin sürekliliği ve aynı olması)
gerekmektedir. Ayrıca yazılı bilgilendirmenin büyük puntolar ile ve yalın olması da
zihinsel özürlülerin bulundukları yeri algılaması ve gidecekleri yeri planlamasında
kolaylık sağlayacaktır.
•
Bugüne dek ülkemiz de çeşitli belediyeler tarafından engellilerin ulaşımına yönelik
olarak mevcut otobüslerin uyarlanması veya özürlülere uygun tasarlanmış yeni
otobüslerin alınarak sefere konulması seçenekleri denenmiştir. Ancak gerek duraklara
erişimde yaşanan sorunlar, verilen servislerin yeterince duyurulamaması, engellilerin
farklı coğrafi bölgelerinde ikamet etmesi gibi nedenlerle kullanım sıklığı istenilen
düzeyde olamamıştır. Bu durum karşısında belediyeler ya bu seferleri kaldırmak ya da
azaltmak yolunu seçmişlerdir.
•
Engellilerin ulaşımı normal insanlarla aynı toplu taşım aracı kullanma esasına
dayanmalıdır. Ancak yalnız otobüs değil, gerektiğinde özürlülere yönelik tasarlanmış
daha küçük ulaşım araçları seçilerek, düzenli ya da talebe bağlı seferler konulması
düşünülebilir.
Yerel yönetimlerin denetimindeki tüm toplu taşım araçları ve şehir içi servis araçları
engellilere yardımcı araç ve gereçleriyle rahatlıkla erişebilecekleri biçimde
donatılması ve araç ile durak ve kaldırım yüzeyleri arasındaki kot farklılıklarının
giderilmesi gerekmektedir.
Yerel yönetimler, ayrıca özel durumdaki engellilerin taşınması için özel donanımlı
araçlar hazırlamalı ve bunları hizmete sunmalıdır.
Erişebilirlik bir bütün olarak görülmelidir, arada bir parçası koparsa erişebilirlik
sağlanamaz. Bundan dolayı yapılacak uygulamaların sürekliliğinin sağlanmasına özen
gösterilmelidir. Örneğin, bilgilendirme sistemi, konuttan durağa, istasyona, iskeleye
vb. erişim, otobüsler, vagonlar, vapurlar vb ile kaldırımlar bu bütünün birer parçası
olarak görülmelidir.
•
•
•
81
•
Trafik güvenliği yaya ve taşıt trafiği açısından birlikte düşünülmelidir. Kent
merkezlerinde öncelik yayaya verilmelidir. Trafik ve yol güvenliği konusunun, yol
kaplaması, yer döşemesi, yol üzerindeki elemanlar ve alt yapı ile birlikte düşünülmesi
gerekir. Yayanın, yaya yolunda, geçidinde ve kaldırımdaki tüm hareketleri trafik
güvenliği kapsamında ele alınmalıdır. Yaya ve taşıt trafiğinin kesiştiği noktalarda,
yayanın yolu hemzemin olarak geçmesi sağlanmalıdır.
•
Yayalar açısından kent içinde trafik güvenlikli alanlar oluşturulmalıdır. Yaya alanları
artırılmalı ve genişletilmelidir. Taşıt hızının yavaşlatıldığı trafik durultma alanları
oluşturulmalıdır. Kavşak noktalarında güvenli ve konforlu geçişi sağlayacak
sinyalizasyon ve şerit düzenlemeleri yapılmalıdır. Işıklı yaya geçitlerinde özürlü, yaşlı
ve çocuk hızı düşünülerek geçiş süresi belirlenmelidir. Düzenli kent içi kaza
istatistikleri toplanmalı, bu doğrultuda tehlikeli kavşaklar güvenlikli hale getirilerek
trafik kazaları nedeniyle oluşabilecek özürlülük durumlarını önleyici tedbirler
alınmalıdır.
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Görme engelliler için üretilen, konum ve trafik işaretlerine ilişkin bilgi veren sesli
kumanda cihazı ve benzeri yardımcı araçların kullanımı yaygınlaştırılmalı, görme
engellilerin bu tür sesli yada titreşimli uyarı aletleri sosyal güvenlik kapsamına dahil
edilmelidir.
Engellilerin kullandığı motorlu taşıtlara uygun park yeri düzenlemeleri kent genelinde
yaygınlaştırılmalıdır.
Araçların kaldırıma çıkmasını önlemek üzere yapılan mantar türü taşıt engelleyicileri,
görme ve ortopedik engelliler açısından ciddi tehlikeler taşımaktadır. Bu tür cadde
mobilyaları kaldırılmalıdır.
Sinyalizasyon standartlarının ve özürlülere yönelik uyarı işaretlerinin tüm
belediyelerce kullanımı sağlanmalıdır.
Toplu ulaşım araçlarında araç kapılarının engellilerin tekerlekli sandalye ile
girebileceği genişlikte ve araçlardaki koltuk düzenlemesinin de engelli arabasının
durabileceği şekilde düzenlenmiş olması gereklidir.
Bina girişlerinin engellilerin erişimine uygun hale getirilmesi,
Yeni yapılacak yapılara inşaat ruhsatı verilirken, projelerde engellilerle ilgili
düzenlemelerin yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesi, yapılmadıysa binaya ruhsat
verilmemesi,
TS 9111’ e göre yeni yapılacak tüm konutlarda engellilerin binaya girişine ve katlara
ulaşımına uygun asansör ve rampanın bulunması gerekmektedir.
Tüm bu uygulamaların belediye denetiminin yanında, sivil toplum örgütleri-özellikle
engelli kuruluşlarınca da denetlenmesi gerekmektedir. Uygulama hükümlerine
uymayanlara cezai müeyyide uygulanmalıdır.
PROJE TALEP FORMU(Ön Çalışma)
Kısım 1:Projenin Tanımı ve Talebi:
Talep Sahibi:Asuman Ermurat, Melek Bozdoğan, Atakan Erülgen, Ayfer Tiftik
Talep Tarihi: 22.03.2010
Proje Sloganları: “Yaşasın Hayat”
Proje Konusu:
“Kadıköy Belediye sınırları içinde yaşayan kimsesiz bakıma muhtaç yaşlıların, gönüllü
kişilerce günlük ihtiyaçlarının karşılanması, evde sağlık ve bakım hizmetlerinin
verilmesi, ile sağlık problemi olmayan yaşlıların karşılaştıkları sosyal dışlanmanın
önlenmesine yönelik faaliyetleri ile onların üretken kılınmasını kapsamaktadır”.
Projenin Hedefleri:
82
Bu proje ile amaç, nüfusumuzun önemli bir kesimini oluşturan 65 yaş ve üzeri olarak
tanımlayabileceğimiz yalnız yaşayan yaşlıların günlük bakım ve ihtiyaçlarının karşılanması,
sağlık
problemlerinin
çözümü,
yalnızlık
ve
sosyal
dışlanmışlıklarının
önlenmesi
hedeflenmektedir.
Hedef Kitle:
Bakıma muhtaç evde yalnız yaşayan yaşlılar ile, sağlıklı yaşlılar
Projeden Beklenen Fayda:
•
•
•
•
Bakıma muhtaç yalnız yaşayan yaşlıların tespiti,
Bu kişilere evde bakım ve sağlık hizmetleri konularında destek verilmesi,
Sağlık güvencesi olmayanların özel hastanlerle görüşülerek düzenli sağlık
taramalarından geçirilmesi,
Sosyal dışlanmışlıklarının önlenmesi için çeşitli aktiviteler düzenlenerek yaşlılarla
gençlerin kaynaşmasının sağlanması ve onların bilgi, tecrübe ve deneyimlerinden
yararlanılacak etkinliklerin düzenlenmesini kapsamaktadır.
Kaynak Tanımı:(İnsan, yer, meteryal, araç/ gereç)
Birlikte Çalışılacak Kurum ve Kuruluşlar:
Kadıköy Belediyesi,
Özel Sağlık kuruluşları,
Sivil Toplum Örgütleri,
Üniversiteler.
Zaman Planı: Eylül 2010’ a kadar proje hazırlıkları yapılmalı, Eylül 2010’ dan sonra da
uygulamaya geçilmelidir. Her yıl bakıma muhtaç yaşlılar muhtarlıklarca tespit edilerek kişi
listeleri yenilenmelidir.
PROJE TALEP FORMU(Ön Çalışma)
Kısım 1:Projenin Tanımı ve Talebi:
Talep Sahibi: Melek Bozdoğan, Atakan Erülken
Talep Tarihi: 29.03.2010
Projenin Adı : “ “Farklı Renkler-Farklı Kültürler” Farkındalık Projesi
83
Proje Konusu:
Türkiye’de demokratikleşme ve AB üyeliği süreçleri açısından kritik bir önem taşıyan
“azınlık hakları sorunu”, AB ile uyum yasaları çerçevesinde son yıllarda bu konuda bazı
adımlar atılmış olmasına rağmen, bu soruna, etnik, dilsel, dinsel öğelerden arındırılmış,
eşitlikçi, demokratik ve insan haklarına dayalı, anayasal vatandaşlık çerçevesinde bir çözüm
maalesef üretilememiştir. Bu çalışma ile azınlıkların sorunları tespit edilip, sosyal ve hukuki
ayırımcığın önlenmesi yönünde adımlar atılarak Kadıköy’ de yüzyıllardır birada yaşayan
müslüman halk ile gayrimüslim Türk vatandaşların kaynaşması yönünde çalışmalar yapılarak
bu konuda farkındalık yaratılması amaçlanmaktadır.
*ERMENİLER:*
Sayılarının 60 bin olduğu tahmin edilmektedir. 45 bini İstanbul'da
Yerleşiktir. Ermeni toplumunun İstanbul'daki Ermeni Patrikhanesi'nin yanı
sıra, ibadete açık toplam 55 adet kilisesi (Gregorya, Katolik, Protestan)
bulunmaktadır. Ermenilere ait bir anaokulu, 17 ilköğretim okulu ve beş
lisede 2 bin 906 öğrenci Ermenice eğitim görmekte, bu kurumlarda 488
öğretmen görev yapmaktadır. 52 Ermeni vakfı serbestçe çalışmalarını
yürütmektedir. Beş gazete bir dergi yayımlayan Ermeni toplumunun iki
hastanesi bulunmaktadır.
*MUSEVİLER:*
Toplam nüfusları 25 bin civarında olup takriben 22 bini
İstanbul'da yaşamaktadır. İbadete açık 36 sinagogu bulunan Musevi
vatandaşlar, bir anaokulu, bir ilköğretim okulu, bir liseye sahip. Bu üç
okulda toplam 522 öğrenci, 76 öğretmen eşliğinde eğitim görmekte.
İstanbul'da bir anaokulu daha açmaya karar veren Musevilerin 18 vakfı
ve iki hastanesi bulunuyor. Musevi toplumu İbranice-Türkçe
yayımlanan bir gazete çıkarıyor.
*RUMLAR:*
Sayıları 3-4 bin olarak tahmin edilen Rum vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu
İstanbul'da yaşamaktadır. Tamamı İstanbul'da bulunan 15 ilköğretim okulu ve
altı lisesi mevcuttur. Bu okullarda 217 öğrenci eğitim görmekte, 103
öğretmen görev yapmaktadır.
Rumca yayımlanan iki gazete çıkaran Rum azınlığın 75 adet vakfı, 90'ı
ibadete açık olmak üzere toplam 108 ibadethanesi ve bir adet hastanesi
bulunmaktadır.
Projenin Hedefleri:
Kadıköy’ de yaşayan gayrimüslim Türk vatandaşlarımızın eğitim, sağlık, inanç, güvenlik vb.
alanlardaki sorunları ile hukuki ayırımcılığın önlenmesi yönünde çalışmalar yapılarak,
müslüman ve gayrimüslim vatandaşlarımızın kaynaşmasının sağlanması ve halkımızda azınlık
hakları konusunda farkındalık yaratılması hedeflenmektedir.
84
Hedef Kitle: Kadıköy İlçesinde yaşayan azınlık nüfusu.
Projeden Beklenen Fayda:
•
•
•
•
•
Kadıköy’ de yaşayan azınlık nüfusunun tespit edilmesi,
Azınlıkların yaşadığı sorunların tespiti,
Süryani gibi gayrimüslim olan, fakat azınlık haklarından yararlanamayan
vatandaşlarımızın da bu haklardan yararlanabilmesi yönünde çalışmaların
yapılması,
Müslüman-gayrimüslim
ayırımının
yarattığı
gerginliklerin
önlenerek
toplumumuzda kaynaşmanın sağlanması,
Azınlıkların gayrimenkul ve seçim hukukundan kaynaklanan sorunları ile bunların
tespiti ve çözümü yönünde çalışmalar yapılarak, azınlık hakları sorununa
vatandaşlık ve demokrasi eksenli bir açılım getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu
sayade de, Türkiye’ nin AB’ ye girmesi yönünde de önemli bir adım daha atılmış
olunacaktır.
Kaynak Tanımı:(İnsan, yer, meteryal, araç/ gereç)
Birlikte Çalışılacak Kurum ve Kuruluşlar:
Kadıköy Belediyesi,
Azınlık Dini Liderleri,
Azınlıkların Kurduğu Cemaatler,
Sivil Toplum Örgütleri,
Üniversiteler.
Zaman Planı: Eylül 2010’ a kadar proje hazırlıkları yapılmalı, Eylül 2010’ dan sonra da
uygulamaya geçilmelidir.
PROJE TALEP FORMU(Ön Çalışma)
Kısım 1:Projenin Tanımı ve Talebi:
Talep Sahibi: Melek Bozdoğan, Kemal İhtiyaroğlu
Talep Tarihi: 22.03.2010
Proje Sloganları: “Depreme Hazırız”, “Yıkılmadık Ayaktayız”
Proje Konusu:
“Kadıköy Belediye Sınırları İçinde Bulunan Binaların Olası Bir Depreme
Karşı Deprem Güvenilirliklerinin Tespiti, Riskli Olan Yapıların
85
Güçlendirilerek (Sağlamlaştırılarak) yada Yenilenerek Depreme Karşı
Dayanımlarının Arttırılması” Projesi
Projenin Hedefleri:
17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 10 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen gerek
hükümet gerekse yerel yönetimler tarafından somut adımlar atılamamıştır. Çeşitli
araştırmalar, tespitler gerek üniversitelerce gerek kamu kuruluşları tarafından yapıldıysa da,
bu çalışmalar uygulamaya, gerçek hayata maalesef geçirilememiştir. Geliyorum diyen bir
felakete karşı kayıtsız kalmak ve halkımızı bu felaketten koruyamamak çok üzüntü vericidir.
Geçen bu 10 yıl zarfında bile eğer küçük küçük adımlar atılsaydı, bu küçük adımlardan büyük
sonuçlar elde edilebilirdi.
Böyle bir proje ile pek çok konuda önderlik yapmış Kadıköy Belediyesinde, çeşitli etaplar
halinde, gerek konutlar, gerekse eğitim, sağlık, sosyal-kültürel tesisler ile, ticari binaların
deprem güvenliğinin tespit edilmesi, olası senaryo ve hesaplamalara göre ayakta kalamayacak
binaların sağlamlaştırılması yada yıkılarak yenilenmesi gerekmektedir. Bu bir sosyal
sorumluluk projesi olmalı, bu konuda bilgi ve donanıma sahip kişiler gönüllülük anlayışı
içinde (mimar,inşaat müh,jeofizik müh vb) yaşadıkları çevrelerde gerekli katkıları sağlamalı
ve bu konu için gereken finansal destekler araştırılarak uygulamalar başlatılmalıdır.
Hedef Kitle:
Tüm Kadıköy Halkı
Projeden Beklenen Fayda:
Kadıköy’de 2000 yılı verilerine göre, 38.615 bina bulunuyor. 7,5 büyüklüğünde üretilen bir
deprem senaryosuna göre, bu binaların 13.569 u hasarlı olacak, 2312 side kullanılmaz hale
gelecektir. Yani Kadıköy’ de 15.000 hasarlı yapı olacaktır. Bu da Kadıköy’deki yaklaşık
olarak tüm yapı stoğunun %40 ının yenilenmesini gerekli kılmaktadır. Bu senaryoya göre 21
hasteneden 6’ sı yıkılacak, 4040 kişi ölecek, Fenerbahçe stadı, sahil yolu evler, Kalamış ve
çevresi, Bağdat Caddesindeki eski binalar ve bu bölgedeki tüm alışveriş merkezleri de
kullanılamaz hale gelecektir. Bu pencereden bakıldığında dayanım gücü düşük olan
binalarımızın bir ana önce sağlamlaştırılması, yada yenilenmesi gerekmektedir. Bu
konulardaki yasal düzenlemeler örneğin kat mülkiyeti kanunu değiştirilerek, çoğunluğun
isteğiyle binalarda onarım ve yenilemelerin yapılabilmesinin önü açılmalıdır. Belediyelerce
ücretsiz yada çok cüzi fiyatlarla bina sağlamlık testleri yapılabilmeli, binalarımızda
sağlamlaştırma yapmak için de yabancı kaynaklardan finansal destekler aranmalıdır.
Kaynak Tanımı:(İnsan, yer, meteryal, araç/ gereç)
Birlikte Çalışılacak Kurum ve Kuruluşlar:
Kadıköy Belediyesi,
Mimarlar Odası,
İnşaat Müh Odası,
86
Jeofizik Müh Odası,
İTÜ,
Yıldız Teknik Üniversitesi,
ODTÜ,
Sivil Toplum Örgütleri
Zaman Planı: 2010 yazından başlayarak etaplar halinde, 3-5 yıllık bir süreçte
tamamlanabilir.
Projenin Adı
:
Gençlere Yönelik Proje
Projeye İştirak Edenler: Gönüllüler ve üniversite gençleri.
Projeyi Hazırlayan ve Uygulayıcılar: Hacer Mertler, Saim İkiş,Asuman
Ermurat, Oya Terzi, Nesil Özen,Ufuk
Zeybekoğlu
Projeye İştiraki Düşünülen Üniversiteler: Marmara Üniversitesi,
Yeditepe Üniversitesi
Amaç
Uygulama Planı
:
:
abcdefg-
hij-
87
Gençlerimizi gönüllüğün sağladığı katkılar ve önüllülük
bilinci hakkında bilgilendirerek projelerimize ve onların
geliştirdiği projelere karşılıklı iştiraki gerçekleştirerek,
gönüllülüğe katılımını sağlamak.
Üniversiteler işbirliği ile kampüslerde gençleri;
Gönüllülük bilinci hakkında, STK lar hakkında, kentlilik
bilinci hakkında, mahalli idareler hakkında
bilgilendirme,
Ortaklaşa sosyal projeler üretme,
Bu konular hakkında seminerler düzenlemek
Üniversiteleri ziyaret etmek ve ortaklaşa
yapılabilecekleri tartışmak.
Projelerimize etkin katılımlarını sağlamak,
Başka illerden, Kadıköy de herhangi bir fakülteyi
kazanan yeni öğrencilere barınma ihtiyacını karşılamada
öğrenci koordinasyon merkezleri kurma,
Kadıköy de var olan yurtları tespit edip onları
yönlendirme, yardımcı olma, öğrencileri kazanma,
Orta Öğretim son sınıf öğrencilerine üniversiteler
hakkında bilgi verme, onları yönlendirme,
Üniversitelilere gönüllülük kulübünün oluşması için ön
çalışmalar yapma,
Üniversite öğrencilerini belediye meclisi, kent konseyi,
çalışma guruplarına davet ederek gönüllülüğün esasları
ve projelerinin ne kadar önemli olduğu bilincini verme,
Projenin Adı
k- Üniversitelere giderek öğrencileri (kişilik- ilgi- beğeni
testi-üniversite öğrenimine yönelik rehberlik)
konularında yönlendirme.
: Eğitim, Rehberlik Ve Psikolojik Danışmanlık
Hizmetlerini İçeren Etüd Ve Koordinasyon
Merkezlerinin Kurulması
Projenin Amacı ve Hedefleri:
Ekonomik ve sosyal yetersizlikleri nedeniyle eğitimde fırsat eşitliğinden
gerektiği kadar yararlanamayan çocuklara, gençlere, yetişkinlere yönelik eğitim
ve danışmanlık hizmetlerinin gönüllü olarak yapılması.
Proje süresi: Bir devre (Ekim-Mayıs ) ayları arası.
Proje Uygulama Yeri: Örnek uygulama projesi için Fenerbahçe ve
Merdivenköy Mahalleleri seçildi.
Projeyi Hazırlayan ve Örnek
Uygulamayı Yapacak Olanlar: Hacer Mertler, Saim İkiş
Projede Görev Alanlar: Hacer Mertler, Saim İkiş, Oya Terzi,
Nesil Özen, Ufuk Zeybekoğlu
Uygulama Yeri: Mahalelerdeki gönüllü evleri
Uygulama Planı : Aşağıda belirtilen hizmetleri gönüllüler yapacaktır
a- Mahallelerdeki ekonomik ve sosyal yetersizliği olan ilk öğretim
öğrencilerine gönüllü olarak Sosyal bilgiler, Matematik, Fen bilgisi,
İngilizce derslerinin etüdler de takviye olarak verilmesi. Her ders haftada
iki ders saati olacaktır.
b- Öğrencilere SBS (Seviye Belirleme Sınavları) ye hazırlama dersleri ve
test çalışmaları yapılacaktır. Türkçe, Matematik, Fen Bilgisi, Sosyal
Bilgiler ve İngilizce Derslerinde öğrencilerle birlikte derste uygulamalı
SBS testlerini çözmek.
c- Etüd Merkezlerine katılan öğrencilere yönelik haftada bir gün uzmanlar
tarafından gönüllü psikolojik danışmanlık ve rehberlik alanında hizmet
verilerek öğrencilerin günlük hayatta karşılaştığı psikolojik sorunlara
yönelik hizmetler sunmak:
- Sınav stresiyle baş edebilmenin yolları ve yöntemleri
- Okul ve yaşam başarısının önemi
88
- Öğrencilere, özgüvenli bireyler olma vs. gibi pek çok konularda
onlara rehberlik etme, yönlendirme, bilgilendirmeye yönelik
hizmetlerin sunulması.
d- Öğrencilerin anlayacağı dilde, seviyelerine uygun basit olarak kişisel
gelişimine uygun genel konularda onları bilgilendirici sohbetler yapma;
- Kentimizi tanıma ve anlama,
- Kentlilik ve kentli davranış ve tutumları, kentli kimliği,
- Kentteki sosyal davranışlar ve İstanbul a uyum vs gibi konularla,
- İlişki-İletişim –Davranış sorunları,
- Duygularımız, düşüncelerimiz, davranışlarımız, ilişki ve iletişim
yolları,
- Ortak alanlarda bireysel ve toplu davranış ve tutumlarımız,
- Kendimize ve başkalarına saygı ve sevgi, gibi konularda psiko
eğitim ve davranış eğitimi seminerlerini interaktif yapma.
e- Etütlere katılan Öğrencilere yönelik ödüllü genel kültür bilgi yarışması ve
SBS ye yönelik “en başarılı kim olacak “ yarışmaları düzenleyip
öğrencileri daha çok çalışmaya güdülemek.
f- Ders Dışı Etkinlikler düzenlemek;
- Öğrencilere Kadıköy ü ve çevresini gezdirmek-tarihi yerleri gezdirmek
- Psiko drama vs gibi faaliyetler düzenlemek.
g- Ailelere ve mahalle gönüllülerine yönelik davranış ve diğer konularda aile
danışmanlığı ve eğitim programları yapma.
h- Bu projenin pilot uygulamasında yer alacak öğretmen ve psikologlar
üniversitelerin ilgili bölümlerindeki gönüllülerden oluşacaktır.
13.04.2010
89

Benzer belgeler